2010 Ekim - türk eczacıları birliği
Transkript
2010 Ekim - türk eczacıları birliği
de, ne kendi hayatlarımızı ne de mesleğimizi tam olarak koruyabildik. Bakış Ecz. Erdoğan ÇOLAK / Başkan Hepimiz kendimizi, toplumu ve hayatı anlamak için belirli ‘anlam çerçeveleri’ oluşturuyoruz. Belirli şemalar içerisinden, durduğumuz yeri anlıyor ve aktarıyoruz. Ancak bu şemalar yalnızca bizim özgün bilgi ve deneyimlerimiz ile değil, başka yapılar ile de belirleniyor. Bu yapılar kimi zaman ‘büyük’ siyasalar, ideolojiler ya da kuramlar kimi zaman ise toplumsal kültür oluyor. Ancak bazen hayatın belirli olayları anlam perspektiflerimizde önemli kırılmalar yaratıyor. Örneğin bizim eczacılık mesleğine ilk başladığımız dönemlerde, benzer dönemlerde mesleğe başlayan meslektaşlarımın hatırlayacağı gibi, eczacılık hem mesleğin icracıları yani eczacılar, hem de toplum açısından bugünden farklı bir biçimde algılanıyordu. Bizler mesleğe yeni atılmış genç eczacılar olarak, kendi bilgisi ve emeği ile, kendi işinin sahibi bireyler olarak sağlık hizmeti vereceğimizi düşünüyorduk. Geçmişten devraldığımız böyle bir mesleki perspektifimiz bulunmaktaydı. Ancak son 30 yılda yalnızca ülkemizde değil tüm dünyada yaşanan değişimler, hem mesleki hem de toplumsal anlam şemalarımızı ciddi biçimde değiştirmiştir. Bu süreçte sağlık alanı başta olmak üzere, profesyonel meslek icra eden herkes ciddi biçimde ‘işçileşmeye’ başlamıştır. Bunun farklı meslek alanlarında farklı uygulamaları olmuştur. Biz eczacılar açısından en önemli adım elbette SSK eczanelerinin kapatılmasının ardından SSK’lı hastaların serbest eczanelerden ilaç alması ile atıldı. Bu bir yandan hizmet sunduğumuz nüfusu genişletti, ancak diğer yandan da mesleğimizi çok daha ciddi biçimde kamu uygulamalarına bağımlı hale getirdi. Kısa ya da orta vadede bu uygulamanın değişeceğini öngörmüyoruz. Bunun sonucunda bizlerin yalnızca gelirleri azalmadı, artık deyim yerindeyse kamunun memurları gibi çalışmak zorunda kaldık/bırakıldık. Eczanede geçen zamanımızın büyük çoğunluğu mevzuata ilişkin uygulamaları düzenlemek ve yeni uygulamaları takip etmekle geçiyor. Diğer yandan toplum 30 yıl öncesi ile karşılaştırıldığında, eczacılık mesleğini, sağlık hizmeti üretilen değil teknik bir alan olarak değerlendirme eğiliminde. Kısacası bu süreç bir bütün olarak, mesleki perspektifimizi değiştirmiş oldu. Bizler elbette bu sürecin yalnızca izleyicisi olmadık ancak dünyadan gelen rüzgarın belirlediği bir takım yapısal büyük değişikliklerden Bizler, meslek örgütü temsilcileri olarak siyasi, bürokratik ya da ekonomik düzenlemelerin iyileştirilmesi, meslektaşlarımızın ekonomik ve sosyal açılardan korunması ve güçlendirilmesi için mücadele halindeyiz. Bu mücadelemiz de sürecektir. Ancak ortadaki manzaraya baktığımızda, bunun yeterli olmadığını düşünüyorum. Bugün yalnızca ekonomik mücadele yeterli olamaz. Bizler bugün hem kendimiz hem de toplum için, mesleğimizin anlam şemalarını yani; algılanışını ve işleyişini yeniden tarif etmeliyiz. Buna ilişkin ilk adım, mesleğin rotasını belirlemek olmalıdır. Mesleğin rotasını belirlemek için, yani geleceğe bir ışık yakmak için, bugünün fotoğrafını iyi çekmeliyiz. Mücadelemizi yalnızca bir yola sıkıştırmamalı, mutlaka çok boyutlu bir hale getirmeliyiz. Yani aynı anda hem parça hem de bütünü görmeliyiz. Bugün yaşananların adımları, geçmişte atılmıştır. Bugün atılan adımlar ise, geleceği kuracaktır. Bu nedenle, bugün kendi ideal meslek anlayışımızın somut adımlarını birlikte atmalıyız. Bize göre geleceğin eczacılığının merkezinde bir sağlık danışmanı olarak topluma çeşitli hizmetler üreten eczacı bulunmaktadır. Bu eczacıyı bugünden öngörmeli, eksikleri tespit etmeli ve gerekli adımları atmalıyız. Başta devlet ve özel hastaneler olmak üzere kamuda ve sanayide eczacı istihdamı arttırılmalıdır. Buna yönelik olarak eğitimde uzmanlaşma mutlaka sağlanmalıdır. Bunun için mesleğimizde branşlaşma olmalıdır. Branşlaşma aynı zamanda serbest eczacıların daha etkin sağlık hizmeti sunmasını da sağlayacaktır. Doktor ve eczacı arasındaki tek yönlü ilişki değiştirilmelidir. Bu iki uzman arasındaki ilişkiyi esnetecek ancak aynı zamanda güçlendirecek yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Doktor ve eczacı arasındaki diyaloğa ilişkin kültürel kodlar mutlaka yeniden tanımlanmalıdır. Eczacı, hastanın kullandığı ya da kullanması gereken ilaçlar konusunda daha fazla tasarruf sahibi olmalıdır. Çeşitli hastalıklardan korunma ve sağlığa ilişkin sorunları azaltmak konusunda, eczacı kendi bilgi ve deneyimini arttırmalıdır. Kamu bu yönde düzenlemeleri hayata geçirmelidir. Kısacası yalnızca ekonomik ya da bürokratik sorunları çözmeye odaklanmış bir anlayış, gelecekte donanımsız kalmaya mecburdur. Sorunlarımız yapısaldır ve çok boyutludur. Bu nedenle çözümlerimiz de öyle olmalıdır. Bu, bugünü kurmak ve geleceğe ilerlemek konusunda politik bir tercihtir. Bu saiklerle 30 Eylül-3 Ekim tarihleri arasında bir Kongre gerçekleştirdik. Var olan sorunları anlamak, farklı çözüm önerilerini birlikte tartışmak yani, geleceğimizi bugünden kurmak için önemli, kolektif bir adım attık. Çünkü sorunlarımız, muhataplarımız, ‘birilerinin’ mesleğimize ilişkin senaryoları… Bunlar, biz görmezden gelince, gözlerimizi kapatınca gerçek olmaktan çıkmıyor. Görerek, farkında olarak, bilerek mücadelemizi sürdürmeliyiz. Bu kimi zaman daha çok acı verse de, biliyoruz ki bizleri daha güçlü yapıyor. Eczacılığın anlam perspektifini, kendimiz ve toplum için birlikte değiştireceğiz. 