enerji sektörü ar-ge raporu

Transkript

enerji sektörü ar-ge raporu
World Energy Council
CONSEIL MONDIAL DE L’ENERGIE
—
Turkish National Committee
COMITE NATIONAL TURC
Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE
ÇALIŞMA GRUBU
RAPORU
Aralık 2007
Ankara
ELEKTRİK ENERJİSİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
3-1
3-2
ELEKTRİK ENERJİSİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU
Başkan
: Ayla TUTUŞ (İÇKALE İNŞAAT)
Raportör
: Turgay TOPKAYA (DEK-TMK)
Üye
: Gökhan AKIN (BOTAŞ)
Üye
: Ahmet BAYÜLKEN (İTÜ)
Üye
: Tülay COŞKUN (BOTAŞ)
Üye
: İbrahim DEMİRHAN (TEMSAN)
Üye
: Hamdi DEMİRHAN (ETİ MADEN)
Üye
: Zafer GEMİCİ
Üye
: Erdoğan ÖKTEM (EMSAD)
Üye
: Meral SARIMUSLU (BOTAŞ)
Üye
: Ümran SERPEN (İTÜ)
Üye
: İbrahim TEKİN (TEDAŞ)
ELEKTRİK ENERJİSİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
3-3
3-4
ELEKTRİK ENERJİSİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
İÇİNDEKİLER
1. GİRİŞ ................................................................................................................ 7-1
1.1 AR-GE Nedir?.............................................................................................. 7-1
1.2 AR-GE’ nin Önemi ....................................................................................... 7-2
2. HİDROELEKTRİK SANTRALLAR .................................................................. 7-3
2.1 Baraj ve HES Yatırım Maliyeti İçerisinde Enerji Makinalarının Payı ............ 7-3
2.2 Türkiye’deki Su Yapıları Projelerinde Yerli Sanayinin Katkısı ...................... 7-4
2.3 Muhtemel Pazar Araştırması ....................................................................... 7-6
2.4 Türkiye’de Bu Alanda Yürütülmekte Olan AR-GE Çalışmaları..................... 7-8
2.5 Sonuç........................................................................................................... 7-9
3. RÜZGAR TÜRBİNLERİ TEKNOLOJİSİ ........................................................... 7-9
3.1 Mevcut Durum: ............................................................................................ 7-9
3.2 Teknolojide Muhtemel Gelişmeler.............................................................. 7-10
3.3 Teknolojik olarak ülkemizde yapılabilecekler ............................................. 7-14
4. TÜRKİYE’DE NÜKLEER ENERJİ .................................................................. 7-14
4.1 Türkiye’nin Nükleer Enerjiye İhtiyacı .......................................................... 7-14
4.2 Nükleer Santral Konusunda Teknoloji Transferi ........................................ 7-15
5. PETROL.......................................................................................................... 7-16
6. DOĞAL GAZ................................................................................................... 7-17
7. KÖMÜR........................................................................................................... 7-17
8. GÜNEŞ ........................................................................................................... 7-18
9. BİYOYAKIT..................................................................................................... 7-18
10. JEOTERMAL ENERJİ ................................................................................... 7-19
11. TEDAŞ ............................................................................................................ 7-22
11.1 Giriş.......................................................................................................... 7-22
11.2 Rasyonel Elektrik Dağıtım Şebekeleri ...................................................... 7-23
11.3 Kayıplar.................................................................................................... 7-24
12.
SONUÇLAR ve ÖNERİLER........................................................................ 7-25
EK-1: Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Dokuzuncu Kalkınma Planı
2007-2013’te Ar-Ge ............................................................................................. 7-27
ELEKTRİK ENERJİSİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
3-5
3-6
ELEKTRİK ENERJİSİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
1. GİRİŞ
Hızla değişen dünyamızda zengin ülkelerle fakir ülkeler arasındaki farklar giderek
artmaktadır. Teknolojiyi elinde bulunduran ve böylelikle gelişmiş bir sanayiye sahip olan
bu ülkeler, üçüncü dünya ülkelerini giderek kendilerine daha fazla bağımlı hale
getirmektedir. Ülkemizin bu gelişmiş ülkeler sınıfında yer alabilmesi için de teknoloji
geliştirmeye, yenilikçi ürünler üretmeye şiddetle ihtiyacı vardır. Ancak politika ve
stratejilerimizi bu yönde geliştirmeye başladığımız zaman, ülkemizin içerisinde
bulunduğu sosyal, kültürel ve ekonomik koşulları da iyileştirmek yolunda bir adım atmış
oluruz.
Türkiye’nin gelişmiş ülkelerle rekabet edebilmesi ve ekonomik olarak tam bağımsız bir
ülke olabilmesinin yolu AR-GE’den geçmektedir. Sadece tüketen değil aynı zamanda
üreten bir toplum olabilmek ve bu anlamda farklılaşabilmek için AR-GE’ye dayalı
ekonomi politikaları uygulanmalıdır. Bu nedenle de AR-GE yönetim stratejimizin bir
parçası değil bizzat stratejimiz olmalıdır.
1.1 AR-GE Nedir?
AR-GE (Araştırma ve Geliştirme) kelimesi son zamanlarda sıkça kullanılmakla beraber
herkes tarafından çok farklı yorumlanabilmektedir... Kimilerine göre AR-GE yeni bir ürün
üretmekken, kimilerine göre salt bilimsel çalışmalar yapmaktır. Tanım olarak ise AR-GE,
bilimsel ve teknik bilgi birikimini artırmak amacıyla, sistematik bir temele dayalı olarak
yürütülen, yaratıcı çaba ve bu bilgi birikiminin yeni uygulamalarda kullanımıdır.
Gelişmiş sanayi ülkelerinin yer aldığı OECD’ye göre AR-GE üç farklı uygulamayı
bünyesinde barındırır;
Temel araştırma (basic research): Belirli, özgün bir uygulama veya kullanım
düşünülmeden, kuramsal veya deneysel çalışmalarla olguların ve gözlemlenebilir
durumların altında yatana ilişkin yeni bilgi edinmeye denir.
Uygulamalı araştırma (applied research): Uygulamalı araştırma da özgün bilgi
üretmeye yöneliktir. Ana hedef olarak doğrudan özgün ve pratik bir amaç içerir.
Deneysel geliştirme: Araştırma ve/veya pratik deneyimden edinilmiş ve halen var olan
bilginin üzerinde yükselen, ancak yeni materyaller, ürünler, devreler üretmeye; yeni
süreçler, sistemler hizmetler oluşturmaya veya halen üretilmiş veya oluşturulmuş
olanları büyük ölçüde iyileştirmeye yönelik sistemli çalışmalardır.
OECD, AR-GE’nin diğer faaliyetlerden ayırt edilmesinde şu tanımı getirmektedir: AR-GE
faaliyetleri bilimsel veya teknolojik belirsizliğin olduğu durumlarla ilgili faaliyetlerdir.
Bazı AR-GE faaliyetlerinde hedef yeni bir ürün geliştirmek veya geliştirilmesine bilimsel
altyapı sağlamaktır. AR-GE, mevcut bir ürünün daha etkin ve ucuz üretilmesi ya da hiç
üretilmemiş ama ileride üretilmesi planlanan, pazarda öncü olmak amacıyla herhangi bir
alanda araştırmaya kaynak ayırmaktır. AR-GE, özel çalışma gerektiren, kamu, özel
sektör ve üniversitelerde yapılabilen yine özel bir faaliyettir. AR-GE, adından da tam
olarak anlaşıldığı gibi önce bir araştırma, henüz bulunmamışı bulma ve sonra da bilgiyi
veya bir ürünü geliştirme veya yenilemeyi içerir.
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
7-1
1.2 AR-GE’nin Önemi
Hayatımızın her aşamasında yer alan AR-GE çalışmaları doğrudan insan yaşamıyla
ilgilidir. AR-GE, ülkelerin, toplumların mevcudiyetini ve yaşam kalitesini dert edinir. İsrail
ve İrlanda gibi ülkeler AR-GE’ ye verdikleri önem sonucu başarılı AR-GE politikaları
geliştirmiş ve toplumlarının refah seviyesini en az üç-dört kat arttırmayı başarmışlardır.
Dünyada yaşanan krizler incelendiğinde ortaya ilginç bir sonuç çıkmaktadır. AR-GE’nin
krizlerden etkilenmeyip aksine kriz zamanlarında daha çok getiri sağlayan bir faaliyet
alanı olduğu görülmektedir. Bu nedenle de AR-GE'nin verimsiz bir yatırım olduğu,
harcanan kaynağın boşa gideceği zihniyeti mutlaka terk edilmelidir. AR-GE yatırımlarına
harcanan paranın kısa vadede olmasa bile orta ve uzun vadede çok daha fazlasıyla geri
döndüğü artık herkesçe bilinen bir gerçektir.
Her şeyden önce "Bekleyelim, önce ekonomik istikrar sağlansın, daha sonra AR-GE
yaparız" yaklaşımı bir an önce terk edilmelidir. Türkiye'nin ekonomik istikrara giden yolu
AR-GE' den geçmektedir ve Türkiye'nin daha fazla beklemeye tahammülü yoktur.
Ancak öncelikli olarak AR-GE çalışmalarında ne durumda olduğumuzu bilmemiz
gerekir. Bu konuda Türkiye ve dünyadaki bazı istatistikler bize fikir vermesi açısından
önemlidir. (ekte grafikler halinde sunulmuştur)
Her on bin çalışan arasında araştırıcı sayısı Türkiye’de 11, Avrupa Birliği ülkelerinde 94
1
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla içinde AR-GE’ ye ayrılan pay Türkiye’de yüzde 0,67, Avrupa
Birliği’nde yüzde 1,92 2
Milyon nüfus başına düşen yıllık bilimsel yayın sayısı Türkiye’de 41, Avrupa Birliği’nde
613 (2004 yılı)
Avrupa Patent Ofisi’nden alınan milyon nüfus başına düşen yıllık patent sayısı
Türkiye’de bire bile ulaşmazken Avrupa Birliği’nde 135 olarak görülmektedir.
Bu tablo ülkemizle Avrupa Birliği ülkeleri arasındaki farkın azaltılması için gösterilmesi
gereken çabanın boyutunu çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Öncelikli olarak AR-GE’ ye bakış açımızı mutlaka değiştirmeliyiz. AR-GE’ye dayalı
tedarik, teknoloji tedariki, Teknoloji yönetimi ve AR-GE yönetimi konularında bilgi sahibi
olan AR-GE liderleri yetiştirmeliyiz. AR-GE’ yi araştırma ve yayın olmaktan çıkaracak
yönetici kadrolara sahip olmalıyız. Burada en önemli nokta, elbette ki yetişmiş insan
gücüdür. Ve unutulmamalıdır -ki AR-GE, doktoralı elemanlarla yapılır, yönetilir, ölçülür,
izlenir ve değerlendirilir. AR-GE ile ilgili her kurumun doktoralı elemanlar istihdam
etmesi gerekir. Bu şekilde konusuna hâkim, teknolojinin geldiği son noktadan haberdar,
1
N. Yetiş, “Bilim ve Teknoloji ve Ulusal Rekabet Gücü”, TÜSİAD Yükseköğretim, Bilim ve Teknolojide Yeni
Yönelimler Semineri, 2004
2
TÜİK Haber Bülteni, “2003 ve 2004 yılları araştırma ve geliştirme faaliyetleri araştırması”, Sayı 129, Ağustos
2006
7-2
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
araştırma ve geliştirme konularını bilen bir kadroya sahip olabiliriz. Bu şekilde
keşfedilmişi keşfetmek için zaman ve para harcamayız. Bu şekilde derinlemesine
problemleri irdeler, farklılıklar oluşturabilecek detayları yakalayabiliriz. Bu şekilde
rekabet üstünlüğü olan yenilikçi ürünler üretebiliriz.
Her AR-GE çalışması mutlaka şu üç aşamayı içermelidir: ölçme, izleme ve
değerlendirme. Bunu başarabilmek sistematik çalışmayla mümkündür. Bu nedenle proje
bazlı çalışma gereklidir. Her çalışma bir proje olarak ele alınmalı, gerekirse alt projelere
bölünerek yetkili kişilerce yönetilmelidir. Her projenin mutlak suretle bir müşterisi
olmalıdır.
Sanayinin ihtiyacı olan teknolojik araştırma konuları doktora ve yüksek lisans tez
konuları haline getirilebilmelidir. Bu şekilde üniversiteler de sistemin içerisine çekilir ve
üniversitelerin salt araştırma içeren, ürüne dönüşmeyecek karakterdeki çalışmalarla
meşgul olması engellenmiş olur. Böylelikle üniversite sanayi işbirliği kavramı da doğru
amaca yöneltilmiş olur.
AR-GE, firmaların ve devletlerin en üst yöneticileri tarafından sahiplenilmesi gereken bir
kavramdır. Ancak bu şekilde toplumsal farkındalık ve AR-GE bilinci oluşturulabilir.
Gelecekte var olmak için bugünden tezi yok gerek devlet olarak gerek kurum olarak
gerekse birey olarak AR-GE’ ye gereken ehemmiyeti vermeliyiz. Unutmamamız gerekir
ki; Ancak teknolojisini kendisi geliştiren ülkeler bağımsızdır.
2. HİDROELEKTRİK SANTRALLAR
Gelişmekte olan ülkeler sınıfında yer alan ülkemizde teknolojik ürün ihtiyaçları AR-GE
ye dayalı tedarik yerine, satın almaya dayalı tedarik yöntemi kullanılarak
karşılanmaktadır. Bu tedarikin önemli bir bölümünü ithal teknolojilerin oluşturması, yerli
AR-GE çalışmalarının ve dolayısıyla yerli üretim ve sanayinin gelişmesini
engellemektedir. Ayrıca bu ürün ve hizmetlerin sağlandığı yurtdışı firmaların AR-GE
harcamaları da bir anlamda ulusal kaynaklarımızdan fonlanmaktadır. Ülkemiz ise
sadece teknoloji satın alan genelliklede eskimiş teknolojilerin pazarı olarak görülen bir
ülke konumunda yer almaktadır. Sanayimiz ise montaj sanayisinden öteye
gidememektedir. Bu durum diğer sektörlerde olduğu gibi baraj ve hidroelektrik
santraların hidromekanik ve elektromekanik ekipman tedariki içinde geçerlidir.
Hidroelektrik santrallarında ana bileşenler; inşaat yapılarında baraj, su alma yapısı,
boşalma kanalı, elektromekanik teçhizatta ise su türbinleri, jeneratörler, hız regülatörü,
cebri boru, denge bacası, vana, kapak ve ızgaralar olup günümüz teknolojisinde sadece
türbinlerin ve regülasyonun tasarım ve imalatı Ar-Ge kapsamındadır. Diğer elemanlar
artık rutin mühendislik uygulamalarıdır.
