enerji sektörü ar-ge raporu
Transkript
enerji sektörü ar-ge raporu
World Energy Council CONSEIL MONDIAL DE L’ENERGIE — Turkish National Committee COMITE NATIONAL TURC Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU Aralık 2007 Ankara ELEKTRİK ENERJİSİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 3-1 3-2 ELEKTRİK ENERJİSİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU Başkan : Ayla TUTUŞ (İÇKALE İNŞAAT) Raportör : Turgay TOPKAYA (DEK-TMK) Üye : Gökhan AKIN (BOTAŞ) Üye : Ahmet BAYÜLKEN (İTÜ) Üye : Tülay COŞKUN (BOTAŞ) Üye : İbrahim DEMİRHAN (TEMSAN) Üye : Hamdi DEMİRHAN (ETİ MADEN) Üye : Zafer GEMİCİ Üye : Erdoğan ÖKTEM (EMSAD) Üye : Meral SARIMUSLU (BOTAŞ) Üye : Ümran SERPEN (İTÜ) Üye : İbrahim TEKİN (TEDAŞ) ELEKTRİK ENERJİSİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 3-3 3-4 ELEKTRİK ENERJİSİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU İÇİNDEKİLER 1. GİRİŞ ................................................................................................................ 7-1 1.1 AR-GE Nedir?.............................................................................................. 7-1 1.2 AR-GE’ nin Önemi ....................................................................................... 7-2 2. HİDROELEKTRİK SANTRALLAR .................................................................. 7-3 2.1 Baraj ve HES Yatırım Maliyeti İçerisinde Enerji Makinalarının Payı ............ 7-3 2.2 Türkiye’deki Su Yapıları Projelerinde Yerli Sanayinin Katkısı ...................... 7-4 2.3 Muhtemel Pazar Araştırması ....................................................................... 7-6 2.4 Türkiye’de Bu Alanda Yürütülmekte Olan AR-GE Çalışmaları..................... 7-8 2.5 Sonuç........................................................................................................... 7-9 3. RÜZGAR TÜRBİNLERİ TEKNOLOJİSİ ........................................................... 7-9 3.1 Mevcut Durum: ............................................................................................ 7-9 3.2 Teknolojide Muhtemel Gelişmeler.............................................................. 7-10 3.3 Teknolojik olarak ülkemizde yapılabilecekler ............................................. 7-14 4. TÜRKİYE’DE NÜKLEER ENERJİ .................................................................. 7-14 4.1 Türkiye’nin Nükleer Enerjiye İhtiyacı .......................................................... 7-14 4.2 Nükleer Santral Konusunda Teknoloji Transferi ........................................ 7-15 5. PETROL.......................................................................................................... 7-16 6. DOĞAL GAZ................................................................................................... 7-17 7. KÖMÜR........................................................................................................... 7-17 8. GÜNEŞ ........................................................................................................... 7-18 9. BİYOYAKIT..................................................................................................... 7-18 10. JEOTERMAL ENERJİ ................................................................................... 7-19 11. TEDAŞ ............................................................................................................ 7-22 11.1 Giriş.......................................................................................................... 7-22 11.2 Rasyonel Elektrik Dağıtım Şebekeleri ...................................................... 7-23 11.3 Kayıplar.................................................................................................... 7-24 12. SONUÇLAR ve ÖNERİLER........................................................................ 7-25 EK-1: Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Dokuzuncu Kalkınma Planı 2007-2013’te Ar-Ge ............................................................................................. 7-27 ELEKTRİK ENERJİSİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 3-5 3-6 ELEKTRİK ENERJİSİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 1. GİRİŞ Hızla değişen dünyamızda zengin ülkelerle fakir ülkeler arasındaki farklar giderek artmaktadır. Teknolojiyi elinde bulunduran ve böylelikle gelişmiş bir sanayiye sahip olan bu ülkeler, üçüncü dünya ülkelerini giderek kendilerine daha fazla bağımlı hale getirmektedir. Ülkemizin bu gelişmiş ülkeler sınıfında yer alabilmesi için de teknoloji geliştirmeye, yenilikçi ürünler üretmeye şiddetle ihtiyacı vardır. Ancak politika ve stratejilerimizi bu yönde geliştirmeye başladığımız zaman, ülkemizin içerisinde bulunduğu sosyal, kültürel ve ekonomik koşulları da iyileştirmek yolunda bir adım atmış oluruz. Türkiye’nin gelişmiş ülkelerle rekabet edebilmesi ve ekonomik olarak tam bağımsız bir ülke olabilmesinin yolu AR-GE’den geçmektedir. Sadece tüketen değil aynı zamanda üreten bir toplum olabilmek ve bu anlamda farklılaşabilmek için AR-GE’ye dayalı ekonomi politikaları uygulanmalıdır. Bu nedenle de AR-GE yönetim stratejimizin bir parçası değil bizzat stratejimiz olmalıdır. 1.1 AR-GE Nedir? AR-GE (Araştırma ve Geliştirme) kelimesi son zamanlarda sıkça kullanılmakla beraber herkes tarafından çok farklı yorumlanabilmektedir... Kimilerine göre AR-GE yeni bir ürün üretmekken, kimilerine göre salt bilimsel çalışmalar yapmaktır. Tanım olarak ise AR-GE, bilimsel ve teknik bilgi birikimini artırmak amacıyla, sistematik bir temele dayalı olarak yürütülen, yaratıcı çaba ve bu bilgi birikiminin yeni uygulamalarda kullanımıdır. Gelişmiş sanayi ülkelerinin yer aldığı OECD’ye göre AR-GE üç farklı uygulamayı bünyesinde barındırır; Temel araştırma (basic research): Belirli, özgün bir uygulama veya kullanım düşünülmeden, kuramsal veya deneysel çalışmalarla olguların ve gözlemlenebilir durumların altında yatana ilişkin yeni bilgi edinmeye denir. Uygulamalı araştırma (applied research): Uygulamalı araştırma da özgün bilgi üretmeye yöneliktir. Ana hedef olarak doğrudan özgün ve pratik bir amaç içerir. Deneysel geliştirme: Araştırma ve/veya pratik deneyimden edinilmiş ve halen var olan bilginin üzerinde yükselen, ancak yeni materyaller, ürünler, devreler üretmeye; yeni süreçler, sistemler hizmetler oluşturmaya veya halen üretilmiş veya oluşturulmuş olanları büyük ölçüde iyileştirmeye yönelik sistemli çalışmalardır. OECD, AR-GE’nin diğer faaliyetlerden ayırt edilmesinde şu tanımı getirmektedir: AR-GE faaliyetleri bilimsel veya teknolojik belirsizliğin olduğu durumlarla ilgili faaliyetlerdir. Bazı AR-GE faaliyetlerinde hedef yeni bir ürün geliştirmek veya geliştirilmesine bilimsel altyapı sağlamaktır. AR-GE, mevcut bir ürünün daha etkin ve ucuz üretilmesi ya da hiç üretilmemiş ama ileride üretilmesi planlanan, pazarda öncü olmak amacıyla herhangi bir alanda araştırmaya kaynak ayırmaktır. AR-GE, özel çalışma gerektiren, kamu, özel sektör ve üniversitelerde yapılabilen yine özel bir faaliyettir. AR-GE, adından da tam olarak anlaşıldığı gibi önce bir araştırma, henüz bulunmamışı bulma ve sonra da bilgiyi veya bir ürünü geliştirme veya yenilemeyi içerir. ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 7-1 1.2 AR-GE’nin Önemi Hayatımızın her aşamasında yer alan AR-GE çalışmaları doğrudan insan yaşamıyla ilgilidir. AR-GE, ülkelerin, toplumların mevcudiyetini ve yaşam kalitesini dert edinir. İsrail ve İrlanda gibi ülkeler AR-GE’ ye verdikleri önem sonucu başarılı AR-GE politikaları geliştirmiş ve toplumlarının refah seviyesini en az üç-dört kat arttırmayı başarmışlardır. Dünyada yaşanan krizler incelendiğinde ortaya ilginç bir sonuç çıkmaktadır. AR-GE’nin krizlerden etkilenmeyip aksine kriz zamanlarında daha çok getiri sağlayan bir faaliyet alanı olduğu görülmektedir. Bu nedenle de AR-GE'nin verimsiz bir yatırım olduğu, harcanan kaynağın boşa gideceği zihniyeti mutlaka terk edilmelidir. AR-GE yatırımlarına harcanan paranın kısa vadede olmasa bile orta ve uzun vadede çok daha fazlasıyla geri döndüğü artık herkesçe bilinen bir gerçektir. Her şeyden önce "Bekleyelim, önce ekonomik istikrar sağlansın, daha sonra AR-GE yaparız" yaklaşımı bir an önce terk edilmelidir. Türkiye'nin ekonomik istikrara giden yolu AR-GE' den geçmektedir ve Türkiye'nin daha fazla beklemeye tahammülü yoktur. Ancak öncelikli olarak AR-GE çalışmalarında ne durumda olduğumuzu bilmemiz gerekir. Bu konuda Türkiye ve dünyadaki bazı istatistikler bize fikir vermesi açısından önemlidir. (ekte grafikler halinde sunulmuştur) Her on bin çalışan arasında araştırıcı sayısı Türkiye’de 11, Avrupa Birliği ülkelerinde 94 1 Gayri Safi Yurtiçi Hasıla içinde AR-GE’ ye ayrılan pay Türkiye’de yüzde 0,67, Avrupa Birliği’nde yüzde 1,92 2 Milyon nüfus başına düşen yıllık bilimsel yayın sayısı Türkiye’de 41, Avrupa Birliği’nde 613 (2004 yılı) Avrupa Patent Ofisi’nden alınan milyon nüfus başına düşen yıllık patent sayısı Türkiye’de bire bile ulaşmazken Avrupa Birliği’nde 135 olarak görülmektedir. Bu tablo ülkemizle Avrupa Birliği ülkeleri arasındaki farkın azaltılması için gösterilmesi gereken çabanın boyutunu çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Öncelikli olarak AR-GE’ ye bakış açımızı mutlaka değiştirmeliyiz. AR-GE’ye dayalı tedarik, teknoloji tedariki, Teknoloji yönetimi ve AR-GE yönetimi konularında bilgi sahibi olan AR-GE liderleri yetiştirmeliyiz. AR-GE’ yi araştırma ve yayın olmaktan çıkaracak yönetici kadrolara sahip olmalıyız. Burada en önemli nokta, elbette ki yetişmiş insan gücüdür. Ve unutulmamalıdır -ki AR-GE, doktoralı elemanlarla yapılır, yönetilir, ölçülür, izlenir ve değerlendirilir. AR-GE ile ilgili her kurumun doktoralı elemanlar istihdam etmesi gerekir. Bu şekilde konusuna hâkim, teknolojinin geldiği son noktadan haberdar, 1 N. Yetiş, “Bilim ve Teknoloji ve Ulusal Rekabet Gücü”, TÜSİAD Yükseköğretim, Bilim ve Teknolojide Yeni Yönelimler Semineri, 2004 2 TÜİK Haber Bülteni, “2003 ve 2004 yılları araştırma ve geliştirme faaliyetleri araştırması”, Sayı 129, Ağustos 2006 7-2 ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU araştırma ve geliştirme konularını bilen bir kadroya sahip olabiliriz. Bu şekilde keşfedilmişi keşfetmek için zaman ve para harcamayız. Bu şekilde derinlemesine problemleri irdeler, farklılıklar oluşturabilecek detayları yakalayabiliriz. Bu şekilde rekabet üstünlüğü olan yenilikçi ürünler üretebiliriz. Her AR-GE çalışması mutlaka şu üç aşamayı içermelidir: ölçme, izleme ve değerlendirme. Bunu başarabilmek sistematik çalışmayla mümkündür. Bu nedenle proje bazlı çalışma gereklidir. Her çalışma bir proje olarak ele alınmalı, gerekirse alt projelere bölünerek yetkili kişilerce yönetilmelidir. Her projenin mutlak suretle bir müşterisi olmalıdır. Sanayinin ihtiyacı olan teknolojik araştırma konuları doktora ve yüksek lisans tez konuları haline getirilebilmelidir. Bu şekilde üniversiteler de sistemin içerisine çekilir ve üniversitelerin salt araştırma içeren, ürüne dönüşmeyecek karakterdeki çalışmalarla meşgul olması engellenmiş olur. Böylelikle üniversite sanayi işbirliği kavramı da doğru amaca yöneltilmiş olur. AR-GE, firmaların ve devletlerin en üst yöneticileri tarafından sahiplenilmesi gereken bir kavramdır. Ancak bu şekilde toplumsal farkındalık ve AR-GE bilinci oluşturulabilir. Gelecekte var olmak için bugünden tezi yok gerek devlet olarak gerek kurum olarak gerekse birey olarak AR-GE’ ye gereken ehemmiyeti vermeliyiz. Unutmamamız gerekir ki; Ancak teknolojisini kendisi geliştiren ülkeler bağımsızdır. 