3 küsü” başlıklı yazı da, Basın-Yayın Birimimiz tarafından hazırlandı. Derginin okuyuculara ulaşması sonrasında, bu yazı hakkında çok sayıda olumlu geri bildirimleri aldığımız bir süreçte, Sevgili Mert Sandalcı’dan aldığım bir elektronik mektup bir anda her şeyi tersine çevirdi. Diyalog Ecz. Özgür ÖZEL / Genel Sekreter TEB Haberler Dergisi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesinden 1996 senesinde mezun oldum. Fakülte yıllarında, mezun olup eczane açtığımda, eczanemde mutlaka bilgisayar kullanmayı hedeflerdim. Eczane sahibi olduğumda ise, eczanelerin tamamında zaten bir bilgisayar bulunduğunu gördüm. Bilgisayarla reçete karşılanmasını başlatan ilk devlet kurumu olan Emekli Sandığı, bu uygulama ile eczanelerde bilgisayar bulunmasını ve kullanılmasını önce teşvik etmiş sonrasında zorunlu kılmıştı. Emekli Sandığı otomasyon sistemini, Bağ Kur’un BEOS programının ve SSK Provizyon Sistemi’nin takip etmesi ile, eczanelerimizde bilgisayarların sayısı arttı ve bilgisayarlar eczanelerimizin olmazsa olmazları haline geldi. Bilgisayarın gerek iş hayatında gerekse günlük hayatımızda edindiği yerin son on yılda giderek büyüdüğü ve sağlamlaştığı hepimizin malumu. Bilgisayar, çalışma şeklimize, kişisel disiplinimize ve hayatımızın akışına pek çok alanda dahil oldu, olmaya da devam ediyor. Öyle ki, çocukluk yıllarımızda, anlamını bilmediğimiz bir kelime için sözlükten, bilgi edinmek istediğimiz bir konu için ansiklopedilerden yardım alırken, bugün çocuklarımız aynı amaçla internette arama motorlarını kullanıyor. Ansiklopediler, bilgi kaynakları, gazeteler, filmler, doğru-yanlış tüm bilgiler ulaşımımız için bir tık ötede. Ancak, bu kadar fazla veri sunan internet üzerinde araştırma yaparken, ulaştığımız her verinin bilgi değeri taşımadığını bilmek, doğru ve kaliteli bilgiye ulaşabilmek için çok dikkatli biçimde araştırma ve doğrulama yapmak gerektiği bilincini daima korumak zorundayız. TEB Haberler olarak, bugüne kadar izlediğimiz ve bundan sonra da izleyeceğimiz yayıncılık anlayışı, okuyucularımızı doğru bilgilendirmek üzerine kurulu. Ancak ne yazık ki, Dergimizin son sayısında yer alan bir yazı, bizi internetten bilgi alma mağduru haline getirdi. Yoğun emek harcanan ve tempolu bir çalışmanın ürünü olarak okuyucuları ile iki ayda bir buluşan TEB Haberler Dergisi’nde, Türk Eczacıları Birliği ve Bölge Eczacı Odaları’nın etkinlikleri, mesleki alanda meydana gelen yeniliklerin yanında, kısa sağlık bilgilerine ve güncel konulara da yer vermeye çalışıyoruz. Bu dönemde TEB Haberler Dergisi’ne yeni eklediğimiz bir bölüm olan Keşfe Yolculuk, basın yayın birimimizin önerisi ile dergiye dahil olan, meslektaşlarımızı, bilimin farklı alanları ve uygulamaları ile de buluşturmayı amaçlayan bir bölüm olarak tasarlandı. TEB Haberler’in 4 üncü sayısında, (Temmuz-Ağustos 2010) Keşfe Yolculuk bölümünde “Keyif Veren Kolanın Keşfediliş Öy4 Mert Sandalcı’nın, İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden değerli Hocamız Prof.Dr.Afife Mat’ın kendisine yaptığı bildirimin ardından, yaptığı araştırmalara dayalı olarak bize göndermiş olduğu mektubunda Mert Bey, “Keyif Veren Kolanın Keşfediliş Öyküsü” başlıklı yazının, içinde pek çok yanlışlığı barındırdığını ve bu yanlışların da, yazının internet üzerinde yer alan bazı haber kaynaklarından alınmış olmasından kaynaklandığını ifade ediyordu. Kendisiyle derhal irtibata geçerek, dergimizde yayımlanan yazı hakkında uzun bir görüşme yaptık ve ardından, bu yanlışlığı nasıl düzeltebileceğimizi değerlendirdik. Yazının, yayına hazırlanması sırasında biraz zaman darlığından, biraz da internette yer alan bilgilere gereğinden fazla güven duyulmasından kaynaklı olarak, “Keyif Veren Kolanın Keşfediliş Öyküsü”nün bazı bölümlerinin gerçeği maalesef yansıtmadığını ve yanlış bilgi içerdiğini üzülerek öğrendik. Bu hatamızı düzeltmek ve kolanın öyküsünün, tarihi araştırma sonuçlarına dayalı olarak hazırlanan şeklini okuyucularımızla paylaşabilmek üzere Mert Sandalcı’dan, dergimizde yer vermek üzere bir yazı hazırlamalarını rica ettik, bizi kırmadılar. Asıl mesleği inşaat mühendisliği olan ve bir süre kendi mesleğini yaptıktan sonra, kendini bütünüyle koleksiyon ve tarih çalışmalarına veren bir araştırmacı olan Mert Sandalcı, üzerinde on yıldan fazla bir süre çalıştığı Eczacılık Tarihi Koleksiyonu ile akademik çevrelerde büyük ilgi uyandırdı. Belgelerle Türk Eczacılığı isimli kitabı ile, 2004 yılında Eczacılık Mesleğine Hizmet Onur Ödülü aldı. Farmavizyon Eczacılık Fuarı’nda ilk kez 2008 yılında, ardından bu sene Eczacılık Tarihi konulu sunumlar yapan Mert Sandalcı’nın “Max Fruchtermann Kartpostalları”, ‘KağıthaneKemerburgaz-Ağaçlı- Çiftalan Demiryolu’, “Feyz-i Sıbyân’dan Işık’a, Feyziye Mektepleri Tarihi” araştırma kitapları da bulunuyor. Mert Sandalcı’ya, geçen sayımızdaki yazı ile ilgili uyarısı ve bu sayımızda konunun tarihi araştırmalara dayalı olarak hazırlanmış şeklini paylaştığı için bu köşeden bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Kendisi gibi değerli araştırmacılar var olduğu sürece, doğru bilgiye ulaşmamız mümkün olacak. Bu tür hataların genellikle görmezden gelindiği, hasıraltı edildiği, zaman aşımına uğratıldığı maalesef ülkemizin bir gerçeği. Ancak, Türk Eczacıları Birliği’nin, böyle bir kurum olmadığını ve yapılan bir yanlış var ise, bu yanlışı düzeltmek ve doğrusunu ortaya koymak adına üzerine düşeni yapmaya her zaman hazır olduğunu ifade etmek isterim. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü görevini sürdürdüğüm TEB Haberler Dergisi’nde, günümüzde sıklıkla başvurulan bir bilgi edinme kaynağı olan internetin, Basın Yayın Birimimiz tarafından zaman kazanma telaşı içinde kullanımı, hepimizi derinden üzen bir hataya sebep olmuştur. Bu hata için tüm okuyucularımızdan özür diliyor, benzer bir durumun bir kez daha yaşanmaması için Yayın Kurulumuzca gerekli tüm önlemlerin alındığı bilgisini sizlerle paylaşarak, keyifle okuyacağınızı umduğum dergimizin bu sayısı ile sizleri baş başa bırakıyorum. Saygılarımla Toplantı 10. Türkiye Eczacılık Kongresi’ne Rekor Katılım 10. Türkiye Eczacılık Kongresi, Türk Eczacıları Birliği, Ankara Eczacı Odası ve Tüm Eczacı Kooperatifleri Birliği ortaklığında, 30 Eylül-3 Ekim 2010 tarihleri arasında “Gelecek” temasıyla Ankara’da yapıldı. Kongrede 20 bilimsel oturum, 8 panel ve 3 söyleşide buluşan 217 konuşmacıyla adeta bir rekor kırıldı. larından 1460 meslektaşımız ve 600 eczacılık fakültesi öğrencisi katıldı. Türk Eczacıları Birliği Resmi İletişim Kanalı Farmainbox üzerinden ise 2000’den fazla eczacı Kongremizin bazı oturumlarını canlı olarak izledi ve konuşmacılara sorular sordu. Bu rakamlar, Türkiye’nin en yüksek katılımlı bilimsel kongrelerinden birini, eczacılık alanında ise en yüksek katılımlı eczacılık kongresini gerçekleştirdiğimizi ifade ediyor. Türk Eczacıları Birliği Basın Ödülleri’nin ve bilimsel poster ödüllerinin de verildiği Kongre’de, Türk Eczacıları Birliği Gençlik Komisyonu da bir Öğrenci Çalıştayı yaparak geleceklerini konuştu. Hastalarımızdan sağlık otoritesine, ilaç şirketlerinden dağıtım kanallarına, bilişim teknologlarından farmakogenomi uzmanlarına kadar sağlık alanının tüm paydaşları kongremize katılarak bilgi, birikim, deneyim ve taleplerini, gelecek projeksiyonlarını bizlerle paylaştılar. 