BUCAKLARIN ĠġLEVSĠZLEġTĠRĠLMESĠNDE

Transkript

BUCAKLARIN ĠġLEVSĠZLEġTĠRĠLMESĠNDE
BUCAKLARIN ĠġLEVSĠZLEġTĠRĠLMESĠNDE
MERKEZĠN/MERKEZĠ SĠYASETĠN ROLÜ
Hazırlayan
BaĢbakanlık Uzmanı
NAZMĠ KÜÇÜKYAĞCI
Ankara
2013
ISBN: 978-605-86393-3-1
Bu çalışmanın sorumluluğu yazarına aittir. İnternet adresi ve yazar adı
belirtilmek kaydıyla yayın ve referans olarak kullanılabilir. Bu e-kitap resmi
olarak http://www.igb.gov.tr adresinde yer almaktadır.
2
ĠÇĠNDEKĠLER
GİRİŞ ......................................................................................................................................... 3
1.BÖLÜM: BUCAK KAVRAMI .............................................................................................. 4
2.BÖLÜM: BUCAKLARIN TARİHSEL OLARAK ORTAYA ÇIKIŞI VE GELİŞİMİ ......... 7
2.1 Klasik Dönemde Bucaklar ................................................................................................ 7
2.2 Osmanlı Tanzimat Sonrası Bucaklar ............................................................................... 9
2.3 Cumhuriyet Döneminde Bucaklar(1923-1980) ............................................................. 14
2.4 1980 Sonrası Bucaklar ve Mevcut Durum ..................................................................... 21
3.BÖLÜM: BUCAKLARIN IŞLEVSIZLEŞTIRILMESINDE MERKEZ/MERKEZI
SIYASET ILIŞKISI ................................................................................................................. 25
SONUÇ .................................................................................................................................... 32
KAYNAKÇA ........................................................................................................................... 35
EK............................................................................................................................................. 39
ġEKĠL, TABLO VE HARĠTALAR
Şekil-1:Klasik Dönemde Tımar Sistemi İle Yönetilen Topraklarda Örgütlenme ..................... 7
Şekil-2: Öngörülen Mülki İdare Bölümlenmesi-1 ..................................................................... 9
Şekil-3: Öngörülen Mülki İdare Bölümlenmesi-2 .................................................................. 14
Şekil-4: İl Genel İdaresi-İl Özel İdaresi-Bucak İdaresi ............................................................ 18
Şekil-5: 1921-2013 Mülki İdare Birimleri Değişim Grafiği ................................................... 21
Şekil-6: 2013 Yılı İtibariyle Fiili Mülki İdare Bölümlenmesi ................................................ 22
Tablo-1: Yıllar İtibariye Kurulan Tam Teşkilatlı Bucak Sayısı(1952-67) .............................. 18
Tablo-2: 1921-2013 Mülki İdare Birimleri Sayısı ................................................................... 20
Harita-1:Türkiye‟deki Bucakların 2013 Yılındaki Durumu..................................................... 23
Harita-2: 2014 Yerel Yönetim Seçimlerinden Sonra Türkiye‟deki Bucakların Durumu ....... 24
*Bu çalışma Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi
Bölümü Yönetim Bilimleri Yüksek Lisans Programında Türkiye’de Mülki İdare dersinde
sunulmuştur.
3
GĠRĠġ
1923-70 döneminde mülki idare bölümlenmesinde çok önemli işlevlere sahip olan
bucakların günümüzde işlevlerini yitirdikleri söylenegelmektedir. Bugün uygulamada ortadan
kalkmış /kaldırılmış bucaklar hala hukuki statülerini sürdürmektedir. Osmanlı klasik
döneminde var olan bucaklar ancak 1871 Vilayet Nizamnamesiyle tam anlamıyla yönetim
birimi haline gelmiştir. Osmanlı devletinin idari sisteminden Türkiye Cumhuriyetine miras
kalan bucaklara 50 yıldan fazla bir süre önem verilmiştir. Bu süre içersinde mülki idare
bölümlenmesinde ilçelerin alt bölümlerini oluşturmuşlardır. Aktif oldukları dönemde bucaklar
kendilerine bağlı olan köylerin devletle olan ilişkilerine yön vermekte ve işlerin büyük ölçüde
yerinde çözülmesini sağlamışlardır. Bu sayede köylünün her fırsatta kaymakamlıklara ve
valiliklere akın etmesini önlemişlerdir.
Peki, bu derece önemli fonksiyonlar yüklenen bucaklar bugün neden yoktur, neden
işlevsizleştirilmiştir/işlevsizleşmiştir? Bir işlevsizleştirme varsa merkezin/merkezi siyasetin
rolü ne olmuştur? Çalışmada yanıtını arayacağımız temel soru budur. Bu soru etrafında diğer
sorular çalışma içersinde oluşturularak bunların yanıtı verilmeye çalışılacaktır. Yapılan bu
çalışma merkezileşme perspektifinde bucakların işlevsizleştirilmesinin arka planında yatan
merkezin/merkezi siyasetin etkisi rolü ortaya koymaya çalışacaktır. Çünkü merkez basit
anlamda merkez yönetim değildir. Hukuken merkezin merkezi yönetimle aynı olduğu
söylenebilirse de yönetsel olarak ondan özerk olduğu görülmektedir. Dolayısıyla
merkezin/merkezi siyasetin yönetimden özerk olduğunu görmek için sadece mevzuat
düzenlemelerine değil; aynı zamanda uygulamaya bakmak gerekmektedir. Bu açıdan
bucakların işlevsizleştirilmesinde merkezin merkezi yönetimle kimi zaman çakışsa da aynı
olmadığı görülecektir.
Bu bağlamda çalışmanın üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde kavramların(bucak,
nahiye, merkez/merkezi siyaset, merkezi yönetim) ne anlama geldiği, ikinci bölümde bir
mülki idare birimi olarak bucakların tarihsel olarak gelişimi, üçüncü bölümde bucakların
işlevsizleştirilmesinde merkez/merkezi siyaset ilişkisi ele alınacaktır.
1.BÖLÜM:
BUCAK KAVRAMI
Mülki idare birimi olan bucak üzerinde çalışırken önce bu kavramın ne anlama geldiğini
ele almamız gerekir. Kavramın nasıl ortaya çıktığı ne anlamını zaman içerisinde değişip
değişmediği yönetim açısından önem taşımaktadır. Zira bazı kavramlar vardır ki değişen
koşullar onun zamanla anlamını değişmesine neden olabilmektedir. Bu yönüyle günlük olarak
kullandığımız anlamından çok farklı bir anlama gelebilmektedir. Bucak, merkez/merkezi
siyaset ve merkezi yönetim kavramlarını ele almadan bucakların işlevsizleştirilmesinde
merkezin/merkezi siyasetin rolünü tam olarak anlayamayız. Bu nedenle bu bölümde konuyla
ilgili ele alacağımız temel kavramlara yer verilmeye çalışılacaktır. Konunun anlaşılması
açısından gerektirdiği ölçüde detaya inilecek, ancak çalışmamızın bir makale olduğu dikkate
alınarak tartışma ve değerlendirmelerin ayrıntısına yer verilmeyecektir. Zira çalışma konusu
son derece geniş kapsamlı ve bir tez çalışmasını gerektirecek kadar da önemlidir.
4
Bucak kelime anlamıyla kenar, köşe, yer, uç, açı gibi anlamlara gelmektedir. Coğrafi
sözcük olarak bucağın altı farklı anlamda kullanıldığını görmekteyiz. Coğrafi sözcük olarak:
1. Memleket
2. Semt, mahalle
3. Taraf, öte, uzak
4. Dağ eteği
5. Dağ tepesi, doruğu
6. Çay, ırmak kıyılarındaki tarla ile su arasındaki çayır, sazlık, çalılık yer,
7. Irmak kenarı, sahil
anlamlarını taşıyan bucağın daha çok bir yeri ve çevreyi ifade ettiğini görmekteyiz. Yönetsel
coğrafya açısından bucak; ulaşım ağı yönünden birbiriyle irtibatlı, jeomorfolojik ünite ve
birimler itibariyle aynı coğrafi ortamı paylaşan köylerin bir sınır içine alınmasıyla
oluşturulmuş idari alanlar olarak tanımlanmaktadır.1Türk dil kurumunun tarih terimleri
sözlüğü bucağı “Türkiye'nin yönetim örgütünde en küçük yönetim bölgesi” olarak
tanımlandığı görülmekte ve eski anlamının Osmanlıca “nahiye” olduğu belirtilmektedir.
Gerçekten de Türkçeleştirme faaliyetine kadar bucak yerine Osmanlıcadaki nahiye sözcüğü
kullanılmıştır.2 Dolayısıyla bu noktada nahiye sözcüğünün yerine bucak kelimesinin
kullanılmasıyla bir anlam faklılığı veya kaybı olup olmadığı konusunda nahiye sözcüğünü de
ele almak gerekir.
Osmanlıca-Türkçe sözlüğe bakıldığında nahiye Arapçadan gelen “nevahi” olarak da anılan
yan, taraf, kenar, bölük, civar, küçük yer, yöre, bölge ve bucak anlamını taşıdığını
görmekteyiz. Nahiye sözcüğünün Türkçe karşılığı olarak bucak kullanıldığı görülmektedir.
Ancak kelimelerin tam olarak birbirini karşılamadığını görmekteyiz. Nahiye kelimesi bölge,
yer ve civar anlamıyla bucağa göre belli bir coğrafi mekânı ifade ediş yönü ağır basmaktadır.
Aradaki bu nüans fakına rağmen birbirinin yerine kullanılan her iki sözcükte “idari taksimatta,
kazadan küçük, köyden büyük olan yerleşme merkezi” anlamında kullanılmaktadır. Bu açıdan
her iki sözcük arasında temel olarak bir anlam kayması yoktur; ikisi arasındaki fark bir nüans
farklılaşmasından öte değildir. Bucak kelimesi Fransızca ‟da “commune” sözcüğüne karşılığı
olarak kullanılmıştır.
Yönetim bilimleri açısından bucak, TODAİE kamu yönetimi sözlüğünde şu şekilde
tanımlanmaktadır: “Coğrafya, ekonomi, güvenlik ve yerel hizmetler bakımından aralarında
ilişki bulunan kasaba ve köylerden oluşan en alt düzeydeki mülki yönetim birimi”3dir. Eski
tercümesinin de nahiye olduğu vurgulanmaktadır. Esas olarak 1949 tarih ve 5442 sayılı il
idaresi kanunundaki bucak tanımını benimsemiştir. Dolayısıyla sözlük, kanuni tanımı esas
almaktadır ve bunun dışında bucak tanımını yapmamıştır. Bu durum bizi tanımlama açısından
mevzuat düzenlemelerindeki bucak tanımına yönlendirmektedir.1929 tarih ve 1426 sayılı
Vilayet İdaresi Kanunu‟nda da bucak 5442 sayılı kanundaki aynı tanımı içermektedir.
Dolayısıyla 1426 sayılı Kanun ve 5442 sayılı Kanun bucak tanımı bakımından bir farklılık
içermemektedir. Osmanlı döneminde çıkarılan 1870 tarihli İdare-i Umumiye-i Vilayet
Nizamnamesinde her ilçe mülki sınırları içinde bulunan köy ve çiftlikler yakınlık ilişkilerine
göre bir veya birkaç daireye bölünmesi sonucunda oluşan daireler bucak(eski ismiyle nahiye)
olarak adlandırılmaktadır. Bölünmede temel sınır 500 hanedir. 1876 tarihli İdare-i Nevahi
1
Ali Özçağlar, “Türkiye‟de Mülki İdare Bölümlerinin İdari Coğrafya Analizi”,AÜDTCF Coğrafi Bilimler
Dergisi, Sayı:3, Ankara, 2005, s.15.
2
10.01.1945 tarih ve 4695 sayılı kanunla 1924 anayasası Türkçeleştirilmiş ve nahiye bucak adını almıştır.
Ancak bu Türkçeleştirme 24.12.1952 tarih ve 5997 sayılı kanunla yürürlükten kaldırılmıştır. Buna rağmen 1949
il idaresi kanunu ile yerleşen bucak, artık Türk idare ve yönetim birimi olarak yerleşmiştir.
3
Ömer Bozkurt, Turgay Ergün, Kamu Yönetimi Sözlüğü, Editör: Seriye Sezen, 2. Baskı, TODAİE, Ankara,
2008,s.42.
5
Nizamnamesinde bucak tanımını daha net olarak ortaya koymaktadır. Bu Nizamnameye göre
her ilçeye bağlı olan köy, çiftlik ve dağınık evler yakınlık civar ve ilişkilerine göre
nahiye(bucak) namıyla birkaç daireye bölünecektir. Bölünmedeki temel sınır 200 hane olarak
düzenlenmiştir. Hane sayısı 200‟den fazla olan köyler tek bucak, hane sayısı 200‟den az olan
küçük köylerin birleşmesinden oluşan dairelerden meydana gelen bucaklardır4.Bu nüfus
açısından değerlendirildiğinde çekirdek bir aile 4 kişiden oluştuğu dikkate alındığında 800, o
dönemdeki ortalama geniş bir aile yaklaşık 6 kişiden ele alındığında en az 1200 kişi nüfusu
bulunan ve ilçe sınırları içinde yer alan köy ve çiftliklere yakınlık ilişkilerine göre bölümlenen
en küçük mülki idare birimi olarak tanımlanabilir.
Bucaktan sonra bu bölümde ele alacağımız diğer kavramlar merkez/merkezi siyaset ve
merkezi yönetimdir. Merkez kelimesi Arapçadan gelmekte ve sözlüklerde kök anlamı “ bir
nesnenin ya da bir yerin ortasına kazık çakmak anlamına gelmektedir. Yönetim bilimi
açısından baktığımızda merkez yukarıdan aşağıya emir komuta zincirinin işlediği en üst
konum anlaşılmaktadır. Oysa kelimenin temeline bakıldığında yukarıdan aşağıya doğru bir
hareket değil bir çember düzlemindeki gibi orta nokta anlatılmak istenir. Dolayısıyla merkez
kavramsal olarak aşağıdan yukarıya veya yukarıdan aşağıya doğru bir hareketten öte bir şeyi
yani bir yetki ve gücün belirli bir noktada yoğunlaştığı, siyasal düzlemde tüm kararların tek
bir yerde alınıp yönlendirmenin yapıldığı yeri ifade eder. Bu açıdan merkez bir anlamda
merkezi siyaseti ifade eder. Merkezi siyaset ülkenin kararlarına yön veren temel belirleyici
niteliğe sahip olan siyasettir. Merkezi siyaset doğrudan doğruya iktidar ve güce sahip
olanlarca yönlendirilmektedir. Merkez siyaset yetkilerin asıl sahibidir ve kural olarak
başkentte bulunur. Bu bütün toplumu ve ülkeyi ilgilendiren bir işleve sahiptir. Bu anlamda
merkez organın yetki çevresi, topluluğun içindeki herkestir. Başka bir değişle merkez siyaset
/merkez ülkenin her yeridir; yani sınırsızdır. Bunu organ olarak Cumhurbaşkanı, parlamento
veya hükümet temsil edebilir.5Ama bu kimi zaman farklılaşabilmektedir. Örneğin bir ülkede
iktidara sahip olan X partisinden bir hükümet olmasına karşılık aslında ülkede parlamento
politikaların belirlenmesinde temel belirleyici olabilir. O takdirde burada temel merkezi
siyasette etkin olan hükümet değil temel olarak parlamentodur. Ancak bu durumun tersi
durumunda da hükümet merkezi siyaseti belirleyici nitelikte olacaktır. Merkezi yönetimse
merkeze/merkezi siyasete başkentte ve taşrada hiyerarşik olarak bağlı olan ve kamu
görevlilerinin bulunduğu bir örgütlenme şebekesidir.6 Merkezi yönetim, merkeze hiyerarşik
bağlarla bağlı, alınan kararları yerine getiren ve siyasi nitelikte karar alma yetkisi bulunmayan
ancak merkezin kendisine olanak tanıdığı ölçüde belli konularda karar verebilme yeteneğine
sahiptir.
Merkez basit anlamda merkezi yönetim değildir. Hukuken merkezin merkezi yönetimle
aynı olduğu söylenebilirse de yönetsel olarak ondan özerk olduğu görülmektedir. Dolayısıyla
merkezin/merkezi siyasetin yönetimden özerk olduğunu görmek için sadece mevzuat
düzenlemelerine değil; aynı zamanda uygulamaya bakmak gerekmektedir. Bu açıdan
bucakların işlevsizleştirilmesinde merkezin merkezi yönetimle kimi zaman çakışsa da aynı
olmadığı görülecektir.
4
Vecihi Tönük, Türkiye’de İdari Teşkilatın Tarihi Gelişimi ve Bugünkü Durumu, İçişleri Bakanlığı Yayınları,
Ankara,1945,s.201-202
5
Atilla Nalbant, Üniter Devlet Bölgeselleşmeden Küreleşmeye, On iki Levha Yayınları, 2 Baskı, İstanbul, 2012,
s.24-25.
6
A.g.k, s.30.
6
2.BÖLÜM:
BUCAKLARIN TARĠHSEL OLARAK ORTAYA ÇIKIġI VE GELĠġĠMĠ
Birinci bölümde bucakları ele alırken kullanacağımız temel kavram olan bucak,
merkez/merkezi siyaset ve merkezi yönetim kavramlarının ne anlama geldiğini ortaya
koymaya çalıştık. Bu bölümde tarihsel olarak bucağın bir mülki idare birimi olarak ortaya
çıkışını ve gelişimi ele alınacaktır. Bu türden inceleme bucakların bugünkü işlevsizlik
durumunu ve merkez ile olan ilişkisini incelerken bize yol gösterici olacaktır. Bu nedenle bu
bölüm bucakların tarihsel olarak ortaya çıkışı ve gelişimine ayrılmıştır.
Türk idare tarihi bakımından değerlendirildiğinde bucakların tarihsel olarak ortaya çıkışı
ve gelişiminde iki önemli ayrım görülmektedir. Bunların birincisi Osmanlı dönemidir. Bu
dönemde kendi içersinde ikiye ayrılmaktadır. Birincisi İslam ve örf ve adet hukukunun hâkim
olduğu Tanzimat öncesi Osmanlı yönetim sisteminin geçerli olduğu klasik dönem, ikincisi ise
Tanzimat fermanı ile başlayan reformların yapıldığı modern yönetim ve yargı kurumlarının
oluşturulduğu Tanzimat sonrası dönemdir. İkinci dönemse Cumhuriyet dönemidir. Bu
dönemlemede kendisi içersinde dört döneme ayrılır: Milli mücadelenin verildiği ilk yılları da
kapsayacak şekilde ikinci dünya savaşının sona erdiği bucakların önemli işlevler taşıdığı
1920-1945 dönemi, çok partili siyasal yaşamın başladığı bucakların fonksiyonlarının ve
teşkilatlanmalarının düzenli bir plana bağlandığı 1946-1960 dönemi, 1960 darbesinin
yapıldığı yeni bir Anayasal düzenin oluşturulduğu ve bucakların işlevsizleştirildiği ve fiilen
ortadan kaldırıldığı 1961-80 dönemi ve son olarak tamamen kâğıt üstünde varlıklarını
sürdüren hukuki ve fiili olarak işlevi kalmadığı 1980 sonrası dönem.
