Bildiri Kitabını indirmek için tıkla
Transkript
Bildiri Kitabını indirmek için tıkla
7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Onursal Başkan Prof. Dr. Đbrahim ÖZEN Kongre Başkanı Prof. Dr. Kenan ÇELĐK Kongre Düzenleme Kurulu Başkan Prof. Dr. Kenan ÇELĐK Koordinatör Öğr. Gör. Serap OVALI Öğr. Gör. Doğan GÜRDAL Üyeler Prof. Dr. Dilaver TENGĐLĐMOĞLU Doç. Dr. Ali HALICI Yrd. Doç. Dr. Mehmet ALTINÖZ Yrd. Doç. Dr. Nuran Öztürk BAŞPINAR Öğr. Gör. Mustafa Serkan ABDÜSSELAM Öğr. Gör. Ahmet Mutlu AKYÜZ Öğr. Gör. M. Esra ATUKALP Öğr. Gör. Gönül ERDEM Öğr. Gör. Doğan GÜRDAL Öğr. Gör. Sema GÜZELCĐK Öğr. Gör. Serdar KURT Okutman Şadiye OKUTAN Öğr. Gör. Serap OVALI Öğr. Gör. Yaşar ŞAHĐN Danışma Kurulu Volkan CANALĐOĞLU (Trabzon Belediye Bşk.) Şadan EREN (Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı) Recep ERGENÇ (TSĐAD Genel Sekreteri) Mehmet TURHAL (Trabzon KOSGEB Müdürü) Sabahattin ASLANTÜRK (Trabzon Ticaret Borsası Bşk.) Halil Đbrahim KALFAOĞLU(Trabzon Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Bşk.) Ahmet SARI (Trabzon MUSĐAD Bşk.) Ekrem KAYIKÇIOĞLU (Trabzon KARGĐD Bşk.) Ahmet Hamdi GÜRPINAR (Trabzon Đhracatçı Birlikleri Bşk.) Kongre Sekreterliği Öğr.Gör.Serdar KURT Sekreter Nazan ÇAKMAK 1 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Bilimsel Danışma Kurulu Prof. Dr. Kenan ÇELĐK (Karadeniz Teknik Üniversitesi) Prof. Dr. Sanem ALKĐBAY (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Burhan ÇĐL (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Mustafa Emir (Karadeniz Teknik Üniversitesi) Prof. Dr. Emine ORHANER (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Dilaver TENGĐLĐMOĞLU (Gazi Üniversitesi) Doç.Dr. Taner ACUNER (Karadeniz Teknik Üniversitesi) Doç. Dr. Ali HALICI (Başkent Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Mehmet ALTINÖZ (Hacettepe Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Nuran ÖZTÜRK BAŞPINAR (Anadolu Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Hüseyin DEMĐRTOLA (Gazi Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Ramazan ERDEM (Fırat Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Esra FINDIK (Bilkent Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Aslan KAPLAN (Hacettepe Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Reha ÖZDER (Amasya Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Nurhayat ŞAHĐN (Gazi Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Eriman TOPBAŞ (Gazi Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Hasan TUTAR (Sakarya Üniversitesi) Öğr. Gör. Cumhur ERDÖNMEZ (Onsekiz Mart Üniversitesi) Öğr. Gör. Gülbin GÖRAL (Marmara Üniversitesi) Öğr. Gör. Sema GÜZELCĐK (Karadeniz Teknik Üniversitesi) Öğr. Gör. Oğuz IŞIK (Sakarya Üniversitesi) Öğr. Gör. Dr. Sema OĞLAK (Dokuz Eylül Üniversitesi) Öğr. Gör. Serap OVALI (Karadeniz Teknik Üniversitesi) 2 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ ĐÇĐNDEKĐLER BĐLDĐRĐLER SAYFA Bürolarda Kişisel Değerlendirme Hedefleri Programı ve Konuya Yönelik Karşılaştırmalı Bir Araştırma Mehmet ALTINÖZ, Hasan TUTAR ………………………………………….……. 7-19 Büro Đdaresinde Çalışanların Stres Yönetimi Aytaç GÖKMEN …………………………………………………………….……….…. 21-28 Sekreterlik Mesleğinin Sorunları Ayşe Çay ATALAY …………………………………………………………………….. 29-35 Tıbbi Sekreterlerin Đş Hayatındaki Sorunlarına Đlişkin Bir Araştırma Gökhan YILMAZ, Sedat BOSTAN, Sermet YILDIRMIŞ …………………... 37-50 Kamudaki Sekreterlerin Sorunlarının Ortaya Konması Đlknur DOĞAN ………………………………………………………………….……... Büro Yöneticilerinin Mobil ve Kablosuz Đletişim Araçları Tercihini Etkileyen Faktörler ve E-Öğrenme Ortamlarının Etkisi Üzerine Bir Araştırma Sami ACAR, Hülya GÜRSOY ………………………………………………………. 51-53 55-74 Ticaret Meslek Liselerinde Görev Yapan Öğretmenlerin Eğitim Teknolojilerini Kullanım Düzeylerini Belirlemeye Yönelik Bir Araştırma Eriman TOPBAŞ, Hacer HACISALĐHOĞLU …………………………….……… 75-88 Pamukkale Üniversitesi Buldan MYO Büro Yönetimi ve Sekreterlik Bölüm Öğrencilerinin, Bilgisayara Karşı Tutum ve Kullanım Seviyelerinin Belirlenmesine Đlişkin Alan Çalışması Đrfan ERTUĞRUL, Nuray KESKĐN ……………………………………….………. 89-99 Tıp Sekreterliğinde Mesleki Etik Perihan Şenel TEKĐN …………………………………………………………........ 101-110 Büro Yönetimi Sekreterlik Programı Öğrencilerinin Meslek Etiğine Yönelik Duyarlılıkları Dumlupınar Üniversitesi Örneği Mesut ÖNCEL, Hülya ÇINAR …………………………………………………..….. 111-122 Sekreterlikte Mesleki Etiğe Genel Bir Bakış: Kamu ve Özelde Bir Araştırma Đlkay GÜNEŞ, Firdevs ARSLAN, ……………………………………………..…… 123-136 Örgütlerde Söylenti ve Dedikodu Yelda Özlem GÖNEN, Fisun Ünal ÖZTÜRK, Seyran EFĐLTĐ ………..…… 137-159 Bilişsel Esneklik: Tıp Etiği Uygulaması Dilek USLU ……………………………………………………………………..………. 161-168 Đşgörenleri Motive Eden Faktörlerin Belirlenmesine Yönelik Bir Alan Araştırması: Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Örneği Sena ERDEN, Yelda Özlem GÖNEN, Fisun Ünal ÖZTÜRK ………….……. 169-187 3 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ BYS Programı Öğrencilerinin Sekreterlik Mesleğine Đlişkin Tutumları: Çanakkale Meslek Yüksekokulu Örneği Cumhur ERDÖNMEZ, Dilek KEKEÇ MORKOÇ ……………………….……….. 189-198 Đşletmelerde Uygulanan Mobbingin (Psikolojik Şiddet) Örgütsel Bağlılığa Etkisi Dilaver TENGĐLĐMOĞLU, Fatma AKDEMĐR MANSUR ………………..……. 199-213 Büro Çalışanlarının Duygu Yönetimi Yeterlilik Düzeylerinin Geliştirilmesinde Duygu Yönetimi Eğitimi Programının Etkisi Ferda KERVANCI ……………………………………………………………………… 215-225 Büro Yerleşimi ve Ergonomisi (Kamu Dairelerinde Bir Uygulama) Huriye ÇINAR ………………………………………………………………….………. 227-243 Standart Türk Klavyesinin Öğretimine Yönelik Bir Model Önerisi: WPR Modeli ve Örnek Bir Uygulama Sami ACAR ……………………………………………………………………..………. 245-263 Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Büro Yönetimi Eğitimi Bölümü Đkinci Sınıf Öğrencilerinin Beş Basamaklı Öğrenme Stratejisine Đlişkin Görüşleri Eriman TOPBAŞ ……………………………………………………………..……….. 265-278 Örgütsel Sinizm: Akdeniz Üniversitesi’nde Görev Yapan Yönetici Sekreterler Üzerinde Bir Alan Araştırması Seyran EFĐLTĐ, Yelda Özlem GÖNEN, Fisun ÜNAL ÖZTÜRK ……………. 279-290 Đşgücü Devir Hızını Etkileyen Etmenler: Sekreterlik Mesleğinde Bir Araştırma Burcu KORKUSUZ, Ali HALICI …………………………………………….……… 291-301 Bilgi Toplumu Açısından Büro Yönetimi ve Yönetici Asistanlığı Şükran TANTAY ………………………………………………………………………. 303-311 Büro Yönetimi ve Sekreterlik Alanında Çalışanların Genel Stres Kaynaklarının Belirlenmesi-Denizli Örneği Nuray KESKĐN ……………………………………………………………….………… 313-324 Büro Yönetimi ve Sekreterlik Programı Öğrencilerinin Eleştirel Düşünme Eğilimleri Üzerine Bir Araştırma Fehmi Volkan AKYÖN, Dilek KEKEÇ MORKOÇ ………………………………. 325-346 Meslek Yüksek Okulları Büro Yönetimi ve Sekreterlik Bölümü Öğrencilerinin Bölüme ve Mesleğe Đlişkin Beklenti ve Algı Değerlendirmesi Đsmail GÖKDENĐZ, Tuncay ERDURAN, Yunus Bahadır GÜLER ………… 347-361 Meslek Yüksek Okullarının Büro Yönetimi ve Sekreterlik Bölümü Eğitim Etkinliklerinin Toplam Kalite Yönetimi Açısından Değerlendirilmesi Meryem DÜĞER ……………………………………………………………….……… 363-380 4 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Büro Yönetiminde Örgütsel Değişimin Önemi: “Aynı Nehirde Đki Kez Yıkanamazsın” Hüseyin BOZ,Seyran EFĐLTĐ …………………………………………….…........ 381-391 Tükenmişlik ve Örgütten Ayrılma ile Đlgili Tıbbi Sekreterler Üzerinde Ampirik Bir Çalışma Mahmut Akbolat, Oğuz Işık, Mevlüt KARADAĞ …………………………….. 393-406 Kongre Sonuç Bildirgesi ………………………………………………………………. 407-411 5 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 6 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ BÜROLARDA KĐŞĐSEL DEĞERLENDĐRME HEDEFLERĐ PROGRAMI VE KONUYA YÖNELĐK KARŞILAŞTIRMALI BĐR ARAŞTIRMA Mehmet ALTINÖZ Hacettepe Üniversitesi [email protected] Hasan TUTAR Sakarya Üniversitesi [email protected] ÖZET Büro çalışanlarının kişisel değerlendirmeye duydukları ihtiyaç, kendilerini tanımakla başlamaktadır. Çalışanın kendisini tanıması her şeyden önce inanç, tutum ve davranışlarının, beceri ve yeteneklerinin farkına varmasını, farkındalık düzeyini geliştirmesini gerektirmektedir. Büro çalışanlarının kişisel gelişimleri; psikolojik olarak kendi kendilerini tanımalarına, gerginlikleri ve kaygıları ile başa çıkmalarına, duygularını tanıma ve öfkelerini kontrol etmelerine, kendilerine güvenmelerine, ahlaki değer sistemlerine bağlı olmalarına, zamanı verimli kullanma ve geleceklerini planlamalarına bağlıdır. Bu araştırma, büro çalışanlarının kişisel olarak kendilerini değerlendirmeleri ve hedeflerini ortaya koyma durumlarını tespit etmek amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla, Maliye Bakanlığı tarafından düzenlenen “Mesleki Eğitim Kursu”nu kazanan kurumun “gelir” ve “gider” birimlerinde görev yapan çalışanların kişisel gelişim, kendini değerlendirme ve hedeflerini ortaya koyma konusundaki algı düzeylerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla Mesleki Eğitim Kursunda eğitim gören kontrol grubuna isteğe bağlı bir anket uygulanmıştır. Araştırmada, mesleki eğitim kursu katılımcılarının konuya yönelik eğilimleri belirlenerek, aynı kurumun iki ayrı biriminde görev yapan büro çalışanlarının yaptıkları işin farklılıkları gözetilerek karşılaştırmalı bir çalışma yürütülmüş, amaç ve beklentileri üzerinde durularak gerekli önerilerde bulunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Büro, büro çalışanları, bilgi, kişisel değerlendirme, yaratıcılık. 1. Giriş Son yıllarda iş ve özel yaşamın tüm alanlarında yaşanan hızlı gelişmeler, toplumların bilgi toplumuna doğru evrilmesine neden olmaktadır. Bu süreçte işin kendisi ve iş yapma yöntemlerinde önemli değişimler yaşanmaktadır. Bu süreç aynı zamanda büro çalışanlarını sofistike bilgi üreticisi ve kullanıcısı olmaya zorlamaktadır. Bilginin işlenerek somut sonuç elde edilecek şekle dönüştürülmesi, büro çalışanlarından temel beklenti haline gelmektedir. Geleneksel anlamda klasik üretim faktörlerinin örgütlenmesi, mal ve hizmet üretimi için yeterli iken, bugün çağdaş örgütlerin işlenmiş bilgiyi de üretim faktörü olarak kullanmaları söz konusu olmaktadır. Bu nedenle günümüzde firmaların muhasebe kayıtlarıyla aktiflerinin tamamını göstermesi olanaklı bulunmamaktadır. Muhasebe aktiflerinin yanına, yenilikçilik, yaratıcılık, değişim, kurumsal duyarlık gibi soyut aktiflerin de eklenmesi gerekmektedir. Bugün firmaların asıl pazar değerini söz konusu aktifler oluşturmaktadır. Bütün bu gelişmeler, büro çalışanlarının soyut değer üretme yeteneğinde olmaları açısından büyük önem taşımaktadır. Söz konusu 7 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ gelişim süreci, dünün bilgisiyle yarının örgütlerini yönetme olanağını ortadan kaldırmaktadır. 2. Bürolarda Kişisel Değerlendirme Günümüz iş dünyasında yaşanan gelişmeler, örgütleri etkisi altına aldığı gibi çalışanlar da bu gelişmeden etkilenmektedirler. Çalışma yaşamındaki bu değişimin hızını yakalamak, çağa ayak uydurabilmek, günümüz örgütlerinin temel beklentisi haline gelmiştir (Şimşek vd., 2004: 4). Örgüt yapısı içinde önemli bir yere sahip olan büro çalışanları da söz konusu gelişim süreci içinde kendilerini değerlendirme ihtiyacı duymaktadırlar. Büro çalışanlarının kişisel değerlendirmeye duydukları ihtiyaç kendilerini tanımakla başlamaktadır (Eker, 2007: 25). Büro çalışanlarının kişisel gelişimleri; psikolojik olarak kendi kendilerini tanımalarına, gerginlikleri ve kaygıları ile başa çıkmalarına, duygularını tanıma ve öfkelerini kontrol etmelerine, kendilerine güvenmelerine, ahlaki değerler geliştirmelerine, zamanı verimli kullanma ve geleceklerini planlamalarına bağlı bulunmaktadır (Kulaksızoğlu, 2003: 4). Kişisel gelişim için hem çalışanın hem de örgütlerin çaba harcamaları örgütsel kaynakların etkin kullanımı bakımından zorunlu olmaktadır. Örgütler son yıllarda bu olgu üzerinde yoğun bir şekilde çalışılmaya başlamışlardır (Aslan vd., 2002: 53). Kişisel gelişimin önündeki en önemli engel iki noktada karşımıza çıkmaktadır: Bunlardan ilki, “başarı öncesi atalet tehlikesi”, ikincisi ise “başarı sonrası atalet” tehlikesidir. Atalet, kişisel gelişimin önünde en önemli sorun olarak durmaktadır. Bu nedenle kişisel gelişimin önünde yatan bu engeli aşabilmek ve gerekli önlemleri alabilmek için aşağıdaki yol haritasına ihtiyaç bulunmaktadır (Sekman, 2007: 32-33): • Hayatta nasıl başarılı olabileceğini öğrenmek, • Kendini ve potansiyelini tanımak, • Hayat amaçlarını saptamak, • Amaçlarına ulaşmanın stratejilerini ve planlarını hazırlamak, • Eyleme geçmek, • Sonuç alıncaya kadar gerekli manevralar yapmak, • Sonuç almak ve alınan sonuçlardan gerekli yararları elde etmek. Kişisel gelişimi olumsuz yönde etkileyen bir başka husus, yeniliğe karşı oluşan engellerdir. Bireysel engeller olarak; ekonomik, psikolojik, sosyal nedenlerle birlikte belirsizlik ve bilgi eksikliği, farklı değerlendirmeler ve hedefler, anlayış ve güven eksikliği vb. dir (Durna, 2002: 153). Bu süreçte yapısal engellerin ortadan kaldırılması kişisel gelişim için zorunlu olmaktadır (Yalçın, 2002: 72-73). Öte yandan, örgütsel yapı içerisinde önemli bir yeri bulunan büro yöneticileri, kişisel gelişim yöntemi olarak “duyarlık eğitimi” üzerinde durmaktadırlar. Duyarlık eğitimi, kişilerarası ilişkileri ve grup süreçlerini değiştirmeye çalışan bir yönetici geliştirme tekniği olarak görülmektedir. Đnsanların duygu ve düşüncelerini, bilgi ve deneyimlerini, tutum ve davranışlarını inceleyerek fark etmelerini ve bunların başkalarını nasıl etkilediğini öğrenmelerini sağlayan bir eğitim sürecidir. Duyarlık eğiti- 8 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ mi insanı odaklıdır ve insanın değişmesi durumunda örgütün de değişeceğini kabul etmektedir (Aslan vd., 2002: 491). Büro çalışanının potansiyelinin farkında olan yönetici, yönettiği çalışanların gelişmesine özen gösterir, çünkü işteki gerçek verimliliğin insanların potansiyelinin üretime dönüşmesinden geçeceğini bilir. Böyle bir yönetici, büro çalışanlarının gelişmesiyle sürekli ilgilenir, olası hataları bile bir gelişim fırsatı olarak değerlendirir (Cüceloğlu, 2002: 23). Aynı zamanda yöneticinin büro çalışanlarına ilgi duyması, onların düşüncelerine, eğilimlerine ağırlık vermesi hem iyi bir iletişim kurma anlamına gelirken, hem de büro çalışanının kişisel gelişimine önemli bir katkı sağlar (Keenan, 1997: 56). Ayrıca, bürolarda kişisel gelişim sürecinin önemli bir halkasını sürekli iyileştirme anlayışı oluşturmaktadır. 3. Kişisel Değerlendirme Sürecinde Sürekli Đyileştirme Kişisel değerlendirme sürecinde, sürekli iyileştirme kavram Japonca’da “kaizen” olarak ifade edilmektedir. “Kai” değişim, “zen” iyi, daha iyi anlamına gelmektedir. Bu iki sözcüğün birleşmesi ile oluşan Kaizen “sürekli iyileştirme” anlamında kullanılmaktadır. Bu kelime ayrıca bir felsefeyi ve bir yaşam biçimini de ifade etmektedir: “her geçen günün bir öncekinden daha iyi olması” için evde, işyerinde ve sosyal yaşamda sürekli çaba sarf etmek kaizenin temelini oluşturmaktadır. Ofis çalışanlarına 5S kaizen formülü önemli bir iş disiplini ve sürekli gelişim formülü sunmaktadır (Efil, 1998: 47): -SEIRI: Çalışma ortamında gereksiz şeyler yok edilmelidir, -SEIFUTI: Her şey olası en emin biçimde yapılmalıdır, -SEISO: Çalışma alanı karışıklıktan kurtarılmalı, düzgün ve düzenli halde tutulmalıdır, -SEITON: Gerekli şeyler arandıklarında hemen bulunabilecek bir şekilde ve düzende saklanmalıdır, -SHITSUKE: Yerine bir yenisi konuluncaya değin varolan standartlara uyma disiplinine sahip olunmalıdır, Kaizende 5S iş dispilini ve sürekli gelişim formülünün aşağıda sıralanan yararlarının olacağı beklenebilir: - Her çalışma alanı temiz aydınlık ve sevimli olmalıdır, - Üretim sürecinde kaliteyi sürekli geliştirebilmek için ekipman ve yardımcı ünitelerin bakımı yapılmalıdır, - Çalışma standartlarına uymak için gerekli iş disiplini kurulmalıdır, - Đş başında sürekli güvenlik ve süreklilik sağlanmalıdır, - Değişkenlikler azaltılarak kalite geliştirilmelidir, - Her bireyin yeterliliği, etkinliği arttırılmalıdır, - Aydınlık, cana yakın, disipline olmuş ve çalışmanın takdir edildiği bir atmosfer sağlanmalıdır. 9 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Sürekli iyileştirme sürecinin kaynağı Kaizen felsefesidir. Sürekli iyileştirme süreci; düşünce ve davranış olarak büro görevlilerinin aynı zamanda çalışan herkesin, yaptığı her işi tartışmaya açması ve sonra bunu iyileştirmenin yollarını aramasıdır. 4. Bürolarda Sürekli Đyileştirme Çalışmaları Bürolarda sürekli iyileştirmenin temelinde; özellikle büro çalışanları tarafından gerçekleştirilen sürekli, küçük iyileştirmeler bulunmaktadır. Sürekli iyileştirme, sürece öncelik vermekte ve kişilerin sürece yönelik çabalarını destekleyen bir yönetim sistemi olarak kabul edilmektedir. Tüm işlemler ve akışlar yazılı olarak saptanır ve standartlar belirlenir. Belirlenen standartların ardından, bunların iyileştirilmesi için çalışmalar başlar ve iyileştirme sonuçları yeni standartlar oluşturur. Hiçbir işlem, hiçbir akış küçük bir iyileştirme yapılamayacak kadar mükemmel olarak kabul edilmemektedir. Đyileştirme olanaklarının araştırılması herkesin görevi olarak ele alınır. Yöneticilerin, kişisel iyileştirmeler açısından büro çalışanlarına yönelik önemli gördükleri bazı örnek araştırma sonuçları aşağıdaki gibi gösterilebilir (Cohen, 1994: 16): • Ekip çalışmasına yatkın olunmalı, kurum içindeki diğer kişilerle daha fazla ilgilenilmelidir, • Müşterilerle nasıl ilgilenileceğini öğrenilirken beceri geliştirilmelidir, • Daha düzenli olunmalı ve ayrıntılara önem verilmelidir, • Đş ve işin gerektirdiği görev ve sorumluluklara daha fazla özen gösterilmelidir, • Kurumun hedeflerine ulaşmada daha fazla inisiyatif kullanılmalıdır, • Zaman yönetiminde duyarlı davranılmalıdır, • Hatırlatma becerileri geliştirilmeli ve işe yönelik uygulanmalıdır. Kişisel değerlendirme, kendini geliştirmeye başlamanın temeli olarak görülmektedir. Çalışanın kendini tanıması, zayıf ve güçlü yönlerini, nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadığını bilmesi, potansiyel sorun alanlarını düzeltmek için gerekli becerileri kazanmanın anahtarı olarak kabul edilmektedir (Cohen, 1994: 17). Günümüzün iş dünyası, kişisel gelişime yönelik iyileştirme çalışmalarına giderek daha fazla önem vermektedir (Güney vd., 2001: 466). Söz konusu çalışmalar, örgütsel davranışta teorik planda yerini bulmuş bir yaklaşım olarak görülmektedir. Bu yaklaşım günümüz iş yaşamında, çalışanlarda aşağıdaki beceri ve yetenekleri gerekli kılmaktadır (Özsağır, 2007: 69-71): • Đletişim kurma becerisi, • Đş zekâsına sahip olmak, • Özgüvenli olmak, • Sorumluluk alma isteği, 10 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ • Đnisiyatif alma yeteneği, • Esneklik yeteneği, • Dinleme becerisi, • Analitik düşünce yeteneği, • Enerji düzeyini koruma yeteneği • Yaratıcı olma becerisi, • Özeleştiri yapabilme yeteneği, • Ekip ruhuna uygun olmak, • Kendini işine adayabilmek, • Verimli olmak, • Yaşam boyu öğrenmeye istekli olmak. 5. Bürolarda Sürekli Đyileştirme Uygulamaları Günümüz iş ortamında sürekli iyileştirme programları uygulanmaktadır. Olası bir iyileştirmeyi üç bölümde incelemek olanaklıdır. • Yönetim öncelikli sürekli iyileştirme, • Grup öncelikli sürekli iyileştirme, • Birey öncelikli sürekli iyileştirme. 5.1. Yönetim Öncelikli Sürekli Đyileştirme Yönetim öncelikli sürekli iyileştirmede; lojistik ve stratejik konular üzerinde yoğunlaşılır. Yönetimin üretime yönelik hedefleri: • Maksimum verimlilikte, en yüksek kaliteye ulaşmak, • Stok düzeyini minimumda tutmak, • Zor işleri ortadan kaldırmak, • Kalite ve verimliliği artırmak, çabayı azaltmak için araç ve olanakları etkin kullanmak, • Takım çalışması ve işbirliği ile sürekli iyileştirme için sorgulayıcı ve açık fikirli olmaktır. Yönetim öncelikli iyileştirmeye “Tam Zamanında Üretim” güzel bir örnek oluşturmaktadır. Bu sistemde üretim sürecinde meydana gelen kayıplar sınıflandırılmış ve bunların giderilmesi için iki ayrı yapısal özelliği olan bir üretim sistemi planlanmıştır. Bunlar: “Tam Zamanında Üretim” ve “Jidoka” olarak karşımıza çıkmaktadır. 11 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tam Zamanında Üretim kavramı; gerekli nitelik ve sayıdaki malzemenin, üretimin birbirini izleyen her aşamasında tam zamanında hazır edilmesi anlamına gelmektedir. Jidoka ise; herhangi bir sorun oluştuğunda otomatik olarak durmak üzere tasarlanan makine sistemlerini anlatmaktadır. Yönetim, çabalarını örgütsel sistemlerin iyileştirilmesi için harcamalıdır. Bu ise bölümler arası yönetim, politika ve kalite yayılımı anlayışıyla sağlanabilir. Söz konusu temel hedef, tek tek örgütsel bölümler tarafından gerçekleştirilemez. Ancak tüm yönetim fonksiyonları, bu üç hedefe hizmet ederse örgüt başarılı olabilir. Bölümler arası işbirliği ve yatay bütünleşmenin kaçınılmaz olması “bölümler arası yönetim” modelini gündeme getirmektedir. Bu modelde; bölümler arası sınır ve engeller kaldırılarak, sahip olunan bilgi ve beceri, bir araya getirilmekte, sorunlara karşı direnme güçleri artırılmaktadır. Kalitenin geliştirmesi ve olası değişiklikler bölümler arası koordinasyon ile sağlanabilir. 5.2. Grup Öncelikli Sürekli Đyileştirme Sürekli iyileştirme çalışmaları; kalite kontrol çemberleri, gönüllü yönetim grupları ve problem çözmek için çeşitli istatistiksel araçlar kullanan diğer küçük grup faaliyetleri ile yürütülür. Grup üyeleri sorunları belirler, nedenler analiz edilip ortaya konulur, önlemler geliştirilip uygulanarak yeni standartlar oluşturulur. Đçinde bulunduğumuz bilgi çağında temel kurumsal öğeler olarak yetenekler, strateji ve organizasyon yapısı öğelerin yerini almaya başlamıştır (Öğüt, 2003: 79). 5.3. Birey Öncelikli Sürekli Đyileştirme Birey öncelikli sürekli iyileştirme önerilerle ortaya çıkmaktadır. Öneri sistemi kişinin daha çok değil, daha verimli çalışmasını sağlamaya yönelik bir araç olarak görülmektedir. Çalışanların “düşünen çalışanlar” olabilmesi için yönetimin de özendirici olması gerekir. Bunun için, davranış ve duyguların alışverişinin ve karşılıklı değişiminin yer aldığı iletişim sürecinde, davranış ve duyguların değişebilmesi, düşüncelerin değişiminden geçtiği kabul edilirse, düşüncelerin özelliklerini daha yakından tanıyabilmek, onları değiştirebilme olanağını o oranda arttırabilecektir (Özer, 1995: 28). Bu şekilde birey öncelikli sürekli iyileştirmenin temel yapısı sağlanmış olacaktır. 6. Sürekli Đyileştirme Çalışmalarında Kullanılan Araçlar Sürekli iyileştirme çalışmalarında değişik araçlar kullanılmaktadır. Bunlar şöylece sıralanabilir: • 5N, • 3MU kontrol sistemi, • 5S, • 5N 1K, • 3M 1Đ 1B kontrol listesi, • Đstatistiksel araçlar, • 7 araç uygulaması. 12 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 5N: Bir sorunun gerçek nedenini buluncaya kadar “niçin” sorusunun yinelenmesidir. Görünür çözümlerle geçiştirilen sorunların tekrar ortaya çıkması kaçınılmazdır. 3MU Kontrol Sistemi: Çalışanların ve yöneticilerin iyileştirme alanlarında sürekli hatırlarında tutmaları gereken bir dizi iyileştirme kontrol sisteminden oluşmaktadır. 5S: Sınıflandırma, düzenleme, temizlik, standartlaştırma, eğitim ve disiplinden oluşan bir yönetim teknolojisidir. Sorun ve kayıpların belirlenmesinde ilk başlangıç 5S ile yapılmaktadır. 5N 1K: Kim, ne, nerede, ne zaman, niçin, nasıl soruları ile sorunların ve çözümlerin belirgin hale getirilmesi ve zayıf noktaların sistematik olarak incelenmesi sağlanır. 3M 1Đ 1B Kontrol Listesi: Đnsan, malzeme, makine, yöntem ve bilgi; bir hatayı düzeltmek için ilk analizin yapılması gereken hususlardır. Đstatistiksel Araçlar: Đşletme ile ilgili sorunların çözümünde veriler mevcutsa aşağıdaki istatistiksel araçlar kullanılır: • Pareto diyagramları, • Neden-sonuç diyagramları, • Histogramlar, • Kontrol tabloları, • Saçılma diyagramları, • Grafikler, • Kontrol çizelgeleri. 7 Araç Uygulaması: Çözüm için gerekli olan veriler olmadığı zaman tasarım yaklaşımı benimsenir ve aşağıdaki araçlar kullanılır: • Đlişki diyagramı, • Beyin fırtınası, • Ağaç diyagramı, • Matriks diyagramı, • Matriks veri analiz diyagramı, • Süreç karar program tablosu, • Ok diyagramı. 13 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 7. Araştırmanın Amacı Ve Yöntem Bu araştırma, Maliye Bakanlığı tarafından düzenlenen “Mesleki Eğitim Kursu”nu kazanan kurumun gelir ve gider birimlerinde görev yapan çalışanların kişisel gelişim, kendini değerlendirme ve hedeflerini ortaya koyma konusundaki algı düzeylerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın ikinci amacı, söz konusu algı düzeylerinin gelir ve gider birimlerinde çalışanlar arasında ve kişisel faktörlere bağlı olarak farklılık gösterip göstermediğini belirlemektir. Bunun için, Türkiye’nin farklı il ve ilçelerinde görev yaparken sınav kazanarak söz konusu mesleki eğitim kursunda eğitim gören katılımcılara yönelik isteğe bağlı bir anket uygulanmıştır. 7.1. Araştırmanın Modeli Araştırmanın belirtilen amacı doğrultusunda aşağıdaki model geliştirilmiştir. Modelde, büro çalışanlarının yaşları ilerledikçe kendilerini değerlendirme ve denetleme yeteneklerinin artacağı varsayılmıştır. Model: Yaşın ilerlemesinin kendini değerlendirme üzerindeki etkisine ilişkin araştırma modeli KĐŞĐSEL FAKTÖRLER (Yaş Faktörü) KENDĐNĐ DEĞERLENDĐRME 7.2. Araştırmanın Kapsamı ve Sınırlılıkları Araştırma Maliye Bakanlığı tarafından düzenlenen “Mesleki Eğitim Kursu”nu kazanan, kurumlarının gelir ve gider birimlerinde görev yapan çalışanlar (büro çalışanları) üzerinde yapılmıştır. Araştırmanın kapsamını mesleki eğitim kursu katılımcıları oluşturmaktadır. Araştırmanın sonuçları veri toplama aracıyla ve söz konusu kontrol grubuyla ve bunlardan kendilerine ulaşılanlarla sınırlıdır. 7.3. Araştırmanın Yöntemi - Araştırmanın Örneklemi: Araştırma, Ankara’da Mesleki Eğitim Kursunda eğitim gören 124 kişi üzerinde yapılmıştır. Bunlardan 79’u (%63,7) Gelir biriminde, 45’i (%36,3) Gider biriminde görev yapan büro çalışanlarıdır. Anket uygulaması araştırmacılar tarafından elden dağıtılarak yapılmıştır. 137 kişiye ulaştırılan anketlerden geri dönen anket sayısı 124 (%90,5)’dur ve geri dönen anketlerin tümü değerlendirmeye uygun bulunmuştur. Örneklem büyüklüğü (n=124) çalışma evrenini temsil edecek büyüklüktedir. Örneklem büyüklüğü n= N.t2 p.q / d2 . (N1)+t2..p.q formülüne göre hesaplanmıştır. 14 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 1: Araştırma Örneklemine Đlişkin Bilgiler Birimler Frekans Yüzde Gelir birimi 79 63,7 Gider birimi 45 36,3 Toplam 124 100,0 - Veri Toplama Yöntemi ve Araçları: Araştırma verileri anket yöntemi ile toplanmıştır. Cary Cohen tarafından geliştirilen Anket formu toplam 19 sorudan oluşmaktadır. Bunlardan ilk beş soru cevaplayıcıların demografik özellikleri ile ilgilidir kalan 14 soru kontrol grubunun kendini değerlendirmeleri ile ilgili ifadelerden oluşmaktadır. Ölçeğin güvenilirlik düzeyleri için Cronbach Alpha güvenilirlik katsayısı kullanılmıştır. Cohen tarafından geliştirilen “Kendini Değerlendirme Ölçeği”nin tarafımızdan yapılan güvenirliği α=83 olarak çıkmıştır. Güvenilirlikle ilgili alfa değeri ölçeğin yeterince güvenilir olduğunu göstermektedir. Sosyal bilimlerde ölçeğin güvenilir olduğunun söylenebilmesi için alfa katsayının 0,60’tan yüksek olması yeterli görülmektedir (Hair vd., 2000: 391). - Verilerin Analizi: Veriler SPSS 11.5 istatistik programı yardımıyla analiz edilmiştir. Verilerin analizinde; frekans dağılımları, ortalama, standart sapma, bağlantısız örneklemler için t testi gibi analiz yöntem ve teknikleri kullanılmıştır. Araştırma α = 0,05 anlamlılık düzeyi ve ± 0,06 örnekleme hatası ile yapılmıştır (Yazıcıoğlu vd., 2004). 7.4. Veriler ve Bulgular - Araştırma Örneklemine Đlişkin Veriler: Araştırmaya katılanların çoğunluğunu (%63,7) gelir grubu, %36,3 gider grubu oluşturmaktadır. Örneklemin çoğunluğunu oluşturan 72 kişi (%58,1) 31 ve üzeri yaş grubundadır. Cevaplayıcıların yarıdan fazlasının (%54,0) çalışma süresi 7-9 yıldır. - Ölçek Puanının Değerlendirilmesi: Kendini değerlendirme ölçeğinden kontrol grubunun aldığı puanların ortalama ve standart sapmaları Tablo 2’de gösterilmiştir. Örneklemin kendini değerlendirme ölçeğinden aldıkları puan ortalamaları değerlendirildiğinde; gider grubunda olanların puan ortalamalarının (x=4,11; s=,425) gelir grubunda olanlar ise (x=4,00; s=,530) dur. Gelir ve gider grubunun ölçekten aldıkları puan ortalamaları arasında gider grubu lehine kısmen bir farklılığın olduğu anlaşılmaktadır. Bu değerlerden, araştırmaya katılanların soru kağıdındaki ifadelere “katılıyorum” şeklinde cevap verdikleri anlaşılmaktadır. 15 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 2: Gelir ve Gider Birimleri Ölçek Puanları Birimi Ölçek Puanları Gruplar Gider Gelir Toplam X S 4 5 ,11 9 ,00 24 ,05 S , 425 4 , 530 4 - Cinsiyet Değişkeni Bakımından Katılımcıların Kendini Değerlendirme Durumları: Cinsiyet değişkeni bakımından bayanlarla erkekler arasında p<0,05 anlamlılık düzeyinde anlamlı bir ilişkinin olup olmadığını belirlemek için yapılan “bağımsız örneklemler için t testi” sonuçlarına göre, bayanlarla erkekler arasında cinsiyet değişkeni bakımından istatistiksel bakımdan anlamlı bir ilişkinin olduğu (p<0,003) anlaşılmıştır. Bayanların puan ortalamaları (x=4,23; s=,412), iken, erkeklerin puan ortalamaları (x=3,95; s=,507) olarak çıkmıştır. Standart etki büyüklüğünün de eşit düzeyde olduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu puan değerlerinden, bayanların kendini değerlendirme konusuna, erkeklerden daha olumlu yaklaştıkları anlaşılmaktadır. Tablo 3: Cinsiyet Değişkeni Ölçek Puanları Cinsiyet Gelir ve Gider Grupları Gruplar Bayan Erkek Toplam X S 4 9 ,23 5 ,95 24 ,09 S , 412 3 , 507 4 Bayanların puan ortalamasının (Xbayan=4,23; S=,412), erkeklerden (Xerkek=3,95; S=,507) yüksek çıkması araştırmacılar tarafından genel olarak kabul edilen “kadın duyarlılığı”yla açıklanabileceği varsayılmıştır. Analiz sonuçlarında standart etki büyüklüğünün orta düzeyde olduğu görülmüştür. Yapılan testlerde demografik değişkenlerle ölçeğin diğer boyutlarında anlamlı ilişki çıkmamıştır. Bununla birlikte yaş değişkeni bakımından 25-27 yaş grubunda olanların, diğer yaş gruplarından daha düşük puan ortalamasına sahip oldukları görülmektedir. 16 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 4: Yaş Değişkeni ve Kendini Değerlendirme Arasındaki Đlişki ANOVA Tablosu Varyansın Kaynağı Gruplar Kareler Kareler Toplamı Ortalaması ,363 ,121 Gruplar içi 29,899 ,249 Toplam 30,262 arası F P ,486 ,693 Yaş değişkeni bakımından en düşük puan ortalaması (X=3,87) 25-27 yaş grubuna aittir. Söz konusu puanın kontrol grubunun genel puan ortalaması (X=4,05) den düşük çıkmıştır. Araştırma grubu kendini değerlendirme ölçeği değişkenlerine “katılıyorum” şeklinde yaklaşırken, 25-27 yaş grubu ise “kısmen katılıyorum”a yakın tepki vermişlerdir. Değerlendirme grubunun en küçük yaş grubunun kendilerini değerlendirme ölçeğinden düşük puan almaları beklenen bir durumdur. Çünkü göreli olarak daha yaşlı insanların daha genç insanlardan özdenetim yeteneklerinin daha gelişmiş olması beklenir. Yılların verdiği deneyimin kendini değerlendirme ölçeğinde de genel kabullere uygun çıkması, araştırmanın iç tutarlılığını göstermektedir. 8. Sonuç Araştırma, gelişmiş bir insan olmanın ön koşulları olan “kendini açma” ve “kendini değerlendirme” konusundaki duyarlılık düzeyiyle doğrudan ilişkilidir. Burada “kendini açma”, bireyin kendine ilişkin bilgileri, inanç ve tutumlarını başkalarıyla paylaşma erdemi anlamına gelmektedir. Bu inanç ve tutum aynı zamanda özgüven gerektiren bir durumdur. “Kendini değerlendirme” ise, kendini açan bireyin başkalarından aldığı geribildirimi ve kendisi hakkındaki kanaatlerini değerlendirmesidir. Bilindiği gibi bu tür çalışmalar “Johari Penceresi” olarak bilinen ve kişinin “kendisi tarafından bilinen” ve “diğerleri tarafından bilinen” yanlarının çaprazlanmasıyla elde edilen enformasyonu değerlendiren bir modeldir. Modelin üzerinde durduğu en önemli husus, kişinin kendine özgüveni ve bulunduğu ortamın güvenirliğine inancı arttıkça, dışa açılmasının da artacağı varsayımıdır. Kendini değerlendirme bu bakımdan bir özgüven ve özsaygının gelişmişlik düzeyiyle ilgilidir. Kişinin kendini değerlendirmesi kişi açısından kendisi hakkındaki olumlu imajını güçlendirmesi bakımından önemli olduğu kadar, diğer insanlarla yeterli sosyal karşılaştırmalara girme, çevresindeki insanların başarılarını paylaşma, grup normlarına daha kolay uyum sağlama gibi yararları bulunmaktadır. Bununla birlikte, kendini değerlendirmenin başarılı olabilmesi için kişinin önce kendini algılaması (selfperception) gerekir. Kendini değerlendirme sürecinde kendini algılama, bireyin kendini dış bir gözlemci yerine koyarak hareket etmesini gerektiren bir süreçtir. Kendini algılama, kişinin kendini daha iyi öğrenmesi ve kendinin daha iyi farkına varması anlamına gelmektedir. Kendini değerlendirmenin önkoşulu olan kendini algılama durumu, bireyin kendi duygularının, inanç ve tutumlarının gerçekçi biçimde farkında olmasıdır. Burada değerlendirmenin sağlıklı olması, bireyin kendisi hakkında 17 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ nesnel olmasına bağlıdır. Kendini bir “gözlem objesi” olarak gören kişinin başkalarını değerlendirirken gösterdiği nesnelliği, kendisi için de gösterdiği ölçüde bir anlam ifade eder. Kendini değerlendirmede diğer önemli bir husus, bireyin “benlik sunumu”yla (self-presentation) ilgilidir. Benlik sunumu, bireyin kendini diğerleri tarafından kendi benlik algısına uygun bir şekilde algılama eğilimini ifade eder. Benlik sunumunda, bireyin diğerleri önündeki davranışlarını kontrol etme ve tutumunun farkında olma çabalarını kapsamaktadır. Benlik sunumu benlik imajının kontrolünü de kapsamalıdır. Ancak bu sayede insan kişilerarası ilişkilerde, diğerlerine sunulan imajın manipülasyonunu sağlayabilir. Benlik manipülasyonu sayesinde kişi, diğerlerinin geri bildirimlerine göre benlik sunumunu denetleme olanağı elde eder. Bireyin olumlu izlenim bırakabilme, benlik kontrolü geliştirme yeteneği, diğerlerinin onun davranışlarına verecekleri tepkiyi kontrol etme olanağı sağlayacaktır. Kendini değerlendirme, başta da belirtildiği gibi, kişinin kesintisiz bir gelişim süreci için atılması gereken ilk adımdır. Kişi önce kendinin farkına vararak zayıf yönlerini, güçlü yönlerini, fırsat ve tehditlerini görerek kendini sürekli geliştirme sürecine girer. Bunun için kişinin öncelikle “öz farkındalık” (self awareness), düzeyini geliştirmesi, yani kişinin dikkatinin öncelikle kendisi üzerine toplanması gerekir. Bu süreç kişinin benliğinin, onun bilincinin objesi haline gelmesini sağlayacaktır. Bu sayede kişinin dikkati diğerleri tarafından görülen yanları üzerinde odaklanarak, kamusal/genel öz-farkındalık, ve sadece kendi bildiği yanları üzerinde odaklanarak bireysel öz-farkındalık kazanmış olacaktır. Sonuç olarak kişi hem kendisini, hem de başkasını daha nesnel değerlendirme olanağı bularak, kendini sürekli geliştirme olanağı elde edebilecektir. Kaynaklar ASLAN, Esra A. (2002), Örgütte Kişisel Gelişim, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. COHEN, Cary (1994), Profesyonel Sekreterin El Kitabı (çev.), Đstanbul: Rota Yayın. CÜCELOĞLU, Doğan (2002), Đletişim Donanımları, 2. Baskı, Đstanbul: Remzi Kitabevi. DURNA, Ufuk (2002), Yenilik Yönetimi, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. EFĐL, Đsmail (1998), Toplam Kalite Yönetimi ve Toplam Kaliteye Ulaşmada Önemli Bir Araç: ISO 9000 Kalite Güvence Sistemi, 3. Baskı, Bursa: Vipaş A.Ş. EKER, Sebahattin (2007), Provasız Hayatta Kişisel Marka Olabilmek, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. GÜNEY, Salih (2001), Yönetim ve Organizasyon, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. HAĐR, J.F., ROBERT P.B. ve J.O. DAVĐD (2000), Marketing Research, International Edition, Irwin McGraw - Hill. KEENAN, Kate (1997), Đletişim, Đstanbul: Remzi Kitabevi. KULAKSIZOĞLU, Adnan (2003), Kişisel Gelişim Uygulamaları, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. ÖĞÜT, Adem (2003), Bilgi Çağında Yönetim, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. 18 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ ÖZER, Kadir A. (1995), Đletişimsizlik Becerisi, Đstanbul: Varlık Yayınları. ÖZSAĞIR, Arif (2007), Bilgi Ekonomisi, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. SEKMAN, Mümin (2007), Kişisel Ataleti Yenmek, 13. Baskı, Đstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım. ŞĐMŞEK, Şerif, ÇELĐK, Adnan, AKGEMCĐ, Tahir ve Abdullah SOSYAL (2004), Kariyer Yönetimi, Ankara: Gazi Kitabevi. YALÇIN, Azmi (2002), Değişim Yönetimi, Adana: Nobel Kitabevi. YAZICIOĞLU, Y., ERDOĞAN S. (2004), SPSS Uygulamalı Bilimsel Araştırma Yöntemleri, Ankara: Detay Yayıncılık. 19 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 20 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ BÜRO ĐDARESĐNDE ÇALIŞANLARIN STRES YÖNETĐMĐ Aytaç GÖKMEN Çankaya Üniversitesi, ĐĐBF [email protected] ÖZET Büro yönetimi, büro etkinliklerinin, yönetim fonksiyonları kullanılarak yerine getirilmesi; yani, büro etkinliklerinin amaçlara göre planlanması, örgütlenmesi, yöneltilmesi, koordine edilmesi ve denetlenmesi, böylece gerekli iş ve hizmetlerin gerektiği biçimde yerine getirilmesidir. Başka bir ifade ile büro yönetimi, işletmelerin amaç ve hedeflerine ulaşmaları için, tepe yönetimi tarafından belirlenmiş olan stratejik ve taktik, plan ve politikaların yerine getirilebilmesi için çalışanlara gerekli kaynakların sağlanması, iş yeri ve büro ortamında faaliyetlerin planlanması, örgütlenmesi, yöneltilmesi, koordine edilmesi ve denetlenmesidir. Đşletme amaç ve hedeflerinin yerine getirilmesinde, kaynakların optimal planlamasını ve dağıtımını sağlayacak, yetenekli ve istekli çalışanları bir araya getirecek, çalışanların eğitim ve gelişimi ile yakından ilgilenecek ve en yeni teknolojilerin büro ortamında kullanılmasını sağlayacak büro yöneticisine önemli görevler düşmektedir. Yönetim, başkaları aracılığı ile iş görmek olduğu için, büro yöneticisine düşen bir görev de, çalışanların motivasyon ve verimliliğinin sağlanması için her tür sorunları ile ilgilenmesidir. Zamanımızın çalışma koşulları ve iş ortamı da beraberinde yöneticilerin çözmesi için farklı sorunları beraberinde getirir. Bu sorunlardan bir tanesi de, işletme biçimlerinin değişmesi, iş ortamında rekabetin daha yoğun bir hal alması, çalışanların iş ortamı baskısı altında kalması, geçim zorluğu, düşüncesiz yöneticiler ve iş ilişkilerinin bozulması sonucu çalışanların verimlilik ve isteklerinin olumsuz etkilenmesi ve stres altında kalmalarıdır. Stres, insanlar üzerinde olumsuz etkide bulunan, çalışanların performansını, motivasyonunu, iş ilişkilerini ve davranışlarını, dahası hayatlarının istikrarlı gidişatını bozan her türlü olumsuz etken ve baskıdır. Stres, çalışanı aniden etkileyebileceği gibi bir süreç içinde de ortaya çıkabilir; öyleyse, bir çalışanı olumsuz yönde etkileyecek stres daha sonra iş ortamının bulunduğu büro ortamında da olumsuz etkide bulunabilir. Bu nedenle, işletmenin her kademede amaç ve hedeflerine başarılı bir biçimde ulaşabilmesi için çalışma ortamında ve çalışanlar üzerinde olumsuz etkileri olabilecek olan stresin yönetilmesi ve negatif etkilerinin ortadan kaldırılması gerekir. Bu bildirinin amacı, genel kabul görmüş ve güvenilir veri tabanlarından sağlanacak kaynaklar ile işletmelerin büro ortamında, çalışanların üzerinde baskı oluşturabilecek stresin yönetilmesi ve neden olabileceği sorunların çözülmesi konusunda teorik temelli bir çalışmayı ortaya koymaktır. Anahtar Kelimeler: Büro, yönetim, çalışanlar, stres. 1. Giriş Çağımızda iş hayatının, iş ortamının ve ekonomik yapıların gelişmesi beraberinde değişik sorunları da getirmiştir. Đş ortamında işletme yapılarının değişmesi, rekabetin daha da çetin bir hal alması, çalışanlar üzerindeki aşırı baskılar, geçim zorluğu, iş ilişkilerinde bozulmalar ve anlayışsız yöneticiler bireylerin ve dolayısı ile işletmelerin sorunlar ile karşılaşmalarına, performans ve verimliliklerine olumsuz etkide bulunur, sorun çözmez, sorun getirir ve strese neden olur. Stres insanlar üzerinde olumsuz etki yapan, bireylerin iş yerindeki performanslarını, toplumsal ilişkilerini, davranışlarını ve kısacası hayatlarının önemli bir kısmı etkileyen olumsuz bir etkendir. Stres bir anda ortaya çıkmaz. Hatta birey olumsuz bir süreç içinde olduğunu bile hissetmeyebilir. Öyleyse stres bireyi ve işletmeyi önemli derecede etkileyen ve olumsuz sonuçları ağır olabilecek bir sorundur. 21 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Bu çalışmada öncelikle büro tanımı yapılacak, stres ile ilgili bazı açıklamalara yer verilecektir. Stresin çalışan, büro ortamı ve iş hayatındaki önemi ve yeri açıklandıktan sonra, stersin nedenleri etraflıca tartışılacak ve nedenler ile ilgili açıklamalar yapılacaktır. Ayrıca teorik temelli bu çalışmada stresin çözüm yolları ile ilgili açıklamalara da verilecektir. 2. Büro kavramı ve idaresi Günümüzde iş ortamında fazlası ile kullanılan büro kelimesi Fransızca kökenlidir ve yapılacak işin ya da görevin özelliğine göre gerekli demirbaş, ekipman ve diğer yardımcı malzeme ile donatılmış, iş görüldüğü yer anlamına gelir. Đster kamu kuruluşu, isterse özel bir kuruluş olsun, idarecilerin, uzmanların, memurların ve sekreterlerin işleri yürüttükleri yer bürodur. Büroyu başka bir biçimde tanımlarsak, belirli amaçlara ulaşmak için büro işlerinin planlandığı, örgütlendiği, yöneltildiği, eşgüdümlendiği, denetlendiği ve çalışanların motive edilip, yetiştirildiği yerdir. Bürolar, sekreterlik işlerinin idare edildiği, yöneticilerin ve çalışanların ihtiyaç duyabilecekleri bilgi ve verilerin kayıt edildiği ve saklandığı ve işletme idaresinin yapıldığı kısımdır; ve de büro ortamında muhasebe, finans, pazarlama, planlama, bütçeleme ve proje gibi işletmenin ihtiyacı olan pek çok işlem yerine getirilir. Bazı büro türleri ise mimarlık, avukatlık, satış, pazarlama, yönetim, askerlik, vergi, nüfus bürolarıdır (Topaloğlu, Koç, 2002: 17 – 18; Başpınar, Bayramlı; 2003: 9, 31). Bir işletme içinde büroların işlevleri ise verilerin toparlanıp bilgiye dönüştürülmesi ve saklanması, bilginin çözümlenmesi, sağlana bilginin ihtiyaca göre sınıflanması, özetlenmesi, çoğaltılması, yani bilginin fonksiyonel hale getirilmesi ve de bilginin gerekli olan bölüm ve çalışanlara ulaştırılması. Bilgiyi kullanacak çalışanlar ise idare müdür, şef, şef yardımcısı, genel sekreter, sekreter, memur olarak ayrılabilir. Büro idaresinin amacı ise; işletmenin etkin ve verimli çalışması sağlamak, yeterli ve doğru rapor ve kayıt sağlamak, işletmenin rekabet gücüne katkıda bulunmak, evrak işlerin doğru yapılamasını sağlayarak bürokratik yığılmayı önlemek ve böylece maliyetleri azaltmak. Büro idarecisinin sorumlulukları ise işlerin planlanması ve örgütlenmesi, görev ve mevkilerin belirlenmesi, iş bölümleme, iş genişletme, iş zenginleştirme, iş basitleştirme, işlerin dağıtımının ve akımının sağlanması, büro yerleşimin ve çalışma koşullarının tespit edilmesi, bilgi saklama, evrak ve raporlama koşullarının belirlenmesi, büro araç ve gereçlerinin temini gibi konulardır. Ancak, günümüz çalışma ortamı hızlı iktisadi gelişmeler, dalgalanmalar ve yoğun rekabet nedeni ile pek çok soru ile iç içedir. Bu sorunlardan biri ise çalışanları olumsuz etkileyen ve baskı altına alan strestir. Đşletme ve büro ortamında işlerin fazla olması ve zorluğu, rollerdeki belirsizlik, çalışanlar arası çatışma, monotonluk, tükenmişlik ve sürekli başarı için mücadele gereği çalışanları stres baskısı altında bırakabilmektedir. (Topaloğlu, Koç, 2002: 19 – 20; Başpınar, Bayramlı, 2003: 31 – 32; Ar, 1999: 14; Rodham, Bell, 2002; Yaylı, Yaman, Yaman, 2003). Đdarecinin görevi ise strese yol açan nedenleri belirlemek, çalışanın üzerindeki baskıyı azaltmak, stressiz bir ortam sağlayarak iş yerinde ve büro ortamında verimlilik ve etkinliğin düşmesini önlemektir. 22 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 3. Büro idaresinde stres yönetimi Çalışma hayatının doğası son yıllarda hem ekonomik olarak ileri ülkelerde, hem de gelişmekte olan ülkelerde son derece değişmiştir. Endüstriyel kitle üretim ve teknolojik gelişmeler piyasaları önemli ölçüde etkilemektedir. Bu çalışma hayatı içine işler hareketli değil fakat daha çok sabit ve statik nitelik kazanmışlardır. Özellikle yapılan işlerde kusursuzluk ve mükemmel kalite isteği çalışanlar üzerinde baskı ve gerginliği arttırıcı etkileri iş ortamına getirmiştir. Bu etkiler her ülkede iş piyasasını önemli ölçüde etkilemiştir. Gittikçe daha fazla çalışan geçici veya sabit koşullar taşıyan ve de esnek olmayan sözleşmeler ile çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Ek olarak ülke nüfusları ve insan ihtiyaçlarının artması sonucunda iş piyasası derinliğini kaybetmekte, her geçen gün çalışma hayatı daha da çetin bir hal almaktadır. Bunun sonucu olarak da eksik istihdam, istikrarsızlık ve yapısal işsizlik iş hayatının istenmeyen gerçekleri haline gelmektedirler. Hayatın bu gerçekleri ise çalışma ortamını olumsuz etkilemekte çalışanları işlerine güvensizlik, erken emeklilik ya da işlerini kaybetme tehlikesi ile vurmaktadır (Siegrist, 2002). Peki neden iş hayatı insanları ve toplumları bu kadar etkilemektedir? Çünkü bir iş sahibi olmak devamlı gelir ve sosyal mutluluğun bir önkoşuludur ve insanların aile hayatını da doğrudan etkiler. Artan gelir daha iyi bir hayatı garantilerken, iş ortamında iyi bir konuma sahip olmak insanı sosyal statü olarak yüceltir ve sosyal ortamda saygı duyulmasını sağlar. Bu nedenle, sahip olunan işin kalitesi ve saygınlığı, işyerindeki konum ve insanların kişinin sahip olduğu iş dolayısı ile bireye bakışı, çalışanın kişisel hal ve davranışlarını gerek işyerinde, gerekse özel hayatında önemli ölçüde etkiler (Siegrist, 2002). Eskiden insanın iş hayatını etkileyen önemli etkenler arasında toksik maddeler, sıcak, soğuk, yüksek ve katlanılmaz sesler ve iş ortamının yapısından kaynaklanan çeşitli tehlikeler varken, iş hayatında artık işçi psikolojisini etkileyen ruhsal nedenler ve stres önem kazanmıştır. Dolayısı ile iş hayatında riskler alışılmış ve geleneksel sorunların ötesine gitmekte, psikolojik ve duygusal sorunlar artık olabilecek fiziksel sorunlar kadar önem kazanmıştır. Bu gün iş dünyasında iş ortamında stresin devamsızlık, düşük üretkenlik ve verim, sağlıksal sorunlar ve sağlık giderlerinin armasına neden olduğuna dair bir kanı vardır. Bir örnek vermek gerekirse, geliri yüksek anacak işyerinde pozisyonu sağlam olmayan bir kişinin, iş ile bağlantılı stres altında verimliliği önemli ölçüde etkilenir. Günümüzde iş hayatının zamınızın önemli bir kısmını işgal ettiğini hesaba katarsak, huzurlu bir iş ortamı tesis etmenin önemi daha iyi anlaşılır. Đş hayatında seçeneklerin ve diğer iş imkânlarının azlığı, adaletsiz uygumlalar ve tutumlar ya da aşırı iş yükü altında çalışanların ezilmesi ve işe kendini fazla kaptırmak stresin asli nedenleri arsında sayılabilir. Tabidir ki iş hayatının ve çalışanların stresin negatif etkilerine maruz kalmaları hem işletmelerin zaman, gelir ve kaynak kaybına neden olmakta, hem de makro düzeyde ülke ekonomisi ve gayri safi milli hasılayı olumsuz etkilemektedir (Siegrist, 2002; Rodham, Bell, 2002; Olofson, Bengtsson, Brink, 2003). Çalışma ortamının, çalışan psikolojisini ve zihinsel sağlığı önemli ölçüde etkileyebildiği zaten bilinmekteydi. Depresyon, aşırı heyecan, psikolojik sıkıntılar çalışan psikolojisini etkileyen önemli unsurlar olmuştur. Stresi tanımını biraz daha açacak olursak, stres insanlar üzerinde olumsuz etki yapan, bireylerin iş yerindeki performanslarını, toplumsal ilişkilerini, davranışlarını ve kısacası hayatlarının önemli bir kısmı geçici veya kalıcı olarak psikolojik, fizyolojik ve yapısal olarak etkileyebilen baskı unsurları ve gerginliklerdir. Strese neden olan negatif unsurları özetlemeye çalışırsak, işin zorluğu ve iş yükünün fazlalığı, ça- 23 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ tışma, rol belirsizliği, iş yoğunluğu, kalabalık ve aşırı soğuk-sıcak yerlerde çalışma mecburiyeti, bireyler arası anlaşmazlık, özel yaşamla ilgili stres, dışlanma ve yalnızlığa itilme, bireyin kaygı durumu, algılama düzeyi, kendine güven duymasındaki eksikler, zaman baskısı, işin sürekli tekrar eder nitelikte olması,üst yönetimin desteğinin olmaması, kaynak eksikliği, çalışanlar ve yönetici ile çatışma, işyerindeki fiziksel tehlikeler, işyerinde rol belirsizliği, üst yönetimin yüksek beklentileri, örgütsel değişim, üst yönetimin takdir etmemesi, eğitim veya rehberlik eksikliği, yeni teknolojiler, kötü yönetim, faydalanılmayan yetenekli personel, role çatışması, kişisel isteklere ve hedeflere ulaşamama, yetersiz hissetmek, başarısız hissetmek, iş yeri ilişkilerinden soyutlanmış hissetmek iş hayatında ve büro ortamında stresi tetikleyen ve çözülmesi gereken önemli bir sorunlar olarak büro yöneticilerinin karşısına çıkartır. Anlaşılacağı üzere çalışma ortamı ve stres arasında sıkı bir ilişki vardır ve bu ilişki hem bireyi hem de işletmeyi olumsuz etkiler. Önemli olan strese yol açan etkenlerin zamanında tespit edilmesi ve çarelerin aranmasıdır (Eren, 2001: 294-302; Rodham, Bell, 2002; Yaylı, Yaman, Yaman, 2003; Kinman, Jones, 2005). Konuyu açacak olursak, günümüzde çalışma ortamları basmakalıp bir yapıya bürünmüştür ve çalışma kalıpları genelde değişmeyen sabit biçimleri ifade eder. Đş ve büro ortamının değişmemesi, insanı aynı işe mahkum etmek, çalışma esnasında çalışanlara aşırı yüklenmek ve makineleştirmek insanda bıkkınlık, isteksizlik ve kaybolmuşluk duygularına neden olarak strese yol açabilir. Aşırı sorumluluk ve çalışma saatlerinin uzun ve esnek olmaması ise başka bir stres nedenidir. Sorumluluk ve fazla mesai, aynı zamanda, çalışan yüklenen sorumluluk kadar yetki ve mali özendiricileri de gerektirir. Eğer bir çalışana hem fazla iş verip, bu sorumluluk karşılığında kaliteli sonuç istiyor, hem de fazla mesai talep ediliyorsa, çok basittir ki bu talepler mali özendiriciler ile desteklenmelidir. Bu faktörler hem işletme, hem de bireyi olumsuz etkiler. Stres çalışanlarda davranış değişiklerine neden olur, insanlar sessiz, hüzünlü, bıkkın, mutsuz ve daha az hoşgörülü yapar. Bu nedenle stresin çözümünde idareci uygulama planları hazırlamalıdır (Rodham, Bell, 2002). Đş hayatında ve büro ortamında stres seviyesinin artması, psikolojik olduğu kadar çalışanın bedensel sağlığını da olumsuz etkiler. Stresin artmasının, strese vücudun ters tepkiler vermesine ve sağlıksal aksaklıklara neden olduğu bilinmektedir. Đnsan aklı gibi, vücudu da bir tehlike veya mücadele ile karşılaştığında çeşitli tepkiler verir. Bu tepkiler insanın sağlık yapısını ve dengesini genelde olumsuz etkiler. Bu tehlike ya da mücadele edilecek durum ile karşılaşan kişinin, karşılaştığı durumu vücudu ve zihninin nasıl değerlendirip, yorumladığı ile ilgilidir. Bu durum kişiden kişiye değişir. Çalışanın meydana gelen duruma alışık olup olmadığı, strese neden olan durumun şiddeti, çalışanın bu durum ile ilgili deneyimleri ve strese neden olan olayın o anki baskısı stresin çalışan üzerinde ne kadar etki yapacağını belirleyen faktörler arsındadır. Burada önemli olan strese neden olan faktörlerin doğru tanımlanıp, yorumlanması ve kişinin yeteneği ve durum itibari ile uygun çözüm bulmasıdır. Bu nedenle stres olumsuz bir tepki ve oluşumdur; etkileri aylar yıllar ve hatta bazı insanlarda yıllarca devam eder. Stres insan vücudunun dengesinin bozulmasına, risklere ve tehlikelere karşı duyarlı olmasına neden olur. Bu duyarlılık seviyesi strese maruz kalma ile doğru orantılıdır. Kişi stresle ne kadar çok karşılaşırsa, bir sorun ile karılaştığında verdiği tepkide o kadar fazla olur. Burada önemli olan nokta stresin makul seviyede tutularak, vücut düzeninin normal dengesini bulmasıdır. Eğer çalışanlar karşılaştıkları tehlike ya da istenmeyen durumlar karşısında güven duyguları eksikse, şahsi kontrollerini kaybedip fazla tepki veriyorlarsa veya işyeri ve 24 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ arkadaşlarına karşı yabancılaşmışlarsa çalışanların vücut dengeleri bozulmuş demektir. Stresin uzun vadeye yayılması zaman alır ve bazen de stres kendini belli etmeden çalışanın sağlık dengesini bozar. Stresin olumsuz bireysel etkilerini ayrıntılı olarak açıklarsak: Đştahsızlık, kilo kaybı ve zayıflık; aşırı yemek yeme, içki tüketimindeki artış ve bunları takip eden kilo sorunu; devamlı yorgunluk, halsizlik hali ve bu sorunlardan yakınma; migren tarzı baş ağrıları; uyku ve erken uyanma sorunları; vücudun çeşitli yerlerinde ve adaleler de kramp ve ağrılar; yüksek tansiyon, kalp atışlarında artma ve nefes darlığı; aşırı hassasiyet ve duygu yoğunluğu; sorunları gidermek için ilaca düşkünlüğün başlaması; daha dinamik ve enerjik olmak için vitamin ve mineral kullanımında artış. Bu sorunların vücut geneline yayılması onucunda ise hiç de istenmeyen ve sonuçları bireyi her yönden olumsuz etkileyecek kalp ve damar hastalıkları, yüksek tansiyon; uyku bozuklukları ve uykusuzluk; ruh hastalıkları ve psikolojik bozukluklar; mide ve sindirim sistemi bozuklukları; aşırı içki, sigara ve ilaç tüketimi sonucu ortaya çıkan sağlık sorunları; damar sertliği, beyin ve diğer iç organlarda meydana gelen kanamalar ve bunların neden olduğu kısmi ve tam felç gibi ciddi ve etkileri yıllara yayılabilecek fiziksel sağlık sorunları oluşabilir. Stresin sağlıksal sorunları yanında neden olabileceği, bireyi zihinsel olarak etkileyerek iş ve büro ortamında neden olabileceği sorunlar ise; aşırı tedirginlik, korku ve endişe; alınganlık ve çabuk sinirlenme; hayata ve işe karşı duyarsızlık ve hayatın boş olduğunu düşünmeye başlama; hastalıktan korkma ve sürekli hasta olduğunu hissetme, ölümden korkma, aşırı duygusallaşma ve ağlama; samimi dostların ve derdini paylaşacak kimsenin olmamasından yakınma; yalnızlık, kapalı yer ve gürültüden korkma; komik olaylara, mutlu günlere ve esprilere duyarsızlaşma; olayları, insanları hatırlayamama ve yapılacak işleri unutma; yapılacak işlere ve sorumluluklara gerektiği gibi odaklanamama, verim düşüklüğü, işe karşı isteksizlik ve çalışanlar ile sorunlar yaşama. Görüldüğü üzere stres önemli bir konudur ve idareci tarafından çözülmesi gereken çok ciddi sorunlara neden olur. Bu tür ters etkileri ile stres bireyin verimliliğini ve işletmenin üretkenliğini düşürür (Olofson, Bengtsson, Brink, 2003; Canlan, Wadsworth, May, Smith, Wainwright, 2004; Eren, 2001: 306310). Đş yerinde personel ile eksi iletişim, bilgi eksikliği, durumu takip ve rehberlik edecek bir idareci ya da önderin olmaması, üst yönetim destek ve nüfuzunun yeterli olmaması çalışma ortamında stresi tetikleyebilir. Halbuki bireylere çalışma azmi, istek ve motivasyon aşılayacak bir rehberin olması bazı sorunlara daha kolay çözüm bulunmasını sağlar. Stres çalışanların yetersiz hissetmesini, kişiliklerinin olumsuz yönde değişmesini, üretkenlik ve verimlililerini olumsuz etkiler. En istenmeyen noktada ise birey tükenir. Çalışanlara işlerini yaparken yeterince zaman tanınmaması, eksik istihdam sonucu fazla iş yükü, üst yönetimin çalışanların istek ve ihtiyaçlarını dikkate almaması sonucu oluşan umutsuzluk duygusu çalışanlarda verim düşüklüğüne yol açar. Sorunu çözmek açısından çalışanların zamanlarının önemli bir kısmı geçirdikleri işyerlerinin yeniden düzenlenmesi ve strese neden olan etkenlerin en aza indirilmesi üst yönetimin takip edeceği politikalardan biri olabilir; çünkü, bireylerin yaptıkları işlere olumlu tepki alamamaları, teşvik eden ve öven bir önderin yokluğu ve mali özendiricilerin yetersiz kalması çalışma ortamında strese neden olur. Bu nedenle üst yönetimin resmi veya gayri resmi desteği stresin olumsuz etkilerini yenmekte önemlidir (Olofson, Bengtsson, Brink, 2003). Đdarenin amaçları ve hedefleri aşırı belirlemesi ve bu amaç ve hedeflerin her ne pahasına olursa olsun ulaşılması için çalışanlarına yapacağı baskı işletme çalışan- 25 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ larını gerer ve strese neden olur; çünkü bu tarz hedef ve amaçlar fazla mesai, esnek olmayan çalışma saatleri, vardiyaların uzaması gibi durumları beraberinde getirir. Bir başka önemli konu ise zamanımızda işletmelerde uygulanan ve rekabetin zorlamasının bir sonucu olan örgüt yapılarında ki değişimdir. Đşletmelerin yeniden yapılanması, değişim mühendisliği uygulanması, küçülme, örgüt geliştirme gibi uygulamalar örgütsel atmosferi değiştirdiği ve hatta bazı çalışanların işlerini kaybetmelerine neden olduğu için işletme içinde stresi tetikler; çünkü, bir arkadaşının işten ayrıldığını öğrenen bir çalışan, aynı kaderi paylaşacağı düşüncesi ile psikolojik baskı altına girer. Ayrıca işletmelerde yenile çalışmaları yapılması ve teknolojik olarak işletmelerin ve büro ortamının geliştirilmesi çoğu zaman çalışanların düzenlerinin bozulması ve yine çoğunlukla işten çıkartmalar ve işyerinde istikrarsızlıklara neden olur. Burada devreye yöneticiler girmeli ve stresi azaltıcı önlemler almalıdırlar. Çalışanlara sağlık destek programları uygulanması, işletme politikalarının çalışanlara aktarılarak güven kazanılması yerinde çözümler olur ( Murphy, Sauter, 2003; Ertel, Eberhard, Ullsperger, Knesebecek, Siegrist, 2005). Stres yönetimi konusunda uygulanabilecek bazı politikalar ve çözüm yollarını özetlemek gerekirse; katı, otokratik idareciler yerine daha demokratik ve esnek idare yapıları kurmak; iş basitleştirme, iş rotasyonu, iş geliştirme, iş zenginleştirme yöntemlerini kullanarak iş yerindeki monotonluğu yenmek; mümkün olduğu kadar etkili bir maaş ve ücret politikası uygulayarak çalışanı iktisadi değişmelere karşı savunmak; adaletli performans değerlemesi yapmak ve çalışana kendisini geliştirme imkanı tanımak; terfi politikalarında adaletli davranmak, iş yerinin konumu ve iş ortamından kaynaklanacak sıkıntıları çözerek bertaraf etmek; işletme ve büro dahilinde katılımcılığı teşvik ederek sorun çözme, yaratıcılık ve örgütsel bağlılığı desteklemek; çalışmaları yetiştirmek için zaman planlaması yapmak; yeterli, moral ve motivasyonu yüksek bir personel yapısı oluşturmak; hedefleri çalışma ortamının önceliklerine ve örgüt kültürüne göre belirlemek; iş yerinde gürültü ve kirlenmeyi azaltacak tedbirler alarak huzurlu bir ortam oluşturmak; sadık ve inançlı elemanlar ile çalışmak. Konuya çözüm getirmek için bunlar yöneticilerin uygulayabilecekleri bazı çözüm yollarıdır (Eren, 2001: 311-314; Kinman, Jones, 2005; Murphy, Sauter, 2003). Çalışanlarsa kendi açılarından duruma baktıklarında bazı çözüm yolları ise; gevşeme tekniklerini öğrenmek; koşu, yürüyüş ve sporun başka dalları ile de ilgilenmek; sağlıklı beslenme ve kilodan kaçınma; sigara ve içkiyi azaltma; vücudun işleyişini bozacak her türlü kimyasallardan uzak durmak; kişiye anlamlı gelen yapmaktan hoşlandığımız bir iş yerinde çalışmak; çalışanın kendisini dinleyebileceği bir zaman dilimi ayırmak; çalışma ortamında insanlar ile iyi ilişkiler kurmak; sevilmese bile bazı işler yapılmalıdır, ertelemek çözüm değildir, bu nedenle çalışan birazda sorun çözücü olmayı öğrenmelidir (Eren, 2001: 311-314; Kinman, Jones, 2005; Murphy, Sauter, 2003).Artık stresin iş yaşamının ve günlük hayatımızın bir parçası olduğu reddedilemeyecek bir gerçektir. Ancak yapılması gereken bu gerçekten kaçmak değil, çağdaş bir hastalık veya güncel bir sorun olan stresi yenmenin yollarını bulmak ve uygun çözümleri uygulamaktır. 26 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 4. Sonuç Stresin nedenleri ve çözümleri konusunda çeşitli görüşler olduğunu görmekteyiz. Her birey doğumdan itibaren, gelişirken ve olgunluğa erdiği devrelerde, fiziksel ve biyolojik olarak birbirlerinden farklı olduklarından, stresin çeşitli özelliklere sahip bu bireyler üzerindeki etkileri de farklı olabilir. Stresin olumsuz etkileri, bireyler arasında çeşitli uyaranların stres yapıcı olarak algılanması ve bunlar ile mücadelenin değerlendirilmesi yönünden farklılıklar görülür. Bu farklılıklar kişilik yapılarına ve sosyal destek sistemlerinin varlığına dayanır. Sabırsız, aceleci, hırslı, mükemmeliyetçi, gevşemeyi ve dinlenmeyi bilmeyen, iş kolik yapıdaki bireyler, kendine güveni ve özsaygısı düşük bireyler, içinde bulundukları koşulların belirsizliklerine katlanamayanlar daha çok stres yaşamakta ve sağlık sorunları ile karşılaşmaktadırlar. Karşılaşılan sorunlar iş yerinde ve büro ortamında verim düşüklüğü ve üretkenliğin azalması, çatışma, işlerin aksaması ve örgütsel bağlılığın azalması gibi sorunlara yol açar. Bu nedenle hem çalışanların kendileri stresle mücadele yöntemleri geliştirmelidirler, hem de iş yerinde idareciler stresli gergin ortamların ve koşulların ortadan kaldırılması ve sorunların çözülmesi için maksimum çabayı göstermelidirler. 5. Kaynakça AR, Fikret (1999); Büro Yönetimi Teknikleri, Yargı Yayınevi, Ankara. BAŞPINAR, Nuran Öztürk; BAYRAMLI, Ünver Ünlü (2003); Büro Yönetimi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara . CALNAN, Michael; WADSWORTH, Emma; MAY, Margaret; SMITH, Andrew; WAINWRIGHT, Davidi (2004); “Job strain, effort – reward imbalance, and stress at work: competing or complementary models ?”, Scandinavian Journal of Public Health, Volume 32, pp. 84 – 93. EREN, Erol (2001); Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., Đstanbul ERTEL, Michael; PECH, Eberhard; ULLSPERGER, Peter; VON DEM KNESEBECK, Olaf; SIEGRIST, Johannes (2005); “ Adverse psychological working conditions and subjective health in freelance media workers”, Work & Stress”, Volume 19(3), pp. 293 – 299. KINMAN, Gail; JONES, Fiona (2005); "Lay representations of workplace stress: What do peole really mean when they say they are really stressed ?”, Work & Stress, Volume 19(2), pp. 101 – 120. MURPHY, Lawrence; SAUTER, Steven (2003); “The USA Perspective: Current Issues and Trends in the Management of Work Stress”, Australian Psychologist, Volume 38, Number 2, pp. 151 – 157. OLOFSSON, Brita; BENGTSON, Claire; BRĐNK, Eva (2003); “Absence of response: a study of nurses’ experience of stress in the work place”, Journal of Nursing Management, Volume 11, pp. 351 – 358. RODHAM, Karen; BELL, Jane (2002); “Work stress: an explanatory study of the practices and perceptions of female junior healthcare managers”, Journal of Nursing Management, Volume 10, pp. 5 -11. 27 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ SIEGRIST, Johannes (2002); “Reducing social inequalities in health: work – related strategies”, Scandinavian Journal of Public Health, Volume 30, pp. 49 – 53. TOPALOĞLU, Melih; KOÇ, Hakan (2002); Büro Yönetimi, Kavram ve Đlkeleri, Seçkin, Ankara. YAYLI, Güler; YAMAN Hakan; YAMAN Aylin (2003); “STRESS AND WORK – LIFE IN A UNIVERSITY HOSPITAL IN TURKEY: EVALUATION OF THE BRIEF SYMPTOM INVENTORY AND WAYS OF COPING INVENTORY IN HOSPITAL STAFF”, Social Behaviour and Personality, Volume , 31(1), pp. 91 – 100. 28 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ SEKRETERLĐK MESLEĞĐNĐN SORUNLARI Ayşe ÇAY ATALAY Atatürk Üniversitesi Narman MYO [email protected] ÖZET Bu çalışma, Türkiye’de Sekreterlik Mesleğinin Sorunlarına dikkat çekmek ve bir nebze de olsa artık kangren haline gelen bu sorunların çözümüne ışık tutmak için yapılmıştır. Gelişen ve değişen çağımızda birçok meslek gibi, sekreterlik mesleği de deyim yerindeyse adeta deri değiştirmektedir. Ancak bu sanılacağı gibi kolay olmamaktadır.Ülkemizde bu meslek için bir standardın oluşturulamaması, iş dünyasıyla akreditasyonun sağlanamaması, bunlar için harcanan çabaların az ve yetersiz kalması, eğitim kurumlarında verilen eğitimin niteliksel olarak zayıflığı, meslekte eğitim almayanların sayıca fazlalığı, sekreterliğin sadece bayan mesleği olarak değerlendirilmesi, mesleğe toplumun önyargıyla yaklaşmasına neden olan olumsuz örnekler bu mesleği fazlasıyla yıpratmaktadır. Bu çalışmada sekreterlik mesleğindeki sorunların, ana nedenlerini eğitim, işverenler, toplumun mesleğe bakış açısı ve mesleği icra edenlerin tutumları olarak dört grupta ele alınmıştır. Yaşanan sorunların çözümü için, öneriler sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Sekreterlik, mesleki eğitim, mesleki önyargılar 1.Giriş Tarih boyunca özellikle kadınlara ve onların işine karşı olan sosyal tutumlar ve kadının statüsü, teknolojik gelişmenin düzeyi, işin büyüklüğü, karmaşıklığı ve ekonomik koşullar çoğu meslekte olduğu gibi sekreterlik mesleğinin de rolünün belirlenmesine büyük etkileri bulunan faktörler olmuşlardır. Sekreterlik mesleğinin sanayi devrimine paralel olarak işletmelerin çoğalmasıyla birlikte her geçen gün daha çok gereksinim duyulan bir meslek haline gelmesinin doğal bir sonucu olarak başlangıçta deneme yanılma, usta çırak ilişkisi içinde öğrenilen meslekte nitelikli elemanlara duyulan gereksinim artmaya başlamıştır. Bugün ülkemizde üniversiteler bünyesinde eğitim veren bir çok Büro Yönetimi ve Sekreterlik programları mevcuttur. Ancak, eğitim kurumlarının niceliksel olarak böylesi bir gelişme göstermesi memnuniyet vericiyse de, niteliksel olarak aynı gelişmeyi gösterdiklerini söyleyemeyiz. Bunun sonucu olarak da bir sürü niteliksiz ve günün gereksinimlerine cevap veremeyen öğrenci yetişmekte, piyasaya paralel sürdürülen ya da güncellenen eğitim verilmemektedir. Erkek öğrenciler ise mesleğin daha çok kadınlara yönelik olduğunu söyleyerek mesleklerini yapmak istemediklerini ifade etmektedirler. Meslekte, mesleğin eğitimini almayanların oranı da çok yüksek. Bu da mesleğin benimsenmesini güçleştiriyor, oysa bir mesleğe verilen önem özellikle bizim gibi şekilci toplumlarda, verilen eğitim ve süresiyle de doğru orantılıdır. Ayrıca mesleğe giren kişiler de kendilerini geliştirmek için çoğu zaman çaba sarf etmemektedirler. Oysa gelişen ve değişen çağımızda sadece sekreterlik kavramı değişmekle kalmadı. Bugün sekreterlik içerik olarak ta çok değişti, hatta uzmanlık alanlarına (tıp, finans vb.) ayrıldı. Bunun yanı sıra sekreterle yönetici arasında gayri ahlaki düzeyde meydana gelen ilişkileri anlatan filmler, magazin haberleri, çevremizden duyduğumuz ya da canlı tanık olduğumuz çoğu olay bu mesleğin toplumun gözündeki saygınlığını da 29 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ zedelemektedir. Bunun dışında sekreterle çalışmayı bilmeyen işverenler, ondan nasıl verim alacağını ya da ne iş yaptıracağını bilmediği için sekreteri süs bebeği gibi şirket vitrininde tutmaları, mesleği zedeleyen bir başka unsurdur. Önemli olan şeyin bu mesleğin üyelerine vizyon kazandırmak olduğunu, neyi ne için yaptığının farkında olmanın kendi haklarını korumaktan, mesleğine saygınlık kazandırmaya kadar pek çok sorunu da içinde çözümleyeceği göz ardı edilmemelidir. 2. Sekreterlik Mesleğinin Sorunları Sekreter sözcüğü, Đngilizce’de “secret” gizli, “secreter” ise sır saklayan kişi anlamına gelmektedir. Đşletmede belirlenen amaç ve hedefleri gerçekleştirmek için yönetici tarafından planlanmış, koordine edilmiş kaynakların (insan, bilgi, parasal ve maddi vb.) uygun olarak yönetilmesinde yöneticiye yardımcı olan kişidir. Yukarıda da belirtildiği gibi, sekreterlik mesleğinin sanayi devrimine paralel olarak işletmelerin çoğalmasıyla birlikte her geçen gün daha çok gereksinim duyulan bir meslek haline gelmesinin doğal sonucu olarak başlangıçta deneme yanılma, usta çırak ilişkisi içerisinde öğrenilen meslekte nitelikli elemanlara duyulan gereksinimin artmaya başlamasıyla birlikte, mesleğe yönelik okullar açılmış ve mesleki eğitim, ustaların elinden alınarak akademisyenlerin ellerine teslim edilmiştir. Sekreterlik mesleği yapılan işin gereği olarak toplumsal, ekonomik ve teknolojik gelişmelerden en hızlı etkilenen mesleklerden biridir. Günümüzde sekreter denildiğinde akla ilk gelen, büroda sadece telefona bakan ve daktilo yazan kişi değildir. Sekreter, bürodaki bütün işlerin sistemli bir şekilde yürütülmesini sağlayan, yöneticiden sonra gelen kişidir. Oysa ülkemizde organize olmuş ve kurumsallaşmış işyerlerinin dışında işverenlerin çoğunluğu için sekreter bir büro açıldığı zaman ofise konulacak belli başlı büro gereksinimlerinden bir tanesi gibi algılanmaktadır. Yani “yeni bir büro açtık, önce bir bilgisayar aldık, sonra da telefonlara bakacak bir kız” kavramı sekreterleri maalesef bir bilgisayarın ardına itmekle kalmıyor, bunun yanısıra herhangi bir meta gibi değerlendiriyor. Ya da “Ofise bir kız aldık hem büronun işlerini görecek, hem de telefonlara bakacak” sözlerini de çoğumuz çevremizdeki kaç kişiden duymuştur kim bilir! Bu “bir kız”ın eğitimi, yetenekleri, mesleki becerisi, geleceğe yönelik hedefleri çoğu zaman işveren ve çevresindeki insanlar için de maalesef bir şey ifade etmemektedir. Đşte bu noktadan hareketle sekreterlik mesleğinin sorunlarını dört ana başlık altında incelemeye çalışalım. Bunlar; 1. Sekreterlikte mesleki eğitim sorunu 2. Sekreterlik mesleğine işverenlerin bakış açısı 3. Sekreterlik mesleğine toplumun bakış açısı 4. Sekreterlik mesleğini icra edenlerin tutumları 2.1. Sekreterlikte Mesleki Eğitim Sorunu Ülkemizde ki eğitim sistemi, maalesef hala tam manasıyla kendini tamamlamıştır. Bu eksiklik birçok alanda kendini hissettirdiği gibi sekreterlik mesleğinde de kendini hissettirmektedir. Yukarı da bahsettiğimiz gibi başlangıçta usta çırak ilişki- 30 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ siyle temellendirilen bu meslek, daha sonraları akademisyenlerin ellerine bırakılmışsa da üniversiteler ile iş dünyası arasında tam manasıyla bir akreditasyon sağlanamamıştır. Üniversitelerde özellikle Meslek Yüksek Okulları bünyesindeki Büro Yönetimi ve Sekreterlik programlarında, verilen eğitim ve staj farklılıkları dikkati çekmektedir. Bunun yanı sıra bu bölümlerde bölüm eğitimini alan, öğretim elemanı fazla bulunmadığı gibi, sözel ağırlıklı bölümlerin ortak çilesi olan, nasıl olsa sözel ders bu programdaki tüm öğretim elemanları verebilir anlayışı da yıkılamamıştır. Mevcut Meslek Yüksekokullarının, büyük çoğunluğu belli bir ders programını elindeki yetersiz araç, gereç, kitapla takip etmeye çalışmakta; alandan gelen taleplerin göz önüne alınarak eğitim programlarının çağdaş ve güncel koşullara göre değerlendirilmesi, değiştirilmesi ve uygulanması ise genellikle göz ardı edilmektedir. Ayrıca, bu bölümü okumak için gelen çoğu öğrencimiz, çevrelerindekilere Büro Yönetimi ve Sekreterlik Programını kazandıklarını söylediklerinde aldıkları tepkinin çoğunlukla “sekreter olmak için mi okuyacaksın?” tarzındaki ifadelerle, zaten baştan bir sıfır yenik başladıkları bir maçı andırdığını ifade etmektedirler. Hatta bazıları “aman bana sekreter demesinler” mantığı ile kendilerine başka başka unvanlar yaratma çabası içine girmektedirler. Aslında toplumumuzda bu noktada bir çelişki içerisindedir. Dikkat etmişseniz bizim gibi şekilci toplumlarda insanlar eğitim süresiyle orantılı mesleklere değer verirler. Şöyle ki tıp fakültesi altı yıldır, mühendislik ya da öğretmenlik gibi mesleklerin eğitim süresi dört yıldır ve toplum gözünde bu meslekler, eğitim sürelerine paralel olarak, önemli meslekler olarak algılanmaktadırlar. Bunun gibi çarpıcı bir örnekte daha birkaç yıl öncesine kadar, feminine (kadınlara özgü, kadınsı) yönü ağır basan hemşirelik mesleği içinde geçerliydi. Toplumumuz bu mesleğe de sekreterlik mesleği gibi pek hoş bakmazdı. Ama nasıl ki liseler ve meslek yüksekokullarından hemşire alımı durdurulup, fakülte şartı konulduysa, mesleğe bakış açısı değişti. Kısaca bir iş için, kişiye ne kadar uzun süreli eğitim verirseniz, toplumun o mesleğe bakış açısının değiştiği kaçınılmaz bir gerçektir. Bu meslekte de eğitim süresi uzadıkça muhakkak ki toplumun mesleğe bakış açısı da farklılaşacaktır. Bu bölümü okuyan erkek öğrencilerin, sıkıntıları ise cinsiyetlerinden kaynaklanmaktadır. Sekreterlik mesleğinin bayanlarla özdeşlenmiş olması ciddi sıkıntı yaratmaktadır. Oysa sekreterlik bir kadın mesleği mi sorusuna verilecek ilk cevap elbette “hayır” olacaktır. Çünkü dünya da ve ülkemizde bir çok erkek bu mesleği hakkıyla icra etmekte, Üniversitelerin Büro Yönetimi ve Sekreterlik Bölümleri mezunlarının arasında bayanlar kadar erkeklerde yer almaktadır. Sekreterlik mesleğini isteyen ve seven birazda yetenekli her bayan gibi aynı özelliklere sahip erkeklerinde becerememesi için hiçbir neden yoktur. Hatta şunu söyleyebiliriz ki yapı ve özellikleri itibariyle bazı firmalar ve kuruluşlara özellikle erkek sekreterler gerekmektedir. Önemli olan, insanların kafasından sekreterlik mesleğinin bir bayan işi olmadığı, bu işi erkeklerinde pek ala yerine getirdikleri fikrini kabullendirmektir. Şöyle ki erkek öğrencilerimize sorduğumuzda çoğu bu mesleği yapmak istemediklerini, geliş nedenlerinin ya yanlış tercihler ya da açıkta kalmak korkusuyla hareket ederek, bölüm tercihi yaptıklarını ifade etmektedirler. Son olarak gözlemlenen başka önemli bir sıkıntı da, iş dünyası ile okullar arasındaki iletişim kopukluğu, yani işverenler çalıştıracak personel bulamazken, mezun olan öğrencilerimiz iş bulamamaktan yakınıyorlar. Burada ki tezatlığın en önemli nedeni ise, ki bu neden aynı zamanda tüm programlardaki öğrencileri ilgilendiriyor. Öğrencilerin mezun olurken yüksek beklentilerle mezun olmaları; yani günümüz koşullarında en az bin ytl. maaş, sigorta ve iyi bir pozisyon. Galiba mev- 31 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ cut eğitim sistemimizde iş dünyasının gerçeklerini kavratmaktan uzak, mezun ediyoruz onları. Yani öğrencilerimiz iş dünyasında merdivenlerin en alt basamağından başlanır ve basamaklar tek tek çıkılır, realitesini öğrenmeden, düşlerindeki iş dünyasına gidiyorlar. 2.2. Sekreterlik Mesleğine Đşverenlerin Bakış Açısı Sekreterlik mesleğinin, dünyada yaygın bir hal aldığı ve öneminin anlaşıldığı 1970’li yıllardan bu yana, kadınlar tarafından fazlaca tercih edilen, bir meslek haline gelmiştir. Sekreter denildiği zaman, insanların aklına her zaman alımlı, güzel giyinmesini bilen, kibar ve hoş bayanlar gelmiştir. Sekreterliğin bir bayan mesleği haline gelmesinin nedenlerinden biride, kadınların yaratılış itibariyle nazik, erkeklere oranla ikna ve konuşma becerilerinin üstün olmasından kaynaklanmaktadır. Günümüzde insanların kafasındaki bu düşüncelerin pekte değişmediği gözlemlenebilmektedir. Ancak işverenler için hala aynı düşünceleri taşıdıklarını söylemek güçtür. Çünkü işverenler, özellikle büyük şirketlerde, sekreteri şirket vitrinin süs bebeği değil, kendinden sonra gelen, ikinci kişi olduğunu anlamışlardır. Her başarılı patronun arkasında başarılı bir sekreter olduğu gerçektir. Yöneticilerin gözbebeği olan sekreterler, şimdiki adıyla “yönetici asistanları” artık orta düzey bir yönetici gibi çalışmaktadırlar. Eskiden daktilo yazmak, telefona bakmak gibi işlerle sınırlı olan bu meslekte artık patronla aynı adımları birlikte atan, birlikte raporlar hazırlayan, yeri geldiğinde patronunu üst düzey toplantılarda temsil edebilen kişilerden oluşmaktadır. Büyük patronlardan sonra gelen, ikinci kişiler olan sekreterler, bu sayede çevre edinerek bilgi birikimlerinin artması hususunda da yöneticilerine çok şey borçlu olduklarını ifade etmektedirler. Bu noktadan hareketle, başarılı iş adamlarının arkasındaki sekreterlerine bakış açısını anlatan, iki anektodu aynen aktarmak istiyorum. (Özçelik, 2008) Manajans’ın kurucusu Eli Acıman’ın 21 yıl asistanlığını yapan Nil Baransen, “Ben onun yanında 2 üniversite bitirdim” diyor. Önceden sekreterlik insanların yüzünde gülümseme uyandırmayan bir meslekti. Algılama bu yöndeydi, çünkü bu işin magazini de çok yapılıyordu ama sekreterin zamanla işlevi, görevi her şeyi çok değişti. “Sekreter artık yöneticiyi yöneten kişi haline geldi” diyor ve ekliyor; Sekreter artık sadece telefona bakmakla yetinmeyip, yöneticinin yapması gereken işlerin çoğunu kendi üstüne alarak, onun yükünü hafifleten kişidir. Sekreterlikten yönetici asistanlığına geçilince sekreter kelimesinin yarattığı kötü düşünceler gitti, bu iş artık bir meslek haline geldi. Şimdi üniversite bitirmiş, master yapmış kişiler yönetici asistanı olarak görev yapmaktadırlar. “Patronun kitabını yazan sekreter: Nil Baransen” Kızım, neredesin sen? Ben nefes alıyorum, sen veriyorsun, sen veriyorsun, ben alıyorum. Yerinde yoksun, oksijensiz kaldım! Đşte bu cümleler, Manajans’ın kurucusu, reklamcıların duayeni Eli Acıman’ın, 21 yıl boyunca sekreterliğini yapan Nil Baransen’i her arayıp da bulamadığında söylediği sözler. Bu aynı zamanda belki de iyi bir asistanın, yönetici için ne anlam ifade ettiğini de açıklayan en güzel sözler. Đshak Alaton’un asistanlığını yapan Hülya Çınar’ın ise asistanlık görevinin içinde Đshak Alaton’un gerek şirket içi gerek özel yaşantısıyla ilgili her şey var. “Üst düzey bir yöneticinin yoğun iş programı nedeniyle zamanının iyi yönetilmesi çok önemli” diyor, Çınar: “Đshak Bey, Alarko ailesine dahil olduğum 15 yıl içerisinde bana bilge kişiliği, entelektüelliği ve inanılmaz çalışkanlığı ile muhteşem bir öğretmen 32 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ oldu. Ender olarak rastlayabileceğiniz vizyonu, felsefe ve sanat bilgisi ile hem iş hayatımın hem özel hayatımın kalitesini arttırdı ve renklendirdi.” Yukarıdaki anektodlardan da anlaşılacağı üzere, patronların sekreterine bakış açıları, onları ikinci kişi yapıyor. Tabi ki sekreterlerin özverili çalışmasını da göz ardı edemeyiz burada. Ancak, bir sekreter ne kadar becerikli, bilgili, özverili olursa olsun, elinden tutan bilgi ve becerisini ona aktarmaya hazır ve en önemlisi bu bakış açısıyla hareket eden, bir patronu olmadan ikinci kişi olması mümkün değildir. 2.3. Sekreterlik Mesleğine Toplumun Bakış Açısı Sekreter, örgütü ve adını temsil eder. Ayrıca işinin tüm aşamalarında, yüksek ahlaksal ölçütler sağlamak için, kendisine ve çalıştığı kuruma karşı da bir sorumluluğu vardır. Tüm bunların yanında yukarıda belirttiğimiz gibi bir sekreter patronuyla işi gereği en fazla vakit geçiren kimsedir. Bundan dolayı da patronuna hem iş hem de özel yaşantısında en yakın olan, buna paralel olarak da onun, tüm sırlarını bilen kişidir. Saatlerce beraber olduğunuz bir insanla doğaldır ki kimi zamanlar fiziksel yakınlaşmalar da kaçınılmazdır. Ancak, bu tür yakınlaşmaları ve zorunlu halleri farklı fiziksel yakınlaşmalarla karıştırmaya hazır olanlar veya bunun fantezisini kuranlar, sekreteri ve mesleğini tam bu noktada yaralarlar. Doğaldır ki her meslekte bu tür yanlış anlamalara meyilli insanlar vardır ve olacaktır. Yanlış olan ise birkaç kişinin yaptığının, tüm meslek mensuplarına mal edilmesidir. Ancak, maalesef toplumumuzda sekreter denilince çoğu zaman akla gelen, daktiloda iki parmakla bile yazı yazamayan buna karşın, patronunu baştan çıkarmada hayli becerikli kişilerdir. Tabi bu bakış açısının oluşmasında patron – sekreter ilişkilerini magazinleştiren haberler, bu konu üzerine çekilen filmlerinde payını küçümsemek olmaz. Fakat suçu sadece bunların üzerine yıkmakta akıllıca olmaz. Çünkü bu mesleğin, bu yönüyle öne çıkmasında farklı etkenlerde söz konusudur. Yakın geçmişe kadar sekreterlik mesleği herhangi bir bilgi, tecrübe, yetenek gerektirmeyen bir işti. Kısacası okuma yazması olan, biraz da eli yüzü düzgün birisi bile bu işi yapabilecek şartları taşıyor anlamına geliyordu. Bu kişilerin sekreter olarak çalıştırılması, mesleğe girişin hiçbir standardının olmaması ise tabi toplumun gözünde mesleği yanlış açıyla değerlendirmeye itmiştir. Bunun yanı sıra eline biraz para geçip, kendi işyerini açan işverenler ilk olarak işe bir sekreter almışlardır. Ancak ondan nasıl verim alacakları ya da hangi işleri yaptıracakları hakkında bile en küçük bir fikirleri olmadığı için, yani cehaletle kulaktan duyma farklı bilgilerin birleşmesinin sonucunda bu meslek, bazılarının rant kavgalarına da ev sahipliği yapmıştır. Son olarak da özellikle birkaç sene öncesine kadar, bu mesleği gerçekten kolay iş kapısı olarak gören ve kullananların sayısı da azımsanmayacak kadar fazlaydı. Ancak, son yıllarda insanların bilinçlenmesiyle beraber, artık kolay işin olmadığı ve insanlar, sizden hiçbir iş yapmadan para ödemeyi taahhüt ediyorlarsa, farklı beklentilerin(!) kaçınılmaz olduğu bilincine sahip olmuşlardır. 2. 4. Sekreterlikte Mesleğini Đcra Edenlerin Tutumları Buraya kadar, sekreterlik mesleğini olumsuz etkileyen sorunlar üç ana başlık altında açıklamaya çalışıldı. Ancak olumsuzluğu yaratan ve yaşatan bu sorunlardan, en önemlisi mesleği icra edenlerin çoğu mesleğine sahip çıkmamaktadır. Özellikle 33 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ bu meslekte yeterince eğitim almamış üstüne üstlük yıllardır mesleğin içinde bulunup, başladığı günle bugün arasında en ufak bir değişim geçirmemiş, bir kez olsun kendini geliştirmek için bir kongre, panel yada bir sivil toplum kuruluşuna gitmemiş veyahut artık herkesin elinin altında kolayca bulunan internetten bile, mesleğiyle ilgili olup bitenleri okuyarak bile olsa öğrenme zahmetinde bulunmamış insanların da sayısı küçümsenmeyecek kadar fazladır. Bu grup, ulaşılması son derece zor bir gruptur. Bu gruptaki kişiler, mesleğe ilişkin tüm bu çabalara ya gereksiz yada anlamsız gözüyle bakmaktadırlar. Maalesef bu grubun varlığı, mesleğin kabul ettirme çabalarını da zora sokuyor. Burada sorulması gereken soru ise; acaba bu kişilerin, çevrelerinde danışacakları herhangi bir kurum ya da kişi olmadığı için mi çabalarından vazgeçmiş durumdalar, yoksa onları harekete geçirmede en doğru yollardan biri olan meslek içi eğitimde mi bazı sorunlar yaşanıyor. Peki ya meslekle ilgili sivil toplum kuruluşları neler yapıyorlar? Çalışması, ayakta kalabilmesi için sürekli bıçak sırtında yürüyen bir grup gönüllü ve onların çabaları. Ülkemizde bu tür örgütlerin, çalışmaları tamamen gönüllülük esasına dayanıyor. Bir çalışmaya elli kişi ile başlanıyor, yolun ortasında önce yirmi beş kişiye sayı düşüyor, sonra yolun sonuna sadece beş kişi kalıyor. Türkiye’de Sivil Toplum Kuruluşlarının çok önemli görevleri üstlendiklerini ve birçok alanda, üzerlerine düşen rolleri fazlasıyla yerine getirdikleri bir gerçektir. Ancak bir Sivil Toplum Kuruluşunun gücü tamamen katılımcılarından ve katılımcılarının ne kadar gönülleri ile çalıştıkları ile de doğru orantılıdır. Sivil Toplum Kuruluşlarının en önemli görevi itici güç olmaktır, yol açmaktır, vesile olmaktır. Bunu sağlayabilmek için de katılımı çok olan, Sivil Toplum Kuruluşları ve Üniversitelerin ilgili bölümlerinin işbirliği içinde çalışmaları ve birlikte hareket etmeleri gereklidir. Böyle bir işbirliği ile zorlayıcı güç oluşturularak, meslek içi eğitimlere başlanılabilir. Bu sayede hem meslekte çalışan ve “okullu” olan sekreterlere bir hatırlatma, güncelleme olanağı sağlanır, hem de “alaylı” sekreterlere eğitim verilmiş olur. Tabi bu arada şirketlerinde bu çalışmalara destek vermeleri önemlidir. Mesleği icra ederken, yaşanılan sorunlarda ülkemizde sekreterliğin bir standarda oturtulamamasının payı vardır elbette. Evet, aslına bakarsanız artık ülkemizde TSE tarafından oturtulmuş bir standart var ama bu standardın mesleğin gereksinimleri ile ne kadar örtüştüğünü tartışmakta gerekir. Ek olarak bu standardın nerede, nasıl ve ne amaçla kullanılacağı, uygulamaya nasıl yansıyacağı, yaptırımlarının ne olacağı da henüz net olarak tanımlanmış değildir. 3. Sonuç ve Öneriler Buraya kadar, imkanlar elverdiği ölçüde mesleğin sorunları dile getirilmeye çalışıldı. Muhakkak ki daha dile getirilemeyen birçok sorun var. Ancak sorunları dile getirmek kadar çözüm bulmak ve çözümleri uygulayabilmekte önemli. Bu meslek, her açıdan bir geçiş dönemi yaşamaktadır. Ve her geçiş dönemi sancılıdır. Önemli olan bu dönemleri en az hasarla atlatabilmektir. Bunun içinde topluma, eğitim kurumlarına, işverenlere ve en önemlisi mesleği icra edenlere önemli görevler düşmektedir. Bunların birini dahi göz ardı edersek sorunların çözümü gecikecek buda zaman ve emek israfına yol açacaktır. Eğer bu kesimlerin her biri sadece kendilerine şu soruyu sorarlarsa “Amaç bağcıyı dövmek mi yoksa üzüm yemek mi?” Öyle sanıyorum ki sorun kendiliğinden hallolacaktır. Buraya kadar değinilen sorunlar için şu öneriler değerlendirilebilir. 34 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ - Sekreterler bir meslek grubu olarak topluma kendilerini anlatamıyorlar. Bunun yerine yapay unvanların ardına saklanmayı tercih ediyorlar, öncelikle bu unvan kargaşasına son verilmelidir. Çünkü kişi söylemekten utandığı bir mesleği gereği gibi yerine getiremez. - Meslekte, mesleğin eğitimini almayanların oranı çok yüksek. Bu da mesleğin benimsenmesini güçleştiriyor. - Eğitim kuruluşları piyasanın ihtiyacına cevap verecek tarzda eğitim veremiyorlar, daha doğrusu eğitim kurumları ile işverenler senkronize olarak çalışmıyorlar. Sonuç olarak da piyasanın ihtiyaç duyduğu elemanlar yetişmiyor. - Sürekli eğitim olanakları neredeyse hiç bulunmamakta. Bu konuda eğitim kurumları da üzerlerine düşeni yapmalılardır. - Örgütlenme çalışmaları yaygın değil, mesleği icra edenlerde biz bilinci yerine ben bilinci daha fazla benimsiyorlar - Meslek standardı oluşturulması ve bunu uygulamaya yönelik çalışmalar yetersiz kalıyor. Önemli olan şeyin bu mesleğin üyelerine vizyon kazandırmak olduğu unutuluyor. Oysa neyi ne için yaptığının farkında olmak, kendi haklarını korumaktan, mesleğine saygınlık kazandırmaya değin pek çok basamağı da içinde barındırıyor. - Günümüzde neredeyse artık hiçbir meslekte kadın-erkek ayrımı kalmamışken bu meslekteki, cinsiyet baskısı da ortadan kalkmalıdır. Bunun içinde meslek doğru tanımlanıp, erkeklerin mesleğe girişi cazip hale getirilmelidir. - Son olarak da, şimdiye kadar eğitimin önemine hem meslek öncesi, hem mesleki yaşantı içerisinde değinilse de eğitim maliyetli bir iştir. Bu yüzdende şirketler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları bu eğitimlerin yaygınlaştırılması için, ellerini taşın altına koymalılardır. 4. Kaynaklar AKTILAV, Yasemin (2007), Sekreterlik Đmaj www.izmirsekreterlerdernegi.com , Erişim Tarihi: 04.06.2008 Sorunu AKTILAV, Yasemin (2008), Sekreterlik Mesleğinin www.izmirsekreterlerdernegi.com , Erişim Tarihi: 10.06.2008 Yaşıyor, Sorunları, BAYRAMLI, Ünver (2008), Sekreterlik Mesleğinin Toplumda Algılanma Önyargısı, www. sekreterizbiz.com, Erişim Tarihi: 06.05.2008 http://www.kalbimecruh.com/showthread.php/se-daESER, Şule (2007), sekreterler-dayanisma-dernegi-genel-sekreter-15159.htm Erişim Tarihi:15.04.2008 ÖZÇELĐK Burcu (2008), Başarılı Patronların Arkasındaki Sekreterler riyet Gazetesi Konuştu, Hür- http://www.kigem.com/content.asp?bodyID=3624 Erişim:20.07.2008 TÜKEL, Jülide (2006), Đş hi:25.05.2008 Yaşamı-Kariyer 35 http://blog.milliyet.com.tr Erişim Tari- 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 36 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ TIBBĐ SEKRETERLERĐN ĐŞ HAYATINDAKĐ SORUNLARINA ĐLĐŞKĐN BĐR ARAŞTIRMA Gökhan YILMAZ Sedat BOSTAN Sermet YILDIRMIŞ Karadeniz Teknik Üniversitesi SHMYO [email protected] [email protected] [email protected] ÖZET Hastaneler çok farklı meslek gruplarından insanların bir arada çalıştığı örgütlerdir. Bu meslek gruplarından birisini de tıbbi sekreterler oluşturmaktadır. Bu araştırmada tıbbi sekreterlerin hastanelerde karşılaştıkları mesleki sorunları ortaya koymak amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda, likert ölçeğinde 38 ifadeden oluşan, yönetsel, sosyo-ekonomik, sağlık profesyonelleriyle ve hasta-hasta yakınlarıyla ilişkilerle ilgili boyutları bulunan tıbbi sekreterlerin sorunlarına yönelik bir anket hazırlandı. Bu anket, Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi’nde çalışan ve araştırmanın evreni olarak kabul edilen 167 sekreter personele uygulandı. Cevaplandırılan ve geçerli kabul edilen 128 anket, SPSS programında analiz edildi. Đki seçenekli sorular Independent Samples T Testi, çok seçenekli sorular ise ANOVA, Post -Hoc Tukey testi ile değerlendirildi. Verilerin güvenirlik katsayısı Coranbach Alfa 0,87 olarak bulundu. Yapılan istatistiksel değerlendirmeler sonucunda tıbbi sekreterlerin; aşırı iş yüküne sahip olmalarını, yeterli iş motivasyonu yapılmamasını, yönetimsel sorunların; ücretlerinin düşüklüğünü ve kariyer geliştirme olanaklarının sınırlılığını sosyo-ekonomik sorunlarının en önemlileri olarak gördükleri saptandı. Hastaların resmi evraklarındaki eksiklikler hasta ve hasta yakınlarıyla ilişkiler açısından, işine değer verilmeme sorunu ise hekim ve diğer sağlık profesyonelleriyle ilişkiler açısından öne çıkan sorunlar olarak tespit edildi. Tıbbi sekreterlerin mesleki sorunları algılamasında yaş, cinsiyet, istihdam statüsü, çalıştıkları bölüm, çalıştıkları bölüm sayısı, çalışma süresi ve gelir durumu arasında (p<0,05) anlam düzeyinde ilişki olduğu bulundu. Sonuç olarak tıbbi sekreterlerin; ücretlerinde iyileştirme yapılmasının, iş yüklerinin azaltılmasının, kurum içinde kariyer geliştirme olanaklarına sahip olmalarının, performanslarının objektif değerlendirme yöntemleriyle belirlenmesinin ve sağlık hizmetlerini sunan ekibin bir üyesi olduklarının diğer sağlık profesyonellerine benimsetilmesinin gerektiği kanaatine varıldı. Anahtar Kelimeler: Hastane, Tıbbi Sekreter, Mesleki Sorunlar 1. Giriş Sekreterlik ve sekreterliğin özel bir dalı olarak kabul edilen tıbbi sekreterlik alanında formal eğitim verilmesi, mesleğin mensuplarının çalışma hayatı içinde yerini almaları ve sekreterliğin profesyonel bir meslek olarak kabul görmeye başlaması yakın bir geçmişe sahiptir. Ülkemizde sekreterlik eğitimine yüksek öğrenim seviyesinde ilk olarak 1980 yılında Yayıncılar Kurulu bünyesindeki Meslek Yüksek Okulunda başlanmıştır (Uygur-Koç, 2003:4). Yüksek öğrenim seviyesinde tıbbi sekreterlik eğitimi ise ilk olarak Hacettepe Üniversitesi Sağlık Teknolojisi Yüksek Okulu bünyesinde 1974 yılında başlatılmış, fakat aynı yıl bölüm kapatılmıştır. Daha sonra 1985 yılında Hacettepe Üniversitesi Sağlık Hizmetleri MYO’na bağlı olarak açılan Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik Programıyla tıbbi sekreterlik alanında tekrar eğitim verilmeye başlanmıştır (Tengilimlioğlu-Çıtak, 2003:145). 2007 yılı itibariyle ise Türkiye’de kamu ve vakıf üniversitelerinde tıbbi sekreterlik alanında eğitim veren 43 program bulunmaktadır (GÖZĐL, .2008:47). 37 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Mesleğin eğitim ve profesyonelleşme sürecinin yeniliği nedeniyle ülkemizde bu meslek dalına ilişkin yapılan araştırmalarda az sayıda olmuştur. Aynı zamanda tıbbi sekreterlik mesleğinin eğitim sürecinde, iş yaşamındaki uygulamalarında, mesleki jargonunda genel sekreterlik mesleğine göre var olan farklılıklar, farklı mesleki sorunları da beraberinde getirebilmektedir. Bu araştırmanın amacı da tıbbi sekreterlerin hastanelerde karşılaştıkları mesleki sorunları, araştırmanın yapıldığı hastane özelinde ortaya koymaktır. Bu amaçla yola çıkılan çalışma; sahadaki uygulamacıların geri bildirimlerine, bölüm yöneticilerinin görüşlerine ve araştırmacıların mesleki gözlemlerine dayalı olarak dizayn edilen ankete dayandırılmıştır. Anket iki bölüm olarak hazırlanmıştır. Anketin ilk bölümünde, cevaplayıcıların kişisel özelliklerini tanımlayıcı yaş, eğitim durumu, istihdam durumu gibi bazı özelliklerine, ikinci bölümünde ise tıbbi sekreterlerin karşılaştıkları sorunlarla ilgili ifadelere yer verilmiştir. Tıbbi sekreterlerin karşılaştıkları sorunlar; yönetimsel, sosyo-ekonomik, sağlık profesyonelleriyle ve hasta-hasta yakınlarıyla ilişkilerle ilgili sorunlar olarak gruplandırılmıştır. Elde edilen veriler; çeşitli istatistiksel yöntemlerle değerlendirilmiş, saptanan araştırma bulguları doğrultusunda son bölümde hastane yönetimi açısından bu meslek mensuplarının iş yaşamına yönelik olarak örgütsel seviyede öneriler geliştirilmiştir. 2. Gereç-Yöntem Bu araştırma Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Farabi Hastanesinde çalışan ve araştırmanın evreni olarak kabul edilen 167 sekreter personeli kapsamaktadır. Araştırma evrenini oluşturan ve araştırmaya katılmayı kabul eden tüm sekreterlere anketler yüz yüze ya da elden verilerek uygulanmış, örneklem seçilmemiştir. Cevaplandırılan ve geçerli kabul edilen anket sayısı 128’dir. Araştırmanın uygulanması için Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi Etik Kurulu’ndan izin alınmıştır. Araştırma, tanımlayıcı nitelik taşımakta ve tıbbi sekreterlerin görüşlerinin değerlendirilmesine yöneliktir. Tıbbi sekreterlerin mesleki sorunları hakkındaki görüş ve düşüncelerini tespit etmeye yönelik ifadelerde “Dörtlü Likert Tipi Anket Ölçeği” kullanılmıştır. Elde edilen veriler; SPSS programında analiz edilmiş, tanımlayıcı sorular yüzde analizi, iki seçenekli sorular Independent Samples T Testi, çok seçenekli sorular ise ANOVA, Post -Hoc Tukey Testi ile değerlendirilmiştir. Anlamlılık düzeyi olarak 0,05 kullanılmıştır. Verilerin güvenirlik katsayısı Coranbach Alfa 0,87 olarak bulunmuştur. Araştırma sonuçları Farabi Hastanesinde çalışan tıbbi sekreterlere yönelik verileri ve bulguları içermektedir. Dolayısıyla diğer hastanelerdeki tıbbi sekreterler için genellenemez. 3. Bulgular ve Tartışma Araştırmaya katılan tıbbi sekreterlerin tanımlayıcı istatistikleri ve mesleki sorunlarına ilişkin düşünce ve değerlendirmeleri aşağıdaki gibi sıralanabilir. 38 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 30. Tanımlayıcı Bulgular Tıbbi sekreterlerin yaş, cinsiyet, eğitim durumu, istihdam statüsü, çalışılan bölüm, çalışılan bölüm sayısı, çalışma süreleri ve gelir durumu gibi tanımlayıcı özellikleri Tablo 1’de özetlenmiştir. Tablo 1 : Tıbbi Sekreterlerin Yaş, Cinsiyet, Eğitim Durumu, Đstihdam Statüsü, Çalışılan Bölüm, Çalışılan Bölüm Sayısı, Çalışma Süreleri ve Gelir Durumuna Göre Dağılımları Yaş 18-25 25-35 35>= Cinsiyet Erkek Kadın Eğitim Durumu Lise Ticaret Lisesi Sağlık Meslek Lisesi Tıbbi Dok. ve Sekreterlik P. (Ön Lisans) Büro Yönetimi ve Sekreterlik (Ön Lisans) Açık öğretim (Ön Lisans) Diğer N % 48 54 26 37,5 42,2 20,4 31 97 24,2 75,8 31 13 5 33 20 24,2 10,2 3,9 25,8 15,6 7 18 5,5 14,1 Tablo 1 : Tıbbi Sekreterlerin Yaş, Cinsiyet, Eğitim Durumu, Đstihdam Statüsü, Çalışılan Bölüm, Çalışılan Bölüm Sayısı, Çalışma Süreleri ve Gelir Durumuna Göre Dağılımları Đstihdam Durumu Devlet memuru Sözleşmeli Personel Taşeron Firma Personeli Diğer Çalışılan Bölüm Poliklinik Sekreterliği Klinik Sekreterliği Laboratuar Sekreterliği Diğer Büro Sekreterlikleri Çalışılan Bölüm Sayısı Yalnızca 1 2-3 4-5 6> Toplam Çalışma Süresi 0-3 yıl 4-6 yıl 7-9 yıl 10 yıl ve üzeri Đşe Ait Aylık Gelir 500-749 YTL 750>= 39 N % 15 7 93 10 N 40 36 25 24 11,7 5,5 72,7 7,8 % 31,3 28,1 19,5 18,8 50 40 18 15 39,1 31,3 14,1 11,7 55 15 25 20 43 11,7 19,5 15,6 111 15 86,7 11,8 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Araştırmaya katılan tıbbi sekreterlerin % 42’ sinin 25-35 yaş, % 38’ inin 18-25 arasında olması Farabi Hastanesinde çalışan tıbbi sekreterlerin genç bir yaş profiline sahip olduğunu göstermektedir. Sekreter personelin % 76’sının kadın personelden oluştuğu, % 26’ sının alanıyla ilgili yüksek eğitim-öğrenim gördüğü % 46 sının ön lisans seviyesinde yüksek eğitim-öğrenime sahip olduğu, % 73’ünün sözleşmeli statüde çalıştığı, % 31 inin poliklinik sekreterliklerinde çalıştığı tespit edilmiştir. Tıbbi sekreterlerin yalnızca % 39’ unun anketi cevaplandırdıkları zamana kadar çalıştıkları bölüm sayısının 1 olması ve % 43 ünün toplam çalışma süresinin 0-3 yıl arasında olması Farabi Hastanesinde çalışan tıbbi sekreterlerin iş tecrübesinin az olduğunu göstermektedir. Ayrıca yaklaşık olarak % 87’sinin aylık gelirlerinin 500-749 YTL’lik gelir dilimi arasında olması da düşük gelire sahip olduklarını göstermektedir. 31. Yönetsel Sorunlarla Đlgili Bulgular Gerek hastane gerekse firma bünyesinde çalışan tıbbi sekreterlerin karşılaştıkları yönetsel sorunlar Tablo 2’de özetlenmiştir. Aşırı iş yükü mevcuttur. Hastane otomasyon programı işle ilgili ihtiyaçlarımızı karşılamamaktadır. Mesai günleri ve saatleri konusunda isteklerimiz dikkate alınmamaktadır. Yıllık izinlerimi kullanmakta problem yaşamaktayım. Çalıştığımız bölümlerin belirlenmesinde sekreter personele eşit davranılmamaktadır. Çalışma performansımın değerlendirmesi objektif yapılmamaktadır. Kesinlikle Katılmıyorum Katılmıyorum Katılıyorum Kesinlikle Katılıyorum Tablo 2 : Hastane / Firma Yönetimiyle Đlgili Karşılaşılan Sorunların Dağılımı N % N % N % N % x Std Sapma 37 28,9 52 40,6 30 23,4 7 5,5 2,05 0,86 5 3,9 23 18 63 49,2 28 21,9 2,95 0,77 8 6,3 13 10,2 36 28,1 57 44,5 3,24 0,91 13 10,2 11 8,6 34 26,6 62 48,4 3,2 1 26 20,3 34 26,6 38 29,7 27 21,1 2,52 1,05 32 25 41 32 30 23,4 19 14,8 2,29 1,02 40 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Yeterli iş motivasyonu yapılmamaktadır. Çalışma ortamım (büro) fiziki açıdan yetersizdir. Çalıştığım birim büro donanımı (bilgisayar, telefon, vb) açısından yetersizdir. Hizmet içi eğitim ihtiyacımız bulunmaktadır. Kurumsal üniforma uygulamasını doğru bulmuyorum. p<0,05 Kesinlikle Katılmıyorum Katılmıyorum Katılıyorum Kesinlikle Katılıyorum Tablo 2: Hastane/Firma Yönetimiyle Đlgili Karşılaşılan Sorunların Dağılımı N % N % N % N % x Std Sapma 24 18,8 55 43 33 25,8 10 7,8 2,23 0,86 25 19,5 31 24,2 45 35,2 22 17,2 2,52 1,01 12 9,4 24 18,8 55 43 34 26,6 2,88 0,91 17 13,3 50 39,1 40 31,3 16 12,5 2,44 0,88 36 28,1 26 20,3 44 34,4 20 15,6 2,38 1,06 Tablo : 2’de görüldüğü gibi tıbbi sekreterlerin hastane/firma yönetimiyle ilgili en önemli sorunları olarak; % 69 oranında (kesinlikle katılıyorum+katılıyorum) aşırı iş yüküne sahip olmalarını, % 57 oranında (kesinlikle katılıyorum+katılıyorum) çalışma performansının objektif değerlendirilmemesini, % 52 oranında (kesinlikle katılıyorum+katılıyorum) hizmet içi eğitime ihtiyaç duymalarını ve % 48 oranında (kesinlikle katılıyorum+katılıyorum) da kurumsal üniforma uygulaması yapılmasını gördükleri tespit edilmiştir. 32. Sağlık Profesyonelleriyle Đlişkilerdeki Sorunlarla Đlgili Bulgular Tıbbi sekreterlerin hekim ve diğer sağlık profesyonelleriyle ilişkilerde karşılaştıkları sorunlar Tablo 3’te özetlenmiştir. 41 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ N Đşime değer verilmeme sorunuyla karşılaşmaktayım. Genel iletişim sorunuyla karşılaşmaktayım. Tıbbi terminolojiyi anlama konusunda sorun yaşamaktayım. Görevim dışında işler yapmak zorunda kalmaktayım. Hekimlerin özel işlerini (hastaları, yazışmalar vb) yapmak zorunda kalmaktayım. Tahlil tetkik istemlerini yapmak zorunda kalmaktayım Hastalık tanılarına ait kodları girmek zorunda kalmaktayım Đş süreçlerinde hastane kuralları dışında davranmaya zorlanmaktayım. Hastaların hekim tercihlerini etkileme konusunda baskı altında kalmaktayım. Đş arkadaşları arasında rekabetle karşılaşmaktayım p<0,05 20 % N % Kesinlikle Katılmıyorum Katılmıyorum Katılıyorum Kesinlikle Katılıyorum Tablo 1: Hekim ve Diğer Sağlık Profesyonelleriyle Đlişkilerde Karşılaşılan Sorunların Dağılımı N 15,6 17 13,3 56 % N % x Std Sapma 43,8 35 27,3 2,82 1 36 28,1 2,89 0,92 3,25 0,79 12 9,4 25 19,5 55 43 5 3,9 13 10,2 54 42,2 55 10,2 18 14,1 50 39,1 47 36,7 3,02 0,95 30,5 62 48,4 3,21 0,94 13 15 11,7 39 43 10 7,8 8 6,3 4 3,1 24 18,8 89 69,5 3,55 0,83 10 7,8 11 8,6 46 35,9 57 44,5 3,2 0,91 7 5,5 3 2,3 18 14,1 97 75,8 3,64 0,78 4 3,1 4 3,1 15 11,7 99 77,3 3,71 0,68 10 7,8 6 4,7 26 20,3 84 65,6 3,46 0,9 Tablo 3’te görüldüğü gibi tıbbi sekreterlerin hekim ve diğer sağlık çalışanlarıyla ilişkileri açısından işine değer verilmeme ve genel iletişim kurma sorununu yaklaşık % 29 oranında en önemli sorun olarak gördükleri tespit edilmiştir. 42 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 33. Hastalarla ve Hasta Yakınlarıyla Đlgili Sorunlarla Đlgili Bulgular Tıbbi sekreterlerin hasta ve hasta yakınlarıyla ilgili karşılaştıkları sorunlar Tablo : 4’te özetlenmiştir. Tablo 4 : Hastalarla ve Hasta Yakınlarıyla Đlgili Karşılaşılan Sorunların Kesinlikle Katılmıyorum Katılmıyorum Katılıyorum Kesinlikle Katılıyorum Dağılımı x Hastaların resmi evraklarında eksiklerle karşılaşmaktayım. Hastalara randevu vermede zorluk yaşamaktayım. Hasta muayene sırasının düzenlenmesinde sorun yaşamaktayım. Hastalarla genel iletişimde sorun yaşamaktayım. Hasta dosyalarının kaybolması sorunlarıyla karşılaşmaktayım. Hasta ve hasta yakınlarının sözlü tacizine maruz kalmaktayım. Hasta ve hasta yakınlarının fiziki şiddetine maruz kalmaktayım. p<0,05 N % N N % 23 18 28 21,9 54 42,2 12 9,4 9,4 5 3,9 N 4,7 1 0,8 Std Sapma 0,92 24 18,8 59 46,1 3,11 1,11 13 10,2 26 20,3 57 44,5 3,18 1,03 8 9,4 6,3 62 48,4 41 3,19 0,74 34 26,6 2,83 0,99 14 10,9 54 42,2 43 33,6 3,14 0,82 14 10,9 25 19,5 41 6 % 2,47 17 13,3 12 12 % 1 0,8 32 32 20 15,6 95 74,2 3,78 0,48 Tablo 4’te görüldüğü gibi tıbbi sekreterlerin hasta ve hasta yakınlarıyla ilişkilerinde yaşadıkları en önemli sorunları % 40 oranında hastaların resmi evraklarındaki eksiklikler ve % 30 oranında hasta dosyalarının kaybolması olarak gördükleri tespit edilmiştir. 34. Sosyal ve Ekonomik Sorunlarla Đlgili Bulgular Tıbbi sekreterlerin sosyal ve ekonomik alanda karşılaştıkları sorunlar Tablo 5’te özetlenmiştir. 43 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Kesinlikle Katılmıyorum Katılmıyorum Katılıyorum Kesinlikle Katılıyorum Tablo 5: Sosyal ve Ekonomik Alandaki Sorunların Dağılımı x N Mesleki statüm düşüktür. % 27 21,1 Mesleğimde kariyer geliştirme olanakları sınırlıdır. 51 39,8 Aldığım ücret yetersizdir. 67 52,3 Sosyal haklarım yetersizdir. 43 33,6 Đş yerinde fiziki tacizle karşılaşmaktayım. 5 3,9 Đş yeri sağlığıyla ilgili risk22 17,2 lerle karşılaşmaktayım. Çalışma güvenliğiyle ilgili risklerle karşılaşmaktayım. 10 7,8 Đş güvenliğim konusunda gelecek endişesi taşımaktayım. 41 32 Çalıştığım kuruma aidiyet hissetmemekteyim. 17 13,3 Yeni bir iş bulma durumunda işimi değiştirmeyi düşünmekteyim. 18 14,1 p<0,05 N % N % N % Std Sapma 33 25,8 33 25,58 31 24,2 2,54 1,09 47 36,7 20 48 37,5 7 39 30,5 31 7 5,5 15,6 5 3,9 1,82 0,84 5,5 4 3,1 1,58 0,74 24,2 8 6,3 2,03 0,98 35 27,3 76 59,4 3,47 0,78 36 28,1 42 32,8 26 20,3 2,57 1 30 23,4 51 39,8 31 24,2 2,84 0,9 38 29,7 19 14,8 24 18,8 2,21 1,11 16 12,5 36 28,1 41 32 2,91 1,06 38 29,7 34 26,6 32 25 2,65 1,02 Tablo 5’te görüldüğü gibi tıbbi sekreterlerin sosyal ve ekonomik alanda ücret yetersizliğini % 90 oranında, kariyer geliştirme olanaklarının yetersizliğini % 77 oranında, sosyal hakların yetersizliğini % 64 oranında, iş güvenliği konusunda gelecek endişesine sahip olmalarını ise % 62 oranında en önemli sorun olarak gördükleri tespit edilmiştir. 35. Karşılaştırmalı Verilerle Đlgili Bulgular Araştırmaya katılan tıbbi sekreterlerin yaş, cinsiyet, istihdam statüsü, çalıştığı bölüm, çalıştığı bölüm sayısı, gelir durumlarıyla aralarında anlamlı ilişki bulunan ifadeler aşağıdaki tablolarda gösterilmiştir. 44 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 6 : Tıbbi Sekreterlerin Yaşlarıyla Mesleki Sorunları Arasında Anlamlı Đlişki Bulunan Đfadeler Tablosu 18-24 25-34 35>= p Đfadeler N x N x N x Đşime değer verilmeme sorunuyla karşılaşmaktayım. 48 3,0 54 2,87 26 2,42 0,047 Genel iletişim sorunuyla karşılaşmaktayım. 48 3,1 54 2,98 26 2,34 0,002 Hastalık tanılarına ait kodları girmek zorunda kalmaktayım 48 3,18 50 3,42 26 2,84 0,032 Yeni bir iş bulma durumunda işimi değiştirmeyi düşünmekteyim. 48 2,45 48 2,54 26 3,23 0,004 p<0,05 Tablo 6’ da görüldüğü gibi tıbbi sekreterlerin yaş gruplarına göre yukarıdaki ifadelere katılım açısından aralarında anlamlı fark olduğu görülmektedir(p<0,05). Örneğin, işine değer vermeme sorunu hakkında 25-34 yaş grubundakilerin 35>= yaş grubundakilere göre daha olumlu düşündüğü tespit edilmiştir. Tablo 7 : Tıbbi Sekreterlerin Cinsiyetiyle Mesleki Sorunları Arasında Anlamlı Đlişki Bulunan Đfadeler Tablosu Erkek Đfadeler Đşime değer verilmeme sorunuyla karşılaşmaktayım. Genel iletişim sorunuyla karşılaşmaktayım. Görevim dışında işler yapmak zorunda kalmaktayım. Đş süreçlerinde hastane kuralları dışında davranmaya zorlanmaktayım. p<0,05 Kadın N x N x p 31 2,48 97 2,93 0,028 31 2,48 97 3,03 0,004 31 2,45 97 3,2 0,001 31 3,32 94 3,74 0,009 Tablo 7’de görüldüğü gibi tıbbi sekreterlerin cinsiyetlerine göre yukarıdaki ifadelere katılım açısından aralarında anlamlı fark olduğu görülmektedir(p<0,05). Kadın tıbbi sekreterlerin Tablo 7’deki tüm ifadeler açısından erkek sekreterlerden daha olumlu düşündükleri tespit edilmiştir. 45 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 8: Tıbbi Sekreterlerin Đstihdam Statüsüne Göre Mesleki Sorunlarıyla Arasında Anlamlı Đlişki Bulunan Đfadeler Tablosu Devlet Mem. Đfadeler Mesai günleri ve saatleri konusunda isteklerimiz dikkate alınmamaktadır. Genel iletişim sorunuyla karşılaşmaktayım. Hastalık tanılarına ait kodları girmek zorunda kalmaktayım Đş süreçlerinde hastane kuralları dışında davranmaya zorlanmaktayım. p<0,05 Sözleşm . Pers. Firma Pers. Diğer x p N x N x N x N 15 2,46 82 3,47 7 2,85 7 15 2,2 93 3,06 7 2,42 10 15 2,46 90 3,36 7 3,14 9 2,88 0,003 15 3,06 92 3,73 7 3,28 9 3,77 0,001 2,71 0,001 2,7 0,002 Tablo 8’de görüldüğü gibi tıbbi sekreterlerin istihdam durumuna göre yukarıdaki ifadelere katılım açısından aralarında anlamlı fark olduğu görülmektedir (p<0,05). Tablo 8’deki tüm ifadelere firma personeli statüsündeki tıbbi sekreterlerin devlet memuru olan tıbbi sekreterlere göre daha yüksek oranda katıldıkları tespit edilmiştir. 