2.1 Baraj ve HES Yatırım Maliyeti İçerisinde Enerji Makinalarının Payı
DSİ Genel Müdürlüğü verilerine göre barajlı bir hidroelektrik santralın birim yatırım
maliyeti yaklaşık 1000–1500 $/kW’tır. Bu maliyetin yaklaşık %30’unu yani 300–
450$/kW’ını elektromekanik ve hidromekanik oluşturmaktadır. %30’un ise %80’ini 240–
360 $/kW’ını elektromekanik, %20’sini yani 60–90 $/kW’ını ise hidromekanik
oluşturmaktadır. Özel sektör tarafından gerçekleştirilerek 2000 yılında işletmeye alınmış
olan Birecik barajı ve HES’in birim yatırım maliyeti 1100$/kW olarak gerçekleşmiştir. Bu
maliyetin 344$/kW’ını elektromekanik, 73$/kW’ını ise hidromekanik ekipman maliyeti
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
7-3
oluşturmuştur. Ayrıca bir hidrolik santralin hidroelektromekanik teçhizat bedelinin %18
ile %26 arası bedel proje ve tasarım ücretini oluşturmaktadır.
2.2 Türkiye’deki Su Yapıları Projelerinde Yerli Sanayinin Katkısı
Türkiye’de ICOLD standartlarında (temelden yüksekliği 15 m ve rezervuar hacmi
3hm3’ten büyük) bugüne kadar 555 adet büyük baraj 664 adet gölet inşa edilmiştir. 148
adet de hidroelektrik santral mevcuttur. İnşaat işlerinin hemen hemen tamamı yerli
olarak gerçekleştirilmektedir. Yatırım maliyetinin yaklaşık %10-%50’sini (proje
kapsamında enerji amacının, tünel ve depolama sisteminin olması durumuna göre
değişir) oluşturan makine ekipmanlarından; hidromekanik ekipmanlarda tasarım ve
imalat olarak 1960’lı yılların ortalarından başlayarak 1980’li yıllardan sonra tüm
ekipmanları kapsayacak duruma gelmiş, parasal değeri çok daha yüksek olan
hidroelektromekanik ekipmanlarda ise çok sınırlı sayıda imalatla kısıtlı kalmıştır.
DSİ’nin 1954 yılında kuruluşundan sonra baraj ve HES yapımı hızlanmış 1960 lı yıllarda
özellikle hidroelektromekanik ekipmanın iç piyasadan temini yönünde görüşler
desteklenmiştir. Bu doğrultuda 1977 tarihinde TEMSAN’ın (Türkiye Elektromekanik
Sanayii A.Ş.) kurulması ile su türbinleri ve jeneratörlerin yurt içinde yapımı için çok
önemli bir adım atılmıştır.
KİK kanunun çıkmasından önce, DSİ Genel Müdürlüğü gerçekleştireceği bir kısım
hidroelektrik santralleri TEMSAN’a protokolle vermekteydi. TEMSAN, kendisine ortak
seçeceği yabancı firmayı kendi ihale usullerine göre belirlemekte ve teklifini ortaklık
adına DSİ Genel Müdürlüğüne iletmekteydi. Bu yöntemle TEMSAN’ın gelişmesine
önemli bir destek sağlanırken, yerli üretim ve alım oranı maksimum tutulabilmekteydi.
Ancak aradan geçen yıllar içerisinde her zaman ve herkesim tarafından desteklenmesi
gereken bu kuruluş ihmal edilmiştir. TEMSAN tasarım konusunda tamamıyla dışa
bağımlı olarak bugünlere kadar gelmiştir.
Türkiye’de; türbin, jeneratör ve yardımcı ekipman ile güç transformatörleri, otomatik
kontrol ve kumanda sistemlerinin tümü yerli olarak imal edilebilmek teknik potansiyeline
ve yeteneğine sahiptir. 32 MW Kurulu gücündeki Hirfanlı HES’in dördüncü ünitesi buna
bir örnektir. İki senede imalatı ve montajı yapılarak 1982 yılında ticari işletmeye alınan
santralin bu ünitesi, günümüze kadar arızasız ve kesintisiz üretimini sürdürmektedir.
Yüzde yüz yerli olarak yapılmış olması, enerji üretim ve dağıtım makineleri ile
ekipmanın üretimi için gerekli imalat sanayinin Türkiye’de mevcut olduğunu
kanıtlamaktadır. Ayrıca Derbent Barajı’nın türbin gömülü parçaları GÜRİŞ tarafından,
Birecik Barajı jeneratör rotor örümcekleri ve kamaları (6x112 MW) GAMA tarafından
imal edilmiştir.
Hidroelektrik santral donanımları ile transformatörlerinin yardımcı elemanları, koruma ve
kumanda tesisleri komple projelendirilip imalat ve montajları güvenilir bir biçimde ithal
ürünün yarı fiyatına yapılabilme olanağı vardır. Ayrıca birçok santralde salyangoz,
emme borusu, sabit çember, türbin çukuru çelik kaplaması gibi birçok türbin parçası,
yabancı tasarımla yerli firmalar tarafından imal edilmiştir. Zaten yabancı firmalar taahhüt
ettikleri ekipmanların büyük bir bölümünü de ülkemizde imal ettirmektedirler.
7-4
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
TABLO–1: TEMSAN Tarafından Yabancılarla Ortaklaşa Üretilen Türbin ve
Jeneratörler3
s.no
SANTRALİN ADI
YAPILAN
YATIRIM
TUTARI
($) (b)
TOPLAM GÜCÜ
(MW)
(a)
1
KEPEZ II HES
ANTALYA
2 x 2,91=5,82
2
MANAVGAT HES
(Kısmi İmalat)
2 x 24,00 = 48,00
3
İVRİZ HES
KONYA
2 x 0,52 = 1,04
4
HOŞAP HES
VAN
5
YAPILAN
YATIRIMIN
GERİ DÖNÜŞ
SÜRESİ (YIL)
(b/d)
PROJENİN
DÖVİZ
İKAMESİ
İŞLETMEYE ALINDIĞI
TARİH
21
1986
220
1986
637.855
4
1986
2 x 2.,10 = 4,2
1.514.876
13
1989
TERCAN HES
ERZURUM
3 x 4,98 = 14,94
4.191.176
51
1990
6
KOÇKÖPRÜ HES
VAN
4 x 2,17 = 8,68
3.352.394
44
1994
7
KRALKIZI HES
DİYARBAKIR
2 x 48,28 = 96,56
13.594.125
146
1,4
7.476.769
1998
8
DİCLE HES
DİYARBAKIR
2 x 55 = 110
14.350.787
298
1
7.892.933
1999
9
KUZGUN HES
ERZURUM
3x6,30+1x2,06 = 20,96
8.310.643
36
4,6
4.570.854
1999
10
ÇAMLIGÖZE HES
SİVAS
2 x 17,20 = 34,40
16.084.336
102
3,2
8.846.385
2000
12
SUATUĞURLU HES
SAMSUN
1 x 23,50 = 23,50
12.347.307
65
3,2
4.986.812
2000
11
BEYKÖY HES
ESKİŞEHİR
3x5,60= 16,80
16.198.773
87
3,7
8.909.325
2000
13
BATMAN HES
BATMAN
3x62,15+1x5,70 =
192,15
40.795.633
483
1,7
22.437.599
2003
14
MERCAN HES
TUNCELİ
3 X 6,18 = 18,53
8.597.007
78
2,2
4.728.354
2003
15
KÜRTÜN HES
GÜMÜŞHANE
2 x 46 = 92
17.752.289
198
1,8
9.763.760
2003
16
ALPASLAN-I HES
VAN
4x41,75 = 167,00
28.723.079
488
1,2
15.797.693
2008(tahmini)
17
ÇİNE HES AYDIN
2x23,60 = 47,20
10.335.260
118
1,8
5.684.393
2008(tahmini)
18
KILAVUZLU HES
MARAŞ
4x14. 10= 56,4
-
100
-
-
2008(tahmini)
19
MANYAS HES
BALIKESİR
3x6,83 = 20,49
-
59
-
-
2008(tahmini)
20
TOPÇAM HES
ORDU
3x20,87 = 62,61
-
200
-
-
2008(tahmini)
1041,28
187.089.23
9
TOPLAM
917.956
YILLIK
ENERJİ
ÜRETİMİ
Milyon kWh
2.546
101.094.877
3
16,18 ve 19.sıradaki santralların montaj çalışmaları devam etmektedir. 17. sırada bulunan Çine HES’de inşaat
işlerinin ilerlememesi nedeniyle montaj yapılamamaktadır. Cindere HES projesi TEMSAN yükümlülüğünden
çıkarılmıştır.
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
7-5
TABLO–2: Jeneratörleri İŞBİR, Türbinleri TÜRBOSAN Tarafından İmal Edilmiş
Olan Mini Ve Mikro Santraller
Yıl
1983
1985
1985
1985
1985
1985
K. Güç kW
675
120
132
111
45
144
Tip
Francis
Francis
Francis
Francis
Francis
Francis
Yer
K.Maraş Döngel HES
Hakkâri-Çukurca Narlı HES
Sivas-Yakaboyu HES
Erzurum-Eşkay HES
Adıyaman- Kâhta HES
Sivas-Gürün Sarıca HES
Türkiye’de elektromekanik sanayinde üretim; özellikle şalt ve dağıtım cihazları
konusunda önemli ölçüde artmış olmakla beraber ithalatta da aynı hızla artmaktadır.
Özellikle, büyük jeneratörler, motorlar, türbinler, karmaşık ölçme kontrol ve otomasyon
sistemleri hala ithal edilmektedir.
Enerji üretim tesislerinin ihtiyacı olan her türlü donanım, vasıflı çelik borular, ventiller, fanlar,
elektrik motorları, pompalar, vasıflı çelik saclar, vasıflı çelik miller, kesiciler, ayırıcılar, trafolar,
ölçü aletleri, kablolar, dişliler, dişli kutuları, sızdırmazlık elemanları Türkiye’de üretilmektedir.
Ayrıca büyük boyutlarda talaşlı imalat ve kaynaklı konstrüksiyon imalat olanakları mevcuttur.
2.3 Muhtemel Pazar Araştırması
Elektrohidromekanik ekipmanın yerli olarak imal edilmemesi nedeniyle tablo-3’te
verilmiş olan inşa halindeki 6 564 MW kurulu gücünde 158 adet, proje aşamasında ise
22 260 MW kurulu gücünde 977 projenin yakın gelecekte gerçekleştirilmeleri
durumunda dışardan alınacak olan elektrohidromekanik ekipman için yaklaşık 11 milyar
$ döviz dışarı gidecektir.
İşletmede olan 148 adet santralden 58 adedi 35 yaşın üzerindedir ve elektromekanik
ekipmanları kısmen veya tamamen değiştirilmek zorundadır. Bunun yanında işletmedeki
santralardan henüz 8–10 yıldır işletmede olmalarına rağmen kalitesiz ürünlerin
kullanılmış olmasından dolayı (Romanya’dan alınmış türbinlerde olduğu gibi)
rehabilitasyon zorunluluğu doğmuş birçok büyük ölçekli proje bulunduğu bilinmektedir.
Ayrıca ülkemiz enerji sistemi içerisinde biran önce yer alması gereken pompa
depolamalı santrallerde kullanılacak olan ekipmanlar ile pompajlı sulama ve içme suyu
projelerinde kullanılacak olan ekipmanlarda göz önünde bulundurulacak olursa
elektrohidromekanik alanındaki pazar sadece ülkemizde yaklaşık 20 milyar $’a
ulaşacaktır.
7-6
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
TABLO–3: Ekonomik HES Potansiyelinin Proje Durumlarına Göre Dağılımı
(Haziran 2007)
Proje
Durumu
İşletmede
İnşa Halinde4
Proje
Sayısı
148
158
K.Güç (MW)
Oran (%)
13 306
6 564
Ort. Üretim
(GWh/yıl)
47 590
23 620
977
22 260
79 177
52
1 283
42 480
150 387
100
Proje
Toplam
32
16
Su türbinlerinin tasarım ve imalatı “her türbin için” kullanılacağı HES’in net düşü ve ünite
başına debi, türbin dönme hızı esas alınarak özgün olarak yapılmaktadır. “Terzi imalatı”
olarak tanımlanan bu yöntemle üretilen türbinlerden yararlanarak ve benzeşim-model
tekniği yardımı ile farklı debi, düşü, güç ve hızlarda yeni türbinler türetilerek Ar-Ge ve
proje maliyeti azaltılmaktadır. Ancak, mini ve mikro HES’lerde, türbin veriminde bir
miktar azalma göze alınarak, tipleştirme yapılarak seri imalat söz konusu olup proje ve
imalat maliyeti aşağıya çekilmektedir. Örneğin küçük HES potansiyeli yönünden
oldukça zengin olan Çin standardizasyona giderek elektromekanik ekipman maliyetlerini
oldukça düşürmüştür. Türkiye’nin küçük HES, kurulu güç ve üretim potansiyeli tablo5,6,7’de verilmiştir
TABLO–4: İnşa Halindeki Santrallar5
K.Güç aralığı
MW
0-0,1
0,1-1
1-10
10-50
50-100
100-250
250 ve üzeri
TOPLAM
Santral sayısı
Toplam K.Güç
MW
0
1
56
66
18
12
5
158
1
328
1 675
1 300
1 714
1 546
6 564
Toplam Üretim
GWh/yıl
4
1 422
6 967
4 232
5 747
5 248
23 620
4
İnşa aşamasında DSİ web sayfasında sadece 42 adet proje gözükmektedir. İnşaatına başlanmış olan özel sektör
projeleri ilave edilmemiştir. Bu yüzden inşa halindeki 158 adet proje, EPDK web sayfasında inşaatına başlamış
gözüken projeler ile DSİ sayfasındakilerin toplamıdır. (Ayla TUTUŞ)
5
3,4,5,6 nolu tablolar DSİ’den alınan veriler doğrultusunda Ayla TUTUŞ tarafından hazırlanmıştır. Ancak 4 adet
bölgeden veri gelmediği için toplam 165 adet küçük ölçekli olduğu düşünülen proje ile ilgili bilgiler bu rakamlara
dâhil edilememiştir.
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
7-7
TABLO–5: Önümüzdeki Yıllarda Geliştirilecek Olan Santrallar
K.Güç aralığı
MW
0-0,1
0,1-1
1-10
10-50
50-100
100-250
250 ve üzeri
TOPLAM
Santral sayısı
0
67
528
285
54
31
12
977
Toplam K.Güç
MW
Toplam Üretim
GWh/yıl
45
2 486
6 409
3 874
4 857
4 939
22 610
239
10 088
24 144
13 176
16 117
15 414
79 177
TABLO–6: Kurulu Güçleri 10 MW’ın Altında Olan Santrallar
(Mikro-Mini –Küçük HES’ler)
Proje durumu
İşletmede
İnşa Halinde
Projelendirilmiş
TOPLAM
Santral sayısı
Adet
76
57
595
728
Toplam K.Güç
MW
201
329
2 531
3 062
Toplam Üretim
kWh/yıl
770
1 426
10 327
12 523
2.4 Türkiye’de Bu Alanda Yürütülmekte Olan AR-GE Çalışmaları
Yıllardır üniversiteler, ilgili kamu kurumları, sivil toplum örgütleri ve TUBİTAK gibi birçok
kuruluşun üzerinde fikir birliği ettiği bu konuda çok sayıda raporun yazıldığı imalat
sektörünün geliştirilmesi için AR-GE çalışmalarının yapılmasının gerekliliği karar
vericiler tarafından önemsenmemiş ve ülkemiz sürekli teknoloji ithal eden dışa bağımlı
bir ülke olarak varlığını sürdürmeye mahkûm edilmiştir.