2.1 Klasik Dönemde Bucaklar
Cumhuriyet öncesi bucakların Türk yönetim sistemindekini konumu ve önemini anlamak
için bu iki dönemi birbirinden ayırarak incelemek gerekmektedir. Osmanlı devletinin
kuruluşundan Tanzimat fermanın ilanına kadar geçen dönem klasik Osmanlı dönemi olarak
adlandırılmaktadır. Bu dönem kendi içerisinde her zaman homojenlik göstermemekle beraber
Osmanlı yönetim yapısında başında beylerbeyinin bulunduğu eyalet; sancakbeyinin
yönetimindeki çeşitli sancaklara, sancaklar kazalara, kazalar da nahiye ve köylere
ayrılmaktadır. Kazanın başında subaşı ve kadı, nahiyelerin başındaysa kadılarca
görevlendirilen idari, mali ve yargısal olarak yetkili bir naip bulunmaktadır. Klasik dönem
Osmanlı‟da nahiye, kaza ve köy arasında yer alan hiyerarşik bir birimden çok, önemli ve
nüfusça büyük köy görümündedir.7Ancak bu dönemde nahiye, tımar sisteminin uygulanması
bakımından önem taşımaktaydı. Bir kazayı oluşturan köyler, serbest tımar ve serbest olmayan
tımar olmak üzere vergi bölgelerine ayrılmaktaydı.8Padişaha, yüksek devlet görevlilerine ve
kapıkulu askerlerine dirlik olarak verilen köyler ile sultan vakıfları serbest tımar
sayılmaktaydı. Bu tımarların güvenliği doğrudan doğruya dirlik adına görev yapan voyvodalar
tarafından sağlanmaktaydı. Dolayısıyla bu tür tımarların korunması sancakbeyleri ve onların
görevlendirdiği subaşının görevi kapsamında değildi. Birkaç köyden oluşan bir serbest tımar
nahiye ismini almaktaydı. Sancakbeyi, kadı ve subaşının karışamayacağı bu nahiyelere kadı
tarafından naip atanmakta ve bu yolla voyvodalar tarafından denetlenmekteydi. Serbest
olmayan tımarlarda kadı tarafından atanan naip ve sancakbeyi tarafından görevlendirilen
subaşı görev yapmaktaydı. Nahiyeyi kaza kadısının atadığı bir naip, onun adına
7
İlber Ortaylı, “Türkiye‟de Taşra Yönetim ve Yöneticiliğinin Evrimi”, Toplumsal Yapıyla İlişkileri Açısından
Türkiye’de Mülki İdare Amirliği Sistem ve Sorunlar, Editör: Kurthan Fişek, Türk İdareciler Derneği Bilimsel
Araştırma Dizisi: 1, Ankara, 1976, s.9.
8
Mustafa Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası: Celali İsyanları, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1975
,s.91.
7
yönetmekteydi.9Bu yerler subaşılık bölgeleri olarak adlandırılmaktaydı. Bu dönemde
eyaletlerdeki sancak ve kazalar subaşılık bölgelerine/ tımar nahiyelerine ve kadılık
bölgelerine ayrılmaktaydı. Dolayısıyla Osmanlı klasik döneminde nahiyenin iki anlamı
olduğunu görmekteyiz. Bunlardan birincisi kaza içerisinde kadının naibi atadığı ve naibin
görev yaptığı yerdir. İkincisi sancakta tımar sisteminin uygulandığı büyük köy veya birkaç
köyden oluşan yerdir.10
ġekil-1:Klasik Dönemde Tımar Sistemi Ġle Yönetilen Topraklarda Örgütlenme11
Klasik dönemde bucak hiyerarşik bir birim olmaktan öte tımar sisteminde vergilerin
toplanması, güvenliğin sağlanması ve en alt düzeyde yargılama çevresi niteliğini taşıyan bir
büyük köy veya birkaç köyün kontrolünü sağlayan temel bir vergi bölgesi olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Köy ve nahiye Osmanlı taşra yönetim hiyerarşisinin en altında yer alan yerleşimlerdi ve
şehirlerde de mahalleler idari hiyerarşide bu birimlerle aynı düzeydeydiler. Ancak köy ve
nahiye yönetimi 19.yy kadar şehirlerdeki mahallelerden farklı bir yapıdaydı ve komünal bir
yönetim söz konusu değildi. Osmanlı devletinde 19. yüzyıla kadar kalabalık köy anlamını
taşıyan nahiye ve köy gibi kırsal yerleşmeler, vergi defterlerindeki mükellefiyet kayıtları
dışında yönetsel özekliği olmadığı gibi bu birimlerin devlet tarafından bir idari birim olarak
kabul edilmemektedir. 12
9
Mustafa Gençoğlu, 1864 ve 1871 Vilâyet Nizamnamelerine Göre Osmanlı Taşra İdaresinde Yeniden
Yapılanma”, Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı:2(1),s.31.
10
Nuray Ertük Keskin, Türkiye’de Devletin Toprak Üzerinde Örgütlenmesi, Tan Kitapevi, Ankara, 2009,s.87-88
11
Nuray Ertük Keskin, a.g.k.,s..89.
12
İlber Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri(1840-1880), Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara, 2000,s.98-99.
8
Osmanlı klasik düzeni özellikle Avrupa‟da yer alan çok önemli değişme ve gelişmelerden
yetersiz kalışının yanı sıra, iç dinamiklerin bozulması beraberinde yenilik arayışını getirmiştir.
II. Mahmut 1826 yılında başta askerlik kurumundan başlayarak birçok kurumda kalıcı
düzenlemeler yapmıştır.13Özellikle 1839-76 yılları arası ülke yönetimi ve mülki örgütlenmede
yeni arayışların ve sürekli değişimin olduğu yıllar olmuştur. Islahat fermanı dönemine kadar
taşrada eyalet sınırlarının değiştirilmesi, muhassıl meclisleri uygulamasına geçilmesi, kaza
müdürlüklerinin oluşturulması gibi gelişmeler meydana gelmiştir.14 Tüm bu yeniliklerin en
önemli noktası merkezin taşradaki otoritesini, gücünü arttırmak ve vergi tahsil seviyesini
yükselmektir. Bu dönemde nahiyelere ilişkin kayda değer bir gelişme yaşanmamış, esas
olarak nahiyelerin gelişimi Tanzimat fermanının aksine Islahat fermanıyla başlamıştır.
2.2 Osmanlı Tanzimat Sonrası Bucaklar
Tanzimat hareketiyle merkeziyetçiliği modern anlamda arttıracak girişimlerle yeni
kurumlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu dönemde merkezin istemi yerel özerklik ve mahalli
demokrasiyi yerleştirmek değil; eyalet idaresinin ıslah edilmesi, vergilerin düzenli olarak
toplanması ve gelirlerin arttırılması ve tutarlı bir idarenin oluşturulmasıdır. Merkezi idarenin
taşra örgütü bucağın ortaya çıkışı da dışsal etkenler etkili olmuştur.
Bucak idari bir bölüm olarak 1856 Islahat fermanını mütakip ıslahat harekteleri ile Türk
idare teşkilatının girmiştir. 1858 tarihli Vülat-ı İzam ve Mutasarrıfi-i Kiram İle
Kaymakamların Vezaifin-i Şamil Talimat ile ülke eyalet, liva, kaza ve karye olmak üzere idari
bölümlere ayrılmış, eyalet birkaç livadan, liva birkaç kazadan, kaza da birkaç karyeden oluşan
bir birim sayılmış; eyaletler valilerin, livalar kaymakamların, kazalarda müdürlerin idaresine
verilmiştir.151861‟de Cebel-i Lübnan‟da çıkan olayların kontrol altına alınması ve dış
müdahalenin önlenmesi için Cebeli Lübnan Vilayet Nizamnamesi Osmanlı yönetimi
tarafından hayata geçirilmiştir. Bu nizamname, bir din esasına dayanan yeni bir yönetim
modeli getirmekle kalmayıp Avrupalı devletlerin bir karışıklık çıkması halinde bu vilayetin
yönetimine müdahale etmesine imkân sağlamaktaydı. Islahat fermanı ve yeni Lübnan
modelinin getirdiği ayrıcalıklardan yararlanmak isteyen Avrupalı devletler Osmanlı idari
taksimatında her kademedeki halkın(özellikle de azınlıkların) yönetimde etkili olmasını
sağlamak amacıyla Osmanlı devletine baskı yapmışlardır. Osmanlı devleti bu baskılardan
kurtulmak ve İmparatorluğu bir arada tutabilecek bir idari taksimata giderek merkezi otoriteyi
de arttırmak amacıyla önce 1864 Tuna Vilayet Nizamnamesini çıkarmıştır. Bugünkü
Bulgaristan topraklarında uygulanan bu yeni model başarılı olunca bu nizamnamede
uygulamada görülen eksiklikler giderilerek tüm ülke genelinde, bu modelin uygulanması
amacıyla, yine 1864 yılında İdare-i Vilayet Nizamnamesi çıkarılmıştır. Nizamnamede göze
çarpan belli başlı özellikler; başta idare amirleri olmak üzere bütün memurların vazifelerini
düzene koyması, belediye teşkilatı ve nahiye idareleri kurulması ile köy ihtiyar heyetlerinin
görev ve yetkilerinin genişletilmesidir.16Böylece nahiyeler idari taksimatta bir birim olarak ilk
defa yer veriliyordu. Ancak nizamname incelendiğinde Fransız yönetim sisteminden ilham
alınarak oluşturulan Osmanlı Eyalet Sistemi, Tuna Vilayet Nizamnamesiyle revize edilip,
eyaletin adı vilayet yapılmıştı. Bu sistemde idari yapı vilayet, sancak, kaza ve karye (köy)
olmak üzere dört kademeli örgütlenmeden meydana gelmekteydi. Tuna Vilayet
Nizamnamesinde vilayet valinin, merkeze bağlı sancaklar mutasarrıfların, diğer sancaklar
kaymakamın, kazalar müdürlerin, karye de muhtarın yönetimine verilmişken; Vilayet
13
Musa Çadırcı, Tanzimat Sürecinde Türkiye Ülke Yönetimi, İmge Kitapevi, Ankara, 2007, s.304.
Ayrıntılı bilgi için bakınız Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Cilt: VII, Ankara, 1988.
;Musa Çadırcı, Tanzimat Sürecinde Türkiye Ülke Yönetimi, İmge Kitapevi, Ankara, 2007,
15
Vecihi Tönük, a.g.k.,s.117.
16
Fatih Kocabaş, 19.yy Osmanlı İdare Teşkilatı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Kamu Yönetimi Bölümü, İstanbul, 1987, s.40.
14
9
Nizamnamesinde vilayet valilere, sancaklar mutasarrıflara bırakılırken, kaymakamlar kaza
yönetiminin başı olmuşlardı. Bu tarihten itibaren kaymakamlar artık kazalara atanmaya
başlandı.17Bucaklarla ilgili olarak Nizamnamenin 4. maddesinde “Bazı kuranın içtimadından
hasıl olan daireler hasbelmevki müstakil kaza olmayıp diğer bir kazaya ilhakla idare olunur ve
bunlar nahiye itibar kılınır.”18 ifadesinden bucağın itibari bir idari bölüm sayılmakta ve genel
idari taksimatta yönetim kademesi olarak kabul edilmediği görülmektedir.
Bucağı bir idari bölüm haline getiren temel düzenleme 1871 yılında çıkarılan İdare-i
Umumiye-i Vilayet Nizamnamesidir. Bu dönemde Osmanlı İdaresi vilayet, liva, kaza, nahiye
ve köy olarak beş kademeli şekilde örgütlenmişti.19 Bu dönemde sancaklar liva olarak
adlandırılmış ve bu birimlerdeki yöneticilerin yanında idare meclisleri oluşturulmuştu. Bu
meclisler memurlar, ruhani reisler ve seçimlik dört üyeden oluşmaktaydı. Bunlar halkın
yönetimini etkilemesini sağlayan araçlardan çok yöneticilerin karar ve isteklerini onaylayan
yerler olmuşlar ve bu durum bu nizamname merkezin etki ve denetimini arttırmıştır.20
ġekil-2: Öngörülen Mülki Ġdare Bölümlenmesi-1
(Ġdari Taksimat Piramidi)
1864 Vilayet Nizamnamesi
1871 Vilayet Nizamnamesi
Bu nizamname ile nahiyeler ete kemiğe bürünmüş ve idari taksimat piramidi içerisinde
ayrı bir bölüm olarak yer almıştır. Nahiyeler bu Nizamnamenin getirdiği önemli bir yeniliktir
ve nahiyelere 30 madde ayrılmıştır. Bu Nizamnameye göre her ilçe mülki sınırları dâhilinde
kaza içindeki köy ve çiftliklerin yakınlık ve ilişkilerine göre bir veya birkaç köyün bir araya
17
Adnan Çimen, “Kaymakamlık Mesleği” Açısından Mülki İdarenin Kısa Tarihi, Türk İdare Dergisi, Ankara,
s.198.
18
Erkan Tural, “Bir Belge:1861 Hersek İsyanı -1863 Eyalet Teftişleri- 1864 Vilayet Nizamnamesi”, Çağdaş
Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt:13,Sayı:2 Nisan 2004,s.110.
19
İlber Ortaylı, Türk Teşkilat ve İdare Tarihi, Cedit Yayınları,3. Baskı, Ankara, 2008,s.432.
20
İlber Ortaylı, “Türkiye‟de Taşra Yönetim ve Yöneticiliğinin Evrimi”, Toplumsal Yapıyla İlişkileri Açısından
Türkiye’de Mülki İdare Amirliği Sistem ve Sorunlar, a.g.k., s.9.
10
getirilmesi sonucu oluşan yeni birime nahiye denilmekteydi. Bir yerin sınırları içerisinde en
az 500 erkek kişi bulunması şartıyla o yerde nahiye kurulabilecekti. Nahiye merkezinin tespit
edilmesi sırasıyla önce kaza, liva ve valinin onayından geçtikten sonra vilayet genel
meclisince görüşülüp kabul edildikten sonra padişahın bilgisine sunularak gerekli izin
alınacaktı. Her nahiyeyi bir müdür ve ona bağlı heyet-i müşavere adı verilen bir danışma
meclisi idare edecekti. Nahiye müdürünün ataması Dâhiliye Nezareti tarafından onaylanmakla
birlikte nahiye müdürü olabilmek için şu şartlar aranmaktaydı:
1-Mahallin ahalisinden olup 25 yaşını geçmiş olması,
2- Tebaa-i Osmaniyye‟den biri olması,
3- İyi derecede okuma yazma bilmesi,
4- Mahallinde kötü isim yapmamış olup adli sicilinin temiz olmasıdır.
Nizamname ile nahiye müdürlerinin görevleri:21
1-Merkezi hükümetçe yayınlanan kanun ve yönetmelikleri nahiyede duyurmak,
2-Muhtar ve ihtiyar meclislerini, seçimlerine kadar denetim altında bulundurmak
3-Köylerde vergi toplanması başta olmak üzere köylüden gelecek her türlü şikâyeti
soruşturmak ve kaymakamı haberdar etmek,
4-Nahiyelerde zorunlu hizmetlerde görev yapmak üzere tespit edilen işçileri hazırlamak,
5-Başketten ve vilayetten gelen protesto ve ihtar türü yazılara aracılık etmek,
6-Nahiye Meclisi toplantılarına başkanlık etmek,
7- Nahiye sınırları içinde işlenen cinayet davaları ile ilgili olarak ilk soruşturmayı yapmak
8-Vergi tahsildarlarının işlerini kolaylaştırmak
olarak özetlenebilir. Bu görevler nahiye sınırları içersinde nahiye müdürlerine önemli bir
sorumluklar verildiğini göstermektedir. Bu geniş sorumluluğa rağmen Nizamnamenin 58.
maddesinde cezai işlemlerden kaçınması, dava görmekten sakınması ve köy ihtiyar
heyetlerine düşen görevlere karışmaması konusunda uyarı niteliğinde bir vurgulama
mevcuttur. Genel olarak görevlerini değerlendirdiğimizde nahiye müdürü hükümet ile halk
arasında önceki dönemde ayanların yaptıkları aracılık işine benzer bir görev yüklendikleri
söylenebilir.22
Nahiye statüsü bu nizamnameye rağmen Osmanlı devletinde yaygınlık kazanmış bir
uygulama değildi. Özerk statüsü sebebiyle nahiyeler, özellikle Balkanlarda oluşan ulusal
hareket ve fikirlerin kırsal alana kadar inmesi için uygun bir ortam sağlıyordu. Bu nedenle
idari kademede böyle bir yönetim birimi merkezi hükümet merkezi hükümetçe arzu
edilmemiştir. Nitekim nahiye kademesi Avrupalı devletlerin baskılarıyla nizamnameye
girmişti ve özellikle Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Bosna‟da ve Rusya Bulgaristan‟da
nahiyelerin kurulması konusunda Osmanlı devletine baskı yapmıştı. Bu baskılar sonucunda
1876 İdare-i Nevahi Nizamnamesi çıkarılmak zorunda kalmıştır. Nizamnamenin çıkarılması
Avusturya hariciye Nazırı Kont Andrassy tarafından hazırlanan ve gayri resmî olarak Osmanlı
devletine sunulan beş maddelik bir nota ile gerçekleşir. Bu notaya göre:23
1-Hersekteki kanlı mücadelelere, isyan çıkan vilayetlerin gerçek ihtiyaçlarını Osmanlı hukuku
ile uzlaştırabilecek ıslahatlar aracılığı ile son verilmesi,
2-Bu bölgedeki Hristiyanların fiilen ve kanunen İslam dinine mensup olanlarla eşit hale
getirilmesi,
3-Vergi toplanma usulünün değiştirilmesi,
21
Erkan Tural, Bir Belge:1864 ve 1871 Vilayet Nizamnameleri ve 1876 İdare-i Umumiye-i Vilayet
Talimatnamesi, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt:14, Sayı:1 Ocak 2005,s.78.
22
Nuray Ertük Keskin,a.g.k.,s.205.
23
İsmail Hakkı Göreli, “Memleketimizde Vilayetler İdaresine Bir Bakış” , İdare Dergisi, Sayı:173, Mart- Nisan
1975,s.146-169.
11
4-Islahat programlarının uygulanması sadece paşalara bırakılmamalı; bu bölgede ıslahatın
yerel halk tarafından seçilmiş bir komisyon tarafından üstlenmesi,
5- Vergilerin bir bölümünün vilayetlerin yerel ihtiyaçlarına tahsis edilerek, yerinde
harcanması,
Osmanlı devletinden istenmekteydi. Osmanlı devleti, Ocak 1875‟te iletilen bu notayı 11 Şubat
1876‟da ilk dört maddesini kabul etmiş; ancak son maddeyi değiştirerek kabul etmişti. Aynı
notanın benzeri Rusya tarafından Bulgaristan‟daki köylerin özerk nahiyelere dönüştürülmesi
konusunda sunulmuştu. Avusturya-Macaristan ve Rusya‟nın baskısı sonucunda çıkarılan
İdare-i Nevahi Nizamnamesi nahiyeleri şu şekilde düzenliyordu:24
Her ilçeye bağlı olan köy, çiftlik ve dağınık evler yakınlık civar ve ilişkilerine göre
nahiye(bucak) namıyla birkaç daireye bölünecektir. Bölünmedeki temel sınır 200 hane olarak
düzenlenmiştir. Hane sayısı 200‟den fazla olan köyler tek bucak, hane sayısı 200‟den az olan
küçük köylerin birleşmesinden oluşan dairelerden meydana gelen bucaklarsa ikinci tür
nahiyelerdir.50‟den fazla haneye sahip olan köylerin yıllık ödeneklerini karşılamaları halinde
bir nahiye olabilecekleri; ancak 50 haneden daha az olan köylerin ayrı bir nahiye
olamayacakları ve bunların diğerleriyle birleşmek zorunda oldukları belirtilmekteydi. Her
nahiye bir müdür olmak üzere ve üye sayısı sekizi geçmemek kaydıyla dört üyenin seçimle
geldiği bir meclis tarafından yönetilmesi öngörülmüştü. Üyelerden biri müdür yardımcısı
olarak görev yapacak ve meclise bir de kâtip atanacaktı. Müdür seçilmek için şartlarda 1871
Nizamnamesine göre değişiklikler mevcuttu. Nahiye müdürü olmak için geçerli olan 25 yaş
sınırı 30‟a çıkarılırken vergi verme şartı yokken yıllık 100 kuruş vergi verme şartı getirilmişti.