10. Türkiye Eczacılık Kongresi, Türk Eczacıları Birliği, Ankara Eczacı Odası ve Tüm Eczacı Kooperatifleri Birliği ortaklığında 30 Eylül-3 Ekim 2010 tarihleri arasında “Gelecek” temasıyla Ankara’da yapıldı. Kongrede 20 bilimsel oturum, 8 panel ve 3 söyleşide buluşan 217 konuşmacıyla adeta bir rekor kırıldı. Sağlık Bakanı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Dünya Eczacılık Federasyonu Başkanı, Avrupa Birliği Eczacılık Grubu Başkanı, milletvekilleri ve bürokratlar gibi çok sayıda saygın konuğun da katıldığı Kongremize, eczacılığın tüm alan- Kongremizde öne çıkan bazı başlıklar şöyle; • Meslektaşlarımızın kongremize gösterdiği bu yoğun ilgi, her şeyden önce kuşkusuz “Gelecek” temasına yöneliktir. Zira sağlık ve özellikle eczacılık alanında çok çeşitli faktörlere bağlı olarak yaşanan hızlı dönüşüm ve bu dönüşümün nihai evresinin nasıl olacağı konusundaki belirsizlik, hastalar ve diğer sağlık çalışanları gibi, eczacıları da tedirgin etmeyi sürdürüyor. Özellikle son dönemde yaşanan büyük ilaç fiyat düşüşleri ile belirginleşen ekonomik sorunlar, mesleğimizin ve eczanelerimizin geleceğinden duyduğumuz kaygıyı arttırıyor. 5 Bu nedenle, eczacının gelirinin ilaç fiyatlarından göreceli olarak bağımsızlaştırılmasının eczanelerin yaygınlığını korumak için acilen alınması gereken bir önlem olduğunu ve eczacılara, verdikleri ürün dışında, sundukları hizmetle oluşturduğu katma değer için de bir meslek hakkı verilmesi gerektiğini ifade ettik. Bu husus, Kongremizin akademisyenler, sağlık otoriteleri, eczacılığın tüm alanlarında çalışan meslektaşlarımız tarafından üzerinde tam olarak ortaklaşılan en önemli sonucu oldu. • Hekime gitme sıklığının tüm dünya ölçeğinde arttığı, alzheimer, demans gibi hastalıkların yanı sıra kronik hastalıkların, kalp-damar hastalıklarının ve kanserin büyük bir hızla arttığı, ama aynı zamanda insan ömrünün uzadığı, insanlığın da yaşlandığı bir dünyada yaşıyoruz. Kongremize katılan yabancı konuşmacıların da aktardığı gibi; artan sağlık harcamaları tüm dünyada hükümetlerin ilaç bütçelerini kısması eğilimi ile beraber ortaya çıkıyor. Bir yandan sağlık alanı hızla “finansallaştırılırken”, diğer yandan sağlık hizmetine duyulan ihtiyaç artıyor. Fakat ilaç harcaması için ayrılan kaynak, akılcı kullanılmıyor. “İlaç okur-yazarlığının” daha yüksek olduğu gelişmiş ülkelerde dahi hastaların yüzde 50’si ilaçlarını akılcı kullanmıyor. Dünyada yeni kullanılmaya başlayan hastalık izleme ve takip programları, bu nedenle Türkiye’de de bir an önce hayata geçirilmeli, “kaliteli hasta bakımı” hizmetleri kavramı ve pratiği yaygınlaştırılmalıdır. Sürekli meslek içi eğitim eczacıların gündelik hayatının bir parçası haline getirilmelidir. • Bunun yanı sıra Kongremizde en yetkili ağızlardan ifade edilen evde bakım hizmetlerinin geri ödeme kapsamına alınmasını, hastalarımızın sağlık hizmetlerine ulaşması bakımından son derece olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. İlaç temini ve danışmanlığı konusunda sağlık bakım ekibinin bir parçası olan eczacılar ve eczacı örgütü, evde bakım alanında üzerine düşen her türlü sorumluluğu layıkıyla yerine getirecektir. • Eczacı işgücünün ve işgücü ihtiyacının planlanması, eczacıların sektörel dağılımının daha rasyonel bir biçimde yapılması gelecekte de eczacılık alanındaki temel sorunlardan bir tanesi olarak görünüyor. Eczacılık alanında bir an önce istihdam planlaması yapılması, fakülte ve eczane açılmasının sınırlandırılması ve diğer önlemlerle birlikte eczacıların gerçek sorumlusu oldukları ilacın var olduğu her yerde istihdam edilmesi gerekiyor. 6 Kongre Açılış Töreni Kongremizin açış konuşmasını yapan TEB Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak kısaca şunları söyledi; “Türk Eczacıları Birliği, Ankara Eczacı Odası ve Tüm Eczacı Kooperatifleri Birliği ortaklığında gerçekleştirilen, bu heyecan verici organizasyonun hazırlayıcısı ve ev sahibi olmaktan, onur duyduğumu belirtmek isterim. Bu Kongre süresince; Türkiye siyasetinde etkin ve önemli görevler sürdüren politikacılar ve karar vericiler, çok değerli uluslararası saygın kurumlardan paydaşlarımız ve uzmanlar, Türkiye’de sivil toplum alanının, emek ve meslek örgütlerinin çok değerli temsilcileri, toplumsal yaşamımıza yön veren, toplumun kanaat önderlerinden olan, değerli gazeteciler ve sanatçılar, kıymetli bilim insanları, sevgili öğrenci arkadaşlarımız ve elbette ister kamu ister halk eczanelerinde olsun, topluma ilaç ve eczacılık hizmeti sunan çok değerli meslektaşlarımız, yani eczacılar burada olacaklar. Yani bugün, bizler, burada, geleceği her yönüyle tartışmak için hazırız. Sizler de hazırsanız 10 uncu Türkiye Eczacılık Kongresi başlıyor. Bugün yaşadığımız hayat, tarihimizin geleceği. Bugünü oluşturan, tarihteki gelecek tahayyüllerimiz ve bu konudaki fikir ve eylemlerimiz. Tek başımıza dünyanın merkezinde değiliz elbette; bugünümüzü ve geleceğimizi, bireysel yaşamlarımızdan başlayarak birçok farklı etmen belirliyor. Tabi ki, yaşamın doğrusal bir akışı yok. Yani, dünün 1+1’i bugün basitçe 2’yi yaşamamıza neden olmuyor. Buna karşın geleceğin kendisi topyekun bir muamma da değil. Bizler son otuz yılda daha hızlı, daha teknolojik, daha ‘ileri’ bir hayat yaşıyoruz. Ancak bunun sonucunda son on yıllarda dünyamızın geleceği için çok daha fazla endişe etmemize neden olan birçok emare var. Artık daha büyük bir hızla, insanlık eliyle yaratılmış ekolojik yıkımlar ile karşı karşıya kalıyoruz. Yeşil alan, kullanılabilir su ve ekili alanların azalması, genetiği değiştirilmiş ürünlerin yaygınlığındaki artış, birçok canlı türünün hızla yok oluşu… Bunlar ilk elden akla gelenler. Ortaya çıkan bir çevre