2005 yılında yürürlüğe giren 5346 sayılı “Yenilenebilir enerji kaynaklarının Elektrik
Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun” un amacının açıklandığı Madde -1’de
“Bu Kanunun amacı; yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik enerjisi üretimi amaçlı
kullanımının yaygınlaştırılması, bu kaynakların güvenilir, ekonomik ve kaliteli biçimde
ekonomiye kazandırılması, kaynak çeşitliliğinin artırılması, sera gazı emisyonlarının
azaltılması, atıkların değerlendirilmesi, çevrenin korunması ve bu amaçların
gerçekleştirilmesinde ihtiyaç duyulan imalat sektörünün geliştirilmesidir”
denilmektedir.
10 Mart 2005 tarihinde yapılmış olan 11.Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu Toplantısında
alınan “Kamu kuruluşlarında AR-GE’ ye dayalı ihtiyaçlarının karşılanması ve toplumsal
düzeyde AR-GE talebi oluşturmak için ihtiyaçlara bağlı araştırma programlarının
oluşturulmasına karar verilmiş ve bu doğrultuda Enerji Bakanlığından Enerji Araştırma
Programının hazırlanması talep edilmiştir. Bu kapsamda orta ve küçük ölçekli
hidroelektrik santrallerin kontrol-kumanda ve koruma sistemi tasarımı için TUBİTAKBİLTEN-ODTÜ işbirliği ile bazı çalışmalar sürdürülmektedir. DPT destekli küçük su
türbinlerinin geliştirilmesi konusunda Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Sabancı
Üniversitesi ve Kırıkkale Üniversitesi ile birlikte çalışmalar yapılmakta olup, bu
kapsamda 2 adet Banki Türbini imalatı gerçekleştirilmiştir.(16 kW, 41 kW)
7-8
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
TABLO–7: TEMSAN Tarafından Yürütülen AR-GE Projeleri6
Gücü
(kW)
Debi
(lt/sn)
Düşü
(m)
Banki
Banki
Banki
Pelton
Banki
Francis
Banki
Boru tipi
Pelton
Banki
Pelton
Francis
3
4
8
10
16
37
41
100
100
200
0,5
300
50
90
300
40
300
300
750
760
150
600
3,7
1500
10
7
5
45
8
15
8
15
100
50
23
23
Pelton
500
470
145
Tipi
Açıklama
İmalatı bitirildi
“
satıldı
İmalatı bitirildi
“
“
“
“
İmalatı devam etmektedir
“
“
Projesi bitirildi
Proje çalışmaları son
aşamadadır.
İTÜ, DPT destekli bir proje ile su türbinlerinin performans testlerinin yapılabileceği bir
laboratuar kurma aşamasındadır. 2008’de tamamlanacak proje ile İTÜ Makina
Fakültesi Gümüşsuyu Kampüsü’nde IEC standartlarına göre yatay ve düşey eksenli su
türbinlerinin model deneyleri ve 315 kW güce kadar mini su türbinlerinin testleri
yapılabilecektir. Aynı laboratuarda su türbinlerinin tasarım ve geliştirilmesine yönelik
her türlü Ar-Ge çalışmaları da yürütülecektir.
2.5 Sonuç
Sonuç olarak Cumhuriyetimizin kurulduğu ilk yıllarda olduğu gibi kalkınmamız için
öncelikle kendi kaynaklarımızı kullanmamız gerekliliği tartışılmaz bir gerçektir.
Ülkemizde yüksek katma değer yaratacak ürünlerin üretimi fabrika makinaları, enerji
makinaları ve elektromekanik donanımları sürekli dövize, dış borca bağlı olarak yurt
dışından ithal edilerek sanayileşme sürdürüldüğünden ve sanayileşmeyi teşvik
politikasında yabancı donanıma dayalı girişimcilik adeta teşvik edildiğinden, Türk
sanayicisi, iş adamı, mühendisi ve işçisi makina üretimi konusunda deneyimsiz
bırakılmıştır. Enerji üretimi konusundaki teknik hizmetler, kısmi projelendirme ve imalat
ile montajdan öteye gidememiştir. Bu nedenle yerli hidroelektromekanik sanayiinin
devlet desteğinde proje, tasarım ve test laboratuarları yönüyle geliştirilmesi ve
yatırımlarının yapılması gerekmektedir.
3. RÜZGAR TÜRBİNLERİ TEKNOLOJİSİ
3.1 Mevcut Durum:
Rüzgâr türbinleri ile büyük miktarda elektrik enerjisi üretmek üzere dünya genelinde
işletmedeki kurulu güç 2006 sonu itibari ile 74.223 MW’ tır ve bu yıl yapılacak
yatırımların 8.000 MW’ tan fazla olması ulusal kuruluşlarca beklenmektedir.7 Avrupa
7
http://home.wxs.nl/~windsh/stats.html, (04.03.2007)
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
7-9
birliği, gelecekteki enerji senaryosunda, yenilenebilir kaynakların talebi karşılamada
önemli rol oynamasını planlayarak 2010 yılında toplam enerjisinin %22’sini bu
kaynaklardan karşılamayı hedeflemiştir. Bu hedefi gerçekleştirmede, yaşayabilir ve
ekonomik olarak rekabet edebilir konumda olan rüzgâr öncelik taşımaktadır. Rüzgâr
günümüzde dünyanın en hızlı büyüyen enerji kaynağıdır ve son beş yılda da bu
durumunu korumuştur. European Wind Energy Association (EWEA)’ya göre 2010’a
kadar rüzgârda beklenen 230,000 MW’lık kurulu güç ile AB enerji talebinin %12’sini
karşılayacaktır. Bu da yaklaşık 25 milyar Euro’luk pazarın varlığına işaret etmektedir.
2020’de kurulu güç 1,2 milyon MW’a ulaşabilir.
Türkiye’de ise halen 51 MW’lık kurulu güç bulunmaktadır. Muhtemelen 2007-8
devresinde ilave 200 MW’lık bir kapasitenin devreye girmesi beklenmektedir. Uzun
vadede rüzgârdan elektrik üretiminde belirsizlikler vardır. Belirsizlikler gelecekteki fosil
yakıt fiyatlarına, hükümetlerin yenilenebilir enerjilerle ilgili programlarına, teknolojik
gelişmeye, iletim hatlarına girebilmeye, toplumun çevreye duyarlığına ve diğer faktörlere
bağlıdır. Genel olarak ülkedeki elektrik talebinde artış beklendiğinden, buna katkıda
bulunacak rüzgâr enerjisi fiyatlarında, yakıtın ücretsiz olması nedeni ile fazla değişiklik
olmayacaktır. Yalnız rüzgâr potansiyeli fazla ve santral kurulumuna elverişli alanların
sınırlı olmasından dolayı daha az elverişli yerlerden elde edilecek enerji maliyetleri daha
yüksek olacaktır. Bu durumu düzenleyici bir inisiyatif, ulusal kaynakları kontrol eden
kurumlarca oluşturulmaz ve ilk girişimde bulunanın üstünlüğüne bırakılırsa rüzgar
kullanımı bundan olumsuz etkilenecektir. Hâlbuki bu kurumların rüzgâr kaynağını ülke
bazında çeşitli ölçeklerde belirleyip, bu kaynakların en uygun projelerle
değerlendirilmesinde inisiyatifi ele alarak öncülük yapması beklenir. Aksi takdirde
muhtemelen, aceleyle uygun teknolojik seçimler yapılmadan rüzgarlı sahaların
spekülatif olarak ve/veya verimsiz şekilde işletilmesi söz konusu olacaktır. Güneş gibi
rüzgâr da, kaynağın kullanıma elverişli olduğu anda kullanılması gereken teknolojilerden
olduğundan bunların kWh maliyet fiyatları o sırada kullanılan diğer kaynak fiyatları ile
kıyaslanmaktadır.
Mevcut santrallerde ulusal kaynaklardan elde edilen katkılar çoğunlukla kule yapımı ve
serbest bölgelerde üretilen bazı palalardan ibarettir. 2007–8 yıllarında 200 MW’lık bir
kapasite yaratılacak ise bu, inşaat ile birlikte 250 milyon Euro’luk bir yatırım anlamına
gelir. Bu pazardan yerli üreticilerin pay almaları ve yurtdışı pazarlara da girebilmeleri
önemlidir.
3.2 Teknolojide Muhtemel Gelişmeler
1980’den sonra aerodinamik, yapı dinamiği ve mikro-meteorolojideki gelişmeler
türbinlerin senelik verdiği enerjide %5’lik bir artış sağlamıştır. Günümüz araştırma
teknikleri ile daha mukavim, hafif ve daha verimli palalar üretilmektedir. Türbin başına
elde edilen enerji büyük miktarda artmış, türbin ağırlıkları ve bunların yaydığı gürültü
son yıllarda yarıya indirilmiştir.
Rüzgar enerjisinden daha fazla yararlanmak için yapılması gerekenler şunlardır;
•
daha fazla sayıda rüzgâr gözlem istasyonu kurmak,
•
uygun rüzgâr elektrik jeneratörleri ile rüzgâr santrali alanlarını seçmek,
•
türbinleri enerji üretimine hazır vaziyette tutmak için bakım işlemlerini geliştirmek,
7-10
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
•
daha yüksek güçlü türbinler, düşük rüzgâr rejiminde çalışacak türbinler, daha
yüksek kuleler, daha fazla alan süpüren rotorlar kullanmak,
•
daha iyi aerodinamik ve yapı tasarımı yapmak,
•
daha hızlı ve iyi imalat teknikleri kullanmak,
•
güç katsayılarını artırmak,
•
depolanabilir enerjiye dönüşüm teknikleri geliştirmek
•
daha iyi hükümet politikalarını hayata geçirmek
Tasarım
Halen rüzgâr türbini tasarımında kullanılan yöntemlerin performans ve yükleme
hesaplarının çeşitli boyutları vardır. Bunlarla ilgili değişik analiz ve tasarım yöntemleri
literatürde gözden geçilmiştir. Hem yatay, hem de düşey eksenli rüzgâr türbinlerin
tasarımları oldukça iyi bir aşamadadır ve test edilerek geliştirmeler yapılmıştır. Oldukça
soğuk iklimde ayrık olarak çalışmak üzere 5 MW’lık doğrudan tahrikli pilot rüzgâr türbin
jeneratörü tasarlanmış ve test edilmiştir.8 Tasarım rüzgar yükleri, yapıların
çoğunluğunda olduğu gibi standart ve kodlarda belirtildiği gibi ele alınmaktadır.
Yatay eksenli rüzgâr türbinlerinin (YERT) çoklu amaç fonksiyonlu optimizasyonu
yapılmıştır. Türbin kütle büyüklüğünün maliyeti artırdığı göz önünde bulundurularak
kütlenin azaltıldığı maliyet etkin tasarım yapılabilir. Dinamiğin esasları göz önünde
bulundurularak etkin maliyetli esnek sistem tasarımı da gerçekleştirilebilir.
Yükler
Tasarım işlemi sırasında rüzgâr türbini aerodinamik, yerçekimi, atalet ve tasarım ömrü
boyunca işletme yüklerine göre analiz edilir. Bu maksatla yapı yükleri ve malzeme
gerilmelerini hesaplamak için çeşitli matematik modeller geliştirilmiştir. Belirsizlik
analizine dayanan olasılık yöntemleri ve parametrik modeller de gerçekleştirilmiştir.
Uzun-dönem yüklerde türbülans seviyeleri değiştirilerek ekstrapolasyon teknikleri
denenebilmektedir. Rüzgar sağnaklarında olasılık yöntemleri ile türbinde ekstrem
cevaplar elde edilebilir. Bu yüklerin daha hassas tanımlanması rüzgâr türbin
imalatçısının daha güvenilir ve optimize edilmiş türbin yapmasına imkân verir.
Pala
YERT’ler için profil geliştirilmesine 1984’te başlanmıştır. Yeni profillerle enerji
yakalamadaki verim artmıştır. Rüzgâr türbin palarının tasarımı, test edilmesi ve yorulma
analizi için değişik teknikler geliştirilmiştir. Modern palalarla daha yüksek taşımanın
8
Solero L, Caricchi F, Crescimbini F, Falchetta M. Direct-drive wind generator pilot plant for stand-alone units in
extremely cold climates. Int J REE 2001;3(2):326–32.
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
7-11
sürüklemeye oranı elde edilmiş ve güç katsayısı %20 artırılarak 0,5 civarına
getirilmiştir.9
Rüzgâr türbinleri palalarında karbon elyaflı kompozitlerin etkin maliyetli uygulanmaları
üzerine çalışmalar yapılmıştır. Esas yük taşıyıcı bağlantıda sınırlı sayıda karbon elyaf
katmanları kullanılarak yorulma mukavemetinin %20 artırıldığı ve türbinin toplam
maliyetinin %4-5 azaltıldığı belirtilmektedir.10
Dişli kutusu
Birçok türbinde dişli kutusu, bozulma ve kusurun kaynağı olmuştur. Dişli tasarımında diş
eğilme işe yaramazlığı önemli bir problem oluşturmaktadır. Dişliler genel olarak
23000/30000 h çalışmadan sonra bozulmaktadır.11 Bozulmaya sebep olabilecek birçok
dinamik değerlendirme katsayısı ele alınmıştır. Ayrıca dişlilerin çeşitli duyargalarla ömür
boyu gözlemi de yapılabilmektedir.
Jeneratör
Rüzgâr türbinlerinin elektrik sistemi, mekanik enerjiyi elektrik gücüne çeviren bütün
komponentleri kapsar. Endüksiyon veya asenkron ile senkron jeneratörler
kullanılmaktadır. Endüksiyon motorları rüzgâr dışında hidroelektrikte ve motor tahrik
sistemi olarak kullanılmaktadır. Basit ve sağlam yapıları ile daha ucuzdur. Şebekeye
bağlanıp, şebekeden çıkmaları nispeten basittir. Senkron jeneratörlerde olduğu gibi
statorda çoklu sargılar bulunur. Rotor çoğu zaman sargısızdır. Lamine çekirdek içersine
yerleştirilmiş iletim çubuklarından dolayı rotor sincap kafesini andırır. Bazı
endüksiyonların rotorunda da sargı bulunabilir. Bunlar değişken hızlı rüzgâr
türbinlerinde kullanılır; fakat daha pahalıdır ve sağlam değildir.
Senkronlar şebekeye bağlı büyük türbinlerde kullanılır veya güç elektroniği ile değişken
hızlılarda kullanılır. Sabit mıknatıslı olanlar yalnız sistemlerde kullanılır ve çıktısı son
kullanıcıdan önce genelde doğru akıma dönüştürülür. Endüksiyonlar gibi kendi
başlarına harekete geçemezler.
Rüzgar hızları, konut elektrik talebi; jeneratör, inverter ve depolama komponent
parametreleri kullanılarak bilgisayar tarafından çalıştırılan simülasyon modeli ile rüzgar
enerji dönüştürme sistemindeki enerji miktarını belirleme çalışması yapılmıştır.12 Sabit
hız kafes endüksiyon makina, değişken hız kafes endüksiyon makine ile kayma halkalı
endüksiyon makinalar arasında yapılan karşılaştırmalarda değişken hızlı, sargı rotor
kullanılan endüksiyon makina diğerlerine üstünlük sağlamıştır.13
9
Dutta AK, Dutta RD, Morey NP, Basu A. Modern technological developments in wind power generation.
Proceedings of the national conference on wind energy commercialization, Maulana Azad College of Technology,
Bhopal, India, 1999. p. 28–38.