46 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Büro Sekreterliği Laboratuvar. Sekreterliği Servis Sekreterliği Poliklinik Sekreterliği Tablo 9 : Tıbbi Sekreterlerin Çalıştığı Bölümlere Göre Mesleki Sorunları Arasında Anlamlı Đlişkili Bulunan Đfadeler Tablosu p Đfadeler Hastane otomasyon programı işle ilgili ihtiyaçlarımızı karşılamamaktadır. Mesai günleri ve saatleri konusunda isteklerimiz dikkate alınmamaktadır. Tıbbi terminolojiyi anlama konusunda sorun yaşamaktayım. Hastalara randevu vermede zorluk yaşamaktayım. Hasta muayene sırasının düzenlenmesinde sorun yaşamaktayım. Hasta dosyalarının kaybolması sorunlarıyla karşılaşmaktayım. Hasta ve hasta yakınlarının fiziki şiddetine maruz kalmaktayım. p<0,05 N x N x N x N x 39 2,92 34 2,79 23 2,86 21 3,38 0,039 38 3,39 32 2,93 20 3,05 21 3,57 0,043 40 3,52 36 3,19 25 2,96 23 3,17 0,037 40 2,77 33 3,6 19 2,94 18 3,22 0,01 39 2,56 32 3,81 18 3,33 17 3,35 0,001 40 2,6 36 2,63 18 3,05 18 3,5 0,005 40 3,7 36 3,86 20 3,8 0,049 19 4 Tablo 9’ da görüldüğü gibi tıbbi sekreterlerin çalıştıkları bölümlere göre yukarıdaki ifadelere katılım açısından aralarında anlamlı fark olduğu görülmektedir (p<0,05). Hastane otomasyon programının işle ilgili ihtiyaçları karşılamasıyla ve mesai günleri ve saatleri konusunda isteklerin dikkate alınmasıyla ilgili olarak büro sekreterlerinin servis sekreterlerine göre; tıbbi terminolojiyi anlama konusunda poliklinik sekreterlerinin laboratuar sekreterlerine göre, hastalara randevu vermede yaşanan zorluklar açısından servis sekreterlerinin poliklinik sekreterlerine göre, hasta dosyalarının kaybolması sorunu hakkında büro sekreterlerinin poliklinik sekreterlerine göre daha olumlu düşündükleri; hasta muayene sırasının düzenlenmesindeki sorunlar açısından ise poliklinik sekreterlerinin servis, laboratuar ve büro sekreterlerine göre olumsuz düşündükleri tespit edilmiştir. 47 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 10 : Tıbbi Sekreterlerin Çalıştığı Farklı Bölüm Sayısı Đle Mesleki Sorunları Arasında Anlamlı Đlişkili Bulunan Đfadeler Tablosu 1 Bölüm Đfadeler N Mesai günleri ve saatleri konusunda isteklerimiz dikkate alınmamaktadır. 44 Kurumsal üniforma uygulamasını doğru bulmuyorum. 2-3 Bölüm x N 4-5 Bölüm x N 6>= Bölüm x N p x 3,45 35 3,22 17 3,29 14 2,5 0,009 49 2,44 40 2,4 18 2,61 15 1,66 0,048 Đş arkadaşları arasında rekabetle karşılaşmaktayım. 50 3,8 39 3,12 18 3,33 15 3,2 0,003 Hasta dosyalarının kaybolması sorunlarıyla karşılaşmaktayım. 44 3,11 35 2,77 17 2,29 15 2,8 0,032 Hasta ve hasta yakınlarının sözlü tacizine maruz kalmaktayım. 45 3,2 36 3,19 18 2,55 15 3,2 0,014 p<0,05 Tablo 10’ da görüldüğü gibi tıbbi sekreterlerin çalıştıkları bölüm sayısına göre yukarıdaki ifadelere katılım açısından aralarında anlamlı fark olduğu görülmektedir (p<0,05). Mesai günleri ve saatleri konusunda isteklerinin dikkate alınması ve iş arkadaşları arasında rekabetle karşılaşılması konusunda yalnızca bir bölümde çalışanların, 6 ve daha fazla bölümde çalışmış personele göre; hasta dosyalarının kaybolması sorunu hakkında yalnızca bir bölümde çalışanların 4-5 bölümde çalışmış olanlara göre, kurumsal üniforma uygulaması sorunu hakkında 6>= bölümde çalışanların diğer gruplardakilere göre daha olumlu düşündükleri; sözlü tacize maruz kalma konusunda ise 4-5 bölümde çalışmış olanların diğer gruplardakilere göre daha olumsuz düşündüğü tespit edilmiştir. Tablo 11 : Tıbbi Sekreterlerin Çalışma Süreleriyle Mesleki Sorunları Arasında Anlamlı Đlişkili Bulunan Đfadeler Tablosu 0-3 yıl 4-6yıl 7-10 yıl 10 yıl> p Đfadeler Görevim dışında işler yapmak zorunda kalmaktayım. Tahlil tetkik istemlerini yapmak zorunda kalmaktayım N x N x N x N x 55 3,1 15 2,33 25 3,16 20 2,9 0,045 55 3,54 15 2,93 23 3,73 20 3,85 0,036 0-3 yıl Đfadeler Hastalara randevu vermede zorluk yaşamaktayım. Yeni bir iş bulma durumunda işimi değiştirmeyi düşünmekteyim. p<0,05 4-6yıl 7-10 yıl 10 yıl> p N x N x N x N x 50 3,22 11 2,18 24 3,2 18 3 0,005 53 2,14 14 2,47 23 3,04 19 2,89 0,044 Tablo 11’ de görüldüğü gibi tıbbi sekreterlerin çalışma sürelerine göre yukarıdaki ifadelere katılım açısından aralarında anlamlı fark olduğu görülmektedir 48 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ (p<0,05). Yeni bir iş bulma durumunda işini değiştirme düşüncesine 0-3 yıllık çalışma süresine sahip olanların, 7-10 yıllık çalışma süresine sahip olanlara göre daha yüksek oranda katılırken Tablo 11’ deki diğer ifadelere 4-6 yıllık çalışma süresine sahip olanların, 0-3 yıllık çalışma süresine sahip olanlara göre daha yüksek oranda katıldıkları tespit edilmiştir. Tablo 12 :Tıbbi Sekreterlerin Gelirleriyle Mesleki Sorunları Arasında Anlamlı Đlişki Bulunan Đfadeler Tablosu 500-749 YTL 750>= YTL Đfadeler Mesai günleri ve saatleri konusunda isteklerimiz dikkate alınmamaktadır. N x N x p 98 3,35 15 2,61 0,001 111 2,97 15 2,46 0,043 107 3,36 15 2,53 0,002 108 3,7 15 2,92 0,002 109 1,53 15 2,15 0,008 Genel iletişim sorunuyla karşılaşmaktayım. Hastalık tanılarına ait kodları girmek zorunda kalmaktayım Đş süreçlerinde hastane kuralları dışında davranmaya zorlanmaktayım. Aldığım ücret yetersizdir. p<0,05 Tablo 12’ de görüldüğü gibi tıbbi sekreterlerin gelir düzeyine göre yukarıdaki ifadelere katılım açısından aralarında anlamlı fark olduğu görülmektedir (p<0,05). Ücretlerin yetersiz olduğu görüşüne 500-749 YTL gelire sahip olanların, 750>= YTL üzerinde gelire sahip olanlara göre daha fazla katıldığı görülürken, Tablo 12’deki diğer ifadelere ise 750>= YTL üzerinde gelire sahip olanların 500-749 YTL gelire sahip olanlara göre daha yüksek oranda katıldıkları tespit edilmiştir. 4. Sonuçlar ve Öneriler Farabi hastanesinde çalışan tıbbi sekreterlerin yönetsel, sosyo-ekonomik, sağlık profesyonelleriyle ve hasta/hasta yakınlarıyla ilişkilerle ilgili sorunları vardır. Yönetsel ve sosyo-ekonomik sorunların profesyonellerle ve hasta/hasta yakınlarıyla ilişkilerde yaşanan sorunlara göre daha belirgin olduğu söylenebilir. Tıbbi sekreterlerin aşırı iş yüküne sahip olmalarını, yeterli iş motivasyonu yapılmamasını, çalışma performansının objektif değerlendirilmemesini, çalışma ortamının (büro) ve büro donanımının yetersizliğini en önemli yönetsel sorunlar olarak; ücretlerinin düşüklüğünü, kariyer geliştirme olanaklarının sınırlılığını, sosyal haklarının yetersizliğini, iş güvencesi ve iş sağlığı konusundaki riskleri ise sosyo-ekonomik sorunlarının en önemlileri olarak gördükleri söylenebilir. Tıbbi sekreterlerin hekim ve diğer sağlık profesyonelleriyle ilişkiler açısından işine değer verilmemesini, genel iletişim eksikliğini, görevleri dışında işleri yapmaya ve hekimlerin özel işlerini yapmaya zorlanmalarını; hasta ve hasta yakınlarıyla ilişkiler açısından ise hastaların resmi evraklarındaki eksiklikleri, hasta dosyalarının kaybolmasını, hastalara randevu vermede zorluk yaşanmasını en önemli sorunlar olarak gördükleri söylenebilir. Tıbbi sekreterlerin mesleki sorunları algılamasında yaşın, cinsiyetin, istihdam statüsünün, çalışılan bö- 49 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ lümün, çalışılan bölüm sayısının, çalışma süresinin ve gelir durumunun (p<0,05) anlam düzeyinde ilişkisi olduğu bulunmuştur. Diğer tanımlayıcı özelliklerin mesleki sorunları algılamayla arasında ise anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Sonuç olarak tıbbi sekreterlerin algıladıkları mesleki sorunları ortadan kaldırmak ve/veya azaltmak için tıbbi sekreterlerin görev ve iş tanımlarının yapılarak gereksiz iş yüklerinin azaltılması, maddi ve manevi ödüllendirme sisteminin kurularak tıbbi sekreterlerin motivasyonun artırılması, büroların fiziki ve donanımsal açıdan yeterli hale getirilmesi, ücretlerde kurumsal olanaklara ve performansa dayalı katkı sağlanması, mesleki kariyer planı sunulması, başarılı olan personelin istihdam statüsünün daha güvenceli hale getirilmesi, iş sağlığı ve yenilikler hakkında hizmet içi eğitim verilmesi, çalışma performansının belirlenmesinde objektif personel değerlendirme yöntemlerinin kullanılması, başta hekimler olmak üzere diğer sağlık çalışanlarına tıbbi sekreterlerin sağlık hizmetleri sunan ekibin bir üyesi olduklarının hastane yönetimince benimsetilmesi, randevu verme sisteminin objektif kurallara bağlanarak standartlaştırılması, resmi evraklarda sık karşılaşılan eksiklik ve hataların ilgili kurumlara bildirilmesi önerilebilir. Kaynaklar: 1. TENGĐLĐMLĐOĞLU Dilaver, ÇITAK Nilgün (2003), Yönetici ve Tıp Sekreterliği, Ankara: Seçkin Yayıncılık. 2. UYGUR Akyay, KOÇ Hakan (2002), Sekreterlik Teknikleri, Ankara : Detay Yayınları. 3. GÖZĐL Rabet (2008), Geçmişten Geleceğe Sağlık Teknikerliği, Ankara 50 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ KAMUDAKĐ SEKRETERLERĐN SORUNLARININ ORTAYA KONMASI Đlknur DOĞAN Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı [email protected] ÖZET Maliye Bakanlığı 178 sayılı Kanun hükmünde kararname hükümlerine göre; maliye politikalarının hazırlanmasına yardımcı olmak, bu politikaları uygulamak, uygulamayı takip etmek ve denetlemek yetkisine haiz bir Bakanlıktır. Bu nedenle geniş ve etkin bir çalışma alanında faaliyet göstermektedir. Çalışma koşulları ve görev dağılımı gereği, teşkilat yapısında pek çok yönetici bulunmaktadır. Bununla beraber üst düzey yönetici sayısı kadar yönetici asistan ve sekreter sayısının da fazla olduğu gözlenmektedir. Böylesi önemli bir Bakanlığın yönetenleri kadar sekreterleri de bir o kadar deneyimli, tecrübeli, görev ve sorumluluklarının bilincinde bir kadroyla çalışması beklenilmektedir. Değişen teknoloji ve çağın gereği tüm mesleklerin tanımlaması yapılırken kamudaki sekreterlerin bu tanımlara uymadığı yöneticiler tarafından fark edilmiştir. Günümüzde kamuda görev yapan sekreterlerin pek çoğunun herhangi bir eğitim almadan tesadüf sonucu ya da kişi isteği ile bu görevi yaptıkları gözlenmiştir. Dolayısıyla sadece kendilerine verilen işleri yapmakla yetinip meslekleri adına herhangi bir çaba göstermeyen ve sadece iletişimi sağlayan bir meslek grubu olarak karşımıza çıkmıştır. Oysaki meslek tanımlaması yapılırken; büro yönetimine hakim, sorumluluk yeteneğine sahip, karar verme, planlama, yürütme kontrol yetkisi olan, yöneticisinin zamanını verimli kılan ve en yakın yardımcı şeklinde tanımlanırken yine kamuda ne yazık ki bu tanıma uyan başka özel görev tanımlamaları oluşturulmuş (örneğin özel kalem müdürlüğü) ve bu görevin gerçek sahipleri sekreter ve yönetici asistanlar meslekleri hakkında yeteri kadar bilgi ve eğitime sahip olmadıklarından mesleklerine sahip çıkıp icra edememektedirler. Bu çalışmada kamuda sekreterlik anlayışının geliştirilmesi ve bu mesleğin gerektiği gibi icra edilmesi ile birlikte elde edilecek verimliliğin düzeyini gözler önüne sermek amaçlanmıştır. Buna bağlı olarak araştırma kamu sektöründe, Maliye Bakanlığı bünyesinde çalışan sekreterlerin mesleki sorunlarının ortaya konmasından ibarettir. Anahtar Kelimeler: Kamuda sekreterlik, yönetici asistanlığı, büro yönetimi, yönetici. 1. Giriş Uluslararası Profesyonel Sekreterler Birliği tarafından yapılan sekreterlik tanımı şu şekildedir. Sekreter: Büro yönetimi konusunda birikimli, doğrudan emir almadan, sorumluluk alma yeteneği gösterebilen, alınan karar ve sorumlulukları uyguladığı gibi kendisine verilen yetki sınırları içerisinde kararlar verebilen, yönetim kadrosu içerisinde yeri bulunan bir büro görevlisidir. (Boyd,Lewis;1985:5) Kamudaki sekreterliğin bu tanıma uymadığı yeni dinamik ve işteki başarıyı hedef haline getirmiş yöneticiler tarafından fark edilmiştir. Bu görev için sorumlu tutulan sekreterlerin kamuda sadece iletişimi sağladığı, randevuları ayarladığı, yöneticinin oda düzenini sağladığı gözlenmiştir. Yöneticinin unvanına göre ilgili sekreterin sorumluluğundaki iş, bir standardı olmaksızın yöneticinin istek ve ihtiyaçları doğrultusunda ama tamamen sınırlı, yöneticinin çalışma anlayışı ve kuralları ile belirlenen bir görev olarak tanımlanmıştır. 51 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Kamuda çalışan sekreterlerin pek çoğunun herhangi bir sekreterlik eğitimi almadan çalıştığı gözlenmektedir. Bunun başlıca sebebi, normal lise mezunlarının bu mesleği icra edebileceği düşüncesinin maalesef kamu yöneticilerinin kafasında da mevcut olmasıdır. Belki de bu nedenledir ki kamu da sekreterlik tamamen iletişim sağlamaktan öte gitmeyen bir meslek olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle bu mesleği icra etmek için lise mezunu olmasalar dahi yetkisi daraltılmış, herhangi bir eğitim almadan tesadüf sonucu ya da kişi isteği üzerine görevlendirmenin yapıldığı, son derece yetersiz, amaca gerektiği gibi hizmet vermeyen bir iş kolu olarak yer almaktadır. Kamuda çalışan personeller arasında olmazsa olmazların içinde yer alan bir meslek grubu olan sekreterlik mesleğinin 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda meslek grupları içinde yer almadığı görülmekte iken, 190 sayılı Kanun Hakkında Kararnamede Genel Đdari Hizmetler sınıfında kendine yer bulmuş ve en önemlisi sekreterlik kamuda kariyer mesleği olarak görülmemektedir. Sekreterlik mesleğine kamuda kariyer imkânının sağlanmaması mesleği icra eden çalışanlara sıkıntı yaratmaktadır. Kariyer; bireyin kamu ya da özel çalışma yaşamında ilerleme sağlayacağı, bir başarı elde etmek amacıyla izlediği yol ve çalıştığı alan olarak tanımlanmaktadır. (Uygur,1999:67).Bu durum sekreterlerin motivasyonunu olumsuz yönde etkilerken, yeni neslin de pek tercih etmediği bir meslek grubu olarak yerini alması bir başka sorunu beraberinde getirecektir. Kamuda çalışan her üst düzey yöneticinin bir ya da iki sekreterinin olması da sekreterlere duyulan ihtiyacı gözler önüne sermektedir. Fakat ekonomiye yön veren ve birçok yöneticiyi bünyesinde barındıran Maliye Bakanlığı gibi son derece geniş bir çalışma sahasına sahip, bir bakanlıkta dahi yönetici asistanı ve sekreter olarak, çalışmanın gerekliliği kadar, yaşanılan sıkıntı ve problemlerin yöneticiler ve sekreterler tarafından fark edildiği gözlemlenmiştir. Son yıllarda kamunun teşkilat yapısının değişmesi sekreterlik mesleğine talebin artmasına neden olmuştur. Bir zamanlar kamuda da sadece unvansız memurların tercih ettiği bir görevken, şimdilerde unvanlı memurlarında talep ettiği aynı zamanda bir basamak olarak algılanan, yer değişikliği, kurum değişikliği gibi özel sebeplere de hizmet veren tamamen geçiş amaçlı kullanılan bir meslek olarak algılanması da üzüntü vericidir. Bakanlıkların merkez teşkilatlarında uzmanları barındırma isteği hem sınav sistemini hem de kurum çalışma şartlarını etkilediğinden, kurum personeli (memur, şef, v.h.k.i) eğer içinde bulunduğu birimde çalışmak isterse ancak ilgili birimin sekreterliğinde çalışma fırsatı yaratılıyor. Tüm bunların sonucunda mesleği zorunluluklardan dolayı tercih eden, mesleğin yeteri kadar önemini bilmeyen ve gerektiği gibi icra edemeyen bir grubun ortaya çıkmasına neden olunmuştur. Mesleğinin görev ve sorumluluklarını bilmeyen, mesleğini sevmeyen kişilerden oluşan bir grupta başarı olamadığı gibi hizmet verdiği kurum ve kuruluşlarda da hizmet kalitesi ve iş verimliliğinin beklenmesi yanlış olur. Kamuda yaşanan diğer bir problem de yönetici ve sekreter eğitiminin farklılığından kaynaklanmaktadır. Teşkilatımızda görev yapan üst düzey yöneticilerin hepsi alanlarında profesyonelleşmiş işinin hâkimi iken yöneticisinin yardımcı konumunda bulunan sekreterlerin mesleki anlamda yetiştirilmemiş olması onu yöneticisinin gözünde ikinci plana atarken, yöneticiye asistanlık görevi orta kademedeki yöneticilerin sorumluluğuna verilmiştir. 52 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Kamuda yönetici ve sekreterlerin görev ve sorumluluklarını farklı algılanmaları ve yürütmeleri sonucunda; yöneticiler genellikle yetki devrinde bulunmaktan kaçınmakta ve sekreterlerine sadece iletişim konusunda sorumluluk vermektedirler. Bu sebeple yöneticinin yetki devretmekten kaçınması sonucu ayrıntılar içinde kalması ve sekreterlerin yönetsel zamanın korunmasında yöneticilerine yardımcı olamamasına neden oluşturmaktadır. Genellikle tüm yöneticiler bütün yetkileri ve sorumlulukları kendilerinde topladıklarından gereksiz ayrıntılar içinde kalmalarına sebebiyet verirken, sekreterler içinde yönetsel zamanın kullanılmasında yöneticilerine yardımcı olamamalarına neden olmaktadır.(Hülya Gürsoy ,Tez) Tüm sosyal ve özel çevrelerde olduğu gibi kamuda da sekreterlik mesleği küçümsenmektedir. Bunun temel sebebi gerek altmışlı yıllarda sergilenen yanlış imaj, gerekse mesleğin tanımının iyi yapılamaması bugünde bu düşünceyi beslemiştir. Değişen teknolojiyle çok hızlı bir değişim yaşıyoruz sekreterlik kavramı artık işteki verimliliği esas alan yeni ve dinamik yöneticiler tarafından kamuda da kalkmaktadır. Çünkü insanlar sekreterlik kelimesinden rahatsızlık duymaktalar, sekreterlik yerine asistan kavramı girerse eminim tüm meslektaşlarımın kendilerini tanımlarken çok daha rahat edeceklerdir. 2.SONUÇ Bu sebepledir ki yöneticiler tarafından sekreter anlayışının gelişmemiş olması, yönetici sekreter iletişimin zayıflığı sekreter açısından iş veriminin düşmesine neden olmaktadır. Kısaca yöneticiler için vazgeçilmez bir yardımcı durumunda olan sekreterlerin yaşadıkları sorunların tespit edildiği ve kendilerini geliştirmelerine fırsat verildiği oranda sekreterlerden yüksek verim alınabilir. Kamuda sekreterin başarısının sırrı hiç kuşkusuz yöneticide gizlidir. Şöyle ki yöneticinin her konuda sekreterini desteklemesi ve koruması onun kendinin en önemli yardımcısı olduğunu hissettirmesi ve sekretere mesleği ile ilgili olarak çeşitli faaliyetlere katılma, mesleği hakkında eğitim görmesi için fırsat tanınması,sekreterin hem mesleğe olan eğilimi hem de kendine olan güveni artıracaktır. Unutulmamalıdır ki başarılı bir yöneticinin yanında mutlaka başarılı bir asistan bulunur. KAYNAKLAR BAŞPINAR ÖZTÜRK, Nuran (2007)Yönetici Sekreter Gözüyle Yönetici Sekreterliği,1. Basım, Nobel Yayın AYTÜRK, Nihat (2007) Büro Yönetimi ve Yönetici Sekreterliği,2 Baskı, Nobel Yayın GÜRSOY, Hülya (1998) Master Tezi 53 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 54 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ BÜRO YÖNETĐCĐLERĐNĐN MOBĐL VE KABLOSUZ ĐLETĐŞĐM ARAÇLARI TERCĐHĐNĐ ETKĐLEYEN FAKTÖRLER VE E-ÖĞRENME ORTAMLARININ ETKĐSĐ ÜZERĐNE BĐR ARAŞTIRMA Sami ACAR Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi [email protected] Hülya GÜRSOY Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet Meslek Yüksekokulu ÖZET Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihinde, son yıllarda internet teknolojisi ile birlikte gelen ve hızla gelişen e-işletmecilik faaliyetlerinin ve e-öğrenme ortamlarının etkili olduğu görülmektedir. Çalışma, büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihini etkileyen faktörleri ve e-öğrenme ortamlarının etkisini incelemektedir. Bu kapsamda, araştırmanın temel amacı, büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihini etkileyen faktörleri belirlemek ve e-öğrenme ortamlarının etkisini ortaya koymaktır. Araştırmada, Ankara ilinde otomotiv sektöründe faaliyette bulunan yetkili satıcı veya bayi konumundaki toplam 113 otomotiv işletmesinden basit tesadüfi örnekleme ile seçilen 88 işletmedeki büro yöneticileri örneklem grubuna alınmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak anket kullanılmıştır. Ankette toplam 16 soru yer almaktadır. Anketteki ilk 14 soruda katılımcıların demografik özelliklerine ve mobil ve kablosuz iletişim araçlarına ilişkin ifadelere; son iki soruda ise, büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim aracı tercihini etkileyen faktörlere ve eöğrenme ortamlarına ilişkin ifadelere yer verilmiştir. Anket ile elde edilen verilerin analizinde ve çözümlemelerde; frekans, yüzde, aritmetik ortalama, standart sapma ve bağımsız örneklemler için t-testinden yararlanılmıştır. Elde edilen verilerin analizinde ve tüm istatistiksel çözümlemelerde 0.05 anlamlılık düzeyi esas alınmıştır. Araştırma sonucunda, büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihini etkileyen faktörler ve e-öğrenme ortamlarının etkisine ilişkin önemli bulgulara ulaşılmıştır. Araştırma bulgularına dayalı olarak otomotiv sektöründeki büro yöneticilerine bazı önerilerde de bulunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Bürolarda iletişim, mobil ve kablosuz iletişim araçları, eöğrenme ortamları. 1. Giriş Đletişim, bireyler arasında mesajların paylaşımını ve ortak kılınmasını sağlayan bir süreçtir. Bu süreçte, bilgiler, düşünceler, beceri ve duygular, sözcük, resim, grafik vb. semboller kullanılır. Bu sürecin insan olmaksızın işlemesi mümkün değildir. Bu nedenle iletişim, insanlık tarihi boyunca insanları birbirine bağlayan ve onların sosyal bir grup halinde denge ve uyum içinde yaşamalarını ve anlaşmalarını sağlayan etkileşimler bütünü olarak değerlendirilmektedir (Yüksel, 2003:3; Mısırlı, 2007:1; Sabuncuoğlu ve Gümüş, 2008:4). Đletişim kavramı, insanlık tarihi boyunca insanlar arasındaki iletişimde farklı yöntem ve araçlarla gerçekleştirilmiştir. Đletişimde teknolojik araçların kullanımı 1837 yılında Samuel Mors tarafından telgrafın icadı ile başlamıştır (Mısırlı, 2007:129). 19. yüzyılın başlarında modern iletişim sistemlerinin temelini oluşturan telgrafın keşfi ve kullanılmaya başlanması, iletişimde bilimsel ve teknolojik açıdan 55 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ önemli gelişmelerin ve toplumsal değişimlerin yaşanmasına neden olmuştur. Đletişimde kullanılan teknolojik araçlar ilk zamanlar gelişmiş ülkeler tarafından üretilmiş ve kullanılmıştır. Bu nedenle, uluslararası telgraf ağlarının kurulumu ve dünya çapında yaygınlaşması gelişmiş ülkelerin insiyatifinde olmuştur (Başaran, 2000:55). I. Dünya Savaşının öncesinde radyo telgraf teknolojisi, savaştan sonra da telefon ve telsiz teknolojisi sözlü iletişimde önem kazanmıştır(Gönenç, 2004). Telefon teknolojisi, ilk zamanlar Amerikada kullanılmasına karşın Avrupada uzun yıllar telgrafın yerini alamamıştır. Telefon teknolojisinin dünya geneline yayılması 1930’lu yıllarda gelişmiş batı ülkelerinin sömürge devletlerinde telefon ağlarının kurulumu ile başlamıştır. Ülkemizde, Kurtuluş Savaşı sonrasında başlayan iletişim ağlarının genişletilmesi ve yaygınlaştırılması çalışmaları 1960’lı yıllara kadar gelişmiş batı ülkelerinin telekominikasyon firmalarınca gerçekleştirilmiştir. 1964 yılına kadar ülkemizde iletişim teknolojileri şehirler arasında, bu tarihten sonra kasabalar ve köylerle olan iletişimde kullanılmaya başlanmıştır. 1967 yılında yerli ve yabancı ortaklarla NETAŞ firması kurulmuş, 1975 yılında da ASELSAN kurulmuştur. 1980’li yıllardan sonra bilgisayarların ve 1991 yılından itibaren dünyada internetin kullanılmaya başlanması ülkemizde iletişim altyapısına ciddi yatırımların yapılmasını gerektirmiştir. Đletişim teknolojisinde yeniden yapılanma, geliştirme ve değişime uyum çalışmaları günümüzde de devam etmektedir. Ülkemizdeki iletişim ağlarının güçlendirilmesi amacıyla uzaya gönderilen TURKSAT uyduları bunun bir göstergesidir (Başaran, 2000:101,175,178; Geray, 2002:22; Ekinalan,2003:219-227). Đletişim genel olarak yazılı, sözlü ve sözsüz iletişim olarak üç grupta toplanmasına karşın işleyiş açısından tek yönlü ve çift yönlü iletişim olarak sınıflandırılmaktadır. Đletişim bilimci Mc Quail ise iletişimi; toplumsal iletişim, örgütsel iletişim, grup iletişimi, bireylerarası iletişim ve kişisel iletişim olarak gruplandırmıştır (Akt.:Mısırlı, 2007:13,16). Bu çalışmada, iletişim kavramı örgütsel iletişim açısından ele alınmıştır. Örgütsel iletişim, örgüt içi ve örgüt-çevre arasındaki boyutları kapsayacak şekilde inceleme konusu olmuş ve günümüzde yeni teknolojik iletişim araçlarının örgütlerde kullanımı ile yeni boyutlar kazanmıştır (Ada, 2007:552). Bu nedenle, bilgi çağında bilgi ve iletişim teknojilerinin etkin kullanılmadığı örgütlerde etkin ve verimli bir iş ortamından söz etmek mümkün değildir. Bilgi teknolojilerinin kullanımı, otomotiv sektöründeki işletmelerde örgütsel iletişimin niteliğini değiştirmiştir (Bensghir, 1996:258). Aynı zamanda örgütsel iletişimde, bilgi ve iletişim teknolojilerinin sağladığı faydaların artmasıyla birlikte, mobil ve kablosuz iletişim araçlarının büro ortamında kullanımında da önemli bir artış görülmüştür (Turan ve Esenoğlu, 2006:72). Diğer taraftan, büro ortamında iletişim araçlarının etkin ve verimli kullanımı günümüz rekabet koşullarında örgütler için önemli bir avantaj olarak değerlendirilmektedir (Ada, 2007:552). Bu nedenle, her geçen gün büro ortamında kullanılan geleneksel iletişim araçları yerini daha modern ve ileri teknoloji ürünü olan mobil ve kablosuz iletişim araçlarına terk etmektedir. Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçlarını tercihinde, son yıllarda internet teknolojisi ile birlikte gelen ve hızla gelişen e-işletmecilik faaliyetlerinin ve e-öğrenme ortamlarının etkili olduğu ileri sürülmektedir (Sarısakal ve Aydın, 2003). Bu çalışmada, e-işletmecilik faaliyetlerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihine etkisi kapsam dışında tutulmuştur. Araştırmada, otomotiv sektöründeki işletmelerde çalışan büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihini etkileyen faktörler ve e-öğrenme ortamlarının etkisi incelenmiştir. Araştırma kapsamında, Ankara ilinde otomotiv sektöründe faaliyette bulunan yetkili satıcı veya bayi konumundaki işletmelerde büro yöneticisi pozisyonundaki büro çalışanları üze- 56 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ rinde ankete dayalı betimsel bir araştırma yapılmıştır. Araştırmanın temel problem cümlesi; “Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihini etkileyen faktörler nelerdir? E-öğrenme ortamlarının mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihindeki etkisi nedir?” olarak belirlenmiştir. 1. Bürolarda Kullanılan Mobil ve Kablosuz Đletişim Araçları Teknolojinin hızlı gelişmesi büro ortamında çalışanların haberleşme ve iletişim ihtiyaçlarına yeni boyutlar kazandırmıştır. Örgütte büro ortamındaki faaliyetler veya örgüt dışı ilişkiler nedeniyle devamlı hareket halinde olan büro yöneticileri mobil ve kablosuz iletişim araçlarına gereksinim duymaya başlamışlardır. Büro ortamında mobil ve kablosuz iletişim araçlarının kullanılabileceği fikrinin doğuşu ve bu yöndeki çalışmalar, kablosuz iletişimin ilk meyvelerini 1940’lı yılların sonlarında Amerika Birleşik Devletlerinde, 1950’li yıllarda ise Avrupa’da tek hücreli analog araç telefonlarının kullanılmaya başlanması ile vermiştir. Bunu, 1970’li yılların sonlarına doğru hücresel analog kablosuz telefonların üretimi ve kullanımı izlemiştir (Aksu ve Subaşı, 2005:53; Erdur vd., 2006). Büro ortamında kablosuz analog telefonların kullanımını içeren teknoloji literatürde “1G” diğer bir ifadeyle birinci nesil teknoloji olarak ifade edilmektedir. Bu sistemler, kullanıcıların zamanla artan ses kalitesi, kapasite, kapsama alanı gibi ihtiyaçlarına cevap vermekte yetersiz kalmış ve “2G” ikinci nesil sayısal teknolojiye geçilmiştir. GSM (Global System for Mobile) standartlarındaki cep telefonları 2G kablosuz telefonlarındandır. 2G kablosuz telefonları, 1991 yılında piyasaya sürülmüş ve örgütlerde kullanımı büyük bir hızla yaygınlaşmıştır. Kablosuz telefonların veri iletişiminde kullanımı, günlük yaşantımızın vazgeçilmez bir unsuru haline gelmesine neden olmuştur. 2000’li yıllar kablosuz iletişim sistemlerinde “3G” üçüncü nesil teknolojilerin kullanımını gerekirmiştir. 3G standartlarının Uluslararası Telekominikasyon Birliği (International Telecominations Union) tarafından geliştirilmesi ve IMT-2000 olarak adlandırılması ile mobil ve kablosuz iletişimde güncel ihtiyaçları karşılayacak yeni sistemler üretilmiştir. IMT, uluslararası mobil telekominikasyonu, 2000 ise bu alandaki ilk denemelerin başlangıcı olan tarihi ifade etmektedir(Aksu ve Subaşı, 2005:53). Günümüzde ise, “4G” olarak adlandırılan “her zaman, her yerde en iyi ve en hızlı bağlantı” ilkesini amaç edinmiş hücresel telefon sistemleri üzerinde çalışmalar sürdürülmektedir. 2010’lu yıllarda 4G teknolojisinin dünyanın her yerinde kullanılır hale geleceği belirtilmektedir (Aksu ve Subaşı, 2005:53-55; Dönmez vd., 2006; Özkan, 2005:17-19). Đletişim teknolojisindeki gelişmeler sonucunda insanların birbirleriyle iletişimde kullandıkları bir çok mobil ve kablosuz iletişim aracı ve sistemi geliştirilmiştir. Bu teknolojik araç ve sistemler günümüzde günlük yaşantıda kendini göstermektedir. Özellikle 3G teknolojisinin etkisi ile örgütlerde e-yardımcı, e-sekreter, edanışman ve hatta e-yönetici gibi yeni kavramlar ve uygulamalar kullanılmaya başlanmıştır. Nokia, Sony-Ericsson, Siemens ve Motorola gibi 3G kablosuz teknolojisini kullanan firmalar mobil uygulama protokolü (WAP), GPRS, EDGE, GPS, ATM, mavidiş (Bluetooth), kızılötesi (IrDA), kablosuz (Wi-Fi, IEEE 802.11) iletişim standartlarını destekleyerek bu alandaki önemli gelişmelere öncülük etmişlerdir. Böylelikle, bu standartlardan biri kullanılarak dizüstü bilgisayar (Laptop), masaüstü bilgisayar(Desktop PC), avuçiçi bilgisayar (PDA) ile mobil ve kablosuz iletişim araçları ile bağlantı kurmak ve bir ağa bağlanmak mümkün hale gelmiştir (Aksu ve Subaşı, 2005:56; Erdur vd., 2006; Çeken vd, 2003; Aydın vd., 2005:3; Atlığ vd.,2006; 57 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Karahoca ve Fırlar, 2005:45; Sarısakal ve Aydın, 2003:85-86; Yomraoğlu ve Döner, 2005:34). Günümüzde büro ortamında 1G, 2G ve 3G iletişim teknolojilerinin ve standartlarının kullanıldığı mobil ve kablosuz iletişim araçları aşağıda verilmiştir: - Kişisel dijital yardımcı, el-avuçiçi bilgisayarı (PDA-Palm Computers, Handhelds): Harici bir bellek kullanılmaksızın, kişilerin günlük işlerinde yardımcı olan boyutları ufak ve taşınabilir niteliği olan Wi-Fi, Bluetooh ve kızılötesi iletişim standartları ile iletişimin gerçekleştirilebildiği cep bilgisayarlarıdır(Yomralıoğlu ve Döner, 2005:31). PDA’ler, standart uygulamalar haricinde yüklenen ek programlar ile ofis işlerinde ve internet erişiminde de kullanılmaktadır (Albayrak vd., 2003:2; Evans vd., 2005:321). - Cep ajandası ve mesaj panosu aracı (Pager-Paging Device) : Düşük bellekli, ek bellek kartlarının takılabildiği kart yuvalarına sahip, GPRS, Wi-Fi, Bluetooh ve IrDA iletişim standartlarını kullanan cep ajandası ve mesaj panosu niteliğindeki mobil veya kablosuz iletişim aracıdır (Evans vd., 2005: 312; Mutlu vd., 2006). - Tablet bilgisayar (Tablet PC): Yüksek hızlı işlemcilere, büyük dahili disk sürücülerine, geniş bellek kapasitesine ve kablosuz iletişim olanaklarına sahip bilgisayarlardır (Yomraoğlu ve Döner, 2005:32). Son yıllarda örgütlerde kullanımı yaygınlaşmakta ve sahip olduğu özellikleri ile büro yöneticilerinin ilgisini çekmektedir. Tablet bilgisayarlarda, GSM, GPS, Wi-Fi, Bluetooth ve kızılötesi iletişim standartları kullanılabilmekte ve standartlar dahilinde iletişim gerçekleştirilebilmektedir (Evans vd., 2005:329). - Dizüstü bilgisayar (Laptop-Notebook Computer): Geleneksel masaüstü bilgisayarların özelliklerine sahip yüksek işlemcili, darbeye dayanıklı, çeşitli boy ve ağırlıkta ve taşınabilir iletişim araçları içerisinde fiziksel açıdan en büyük olanıdır (Yomraoğlu ve Döner, 2005:32). Dizüstü bilgisayarlar, günümüz büro ortamında büro yöneticilerinin en çok kullandıkları bilgisayarlardır. Bu bilgisayarlarda, GSM, GPS, Wi-Fi, Bluetooth ve kızılötesi iletişim standartları ile mobil veya kablosuz iletişim gerçekleştirilebilmektedir. - MP3 Dijital ses ve müzik çalar (MP3 Player): MP3 formatındaki dijital müzik dosyalarının veya ses kayıtlarının yüklenebildiği ve çalınabildiği, USB, Bluetooh gibi iletişim standartlarına sahip ses ve müzik iletişim araçlarıdır (Evans vd., 2005:319). Bu araç, asenkronize sesli iletişim amacıyla ve ses verilerinin taşınmasında sıklıkla kullanılmaktadır. - Kablosuz telefon (Handsfree Telephone) : Telekominikasyon alt yapısına bağlı bir telefon sistemi veya ağı üzerinden görüntülü veya sözlü iletişimi sağlayan kablosuz iletişim aracıdır. 1980’li yıllarda kullanılmaya başlanan kablosuz telefon, anında haberleşmeye olanak vermekte, büro yöneticilerinin örgüt dışında (ancak belirli mesafede) ve örgüt içinde haberleşmelerini sağlamaktadır (Mısırlı, 2007:132). Günümüzde, kablosuz telefonlar görüntülü iletişimde de kullanılmaya başlanmıştır. - Hücresel telefon sistemi (GSM-Cellular Telephone): Dünyanın herhangi bir yerinde ve herhangi bir zamanda kullanılabilen, sesleri uydu üzerinden dijital veri haline getirerek iletebilen mobil iletişim aracı ve sistemidir (Yomraoğlu ve Döner, 2005:31; Mısırlı, 2007:134). GSM ağı üzerinde iletişim hizmetleri 1991 yılın- 58 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ da başlamış, 1999 yılında GPRS ile ilk mobil data görüşmesi gerçekleştirilmiştir. (Koç ve Bayır; 2003:4; Taş ve Alagöz, 2005). GSM iletişim standardını kullanan cep telefonları, her yerde ve durumda kullanılabilmesi nedeni ile büro yöneticileri için vazgeçilmez iletişim aracı olmuştur. - Coğrafik konum belirleme sistemi (GPS): Uydu sinyallerinin kullanılarak coğrafik konum koordinatlarının tam olarak belirlendiği mobil sistemdir. Günümüzde hızlı ve güvenilir sayısal harita üretimi ve kara ulaşımında araç takipleri GPS destekli sistemlerle gerçekleştirilmektedir. Bunun yanında, büro otomasyonun bir parçası olarak otomotiv sektöründeki işletmelerde yaygın olarak kullanılmaktadır (Kalaycı vd., 2002:205; Pehlivan:2005:544). - Kablosuz faks (Handsfree Fax): Đki telefon hattı arasındaki bağlantıyı kullanarak yazılı ve grafiksel doküman gönderimini sağlayan kablosuz iletişim aracıdır (Mısırlı, 2007:130). Günümüz iş ortamında telekominikasyon alt yapısına bağlı bir hatta bağlı telefon sistemi üzerinden kablosuz olarak belge gönderimi amacıyla kullanılan kablosuz faks, son yıllarda bürolarda geleneksel kablolu faksın yerini almaya başlamıştır. - Telsiz: Kablosuz telefonlara benzeyen, arayan ve aranan kişinin sırasıyla konuşabildiği kablosuz iletişim aracıdır. Bu cihazlarda konuşma cihaz üzerindeki bir düğmeye basılı olarak gerçekleştirilmektedir. Konuşan kişiler konuşma bitince düğmeden parmağını çekerek karşı tarafa söz hakkı vermektedir. Telsizler, ucuz, hızlı ve kolay kullanıma sahip olması nedeniyle örgüt içi iletişimde tercih edilen ve kullanılan kablosuz iletişim araçlarıdır(Mısırlı, 2007:136). Yukarıda verilen mobil ve kablosuz iletişim araçlarına her geçen gün yenisi eklenmektedir. Bunun yanında, 4G teknolojilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçlarının sayısını artıracağı öngörülmektedir. Büro ortamında kullanılan mobil ve kablosuz iletişim araçlarına ve mevcut sistemlere baktığımızda, bir yere kablo ile bağlı olmaksızın iletişim sağlanabilmekte ve hareket özgürlüğü teorikte olsa sınırsız bir yapı ile karşımıza çıkmaktadır (Atlığ vd., 2006). Basit bir kablosuz sistem kurulduğunda gerçekte durum böyle olmamaktadır. Çünkü, kullanılan mobil ve kablosuz iletişim aracının bağlı olduğu merkezi sistem ya da iletişim kurulan karşı taraftaki merkezi sistemin kapsama alanı sınırlandırması ile karşılaşılmaktadır. Bundan başka, kullanımdaki batarya ömrü, ekran görüntüsünün bir çok mobil iletişim aracında küçük olması, internet veya ağ bağlantı hızlarının düşük olması mobil ve kablosuz iletişim araçlarının sınırlılıkları arasında yer almaktadır (Evans vd, 2005:311; Uyar, 2006). Buna karşın, günümüzde büro ortamında kullanılan mobil ve kablosuz iletişim araçları büro çalışanlarının örgüt içi ve örgüt dışı iletişiminde önemli kolaylıklar ve avantajlar sağlamaktadır. 2. Mobil ve Kablosuz Đletişim Araçları Tercihini Etkileyen Faktörler Büro ortamında kullanılan mobil ve kablosuz iletişim araçlarının örgütsel iletişim açısından faydaları açıktır. Ancak, bu iletişim araçlarından hangilerinin örgüt için daha yararlı ve etkili bir iletişim sağlayacağı, bu araçların sunduğu iletişim hizmetleri ve özellikleri ile sınırlıdır. Bu nedenle, büro çalışanları ve özellikle büro yöneticileri mobil ve kablosuz iletişim araçlarının tercihinde bazı faktörleri göz önünde bulundurmaktadır. 59 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Büro ortamında kullanılacak mobil ve kablosuz iletişim araçlarının tercihini etkileyen bir çok faktör ve boyut söz konusudur. Günümüz iş ortamında kullanılan mobil ve kablosuz iletişim araçlarının tercihini etkileyen faktörler şöyledir: - Markası: Mobil ve kablosuz iletişim aracı tercihinde en önemli faktörlerden birisi markasıdır. Tercih açısından büro yöneticilerinin bazı markaları çok iyi, bazılarını kabul edilebilir, bazılarını da kabul edilemez olarak nitelendirmeleri doğaldır (Đslamoğlu, 2008:146). Çünkü marka faktörü, mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihinde diğer benzer araçların niteliklerine dayandırılmakta ve bir değerlendirme yapılmaktadır. - Kalitesi ve Kalite Belgesi: Kalite kavramı uygunluk, güvenirlilik, dayanıklılık, estetik ve itibar gibi bir çok boyutu olan bir kavramdır (Akal, 1992:28; Küçük, 2004:69). Mobil ve kablosuz iletişim araçları açısından kaliteyi, mobil veya kablosuz iletişim aracının belirli bir gereksinimi (iletişimi) karşılayabilme yeteneklerini ortaya koyan özelliklerinin tümü olarak tanımlanabilir. Kalite belgesi ise, TSE ve ISO gibi kalite standartlarını oluşturan yerli veya yabancı kuruluşlarca verilen ürünün veya hizmetin kalite güvencesidir (Küçük, 2006:69,148; Taşkın ve Ekici, 2008:5). Buna göre, mobil ve kablosuz iletişim araçlarının kalitesinde kalite belgesi önemli bir vesikadır. - Đletişim Mesafesi ve Kapasitesi: Mobil ve kablosuz iletişim araçlarının tercihinde önemli faktörlerden biri olan iletişim mesafesi ve kapasitesi kullanılan mobil ve kablosuz iletişim aracına göre farklılık göstermektedir. Büroda yerel olarak kullanılan kablosuz telefon, faks, telsiz gibi iletişim araçlarının iletişim mesafesi ve kapasitesi düşük iken, örgüt dışı iletişimde sıklıkla kullanılan cep telefonu, GPS cihazı ve GSM ağına bağlı PDA’ler daha geniş iletişim mesafesine ve kapasitesine sahiptir. Bu nedenle, mobil iletişim araçları, kablosuz iletişim araçlarına göre daha geniş kapsama alanı ile örgüt dışı iletişimde önemli avantajlar sağlamaktadır (Evans vd., 2005:310-311). - Kullanım Kolaylığı: Büro ortamında ergonomik çalışma koşulları düşünüldüğünde mobil ve kablosuz iletişim araçlarının tasarımı etkili ve verimli çalışmayı sağlayacak bir özelliktedir. Son yıllarda mikro çip teknolojisindeki gelişmeler, üretilen mobil ve kablosuz iletişim araçlarının boyutlarını küçültmüş, taşınabilir ve kolay kullanımını sağlamıştır (Evans vd., 2005:312). Örneğin; PDA’lerin avuç içi bilgisayar olarak ifade edilmesi, cep telefonlarının fonksiyonelliği ve kullanımındaki kolaylık gibi. Bunun yanında, mobil veya kablosuz iletişim aracının iletişim hizmetlerinde sağladığı kolaylıklar da kullanım kolaylığı açısından önemli bir unsur olarak değerlendirilebilir. - Tasarımı ve Görüntüsü: Ergonomik bir tasarıma sahip her ürün tercih nedenidir. Büro yerleşimine ve tasarımına uygun mobil ve kablosuz iletişim araçları öncelikli tercihler arasında yer almaktadır. Tasarımının kalitesi veya etkileyici unsurlar da mobil ve kablosuz iletişim araçlarının tercihinde önemli etkiye sahiptir (Evans vd., 2005:318). - Fiyatı: Günümüz ekonomik koşullarında mobil ve kablosuz iletişim araçlarının tercihinde belki de en önemli faktör fiyatıdır. Çünkü, yeni teknoloji ürünlerinin fiyatları oldukça yüksektir. Buna karşın, teknolojik gelişmeler ürünlerin çok kısa sürede geçerliliğini yitirmesine neden olmakta ve bu ürünlerin fiyatlarının da ucuzlamasına etki etmektedir. Diğer taraftan, ürün veya hizmet satıcıları farklı fiyat politi- 60 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ kaları ile ürünlerde cazip fiyatlarda sunmaktadır (Đslamoğlu, 2008:345). Bu durum, mobil ve kablosuz iletişim araçları açısından oldukça önemlidir. - Tavsiye Edilmesi: Tavsiye, mal ve hizmetlerin tercihinde önemli bir faktör olarak değerlendirilmektedir. Aynı ürünü kullanmış birisinin yada birilerinin ürün hakkındaki olumlu değerlendirmeleri, üründen beklenen faydanın sağlandığı ve tercih edilebilir bir özellik kazandığı anlamına gelmektedir. Bu nedenle, büro çalışanları ve yöneticiler bazen mobil ve kablosuz iletişim araçları hakkında araştırma yapmak yerine tavsiyeleri dikkate almaktadır. - Hediye Edilmesi: Mal ve hizmetlerde ücretsiz ürün sunumları ve hediye ürün uygulamaları bu ürünlerin tercihini etkilemektedir. Mobil ve kablosuz iletişim araçları açısından değerlendirildiğinde, büro yöneticilerinin kendilerine hediye edilen bu araçları kullanarak örgüte sağladığı faydalara ilişkin değerlendirmeleri, bu ürünlerin tercihini olumlu yönde etkilemektedir. Bazen, hediye edilen ürünlerde görülen üretim hataları, ofis ortamında hizmetlerin gerçekleştirilmesine olumsuz etki etmektedir. - Reklam ve Promosyon: Reklam, kitle iletişim araçlarıyla yapılan, kontrol edilebilen tanımlanabilir bilgi ve ikna etme sürecidir (Akbulut ve Balkaş, 2006:13). Mobil ve kablosuz iletişim araçlarının varlığı konusunda büro çalışanlarını uyarıcı bir etkisi olan reklam, bu araçlar hakkındaki bilinci oluşturmak için en önemli güçtür. Pazarlamada, tutundurma faaliyetleri arasında yer alan reklamın mobil ve kablosuz iletişim araçlarının tercihinde önemli bir etkisi olduğu öngörülmektedir. - Kurumsal Yapı: Araştırma yapmaksızın bir örgütün yapısı hakkında iyi veya kötü görüşlerin ileri sürülmesi ile sıklıkla karşılaşılmaktadır. Halbuki kurumsal yapı bireysel yargıdan çok araştırma sonuçları ile değerlendirilmelidir. Yeniliğe açık bir kurumsal yapı, mobil ve kablosuz iletişim araçlarının tercihinde önemli bir etken olarak görülmektedir. Buna karşın, bazı örgütler kapalı örgüt yapısı ve negatif astüst ilişkileri nedeniyle olumsuz bir imajı da oluşturabilmektedir. Bu nedenle, kurumsal yapı teknolojik yenilikler yanında örgütsel gelişim açısından da önemli bir unsurdur (Peltekoğlu, 2007:587-591). - Çalışanların Eğitim Düzeyi: Mobil ve kablosuz iletişim araçlarının tercihinde çalışanların eğitim düzeyi de önemli bir faktördür. Eğitim düzeyi düşük bir büro çalışanın eğitimini almadığı mobil ve kablosuz iletişim araçlarının kullanımı konusunda bazı sorunları yaşaması doğaldır. Buna karşın, mobil ve kablosuz iletişim araçlarını kullanabilecek düzeyde bir eğitime sahip çalışanların bu araçları kullanmada daha etkili ve örgüte daha yararlı olabileceği de açıktır. Ancak, son yıllarda üretilen ve satılan mobil ve kablosuz iletişim araçlarının kullanımındaki kolaylık ve rahatlık, çalışanların eğitim düzeyinin önemli bir faktör olmadığını işaret etmektedir. - Eğitim ve Destek Hizmetleri: Her ne kadar bir mobil veya kablosuz iletişim aracını kullanabilecek düzeyde eğitime sahip olunsa da kimi zaman yeni teknolojik ürünler için eğitim ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu durum, çalışanların eğitimi hangi düzeyde olursa olsun ürünün satıcısı veya tedarikçisinin sağlayacağı eğitim ve destek hizmetleri üründen beklenen faydayı kısa sürede artıracaktır. Günümüzde eğitim ve destek hizmetleri yüzyüze, CD-ROM ortamında, telefonla veya internet üzerinden e-öğrenme ortamlarıyla verilebilmektedir. - Kullanım Ömrü: Mobil ve kablosuz iletişim araçlarında sağlamlık ve dayanıklılık analizleri ürünün bozulmasına veya arızalanmasına karşı bir önlem olarak görülmesine karşın, bu araçlarda kullanılan bataryaların kullanım ömrü sınırlı bir 61 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ zaman dilimine sahiptir. Mobil ve kablosuz iletişim araçlarında kullanılan bataryaların ömrünün uzatılmasına ilişkin çalışmalar her geçen gün artarak devam etmektedir (Evans vd., 2005: 310). - Tedarik Süresi: Mobil ve kablosuz iletişim araçlarının tedarik süresi, günümüz örgütlerinde ürünün tercih nedenleri arasındadır. Teknoloji üretmeyen, transfer eden veya kullanan bir ülke için bu faktör oldukça önemlidir. Tedarik süresi, üretimin yapıldığı yer ile son kullanıcının bulunduğu yer arasındaki fiziki mesafeye göre değişmektedir. Ancak ürünün siparişinden son kullanıcısına teslim edilinceye kadar geçen süre ne kadar az olursa, tercihinde o kadar etkili olacaktır. - Boyutu ve kapsadığı fiziki alan: Bürolarda teknolojik ürünler önemli bir fiziki alanı işgal etmektedir. Ancak, bu durum son yıllarda değişmeye başlamıştır. Ergonomik tasarlanan ve büro ortamındaki yerleşimi de dikkate alan mobil ve kablosuz iletişim aracı üreticileri, günden güne daha küçük boyutta hatta mini ürünler sunmaktadır. Bundan 20 yıl önce kullanılan iletişim araçları düşünüldüğünde, boyut ve fiziki alan açısından alınan mesafe daha iyi görülebilir. 3. Mobil ve Kablosuz Đletişim Araçları Tercihini Etkileyen E-Öğrenme Ortamları Mobil ve kablosuz iletişim araçlarının tercihinde eğitim ve destek hizmetlerinin önemli bir rolünün olduğu yukarıda belirtilmişti. Son yıllarda eğitim ve destek hizmetlerinin internet üzerinden farklı eğitim-öğretim faaliyetleri ile gerçekleştirildiği görülmektedir. Eğitim-öğretim faaliyetleri ise çeşitli e-öğrenme ortamlarında sunulmaktadır. Günümüzde, mobil ve kablosuz iletişim araçlarının eğitim ve destek hizmetlerinde kullanılan e-öğrenme ortamları şu şekilde sıralandırılabilir (Newby vd., 2000:193; Duffy vd., 2003:234-253; Tekinarslan, 2007:145-169): - e-Öğrenme Siteleri: Eğitim ve öğretim amaçlı web siteleri veya web sayfaları. - e-Posta : Eğitim ve öğretim amaçlı elektronik postalar. - WAP : Eğitim ve öğretim amaçlı WAP siteleri veya sayfaları. - SMS : Eğitim ve öğretim amaçlı kısa metin mesajları. - MMS : Eğitim ve öğretim amaçlı çoklu ortam mesajları. - FTP : Eğitim ve öğretim amaçlı dosya paylaşım siteleri veya sayfaları. - e-Ses : MP3, WAV, OGG vb. formattaki ses kayıtları. - e-Video : AVI, MPEG, DIVX formatındaki görüntü kayıtları. - e-Kamera : Eğitim ve öğretim amaçlı kamera görüntüleri. - e-TV veya iTV : Eğitim ve öğretim amaçlı internet televizyonu. - e-Radyo veya iRadyo : Eğitim veya öğretim amaçlı internet radyosu. 62 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ - e-Sohbet : Eğitim ve öğretim amaçlı sohbet sayfaları: MSN, IRC, MIRC vb. - e-Telekonferans : Eğitim ve öğretim amaçlı telekonferans ortamları. - e-Haber Grupları : Eğitim ve öğretim amaçlı haber grupları ve ortamları. - e-Reklam : Eğitim veöğretim amaçlı çeşitli sayfalardaki reklamlar. - e-Ansiklopediler : Vikipedia gibi eğitim ve öğretim amaçlı ansiklopediler. - e-Forumlar : Eğitim ve öğretim amaçlı tartışma forumları - e-Portallar : Çeşitli konularda, eğitim ve öğretim amaçlı portallar. - e-CRM : Eğitim ve öğretim amaçlı müşteri ilişkileri yönetimi ortamları. - e-BBS : Eğitim ve öğretim amaçlı elektronik beyaz tahtalar. E-öğrenme ortamlarının alt yapısını oluşturan internet günümüzün modern dünyasında iletişimde sınırları ortadan kaldırmıştır. Büro ortamında çalışanlar veya farklı mesleklerden birçok insan interneti eşzamanlı (senkron) veya eşzamansız (asenkron) bir iletişim aracı kullanmaktadır. Internet temelli e-öğrenme ortamları büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihinde önemli bir unsur olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle çalışmada, mobil ve kablosuz iletişim araçlarının tercihini etkileyen faktörler yanında e-öğrenme ortamlarının etkisi de incelenerek konuya farklı bir boyut getirilmeye çalışılmıştır. 4. Araştırma 4.1. Amaç ve Önem Araştırmada, büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihini etkileyen faktörleri belirlemek ve e-öğrenme ortamlarının etkisini ortaya koymak amaçlanmaktadır. Araştırmanın amacı doğrultusunda belirlenen araştırma soruları şöyledir: 1) Araştırmaya katılan büro yöneticilerinin demografik özellikleri ne- dir? 2) Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihini etkileyen faktörler nelerdir? 3) Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihini etkileyen e-öğrenme ortamları nelerdir? 4) Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihini etkileyen faktörler cinsiyete göre farklılık göstermekte midir? 5) Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihini etkileyen e-öğrenme ortamları cinsiyete göre farklılık göstermekte midir? Araştırma, büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçlarını tercihini etkileyen faktörlerin ve e-öğrenme ortamlarının etkisini inceleyen ilk araştırma ol- 63 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ masından dolayı önem arzetmektedir. Araştırmada elde edilecek veriler aşağıda belirtilen sonuçları açısından da önemlidir: - Bürolarda iletişimde kullanılan mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihini etkileyen faktörler ve e-öğrenme ortamlarının etkisi üzerinde tartışma yaratacağı, - Örgütsel iletişimde mobil ve kablosuz iletişim araçlarının ve e-öğrenme ortamlarının değerlendirilerek farklı çalışmalara ışık tutacağı, - Büro Yönetimi ve Sekreterlik Eğitimi alanındaki araştırmacıların, otomotiv sektöründe faaliyette bulunan büro yöneticilerinin araştırma sonuçlarından yararlanacağı umulmaktadır. 4.2. Sınırlılıklar Araştırma aşağıda belirtilen sınırlılıklar içinde yürütülmüştür. - Araştırma evreni, Ankara ilinde otomotiv sektöründe faaliyette bulunan yetkili satıcı veya bayi konumundaki otomotiv işletmeleri ile, - Araştırmada elde edilen veriler araştırmada kullanılan ankete verilen yanıtlarla, - Araştırmada katılımcıların ankete verdikleri yanıtlar 5-15 Mayıs 2008 tarihlerindeki mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihleri ve e-öğrenme ortamları ile sınırlıdır. 4.3. Araştırma Modeli Ankara ilinde otomotiv sektöründe faaliyette bulunan yetkili satıcı veya bayi konumunda bulunan otomotiv işletmelerindeki büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihini etkileyen faktörleri belirlemek ve e-öğrenme ortamlarının etkisini ortaya koymak için anket yöntemine dayalı bir araştırma yapılmıştır. Araştırmada örneklem grubu üzerinde sadece bir ölçümün yapıldığı betimsel araştırma modeli kullanılmıştır. Araştırma modeli çerçevesinde, örneklem grubunda yer alan katılımcılara anketler tek seferde uygulanmıştır. Anket uygulaması sonucunda katılımcıların yanıtladıkları anketler incelenmiş, geri dönen anketlerin tamamının istatistiksel analize uygun olduğu görülmüştür. Anket verileri bilgisayar ortamında çözümlenerek yorumlanmıştır. 4.4. Evren ve Örneklem Ankara ilinde otomotiv sektöründe faaliyette bulunan yetkili satıcı veya bayi konumunda 149 işletmenin olduğu, bu işletmelerden 36’sının birden fazla otomotiv markasının yetkili satıcısı veya bayisi olduğu tespit edilmiştir. Bundan dolayı, araştırmanın evrenini Ankara ilinde otomotiv sektöründe faaliyette bulunan yetkili satıcı veya bayi konumundaki 113 otomotiv işletmesindeki büro yöneticileri oluşturmaktadır. Araştırmada anket uygulanacak örneklem büyüklüğü, Yamane (1967) tarafından geliştirilen ve küçük yığınlarda kullanılan örneklem formülü ile hesaplanmıştır (Akt:Israel, 2003:4). 64 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ n = Örneklem genişliği = ? N = Yığın genişliği = 113 e = Hata payı = ± 0.05 (P = 0.05 ve %95 güven aralığı) Formüle göre araştırmadaki örneklem genişliği (sayısı): n = 88 hesaplanmıştır. n = 88.1 Araştırmada, araştırma evreni içerisinden basit tesadüfi örnekleme yöntemiyle seçilmiş 88 otomotiv işletmesindeki büro yöneticilerine anket dağıtılmış, 88 otomotiv işletmesindeki 88 büro yöneticisi anketleri yanıtlamışlardır. Büro yöneticilerinin yanıtladığı anketlerin tamamı değerlendirme kapsamına alınmıştır. 4.5. Verilerin Toplanması Mobil ve kablosuz iletişim araçlarının tercihini etkileyen faktörleri ve eöğrenme ortamlarının etkisini betimsel olarak inceleyen bir çalışmanın ve ölçeğin bulunmayışı nedeniyle araştırmada verilerin toplanması amacıyla yazarlar tarafından geliştirilen ölçek kullanılmıştır Betimsel araştırmalarda en yaygın betimsel yöntem ankettir, çünkü araştırmacılar hedef kitlenin, grubun ya da fiziksel birimlerin özelliklerini özetler (Büyüköztürk ve diğerleri, 2008:19). Veri toplamada kullanılan ankette toplam 16 soru bulunmaktadır. Anketteki ilk 14 soruda katılımcıların demografik özelliklerine ve mobil ve kablosuz iletişim araç kullanımına ilişkin sorulara; 15. soruda, büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim aracı tercihini etkileyen faktörlere ilişkin ifadelere; 16. soruda ise büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim aracı tercihini etkileyen e-öğrenme ortamlarına ilişkin ifadelere yer verilmiştir. Anket, araştırmanın amacına uygun olarak yazarlar tarafından geliştirilmiş, anketteki sorulara ilişkin alan uzmanlarının görüşü alınmıştır. 50 büro yöneticisi üzerinde yapılan pilot uygulamada içtutarlılık katsayısı (Cronbach Alpha) 0.72, 88 büro yöneticisinin katıldığı anket uygulamasında ise 0.84 olarak hesaplanmıştır. Anketteki 15. soruda yer alan ve mobil ve kablosuz iletişim aracı tercihini etkileyen faktörlere ilişkin içtutarlılık katsayısı 0.74, 16. sorudaki mobil ve kablosuz iletişim tercihini etkileyen e-öğrenme ortamlarına ilişkin içtutarlılık katsayısı 0.80’dir. Bu değerler, anketin güvenirliğinin kabul edilebilir düzeyde olduğunu göstermektedir. 4.6. Verilerin Analizi Araştırmanın amaçları ve araştırma soruları çerçevesinde verilerin analizinde; - Araştırmaya katılan büro yöneticilerinin demografik özelliklerine ilişkin istatistiklerde frekans (f) ve yüzde (%), - Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihini etkileyen faktörleri betimlemede aritmetik ortalama ve standart sapma, - Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihini etkileyen eöğrenme ortamlarını betimlemede aritmetik ortalama ve standart sapma, - Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim aracı tercihini etkileyen faktörlerin cinsiyete göre farklılık gösterip göstermediğini incelemede bağımsız örneklemler için t-testi, - Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim aracı tercihini etkileyen eöğrenme ortamlarının cinsiyete farklılık gösterip göstermediğini incelemede bağımsız örneklemler için t-testi, kullanılmış, tüm istatistiksel analizlerde 0.05 anlamlılık 65 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ düzeyi esas alınmıştır. 4.7. Bulgular ve Yorum Araştırmanın, “Araştırmaya katılan büro yöneticilerinin demografik özellikleri nedir?” sorusuna ilişkin bulgular Tablo 1.’de verilmiştir. Tablo 1. Büro Yöneticilerinin Demografik Özelliklerinin Dağılımı Büro Yöneticilerinin Demografik Özellikleri Sayı Cinsiyet Bayan 11 Bay 77 Toplam 88 Yaş 18 ve altı 19-35 38 36-60 50 61 ve üstü Toplam 88 Eğitim Düzeyi Đlköğretim Lise 5 Meslek Lisesi 6 ÖnLisans 27 Lisans 50 Lisansüstü (YüksekLisans/Doktora) Toplam 88 Toplam Hizmet Süresi 1-5 Yıl 19 6-10 Yıl 29 11-15 Yıl 33 16 Yıl ve üzeri 7 Toplam 88 Otomotiv Sektöründeki Hizmet Süresi 1-5 Yıl 33 6-10 Yıl 30 11-15 Yıl 21 16 Yıl ve üzeri 4 Toplam 88 Tablo 1’in devamı… Pazarladıkları Ürünlerin (Araçların) Menşei Yerli 8 Yabancı 50 Yerli ve Yabancı Ortaklığı 30 Toplam 88 Çalıştıkları Otomotiv Đşletmesinin Büyüklüğü-Sınıfı Küçük Ölçekli Đşletme (1-50 çalışan) 4 Orta Ölçekli Đşletme (51-150 çalışan) 41 Büyük Ölçekli Đşletme (151 ve üstü çalışan) 43 Toplam 88 66 % 12.5 87.5 100.0 43.2 56.8 100.0 5.7 6.8 30.7 56.8 100.0 21.6 33.0 37.5 8.0 100.0 37.5 34.1 23.9 4.5 100.0 9.1 56.8 34.1 100.0 4.5 46.6 48.9 100.0 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Araştırmaya katılan büro yöneticilerinin demografik özelliklerine ilişkin dağılım incelendiğinde; büro yöneticilerinin çoğunun erkek büro yöneticisi (%87.5) olduğu, bayan büro yöneticilerinin oranının (%12.5) ise erkek büro yöneticilerine göre düşük olduğu görülmüştür. Büro yöneticilerinin yaşa göre dağılımı incelendiğinde, katılımcılarının yarıdan çoğunun 36-60 yaş grubunda (%56.8) olduğu, bunu 19-35 yaş grubunun (%43.2) izlediği görülmüştür. Bir başka bulgu da araştırmaya katılan büro yöneticilerinden hiçbirinin 19 yaşından küçük ve 60 yaşından büyük olmadığıdır. Bu sonuç, otomotiv sektöründe çalışan büro yöneticilerinin orta yaş grubunda olduğunu göstermektedir. Eğitim düzeyi açısından büro yöneticilerinin dağılımına bakıldığında, katılımcıların yarıdan çoğunun (%56.8) üniversite mezunu olduğu, bunu meslek yüksek okulu mezunlarının izlediği (%30.7) görülmüştür. Diğer bir bulgu, ilköğretim ve lisansüstü eğitim düzeyinde büro yöneticisinin bulunmayışıdır. Toplam hizmet süresi açısından büro yöneticilerinin dağılımı incelendiğinde, katılımcıların çoğunun (%37.5) 10 yıldan fazla çalıştığı, bunu 6-10 yıl çalışan büro yöneticilerinin izlediği görülmüştür. Katılımcılar içinde 15 yıldan fazla çalışan büro yöneticisi oldukça azdır. Otomotiv sektöründeki hizmet süresi açısından büro yöneticilerinin dağılımı incelendiğinde, katılımcıların çoğunun (%37.5) 1-5 yıl çalışmakta olduğu, bunu 6-10 yıl çalışan (%34.1) ve 11-15 yıl çalışan (%23.9) büro yöneticilerinin izlediği görülmüştür. Katılımcılar içinde otomotiv sektöründe 15 yıldan fazla çalışan büro yöneticisi çok düşük orandadır. Araştırmaya katılan büro yöneticilerinin otomotiv sektöründe pazarladıkları ürün-araçların dağılımı incelendiğinde; büro yöneticilerinin yarıdan çoğunun yabancı menşeili araçları (%56.8) pazarladığı görülür. Yerli ve yabancı ortaklığı işletmelerde çalışan ve pazarlayan büro yöneticilerinin %34, yerli üretim araçları pazarlayan büro yöneticilerinin ise %9 oranında olduğu görülmektedir. Buna göre, araştırmaya katılan büro yöneticilerinin çoğu yabancı menşeili araçları pazarlamaktadır, diğer bir bulgu ise yerli üretim aracı pazarlayan işletmelerin ve bu işletmelerde çalışan büro yöneticilerinin diğerlerine oranla oldukça düşük olduğudur. Araştırmaya katılan büro yöneticilerinin çalıştıkları otomotiv işletmesinin büyüklüğüne ilişkin dağılım incelendiğinde; işletmelerin çoğunun orta (%46.6) ve büyük (%48.9) ölçekli işletme olduğu görülür. Başka bir bulgu da, otomotiv sektöründe küçük ölçekli işletmede çalışan büro yöneticisinin orta ve büyük ölçekli işletmede çalışan büro yöneticilerine göre oransal olarak oldukça az olmasıdır. Araştırmanın “Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim aracı tercihini etkileyen faktörler nelerdir?” sorusuna ilişkin bulgular Tablo 2’de gösterilmiştir. 67 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 2. Büro Yöneticilerinin Mobil ve Kablosuz Đletişim Aracı Tercihini Etkileyen Faktörlere Đlişkin Đstatistikler Büro Yöneticilerinin Mobil ve Kablosuz Đletişim Aracı Tercihini Etkileyen Faktör- ( S ) ler Kalitesi ve kalite belgesi 4.7386 0.4672 Kullanım ömrü 4.6932 0.4880 Đletişim mesafesi ve kapasitesi 4.5000 0.5252 Tedarik süresi 4.4545 0.6048 Markası 4.3295 0.6200 Fiyatı 4.2955 0.7902 Kullanım kolaylığı 4.2386 0.6064 Tasarımı ve görüntüsü 4.1477 0.7662 Boyutu veya kapsadığı fiziki alan 4.0909 0.7526 Tavsiye edilmesi 4.0682 0.9071 Kurumsal yapı 4.0682 0.8276 Eğitim ve destek hizmetleri 4.0682 0.6746 Çalışanların eğitim düzeyi 3.9205 0.6292 Reklam ve promosyon 3.8636 0.9245 Hediye edilmesi 3.0114 1.1089 Etki Derecesi 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim aracı tercihini etkileyen faktörlere ilişkin ortalamalar incelendiğinde, araştırmaya katılan büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim aracı tercihini etkileyen faktörlerden; kalitesi ve kalite belgesi, kullanım ömrü ve iletişim mesafesi ilk üç sırada yer alırken, çalışanların eğitim düzeyi, reklam ve promosyon ve hediye edilmesi son sıralarda yer almaktadır. Araştırmanın “Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim aracı tercihini etkileyen e-öğrenme ortamları nelerdir?” sorusuna ilişkin bulgular Tablo 3’de verilmiştir. Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim aracı tercihini etkileyen eöğrenme ortamlarına ilişkin ortalamalar incelendiğinde; e-kamera, e-video ve ereklamın ilk üç sırada yer aldığı ve tercihlerde çok etkili olduğu, SMS, e-BBS ve eAnsiklopedilerin ise son üç sırada yer aldığı ve orta düzeyde etkili olduğu görülmüştür. Bu bulguya göre, görüntü-ses-metin içerikli e-öğrenme ortamları mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihinde çok etkili iken, sadece metin içerikli e-öğrenme ortamları orta düzeyde etkiye sahiptir. E-öğrenme ortamlarının (20 ifadenin) genel ortalaması, 3.6648 olarak bulunmuştur. Bu ortalamaya göre, büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihinde e-öğrenme ortamlarının etkisinin orta ile çok arasında olduğu söylenebilir. 68 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 3.Büro Yöneticilerinin Mobil ve Kablosuz Đletişim Aracı Tercihini Etkileyen E-Öğrenme Ortamlarına Đlişkin Đstatistikler *Ortalama etki düzeyi: 1-Oldukça az, 2-Az, 3-Orta, 4-Çok, 5-Oldukça çok Mobil ve Kablosuz Đletişim Aracı Tercihini Etkileyen E-Öğrenme Ortamları ( e-Kamera (Eğitim ve öğretim amaçlı kamera görüntüleri) e-Video (AVI, MPEG, DIVX formatındaki görüntü kayıtları) e-Reklam (Eğitim veöğretim amaçlı çeşitli sayfalardaki reklamlar) e-TV veya iTV (Eğitim ve öğretim amaçlı internet televizyonu) e-Haber Grupları (Eğitim ve öğretim amaçlı haber grupları ve ortamları) e-Öğrenme Siteleri (Eğitim ve öğretim amaçlı web siteleri veya web sayfaları) e-Posta (Eğitim ve öğretim amaçlı elektronik postalar) e-Portallar (Çeşitli konularda, eğitim ve öğretim amaçlı portallar) MMS (Eğitim ve öğretim amaçlı çoklu ortam mesajları) FTP (Eğitim ve öğr. amaçlı dosya paylaşım siteleri veya sayfaları) WAP (Eğitim ve öğretim amaçlı WAP siteleri veya sayfaları) e-CRM (Eğitim ve öğretim amaçlı müşteri ilişkileri yön. ortamları) e-Forumlar (Eğitim ve öğretim amaçlı tartışma forumları) e-Telekonferans (Eğitim ve öğretim amaçlı telekonferans ortamları) e-Sohbet (Eğitim ve öğretim amaçlı sohbet sayfaları: MSN, MIRCvb.) e-Radyo veya iRadyo (Eğitim veya öğretim amaçlı internet radyosu) e-Ses (MP3, WAV, OGG vb. formattaki ses kayıtları) SMS (Eğitim ve öğretim amaçlı kısa metin mesajları) e-BBS (Eğitim ve öğretim amaçlı elektronik beyaz tahtalar) e-Ansiklopediler 69 ansiklopedi(Vikipedia gibi eğitim ve öğretim amaçlı ler) S Etki Derecesi 4.2045 0.9117 1 4.1364 1.0078 2 4.0341 0.9761 3 3.9773 0.8838 4 3.9432 0.9512 5 3.9318 0.7701 6 3.9091 0.7677 7 3.8636 0.7905 8 3.8523 0.9413 9 3.8068 0.9326 10 3.7159 0.7573 11 3.6364 0.8993 12 3.5568 0.9451 13 3.5341 1.0165 14 3.3750 1.0966 15 3.3409 0.8695 16 3.2955 0.7755 17 3.1023 0.9351 18 3.0795 0.9496 19 3.0000 0.9708 20 ) 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Araştırmanın “Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim aracı tercihini etkileyen faktörler cinsiyete göre farklılık göstermekte midir?” sorusuna ilişkin bulgular Tablo 4’de gösterilmiştir. Tablo 4. Büro Yöneticilerinin Mobil ve Kablosuz Đletişim Aracı Tercihini Etkileyen Faktörlerin Cinsiyete Göre Karşılaştırılması (t-Testi Sonuçları) Mobil ve Kablosuz Đletişim CĐNSĐYET Aracı Tercihini Etkileyen Bayan (11) E-Öğrenme Ortamları S ) ( 4.181 Markası 0.6030 8 4.363 Kalitesi ve kalite belgesi 0.6742 6 Đletişim mesafesi ve kapasite- 4.272 0.4671 si 7 4.181 Kullanım kolaylığı 0.6030 8 3.727 Tasarımı ve görüntüsü 0.7862 3 4.090 Fiyatı 0.9439 9 4.000 Tavsiye edilmesi 1.1832 0 3.272 Hediye edilmesi 1.1909 7 4.454 Reklam ve promosyon 0.5222 5 4.181 Kurumsal yapı 0.6030 8 3.909 Çalışanların eğitim düzeyi 0.7006 1 4.181 Eğitim ve destek hizmetleri 0.6030 8 4.636 Kullanım ömrü 0.5045 4 4.454 Tedarik süresi 0.5222 5 Boyutu veya kapsadığı fiziki 4.363 0.5045 alan 6 * p < 0.05 Bay (77) S ( ) t 0.865 2.971 1.546 0.334 1.978 0.785 0.210 P 4.3506 0.6234 0.402 4.7922 0.4084 4.5325 0.5278 4.2468 0.6103 4.2078 0.7493 4.3247 0.7685 4.0779 0.8701 2.9740 1.0999 0.785 0.447 3.7792 0.9407 3.545 0.002 * 4.0519 0.8413 0.528 0.606 3.9221 0.6234 0.058 0.954 4.0519 0.8413 0.595 0.553 4.7013 0.4884 0.401 0.695 4.4545 0.6187 0.000 1.000 4.0519 0.7762 1.771 0.094 0.004 * 0.126 0.744 0.051 0.448 0.837 Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihini etkileyen faktörler (15 faktör) cinsiyete göre karşılaştırıldığı Tablo 11’deki sonuçlara göre, bay ve bayan büro yöneticilerinin kalitesi ve kalite belgesi ile reklam ve promosyon faktörleri cinsiyete göre farklılık göstermektedir. Kalite ve kalite belgesi, bay büro yöneticilerine göre, reklam ve promosyon ise bayan büro yöneticilerine göre daha önemli ve etkilidir. 70 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Araştırmanın “Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim aracı tercihini etkileyen e-öğrenme ortamları cinsiyete göre farklılık göstermekte midir?” sorusuna ilişkin bulgular Tablo 5’de gösterilmiştir. Tablo 5. Büro Yöneticilerinin Mobil ve Kablosuz Đletişim Aracı Tercihini Etkileyen E-Öğrenme Ortamlarının Cinsiyete Göre Karşılaştırılması (t-Testi Sonuçları) Mobil ve Kablosuz Đletişim CĐNSĐYET Aracı Tercihini Etkileyen E- Bayan (11) Bay (77) t P Öğrenme Ortamları S S ( ) ( ) e-Öğrenme Siteleri 3.6364 0.8090 3.9740 0.7640 0.215 1.304 e-Posta 3.8182 1.0787 3.9221 0.7212 0.762 0.310 WAP 3.5455 0.6876 3.7403 0.7678 0.428 0.796 SMS 3.1818 1.0787 3.0909 0.9203 0.266 0.795 MMS 4.0000 0.6325 3.8312 0.9788 0.764 0.455 FTP 3.6364 0.5045 3.8312 0.9788 0.313 1.033 e-Ses 3.2727 0.6467 3.2987 0.7958 0.905 0.121 e-Video 3.7273 1.0090 4.1948 1.0005 0.174 1.439 e-Kamera 4.1818 0.8739 4.2078 0.9225 0.930 0.088 e-TV veya iTV 4.1818 1.1677 3.9481 0.8413 0.641 0.534 e-Radyo veya iRadyo 3.4545 0.8202 3.3247 0.8802 0.487 0.634 e-Sohbet 3.8182 0.7508 3.3117 1.1269 1.946 0.068 e-Telekonferans 3.5455 0.8202 3.5325 1.0461 0.047 0.963 e-Haber Grupları 4.0909 0.8312 3.9221 0.9702 0.616 0.547 e-Reklam 3.8212 1.3280 4.0649 0.9225 0.563 0.596 e-Ansiklopediler 3.0909 1.0445 2.9870 0.9665 0.330 0.742 e-Forumlar 3.8182 0.7508 3.5195 0.9680 1.186 0.254 e-Portallar 4.1818 0.4045 3.8182 0.8228 2.364 0.026* e-CRM 3.5455 1.1282 3.6494 0.8701 0.293 0.774 e-BBS 3.0000 0.8944 3.0909 0.9622 0.760 0.312 * p < 0.05 Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihini etkileyen eöğrenme ortamları (20 e-öğrenme ortamı) cinsiyete göre karşılaştırıldığında; eöğrenme ortamlarından e-Portalların cinsiyete göre önemli bir farklılık gösterdiği görülmüştür. Bu bulguya göre; e-Portallar, bayan büro yöneticilerine göre mobil ve kablosuz iletişim araçlarının tercihinde daha etkilidir. 71 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 5. Sonuç ve Öneriler Araştırmada, günümüz iş ortamında ve özellikle bürolarda iletişimde mobil ve kablosuz iletişim araçlarının kullanımı her geçen gün arttığı yapılan betimsel çalışma ile vurgulanmaya çalışılmıştır. Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçlarını tercihini etkileyen faktörlerin ve e-öğrenme ortamlarının etkisini belirlemeye yönelik yapılan bu çalışmada elde edilen temel bulgular ve araştırma sonuçları şu şekilde sıralandırılabilir: - Çalışmada otomotiv sektöründe çalışan büro yöneticilerinin çoğu erkek yöneticilerden oluştuğu, yaş olarak daha çok 36-60 yaş grubunda oldukları, eğitim düzeyi açısından çoğunun üniversite mezunu olduğu, toplam hizmet süresi açısından yine çoğunun 10 yıldan fazla çalıştığı, otomotiv sektöründeki hizmet süresi açısından da 5 yıla kadar çalışanların fazla olduğu görülmüştür. - Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihinde kalite ve kalite belgesinin olması, kullanım ömrü, iletişim mesafesi ve kapasitesi yüksek düzeyde bir etkiye sahip iken; çalışanların eğitim düzeyi, reklam ve promosyon hizmetleri ile hediye edilmesi daha düşük düzeyde etkilemektedir. - Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihini etkileyen eöğrenme ortamları orta düzeyde bir etkiye sahiptir. E-öğrenme ortamlarından görüntü-ses-metin unsurlarını içeren e-kamera, e-video ve e-reklamın etki düzeyi yüksek iken, SMS, e-BBS ve e-Ansiklopedi gibi metin içerikli ortamlar daha düşük düzeyde bir etkiye sahiptir. - Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihini etkileyen faktörler cinsiyete göre farklılık göstermektedir. Farklılık, kalite ve kalite belgesinin olması, reklam ve promosyon faktörlerinden kaynaklanmaktadır. Kalite ve kalite belgesinin olması erkek büro yöneticilerine göre, reklam ve promosyon hizmetleri ise bayan büro yöneticilerine göre daha önemli ve etkilidir. - Büro yöneticilerinin mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihini etkileyen eöğrenme ortamları, cinsiyete göre önemli bir farklılık göstermektedir. Farklılık, ePortallardan kaynaklanmaktadır. E-portallar, bayan büro yöneticilerine göre mobil ve kablosuz iletişim araçlarının tercihinde daha etikilidir. Araştırmada elde edilen araştırma bulgularına dayalı olarak şu öneriler getirilebilir; - Büro yöneticileri mobil ve kablosuz iletişim araçları tercihinde aracın etkinliğini, etkililiğini ve verimliliğini dikkate almalıdırlar. - E-öğrenme ortamlarının mobil ve kablusuz iletişim aracı tercihindeki etkisi düşünüldüğünde bu araçları pazarlayan işletmelerin görsel-işitsel ve yazılı unsurların birlikte sunulduğu e-öğrenme ortamlarına ağırlık vermeleri gerekmektedir. 72 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Kaynaklar ADA, N. (2007). Örgütsel Đletişim ve Yeni Bilgi Teknolojileri; Örgütsel Đletişim Ağları, Ege Akademik Bakış, Cilt:7, Sayı:2, Đzmir. AKAL, Z. (1992). Đşletmelerde Performans Ölçüm ve Denetimi: Çok Yönlü Performans Göstergeleri, MPM Yayın No.473, Ankara. AKBULUT, N.T. ve Balkaş, E.E. (2006). Adım Adım Reklam Üretimi, Beta Yay., Đstanbul. Aksu, M. ve Subaşı, A. (2005). Üçüncü Nesil (3G) Gezgin Telefonlar için Uygulama Geliştirme, KSÜ Fen ve Mühendislik Dergisi, Cilt:8, Sayı:2. ALBAYRAK, M., Aydoğan, T., Uzun, E. ve Görgülü, Y.E. (2003). PDA’larda Kullanılmak Üzere Geliştirilmiş Bir Öğretmen Danışmanlık Sistemi, International Twelfth Turkish Symposium on Artificial Intelligence & Neural Networks. ATLIĞ, C., Uçar, E. ve Uçar, Ö. (2006). Mobil ve Kablosuz Sistemlerde Bilgi Erişim Özellikleri, Akademik Bilişim 2006, No.168, IV. Pamukkale Üniversitesi, Denizli. AYDIN, M.A, Tanrıverdi, Ö., Zaim, A.H., Durukan, Ş. ve Gürkaş, G.Z. (2005). Kablosuz Ağlarda Yönlendiriciler ve Yönlendirici Hafızasının Analizi, II. Mühendislik Bilimleri Genç Araştırmacılar Kongresi, 17-19 Kasım 2005, Đstanbul. BAŞARAN, F. (2000). Đletişim ve Emperyalizm: Türkiye’de Telekominikasyonun Ekonomi-Politiği, Ütopya Yayınevi, Ankara. BENGSHIR, T.K. (1996). Bilgi Teknolojileri ve Örgütsel Değişim, TODAĐE,Yayın No.274, Ankara. BÜYÜKÖZTÜRK, Ş., Çakmak, E.K., Akgün, Ö.E., Karadeniz, Ş. ve Demirel, F. (2008). Bilimsel Araştırma Yöntemleri, Pegem Akademi Yayın Dağıtım, Ankara. ÇEKEN, C., Ertürk, Đ. ve Bayılmış, C. (2003). Kablosuz ATM Kullanılarak Veri ve Ses Transferi Uygulaması, Eleco’2002 Sempozyumu, Bursa. DÖNMEZ, O., Önal, A. ve Topaloğlu, Y. (2006). Mobil Teknolojilerinde Servis Tabanlı Yazılım Geliştirme, Akademik Bilişim 2006, Pamukkale Üniversitesi, Denizli. EKĐNALAN, M. (2003). 1923’ten 2003’e Đletişim Teknolojileri, Uluslararası Đletişim Sempozyumu. ERDUR, R.C., Alaybeyoğlu, A. ve Kabukçu, G. (2006). Mobil Araçlarda Etmen Teknolojisinin Kullanımı, Akademik Bilişim 2006, Pamukkale Üniversitesi, Denizli. EVANS, A., Martin, K. ve Poats, M.A. (2005). Technology in Action, Pearson Education Inc., USA. GERAY, H. (2002). Đletişim ve Teknoloji: Uluslararası Birikim Düzeninde Yeni Medya Politikaları, Ütopya Yayınevi, Ankara. GÖNENÇ, A.Y.(2004). Đletişim Teknolojilerinin Medya Üzerindeki Etkileri, Uluslararası Đletişim Sempozyumu. ISRAEL, G.D. (2003). Determining Sample Size, University of Florida, PEOD-6, USA. 73 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ KALAYCI, Đ., Ceylan, A. ve Çorumluoğlu, Ö.(2002). GPS Destekli Detay Alımında Alternatif Đki Yeni Yöntem, Selçuk Üniversitesi, Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Öğretiminde 30. Yıl Sempozyumu, 16-18 Ekim 2002, Konya. KARAHOCA, A. ve Fırlar, T. (2005). Mobil Telekom Sektöründe Güvenlik Çözümleri, SAÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, Cilt:9, Sayı:2. KOÇ, T. ve Bayır, N. (2003). Mobil Haberleşmede Evrensel Sistem: GSM Terminolojisi, Protokolleri, Uygulamaları, Beta Yayıncılık, Đstanbul. KÜÇÜK, O. (2004). Standardizasyon ve Kalite, Seçkin Yayıncılık, Ankara. MISIRLI, Đ. (2007). Genel ve Teknik Đletişim, 3. Baskı, Detay Yayıncılık, Ankara. MUTLU, M.E., Yenigün, H.U. ve Uslu, N. (2006). Açıköğretimde Mobil Öğrenme: Açıköğretim E-Öğrenme Hizmetlerinden Mobil Đletişim Aygıtlarıyla Yararlanma Olanaklarının Değerlendirilmesi, Akademik Bilişim 2006, Pamukkale Üniversitesi, Denizli. NEWBY, T.J., Stepich, D.A, Lehman, J.D. ve Russell, J.D. (2000). Instructional Technology for Teaching and Learning, Prentice Hall Inc., USA. ÖZKAN, A. (2005). Mobil Đletişim Teknolojilerinde Nereden Nereye?, Genç Bilişim Dergisi, Aralık. PELTEKOĞLU, F.B. (2007). Halkla Đlişkiler Nedir?, Beta Yayıncılık, Đstanbul. PEHLĐVAN, H. (2005). Kara Ulaşımında GPS Teknolojisi Uygulamaları, Đstanbul Teknik Üniversitesi, 2. Mühendislik Ölçmeleri Sempozyumu, 23-25 Kasım 2005,Đstanbul. SABUNCUOĞLU, Z. ve Gümüş, M. (2008). Örgütlerde Đletişim, Arıkan Basım-Yayın Dağıtım, Đstanbul. SARISAKAL, M.N. ve Aydın, M.A. (2003). E-Ticaretin Yeni Yüzü Mobil Ticaret, Havacılık ve Uzay Teknolojileri Dergisi, Cilt:1, Sayı:2. TAŞ, O. ve Alagöz, F. (2005). GSM Güvenliğinde Son Durumlar, Akademik Bilişim 2005, Gaziantep Üniversitesi, Gaziantep. TAŞKIN, E. ve Ekici, M. (2008). Kalite Güvence Standartları, Yargı Yayınevi, Ankara. TEKĐNARSLAN, E.(2007). Eğitimde Internet Kullanımı, Ed.:Özcan Demirel-Eralp Altun, Öğretim Teknolojileri ve Materyal Tasarımı, PegemA Yayıncılık, Ankara. TURAN, S. ve Esenoğlu, C. (2006). Bir Meşrulaştırma Aracı Olarak Bilişim ve Kitle Đletişim Teknolojileri: Eleştirel Bir Bakış, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi ĐĐBF Dergisi, Cilt:1, Sayı:2, Eskişehir. UYAR,A.(2006).Mobil Internet,www.bilmuh.gyte.edu.tr/~ispinar/BIL571/Gezgininternet.pdf YÜKSEL, A.H. (2003). Đletişim Kavramı ve Tanımı, Ed: Uğur Demiray, Genel Đletişim, PegemA Yayıncılık, Ankara. YOMRALIOĞLU, T. ve Döner, F. (2005). Mobil GIS: Gezici Coğrafi Bilgi Sistemleri ve Uygulamaları, Jeoinformasyon ve Arazi Yönetimi Dergisi, Sayı:93, www.hkmo.org.tr. 74 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ TĐCARET MESLEK LĐSELERĐNDE GÖREV YAPAN ÖĞRETMENLERĐN EĞĐTĐM TEKNOLOJĐLERĐNĐ KULLANIM DÜZEYLERĐNĐ BELĐRLEMEYE YÖNELĐK BĐR ARAŞTIRMA Eriman TOPBAŞ Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi [email protected] Hacer HACISALĐHOĞLU Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi [email protected] ÖZET Bu araştırmanın amacı, Ticaret Meslek Liselerinde görev yapan öğretmenlerin, eğitim teknolojilerini kullanma durumları, kullanmaya yönelik tutumları ile eğitim teknolojilerinin kullanılmasını engelleyen etmenleri ortaya koymaktır. Araştırmanın evrenini, Đstanbul il sınırları içerisinde bulunan Ticaret Meslek Liseleri ve Anadolu Ticaret Meslek Liselerinde görev yapan toplam 2218 öğretmen, örneklemini ise random yoluyla belirlenen sekiz okulda halen görev yapan 241 öğretmen oluşturmaktadır. Ancak, bazı anketlerin değerlendirme kapsamına alınabilecek nitelikte olmaması nedeniyle anketlerin 233 tanesi değerlendirme kapsamına alınabilmiştir. Araştırmanın verileri, anket yoluyla toplanmış ve elde edilen verilerin analizi SPSS 9.0 ( Statistical Package fort he Social Sciences ) programı yardımıyla yapılmıştır. Öğretmenlerin yaygın olarak, yazı tahtası (%65,7) ve kitap (%51,1) gibi klasik eğitim araçlarının yanı sıra bilgisayar, internet ve eğitim CD’lerini kullandıkları anlaşılmıştır. Đlginin konuya çekilmesi, konunun verimli şekilde işlenmesi, beklenen amaçlara cevap verilmesi ve konuya anlamlı bir katkı sağlaması açısından eğitim teknolojilerinin kullanımında öğretmenlerin (%88) olumlu bir tutuma sahip oldukları belirlenmiştir. Ticaret Meslek Liselerinde eğitim teknolojilerinin etkin bir biçimde kullanılmamasının nedenleri arasında; okulun fiziksel koşullarının uygun olmaması, okulda eğitim teknolojisinin bulunmaması ya da yeterli miktarda olmaması gibi etmenlerin olduğu gözlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Eğitim Teknolojisi, Eğitim Araçları, Ticaret Meslek Liseleri, Öğretmen Tutumları. 1. Giriş Teknoloji, insanlık tarihi kadar eskidir. Bilim adamlarının doğayı şekillendirmede ve kontrol etmede kullanılan bilgiyi toplamaya başlamalarından uzun zaman önce teknoloji mevcut olmasına rağmen, ancak on dokuzuncu yüzyılın son yarısından itibaren bilim ve teknoloji birbirlerinden yararlanmaya ve birbirlerini etkilemeye başlamışlardır (Aşkar,1999:1). Teknoloji “en genel anlamında kazanılmış yeteneklerin işe koşulmasıyla doğaya egemen olmak için gerekli işlevsel yollar oluşturmak” ( Alkan, 1998:13 ) şeklinde doğaya yönelik bir faaliyet olarak tanımlanabileceği gibi, “bilimsel ilke ve yeniliklerin sorunların çözümüne yönelik olarak uygulanması” (Pelit, 2005:1) şeklinde sorun çözmeye yönelik sistemli etkinlikler bütünü olarak da tanımlanabilir. Teknoloji, hayatın her alanında olduğu gibi eğitim alanında da kullanılmaktadır. 75 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Eğitim teknolojisi; genelde eğitime, özelde öğrenme durumuna egemen olabilmek için ilgili bilgi ve becerilerin işe koşulmasıyla öğrenme ya da eğitim süreçlerinin işlevsel olarak yapısallaştırılmasıdır. Diğer bir deyişle, öğrenme-öğretme süreçlerinin tasarımlanması, uygulanması, değerlendirilmesi ve geliştirilmesi işidir (Alkan 2005:13). “Eğitim teknolojisi" terimi, öğretme-öğrenme süreçleri ile ilgili özgün bir disiplini vurgularken, "öğretim teknolojisi'" terimi ise bir konunun öğretimi ile ilgili öğrenmenin kılavuzlanması etkinliğini ifade etmektedir (Koşar vd., 2003:7). Eğitim teknolojisinin genel olarak sisteme, özel olarak bireye sağladığı yararları; serbestlik, birincil kaynaktan bilgi, fırsat eşitliği, çeşitlilik ve kalite, yaratıcılık, bireysel öğretim, kopya edilen sistem, üretken eğitim ve hızlı öğrenme olarak sıralamak mümkündür. Eğitim teknolojileri alanında yapılan pek çok araştırma, öğretme-öğrenme sürecinde teknoloji kullanımının öğrenci başarısını olumlu yönde etkilediğini ortaya koymuştur (Aytürk, 1999; Türkmen, 2001; Başak, 2002; Doğru ve Kalender, 2005; Hücüptan, 2006; Aydoğdu, 2006; Eşgi, 2006; Karalar ve Sarı, 2007). Eğitim teknolojileri kullanmaya yönelik öğretmen tutumlarını inceleyen araştırmalarda, öğretmen tutumlarının genel olarak olumlu olduğu belirlenmiştir (Uçar, 1998; Kurt, 1999; Demir, 2001; Çıtak, 2002; Özhelvacı, 2003; Keskin, 2003; Fendi, 2007). 2. Araştırmanın Amacı Bu araştırmada, Ticaret Meslek Liselerinde görev yapan öğretmenlerin eğitim teknolojilerini kullanma düzeyleri ortaya konulması amaçlanmıştır. Bu bağlamda aşağıdaki alt problemlere cevap aranmıştır. - Ticaret meslek liselerinde, en fazla hangi teknolojik araçlar kullanılmaktadır? - Ticaret meslek liselerinde teknolojik araçların kullanımını engelleyen belli başlı etkenler nelerdir? - Ticaret meslek liselerinde çalışan öğretmenler arasında teknolojik araçları kullanma bakımından branşlara göre farklılık var mıdır? - Ticaret meslek liselerinde çalışan öğretmenlerin, demografik özelliklerine göre teknolojik araçları kullanma durumları nedir? - Ticaret meslek liselerinde çalışan öğretmenlerin teknolojik araçları kullanmaya yönelik tutumları nedir? - Ticaret meslek liselerinde kullanılan araçlar sektöre insan gücü yetiştirebilecek nitelikte midir? 3. Yöntem Bu araştırma, Ticaret Meslek Liselerinde görev yapan öğretmenlerin eğitim teknolojilerini kullanma düzeylerini ortaya koymayı amaçlayan betimsel bir çalışmadır. Araştırmada değerlendirme kapsamına alınan okullar (8 tane) random tekniğiyle belirlenmiştir. 76 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Araştırmanın evrenini Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Đstanbul ili sınırlarında yer alan Ticaret Meslek Liselerinde görev yapan tüm öğretmenler oluşturmaktadır. Araştırma evrenine Anadolu Ticaret Meslek Liselerinde görev yapan öğretmenler de dahil edildiğinde, çalışma evrenini 2218 kişi oluşturmaktadır. Çalışma evreni ise, 241kişi olarak hesaplanmıştır. Örneklem büyüklüğünü hesaplamada, n = [t2*p*q / d2] / [1 + (1/N)*((t2*p*q / d2) – 1)] (Çıngı,1994:64) formülünden yararlanılmıştır. Kitle Büyüklüğü (N): 2218, Güvenirlik Katsayısı: (z) %90 için 1,645, Dağılım Oranı (p):0.5, Hata Payı (d):0.05, q=1-p değerleri esas alınmıştır. Araştırmada, örneklem büyüklüğünün tamamına ulaşılmıştır. Ancak, 8 anket istenilen nitelikte olmadığından değerlendirme dışı tutulmuş, anketlerin 233 tanesi değerlendirme kapsamına alınabilmiştir. Veriler anket yardımıyla toplanmıştır. Hazırlanan anket formu üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde öğretmenlerin demografik özellikleri ( yaş, hizmet yılı, cinsiyet, branş vb.), ikinci bölümde, eğitim teknolojisi kapsamında değerlendirilen araçlar ve bu araçlara yönelik bazı kullanılmama nedenleri, üçüncü bölüm de ise, öğretmenlerin eğitim teknolojilerinin kullanımına ilişkin tutumlarını belirlemeye yönelik sorulara yer verilmiştir. Hazırlanan anket formu uygulama konulmadan önce güvenirliği test edilmiştir. 30 kişilik bir gruba yapılan çalışma sonucunda anketin güvenirliği, Cronbach Alfa = 0,885 olarak tespit edilmiştir. Anlaşılmayan sorular gözden geçirilmiştir. Katılımcılardan gelen öneriler doğrultusunda anket formunun II.Bölümünde yer alan eğitim teknolojilerinin kullanılmama nedenlerine, “Kullanılamaz Durumda” ve “Dersimde Kullanılmaya Uygun Değil” ifadeleri eklenmiş ve yapılan düzeltmelerden sonra anket uygulamaya konulmuştur. Veri toplama aracından elde edilen verilerin analizinde Package For Social Sciences ) programı kullanılmıştır. SPSS ( Statistical 4. Bulgular 4.1. Demografik Özelliklere Đlişkin Bulgular Araştırmaya katılan erkek ve kadın öğretmen sayıları birbirine yakın seviyelerdedir. En fazla katılım genç ve orta yaş düzeyinde sayılabilecek öğretmenlerden sağlanmıştır. Öğretmenlerin yaş bilgisine bağlı olarak hizmet süreleri fazla değildir. Öğretmenlerin çok azı lisansüstü eğitim yapmışlardır. En fazla katılım, Meslek Dersleri, Edebiyat, Sosyal Bilgiler ve Matematik branşlarında sağlanmıştır. 77 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 1. Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin Demografik Özelliklerine Göre Dağılımları Demografik Özellik. Cinsiyet Erkek Kadın Yaş(Yıl) 25 ve Altı 26–31 32–37 38–43 44–49 50 ve Üstü Hizmet Süresi(Yıl) 5 veya daha az 6–10 11–15 16–20 21–25 26 ve üstü N % 105 128 45,1 54,9 14 102 46 48 13 10 6,0 43,8 19,7 20,6 5,6 4,3 54 105 41 17 9 7 23,2 45,1 17,6 7,3 3,8 3,0 Demografik Özellik. Öğrenim Durumu Ön Lisans Lisans Yüksek Lisans Branş Edebiyat Matematik Fen Bilimleri Grubu Sosyal Bilim. Grubu Felsefe Grubu Meslek Dersleri Öğr. Genel Yetenek Grubu Yabancı Dil Diğer Toplam N % 1 210 22 0,4 90,1 9,5 35 24 15 25 5 82 9 14 24 15,0 10,3 6,5 10,7 2,1 35,2 3,9 6,0 10,3 233 100,0 4.2. Alt Problemlere Đlişkin Bulgular Araştırmanın bu kısmında, alt problemlere ilişkin elde edilen bulgulara yer verilmiştir. Birinci Alt Probleme Đlişkin Bulgular ( Alt Problem: Ticaret meslek liselerinde en fazla hangi teknolojik araçlar kullanılmaktadır? ) Öğretmenlerin genel olarak en fazla kullandığı teknolojiler sırasıyla; yazı tahtası, kitap, bilgisayar, internet ve eğitim CD’leridir. Öğretmenlerin en az kullandıkları beş materyal / teknoloji ise sırasıyla; elektronik tahta, ELMO, film şeridi projektörü, tele toplantılar ve döner levhalardır. Öğretmenlerin her zaman ve/veya sıklıkla kullandıkları araçlar, yazı tahtası, kitap, bilgisayar, model ve numuneler, eğitim CD’leri ve internet; nadiren ve/veya bazen kullandıkları araçlar ise, model ve numuneler, resimler, slaytlar, grafikler, karikatür, tv ve tv programları, filmler ve DVD’lerdir. Öğretmenler, yazı tahtası, kitap gibi elde edilmesi ve kullanımı kolay olan klasik eğitim teknolojilerini yaygın olarak kullanmaktadırlar. Buna karşın, bilgisayar ve internet dışında, görsel-işitsel ve internet temelli diğer teknolojilerin kullanımının çok az olduğu gözlenmiştir. Đkinci Alt Probleme Đlişkin Bulgular ( Alt problem: Ticaret meslek liselerinde teknolojik araçların kullanımını engelleyen belli başlı etkenler nelerdir?) Elektronik tahta, LCD panel, film şeridi projektörü, döner levhalar, opak projeksiyon okulda bulunmadığından; tepegöz (asetat ), radyo, tv prog, ses kasetleri, slaytlar zaman bulunamadığından; asetat, tepegöz, model ve numuneler, film şeritleri, video kasetler kullanılmaz durumda olduğundan; DVD, VCD, TV, tepegöz, slayt 78 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ projektörler okulda yeterli sayıda bulunmadığından; videoteks, video, TV programları, internet, eğitim CD’leri, okulun fiziksel koşulları uygun olmadığından; ELMO, data show, opak projeksiyon, film şeridi projeksiyon, döner levhalar, materyal/teknoloji eğitimci tarafından tanınmadığından; radyo ve radyo programları, teyp, ses kasetleri, video kamera derste kullanıma uygun bulunmadığından dolayı kullanılmadığı gözlenmiştir. Üçüncü Alt Probleme Đlişkin Bulgular ( Alt Problem: Ticaret meslek liselerinde çalışan öğretmenler arasında teknolojik araçları kullanma bakımından branşlara göre farklılık var mıdır?) Branşlara göre bazen veya sıkça kullanılan eğitim teknolojileri ile en az kullanılan veya hiç kullanılmayan eğitim teknolojilerinin dağılımları tablo 2’de özetlenmiştir. Bulgulara göre, öğretmen branşlarına yönelik kullanılan ya da kullanılmayan eğitim teknolojileri arasında büyük bir farklılık bulunmamaktadır. Buna göre, ticaret meslek liselerinde öğretim sürecinin farklı eğitim teknolojileriyle desteklenmediği ve ayrıca, öğretmen yetiştirme programlarında branşa göre farklı teknolojilerin tanıtımı, kullanımı konularında eksiklik olduğu söylenebilir. Dördüncü Alt Probleme Đlişkin Bulgular ( Alt Problem: Ticaret meslek liselerinde çalışan öğretmenlerin, demografik özelliklerine göre teknolojik araçları kullanma durumları arasında farklılık var mıdır? ) 79 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 2. Branşlara Göre En Çok ve En Az Kullanılan ve/veya Hiç Kullanılmayan Eğitim Teknolojilerinin Dağılımı BRANŞ En Çok Kullanılan Eğitim Teknolojileri En Az Kullanılan ve/veya Hiç Kullanılmayan Eğitim Teknolojileri Edebiyat Yazı Tahtası, Kitap, Đnternet, Bilgisayar, Resimler Elektronik Tahta, Film Şeridi Projektörü, Opak Projektörler, Data Projeksiyon,Elmo Matematik Yazı Tahtası, Kitap, Bilgisayar, Đnternet, Model ve Numuneler Elektronik Tahta, Film Şeridi Projektörü, Elmo, Opak Projektörler,LCD Panel Fen Bilimleri Yazı Tahtası, Kitap, Bilgisayar, Resimler, Model ve Numuneler Film Şeritleri, Tele Toplantılar, Teyp, TV Programları, Video Kamera, Videoteks, Elektronik Tahta, Opak Projektörler, Data Projeksiyon, Film Şeridi Projektörü, LCD Panel, Elmo Sosyal Bilimler Yazı Tahtası, Kitap, Bilgisayar, Đnternet, Resimler Döner Levhalar, Tele Toplantılar, Elektronik Tahta, Daha Show ve Film Şeridi Projektör Felsefe Grubu Yazı Tahtası, Kitap, Đnternet, Eğitim CD’leri, Bilgisayar Film Şeritleri, Filmler, Teyp, TV, TV Programları, Videoteks, Elektronik Tahta, Opak Projektörler, Data Projeksiyon, Film Şeridi Projektörü, LCD Panel, Fotoğraf Makinesi Elmo Meslek Dersleri Yazı Tahtası, Kitap, Bilgisayar, Đnternet, Eğitim CD’leri Film Şeridi Projektörü, ELMO, Tele Toplantılar, Döner Levhalar, Elektronik Tahta Genel Yetenek Grubu Kitap, Đnternet, Yazı Tahtası, Bilgisayar, Resimlerdir. TV, TV Programları, Video, Video Kamera, Video Kasetler, Videoteks, Elektronik Tahta, Opak Projektörler, Film Şeridi Projektörü, Elmo Yabancı Dil Yazı Tahtası, Kitap, SesKasetleri, Resimler, Teyp Elektronik Tahta, LCD Panel, ELMO, Tele Toplantılar, Videoteks Diğer Bilgisayar, Đnternet, Yazı Tahtası, Kitap, Multimedya Döner Levhalar, Tele Toplantılar, Film Şeridi Projektörü, Elmo Kadın öğretmenlerin en fazla kullandığı beş materyal / teknoloji sırasıyla; Yazı Tahtası, Kitap, Bilgisayar, Đnternet ve Eğitim CD’leridir. Kadın öğretmenlerin en az kullandıkları beş materyal / teknoloji sırasıyla; Elektronik Tahta, ELMO, Tele Toplantılar, Film Şeridi Projektörü ve LCD Panellerdir. 80 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Erkek öğretmenlerin en fazla kullandığı beş materyal / teknoloji ise sırasıyla; Yazı Tahtası, Kitap, Bilgisayar, Đnternet ve Resimlerdir. Erkek öğretmenlerin en az kullandıkları beş materyal / teknoloji sırasıyla; Film Şeridi Projektörü, Elektronik Tahta, ELMO, Döner Levhalar ve Tele Toplantılardır. Cinsiyet değişkenine göre eğitim teknolojilerinin kullanım durumları arasındaki farklılığa bakıldığında, bilgisayar (p=0,015), kitap (p=0,013), multimedya (p=(0,009), ses kasetleri (p=0,035), teyp (p=0,023) ve data projeksiyon (p=0,028) kullanımında farklılık görülmektedir. Kitap, ses kasetleri ve teybi kadınlar, bilgisayar, multimedya ve data projeksiyonu erkekler daha fazla kullanmaktadır. Buna göre, erkek öğretmenlerin, kadın öğretmenlere göre bilgisayar, multimedya gibi yeni teknolojileri daha fazla kullandıkları söylenebilir. Bülten tahtası (p=0,019), kitap (p=0,017), model ve numuneler (p=0,028), slaytlar (p=0,048), video (p=0,028), LCD panel (p=0,043), fotoğraf makinesi (p=0,012) ve ELMO (p=0,001) kullanımında yaş grupları arasında farklılık görülmektedir (p<0,05). Buna göre, slaytlar ve LCD panel gibi yeni teknolojilerin 37 yaş ve üstünde bulunan öğretmenler tarafından kullanımının diğer yaş gruplarında yer alan öğretmenlere göre daha az olduğu söylenebilir. Bülten tahtası (p=0,022), radyo programları (p=0,007), TV programları (p=0,035), video kamera (p=0,006), video kasetler (p=0,047), elektronik tahta (p=0,049), opak projektörler (p=0,004), data projeksiyon (p=0) LCD panel (p=0,035) ve ELMO (p=0,018) kullanımında hizmet sürelerine göre farklılık bulunmaktadır. Buna göre, belirtilen teknolojilerin, hizmet süresi 10 yıl ve üzerinde olan öğretmenler tarafından daha yaygın olarak kullanıldığı söylenebilir. Demografik özellikler ile eğitim teknolojilerinin kullanımına ilişkin bulgulara bakıldığında, cinsiyet değişkeni dışında bilgisayar ve internet temelli yeni teknolojilerin kullanımında büyük bir farklılık tespit edilmemiştir. Bu bulgulara göre, öğretmen yetiştirme programlarının teknolojik araçların kullanımının öğretilmesinde yetersiz olduğu, öğretmenlerin değişen teknolojileri takip etmedikleri veya teknolojik araç kullanımında kendilerini geliştiremedikleri söylenebilir. Beşinci Alt Probleme Đlişkin Bulgular ( Alt Problem: Ticaret meslek liselerinde çalışan öğretmenlerin teknolojik araçları kullanmaya yönelik tutumları nedir? ) 81 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 82 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 83 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 3’deki verileri özetlersek; Öğretmenlerin %50 ye yakını kurumlarındaki eğitim teknolojisini nitelik bakımından orta düzeyde yeterli görmektedir. Eğitim teknolojilerini kullanma açısından öğretmenlerin %24’ü kendilerini yetersiz olarak değerlendirmektedir. Okullarda arızalanan, yıpranan, eskiyen ve hasar gören eğitim teknolojilerinin yenilenmesinde öğretmenler okullarını orta düzeyde iyi olarak değerlendirmişlerdir. Öğretmenlerin yarıdan fazlası kullanılan eğitim teknolojilerini ön görülen hedef davranışlara uygun nitelikte olarak değerlendirmişlerdir. Öğretmenlerin %32’si okulda bulunun eğitim teknolojilerinden gereği gibi yararlanamadıklarını belirtmişlerdir. Öğretmenlerin büyük çoğunluğu okullarının fiziki şartlarını orta düzeyde yeterli olarak değerlendirmişlerdir. Öğretmenlerin %22’si eğitim teknolojilerinin ihtiyaca cevap veremeyecek nitelikte olduğunu belirtmiştir. Öğretmenlerin %18’i kullanılan eğitim teknolojilerinin öğrencilerin bilgi seviyelerine uygun olmadığını belirtmiştir. Öğretmenlerin %14’ü kullanılan eğitim teknolojilerinin konuya anlamlı bir katkı sağlamayacağını düşünmektedir. Öğretmenler değerlendirmişlerdir. kullanılan teknolojileri orta düzeyde güncel olarak Öğretmenlerin yarıdan fazlası eğitim teknolojilerini öğrencilerin dikkatlerinin konu üzerine çekilmesinde, ilgilerinin uyandırılmasında vs. etkili olduğunu düşünmektedir. Öğretmenlerin %9’u eğitim teknolojilerinin öğretimden beklenen amaçları gerçekleştirilmesine yardımcı olamayacağını düşünmektedir. Öğretmenlerin %11’i eğitim teknolojilerinin disiplin problemleri ortaya çıkaracağını düşünmektedir. Öğretmenlerin %5’i eğitim teknolojilerinin zaman kaybına yol açarak programın bitirilmesine engel olduğunu düşünmektedir. Öğretmenlerin %30’u okullarındaki eğitim araçlarının değişen sektör ihtiyaçlarını karşılama yönünde yenilenmediğini düşünmektedirler. Öğretmenlerin %30’u eğitim teknolojileri ile ilgili bilimsel yayınları takip etmediklerini belirtmişlerdir. Ticaret Meslek Lisesinde görev yapan erkek öğretmenlerin kadın öğretmenlere göre, eğitim teknolojilerinin kullanımında kendilerini daha fazla yeterli gördükleri ve okullarında yer alan eğitim teknolojilerinden daha fazla yararlandıkları söylenebilir. Buna karşın, kadın öğretmenler, erkek öğretmenlere oranla kullanılan eğitim araçlarının değişen sektör ihtiyaçlarını karşılaması açısından daha yeterli görmektedirler. 84 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Ticaret Meslek Lisesinde görev yapan ve 32-37 yaş grubunda yer alan öğretmenler, diğer yaş gruplarında yer alan öğretmenlere göre daha fazla oranda, arızalanan, yıpranan, eskiyen ve hasar gören araç-gereçlerin yerine yenilerinin hemen temin edildiğini, okullarında kullanılan eğitim araçlarının değişen sektör ihtiyaçlarını karşılama yönünde yenilendiğini düşünmektedirler. Bununla birlikte; bu yaş grubunda yer alan öğretmenler, diğer yaş grubunda yer alan öğretmenlere göre daha fazla oranda, dersin işlenişi sürecinde teknolojik araç-gereç kullanımının disiplin problemlerini ortaya çıkaracağını, zaman kaybına yol açarak programın bitirilmesine engel olacağını düşünmektedirler. Ticaret Meslek Lisesinde görev yapan ve hizmet süresi 10 yıl üzerinde olan öğretmenler, hizmet süresi daha az olan öğretmenlere göre daha fazla oranda, arızalanan, yıpranan, eskiyen ve hasar gören araç-gereçlerin yerine yenilerinin hemen temin edildiğini düşünmektedirler. Hizmet süresi 5 yıl ve daha az olan öğretmenler diğer öğretmenlere göre daha fazla oranda, kullanılan eğitim teknolojisinin öğrencilerin dikkatlerinin konu üzerine çekilmesinde, ilgilerinin uyanmasında, devamında ve yeni ilgilerin doğmasında etkili olduğunu düşünmektedirler. Ticaret Meslek Lisesinde görev yapan ve yüksek lisansı olan öğretmenlerin, diğer öğretmenlere göre eğitim teknolojilerinin kullanımı ve etkilerine ilişkin olarak daha olumlu bir tutuma sahip oldukları görülmektedir. Ticaret Meslek Lisesinde görev yapan meslek dersleri ve sosyal bilimler branşındaki öğretmenlerin genel itibariyle daha olumlu yanıtlar verdiği görülmektedir. Buna göre, meslek dersleri ve sosyal bilimler branşındaki öğretmenlerin diğer branşlardaki öğretmenlere göre eğitim teknolojilerine yönelik olarak daha olumlu bir tutuma sahip oldukları söylenebilir. Altıncı Alt Probleme Đlişkin Bulgular ( Alt problem: Ticaret meslek liselerinde kullanılan araçlar sektöre insan gücü yetiştirebilecek nitelikte midir? ) Bu alt probleme ilişkin veriler; “Kullandığınız teknolojik araçları güncel buluyor musunuz?” ve “Okulunuzda kullanılan eğitim araçlarının değişen sektör ihtiyaçlarını karşılama yönünde yenilendiğini düşünüyor musunuz?” sorularıyla elde edilmiştir. Bu sorulara verilen yanıtlara bakıldığında, öğretmenlerin %10’u eğitim teknolojilerini güncel bulmamakta, diğerleri ise kullanılan teknolojileri güncel bulmaktadır. Ancak öğretmenlerin %30’u, kullanılan teknolojileri değişen sektör ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte görmemektedir. Öğretmenlerin %40’ı, eğitim teknolojilerini orta düzeyde yeterli bulmakta, geriye kalan kısım ise eğitim teknolojilerinin sektör ihtiyaçlarını karşılama düzeylerini fazla veya çok fazla olarak değerlendirmişlerdir. 5. Sonuçlar Demografik özellikler ile eğitim teknolojilerinin kullanımına ilişkin bulgulara bakıldığında, cinsiyet değişkeni dışında bilgisayar ve internet temelli yeni teknolojilerin kullanımında büyük bir farklılık tespit edilmemiştir. Diğer değişkenlerde anlamlı bir farklılığın elde edilememesi, üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Bu sonuca göre, öğretmen yetiştirme programının, teknolojiyi kullanma becerilerinin kazandırılması açısından istenilen seviyede olmadığı söylenebilir. 85 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Öğretmenlerin, eğitim teknolojisi kapsamında yazı tahtası, kitap gibi kullanımı kolay olan klasik eğitim araçlarıyla birlikte bilgisayar, internet ve eğitim CD’lerini yaygın olarak kullandıkları sonucuna ulaşılmıştır. Ancak bu araçların dışında kalan bilgisayar ve internet temelli diğer araçlar ya hiç kullanılmamakta ya da çok az kullanılmaktadır. Bunun nedeni olarak, öğretmenlerin büyük çoğunluğu okulda bulunmamasını ya da yeterli sayıda olmamasını göstermişlerdir. Bu sonuç, okullarda teknolojik anlamda yeterli bir yapılanma olmadığını göstermektedir. ELMO, data show, opak projeksiyon, film şeridi projeksiyon, döner levhalar gibi araçlar eğitimci tarafından tanınmamaktadır. Bu ise, bizlere bu araçların artık eskimiş bir teknoloji olduklarını ve/veya öğretim sürecindeki etkilerinin azaldığını göstermektedir. Öğretmenlerin %66’sı, kendilerini eğitim teknolojilerini kullanma konusunda orta veya daha alt düzeyde yeterli olarak değerlendirmekte, %78’i, çalıştıkları kurumları sahip olunan eğitim teknolojisi, fiziki donanım açısından orta veya daha alt düzeyde yeterli bulmakta, %83’ü, eğitim teknolojilerinin, ön görülen hedef davranış ve öğrencilerin bilgi seviyeleri açısından orta ve daha üst düzeyde uygun olduğunu düşünmektedirler. Öğretmenlerin %88’i, eğitim teknolojilerinin ilginin konuya çekilmesi, konunun verimli şekilde işlenmesi, beklenen amaçlara cevap verilmesi ve konuya anlamlı bir katkı sağlaması açısından orta ve daha üst düzeyde yararlı olduğunu düşünmekte, %86’sı, araç-gereç kullanımının disiplin problemlerini ortaya çıkaracağına ve zaman kaybına yol açarak programın bitirilmesine engel olacağını düşünmemekte, %89’u, eğitim teknolojilerini güncel bulmakla birlikte yine de büyük bir çoğunluk eğitim teknolojilerini sektör ihtiyaçlarını karşılama konusunda yeterli görmemekte, %75’i eğitim teknolojisiyle ilgili bilimsel yayınları takip etmede kendilerini orta ve daha alt düzeyde değerlendirmişlerdir. Bu sonuçlara göre, Ticaret Meslek Lisesinde görev yapan öğretmenlerin büyük bir çoğunluğunun, eğitim teknolojilerini kullanma ve etkileri konusunda olumlu bir tutuma sahip oldukları söylenebilir. Bununla birlikte, Ticaret Meslek Lisesinde görev yapan öğretmenler, kullanılan eğitim teknolojilerini güncel bulmakla birlikte, sektör ihtiyaçlarını karşılayabilecek nitelikte görmemektedirler. Bunun nedeni olarak, mezun olan öğrencilerin sektörde kolaylıkla iş sahibi olamamaları, istihdam konusunda yaşadıkları sıkıntılar gösterilebilir. Eğitim teknolojilerinin kullanımını engelleyen etmenler ortadan kaldırılarak, öğretmenlerin sahip oldukları olumlu tutum ile birleştirilirse, eğitim-öğretimden istenilen sonuçların daha kolay elde edilebileceği söylenebilir. 6. Öneriler Hizmet öncesi eğitim sürecinde, her öğretmen adayı branşıyla ilgili sahip olması gereken teorik bilgiler kadar, ders öğretiminde kendisine yardımcı olabilecek yeni teknolojik araçların kullanımı konusunda da yetiştirilmelidir. Ticaret Meslek Liselerinde klasik eğitim teknolojileri yerine bilgisayar ve internet temelli yeni teknolojiler kullanılmalıdır. Sadece laboratuarlar değil derslikler de teknolojik araçlarla donatılmalıdır. Öğretmenlerin kendilerini eğitim teknolojilerini kullanma konusunda daha fazla yeterli hissedebilmeleri için hizmetiçi eğitim kurslarına ağırlık verilebilir. Okullarda, teknolojiyi kullanma konusunda kurslar, seminerler düzenlenebilir. Teknoloji konusundaki bilimsel yayınları takip etmeleri konusunda öğretmenler özendirilebilir. 86 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Đnternet ortamında bu tür yayınlardan ücretsiz olarak yararlanabilecekleri web siteleri oluşturulabilir. Eğitim teknolojileri geliştirilirken, sektör ihtiyaçlarına daha fazla özen gösterilebilir. Ülkemizde farklı sektör ihtiyaçlarını karşılamak için okullarımızda farklı öğretim programları uygulanmaktadır. Dolayısıyla, tek tip bir teknoloji bütün okulların ihtiyacını karşılayacak nitelikte olamaz. Okulların yetiştirmeleri gereken öğrenci profillerine uygun olarak eğitim teknolojilerinde güncelleştirilmeler yapılabilir. Kaynakça ALKAN, Cevat (1998), Eğitim Teknolojisi, Ankara:Anı Yayıncılık. ALKAN, Cevat (2005), Eğitim Teknolojisi, Ankara:Anı Yayıncılık. AŞKAR, Petek (1999), Egitimde Teknoloji Kullanımı, Egitim Arastırma Gelistirme Merkezi Yayınları, Sayı:3. AYDOĞDU, Cemil (2006), Bilgisayar Destekli Kimyasal Bağ Öğretiminin Öğrenci Başarısına Etkisi. Bayburt Eğitim Fakültesi Dergisi. Cilt:1. Sayı:1. s.80-90. AYTÜRK, Nihal (1999), Bilgisayar Destekli Öğretimin Öğrencilerin Đngilizce Başarısına;Đngilizce ve Bilgisayara Yönelik Tutumlarına Olan Etkisi.Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 74842.Ankara. BAŞAK, Ayhan (2002), Materyal Kullanımının Đlköğretim Okulu Öğrenci Başarısına Etkisi. Yüksek Lisans Tezi. Marmara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. 126571.Đstanbul. ÇINGI, Hülya (1994), Örnekleme Kuramı, 2. Baskı, Ankara:Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi Basımevi. ÇITAK, Nilgün (2002), Büro Yönetimi ve Sekreterlik Programlarında Öğretim Materyallerinin Etkin Kullanımının Öğretim Elemanı ve Öğrenciler Üzerindeki Etkisi. Yüksek Lisans Tezi. Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü.113306.Ankara. DEMĐR, Servet (2001), Öğretim Elemanları ve Öğrencilerin Đnternetin Öğretim Amaçlı Kullanımına Đlişkin Görüş ve Tutumlarının Đncelenmesi.Yüksek Lisans Tezi.Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.108890.Gaziantep. DOĞRU, Mustafa, KALENDER, Suna ve AYKANAT, Fusun ( 2005 ), Bilgisayar Destekli Kavram Haritaları Yöntemiyle Fen Öğretiminin Öğrenci Başarısına Etkisi. Kastamonu Eğitim Dergisi. Cilt:13. No.2. s.391-400. Ankara. EŞGĐ, Necmi(2006), Web Temelli Öğretimde Basılı Materyal ve Yüz Yüze Öğretimin Öğrenci Başarısına Etkisi. Türk Eğitim Bilimleri Dergisi. Sayı:Güz. s.459-473. FENDĐ, Fırat(2007), Đlköğretim Öğretmenlerinin Teknoloji Kullanım Yeterliliği. Yüksek Lisans Tezi. Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.206737.Đstanbul. HÜCÜPTAN, M.Levent(2006), Bilgisayar Destekli Öğretimin 6. Sınıf Sosyal Bilgiler Dersi Öğrenci Başarısına Etkisi. Yüksek Lisan Tezi. Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.186669.Sakarya. KARALAR, H. ve SARI, Y.(2007), Bilgi Teknolojileri Eğitiminde Bilgisayar Destekli Öğretim Yazılımı Kullanma ve Uygulama Sonuçlarına Yönelik Bir Çalışma. Dumlupınar Üniversitesi. Akademik Bilişim 2007 Konferansı. Kütahya. 87 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ KESKĐN, Bülent(2003), Erzurum Đlinde Görev Yapan Ortaöğretim Fen ve Matematik Alanları Öğretmenlerinin Bilgisayar Destekli Eğitime Yönelik Görüşleri ve Bilgisayara Karşı Tutumlarının Analizi. Yüksek Lisans Tezi.Atatürk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü.131588.Erzurum. KOŞAR, E., YÜKSEL, S., ÖZKILIÇ, R., AVCI,U., ALYAZ, Y. ve ÇĐĞDEM, H.(2003). Öğretim Teknolojileri ve Materyal Geliştirme. Ankara:Pagem A Yayıncılık. KURT, Đbrahim(1999), Ankara’daki Endüstri Meslek ve Teknik Liselerinde Eğitim Araç ve Malzemelerinin Kullanımı Hakkında Araştırma. Yüksek Lisans Tezi. Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü.83987.Ankara. ÖZHELVACI, Hava(2003), Sakarya Đlinin Đlçelerinde Görev Yapan Öğretmenlerin Eğitim Teknolojilerini Kullanma Düzeyleri. Yüksek Lisans Tezi. Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 136927.Sakarya. PELĐT, Z(2005), Eğitimde Teknoloji Kullanımı,1-7, <http://politics.ankara.edu.tr/~aksoy/eky/zpelit.doc> adresinden, 06.08.2007 tarihinde alınmıştır. TÜRKMEN, Deniz Berktaş (2001), Eğitim Teknolojisi Kullanımının Okuduğunu Anlama Becerisine Etkisi. Yüksek Lisans Tezi. Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü.108812.Ankara. UÇAR, Metin.(1998), Đlköğretimde Ders Araç-Gereçleri Kullanımı Konusunda Öğretmen Görüşlerinin Değerlendirilmesi. Yüksek Lisan Tezi. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.64834.Afyon. 