felaketi nedeniyle sorumlulara, milyarlarca dolar ceza verilebilir, ancak doğada yarattığı tahribatı tam olarak geriye döndürmek 100 yılı bulabiliyor. Yani dünyanın bir ucundaki gelişme yalnızca dünyanın başka ucunu etkilemiyor. Bugün yaptıklarımız, ancak belki daha çok da yapamadıklarımız, yüz yıl sonra yaşayacak çocuklarımızın geleceğini etkiliyor ve belirliyor. Bu hızla gidersek nasıl bir dünya ile karşılaşacağımızı bugünden öngörmek zor değil. Sağlık alanı, bugün devletlerin egemenliğinden ziyade uluslararası sivil toplum örgütlerinin ve güçlü sermayenin denetim ve kontrolüne bırakılmış durumda. Bundan yıllar önce, evrensel insan hakları metinlerinde tanımlanan ‘herkes için sağlık hakkı’nın maalesef pratikte hiçbir karşılığı yok. Ülkemizde ya da dünyanın başka bir yerinde, sağlık hizmetlerine ulaşamayan binlerce, hatta milyonlarca insan var. Teknoloji ve bilim beraberinde daha fazla kontrolü de getiriyor. Bu da alanın, daha az sayıda ancak daha güçlü aktörler tarafından yönlendirilmesi demek. Dünya ilaç piyasası oligopolistik bir piyasa özelliği gösteriyor. 2009 yılı toplam satışlarına göre, ilk 15 ilaç şirketi pazarın % 55.24’ünü kontrol ediyor. Bu durum, şirket evlilikleri ve birleşmeleri ile tekelci müdahalelere açık bir durum yaratıyor. Yani, Ar-Ge yapan, formül ve ilaç üreten firmaların pazar egemenliği gün geçtikçe daha da artıyor. Eczacılar sağlık hizmet sunumunun aktif ve etken bir bileşeni. Ancak pek tabi sağlık alanı içerisinde eczacıların hizmet sunma biçimleri de büyük bir hızla değişiyor. Bugün eczacı, ilacı kendi eczanesinde üreten kişi değil. İlaç artık yüksek sermaye gerektiren alanlarda, ileri teknoloji ile kitlesel bir biçimde üretiliyor. Peki, bugün ve gelecekte eczacının rolü ne ve nasıl değişecek? Burada ve dünyanın başka noktalarında, mesleğimizin yolunu ve yönünü tartışıyoruz ve tartışmaya devam edeceğiz. Bu biraradalıklar, kongreler ve toplantılar yürüdüğümüz yolu aydınlatan bilim ve dayanışma fenerleri… İşte bizler bu zahmetli ama keyifli yolculuğa bu nedenle çıktık. Bugüne ve tarihe sıkışıp kalmak yerine, yalnızca eczacılık alanında değil, sağlık ve Türkiye için, geleceğin nasıl şekillenmekte olduğunu birlikte tartışmak istiyoruz. da ortak. Bu nedenle ortak aklımız, kurduğumuz köprüler, ortak iyi için sürdüreceğimiz ortak eylemler ile çözümlerimizi de birlikte üreteceğiz. Tüm dünyada eczacılar için eczacılık mesleğinin hala ve hala en keyifli yanı ise: hastalara yardım etmek. Milyonlarca eczacı için öncelikli sorunlar zaman içerisinde farklılaşsa da; gördüğünüz gibi mesleğimizin anlamı ve keyif veren yanı yüz yıllardır değişmiyor. Eczacı bugün yalnızca ilacı halka ulaştıran kişi değil. Bugün eczacı, en az ilaca ulaşım kadar önemli olan ilacın doğru kullanımını sağlayan sağlık danışmanı. Peki gelecekte eczacının rolü ne olacak? Bize göre geleceği ören yolda, ilaç hizmeti sunmanın ötesinde; • İlaç Danışmanlığı ve • Önlenebilir hastalıkların önüne geçmek için, sağlık danışmanlığı temel yapıtaşlarımız olacak. Bu hedeflere ulaşmak için, hepimize sorumluluk düşüyor. Bugün hem dünyamızın, hem ülkemizin, hem sağlığın, hem de toplum sağlığını önceleyen eczacılık mesleğinin aydınlık geleceği için bir arada bulunuyoruz. Farklılıkların zenginlik, paylaşımın da üretim kadar gerekli ve değerli olduğu şiarıyla burada ve birlikteyiz. Kongre Yürütme ve Danışma Kurullarımız adına da ifade etmeliyim ki; burada gerçekleştirilecek tartışmalar, bilgi paylaşımları ve sonucunda ortaya çıkacak sinerji bizleri şimdiden heyecanlandırıyor. Bu organizasyonu hedeflediği sonuca ulaştıracak olan elbette siz değerli katılımcılarımız olacaksınız. Burada ellerimiz birleşiyor ve geleceğe umutla bakmak için bir ışık yakıyoruz. Özgürce sorular sormak, anlamak ve keşfetmek için buradayız. Ortak akıl yolculuğumuza hoş geldiniz!” Saygıdeğer Misafirler, Burada tek tek saymayacağım, ancak mesleğimizde birçok sorun var: eczane ekonomilerinin içinde bulunduğu durum, eczane hizmetlerinin çok fazla teknik prosedüre ve bürokrasiye boğulmuş olması, hasta ve eczacı arasındaki iletişimin tüm bu nedenlerle azalması, güçlü ulusal ve uluslararası sermayenin eczacılık mesleği üzerindeki baskısı. Diğer yandan ülkemizde eczacılık eğitiminin ve istihdamının uzun dönemli, bilimsel bir planlama yapılmadan sürdürülmesi, eczacılık alanının ciddi biçimde tıkanmasına neden olmuş görünüyor. Sekiz ülkede binlerce eczacıyı kapsayan bir araştırma sonuçları gösteriyor ki; eczacıların % 54’ü bugün 5 yıl öncesi ile karşılaştırıldığında eczacı olmanın daha zor olduğunu düşünüyor. Türkiye öznelinde ise bu oran % 87 düzeyinde. Yani bugün Türkiye’de her 10 eczacının neredeyse 9’u eczacı olmanın beş yıl öncesine kıyasla daha zor olduğunu düşünüyor. Eczacıların yaklaşık % 60’ı mesleklerini icra ederken en temel sorunlarının; geri ödemede yaşanan sıkıntılar, sağlık politikalarındaki güncel uygulamalar, ilaç fiyatlandırma politikasındaki sorunlar ve aşırı iş yükü olduğunu düşünüyor. Yani artık yalnızca yaşama biçimlerimiz değil eczacıların sorunları Filip Babylon Çolak’ın ardından bir konuşma yapan PGEU Başkanı Filip Babylon, gelecek yüzyıllarda eczacıların nelerle karşılaşabileceği üzerinde bazı ipuçları verdiği konuşmasında, milyonlarca hastanın eczanelere geldiğini, bu nedenle eczacıların daha aktif olması gerektiğini belirtti. Babylon, “Sağlık alanının en önemli parçalarından biri olan eczacı olarak bizlerin, özellikle danışmanlık hizmeti konusunda daima hazırlıklı olmamız gerekir” dedi. 7 la sisteminde yaşanan aksaklıklara değindi. Dinçer, Medula Provizvon Sistemi’nin ülkenin yüz akı olduğunu, dünyada da başka örneğinin bulunmadığının altını çizdi. Dinçer ayrıca, “Günde 10 milyondan fazla işlemi başarıyla yapıyoruz. Bazen sıkıntılar yaşanıyor olabilir, İTS ile irtibat konusunda sorunlar yaşıyorsunuz, bunların hepsinin farkındayız. Ancak sıfır hata ile çalışmaya özen gösteriyoruz” dedi. Kamal Midha Daha sonra söz alan FIP Eski Başkanı Kamal Midha, Türk Eczacıları Birliği ile ortak pek çok proje ürettiklerini, sosyal sorumluluk projeleri noktasında ise Birliğin çalışmalarını takdir ile izlediklerini belirtti. Midha, Eczacılık Kongresi’ne