Bunun dışındaki diğer seçilme şartları aynıydı ve bu şartlar meclis üyeleri içinde geçerliydi.
Nahiye müdürleri iki yılda bir, meclis üyelerinin yarısı her yıl değişecekti. Ruhani görevliler,
öğretmenler ve devlet memurları müdür olamayacakları; nahiyede yaşayanların çoğunluğu
gayrimüslimse müdür onlardan, müdür yardımcısı ise Müslümanlardan seçilecekti. Aynı
durum tersi içinde geçerliydi. Nahiye halkı tarafından seçilecek müdürlerin onaylanması
sırasıyla kaza, liva ve vilayet hiyerarşisi içinde gerçekleşecekti. Bu görevler için meclis
üyelerine ve müdürlere maaş verilmeyeceği belirtilmişti. Ancak bucak müdürüne ve atanan
kâtibe her yıl bucak halkınca uygun bir şey(karşılık) verileceği belirtilmekteydi. Bu
Nizamnameye göre nahiyelerin görevi vergileri tahsil ederek hükümete teslim etmek,
yılsonunda bütün tahsilatın ve kaza mal sandığına gönderilen teslimatın hesabını vermek,
küçük hukuki davaları sulhen çözüme bağlamak ve halkın iyi geçinmesi için huzurlu ve
güvenli bir ortam sağlamaktı.
Nahiye meclisleri nahiye müdürünün başkanlığında yılda dört defa toplanırdı. Kararlar
çoğunluğun oyuna göre alınır, eşitlik halinde başkanın olduğu taraf çoğunluk sayılırdı. Nahiye
meclisinin aldığı kararlar kesin değildi. Alınan kararlar kaymakam onayından geçtikten sonra
uygulamaya konulurdu. Nahiye meclisleri dava görmeye, para cezası vermeye ve kendisine
verilen işler dışında görev yapamayacağı düzenlenmişti.25
Genel olarak değerlendirdiğimizde 1876 İdare-i Nevahi Nizamnamesi, bucağın ilk ortaya
çıktığı 1871 Nizamnamesine göre doğrudan doğruya bucağı düzenleyen en önemli mevzuat
olmuştur. Bu nizamname sonucunda nahiye idari bir kademe olmakla birlikte özerk bir
yönetim halini almıştır.1871 Nizamnamesi nahiyeler hakkında geniş bilgi verse de bu
Nizamname uygulamaya konulduktan ancak sekiz sene sonra26 devlet salnamelerinde kazalara
24
Cenk Reyhan, “Yerel Yönetim Metinleri: İdare-i Nevahi Nizamnamesi”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi,
Cilt:11, Sayı:2, Nisan 2002, s.107-111.
25
Şenel Kelleci, Tanzimat Döneminde Osmanlı Mülki İdaresi, TODAİE(Uzmanlık tezi),TODAİE, Ankara,
1989,s.68-69.
26
Nahiye biriminin 8 sene kadar gecikmesinin bir diğer nedeni olarak Sait Paşa anılarında II. Abdülhamit‟in
tutumunun etkili olduğunu belirtmektedir. II. Abdülhamit‟e vilayet nizamnamesi anlatılırken padişahın nahiye
teşkilatının ne olduğunu sorduğunu ve kendisine “commune” şeklinde cevap verilince padişah Avrupa
12
bağlı nahiyelerin isimleri verilmeye başlanmış ve nahiye idarelerinin tam bir düzene
bağlanması 1876 Nizamnamesiyle olmuştur.27 Bu Nizamname yürürlüğe girdikten sonra
yayınlanmış olan devlet salnamesi kayıtlarına göre kurulmuş olan bucak sayısı 339‟dur.28
İdare-i Nevahi Nizamnamesinin yayınlanmasından fazla bir süre geçmeden 23 Aralık
1876'da Kanuni Esasi ilan edilmiştir. Kanuni Esasi, Osmanlı Devleti'nde mutlak monarşiden
anayasalı monarşiye geçişi belirleyen ve meşrutiyet rejiminin temellerini atan anayasadır.
Kanun-u Esasi, on iki fasıl ve yüz on dokuz maddeden oluşmaktadır. Birinci fasıl Padişahın
hak ve yetkilerini, ikinci fasıl Osmanlı Devleti tebaasının çeşitli haklarını, üçüncü fasıl
Meclis-i Vükela, Sadrazam, Şeyhülislam ve diğer vekiller gibi devletin çeşitli siyasi ve dini
organlarını, bunların teşekkülü ve bu organlara tayin usulleri yetkileri ve sorumluluklarını
düzenleyen hükümler ihtiva etmektedir. On birinci fasıl vilayetlerin, dolayısıyla taşra teşkilatı
idare usulünden bahsetmektedir.
Kanun-u Esasiye göre, Osmanlı Devleti; mevcut memleket, kıtalar ve eyalat-ı mumtazeyi
ihtiva eden, hiçbir zaman yekdiğerinden ayrılmaz bir bütündü. (İdarenin bütünlüğü ilkesi)
Kanun-u Esaside vilayetlerin idare usulü, tevsi-i mezuniyet (yetki genişliği) ve tefrik-i vezaif
(vazifelerin ayrıştırılması; bir nevi âdem-i merkeziyet) kaideleri üzerine tesis ediliyor ve
derecelerinin hususi bir nizamnameyle tayin edileceği amir hükmü bulunuyordu. (108.
Madde)Vilayet, liva ve kaza merkezlerinde olan idare meclisleri ile senede bir defa vilayet
merkezinde toplanan meclis-i umumi üyelerinin seçimle belirlenmesi şekli, bir kanunla
düzenlenecekti. (109. Madde) Vilayet meclis-i umumisinin vazifelerinin de bir kanunla
belirlenmesi prensibi getirilmişti. (110. Madde) Nahiyelerle ilgili doğrudan doğruya bir
düzenleme içermeyen Kanun-u Esasi, yürürlüğe girdikten kısa bir sure sonra Osmanlı-Rus
savaşı sebebiyle 1877 yılında, meclis feshedilerek ve seçim yenilenmeyerek fiilen ortadan
kaldırılmış olmasına rağmen hukuken meriyette kaldı. Hükümdarın devleti mutlakıyetle idare
etmesi, 1908 yılına kadar sürdü. Bu sure zarfında Kanunu-i Esasi hukuken devletin anayasası
olarak Devlet Salnamelerinin başında yer almıştır.291913 yılında yürürlüğe giren İdare-i
Umumiyye-i Vilayat Muvakkatinin hazırlanması için mecliste oluşturulan özel komisyon,
1876 Anayasasındaki ademi merkeziyetçiliğin temel esaslarını benimsemekle kalmamış
meşrutiyetin milletin tüm üyeleriyle hükümete katılması anlamına geldiği şeklinde
yorumlanmıştır. Bunun sonucu parlamento ile yetinmek, genel refah ve ulusal ilerleme için
yetersizdir. Halk il, nahiye ve belediye seçimlerine katılması öngörülmüştür30. Komisyon
toplantılarında nahiyeden bahsedilmişse de 1913 İdare-i Umumiyye-i Vilayat Muvakkatinde
nahiyelerle ilgili yeni önemli bir değişiklik yapılmamış; genel yönetimde Vilayet, liva, kaza
ve nahiye mülki kademelerinin başı ve mercii sırasıyla vali, mutasarrıf, kaymakam ve nahiye
müdürü olmuştur.31Dolayısıyla 1913 tarihli kanun bucaklar hakkında özel hüküm
getirmediğinden 1876 İdare-i Nevahi Nizamnamesindeki esaslar bir bakıma Cumhuriyet
döneminde çıkarılan 1929 tarih ve 1426 sayılı Vilayet İdaresi kanunun kabulüne kadar
yürürlükte kalacaktır.
seyahatinde Paris‟te 1871 ihtilalini yapan Komün hakkında duyduklarını anlatmıştır. Bu nedenden ötürü
padişahın nahiyeden nefret ettiğini ve kurulmalarının geciktiğini belirtmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Enver
Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Cilt: VII, Ankara, 1988,s.317-318.
27
Mümtaz Talat Yaman, Osmanlı Mülki İdaresinde Avrupalılaşma Hakkında
“Bir Kademe Tecrübesi”,
Cumhuriyet Matbaası, İstanbul, 1940, s.214.
28
Vecihi Tönük, a.g.k.,s.211.
29
Fatih Kocabaş,a.g.k.,s.46.
30
Birgül Ayman Güler, “Yerel Yönetimleri Güçlendirmek mi? Ademi merkeziyetçilik mi?”,Çağdaş Yerel
Yönetimler Dergisi, Cilt:9, Sayı:2 Nisan 2000, s.17-18.
31
İçişleri Bakanlığı, İl Genel Yönetimi, İç-Düzen Genel Rapor, Cilt:I, Kitap: 5, İçişleri Bakanlığı, Ankara, 1972
,s.20.
13
2.3 Cumhuriyet Döneminde Bucaklar(1923-1980)
Milli mücadele döneminde elde edilen verilere göre 1919 yılında Osmanlı toprakları 15
vilayet, 17 bağımsız 35 bağlı liva, 302 kaza ve 679 nahiyeden oluşmaktaydı.32Bu mevcut
durumuyla Osmanlının taşradaki yönetim yapısı Türkiye Cumhuriyetine miras kalmıştı.
Osmanlıdan Cumhuriyete geçişte vilayetlerin ismi “il” olarak değiştirilmişti.33Böylece tüm
sancak veya livalarda vilayet teşkilatın kurulmasıyla 15 doğrudan, 33‟ü müstakil 26‟sı mülhak
livadan 74 vilayet meydana gelmişti. Bunlar cumhuriyet döneminin ilk illeri olmuştu.34
Osmanlı devletinin 1. Dünya savaşı sonrasında Mondros antlaşmasıyla fiilen sona erdiği,
bağımsızlık mücadelesinin verildiği yıllarda kabul edilen 1921 Anayasası, nahiyeyi idare
bölümü içersinde 16-21. Maddeleri arasında düzenlemişti. 1921 Anayasasının 10. maddesi
idareyi “Türkiye coğrafi vaziyet ve iktisadi münasebet noktai nazarından vilayetlere,
vilayetler kazalara münkasem olup kazalar da nahiyelerden terekküp eder.” şeklinde
düzenlemekteydi. Dolayısıyla yeni Anayasa Osmanlı döneminin son evresinde yer alan liva
idari kademesini ortadan kaldırmıştı. Nahiyeler ise tüzel kişiliğe sahip idari birim haline
gelmişlerdi. 1921 Anayasasının nahiyelerle ilgili olarak:
- Nahiye özerkliğe haiz olup tüzel kişiliğinin bulunduğunu,( Madde 16)
- Nahiyenin bir şûrası, idare heyeti ve müdürünün bulunacağını(Madde 17)
- Nahiye şûrası doğrudan doğruya nahiye halkınca seçileceğini, (Madde 18)
- İdare heyeti ve nahiye müdürü, nahiye şûrasından seçileceğini,(Madde 19)
- Nahiye şûrası ve idare heyeti kazai, iktisadi ve mali yetkilere sahip olup bunların o yerin
halkınca seçileceğini, (Madde 20)
- Nahiyenin bir veya birkaç köyden meydana gelebileceği gibi bir kasabanın da bir nahiye
olduğunu, (Madde 21)
düzenlemelerini içermekteydi.
Anayasanın nahiye ile ilgili düzenlemelerini tam olarak hayata geçirmek için aynı yıl
İdare-i Kura ve Nevahi Kanun tasarısı hazırlanmıştı. Bu tasarıda köy birliklerinden ibaret olan
bu nahiyelerle kasabalar tam anlamıyla birer komün haline getirilmeye çalışıldığı
görülmektedir.35Bu tasarı daha çok köyleri düzenlemekle birlikte nahiyelere toplam 13 madde
ayırmıştır. Tasarının 170-182. maddeleri nahiyeyi düzenlemektedir. Tasarıya göre nahiye en
az 8 en çok 20 karyeden(köyden) oluşacaktı. Köy adedi sekizden fazla olan nahiyeler için üst
nüfus sınırı 10.000‟di. Tasarının 175. maddesine göre nahiye müdürü vali tarafından
seçilecekti ve nahiye müdürü nahiye mahallinde güvenlik, düzen ve intizamın sağlanmasından
sorumluydu. Bu görevi kapsamında nahiye müdürü her ay kaymakama rapor sunmakla
yükümlü kılınmıştı. Nahiye müdürlerinin bu görevlerini yerine getirmesinde bir de kâtip
bulunması şartını koruduğu görülür. Tasarıda yer alan nahiye müdürünün vali tarafından
seçilmesi 1921 Anayasasının 19. maddesine aykırıydı. Kanun tasarısıyla ilgili diğer bir
gelişmeyse tasarının Dâhiliye encümenine sevk edilmesiyle meydana gelmiştir. Dâhiliye
encümeni karye ifadesini nahiye olarak algılaması sonucu kanun tasarısının ismi İdare-i
Nevahi Kanunu halini almıştır. Bu algılamanın diğer bir sonucu olarak nahiyelerin
oluşumunda iki yolun benimsenmesine yol açmıştı. Gerekli gelire sahip olan köylerin tek
başına nahiye olabileceği, ikincisi birden fazla köyün birleştirilerek nahiyelerin
32
Nedret Güngördü, Tanzimat ve Meşrutiyet (I-II) Dönemlerinde Osmanlı Mülki İdareleri, (Yayınlanmamış
Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, 1988, s.137.
33
Gencay Şaylan, ,“Cumhuriyet Dönemi Mülki İdare Amirliği Sisteminin Mirası ve Ana Gelişme Süreçleri”,
Toplumsal Yapıyla İlişkileri Açısından Türkiye’de Mülki İdare Amirliği Sistem ve Sorunlar, Editör: Kurthan
Fişek, Türk İdareciler Derneği Bilimsel Araştırma Dizisi: 1, Ankara, 1976, s.29–30.
34
Adnan Çimen, a.g.k.,s.200.
35
Vecihi Tönük, a.g.k.,s.259.
14
oluşturulmasıydı.36Nahiyelerin bir komün olarak düşünülmesi anlayışının etkisiyle Dâhiliye
encümeni belediye kanunu ile şehirlere verilen görevleri de nahiyelere vermişti. Nahiyelerin
olduğu yerlerde belediyelerin görevlerinin nahiye müdür ve heyetlerine geçtiğini kabul
etmekteydi. Tasarıda tapu, vergi, askere alma, nüfus kaydı vb işlemlerin ilk ayağını nahiyeler
oluşturması öngörülen diğer önemli yenilikler arasında yer almaktaydı.37 Yasanın büyük bir
bölümü üzerinde tartışma yapılmış ve karar verilmiş olmasına rağmen tapu kayıtlarının
nahiyelere devri ve nahiye heyetlerine yargı yetkisinin devredilmesine yapılan itirazlar
sebebiyle yasa düşmüştür. Ayrıca 1924 yılında çıkarılan Köy Kanunun Nahiye Kanunu yerine
geçecek şekilde düzenlendiği ve bu nedenle nahiye kanuna gerek olmadığı Dâhiliye
Encümeni tarafından bildirilmekteydi.38Böylece bucağın hem bir mülki idare birimi hem de
komün idaresi olarak ortaya çıkışı için önemli bir fırsatın kaybedildiği söylenebilir.
20 Nisan 1924 kabul edilen yeni Türk Anayasası idareyi altıncı bölümde 89-91. Maddeleri
arsasında düzenlemişti. Yeni anayasaya göre:
 Türkiye, coğrafya durumu ve ekonomi ilişkileri bakımından illere, iller ilçelere, ilçeler
bucaklara bölünmüştür ve bucaklar da kasaba ve köylerden meydana geldiği,
 İllerle şehir, kasaba ve köyler tüzelkişilik sahibi olduğu,
 İllerin işleri, yetki genişliği ve görev ayrımı esaslarına göre idare olunacağı,
belirtilmektedir. Dolaysıyla 1924 Anayasası 1921 Anayasasından farklı olarak bucak tüzel
kişiliğini kaldırmakta ve bucakları tam anlamıyla merkezi yönetimin bir birimi haline
getirmekteydi. Köy ise merkezi yönetim kademesi olmaktan çıkarılmış ayrı bir kamu tüzel
kişiliğine sahip olmuştu.
ġekil-3: Öngörülen Mülki Ġdare Bölümlenmesi-2
(Ġdari Taksimat Piramidi)
1921 Anayasası
1924 Anayasası
1924 Anayasası ile beraber bucak, tüzel kişiliğe sahip olan kasaba ve köylerden meydana
gelen mülki idare birimi olması en önemli değişimden biridir. Daha önce Osmanlı döneminde
çıkarılan düzenlemelerde bucak tüzel kişiliğe sahip olmayan köy veya kasabadan oluşuyordu.
Şimdiyse kasaba ve köyler tüzel kişilik sahibi olurken bucağın özerkliği ve tüzel kişiliğine son
36
Nizam Özen, Cenk Reyhan, “Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türkiye‟de Ülke Yönetimi”, Amme İdaresi Dergisi,
Sayı:42/4 Aralık 2009, Ankara, s.13-14.
37
Nuray Ertük Keskin,a.g.k.,s.322.
38
Nizam Özen, Cenk Reyhan, “Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türkiye‟de Ülke Yönetimi” a.g.m., s.17.