88 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ PAMUKKALE ÜNĐVERSĐTESĐ BULDAN MYO BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK BÖLÜM ÖĞRENCĐLERĐNĐN, BĐLGĐSAYARA KARŞI TUTUM VE KULLANIM SEVĐYELERĐNĐN BELĐRLENMESĐNE ĐLĐŞKĐN ALAN ÇALIŞMASI Đrfan ERTUĞRUL Pamukkale Üniversitesi ĐĐBF [email protected] Nuray KESKĐN Pamukkale Üniversite, Buldan MYO [email protected] ÖZET Geleceğin teknolojik gereksinimlerine yanıt verebilen büro yönetimi ve sekreterlik mesleğini en iyi biçimde icra edebilen öğrencilerin yetiştirilmesi için, bu programlara devam eden öğrencilere, bilgi teknolojileri kullanımı konusunda iyi bir eğitim verilmesi gerekliliği bilinmektedir. Bu nedenle hedeflenen bilgi ve becerileri kazandıracak eğitim içeriğini geliştirmeye yönelik, Pamukkale Üniversitesi Buldan MYO öğrencilerinin bilişim teknolojilerine ilişkin beceri ve tutumlarını saptama gereksinimi duyulmuştur. Yapılan çalışmanın birinci bölümünde; teknoloji kullanımı ile ilgili öğrencilerin kişisel bilgilerin yer aldığı 9 sorudan oluşan “Teknolojiyle Đlgili Kişisel Bilgiler” başlıklı anket soruları, ikinci bölümde: öğrencilerin bilgisayara yönelik genel tutumlarının ölçülmesi ilişkin 25 sorudan oluşan “Bilgisayar Kullanımına Yönelik Genel Tutum Ölçeği”, üçüncü bölümde internet kullanımına yönelik 10 sorudan oluşan “Đnternet Kullanımına Yönelik Tutum Ölçeği”, dördüncü bölümde: derslerde teknolojinin etkin kullanımına yönelik 9 sorudan oluşan “Derslerde Etkin Teknoloji Kullanımı” ve beşinci bölümde de öğrencilerin klavye kullanım tercihlerine yönelik 9 sorudan oluşan “Klavye Kullanım Tercihleri” ile ilgili anketler uygulanmıştır. Sorular hazırlanmadan önce alanla ilgili literatür taraması yapılmıştır. Farklı araştırmalarda kullanılan, güvenirlik analizleri yapılmış “teknolojiye yönelik” sorulardan faydalanılmıştır. Anket sorularının analizinde SPSS programı kullanılmıştır. Bu çalışmanın sonucunda; Buldan MYO Büro Yönetimi ve Sekreterlik Programı birinci sınıf ve ikinci sınıf öğrencilerinin teknolojiyi ne ölçüde takip ettiklerini, teknolojiyi kullanmayı sevip sevmediklerini ve teknolojiye ne kadar zaman ayırdıkları ve derslerde ne boyutta kullanılması gerektiğinin belirlenmesine çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Bilgisayar, Bilgi Teknolojileri, Öğrenci, Tutum, Meslek Yüksekokulu. I.Giriş Günümüzde işyerleri başta olmak üzere birçok alanda insanların yaşantısını bilgi teknolojileri şekillendirmektedir. Bilgi: okuma, araştırma, gözlem ve deney sonucunda edinilen ya da öğrenilenlerin bütünüdür (Tutar ve Altınöz, 2003:26). Bilginin işlenmesinde hızlılığı artıran, karşılaştırma ve hesaplama yapabilen, veri işleyen, bilgi üreten, bilgiyi depolayabilen elektronik aygıt ise bilgisayardır (Tutar ve diğerleri, 2003:111). Bilgi sistemi, bilgisayar teknolojisi, altyapısı ve insan kaynaklarıyla işletmenin istek ve gereksinimlerini karşılayacak şekilde olmalıdır (Kağnıcıoğlu, 2004;1) Bilginin oluşumuna katkı verecek ve bilgiyi kullanacak en önemli öğe insandır (Aktan ve Tunç, bak bilgi toplumu ve Türkiye ) Bilgi toplumunda insana yapılacak yatırımlar ön plana çıkmaktadır. Bilginin üretilme ve iletilmesinde kullanılan bilgi teknolojisi araçları ve bu teknolojilerle üretilecek çözümler en fazla büro ortamında çalışanları ilgilendirmektedir (Öncel, 2005:61). Bilgi çağına uyum sağlayabilmek için, yüksek kalitede ulusal 89 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ eğitime, gelişmiş bilimsel alanlar ve faaliyetlere, ileri teknoloji üretimi ve dönüşümüne gereksinim vardır (Kutlu, 2000:66-76 Meder, 2001:72). Bu bağlamda, işletmelerde büro yönetimi alanında çalışanların da teknolojiyi yakından takip etmeleri ve etkin bilgisayar kullanmaları kaçınılmazdır. Đşyerlerinin eğitimli eleman taleplerini ise çoğunlukla farklı alanlardaki programlarıyla meslek yüksekokulları karşılamakta, öğrencilerine en son ve yeni teknolojileri öğreterek iş istihdamı yaratmaktadırlar. Büro yönetimi alanında çalışmak isteyen öğrencilerin tercih ettiği, Büro Yönetimi ve Sekreterlik (BYS) programlarına kayıtlı öğrencilerin mezun olduklarında iyi bir işe yerleşme, uzmanlaşma, yükselme veya farklı alanlarda iş bulabilmeleri için teknolojiyi iyi takip etmeleri ve bilgisayar okur-yazarlığını iyi bilmeleri gerekmektedir. Bu amaçla, Pamukkale Üniversitesi (PAU) Buldan Meslek Yüksekokulu BYS Programına kayıtlı birinci sınıf ve ikinci sınıf öğrencilerinin bilgisayar ve internet kullanımına yönelik tutumları araştırılmış, beş bölümden oluşan anket soruları hazırlanmış ve 96 öğrenciye uygulanmıştır. Anket sonuçlarına göre; Buldan MYO BYS programı birinci sınıf ve ikinci sınıf öğrencilerinin teknolojiyi ne ölçüde takip ettiklerini, teknolojiyi kullanmayı sevip sevmediklerini, teknolojiye ne kadar zaman ayırdıkları ve derslerde ne boyutta kullanılması gerektiğinin belirlenmesine çalışılmıştır. II. Yöntem Araştırmada verilerin objektif olarak toplanıp analizlerin yapılabilmesi ve araştırmanın amacını gerçekleştirebilmek için kullanılacak veriler anket yoluyla toplanmıştır Anket soruları hazırlanmadan önce konuyla ilgili bir ön araştırma yapılmış ve araştırma yöntemi olarak tarama modeli kullanılmıştır (Köse ve diğerleri, 2007:44). “Teknolojiyle Đlgili Kişisel Bilgiler”in yer aldığı birinci bölüm 9 sorudan oluşmuş, Çağıltay ve diğerleri, (2007: 1-8), Vaizoğlu ve diğerleri, (2006:56-63) Đşleyen ve diğerlerinin (2007:1-3) çalışmalarından yararlanılarak geliştirilmiştir. “Bilgisayar Kullanımına Yönelik Genel Tutum Ölçeği” 25 sorudan oluşmuş ve araştırmacıların önceki çalışmasından (Çekbaş, Savran ve Durkan, 2003:311-313) yararlanılmıştır. “Đnternet Kullanımına Yönelik Tutum Ölçeği” 10 sorudan oluşmuş ve Đşman, Çağlar, Dabaj, Altınay ve Altınay (2003a, 2003b, Köse ve diğerleri, 2007:44) çalışmalarından alınarak yeniden düzenlenmiştir “Derslerde Etkin Teknoloji Kullanımı” na yönelik 9 sorunun düzenlenmesinde de Usluer ve diğerlerinin (2007:164-128) çalışmalarından yararlanılarak sorular oluşturulmuştur. Son bölümde yer alan ve 9 sorudan oluşan “Klavye Kullanım Tercihleri” öğrencilerin klavye kullanımı hakkındaki görüşleri dikkate alınarak hazırlanmıştır. Đkinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci bölümlerde, Dörtlü Likert ölçeği tekniği ile sorular hazırlanmış ve öğrencilerin “Kesinlikle Katılıyorum”, “Katılıyorum”, “Katılmıyorum” ve “Kesinlikle Katılmıyorum” seçeneklerini işaretlemeleri istenmiştir. Kesinlikle katılıyorum ve katılıyorum seçeneklerinden bir grup kesinlikle katılmıyorum ve katılmıyorum seçeneklerinden bir grup oluşturularak olumlu ve olumsuz olmak üzere iki grupta sonuçlar toplanmıştır. Bunun sonucunda olumlu sorularda katılıyorum grubunun, olumsuz sorularda da katılmıyorum grubunun yüzde(%) ve frekans dağılımlarına bakılarak öğrenci tutumlarının belirlenmesine çalışılmıştır. Anket sorularının analizinde SPSS 11,5 programı kullanılmıştır. Sonuçlar tablo ile desteklenmiştir. 90 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ III. Bulgular Bu araştırmanın verileri 2007-2008 eğitim ve öğretim yılı içerisinde PAU Buldan MYO BYS Programına kayıtlı, birinci sınıfa devam eden 52 öğrenci ve ikinci sınıfa devam eden 44 öğrenci olmak üzere toplam 96 öğrenciye zorunlu bilgisayar derslerinin ilk 15 dakikasında uygulanan anket sorularının yanıtlanması ile elde edilmiştir. Beş bölümden oluşan anket sorularının tamamına cevap verilmiştir. Buldan MYO BYO programına devam eden öğrencilerin yaş dağılımları şöyledir: 14 kişi %14,6’sı 1985 ve altı doğumlu, 9 kişi %9,4’ü 1986 doğumlu, 24 kişi %25’i 1987 doğumlu, 25 kişi %26’sı 1988 doğumlu ve 24 kişi %25’i 1989 doğumludur. BYS programına devam eden öğrencilerin çoğunluğu kız öğrencidir. Bu oran 85 kişi %88,5’tir. Programa devam eden erkek öğrenciler 5 kişi ikinci sınıf, 6 kişi birinci sınıf olmak üzere toplam 11 kişi %11,5’tir.BYS programına devam eden öğrencilerin mezun oldukları lise dağılımları şöyledir: 70 kişi %72,9’u normal lise öğrencisi, 4 kişi %4,2’si Anadolu lisesi, 3 kişi %3,1’i meslek lisesi ve 19 kişi %19,8’i süper lise mezunudur. Bu programa özellikle meslek lisesi çıkışlı öğrencilerin gelmesi beklenirken bu oran %3 gibi oldukça düşük bir orandır. Öğrencilerin aile gelir düzeyleri ile ilgili bilgiler şöyledir: 501-750 YTL arasında 25 kişi %26, 751-1000 YTL arasında 37 kişi %38,5, 1001 YTL ve üzeri 19 kişi %19,8 ve Asgari ücretli 15 kişi %15,6’dır. Evinizde size ait bilgisayar ve internet bağlantısı var mı sorusuna 50 kişi %52,1’i evet cevabı, 46 kişi %47’9’u ise hayır cevabı vermiştir. Elde edilen bilgilere göre BYS programına devam eden öğrencilerin yarısından fazlasının evinde bilgisayarı ve internet bağlantısı olduğudur. Buldan’da öğrencilerin ikamet ettikleri yerlerde bilgisayar bağlantılarının olup olmadığı sorusuna, 17 kişi %17,7’si evet, 79 kişi %82,3’ü hayır cevabını vermiştir. Öğrencilerin büyük bir çoğunluğun bilgisayarı ve internet erişimi yoktur. Öğrenciler bilgisayar ve internet erişimlerini, okul, yurt ve internet kafelerden sağlamaktadırlar. Öğrencilere internete haftalık bağlanma süreleri sorulduğunda, 25 kişi %26,sı her gün, 44 kişi %45,8’i haftada 1 gün ve 27 kişi %28,1’i haftada 3 gün ve üzeri cevabını vermiştir. Öğrencilerden 22 kişi %22,9’u internette 1 saatten az, 65 kişi %67,7’si 1-3 saat ve 9 kişi %9,4’ü 3-8 saat arasında internete bağlandıklarını belirtmişlerdir. Đnterneti daha çok hangi amaçla kullandıkları sorusuna, ödev amaçlı diyenler 43 kişi %44,8, iletişim amaçlı diyenler (aile, arkadaş vb. anlık ileti programlarını kullanarak), 40 kişi %41,7 ve hem ödev, hem iletişim amaçlı diyenler 13 kişi %13,5’dir. Seçenekler içerisinde yer alan oyun oymamak için seçeneğini hiçbir öğrenci işaretlememiştir. 91 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 1. Buldan MYO BYS Programı Öğrencilerinin Bilgisayar Kullanımına Yönelik Tutumları Öğrencilerin Bilgisayar Katılıyorum Katılmıyorum Kullanımına Yönelik Tutumları f % f % 1.Birçok iş alanı bilgisayar kullanmayı 96 100 gerektiriyor. 2. Öğrenciler için bilgisayar kullanımının 94 97,9 2 zorunlu olduğunu düşünüyorum. 3. Bilgisayar kullanımını öğrenmek için 84 87,5 12 14,6 mutlaka bir bilgisayara sahip olunmalıdır. 4. Bilgisayar okuldaki derslerden 64 76,7 25 26,1 öğrenilebilir. 5. Bilgisayar,bilgisayar kursunda öğrenilir. 48 50 48 50 6. Bilgisayar yolu ile öğrenmeyi seviyorum. 93 96,9 3 3,1 7. Bilgisayar işlerinden hoşlanmam. 9 9,3 87 90,9 8. Bilgisayar kullanmayı öğrenmek 4 4,2 9295,8 Gereksiz zaman kaybına yol açar. 9. Bilgisayarı kullanımı bedensel 11 11,5 85 88,5 bozukluklarını artacağı için faydalı değildir. 10. Bilgisayar kullanmayı öğrenebileceğime 15 15,6 81 84.4 inanmıyorum. 11. Üniversiteye gelmeden önce bilgisayar 17 18,2 79 81,8 kullanmayı bilmiyordum. 12. Üniversitenin bize sunduğu bilgisayar 46 48,2 50 51,8 olanaklarını yeterli buluyorum. 13. Üniversitede bilgisayar dersi alana 16 16,6 80 83,4 kadar bilgisayara hiç ilgi duymazdım. 14. Bilgisayar dersleri beni korkutuyor. 15 15,6 81 84,4 15. Bilgisayar derslerini hiç sevmiyorum. 16 16,6 80 83,4 16. Üniversitede aldığım bilgisayar 84 85,4 12 14,6 derslerinde başarılıyım. 17. Bilgisayar derslerinde öğrendiklerimi 84 85,4 12 14,6 uygulayabileceğime ve geliştirebileceğime inanıyorum. 18. Bilgisayarı bir eğitim aracı olarak nasıl 85 86,91113,1 kullanmam gerektiğini biliyorum. 19. Bilgisayar destekli eğitim sınıf 84 85,4 12 14,6 başarısını artırır. 20. Bilgisayarların ders anlatım aracı 9 9,4 8790,6 olarak kullanılması zaman kaybıdır. 21. Bilgisayar destekli eğitim öğrencilerin 7 7,3 8992,7 kişilik gelişimini engeller. 22. Bilgisayar öğrenciler arasındaki 13 13,6 89 92,7 iletişimi engeller. 23. Bilgisayarların yaygınlaştırılması 12 14,6 85 85,4 insanların zararınadır. 24. Bilgisayarların başına geçtiğimde 82 83,5 1416,5 zamanın nasıl geçtiğini anlamam. 25. Bilgisayarlar toplumu robotlaştırır 45 46,4 55 53,6 92 2,1 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 2. Öğrencilerin Bilgisayar Kullanımına Yönelik Tutumlarının SPSS’de Ortalama ce Standart Sapma Değerlerinin Gösterimi. Katılıyorum Katılmıyorum Soru Adedi Geçerlilik 25 25 0 0 Ortalama 45,3200 50,8400 Standart Sapma 7,53432 7,58232 Kayıp Öğrencilerin bilgisayar tutumları olumlu ifadelere verdikleri “Kesinlikle katılıyorum” ve “Katılıyorum” cevap gruplarının toplamı, olumsuz ifadelerde ise “Kesinlikle Katılmıyorum” ve “Katılmıyorum” cevap gruplarının toplamı %50’den büyük olduğunda olumlu tutum olarak değerlendirilmiştir. Tablo 2 Buldan MYO BYS Programı öğrencilerinin bilgisayar kullanımına yönelik tutumlarının her madde için olumlu olduğunu göstermektedir. Genel olarak değerlendirildiğinde, olumsuz soruların sayı adedi olumlu sorulardan fazla olduğu için tamamen katılıyorum cevap grubu, tamamen katılmıyorum cevap grubundan daha düşük bir ortalamaya sahip çıkmıştır. Bu sonuca göre bilgisayar kullanımına yönelik tutum alt boyutunun aritmetik ortalaması öğrencilerin olumlu tutuma sahip olduğunu göstermektedir (Ort.=50,84 Standart sapma=7.58). Tablo 3. Buldan MYO BYS Programı Öğrencilerinin Đnternet Kullanımına Yönelik Tutumları Öğrencilerin Đnternet Katılıyorum Katılmıyorum Kullanımına Yönelik Tutumları f % f % 1. Her şeyi internetten öğrenebiliyorum. 96 100 2. Bir eğitim aracı olarak internetten 93 96,9 3 3,1 yararlanmak gelecekte kaçınılmaz olacak. 82 83,5 116,5 3. Đnternetsiz bir yaşam düşünemiyorum. 4. Đnternetin avantajlarının yanı sıra 87 90,6 9 9,4 dezavantajlarının da olduğuna inanıyorum. 5. Đnternet kullanımı zaman kazandırır. 88 91.7 8,3 6. Đnternet kullanımı toplum yapısını 33 34,4 63 65,6 bozar. 7. Đnternet kişilik gelişimini olumsuz 46 47,9 50 52,1 etkiler 8. Đnternet gereksiz bilgiler içerir. 19 19,8 77 80,2 9. Đnternet insanlara sonsuz bir 68 70,828 29,2 özgürlük sağlar 10. Đnternetten bilgi edinmek heyecan. 82 85,414 14,6 Vericidir. 93 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 4. Öğrencilerin Đnternet Kullanımına Yönelik Tutumlarının SPSS’de Ortalama ve Standart Sapma Değerlerinin Gösterimi. Katılıyorum Katılmıyorum Soru Adedi Geçerlilik 10 10 0 0 Ortalama 69,4000 26,6000 Standart Sapma 5,71874 5,71874 Kayıp Araştırmaya katılan Buldan MYO BYS Programı öğrencilerinin Đnternet Kullanımına Yönelik Tutumları her bir madde için frekans ve yüzde analizi yapılarak değerlendirilmiştir. Öğrencilerin internet tutumları, olumlu ifadelere verdikleri “Kesinlikle Katılıyorum” ve “Katılıyorum” cevap gruplarının toplamı, olumsuz ifadelerde ise “Kesinlikle Katılmıyorum” ve “Katılmıyorum” cevap gruplarının toplamı % 50’den büyük olduğunda olumlu tutum olarak değerlendirilmiştir. Tablo 4 Buldan MYO BYS Programı öğrencilerinin internet kullanımına yönelik tutumlarının her madde için olumlu olduğunu göstermektedir. Genel olarak değerlendirildiğinde, internet kullanımına yönelik tutum alt boyutunun aritmetik ortalaması öğrencilerin olumlu tutuma sahip olduğunu göstermektedir (Ort.=69,4, Standart sapma=5.71). Tablo 5. Buldan MYO BYS Programı Öğrencilerinin Derslerde Etkin Teknoloji Kullanımına Yönelik Tutumları Öğrencilerin Derslerde Etkin Katılıyorum Katılmıyorum Teknoloji Kullanımına Yönelik Tutumları. f % f % 1.Teknolojinin derslerde etkin olarak 92 95,9 4 4,1 kullanılmasını istiyorum. 2. Ders dışında öğrencilerle e-posta, 94 97,9 2 2,1 ile iletişim kurulmasının faydalı olacağını düşünüyorum. 3. Ders notlarının bulunduğu web sayfası 96 100 sağlanmasının faydalı olacağını düşünüyorum. 4. Derslerin online (e-öğrenme ile) işlenmesi91 92,7 5 7,3 5. Teknolojinin kullanımı konuları daha 94 97,92 2,1 Đyi kavramamı sağlar. 6. Teknolojinin kullanımı derse daha iyi 92 95,9 4 4,1 motive olmamı sağlar. 7. Teknolojinin kullanımı aldığım eğitimin 92 95,9 4 4,1 kalitesini/ etkinliğini artırır. 8. Teknolojinin kullanımı öğrendiklerimin 88 91.7 8 8,3 daha kalıcı olmasını sağlar. 9. Teknolojinin bana bir katkısı yok. 4 4,1 92 95,9 Aşağıda Tablo 6.’da verilen Buldan MYO BYS Programı öğrencilerinin derslerde etkin teknoloji kullanımına yönelik tutumlarının 9.cu son soru hariç her madde için olumlu olduğunu göstermektedir. Son soruda soru olumsuz olduğu için tersi tu- 94 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ tum gözlenmektedir. Genel olarak değerlendirildiğinde, derslerde etkin teknoloji kullanımına yönelik tutum alt boyutunun aritmetik ortalaması öğrencilerin olumlu tutuma sahip olduğunu göstermektedir (Ort.=82,56, Standart sapma=9.54). Tablo 6. Öğrencilerin Derslerde Etkin Teknoloji Kullanımına Yönelik Tutumlarının SPSS’de Ortalama ve Standart Sapma Değerlerinin Gösterimi. Katılıyorum Soru Adedi Katılmıyorum Geçerlilik 9 9 Kayıp 0 0 Ortalama 82,56 13,44 Standart Sapma 9,543 9,543 Tablo 7. Buldan MYO BYS Programı Öğrencilerinin Klavye Kullanımına Yönelik Tutumları Öğrencilerin Klavye Katılıyorum Katılmıyorum Kullanımına YönelikTutumları f % f % 1.Bilgisayarda Q Klavye Kullanıyorum 66 71,8 30 28,2 2.Q Klavyeyi 2-4 parmak olarak.62 69,1 34 30,9 kullanıyorum 3.Onparmak Klavye öğrenmek isterim. 84 87,5 1212,5 4.Onparmak F Klavye öğrenmek zevkli. 79 82,3 1717,7 5. Onparmak F Klavyeyi MYO’da 93 96,9 3 3,1 klavye derslerinde öğrendim. 6. F Klavye öğrenmeyi gereksiz 22 22,9 76 77,1 Görüyorum ve kullanmak istemiyorum. 7. Her zaman Q klavye kullanmayı 29 30,367 69,7 F klavye kullanmaya tercih ederim. 8. F Klavye Kullanımını okulda 73 78,1 23 21,9 öğrendim ve çok zevkli olduğuna inanıyorum. 9. F Klavye deneyimlerime göre 69 71,9 27 28,1 Q Klavyeye göre daha hızlıdır. Aşağıda Tablo 8’de verilen Buldan MYO BYS Programı öğrencilerinin klavye kullanımına yönelik tutumlarının 6. ve 7.sorular hariç her madde için olumlu olduğunu göstermektedir. 6. ve 7. sorular olumsuz olduğu için tersi tutum gözlenmektedir. Genel olarak değerlendirildiğinde, derslerde etkin teknoloji kullanımına yönelik tutum alt boyutunun aritmetik ortalaması öğrencilerin olumlu tutuma sahip olduğunu göstermektedir (Ort.=64,11, Standart sapma=3.89). 95 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 8. Öğrencilerin Klavye Kullanımına Yönelik Tutumlarının SPSS’de Ortalama ve Standart Sapma Değerlerinin Gösterimi. Katılıyorum Soru Adedi Katılmıyorum Geçerlilik 9 9 Kayıp 0 0 Ortalama 64,11 32,11 Standart Sapma 3,898 4,344 Sonuç ve Öneriler Araştırmada birinci bölümde yer alan Buldan MYO BYS Programı öğrencilerinin teknoloji kullanımlarıyla ilgili kişisel bilgileri şöyledir: Buldan MYO BYO programına devam eden öğrencilerin yaş dağılımlarına bakıldığında, 24 öğrencinin 17 yaşında, 25 öğrencinin 18, 24 öğrencinin 19, 8 öğrencinin 20 ve 14 öğrencinin de 21 yaş ve üzerinde bir yaşta oldukları görülmektedir. Araştırmamıza katılan öğrencilerden 85 öğrenci kız, 11 öğrenci ise erkektir. Genellikle BYS programına kayıt yaptıranlar kız öğrenci ağırlıktadır. Meslek yüksekokullarına genellikle meslek lisesi çıkışlı öğrencilerin gelmesi beklenirken BYS programına kayıtlı öğrenciler, 70 kişi %72,9’si düz lise, 19 kişi %19,8’i de süper lise mezunudur. Yalnızca 3 kişi %3,1’i meslek lisesi mezunudur. Öğrencilerin aile gelir düzeyleri çok yüksek değildir ancak evlerinde bilgisayar ve internet bağlantısı olanların sayısı 50 kişi %52.1’dir. Öğrencilerin yarısından fazlasının bilgisayarı ve internet bağlantısı vardır. Eğitimleri süresince Buldan’da ikamet eden öğrencilerin okullarında bilgisayar ve internet bağlantısının olup olmadığı öğrenilmek istendiğinde 17 kişi %17,7’si evet diye cevap vermiştir. Öğrencilerin büyük bir çoğunluğunun bilgisayarı ve internet erişimi yoktur. Öğrenciler bilgisayar ve internet erişimlerini, okul, yurt ve internet kafelerden sağlamaktadırlar. Öğrencilerin %50’den fazlası haftanın her günü veya en az 3 günü internete bağlandıklarını belirtmekte ve internette kalış süreleri 1-3 saat aralığında %67’lik bir dağılımla yoğunluk göstermektedir. Đnterneti kullanma amacınız sorusuna, 1.sırada ödev amaçlı 2. sırada iletişim amaçlı ve 3. sırada hem iletişim hem ödev amaçlı cevapları verilmiştir. 4.soruda sorulan oyun amaçlı cevabı hiç kimse işaretlememiştir. Đkinci ve üçüncü bölümde Bilgisayar ve Đnternet Tutum anketi genel olarak değerlendirildiğinde Buldan MYO BYS Programı öğrencilerinin bilgisayar ve internet kullanımına yönelik olumlu tutum geliştirdiği belirlenmiştir. Öğrencilerin çoğunluğunun eğitim dönemlerinde kişisel, bilgisayar ve internet erişimleri yoktur. Ancak bilgisayar kullanımını ve internete erişimlerini, bilgisayar derslerinden, ders dışında bilgisayar laboratuarlarından ve internet kafelerden faydalanarak sağlamaktadırlar. Bilgisayarı ve sürekli internet erişimi olan öğrencilerle olmayan öğrencilerin cevap dağılımları incelendiğinde bilgisayar ve internet kullanımına yönelik olumsuz bir tutum gözlenmemiştir. Öğrencilerin çoğunlukla interneti araştırma ve e-posta, msn amaçlı kullandıkları belirlenmiştir. 96 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Buldan MYO BYS Programı öğrencilerinden araştırmaya katılanların %97’9’u bilgisayar kullanımının zorunlu olduğunu düşünmekte, %84’ü bilgisayar kullanımını öğrenmek için mutlaka bir bilgisayara sahip olunması gerektiğini, %64’ü bilgisayarın okuldaki derslerden öğrenilebileceğini, %93’ü bilgisayar yolu ile öğrenmeyi sevdiğini, %79’unun üniversiteye gelmeden önce bilgisayar bildiğini ve kullandığını, %51,8’inin üniversitenin öğrenciye sunduğu bilgisayar olanaklarını yeterli bulduğunu, %83,4’ünün bilgisayar derslerinden korkmadığını, %85.4’ünün bilgisayar derslerinde öğrendiklerini uygulamada kullanabileceklerini, %85.4’ü bilgisayar destekli eğitimin sınıf başarısını artıracağını, % 92’7’si bilgisayar destekli eğitimin öğrencilerin kişilik gelişimini geliştireceğini ve iletişimi artıracağını, belirtmişlerdir. Öğrencilerin %83,5’i bilgisayarın başına geçtiklerinde zamanın nasıl geçtiğini anlamadıklarını, %53,6’sı da bilgisayarların toplumu robotlaştırmayacağı görüşündedirler. Öğrencilerin internet kullanımına yönelik tutumları incelendiğinde tamamının merak ettiği her şeyi internetten öğrendiği, %96’9’unun eğitimde interneti kullanmanın kaçınılmaz olacağını, %83,5’inin internetsiz bir yaşam düşünemediğini, %90,6’sının internetin avantajları yanında dezavantajlarının da olduğunu, %91,7’si internet kullanımının zaman kazandırdığını, %80,2’si internetin gerekli bilgiler içerdiğini, %70,8’i internetin insanlara sonsuz bir özgürlük sağladığını ve %85’,4’ünü internetten bilgi edinmedin heyecan verici olduğunu belirtmiştir. Dördüncü bölümde teknolojinin derslerde kullanımıyla ilgili sorulara, %95,9’u teknoloji derslerde etkin olarak kullanılsın, % 97,9’u öğretim görevlileri ders dışında öğrencilerle e-posta, forum ile iletişim kursun, %100’ü ders notlarının kaynaklarının bulunduğu web sayfası erişimi olsun, %92,7’si dersler online (e-öğrenme ile) işlensin cevabı vermiştir. %97,9’u teknolojinin kullanımının konuların daha iyi kavranmasını sağlayacağını, %95,9’unun teknoloji kullanımının derse motiveyi artıracağını, %95,9’unun teknolojinin kullanımının aldıkları eğitimin kalitesini/ etkinliğini yükselteceğini, 91,7’si teknoloji kullanımının öğrendiklerinin daha kalıcı olmasını sağlayacağını belirtmiştir. Beşinci son bölümde ise öğrencilerin klavye kullanımı hakkında ne düşündüklerinin belirlenmesi istenmiştir. Öğrencilerin %71,8’i Q klavye kullandığını, % 69,1’i Q klavyeyi 2-4 parmak olarak kullandığını, %87,5 On parmak klavye öğrenmek istediğini, %96,9’u on parmak F Klavyeyi MYO’ da klavye derslerinde öğrendiğini, %77,1’i F Klavye öğrenmeyi çok zor, zaman alıcı ve gereksiz görmediğini, %69,7’sinin F klavye kullanmayı Q klavye kullanmaya tercih ettiklerini ve %71,9’u F Klavye kullanımının Q Klavye kullanımına göre daha hızlı olduğunu belirtmiştir. PAU Buldan MYO BYS Programı öğrencileri bilgisayar, internet kullanımı, teknolojinin derslerde kullanımı ve klavye kullanımına yönelik, olumlu tutum göstermişlerdir. Bilgisayarı ve interneti kullanmayı sevmekte ve derslerde de etkin olarak kullanılmasını istemektedirler. Klavye tercihlerinde F Klavye kullanmak istediklerini belirtseler de hala birçoğu Q klavye kullanımı eğilimindedir. Öğrencilerin Q klavye kullanma tercihlerini bilgisayar klavyelerinin Q Klavye oluşu etkilemektedir. Aynı zamanda öğrencilerin okula gelmeden önceki alışkanlıklarından vazgeçemedikleri ve bu nedenle on parmak F Klavye yerine hala Q Klavye kullanmayı tercih ettikleridir. PAU Buldan MYO yeni kurulan meslek yüksekokullarındandır. Her geçen gün bilgisayar laboratuarlarını BYS Programı öğrencilerine ve diğer program öğrencilerine en iyi eğitimi verebilmek için sürekli yenilemekte ve teknolojiyi takip etmektedir. Bilgisayar dersleri dışında da, tepegöz, projektör gibi teknolojik imkanlardan faydalanmakta ve teknoloji destekli ders anlatımları yapılmaktadır. Ayrıca öğrencilere bi- 97 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ reysel ve grup halinde verilen ev ödevleriyle de öğrencilerin araştırmacı yönünü geliştirmeleri, Powerpoint programıyla etkin sunum hazırlayabilmeleri ve bu araştırmalarda bilgisayarın ve internetin etkin kullanımının öğrenilmesini hedeflemektedir. Meslek yüksekokulu öğrencileri eğitimlerini tamamladıkları andan itibaren ara eleman olarak iş dünyasına katılacaklardır. Bu nedenle öğrencilere etkin bilgisayar teknolojilerinin öğretilmesi ve etkili şekilde kullanmalarının yolları aranmalıdır. Bu kapsamda laboratuarlar her öğrenciye bir bilgisayar düşecek şekilde düzenlenmelidir. Böylece birebir eğitimle öğrencilerin daha etkili bilgisayar kullanımı sağlanacaktır. Öğrencilere zorunlu bilgisayar dersleri dışında bilgisayar kullanabilmeleri için destek verilmelidir. Laboratuarlar boş saatlerde bir yetkili gözetiminde öğrencilerin kullanımına sunulabilir. Okulların bilgisayar yapılandırmaları yeterli sayıda ise öğrencilerin kullanımı için özel bir laboratuar verilebilir. Böylece BYS programı öğrencileri mesleklerine yönelik etkin bilgisayar kullanımını pratik uygulamalara dönüştürebilir. BYS programı öğrencilerinin haftalık ders programlarında bir günleri boş bırakılabilir ve bu günlerde zorunlu staj uygulaması dışında belirli kurum ve kuruluşlara uygulama için yönlendirilebilir, bu sayede öğrendiklerini uygulama fırsatı yakalayabilirler. Kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektörde görev alacak olan BYS programı öğrencilerini işe yerleşebilmeleri için bir sorun beklemektedir, bilgisayar sertifikasına sahip olma sorunu. Bu nedenle öğrenciler okul zamanlarında para ve zaman harcayarak bu tür kurslara katılmaktadır. Bu sorunu aşmak ve öğrenciye faydalı olmak adına okullarda bilgisayar sertifika programları düzenlenebilir. Bilgisayar dersleri dışında görevli öğretim elemanlarının, bilgisayar teknolojisi hakkında fazla bilgi ve ilgilerinin olmaması da etkin teknoloji kullanımını köreltebilir. Bu nedenle zaman zaman gelişen yeni teknolojiler hakkında öğretim elemanlarına hizmet içi eğitimler verilebilir. Yine öğretim elemanlarının bilgisayar teknolojisini benimsemeleri ve öğrencileriyle paylaşabilmeleri için kişisel web sayfası hazırlama, internet üzerinden verilerin aktarılması için özendirme çalışmaları yapılabilir. Öğrencilerin internet üzerinden gerekli evrak ve dökümanlara ulaşabilmeleri, uzaktan kayıt sisteminden yararlanmaları, dönem sonu karne ve notlarını görebilmeleri vb. kullanımlar sonucunda, kırtasiyecilik azalacak ve zaman kaybı önlenecektir. Bu nedenle öğrencilerin internet üzerinden bilgiye erişimleri teşvik edilmeli ve desteklenmelidir. 98 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Kaynakça ARSLAN Đsmihan (2007), “ODTÜ’de Öğretim Teknolojilerinin Derslerde Kullanımına Yönelik Alışkanlıklar ve Beklentiler”, Kütahya: 31 Ocak 2007-02 Şubat. ÇEKBAŞ, Y., SAVRAN, A. ve DURKAN, N., (2003), “Eğitim Fakültesi Öğrencilerinin Bilgisayara Yönelik Tutumları” Denizli: Pamukkale Üniversitesi Bilgi Teknolojileri Kongresi-II Kongre Kitabı ( 311-313). ĐŞLEYEN F., ve diğerleri, “Tıp Fakültesi Birinci Sınıf Öğrencilerinin Eğitimde Đnternet Kullanımı ve E-öğrenim Hakkında Düşünceleri”, Akademik Bilişim 2008, Çanakkale, 30 Ocak- 01 Şubat 2007. http://ab.org.tr/ab08/bildiri/95.doc ĐŞMAN, A., ÇAĞLAR, M., DABAJ, F., ALTINAY, Z. ve ALTINAY, F. (2003a). “Attitudes of students toward computers”, Proceedings of Third International Educational Technologies Symposium, Eastern Mediterranean University Gazimağusa- Turkish Republic of Northern Cyprus, 28-30 May. ĐŞMAN, A., ÇAĞLAR, M., DABAJ, F., Altınay, Z. ve ALTINAY, F. (2003b), “Attitudes of students toward internet” Proceedings of Third International Educational Technologies Symposium, Eastern Mediterranean University Gazimağusa- Turkish Republic of Northern Cyprus, 28-30 May. KAHRAMAN, Ö., KÖSE, S. ve KARA, Đ. (2005), “Đlköğretim okullarında görev yapan branş öğretmenlerin bilgisayar okuryazarlığı, bilgisayara karşı ve bilgisayar destekli öğretime karşı tutum araştırması” XIV. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi Kongre Kitabı (828-832.), Denizli: Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi. KÖSE, S., ve GEZER, K., (2006), “Buldan (Denizli) ilçesi lise öğrencilerinin bilgisayara yönelik tutumları”, Denizli: Pamukkale Üniversitesi, T.C. Buldan Kaymakamlığı, Buldan Belediyesi: Buldan Sempozyumu. KUTLU Erol (2000), Bilgi Toplumunda Kalkınma Stratejileri, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları. MEDER Mehmet (2001), “Bilgi Toplumu ve Toplumsal Değişim”, PAU Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı:9, 72. ÖNCEL Mesut (2005), “Büro Yönetimi ve Sekreterlik Programı Öğrenimlerine Devam Eden Öğrencilerin Bilgi Teknolojileri Konusunda Kullanım Açıklıkları” IV. Ulusal Büro Yönetimi ve Sekreterlik Kongresi, 20-21 Mayıs, Ankara. TUTAR Hasan ve Altınöz Mehmet (2003), Büro Yönetimi ve Sekreterlik Sözlüğü, Ankara: Nobel Yayınevi. TUTAR HASAN ve diğerleri (2003), Bürolarda Teknoloji Kullanımı, Ankara: Nobel Yayıncılık. VAĐZOĞLU Acar S., ve diğerleri (2006), “Hacettepe Tıp Fakültesi Türkçe bölümü dönem I ve IV öğrencilerinin bilgisayar kullanma özellikleri ve internetteki sağlık sitelerinde karflılafltıkları bilgilerin doğruluğu ve niteliği ile ilgili aradıkları kriterlerin belirlenmesi” Ankara: Hacettepe Tıp Dergisi,37, 56-63. http://www.forumturka.net/forum/showthread.php?t=72890, 11.08.2008. http://www.msxlabs.org/forum/iletisim-bilimleri/79046-bilgi-ve-iletisimteknolojileri.html, 11.08.2008. 99 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 100 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ TIP SEKRETERLĐĞĐNDE MESLEKĐ ETĐK Perihan ŞENEL TEKĐN Ankara Üniversitesi Sağlık Hizmetleri MYO [email protected] ÖZET Yunanca “ethos” sözcüğünden gelen “etik” kavramı, insanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlaki açıdan araştıran ölçüler bütünüdür. Meslek etiği, meslek grubunu oluşturan bireylerin kendi aralarında ve toplum ile olan ilişkilerini düzenlerken; örgütsel etik, örgütün içinden ve dışından kaynaklanan sorunların çözümünde belirli kurallar getirerek örgüt içi davranış kültürünü tanımlar. Etik kodlar mevcut mesleki değerlere uyum sağlaması konusunda üyelerini teşvik eder. Söz konusu mesleki bu kodlar etik değerlerle etkin işbirliği içinde olduklarında son derece yararlıdır. Diğer yandan sağlık çalışanları için resmi düzenlemeler de getirilmektedir. Sağlık sektörü başta doktorlar olmak üzere eğitimli ya da eğitimsiz pek çok sağlık çalışanının hizmet verdiği ve ekip çalışmasının esas olduğu bir alandır. Tıp sekreterleri de sağlık sektörü içinde hizmet veren ekibin önemli bir üyesidir. Ülkemizde Sağlık Meslek Liselerinin “Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik” bölümünden mezun “Tıbbi Teknisyenler” ve üniversitelerin Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokullarının 2 yıllık “Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik” Programlarından mezun “Tıbbi Teknikerler” Tıp Sekreteri ya da Tıbbi Sekreter olarak sağlık sektöründe görev yapmaktadır. Gerek bir meslek mensubu gerekse sağlık çalışanı olarak tıbbi sekreterlerin mesleki etik kurallara sahip olması gerekmektedir. Bu konuda bilinen mesleki etik kurallar yoktur. Ancak özellikle tıbbi etik temelinde mesleğe ilişkin etik kodlar oluşturulabilmektedir. Bu bildiri metninde etik kodlar ödev ve erdem etiği başlığı altında incelenmekte ve tıbbi sekreterlik mesleği için etik kodlar tartışılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Etik, Mesleki Etik, Tıbbi Sekreterlik, Ödev Etiği, Erdem Etiği 1. Etik, Ahlak ve Mesleki Etik Yunanca “ethos” sözcüğünden gelen “etik” kavramı, insanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlaki açıdan araştıran ölçüler bütünüdür (Pehlivan, 2002). Ancak etik ve ahlak sözcükleri aynı anlama gelmemektedir. Günümüzde sık sık kullanılan etik sözcüğünün, dilimizde daha önceden var olan ahlak sözcüğüyle sıklıkla karıştırıldığını bu iki sözcüğün birbiri yerine kullanıldığını görüyoruz. Bu durum her iki terim için de anlam kaymasına sebep olmaktadır. Genel olarak ahlak, iyi ve kötü insan davranışlarına ilişkin toplumsal uzlaşmalar anlamına gelirken, etik, ahlak üzerinde daha açık, yapılandırılmamış ve eleştirel düşünme etkinliği anlamına gelmektedir. Kısaca etik doğru ve yanlışın teorisiyken, ahlak onun pratiğidir. Etik, belli durumlarda, çok zaman çatışan değerlerle ilgilidir. Ahlak ise; toplum tarafından o belirli durumda hangi değerin önceleneceğini belirleyen uzlaşmaya dayanarak, bu değerin hangi eylemlerle dile getirileceğinin ve yaşama geçirileceğinin çerçevesini çizer (Oğuz, t.y). Etik, insanların töresel ya da ahlaksal ilişkilerini, davranış biçimlerini ve görüşlerini araştıran bir felsefe dalıdır. Felsefenin temel ve en eski disiplinlerinden biri olan etiğin tanımından hareketle etik ve bazen etikle eş anlamlı olarak kullanılan ahlak arasındaki ilişkinin belirlenmesi gerekmektedir. Ahlak, bir toplumsal bilinç, davranış ve ideolojik ilişki biçimi; bir toplumsal oluşuma, sınıfa, kesime özgü, tarihsel ve somut olarak belirlenmiş, bunların belli bir topluluğa, sınıfa, devlete ya da tümüyle topluma olan tutumunu kurallandıran törel görüşler, değerler, normlar, ilkeler, ilişkiler ve davranış biçimlerinin bütünüdür. Ahlak, toplumdan topluma değişebileceği gibi, aynı toplum içinde farklı grupların 101 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ benimsediği ahlak kuralları arasında da farklılıklar olabilmektedir. Bir toplum içinde farklı ulusal, dinsel, etnik, cinsel kimlikler olması farklı ahlak anlayışını gündeme getirmektedir. Ahlak insanlar arası ilişkilerde uyulması gereken manevi ilke ve kuralları içerir. Ahlakın etkisi, yaptırımı, zorlayıcı gücü insanın vicdanıdır. Đnsan duygusunu, düşüncesini, davranışını, tutumunu, eylemini, “vicdanının sesine” kulak vererek, doğru-yanlış, iyi-kötü, olumlu-olumsuz olarak değerlendirir. Bu şekilde kişi kendisi ve başkaları arasındaki ilişkilerde denge, düzen, denetim ve uyum sağlar. Etiğin ilgi alanı, ahlaki tutumların ardında yatan yargıları ele alarak, insanın bütün davranış ve eylemlerinin temelinin araştırılmasıdır. Ahlak, etiğin araştırma konusudur. Etik, ahlakın kuramsal yanıyla ilgilenir. Normlar ortaya koymak ya da konulan normları değerlendirmek ve analiz etmek ahlak felsefesinin işidir. Etik, insanın bireysel ve toplumsal ilişkilerini nasıl yönlendirmesi gerektiğini, iyi ve kötü söz veya davranışı belirleyecek ölçütlerin neler olabileceğini inceleyen bilim dalıdır. Đnsanlar yaşamak için birbirlerine gereksinim duyarlar. Ama toplumsal yaşam içinde herkesin üzerinde anlaştığı, gittikçe genişleyen ortak bir değerler sistemine gereksinim vardır. Toplumsal yaşama temel oluşturan bu etik değerler, toplumda çekişen ve çatışan tarafların hiçbir ortak yanı kalmadığında bile ortak tutamak durumundadırlar. Kimse onlara açıktan karşı çıkamaz. Örneğin dürüstlüğü değil de yalancılığı ya da sahtekârlığı kimse öneremez. Sadakat yerine ihaneti, adalet yerine haksızlığı kimse değerli gösteremez. Ama elbette gerçek adaletin, sadakatin, dürüstlüğün ne olduğu sürekli bir tartışma konusudur. Đnsanlar, en uygunsuz davranışlarını bile ahlaki sınırlar içinde göstermeye çalışırlar. Öte yandan, ahlakı içtenlikle savunanlar da, onu, bir tarafın silahı ya da özelliği olarak göstermekten kaçınmalıdırlar. Çünkü ahlak, bir insan topluluğunun asgari düzeydeki ortak paydasını oluşturur. Bu nedenle, her zaman ortaklaşa sahiplenmesi gerekir. Ahlak, herkesin onayını almış, uzlaşılmış bir çerçevedir. Ahlak, insanlar arasındaki ilişkileri en temel çerçevede düzenleyen değerler ve kurallar bütünüdür. Bu kurallar çerçevesinde iyi ya da kötü diyerek değerlendirme yaparız, yargılarda bulunuruz. Gündelik yaşamda her an ahlaka vurgu yapılır. Đçeriği tarih boyunca ne kadar değişse de, ahlak hep talep edilir ve başlangıç noktası olarak alınır. Zaman zaman kimi ahlaki ilkelerin eskidiği görülse de, bu durum, ahlaka bir gün gereksinim kalmayacağı anlamına gelmez. Ahlak kuralları, insanların önünde yazılı belgeler olarak durmazlar. Toplumdan topluma, dönemden döneme kendiliğinden biçim değiştirirler. (Kubilay, 2003). Etik ve ahlak kavramlarının tanımlanmasından sonra önemli diğer kavramlar ise meslek etiği ve örgütsel etiktir. Meslek etiği, meslek grubunu oluşturan bireylerin kendi aralarında ve toplum ile olan ilişkilerini düzenler. Mesleki etik, belirli bir meslek grubunun, mesleğe ilişkin olarak oluşturup, koruduğu, meslek üyelerine emreden, onları belli bir şekilde davranmaya zorlayan, kişisel eğilimlerini sınırlayan; yetersiz ve ilkesiz üyeleri meslekten dışlayan, meslek içi rekabeti düzenleyen ve hizmet ideallerini korumayı amaçlayan mesleki ilkeler bütünüdür. Örgütsel etik ise, örgütün içinden ve dışından kaynaklanan sorunların çözümünde belirli kurallar getirerek örgüt içi davranış kültürünü tanımlar. Meslek ve örgüt etiğinin iskeleti etik kodlardan oluşur. Etik kodlar mevcut mesleki değerlere uyum sağlaması konusunda üyelerini teşvik eder. Söz konusu mesleki bu kodlar etik değerlerle etkin işbirliği içinde olduklarında son derece yararlıdır. 102 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Günümüzde etiğe olan ilgi artışı daha çok bazı mesleklerde karşılaşılan etik sorunların artmasının ya da artan sorunların farkına varılmasının bir sonucudur. 20. yüzyılın son çeyreğinde “etik” sözcüğü daha çok duyulmaya başlanmıştır. Başta “tıp etiği” olmak üzere, çevre sorunlarının insana ya da insanlığın geleceğine olası etkilerini konu edinen “çevre etiği”, en geniş anlamıyla iş ya da ticaret yaşamında ortaya çıkan etik sorunları ele alan “işletme etiği” ve “iş etiği”, siyaset ve kamu yönetimi alanında karşılaşılan etik sorunları ele alan “siyaset etiği” ya da “yönetim etiği” günümüzde kendilerinden en fazla söz edilen meslek etikleri olmaktadır (Pehlivan, 2002). Mesleki etik, mesleki faaliyetin sürdürülmesi aşamasında ahlaki ve mesleki ilkelere göre hareket etme disiplini olarak kabul edilebilir. Herhangi bir mesleğin ifasında meslek elemanları mesleki etiğe ne kadar bağlı kalırlarsa o meslek toplum önünde o kadar saygı ve güven kazanır. Her mesleğin kamusal açıdan gereksinimi vardır. Bu gereksinim etik ilkelere uyumla kurumlaşır. Mesleki kararların etik, sosyal, teknolojik, ekonomik ve politik yönleri olabilir. Böyle bir yelpazenin gücünü ve konumunu belirleyen temel öğe etik yönüdür. Etik özelliği bulunmayan eylemler, dengeleri bozacağı gibi yapılan işe güveni ve saygıyı da azaltmaktadır. Bu nedenle alınan kararların değerlendirilmesini yapacak olanların ahlaki standartlara olan ilgisi diğer ilkelere olan ilgisinden daha fazladır. Kişilerin davranışları işe bakış açıları işin yapımında gösterdikleri başarıların altında etik kurallara bağlılık ön plana çıkmaktadır. Çünkü her başarının arkasında yatan çalışanların bireysel başarılarıdır. Bireysel başarının temelinde de çalışkanlık kadar etik ilkelere bağlılık yatmaktadır. Đş yaşamında meslek elemanının kendisine tevdi edilen bir işi bütün özellikleri ile kavraması mesleki açıdan değerlendirerek kendisinden beklenen hizmeti mesleğinin özelliklerine uygun olarak vermesi meslek etiğinin gereklerindendir. Meslek elemanları meslek gruplarının tanınmasında ve işlevinde güven duyulmasına bireysel olarak sorumluluk taşımaktadır. Meslek elamanının bireysel davranışı tüm meslek elemanlarını ilgilendirir. Meslek elemanının mesleki ilkesi kendi alanında kendisinden hizmet bekleyenlere varsa yasaların elverdiği ölçüde; yoksa oluşmuş ilkelere göre faydalı olacak şekilde hizmet sunması şeklinde tanımlanabilir. Meslek elemanı açık sözlü, doğru, çıkarlar doğrultusunda hareket etmeyen, işinin her aşamasında mesleki başarıyı düşünen kişidir. Meslek elemanı mesleki faaliyeti nedeniyle edindiği bilgileri başkalarına zarar verecek şekilde kullanmamalıdır. Meslek elemanı işini yaparken kendi mesleğinin önemini ve ciddiyetini karşı tarafa kabul ettirebilecek bir davranış sergilemelidir. Meslek elemanı kendi alanında faaliyet gösteren meslektaşlarını kötüleyemez. Eğer kendi alanında faaliyet gösterenin bir hatasını görmüş veya kendisine veyahut da bir başka meslektaşına zarar veren bir davranışını görmüş ise bu takdirde konuyu meslek örgütüne aktarmayı tercih edecek, bireysel tavır koymalardan kaçınacaktır (Seviğ, 2005). 2. Tıbbi Etik Tıp etiği, tıbbın hümaniter bilimler yönünü temsil eden ve tıbbi ikilemlere vicdani, felsefi, sosyolojik yaklaşımlar getirmeye çalışan, genel etik ve ahlak prensiplerinden ayrı tutulması mümkün olmayan, multidisipliner bir çalışma alanıdır. Tıp teknolojisinde ve bilgisinde son yarım asırdır gerçekleşen hızlı gelişme ve karmaşıklık düzeyi sağlık ekibini sağlık alanında uzmanlaşmış teknik insan gücüne giderek daha bağımlı hale getirmiştir (Oğuz, t.y). 103 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tıp etiği, tıp uygulaması sırasında sağlık çalışanı-hasta, sağlık çalışanı-sağlık çalışanı, sağlık çalışanı-kurum, hasta-sağlık politikası, denek-araştırmacı ilişkilerinde belirlenen değer sorunlarıyla ilgilenmektedir. Tıp etiği konusu içerisine giren bazı konular geçmişte dünyada ve Türkiye’de “tıbbi deontoloji” ya da “tıp meslekleri deontolojisi” başlıkları altında incelendiğinden ve günümüzde de bazen tıp etiği ile eş anlamlı olarak kullanıldığından tıbbi deontoloji konusuna kısaca değinmekte yarar vardır. Deontoloji (ödevbilgisi); herhangi bir uğraş dalında bulunan kimselerin birbirleriyle ve başkalarıyla olan işlerinde tutmaları gereken yolları ve yerine getirmek zorunda bulundukları ödevleri konu alan bilim dalı olarak tanımlanmaktadır. 1960 yılında Sağlık Bakanlığı’nca “tıbbi deontoloji nizamnamesi” adı altında yürürlüğe konulan mevzuatın içeriğini de büyük ölçüde tıp etiği ile ilgili hususlar oluşturmaktadır. Zaten bu nedenle Türk Tabipleri Birliği bu belgenin yerine 1998’de “Hekimlik Meslek Etiği Kuralları”nı yürürlüğe koymuştur. Genel olarak tıp alanında benimsenen temel etik ilkeler; yararlılık, zarar vermeme, adalet ve özerklik ilkeleri altında toplanmıştır. Ancak evrensel özellik taşıyan bu 4 temel ilke yanında değişik ifadeler ve tanımlamalar ile ortaya konulan bazı ilkeler ise şöyle sıralanabilir: • • • • • • • • • • Dürüstlük ilkesi Yaşama saygı ilkesi Yasallık ilkesi Yansızlık ilkesi Sır saklama ilkesi Mesleğini ticari amaçlara alet etmeme ilkesi Meslektaşlara saygı ilkesi Mesleki dayanışma ilkesi Yayın etiği ilkelerine saygı ilkesi Aydınlatılmış onam ilkesi vb. Tıp alanında karşılaşılan ve tıbbi etik başlığı altında sıkça tartışılan konulardan bazıları ise; • • • • • • • • • • • • • • Ötenazi Malpraktis Küretaj Sakat olduğu anlaşılan fetusun yaşamına son vermek Yapay döllenme Genetik çalışmalar Doğmamış çocukta cinsiyet seçimleri Tıpta hukuk-etik çekişmesi Beyin ölümü ve organ transplantasyonları Doğum kontrol yöntemleri Tıbbi araştırmalar Hasta hakları Sağlık personeli-hasta iletişimi Estetik müdahaleler gibi sorunlardır. Etik ihlallerde sağlık çalışanları için resmi düzenlemeler de getirilmektedir. Başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanlarının verdikleri hizmete ilişkin yasalar önünde bazı sorumlulukları bulunmaktadır. Örneğin hekimlik mesleği ile ilgili temel Sağlık Mevzuatı içinde “1219 Sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatının Đcrasına Dair Kanun”, “1593 Sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu”, “6023 Sayılı Türk Tabipleri Birliği 104 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Kanunu”, “Tıbbi Deontoloji Tüzüğü”, “Hasta Hakları Yönetmeliği” yer almaktadır. Yine yeni Türk Ceza Kanununda (TCK) hekimler için öngörülen bazı suç ve bu suçlar için belirlenen cezalardan birkaç örnek aşağıda verilmektedir. Madde 136-Kişisel verileri (Sağlık verileri) hukuka aykırı olarak verme (1-4 yıl hapis) Yeni T.C.K. 280.maddesi; sağlık mesleği mensuplarının suçu bildirmemesi; Görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşmasına rağmen, durumu yetkili makamlara bildirmeyen veya bu hususta gecikme gösteren sağlık mesleği mensubu, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Sağlık mesleği mensubu; tabip, diş tabibi, ebe, hemşire ve sağlık hizmeti veren diğer kişilerdir. Yine hekimler için, kamuda ya da serbest çalışmasına bakılmaksızın Hekimlik Meslek Kurallarına aykırı davranışı halinde Meslek Odası olan Tabip Odası tarafından hakkında soruşturma açılarak kusurlu bulunduğunda; uyarı, para cezası ya da meslekten alıkoyma cezaları ile cezalandırılabilir. 3. Meslek Olarak Tıbbi Sekreterlik Sağlık sektörü başta doktorlar olmak üzere eğitimli, ya da eğitimsiz pek çok sağlık çalışanının hizmet verdiği, ekip çalışmasının esas olduğu bir alandır. Tıp sekreterleri de sağlık sektörü içinde hizmet veren ekibin önemli bir üyesidir. Ülkemizde Sağlık Meslek Liselerinin “Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik” bölümünden mezun “Tıbbi Teknisyenler” ve üniversitelerin Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokullarının 2 yıllık “Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik” Programlarından mezun “Tıbbi Teknikerler” Tıp Sekreteri ya da Tıbbi Sekreter olarak sağlık sektöründe görev yapmaktadır. Gerek bir meslek mensubu gerekse sağlık çalışanı olarak tıbbi sekreterlerin de yukarıda anlatıldığı üzere mesleki etik kurallara sahip olması gerekmektedir. Bu konuda bilinen mesleki etik kurallar yoktur. Ancak özellikle tıbbi etik temelinde mesleğe ilişkin etik kodlar oluşturulabilmektedir. Bu bildiri metninde etik kodlar ödev ve erdem etiği başlığı altında incelenmekte ve tıbbi sekreterlik mesleği için etik kodlar tartışılmaktadır. Öyleyse işe mesleğin tanımı ile başlamak gerekmektedir. Nedir Tıbbi sekreterlik? Tıbbi dokümantasyon ve arşiv konusunda özel eğitim almış, kendisine yasa ve yönetmeliklerle yüklenilen görevleri yapmakla sorumlu kişilere Tıbbi Kayıt Personeli veya Tıbbi Sekreter diyoruz (Balcı, 2001). Mevzuata göre; lise ve dengi okul mezunu daktilo bilir bir personel olup, hasta müşahede kayıtlarını, tıbbi raporları ve tıbbi, mesleki mektupları doktorların söyledikleri şekilde ve usulüne uygun daktilo eder (YTKĐY). Tıbbi sekreterler gerek yataklı tedavi kurumlarında gerekse birinci basamak sağlık hizmetlerinde sağlık ekibine yardımcı önemli bir meslek grubudur (Şenel Tekin, 2008). Bir hizmet sonucunda oluşmuş belgeleri derleyip, saklayan, onları birbirinden ayırarak özelliklerini saptamak suretiyle yeniden kullanıma sunan ve bu konularda özel eğitim almış, iyi yetişmiş tıbbi sekretere her zaman, her yerde ihtiyaç vardır (Balcı, 2001). Ülkemizde meslek standartları ve belgelendirmeye ilişkin en geniş kapsamlı girişim olan “Đstihdam ve Eğitim Projesi” dir. Bu proje kapsamında Meslek Standartları Komisyonu tarafından Tıbbi Sekreterlik meslek dalında çalışan bir kişinin yapması gereken görev ve işlemler ile sahip olması gereken genel bilgi ve beceriler belirlenmiştir. Buna göre, tıbbi sekreter, kendi başına ve belirli bir süre içerisinde, has- 105 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ taların muayeneye hazırlık, kabul ve dosya işlemlerini yapma ile tıbbi, idari ve istatistikî dokümanları hazırlama bilgi ve becerisine sahip nitelikli kişidir (www.iskur.gov.tr). Günümüzde tıbbi kayıtları tutacak, arşivleyecek ve son kullanıcının hizmetine sunacak kişilerde, özel beceri ve yetenekleri geliştiren eğitim almış olma şartı aranmaktadır. Bu eğitimi almamış kişilerce tutulan kayıtlar, Dünya Sağlık Örgütünce güvenilirliği olmadığı için geçerli sayılmamaktadır (Balcı, 2001). Tıbbi sekreterler poliklinikler dışında sağlık kuruluşlarının servis sekreterlikleri, arşiv, istatistik, hasta kabul, taburcu, acil servis, sağlık ocakları, acil sağlık hizmetleri, laboratuvar, ameliyathane, diş üniteleri gibi birimlerde de çalışabilmektedir (Şenel Tekin, 2008). Tam ve düzenli hasta dosyası, iyi bir hasta bakımının yazılı ifadesidir. Eksik ve düzensiz bir hasta dosyası ise, hiç şüphesiz başarılı bir sonuca ulaşmayı engeller. Hasta dosyası ilk defa polikliniklerde tıbbi sekreterler tarafından açılır ve hastanın özellikle kimlik bilgilerine ilişkin bilgiler bu görevlilerce doldurulur. Hasta dosyalarının niceliksel analizleri de tıbbi sekreterler tarafından yapılmaktadır (Artukoğlu vd., 2002). Tıbbi sekreterlerin sağlık ocaklarında da önemli görevleri vardır. Hekim, sağlık memuru, halk sağlığı hemşiresi, köy ebeleri ve şoförlerin verdikleri istatistik bilgileri inceleyip gerekli çizelgeleri düzenlerler. Ayrıca araç- gereç, ilaç ve para hesaplarını da tıbbi sekreterler tutar (Eren, 1984). Yataklı tedavi kuruluşlarında tıbbi sekreterler poliklinik, klinik, acil servis, ameliyathane, laboratuvar, idari bürolar, hastane müdürlüğü, ana bilim dalı, hasta kabul, arşiv, istatistik birimi sekreteri olarak görev yapabilmektedir. Tıbbi sekreterler yataksız tedavi kurumlarında ise, sağlık grup başkanlığı, sağlık ocağı, dispanser, Ana Çocuk Sağlığı Merkezi sekreteri olarak çalışabilmektedir (Tengilimoğlu ve Çıtak, 2003). 4. Etik Kodlar Etik kodlar, bir grup ya da topluluğun ortak değerlerini gösterir. Benimsenen ortak değerler grubunun ilgi alanlarına yönelik olarak üyelerine yetki verir ya da davranışlarını onaylar. Günümüzde gerek çeşitli etkinlik gruplarında (bilim gibi) ya da uğraş gruplarında (tıp gibi) etik kodlar yaygın biçimde kullanılmaktadır. Kodların kurallar, ilkeler ve standartlardan oluştuklarını söyleyebilsek de çok zaman kapsamlarında ilgili kişilerin nasıl karakterde olmaları gerektiğine ilişkin tespitler de bulunur. Bu şekilde kodlarda sıkça karşılaşılan unsurlardan biri, sorumlu kişinin erdem sahibi olması şeklindedir. Örneğin bazı etik kodlar doğruluk, dürüstlük, güvenilirlik, adil olma gibi karakter özelliklerine atıfta bulunur. Etik kodların varlığı için gösterilebilecek en iyi örnek alanlardan biri tıp uğraşıdır. Bu alanda Hipokrat Andı bilinen en eski etik kodlardan biridir. Günümüzde bazı tıp uygulamalarına yönelik etik kodların kullanımı da her geçen gün yaygınlaşmaktadır. Organ aktarımları, genetik çalışmalar, yapay döllenme, yaşam destekleme sistemleri gibi konularda kod niteliğinde metinler bulunmaktadır. Yine bunların yanında hasta hakları, tıp eğitimi ve sağlık bakım-hizmetlerinde uyulması gereken ilke ve kurallar da benzer yazılı metinler şekline getirilmektedir. Etik kod niteliği taşıyan Dünya Tabipler Birliği’nin çeşitli tıp ve sağlık konularındaki bildirgeleri bu konuda iyi bilinen uluslar arası örneklerdendir. Ülkemizdeki Deontoloji Tüzüğü ya da 106 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Türk Tabipler Birliği’nin Hekimlik Meslek Etiği Kuralları da örnek olarak gösterilebilecek etik kodlardan biridir (Aydın, t.y)). Ödev, yerine getirilmesi vicdani yükümlülük olan görevdir. Kişinin belirli bir görevi yerine getirmesinin, bir davranışta bulunmasının ya da bulunmamasının o kişi için zorunlu olduğunu gösterir (Oğuz, t.y). Eski Yunanca’dan gelen Deontoloji (Deontologia) terimi ödev etiğinin karşılığıdır. “Deonto” görev, yükümlülük gibi anlamlara gelirken “logia” bilgi, bilim gibi anlamlara gelmektedir. Böylelikle deontolojiyi, yükümlülükler bilgisi şeklinde Türkçe’ye çevirebiliriz. Yani, deontoloji, kişilerin üzerlerine düşen ödev ve yükümlülüklerinin neler olduklarının bilmeleri anlamındadır. Erdem etiği ise ilgili kişilerin nitelikleri ve karakterleri üzerine odaklanır. Erdemlilik, ahlaki davranışta bulunabilmeyle, doğru ve övülmeye değer olanı yapabilme mizacı ve alışkanlığının kazanılması durumudur. Erdemli olmak, kendimizde geliştirdiğimiz alışkanlık ve yetenekleri içermektedir. Keza erdemlilik, aynı zamanda etik kural ve standartlara uygun davranmamıza yönlendiren özelliklerdir. Bu açıdan erdemler etiğinde karakter, birinin bağımsız irade ve istencinden çok, toplumsal ve geleneksel bir fonksiyondur. Erdem etiğinde yerleşik kural ve standartlara uyumu ya da davranışlarının sonucundan çok, kişinin karakter özelliği, huyu, motivasyonu, niyeti daha önemlidir. Bununla beraber kurallar ve sonuçlar kişinin eylemindeki erdemlilik ve karakter değerlendirmesinde önemli faktörler olabilir. 5. Tıbbi Sekreterlik Etik Kodları Bu bilgiler ışığında Tıbbi Sekreterlik mesleği için önerilebilecek1 ödev ve erdem etiklerinden oluşan etik kodlar aşağıda sıralanmıştır. 5.1. Ödev Etiği Tıbbi Sekreterlik mesleği için oluşturulan başlıca ödev etiği maddeleri aşağıda sıralanmaktadır: • Đyi bir bilgisayar kullanıcısı olmak • Đyi bir ofis cihazları kullanıcısı olmak • Formları tanımak ve doğru, zamanında, eksiksiz doldurulmasını ve ilgili yerlere iletilip saklanmasını sağlamak • yabilmek Arşiv ve arşivleme hakkında bilgi sahibi olmak ve bu bilgiyi uygula- • Randevu sistemini doğru şekilde uygulamak • Tıbbi terminolojiye hâkim olmak • Dosyalama sistemini iyi bilmek ve uygulayabilmek 1 Yukarıda sıralanan etik kodların oluşturulması sırasında Ankara Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Meslek Etiği Dersi kapsamında yapılan sınıf içi uygulamalar sonucunda ortaya çıkan, ve 2004-2005, 2005-2006, 20072008 dönemi Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik programı öğrencileri tarafından önerilen “tıbbi sekreterlik mesleki etik kodlar” çalışmasından yararlanılmıştır. 107 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ • Đşine ve mesleğine saygı duymak ve sahiplenmek • Gelen-giden evrakların kurallara uygun şekilde kayıt etmek ve gereğinde tekrar kullanılmaya hazır halde saklamak • • sını sağlamak • Rapor yazımında kurallara uygun davranmak Bilgisayar kayıtlarının doğru, zamanında ve güvenli şekilde tutulmaTelefon görüşmelerinde uygun bir üslup kullanmak • Tıbbi kayıtları doğru, eksiksiz, zamanında kaydetmek, saklamak ve gereğinde tekrar kullanılmak üzere ilgili yerlere ulaştırmak • • gulamak Yazım yanlışı yapmamak ICD kodlarını ve kodlama yöntemlerini bilmek ve doğru şekilde uy- • Kılık kıyafet ve dış görünüşe dikkat etmek • Sorumluluklarını ve görevlerini zamanında yerine getirmek • Yazışmaları doğru ve zamanında yapmak • Hasta ve hasta yakınlarını sorumluluğu dâhilinde bilgilendirmek • Hasta giriş ve çıkışlarını kontrol etmek • Đletişimin aksamasına ve karışıklıklara neden olmamak • Đletişimi kolaylaştırmak (hasta-sağlık personeli ve diğer…) • yapmak Ameliyat günlerini kontrol etmek ve gerekli işlemleri zamanında • Đstatistikleri hazırlarken doğru, eksiksiz, zamanında ve tekniğine uygun davranmak • Hasta ve hasta yakınlarının mahremiyetine saygı göstermek (özel hayat, sağlık kayıtları, fiziksel mahremiyet-vücut bütünlüğü, hastalık bilgileri, ödeme bilgileri vb…) • Đşe geliş gidiş saatlerine uymak • ranmak Mesleki sınırlarını ve sorumluluklarını bilmek ve buna uygun dav- • Kişisel gelişmeye, eğitime ve yenilikleri öğrenmeye açık ve istekli olmak 5.2. Tıbbi Sekreterlik Mesleği Đçin Erdem Etiği Tıbbi Sekreterlik mesleği için oluşturulan başlıca erdem etiği maddeleri aşağıda sıralanmaktadır: 108 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ • Sır saklamak • Yardımsever olmak • Dedikodu yapmamak • Yalan söylememek • Adil ve eşit davranmak • Hoşgörülü olmak • Nazik olmak • Alçak gönüllü olmak • Empati kurabilmek • Güler yüzlü olmak • Ekip çalışmasına uyum gösterebilmek • Hırsızlık yapmamak • Kuruma ait cihaz ve malzemeyi korumak boş kullanmamak • Kurum mallarına zarar vermemek • Sabırlı olmak • Saygı ve sevgi göstermesini bilmek • Gerektiğinde özür dilemesini ve affetmesini bilmek • Özverili olmak • Yetişmesinde emeği geçenlere ömür boyu minnet ve saygı duymak • mamak Đnsanlar arasında ayrım (din, dil, kültür, siyasi görüş, ırk gibi) yap- • Dürüst olmak • Sorumluluk sahibi olmak • Gerektiğinde inisiyatif kullanabilmek • Çalışma ortamına uygun davranışlar göstermek • Çalışılan kuruma ve tıbbi sekreterlik mesleğine sadakat göstermek • Tıbbi sekreterlik mesleğinin ilerlemesi ve profesyonelleşmesi için gereken her şeyi yapmada gönüllü olmak 109 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 6. Sonuç Sağlık sektörü içinde hizmet veren ekibin önemli bir üyesi olan Tıbbi sekreterlik mesleğinin gerek bir meslek gerekse sağlık çalışanı olmasından dolayı yukarıda anlatıldığı üzere mesleki etik kurallara sahip olması gerekmektedir. Bu konuda bilinen mesleki etik kurallar yoktur. Bu sorundan yola çıkılarak, bildiride özellikle tıbbi etik temelinde mesleğe ilişkin etik kodlar oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu bildiri metninde etik kodlar ödev ve erdem etiği başlığı altında maddeler haline getirilip, tıbbi sekreterlik mesleği için etik kodlar oluşturulmuştur. Şüphesiz bu çalışma standart bir mesleki etik kod oluşturmayı hedeflememiştir. Ancak çalışmanın bu konuda çalışmak isteyen meslek mensuplarına ya da mesleki örgütlere bir fikir vermesi açısından yararlı olacağı düşünülmektedir. Kaynakça ARTUKOĞLU, M., Adil, KAPLAN, Aslan, YILMAZ, Ali (2002), Tıbbi Dokümantasyon, Türk Sağlık Eğitim Vakfı Yayını, Ankara. AYDIN, Erdem, Tıp Etiğinin Temel Kavramları, Deontoloji, Tıp Etiği ve Tarihi AD, Ders Notları, Erişim Adresi: http://www.medinfo.hacettepe.edu.tr/ders/TR/D2/9/3370.doc Erişim Tarihi: 23.Ocak 2005 BALCI, Ali E., (2001), Tıbbi Dokümantasyon ve Tıbbi Arşivler, Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Đzmir. EREN, Nevzat (1984), Đl, Đlçe ve Köylerde Sağlık Yönetimi ve Mevzuatı, Beta Basım Yayım Dağıtım, Đstanbul, 1984. Hasta Hakları Yönetmeliği (1998) Resmi Gazete 1 Agustos 1998 - Sayı : 23420 Đnsan Hakları Evrensel Bildirgesi KUBĐLAY, Serdar (2003), “Etik…Daima!” TMH - Türkiye Mühendislik Haberleri Sayı 426 – 4. MOCAN, M. Reşat (2002), “Etik ve Meslek Etikleri”,YDK Dergisi, Ocak, 1-1. OĞUZ, Yasemin N, Dikimevi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Kişiler Arası Đlişkiler ve Etik Ders Notları. PEHLĐVAN, A Đnayet. (2002), Yönetsel Mesleki Örgütsel Etik, Pegem Yayıncılık, Ankara. SEVĐĞ, Veysi (2001), “Meslek Etiği”, Mali Çözüm Dergisi, Sayı 57, Ekim-KasımAralık, Đnternet Adresi; http://archive.ismmmo.org.tr/docs/malicozum/57MaliCozum/05%2057VeysiSevig.doc, Erişim tarihi: 4. Nisan.2008 ŞENEL TEKĐN, Perihan (2008), “Hemşire Tıbbi Sekreter midir?”, Dikimevi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Dergisi, Sayı:7 No:2 Haziran. TENGĐLĐMOĞLU, Dilaver, ÇITAK, Nilgün (2003), Yönetici ve Tıp Sekreterliği, Seçkin Yayıncılık, Ankara. www.iskur.gov.tr/mydocu/standart/229.html / Erişim tarihi: 5.01.2004 YTKĐY (1983), Sağlık Mevzuatı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2003. 110 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ BÜRO YÖNETĐMĐ SEKRETERLĐK PROGRAMI ÖĞRENCĐLERĐNĐN MESLEK ETĐĞĐNE YÖNELĐK DUYARLILIKLARI DUMLUPINAR ÜNĐVERSĐTESĐ ÖRNEĞĐ Mesut ÖNCEL Dumlupınar Üniversitesi K.M.Y.O [email protected] Hülya ÇINAR Dumlupınar Üniversitesi K.M.Y.O [email protected] ÖZET Bu araştırmada, Büro yönetimi ve sekreterlik programında hali hazırda öğrenimleri devam eden ve yakın zamanda iktisadi hayata katılacak öğrencilerin meslek etiği kavramı üzerine duyarlılıkları ve etik yönetimi konusunda bilinçlendirilmelerinin önemi üzerinde durulmuştur. Bu amaçla konunun kuramsal çevresini belirlemeye yönelik olarak literatür taramasının ardından elde edilen veriler ışığında meslek etiği konusunda öğrencilerin yaklaşımları üzerine bir saha çalışması ile anket uygulanmıştır. Çalışmanın ana kütlesi Türkiye’de Büro Yönetimi ve Sekreterlik Programlarında öğrenimlerini devam eden öğrencilerdir. Zaman ve maliyet kısıtları nedeniyle, ana kütleyi temsil edebilecek yeter öğrenci sayısına sahip üniversite olarak Dumlupınar Üniversitesi örneklem olarak seçilmiştir. Ayrıca meslek etiği dersinin ders programları içerisinde yer alması da, seçilmesinde etken olmuştur. Söz konusu uygulama Dumlupınar Üniversitesinde bulunan üç yüksekokulda gerçekleştirilerek SPSS paket programı ile sonuçlar değerlendirilmiştir. Sonuç olarak bu çalışma mesleğin kalite ve standardını geliştirme adına literatüre katkı sağlama çabasına dayanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Meslek Etiği, Etik Eğitimi, Sekreterlikte Etik, Büro Yönetimi 1. Giriş Geçmişten günümüze ekonomik hayatın gelişimini sadece maddi unsurların bileşimi ile açıklamak yetersiz kalmaktadır. Özellikle sanayileşme ile başlayan süreçten günümüze, çok yönlü karmaşık ilişkilerin ortaya çıkardığı ilişki ve kurallar önem kazanmıştır. Bütün olay ve olgularda olduğu gibi ekonomik olay ve olguların arkasında da ahlaki değerlerle varlık bulan iktisadi ve sosyal yaşam bulunmaktadır. Birey, bireyi etkileyen toplum, toplumu etkileyen örgütler kendine özgü değerler kümesini oluşturmaktadır. Etik ise, bu değerler kümesi içerisinde oluşan normları, kuralları doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlaksal açıdan araştıran, doğru eylemde bulunması için bir insanın davranışlarına yön veren diğer yandan bu davranışları sınırlayan kuralların neler olması gerektiğini sorgulayan bir felsefi disiplindir. Meslek etiği de belirli bir mesleğe yönelik davranışları düzenlemeyi, kişisel eğilimleri sınırlamayı, mesleki ilkelerini korumayı amaçlamaktadır. Bu çerçevede özellikle, yönetici sekreterliği ve büro elemanı adayları için konu büyük bir önem taşımaktadır. Söz konusu mesleğin icra edilmesinde meslek etiği konusunda gösterilecek duyarlılık, program mezunlarına yönelik itibarı artıracağı kanaatindeyiz. 111 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 2. Etik Kavramının Kuramsal Çerçevesi Etik sözcüğü, Yunanca “karakter” anlamına gelen “ethos” sözcüğünden türetilmiştir (Fromm,1995:XXVI). Etik kavramını tanımlamak kolay olmamakla birlikte çeşitli yazarlar tarafından pek çok tanımı yapılmıştır. Genel bir yaklaşım ile etik kavramı, yarar, iyi, kötü, doğru ve yanlış gibi kavramları inceleyen, bireysel ve grupsal davranış ilişkilerinde neyin iyi neyin kötü olduğunu belirleyen ahlaki ilkeler, değerler ve standartlar sistemi olarak tanımlanmaktadır. (Pelit ve Güçer, 2005:71 içinde Hacther, 2004:358). Đnsanların töresel ya da ahlaksal ilişkilerini, davranış biçimlerini ve görüşlerini araştıran bir felsefe dalıdır (Çalışlar, 1983:135). Etik, insanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlaksal açıdan araştıran bir felsefe disiplinidir (Aydın, 2002:6 içinde Đnal, 1996:43) Pieper, etiği bir pusulaya benzetmektedir. Nasıl ki, pusula gidilecek yeri tarif etmez ancak gidilecek yerin yönünü belirtir ise etik de kişiye belirli bir eylem ya da davranışı değil, doğru olduğu kabul edilen davranışı gösterir ve izlenmesini ister. Bireyi bu davranışa zorlamaz, ancak birey kendi özgür iradesiyle bu davranışı uygular (Pieper, 1999:98). Lamberton ve Minor’a göre “etik, geçmiş ve bugüne ilişkin doğru ve yanlış ölçülerinin anlatımı”(Aydın, 2002:3), Russell’a göre “etik, bir topluluğun ortak isteklerini bireylere benimsetme girişimi”dir. (Russell, 1999:159) Bütün bu tanımlardan sonra etik; iyi ve kötü davranışları ayırt edebilme anlayışını kazandıran ve bu anlayışı derli toplu olarak sunan bir disiplin olarak tanımlanabilir.(Bayraktaroğlu vd., 2005:377) Günümüzde etik, toplumsal ve bireysel her türlü tercihlerin, kararların, eylemlerin ve onları belirleyen ilkelerin, değerlerin bilgisi olarak karşımıza çıkmaktadır.(Bayraktaroğlu vd., 2005:378) Felsefeci C.Solomon, etik kavramının bugün, belli grup ya da toplumların tutum ve karakterini birbirinden ayıran özellikler üzerinde yoğunlaştığını belirtmektedir. Solomon’a göre etik, iki temel konu ile ilgilidir: - Đyi insan olmanın gerektirdiği özellikler, - Bireyin davranışlarını belirleyen ve sınırlayan kuralların neler olması gerektiğidir.(Shaw, 1991:5) Bireyler, sadece kişisel mutluluğunu değil, bir bütün olarak toplumu önemsemekle yükümlüdürler. Etik, insan olmanın bir yoludur. (Maddux ve Maddux, 1989:5) Ahlakla etik arasında genişlik-darlık, kuram ve uygulama açılarından bir farklılık vardır. Ahlak bir disiplin olarak etiğin günlük yaşam pratiğine yansıyan kurallar demetidir. Ahlak, toplumda var olan ve davranış, tutum ve inançları yönlendiren bir değerler sistemidir. Ahlak, neyin iyi,neyin kötü olduğu konusunda yol gösterici bir işleve sahiptir.(Özgener,2004:5) Ahlak günlük yaşam içinde bireylerin nasıl yaşamaları gerektiğini ince ayrıntılar içinde pratik açıdan düşünürken, etik daha soyut ve kuramsal bir bakış açısını gerektirir (Aydın, 2002:7 içinde Đnal, 1996, s.43). Yani, etik ile ahlakın özdeş olmamasının nedeni, etiğin ahlak felsefesi olması, ahlakın ise etiğin araştırma konusu olmasındandır.(Çalışlar, 1983, s.135) 112 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Birçok felsefecinin ahlak ve etik kavramlarını birbirinin yerine kullanmasına karşın, Solomon, ahlakın insanın değerleri ve davranışlarını içerdiğini; etiğin ise, bu alandaki akademik çalışmalarla ilişkili olduğunu belirtmektedir.(Shaw, 1991:5) 3. Büro Yönetimi ve Sekreterlik Programlarında Meslek Etiği Eğitimi Genel etik değerleri yanında, her mesleğin kendine has özel etik değerleri söz konusudur ve meslek mensuplarında söz konusu bir takım özel etik kurallar aranmaktadır.(Pelit ve Güçer, 2005:73 içinde Kırlıoğlu ve Akyel, 2003:60) Meslek etiği, belirli bir meslek grubunun, mesleğe ilişkin olarak oluşturup, koruduğu; meslek üyelerine emreden, onları belli bir şekilde davranmaya zorlayan; kişisel eğilimlerini sınırlayan; yetersiz ve ilkesiz üyeleri meslekten dışlayan; meslek içi rekabeti düzenleyen ve hizmet ideallerini korumayı amaçlayan mesleki ilkeler bütünüdür.(Aydın, 2002:4) Aynı zamanda uygulamalı etik olup, karar verme durumunda olan yöneticilerin ve çalışanların ahlaki sorumluluklarının ve yükümlülüklerinin incelenip netleştirilmesini içerir.(Tevrüz, 2007:3) Böylelikle meslek etiğinin, her meslek için ilke ve standartların geliştirilmesi yanında mesleğe giriş konusunda daha fazla seçicilik oluşturulması ve duyarlılığın gösterilmesi ile sonuçlanabileceği söylenebilir. Günümüz iş dünyasında Sekreterlik mesleğinde yaşanan sorunların başında, genel kabul görmüş mesleki ilke ve standartların henüz istenilen düzeye geliştirilememiş olması birçok uygulamacı ve akademisyen tarafından kabul edilmektedir. Diğer yandan sekreterlik mesleğin özünde güvene dayalı ilişkiler yatmaktadır. Sekreter kelimesinin Latince secretum kökünden gelmekte, secretum sözcüğü ise gizlilik ve sır anlamına gelmektedir. Dolayısıyla güvene layık,sır saklamasını bilen, dürüst kişiliği ile diğer görevlerden ayıran bir özellik olmaktadır.(Ayrıntısı için bakınız, Altınöz,2006:54) Bu çerçevede meslek etiği konusu sekterlikte daha hassas bir konu haline gelmektedir. Dolayısıyla Büro Yönetimi ve Sekreterlik Programlarında eğitim-öğretim faaliyetlerine devam eden öğrenciler için meslek etiği ve eğitimi önem kazanmaktadır. Bu noktada öğrencilerin meslek etiği ilke ve standartlarını yerine getirebilmeleri için geçmiş yaşantısından ahlaki değerlere sahip olması gerekmektedir. Ahlaki değerlerin kazanılması, başta aile olmak üzere, örgün eğitim boyunca ve kurumsal yapılar içerisinde devam eder.(Kılavuz, 2003:145) Kişilik ve etik değerlerin bilinci çocuklukta oluşmaya başlar.(Bridge, 2004:XĐĐ). Ahlaki davranışın yapılması gibi değerlendirilmesi de zihin gelişmesiyle sıkı sıkıya ilgilidir. Đnsan ahlaki davranışı dünyaya geldikten sonra öğrendiğine göre, öğrendiği şeylerin yaş ve hayat tecrübesi ile değişmesi ve gelişmesi beklenir.(Güngör, 2000:29) Etik değerlerin özellikle okullarda öğretilmesi sağlıklı bir toplum oluşturmak açısından son derece gerekli bütünsel bir eğitim çalışmasıdır (Bridge, 2004:XĐĐ). Ancak tek başına yeterli değildir. Öğrencilerin okula başlamadan önce kazandıkları tecrübe, yaşamları boyunca uygulayabilecekleri kendilerine yardım edecek olan değer sistemlerinin güçlü belirleyicileridir.(Farnsworth ve Kleiner, 2003:139) Ancak, ailelerinden, eğitim sisteminden ve diğer sosyal çevre etmenlerinden güçlü ve tutarlı etik değerler kazanamayan bireyler, işyerlerinde de kişisel çıkarlarını maksimize etmeye çalışmakta ve zaman zaman etik dışı davranışlarda bulunabilmektedirler (Erdoğan, 2008: 349) Bu sayede etik ve işletme etiği, öğrencilerin iş dünyasına hazırlanmasını tamamlayan bir parça olarak önemlidir. (Ural, 2003:209) 113 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Etiğin bir eğitim faaliyeti olarak yürütülmesinin gerekliliği, son yıllarda dejenere olan insani ilişki ve değerlerin korunması, ikinci sebebi ise ahlaki konuda yetersizlikten dolayı gerçekte yanlış olan bir davranışı bireyin doğru kabul etmesini engelleyerek, toplum ve örgüt tarafından kabul edilen doğruları ve yanlışları benimsemek için bilgi kazanımını sağlamaktır. (Farnsworth ve Kleiner, 2003:130) Etik eğitiminin amacı, bireyin içinde yaşadığı toplumun norm ve kurallarının ötesinde, akıl yürüterek ideal bir toplumun hangi tür ilkeler üstüne kurulabileceği sorunları ile ilgilenmektir. Ulaşılması istenen ilkeler bireylere içinde yaşadıkları toplum, bağlı oldukları inanç sistemi ve taşıdıkları özelliklere bakılmaksızın temel insan hakları ve insan onuruna yaraşır biçimde doğru ve adil davranmayı içerir. (Aydın, 2002:166 içinde Çileli, 1991:64) Şüphesiz, etik eğitiminin hedefi ne karakter yapısıdır ne de ahlaki olmayan iş davranışlarını yok etmek için belirli çözümler sağlamaktır. Etik eğitimin temel amacı işletmede etkili (makro ve mikro boyutta) ahlaki olmayan faaliyetleri önlemek için öğrencileri hazırlamaktır. Bunun yanında her geçen gün işletmelerin üstlenmeleri gereken sosyal sorumluluklar artarken, etik davranışları geliştirecek, uygulayacak olanların gerçekte yöneticiler olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nedenle işletme faaliyetlerinde çeşitli etik kuralları ve davranışları işletmelerde “insan” unsurunun oluşturacağı unutulmamalıdır.(Ural, 2003:V) Geçmişteki eğitim tecrübeleri ve ailelerin etkileri, gelecekte yöneticilerin etik davranışlara sahip olmalarında kritik bir etkiye sahip olmaktadır.(Farnsworth ve Kleiner, 2003:139) Đş etiği dersi, eleştirici ve mantıksal analizlere bağlı olarak mesleklerde ahlaki doğruluğu araştırmaya ayrılmıştır. Doğru, yanlış, iyi, kötü, hak, haksızlık, yükümlülük, sorumluluk, görev, namus, kötü alışkanlık ve ahlak teorilerinin açık bir şekilde izahı gibi ahlakı yöneten bazı temel düşüncelerin kavramsal açıklığı, etkili karar almayı sağlamaktadır.(Patra, 2005:165) Büro Yönetimi ve Sekreterlik Programlarında eğitim-öğretim faaliyetlerine devam eden öğrenciler için meslek etiği dersinin temel amacı, çağdaş işletmelerde gerekli olan farklı ahlaki konulara öğrencilerin duyarlı hale getirilmesini sağlamaktır. (Patra, 2005:165) Bu amaçla etik eğitimi dersi ile, öğrencilerin mesleki problemlerini tanıması, konuyla ilgili açık bir şekilde alternatif çözümlerin sunumu, benzer problemlerde en iyi çözümlerin geliştirilebilmesi (Snoeyenbos, 1992:11) ve teorik öğrenilen konuların uygulama olarak pekiştirilerek, vak’a analizleri yolu ile konuya yönelik ilgi ve duyarlılıkları artırılmaktadır. Dersin etkinliği, öğrencide davranış değişikliklerini açık bir şekilde araştırma ve ölçülerini belirten, ciddi ahlaki değerleri yayan ve kişisel ahlaki sorumlulukların bir yaşam için önemini ortaya koyan anlayış, beceri ve bakış açılarını geliştirmede öğrenciye yardımcı olmak üzere araştırma yapılarak geliştirilebilir.(Patra, 2003:131) Sonuç olarak etik eğitiminin, Büro Yönetimi ve Sekreterlik Programlarında, yaygınlaştırılması ile mesleki ilke ve standartların tesis edilmesinde önemli rol oynayacağı kanaatindeyiz. 114 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 4. Büro Yönetimi Sekreterlik Programı Öğrencilerinin Meslek Etiğine Yönelik Duyarlılıklarına Đlişkin Bir Saha Çalışması 4.1. Araştırmanın Amacı Bu araştırmada, Büro yönetimi ve sekreterlik programında hali hazırda öğrenimleri devam eden ve yakın zamanda iktisadi hayata katılacak öğrencilerin meslek etiği kavramı üzerine duyarlılıkları ölçme ve etik yönetimi konusunda bilinçlendirilmelerinin önemi üzerinde durulmuştur. Bu çalışma aynı zamanda mesleğin kalite ve standardını geliştirme adına literatüre katkı sağlama çabasına dayanmaktadır. 4.2. Yöntem Bu çalışma iki tür veri toplama çabasına dayanmaktadır. Konunun kuramsal çevresini belirlemeye yönelik olarak literatür taraması ile elde edilen veriler ışığında meslek etiği konusunda öğrencilerin yaklaşımlarını ölçmeye yönelik bir saha çalışması ile anket tekniği kullanılmıştır. Anket sorularının hazırlanmasında benzer araştırmalar ve konunun kuramsal çerçevesi etkili olmuştur. Araştırmamızda öğrencilerin demografik bilgilerini sağlamaya yönelik soruların yanında, 9 bireysel eğilimlerin saptanması, 7 örgütsel eğilimlerin saptanması, 5 soru dersin öğrenciler için sağlayacağı yararlara yönelik olmak üzere 21 adet soru bulunmaktadır. Elde edilen veriler SPSS 11.5 for Windows bilgisayar programı kullanılarak analiz edilmiştir. Analizlerde, T Testi kullanılmıştır. Araştırma süreci Temmuz ve Ağustos aylarını kapsamakta olup, söz konusu sürede ilgili anketlerin gerçekleştirilmesinde yaz okulunda eğitim ve öğretim faaliyetlerine devam etmekte olan ve sadece Dumlupınar Üniversitesinde kayıtlı bulunan öğrenciler üzerinde yapılmıştır. Çalışmanın ana kütlesi Türkiye’de Büro Yönetimi ve Sekreterlik Programlarında öğrenimlerini devam eden öğrencilerdir. Ana kütleyi temsil edebilecek yeter sayıda öğrenciye sahip olması ve Meslek etiği dersinin ders programları içerisinde yer alması nedeniyle Dumlupınar Üniversitesi örneklem olarak seçilmesinde etkili olmuştur. Zaman ve maliyet kısıtları nedeniyle, Dumlupınar Üniversitesi örneklem olarak seçilmiştir. Ayrıca meslek etiği dersinin ders programları içerisinde yer alması da seçilmesinde etken olmuştur. Araştırmaya katılanların, anket sorularına doğru cevap verdiği varsayılmıştır. Anket formu ile elde edilen verilerin ne ölçüde güvenilir olup olmadığını belirlemek amacıyla, Cronbach Alpha güvenirlilik testine tabi tutulmuştur. Bunun için en düşük kabul edilen oran, 0,60’dır. Bu araştırmada, Cronbach Alpha α=0,809 olarak hesaplanmıştır. Bu da ölçeğin oldukça güvenilir olduğunu göstermektedir. Güvenirlilik, bir ölçeğin değişik zamanlarda uygulanıp benzer sonuçlar üretebilmesidir.(Flynn ve Diğerleri,1994) Çalışmamızda okulumuzda meslek etiği dersini alan öğrenciler ve meslek etiği dersini almayan öğrenciler olmak üzere iki gruba anket uygulanmıştır. Anket soruları, aynı konu üzerine olmakla beraber 5’li Likert ölçeğine göre hazırlanmıştır. Anket iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümünde öğrencilerin bir birey olarak ahlaki ve ahlaki olmayan davranışlara eğilimini, diğer bölümde ise öğrencilerin, ge- 115 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ leceğin çalışanları olabileceği düşüncesiyle örgütsel eğilimlerini tespit etmek amaçlı sorulara yer verilmiştir. Ayrıca meslek etiği dersinin alınmasına yönelik ne derece önem verdiklerini incelemek için ise yine meslek etiği dersinin önemi ile ilgili sorular mevcuttur. 5. Bulgular Ankete toplam 117 öğrenci katılmış olup, katılımcıların % 70’i Kız, %30’u erkek öğrenci olarak saptanmıştır. Kız öğrencilerin sayısındaki fazlalık Büro Yönetimi ve Sekreterlik Programını tercih etmelerinden kaynaklanmaktadır. Büro Yönetimi ve Sekreterlik Programına kayıtlı olan öğrencilerimizden ankete katılanlardan %58’i düz liselerden gelmekte, diğer bir çoğunluk oranı %25 ile ticaret meslek liselerinden gelenler oluşturmaktadır. Ailelerinin gelir seviyesi olarak incelediğimizde, %87 çoğunluğa sahip olan öğrencilerin, Türkiye Đşçi Sendikaları Konfederasyonunun Temmuz 2008 itibariyle açıkladığı 2.338 YTL’lik yoksulluk sınırının altında bir gelir düzeyine sahip olan ailelerin çocukları olduğu görülmektedir. Aynı zamanda “Hayatınızda aldığınız kararlarda en çok kim etkilidir” sorusuna verdikleri cevaplar ise başta Ailenin ve kendilerinin etkili olduğunu vurgulamaktadır. 116 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 1: Meslek Etiğini Alan/Almayan Öğrenciler Arasındaki Bireysel Eğilim Farklılıkları Tablosu Yalan söylendiğinde, duruma göre herkesin yalan söyleyebildiğini düşünür ve anlayışla karşılarım. Bir kötülükle karşılaştığımda ben de kötülükle karşılık vermeye çalışırım. Çevremde bilerek kötülük yapan birisini, bana zarar vermediği müddetçe görmezden gelirim. Sorumluluk almak daima insanın başına dert açar. Toplumun yanlış kabul ettiği davranışlar bana doğru geldiği müddetçe yerine getirmekten vazgeçmem. Yanımda bulunan birisi, bir başkasına kötü davranınca müdahale ederim. Önemli ve gizli bilgi verildiğinde sonuna kadar saklarım. Alacağım bir karar, başkalarını etkileyecekse, tek başıma karar almam. Başkalarının hatalarını görünce, kendime bu hatadan ders çıkarırım. Dersi Alma Durumu Aldım N Mean t Df Sig. (2-tailed) 2,0784 Std. Deviatio n 1,16350 55 -1,558 111 ,122 Almadım 62 2,4194 1,15302 /1,556 106,464 ,123 Aldım 55 2,0185 1,17346 -1,169 114 ,245 Almadım 62 2,2742 1,17584 -1,169 111,886 ,245 Aldım 55 2,1698 1,34072 -1,113 113 ,268 Almadım 62 2,4516 1,36319 -1,115 110,772 ,267 Aldım 55 2,0000 1,31752 -,896 114 ,372 Almadım 62 2,2258 1,38398 -,899 113,079 ,370 Aldım 55 2,9231 1,32615 -1,481 112 ,141 Almadım 62 3,2742 1,20340 -1,468 104,212 ,145 Aldım 55 4,1296 1,01025 1,942 115 ,055 Almadım 62 3,7143 1,26272 1,975 114,487 ,051 Aldım 55 4,4630 1,14452 ,974 113 ,332 Almadım 62 4,2459 1,23364 ,979 112,740 ,330 Aldım 55 4,1852 1,18280 ,968 114 ,335 Almadım 62 3,9677 1,22766 ,970 112,820 ,334 Aldım 55 4,2037 1,08818 0,52 114 ,959 Almadım 62 4,1935 1,02171 ,052 109,530 ,959 117 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 2: Meslek Etiğini Alan/Almayan Öğrenciler Arasındaki Örgütsel Eğilim Farklılıkları Tablosu Dersi Alma Durumu N Mean Std. Deviation t Df Sig. (2-tailed) Sorumluluk almaktan hiçbir zaman kaçmam. Aldım 55 4,3148 1,07850 1,372 114 ,173 Almadım 62 4,0323 1,13032 1,376 113,032 ,171 Çalıştığım işyeri hak ettiğim ücreti vermediği zaman büro malzemelerini özel işlerim için kullanabilirim. Çalışmanın en önemli yanı para kazanmaktır. Aldım 55 1,434 ,8662 -3659 112 ,000 Almadım 62 2,279 1,4734 -3787 99,130 ,000 Aldım 55 2,9623 1,42724 -1,117 111 ,266 Almadım 62 3,2500 1,31000 -1,111 106,305 ,269 Hasta olduğum günleri hak ettiğim tatil günleri olarak algılarım Aldım 55 2,5000 1,26025 -1,424 112 ,157 Almadım 62 2,8548 1,37718 -1,435 111,123 ,154 Çalışanlara yüksek ücret verilirse rüşvet ortadan kalkar. Aldım 55 2,8113 1,38754 -2,237 111 0,27 Almadım 62 3,3833 1,32884 -2,231 107,944 0,28 Đş arkadaşlarıma karşı dürüst olduğumda daha çok sevildiğimi düşünürüm. Çalıştığım işyeri hak ettiğim ücreti vermediği zaman büro malzemelerini özel işlerim için kullanabilirim. Aldım 55 4,1961 1,07740 ,970 109 ,334 Almadım 62 3,9667 1,36502 ,989 108,441 ,325 Aldım 55 1,434 ,8662 -3659 112 ,000 Almadım 62 2,279 1,4734 -3787 99,130 ,000 118 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 3: Öğrencilerin “Meslek Etiği Eğitiminin Önemi” Konusundaki Bakış Açıları Dersi N Mean Std. t Df Alma DuDeviatio rumu n Meslek etiği ile ilgili eğitim, iş hayatında yaşanan olumsuz davranışları en aza indirmeyi amaçlar. Büro ortamında çalışanlar için meslek etiği konusunda eğitim verilmesi yararlı olur. Ahlaki gelişimini tamamlayamayan bireylerin, ders ortamında araştırma ve toplumsal olayları inceleme ve tartışma ile bilgilenmeleri sağlanır. Öğrenci, yönetimde karşılaşılabilecek problemleri eğitim esnasında tanır ve başa çıkma yollarını bilir. Toplumda yeterince gelişmeyen etik kavramı, müfredata eklenen meslek etiği dersleri ile geliştirilir. Sig. (2tailed) Aldım 55 4,5385 ,99925 2,543 110 ,012 Almadım 62 4,0333 1,08872 2,559 109,623 ,012 Aldım 55 4,4340 ,90955 1,495 111 ,28396 Almadım 62 4,1500 1,08651 1,512 110,697 ,28396 Aldım 55 3,9434 1,00795 ,820 111 ,16006 Almadım 62 3,7833 1,5913 ,823 110,367 ,16006 Aldım 55 3,9434 1,02685 -,394 109 -,07385 Almadım 62 4,0172 ,94575 -,393 105,842 -,07385 Aldım 55 4,1731 ,92294 1,418 104 ,30271 Almadım 62 3,8704 1,24455 1,426 97,706 ,30271 Araştırmada, hazırlanan 5’li likert ölçeğine göre her sorunun ağırlığı tespit edilmiştir. Đki grup arasındaki farklılığı ölçmek ve karşılaştırmalar yapabilmek için t testi uygulanmıştır. Yapılan incelemelerde meslek etiği dersini alan ve dersi almayan öğrenciler arasında sorulan sorulara verilen cevaplar bazında bu farkın düşük bir seviyede olduğu tespit edilmiştir. Bunun yanında ortalamalarına bakıldığında, her bir soru için yapılan incelemede, dersi alan öğrencilerin, dersi almayan öğrencilere göre ahlaki değerler konusunda daha duyarlı olduğu açıktır. Meslek etiği dersinin alınmasının önemine yönelik sorulan sorulara verilen cevapların karşılaştırılmasında ise her iki grubun verdiği cevap, hemen hemen bir birine yakındır. Bu yakınlık, her iki grubun, dersin müfredata eklenmesi ve bu dersin özellikle mesleki eğitim veren okullarda okutulması taraftarı olduklarını açıkça göstermektedir. Meslek etiği dersi alan ve bu dersi almayan öğrencilerimizin hepsi ailelerinden, çevrelerinden, yaşam deneyimi gibi etkenlerden belirli ahlaki değerleri kazanıp bu safhaya gelen toplumun birer bireyleridir. Bu nedenle iki grubun yaklaşımları arasında büyük fark olması beklenemez. Burada önemli olan sorulan her soruya verilen cevapta meslek etiği dersi alan öğrencilerin, dersi almayan öğrencilere göre duyarlılık konusunda bir adım önde olduğudur. Ancak, iki gruptan alınan cevaplar arasındaki farkın düşük seviyede olmasının bir sebebi okulumuzda meslek etiği dersinin Büro Yönetimi ve Sekreterlik Programı ders müfredatına 2 ders saati olarak yerleştirilmesi ve bu 2 saatin, teorik işlenmesidir. 119 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 6. Sonuç ve Öneriler Belirli bir yaşa gelmiş toplumun bireyleri olan öğrencilerimizin sahip oldukları ahlaki değerlerin daha iyi hale getirilmesi, unutulmaya yüz tutmuş değerlerin tekrar kendilerine kazandırılması, gün geçtikçe artan ahlaki yozlaşmaya karşı bilinçlendirilmeleri, meslek etiği ve buna benzer başlıklar altında ders olarak öğrencilere verilmesi her geçen gün daha fazla önem kazanmaktadır. Etik eğitimi konusunda mesafe alınabilmesi için yapılması gereken, yüksek öğretim programlarında, adında etik bulunan derslerin yaygınlaştırılmasının yanı sıra, etik konusunun farklı disiplinlere nasıl yansıdığının ve yansıması gerektiğinin öğretilmeye çalışılmasıdır. Özel sektörün etik eğitimi konusunda teşvik ve aktif katılımının sağlanması; özellikle akademisyenlerin eğitimini verdikleri etik konusunda, bu çerçeveye uygun davranışlar sergilemeleri gerekmektedir (Bayraktaroğlu vd., 2005:382). Profesyonel mesleklerin temel unsurlarından biri, uygulanabilen ve denetlenebilen etik ilkelerinin olmasıdır. Đktisadi hayata yönelik eğitim sunan kurumlar öncelikle etik ilkelerini belirleyip, bu ilkeler doğrultusunda eğitim sunmalıdırlar(Ay ve Yoğun Erçen, 2005:223). Bu noktada, etik eğitimi konusunda ilerleme kaydedilebilmesi, verilecek eğitimin uygulanabilir olmasıyla da yakından ilgilidir. Kısacası, etik eğitiminde ölçülebilir hedeflerin gerçekleştirilebilmesi, etikle ilgili temel konuların, uygun şekilde, farklı programların derslerine dahil edilmesi ile mümkün olabilir. (Bayraktaroğlu vd., 2005:382) Meslek etiği ve buna benzer başlık altında yeni bir dersin müfredata eklenebilmesi için, bir araştırmaya göre(Dunfe ve Robertson, 1988:848), “ilk aşamada seçmeli ders olarak belirlenmelidir. Sonraki adım müfredatın tamamında etik konusunun nasıl genişletilebileceği ve desteklenebileceği saptanmalıdır” önerisi bulunmaktadır. Sonuçta, üniversitede öğrenim gören öğrencilerimiz, bu yaşa ve yaşamın bu safhasına gelinceye kadar ailelerinden, ortaöğretim hayatından, arkadaşlarından, çevresinden ve yaşam deneyimlerinden ahlaki değerlere sahip oldukları muhakkaktır. Meslek etiği eğitimi, ahlaki değerlerin önem kazandığı, korunması ve yaşatılması gerektiği konusunda, akademisyenlere daha fazla araştırma yapmaya yönelik bir takım görevler düşmektedir. Aynı zamanda bir eğitimci olarak bu konuda kendilerine düşen en önemli görev, iş hayatına ara eleman olarak mesleki açıdan yetiştirilen öğrencilerin iş etiği ve ahlakına yönelik bilinçlendirilmeleridir. Bilinçlenen birey, meslek etiği ve ahlakına yönelik daha duyarlı hale gelecek, yaşantılarının her alanında olduğu gibi iş hayatında da yüksek değerlere sahip olduklarını göstererek mesleğin kalite ve standardının gelişmesine katkıda bulunacaklardır. 120 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Kaynaklar AY, Ü. ve YOĞUN ERÇEN, E., “Öğrencilerin ve Yöneticilerin Đşletme Sosyal Sorumluluğu ve Etik Yönetim Algılamaları”, 2. Siyasette ve Yönetimde Etik Sempozyumu, Sakarya Üniversitesi, s.219-228, Sakarya, 18-19 Kasım 2005. AYDIN, Đnayet P. (2002), Yönetsel Mesleki ve Örgütsel Etik, 3. Baskı, Ankara:Pegem A Yayıncılık. BAYRAKTAROĞLU, S., ÖZEN KUTANĐS, R. ve ÖZDEMĐR, Y., “Etik Eğitiminde Neredeyiz?: Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakülteleri Örneği”, 2. Siyasette ve Yönetimde Etik Sempozyumu, Sakarya Üniversitesi, s.377-383, Sakarya, 18-19 Kasım 2005. BRIDGE, Berna (2004), Etik Değerler Eğitimi, 2. Baskı, Đstanbul: Beyaz Yayınları. ÇALIŞLAR, Aziz (1983), Ansiklopedik Kültür Sözlüğü, Đstanbul:Altın Kitaplar Yayınevi. DUNFEE T.W. ve ROBERTSON D.C., (1988), “Integrating Ethics into the Business School Curriculum”, Journal of Business EThics, Nov., 7, 11, 847-860. ERDOĞAN, B.Z. (2008), Bireyden Profesyonele Kariyere Đlk Adım, Bursa, Ekin Yayınevi. FARNSWORTH John R. ve KLEINER Brian H. (2003), “Trends in EThics Education at U.S. Colleges and Universities”, Management Research News; 26, 2-4. FLYNN B.B.;SCHROEDER R.G. ve SAKAKĐBRA S. (1994), “ A Framework for Quality Management and Research and Associated Measurement Instrument, Journal of Operations Management, Vol:11, s.339-366 FROMM, Erich (1995), Erdem ve Mutluluk, (Çeviren:Ayda Yörükan), Ankara: Türkiye Đş Bankası Kültür Yayınları:325. GÜNGÖR, Erol (2000), Ahlak Psikolojisi ve Sosyal Ahlak, Đstanbul:Ötüken Yayınları. KILAVUZ, Raci (2003), Kamu Yönetiminde Etik ve Bir Sorun Alanı Olarak Yozlaşma, Ankara:Seçkin Yayıncılık. MADDUX, Dorothy J. ve MADDUX Robert B. (1989), Ethics in Business: A Guide For Managers, Boston, MA. USA:Course Technology Crisp. ÖZGENER, Şevki (2004), Đş Ahlakının Temelleri, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. PATRA, B.P., (2005), “Teaching Business Ethics: The New Imperative on Business Schools”, XIMB Journal of Management, September 14, 163-170. PELĐT, E. ve GÜÇER, E. “Ticaret ve Turizm Meslek Dersi Öğretmen Adaylarının Öğretmenlik Mesleğiyle Đlgili Etik Olmayan Davranışlara Đlişkin Algılamamaları”, 2. Siyasette ve Yönetimde Etik Sempozyumu, Sakarya Üniversitesi, s.71-85, Sakarya, 18-19 Kasım 2005. PIEPER, Anne M., (1999), Etiğe Giriş, (Çeviren: Veysel Atayman, Gönül Sezer), Đstanbul:Ayrıntı Yayınları. RUSSELL, Bertrand (1999), Bilim ve Din, (Çeviren:Hilmi Yavuz), Đstanbul: Cem Yayınevi. 121 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ SHAW, William H. (1991), Business Ethics, Calfifornia: Wadsworth Publishing Co. SNOYENBOS, Milton H., (1992), “Integrating Ethics into the Business School Curriculum”, The Journal of Management Development, 11, 4, 11-20. TEVRÜZ, Suna (2007), Đş Hayatında Etik, Đstanbul:Beta Basım A.Ş. URAL, Tülin (2003), Đşletme ve Pazarlama Etiği, (Editör:Cemal YÜKSELEN), Ankara: Detay Yayıncılık. 122 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ SEKRETERLĐKTE MESLEKĐ ETĐĞE GENEL BĐR BAKIŞ: KAMU VE ÖZELDE BĐR ARAŞTIRMA Đlkay GÜNEŞ Sakarya Üniversitesi Rektör Yardımcılığı Özel Kalem [email protected] Firdevs ARSLAN Türk Sanayicileri ve Đşadamları Derneği Üye Đlişkileri ve Büro Yönetimi Bölümü [email protected] ÖZET Zaman ve koşullar ne kadar değişirse değişsin değişmeyen bazı şeyler vardır; bunlardan birisi güvendir. Güven varsa kişiler, kurumlar ve devletler arası hukuk düzeninde devamlılık vardır. Ülkemiz ekonomik, siyasi, idari ve kültürel alanlarda bir değişim süreci içerisinde bulunmaktadır. Dünya ile bütünleşmek için bu değişim sürecinin başta bilgi olmak üzere; fırsat eşitliği, düşünce özgürlüğü, hukuk devleti, demokrasi, saydamlık, sorumluluk, süreklilik ve etik değerler günümüzde her alanda çok önemlidir. Bugün günümüzde yolsuzlukların, kişisel çıkarların, gelir dağılımındaki adaletsizliğin, kayırmacılığın ve boş vermişliğin altında yatan en büyük sebeplerden birisi etik değerlerin ve ilkelerin toplumumuzdaki eksikliğidir. Günümüzde etik değerlerin yeterince kullanılamıyor olduğunu görmek ve mesleki etik yoksunluğu içerisinde olmak Türkiye’de her meslek dalında toplumumuza uzun vadede çok büyük zararlar vermektedir. Bu açıdan etik konusu hayatımızda çok önem taşımaktadır. Batı dillerinde “ethics” olarak bilinen ve felsefenin bir alt dalı olan bu disiplin dilimizde yakın zamanlara kadar “ahlak” ya da “ahlak bilimi” olarak adlandırılmıştır. Başka bir tanıma göre de etik, manevi görev ve yükümlülüklerle bağlantılı olarak; neyin iyi, neyin kötü olduğu ile ilgilenen bir disiplindir. Günlük hayatta sıkça kullandığımız ahlak kavramı son yıllarda iş ve meslek hayatında da sıkça kullanılır olmuştur. Günümüzde etik değerlere bu derece odaklanılmasının nedenlerinden biri etik olmayan davranış ve kararların artmasıdır. Her meslek grubunda olduğu gibi sekreterlik mesleğinde de mesleki etik, önemle üzerinde durulması gereken bir konu olmaya devam edecektir. Çünkü sekreterlik mesleğini yürütenler sadece kendini değil kurumu da temsil etmektedirler ve birinin yaptığı etik dışı davranış, diğerlerini, kurumu, mesleği ve de toplumu etkilemektedir. Mesleğin saygınlığını yitirmesi de toplum için önemli bir kayıptır. Đnsanlarla aktif veya pasif sürekli iletişim halinde olan sekreterlik mesleği oldukça stresli ve yoğun bir meslek grubudur. Sekreterler mesleklerinin saygınlığını bildiği ölçüde daha iyi hizmet vermektedirler. Bu çalışmada kamu ve özel sektörde çalışmakta olan sekreterlerin etik ile ilgili bilgi düzeyleri ile mesleklerini yürütürken ne tür etik dışı davranışlara maruz kaldıklarının belirlenmesi ve mesleki etik kavramının eksikliğinin giderilmesi için neler yapılabileceği üzerinde durulmuştur. Araştırmada sekreterlere demografik sorulardan oluşan bir anket uygulanmış olup, sonuçlar frekans ve yüzde olarak hesaplanmıştır. Anahtar Kelimeler: Sekreterlik, Etik, Meslek Etiği, Ahlak, Etiğin Đlgi Alanı. 1. Giriş Zaman ve koşullar ne kadar değişirse değişsin, değişmeyen bazı şeyler vardır bunlardan en önemlisi güvendir. Güven varsa; kişiler, kurumlar ve devletler arası hukuk düzeninde devamlılık vardır. Ülkemiz ekonomik, siyasi, idari ve kültürel alanlarda bir değişim süreci içerisinde bulunmaktadır. Dünya ile bütünleşmek için başta bilgi olmak üzere; fırsat eşitliği, düşünce özgürlüğü, hukuk devleti, demokrasi, saydamlık, sorumluluk, süreklilik ve etik değerler günümüzde her alanda çok önemlidir. Bugün yolsuzlukların, kişisel çıkarların, gelir dağılımındaki adaletsizliğin, kayırmacılığın ve boş vermişliğin altında yatan en büyük sebeplerden birisi etik de- 123 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ ğerlerin ve ilkelerin toplumumuzdaki eksikliğidir. Günümüzde etik değerlerin yeterince kullanılamıyor olduğunu görmek ve mesleki etik yoksunluğu içerisinde olmak Türkiye’de her meslek dalında toplumumuza uzun vadede çok büyük zararlar vermektedir. Bu açıdan etik konusu hayatımızda çok önem taşımaktadır. 2. Genel Bilgiler Etik ile ilgili çalışmaların tarihi 2500 yıl öncesine, eski Yunanlı filozof Aristo'ya kadar uzanmaktadır. (Aymankuy ve Sarıoğlan, 2005: 26). Batı dillerinde “ethics” olarak bilinen ve felsefenin bir alt dalı olan bu disiplin dilimizde yakın zamanlara kadar “ahlak” ya da “ahlak bilimi” olarak adlandırılmıştır (Aymankuy ve Sarıoğlan, 2005: 26, Bedük ve diğerleri: 2005:60). Başka bir tanıma göre de etik, manevi görev ve yükümlülüklerle bağlantılı olarak neyin iyi neyin kötü olduğu ile ilgilenen bir disiplindir (Bedük ve diğerleri: 2005:60). Bu anlamda, toplumda yaygın olarak ahlak kurallarından daha özel ve felsefidir. Etiğin ilgi alanı insanın bütün davranış ve eylemlerinin temelinin araştırılmasıdır (Aymankuy ve Sarıoğlan, 2005: 26). Kısaca etik, doğru veya yanlış davranışın teorisi olurken; ahlak onun pratiği olmaktadır (Çelik ve diğerleri, 1998: 25) Günümüzde etik değerlere bu derece odaklanılmasının nedenlerinden biri etik olmayan davranış ve kararların artmasıdır. Her meslek grubunda olduğu gibi sekreterlik mesleğinde de mesleki etik önemle üzerinde durulması gereken bir konu olmaya devam edecektir. Çünkü sekreterlik mesleğini yürütenler sadece kendini değil; kurumu da temsil etmektedirler ve birinin yaptığı etik dışı davranış, meslektaşlarını, kurumu, mesleği ve de toplumu etkilemektedir. Mesleğin saygınlığını yitirmesi, o mesleğin gelişmesini engeller ve diğer meslek üyelerine zarar verir, bu da toplum için önemli bir kayıptır. Đnsanlar ile aktif veya pasif sürekli iletişim halinde olan sekreterlik mesleği oldukça stresli ve yoğun bir meslek grubudur. Sekreterler mesleklerinin saygınlığını bildiği ve mesleğin gereklerini yerine getirebildiği ölçüde daha iyi hizmet verebilirler ve mesleklerine olan güvenlerini arttırabilirler. Bu nedenle, bu hizmeti verenlerin etik dışı davranışların neler olduğunu bilmeleri ve bu doğrultuda bir mesleki tutum sergilemeleri gerekmektedir. 2.1. Meslek Etiği ve Tanımı Günümüzde iş hayatında ahlak konusu çok önemli olduğu için, ikinci derecede önemli bir konu ve sorun kaynağı olarak görülemeyecek kadar önem taşımaktadır ve bu önemin bir yansıması olarak içinde bulunduğumuz dönem, “etik çağı” diye nitelendirilebilmektedir. Bu önem, günlük hayatta olduğu kadar artık iş hayatında ve profesyonellerin mesleki uygulamalarında etik konusunun gittikçe ön plana çıkmasından kaynaklanmaktadır. Ancak burada ilginç olan, daha etik bir dünya özlemiyle birlikte etik dışı davranışların daha da yaygınlık taşımaya başlamasıdır. Bu ise paradoksal biçimde etik konusuna duyulan ilginin daha da artmasına neden olmaktadır. (Öztoprak ve Koç, 2006: 36, Pınar, 2003: 99). Meslek (iş) etiği kavramı, “Protestant Work Ethic and The Spirit of Capitalism” adlı çalışmada Weber tarafından ayrıntılı bir şekilde ele alınmış ve çalışma oluşturulurken din, siyaset ekonomisi, hukuk ve diğer sosyal bilimlerden etkilenilmiştir. Bu bağlamda değerlendirildiğinde, iş etiği ve dayandığı temel değerler, toplumsal yaşamı şekillendiren diğer disiplinlerle yakından ilgilidir (Demir, 2008 2). 124 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Mesleki etik, bir özdenetim düzeneği gibi çalışır. Ama öteki denetim biçimlerinden farklı olarak içseldir ve manevi bir nitelik taşır. Meslek etiği, genel ahlaki ilkelerin söz konusu meslek özelinde yeniden yazılmasıdır. Genel ahlak kurallarının ötesinde bu kez mesleki ahlak ilkeleri, etik kurallar olarak "mesleki davranış ilkeleri" adıyla yazılıdır ve bir belge olarak ortadadır (Kubilay, 2003:4). Bu nedenle kamu yararına hizmet için çalışan görevlilerin uyması gerekli bir takım temel kurallar söz konusudur. Bunlar şöyle sıralanabilir: 1. Kamu yararının daha da geliştirilmesi için takdir yetkisi uygulamalarının arttırılması, 2. Irk ayrımcılığına, bölücülüğe ve kötü muameleye karşı koyma ve olumlu hareketleri destekleme, 3. Kamunun ilgilendiği konularda halkın bilgi sahibi olma hakkını kabul etmek ve desteklemek, 4. 5. çalışmak, 6. 7. sitleştirilmesi, Karar alımında halkın katılımını sağlamak, Đyiliği, tarafsızlığı, adaleti, dürüstlüğü ve iyimserliği yaymak için Halkın sorunlarına doğru, basit, anlaşılır ve hızlı cevap verilmesi, Halkın hükümetle olan ilişkilerinde yardım edilmesi ve işlerin ba- 8. Popüler olmayan konularda karar alabilmek için hazırlıklı olunması. (Öztürk, 1998: 13). Yapılan araştırma sonuçlarına göre, sekreterlerin etik ile ilgili düşünceleri sorulmuş ve alınan cevaplara göre anahtar cümleler seçilmiştir. Çıkan sonuçlar ışığında sekreterlere göre etik: - Ahlak, ahlaki davranış, ahlaki ilkeler, meslek ahlakı, ahlaki değerler ve ahlaka uygunluk, - Güvenilirlik, sorumluluk sahibi olmak, uyarak ketum olabilmek. sır saklamak, gizlilik kurallarına - Bir toplumda uyulması zorunlu olan hal ve hareketler, - Her zaman ve her yerde uyulması gereken davranışlar bütünü, - Dürüstlük ve dürüstlüğün profesyonellikle birleştiği nokta, - Bir meslek grubunun uymak zorunda olduğu davranışlar bütünü, - Bireyin kararlarını otoriteye gerek duymaksızın verebilmesi, - Bir meslek, bir misyon, bir görev içinde geçerli olan ama yazılı olmayan kuralların, davranış biçimlerinin tümüdür. - Evrensel boyutta kabul gören, toplumun “vicdan” ve “değer yargısı” kavramlarıyla birleşen “ahlak” algısıdır. 125 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 2.2. Sekreterlikte Meslek Etiğine Etki Eden Faktörler ve Temel Yaklaşımlar: Büro yönetimi ve sekreterlik mesleğinin etikle çok yakın bağlantısı vardır ve birbirini tamamlar durumdadır. Tanım olarak sekreter; iş ahlakı ilkelerine sahip, güvenilir, işinin gereklerini yerine getiren, sorumluluk sahibi, vicdanlı, dürüst ve ahlaka uygun mesleki davranış sergileyen kişilerdir. Đş ahlakı ve etik ilkeleri sekreterlik kültürünün en önemli unsurlarından biridir. Bu etik ilkeler sekreterlik mesleğinin özünü oluşturan ortak değerler doğrultusunda oluşturulmalıdır. Biz sekreterler için sır tutmak, çalışılan kurumun bilgilerini korumak, saygılı, disiplinli ve güvene dayalı bir çalışma yürütmek, öncelikli etik kurallarıdır. Sekreterlikte etik kurallara uymak, ortak değerleri benimsemek ve dolayısıyla zamanla yerleşmiş davranış biçimi geliştirerek, yüzde yüz başarı odaklı ve verimliliği hedefleyen bir çalışma gerektirmektedir. Sekreterler, mesleklerini tanıyıp onu sahiplenerek, çalışmalarında takım ruhu ve dayanışmayı gözeterek, sürekli kendilerini geliştirmek, teknolojik yeniliklere açık olmak durumundadırlar. Kaliteye odaklılık, yeniliklere açık olmak ve sıfır hata prensibini benimseyerek çalıştıkları kuruma yararlı olabilmek için çaba gösteren sekreterler, hem yaşadıkları toplum içerisinde, hem de mesleklerini yaparken etik ilkeleri yerine getirdikleri ölçüde verimli ve başarılı olabilirler. Bunun için sorumluluklarının bilinciyle hareket ederek etik ilkeleri hayatlarının temel ilkesi olarak görebilmeli ve etik dışı davranışlardan uzak durmalıdırlar. Yaptığımız araştırmaya göre sekreterlerin en çok hangi davranışları etik dışı bulduklarının önem sıralaması aşağıdaki gibidir: - Kurum ile ilgili gizli/önemli bilgileri dışarı sızdırmak, - Kamu çıkarını göz ardı etmek, kişisel çıkarlarını önde tutmak, - Yolsuzluk ve usulsüzlüğe karışmak, - Mesai arkadaşlarını amirlerine sürekli şikayet etmek, kendini sürekli övmek ve başkalarını karalamak, kişilerin sırlarını başkalarına taşımak, - Kişilerin onur ve haysiyetine uygun olmayan lafları yayarak, çalışma arkadaşlarını zor durumda bırakmak, - Đşe geç gelip, erken ayrılmak, - Dedikodu yapmak ve insanların özel hayatları ile ilgili yorumlarda bulunmak, - Yalan söylemek, - Đş yapmayıp, iş yapar gibi gözükerek başkalarının çalışmalarını kendi çalışması gibi göstermek, - Đşyerindeki malzemeleri kullanırken israfta bulunmak, - Başta telefon olmak üzere, işyerindeki araç-gereç ve iletişim araçlarını özel işler için kullanmak, - Belgesiz hediye kabul etmek. 126 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Yine yaptığımız çalışmanın sonuçlarına bakıldığında sekreterlerin mesleki etik ilkelerinin: - Bilgi akışını doğru ve eksiksiz yapmak, bilgileri yalan söylemeden aktarmak ve bilgi gizliliğini sağlamak, - Belgesiz hediye kabul etmemek, - Bağlı bulunduğu yönetici/yöneticilerin özel ya da iş ile ilgili bilgilerini saklı tutmak, - Çalıştığı sektörün veya kurumun gereği olan ve görev tanımında yer alan işleri olması gerektiği gibi yerine getirmek, - Dedikodu yapmamak ve insanların özel hayatları ile ilgili yorumlarda bulunmamak. - Dürüst, adil, güvenilir ve şeffaf olmak. - Diğer meslektaşlarının başarılarını takdir etme olgunluğu içerisinde olabilmeli ve ekip çalışmasının önemine inanmalı, kişisel menfaatler için gruplaşmalardan uzak durulmalı, - Gizlilik ilkesi (bilinen sırların dışarı ifşa edilmemesi), - Hak ve sorumluluklarının bilinciyle adil davranmak, - Đnsan hak ve özgürlüklerine saygı göstermek; din, dil, ırk ve etnik köken, fikir, cinsiyet, cinsel yönelim, yaş, bedensel engel ve benzeri özellikler nedeniyle ayrımcılık ve önyargıya yer vermeden hakça ve dürüst davranmak. - Kişilerin onur ve haysiyetine uygun olmayan lafları yaymamak ve çalışma arkadaşlarını zor durumda bırakmamak, - Kişisel yetkinliğin geliştirilmesi; dürüstlük, güvenilirlik, - Kurum çıkarı için hareket ederken, ahlaki durumuyla çelişmemek, kurumun çıkarlarını gözetmek, - Kurum içi bireyler ve birimler arası ilişkilerini saygınlık çerçevesinde tutmak. - Kurum ve kişiler ile ilgili gizli/önemli bilgileri dışarı sızdırmamak ve başkaları ile paylaşmamak olduğu belirlenmiştir. 3. Gereç ve Yöntem Bu çalışmada kamu ve özel sektörde çalışmakta olan sekreterlerin etik ile ilgili bilgi düzeyleri ile mesleklerini icra ederken ne tür etik dışı davranışlara maruz kaldıklarının belirlenmesi ve mesleki etik kavramının eksikliğinin giderilmesi için neler yapılabileceği üzerinde durulmuştur. Araştırmada çalışanların demografik özelliklerini belirlemeye yönelik anket uygulanmıştır. Anketler Haziran-Temmuz 2008 tarihleri arasında dağıtılmış ve Sakarya Üniversitesinde görevli 40, TUSĐAD’a bağlı şirketlerde görevli 67 olmak üzere toplam 107 sekretere demografik ve etikle ilgili sorulardan oluşan bir anket uygulanmış olup bu sayı araştırmanın kısıtını oluştur- 127 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ maktadır. Veriler SPSS 15.0 istatistik programı ile değerlendirilmiştir. 4. Bulgular Sektör Tablo 4.1: Araştırmaya Katılanların Demografik Özelliklerine Göre Frekans Dağılımları Sayı % Kamu 40 37,4 Özel 67 62,6 Kadın 95 88,8 Erkek 12 11,2 19-25 8 7,5 26-35 46 43,0 36-45 44 41,1 9 8,4 107 100,0 Cinsiyet Yaş Aralığı 46 ve üstü Toplam Tablo 4.1’ de görüldüğü üzere, ankete katılanların % 62.6’sini özel sektörde çalışanlar % 37,4’ünü kamuda çalışanlar oluşturmaktadır. Yine aynı tabloda, ankete katıların % 88,8’ini kadınlar, % 11.2’sini ise erkekler oluşturmaktadır. Ankete katılanların yaş gruplarına göre dağılımı incelendiğinde, 26-35 yaş arasında bulunan 46 kişinin (% 43, 0) ilk sırada yer aldığı görülmekte olup, bunu 36-45 yaş arasında bulunan 44 kişi (% 41,1) takip etmektedir. Tablodan da görüldüğü üzere araştırmaya katılanların büyük bir kısmı genç yaş grubundadır. Ankete katılanların çalıştıkları pozisyonlara göre dağılımları ile ilgili olarak; kamuda ve özelde çalışanlar olmak üzere iki ayrı değerlendirme tablosu ve anket uygulandı. 128 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 4.2: Ankete Katılanların Çalıştığı Pozisyona Göre Frekans Dağılımları (Kamu ve Özel) Kamu Sayı % Rektörlük Sekreterleri 3 8,6 Daire Başkanlığı Sekreterleri Bölüm Sekreterleri Dekan Sekreteri 4 17 5 11,4 48,6 14,3 Müdür Sekreteri 1 2,9 MYO Müdür Sekreteri Diğer 4 1 11,4 2,9 Sekreter Yönetici Sekreteri 2 20 3,1 31,3 Yönetici Asistanı Santral Sekreteri 39 2 60,9 3,1 1 8 1,6 107 100,0 Özel Diğer Cevap Vermeyenler Toplam Tablo 4.2’de görüldüğü üzere, ankete katılan kamu çalışanların % 48,6’sı bölüm sekreterlerinden oluşmaktadır. Yine aynı tabloda, ankete katılanlardan özel sektörde çalışan sekreterlerin büyük bir bölümünün (% 60,9) yönetici asistanı olarak çalıştıklarını görülmektedir. Đkinci sırada ise 20 kişinin (% 31,3) oluşturduğu yönetici sekreterleri yer almaktadır. Tablo 4.3: Ankete Katılanların Sektör Đtibariyle Çalıştıkları Yıl Aralığına Göre Frekans Dağılımları Yıllar Sayı % 0-5 Yıl 6-10 Yıl 39 24 38,2 23,5 11-15 Yıl 13 12,7 16 yıl ve üzeri Cevap Vermeyenler 26 5 25,5 107 100,0 Toplam Tablo 4.3’te ankete katılanların sektör itibariyle çalıştıkları yıl aralığına göre dağılımları analiz edilmiştir. Tablodan da görüldüğü üzere, 0-5 yıl arası mesleğini yürütenlerin 39’unun (% 38,2) birinci sırayı almakta olduğu, 16 yıl ve üzeri çalışan 26 kişinin (% 25,5) ile ikinci sırada oldukları analiz edilmiştir. 129 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 4.4: Ankete Katılanların Mesleklerinin Gereklerini Yerine Getirme Durumlarına Göre Frekans Dağılımları Meslek Bilinci Sayı % Evet 98 93,3 Hayır Kararsızım 3 4 2,9 3,8 Cevap Vermeyenler 2 Toplam 100,0 107 Tablo 4.4’te de görüldüğü gibi, anketi dolduran sekreter arkadaşlara mesleklerinin gereklerini yerine getirip getirmedikleri hakkında bilgi soruldu. 98 kişinin (% 93,3) bu soruya evet cevabı verdiği görülmektedir. Sadece 3 kişinin (% 2,9) oranında hayır cevabı verdiği belirlenmiştir. Tablo 4.5: Ankete Katılanların Đş Arkadaşlarının Etik Davranmadığını Bildikleri Bir Konuda Ona Karşı Tavrımız Ne Olacağı Konusundaki Durumlarına Göre Frekans Dağılımları Gösterilen Tavır Sayı % Hiçbir şey olmamış gibi davranır ilişkilerime devam ederim 4 3,7 Yaptığının yanlış olduğunu belirtir ve onunla olan ilişkime devam ederim 71 66,4 14 13,1 12 6 11,2 5,6 107 100,0 Yaptığının yanlışlığını belirtir ve ilişkilerimi keserim Đlgili kişilere yapılan etik dışı davranış hakkında bilgi veririm. Diğer Toplam Tablo 4.5’te, ankete katılanlara, iş arkadaşımızın etik davranmadığını bildikleri bir konuda tavırlarının neler olduğu analiz edilmeye çalışıldı. Çoğunluğunun (% 66,4) “iş arkadaşının yaptığının yanlış olduğunu belirtir ve onunla olan ilişkilerime devam ederim” cevabını verdikleri, 4 kişinin ise (% 3,7) “hiçbir şey olmamış gibi davranır ilişkilerime devam ederdim” cevabı verdikleri görülmektedir. Bunun nedeninin çalışanların iş arkadaşlarından sosyal ilişkilerinde sorun yaşamak istememeleri olabilir. Araştırmanın sonucu bu yönüyle oldukça çarpıcıdır. 