katılımın çok yüksek olmasının Türkiye’deki eczacıların yeni şeyler öğrenmeye ne kadar önem verdiklerinin kanıtı olduğunu söyledi. Prof. Dr. Recep Akdağ Kongre’de Gerçekleşen Bilimsel Oturumların Başlıkları • İlaç Dışı Ürünler • İlaçta Reklam, Etik ve İletişim • İlaç ve Eczacılıkta Yeni Yaklaşımlar • Farmakovijilans • Tüm Boyutlarıyla Madde Bağımlılığı • Olağanüstü Durumlarda Eczacılık • Hastane Eczacılığı • Serbest Bildiriler • Eczacılık Eğitimi ve Geleceğimiz • Farmasötik Atıklar ve Çevre Kirliliği • Fitoterapi • Klinik Eczacılık ve Farmasötik Bakım • Mevcut Eczacılık Modeline Yönelik Tehditler • Akılcı İlaç Kullanımı • Kamu Eczacılığı Kongre’de Gerçekleşen Paneller 30 Eylül 2010 Perşembe Dört ayrı salonda aynı anda yapılan paneller, söyleşiler ve poster sunumlarına olan ilgi büyüktü. Açılış töreninden sonra Radikal Gazetesi Ankara Temsilcisi Gazeteci Murat Yetkin moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Türkiye’nin Geleceği” başlıklı panelde, TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, CHP Genel Saymanı Faik Öztrak, DİSK Başkanı Süleyman Çelebi birer konuşma yaptılar. Konuşmacılar, Türkiye’deki siyasal ve ekonomik gelişmelere değindiler. Ömer Dinçer Kongre’nin açılış töreninde Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer de birer konuşma yaptılar. Akdağ, konuşmasında sağlıkta dönüşüm programına değinirken, Dinçer de eczacıların yaşadığı sorunlar hakkında bilgi verdi. Recep Akdağ, bu alandaki diyalogların önemli olduğunu, TEB ile 8 sene içerisinde 80 kere görüştüklerini belirtti. Eczacılık alanının sağlık alanında çok önemli bir durak olduğunun altını çizen Akdağ, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan başkanlığında beş bakan ile bir araya gelerek, eczaneler, hastaneler ve ilaç sektörü hakkında görüşmeler yaptıklarını, sağlık finansmanının güvence altına alındığını, geleneksel bitkisel ilaçların satış haklarını eczacılara vereceklerini açıkladı. Bakan Ömer Dinçer ise konuşmasında, medu8 “Türkiye’nin Geleceği” 01 Ekim 2010 Cuma Kongre’de öne çıkan bir diğer panel ise, Kongre’nin ikinci gününde TEB Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Eczacılığın Geleceği” paneliydi. Gelecekleri konusunda endişeli olduklarını belirten eczacılar, panele büyük ilgi gösterdiler. Panele T.C. Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Dr. Ekrem Atbakan, FIP Eski Başkanı Kamal Midha ve PGEU Başkanı Filip Babylon konuşmacı olarak katıldılar. Aynı gün, Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Eski Genel Müdürü Dr.Mahmut Tokaç’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen “İlaç ve Eczacılıkta Yasal Düzenlemeler” başlıklı panele; Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü Dr.Saim Kerman, SGK Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürü Uzm.Dr.Hasan Çağıl ve Türk Eczacıları Birliği II.Başkanı Uzm.Ecz.Harun Kızılay konuşmacı olarak katıldılar. “İlaç ve Eczacılıkta Yasal Düzenlemeler” “Eczacılığın Geleceği” Aynı gün Prof.Dr.İskender Sayek’in moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Sağlığın Geleceği” isimli panele ise TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Cevdet Erdöl, CHP Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Tekin Bingöl, SGK Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürü Uzm. Dr. Hasan Çağıl, T.C. Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Nihat Tosun, Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği Başkan Yardımcısı Av. Ümit Erdem ve TEB Genel Sekreteri Ecz. Özgür Özel konuşmacı olarak katıldılar. Yine, aynı gün moderatörlüğünü İstanbul Eczacı Odası Genel Sekreteri Ecz.Hakan Ertem’in üstlendiği; Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr.Nurettin Abacıoğlu, GATA Tıbbi Farmakoloji A.D. Öğretim Üyesi Prof.Dr.Tayfun Uzbay ve Akşam Gazetesi Yazarı Ecz. Nihal Kemaloğlu’nun konuşmacı olarak katıldığı “Küreselleşme ve İlaç” başlıklı bir panel de gerçekleştirildi. Bu panellerinin sonrasında ise TEKB Başkanı Ecz. Abdullah Özyiğit moderatörlüğünde “Kooperatifçilik Hareketi ve Ecza Kooperatiflerinin Geleceği” başlıklı bir panel düzenlendi. Panele, İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Öner Günçavdı, Yıldız Teknik Üniversitesi İşletme Bölüm Başkanı Prof.Dr.İsmail Duymaz, Ege Üniversitesi Tarım Ekonomisi Bölüm Başkan Yardımcısı Prof.Dr.Murat Yercan ve EDAK Ecza Kooperatifi Denetleme Kurulu Üyesi Ecz.Hüsnü Kaya katıldı. “Sağlığın Geleceği” 02 Ekim 2010 Cumartesi Kongre’nin üçüncü gününde ise Türk Eczacıları Birliği Eczacılık Akademisi Eski Başkanı Prof.Dr.Fethi ŞAHİN’in moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Dünya İlaç Sanayii, Türkiye Ölçeği ve Gelecek Beklentisi” isimli panele; Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği Genel Sekreteri Alp Sevindik, Türkiye İlaç Sanayicileri Derneği Genel Sekreteri Ecz.Kemalettin Akalın, İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası Genel Sekreteri Turgut Tokgöz, Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç.Dr.Erem Bilensoy, İstanbul Ecza Kooperatifi Yönetim Kurulu Üyesi Ecz.Mustafa Turunç konuşmacı olarak katıldılar. “Dünya İlaç Sanayii, Türkiye Ölçeği ve Gelecek Beklentisi” “Kooperatifçilik Hareketi ve Ecza Kooperatiflerinin Geleceği” Kongrenin üçüncü gününde düzenlenen son panel ise Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği Başkanı Mehmet Soğancı moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Sağlık Meslek Örgütlerinin Geleceği” başlıklı panel oldu. Türk Tabipleri Birliği Başkanı Dr.Eriş Bilaloğlu, Türk Diş Hekimleri Birliği Başkanı Prof.Dr. Murat Akkaya, Türk Hemşireler Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Lale Büyükgönenç ve Türk Eczacıları Birliği Başkanı Ecz.Erdoğan Çolak panele konuşmacı olarak katıldı. “Sağlık Meslek Örgütlerinin Geleceği” 9 Kongre’de Gerçekleştirilen Söyleşiler • Siyasetin İçinden (Metin Uca) Dr. Ecz. Aygin Bayraktar ve Yrd. Doç. Dr. Kutay Demirkan’ın birlikte hazırladıkları yarışmada, izleyiciler kendilerine sorulan sorulara ellerindeki keypadlerle (Oylama cihazı) doğru yanıtı vermeye çalıştılar. İzleyicilere eczacılık mesleği ile ilgili çeşitli soruların sorulduğu yarışmada, her soru arasında, doğru bilinen yanlışlar, çeşitli hastalıklar ve bu hastalıkların tedavilerinde kullanılan ilaçlar ile ilgili bilgiler de verildi. Eczacıların büyük beğenisini toplayan yarışma formatındaki sunum sonrasında, en çok doğru yanıtı vererek birinci olan kişiye çeşitli hediyeler verildi. 