2. HİDROELEKTRİK SANTRALLAR Gelişmekte olan ülkeler sınıfında yer alan ülkemizde teknolojik ürün ihtiyaçları AR-GE ye dayalı tedarik yerine, satın almaya dayalı tedarik yöntemi kullanılarak karşılanmaktadır. Bu tedarikin önemli bir bölümünü ithal teknolojilerin oluşturması, yerli AR-GE çalışmalarının ve dolayısıyla yerli üretim ve sanayinin gelişmesini engellemektedir. Ayrıca bu ürün ve hizmetlerin sağlandığı yurtdışı firmaların AR-GE harcamaları da bir anlamda ulusal kaynaklarımızdan fonlanmaktadır. Ülkemiz ise sadece teknoloji satın alan genelliklede eskimiş teknolojilerin pazarı olarak görülen bir ülke konumunda yer almaktadır. Sanayimiz ise montaj sanayisinden öteye gidememektedir. Bu durum diğer sektörlerde olduğu gibi baraj ve hidroelektrik santraların hidromekanik ve elektromekanik ekipman tedariki içinde geçerlidir. Hidroelektrik santrallarında ana bileşenler; inşaat yapılarında baraj, su alma yapısı, boşalma kanalı, elektromekanik teçhizatta ise su türbinleri, jeneratörler, hız regülatörü, cebri boru, denge bacası, vana, kapak ve ızgaralar olup günümüz teknolojisinde sadece türbinlerin ve regülasyonun tasarım ve imalatı Ar-Ge kapsamındadır. Diğer elemanlar artık rutin mühendislik uygulamalarıdır. 2.1 Baraj ve HES Yatırım Maliyeti İçerisinde Enerji Makinalarının Payı DSİ Genel Müdürlüğü verilerine göre barajlı bir hidroelektrik santralın birim yatırım maliyeti yaklaşık 1000–1500 $/kW’tır. Bu maliyetin yaklaşık %30’unu yani 300– 450$/kW’ını elektromekanik ve hidromekanik oluşturmaktadır. %30’un ise %80’ini 240– 360 $/kW’ını elektromekanik, %20’sini yani 60–90 $/kW’ını ise hidromekanik oluşturmaktadır. Özel sektör tarafından gerçekleştirilerek 2000 yılında işletmeye alınmış olan Birecik barajı ve HES’in birim yatırım maliyeti 1100$/kW olarak gerçekleşmiştir. Bu maliyetin 344$/kW’ını elektromekanik, 73$/kW’ını ise hidromekanik ekipman maliyeti ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 7-3 oluşturmuştur. Ayrıca bir hidrolik santralin hidroelektromekanik teçhizat bedelinin %18 ile %26 arası bedel proje ve tasarım ücretini oluşturmaktadır. 2.2 Türkiye’deki Su Yapıları Projelerinde Yerli Sanayinin Katkısı Türkiye’de ICOLD standartlarında (temelden yüksekliği 15 m ve rezervuar hacmi 3hm3’ten büyük) bugüne kadar 555 adet büyük baraj 664 adet gölet inşa edilmiştir. 148 adet de hidroelektrik santral mevcuttur. İnşaat işlerinin hemen hemen tamamı yerli olarak gerçekleştirilmektedir. Yatırım maliyetinin yaklaşık %10-%50’sini (proje kapsamında enerji amacının, tünel ve depolama sisteminin olması durumuna göre değişir) oluşturan makine ekipmanlarından; hidromekanik ekipmanlarda tasarım ve imalat olarak 1960’lı yılların ortalarından başlayarak 1980’li yıllardan sonra tüm ekipmanları kapsayacak duruma gelmiş, parasal değeri çok daha yüksek olan hidroelektromekanik ekipmanlarda ise çok sınırlı sayıda imalatla kısıtlı kalmıştır. DSİ’nin 1954 yılında kuruluşundan sonra baraj ve HES yapımı hızlanmış 1960 lı yıllarda özellikle hidroelektromekanik ekipmanın iç piyasadan temini yönünde görüşler desteklenmiştir. Bu doğrultuda 1977 tarihinde TEMSAN’ın (Türkiye Elektromekanik Sanayii A.Ş.) kurulması ile su türbinleri ve jeneratörlerin yurt içinde yapımı için çok önemli bir adım atılmıştır. KİK kanunun çıkmasından önce, DSİ Genel Müdürlüğü gerçekleştireceği bir kısım hidroelektrik santralleri TEMSAN’a protokolle vermekteydi. TEMSAN, kendisine ortak seçeceği yabancı firmayı kendi ihale usullerine göre belirlemekte ve teklifini ortaklık adına DSİ Genel Müdürlüğüne iletmekteydi. Bu yöntemle TEMSAN’ın gelişmesine önemli bir destek sağlanırken, yerli üretim ve alım oranı maksimum tutulabilmekteydi. Ancak aradan geçen yıllar içerisinde her zaman ve herkesim tarafından desteklenmesi gereken bu kuruluş ihmal edilmiştir. TEMSAN tasarım konusunda tamamıyla dışa bağımlı olarak bugünlere kadar gelmiştir. Türkiye’de; türbin, jeneratör ve yardımcı ekipman ile güç transformatörleri, otomatik kontrol ve kumanda sistemlerinin tümü yerli olarak imal edilebilmek teknik potansiyeline ve yeteneğine sahiptir. 32 MW Kurulu gücündeki Hirfanlı HES’in dördüncü ünitesi buna bir örnektir. İki senede imalatı ve montajı yapılarak 1982 yılında ticari işletmeye alınan santralin bu ünitesi, günümüze kadar arızasız ve kesintisiz üretimini sürdürmektedir. Yüzde yüz yerli olarak yapılmış olması, enerji üretim ve dağıtım makineleri ile ekipmanın üretimi için gerekli imalat sanayinin Türkiye’de mevcut olduğunu kanıtlamaktadır. Ayrıca Derbent Barajı’nın türbin gömülü parçaları GÜRİŞ tarafından, Birecik Barajı jeneratör rotor örümcekleri ve kamaları (6x112 MW) GAMA tarafından imal edilmiştir. Hidroelektrik santral donanımları ile transformatörlerinin yardımcı elemanları, koruma ve kumanda tesisleri komple projelendirilip imalat ve montajları güvenilir bir biçimde ithal ürünün yarı fiyatına yapılabilme olanağı vardır. Ayrıca birçok santralde salyangoz, emme borusu, sabit çember, türbin çukuru çelik kaplaması gibi birçok türbin parçası, yabancı tasarımla yerli firmalar tarafından imal edilmiştir. Zaten yabancı firmalar taahhüt ettikleri ekipmanların büyük bir bölümünü de ülkemizde imal ettirmektedirler. 7-4 ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU TABLO–1: TEMSAN Tarafından Yabancılarla Ortaklaşa Üretilen Türbin ve Jeneratörler3 s.no SANTRALİN ADI YAPILAN YATIRIM TUTARI ($) (b) TOPLAM GÜCÜ (MW) (a) 1 KEPEZ II HES ANTALYA 2 x 2,91=5,82 2 MANAVGAT HES (Kısmi İmalat) 2 x 24,00 = 48,00 3 İVRİZ HES KONYA 2 x 0,52 = 1,04 4 HOŞAP HES VAN 5 YAPILAN YATIRIMIN GERİ DÖNÜŞ SÜRESİ (YIL) (b/d) PROJENİN DÖVİZ İKAMESİ İŞLETMEYE ALINDIĞI TARİH 21 1986 220 1986 637.855 4 1986 2 x 2.,10 = 4,2 1.514.876 13 1989 TERCAN HES ERZURUM 3 x 4,98 = 14,94 4.191.176 51 1990 6 KOÇKÖPRÜ HES VAN 4 x 2,17 = 8,68 3.352.394 44 1994 7 KRALKIZI HES DİYARBAKIR 2 x 48,28 = 96,56 13.594.125 146 1,4 7.476.769 1998 8 DİCLE HES DİYARBAKIR 2 x 55 = 110 14.350.787 298 1 7.892.933 1999 9 KUZGUN HES ERZURUM 3x6,30+1x2,06 = 20,96 8.310.643 36 4,6 4.570.854 1999 10 ÇAMLIGÖZE HES SİVAS 2 x 17,20 = 34,40 16.084.336 102 3,2 8.846.385 2000 12 SUATUĞURLU HES SAMSUN 1 x 23,50 = 23,50 12.347.307 65 3,2 4.986.812 2000 11 BEYKÖY HES ESKİŞEHİR 3x5,60= 16,80 16.198.773 87 3,7 8.909.325 2000 13 BATMAN HES BATMAN 3x62,15+1x5,70 = 192,15 40.795.633 483 1,7 22.437.599 2003 14 MERCAN HES TUNCELİ 3 X 6,18 = 18,53 8.597.007 78 2,2 4.728.354 2003 15 KÜRTÜN HES GÜMÜŞHANE 2 x 46 = 92 17.752.289 198 1,8 9.763.760 2003 16 ALPASLAN-I HES VAN 4x41,75 = 167,00 28.723.079 488 1,2 15.797.693 2008(tahmini) 17 ÇİNE HES AYDIN 2x23,60 = 47,20 10.335.260 118 1,8 5.684.393 2008(tahmini) 18 KILAVUZLU HES MARAŞ 4x14. 10= 56,4 - 100 - - 2008(tahmini) 19 MANYAS HES BALIKESİR 3x6,83 = 20,49 - 59 - - 2008(tahmini) 20 TOPÇAM HES ORDU 3x20,87 = 62,61 - 200 - - 2008(tahmini) 1041,28 187.089.23 9 TOPLAM 917.956 YILLIK ENERJİ ÜRETİMİ Milyon kWh 2.546 101.094.877 3 16,18 ve 19.sıradaki santralların montaj çalışmaları devam etmektedir. 17. sırada bulunan Çine HES’de inşaat işlerinin ilerlememesi nedeniyle montaj yapılamamaktadır. Cindere HES projesi TEMSAN yükümlülüğünden çıkarılmıştır. ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 7-5 TABLO–2: Jeneratörleri İŞBİR, Türbinleri TÜRBOSAN Tarafından İmal Edilmiş Olan Mini Ve Mikro Santraller Yıl 1983 1985 1985 1985 1985 1985 K. Güç kW 675 120 132 111 45 144 Tip Francis Francis Francis Francis Francis Francis Yer K.Maraş Döngel HES Hakkâri-Çukurca Narlı HES Sivas-Yakaboyu HES Erzurum-Eşkay HES Adıyaman- Kâhta HES Sivas-Gürün Sarıca HES Türkiye’de elektromekanik sanayinde üretim; özellikle şalt ve dağıtım cihazları konusunda önemli ölçüde artmış olmakla beraber ithalatta da aynı hızla artmaktadır. Özellikle, büyük jeneratörler, motorlar, türbinler, karmaşık ölçme kontrol ve otomasyon sistemleri hala ithal edilmektedir. Enerji üretim tesislerinin ihtiyacı olan her türlü donanım, vasıflı çelik borular, ventiller, fanlar, elektrik motorları, pompalar, vasıflı çelik saclar, vasıflı çelik miller, kesiciler, ayırıcılar, trafolar, ölçü aletleri, kablolar, dişliler, dişli kutuları, sızdırmazlık elemanları Türkiye’de üretilmektedir. Ayrıca büyük boyutlarda talaşlı imalat ve kaynaklı konstrüksiyon imalat olanakları mevcuttur. 2.3 Muhtemel Pazar Araştırması Elektrohidromekanik ekipmanın yerli olarak imal edilmemesi nedeniyle tablo-3’te verilmiş olan inşa halindeki 6 564 MW kurulu gücünde 158 adet, proje aşamasında ise 22 260 MW kurulu gücünde 977 projenin yakın gelecekte gerçekleştirilmeleri durumunda dışardan alınacak olan elektrohidromekanik ekipman için yaklaşık 11 milyar $ döviz dışarı gidecektir. İşletmede olan 148 adet santralden 58 adedi 35 yaşın üzerindedir ve elektromekanik ekipmanları kısmen veya tamamen değiştirilmek zorundadır. Bunun yanında işletmedeki santralardan henüz 8–10 yıldır işletmede olmalarına rağmen kalitesiz ürünlerin kullanılmış olmasından dolayı (Romanya’dan alınmış türbinlerde olduğu gibi) rehabilitasyon zorunluluğu doğmuş birçok büyük ölçekli proje bulunduğu bilinmektedir. Ayrıca ülkemiz enerji sistemi içerisinde biran önce yer alması gereken pompa depolamalı santrallerde kullanılacak olan ekipmanlar ile pompajlı sulama ve içme suyu projelerinde kullanılacak olan ekipmanlarda göz önünde bulundurulacak olursa elektrohidromekanik alanındaki pazar sadece ülkemizde yaklaşık 20 milyar $’a ulaşacaktır. 7-6 ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU TABLO–3: Ekonomik HES Potansiyelinin Proje Durumlarına Göre Dağılımı (Haziran 2007) Proje Durumu İşletmede İnşa Halinde4 Proje Sayısı 148 158 K.Güç (MW) Oran (%) 13 306 6 564 Ort. Üretim (GWh/yıl) 47 590 23 620 977 22 260 79 177 52 1 283 42 480 150 387 100 Proje Toplam 32 16 Su türbinlerinin tasarım ve imalatı “her türbin için” kullanılacağı HES’in net düşü ve ünite başına debi, türbin dönme hızı esas alınarak özgün olarak yapılmaktadır. “Terzi imalatı” olarak tanımlanan bu yöntemle üretilen türbinlerden yararlanarak ve benzeşim-model tekniği yardımı ile farklı debi, düşü, güç ve hızlarda yeni türbinler türetilerek Ar-Ge ve proje maliyeti azaltılmaktadır. Ancak, mini ve mikro HES’lerde, türbin veriminde bir miktar azalma göze alınarak, tipleştirme yapılarak seri imalat söz konusu olup proje ve imalat maliyeti aşağıya çekilmektedir. Örneğin küçük HES potansiyeli yönünden oldukça zengin olan Çin standardizasyona giderek elektromekanik ekipman maliyetlerini oldukça düşürmüştür. Türkiye’nin küçük HES, kurulu güç ve üretim potansiyeli tablo5,6,7’de verilmiştir TABLO–4: İnşa Halindeki Santrallar5 K.Güç aralığı MW 0-0,1 0,1-1 1-10 10-50 50-100 100-250 250 ve üzeri TOPLAM Santral sayısı Toplam K.Güç MW 0 1 56 66 18 12 5 158 1 328 1 675 1 300 1 714 1 546 6 564 Toplam Üretim GWh/yıl 4 1 422 6 967 4 232 5 747 5 248 23 620 4 İnşa aşamasında DSİ web sayfasında sadece 42 adet proje gözükmektedir. İnşaatına başlanmış olan özel sektör projeleri ilave edilmemiştir. Bu yüzden inşa halindeki 158 adet proje, EPDK web sayfasında inşaatına başlamış gözüken projeler ile DSİ sayfasındakilerin toplamıdır. (Ayla TUTUŞ) 5 3,4,5,6 nolu tablolar DSİ’den alınan veriler doğrultusunda Ayla TUTUŞ tarafından hazırlanmıştır. Ancak 4 adet bölgeden veri gelmediği için toplam 165 adet küçük ölçekli olduğu düşünülen proje ile ilgili bilgiler bu rakamlara dâhil edilememiştir. ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 7-7 TABLO–5: Önümüzdeki Yıllarda Geliştirilecek Olan Santrallar K.Güç aralığı MW 0-0,1 0,1-1 1-10 10-50 50-100 100-250 250 ve üzeri TOPLAM Santral sayısı 0 67 528 285 54 31 12 977 Toplam K.Güç MW Toplam Üretim GWh/yıl 45 2 486 6 409 3 874 4 857 4 939 22 610 239 10 088 24 144 13 176 16 117 15 414 79 177 TABLO–6: Kurulu Güçleri 10 MW’ın Altında Olan Santrallar (Mikro-Mini –Küçük HES’ler) Proje durumu İşletmede İnşa Halinde Projelendirilmiş TOPLAM Santral sayısı Adet 76 57 595 728 Toplam K.Güç MW 201 329 2 531 3 062 Toplam Üretim kWh/yıl 770 1 426 10 327 12 523 2.4 Türkiye’de Bu Alanda Yürütülmekte Olan AR-GE Çalışmaları Yıllardır üniversiteler, ilgili kamu kurumları, sivil toplum örgütleri ve TUBİTAK gibi birçok kuruluşun üzerinde fikir birliği ettiği bu konuda çok sayıda raporun yazıldığı imalat sektörünün geliştirilmesi için AR-GE çalışmalarının yapılmasının gerekliliği karar vericiler tarafından önemsenmemiş ve ülkemiz sürekli teknoloji ithal eden dışa bağımlı bir ülke olarak varlığını sürdürmeye mahkûm edilmiştir. 