130 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 4.6: Mesleğimizde Etik Đlkelerin Önemine Đnanma Durumlarına Göre Frekans Dağılımları Etik Đlkelere Verilen Önem Sayı % Evet 92 92,0 Hayır 1 1,0 Kısmen 7 7,0 Cevap Vermeyenler Toplam 7 107 Tablo 4.6.’da, ankete katılanların mesleğinizde etik ilkelerin önemine inanıp inanmadıkları sorusuna % 92.0’lık bir oranla evet dediği görülmektedir. Araştırmanın sonucundan her meslekte olduğu gibi sekreterlik mesleğinde de etik ilkelerin çok önemli olduğu yargısı çıkarılabilir. Tablo 4.7: Araştırmaya Katılanların Cinsiyetlerine Göre Etik Davranma Durumlarına Göre Frekans Dağılımları Sayı % Kadınlar Cinsiyet ve Etik 32 32,0 Erkekler 11 11,0 Fark Olmadığını Düşünüyorum Cevap vermeyenler 56 8 56,00 Toplam 107 Tablo 4.7’de görüldüğü gibi, kadın ve erkek çalışanlar arasında etik davranış açısından bir fark olmadığını düşünenlerin sayısı yarıdan fazladır (% 56.0). Bunun yanında ankete katılan 32 kişi (% 32,0) kadınların daha etik davrandığını düşünmektedir. Tablo 4.8: Araştırmaya Katılanların Çalıştıkları Kurumda Etik Dışı Davranışlar Olduğunu Düşünme Durumlarına Göre Frekans Dağılımları Etik Dışı Davranışın Varlığı Sayı % Evet 30 29,7 Hayır 36 35,6 Kısmen 35 Cevap Vermeyen 34,7 6 Toplam 107 Tablo 4.8’de görüldüğü gibi, araştırmaya katılanlara çalıştıkları kurumda etik dışı davranışlar olduğunu düşünüp düşünmedikleri sorulmuş, % 35,6’sı hayır cevabı vermiş, % 29.7’si evet cevabı vermiş ve % 34.7’si ise kısmen cevabı vermiş- 131 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ tir. Tabloya bakıldığında verilen cevaplar arasında büyük oranda bir farkın olmadığı görülmektedir. Tablo 4.9: Araştırmaya Katılanların Çalıştıkları Kurumda Kişilere Karşı Etik Dışı Bir Davranış Sergilendiğini Düşündüklerinde Tavırlarının Ne Yönde Olacağı Durumlarına Göre Frekans Dağılımları Sergilenen Tavır Kurumdan Yana Tavır Alırım Sayı 14 % 14,3 Kişilerden Yana Tavır Alırım 35 35,7 Tepki Vermem Đşten Ayrılmayı Düşünürüm 12 7 12,2 7,1 Diğer 30 30,6 Cevap Vermeyenler 9 Toplam 107 Tablo 4.9’da, çalışanlara kurumda kişilere karşı etik dışı bir davranış sergilendiğini düşündüğünüzde tavrınız ne olurdu? şeklinde soru sorulmuş, 35 kişi (%35,7) oranıyla Kişilerden yana tavır aldığını belirtti. 30 kişi ( % 30,6) oranıyla diğer yolları uygulayacağını, 14 kişi (%14,3) oranıyla kurumdan yana tavır alacağını, 7 kişi (% 7,1) oranı ile işten ayrılmayı düşündüğünü belirtti. Tablo 4.10: Araştırmaya Katılanların Đşyerlerinde Psikolojik ve Fiziksel Taciz Yaşamaları Durumunda Şikâyette Bulunma Durumlarına Göre Frekans Dağılımları Taciz Yaşama Durumunda ŞikaSayı % yette Bulunma durumu Evet Hayır Kararsız Kalırım Cevap vermeyenler 93 92,1 4 4 4,0 4,0 6 Toplam 107 Tablo 4.10’da görüldüğü gibi, sekreterlere, işyerinde psikolojik ve fiziksel taciz yaşanmışsa bu konuda şikayette bulunup bulunmayacakları sorulmuştur. Cevaplar arasında, 107 kişiden büyük bir çoğunluğu (% 91,1) mutlaka şikayette bulunacaklarını söylemişlerdir. Bu konuda şikayette bulunmayacaklar ile kararsızların sayısının oldukça düşük olduğu görülmektedir (% 4.0). Bu sonuca göre sekreterlerin kendilerine uygulanabilecek fiziksel ve cinsel bir taciz durumunda tepki göstermeleri oldukça sevindiricidir. 132 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 4.11: Ankete Katılanların Đşlerini Yaparken Tarafsız Davrandıklarını Düşünme Durumlarına Göre Frekans Dağılımları % Tarafsız Davranıyor Musunuz? Sayı Evet 72 74,2 Hayır 5 5,2 Bazen 19 19,6 Cevap Vermeyen 11 Toplam 107 Tablo 4.11’de görüldüğü gibi, ankette meslektaşlarımıza işlerini yaparken tarafsız davranıp davranmadıkları sorulmuş, 107 kişiden, 72 kişinin (% 74,2) kendilerinin işini yaparken tarafsız davrandığını ve sorumuza evet cevabını verdikleri, 19 kişinin (% 19,6) bazen tarafsız düşündüğünü, 5 kişinin (%5,2) ise tarafsız davranmadığını ve hayır cevabını verdiği belirlenmiştir. Sekreterlik mesleğinin gereklerinden biri olan “tarafsız davranış” konusunda bu denli yüksek oranın bulunması oldukça sevindiricidir. Tablo 4.12: Ankete Katılanların Yöneticilerinin Çalışanlar Arasında Adaletsiz Davrandığını Düşündüğünde Tavırlarının Ne Olacağı Durumlarına Göre Frekans Dağılımları Sayı 34 % 34,0 Değişen bir şey olmayacağını düşünür bu yüzden tepki vermem 12 12,0 Durumun düzeltilmesi için mücadele ederim 34 34,0 Durumun düzelmeyeceğine eminsem, iş değiştirirdim 11 11,0 9 7 9,0 Sergilenen Tavır Bunu mutlaka dile getirir ve itiraz ederim Diğer Cevap vermeyenler Toplam 107 Tablo 4.12’de de görüldüğü üzere sekreterlerin %34,0’ının yöneticilerinin çalışanlar arasında adaletsiz davranış sergilediğini düşündüklerinde bunu mutlaka dile getirip itiraz edeceklerini ve durumun düzeltilmesi için mücadele edeceklerini belirttikleri saptanmıştır. Bu da sekreterlerin kendilerine karşı yapılan haksızlık karşısında gerekli tavrı sergilemekten çekinmediklerini gösteren bir sonuç olabilir. 133 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 4.13: Ankete Katılanların Đşyerlerinde Etik Dışı, Davranışlar Yaşama Durumlarına Göre Frekans Dağılımları Sayı % Etik Dışı Davranış Sebepleri Yöneticilerin veya firma sahiplerinin ilgisizliği 25 24,8 Çalışanların işlerini sevmemesi 9 8,9 Yönetimden kaynaklanan sorunlar 22 21,8 Çalışanların birbirine ve kuruma güvenmemesi 22 21,8 Organizasyon bozukluğu 11 Çalışma ortamında sürekli sorun çıkaran, çözüm üretmeyen çalışanların varlığı 12 Cevap vermeyenler 6 Toplam 10,9 11,9 107 Yaptığımız araştırma sonucunda, sekreterlerin istekleri dışında başka bir yere gönderileceğini veya işlerini kaybedeceklerini bilmeleri halinde bile, bir konuda doğru bildikleri şeyi söylemeleri sorusuna % 85,3’lük gibi büyük bir çoğunluğu evet cevabını vermiş, bunu % 10,8 ile kararsızlar takip etmiş, % 3,9 gibi küçük bir kısmı ise hayır cevabını vermiştir. Bu açıdan sekreterlerin bu davranış ile inandıkları konuda kendilerine güvendikleri düşünülebilir, 5. Sonuç ve Öneriler Örgütlerde mutlaka uyulması gereken etik ilkeler ve etik dışı davranışlar belirlenmeli, örgüt içi davranışlarda belli bir homojenlik sağlanmalıdır. Doğruluk, dürüstlük, adaletli olma, tarafsızlık, sorumluluk sahibi olmak, insan haklarına riayet etmek, işe ve kuruma bağlı olmak, sevgi sahibi olmak, hoşgörülü olmak, saygılı olmak, tutumlu olmak, herkesin hakkına ve kişisel özgürlüğüne saygılı olmak, verime göre ücret ödemek, vs. genel kabul gören etik ilkelerdir (Kutanis ve diğerleri, 2005: 211, Gökdayı, 1998: 43). Sekreterlerin ufku ve geleceği ancak işini severek yapan, işini yaparken ortaya çıkan tüm sorunlar ve olumsuzluklar karşısında duyarlı olabilen ve inandığı doğrular için gerekli uygulamaları yapmaktan, mücadele etmekten çekinmeyen, bilinçli, olumlu bir bakış açısı ile mesleğine sahip çıkan, mesleğinin geleceğinin daha aydınlık olmasına, sadece düşünen ve uygulayan değil, savunan ve yaratıcı özelliğini kullanan sekreterlerin sayesinde olumlu atılımlar olacağına inanıyoruz. Sekreterlik mesleği, tarafsız ve işin gerekleri standartlara göre yerine getirildiğinde mutlaka hak ettiği konuma ulaşacaktır. Bunun için mesleğini bilinçli yapan sekreterlerin, mesleklerini icra ederken tarafsız davranmaları ve haklarını savunmaları mesleğimizin bir yürütme ve yönetim işi olduğunu ve ancak eğitimle, bazı meslek standartlarının bilinmesiyle bu işin yapılabileceği bilincini yerleştirecek ve çalışan meslektaşlarımız artık sekreterliğin, yöneticinin danışmanı sıfatında olduğu ilkesini gelecek kuşaklara taşıyabileceklerdir. Bunun için işini bilinçli bir şekilde yaparak, 134 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ mesleğini severek, hakkıyla, kademe kademe, emek vererek ve eğitim alarak yapan sekreterlerin önlerinin açılması, engel konulmaması gerekmektedir. Çağın gerektirdiği gelişmeler ışığında meslektaşlarımızın her türlü vizyon ve misyonlarının yenilenmesine fırsat verilmesi; mesleğimizin gelişimi, saygınlığı ve hak ettiği konuma ulaşması açısından sevindirici ilerlemelere neden olacaktır. Sekreterlik mesleği; başka bir işte başarılı olamayıp da ortada iş bulamayan niteliksiz ve eğitimsiz kişilerin yapabileceği bir iş değildir. Sekreterlik mesleği, sadece telefona bakmaktan veya işyeri bekçiliği yapmaktan ibaret olmamalıdır. Sekreterlik, iyi bir organizasyon, sorumluluk ve yaratıcılık gerektiren; sabır, özveri ve insan sevgisi ile yapılması gereken bir meslektir. Şüphesiz her meslekte etik kuralların olması gereklidir. Sekreterlik mesleğinde ise etik kurallar, mesleğimizin özünü ve çekirdeğini oluşturmaktır. Bu meslek, sorumluluk duygusu ile dolu ve eğitimin önemini bilen, yaşadığı çağın yeniliklerine ayak uydurabilen, işini sahiplenen birçok sekreter arkadaşlarımız sayesinde hak ettiği yeri bulacaktır. Yeter ki fırsatlar tarafsızca verilsin. Araştırmanın sonuçları bu yönde oldukça umut vericidir. 6. Kaynaklar AYMANKUY, Yusuf; SARIOĞLAN Mehmet, “Muhasebe Meslek Mensuplarının Meslek Etiğine Yaklaşımları ve Balıkesir Đl Merkezinde Bir Uygulama”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı 14, c .8, ss. 23-45, Aralık 2005. BEDÜK, Aykut; ERDEMĐR, Namık, K.; ÖZ, Murat; “Polis Meslek Etiği (Karaman Đlinde Bir Araştırma”, 2. Siyasette ve Yönetimde Etik Sempozyumu, Selçuk Üniversitesi Karaman Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi, ss.59-69, 18-19 Kasım 2005. ÇELĐK, A.; GÖKTÜRK, Đ.; KÖK, D.; YILMAZ, M.; “Bürokrasi ve Etik: Kahramanmaraş Kamu Kurumları ve Özel Đşletmelerinde Karşılaştırmalı Bir Uygulama”, Siyasette ve Yönetimde Etik Sempozyumu, Sakarya Üniversitesi Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi ve Adapazarı Ticaret ve Sanayi Odası, ss. 23-42,24-26 Aralık 1997, Adapazarı. DEMĐR, Yeter; “Đş Etiği Kavramı ve Đşletmeler Açısından Önemi”, Đller Bankası Genel Md. U.Đ.B. AB ve Dış Đl. Md. http://paribus.tr.googlepages.com/y_demir2.doc 2008 GÖKDAYI, Đsmai; “Yozlaşan Kamu Yönetimi’nde Etik Đkilemler, Đlkeler ve Etik Kültür”, Siyasette ve Yönetimde Etik Sempozyumu, Sakarya Üniversitesi Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi ve Adapazarı Ticaret ve Sanayi Odası, ss. 11-22, 24-26 Aralık 1997, Adapazarı 1998. KUBĐLAY, Serdar; "Etik...Daima", TMH-Türkiye Mühendislik Haberleri Dergisi, Sayı:426, sayfa 25-26, 2003. ÖZEN, KUTANĐS, R; BAYAKTAROĞLU, S; ÖZDEMĐR, Y; “Etik Davranışların Yöneliminde Cinsiyet Faktörü: Bir Devlet Üniversitesi Örneği”, 2. Siyasette ve Yönetimde Etik Sempozyumu, Sakarya Üniversitesi Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi, ss.211218, 18-19 Kasım, Sakarya 2005. ÖZTOPRAK, Menekşe, Tarhan; KOÇ, Hakan; “Büro Yönetimi Ve Sekreterlik Programlarındaki Akademisyenlerin Akademik Etiğe Bakışı”, V. Büro Yönetimi ve Sekreterlik Kongresi, Çanakkale 2006. ÖZTÜRK, Namık Kemal; “Kamu Yöneticilerinin Kararlarında Etik Değerler”, Siyasette ve Yönetimde Etik Sempozyumu, Sakarya Üniversitesi Đktisadi ve Đdari Bilimler Fa- 135 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ kültesi ve Adapazarı Ticaret ve Sanayi Odası, ss. 11-22, 24-26 Aralık 1997, Adapazarı 1998. PINAR, Đbrahim,; “Meslek Etiği Çerçevesinde Akademisyenlerin Etik Sorunlara Karşı Tutumları Üzerine Bir Araştırma”, 1. Türkiye Uluslararası Đş ve Meslek Ahlakı Kongresi, HÜEM, 17-19 Eylül, Ankara 2003. 136 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ ÖRGÜTLERDE SÖYLENTĐ VE DEDĐKODU Yelda Özlem GÖNEN Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Çanakkale MYO [email protected] Fisun ÜNAL ÖZTÜRK Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Çanakkale MYO [email protected] Seyran EFĐLTĐ Akdeniz Üniversitesi Manavgat MYO [email protected] ÖZET Örgütlerin varolabilmesi etkili bir iletişim sistemini gerekli kılmaktadır. Örgütsel boyutuyla ele alındığında; “içinde bilginin hareket ettiği ve örgütü oluşturanlar arasında aktarıldığı bir süreç” olarak değerlendirebileceğimiz “iletişim” örgütsel faaliyetlerin temelini oluşturmaktadır. Örgütsel iletişim, “örgütün işleyişini sağlamak ve amaçlarını gerçekleştirmek için gerek örgütü meydana getiren bölümler ve öğeler, gerekse örgüt ile çevresi arasında girişilen sürekli bilgi ve düşünce alışverişi ya da bölümler arasında gerekli ilişkilerin kurulmasına olanak sağlayan toplumsal bir süreç”tir. Bu anlamda örgütlerin amaçlarına ulaşabilmeleri, arzu edilen düzeyde bir performans sergileyebilmeleri söz konusu sürecin etkin ve verimli bir şekilde değerlendirilmesine bağlı olmaktadır. Örgütsel iletişim, işleyiş itibariyle hiyerarşiye bağlı olarak ortaya çıkan ve örgütsel yapı olarak adlandırılan piramit dahilinde kendisini göstermektedir. Yapı bakımından örgütsel iletişimi, formal (biçimsel-resmi) ve informal (biçimsel olmayan- resmi olmayan) iletişim olmak üzere iki boyutta ele almak mümkündür. Formal iletişim, örgütlerde yasalar ve kurallar doğrultusunda kendisini gösteren, üyelerinin kişiliklerinden soyutlanmış, statüler arasında gerçekleştirilen bir iletişim türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Güçlü yönlerine karşın formal iletişim, örgütün iletişim sistemini tek başına karşılayamamaktadır. Formal iletişimin bu eksikliğini çoğu zaman informal iletişim sistemi tamamlamaktadır. Đnformal iletişim ise örgütte çalışanların oluşturdukları informal gruplar ve söz konusu gruplar arasında gerçekleşen bir iletişim şeklidir. Örgüt üyeleri arasındaki kişisel yakınlık ve etkileşimler informal iletişimin ortaya çıkmasına kaynaklık etmektedir. Bütün toplumlarda ve örgütlerde varolduğu bilinen ve “dünyanın en eski iletişim biçimi” olarak adlandırılan “söylenti” ve “dedikodu” iletişim sürecinin informal boyutunu oluşturmaktadır. Bu çalışmanın amacı, informal iletişimin söylenti ve dedikodu boyutunu ele alarak söz konusu kavramların teorik çerçevesini oluşturmak ve örgüt içinde söylenti ve dedikoduların ortaya çıkışları, yayılışları, örgüt üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileri, nasıl önlenecekleri veya amaç doğrultusunda ne şekilde yönetilecekleri gibi konularda bilgiler vererek işyerindeki verimliliği ve performansı arttırmaya yönelik öneriler sunmaktır. Anahtar Kelimeler: Örgütsel iletişim, informal iletişim, dedikodu ve söylenti 1. Giriş Dünya, hızla değişmekte ve bu değişim tarihsel boyutu ile değerlendirildiğinde insanlığın şu ana kadar üç temel evre geçirdiği görülmektedir. Bu evrelerden ilki; “tarım toplumu”, ikincisi “sanayi toplumu” ve sonuncusu da şu an içinde yaşadığımız “bilgi toplumu”dur. Bilgi toplumunda ne üretildiğinden daha ziyade, nasıl üretildiği ve bilgiye nasıl ulaşılacağı önemlidir. Bilgiye ulaşabilmenin yegane yolu ise sağlıklı ve güçlü bir iletişim kurmaktan geçmektedir (Eroğlu, 2008: 1). 137 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Đnsanlığın geçmişinden günümüze kadar gelen ve günümüzden geleceğe uzanan, yaşamının her alanında ve her anında etkili olan iletişim ise; doğum başlangıç, ölüm son kabul edilirse bu iki nokta arasında bireyin biyolojik gelişimine, toplumsal ve kültürel çevresindeki etkileşimlerine koşut olarak sürekli gelişen, değişen ve buna karşılık bireyi de değiştiren bir olgu olarak dikkat çekmektedir (Zıllıoğlu, 2003: 94). 2. Đletişim Kavramı Yaşamak başlı başına bir iletişim ağını ve sayısız iletişim etkinliğini içeren bir olgu olarak bireyi kuşatmaktadır. Varolduğu andan itibaren birey, çevreyle sürekli etkileşim içine girmekte; bilmeden çevresini etkilemeye, değiştirmeye, yine bilinçsizce etkilenmeye ve çevresine uyum sağlamaya başlar. Bu iki yönlü alışveriş ömür boyu sürer gider (Usluata, 2000: 5). Dolayısıyla iletişimin insanın ve toplumun varoluşunun zorunlu koşulu ve vazgeçilmezi olduğu tartışılmaz bir gerçektir (Erdoğan ve Alemdar, 2002: 17). Literatürde dar anlamıyla “bilgi üretme, aktarma ve anlamlandırma süreci” (Dökmen, 2001: 19) ve “anlaşılabilir mesajların alınması ve gönderilmesi sanatı” (Williams ve Eggland, 1991) şeklinde tanımlamaları bulunan “iletişim” sayesinde bilginin, farklı davranış şekilleri ve sonuçlar yaratmak amacıyla bir noktadan (kaynak), diğer bir noktaya (alıcı) aktarılması söz konusudur. Bu bağlamda iletişimin gerçek kimliğini bilgi ile, gerçek değerini de bilgi aktarımı ile kazandığını söylemek mümkündür (Telman ve Ünsal, 2005: 19). 3. Örgütlerde Đletişim Đletişim gibi örgütsel yaşam da insanın ve toplumun varlığını sürdürebilmesi için vazgeçilmez bir gereksinimdir. Çünkü insan, toplumsal olduğu kadar aynı zamanda örgütsel de bir varlıktır. Zira tüm insanlar doğumlarından ölümlerine kadar çeşitli örgütler ve örgütlenmeler içinde yer almaktadırlar (Şimşek, 1997: 154). Örgütsel iletişim, kişi ve grupların ötesinde, örgütün işleyişi ve örgütsel amaçların gerçekleştirilmesi ile yakından ilgili bir kavramdır. “Örgütün işleyişini sağlamak ve amaçlarını gerçekleştirmek amacıyla kendisini oluşturan çeşitli bölümler ve dış çevre ile örgüt arasında devamlı bir bilgi ve düşünce alışverişi sağlayan toplumsal bir süreç” olarak tanımlanan örgütsel iletişim, örgütsel faaliyetlerin temelini oluşturmaktadır (Güney, 2006: 251). Örgütsel amaçlara ulaşabilmek için; nelerin, ne zaman, nasıl ve kimler tarafından yapılacağının çok iyi bilinmesi gerekmektedir. Bu bağlamda örgütsel iletişim, örgütsel faaliyetlerle ilgili bilgi akışını sağlamaktadır (Atak, 2005: 60). Bununla birlikte örgütsel iletişim, kültürel öğelerin çalışanlara iletilmesinde ve kültürün benimsetilmesinde de önemli bir rol üstlenmektedir. Örgütlerde üyeler arasında paylaşılmış anlam, değer ve inançların gelişmesini kolaylaştırma, üyelerin sosyalizasyonunu sağlama, sorumluluklarını hafifletme, statü elde etmelerine fırsat yaratma ve bireysel amaçlarını gerçekleştirmelerine yardımcı olma gibi işlevler örgütsel iletişim vasıtasıyla yerine getirmektedir (Durğun, 2006: 126). Örgütlerde iletişim; bilgi akışının sağlaması, örgüt içindeki görev, yetki ve sorumlulukları belirleyerek kontrole olanak vermesi, örgüte ait kültürel öğelerin ak- 138 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ tarılması konularındaki önemli rollerinin dışında örgüte bağlılığı arttırarak güdülemeyi kolaylaştırma ve duyguların ifade edilmesi ile sosyal ihtiyaçların karşılanması gibi işlevleriyle de dikkat çekmektedir (Tuna ve Tuna, 2006: 143). Yöneticilerin bağlı bulundukları örgüt ile ilgili temel sorumluluklarından birisi de kuşkusuz etkili bir iletişim sistemi kurarak örgütün varlığını sürdürmesini ve amaçlarına ulaşmasını sağlamaktır (Akıncı Vural, 2005: 141). Bu anlamda örgütlerde, doyurucu bir ücret sisteminin ve formal anlamda eksiksiz bir örgüt düzeninin, verimliliği yükseltmeye yetmediği görülmektedir. Bu anlamda örgütlerde verimliliğin yükselmesinin, örgütsel iletişimin sağlıklı bir şekilde işlemesine bağlı olarak gerçekleştiği söylenebilmektedir (Şimşek, 1997: 40). 3.1. Örgütlerde Đletişimin Đşleyişi Örgütsel iletişim, işleyiş itibariyle hiyerarşiye bağlı olarak ortaya çıkan ve örgütsel yapı olarak adlandırılan piramit dahilinde kendisini göstermektedir. Yapı bakımından örgütsel iletişimi, formal (biçimsel-resmi) ve informal (biçimsel olmayanresmi olmayan) iletişim olmak üzere iki boyutta ele almak mümkündür. Bu boyutlar, mesajın gönderilmesinde kullanılacak iletişim kanalını da belirlemektedir. Örgüt içi iletişimde hangi iletişim kanalının seçileceğine yönetici karar vermektedir. Bu kararı verirken yönetici; gönderilecek bilginin niteliği, tarafların iletişim yeteneği, grup içinde ve gruplar arasındaki etkileşim ve kullanılacak kanalın seçme, hız ve benimsenirlik özellikleri gibi unsurları dikkate almaktadır (Can ve Kavuncubaşı, 2005: 287). 3.1.1. Formal (Biçimsel-Resmi) Đletişim “Örgütün kendi içinde ve dış çevre ile yetkili kişilerce önceden belirlenen kurallar çerçevesinde sürdürülen bilgi akışı” literatürde “formal iletişim” olarak adlandırılmaktadır (Bakan ve Büyükbeşe, 2004: 4). Aynı zamanda formal iletişim; “örgüt için kurulan ve planlı yapının dikte ettiği bir iletişim kanalı” olarak dikkat çekmektedir. Örgütte görev yapan işgörenlerin iletişimde bulunma biçimleri, bu yapının çizelgesi çıkartılarak açıklanabilmektedir (Erdoğan, 2002: 278). Örgütlerde formal iletişim dikey, yatay ve çapraz olmak üzere üç şekilde gerçekleşmektedir. Dikey iletişim; yöneticiler ile astlar arasında kurulan iletişimdir. Örgütsel hiyerarşi içinde dikey iletişimi yukarıdan aşağıya doğru ve aşağıdan yukarıya doğru kurmak mümkündür. Yatay iletişim; örgütsel hiyerarşide eşit statüdekiler arasında kurulan iletişim biçimidir. Çapraz iletişim ise, farklı bölümlerde ve farklı düzeylerde bulunan kişiler arasında kurulan iletişimi ifade etmektedir (Tutar, 2005: 146-148). Örgüt içi iletişimde etkili olan dikey, yatay ve çapraz iletişim türünün yanı sıra örgütlerin dış çevreleri ile iletişimini gerçekleştirmeyi amaçlayan “dış iletişim” de formal iletişim kapsamında ele alınmaktadır (Kocabaş, 2005: 249). Başarılı bir örgüt yönetiminde, formal iletişim kanallarının, bilgilerin serbestçe ve bozulmadan dolaşımına izin verecek biçimde organize edilmesi gerekmektedir (Mısırlı, 2003: 13). 139 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 3.1.2. Đnformal (Biçimsel Olmayan- Resmi Olmayan) Đletişim Günümüzden Hawthorne Araştırmaları’na kadar dayandırılabilen süreçte yönetim uzmanları informal örgüt yapısının varlığının farkına varmışlardır (Kurland ve Pelled, 2000: 428 ). Đnformal örgüt yapısı, beraberinde resmi olmayan iletişim kanallarının kullanımını da getirmiştir. Zira bir örgütte iletişimin etkin kılınabilmesi için yalnızca formal iletişim kanallarının kullanılması yeterli olmamakta, formal iletişimin informal iletişim ile tamamlanması gerekmektedir. “Đnformal iletişim”, adından anlaşıldığı üzere “formal iletişim sisteminin dışındaki iletişim kanalları”nı ifade etmektedir. Kaba bir benzetme yapılacak olursa; formal iletişim kanallarının örgütün iskeletini, informal iletişim kanallarının ise örgütün merkezi sinir sistemini oluşturduğunu söylemek mümkündür (Can vd., 2006: 358). Örgütlerde bu derece hayati önem taşıdığı bilinen ve bireyler arası ilişkilerin sonucu olarak kendisini gösteren informal iletişim, örgütün önceden belirlenmiş kanallarından geçmeyen, belirli bir plan içinde gerçekleşmeyen ve çalışanlar arasında kendiliğinden oluşan bir iletişimdir (Sabuncuoğlu ve Tüz, 2001: 107). Yabancı literatürde “burada her şey işte böyle1” deyimiyle özetlenebilen informal iletişim düzenlenmeyen, resmi yolları önceden belirlenmeyen, söylentileri, dedikoduları ve kasıtlı haberleri içermektedir (Erdoğan, 2002: 278). Örgüt içinde informal iletişimin oluşmasına; işgörenler arasındaki kişisel yakınlık ve etkileşimler kaynaklık etmektedir. Formal iletişim ne kadar mükemmel işlerse işlesin, örgüt amaçlarının gerçekleştirilmesinde informal iletişim önemli bir rol oyndığı bilinmektedir. Buna karşın formal iletişim kanallarının iyi işlemediği ya da yeterli olmadığı zamanlarda örgüt içinde informal iletişimin hızla oluştuğu ve genişlediği görülmektedir. Bu bağlamda her örgütte varolan informal iletişim etkili bir şekilde denetim altına alınamadığı zaman örgütün yönetsel düzenini temelden sarsmakta ve formal iletişimin yerini alacak boyutlara ulaşabilmektedir (Tabak, 2008: 9). Bu noktadan hareketle formal iletişim, örgütün faydacı gereksinimlerini, informal iletişim ise çalışanların insani amaçlarla iletişim kurma gereksinimlerini karşılamaktadır. Bir başka açıdan bakıldığında formal yapı olması gerekeni gösterirken informal yapı olanı göstermektedir (Gürgen, 1997: 31) Örgüt içinde informal iletişim kanallarının işlerlik kazanmasında aşağıda belirtilen nedenlerden bir veya birkaçı etkili olabilmektedir : (Tutar, 2005: 153-155). • Formal iletişimdeki tıkanmalar ve sapmalar, • Mesajların seçilerek iletilmesi, • Yöneticilerin davranışları. Đnformal iletişim, örgütün geleneksel yapısını ve aksaklıklarını yansıtan bir ayna işlevi görmektedir. Bir örgütte, informal iletişim kanalları yaygın ve yoğun biçimde kullanılıyorsa, o örgütte formal iletişim kanalların iyi işlemediği ve örgütün yapısında bozukluk olduğu düşünülebilir (Sabuncuoğlu ve Tüz, 2001: 114) Bu durumda örgütlerde dostluk ve arkadaşlık ilişkileri, örgüt dışında sosyal birliktelikler, örgüt içinde değişik departman ve kişiler arasında duygusal ve düşünsel nedenlerle kurulan resmi olmayan gruplaşmalar, dedikodu, söylenti, yakıştırma ve uydurma haberlerin yayılması gibi formal iletişim kanalları devreye girmektedir. Söz konusu informal iletişim kanallarının kontrol altında tutulmaması, örgütlerin verimliliklerini ve performanslarını olumsuz yönde etkileyerek zarar verici bir tehdide dönüşmeleri1 Đngilizce’de informal iletişim “the way things really are” olarak nitelenmektedir. 140 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ ne yol açabilmektedir (Özdikmenli, http://www.bpi.somee.com/kurumilet2.htm9). 2007: 16; Örgütlerin formal iletişim sistemlerinin; işgörenlerin ve kurumun bütün gereksinimlerine yanıt vermesi mümkün olmamaktadır. Bu anlamda informal iletişimin, işgörenlerin beklentilerinin büyük bir bölümünü karşılamaktan uzak olduğu görülmektedir. Çünkü örgüt yapısının oluşturduğu formal iletişim, her zaman gerçeği yansıtmamakta ve bazı konularda gerçeği saklayabilmektedir. Bunun yanında örgütlerde formal iletişimin, rutin olarak gerçekleştiği, işgörenlerin özel durumlarını dikkate almadığı, resmi ve ciddi bir nitelik taşıdığı, kuru ve espriden uzak olduğu dikkat çekmektedir. Söz konusu olumsuz özellikleri nedeniyle formal iletişimin yetersiz kaldığı ortamlarda, informal iletişim kendisini göstermektedir (Kazancı, 2004: 269). Bu noktalardan hareketle; informal iletişimi örgütlerde bir gerçek olarak kabul etmek, örgütsel yapı ve işgörenler üzerinde yaratacağı olumsuz etkileri gidermeye yönelik önlemler almak gerekmektedir. Örgütlerde doğal haberleşmenin tamamıyla ortadan kaldırılması mümkün olmadığından, informal iletişimin düzeyini asgariye indirmek ya da söz konusu iletişim biçimini olumlu etkiler yaratacak biçime dönüştürmek örgütlerin iletişim politikasının temel ilkeleri arasında yer almak durumundadır (Sabuncuoğlu ve Tüz, 2001: 107-108). Bununla birlikte güçlü bir yönetici insanın varolduğu her yerde bulunan informal iletişimi lehine çevirecek ve bu iletişim aracılığı ile ihtiyaç duyduğu bilgilere ulaşacak yeteneğe sahip olmalıdır. 3.1.2. 1. Đnformal Đletişimin Yıkıcı Tarafları Đnformal iletişimin en yıkıcı ve tehlikeli tarafını “söylenti akımı” oluşturmaktadır. Örgüt içinde söylenti akımının oluşmasına belirsizlik ve çıkarlar neden olmaktadır. Đşgörenler, aralarında oluşturdukları informal iletişim bağları vasıtasıyla birbirleriyle çok güçlü bir işbirliği ve dayanışma kurmaktadırlar. Çıkarlarına ters düşen durumlarda aldıkları kararlar ve yaptıkları eylemler, çoğu zaman akılcı ve yapıcı olmaktan çok duygusal ve yıkıcıdır. Đnformal kanallar aracılığıyla iletilen mesajların en önemli sakıncası söz konusu kanalların esnekliğinden ya da serbest işleyişinden kaynaklanmaktadır. Bu tür işleyiş sonrasında alıcı kendisine ulaşan bilgilerden göndericiyi sorumlu tutmakta, sorumluluk konusunda belirsizlik bulunuyorsa kişiler mesajlara müdahalede daha rahat bir duruma gelmektedir. Farklı anlayış ve çıkarlara sahip olmak iletişim esnasında bilgilerin yapı ve içerik olarak köklü değişikliklere uğramasına neden olabilmekte, gönderilmek istenen mesajlar eklemeler ve eksiltmelerle farklılaşabilmektedir. Đşletme sırlarının başkaları tarafından öğrenilmesi, örgüt içinde yanlış, zararlı ve kasıtlı mesajların yayılması informal iletişimin örgüte karşı diğer yıkıcı yönlerini oluşturmaktadır. Ölçeği ne olursa olsun her örgütte varolan bu iletişim biçimi etkili biçimde denetim altına alınamadığı zaman, kurumun yönetsel düzenini sarsmakta ve formal iletişimin yerini alacak boyutlara ulaşabilmektedir. Çünkü informal iletişimde gerçek dışı bilgilerin yer alması ve abartılmış mesajların paylaşılma olasılığı yüksektir. Bu durum, çalışanlar arasında huzursuzluk, ast-üst ilişkilerinde bozukluk ve çatışma yaratabilmektedir (Tutar, 2003: 138-139). 141 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 3.1.2.2. Đnformal Đletişimin Yapıcı Tarafları Örgütte çalışan işgörenlerin insancıl düşünce ve amaçlarla iletişim kurmak istemeleri ile gerçekleşen informal iletişimin en belirgin özellikleri; renkli, yaratıcı, esprili, esnek ve hızlı yayılan bir yapıya sahip olmaları, işlerin yapılmasını çabuklaştırmaları ve beklentilere cevap vermeleri olarak sıralanabilmektedir (Kazancı, 2004: 269). Söz konusu özelliklerin, örgütte informal iletişimin kurulmasını daha cazip hale getirdiği ve bazı durumlarda formal iletişimi destekleyerek örgüt amacına hizmet ettiği söylenebilir. Đnformal kanallar aracılığıyla gerçekleştirilen iletişim, sorun çözme ve koordinasyonun sağlanması konusunda önemli bir yardımcı olarak görülebilir. Söz konusu kanallar aracılığıyla hızlı akan mesajlar, grup dayanışmasını kuvvetlendirici etki yaratmaktadır (Bahar, 2006: 40). Buna paralel olarak, günümüzde bazı işletmelerin üst yönetimleri, çabuk yayılmasını istedikleri mesajların iletilmesi ve bu mesajların etkinliğinin arttırılması amaçlarıyla informal iletişimi kullanmakta ve teşvik etmektedir (Vural Akıncı, 2005: 156). Đnformal iletişim kanallarının işlemesi düşünülenin aksine örgütte her zaman aksamayı veya yapısal bozukluğu ifade etmez. Đnformal iletişimin varlığı örgüte aşağıda belirtilen faydaları sağlamaktadır: (Thomson, 2003: 112-115). • Đnformal iletişim, örgüt yapısı içinde yer alan işgörenler için bir tatmin unsurudur. • Đnformal iletişim, örgüt içindeki işgörenler için bir destek kaynağıdır. Çünkü informal örgüt yapısı, kişilerin sorunlarını çözmelerine, başarının önündeki engelleri aşmalarına ve dayanışmalarda bulunmalarına yardımcı olur. Đşbirliğinin ve ekip çalışmasının önünü açacağı için örgüt verimini arttırır. • Đnformal iletişim, örgüt içinde yer alan işgörenler için haberleşme kaynağıdır. Đnformal iletişim kanalları sadece haber taşımakla kalmaz, deneyimleri paylaşmak, yenilikleri öğrenmek ve aktarmak, işbirliği yapmak, fikir alışverişinde bulunmak amaçlarıyla da sık ve yoğun olarak kullanılırlar. • Đnformal iletişim kanalları, karar verme aşamasında önemli bir rol oynar. Kimin hangi çözümü benimsediği ve kimi desteklediği, kimin yükseleceği veya terfi edeceği gibi konular informal iletişim kanalları aracılığıyla kişiler arasında tartışılmaktadır. Resmi toplantılarda çoğu zaman önceden informal iletişim kanalları içerisinde tartışılan ve belirlenen düşüncelerin karara bağlanması söz konusudur (Hagemann, 1997: 60). Đnformal iletişimin, her örgütün gerçeği olduğunu unutmamak gerekmektedir. Yöneticiye düşen bu doğal faaliyeti örgüt lehine çevirmek, bir başka deyişle informal iletişimi yönetmektir. Yöneticinin informal iletişimi yönetme konusunda başarılı olması durumunda, informal iletişim örgütsel iletişim etkinliğine katkıda bulunabilmektedir. Bu bağlamda informal iletişimi her zaman sakınılması gereken ve formal iletişimi engelleyen bir tehlike olarak görmemek gerekir. Aksine iyi kanalize edilir ve kontrol altına alınırsa informal iletişim örgütlerde formal iletişimin boşluklarını bilinçli bir şekilde doldurma ve destekleme rolünü üstlenebilmektedir (Tutar, 2003: 137-138). 142 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 3.1.2.3. Đnformal Đletişimin Söylenti ve Dedikodu Boyutu “Đnanılması isteği ile kişiden kişiye aktarılan ve resmi olmayan bir iletişim türü” olarak bilinen “söylenti ve dedikodu”, iletişim sürecinin informal boyutunu oluşturmaktadır (Solmaz, 1994: 9). Söylenti ve dedikodu; gündelik yaşamımızda uzak kalamadığımız, bazen yakındığımız bazen kızdığımız ama bir şekilde dahil olduğumuz sosyal ortamlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı zamanda söylenti ve dedikodu, bir iletişim tarzını ve başlı başına bir medyayı ifade etmektedir. Çünkü her birey, kendisini kuşatan dünyada, değişik görüşler, imajlar, fikirler ve inançlarla yaşamını sürdürmekte ve algıladığı dünyaya ilişkin bilgilerin çoğunu bilinçli veya bilincinde olmadan söylentiler ve dedikodular vasıtasıyla elde etmektedir. Zira yaşanılanların, görülenlerin ya da bilinenlerin paylaşılması bireyler arası iletişimin doğal bir sonucu olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda bazen iletişimi başlatan, bazen de acı bir şekilde iletişimi sonlandıran söylenti ve dedikodular informal iletişimin önemli bir parçasını oluşturmaktadır (Solmaz, 2008: 563). Söylenti ve dedikodular, yaygın olarak “aslı olmayan enformasyon yayılımı” şeklinde ifade edilmekte ve “sözlü alana ait olgular” olarak kavramlaştırılmaktadır (Sheridan, 2008: 127). Ancak, söylenti ve dedikoduların sözlü unsurlarla sınırlandırılabilecek kadar sığ bir kavram olmadığı ortadadır. En eski iletişim yöntemi olarak değerlendirilen söylenti ve dedikodu tarihinin düşünülenin aksine insanoğlunun konuşmaya başlamasıyla yaşıt, hatta daha da eski olduğu bilinmektedir. Çünkü insanların dedikodu yapmak için kelimelerden öte beden dili unsurlarını da kullanabileceği düşünülebilir. Đletişim olanaklarının ve yöntemlerinin bu kadar gelişmemiş olduğu dönemlerde, söylenti ve dedikoduların haber alma yöntemi olarak kullanıldığı görülmektedir. Söylentiler ve dedikodular o dönemlerde insanların toplum içinde, beraber yaşadıkları diğer insanların kim olduklarını, nereden geldiklerini, ne yaptıklarını öğrenebilmek için kullandıkları masumane yöntemler olarak dikkat çekmektedir. Değişen bilgi ve iletişim teknolojilerine paralel olarak zaman içinde kullanılan yöntemlerde de birtakım farklılıklar yaşanmaya başlanmıştır (http://arsiv.sabah.com.tr). Bu farklılıklara paralel olarak eski dönemlerin iletişim kaynağını oluşturan yüz yüze iletişim ve ağızdan çıkan söz, yerini medyalara bıraktığından söylenti ve dedikodu da matbu ya da görsel hale gelmiş toplumlarda bu şekilde yaygınlaşmaya başlamıştır. Medya söylentileri ve dedikoduları insanların zihinlerinde çoğunlukla olumsuz bir imaja sahip olsa da büyük bir oranda tüketilmektedir. Toplum hayatından dışlanması mümkün olmayan söylenti ve dedikodular kavram itibariyle “önce”yi, “halihazır”daki durumu ve “sonra”yı kuşatmaktadır (Sözen, 1996: 1) 4. Söylenti Kavramı Đnformal iletişimde “gerçek dışı bilgilerin üretilmesi ve yayılması” örgüte zarar verebilmekte ve böyle kavramlaştırıldığında “söylenti”, “resmi olmayan iletişim kanalları boyunca dolaşan ve resmi sözlere dayanmayan mesajlar” olarak tanımlanmakta ve informal iletişimin en tehlikeli yönünü oluşturmaktadır (Solmaz, 1994: 16). Đletişim Sözlüğü’nde “doğrulanmayan bilgiye dayalı, kolayca başlayan ve yayılan ama çoğu kez durdurulması çok zor olan mesajlar” olarak yer alan (Mutlu, 1998: 315) söylentiyle ilgili ilk sistematik çalışmalar II. Dünya Savaşı sırasında çıkan söylentilerin ordunun ve halkın morali üzerindeki olumsuz etkileri üzerine Ame- 143 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ rikalı araştırmacılar tarafından yapılmaya başlanmıştır. Bu alanın önemli isimleri arasında yer alan Allport ve Postman’a göre söylenti, “kesinliği kanıtlanmaya elverişli, somut veriler olmaksızın, genellikle kulaktan kulağa kişiden kişiye yayılan, inanılması istenen, günün olaylarına bağlı bir önerme”dir. Amerikan Sosyolog T. Shibutani ise söylentiyi; “kollektif bir tartışma sürecinden kaynaklanan doğaçlama haberler” olarak tanımlamaktadır (Kapferer, 1992: 12). Söylenti; genel hatlarıyla; “ortaya çıkma”, “yayılma” ve “sona erme” olmak üzere üç aşamadan oluşmaktadır. Ortaya çıkma aşamasında; insanların hangi amaçla söylenti çıkardıkları incelenir. Sözgelimi, bazı insanların art niyetli olarak bazı insanların da gerginlik yaratan belirsiz durumlara açıklık getirmek amacıyla söylenti çıkardıkları görülmektedir. Yayılma aşamasında; birden fazla insana ihtiyaç duyulmaktadır. Kişilerden biri anlatma ihtiyacını tatmin ederken, karşısındaki de dinleyerek merakını gidermektedir. Yeterince önemli ve belirsiz bir durum söz konusu ise söylenti daha geniş kitlelere yayılacak ve bu aşamada söylentiler kişiden kişiye aktarılırken bazı değişikliklere uğrayacaklardır. Sona erme aşamasında ise; doğru olmadığının anlaşıldığı ve gerginliğin ortadan kalktığı durumlarda söylentiler gücünü kaybederek sona erecektir (Solmaz, 1994: 25-26). Söz konusu aşamalar; çalışma kapsamında “söylentilerin ortaya çıkma aşaması, yayılma aşaması ve sona erme aşaması (söylentiyle mücadele ve söylenti yöntimi) başlıkları adı altında ele alınmaktadır. 4.1. Söylentilerin Ortaya Çıkma Aşaması Söylentilerin ortaya çıkmasına neden olan unsurun tanımlanması ve niteliklerinin belirlenmesi, konuyla ilgili çalışan uzmanlar arasında görüş ayrılığına yol açmaktadır. Söz konusu görüşlerden en çok ses getirenleri aşağıda açıklanmaktadır: Shibutani’ye göre söylentinin kaynağında “önemli ve belirsiz bir olay” vardır. Bu durumu basit bir formülle özetlemek mümkündür: Söylenti= Önem x Belirsizlik. Formüle göre, bir olayın önemi sıfırsa veya olay tamamen belirsiz değilse, söylenti ortaya çıkmayacaktır. Buradan hareketle bir söylentinin gücünün, söz konusu söylentinin önemi ile durumun bütününe dair belirsizliğin çarpımına eşit olduğu söylenebilmektedir. Dolayısıyla koşulların bütünü ne kadar belirsiz ve haberler ne kadar anlamlıysa, söylenti de o kadar güçlü olmaktadır. Söz konusu faktörlerden biri sıfıra yaklaşırsa söylenti ortaya çıkmayacaktır (Kapferer, 1992: 19). Belirsizlik ise, “mevcut olayların ne anlama geldiği veya gelecekte meydana gelmesi muhtemel olayların neler olduğu hakkındaki psikolojik şüphe durumu”nu işaret etmekte ve söylenti akımının başlamasına yol açmaktadır. Resmi kanallardan (haber yayın organları ve resmi kaynaklar gibi) bilgi alınamadığı durumlarda, belirsizlik çok yoğun bir şekilde hissedilmektedir (Difonzo ve Bordia, 2002: 3). Örgütte belirsizlik ne kadar artarsa, verimlilik o kadar düşmektedir. Çoğu zaman uygunsuz, gecikmiş veya akla yatkın olmayan bilgi, söylentileri başlatmakta ve yönetici konuyu örtbas etmeye çalışsa bile bu akımın önüne geçememektedir. Söylentiyi yayan grubun, bu iletişim biçimini zaman ve enerji harcama, hatta işlerini geri plana atma pahasına sürdürdüğü dikkat çekmektedir (Hagemann, 1997: 51). Kapferer’e göre ise söylentinin ortaya çıkmasına yol açan unsur; onun doğrulanmamış ya da belirsiz olması değil, gayri resmi bir kaynağa sahip olmasıdır. Bu çerçevede Kapferer; “resmi kaynaklar tarafından kitle karşısında henüz doğrulanmamış olan ya da yalanlanan haberlerin toplumsal bünye içinde ortaya çıkışına ve 144 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ dolaşımı”na söylenti adının verildiğini iddia etmektedir. Resmi olmaması nedeniyle söylenti zorunlu olarak, alışılmış kanalların dışında, kulaktan kulağa dolaşmaktadır. Çoğu zaman resmi nitelik taşımayan söylentiler, topluluğun bilmesi gereken bir gerçekliği ortaya koymakta, bu nedenle bireyler söylentiyi sabırsızlıkla beklemekte ve bunu yakınlarına anlatmak için can atmaktadır. Bu anlamda söylenti, bir sırrın kesintiye uğramasını ifade etmektedir (Kapferer, 1992: 28). Literatürde söylentiler bazı kavramlarla karıştırılmakta ve birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. Söylentiler ile söz konusu kavramlar arasındaki benzerlik ve farklılıklar aşağıda belirtilmiştir: • Söylenti ve Haber: Söylentinin temel özelliklerinden birisi, doğruluğu hakkındaki şüphedir. Çünkü söylentiyi oluşturan hikaye asılsız ve mesnetsizdir. Hikaye edilen olaya ilişkin belge yoktur ve söylenti, delil yokluğuyla yaygınlaşmaktadır. Bu yönüyle söylenti “bir grup için önem teşkil eden bir husus hakkında doğrulanmamış bilgiler” olarak değerlendirilmektedir. Doğrulanmamış olması dışında söylentiler her yönüyle habere benzemektedir. Hikaye edilen olaya dayalı açıklamaların belgelenmesi durumunda söylenti, yerini gerçeğe bırakmakta ve habere dönüşmektedir (Sözen, 1996: 1). • Söylenti ve Dedikodu: Dedikodu, söylentinin aksine süreçle değil içerikle ilgili olarak değerlendirilmektedir. Dedikodu akımında hikayenin gerçekliğe uygunluğu önem taşımaz. Bunun yanında söylentiler genellikle kişiselden kişisel olmayana uzanan geniş bir yelpaze içinde önemli konular hakkındadır, dedikodu ise kişisel nitelik taşımakta, özel ilişkileri içermekte, sosyal ilişkileri göz önünde tutmak veya açığa çıkarmak için kullanılmaktadır. Kısacası aktarılan bilgiler kişisel olmayan konular hakkında ise, dedikodunun varlığından söz edilemez (Difonzo ve Bordia, 2002: 2-3). Söz konusu farklılıklarına rağmen, söylenti ve dedikodu büyük oranda birbiriyle örtüşmektedir. Günümüzde çoğu söylenti dedikodu olabileceği gibi, çoğu dedikodu da söylenti olabilmektedir. • Söylenti ve Efsaneler: Söylentiler ile efsane ve halk inanışları arasında da ayrım yapmak mümkündür. Söylenti, güncel olanla ilgili kişiler ve olaylar üzerine yeni öğeler ileri sürmekte ve bu yönüyle geçmiş bir olguyla ilgili olan efsaneden ayrılmaktadır. Bununla birlikte söylentiler kişileri kendisine inandırmaya çalışmakta, bu yapısıyla “eğlendirme” ya da “düş kurdurma” kaygısıyla anlatılan hikaye ve masallardan farklılaşmaktadır (Kapferer, 1992: 13). Söylentiler genel olarak “içsel (dahili) söylentiler” ve “dışsal (harici) söylentiler” olmak üzere iki ana başlık altında gruplandırılabilmektedir. Đçsel söylentiler; örgüt çalışanları, hizmet sağlayıcılar ve satıcıları ilgilendiren konular çerçevesinde gelişirken dışsal söylentiler; müşterilerin, medyanın, yatırımcıların ya da kamunun ilgilendiği konular hakkında gerçekleşmektedir (Difonzo ve Bordia; 2000: 176). Banks’in yaptığı bir başka sınıflandırmaya göre ise söylentiler altı grupta ele alınabilmektedir. Söz konusu söylenti türleri aşağıda açıklanmaktadır (Saffery, 2004: 910): • Kasıtlı Söylentiler: Özel bir amaca ulaşmak için başlatılan söylentilerdir. Bu tür söylentiler finans ve politika arenalarında sık görülmekte, iş gelirlerini yükseltmek ve fayda sağlamak amacıyla kullanılmaktadır. • Vakitsiz Söylentiler: Sonuca ilişkin öngörülerin erken haber verildiği söylenti türüdür. 145 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ • Kötü Niyetli Söylentiler: Rakibin işine veya varlığına hasar verme amacı ile başlatılan söylentilerdir. • Acımasız Söylentiler: Alıcıların doğru olarak yorumladığı ve abartılı olduğu dikkat çeken söylentilerdir. • Gerçeğe Yakın Olan Söylentiler: Kısmen doğru olmakla birlikte, alıcıların hikayenin doğru unsurlarına güven vermesini sağlayan ve bu doğruluğun söylentinin bütününde geçerli olduğu sonucunu kabul ettirmeye çalışan söylentilerdir. • Doğum günü Söylentileri: Zaman içinde tekrarlanarak etkilerini sürekli kılmaya çalışan söylentilerdir. Bu söylentiler özellikle doğum günü gibi olağan ve periyodik olarak tekrarlanan konularda çıkarılırlar. 4.2. Söylentilerin Yayılma Aşaması Söylentiler genellikle, bir niyet ve bir strateji olmadan kendiliğinden ortaya çıkmakta ve insanlar tarafından heyecan verici bulunduğu ve duygusal haberler olduklarına inanıldığı için yayılmaktadır (Kapferer, 1992: 35).Gerçek ile kolay ilişkilendirilebilen ve akla yatkın bulunan söylentiler bireylerde üzüntüye veya endişeye sebebiyet verebilmektedir. Söylenti yayan insanlar, çoğunlukla mantıklı bir açıklama yapma veya yalanlama suretiyle korkularından ve endişelerinden kurtulacakları umudu içerisindedirler. Söylentilerin özünde; insanların kuruluşlara, hükümetlere veya büyük şirketlere güvensizliği vardır. Söylentiler yayılır çünkü insanlar “bilen kişi” olarak anılmak istemektedirler. Çünkü bilgi güçtür ve bilgiye sahip olmak günümüzde önemli bir meziyettir. Bu anlamda söylenti, güç kaybında olduğunu hisseden ve söylentiyi taşıyan insanlara güçlü olduğu hissini yaşattığı için kısa zamanda geniş kitlelere ulaşabilmektedir (Banks’den aktaran Solmaz, 2008: 570 ). Örgütsel anlamda değerlendirildiğinde; söylentilerin yayılmasında insanların çıkarlarının ve anlayış farklılıklarının etkili olduğu görülmektedir. Bu farklılıklara bağlı olarak söylenti, bir kişiden diğerine aktarılırken değişikliğe uğramaktadır. Söz konusu değişiklik iki yönde kendisini göstermektedir. Söylentilerin bir kişiden diğerine aktarılması sırasında duygusal etkenler ve menfaat düşünceleri ile mesajlara yeni bilgiler eklenmesi ya da mesajlardan bazı bölümlerin çıkarılması mümkündür (Sabuncuoğlu ve Tüz, 2001: 113-114). Yani söylentilere konu olan bilgiler bir şekilde kişiden kişiye aktarılırken “kulaktan kulağa oyunu”nda olduğu gibi değişimlere uğramaktadır. Bu değişim sürecinde aşağıdaki durumlar gözlenebilmektedir: (Solmaz, 1994: 25-26). • Söylenti yayıldıkça kısalır ve detaylardan daha az bahsedilir. Başlangıçtaki detaylarda ve hikayenin uzunluğunda önemli azalmalar olur, son olarak atlanabilecek fazla detay kalmadığı için söylenti son haliyle anlatılır. • Söylentilerde, sınırlı sayıdaki detaylar giderek daha fazla vurgulanır ve bu şekilde anlatılır. • Söylenti, aktaran kişilerin görüşlerine, önyargılarına ve değerlerine uygun olarak şekillendirilir. Söylentinin karakteristik özellikleri arasında “hızlı yayılması” ve “değerli olması” da yer almaktadır. Söylenti adeta koşar çünkü değerli olduğu düşünülmektedir. Bir sırdır, nadir bilinen bir niteliğe sahip olması dolayısıyla çok değerlidir. Söy- 146 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ lentiyi yeniden aktarmak, onun değerinin sağladığı yararlardan faydalanmaktır. Sonuçta söylentiyi yayan ve bireyleri bir sırdan haberli kılan kişi bu aktarımdan yücelmiş olarak çıkmaktadır. Kendini değerli bir bilginin sahibi, bir aydınlatıcı olarak göstererek bu imajı sayesinde alıcılar tarafından taktir görmektedir (Kapferer, 1992: 28-29). Değerli olarak görülmesi söylentinin yayılımında önemli bir yer tutmaktadır. Prof. Dr. Bengi Semerci bir köşe yazısında bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Bir söylentiyi başlatmanın en iyi yollarından biri, konuyu anlatmaya "çok gizli, bir tek sana söylüyorum" cümlesiyle başlamaktır. Bu kadar önemli bir şeyi sana söylüyorum çünkü sen bunu söyleyecek kadar "önemlisin". Ben de önemliyim, çünkü sana anlatacağım bu özel şeyi biliyorum. Düşünsenize; hepimiz farklı sosyal konumlarda, maddi güçlerde ve ayrı yerlerdeyiz. Yıldızlar, ünlüler, zenginler hakkında ne kadar çok şey bilirsek, onlara o denli yakın olabiliriz. Onlar hakkında çıkan olumsuzlukları konuşarak ve dedikodularını yaparak kendimizi değerli kılabiliriz (http://arsiv.sabah.com.tr). Etkin söylentiler, yayılması muhtemel olan söylentilerdir. Söylentiye kaynaklık eden; belirsizlik, endişe, önem ve inanç unsurlarının söylentinin yayılması konusunda da etkili olduğu kabul edilmektedir. Bu unsurlar aşağıda sırasıyla açıklanmaktadır (Difonzo ve Bordia, 2002: 3-6 ; Kapferer, 1992: 12-29). • Belirsizlik: Söylenti ya da dedikodu sürecindeki belirsizlik ile kastedilen, yaşanan olayların ne anlama gelebileceği ya da gelecekte ne tür olayların yaşanabileceği hakkındaki şüphe ile ilgili psikolojik durumdur. Mevcut olayların ne anlama geldiği veya neyin habercisi olduğu konusundaki sorular kişinin kendisini etkileyen olaylar üzerindeki hakimiyetini ve kontrol hissini düşürerek endişe düzeyini arttırmaktadır. Bunun sonucunda kişinin söylentiye olan eğilimi artmaktadır. Bir anlamda belirsizlik söylentiyi yaratmaktadır. Đnsanlar resmi kanallardan bilgi edinemediğinde söylenti üreterek ya da söylentileri yayarak boşluğu doldurmaya çalışmaktadırlar. • Endişe: Endişe söylenti bağlamında “sonuçlanmamış, hayal kırıklığı potansiyeli barındıran bir sonuç hakkındaki endişe tarafından üretilen veya bu endişeyle ilgili kronikleşmiş etkili bir durum” olarak tanımlanmıştır. Bu bağlamda endişe, olumsuzluk potansiyeline sahip olaylar hakkındaki korku ve kaygıyı ifade etmektedir. Endişe, söylenti akımının doğmasına kaynaklık etmektedir. Bununla birlikte insanların kaygı duymasına yol açan ve endişe yaratan söylentilerin, insanlarda kaygıya sebebiyet vermeyen söylentilerden daha hızlı yayıldıkları bilinmektedir. • Önem: Önem faktörü, söylentiyle ilgili konunun ne kadar değerli olduğuna işaret etmektedir. Çünkü söylenti, onu yayan kişiler için önemliyse hız kazanacak ve etkin bir yayılma söz konusu olacaktır. • Đnanç: Đnanç faktörü; söylentinin doğruluğuna ne kadar güven duyulduğuyla ilgilidir. Eğer insanlar söylentinin doğruluğuna inanmıyorlarsa onu yaymak için bir çabaya girmezler çünkü çevresindekilerin güvenlerini sarsmak ve sosyal açıdan cezalandırılmak istemezler. Asılsız ümitlerin ortaya çıkmasına veya aslı olmayan korkuların doğmasına neden olan kişilerin sosyal kınamaya maruz kalacağı açıktır. Bununla birlikte araştırmalar; söylentilerin kişinin zaten doğru olduğuna inandığı değerleri, eğilimlerini, duygu ve düşüncelerini destekliyor veya onlarla uyuşuyorsa daha fazla güven yaratacağını ortaya koymuşlardır. Söylentinin bir diğer özelliği de menfaatlere dayalı varlığını sürdürmesidir. Bu anlamda söylenti, kişilerin çıkar ve anlayışına bağlı olduğu için söylentiye konu olan hikayenin bir kişiden diğerine aktarılırken değişikliğe uğraması kaçınılmaz olmakta- 147 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ dır. Söylentiler, pozitif veya negatif nitelik taşıyabilmektedir. Söylentiye neden olan unsurlar tamamen veya kısmen yanlış olabileceği gibi inkâr edilemez derecede doğru gerçekler de olabilmektedir. Bu yüzden “her söylentide bir gerçek payı vardır” inancından hareketle bireyler yanlış ve hatta saçma bile olsa söylentilerin içinde doğruluk payı olduğuna inanma eğilimindedirler (Solmaz, 2008: 568). Bununla birlikte alıcılar iletilen mesaja inandıklarında bunu bilgi olarak kategorize etmekte; fakat geçerliliğinden şüphe duyduklarında aynı mesajı söylenti olarak nitelendirmektedirler. Bu şekilde iletilen bir mesaj karakterize edildiğinde yayılma eğilimi göstermektedir (Saffery, 2004: 7). 4.3. Söylentilerle Mücadele ve Söylenti Yönetimi Đşyerinde söylentiler yaygın görüşe göre; tehlikeli, yıkıcı, ve sinsi bilgi aktarımlarıdır. Örgüt içinde üretilen söylentilerin, üreticiliği baltaladığı, işgörenlerin moralini düşürdüğü, kurumsal saygınlığı lekelediği, formal iletişime müdahale ettiği ve bunların sonucunda işbirlikçi, barışçıl bir iş atmosferini tamamen güvenilmez ve huzursuz bir ortama dönüştürebildiği savunulmaktadır. Sayılan bu olumsuzluklar örgüte ağır sonuçlar getirebilmektedir (Difonzo ve Bordia, 2000: 174; Saffery, 2004: 53). Güvensizlik ortamı, söylentilere yol açabileceği için örgütlerde bu akımı önleyici unsur öncelikle kaynağın inandırıcılığının sağlanması olacaktır. Kaynağın inandırıcı olarak algılanmasında çoğu zaman söz yeterli olmamakta ve inandırıcılık için sağlam kanıtlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda örgütlerde informal iletişim kanallarının olumsuz etkilerini azaltmak ya da yok etmek için söylentiler önceden hissedilmeli, söylemler ile eylemlerin uygun olmasını sağlayabilmek adına kişiler arası güven ve inanırlılık oranı arttırılmalıdır (Kapferer, 1992: 323). Örgütlerde söylentilerle mücadele etme konusunda alınması gereken önlemlerden birisi de, gerçeklerin bütün açıklığıyla formal kanallardan ve sürekli olarak işgörenlere iletilmesi olacaktır. Zira işletme “camdan bir ev” olmalıdır. Camdan ev içinde; işletmenin amaçları, projeleri, sorunları, faaliyetleri ve uğraşları bütün işgörenler tarafından bilinmeli ve şeffaf bir politika izlenmelidir. Örgütte söylentilerin ve dedikoduların önüne geçebilmek ancak söz konusu şeffaf politikayla mümkün olabilmektedir (Sabuncuoğlu ve Tüz, 2001: 114). Söylentiyi çürütmenin en etkili yolu; “gerçekleri en kısa zamanda açıklamak” olarak kabul edilmektedir. Çünkü özellikle yanlış bilgiye dayandırılarak aktarılan söylenti ne kadar çok tekrar edilirse o kadar çok etkisini arttıracak ve söylentiye inanılma oranı o kadar artacaktır. Söylentilerin artmasını önlemek için Knapp tarafından verilen aşağıdaki öğütler söylentinin rahatsız edici boyutlarını gözler önüne sermektedir (Knapp, 1944: 35): • Kamu, dışarıdan bilgilenme yoluna gitmeyecek şekilde resmi medyalara tam olarak güvenmelidir. • Yöneticilere inanılması ve yönetime güven duyulması gerekir. • Bir olay gündeme geldiğinde azami bilginin en kısa zamanda verilmesi önemlidir. • Bilgi vermek, doğru algılamak için yetmeyebilir. O yüzden bütün bilgisizlik noktalarını yok etmek gerekir. 148 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ • Sıkıntı, dedikodular için açlık yarattığından dolayı insanları işle veya boş zamanların örgütlenmesi yoluyla aylaklıktan uzak tutmak önemlidir. Söylentiler; sadece örgütsel iletişimin işleyişinde kendisini gösteren örgüt içi bir problem olarak yorumlanmamalıdır. Örgüt içi iletişim birimleri kadar örgüt dışı iletişimin kurgulanması konusunda faaliyet gösteren ve kamuoyu üzerinde şirket lehine bir izlenim oluşturmayı amaçlayan halkla ilişkiler birimleri tarafından da önemli bir problem olarak algılanmalıdır. Bu anlamda uzmanlar, olumsuz söylentilerin meydana gelmesini en aza indirgemek için şirketlerin benimseyebilecekleri en doğru yaklaşımın kamu ile iyi niyete dayanan devamlı bir ilişki kurmak olduğunu önermektedirler. Koenig de bu öneriye paralel bir şekilde, başarılı şirketlerin söylenti saldırılarına açık olduğunu çünkü insanların bunlara içten içe zarar vermek isteyeceklerini ve söz konusu şirketlerin söylentiler konusunda devamlı tetikte olmaları gerektiğini savunmaktadır. Koenig şirketlere; kamuoyuyla yüzleşecek olan işgörenleri detaylı bir eğitimden geçirmelerini, şikayetlerle baş etmek üzere dikkatlice tasarlanmış usuller uygulamalarını, yardımseverlik çabalarını ve sosyal hizmet programlarını geniş bir şekilde kamusallaştırmalarını tavsiye etmektedir. Banks ise bir adım daha ileri giderek şirketlere söylentilerin ortaya çıkması üzerine seminerler düzenlenmesini, savunma amaçlı programlar geliştirilmesini ve işgörenin zararlı bir söylenti ile karşılaştığında nasıl davranacağı konusunda bilinçlendirilmesini önermektedir (Saffery, 2004: 50-51). Bu noktalardan hareketle; iletişim uzmanlarının ve halkla ilişkiler uzmanlarının önünde söylentilere ilişkin iki seçenek bulunmaktadır: Seçeneklerden ilki şirket söylentilerini önem verilmesi gerekmeyen küçük sıkıntılar olarak görmek, ikincisi ise söylentilerle etkin bir şekilde mücadele etmektir. Bilinçli olan uzmanlar kuşkusuz ikinci seçeneği tercih ederek ekonomik kayıplarını engelleme, zaman ve enerji kazanma ve tehlikeye giren şirket itibarını onarma yoluna gideceklerdir. 5. Dedikodu Kavramı Đlkel davranışların anahtarını oluşturduğu varsayımıyla bugüne kadar dedikodu üzerinde pek çok araştırma yapılmıştır. Araştırmalarda dedikodu yoluyla, bireylerin davranışlarına, içgörülerine ve görüşlerine açıklık getirmenin mümkün olduğu savunulmuştur. Araştırma sonuçları, dedikodunun ilkel dönemlerde de insan hayatında aktif bir güç olduğunu ve anlamının “insanlar hakkında olumlu ve olumsuz yönleriyle ilgili konuşulması” olarak telaffuz edildiğini ortaya koymaktadır (Flannery,1934: 8). Genel anlamıyla “bir kişinin yokluğunda onun hakkında konuşmak” olarak ifade edilen ve teorik anlamda olumlu ve olumsuz birçok kavramlaştırmayla ele alındığı dikkat çeken “dedikodu terimi” halk arasında genellikle negatif anlamıyla kullanılmaktadır. Dedikodu “bir tanıklık, bir olay, bir haber hakkında yapılan konuşma eylemlerinin ağızdan ağıza, kulaktan kulağa yayılarak iletilmesi" ya da “ortamda bulunmayan kişi ve kişiler hakkında (çoğu kez olumsuz nitelikte) konuşmak, fikir yürütmek ve bilgi aktarmak” olarak da tanımlanabilmektedir (Kocabay, 2007 : 112; Hall, 2005: 1). Bu tanımlara ek olarak dedikodu, Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde “konusu çekiştirme veya kınama olan konuşma” olarak geçmekte ve söz konusu tanımıyla olumsuz bir algılama yaratmaktadır (www.tdk.gov.tr). Bu gelişmelere paralel olarak araştırmacılar dedikoduyu yaygın olarak “laklak” ve “çene çalma” olarak tanımla- 149 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ makta ve söz konusu negatif çağrışımlar büyük ölçüde dini yazılardan kaynaklanmaktadır. Günümüzde halen pek çok yazarın dedikoduyu uygunsuz ve aşırı subjektif olarak değerlendirmeye devam ettiği görülmektedir. Son dönemlerde dedikodunun “ortamda bulunmayan kişi hakkında değerlendirmeci konuşma” ve “sosyal ortamın üyeleri hakkında değer yüklü bilgilerin informal olarak iletim süreci” olduğuna dair tarafsız tanımlar da ortaya koyulmaya başlanmıştır (Kurland ve Pelled, 2000: 429 ). Toplumsal hayatı her yönüyle kuşatan dedikodu, iş hayatında da etkisini belirgin bir şekilde hissettirmektedir. Đşyerinde dedikodu “çalışanlar arasında resmi olmayan mesaj alışverişi” olarak bilinmektedir. Đşletmelerde kötü bir üne sahip olmakla beraber dedikodu, zaman zaman işverenlere ve işgörenlere yardımcı olacak iyi haberleri ve bilgileri içerdiğinden dolayı bilgilerin yayılmasında kullanılan bir sistem olarak dikkat çekmektedir (Williams ve Eggland, 1991: 134). 5. 1.Dedikodunun Oluşum Süreci Dedikodu; tanışıklığın olduğu, sosyal mesafenin daraltıldığı, biyografik bilginin paylaşıldığı, karşılıklı ilginin paylaşılan bilgiyi geliştirdiği bir sosyal ilişkiyi anlatmaktadır. Bu noktada dedikoduya dahil olan katılımcılar; aktarılan bilgiye olan ilgilerine, yaklaşımlarına ve duyduklarıyla ilgili takındıkları tavıra göre “aktif dedikoducu” ve “pasif dedikoducu” olarak iki grupta ele alınabilirler. Dedikoduyu ilgiyle dinleyen, dedikoduda yer alan ve duyduklarını başkalarına aktaran kişiler aktif dedikoduculardır. Aktif dedikoducular, dedikodu için akıcı bir durum yarattıklarından dolayı çevreleri tarafından onların, başkaları ve herhangi bir şey hakkında herkesle konuşacak potansiyele sahip oldukları düşünülür. Buna paralel olarak aktif dedikoducularla beraberken diğer kişiler kendilerini dikkatli olmak durumunda hissederek söyledikleri şeylerin yayılmasını veya kendileri hakkında konuşulmasını istemedikleri için dedikoduyu tıkayabilirler. Pasif dedikoducular ise, söz konusu süreçte dedikodu yapmayan ve aktif olarak dedikoduya katılmayan kişilerdir. Pasif dedikoducular, dedikodusu yapılan kişiyi tanımayabilir veya dedikoduya ilgi göstermeyebilirler ancak dedikodu anında orada bulundukları için de katılımcı olarak düşünülürler. Dedikoduyu onaylamaması ile tanınan pasif katılımcıların varlığı samimi olmayan bir ortam yaratır ve katılımcıları istedikleri şekilde dedikodu yapma konusunda isteksiz hale getirir. Çünkü yapısal olarak süreç olarak ele alındığında etkili bir dedikodu, tüm katılımcıların, dedikoducular tarafından konuşulan konuların yorumlarında hemfikir olmalarını gerektirmektedir Öte yandan dedikodu sürecinde; aktif ya da pasif olsun dedikoducular stratejik olarak, orada bulunmayan bir bireyi ima ederler veya doğrudan ilgili bilgiyi ortaya koyarlar. Dedikoducuların yaptığı yorumlar ahlaki olarak nitelendirilir, bireylerin davranışları bu kişilerce tanımlanır ve kabul edilebilir bir şekilde sunulur. Dedikodu ile ilgili sosyal iletişim olayının doğrudan oluşu ve bilginin sunulma şekli bu süreci dikkat çekici hale getirir (Solmaz,1994: 47- 48). 5. 2. Dedikodunun Belirgin Özellikleri Dedikodu iki taraflı bir süreç olmakla beraber, bir tarafta bireylerin kendi aralarında hikayeleri paylaşmanın yaşattığı tatlı bir sıcaklık diğer tarafta ise bireyin kendisiyle ilgili kötü haberler yayıldığını duyduğunda hissettiği öfke, utanç ve düş kırıklığı duyguları yer almaktadır. Bu anlamda dedikodular kimi zaman aydınlatıcı kimi zaman da yakıcı olabilmektedir. Dedikodu bağlamında işyerinde de durum bundan farklı değildir. Beykent Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sevda Er- 150 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ genekon, basında yer alan işyerinde dedikodu mekanizmasının belirgin özellikleriyle ilgili olarak aşağıdaki noktalara dikkat çekmiştir (http://www.haber7.com): • Đşyerinde yapılan konuşmalar arasında hangisinin dedikodu olduğunun ayırt edilmesi önemlidir. Dedikodular, iş yerinin resmi organizasyon yapısına ve iletişimine dahil olmamakta ve toplantı tutanaklarına geçirilmemektedir. • Dedikodular genelde kişilerin işindeki rolünü değil özel hayatını konu alır, dedikodusu yapılan kişi ortamda bulunmaz ve savunma hakkını kullanamaz. • Dedikoduları kimin başlattığı çoğu zaman bilinemediğinden, hangi görüşün kime ait olduğu çoğunlukla bilinemez. • Dedikodu sadece söylenen sözlerden yola çıkılarak yapılmaz, yapılan jestler bile kasıtlı veya kasıtsız yorumlanarak dedikodu çarkı çalıştırabilir. • Dinleyenlerden ilgi gördüğünde dedikodu ivme kazanır ve bir çalışandan diğerine aktarıldıkça şiddetini arttırır. • Dedikodu genelde şeffaf olmayan bir iş yeri kültürünün ürünü olarak göze çarpar. Đletişim ağı ne kadar düzgün kuruluysa dedikodu da o derece azalır. • Yöneticiler bazen çalışanların odağını dedikodudan, iş hedeflerini gerçekleştirmeye yöneltmek yerine, bizzat dedikoduyu teşvik ederek olumlarlar. • Dedikodu yapan kişileri terslemeden yumuşak bir dille yaptıklarının doğru olmadığına ikna etmek, iş yerinde dedikodudan uzak durmak için en iyi yöntemdir. • Dedikodu konusu olmaktan korunmak için, güvenilirlik bakımından iş arkadaşlarını çok iyi tanımadan onlarla özel veya iş yeri hakkında hiçbir bilginin paylaşılmaması gerekir. • Yöneticilerin, iş yerinde dedikoduyu önlemek için, iş yeri kurallarını, el kitapçıkları ya da duyuru panoları vasıtasıyla çalışanlara duyurması gerekir. Bu bağlamda “açık kapı uygulaması” ile çalışanlar merak ettikleri konuları doğrudan kaynağından öğrenmelidirler. Birim yöneticileri düzenledikleri haftalık veya aylık toplantılarda şirketin mevcut sorunları ve başarıları, plan ve programlar, yenilikler, değişiklikler gibi konularda örgüt çalışanlarını bilgilendirmelidirler. • Yöneticiler gereken bütün tedbirleri aldıkları halde bazı çalışanlar dedikodu yapmayı ısrarla sürdürüyorlarsa, çalışanlar her konuda olduğu gibi, dedikodu konusunda da eğitilmelidir. Dedikodunun iş yerine ve çalışanlara verdiği zararlar açık bir biçimde anlatılmalı, hem işyerinin hem de çalışanların itibarını düşüren konuşmaların takdir edilmediği yöneticiler tarafından vurgulanmalı ve yöneticiler de dedikoduya prim vermeyerek ve kendileri de dedikodu yapmayarak çalışanlara örnek olmalıdır. 5.3.Dedikodunun Đşlevleri Sosyal bir etkileşim olarak değerlendirilen dedikodunun üç ana işlevi vardır. Bu işlevler; “bağlantı kurma”, “etkileme” ve “toplumsal anlaşmalar yapma” olarak belirtilebilmektedir. (Solmaz,1994: 49-50). • Bağlantı Kurma: Araştırmalar yüksek statülerde bulunmanın insanlar üzerinde; sağlık, varolma ve mutluluk bakımından bir dizi önemli faydası olduğunu 151 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ göstermektedir. Ancak bu faydalara ulaşmak ve başarısızlıktan kaçınmak zordur. Toplumsal hiyerarşinin çok boyutlu olması ve toplumsal yapının dinamik olması bu zorluğu beraberinde getirmektedir. Günümüzde kitle iletişim araçları sayesinde bir taraftan iyi ve kötü şöhretli kişilerin kaderiyle, diğer taraftan da toplumsal söylemin güncelliğini oluşturan sürekli değişim halindeki görüşlerle ve modalarla bağlantı kurulmaktadır. Bu bağlamda kitle iletişim araçları, insanlara konuşma malzemesi vererek değişken ilişkiler çerçevesinde onlara kendi yerini bildirmektedir. • Etkileme: Đnsanlar, toplumsal konumlarını ve örgütsel statülerini yitirmemek için çaba gösterirler. Fırsat bulduklarında ise diğer insanların kendileriyle ilgili olumlu izlenimlere ve düşüncelere sahip olmaları için çalışırlar. Kendi kendini tanıtmak her zaman bilinçli bir şekilde uygulanan bir strateji olmamakla birlikte her bireyin kendisini tanıtmakta aynı ölçüde başarılı olduğu söylenemez. Bu noktada dedikodu devreye girmektedir. • Toplumsal Anlaşmalar Yapma: Dedikoduyu genellikle iki kişi keyifli bir sohbet amacıyla kullanmakta ve bu keyfin kaynağı, “toplumsal anlaşma” şeklinde ifade edilmektedir. Đnsanlar ilgi duydukları ve kendilerine bağlamak istedikleri kişilere bilgi taşırlar ve sahip oldukları bilgiyi, toplumsal yapıda kendilerine istikrar ve üstünlük sağlayacak faydalı anlaşmalar yapmak için kullanırlar. 5. 4. Dedikodunun Sınıflandırılması Literatürde dedikodu türlerine ilişkin ayrımların yapılmasında üç boyutun etkili olduğu görülmektedir. Bu boyutlar; “işaret”, “inanılırlık” ve “iş odaklılığı” dır. Aşağıda söz konusu boyutlar çerçevesinde dedikodu sınıflandırmasına yer verilecektir (Kurland ve Pelled, 2000: 429-430). • Đşaret: Dedikodu bağlamında işaret boyutu, aktarılan bilginin pozitif ya da negatif yapısını işaret etmektedir. Sözgelimi; dedikodu diğerleri hakkında olumlu haberler içerdiğinde işareti pozitif, olumsuz haberler içerdiğinde işareti negatif olacaktır. • Đnanılırlık; Dedikodu bağlamında inanırlılık, güvenilirlik düzeyini ifade etmektedir. Đnanılırlıktan uzak olan dedikodu, alıcının dedikoducuyu güven uyandırmayan bir kaynak olarak değerlendirmesine yol açabilmektedir. Zira alıcılar dedikoducunun verdiği bilginin doğru olmadığına inanıyorlarsa onun aktaracağı bilgileri sorgulamaya ve ondan şüphe duymaya başlayacaklardır. Dolayısıyla doğru bilgi verdiği kabul edilen bireyler yanlış bilgi paylaşanlarla kıyaslandığında alıcılarda daha fazla güven uyandırmakta ve daha yüksek itibarlı izlenimi yaratmaktadırlar. Ayrıca inanılırlığın düşük olması, negatif bağlantıları da arttırmaktadır. Sözgelimi alıcılar zoraki bilgilendirmelere başvuran ya da yanlış bilgilere göndermede bulunan dedikoduculara sinirlenebilmekte ve onların kendilerini yanlış yönlendirmeye çalıştıklarını düşünebilmektedirler. • Đş odaklılığı: Đş odaklı ve iş odaklı olmayan iletişim arasında yapılan ayrıma paralel olarak “iş odaklı (işyeri)” ve “iş odaklı olmayan (sosyal) dedikodu” olmak üzere bir ayrıma gidilebilmektedir. Đş odaklılığı, dedikodunun kişinin iş yaşamı ile bağlantılı düzeyini ortaya koymaktadır. “Đş ortamında bulunmayan bir örgüt üyesi hakkında genellikle birkaç kişi arasında yapılan informal ve değerlendirmeci konuşmalar” olarak nitelendirilebilen işyeri dedikoduları; iş performansı, kariyer gelişimi, diğer kurum üyeleri ile olan ilişkiler ve işyerindeki genel tutum vb. konuları 152 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ kapsamaktadır. Đşyeri dedikodularının üç temel boyutu bulunmaktadır. Bu boyutlar; örgütlerde dedikodunun yönetimin kontrolü altında olmaması, dedikodulara formal iletişim kanallarına kıyasla işgörenler tarafından daha fazla inanılması ve dedikodunun kişilerin bireysel çıkarlarını gerçekleştirmek istemeleri amacıyla kullanılması noktalarında odaklanmaktadır (Can vd, 2006: 358-359 ; Kurland ve Pelled, 2000: 430). 5. 5. Dedikodunun Yıkıcı Tarafları Bireysel anlamda ele alınacak olursa dedikodunun en önemli yıkıcı özellikleri; dedikodu yapan kişinin adını kötüye çıkarması ve zaman kaybına neden olmasıdır. Bununla birlikte dedikodu, bireyler arasında diyalog kopukluklarına neden olabilmekte ve toplumu olumsuz etkiler hale gelebilmektedir. Örgütsel anlamda ele alındığında ise; işyerinde yapılan dedikodunun başlıca zararları; çalışma ortamında huzursuzluk, iş yerinde güven ortamının zedelenmesi, çalışanlar arasında gruplaşma, çalışma saatlerinin boşa sarf edilmesi, çalışma ortamının ciddiyetinin bozulması, hakkında dedikodu yapılan kişinin itibarını yitirmesi, dedikodunun hedefi olan kişinin istifa etmesi veya işten çıkarılması olarak belirtilebilir (http://www.haber7.com). Đşyerinde dedikodu nedeniyle düzenin bozulması örgütlerde sıkıntı yaratan durumların başında gelmektedir. Türkiye'de de faaliyet gösteren Randstad'ın Amerika'daki merkezinin yaklaşık 2000 kişinin katılımıyla gerçekleştirdiği araştırmada; dedikodunun, çalışanlar arasındaki gerginliği artıran başlıca neden olduğu tespit edilmiştir. Randstand Amerika'nın Đnsan Kaynakları Yöneticisi G. Spencer’ın araştırma ile ilgili tespitleri şöyle özetlenebilmektedir: "Dedikodunun verdiği rahatsızlık organizasyonda gerginliğe neden olmaktadır. Bu gerginliğin çözümlenebilmesi dedikoduyu önleyici bir kurum kültürünün geliştirilmesiyle mümkündür. Dedikoduların asgari düzeye indirilmesi işyerindeki verimliliği arttıracaktır. Yöneticiler, çalışanlarına belli standartları kabul ettirmeye çalışmak yerine işyerinde dedikodu oluşumuna imkan vermeyecek bir kültürün oluşturulması konusunda çaba harcarlarsa dedikodunun asgari düzeye indirilebilmesi mümkün olabilecektir" (http://insankaynaklari.bloggum.com). Günümüzde globalleşmenin ve rekabet piyasasının zorunlulukları nedeniyle, örgütler gün geçtikçe daha yalın bir örgütlenmeye yönelmekte, personellerinin yetkilerini arttırarak, ekip çalışmasına yönelerek, yaratıcılıklarını geliştirerek ve iletişim ağlarını genişleterek ayakta kalmaya çalışmaktadırlar. Örgüt içi iletişim ağının genişletilmesi; formal iletişimin gelişmesine ve formal iletişim kanallarındaki aksaklıklar nedeniyle informal iletişim kanallarının da belirgin hale gelmesine neden olacaktır. Böylece örgüt içinde ve örgüt dışında oluşan dedikodu mekanizması ile mücadele etmek zorunda kalan örgütler zamanla kendilerini yıpratacaklar ve kısa süre içinde krizin eşiğine gelme riski ile karşı karşıya kalabileceklerdir. Örgütte, çalışanların dedikodu eğilimine girme nedenleri tartışılabilmekle birlikte “dedikodu yoğunluğunun artışı”nın örgüt içinde pek çok sorunu da beraberinde getireceği ortadadır. Ülkemizde faaliyet gösteren bazı yabancı ortaklı firmalarda insan kaynaklarının yönetiminde “dedikodu yapmama” nın bir değer olarak kabul edilmeye başlanması durumun önemini ortaya koymaktadır. Bu değerin uygulanabilirliği ancak dedikodusuz bir ortam yaratabilme çabasının örgüt politikasına dönüştürülmesine ve çalışanların birbirlerini kontrol etmesine bağlıdır. Bu bağlamda dedikodu eğilimini azaltmak ve 153 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ zararlarını en aza indirebilmek için örgütlerde ciddi bir oto-kontrole ihtiyaç vardır. Söz konusu oto-kontrolü sağlayacak ve sürdürecek olan kişiler de başta yöneticiler olmak üzere örgütte görev yapan bütün çalışanlar olacaktır (http://www.ikademi.com). 5. 6. Dedikodunun Yapıcı Tarafları Dedikodunun günlük hayata ve örgütsel ortama ilişkin yapıcı tarafları yazın dilinde farklı bakış açılarıyla ele alınmıştır. Bu bakış açılarından bazıları şöyle ifade edilebilir: New York Üniversitesi Antropoloji Bölümü Öğretim Üyesi Profesör Dr. David Sloan`a göre; bireyin içini döküp rahatlamasıyla kendisini gösteren psikolojik işlevinin yanı sıra, dedikodunun aynı zamanda düzenleyici bir sosyal işlevi de bulunmaktadır. Öte yandan dedikodu bilgiyi paylaşmanın bir yolu olduğu gibi aynı zamanda başkalarını kontrol etmeye imkan veren ve yanlış davranışları engellemeye yardımcı olan bir yapıyı da bünyesinde barındırmaktadır (www.tumgazeteler.com). Amerikalı Psikologlar da Sloan’ın açıklamalarına paralel olarak dedikodu yapmanın sanıldığı kadar kötü bir davranış olmadığını ve insan psikolojisi üzerinde olumlu etkileri bulunduğunu savunmaktadır. Dedikodu, insanların sosyal yönlerinin oluşmasını sağlayan bir araç olarak ele alınabilmektedir. Bu bağlamda dedikodunun çevreyle ve insanlarla iletişim kurmayı sağladığını, dedikodu sayesinde bireylerin çevrelerinde olup bitenleri öğrendiklerini ve insanları daha iyi tanıma fırsatı bulduklarını söylemek mümkündür (Bergin, 1998: 1). Psikolog Dr. Frederick Koenig de günlük hayatta dedikodunun bir diğer olumlu yönüne işaret ederek şu açıklamaları yapmaktadır: “Dedikodu günlük hayatın monotonluğunu kırmakta ve kişilere dikkat çekme imkanı sağlamaktadır. Buna paralel olarak da dedikodu yapanların kendilerine olan saygıları artmaktadır”. ‘‘Pazaryeri Söylentileri’’ isimli kitabında Koenig günlük hayatın sürdürülmesinde dedikodunun yararlarını aşağıda belirtildiği gibi sıralamaktadır. (http://webarsiv.hurriyet.com.tr). • Dedikodu konuşma ortamı yaratır ve kişilere, günlük hayatın monotonluğundan sıyrılma imkanı sağlar. • Dedikodu ne kadar sansasyonel olursa o kadar ilgi çeker. Böylece gerçeklere ilişkin dedikodu yapan kişiler başkalarının ilgi odağı haline gelebilir. • Dedikodu yapabilecek durumda olan insanlar, bazı olayların içyüzünü bilirler. Bu da dedikoducuları başkalarının gözünde önemli kılarak kişinin kendine olan güvenini ve saygısını arttırır. • Dedikoduyu meslek haline getirmek mümkündür. Dedikodu yayan kişiler gazetelerde köşe yazarı olarak ya da televizyonlarda bu yoldan paraya ve şöhrete kavuşabilirler. Dedikodunun günlük hayatta olduğu gibi doğru kullanıldığı taktirde iş hayatında da pek çok olumlu yönüyle örgüte yarar sağladığı söylenebilmektedir. Bu yararlar; işgörenlerin moralini düzeltme, kurum içinde sosyalleşme sağlama, takım ruhu yaratma, grup normlarına rehber olma, işgörenlerin problemlerini ifade etmelerini sağlama, işe çeşitlilik ve farklılık kazandırma, rutin işleri monotonluktan kurtarma vb. olarak sıralanabilir. Bu açıklamalara paralel olarak Selçuklu (2005); işyerinde işletilen dedikodu mekanizmasının yapıcı yönlerini şöyle özetlemektedir: 154 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ • Kurum içinde birleştirici işlevi görebilecek güçlü bir malzeme olabilir. • Kullanmayı iyi bilmek koşuluyla dedikodu çalışanlar arasında iletişimi güçlendirecek iyi bir araç olarak kullanılabilir. • Başarı öykülerini konuşmak ve mizahın motive edici yönünü geliştirmeye önayak olmak gibi işlevler üstlenerek günlük iş akışına renk katabilir. • Dedikodu, yasaklarla değil, şeffaf ve güven verici ilişkilere olanak sağlayarak, kurum içi olumlu bir öğrenme yolu olarak kullanılabilir. • Kurum içi bağlılık ve aidiyet duygusunu pekiştirebilecek bir fırsattır. • Dedikodu iletişiminin psikolojik beslenme ihtiyacını karşılar. Bununla birlikte işyerinde dedikodu, işgörenler arasında samimiyet yarattığından grup içinde sosyalleşmeyi sağlamakta ve insanları birbirlerine yakınlaştırmaktadır. Dedikodu, işgörenlere, gerçek gelenekleri, değerleri ve iş ortamının etiğini anlattığı için rehber bir kitap gibi kabul edilir. Bir başka bakış açısına göre dedikodu, çalışanların korkularını ve kızgınlıklarını dile getirdikleri önemli bir yol olarak görülür. Böylece çalışanlar karşılıklı olarak birbirlerini destekleyerek ve deneyimlerini paylaşarak streslerini azaltırlar (Dubrin’den aktaran Solmaz, 1994: 42). Konuyla ilgili araştırmalar, dedikodunun yapıcı ve yıkıcı taraflarına ilişkin değerlendirmelerle doludur. Ancak dedikodunun kendi içerisinde çatışmayı engellediğine ya da kötüleştirdiğine, insanları bir araya getirdiğine ya da onları muhalif gruplara ayırdığına dair varsayımlarda bulunmak mümkün olmakla birlikte kesin bir sonuca varmak zordur (Paine, 1967: 283). Olumlu ve olumsuz yönleri tartışmaya açık olup dedikodu, kanımızca doğru yönetilebildiği sürece performansı arttırmaya yönelik olarak kullanılabilecek güçlü bir sosyal araç olacaktır. 6. Sonuç Söylentiler bireyden başlayıp, topluma yayılan, şirketleri batıran ya da hak etmeyeni baş tacı yapan, liderler çıkaran ya da kahramanları tarihe gömen, hatta küslükler yaratan ya da savaşlar başlatan güçlü silahlara benzetilebilir. Silahla oynamak ne kadar tehlikeli ise bireylerin, toplumların ve örgütlerin verimli bir yaşantı sürebilmeleri ve varoluşlarının her boyutunda kaliteyi yakalamalarında söylentileri yönetememek de o kadar tehlikelidir. Zira silahla oynarken, aynı anda hem vurma hem de vurulma ihtimalimiz olduğu gözden kaçırılmamalıdır. En eski iletişim araçlarından biri olduğu bilinen dedikoduların ise ister yapıcı ister yıkıcı nitelik taşısın her zaman hayatımızın bir parçasını oluşturduğu ve sosyal bir olgu olarak insanın varoluşundan beri süregeldiği unutulmamalıdır. Tarihsel süreç itibariyle değerlendirildiğinde dedikodu da aynı söylentide olduğu gibi; haber iletici, bilgi aktarıcı, isyanları, savaşları başlatıcı ve bitirici özellikler taşımaktadır. Söylentiler ve dedikodularla ilgili çalışmalar literatürde genel olarak olumsuz bir anlayışla yürütülmüştür. Söylenti bu anlamda kaçınılmaz olarak yanlış, uydurma ve akıldışı olarak değerlendirilmiş ve bu iletişim kanalının varlığından üzüntü duyulmuştur. Hatta bazı araştırmacılar, kitle iletişim araçlarının gelişmesini, söylentilerin sona ermesinin yolu olarak görmüştür. Ancak bu olumsuz anlayışı desteklemek ve gayrı resmi bilginin yayılımını ifade eden söylentiyi kaçınılmaz olarak yanlış kabul etmek doğru olmayacaktır. Zira düşünülenin aksine görsel ve işitsel kitle iletişim 155 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ araçlarının yaygın olarak kullanılması, söylentinin etkisini azaltmak yerine söylentinin boyutunun ve yayılma şeklinin değişmesine neden olmuştur. Bu bağlamda söylentilerin önüne geçmenin önemli yolları belirsizliği ortadan kaldırmak ve insanlara konuşmayı yasaklamaktır. Görsel işitsel iletişim araçlarının varlığına rağmen insanlar söylentinin ve dedikodunun, tatlı, kuşatıcı, sıcak, güçlü, kavrayıcı ve büyüleyici havasından vazgeçemezler. Çünkü bu iletişim araçlarının ortaya çıkışı ve varlığı, söylentiyi ve dedikoduyu yok etmek bir tarafa onları daha da özelleştirmekte ve her bireye kendi iletişim alanına sahip olma imkanı sağlamaktadır. Kaynakça AKINCI VURAL Beril Z. (2005), “Kurum Kültürü”, Đstanbul: Đletişim Yayınları. ATAK, Metin (2005), “Örgütlerde Resmi Olmayan Đletişim”, Havacılık ve Uzay Teknolojileri Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 2, Temmuz. BAHAR, Emel (2006), Đşletme Becerileri Grup Çalışması, 1.Baskı, Ankara: Detay Yayıncılık. BAKAN, Đsmail ve BÜYÜKBEŞE, Tuba (2004), “Örgütsel Đletişim ile Đş Tatmini Arasındaki Đlişkiler: Akademik Örgütler Đçin Bir Alan Araştırması”, Akdeniz Üniversitesi ĐĐBF Dergisi, Sayı: 7. BALCI Ufuk (2008), “Đşyerinde http://insankaynaklari.bloggum.com/yazi/isyerinde-dedikodu.html07.08.2008). Dedikodu”, Erişim Tarihi BERGĐN Azize (1998), “Bir Đletişim Yolu: Dedikodu”, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1998/04/29/40664.asp-Erişim Tarihi 01.08.2008). CAN Halil, AŞAN Öznur, AYDIN Eren Miski (2006), Örgütsel Davranış, Đstanbul: Arıkan Basım Yayın. CAN Halil ve KAVUNCUBAŞI Şahin (2005), “Kamu ve Özel Kesimde Đnsan Kaynakları Yönetimi”, Ankara: Siyasal Kitabevi. DIFONZO Nicholas ve BORDIA Prashant (2000), “How to Top PR Professionals Handle Hearsay: Corporate Rumors, Their Effets, and Strategies to Manage Them”, Public Relations Review, 26 (2), 173-190). DIFONZO Nicholas ve BORDIA Prashant (2002), “Corporate Rumor Activity, Belief an Accuracy”, Public Relations Review 28, 1-19). DÖKMEN Üstün (2001), “Sanatta ve Günlük Yaşamda Đletişim Çatışmaları ve Empati”, 17. Baskı, Đstanbul: Sistem Yayıncılık. DURĞUN, Serpil (2006), “Örgüt Kültürü ve Örgütsel Đletişim”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 2. ERDOĞAN Đrfan (2002), Đletişimi Anlamak, Ankara:Erk Yayınları. ERDOĞAN Đrfan ve ALEMDAR Korkmaz (2002), “Öteki Kuram: Kitle Đletişimine Yaklaşımların Tarihsel ve Eleştirel Bir Değerlendirmesi”, Ankara: Erk Yayınları. 156 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ ERGENEKON Sevda (2008), “Benden Duymuş Olma Ama”, http://www.kariyerinfo.com/kariyer_yazilari.asp?T=35&S=27&I=0&TID=1881- Erişim Tarihi 05.06.2008). EROĞLU Erhan (2008), “Yöneticilerin Dedikodu ve Söylentiye Yönelik Davranış Biçimlerinin Belirlenmesi”, http://yordam.manas.kg/ekitap/pdf/Manasdergi/sbd/sbd13/sbd-13-19.pdf- Erişim Tarihi 05.06.2008. FLANNERY Regina M. (1934), “ Gossip as a Clue to Attitudes”, Primitive Man, Vol:7, No:1 (Jan 1934, 8-12 GÜNEY, Salih (2006); “Davranış Bilimleri”, 3. Baskı, Ankara: Nobel Yayınları. HALL, Albert Long (2005), “Üçüncü Bilgi Đşleyen Makine Olarak Beyin”, (http://209.85.135.104/search?q=cache:odS9EQbea48J:www.beyin.org.tr/lib/exe/f etch.php%3Fid%3Dbeyin3%253Ahome%26cache%3Dcache%26media%3Dbeyin3: beyin2005-12-baris_korkmazbilgisayarlar_dedikodu_yapar_mi.pdf+%C3%9C%C3%A7%C3%BCnc%C3%BC+Bilgi+%C4% B0%C5%9Fleyen+Makine+Olarak+Beyin&hl=tr&ct=clnk&cd=1&gl=tr- Erişim Tarihi 01.08.2008 HAGEMANN, Gisela (1997), “Motivasyon El Kitabı, 2. Baskı, Đstanbul: Rota Yayınları. KAPFERER, Jean Noel (1992), “Dedikodu ve Söylenti: Dünyanın En Eski Medyası, Çev: Işın Gürbüz, Đstanbul: Đletişim Yayınları. KAZANCI Metin (1995), Kamuda ve Özel Sektörde Halkla Đlişkiler, Ankara:Turhan Yayınevi. KNAPP Robert H. (1944), “A Psychology of Rumor”, The Public Opinion Quarterly, Vol. 8, No. 1, 22-37 KOCABAŞ, Füsun (2005) “Değişime Uyum Sürecinde Đç ve Dış Örgütsel Đletişim Çabalarının Entegrasyonu ve Gerekliliği”, (yordam.manas.kgekitappdfManasdergisi.) KOCABAY Hatice (2008); “Bir Dedikodu Đletim Mekanı Olarak Đnternet Sitelerinin Forumları”, http://www.millifolklor.com/sayfalar/75/23__.pdf.-Erişim Tarihi 05.06.2008). KURLAND B. Nancy ve PELLED Lisa Hope (2000), “Passing The Word: Toward A Model Of Gossip and Power in the Workplace”, Academy of Management Review, Vol:25, No:2, 428-438. MISIRLI Đrfan (2003), Genel Đletişim: Đlkeler- Yöntemler-Teknikler, Ankara: Detay Yayıncılık. MUTLU Erol (1998), Đletişim Sözlüğü, 3. Basım, Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları. ÖZDĐKMENLĐ Deniz (2007), “Bireyler arası ve Örgüt Đçi Đletişim”, http://yetiskinegitimi.net/odev-proje/bireyler-arasi-ve-orgut-ici-iletisim.htmlErişim Tarihi 05.06.2008. PAINE, Robert (1967), “What is Gossip About? An Alternative Hypothesis”, New Series, Vol:2, No:2 (Jun 1967), 278-285. 157 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ SABUNCUOĞLU Zeyyat ve TÜZ Melek (2001), Örgütsel Psikoloji, 3. Baskı, Bursa: Ezgi Kitabevi. SAFFERY Marion (2004), “Corporate Romors, Causes, Formation, Refutation”, Yayınlanmamış Master Tezi, University of South California, May 2004. SELÇUKLU, S. Soner (2005), Ergen Şirketler, Đstanbul: Sistem Yayıncılık. SEMERCĐ, Bengi (2005), “Dedikodu mu? Söylenti mi?” http://arsiv.sabah.com.tr/2005/01/08/gny/yaz1338-150-104-20050108-200.htmlErişim tarihi 05.06.2008) SOLMAZ, Başak (2004),“Kurumsal Söylenti ve Dedikodu Türkiye’deki Đşletmelerde Bir Uygulama”, Konya: Tablet Basım Yayın. SOLMAZ, Başak; “Söylenti ve Dedikodu Yönetimi” (http://www.sosyalbil.selcuk.edu.tr/sos_mak/makaleler%5CBa%C5%9Fak%20SOL MAZ%5CSOLMAZ,%20Ba%C5%9Fak.pdf- Erişim Tarihi 05.06.2008. SÖZEN, Edibe (2008); “Söylenti ve Dedikodu”, (ıwww.edibesozen.com.tr/iletisimyazilari.html - 27k- Erişim Tarihi 04.06.2008) SHERĐDAN Aksoy R. Aslı (2008), “Kentte Mitsel Korku ve Fısıltı Depremleri”, http://www.millifolklor.com/sayfalar/75/24__.pdf - Erişim tarihi 05.06.2008. TABAK, Ruhim Selçuk; “Kurumsal Đletişim”, http://www.sabem.saglik.gov.tr/Akademik_Metinler/goto.aspx?id=1808- Erişim tarihi 05.06.2008. TELMAN Nursel ve ÜNSAL Pınar (2005), Đnsan Đlişkilerinde Đletişim, 1. Baskı. Đstanbul: Epsilon Yayıncılık. THOMPSON, B.L. (2003), Yeni Yöneticinin El Kitabı, Çev: Vedat G. Diker, Đstanbul: Hayat Yayınları. TORTOP, Nuri., “Yönetim Biliminin Temel Đlkeleri”, Đhsan Cilt Kase Evi, Antalya, 1990. TUNA, Muharrem ve TUNA, Ayşen Akbaş (2006); “Büro Yönetimi ve Đletişim Teknikleri”,1. Basım, Ankara: Detay Yayıncılık. TUTAR Hasan (2003), Örgütsel Đletişim, Ankara: Seçkin Yayınları. TUTAR, Hasan., YILMAZ, M. Kemal., ERDÖNMEZ, Cumhur (2005); Genel ve Teknik Đletişim, 3. Basım, Ankara: Seçkin Yayıncılık. USLUATA Ayseli (2000), Đletişim, Đstanbul: Yeni Yüzyıl Yayınları. WILLIAMS John W. ve EGGLAND Steven A. (1991), “Örgütlerde Đletişim”, Çev: Yılmaz Büyükerşen, Şan Öz-Alp, Hikmet Seçim, Ali Atıf Bir, Eskişehir :Anadolu Üniversitesi Yayınları No: 628. ZILLIOĞLU Merih (1995), Đletişim Nedir?, Đstanbul: Cem Yayınevi. 158 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Đnternet Kaynakları (http://www.haber7.com/haber/20070128/Is-yerinde-dedikodunun-zararlari.php. Erişim Tarihi 05.06.2008). (http://www.ikademi.com/orgut-sosyolojisi/914-isletmelerde-etkin-iletisim-aracidedikodu.html.- Erişim Tarihi 05.06.2008). (http://www.tdk.gov.tr/TR/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF05 A79F75456518CA- Erişim Tarihi 05.06.2008). http://209.85.135.104/search?q=cache:K8jU12XfC9gJ:www.tumgazeteler.com/%3 Fa%3D963430+dedikodunun+yararlar%C4%B1&hl=tr&ct=clnk&cd=4&gl=trErişim Tarihi 01.08.2008). (http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1997/10/28/328535.asp01.08.2008). 159 Erişim Tarihi 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 160 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ BĐLĐŞSEL ESNEKLĐK: TIP ETĐĞĐ UYGULAMASI Dilek USLU Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi [email protected] ÖZET Bu çalışma, Bilişsel Esneklik Kuramına dayalı olarak tasarlanan tıp etiği konulu derste öğrencilerin bilgi edinme düzeylerini ve bu ortamda öğrenmeye ilişkin görüşlerini tespit edebilmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya “Tıp Sekreterliği” dersini alan 20 öğrenci gönüllü olarak katılmıştır. Đyi yapılandırılmamış bir alan olan tıp alanında tıp etiği konusu ele alınmıştır. Uygulama sırasında öğrencilere tıp etiği ile ilgili örnek bir senaryo sunulmuştur. Bu senaryoya ilişkin sorular sorularak etik dışı olayları değerlendirmeleri istenmiştir. Ardından soru formlarıyla öğrencilerin bu ortamda öğrenmeye ilişkin görüşleri alınmıştır. Araştırma bulguları sonucunda; öğrenciler bu yöntemin kendilerini empati kurmaya sevk ettiğini, gerçek hayatla bağlantı kurmaya zorladığını belirtmişler ve ayrıca tıp etiği konusunun kavranılması açısından Bilişsel Esneklik yöntemin faydalı olduğunu belirtmişlerdir. Anahtar Kelimeler: Bilişsel Esneklik, tıp etiği, çoklu bakış açısı. 1. Giriş Bilişsel Esneklik Kuramı, Rand J. Spiro ve arkadaşları tarafından iyi yapılandırılmamış alanlarda anlamlı bilgi edinimini arttırmak ve öğrencilerin farklı durumlara bilgilerini transfer edebilmelerini sağlamak amacıyla geliştirilmiştir. Kearsley (2000) ve Willet (2001)’e göre, Bilişsel Esneklik Kuramı, Piaget’in “Genetik Epistemoloji” kuramının bilişsel gelişim kavramından yola çıkarak Ausubel’in “Anlamlı Öğrenme” kuramının, önceki ve yeni bilgiler arasında ilişki kurulması kavramlarını merkeze almaktadır. Ayrıca Salomon’un ortam ve öğrenme etkileşimi ile ilgili düşüncelerini ve Bruner’in bilişsel gelişim, buluş yoluyla öğrenme ve problem temelli öğrenme ile ilgili çalışmalarını da temel almaktadır (Akt: Kılıç, 2007). Yapılandırmacı yaklaşımı temel alan Bilişsel Esneklik Kuramına göre bilginin bireyin deneyimleri bağlamında içsel olarak yapılandırıldığına inanılır. Her bireyin geçmiş deneyimleri, inançları, algıları farklı olacaktır (Alkan, 1995). Bu nedenle Bilişsel Esneklik Kuramı, yapılandırmacı yaklaşımın temel savlarından biri olan “tek bir gerçeklik yoktur” görüşü ile tutarlı olarak, öğretimin tek bir bakış açısını değil, aynı konuyla ilgili olarak farklı bağlamlarda çoklu bakış açılarını seçenekli biçimde sunması gerekliliğini vurgulamaktadır. Buna göre öğretimde bir konuyla ilgili tek bir görüş açısını sunmak sıklıkla yanlış kavramsallaştırmaya yol açacaktır, oysa konuyla ilgili çoklu bakış açılarının sağlanması ile bu sorun giderilebilir (Spiro vd, 1991). Bilişsel Esneklik Kuramı, karmaşık ve iyi yapılandırılmamış alanların öğretimine odaklanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında öncelikli olarak iyi yapılandırılmamış alanları tanımlamak gerekmektedir. Đyi yapılandırılmamış bilgi alanlarının iki temel özelliği bulunmaktadır: (1) bilginin uygulanması gereken durumların karmaşık olması ve birçok geniş kavramsal yapıların eşzamanlı etkileşimlerini gerektirmesi ve (2) bu durumların benzerlikleri olsa bile birbirlerinden farklı, kısacası düzensiz olmalarıdır. Örnek olarak tıp alanı farklı kavramların bir arada kullanılması ve örnek olaylarının düzensizlik içermesi nedeni ile iyi yapılandırılmamış bir bilgi alanı (ill- 161 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ structured knowledge domain) dır. Bir doktorun hastasına teşhis koyabilmesi için, sadece kendi branşını bilmesinin yeterli olmadığı bir gerçektir. Bununla birlikte diğer branşlar hakkında bilgi sahibi olması ve bu alanların birbirleri ile olan karmaşık ilişkilerini bilmesi gerekmektedir. Đyi yapılandırılmış bilgi alanlarına (well-structured knowledge domain) örnek olarak ise fizik ve matematik alanlarını verebiliriz. Đyi yapılandırılmış bilgi alanlarında benzer problemlere aynı adımlar veya algoritmalar kullanılarak benzer sonuçlara ulaşılır. Fakat iyi yapılandırılmamış bilgi alanlarında öğrencilere verilen bir problem ise bireyin daha esnek düşünmesini gerektirir ve sonuca bir algoritma kullanılarak ulaşılamaz bunun yerine sonuca ulaşmak için yapılması gereken işlemler keşfedilir ve bir problemin birden çok sonucu vardır (Spiro vd., 1992). Bilişsel Esneklik Kuramının “bilişsel” kısmı, bilginin edinilmesi sırasında önceki bilgilerin bellekten çağırılması ile kendi içinde yapılandırılmasını, “esneklik” kısmı ise öğrencilerin bu bilgiyi, farklı durumlarda esnek olarak kullanabilmelerini ifade etmektedir. Spiro ve arkadaşları öğrencilerin “bilişsel esnekliği” kazanmaları gerektiğini düşünmektedirler. Bu durumda birey, bilgi ve bilişini durumdan bağımsız olarak esnek yapabilmeli ve bu bilgiyi verilen içeriğe göre farklı yollardan transfer edebilmelidir. Spiro ve arkadaşlarının Bilişsel Esneklik Kuramının öğrenme ve öğretme süreçlerinin tasarımı için getirdiği önerileri şöyle sıralayabiliriz (Akt: Karadeniz, 2008). • Öğrenme etkinlikleri içeriğin farklı gösterimlerini sağlamalıdır. Đçeriğin tek bir bakış açısı ile incelenmesi öğrencinin birçok önemli noktayı gözden kaçırmasına sebep olabilir. • Öğretim materyalleri içerik alanının aşırı basitleştirilmesini engellemeli ve bağlama bağlı bilgi sağlamalıdır. Kavramlar arası ilişkilerin vurgulanması ve bu ilişkilerin gerçek hayatta öğrencinin karşılaşabileceği problemler düşünülerek, farklı şekillerde gösterilmesi gerektiğini belirtmektedir. • Öğretim örnek olay temelli olmalı ve bilginin yapılandırılması üzerinde durulmalıdır. Farklı örnek olaylar üzerinde çalışırken öğrenciler, zihinsel yapılarını tekrar tekrar organize etmekte ve yeni durumlara bu bilgilerini transfer etmeye hazırlanmaktadırlar. • Bilgi kaynakları birbirlerinden ayrı olmamalı aksine birbiri ile yüksek derecede bağlantılı olmalıdır. Öğrenciler istedikleri bilgiye anında ulaşabilmelidirler. Bilişsel Esneklik sağlamak üzere; özellikle karmaşık içerik alanları ile ilgili çoklu görüş açılarını sunabilmek, ve öğrencilerin bilişsel esneklik becerilerini geliştirebilmek üzere gerçekleştirilmiş olan çalışmaların bazıları aşağıda yer almaktadır: Karadeniz (2008) tarafından yapılan “Bilişsel Esnekliğe Dayalı Hiper Metin Uygulaması: Sanal Bilgisayar Hastanesi” isimli çalışmada Bilişsel Esneklik Kuramına uygun olarak tasarlanan bir hiper metinde, öğrencilerin bilgi edinme düzeylerini ve bu ortama ilişkin görüşlerini belirtmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya genel ve meslek lisesi mezunu 13 öğrenci gönüllü olarak katılmış ve mezuniyet durumlarına göre iki deney grubuna atanmışlardır. Đyi yapılandırılmamış bir alan olan “Bilgisayar Donanımı” alanında “Donanımsal Sorunlar ve Çözümler” adlı konunun “Ekran Kartları” ünitesi ele alınarak bir hiper metin tasarlanmıştır. Öğrenciler hiper metindeki örnek olaylarda belirtilen donanım sorunlarına çözüm bulmak amacıyla 162 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ hiper metinde sunulan bağlantıları ve interneti kullanarak araştırma yapmışlar veya sorun ile ilgili detaylı bilgi almak için örnek olaylara ilişkin sorular yöneltmişlerdir. Ardından anket ve görüşme yolu ile öğrencilerin bu ortamda öğrenmeye ilişkin görüşleri alınmıştır. Araştırma bulguları; farklı ön bilgi düzeylerine sahip deney gruplarındaki öğrencilerin, bilişsel esneklik kuramına dayalı hiper metin ile uzman seviyesinde bilgi edindiklerini göstermektedir. Ancak öğrencilerin, bu ortam ile öğrenmek yerine öğretmen yönetiminde konuları öğrendikten sonra bu ortamı bir etkinlik olarak derslerde uygulanmasını tercih ettikleri belirlenmiştir. Bilişsel Esneklik Kuramına örnek olarak Rond Spiro’ya ait “Reflections on a Post-Gutenberg Epistemology for Video Use in Ill-Structured Domains: Fostering Complex Learning and Cognitive Flexibility” makalesinde örnek olarak verilen ve iyi yapılandırılmamış bir bilgi alanı olan tarih dalında kişileri bilgilendirmek için oluşturulan www.easehistory.org sitesinde Bilişsel Esneklik Kuramı uygulanmaya çalışılmıştır. Greene ve Rogers (2006) tarafından Howard Üniversitesi yardımcı sağlık hizmetlerinden olan fizik tedavi hizmeti eğitimi için uygulanmış bir çalışma da ise öğrencilere hastaları tedavi etme, iyileştirme ve klinik dokümanları tamamlama sorumlulukları verilmiştir. 20 öğrenci 4 gruba ayrılmıştır. 3 veya 4 haftalık zaman periyotları için haftada bir gün dönüşümlü olarak gözetmenleri eşliğinde servislerde 14 hafta boyunca programa tabii tutulmuşlardır. Her öğrenciye klinik seans boyunca en az bir hastayı değerlendirme ve tedavi etme zorunluluğu verilmiştir. 5’li likert ölçeği ile hazırlanmış anketle öğrencilerin bu uygulamayı değerlendirmeleri istenmiştir. Anket sonuçlarına göre öğrenciler sınıf ortamında verilen eğitimden çok bu yöntemle daha fazla bilgi ve deneyim sahibi olduklarını ifade etmişlerdir. Bu yöntemle kendilerine güvenleri artmış olup, uygulama şansı bularak var olan bilgilerini bütünleyebilmişlerdir. Bir kısmı da kendilerini stres altında hissettiklerini belirtmişlerdir. Altun (2000), Orta Amerika’da bir üniversitede gerçekleştirilen akademik Đngilizce okuma anlama yöntemleri dersinde değişik yöntemler kullanılarak yaptığı araştırmada veriler, akademik Đngilizce okuma anlama yöntemleri dersine kayıt yaptırmış olan yedi öğrencinin katılımı ile toplanmıştır. Katılan öğrenciler değişik kültür ve dil gruplarından oluşmuştur. Veri toplanmasında, sınıf içi gözlemler, yapılandırılmış ve yarı yapılandırılmış bire-bir ve grup görüşmeleri, bilgisayar aşinalığı üzerine hazırlanmış anket, günlükler, öğrencilerin yazmış oldukları özetler ve denemeler periyodik aralarla toplanmıştır. Sınıf içi gözlemler ve görüşmelerde ses ve görüntü kayıtları kullanılmıştır. Sonuçta, öğrencilerin bilgisayarlı okuma süreçlerinde, önyargı ve algılamalarının önemli yer tuttuğu belirlenmiş, bilgisayar becerisi ile bu süreç arasında doğru bir orantı saptanmıştır. Ayrıca bilgisayarlı ortamın ikili iletişimi kısıtladığı ve niceliksel olarak yazmayı ürün olarak azalttığı fikirlerinin bu ortam için geçerli olmadığı bulgusuna ulaşılmıştır. Katılımcı öğrenciler yazı olarak oldukça kayda değer materyal üretmiş olup, ikili ilişkileri de bu sürece etki edecek şekilde belirleyebilmişlerdir. Ancak, bu süreçte, öğrencilerin hiper metin üzerindeki beklentilerinin de önemli bir etkisi olduğu bulunmuştur. Bu araştırmada ise “Tıp Etiği” iyi yapılandırılmamış bir alan olarak ele alınmıştır. Bu alanın en belirgin özelliği karmaşık olmasıdır. Etik, “ahlak konusunda, geçmiş, şu an ve geleceğe ilişkin karar ve eylemlerin dikkatli ve sistematik bir biçimde düşünülmesi ve çözümlenmesi” şeklinde tanımlanabilir”. Tıp Etiği ise “Tıbbi uygulamalar ve sağlık alanındaki tutum ve davranışların, iyi ya da kötü (doğru/yanlış) yönünden değerlendirilmesi etkinliğidir” (www.ttb.org.tr). 163 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tıp etiği, tıp uygulaması sırasında hekim-hasta, hekim-hekim, hekim-kurum, hasta-sağlık politikası, denek-araştırmacı hekim vb. ilişkilerinde belirlenen değer sorunlarıyla ilgilenmektedir. Günümüzde tıp teknolojisinin gelişmesi, tıbbi etik sorunlarını çığ gibi artırmıştır. Bunlardan başlıcaları; sakat olduğu anlaşılan fetusun yaşamına son vermek, genel olarak kürtaj, organ aktarımı söz konusu olmadığı vakalarda yaşam desteği sorunu, yapay döllenme, insan genomuna müdahale gibi sorunlardır. Öğrecilere sunulan örnek olay temelli etik olay sonunda öğrencilerden farklı açılardan kendilerini senaryoda ki karakterlerin yerlerine koyarak yaşanan etik dışı olayları değerlendirmeleri istenmiştir. 2. Amaç Bu araştırmanın amacı, iyi yapılandırılmamış bir alan olan “Tıp Etiği” konusu için bilişsel esnekliğe dayalı hazırlanan ders süresince öğrencilerin bilgi edinme düzeylerini ve bu ortamda öğrenmeye ilişkin görüşlerini tespit edebilmektir. 3. Yöntem Bu bölümde araştırmanın modeli, örneklemi, veri toplama araçları, verilerin çözümlenmesi ve yorumlanmasına ilişkin bilgilere yer verilmektedir. 3.1. Araştırmanın Modeli Bu araştırmada, tek faktörlü gruplar içi desen kullanılmıştır. 3.2. Örneklem Bu araştırma, 2007-2008 Eğitim-Öğretim yılı güz döneminde Gazi Üniversitesi Gazi Ticaret Turizm Eğitim Fakültesi Büro Yönetimi Öğretmenliği Bölümü 4. sınıfında öğrenimi sürdüren ve “Seçmeli (Tıp Sekreterliği)” dersini alan öğrencilerden 20 gönüllü öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. 3.3. Veri Toplama Araçları Bu araştırmada veri toplama aracı olarak Bilişsel Esneklik Uygulaması: Tıp Etiği Senaryosu, Değerlendirme Formu, Görüş Formu ve Öz Değerlendirme Formu kullanılmıştır. Bilişsel Esneklik Uygulaması: Tıp Etiği Senaryosu Bu senaryonun başında etik ve tıp etiği konuları hakkında genel bir bilgi verilerek tıbbın babası olarak anılan Yunanlı hekim Hipokrat (Hippocrates), (M.Ö. 460M.Ö. 377) tarafından yapılan ve bugünkü hekimlik andının temelini oluşturan metin öğrencilere aktarılmıştır. Öğrencilerin etik ve tıp etiği hakkında bilgileri tazelendikten sonra Bilişsel Esnekliğe dayalı olarak hazırlanan senaryo öğrencilere sunulmuştur. 164 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Bilişsel Esneklik Kuramına dayalı olarak geliştirilen senaryonun kuramın varsayımları açısından özellikleri aşağıda sıralanmaktadır: • Öğrenme etkinlikleri içeriğin farklı gösterimlerini sağlamalıdır: Etik dışı yaşanan olaylara tek bir kişinin bakış açısından değil, üç farklı karakterin bakış açısından bakabilmeleri sağlanmaya çalışılmıştır. • Öğretim materyalleri içerik alanının aşırı basitleştirilmesini engellemeli ve bağlama bağlı bilgi sağlamalıdır: Đçerik gerçek hayatta karşılaşılabilecek etik dışı olayları kapsamaktadır. Senaryodaki karakterler çıkmaza sokularak etik dışı olay karşısında karar vermede zorlanmaları sağlanmaya çalışılmıştır. Bu durum içeriğin aşırı basitleştirilmesini engelleyerek gerçek hayatın karmaşıklığının, senaryoya yansıtılmasını sağlamıştır. • Öğretim örnek olay temelli olmalı ve bilginin yapılandırılması üzerinde durulmalıdır: Tıp etiği ile ilgili sorunlar, gerçek hayatta karşılaşılabilecek örnek olaylar kullanılarak verilmektedir. Sade bir anlatım yerine senaryoda gerçek karakterler oluşturulmaya çalışılarak ve senaryo resimlendirilerek sunulmaya çalışılmıştır. • Bilgi kaynakları birbirlerinden ayrı olmamalı aksine birbiri ile yüksek derecede bağlantılı olmalıdır: Öğrencilerin senaryo sonunda doldurmaları gereken formlarda bilgi eksikliklerini tamamlamaları açısından senaryoya ait çıktı verilmiştir. Böylece konuya ilişkin bilgiler aynı ortamda sağlanmış ve öğrencilerin bu bilgilere kolaylıkla erişmelerine olanak tanınmıştır. Değerlendirme Formu Bu formda öğrencilerin sunulan tıp etiği konulu senaryodaki karakterlerin yerlerine kendilerini koyarak böyle bir olayla kendilerinin karşılaşması durumunda ne yapacaklarını tespit edebilmek amacıyla etik dışı olayları değerlendirmelerine yönelik 6 adet açık uçlu soruya yer verilmiştir. Değerlendirme formunun kapsam geçerliliğini test etmek üzere uzman görüşüne başvurulmuştur. 3 uzmandan alınan geri bildirimler doğrultusunda değerlendirme formunda yer alan bazı sorulara ekleme ve çıkarmalar yapılarak form yeniden oluşturulmuştur. Görüş Formu Değerlendirme formunun ardından öğrencilerin ortama ilişkin görüşlerini belirlemek amacıyla açık uçlu 4 sorudan oluşan görüş formu verilmiştir. Soruların kapsam geçerliliğini test edebilmek amacıyla uzman görüşüne başvurulmuştur. Uzmanlardan alınan geri bildirimler doğrultusunda forma son hali verilmiştir. Görüş formunda yer alan sorularla öğrencilerin uygulama sırasında karşılaştıkları aksaklıkların olup olmadığı, bilişsel esnekliğe dayalı işlenen tıp etiği konusunda yöntemin yararlı olup olmadığı konusunda uygulamaya ve yönteme ilişkin görüşleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Öz Değerlendirme Formu Öz değerlendirme formu ile uygulamaya yönelik kendilerini değerlendirmelerini sağlamak amacıyla 10 adet soru yöneltilmiştir. Soruları iyi, orta, zayıf olarak puanlamaları istenmiştir. 165 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 3.4. Verilerin Çözümlenmesi ve Yorumlanması Araştırmada elde edilen verilerin analizinde; aritmetik ortalama, standart sapma ve frekans değerleri kullanılmıştır. Araştırmanın bütün denenceleri .05 oranı temel alınarak test edilmiştir. Araştırmada kullanılan bütün formlara ait cevaplar iki uzman tarafından puanlanarak öğrencilerin 100 puan üzerinden başarı puanları elde edilmiştir. 4. Uygulama Araştırmaya gönüllü olarak katılan 20 öğrenciye önce etik ve tıp etiği konuları hatırlatılarak, Bilişsel Esneklik Kuramına dayalı olarak hazırlanan Tıp Etiği Senaryosu sunulmuştur. Daha sonra senayonun çıktısı ile değerlendirme formu dağıtılmıştır. Bu süreçte öğrenciler kendilerine sunulan dokümanlardan yararlanarak etik dışı yaşanan olaylar hakkında yorum yapmışlardır. Değerlendirme formunun doldurulmasından sonra öğrencilerin bu ortamda öğrenmeye ilişkin görüşlerini tespit edebilmek amacıyla görüş formu ve öz değerlendirme formları verilmiştir. 5. Bulgular ve Yorumlar Başarı Öğrencilerin başarı puanlarının hesaplanmasında ağırlıklar şu şekilde alınmıştır; değerlendirme soruları % 90, öz değerlendirme soruları ise % 10 üzerinden hesaplanmıştır. Her iki sonucun toplamları birleştirilerek toplam başarı puanı hesaplanmıştır. Elde edilen sonuçlara göre grubun ortalama başarı puanı 89’dur. Grup içinde en düşük puan 81 iken en yüksek puan ise 100’dür. Bulgular gösteriyor ki tıp etiği konulu Bilişsel Esneklik yöntemi ile işlenen derste öğrencilerin başarı düzeyleri yüksektir. Bilişsel Esneklik Yöntemi ile Öğrenmeye Đlişkin Öğrenci Görüşleri Uygulamanın sonunda öğrencilerin Bilişsel Esneklik Kuramına dayalı olarak hazırlanan derste öğrenme üzerine görüşlerini almak için açık uçlu soruların bulunduğu görüş formu yöneltilmiştir. Sorulan sorulardan ortaya çıkan verilere göre öğrencilerin % 60’ı senayoda herhangi bir değişiklikliğe gerek görmezken, diğer % 40’ı ise senaryoda ufak tefek değişiklikler önermişlerdir. Öğrencilerden bazıları ise 1. soruya “Kumar borcunu hiç katmazdım. Sadece Alzehimer Hastası olduğunu belirtirdim. Atilli Beyi’i iyileştirir, borçlarını silerdim” şeklinde yorumlar da getirmişlerdir. Bu uygulamaya tabii tutulan öğrenciler eğitim fakültesi öğrecileri olduğu için ve birer öğretmen adayı oldukları için kendilerine ileride bu yöntemle ders işlemeyi isteyip istemediklerini tespit etmek amacıyla sorulan soruya verdikleri cevapta ise hepsi bu yöntemi beğendiklerini ve yöntemin öğrenciyi empati kurmaya sevk ettiğini, öğrenciyi düşünmeye gerçek hayatla bağlantı kurmaya zorladığını, konunun kavranması ve kalıcılığın sağlanması açısından yöntemin faydalı olduğunu belirtmişlerdir. Tıp etiği konusunun anlaşılıp anlaşılmadığını tespite yönelik sorulan soruda ise öğrencilerin %99’u yöntemin yararlı ve anlaşılır olduğunu belirtmiştir. Sadece 166 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ içlerinden bir öğrenci gerçek yaşamda daha karmaşık etik dışı olaylar olduğunu ve bu olaylar karşısında karar vermenin çok daha zor olduğunu ifade etmiştir. Soruları cevaplandırırken herhangi bir sorunla karşılaşıp karşılaşmadıklarına ait soruda ise %75’i soruların açık, net ve anlaşılır olduğunu ifade ederken % 25’lik kısmı ise yaşanan etik dışı olaylar karşısında karakterlerin yerine kendilerini koymakta zorlandıklarını dile getirmişlerdir. 6. Sonuç ve Öneriler Spiro ve arkadaşları tarafından iyi yapılandırılmamış bilgi alanlarında anlamlı bilgi edinimini sağlamak amacıyla geliştirilen Bilişsel Esneklik Kuramı bu araştırmada sınıf içi uygulama ile hayata geçirilmiştir. Bu araştırma Tıp Sekreterliği dersini alan 20 gönüllü öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Öğrencilere uygulama sürecinde Tıp Etiği konulu derste örnek bir senaryo sunulmuştur. Gerçek hayata bağlı kalınarak hazırlanan senaryoda etik dışı yaşanan olaylar ve bu etik dışı yaşanan olaylara tanıklık eden karakterler yer almaktadır. Öğrencilerden kendilerini bu karakterlerin yerine koyarak onların bakış açısıyla olaylara bakmaları sağlanarak yaşanan etik dışı olaylara yorum getirmeleri istenmiştir. Elde edilen verilere göre çoklu bakış açısıyla öğrenciler başarılı bir şekilde yaşanan etik dışı olaylara yorum getirebilmişlerdir. Sınıf ortamında Bilişsel Esneklik Kuramına dayalı olarak hazırlanan bu uygulama sonunda öğrencilerin tıp etiği ile ilgili kavramları öğrenmeleri sağlanmıştır. Öğrencilerden alınan görüşlerin sonuçlarına göre; öğrenciler bu yöntemle ders işlenmesinden dolayı yaşanan etik dışı olayların kendilerini düşünmeye ve empati kurmaya sevk ettiğini, bilgiyi daha kalıcı olarak transfer edebildiklerini ve dersin daha zevkli geçtiğini belirtmişlerdir. Đleride meslek hayatlarında bilişsel esnekliğe dayalı ders işlemek istediklerini de eklemişlerdir. Sonuç olarak, Bilişsel Esneklik Kuramı daha çok hiper metinlerde kullanılıyor olsa da, iyi yapılandırılmamış ve anlaşılması zor konuların öğretiminde de etkili olduğu ve akademik başarıya olumlu katkılarının bulunduğu söylenebilir. Bu nedenle iyi yapılandırılmamış bilgi alanlarının öğretiminde Bilişsel Esneklik Kuramı kullanılarak daha etkili ders ortamları oluşturulabilir. 