15
verilmiş ve ilçe gibi tam anlamıyla mülki idare birimi haline geliyordu. 30.05.1926 tarihinde
877 sayılı Teşkilatı Mülkiye Kanunu çıkarılmıştı. Kanunla 11 il ilçe haline;27 ilçe bucak
haline getirilirken 60 bucak kaldırılmış;18 ilçe yeniden kurulmuş ve 17 ilçenin bağlılıkları
değiştirilmişti. Teşkilatı Mülkiye Kanunu genel olarak incelendiğinde mülki taksimatta ve
özellikle de bucak teşkilatında köklü bir değişikliğe gitmemiştir. Bu döneminde çıkarılan
18.04.1929 tarih ve 1426 sayılı Vilâyet İdaresi Kanunu mülki idare bölümlerini ayrıntılı
olarak düzenlemiştir. Kanunun birinci maddesi 1924 Anayasasının 89. maddesini tekrar
etmektedir. Nahiye kurulması, kaldırılması veya bunların merkez ve sınırının değiştirilmesi
bir kazadan başka bir kazaya bağlanması vilayet idare heyet ve umumî meclislerinin
mütalaası alındıktan sonra İçişleri Bakanının kararı ve Cumhurbaşkanının onayı ile
yapılmaktadır. Nahiye idaresinin başı müdür olduğu ve kaymakamların tavsiyesi üzerine
vilâyette mensup oldukları şube idaresi reisinin mütalaası alındıktan sonra valiler tarafından
atanmaktadır.39 Nahiye idare memurları nahiye kâtibi ve zabıta memuru ile hükümet hekimi
veya sıhhiye memuru, nüfus, tapu ve vergi memurlarından oluşmakta ve nahiye merkezinde
hâkimler ile savcılar ve askerî memurların yanı sıra tali memurlar bulunabilecektir. Kanunun
5. faslı (52-57. madde) nahiye müdürü ve nahiye memurlarına ayrılmıştır. Nahiye müdürü
kanun ve nizamnamelerin nahiyede ilân edilmesi ve uygulanması, emniyet ve asayişin
sağlanması, Köy ve Nüfus Kanununun uygulanması, halkın müracaat ve şikâyetlerini
dinlemekle görevlendirilmiştir.40Bu Kanunda köylünün işlerini köylüye en yakın yer olan
nahiyede çözümlenmesi amaçlandığı görülmektedir. Nitekim nahiyelerde asli ve tali
memurların yer alması bunu açık bir şekilde göstermektedir. Ancak yeni Anayasadan bir ay
önce çıkan 442 sayılı Köy Kanununda köy yararına uygun olmayan kararları köylünün
yararına bozulması yetkisi kaymakama verilmiş olması durumu da önemli bir noktadır41.Bu
yetkinin bucak müdüründe olması gerekirken kaymakamda bulunması günümüze kadar
sürmüştür. Bu durumda yasa çıkmadan önce 1928 yılında Dâhiliye Vekâletinin meclise
sunduğu yasa tasarısındaki “tam teşekküllü nahiye” konusuyla gündeme gelmiştir.1426 sayılı
Vilayet Kanunu nahiyelere ilişkin yasal alt yapıyı oluşturmuş ve bakanlık “tam teşkilatlı
nahiye” projesine girişmiştir. Projedeki amaç köylünün hükümetle olan ilişkilerini
düzenlemek ve köylünün en alt düzeyde çözülebilecek sorunları için üst düzeydeki ilçe ve ile
taşımasını engellemekti. Bu amaçla beş temel ilke esasında tam teşkilatlı nahiyeler
oluşturuluyordu:42
 Köylünün yaya olarak sabah nahiye merkezine giderek işini bitirdikten sonra akşam
eve dönebilmesini sağlayacak şekilde nahiyeyi çevreleyecek köylerin nahiyeye en az
10 km en fazla 15 km uzaklıkta olması,
 Nahiyeye bağlı köy sayısının 25‟ten fazla olmaması,
 Nahiye nüfusunun 10.000‟i geçmemesi,
 Nüfus, askerlik, vergi, tapu, adalet gibi işlerin görülmesini sağlayacak teşkilata sahip
olması,
 Her yıl bütçeye konulan ödeneklerle tam teşkilatlı nahiye sayısının arttırılmasıdır.
Nitekim proje doğrultusunda nahiyelerin sayısı artırılmaya başlanmıştır. Ayrılan
ödeneklerle 1930 yılına kadar tam teşkilatlı nahiye 215, 1938‟de tam teşkilatlı nahiye sayısı
39
Ancak nahiye müdürlerinin atanması 09.06.1930 tarih ve 1700 sayılı Dâhiliye Memurları Kanunun 5. maddesi
bir yıl sonra değiştirilmiştir. Değişiklikle artık Nahiye müdürlerinin ataması; İçişleri Bakanlığının tasdikiyle
vilayetlerce yapılacağı hükme bağlanmış; böylece merkezin taşradaki en alt kademede otoritesi ve gücü
arttırılırken valilerin kaymakamın görüşünü alarak doğrudan nahiye müdürü ataması uygulamasına son
verilmiştir.
40
18.04.1929 tarih ve 1426 sayılı Vilâyet İdaresi Kanunu
41
M.Fikret, Vilayet İdaresi Kanuna Göre: Tatbikatta Kaymakamlar ve Nahiye Müdürlerinin Vazife ve
Salahiyetleri, Necmi İstikbal Matbaası, İstanbul,1934, s.148-149.
42
İdare, Yıl:6, Birinci teşrin, Sayı:67,1933, s.275-277.
16
323‟dür.4312.01.1942 tarihinde nahiye kurulması ve nahiyelerin yönetimi hakkında dâhiliye
vekâletince hazırlanan 26 maddelik bir tasarı TBMM‟ye sunulmuştur. Tasarı bütçe, adliye ve
dâhiliye encümenleri tarafından incelenmiş ve hazırlanmış olan raporlar genel kurulda
görüşülmeye başlandıysa da görüşmeler kesilmiştir. Tasarı sonuçsuz kalmıştır.441426 sayılı
Vilayet İdaresi Kanunu 20 yıla yakın bir süre uygulamada kaldıktan sonra yerini bugün halen
yürürlükte olan ve bucaklarla ilgili yeni hüküm ve kurumlar getiren 10.06.1949 tarihli ve
5442 sayılı İl İdaresi Kanununa bırakmıştır.
Günümüzde de hala geçerliliğini sürdüren 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu Cumhuriyet
döneminde çıkarılan diğer düzenlemelere göre bucakların yönetimi ve teşkilatlarına ilişkin en
ayrıntılı düzenlemeyi getirmiştir. Kanunun 41-56. maddeleri bucaklara ayrılmış olup, toplam
17 madde bucaklarla ilgilidir. Ayrıca kanunun ilk maddesinde 1924 Anayasasının 89. maddesi
tekrarlanmakta, ikinci maddesinin b fıkrasında “Bucak kurulması, kaldırılması, merkezinin
belirtilmesi, il ilçe ve bucak sınırlarının ve bucak adlarının değiştirilmesi bir köyün veya
kasabanın veya bucağın başka bir il ve ilçeye bağlanması, mühim mevki ve tabii arazi
adlarının değiştirilmesi İçişleri Bakanlığının kararı ve Cumhurbaşkanının tasdiki ile” 45
gerçekleşeceğini düzenlemektedir. Kanunun 4. bölümü bucak idare ve teşkilatı başlığını
altında bucaklara ayrılmıştır. Kanunun 4. Bölümünün bucaklarla ilgili getirilen düzenlemeleri
şu şekilde özetleyebiliriz:46
 Bucak; coğrafya, ekonomi, güvenlik ve mahalli hizmet bakımlarından aralarında
münasebet bulunan kasaba ve köylerden meydana gelen bir idare bölümü olarak
tanımlanmakta köy ve kasabaları merkez teşkilatına bağlayan hiyerarşik bir kademe
olarak belirlenmektedir.
 Bucak müdürü, bucakta en büyük Hükümet memuru ve temsilcisi olarak yer almakta
ve bucak müdürünün yanında müdürün başkanlığında bucak meclisi ve bucak
komisyonu oluşturulmuştur.
 Bucakların hizmeti yerinde görebilmeleri için bucaklarda, bakanlıklar tarafından
ihtiyaca göre valilikler emrine gönderilen gezici ve sabit doktor, veteriner, tarım
memuru (en az sanat enstitüsü veya yapı usta okulu mezunu teknisyen) fen memuru,
sağlık memuru, ebe ve tapu ve nüfus kâtibi ile özel kanunlarında gösterilecek diğer
teşkilat bulunması öngörülmektedir.
 Bucakta en büyük Hükümet memuru ve temsilcisi olarak bucak müdürü, valilik
tarafından atanmakta ve memuriyetleri İçişleri Bakanlığınca onaylanmaktadır. Bucak
müdürü, bucağın genel idaresinden sorumlu tutulmaktadır. Buna göre bucak müdürü
kanun, tüzük, yönetmelik ve Hükümet kararlarının yayınlanmasını ve uygulanmasını
sağlamak, adli ve askeri teşkilat dışında kalan bucak teşkilatına dâhil daire ve
müesseseler, belediye ve köy idareleri bucak müdürünün gözetim ve teftişini
gerçekleştirmek ve buradaki memur ve kolluk görevlilerine Memurin Kanunundaki
usulüne göre savunmalarını aldıktan sonra uyarma cezası vermek ve uygulamak,
Cumhuriyet bayramlarında bucakta yapılacak törene başkanlık yapmak ve ziyaretleri
kabul etmek, bucağın güven ve düzeninin korunması amacıyla suç işlenmesini
önlemek için gereken tedbirleri almak ve uygulamak, doğal afet ve silahlı ayaklanma
gibi olağanüstü olaylarda gereken tedbirleri alarak kaymakama bildirmek, her yıl
bucağın bütün köy ve kasabalarını en az birer kere dolaşarak halkın müracaat ve
şikâyetlerini dinlemek ve yetkileri içindeki işleri yapmak ve yapamadıklarını
kaymakama bildirmekle görevlendirilmiştir.
43
İdare, Yıl:6, Birinci teşrin, Sayı:67,1933,s.395.
İsmail Hakkı Göreli, İl İdaresi, AÜSBF Yayınları, Ankara, 1952, s.422.
45
10.06.1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu.
46
10.06.1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu.
44
17
 Kanun bucak müdürü olabilmek için en az lise mezunu veya dengi bir okuldan mezun
olma, askerliği yapmış olma, 30 yaşını geçmemiş olma, görevi yapabilecek sağlık
şartına sahip olmak gerektiğini belirtmekte ve bucak müdürlerinin maaşları dikkate
alarak 6 sınıfa ayırmaktadır.
 Bucak meclislerininse, bucağa bağlı belediye meclisleri ve köy ihtiyar kurulları
tarafından kendi aralarından veya kendi köy ve kasabaları halkından olmak üzere
bunların dışından seçilen birer üyeden oluşmaktadır. Ayrıca meclisin seçilmemiş olan
ve bucağın sabit veya gezici doktoru, doktoru olmayan yerlerde sağlık memurları,
veterineri, ziraat muallimi, sabit ve gezici başöğretmenleri meclisin doğal üyeleri
olarak yer almaktadır. Kasaba ve köy adedi 12 den aşağı olursa meclise seçilen üye
adedi 12 den az olmamak üzere kasaba ve köylerce eşit sayıda üye seçilmekte, meclise
seçilen üyelerin görevleri dört yıl sürmekle beraber bu üyeler yeniden
seçilebilmektedir. Bucak meclisi yılda bir defa ekim ayının başında toplanmakta ve
toplantı süresi meclis tarafından belirlenmektedir.
 Bucak meclis ve komisyonların başkanlık ve üyelikleri fahri olması, meclisin
müzakere usulü İçişleri Bakanlığınca yönetmelikle tespit ediliyor olması ile vali ve
kaymakamlar, il ve ilçe merkez bucağının meclis ve komisyonlarına başkanlık
edecekleri gibi ilçeye bağlı bucakların meclis ve komisyonlarına da lüzum gördükleri
hallerde başkanlık edebilmeleri karar organı meclisler üstünde merkezin kontrol
gücünü elinde tutuğunu göstermektedir.
 Bucak meclisi, bir yıl süre ile kendi üyeleri arasından dört üyeden oluşan bir bucak
komisyonu seçmektedir. Bucak komisyonu, en az ayda bir kere toplanarak bucak
meclisinin toplantı halinde olmadığı zamanlarda meclis görevini yapmaktadır. Bu
komisyonun başkanlığını bucak müdürü yerine getirmektedir.
 Bucak meclislerinin karar ve isteği üzerine fen ve ihtisaslarından faydalanmak üzere
gönderilecek devlet, özel idare memurlarının her türlü masrafları devlet veya özel
idare bütçesinden ödenmektedir. Bu bucakların uzmanlık gerektirecek işlerde
çalıştırılacak memur/görevlilerin ücretlerini karşılayabilecek durumda olmadığını
açıkça göstermektedir.
 Bucak çevresindeki bütün köylerle belediyeler kendi aralarında içme suları, sulama,
yol ve telefon şebekeleriyle tarım alet ve makineleri tedarik, tesis ve işletmeleri gibi
mahalli mahiyetteki müşterek işler için bucak meclislerinin kararıyla köy ve belediye
Kanunlarına göre birlik kurmaları halinde bucak meclis ve komisyonu bu birliğin
karar ve denetleme kurulları olacağı, bucak müdürleri de icra vasıtası görevini
yapacağı belirtilmektedir. Bu nitelikte oluşturulan birliğin kuruluşu valinin onayı ile
tamamlanması yönüyle de kırsaldaki her girişim merkezin kontrol ve bilgisiyle
gerçekleşebilmektedir. Ayrıca 1953 yılında Kanunun bucaklarla ilgili bölümde yer
alan 47 ve 49. Maddelerinde değişiklik yapılmış ve bunun sonucunda bucak
müdürlerinin içişleri bakanlığınca valiliklerin emrine ataması yapılmakta ve il idare
şube başkanlarının önerisi üzerine vali tarafından istihdam yerlerinin belirlenmesi
uygulaması ile gerçekleşmişti.47Bu değişiklik de merkezin denetim kontrol gücünü
daha da arttırdığını göstermektedir.
Genel olarak 5442 Kanun 1924 Anayasasına paralel olarak bucağı düzenlemekteydi. Artık
bucak hem genel idarenin taşra örgütü hem de yerel yönetim birliği olarak çifte işleve sahiptir.
Peki, bu birliğin tüzel kişiliği var mıydı? Birlik tüzel kişiliğe sahipse bucağı aynı zamanda
yerel yönetim birliği olarak kabul etmek gerekir. Ancak kanun bu birliğin tüzel kişiliğe sahip
olduğuna ilişkin açık bir hüküm içermediği için bucaklar bir yerel yönetim birimi değildir.
47
09.07.1953 tarih ve 6125 sayılı İl İdaresi Kanununun 47 ve 49 uncu Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun 1. ve 2. Maddesi.
18
Ancak daha önceki dönemlerde komün olarak ele alındığı düşünülürse vali tarafından atanan
bucak müdürü yanında tıpkı il özel idaresinin organlarının en alt düzeyde düşey izlenime
sahip organların oluşturulması da düşündürücüdür. Bucakların bu şekilde düzenlenmesi mülki
idare birimi olma özelliği ağır basmakla birlikte bucakların hala yerel yönetim olduğu
düşüncesinin yansıması olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.48Nitekim 1929 tarihli
Vilayet İdaresi Kanunu, bucakları merkezin bir kademesi sayarken, 1949 tarihli Vilayet
İdaresi Kanunu bucakların genel idarenin taşradaki bir idari birimi olmasının yanında, mahalli
halkın yönetime dolaylı katılmasını sağlayacak bir yapı öngördüğünü söyleyebiliriz.49
ġekil-4: Ġl Genel Ġdaresi-Ġl Özel Ġdaresi-Bucak Ġdaresi
5442 sayılı Kanunun 51. maddesinde öngörülen teşkilatın kurulması için Kanunun geçici
1.maddesinde Bu Kanun hükümlerine göre kurulacak bucak teşkilatı her yıl bütçesine
konacak ödenek nispetinde ve Bakanlar Kurulunca münasip görülecek illerde peyderpey
bucakların kurulacağını ve her ilde bu teşkilat yapılıncaya kadar halen yürürlükte olan
kadrolar uygulanacağını belirtmektedir. Bucak meclis ve komisyonları, ancak teşkilatı
böylece tamamlanan bucaklarda kurulabilmektedir. Böylece Bakanlar Kurulu kararı çıkmış
olan bucaklar tam teşkilatlı, bunların dışındakiler ise basit bucak olarak itibar
edilmiştir.50Kanunun yürürlülüğe girmesine rağmen tam teşkilatlı bucakların kurulması
çalışmalarına 1952 yılında başlanmıştır. Yapılan çalışmalarla her yıl tam teşkilatlı bucak
sayısının arttırıldığı görülmektedir. Tam teşkilatlı kurulan bucakların sayısı yıllar itibariye şu
şekilde gerçekleşmiştir:
Tablo-1: Yıllar Ġtibariye Kurulan Tam TeĢkilatlı Bucak Sayısı(1952-67)
YILLAR
BAKANLAR KURULU KARARI
KURULAN
BUCAK SAYISI
1952
1953
02.06.1952 tarih ve 3/15142 sayılı karar
07.12.1953 tarih ve 4/1945 sayılı karar
20.03.1954 tarih ve 4/2578 sayılı karar ile
26.11.1954 tarih ve 4/4012 sayılı karar
07.06.1955 tarih ve 4/5251 sayılı karar
05.06.1956 tarih ve 4/7387 sayılı karar
27.06.1957 tarih ve 9147 sayılı karar
?
?
23.12.1967 tarih ve 5847 Sayılı İçişleri
Bakanlığı Kararı
9
40
1954
1955
1956
1957
1963
1965
1967
48
25
79
50
50
1
1
2
Konuyla ilgili olarak kanunun görüşmeleri sırasında bucakların komün idaresi olup olmadığı tartışılmaktadır.
Tartışma sonucunda bucağa tek ve basit bir komün niteliği verilmeyeceği öngörülmüş ve merkeziyet bakımından
idari bir taksimat dairesi haline getirildiği belirtilmektedir. Özellikle köylere etkili hizmetlerin götürülmesi ve
mahalli ademi merkeziyet idareleri hükmi şahısların kurdukları birliklerin gelişmesine yardımcı olarak
düşünüldükleri görülmektedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız TBMM Zabıt Ceridesi, Devre VIII, İçtima 3, Cilt 18.
49
Mustafa Tamer, Mülki İdare Teşkilatımız ve Bölge Valiliği, TODAİE KYUP Tezi, Elazığ,1989,s. 83.
50
M.Necat Eldem, Bucak idaresi Üzerine Bir Araştırma (İç-Düzen Çalışmaları),İçişleri Bakanlığı, Ankara,1969,
s.34.
19
Tablodan da görüldüğü gibi seçim sonrası dönemlerde bucak sayısının daha fazla
arttırıldığı gözlemlenmekle beraber 1957 yılından sonra tam teşkilatlı bucak kurma
faaliyetinin durduğu görülmektedir. Bu durum 29 Mayıs 1960 darbesi ile Demokrat Partinin
hükümetten uzaklaştırılması sonucu meydana gelmiştir.1961‟de yeni bir anayasa kabul
edilmiştir. 09.07.1961 kabul edilen yeni Türk Anayasası idareyi altıncı bölümde 112-125.
maddeleri arsasında düzenlemişti. Yeni anayasa :51
 İdarenin kuruluş ve görevleri merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına
dayandığını,(112. Madde)
 İdarenin, kuruluş ve görevleriyle bir bütün olduğu ve kanunla düzenleneceğini, (112.
Madde)
 Kamu tüzel kişiliğinin, ancak Kanunla veya Kanunun açıkça verdiği yetkiye
dayanılarak kurulacağını, (112. Madde)
 Türkiye, merkezi idare kuruluşu bakımdan coğrafya durumuna, iktisadî şartlara ve
kamu hizmetlerinin gereklerine göre, illere; iller de diğer kademeli bölümlere
ayrıldığını, (115. Madde)
 İllerin idaresi yetki genişliği esasına dayandığını, (115. Madde)
 Belli kamu hizmetlerinin görülmesi amacıyla, birden çok ili içine alan çevrede, bu
hizmetler için, yetki genişliğine sahip kuruluşlar meydana getirilebileceği, (115.
Madde)
düzenlemelerini içermekteydi.1924 Anayasasından farklı olarak yetki genişliği ve görev
ayrımı ilkelerinden görev ayrımı bu yeni anayasada yer almamış ve yetki genişliği ilkesi
korunmuş ve idarenin bütünlüğü ilkesi kabul edilmiştir. Böylelikle Türkiye Cumhuriyeti
yönetimde merkeziyetçilik ilkesini esas almıştır. Anayasanın bu yaklaşımı 5442 sayılı İller
İdaresi Kanununda değişiklik yapılmasını gerektirmiş ve 1964 yılında görev ayrımı ilkesi
kanundan çıkarılmıştır. Bucak idaresiyle ilgili 42. maddenin 1. fıkrasının e bendi de bu
değişiklikler içersinde yer almaktadır.52Dolayısıyla 1961 Anayasası mülki bölünmede illerin
diğer kademeli bölümlere ayrıldığını belirtmiş ancak önceki anayasalardan farklı olarak ilçe
ve bucak kademesine anayasada yer vermemiştir. Zira konuyla ilgili Anayasa gerekçesinde
ülkemizde özellikle son yıllarda nahiyelerin kaza olması eğilimi kuvvetlenmiş olduğundan,
ileride orta bir kademenin meydana getirilmesi veya iki kademenin birleştirilmesine ihtiyaç
duyulabileceği belirtilmekte 53ve bu nedenle Anayasada il altında yer alan ilçe ve bucaklardan
söz edilmemektedir.