2005 yılında yürürlüğe giren 5346 sayılı “Yenilenebilir enerji kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun” un amacının açıklandığı Madde -1’de “Bu Kanunun amacı; yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik enerjisi üretimi amaçlı kullanımının yaygınlaştırılması, bu kaynakların güvenilir, ekonomik ve kaliteli biçimde ekonomiye kazandırılması, kaynak çeşitliliğinin artırılması, sera gazı emisyonlarının azaltılması, atıkların değerlendirilmesi, çevrenin korunması ve bu amaçların gerçekleştirilmesinde ihtiyaç duyulan imalat sektörünün geliştirilmesidir” denilmektedir. 10 Mart 2005 tarihinde yapılmış olan 11.Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu Toplantısında alınan “Kamu kuruluşlarında AR-GE’ ye dayalı ihtiyaçlarının karşılanması ve toplumsal düzeyde AR-GE talebi oluşturmak için ihtiyaçlara bağlı araştırma programlarının oluşturulmasına karar verilmiş ve bu doğrultuda Enerji Bakanlığından Enerji Araştırma Programının hazırlanması talep edilmiştir. Bu kapsamda orta ve küçük ölçekli hidroelektrik santrallerin kontrol-kumanda ve koruma sistemi tasarımı için TUBİTAKBİLTEN-ODTÜ işbirliği ile bazı çalışmalar sürdürülmektedir. DPT destekli küçük su türbinlerinin geliştirilmesi konusunda Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Sabancı Üniversitesi ve Kırıkkale Üniversitesi ile birlikte çalışmalar yapılmakta olup, bu kapsamda 2 adet Banki Türbini imalatı gerçekleştirilmiştir.(16 kW, 41 kW) 7-8 ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU TABLO–7: TEMSAN Tarafından Yürütülen AR-GE Projeleri6 Gücü (kW) Debi (lt/sn) Düşü (m) Banki Banki Banki Pelton Banki Francis Banki Boru tipi Pelton Banki Pelton Francis 3 4 8 10 16 37 41 100 100 200 0,5 300 50 90 300 40 300 300 750 760 150 600 3,7 1500 10 7 5 45 8 15 8 15 100 50 23 23 Pelton 500 470 145 Tipi Açıklama İmalatı bitirildi “ satıldı İmalatı bitirildi “ “ “ “ İmalatı devam etmektedir “ “ Projesi bitirildi Proje çalışmaları son aşamadadır. İTÜ, DPT destekli bir proje ile su türbinlerinin performans testlerinin yapılabileceği bir laboratuar kurma aşamasındadır. 2008’de tamamlanacak proje ile İTÜ Makina Fakültesi Gümüşsuyu Kampüsü’nde IEC standartlarına göre yatay ve düşey eksenli su türbinlerinin model deneyleri ve 315 kW güce kadar mini su türbinlerinin testleri yapılabilecektir. Aynı laboratuarda su türbinlerinin tasarım ve geliştirilmesine yönelik her türlü Ar-Ge çalışmaları da yürütülecektir. 2.5 Sonuç Sonuç olarak Cumhuriyetimizin kurulduğu ilk yıllarda olduğu gibi kalkınmamız için öncelikle kendi kaynaklarımızı kullanmamız gerekliliği tartışılmaz bir gerçektir. Ülkemizde yüksek katma değer yaratacak ürünlerin üretimi fabrika makinaları, enerji makinaları ve elektromekanik donanımları sürekli dövize, dış borca bağlı olarak yurt dışından ithal edilerek sanayileşme sürdürüldüğünden ve sanayileşmeyi teşvik politikasında yabancı donanıma dayalı girişimcilik adeta teşvik edildiğinden, Türk sanayicisi, iş adamı, mühendisi ve işçisi makina üretimi konusunda deneyimsiz bırakılmıştır. Enerji üretimi konusundaki teknik hizmetler, kısmi projelendirme ve imalat ile montajdan öteye gidememiştir. Bu nedenle yerli hidroelektromekanik sanayiinin devlet desteğinde proje, tasarım ve test laboratuarları yönüyle geliştirilmesi ve yatırımlarının yapılması gerekmektedir. 3. RÜZGAR TÜRBİNLERİ TEKNOLOJİSİ 3.1 Mevcut Durum: Rüzgâr türbinleri ile büyük miktarda elektrik enerjisi üretmek üzere dünya genelinde işletmedeki kurulu güç 2006 sonu itibari ile 74.223 MW’ tır ve bu yıl yapılacak yatırımların 8.000 MW’ tan fazla olması ulusal kuruluşlarca beklenmektedir.7 Avrupa 7 http://home.wxs.nl/~windsh/stats.html, (04.03.2007) ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 7-9 birliği, gelecekteki enerji senaryosunda, yenilenebilir kaynakların talebi karşılamada önemli rol oynamasını planlayarak 2010 yılında toplam enerjisinin %22’sini bu kaynaklardan karşılamayı hedeflemiştir. Bu hedefi gerçekleştirmede, yaşayabilir ve ekonomik olarak rekabet edebilir konumda olan rüzgâr öncelik taşımaktadır. Rüzgâr günümüzde dünyanın en hızlı büyüyen enerji kaynağıdır ve son beş yılda da bu durumunu korumuştur. European Wind Energy Association (EWEA)’ya göre 2010’a kadar rüzgârda beklenen 230,000 MW’lık kurulu güç ile AB enerji talebinin %12’sini karşılayacaktır. Bu da yaklaşık 25 milyar Euro’luk pazarın varlığına işaret etmektedir. 2020’de kurulu güç 1,2 milyon MW’a ulaşabilir. Türkiye’de ise halen 51 MW’lık kurulu güç bulunmaktadır. Muhtemelen 2007-8 devresinde ilave 200 MW’lık bir kapasitenin devreye girmesi beklenmektedir. Uzun vadede rüzgârdan elektrik üretiminde belirsizlikler vardır. Belirsizlikler gelecekteki fosil yakıt fiyatlarına, hükümetlerin yenilenebilir enerjilerle ilgili programlarına, teknolojik gelişmeye, iletim hatlarına girebilmeye, toplumun çevreye duyarlığına ve diğer faktörlere bağlıdır. Genel olarak ülkedeki elektrik talebinde artış beklendiğinden, buna katkıda bulunacak rüzgâr enerjisi fiyatlarında, yakıtın ücretsiz olması nedeni ile fazla değişiklik olmayacaktır. Yalnız rüzgâr potansiyeli fazla ve santral kurulumuna elverişli alanların sınırlı olmasından dolayı daha az elverişli yerlerden elde edilecek enerji maliyetleri daha yüksek olacaktır. Bu durumu düzenleyici bir inisiyatif, ulusal kaynakları kontrol eden kurumlarca oluşturulmaz ve ilk girişimde bulunanın üstünlüğüne bırakılırsa rüzgar kullanımı bundan olumsuz etkilenecektir. Hâlbuki bu kurumların rüzgâr kaynağını ülke bazında çeşitli ölçeklerde belirleyip, bu kaynakların en uygun projelerle değerlendirilmesinde inisiyatifi ele alarak öncülük yapması beklenir. Aksi takdirde muhtemelen, aceleyle uygun teknolojik seçimler yapılmadan rüzgarlı sahaların spekülatif olarak ve/veya verimsiz şekilde işletilmesi söz konusu olacaktır. Güneş gibi rüzgâr da, kaynağın kullanıma elverişli olduğu anda kullanılması gereken teknolojilerden olduğundan bunların kWh maliyet fiyatları o sırada kullanılan diğer kaynak fiyatları ile kıyaslanmaktadır. Mevcut santrallerde ulusal kaynaklardan elde edilen katkılar çoğunlukla kule yapımı ve serbest bölgelerde üretilen bazı palalardan ibarettir. 2007–8 yıllarında 200 MW’lık bir kapasite yaratılacak ise bu, inşaat ile birlikte 250 milyon Euro’luk bir yatırım anlamına gelir. Bu pazardan yerli üreticilerin pay almaları ve yurtdışı pazarlara da girebilmeleri önemlidir. 3.2 Teknolojide Muhtemel Gelişmeler 1980’den sonra aerodinamik, yapı dinamiği ve mikro-meteorolojideki gelişmeler türbinlerin senelik verdiği enerjide %5’lik bir artış sağlamıştır. Günümüz araştırma teknikleri ile daha mukavim, hafif ve daha verimli palalar üretilmektedir. Türbin başına elde edilen enerji büyük miktarda artmış, türbin ağırlıkları ve bunların yaydığı gürültü son yıllarda yarıya indirilmiştir. Rüzgar enerjisinden daha fazla yararlanmak için yapılması gerekenler şunlardır; • daha fazla sayıda rüzgâr gözlem istasyonu kurmak, • uygun rüzgâr elektrik jeneratörleri ile rüzgâr santrali alanlarını seçmek, • türbinleri enerji üretimine hazır vaziyette tutmak için bakım işlemlerini geliştirmek, 7-10 ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU • daha yüksek güçlü türbinler, düşük rüzgâr rejiminde çalışacak türbinler, daha yüksek kuleler, daha fazla alan süpüren rotorlar kullanmak, • daha iyi aerodinamik ve yapı tasarımı yapmak, • daha hızlı ve iyi imalat teknikleri kullanmak, • güç katsayılarını artırmak, • depolanabilir enerjiye dönüşüm teknikleri geliştirmek • daha iyi hükümet politikalarını hayata geçirmek Tasarım Halen rüzgâr türbini tasarımında kullanılan yöntemlerin performans ve yükleme hesaplarının çeşitli boyutları vardır. Bunlarla ilgili değişik analiz ve tasarım yöntemleri literatürde gözden geçilmiştir. Hem yatay, hem de düşey eksenli rüzgâr türbinlerin tasarımları oldukça iyi bir aşamadadır ve test edilerek geliştirmeler yapılmıştır. Oldukça soğuk iklimde ayrık olarak çalışmak üzere 5 MW’lık doğrudan tahrikli pilot rüzgâr türbin jeneratörü tasarlanmış ve test edilmiştir.8 Tasarım rüzgar yükleri, yapıların çoğunluğunda olduğu gibi standart ve kodlarda belirtildiği gibi ele alınmaktadır. Yatay eksenli rüzgâr türbinlerinin (YERT) çoklu amaç fonksiyonlu optimizasyonu yapılmıştır. Türbin kütle büyüklüğünün maliyeti artırdığı göz önünde bulundurularak kütlenin azaltıldığı maliyet etkin tasarım yapılabilir. Dinamiğin esasları göz önünde bulundurularak etkin maliyetli esnek sistem tasarımı da gerçekleştirilebilir. Yükler Tasarım işlemi sırasında rüzgâr türbini aerodinamik, yerçekimi, atalet ve tasarım ömrü boyunca işletme yüklerine göre analiz edilir. Bu maksatla yapı yükleri ve malzeme gerilmelerini hesaplamak için çeşitli matematik modeller geliştirilmiştir. Belirsizlik analizine dayanan olasılık yöntemleri ve parametrik modeller de gerçekleştirilmiştir. Uzun-dönem yüklerde türbülans seviyeleri değiştirilerek ekstrapolasyon teknikleri denenebilmektedir. Rüzgar sağnaklarında olasılık yöntemleri ile türbinde ekstrem cevaplar elde edilebilir. Bu yüklerin daha hassas tanımlanması rüzgâr türbin imalatçısının daha güvenilir ve optimize edilmiş türbin yapmasına imkân verir. Pala YERT’ler için profil geliştirilmesine 1984’te başlanmıştır. Yeni profillerle enerji yakalamadaki verim artmıştır. Rüzgâr türbin palarının tasarımı, test edilmesi ve yorulma analizi için değişik teknikler geliştirilmiştir. Modern palalarla daha yüksek taşımanın 8 Solero L, Caricchi F, Crescimbini F, Falchetta M. Direct-drive wind generator pilot plant for stand-alone units in extremely cold climates. Int J REE 2001;3(2):326–32. ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 7-11 sürüklemeye oranı elde edilmiş ve güç katsayısı %20 artırılarak 0,5 civarına getirilmiştir.9 Rüzgâr türbinleri palalarında karbon elyaflı kompozitlerin etkin maliyetli uygulanmaları üzerine çalışmalar yapılmıştır. Esas yük taşıyıcı bağlantıda sınırlı sayıda karbon elyaf katmanları kullanılarak yorulma mukavemetinin %20 artırıldığı ve türbinin toplam maliyetinin %4-5 azaltıldığı belirtilmektedir.10 Dişli kutusu Birçok türbinde dişli kutusu, bozulma ve kusurun kaynağı olmuştur. Dişli tasarımında diş eğilme işe yaramazlığı önemli bir problem oluşturmaktadır. Dişliler genel olarak 23000/30000 h çalışmadan sonra bozulmaktadır.11 Bozulmaya sebep olabilecek birçok dinamik değerlendirme katsayısı ele alınmıştır. Ayrıca dişlilerin çeşitli duyargalarla ömür boyu gözlemi de yapılabilmektedir. Jeneratör Rüzgâr türbinlerinin elektrik sistemi, mekanik enerjiyi elektrik gücüne çeviren bütün komponentleri kapsar. Endüksiyon veya asenkron ile senkron jeneratörler kullanılmaktadır. Endüksiyon motorları rüzgâr dışında hidroelektrikte ve motor tahrik sistemi olarak kullanılmaktadır. Basit ve sağlam yapıları ile daha ucuzdur. Şebekeye bağlanıp, şebekeden çıkmaları nispeten basittir. Senkron jeneratörlerde olduğu gibi statorda çoklu sargılar bulunur. Rotor çoğu zaman sargısızdır. Lamine çekirdek içersine yerleştirilmiş iletim çubuklarından dolayı rotor sincap kafesini andırır. Bazı endüksiyonların rotorunda da sargı bulunabilir. Bunlar değişken hızlı rüzgâr türbinlerinde kullanılır; fakat daha pahalıdır ve sağlam değildir. Senkronlar şebekeye bağlı büyük türbinlerde kullanılır veya güç elektroniği ile değişken hızlılarda kullanılır. Sabit mıknatıslı olanlar yalnız sistemlerde kullanılır ve çıktısı son kullanıcıdan önce genelde doğru akıma dönüştürülür. Endüksiyonlar gibi kendi başlarına harekete geçemezler. Rüzgar hızları, konut elektrik talebi; jeneratör, inverter ve depolama komponent parametreleri kullanılarak bilgisayar tarafından çalıştırılan simülasyon modeli ile rüzgar enerji dönüştürme sistemindeki enerji miktarını belirleme çalışması yapılmıştır.12 Sabit hız kafes endüksiyon makina, değişken hız kafes endüksiyon makine ile kayma halkalı endüksiyon makinalar arasında yapılan karşılaştırmalarda değişken hızlı, sargı rotor kullanılan endüksiyon makina diğerlerine üstünlük sağlamıştır.13 9 Dutta AK, Dutta RD, Morey NP, Basu A. Modern technological developments in wind power generation. Proceedings of the national conference on wind energy commercialization, Maulana Azad College of Technology, Bhopal, India, 1999. p. 28–38. 