10
Joosse PA, Van Delft DRV, Chr Kensche X, Soendergaard D, Van den Berg RM, Hagg F. Cost effective large
blade components by using carbon fibers. J Sol Energy Eng 2002;124:412–8.
11
Sivakumar AS. Wind power—a user’s experience. Windpro J 2003;63:32.
12
Haack BN. Economic analysis of small wind-energy conversion systems. Appl Energy 1982;11:51–60.
13
abd RD, Ranganathan VT. Variable-speed wind power generation using doubly fed wound rotor induction
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
7-12
Jeneratör ikaz voltajları üzerine de çalışmalar yapılmıştır. Voltajda harmonik çarpılma,
endüksiyonlarda %2.5 – 9.5 arasında olurken değişken hızlılarda %6-12 arasında
değişmektedir.
Transformatör
Transformatör güç sisteminin bir parçasıdır ve türbin jeneratörünü şebeke ile
irtibatlandırır. Elektrik kayıplarını azaltmak için amorf metalden yapılmış, verimi yüksek
transformatör kullanılması tavsiye edilmektedir. Transformatörlerin verimleri çeşitli
şekillerde yapılabilmektedir. Ağa konulan transformatörün ebadı ve yüklenme şekli
kazanımları büyük miktarda artırabilir. Bunlar yaklaşık %50 yüklendiğinde maksimum
verimdedir.
Ağa bağlanma
Ağla ile ilgili problemleri gidermek için çeşitli teknikler ve yöntemler vardır. Ağda
herhangi bir problem olmadığında sistem güvenilir güç vermelidir. Modern rüzgâr türbin
teknolojisi ve otomatik elektrik üretim kontrolü ile büyük santraller zayıf ağlarda
çalışabilmektedir. Değişken hızlı, hatve kontrollü çiftli (doubly) beslemeli endüksiyon
jeneratörleri ve art arda (back to back) dönüştürücüler ile RT’leri incelenmiş ve ağı
rahatsız eden esas problemin jeneratör ve dönüştürücülerde ve DC-bağlantısında aşırı
voltaj riski olabileceği belirtilmiştir. Zayıf kalitede bir ağ rüzgâr türbin jeneratörünün
performansını etkileyecektir ve rüzgâr santrali (RS) de güçte kalite problemi
yaratacaktır. Bu nedenle RS’nın işletme verimi düşecek ve şebeke ve diğer müşterilerde
kayıplar artacaktır.14 Elektriksel sınırlayıcı faktörler, RT’lerinin zayıf ağlara bağlanması
halinde güçte kalite problemi yaratmaktadır. Rüzgâr gücünü etkileyen çeşitli faktörlere
teçhizat seçimi ve rüzgâr elektrik jeneratörünün ağa bağlanma yöntemi de dâhildir.
Değişken hızlıların, sabit hızlılara nazaran dinamik türbin davranışını iyileştirdiği
görülmektedir.
Kontrol sistemi
Kontrol panosundaki gösterge jeneratörün anlık yönelmesini, çeşitli jeneratör
sıcaklıklarını, rotor ve jeneratör devrini, aktif ve reaktif ağ parametrelerini v.b.’ni gösterir.
Bunun aynı zamanda veri depolama kabiliyeti ve çeşitli bozuklukları kaydeden hafızası
vardır.
RT kontrolünün esas amacı güç üretimini artırmak ve az sayıda kontrol girişi ile yükleri
azaltmaktır. Çeşitli türbinler için değişik kontrol sistemleri önerilmekte ve
kullanılmaktadır.
RT sisteminin ekonomikliği
Rüzgâr jeneratörü maliyetleri belirli bir yerdeki rüzgâr kaynağı karakteriyle yakından
ilgilidir. Yeni türbinlerin etkin maliyeti, büyüyen ebatlardan ziyade dinamik karaktere ve
uyumlu bir tasarıma bağlıdır. Belirli bir yer için en karlı rüzgâr elektrik dönüştürücüleri, o
machine—a comparison with alternative schemes. IEEE 2002;17(3):414–21.
14
Chen Z, Spooner E. Grid power quality with variable speed wind turbine. IEEE Trans Energy Convers
2001;16(2):148–53.
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
7-13
yer için en etkin maliyetli RT’lerinin belirlenmesi ve bunlar için çevrenin düzenlenme
maliyetini en aza indirmeden ve türbinlerin çalışmama süresini azaltmadan geçer.
3.3 Teknolojik olarak ülkemizde yapılabilecekler
Rüzgâr gücü bakımından başı halen çekmekte olan Almanya, hızla rüzgâr türbin
sanayiini geliştirerek fosil yakıtlara (bu dışa bağımlılık anlamına gelmektedir)
bağımlılığını azaltma yoluna gitmiştir. Kurulmasını teşvik ettiği rüzgâr türbin sanayii,
ülkede enerji yatırımlarında önemli pay almıştır ve iç piyasadaki durgunluk
dönemlerinde yurtdışında işler almaya devam etmişlerdir. Ulusal fosil yakıt
kaynaklarının olmaması ve hidrolik kaynaklarının kullanılmış olması, nükleer enerjinin
de çevre mahzurları nedeni ile toplumda tepki çekmesi, zorunlu olarak rüzgâr ve güneşi
ön plana çıkarmıştır. Keza kurulu güç olarak Almanya’yı izleyen İspanya da diğer
Avrupa ülkeleri ile yakın ilişki içinde rüzgâr enerji sanayisini geliştirmiş ve ülkede kurulan
santrallerde önemli bir pay almıştır. Hindistan’da da önemli gelişme olmuştur.
Rüzgâr türbinleri teknolojisi konusunda ülkenin hedefleri saptandıktan sonra bu konuda
planlı bir çalışma yapmak gerekmektedir. Yapılan sistemlerin deneneceği bir deneme
sahası ve bununla ilgili bir sertifikasyon laboratuarının kurulması da önemlidir. Gelişmiş
teknolojide tasarım yapabilme kabiliyetine sahip mühendislik hizmeti verebilecek alt yapı
vardır. RT’leri bir sistem olduğundan bunun bazı kısımları ulusal kuruluşlarca, diğer
kısımları da uluslararası ortamda geliştirilmişlerin en iyilerinden seçilerek iyi bir sistem
ortaya çıkarılabilir. Bunun için teşvik uygulanmalı ve zamanlama iyi yapılmalıdır.
RT alt kısımlarından pala yapımına yat sanayiinde olan kuruluşlar dâhil diğer kompozit
uygulayıcıları girebilir. Jeneratör yapımına girişebilecek yerli kurumların bulunabileceği
söylenebilir; fakat ekonomik üretim sayılarını yakalayabilmeleri gerekir. Ulusal
uygulamalar yanında uluslararası pazara çıkabilmeleri için teknolojik rekabet de şarttır.
Kablolama ve diğer elektriksel aksamlar da yurtiçi kurumlarca yapılabilir. Transformatör
işine girilebilir.
RT kuleleri yurtiçi kurumlarca yapılmaktadır. Gittikçe artan yüksekliklerdekilere ulaşmak
için yalnızca uygulama değil tasarım da yapılmalıdır.
RT’leri temel yapımı ve inşa işleri birçok yerli kuruluş tarafından yapılabilir.15
4. TÜRKİYE’DE NÜKLEER ENERJİ
4.1 Türkiye’nin Nükleer Enerjiye İhtiyacı
Türkiye'nin geleceğe yönelik enerji ihtiyacını tahlil eden ciddî incelemeler 1972'den beri
akademisyenler, TEK, ETKB ve üniversiteler tarafından yapıla gelmiştir. 1972'de
türünün ilki sayılabilecek bir incelemede16 Türkiye'nin 2020 yılında bir kurulu güç açığı
bulunacağı hesaplanmış ve bu açığın kapanabilmesinin de ancak nükleer enerjiden
yararlanmakla mümkün olacağı vurgulanmıştı.
15
İzmir, Ankara ve İstanbul’da bu alanda yeni özel sektör girişimleri mevcuttur.
Prof. Nejat Aybers, Prof.Dr. Sadık Kakaç ve Prof.Dr. Ahmed Yüksel Özemre: Atom Enerjisi Komisyonunun
III., IV. ve V. Plân Dönemlerindeki Faaliyet Ve Yatırımları İçin Makroplân, ÇNAEM Raporu No. 87, 1972.
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
7-14
16
Bugüne kadar geçen zaman zarfında resmî makamlar tarafından yapılan benzeri
değerlendirmeler 1972 târihli raporun sonucunu kalitatif olarak hep onaylamıştır.
Doğalgaz faktörünün devreye girmesiyle yapılan son ve iyimser değerlendirmelerde de
yalnızca kömür, doğalgaz ve hidrolik potansiyele dayanılarak yapılan talep
tahminlerinde 2020 yılı için ortaya çıkan enerji açığının nükleer enerjiden yararlanarak
kapatılması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu durumda 2020 yılına kadar en az 10.000
MWe'lik bir nükleer gücün tesis edilmesi gerekeceği bu çalışmalardan anlaşılmaktadır.
Ülkede nükleer santrallerin kurulması, nükleer santral teknolojisinin bir bölümüne hâkim
olunmasını da imkân dâhiline sokacaktır. Nükleer santral teknolojisine hâkim olabilmek
ise, önce
1) bir ya da birkaç teknoloji seçimine, ve sonra da
2) bu yönde sağlam ve sürekli bir siyâsî irâdenin oluşmasına
bağlıdır.
Nükleer santral teknolojisinin ya da teknolojilerinin seçimi yalnızca İşletici'nin ekonomik
tercihlerinin fonksiyonu olamaz. Böyle bir seçimin, millî çıkarları göz ardı etmeyen millî
bir strateji çerçevesi içinde, ekonomik endişelerin yanında:
1) millî sanayiin imkânlarını ve gitgide artan katkılarını,
2) millî iletim ağının (enterkonnekte şebekenin) kapasitesini,
3) millî ham madde kaynaklarının değerlendirilmesi imkânını,
da göz önünde tutması gerekir.
Ülkede izlenecek olan nükleer santral teknolojisinin seçimine karar vermesi gereken
merci, ilgili kuruluşların ve konunun uzmanlarının da fikirlerine müracaat edildikten
sonra, Bilim Ve Teknoloji Yüksek Kurulu olmalıdır. Amaç ise nükleer enerji konusunda
dışa bağımlılık oranını olabildiğince azaltmaya yönelik olmalıdır.
4.2 Nükleer Santral Konusunda Teknoloji Transferi
Nükleer santral teknolojisi transferinde tek ama tek şart kararlı ve sürekli bir siyasî
iradenin oluşmasıdır. Bu konuda Japonya, Güney Kore ve Arjantin örnek alınmalıdır.
1970'lerin ortasında Türkiye ile nükleer konularda aynı düzeyde bulunan Güney
Kore'nin 20 yılda gerçekleştirdiği atılım ve gelişmelerden alınacak çok ders vardır. Bu
ülke:
1) teknolojik tercihlerindeki isâbet, ve
2) gösterdiği kararlı siyâsî irâde
sâyesinde 20 yıl gibi kısa bir sürede hem doğal uranyum ve basınçlı ağırsulu PHWR tipi
reaktörlerin ve hem de zenginleştirilmiş uranyum ve basınçlı hafif sulu PWR tipi
reaktörlerin teknolojilerine hâkim olmuş bulunmaktadır. Halen bu ülkede 20 reaktör
çalışmakta olup 4 tanesi inşa halinde, 4 tanesi de planlama aşamasındadır. Güney Kore
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
7-15
artık kendi ihtiyacını kendisi karşılamakla da yetinmemekte nükleer santral satımını da
amaçlamaktadır.
Türkiye'de KİT durumunda olan kurumların kendi bürokratik iradeleriyle teknoloji
transfer etmelerindeki olumsuzluk göz önüne alındığında nükleer santral teknolojisinin
bu kabil kurumlar tarafından transfer edilip uygulanması mümkün görünmemektedir.
Eğer bu mümkün olabilseydi şimdiye kadar zaten en azından 100 MWe'lik bir termik
santralin yerli yapımı gerçekleşmiş olurdu.
Devletin, daha ilk nükleer santral birimlerinin inşaatı sırasında bile, özel teşebbüsün
ufak çapta da olsa bir yan sanayi kurmasını teşvik etmesi isabetli olacaktır.
Nükleer santral teknolojisinin transferi ve geliştirilmesi konusunda özel sermayenin
teşvik gücünden yararlanmak şarttır. Ayrıca, tıpkı termik santrallerin özel sermaye
tarafından kurulup işletilmesi imkânının tanınmasında olduğu gibi, Devletin makul bir
süreden sonra özel sermayeye (yetkili yasal kurumların denetiminde ve lisans alma
şartına bağlı olarak) nükleer santral kurup işletme yetkisini vermesi de isabetli ve
atılımcı bir önlem olacaktır.
Ayrıca, ÇNAEM’de yürütülmüş olan, Türkiye’deki uranyum madenlerinden çıkartılan
uranyumu kullanarak doğal uranyum reaktörlerinin yakıtlarının yerli olanaklarla elde
edilmesi çalışmaları önemlidir. 1980’lerde başlatılan bu çalışmalar sona erdiğinde ve
Türkiye doğal uranyum reaktörlerini seçerse, reaktörlerin yakıt sorunu kalmayacak ve
zengin uranyum reaktörlerinde olduğu gibi, yakıt açısından dışa bağımlılık olmayacaktır.
5. PETROL17
Uluslararası piyasalarda petrol fiyatlarının yükselmesi, hem ulusal hem de uluslararası
şirketleri daha çok Ar-Ge’ye yatırım yapmaya teşvik etmektedir. Endüstrinin özellikle
aşağıdaki petrol mühendisliği konularında Ar-Ge’ye önem vereceği ve aşağıda belirtilen
konularda üniversitelerle işbirliğine gereksinim duyması beklenmektedir:
1. Derin sularda arama (3D sismik), sondaj ve üretim
2. Ağır petrollü/çatlaklı rezervuarlardan üretimi arttırma yöntemleri
3. Olgun rezervuarlardan rezervuar tanımlama ve üretim arttırma yöntemleri
4. Kuyu logları ve sürekli kaydedilmiş kuyu basınç testi ve üretim verilerinin analizleri
5. Stokastik rezerv tahminleri
6. Kömürden sıvılaştırma
7. CO2 yakalama (“sequestration”).
17
“Türkiye’de Enerji ve Geleceği”, İTÜ Görüşü, Mayıs 2007, İstanbul
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
7-16
6. DOĞALGAZ18
Uluslararası piyasalarda doğal gaz fiyatlarının yükselmesi (son aylarda ortalama
250$/1000 m3) hem ulusal hem de uluslararası şirketleri doğal gazda daha çok ArGe’ye yatırım yapmaya teşvik etmektedir.