1960-70 yılları arasında sadece dört tam teşkilatlı bucak kurulmuştur.54Bu dönem
bucakların duraklama dönemi olarak adlandırabiliriz. Nitekim 1957 yılı sonunda var olan
bucakların sadece %27‟si tam teşkilata sahip olup geri kalan bucakların bir kısmında bucak
müdürü ve belli idare birimleri bulunurken ya da bir kısmında bucak müdürü
bulunmamaktadır.1970‟lerde ise bucaklar ikinci kırılma evresine girer. Bu evre bucakların
gerileme ve ortadan kaldırılması evresidir. Nitekim İçişleri Bakanlığı‟nın 1978 yılında
yayınladığı mülki idare bölümleri kitapçığında var olan 887 bucaktan 186‟sının tam teşkilatlı
51
09.07.1961 tarihli ve 334 sayılı 1961 Anayasası .
Söz konusu kanunun 1, 3, 13, 31 ve 42. Maddelerinde düzenleme yapılmıştır. Ayrıntılı bilgi için bakınız
12.05.1964 tarih ve 469 sayılı 5442 sayılı İller İdaresi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun
53
Arif Payaslıoğlu, Merkezi İdarenin Taşra Teşkilatı Üzerinde Bir İnceleme, TODAİE-DPT, Ankara,1966, s.5354.
54
1963 ve 1965 yılında kurulan bucaklarla ilgili Bakanlar Kurulu kararı bulunamamıştır. Ancak Nuray Ertürk
Keskin 1963 yılında Eskişehir Sarıcakaya ilçesine bağlı Mihalgazi ile 1965 yılında Kırşehir Çiçekdağı ilçesine
bağlı Kösefakılı bucağı kurulduğunu ifade etmektedir. Nuray Ertük Keskin, a.g.k.,s.333; 05.01.1968 tarih ve
12792 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 23.12.1967 tarih ve 5847 Sayılı İçişleri Bakanlığı Kararı ile
Kastamonu İlinin Abana ve Pazaryeri Kasabaları merkez olmak üzere, Abana ve Bozkurt adları ile iki bucak
kurulmuş ve İnebolu İlçesine bağlanmıştır.
52
20
bucak olduğu belirtilmektedir.55 Meclis ve komisyonların kurulması, bucakların idari
teşkilatının tamamlanması şartına bağlanması nedeniyle tam teşekküllü bucaklar
oluşturulamamıştır. Ayrıca komisyon ve meclisleri oluşturulanlar da herhangi bir varlık
gösterememesi bucakların oluşturulmamasının nedenleri arasında sayılmıştır56.İlk olarak
Ankara, İstanbul, İzmir ve Konya merkez bucak müdürleri başka görevlere alınmış ve başka
görevlere atanmıştır. Boşalan bucak müdürlüklerine yeni atama yapılmayarak bucakların
faaliyetlerine son verilmiştir. Yine bu yıllarda yeni bucaklar kurulmamış ve aday bucak
müdürü alımlarına son verilmiştir.
2.4 1980 Sonrası Bucaklar ve Mevcut Durum
1980‟li yıllara gelindiğinde mevcut bucaklar müdürsüz bırakılması ve var olan bucak
müdürlerinin emekli olması ve yerine yenilerinin atanmaması yoluyla bucak mülki idare
biriminin faaliyetlerine fiilen son verilmiştir.1982 yılında çıkarılan yeni Anayasanın idareye
ilişkin ilkeleri 1961 Anayasasının ilkeleriyle aynı olmuş bucaklara ilişkin bir düzenleme
yapmamıştır. 1988 yılında müdürü olmayan bucak sayısı 717 olmuş ve müdürü bulunan
bucak sayısı 76‟ya düşmüştür.57Dolayısıyla bucaklar bugün kâğıt üstünde varlıklarını
sürdürmekle birlikte birçoğunun ilçe olması ve yenilerinin kurulmaması sebebiyle sayısı
giderek azalmaktadır. 1921 yılından bu yana bucakların sayısı aşağıdaki tabloda yer
almaktadır. Tabloda özellikle 1980‟li yıllarda bucak kademesinin sona erdiği dikkate
alındığında 1980 sonrası bucak sayısının itibari bir değer taşıdığı görülecektir.
Tablo-2:1921-2013 Mülki Ġdare Birimleri Sayısı58
YILLAR
ĠL
ĠLÇE
1921
1925
1926
1929
1933
1944
1947
1953
1962
1968
1976
71
74
63
63
57
63
63
64
67
67
67
302
315
317
338
351
400
419
460
570
572
572
BUCAK YILLAR
679
673
661
750
876
937
939
940
923
888
887
1977
1980
1989
1991
1992
1995
1996
1999
2012
2013
ĠL
ĠLÇE
BUCAK
67
67
71
74
76
79
80
81
81
81
572
572
696
828
839
847
849
850
892
919
887
887
793
699
697
690
689
688
634
632
Yukarıdaki mülki idare birimleri tablosundan anlaşılacağı gibi il ve ilçe sayısı sürekli
artarken bucak sayısının azaldığı görülmektedir. İl ve ilçe sayısındaki artış bucakların
aleyhine olmuş ve bucak sayısı sürekli düşmüştür.1932 yılına kadar bucak sayısı sürekli bir
artış gösterirken bucak sayısında ilk azalma il sayısının 67‟ye çıkarılmasıyla gerçekleşir.
İkinci önemli azalma ise 1968 yılında gerçekleşmiştir. Burada dikkat çekici nokta il sayısı
55
İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü, Türkiye’de Mülki İdare Bölümleri: Belediye ve Köyler,
İçişleri Bakanlığı, Ankara,1978,s.7.
56
Selçuk Yalçındağ, İlçe Özel Yönetimi, TODAİE,1977,s.66.
57
Mustafa Tamer,a.g.k.,s.181.
58
M.Necat Eldem,a.g.k.,s.16.; İçişleri Bakanlığı, Mülki İdare Taksimatı 1962,Karadeniz Matbaası,
Ankara,1962,s.3; İçişleri Bakanlığı, Mülki İdare Bölümleri 1968, Jandarma Basımevi, Ankara,1968.,s.7; İçişleri
Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Türkiye Mülki İdare Bölümleri 1976, Güneş Matbaası, Ankara,1976. ,s.3; İçişleri
Bakanlığı, Türkiye Mülki İdare Bölümleri 1977, Güneş Matbaası, Ankara, s.7.
21
sabit kalırken sadece 2 ilçe kurulmuş ancak bucak sayısı 923‟ten 888‟e kadar önemli oranda
düşüş yaşamıştır. 1989 yılına kadar bucak sayısı aynı seviyede seyretmiş ve bu tarihten sonra
il ve ilçe sayısındaki artışlarla beraber bucak sayısı sürekli azalmıştır. 1991 yılından itibaren
ilçe sayısı bucak sayısını geçmiştir. En son 2008 yılında çıkartılan 5747 sayılı Kanunla 50
adet bucak kaldırılmıştır. Yine aynı yıl 8 Şubat 2008 Tarihli ve 26781 Sayılı Resmî Gazetede
yayımlanan 23.01.2008 kabul edilen 5728 Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli
Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 578.
maddesiyle bucakların ceza muhakemesiyle ilgili görevini düzenleyen 45. maddesi
yürürlükten kaldırılarak bu madde mülga olmuştur. 08.10.2012 tarihinde İçişleri Bakanlığı
İller İdaresi Genel Müdürlüğü İl Yönetimi ve Mülki Bölümler Şubesi tarafından bucak
kurulması kaldırılması merkezinin belirtilmesi adlarının değiştirilmesi konusunda talepleri
değerlendirmek ve gerekirse kararname hazırlamasıyla ilgili süreç analiz belgesinde bugün
bucak teşkilatı günümüzde fiilen kaldırıldığından hukuken de kaldırılması düşünüldüğünü ve
bugüne kadar bucak teşkilatlarıyla ilgili herhangi bir çalışma yapılmadığını ortaya koyarak
bucak teşkilatının yasal olarak sonlandırılması konusunda da görüşünü açıkça beyan
etmektedir. 59
ġekil-5: 1921-2013 Mülki Ġdare Birimleri DeğiĢim Grafiği
59
http://www.illeridaresi.gov.tr/ortak_icerik/illeridaresi/i%C3%A7%20kontroller%20%C3%A7aal%C4%B1%C
5%9Fmalar%C4%B1/sgb%20i%C5%9F%20ak%C4%B1%C5%9F%20%C5%9Femalar%C4%B1/Bucak%20Ad
%C4%B1%20De%C4%9Fi%C5%9Fikli%C4%9Fi.pdf<Erişim Tarihi:01.05.2013>
22
1921-2013 yılları arasındaki mülki idare birimleri değişim grafiğini incelediğimizde
bugünkü bucakların 1980‟lerden sonra hızlı bir düşüş eğilimine girdiğini görmekteyiz. İl ve
ilçe sayılarının arttığı yıllarda bucak sayıları sürekli bir düşüş göstermektedir.1990‟larla
beraber artık ilçe sayısı mevcut bucak sayısının üstüne çıkmıştır. İlçeler sürekli bir artış
eğilimi o dönemden beri süreklilik kazanarak devam etmektedir. Aynı durum negatif yönde
bucaklar için geçerlidir. Dolayısıyla idari taksimat piramidi kâğıt üzerinde aynı kalsa de
uygulamada ikili bir yapıya dönüşmüştür. Merkezin altında il ve ilçeler yer almaktadır. Ancak
yaşanan değişimler sonucunda bölge düzeyinde kamu hizmetlerinin örgütlendiği dikkate
alındığında il düzeyinin üstünde yeni bir mülki örgütlenmenin ileriki dönemlerde
kurulabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Çünkü var olan kademelerinden birisini
kaldırdığınızda başka bir deyişle fiilen işlevsizleştirdiğinizde üstteki idari birimin denetim
alanı daha da genişler. Bu denetim ve hizmet alanı genişlemesi üst birimi de zamanla işlevsiz
hale getirecektir. Bucakların sistemden çıkarılması bugün mülki sistemin yeniden
düzenlemesini gerektireceği aşikârdır.
ġekil-6: 2013 Yılı Ġtibariyle Fiili Mülki Ġdare Bölümlenmesi
(Ġdari Taksimat Piramidi)
Bugün itibariyle aşağıda yer alan Türkiye‟nin mülki idare yoğunluk haritası
incelendiğinde İstanbul, Kocaeli, Kırşehir ve Kilis illerinin hiç bucağının olmadığı
görülmektedir. Bucak statüsüne sahip olan yerin büyük bir çoğunluğunun Doğu ve Güney
Doğu Anadolu bölgesinde köy olarak kaldığını Ege, Akdeniz ve Marmara
bölgelerindekilerinse belediye idaresinin bulunduğunu görmekteyiz. Karadeniz ve İç Anadolu
bölgesinde farklılık göstermekle beraber belediye idaresi bulunan bucaklarla köy idaresinin
bulunduğu bucakların sayısı birbirine yakındır. Bu haritadan çıkaracağımız sonuç bucak
statülü yerler ister köy isterse de belediye idaresine sahip olsun mülki bölünmede
merkezin/merkez siyasetin ve de merkezi yönetimin temel kılcal damarlarıdır. Kılcal damarlar
ne kadar güçlü olursa ülkede o denli kararlarını uygulamada ve hizmet sunma sürecinde o
kadar etkili olacaktır. Ancak bu tablo 2014 yerel seçimleri sonrasında değişecektir. 2012
yılında çıkarılan 6360 Sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun sonucunda yerel seçimler sonrasında mülki yapıda değişim yaşanacaktır. Kanunla
büyükşehir belediyelerinin kurulduğu illerde bucak statüsüne sahip olan yerlerin bu statüsü
sona erecektir. Böylelikle hiç bucağı bulunmayan il sayısı 32‟ye çıkacak ve mevcut
bucakların sayısı 335‟e düşecektir.
23
Harita-1:Türkiye’deki Bucakların 2013 Yılındaki Durumu
-Mülki Ġdare Birimleri Yoğunluk Haritası-
23
Harita-2: 2014 Yerel Yönetim Seçimlerinden Sonra Türkiye’deki Bucakların Durumu
-Mülki Ġdare Birimleri Yoğunluk Haritası-
24
3.BÖLÜM:
BUCAKLARIN IġLEVSIZLEġTIRILMESINDE MERKEZ/MERKEZI SIYASET
ILIġKISI
Çalışmamızın ilk bölümünde bucağın ne anlama geldiğini ele aldıktan sonra ikinci
bölümde mülki kademede bucakların nasıl ortaya çıktığını geliştiğini tarihsel olarak ortaya
koyduk. Bu bölümde bucakların işlevsizleştirilmesinde merkezin/merkezi siyasetin rolünü
saptayacağız. Bunu gerçekleştirmeden önce şu tavrı benimsediğimizi belirtmemiz gerekir. Bu
çalışmada bucakların varlıklarının gerekli veya gereksiz olduğunu ileri sürmüyoruz. Aynı
zamanda bucakların işlevsizleştirildiğini veya baştan beri işlevsiz olduğunu da ileri
sürmüyoruz. Bizim kabul ettiğimiz şey işlevsizleştirilen/baştan beri işlevsiz olarak kabul
edilen bucakların bugünkü “işlevsizlik” haline düşmesinde merkezin/merkezin siyasetin
etkisinin olduğudur. Elbette bucakların bugünkü durumuna gelmesine sadece bu etkide
bulunmamış diğer toplumsal, ekonomik vb. etkenlerde etkili olmuştur. Bu etkenlere yeri
geldiğince değinilecek; ancak merkezin/merkezin siyasetin rolüne ağırlık verilecektir.
Bucakların işlevsizliği ile ilgili burada soracağımız ilk soru bucakların işlevleri neydi? Ne
amaçla kuruldular? Önce bu soruya cevap bulmak gerekir.
Nahiye birimi Osmanlı il yönetiminin iyi niyetle istediği bir birim değildi. Nahiyeler daha
çok Avrupalı devletlerin Osmanlı vilayet yönetiminin sürekli müdahalelerini önlemek
amacıyla oluşturulmuştu. Sırasıyla 1864,1871ve 1876 Nizamnameleri ile giderek ayrıntılı bir
düzenlemeye kavuşan nahiye örgütü belli ölçüde özerk bir yönetim kademesiydi. Ancak
meclisin toplanması, kararların onaylanması ve uygulanması ve bucak müdürünün atanması
gibi işlemler yönüyle vilayete hatta merkeze kadar gidebilen bürokratik bir kontrol
mekanizması bulunmaktaydı. Bu aşırı merkeziyetçilik kırtasiyeciliğe sebep olmaktaydı. Bu
durumun özellikle kırsal bölgelerde kalabalık köylerin bulunduğu Balkanlar ve Kuzey
Mezopotamya‟nın bazı bölgelerinde kurulan60 nahiyelerin kontrolünü sağlamak için istenerek
oluşturulduğunu göstermektedir. Nitekim İlber Ortaylı nahiye kademesinin kurulması ve
sürdürülmesinde başarısızlığını şu şekilde belirtmektedir:61
“Uygulamanın başarılı olması için gereken ortam yoktu ve başarılı bir uygulama ve yaygın örgütlenme
zaten istenmemişti. İmparatorluğun kırsal bölgelerindeki dağınık yerleşme düzeni, ulaşımın kötülüğü
ve her türlü örgütsüzlük, nahiyelerin komün statüsü altında yaşayıp gelişmesini engelliyordu. Kırsal
yerleşmelerdeki kapanıklık ve otarşik düzen dolayısıyla, ayrı cemaatler aynı köyde yaşasalar bile, bir
araya gelip ortaklaşa iş göremezken, nahiye statüsü birkaç köyü bir araya getirip sorunların
kendilerinin çözmelerini öngörüyordu.1864 ve 1871 nizamnamelerine rağmen, bu yıllarca nahiyelerin
kuruluşu konusunda pek ağır davranıldığı; kurulan nahiyelerin de bu nedenlerle az sayıda ve noksan
örgütlendiği görülmektedir.”
Her ne kadar Osmanlı yönetimince istenilmese de nahiyeler kurulmaya başlanmıştır.
Ulaşım, coğrafi konum, nüfus yoğunluğu ve belli bir düzeyde ekonomik hayatın yüksek
olduğu illerde nahiyeler kolay kurulmuştur. Dolayısıyla merkezle yoğun ilişkinin olduğu
illerde nahiye örgütleri hızlı bir şekilde kurulmuştur. Merkezle ilişkilerin az olduğu Orta,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde nahiye örgütünün yaygınlaşamadığı
görülmektedir. Özellikle Doğu ve Güney Doğu Anadolu da aşiretlere nahiye statüsü verilmiş
ve aşiret reisleri nahiye müdürü olarak atanmıştır. Bu durum nahiyelerin öncelikli olarak
ayaklanmalarını önleme, vergileri toplayabilme ve göçebe olan aşiretlerin köylere zarar
60
61
İsmail Hakkı Göreli, İl İdaresi,a.g.k.,s.327.
İlber Ortaylı, Tanzimat devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri(1840-1880),a.g.k.,s.101.
25
vermemesi amacını taşıdığını görmekteyiz.62Dolayısıyla aşiret düzeninin sürdüğü ve ülkenin
diğer bölümlerine göre nispeten az gelişmiş olan bölgelerde nahiyelerin temel işlevinin
güvenliği sağlama, vergi toplama ve yerleşme düzenini kontrol altında tutma olduğunu
görmekteyiz. İmparatorluğun ticaretle kapitalist üretim sürecine eklemlenerek gelişen
bölgelerindeyse nahiyelerin bir komün gibi karar alabilen kendi kendine yeterli yönetim
kademesi işlev üstendiğinin görmekteyiz. Ekonomisine tarıma dayalı olduğu, etnik ve dinsel
ayrılığının bulunduğu kapalı köy toplumuna sahip bütünleşememiş İmparatorlukta nahiyelerin
başarısız olması doğaldı. Bu durum yerel yönetim gerçekleştirecek bucakların taşrada
kırtasiyeciliği arttıran bir kademe olmasına yol açmaktaydı. Bu anlayış daha sonra
Cumhuriyet döneminde de nahiyelerin gereksiz bir kademe olduğu inancını miras bırakmış ve
sürekli nahiye kademesinin kaldırılması yönünde çalışmalara sebep olmuştur.63
Peki, Osmanlı devletinden yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetine miras kalan bucakların
işlevlerinde bir değişme olmuş muydu? İşlevlerde bir değişme olduysa bucak kademesinden
ne beklenmekteydi? Bu soruların cevabı da ikinci bölümde aktardığımız tarihsel süreç
içerisinde gizlidir. Özellikle ikinci bölüm içerisinde bu soruların yanıtlamamızın nedeni
tarihsel anlatım içersinde bunların satır aralarında kaybolmasını önlemek içindir. Kurtuluş
mücadelesinin verildiği yıllarda 1921 Anayasası ile bucaklar tüzel kişiliğe sahip idari birim
haline gelmişlerdi. Bugünküne göre önemli derecede geniş yetkilere sahiptiler. Bağımsızlık
mücadelesinin verildiği bir dönemde bucaklara tüzel kişiliğin tanınması doğal olarak kabul
görülebilir. Nitekim aynı yıl içerisinde İdare-i Kura ve Nevahi Kanun tasarısı hazırlanmıştı.