10 Joosse PA, Van Delft DRV, Chr Kensche X, Soendergaard D, Van den Berg RM, Hagg F. Cost effective large blade components by using carbon fibers. J Sol Energy Eng 2002;124:412–8. 11 Sivakumar AS. Wind power—a user’s experience. Windpro J 2003;63:32. 12 Haack BN. Economic analysis of small wind-energy conversion systems. Appl Energy 1982;11:51–60. 13 abd RD, Ranganathan VT. Variable-speed wind power generation using doubly fed wound rotor induction ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 7-12 Jeneratör ikaz voltajları üzerine de çalışmalar yapılmıştır. Voltajda harmonik çarpılma, endüksiyonlarda %2.5 – 9.5 arasında olurken değişken hızlılarda %6-12 arasında değişmektedir. Transformatör Transformatör güç sisteminin bir parçasıdır ve türbin jeneratörünü şebeke ile irtibatlandırır. Elektrik kayıplarını azaltmak için amorf metalden yapılmış, verimi yüksek transformatör kullanılması tavsiye edilmektedir. Transformatörlerin verimleri çeşitli şekillerde yapılabilmektedir. Ağa konulan transformatörün ebadı ve yüklenme şekli kazanımları büyük miktarda artırabilir. Bunlar yaklaşık %50 yüklendiğinde maksimum verimdedir. Ağa bağlanma Ağla ile ilgili problemleri gidermek için çeşitli teknikler ve yöntemler vardır. Ağda herhangi bir problem olmadığında sistem güvenilir güç vermelidir. Modern rüzgâr türbin teknolojisi ve otomatik elektrik üretim kontrolü ile büyük santraller zayıf ağlarda çalışabilmektedir. Değişken hızlı, hatve kontrollü çiftli (doubly) beslemeli endüksiyon jeneratörleri ve art arda (back to back) dönüştürücüler ile RT’leri incelenmiş ve ağı rahatsız eden esas problemin jeneratör ve dönüştürücülerde ve DC-bağlantısında aşırı voltaj riski olabileceği belirtilmiştir. Zayıf kalitede bir ağ rüzgâr türbin jeneratörünün performansını etkileyecektir ve rüzgâr santrali (RS) de güçte kalite problemi yaratacaktır. Bu nedenle RS’nın işletme verimi düşecek ve şebeke ve diğer müşterilerde kayıplar artacaktır.14 Elektriksel sınırlayıcı faktörler, RT’lerinin zayıf ağlara bağlanması halinde güçte kalite problemi yaratmaktadır. Rüzgâr gücünü etkileyen çeşitli faktörlere teçhizat seçimi ve rüzgâr elektrik jeneratörünün ağa bağlanma yöntemi de dâhildir. Değişken hızlıların, sabit hızlılara nazaran dinamik türbin davranışını iyileştirdiği görülmektedir. Kontrol sistemi Kontrol panosundaki gösterge jeneratörün anlık yönelmesini, çeşitli jeneratör sıcaklıklarını, rotor ve jeneratör devrini, aktif ve reaktif ağ parametrelerini v.b.’ni gösterir. Bunun aynı zamanda veri depolama kabiliyeti ve çeşitli bozuklukları kaydeden hafızası vardır. RT kontrolünün esas amacı güç üretimini artırmak ve az sayıda kontrol girişi ile yükleri azaltmaktır. Çeşitli türbinler için değişik kontrol sistemleri önerilmekte ve kullanılmaktadır. RT sisteminin ekonomikliği Rüzgâr jeneratörü maliyetleri belirli bir yerdeki rüzgâr kaynağı karakteriyle yakından ilgilidir. Yeni türbinlerin etkin maliyeti, büyüyen ebatlardan ziyade dinamik karaktere ve uyumlu bir tasarıma bağlıdır. Belirli bir yer için en karlı rüzgâr elektrik dönüştürücüleri, o machine—a comparison with alternative schemes. IEEE 2002;17(3):414–21. 14 Chen Z, Spooner E. Grid power quality with variable speed wind turbine. IEEE Trans Energy Convers 2001;16(2):148–53. ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 7-13 yer için en etkin maliyetli RT’lerinin belirlenmesi ve bunlar için çevrenin düzenlenme maliyetini en aza indirmeden ve türbinlerin çalışmama süresini azaltmadan geçer. 3.3 Teknolojik olarak ülkemizde yapılabilecekler Rüzgâr gücü bakımından başı halen çekmekte olan Almanya, hızla rüzgâr türbin sanayiini geliştirerek fosil yakıtlara (bu dışa bağımlılık anlamına gelmektedir) bağımlılığını azaltma yoluna gitmiştir. Kurulmasını teşvik ettiği rüzgâr türbin sanayii, ülkede enerji yatırımlarında önemli pay almıştır ve iç piyasadaki durgunluk dönemlerinde yurtdışında işler almaya devam etmişlerdir. Ulusal fosil yakıt kaynaklarının olmaması ve hidrolik kaynaklarının kullanılmış olması, nükleer enerjinin de çevre mahzurları nedeni ile toplumda tepki çekmesi, zorunlu olarak rüzgâr ve güneşi ön plana çıkarmıştır. Keza kurulu güç olarak Almanya’yı izleyen İspanya da diğer Avrupa ülkeleri ile yakın ilişki içinde rüzgâr enerji sanayisini geliştirmiş ve ülkede kurulan santrallerde önemli bir pay almıştır. Hindistan’da da önemli gelişme olmuştur. Rüzgâr türbinleri teknolojisi konusunda ülkenin hedefleri saptandıktan sonra bu konuda planlı bir çalışma yapmak gerekmektedir. Yapılan sistemlerin deneneceği bir deneme sahası ve bununla ilgili bir sertifikasyon laboratuarının kurulması da önemlidir. Gelişmiş teknolojide tasarım yapabilme kabiliyetine sahip mühendislik hizmeti verebilecek alt yapı vardır. RT’leri bir sistem olduğundan bunun bazı kısımları ulusal kuruluşlarca, diğer kısımları da uluslararası ortamda geliştirilmişlerin en iyilerinden seçilerek iyi bir sistem ortaya çıkarılabilir. Bunun için teşvik uygulanmalı ve zamanlama iyi yapılmalıdır. RT alt kısımlarından pala yapımına yat sanayiinde olan kuruluşlar dâhil diğer kompozit uygulayıcıları girebilir. Jeneratör yapımına girişebilecek yerli kurumların bulunabileceği söylenebilir; fakat ekonomik üretim sayılarını yakalayabilmeleri gerekir. Ulusal uygulamalar yanında uluslararası pazara çıkabilmeleri için teknolojik rekabet de şarttır. Kablolama ve diğer elektriksel aksamlar da yurtiçi kurumlarca yapılabilir. Transformatör işine girilebilir. RT kuleleri yurtiçi kurumlarca yapılmaktadır. Gittikçe artan yüksekliklerdekilere ulaşmak için yalnızca uygulama değil tasarım da yapılmalıdır. RT’leri temel yapımı ve inşa işleri birçok yerli kuruluş tarafından yapılabilir.15 4. TÜRKİYE’DE NÜKLEER ENERJİ 4.1 Türkiye’nin Nükleer Enerjiye İhtiyacı Türkiye'nin geleceğe yönelik enerji ihtiyacını tahlil eden ciddî incelemeler 1972'den beri akademisyenler, TEK, ETKB ve üniversiteler tarafından yapıla gelmiştir. 1972'de türünün ilki sayılabilecek bir incelemede16 Türkiye'nin 2020 yılında bir kurulu güç açığı bulunacağı hesaplanmış ve bu açığın kapanabilmesinin de ancak nükleer enerjiden yararlanmakla mümkün olacağı vurgulanmıştı. 15 İzmir, Ankara ve İstanbul’da bu alanda yeni özel sektör girişimleri mevcuttur. Prof. Nejat Aybers, Prof.Dr. Sadık Kakaç ve Prof.Dr. Ahmed Yüksel Özemre: Atom Enerjisi Komisyonunun III., IV. ve V. Plân Dönemlerindeki Faaliyet Ve Yatırımları İçin Makroplân, ÇNAEM Raporu No. 87, 1972. ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 7-14 16 Bugüne kadar geçen zaman zarfında resmî makamlar tarafından yapılan benzeri değerlendirmeler 1972 târihli raporun sonucunu kalitatif olarak hep onaylamıştır. Doğalgaz faktörünün devreye girmesiyle yapılan son ve iyimser değerlendirmelerde de yalnızca kömür, doğalgaz ve hidrolik potansiyele dayanılarak yapılan talep tahminlerinde 2020 yılı için ortaya çıkan enerji açığının nükleer enerjiden yararlanarak kapatılması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu durumda 2020 yılına kadar en az 10.000 MWe'lik bir nükleer gücün tesis edilmesi gerekeceği bu çalışmalardan anlaşılmaktadır. Ülkede nükleer santrallerin kurulması, nükleer santral teknolojisinin bir bölümüne hâkim olunmasını da imkân dâhiline sokacaktır. Nükleer santral teknolojisine hâkim olabilmek ise, önce 1) bir ya da birkaç teknoloji seçimine, ve sonra da 2) bu yönde sağlam ve sürekli bir siyâsî irâdenin oluşmasına bağlıdır. Nükleer santral teknolojisinin ya da teknolojilerinin seçimi yalnızca İşletici'nin ekonomik tercihlerinin fonksiyonu olamaz. Böyle bir seçimin, millî çıkarları göz ardı etmeyen millî bir strateji çerçevesi içinde, ekonomik endişelerin yanında: 1) millî sanayiin imkânlarını ve gitgide artan katkılarını, 2) millî iletim ağının (enterkonnekte şebekenin) kapasitesini, 3) millî ham madde kaynaklarının değerlendirilmesi imkânını, da göz önünde tutması gerekir. Ülkede izlenecek olan nükleer santral teknolojisinin seçimine karar vermesi gereken merci, ilgili kuruluşların ve konunun uzmanlarının da fikirlerine müracaat edildikten sonra, Bilim Ve Teknoloji Yüksek Kurulu olmalıdır. Amaç ise nükleer enerji konusunda dışa bağımlılık oranını olabildiğince azaltmaya yönelik olmalıdır. 4.2 Nükleer Santral Konusunda Teknoloji Transferi Nükleer santral teknolojisi transferinde tek ama tek şart kararlı ve sürekli bir siyasî iradenin oluşmasıdır. Bu konuda Japonya, Güney Kore ve Arjantin örnek alınmalıdır. 1970'lerin ortasında Türkiye ile nükleer konularda aynı düzeyde bulunan Güney Kore'nin 20 yılda gerçekleştirdiği atılım ve gelişmelerden alınacak çok ders vardır. Bu ülke: 1) teknolojik tercihlerindeki isâbet, ve 2) gösterdiği kararlı siyâsî irâde sâyesinde 20 yıl gibi kısa bir sürede hem doğal uranyum ve basınçlı ağırsulu PHWR tipi reaktörlerin ve hem de zenginleştirilmiş uranyum ve basınçlı hafif sulu PWR tipi reaktörlerin teknolojilerine hâkim olmuş bulunmaktadır. Halen bu ülkede 20 reaktör çalışmakta olup 4 tanesi inşa halinde, 4 tanesi de planlama aşamasındadır. Güney Kore ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 7-15 artık kendi ihtiyacını kendisi karşılamakla da yetinmemekte nükleer santral satımını da amaçlamaktadır. Türkiye'de KİT durumunda olan kurumların kendi bürokratik iradeleriyle teknoloji transfer etmelerindeki olumsuzluk göz önüne alındığında nükleer santral teknolojisinin bu kabil kurumlar tarafından transfer edilip uygulanması mümkün görünmemektedir. Eğer bu mümkün olabilseydi şimdiye kadar zaten en azından 100 MWe'lik bir termik santralin yerli yapımı gerçekleşmiş olurdu. Devletin, daha ilk nükleer santral birimlerinin inşaatı sırasında bile, özel teşebbüsün ufak çapta da olsa bir yan sanayi kurmasını teşvik etmesi isabetli olacaktır. Nükleer santral teknolojisinin transferi ve geliştirilmesi konusunda özel sermayenin teşvik gücünden yararlanmak şarttır. Ayrıca, tıpkı termik santrallerin özel sermaye tarafından kurulup işletilmesi imkânının tanınmasında olduğu gibi, Devletin makul bir süreden sonra özel sermayeye (yetkili yasal kurumların denetiminde ve lisans alma şartına bağlı olarak) nükleer santral kurup işletme yetkisini vermesi de isabetli ve atılımcı bir önlem olacaktır. Ayrıca, ÇNAEM’de yürütülmüş olan, Türkiye’deki uranyum madenlerinden çıkartılan uranyumu kullanarak doğal uranyum reaktörlerinin yakıtlarının yerli olanaklarla elde edilmesi çalışmaları önemlidir. 1980’lerde başlatılan bu çalışmalar sona erdiğinde ve Türkiye doğal uranyum reaktörlerini seçerse, reaktörlerin yakıt sorunu kalmayacak ve zengin uranyum reaktörlerinde olduğu gibi, yakıt açısından dışa bağımlılık olmayacaktır. 5. PETROL17 Uluslararası piyasalarda petrol fiyatlarının yükselmesi, hem ulusal hem de uluslararası şirketleri daha çok Ar-Ge’ye yatırım yapmaya teşvik etmektedir. Endüstrinin özellikle aşağıdaki petrol mühendisliği konularında Ar-Ge’ye önem vereceği ve aşağıda belirtilen konularda üniversitelerle işbirliğine gereksinim duyması beklenmektedir: 1. Derin sularda arama (3D sismik), sondaj ve üretim 2. Ağır petrollü/çatlaklı rezervuarlardan üretimi arttırma yöntemleri 3. Olgun rezervuarlardan rezervuar tanımlama ve üretim arttırma yöntemleri 4. Kuyu logları ve sürekli kaydedilmiş kuyu basınç testi ve üretim verilerinin analizleri 5. Stokastik rezerv tahminleri 6. Kömürden sıvılaştırma 7. CO2 yakalama (“sequestration”). 17 “Türkiye’de Enerji ve Geleceği”, İTÜ Görüşü, Mayıs 2007, İstanbul ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 7-16 6. DOĞALGAZ18 Uluslararası piyasalarda doğal gaz fiyatlarının yükselmesi (son aylarda ortalama 250$/1000 m3) hem ulusal hem de uluslararası şirketleri doğal gazda daha çok ArGe’ye yatırım yapmaya teşvik etmektedir. Endüstrinin özellikle aşağıdaki doğal gaz mühendisliği konularında Ar-Ge’ye önem vereceği ve bu konularda üniversitelerle işbirliğine ihtiyaç duyması beklenmektedir: 1. Derin sularda doğal gaz arama (3D sismik), sondaj ve üretim 2. Doğal gazın yeraltında depolanması ve modelleme çalışmaları 3. Doğal gaz şebeke hattı tasarımı 4. Mevcut ve olgun gaz rezervuarlarında rezervuar tanımlama ve üretim arttırma yöntemleri konularının ve bu rezervuarların yeraltı gaz deposu olarak kullanılabilirliğinin araştırılması 5. Kuyu logları ve sürekli kaydedilmiş kuyu basınç testi ve üretim verilerinin analizleri 6. Stokastik rezerv tahminleri 7. Kömürden metan gazı üretimi. 