7. Kaynaklar ALKAN, C. (1995) Eğitim Teknolojisi, Atilla Kitabevi, Ankara. ALTUN, A. (2000) Patterns in cognitive process and strategies in hypertext reading: A case study of two experienced computer users. Journal of Educational Multimedia and Hypermedia, 9(1), 35-55. GREENE, R. ve ROGERS, G. (2006) Justifing Core Faculty Assesment of Student’s Clinical Performance Using Cognitive Flexibility Theory: A Case Examples, Volume: 4, No: 3. (www.ijahsp.nova.edu) KARADENĐZ, Şirin (2008) Bilişsel Esnekliğe Dayalı Hiper Metin Uygulaması: Sanal Bilgisayar Hastanesi, Eğitim Bilimleri Dergisi, 2008, 6(1), 135-152. 167 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ KILIÇ, Figen (2007) Makro Düzeyde Đçerik Düzenleme Stratejilerinin Kavramların, Genellemelerin Öğrenilmesine ve Bilişsel Esnekliğe Etkisi, Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana. SPIRO, R.J. ve JEHNG, J. (1991) Cognitive flexibility and hypertext: Theory and technology for the non-linear and multidimensional traversal of complex subject matter. D. Nix ve R. Spiro (Ed.), Cognition, Education, and Multimedia. Hillsdale, NJ: Erlbaum. SPIRO, R.J., FELTOVICH, P.J., JACOBSON, M.J, ve COULSON, R.L. (1992) Cognitive Flexibility And Hypertext: Theory And Technology For The Non-Linear And Multidimensional Traversal Of Complex Subject Matter. D. Nix ve R. Spiro (Ed.), Cognition, Education, and Multimedia. Hillsdale, NJ: Erlbaum. www.cogflextheory.org www.ttb.org.tr/kutuphane/tip_etigi.pdf 168 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ ĐŞGÖRENLERĐ MOTĐVE EDEN FAKTÖRLERĐN BELĐRLENMESĐNE YÖNELĐK BĐR ALAN ARAŞTIRMASI: ÇANAKKALE ONSEKĐZ MART ÜNĐVERSĐTESĐ ÖRNEĞĐ Sena ERDEN Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Çanakkale MYO, [email protected] Yelda Özlem GÖNEN Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Çanakkale MYO, [email protected] Fisun ÜNAL ÖZTÜRK Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Çanakkale MYO, [email protected] ÖZET Örgütlerde önemli başarı ölçütlerinden birisi “verimlilik” olarak değerlendirilmektedir. Verimlilik, “işletmenin üretim sürecinde girdileri oluşturan işgücü, sermaye, arazi, malzeme, ekipman, enerji, bilgi vb. kaynakların etkin bir biçimde kullanılarak hedeflenen çıktıyı sağlaması durumu”dur. Đşletmelerde verimlilik düzeyinin yükselmesinde işletmenin kritik öğeleri olarak ifade edilen; sermaye miktarı, teknoloji olanakları, istihdam edilen işgörenlerin niteliksel ve niceliksel özellikleri ile yönetim kültürü gibi değişkenlerin etkili olduğu görülmektedir. Bu değişkenlerin odak noktasını işletmede çalışan işgörenler oluşturmaktadır. Đşgörenlerin etkili ve verimli bir üretim etkinliğine yönlendirilmesi ve performanslarının en üst düzeye çıkarılması ise ancak motivasyon ile mümkündür. “Bir işi yapma isteği” olarak ifade edilen “motivasyon”un işletmelerde verimliliğin tesis edilmesinde önemli bir rolü olmasına rağmen uygulamada ihmal edildiği dikkat çekmektedir. Bu ihmalin başlıca nedenleri, işgörenlerin motivasyonunun arttırılması ile işletmenin sağlayacağı ekonomik yararın somut olarak ortaya konulamaması ve bunu gerçekleştirilebilmek için ek maliyetlere katlanmak zorunda kalınmasıdır. Bununla birlikte, işletmeye daha nitelikli elemanların kazandırılması, söz konusu nitelikli elemanların uzun süre işletmede istihdam edilmesi ve işgörenlerin performanslarının arttırılması ancak motivasyonun yüksek olduğu bir iş ortamı ile mümkün olabilmektedir. Bu anlamda yöneticiler, kendilerine bağlı olarak çalışan işgörenleri motive eden faktörleri dikkate alarak onların görevlerini verimli bir şekilde yerine getirmelerini sağlayacak iş ortamını hazırlamakla yükümlüdürler. Bu araştırmanın amacı Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi akademik birimlerinde görev yapan işgörenleri (sekreterleri ve diğer idari personelleri) işyerinde etkin ve verimli çalışmaya yönelik olarak motive eden faktörleri ortaya koymak ve elde edilen bulgular sonucunda örgüt performansını arttırmaya yönelik öneriler geliştirmektir. Araştırma verilerinin elde edilmesinde anket yöntemi kullanılacak, söz konusu anketler Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi akademik birimlerinde görev yapan işgörenlere (sekreterlere ve diğer idari personellere) uygulanacaktır. Elde edilen veriler “SPSS (15.0) Paket Programı” vasıtasıyla analiz edilecek ve aynı program vasıtasıyla yorumlanacaktır. Anahtar Kelimeler: Motivasyon, örgütsel motivasyon, motive faktörleri. 1.Giriş “Verimlilik”, işletmecilikte başarı değerlemesinin önemli kriterleri arasında yer almaktadır. “Đşletmenin üretim sürecinde girdileri oluşturan işgücü, sermaye, arazi, malzeme, donanım, enerji, bilgi gibi kaynakların etkin bir biçimde kullanılarak hedeflenen çıktıyı sağlaması” literatürde “verimlilik” olarak değerlendirilmektedir. 169 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Đşyerinde verimlilik; sadece ekonomik ve teknik olanakların örgütsel amaçlar doğrultusunda en uygun şekilde kullanılmasıyla değil, aynı zamanda işgörenlerin istekli bir biçimde çalışmaları ile de mümkün olmaktadır. Örgüt içinde görev yapan işgörenlerin etkin ve verimli bir üretim etkinliğine yönlendirilmesi ve performanslarının en üst düzeye çıkarılması ise ancak motivasyon ile sağlanabilir. Motivasyon, işin yapılması konusunda bireyin davranışını tanımlayan bir kavramdır. Söz konusu kavrama ilişkin olarak her insan davranışının altında bir istek, her insanın önünde ulaşmaya çalıştığı bir amaç olduğu varsayılmaktadır. Amaçlara ulaşmak için ise insan ihtiyaçlarının giderilmesi ve isteklerinin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Zira istekleri doyurulan insan, kişisel ve örgütsel hedeflerini hayata geçirebilmek için azimli bir şekilde çalışacaktır. Bu amaçla işletmelerde işgörenleri daha istekli çalışmaya özendirici araçlar (ekonomik araçlar, psiko-sosyal araçlar, örgütsel ve yönetsel araçlar) kullanılmaktadır (Sabuncuoğlu ve Tokol, 1997: 80; Güney, 2006: 347). 2. Kavramsal Çerçeve Çalışmanın teorik alt yapısını; motivasyon kavramı, çeşitli boyutlarıyla motivasyonun önemi ve örgütlerde verimliliği arttırma amacıyla kullanılan motivasyon araçları oluşturmaktadır. 2.1Motivasyon Kavramı Đnsan davranışlarının temel nedenlerinden birisi, kuşkusuz onun sahip olduğu güdülerdir. “Davranışları yönlendiren dürtü ya da itici güçler” olarak bilinen güdüler birey gereksinimlerinin ifadeleridir (Can vd., 2006: 97). Güdüler ile motivasyon arasında güçlü bir bağ bulunmaktadır. Güdüler, “çeşitli gereksinimlerin karşılanması için bireyleri davranış ve eyleme iten nedenler” olarak tanımlanırken, “motivasyon” bu eylemin kendisini oluşturmaktadır. Bu anlamda motivasyon; bireylerin güdülerin etkisiyle eyleme geçme ve isteklerini gerçekleştirme sürecidir (Sabuncuoğlu ve Tüz, 2001: 122). Motivasyon gözle görülen bir durum olmamakla birlikte sonuçları itibariyle bireyin davranışlarını etkilemeyerek tahmin edilebilir niteliğe dönüşebilmektedir (Güldal, 2006 :36). “Güdülenme” ya da “motivasyon” kavramı Latince “movere” yani “hareketlendirme, hareket ettirme” kelimelerinden Türkçe’ye uyarlanmıştır (Genç, 2007: 133). Örgütte yer alan insan davranışlarını önemli ölçüde etkileyen ya da yönlendiren motivasyon kavramı; bugüne kadar pek çok anlamda kullanılmıştır. “Güdüleme”, “yöneltme”, “isteklendirme”, “teşvik etme” söz konusu anlamlardan sadece birkaçını oluşturmaktadır (Özkalp ve Kırel, 2005: 313). Genel olarak motivasyon, “insan organizmasını davranışa iten, bu davranışların şiddet ve enerji düzeyini tayin eden, davranışlara belirli bir yön vererek devamını sağlayan biyolojik, fizyolojik ve kültürel içerikli bir durum” olarak adlandırılmaktadır (Yavilioğlu, 2001: 112). Bununla birlikte motivasyon “kişilerin belirli bir amacı gerçekleştirmek üzere kendi arzu ve istekleri ile davranmaları”ndan ibarettir (Koçel, 1999: 465). Bu açıklamalar doğrultusunda motivasyon olgusunun tanımlanabilmesi için üç önemli unsurun bir arada bulunması gerektiği savunulabilir (Porter vd. 2003: 1); 170 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ • Đnsan davranışlarına enerji veren faktörler, • Davranışları yöneten ya da yönlendiren faktörler, • Davranışların sürdürülme şekli. Söz konusu unsurlardan oluşan motivasyon sürecinin başlangıcını “ihtiyaç” kavramı oluşturmaktadır. Đnsanlar yaşadıkları sürece karşılama isteği duydukları sınırsız sayıda ihtiyaca sahiptirler. Bu ihtiyaçların bazıları, hayati özelliğe sahip iken, bazıları da içinde bulunulan durum ve koşullara göre önem derecesi farklılık gösteren bir nitelik taşımaktadır. Buradan hareketle ihtiyaç kapsamında; “insanda tatmin edilme duygusu yaratan soyut ve somut her şey” ele alınabilmektedir (Ünsalan ve Şimşeker, 2005: 2-3). Đhtiyaçların ortaya çıkışı, bireylerde motivasyon sürecinin başlangıcını ve ilk aşamayı oluşturmaktadır. Đkinci aşama olan “uyarılma” ile birlikte bireyde itici bir güç ortaya çıkmaktadır. Bahsedilen itici güç, fiziksel ve ruhsal açıdan isteklenmeden ibarettir. Đhtiyaçlarını giderebilmek için uyarılmış olan birey bir sonraki adımda “davranışta bulunma” aşamasına gelmektedir. Bireyin davranışta bulunma amacı, ihtiyaçlarını gidermeye yönelik duyduğu istektir. Motivasyon sürecinin son aşamasını ise “doyum noktası” oluşturmaktadır. Davranış sonucunda ihtiyaçların giderilmesiyle birlikte motivasyon süreci de tamamlanmış olur. Đhtiyaçları karşılanmış birey mutlu olurken, doyuma ya da amaca ulaşamayan birey kendisinde bir tatminsizlik duygusu hissedecektir. Bu durum bireyde büyük bir isteksizlik ve dengesizlik durumu yaratacaktır. Ancak ihtiyaç karşılandığında söz konusu dengesizlik giderilerek birey doyuma ulaşmanın mutluluğunu yaşamaya başlayacaktır. Öte yandan bireyi sürekli mutlu kılacak bir doyum noktasının olmadığı da bir gerçektir. Çünkü insan ihtiyaçları sınırsızdır ve bir ihtiyacın bittiği noktada başka bir ihtiyaç ortaya çıkacağından dolayı motivasyon süreci her seferinde aynı yolu izleyecektir (Toker, 2006: 51). Motivasyon, bilinçli ve bilinçsiz olmak üzere pek çok süreci içermektedir. Aslında bu süreçler bireyin bir takım ödüller karşılığında zaman ve enerjisini kişisel ve örgütsel amaçlar doğrultusunda harcamasını ifade etmektedir. Đçselleştirilen motivasyon sürecinde bireyin hayattan beklentileri, umutları ve hedefleri davranışlarına yönelik olarak karar verme sürecini etkilemektedir (Tümgan, 2007: 4). Motivasyonun Önemi Motivasyon konusunda çalışan uzmanlar araştırmalarında özellikle söz konusu kavramın kaynağına işaret etmektedirler. Bu doğrultuda öğrenmenin motivasyon kavramının oluşum sürecinde önemli bir rol oynadığı görülmektedir (Leonard vd. 1999: 971). Benzer araştırmalar da motivasyon ile birlikte hayata geçirilen davranışların nasıl yönlendirilebileceği veya yönlendirilmiş bir davranışın yoğunluğunun nasıl arttırılabileceği konularında yoğunlaşmıştır. Đnsanın doğası gereği hareketli ve etki altına alınabilen bir varlık olması bahsedilen durumun dayanağını oluşturmaktadır (Keskin, 2008:1). Örgütlerde personel yönetiminden insan kaynakları yönetimine doğru geçişin yaşandığı 1980'li yıllar, işgörenlerin sevk ve idaresinde bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. 1980’li yıllarda; örgütsel yönetime stratejik bir bakış açısı kazandırılarak, “yeni endüstri ilişkileri sistemi” ile “yeni üretim ve yönetim ilişkileri” gibi kavramlar iş dünyasının gündeminde yer almaya başlamıştır. Söz konusu gelişmelere paralel olarak örgütlerin yönetim anlayışlarını ve örgüt yapılarını “daha katılımcı” ve “insan odaklı” hale getirerek revizyona girdikleri dikkat çekmektedir. 171 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Bu bağlamda, örgütlerin amaçlarına ulaşmasında, motivasyon kavramının ön plana çıktığı görülmektedir (Özdemir, 2006: 144). Motivasyon kavramı, insan odaklı anlayışın yükselen bir değer olarak ortaya çıkmasıyla birlikte, örgüt ve işgörenler üzerindeki önemini her geçen gün biraz daha arttırmaktadır. Blake ve Mouton’un yönetim ağı varsayımlarına göre; geleneksel düşünce yapısında olan yöneticilerin insan öğesine ya da üretime önem verme konusundaki istekleri üretimi negatif yönde etkilemektedir. Halbuki başarılı bir yönetici, insan ihtiyaçları ile üretim ihtiyaçlarını birlikte kontrol edebilen ve iki unsura da önem veren yöneticidir (Rusenbaum, 1993: 23). Motivasyonun önemine ilişkin saptamalar literatürde işgören (yönetici ve diğer personel) ve örgüt boyutu göz önünde bulundurularak yapılmaktadır. 2.2.1. Đnsan Kaynakları Açısından Motivasyonun Önemi Đnsan kaynakları açısından motivasyonun önemi çalışmamız kapsamında; “yönetici” ve “diğer işgörenler” boyutlarında ele alınacaktır. Yöneticinin de örgütte çalışan bir işgören olduğu düşünülünce yapılan sınıflandırmanın nedeni ortaya çıkmaktadır. Yönetici Açısından Motivasyonun Önemi Yönetici, davranışa neden olan güdüleri anlamak zorundadır. Yöneticinin temel zorunluluklarından birisinin, kişileri harekete yönlendirecek etkili bir çalışma iklimi yaratmak olduğu tartışılamaz bir gerçektir (Can vd., 2000: 188). Bu anlamda yöneticilerin, motivasyon sürecini tam olarak anlayabilmesi için; insan doğasını kavramaları ve örgüt içindeki insan davranışlarına dair unsurları ayrıntılı bir şekilde inceleyerek, inceleme sonuçlarına göre onları motive edecek modeller ve uygulamalar geliştirmeleri gerekmektedir (Ölçer, 2005: 1). Bu doğrultuda yönetici, örgütsel hedeflerin ancak işgörenlerle birlikte gerçekleştirilebileceğini unutmamalı ve örgütte görev yapan tüm işgörenlerin motivasyonunu sağlamaya yönelik olarak aynı özendirme araçları ile motive olacakları düşüncesine kapılmamalıdır (Tutar vd., 2006:156). Yöneticinin başarısı astlarının bilgi, yetenek ve güçlerinden azami ölçüde yararlanabilmesine bağlıdır. Bu bağlamda motivasyon ile performans (iş başarımı) arasında çok yakın bir ilişki olduğu ve yeteri kadar motive edilmemiş bir işgörenden verimli çalışmasının beklenemeyeceği söylenebilmektedir (Balçık, 2005: 136). Söz konusu verimliliğin sağlanması ise yöneticinin; örgütün türü ve faaliyet alanı ne olursa olsun motivasyon konusu ile yakından ilgilenmesiyle mümkündür. Örgüt içi motivasyonun sağlanmasında işgörenlerin ihtiyaçlarının tanınması ve karşılanması önemli rol oynamaktadır. Bu amaçla ilk olarak çalışanların ihtiyaçları belirlenerek söz konusu bireysel ihtiyaçlar ile örgütsel amaçlar arasında ilişki kurulmalıdır (Tengilimoğlu, 2008: 114). Đşgörenler Açısından Motivasyonun Önemi Bireyi çalışmaya yönlendiren güdüler yıllardır yoğun bir şekilde araştırılmaktadır. Aynı işi yapan iki kişinin çalışma motivasyonlarında gözlenen farklılıklar, ko- 172 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ nunun ne kadar karmaşık bir yapıda olduğunun işaretidir (Keser, 2006: 9). Đşgören motivasyonu, iş yönetimi anlayışındaki gelişmelere paralel bir evrim geçirmiştir. Taylor’un “Bilimsel Yönetim Anlayışı”, maddi ödüllerin iş sonuçlarını en üst düzeye çıkaracağını iddia etmiş ancak daha sonra yapılan araştırmalar çalışmanın sadece para kazanma isteği ile açıklanamayacağı gerçeğini gözler önüne sermiştir. Hawthorne Araştırmaları da maddi ödüllendirmenin dışında, işgörenlere gösterilen dolaylı ilgi ve dikkatin bile önemli bir motivasyon kaynağı olduğunu ve performans üzerinde olumlu bir etki yarattığını ortaya koymuştur (Şenturan ve Kamitoğlu, 2007: 43-44). Buna göre işgörende para kazanma isteği dışında değerlendirilebilen duygular ve buna bağlı olarak ortaya çıkan aktivite, sahip olma, güç, ilişki geliştirme, yeterlilik, başarma, takdir, anlamlılık gibi arzular bireyi çalışmaya yönlendiren güdüler olarak karşımıza çıkmaktadır (Barutçugil, 2004: 386). Örgüt performansı ile motivasyon arasındaki ilişki formülize edilecek olursa; bireyin örgütteki başarısının yetenekleri ile çalışma isteğinin çarpımına eşit olduğu söylenebilir. Zira bireyde çalışma isteği yoksa, yetenekleri fazla olsa bile başarı düzeyi sıfır olacaktır. Bireyin yetenekleri göreve hiç uygun değilse (sıfırsa) çalışma isteği yüksek olsa bile başarı yine “sıfır”dır. Bu nedenle personel seçimi yapılırken, öncelikle işgörenin sahip olduğu yetenek ve deneyimin iş tanımları ve iş gerekleri ile uygun olmasına dikkat edilmelidir. Ancak seçilen işgören ne kadar nitelikli olursa olsun kendisinde çalışma isteği duymuyorsa örgüte herhangi bir katkı sağlaması mümkün olmayacaktır. Bu nedenle işgöreni örgüte aldıktan sonra yapılacak olan ilk iş, onu verimli çalışmaya isteklendirmek olacaktır (Yüksel, 2000: 130). Örgütler ile bu örgütlerde çalışan işgörenler arasındaki etkileşim, dinamik ve çift yönlü bir süreçtir. Örgütler, bireyleri çalıştırırlar çünkü bireylerin sağlayacağı hizmetler örgütün başarısı açısından oldukça önemlidir. Bireyler ise kişisel özgürlüklerinden feragat ederek örgütlere girerler çünkü kişisel amaçlarına ancak bu yolla ulaşabileceklerine inanırlar. Örgütsel davranış literatüründe bu çift yönlü etkileşim “psikolojik sözleşme” olarak adlandırılmaktadır. Söz konusu etkileşim sürecinde iki taraf da kendilerine ait ihtiyaçları tatmin etme fırsatı buldukları taktirde anlamlı bir boyut kazanacaktır (Efil, 2002: 152). 2.2. 2. Örgüt Açısından Motivasyonun Önemi Đşletmelerin en önemli amaçlarından birisi kuşkusuz “kar” elde etmektir. Ancak kar nihai hedef olarak görülmemeli, işletmeler tarafından karlı çalışabilmek için verimliliği yükseltmek, yenilikçi olmak, büyümek gibi amaçlar da göz önünde bulundurulmalıdır. Kuşkusuz bu anlayışı benimsemeyerek; karlılığı ön plana çıkaran ve verimliliği, büyümeyi, yenilikçiliği dışlayan işletmelerin de karlı çalışabilmeleri mümkündür. Ancak böyle bir yönetim kültürüyle işletmelerin ömrünün uzun sürmeyeceği, kısa dönemde kar elde edilse bile, bu işletmelerin orta ve uzun vadede başarısızlığa mahkum olacakları düşünülmektedir (Akdemir, 2006: 69). Küreselleşme ile birlikte artan rekabet, işletmeleri daha kaliteli mal ve hizmetleri daha hızlı ve daha ucuza üretmeleri konusunda zorlamaktadır. Bu baskı, motivasyona duyulan ihtiyacı da arttırmakta, zinciri oluşturan tüm halkaların görevlerini eksiksiz ve zamanında yapmalarını gerektirmektedir (Eren, 1998: 398). Đnsanların kendi amaçları yönünde motive olması “doğal” bir durumu, örgütsel amaçları gerçekleştirmeye motive olması ise “yapay” bir durumu ifade etmektedir. Bu yüzden örgüt, işgörenleri örgütsel amaçlara motive edebilmek için gereken ortamı 173 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ ve bilinci yaratmakla yükümlüdür. Đşgörenlerin, örgütsel amaçlara motive olması sağlanamadıkça, örgütsel edimlerin istenen düzeye çıkması da mümkün olmayacaktır (Başaran, 2000: 70). Bu anlamda motive olmuş bireyler işletmelerin verimliliğinde önemli bir rol oynamaktadır. 2.3.Örgütlerde Kullanılan Motivasyon Araçları Günümüzde işletmeler işgörenlerini motive etmek ve örgütsel faaliyetlerde yüksek performans göstermelerini sağlamak için çeşitli motivasyon araçları kullanmaktadırlar. Đşgörenlerin ve örgütlerin farklı özelliklere sahip olmaları her durumda ve her işgörende etkili olabilecek evrensel bir motivasyon aracının olmamasını da beraberinde getirmektedir. Bilindiği gibi örgütsel amaçları gerçekleştirmek üzere örgütlerde görev yapan işgörenler nitelikleri, ihtiyaçları, istekleri, beklentileri açılarından birbirlerinden farklı özellikler göstermektedir. Buna paralel olarak iş koşullarının da; zaman, fiziki ortam, gruplar, sosyal imkanlar, yönetim tarzı gibi konularda farklı özelliklere sahip oldukları görülmektedir. Đşgörenlerin ve örgütlerin söz konusu göreceli ve değişken yapısı çalışanların motivasyon faktörlerinin belirleyicisi olmaktadır (Karakaya ve Ay, 2007: 55). Bu anlamda örgütlerde kullanılan motivasyon araçlarının türleri ve etkinlikleri; işgörenlerin değer yargılarına, örgütlerin çevre faktörlerine, sosyal /eğitsel düzeye ve toplumsal yapıya bağlı olarak değişkenlik gösterebilmektedir (Yiğenoğlu, 2007: 42). Motivasyonun, yönlendirici bir güç olduğu ve insanları motive edebilmek için onları güdüleyen unsurlar hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olmak gerektiği ortadadır. Bununla birlikte motivasyon kavramını sadece açlık ve susuzluk gibi fizyolojik süreçlerle değil, başarı elde etme isteği, toplumda itibar görme ve kendini gerçekleştirme ihtiyacı gibi sosyal konuları da içerecek boyutta değerlendirmek gerekmektedir. Đnsanlarının davranışlarını etkileyen sosyal ve kültürel kökenli başlıca motive araçları; güç, başarı ve yakınlık motivleridir. Söz konusu motivler bireylerde aşağıda belirtilen davranış biçimlerine dönüşebilmektedir (Luthans 1998: 164-168; Hagemann, 1997: 37); ● Güç motivi: Đnsanların eylemlerini kontrol edebilme, kendisinden alt düzeyde olanları bertaraf edebilme, • Başarı motivi: Rekabetçi durumlarda ön plana çıkabilme, öngörülen standartları yakalama, ulaşılması zor bir hedefi gerçekleştirme, • Yakınlık motivi: Đşbirliğini sevme, bir grubun üyesi olabilme, uyumlu ilişkiler kurabilme. Motivasyon kavramının karmaşık ve göreceli yapısı, iş hayatında işgörenleri motive etme amacıyla kullanılan özendirici araçların literatürde farklı sınıflandırmalarla ele alınmasına neden olmaktadır. Araştırmamız kapsamında işyerinde sekreterleri, yönetici sekreterlerini ve diğer işgörenleri motive eden faktörlerin belirlenmesi amacıyla deneklerin kişisel ve örgütsel koşulları göz önünde bulundurularak Tablo 1’de belirtilen özendirme araçlarının bazılarından yararlanılmıştır. 174 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 1: Motivasyonda Kullanılan Özendirme Araçları Ekonomik Özendirme Araçları Ücret Artışı Primli Ücret Kara Katılma Psikolojik Özendirme Araçları Örgütsel ve Yönetsel Özendirme Araçları Sosyal Özendirme Araçları Yetki Devri Đşi Çekici Kılma Đş Güvencesi Çalışmada Bağımsızlık Kararlara Katılım Çalışma Güvenliği Eğitim ve Yükselme Đşgörene Danışmanlık Yapma Adil Bir Ödüllendirme Sistemi Sosyal Katılım Đletişim Sosyal Uğraşlar Statü Ekonomik Ödül Mesleki Eğitim Fiziksel Koşulların Đyileştirilmesi (Kaynak: Toker, 2006: 222) Tablo 1’deki özendirme araçlarının çeşitliliğine karşın yönetici, işgörenler üzerinde olumlu etki yaratabilen en uygun motive aracını seçebilecek yeteneğe sahip olmalıdır. Amaç işgörenden beklenen performansın gerçekleşmesi olduğundan, yönetici tarafından işgörenin kişiliğine uygun bir motivasyon yöntemi seçilmesi bireysel ve örgütsel hedeflere ulaşmayı da beraberinde getirmektedir. (Ergül, 2005: 69-70). 3. ARAŞTIRMA BÖLÜMÜ Bu bölümde; araştırmanın amacı, yöntemi, araştırma bulguları ve bu bulguların yorumlanmasına yönelik açıklamalara yer verilecektir. 3.1. Araştırmanın Amacı Araştırmanın temel amacı, işyerinde görev yapan sekreterler, yönetici sekreterleri ve diğer idari personelleri motive eden faktörlerin karşılaştırmalı analizinin yapılarak, bu faktörlerden hangisine daha çok önem verildiğini ortaya koymaktır. Araştırma kapsamında demografik özellikler ile motive edici faktörler arasında anlamlı bir farklılık bulunup bulunmadığı konusunda da saptamalarda bulunulacaktır. 175 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 3.2. Araştırmanın Yöntemi Araştırmanın evrenini; “Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde görev yapan sekreterler, yönetici sekreterleri ve diğer idari personeller” oluşturmaktadır.1 Araştırma, evren içerisinden “amaçlı örneklem” yöntemi ile seçilen denek grubu ile gerçekleştirilmiştir. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde sekreter, yönetici sekreteri ve diğer idari personel olarak yaklaşık 449 işgörenin çalıştığı bilinmektedir. Araştırmanın veri toplama aşamasında 449 işgörenden 135’ine (yaklaşık % 30) ulaşılmış ve verilerin elde edilmesi için söz konusu örneklem grubu üzerinde anket çalışması yapılmıştır. Araştırma sonuçları, örneklem grubu ile sınırlıdır. Veri toplama tekniği olarak “anket yöntemi” kullanılmıştır. Araştırmanın ölçeği geliştirilirken Toker’in (2006) derlediği, “Minnesota Doyum Anketi”, “Porter Gereksinim ve Doyum Anketi” ve “Kovach’ın (1984, 1987) Đş ile Đlgili Đhtiyaçların Saptanmasına Yönelik Đfadeler”den yararlanılmıştır. Ölçekte yer alan anket formu, iki bölüm olarak düzenlenmiştir. Birinci bölümde demografik özellikler ile mesleki bilgiler, ikinci bölümde ise özendirme araçlarına ilişkin önermeler yer almaktadır. Anket soruları SPSS 15.00 Đstatistik Paket Programı’ndan yararlanılarak değerlendirilmiş ve araştırma bulguları T-Testi, Spearsman Rank Order Analizi, Tek Yönlü Anova analizleri ile yorumlanmıştır. 3.3. Güvenilirlik Testleri ve Faktör Analizi Sonuçları Araştırma kapsamında kullanılan ölçeklerin iç tutarlılığı “Cronbach Alpha Katsayısı” ile değerlendirilmiştir. Cronbach’s Alpha Analizi sonucunda ölçeğin yüksek bir güvenilirlik oranına sahip olduğu tespit edilmiştir (alpha=,869). Anket sorularının tamamı faktör analizine tabi tutularak varyansı temsil eden faktörler belirlenmiş ve “Kaiser- Meyer- Olkin (KMO) Testi” ile faktör analizinin güvenilirliliği test edilmiştir. KMO Testi sonucuna göre; yapılan faktör analizi yüksek güvenilirliğe (0.820>0.500) sahiptir (Stevens, 2002: 390). Faktör analizinde veriler “varimax yöntemi” ile rotasyona tabi tutularak ankette yer alan ifadelerden birbiriyle ilişkili olanların bir araya gelmesi sağlanarak faktörler elde edilmiştir. Literatürde “varimax yöntemi”, faktör analizi konusunda en yaygın rotasyon “rotate” yöntemi olarak kabul edilmektedir (Ricahard ve Dean, 1992: 132). 1 Đşyerinde görev yapan sekreterler de idari personel kategorisinde ele alınabileceğinden dolayı, çalışma kapsamında işgörenler olarak “sekreterler” ve “yönetici sekreterler” gruplarının yanı sıra “diğer idari personeller” adı altında başka bir grup da örneklem grubuna dahil edilmiştir. 176 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 2: KMO and Bartlett's Testi Kaiser-Meyer-Olkin Measure of Sampling Adequacy. Bartlett's Test of Sphericity ,820 Approx. Chi-Square 943,494 df 171 Sig. ,000 Çalışmamızın esasını oluşturan Toker’in Araştırması’nda özendirme araçları “Örgütsel ve Yönetsel Özendirme Araçları”, “Psikolojik Özendirme Araçları”, “Ekonomik Özendirme Araçları” ve “Sosyal Özendirme Araçları” olmak üzere 4 alt faktörde ele alınmaktadır. Tablo 3: Araştırma Faktörleri Örgütsel ve Yönetsel Özendirme Araçları Faktörü Güven ve işbirliğine dayanan iş ortamı Adil Ödüllendirme Sistemi Đletişim Fiziksel Koşullar Teknolojik Donanım Kararlara Katılım Mesleki Eğitim Psikolojik Özendirme Araçları Faktörü Ekonomik Özendirme Araçları Faktörü Sosyal Özendirme Araçları Faktörü ,744 ,741 ,676 ,637 ,616 ,614 ,594 Yetki Devri ve Sorumluluk Statü ,772 ,745 Çalışmada Bağımsızlık Đşyerinde önemsenme Takdir edilme ,703 ,690 ,647 Yeni Beceriler Kazanabilme Ücret Artışları ,603 ,878 Mesai Ücretleri Yeterliliği Đş Güvencesi ,855 ,909 Sağlık ve Çalışma Güvenliği Not: 0,40 altında olan değerler gösterilmemiştir. 177 ,777 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Aynı şekilde verilerin değerlendirilmesi sırasında SPSS Programı da özendirme araçlarını 4 alt faktörde (Örgütsel ve Yönetsel, Psikolojik, Ekonomik ve Sosyal Özendirme Araçları) gruplandırmıştır. Faktör analizinde güvenilirliği düşük olan sorular değerlendirme dışı bırakılırken, sekreterler ve diğer idari personelleri en çok motive eden faktörün “örgütsel ve yönetsel özendirme araçları faktörü” olduğu tespit edilmiştir. Faktörlerin varyansları açıklama güçleri Tablo 4’de belirtilmektedir. Tablo 4’te görüldüğü gibi faktörlerin toplam varyansı açıklama yüzdesi % 65, 914’dür. Tablo 4: Faktörlerin Varyansı Açıklama Yüzdeleri Component Rotation Sums of Squared Loadings Total Örgütsel ve Yönetsel Özendirme Araçları Faktörü Psikolojik Özendirme Araçları Faktörü Ekonomik Özendirme Araçları Faktörü Sosyal Özendirme Araçları Faktörü % of Variance Cumulative % 3,829 20,152 20,152 3,515 18,499 38,651 1,809 9,523 48,174 1,653 8,699 65,914 3.4. Frekans Dağılımları Araştırmanın örneklem grubunu oluşturan sekreterlere, yönetici sekreterlerine ve diğer idari personellere ilişkin demografik özellikleri ve mesleki bilgileri Tablo 5 ve Tablo 6’da gösterilmiştir: Tablo 5: Örneklem Grubuna Dahil Olan Deneklerin Demografik Özelliklerine ve Mesleki Bilgilerine Đlişkin Frekans Dağılımları Demografik Özellikler ve Mesleki Bilgiler Sayı Yüzde Cinsiyet Kadın 75 55,6 Medeni Durum Erkek Evli 60 100 44,4 74,1 Eğitim Durumu Bekar Boşanmış Đlkokul 27 6 2 20,0 4,4 1,5 Görev Tanımı Ortaokul Lise Ön Lisans Lisans Lisans üstü Sekreter 4 43 39 38 6 24 3,0 31,9 28,9 28,1 6,7 17,8 Yönetici Sekreteri Diğer Đdari Personel Uygun 18 93 49 13,3 68,9 36,3 Uygun Değil 83 61,5 Mesleki Eğitimin Göreve Uygunluğu 178 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 6: Örneklem Grubuna Dahil Olan Deneklerin Demografik Özelliklerine ve Mesleki Bilgilerine Đlişkin Ortalama Değerler1 Demografik Özellikler ve Mesleki Bilgiler Ortalama Değerler 35 Yaş 20 Çalışma süresi Tablo 5’ de gösterildiği üzere örneklem grubuna dahil edilen deneklerin % 56’sının kadın, % 44’ünün ise erkek işgörenlerden oluştuğu tespit edilmiştir. Sözkonusu denekler medeni durumlarına göre değerlendirildiklerinde ise deneklerin büyük bir bölümünün evli olduğu (%74,1) görülmektedir. Eğitim durumu açısından irdelendiğinde ise; lise mezunlarının örneklem içerisindeki oranı (%31, 9) iken ön lisans mezunlarının (%28,9), lisans mezunlarının ise (%28,1) olduğu belirlenmiştir. Eğitim durumları karşılaştırıldığında eğitim düzeyini gösteren gruplar arasında belirgin bir farklılık bulunamamıştır. Görev tanımları açısından ele alındığında ankete katılan “diğer idari personelin oranı”(%68,9), sekreterlerin oranı (%17,8) ve yönetici sekreterlerinin oranı ise (%13,3) olarak hesaplanmıştır (Garfik 1). Garfik 1: Örneklem Grubuna Đlişkin Görev Tanımları Sekreter; 24; 18% Yönetici sekreteri; 18; 13% Diğer idari personel; 93; 69% Sekreter Yönetici sekreteri Diğer idari personel Örneklem grubunda bulunan deneklerin % 61,5’i kurum içindeki görevlerinin aldıkları mesleki eğitim ile örtüşmediğini, % 36,3’ü ise görevlerinin aldıkları mesleki eğitime uygun olduğunu dile getirmişlerdir. Tablo 6’da deneklerin “ortalama yaşı” 1 Tablo 5’de örneklem grubunu oluşturan deneklerin demografik özelliklerine ve mesleki bilgilerine ilişkin frekans dağılımları verilirken, “yaş” ve “çalışma süresi” bölümleri aritmetik ortalama yöntemiyle hesaplandığından dolayı söz konusu bölümlere ait değerler Tablo 6’da ayrıca belirtilmiştir. 179 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ aritmetik ortalama yönteminden faydalanarak “35 yıl” olarak belirlenirken, “ortalama çalışma süreleri” yaklaşık “9 yıl” olarak hesaplanmıştır (8,51). 3.5. Faktörlerin Đstatistiksel Değerlendirmeleri Faktörlerin istatistiksel değerlendirmeleri kapsamında; Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi bünyesinde görev yapan sekreterler, yönetici sekreterleri ve diğer idari personelleri “motive eden faktörler (özendirici araçlar)” ile “yaş”, “cinsiyet”, “medeni durum”, “eğitim durumu”, “çalışma süresi” ve “mesleki eğitim durumu” gibi değişkenler arasında anlamlı bir farklılık olup olmadığı tespit edilmiştir. Meslek Grupları Arasındaki Farklılıklar: ANOVA Testi sonuçlarına göre; meslek grupları ile motive edici faktörler arasında anlamlı bir farklılık olduğu görülmüştür. Meslek grupları ile motive faktörleri arasında anlamlı farklılık sadece “örgütsel ve yönetsel özendirme araçları faktörü”nde tespit edilmiştir. Bu durum Tablo 7’de gösterilmektedir (p:0,000<0,05). Tablo 7: Örneklem Grubuna Dahil Olan Deneklerin Meslek Gruplarına Đlişkin ANOVA Testi Sum of Squares Örgütse l ve Yönetsel Özendirme Araçları Faktörü Between Groups Within Groups Total Psikolojik Özendirme Araçları Faktörü Between Groups Within Groups Total Ekonomik Özendirme Araçları Faktörü Between Groups Within Groups Total Within Groups Total Sosyal Özendirme Araçları Faktörü Between Groups Within Groups Total df Mean Square 18,110 2 9,055 74,496 132 ,564 92,605 134 4,301 2 2,150 106,417 132 ,806 110,718 134 3,699 2 1,850 111,634 132 ,846 115,333 134 165,435 132 165,937 134 2,894 2 1,447 121,539 132 ,921 124,433 134 180 F Sig. 16,044 ,000 2,667 ,073 2,187 ,116 1,572 ,212 1,253 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 8 ve Tablo 9’daki tablolar irdelendiğinde ise; sekreterlerin (3,15) ve yönetici sekreterlerin (3,20) anlamlı olarak diğer idari personellere (2,38) oranla örgütsel ve yönetsel özendirme araçlarından daha fazla etkilendikleri ve bu araçlardan daha fazla motive oldukları görülmektedir. Bu anlamda sekreterler ile yönetici sekreterleri arasında anlamlı bir farklılığa rastlanmamıştır Tablo 8: Örneklem Grubuna Dahil Olan Deneklerin Meslek Gruplarına Đlişkin Tukey Testi Çoklu Karşılaştırma Tablosu Dependent Variable (I) s6 Sekreter Örgütsel ve Yönetsel Özendirme Araçları (J) s6 Yönetici Sekreteri Diğer Đdari Personel Sekreter Yönetici Sekreteri Diğer Đdari Personel Mean Difference (I-J) -,04792 ,77009(*) ,04792 Diğer Đdari Personel Sekreter ,81801(*) -,77009(*) Yönetici Sekreteri -,81801(*) Tablo 9: Örneklem Grubuna Dahil Olan Deneklerin Meslek Gruplarına Đlişkin Ortalamalar Tablosu Örgütsel ve Yönetsel Özendirme Araçları Faktörü Meslek Grupları Sekreter Yönetici Sekreteri Diğer Đdari Personel Toplam N Lower Bound 24 Mean Upper Bound 3,1538 Std. Deviation Lower Bound ,87732 Std. Error Upper Bound ,17908 18 3,2017 ,93264 ,21983 93 2,3837 ,67571 ,07007 135 2,6296 ,83131 ,07155 Mesleki Eğitim: Örneklem grubuna dahil olan denekleri etkileyen motive araçları ile mesleki eğitim almış olma durumları arasında anlamlı bir farklılık olup olmadığına yönelik yapılan analizlerde “ekonomik özendirme araçları faktöründe” (p:0,023<0,05) ve “sosyal özendirme araçları faktöründe” (p: 0,026<0,05) olmak üzere iki boyutta anlamlı farklılık tespit edilmiştir. Tablo 10’da bu durum belirtilmektedir: 181 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 10: Örneklem Grubuna Dahil Olan Deneklerin Mesleki Eğitim Alma Durumlarına Đlişkin “Independent Samples” T-Testi Ekonomik Özendirme Araçları Faktörü Sosyal Özendirme Araçları Faktörü Equal variances assumed 2,294 130 ,023 Equal variances not assumed 2,317 103,923 ,022 Equal variances assumed 2,256 130 ,026 Equal variances not assumed 2,497 128,233 ,014 Tablo 11’deki ortalamalar tablosu incelendiğinde; mesleki eğitim almış olan işgörenlerin (2,27) almamış olanlara oranla (1,90) “ekonomik özendirme araçları” ile daha fazla motive oldukları görülmektedir. Ayrıca; mesleki eğitim almış olan işgörenlerin (4,13), mesleki eğitim almamış olanlara göre (3,74) “sosyal özendirme araçları” ile daha çok motive oldukları analizden çıkarılabilecek sonuçlar içerisinde yer almaktadır. Tablo 11: Örneklem Grubuna Dahil Olan Deneklerin Mesleki Eğitim Alma Durumuna Göre Ortalamalar Tablosu Ekonomik Özendirme Araçları Faktörü Sosyal Özendirme Araçları Faktörü Mesleki Eğitim Alma Durumu Evet N Mean Std. Deviation Std. Error Mean 49 2,2755 ,87833 ,12548 83 1,9036 ,91217 ,10012 49 4,1327 ,70545 ,10078 83 3,7470 1,06603 ,11701 Hayır Evet Hayır Cinsiyet Durumu: Örneklem grubuna dahil olan deneklerin cinsiyetleri ile motive edici faktörler arasında anlamlı bir farklılık olup olmadığına yönelik yapılan 182 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ analizde sadece “örgütsel ve yönetsel özendirme araçları”nda anlamlı bir farklılığa rastlanmıştır (p<0.05). Tablo 12’de söz konusu farklılık gösterilmektedir: Tablo 12: Örneklem Grubuna Dahil Olan Deneklerin Cinsiyet Farklılıklarına Đlişkin “Independent Samples” T - Testi” t Örgütsel ve Yönetsel Özendirme Araçları Faktörü Equal variances assumed Equal variances not assumed df Sig. (2-tailed) -2,098 133 ,038 -2,053 113,851 ,042 Tablo 13’de sunulan ortalamalar tablosu incelendiğinde; kadınların cinsiyet farklılıkları grup ortalamalarının “2.79”, erkeklerin söz konusu ortalamalarının ise “2.49” olduğu dikkat çekmektedir. “Örgütsel ve yönetsel özendirme araçlarının” kadınlar üzerinde erkeklerden daha etkili olduğunu söylemek mümkündür. Tablo 13: Örneklem Grubuna Dahil Olan Deneklerin Cinsiyet Farklılıkları Grup Ortalamaları Cinsiyet Örgütsel ve Yönetsel Özendirme Araçları Faktörü N Mean Std. Deviation Std. Error Mean Erkek 75 2,4971 ,74699 ,08625 Kadın 60 2,7953 ,90524 ,11687 Yaş Durumu: Örneklem grubuna dahil olan deneklerin “yaş durumu” ile onları “motive edici faktörler” arasında ilişki olup olmadığını belirlemek amacıyla “Spearsman Rank Order Analizi” yapılmış ve söz konusu değişkenler arasında bir ilişki bulunmadığı tespit edilmiştir. Medeni Durum: Örneklem grubuna dahil olan deneklerin “medeni durumları” ile onları “motive edici faktörler” arasında anlamlı farklılık olup olmadığını ölçmek amacıyla yapılan “Anova Testi”ne göre söz konusu değişkenler arasında anlamlı farklılık tespit edilememiştir (p>0.05). Eğitim Durumu Örneklem grubuna dahil olan deneklerin “eğitim durumları” ile onları “motive edici faktörler” arasında anlamlı farklılık olup olmadığını ölç- 183 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ mek amacıyla yapılan “Anova Testi”ne göre söz konusu değişkenler arasında anlamlı farklılık tespit edilememiştir (p>0.05). Çalışma Süresi: Örneklem grubuna dahil olan deneklerin “çalışma süreleri” ile onları “motive edici faktörler” arasında ilişki olup olmadığını belirlemek amacıyla “Spearsman Rank Order Analizi” yapılmış ve söz konusu değişkenler arasında bir ilişki bulunmadığı tespit edilmiştir. 4.Sonuç ve Öneriler Çalışma kapsamında öncelikle “motivasyon” kavramının teorik çerçevesi oluşturulmuş ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi bünyesinde görev yapan sekreter, yönetici sekreteri ve diğer idari personeli motive eden faktörlerin karşılaştırılmalı analizi yapılarak, bu faktörlerden hangisine daha çok önem verildiği belirlenmeye çalışılmıştır. Bunun yanında demografik değişkenler ile motive edici faktörler arasında anlamlı farklılığın bulunup bulunmadığı da tespit edilmeye çalışılmıştır. Araştırma verilerinin analizi ve değerlendirilmesiyle elde edilen sonuçlar aşağıda belirtilmiştir: • Đşyerinde personeli motive eden faktörler; “örgütsel ve yönetsel”, “psikolojik”, “ekonomik” ve “sosyal” olmak üzere 4 grupta ele alınmıştır. Araştırma verilerinin değerlendirilmesi sonucunda; örneklem grubuna dahil olan işgörenleri motive eden en önemli faktörün varyansı açıklama gücü % 20,152 olarak tespit edilen “örgütsel ve yönetsel özendirme araçları faktörü" olduğu anlaşılmıştır. • Đşyerinde personeli motive eden örgütsel ve yönetsel özendirme araçları faktörlerinden en önemlisinin “işyerindeki güvene ve işbirliğine dayanan bir çalışma ortamı” olduğu tespit edilmiştir. Önem derecesine göre sıralandığında; örgütte görev yapan personelleri motive eden diğer faktörlerin sırasıyla; “takdir ve ödüllendirme sisteminin adil olması”, “işyerindeki iletişim ortamı”, “fiziksel koşulların uygunluğu (ısı, ışık, ses, dekorasyon), “teknolojik donanımın yeterliliği”, “kendilerini ilgilendiren kararlara katılabilmeleri” ve “mesleki eğitimlerine önem verilmesi” görülmüştür. • Đşyerinde personeli motive edici faktörlerin; meslek grupları arasında farklılaştığı anlaşılmış, “örgütsel ve yönetsel özendirme aracı faktörü”nün “sekreterler” ve “yönetici sekreterleri” açısından “diğer idari personel”e oranla daha önemli olduğu anlaşılmıştır. • “Kurum içindeki görev tanımı” ile buna uygun “mesleki eğitim almış olma” durumunun motive etme açısından örneklem grubuna dahil olan tüm denekler üzerinde etkili olduğu görülmüştür. Bununla birlikte görevleriyle örtüşen mesleki eğitim almış olan işgörenlerin söz konusu eğitimi almamış olanlara oranla “ekonomik özendirme araçları” ve “sosyal özendirme araçları” ile daha fazla motive oldukları tespit edilmiştir. Bu bağlamda “ekonomik ve sosyal özendirme araçları faktörleri”nin mesleki eğitim almış olan işgörenler üzerinde daha önemli olduğu söylenebilir. • Motive edici faktörlerin cinsiyet durumuna göre değişkenlik gösterdiği tespit edilmiştir. Bunun yanında “örgütsel ve yönetsel özendirme araçları”na kadın çalışanların erkek çalışanlara oranla daha fazla önem verdikleri ortaya çıkmıştır. 184 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ • Motive edici faktörlerin eğitim durumuna göre değişkenlik göstermediği buna karşın “mesleki eğitim”in söz konusu faktörler üzerinde etkili olduğu ortaya çıkmıştır. • “Yaş”, “medeni durum” ve “çalışma süresi”nin motive edici faktörler üzerinde etkili olmadığı tespit edilmiştir. Üniversitemiz kapsamında gerçekleştirilmiş olan araştırmamızın genişletilerek diğer üniversitelerle karşılaştırılmalı bir çalışmaya dönüştürülmesi başlıca önerimizi oluşturmaktadır. Đşgörenleri motive eden faktörleri belirlemeye yönelik çalışmaların niteliklerinin ve niceliklerinin arttırılması, buna paralel olarak üniversitelerde işgören memnuniyetini üst düzeye çıkarmaya yönelik örgütsel düzenlemelerin geliştirilmesi önerilmektedir. Üniversitelerin üst düzey yöneticilerinin motivasyon konusundaki hassasiyetlerinin arttırılması, yönetimin farklı kademelerinde görev yapan işgörenleri motive etmeye yönelik hizmet içi ve hizmet dışı eğitimler verilmesi sonucunda kurumlardan beklenilen verimin alınmasına ortam hazırlayacaktır. Kaynakça AKDEMĐR, Ali (2006), Đşletmeciliğin Temel Bilgileri, Ankara: Orion Yayınevi. BALÇIK, Bahaettin (2005), Đşletme Yönetimi, 5. Baskı, Konya: Nobel Yayıncılık. BARUTÇUGĐL, Đsmet (2004), Stratejik Đnsan Kaynakları Yönetimi, Đstanbul: Kariyer Yayıncılık. BAŞARAN, Đbrahim Ethem (2000), Örgütsel Davranış, 3. Baskı, Ankara: Umut Yayıncılık. CAN, Halil., AŞAN, Öznur., AYDIN, Eren Miski (2006), Örgütsel Davranış, Đstanbul: Arıkan Yayınları. CAN, Halil., TUNCER, Doğan., AYHAN, Doğan Yaşar (2000), Genel Đşletmecilik Bilgileri, 11. Baskı, Ankara: Siyasal Yayıncılık. EREN, Erol (1998), Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi, 5. Baskı, Đstanbul: Beta Yayınları. ERGÜL, Hüseyin Fazlı (2005), “Motivasyon ve Motivasyon Teknikleri”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 4 (4), 69-70. EFĐL, Đsmail (2002), Đşletmelerde Yönetim ve Organizasyon, 7. Baskı, Đstanbul: Alfa Yayıncılık. GENÇ, Nurullah (2007), Yönetim ve Organizasyon, 1. Baskı, Ankara: Seçkin Yayıncılık. GÜLDAL, Duygu (2006), “Kadın Yöneticileri Motive Ve Demotive Eden Faktörlerin Tespitine Yönelik Bir Araştırma”, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Đşletme Anabilim Dalı Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Adana. GÜNEY, Salih (2006), Davranış Bilimleri, 3. Baskı, Ankara: Nobel Yayınları. 185 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ HAGEMAN, Gisela (1997), Motivasyon El Kitabı, 2. Baskı, Çev: Göktuğ Aslan, Đstanbul: Rota Yayınları. KESER, Aşkın (2006), Çalışma Yaşamında Motivasyon, 1. Baskı, Đstanbul: Alfa Aktüel Yayınları. JAMES Stevens (2002), Applied Multivariate Statistics for the Social Sciences, 4th ed., Mahwah, N.J.: Lawrence Erlbaum Associates, 390. KARAKAYA Abdullah., Ay Ferda A (2007), “Çalışanların Motivasyonunu Etkileyen Faktörler: Sağlık Çalışanlarına Yönelik Bir Araştırma”, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 31 (1), 55. KESKĐN, Abdullah (2008), Motivasyon ve Dikkatin Öğrenme Üzerine Etkisi, Đnternet Adresi; http://egitim.aku.edu.tr/motivasyondikkat1.pdf, Erişim Tarihi: 01.08.2008. KOÇEL, Tamer (1999), Đşletme Yöneticiliği, 7. Baskı, Đstanbul: Beta Yayınları. ÖLÇER, Ferit (2005), “Departmanlı Mağazalarda Motivasyon Üzerine Bir Araştırma”, Erciyes Üniversitesi Đktisadi ve Đdari Bilimler Dergisi, Sayı: 25, Đnternet Adresi; http://iibf.erciyes.edu.tr/dergi/sayi25/folcer.pdf, Erişim Tarihi: 01.08.2008. LEONARD, H. Nancy., BEAUVAIS, L. Laura., SCHOOL, W. Richard (1999), “Work Motivation: The Incorporation of Self-Concept-Based Processes”, Human Relations, 52 (8) LUTHANS, Fred (1998), Organizational Behavior, Eighth Edition, McGraw-Hill Higher Education, Singapore ÖZDEMĐR, Fatih (2006), “Örgütsel Đklimin Đş Tatmin Düzeyine Etkisi: Tekstil Sektöründe Bir Araştırma”, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Đşletme Anabilim Dalı Yayınlanmamış Doktora Tezi, Adana. ÖZKALP, Enver., KIREL, Çiğdem (2005), Örgütsel Davranış, Anadolu Üniversitesi Eğitim, Sağlık ve bilimsel Araştırma Çalışmaları Vakfı Yayın no: 149, Eskişehir. PORTER, W. Lyman., BIGLEY, A. Gregory., STEERS, M. Richard (2003), Motivation and Work Behavior, Seventh Edition, McGraw-Hill Higher Education, New York RĐCAHARD A. Johnson ve DEAN W. Wichern , (1992), “Applied Multivariate Statistical Analysis”, New Jersey:Prentice-Hall, 132. ROSENBAUM, ED. D., Bernard L (1993), Yönetici Đçin Küçük Motivasyon Modelleri, 12. Baskı, Çev: Serdar Özgerçin, Ankara: Öteki Yayıncılık. SABUNCUOĞLU, Zeyyat., TOKOL, Tuncer (1997), Đşletme I- II, Bursa. SABUNCUOĞLU, Zeyyat., TÜZ, Melek (2001), Örgütsel Psikoloji, 3. Baskı, Bursa: Ezgi Kitabevi. ŞENTURAN, Şermin., KAMĐTOĞLU, Zahide (2007), Yönetsel ve Örgütsel Açıdan Đnsan Kaynakları, “Yönetsel Etkinliğin Artırılmasında Güdülemenin Rolü”, 1. Baskı, Ed: Şermin Şenturan, Đstanbul: Beta Yayınları. TENGĐLĐMOĞLU, Dilaver., ATĐLLA, E. Asuman., BEKTAŞ, Meral Yönetimi, Birinci Baskı, Ankara: Seçkin Yayıncılık. 186 (2008), Đşletme 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ TOKER, Boran (2006), Konaklama Đşletmelerinde Đşgören Motivasyonu Ve Motivasyonun Đş Doyumuna Etkileri – Đzmir’deki Beş Ve Dört Yıldızlı Otellere Yönelik Bir Uygulama, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Turizm Đşletmeciliği Anabilim Dalı Yayınlanmamış Doktora Tezi, Đzmir. TUTAR, Hasan., YILMAZ, M. Kemal., ERDÖNMEZ, Cumhur (2006), Đşletme Becerileri Grup Çalışması, 4. Baskı, Ankara: Detay Yayıncılık. TÜMGAN, Cengiz (2007), “Kamu Örgütlerinde Motivasyon ve Tatmin, Kahramanmaraş Sütçü Đmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Đşletme Anabilim Dalı Yayınlanmamış Yüksek Lisans Projesi”, Kahramanmaraş. ÜNSALAN, Erdal., ŞĐMŞEKER, Erdal (2005), Temel Đşletmecilik Bilgileri, 1. Baskı, Ankara: Detay Yayıncılık. YAVĐLĐOĞLU, Cengiz (2001), “Ekonomik Kalkınma ve Motivasyon Arasındaki Đlişki”, Cumhuriyet Üniversitesi Đktisadi ve Đdari Bilimler Dergisi, 2 (2). YĐĞENOĞLU, Ece (2007), “Orta Öğretim Öğretmenlerinin Algılarına Göre, Mesleki Etkinliklerindeki Güdülenmişliklerini Sağlayan Etmenler” (Ankara Đli Çankaya Đlçesi Anadolu Liseleri Örneği), Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Eğitim Yönetimi ve Denetimi Anabilim Dalı Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara. YÜKSEL, Öznur (2000), Đnsan Kaynakları Yönetimi, 3. Baskı, Ankara: Gazi Kitabevi 187 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 188 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ BYS PROGRAMI ÖĞRENCĐLERĐNĐN SEKRETERLĐK MESLEĞĐNE ĐLĐŞKĐN TUTUMLARI: ÇANAKKALE MESLEK YÜKSEKOKULU ÖRNEĞĐ Cumhur ERDÖNMEZ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Çanakkale MYO [email protected] Dilek KEKEÇ MORKOÇ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Çanakkale MYO [email protected] ÖZET Sekreterlik mesleğine bakış o mesleğin gereklerini yerine getirenler, yöneticiler, toplum ve eğitim kurumlarında büyük değişikliklere uğrayarak günümüzde çok farklı bir konuma gelmiştir. Bu bağlamda sekreterlik mesleği de önemi artan mesleklerden biri haline gelmiştir. Bu çalışmanın amacı Büro Yönetimi ve Sekreterlik Programı öğrencilerinin, sekreterlik mesleğine ilişkin tutumlarını belirlemektir. Büro Yönetimi ve Sekreterlik Programı öğrencilerinin sekreterlik mesleğine ilişkin tutumlarının olumlu veya olumsuz olması; mesleklerindeki performanslarını, verimliliklerini, beklentilerini sosyal hayatlarını da etkileyeceği düşünülmektedir. Büro Yönetimi ve Sekreterlik Programı öğrencilerinin mesleğe bakış açıları ve tutumlarını ortaya koymaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler; Sekreterlik, sekreterlik mesleği, tutum 1- Giriş Sekreter, büro işleri konusunda yeterli bilgiye sahip, doğrudan emir almadan, sorumluluk alabilen, teşebbüs ve karar verme konusunda inisiyatif kullanabilen, yönetim fonksiyonları konusunda bilgi sahibi, gündelik faaliyetlerin yürütülmesinde yöneticilere yardımcılık yapan, örgütün içi ve dışı ile iletişim kurabilen, her tür yönetsel ve örgütsel faaliyetlerde yöneticiyi destekleyen ve temsil yeteneği olan kişidir diye tanımlanabilir. Günümüzde meslek kavramının özünü bir yandan yapılan iş bir yandan da kişinin bu işe karşı aldığı tutum belirler. Sekreterlik mesleği hakkında oluşturulan sistemli bilgiler, lise ve yüksekokul düzeyindeki okullarda bölümlerin açılıp, programlar oluşturulması ve geliştirilmesi, sekreterlik uygulamalarında etik kurallara verilen önemin artması ve işletmelerin, Büro Yönetimi ve Sekreterlik konusunda öğrenim görmüş kişileri talep etmeleri gibi hususlar sekreterliği meslek olarak geliştiğini gösteren en güçlü kanıtlardır. 2- Sekreterlik Mesleği Meslek, insanın yaşamını sürdürebilmek için icra ettiği ve genellikle yoğun bir eğitim, çalışma, bilgi birikimi, seçilen mesleğe bağlı olarak yetenek geliştirmeyi gerektiren ve tüm bu sürecin sonunda kişilerin kazandığı unvanın adıdır(http://turkey.thebeehive.org/). Türk Dil Kurumu ise mesleği “Belli bir eğitim ile kazanılan sistemli bilgi ve becerilere dayalı, insanlara yararlı mal üretmek, hizmet vermek ve karşılığında para kazanmak için yapılan, kuralları belirlenmiş iş” şeklinde tanımlamaktadır. 189 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Bir uğraşın “Meslek” olarak kabul edilebilme koşulları şöyle sıralanmaktadır (Çetin,2006) 1- Her meslek toplumda belirli bir hizmet alanı gerektirir: 2- Her meslek belli bir eğitim sonunda kazanılabilecek uzmanlık bilgi ve becerisi gerektirir: 3- Her mesleğin kendine özgü mesleki değer, norm ve davranışı vardır: 4- Her mesleğin belirgin etik kuralları vardır, (Meslek etiğinin en önemli yanlarından biri, dünyanın neresinde olursa olsun, aynı meslekte çalışan bireylerin bu davranış kurallarına uygun davranmalarının gerekli olmasıdır. Sekreterin iş yaşamında dikkat etmesi gereken etik değerleri; dürüstlük, doğruluk, güvenilebilirlilik, sadakat, adalet, sorumluluk sahibi olma, sır saklamak sayılabilir.) (Tengilimoğlu, Coşan,2004). 5- Bir mesleğe girmek belli ölçütlere bağlıdır. 6- Mesleğin gelişebilmesi ve üyelerinin haklarının savunulabilmesi özel birliklerin kurulması gerekir. Sekreterliğin bir meslek olduğunu söyleyebilmek için mesleki koşulların gerekliliğinin sağlanması gerekir. Bu bağlamda da her mesleğin kendine özgü bir alanı vardır. Sekreterler özellikle günümüz iş dünyasında yönetimin vazgeçilmez bir destekçisi durumundadır. Bir yöneticinin verimliliğine katkıda bulunan kaynakların hiç birisi sekreterlerinden daha önemli değildir (www.akademikbakis.org/) Türkiye’de Büro Yönetimi ve Sekreterlik Eğitimi Meslek Liseleri, Önlisans, Lisans ve Yükseklisans düzeyinde verilmektedir. (Bu eğitimi almayanların meslekleri yapma gibi bir yetkisi olmamalıdır.). Ancak, sekreterlik mesleğinde eğitim kurumundan mezun olmanın yanı sıra çağdaş yönetim ilkesini benimsemiş olan organizasyonlar, sekreterde olması gereken üç özelliğe büyük önem vermektedir. Bunlardan ilki yabancı dil (birden fazla) öğrenilmesi ve bilinmesidir. Đkincisi ofis teknolojilerinin kullanımı gibi teknik becerilerdir. Çalışanların başarı ölçütleri de bu alanlardaki yeteneklerine göre belirlenmektedir. Sekreterde aranan üçüncü özellik ise örgüt içi ve dışı iletişim gibi önemli görevler üstlenen sekreterin insan ilişkileri becerisinin bulunmasıdır(Tutar, Altınöz, Aygen,2005). Sekreterlerin yaptıkları iş alanlarına baktığımızda; “ofis koordinatörü, yönetici yardımcısı, ofis yöneticisi, yönetsel yardımcı, ofis şefi, bölüm sekreteri, yönetici sekreter, veri giriş uzmanı, özel kalem müdürü, yazı işleri müdürü, zabıt kâtibi” vb. çok fazla sayıda görev ünvanı altında ofis işlerini yürütmekle birlikte, toplantı planlama, veri tabanı yönetimi programlarını kullanma,müşterilerle, satıcılarla ve kamu kurumları ile etkileşme, diğer çalışanları eğitme gibi işleri de yapmaktadır. Bugünkü modern ofisin yaşamsal fonksiyonu olan “bilgi yönetimi”ni gerçekleştirmek için. “bilgi yöneticisi” olmak zorundadır (Ungan, 2000).Görülmektedir ki sekreterlik, sınırlı işler yapan ve tesadüfen kazanılmış bir meslek değil, organizasyon içinde kendisine belirlenen görevi yerine getirmenin yanı sıra, bağlı bulunduğu yerde daha verimli bir çalışma ortamı kurmaya, belirli kuralları uygulamaktan öte, belirli hedeflere ulaşmaya yönelik önemli bir meslek haline gelmiştir(www. sekreteriz.biz). Bu yüzden, sekreterlik mesleğine biçilen rol ile sekreter diğer büro çalışanlarından farklı olarak daha üst düzeyde görev ve sorumluluklar üstlenmek zorundadır. Bu nedenledir ki; sekreterlerden orta kademe yöneticilerin sahip olması gereken özellik ve niteliklere sahip olmaları beklenmektedir (Uygur, Koç,2003). 190 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Herhangi bir tarihsel dönemde sekreterin rolü incelendiğinde, en az dört faktörün etkisi görülebilir. Bunlar; Özellikle kadınlara ve onların işine karşı olan sosyal tutumlar ve kadının statüsü, teknolojik gelişmenin düzeyi, işin büyüklüğü ve karmaşıklığı, ekonomik koşullardır(Ungan, 2000). Günümüzde olduğu gibi gelecek dönemlerde de sekreterlik mesleğinin önemi giderek artacaktır çünkü geleceğin organizasyonları bilgiyi, yaratıcılığı, üreticiliği hatta dehayı örgütlemek durumunda kalacaklardır. Yeni yüzyıl yöneticilerinin en önemli fonksiyonu, organizasyonun beyin gücünü açığa çıkarmak olmalıdır. Bunun için açık fikirli, yaratıcı, üretici yeteneği olan profesyonel sekreterlere ihtiyaç vardır (Uygur, Koç,2003). 3- Sekreterlik Mesleği ve Tutum Her ne kadar günümüzde meslek kavramının özünü yapılan iş belirlese de, bir meslek olarak sekreterliğin üstünde kişinin bu işe karşı aldığı tutumun rolü kaçınılmazdır. (Benligiray, Göral, 1999, 2). Eğitim tutumlar üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Ayrıca, eğitimin niteliği de tutum üzerinde etkili olur (Barlı,2007). Meslek kavramı üzerinde bu denli önemli etkisi olan tutum kavramı Kâğıtçıbaşı tarafından, bir bireye atfedilen ve onun bir psikolojik obje ile ilgili düşünce duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan eğilim olarak tanımlanmaktadır. Başka bir tanıma göre, tutum, bireyin kendi dünyasının bir yönü ile ilgili olarak, belirli değer yargılarına ve inançlarına bağlı olarak ortaya çıkan coşku ve tanıma süreçleridir. Tutumlar dayandıkları inanç ve değer yargıları devam ettikçe, devamlılıklarını sürdürürler(Eren,1998,).”Bireyler hiçbir zaman tutumlarıyla doğmazlar.” Tutum ve davranışların çoğu öğrenme yoluyla kazanılmıştır. Bundan dolayıdır ki; Zaman içinde gelişme ve değişme gösterir (Ünlü, Başpınar, 1994). Đnsanlar nedenini ve sonucunu anlayamadıkları durumlara karşı olumsuz tepkilerde bulunurlar. Bu konularda onlara bilgi vermek, eğitmek tutumların değişmesine etken olan hususlardan birini oluşturur (Eren,1998,).Birey, bir konu hakkında iyi ve olumlu yönleri kapsayan bilgiye sahipse, örneğin sekreterlik, dikey yükselme olanağı sunar, her kuruluşta mutlaka bulunan meslek üyeleri, sekreterlik meslek elemanlarıdır vb. sekreterliğe tutumu olumlu olacaktır. Ya da sekreterlik imajı henüz istenilen doğrultuya getirilememiştir. Sekreterler yaptıkları işe, yüklendikleri görev ve sorumluluklarına göre, hak ettikleri ücreti alamamaktadır şeklinde, sekreterliğin olumsuz yönleri hakkında bilgiye sahipse, bu konudaki tutumu olumsuz olacaktır. (Ünlü, Başpınar,1994). Bireysel tutumlara yön veren olaylar daha önce kişinin başından geçmiş olay ve deneyimlerin bir sonucudur. Bu tecrübelerin etkileri arasında doğup yaşadığı çevre, cinsiyet, eğitim, sosyal mevki vs. bireysel özellikleri sayabiliriz(Eren,1998,). Tutumlar, düşünceler ve inançların birçok ortak noktası vardır ve ayırt etmek kolay değildir. Üçü de çeşitli şekillerde tepki göstermek için öğrenilmiş eğilimlerdir. Bu üç kavram, bir doğru üzerinde yerleştirecek olsa, düşünceler ve inançlar iki uçta, tutumlar ise ortaya yerleştirilebilirdi ( Yılmazer, Eroğlu,2008). Tutumlar gözlemlenemez ancak tutumlar davranışlara yansıdığında artık gözlemlenebilir. Tutumlar ilk defa Rosenberg ve Hovland tarafından 1960 yılında incelenmeye başlamış ve sınıflandırılmıştır. Bu iki sosyal psikologa göre tutumların bilişsel, duygusal ve davranışsal olmak üzere üç tane alt bileşkeni vardır (http://www.aktifgelisim.com). 191 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ “Bilişsel bileşen”, bireyin tutumunun nesnesine ilişkin kanı ve inançlarından oluşmaktadır. (http://kutuphane.uludag.edu.t). Duygu bileşeni tutum öğesi ile ilgili olarak korku, sevme, nefret, kıskançlık, hor görme, sempati, ve kızma gibi hislerimizden söz eder. (Barlı,2007) .Tutumun “inanç” yönü ile “duygu” yönü karşılıklı olarak birbirlerini etkiler( http://kutuphane.uludag.edu.tr ). Tutumun duyuşsal öğesi bilişsel öğesine oranla daha basittir ve tutumların ölçülmesinde daha ön plandadır(Çetin, 2006). “Davranış” ise bireyin duygu ve inanç bileşenine uygun biçimde hareket etme eğilimidir. Davranışsal bileşen, duygu bileşenini etkileyebilir( http://kutuphane.uludag.edu.tr ).Her tutumun bir gücü vardır. Bir tutumun gücü, her üç öğesinin güç toplamı kadardır. Örneğin Pınar’ın sekreterliğin yönetim açından değerli olduğu hakkında bilgisi varsa (bilişsel öğe), sekreterlik mesleğini sevmesi (bunu söyler) (duygusal öğe) sekreterlik okulunu seçmesi (davranışsal öğe) güçlü bir tutumu olduğunu gösterir (Ünlü, Başpınar,1994). Çok güçlü tutumlara dayanarak davranış tahmini yapmak orta derecede güçlü tutumlardan davranış tahmini yapmaktan daha geçerlidir. Bunun içinde tutumların ölçülmesi söz konusudur. Bir tutum doğrudan ölçülemez, ancak dolaylı olarak davranış yoluyla ölçülebilir. Bu ölçmede genellikle kullanılan davranış, sorulara cevap vermeye da fikir belirtme şeklinde beliren sözsel davranıştır. Bu amaçla çeşitli tutum ölçekleri geliştirilmiştir (Yılmazer,Eroğlu, 2008). Günümüzde tek boyutlu ölçeklemeden başlayarak çok boyutlu ölçeklemeye kadar çeşitli ve daha karmaşık işlemlere dayalı teknikler bulunmaktadır. Bu tekniklerden en yaygın olarak kullanılanı “Dereceleme toplamlarıyla ölçekleme” modeli olarak adlandırılan Likert tipi ölçeklerdir (http://eku.comu.edu.tr/makaleler/2.html). Çalışmamızda 52 maddelik likert tipi ölçekten yararlanılmıştır. Böylelikle sekreterlik programında okuyan öğrencilerin, sekreterlik mesleğine yönelik tutumları, sekreterlik mesleğindeki anlayışlarını ortaya koyulacaktır. 4-Çalışmanın Amacı Sekreterlik mesleğine ilişkin, mesleğin ülkemizde daha iyi yerlere gelmesi, hak ettiği konumda bulunması için akademik çalışmalara ve verdikleri eğitim kalitesiyle akademisyenlere, sekreterlik derneklerine( ki sayısı oldukça az)topluma, kuruluşlara, yöneticilere belki de en önemlisi bu işi icra eden sekreterlere pek çok görev düşmektedir. Ayrıca, Büro Yönetimi ve Sekreterlik Programı Bölümünde okuyan öğrencilerin bu mesleğe karşı tutumları büyük önem taşımaktadır. Sekreterlik mesleğine karşı öğrencilerin meslekle ilgili önyargılarından sıyrılarak, bilgi ve uygulamaya yönelik donanımla mezun olmaları ve mesleğe ilişkin olumlu tutumları bu mesleğin toplumda da kabul görerek daha saygın bir yer edinmesi sağlayacaktır. Bu bağlamda da bu çalışma ile öğrencilerin sekreterlik mesleğine bakış açılarını öğrenmek amaçlanmaktadır. 5- Örneklem ve Veri Toplama Araçları 2007-2008 eğitim öğretim yılında Çanakkale Meslek Yüksekokulu Büro Yönetimi ve Sekreterlik Programı Bölümü öğrencilerinin; Sekreterlik mesleğine yönelik tutumları nasıldır? Cinsiyetleri ile mesleğe yönelik tutumları arasında bir fark var mı? Öğrenim türüne göre( Ö.Ö-Đ.Ö) mesleğe yönelik tutumları arasında bir fark var mı? Sorularını öğrenmek amacı ile 106 öğrenci örnekleme alınmıştır. 192 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Öğrencilerin sekreterlik mesleğine yönelik tutumlarına yönelik yapılan bu çalışmada bir anket formu geliştirilmiş ve öğrencilere sunulmuştur. Anket formu iki kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısımda Likert ölçek tipinde 52 soru sorulmuştur.[(5)Tamamen katılıyorum, (4) Katılıyorum, (3) Kararsızım, (2) Katılmıyorum, (1) Hiç katılmıyorum şeklinde 5’li ölçekle gösterilmiştir]. Đkinci kısımda ise öğrencilerin I. Öğretim (gündüz eğitimi) ve II. Öğretime (gece eğitimi) ve cinsiyetlerini belirlemeye yönelik sorular yer almıştır. Ölçeğin bir bütün olarak ele alındığında önce güvenirliliği araştırılmıştır. Ayrıca ölçeği bozan soru olup olmadığı incelenmiş öncelikle bu sorular ölçekten çıkartılmıştır. Ortak faktör yapılarını belirleyebilmek için verilere faktör analizi uygulanmış ortak faktör yapılarında anlamlı bulunmayan faktör yapıları da veri matrisinden çıkartılarak veri seti 106x33 tipine indirgenmiştir. Bir başka deyişle değişken sayısı 52’den 33’e indirgenmiştir. Đndirgenen bu veri matrisinin güvenirliliği araştırılmış güvenirlilik yüksek düzeyde güvenilir bulunmuştur. Croncbach Alpha istatistiği 0.927 olarak hesaplanmıştır. Ölçekte yer alan tüm soruların genel ortalamasının 4.439 varyansının ise 0.214 olarak hesaplandığı görülmüş ayrıca minimum ortalama 3.236 maximum ortalama ise 4.849 olarak bulunmuştur. Öğrenciler genel olarak ölçekte yer alan sorulara tamamen katılma eğiliminde ya da katılma eğiliminde oldukları söylenebilir. Ölçekte yer alan soruların betimleyici istatistikleri incelendiğinde en düşük ortalama ile soru 51 (Toplum sekreterlik mesleğini erkeklere yakıştırmıyor.)sorusunda elde edilmiştir. En yüksek ortalama ise soru 32 (Sekreter sadece telefona bakan elemandır.)sorusunda elde edilmiştir. Betimleyici istatistikler tablo 1’de verilmiştir. Ölçekte yer alan soruların çıkartıldığında güvenirliliği önemli derecede yükselten herhangi bir soruya rastlanmamıştır. Soruların korelâsyonlarına bakıldığında negatif korelâsyona sahip herhangi bir soru elde edilmemiştir. Korelâsyon değeri 25’in altında soru 51 bulunmuştur. Bu sorununda ölçekten çıkarılmaya gerek görülmemiştir. Ölçekte yer alan soruların ortalamalarının birbirinden farklı olduğu belirlenmiştir. Dolayısıyla sorular öğrenciler tarafından aynı yaklaşım ile algılanmıştır ve böylelikle öğrenciler tarafından benzer sonuçlar verecek şekilde tespit edilmiştir. [Hotelling T2=527.042; F=11.607; P=0.0001]. Modelde kullanılan Alpha yöntemi uygun olup olmadığı sınanmış ve yöntemin uygun olduğu bulunmuştur. [F=40.634;P=0.0001]. Ölçekte yer alan soruların toplanabilir olup olamadığı araştırılmış ve ölçek toplanabilir bulunmuştur. [F=0.417;P=0.518]. Dolayısıyla ölçek bir bütün olarak ele alındığında ölçeğin uygulandığı öğrencilerin kategorik özellikleri açısından farklar incelenirken toplam skorlar üzerinden gidilebilecektir. Öğrencilerin sekreterlik mesleğini algılamalarının ortak faktör yapılarını belirlemek için faktör analizi yapılmıştır. Faktör analizinin sonuçlarına bakıldığında öncelikle veri matrisinin faktör analizi için uygun olup olmadığı incelenmiş bir başka deyişle veri matrisinin birim matrisi olup olmadığı incelenmiş ve kaiser-meyer-olkin (KMS) ölçümü 0.829 olarak bulunmuştur. Bu korelâsyon oldukça güçlü bir korelâsyondur. [ Bartlett Đstatistiği=3242.808; P=0.0001] olarak bulunmuştur. Dolayısıyla veri matrisi faktör analizi faktör analizi uygulanabilir. Faktör analizinde özdeğeri 1’den büyük olan toplam 6 faktör bulunmuştur. Birbirinden bağımsız faktör yapılarını belirleyebilmek faktör yapısını daha basit hale getirebilmek için veriler varimax dönüştürme yöntemine tabi tutulmuştur. Böylelikle kuramsal anlamlılık sağlanmış ve 6 faktör bulunmuştur. Bu faktör yapıları tablo 1’de verilmiştir. Buna göre varyansın %27.93’ünü açıklayan 1. Faktör “Mesleki Nitelikler” faktörü olarak tanımlanmıştır. Toplam varyansın %12.33’ünü açıklayan ‘2. faktör ise “Mesleğe Saygı” faktörü olarak açıklanmıştır. Toplam varyansın %11.059’unu açıklayan 3. 193 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ faktör ise “Mesleki Sevgi-Önem” faktörü olarak tanımlanmıştır. Toplam varyansın %8.6532’sini açıklayan 4. faktör ise “Mesleğin Vizyonu” faktörü olarak tanımlanmıştır. Yine toplam varyansın %6,408’ini açıklayan 5. faktör “Meslekle Đlgili Önyargı” faktörü olarak tanımlanmıştır. Son olarak toplam varyansın %6.408’ini açılayan 6. faktör ise “Mesleki Başarı” faktörü olarak tanımlanmıştır. 194 Faktör yükü Temel bileşenler özdeğeri Açıklanan Varyans Alfa güvenlik katsayısı Faktör 1. Mesleki Nitelikler 14-Sekreter yazışma teknikleri. iyi bilmek zorundadır 15-Telefon konuşmalarını iyi bilmek gerekir 13-Sekreter sır tutmasını iyi bilmek zorundadır 12- Sekreterlik mesleği sorumluluk ister 18-Diksiyon ve ses tonunu iyi kullanmayı gerektirir. 17-Sabır gerektirir. 6-Sekreter kendini sürekli olarak geliştirmelidir 11-Gizlilik önemlidir. 16-Đkna kabiliyeti gerektirir. 19-Bilgi teknolojilerini kullanmayı iyi bilmeyi gerektirir. 3-Sekreter yöneticisinin en yakın arkadaşıdır. 4-Saygı duyulması gereken bir meslektir. 1-Sekreter kurumda vazgeçilmez personeldir. Faktör 2. Mesleğe Saygı 32-Sekreter sadece telefona bakan bir eleman değildir. 33-Çok saygı duyduğum bir meslektir. 34-Sekreterlik mesleği için eğitime gerek vardır. 50-Sekreterin kendisini sürekli olarak geliştirmesi beni rahtsız etmez. 31-Sekreterlik çok önemli bir meslektir. Faktör 3. Mesleki Sevgi-Önem 2-Sekreterlik mesleğini severek yaparım 23-Önyargılar beni ilgilendirmiyor bu mesleği yaparım. 49-Sekreterlik sıkıcı bir meslek değildir. 37-Kısa bir eğitimle sekreterlik yapılamaz. 24-Sekreterlik eğitimi sonucunda mesleğe bakış açım değişmiştir. 10-Sekreterlik mesleği mutlaka eğitim gerektirir. Faktör 4. Mesleğin Vizyonu 21-Meslek çağımızda gerçek değerini bulmaya başlamıştır. 9-Gelecek dönemlerin en iyi meslek dalı olacağını düşünüyorum. 29-Đş imkanı çok olduğu için mesleği tercih ettim. Faktör 5. Meslekle Đlgili Önyargılar 27-Sekreter yerine yönetici asistanı denmesini benimsiyorum 28-Mesleğin isminin değişmesi ile önyargıların azalacağını düşünüyorum. Faktör 6. Mesleki Başarı 26-Sekreterlik mesleğinde cinsiyet ayrımı yoktur, herkes yapabilir. 51-Toplum sekreterlik mesleğini erkeklere yakıştırmıyor. 25-Sekreterlik mesleğine karşı toplumun önyargıları benim için önemli değildir. 8-Sekreterlik mesleğinde başarılı olmak için mesleği sevmek şarttır. Standart sapma Gerekçeler Aritmetik ortalama Tablo-1. (Sekreterlik Mesleğine Đlişkin Tutumlar) Faktör Analizi 4,83 4,84 4,84 4,82 4,75 4,71 4,77 4,78 4,78 4,70 4,71 4,65 4,62 ,609 ,604 ,604 ,614 ,691 ,717 ,651 ,602 ,602 ,706 ,632 ,704 ,736 ,903 ,886 ,873 ,863 ,838 ,814 ,813 ,772 ,768 ,766 ,660 ,600 ,475 9,218 27,933 0.964 4,85 4,81 4,81 ,701 ,732 ,757 ,915 ,913 ,906 4,81 ,619 ,627 4,55 1,015 ,602 4,03 4,18 4,69 4,27 4,35 4,51 1,082 1,067 ,760 ,981 1,033 ,784 ,655 ,650 ,621 ,557 ,529 ,516 3,650 ,789 3,58 3,43 ,789 1,202 1,295 ,845 ,757 ,670 2,855 8,653 0.741 4,51 4.16 ,886 1.097 ,789 2,115 6,408 0.633 4,26 4,26 1,008 1,008 ,798 ,658 3,99 1,056 ,623 2,057 6,232 0.633 4,50 ,918 ,516 ,715 4,070 12,34 0.910 11,06 0.814 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Faktör analizi ile elde edilen her bir faktör toplanmış ve toplam skorlar oluşturulmuştur. Öğrencilerin kategorik özelliklerine göre her bir faktör için sekreterlik mesleğine bakış açıları arasında anlamlı bir fark olup olmadığı toplam skorlar üzerinden araştırılacaktır. Öncelikle toplam skorları normal dağılıp dağılmadığı Kolmogorov-Smirnov ve Shapiro-Wilk istatistiklerine göre araştırılmış ve tüm faktörlerin normal dağılmadığı bulunmuştur p<0.001. Dolayısıyla karşılaştırmalar parametrik olmayan istatistik yöntemlerinden Mann-Whitney U testi uygulanmıştır. Faktörlere göre cinsiyet açısından anlamlı bir fark olup olmadığı U testine göre araştırılmış ve anlamlı bir fark bulunmuştur. Bu farklar Faktör 1(Mesleki Nitelikler), faktör 2 (Mesleğe Saygı), faktör 3 (Mesleki Sevgi-Önem) için elde edilmiştir p<0.005. Sonuçlar tablo 2’de verilmiştir. Tablo-2. Cinsiyete göre Sekreterlik Mesleği Tutum ve Algıları testi Faktör1 Faktör2 Faktör3 N Mean Std. Deviation Min. Max. Test istatistiği Hesap değeri kız 84 61,99 7,761 13 65 Mann-Whitney U 557,000 erkek 22 60,09 4,628 49 65 Z -2,949 Total 106 61,59 7,245 13 65 P ,003 kız 84 24,17 2,981 5 25 Mann-Whitney U 624,500 erkek 22 22,55 4,262 9 25 Z -3,012 Total 106 23,83 3,331 5 25 P ,003 kız 84 26,74 3,437 12 30 Mann-Whitney U 569,500 erkek 22 23,32 5,446 10 30 Z -2,786 Total 106 26,03 4,148 10 30 P ,005 Bu tabloya göre öğrencilerin cinsiyete göre tüm faktörler (faktör 1, faktör 2, faktör 3) açısından sekreterlik mesleğine karşı tutumları ve mesleğe bakış açıları arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark bulunmuştur. Her üç faktör için kız öğrencilerin bu faktörleri daha olumlu olarak algılamaktadırlar diyebiliriz. Bir başka yaklaşımla Mesleki nitelikleri, Mesleğe saygı ve mesleki sevgi ve önem faktörlerine kız öğrenciler erkek öğrencilere göre daha olumlu ve anlamlı bakış açısı sergilemektedirler. Diğer faktörler yani faktör 4, faktör 5,faktör 6’da ise mesleğin vizyonu, meslekle ilgili önyargılar ve mesleki başarı faktörlerinde kız ve erkek öğrencilerin arasında bir fark bulunamamış, anlamlılıkları, tutumları olumlu ve aynıdır. Öğrencilerin I Öğretim (gündüz eğitimi) ve II. Öğretim (gece eğitimi)’de olmalarına göre faktörlerdeki tutum ve algılarının değişip değişmediği Mann-Whitney U testine göre araştırılmış ve istatistiksel açıdan anlamlı bir fark bulunamamıştır p>0.05. Öğrencilerin faktörlere göre algıları arasında ilişki olup olmadığı korelasyon analizine göre araştırılmış ve faktörler arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Faktör 195 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ yapılarına göre korelâsyon matrisi tablo 3’de verilmiştir. Buna göre tüm faktörler arasında anlamlı ve pozitif yönde ilişkiler bulunmuştur p<0.005. Tablo-3. Faktörler arası Korelasyon Faktör2 Saygı Faktör1 Mesleki Nitelikler Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Faktör2 Saygı Pearson Correlation Sig. (2-tailed) Faktör3 SevgiÖnem ,259(**) ,374(**) ,348(**) ,000 ,000 ,007 ,000 ,000 106 106 106 106 106 ,558(**) ,068 ,124 ,009 ,000 ,490 ,205 ,927 106 106 106 106 ,376(**) ,267(**) ,258(**) ,000 ,006 ,008 106 106 106 ,196(*) ,325(**) ,044 ,001 106 106 Pearson Correlation Sig. (2-tailed) Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Faktör5 Önyargılar Faktör6 Başarı ,667(**) N Faktör4 Vizyonu Faktör5 Önyargılar ,539(**) N Faktör3 SevgiÖne m Faktör4 Vizyonu Pearson Correlation Sig. (2-tailed) ,247(*) ,011 N 106 * Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed). * Correlation is significant at the 0.05 level (2-tailed). Sonuç Olarak; Öğrencilerimizin sekreterlik mesleğine yönelik tutumları cinsiyetlerine göre farklılık göstermektedir. Kız öğrencilerin özellikle mesleki nitelikler, mesleğe duydukları saygı, mesleğe verdikleri önem ve sevgi, erkek öğrencilere göre daha duyarlı ve olumlu bakış açısı sergiledikleri söylenebilir. Bu konularda erkek öğrencilerin daha olumlu düşünebilmeleri sağlanabilir. Bu da büyük ölçüde ve öncelikle akademisyenlere düşmektedir. Yine mesleğin gelecek vaat etmesi, meslekle ilgili önyargıların olduğu (özellikle isminden kaynaklanan) bu önyargıların azalacağına yönelik ve meslekte başarılı olabilme başlıklı faktörlerde hem fikir oldukları, tutumlarının aynı olduğunu söyleyebiliriz. Eğitim, tutumlar üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Ayrıca, eğitimin niteliği de tutum üzerinde etkili olur. Öğrencilerimizin aldıkları eğitimle birçok olumsuz tutumun ve düşüncenin azaldığını, zaman içersinde daha da azalacağı kuşkusuzdur. Öğrencilerin sekreterlik mesleğine yönelik tutumları I. ve II. Öğretimde okumalarına göre bir farklılık göstermemektedir. Yine tüm faktörler arasında anlamlı ve pozitif ilişkiler bulunmuştur. 196 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Sekreterlik mesleğini yapacak olan öğrencilerimizin önce meslek hakkındaki tutumlarının ölçülmesi, hem öğrenciler hem de biz akademisyenler için büyük bir önem taşımaktadır. Öğrencilerin olumlu tutumları bu mesleği severek yapmaları, mesleki verimliliklerini ve başarılarını arttıracağı gibi kendilerinden sonra bu mesleği yapacak öğrenciler için de hem bu mesleği tercih etmelerine yardımcı olacak aynı zamanda da tercih edilen meslek haline gelmesini sağlayarak; olumlu bakış açısı ve düşüncesi yaratacaklardır. Çalışmamızda Çanakkale Meslek Yüksekokulu Büro Yönetimi ve Sekreterlik Programı öğrencilerinin mesleğe karşı tutumlarının olumlu olduğunu söyleyebiliriz. Mesleğe karşı tutumları olumlu, donanımlı, mesleki niteliklerin farkında, vizyon sahibi, mesleki saygıları ve sevgileri yüksek sekreter adayları yetiştirilmeye devam edilmelidir. Şimdi olumlu tutum sahibi öğrencilerimiz geleceğin başarılı ve aranan sekreterleri olacaktır. KAYNAKLAR BARLI, Önder (2007)Davranış Bilimleri,Bizim Büro Basımevi,Yayın-Dağıtım, Ankara, BENLĐGĐRAY, Serap,GÖRAL, Gülbin, ÖZTÜRK, Nuran, 1999, sekreterlik Bilgisi, AÖF Yayınları. ÇETĐN, Şaban, Öğretmenlik mesleği Tutum Ölçeğinin geliştirilmesi (Geçerlilik ve Güvenirlik çalışması) , 2006, Gazi Üniversitesi Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı:18, s. 28-37 TENGĐLĐMOĞLU, Dilaver, COŞAN, Pınar, Yönetici Asistanlığı, s.29, Asil yayıncılık, 2004, Ankara TUTAR, Hasan, ALTINÖZ, Mehmet, AYGEN, Selin, Sekreterlik Teknikleri, seçkin yayıncılık, s.21. Ankara,2005) UNGAN, Gülsen, “Geçmişten Geleceğe Sekreterlik”, I. Ulusal Büro Yönetimi ve Sekreterlik Kongresi Bildiri Kitabı,17-18 Şubat 2000 UYGUR Akyay, KOÇ, Hakan, Sekreterlik Teknikleri, Ankara, Detay Yayıncılık, 2003 ÜNLÜ, Sezen, Başpınar, Nuran Öztürk, Sekreterlik Davranışları,1994,Anadolu Üniversitesi YILMAZER, Aydın, EROĞLU,Cemal,, Davranış Bilimleri ve Örgütsel Davranış, 2008, Detay Yayıncılık, Ankara 197 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ ĐNTERNET KAYNAKLARI Đnternet erişim tarihleri (Haziran-Temmuz 2008) http://turkey.thebeehive.org/Templates/School/Level3Image.aspx?PageId=1.527.8 330 http://eku.comu.edu.tr/makaleler/2.html) http://kutuphane.uludag.edu.tr/Univder/PDF/iibf/htmpdf/2003-22(2)/Mak-5.pdf). http://www.aktifgelisim.com/makale/inanclar orgutsel-baglilik-uzerindeki-etkisi.html tutumlar-ve-is-ahlaki-is-tatmini-ve http://www.sekreteriz.biz/index.php?option=com_content&task=view&id=60&Itemi d=71 www.akademikbakis.org/pdfs/10/zeki_mak.doc 198 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ ĐŞLETMELERDE UYGULANAN MOBBĐNGĐN (PSĐKOLOJĐK ŞĐDDET) ÖRGÜTSEL BAĞLILIĞA ETKĐSĐ Dilaver TENGĐLĐMOĞLU Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi [email protected] Fatma AKDEMĐR MANSUR Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi [email protected] ÖZET Mobbing, işgörenin işyerinde bir veya birkaç kişi tarafından sistematik ve sürekli olarak aşağılanması, küçük düşürülmesi, gerekli bilgilere ulaşmasının engellenmesi, hakkında dedikodular çıkarılması gibi olumsuz davranışları içeren ve bu yolla işgörenin fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan rahatsız edilerek işi bırakmasına neden olan bir süreçtir. Araştırma, işletmelerde uygulanan mobbingin (psikolojik şiddet) örgütsel bağlılığı ne yönde etkilediğini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmayla ilişkili literatür tarandıktan sonra, gözden geçirilip düzeltilmiş iki ölçek kullanılmıştır. Bunlardan birincisi, Heinz Leymann (1993) tarafından belirlenen 5 grup ve 45 ifadeden oluşan mobbing tipolojisinden faydalanılarak geliştirilen mobbing davranışları, nedenleri, etkileri ve tepkileri belirlemeye yönelik olarak hazırlanan mobbing ölçeği, diğeri ise Meyer ve Allen (1991) tarafından geliştirilmiş örgütsel bağlılık ölçeğidir. Araştırma mobbingin işgörenin örgütsel bağlılığına etkisi ile sınırlandırılmış olup, örgütsel bağlılığa etki eden diğer faktörler araştırma kapsamına alınmamıştır. Araştırma, alt problemlerde belirtilen sorular ile sınırlıdır. Araştırmanın evrenini Ankara’daki bir üniversite hastanesinde çalışan 1832 idari personel oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak anket tekniği kullanılmış olup, anketler basit tesadüfi örneklem yöntemi ile seçilen 320 idari personele yüz yüze görüşme yöntemi ile uygulanmıştır. Verilerin analizi sonucunda mobbing ve örgütsel bağlılık arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Ancak örgütsel bağlılığın alt bileşenlerinden duygusal bağlılık ve normatif bağlılık ile mobbing arasında anlamlı bir ilişki bulunmuş, devamlılık bağlılığı ve mobbing arasında ise anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Anahtar Kelimeler: Mobbing, Örgütsel Bağlılık, Duygusal Bağlılık, Devamlılık Bağlılığı ve Normatif Bağlılık. 1. Giriş Küreselleşme süreciyle birlikte örgütsel davranışa yol gösteren standartları betimleyen iş etiği alanının kapsamına kültürel farklılıkların üstesinden gelme, negatif ayrımcılık ve mobbing gibi konular da girmiştir. Bu sorunlar arasında, Uluslararası Çalışma Örgütü’nce de işletmelerde karşılaşılan en önemli sorun olarak görülen mobbing eylemi, bir çok ülkede yaygın bir fenomen olmasına karşın genelde bir tabu olarak algılanmakta ve konu üzerinde çalışılmaktan kaçınılmaktadır (Öğüt ve Demirsel, 2006: 1). 199 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Kasıtlı ve sistemli olarak tekrarlanan psikolojik baskıların etkileri, birey üzerinde yavaş yavaş oluşan birikimli zararlar şeklinde ortaya çıkar. Mobbingin mağdur üzerinde yaptığı zararları, psikolojik, ekonomik ve sosyal olmak üzere üç grup altında toplayabiliriz. Konuya ekonomik açıdan yaklaşıldığında, gitgide yitirilmekte olan önce ruhsal ardından fiziksel sağlığın geri getirilmesi amacıyla doktorlara, ilaçlara, belki de tedavi amacıyla hastanelere ödenen paralar düşünülmelidir. Bireyin işten ayrılmak zorunda kalması veya işten çıkarılması sonucunda ise düzenli bir kazancın yok olması söz konusudur (Tınaz, 2006:153-154). Mobbing mağduru olumsuz etkilediği kadar, mobbingin uygulandığı örgütü de etkilemektedir. Mobbingin yaşandığı bir örgütte ekip çalışması ve ortak amaçları gerçekleştirmek üzere amaç birliği bulunmamaktadır. Mobbing mağduru içinde bulunduğu olumsuz durumdan fazlasıyla etkilenmekte ve görevlerini gerektiği şekilde yerine getirememektedir. Mobbing uygulayanın tek hedefi ise mobbing mağdurunu yıldırmak ve iş göremez hale getirmektir. Đşletmeler mobbing sonucunda kilit insanları yitirirler, işgücü devir oranı aniden artar, nifak oluşur ve çalışanların moralleri bozulur. Sorunların temeline inilmeden bir takım çalışmalar yapılması, örgüt yapılarının karmaşık bir hal almasına ve örgütün zayıf düşmesine neden olur (Tınaz, 2006, 158). Bu araştırmada örgütün amaçlarını gerçekleştirmek üzere bir araya gelen kişilere yani işgörenlere uygulanan mobbing ile işgörenlerin örgütsel bağlılık düzeyleri arasında ilişki olup olmadığını tespit etmektir. 2. Mobbing ve Örgütsel Bağlılık Mobbing ve örgütsel bağlılığa ilişkin birçok araştırma yapılmış ve bu iki kavram ayrı ayrı ele alınmıştır. Ancak bu çalışmada iki kavram aynı çerçeve içerisinde irdelenmeye çalışılmıştır. 2.1. Mobbing Kavramı Đşyerinde mobbing kavramı, ilk kez Alman çalışma psikologu Heinz Leyman tarafından 1980’li yılların sonunda tanımlanmıştır. Leymann, iş yerinde mobbingi birinin veya nadir olarak birkaç kişinin, bir veya daha fazla kişi (nadir olarak dört kişiden fazla) tarafından, her gün ve birkaç ay süre ile sistematik olarak duygusal yönden zarar verici davranışlara maruz bırakılması şeklinde tanımlamaktadır(Leymann,1996:167-168). Leymann, yaptığı araştırmalar sonucunda, bu saldırganlığın kurbanın kendisini ifade etmesine, sosyal ilişkilerine, iş ve özel yaşamına, iş saygınlığına ve sağlığına yönelik olduğunu belirtmiştir. Mobbing kavramının tanımında esas alınan üç kriter bulunmaktadır. Bu kriterler “sıklık”, “süreklilik” ve “güç farklılıkları”dır. Konuyla ilgili yapılan araştırmalarda en kısa mobbing süresinin 6 ay; genelde ortalama uygulama süresinin 15 ay; sürecin kalıcı ağır etkilerinin ortaya çıktığı ana dönemin ise, 29-46 ay olduğu saptanmıştır (Tınaz, 2006: 13). Đş yerinde yaşanan olumsuz davranışın mobbing olarak nitelenebilmesi için o davranışın en az altı ay ve haftada bir tekrarlanması gerekmektedir (Leyman, 1996: 167). Mobbing sürecinde mağdur ile mobbing uygulayan arasında bir güç dengesizliği bulunmaktadır. Başlangıçta her iki taraf da eşit güç ve dengeye sahip ise de süreç ilerledikçe mobbing mağduru ima, alay, küçümseme, azarlanma vb. davranışlar sonucunda gücünü yitirmekte ve mobbing uygulayan tarafından daha zayıf bir konuma getirilmektedir. 200 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Đş yerlerinde mobbingin (psikolojik şiddetin) belli bir nedeni yoktur; birçok faktör mobbingin ortaya çıkmasına kaynak teşkil edebilir. Mobbing uygulayanın kıskanç, iki yüzlü olması veya narsist, obsesif, sadist, paronoid veya anti-sosyal kişilik bozukluklarının olması da psikolojik şiddet nedeni olabilmektedir (Çobanoğlu, 2005: 35; Tutar, 2004: 43-49). Örgütsel yapının katı, hiyerarşi basamaklarının fazla olması, iletişim kanallarının kapalı olması, stresli iş ortamı da mobbingin örgütsel nedenleri arasında yer alırken, mobbing mağdurunun yeni fikirler üretebilen, farklı bakış açılarıyla dünyayı yorumlayabilen, eğitim, dış görünüş, entelektüel birikim açısından parlak eleman veya işe yeni başlamış deneyimsiz genç biri olması rekabetçi ve bencil kişilik sahibi kimseler için mobbing sebebi olabilmektedir (Arpacıoğlu, 2003: 46). Kasıtlı ve sistemli olarak tekrarlanan psikolojik baskıların etkileri, birey üzerinde yavaş yavaş oluşan birikimli zararlar şeklinde ortaya çıkmaktadır. Mobbingin sosyal açıdan bireyde yarattığı zararlar incelendiğinde ise; Psikolojik açıdan mağdur tedirgin edilmiştir ve herkese karşı önyargılı yaklaşır. Bu sendrom ani olarak kendini belli eden nedensiz korkular, çok şiddetli panik atak nöbetleri, ölüm duygusu ve aynı zamanda öz kontrolünü yitirme ile birlikte kendini gösteren bir sendromdur. Bu sendromun en ağır sonucu ise; bireyin öz güvenini yitirmesidir. (Tınaz, 2006: 155156). Mobbing, mağdurun sağlığının ve bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olabilir. Böylece mağdurun iş değiştirmesine ve özel hayatında birçok sorun yaşamasına neden olabilir. Bu da çalışanın meslek veya kaybına, uç noktada ve uzun vadede sosyal açıdan dışlanmaya ve hatta çalışanın hayatına son vermesine kadar uzayabilir. Bu nedenle mobbingin engellenemediği durumlarda, mağdurun klinik yardım alması gerekir (Groeblinghoff ve Becker, 1996: 278). Mobbing mağduru olumsuz etkilediği kadar, mobbingin uygulandığı örgütü de etkilemektedir. Đşletmeler mobbing sonucunda kilit insanları yitirirler, işgücü devir oranı aniden artar, nifak oluşur ve çalışanların moralleri bozulur, verimleri ve örgütsel bağlılık düzeyleri azalabilir. Sorunların temeline inilmeden bir takım çalışmalar yapılması, örgüt yapılarının karmaşık bir hal almasına ve örgütün zayıf düşmesine neden olur (Tınaz, 2006: 158). 2.2. Örgütsel Bağlılık Kavramı Örgütlerin varlıklarını sürdürmeleri, örgütün en önemli kaynağı olan insan kaynağına bağlıdır. Bir işletmenin, rekabet edebilmesini sağlayan, varlığını güçlü ve sürekli kılan, yine o işletmenin işgöreninin niteliğidir. Bu durumda nitelikli işgörenin örgütte kalması, örgüte bağlı olması ve örgütün amaçlarını benimseyerek bir anlamda o örgütün vatandaşı olduğunun bilincinde olmasını gerektirmektedir (Yavuz, 2008: 70). Bir kavram ve anlayış biçimi olarak bağlılık, toplum duygusunun olduğu her yerde var olup, toplumsal içgüdünün duygusal bir anlatım biçimidir. Kölenin efendisine, memurun görevine, askerin yurduna sadakati anlamındaki bağlılık, eski söyleyiş biçimiyle sadakat, sadık olma durumunu anlatmaktadır (Balay, 2000:14). Örgütsel bağlılık genel olarak işe katılma, sadakat ve örgüt değerlerine olan inanç da dahil olmak üzere bireyin örgüte olan psikolojik bağlılığını ifade eder. Mowday, Porter ve Steers (1982) örgütsel bağlılığı tanımlayan üç unsuru şöyle belirtmektedir (Çetin, 2004: 90): 201 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ - Güçlü bir güven örgütsel değerleri ve yargıları kabullenme. - Örgüt adına kayda değer bir çaba gösterme isteği. - Örgüt üyeliğini güçlü bir şekilde sürdürme isteği. Örgütsel bağlılığın üç unsuru özdeşleşme, katılım ve sadakat olarak belirlenmektedir. Özdeşleşme, bireyin çalıştığı örgütten gurur duymasıdır. Diğer bir deyişle örgütün değer ve amaçlarını içselleştirmesidir. Katılım, bireyin işin gerektirdiği rol faaliyetlerini psikolojik olarak benimsemesi; Sadakat ise bireyin kendisini örgütü ait hissetmesi, örgütte “kalma isteği” duymasıdır (Ergeneli ve Sağlam Arı, 2005: 125). Örgütsel bağlılık ile ilgili olarak Allen ve Meyer tarafından geliştirilen çok boyutlu örgütsel bağlılık modeli yaygın olarak kabul görmüştür. Allen ve Meyer işgörenin, örgüte bağlılığını duygusal, devam ve normatif olmak üzere üç boyutta ele almışlardır. Koç ve Yavuz (2007: 3)’a göre, duygusal bağlılığın oluşmasında bireyin ve örgütün ortak amaç ve hedeflerinin kesişmesi ve ortak hareket duygusunun ortaya çıkması etkili olmaktadır. Bu bağlılık türü işgörenin örgüte bağlılığının en iyi şeklidir. Örgütler bu tür işgörenlerin sayısını artırmak isterler. Böyle işgörenler işe ve örgütüne karşı yüksek sorumluluk ve aidiyet duygusu beslerler. “Ekonomik mantığa” dayandığı düşünülen devamlılık bağlılığı da “çalışanların, örgütten ayrılmaları durumunda sahip oldukları yatırımları ve yan-faydaları kaybedeceklerine inanmaları ve iş alternatiflerinin sınırlı olmasını dikkate almaları sonucu “zorunluluk nedeniyle” o örgütte çalışmaya devam etmeleri” biçiminde tanımlanmaktadır (Sabuncuoğlu, 2007: 622). Normatif bağlılık, çalışanın örgütte kalmaya zorunlu-yükümlü olduğu ya da örgütte kalmanın ahlaki bir sorumluluk olduğuna inanmasından dolayı örgütte kalmaya devam etmesini ifade etmektedir (Adanalı, 2007: 6). Kısaca duygusal bağlılıkta bireyler, istedikleri için; devam bağlılığında gereksinim duydukları için; normatif bağlılıkta ise yükümlülük duydukları için örgütte kalırlar(Balay, 2000: 72). Örgütlerde yaşanan olumsuzluklar, işgörenleri kısa ve uzun dönemde etkileyerek, örgütsel faaliyetlerde verimliliğini ve performansını olumsuz yönde etkiler. Bunlara paralel olarak, işgörenlerin örgüte ilgi ve bağlılığının, sorumluluk duygusunun azalması, işte hata yapma ve yetersizlik duygusu, doğrudan ortaya çıkan yansımalarıdır. Đşe devamsızlık yapma, işe geç gelme, işten erken ayrılma, ani emeklilik istemi, iş doyumsuzluğu ve işe yoğunlaşamama ise dolaylı olarak ortaya çıkan durumlardır (Cemaloğlu, 2007: 121). Mobbing mağdurları da yaptıkları işle bütünleşebilir. Đşlerine büyük bağlılık duyar, varlık nedenleri ve mutluluklarını ondan alabilirler. Ancak mobbing, insanın mesleki bütünlüğünü ve benlik duygusunu zedeler. Kişinin kendine yönelik kuşkusunu artırır. Đşine fazla bağlı olmayan birisi, onu daha çok hayatını sürdürmek için gerekli bir araç olarak görür. Kendini geliştirme, meydan okuma ve büyüme olanağı olarak görmez. Mobbing durumunda kolayca sırtlarını dönüp fazla bir pişmanlık duymadan başka bir yere gidebilirler (Davenport vd., 2003: 61). 3. Yöntem Araştırmada betimsel araştırma modeli kullanılmıştır. Veri toplama yöntemi olarak ise anket tekniği kullanılmıştır. Heinz Leymann (1993) 45 ayrı mobbing 202 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ davranışı belirlemiş ve bunları davranışın özelliğine göre 5 grupta toplamıştır. Bunlar: Mağdurun kendini göstermesini ve iletişim oluşumunu etkilemek, sosyal ilişkilere saldırılar, itibara saldırılar, kişinin yaşam kalitesi ve mesleki durumuna saldırılar ve kişinin sağlığına doğrudan saldırılar. Anket te mobbing düzeyini ölçmeye yönelik ifadelerde bu boyutlar dikkate alınarak 38 ifade altında toplanmıştır. Ögütsel bağlılıl düzeyini ölçmeye yönelik hazırlanan anket sorularında ise, Meyer ve Allen (1991) tarafından geliştirilen üç boyutlu örgütsel bağlılık ölçeğinden yararlanılmıştır. Çalışmada mobbing davranışının örgütsel bağlılığın boyutlarından duygusal bağlılık, devamlılık bağlılığı ve normatif bağlılığı ne düzeyde ve ne yönde etkilediği ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Araştırmanın evrenini Ankara’da hizmet veren bir üniversite hastanesinin çalışanları (akademisyenler ve hemşireler hariç) oluşturmaktadır. Araştırmanın yapıldığı hastanede çalışan personel sayısı 1832’dir. Zaman ve kaynak kısıtlılığı nedeni ile basit tesadüfi örneklem yöntemi ile seçilen 320 işgörene anket uygulanmıştır. . Araştırmada elde edilen veriler, araştırmanın amacı doğrultusunda çeşitli istatistiki analizler (frekans, t testi, Anova, Ki Kare, Pearson Korelasyon, Spearman Korelasyon) kullanılarak ve konuya ilişkin uzman desteği alınarak yorumlanmıştır. Araştırmanın Hipotezleri: H1: Mobbinge maruz kalma ile örgütsel bağlılık arasında ilişki vardır. H2: Mobbinge maruz kalma ile duygusal bağlılık arasında ilişki vardır. H3: Mobbinge maruz kalma ile normatif bağlılık arasında ilişki vardır. H4: Mobbinge maruz kalma ile devamlılık bağlılığı arasında ilişki vardır. 4. Bulgular Katılımcıların demografik özelliklerine ait bulgular Tablo 1‘de verilmiştir. Tablo 1 den de görüleceği üzere araştırmaya katılan çalışanların %53,4 ü kadın, %46,6’sı ise erkekler oluşturmaktadır. Medeni durumları incelendiğinde katılımcıların %55,3 ü evli, %44,7’si bekardır. Katılımcıların büyük çoğunluğu 31-40 yaş arası, lise ve dengi okul mezunudur. Hizmet sürelerine göre 6-10 ile 11-15 arası hizmet yılı olanlar büyük çoğunluktadır. Katılımcıların %59,4’ü memur olarak görev yapmaktadır. Çalışma durumları karşılaştırıldığında ise %55,3 kadrolu iken %44,7’si sözleşmeli olarak görev yapmaktadır. 203 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 2 :Katılımcıların Kişisel Özelliklerinin Yüzdesel Dağılımı DEMOGRAFĐK BĐLGĐLER n CĐNSĐYET Erkek 149 Kadın 171 MEDENĐ DURUM Evli 177 Bekar 143 YAŞ (yıl) 20 ve altı 4 21-25 34 26-30 68 31-40 115 41-45 75 46 ve üzeri 24 EĞĐTĐM DÜZEYĐ Đlköğretim 14 Lise ve dengi 131 2-3 Yıllık Yüksekokul 118 4 Yıllık Yüksekokul veya Fakülte 47 Yüksek Lisans/Doktora 10 HĐZMET SÜRESĐ (yıl) 1yıldan az 4 1-5 46 6-10 97 11-15 88 16-20 49 21 ve üzeri 36 UNVAN Yönetici Asistanı 19 Sekreter 37 Memur 190 Hastabakıcı 39 Şef 19 Tekniker/ Sağlık Teknikeri 10 Diğer (Eczane, Depo, Kantin Gö6 revlisi, Bekçi) ÇALIŞMA DURUMU Kadrolu 177 Sözleşmeli 143 % 46.6 53.4 55.3 44.7 1.2 10.7 21.3 35.9 23.4 7.5 4.4 40.9 36.9 14.7 3.1 1.2 14.4 30.3 27.5 15.3 11.3 5.9 11.6 59.4 12.2 5.9 3.1 1.9 55.3 44.7 Tablo 3 :Đşgörenlerin Mobbinge Maruz Kalma Durumlarına Đlişkin Sayı ve Yüzde Dağılımları n % Maruz Kalan 252 78.7 Maruz Kalmayan 68 21.3 204 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 2 incelendiğinde mobbinge maruz kalanların oranı %78,7, maruz kalmayanların oranı ise %21,3’tür. Mobbinge maruz kalma durumunun yüksek olduğu görülmektedir. Mobbingin yaşanma düzeylerini saptamak amacıyla yapılan çeşitli araştırmalarda; Leyman (1990) Đsveç’te çalışanların %25 nin, Rayner (1997) Đngiltere’de çalışanların %50’nin, Niedl (1996) Đsviçre’de çalışanların %3,5’inin iş yaşamı boyunca mobbinge maruz kaldıklarını ortaya koymaktadır (Cemaloğlu, 2007: 112). Daha öncede ifade edildiği üzere mobbing davranışlarına ilişkin ifadeler 5 grupta toplanmıştır. Tablo 3’te yer alan bu ifadelerden 1,2,3,4,5,6,7,8,9 ve 10 numaralı ifadeler mağdurun kendini göstermesini ve iletişim oluşumunu etkilemeye yönelik davranışı, 11,12 ve 13 numaralı ifadeler mağdurun sosyal ilişkilerine yönelik saldırılara ilişkin davranışları, 14,15,16,17,18,19,20,21,22,23,24,25,26 ve 27 numaralı ifadeler mağdurun itibarına yönelik saldırılara ilişkin davranışları, 28,29,30,31,32 ve 33 numaralı ifadeler kişinin yaşam kalitesi ve mesleki durumuna saldırılara ilişkin davranışları, 34,35,36,37 ve 38 numaralı ifadeler ise kişinin sağlığına doğrudan yapılan saldırılara ilişkin davranışları içermektedir. Đfadelere katılım düzeylerini ölçmek için beşli likert ölçeği kullanılmıştır.Ölçekte 1: hiç katılmıyorum…5: kesinlikle katılı yorum’u ifade etmektedir. Mağdurun kendini göstermesini ve iletişim oluşumunu etkilemek amacıyla yapılan davranışları belirlemeye yönelik verilen ifadelere katılımcıların “Nadiren” ve “Bazen” yanıtı ile katılım yüzdeleri %23,4 ile %3,8 arasında değişmektedir. Ortalamalar incelendiğinde ise “ Kendimi gösterme olanaklarım kısıtlanıyor” ifadesininki katılım düzeyi diğerlerine göre daha yüksektir. Mağdurun sosyal ilişkilerine saldırılar olarak nitelendirilen davranışları belirlemeye yönelik verilen ifadelerin yanıtları incelendiğinde katılımcıların büyük çoğunluğu “Nadiren” bu davranışlara maruz kaldıklarını belirtmiştir. Mağdurun itibarına saldırılar olarak nitelendirilen davranışları belirlemeye yönelik verilen ifadelere “Nadiren” ve “Bazen” yanıtı verenler büyük çoğunlukta olmakla birlikte, ortalamalar incelendiğinde ise “ Çabalarım yağcılık olarak değerlendiriliyor”, “ Hakkımda dedikodular çıkarılıyor ve kötü konuşuluyor” ve “ Cinsel imalarda bulunuluyor” ifadelerine katılım ortalamaları diğer ifadelere göre daha büyüktür. Kişinin yaşam kalitesi ve mesleki durumuna saldırılar olarak nitelendirilen davranışları belirlemeye yönelik verilen ifadelere yine “Nadiren” ve “Bazen” yanıtı çoğunlukla verilmiştir. Yine ortalamalar incelendiğinde “Yapmam için anlamsız işler veriliyor” ve “Görev yerim kasıtlı olarak değiştiriliyor” ifadelerinin ortalamalarının daha yüksek olduğu görülmektedir. Kişinin sağlığına doğrudan saldırılar olarak nitelendirilen davranışları belirlemeye yönelik olarak verilen ifadelere katılımcıların “Nadiren” ve “Bazen” şeklindeki katılım yüzdeleri %4,4 ve %0,6 arasında değiştiği görülmektedir. Katılımcılar bu tür davranışlara daha az maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. 205 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 206 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 207 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 4:Mobbinge Maruz Kalma Sürelerine Đlişkin Sayı ve Yüzde Dağılımı Maruz Kalma Süresi Maruz Kalmadım 6 aydan az 6 ay- 1 yıl 2-5 yıl 6-10 yıl 11 yıl ve üzeri n % 68 20.9 50 59 101 33 9 15.6 18.4 31.6 10.6 2.8 Tablo 4 incelendiğinde, katılımcıların %31,6’sının 2-5 yıl süreyle, %18,4’ünün 6 ay-1 yıl süreyle, %15,6’sının 6 aydan az süreyle, %10,6’sının 6-10 yıl süreyle ve %2,8’inin ise 11 yıl ve daha uzun süreyle mobbinge maruz kaldıkları görülmektedir.Mobbinge maruz kalmadığını belirtenlerin oranı ise ’20.9 dur. Tablo 5: Mobbing Nedenlerinin Yüzdesel Dağılımı (n: 252) Evet Nedenler Fiziksel özelliklerim nedeniyle kıskanıldığımdan dolayı Başarılı ve nitelikli (bilgi, beceri, eğitim düzeyi) bir çalışan olduğumdan dolayı Benden hoşlanmadıklarından ve kurtulmak istediklerinden dolayı Uygulayanların kişilik problemlerinden dolayı Yaratıcı bir insan olmam ve ürettiğim yeni fikirlerin diğerlerini rahatsız etmesinden dolayı Eziyet etmekten hoşlandığından/ hoşlandıklarından dolayı Cinsiyetimden dolayı Medeni durumumdan dolayı Sosyal, kültürel ve etnik farklılıklardan dolayı Örgütsel iletişimin yetersizliğinden dolayı Sınırlı sayıdaki üst görevlere yükselmek için edilen acımasız rekabetten dolayı Bazı çalışanların yöneticinin gözüne girmek ve ön planda olmak istemelerinden dolayı Stresli iş ortamından dolayı Đdarecilerin kötü yönetiminden dolayı Daha önceki çalışanların kendileri gibi düşünmem ve davranmam için baskı yapmalarından dolayı Rutin işler yapan çalışanların can sıkıntılarını gidermek için bu tür davranışları uygulamalarından dolayı Diğer (Her şeyin en iyisini kendileri biliyor sanıyorlar) n % N Hayır % 82 33.0 170 67.0 119 47.0 133 53.0 72 28.0 180 72.0 107 41.0 145 59.0 88 35.0 164 65.0 84 81 62 75 57 33.0 32.0 24.0 30.0 23.0 168 171 190 177 195 67.0 68.0 76.0 70.0 77.0 81 32.0 171 68.0 110 43.0 142 57.0 172 136 68.0 54.0 80 116 32.0 46.0 81 32.0 171 68.0 73 29.0 179 71.0 2 0.7 250 99.3 Tablo 5 incelendiğinde, mobbingin nedenleri katılımcıların vermiş oldukları cevapların yüzdeleri dikkate alınarak sıralanacak olursa, ilk sırayı %68 oranla stresli iş ortamı, ikinci sırayı %54 oranla idarecilerin kötü yönetimi, üçüncü sırayı % 47 oranla başarılı ve nitelikli (bilgi, beceri, eğitim düzeyi) bir çalışan olmaktan dolayı almaktadır. 208 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 209 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 6’da Meyer ve Allen tarafından geliştirilen örgütsel bağlılık ölçeğinde yer alan boyutlar üç grup altında verilmiş ve duygusal bağlılık 1-6 arası ifadelerle, devamlılık bağlılığı 7-12 arası ifadeler ile, normatif bağlılık ise 13-18 arası ifadelerle ölçülmeye çalışılmıştır. Duygusal bağlılığa dair ifadelere verilen cevaplar incelendiğinde “Meslek hayatımın geriye kalanını bu kurumda geçirmekten mutluluk duyarım”, “Çalıştığım kurumun problemlerini kendi problemim gibi hissederim”, “Bu kurumun benim için anlamı büyüktür” şeklindeki olumlu ifadelere katılımcıların büyük çoğunluğu “Katılıyorum” cevabını verdikleri, “Bu kurumda kendimi “ailenin bir parçası” gibi hissetmiyorum” “Çalıştığım kuruma karşı güçlü bir aidiyet duygusu hissetmiyorum” ve “Bu kuruma karşı duygusal bir bağ hissetmiyorum” şeklindeki olumsuz ifadelere ise “Kararsızım” ve “Katılıyorum” yanıtı verenlerin büyük çoğunlukta olduğu görülmektedir. Devamlılık bağlılığına ilişkin cevaplar incelendiğinde; “Đstesem bile şu an bu kurumdan ayrılmak benim için çok güç olurdu” ifadesine katılımcıların %56,3’ü, “Şu an bu kurumdan ayrılmak istediğime karar verirsem yaşantım büyük oranda alt üst olur” ifadesine %47,2’si, “Şu an bu kurumda kalmam, bir istek olduğunu kadar bir gerekliliktir” ifadesine %55,6’sı, “Bu kurumdan ayrılmak için çok az seçeneğim olduğuna inanıyorum” ifadesine %51,2’si, “Bu kurumdan ayrılmanın olumsuz sonuçlarından biri de mevcut alternatiflerin azlığıdır” ifadesine %49’u, “Bu kuruma bu kadar emek vermemiş olsaydım, başka bir iş düşünebilirdim” ifadesine ise %41,6’sı “Katılıyorum” yanıtı vermiştir. Katılımcıların devamlılık bağlılığının yüksek olduğu söylenebilir. Normatif bağlılığa ait ifadelere verilen cevaplar incelendiğinde; “Mevcut iş yerimde kalmak için, hiçbir zorunluluk hissetmiyorum” ifadesine katılımcıların %44,7’si “Katılmıyorum” yanıtı vererek, kurumda kalmak için zorunluluk hissettiklerini belirtmişlerdir. Tablo 7: Mobbing ile Örgütsel Bağlılık Đlişkisi Mobbing Örgütsel Bağlılık Spearman Korelasyon -0,116 p n ,066 252 Tablo 7’de, mobbinge maruz kalma ile örgütsel bağlılık arasında istatistiksel bir ilişki olup olmadığı araştırılmış, 0,05 anlamlılık düzeyinde anlamlı bir ilişkinin olmadığı görülmüştür. Analiz sonuçlarına göre H1 kabul edilmemiştir (p>0,05). Tablo 8: Mobbing ile Duygusal Bağlılık Đlişkisi (n: 252) Mobbing Davranışları Mağdurun kendini göstermesini ve iletişim oluşumunu etkilemek Sosyal ilişkilere saldırılar Đtibara saldırılar Kişinin yaşam kalitesi ve mesleki durumuna saldırılar Kişinin Sağlığına Doğrudan Saldırılar 210 r p r p r p r p r p Duygusal Bağlılık -,319 ,000 -,244 ,000 -,215 ,001 -,309 ,000 -,224 000 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 8’de, duygusal bağlılık ile mobbing arasında istatistiksel bir ilişki olup olmadığı araştırılmış, 0,05 anlamlılık düzeyinde anlamlı bir ilişki olduğu görülmüştür. Buna göre mobbing ile duygusal bağlılık arasında ters yönde bir ilişki bulunmaktadır. Analiz sonucu mağdurun kendini göstermesini ve iletişim oluşumunu etkileme davranışları ile duygusal bağlılık arasında -0,319 oranında ters yönde p=0,000 anlamlılık düzeyinde bir ilişki bulunmaktadır. Sosyal ilişkileri saldırılar ile -,0244, Đtibara saldırılar ile -0,215, Kişinin yaşam kalitesi ve mesleki durumuna saldırılar ile -0,309, Kişinin sağlığına doğrudan saldırılar ile -0,224 oranında ters yönde p=0,000 ve 0,001 anlamlılık düzeyinde bir ilişki bulunmaktadır. Sonuçlara göre mobbingin duygusal bağlılığı olumsuz yönde etkilediği söylenebilir. Buna göre (p<0,05) H2 kabul edilmiştir. Tablo 9: Mobbing ile Devamlılık Bağlılığı Đlişkisi (n: 252) Devamlılık Bağlılığı Mobbing Davranışları Mağdurun kendini göstermesini ve iletişim oluşumunu etkilemek Sosyal ilişkilere saldırılar r p r p r p r p r p Đtibara saldırılar Kişinin yaşam kalitesi ve mesleki durumuna saldırılar Kişinin Sağlığına Doğrudan Saldırılar ,050 ,426 ,033 ,598 ,114 ,071 ,094 ,138 ,062 ,324 Tablo 9’da, devamlılık bağlılığı ile mobbing arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olup olmadığı araştırılmış, 0,05 anlamlılık düzeyinde anlamlı bir ilişki olmadığı görülmektedir. Analiz sonuçlarına göre H3 red edilmiştir (p>0,05). Tablo10: Mobbing ile Normatif Bağlılık Đlişkisi Normatif Bağlılık Mobbing Davranışları Mağdurun kendini göstermesini ve iletişim oluşumunu etkilemek Sosyal ilişkilere saldırılar Đtibara saldırılar Kişinin yaşam kalitesi ve mesleki durumuna saldırılar Kişinin Sağlığına Doğrudan Saldırılar r p r p r p r p r p -,196 ,002 -,147 ,019 -,009 ,887 -,230 ,000 -,179 ,004 Tablo 10’da, normatif bağlılık ile mobbing arasında istatistiksel bir ilişki olup olmadığı araştırılmış, 0,05 anlamlılık düzeyinde anlamlı bir ilişki olduğu görülmüştür. Buna göre mobbing ile normatif bağlılık arasında ters yönde bir ilişki bulunmak- 211 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ tadır. Analiz sonucu mağdurun kendini göstermesini ve iletişim oluşumunu etkileme davranışları ile duygusal bağlılık arasında -0,196 oranında ters yönde p=0,002 anlamlılık düzeyinde bir ilişki bulunmaktadır. Sosyal ilişkileri saldırılar ile -,147 (p=0,019), Kişinin yaşam kalitesi ve mesleki durumuna saldırılar ile -0,230 (p=0,000), Kişinin sağlığına doğrudan saldırılar ile -0,179 oranında ters yönde (p=0,004) anlamlılık düzeyinde bir ilişki bulunmaktadır. Sonuçlara göre mobbingin normatif bağlılığı olumsuz yönde etkilediği söylenebilir. Buna göre (p<0,005) H4 kabul edilmiştir. 5. Sonuç Son yıllarda işletmelerde mobbing (psikolojik şiddet) uygulamaları artmaktadır. Mobbingin gerek çalışan, gerek onun sosyal çevresi ve örgütlere vermiş olduğu zararlar dikkate alındığında mobbing en başta önlenmesi gereken, önlemenin mümkün olmadığı durumlarda ise gerekli tedbirlerin alınması ve çalışma ortamının ve çalışanlar arasında ilişkilerin iyileştirmesi gereken bir durumdur. Mobbing, çözümlenmemiş çatışmanın bir sonucudur ve örgütsel yapı, uygulayanın kişilik problemleri nedeniyle işgörene karşı yapılan yıldırma ve onu işletmeden soyutlayarak uzaklaştırmaya yönelik davranışlardır. Örgütsel bağlılık ise, işgörenin örgüt amaç ve hedeflerine bağlanması ve gerçekleştirmek için ekstra çaba sarf etme ve örgüt üyeliğini devam ettirme isteğidir. Mobbing işgörenleri örgütten uzaklaştırmakta ve onların örgütsel bağlılığını olumsuz yönde etkilemektedir. Yapılan etik dışı davranışlar yani işgörenin kendini göstermesini ve iletişimini olumsuz etkilemek, sosyal ilişkilerine, itibarına, yaşam kalitesi ile mesleki durumuna ve sağlığına yapılan saldırılar işgöreni olumsuz yönde etkilemekte ve onu yıldırmaktadır. Đşletmelerde mobbingi önleyebilmek için öncelikle işletmenin vizyon ve misyonunun açıkça ortaya konulması ve herkes tarafından anlaşılması sağlanmalıdır. Đşgörenlerin stresli iş ortamından kaynaklı olarak mobbinge maruz kaldıkları göz önüne alınarak, yöneticiler, iş zenginleştirme, olumlu örgüt iklimi yaratma, rol çatışmalarını önleme, iletişim kanallarını şeffaflaştırma, çalışanların gereksinimlerine önem verme ve bunları giderme yolunda çaba sarfetme, stres kaynakları ve stres yönetimi hakkında işgörenin eğitimi sağlama gibi yollarla işyerindeki stresi yönetmelidir. Đşletmelerdeki iletişim sürecinin etkili olabilmesi amacıyla güven veren dürüst bir örgüt iklimi oluşturulmalıdır. Mobbingin nedenleri arasında yer alan kıskançlık, her ne kadar mobbing uygulayanın kişilik problemlerinden kaynaklanmış olsa da, işletmeler ücret, yetki, terfi gibi çalışanlar arasında çatışma yaratacak konularda adil ve dikkatli davranarak bu konuda politikalar geliştirmelidir. Her işletmenin kendi bünyesinde etik kodları bulunmalı ve disiplin kurallarının her çalışana aynı şekilde uygulanmasında hassas davranılmalıdır. 6. Kaynakça ADANALI, Ece C. (2007), “Kuruma Bağlılık Olgusuna Genel Bir Bakış” , Endüstriyel Klinik Psikoloji ve Đnsan Kaynakları Yönetimi, (Editör Uzm. Psk. Tarık SOLMUŞ), Đstanbul: Beta Yayınları. ARPACAOĞLU, Gülcan (2003) “ Đşyerindeki Stresin Gizli Kaynağı: Zorbalık ve Duygusal Taciz-2”, Đnsan Kaynakları ve Yönetim Dergisi, Aralık Sayısı. 212 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ BALAY, Refik (2000), Yönetici ve Öğretmenlerde Örgütsel Bağlılık, Ankara:Nobel Yayın Dağıtım. CEMALOĞLU, Necati (2007), “Örgütlerin Kaçınılmaz Sorunu: Yıldırma”, Bilig, Sayı 42, 111-126. ÇETĐN, Münevver Ölçüm (2004), Örgüt Kültürü ve Örgütsel Bağlılık, Ankara :Nobel Yayın Dağıtım. ÇOBANOĞLU, Şaban (2005), Mobbing Đşyerinde Duygusal Saldırı ve Mücadele Yöntemleri, Đstanbul: Timaş Yayınları. DAVENPORT, Noa, SCHWARTZ, Ruth D., ELLIOTT, G.P. (2003), Mobbing Đşyerinde Duygusal Taciz,(Çev. Osman Cem ÖNERTOY), Ankara: Sistem Yayıncılık. ERGENELĐ, Azize ve Güler SAĞLAM ARI, (2005), “Krizde Đşten Çıkarmaların Banka Yöneticileri Üzerine Etkileri: Örgütsel Bağlılık, Güven ve Güçlendirme Algıları”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 60(1), Ocak-Mart.121-148. GROEBLINGHOFF, Dieter ve Michael BECKER (1996). “A Case Study Of Mobbing And The Clinical Treatment Of Mobbing Victims”.European Journal of Work and Organizational Psychology. 5 (2), 277-294. KOÇ, Hakan ve Ercan YAVUZ (2007), “Öğretmenlerin Örgütsel Bağlılığına Demografik Faktörlerin Etkisi Üzerine Bir Araştırma”, Kamu-Đş Hukuku ve Đktisat Dergisi, Cilt.9, Sayı.4. LEYMANN, Heinz. (1993). Mobbing. Hamburg. Rowohlt. LEYMANN, H. (1996). The Contend and Development of Mobbing at Work. European Journal of Work and Organizational Psychology. 