Bu tasarıda köy birliklerinden ibaret olan bu nahiyelerle kasabalar tam anlamıyla birer komün
haline getirilmeye çalışılmıştı. Ancak bağımsızlık mücadelesi sebebiyle tasarı
yasalaşamamıştı. 1924 Anayasası kabulüyle birlikte 1921 Anayasasından farklı olarak
bucağın tüzel kişiliğine son verilmekte ve bucakları tam anlamıyla merkezi yönetimin bir
birimi haline getirmekteydi. Köy ise merkezi yönetim kademesi olmaktan çıkarılmış ayrı bir
kamu tüzel kişiliğine sahip olmuştu. Bucaklar artık Osmanlı döneminden farklı olarak tüzel
kişiliğe sahip olan kasaba ve köylerden meydana gelen mülki idare birimidir. Ancak işlevleri
incelendiğinde nüfus, askerlik, güvenlik ve asayişin sağlanması, kanun ve diğer düzenleyici
işlemlerle hükümet kararlarının bucak sınırları içindeki mahalli halka duyurulması gibi daha
çok geleneksel görevleri yerine getirmektedir.64Bu işlevler Osmanlı dönemindeki
görevlerinden çok da farklı değildir.65Özellikle bucak kurulan yerlerde var olan yapıya
bakıldığında genel olarak bucak müdürü ve bir jandarma karakolunun birlikte bulunduğu
görülmektedir. Osmanlı döneminde olduğu gibi bucakların temel işlevi kurulduğu yerde
güvenlik fonksiyonunun yerine getirilmesi ve burada merkezi hükümetin kontrolünün
sağlanmasıydı. Bu iki örgütlenme kurulduktan sonra -bucaktan bucağa değişmekle berabernüfus memurluğu, sağlık memurluğu, tahrirat kâtibi, orman ve gümrük muhafaza
memurlukları ve PTT kurulmaktaydı. Merkez/merkezi siyaset burada en temel kamu
hizmetlerini vatandaşa sunumunu amaçlıyor ve kurduğu yeni birimlerle onu kendisine daha
çok eklemliyordu. Ülkenin bağımsızlığını kazanmasından sonra nüfusunun %75‟inin kırsal
bölgelerde yaşayan ülkenin kalkınması için uygulanacak politikalara kırdan başlanılması bir
zorunluluktu. Bu açıdan bucakların güçlendirilmesi önem kazanmaya başlamıştı.1935 yılında
62
Ayrıntılı bilgi için bakınız İlber Ortaylı, Tanzimat devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri(1840-1880),
a.g.k.,s.105.
63
İlber Ortaylı, Tanzimat devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri (1840-1880),a.g.k.,s.106.
64
M.Necat Eldem, Bucaklar üstüne yaptığı araştırmada bucakların gerçekleştirdiği görevlerin %45,8‟inin
geleneksel görevler, %28,7‟sinin iktisadi ve mali görevler,%11‟nin danışma görevleri kalanının sosyal ve
kültürel görevler olduğunu ortaya koymaktadır. Araştırma için bakınız a.g.k. s.33.
65
M.Fikret, a.g.k., s.129-159;Ertuğrul Vasfi Akalın, Nahiye Müdürlerine ve Muhtarlara Kılavuz Halkın Hukuk
Müşaviri, Türk Neşriyat Yurdu Yeni Savaş Matbaası, İstanbul, 1963.
26
tarım kredi ve satış kooperatifleri ile 1938 yılında toprak mahsulleri ofisinin kurulması ve
ziraat bankasının iktisadi devlet teşekkülü haline gelmesi bucakların önemini giderek
artırdı.66Bunların bucaklarda şube açmalarıyla bucaklar hızlı bir gelişim sürecine girmeye
başladı. Ancak bütçe ve insan kaynağı olanaksızları bucakların gelişmesini sınırlamaktaydı.
Bucakların tam olarak teşkilatlanamadığı için merkezi yönetimce eleştiriler gelmesine rağmen
vatandaşların büyük bir bölümü kırsal alanda yaşayan ülke için bucakların gerekli olduğu
vurgulanmaktaydı.67Ancak Cumhuriyetin kuruluşundan beri merkez siyaset/merkez ve
merkezi yönetim birliği bulunmaktaydı. Aslında bu durum 1876 ilk parlamentonun
açılmasından sonra bile siyasal nitelikte olan kararların yönetsel kadrolarca alındığı dikkate
alınırsa siyaset ve yönetim ayrılığının o dönemden beri olmadığı görülecektir. Zira Osmanlı
devletinin çözülürken devleti kapitalist modern bir toplum haline getirme çabasında yönetim
ve siyaset bütünleşmesini getirmiştir. Nitekim Osmanlı devletinde tam olarak burjuvazi
gelişip egemen güç olmamış, bu durum yeni kurulan devlette de kendini göstermiştir.
Dolayısıyla yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinde de durum çok farklı değildi. Merkez siyaset
bürokrasi yani yönetimin içinden gelmekte, yönetimin ve siyasetin çıkarları birbirleriyle
örtüşmekteydi. Bunun en önemli göstergesi yapılan bir araştırmada 1946 yılına kadar
TBMM‟nin kadrosunun neredeyse %60-70 arasında devlet memurlarından oluşmasıdır.68 Bu
tarih önemlidir. Çünkü çok partili hayata geçişin olduğu siyaset ve yönetim ayrılığının ortaya
çıktığı ve burjuvazi sınıfı toplumda karar alma sürecinde bağımlı olmaktan çıkmaya başladığı
bir döneme işaret etmektedir.
Toprak reformu çalışmalarının yönetim yani bürokrasi içinde ve parlamento içinde
engellenmesi burjuvazinin gelişmesi konusunda yönetimin çekingen tavrını göstermişti.69Yeni
devlette yönetim içinden gelen siyaset etkiliydi ve bu konumunu kaybetmek istemiyordu.
Burjuvazinin tam olarak sivrilmediği bu dönemde, devleti temsil eden memurların toplumsal
hiyerarşinin en üst katında ve gelir ve saygınlık bakımından da en ayrıcalıklı kesimler
arasında yer alıyordu.70Çok partili siyasal yaşama geçildiği ve tek partili yönetimin sonlarına
doğru kapitalistleşme süreci hızlanmış, ticaret sermayesi büyümüş, toprakta mülkiyetin
birleşmesi artış göstermiş ve eski dönemin kendine yeterli işletmelerinin pazar için üretime
yöneldiği dönemde burjuvazi artık egemen olma yönünde adımları 1950 yılında Demokrat
Parti ile atılmıştır. Demokrat Partinin iktidara gelişi yönetim ve siyaset arasındaki organik
bağlantıyı kesmiş ve yönetim ve siyaset ayrılığını getirmiştir. Bu dönemde burjuvazinin
egemenliğinin arttırılması ve kapitalist gelişmenin sağlanması yönünde adımlar atılmıştır.
Tarımda makineleşme, kara yolu ulaşım ağının oluşturulması ve yüksek tarım fiyatları
politikası gibi uygulamalar bunun aracı olmuşlardır. Özellikle oy potansiyeli fazla olduğu
kırsal bölgelerde CHP‟nin baskıcı ve aşırı merkezi yönetimine tepki olarak Demokrat parti ön
66
Ali Özçağlar, İdari Coğrafya, Ümit Matbaacılık, Ankara, 2011,s.167.
Bucaklarla ilgili olarak Birinci idareciler Kongresinde İller idaresi genel müdürlüğünce sunulan ilk raporda iki
şey tavsiye edilmektedir. Birincisi yeniden mevcut bucaklara benzer bucak kurulmayarak bunun yerine ilçe
kurulması yoluna gidilmesiyken ikincisi mevcut bucakların komün haline getirilmesiydi. Böylece bugünkü
bucakların mahalli kalkınma hareketlerinin, nüfus ve evlenme işlerinin daha yakından desteklenmesi ve süratle
yapılmasının sağlanması bakımından komün halinde idaresiyle ilgili İl idaresi kanununa hükümler koyulmasının
faydalı olacağı belirtilmekteydi. İkinci raporda ise bucakların ipkası kabul edilmekle beraber komün fikri
reddedilerek ilçelerin çoğaltılması, yeterli ilçe teşkilatı kuruluncaya kadar bucakların kadro bakımından faydalı
hale getirilerek mahalli kalkınma hareketinin desteklenmesi tavsiye edilmişti. Dolaysıyla bucakların kaldırılması
düşünülmekle beraber yine de desteklenmesi ve etkin hale getirilmesi görüşünün üstün olduğu görülmektedir.
Ayrıntılı bilgi için bkz. İçişleri Bakanlığı, Birinci İdareciler Kongresi, İçişleri Bakanlığı, Ankara, 1947,s.99,193194,442-443.
68
Frederick W. Frey, The Turkish Political Elite, Cambridge, Mass, 1965.,s.258.
69
Bakınız Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, Cilt:II, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1968,s.337.
70
Gencay Şaylan, a.g.k., s.44–46.
67
27
plandadır. DP oy oranının yüksek olduğu kırsal bölgelerde gücünü pekiştirmesinin aracı ise
bu yıllarda bucaklar olmuştur. Nitekim siyasal partiler için o dönemde bucaklarda
teşkilatlanma yasağı yoktur. DP, CHP‟nin taşrada yapamadığını yapmış ve bucaklarda hatta
mahallelerde teşkilatlanma yoluna gitmiştir. DP bucaklarda bucak başkanlıkları mahallelerde
ocak başkanlıklarını kurmuşlardır. Bu durum yerelde yeni siyasal aktörlerin ön plana
çıkmasına neden olmuştur. Artık ocak ve bucak başkanları yerelde destekledikleri bucak
müdürleri göreve getirmede etkili olmaktadır. Özellikle bu yıllarda tam teşkilatlı bucak
sayısının arttırılmaya çalışılması artık merkez siyasette karar verici olan DP‟nin yerelde
yönetimi kontrol atlında tutmak istemesinin bir göstergesidir.
Tüm bu önemli gelişmelerin yaşandığı 1950‟li yıllarda yerelde hükümet ve yöneticileri
arasında çatışmalar ortaya çıkmıştır. Dönemle ilgili Doğan Canman‟ın yaptığı bir araştırmada
ocak ve bucak başkanlarının mülki amirlerle takışmalarının her gün gazetelere yansıdığını,
bürokratların hükümete direndikleri, hükümetinde memur güvencesini yok edecek şekilde
atama, yer değiştirme ve görevden uzaklaştırmalarla bürokrasiyi yola getirmenin yollarını
aradığı vurgulanmaktadır. Bu sebeplerden dolayı -siyasal baskı nedeniyle- mülki idare
amirliğinden ayrılanların sayısının eskiden görülmemiş derecede bir boyuta ulaştığını ifade
etmektedir.71 1953 yılında 5442 Kanunun bucaklarla ilgili bölümde yer alan 47 ve 49.
maddelerinde değişiklik yapılmış ve bunun sonucunda bucak müdürlerinin İçişleri
Bakanlığınca valiliklerin emrine ataması uygulaması ile gerçekleşmişti.72Bu değişiklikler de
merkezin/merkez siyasetin taşrada denetim kontrol gücünü daha da arttırılmaktaydı.
Genel olarak buradan şu sonucu çıkartmaktayız ki bucaklar DP‟nin taşrada etkili olmasını
sağlayan politikaların hayata geçirebilme potansiyelini ve gücünü taşıyan temel mülki idare
birimidir. DP vatandaşa hizmet eden devlet anlayışı ile kırsal alandaki vatandaşlarla yakın
ilişkide olan ocak ve bucak başkanları yoluyla bucaklarda etkili olmuştur. Örneğin DP bucak
idare kurullarının faaliyet raporları hazırlaması 73ve ekte yer verdiğimiz DP ocak ve bucak
başkanlık duyurusu74 bunu açık bir şekilde göstermektedir.
Bucaklar taşrada merkez siyaset ve merkezi yönetimin önemli ve temel çatışma ve savaş
alanlarından biridir. Bu mücadelede DP taşrada bürokrasiyi kırmak ve otoritesini arttırmak
için tam teşkilatlı bucakların sayısının arttırma yoluna gitmiş ancak bu çabaları 1960
darbesiyle son bulmuştur. DP‟nin siyasal iktidardan uzaklaştırılmasıyla bürokrasi bu dönemde
karşılaştığı anti-bürokratik diyebileceğimiz uygulamalardan korunmak amacıyla 1961
Anayasası ile kendine güvenceler getirmiştir. Bunlardan birisi de bucakların mülki bölünmede
Anayasa metninden çıkarılmasıdır.
Bucakları bu dönemde etkileyen önemli bir diğer gelişme ise 15.10.1961 seçimleri
olmuştur. 16 Ekim 1958'de Cumhuriyetçi Millet Partisi ile Türkiye Köylü Partisi'nin
birleşmesiyle kurulan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi 1961 genel seçimlerinde % 14 oy
alarak CHP ve Adalet partisinden sonra üçüncü parti olmuştur. CKMP, 1961 seçimlerinde
1.415.390 oyla, oyların %14‟ünü toplamış ve 54 milletvekili çıkarmıştır.75 Senato‟da ise
71
Doğan Canman, Türkiye’de Kesimler Arası İnsan Gücü Hareketliliği, TODAİE, Ankara, 1975, s.68-69.
09.07.1953 tarih ve 6125 sayılı İl idaresi Kanununun 47 ve 49 uncu maddelerinin değiştirilmesi hakkında
Kanun 1. ve 2. maddesi
73
Ayrıntılı bilgi için bakınız Demokrat Parti, Kasımpaşa Bucak İdare Kurulu Faaliyet Raporu(1950-51), Halk
Basımevi, İstanbul, 1951;Demokrat Parti, Kasımpaşa Bucak İdare Kurulu Faaliyet Raporu(1952-53), Halk
Basımevi, İstanbul,1952.
74
Ayrıntılı bilgi için bakınız Ahmet Yükseltürk, DP Ocak ve Bucak Başkanlıkları Bilgilendirme Duyurusu,
Ankara, 1951.
75
Nazmi Küçükyağcı, “1954-2002 Genel Seçim Sonuçlarının Analizi”, Epilog Düşünce Dergisi, Sayı:3,Ankara,
2004, s.16.
72
28
1.350.892 oyla 16 sandalye elde etmiştir. CKMP, mahalli özelliği ağır basan bir partidir.76
CKMP, merkezde Demokrat Partinin devamı niteliğinde olan Adalet Partisi ile aldığı oy
oranıyla taşrada yeni bir güç odağı oluşturmaya başlamıştır. Parti için bucaklar taşradaki oy
potansiyelini sağlamada bir araçtır. Bu parti 1962‟de İnönü‟nün II. Koalisyon hükümetine altı
bakanla katılmıştır. Ancak Bölükbaşı ve arkadaşları 27 Kasım 1963‟te II. İnönü
Koalisyonu‟ndan ayrılarak hükümetin düşmesine sebep olmuştur. Taşra artık merkezdeki
siyasal otoriteyi belirlemede etkin olduğunu göstermektedir. Bu noktada bucakların işlevlerini
yerine getiremediği işlevsiz olduğu yönünde merkezi yönetimi elinde bulunduran bürokrasi
tarafından çalışmalara hız verildiği ve bucak oluşturulmasının hemen hemen durduğu yıllar
olması şaşırtıcı bir rastlantı değildir. Nitekim 1960‟lı yıllarla beraber bucakların işlevsiz
oldukları sebebiyle kaldırılmaları çeşitli çalışmalarla gündeme geldiği görülmektedir Bu
dönemde 1963 yılında yapılan MEHTAP raporunda bucakla ilgili olarak şunlar dile
getirilmektedir:77
“Sayılan 900‟ü aşan bucak müdürlükleri, bugün kamu hizmetlerinin görülmesinde etkili bir görev sahibi
olmadıkları gibi, idari kademe olarak da bunların fazla bir anlamı kalmamıştır. Gerçekten, ilçelerle köyler
arasında bir idari kademe olarak teşekkül eden bucaklar, görevsel teşkilatlanma ve bu teşkilatlanmanın
gerektirdiği personel ve maddi imkânlar bakımından zayıf ve yetersiz birer birim olarak görülmektedir. Aslında
il kademesinin altındaki kamu hizmetlerinin ilçelerde toplanması ve hemen hemen bütün meselelerin bu
seviyede halledilmesi, bucak seviyesindeki idari kademenin lüzumunu azaltmaktadır. Bu sebeple, bucak
kademesindeki idari birimlerden vazgeçilmesinin bir inceleme konusu yapılması faydalı olacaktır.”Bu Raporun
teklif ve tavsiyeler arasında “idari bir kademe olan bucağın önemi kalmadığı ve kaldırılmasının, hizmetlerin daha
iyi ve tasarruflu bir şekilde görülmesini sağlayacağı da belirtilmektedir.”
Ayrıca bu dönemde planlı kalkınma anlayışı doğrultusunda kırsalda toplum kalkınması
modeli benimsenmiş bucakların işlevsizliği öne sürülerek temel yürütücü birimi olarak ilçeye
yönelim olmuştur. Merkez siyaset bakımından bucaklar yetersizliklerinin yanı sıra kalkınma
politikası açısından da destek bulmamıştır.78 16-30 Kasım 1964 tarihinde toplanan 2.
İdariciler kongresinde genel durum şu şekilde özetlenmektedir:
“ o günden bu yana (1949)” geçen zaman, yapılan tatbikatta görülen aksamalar, planlı ve programlı hayat tarzı
içinde, idaremizin yeniden gözden geçirilip bugünkü hayata uydurulması zaruretini ortaya koymuştur……Bugün
devlet nizamının her yeni kurulan teşkilat ve bakanlık teşkilatı kanunlarıyla idareden ve idareciden kendisine
mevcut olması şart bulunan bir salahiyetin alınıp götürüldüğü ve bu suretle il idaresi kanununu mesnetleri
kaybolmuş ve idari otoriteyi zaafa götüren bir istikamette, didik didik ettiğini biliyorsunuz.Bunu yerine
getirebilmek ve halledebilmenin tek şartı idareyi kayıp ettiği yetkilerine, itibarına ve devlet içindeki yerine tam
oturtmakla mümkün olacağı kanaatindeyiz.Her kurulan umum müdürlük veya vekâlet teşkilatının valinin
76
TBMM, Müreffeh ve Kuvvetli Türkiye İçin CKMP Programı, Arı Matbaası, Ankara, [t.y.], s.35. vd.
TODAİE, Merkezî Hükümet Teşkilâtı Araştırma Projesi Yönetim Kurulu Raporu,2. Baskı, TODAİE,
Ankara,1966, s..46.