7. KÖMÜR19 Kömür yakıtlı santralların geliştirilmesi Türkiye’de Ar-Ge konuları içinde önceliğe sahiptir. Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu’nun 2000/5 sayılı kararı çerçevesinde “Temiz Kömür Teknolojilerine (kalite yükseltme, akışkan yataklı yakma sistemleri, gazlaştırma, gazlaştırma ile entegre kombine çevrim teknolojileri) öncelik verilmektedir. Bu karar doğrultusunda 2023 Bilim ve Teknoloji hedeflerinde Enerji konusunda Temiz Kömür Teknolojileri birinci önceliği almıştır. Türkiye’de konvansiyonel toz kömür yakma teknolojisiyle çalışan büyük ölçekli endüstriyel ısı veya enerji santralları üretimi mevcut değildir. Atmosferik akışkan yataklı kazanlar endüstriyel buhar ihtiyacının karşılanması için üretilebilmektedir. Ancak bu teknoloji elektrik santralları için mevcut değildir. Yukarıda sözü edilen “Temiz Kömür Teknolojileri” konusunda ise kazanılmış bir teknoloji ve uygulaması olmadığı gibi, bu konuda teknolojik araştırma veya bir Ar-Ge çalışması da bulunmamaktadır. Temiz Kömür Teknolojileri konusundaki araştırma ve geliştirmeyi ve çalışmaları; a) temel araştırma, b) teknolojik araştırma (tasarım, projelendirme) c) pilot ölçekli tesislerin kurulması ve deneysel araştırma d) ticari ölçekli uygulamalar olarak 4 aşamada düşünmek mümkündür. Belirtilen Ar-Ge çalışmalarının gerçekleştirilmesi için üçüncü aşamada kurulacak pilot ölçekli tesisler büyük kaynak desteğiyle inşa edilebilirler. Önerilen temiz yakıt ve yakma teknolojilerinin ileri teknoloji ürünü olmayışı, pilot ölçekteki bu ünitelerin kurulumunun yüksek oranda Türkiye’de imalat ve küçük bir kısmın da yurt dışından temini ile gerçekleşmesine imkan vermektedir. Aynı şekilde 18 19 “Türkiye’de Enerji ve Geleceği”, İTÜ Görüşü, Mayıs 2007, İstanbul “Türkiye’de Enerji ve Geleceği”, İTÜ Görüşü, Mayıs 2007, İstanbul ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 7-17 ticari ölçekli ürünler de, Türkiye’nin ulaştığı endüstriyel düzeyle gerçekleştirilebilecek niteliktedir. Türkiye’de mevcut bitümlü, yarı bitümlü ve linyit kömürleri ile ilgili her türlü fiziksel zenginleştirme ile yıkanabilirlilik deneylerinin yapılmakta, bilimsel ve uygulama ağırlıklı çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Son yıllarda temiz kömür teknolojileri ile ilgili olarak “Kömür-su karışımları teknolojisi; Türk linyitlerinin hazırlanması, stabilizasyonu ve yakılması” konulu DPT destekli araştırma projesi gerçekleştirilmiştir. Türk linyitlerinin bu teknoloji ile, çevreye duyarlı temiz bir yakıt olarak yakılabileceği saptanmıştır. Deneyler pilot ölçekte, üstten beslemeli ve akışkan yataklı yakıcılarda gerçekleştirilmiştir. 8. GÜNEŞ20 Güneş enerjisinin fotovoltaik dönüşümü üzerine İTÜ’de yapılan çalışmaların konusu elektrokimyasal yöntemle kaplanan CdS/CdTe ile CuInSe2 ince film güneş pilleri üzerinedir. Çalışmaların amacı, ucuz, kontrol edilebilen yöntemler ile ince film güneş pillerini verimli bir şekilde elde edebilmek için uygun prosesleri optimize etmektir. TABLO 9: İTÜ-CSM İşbirliği ile Hazırlanan CdS/CdTe Güneş Pillerinin Verimleri CdS kalınlığı 500 Å 1250 Å 2500 Å η Voc (%) 5.73 7.68 7.30 (mV) 433 654 518 Jsc (mA) 24.5 24.4 22.6 Rsh (cm2) 189 126 376 İTÜ’de gerçekleştirilen bir örnek çalışmada elektrokimyasal olarak depolanması, bu depolamaya etki eden faktörler, ince filmin oluşma kinetiği ve elde edilen filmlerin yüzey kompozisyonları araştırılmıştır Güneş enerjisinin termal dönüşümü üzerine yapılan bir başka çalışmada bakır, alüminyum ya da döküm yüzeyler üzerine güneş ışığına karşı seçici ince film yüzeylerin hazırlanma yöntemleri geliştirilmiş ve bunlarla yüksek verimli kollektör yapımı sağlanmıştır. Oluşturulan filmlerin yüksek sıcaklığa ve korozyona dayanıklılığı test edilmiştir. Avrupa’da vakum tekniğiyle üretilen benzerlerine oranla çok daha dayanıklı ve üretim tekniğinin basitliği nedeniyle de çok daha ucuzdur 9. BİYOYAKIT21 Kimya, makine, ziraat, orman mühendisliği bölümlerinde ve disiplinlerarası çalışmalarda biyoyakıtlar incelenmektedir. Bu gelişmeler Biyomühendislik başlığı ile biyoyakıtlara ciddi bir konum yaratmıştır. Türkiye biyoyakıt araştırmaları için konu başlıkları: • Biyokütle Isıl Dönüşüm Süreçleri • Biyokütle Biyokimyasal Dönüşüm Süreçleri 20 “Türkiye’de Enerji ve Geleceği”, İTÜ Görüşü, Mayıs 2007, İstanbul “Türkiye’de Enerji ve Geleceği”, İTÜ Görüşü, Mayıs 2007, İstanbul ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 7-18 21 • Biyobriket Üretimi • Biyogaz Üretimi • Biyohidrojen Üretimi • Biyokütle Yakma Teknolojileri • Biyokütle-Kömür Birlikte Yakma Teknolojileri • Motor Biyoyakıtları Üretimi ve Uygulamaları • Enerji Ormancılığı olarak sıralanabilir. 10. JEOTERMAL ENERJİ Türkiye’de jeotermal enerji araştırmalarına 1960’lı yıllarda başlanmıştır. Başlangıçta yüksek entalpili sahalardan elektrik üretimi hedeflenmiş ve 1968 yılında Kızıldere jeotermal alanı ile 1982 yılında Ömerbeyli-Germencik alanı, MTA tarafından yapılan arama çalışmaları sonucunda keşfedilmiştir. Konvansiyonel buhar türbini santraları için kaynak referans sıcaklığı 180oC alınırsa, üçüncü yüksek entalpili saha olarak Kavaklıdere sahası, yakın zaman önce keşfedilmiştir. Bu arada MTA tarafından yapılan araştırmalar yaklaşık 10 kadar orta entalpili sahanın varlığını ortaya koymuş olup, bunlardan da “binary” santraller vasıtasıyla elektrik üretimi mümkündür. Bugünlerde ülkemizde jeotermal enerjiden elektrik üreten, 17,4 MWe’ı Kızıldere konvansiyonel buhar santralı ve 7.4 MWe’ı Salavatlı’daki “binary” santral olmak üzere toplam 24.8 MWe kurulu güç bulunmaktadır. Ancak, üretilen güç 17,5 MWe civarındadır. Öte yandan, ülkemizde ısı enerjisinin doğrudan kullanımında 1990’larda önemli gelişmeler kaydedilmiş ve yaklaşık 50000 konut alanını ısıtan 13 adet merkezi ısıtma sistemi kurulmuş olup, yaklaşık 275 MWt güç bu amaçla kullanılmaktadır. Doğrudan kullanımda gelişmeye başlayan ikinci önemli kullanım alanı jeotermal enerji ile sera ısıtmacılığı olup, bugünlerde 1000 dekardan fazla sera alanı jeotermal akışkanlarla ısıtılmakta ve önemli bir potansiyel olarak görünen bu kullanım hızla gelişmektedir. Aslında, 1960’lı yıllarda başlayan ve 1970’li yıllarda da sistematik bir yöntemle devam eden jeotermal aramalar sonucunda, yukarıda belirtilen 10 kadar yüksek ve orta entalpili jeotermal kaynak keşfedilmesine ve bunlardan birkaçının detaylı bir şekilde incelenip çalışılmasına rağmen, MTA’nın Enstitü statüsünden çıkmasından sonraki araştırmaların bilimsel bir temelde yapılma imkânı hem kaynak yetersizliği hem, de kurumun kimlik değiştirmesi nedeniyle, kalmamıştır. Yapılan araştırmaların yetersizliği sebebiyle, jeotermal kaynakların dışa boşalım bölgelerinden üretim yapılmaya başlanmıştır. Bu yaklaşımla, bu kaynakların görünür kapasitelerinin keşfedilip, gözlendiği anlamına gelmektedir. Bir anlamda, sadece buz dağlarının uçları görünmektedir. Bu durum, hem jeokimyasal çalışmaların daha yüksek sıcaklıklı jeotermal kaynaklara işaret etmesi, hem de Kızıldere gibi sahalarda 30 yıl sonra yapılan sondajlarda daha yüksek sıcaklıklı termal rezervuarların ortaya çıkmasından, anlaşılmaktadır. Kızıldere sahasında 1968 yılında bulunan sıcaklık 196oC olmasına rağmen 1997 yılında reenjeksiyon amaçlı yapılan bir kuyuda 242oC sıcaklık bulunmuştur. Bu yüksek sıcaklıklar yaptığımız jeokimyasal çalışmalarla zaten önceden bilinmekteydi. Eğer bu durum daha önce ortaya çıksaydı, 1984 yılında kurulan Kızıldere santrali daha verimli bir formatta kurulacak ve daha yüksek kapasiteli olacaktı. Ülkemizde jeotermal enerji çalışmaları, UNDP’nin de (Birleşmiş Milletler Kalkınma Ajansı) katılımıyla MTA tarafından 1960’lı yıllarda başlatılmıştır. UNDP’nin diğer Kenya ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 7-19 (127 MWe) ve El Salvador (151MWe) gibi ülkelerde eşzamanlı başlattığı çalışmalar, bu ülkelerde jeotermal enerjinin Türkiye’den daha fazla gelişmesini sağlamıştır. Türkiye’nin kurumsal ve endüstriyel altyapısı, entelektüel gücü dikkate alındığında, diğer ülkelere göre çok avantajlı olmasına rağmen, bu ülkelerden üretim gücü olarak geri kalması düşündürücü ve üzüntü verici bir durumdur. Ülkemizde gerçekleştirilen jeotermal enerji projelerinin, özellikle doğrudan kullanım için yapılanlarının fizibiliteleri sanaldır. Bu fizibiliteler ne jeotermal kaynağı, ne de üstyapıyı dikkate almaktadır. Bunlar incelendiğinde hepsinin aynı olduğu kolaylıkla gözlenebilir. Üstyapı fizibiliteleri sağlam bir mühendislik çalışmasına dayanmamaktadır. Örneğin, merkezi ısıtma sistemlerinin hidrolik tasarımları yoktur. Uygulamada ise, sanal projeyi, inşaatı ve denetimi yapan aynı kurumdur. Bundan ötürü, sağlıklı işletmeler ortaya çıkamamaktadır. Örneğin, Balçova Merkezi Isıtma Sistemi’nin sekonder devresinde o kadar yüksek su kaçağı vardır ki; bu durum hem enerji kaybına, hem de enjekte edilecek suyun bu devreye verilmesiyle kaynakta ve su şebekesinde ciddi sorunlara neden olmaktadır. Bunun yanında, kaynak dikkate alınmadığı için, Sandıklı’da olduğu gibi, kömürle ısıtılan jeotermal merkezi ısıtma sistemleri (jeotermal enerjinin temiz olarak lanse edilmesiyle çelişkili), ya da Van Erciş’te olduğu gibi jeotermal kaynağı bulunmayan ama olmayan kaynağa ulaşmak için 30 km boru hattı satın alan Belediyeler bulunmaktadır. Tüm bunlar ülkemizdeki jeotermal endüstri için üzüntü vericidir. Öte yandan, projelerin fizibiliteleri olmadığı için, halktan toplanan paralar ve kamudan alınan desteklerle gerçekleştirilmişlerdir. Hiçbir şekilde geri ödemeleri yoktur ve ancak, işletilebilmektedirler. Ülkemiz hem kurumsal altyapı, hem de yetişmiş insan gücü olarak yukarıdaki durumları hak etmemektedir. Ancak, jeotermal kaynaklarımız sürdürülebilir olarak yönetilmemektedir. Kaynaklar mevcut mevzuat çerçevesinde parçalanmakta, yanlış ve kötü işletilmekte ve heder edilmektedir. Bunun en önemli nedeni, bu kaynakları idare edecek bir yönetimin ve devletin de bir politikasının olmamasıdır. Jeotermal enerjiyi yönetecek bir jeotermal enerji yasası yoktur. Mevcut durumda kaynakların idaresi İl Özel İdareleri, Maden İşleri Genel Müdürlüğü ve MTA arasında karmaşık ve yasal çatışmalara meydan veren bir biçimde yapılmaktadır. Daha şimdiden birçok anlaşmazlık mahkemelere intikal etmiştir. TBMM’de olan “Jeotermal Enerji Yasa” tasarısı, eğer kanun haline gelirse, var olan üç başlılığı koruyacak ve hiçbir değişiklik olmayacaktır. Bu durumu değiştirmek için, Jeotermal Enerji Yasasını “İntegre Kaynak Yönetimi” konseptiyle yeniden yazmak, bir Jeotermal Enerji Politikası ve Bölgesel Planlama konseptlerini bu yasaya integre etmek gerekmektedir. Zengin jeotermal kaynaklarımızı toplumun daha çok hizmetine sunabilmek ve jeotermal enerjiden daha çok katma değer yaratabilmek için takip edilmesi gereken yol yasal, kurumsal ve araştırma-geliştirme yaklaşımlarının sağlıklı yapılmasından geçmektedir. Jeotermal kaynaklarımızdan en yüksek rant sağlayabilecek potansiyel alan sağlık turizmidir. Bugünlerde Kaplıca hizmeti kendi halkımıza, çoğu kez yetersiz koşullarda, verilmektedir. Öte yandan bazı jeotermal kaynaklarımızdan, hem Kaplıca hem de ısıtma hizmeti vermektedir. Bu durumda merkezi ısıtma sistemlerinde karbonat çökelmesini engellemek için kullanılan “inhibitörler”, reenjekte edildikleri için, sağlık açısından sakınca yaratabilirler. Kaplıcalarımızın geliştirilip, güzelleştirilmesi ve sağlık hizmetlerinin verilmesiyle yurtdışından gelenlere sağlık hizmeti verilmesi ülkemize çok büyük rantlar kazandırabilir. 