Endüstrinin özellikle aşağıdaki doğal gaz mühendisliği konularında Ar-Ge’ye önem
vereceği ve bu konularda üniversitelerle işbirliğine ihtiyaç duyması beklenmektedir:
1. Derin sularda doğal gaz arama (3D sismik), sondaj ve üretim
2. Doğal gazın yeraltında depolanması ve modelleme çalışmaları
3. Doğal gaz şebeke hattı tasarımı
4. Mevcut ve olgun gaz rezervuarlarında rezervuar tanımlama ve üretim arttırma
yöntemleri konularının ve bu rezervuarların yeraltı gaz deposu olarak
kullanılabilirliğinin araştırılması
5. Kuyu logları ve sürekli kaydedilmiş kuyu basınç testi ve üretim verilerinin
analizleri
6. Stokastik rezerv tahminleri
7. Kömürden metan gazı üretimi.
7. KÖMÜR19
Kömür yakıtlı santralların geliştirilmesi Türkiye’de Ar-Ge konuları içinde önceliğe
sahiptir. Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu’nun 2000/5 sayılı kararı çerçevesinde “Temiz
Kömür Teknolojilerine (kalite yükseltme, akışkan yataklı yakma sistemleri, gazlaştırma,
gazlaştırma ile entegre kombine çevrim teknolojileri) öncelik verilmektedir. Bu karar
doğrultusunda 2023 Bilim ve Teknoloji hedeflerinde Enerji konusunda Temiz Kömür
Teknolojileri birinci önceliği almıştır.
Türkiye’de konvansiyonel toz kömür yakma teknolojisiyle çalışan büyük ölçekli
endüstriyel ısı veya enerji santralları üretimi mevcut değildir. Atmosferik akışkan yataklı
kazanlar endüstriyel buhar ihtiyacının karşılanması için üretilebilmektedir. Ancak bu
teknoloji elektrik santralları için mevcut değildir. Yukarıda sözü edilen “Temiz Kömür
Teknolojileri” konusunda ise kazanılmış bir teknoloji ve uygulaması olmadığı gibi, bu
konuda teknolojik araştırma veya bir Ar-Ge çalışması da bulunmamaktadır.
Temiz Kömür Teknolojileri konusundaki araştırma ve geliştirmeyi ve çalışmaları; a)
temel araştırma, b) teknolojik araştırma (tasarım, projelendirme) c) pilot ölçekli tesislerin
kurulması ve deneysel araştırma d) ticari ölçekli uygulamalar olarak 4 aşamada
düşünmek mümkündür. Belirtilen Ar-Ge çalışmalarının gerçekleştirilmesi için üçüncü
aşamada kurulacak pilot ölçekli tesisler büyük kaynak desteğiyle inşa edilebilirler.
Önerilen temiz yakıt ve yakma teknolojilerinin ileri teknoloji ürünü olmayışı, pilot
ölçekteki bu ünitelerin kurulumunun yüksek oranda Türkiye’de imalat ve küçük bir
kısmın da yurt dışından temini ile gerçekleşmesine imkan vermektedir. Aynı şekilde
18
19
“Türkiye’de Enerji ve Geleceği”, İTÜ Görüşü, Mayıs 2007, İstanbul
“Türkiye’de Enerji ve Geleceği”, İTÜ Görüşü, Mayıs 2007, İstanbul
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
7-17
ticari ölçekli ürünler de, Türkiye’nin ulaştığı endüstriyel düzeyle gerçekleştirilebilecek
niteliktedir.
Türkiye’de mevcut bitümlü, yarı bitümlü ve linyit kömürleri ile ilgili her türlü fiziksel
zenginleştirme ile yıkanabilirlilik deneylerinin yapılmakta, bilimsel ve uygulama ağırlıklı
çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Son yıllarda temiz kömür teknolojileri ile ilgili olarak
“Kömür-su karışımları teknolojisi; Türk linyitlerinin hazırlanması, stabilizasyonu ve
yakılması” konulu DPT destekli araştırma projesi gerçekleştirilmiştir. Türk linyitlerinin bu
teknoloji ile, çevreye duyarlı temiz bir yakıt olarak yakılabileceği saptanmıştır. Deneyler
pilot ölçekte, üstten beslemeli ve akışkan yataklı yakıcılarda gerçekleştirilmiştir.
8. GÜNEŞ20
Güneş enerjisinin fotovoltaik dönüşümü üzerine İTÜ’de yapılan çalışmaların konusu
elektrokimyasal yöntemle kaplanan CdS/CdTe ile CuInSe2 ince film güneş pilleri
üzerinedir. Çalışmaların amacı, ucuz, kontrol edilebilen yöntemler ile ince film güneş
pillerini verimli bir şekilde elde edebilmek için uygun prosesleri optimize etmektir.
TABLO 9: İTÜ-CSM İşbirliği ile Hazırlanan CdS/CdTe Güneş Pillerinin
Verimleri
CdS kalınlığı
500 Å
1250 Å
2500 Å
η Voc
(%)
5.73
7.68
7.30
(mV)
433
654
518
Jsc
(mA)
24.5
24.4
22.6
Rsh
(cm2)
189
126
376
İTÜ’de gerçekleştirilen bir örnek çalışmada elektrokimyasal olarak depolanması, bu
depolamaya etki eden faktörler, ince filmin oluşma kinetiği ve elde edilen filmlerin yüzey
kompozisyonları araştırılmıştır
Güneş enerjisinin termal dönüşümü üzerine yapılan bir başka çalışmada bakır,
alüminyum ya da döküm yüzeyler üzerine güneş ışığına karşı seçici ince film yüzeylerin
hazırlanma yöntemleri geliştirilmiş ve bunlarla yüksek verimli kollektör yapımı
sağlanmıştır. Oluşturulan filmlerin yüksek sıcaklığa ve korozyona dayanıklılığı test
edilmiştir. Avrupa’da vakum tekniğiyle üretilen benzerlerine oranla çok daha dayanıklı
ve üretim tekniğinin basitliği nedeniyle de çok daha ucuzdur
9. BİYOYAKIT21
Kimya, makine, ziraat, orman mühendisliği bölümlerinde ve disiplinlerarası çalışmalarda
biyoyakıtlar incelenmektedir. Bu gelişmeler Biyomühendislik başlığı ile biyoyakıtlara
ciddi bir konum yaratmıştır.
Türkiye biyoyakıt araştırmaları için konu başlıkları:
• Biyokütle Isıl Dönüşüm Süreçleri
• Biyokütle Biyokimyasal Dönüşüm Süreçleri
20
“Türkiye’de Enerji ve Geleceği”, İTÜ Görüşü, Mayıs 2007, İstanbul
“Türkiye’de Enerji ve Geleceği”, İTÜ Görüşü, Mayıs 2007, İstanbul
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
7-18
21
• Biyobriket Üretimi
• Biyogaz Üretimi
• Biyohidrojen Üretimi
• Biyokütle Yakma Teknolojileri
• Biyokütle-Kömür Birlikte Yakma Teknolojileri
• Motor Biyoyakıtları Üretimi ve Uygulamaları
• Enerji Ormancılığı
olarak sıralanabilir.
10. JEOTERMAL ENERJİ
Türkiye’de jeotermal enerji araştırmalarına 1960’lı yıllarda başlanmıştır. Başlangıçta
yüksek entalpili sahalardan elektrik üretimi hedeflenmiş ve 1968 yılında Kızıldere
jeotermal alanı ile 1982 yılında Ömerbeyli-Germencik alanı, MTA tarafından yapılan
arama çalışmaları sonucunda keşfedilmiştir. Konvansiyonel buhar türbini santraları için
kaynak referans sıcaklığı 180oC alınırsa, üçüncü yüksek entalpili saha olarak
Kavaklıdere sahası, yakın zaman önce keşfedilmiştir. Bu arada MTA tarafından yapılan
araştırmalar yaklaşık 10 kadar orta entalpili sahanın varlığını ortaya koymuş olup,
bunlardan da “binary” santraller vasıtasıyla elektrik üretimi mümkündür. Bugünlerde
ülkemizde jeotermal enerjiden elektrik üreten, 17,4 MWe’ı Kızıldere konvansiyonel buhar
santralı ve 7.4 MWe’ı Salavatlı’daki “binary” santral olmak üzere toplam 24.8 MWe kurulu
güç bulunmaktadır. Ancak, üretilen güç 17,5 MWe civarındadır.
Öte yandan, ülkemizde ısı enerjisinin doğrudan kullanımında 1990’larda önemli
gelişmeler kaydedilmiş ve yaklaşık 50000 konut alanını ısıtan 13 adet merkezi ısıtma
sistemi kurulmuş olup, yaklaşık 275 MWt güç bu amaçla kullanılmaktadır. Doğrudan
kullanımda gelişmeye başlayan ikinci önemli kullanım alanı jeotermal enerji ile sera
ısıtmacılığı olup, bugünlerde 1000 dekardan fazla sera alanı jeotermal akışkanlarla
ısıtılmakta ve önemli bir potansiyel olarak görünen bu kullanım hızla gelişmektedir.
Aslında, 1960’lı yıllarda başlayan ve 1970’li yıllarda da sistematik bir yöntemle devam
eden jeotermal aramalar sonucunda, yukarıda belirtilen 10 kadar yüksek ve orta entalpili
jeotermal kaynak keşfedilmesine ve bunlardan birkaçının detaylı bir şekilde incelenip
çalışılmasına rağmen, MTA’nın Enstitü statüsünden çıkmasından sonraki araştırmaların
bilimsel bir temelde yapılma imkânı hem kaynak yetersizliği hem, de kurumun kimlik
değiştirmesi nedeniyle, kalmamıştır. Yapılan araştırmaların yetersizliği sebebiyle,
jeotermal kaynakların dışa boşalım bölgelerinden üretim yapılmaya başlanmıştır. Bu
yaklaşımla, bu kaynakların görünür kapasitelerinin keşfedilip, gözlendiği anlamına
gelmektedir. Bir anlamda, sadece buz dağlarının uçları görünmektedir. Bu durum, hem
jeokimyasal çalışmaların daha yüksek sıcaklıklı jeotermal kaynaklara işaret etmesi, hem
de Kızıldere gibi sahalarda 30 yıl sonra yapılan sondajlarda daha yüksek sıcaklıklı
termal rezervuarların ortaya çıkmasından, anlaşılmaktadır. Kızıldere sahasında 1968
yılında bulunan sıcaklık 196oC olmasına rağmen 1997 yılında reenjeksiyon amaçlı
yapılan bir kuyuda 242oC sıcaklık bulunmuştur. Bu yüksek sıcaklıklar yaptığımız
jeokimyasal çalışmalarla zaten önceden bilinmekteydi. Eğer bu durum daha önce ortaya
çıksaydı, 1984 yılında kurulan Kızıldere santrali daha verimli bir formatta kurulacak ve
daha yüksek kapasiteli olacaktı.
Ülkemizde jeotermal enerji çalışmaları, UNDP’nin de (Birleşmiş Milletler Kalkınma
Ajansı) katılımıyla MTA tarafından 1960’lı yıllarda başlatılmıştır. UNDP’nin diğer Kenya
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
7-19
(127 MWe) ve El Salvador (151MWe) gibi ülkelerde eşzamanlı başlattığı çalışmalar, bu
ülkelerde jeotermal enerjinin Türkiye’den daha fazla gelişmesini sağlamıştır. Türkiye’nin
kurumsal ve endüstriyel altyapısı, entelektüel gücü dikkate alındığında, diğer ülkelere
göre çok avantajlı olmasına rağmen, bu ülkelerden üretim gücü olarak geri kalması
düşündürücü ve üzüntü verici bir durumdur.
Ülkemizde gerçekleştirilen jeotermal enerji projelerinin, özellikle doğrudan kullanım için
yapılanlarının fizibiliteleri sanaldır. Bu fizibiliteler ne jeotermal kaynağı, ne de üstyapıyı
dikkate almaktadır. Bunlar incelendiğinde hepsinin aynı olduğu kolaylıkla gözlenebilir.
Üstyapı fizibiliteleri sağlam bir mühendislik çalışmasına dayanmamaktadır. Örneğin,
merkezi ısıtma sistemlerinin hidrolik tasarımları yoktur. Uygulamada ise, sanal projeyi,
inşaatı ve denetimi yapan aynı kurumdur. Bundan ötürü, sağlıklı işletmeler ortaya
çıkamamaktadır. Örneğin, Balçova Merkezi Isıtma Sistemi’nin sekonder devresinde o
kadar yüksek su kaçağı vardır ki; bu durum hem enerji kaybına, hem de enjekte
edilecek suyun bu devreye verilmesiyle kaynakta ve su şebekesinde ciddi sorunlara
neden olmaktadır. Bunun yanında, kaynak dikkate alınmadığı için, Sandıklı’da olduğu
gibi, kömürle ısıtılan jeotermal merkezi ısıtma sistemleri (jeotermal enerjinin temiz
olarak lanse edilmesiyle çelişkili), ya da Van Erciş’te olduğu gibi jeotermal kaynağı
bulunmayan ama olmayan kaynağa ulaşmak için 30 km boru hattı satın alan Belediyeler
bulunmaktadır. Tüm bunlar ülkemizdeki jeotermal endüstri için üzüntü vericidir. Öte
yandan, projelerin fizibiliteleri olmadığı için, halktan toplanan paralar ve kamudan alınan
desteklerle gerçekleştirilmişlerdir. Hiçbir şekilde geri ödemeleri yoktur ve ancak,
işletilebilmektedirler.
Ülkemiz hem kurumsal altyapı, hem de yetişmiş insan gücü olarak yukarıdaki durumları
hak
etmemektedir.
Ancak,
jeotermal
kaynaklarımız
sürdürülebilir
olarak
yönetilmemektedir. Kaynaklar mevcut mevzuat çerçevesinde parçalanmakta, yanlış ve
kötü işletilmekte ve heder edilmektedir. Bunun en önemli nedeni, bu kaynakları idare
edecek bir yönetimin ve devletin de bir politikasının olmamasıdır. Jeotermal enerjiyi
yönetecek bir jeotermal enerji yasası yoktur. Mevcut durumda kaynakların idaresi İl Özel
İdareleri, Maden İşleri Genel Müdürlüğü ve MTA arasında karmaşık ve yasal
çatışmalara meydan veren bir biçimde yapılmaktadır. Daha şimdiden birçok anlaşmazlık
mahkemelere intikal etmiştir. TBMM’de olan “Jeotermal Enerji Yasa” tasarısı, eğer
kanun haline gelirse, var olan üç başlılığı koruyacak ve hiçbir değişiklik olmayacaktır. Bu
durumu değiştirmek için, Jeotermal Enerji Yasasını “İntegre Kaynak Yönetimi”
konseptiyle yeniden yazmak, bir Jeotermal Enerji Politikası ve Bölgesel Planlama
konseptlerini bu yasaya integre etmek gerekmektedir.
Zengin jeotermal kaynaklarımızı toplumun daha çok hizmetine sunabilmek ve jeotermal
enerjiden daha çok katma değer yaratabilmek için takip edilmesi gereken yol yasal,
kurumsal ve araştırma-geliştirme yaklaşımlarının sağlıklı yapılmasından geçmektedir.
Jeotermal kaynaklarımızdan en yüksek rant sağlayabilecek potansiyel alan sağlık
turizmidir. Bugünlerde Kaplıca hizmeti kendi halkımıza, çoğu kez yetersiz koşullarda,
verilmektedir. Öte yandan bazı jeotermal kaynaklarımızdan, hem Kaplıca hem de ısıtma
hizmeti vermektedir. Bu durumda merkezi ısıtma sistemlerinde karbonat çökelmesini
engellemek için kullanılan “inhibitörler”, reenjekte edildikleri için, sağlık açısından
sakınca yaratabilirler. Kaplıcalarımızın geliştirilip, güzelleştirilmesi ve sağlık
hizmetlerinin verilmesiyle yurtdışından gelenlere sağlık hizmeti verilmesi ülkemize çok
büyük rantlar kazandırabilir.