5 (2). 165-184. MEYER, John P. ve Natalie J. ALLEN (1991) , A Theree Compment Conceptualization of Organizational Commitment. Humen Resource Management Rewiew. 1. 61 – 98. ÖGÜT, Adem ve M. Tahir DEMĐRSEL(2006), “ Đş Dünyasında Etik Dışı Örgütsel Davranış Sarmalının Arkaplanı: Mobbing Süreci ve Mobbing Aktörleri”, II. Uygulamalı Etik Kongresi, 18-20 Ekim, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Ankara SABUNCUOĞLU, Ebru Tolay (2007), “Eğitim, Örgütsel Bağlılık ve Đşten Ayrılma Niyeti Arasındaki Đlişkilerin Đncelenmesi”, Ege Akademik Bakış, 7(2), 631-636 TINAZ, Pınar (2006), Đş Yerinde Psikolojik Taciz (Mobbing), Đstanbul: Beta Yayınları. TUTAR, Hasan (2004), Đş Yerinde Psikolojik Şiddet, Ankara: Platin YAVUZ, Ercan (2008), Dönüşümcü ve Etkileşimci Liderlik Davranışının Örgütsel Bağlılığa Etkisinin Analizi,Yayınlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Turizm Đşletmeciliği Eğitimi Anabilim Dalı, Ankara. 213 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 214 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ BÜRO ÇALIŞANLARININ DUYGU YÖNETĐMĐ YETERLĐLĐK DÜZEYLERĐNĐN GELĐŞTĐRĐLMESĐNDE DUYGU YÖNETĐMĐ EĞĐTĐMĐ PROGRAMININ ETKĐSĐ Ferda KERVANCI Ahi Evran Üniversitesi [email protected] ÖZET Bu araştırmada büro çalışanlarının duygu yönetimi yeterlilik düzeylerinin geliştirilmesinde duygu yönetimi eğitimi programının etkisi incelenmiştir. Araştırmada tek gruplu deneysel desen kullanılmıştır. Tek gruplu ön test-son test modelinde, gelişigüzel seçilmiş bir gruba bağımsız değişken uygulanmıştır. Hem deney öncesi, hem de deney sonrası ölçmeler yapılarak uygulamaların etkiliği araştırılmıştır. Bu anlamda, bu çalışmayla duygu yönetimi eğitim programı uygulanan büro çalışanlarının duygu yönetim yeterlilik düzeylerine etkileri incelenmiştir. Sonuçlar grup yaşantısı yoluyla uygulanan Duygu Yönetimi Eğitimi Programının deney grubu üzerinde “duyguları yalın ve anlaşılır bir biçimde ifade edebilme”, “duyguları olduğu gibi gösterebilme”, “bedensel tepkileri kontrol edebilme” üzerinde anlamlı etkisinin olduğunu göstermiştir. Buna karşın sonuçlar Duygu Yönetimi Eğitimi Programının “başa çıkma” ve “öfke yönetimi” yeterlilikleri üzerinde anlamlı bir etkiye sahip olmadığını göstermiştir Anahtar Sözcükler: Duyguların Yönetimi, Olumlu Duygular, Olumsuz Duygular, Duygu Yönetimi Eğitimi Programı. 1. Giriş Sosyal bir varlık olan insan, doğduğu andan ölümüne kadar olan süreçte diğer insanlarla bir arada bulunmak ve yaşamak zorundadır. Bu nedenle, hayatını kolaylaştırma ve yaşam kalitesini arttırma çabası içerisindedir. Bu süreçte insanın davranış özelliklerinin çözümlenmesi ve anlamlandırılması büyük önem taşımaktadır. Duygular, bireyin harekete hazırlanması, gelecekteki davranışlarının biçimlendirilmesi ve sosyal ilişkilerinin düzenlenmesi bakımından önemli bir etkiye sahiptir. Sosyal bir varlık olan insan için iletişim vazgeçilmez bir unsurdur. Đletişimde önemli öğelerden biri karşıdaki bireyin duygularını ve düşüncelerini etkin bir şekilde anlamaktır. Bu süreçte bireyin kendi duygularının farkına varabilmesi, bu duygularını anlamlandırabilmesi, olumlu-olumsuz duygularını karşısındaki bireye uygun bir biçimde ifade edebilmesi ve geniş anlamda da duygularını yöneterek daha etkili bir biçimde kullanabilmesi oldukça önemlidir. Aslında biz iki zihne sahibiz; birisi düşünüyor, diğeri ise hissediyor. Birbirinden tamamen farklı bu iki kavram zihinsel yaşantımızı oluşturmak için etkileşim halindedir. Biri duygusal, biri akılcı olan bu iki zihin çoğunlukla bir uyum içinde ve farklı bilinç biçimlerini birbiriyle kaynaştırarak hayatta yol almamıza yardımcı olurlar (Goleman, 2007: 35-36). Akılcı zihin, çoğunlukla farkında olduğumuz bir kavrama tarzıdır, bilincimize daha yakındır, düşüncelidir ve tartıp yansıtabilir (Goleman, 2007: .35). Đyilik aklı tarafından oluşturulan düşünceler duygusal akıl tarafında üretilenlerden farklı duygulara neden olurlar. Đyilik aklı tarafından üretilen düşünceler öğrenilmesi zaman 215 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ alan gerçekçi, olumlu düşüncelerdir ve pozitif duyguları harekete geçirir. (Langelier, 2006: 39). Duygusal zihne göre önemli olan bir şeyin nasıl algılandığı, nasıl göründüğüdür. Bir şeyin bize ne hatırlattığı, ne olduğundan daha önemli olabilir. Akılcı zihin nedenlerle sonuçlar arasında mantıksal bağlantılar kurarken, duygusal zihin ayrım yapmadan sadece benzer çarpıcı özellikleri dikkate alır. Örneğin mavi çorabını giyerek gittiği bir sınavın iyi geçmesi üzerine, her sınava aynı çorapla geden bir öğrencinin davranışı gibi (Tuğrul, 1999: 12-20). Yine son yıllarda yapılan çalışmalarda olumlu-olumsuz duygu kategorilerinin olduğu konusunda görüş birliği görülmektedir. Normal şartlarda zihin, akılcı ve duygusal kısımların bir denge içerisinde çalıştığı mükemmel bir sistemdir. Aynı şekilde tüm duygularımızın kaynağını oluşturan duygusal zihin de kendi içinde hassas bir denge üzerine kurulmuştur. Bir uçta, aşırı olumlu duyguların sergilendiği pozitif kutup, diğer uçta ise aşırı olumsuz duyguların sergilendiği negatif kutup yer alır (Köknal, 1998: 130-131). Aşırı uçlar tek başına kaliteli bir yaşam için yeterli değildir. Bu insanlar dengeden yosundur. Đster olumlu ister olumsuz olsun, sürekli hale gelen aşırı duygular her zaman sağlıksızdır. Yöneticilerin ve bireylerin değişen koşullara ve örgüt yapılarına hızla uyum sağlayabilmeleri, değişimi takip edebilmeleri, bulunduğu ortamdan memnuniyet duyabilmeleri, işine karşı duygusal aidiyet hissedebilmeleri ve iş ortamında duygusal doyum sağlayabilmeleri için duyguları iyi tanıyabilmeleri, duyguların davranışları nasıl etkileyebildiği, duyguların ifade ediliş biçimleri ve duyguların nasıl yönlendirilebileceği konularında daha donanımlı olmalarını zorunlu kılmaktadır. (Çankaya, 2008: 34). Bu zorunluluk duygu yönetiminin önemi giderek artmakta, duygunun bireyler ve örgütler için önemli bir kaynak olarak nitelendirilmesine neden olmaktadır. Büro çalışanlarının meslek yaşamlarında yöneticilerle ve insanlarla etkileşimlerinde duygularını daha iyi anlamalarına, duygularını iş yaşamlarında daha fonksiyonel bir biçimde kullanmalarına, insan ilişkilerinde yaşadıkları duyguları daha rahatlıkla ifade etmelerine ve uygun başa çıkma tepkilerini kullanabilmelerine gereksinim olduğu görülmektedir. Bu araştırma çalışanların diğer insanlarla ilişkilerine yön veren, onları çeşitli eylem ve davranışlarda bulunmaya yönlendiren duygularının kontrolü altına girmesi yerine bu duygular üzerinde nasıl kontrol sahibi olabilecekleri hakkında fikir sahibi olmalarını sağlayacaktır. Araştırmada sıklıkla karşımıza çıkacak olan tanımlar aşağıda yer almaktadır: Duygu: Duygular; psikolojik tepkiler, algılar ve bilinci/farkındalığı içeren psikolojik alt sistemleri içeren psikolojik alt sistemleri koordine eden içsel olaylar olarak tanımlanmaktadır (Yaylacı, 2006: 39). Duygu Yönetimi: “Duygusal zihnin iktidara gelmemesi için gerekli tedbirleri alarak beyni akılcı zihnin yönetiminde tutmak, duyguları iyi tanıyarak onlarla etkili bir şekilde başa çıkma yolunda bilinçli bir çaba göstermek, daha önceden bilinçaltında bastırılmış olan duyguları zararsız hale getirmek, son olarak da anı yaşama yetkisi kazanmak” şeklinde tanımlamaktadır (Çeşitçioğlu, 2003: 146). 216 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Duygu Yönetimi Eğitim Programı: Bireylerin duygusal sağlığına katkıda bulunmak için bazı özel tekniklerin öğrenilmesi ve yaşama geçirilmesi için oluşturulmuş bir programdır. Yöntem Bu araştırmanın genel amacı, grup yaşantısı yoluyla verilen Duygu Yönetimi Eğitim Programının, büro çalışanlarının duygu yönetimi yeterlilik düzeylerinin geliştirilmesine etkilerini incelemektir. Araştırmanın Hipotezleri H1 : Duygu yönetimi eğitim programının, duyguları yalın ve anlaşılır bir biçimde ifade edebilme üzerindeki etkisi anlamlıdır. H2 : Duygu yönetimi eğitim programının, duyguları olduğu gibi gösterebilme üzerindeki etkisi anlamlıdır. H3 : Duygu yönetimi eğitim programının, bedensel tepkileri kontrol edebilme üzerindeki etkisi anlamlıdır. H4 : Duygu yönetimi eğitim programının, duygularla başa çıkma becerileri üzerindeki etkisi anlamlıdır. H5 etkisi anlamlıdır. : Duygu yönetimi eğitim programının, öfkeyi yönetme üzerindeki H6 : Duygu yönetimi eğitim programının, büro çalışanlarının duygu yönetimi yeterlilik düzeylerinin geliştirilmesi üzerindeki etkisi anlamlıdır. Bu bölümde araştırma modeli, araştırma evren ve örneklemi, veri toplama teknikleri, veri toplama araçları ve verilerin çözümlenmesinde kullanılan istatistik yöntem ve teknikler üzerinde durulmuştur. Araştırma Modeli Araştırmada tek gruplu deneysel desen kullanılmıştır. Tek gruplu ön test-son test modelinde, gelişigüzel seçilmiş bir gruba bağımsız değişken uygulanır. Hem deney öncesi, hem de deney sonrası ölçmeler yapılarak uygulamaların etkiliği araştırılır. Bu anlamda, bu çalışmayla duygu yönetimi eğitim programları uygulanan büro çalışanlarının duygu yönetim yeterlilik düzeylerine etkileri incelenmiştir. Evren ve Örneklem Araştırmada sınırlandırılmış evren kullanılmaktadır. Bu çalışmanın evrenini Kırşehir il merkezinde faaliyet gösteren özel bir tıp merkezinde görev yapan büro çalışanları oluşturmaktadır. Bu çalışmanın örneklemini ise bu tıp merkezinde görev yapan ve çalışmaya gönüllü katılan 23 büro çalışanı oluşmaktadır. 217 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Veri Toplama Tekniği Đkinci veri toplama aracı, Rezzan Çeçen (2002), tarafından geliştirilen “Duyguları Yönetme Becerileri Ölçeği” dir. Duyguları yönetme becerileri ölçeği, 8’i olumlu 20’si olumsuz toplam 28 madde ve 5 alt boyuttan oluşmaktadır. Bunlar; sözel olarak ifade edebilme (7 madde), duyguları olduğu gibi gösterebilme (6 madde), olumsuz bedensel tepkileri kontrol edebilme (4 madde), başa çıkma (4 madde), öfke yönetimi (3 madde)’ dır. Bunun yanında 4 madde ise serbest madde olarak yer almaktadır. Duyguları yönetme becerileri ölçeğinin Cronbach Alpha iç güvenirlik katsayısı .83 olarak bulunmuştur. Alt ölçeklerde ise sırasıyla .79, .67, .65, .64 ve .62 olarak hesaplanmıştır. Üçüncü veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilen “kişisel bilgi formu” kullanılmıştır (Ek 1: Kişisel Bilgi Formu). Çalışma grubundaki bireyler hakkında bilgi sahibi olmak ve uygulama sürecini etkileyebilecek dışsal faktörleri belirleyebilmek için kişisel bilgi formu kullanılmıştır. Bu formda önemli olduğu düşünülen kişisel bilgiler (cinsiyet, yaş, medeni durum, eğitim durumu, çalıştığı kurumdaki kıdemi, kurumdaki görevi) ile ilgili maddeler yer almaktadır. 2. Verilerin Analizi Veri toplama aracı ile elde edilen verilerin çözümlenmesinde SPSS 15.0 (Statistical Package For Social Sciences) paket programından yararlanılmıştır. Çalışma gurubundaki bireylerin kişisel bilgilerine ait bulguların yorumlanmasında frekans (f) ve yüzde (%) değerlerinden yararlanılmıştır. Duyguları yönetme becerileri ölçeği ön test-son test puanlarının karşılaştırılmasında eşli gruplar t-testi, bağımsız değişkenler arasındaki ilişkinin belirlenmesinde ise bağımsız t-testi, tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve LSD testi sonuçları kullanılmıştır. Çalışma grubundaki bireylerin ölçek maddelerine verdikleri yanıtların yorumlanmasında beşli değerlendirme ölçeği kullanılmıştır. Değerlendirme ölçeği grup değer aralığının tespitinde a = Ranj / Yapılacak Grup Sayısı formülü kullanılmıştır (Taşdemir: 2003). Buna göre değerlendirme ölçeği şöyledir Tablo 1’deki gibidir: Tablo 1: Değerlendirme Ölçeği Grup Değer Aralığı Verilen Ağırlık 5 4 3 2 1 Bana Bana Bana Bana Bana Nitelik Grupları tamamıyla uygun çok uygun kısmen uygun uygun değil hiç uygun değil Sınırı 117,6-140 95,1-117,5 72,6-95,0 50,1-72,5 28-50,0 Bulgular Grup yaşantısı yoluyla verilen duygu yönetimi eğitim programının, büro çalışanlarının duygu yönetimi yeterlilik düzeylerinin geliştirilmesine etkilerinin incelendiği bu çalışmada elde edilen veriler üç boyutta yorumlanmıştır: Bunlar, çalışma 218 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ grubundaki bireylerin kişisel bilgileri, uygulama öncesi ve sonrası duygu yönetimi yeterlilik düzeyleri ve bağımsız değişkenler açısından duygu yönetimi yeterlilik düzeylerinin karşılaştırılması boyutlarıdır. Her bir boyutta veriler aşağıdaki tablolarda ayrı ayrı incelenmiştir. Kişisel Bilgilere Ait Bulgular Çalışma örneklemini oluşturan bireylerin cinsiyete göre dağılımları incelendiğinde toplam 23 kişiden 16 (% 69,6)’sının bayanlardan, 7 (%30,4)’sinin ise erkeklerden oluştuğu görülmektedir. Örneklemi oluşturan bireylerin yaş özelliklerine göre dağılımları incelendiğinde, toplam 23 kişiden 11 (%47,8)’inin 20-25 yaş arasında olduğu, 5 (%21,7)’inin 25-35 yaş arasında olduğu ve 7 (%30,4)’ünün ise 35 ve üstü yaş olduğu görülmektedir. Örneklemi oluşturan bireylerin medeni durumlarına göre dağılımları incelendiğinde, toplam 23 kişiden 9 (%39,1)’unun evli, 14 (%60,9)’ünün ise bekâr olduğu görülmektedir. Örneklemi oluşturan bireylerin eğitim durumlarına göre dağılımları incelendiğinde, toplam 23 kişiden 10 (%43,5)’unun bir orta öğretimden mezun olduğu, 8 (%34,8)’inin lisans mezunu olduğu ve 5 (%21,7)’inin ise ön lisans mezunu olduğu görülmektedir. Örneklemdeki bireylerin meslekteki görev sürelerine göre dağılımları incelendiğinde, örneklemi oluşturan bireylerin 15 (%65,2)’inin 1ay-1yıl arasında, 6 (%26,1)’sının 1-2yıl arasında ve 2 (%8,7)’sinin 2 ve üstü yıl arasında çalışanlar olduğu görülmektedir. Çalışma Grubunda Bulunan Bireylerin, Duyguları Yönetme Becerileri Ölçeğine Verdikleri Cevaplar Đle Đlgili Bulgular: Çalışma grubunda bulunan deneklerin, Duyguları Yönetme Becerileri Ölçeğine verdikleri cevaplar ile ilgili bulgular aşağıda tablolar yardımı ile açıklanmıştır. Tablo 2: Çalışma Örnekleminde Bulunun Bireylerin Duyguları Yönetme Becerileri Ölçeği Ön Test-Son Test Puanları Arasındaki Eşli Gruplar tTesti Sonuçları N Son test Ön test 23 23 X 107,34 97,21 ss t sd P 9,480 10,139 3,917 22 ,001 Tablo 2’de görüldüğü gibi çalışma örnekleminde bulunan bireylerin duyguları yönetme becerileri ölçeğinden aldıkları ön test-son test toplam puanları anlamlı bir farklılık göstermektedir [t(22)=3,917, p<.05]. Bireylerin duyguları yönetme becerileri ölçeği son test toplam puanları ( = 107,34), ön test toplam puanlarına göre ( = 97,21) daha yüksektir. Bu anlamlı farkın son test toplam puanları lehine olduğu gö- 219 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ rülmektedir. Bu bulgu yapılan uygulamanın, çalışma örnekleminin duyguları yönetme becerilerinin artırılmasında önemli bir etkiye sahip olduğu göstermektedir. Çalışma grubundaki deneklerin Duyguları Yönetme Becerileri Ölçeği son test puanlarındaki bu farklılaşmanın hangi alt ölçeklerden kaynaklandığının saptanabilmesi için her bir alt ölçekte ön test-son test puanlarına ayrı ayrı bakılmıştır. Yapılan bu inceleme sonucunda “duyguları yalın ve anlaşılır bir biçimde ifade etme” [t=3,173, p<.05], “duyguları olduğu gibi gösterebilme” [t=3,151, p<.05] ve “bedensel tepkileri kontrol edebilme” [t=3,318, p<.05] gibi alt faktörlerden çalışma örnekleminin aldığı ön test-son test toplam puanları anlamlı bir farklılık gösterirken, “başa çıkma” [t=3 p>.05] ve “öfke yönetimi” [t=1,015 p<.05] gibi alt faktörlerden alınan ön test-son test toplam puanlarının anlamlı bir farklılık göstermediği görülmektedir. Çalışma Grubunda Bulunan Bireylerin Duyguları Yönetme Becerileri Ölçeğine Verdikleri Cevaplar Đle Bağımsız Değişkenler Arasındaki Đlişki Đle Đlgili Bulgular: Çalışma grubunda bulunan bireylerin, Duyguları Yönetme Becerileri Ölçeğine verdikleri cevapların cinsiyet, yaş, medeni durum, eğitim durumu ve görev süresine göre farlılaşıp farklılaşmadığı ile ilgili olarak veriler aşağıda yorumlanmıştır. Çalışma grubundaki bireylerin ön test ve son test toplam puanları cinsiyetlerine göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir [ t(21)= ,774, p>.05; t(21)= -,395, p>.05]. Yapılan tek yönlü varyans analizi (anova) sonuçları, çalışma grubundaki bireylerin ön test ve son test uygulamalarından aldıkları toplam puanların yaş özelliklerine göre anlamlı bir şekilde değişmediğini göstermektedir [ F(2-20)= ,602, p>.05; F(2-20)= 1,092, p>.05]. Çalışma grubundaki bireylerin duyguları yönetme becerileri ölçeğinden aldıkları ön test toplam puanları medeni durumlarına göre anlamlı bir farklılık göstermezken [t(21)= ,332, p>.05], çalışma grubundaki bireylerin son test toplam puanları medeni durumlarına göre anlamlı bir farklılık göstermektedir [t(21)= 2,721, p<.05]. Son test toplam puanlarına göre evli çalışanların duygu yönetimi becerileri ( =101,44), bekâr çalışanlara göre ( =111,14) daha düşüktür. Bu farklılaşmanın hangi alt ölçeklerden kaynaklandığının saptanabilmesi her bir alt ölçekte son test puanlarına ayrı ayrı bakılmıştır. Bu farklılığın “duyguları yalın ve anlaşılır bir biçimde ifade edebilme” alt faktöründen kaynaklandığı, yine bu anlamlı farkın bekâr çalışanlar lehine olduğu görülmektedir. Yalpan analizler sonucunda çalışma grubundaki bireylerin ön test ve son test uygulamalarından aldıkları toplam puanların eğitim durumlarına göre anlamlı bir şekilde değişmediği görülmektedir. [F(2-20) = 2,527 , p>.05; F(2-20) = 1,171 , p>.05]. Yine analiz sonuçları, çalışma grubundaki bireylerin ön test ve son test uygulamalarından aldıkları toplam puanların çalıştıkları görev sürelerine göre anlamlı bir şekilde değişmediğini göstermektedir [F(2-20) = ,971, p>.05; F(2-20) = 1,781, p>.05]. Başka bir deyişle, çalışma grubundaki bireylerin duyguları yönetme becerileri çalıştıkları görev sürelerine göre anlamlı bir şekilde değişmemektedir. 220 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Bireylerin görev süreleri ile Duyguları Yönetme Becerileri Ölçeğini oluşturan alt boyutların ön test puanlarında tek yönlü varyans analizi yapıldığında “duyguları yalın ve anlaşılır bir biçimde ifade edebilme” [F(2-20) = ,254, p>.05], “duyguları olduğu gibi gösterebilme” [F(2-20) = ,126, p>.05] ve “öfke yönetimi” [F(2-20) = 1,025, p>.05] alt faktörlerine ilişkin ön test toplam puanları çalışma grubundaki bireylerin görev süreleriyle anlamlı farklılık göstermezken, “bedensel tepkileri kontrol edebilme” [F(2-20) = 5,939, p<.05] ve “başa çıkma” [F(2-20) = 10,626, p<.05] alt faktörlerine ilişkin ön test toplam puanları bireylerin görev süreleriyle anlamlı farklılık sergilemektedir. Anlamlı farklılığın “bedensel tepkileri kontrol edebilme” boyutunda hangi gruplar arasında olduğunu bulmak için yapılan LSD testi sonuçları incelendiğinde “bedensel tepkileri kontrol edebilme” alt boyutu ön test toplam puanlarının çalışma grubundaki bireylerin görev süreleri ile anlamlı farklılıklar oluşturduğu görülmektedir. 2 ve üstü yıl ( =12,50) ve 1 ay-1 yıl ( = 11,73) süreyle çalışanların “bedensel tepkileri kontrol edebilme” becerilerinin 1-2 yıl ( = 7,66) süreyle çalışanlardan daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Diğer bir alt faktör “başa çıkma” boyutunda hangi gruplar arasında anlamlı farklılığın olduğunu bulmak için yapılan LSD testi sonuçları ise “başa çıkma” alt boyutu ön test toplam puanlarının çalışma grubundaki bireylerin görev süreleri ile anlamlı farklılıklar oluşturduğu görülmektedir. 2 ve üstü yıl ( = 19,50) süreyle çalışanların “başa çıkma” becerilerinin 1 ay-1 yıl ( = 13,33) ve 1-2 yıl ( = 13,00) arasında süreyle çalışanlardan daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Çalışma grubundaki bireylerin görev süresi ile duyguları yönetme becerileri ölçeğini oluşturan alt boyutların son test puanlarında tek yönlü varyans analizi (anova) sonuçları incelendiğinde ise “duyguları yalın ve anlaşılır bir biçimde ifade edebilme” [F(2-20) = ,808, p>.05], “duyguları olduğu gibi gösterebilme” [F(2-20) = ,178, p>.05], “başa çıkma” [F(2-20) = ,254, p>.05] ve “öfke yönetimi” [F(220) = ,693, p>.05] gibi alt faktörlere ilişkin son test toplam puanları çalışma grubundaki bireylerin görev süreleriyle anlamlı farklılık göstermezken, “bedensel tepkileri kontrol edebilme” [F(2-20) = 8,592, p<.05] alt faktörüne ilişkin son test toplam puanı bireylerin görev süreleriyle anlamlı farklılık sergilemektedir. Anlamlı farklılığın “bedensel tepkileri kontrol edebilme” boyutunda hangi gruplar arasında olduğunu bulmak için yapılan LSD testi sonuçları incelendiğinde“bedensel tepkileri kontrol edebilme” alt boyutu son test toplam puanlarının çalışma grubundaki bireylerin görev süreleri ile anlamlı farklılıklar oluşturduğu görülmektedir. 2 ve üstü yıl ( =14,50) ve 1 ay-1 yıl ( = 13,46) süreyle çalışanların “bedensel tepkileri kontrol edebilme” becerilerinin 1-2 yıl ( = 9,66) süreyle çalışanlardan daha yüksek olduğu belirlenmiştir. 3.Sonuç ve Öneriler Bu bölümde, araştırma sonuçlarının genel bir değerlendirmesi yapılmış olup bu değerlendirmeler sonucunda hem uygulamaya hem de ileride bu alanda yapılacak araştırmalara yönelik öneriler sunulmuştur. 221 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 3.1. Sonuçlar Büro çalışanlarının duygu yönetimi yeterlilik düzeylerinin geliştirilmesinde Duygu Yönetimi Eğitimi Programının etkisini belirlemeye yönelik yapılan bu araştırmada elde edilen sonuçlar özetle şunlardır: Duygu Yönetimi Eğitimi Programına katılan büro çalışanlarını demografik ve kişisel özelliklerine göre elde edilen sonuçlar: Yapılan istatistiksel analizler sonucunda büro çalışanlarının duygu yönetimi yeterlilik düzeylerinin geliştirilmesinde ön test ve son test toplam puanlarının cinsiyete göre anlamlı bir farklılık göstermediği görülmüştür. Bu sonuca göre duygu yönetimi yeterlilik düzeyinin cinsiyete göre farklılık göstermediği söylenebilir. Yine yapılan analizler sonucunda Duygu Yönetimi Eğitimi Programına katılan büro çalışanlarının, duygu yönetimi yeterlilik düzeylerinin geliştirilmesinde ön test ve son test uygulamalarından aldıkları toplam puanların yaş özelliklerine göre anlamlı bir değişiklik göstermediği görülmüştür. Bu sonuca göre duygu yönetimi yeterlilik düzeyinin geliştirilmesinde yaşın etkileyici bir unsur olmadığı söylenebilir. Çalışma grubunda bulunan bireylerin duyguları yönetme becerilerinin geliştirilmesinde aldıkları ön test toplam puanları medeni durumlarına göre anlamlı bir farklılık göstermezken son test toplam puanlarının medeni durumlarına göre anlamlı bir farklılık gösterdiği görülmüştür. Bu sonuca göre evli çalışanların duygu yönetim yeterlilik düzeylerinin geliştirilme düzeyi bekâr çalışanlara göre daha düşüktür. Duyguları Yönetme Becerileri Ölçeği alt faktörlerinden “duyguları olduğu gibi gösterebilme”, “bedensel tepkileri kontrol edebilme”, “başa çıkma”, “öfke yönetimi”, toplam puanları medeni durumlarına göre değişim göstermezken, “duyguları yalın ve anlaşılır bir biçimde ifade etme”, alt faktörüne ilişkin son test puanları çalışma grubundaki bireylerin medeni durumlarına göre anlamlı bir farklılık göstermektedir. Buna göre bekâr çalışanların evli çalışanlara göre duygularını yalın ve anlaşılır bir biçimde ifade etmede daha başarılı oldukları tespit edilmiştir. Duygu Yönetimi Eğitimi Programına katılan büro çalışanlarının eğitim durumlarına göre ön test ve son test uygulamalarından aldıkları puanların anlamlı bir şekilde değişmediği görülmüştür. Buna göre duyguları yönetme yeterlilik düzeylerinin geliştirilmesinde eğitim durumunun her hangi bir etkisinin olmadığı söylenebilir. Yapılan istatistiksel analizler sonucunda çalışma grubundaki bireylerin çalıştıkları kurumda kaç yıldır görev yaptığı ile Duyguları Yönetme Becerileri Ölçeğini oluşturan “duyguları yalın ve anlaşılır bir biçimde ifade edebilme”, “duyguları olduğu gibi gösterebilme”, “öfke yönetimi”, alt faktörlerine ilişkin ön test toplam puanları görev süreleriyle anlamlı farklılık göstermezken, “bedensel tepkileri kontrol edebilme” ve “başa çıkma” alt faktörlerine ilişkin ön test toplam puanları bireylerin görev süreleriyle anlamlı farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Buna göre 2 yıl ve üstü yıl ve 1 ay-1 yıl süreyle çalışanların “bedensel tepkilerini kontrol edebilme” yeterliliklerinin 1-2 yıl süreyle çalışanlardan daha yüksek olduğu söylenebilir. Araştırma bulgularına göre farklılık gösteren diğer bir alt boyutu oluşturan “başa çıkma” yeterliliğinin 2 ve üstü yıl süreyle çalışanların 1 ay-1 yıl ve 1-2 yıl arasında süreyle çalışanlardan daha yüksek olduğu belirlenmiştir. 222 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Birinci Hipotezle Đlgili Sonuçlar (Hipotez: Duygu Yönetimi Eğitim Programının, Duyguları Yalın Ve Anlaşılır Bir Biçimde Đfade Edebilme Üzerindeki Etkisi Anlamlıdır.) Araştırmanın birinci hipotezinde, büro çalışanlarının “duyguları yalın ve anlaşılır bir biçimde ifade edebilme” becerilerinin, Duygu Yönetimi Eğitimi Programı sonucunda deney grubu lehine farklılaşıp farklılaşmadığı sorusuna yanıt aranmıştır. Yapılan istatistiksel analizler sonucunda Duygu Yönetimi Eğitimi Programının duyguların yalın ve anlaşılır bir biçimde ifade edebilme yeterlilikleri üzerindeki etkisi anlamlı bulunmuştur. Đkinci Hipotezle Đlgili Sonuçlar (Hipotez: Duygu Yönetimi Eğitimi Programının, Duyguları Olduğu Gibi Gösterebilme Üzerindeki Etkisi Anlamlıdır) Araştırmanın ikinci hipotezinde, büro çalışanlarının “duyguları olduğu gibi gösterebilme” yeterliliklerinin, uygulanan Duygu Yönetimi Eğitimi Programı sonucunda deney grubu lehine farklılaşıp farklılaşmadığı sorusuna yanıt aranmıştır. Yapılan istatistiksel analizler sonucunda Duygu Yönetimi Eğitimi Programının “duyguları olduğu gibi gösterebilme” yeterliliği üzerindeki etkisi anlamlı bulunmuştur. Üçüncü Hipotezle Đlgili Sonuçlar (Hipotez: Duygu yönetimi eğitim programının, bedensel tepkileri kontrol edebilme üzerindeki etkisi anlamlıdır) Araştırmanın üçüncü hipotezinde, büro çalışanlarının “bedensel tepkileri kontrol edebilme” yeterliliklerinin, uygulanan Duygu Yönetimi Eğitimi Programı sonucunda deney grubu lehine farklılaşıp farklılaşmadığı sorusuna yanıt aranmıştır. Yapılan istatistiksel analizler sonucunda Duygu Yönetimi Eğitimi Programının, “bedensel tepkileri kontrol edebilme” üzerindeki etkisi anlamlı bulunmuştur. Dördüncü Hipotezle Đlgili Sonuçlar (Hipotez: Duygu yönetimi eğitim programının, duygularla başa çıkma becerileri üzerindeki etkisi anlamlıdır.) Araştırmanın dördüncü hipotezinde, büro çalışanlarının “başa çıkma” yeterliliklerinin, uygulanan Duygu Yönetimi Eğitimi Programı sonucunda deney grubu lehine farklılaşıp farklılaşmadığı sorusuna yanıt aranmıştır. Yapılan istatistiksel analizler sonucunda Duygu Yönetimi Eğitimi Programının, “başa çıkma” üzerindeki etkisi anlamlı bulunmamıştır. Bedensel tepkilerini daha iyi kontrol edebilen bireylerin, başa çıkma puanlarında da belirli artışları beraberinde getirmesine rağmen, Duygu Yönetimi Eğitimi Programının deneklerin “başa çıkma” becerileri üzerinde yeterince etkili olmadığı görülmüştür. Beşinci Hipotezle Đlgili Sonuçlar (Hipotez: Duygu yönetimi eğitim programının, öfkeyi yönetme üzerindeki etkisi anlamlıdır.) Araştırmanın beşinci hipotezinde, büro çalışanlarının “öfke yönetimi” yeterliliklerinin, uygulanan Duygu Yönetimi Eğitimi Programı sonucunda deney grubu lehi- 223 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ ne farklılaşıp farklılaşmadığı sorusuna yanıt aranmıştır. Yapılan istatistiksel analizler sonucunda Duygu Yönetimi Eğitimi Programının, “öfke yönetimi” yeterlilik düzeylerinin geliştirilmesi üzerindeki etkisi anlamlı bulunmamıştır. Altıncı Hipotezle Đlgili Sonuçlar (Hipotez: Duygu yönetimi eğitim programının, büro çalışanlarının duygu yönetimi yeterlilik düzeylerinin geliştirilmesi üzerindeki etkisi anlamlıdır.) Araştırmanın altıncı hipotezinde, Duygu Yönetimi Eğitimi Programının büro çalışanlarının duygu yönetimi yeterlilik düzeylerinin geliştirilmesi üzerindeki etkisinin deney grubu lehine farklılaşıp farklılaşmadığı sorusuna yanıt aranmıştır. Yapılan istatistiksel analizler sonucunda Duygu Yönetimi Eğitimi Programının duygu yönetimi yeterlilik düzeylerinde üzerindeki etkisi anlamlı bulunmuştur. Çalışma grubunun Duyguları Yönetme Becerileri Ölçeğine vermiş olduğu cevapların ön test- son test puanları arasındaki dağılımına bakıldığında, çalışanların duygu yönetimi yeterlilik düzeylerinin Duygu Yönetimi Eğitimi Programı sonucunda çalışanların lehine bir değişim gösterdiği görülmüştür. 3.2. Öneriler Büro çalışanlarının duygu yönetimi yeterlilik düzeylerinin geliştirilmesinde Duygu Yönetimi Eğitimi Programının etkisini belirlemeye yönelik yapılan bu araştırmada elde edilen sonuçlar doğrultusunda geliştirilen öneriler şunlardır: Araştırma sonuçlarına bakılarak, Duygu Yönetimi Eğitimi Programı büro çalışanlarının hem kendisini tanıması hem de kişilerarası ilişkilerini geliştirmeyi hedefleyen çalışmalarda kullanılabilir. Büro çalışanlarının iş ortamında duygularını uygun bir biçimde ifade etmesi ve başa çıkma becerilerinin uygun bir biçimde kullanması hem özel hem de iş yaşamlarında kalitenin artmasına yardımcı olabilir. Örgüt çalışanlarına hizmet içi eğitim çalışmaları kapsamında duygu yönetimi eğitimi uygulamaları yapılabilir. Böylece çalışanların iş ortamında duygularını daha iyi yöneterek, etkinlik ve verimliliklerinin artması sağlanabilir. Bu sayede oluşturulacak örgüt kültürü çalışanlar arasındaki işbirliğinin ve örgütsel bağlılığının artmasına yardımcı olabilir. Bu çalışmada uygulanan Duygu Yönetimi Eğitimi Programının etkisi büro çalışanları üzerinde sınanmıştır. Aynı program değişik sektörler üzerinde de uygulanıp, ektisinin olup olmadığı incelenebilir. Uygulanan Duygu Yönetimi Eğitimi Programı olumsuz duygulardan öfke, kaygı, üzüntü, utanma duyguları ile mutluluk, sevgi ve haz gibi olumlu duyguları içermektedir. Bu çalışmanın farklı duygular ile zenginleştirilerek etkisinin aynı olup olmayacağı başka bir araştırma ile sınanabilir. Çalışma grup yaşantısı yoluyla duygu yönetimi yeterlilik düzeylerini geliştirmeyi hedefleyen 23 kişilik bir grupla yapılmıştır. Bu program daha büyük gruplarda, örneğin sınıf ortamında uygulanacak biçimde düzenlenip, programın bu grup üzerindeki etkisi incelenebilir. 224 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Araştırmada, büro çalışanlarının duygu yönetimi yeterlilik düzeylerinin geliştirilmesinde Duygu Yönetimi Eğitimi Programının etkisine bakılmıştır. Bu eğitim programı kullanılarak başka değişkenler açısından bu programın etkililiğini sınamak farklı bir araştırma konusu olabilir. Öfke yönetimi ve başa çıkma yeterliliklerinin geliştirilmesi ile ilgili konularda istenilen sonuçların alınamamasında eğitim programının süresinin kısa olduğu düşünülerek daha uzun süreli uygulanacak eğitim programının “öfke yönetimi” ve “başa çıkma” yeterliliklerinin geliştirilmesi konusunda daha anlamlı katkılar sağlayacağı söylenebilir. Bu tür eğitim programlarının büro çalışanlarına belli zaman aralıkları ile uygulanması ve katılım için personelin teşvik edilmesi gerekmektedir. Đş yeri yöneticilerinin büro çalışanlarının duygularını ifade etme tarzlarını değerlendirecek duygu yönetimi değerlendirme ölçeği geliştirmeli ve örgüt içinde bu ölçeği etkin bir şekilde uygulanabilir. Çeşitli anketler yoluyla büro çalışanlarının ihtiyaç duyduğu konular belirlenerek bu alana yönelik eğitim programları düzenlenebilir. Kaynakça ÇEÇEN, A. R. (2006). Duyguları Yönetme Becerileri Eğitim Programının Öğretmen Adaylarının Duyguları Yönetme Becerileri Üzerine Etkisi. Doktora Tezi. Çukurova Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Anabilim Dalı. Çukurova. ÇANKAYA, Đ. (2008). Yönetimde Etkili Bir Yaklaşım: Duygu Yönetimi. Afyon: Kurumsal Eğitimbilim Dergisi. <www.keg.aku.edu.tr.> (2008,Şubat, 17) ÇEŞĐTCĐOĞLU, M. (2003). Kaliteli Đnsan. Đstanbul: Alfa Yayınları GOLEMAN, D. (1999). Duygusal Zeka Neden IQ’dan Önemlidir. (Otuzbirinci baskı). Đngilizceden Çeviren: Banu Seçkin YÜKSEL. Đstanbul: Varlık Yayınları. KÖKNAL, Ö. (1998). Dolu Dolu Yaşamak. Đstanbul: Altın Kitaplar. LANGELĐER, C. A. (2006). Duygu Yönetimi Beceri Çalışma Kitabı. Çeviren: M. Bilgin, R. Çeçen. Ankara: Pegem Yayıncılık. TUĞRUL, C.. (1999). Duygusal Zeka. Klinik <http://www.dzeplatformu.org> (2008, Nisan, 26) Psikiyatri.(1), 12-20. YAYLACI, G. Ö.. (2006). Kariyer Yaşamında Duygusal Zekâ ve Đletişim Yeteneği. Đstanbul: Hayat Yayıncılık. 225 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 226 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ BÜRO YERLEŞĐMĐ VE ERGONOMĐSĐ (KAMU DAĐRELERĐNDE BĐR UYGULAMA) HURĐYE ÇINAR Rize Üniversitesi Fındıklı MYO [email protected] ÖZET Çalışma hayatında, çalışanların işlerini sağlıklı ve güvenli bir ortamda sürdürebilmeleri, çalışma yerinin ve koşullarının iyileştirilmesi ancak ergonomi kurallarına uyulması ile mümkün olacaktır. Bu çalışma, kamu sektöründe çalışan memurların çalışma koşullarının düzenlenmesi ve çalışma yerleri, kullanılan araç-gereç, donanım ve fiziksel çevre koşullarından ne derece memnun olduklarının belirlemesi amacıyla yapılmıştır. Ayrıca var olan durumu ortaya koymak, çalışma yerlerinin ergonomik açıdan düzenlenmesinde ne kadar başarılı olunduğunu, varsa aksayan yönleri belirlemek, çalışma yerlerinin ergonomik açıdan düzenlenmesi konusunda yapılacak iyileştirme ve alınması gereken önlemleri belirlemekte bu araştırmanın amaçları arasındadır. Araştırma literatür taraması, anket yoluyla gerçekleştirilmiştir. Anket Rize ili Ardeşen ilçesinde bulunan ve araştırmanın örneklemini oluşturan kamu kurum ve kuruluşları ve bu dairelerde çalışan personelden örneklem olarak alınan 13 kamu dairesinde çalışan 67 personele uygulanmıştır. Verilerin değerlendirilmesi sonucunda aşağıda araştırmaya temel teşkil eden sonuçlara ulaşılmıştır. 1. 2. Araştırma, kamu dairelerinde, çalışma yerlerinin ergonomik olarak düzenlenmediğini, bu rağmen çalışanların sadece yemekhane olmayışından ve mola sürelerinin uygun olmadığından şikayetçi olduklarını, nedenle ortaya çıkan antropometrik uyumsuzlukların (masa, sandalye, erişme alanları, hareket alanları) ve olumsuz fizyolojik çevre koşullarının (aydınlatma, gürültü, ortam ısısı, havalandırma) çalışanlarda fiziksel ve ruhsal rahatsızlıklara neden olabileceğini göstermektedir. Son yıllarda kamu dairelerinin yeni tasarımlara yönelmesi, bu konuda bir arayışın var olduğuna dikkatleri çekmekte; ancak yapılan düzenlemelerin ergonomik açıdan yetersiz olduğu görülmektedir. Anahtar Kelimeler: Ergonomi, Büro Ergonomisi, Yerleşim, Çalışma Koşulları, Çevre Koşulları. 1. Giriş Yaşamlarının büyük çoğunluğunu iş yerlerinde geçiren çalışanların, çalışma yerleri ve çalışma koşulları ne kadar iyi ise, çalışanlardan alınan verim o kadar yüksek ve çalışanların sağlık düzeyleri de o kadar iyi olacaktır. Çalışma ortamı, işgörenlerin anatomik, fizyolojik ve psikolojik özelliklerine uygun olmalıdır. Eğer bu uyum sağlanamazsa, çalışanlar üzerinde bazı risk faktörleri ortaya çıkacaktır ki bu risk faktörleri: Fiziksel koşullar: aydınlatma, gürültü, havalandırma, ısı ve nem. Psikolojik koşullar: Kontrast, renkler, müzik… Đnsan vücudunun antropometrik ölçülerine uygun olmayan masa, sandalye, hareket alanı… Bu faktörler dikkate alınarak çalışma ortamının çalışanlar için uygun bir çalışma ortamına dönüştürülmesi için çaba harcanması gerekmektedir. 227 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 2. Ergonominin Tanımı ve Amacı Ergonomi, bireylerin iş, iş aletleri ve iş çevreleriyle ilgilenmektedir. Yani insan-makine-çevre uyumunun dikkate alınmasıdır. Burada amaç; insan vücudundan en yüksek verimi elde edebilmek, bunun yanı sıra çalışanın uygun bir çalışma ortamında çalışabilmesini sağlamaktır. Ergonomi, endüstriyel iş yerlerinde, tarım işletmelerinde, bürolarda, okullarda, hastanelerde, kısaca tüm çalışma yerlerinde daha verimli ve sağlıklı çalışma amacıyla uygulanmaktadır. Ergonomi, anatomi, fizyoloji ve psikoloji bilimlerine ait bilgilerin uygulanmasıyla insan ile iş çevresi ve kullandığı donanım arasındaki ilişkileri inceleyen bilim dalıdır. Ergonominin amacı, verimlilik ve etkinlik bakımından insan-sistem optimumunu elde etmektir. Bunun için sistem ve çevre üzerinde çalışmalar yapılarak işin iş görene uyumu sağlanmaya çalışılır. Doğal olarak insanın işe uyum sağlaması da, aynı derecede önemlidir.(Tutar ve Altınöz, 2004:73) Ergonomi kavramı Yunanca olan Ergon (iş) ve Nomos (kural, yasa) kelimelerinin birleşmesiyle türetilmiştir. (Göral, 2006:99) Đngiliz Ergonomik Araştırma Kurumu’ nun tanımında ise ergonomi; “insanlar ve işleri arasındaki ilişkilerin bilimsel incelemesidir. Konu olarak insanların kullandıkları düzenekleri, içinde çalıştıkları çevreyi ve bir bütün olarak iş sistemini alır. Metot ve verileri için anatomi, fizyoloji, psikoloji ve mühendislik disiplinlerinden yararlanır. (Yakar, 1996:6) Büro ergonomisi, insanın iş ortamındaki özelliklerle nasıl etkileştiğini araştıran, büro ortamında ergonomik risk faktörlerini saptayarak yaralanmaları önlemeyi, üretimi arttırmayı, çalışanın daha etkin, sağlıklı ve verimli olmasını sağlayacak bir ortamın oluşturulmasını amaçlayan bir bilim dalıdır (Güler,2004:347). Ergonominin başlangıç noktası, insan hayatının çeşitli dönemlerinde kişilerin kullandıkları eşya, araç-gereç ve çevrenin tasarımında çeşitli ölçü ve yeteneklerinin dikkate alınmasıdır. Ergonomide temel yaklaşım ise, anatomik, fizyolojik ve psikolojik özelliklerine ilişkin veri ve bilgilerin, çeşitli gereç ve fiziki çevre tasarımında, kişilerin konforunu, sağlığını ve üretkenliğini arttıracak şekilde kullanılmasıdır. Đnsanların kullandıkları eşya, makine ve fiziksel çevreyi üç grupta toplamak mümkündür. (www.ytukvk.org.tr/arsiv/ergonomi). 1. Đnsan-makine sistemleri 2. Fiziksel çevre 3. Kişisel ve koruyucu eşyalar Ergonominin öncelikli amacı, işgörenlerin iş tatmininin arttırılması, biyolojik, fizyolojik ve psikolojik açıdan sağlıklı ortamlarda çalışmasının sağlanması olsa da ergonomi sadece, işgören lehine bir dizi iyileştirme önlemleriyle yetinmez. Ergonomik önlemler, işçilerin fiziksel bütünlüğünü korumanın yanında, onların psikolojik ve fizyolojik özelliklerini en uygun biçimde kullanacakları, en iyi çalışma ortamını sağlamayı ve böylece işçi güvencesini gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Bu nedenle verimlilik, ergonominin hedefi değil sonucu olmaktadır. (Tengilimoğlu, Tutar, 2003:173) Ergonomi, temelde personelin örgüte katkısının arttırılması ve sağlığının korunması fikrinden yola çıkmakla beraber, amaçları aşağıdaki şekilde sıralanabilir. (Başpınar ve Bayramlı, 2003:62) 228 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 1. Đşçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması, 2. Yorulmaların ve iş stresinin azaltılması, 3. Đş gücü kayıplarının önlenmesi, 4. Verimlilik ve kalitenin yükseltilmesi, Büroların tasarımı yapılırken ergonomik açıdan uyulması gereken bazı kurallar bulunmaktadır. Bu kurallar tasarımın nasıl yapılacağını gösterir. Söz konusu kuralları aşağıdaki gibi açıklayabiliriz. a. Tasarımda denge ilkesi: Bu ilke büro malzemelerinin, büroya belli bir denge prensibine göre yerleştirilmesini gerektirir. Büroların tasarımında denge iki şekilde sağlanabilir. Bunlardan biri simetrik denge, diğeri de asimetrik dengedir. Simetrik dengede ortak nokta, büro çalışanına hareket ekonomisini en iyi sağlayan noktadır. Bu noktaya göre konumlandırılan malzemeler simetrik dengede sayılır. Asimetrik denge ise simetriği olmayan, ancak konumlandırılma biçimi hareket ekonomisi kurallarına aykırı olmayan denge türüdür. b. Tasarımda oran ilkesi: Büro çalışanlarının verimliliği için büro malzemelerinin yerleşiminin belli bir orana göre olması gerekir. Oran ilkesinde ilk dikkat edilecek husus, çalışanın vücut ölçüleri ile kullandığı masa ve sandalyenin antropometrik koşullara göre oranlanmasıdır. Büronun büyüklüğü de, çalışanın işlerini verimli bir biçimde yapmasını sağlayacak ölçülerde olmalıdır. c. Tasarımda uyum ilkesi: Bürolarda kullanılan malzemelerin büyüklük ölçüleri, bir uyum göstermelidir. Büroların tasarımında uyum üç bakımdan ele alınır: Birincisi, büyüklük bakımından, ikincisi, renk bakımından, üçüncüsü de kullanılan malzemelerin kalitesi bakımından. Büronun ve büro malzemelerinin gereğinden büyük veya küçük olması uyumu bozar. d. Tasarımda sadelik ilkesi: Unutmamak gerekir ki, tasarım içeriğin bir işlevidir. En iyi tasarım, en sade olanıdır. Sadelik, aynı zamanda kolay iletişim kurmanın en iyi yardımcısıdır ve dikkatin dağılmasını önler. Bürolarda sadelik, gereksiz malzemelerin olmaması ile sağlanır. Abartılı bir büro, dikkatin dağılmasına neden olur ve verimliliği düşürür. Yönetim literatüründe iş tasarımı olarak giren ergonomi kavramı, işyerinin ihtiyaçlarının karşılanması kadar, işgörenin de kişisel ve sosyal ihtiyaçlarının tatminine yardımcı olur. (Aşan, 2001:236) 3. Bürolarda Yerleşim Ergonomisi Büroların düzenlenmesinden önce, büroların hizmet vereceği binanın yerinin seçimi son derece önem arz etmesine rağmen, bu konuda yöneticilerin yapabilecekleri çok da bir şey bulunmamaktadır. Çünkü gelişen ve değişen şehirlerde istenilen bir bina bulmak oldukça zor bir iştir. Büro binasını ve yerini seçerken dikkate alınması gereken faktörler : (Duzcu, 1997:93): 229 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ • Binanın satın alınması durumunda, büyük sermaye yatırımı ve devamlı örgüt giderlerine karşılık, sürekli aynı yerde kalma olanağı ve başkasına kiralama serbestîsi, • Binanın kiralanması durumunda daha az sermaye yatırımına karşılık, kiranın yükselme riski, başkalarına kiralanma, düzeltme ve değişiklik yapma haklarını kısıtlayan koşullar, • Binanın eskiliği ve yeniliği, eski binaların alış bedellerinin düşüklüğünün avantajlı olmasına karşılık, restorasyon, ısıtma, aydınlatma, sigorta vb. olası değişken maliyetlerin olması, • Örgütün yapısı büyüklüğü, diğer örgütlerle ve halkla ilişki durumu, • Binanın tek katlı mı yoksa çok katlı mı olmasının gerektiği, • Personel sayısı ve bunun azalma ya da çoğalma olasılığı, bürolar arasındaki ilişkilerin ve iş akışının nasıl olacağı, • Yerleşim alanının şu andaki ve gelecekte tahmin edilen gereksinimlere göre uyarlanma uygunluğu, • Binanın ulaşım araçlarına, bankalara, postaneye, restoranlara, pazara, müşteriler ve danışmanlara yakınlığı, • olacaktır. Binanın şehir içinde mi yoksa şehir dışında mı olmasının daha uygun Đşyerinin fizyolojik açıdan şekillendirilmesinde amaç, çalışma yöntemlerinin ve çalışma şartlarının, insanın fizyolojik ve psikolojik yapısına uygun bir şekle getirmektir. Sağlıklı çalışma koşulları için işyerinin, gürültü, sarsıntı, aydınlatma, toz, kir, gaz ıslaklık, buhar ve üşütme riski, hava cereyanı, kaza tehlikesi gibi faktörlerden arındırılması gerekir. (Tutar, Altınöz, 2004:76) Đşyerinde fizyolojik düzenlemelerin amacı, iş metodunun ve işyeri şartlarının, insanın fizyolojik yapısına uyumunu sağlamaktır. Bu amaçla iki temel noktadan hareket edilir. Bunlar; işgücünün verimliliğini arttırmak, işgörenin belirli bir iş için harcadığı minimum güce karşılık, yaptığı iş miktarını artırmakla olur. Bu alanda başarıyı artırmak, kas gücünün ekonomik şekilde kullanılması ile mümkün olur. Đşi yapmak için harcanan gücün verimliliği, işgörenin işi hangi pozisyonda yaptığı ile de yakından ilgilidir. Uygun çevre koşulları ise, işi ve işgöreni etkileyen tüm dış faktörlerdir. (Kaldırımcı, Çalışkan, “Ergonominin Anlamını Yeterince Kavradık mı ?”) Đşyerinin psikolojik açıdan şekillendirilmesinde, çalışma psikolojisi açısından başvurulacak bazı yollar vardır. Bunlar; işyerinin ve çevre dairelerin renklendirilmesi, yani hoşa giden kompozisyonda boyanmasıdır. Đşyerinin ölçülü derecede çiçek ve bitkilerle donatılması da psikolojik açıdan yararlı olacaktır. Dinlendirici müzik de motivasyonun arttırılmasına ve duygusal yoğunluğun giderilmesine yararlı olabilir. (Tutar, Altınöz,2004:76) 4. Büro Otomasyonunda Ergonomik Unsurlar Günümüzde ergonomik çalışmaların amacı, çalışma ortamını insana gelebilecek her türlü tehlikeden ve kazalardan arındırmanın ötesinde, çalışma ortamının, 230 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ çalışanın hoşuna gidecek ve onu mutlu edecek bir ortama dönüştürmektir. Đnsanca çalışma ortamı olarak tanımlayabileceğimiz böyle bir ortamda;(Ergonomi, MPM:7); • Araç ve gereçler, insan özelliklerine ve yeteneklerine göre tasarımla- • Çalışma yöntemleri ve çevre koşulları, insana uygun duruma getirilir. • Yapılan işin anlamlı, ilginç ve yararlı olarak algılanması sağlanır. • Çalışanlara yeteneklerini kullanma ve kendilerini kanıtlama olanağı ve- • Çalışanların kendilerini bir değer olarak görmeleri sağlanır. nır. rilir. Büro otomasyonunda; çalışma alanının boyutları, renk seçimi ve kullanımı, gürültü düzeyi ve korunma yolları, aydınlatma, nem ve sıcaklık oranı, kontrol düzeni ve gösterge kontrol ilişkisi gibi hususlar üzerinde durularak, çalışanın iş verimliliği arttırılmaya çalışılmaktadır. Büro otomasyonu ve ergonomi ilişkisinde insan-makine-çevre uyumunun başarısını belirleyen şu öğeler üzerinde durulur: (Aydın, s:47) • yeterliliği, Gösterge ve sinyal düzeninden, kullanıcıya gelen bilgilerin doğruluk ve • Kullanıcıların duyu organlarının duyarlılığı, • Kullanıcıların bilgi ve beceri düzeyi, • Makinenin insan boyutlarıyla uyumu, • Çevresel koşulların uygunluğu, 5. Büro Ortamında Hijyen Faktörleri: Işık, Ses, Sıcaklık, Nem, Gürültü ve Renk Çalışma koşullarının neden olduğun yorgunluğun önemli bir kısmı gözlerin zorlanmasından ileri geldiği tahmin edilmektedir. Bu sebeple iyi bir aydınlatma, çalışanların etkin ve verimli çalışmalarını sağlarken, kötü aydınlatma çalışanlarda yorgunluğu artıracak, çalışanlarda sağlık sorunlarının başlamasına ve çalışandan alınan verimin düşük olmasına neden olacaktır. Aydınlatmada iki yol kullanılmaktadır. Bunlardan birincisi doğal aydınlatma, ikincisi de yapay aydınlatmadır ki evvela aydınlatmada masrafsız olanın tercih edilmesi açısından doğal aydınlatmanın tercih edilmesi uygun görülmektedir. Doğal aydınlatmadan kasıt güneş enerjisinden en çok yararlanılacak şekilde büronun dizayn edilmesidir. Đşyerlerinde, sokakta, evde katlanmak zorunda olduğumuz gürültü, ulaştığı boyutlar nedeniyle akustik kirlilik veya ses işkencesi olarak ifade edilmekte ve etkileri işitme kayıpları ile sınırlanamamaktadır. Đnsanlar için asıl korkulacak olan, gürültüye bağlı işitme bozukluğu ya da yitimi değil, böyle sürekli uyarının belli bazı koşullar altında dayanılmaz bir stres yaratmasıdır. (Erdem, 1993:140) 231 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Gürültüyü engelleyebilmek için duvarların ses yalıtımını sağlayan malzemelerle kaplanmış olur. Bu sağlandıktan sonra eğer gürültü çıkaran makine ve ya sistem varsa bakımlarının düzenli olarak yapılması, mümkünse bu makinelerin ses geçirmeyen bölümlere konulması tercih edilmelidir. Oda sıcaklığı çalışanın verimini oldukça etkileyecektir. Çünkü aşırı sıcak bir büroda çalışan işgörende su ve tuz kaybı fazla olacak, çalışanın rehaveti artacak ve onu tembelliğe sevk edecektir. Bu durumlar dikkate alınarak büro sıcaklığı ayarlanmalıdır. Klima veya vantilatörler kullanılmalıdır. Büro ve iş yerlerinde verimli çalışmayı etkileyen diğer bir değişken çalışma ortamının rutubet derecesidir. Uygun rutubet derecesi, havadaki su buharı oranının %50 dolaylarında olduğu haldir. Rutubet derecesinin %30’dan az, %70 den fazla olması organizma üzerinde önemli olumsuz etkilere neden olmaktadır. Özellikle fazla rutubet nezleye, baş ağrısına, sinirliliğe, isteksizliğe, fiziksel gücün düşmesine ve bunalıma yol açabilir. Bu durum; yaşlılar ile kalp, damar hastalığı ve yüksek tansiyonu olanlar için daha önemli olur. Çalışma verim düşer, işe devamsızlıklar artabilir. (Ar, 1999) Koyu ve gri renkler, büro işlerinin yürütülmesi açısından ilginç değildir ve sıkıcıdır. Koyu renkler, depresyona neden olur. Ofislerde kullanılan renkler, insanı motive edecek parlaklıkta ve tonda olmalıdır. Renkler, “sıcak” ve “soğuk” olmak üzere sınıflandırılır. Sıcak renkler; kırmızı, portakal rengi ve sarı renklerdir. Bu renkler güneş ışığını, sıcaklığı akla getirir ve insanı motive eder. Soğuk renkler; mavi, yeşil, menekşe rengi ve mor renklerdir. Soğuk renkler; kışı suyun veya gökyüzünün sonsuzluğunu çağrıştırır; baskı ve miskinlik duygusu verir. (Acar , Aslan; 2008:89) 6. Büro Yerleşimi ve Ergonomisi, Kamu Dairelerinde Bir Uygulama 5.1 Araştırmanın Amacı ve Önemi Bu araştırmada kamu sektöründe çalışan memurların çalışma koşullarının düzenlenmesi ve çalışma yerleri, kullanılan araç-gereç, donanım ve fiziksel çevre koşullarından ne derece memnun olduklarının belirlemesi amacıyla yapılmıştır. Ayrıca var olan durumu ortaya koymak, çalışma yerlerinin ergonomik açıdan düzenlenmesinde ne kadar başarılı olunduğunu, varsa aksayan yönleri belirlemek, çalışma yerlerinin ergonomik açıdan düzenlenmesi konusunda yapılacak iyileştirme ve alınması gereken önlemleri belirlemekte bu araştırmanın amaçları arasındadır. 5.2 Araştırmanın Evreni ve Örneklemi Anket Rize ili Ardeşen ilçesinde bulunan ve araştırmanın örneklemini oluşturan kamu kurum ve kuruluşları ve bu dairelerde çalışan personelden örneklem olarak alınan 13 kamu dairesinde çalışan 67 personele uygulanmıştır. 5.3 Araştırmanın Metodu Araştırma tanımlayıcı bir araştırma niteliğinde olup, araştırmada veri toplama yöntemi olarak anket tekniği kullanılmıştır. Anket, SPSS 15. 0 kullanılarak çözümlenmiştir. Bu ankette Kabul Örneklemesi yapılmıştır. 67 örneklem kullanılmıştır. 232 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 5.4 Araştırmanın Bulguları Araştırmaya katılan memurların idari görevlerine ilişkin bilgileri Tablo 1 de gösterilmiştir. Tablo 1. Araştırmaya Katılanların Đdari Görev Durumları N % 38 56,7 Var 6 9,0 Yok 23 34,3 TOPLAM 67 100,0 Cevap Vermeyenler Tablo 1 den de anlaşıldığı üzere araştırmaya katılanların %9unun idari görevi varken, %34,3 ün idari görevi bulunmamaktadır. 31 46,3 13 19,4 6 9,0 4 6,0 7 10,4 35 52,2 15 22,4 5 7,5 12 17,9 9 13,4 23 34,3 18 26,9 % 22,4 Çok Yeterli 15 % 11,9 Yeterli 8 % 0 Az Yeterli % 01 Ardeşen de çalışıyor olmaktan 02 Bir kamu kuruluşunda çalışıyor olmaktan(diğer kamu kuruluşlarıyla karşılaştırıldığında) 03 Bulunduğum bölümde çalışıyor olmaktan % 0 Çok Yetersiz Yetersiz Tablo 2. Katılımcıların Bulundukları Đlçeden, Kurumdan ve Çalıştıkları Bölümden Memnun Olma Durumları Tablo 2 den de anlaşılacağı üzere katılımcıların çoğunun Ardeşen’ de çalışıyor olmaktan memnun olduğu görülmektedir. Araştırmaya katılan katılımcıların %22,4 ü Ardeşen’ de çalışıyor olmaktan az memnunken, %19,4 ü çok memnun olduklarını belirtmişlerdir. Katılımcıların %52,2 si diğer kamu kuruluşlarıyla karşılaştırıldığında bu kamu kuruluşunda çalışmaktan memnun musunuz sorusuna yeterli cevabını vermiştir. Buradan da anlaşılacağı üzere çalışanlar bulundukları kamu kurumundan memnundurlar. Yine Tablo 2 de görüldüğü üzere katılımcıların %34,3 çalıştıkları bölümden memnunken, %7,5 lik bir kısım bulundukları bölümde çalışmaktan memnun olmadıklarını ifade etmişlerdir. 233 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ % 26,9 12 17,9 26 38,8 5 7,5 3 4,5 9 13,4 14 20,9 32 47,8 9 13,4 2 3,0 12 17,9 17 25,4 29 43,3 7 10,4 16 23,9 15 22,4 15 22,4 20 29,9 1 1,5 7 10,4 16 23,9 7 10,4 34 50,7 3 4,5 10 14,9 14 20,9 9 13,4 24 35,8 10 14,9 % Yeterli 18 Çok Yeterli % 9,0 Yetersiz Az Yeterli 04 Yaptığı işin niteliği, özelliği ve iş yükünden 05 Büyüklüğü ve yapısından 06 Halkla ilişki durumu ve derecesinden 07 Personel miktarı ve bunun azalma çoğalma olasılığından 08 Bürolar arasındaki iş akımından 09 Kat ve odalarının inşa durumundan % 6 Çok Yetersiz % Tablo 3. Katılımcıların Kurumdan Memnun Olma Durumları Tablo 3 ten de anlaşılacağı üzere katılımcılar kurumun yaptığı işin niteliği, özelliği ve iş yükünden %38,8 lik oranla memnunken, %26,9 u memnun olmadıklarını ifade etmişlerdir. Kurumun büyüklüğü ve yapısından ifadesine katılımcıların %47,8 i yeterli cevabını verirken, %4,5 i çok yetersiz cevabını vermiştir. Buradan da anlaşılacağı üzere katılımcıların çoğunluğu kurumun büyüklüğü ve yapısından memnundurlar. Kurumun halkla ilişki durumu ve derecesinden ifadesine katılımcıların %43,3 ü yeterli cevabını verirken, %17,9 u yetersiz cevabını vermiştir. Kurumun personel miktarı, bunun azalma ve çoğalma olasılığından ifadesine katılımcılar birbirine yakın cevaplar vermişlerdir. %22,4 ü yetersiz derken yine %22,4 ü az yeterli cevabını vermiştir. Bununla birlikte katılımcıların %29,9 u yeterli cevabını vermiştir. Yine tablo 3te görüldüğü üzere katılımcıların %50,7 si bürolar arasındaki iş akımından memnunken, %23,9 u az memnun olduklarını ifade etmişlerdir. Kat ve odalarının inşa durumundan da %35,8i yeterli cevabını verirken %14,9 u çok yetersiz cevabını vermiştir. 234 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 15 22,4 32 47,8 4 6,0 5 7,5 7 10,4 15 22,4 36 53,7 4 6,0 % % 7,5 Çok Yeterli Yeterli 5 % 16,4 Yetersiz % 10 Birimlere ait büroları gösterir planların asansör kapısı karşısında ya da kat merdiveni karşısında asılmış olmasından 11 Kat planlarının anlaşılır olmasından % 11 Çok Yetersiz Az Yeterli Tablo 4. Katılımcıların Bina ve Kat Planlamasından Memnun Olma Durumları Tablo 4 ten de anlaşılacağı üzere katılımcıların büyük çoğunluğu verilen ifadelerden memnun olduklarını ifade etmişlerdir. 235 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ % 17,9 10 14,9 36 53,7 5 7,5 6 9,0 7 10,4 18 26,9 31 46,3 5 7,5 6 9,0 7 10,4 12 17,9 34 50,7 8 11,9 5 7,5 10 14,9 14 20,9 32 47,8 6 9,0 7 10,4 8 11,9 12 17,9 29 43,3 11 16,4 8 11,9 8 11,9 12 17,9 30 44,8 9 13,4 7 10,4 10 14,9 10 14,9 35 52,2 5 7,5 7 10,4 12 17,9 15 22,4 30 44,8 3 4,5 9 13,4 14 20,9 8 11,9 33 49,3 3 4,5 7 10,4 8 11,9 11 16,4 34 50,7 7 10,4 % Yeterli 12 Çok Yeterli % 6,0 Yetersiz Az Yeterli 12 yerleştirme hususunda kanuni düzenlemelere uyulmasından 13 Bireylerarası iletişim ilişkilerinin büro düzenlemeleri sırasında dikkate alınmasından 14 halkla temas halinde olan büroların binanın giriş katında olmasından 15 Đşleri yoğun olan ve dikkat gerektiren büroların sessiz ortamlarda olmasından 16 Güvenliğe önem gösterilmesinden 17 Bürolarda gereksiz eşya bulunmamasından 18 Birbirlerileriyle ilgili işleri yapanların yan yana masa ya da odalarda bulunmamasından 19 Bürolarda yararlanılmayan alan oranlarının az olmasından 20 Açık bürolarda masaların hareket alanını kısıtlamayacak şekilde tasarlanmasından 21 Özel büroların kapılarına, kişilerin isimlerini ve unvanlarını gösteren levhaların takılmasından % 4 Çok Yetersiz % Tablo 5. Katılımcıların Büro Yerleşiminden Memnun Olma Durumları Tablo 5 ten de anlaşılacağı üzere katılımcıların büyük çoğunluğu verilen ifadelerden memnun olduklarını belirtmişlerdir. Araştırmaya katılan çalışanların %47,8 i işleri yoğun olan ve dikkat gerektiren büroların sessiz ortamlarda olmasın- 236 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ dan memnun olduklarını ve yeterli bulduklarını belirtirken, %20,9 u az yeterli bulduklarını belirtmişlerdir. 10 14,9 9 13,4 38 56,7 9 13,4 4 6,0 10 14,9 12 17,9 35 52,2 6 9,0 3 4,5 12 17,9 14 20,9 31 46,3 7 10,4 2 3,0 10 14,9 13 19,4 33 49,3 9 13,4 2 3,0 6 9,0 22 32,8 31 46,3 6 9,0 2 3,0 10 14,9 9 13,4 36 53,7 10 14,9 5 7,5 12 17,9 13 19,4 32 47,8 5 7,5 7 10,4 14 20,9 15 22,4 22 32,8 9 13,4 Tablo 6 ten de anlaşılacağı üzere katılımcıların büyük çoğunluğu verilen ifadelerden memnun olduklarını belirtmişlerdir. Bürolarda kullanılan araç gerecin rahatça ulaşılabilir yerde olmasından katılımcıların %56,7 si yeterli cevabını verirken, %13,4 ü az yeterli cevabını vermiş yine %13,4 ü çok yeterli cevabını vermiştir. Đşlerin gereksiz prosedürlerden arındırılmasından ifadesine katılımcıların %32,8i yeterli cevabını vererek bu durumdan memnun olduklarını belirtmişlerdir. Yine aynı şekilde %10,4 ü çok yetersiz cevabını vermiştir. Tablo 7’de katılımcıların büyük çoğunluğunun büroların fizyolojik ve psikolojik durumlarından memnun oldukları gözükmektedir. Ancak eşit ücret uygulamasından ifadesine katılımcıların %43,3ü çok yetersiz cevabını verirken %22,4 ü yeterli cevabını vermiştir. Buradan da anlaşılacağı üzere çalışanların ücret konusunda memnun olmadığı görülmektedir. 237 % % Çok Yeterli Yeterli Az Yeterli 1,5 % 1 % % 22 Bürolarda kullanılan araç-gerecin rahatça ulaşılabilir yerlerde olmasından 23 Araç gerecin iş akışına uygun şekilde yerleştirilmesinden 24 çalışanı yormayacak oturma kullanma ve görüş şartlarından 25 yapılan işe uygun araç-gerecin seçilmesinden 26 çok amaçlı olarak kullanılabilecek araçgerecin seçilmesinden 27 sık kullanılan malzemelerin en kolay ulaşılacak yerlerde olmasından 28 işlerin yürütülmesinde gerekli malzemeye sahip olunmasından 29 işlerin, gereksiz prosedürlerden arındırılmasından Yetersiz Çok Yetersiz Tablo 6. Katılımcıların Büro Düzeninden Memnun Olma Durumları 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Yine Tablo 7’de dikkat edileceği üzere, katılımcıların %28,4 ü az yeterli cevabını vermiştir, yeterli cevabını verenler de %28,4lük dilimi oluşturmaktadırlar. Buna karşılık %22,4lük dilimde bulunan katılımcılar ise çok yetersiz bulduklarını ifade etmişlerdir. Çalışma aralarında dinlenme imkânı sağlayacak ortamların varlığından(çay salonu, kafeterya, spor salonu) ifadesine katılımcıların %32,8 i çok yetersiz cevabını verirken, %31,3 ü yeterli cevabını vermiştir. 7 10,4 12 17,9 34 50,7 7 10, 4 9 13,4 13 19,4 10 14,9 25 37,3 10 14, 9 7 10,4 13 19,4 10 14,9 26 38,8 11 16, 4 3 4,5 8 11,9 11 16,4 37 55,2 8 11, 9 10 14,9 10 14,9 10 14,9 32 47,8 5 7,5 5 7,5 13 19,4 14 20,9 31 46,3 4 6,0 29 43,3 12 17,9 10 14,9 15 22,4 1 1,5 238 % % Çok Yeterli Yeterli Az Yeterli 10,4 % 7 % % 30 çalışanın vücut ölçüleriyle kullandığı masa sandalyenin orantılı olmasından 31 çevre etkenlerinin ve şartlarının insan bünyesine elverişli ve uygun olmasından(klima, gürültü, toz, kir, nem, hava, cereyan, kazan tehlikesi) 32 büronun çalışanı psikolojik olarak rahatlatmasından(çalı şanın hoşuna gidecek badana,boya,çiçek ve bitki) 33 ikaz ve alarm gibi acil ve tehlike bildiren bilgilerin rahatça duyulabilecek şekilde ayarlanmasından 34 çalışma zamanının insanın biyolojik özelliklerine uygun olmasından 35 molaların sayılarının ve sürelerinin uygun olmasından 36 eşit ücret uygulanmasından Yetersiz Çok Yetersiz Tablo 7. Katılımcıların Büroların Fizyolojik ve Psikolojik Durumlarından Memnuniyet Durumları 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 37 iş kazalarını önleyecek tedbirlerin alınmış olmasından 38 büroların aydınlatma düzeninden 39 yemeklerin temiz ortamlarda hazırlanmasından 40 büroların ısıtma düzeninden 41 büroların akustik düzeninden(gürültüden arındırılmış, yankı yapmayan, konuşma anlaşılabilirliğini sağlayan düzeninden ) 42 büroların estetik çevresinden(tasarım güzelliği, dekorasyon) 43 çalışma aralarında dinlenme imkanı sağlayacak ortamların varlığından(çay salonu,kafeterya,spor salonu) 9 13,4 9 13,4 11 16,4 32 47,8 6 9,0 1 1,5 3 4,5 9 13,4 44 65,7 10 14, 9 15 22,4 13 19,4 19 28,4 19 28,4 1 1,5 7 10,4 5 7,5 11 16,4 36 53,7 8 11, 9 7 10,4 11 16,4 13 19,4 30 44,8 6 9,0 3 4,5 12 17,9 13 19,4 32 47,8 7 10, 4 22 32,8 11 16,4 6 9,0 21 31,3 7 10, 4 239 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 8. Anketteki Soruların Örnekleme Göre Ortalamaları N Mean Görev Müdürlük veya müdür yardımcığı görevim var 67 ,7761 01 Ardeşende çalışıyor olmaktan 67 3,7313 02 Bir kamu kuruluşunda çalışıyor olmaktan(diger kamu kuruluşlarıyla karşılastırıldığında) 67 3,7313 03 Bulunduğum bölümde çalışıyor olmaktan 67 3,5522 04 Yaptığı işin niteliği, özelliği ve iş yükünden 67 3,0896 05 Büyüklüğü ve yapısından 67 3,5224 06 Halkla ilişki durumu ve derecesinden 67 3,4030 07 Personel miktarı ve bunun azalma çoğalma olasılığından 67 2,6269 08 Bürolar arasındaki iş akımından 67 3,1493 09 Kat ve odalarının inşa durumundan 67 3,1493 10 Birimlere ait büröları gösterir planların asansör kapısı karşısında ya da kat merdiveni karşısında asılmış olmasından 67 3,1940 11 kat planlarının anlaşılır olmasından 67 3,4030 12 yetiştirme hususunda kanuni düzenlemelere uyulmasından 67 3,3881 13 Bireylerarası iletişim ilişkilerinin büro düzenlemeleri sırasında dikkate alınmasından 67 3,3284 14 halkla temas halinde olan büroların binanın giriş katında olmasından 67 3,4627 15 Đşleri yoğun olan ve dikkat gerektiren büroların sessiz ortamlarda olmasından 67 3,3582 16 Güvenliğe önem gösterilmesinden 67 3,4328 17 Bürolarda gereksiz eşya bulunmamasından 67 3,3582 18 Birbirlerleriyle ilgili işleri yapanların yan yana masa ya da odalarda bulunmamasından 67 3,3134 19 Bürolarda yararlanılmayan alan oranlarının az olmasından 67 3,1493 240 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 20 Açık bürolarda masaların hareket alanını kısıtlamayacak şekilde tasarlanmasından 67 3,1045 21 Özel büroların kapılarına, kişilerin isimlerini ve unvanlarını gösteren levhaların takılmasından 67 3,3881 22 Bürolarda kullanılan araç-gerecin rahatça ulaşılabilir yerlerde olmasından 67 3,6567 23 Araç gerecin iş akışına uygun şekilde yerleştirilmesinden 67 3,4328 24 çalışanı yormayacak oturma kullanma ve görüş şartlarından 67 3,4030 25 yapılan işe uygun araç-gerecin seçilmesinden 67 3,5522 26 çok amaçlı olarak kullanılabilecek araç-gerecin seçilmesinden 67 3,4925 27 sık kullanılan malzemelerin en kolay ulaşılacak yerlerde olmasından 67 3,6269 28 işlerin yürütülmesinde gerekli malzemeye sahip olunmasından 67 3,2985 29 işlerin, gereksiz prosedürlerden arındırılmasından 67 3,1791 67 3,4030 67 3,2090 67 3,3134 33 ikaz ve alarm gibi acil ve tehlike bildiren bilgilerin rahatça duyulabilecek şekilde ayarlanmasından 67 3,5821 34 çalışma zamanının insanın biyolojik özelliklerine uygun olmasından 67 3,1791 35 molaların sayılarının ve sürelerinin uygun olmasından 67 3,2388 36 eşit ücret uygulanmasından 67 2,2090 37 iş kazalarını önleyecek tedbirlerin alınmış olmasından 67 3,2537 38 büroların aydınlatma düzeninden 67 3,8806 39 yemeklerin temiz ortamlarda hazırlanmasından 67 2,6716 40 büroların ısıtma düzeninden 67 3,4925 30 çalışanın vücut ölçüleriyle kullandığı masa sandalyenin orantılı olmasından 31 çevre etkenlerinin ve şartlarının insan bünyesine elverişli ve uygun olmasından(klima, gürültü, toz, kir, nem, hava, cereyan, kazan tehlikesi) 32 büronun çalışanı psikolojik olarak rahatlatmasından(çalışanın hoşuna gidecek badana,boya,çiçek ve bitki) 241 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 41 büroların akustik düzeninden(gürültüden arındırılmış, yankı yapmayan, konuşma anlaşılabilirliğini sağlayan düzeninden ) 67 3,2537 42 büroların estetik çevresinden(tasarım güzelliği, dekorasyon) 67 3,4179 43 çalışma aralarında dinlenme imkanı sağlayacak ortamların varlığından(çay salonu,kafeterya,spor salonu) 67 2,7015 Örneklemin aritmetik ortalamasına baktığımız zaman genel anlamda ortalamadan sapmaların olmadığı gözlenmektedir. Eşit ücret uygulanmasından, yemeklerin temiz ortamlarda hazırlanmasından, çalışma aralarında dinlenme imkanı sağlayacak ortamların varlığından(çay salonu, kafeterya, spor salonu) ifadelerinin ortalamalarında az miktarda sapma olduğu gözükmektedir. 7. SONUÇ VE ÖNERĐLER Đşyerinin fizyolojik açıdan şekillendirilmesinde amaç, çalışma yöntemlerinin ve çalışma şartlarının, insanın fizyolojik ve psikolojik yapısına uygun bir şekle getirmektir. Sağlıklı çalışma koşulları için işyerinin, gürültü, sarsıntı, aydınlatma, toz, kir, gaz ıslaklık, buhar ve üşütme riski, hava cereyanı, kaza tehlikesi gibi faktörlerden arındırılması gerekir. Buna göre, araştırmaya katılanların toplam 67 kişinin %9u nun idari görevi varken, %34,3 ün idari görevi bulunmamaktadır. Yapılan aritmetik ortalama sonucunda kamu dairelerinde çalışan katılımcıların kurumdan, bina ve kat planlamalarından, büroların yerleşiminden, büroların düzeninden ve büroların fizyolojik ve psikolojik durumlarından memnun oldukları gözlenmiştir. Ücret, yemeklerin hazırlanması ve çalışma aralarında dinlenme imkânı sağlayacak ortamların varlığı konularında memnun olmadıkları tespit edilmiştir. Çalışanların zamanlarının çoğunu geçirdikleri büroların çalışanlarda olumsuz duygu ve tutum oluşturacak şekilde olmadığı ancak; Çalışanların yoğun çalışma temposu karşısında eşit ücret uygulaması konusunda ve Verimli çalışmaları için gerekli olan koşullardan en önemlisi olan çalışma aralarında dinlenme imkânı sağlayacak ortamların olmaması konularında sıkıntı yaşadıkları tespit edilmiştir. Bu aksaklıkların giderilebilmesi için; Kamu kurum ve kuruluşlarında yılın belirli zamanlarında büro yerleşimi ve memnuniyeti anketleri yapılmalı, Bu anketler sonucunda ortaya çıkan eksiklikler, konunun uzmanları tarafından ele alınıp, ergonomik çalışma ortamları oluşturulmalı, Kullanıcıların işe devamının ve iş veriminin artması amacıyla ergonomi konusuna daha fazla özen gösterilmeli, 242 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Sık dinlenmelerin, kasların yeniden güç kazanıp verimli hale geçmesi için önemli olduğundan kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların her 40 dakikalık çalışmadan sonra en az 5 dakika dinlenebilecekleri bir dinlenme ortamı olmalı, Ve son olarak tüm düzenlemelerden sonra, çalışanlar büro yerleşimi ve ergonomisi hakkında bilinçlendirilmelidir. KAYNAKLAR Acar Füsun , Erhan Aslan (2008), Büro Yönetimi ve Đletişim, 1.Baskı, Đstanbul:Lisans Yayıncılık. Ar, A.Fikret (1999), Büro Yönetimi Teknikleri, Ankara:Yargı Kitabevi Aşan, Öznur (2001), “Motivasyon Kavramı ve Tanımı” (Der.,Salih Güney, Yönetim ve Organizasyon) Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Aydın, Emin D., Büro Otomasyonunda Ergonomi, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., s.47 Başpınar, Nuran Ö., Ünver Ünlü Bayramlı, (2003), Büro Yönetim, Ankara: Nobel Yayım Dağıtım. Duzcu, Ömer (1997), “Çağdaş Büro Teçhizat ve Donatımı ile Büro Tasarımının ve Otomasyon Faaliyetlerinin Başarıya Katkısı”, Yönetimde Verimlilik Esasları Sempozyumu, Konya. Erdem, Ferda (1993); “Đş Yeri Stresi”, MPM II, Ankara. Ergonomi, Milli Prodüktivite Merkezi,MPM:7 Göral, Ramazan (2006), Büro Yönetimi, Ankara:Nobel Yayın Dağıtım. Tengilimoğlu, Dilaver, Hasan Tutar, (2003), Çağdaş Büro Yönetimi, Ankara: Gazi Kitabevi. Tutar, Hasan, Mehmet Altınöz, (2004), Büro Yönetimi ve Đletişim Teknikleri, Ankara:Seçkin Yayıncılık. Yakar, Hüseyin (1996), “Ergonomik Çalışma Yeri Düzenleme ve Vergi Dairelerinde Uygulama”, GÜ Fen Bilimleri Enst. Kazaların Çevresel ve Teknik Araştırması Anabilim Dalı, Ankara. www.ytukvk.org.tr/arsiv/ergonomi 243 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 244 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ STANDART TÜRK KLAVYESĐNĐN ÖĞRETĐMĐNE YÖNELĐK BĐR MODEL ÖNERĐSĐ: WPR MODELĐ VE ÖRNEK BĐR UYGULAMA Sami ACAR Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi [email protected] ÖZET Bu araştırmanın temel amacı, Standart Türk Klavyesi öğretimine yönelik yeni bir model (WPR Modeli) oluşturarak geleneksel klavye öğretimine farklı bir bakış açısı ve yenilik getirmektir. Buna ilaveten araştırmada, WPR modelinin öğrencilerin akademik başarılarına ve öğrenmenin kalıcılığına etkisi deneysel bir çalışmada incelenmiş ve modelin uygulanabilirliği test edilmiştir. Araştırmada, WPR modelinin öğrencilerin akademik başarısına ve öğrenmenin kalıcılığına etkisini incelemek amacıyla, öntest-sontest deney ve kontrol gruplu araştırma modeli kullanılmıştır. Araştırma modeli çerçevesinde araştırmanın gerçekleştirilebilmesi için yansızlık kuralı dikkate alınarak deney ve kontrol grupları oluşturulmuştur. Araştırmada WPR modelinin uygulandığı klavye öğretimine katılanlar deney grubunu, geleneksel klavye öğretimine katılanlar ise kontrol grubunu temsil etmiştir. Öğretim öncesinde ve sonrasında deney ve kontrol gruplarında ölçümler yapılmıştır. Tüm istatistiksel çözümlemelerde 0.05 anlamlılık düzeyi esas alınmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlar, WPR modelinin uygulandığı deney grubu öğrencilerinin geleneksel öğretimin yapıldığı kontrol grubu öğrencilerine göre daha başarılı olduğunu göstermiştir. Araştırma bulguları ışığında WPR modelinin etkililiği ve uygulanabilirliği değerlendirilmiş, günümüz eğitim-öğretim olanakları da dikkate alınarak klavye öğretiminde ortak bir yaklaşımın benimsenmesi ve uygulanması konusunda bazı önerilerde bulunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Standart Türk Klavyesi, klavye eğitimi, WPR modeli. 1. Giriş Đlk modern yazı baskı makinesi, onbeşinci yüzyılda Johannes Gutenberg tarafından üretilmiştir. Henrik Mill, 1714 yılında ilk mekanik daktiloyu keşfetmiş, 1873 yılnda Latham Sholes, Carlos Glidden ve Samuel W. Soule Qwerty tipi klavyeye sahip daktiloyu geliştirmişlerdir. Bu daktilo, “Sholes-Glidden Type Writer” olarak nitelendirilmiş ve 1874 yılında E.Remington ve Sons tarafından üretilerek satılmıştır (Yamada, 1980:175). Klavye kavramı ise, ondokuzuncu yüzyılın sonunda ilk daktilo klavyesi ile literatüre girmiştir. Klavye, harfler, sayılar, semboller ve özel bazı işlevleri bulunan, yazı makinelerinde ve bilgisayarlarda veri girişi yapmak ve yazı yazmak amacıyla kullanılan birime verilen addır (Yılmaz ve Fidan, 1998; 15; Çelik ve Daban, 2007:12). Klavyelerin özellikleri ve bölümleri, tuşların klavye üzerindeki yerleşimi 1994 yılında ISO/IEC 9995-1 standardı ile tanımlanmıştır. ISO/IEC 9995-1 standardına göre klavye alfasayısal bölüm, sayısal bölüm, metin düzenleme bölümü ve işlev bölümü olmak üzere dörde ayrılmıştır. (TSE ISO/IEC 9995-1, 2001). Klavyeler, mekanik ve elektronik yazı makinelerinde aşırı veri girişi ve yazım nedeniyle oluşabilecek sağlık problemlerini önlemek ve daha hızlı yazı yazmak amacıyla ergonomik tasarlanmış ve geliştirilmiştir (Özcan ve diğerleri: 2007:13; www.tifaq.com, 2007). Klavye üzerinde bulunan her tuşun bir veya birden fazla görevi olabilmektedir. Klavyedeki tuşların yerleşiminde ergonomik çalışma koşulları dikkate alınmış (Keser, 2005:47) ve farklı tipte klavyeler tasarlanmıştır. Klavyelerin tasarımında; tuşların yerleşimi, bağlantı şekli, tuş sayısı, ayarlanabilirliği, genel yerleşimi, eğimi, kullanıcıların rahat ve kolay yazım pozisyonları (Yücel ve diğerleri, 245 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 2004:435) ve insanların antropometrik özellikleri (dirsek, önkol, üst kol, bilek, parmak, baş ve boyun uzunlukları) önemli faktörlerdir (Baslo, 2002:155). Daha kaliteli, hızlı, doğru ve rahat yazı yazmak, veri giriş performansını artırmak amacıyla geliştirilen klavyeler, ilk mekanik daktilolarda kullanılmıştır (Li ve diğerleri, 2006:695; Yener, 2003; Yener, 2005). Đlk düzenli klavye tasarımı, Christopher Latham Sholes’in 1868-1873 yılları arasında Đngilizce’deki harflerin kullanım sıklığına ilişkin diyagramlar temelinde oluşturulmuştur (Silfverberg, 2007:6; www.ideafinder.com, 2008). 1873 yılında bu düzenli klavyeye Qwerty klavye (Đngilizce Qwerty Klavye) adı verilmiştir (Yamada, 1980; Bryan, 2007). Daktilo klavyelerinde onparmak metoduna göre yazım ise 1878 yılında E.Remington ve Sons tarafından üretilen daktilo klavyelerine “Shift” tuşunun eklenmesi ve L.V.Longley’in Cincinnati okulunda stenograflar üzerinde yaptığı iki parmaktan onparmak yazıma geçiş çalışması ile başlamıştır (Bryan, 2007). Sholes’in tasarladığı Qwerty tipi klavye, 1971 yılında Amerikan Standartlar Enstitüsünce yazı makinelerinde standart klavye olarak kabul edilmiştir (Silfverberg, 2007:7). Daktilo klavyesinde onparmak metoduna göre yazıma geçiş ilk zamanlar sorunlu olmuştur. Qwerty tipi klavyede onparmak yazım daktilo tuşlarının sıkışmasına ve kilitlenmesine neden olmuştur. Bu sorunun klavyedeki tuşların yerleşiminden kaynaklandığını düşünen Prof.Dr. August Dvorak, 1932 yılında yaptığı bilimsel çalışmalar sonucunda DVORAK tipi klavyeyi geliştirmiştir(dvorak-keyboards.com, 2008). Dvorak, klavye tasarımında Đngilizce’de kullanılan kelimeleri analiz etmiş tekrar sayısı çok olan harfleri klavyede kolay erişilebilecek noktaya, klavyenin orta sırasına toplamıştır. Dvorak, yaptığı deneysel çalışmada Dvorak tipi klavyeyi kullanan sekreterlerin Qwerty tipi klavyeyi kullananlara göre daha hızlı yazdıklarını kanıtlamıştır. Ancak, daktilo üreticilerinin Qwerty tipi klavye üretimine devam etmeleri ve kullanıcıların alışkanlıkları Dvorak tipi klavyenin üretimini ve kullanımını olumsuz etkilemiştir. Yine, Qwerty tipi klavyeli daktilo sayısının çokluğu ve bu daktilolarda klavye değişiminin maliyetli olması da Dvorak tipi klavyenin yaygınlaşmasını engellemiştir (Yener, 2005; Li ve diğerleri, 2006:695; Sandnes ve Aubert, 2007:141). Bilgisayarda kullanılan ilk standart klavye Qwerty tipi klavyedir (Bryan, 2007). 1930 yılında IBM firmasında kelime işlem programlarının geliştirilmesine ilişkin yapılan çalışmalarda (Line Editor işlemlerinde) “keyboard” olarak tanımlanan bilgisayar klavyeleri test edilmiştir. Yapılan testler sonucunda ilk elektronik klavye çipi geliştirilmiş ve bu çip IBM PC/XT 8048 bilgisayarlarda kullanılmıştır. 1974 yılında IBM 5100, 1979 ve 1981 yıllarında IBM 8086 ve IBM 8088 bilgisayarlarda PC/XT klavyeleri, daha sonra da IBM 80286 ile AT tipi klavyeler kullanılmıştır. Günümüzde masaüstü, dizüstü ve tablet bilgisayarlarda PS/2, USB bağlantılı klavyeler ve kablosuz (bluetooth ve wireless) klavyeler kullanılmaktadır. Son yıllarda, dokunmatik ekran klavyeleri, sanal klavyeler ve ışıklı klavyeler de bilgisayarlarda kullanılmaya başlanmıştır (Bryan, 2007). Dvorak tipi klavyelerle başlayan ergonomik klavye tasarımı çalışmaları ve Qwerty tipi klavyeye yönelik eleştiriler, Azerty tipi klavyenin ve adını dahi bilmediğimiz bir çok klavye tipinin oluşturulmasını sağlamıştır. Bugün, dünyada farklı yerleşim düzenine ve ergonomik tasarıma sahip bir çok klavye bulunmakta ve bilgisayar işletim sistemlerine eklenerek standart klavye olarak kullanılmaktadır. (Galen ve diğerleri, 2005: Rempel ve diğerleri, 2006; Li ve diğerleri, 2006). Son yıllarda klavye tasarımına yönelik yapılan çalışmalarda Qwerty ve Dvorak tipi klavyeler ergonomik tasarım, performans ve kas iskelet hastalıkları açısından incelenmektedir (Gilad ve Harel, 2000; Marklin ve Simoneau, 2004; Galen ve diğerleri, 2005, Szeto ve di- 246 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ ğerleri, 2005a; Szeto ve diğerleri, 2005b; Rempel ve diğerleri, 2006; Li ve diğerleri, 2006; Özcan ve diğerleri, 2007; Baker ve diğerleri, 2007a; Baker ve diğerleri, 2007b; Nag ve diğerleri, 2008; Lee ve diğerleri, 2008). Çalışmalar, Qwerty tipi klavyenin veri giriş performansının geliştirilen yeni klavyelere göre daha düşük düzeyde olduğunu göstermektedir (Gilad ve Harel, 2000; Li ve diğerleri, 2006). Standart Türk Klavyesi, Đhsan Sıtkı Yener’in 1940’lı yıllarda başlayan ve 1955 yılına kadar süren çalışmaları ve girişimleri sonucunda Türkiye’de kullanılan yazı makinelerinin Türk dilinin özelliklerine uygun tasarlanması ve daha etkili bir şekilde kullanılması amacıyla geliştirilmiş ilk milli klavyedir (Okutkan, 1996; Yener, 2003). Ülkemizde kullanılan yazı makinelerinin standart bir özelliğe kavuşmasına yönelik çalışmalar Đhsan Sıtkı Yener’in öncülüğünde kurulan ve yabancı uzmanların da bulunduğu bir komisyon tarafından gerçekleştirilmiştir. Standart bir klavyenin oluşturulmasındaki temel gerekçe o dönemde yurtdışından ithal edilen yazı makinelerinin farklı tuş dizilimlerine sahip olmasıdır. Atatürk’ün harf inkılabından sonra her ne kadar ülkemize ithal edilen yazı makinelerine Türkçe karakterler (Ğ,ı,Đ,Ş,Ü,Ö,Ç karakterleri) eklense de bu karakterlerin klavyede farklı yerlere yerleştirilmesi, milli bir klavyenin oluşturulmasında ve kullanılan yazı makinelerindeki klavyenin standartlaştırılmasında önemli bir yer tutmaktadır (Tekelioğlu, 1999; Okutkan, 2000; Alkan, 2002; Yener, 2003; Atakan; 2003; Kongar; 2003; Reyizoğlu, 2003) Standart Türk Klavyesi, Đhsan Sıtkı Yener’in bilimsel çalışması ile dilimizin ve Türk alfabesininin özelliklerine göre ergonomik tasarlanmış ve ülkemizde ilk daktilo ile kullanılmıştır. 1980’li yıllara kadar daktilolarda Standart Türk Klavyesi yaygın olarak kullanılmasına karşın, bu tarihten sonra ofislerde bilgisayar kullanımının artmasıyla daktilo yerini bilgisayar klavyesine terk etmiş, Standart Türk Klavyesi de Türkçe F Klavye olarak ifade edilmiştir (Ersöz,2003;Yener, 2005). Bilgisayar klavyesinin sağladığı faydaların artmasıyla birlikte, örgütlerde tüm yazışmalarda daktilo yerine bilgisayar klavyesi kullanılmaya başlanmıştır. Hatta, bilgisayarda kullanılmak üzere Türkçe harflerin rasgele yerleştirildiği yeni bir klavye türü “Türkçe Q” klavye geliştirilmiş ve ülkemizde insanlar bu klavyeyi kullanmaya zorlanmıştır. Bunun sonucunda, ülkemizde her geçen gün Türkçe F klavyeyi kullananların sayısı azalmış ve bu günümüze kadar devam etmiştir. Bugün, ülkemizde satılan bilgisayarların çoğunda standart konfigürasyon olarak Türkçe Q klavye sunulmakta ve kullanıcılar bu klavyeyi kullanmaktadırlar (Dede, 2004). Bilgisayarda Türkçe F klavyenin kullanımının azalması, klavye öğretiminde Türkçe Q klavyenin kullanımını zorunlu kılmamaktadır. Ülkemizde hala geçerli olan Türk Standartları Enstitüsünün TS 2117 nolu standardı (TS 2117, 2006), öğretimde Türkçe F klavyenin tercihini gerektirmektedir. Bu konu, son yıllarda bilimsel platformlarda, medyada, internette ve diğer ortamlarda tartışılmaktadır (Çelik, 2003, Kongar, 2003; Atakan, 2003, Dede, 2004, Yener, 2005). Bu nedenle, eğitimcilere önemli görevler düşmektedir. Eğitimcilerin, klavye öğretiminde klavye tercihi konusuna gerekli ilgiyi göstermesi, öğretimde farklı ortamlar, yöntemler ve değerlendirme araçları kullanarak meslektaşlarını ve öğrencileri teşvik etmesi gerekmektedir. Bu düşünceden hareketle araştırmada, Standart Türk Klavyesinin eğitimi ve öğretiminde uygulanan öğrenme-öğretme yöntemleri ve stratejileri, kullanılan öğretim araçları ve materyalleri, ölçme ve değerlendirme araç, metod ve teknikleri açıklanmış, Standart Türk Klavyesinin öğretimine yönelik oluşturulan WPR modeli örnek bir uygulama dahilinde sunulmuştur. Çalışmada, WPR modelinin öğrencilerin akademik başarılarına ve öğrenmenin kalıcılığına etkisini incelemek amacıyla yapılan 247 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ deneysel çalışma ile Standart Türk Klavyesinin öğretiminde WPR modelinin etkililiği ve uygulanabilirliği de test edilmiştir. 1. Standart Türk Klavyesinin Eğitimi ve Öğretimi 1955 yılına kadar klavye eğitimi daktilolarda farklı tasarıma sahip Qwerty tipi klavyeler üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle klavye eğitimi alan öğrenciler iş hayatına atıldıklarında farklı klavyelerle karşı karşıya kalmışlardır. Bu dönemde, klavye eğitimi ve öğretimi Ticaret Liselerinde ve çeşitli özel kurslarda daktilografi derslerinde verilmiş, derslerde onparmak metoduna göre yazı yazma teknikleri uygulanmıştır(Yener, 2005). 1940’lı yıllarda Đstanbul Sultanahmet Birinci Ticaret Lisesinde stenografi ve daktilografi öğretmenliği yapan Đhsan Sıtkı Yener, daktilografi derslerinde klavyelerde hız testleri ile öğrencilerin hızlı, doğru ve hatasız yazmalarına yönelik farklı teknikler kullanmıştır. Ancak, öğrenciler okulda daktilografi derslerinde gördükleri klavyeyi piyasada uygulayamamışlardır. Çünkü, okullarda öğretilen klavye ile piyasada kullanılan klavyeler farklı tuş düzenine ve yerleşimine sahipti. Đhsan Sıtkı Yener, daktilo klavyesinin öğretiminde yaşanan sorunları Milli Eğitim Bakanlığına iletmiş ve standart bir milli klavye kabul ve tatbik edilmedikçe sorunun devam edeceğini belirtmiştir. Bu durum, 1955 yılında milli klavye tasarımı çalışmalarının tamamlanmasına ve Standart Türk Klavyesinin daktilolarda standart klavye olarak kabul edilmesine kadar devam etmiştir(Yener, 2005). Đhsan Sıtkı Yener(2005)’in “Türk Milli Klavyesi: F Klavyenin Hikayesi” başlığıyla sanal ortamda yayınladığı anılarından Standart Türk Klavyesinin öğretiminin ilk daktilografi derslerinde daktilo klavyeleri üzerinde gerçekleştirildiği yargısına varılmıştır. Yener’in daktilo öğretmeni olması ve daktilo üzerinde öğrencilere klavye öğretmesi milli klavye tasarımı komisyonunda bulunmasını sağlamıştır. Yener, sadece okullarda değil aynı zamanda özel kurslarda da klavye eğitimi vermiştir. O dönemlerde öğretimde Qwerty tipi klavyeden uyarlanmış farklı tipte klavyeler kullanılmaktaydı. Klavye öğretiminde tek sorun kullanılan öğretim aracının yani daktilonun klavyelerinde bir standardın olmayışı idi. Sorunun çözümü için Milli Eğitim Bakanlığı 1947 yılında standart klavye tertibi ile ilgili yazıyı tüm daktilo öğretmenlerine göndermiştir. 1948 yılında Ankara-Adana-Đstanbul ve Đzmir Ticaret Liselerinde komisyonlar kurulmuş, komisyonlar milli klavye tasarımına yönelik önerilerini sunmuştur. 1951 yılında ilk milli klavye tertibi oluşturulmuş ve yabancı uzmanların da incelemelerinden sonra 20 Ekim 1955 yılında Standart Türk Klavyesi tertibi milli klavye standardı olarak kabul edilmiştir. Bu tarihten sonra Devlet Malzeme Ofisi ihtal edilen yazı makinelerinin alıcısı olarak 6400 sayılı kanunun 3’üncü maddesi gereği daktilo alımlarında Standart Türk Klavyesi zorunluluğunu getirmiştir (Yener, 2005). Mevcut daktilolardaki klavye düzeni ise, Đsveç’ten gelen uzmanların verdiği eğitime katılan kişiler tarafından dönüştürülmüştür. Böylelikle, daktilografi derslerinde Standart Türk Klavyesi öğretim materyali veya aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır (Yener, 2005). 2001 yılına kadar Standart Türk Klavyesinin eğitimi ve öğretimi, mekanik, elektirikli ve elektronik daktilolarda, bu tarihten sonra da bilgisayar klavyelerinde gerçekleştirilmiştir (Çelik, 2003). Ülkemizde klavye eğitimi, Ticaret Liselerinde ve üniversitelerin Büro Yönetimi ve Sekreterlik programlarında; özel eğitim kurumla- 248 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ rında, çeşitli kamu ve özel kuruluşların hizmetiçi eğitim kurslarında, dersanelerde ve kurslarda onparmak metoduna göre verilmektedir. özel Standart Türk Klavyesinin öğretiminde kullanılan öğretim araçları mekanik, elektrikli ve elektronik daktilo klavyeleri ile bilgisayar klavyeleridir. Klavye öğretiminde kullanılan tamamlayıcı öğretim materyalleri ders kitapları, teksirler ve ders notlarından oluşmaktadır. Kullanılan öğretim yöntemi ve stratejileri; düz anlatım yöntemi, gösteri yöntemi, programlı öğretimi içeren bilgisayar destekli öğretim, tekrar stratejilerini ve yazılı materyaldeki metinleri onparmak metoduna göre yazmayı içeren laboratuar uygulamalı bireysel öğrenme stratejilerinden oluşmaktadır. Onparmak metoduna göre klavye becerisini değerlendirmede ise, kimi çalışmalarda klasik test yöntemi (Ulukan, 1987; Yılmaz ve Fidan, 1998), kimilerinde ise veri giriş ve yazım performanslarına yönelik çeşitli performans testleri kullanılmaktadır (Özkul ve diğerleri, 1997; Okutkan, 2000; Savaş ve Savaş, 2005; Ünlü, 2006; Öztoprak ve Koç, 2007; Gönen, 2007). Literatür taraması ile ulaşılan yazılı kaynaklar, öğretim yöntemi, materyali ve stratejisi açısından benzerlik göstermesine karşın, klavye becerisini değerlendirme açısından önemli farklılıklar sözkonusudur. Bu nedenle, klavye öğretiminde başvurulan mevcut değerlendirme yöntemleri veri giriş ve yazı yazma performansını ölçme ve değerlendirme açısından incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Standart Türk Klavyesinin öğretiminde öğrenme ürününün veya veri giriş ve yazım performansının değerlendirilmesinde birlikteliğin sağlanması açısından, Wobbrock (2007)’un çalışmasındaki veri giriş ve yazım performansına ilişkin ölçme metod ve ilkelerinin ele alınması ve açıklanması gerekmektedir. Wobbrock (2007), klavye ile veri giriş ve yazım performansının ölçümünde farklı ölçme metod ve tekniklerin kullanılabileceğini belirtmektedir. Yazara göre, veri giriş ve yazım performasının ölçümünde doğruluk oldukça önemli bir faktördür. Doğruluk analizi, veri giriş sırasında, veriler girildikten veya yazım tamamlandıktan sonra yapılabilmektedir. Diğer bir önemli faktör ise, hızdır. Hız, zaman açısından ele alınmakta ve doğruluk ile birlikte değerlendirilmektedir. Veri giriş ve yazım performansını değerlendirmede hız ve doğruluk dışında vuruş sayısı, karakter sayısı, tuş seçimine yönelik el-kol hareketlerinin analizini içeren yöntemler de kullanılmaktadır (Wobbrock, 2007:47). Yapılandırılmamış metinlerin klavyelerle girişine ve yazımına yönelik değerlendirme paradigması, veri giriş ve yazım performansına yönelik deneysel çalışmaları işaret etmektedir (Wobbrock, 2007:48). Veri giriş ve yazım performansına yönelik deneysel çalışmalar, dört grupta toplanmıştır. Bunlar; hız ve doğruluk açısından bütüne yönelik ölçümler, karakter bazında ölçümler, kayıt dosyası verilerine göre yapılan ölçümler ve özel yöntemlerle yapılan ölçümlerdir (Wobbrock, 2007:4870). Hız ve doğruluk açısından bütüne yönelik ölçümler; veri giriş veya yazımdaki hızın ölçümü, hatanın ölçümü ve verimliliğin ölçümünü içermektedir (Wobbrock, 2006: 48-60). Veri giriş veya yazım hızının ölçümü, 1 dakikada girilen veya yazılan kelime sayısı (WPM), düzeltilmiş dakikalık kelime sayısı (AdjWPM), saniyedeki vuruş sayısı (KSPS), saniyedeki el-kol hareketi (GPS) ve öğrenme eğrilerine göre yapılabilmektedir. Veri giriş veya yazım hatalarının ölçümü; karakter bazında yapılan hatalı vuruş sayısına, karakter bazında yapılan hatalı el-kol hareketlerine, minimum karakter uzaklığındaki hata sayısına, düzeltilmiş, düzeltilmemiş ve toplam hata sayısına ve kümülatif ve parça başına hata sayısına göre yapılabilmektedir. Hata öl- 249 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ çümü, veri giriş veya yazım sırasında (düzeltilerek) olabileceği gibi veri giriş veya yazım tamamlandıktan sonra (düzeltilmemiş) da yapılabilir. Veri giriş veya yazım verimliliğinin ölçümü; karakter bazında yapılan hatalı vuruş sayısına (karakteristik ölçüm), doğrulama verimliliğine, kullanıcının dikkatsizliğine, kullanılmış ve boş kalan bantgenişliğine ve düzeltme maliyetine ilişkin ölçümleri içermektedir. Karakter bazında ölçümler; karakteriçi ve karakterlerarası zaman ölçümleri, girişmiş veya yazılmış metinlerdeki düzeltilmemiş hataların ölçümü, düzeltilmiş hataların ölçümü kapsamaktadır (Wobbrock, 2007: 48-60). Karakteriçi ölçümlerde tuşa vuruş ve bırakma zamanı, karakterlerarası ölçümlerde tuşlar arası geçiş zamanı esas alınmaktadır. Yazılmış metinlerdeki düzeltilmiş hataların ölçümü, veri giriş veya yazım sonrasında görülen hataların ölçümünü içermektedir. Düzeltilmiş hataların ölçümü ise, veri giriş veya yazım sırasında yapılan hataların ölçümünü kapsamaktadır. Veri giriş veya yazım sırasında yapılan hatalar, düzeltilmiş ama hatalı olan karakter sayısına, düzeltilmiş hatasız karakter sayısına, üzerine yazma ile düzeltme ve yerini karıştırma sayısına, düzeltmeye yönelik ekleme ve çıkarma sayısına göre yapılabilir. Kayıt dosyası verilerine göre yapılan ölçümler; genellikle bilgisayar ortamındaki veri giriş ve yazım işlemlerinde yapılan ölçümleri ve klavyeden veri giriş ve yazımına ait vuruş, hata ve karakter sayısına göre değerlendirmeleri içermektedir. Özel yöntemlerle yapılan ölçümler ise; fiziki klavye üzerinde veri giriş veya yazım sırasında yapılan hata ölçümlerini ve ekran klavyesi gibi sanal klavyelerle yapılan seçim hatalarına ilişkin ölçümleri içermektedir. Fiziki klavye üzerinde veri girişi ve yazımında yapılan hata ölçümleri; üzerine yazma, ekleme ve çıkarma hatalarının ölçümünü, yazılacak karakter ile yazılan karakter uyumsuzluğuna ait hata ölçümünü, yanlış parmağın yanlış tuşa vurmasıyla oluşan hata ölçümlerini, dilin yapısından kaynaklanan okuma ve okunanı yanlış algılayıp yazma ile ilgili hata ölçümlerini kapsamaktadır. Seçim hataları ise; doğrudan seçimdeki sapmalar, dolaylı seçimlere ilişkin seçici hareketleri, vuruş veya el-kol hareketi tabanlı ölçüm metodlarından oluşmaktadır. Görüldüğü üzere, klavye ile veri giriş ve yazım performansının ölçümünde bir çok teknik veya metod kullanılmaktadır. Standart Türk Klavyesinin öğretiminde tek bir ölçme veya değerlendirme tekniğinin kullanılması yeterli olmayabilir. Bu durumda, yukarıda verilen ölçme ve değerlendirme teknikleri karma bir yapı ile değerlendirmede kullanılmalıdır. Dolayısıyla, klavye becerisine ilişkin ölçme ve değerlendirme çalışmalarında gerçek hayata ilişkin ölçümlerin yapılması ve değerlendirmelerde başarı-performans ölçümüne uygun metod ve tekniklerin kullanılması doğru bir yaklaşımdır. 2. Standart Türk Klavyesinin Öğretimine Yönelik Yeni Bir Model Önerisi: WPR Modeli ve Örnek Bir Uygulama Standart Türk Klavyesinin öğretiminde kullanılan mevcut öğretim materyalleri, öğretim yöntem ve stratejileri ve değerlendirme yöntemleri incelendiğinde, eğitsel açıdan günümüze kadar klavye öğretiminin öğrenme ürünü olan doğru, hatasız ve hızlı yazı yazmayı içeren performans değerlendirmelerine yönelik olduğu görülür. Genelde öğrenciler, öğrenme sürecinde ya da öğrenme süreci sonunda hız testlerinden veya klasik testlerden geçtiklerinde veya yeterlilik gösterdiklerinde başarılı sayılmaktadır. 250 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Klavye beceresine ilişkin değerlendirmeler, psikomotor öğrenmelerin odaklandığı beceri ve belli fiziksel faaliyetleri yapabilme anlamına gelen psikomotor davranışların değerlendirilmesini içerir. Psikomotor davranışlar ise, nesnelerin, araçgereçlerin kullanımını gerektirir. Onparmak klavye kullanımı gibi psikomotor davranışlar, beceriye dayalı sınavlar dahilinde ölçülür ve genellikle gözlenerek değerlendirilir. Diğer taraftan klavye öğretiminde ölçme yeterlilik, yetenek veya becerilere ilişkin ölçüt ve standartlara dayanmaktadır (Özdemir ve diğerleri, 2004:230; Semerci, 2007:3). Mevcut öğretim yöntemleri ve tekniklerinde görülen farklılıklar ve değerlendirmede kullanılan farklı değerlendirme kriterleri klavye öğretiminde farklı bir bakışı ve yeniliği gerektirmiştir. Değişimin ve yeniliğin adresi, bilgi ve iletişim teknolojilerinin etkin kullanıldığı yeni öğrenme ve öğretme yaklaşımları, güncel teknolojik araçlar-öğretim materyalleri ve öğrenme sürecini-ürününü içeren gerçek bir performans değerlendirmesidir (Duffy ve diğerleri, 2003; Berman, 2008). Standart Türk Klavyesinin öğretiminde son yıllarda bilgisayar destekli öğretim yöntemleri kullanılmaya başlanmasına (Savaş ve Savaş, 2005: Ünlü, 2006; Gönen, 2007) karşın ülkemizde klavyenin web destekli öğretimini içeren bir uygulamaya ve çalışmaya rastlanılmamıştır. Internette bulunan klavye öğretimini amaçlayan web sitelerinin çoğu yabancı dildedir ve Standart Türk Klavyesinin öğretimine yönelik değildir. Literatürdeki bu eksikliği gidermek amacıyla yapılan bu çalışmada, gerçek hayata ilişkin klavye becerisinin kazandırılabilmesi için internet teknolojisinin sunduğu imkanlar çerçevesinde zamandan ve mekandan bağımsız öğrenmeyi sağlayacak, görsel ve işitsel açıdan zenginleştirilmiş, öğrencilerin motivasyonlarını artıracak ve daha kalıcı bir öğrenme sağlayacak yeni bir model oluşturulmuştur. Model oluşturulurken şu üç soruya yanıt aranmıştır: - Standart Türk Klavyesinin öğretiminde kullanılacak eğitim ortamı ve materyal ne olmalıdır? - Standart Türk Klavyesinin öğretiminde hangi öğrenme-öğretme yaklaşımı kullanılmalıdır? - Standart Türk Klavyesinin öğretiminde akademik başarı ve kalıcılığı değerlendirmede en etkili değerlendirme aracı ve yöntemi nedir? Bu sorulara verilebilecek yanıtlar WPR modelinde toplanmaktadır. Model, Web ortamında klavye öğretimini, Performans tabanlı öğrenme yaklaşımını ve Rubrik ile başarı-performans değerlendirmesini içermesinden dolayı WPR Modeli olarak ifade edilmiştir. Modelin bileşenleri aşağıdaki şekilde gösterilmiştir. 251 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Şekil-1: WPR Modelinin Bileşenleri WPR MODELĐ Web Ortamında Öğretim (WebDeFKlavye v1.0) Performans Tabanlı Öğrenme-Öğretme Yaklaşımı Rubrik ile Başarı-Performans Değerlendirme Web Ortamında Öğretim-WebDeFKlavye v1.0, web ortamında onparmak metoduna göre Standart Türk Klavyesinin öğretimi için ADDIE öğretim tasarımı modeline ve John M. Keller’in ARCS motivasyon stratejilerine göre tasarlanmış ve geliştirilmiş, Klavye Teknikleri dersinde öğretimde kullanılmış web destekli performans tabanlı öğretim yazılımıdır. WebDeFKlavye v1.0’a, www.ttefue.gazi.edu.tr adresinden ulaşılabilmektedir. Performans Tabanlı Öğrenme Yaklaşımı, gerçek hayata ilişkin olayların, becerilerin, görev veya performansların yerine getirilmesine ilişkin kavramları içeren etkin ve önemli bir öğrenme-öğretme yaklaşımıdır (Berman, 2008). Öğretmenin veya eğitmenin bir becerinin, görevin veya performansın tanımlanmasında ve uygulamasında öğrencilere rehberlik ettiği bu yaklaşım, öğrenci merkezli bir öğrenmeyi içermektedir. Rubrik: Başarı-Performans Değerlendirme Ölçeği, öğrencilerin gerçek hayata ilişkin çalışmalarını değerlendirmede kullanılan daha gerçekçi bir performans değerlendirme aracıdır(Çepni, 2007:195; Berman, 2008:143). Rubrik ile yapılan başarı-performans değerlendirmelerine öğrenciler, akranlar ve öğretmenler aktif olarak katılabilmektedir. Performans tabanlı öğrenmeler için birçok rubrik tasarımı mevcuttur. Bu çalışmada, Standart Türk Klavyesinin öğretiminde öğrenme sürecini ve ürününü değerlendirmek amacıyla analitik rubrik tasarımı kullanılmıştır. 3. Araştırma Standart Türk Klavyesinin öğretiminde WPR modelinin öğrencilerin akademik başarılarına ve öğrenmenin kalıcılığına etkisi incelenerek WPR modelinin etkililiği ve uygulanabilirliği test edilmiştir. Bu çerçevede, araştırmada yapılan metodolojik çalışmaların detayları aşağıda verilmiştir. 252 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 3.1. Amaç ve önem Araştırmada temel amaç, Standart Türk Klavyesi öğretimine yönelik önerilen WPR modelinin klavye öğretiminde öğrencilerin ders başarılarına ve öğrenmedeki kalıcılığa etkisini ortaya koymaktır. Araştırmanın amacı doğrultusunda belirlenen araştırma soruları şöyledir: 6) Öğretim programının başında deney ve kontrol gruplarına uygulanan öntest başarı puanları arasında anlamlı bir fark var mıdır? 7) Öğretim programının sonunda deney ve kontrol gruplarına uygulanan sontest başarı puanları arasında anlamlı bir fark var mıdır? 8) Öğretim programının tamamlanmasından altı hafta sonra uygulanan kalıcılık testi puanları arasında anlamlı bir fark var mıdır? Standart Türk Klavyesinin öğretiminde WPR modelinin kullanıldığı bu araştırmada elde edilecek veriler aşağıda belirtilen sonuçları açısından önemlidir. - Standart Türk Klavyesinin öğretiminde mevcut öğretim materyalleri, stratejileri ve değerlendirmeleri güncelleştirip, üzerinde tartışma ve yeni araştırma olanakları yaratacağı, - Standart Türk Klavyesinin öğretiminde internetin ve webin sunduğu eğitim ve öğretim ortamının değerlendirilerek farklı çalışmalara ışık tutacağı, - Büro Yönetimi ve Sekreterlik Eğitimi alanındaki araştırmacıların veya çeşitli eğitim kurumlarında görevli eğitim uzmanlarının, öğretmenlerin, müfettiş ve eğitim yöneticilerinin, performans tabanlı klavye öğretimini içeren çalışmalarında ya da öğretim etkinliklerinde bu araştırma verilerinden yararlanacağı umulmaktadır. 3.2. Sınırlılıklar Araştırma aşağıda belirtilen sınırlılıklar içinde yürütülmüştür. - WPR modeline göre gerçekleştirilen klavye öğretimi ve geleneksel klavye öğretimiyle, - Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Büro Yönetimi Eğitimi Bölümü 1. Sınıfta (tek şubede) öğrenim gören ve klavye teknikleri dersine uygulama süresince katılan 72 öğrenci ile, - 2007-2008 öğretim yılı güz dönemi ile, - Microsoft Windows XP işletim sistemine sahip laboratuar ortamındaki internete bağlı bilgisayarlar ve bu bilgisayarlarda kullanılan Internet Explorer sürüm 6.0 ve MS Word 2003 programları ile, - Đçerik olarak Klavye Teknikleri dersi, “Onparmak Klavye Eğitimine Giriş”, “Ergonomik Çalışma Ortamının Düzenlenmesi”, “Klavyede Orta Sıra Tuşları ve Temel Harf Sırası”, “Klavyede Üst Sıra Tuşları”, “Klavyede Alt Sıra Tuşları”, “Düz Yazıları Yazma ve Süratin Artırılması” üniteleri ile sınırlıdır. 253 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 3.3. Araştırma modeli Araştırmada, Öntest-Sontest Deney ve Kontrol Gruplu araştırma modeli kullanılmıştır. Araştırma modeli, “farklı izleme gruplarında olmayı (deney-kontrol)” ve “bağımlı değişkenlere ilişkin ölçümleri” içermektedir. Bu kapsamda, araştırma modelinin simgesel görünümü şöyledir: Şekil-2: Araştırma Modelinin Simgesel Görünümü Grup Atama Öntest Deney Grubu (R) Yansız RUBRIK1 Kontrol Grubu (R) Yansız RUBRIK3 Uygulama SonTest Kalıcılık WPR Modelinin Uyg.Öğretim (X) RUBRIK2 Kalıcılık1 Geleneksel Öğretim RUBRIK4 Kalıcılık2 3.4. Çalışma grubu Araştırmanın çalışma grubu, 2007-2008 eğitim-öğretim yılı güz yarıyılında Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Büro Yönetimi Eğitimi Bölümünde “Klavye Teknikleri” dersine kayıtlı 1.Sınıf lisans öğrencilerinden oluşmaktadır. Çalışmanın yapıldığı fakültede sadece Büro Yönetimi Eğitimi Bölümünde klavye teknikleri dersi verilmekte ve zorunlu ders olarak ilgili bölümün müfredat programında yer almaktadır. Aynı zamanda bu bölümde birinci sınıf olarak tek bir şube bulunmaktadır. Klavye teknikleri dersine kayıtlı öğrenci sayısı 75’dir. 3 öğrenci çeşitli nedenlerden dolayı derse kayıt yaptırmamış ve derse katılmamıştır. Çalışmada klavye teknikleri dersine sürekli katılan 72 öğrenci çalışma grubuna dahil edilmiş ve öğrenciler iki gruba yansız olarak ayrılmıştır. WPR Modelinin uygulandığı klavye öğretimine katılan öğrenciler deney grubunu, geleneksel öğretime katılanlar da kontrol grubunu oluşturmuştur 3.5. Öğretim materyali ve tasarımı Araştırmada Standart Türk Klavyesinin öğretimi deney grubunda WPR modeline göre tasarlanan WebDeFKlavye v1.0 programı ile, kontrol grubunda ise Microsoft Word kelime işlem programı ile gerçekleştirilmiştir. Deney grubunda uygulanan WebDeFKlavye v1.0 klavye öğretim programı, web destekli performans tabanlı öğretim yaklaşımına uygun olarak ADDIE (analiz, tasarım, geliştirme, uygulama ve değerlendirme) öğretim tasarımı modeline (Molenda, 2003; Allen, 2006) ve ARCS (dikkat, ilişki, uygunluk ve doyum) motivasyon modeline (Keller ve Kopp, 1987) göre tasarlanmıştır. Belirtilen tasarım modelleri çerçevesinde, WebDeFKlavye v1.0 görsel ve işitsel çoklu ortam araçlarından yararlanılarak geliştirilmiş ve Standart Türk Klavyesinin öğretiminde kullanılmak üzere www.ttefue.gazi.edu.tr adresinde yayınlanmıştır. 254 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 3.6. Veri toplama araçları Performans tabanlı öğrenme yaklaşımı, başarı-performans değerlendirmelerinin performans odaklı olmasını ve buna uygun ölçme aracının ve yönetiminin kullanılmasını gerektirmektedir (Moskal ve Leydens, 2000; Wobbrock, 2007). Bu nedenle, çalışmada klavye becerisine ilişkin başarı-performans değerlendirmelerinde rubrik kullanılmıştır. Performans değerlendirmelerinde gerçekçi bir değerlendirmeyi sağlayan rubrikler, farklı tasarıma ve özelliklere sahiptir. Bu araştırmada kullanılan RUBRIK ölçeğinde, başarı-performans kriterleri, performans düzeyleri, açıklayıcılar, değerlendiren ve değerlendirilen, değerlendiren yorumu ve değerlendirme sonuçlarından oluşan analitik rubrik tasarımı kullanılmıştır. Araştırmada akademik başarı ve kalıcılığın ölçümünde kullanılan RUBRIK ölçeğindeki performans kriterleri TeAchnoglogy.com adresindeki klavye rubriğinden uyarlanmıştır. RUBRIK ölçeğinin tasarımında Yalın (1997), Müller (2007) ve Berman(2008)’ın performans ölçeği ve rubrik geliştirme çalışmalarından yararlanılmıştır. RUBRIK ölçeği, 9 maddeden oluşmaktadır. Ölçekteki ilk 7 madde öğrenme sürecini, son iki madde de öğrenme ürününü değerlendirmek amacıyla ölçekte kullanılmıştır. RUBRIK ölçeğinin, uygulama öncesinde bir pilot çalışmada (65 öğrenci üzerinde) geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmıştır. Geçerlik çalışmasında alan uzmanlarının ölçekteki maddelere ilişkin görüşlerine başvurulmuştur. Güvenirlik analizinde, literatürdeki rubrik ile ilgili çalışmalarda sıklıkla başvurulan iç tutarlılık ve ölçümcü güvenirliği yöntemleri kullanılmıştır (Jonsson ve Svingby, 2007:134). Çalışmada RUBRIK ölçeğinin iç tutarlılık katsayısı (Cronbach Alpha değeri) 0.71 hesaplanmıştır. Ölçümcü güvenirliği analizinde ise, iç ve dış değerlendiriciler arasındaki korelasyon katsayısı hesaplanmıştır(r = 0.93). Bu değerler, ölçeğin güvenirliğinin kabul edilebilir düzeyde olduğunu göstermektedir. 3.7. Verilerin analizi Bu çalışmada, araştırmanın amaçları çerçevesinde Öntest-Sontest Deney ve Kontrol Gruplu araştırma modeli kullanılmıştır. Araştırma modeli, “farklı izleme gruplarında olmayı (deney-kontrol)” ve “bağımlı değişkenlere ilişkin ölçümleri” içermektedir. Araştırmada bağımlı değişkenlere (akademik başarı ve kalıcılığa) ilişkin ölçümler; öntest, sontest ve kalıcılık testi ölçümleridir. Akademik başarı ve kalıcılığa ilişkin ölçümlerde, RUBRIK ölçeği kullanılmıştır. - Öntest; Deney ve kontrol grubundaki öğrencilerin hazırbulunuşluk düzeylerini belirlemek amacıyla kullanılmıştır. - Sontest; Deney ve kontrol grubundaki öğrencilerin öğretim sonrasındaki akademik başarılarını ölçmek amacıyla kullanılmıştır. - Kalıcılık Testi; Deney ve kontrol grubundaki öğrencilerin öğretimi tamamlanmasından altı hafta sonra öğrenmelerindeki kalıcılığı ölçmede kullanılmıştır. Araştırmanın amaçları ve araştırma modeli çerçevesinde verilerin analizinde; - Araştırmaya katılan deney ve kontrol grubu öğrencilerinin demografik özelliklerine ilişkin istatistiklerde frekans (f) ve yüzde (%), 255 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ - Deney ve kontrol grubundaki öğrencilerin öntest, sontest ve kalıcılık testi puanlarına ilişkin istatistiklerde frekans (f), yüzde (%), standart sapma (S) ve aritmetik ortalama, - Deney ve kontrol gruplarındaki öğrencilerin öntest, sontest ve kalıcılık testi puanlarının karşılaştırılmasında ve gruplararası puan ortalamaları arasındaki farklılıkları ölçmede bağımsız örneklemler için t-testi, kullanılmış, tüm istatistiksel analizlerde 0.05 anlamlılık düzeyi esas alınmıştır. 3.8. Araştırma bulguları ve yorum Araştırma verilerine ilişkin istatistiksel çözümlemeler ve yorumlar demografik özelliklere, akademik başarıya ve kalıcılığa ilişkin bulgular başlıkları altında verilmiştir. a) Öğrencilerin demografik özelliklerine ilişkin bulgular Araştırmaya katılan deney ve kontrol gruplarındaki öğrencilerinin demografik özelliklerine ilişkin bulgular şöyledir: CĐNSĐYET Tablo 1. Cinsiyetlerine Göre Öğrencilerin Dağılımı Deney Grubu Kontrol Genel Toplam Grubu f Kız Erkek Toplam % f % f % 30 83.3 28 77.8 58 80.6 6 16.7 8 22.2 14 19.4 100.0 72 100.0 36 100.0 36 Araştırmaya katılan ve çalışma grubunu oluşturan öğrencilerin (toplam 72 öğrencinin) cinsiyetlerine göre dağılımı incelendiğinde; öğrencilerin çoğunun (%80.6) kız öğrencilerden oluştuğu görülür. Deney (%83.3) ve kontrol gruplarındaki (%77.8) kız öğrencilerin dağılımının oransal olarak birbirine yakın olduğu ve her iki gruptaki erkek öğrenci sayısının %20’nin altında olduğu görülmüştür. Bu bulguya göre, araştırmaya katılan ve çalışma grubunu oluşturan öğrencilerin çoğu kız öğrencilerden oluşmakta ve öğrencilerin deney ve kontrol grubuna dağılımında oransal olarak tam anlamıyla olmasa da bir denklik sözkonusudur. 