7-20 ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU Yasal olarak yapılması gereken “İntegre Kaynak Yönetimini” gözeten, “Jeotermal Enerji Politikalarını” ve Bölgesel Planlamalarını öneren bir yasal düzenleme yapmaktan geçmektedir. Ayrıca jeotermal yasa, riskli jeotermal aktiviteleri ve araştırma-geliştirmeyi teşvik etmelidir. Böyle yasal düzelmelerle, önce ülkemizin jeotermal kaynak potansiyeli belirlenecek ve kaynakların doğru, sağlıklı ve sürdürülebilir işletilmesi sağlanacaktır. MTA, TÜBİTAK ve Üniversiteler gibi Devlet Kurumlarının üstyapıdan çok yeraltındaki kaynağa önem veren bir yaklaşım içinde olmaları gerekmektedir. Örneğin, MTA kaynak araması için yerbilimi çalışmalarını yapabilmek amacıyla Enstitü zamanındaki yaklaşımına dönüp, dünyadaki yeni arama yöntemlerini ve teknolojilerini izleyerek hem kendi altyapısını ve insan gücünü geliştirmeli, hem de jeotermal kaynak aramasını eskiden olduğu gibi sistematik bir yaklaşımla gerçekleştirmelidir. Diğer bir deyişle, MTA bir BRGM (Fransa) ve USGS (ABD) gibi çalışmalıdır. Şu sıralarda MTA aynı zamanda sondaj yükleniciliği de yapmaktadır. Doğal olarak, bunları sağlayacak kaynakların eskiden olduğu gibi, MTA’ya aktarılması gerekmektedir. Bu sayede jeotermal kaynakların yalnız dışa boşalım bölgeleri yüzeysel olarak değil, beslenme ve derin yükselim bölgelerini de içeren jeotermal sistemlerin tümü ortaya çıkarılabilir. TÜBİTAK’a gelince, bazı jeotermal projeleri desteklemiş olmasına rağmen, verilen destek bütünlük içindeki bir bilim politikası sonucu değildir. TÜBİTAK, çok önemli sonuçları olabilecek bir “Türkiye Jeotermal Enerji Potansiyeli” projesini bile geçersiz nedenlerle reddederken; tutarsız, birbirleriyle ilişkileri olmayan ve bütünlük sağlamayan, endüstriye hiçbir altyapı ve hizmet sağlamayan projeleri desteklemektedir. ARGE’nin en önemli ayağı olan Üniversitelerimizde jeotermal enerji konusunda çok yoğun çalışmalar yapıldığı söylenemez. En çok araştırma yapılan İTÜ Petrol ve Doğal Gaz Müh. Bölümü’nde rezervuar modelleme konusunda iki model üretilmiş olup, iki rezervuar modeli konusunda çalışmalar devam etmektedir. Laboratuar çalışması olarak, jeotermal kuyular için yüksek sıcaklığa dayanıklı sepiolit çamuru ve özel katkılı çimento geliştirilmiştir. Bunun yanında, Türkiye’nin ısı akısı haritası oluşturulmuş, Türkiye’nin atmosfere ısı deşarjı tahmin edilmiş ve ısı akılarından giderek bir Türkiye jeotermal potansiyeli tahmini yapılmıştır. Ayrıca, Türkiye Jeotermal Enerji Potansiyeli konusunda yeni bir yaklaşımla önemli bir proje, Üniversite’nin kendi kaynaklarıyla gerçekleştirilmektedir. İTÜ Petrol ve Doğal Gaz Müh. Bölümü Balçova ve Ömer-Geçek gibi iki önemli jeotermal sahada rezervuar-üretim performans analizi gerçekleştirmiş ve bundan sonraki sahalarda bu işin nasıl yapılacağı konusunda ülkemize bir örnek oluşturmuştur. Diğer taraftan, İYTE kendi bünyesindeki GEOCEN vasıtasıyla, merkezi ısıtma sistemleriyle ilgili olarak Balçova ve Bergama’da önemli projeler ve bilimsel çalışmalar gerçekleştirmiştir. Bu iki Üniversite dışında bazı üniversitelerimizde yerbilimi ile ilgili olarak bazı çalışmaların yapıldığı da bilinmektedir. Akla hemen gelen potansiyel ülkemizde gerçekleştirilebilecek ARGE konuları: 1. Borulu ve plakalı eşanjörleri ülkemizde imal edilmesi, 2. Merkezi ısıtma sistemleri için otomasyon, 3. Hava soğutmalı kondansörlerin ülkemizde imali ve bunların sıcak havalarda spey sistemleriyle soğutularak, deşarj ısınının düşürülmesi yoluyla santral güç üretiminin artırılması, 4. Jeotermal sistemlerimizde bol miktarda bulunan karbon dioksitin jeotermal rezervuara enjeksiyonu, CO2 reenjeksiyonu, 5. CO2 enjeksiyonuyla EGS sistemlerinden ısı üretimi, ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 7-21 6. Karbonat ve silika çökelmesi ve bunların önlenmesi için inhibitörler, 7. Saklı jeotermal sistemlerin ortaya çıkarılması amacıyla gerçekleştirilecek yerbilimi teknikleri, 8. Rezervuarlarda jeofizik izleme yöntemleriyle elde edilen bilgilerin akış modellerine entegrasyonuyla performans analizlerinin iyileştirilmesi, 9. İzleyici testleri ve modelleme çalışmalarında bunların kullanılması, 10. İnhibitör kullanımının kaplıcaların sağlık alanındaki kullanımına etkisi, olabilir. Özetlersek, jeotermal kaynaklarımızdan daha iyi yararlanabilmek ve ülkeye daha fazla hizmet vermelerini sağlayabilmek için yapılması gerekenler aşağıda verilmektedir: • İntegre Kaynak konseptiyle yazılmış, jeotermal politika üretmeyi ve bölgesel jeotermal planlarının yapılmasını yönlendiren ve jeotermal kaynaklarımızı sürdürülebilir işletilmesiyle korunmasını sağlayan bir yasanın çıkarılması, • Turistik yörelere yakın düşük sıcaklıklı bazı jeotermal kaynaklarımızın sadece sağlık turizmine açılarak, ülkemizde Bad Godesberg eşdeğeri tesislerin kurulması, • MTA’nın sistematik jeotermal kaynak aramasına yönelmesi, Tübitak’ın jeotermal enerji konusunda vereceği projeler için bir sistematik uygulaması, • Jeotermal enerji konusunda ARGE’ye önem verilerek desteklenmesi. 11. TEDAŞ 11.1 Giriş TEDAŞ’ın görevi; ürünü (kWh, kapasiteyi) kaynaktan alarak, fiziksel araçlarla tüketiciye ulaştırmaktır. TEDAŞ ve TEDAŞ’a bağlı dağıtım şirketlerinin, Türkiye’nin 81 ili, 908 ilçesi ve 36,971 kasaba ve köyünde hizmet vermektedir ve dağıtım tesislerinin inşası, çalıştırma ve bakım görevleri ve elektrik enerjisinin abonelere satışından sorumludur. TEDAŞ’ın dağıtım seviyesindeki tüketicilere hizmetin, yeterli, kaliteli ve sürekli olarak sunulmasını sağlamakla görevlidir. Elektrik enerjisinin gerilim seviyesi 36 kV ve altındaki hatlar üzerinden naklinin sağlanması TEDAŞ’ça sağlanır. Dolayısıyla 0.4 kV ve 36 kV arası elektrik enerjisi alan abonelere TEDAŞ tarafından hizmet verilmektedir. Tüketiciye ulaştırılacak elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için TEDAŞ’ın AR-GE faaliyetlerinde bulunması gerekmektedir. TEDAŞ bünyesinde yapılacak bir AR-GE çalışması; dağıtım sistemindeki teknik ve teknik olmayan kayıpların tespiti, kayıp düşürme potansiyelinin değerlendirilmesi, mevcut dağıtım sisteminin verimli kullanılması, dağıtım sisteminin iyileştirilmesi, müşterilere güvenilir, kaliteli ve düşük maliyetli enerji temin edilmesi imkânı verecektir. TEDAŞ açısından önem arz eden dağıtım kayıpları iki kategoriye ayrılır bunlardan biri teknik kayıplar ve diğeri teknik olmayan kayıplardır. Teknik kayıplar, bir dağıtım şebekesinin elektrikle ilgili özelliklerine bağlıyken, teknik olmayan kayıplar, gerçekte tüketilen elektrik ve ölçülen elektrik tüketimi ya da faturalama tutarı arasındaki fark olarak bilinmekte olup bu kayıpların minimum seviyelere indirilebilmesi ancak AR-GE çalışmaları ile mümkün olabilecektir. TEDAŞ’ta süreçler bazında bir organizasyona gidilmeli ve bu süreçlerde Araştırma ve Geliştirme faaliyetleri yapılmalıdır. Bu süreçler, sahasında eğitimli ve tecrübeli kişilerce 7-22 ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU yönlendirilmeli, dağıtım sisteminin verimli çalışması, rehabilitasyonu, konusunda araştırmalar yapılmalıdır. Faaliyet süreçlerinin gelişmiş ülkelerde nasıl bir seyir izlediği araştırılmalı, bu araştırmaları yapacak araştırmacıların yabancı dil bilmeleri gerektiğinden, özellikle AR-GE birimlerine eleman alımlarında yabancı dil bilenlerin tercih edilmesi, AR-GE birimleri misyon ve vizyon sahibi olmalıdır. Araştırmacılar günlük rutin işlerle iştigal ettirilmemelidir. Araştırmacılara en son teknolojileri kullanabilme imkânları verilmelidir. Yeni teknolojileri mevcut dağıtım sistemimize adapte etmek, kayıpları azaltacak projelere öncelik vermek, teknik ve teknik olmayan kayıpların tespiti ve önlenmesine öncelik vermek, yapılan araştırmaların kurum personeline aktarılması ve ortaya konan bir problem tarifi ya da problemin çözümü yaygınlaştırılmalıdır. TEDAŞ genelinde teknik kayıpların analizleri yapılmalı, şebekemizde teknik kayıpların, ileri teknoloji ürünleri, kaliteli malzeme ile azaltılması, tüketen kişiye fatura edilemeyen kayıpların (kaçakların) enerji fiyatları üzerinde oluşturduğu olumsuz etkinin minimize edilmesi, kaçakların önlenmesine yönelik projelerin devreye sokulması, caydırıcı önlemlerin alınması faydalı olacaktır. Kaliteli, yeterli, sürekli, düşük maliyetli bir enerjinin sağlanması için süratle özelleştirilme işlemleri tamamlanmalıdır. 11.2. Rasyonel Elektrik Dağıtım Şebekeleri Dağıtım Şebekeleri; elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için güçlü ve güvenilir olması gerekir. Elektrik Piyasası Kanununda öngörülen yapıda; tedarik alanında rakipleri dikkate alacak, hat işletmeciliği, müşteri hizmetlerinde öngörülen kalite standartlarını sağlama zorunluluğu, ülke gelişimine katkı kapsamında, tüketicilerimize ucuz enerji temini, varlıklarımızın ederini yükseltmesi dolayısıyla rasyonel dağıtım sistemlerine ihtiyaç duyulur. Rasyonellik Kriterleri Nasıl Sağlanır? a) Güvenilirlik; Şebekede makul ölçüde arıza sayısı ve süresinin oluşmasının sağlanması 1. Koruma düzeninin standartlara uygun çalışmasının sağlanması 2. Sigorta ve parafudur uygun seçimi 3. Primer teçhizat seçimi ve bakımı b) Kısa Devre Etüt Programı, SCADA c) Fider otomasyonu, (Arızanın algılanması, yerinin tespiti, izole edilmesi ve yeniden enerjilendirme) d) Kaliteli ürün temini; Tüketiciye standart gerilim, frekansta, flickersiz ve harmoniksiz enerji sağlanmasıdır. Bunu sağlamak için; 1. Şebeke projelendirmesi 2. Primer teçhizat seçimi 3. Bozucu etki yapan yüklerin kontrolü önem arrz etmektedir. e)Şebekedeki kontrol noktalarının uzaktan ölçümü ve izlenmesi SCADA f) Ucuz enerji ve hizmetin sunulması; Tüketicilere gerçek maliyetler bazında ekonomik enerji ve hizmet sunmaktır. 1. İnsan kaynaklarının etkin kullanımı 2. Kayıp ve kaçakların azaltılması 3. Yatırımların en uygun şekilde planlanması (Enerji darboğazı yaratmayacak kadar erken ve kaynak israfına neden olamayacak kadar geç planlama) ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 7-23 4. Şebeke kurulu gücünün optimum kullanılması 5. Bakımların zamanında ve etkin yapılması 6. İş kazalarının minimuma indirilmesi g)Uzaktan Ölçme, İzleme ve Kumanda sistemi SCADA h)Kestirimci Bakım Yönetim Sistemleri ı)Optimum Yük Akış i)İş Emri ve Manevra Yönetimi j)Çevreyle Uyumlu; Enerji dağıtım sistemlerinin çevreye yaptığı bozucu etkilerin en aza indirilmesidir, (görsel kirlilik, elektromanyetik alan etkileri ve kayıplar) 11.3 Kayıplar Dağıtım kayıpları iki kategoriye ayrılabilir: teknik kayıplar ve teknik olmayan kayıplar. Teknik kayıplar, bir dağıtım şebekesinin elektrikle ilgili özelliklerine bağlıyken, teknik olmayan kayıplar, gerçekte tüketilen elektrik ve ölçülen elektrik tüketimi ya da faturalama tutarı arasındaki fark olarak tanımlanabilir. Teknik olmayan kayıplar: Teknik olmayan kayıplar temel kaynakları, elektrik hırsızlığı, eksik ölçümler ve sayaç okuma ya da faturalandırmada yapılan hatalardır. Teknik olmayan kayıplar, teknik kayıpların miktarının kayıpların toplam miktarından çıkarılmasıyla belirlenebilir. Teknik olmayan kayıpların kaynakları, sayaç montajlarının çalışmasını, sayaç okuma sürecini ve faturalandırma işlemlerinin araştırarak bulunabilir. Türkiye’de teknik olmayan kayıplar ilden ile farklılık göstermektedir. Bu kayıplar %10 ile %60 oranında değişebilmektedir. Detaylı Kayıp Analizinin Uygulanması (a) Kayıpların kaynağını/kökenini tanımlamak için, en azından teknik ya da teknik olmayan kayıplar, sistem gerilimleri ve ekipmandan kaynaklanan bir bozukluğu gösteren, dağıtım sistemlerinde kapsamlı bir elektrik akışı diyagramının oluşturulması; (b) İlave veri elde etmek ve kayıp hesaplanması ve analizinin tamamlamak için bir plan tasarlama ve iyileştirme konusunda TEDAŞ’a yardımcı olunması; (c) Teknik olmayan kayıpların önem sırasının belirlenmesi için özel bir dikkat gösterilmesi; (d) TEDAŞ personeline, ilave araştırma/kayıp değerlendirilmesi için ölçümlere ihtiyaç duymaları durumunda danışmanlık ve talimat verilmesi; (e) İlave verilerin incelenmesi ve verileri kullanarak elektrik akışı diyagramının tamamlanması ve kayıp hesaplanmasının iyileştirilmesi 7-24 ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 12. SONUÇLAR ve ÖNERİLER Elektromekanik sektörü hakkında doğru bir değerlendirme yapabilmek için öncelikle 2006 yılına bakmak gerekmektedir. Bilindiği üzere Hükümetin öncelikleri içerisinde büyük yer kaplayan “Özelleştirme” işlemleridir. Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi kısaca TEDAŞ olarak ifade edilen Genel Müdürlüğün 2005 yılından başlayan ve 2006 yılına sarkan bu özelleştirme işlemi hiç bir gerekçe gösterilmeden Sayın Başbakanın talimatı ile aniden ertelendiği kamuoyuna duyurulmuştur. Bunun sonucunda da kendisini özelleştirme yapılacağı esasına göre hazırlayan yerli ve yabancı firmalar; kendileri için öngördükleri programlarında büyük ölçüde değişikliklere gitmek mecburiyetinde kalmışlardır. Oysaki bu özelleştirme işleminde izlenen yol esasen başından itibaren yanlıştı. Çünkü özelleştirilecek bölgelerde devam eden işler ile yeni yapılacak işlere ait projeler tam olarak belli olmadığı gibi var olan projeler de işler iç içe girmiş durumdaydı. Bu durumda bu haliyle bu iş gerçekleşse gerek yatırım ve gerekse de işletim açısından tam bir çıkmaz yaşanabilecekti. Ayrıca, bu yöntem yine bu sektörde doğrudan hizmet üreten yerli firmalarının bu işe katılımına imkân vermiyor yalnızca enerji satışı işlemleri ile uğraşan büyük ölçekli ulusal ve uluslararası sermayeye izin veriyordu. Dolayısıyla bu iptal işlemi; bu tür hizmetlerin üretilmesinde her türlü emeği olan yerli firmalarımız açısından doğru, sektör açısından ise yanlış olmuştur. Sektörde 2006 yılında kapasite kullanımı % 80’leri geçmiş ve 2007 yılında da bu artış devam edeceği tahmin edilmektedir. Üretimdeki artışlar ihracata da yansımış ancak ithalat da özellikle “Ara Ürünler”de çok büyük artış göstermiş ve yerli ara ürün kullanımı yok denecek kadar azalmıştır. Bu yanlış strateji sonucunda 2006 yılında cari açık 35 milyar dolar olmuştur. Bu durumu savuna yetkilileri de anlamak mümkün olamamıştır. Daha tehlikeli durum ise bu şekildeki ithalatın artarak devam etmesi ve bu durumun düzeltilmesi yani “Yerli Ara Ürün” kullanılması konusunda Hükümetin hiç bir tedbir alamadığı gibi teşvik etmesini de anlamak mümkün olmamıştır. Dünya Ticaret Örgütü ile yapılan Ticaret anlaşması ve Avrupa Birliği ile yapılan Gümrük Birliği anlaşması sonucunda her türlü ürün hemen hemen hiç denetimsiz olarak ülkemize girmektedir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından da yeterli piyasa denetimi yapılamadığı için şu anda ülkemiz “Standart Dışı Ürünler”in adeta bir cenneti olmuştur. AB bu konularda Türkiye’yi çaresiz bırakmış ve tüm denetim mekanizmalarını elinden almıştır. Bu durumun çok süratle düzeltilmesi gerekmektedir. Bunun için de siyasi irade var olan çözüm yollarının uygulanabilmesi yönünde standartlara uygun üretim yapan özel sektörü de yanına alarak direnme gücü göstermelidir. Ancak; siyasi iradede bu ışı görmek mümkün olmamaktadır. Sektörde çok sayıda sorunu olmakla birlikte öncelikli olarak şu 5 konuyu söyleyebiliriz. 1. Standart dışı ürünlerin ithalatı ve bu sektörde katma değer üretmeyen yerli ve yabancı firmaların bu işleri büyük ölçüde yapması. Sektördeki yerli sanayimizin korumasız bırakılması, piyasaya her türlü standart dışı yabancı ürünlerin kolayca girmesine izin verilmesi ve buna karşılık da hiç bir tedbir alınmaması. Yani ithalatın korumasız ve denetimsiz yapılması, standart dışı olarak üretilen; gerek yerli ve gerekse de ithal ürünler üzerinde ilgili kurumlar tarafından yeterli miktarda piyasa denetimi yapılmaması/yapılamaması. ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 7-25 2. Ar – Ge için TÜBİTAK tarafından ayrılan ödeneklere ile bu hizmetlere ayrılmış AB Fon’larında bulunan ödenek ve hibe bedeller için yapılan başvurulara olumlu cevapların alınamaması, alınsa da çok geç alınması, ilgili kuruluşların projeler için yapılan başvurularda yol gösterici olmaktan ziyade engelleyici davranış içinde olması. Bunun yansıması olarak da bu konuda AB’ne Türkiye’nin yıllık olarak yaptığı katkıdan çok azını proje bedeli olarak geri alması sonucunu doğurmaktadır. Bu durum ise Türkiye’nin diğer AB ülkelerini finansörü durumuna düşürmektedir. 3. Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan 9.cu 7 yıllık yatırım programında olmasına rağmen “Yüksek Gerilim Kısa Devre Güç Laboratuarı”nın kurulması yönünde Kamunun yeterli gayreti göstermemesi. (Ödenek ayırmaması, yetkili kurumu belirlememesi vb. gibi) Yapılan girişimleri de desteklememesi de yanlış bir davranış olarak değerlendirilmektedir. Ülkemizi “Marka” haline getirecek bu laboratuarın kurulmasının engellenmesi ülkemizi geri götürdüğü gibi sanayicimize çok zaman kaybettirdiğinden başka söz konusu test’ler için en az yıllık 3 ile 5 milyon dolar arasında bir bedelin yurt dışına gitmesine sebebiyet vermektedir. Ayrıca Alçak Gerilim ürünlerini test etmek için de yine uluslararası standartlarda laboratuarların olmayışı da büyük bir noksanlıktır. 4. Nitelikli ara eleman yetiştirilmemesi, Okul- Sanayi işbirliğini yeterli düzeyde ve verimli olacak şekilde desteklenmemesi. Meslek liselerinin daha kaliteli eleman yetiştirebilmesi için sanayi ile yapmış oldukları işbirliği çerçevesinde sanayiye gönderdikleri öğrencileri iş yerlerinde sıkı bir denetime tabi tutarak meslek öğrenmeleri yönünde değerlendirilmelerinin sağlanması yapılmalıdır. Şu andaki gibi bazı işyerlerinde bu öğrenciler yalnızca getir – götür gibi ayak işlerinde kullanılmamalıdır. Ayrıca bu durumu değiştirecek herhangi bir tedbirin de ilgili kurumlar tarafından alınmaması çok hatalı bir davranış olarak değerlendirilmektedir. 5. Üretim maliyetlerindeki enerji girdi fiyatlarının yüksek olması ve bu konuda herhangi bir iyileştirmenin yapılmaması. ( enerji bedelleri içerisinde sanayiciden TRT payının alınmaması gibi. ) 6. Hizmete sunulan enerjide “Arz Güvenirliliği”nin olmayışı. Kamu bu güvenirliliği mutlaka ama mutlaka sağlamalıdır. Tüm sanayi işletmelerinin “Enerjide Verimlilik” kurallarına uygun olarak tesislerini yeniden denetleme ve sonuçlarını da ilgili Bakanlığa bildirme mecburiyeti getirilmelidir. EPDK’nın en az 5 – 10 ve 20 yıllık süreler için öngörülmüş “Stratejik Planlamaları” olmalı ve kamuoyuna da açıklanmalıdır. Ancak, tüm kamu kuruluşlarında olduğu gibi bu kurumunda böyle bir planlamanın var olup olmadığı hakkında kamuoyunun bir bilgisi yoktur. Var ise bu planlamalar sektöre hizmet edecek kuruluşlar tarafından bilinmelidir ki bunlara göre yatırımlar yapılabilinsin. EPDK’nın müştereken hizmet ürettiği kuruluşlarla yeterince koordineli çalışmadığı ve bunun için de sık sık değişen kararlar ile karşı karşıya gelinmektedir. Bu kurum yalnız lisans dağıtan bir kurum olmaktan çıkartılmalı gerçekten bağımsız olarak ulusal çıkarlarımızı en üst düzeyde koruyacak şekilde çalışmalı, çalışmalarına da dışarıdan müdahale edilmemelidir. Hidroelektrik bölümünde de görüleceği üzere DSİ Genel Müdürlüğünden alınan veriler ışığında yapılan çalışmalar doğrultusunda Türkiye Hidroelektrik potansiyelinin sadece 7-26 ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU % 32’sini kullanabilmektedir. %16’sı çeşitli kademelerde inşa halinde geriye kalan suların kullanılması için de yaklaşık olarak 977 adet. Hidroelektrik Santral Projesi geliştirilmiş DSİ Genel Müdürlüğü ve EPDK’da işlemleri yürütülmektedir. Bu projelerin ne zaman ve nasıl hayata geçirileceği de tam olarak bilinmemektedir. Her ne kadar “Nükleer Enerji” çok tehlikeli bundan vazgeçelim denilse de bu doğru bir yaklaşım değildir. Elbette ki önceliğimiz yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarımız olmalıdır. Şu anda içinde bulunduğumuz durum içler acısıdır. Yanlış politikaların sonuçları ve uzun soluklu stratejik planlamalar yapılmaması sonucunda; Türkiye enerjisinin % 47 ‘sini doğal gaza dayalı olarak üretmektedir. Bu durum nereye kadar gidecektir? Türkiye hızla yenilenebilir enerji kaynaklarına dönmeli ve gerek Ar–Ge için gerekse de enerji üretimi yapabilmesi için daha önce yeri ve gücü (5000 megawatt yerine öncelikle ve zamanı iyi değerlendirmek açısından 1000 megawatt olacak şekilde) saptanmış nükleer enerji santrali inşaasına başlamalıdır. Bilindiği üzere bu tür inşaatlar 5 yıl sürmektedir. Ayrıca da bu konu kamuoyuna konu çok iyi anlatılmalı nükleer enerjiye niçin ihtiyacımızın olduğu veya olmadığı açıklanmalıdır. Kamuoyuna bu konuda mutlaka bir kaç alternatifli Strateji sunulmalı ve sonuçları da takip edilmelidir. Türkiye her şeyden önce bu sektörde mutlaka tüm ilgili kurum, kuruluş ve özel sektörün katılımıyla ve “Ortak Akıl” kullanmak suretiyle 5 – 10 ve 20 yıllık stratejik planlamalar yapmalıdır. Bu planlamalar da Üretim, Tüketim, Hammadde girdileri, İthalat, İhracat, Piyasa ve Gümrük denetimleri, Ara eleman, Uygulama Mühendisliği, Mühendislikte “Yetkinlik” sınavları vb. konularda ivedi kararlar almalı uygulamaya koymalıdır. OECD raporuna göre 2030 yılına kadar dünyada bu sektörde 16 trilyon dolar yatırım yapılacağı öngörülmüştür. Bu yatırımlar dikkate alınarak Türkiye bu sektörde en az 4 ürününe öncelik vererek “Dünya Markası” oluşturmalıdır. Yani Türkiye teknoloji transfer eden değil teknoloji ihraç eden ülke haline gelmelidir. Bunun için de “Katma Değeri Yüksek” olan konularda yatırımlarına mutlaka öncelik vermelidir. Devlet Planlama teşkilatı görevi gereği olarak Kamunun ve Özel sektörün tüm yatırımlarını ve sonuçlarını planlamaları için yol gösterici olmalı ve gerçekten de görevini süratle yapan bir kurum haline gelmeli yasa ile kendisine verilmiş yetkilerini de rantabl olarak kullanmalıdır. Türkiye tüm kurumlarıyla eş zamanlı ve tavizsiz olarak zaman kaybetmeden mutlaka her yönüyle bir reorganizasyona tabi tutulmalıdır. Bütün bunların yapılabilmesi öncelikle insan kaynaklarına dayalıdır. Gerçekten bu hizmetlerin zamanında süratle yapılması ve yürütülmesi isteniyorsa önceliğimiz “Nitelikli İnsan” yetiştirmek olmalıdır. Bunun yolu da öncelikle Milli Eğitim Bakanlığının daha sonra da Üniversitelerimiz dâhil eğitimlerin ve uygulamaların günümüz koşullarına uygun olacak şekilde yeniden yapılanması, denetlenmesi öngörülen standartları sağlayamayanlarında yok edilmesi gerekmektedir. ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 7-27 EK-1: Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Dokuzuncu Kalkınma Planı 2007-2013’te ArGe22 99. Son yıllarda birçok alanda gerçekleştirilen yapısal reformlar ve sağlanan makroekonomik istikrar sonucu önemli verimlilik artışları elde edilmesine rağmen ülkemizin rekabet gücü yeterince geliştirilememiştir. Bunun temel sebepleri; makroekonomik istikrarda, iş ortamının kalitesinde, finansmana erişimde, enerji ve ulaştırma altyapısında, çevrenin korunması ve kentsel altyapıda, Ar-Ge ve yenilikçiliğin geliştirilmesinde, bilgi ve iletişim teknolojilerinin yaygınlaştırılmasında yaşanan yetersizlikler ile kayıtdışılığın yüksekliği, tarımsal yapıdaki sorunlar ve sanayi ve hizmetlerde yüksek katma değerli üretim yapısına geçilememesidir. 165. Yenilikçilik, rekabetçi ekonomik yapının en önemli unsurlarından biridir ve yeniliklerin büyük kısmı bilgi ve teknoloji üreten Ar-Ge faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Ülkemizde Ar-Ge altyapısı büyük oranda üniversiteler ve kamu araştırma kurumlarında yer almakta ve araştırma faaliyetlerinin çoğunluğu buralarda gerçekleştirilmektedir. Ar-Ge faaliyetlerini gerçekleştiren, bu faaliyetlere destek sağlayan ve bu faaliyetlerin sonucunda ortaya çıkan bilgi ve teknolojiyi kullanan kurumlar arasında güçlü bir bağ kurulamamış olması nedeniyle, Ar-Ge faaliyetlerinin sonuçları uygulamaya geçirilememekte ya da yapılan araştırmalar genellikle sanayinin ihtiyaç ve talebinden uzak olmaktadır. 166. Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payı 2002 yılı itibarıyla yüzde 0,67 olup, bilim ve teknoloji alanında gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında oldukça düşük olduğu görülmektedir. 2005 yılından itibaren bilim ve teknolojiye ayrılan kamu kaynakları önemli ölçüde artırılmış olmakla birlikte, Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payı halen yüzde 1’in altındadır. 167. VIII. Plan döneminde, çeşitli üniversitelerde stratejik alanlarda mükemmeliyet merkezleri oluşturulmuştur. Bunun yanında, 2002 yılından itibaren bilim insanı yetiştirmeye yönelik projeler ve 2004 yılından itibaren de çok ortaklı, disiplinler arası niteliğe sahip projeler desteklenmeye başlanmıştır. 168. Teknoloji geliştirme bölgeleri, teknoloji merkezleri, duvarsız teknoloji kuluçka merkezleri ve üniversite sanayi ortak araştırma merkezlerinin faaliyetlerinin desteklenmesine devam edilmiştir. 