7-20
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
Yasal olarak yapılması gereken “İntegre Kaynak Yönetimini” gözeten, “Jeotermal Enerji
Politikalarını” ve Bölgesel Planlamalarını öneren bir yasal düzenleme yapmaktan
geçmektedir. Ayrıca jeotermal yasa, riskli jeotermal aktiviteleri ve araştırma-geliştirmeyi
teşvik etmelidir. Böyle yasal düzelmelerle, önce ülkemizin jeotermal kaynak potansiyeli
belirlenecek ve kaynakların doğru, sağlıklı ve sürdürülebilir işletilmesi sağlanacaktır.
MTA, TÜBİTAK ve Üniversiteler gibi Devlet Kurumlarının üstyapıdan çok yeraltındaki
kaynağa önem veren bir yaklaşım içinde olmaları gerekmektedir. Örneğin, MTA kaynak
araması için yerbilimi çalışmalarını yapabilmek amacıyla Enstitü zamanındaki
yaklaşımına dönüp, dünyadaki yeni arama yöntemlerini ve teknolojilerini izleyerek hem
kendi altyapısını ve insan gücünü geliştirmeli, hem de jeotermal kaynak aramasını
eskiden olduğu gibi sistematik bir yaklaşımla gerçekleştirmelidir. Diğer bir deyişle, MTA
bir BRGM (Fransa) ve USGS (ABD) gibi çalışmalıdır. Şu sıralarda MTA aynı zamanda
sondaj yükleniciliği de yapmaktadır. Doğal olarak, bunları sağlayacak kaynakların
eskiden olduğu gibi, MTA’ya aktarılması gerekmektedir. Bu sayede jeotermal
kaynakların yalnız dışa boşalım bölgeleri yüzeysel olarak değil, beslenme ve derin
yükselim bölgelerini de içeren jeotermal sistemlerin tümü ortaya çıkarılabilir.
TÜBİTAK’a gelince, bazı jeotermal projeleri desteklemiş olmasına rağmen, verilen
destek bütünlük içindeki bir bilim politikası sonucu değildir. TÜBİTAK, çok önemli
sonuçları olabilecek bir “Türkiye Jeotermal Enerji Potansiyeli” projesini bile geçersiz
nedenlerle reddederken; tutarsız, birbirleriyle ilişkileri olmayan ve bütünlük sağlamayan,
endüstriye hiçbir altyapı ve hizmet sağlamayan projeleri desteklemektedir.
ARGE’nin en önemli ayağı olan Üniversitelerimizde jeotermal enerji konusunda çok
yoğun çalışmalar yapıldığı söylenemez. En çok araştırma yapılan İTÜ Petrol ve Doğal
Gaz Müh. Bölümü’nde rezervuar modelleme konusunda iki model üretilmiş olup, iki
rezervuar modeli konusunda çalışmalar devam etmektedir. Laboratuar çalışması olarak,
jeotermal kuyular için yüksek sıcaklığa dayanıklı sepiolit çamuru ve özel katkılı çimento
geliştirilmiştir. Bunun yanında, Türkiye’nin ısı akısı haritası oluşturulmuş, Türkiye’nin
atmosfere ısı deşarjı tahmin edilmiş ve ısı akılarından giderek bir Türkiye jeotermal
potansiyeli tahmini yapılmıştır. Ayrıca, Türkiye Jeotermal Enerji Potansiyeli konusunda
yeni bir yaklaşımla önemli bir proje, Üniversite’nin kendi kaynaklarıyla
gerçekleştirilmektedir. İTÜ Petrol ve Doğal Gaz Müh. Bölümü Balçova ve Ömer-Geçek
gibi iki önemli jeotermal sahada rezervuar-üretim performans analizi gerçekleştirmiş ve
bundan sonraki sahalarda bu işin nasıl yapılacağı konusunda ülkemize bir örnek
oluşturmuştur. Diğer taraftan, İYTE kendi bünyesindeki GEOCEN vasıtasıyla, merkezi
ısıtma sistemleriyle ilgili olarak Balçova ve Bergama’da önemli projeler ve bilimsel
çalışmalar gerçekleştirmiştir. Bu iki Üniversite dışında bazı üniversitelerimizde yerbilimi
ile ilgili olarak bazı çalışmaların yapıldığı da bilinmektedir.
Akla hemen gelen potansiyel ülkemizde gerçekleştirilebilecek ARGE konuları:
1. Borulu ve plakalı eşanjörleri ülkemizde imal edilmesi,
2. Merkezi ısıtma sistemleri için otomasyon,
3. Hava soğutmalı kondansörlerin ülkemizde imali ve bunların sıcak havalarda spey
sistemleriyle soğutularak, deşarj ısınının düşürülmesi yoluyla santral güç
üretiminin artırılması,
4. Jeotermal sistemlerimizde bol miktarda bulunan karbon dioksitin jeotermal
rezervuara enjeksiyonu, CO2 reenjeksiyonu,
5. CO2 enjeksiyonuyla EGS sistemlerinden ısı üretimi,
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
7-21
6. Karbonat ve silika çökelmesi ve bunların önlenmesi için inhibitörler,
7. Saklı jeotermal sistemlerin ortaya çıkarılması amacıyla gerçekleştirilecek
yerbilimi teknikleri,
8. Rezervuarlarda jeofizik izleme yöntemleriyle elde edilen bilgilerin akış
modellerine entegrasyonuyla performans analizlerinin iyileştirilmesi,
9. İzleyici testleri ve modelleme çalışmalarında bunların kullanılması,
10. İnhibitör kullanımının kaplıcaların sağlık alanındaki kullanımına etkisi, olabilir.
Özetlersek, jeotermal kaynaklarımızdan daha iyi yararlanabilmek ve ülkeye daha fazla
hizmet vermelerini sağlayabilmek için yapılması gerekenler aşağıda verilmektedir:
• İntegre Kaynak konseptiyle yazılmış, jeotermal politika üretmeyi ve bölgesel
jeotermal planlarının yapılmasını yönlendiren ve jeotermal kaynaklarımızı
sürdürülebilir işletilmesiyle korunmasını sağlayan bir yasanın çıkarılması,
• Turistik yörelere yakın düşük sıcaklıklı bazı jeotermal kaynaklarımızın sadece
sağlık turizmine açılarak, ülkemizde Bad Godesberg eşdeğeri tesislerin
kurulması,
• MTA’nın sistematik jeotermal kaynak aramasına yönelmesi, Tübitak’ın jeotermal
enerji konusunda vereceği projeler için bir sistematik uygulaması,
• Jeotermal enerji konusunda ARGE’ye önem verilerek desteklenmesi.
11. TEDAŞ
11.1 Giriş
TEDAŞ’ın görevi; ürünü (kWh, kapasiteyi) kaynaktan alarak, fiziksel araçlarla tüketiciye
ulaştırmaktır. TEDAŞ ve TEDAŞ’a bağlı dağıtım şirketlerinin, Türkiye’nin 81 ili, 908 ilçesi
ve 36,971 kasaba ve köyünde hizmet vermektedir ve dağıtım tesislerinin inşası,
çalıştırma ve bakım görevleri ve elektrik enerjisinin abonelere satışından sorumludur.
TEDAŞ’ın dağıtım seviyesindeki tüketicilere hizmetin, yeterli, kaliteli ve sürekli olarak
sunulmasını sağlamakla görevlidir. Elektrik enerjisinin gerilim seviyesi 36 kV ve altındaki
hatlar üzerinden naklinin sağlanması TEDAŞ’ça sağlanır. Dolayısıyla 0.4 kV ve 36 kV
arası elektrik enerjisi alan abonelere TEDAŞ tarafından hizmet verilmektedir.
Tüketiciye ulaştırılacak elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle
uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için TEDAŞ’ın AR-GE
faaliyetlerinde bulunması gerekmektedir.
TEDAŞ bünyesinde yapılacak bir AR-GE çalışması; dağıtım sistemindeki teknik ve
teknik olmayan kayıpların tespiti, kayıp düşürme potansiyelinin değerlendirilmesi,
mevcut dağıtım sisteminin verimli kullanılması, dağıtım sisteminin iyileştirilmesi,
müşterilere güvenilir, kaliteli ve düşük maliyetli enerji temin edilmesi imkânı verecektir.
TEDAŞ açısından önem arz eden dağıtım kayıpları iki kategoriye ayrılır bunlardan biri
teknik kayıplar ve diğeri teknik olmayan kayıplardır. Teknik kayıplar, bir dağıtım
şebekesinin elektrikle ilgili özelliklerine bağlıyken, teknik olmayan kayıplar, gerçekte
tüketilen elektrik ve ölçülen elektrik tüketimi ya da faturalama tutarı arasındaki fark
olarak bilinmekte olup bu kayıpların minimum seviyelere indirilebilmesi ancak AR-GE
çalışmaları ile mümkün olabilecektir.
TEDAŞ’ta süreçler bazında bir organizasyona gidilmeli ve bu süreçlerde Araştırma ve
Geliştirme faaliyetleri yapılmalıdır. Bu süreçler, sahasında eğitimli ve tecrübeli kişilerce
7-22
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
yönlendirilmeli, dağıtım sisteminin verimli çalışması, rehabilitasyonu, konusunda
araştırmalar yapılmalıdır. Faaliyet süreçlerinin gelişmiş ülkelerde nasıl bir seyir izlediği
araştırılmalı, bu araştırmaları yapacak araştırmacıların yabancı dil bilmeleri
gerektiğinden, özellikle AR-GE birimlerine eleman alımlarında yabancı dil bilenlerin tercih
edilmesi, AR-GE birimleri misyon ve vizyon sahibi olmalıdır. Araştırmacılar günlük rutin
işlerle iştigal ettirilmemelidir. Araştırmacılara en son teknolojileri kullanabilme imkânları
verilmelidir. Yeni teknolojileri mevcut dağıtım sistemimize adapte etmek, kayıpları
azaltacak projelere öncelik vermek, teknik ve teknik olmayan kayıpların tespiti ve
önlenmesine öncelik vermek, yapılan araştırmaların kurum personeline aktarılması ve
ortaya konan bir problem tarifi ya da problemin çözümü yaygınlaştırılmalıdır.
TEDAŞ genelinde teknik kayıpların analizleri yapılmalı, şebekemizde teknik kayıpların,
ileri teknoloji ürünleri, kaliteli malzeme ile azaltılması, tüketen kişiye fatura edilemeyen
kayıpların (kaçakların) enerji fiyatları üzerinde oluşturduğu olumsuz etkinin minimize
edilmesi, kaçakların önlenmesine yönelik projelerin devreye sokulması, caydırıcı
önlemlerin alınması faydalı olacaktır. Kaliteli, yeterli, sürekli, düşük maliyetli bir enerjinin
sağlanması için süratle özelleştirilme işlemleri tamamlanmalıdır.
11.2. Rasyonel Elektrik Dağıtım Şebekeleri
Dağıtım Şebekeleri; elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu
bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için güçlü ve güvenilir olması gerekir.
Elektrik Piyasası Kanununda öngörülen yapıda; tedarik alanında rakipleri dikkate
alacak, hat işletmeciliği, müşteri hizmetlerinde öngörülen kalite standartlarını sağlama
zorunluluğu, ülke gelişimine katkı kapsamında, tüketicilerimize ucuz enerji temini,
varlıklarımızın ederini yükseltmesi dolayısıyla rasyonel dağıtım sistemlerine ihtiyaç
duyulur.
Rasyonellik Kriterleri Nasıl Sağlanır?
a) Güvenilirlik; Şebekede makul ölçüde arıza sayısı ve süresinin oluşmasının
sağlanması
1. Koruma düzeninin standartlara uygun çalışmasının sağlanması
2. Sigorta ve parafudur uygun seçimi
3. Primer teçhizat seçimi ve bakımı
b) Kısa Devre Etüt Programı, SCADA
c) Fider otomasyonu, (Arızanın algılanması, yerinin tespiti, izole edilmesi ve yeniden
enerjilendirme)
d) Kaliteli ürün temini; Tüketiciye standart gerilim, frekansta, flickersiz ve harmoniksiz
enerji sağlanmasıdır. Bunu sağlamak için;
1. Şebeke projelendirmesi
2. Primer teçhizat seçimi
3. Bozucu etki yapan yüklerin kontrolü önem arrz etmektedir.
e)Şebekedeki kontrol noktalarının uzaktan ölçümü ve izlenmesi SCADA
f) Ucuz enerji ve hizmetin sunulması; Tüketicilere gerçek maliyetler bazında ekonomik
enerji ve hizmet sunmaktır.
1. İnsan kaynaklarının etkin kullanımı
2. Kayıp ve kaçakların azaltılması
3. Yatırımların en uygun şekilde planlanması (Enerji darboğazı
yaratmayacak kadar erken ve kaynak israfına neden olamayacak
kadar geç planlama)
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
7-23
4. Şebeke kurulu gücünün optimum kullanılması
5. Bakımların zamanında ve etkin yapılması
6. İş kazalarının minimuma indirilmesi
g)Uzaktan Ölçme, İzleme ve Kumanda sistemi SCADA
h)Kestirimci Bakım Yönetim Sistemleri
ı)Optimum Yük Akış
i)İş Emri ve Manevra Yönetimi
j)Çevreyle Uyumlu; Enerji dağıtım sistemlerinin çevreye yaptığı bozucu etkilerin en aza
indirilmesidir, (görsel kirlilik, elektromanyetik alan etkileri ve kayıplar)
11.3 Kayıplar
Dağıtım kayıpları iki kategoriye ayrılabilir: teknik kayıplar ve teknik olmayan kayıplar.
Teknik kayıplar, bir dağıtım şebekesinin elektrikle ilgili özelliklerine bağlıyken, teknik
olmayan kayıplar, gerçekte tüketilen elektrik ve ölçülen elektrik tüketimi ya da
faturalama tutarı arasındaki fark olarak tanımlanabilir.
Teknik olmayan kayıplar:
Teknik olmayan kayıplar temel kaynakları, elektrik hırsızlığı, eksik ölçümler ve sayaç
okuma ya da faturalandırmada yapılan hatalardır. Teknik olmayan kayıplar, teknik
kayıpların miktarının kayıpların toplam miktarından çıkarılmasıyla belirlenebilir. Teknik
olmayan kayıpların kaynakları, sayaç montajlarının çalışmasını, sayaç okuma sürecini
ve faturalandırma işlemlerinin araştırarak bulunabilir.
Türkiye’de teknik olmayan kayıplar ilden ile farklılık göstermektedir. Bu kayıplar %10 ile
%60 oranında değişebilmektedir.