256 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 2. Yaşlarına Göre Öğrencilerin Dağılımı YAŞ Deney Grubu f 18 ve altı Kontrol Grubu % f Genel Toplam % f 6 16.7 1 19 15 41.7 13 36.1 28 38.9 20 8 22.2 10 27.8 18 25.0 21 2 5.6 5 13.9 7 9.7 22 1 2.8 1 2.8 2 2.8 23 ve üstü 4 11.1 6 16.7 10 13.9 100.0 72 100.0 Toplam 36 100.0 2.8 % 36 7 9.7 Araştırmaya katılan öğrencilerin yaşlarına göre dağılımı incelendiğinde; çalışma grubundaki öğrencilerin çoğunun 19-20 yaş grubunda olduğu (%63.9) görülür. Deney ve kontrol gruplarındaki öğrencilerin yaşlarına göre dağılımına bakıldığında çoğunun 19-20 yaş grubunda olduğu ve her iki gruptaki 19-20 yaş grubunda yer alan öğrencilerin oransal olarak (%63.9) birbirine denk olduğu görülmektedir. Tablo 3’deki oransal verilere göre; çalışma grubundaki öğrencilerin yarıdan fazlasının (%54.2) Anadolu Meslek Lisesi mezunu olduğu görülür. Deney ve kontrol gruplarındaki öğrencilerin mezun oldukları okula göre dağılımına bakıldığında; her iki gruptaki öğrencilerin yarıdan çoğunun Anadolu Meslek Lisesi mezunu olduğu ve bunu Ticaret Meslek Lisesi mezunlarının izlediği görülmektedir. Tablo 3. Mezun Oldukları Okula Göre Öğrencilerin Dağılımı MEZUN OLDUĞU OKUL Deney Grubu f % Kontrol Grubu f % Genel Toplam f % Lise 1 2.8 4 11.1 5 6.9 Ticaret Meslek Lisesi 9 25.0 7 19.4 16 22.2 Sekreterlik Meslek Lisesi 4 11.1 4 11.1 8 11.1 Anadolu Meslek Lisesi 20 55.6 19 52.8 39 54.2 Sağlık Meslek Lisesi 1 2.8 2 5.6 3 4.2 Meslek Yüksekokulu 1 2.8 - - 1 1.4 Toplam 36 100.0 36 100.0 72 100.0 257 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ b) Akademik başarıya ilişkin bulgular Akademik başarıya ilişkin gruplararası farklılıklar değenlendirilirken önce deney ve kontrol grubuna ait öntest ölçümleri, daha sonra da her iki grubun sontest ölçümleri karşılaştırılmıştır. Akademik başarı puanları, toplam 45 puan üzerinden yapılan değerlendirmeleri içermektedir. Araştırmanın, “öğretim programının başında deney ve kontrol gruplarına uygulanan öntest başarı puanları arasında anlamlı bir fark var mıdır?” sorusuna ilişkin bulgular Tablo 4’de gösterilmiştir. Tablo 4. Deney ve Kontrol Gruplarının Öntest Puanlarının Farklılığı GRUPLAR n S sd t p Deney 36 18.3611 7.5106 70 0.901 0.371 Grubu Kontrol 36 16.9444 5.7169 Grubu Akademik başarıya ilişkin deney ve kontrol gruplarının öntest puan ortalamalarının verildiği yukarıdaki tabloda; deney grubunun öntest puan ortalamasının 18.3611, kontrol grubunun öntest puan ortalamasının ise 16.9444 olduğu görülmektedir. Bağımsız örneklemler için t-testi analizi ile elde edilen tablo değerleri, deney grubu öntest puan ortalamaları ile kontrol grubu öntest puan ortalamaları arasında anlamlı bir farklılık olmadığını göstermektedir (T70=0.901, p<0.05). Bir başka ifadeyle; deney ve kontrol gruplarının onparmak Türkçe F klavye kullanımına ilişkin hazırbulunuşluk düzeyleri arasındaki farkın önemli olmadığı görülmektedir. Araştırmanın, “öğretim programının sonunda deney ve kontrol gruplarına uygulanan sontest başarı puanları arasında anlamlı bir fark var mıdır?” sorusuna ilişkin bulgular Tablo 5’de gösterilmiştir. Tablo 5. Deney ve Kontrol Gruplarının Sontest Puanlarının Farklılığı GRUPLAR n S sd t p Deney 36 37.3333 4.0143 70 2.216 0.030 Grubu Kontrol 36 35.5556 2.6559 Grubu Akademik başarıya ilişkin deney ve kontrol gruplarının sontest puan ortalamalarının verildiği yukarıdaki tabloda; deney grubunun sontest puan ortalamasının 37.3333, kontrol grubunun sontest puan ortalamasının ise 35.5556 olduğu görülmektedir. Bağımsız örneklemler için t-testi analizi ile elde edilen tablo değerleri, deney grubu sontest puan ortalamaları ile kontrol grubu sontest puan ortalamaları arasında anlamlı bir farklılığın olduğunu göstermektedir (T70=2.216, p<0.05). Diğer bir ifadeyle; deney ve kontrol gruplarının onparmak Türkçe F klavye kullanımına ilişkin uygulama ve öğretim sonrasında sontest puanları arasında önemli bir farklılık söz konusudur. Bu farklılık, WPR Modeline göre klavye öğretimininin gerçekleştirildiği deney grubu lehinedir. 258 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ c) Öğrenmenin kalıcılığına ilişkin bulgular Öğrenmenin kalıcılığına ilişkin gruplararası farklılıklar, deney ve kontrol grubunun kalıcılık testi ölçümlerinden elde edilen kalıcılık testi puan ortalamalarının karşılaştırmasını içermektedir. Kalıcılık puanları, toplam 45 üzerinden değerlendirilerek verilmiştir. Buna göre araştırmanın, “deney ve kontrol gruplarının kalıcılık testi başarı puanları arasında anlamlı bir fark var mıdır?” sorusuna ilişkin bulgular Tablo 6’da verilmiştir. Tablo 6. Deney ve Kontrol Gruplarının Kalıcılık Testi Puanlarının Farklılığı GRUPLAR n S sd t Deney 36 35.6667 3.9785 70 2.542 Grubu Kontrol 36 33.4444 3.4180 Grubu p 0.013 Öğrenmenin kalıcılığına ilişkin deney ve kontrol gruplarının kalıcılık testi puan ortalamalarının verildiği yukarıdaki tabloda; deney grubunun kalıcılık testi puan ortalamasının 35.6667, kontrol grubunun kalıcılık testi puan ortalamasının ise 34.4444 olduğu görülmektedir. Bağımsız örneklemler için t-testi analizi ile elde edilen tablo değerleri, deney grubu kalıcılık puan ortalamaları ile kontrol grubu kalıcılık puan ortalamaları arasında anlamlı bir farklılığın olduğunu göstermektedir (T70=2.542, p<0.05). Bu bulguya göre; Standart Türk Klavyesinin öğretiminin gerçekleştirildiği deney ve kontrol grupları arasında öğrenmedeki kalıcılık açısından önemli bir farklılık sözkonusudur. Bu farklılık, WPR modelinin kullanıldığı klavye öğretiminin gerçekleştirildiği deney grubu lehinedir. Sonuç ve Öneriler Araştırma sonucunda 1955 yılından günümüze kadar geçen sürede Đhsan Sıtkı Yener tarafından geliştirilen milli klavye tasarımına alternatif bir klavye tasarımının geliştirilmediği görülmüştür. Qwerty tipi klavyeden uyarlanan ve ülkemizde yaygın olarak kullanılan Türkçe Q Klavyeye ilişkin bir standart bulunmamaktadır. Standart Türk Klavyesi-Türkçe F Klavye ile ilgili TS 2117 nolu standart 2006 yılında güncelleştirilmiştir ve hala yürürlüktedir. Bu nedenle çalışmada klavye öğretiminde Standart Türk Klavyesi ele alınmıştır. Standart Türk Klavyesinin öğretiminde kullanılan öğretim yöntemleri, araç-materyaller ve ölçme ve değerlendirme yöntem ve araçları incelenmiş, yapılan değerlendirmeler sonucunda klavye becerisine ilişkin gerçek hayat uygulamaları da düşünülerek yeni bir model oluşturulmuştur. Model, WPR modeli olarak ifade edilmiş, öğretim yöntemi, öğretim materyali ve değerlendirme açısından klavye öğretimine farklı bir açısı ve yenilik getirilmiştir. WPR modelinin Standart Türk Klavyesinin öğretiminde öğrencilerin akademik başarısı ve öğrenmelerindeki kalıcık üzerindeki etkisini inceleyen deney araştırma ile modelin etkililiği ve uygulanabilirliği test edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, Standart Türk Klavyesinin öğretiminde WPR modelinin uygulandığı deney grubu öğrencileri ile geleneksel öğretime katılan kontrol grubu öğrencilerinin akademik başarı ve kalıcılık puanları arasında önemli bir farklılık görülmüştür. Farklılık, WPR mode- 259 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ line göre öğretimin yapıldığı deney grubu lehinedir. Bu sonuca göre, Standart Türk Klavyesinin öğretimi için önerilen WPR modelinin akademik başarı ve öğrenmedeki kalıcılık üzerindeki etkisi istatistiksel çözümlemeleri içeren araştırma bulguları ile desteklenmiş ve kanıtlanmıştır. Araştırmada elde edilen sonuçlar, Standart Türk Klavyesinin öğretiminde başvurulacak öğretim yöntemi, materyali ve değerlendirme aracının WPR modelinin bileşenlerinde olduğunu göstermektedir. Bunlar; performans tabanlı öğrenme yaklaşımına göre öğretim, web ortamında Standart Türk Klavyesinin öğretiminin gerçekleştirildiği WebDeFKlavye v1.0 uygulaması veya bu uygulamaya benzer web tabanlı uygulamalar, gerçek bir başarı-performans değerlendirme aracı olan rubriktir. Araştırmada önerilen WPR modeline ve araştırma bulgularına dayalı olarak şu öneriler getirilebilir; - Standart Türk Klavyesinin öğretiminde kullanılan mevcut öğretim yöntemleri, materyaller, stratejiler ve değerlendirmeler tartışılmalı ve güncelleştirilmelidir. - Klavye eğitimi ve öğretimi, WebDeFKlavye v1.0 ve benzeri uygulamalarla web ortamında performans tabanlı öğrenme yaklaşımına göre gerçekleştirilmelidir. - Klavye becerisini değerlendirmede klasik test yöntemi yerine performans tabanlı öğrenme yaklaşımına uygun ölçme ve değerlendirme yöntem-araçları kullanılmalıdır. KAYNAKLAR ALKAN, A.T (2002). Đlle De F Klavye, Medya Notu, Aksiyon Dergisi, 20 Mayıs 2002, Đstanbul. ALLEN, W.C. (2006). Overview and Evolution of the ADDIE Training System, Advances in Developing Human Resources, Vol.8, No.4, USA. ATAKAN, Y. (2003). F ve Q buzdağının üstü, 09.03.2003 tarihli medya notu, www.interstenoturk.com/basindafklavye/yurtsanatakan.html, Erişim tarihi:27.06.2008. BAKER, N.A., Cham, R., Hale, E., Cook J. ve Redfern, M.S. (2007a). Kinematics of fingers and hands during computer keyboard use, Clinical Biomechanics, Vol.22 BAKER, N.A., Cham, R., Hale, E., Cook J. ve Redfern, M.S. (2007b). Digit kinematics during typing with standard and ergonomic keyboard configurations, International Journal of Ergonomics, Vol.37 BASLO, M. (2002). Ofis Ergonomisi-Sırt ve Boyun Ağrılarını Önlemek Đçin Ofis Ortamını Düzenlemek, Đstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri, Baş, Boyun, Bel Ağrıları Sempozyumu Dizisi, No:30, Đstanbul. BERMAN, S. (2008). Performance Based Learning: Aligning Experiential Tasks and Assesment to Increase Learning, Second Edition, Corwin Press, USA. BRYAN, C. (2007). Keyboard History, PC Encyclo, www.pcencyclo.com, Erişim tarihi: 25.04.2008. 260 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ ÇELĐK, H. (2003). 31.03.2003 tarih ve B.08.0.TTÖ.0.12.03.01.311-03-996 sayılı Standart Türk Klavyesi Genelgesi, MEB Ticaret ve Turizm Öğretimi Genel Müdürlüğü, Ankara. ÇELĐK, H.C. ve Daban, Ş. (2007). Bilişim Teknolojileri Temel Kavramları, BilgisayarI-II, Ed.:Ali Güneş, PegemA Yayıncılık, Ankara. ÇEPNĐ, S. (2007). Performansların Değerlendirilmesi, Editör: Emin Karip, Ölçme ve Değerlerdirme, PegemA Yayıncılık, Ankara. DEDE, M. B. (2004). Azınlıktaki yerliler için F klavye seçenekleri, Mayıs 2004, Bilişim, Medya Notu, www.yenisafak.com.tr/arsiv/2004/mayis/04/bilisim.html, Erişim tarihi: 25.04.2008. DUFFY, J.L., McDonald, J.B. ve Mizell A.P. (2003). Teaching and Learning with Technology, Pearson Education Pub., USA. ERSÖZ, Y. (2003). Q Klavye – F Klavye, Türk Dili Dergisi, Yıl:16, Cilt:16, Sayı:96, Ankara. GALEN, G.P.V; Liesker, H. ve Haan, A.D. (2007). Effects of a vertical keyboard design on typing performance, user comfort and muscle tension, Applied Ergonomics, Vol. 38. GILAD, I. ve Harel, S. (2000). Muscular effort in four keyboard designs, International Journal of Industrial Ergonomics, Vol.26. GÖNEN, N.P. (2007). Bilgisayarda Yazı, MEGEP Bilgisayarda Yazı F Klavye Modülü, Özne Yayıncılık, Ankara. JONSSON, A. ve Svingby, G.(2007). The use of scoring rubrics: Reliability, validity and educational consequences, Educational Research Review, Vol.2, USA. KELLER, J.M. ve Kopp, T.W. (1987). An Application of the ARCS Model of Motivational Design, Editör: C.M. Reigeluth, Instructional Design Theories and Models: An Overview of Their Current Status, Hillsdale, Lawrance Erlbaum Associates, USA. KESER, H. (2005). Đnsan Bilgisayar Etkileşimi ve Sağlığa Etkisi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara. KONGAR, E. (2003). F Klavye Fırtınası, 12.03.2003 tarihli medya notu, http://dosya.hurriyetim.com.tr/harflerimiz/ekongar12.asp, Erişim tarihi: 9 Eylül 2006. LEE., D.L., Kuo, P., Jindrich, D.L. ve Dennerlein, J.T. (2008). Computer keyswitch force-displacement characteristics affect muscle activity patterns during index finger tapping, Journal of Electromyography and Kinesiology. LI, Y.; Chen, L.; Goonetilleke, R.S. (2006). A heuristic-based approach to optimize keyboard design for single-finger keying applications, International Journal of Industrial Ergonomics, 36. USA. MARKLIN, R.W. ve Simoneau, G.G. (2004). Design Features of Alternative Keyboards: A Review of Experimental Data, Journal of Orthopaedic & Sports Physical Therapy. 261 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ MOLENDA, M. (2003). In search of the elusive ADDIE model. Performance Improvement, Vol.42, No.5, USA. MOSKAL, B.M. ve Leydens, J.A. (2000). Scoring Rubric Development: Validity and Reliability. Practical Assesment, Research & Evaluation, Vol.7, No.10, USA: MULLER, J. (2007). Authentic Assessment Toolbox: Rubrics, http://jonathan.mueller.faculty. noctrl.edu/toolbox/index.htm, Erişim tarihi: 22.11.2007. NAG, P.K., Nag, P.A. ve Vyas, H. (2008). Influence of arm and wrist support on forearm and back muscle activity in computer keyboard operation, Applied Ergonomics. OKUTKAN, M. (1996). Klavye Öğretimi, Anadolu Üniversitesi Yayınları No.966, Eskişehir. OKUTKAN, M. (2000). Daktilografi, Onüçüncü Baskı, Milli Eğitim Bakanlığı Yayın No.58, Ankara. ÖZCAN, E.; Esmailzadeh, S. ve Bölükbaş, N (2007). Bilgisayar Kullananlarda Mesleki Kas Đskelet Hastalıklarından Korunma ve Ergonomi, Nobel Medicus, Đstanbul. ÖZDEMĐR, S., Yalın, H.Đ. ve Sezgin, F. (2004). Öğretmenlik Mesleğine Giriş, 5. Baskı, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara. ÖZKUL, E., Benligiray, S., Mutlu, M.E, Yılmaz, R. ve Aydın, S. (1997). AÖF Büro Yönetimi Programı, Klavye Öğretimi için Uzaktan Öğretim Uygulaması, IV. Eğitim Bilimleri Kongresi, Eskişehir. ÖZTOPRAK, M. ve Koç, Ö. (2007). Klavye Teknikleri: Bilgisayarda On Parmak F Klavye Kullanımı, Seçkin Yayıncılık, Ankara. REMPEL, D., Barr, A., Brafman, D. ve Young, E. (2007). The effect of six keyboard designs on wrist and forearm postures, Applied Ergonomics, Vol.38 REYĐZOĞLU, K. (2003). Milli Klavyemize Küresel Saldırı F Klavyenin Suyu mu çıktı?, Medya notu, http://www.ufukotesi.com/habergoster.asp? haber_no=20030501. Erişim tarihi: 10 Eylül 2006. SANDES, F.E. ve Aubert, A. (2007). Bimanual text entry using game controllers: Relying on users spatial familiarity with QWERTY, Interacting with Computers, Vol.19 SAVAŞ, A.T. ve Savaş, H. (2005). Klavye Öğretimi, Ed. Deniz TAŞÇI, Anadolu Üniversitesi Yayın No.1642, Eskişehir. SEMERCĐ, Ç. (2007). Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme, Editör:Emin Karip, Ölçme ve Değerlerdirme, PegemA Yayıncılık, Ankara. SILFVERBEG, M. (2007). Historical Overview of Consumer Text Entry Technologies, Editor:I.Scott MacKenzie ve Kumiko Tanaka-Ishii, Text Entry Systems, Morgan Kaufmann Publishers, Elsevier Inc., USA. SZETO, G.P.Y.; Straker, L.M. ve Sullivan, P.B. (2005a). A comparasion of symptomatic and asymptomatic office workers performing monotous keyboard work-2: Neck and shoulder kinematics, Journal of Manual Terapy, Vol.10 262 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ SZETO, G.P.Y.; Straker, L.M. ve Sullivan, P.B. (2005b). The effects of typing speed and force on motor control in symptomatic and asymptomatic office workers, International Journal of Industrial Ergonomics. TS 2117 (1991). Alfasayısal Türkçe Klavyelerin Temel Yerleşim Düzeni, TSE, Ankara. TS 2117 (2006). Alfasayısal Türkçe Klavyelerin Temel Yerleşim Düzeni, TSE, Ankara. TSE ISO/IEC 9995-1 (2001). Bilgi Teknolojisi Metin ve Büro Sistemleri Đçin Klavye Düzenlemeleri, Bölüm 1: Klavye Düzenlemeleri Đçin Genel Prensipler, TSE, Ankara. TEKELĐOĞLU, O. (1999). Bir Klavyenin Ölümü, Medya Notu, 4 Nisan 1999, Milliyet, Đstanbul. ULUKAN, S. (1987). Gazeteciler Đçin Daktilografi ve Yazışma Teknikleri, Ders Notları-II, Gazi Üniversitesi Basın-Yayın Yüksekokulu, Ankara. ÜNLÜ, A. (2006). 26 Saatte Onparmak Öğreniyorum, Onparmak F Klavye ve Onparmak Q Klavye, Yelken Basım-Yayım-Dağıtım, Konya. WOBBROCK, J.O. (2007). Measures of Text Entry Performance, Editor:I.Scott MacKenzie ve Kumiko Tanaka-Ishii, Text Entry Systems, Morgan Kaufmann Publishers, Elsevier, USA. YALIN, H.Đ., (1997). Eğitim Teknolojisi: Öğretim Tasarımı, Pegem Yayınları, Ankara. YENER, Đ.S. (2003). Bilgisayar Klavyelerinde Gerçek, Şampiyon Kursları, http://www.sampiyon-kurslari.com.tr/FeKlavye.htm, Erişim tarihi: 10 Eylül 2006. YENER, Đ.S. (2005). “Türk Milli Klavyesi”: F Klavyenin Hikayesi, Neden F Klavye, www.interstenoturk.com, Erişim tarihi: 25.04.2008. YAMADA, H. (1980) A historical study of typewriters and typing methods: from the position of planning japanese parallels. Journal of Information Processing Society of Japan, Vol.2, No.4. YILMAZ, Ş. ve Fidan M.M. (1998). Đleri Daktilografi, Ders Kitabı, Tutibay Yayınları, Ankara. YÜCEL, A.; Vaizoğlu, S. Ve Güler Ç. (2004). Klavyem, Stetoskopum ve Ben, Sted, Cilt:13, Sayı:11, Ankara. INTERNET KAYNAKLARI: - http://dvorak-keyboards.com, Erişim tarihi: 25.04.2008. - www.tifaq.com/keyboards.html, Erişim tarihi: 25.04.2007. - www.ideafinder.com/history/inventions/qwerty.htm, Erişim tarihi: 25.04.2008. - www.TeAch-nology.com, Erişim tarihi: 25.04.2008. 263 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 264 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ GAZĐ ÜNĐVERSĐTESĐ TĐCARET VE TURĐZM EĞĐTĐM FAKÜLTESĐ BÜRO YÖNETĐMĐ EĞĐTĐMĐ BÖLÜMÜ ĐKĐNCĐ SINIF ÖĞRENCĐLERĐNĐN BEŞ BASAMAKLI ÖĞRENME STRATEJĐSĐNE ĐLĐŞKĐN GÖRÜŞLERĐ Eriman TOPBAŞ Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi [email protected] ÖZET Bu araştırmanın amacı, Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Büro Yönetimi Eğitimi Bölümü ikinci sınıf öğrencilerinin Beş Basamaklı Öğrenme Stratejisi (BBÖS)’ne ilişkin görüşlerinin ne olduğunu belirlemektir. Tek gruplu deneysel desen kullanılan araştırmanın çalışma evrenini, Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Büro Yönetimi Eğitimi Bölümü ikinci sınıf öğrencileri (ön-test 59, son-test 52) oluşturmaktadır. Araştırma verileri literatür taraması ve beş alt ölçekten oluşan Beş Basamaklı Öğrenme Stratejisi Ölçeği (α: .97) yardımıyla toplanmıştır. Öğrencilerin; soru hazırlama, cevap yazma, görselleştirme, sonuç ve öneri yazma ile ilgili görüşlerinin “katılıyorum” dan “kesinlikle katılıyorum” a doğru bir eğilim gösterdiği gözlenmiştir. Öğrencilerin BBÖSÖ ile ilgili görüşlerinde, alt ölçeklerden soru hazırlama, cevap yazma, görselleştirme ölçekleriyle ilgili olarak son-test lehine anlamlı bir fark ortaya çıkarken, sonuç ve öneri yazma alt ölçekleriyle ilgili görüşlerinde bir farklılık olmadığı anlaşılmıştır. Anahtar kelimeler: Öğrenme, Beş Basamaklı Öğrenme Stratejisi, Öğrenme Stratejisi. 1. Giriş Eğitim, hem bireyler hem de toplumlar açısından vazgeçilmez bir olgudur. Bireylerin öncelikle içinde yaşadığı toplum ile bütünleşebilmesi, toplumun da ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştirebilmesi ancak eğitim yoluyla gerçekleşebilmektedir. Her iki durumda da eğitimin hedefinde birey yer almaktadır. Ertürk (1994:12), eğitim kavramını “bireyin davranışında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme süreci”; Meirieu (1997:3035) ise "bir bireyin yetişmesini hedefleyen, simetrik olmayan (dissymetrique), gerekli ve geçici bir ilişki" olarak tanımlamaktadır. Farklı ifadeler kullanılsa da tanımların, birey bağlamında, aynı durumu işaret ettikleri söylenebilir. Sonuç itibariyle süreç sonucunda bireyde istenilen özelliğin oluşması söz konusudur. Đstenilen özelliklerin kazanılabilmesi için bireyin sürece etki bir biçimde katılması gerekmektedir. Houssaye (2005:13-24), eğitim kavramını kendisinin geliştirdiği “eğitim üçgeni” (Şekil 1) ile açıklamaktadır. Houssaye’e göre, “ Eğitim durumu üç elemandan oluşan bir üçgen olarak tanımlanabilir: Bilgi, öğretmen ve öğrenci. Her eğitim durumunda üç unsurdan ikisi arasında güçlü bir ilişki oluşur ve üçüncü unsur dışlanır fakat öncelenen her unsur üçüncü unsurla bağlantısını sürdürmek zorundadır” 265 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Şekil 1: Eğitim Üçgeni (Le Triangle Pédagogique) (Centre Kaynak: http://cueep.univ-lille1.fr/pedagogie/default.htm Université-Economie d'Education Permanente - Département des Sciences de l'Education: Lille Üniversitesi, Sürekli Eğitim Ekonomisi Merkezi, Eğitim Bilimleri Bölümü) “Eğitim üçgeni” modeline göre; öğretmen bilgiye ağırlık verirse, öğretme söz konusu olur. Bu süreçte öğrenci pasif kalmaya, dinlemeye, yalnızca öğretmen soru sorduğunda konuşmaya, gürültü yapmamaya, kımıldamamaya, arkadaşına hiçbir şey vermemeye ve almamaya, öğretmenin her söylediğini yazmaya mahkum edilmiştir. Öğretmen konuşur, genç bedenler ve beyinler pasif bir biçimde dinler ve uyuklarlar. Fırsat bulduklarında dersleri asarlar. Öğretmen, öğrenci ile ilişkiyi ön plana çıkarırsa, yetiştirme söz konusu olur. Bu süreçte öğrenci özne statüsüne sahip olur ve saygı duyulan bir değere dönüşür. Öğretmen, gerekli düzenlemeleri yapmak suretiyle, öğrenci ile bilgi arasındaki ilişkiyi öne çıkartırsa, öğrenme söz konusu olur. Bu süreçte kendisi bir “aracı” konumunu üstlenir ve öğrenme öğrencinin sorumluluğuna bırakılır (Topbaş, Yücel Toy, 2007:405-436). Öğrencinin bilgiyle buluşturulmasında öğrenme stratejileri önemli hale gelmektedir. Öğrenme stratejileri “öğrenme ve iletişim görevlerini kolaylaştırmak amacıyla öğrenenler tarafından seçilen eylemlerdir.” (MacIntyre, 1994:190). Stratejilerin kullanılması tamamen bilinçsiz değildir. Öğrenen karşılaştığı bir problemi çözmek için bilinçli bir çaba göstermesi sonucu stratejilerin kullanılması söz konusu olur (Atlan, 2000:112). Öğrenilenlerle ilgili soru çıkartma, öğrenilenlerle ilgili soruları yanıtlama, öğrenilenleri özetleme, öğrenme malzemesini grafik vb şekillerle gösterme, öğrenilenlerle ilgili açıklama yapma (Açıkgöz, 2003:81) gibi etkinlikler öğrenme stratejilerine örnek gösterilebilir. Ayrıca, altını çizme, metin kenarına not alma, zihinsel tekrar, gruplandırma, benzetimler kullanma, örgütleme, kendi kendine soru sorma, uzamsal temsilciler oluşturma, not alma v.b. (Senemoğlu, 1997:562-579) gibi öğrenci çabaları da öğrenme stratejileri arasında yer almaktadırlar. Bu araştırmada, öğrencilerin bilgiyle ilişkilerinde ve öğrenmesinde Beş Basamaklı Öğrenme Stratejisinin (BBÖS) etkili olacağı öngörülmektedir. BBÖS’ün kuramsal temelini Allosterik Öğrenme Modeli oluşturmaktadır. Modele ismini veren “allosterik” kavramı bir dış faktörün etkisiyle yapılarını tamamen değiştiren bazı proteinleri işaret etmektedir. Bu proteinler yerine getirmek zorunda oldukları işlev- 266 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ ler açısından etkilidirler. Örneğin, hemoglobin ancak konfigürasyon (yapı) değiştirdikten sonra oksijeni sabitleyebilmektedir (Honorez vd., 2000). Modeli geliştiren Giordan (1995), modelin; öğrenen, öğretim çevresi (öğretici veya öğretim ekibi), bilgiler (veya beceriler) olmak üzere üç temel değişkeni bulunduğunu belirtmektedir. Öğrenen, yeni bilgileri (veya becerileri) [olduğu gibi] almaz, onları kendi sorularına cevap bulmak veya ihtiyaçlarını karşılamak üzere kendi tarzına ve kendi ritmine göre hazırlayarak alır. Öğretim çevresi (öğretmen veya öğretim ekibi), öğrenenin davranışsal ve zihinsel yapısıyla, bu yapıyı dönüştürmek üzere iç içe geçebilecek unsurlar kokteyli olarak düşünülebilir. Öğrenen, öğretici tarafından hazırlanan çevreyle kendi potansiyel kaynaklarını karşılaştırarak sürekli uyum göstermek suretiyle öğrenmesini gerçekleştirir. Modelin üçüncü temel değişkeni bilgiler (veya beceriler)dir. Bilgi çok nadir olarak basit bir aktarmanın ürünüdür. Bilgi bir dönüşüm sürecinin ürünü olup öğrenenin sorularının, önceki fikirlerinin, davranma ve akıl yürütme tarzlarının dönüşümü sonucunda ortaya çıkar. Her anlamlı öğrenme, öğrenenin kişisel faaliyetinin sonucunda gerçekleşir. Öğrenen, karşılaşılan etkinlikler ve toplanan bilgilerin durumlarına göre işe koşulan zihinsel tasarımlardan hareketle anlam üretir (Giordan, 1995) ve böylece öğrenmesini gerçekleştirir (Topbaş, 2007: 240-247). Şekil 1’de de görüldüğü gibi, modelin temel amacı öğrenenin zihinsel tasarımını dönüştürmek suretiyle öğrenmeyi gerçekleştirmektir. Bunun için öncelikle öğrenenin öğrenilecek bilgi ya da beceri ile ilgilenmesi, onunla ilgili kaynaklarla buluşması, onu kavraması ve ifade etmesi ve son olarak da bir sonuca ulaşarak yeni bir zihinsel tasarıma ulaşması gerekmektedir. Şekil 1. Allosterik modelin gençlerle birlikte kullanılması Kaynak: Giordan (1995). Les nouveaux modèles sur apprendre :pour dépasser le constructivisme? Perspectives, vol. XXV, n° 1. Zihinsel tasarımı bir “zihinsel faaliyet süreci” olarak kabul eden Giordan (1996), kavramı “öğrenenin çevresini düzenlemek amacıyla yönettiği davranışsal ve zihinsel bir strateji” biçiminde tanımlamaktadır (Pellaud, Eastes, Giordan, 2005). Zihinsel tasarım, Problem (P), referans çerçevesi (C), zihinsel işlemler (O), anlam ağı (R) ve anlamlı göstergeler (S) olarak adlandırılan beş değişkenin bir fonksiyonu olup, CONCEPTION = f(P:C:O:R:S) formülüyle ifade edilmektedir (Giordan, 2005). Zihinsel tasarım, öğrenenin (çocuk veya yetişkin) geçmiş yaşantısının bir ürünüdür. Bu, onun okuma, yorumlama ve bireyin incelediği gerçeğin tahmin edilmesinde süzgeç ve onun zihinsel hapishanesi görevlerini görür. Dünyayı zihinsel tasarımı yardımıyla anlayabilir. Zihinsel tasarım, öğrenenin sorgulamalarına (sorular), 267 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ akıl yürütmelerine ve yorumlarına (işlem yapma tarzı), kullandığı diğer fikirlere (referans çerçevesi), kendini ifade etme biçimine (anlamlı göstergeleri) ve anlam üretme tarzına (anlam ağı) kaynaklık eder. Bahsedilen unsurlar kolayca birbirlerinden ayrılabilecek durumda olmayıp bir bütün olarak etkileşim halindedirler (Giordan, xxxb). Kültürel, tarihsel, coğrafi, dini, sosyo-ekonomik, siyasi ve özellikle dost çevrelerimizden kaynaklanan bu bilgiler, her türlü anlam üretiminin temeli olan anlam ağı oluşturarak, doğrudan akıl yürütme (mantıksal-matematiksel bilgiler) veya dolaylı akıl yürütme (sosyal paradigmalar, modeller, vb) tarzlarımızı, anlamlı göstergelerimizi (dilsel, ikonik, sembolik vb) ve kaynak ağlarımızı (kavramlar, değerler vb) etkilemektedir. Tüm bu etkileşimlerin ürünü olan zihinsel tasarımlar, bazen yerinde bilgi ve bazen de yeni bilgiler için filtre olurlar (Pellaud vd, 2005). Giordan (1998), öğrenme kavramını “zihinsel tasarımların dönüşmesi” olarak tanımlamaktadır. Şekil 3’de de görüldüğü gibi, zihinsel tasarımın dönüşümü müdahalesiz veya eğitsel müdahale yollarından birisiyle sağlanmaktadır. Müdahalesiz dönüşümde bireyin kendisi, eğitsel müdahale bağlamında ise öğretim çevresi belirleyici olmaktadır. Şekil 3. Zihinsel tasarımların dönüşüm süreci Giordan, Pellaud & Eastes, 2002 Kaynak: Un modele pour comprendre l’apprendre: le modele allosterıque. Gymnasium Helveticum, janvier 2005, n° 01/05, p.28-34. BBÖS, öğrencinin öğrenme materyali ile yoğun bir biçimde etkileşime girmesine ve dolayısıyla zihinsel tasarımının dönüşümüne yardımcı olabilir. Öğrenen, birinci basamakta, çalışılacak konu ile ilgili “sorular” hazırlamak, ikinci basamakta, bu soruların “cevaplar”ını yazmak, üçüncü basamakta, elde ettiği bilgileri bir “şema” 268 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ halinde görselleştirmek, dördüncü basamakta, elde edilen bilgi ve hazırlanan şemadan hareketle bir “sonuç” yazmak ve beşinci basamakta, ortaya çıkan sonuçtan hareketle “öneri” hazırlamak suretiyle öğrenme materyaliyle yoğun bir etkileşime girerek kendi öğrenmesini gerçekleştirebilir. BBÖS, öğrencinin bir çalışma materyali ile etkili bir biçimde etkileşime girmesini sağlar, öğrenci merkezli bir öğretime imkan verir ve ayrıca öğrenciye sorgulama, araştırma, bilgileri somutlaştırma, çalıştığı konudan bir sonuç çıkarabilme ve bu sonuçtan hareketle bir öneride bulunabilme becerisi kazandırabilir. Bu basamaklardan ilk dördü ile allosterik öğrenme modelinin sınıf içi uygulaması (Şekil 1) arasında bir benzerlik kurmak mümkündür. Soru sorma basamağında, öğrenen, çalışacağı konuya yönelmekte (niyetlilik-yönelme); cevap verme basamağında birinci basamakta hazırladığı soruların cevaplarını araştırmakta (karşılaşmalar); görselleştirme basamağında, elde ettiği bilgileri şema halinde yeniden yapılandırmakta (modelleştirme); sonuç yazma basamağında, elde ettiği bilgilerden çıkardığı sonucu ortaya koymaktadır (bilgiden bilgi). BBÖS’nde belirtilen dört basamağa ek olarak, öğrenenden çalıştığı konudan elde ettiği sonuçtan hareketle bir de öneri yazması istenmektedir. Bu araştırmanın amacı, Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Büro Yönetimi Eğitimi Bölümü ikinci sınıf öğrencilerinin Beş Basamaklı Öğrenme Stratejisi (BBÖS)’ne ilişkin görüşlerinin ne olduğunu belirlemektir. Bu bağlamda şu sorulara cevap aranmaktadır: 1. Büro Yönetimi Eğitimi Bölümü ikinci sınıf öğrencilerinin BBÖS’ne ilişkin görüşleri nelerdir? a) Öğrencilerin “soru hazırlama” ile ilgili görüşleri nelerdir? b) Öğrencilerin “cevap yazma” ile ilgili görüşleri nelerdir? c) Öğrencilerin “görselleştirme” ile ilgili görüşleri nelerdir? d) Öğrencilerin “sonuç yazma” ile ilgili görüşleri nelerdir? e) Öğrencilerin “öneri yazma” ile ilgili görüşleri nelerdir? 2. Büro Yönetimi Eğitimi Bölümü ikinci sınıf öğrencilerinin Beş Basamaklı Öğrenme Stratejisi Ölçeği (BBÖSÖ) ön-test ve son-test puanları arasında anlamlı bir fark var mıdır? 2. Yöntem Araştırmada tek gruplu deneysel desen (G1 O1..1 X O1..2) kullanıldı (Karasar, 1994:96). Araştırma deseninde yer alan simgelerin açılımları şu şekildedir: G1: Beş Basamaklı Öğrenme Stratejisinin uygulandığı grup; O1..1: Ön test; O1..2: Son test; X: Beş Basamaklı Öğrenme Stratejisi. Araştırmanın çalışma evrenini, Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi’nde 2007-2008 Öğretim yılında Öğretimde Planlama ve Değerlendirme dersini alan Büro Yönetimi Eğitimi Bölümü ikinci sınıf öğrencileri (ön-test 59, son-test 52) oluşturmaktadır. 269 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Çalışma kapsamında, gurubun deney öncesinde BBÖSÖ dağıtılarak BBÖS ile ilgili görüşleri toplandı, sonra gurup Öğretimde Planlama ve Değerlendirme dersinde yer alan tüm konuları BBÖS’ine göre çalıştı. Dönem sonunda gurubun BBÖS ile ilgili olarak deney sonrası görüşlerini belirlemek amacıyla BBÖSÖ yeniden dağıtıldı. BBÖSÖ, beş bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm (19 madde), bir konuyu çalışırken, konuyla ilgili sorular hazırlamanın; ikinci bölüm (16 madde), çalıştığı konuyla ilgili hazırladığı soruları cevaplandırmanın; üçüncü bölüm (17 madde), çalıştığı konuyla ilgili bilgileri görselleştirmenin; dördüncü bölüm (16 madde), çalıştığı konuyla ilgili sonuç yazmanın ve beşinci bölüm (14 madde), çalıştığı konuyla ilgili öneri yazmanın kendisine sağlayacağı katkılara ilişkin öğrenci görüşlerine (1=Hiç katılmıyorum, 2=Katılmıyorum, 3=Fikrim yok, 4=Katılıyorum ve 5=Kesinlikle katılıyorum) yönelik ve 5’li likert ölçek tipine uygun olarak hazırlanmıştır. Hazırlanan bu ölçek, pilot çalışma sürecinde, aynı fakültenin farklı şubelerinde fakat aynı dönemde aynı dersi alan ikinci sınıfta okuyan 122’si kız ve 125’i erkek olmak üzere 247 öğrenciye uygulanmıştır. Uygulama sonucunda; alt ölçeklerin ve ölçeğin güvenirlik katsayıları; soru hazırlama (α: .89), cevap yazma (α: .93), görselleştirme (α: .94), sonuç yazma (α: .92), öneri yazma (α: .94) ve ölçek (α: .97) olarak hesaplanmıştır. Verilerin çözümlenmesinde SPSS 11.5 (Statistical Package For Social Sciences) paket programından yararlanılmıştır. Çalışma gurubundaki bireylerin BBÖSÖ ile ilgili görüşlerine ait bulguların yorumlanmasında aritmetik ortalama (AO) değerleri, BBÖSÖ ön test-son test puanlarının karşılaştırılmasında t testi kullanılmıştır. 3. Bulgular 3.1. Öğrencilerin BBÖS Đle Đlgili Görüşlerine Đlişkin Bulgular Öğrencilerin BBÖS ile ilgili görüşleri, BBÖSÖ’nin alt bölümleriyle ilgili oluşturulan tablolar (5 tablo) ile sunulmuştur. 3.1.1. Öğrencilerin “soru hazırlama” ile ilgili görüşlerine ilişkin bulgular Öğrencilerin “soru hazırlama” ile ilgili görüşlerine ait ön-test ve son-test sonuçları tablo 1’de görüldüğü gibidir. Ön-test sonuçlarının AO’ları incelendiğinde, 4. ve 5. ifadelerin diğerlerine göre düşük değer aldıkları gözlenmektedir. Ancak deney sonrasında, diğer ifadelerde olduğu gibi, “fikrim yok” ile “katılıyorum” arasında bir görüş ortaya koyan bu iki ifadede de “ kesinlikle katılıyorum”a doğru bir eğilimin meydana geldiği görülmektedir. Yine ön-test sonuçlarına göre, 1, 3, 13, 15 ve 19. maddeler hariç tutulursa, diğer 14 madde ile ilgili öğrenci görüşlerinin “katılıyorum” etrafında yoğunlaştığı gözleniyor. Son-test sonuçlarının AO’ları incelendiğinde, tüm maddelerde öğrenci görüşlerinin “ kesinlikle katılıyorum”a doğru bir eğilim gösterdiği gözleniyor. Ancak 4, 6, 7, 8 ve 11. maddelerde öğrenci görüşleri “katılıyorum”a daha yakındırlar. Soru hazırlamayla ilgili olarak, ön-test ve son-test sonuçlarının toplamlarına bakıldığında, son-test değerinin (4,52) ön-test değerinden (4,34) daha büyük olduğu görülmektedir. Tablo 6’da da görüldüğü gibi, son-test lehine ortaya çıkan farkın anlamlı olduğu anlaşılmaktadır. 270 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 1: Öğrencilerin “soru hazırlama” ile ilgili görüşlerine ilişkin ön-test ve son-test sonuçları (ön-test n=59, son-test n=52) Ö.test S.test S Bir konuyu çalışırken, konuyla ilgili soru hazırlamak; AO AO 1 konuya ön hazırlık yapmamı sağlar 4,51 4,71 2 konuyu genel hatlarıyla incelememi sağlar 4,47 4,67 3 konunun önemli noktalarını görmemi sağlar 4,53 4,56 4 konuyla ilgili ince ayrıntıları görmemi sağlar 3,98 4,23 5 konuyla ilgili öğrenme ihtiyaçlarımı ortaya çıkarır 4,10 4,50 6 konuya güdülenmeme katkı sağlar 3,92 4,27 7 konuya zihinsel yönelimimi sağlar 4,19 4,37 8 dikkatimi konuya yoğunlaştırmamı sağlar 4,19 4,38 9 konuyu anlamamı kolaylaştırır 4,47 4,54 10 konuyu daha iyi kavramamı sağlar 4,44 4,62 11 konuya hakim olmayı sağlar 4,17 4,38 12 konuyla etkileşime girmeme katkı sağlar 4,25 4,52 13 soru sorma becerimi artırmamı sağlar 4,53 4,56 14 soru hazırlama kabiliyetimi güçlendirir 4,41 4,67 15 konudan çıkabilecek soruları öngörebilmeyi sağlar 4,53 4,63 16 sorgulama kapasitemi artırmama katkı sağlar 4,49 4,50 17 konuyla ilgili çalışmalara etkin katılımımı sağlar 4,39 4,60 18 bilginin daha uzun süreli akılda kalmasını sağlar 4,41 4,54 19 sınavlara hazırlık yapmamı kolaylaştırır 4,53 4,69 TOPLAM 4,34 4,52 3.1.2. Öğrencilerin “cevap yazma” ile ilgili görüşlerine ilişkin bulgular Öğrencilerin “cevap yazma” ile ilgili görüşlerine ait ön-test ve son-test sonuçları tablo 2’de görüldüğü gibidir. Ön-test sonuçlarının AO’ları incelendiğinde, tüm ifadelerle ilgili olarak, öğrenci görüşlerinde “katılıyorum”dan “kesinlikle katılıyorum”a doğru bir eğilim gözlense de, görüşlerin “katılıyorum”a daha yakın oldukları görülmektedir. Son-test sonuçlarının AO’ları incelendiğinde, 8, 10 ve 11. maddeler “katılıyorum”a yakınlığını korurken diğer tüm maddelerde öğrenci görüşlerinin “ kesinlikle katılıyorum”a yaklaştığı gözleniyor. Cevap yazmayla ilgili olarak, ön-test ve son-test sonuçlarının toplamlarına bakıldığında, son-test değerinin (4,54) ön-test değerinden (4,28) daha büyük olduğu görülmektedir. Tablo 6’da da görüldüğü gibi, son-test lehine ortaya çıkan farkın anlamlı olduğu anlaşılmaktadır. 271 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 2: Öğrencilerin “cevap yazma” ile ilgili görüşlerine ilişkin ön-test ve son-test sonuçları (ön-test n=59, son-test n=52) S Çalıştığım konuyla ilgili hazırladığım soruları cevaplandırmak; 1 konuya ön hazırlık yapmamı sağlar 2 konuyu ayrıntılı incelememi sağlar 3 konuyla daha yoğun etkileşime girmemi sağlar 4 konuyu daha iyi anlamamı sağlar 5 konuya hakim olmayı sağlar 6 düşünme becerimi geliştirmemi sağlar 7 konuyu tekrarlama fırsatı sağlar 8 konuyla ilgili eksiklerimi görmemi sağlar 9 sorularımı kontrol etmemi sağlar 10 konuyla ilgili bilgilerimi pekiştirmemi sağlar 11 konuyla ilgili bilgilerimi netleştirmemi sağlar 12 araştırma becerimi geliştirmemi sağlar 13 cevap verme yeteneğimi geliştirmemi sağlar 14 konuyla ilgili çalışmalara etkin katılımımı sağlar 15 bilginin daha uzun süreli akılda kalmasını sağlar 16 sınavlara hazırlık yapmamı kolaylaştırır TOPLAM Ö.test AO 4,46 4,22 4,19 4,44 4,31 4,24 4,47 4,25 4,39 4,29 4,19 4,17 4,27 4,29 4,12 4,31 4,28 S.test AO 4,63 4,56 4,56 4,54 4,56 4,52 4,52 4,44 4,56 4,44 4,40 4,50 4,63 4,60 4,58 4,63 4,54 3.1.3. Öğrencilerin “görselleştirme” ile ilgili görüşlerine ilişkin bulgular Öğrencilerin “görselleştirme” ile ilgili görüşlerine ait ön-test ve son-test sonuçları tablo 3’de görüldüğü gibidir. Ön-test sonuçlarının AO’ları incelendiğinde, 12. ve 13. ifadelerin diğerlerine göre düşük değer aldıkları gözlenmektedir. Ancak deney sonrasında, diğer ifadelerde olduğu gibi, “fikrim yok” ile “katılıyorum” arasında bir görüş ortaya koyan bu iki ifadede de “ kesinlikle katılıyorum”a doğru bir eğilimin meydana geldiği görülmektedir. Yine ön-test sonuçlarına göre, 14. madde hariç tutulursa, diğer 16 madde ile ilgili öğrenci görüşlerinin “katılıyorum” etrafında yoğunlaştığı gözleniyor. Son-test sonuçlarının AO’ları incelendiğinde, tüm maddelerde öğrenci görüşlerinin “ kesinlikle katılıyorum”a doğru bir eğilim gösterdiği gözleniyor. Ancak 6, 9, 11 ve 12. maddelerde öğrenci görüşleri “katılıyorum”a daha yakındırlar. Görselleştirmeyle ilgili olarak, ön-test ve son-test sonuçlarının toplamlarına bakıldığında, son-test değerinin (4,55) ön-test değerinden (4,23) daha büyük olduğu görülmektedir. Tablo 6’da da görüldüğü gibi, son-test lehine ortaya çıkan farkın anlamlı olduğu anlaşılmaktadır. 272 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 3: Öğrencilerin “görselleştirme” ile ilgili görüşlerine ilişkin ön-test ve son-test sonuçları (ön-test n=59, son-test n=52) Ö.test S.test S Çalıştığım konuyla ilgili bilgileri görselleştirmek; AO AO 1 konuyu somutlaştırmamı sağlar 4,49 4,67 2 konuyu daha iyi kavramamı sağlar 4,42 4,58 3 konudaki kavramlar arasındaki ilişkileri görmemi sağlar 4,31 4,67 4 konuyu bir bütün halinde görmemi sağlar 4,19 4,69 5 konuyu daha kolay hatırlamamı sağlar 4,37 4,50 6 konuyu kalıcı olarak öğrenmemi sağlar 4,17 4,42 7 konunun en önemli kavramlarını öğrenmemi sağlar 4,07 4,56 8 konuya daha kolay odaklanmamı sağlar 4,25 4,56 9 konuyu daha kolay anlatmamı sağlar 4,25 4,48 10 konuyu unutma süremi uzatır 4,24 4,50 11 yaratıcılık gücümü artırma 4,34 4,44 12 bana güven duyulmasını sağlar 3,66 4,31 13 analitik düşünme gücünü artırır 3,92 4,50 14 Bilgiyi görselleştirme becerisi kazandırır 4,53 4,75 15 konuyla ilgili çalışmalara etkin katılımımı sağlar 4,19 4,58 16 bilginin daha uzun süreli akılda kalmasını sağlar 4,37 4,60 17 sınavlara hazırlık yapmamı kolaylaştırır 4,24 4,60 TOPLAM 4,23 4,55 3.1.4. Öğrencilerin “sonuç yazma” ile ilgili görüşlerine ilişkin bulgular Öğrencilerin “sonuç yazma” ile ilgili görüşlerine ait ön-test ve son-test sonuçları tablo 4’de görüldüğü gibidir. Ön-test sonuçlarının AO’ları incelendiğinde, tüm ifadelerle ilgili olarak, öğrenci görüşlerinde “katılıyorum”dan “kesinlikle katılıyorum”a doğru bir eğilim gözlense de, görüşlerin, 2 ve 11. ifadeler hariç, “katılıyorum”a daha yakın oldukları görülmektedir. Son-test sonuçlarının AO’ları incelendiğinde, 7, 14 ve 15. maddeler “katılıyorum”a yakınlığını korurken diğer tüm maddelerde öğrenci görüşlerinin “ kesinlikle katılıyorum”a yaklaştığı gözleniyor. Sonuç yazmayla ilgili olarak, ön-test ve son-test sonuçlarının toplamlarına bakıldığında, son-test değerinin (4,56) ön-test değerinden (4,37) daha büyük olduğu görülmektedir. Tablo 6’da da görüldüğü gibi, son-test lehine ortaya çıkan farkın anlamlı olmadığı anlaşılmaktadır. 273 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 4: Öğrencilerin “sonuç yazma” ile ilgili görüşlerine ilişkin ön-test ve son-test sonuçları (ön-test n=59, son-test n=52) Ö.test S.test S Çalıştığım konuyla ilgili sonuç yazmak; AO AO 1 konuyu özetlememi sağlar 4,49 4,58 2 ana düşünceyi bulmamı kolaylaştırır 4,56 4,58 3 yardımcı düşünceleri bulmamı kolaylaştırır 4,34 4,58 4 konu üzerinde tekrar düşünmemi sağlar 4,44 4,58 5 konuyu anlayıp anlamadığımı anlamamı sağlar 4,44 4,60 6 kendimi değerlendirmeme katkı sağlar 4,41 4,52 7 konuyu daha iyi kavramamı sağlar 4,22 4,46 8 konunun önemli kısımlarını görmemi sağlar 4,24 4,58 9 konuyla ilgili eksiklerimi görmemi sağlar 4,34 4,63 10 olaylardan sonuç çıkarma alışkanlığı kazanmamı sağlar 4,39 4,71 11 sonuç yazma becerisi kazanmamı sağlar 4,51 4,63 12 özetleme becerisi kazanmamı sağlar 4,49 4,63 13 ifade etme becerisi kazanmamı sağlar 4,34 4,60 14 konuyla ilgili çalışmalara etkin katılımımı sağlar 4,10 4,46 15 bilginin daha uzun süreli akılda kalmasını sağlar 4,36 4,44 16 sınavlara hazırlık yapmamı kolaylaştırır 4,36 4,50 TOPLAM 4,37 4,56 3.1.5. Öğrencilerin “öneri yazma” ile ilgili görüşlerine ilişkin bulgular Öğrencilerin “öneri yazma” ile ilgili görüşlerine ait ön-test ve son-test sonuçları tablo 5’de görüldüğü gibidir. Ön-test sonuçlarının AO’ları incelendiğinde, tüm ifadelerle ilgili olarak, öğrenci görüşlerinde “katılıyorum”dan “kesinlikle katılıyorum”a doğru bir eğilim gözlense de, görüşlerin, “katılıyorum”a daha yakın oldukları görülmektedir. Son-test sonuçlarının AO’ları incelendiğinde, 7, 8, 10, 13 ve 14. maddeler “katılıyorum”a yakınlığını korurken diğer tüm maddelerde öğrenci görüşlerinin “ kesinlikle katılıyorum”a yaklaştığı gözleniyor. Öneri yazmayla ilgili olarak, ön-test ve son-test sonuçlarının toplamlarına bakıldığında, son-test değerinin (4,52) ön-test değerinden (4,30) daha büyük olduğu görülmektedir. Tablo 6’da da görüldüğü gibi, son-test lehine ortaya çıkan farkın anlamlı olmadığı anlaşılmaktadır. 274 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 5: Öğrencilerin “öneri yazma” ile ilgili görüşlerine ilişkin ön-test ve son-test sonuçları (ön-test n=59, son-test n=52) Ö.test S.test S Çalıştığım konuyla ilgili öneri yazmak; AO AO 1 konuyla ilgili yeni fikirler üretmeme katkı sağlar 4,42 4,62 2 eleştirel düşüme becerisi kazanmamı sağlar 4,41 4,58 3 konuya farklı açıdan bakmamı sağlar 4,36 4,65 4 konuyla ilgili fikrimi açıklamamı sağlar 4,36 4,63 5 yaratıcılığımın gelişmesine katkı sağlar 4,27 4,52 6 konuyla ilgili eksiklerimi görmemi sağlar 4,19 4,50 7 konuyla ilgili bilgilerimi test etmemi sağlar 4,27 4,44 8 konuyu daha iyi anlamamı sağlar 4,10 4,44 9 öneri oluşturma becerimi geliştirir 4,46 4,54 10 öz güvenimi artırır 4,17 4,42 11 ifade etme becerisi kazanmamı sağlar 4,42 4,60 12 konuyla ilgili çalışmalara etkin katılımımı sağlar 4,32 4,50 13 bilginin daha uzun süreli akılda kalmasını sağlar 4,20 4,46 14 sınavlara hazırlık yapmamı kolaylaştırır 4,27 4,46 TOPLAM 4,30 4,52 3.2. Öğrencilerin BBÖSÖ Ön ve Son-test Puanları Arasındaki Farklara Đlişkin Bulgular Tablo 6’da görüldüğü gibi, soru hazırlama, cevap yazma ve görselleştirme ile ilgili olarak ön-test ve son-test sonuçları arasında ortaya çıkan farkların anlamlı olduğu; sonuç yazma ile öneri yazmaya ait ön-test ve son-test sonuçları arasındaki farkların ise anlamlı olmadığı anlaşılmıştır. Alt Ölçekler Soru hazırlama Cevap yazma Görselleştirme Sonuç yazma Öneri yazma Tablo 6: Ön-test ve Son-test sonuçları Öntest Sontest Fark t 4,34 4,52 -,18 -2,18 4,28 4,54 -,25 -2,55 4,23 4,55 -,31 -2,83 4,37 4,56 -,19 -1,65 4,30 4,52 -,22 -1,90 p ,031 ,012 ,006 ,101 ,059 df 109 109 109 109 109 p≤ 0,05 Sonuçlar Elde edilen bulgulardan hareketle, öğrencilerin BBÖS hakkında olumlu görüş bildirdikleri söylenebilir. Öğrencilerin; soru hazırlama, cevap yazma, görselleştirme, sonuç ve öneri yazma ile ilgili görüşlerinin “katılıyorum” dan “kesinlikle katılıyorum” a doğru bir eğilim gösterdiği gözlenmektedir. Öğrenenin, bir konuyu çalışırken o konuyla ilgili sorular hazırlamasının, kendisine, konuyla ilgili olarak; ön hazırlık yapma, konuyu genel hatlarıyla inceleme, konunun önemli noktalarını görme, konuyla ilgili öğrenme ihtiyaçlarını ortaya çıkarma, konuya güdülenme, konuya zihinsel yönelme, dikkatini konuya yoğunlaştırma, soru sorma becerisini artırma, soru hazırlama kabiliyetini güçlendirme, konudan çıkabilecek soruları öngörebilme, sorgulama kapasitesini artırma ve konuyla 275 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ ilgili çalışmalara etkin katılıma gibi hususlarda katkı sağlayabileceği anlaşılmaktadır. Öğrenenin, bir konuyla ilgili hazırladığı sorulara cevap yazmasının, kendisine, konuyla ilgili olarak; konuyu ayrıntılı inceleme, konuyla daha yoğun etkileşime girme, konuya hakim olma, düşünme becerisini geliştirme, konuyu tekrarlama fırsatı sağlama, konuyla ilgili eksiklerini görme, sorularını kontrol etme, konuyla ilgili bilgilerimi pekiştirme, araştırma becerisi ve cevap verme yeteneğini geliştirme gibi hususlarda katkı sağlayabileceği anlaşılmaktadır. Öğrenenin, çalıştığı konuyla ilgili bilgileri görselleştirmesinin, kendisine, konuyla ilgili olarak; konuyu somutlaştırma, konuyu daha iyi kavrama, konudaki kavramlar arasındaki ilişkileri görme, konuyu bir bütün halinde görme, konuyu daha kolay hatırlama, konuya daha kolay odaklanma, yaratıcılık gücünü artırma, analitik düşünme gücünü artırma ve bilgiyi görselleştirme becerisi kazandırma gibi hususlarda katkı sağlayabileceği anlaşılmaktadır. Öğrenenin, çalıştığı konuyla ilgili sonuç yazmasının, kendisine, konuyla ilgili olarak; konuyu özetleme, ana düşünceyi kolayca bulma, konuyu daha iyi kavrama, konunun önemli kısımlarını görme, konuyla ilgili eksiklerini görme, olaylardan sonuç çıkarma alışkanlığı kazanma, sonuç yazma becerisi kazanma, özetleme ve ifade etme becerisi kazanma gibi hususlarda katkı sağlayabileceği anlaşılmaktadır. Öğrenenin, çalıştığı konuyla ilgili hazırladığı sonuçtan hareketle öneri yazmasının, kendisine, konuyla ilgili olarak; konuyla ilgili yeni fikirler üretme, eleştirel düşüme becerisi kazanma, konuya farklı açıdan bakma, konuyla ilgili fikrini açıklama, yaratıcılığını geliştirme, konuyla ilgili eksiklerini görme, konuyla ilgili bilgilerimi test etme, konuyu daha iyi anlama, öneri oluşturma ve ifade etme becerisi kazanma gibi hususlarda katkı sağlayabileceği anlaşılmaktadır. Öğrencilerin BBÖSÖ ile ilgili görüşlerinde, alt ölçeklerden soru hazırlama, cevap yazma, görselleştirme ölçekleriyle ilgili olarak son-test lehine ortaya çıkan farkın anlamlı olduğu, sonuç ve öneri yazma alt ölçekleriyle ilgili olarak son-test lehine ortaya çıkan farkın ise, p≤ 0,05 düzeyinde anlamlı olmadığı gözlenmiştir. BBÖS, öğrenin öğrenmek istediği konuyla yoğun bir etkileşime girmesini sağlaması, her basamakta eksiklerini görme ve tamamlama imkanı vermesi, bilimsel araştırma sürecine uygun bir yapı arz etmesi ve dolayısıyla öğrenin bilimsel düşünme alışkanlığı kazanmasına hizmet edebilirliği, ayrıca her basamakta konunun değişik biçimlerde tekrar edilmesini sağlaması bakımlardan anlamlı öğrenmelere katkı sağlayabilir. Öneriler BBÖS, öğrenci merkezli öğretim bağlamında, çalışılacak konuyla ilgili olarak ön hazırlık aşamasında ve konunun etkili bir biçimde öğrenilmesinde kullanılabilir. BBÖS, farklı derlerde ve farklı öğrenci guruplarıyla uygulanabilir. Stratejinin öğrenci başarısına ve öğrenmelerin kalıcılığı üzerindeki etkileri araştırılabilir. BBÖS, bir öğretme stratejisi olarak da kullanılabilir. Bunun için öğretmenin işleyeceği konuları stratejiye uygun olarak düzenlemesi gerekmektedir. BBÖS’nin öğretme stratejisi olarak kullanılabilmesi için şöyle bir yol izlenebilir: 276 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 1. Öğretmen, işleyeceği konuyu öğrencilerine bildirir ve onların BBÖS basamaklarına uygun olarak konuyla ilgili ön hazırlık yapmalarını ister. 2. Đşlenecek konuyla ilgili olarak kendisi de, BBÖS basamaklarını dikkate alarak, bir planlama yapar. Yani, sorularını hazırlar, olası cevapları genel hatlarıyla belirler, konunun temel kavramlarıyla ilgili bir şema tasarlar, olası sonuç ve öneriler düşünür. 3. Sınıf ortamında, kendi hazırladığı veya öğrencilerin hazırladığı sorulardan biriyle konuyla ilgili bir tartışma başlatır ve sorular bitinceye kadar tartışmayı yönetir. 4. Konuyu toparlamak veya özetlemek üzere, öğrencilerle birlikte, konuyu oluşturan temel kavramları ve kavramlar arasındaki ilişkileri gösteren bir şema hazırlanır. 5. Şemanın tamamlanmasından sonra, yine öğrencilerle birlikte konuyla ilgili bir sonuç ve sonuçtan hareketle bir öneri hazırlanarak konu bitirilir. KAYNAKÇA AÇIKGÖZ, Kamile Ün (2003). Etkili Öğrenme ve Öğretme, 4. Baskı, Đzmir: Eğitim Dünyası Yayınları. ATLAN, Janet (2000). “L’utilisation des stratégies d’apprentissage d'une langue dans un environnement des TICE”, Đnternet Adresi; http://alsic.ustrasbg.fr/Num5/atlan/alsic_n05-rec3.htm, Erişim Tarihi: 22.07.08 CUUEP (2005). Centre Université-Economie d'Education Permanente - Département des Sciences de l'Education, Đnternet Adresi: http://cueep.univlille1.fr/pedagogie/default.htm, Erişim Tarihi: 10.06.2005. ERTÜRK, Selahattin (1994). Eğitimde "Program" Geliştirme, A.Ş. Ankara: METEKSAN GIORDAN, André (1995). Les nouveaux modèles sur apprendre :pour dépasser le constructivisme? Perspectives, vol. XXV, n° 1. Đnternet Adresi: http://www.ldes.unige.ch/publi/rech/depConstruct/depConstruct.htm, Erişim Tarihi: 11.09.2006 GIORDAN, A. (2005). “Les conceptions des apprenants” J. Houssaye (Editör), La pédagogie: une encyclopédie pour aujourd’hui, 6. baskı, ss. 259-274, Paris: ESF éditeur. GIORDAN, A. (xxxb). Les conceptions de l’apprenant comme tremplin pour l’apprentissage. Đnternet Adresi: http://www.ldes.unige.ch/publi/rech/concep/concep.htm, Erişim Tarihi: 01.03.2007 HONOREZ, M., REMY, F., CAHAY, R., MONFORT, B., VE THERER, J. (2000). L'application en classe du modele allosterique d'apprentissage de Giordan : une contrıbutıon a l'acquısıtıon des competences termınales en chımıe et en physıque. Đnternet Adresi: http://www.ldes.unige.ch/publi/vulg/art_sur_mod.allos.htm, Erişim Tarihi: 01.03.2007 277 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ HOUSSAYE, Jean (editör) (2005). “Le triangle pédagogique ou comment comprendre la situation pédagogique”, La Pédagogie: Une encyclopédie pour aujourd’hui, 13-24, Paris: ESF éditeur. KARASAR, Niyazi (1994). Bilimsel Araştırma Yöntemi, 5. Baskı, Ankara: 3A Araştırma Eğitim Danışmanlık Ltd. MACINTYRE, P.D. (1994). "Toward a social psychological model of strategy use" Foreign Language Annals, 27, 2. pp 185-195. Akt. Atlan, a.g.m. MEĐRĐEU, Philippe (1997) “Education et Formation”, Sciences Humaines, No:76, Ekim,30-35. PELLAUD, F., EASTES, R-E., GIORDAN, A. (2004). Des modeles pour comprendre l’apprendre: de l’empırısme au modele allosterıque. Đnternet Adresi: http://www.ldes.unige.ch/info/membres/fp/articles/2005MAA.pdf, Erişim Tarihi: 11.09.2006 PELLAUD, F., EASTES, R-E., GIORDAN, A. (2005). Un modele pour comprendre l’apprendre: le modele allosterıque. Gymnasium Helveticum, janvier 2005, n° 01/05, p.28-34. SENEMOĞLU, Nuray (1997). Gelişim, Öğrenme ve Öğretim Kuramdan Uygulamaya, Ankara: Spot Matbaacılık. TOPBAŞ, Eriman (2007). Öğrenmeyi Anlamada Yeni Bir Model: Allosterik Öğrenme, 16. Ulusal Eğitim Kongresi, 5-7 Eylül, Bildiriler Kitabı 1.Cilt, s. 240-247. Tokat TOPBAŞ, Eriman ve YÜCEL TOY, Banu (2007). Kalabalık Sınıflarda Öğrenci Merkezli Öğretim Uygulaması Etkinliklerinin Değerlendirilmesi: Öğretimde Planlama ve Değerlendirme Dersi Örneği. Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, Yaz 2007, Cilt 5, sayı 3, s.405-436. 278 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ ÖRGÜTSEL SĐNĐZM: AKDENĐZ ÜNĐVERSĐTESĐ’NDE GÖREV YAPAN YÖNETĐCĐ SEKRETERLER ÜZERĐNDE BĐR ALAN ARAŞTIRMASI Seyran EFĐLTĐ Akdeniz Üniversitesi Manavgat MYO [email protected] Yelda Özlem GÖNEN Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Çanakkale MYO [email protected] Fisun ÜNAL-ÖZTÜRK Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Çanakkale MYO [email protected] ÖZET Örgüt içi ve örgüt dışı iletişimin vazgeçilmez bir parçasını oluşturan sekreterler, üstlendiği misyonla örgütsel faaliyetlerin etkin ve verimli bir şekilde gerçekleştirilmesinde bir ofis çalışanı olarak önemli rol oynamaktadırlar. Sekreterlerin örgüt içinde bu önemli rolü üstlenmeleri, görevlerini etkin bir şekilde yerine getirmeleri ve örgütün kolektif bir başarı elde edebilmesi pek çok örgüt içi ve örgüt dışı kavramla ilişkilendirilebilmektedir. Bu kavramlardan birisi de son dönemlerde özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde politikacılar, yazarlar ve örgüt yöneticileri tarafından tartışılmaya başlanan ve kısa sürede önemli bir çalışma alanı haline gelen “sinizm”dir. Bu araştırmanın amacı “sinizm” ve “örgütsel sinizm” kavramlarının teorik çerçevesini oluşturarak bu bilgiler ışığında Akdeniz Üniversitesi bünyesinde görev yapan yönetici sekreterlerin örgütsel sinizm yaşama durumlarını ortaya koymaktır. Anahtar Kelimeler: Yönetici sekreterliği, sinizm, örgütsel sinizm. 1. Giriş Örgüt içi ve örgüt dışı iletişimde köprü fonksiyonu üstlenerek faaliyetlerin etkin ve verimli şekilde gerçekleştirilmesinde önemli bir rol oynayan sekreterler, örgütsel işleyişin vazgeçilmez bir parçasını oluşturmaktadır. Günümüzde sekreterliği “kâtiplik” ve “yazmanlık” olarak nitelendiren ve bu mesleği telefona bakan ve daktiloda yazı yazan” kişi olarak gören sığ yaklaşımlar, yerini Uluslararası Profesyonel Sekreterler Birliği’nin geliştirdiği meslek tanımına bırakmıştır. Bu tanım sekreteri “büro yeterliliklerinin kendine sağladığı üstünlüklerden yararlanarak, doğrudan emir almadan sorumluluk alabilen, tanımlanmış yetki sınırları içinde karar verip bunları uygulayabilen bir yönetici yardımcısı” olarak nitelendirmektedir (Demir, 2003: 3). Bu yaklaşımla sekreterlik mesleği klasik anlayıştan tamamen farklı olarak yöneticiyi temsil eden, teknolojiyi takip eden, büro otomasyonunu bilen ve kendisinden beklenen görev ve sorumlulukları tam anlamıyla yerine getiren bir yapıya bürünerek yeni bir formatta bürünmüş “yönetici sekreterliği’ adını almıştır (Öztoprak, 2006:16). Yönetici sekreteri, örgütte örgütsel ve yönetsel görevlerin yerine getirilmesinde yöneticinin yardımcısı, onun destekçisi ve yerine göre onu ikame eden kişidir. Bu anlamda yönetici sekreterliği örgütte yöneticiden hemen sonra gelmektedir (Tutar, 2007: 50-52). 279 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Yönetici sekreterlerinin çalışma ortamları düşünüldüğünde; örgütün otokratik bir yönetim yapısı ve katı bir hiyerarşiye sahip olması, örgüt ikliminin uygun olmaması, örgütsel çatışmaların ve iş ortamından kaynaklanan sorunların varlığı gibi olumsuzlukların diğer mesleklere göre sekreterleri biraz daha “örgütsel sinizm”i yaşamaya eğilimli hale getirdiği söylenebilmektedir. Araştırmamız kapsamında “sinizm” ve “örgütsel sinizm” kavramlarının önemi vurgulanarak Akdeniz Üniversitesi bünyesinde görev yapan yönetici sekreterlerin örgütsel sinizm yaşama durumları belirlenmeye çalışılacaktır. 2. Kavramsal Çerçeve Son yıllarda örgütsel davranış literatürü; işgören, işveren ve örgüt için olumsuz sonuçları olduğu savunulan “sinizm” konulu pek çok araştırmaya sahne olmuştur. Özellikle Amerika’da büyük bir ilgi uyandıran “sinizm” gördüğü bu ilgiye paralel olarak popüler medyada sıkça yer almış ve gazetelerde, dergilerde mizahi unsur olarak kullanılmaya başlanmıştır (Eaton, 2000: 1). “Sinizm”; “bireyleri zor beğenen, memnuniyetsiz, olaylara sürekli eleştirel yaklaşan, menfaat düşkünü ve olumsuz düşüncelerle dolu varlıklar” olarak nitelendiren bir düşünce akımıdır. Bu akımın ana düşüncesini dürüstlük, adalet ve içtenlik gibi olumlu olarak nitelendirilebilecek kişilik özelliklerinin kişisel çıkarlar uğruna ikinci planda bırakılması oluşturmaktadır. “Sinizm” bireysel ya da örgütsel özelliklerden kaynaklanmakla birlikte aynı zamanda “zor beğenen, eleştiren, her şeye kusur bulan” bir tutumu ve kişilik özelliğini de ifade etmektedir (Eaton, 2000: 7). “Sinizm”i; umutsuzluk, engelleme ve düş kırıklığı ile karakterize etmek mümkündür. Bununla birlikte hor görme, tiksinme ve güvensizlikle ilişkili olarak açıklanan “sinizm”in temel inanışını; doğruluk, dürüstlük ve adaletin kişisel çıkarlar için kurban edilmesi oluşturmaktadır (Abraham, 2000: 269); (Özgener vd., 2008: 54). “Örgütsel sinizm” ise, örgüte yönelik olarak geliştirilen olumsuz inançların, etkilerin ve davranışsal eğilimlerin oluşturduğu negatif bir tutumu ifade etmektedir. Söz konusu negatif tutum örgüte güvenmemek ve örgüt kültürünü benimsememek şekillerinde kendisini göstermektedir. Dean ve arkadaşları (1998: 345) örgütsel anlamda sinizmi; “bireyin çalıştığı örgüte karşı geliştirdiği negatif / olumsuz tutum” olarak ifade ederek bu kavramı üç boyutta ele almışlardır: Bu boyutlar aşağıdaki gibi belirtilebilir: • Örgütün dürüstlükten yoksun olduğu inancı, • Örgüte karşı geliştirilen negatif tutum, • Örgüte karşı hor gören, aşağılayıcı eylemler ve eleştirel davranışlar geliştirme. Konuyla ilgili çalışmalarda “örgütsel sinizm kavramı”nın güvensizlik, tatminsizlik ve gerçekçi olmayan beklentilerle bağlantılı açıklandığı dikkat çekmektedir. Bu noktadan hareketle; örgütlerde işgörenlerin gereksinimlerinin dikkate alınmamasının ve işgörenlerin beklentileri ile çalıştığı örgütün beklentileri arasında çatışmanın olmasının kişileri “sinizm”e daha eğilimli hale getirdiği söylenebilmektedir. Örgütlerde karşılaşılan uzun çalışma saatleri, adil olmayan ücret dağılımı, işyerinde yaşanan şiddet, yükselme ve terfi etmeye ilişkin kariyer sorunları, etkin olmayan bir yönetim ve liderlik anlayışı, rol çatışması ve görev tanımlamalarının belirsizliği gibi unsurlar “örgütsel sinizm”e kaynaklık etmektedir (Guastello vd., 1992: 38-40; Eaton 2000: 280 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 8). Kamu örgütlerinin katı, monoton ve durağan bir bürokratik yapıya sahip olması da “sinizm”e zemin hazırlamaktadır (Albrecht, 2002: 324). Örgüt üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle, işyerinde sinizme yol açan örgütsel faktörlerin bilinmesi ve ortadan kaldırılması gerekmektedir. Đşgörenleri sinik tutumlar geliştirmeye yönlendiren unsurlarla mücadele etmek amacıyla alınabilecek tedbirler ve uygulanabilecek olan örgütsel düzenlemeler, örgütlerde etkin ve verimli çalışma ortamının sağlanmasına yardımcı olacaktır. Söz konusu örgütsel düzenlemelerden bazıları aşağıda belirtilmiştir: • Örgütlerde en önemli değerin işgörenler olduğunu fark etmek, • Đşgörenleri maddi, manevi, sosyal ve kültürel anlamda destekle- mek, • Đşgörenlerin stres düzeyini düşürmek ve tükenme noktasına gelmelerinin önüne geçmek, • Đşgörenlerin fiziksel ve teknolojik çalışma koşullarını iyileştirmek, • Örgütsel esnekliği arttırmak, • Đşgörenlere örgütteki değişimler hakkında bilgi vermek ve örgütsel iletişimin önemini göz ardı etmemek, • Đşgörenlerin yönetime katılmalarına olanak tanımak, • Đşyerindeki monotonluğu azaltmak, • Đşgörenlerin görevleriyle ilgili gerçekçi beklentilere ve hedeflere odaklanmasını sağlamak. Sinizm” kavramını ortaya çıkaran “Sinik Okulu”nun temelleri M.Ö. IV. Yüzyılda Antik Yunan Çağı’nda atılmıştır. Anthisthenes ve Sinoplu Diogenes tarafından kurulan Sinik Okulu’nun adı (kynik) Yunanca “kyon” kelimesinden türetilmiştir. “Sinik”, kelime anlamı itibariyle “köpek” ve “köpeksi” anlamlarına gelmektedir (Dean vd., 1998: 342). Sinikler, kendilerine özgü çilecilik ve töretanımazlık anlayışlarıyla her türlü uygarlık değerini yok saymalarından, zevk ve lüksten yoksun köpeksi bir yaşam sürdürmelerinden, hırçın, saldırgan bir kişilik yapısına sahip olmalarından dolayı bu adla anılmışlardır. Đlk siniklerden olan Anthisthenes de bu duruma paralel açıklamalar yaparak; mutluluğa ancak erdemle ulaşılacağını ve bu erdemin de ancak dünyevi hazları yadsımakla mümkün olabileceğini (mülkiyet, aile, din vb. değer ve yargıları redderek) savunmuştur (Gökberk, 1999: 52). Sinik Okulu’nun kurucularından olan Diogenes ile ilgili söylenegelen bir rivayet sinizmin felsefesini açıkça ortaya koymaktadır: Rivayete göre, Diogenes gündüz vakti elinde fenerle dolaşırken görülmüştür. Kendisine günün aydınlığında fenerle dolaşmasının nedeni sorulduğunda “dürüst bir insan arıyorum” karşılığını vererek insanların gerçekte dürüst olmadığı yönündeki düşüncesini dile getirmiştir (Dean vd.1998: 342; Reyhanlıoğlu, 2007: 1). Eski Yunan’da “sinikler”; din, devlet, aile gibi saygı gösterilen kurumların ve toplumsal kuralların gereksiz olduğuna inanarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. “Sinikler”e göre; insanların hayatta mutlu olabilmeleri için tüm toplumsal kurallardan sıyrılmaları, bağımsız olarak hayatlarını sürdürmeleri ve kendilerini doğanın bir parçası olarak görmeleri ve bu anlayışla yaşamaları gerekmektedir. Bu noktalardan hareketle “sinizm”i konu alan felsefeciler de bireysel aklın en büyük erdem olduğunu 281 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ savunarak; kanunları, gelenekleri, değerleri sorgulamışlar ve eleştirmişlerdir. Sözgelimi Diogenes’in ev yerine bir fıçı içinde veya teknede yaşaması ve Büyük Đskender’e “gölge etme başka ihsan istemem” diyerek her türlü kuralı açıkça çiğnemesi, kendi düşüncelerini destekleyenlere ışık olmuş ve onlara sinik yaşam tarzını göstermeye yetmiştir (Reyhanlıoğlu, 2007: 1). Dar anlamıyla ele alacak olursak; “bireylerin sadece kendi çıkarlarını gözettiğine inanan kimse” sinik, bu durumu açıklamaya çalışan düşünce ise “sinizm” olarak ifade edilebilmektedir (Erdost vd., 2007: 539). Örgüte karşı hissedilen olumsuz duygular ve sinik davranışlar, işgörenler arasında “alaycı gülümsemeler, “imalı bakışlar” “bilgiç tavırlar” gibi sözlü olmayan davranışlarla bütünleştirilmektedir. Bu anlamda “sinik işgörenler”i diğerlerinden ayıran belirgin özellikler; sürekli şikayet etmeleri, örgütü ve iş arkadaşlarını küçümser tavırlar içinde olmaları, sürekli kötümser söylemlerde bulunmaları, başarısızlıklar karşısında çabuk hayal kırıklığına uğramaları, örgütleri tarafından aldatıldıkları duygusuna kapılmaları olarak belirtilebilmektedir (Abraham, 2000: 270). Bazı çalışmalar “örgütsel sinizm” ile iş tatmini, örgütsel güven ve bağlılık arasında negatif; tükenmişlik ve yabancılaşma ile pozitif bir ilişki olduğu ileri sürmektedirler (Abraham, 2000: 270; Andersson, 1996:1398; Özgener vd., 2008: 69). Bunun yanında “sinizm”in “fiziksel, duygusal ve zihinsel yorgunluk” olarak ifade edilen “tükenmişlik sendromu” ile de yakından ilişkili olduğu bilinmektedir. Zira tükenmişlik gibi sinizm de kişinin örgüte ve çalışma arkadaşlarına karşı olumsuz tutumlar geliştirmesine neden olmaktadır (Efilti vd., 2007: 28). Sekreterlerin yaşadığı örgütsel ve bireysel stres faktörleri ve yaşadıkları tükenmişlik duygusunun bu meslek grubunun sinik davranışlar sergilemesine yol açtığı söylenebilmektedir. 3. Araştırma Bölümü 3.1. Araştırmanın Amacı ve Önemi Araştırmanın amacı, “sinizm” ve “örgütsel sinizm” kavramlarının teorik çerçevesini oluşturarak bu bilgiler ışığında Akdeniz Üniversitesi bünyesinde görev yapan yönetici sekreterlerin örgütsel sinizm yaşama durumlarını ortaya koymaktır. Araştırma kapsamında yönetici sekreterlere ilişkin demografik değişkenlerin ve mesleki özelliklerin “sinizm” ve “örgütsel sinizm” kavramları ile ilişkisi tespit edilecektir. “Örgütsel sinizm” kavramının ulusal literatürde yeni olması ve daha önce yönetici sekreterlerinin örgütsel sinizm durumlarını belirlemeye yönelik bir çalışmanın yapılmamış olmaması araştırmanın önemini vurgulamaktadır. 3.2. Araştırmanın Yöntemi Araştırmanın evrenini, Akdeniz Üniversitesi bünyesinde görev yapan yönetici sekreterleri oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemi ise, Akdeniz Üniversitesi’nde rektörlük, fakülte ve yüksekokul birimlerinde görev yapan yönetici sekreterlerinden oluşturulmuştur. Araştırmada veri toplama tekniği olarak “anket yöntemi” kullanılmıştır. Araştırmada bulgularının elde edilmesinde kullanılan anket formu üç bölümden 282 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ oluşmaktadır. Đlk bölümde Akdeniz Üniversitesi’nde görev yapan sekreterlere ilişkin demografik değişkenlerin ve mesleki özelliklerin belirlenmesine yönelik 8 ifade yer alırken, ikinci bölümde örneklem grubunu oluşturan yönetici sekreterlerin “kişisel (genel sinizm) ” ve “yaşama bakış açıları”nı ölçmek amacıyla Kanter ve Mirvis’in (1991) ve Wrightsman’ın (1992) geliştirdiği ölçeğe ait 10 ifade, son bölümde ise Brandes’in (1997) bilişsel, duyuşsal, davranışsal faktörler olarak kavramsallaştırdığı “örgütsel sinizm”i ölçmeye yönelik 13 ifade bulunmaktadır. Araştırma sonuçlarının elde edilmesinde dikkate alınan bu boyutlar, araştırma bulgularının değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında da göz önünde bulundurulmuştur. Araştırma verilerinin değerlendirilmesinde SPSS 13.00 Paket Programı’ndan yararlanılarak tanımlayıcı istatistik yöntemleri arasında yer alan frekans dağılımı, yüzde, korelasyon, Anova analizi ve T- testi gibi analizler kullanılmıştır. 3.3. Araştırma Bulguları ve Yorumlar Araştırma verilerinin elde edilmesi amacıyla oluşturulan ölçeklerin güvenirlilik analizleri, iç tutarlılık “Cronbach Alpha” katsayılarının hesaplanmasıyla gerçekleştirilmiştir. Bu doğrultuda araştırmanın Alpha değerleri: Kişisel sinizm( 0,9) ve örgütsel sinizm: (0,8) olarak tespit edilmiştir. Araştırmanın örneklemini oluşturan yönetici sekreterlere ilişkin demografik değişkenler ve mesleki özellikler Tablo 1’de gösterilmiştir: 283 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo1: Örneklem Grubunu Oluşturan Yönetici Sekreterlere Đlişkin Demografik Değişkenler ve Mesleki Özellikler Demografik Değişkenler & Mesleki Sayı Yüzde Özellikler Cinsiyet Yaş Medeni Durum Eğitim Durumu Kadın Erkek 18-25 yaş 26-36 yaş 36 yaş ve üzeri Evli Bekar Lise Yüksekokul-Üniversite Lisans üstü Toplam Çalışma Kurumda Çalışma Gelir Görev yeri 1-5yıl 6-10yıl 11-20yıl 21yıl ve üzeri 1-5 yıl 6-10 yıl 11-20yıl 21yıl ve üzeri 500-1000 YTL 1001-2000 YTL Fakülte Yüksekokul Đdari Birimler-Rektörlük 26 22 1 14 33 39 9 54,2 44.8 2,1 29,2 68,8 81,3 18,7 7 14,6 40 83,3 1 2,1 6 9 18 15 16 12 5 15 18 30 10 20 18 12,5 18,8 37,5 31,3 33,4 25 10,4 31,4 37,5 62,5 20,8 41,7 37,5 Tablo 1’de görüldüğü üzere ankete katılan deneklerin büyük bir kısmı; medeni durum olarak evli, cinsiyet itibariyle kadın, eğitim düzeyi olarak da yüksekokul-üniversite mezunudurlar. Bunun yanında deneklerin % 68,8’inin 36 yaş ve üzerinde olduğu ve % 62,5’inin gelirinin 1001 YTL - 2000 YTL, %37,5’inin gelirinin ise 500 YTL - 1000 YTL arasında bulunduğu araştırma bulguları arasında yer almaktadır. Mesleki özellikleri değerlendirildiğinde; araştırma örneklemini oluşturan yönetici sekreterlerin %20,8’inin fakültelerde, %41,7’sinin yüksekokullarda, %37,5’inin ise idari birimlerde (rektörlük) görev yaptığı tespit edilmiştir. Bununla birlikte deneklerden; %31,4’ü “21 yıl ve daha uzun” toplam hizmet sürelerinin olduğunu belirtirken %37,5’i “11yıl-20 yıl”, %18,8’i “6 yıl-10 yıl”, %12.5’i “1yıl-5 yıl” hizmet sürelerinin olduğunu belirtmişlerdir. Hizmet süreleri itibariyle; deneklerin %33,4’ünün “1yıl5yıl”, %31,4’ünün “21 yıl ve üzeri”, %25’inin “6yıl-10 yıl” ve %10,4’ünün “11yıl-20 yıl” arasında aynı kuruma hizmet ettikleri tespit edilmiştir. 284 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Akdeniz Üniversitesi bünyesinde görev yapan yönetici sekreterlerin “kişisel sinizm yaşama durumları”nı ve “yaşama bakış açıları”nı belirlemeye yönelik araştırma bulguları Tablo 2’de belirtilmiştir. Akdeniz Üniversitesi’nde görev yapan yönetici sekreterlerinin kişisel sinizm durumları ve sinik bakış açıları değerlendirildiğinde; en olumsuz düşünce ve davranış şeklinin, “insanların eline fırsat geçse vergi vermekten kaçınacakları” ve “insanların doğruluk ve ahlaki değerlerden bahsederken, çok azının bu değerlere sadık kalacağı” yönündeki inançları olduğu görülmektedir. Sinik düşünce ve tutumlardan en çok uzaklaşıldığı ve bu bakış açısının etkisinin en düşük seviyeye indiği ifade ise, “insanların birbirlerine istemeyerek yardım ettiği”dir. “Kişisel ve örgütsel sinizm”i ölçmek amacıyla oluşturulan anket formundaki ifadelerin genel ortalamaları incelendiğinde, insan doğasının bencillik ve güvensizlik üzerine kurulduğunu savunan “kişisel sinizm” düzeyinin örneklem grubunu oluşturan sekreterlerde yüksek olmadığı ve normal bir seviyede seyrettiği görülmüştür. Tamamen katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Hiç Katılmıyorum Tablo 2: Örneklem Grubunu Oluşturan Yönetici Sekreterlerin Kişisel Sinizm Boyutları (Kişi Sayısı) Đnsanlar birbirlerini umursar gibi görünseler de, gerçekte birbirlerine daha az değer verirler (3,31) 4 25 4 12 3 Đnsanlar diğer insanlara aslında istemeyerek yardım ederler (2,45) 2 9 3 29 5 Birçok insan doğası gereği dürüst değildir (2,97) 2 18 9 19 3 Đnsanlar doğruluk ve ahlaki değerlere sahip olduklarını iddia ederler ama çok azı yeri geldiğinde bu değerlere sadık kalır (3,58) 8 21 5 10 1 21 11 - 14 2 3 21 9 12 3 11 1 21 27 10 9 8 7 2 Đnsanlar “başkası yapıyor ben niye yapmayayım“ diye bir takım ahlaki değerleri görmezden gelebilir (2,91) 3 15 8 19 3 Birçok insan fark edilmeyeceğini bilse, bilet almadan sinemaya girebilir (3,.37) 9 19 5 11 4 ĐFADELER N=48 KĐŞĐSEL SĐNĐZM Birçok insan genellikle kibirlidir (3,06) Đnsanlar çıkarları için kolayca yalan söyleyebilir (3,18) Birçok insan eğer fırsat bulsaydı vergi vermekten kaçınırlardı (3.75) Günümüzde bencil olmayan insan fazla yoktur. Çünkü herkes bencil olmayan insanları kullanmayı sever (3,35) 285 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Araştırma kapsamında; örneklem grubuna dahil olan yönetici sekreterlerinden Akdeniz Üniversitesi’ndeki “örgütsel sinizm”i yaşama durumlarını belirlemek amacıyla kurumlarını değerlendirmeleri istenmiştir. Deneklerin değerlendirmeleri ve örgütsel sinizm boyutları Tablo 3’te sunulmuştur: Bazen Nadiren 4 10 16 8 3 9 12 11 13 2 11 9 14 12 4 9 7 12 16 2 5 6 11 24 19 17 8 2 2 2 4 6 8 28 2 3 2 2 6 11 13 8 25 24 4 3 11 10 20 13 20 8 3 4 9 11 15 6 7 8 12 10 9 9 Asla Sık Sık ÖRGÜTSEL SĐNĐZM Her Zaman Tablo 3: Örneklem Grubunu Oluşturan Yönetici Sekreterlerin Örgütsel Sinizm Boyutları Bilişsel Faktörler Çalıştığım kurumun söylediğinin başka, yaptığının başka olduğuna inanıyorum (3,2) Çalıştığım kurumun yapacağını vaat ettiği şeyler ile sonrasında yaptığı şeyler arasında çok az benzerlik görüyorum (3,45) Çalıştığım kurum bir şeyi yapmayı planladığını söylüyorsa bunun gerçekleşeceği konusunda şüphe duyarım (3,47) Çalıştığım kurumun politikaları, amaçları ve uygulamalarında çok az ortak nokta var (3,56) Duyuşsal Faktörler Çalıştığım kurumu düşündüğümde bir endişe hissederim Çalıştığım kurumu düşündüğünde gerilim yaşarım (1,97) Çalıştığım kurumun sloganları ve uygulamaları ile dalga geçtiğimi fark ettim (4,16) Çalıştığım kurumu düşündüğümde sinirlenirim (4,18) Kurumum beni kızdırır (4) Kurum dışındaki arkadaşlarıma, kurumda olup bitenlerle ilgili şikayette bulurum (3,81) Davranışsal Faktörler Çalıştığım kurumda, işlerin nasıl yürütüldüğü hakkında diğer çalışanlarla konuşurum (2,27) Diğer çalışanlarla birlikte çalıştığım kurumun uygulamalarını ve politikalarını eleştiririm (2,81) Çalıştığım kurumla ilgili herhangi bir sorun gündeme geldiğinde çalışma arkadaşlarımız arasında anlamlı bakışmalar yaşanır (2,97) 286 10 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 3’de görüldüğü gibi; deneklerin örgütlerine karşı geliştirdikleri en olumsuz bakış açısı; “sekreterlerin her zaman ve sık sık çalıştığı kurumu düşündüklerinde bir gerilim yaşadıkları”nı düşünmeleridir. Diğer yandan “çalışılan kurumda işlerin nasıl yürütüldüğü konusunda çalışanlar arasında yapılan konuşmalar, herhangi bir sorun gündeme geldiğinde çalışanlar arasında yaşanan anlamlı bakışlar ve uygulanan politikalarla ilgili eleştirilerin yapılması” deneklerin davranış boyutunda da kurumlarına karşı sinik eğilimlere sahip olduklarını göstermektedir. Örgütsel sinizmin alt ölçeklerden alınan puanların birbirleriyle ve “genel sinizm” ve “kişisel sinizm” boyutlarıyla aralarındaki korelasyonlar Tablo 2’de gösterilmiştir: (** p<0,01 (n=48). Tablo 4: Aritmetik Ortalamalar, Standart Sapmalar, Alt Boyutlar Arası Korelasyonlar ALT Arit. Standart Bilişsel Duyuşsal Davranışsal Kişisel Genel BOYUTLAR Ort. Sapma Fakt. Fakt. Sinizm Bilişsel (B) 3,42 1,11 1 3,69 0,73 0,794** 1 Fakt. Sinizm Duyuşsal (DUY) 0,611 Davranışsal 2,68 (DAV) Kişisel 1,12 nizm (KS) 2,87 0,64 0,588 ** 1 * -0,593* -0,297 * 1 0,915 ** 0,801 ** -0,615* 0,923 Örgütsel Sinizm ** -0,688 Si- 3,38 0,83 ** 1 Alt ölçekler arasında yer alan bilişsel faktörler (r=0.92 p<0,01); duyuşsal tepkiler (r=0.91, p<0,01) ve davranışsal faktörler (r=0.8, p<0.01) ile örgütsel sinizm puanı arasında yüksek korelasyon olduğu dikkat çekmektedir. “Örgütsel sinizm”in üç boyutu arasındaki korelasyon, orta düzeyde ve anlamlıdır (0,588-0,794 arası). Erdost ve arkadaşlarının (2007:514) yaptığı çalışmaya ve literatürdeki diğer araştırma sonuçlarına paralel olacak şekilde araştırmamızda da “örgütsel sinizm” ile “kişisel sinizm” arasında pozitif bir ilişki bulunamamıştır (r=0,615). Deneklerin örgütsel sinizmi oluşturan alt boyutlarından aldıkları puanların ortalamaları değerlendirildiğinde; duyuşsal tepkinin ve bilişsel faktörün yüksek davranışsal faktörün ise düşük düzeyde olduğu görülmektedir. Diğer alt boyutların aksine davranışsal faktörün ortalamasının düşük olması, deneklerin örgütleri ile ilgili eleşti- 287 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ rel ifadeler kullandıklarını ve olumsuz davranışlar sergilediklerini ortaya koymaktadır. Araştırma kapsamında; örneklem grubuna dahil olan yönetici sekreterlerinin “cinsiyet” ve “medeni durum”ları ile “sinizm”in bireysel, duyuşsal ve davranışsal faktörleri arasında anlamlı bir fark olup olmadığını saptamak T -testi yapılmıştır. Söz konusu T-testi sonuçları Tablo 5’te gösterilmiştir: Tablo 5: Örneklem Grubuna Dahil Olan Yönetici Sekreterlerine Đlişkin Demografik Değişkenler ile Örgütsel Sinizm Faktörleri Arasındaki Đlişki Sinizm FAK. Cinsiyet N Ort. St.S. S.d t p B Kadın 26 3,47 1 46 1,01 0,31 Erkek 22 3,26 1,22 Kadın 3,8 0,56 46 1,06 0,29 Erkek 3,5 0,89 Kadın 2,7 1,1 46 1,11 0,9 Erkek 2,6 1,16 3,5 1,09 46 1,63 0,1 46 2,54 0,14 46 0,94 0,35 DUY DAV Medeni Durum B Evli DUY Evli 3,8 0,65 Bekar 3,1 0,86 Evli 2,7 1,18 Bekar 2,3 0,71 DAV 39 Tablo 5’deki sonuçlar incelendiğinde; deneklerin cinsiyeti ile B (t=1,01, p>.05), DUY (t=1,06, p>.05), DAV (t=0.9, p>.05) olması nedeniyle sinizmin alt faktörleri arasında anlamlı bir fark görülmemiştir. Buna paralel olarak deneklerin medeni durumunun sinizmin alt faktörlerine etkisi incelenmiş B (t=1,63, p>.05), DUY (t=2,54, p>.05), DAV (t=0,94, p>.05) olması nedeniyle medeni durum ile alt faktörler arasında anlamlı bir fark görülmemiştir. Analizlerde; örneklem grubuna dahil olan yönetici sekreterlerinde “kişisel sinizm” olarak ifade edilen yaşama bakış açılarının “cinsiyete” ve “medeni durum”larına göre anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna ulaşılmıştır (Cinsiyet t=-1,2 p=0,23; Medeni durum t=-2,29 p=0,29). Örneklem grubuna dahil olan yönetici sekreterlerinin; “yaş”, “eğitim durumu”, “gelir durumu”, “toplam hizmet süresi”, “kurumda çalışma süresi” ve “kurumdaki görev yeri” gibi demografik değişkenlere ve bazı mesleki özelliklerine göre “örgütsel sinizm” ve “kişisel sinizm” yaşama durumlarının nasıl değiştiğini tespit etmek amacıyla Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) yapılmıştır. Yapılan analiz sonucunda sekreterlerin: 288 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ • “Örgütsel sinizm” ile “yaş” (F=1,32, p>.05), “eğitim durumu” (F=0,46, p>.05), “toplam hizmet süresi” (F=1,26, p>.05), “gelir durumu” (F=0,86, p>.05), “kurumda çalışma süresi” (F=0,54, p>.05), “kurumdaki görev yeri” (F=0,92, p>.05) arasında anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir. • “Kişisel Sinizm” ile “yaş” (F=0,6, p>.05), “eğitim durumu” (F=1,09, p>.05), “toplam hizmet süresi” (F=1,2, p>.05), “gelir durumu” (F=0,82, p>.05), “kurumda çalışma süresi” (F=1,4, p>.05), “kurumda çalışılan bölüm” (F=1,54, p>.05) arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. 3.4. Sonuç ve Öneriler Araştırma kapsamında; “sinizm” ve “örgütsel sinizm” kavramlarının teorik çerçevesini oluşturulmuş ve Akdeniz Üniversitesi bünyesinde görev yapan yönetici sekreterlerinin örgütsel sinizm yaşama durumları ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte araştırmada sekreterlerin demografik değişkenlerinin ve mesleki özelliklerinin sinizm ve örgütsel sinizm kavramları ile ilişkisi incelenmiştir. Araştırma kapsamında elde edilen verilerin değerlendirilmesi sonucunda aşağıda belirtilen sonuçlara ulaşılmıştır: • Örneklem grubunu oluşturan sekreterlerin sinizm yaşama durumları değerlendirildiğinde, sekreterlerin hayata, insanlara ve bağlı bulundukları örgüte bakış açılarının orta düzeyde sinik eğilimli olduğu görülmüştür. • Araştırma sonucunda, örneklem grubunu oluşturan sekreterlerin “örgütsel sinizm” ile “kişisel sinizm” eğilimleri arasında pozitif bir ilişki bulunamamıştır. • Örneklem grubunu oluşturan sekreterlerin demografik ve mesleki özellikleri ile örgütsel sinizmin üç boyutu (bilişsel, duyuşsal ve davranışsal faktörler) arasında orta düzeyde bir korelasyon tespit edilmiştir. • Örgütsel sinik bakış açıları değerlendirildiğinde; örgütsel sinizm alt boyutlarından duyuşsal tepkinin ve bilişsel faktörün yüksek, davranışsal faktörün düşük olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Davranışsal faktörün düşük olması sekreterlerin örgütleri ile ilgili eleştirel ifadeleri kullandıklarını ve olumsuz davranışlar sergilediklerini ortaya koymaktadır. • Araştırma sonucunda örneklem grubunu oluşturan sekreterlerin demografik ve mesleki özellikleri ile “kişisel sinizm” ve “örgütsel sinizm” yaşama durumları arasında anlamlı bir farklılığın bulunmadığı tespit edilmiştir. Bu sonuç, literatürde yer alan diğer çalışmalarda elde edilen “örgütsel sinizm üzerinde demografik faktörlerin etkisinin çok fazla olmadığı” sonucu ile örtüşmektedir. Bu sonuçlar ışığında, örgütsel ortamda sinizme yol açacak faktörlerin belirlenmesinin ve sinik eğilimlerin oluşumuna zemin hazırlayan düzenlemelerden kaçınılmasının sağlıklı bir iş ortamı yaratılması açısından önemli olduğunu söylemek mümkündür. Araştırmanın sınırlarının genişletilerek; tükenmişlik, güven ortamı yaratma, örgütsel iletişimde iyileştirmeler ve yabancılaşma gibi kavramlarla ilişkili olarak ele alınmasının literatüre katkı sağlayacağı başlıca önerimizi oluşturmaktadır. 289 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Kaynakça ABRAHAM, Rebecca (2000), “Organizational Cynicism: Bases and Conseqences”, Genetic, Social, and General Psycology Monographs, 126. (3). 269-292. ALBRECT, S. L.(2002) “Perceptions of Integrity, Competence and Trust in Senior Management as Determinants of Cynicism Toward Change”, Public Administration & Management: An Interactive Journal 7(4).320-343. BRANDES, Pamela (1997), “Organizational Cynicism: It’s Nature, Antecendents and Consequences” Unpuplished Doctoral Dissertation, Division of Reserach and Advanced Studies of the Universitey of Cincinnati, USA. DEAN, W. James, BRANDES, Pamela, DHARWADKAR, Ravi (1998), “Organizational Cynicism”, Academy of Management Review. 23(2). 341-352. DEMĐR, Perihan (2003), “Çağdaş Büro Yönetimi ve Sekreterlik”, Ankara:Alp Yayınları. EATON, A. Judy.(2000), “A Social motivation Approach To Organizational Cynicism”, Unpuplished Doctoral Dissertation. Graduate programme in psychology York University, Toronto,Ontario. EFĐLTĐ Seyran, GÖNEN Yelda Ö., ÖZTÜRK Ü. Fisun (2007). “Türkiye’deki Devlet Üniversitesinde Rektör ve Rektör Yardımcısı Sekreteri Olarak Görev Yapan Yönetici Sekreterlerinin Tükenmişlik Düzeyleri”, 6. Ulusal Büro Yönetimi ve Sekreterlik Kongresi Bildiri Kitabı, 25-27 Ekim, Ankara. ERDOST, H. Ebru, KARACAOĞLU, Korhan, REYHANOĞLU, Metin (2007), “Örgütsel Sinizm Kavramı ve Đlgili Ölçeklerin Türkiye’deki Bir Firmada Test Edilmesi”, 15. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi Bildiri Kitabı, 25-27 Mayıs 2007. Sakarya GÖKBERK, Macit (1999), “Felsefe Sözlüğü”. Đstanbul: Remzi Kitabevi. GUASTELLO, J. Stephen, REĐKE, L. Mark, GUASTELLO, D. Denise, BĐLLĐNGS, Steven W. (1992), “A Study of Cynicism, Personality and Work Values” The Journal of Psychology 126 (1). 37-48. KANTER Donald, MĐRVĐS Philip (1991). “Cynicism: The New America Malaise”, Business and Society Rewiew. Spring. ÖZGENER, Şevki, ÖĞÜT, Adem, KAPLAN, Metin (2008), “Đşgören- Đşveren Đlişkilerinde Yeni Bir Paradigma: Örgütsel Sinizm. Örgütsel Konularda Seçme Konular”. Özdevecioğlu M. ve Karadal, H.,(der). Gazi Üniversitesi Vakfı Đlke Yayınevi, 2008. ÖZTOPRAK, Menekşe (2006), “Sekreterlik Bilgisi”, Ankara: Seçkin Yayınları. REYHANLIOĞLU, Metin (2007), “Dürüst Bir Đnsan Arıyorum”, Đnternet Adresi; http://www.ekonomikrapor.com.tr/rapor/devam.asp?idyazar=21, Erişim Tarihi: 15.06.2008. TUTAR, Hasan (2007), “Bilgi Çağı Örgütleri Đçin Yönetici Sekreterliği (Yönetici Asistanlığı)”, Ankara: Seçkin Yayıncılık. 290 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ ĐŞGÜCÜ DEVĐR HIZINI ETKĐLEYEN ETMENLER: SEKRETERLĐK MESLEĞĐNDE BĐR ARAŞTIRMA Burcu KORKUSUZ Başkent Üniversitesi Ticari Bilimler Fakültesi [email protected] Ali HALICI Başkent Üniversitesi Ticari Bilimler Fakültesi [email protected] ÖZET Bu çalışmanın amacı, sekreterlerin mesleklerini bırakmalarını etkileyen faktörleri belirlemektir. Bu faktörlerin belirlenmesi ise, işletmenin işgücü devir oranlarını azaltmak için alacağı önlemleri belirlemeye katkı verecektir. Çalışmada, sekreterlik mesleğinde işgücü devir hızına etki eden faktörleri belirlemek için bir anket çalışması yapılmıştır. Elde edilen verilerde faktör analizi yapılarak değerlendirilmiştir. Anket, Ankara Ticaret Odası’na (ATO) kayıtlı 2982 şirket üzerinde uygulanmıştır. Bu araştırma evreni içinde %10’a karşılık gelen 298 işletme tesadüfî örnekleme yoluyla seçilmiştir. Elde edilen verilere göre, iş garantisi ve ücret düşüklüğü en önemli işi bırakma nedenleri arasında ortaya çıkmaktadır. Anahtar Kelimeler: Đşten ayrılma, işgücü devir hızı, sekreterlik, büro yönetimi 1. Giriş Yöneticilerin başarılı olabilmek, işletme performansını artırabilmek için verimlilik ve etkinlik kavramına önem vermeleri, sekreterlik mesleğinin önemini giderek artırmıştır. Daha verimli, etkin ve başarılı olabilmek için yöneticiler, büro yeterliliklerinin üstünlüğüne sahip, doğrudan emir almadan, sorumluluk alabilme yeteneğini gösteren, alınan karar ve sorumlulukları uygulayabilen, kendisine verilen yetki sınırları içerisinde kararlar verebilen, kendine güvenen, verimliliği ve etkinliği arttırmaya yönelik gerekli tedbirleri uygulayabilen, teknolojiyi takip eden, kurumun vizyonu olarak kabul edilen sekreterlere ihtiyaç duymaktadırlar. Đşten ayrılmalar, olumsuz işgücü hareketleri, verimlilik kaybı, eğitim ve yeni işgören seçimi için harcanan zamanın artışı ve çalışma etkinliğinin azalması gibi maliyetler işletme açısından çok yüksek ve istenmeyen bir durumdur. Her meslekte olduğu gibi sekreterlik mesleğinde de, işten ayrılma oranları işletmenin performansını önemli ölçüde etkilemektedir (Arocas ve Camps, 2008). Sekreterlik mesleğinde de işgücü devir oranı yüksek olduğu sürece, nitelikli eleman bulmak, yetiştirmek, eğitmek, işletmede kalmasını sağlamak ve onlardan verimli bir şekilde yararlanmak mümkün olamamaktadır. Bu nedenle, işletmeler sekreterlerin işgücü devir hızını normal düzeyde tutabilmek için işgücü devir hızını azaltıcı önemlerle çalışanlara daha iyi çalışma olanakları sağlayarak, işten ayrılmaya neden olan faktörleri belirleyip analiz etmelidir. 1.1. Đşten Ayrılma Kavramı Sekreterlik mesleği çoğu meslekte olduğu gibi, gelişen teknolojiyi, insan ilişkilerini ve değişen piyasa koşullarını sürekli öğrenmeyi gerektiren bir meslek olduğu için, bu mesleği yapanlar yeteneklerini kullanabileceği kapsamda bir iş bulma 291 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ arzusu içindedirler. Đşverenler de en uygun elemanı bulmak, eğitmek ve işletmede kalmalarını sağlamak amacıyla insan kaynaklarına önem vermekte ve bu yeteneklere sahip işgörenler aramaktadır. Đşgören yetenekleri ile işin gerektiği özelliklerin birbirine uyumu aranmaktadır. Uyum, performans yüksekliğini ve verimliliği beraberinde getirecektir. Đşgören yetenekleri ve işin gerektirdiği özellikler uyum sağlamazsa performans düşüklüğü ve neticesinde iş tatminsizliği oluşacaktır. Đş tatminsizliğinin sonucunda olası davranışlardan biri ise, işten ayrılmadır (Robbins, 2007). Đşten ayrılmalar ve işe girişler arasındaki ilişkiler işgücü devri ile ifade edilmektedir. Đşten ayrılmaların sıklığı işgücü devrinin yüksekliğini göstermektedir. Yoğun çalışma ortamının yönetiminde en önemli rolü sekreterler üstlenmektedir. Đş yaşamında meydana gelen hareketlenmeler, sekreterlerin işgücü devir hızını da etkilemektedir. Đşletmenin ücret ve terfi politikası, yönetimin tutumu, ülkenin genel ekonomik durumu ve toplumsal faktörlerin dışında; daha iyi iş bulma beklentisi, yaş, cinsiyet, eğitim, medeni durum, performans, stres, iş arkadaşlığı gibi faktörler işgücü devir hızını etkilemekte ve sekreterlerin işten ayrılma veya ayrılmama nedenlerini belirlemektedir. Đşten ayrılmalar ister gönüllü nedenlerle ister gönüllü olmayan nedenlerle olsun, işletmenin işgücü devir hızını doğrudan etkilemektedir. Đşgücü devrinin yüksek olması, maliyetleri artıracağından işletmenin karlılığını ve verimini de düşürecektir. Bunun yanında işgören açısından da tatminsizliğe ve düşük performansa neden olacaktır. Bir başka açıdan bakılacak olursa, kişilerin bir iş yerinde çalışmaya başlamaları kadar iş yerinden ayrılmaları da doğaldır. Kişi ister kendi isteğiyle veya kurumun isteğiyle olsun iş hayatına son verebilir. Bir çalışanın iş hayatının sonuna kadar bir kurumda çalışma zorunluluğu yoktur (Fındıkçı, 2000:100). Bu durum gönüllü işgücü devri olarak ifade edilmektedir. Đşten ayrılma, bir işgörenin kendi isteğiyle ile çalışmakta olduğu iş yerini terk etmesi, ölüm, emeklilik, askerlik, kaza sonucu iş görmezlik ya da işverenin iradesiyle işçiyi işten çıkarması olarak ifade edilmektedir (Kılıç, 2004). Adal’a göre; işçinin işten ayrılmasında etkili olabilen dört durum söz konusudur. 1. Đşgöreni işten ayrılmaya zorlayan işletme dışı etkenlerin var olduğu gibi, işletme içinde de ortaya çıkan bir ya da birkaç etken, işgörenin işini hemen bırakmasına yol açabilmektedir. Bu durum, işletme dışı etken olmadığı ve işletme içi etkenin çok güçlü olması halinde de söz konusu olabilmektedir. 2. Bunların dışında da, tümüyle iş görenin özel yaşantısıyla ilgili birtakım nedenler, işletme dışı ve işletme içi bir etken olmasa bile, işgörenin işinden ayrılmasına yol açmaktadır (Kılıç, 2004: 69-70). Đşten ayrılmaların gerçek nedenlerinin açıklanması işletme açısından daha sağlıklı sonuçlar doğuracaktır. Đşten ayrılma ve çıkarılmaya neden olabilecek faktörler ayrıntılı bir şekilde açıklanacak olursa: 1. Valvano ve Khatri’ye göre; Đşletme dışı faktörler, genel olarak işletmenin ve işgörenin dışında gelişen, etki zamanı belirsiz ve aynı zamanda işletme tarafından kontrol edilmesi güç olan etkenlerdir. Bu etkenlerin çıkış kaynağı olarak ülkenin içinde bulunduğu ekonomik, siyasal, toplumsal şartlar gösterilebilir. Bununla birlikte Haris ve Abrahamson’a göre; teknolojik gelişmeler, sektörlerarası işgücü akışı, turizmin mevsimlik özelliği ve toplumun genel değer yargısından kaynaklanan değerlendirmeler olarak sıralanmaktadır. 292 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 2. Đşletme içi etkenler, işletme dışı etkenlerin aksine kontrol edilebilen, zamanı ve nedeni bilinebilen etkenlerdir. Genellikle işgörenden ya da yönetimden kaynaklanan etkenlerdir. En önemlisi de yönetsel uygulamalardan kaynaklanan iç sorunlardır. 3. Đşten ayrılmaların diğer bir nedeni de kişisel faktörlerdir. Ücret ve yan gelirlerdeki yetersizlik, terfi, taciz, günlük çalışma sürelerinin fazla olması, çalışanların iş güvenliğinin ve sosyal haklarının yetersiz kalması, çalışma arkadaşları ile ilgili sorunlar, emeklilik vs. gibi faktörler sıralanabilir (Tütüncü ve Demir, 2003: 149-150). Meyer ve Allen’e göre; örgüte bağlılıkları olmayan bireylerin kendilerini örgütün bir parçası olarak görmedikleri için işten ayrılma olasılıklarının daha yüksek olması beklenmektedir. Mowday v.d., Clugston, DeConinck ve Bachmann, Ben-Bakr ve Al-Shammarı’ya göre de; örgüte bağlılığı yüksek olan çalışanların işten ayrılma düşüncesinin daha düşük olduğunu göstermiştir (Uyguç ve Çımrın, 2004: 93). Çalışanların işten ayrılması sorunu, çalışan davranışları ve bu davranışların bağlı olduğu faktörler araştırılıyor olmasına rağmen halen organizasyonlar için önemli bir sorun olma niteliği taşımaktadır. Kişi eğer organizasyon değerlerine bağlı ise ve bu değerlerin gerçekleştirilmesine katkıda bulunuyor ise işten ayrılmayı istemeyecektir (Çekmecelioğlu, 2005: 28). Geylan’a göre; işletmeler açısından “gönüllü” ayrılmaların memnuniyetle karşılandığı dönemler olabilir. Tasarruf yapma amacını taşıyan ve bu amaçla işgören azaltma politikası izleyen işletmeler, gönüllü ayrılmaları memnunlukla karşılamaktadır. Ancak, bu tür uygulamalarda dikkat edilmesi gereken nokta, yeterli performansı gösteremeyen işgörenlerin işletmelerden ayrılmalarını sağlamaktır. Bulunduğu işletmede yeterli performansı gösteremeyen bir kişi, bir başka işletmede yetenek ve becerilerini ortaya koyabilir. Gönülsüz ayrılmalar ise, işgörenin işveren tarafından birtakım nedenlerle işlerinden çıkartılmaları veya zorunlu olarak işlerinden ayrılmalarını (emeklilik, sağlık, genel ekonomik durum) kapsamındadır (Aksu ve diğerleri, 2001: 176-177). Şenatalar’a göre; bir personelin işten ayrılmasının işletmeye yükleyeceği masraflar aşağıda sıralanmıştır: 1. Yeni işe alınacak personele harcanacak işe alma işlem ve zaman maliyetleri (örneğin; görevi duyurmak için hazırlanan ilanlar, yazışma, mülakat, seçim ve benzeri işler için katlanılan araç gereç ve personel masrafları), 2. Yeni işe alınacak kişinin alacağı hizmet içi eğitim masrafları, 3. Yeni işe alınan kişinin, işleri yeni öğrenmesiyle nedeniyle ücretine göre daha az iş yapmasının yarattığı maliyet artışı, 4. Yeni işe alınan kişinin işi iyi bilmemesi nedeniyle, işteki hataların ve kazaların maliyeti artırıcı etkisi, 5. Đşten ayrılan personelin işten ayrıldığı günden itibaren yeni işe alınan personelin işe başlayamaması ve işe geç başlamasından doğan boş kapasite üzerim kaybı, 6. Đşe yeni başlayan personelin kullandığı araçlara yeni adapte olması nedeniyle, belirli bir dönem kullanılmayışının üretimde doğurabileceği verim kaybı, 7. Đşten ayrılanların sayısının yüksek olması halinde fazla işlerin zamanında yetiştirilebilmesi için ödenen fazla mesailerin artması veya siparişleri zamanında karşılayabilme güçlüğü (Kılıç, 2004: 84-85). 293 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 1.2. Đşgücü (Personel) Devir Hızı Oranı Đşgücü devri, genel bir ifadeyle, “muayyen bir devre zarfında bir işletmenin personel kadrosunda, işçilerin giriş ve çıkış hareketi” olarak ifade edilmektedir (Kılıç, 2004:66) Erdoğan’a göre, iş ve işçi bulma kurumu, işgücü devrini şu şekilde tanımlamıştır: “işçi devri, iş yerinde istifa, terk, işten çıkarılma ve işe alınma neticesinde çalışanların sayısında meydana gelen değişikliklerdir” (Eronat, 2004:22). Đşletmelerin işgörenlerden verimli bir şekilde yararlanmak, iyi eleman bulmak ve işletmede uzun süre kalmalarını sağlamak, işgücü devri yüksek olduğu sürece mümkün olamamaktadır. Bu nedenle işletmelerin işgücü devir hızlarını normal düzeyde tutmaları önerilmektedir (Tütüncü ve Demir, 2003:146). Đşgücü devir hızını azaltmak için, işletmelerin işgörenlerin iş yerinden ayrılma nedenlerini belirlemeleri, iş ortamındaki verimliliği sağlamaları, çalışanlara daha iyi çalışma olanakları yaratmaları gerekmektedir (Tütüncü ve Demir, 2003:147). Đşgüçü devir hızının azaltılması, hem işgörenler hem de işletmeler açısından ayrı bir önem taşıyacaktır. Đşgücü devri aynı zamanda ülke ekonomisi, toplumsal faktörler ve ekonomik karlılığın arttırılması yönünden de incelenmesi ve çözümlenmesi gereken bir sorun olarak görülmektedir (Tütüncü ve Demir, 2003:148). Verimli bir yönetim için, işgücü devrinin işleyiş şekli, işgücü devrinin olumlu ve olumsuz sonuçları gerekli olacaktır. Ayrıca işgücü devrinin sonuçları ile ilgili dağılan maliyetler, yer değiştiren maliyetler ve eğitim maliyetlerinden de söz edilebilir (Güney, 1994: 17). Dağılan maliyetlere; işsizlik sigortası ve dağılan ödemeler, yer değiştiren maliyetlere; işe giriş mülakatları, iletişim ve yönetim harcamaları, eğitim maliyetlerine de; resmi eğitim programı, görev eğitim harcamaları olarak örnek gösterilebilir (Eronat, 2004:23). Đlgili maliyetlerin artmasıyla üretim ve verimlilik düşmekte, işgörenlerde mutsuzluk ve huzursuzluk ortaya çıkmaktadır. Altchison ve Lefferts’in göre; personelin işten ayrılma sıklığının personel devir hızı ile anlamlı bir ilişki olduğu görülmüştür (Erigüç, 1994: 16). Personel devir hızı, “bir işletmede, belirli bir dönemde işten ayrılanların ortalama işgören sayısına oranı” olarak ifade edilmektedir. Formülü aşağıdaki gibidir (Tütüncü ve Demir, 2003:149). Đşten Çıkanlar Personel Devir Hızı : X 100 (1) Dönem Đçi Ortalama Personel Sayısı Dön. Başı Pers. Sayısı + Dön. Sonu Pers. Sayısı Ortalama Personel Sayısı : (2) 2 Ortalama personel sayısı aynı zamanda aylık personel sayılarının toplamının dönem içi ay sayısına bölünmesiyle elde edilir. Formülü aşağıdaki gibidir (Kılıç,2004:88). Aylık Personel Sayıları Ortalama Personel Sayısı : (3) Dönem Đçi Ayrılanların Sayısı 294 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Kaynak’a göre, çıkışların temel alındığı personel devir oranını aşağıdaki şekilde formüle etmiştir (Kılıç, 2004:88). Gönüllü Çıkışlar Pers.Dev.Or: +DevreBaşıGirişlerin SayısıX100 (4) Personel Miktarı Bunun yanında işten çıkanların veya çıkartılanların işçi sayısına oranlanması işçi devri olarak kabul edilirken, işe girenlerin işçi sayısına oranlanması da işçi devri olarak değerlendirilmektedir (Kılıç, 2004). Personel devir oranı hesaplanırken, zaman birimi de dikkate alınmaktadır. Genellikle bu birim ay olarak alınmakta, ancak küçük işletmelerde ve personel devir hızının çok yüksek olduğu işletmelerde daha uzun süreler için (üç aylık, altı aylık, yıllık) personel devir hızı hesaplanmaktadır. Kullanılan formüllere ilişkin veriler: işe alınanların sayısı, işten ayrılanların sayısı, ayrılanların-çıkanların yerine alınanların sayısı ve ortalama işgücü sayısıdır (Kılıç,2004: 86-87). Personel devir hızının hesaplanması personellerin iş doyumu, performansı ve personel politikalarının etkililiği ile yöneticilerin denetimi için önemlidir. Personel devrinin nedenleri oldukça değişik ve karışıktır. Aşırı personel devri, işletme açısından maliyeti yüksek, pahalı ve işgücü kaybına neden olduğu gibi, personel açısından da örgüte yabancılaşma, örgütten kopma ve motivasyon düşüklüğüne neden olmaktadır (Erigüç, 1994:18). Cansever’e göre, personel devir hızının makul bir seviyede olması gerekmektedir. Personel devir hızının çok düşük seviyede de olması işletmelerin gelişimini olumsuz etkilediği gibi işçiler açısından da sakıncalıdır. Çünkü emek arzının esnekliği ve hareket kabiliyeti azalır ya da kaybolur. Bu taktirde emeğin ücreti düşük düzeyde oluşur, kişilerin yükselme olanakları sınırlanır (Kılıç,2004 :82). Personel devrine neden olan faktörler; kişisel faktörler, örgütsel faktörler ve ekonomik faktörlerdir. Kişisel faktörler; yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, medeni durum, çalışma süresi ve tecrübe, iş tatmini ve strestir. Örgütsel faktörler; örgüt yapısı ve personel politikası, örgütün büyüklüğü, ücretlendirme, yönetici davranışları, başarı değerlendirme ve terfi, arkadaşlık ilişkisidir. Ekonomik faktörler ise; iş piyasasının durumu, istihdam düzeyi, genel ücret düzeyidir (Kılıç,2004). Đşgörenlerin kendi istekleri ile ayrılmaları veya işveren tarafından işten çıkarılmalarının dışında, işgücü devrine etki eden bazı etmenler de söz konusudur. Bunlar; evlilik, hamilelik, genel sağlık problemleri, askerlik, emeklilik, başka yere taşınma vb. etmenlerdir (Tütüncü ve Demir, 2003:153). Personel devrine etki eden faktörleri ortadan kaldırmak veya azaltmak için, iyi bir insan kaynakları planlaması yapılmalı, iş analizleri yapılmalı, iyi bir yönetim sistemi oluşturulmalı, uygun bir çalışma ortamı oluşturulmalı, iyi bir ücret sistemi ve terfi olanakları geliştirilmeli, iş garantisi ve sosyal güvenlik hakları sağlanmalı, çalışanların işten çıkarılmalarına veya çıkarılmalarına neden olan etkenlerin yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir (Tütüncü ve Demir, 2003:165). 2. Araştırma Metodolojisi Đşgücü devir hızı gerek işletme gerek de birey açısından yarattığı sonuçlar bakımından önemlidir. Yukarıda belirtildiği gibi işgücü devir hızının yüksekliği özellikle hizmet sektöründe işletmenin etkililiğini ve etkinliğini azaltan sonuçlar yaratmaktadır. Bunun yanında yüksek devir hızı ile kariyer yapmanın da önünde birtakım engeller bulunmaktadır. Kişinin kişilik özellikleri, örgütsel bağlılığı ve güvenilirliği, kişinin yüksek iş değişikliği karşısında işletmeler tarafından sorgulanmaktadır. Đşletmeler açısından düşük devir hızı da önerilmemektedir. Yeni işgücünün sisteme 295 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ dahil edilmesi işletme dinamizminin artmasına, yaratıcılığın ve yenilikçiliğin gelişmesine neden olmaktadır. Aynı zamanda işletme içindeki personel arasında da istenilen seviyede bir rekabet yaratmaktadır. Literatürde genel olarak işletmeler için %13%14’lük yıllık devir hızı normal karşılanmaktadır. Bu devir oranının üstü yüksek devir hızı, altı ise düşük devir hızı olarak değerlendirilebilir. 2.1. Literatürdeki Đlgili Araştırmalar Đşgücü devir hızı üzerine literatürde birçok çalışma bulunmaktadır. Bunlardan birçoğu demografik özellikler ile işgücü devir hızı oranları arasındaki ilişkileri araştırmaktadır. Đşgörenlerin yaşının arttıkça işgücü devir oranlarının azaldığı ve işyerinde çalışma süresi arttıkça aynı şekilde devir oranlarının azaldığı yönünde birçok araştırma bulunmaktadır (Robbins ve Judge, 2007). Aynı şekilde bireylerin medeni durumları ile işgücü devir arasındaki ilişkileri ortaya koyan araştırmalar vardır. Evli kişilerin bekar kişilere göre işgücü devir oranlarının daha düşük olduğu ifade edilmektedir. Evli kişilerin daha yüksek sorumluluk sahibi durumuna gelmeleri işlerini bekarlar kadar bırakamamalarına neden olmaktadır (Robbins ve Judge, 2007). Bunun yanında kişinin kadın veya erkek olması işgücü devir hızını ve işe devam etmeyi etkilememektedir (Price, 1995). Örgütsel değişim ve işgücü devir hızı arasındaki ilişki olduğunu gösteren araştırmalar vardır. Đşletmelerin değişimi işgücü devir hızının artması üzerinde baskı yaratmaktadır (Morrell ve diğerleri, 2004). Yukarıda belirtildiği gibi kişilik özellikleri ile işgücü devir arasında da ilişkiler söz konusudur. Đşgücü devir hızını düşürmede en önemli etkenlerden biri kişinin değerleri ile iş değerlerinin birbiriyle uyum sağlamasıdır (Vianen ve diğerleri, 2007). Bunun yanında iş esnekliği, kişinin hizmet içindeki eğitimi işgücü devir hızını etkilemektedir (Forrier ve Sels, 2003). Eğitime bağlı olarak toplam kalite yönetimi uygulayan firmalarda da işgücü devir oranlarının düşme eğilimi gösterdiğini ortaya koyan araştırmalar bulunmaktadır (Guimaraes, 1994). Doğal olarak işgücü devir hızını arttıran en önemli etmenlerin iş stresi (Chiu ve diğerleri, 2005) ve ücretler olduğu ifade edilmektedir (Block ve Lawson, 2006). Đşgücü devir oranlarını anlamak için çeşitli yaklaşımları ortaya koyan çalışmalar bulunmaktadır. Durumsallık yaklaşımı ile işgücü devir oranları açıklanabilmektedir (Zeffane, 1994). Bu çalışmada da özellikle bireysel değerlerin işgücü devir hızı oranları üzerinde etkili olduğu tartışılmaktadır. Gönüllü işi bırakanlar da işgücü devir oranı içinde hesaplanmaktadır. Dolayısıyla, gönüllü işgücü devir oranları ile ilgili de çeşitli araştırmalar bulunmaktadır (Rouse, 2001; Price, 2001). Đşgücü devir oranlarının olası sonuçları üzerinde de araştırmalar bulunmaktadır. Lewin ve Kleiner’ın araştırmasında işgücü devir hızı ve iş devamsızlığının nasıl azaltılabileceği tartışılmaktadır (Lewin ve Kleiner, 1992). Đşgücü devir hızı ve iş devamsızlığı yüksek olduğu taktirde işletmelere önemli bir maliyet ortaya çıkartacaktır (Orton, 1982). Söz konusu maliyetlerin yanında işgücü devir hızının müşteri tatmini üzerinde de birtakım etkileri söz konusudur (Hurley ve Estelami, 2007). Maliyetlerle birlikte olası bu sonuçların işletmeler tarafından da dikkate alınması gerekmektedir. Đşgörenler için doğru meslek seçimi işgücü devir oranlarının düşmesinde en önemli etkenlerden birisidir. (Pazy, Ganzach ve Davidov, 2006). Đşini seven aynı işi yapan ve tecrübe kazanan kişilerin işi bırakma oranı tecrübesiz kişilere göre daha azdır (Min, 2007). Buna bağlı olarak örgütsel bağlılık, iş tatmini, işgücü devir oranlarının tahmininde en önemli araçlar olarak ortaya konmaktadır (Jeckins ve Thomlinson, 1992). Belirtilen kavramlar sadece işgören devir hızında değil aynı zamanda yöneti- 296 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ cilerin devir hızlarının tahmininde de kullanılmaktadır (Knapp, Harissis ve Missiakoulis, 1981). Đstenilen şartlarda hazırlanmış ya da yaratılmış bir iş çevresinin işgücü devir hızı üzerinde de etkisi bulunmaktadır (Mayfield, 2008; Morrow ve diğerleri, 2005). Aynı zamanda gerçekçi iş tanımları ve oryantasyon süreci işgücü devir hızını azaltmaktadır (Pitt ve Ramasseshan, 1995). 2.2. Araştırmanın Örneklemi ve Nüfusa Ait Bilgiler Araştırmanın uygulama alanı olarak Ankara Ticaret Odası (ATO)’na bağlı işletmeler seçilmiştir. Bu işletmelerin içinde bilindiği gibi büyük küçük her sektörden işletme yer almıştır. ATO’ya 2008 Haziran ayı itibariyle 2892 işletme kayıtlıdır. Gerçekleştirilen araştırmanın toplam nüfusu yansıtması açsından örneklem sayısı çok önemlidir. Tanımlayıcı araştırmalarda minimum %10 örneklem alınır. Küçük popülasyonlarda ise %20’ye ihtiyaç olur. Yapılan bu tanımlayıcı araştırmada %10 örnek çapı güvenilir sonuçlar elde etmek açısından yeterli görünmektedir. Dolayısıyla, 289 işletme üzerinde araştırma yapılması tasarlanmıştır. Üzerinde araştırma yapılacak işletmeler tesadüfi örneklem yolu ile belirlenmiştir. 2.3. Araştırma Anketi Araştırmada kullanılmak üzere geliştirilen anket iki kısımdan oluşmaktadır. Birinci bölümde kişilerin demografik özelliklerini ölçmek için kullanılacak veriler talep edilmekte, ikinci kısımda ise kişilerin sekreter olarak işten ayrılma nedenlerini önem derecelerine göre ifade etmeleri istenmektedir. Demografik veriler içerisinde kişinin yaşı, cinsiyeti, medeni hali ve eğitim durumu sorgulanmaktadır. Yapılan pilot çalışmada anketin güvenilirliği (Cronbach alpha değeri:0,84) yüksek bulunmuştur. 2.4. Verilerin Toplanması Üzerinde araştırma yapılacak işletmelerin adresleri unvanları ile birlikte ATO’dan talep edilmiştir. ATO’nun bu bilgileri veremeyeceğini belirtmesi üzerine informal yollardan ilgili bilgiler temin edilmiştir. Elde edilen liste işletmelerin unvanlarını, adreslerini ve bulundukları sektörleri içermektedir. Oluşturulan anket, bir üst yazı ile konunun önemi belirtilerek işletmelere posta yolu ile yollanmıştır. Üst yazıda çalışan sekreterlerin anketleri doldurmaları talebinde bulunulmuştur. Doldurulan anketlerin ise özellikle belirtilen faks numarasına yollanması istenmiştir. Faks olmadığı takdirde ise posta yolu ile yine belirtilen adrese yollanması istenilmiştir. Toplamda 289 işletmeden 90 tanesinden cevap gelmiştir. Dolayısıyla anketin geri dönüş oranı %31’dir. Elde edilen veriler daha sonra SPSS programına aktarılmıştır. 3. Araştırma Bulguları Araştırma bulguları iki başlık altında toplanmaktadır. Demografik veriler ve sekreter olarak işten ayrılma nedenleri. Araştırmaya cevap veren sekreterlerin yaş ortalaması 35.88’dir. Bir başka ifade ile ATO’ya bağlı işletmelerde çalışan sekreterlerin orta yaş grubuna dahil olduğu ifade edilebilir. Araştırmada yer alan sekreterlerin tamamı bayandır. Erkek sekreter bulunmamaktadır. 297 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 1: Sekreterlerin Medeni Duruma Göre Dağılım Frekans Yüzde Bekar 51 56.66 Evli 29 32.22 Boşanmış / Dul 10 11.12 Toplam 90 100.0 Tablo 1’de görüldüğü gibi, araştırmaya katılan bayanların 51’i evli, 29’u bekar, 10 tanesi ise boşanmış/duldur. Tablo 2: Sekreterlerin Eğitim Durumuna Göre Dağılımı Frekans Yüzde Lise 81 90.0 Büro Yönetimi ve sekreterlik lisesi 0 Mesleki önlisans 0 Yüksekokul/üniversite 9 10.0 Toplam 90 100.0 Tablo 2’de sekreterlerin eğitim durumuna göre dağılımı verilmektedir. Eğitim durumlarına bakıldığında, sadece 9 tanesi yüksekokul/üniversite mezunu olup, kalan 81’i lise mezunudur. Araştırma yapılan sekreterlerden büro yönetimi ve sekreterlik bölümü mezunu bulunmamaktadır. Ankette kişilere sekreter olarak işten ayrılma nedenlerini sormadan önce araştırmanın geçerliliğini arttırabilmek için daha önce çalıştıkları iş yerleri sorulmuş ve bu işlerdeki unvanı ile birlikte çalışma sürelerini yazmaları istenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre 90 sekreterden 27’si belirttikleri iş yerinde ilk kez sekreter olarak çalışmaktadır. Ancak, daha önce farklı işlerde bulunduklarını ifade etmektedirler. Bunlar içerisinde pazarlamacı, satıcı, temizlik görevlisi gibi unvanlar yer almaktadır. 63 tanesi ise daha önce farklı iş yerlerinde sekreter olarak çalışmış ve yeni iş yerlerinde ise aynı unvanla çalışmaya devam etmektedirler. Araştırmaya konu olan son soruda ise, sekreter olarak işten ayrılma nedenleri sorulmaktadır. Đşten ayrılma nedenlerine ilişkin seçeneklerde ise yönetim sıkıntısı, iş garantisi, sosyal güvenlik sorunu, terfi, ücret, kayırma, fiziksel çalışma ortamı, iş yoğunluğu, çalışma saatleri, işin karışıklığı, uyum, iş ortamındaki iletişim, taciz, stres belirtilmiştir. Son olarak da açık uçlu olarak başka husus olup olmadığı sorulmuştur. Kişinin kaç defa iş değiştirdiği ve her iş değişikliğindeki işi bırakma nedenleri istenmektedir. Đşi bırakma nedenlerinin de önem derecesine göre sıralanması istenmektedir. Tablo 3: Sekreterlerin Birinci Derecede Đşi Bırakma Nedenleri Frekans Yüzde Đş garantisi 21 23.33 Ücret 19 21.11 Đş yoğunluğu 18 20.00 Yönetim sıkıntıları 11 12.22 Diğer 21 23.33 Toplam 90 100.0 298 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Elde edilen sonuçlara göre sekreterlerin işi bırakmalarına neden olan en önemli faktör, 21 sekreterin işaret ettiği “iş garantisi” sorunudur. Đş garantisinin olmayışı en büyük işi bırakma nedeni olarak belirtilmektedir. Đş garantisinin arkasından da “düşük ücretler” gelmektedir. Düşük ücretler, 19 kişi tarafından en önemli işi bırakma nedeni olarak ortaya konmaktadır. Đş yoğunluğu ve stres ise 18 sekreter içinde birinci öncelikli işi bırakma nedeni olarak belirtilmektedir. Đş yoğunluğunun ailevi sorunlara yol açtığı ve hafta sonları çalışmanın özellikle bir bayan için sosyal sorunlar ortaya çıkardığı belirtilmektedir. Yönetim problemleri yüzünden işi bırakan sekreterler ise 11 kişidir. Yönetim sıkıntıları anlamında da görev tanımlarının dışında birtakım sorumluluklarının verildiği ifade edilmektedir. Diğer seçeneklerinin içinde ise, önemli olmayacak kadar az sayıda işaret edilmiş, terfi, kayırma, uyum ve iş ortamındaki ilişkiler gelmektedir. En son sorulan “Şu an yaptığınız işten ayrılmayı düşünüyor musunuz?” sorusuna da 18 kişinin “evet”, 72 kişinin “hayır” şeklinde cevap verdiği tespit edilmiştir. Bu sonuçta sekreterlerin aslında işten ayrılma niyetlerinin olmadığını göstermektedir. Yaş, cinsiyet, medeni durum ve eğitim durumu ile işten bırakma nedenleri arasında ilişkiler %95 anlamlılık düzeyinde ki kare testi ile ölçülmüştür. Đşten bırakmada ilk üç faktör dikkate alınarak yapılan çapraz tablolarda verilerin belli bir sınıflamada yığılma göstermeleri nedeniyle sonuçlar anlamsız çıkmıştır. Bir başka deyişle özellikle yaş ve eğitim durumu işten bırakma nedenini etkilememektedir. Cinsiyet ve eğitim durumu, bayan ve lise mezunu olarak önemli derecede yığılma göstermektedir. 