169. Teknoloji geliştirme bölgelerindeki firmalara 2013 yılı sonuna kadar kurumlar ve katma değer vergisinden istisna tanınmakta olup, çalışan araştırmacılar için de her türlü vergiden istisna sağlanmaktadır. Bu bölge dışında kalan firmaların Ar-Ge harcamalarının yüzde 40’ı gelir ve kurumlar vergisi matrahından düşürülmektedir. 170. 2005 yılında TÜBİTAK tarafından uygulamaya geçirilen Türkiye Araştırma Alanı Programı kapsamında, “Akademik ve Uygulamalı Ar-Ge Destek”, “Kamu Ar-Ge Destek”, “Sanayi Ar-Ge Destek”, “Savunma ve Uzay Ar-Ge Destek”, “Bilim ve Teknoloji Farkındalığını Artırma” ve “Bilim İnsanı Yetiştirme ve Geliştirme” Programları başlatılmıştır. 22 www.dpt.gov.tr 7-28 ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 171. Ülkemizde iktisaden faal 10.000 kişiye düşen tam zaman eşdeğeri araştırmacı personel sayısı 2002 yılı itibarıyla 13,6 olup, 66,6 olan OECD ortalamasının oldukça altındadır. Ayrıca, ülkemizdeki araştırmacıların yüzde 73,1’i yükseköğretim kurumlarında görev yapmakta iken, gelişmiş ülkelerde araştırmacıların yüzde 70’i özel sektörde çalışmaktadır. 172. AB’nin bilim ve teknoloji alanındaki Altıncı Çerçeve Programına ülkemizce tam katılım sağlanmış olmasına karşın, Programa ödenen katılım payına oranla projelerden sağlanan geri dönüş oldukça düşük kalmıştır. Bu durumun en önemli nedenleri AB araştırma ağı ile bağlantının, Ar-Ge altyapısının ve araştırmacı sayısının yetersizliğidir. 475. Verimliliğin ve rekabet gücünün artırılması amacıyla Ar-Ge faaliyetlerinin yenilik üretecek şekilde ve pazara yönelik olarak tasarımlanması sağlanacaktır. Bu kapsamda Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payı ve harcamalarda özel sektörün ağırlığı artırılacaktır. Bu çerçevede, bilim ve teknoloji politikasının temel amacı özel sektörün yenilik yaratma yeteneğinin artırılmasıdır. 476. Teknoloji geliştirme amaçlı girişimciliğin özendirilmesi ve yenilikçi düşüncelerin hayata geçirilmesi için risk sermayesi ve benzeri araçlar yaygınlaştırılacaktır. Bunun yanı sıra, özel sektörün belirlenen öncelikli alanlarda araştırma enstitüleri ve/veya merkezleri kurması teşvik edilecektir. 477. Özel sektör başta olmak üzere, toplumun her kesiminde bilim, teknoloji ve yenilik kültürünün ve farkındalığının artırılması için bilinçlendirme çalışmaları yürütülecektir. . 478. Araştırmacı insan gücü nitelik ve nicelik yönünden geliştirilecek ve özel sektörde araştırmacı istihdamı teşvik edilecektir. Yurtdışındaki Türk araştırmacıların, öncelikli alanlar başta olmak üzere, yurt içinde istihdam edilmesi için gerekli imkanlar sağlanacaktır. Ayrıca, ihtiyaç duyulan alanlarda yabancı araştırmacıların Türkiye’de istihdam edilmeleri desteklenecektir. 479. Ulusal yenilik sistemi içinde yer alan kurum ve kuruluşlar görev ve faaliyetleri itibarıyla gözden geçirilerek kurumlar arası işbirliğini de artıracak etkin bir yapı kurmak üzere gerekli yasal ve kurumsal düzenlemeler yapılacaktır. Bilim ve teknoloji alanındaki politika, program ve projelerin yürütücü kurumlardan bağımsız olarak izlenmesi ve değerlendirilmesi yönünde düzenlemeler yapılacaktır. 480. Üniversitelerde desteklenen Ar-Ge faaliyetlerinin ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimine katkı verecek şekilde tasarımlanması ve bu çalışmaların bilimsel yayın dışındaki patent ve benzeri sonuçlarının da akademik yükselmede dikkate alınması sağlanacaktır. 481. Üniversite-sanayi işbirliğinin geliştirilmesi ve üniversitelerdeki Ar-Ge insan gücü ve altyapısının özel sektör tarafından kullanılması desteklenecektir. Üniversiteler ile özel sektörü bir araya getiren Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin altyapıları tamamlanacak ve öncelikli alanlarda uzmanlaşmaları özendirilecektir. 482. Geleceğe yönelik olarak nanoteknoloji, biyoteknoloji, yeni nesil nükleer teknolojiler ile hidrojen ve yakıt pili teknolojileri; sanayi politikasının öncelik vereceği sektörlerdeki araştırmalar; yerli kaynakların katma değere dönüştürülmesini amaçlayan Ar-Ge faaliyetleri; aşı ve anti-serum başta olmak üzere yaşam kalitesinin yükseltilmesine ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 7-29 yönelik sağlık araştırmaları; bilgi ve iletişim teknolojileri ile savunma ve uzay teknolojileri öncelikli alanlar olarak desteklenecektir. 483. Ar-Ge faaliyetleri sonucunda oluşan bilginin sanayiye ve üretime aktarılmasında görev yapacak Teknoloji Transfer Merkezleri kurulacaktır. Ayrıca teknoloji seçimi, transferi, yönetimi gibi konularda danışmanlık yapacak özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının kurulması da desteklenecektir. 484. Kamu tedarik sistemi, Ar-Ge çalışmalarını ve yerli teknoloji geliştirilmesini destekleyen bir yapıya kavuşturulacaktır. 485. Başta AB ülkeleri olmak üzere bilim ve teknoloji alanında yetkin olan ülkeler ile bilgi ve teknoloji transferi amaçlı işbirliği faaliyetleri yürütülecektir. 521. Tekstil, hazır giyim ve deri sektöründe ileri teknolojiler içeren ve çok fonksiyonlu ürünler geliştirilecek ve Ar-Ge çalışmaları özendirilecektir. Bu sektörlerde hızlı değişen modanın yakın takibi, modayı etkileme ve moda tasarımına bağlı olarak ürün farklılaştırması yoluyla rekabet gücü sürdürülecektir. 523. Demir-çelik sektöründe kaliteli ve katma değeri yüksek ürünlerin geliştirilmesine ve çevrenin korunmasına yönelik Ar-Ge çalışmaları desteklenecektir. 525. Otomotiv sanayiinde, yüksek katma değer yaratan, sürdürülebilir rekabet gücü bulunan, öncelikle gelişmiş pazarlara ihracatı hedefleyen ve gelişmiş Ar-Ge yeteneğine sahip bir sanayi yapısı oluşturulması öngörülmektedir. 526. Otomotiv sanayiinde rekabet gücünün sürdürülebilirliği için üretim alanında sağlanan yetkinlik devam ettirilecek, teknoloji geliştirme ve Ar-Ge alanlarında yetkinlik geliştirilecek, ana ve yan sanayi arasında konsept ve tasarım aşamasından başlayan bir işbirliği geliştirilecektir. 528. Elektronik sanayiinde yüksek katma değer yaratılabilmesini teminen elektronik bileşenler alt sektörü geliştirilecektir. Tüketim ve telekomünikasyon cihazlarının yüksek rekabet gücünü sürdürmek üzere entegre devre tasarımının güçlendirilmesine ve üreticiler arası işbirliğiyle düz panel ekran tesisi yatırımının gerçekleştirilmesine önem verilecektir. Sektörde rekabet öncesi Ar-Ge teşvik edilecek, laboratuar kapasitesi ve görüntü teknolojileri konusunda araştırma alt yapısı geliştirilecektir. 529. Elektrikli makinalar sanayiinde mevzuata uygun üretim ve Ar-Ge faaliyetlerinin artırılmasını teminen sektör kuruluşlarının katkısıyla yüksek gerilim kısa devre güç laboratuvarı kurulacaktır. 532. Savunma sanayiinde; ihtiyaçları güvenli ve istikrarlı bir biçimde milli imkanlarla karşılamak üzere rekabetçi, kendine yeten, esnek, ülke sanayii ile bütünleşmiş, ortak üretim-tasarım ve Ar-Ge alanlarında uluslararası işbirliği çalışmalarına etkin katılım sağlayan bir yapıda üretimin geliştirilmesi ve bunun için gerekli altyapı ile teknolojik ve yönetsel kabiliyetlerin kazanılması temel hedeftir. 533. Ulusal savunma sanayiini geliştirmek amacıyla, mevcut altyapıdan ve teknoloji yeteneğinden azami faydalanan, verimliliği, Ar-Ge’ye dayalı tedariki, yurt içi teknoloji ve kabiliyet edinimini esas alan bir sistem ve mevzuat oluşturulacaktır. 7-30 ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 535. Orta ve yüksek teknoloji sektörlerinde Ar-Ge ve yenilikçilik faaliyetlerine ve Ar-Ge altyapısına öncelik verilecek, büyük ölçekli yatırım, ortak yatırım ve kapsamlı Ar-Ge projeleri desteklenecektir. 541. İşletmelerin ortak Ar-Ge, ortak tedarik ve pazarlama faaliyetlerine önem verilecektir. İşletmelerin fiziki altyapı ihtiyaçları karşılanacak, ağ oluşturma ve kümelenme girişimleri desteklenecektir. İşletmelerin belirlenmiş sanayi bölgelerinde kurulması ve mevcutların bu alanlara taşınması özendirilecektir. 543. Nitelikli insan gücü yetiştirilecek ve mevcut işletmelerde çalışanların mesleki ve teknik niteliklerinde iyileştirmeye yönelik çalışmalar desteklenecektir. Eğitim programlarıyla teknoloji üretimine ve Ar-Ge’ye yatkın işgücü yetiştirilmesi sağlanacaktır. 670. Öncelikle gelişme potansiyeli yüksek merkezlerde; yenilikler ve yeni teknolojilerle ilgili bilgilere erişim kolaylaştırılacak, teknoloji değişim ve transfer sistemleri geliştirilecek, etkin bir bölgesel Ar-Ge altyapısı kurulacaktır. Ticari nitelikli bölgesel yenilik altyapısı kurulmasına yönelik olarak teknoparklar, yenilik aktarım merkezleri ve işletme kuluçkaları gibi araçlar ve girişimler desteklenecektir. Enerji ve Ulaştırma Altyapısının Geliştirilmesi Enerji ve ulaştırma yatırımları öncelikli olmak üzere mal ve hizmet üretimine yönelik altyapının kalitesi iyileştirilecek, erişim imkânları artırılacak ve altyapı hizmetlerinin üretim maliyeti içindeki payı düşürülecektir. Bu çerçevede, altyapı yatırımlarının yapılması ve işletilmesinin öncelikle özel sektör tarafından gerçekleştirilmesi esas olacaktır. Enerjinin sürekli, güvenli ve asgari maliyetle temini esastır. Nükleer enerji dahil alternatif enerji kaynakları da dikkate alınarak arz güvenliğinin sağlanması, çevresel etkilerin en düşük düzeyde tutulması, enerji endüstrisinin rekabetçi bir yapı içinde sanayinin uluslararası rekabet edebilirliğine katkı sağlaması ile üretici ve tüketici ülkeler arasında transit konumun geliştirilmesi enerji politikasının ana unsurlarıdır. Enerji arz güvenliğinin sağlanması hususunda birincil enerji kaynaklarına erişimin garanti edilmesi, ithal kaynaklara olan bağımlılığın asgari düzeyde tutulması, elektrik üretim, iletim ve dağıtım yatırımlarının zamanında yapılması; rafineriler ile petrol ve doğalgaz depolama tesislerinin yeterli hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Enerji sektörünün rekabete açılması, gerekli yatırımların kamu finansmanı üzerinde ek yük yaratmaksızın özel sektör tarafından yapılması, kamunun gözetim ve denetim faaliyetlerini etkin bir şekilde yerine getirerek arz güvenliğini gözetmesi ve kamu mülkiyetindeki tesislerin özelleştirilmesi sağlanacaktır. Ulaştırma hizmetinin ekonomik ve sosyal hayatın gereksinimlerine cevap veren, trafik güvenliğinin en üst düzeye çıkarıldığı, taşıma türleri arasında dengenin ve tamamlayıcılığın sağlandığı, çağdaş teknoloji ve uluslararası kurallarla uyumlu ve sürdürülebilir bir rekabet ortamında sunulması temel amaçtır. Karayollarında ağır taşıt trafiğinin yoğun olduğu arterlerde kapasite ve kalite artırıcı bölünmüş yol yapımlarına devam edilirken, yük taşımacılığının demiryoluna kaydırılması, limanların ise kombine taşımacılık yapılabilen birer lojistik merkezi haline getirilmesi sağlanacaktır. Gemilerin Türk tersanelerinde yüksek yerli katkı oranı ile üretilmesi ortamının yaratılması ve Türk deniz ticaret filosunun, özellikle koster filosunun, yenilenmesi hedefleri doğrultusunda, Türkiye Tersaneler Mastır Planının sonuçları göz önüne alınarak yeni tersane alanları tesis edilecektir. Kentlerimizde arazi kullanım ve ulaşım planlarına uygun, insana öncelik veren, kentin özgün yapısını ve farklı ulaşım türlerini dikkate alan, ekonomik, güvenli ve ihtiyaç düzeyi ile uyumlu ulaşım ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU 7-31 yapısı oluşturulacaktır.Türkiye’nin AB, Kafkas, Orta Asya ve Ortadoğu ülkeleri ile bağlantısını sağlayan arterler güçlendirilecektir. Ar-Ge ve Yenilikçiliğin Geliştirilmesi Ar-Ge faaliyetlerinin yenilik üretecek şekilde ve pazara yönelik olarak tasarlanması sağlanacaktır. Bu kapsamda, Ar-Ge harcamalarının GSMH içindeki payı ve bu payın içinde özel sektörün ağırlığını artırmaya yönelik tedbirler alınacaktır. Toplumda bilim ve teknoloji bilinci, nitelikli araştırmacı sayısı artırılacak ve araştırma altyapısı geliştirilecektir. Ar-Ge faaliyetlerinin yeniliğe ve ürüne dönüştürülmesinde risk sermayesi ve benzeri araçlardan yararlanılacaktır. Üniversitelerin, araştırma enstitülerinin ve diğer kurum ve kuruluşların araştırma altyapısı öncelikli alanlar temel alınarak geliştirilecektir. 7-32 ENERJİ SEKTÖRÜNDE AR-GE ÇALIŞMA GRUBU RAPORU