Detaylı Kayıp Analizinin Uygulanması
(a) Kayıpların kaynağını/kökenini tanımlamak için, en azından teknik ya da teknik
olmayan kayıplar, sistem gerilimleri ve ekipmandan kaynaklanan bir bozukluğu
gösteren, dağıtım sistemlerinde kapsamlı bir elektrik akışı diyagramının
oluşturulması;
(b) İlave veri elde etmek ve kayıp hesaplanması ve analizinin tamamlamak için bir
plan tasarlama ve iyileştirme konusunda TEDAŞ’a yardımcı olunması;
(c) Teknik olmayan kayıpların önem sırasının belirlenmesi için özel bir dikkat
gösterilmesi;
(d) TEDAŞ personeline, ilave araştırma/kayıp değerlendirilmesi için ölçümlere
ihtiyaç duymaları durumunda danışmanlık ve talimat verilmesi;
(e) İlave verilerin incelenmesi ve verileri kullanarak elektrik akışı diyagramının
tamamlanması ve kayıp hesaplanmasının iyileştirilmesi
7-24
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
12. SONUÇLAR ve ÖNERİLER
Elektromekanik sektörü hakkında doğru bir değerlendirme yapabilmek için öncelikle
2006 yılına bakmak gerekmektedir. Bilindiği üzere Hükümetin öncelikleri içerisinde
büyük yer kaplayan “Özelleştirme” işlemleridir. Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi
kısaca TEDAŞ olarak ifade edilen Genel Müdürlüğün 2005 yılından başlayan ve 2006
yılına sarkan bu özelleştirme işlemi hiç bir gerekçe gösterilmeden Sayın Başbakanın
talimatı ile aniden ertelendiği kamuoyuna duyurulmuştur. Bunun sonucunda da kendisini
özelleştirme yapılacağı esasına göre hazırlayan yerli ve yabancı firmalar; kendileri için
öngördükleri programlarında büyük ölçüde değişikliklere gitmek mecburiyetinde
kalmışlardır.
Oysaki bu özelleştirme işleminde izlenen yol esasen başından itibaren yanlıştı. Çünkü
özelleştirilecek bölgelerde devam eden işler ile yeni yapılacak işlere ait projeler tam
olarak belli olmadığı gibi var olan projeler de işler iç içe girmiş durumdaydı. Bu durumda
bu haliyle bu iş gerçekleşse gerek yatırım ve gerekse de işletim açısından tam bir
çıkmaz yaşanabilecekti. Ayrıca, bu yöntem yine bu sektörde doğrudan hizmet üreten
yerli firmalarının bu işe katılımına imkân vermiyor yalnızca enerji satışı işlemleri ile
uğraşan büyük ölçekli ulusal ve uluslararası sermayeye izin veriyordu. Dolayısıyla bu
iptal işlemi; bu tür hizmetlerin üretilmesinde her türlü emeği olan yerli firmalarımız
açısından doğru, sektör açısından ise yanlış olmuştur.
Sektörde 2006 yılında kapasite kullanımı % 80’leri geçmiş ve 2007 yılında da bu artış
devam edeceği tahmin edilmektedir. Üretimdeki artışlar ihracata da yansımış ancak
ithalat da özellikle “Ara Ürünler”de çok büyük artış göstermiş ve yerli ara ürün
kullanımı yok denecek kadar azalmıştır. Bu yanlış strateji sonucunda 2006 yılında cari
açık 35 milyar dolar olmuştur. Bu durumu savuna yetkilileri de anlamak mümkün
olamamıştır. Daha tehlikeli durum ise bu şekildeki ithalatın artarak devam etmesi ve bu
durumun düzeltilmesi yani “Yerli Ara Ürün” kullanılması konusunda Hükümetin hiç bir
tedbir alamadığı gibi teşvik etmesini de anlamak mümkün olmamıştır.
Dünya Ticaret Örgütü ile yapılan Ticaret anlaşması ve Avrupa Birliği ile yapılan Gümrük
Birliği anlaşması sonucunda her türlü ürün hemen hemen hiç denetimsiz olarak
ülkemize girmektedir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından da yeterli piyasa denetimi
yapılamadığı için şu anda ülkemiz “Standart Dışı Ürünler”in adeta bir cenneti
olmuştur. AB bu konularda Türkiye’yi çaresiz bırakmış ve tüm denetim mekanizmalarını
elinden almıştır. Bu durumun çok süratle düzeltilmesi gerekmektedir. Bunun için de
siyasi irade var olan çözüm yollarının uygulanabilmesi yönünde standartlara uygun
üretim yapan özel sektörü de yanına alarak direnme gücü göstermelidir. Ancak; siyasi
iradede bu ışı görmek mümkün olmamaktadır.
Sektörde çok sayıda sorunu olmakla birlikte öncelikli olarak şu 5 konuyu söyleyebiliriz.
1. Standart dışı ürünlerin ithalatı ve bu sektörde katma değer üretmeyen yerli ve
yabancı firmaların bu işleri büyük ölçüde yapması. Sektördeki yerli sanayimizin
korumasız bırakılması, piyasaya her türlü standart dışı yabancı ürünlerin kolayca
girmesine izin verilmesi ve buna karşılık da hiç bir tedbir alınmaması. Yani
ithalatın korumasız ve denetimsiz yapılması, standart dışı olarak üretilen; gerek
yerli ve gerekse de ithal ürünler üzerinde ilgili kurumlar tarafından yeterli miktarda
piyasa denetimi yapılmaması/yapılamaması.
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
7-25
2. Ar – Ge için TÜBİTAK tarafından ayrılan ödeneklere ile bu hizmetlere ayrılmış AB
Fon’larında bulunan ödenek ve hibe bedeller için yapılan başvurulara olumlu
cevapların alınamaması, alınsa da çok geç alınması, ilgili kuruluşların projeler
için yapılan başvurularda yol gösterici olmaktan ziyade engelleyici davranış
içinde olması. Bunun yansıması olarak da bu konuda AB’ne Türkiye’nin yıllık
olarak yaptığı katkıdan çok azını proje bedeli olarak geri alması sonucunu
doğurmaktadır. Bu durum ise Türkiye’nin diğer AB ülkelerini finansörü durumuna
düşürmektedir.
3. Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan 9.cu 7 yıllık yatırım programında
olmasına rağmen “Yüksek Gerilim Kısa Devre Güç Laboratuarı”nın kurulması
yönünde Kamunun yeterli gayreti göstermemesi. (Ödenek ayırmaması, yetkili
kurumu belirlememesi vb. gibi) Yapılan girişimleri de desteklememesi de yanlış
bir davranış olarak değerlendirilmektedir. Ülkemizi “Marka” haline getirecek bu
laboratuarın kurulmasının engellenmesi ülkemizi geri götürdüğü gibi sanayicimize
çok zaman kaybettirdiğinden başka söz konusu test’ler için en az yıllık 3 ile 5
milyon dolar arasında bir bedelin yurt dışına gitmesine sebebiyet vermektedir.
Ayrıca Alçak Gerilim ürünlerini test etmek için de yine uluslararası standartlarda
laboratuarların olmayışı da büyük bir noksanlıktır.
4. Nitelikli ara eleman yetiştirilmemesi, Okul- Sanayi işbirliğini yeterli düzeyde ve
verimli olacak şekilde desteklenmemesi. Meslek liselerinin daha kaliteli eleman
yetiştirebilmesi için sanayi ile yapmış oldukları işbirliği çerçevesinde sanayiye
gönderdikleri öğrencileri iş yerlerinde sıkı bir denetime tabi tutarak meslek
öğrenmeleri yönünde değerlendirilmelerinin sağlanması yapılmalıdır. Şu andaki
gibi bazı işyerlerinde bu öğrenciler yalnızca getir – götür gibi ayak işlerinde
kullanılmamalıdır. Ayrıca bu durumu değiştirecek herhangi bir tedbirin de ilgili
kurumlar
tarafından
alınmaması
çok
hatalı
bir
davranış
olarak
değerlendirilmektedir.
5. Üretim maliyetlerindeki enerji girdi fiyatlarının yüksek olması ve bu konuda
herhangi bir iyileştirmenin yapılmaması. ( enerji bedelleri içerisinde sanayiciden
TRT payının alınmaması gibi. )
6. Hizmete sunulan enerjide “Arz Güvenirliliği”nin olmayışı. Kamu bu güvenirliliği
mutlaka ama mutlaka sağlamalıdır. Tüm sanayi işletmelerinin “Enerjide
Verimlilik” kurallarına uygun olarak tesislerini yeniden denetleme ve sonuçlarını
da ilgili Bakanlığa bildirme mecburiyeti getirilmelidir.
EPDK’nın en az 5 – 10 ve 20 yıllık süreler için öngörülmüş “Stratejik Planlamaları”
olmalı ve kamuoyuna da açıklanmalıdır. Ancak, tüm kamu kuruluşlarında olduğu gibi bu
kurumunda böyle bir planlamanın var olup olmadığı hakkında kamuoyunun bir bilgisi
yoktur. Var ise bu planlamalar sektöre hizmet edecek kuruluşlar tarafından bilinmelidir ki
bunlara göre yatırımlar yapılabilinsin. EPDK’nın müştereken hizmet ürettiği kuruluşlarla
yeterince koordineli çalışmadığı ve bunun için de sık sık değişen kararlar ile karşı
karşıya gelinmektedir. Bu kurum yalnız lisans dağıtan bir kurum olmaktan çıkartılmalı
gerçekten bağımsız olarak ulusal çıkarlarımızı en üst düzeyde koruyacak şekilde
çalışmalı, çalışmalarına da dışarıdan müdahale edilmemelidir.
Hidroelektrik bölümünde de görüleceği üzere DSİ Genel Müdürlüğünden alınan veriler
ışığında yapılan çalışmalar doğrultusunda Türkiye Hidroelektrik potansiyelinin sadece
7-26
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
% 32’sini kullanabilmektedir. %16’sı çeşitli kademelerde inşa halinde geriye kalan
suların kullanılması için de yaklaşık olarak 977 adet. Hidroelektrik Santral Projesi
geliştirilmiş DSİ Genel Müdürlüğü ve EPDK’da işlemleri yürütülmektedir. Bu projelerin
ne zaman ve nasıl hayata geçirileceği de tam olarak bilinmemektedir.
Her ne kadar “Nükleer Enerji” çok tehlikeli bundan vazgeçelim denilse de bu doğru bir
yaklaşım değildir. Elbette ki önceliğimiz yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarımız
olmalıdır.
Şu anda içinde bulunduğumuz durum içler acısıdır. Yanlış politikaların sonuçları ve
uzun soluklu stratejik planlamalar yapılmaması sonucunda; Türkiye enerjisinin % 47
‘sini doğal gaza dayalı olarak üretmektedir. Bu durum nereye kadar gidecektir? Türkiye
hızla yenilenebilir enerji kaynaklarına dönmeli ve gerek Ar–Ge için gerekse de enerji
üretimi yapabilmesi için daha önce yeri ve gücü (5000 megawatt yerine öncelikle ve
zamanı iyi değerlendirmek açısından 1000 megawatt olacak şekilde) saptanmış nükleer
enerji santrali inşaasına başlamalıdır. Bilindiği üzere bu tür inşaatlar 5 yıl sürmektedir.
Ayrıca da bu konu kamuoyuna konu çok iyi anlatılmalı nükleer enerjiye niçin
ihtiyacımızın olduğu veya olmadığı açıklanmalıdır. Kamuoyuna bu konuda mutlaka bir
kaç alternatifli Strateji sunulmalı ve sonuçları da takip edilmelidir.
Türkiye her şeyden önce bu sektörde mutlaka tüm ilgili kurum, kuruluş ve özel sektörün
katılımıyla ve “Ortak Akıl” kullanmak suretiyle 5 – 10 ve 20 yıllık stratejik planlamalar
yapmalıdır. Bu planlamalar da Üretim, Tüketim, Hammadde girdileri, İthalat, İhracat,
Piyasa ve Gümrük denetimleri, Ara eleman, Uygulama Mühendisliği, Mühendislikte
“Yetkinlik” sınavları vb. konularda ivedi kararlar almalı uygulamaya koymalıdır. OECD
raporuna göre 2030 yılına kadar dünyada bu sektörde 16 trilyon dolar yatırım yapılacağı
öngörülmüştür. Bu yatırımlar dikkate alınarak Türkiye bu sektörde en az 4 ürününe
öncelik vererek “Dünya Markası” oluşturmalıdır. Yani Türkiye teknoloji transfer eden
değil teknoloji ihraç eden ülke haline gelmelidir. Bunun için de “Katma Değeri Yüksek”
olan konularda yatırımlarına mutlaka öncelik vermelidir.
Devlet Planlama teşkilatı görevi gereği olarak Kamunun ve Özel sektörün tüm
yatırımlarını ve sonuçlarını planlamaları için yol gösterici olmalı ve gerçekten de görevini
süratle yapan bir kurum haline gelmeli yasa ile kendisine verilmiş yetkilerini de rantabl
olarak kullanmalıdır.
Türkiye tüm kurumlarıyla eş zamanlı ve tavizsiz olarak zaman kaybetmeden mutlaka
her yönüyle bir reorganizasyona tabi tutulmalıdır. Bütün bunların yapılabilmesi öncelikle
insan kaynaklarına dayalıdır. Gerçekten bu hizmetlerin zamanında süratle yapılması ve
yürütülmesi isteniyorsa önceliğimiz “Nitelikli İnsan” yetiştirmek olmalıdır. Bunun yolu
da öncelikle Milli Eğitim Bakanlığının daha sonra da Üniversitelerimiz dâhil eğitimlerin
ve uygulamaların günümüz koşullarına uygun olacak şekilde yeniden yapılanması,
denetlenmesi öngörülen standartları sağlayamayanlarında yok edilmesi gerekmektedir.
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
7-27
EK-1: Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Dokuzuncu Kalkınma Planı 2007-2013’te ArGe22
99. Son yıllarda birçok alanda gerçekleştirilen yapısal reformlar ve sağlanan
makroekonomik istikrar sonucu önemli verimlilik artışları elde edilmesine rağmen
ülkemizin rekabet gücü yeterince geliştirilememiştir. Bunun temel sebepleri;
makroekonomik istikrarda, iş ortamının kalitesinde, finansmana erişimde, enerji ve
ulaştırma altyapısında, çevrenin korunması ve kentsel altyapıda, Ar-Ge ve yenilikçiliğin
geliştirilmesinde, bilgi ve iletişim teknolojilerinin yaygınlaştırılmasında yaşanan
yetersizlikler ile kayıtdışılığın yüksekliği, tarımsal yapıdaki sorunlar ve sanayi ve
hizmetlerde yüksek katma değerli üretim yapısına geçilememesidir.
165. Yenilikçilik, rekabetçi ekonomik yapının en önemli unsurlarından biridir ve
yeniliklerin büyük kısmı bilgi ve teknoloji üreten Ar-Ge faaliyetlerinden
kaynaklanmaktadır. Ülkemizde Ar-Ge altyapısı büyük oranda üniversiteler ve kamu
araştırma kurumlarında yer almakta ve araştırma faaliyetlerinin çoğunluğu buralarda
gerçekleştirilmektedir. Ar-Ge faaliyetlerini gerçekleştiren, bu faaliyetlere destek sağlayan
ve bu faaliyetlerin sonucunda ortaya çıkan bilgi ve teknolojiyi kullanan kurumlar
arasında güçlü bir bağ kurulamamış olması nedeniyle, Ar-Ge faaliyetlerinin sonuçları
uygulamaya geçirilememekte ya da yapılan araştırmalar genellikle sanayinin ihtiyaç ve
talebinden uzak olmaktadır.
166. Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payı 2002 yılı itibarıyla yüzde 0,67 olup,
bilim ve teknoloji alanında gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında oldukça düşük olduğu
görülmektedir. 2005 yılından itibaren bilim ve teknolojiye ayrılan kamu kaynakları önemli
ölçüde artırılmış olmakla birlikte, Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payı halen
yüzde 1’in altındadır.
167. VIII. Plan döneminde, çeşitli üniversitelerde stratejik alanlarda mükemmeliyet
merkezleri oluşturulmuştur. Bunun yanında, 2002 yılından itibaren bilim insanı
yetiştirmeye yönelik projeler ve 2004 yılından itibaren de çok ortaklı, disiplinler arası
niteliğe sahip projeler desteklenmeye başlanmıştır.