4. Sonuç Araştırma sonuçlarından elde edilen bulgular, sekreterlik mesleğini yapan kişilerin işi bırakmalarındaki en önemli nedenin iş garantisi olmadığını göstermektedir. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerde sekreterlik yapan kişler için, bu durum bir gerçeği ifade etmektedir. Aslında sadece sekreterlik mesleğine yönelik değil tüm unvanlar için Türkiye gibi belirsizlikten kaçınma kültürü yüksek olan ülkelerde kişiler daha belirgin şartlar içinde yaşamayı tercih etmektedir. Daha belirgin şartlar kişinin daha rahat yaşamasına yol açmaktadır. Đş hayatındaki belirsizlikler ise kişiye stres yüklemekte ve dolayısıyla kişi bu durumlardan kaçınma eğilimi göstermektedir. Türk toplumunun kültürünün bir sonucu olarak da iş garantisini görmeyen çalışanlar işten ayrılma eğilimi göstermektedirler. Bu çerçevede sekreterlik mesleğinde de işgücü devir hızı yüksek oluşmaktadır. Đşgücü devir hızını azaltmak isteyen işletmeler gerek diğer mesleklerde gerekse sekreterlik mesleğinde iş garantisini işgörenlerine sunmak zorundadırlar. Çünkü iş garantisini görmeyen kişinin işten ayrılma olasılığı artmakta bu da işletme verimliliğini ve etkinliğini azaltmaktadır. Đkinci önemli faktör olarak ortaya çıkan ücret düşüklüğü de ülkemizin bir gerçeği ile paralellik göstermektedir. Düşük ücret politikaları işgücünü işletmede sürekli çalıştırmada yetersiz kalmaktadır. Ancak araştırmada dikkat edilirse hemen hemen tamamına yakın sekreterlerin lise mezunu olması ve büro yönetimi ve sekreterlik eğitimi almaması düşük ücret almalarında önemli bir etken olarak değerlendirilebilir. 299 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 5. Kaynaklar AKSU, Akın A., TARCAN, Ebru ve ATILGAN, Eda (2000), Đşgören Devrinin Otel Đşletmelerinde olan Maliyetinin Hesaplanması: Antalya Yöresinde Bir Araştırma, Turizm Đşletmelerinde Đnsan Kaynakları Yönetimi Hafta Sonu Semineri VII, Nevşehir. AROCAS, Luna R., CAMPS, Joaquin (2008), “A Model Of High Performance Work Practices And Turnover Intentions, 37 (1). BLOCK, W., LAWSON, R. A (2006), “Promotion, Turnover And Preemptive Wage Offers”, Humanomics, 22 (3). CHIV, Chou-Kang ve diğerleri (2005), “Understanding Hospital Employee Job Stres And Turnove Intentions In A Practical Setting: The Moderating Role Of Locus Of Control”, Journal Of Management Development, 24 (10). ÇEKMECĐOĞLU, Hülya Gündüz (2005), “Örgüt Đkliminin Đş Tatmini ve Đşten Ayrılma Niyeti Üzerindeki Etkisi: Bir Araştırma”, Cumhuriyet Üniversitesi Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 2. ERĐGÜÇ, Gülsün Kaygın (1994), Hastanelerde Personelin Đşle Đlgili Tutumları Personel Devri Ankara Đli Örneği, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara. ERONAT, Zeynep (2004), Đşletmelerde Đş Tatmini ve Đşgücü Devir Hızı Problemlerinin Çözümünde Bir Faktör olarak Đletişim; KOBĐ’lerde Ampirik Bir Uygulama, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. FORRIER, A., SELS, L. (2003), “Flexibility, Turnover And Training”, International Journal Of Manpower, 24 (2). FINDIKÇI, Đlhami (2000), Đnsan Kaynakları Yönetimi, 2. Baskı, Đstanbul, ALFA Yayınları. GUIMARAES, Tor (1994), “Assessing Employee Turnover Intentions Before/After TQM”, International Journal Of Quality&Reliability Management, 14 (1). GÜNEY, Muhammet Kürşat. (1994), Satış Elemanlarının Performansı, Đş Tatmini ve Đşgücü Devri Đlişkileri-Büro Makineleri Sektöründe Bir Uygulama, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. HURLEY, R. F., ESTELAMI, H. (2007), “An Exploratory Study Of Employee Turnover Indicators As Predictors Of Customer Satisfaction”, Journal Of Services Marketing, 21 (3). JECKINS, M., THOMLINSON, R. P. (1992), “Organizational Commitment And Job Satisfaction As Predictors Of Employee Turnover Intensions”, Management Research News, 15 (10). KILIÇ, Alpaslan (2004), Örgüt Đçi Stres Faktörlerin Çalışanların “Çatışma ve Đşten Ayrılma Eğilimleri” Üzerindeki Etkisi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. KNAPP, M, HARĐSSĐS, K, MĐSSĐAKOVLĐS, Sypros (1981), “The Predicting Staft Turnover”, Management Research News, 4 (1). LEWIN, J. M., KLEINER, B. H. (1992), “How to Reduce Organizational Turnover and Absenteeism”, Work Study, 41 (6). 300 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ MAYFIELD, J., MAYFIELD, M. (2008), “The Creative Environments Influnce To Intent To Turnover: A Structural Equation Model And Analysis”, Management Research News, 31 (1). MIN, Hokey (2007), “Examing Sources Of Warehouse Employee Turnover”, International Journal Of Physical Distribution&Logistics Management, 37 (5). MORELL, Kevin ve diğerleri (2004), “Organizational Change and Employee Turnover”, Personellel Review, 33 (2). MORROW, Paula C. ve diğerleri (2005), “The Role Of Leader Member Exchange Đn High Turnover Work Environments”, Journal Of Managerial Psychology, 20 (8). PAZY, A., GANZACH, Y., DAVIDOV, Y. (2006), “Decision-Making Training For Occupational Choice And Early Turnover: A Field Experiment”, Career Development International, 11 (1). PITT, L. F., RAMASSESHAN, B. (1995), “Realistic Job Informational And Sales Turnover: An Investigative Study”, Journal Of Managerial Psychology, 10 (5). PRICE, James L. (1995), “A Role For Demographic Variables in The Study of Absenteeism and Turnover”, International Journal of Career Management, 7 (5). PRICE, James L. (2001), “Reflections on the Determinants Voluntary Turnover”, International Journal of Manpower, 22 (7). ROBBINS, Stephen ve JUDGE, Timothy A. (2007), Organizational Behavior, 12. Baskı, Prentice Hall. ROUSE, Paul D. (2001), “Voluntary Turnover Related To Information Technology Protessionals: A Review Of Rational And Instinctual Models”, International Journal Of Organizational Analysis, 9 (3). ORTON, M.E (1982), “The Costing of Labour Turnover”, Personel Review, 1 (3). TÜTÜNCÜ, Özkan ve DEMĐR, Mahmut (2003), “Konaklama Đşletmelerinde Đnsan Kaynakları Kapsamında Đşgücü devir Hızının Analizi ve Muğla Bölgesi Örneği”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 2, Đzmir. UYGUÇ, Nermin ve ÇIMRIN, Dilek (2004), “DEÜ Araştırma Uygulama Hastanesi Merkez laboratuarı Çalışanlarının Örgüte Bağlılıklarını ve Đşten Ayrılma Niyetlerini Etkileyen Faktörler”, Dokuz Eylül Üniversitesi Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 1, Đzmir. VIANEN, A., E., van, DE PATER, I. D., DIJK, F. L. (2007), “Work Value Fit And Turnover Intention; Same-Source or Different Source Fit”, Journal Of Managerial Psychology, 22 (2). ZEFFANE, Rachid M. (1994), “Understanding Employee Turnover: The Need For A Contingency Approach”, International Journal of Manpower, 15 (9). 301 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 302 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ BĐLGĐ TOPLUMU AÇISINDAN BÜRO YÖNETĐMĐ VE YÖNETĐCĐ ASĐSTANLIĞI Şükran TANTAY Maltepe Üniversitesi MYO [email protected] ÖZET Teknolojinin sürekli geliştiği çevreden ve globalleşmeden etkilenen işletmeler, bu değişimlere ayak uydurmak zorunda kalmaktadır. Bu tür etkiler bilgi toplumuna geçişi hızlandırmaktadır. Hatta teknolojinin kelime olarak tanımları dahi yeniden ele alınarak değiştirilmektedir (Naisbitt, Naisbitt ve Philips, 2001: 14). Çünkü önceki sözlük anlamına göre teknoloji eskiyen bir halde maddi ve fiziki bir şey, bir obje olarak yansıtılmakta ve insanoğlundan tamamen ayrı bir unsur gibi değerlendirilmekteydi. Bu durum bilgisayarların taşınabilir hale gelmesinden sonra değişmiş ve teknoloji, yaşam, toplum ve çevreyle karşılıklı ilişkisi olan bir kavram halinde ortaya çıkmıştır. Teknolojinin ve bilgi toplumunun yaşamlarımızdaki yerinin ne olduğunun sorgulanması da ayrıca önemlidir. Bu bağlamda büro yönetimi ve yönetici asistanlığında da bir takım yeniliklerin yapılması kaçınılmazdır. Auguste Comte’a göre (1798-1857) tarihin egemen unsuru bilgi ve onun şekilleridir ve bu konuyu ele alan Rocher (1968) toplumsal örgütlenmeyle bilgi durumu arasında zorunlu bir uyum ve tutarlılık olduğundan bahsetmektedir (Dura ve Atik, 2002: 125). Gerçekten de 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyılın başından itibaren işletmelerin çoğalması ile yönetim bilimindeki anlayışlar hızla gelişerek değişim göstermektedir. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde hakim olan klasik yönetim anlayışında hiyerarşi temeldir. Đnsan ilişkilerinin ön plana çıktığı davranışçı ekol anlayışından sonra rasyonel kararların var olduğu bilimsel yaklaşım anlayışının 1970 ortalarına kadar varlığını sürdürdüğü, sonra yöntemler konusunda dönüşümler başladığı görülmektedir. Bu dönemdeki örgüt ve yönetim alanında yeni kuramların ortaya çıkması ve 1980’ lerdeki kaos ortamındaki hızlı çevresel değişim, başarılı olmanın yollarını aratmıştır. 2000’li yıllarda yöneticiler insan kaynakları anlayışına dayanarak yetenekleri farklı şekillerde kullanma yoluna gitmeye başlamışlardır. Küreselleşme nedeniyle işletmeler, stratejilerini değiştirmek zorunluluğu duymuşlardır. Küresel etkilerle birlikte işletme yönetimleri de uluslararası kurallara uyumlu çalışarak başarıya ulaşmalıdır. Yeni düzendeki organizasyonlarda çeşitli modeller oluşmaktadır. Yaşamın her alanında kendini hissettiren hızlı bir değişim vardır. Đşletme çalışanlarının da bu değişime ayak uydurması gerekmektedir. Buna paralel olarak bürolarda ve çalışanların rol dağılımlarında teknolojik gelişmeye uygun şekilde düzenlenmiş teknik cihazların ve iletişim cihazlarının kullanılmasındaki kolaylık ve uyumun edinilmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu durum gerek büro çalışanları ve diğer ofis çalışanlarının arasındaki iletişimi hızlandıracak, gerekse işletme yönetimine esnek ve süratli tepki verme yetisi sağlayacaktır. Bireysel çabadan takım çalışmasına, zaman kullanmaktan zamanı yönetmeye geçiş, sözlü ve yazılı iletişimin yanında interaktif, elektronik iletişimlerin de kurulabilmesi büroların çağın gereğine göre yapı değiştirmesine neden olmuştur. Klasik sekreterlikten farklı olarak bilgisayar ve internet kullanımıyla beraber büro teknolojilerinden yararlanabilen, kriz ve kaos dönemlerini iyi ve doğru şekilde yönetebilen, bilimsel olarak analiz ve sentez yapabilen ve yöneticinin karar aşamasından önceki hazırlıklarını tamamlayabilen, zamanı doğru kullanabilen, yabancı dili ve iletişimi iyi olan sekreter yönetici asistanı olma konumuna gelmiş demektir. Günümüzde geleneksel yönetim anlayışındaki insan yönetiminden bilgi yönetimine, sekreterlikten yönetici asistanlığına doğru hızlı bir gelişme vardır. Bu günün değişken, dinamiği yüksek ve teknolojiye endeksli iş dünyasında, yönetici asistanlığı görevinin etkili yapılabilmesi için yönetim bilgi ve becerisinin ne denli önemli olduğu tartışılamaz. Bu çalışmada klasik örgütler ve bilgi toplumu örgütleri büro yönetimi açısından karşılaştırılmakta, günümüzde yönetici asistanının rolü irdelenmektedir. Bilgi toplumuna geçişteki uyumun nasıl sağlanacağı konusu üzerinde durulmaktadır. Öte yandan teknoloji ve iletişimin büro yönetimi ve yönetici asistanlığındaki değişen rolü de ele alınmaktadır. Anahtar Kelimeler: Bilgi Toplumu, Büro Yönetimi, Teknoloji, Yönetici Asistanlığı, Gelişim 303 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 1. Giriş Teknolojinin sürekli geliştiği çevreden ve globalleşmeden etkilenen işletmeler, bu değişimlere ayak uydurmak zorunda kalmaktadır. Bu tür etkiler bilgi toplumuna geçişi hızlandırmaktadır. Hatta teknolojinin kelime olarak tanımları dahi yeniden ele alınarak değiştirilmektedir (Naisbitt, Naisbitt ve Philips, 2001: 14). Çünkü önceki sözlük anlamına göre teknoloji eskiyen bir halde maddi ve fiziki bir şey, bir obje olarak yansıtılmakta ve insanoğlundan tamamen ayrı bir unsur gibi değerlendirilmekteydi. Bu durum bilgisayarların taşınabilir hale gelmesinden sonra değişmiş ve teknoloji, yaşam, toplum ve çevreyle karşılıklı ilişkisi olan bir kavram halinde ortaya çıkmıştır. Teknolojinin ve bilgi toplumunun yaşamlarımızdaki yerinin ne olduğunun sorgulanması da ayrıca önemlidir. Bu bağlamda büro yönetimi ve yönetici asistanlığında da bir takım yeniliklerin yapılması kaçınılmazdır. 2. Geçmişten Geleceğe Bilim ve Teknoloji Geçmişten bugüne bakılacak olursa, insanların doğayla yaptıkları mücadelenin sonucunda bilgi sahibi olmaya başladıkları görülür. Bu da, bilimin temelinin atılmasını sağlamıştır. Genel anlamda, bilim yöntemi, bir araştırmada gerçeğe ulaşmak için izlenen yol veya süreci ifade eder. Önceki asırlarda gerçeğe ulaşmak için izlenen tüm sistematik araştırmalara ve düzenli bilgiler bütününe bilim adı verilmekteydi (Seyidoğlu, 2003: 1). Đnsanı insan eden en önemli nedenin eylem olduğunu ileri süren düşünceye göre, kafadaki beyni akıl, ön ayakları el, ağızdaki tat alma organını dil eden, eylemdir. Artık eylemler, insan beyninde yansımakta, akıl oluşmaktadır. Aklın işleyişi incelenince eylemsel işleyişle aynı olduğu görülmektedir. Eylem aklı, akıl da eylemi etkilemektedir. Đnsan aklı elindeki çeliği etkiler, onunla bir makine yapar. Yaptığı makine de kendisini yapan insan aklını etkiler, kendisinin çok daha yetkinini düşündürür (Hançerlioğlu, 1977: 20-21). Örneğin çelik önceleri daktilo makinesine sonra çiplere dönüşmüştür. Antropoloji felsefesine göre insanca özelliklerden biri de tekniktir. Đnsan içgüdülerinin eksikliğini nasıl zekâsıyla gideriyorsa, organlarının eksikliğini de teknikle giderir. Uçmak için kanatları olmayan insan uçma makinesi yapar, kanat organının eksikliğini teknikle giderir. Ayrıca insan, birçok organın görevlerini de tekniğe yükler. Araba yapıp ayaklarıyla yürümekten kurtulur, asansör yapıp merdivenleri kullanmaktan kurtulur. Bunlardan başka insan, birçok organının görevini de teknikle aşar. Sesini işittiremeyeceği uzaklıklara telefon telleri çeker. Yumruğuyla vuracağına bir taşla vurarak işini daha iyi yapar, gözleriyle göremediğini dürbünle görür. Teknik, her gün biraz daha organik doğayı görev dışı bırakmaktadır (Hançerlioğlu, 1977: 17). Eliyle yazacağına bilgisayarla yazar, not alır e-belge yaratır. Bir başka görüş ise teknolojinin, insanın bilimi kullanarak doğaya üstünlük kurmak için tasarladığı rasyonel bir disiplin olarak değerlendirilmesidir. Đnsanlık, teknoloji sayesinde yaklaşık 6-7 bin yıllık süreç sonrasında direkt insan gücüyle yapmak zorunda olduğu işleri kolaylaştırmak ve daha iyi şekle dönüştürmek gibi amaçlarla buhar makinesini icat edip sanayi devrimini oluşturmuştur. Sanayi devrimi sayesinde, yüz yıl gibi kısa bir sürede fabrikasyon imalat, hızlı ulaşım gibi konulardaki sorunlar çözülmeye başlamıştır. Çelik üretiminin geliştirilmesiyle ve akaryakıtla çalışan motorların icadı, ardından elektrik teknolojisinin gelişmesi, 304 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ kimya, havacılık gibi insanlığın gelişme kilometre taşlarının 50-60 yıl gibi süre içerisinde oluşmasıyla, son yüzyılda bilgi birikimi sanayi devrimi öncesinden katbekat artmıştır. Son 30 yıl içerisinde ise, bilgisayar teknolojisinin gelişmesiyle, yazılım, iletişim, bilişim teknolojileri konuları gündeme gelerek bilgi çağına geçilmiştir. Bu çağda ihtiyaçların çeşitlenmesi ile birlikte üretilen mal ve hizmetlerin çok geniş kitlelere ulaşması, rekabet ortamının dengelenmesi gibi problemler klasik üretimdeki tek yetkili, tek sorumlu işletmelerden farklılaşarak çok boyutlu organizasyonlara, uzmanlık gerektiren takım çalışmalarına yönelik değişimi getirmiştir. Günümüzde bu oluşumlar şirket ve şirket toplulukları olarak görülmektedir. Eskiden üreten ve satan firma sahibi iken (küçük esnaf), üretimin artma zorunluluğunun getirdiği değişimle şirket oluşumları farklılaşmış, departmanlara ve yardımcı elemanlara ihtiyaç duyulmuştur. 3. Yönetim Anlayışı Auguste Comte’a göre (1798-1857) tarihin egemen unsuru bilgi ve onun şekilleridir ve bu konuyu ele alan Rocher (1968) toplumsal örgütlenmeyle bilgi durumu arasında zorunlu bir uyum ve tutarlılık olduğundan bahsetmektedir (Dura ve Atik, 2002: 125). Gerçekten de 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyılın başından itibaren işletmelerin çoğalması ile yönetim bilimindeki anlayışlar hızla gelişerek değişim göstermektedir. Yönetim biliminin tarihi çok eskilere dayanır ancak 20. yüzyıl başında işletmeler çoğalınca yönetim bilimi daha çok önem kazanmış ve araştırmalar artmıştır. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde (1900-1930) geliştirilen örgüt ve yönetim kavramlarında tam anlamıyla Taylor’un ve Weber’in projelendirdiği “Klasik Yönetim Anlayışı” egemen olmuştur. Bu yönetim anlayışında hiyerarşi temeldir. 1930-1950 yıllarında “Davranışçı Ekol” anlayışı vardır. Bu anlayışta insan ilişkileri ön plana çıkmıştır. Yönetim, insancıl çalışma koşulları ve insana değer veren beşeri ilişkiler yaklaşımı ile başarılı olur düşüncesi hakimdir. Bu ekolün öncüleri A. Maslow ve Elton Mayo’dur. 1950-1970 yıllarında bilimsel yaklaşım anlayışında rasyonel karar alma vardır. Yönetim, merkezi, karar süreci ve diğer süreçler karara bağımlıdır. 1970’lerin ortalarında “Sistem Yaklaşımı” varlığını görüyoruz. Yöntem konusunda dönüşüm başlar. Bu dönemde Talcott Parsons, ekonomi ve sosyoloji arasındaki genel ilişkiyi hareket noktası olarak almış, örgütlerin temel özelliklerini bulmaya çalışmıştır. Bu dönemde örgüt ve yönetim alanında yeni kuramlar ortaya atılmaya başlanmıştır: • Feminist Kuram, • Bilişsel Kuram, • Yorumlayıcı Kuram, • Simgeci Kuram, • Kültür Kuramı, • Örgütsel Öğrenme, • Dönüşümsel Değişimin Örgütlere Uyarlanması. 305 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 1980 sonrasında, gelişen dünya ekonomik ve siyasi koşullarına da bağlı olarak “Kaos Kuramı” öz-örgütlenme sistemleri görülür. Kaosta hızlı çevresel değişim ve belirsizlik ortamında başarılı olma yollarından söz edilir. Müşteri memnuniyeti, piyasa yeniliklerinin süratle izlenmesi, etkin tanıtım ve pazarlama stratejileri oluşturmak, örgüt esnekliği, etkin liderlik vb. bu dönemde gelişmiştir. 2000’li yıllara doğru yönetimde yine çevresel değişimlerin etkisiyle gelişmeler olmuştur. 1980’lerdeki müşteri memnuniyeti, 1990’larda insan kaynakları öne çıkarak, çalışanın memnuniyetine dönüşmüştür. Çalışanın memnuniyeti, müşteri memnuniyetini sağlar düşüncesi hakim olmuştur. 2000li yıllarda yöneticiler fazlasıyla insan yetenekleri ve anlayışına dayalı sistemler yaratmak zorunda kalacaklardır. Hızlı değişmeler yönetim düşüncesinde devrime yol açmış, hem yönetme işini hem de kariyer geliştirme yollarını etkilemiştir. Yeni düşünce biçiminde yönetimin amacı, şirkette öğrenme yeteneği yaratmaktır. “Öğrenen Organizasyon” için tek bir model yoktur. Çünkü adı üstünde organizasyon sürekli bir öğrenme eylemi gerçekleştirmektedir. Organizasyonda herkes sorun çözümünde katılımcıdır. Böylelikle örgütte yer alan tüm bireylerin bilgi ve yetenekleri geliştirilir. Öğrenen organizasyonlarda hiyerarşiden ziyade yaratıcı ve sorun çözen takımların ve sistemlerin üzerinde durulmaktadır. Batının yönetim biçimi karşısında Japon uygulamaları ve yönetimde Z teorisi ortaya çıkmıştır. Japonya’da teknoloji, makine ve aygıt daha eski olmasına rağmen verimlilik ve üretim miktarı hızla artmış olması ABD ve Batı Avrupa ülkelerinde ise üretim artışı yavaş olması bu görüşlerin değer kazanmasına yol açmıştır. Bu nedenle dikkatler doğuya çevrilmiştir. William Ouchi, Z yönetim teorisi adını taşıyan kitabında önce kendine özgü ve katılmalı bir yaklaşım olan Japon yönetim uygulamalarını açıkladıktan sonra, bu yönetim biçimini Amerikan tarzına nasıl uyarlayabileceğini de izah etmiştir (Eren, 1998: 86). Z tipi yönetimin temelini oluşturan; ömür boyu istihdam, yavaş değerleme ve terfi, uzmanlaşmış mesleki gelişme, müşterek karar verme, müşterek sorumluluk, örtülü kontrol mekanizmaları, bütünlük kavramı Amerikan tarzına uyarlanarak yeni bir yönetim tarzı oluşturulmuştur: • takım çalışması, • açık ofis sistemleri, • yatay ve dikey rotasyon sistemi, • işletmeye aidiyet duygusu, • çalışanın katılımcılığı ve yaratıcılığı, • biz kültürü. 4. Küreselleşme ile Birlikte Yeni Organizasyonlar Yukarıda sözü geçen yönetimsel gelişmeler dünyadaki küreselleşme eğilimlerinden çok ciddi bir şekilde etkilenmektedir. Hızlı teknolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel dönüşüm yaşanmakta, bilgisayar ve iletişim teknolojilerindeki gelişme, değişmenin ana unsurunu oluşturmaktadır (Yılmaz, 2007: 11). Küreselleşme ile birlikte ticaret uluslarası alanlara kaymıştır. Bazı Amerikan Şirketleri Johnson & Johnson, Gilette, Corning, Coca Cola, Xerox yarı kazançlarını 306 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Amerika dışındaki faaliyetlerinden elde etmektedirler. Ford Motor ve Matsushita Electronics’in işgücünün yarısı da neredeyse Amerika dışındadır. Ülkemizdeki kuruluşlar da Avrupa, ABD ve Japon kökenli firmalarla yoğun biçimde işbirliğine yönelmektedirler. (Örneğin Diasa, Koç-Allanz, AXA Oyak vb). Bu durumda küresel iş deneyimi önem kazanmaktadır (Eren, 1998: 98) Yöneticiler ve bu bildirinin konusu olan yönetici asistanları da farklı kültürlerde çalışabilecek nitelikte olmaya ve işverenler tarafından aranmaya başlanmıştır. Küreselleşme ile birlikte oluşan değişmeler, yönetim düşüncesinde ve organizasyonlarda yeni arayışları getirmiştir. Günümüzde hızlı değişimler, öğrenen organizasyonlar ve öğrenen örgütleri gerekli kılmaya başlamıştır. Bu organizasyonlar için tek bir model yoktur. Önemli olan kalite ve müşteriyi tatmindir. Bu sistemde vizyon ve kültür, çalışanların güçlendirilmesi, takım çalışması, açık yönetim, yeni kariyer yolları önem kazanmıştır. 2000’li yıllarda yöneticiler insan kaynakları anlayışına dayanarak yetenekleri farklı şekillerde kullanma yoluna gitmeye başlamışlardır. Günümüzde, iş dünyası daha önceki dönemlerde hiç olmadığı kadar hızlı bir değişim süreci yaşamaktadır. Bu hızlı değişimi tetikleyen ise küreselleşme olgusudur. Küreselleşme nedeniyle işletmeler, stratejilerini değiştirmek zorunluluğu duymuşlardır. Đşletmelerin yapıları, yönetim anlayışları, yönetim ve işleyiş biçimleri küreselleşmenin etkisi ile hızlı bir değişim sürecine girmiştir. Bu süreçte uluslararası kurallar, yöntemler ve prensipler belirleyici olmaya, işletmelerin bu yönde yapılanmasını neredeyse zorunlu kılmaya başlamıştır. Gerek, uluslar arası ticareti belirleyen anlaşmalar, gerek çok uluslu şirketlerin sınırlarını genişletme ve yepyeni pazarlarda yer alma stratejileri iş dünyasında her alanda ortak bir dilin gelişmesine hizmet etmiş ve baş döndürücü bir hızla gelişen teknolojinin desteği ile küresel boyutta bir etkileşim baş göstermiştir. Đşte bu küresel etkilerle birlikte işletmelerdeki yönetim anlayışları da değişime uğramış, farklı bakış açıları ile dünyadaki gelişime paralel yeni yönetim anlayışları benimsenmeye başlanmıştır. Örneğin, 2000’li yıllarda artık yöneticiler, insan kaynakları anlayışına dayanarak yetenekleri farklı şekillerde kullanma yoluna gitmeye başlamışlardır. Yeni düzendeki organizasyonlarda çeşitli modeller oluşmaktadır. Küresel etkilerle birlikte işletme yönetimleri de uluslararası kurallara uyumlu çalışarak başarıya ulaşmalıdır. 5. Büro Yönetimi ve Sekreterliğin Gelişimi Yaşamın her alanında kendini hissettiren hızlı bir değişim vardır. Đşletme çalışanlarının da bu değişime ayak uydurması gerekmektedir. Buna paralel olarak bürolarda ve çalışanların rol dağılımlarında teknolojik gelişmeye uygun şekilde düzenlenmiş teknik cihazların ve iletişim cihazlarının kullanılmasındaki kolaylık ve uyumun edinilmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu durum gerek büro çalışanları ve diğer ofis çalışanlarının arasındaki iletişimi hızlandıracak, gerekse işletme yönetimine esnek ve süratli tepki verme yetisi sağlayacaktır. Özel şirketlerde olduğu kadar devlet hizmetinde çalışan kesimin de ileri teknolojiye ayak uydurması gerekmektedir. Sanayi devriminden bu yana çalışma alanlarında büyük değişiklikler olmuştur. 307 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Bireysel çabadan takım çalışmasına, zaman kullanmaktan zamanı yönetmeye geçiş, sözlü ve yazılı iletişimin yanında interaktif, elektronik iletişimlerin de kurulabilmesi büroların çağın gereğine göre yapı değiştirmesine neden olmuştur. Günümüzde geleneksel yönetim anlayışındaki insan yönetiminden bilgi yönetimine, sekreterlikten yönetici asistanlığına doğru hızlı bir gelişme vardır. Tutar, Altınöz ve Aygen’e (2005) göre açık fikirli, yaratıcı yeteneği olan çalışanlara duyulan ihtiyaç her geçen gün artmaktadır çünkü “sınırları olan insanlar”la rekabet gücünü sağlamak mümkün değildir. Bu yüzden motivasyonu yüksek insanlara ihtiyaç bulunmaktadır. Rekabet gücünün sağlanması açısından da bilgi işleme yetenekleri olan kurumları bu tip insanların destekleyebileceği açıktır. Yönetici asistanlığı, sadece randevu takibi, telefonlara cevap verme, not alma, dosyalama ve yazışma yapmaktan oluşmuyor. Artık, yönetici asistanları; yöneticilerinin yaptıkları işleri bilmek, kurum organizasyonunun entegre bir parçası olmak, böylece tüm iletişim koordinasyonunu sağlamakla yükümlüdür. Yönetim çarkı içerisinde önemli bir yeri olan asistanların; yaratıcı, ufku geniş ve kıvrak zekalı, stres altında çalışabilen, insan psikolojisini bilen, empati kuran, beden dilini iyi kullanan insanlar olmaları gerekiyor. Klasik sekreterlikten farklı olarak bilgisayar ve internet kullanımıyla beraber büro teknolojilerinden yararlanabilen, kriz ve kaos dönemlerini iyi ve doğru şekilde yönetebilen, bilimsel olarak analiz ve sentez yapabilen ve yöneticinin karar aşamasından önceki hazırlıklarını tamamlayabilen, yabancı dili ve iletişimi iyi olan sekreter yönetici asistanı olma konumuna gelmiş demektir. Gelişmiş iletişim araçları kullanılarak oluşturulmuş internet bankacılığı, eticaret gibi sanal ortamlarda yapılandırılmış sistemlerin kullanılmasında büro yönetimi ve yönetici asistanlığının yeri belirginleşmektedir. Çevreye duyarlı büro ortamlarının gelişmesi de ayrıca etkin bir unsur olup bürodaki çevreyi kirleten madde içeren araç gerecin kullanımından vazgeçilerek özellikle bilgisayar ortamlarında muhafaza edilebilecek verilerin oluşturulması gibi çabalar da yönetici asistanlığı mesleğini etkilemektedir. 6. Yönetici Asistanı Eğitimi Bir kurumda teknolojik yeniliklerin değerlendirilebilmesi açısından teknolojileri kullanacak, uyumlayabilecek ve daha geliştirebilecek insan gücüne büyük ölçüde gerek duyulmaktadır. Başka bir deyişle yüksek nitelikli “insan gücü”, yüksek katma değer üreten teknolojilerin etkin kullanılabilmeleri ve daha da geliştirilebilmeleri için çok önemli bir unsurdur. Çünkü, teknolojileri üreten de, kullanan da insandır. Emeğin niteliği ne kadar arttırılırsa, o kadar sağlam altyapı oluşturulmuş olur. Bu nedenle insanın eğitimine büyük destek ve öncelik vermek gerekir. Eğitim yoluyla toplumsal dönüşüm için alt yapının oluşturulması önemlidir. (Gürak, 2003). Bu günün değişken, dinamiği yüksek ve teknolojiye endeksli iş dünyasında, yönetici asistanlığı görevinin etkili yapılabilmesi için yönetim bilgi ve becerisinin ne denli önemli olduğu tartışılamaz. Bu dinamik ortamda yönetim bilgi ve becerisinin geliştirilmesi, hizmet kalitesinin üst seviyelerde sürdürülebilmesi için, gerek mesleki gerekse kişisel eğitimin göz ardı edilmemesi, tüm eğitim olanaklarının kullanılması son derece önem arz etmektedir. Büro yönetimi ve yönetici asistanlığı alanlarındaki akademik ve sosyal çalışmaların takibi, işletmelerdeki kurumsal eğitim olanakları, 308 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ eğitim sürecinde önemli fırsatlardır. Öte yandan, bilgiye ulaşmada büyük kolaylıklar sağlayan ve dünya çapındaki gelişmeleri yakından takip etmeye imkan sağlayan teknolojik olanaklar, bilgi ve becerinin artırılmasında etkin araçlar olarak öne çıkmaktadır. Bunların yanında, işletmelerdeki iş akışı içerisinde takım arkadaşları arasındaki bilgi ve deneyimlerin paylaşımı, hizmet kalitesini, bilgi ve beceriyi besleyen diğer önemli unsurdur. Örneğin, bir yöneticinin, yönetici asistanı için oluşturduğu model son derece önemlidir. 7. Bilgi Toplumu Açısından Yönetici Asistanlığı Bilgisayar, yazılım teknolojileri, internet, hayatımızda büyük zaman kazanımı ve enerji tasarrufu sağlayarak değişimlere yol açmaktadır. Günümüzün gelişmiş yazılım teknolojileri sayesinde bazı alanlarda kâğıt kullanımı sıfıra yakın miktarlarda olabilmektedir. Örneğin gelişmiş ülkelerde oldukça yoğun kullanılan e- belge uygulamaları kâğıt, zaman, maliyet ve kaynak tüketimi alanlarında tasarruf sağlanmasına olanak sağlıyor. Kâğıt üzerinde gerçekleştirilen talep, teklif, sipariş, fatura, irsaliye / irsaliyeli fatura, dekont ve benzeri belgelerin geçerli ve güvenli bir şekilde elektronik ortam üzerinde oluşturulmasını sağlayan sistemler kurmak mümkündür. Ayrıca arşiv, rapor ve denetim mekanizmalarına kolayca erişebilmeye olanak sağlayan e- arşiv hizmeti veren şirketlerle işbirliği yapılabilir. E– belge uygulamaları ağaçların kesilmesini engelleyerek, küresel ısınmaya karşı iş dünyası ve toplumda bilincin artmasına katkı sağlayabilir.( Birsen, 2008: 10-11) Sanal ortamda yönetici asistanlığı, özellikle internet, mobil araçlar gibi ortamları da yönetebilecek ve bu araçlardan yararlanabilecek tipte yeni girişimci, otomasyon, analiz- sentez edici nitelikte görgü ve bilgi anlamında da ileri düzeyde olan çevreci kişileri öne çıkarmaktadır. Dış kaynaklardan edinilen yönetici asistanlığı, şirketleşerek sadece konusu yönetici asistanlığı olan yeni, güvenilir ortamlar içinde gelişen yönetici asistanlık sistemini getirecektir. Büyük şehirlerde site yöneticiliğinin, bu konuda hizmet veren şirketler tarafından yapılabildiği gibi, şirketlerin yönetici asistanlığı da yönetici asistanlık sisteminin geliştirildiği şirketler tarafından yapılacaktır. 8. Sonuç Yönetici asistanlığı gelecekte daha da önem kazanan, aranan meslekler arasında yerini alacaktır. Uluslararası ortamda hizmet verebilecek nitelikte olan kişilerin yetiştirilmesi gerekmektedir. Büro yönetimi ve yönetici asistanlığı alanlarında, akademik ve sosyal çalışmalar, işletmelerde kurumsal eğitimler yapılmaktadır. Yöneticiler, aldıkları kararlarla geleceği etkilerler. Bu nedenle, yöneticilerin en büyük yardımcısı olan yönetici asistanlarının eğitimine, yöneticiler kadar önem vermek gerekir. Sonuç olarak, büro yöneticisi ve yönetici asistanı eğitimlerinde; 309 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ • Yabancı dil • Otomasyon öğretileri • Yazılım vb gerçekleştirebilme nitelikleri • Teknolojiye uygun teknik cihazları ve iletişim cihazlarını kullanabilme • Teknolojik araç gereç kullanabilme yeteneği geliştirme • Yaşanan hızlı teknolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel dönüşümlere uyabilme • Çevreye duyarlılık • Protokol ve görgü kuralları • Yönetim ve organizasyon • Psikoloji • Etkin liderlik • Girişimcilik • Yazılı, sözlü ve elektronik iletişim • Zaman yönetimi • Kriz ve kaos dönemlerinin yönetimi • Analiz ve sentez yapabilme • Takım çalışması • Matematik • Yaratıcılık ve çözüm üretme • Muhasebe • Ekonomi • Hukuk • Kurum kültürü • Kişisel gelişim ve bakım konularının çok iyi kavratılıp, en yüksek önem algılamasının önceliğinin vurgulanması; mesleğin geleceğe yönelik geliştirilmesinde en önemli faktör olacaktır. 310 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ KAYNAKÇA ARON, Raymond. (1978). Sanayi Toplumu, Đstanbul: Dergah Yay. BĐRSEN, Murat. (2008). “ Luca Teknoloji Đletişim ve Kültür Dergisi,8 BÜLBÜL, Halil Đ. GÜRBÜZ, Ramazan. (2007). Bürolarda Teknoloji Kullanımı, Ankara, Nobel Yay. DURA, Cihan. ve ATĐK, Hayriye. (2002), Bilgi Toplumu Bilgi Ekonomisi ve Türkiye, Đstanbul: Literatür Yay. EREN, Erol. (1998). Yönetim ve Organizasyon, Đstanbul, Beta Yay. EREN, Erol. (2000). Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi, Đstanbul, Beta Yay. GÜRAK, Hasan.(2003). “Küreselleşme nereye götürüyor?” Verimlilik Dergisi, 2. HANÇERLĐOĞLU, Orhan. (1977). Düşünce Tarihi, Remzi Kitabevi Yayınları NAISBITT, John., NAISBITT, Nana., ve PHILIPS, Douglas. (2001), Insan ve Teknoloji, Đstanbul: CSA Global Yay. ROCHER, Guy. (1968). Introduction a la sociologie generale. 2. L’organization Sociale. Paris. SEYĐDOĞLU, Halil. (2003). Bilimsel Araştırma ve Yazma El Kitabı, Đstanbul, Güzem Can Yay. TUTAR, Hasan. ALTINÖZ, Mehmet. ve AYGEN, Selin. (2005). Sekreterlik Bilgisi, Ankara, Seçkin Yay. VURAL, Birol. (2002). Đş Hayatından Örneklerle Yönetici Asistanlığı, Đstanbul, Hayat Yay. YILMAZ, Aytekin. (2007). Romantizmden Gerçeğe Küreselleşme, Ankara, mınıma Yay. http://www.egitimilanlari.com/default.asp?pg=egitim ĐnternetAdresi; id=6639, Erişim Tarihi: 01.08.2008. 311 detay&e 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 312 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK ALANINDA ÇALIŞANLARIN GENEL STRES KAYNAKLARININ BELĐRLENMESĐ -DENĐZLĐ ÖRNEĞĐNuray KESKĐN Pamukkale Üniversitesi Buldan MYO [email protected] ÖZET Dünyada ve ülkemizde insanlar sürekli stresle karşı karşıyadırlar. Stres, hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır. Đşte stres, yolda stres, evde stres, hastanede stres gibi. Đki tür stresten söz edilebilir, olumlu ve olumsuz stres. Genellikle stres denildiğinde algılanan; olumlu stres değil, olumsuz (kötü) strestir. Çalışanlar için de işyeri stresinin boyutları çok önemlidir. Đnsanlar çalışma yaşamının getirdiği sınırlılıklarla birlikte öteki etkinliklerini dengeli bir biçimde yürütmek istemekte, her şeyden önce yaptıkları işle kendi yeteneklerini de zorlamaktadırlar. Eğer çalışanlar olumsuz bir stres yaşıyorsa bu durum çalışanları, iş yaşamları başta olmak üzere bir çok alanda olumsuz etkilemektedir. Stresli meslekler sıralamasında, hizmet sektöründe çalışanlar özellikle sekreterler üst sıralarda yer almaktadır. Bu alanlarda çalışanlar sürekli yönetim ve hedef kitle (müşteri, halk vb.) arasında kalmakta ve yoğun olarak stres yaşamaktadırlar. Bu çalışma ile Denizli Đli kamu kurum ve kuruluşlarında büro yönetimi ve sekreterlik alanında çalışan 111 kişiye “genel stres kaynakları”nı belirlemeye yönelik 5’li likert ölçeğiyle hazırlanan anket uygulanmıştır. Ankete katılan kişilere, telefon rehberlerinde kayıtlı bulunan kamu kurumlarının tespit edilmesi ve tesadüfi olarak dağıtılması yöntemiyle anket uygulanmıştır. Özel sektör çalışanları içinse Denizli Ticaret Odasına Kayıtlı işyerleri belirlenmiş yine tesadüfi örneklem yöntemiyle 101 kişiye anket uygulanmıştır. Kamu ve özel olmak üzere toplamda 212 kişiye anket uygulanmıştır. Ankete katılanların sayısının yeterliliği için güvenirlik testi (KMO and Bartlett’s Test) uygulanmış ve %66,7’lik bir sonuçla güvenilir bulunmuştur. Yapılan çalışma ile; büro yönetimi ve sekreterlik alanında kamu ve özelde çalışan 212 kişi üzerinde yapılan genel stres kaynaklarının çalışanlar üzerinde etkisinin belirlenmesine yönelik; çalışanların iş yaşamlarında stres yaşamalarının temel nedenlerini faktör analizi yardımıyla ortaya çıkarılmasına ve bu faktörleri birer başlık altında toplayarak hangi faktörün stres üzerinde daha etkili olduğunun regresyon analizi ile bir model oluşturarak belirlenmesine ve faktörlerin kendi içinde birbirleriyle olan ilişkilerini korelasyon analizi ile tespitine çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Büro çalışanları, stres, kişisel stres, genel stres I.Giriş Stres sözcüğü, Latince “estrictia”dan gelmektedir. Stres, 17. yüzyılda felaket, bela, musibet, dert, keder, elem gibi anlamlarda kullanılmıştır. 18. ve 19. yüzyıllarda ise, kavramın anlamı değişmiş ve güç, baskı, zor gibi anlamlarda objelere, kişiye, organlara ve ruhsal yapıya yönelik olarak kullanılmıştır. Buna bağlı olarak da stres, nesne ve kişinin bu tür güçlerin etkisi ile biçiminin bozulmasına, çarpıtılmasına karşı bir direnç anlamında kullanılmaya başlamıştır (Güçlü, 2001:92). Đnsanla ve canlılarla ilgili durumu tanımlamada kullanılan bir kelime olmadan önce, fizik ve mühendislik bilimlerinde kullanılmıştır ( Baltas Ve Baltas, 2002:304). Stres bir “algılama” olayıdır. Yine, stres çok fazla seçenek ve çok fazla tercih şıkkı olması nedeniyle üzerimize yüklenen aşırı taleplerdir (Albrecht, 1979:VII, çev: Tosun ve diğerleri, 1988: VII). Stres, Bireyin fiziki ve sosyal çevreden gelen uyumsuz şartlar nedeniyle, bedensel ve psikolojik sınırlarının ötesinde bir süreç olmakla beraber aynı zamanda vücudun çevreden gelen baskılara uyum sağlamasının normal bir sonucudur (Tutar ve Altınöz, 2003:191). 313 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Arthur Rowshan’a göre stres, yaygın inanışın aksine her zaman kötü bir şey değildir: O yaşamınıza renk katan etkili ve güdüleyici olabilmektedir (Rowshan, çev: Cüceloğlu; 2000: 11). Đstek, ihtiyaç ve kısıtlamalarla ilgili olan bu kavram bazen olumlu bir durumu ifade edebilir. Terfi olumlu strese örnek olarak verilebilir. Ölüm, işsiz kalmak, meslekte gereken ilerlemeyi sağlayamamak gibi kısıtlamalar ve kayıplar ise olumsuz strese örnektir. Olumlu stres kişiyi güdüleyip teşvik ederken, olumsuz stres ruhsal ve bedensel açıdan zarar verici sonuçlara neden olur (Temgilimoğlu ve diğerleri, 2008: 245). Đşgören açısından istenmeyen stresi örgütsel yapı da yaratmaktadır. Özellikle işletmede iyi yürümeyen beşeri ilişkiler sistemi, hatalı kariyer geliştirme çalışmaları ve yetersiz fiziki çevre başlıca stres kaynaklarıdır. Çalışanların bedensel ve düşünsel yapısını olumsuz etkileyerek başarı ve mutluluklarını engelleyen iş stresinin yönetimi konusunda işletmeyi yönetenlere de birçok görevler düşmektedir (Uygur ve Koç, 2003:127). Stresle başa çıkmada yararlanılabilecek örgütsel mücadele yöntemleri bireyler üzerindeki iş stresini azaltmak veya önlemek amacıyla geliştirilmelidir. Örgütsel stresörler arasında yer alan genel politikalar, işletmenin yapı bozuklukları, fiziksel ortam yetersizliklerine ilişkin düzenlemeler stres yönetiminin örgütsel yönüyle ilgilidir. Stres yönetiminde başlıca örgütsel mücadele yöntemleri aşağıda açıklanmaktadır ( Erdoğan, 1996: 323). 1. Đşgörenleri Destekleyici Bir Organizasyon Yapısı Oluşturmak 2. Đş Zenginleştirme 3. Đş Tanımlarının Yapılması 4. Kariyer Planlaması 5. Ücret Politikası Sekreterlerin mesleklerinden dolayı pek çok meslek üyesininkinden daha yoğun stres altında bulundukları söylenebilir. En stresli meslekler sıralamalarında “sekreterlik” daima üst sıralarda yer almaktadır. ABD’de Ulusal mesleki Güvenlik ve Sağlık Enstitüsü NIOSH tarafından yapılan araştırmada, stres düzeylerine göre 130 meslek sıralanmıştır. Bunlardan stresi en yüksek düzeyde olan 12 meslek arasında sekreterlik ikinci sıradadır (Başpınar vd., 2001:31). Stres kaynakları dört ana başlık altında incelenebilir. Birincisi; iş görenin işinden kaynaklanan öğeler, ikincisi; iş ortamından ve işin kendisinden kaynaklanan öğeler, üçüncüsü; çevresel öğeler, ve dördüncüsü; bireysel öğelerdir ( Temgilimoğlu vd., 2008:245). Bu çalışmada, stres kaynakları üç ana başlık altında toplanmıştır. Bunlar çevresel faktörler, kişisel faktörler, yönetici ve çalışanlarla ile faktörler-iş ortamından ve işin kendisinden kaynaklanan faktörler- dir. Bu çalışmanın amacı; Denizli’de kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektörde büro yönetimi ve sekreterlik alanında çalışanların stres kaynaklarını daha çok hangi faktörlerin etkilediğinin belirlenmesidir. 314 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ II.Yöntem Denizli’de büro yönetimi ve sekreterlik alanında çalışan (kamu ve özel sektör olmak üzere toplamda) 212 kişiye anket uygulanmıştır. Ankete katılanların sayısının yeterliliği için güvenirlik testi (KMO and Bartlett’s Test) uygulanmış ve %66,7’lik bir sonuçla güvenilir bulunmuştur. Yapılan çalışma ile; büro yönetimi ve sekreterlik alanında kamu ve özelde çalışan 212 kişi üzerinde yapılan genel stres kaynaklarının çalışanlar üzerinde etkisinin belirlenmesine yönelik; çalışanların iş yaşamlarında stres yaşamalarının temel nedenlerini SPSS 11,5 programı yardımıyla faktör analizinin ortaya çıkarılmasına ve bu faktörleri birer başlık altında toplayarak hangi faktörün stres üzerinde daha etkili olduğunun regresyon analizi ile bir model oluşturarak belirlenmesine ve faktörlerin kendi içinde birbirleriyle olan ilişkilerini korelasyon analizi ile tespitine çalışılacaktır. III. Bulgular Araştırmaya katılan 212 kişiye 5’li likert ölçeği hazırlanmış genel stres kaynaklarının belirlenmesine yönelik 45 sorudan oluşan anket çalışması uygulanmıştır. Öncelikle ankete katılanların sayısının yeterliliği için güvenirlik testi uygulanmıştır. Aşağıda Tablo 1’de görüldüğü gibi %66,7’lik bir sonuçla güvenilir bulunmuştur. Tablo 1. KMO and Bartlett's Test Kaiser-Meyer-Olkin Measure of Sampling Adequacy. Bartlett's Test of Sphericity Approx. Chi-Square ,667 2339,627 946 ,000 df Sig. Tablo 2. Döndürülmüş Bileşen Matrisi (Rotated Component Matrix(a) Component Đşimi seviyorum ve benimsiyorum. Sekreterlik mesleği stresi olmayan bir meslektir. Đş yerinin fiziksel şartları(sıcaklık, gürültü, ışık vb.)stresi arttıran bir etmendir. Stresin hep kötü yönlerinin olmadığını, olumlu yönlerininde olduğunu düşünüyorum. Đş stresinin yöneticilerden kaynaklandığını düşünmüyorum. Đş stresi çoğunlukla iş arkadaşlarımdan kaynaklanmaktadır. Đş stresinin kendimden kaynaklandığını düşünüyorum. Üst yönetim yetki vermeden sorumluluk yüklemesi stres nedenidir. Stres kişisel ve örgütsel yaratıcılığı öldürür. Zaman baskısı mesleğimizde bir stres unsuru olamaz. Đş yerinde stresin boyutları genişlemiş ve çalışanların çoğunu kapsıyorsa, çözümünü de yönetim ve çalışanlar birlikte bulmalıdır. 315 1 -,052 ,157 2 ,324 -,187 3 -,117 ,463 ,212 ,263 ,136 -,040 ,058 ,295 ,145 ,334 -,109 -,179 ,449 ,342 -,123 ,029 ,328 ,322 ,176 ,099 ,422 -,426 ,007 ,152 ,136 ,213 ,303 ,243 -,105 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Örgüt iklimi stres yönetimini etkilemez. Yöneticilerin çalışanlara farklı davranması bir stres unsurudur. Đş yerinde motivasyonu arttırmaya yönelik faaliyetler,iş ortamındaki stresi azaltmaz aksine artırır. Đş tanımlarının net belirlenmemesi bir stres kaynağıdır. Aynı işi birden çok kişi yapıyorsa kişilere adaletli ve eşit davranılmaması strese neden olmaz. Đş yerinde terfi edememe/yükselememe düşüncesi beni strese sokar. Yaptığım işin parasal karşılığını alamamak en önemli stres kaynağıdır. Zamanında maaş ödenmemesi stres unsurudur. Đş görenler arasındaki olumlu rekabet olumsuz strese yol açar. Đş yerinde stresin artması sonucunda iş verimi düşer. Đş yerinde stresin artması, işe yabancılaşma eğilimini azaltır. Stresli bir ortamda işe gitme isteğim artar. Đş yeri stresiyle başa çıkamayacağını düşündüğümde, sağlığımı önemser o işi bırakırım. Đş yeri stresi çalışanların beden ve ruh sağlığını olumsuz yönde etkiler. Olumsuz stres kişisel performansı arttırır. Olumlu stres kişisel yaratıcılığı geliştirir. Olumlu stres kişinin duyum ve yaşama gücünü arttırır. -,313 -,103 ,163 ,426 -,084 ,007 -,408 ,002 ,437 ,569 ,044 -,079 -,311 ,090 ,519 ,200 ,425 ,144 ,270 ,264 ,037 ,512 -,167 ,662 ,166 -,280 -,041 ,258 -,008 -,190 ,046 -,035 ,531 -,133 ,430 ,583 -,046 ,188 ,305 ,641 -,050 -,169 -,267 -,023 ,116 ,501 ,584 ,067 -,066 ,579 ,005 Bir kişiye çok fazla iş yüklemek strese yol açar. Depresyon stresin son aşamasıdır. Stresle başa çıkamadığımda psikolojik destek alırım. ,418 ,510 ,370 ,067 -,059 ,158 ,043 ,277 ,496 Đş stresiyle ilgili stres yönetimi eğitimi almak isterdim. Stresli olduğumda gergin olurum ve karşımdakilere olumsuz yaklaşırım. Stresli olduğumda, kendimi kontrol ederim, karşımdakilere hoşgörülü davranırım. ,373 ,147 ,246 ,026 ,088 ,224 -,191 ,369 ,118 ,062 ,543 -,025 ,151 ,542 ,033 ,299 ,509 ,140 Çok yoğun tempoyla çalışılıyorsa aralarda küçük molalar faydalı olabilir. Stres bir hastalık gibidir müdahale gerektirebilir. Stres depresyona dönüşmüş ise kişiyi tehdit eder ve acil önlem alınması gerekir. Strese anında müdahale edilmezse sonuçları kötü olabilir. ,170 ,302 ,201 Her stresli ortam krizdir. ,079 ,217 ,362 Stresin kesin çözüm formülü yoktur, tekrar ortaya çıkabilir. Bazı durumlarda fırsatları değerlendirmek amacıyla, kriz bilinçli olarak geliştirilebilir. ,185 ,273 ,333 -,208 ,497 ,167 -,021 ,496 ,130 -,040 ,471 ,254 ,085 ,229 ,360 Strese hükmetmeli ve onu bizim için yararlı hale getirmeliyiz. Stres ile savaşta herkes kendi koşullarına uygun bir plan hazırlamalıdır. Đşyerinde stres yaşıyorum Döndürülmüş bileşen matrisi bize faktör analizinin nihai sonucunu verir. Tabloya göre stresi etkileyen üç ana faktör ortaya çıkmıştır. 316 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Birinci Faktör(çevresel etkiler) 8,9,10,11,12,13,14,15,18,19,21,25,29,30,31 Đkinci Faktör(kişisel etkiler) 3,17,27,28 Üçüncü Faktör(yönetici ve çalışanlar ile ilgili etkiler) 2,4,5,6,7,16,20,22,23,24,32 Bu Faktörlerin iş yaşamında yaşanan stresi ne derecede etkilediğinin araştırılması için regresyon modeli kurulmuştur. Bağımlı değişken; iş yaşamında stres yaşıyorum Bağımsız değişkenler; elde ettiğimiz üç faktörün her biridir. Model=2,189+0,26x1+0,176x2-0,163x3 Modelin uygunluğu için r 2 = 0,50 bulunmuştur yani faktörler modeli yeterli derecede açıklamaktadır. Modele baktığımızda bağımlı değişkeni yani iş yaşamında stres yaşıyorum sorusunun cevabı üzerinde en etkili faktör birinci faktör (2,189) yani çevresel faktörlerdir. Aşağıda Tablo 3’te verilen histogramda verilerin normal dağılıma uydukları görülmüştür. Tablo 3. Faktörlerin Histogram Dağılımları Histogram Dependent Variable: İşyerinde stres yaşıyorum 25 Frequency 20 15 10 5 0 -2 -1 0 1 2 3 Mean = 1,7E-16 Std. Dev. = 0,986 N = 111 Regression Standardized Residual Faktörler arasındaki korelasyon yani ilişki araştırılmış ve faktörlerin birbiri ile ilişkili olmadığı görülmüştür. Bu bize faktörleri doğru sınıflandırdığımızı göstermektedir. Aşağıda verilen Tablo 4’de de faktörlerin korelasyon dağılımları verilmektedir. 317 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 4. Correlations REGR factor REGR factor score analysis REGR factor score for analysis 1 1 1 for score 1 2 for analysis Pearson REGR factor score for analysis 1 1 Correlation ,000 1,000 1,000 212 111 111 ,000 1 ,000 (2-tailed) N for analysis 2 1 Pearson Correlation Sig. 1,000 (2-tailed) N REGR factor score for analysis 1 3 Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N 1 ,000 Sig. REGR factor score 3 1,000 111 111 111 ,000 ,000 1 1,000 1,000 111 111 111 Genel Stres Kaynaklarının belirlenmesine yönelik 5’li likert ölçeğine göre hazırlanan sorulara verilen frekans ve yüzde dağılımları şöyledir: Đşimi seviyorum ve benimsiyorum sorusuna, 104 kişi %49,1’i kesinlikle katılıyorum (k.katılıyorum), 81 kişi %38,2’si katılıyorum, 17 kişi %8’i kararsızım, 7 kişi %3,3’ü katılmıyorum, 3 kişi %1,4’ü ise kesinlikle katılmıyorum (k.katılmıyorum) cevabını vermiştir. Sekreterlik mesleği stresi olmayan bir meslektir sorusuna, 14 kişi %6,6’sı k. katılıyorum, 20 kişi %9,4’ü katılıyorum, 42 kişi %19,8’i kararsızım, 79 kişi %37,3’ü katılmıyorum, 57 kişi %26, 9’u k. katılmıyorum demiştir. Đş yerinin fiziksel şartları(sıcaklık, gürültü, ışık vb.) stresi arttıran bir etmendir, 80 kişi %37,7 k. katılıyorum, 77 kişi %36,3 katılıyorum, 39 kişi %18,4’ü kararsızım, 7 kişi % 3,3’ü katılmıyorum ve 9 kişi %4,2’si k. katılmıyorum. Stresin hep kötü yönlerinin olmadığını, olumlu yönlerinin de olduğunu düşünüyorum, 17 kişi %8’i k. katılıyorum, 42 kişi %19,8’i katılıyorum, 59 kişi %27,8’i kararsızım, 56 kişi %26,4’ü k. katılmıyorum, 37 kişi %17,5’i k. katılmıyorum. Đş stresinin yöneticilerden kaynaklandığını düşünmüyorum, 17 kişi %8’i k. katılıyorum, 40 kişi %18,9’u katılıyorum, 80 kişi 37,7’si kararsızım, 59 kişi %27,8’i katılmıyorum, 16 kişi %7,5’i k. katılmıyorum. 318 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Đş stresi çoğunlukla iş arkadaşlarımdan kaynaklanmaktadır, 15 kişi %7,1 k.katılıyorum, 33 kişi %15,6’sı katılıyorum, 84 kişi %39,6’sı kararsızım, 65 kişi %30,7’si katılmıyorum, 15 kişi %7,1’i k. katılmıyorum. Đş stresinin kendimden kaynaklandığını düşünüyorum, 17 kişi %8’i k.katılıyorum, 21 kişi %9,9’u katılıyorum, 96 kişi %45,3’ü kararsızım, 50 kişi %23,6’sı katılmıyorum, 28 kişi %13,2’si k.katılmıyorum. Üst yönetim yetki vermeden sorumluluk yüklemesi stres nedenidir, 41 kişi %19,3’ü k.katılıyorum, 65 kişi %30,7’si katılıyorum, 69 kişi %32,5 kararsızım, 25 kişi %11,8’i katılmıyorum, 12 kişi %5,7’si k. katılmıyorum. Stres kişisel ve örgütsel yaratıcılığı öldürür, 43 kişi %20,3 k.katılıyorum, 61 kişi %28,5’i katılıyorum, 64 kişi %30,2 kararsızım, 32 kişi %15,1’i katılmıyorum, 12 kişi %5,7’si k.katılmıyorum. Zaman baskısı mesleğimizde bir stres unsuru olamaz, 24 kişi 13,1’i k.katılıyorum, 39 kişi %18,4’ü katılıyorum, 58 kişi %27,4’ü kararsızım, 68 kişi %32,1’i katılmıyorum, 23 kişi %10,8’i k.katılmıyorum. Đş yerinde stresin boyutları genişlemiş ve çalışanların çoğunu kapsıyorsa, çözümünü de yönetim ve çalışanlar birlikte bulmalıdır, 69 kişi %32,5’i k.katılıyorum, 68 kişi %32,1’i katılıyorum, 49 kişi %23,1’i kararsızım, 19 kişi %9’u katılmıyorum, 7 kişi %3,3’ü k.katılmıyorum. Örgüt iklimi stres yönetimini etkilemez, 28 kişi %13,2’si k.katılıyorum, 41 kişi %19,3’ü katılıyorum, 60 kişi %28,3’ü kararsızım, 60 kişi %28,3’ü katılmıyorum, 23 kişi %10,8’i k.katılmıyorum. Yöneticilerin çalışanlara farklı davranması bir stres unsurudur, 63 kişi %29,7’si k.katılıyorum, 69 kişi %32,5’i katılıyorum, 43 kişi %20,3’ü kararsızım, 22 kişi %10,4’ü katılmıyorum, 15 kişi %7,1’i k.katılmıyorum. Đş yerinde motivasyonu arttırmaya yönelik faaliyetler, iş ortamındaki stresi azaltmaz aksine artırır, 25 kişi %11,8’i k.katılıyorum, 40 kişi %18,9’u katılıyorum, 32 kişi %15,1’i kararsızım, 69 kişi %32,5’i katılmıyorum, 46 kişi %21,7’si k.katılmıyorum. Đş tanımlarının net belirlenmemesi bir stres kaynağıdır, 40 kişi %18,9’u k.katılıyorum, 72 kişi %34’ü katılıyorum, 48 kişi %22,6’sı kararsızım, 25 kişi %11,8’i katılmıyorum, 27 kişi %12,7’si k.katılmıyorum. Aynı işi birden çok kişi yapıyorsa kişilere adaletli ve eşit davranılmaması strese neden olmaz, 24 kişi %11,3’ü k.katılıyorum, 35 kişi %16,5’i katılıyorum, 35 kişi %16,5’i kararsızım, 61 kişi %28,8’i katılmıyorum, 57 kişi %26,9’u k.katılmıyorum. Đş yerinde terfi edememe/yükselememe düşüncesi beni strese sokar, 42 kişi %19,8’i k.katılıyorum, 60 kişi %28,3’ü katılıyorum, 64 kişi %30,2’si kararsızım, 28 kişi %13,2’si katılmıyorum, 18 kişi %8,5’i k.katılmıyorum. Yaptığım işin parasal karşılığını alamamak en önemli stres kaynağıdır, 51 kişi %24, 1’i k.katılıyorum, 58 kişi %27,4’ü katılıyorum, 59 kişi %27,8’i kararsızım, 30 kişi %14,2’si katılmıyorum, 14 kişi %6,6’sı k.katılmıyorum. 319 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Zamanında maaş ödenmemesi stres unsurudur, 56 kişi %26,4’ü k.katılıyorum, 63 kişi %29,7’si katılıyorum, 48 kişi %22,6’sı kararsızım, 32 kişi %15,1’i katılmıyorum, 13 kişi %6,1’i k.katılmıyorum. Đş görenler arasındaki olumlu rekabet olumsuz strese yol açar, 45 kişi %21,2’si k.katılıyorum, 33 kişi %15,6’sı katılıyorum, 49 kişi %23,1’i kararsızım, 60 kişi %28,3’ü katılmıyorum, 25 kişi %11,8’i k.katılmıyorum. Đş yerinde stresin artması sonucunda iş verimi düşer, 59 kişi %27,8’i k.katılıyorum, 59 kişi %27,8’i katılıyorum, 34 kişi %16,0’sı kararsızım, 33 kişi %15,6’sı katılmıyorum, 27 kişi %12,7’si k.katılmıyorum. Đş yerinde stresin artması, işe yabancılaşma eğilimini azaltır, 24 kişi %11,3’ü k.katılıyorum, 25 kişi %11,8’i katılıyorum, 59 kişi %27,8’i kararsızım, 50 kişi %23,6’sı katılmıyorum, 54 kişi %25,5’i k.katılmıyorum. Stresli bir ortamda işe gitme isteğim artar, 23 kişi %10,8’i k.katılıyorum, 20 kişi %9,4’ü katılıyorum, 43 kişi %20,3’ü kararsızım, 70 kişi %33,0’ü katılmıyorum, 56 kişi %26,4’ü k.katılmıyorum. Đş yeri stresiyle başa çıkamayacağını düşündüğümde, sağlığımı önemser o işi bırakırım, 45 kişi %21,2’si k.katılıyorum, 26 kişi %12,3’ü katılıyorum, 58 kişi %27,4’ü kararsızım, 52 kişi %24,5’i katılmıyorum, 31 kişi %14,6’sı k.katılmıyorum. Đş yeri stresi çalışanların beden ve ruh sağlığını olumsuz yönde etkiler, 57 kişi %26,9’u k.katılıyorum, 61 kişi %28,8’i katılıyorum, 42 kişi %19,8’i kararsızım, 29 kişi %13,7’si katılmıyorum, 23 kişi %10,8’i katılmıyorum. Olumsuz stres kişisel performansı arttırır, 31 kişi %14,6’sı k.katılıyorum, 35 kişi, %16,5’i katılıyorum, 48 kişi %22,6’sı kararsızım, 58 kişi %27,4’ü katılmıyorum, 40 kişi %18,9’u k.katılmıyorum. Olumlu stres kişisel yaratıcılığı geliştirir, 51 kişi %24,1’i k.katılıyorum, 54 kişi %25,5’i katılıyorum, 62 kişi %29,2’i kararsızım, 28 kişi %13,2’si katılmıyorum, 17 kişi %8’si k.katılmıyorum. Olumlu stres kişinin duyum ve yaşama gücünü arttırır, 65 kişi %30,7’si k.katılıyorum, 53 kişi %25,0’i katılıyorum, 57 kişi %26,9’u kararsızım, 26 kişi %12,3’ü katılmıyorum, 11 kişi %5,2’si k.katılmıyorum. Bir kişiye çok fazla iş yüklemek strese yol açar, 62 kişi %29,2’si k.katılıyorum, 70 kişi %33,0’ı katılıyorum, 48 kişi %22,6’sı kararsızım, 23 kişi %10,8’i katılmıyorum, 9 kişi %4,2’si k.katılmıyorum. Depresyon stresin son aşamasıdır, 58 kişi %27,4’ü k.katılıyorum, 59 kişi %27,8’i katılıyorum, 71 kişi %33,5’i kararsızım, 20 kişi %9,4’ü katılmıyorum, 4 kişi %1,9’u k.katılmıyorum. Stresle başa çıkamadığımda psikolojik destek alırım, 41 kişi %19,3’ü k.katılıyorum, 55 kişi %25,9’u katılıyorum, 70 kişi %33,0’ü kararsızım, 30 kişi %14,2’si katılmıyorum, 16 kişi %7,5’i k.katılmıyorum. Đş stresiyle ilgili stres yönetimi eğitimi almak isterdim, 47 kişi %22,2’si k.katılıyorum, 46 kişi %21,7’si katılıyorum, 33 kişi %15,6’sı kararsızım, 33 kiiş %15,6’sı katılmıyorum, 9 kişi %4,2’si k.katılmıyorum. 320 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Stresli olduğumda gergin olurum ve karşımdakilere olumsuz yaklaşırım, 39 kişi %18,4’ü k.katılıyorum, 64 kişi %30,2’si katılıyorum, 64 kişi %30,2’si kararsızım, 36 kişi %17,0’si katılmıyorum, 9 kişi %4,2’si k.katılmıyorum. Stresli olduğumda, kendimi kontrol ederim, karşımdakilere hoşgörülü davranırım, 53 kişi %25,0’i k.katılıyorum, 61 kişi %28,8’i katılıyorum, 57 kişi %26,9’u kararsızım, 28 kişi %13,2 katılmıyorum, 13 kişi %6,1’i k.katılmıyorum. Çok yoğun tempoyla çalışılıyorsa aralarda küçük molalar faydalı olabilir, 71 kişi %33, 5’i k.katılıyorum, 78 kişi %36,8’i katılıyorum, 44 kişi %20,8’i kararsızım, 15 kişi %7,1’i katılmıyorum, 4 kişi %1,9’u k.katılmıyorum. Stres bir hastalık gibidir müdahale gerektirebilir, 54 kişi %25,5’i k.katılıyorum, 88 kişi %41,5’i katılıyorum, 48 kişi %22,6’sı kararsızım, 15 kişi %7,1’i katılmıyorum, 7 kişi %3,3’ü k.katılmıyorum. Stres depresyona dönüşmüş ise kişiyi tehdit eder ve acil önlem alınması gerekir, 59 kişi %27,8’i k.katılıyorum, 77 kişi %36,3’ü katılıyorum, 48 kişi %22,6’sı katılmıyorum, 24 kişi %11,3’ü katılmıyorum, 4 kişi %1,9’u k.katılmıyorum. Strese anında müdahale edilmezse sonuçları kötü olabilir, 43 kişi %20,3’ü k.katılıyorum, 75 kişi %35,4’ü katılıyorum, 56 kişi %26,4’ü kararsızım, 29 kişi %13,7’si katılmıyorum, 9 kişi %4,2’si k.katılmıyorum. Her stresli ortam krizdir, 34 kişi %16,0’sı k.katılıyorum, 60 kişi %28,3’ü katılıyorum, 69 kişi %32,5’i kararsızım, 36 kişi %17,0’si katılmıyorum, 13 kişi %6,1’i k.katılmıyorum. Stresin kesin çözüm formülü yoktur, tekrar ortaya çıkabilir, 30 kişi %14,2’si k.katılıyorum, 67 kişi %31,6’sı katılıyorum, 73 kişi %34,4’ü kararsızım, 29 kişi %13,7’si katılmıyorum, 13 kişi %6,1’i k.katılmıyorum. Bazı durumlarda fırsatları değerlendirmek amacıyla, kriz bilinçli olarak geliştirilebilir, 32 kişi %15,1’i k.katılıyorum, 64 kişi %30,2 katılıyorum, 78 kişi %36,8’si kararsızım, 28 kişi %13,2’si katılmıyorum, 10 kişi %4,7’si k.katılmıyorum. Strese hükmetmeli ve onu bizim için yararlı hale getirmeliyiz, 41 kişi %19,3’ü k.katılıyorum, 85 kişi %40,1’i katılıyorum, 64 kişi 30,2’si kararsızım, 19 kişi %9,0’u katılmıyorum, 3 kişi %1,4’ü k.katılmıyorum. Stres ile savaşta herkes kendi koşullarına uygun bir plan hazırlamalıdır, 48 kişi %22,6’sı k.katılıyorum, 83 kişi %39,2’si katılıyorum, 57 kişi %26,9’u kararsızım, 14 kişi %6,6’sı katılmıyorum, 10 kişi %4,7’si k.katılmıyorum. Đşyerinde stres yaşıyorum, 61 kişi %28,8’i k.katılıyorum, 76 kişi %35,8’i katılıyorum, 44 kişi %20,8’i kararsızım, 22 kişi %10,4’ü katılmıyorum, 9 kişi %4,2’si k.katılmıyorum cevabını vermiştir. 321 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ IV. Sonuç ve Öneriler Anket sonucunda 185 kişi %87,3 gibi büyük bir çoğunluk, işini sevdiğini ve benimsediğini, 136 kişi %64,2’si sekreterlik mesleğinin stresli bir meslek olduğunu, 157 kişi %76,7’si iş yerinin fiziksel şartlarının (sıcaklık, gürültü, ışık vb.) stresi artırdığını, 59 kişi %27,8’i stresin olumlu yanlarının da olduğunu, 93 kişi %43,9’u stresin hep kötü yönlerinin olduğunu, 75 kişi %35’3’ü iş stresinin yöneticilerden kaynaklandığını düşünmektedir. 80 kişi %37,7’si ise bu konuda kararsız olduklarını belirtmiştir. Bu soruda yöneticilerle ilgili bilgi vermekten kaçınma eğilimi gözlenmektedir. 80 kişi %37,7’lik bir oranla iş stresinin genellikle iş arkadaşlarımdan kaynaklandığını, yine bu soruda 84 kişi’nin %39,6’sının kararsız kaldığıdır. Đş stresinin kendimden kaynaklandığını düşünüyorum sorusuna, 78 kişi %35,8’i katılmamakta, diğerleri kararsız ve katılıyorum grubundadır. Üst yönetim yetki vermeden sorumluluk yüklemesi stres nedenidir, 106 kişi %50’si katıldığını, 104 kişi %48,8’i stresin kişisel ve örgütsel yaratıcılığı öldürdüğünü, 91 kişi %41,9’u zaman baskısının meslekte bir stres unsuru olduğunu, 137 kişi %65’i iş yerinde stresin boyutları genişlemiş ve çalışanların çoğunu kapsıyorsa, çözümünü de yönetim ve çalışanlar birlikte bulmalıdır, 83 kişi %39,1’i örgüt ikliminin stres yönetimini etkilemediğini, 132 kişi %62,2’si yöneticilerin çalışanlara farklı davranmasının bir stres unsuru olduğunu, 115 kişi %54,2’si iş yerinde motivasyonu arttırmaya yönelik faaliyetlerin, iş ortamındaki stresi azatlığını, 112 kişi %52,9’u iş tanımlarının net belirlenmemesi bir stres kaynağı olduğunu, 118 kişi %63,8’i aynı işi birden çok kişi yapıyorsa kişilere adaletli ve eşit davranılmaması strese neden olacağını, 102 kişi %55,3’ü iş yerinde terfi edememe/yükselememe düşüncesinin kişiyi strese sokacağını, 109 kişi %51,5’i yaptığı işin parasal karşılığını alamamanın en önemli stres kaynağı olduğunu, 119 kişi %56,1’i zamanında maaş ödenmemesinin stres unsuru olduğunu belirtmiştir. 85 kişi %40,1’i iş görenler arasındaki olumlu rekabetin olumsuz strese yol açmayacağını, 118 kişi 55,6’sı iş yerinde stresin artmasının iş verimini düşürdüğünü, 104 kişi %49,1’i iş yerinde stresin artmasının işe yabancılaşma eğilimini azaltmayacağını, 126 kişi %59,4’ü stresli bir ortamda işe gitmek istemediğini, 71 kişi %35,5’inin iş yeri stresiyle başa çıkamayacağını düşündüğümde, sağlığımı önemser o işi bırakırım dediği ve 58 kişinin kararsız kaldığı, 118 kişi %55,7’sinin iş yeri stresinin çalışanların beden ve ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediğini, 98 kişi %46,3’ünün olumsuz stresin kişisel performansı azalttığını, 105 kişi %49,6’sının olumlu stresin kişisel yaratıcılığı geliştirdiğini, 118 kişi %55,7’sinin olumlu stresin kişinin duyum ve yaşama gücünü artırdığını, 132 kişi %62,2’sinin bir kişiye çok fazla iş yüklenmesinin strese yol açacağını, 117 kişi %55,2’sinin depresyonun stresin son aşaması olduğunu, 96 kişi %44,9’unun stresle başa çıkamadığında psikolojik destek alabileceğini, 93 kişi %43,9’u iş stresiyle ilgili stres yönetimi eğitimi almak istediğini, 103 kişi %48,6’sı stresli olduğumda gergin olacağını ve karşısındakilere olumsuz yaklaşabileceğini, 149 kişi %70,3’ü yoğun tempoyla çalışılıyorsa aralarda küçük molaların faydalı olacağını, 142 kişi %67’si stresin bir hastalık gibi müdahale gerektirebileceğini, 136 kişi %64,1’i stres depresyona dönüşmüş ise acil önlem alınması gerektiğini, 94 kişi %44,3’ü her stresli ortamın kriz olduğunu, 97 kişi %45,8’i stresin kesin çözüm formülünün olmadığını ve tekrarlanabileceğini, 96 kişi %45,3’ü bazen krizin bilinçli olarak yaratılacağını, 126 kişi %59,4’ü strese hükmetmeli ve olumlu strese dönüştürülmeli, 131 kişi %61,8’i stres ile savaşta herkes kendi koşullarına uygun bir plan hazırlamalıdır ve 137 kişi %64,6’sı işyerinde stres yaşıyorum cevabını vermiştir. 322 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Denizli özel ve kamu kurum ve kuruluşlarında sekreter ve büro alanında çalışanlar %50’nin üzerinde stres yaşadıklarını belirtmişlerdir. Yapılan araştırmada iş yeri stresini birinci derecede çevresel faktörlerin artırdığını, ikinci derecede yönetici ve çalışanlardan kaynaklanan nedenlerin belirlediğini ve üçüncü derecede de kişiden kaynaklanan nedenlerin etkili olduğu görülmüştür. Özel sektörde çalışanlar işyerini sevdikleri ve parasal konularda daha çok kararsızım seçeneğini işaretlemişlerdir. Đşlerini kaybetme korkusunun bu tür bir davranışta etkili olduğu düşünülmektedir. Kamu kurum ve kuruluşunda çalışanlar ise yöneticilerin stres kaynağı olup olmadıkları konusunda kararsızlık göstermişlerdir. Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlar ücretlerini zamanında aldıkları için stres kaynağı olarak belirtmemişlerdir. %50’nin üzerinde bir dağılımla stresli ortamlarda insanların işe gitmeme eğilimlerinin arttığı belirlenmiştir. Stresi yenmek için de kişiler stresle ilgili eğitim almak istemektedirler. Aşırı stresin insanlar üzerinde çeşitli psikolojik ve davranışsal zararları olabileceği gibi, aşırı stres altındaki bir iş gören, örgütsel açıdan önemli zararlara neden olabilir. Đş yaşamında stresin örgüt üzerindeki etkisi genel olarak performans düşüklüğü, iş gören devir hızının artması, iş kazalarının artması, işe devamsızlık, işten ayrılma ve örgütsel faaliyetlerde süreci bütünlük içinde kavrayamamaktan kaynaklanan yabancılaşma gibi durumlardır (Temgilimoğlu vd., 2008:247). Đşyerlerinin fiziksel koşullarının uygun olmayışı bizi strese sokar... bunlar kalabalık, yaşam alanı yokluğu (mahremiyetin olmayışı) aşırı gürültü, çok sıcak, çok soğuk, merkezi ayarlı klimaların olduğu bir türlü optimum ısının kararının tutturulamadığı ortamlar, aydınlatmanın yanlış eksik yada çok fazla olduğu ofisler, hava kirliliğinin çok olduğu, sigara içiminin kısıtlanmadığı, temizliğin iyi yapılmadığı, pis tozlu, dağınık estetikten yoksun, sıkıntı verecek kadar dolu, sıkışık yerler. Aşırı gürültülü, zehirli kimyasal maddelerin var olduğu vb., iş yerleri, alıştığımızı sandığımız ama zaman içinde stres yaratıp ruhumuzun ve daha sonra da bedenimizin sınırlarını zorlayan stres kaynaklarıdır (http://www.tip2000.com). Zayıf iletişim, sosyal desteğin olmaması, yöneten-sekreter arasındaki çatışma, kurmay personel arasındaki çatışma, astlarla ve üstlerle zayıf ilişkiler, üst veya alt kademeden gelen tehditler, örgütte oluşan informel gruplara katılamama, gibi faktörler, yetersiz örgütsel iklimin işaretleridir ve böyle bir örgütsel iklim, sekreteri ve büro çalışanlarını strese sokan temel faktördür ( Tutar, 2002:212). Kişiler iş yerlerinde stres yaşamaya başladılar ise şu tür belirtiler gösterebilirler: Đş kazalarının ve hataların artması, sigara ve içki içme eğiliminin artması, konuşma ve yazıda belirsizlik ve kopukluk, aşırı hayal kurmak, uyku bozukluğu, ölüm ve intihar fikirlerinin sık sık tekrarlanması, işyerinde tartışma, öfke, düşmanlık ve kızgınlık dalgaları, dayanışma eksikliği, değersizlik, yetersizlik duyguları, güvensizlik “düşüncem bu” diyememe, duygusal ve cinsel hayatta düşüncesiz davranışlar, alışılmıştan daha titiz veya işin gerektirdiğinden daha fazla çalışmak, sağlığa aşırı ilgi göstermek gibi (Hattatoğlu, www.donusumkonagi.net). Stres yönetiminde iş görenlerin bedensel ve düşünsel yapısını olumsuz etkileyen, çalışanların başarı ve mutluluğunu engelleyen iş stresinin yönetimi açısından işletmeyi yönetenlere de düşen görevler vardır (Temgilimoğlu vd., 2008:249). 1. Yönetim iş görenler için destekleyici bir organizasyonel yapı geliştirmelidir. 2. iş zenginleştirmesine dönük örgütsel düzenlemeler yapmak gerekir. 3. Örgütsel rollerin belirlenmesi ve çatışmaların azaltılması. 323 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 4. Đyi ve açık bir kariyer planı yapmak, bu konuda çalışanlara danışmanlık yapılması. 5. Đş yerinde neşeli bir ortam yaratmak. 6. Performans değerlemede ve ücretlendirmede adil olmak gibi. Đş yeri stresiyle başa çıkabilmek için kişilere öneriler şöyledir; Altından kalkamayacağınız işlerin altına girmeyin, hedeflerinizi belirleyin ve plan yapın, problemlerinizle yüz yüze gelmeye çalışın, sahip olduklarınızın farkında olun, değiştiremeyeceğiniz şeyler üzerinde ısrar etmeyin, işinizin çok önemli olduğu üzerinde durun, dinlenmek için zaman ayırın, dikkatinizi içinde bulunduğunuz durum ve zamanda toplayın, başkalarına güvenin, gerektiğinde sorumluluklarınızı devredin, toplantılarda harcadığınız zamanı azaltın, iletişimden yararlanın, işyerindeki masa veya iskemlenizin yerini değiştirin, müzikten zevk almak ve dinleyecek imkana sahip olmak, sevdiklerini ziyaret edebilmek, telefon ve mektupla arayabilmek, iş ile ev arası mesafelerin yakın olmasına çalışmak (Hattatoğlu, www.donusumkonagi.net). Kaynakça ALBRECHT Karl (1979), Stres and The Manager: Making It Work For You. BALTAŞ Z., ve Baltaş, A.(1994), Bedenin Dili, Đstanbul: Remzi Kitabevi. BAŞPINAR, Öztürk Nuran ve Bayramlı Ünlü Ünver(2003), Büro Yönetimi, Ankara: Nobel Yayıncılık BAŞPINAR, Öztürk Nuran vd. (2001), Đş Yaşamında Stres ve Kamu Kurumlarındaki Sekreterler Üzerinde Bir Uygulama, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Yayınları. ERDOĞAN Đlhan (1997), Đşletmelerde Davranış, Đstanbul: Yayınları. GÜÇLÜ, N., (2001) “Stres Yönetimi”, G.Ü. Sayı 91-109. Đ.Ü. Đşletme Fakültesi Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 21, HATTATOĞLU irfan, (2008), http://www.donusumkonagi.net/kose_ yazisi.asp?id=114&baslik=is_stresi_ve_basa_cikma_yollari, 14.08.2008 ROWSHAN Arthur (2000), Stres Yönetimi- Hayatınızın Sorumluluğunu Almak Đçin Stresi Nasıl Yönetebilirsiniz?-, çeviren: Şahin Cüceloğlu, Đstanbul: Sistem yayıncılık. TEMGĐLĐMOĞLU Dilaver vd. (2008), Đşletme Yönetimi, Ankara: Seçkin Yayınları. TUTAR Hasan (2002), Yönetici Sekreterliği, Ankara: Nobel Yayınevi. TUTAR Hasan ve ALTINÖZ Mehmet (2003), Büro Yönetimi ve Sekreterlik Sözlüğü, Ankara: Nobel Yayınevi. TOSUN Kemal vd. (1988), Gerilim ve Yönetici, Đstanbul:Đşletme Fakültesi Yayınları. UYGUR Akyay ve KOÇ Hakan (2003), Sekreterlik Teknikleri, Ankara: Detay Yayıncılık. http://www.tip2000.com/tedavi/isstresi.html, 14.08.2008 324 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK PROGRAMI ÖĞRENCĐLERĐNĐN ELEŞTĐREL DÜŞÜNME EĞĐLĐMLERĐ ÜZERĐNE BĐR ARAŞTIRMA Fehmi Volkan AKYÖN Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Çanakkale MYO [email protected] Dilek KEKEÇ MORKOÇ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Çanakkale MYO [email protected] ÖZET Eleştirel düşünme, ne yapılacağına ve neye inanılacağına karar vermeye odaklı mantıklı ve yansıtıcı bir düşünme biçimi olarak tanımlamakta ve literatürde eleştirel düşünmenin yeteneklerden ve eğilimlerden oluştuğu belirtilmektedir. Bireysel faklılıkları oluşturan ve düşünmeyi etkileyen birçok etken eleştirel düşünmeyi de etkilemektedir. Eleştirel düşünmeyi etkileyen faktörler; çevresel, ailevi, kültürel, eğitim ve sosyal olmak üzere birçok başlık altında ele alınabilmektedir. Araştırmanın örneklemini Çanakkale Meslek Yüksekokulu Đktisadi ve Đdari Programları “muhasebe”, “işletme” ve “büro yönetimi ve sekreterlik” bölümlerinde öğrenimlerini sürdüren öğrenciler oluşturmaktadır. Araştırmanın amacı; örneklem grubunu oluşturan öğrencilerin eleştirel düşünme eğilimlerinin tespit edilmesi, büro yönetimi ve sekreterlik programında okuyan öğrencilerin eleştirel düşünme eğilimlerinin diğer programlarla karşılaştırılması ve söz konusu eğilimin cinsiyet, öğrenim gördüğü program, aile, gelir düzeyi ve sosyal yaşama yönelik çeşitli faktörler ile değerlendirilmesidir. Araştırma kapsamında eleştirel düşünme eğilimlerinin tespit edilmesi CCTDI Tutum Ölçeğinden (California Üniversitesi Eleştirel Düşünme Eğilimi Ölçeği) yaralanılarak, istatistiksel değerlendirmeler ise; faktör analizi, t-testi ve Anova analizleri ile gerçekleştirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Düşünme, Eleştiri, Eleştirel Düşünme, Meslek Yüksekokulu Öğrencileri 1. Giriş Literatürde “aklın kullanılmasının adı” olarak ifade edilen düşünme eğilimi insanın doğasında bulunmaktadır (http://okulweb.meb.gov.tr/). Descartes felsefesinde yer alan “düşünüyorum o halde varım” ilkesi bu durumun izahıdır. Bu ilkeye göre düşünmek (akıl) ile varolmak arasında koşullu bir ilişki kurulmaktadır. Descartes bu ilkeyi düşündüğünü söylerken, düşündüğünden şüphe ettiğini de belirterek açıklamakta ve “madem ki şüphe ediyorum, demek ki düşünmekteyim, düşündüğümü biliyorsam bu bilme, benim var olduğumun bir ifadesidir ve delilidir” şeklinde ifade etmektedir (Aybek, 2006). Araştırmalar insanların düşünme biçimleri ve eleştirel düşünme eğilimleri arasında farklılıklar olduğunu ortaya koymaktadır. Bu farklılıklar California Üniversitesi tarafından 7 başlıkta incelenmektedir. Bunlar; “açık fikirlilik”, “analitiklik”, “meraklılık”, “kendine güven”, “olgunluk”, “doğruyu arama” ve “sistematiklik” tir. Bunun dışında insanların düşünme eğilimlerinin farklılaşmasına neden olan ve bu eğilimleri etkileyen pek çok faktör bulunmaktadır. Bu faktörleri; bireysel, çevresel, ailevi ve demografik farklılıklar olarak sınıflandırmak mümkündür. 325 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 2- TEORĐK BÖLÜM Düşünme kavramı, “bilgi, beceri ve tavır alışlardan oluşan ve kişinin çevresini etkin bir biçimlendirmeyi mümkün kılan karmaşık bilişsel bir süreç” olarak kabul edilmektedir (Akınoğlu, 2003). Bu kavram Fransızca, “tartmak ve karşılaştırmak” anlamlarına gelen “pensare” kelimesinden türetilmiştir. Düşünme, “düşünceleri ölçerek ve kıyaslayarak incelemek” olarak ifade edilmekte ve bundan ötürü de düşünme “eylemini” kapsamaktadır. Bir başka deyişle düşünme, “gözlem, tecrübe, sezgi, akıl yürütme ve diğer kanallarla elde edilen malumatı yoğurup şekillendirmenin disipline edilmiş şekli”dir (Özden, 2005). Düşünmenin Latincesi olan “reflexio”’nun, “yansıma” anlamında da kullanıldığı görülmektedir (Hançerlioğlu, 1989). Eleştiri ve düşünme kavramları arasında doğrudan bir bağ kurmak mümkündür. Eleştiri kelimesi Yunanca “kritikos” ve Đngilizce “critical” kelimesinden türetilmiştir. Buna göre; “değerlendirme, yargılama, ayırt etme” anlamlarını taşımakta (Seferoğlu ve Akbıyık, 2006), “özellikle bilginin temellerini ve doğruluk durumunu inceleme, sınama ve yargılama” olarak ifade edilmektedir (Özdemir, 2005). Eleştirel düşünme; felsefi, düşünsel ve eğitimsel olarak üç boyutta ele alınmaktadır. Felsefi boyut, Plato ve Aristo tarafından geliştirilmiştir. Formal mantık üzerine kurulu varoluşçuluktur. Varoluşçuluk; teoride diyalektik çözümleme kullanılmakla birlikte kanıt ve bilgiyi rasyonel olarak savunmayı amaçlayan ve süreci düzenleyen bir çözümleme modeli olarak değerlendirilmektedir. Psikolojik boyutu ile eleştirel düşünme, insanların eleştirel düşünme kullanım sürecini tanımlanmaktadır. Eğitimsel teoride ise; problemin nasıl çözüleceği öğretilmiş ve karar verme ilişkisi incelenmiştir (Dirimeşe, 2006). Literatürde eleştirel düşünmenin pek çok tanımı bulunmaktadır. Bir tanıma göre eleştirel düşünme, “düşünme” eyleminin planlı bir biçimde yargılama ve değerlendirme ile beraber yapılmasıdır. Düşünme ile eleştirel düşünme tanımlarında dikkat edilmesi gereken nokta, düşünmenin sistemli bir şekilde yapılmamasıdır. Đnsan düşünme eylemini genelde plansız bir şekilde yapmaktadır. Eleştirel düşünmede ise birey, düşünme eylemini belirli bir amaç doğrultusunda gerçekleştirmekte ve planlı olarak yapmaktadır (Karadeniz, 2006). Öte yandan düşünmenin eleştirel olabilmesi için önyargılardan uzak olması da gerekmektedir. Dewey; eleştirel düşünmeyi, “derinlemesine düşünme” olarak tanımlanmakta ve bu kavramın temelinde “önyargılardan uzak olma, açık fikirli, olma ve şüpheci olma” davranışlarının bulunduğunu savunmaktadır (Vural ve Kutlu, 2004). Eleştirel düşünme konusunda yapmış olduğu çalışmalarıyla tanınan Paul eleştirel düşünmeyi “kişinin kendi düşünmesini iyileştirmek için, düşünme eylemini gerçekleştirirken bunun üzerinde düşünmesi” olarak ifade etmektedir (Meral ve Kürüm, 2004. Đpşiroğlu’na göre eleştirel düşünme, “düşünmenin en gelişmiş, en ileri biçimi” olarak ifade edilebilmekle beraber “saplantısız, nesnel ve derinlemesine düşünme” anlamına gelmektedir. Eleştirel düşünme yoluyla nitelikliyi niteliksizden, doğruyu yanlıştan ayırt etmek mümkün olabilmektedir (http://www.felsefeekibi .com). Eleştirel düşünmeye önemli katkıları olan De Bono ise, hiçbir düşünme tarzının olayın veya eşyanın tümünü görebilmeyi sağlamayacağını belirterek; insanların “etraflıca düşünme” olarak ifade edilebilecek bir yeteneğe ihtiyaç duyduklarına işaret etmektedir. Eleştirel düşünme olarak nitelendirilebilecek bu düşünme biçimi, eş- 326 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ yanın, olayın veya problemin bütün yanlarının görülebilmesine fırsat tanımaktadır (Özden, 2005). Eleştirel düşünme ile eğitim arasında önemli ilişkiler bulunmaktadır. Kökdemir, düşünmenin, nefes almak kadar doğal olduğunu ancak iyi bir düşünmenin kendiliğinden gerçekleşmeyeceğini, bunun için düşünmenin eğitilmesi gerektiğini ifade etmektedir (Kökdemir, 2003). Seferoğlu ve Akbıyık eleştirel düşünmenin öğretim sürecinde kullanılabilecek seçeneklerden biri olmasından ziyade, eğitimin ayrılmaz bir parçasını oluşturduğunu belirtmektedir (Seferoğlu ve Akbıyık, 2006). Bu anlamda eleştirel düşünme, öğretim süreçlerinde tüm öğrencilere kazandırılması gereken bir öğrenme becerisidir (Özdemir, 2005). Dolayısıyla eleştirel düşünme modeline sahip bireylerin yetiştirilmesi için üniversite eğitimi sırasında alınan dersler hem içerik olarak yeniden düzenlenmeli hem de ilgili oldukları disipline yönelik problem çözme ve eleştirel düşünme uygulamalarından oluşmalıdır. Ancak bu tür bir eğitim sonucunda, soyutlama ve akıl yürütme becerisine sahip, sistemli düşünebilen, ölçüm ve karşılaştırma yapabilen, iletişim ve işbirliği becerisi yüksek bireyler yetiştirilebilir (Kökdemir, 2003). Watson-Glaser araştırmalarında “ezber” ve “düşünme” kavramları üzerine yoğunlaşmıştır. 1940’larda öğretmenlerin, öğrencilerinin beyinlerini ve düşüncelerini, olayları açıklamak veya sorunlarını çözmek yerine olayları ve konuları ezberlemek için kullandırdıklarını, söz konusu yıllarda öğretmenlerin ezberlemeye daha fazla önem verdiklerini tespit etmiştir (Aybek, 2006). Oysa eleştirel düşünme ile ezber arasında pozitif bir ilişkinin varlığından bahsetmek mümkün değildir. 1980 ve 1990’larda ise eleştirel düşünmenin disiplinler arası bir tanımının yapılmasına çalışılmıştır. Örneğin, 1990 yılında Amerikan Psikoloji Derneğinin (APA) öncülüğünde ABD ve Kanada’dan pek çok kuramcının katılımıyla yapılan çalışmalar sonunda eleştirel düşünmeye “bireyin ne yapacağına ve neye inanacağına karar vermesi için çözümleyici, değerlendirmeye yönelik bilinçli yargılarda bulunması ve bu yargıları ifade etmesi” biçiminde bir tanımlama getirilmiştir (Seferoğlu ve Akbıyık, 2006). Eleştirel düşünme yeteneği eğitim alanında olduğu kadar aynı zamanda iş yaşamı açısından da önemli bir konudur. 21. yüzyılın işletmeleri istihdam etmek istedikleri elemanların seçiminde bu konuya önem vermektedir. Đşletmeler elemanlarından sadece “eğitim görmüş olma” ve “tekdüze işlerde çalışmaya hazır” kişiler olmalarını beklememektedir. Çalışanların kritik kararlar alabilmeleri, yeni çevrelerle başa çıkabilmeleri ve yeni ilişkileri anında saptayabilmeleri aranılan önemli özelliklerdir (Toffler, 2006). Bu sebeplerle bireylerin eleştirel düşünme yetenek ve eğilimlerinin eğitilerek geliştirilmesi gerekmektedir. Eleştirel düşünme yeteneğinin içerdiği beceriler şu şekilde sıralanabilir; kanıtlanmış gerçekler ve öne sürülen iddialar arasındaki farklılığı yakalayabilme, elde edilen bilgilere ait kaynakların güvenirliklerini test edebilme, ilişkisiz bilgileri kanıtlardan ayıklayabilme, önyargı ve bilişsel hataların farkında olabilme, tutarsız yargıların farkına varabilme, etkili soru sorabilme, sözlü ve yazılı dili etkili kullanabilme ve bireyin kendi düşüncelerinin farkına vardığı üst bilişe sahip olma (metacognition) vb. Söz konusu beceriler, eleştirel düşünme eğitiminin de temellerini oluşturmaktadır (Kökdemir, 2000). Kazancı ise eleştirel düşünebilen bireyde gözlenebilecek davranışlardan bazılarını aşağıda ki gibi listelemektedir; (Kazancı, 1984) 327 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ • Sistematik olma eğilimi, • Esneklik, • Sabır, • Düşünerek hareket etme, • Öğrencilerin işbirliği, • Bilgi ve beceri transferi, • Görsel yardım, • Açık niyetlilik, • Biliş ötesi (nasıl düşünebileceği), • Dilin net kullanımı, • Özerklik ve bağımsızlık, • Yeniden oluşturma, • Motivasyon, • Grup etkinlikleri, • Tartışma. Ennis ise eleştirel düşünmenin yeteneklerden ve eğilimlerden oluştuğunu belirterek eleştirel düşünme eğilimlerini şu şekilde belirlemiştir; (Seferoğlu ve Akbıyık, 2006) • Tez ya da sorunun açık ifadesini arama, • Nedenler arama, • Đyi bilgilendirilmeye çalışma, • Güvenilir kaynakları kullanma ve kullanılan kaynakları belirtme, • Durumu bütünüyle göz önüne alma, • Ana noktaya bağlı kalmaya çalışma, • Asıl ya da temel sorunu akılda tutma, • Seçenekler arama, • Açık fıkirli olma, • Başkalarının görüşlerini dikkate alma, • Karar verirken kabul edilmeyen dayanak noktalarını, dayanak noktalarının kabul edilmemesinden etkilenmeden kullanma, • Kanıt ve nedenlerin yeterli olmadığı durumlarda kararı erteleme. Kanıt ve nedenlerin yeterli olduğu durumlarda karar almaya yönelik davranış gösterme. Konunun izin verdiği ölçüde kesinlik arama, 328 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ • Karmaşık bir bütünün parçalarını düzenli bir biçimde ele alma, • Diğer insanların duygularına, bilgi ve kültür düzeylerine duyarlı ol- ma. Bunun yanında eleştirel düşünme yeteneklerine sahip olan bireyler, bilgiye daha kolay ulaşabilmektedirler. Bilgi çağının yaşandığı, bilgiye ulaşmak, bilgiyi oluşturmak gibi eylemlerin önemli olduğu 21. yüzyılda eleştirel düşünmenin öneminin büyük olduğu görülmektedir. California Üniversitesi bireylerin eleştirel düşünme eğilimlerini 7 başlık adı altında ele almaktadır. Bu başlıklar aşağıda verilmiştir; (Kökdemir, 2003). • Doğruyu Arama (Truth-seeking): Seçenekleri ya da birbirinden farklı düşünceleri değerlendirme eğilimleri içeren bu boyutta kişi gerçeği arama, soru sorma becerisi, kendi düşüncesine ters olan veriler karşısında bile nesnel davranma eğilimi göstermektedir. • Açık Fikirlilik (Open-mindedness): Açık fikirlilik, kişinin farklı yaklaşımlara karşı hoşgörüsünü ve kendi hatalarına karşı duyarlı olmasını ifade etmektedir. Açık fikirlilikteki temel mantık bireyin karar verirken sadece kendi düşüncelerine değil karşısındakilerin görüş ve düşüncelerine de dikkat etmesidir. • Analitiklik (Analyticity): Sorun çıkabilecek durumlara karşı dikkatli olma ve zor problemler karşısında bile akıl yürütme ve nesnel kanıtları kullanma eğilimi gösterir. • Sistematiklik (Systematicity): Örgütlü, planlı ve dikkatli araştırma eğilimidir. Kaotik bir akıl yürütme davranışı yerine bilgiye dayalı ve belirli bir prosedür izleyen bir karar verme stratejisi kullanma eğilimi demektir. • Kendine Güven (Self-confidence): Kendine güven, adından da anlaşıldığı gibi kişinin kendi akıl yürütme süreçlerine duyduğu güveni yansıtır. • Meraklılık (Inquisitiveness): Meraklılık ya da entelektüel meraklılık, herhangi bir kazanç ya da çıkar beklentisi olmaksızın kişinin bilgi edinme ve yeni şeyler öğrenme eğilimini yansıtmaktadır. • Olgunluk (Maturity): Zihinsel olgunluk ve bilişsel eğilimi ifade etmektedir. Pek çok araştırmada bu eğilim faktör analizi dışında kalmakta veya diğer faktörler birleşmektedir. California Üniversitesi (CCTDI) bu yetenekleri ölçmek üzere bir ölçek geliştirmiştir. Bu ölçeğin orijinalinde 75 maddeden oluşmakta ve pek çok araştırmacı tarafından yaygın olarak kullanılmaktadır. Türkiye’de Kökdemir tarafından doktora tezinde Türkçe’ye kazandırılan ölçek 51 maddeye indirgenmiştir (Kökdemir, 2003). 3. Araştırma Bölümü 3. 1. Çalışmanın Amacı Araştırmamızın amacı büro yönetimi ve sekreterlik öğrencilerinin eleştirel düşünce eğilimlerinin diğer öğrencilerle karşılaştırmalı analizinin yapılarak demografik değişkenlerle anlamlı farklılığın bulunup bulunmadığının tespit edilmesidir. Eleştirel düşünme yeteneği bireylere özgü olduğu için bireysel faklılıkları oluşturan ve dü- 329 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ şünmeyi etkileyen birçok etken eleştirel düşünmeyi de etkilemektedir. Bu etmenlerden cinsiyet, aile, kültürel yapı, öğrenimi, okuduğu program, sosyal yaşam alt başlıkları olarak incelenmiştir. 3. 2. Araştırmanın Varsayımları ve Sınırlılıkları Temel varsayımlarımız ve sınırlılıklarımız şunlardır; • Araştırmaya konu olan deneklerin, sorulara verdikleri cevaplar gerçek algı ve değerlendirmeleri yansıtmaktadır. • Seçilen örneklemin, evreni temsil ettiği varsayılmaktadır. • Ankette yer alan soruların araştırmanın problemini test etme açısından yeterli ve geçerli olduğu varsayılmıştır • Araştırma Çanakkale 18 Mart Üniversitesini kapsamaktadır. • Araştırma Çanakkale Meslek Yüksek Okulu Sosyal Programlarda okuyan öğrencileri kapsamaktadır. 3.3. Araştırmanın Yöntemi Araştırma soruları daha önce yapılmış geçerliliği ve güvenilirliği tespit edilmiş olan California Eleştirel Düşünme Eğilimi Ölçeğinin (The California Critical Thinking Disposition Inventory) (CCTDI) Doğan Kökdemir tarafından doktora tezinde kullandığı Türkçe ölçekten yararlanılmıştır. California Üniversitesinin orijinal ölçeğinde 75 madde bulunmaktadır. Kökdemir doktora tezinde ölçeği 51 soruluk Türkçe ölçeğe dönüştürmüştür. Đlk olarak pilot anket uygulaması ölçeğin anlaşılır ve açık olup olmadığı tespit edilmiştir. Anket 30 kişilik küçük bir grup ile test edilmiş ve küçük düzeltmeler yapılmıştır. Anket düzeltmeden sonra ayrı bir 30 kişilik grup ile tekrar test edilmiştir. Araştırmadaki yargıların değerlendirilmesinde 6’lı likert ölçeği kullanılmıştır. 3.4. Araştırmanın Evreni ve Örnekleme Yöntemi Araştırma evreni olarak Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Sosyal Programlarda okuyan öğrenciler olarak belirlenmiştir. Örnekleme yöntemi olarak Gayeli Örnekleme Yöntemi kullanılmıştır. Hedef olarak evrenin en az %50’si hedeflenmiştir. Meslek Yüksek Okulu Sosyal Programlarında toplam 571 öğrenci kayıtlıdır. 320 öğrenciye anket uygulanmıştır (yaklaşık %55). Öğrencilerin 130’u Büro Yönetimi ve Sekreterlik, 88’i Muhasebe, 102’ si işletme bölümü öğrencilerinden oluşmaktadır. 3.5. Veri Toplama ve Değerlendirmede Kullanılan Yöntemler Veri toplam aracı olarak yüz yüze anket yöntemi kullanılmıştır. Anket formu iki bölümden oluşturulmuştur. Birinci bölümde demografik bilgiler, ikinci bö- 330 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ lümde eleştirel düşünce eğilimi soruları yer almıştır. Anket sorularının değerlendirilmesinde SPSS 15.00 Đstatistik Paket Programından yararlanılmıştır. Ölçeklerin iç tutarlığı Cronbach Alpha katsayısı ile değerlendirilmiştir. Anket soruları Faktör Analizine tabi tutularak varyansı temsil eden faktörler tespit edilmiştir. Faktörler ile demografik değişkenler t-testi ve tek yönlü Anova ile test edilmiş ve değerlendirilmiştir. 3.6. Güvenilirlik Testleri ve Faktör Analizi Yapılan Cronbach’s Alpha analizine göre ölçek yüksek güvenilirliğe sahiptir (alpha=,904). Anketin tamamı faktör analizine tabi tutulmuştur. Kaiser-MeyerOlkin (KMO) testi ile faktör analizinin güvenilirliği test edilmiştir. KMO Testi sonucuna göre yapılan faktör analizi testi yüksek güvenilirlik (0,753>0,500) (James Stevens, 2002) sağlamaktadır. Faktör analizinde veriler varimax yöntemiyle rotasyona tabi tutularak ankette yer alan maddeler birbiriyle ilişkili olanların bir araya gelmesi sağlanarak alt faktörler oluşturulmuştur. Faktör analizlerinde kullanılan Varimax yöntemi en yaygın rotasyon “rotate” yöntemidir (Ricahard A. Johnson ve Dean W. Wichern, 1992). Faktörlerle ilgili yapılan “One Way ANOVA” analizlerinde “Levene” testini (p<0,05) geçemeyen gruplar analiz dışında bırakılmıştır. Tablo 1. KMO ve Bartlett's Testi Kaiser-Meyer-Olkin Measure of Sampling Adequacy. Bartlett's Test of Sphericity Approx. Chi-Square df ,753 968,567 231 Sig. ,000 California Üniversitesinin orijinal ölçeğinde 7 alt faktör bulunmaktadır. Yaptığımız faktör analizi sonuçlarına göre SPSS programı araştırmayı 6 faktörde anlamlı bir şekilde toparlayarak maddeleri gruplandırmıştır. 0,40 ın altında ve güvenilirliği düşüren tüm maddeler değerlendirmeden çıkarılmıştır. Bunun sonucunda; Kendine Güven, Açık Fikirlilik, Meraklılık, Analitiklik, Doğruyu Arama ve Sistematiklik faktörleri meydana gelmiştir. Faktör analizi sonucunda “Olgunluk” ile ilgili tüm maddeler 0,40 ın altında kaldığından değerlendirme dışı tutulmuştur. Buradan Çanakkale Meslek Yüksek Okulu Sosyal Programlar öğrencilerinin eleştirel düşünce zihinsel ve bilişsel olgunluk eğiliminin bulunmadığı şeklinde yorumlanabilir. Farklı araştırmalarda farklı alt faktörler meydana gelmesi doğal bir durumdur. Bu faktörler aşağıda verilmektedir. Yaptığımız faktör analizi araştırmamızdaki en önemli faktör olarak Kendine Güven faktörü olduğu ortaya çıkmıştır. 331 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 2. Araştırma Faktörleri c14 c29 c48 c35 c45 c22 c47 c41 c30 c3 c31 c13 c2 c24 c46 c20 c25 c19 c9 c10 C4 Kendine Güven ,755 ,747 ,720 ,699 Açık Fikirlilik Meraklılık Analitiklik Doğruyu Arama Sistematiklik ,663 ,628 ,627 ,584 ,665 ,618 ,614 ,560 ,714 ,644 ,501 ,669 ,644 ,621 ,704 ,562 ,521 0,40 altındaki değerler gösterilmemiştir. Faktörlerin araştırma varyansları aşağıda verilmektedir. Buna göre faktörlerin toplam varyansı açıklama yüzdesi % 52,895 tir. Faktörlerin varyansları açıklama güçleri aşağıda verilmiştir. Tablo 3. Faktörlerin Varyansı Açıklama Yüzdeleri 1 Kendine Güven 2 Açık Fikirlilik 3 Meraklılık 4 Analitiklik 5 Doğruyu Arama 6 Sistematiklik Total 2,944 1,985 1,860 1,727 % of Variance 14,799 9,632 8,089 7,510 Cumulative % 14,799 24,431 32,519 47,030 1,526 6,633 46,663 1,433 6,233 52,896 332 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 3.7. Büro Yönetimi ve Sekreterlik, Muhasebe ve Đşletme Programı Öğrencilerinin Eleştirel Düşünme Eğilimlerinin Karşılaştırılması Araştırmamızın temel amacı olarak belirlediğimiz büro yönetimi ve sekreterlik programı öğrencilerinin diğer sosyal program öğrencileri arasında eleştirel düşünce eğilimleri farkı bulunup bulunmadığını test etmek üzere Tek Yönlü ANOVA testi yapılmıştır. Buna göre 3 faktörde bölümler arası farklılık olduğu tespit edilmiştir. Açık Fikirlilik (p:0,000<0,05), Analitiklik (p:0,000<0,05), Doğruyu Arama (p:0,002<0,05) faktörleri anlamlı olarak farklılaşmıştır (p<0.05). Tukey tablosuna bakıldığında, Açık Fikirlilik faktörü açısından, Đşletme ve Muhasebe bölümü öğrencileri Büro Yönetimi ve Sekreterlik bölümü öğrencilerine göre daha Açık Fikirlilik eğilimine sahip olduğu, Muhasebe ve Đşletme bölümü öğrenciler arasında anlamlı bir farklılık olmadığı tespit edilmiştir. Analitiklik açısından bakıldığında büro bölümü öğrencilerinin işletme ve muhasebe bölümü öğrencilerine göre daha fazla analitik eleştirel düşünce eğilimine sahip olduğu görülmektedir. Đşletme ve Muhasebe bölümü arasında anlamlı bir faklılık tespit edilememiştir. Doğruyu Arama açısından Muhasebe bölümü öğrencileri Büro Yönetimi ve Sekreterlik öğrencilerinden anlamlı olarak daha fazla Doğruyu Arama eğilimine sahip olduğu görülmektedir. Tablo 4 Büro Yönetimi ve Sekreterlik Bölümü Öğrencileri ile Diğer Bölümlerin ANOVA testi Sum of Squares Açık Fikirlilik Analitiklik Doğruyu Arama Between Groups Within Groups Total Between Groups Within Groups Total Between Groups Within Groups Total df Mean Square 19,074 2 9,537 291,877 310,952 316 318 ,924 13,780 2 6,890 225,412 239,191 317 319 ,711 16,377 2 8,189 403,928 420,305 316 318 1,278 333 F 10,32 5 Sig. ,000 9,689 ,000 6,406 ,002 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 5 Büro Yönetimi ve Sekreterlik Bölümü Öğrencileri ile Diğer Bölümlerin Tukey Testi Çoklu Karşılaştırma Tablosu Dependent Variable Açık fikirlilik (I) s8.2 Büro Muhasebe Đşletme Analitiklik Büro Muhasebe Đşletme Doğruyu arama Büro Muhasebe Đşletme Mean Difference (IJ) Std. Error Sig. -,56633(*) ,13312 ,000 -,41140(*) ,12712 ,004 ,56633(*) ,13312 ,000 ,15494 ,41140(*) ,14026 ,12712 ,512 ,004 -,15494 ,14026 ,512 ,44787(*) ,11641 ,000 ,39717(*) ,11154 ,001 -,44787(*) ,11641 ,000 -,05070 -,39717(*) ,12269 ,11154 ,910 ,001 ,05070 ,12269 ,910 -,55216(*) ,15661 ,001 -,30512 ,14955 ,104 ,55216(*) ,15661 ,001 Đşletme ,24705 ,16500 ,294 Büro Muhasebe ,30512 ,14955 ,104 -,24705 ,16500 ,294 (J) s8.2 Muhasebe Đşletme Büro Đşletme Büro Muhasebe Muhasebe Đşletme Büro Đşletme Büro Muhasebe Muhasebe Đşletme Büro 3.8. Büro Yönetimi ve Sekreterlik Bölümü Đle Đlgili Analizler Bu bölümde büro yönetimi ve sekreterlik programında okuyan öğrencilerin eleştirel düşünme eğilimleri ile cinsiyet, sınıfı, öğrenim türü, mezun olduğu orta öğretim kurumu, öğrencinin ikamet durumu, ailesinin gelir durumu ve öğrenci topluluklarına katılma durumu arasında anlamlı bir farklılık olup olmadığı araştırılmaktadır. Cinsiyet Büro yönetiminde okuyan öğrencilerin cinsiyetlere göre eleştirel düşünce eğilimleri arasında farklılık olup olmadığına yönelik yaptığımız analizde, sistematiklik (p:0,805>0,05) dışında tüm faktörlerde anlamlı farklılık olduğu anlaşılmıştır. Buna göre; kız öğrenciler erkek öğrencilere göre anlamlı olarak daha fazla Kendine Güven 334 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ (k:3,95>e:3,50), Meraklılık (k:3,90>e:3,52) ve Analitiklik (k:5,29>e:4,78) eğilimini, erkek öğrenciler ise Açık Fikirlilik (e:3,84>k:3,36) ve Doğruyu Arama (e:3,43>k:2,86) eğilimine sahiptir. Tablo 6 Büro Yönetimi Öğrencilerinin Cinsiyet Farklılıkları “Independent Samples” T-Test F Kendine Güven Açık Fikirlilik Meraklılık Analitiklik Doğruyu Arama Equal variances assumed Equal variances assumed Equal variances assumed Equal variances assumed Equal variances assumed Equal variances assumed Equal variances assumed Equal variances assumed Equal variances assumed Equal variances assumed Sig. ,580 ,448 not ,042 ,837 not ,580 ,448 not 1,57 7 ,212 not ,007 not 335 ,935 t df Sig. (2-tailed) 2,827 127 ,005 2,636 41,426 ,012 2,466 127 ,015 2,482 45,963 ,017 2,827 127 ,005 2,636 41,426 ,012 3,376 127 ,001 3,040 39,758 ,004 2,632 127 ,010 2,602 44,771 ,013 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 7 Büro Yönetimi Öğrencilerinin Cinsiyet Farklılıkları Grup Ortalamaları Std. Error Cinsiyet N Mean Std. Deviation Mean Kendine Güven kız 100 3,9000 ,61340 ,06134 erkek 29 3,5228 ,69636 ,12931 Açık Fikirlilik kız 100 3,3659 ,92339 ,09234 erkek 29 3,8448 ,91225 ,16940 Meraklılık kız 100 3,9000 ,61340 ,06134 erkek 29 3,5228 ,69636 ,12931 Analitiklik kız 100 5,2901 ,67962 ,06796 erkek 29 4,7821 ,82208 ,15266 Doğruyu Arama kız 100 2,8631 1,02957 ,10296 erkek 29 3,4372 1,05105 ,19517 Sınıfı Büro yönetimi ve sekreterlik bölümü öğrencilerinin 1. ve 2. sınıfları arasında eleştirel düşünce eğilimleri açısından anlamlı bir farklılık bulunamamıştır. (p>0.05) Öğrenim Türü Öğrencilerin örgün yada ikinci öğretim olup olmaları ile eleştirel düşünce eğilimleri arasında anlamlı farklılık tespit edilememiştir. (p>0,05) Mezun Olduğu Lise Eleştirel düşünce eğilimi ile öğrencilerin mezun oldukları lise arasında anlamlı bir farklılık olup olmadığını ölçmek için yaptığımız Anova testine göre anlamlı farklılık olmadığı tespit edilmiştir. (p>0.05) Đkamet Durumu Öğrencilerin aile ile yada yurt/ev de yaşıyor olması büro yönetimi öğrencilerinin eleştirel düşünce eğilimlerinde açık fikirlilik faktöründe anlamlı bir farklılaşma meydana getirdiği anlaşılmıştır (0,036<0,05). Buna göre skor tablosu incelendiğinde ailesi ile ikamet etmeyen öğrenciler ailesiyle ikamet edenlere göre anlamlı olarak daha fazla Açık Fikirlilik (3,86>3,43) eğilimine sahip oldukları görülmektedir. Tablo 11 Büro Yönetimi Öğrencilerinin Đkamet Durumuna Göre“Independent Samples” T-Testi Sig. t df (2-tailed) Açık Fikirlilik Equal variances 2,015 122 ,036 assumed Equal variances 1,818 33,110 ,078 not assumed 336 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 12 Büro Yönetimi Öğrencilerinin Đkamet Durumuna Göre Grup Ortalamaları ikamet biçimi N Mean Std. Deviation aile ile 25 3,4353 ,90588 Açık Fikirlilik Yurtta/evde 99 3,8600 Std. Error Mean ,09104 1,07548 ,21510 Aile Gelir Durumu Öğrencilerin aile gelir durumları ile eleştirel düşünce eğilimleri arasında anlamlı bir farklılık tespit edilememiştir. (p>0.05) Öğrenci Topluluklarına Katılma Durumu Öğrenci topluluklarına katılan öğrencilerle katılmayanlar arasında yalnızca açık fikirlilik faktörü arasında anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir (p:0,029<0,05). Buna göre; katılan öğrenciler katılmayan öğrencilerden anlamlı olarak daha fazla açık fikirlilik eğilimi (e:3,74>h:3,14) göstermektedir. Tablo 14 Büro Yönetimi Öğrencilerinin Öğrenci Topluluklarına Katılma Durumuna Göre “Independent Samples” T-Testi t Açık Fikirlilik Equal variances assumed -2,686 Equal variances not assumed -2,722 Sig. (2-tailed) df 126 ,029 42,279 ,029 Tablo 15 Büro Yönetimi Öğrencilerinin Öğrenci Topluluklarına Katılma Durumuna Göre Grup Ortalamaları Açık Fikirlilik Std. Error Mean Topluluklara üyelik Evet 37 3,7418 ,80456 ,17557 Hayır 91 3,1429 ,83882 ,13263 N Mean Std. Deviation 3. 9. Đşletme ve Muhasebe Programlarına Yönelik Analizler Bu bölümde büro yönetimi, muhasebe ve işletme programında bulunan toplam 320 öğrencinin tümüne yönelik analizler bulunmaktadır. Analizler cinsiyet, sınıf, 337 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ öğrenim türü, mezun olunan orta öğrenim kurumu, öğrencinin ikamet durumu, ailesinin gelir durumu ve öğrenci topluluklarına katılma durumuna göre yapılmıştır. Cinsiyet Tüm programlarda okuyan öğrencileri için cinsiyet farklılıkları ve eleştirel düşünce eğilimleri üzerine yaptığımız t testi analizine göre 6 numaralı faktör dışında 5 faktörde cinsiyetlere göre farklılıklar belirlenmiştir (sistematiklik p:0,954<0.05). Bunda göre kız öğrenciler erkek öğrencilere göre anlamlı olarak daha fazla Kendine Güven (k:3,83>e:3,63) eğilimine sahiptirler. Açık fikirlilik (e:4,10>k:3,60) eğiliminde erkek öğrenciler eleştirel açıdan daha açık fikirli, meraklılık (k:3,83>e:3,63) açısından kız öğrenciler eleştirel düşünce eğilimi açısında daha meraklı, Analitiklik (k:5,07>e:4,69) açıdan ise kız öğrenciler anlamlı olarak erkek öğrencilerden daha analitik, Doğruyu Arama (e:3,43>k:3,12) eğiliminde erkekler kız öğrencilere oranla daha fazla bu boyuta önem verdikleri anlaşılmaktadır. Sistematiklik alt boyutu açısından erkeklerle kızlar arasında anlamlı bir farklılık bulunamamıştır. Tablo 16 Đşletme ve Muhasebe öğrencilerinin Cinsiyet Durumu “Independent Samples” T-Testi t Kendine Güven Açık Fikirlilik Meraklılık Analitiklik Doğruyu Arama Equal variances assumed Equal variances not assumed Equal variances assumed Equal variances not assumed Equal variances assumed Equal variances not assumed Equal variances assumed Equal variances not assumed Equal variances assumed Equal variances not assumed 338 Sig. (2-tailed) df 2,210 190 ,028 2,118 231,662 ,035 -3,698 190 ,000 -3,708 272,694 ,000 2,210 190 ,028 2,118 231,662 ,035 3,995 190 ,000 3,813 227,983 ,000 -2,397 190 ,017 -2,448 288,787 ,015 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 17 Đşletme ve Muhasebe Öğrencilerinin Cinsiyet Durumu Grup Ortalamaları Cinsiyet Kendine Güven kız erkek Açık Fikirlilik kız erkek Meraklılık kız erkek Analitiklik kız erkek Doğruyu Arama kız erkek N Mean 141 49 141 49 141 49 141 49 141 49 Std. Deviation Std. Error Mean 3,8333 ,69632 ,05052 3,6387 ,86830 ,07675 3,6075 ,97272 ,07057 4,0176 ,95986 ,08517 3,8333 ,69632 ,05052 3,6387 ,86830 ,07675 5,0783 ,75715 ,05493 4,6916 ,96427 ,08523 3,1261 1,18706 ,08612 3,4395 1,06774 ,09475 Sınıfı 1 ve 2. sınıf öğrencileri arasında eleştirel düşünce eğilimleri farklılıkları ile ilgili yaptığımız analize göre yalnızca Doğruyu Arama faktöründe anlamlı farklılık olduğu tespit edilmiştir. (p:0,033<0,05). Skor tablosuna bakıldığında 2. sınıf öğrencileri anlamlı olarak 1. sınıf öğrencilerinden daha fazla Doğruyu Arama (2:3,39>1:3,11) eğiliminde oldukları görülmektedir. Tablo 18 Đşletme ve Muhasebe Öğrencilerinin Sınıfına Göre “Independent Samples” T-Testi t Doğruyu Arama Equal variances assumed Equal variances not assumed 339 Sig. (2-tailed) df -2,135 190 ,033 -2,133 314,353 ,034 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Tablo 19 Đşletme ve Muhasebe Öğrencilerinin Sınıfına Göre Grup Ortalamaları Doğruyu Arama sınıf 1 2 N 98 Mean 3,1195 92 3,3929 Std. Error Mean ,08743 ,09 375 Std. Deviation 1,11621 1,1709 0 Öğrenim Türü Sosyal Programlarda okuyan öğrencilerin eleştirel düşünce eğilimlerinin örgün yada ikinci öğrenim olmalarına göre anlamlı olarak farklılaşmadığı anlaşılmaktadır (p>0,05). Mezun Olunan Lise Sosyal programlarda okuyan öğrencilerin mezun oldukları lise durumuna göre eleştirel düşünce eğilimlerinde anlamlı farklılık olup olmadığına yönelik yaptığımız analizlerde Açık Fikirlilik (p:0,010<0,05), Analitiklik (p:0,000<0,05) ve Doğruyu Arama (p:0,006<0,05) faktörlerinde anlamlı farklılık tespit edilmiştir. Buna göre; meslek lisesi mezunları anlamlı olarak lise mezunlarından daha fazla Açık Fikirlilik ve Doğruyu Arama eğilimine sahiptir. Lise mezunları da meslek lisesi mezunlarından daha fazla analitiklik eğilimine sahiptir. Tablo 21 Đşletme ve Muhasebe Öğrencilerinin Mezun Oldukları Liseye Göre ANOVA Testi Sum of Squares Açık Fikirlilik Analitiklik Doğruyu Arama Between Groups Within Groups Total Between Groups Within Groups Total Between Groups Within Groups Total df Mean Square 9,042 2 4,521 301,260 310,301 188 190 ,959 14,510 2 7,255 220,886 235,396 186 188 ,701 13,286 2 6,643 403,304 416,590 185 187 1,284 F 4,712 Sig. ,01 0 10,34 6 ,00 0 5,172 ,00 6 Đkamet Durumu Öğrencilerin aile veya yurt/evde kalmalarının eleştirel düşünce eğilimleri arasında anlamlı bir farklılık tespit edilememiştir (p>0,05). 340 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ Aile Gelir Durumu Öğrencilerin aile gelir durumları ile eleştirel düşünce eğilimleri arasında anlamlı farklılık olup olmadığını tespit etmek amacıyla yaptığımız analiz sonuçlarına göre anlamlı bir fark olmadığı tespit edilmiştir (p>0,05). Öğrenci Topluluklarına Katılma Durumu Öğrenci topluluklarına katılan öğrenciler ile katılmayan öğrenciler arasında anlamlı bir farklılık olup olmadığına yönelik yapılan analiz sonuçlarına göre anlamlı bir fark tespit edilememiştir (p>0,05). Tablo 22 Đşletme ve Muhasebe Öğrencilerinin Mezun Oldukları Liseye Göre Tukey Testi Çoklu Karşılaştırma Tablosu Dependent Variable Açık Fikirlilik (I) Mezun Olduğunuz Okul Lise Meslek Lisesi Süper-Anadolu Lisesi Analitiklik Lise Meslek Lisesi Süper-Anadolu Lisesi Doğruyu Arama Lise Meslek Lisesi Süper-Anadolu Lisesi (J) Mezun Olduğunuz Okul Meslek Lisesi Süper-Anadolu Lisesi Lise Süper-Anadolu Lisesi Lise Meslek Lisesi Meslek Lisesi Süper-Anadolu Lisesi Lise Süper-Anadolu Lisesi Lise Meslek Lisesi Meslek Lisesi Süper-Anadolu Lisesi Lise Süper-Anadolu Lisesi Lise Meslek Lisesi 341 Mean Difference (IJ) -,37304(*) -,18108 ,37304(*) ,19196 ,18108 -,19196 ,47020(*) ,20809 -,47020(*) -,26211 -,20809 ,26211 -,45338(*) -,34488 ,45338(*) ,10850 ,34488 -,10850 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ 4. Sonuç ve Öneriler Araştırmamızdan elde ettiğimiz en önemli sonuca göre; Büro Yönetimi ve Sekreterlik programında okuyan öğrencilerin Đşletme ve Muhasebe programlara göre daha Analitik bir eleştirel düşünce eğilimine sahip oldukları anlaşılmaktadır. Ancak buna rağmen Đşletme ve Muhasebe programlarına göre Doğruyu Arama ve Açık Fikirlilik temelinde bir eleştirel düşünce eğiliminde olmadıkları olumsuz bir sonuç olarak ortaya çıkmaktadır. Önemli bir sonuç olarak; Büro Yönetimi ve Sekreterlik programı öğrencilerinin öğrenci topluluklarındaki faaliyetleri Đşletme ve Muhasebe programlarda okuyan öğrencilere göre eleştirel düşünme eğilimleri üzerinde etkili olmaktadır. Beklemediğimiz bir durum olmakla birlikte mezun olunan lise farklılığının eleştirel düşünme eğilimleri üzerinde etkili olmadığı, Süper-lise veya Anadolu liselerinden gelen Büro Yönetimi ve Sekreterlik programı öğrencilerinin eleştirel düşünme eğilimleri açısından meslek liselerinden anlamlı bir farklılık yaratmadığı ortaya çıkmıştır. Đşletme ve Muhasebe yönelik karşılaştırmalarda meslek lisesi mezunu olan öğrenciler daha Açık Fikirlilik ve Doğruyu Arama eğilimine sahip, Klasik Lise mezunları da meslek liselerine göre daha Analitik düşünme eğilimine sahiptir. Cinsiyet değişkeninin eleştirel düşünce eğilimi üzerinde etkili olup olmadığına yönelik analizlerde, Büro Yönetimi ve Sekreterlik, Đşletme ve Muhasebe programlarda okuyan öğrencilerin eleştirel düşünce eğilimleri üzerinde benzer bir etkiye sahip olduğu görülmektedir. Büro Yönetiminde okuyan kız öğrenciler erkek öğrencilere göre Kendine Güven, Meraklılık ve Analitiklik eğilimini daha fazla, erkek öğrenciler ise Açık Fikirlilik ve Doğruyu Arama eğilimini daha fazla tercih etmektedir. Tüm programlara yönelik analizlerde de aynı sonuçlar elde edilmiştir. Bunda göre Çanakkale Meslek Yüksek Okulu Sosyal programlarında okuyan kız öğrenciler erkek öğrencilere göre anlamlı olarak daha fazla Kendine Güven, Meraklılık, Analitiklik, erkek öğrenciler ise Açık Fikirlilik ve Doğruyu Arama eğilimine sahip olduğu anlaşılmaktadır. Öğrenci topluluklarına katılan öğrencilerle katılmayanlar arasında açık fikirlilik faktörü arasında anlamlı bir farklılık bulunmaktadır. Buna göre; Büro Yönetimi ve Sekreterlik öğrencilerinden öğrenci topluluklarına katılanlar, katılmayan öğrencilerden anlamlı olarak daha fazla Açık Fikirlilik eğilimi göstermektedir. Bu durum öğrencilerimizin öğrenci topluluk faaliyetlerinin öğrencilerimiz üzerinde etkili olduğu izlenimini vermektedir. Tüm programlara yönelik analizlerde öğrenci topluluklarına katılan öğrencilerin eğilimleri ile katılmayanlarım eğilimleri arasında anlamlı bir fark bulunmaması Büro yönetimi ve Sekreterlik öğrencileri açısından ayırt edici bir durumdur. Öğrencilerin aile ile yada “yurt veya ayrı ev” de yaşıyor olması Büro Yönetimi ve Sekreterlik öğrencilerinin eleştirel düşünce eğilimlerinde Açık Fikirlilik faktöründe anlamlı bir farklılaşma meydana getirdiği anlaşılmıştır. Ailesi ile ikamet etmeyen öğrenciler ailesiyle ikamet edenlere göre anlamlı olarak daha fazla Açık Fikirlilik eğilimine sahip oldukları görülmektedir. Ancak öğrencilerin ikamet biçiminin Đşletme ve Muhasebe programı öğrencilerinin eleştirel düşünce eğilimleri üzerinde etkili olmadığı anlaşılmaktadır. Aile gelir durumu ve öğrencilerin 1. veya 2. öğretim olmalarının eleştirel düşünme eğilimini etkilemediği anlaşılmaktadır. Eğitim programları planlanırken öğrencilerin eleştirel düşünme eğilimlerinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Araştırmalar genişletilerek diğer bö- 342 7. ULUSAL BÜRO YÖNETĐMĐ VE SEKRETERLĐK KONGRESĐ lüm ve üniversitelerle karşılaştırmalı olarak yürütülmelidir. Yıllar itibariyle öğrencilerin eğilimlerindeki değişim ve farklılıklar izlenmelidir. Yapılan araştırmalarda eleştirel düşünme yeteneklerine sahip olan bireylerin, bilgiye daha kolay ulaşabildikleri görülmektedir. Bilgi çağının yaşandığı, bilgiye ulaşmak, bilgiyi oluşturmak gibi eylemlerin önemli olduğu 21. yüzyılda eleştirel düşünmenin öneminin büyük olduğu anlaşılmaktadır. Kaynakça Kitap Kaynakları HANÇERLĐOĞLU, Orhan (1989), Felsefe Sözlüğü, 7. Basım, , Remzi Kitabevi. ÖZDEN, Yüksel (2005), Öğrenme ve Öğretme, 7. Baskı ,PegemA Yayıncılık, Ankara. TOFFLER, Alvin (2006), Şok Gelecek Korkusu, Koridor Yayıncılık, Đstanbul. KAZANCI, Osman (1984) Eğitimde Eleştirici Düşünme ve Öğ