10. Türkiye Eczacılık Kongresi Poster Ödülleri • Mesleğiniz Torunlarımıza Kalacak Mı? (Ahmet Şerif İzgören) 10.Türkiye Eczacılık Kongresi Yürütme Kurulu tarafından alınan kararla, TEB Eczacılık Akademisi Başkanı Prof. Dr. K. Hüsnü Can Başer, TEB Eczacılık Akademisi Yönetim Kurulu Üyeleri Prof. Dr. A. Ahmet Başaran, Prof. Dr. Tayfun Uzbay, Prof. Dr. Sibel A. Özkan ve Doç. Dr. Mustafa Aslan’dan oluşan jüri tarafından Kongre süresince poster alanları gezildi ve 29 poster arasından ödüle layık görülen posterler seçildi. • Ecz. Umut Özkul Ödülü: - Serbest Eczacılık - Posteri hazırlayan: Ecz. Nurşen DEDE (serbest eczacı) - Ödül: 1000 TL • Geçmişten Geleceğe Sözler ve Yüzler (Gani Müjde) Kongre’de Gerçekleştirilen Diğer Faaliyetler • Eczacılık mesleğinin önde gelen meslek önderlerinin anıldığı “Neşe’den Umut’a” Anma Gecesi • “Fazilet Eczanesi” isimli Tiyatro Gösterimi • Öğrenci Çalıştayı’na katılan öğrenciler için “TEB Gençlik Partisi” “Bilginizi Gösterin” Dört gün boyunca süren Kongre’nin belki de en renkli görüntülerini “Bilginizi Gösterin” başlıklı yarışma oluşturdu. 10 • Birincilik ödülü: - İlaçların Beyin Bölgelerine Geçişlerinin, Sıçan Modelleri Üzerinde Mikrodiyaliz İle İncelenmesi - Posteri hazırlayan: Araş. Gör. Dr. Erol ŞENER (Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Analitik Kimya A.D.) - Ödül: 1000 TL • İkincilik Ödülü: - Nargile İçen Eczacılık Fakültesi Öğrencilerinde Plazma Adenozin/ Deoksiadenozin Deaminaz Enzim Aktivitelerinin Belirlenmesi - Posteri hazırlayanlar: Yrd. Doç. Dr. Ebru Derici EKER (Mersin Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Eczacılık Teknolojisi Bölümü), Araş. Gör. Uzm. Mehmet Berköz (Mersin Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Eczacılık Teknolojisi Bölümü), Yrd. Doç. Dr. Dilek BATTAL (Mersin Üniversitesi Eczacılık Meslek Bilimleri Bölümü, Farmasötik Toksikoloji A.D.), Doç. Dr. Nefise Ö. ŞAHİN (Mersin Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Eczacılık Teknolojisi Bölümü), Prof. Dr. Şahan SAYGI (Mersin Üniversitesi Eczacılık Meslek Bilimleri Bölümü, Farmasötik Toksikoloji A.D.) - Ödül: 750 TL • Üçüncülük Ödülü: - Malatya’da Hekim ve Eczacıların Farmakovijilans Konusunda Bilgi ve Tutumları - Posteri hazırlayanlar: Ecz. Fatih AYDOĞAN (Serbest eczacı), Ecz.Murat CERİTLİ (Serbest eczacı), Ecz. Umut UYUMLU (Serbest eczacı), Ecz. Esin KURANEL (Serbest eczacı), Uzm.Ecz. Bülent KÖSE (Serbest eczacı), Prof. Dr. Gülsen GÜNEŞ (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı A.D.), Prof. Dr. Göknur AKTAY (İnönü Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmakoloji A.D.) - Ödül: 500 TL Kongre’nin son gününde yapılan “Poster Ödül Töreni” ile poster sahiplerine ödülleri takdim edildi. TEB Basın Ödülleri Verildi Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti tarafından verilen TEB Basın Ödülleri, Kongre sırasında düzenlenen törenle sahiplerine takdim edildi. Ağırlıklı olarak sağlık alanında yapılan haberlerin ve yazıların ödüllendirildiği “Basın Ödülleri”nde; Yazılı, Görsel, İnternet ve İşitsel ana dallarımız olmak üzere, 4 kategoride, toplam 17 ödül verildi. GÖRSEL DAL EN İYİ ANA HABER BÜLTENİ EN İYİ RÖPORTAJ UĞUR DÜNDAR’LA STAR HABER BÜŞRA ARSLANTAŞ (CNNTÜRK) EN İYİ TV HABERİ MİRAY AKDAĞ (NTV) EN İYİ CANLI YAYIN ALİCAN TÜRKOĞLU (HABERTÜRK) EN İYİ SAĞLIK PROGRAMI REÇETE (TRT-2) EN İYİ BELGESEL PROGRAMI İHLAL (TRT TÜRK) İŞİTSEL DAL EN İYİ RADYO PROGRAMI GÜNDEM (TRT-RADYO) İNTERNET DALI EN İYİ SAĞLIK SİTESİ www.medimagazin.com.tr TEB MERKEZ HEYETİ ÖZEL ÖDÜLÜ ERKAN TAN (TV8) Kongre’nin En Renkli Anları Basın Ödülleri, son yıllarda giderek artan ivmesiyle dikkatleri üzerine çeken ilaç-eczacılık alanı ve özellikle sağlık alanında yaşanan sorunlara dikkat çekmek ve bu yolla kamuoyunun doğru ve etkili mesajlarla bilgilendirilmesini sağlamak amacıyla düzenlendi. Merkez Heyeti tarafından her kategori için üç ayrı aday gösterilmiş; bu adaylar da Birliğimizin resmi web sayfası üzerinden eczacılar tarafından oylanmıştı. Çok sayıda eczacı ve gazetecinin katıldığı ödül töreninin ardından bir kokteyl verildi. Kongre kapsamında düzenlenen kokteyl ve gala yemeğinde sahne alan Yonca Lodi ve Işın Karaca şarkıları ve sahne şovlarıyla, Kongre boyunca hemen her oturuma katılan eczacıların yorgunluğunu biraz olsun aldı. Oylama sonrasında ödül almaya hak kazananların isimleri şöyledir: YAZILI DAL EN İYİ KÖŞE YAZISI YILMAZ ÖZDİL (HÜRRİYET GAZETESİ) EN İYİ ARAŞTIRMA HABERİ SELMA BIYIKLI (ANADOLU AJANSI) EN İYİ İNCELEME HABERİ YEŞİM SERT (ANADOLU AJANSI) EN İYİ RÖPORTAJ MELTEM ÖZGENÇ (HÜRRİYET GAZETESİ) EN İYİ YORUM ESENGÜL METİN (MİLLİYET GAZETESİ) EN İYİ SAĞLIK HABERİ SEMA AKBAŞ (SABAH GAZETESİ) EN İYİ YAZI DİZİSİ TUTKU AYVAZ (REFERANS GAZETESİ) ECZACILIK ALANINDA EN İYİ DERGİ ECZACI DERGİSİ Kongremiz, bilimsel bilgiye olan inancın, ahde vefanın, mesleki dayanışmanın, örgütlenmenin, bir arada durmanın, iletişimin, birbirine olan saygı ve güvenin, hastalarımıza olan etik bağlılığımızın, gelişmelere açık, geleceğe bakan, bir arada durdukça da gelecekten korkmayan, geleceğe hazır olmak için sürekli üreten, düşünen, tartışan bir örgüt örneği olarak tarihte ve hafızalarımızdaki yerini aldı. Bizler, gelecek kuşaklara bırakacağımız bu değerli bilim hazinesini ve mesleğimizi güçlendirmek için tüm gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Kongremizin Açılış Semineri olan “Geleceğin Bilimi Farmakogenomi” başlıklı Prof.Dr. Gregory STOCK’un sunumuna ayrıntılı olarak bir sonraki sayımızda yer vereceğiz. 11 DOSYA İlaçta Reklam Hazırlayan: Ecz. Vildan ÖZCAN, Serkan MERCAN 12 İlaç reklamlarında özellikle medyanın ve ünlü kişilerin kullanılması kuşkusuz hekimlerin ve eczacıların bilimsel ve mesleki değerlerini ve işlevlerini değersizleştirecek ve hatta görmezden gelinmesine sebep olacaktır. Bu durum akılcı olmayan ilaç kullanımını teşvik ederek halk sağlığına ciddi zararlar verecektir. 