168. Teknoloji geliştirme bölgeleri, teknoloji merkezleri, duvarsız teknoloji kuluçka
merkezleri ve üniversite sanayi ortak araştırma merkezlerinin faaliyetlerinin
desteklenmesine devam edilmiştir.
169. Teknoloji geliştirme bölgelerindeki firmalara 2013 yılı sonuna kadar kurumlar ve
katma değer vergisinden istisna tanınmakta olup, çalışan araştırmacılar için de her türlü
vergiden istisna sağlanmaktadır. Bu bölge dışında kalan firmaların Ar-Ge
harcamalarının yüzde 40’ı gelir ve kurumlar vergisi matrahından düşürülmektedir.
170. 2005 yılında TÜBİTAK tarafından uygulamaya geçirilen Türkiye Araştırma Alanı
Programı kapsamında, “Akademik ve Uygulamalı Ar-Ge Destek”, “Kamu Ar-Ge Destek”,
“Sanayi Ar-Ge Destek”, “Savunma ve Uzay Ar-Ge Destek”, “Bilim ve Teknoloji
Farkındalığını Artırma” ve “Bilim İnsanı Yetiştirme ve Geliştirme” Programları
başlatılmıştır.
22
www.dpt.gov.tr
7-28
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
171. Ülkemizde iktisaden faal 10.000 kişiye düşen tam zaman eşdeğeri araştırmacı
personel sayısı 2002 yılı itibarıyla 13,6 olup, 66,6 olan OECD ortalamasının oldukça
altındadır. Ayrıca, ülkemizdeki araştırmacıların yüzde 73,1’i yükseköğretim
kurumlarında görev yapmakta iken, gelişmiş ülkelerde araştırmacıların yüzde 70’i özel
sektörde çalışmaktadır.
172. AB’nin bilim ve teknoloji alanındaki Altıncı Çerçeve Programına ülkemizce tam
katılım sağlanmış olmasına karşın, Programa ödenen katılım payına oranla projelerden
sağlanan geri dönüş oldukça düşük kalmıştır. Bu durumun en önemli nedenleri AB
araştırma ağı ile bağlantının, Ar-Ge altyapısının ve araştırmacı sayısının yetersizliğidir.
475. Verimliliğin ve rekabet gücünün artırılması amacıyla Ar-Ge faaliyetlerinin yenilik
üretecek şekilde ve pazara yönelik olarak tasarımlanması sağlanacaktır. Bu kapsamda
Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payı ve harcamalarda özel sektörün ağırlığı
artırılacaktır. Bu çerçevede, bilim ve teknoloji politikasının temel amacı özel sektörün
yenilik yaratma yeteneğinin artırılmasıdır.
476. Teknoloji geliştirme amaçlı girişimciliğin özendirilmesi ve yenilikçi düşüncelerin
hayata geçirilmesi için risk sermayesi ve benzeri araçlar yaygınlaştırılacaktır. Bunun
yanı sıra, özel sektörün belirlenen öncelikli alanlarda araştırma enstitüleri ve/veya
merkezleri kurması teşvik edilecektir.
477. Özel sektör başta olmak üzere, toplumun her kesiminde bilim, teknoloji ve yenilik
kültürünün ve farkındalığının artırılması için bilinçlendirme çalışmaları yürütülecektir.
.
478. Araştırmacı insan gücü nitelik ve nicelik yönünden geliştirilecek ve özel sektörde
araştırmacı istihdamı teşvik edilecektir. Yurtdışındaki Türk araştırmacıların, öncelikli
alanlar başta olmak üzere, yurt içinde istihdam edilmesi için gerekli imkanlar
sağlanacaktır. Ayrıca, ihtiyaç duyulan alanlarda yabancı araştırmacıların Türkiye’de
istihdam edilmeleri desteklenecektir.
479. Ulusal yenilik sistemi içinde yer alan kurum ve kuruluşlar görev ve faaliyetleri
itibarıyla gözden geçirilerek kurumlar arası işbirliğini de artıracak etkin bir yapı kurmak
üzere gerekli yasal ve kurumsal düzenlemeler yapılacaktır. Bilim ve teknoloji alanındaki
politika, program ve projelerin yürütücü kurumlardan bağımsız olarak izlenmesi ve
değerlendirilmesi yönünde düzenlemeler yapılacaktır.
480. Üniversitelerde desteklenen Ar-Ge faaliyetlerinin ülkenin ekonomik, sosyal ve
kültürel gelişimine katkı verecek şekilde tasarımlanması ve bu çalışmaların bilimsel
yayın dışındaki patent ve benzeri sonuçlarının da akademik yükselmede dikkate
alınması sağlanacaktır.
481. Üniversite-sanayi işbirliğinin geliştirilmesi ve üniversitelerdeki Ar-Ge insan gücü ve
altyapısının özel sektör tarafından kullanılması desteklenecektir. Üniversiteler ile özel
sektörü bir araya getiren Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin altyapıları tamamlanacak ve
öncelikli alanlarda uzmanlaşmaları özendirilecektir.
482. Geleceğe yönelik olarak nanoteknoloji, biyoteknoloji, yeni nesil nükleer teknolojiler
ile hidrojen ve yakıt pili teknolojileri; sanayi politikasının öncelik vereceği sektörlerdeki
araştırmalar; yerli kaynakların katma değere dönüştürülmesini amaçlayan Ar-Ge
faaliyetleri; aşı ve anti-serum başta olmak üzere yaşam kalitesinin yükseltilmesine
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
7-29
yönelik sağlık araştırmaları; bilgi ve iletişim teknolojileri ile savunma ve uzay teknolojileri
öncelikli alanlar olarak desteklenecektir.
483. Ar-Ge faaliyetleri sonucunda oluşan bilginin sanayiye ve üretime aktarılmasında
görev yapacak Teknoloji Transfer Merkezleri kurulacaktır. Ayrıca teknoloji seçimi,
transferi, yönetimi gibi konularda danışmanlık yapacak özel sektör ve sivil toplum
kuruluşlarının kurulması da desteklenecektir.
484. Kamu tedarik sistemi, Ar-Ge çalışmalarını ve yerli teknoloji geliştirilmesini
destekleyen bir yapıya kavuşturulacaktır.
485. Başta AB ülkeleri olmak üzere bilim ve teknoloji alanında yetkin olan ülkeler ile bilgi
ve teknoloji transferi amaçlı işbirliği faaliyetleri yürütülecektir.
521. Tekstil, hazır giyim ve deri sektöründe ileri teknolojiler içeren ve çok fonksiyonlu
ürünler geliştirilecek ve Ar-Ge çalışmaları özendirilecektir. Bu sektörlerde hızlı değişen
modanın yakın takibi, modayı etkileme ve moda tasarımına bağlı olarak ürün
farklılaştırması yoluyla rekabet gücü sürdürülecektir.
523. Demir-çelik sektöründe kaliteli ve katma değeri yüksek ürünlerin geliştirilmesine ve
çevrenin korunmasına yönelik Ar-Ge çalışmaları desteklenecektir.
525. Otomotiv sanayiinde, yüksek katma değer yaratan, sürdürülebilir rekabet gücü
bulunan, öncelikle gelişmiş pazarlara ihracatı hedefleyen ve gelişmiş Ar-Ge yeteneğine
sahip bir sanayi yapısı oluşturulması öngörülmektedir.
526. Otomotiv sanayiinde rekabet gücünün sürdürülebilirliği için üretim alanında
sağlanan yetkinlik devam ettirilecek, teknoloji geliştirme ve Ar-Ge alanlarında yetkinlik
geliştirilecek, ana ve yan sanayi arasında konsept ve tasarım aşamasından başlayan bir
işbirliği geliştirilecektir.
528. Elektronik sanayiinde yüksek katma değer yaratılabilmesini teminen elektronik
bileşenler alt sektörü geliştirilecektir. Tüketim ve telekomünikasyon cihazlarının yüksek
rekabet gücünü sürdürmek üzere entegre devre tasarımının güçlendirilmesine ve
üreticiler arası işbirliğiyle düz panel ekran tesisi yatırımının gerçekleştirilmesine önem
verilecektir. Sektörde rekabet öncesi Ar-Ge teşvik edilecek, laboratuar kapasitesi ve
görüntü teknolojileri konusunda araştırma alt yapısı geliştirilecektir.
529. Elektrikli makinalar sanayiinde mevzuata uygun üretim ve Ar-Ge faaliyetlerinin
artırılmasını teminen sektör kuruluşlarının katkısıyla yüksek gerilim kısa devre güç
laboratuvarı kurulacaktır.
532. Savunma sanayiinde; ihtiyaçları güvenli ve istikrarlı bir biçimde milli imkanlarla
karşılamak üzere rekabetçi, kendine yeten, esnek, ülke sanayii ile bütünleşmiş, ortak
üretim-tasarım ve Ar-Ge alanlarında uluslararası işbirliği çalışmalarına etkin katılım
sağlayan bir yapıda üretimin geliştirilmesi ve bunun için gerekli altyapı ile teknolojik ve
yönetsel kabiliyetlerin kazanılması temel hedeftir.
533. Ulusal savunma sanayiini geliştirmek amacıyla, mevcut altyapıdan ve teknoloji
yeteneğinden azami faydalanan, verimliliği, Ar-Ge’ye dayalı tedariki, yurt içi teknoloji ve
kabiliyet edinimini esas alan bir sistem ve mevzuat oluşturulacaktır.
7-30
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
535. Orta ve yüksek teknoloji sektörlerinde Ar-Ge ve yenilikçilik faaliyetlerine ve Ar-Ge
altyapısına öncelik verilecek, büyük ölçekli yatırım, ortak yatırım ve kapsamlı Ar-Ge
projeleri desteklenecektir.
541. İşletmelerin ortak Ar-Ge, ortak tedarik ve pazarlama faaliyetlerine önem
verilecektir. İşletmelerin fiziki altyapı ihtiyaçları karşılanacak, ağ oluşturma ve
kümelenme girişimleri desteklenecektir. İşletmelerin belirlenmiş sanayi bölgelerinde
kurulması ve mevcutların bu alanlara taşınması özendirilecektir.
543. Nitelikli insan gücü yetiştirilecek ve mevcut işletmelerde çalışanların mesleki ve
teknik niteliklerinde iyileştirmeye yönelik çalışmalar desteklenecektir. Eğitim
programlarıyla teknoloji üretimine ve Ar-Ge’ye yatkın işgücü yetiştirilmesi sağlanacaktır.
670. Öncelikle gelişme potansiyeli yüksek merkezlerde; yenilikler ve yeni teknolojilerle
ilgili bilgilere erişim kolaylaştırılacak, teknoloji değişim ve transfer sistemleri
geliştirilecek, etkin bir bölgesel Ar-Ge altyapısı kurulacaktır. Ticari nitelikli bölgesel
yenilik altyapısı kurulmasına yönelik olarak teknoparklar, yenilik aktarım merkezleri ve
işletme kuluçkaları gibi araçlar ve girişimler desteklenecektir.
Enerji ve Ulaştırma Altyapısının Geliştirilmesi
Enerji ve ulaştırma yatırımları öncelikli olmak üzere mal ve hizmet üretimine yönelik
altyapının kalitesi iyileştirilecek, erişim imkânları artırılacak ve altyapı hizmetlerinin
üretim maliyeti içindeki payı düşürülecektir. Bu çerçevede, altyapı yatırımlarının
yapılması ve işletilmesinin öncelikle özel sektör tarafından gerçekleştirilmesi esas
olacaktır. Enerjinin sürekli, güvenli ve asgari maliyetle temini esastır. Nükleer enerji
dahil alternatif enerji kaynakları da dikkate alınarak arz güvenliğinin sağlanması,
çevresel etkilerin en düşük düzeyde tutulması, enerji endüstrisinin rekabetçi bir yapı
içinde sanayinin uluslararası rekabet edebilirliğine katkı sağlaması ile üretici ve tüketici
ülkeler arasında transit konumun geliştirilmesi enerji politikasının ana unsurlarıdır. Enerji
arz güvenliğinin sağlanması hususunda birincil enerji kaynaklarına erişimin garanti
edilmesi, ithal kaynaklara olan bağımlılığın asgari düzeyde tutulması, elektrik üretim,
iletim ve dağıtım yatırımlarının zamanında yapılması; rafineriler ile petrol ve doğalgaz
depolama tesislerinin yeterli hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Enerji sektörünün
rekabete açılması, gerekli yatırımların kamu finansmanı üzerinde ek yük yaratmaksızın
özel sektör tarafından yapılması, kamunun gözetim ve denetim faaliyetlerini etkin bir
şekilde yerine getirerek arz güvenliğini gözetmesi ve kamu mülkiyetindeki tesislerin
özelleştirilmesi sağlanacaktır. Ulaştırma hizmetinin ekonomik ve sosyal hayatın
gereksinimlerine cevap veren, trafik güvenliğinin en üst düzeye çıkarıldığı, taşıma türleri
arasında dengenin ve tamamlayıcılığın sağlandığı, çağdaş teknoloji ve uluslararası
kurallarla uyumlu ve sürdürülebilir bir rekabet ortamında sunulması temel amaçtır.
Karayollarında ağır taşıt trafiğinin yoğun olduğu arterlerde kapasite ve kalite artırıcı
bölünmüş yol yapımlarına devam edilirken, yük taşımacılığının demiryoluna
kaydırılması, limanların ise kombine taşımacılık yapılabilen birer lojistik merkezi haline
getirilmesi sağlanacaktır. Gemilerin Türk tersanelerinde yüksek yerli katkı oranı ile
üretilmesi ortamının yaratılması ve Türk deniz ticaret filosunun, özellikle koster
filosunun, yenilenmesi hedefleri doğrultusunda, Türkiye Tersaneler Mastır Planının
sonuçları göz önüne alınarak yeni tersane alanları tesis edilecektir. Kentlerimizde arazi
kullanım ve ulaşım planlarına uygun, insana öncelik veren, kentin özgün yapısını ve
farklı ulaşım türlerini dikkate alan, ekonomik, güvenli ve ihtiyaç düzeyi ile uyumlu ulaşım
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU
7-31
yapısı oluşturulacaktır.Türkiye’nin AB, Kafkas, Orta Asya ve Ortadoğu ülkeleri ile
bağlantısını sağlayan arterler güçlendirilecektir.
Ar-Ge ve Yenilikçiliğin Geliştirilmesi
Ar-Ge faaliyetlerinin yenilik üretecek şekilde ve pazara yönelik olarak tasarlanması
sağlanacaktır. Bu kapsamda, Ar-Ge harcamalarının GSMH içindeki payı ve bu payın
içinde özel sektörün ağırlığını artırmaya yönelik tedbirler alınacaktır. Toplumda bilim ve
teknoloji bilinci, nitelikli araştırmacı sayısı artırılacak ve araştırma altyapısı
geliştirilecektir. Ar-Ge faaliyetlerinin yeniliğe ve ürüne dönüştürülmesinde risk sermayesi
ve benzeri araçlardan yararlanılacaktır. Üniversitelerin, araştırma enstitülerinin ve diğer
kurum ve kuruluşların araştırma altyapısı öncelikli alanlar temel alınarak geliştirilecektir.
7-32
ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU

Benzer belgeler