78
07.02.1964 tarihli iller idaresi genel müdürlüğü komisyon raporunda 1. beş yıllık kalkınma planındaki bu
durum şu şekilde eleştirilmektedir:”bucakların bugünkü hali ile fonksiyonlarını ifa edemediği gerekçesiyle
faydalı olmadığı görüşü ileri sürülmekte ve münakaşa konusu açılmaktadır.idareciler açısından geniş taraftar
bulan bir grup, yeter teşkilattan, esaslı vazife ve yetkiden mahrum bucakların kaldırılmasında herhangi bir
sakınca görmemekte ise de bu fikre karşıt olanlar hükümetin halka en yakın kuruluşu, halkın hükümetle temasını
sağlayan en yakın müracaat makamı olarak bucakların kaldırılması yerine ıslahı ve faydalı hale getirilmesi
görüşünü savunmaktadırlar.planlı kalkınma ve toplum kalkınması konularının ele alındığı bir hamle devresinde ,
kendisine önemli vazifeler düşmekte olan bucakların aşağıdaki esaslar dairesinde ıslahı cihetine gidilmesi
lüzumunda ittifak hasıl olmuştur.” ikinci beş yıllık kalkınma planında ise mahalli kademelerde yapılması
gereken işlerin başarılabilmesi için özellikle ilçe kademesi idari ve teknik yönden kuvvetlendirileceği ve toplum
kalkınmasında il ve ilçe kademeleri öderliğinde yapılacağı yer almıştır.Bucaklar toplum kalkınmasında bir
kenara bırakılmıştır.Ayrıca bucakların toplum kalkınmasında aktif rol verilip verilmeyeceği 2. İdareciler
kongresi dahil olmak üzere çeşitli çalışmalarda tartışılmıştır.Ayrıntılı bilgi için bkz. M.Necat Eldem,a.g.k.,s.8387.
77
29
salahiyeti içinde bulunan bir iş manzumesini, murakemesini onun elinden kurtarmayı marifet sandıkça devlet
düzeni içinde yukarıdan aşağıya murakabe ve kontrol nizamı tam işleyemez.” 79
olduğu belirtilmekte ve bu tarihten itibaren bucakların kaldırılması/işlevsizleştirilmesi
yönünde çalışmalar hız kazanmıştır. Örneğin 1964 yılında Altan Turan bucakların
kaldırılması konulu 41. Dönem kaymakamlık kursu tezi olarak kabul edilmesi, Arif
Payaslıoğlu‟nun 1966 yılında yazmış olduğu merkezi idarenin taşra teşkilatı üzerinde bir
inceleme eserinde bucakların işlevsizliklerine ve onların kaldırılmaları yönünde önerilerde
bulunmuştur. 1969 yılında İçişleri Bakanlığında iç-düzen çalışmaları kapsamında M.Necat
Eldem tarafından bucak idaresi üzerine bir araştırma yapılmıştır. Bu araştırma bucaklar üstüne
o döneme kadar yapılmış en ayrıntılı çalışmadır. Bu araştırmada bucakların tarihsel gelişimi,
teşkilatlanmaları, görev ve yetkileri, iş yükü gibi açılardan incelemiştir. Bu çalışma ve daha
önceki yapılan çalışmalar değerlendirildiğinde bucakların kaldırılmak istenmesinin
sebepleri:80
1.Bucaklarda bucak yönetimlerinin ve hizmet teşkilatlarının bulunmaması,
2.Yönetim tarafından bucaklardaki meclis ve komisyonlara yeterince işlerlik
kazandırılamaması,
3.Bucakların hukuki statülerine uygun olarak tam teşkilatlı bir biçimde kurulamaması,
4.Bucakların cari giderlerinin bakanlıkların bütçesine yük getirmesi ve personel yetersizliği,
5.Büyükşehir statülü merkezlerdeki bucakların durumu ve yıllık masraflarının fazlalığı,
6.Bazı bucak müdürlerinin eğitim durumunun lise ya da dengi okul seviyesinde bile
olmaması,
7.Bucak müdürlerinin meslekte yükselme olanaklarının olmaması,
8.Bucak müdürlerinin yetkilerinin sınırlı olması,
9.Bucak hükümet konakları ve lojmanlarının olmaması ve inşasına lüzum görülmesi,
10.Köylerin bucaklara, bucakların da ilçelere dağılışında dengesizlik olması,
11.Köylü ile kaymakamlık makamı arasındaki bu idari kademenin sıklıkla aşılması,
12.Bucak merkezlerinin ilçe merkezlerine oranla şehirsel işlevlerinin yetersiz olmasıdır.
M.Necat Eldem, Payaslıoğlu‟nun düşüncelerini benimseyerek bucakların kaldırılması
doğrultusunda yol haritası sunmuştur. Bu yol haritası 1970 darbe sonrası uygulamaya
konulmuştur. Artık merkezi yönetim askeri bürokrasinin vermiş olduğu güçle merkez siyaseti
bucakların işlevsizliği konusunda kesin olarak ikna etmiştir. Önceki 10 sene tam teşkilatlı
bucak kurulması engellenmiş ve siyasal partilerin bucaklarda örgütlenmesinin önüne
geçilmişken81 yetmişli yıllarda bucaklar devam etmekle birlikte tam teşkilatlı bucaklarda
azaltılmaya başlanmıştır. İlk olarak Ankara, İstanbul, İzmir ve Konya merkez bucak
müdürleri başka görevlere alınmış ve başka görevlere atanmıştır. Boşalan bucak
müdürlüklerine yeni atama yapılmayarak bucakların faaliyetlerine son verilmiştir. Yine bu
yıllarda yeni bucaklar kurulmamış ve aday bucak müdürü alımlarına son verilmiştir. 1960
yılların sonu ve yetmişli yılların başında mülki idare sistemi içersinde kırsal kalkınma
bakımından önemli işlevler yüklenmiş bucakların ortadan kalkması sürecinde ortaya çıkan
boşluğun kısmen giderilmesi için köy-kent ve merkez köy projeleri üretilmiş ve bu projeler
daha çok eski bucak merkezi olan yerler üs kabul edilerek yapılmaya çalışılmıştır.82Ancak
79
İçişleri Bakanlığı, İkinci İdareciler Kongresi, İçişleri Bakanlığı Yayınları, Ankara,1966.
Hulusi Kargel, “Bölgesel Kalkınma Planlamasında Planlama Birimi Olarak Bucaklar”, Elazığ Bilim ve Sanat
Merkezi, http://blog.hkaragel.mku.edu.tr <Erişim Tarihi:01.05.2013>s.348.
81
13.07.1965 tarih ve 648 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu 15 ve 16. maddelerinde il ilçe teşkilatı kurulabileceğini
öngörmüş 17. maddenin 2. fıkrasındaki: “Siyasi partiler, yukardaki fıkrada öngörülen parti görevlisinden başka,
bucaklarda ve köy veya mahalle muhtarlık bölgelerinde herhangi bir ad altında teşkilât kuramazlar.”
ifadesiyle bucaklarda DP ve CKMP gibi partilerin etkili olmasının önüne geçilmiştir.
82
Ali Özçağlar, İdari Coğrafya, a.g.k.,s.168.
80
30
yaşanan hızlı kentleşme ve dönemin siyasal ve ekonomik olayları bu projeleri başarısız
kılmıştır.
1980 darbesiyle başlayan yıllar bucakların mülki kademe olarak son dönemleri olarak
adlandırılabilir. 1982 yılında çıkarılan yeni Anayasanın idareye ilişkin ilkeleri 1961
Anayasasının ilkeleriyle aynı olmuş bucaklara ilişkin bir düzenleme yapmamıştır. 27.09.1984
tarihli ve 3046 sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında Kanunun
bakanlıkların taşradaki örgütlenmesiyle ilgili 8. maddesi bakanlık taşra teşkilatının il valisine
bağlı il kuruluşları, kaymakama bağlı ilçe kuruluşları, doğrudan merkeze bağlı taşra
kuruluşları olacağını belirtmektedir. Başka bir deyişle bucakta bakanlıkların taşra
örgütlenmesinin olmayacağı ortaya koyulmaktadır. Yine aynı Kanunun taşra teşkilatına ilişkin
esasları düzenleyen 17. maddesinde bölge, il ve ilçe ölçeğinden söz edilmekte ülke düzeyinde
yerine getirilmesi gereken hizmetler için, taşra teşkilatının il ve ilçe kuruluşu şeklinde
düzenlenmesi esas olduğu; ancak bu hizmet alanlarında bölgedeki illerin tamamına destek
sağlayacak nitelikte bölge kuruluşları kurulabileceği gibi, bölgenin bütün illerinde veya birkaç
ilinde görev ve hizmet yapacak şekilde de bölge kuruluşları kurulabileceğini esas almaktaydı.
Kanun hizmetlerin örgütlenmesinde bucak ölçeğinden vazgeçtiğini ve yeni bir ölçek olan
bölgeye yönelişi ortaya koymaktadır. Bu dönemde var olan tam teşkilatlı aktif bucaklarda
zamanla sayısı azaltılarak mülki sistemden devre dışı edilmeye devam etmiştir. KAYA
Raporunda aynı durum tespit edildiğini görmekteyiz:
“İl İdaresi Yasasının yürürlüğe girdiği 1949 yılından bu yana geçen süre içinde, bucaklar hem yönetsel yapı hem
de yönetsel bir birim olarak işlevlerini yitirmişlerdir. Şimdiki durumda 699 bucaktan ancak 50'sinin başında
bucak müdürü vardır. Bunlarda da boşalma olduğunda yeni müdür ataması yapılmamaktadır. Bugünkü taşra
yönetimi uygulamada, 73 il ve 831 ilçeden oluşan iki basamaklı bir yapıya dönüşmüştür…..Bugünkü yönetsel
yapı içinde işlevlerini tümüyle yitirmiş olan bucakların yasal varlıklarına son verilmelidir. ”83
Nitekim 1993‟de aktif bucakların sayısı 38‟e,1995‟de 24‟e kadar düşmüştür. Ankara
Yenikent‟teki son aktif bucağında 2008 yılında lağvedilmesiyle bucakların faaliyetlerine son
verilmiştir. Ayrıca uygulamadaki bu durumun yansıması olarak mülki idare ile ilgili 1970
sonrası yapılan araştırmalarda da bucak örgütünün işlevsiz olup olmadığı ve bu örgütlerin
kaldırılmasının gerekli olup olmadığı yönünde yapılan anketlerde bucakların işlevsiz olduğu
ve artık kaldırılması gerektiği yönünde mülki idare amirlerinde bir inancında yerleştiği
görülür.84Böylece bucakların işlevsizleştirilmesi süreci hem yönetsel boyutta hem de düşünsel
boyutta tamamlanmıştır.
83
TODAİE, Kamu Yönetimi Araştırması Genel Raporu, Devlet İstatistik Enstitüsü Matbaası, Ankara,1991,s.7981.
84
1976 yılında mülki idare amirliği konusunda yapılan araştırmada mülki idare amirlerinin %80‟inden fazlasının
bucakların artık işlevlerini yitirdiklerine inandıklarını ve bunlarında %91‟inin bucakların varlıklarına son
verilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Ayrıca 2000‟li yılların başında yapılan diğer bir anket çalışmasında mülki
idare amirlerinin % 87,4‟ü bucakların kaldırılmasını, %13,8‟i bucakların yeniden düzenlenerek canlandırılmasını
desteklemektedir. Bu durum sadece uygulama olarak değil düşünsel boyutta da işlevsizlik halinin
yerleştirildiğinin açık bir göstergesidir. Ayrıntılı bilgi için bakınız Kurthan Fişek,“Türkiye‟de Mülki İdare
Amirliği Sisteminin ve Taşra Yöneticilerinin Sorunları Üstüne Araştırma”, Toplumsal Yapıyla İlişkileri
Açısından Türkiye’de Mülki İdare Amirliği Sistem ve Sorunlar, Editör: Kurthan Fişek, Türk İdareciler Derneği
Bilimsel Araştırma Dizisi: 1, Ankara, 1976, s.261-262; Cahit Emre,“Mülki Yönetim Sisteminin Yeniden
Düzenlenmesi Tartışmalarına Genel Bir Bakış”, İyi Yönetim Arayışında Türkiye’de Mülki İdarenin Geleceği,
Türk İdari Araştırmalar Vakfı, Ankara, 2002, s.287-289.
31
Burada şu soru aklımıza gelmektedir? Madem bu mülki idare birimi 1960‟larda işlevsizdi
/işlevsizleştirilmişti peki neden bucak kademesi kaldırılmadı? Neden bugün hala İl İdaresi
Kanununda hala hukuken de olsa yer alıyor? Merkezin/merkez siyaset ile merkezi yönetimin
temel çatışma alanı olan bucaklar işlevsizleşmesi/işlevsizleştirilmesi sonucu bucaklar
günümüzde bir mücadele alanı olmaktan çıkmıştır. İdari statüsünü fiiliyatta kaybeden bucak
yerleşimlerinin olduğu yerlerde var olan kamu kurumları da kapanmıştır. Bunları banka ve
PTT şubelerinin gitmesi takip etmiştir. Bunun sonucu bucakların iş ve ticaret merkezi
özelliklerini yitirmeleri olmuştur.85 Kırsalda pazar fonksiyonunu yitiren bucaklar yok olma
sürecine girmiştir. Bu süreçte kimi önemli bucaklar ilçe statüsü alarak varlıklarını sürdürmüş
kimilerindeyse belediye kurularak buradaki ekonomik ve toplumsal hayatın devam etmesi
sağlanmıştır. Ama büyük bir çoğunluğu kâğıt üstünde bucak olarak görülse de köy olarak
kalmıştır. Kırsaldaki en küçük pazar ölçeğinin kayboluşu kentleşme olgusunu artırıcı bir etki
yaparken çağın şartları doğrultusunda üretim ölçeğinin büyümesi yeni bir örgütlenme biçimi
olan bölgeye yönelimi arttırmıştır. 64 yıldır mülki idare kademesi olarak kalan bucak ilk
yıllarda olduğu gibi gerekli duyulması halinde merkezin güvenlik ve kontrol gücünü sağlamak
amacıyla bir tedbir olarak kaldırılmamasının nedeni olarak düşünülebilse de esas neden
ülkenin diğer siyasi ve ekonomik sorunlarından bucağın kaldırılması ve mülki kademenin
yeniden düzenlenmesine sıra gelmediğini kabul etmek daha doğru olacaktır. Nitekim son
olarak çıkarılan 14 ilde Büyükşehir Belediyesinin Kurulmasına İlişkin 6360 Sayılı Kanunda
sadece büyükşehir belediyesinin olduğu illerdeki bucakların kaldırılması bu durumu doğrular
niteliktedir.86
SONUÇ
Devletin toprak üzerinde örgütlenmesi onun geleneklerine, toplumun ekonomik ve sosyal
yapısına göre belirlenmektedir. Geçmişten bugüne bu topraklarda, toprak üzerinde örgütlenme
ister taşra diyelim istersek de çevre diyelim sürekli değişiklikler arz etmiştir. Değişen
ekonomik ve sosyal şartlar merkeziyetçiliğin artmasına sebep olmuştur. Bu çalışma
merkeziyetçilik perspektifinde yaşanan değişim bucak ölçeğinde ortaya koymuştur.
Çalışmamızın başında ele aldığımız konunun terimleri olan bucağın merkezin/merkezi
siyasetin ve merkezi yönetimin ne anlama geldiğini ortaya koyduk. Burada vardığımız sonuç
Osmanlıcada nahiye olarak kullanılan bucağın aslında nahiye terimini karşılamakla beraber
nahiye kelimesinin bölge, yer ve civar anlamıyla bucağa göre belli bir coğrafi mekânı ifade
ediş yönü ağır bastığı ve bu özelliğiyle bucak kelimesi ile aralarında bir nüans farkının
olduğuydu. Merkez ise aşağıdan yukarıya veya yukarıdan aşağıya doğru bir hareketten öte bir
şeyi yani bir yetki ve gücün belirli bir noktada yoğunlaştığı, siyasal düzlemde tüm kararların
tek bir yerde alınıp yönlendirmenin yapıldığı yeri ifade ettiğiydi. Bu açıdan merkez bir
anlamda merkezi siyaseti ifade ettiği ve organ olarak Cumhurbaşkanı, parlamento veya
hükümet temsil edebileceğiydi. Siyaset ve yönetim bütünleşmesi ve ayrışması sonrasında
merkezin/merkez siyasetin ve merkezi yönetimin çıkarlarının örtüşebileceği ve ayrılabileceği
ve tarihsel çerçeveden sunularak bucak örneğinden ortaya koyulmasıydı.
Bu perspektifte çalışmamızı değerlendirecek olursak bucaklar Osmanlı klasik düzeninde
tımar sisteminin uygulanmasında yönetsel niteliği olmayan ara bir kademedir. Bucağın
yönetsel bir kademe olması 19.yy „da 1864 Nizamnamesiyle başlar. Ancak bu Nizamnamede
85
Hulusi Kargel, “Tarihsel Süreç İçerisinde Doğu Anadolu Bölgesindeki Mülki Yönetim Alanlarının İdari
Coğrafya Analizi”, Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları, Sayı:61, Elazığ, 2010,s.48-49.
86
06.12.2012 tarih ve 6360 Sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi Ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması İle Bazı
Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 1.maddesinin 6. fıkrası.
32
bucağa itibari bir değer verilir ve uygulamada yer alan bir birim olmaz. Bucağın uygulamada
idari bir kademe oluşu Avrupalı devletlerin baskısı sonucu 1871 Nizamnamesiyle gerçekleşir.
İdari bir kademe olarak kabul edilse de Osmanlı devleti Avrupalı devletlerin baskısı sonucu
kabul edilmesinin etkisiyle hemen uygulamaya geçmez. Ancak 1876 Kanuni esasiden önce
çıkarılan Nevahi Nizamnamesiyle bucaklar tam olarak kurulmaya ve uygulanmaya başladığı
görülür. Osmanlı devletinin yaşadığı siyasal ve ekonomik sıkıntılar bucakların ülkenin her
yerinde tam olarak uygulanmasının önüne geçmiştir. Kırsal nüfusun fazla olduğu bir dönemde
güvenlik ve asayişin sağlanması, vergilerin hakkaniyete uygun biçimde adil olarak toplanması
ve hükümet düzenlemelerinin kırsaldaki ahaliye anlatılması gibi önemli işlevler görmüştür.
Bu yapı yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetine miras kalmış ve alınan miras içerisinde vilayet,
liva, kaza, nahiye ve köy idari taksimatında livalar kaldırılırken bucakların(nahiyelerin)
varlığı devam ettirilmiştir. Ülkenin bağımsızlık mücadelesinin verildiği yıllarda bucaklar tüzel
kişiliğe sahiptirler ve bucak sınırları içerisinde güvenliğin sağlanması amacıyla acil nitelikte
kararları alabilmektedirler. Ancak bucaklar, Cumhuriyetin ilanı ve yeni Anayasa sonrasında
tüzel kişiliği kaldırılarak tam anlamıyla bir mülki idare birimi haline getirilmiştir. 1426 sayılı
Vilayet Kanunu ise var olan yapıyı çok fazla değiştirmemiştir. Bucakların tam teşkilatlı hale
getirilmeleri konusunda projeler uygulamaya konulmuştur. Bugünkü 5442 sayılı İl İdaresi
Kanunu bucaklara ayrı bir önem vermiştir. Bu kanun bucakları hem genel idarenin taşra
örgütü hem de yerel yönetim birliği olarak çifte işleve sahip kılmış ancak ona tüzel kişilik
tanımamıştır. İşte bu tarihi gelişim süreci içerisinde bucaklar merkezin taşrada otoritesini
arttırmanın birer aracı olmuştur. Bu merkez yönetimin yani bürokrasinin içinden çıkmaktadır.
Öyle ki her ikisinin -siyaset ve yönetimin- çıkarları hep örtüşmektedir. Bu merkez Osmanlı
Devletinin son dönemlerinde II. Abdülhamit dönemi bir kenara bırakılırsa daha çok Babı Ali
yani hükümet olmuştur. Kurtuluş mücadelesinin verildiği yıllarda Büyük Millet Meclisi,
Cumhuriyetin ilanıyla beraber hükümet yeni merkezi/merkezi siyaseti oluşturmuştur.