13 Birkez Daha “İlacın Reklamı Olur mu?” Konusu Üzerine Reklamın pazarlama dünyası içindeki rolü, önemi ve reklam ile neyin amaçlandığı konusunda birçok tanıma ve görüşe ulaşmak mümkün olsa da özü itibariyle reklamın ne olduğu ve reklam ile neyin amaçlandığı şu şekilde özetlenebilir: Reklam, bir işletmenin ürün ve hizmetleri hakkında hedef kitleleri satın alma eylemine yöneltmek ve işletme imajını bu kitleler üzerinde oluşturabilmek için medyada yer ve zaman satın alma yoluyla gerçekleştirdiği enformasyon ve ikna etme faaliyetleridir. Reklam, ele aldığı mal ve hizmetleri hoşa giden tarafları ile tanıtarak kişilerde yeni ihtiyaçlar yaratmayı amaçlamaktadır. (Duran, 2003) Amacı ve işlevi bu kadar açık iken aynı zamanda “zehir” olabilen ilacın reklamının yapılması ne derece doğru, ne derece ahlaki ve ne derece mesleki etik ve sorumluluk ilkeleri ile bağdaşabilir? İlaç … Birkez daha ilacın bilimsel tanımını hatırlayalım: “İlaç, hastalığı tedavi etmek veya hastalıktan korumak amacıyla, tıbbi teşhis koymak veya fizyolojik fonksiyonları iyileştirmek, düzeltmek veya değiştirmek üzere insana uygulanabilen Sağlık Bakanlığınca ruhsatlandırılmış/izin verilmiş her türlü madde veya maddeler kombinasyonudur.” Dolayısıyla, “İlaç, ağırlıklı olarak reçete yoluyla satılan ve çoğunlukla tüketicinin istemi dışında tükettiği bir ürün olarak karşımıza çıkmaktadır (Varinli, 2004)”. Çünkü ürünün kullanımı, tüketicinin kararı ile değil bilimsel bilgi ile donatılmış, mesleki etik ve sorumluluk ilkelerine bağlı sağlık profesyonellerince belirlenmektedir. Bu nedenledir ki “ilacın reklamı değil bilimsel tanıtımı vardır.” İlacın Reklamı Değil Bilimsel Tanıtımı Vardır… Reklamların bilgilendirme, belirli bir markayı tercih etme, ürün satın almaya yöneltme, daha fazla kullanıma teşvik etme gibi fonksiyonları üstlendiği dikkate alındığında, özellikle ilaç ve doğrudan tüketiciye yönelik reklam tanımlamalarının bir arada bulanamayacağı gayet açıktır. Öte yandan, 14 bir ilacın kullanımının özendirilmesi son derecede önemli sağlık sorunlarına neden olabilir. Yaratacağı önemli sağlık sorunlarının yanında şu unutulmamalıdır ki “İlaçta Reklam Öldürür.” İlaçta Reklam Öldürür… “İlaçta reklam öldürür” söylemi, sanal bir cümle olmaktan çıkıp geçtiğimiz yıllarda somut bir şekilde gerçekliğini bize hissettirmiştir. Zayıflama ilaçlarından ölenler hala hafızamızdaki yerini korumaktadır. Bu nedenle, ilaç ile ilgili şu temel kabuller asla unutulmamalıdır: • İlaç, herhangi bir ürün değildir ve her kullanıcıda aynı etkiyi göstermeyebilir. • İlaç aynı zamanda bir zehirdir. • İlaç sadece uygun doz ve şekilde, hastalıktan korunma, teşhis ve tedavi amacıyla kullanılabilir. • İlacın kullanım amacına uygun olarak faydalı olabilmesi için, doğru kişi tarafından (hekim) yazılması, doğru kişi tarafından (eczacı) verilmesi ve bilinçli olarak kullanılması gerekir. Tüm bu gerçeklerin ışığında; • ilacın farmakolojik sınıfı veya kullanılan ilaç hakkında, • doğru uygulama ve doğru doz konusunda, • spesifik farmakolojik risklerin tanınmasında, • ilacın uygun koşullarda saklanması ve benzeri konularda yeterli bilgisi • ve hastalığın tanısında profesyonel bir bilgisi bulunmayan topluma yönelik ilacın reklamının yapılması halk sağlığını olumsuz olarak etkileyecektir. Bir İlacın Reçetesiz Statüsüne Geçirilmesi, İlaç Olma Özelliğini Kaybetmesi Anlamına Gelmez... Pek çok ülkede, kamu bütçesi üzerindeki sağlık koruma yükünün azaltılmasının bir yolu olarak reçetesiz ilaçla teda- viyi teşvik etme yönünde artan bir eğilim görülmektedir. Diğer açıdan hükümetler ve endüstri, reçetesiz ilaçla tedaviyi, ekonomik gelişmenin bir yolu olarak ekonomik döngünün artması için teşvik etmektedir. Her şeyden önce bu süreç şu temel kabuller olmaksızın değerlendirilemez: • Reçetesiz ilaç, kullanılması gerekli olmayan ilaç değil, doktorun reçetelemesi gerekli olmayan ilaç anlamına gelir. • İlacın reçetesiz kategorisine geçirilmesi ilacı ‘mal’, hastayı da ‘tüketici’ kategorisine geçirmez. Öte yandan reçetesiz ilaçla tedavinin artması birçok faktöre bağlı olarak gerçekleşebilir. Bunlar; • Sosyo- ekonomik etkiler • İlaca erişimde kolaylık • Tüketim • Yaşam stili • Eğitim statüsü • Demografik faktörler. Tüm bunlar dikkate alınırsa, reçetesiz ilaçla tedavinin toplum içinde giderek yaygınlaşması, bu alandaki düzenleyici/ denetleyici kurumlara, tıbbi konsültasyon olmadan alınabilecek ilaçlarla ilgili kanuni düzenlemenin tasarlanması, uygulanması ve aynı zamanda halkın onaylanan bilgiye uymak üzere eğitilmesi adına daha fazla sorumluluk yüklemektedir. Diğer yandan, reçetesiz ilaçla tedavi, rasyonel ilaç kullanımı üzerine tüketicileri bilinçlendirmek adına eczacının ve hekimin daha fazla çaba göstermesine ihtiyaç duymaktadır. Kuşkusuz böyle bir çaba sergilemek konusunda mesleki sorumluluk bilinciyle hareket etmeye hazır olan hekim ve eczacılar konunun ciddiyetinin farkındayken, reçetesiz ilaçta reklâma izin verilmesi sağlık alanında uzman kişilerin ilaç üzerindeki kontrolünü azaltacağı gibi tedavinin etkinliğinin de denetlenememesine yol açacaktır. İlaçta Reklam İlaç Giderlerini Azaltmaz... Reçetesiz ilaçlarda reklam yasağının kalkmasının pek çok ülkede ilaç harcamalarında düşüş yarattığı belirtilmektedir. Avrupa ülkelerinde reçetesiz olarak verilen, ancak kesinlikle eczacı tarafından verilmesi zorunlu olan ilaçlar, devlet tarafından geri ödemesi yapılan ilaç listelerinde bulunmamaktadır. Geri ödemesi yapılmayan bu ilaçlar, hastanın kendi cebinden karşılaması nedeniyle otomatik olarak devletin sağlık bütçesinde kısa dönemli bir düşüşe neden olacaktır. Diğer yandan reçeteye tabi olmayan ilacın topluma yönelik reklâmı yasal olarak mümkün olmamasına, bu tür bir uygulamadan sadece çok uluslu ilaç firmaları ile medya ve reklam kuruluşlarının menfaati bulunmasına karşılık bu işten en çok etkilenecek ve zarar görecek olan toplumdur. Hem toplum sağlığı olumsuz olarak etkilenecek hem de reklâmın getireceği maliyet ilaç fiyatlarına yansıyacağı için ilaç fiyatları artacaktır. İlaçta Reklam Reçetesiz İlaç Hacminde Artışa Neden Olacaktır… Firmaların