Merkez/merkezi siyaset Osmanlı devletinde olduğu gibi bürokrasiden yani yönetimden
gelmekte ve merkez tarafından bürokrasi korunmakta ve ayrıcalıklara sahip kılınmaktadır.
Yönetim ve siyasetin bütünlüğü 1946 yılında çok partili yaşama geçilince bozulacaktı.
Nitekim iktidarda bulunan hükümet kendisinin iktidardan uzaklaşması olasılığına karşı 5442
İl İdaresi Kanunuyla 1949 yılında valiyi güçlendirmekte ve il sınırları içindeki kamusal ve
özel tüm işyerlerini denetleyebilecek ölçüde geniş yetkiler vermiştir. Bucaklar açısından
bucak müdürlerinin vali tarafından belirlenip İçişleri bakanlığınca atamasını getirmiştir.
Nitekim öngörü gerçek olmuş ve ilk defa yönetimle organik bağlantısı olmayan bir siyasal
örgüt-Demokrat Parti- merkeze egemen olmuştur. Artık yeni merkezin/merkez siyasetin
komutasına giren merkezi yönetim ile merkezin çıkarları örtüşmemekte ve bu da önemli
çatışmalara sebep olmaktadır. Bu çatışmanın yaşandığı önemli alanlardan birisi de
bucaklardır. Bucaklarda ve mahallelerde teşkilatlı olarak örgütlenen bucak ve ocak başkanları
taşra da kendi destekledikleri bucak müdürlerini desteklemekte ve merkezi yönetimden
hizmet talep etmektedir. Ancak personel sıkıntısının çekildiği bir dönemde eski dönemden
kalan ve eski merkezin ajanları olan vali ve kaymakamlarla önemli çatışmalar yaşanmasına
sebep olmuş, hatta bu sürtüşmelerden dolayı vali ve kaymakamların yeri değiştirilirken bazı
vali ve kaymakamlar merkezden/merkezi siyasetten gelen baskılara dayanamayarak istifa
etmişlerdir. Dönemin yeni merkezi haline gelen Demokrat parti hükümeti taşrada etkinliğini
daha da arttırmak amacıyla önceki hükümetin tam teşkilatlı bucak projesine el atarak tam
teşkilatlı bucak sayısını arttırmada önemli başarı elde ettiyse de 1960 darbesiyle iktidardan
uzaklaştırılmıştır.
1960-70 dönemi bucakların duraklama ve işlevsizleştirilerek önemsizleştirildiği yıllar
olmuştur. Nitekim planlı kalkınma çalışmalarının başladığı bu yıllarda kırsal kesime en yakın
mülki birim bucakların burada etkin bir rol oynayacağı düşünülmekteydi. Bu amaçla
kırsaldaki kasaba ve köyleri toparlayıcı bucaklara kırsalda kalkınmayı sağlayacak görevler
33
verilecekti. Ancak bucaklar mevcut yapısıyla bu görevlere hazır değildi. Nitekim bucaklar bu
konuda etkili olamamış ve ölçek olarak il ve ilçeye yönelim olmuştur. Aynı yıllarda
bucakların işlevsiz olduklarıyla ilgili bucakların bir yazışma ve güvenlik kademesi olmaktan
ileri gidemediği, devlet bütçesine yükünün ağır olduğu, büyükşehir çevresindeki bucakların
hiçbir fonksiyonu kalmadığı, bunların halka mal olmuş birimler olmadığı için bu birimlerin
kaldırılmasına halkın fazla tepki göstermeyeceği iddiaları ileri sürülmekteydi. Nitekim daha
önceki dönemlerde de bu iddialar gündeme gelmiş ancak bunlar kabul görmemişti. Değişen
şey neydi de artık bucaklar yeni merkez tarafından istenmiyordu? Değişen şey yönetimin eski
statüsüne kavuşmak istemesiydi. Bu amaçla yeni Anayasada bucak yeni kademe olarak
sayılmadı ve bucakların ilçelerle ileride birleştirileceği öngörüldü. Yeni bucak kurulmayarak
zamanla ortadan kaldırılması hedeflendi. Bucakların bir anda kaldırılması mevcut ortamda
beklenin aksine taşrada büyük bir tepki oluşturabilirdi. Bu nedenle var olan önemli bazı
bucakların ilçe yapılması yoluna gidilmesi ve var olanlarında kırtasiyeciliği arttıran ve işlevsiz
birimler oldukları savıyla zamanla etkisizleştirildi. En son 2008 yılında son aktif bucağın
lağvedilmesiyle bucaklar fiilen sona erdi.
Bugün bucakların işlevsizleşmesi/işlevsizleştirilmesi sebebiyle bugünkü “işlevsizlik”
halinin ortaya çıkmasında merkez/merkezi siyaset ile merkezi yönetim-yani bürokrasiarasındaki çatışma başat rolü oynamıştır. Lakin bu çatışmaya kurban giden bucakların ortadan
kalkması ve işlevlerini yerine getiremeyişi önemli sorunlara neden olmuştur. Bucak
yönetimlerinin işlevlerini yitirmeleriyle sorumluluk sahaları genişleyen kaymakamlar köylere
bucak müdürleri kadar yakın olamamıştır. Bucak merkezlerinde belediye kurularak kırsalda
bu yerleri cazibe merkezi haline getirme anlayışı da başarılı olamamıştır. Bucakların
fonksiyonlarını yitirmeleri hızlı kentleşmeye ve aşırı nüfuslaşmaya nedenleri arasında
sayılabileceği düşünülürse konunun önemi daha da anlaşılır olacaktır. Özellikle 1980‟li
yıllardan itibaren giderek artan kırdan şehirlere olan göçlerin temelinde yatan sebepler; terör,
eğitim, sağlık ve geçim sorunları başta olmak üzere çeşitli toplumsal ve ekonomik sorunların
yaşandığı dönem olmuştur.87 Bu dönem bucak teşkilatlarının resmen olmasa da fiilen devre
dışı bırakıldığı dönemle örtüştüğü dikkate alındığında konunun önem taşıdığı görülür. Biz
burada sadece merkezle ilişkisi açısından bucakları ele aldık. Konunun ekonomik, sosyal ve
diğer unsurlarla ele alınması bir tez çalışmasının yapılmasının yararlı olacağını dile
getiriyoruz.
Son olarak dikkat çekeceğimiz nokta bucakların idari taksimatta kâğıt üzerine kalmasıyla
beraber bölge örgütlenmesinin mülki idare birimi olarak sisteme eklemlenebileceğidir. Çünkü
günümüzde geniş anlamda modern ulaşım ve haberleşme teknikleriyle kurulan yapı, küçük
alanda ayrıca çok olarak örgütlenen yapıya göre daha akılcı, etkili ve verimli kabul
edilmektedir. Demokratik yönetim için en iyi yönetim; alanı dar nüfusu az yönetim birimidir.
Bu nedenle yönetsel merkezcilik ile demokratik yönetimin bağdaştırılması sorun olmaktadır.
1960‟larda dar alanda örgütlenmiş küçük birimlerin tek merkezden sınırlı imkânlarla
yönetilmeye çalışılması artık geçerliliğini yitirmiştir. 1961 Anayasasında ilçe ve bucakların
sayılmayışı, bu birimlerin ileride gelişip büyüyeceği ve bölgesel ölçekte planlanacak birimler
haline geleceğinin düşünülmesinden kaynaklanmaktadır.
87
Hulusi Kargel, “Bölgesel Kalkınma Planlamasında Planlama Birimi Olarak Bucaklar”, Elazığ Bilim ve Sanat
Merkezi, http://blog.hkaragel.mku.edu.tr <Erişim Tarihi:01.05.2013>s.348.
34
KAYNAKÇA
Akalın, Ertuğrul Vasfi, Nahiye Müdürlerine ve Muhtarlara Kılavuz Halkın Hukuk Müşaviri, Türk
Neşriyat Yurdu Yeni Savaş Matbaası, .İstanbul,1963
Akdağ, Mustafa, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası: Celali İsyanları, Bilgi Yayınevi,
İstanbul, 1975.
Aydemir, Şevket Süreyya, İkinci Adam, Cilt:II, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1968.
Bozkurt, Ömer, Ergün, Turgay, Kamu Yönetimi Sözlüğü, Editör: Seriye Sezen, 2. Baskı,
TODAİE, Ankara, 2008.
Canman, Doğan, Türkiye’de Kesimler Arası İnsan Gücü Hareketliliği, TODAİE, Ankara, 1975.
Çadırcı, Musa, Tanzimat Sürecinde Türkiye Ülke Yönetimi, İmge Kitapevi, Ankara, 2007.
Çimen, Adnan, “Kaymakamlık Mesleği” Açısından Mülki İdarenin Kısa Tarihi, Türk İdare
Dergisi, Ankara, s.189-206.
Demokrat Parti, Kasımpaşa Bucak İdare Kurulu Faaliyet Raporu(1950-51), Halk Basımevi,
İstanbul, 1951.
Demokrat Parti, Kasımpaşa Bucak İdare Kurulu Faaliyet Raporu(1952-53), Halk Basımevi,
İstanbul,1952.
Eldem, M.Necat, Bucak idaresi Üzerine Bir Araştırma (İç-Düzen Çalışmaları),İçişleri Bakanlığı,
Ankara,1969.
Emre, Cahit,“Mülki Yönetim Sisteminin Yeniden Düzenlenmesi Tartışmalarına Genel Bir
Bakış”, İyi Yönetim Arayışında Türkiye’de Mülki İdarenin Geleceği, Türk İdari Araştırmalar
Vakfı, Ankara, 2002.
Ertük Keskin, Nuray, Türkiye’de Devletin Toprak Üzerinde Örgütlenmesi, Tan Kitapevi,
Ankara,2009.
Fikret M., Vilayet İdaresi Kanuna Göre: Tatbikatta Kaymakamlar ve Nahiye Müdürlerinin
Vazife ve Salahiyetleri, Nemci İstikbal Matbaası, İstanbul,1934.
Fişek, Kurthan,“Türkiye‟de Mülki İdare Amirliği Sisteminin ve Taşra Yöneticilerinin Sorunları
Üstüne Araştırma”, Toplumsal Yapıyla İlişkileri Açısından Türkiye’de Mülki İdare Amirliği
Sistem ve Sorunlar, Editör: Kurthan Fişek, Türk İdareciler Derneği Bilimsel Araştırma Dizisi:
1, Ankara, 1976.
Frederick, W. Frey, The Turkish Political Elite, Cambridge, Mass, 1965.
Gençoğlu, Mustafa, “1864 ve 1871 Vilâyet Nizamnamelerine Göre Osmanlı Taşra İdaresinde
Yeniden Yapılanma”, Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
Sayı:2(1), s. 29-50.
Göreli, İsmail Hakkı, İl İdaresi, AÜSBF Yayınları, Ankara,1952.
Göreli, İsmail Hakkı, “Memleketimizde Vilayetler İdaresine Bir Bakış” , İdare Dergisi, Sayı:173,
Mart- Nisan 1975,s.146-169.
35
Güler, Birgül Ayman, “Yerel Yönetimleri Güçlendirmek mi? Ademi Merkeziyetçilik mi?”,
Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt:9, Sayı:2 Nisan 2000,s.14-29.
Güngördü, Nedret, Tanzimat ve Meşrutiyet (I-II) Dönemlerinde Osmanlı Mülki İdareleri,
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara,
1988.
İçişleri Bakanlığı, Birinci İdareciler Kongresi, İçişleri Bakanlığı, Ankara, 1947.
İçişleri Bakanlığı, Mülki İdare Taksimatı 1962,Karadeniz Matbaası, Ankara,1962.
İçişleri Bakanlığı, İkinci İdareciler Kongresi, İçişleri Bakanlığı Yayınları, Ankara,1966.
İçişleri Bakanlığı, Mülki İdare Bölümleri 1968, Jandarma Basımevi, Ankara,1968.
İçişleri Bakanlığı, İl Genel Yönetimi, İç-Düzen Genel Rapor, Cilt:I, Kitap: 5, İçişleri Bakanlığı,
Ankara, 1972.
İçişleri Bakanlığı, Türkiye Mülki İdare Bölümleri 1976, Güneş Matbaası, Ankara,1976.
İçişleri Bakanlığı, Türkiye Mülki İdare Bölümleri 1977, Güneş Matbaası, Ankara,1977.
İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü, Türkiye’de Mülki İdare Bölümleri: Belediye ve
Köyler, İçişleri Bakanlığı, Ankara,1978.
İdare, Yıl:6, Birinci Teşrin, Sayı:67,1933.
Karal, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Cilt: VII, Ankara,1988.
Kargel, Hulusi, “Tarihsel Süreç İçerisinde Doğu Anadolu Bölgesindeki Mülki Yönetim
Alanlarının İdari Coğrafya Analizi”, Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları, Sayı:61, Elazığ,
2010,s.41-62.
Kargel, Hulusi, “Bölgesel Kalkınma Planlamasında Planlama Birimi Olarak Bucaklar”, Elazığ
Bilim ve Sanat Merkezi, http://blog.hkaragel.mku.edu.tr <Erişim Tarihi:01.05.2013>
Kelleci, Şenel, Tanzimat Döneminde Osmanlı Mülki İdaresi, TODAİE(Uzmanlık tezi),TODAİE,
Ankara, 1989.
Kocabaş, Fatih, 19.yy Osmanlı İdare Teşkilatı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Bölümü, İstanbul,1987.
Küçükyağcı, Nazmi, “1954-2002 Genel Seçim Sonuçlarının Analizi”, Epilog Düşünce Dergisi,
Sayı:3, Ankara, 2004, s.16.
Nalbant, Atilla, Üniter Devlet Bölgeselleşmeden Kürselleşmeye, On iki Levha Yayınları, 2 Baskı,
İstanbul, 2012.
Ortaylı, İlber, “Türkiye‟de Taşra Yönetim ve Yöneticiliğinin Evrimi”, Toplumsal Yapıyla
İlişkileri Açısından Türkiye’de Mülki İdare Amirliği Sistem ve Sorunlar, Editör: Kurthan
Fişek, Türk İdareciler Derneği Bilimsel Araştırma Dizisi: 1, Ankara, 1976,s.1-22.
Ortaylı, İlber, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri(1840-1880), Türk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara, 2000.
Ortaylı, İlber, Türk Teşkilat ve İdare Tarihi, Cedit Yayınları,3. Baskı, Ankara, 2008.
36
Özçağlar, Ali, “Türkiye‟de Mülki İdare Bölümlerinin İdari Coğrafya Analizi”,AÜDTCF Coğrafi
Bilimler Dergisi, Sayı:3, Ankara, 2005, s.1-25
Özçağlar, Ali, İdari Coğrafya, Ümit Matbaacılık, Ankara, 2011.
Payaslıoğlu, Arif, Merkezi İdarenin Taşra Teşkilatı Üzerinde Bir İnceleme, TODAİE-DPT,
Ankara,1966.
Reyhan, Cenk, “Yerel Yönetim Metinleri: İdare-i Nevahi Nizamnamesi”, Çağdaş Yerel
Yönetimler Dergisi, Cilt:11, Sayı:2, Nisan 2002, s.107-111.
Reyhan Cenk, Özen, Nizam, “Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türkiye‟de Ülke Yönetimi”, Amme
İdaresi Dergisi, Sayı:42/4 Aralık 2009, Ankara, s.1-23.
Şaylan, Gencay,“Cumhuriyet Dönemi Mülki İdare Amirliği Sisteminin Mirası ve Ana Gelişme
Süreçleri”, Toplumsal Yapıyla İlişkileri Açısından Türkiye’de Mülki İdare Amirliği Sistem ve
Sorunlar, Editör: Kurthan Fişek, Türk İdareciler Derneği Bilimsel Araştırma Dizisi: 1,
Ankara, 1976, s.29–30.
Tamer, Mustafa, Mülki İdare Teşkilatımız ve Bölge Valiliği, TODAİE KYUP Tezi, Elazığ,1989.
TBMM, Müreffeh ve Kuvvetli Türkiye İçin CMKP Programı, Arı Matbaası, Ankara, [t.y.].
TODAİE, Merkezî Hükümet Teşkilâtı Araştırma Projesi Yönetim Kurulu Raporu,2. Baskı,
TODAİE, Ankara,1966.
TODAİE, Kamu Yönetimi Araştırması Genel Raporu, Devlet İstatistik Enstitüsü Matbaası,
Ankara,1991.
Tönük, Vecihi, Türkiye’de İdari Teşkilatın Tarihi Gelişimi ve Bugünkü Durumu, İçişleri
Bakanlığı Yayınları,Ankara,1945.
Tural, Erkan, Bir Belge:1861 Hersek İsyanı -1863 Eyalet Teftişleri- 1864 Vilayet Nizamnamesi,
Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt:13,Sayı:2 Nisan 2004, s.93-123.
Tural Erkan, Bir Belge:1864 ve 1871 Vilayet Nizamnameleri ve 1876 İdare-i Umumiyye-i
Vilayet Talimatnamesi, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt:14, Sayı:1 Ocak 2005,s.71-91.
Yalçındağ, Selçuk, İlçe Özel Yönetimi, TODAİE,1977.
Yaman, Mümtaz Talat, Osmanlı Mülki İdaresinde Avrupalılaşma Hakkında
Tecrübesi”,Cumhuriyet Matbaası, İstanbul, 1940.
“Bir Kademe
Yükseltürk, Ahmet, DP Ocak ve Bucak Başkanlıkları Bilgilendirme Duyurusu, Ankara, 1951.
http://www.illeridaresi.gov.tr/ortak_icerik/illeridaresi/i%C3%A7%20kontroller%20%C3%A7aal
%C4%B1%C5%9Fmalar%C4%B1/sgb%20i%C5%9F%20ak%C4%B1%C5%9F%20%C5%9
Femalar%C4%B1/Bucak%20Ad%C4%B1%20De%C4%9Fi%C5%9Fikli%C4%9Fi.pdf<Erişi
m Tarihi:01.05.2013>
37
Mevzuat
1-7 Şubat 1337 tarih ve 85 sayılı 1921 Anayasası.
20.04.1924 tarih ve 4695 sayılı 1924 Anayasası.
30.05.1926 tarih ve 877 sayılı Teşkilatı Mülkiye Kanunu.
09.70.1961 tarih ve 334 sayılı 1961 Anayasası.
18.04.1929 tarih ve 1426 sayılı Vilâyet İdaresi Kanunu.
09.06.1930 tarih ve 1700 sayılı Dâhiliye Memurları Kanunu.
10.01.1945 tarih ve 4695 Sayılı Kanun.
10.06.1949 tarih ve 5442 sayılı İl idaresi Kanunu.
24.12.1952 tarih ve 5997 Sayılı Kanun.
09.07.1953 tarih ve 6125 Sayılı İl idaresi Kanununun 47 ve 49 uncu maddelerinin değiştirilmesi
hakkında Kanunu.
12.05.1964 tarih ve 469 sayılı 5442 sayılı iller idaresi kanununda değişiklik yapılması hakkındaki
Kanun.
13.07.1965 tarih ve 648 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu.
05/01/1968 tarih ve 12792 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 23/12/1967 tarih ve 5847 Sayılı
İçişleri Bakanlığı Kararı
27.09.1984 tarih ve 3046 Sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında 174 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile 13.12.1983 gün ve 174 Sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve
Görev Esasları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Kaldırılması ve
Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında 202 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun.
06.12.2012 tarih ve 6360 Sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun.
TBMM Zabıt Ceridesi, Devre VIII, İçtima:3, Cilt 18.
38
EK
39
40

Benzer belgeler