reklam ile rant sağlama amacı, pek çok ilacın geri ödeme listesinden çıkarılıp, reçetesiz konumuna getirilmesine neden olacaktır. Bunun yanı sıra reçetesiz ilaçların bedelleri kamu sigorta kuruluşlarınca ödenmeyecek, memur, işçi, emekli ve birçok dar gelirli vatandaş ihtiyacı olan ilaç ya da ilaçları alamayacaktır. Devlet vatandaşının ilacını ödemediği için tasarruf yapacak, vatandaş da kendisi için belki de hayati olan ilacın parasını cebinden ödemek zorunda bırakılacaktır. Tekrarlamak gerekirse, reçetesiz ilaç, kullanılması gerekli olmayan ilaç değil, doktorun reçetelemesi gerekli olmayan ilaç anlamına gelir. Bu bakımdan, hastanın ilaca erişmesi ile arada bir engel olarak ödeme kapasitesi durmamalıdır. Tüm bu çabalar (ilaçta reklam ve reçeteli ilaçların reçetesiz konumuna getirilmesi vb.) sağlık alanının piyasalaştırılması sürecinin bir parçasıdır. İlaç alanında oluşturulmaya çalışılan bu piyasalaştırma politikası ise toplum sağlığı önceliği ile üretilmesi gereken bilimsel bilginin, bunun yerine sponsorluk gibi mekanizmalarla başka ilkelere göre planlanmasının, yolunu açacaktır. Kısacası kendi ürününü pazarlama düşüncesinin toplum sağlığı ve hastalıkların tedavisi hedefinin önünde olan gün geçtikçe “piyasa koşullarına terk edilen” bu sektörün temel hedefi, (piyasa bu alanda serbestleştirilse dahi) tekelci işleyişin güçlenmesi olarak karşımıza çıkacaktır. Bu nedenle ilaç sunumunda “rekabet ortamı yaratma” aslında güçlü tekeller yaratmak dışında bir anlam taşımamaktadır. Pazarlama ve reklam bu sistemin olmazsa olmazıdır. Bunun tek sonucu ise, özellikle sosyal güvencesi olmayan yoksulların ilaca ulaşamaması demektir. Amerika’daki son seçimlerde en önemli tartışma başlığının sağlık politikaları olması tesadüf değildir. Amerikan toplumu son 20 yıldır uygulanan ilaca ulaşamama ve sağlıksızlık 15 anlaşma yoluna gitmek için 2.3 milyar dolarlık rekor bir ceza ödemeyi kabul etmiştir. İlaçta reklamın serbest hale getirilmesi aynı zamanda reklam hilelerini de gündeme getirecektir. İlaç konusundaki yanıltıcı reklamın bedeli doğrudan ve belki de geri dönülemez bir biçimde insan hayatıdır. • Akut zehirlenmelerin en yaygını ilaç ile zehirlenmedir. Ulusal Zehir Danışma Merkezi 2006 yılı verilerine göre 49.000 zehirlenme başvurusunun %67’si ilaçlarla zehirlenme olup, bunların en başında da ağrı kesiciler, antidepresanlar ve sedatif hipnotikler bulunmaktadır. Bu oran, ilaç gibi çok stratejik bir ürünün reklam malzemesi yapılamayacağını net bir şekilde göstermektedir. sonucu siyasi erke güvenini büyük oranda yitirmiş durumdadır. Bu nedenle sosyal güvenlik şemsiyesini genişleterek ilacın ulaşılabilir yani devlet tarafından finanse edilir olması en önemli taleplerden olmuştur. Çünkü özellikle son 10 yılda uygulanan politikaların nasıl bir sağlıksızlık yarattığı ortadadır. • FDA rakamlarına göre 2002’de ABD’de bilinçsiz ve hatalı parasetamol kullanımı nedeniyle 13.000 kişi acil servise başvurmuş, bu hastaların 100 tanesi hayatını kaybetmiştir. Hatalı ilaç kullanımı nedeniyle tedavinin kamuya ek ve büyük bir maliyet getireceği de açıktır. Yine ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, en çok reklamı yapılan ilaçlardan 25 tanesi, 2000 yılında ABD’nin ilaç harcamalarındaki artışın yarısına karşılık gelmektedir. TV’de reklamla desteklenen ilaçların diğer ilaçlara oranla yüksek maliyeti sadece reklamı yapılan ilacı isteyen hastayı değil, reçete maliyetlerini artırdığı için aynı zamanda ilaca ihtiyacı olan herkesi doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemektedir. • ABD’de 1999 yılında “Preventin” dergisi tarafından yapılan bir istatistik, televizyonda ilaç reklamı izleyen hastaların yüzde 33’ünün, doktorlarıyla ilaç tartışmasına girdiğini ortaya koymuştur. İlaçta reklamın gündeme gelmesi aynı zamanda tedavi sürecine hastanın müdahalesini getirecek, reçete kararına hastaların müdahale etmesi, doktorların hastaların isteklerine karşı daha az etkisi olan ilaçları verme eğilimine yol açacaktır. Uzmanlara göre, televizyonda bir ilacın reklamını gören hasta, ilacı kullanmak için doktorunu yönlendirebiliyor ve böylece daha yararlı başka ilaçların göz ardı edilmesine neden olabiliyor. • Findlay (2002) araştırmasında, artan reklam harcamaları ile bu ilaçların satışı ve kullanımı arasındaki ilişkiyi incelemiş ve sonuçta, reklam harcamalarının ilaç satışlarının yükselmesine sebep olan en önemli unsurlardan biri olduğunu bulmuştur. Satışlar ile reklam arasında pozitif bir ilişki olduğu bilinen bir gerçektir. (Aktaran Varinli, 2004). • 2009 yılında Pfizer İlaç Firması, ABD`de bazı ilaçların aldatıcı bir şekilde pazarlanması konusundaki suçlamalarla ilgili 16 Tedaviyi Markalaştırmak, İlaç Giderlerini Arttırmak Demektir... Hastaların olası tedavi seçenekleri ve kullandıkları ilaçlar hakkında bilgi sahibi olması elbette ki önemlidir, ancak söz konusu bilginin ilgili sağlık danışmanından değil de üreticilerden alınması yarardan çok zarar getirir. Eğitim ve konuya ilişkin farkındalık düzeyinin istenen seviyede olmadığı ülkemizde; hastaların çeşitli yayın organlarınca yapılacak olan ilaç reklamlarını kendilerince yorumlamaları, olası reklam yanıltmaları, halkı eczacının danışmanlığına ihtiyaç duymayacak bir noktaya getirecek ve direkt pazarlama amaçlı tanıtımlarla ilaç kullanmaya yönlendirecektir. Halkın hastalık belirtilerini, karmaşık ilaç tedavilerini ve ilaç etkileşimlerini anlamada yetersiz oluşunun sonucu olarak uygun olmayan ilaç kullanımı artacak hatta hiç ihtiyacı olmadığı halde bireyleri ilaç kullanmaya sevk edecektir. Başlangıçta basit yöntemlerle tedavi edilebilecek hastalıklar, kamu sigorta kurumlarına çok daha pahalıya mal olacaktır. Yaşam kalitesini bozan her şikâyeti ve belirtiyi teşhis ve tedavi etmek, hastalıklardan korumak, fizyolojik fonksiyonları iyileştirmek, düzeltmek veya değiştirmek tıp mesleğinin görev ve yetkisindedir. Burada kullanılacak ilaçların üretimi, saklanması, ambalajlanması, kontrolleri, hastalara nasıl uygulanacağının tayini ve açıklanması ise eczacılık mesleğinin görev ve yetkileri içindedir. Bu iki meslek grubunun beraber ve birbirini bütünleyerek, bilgi-görgü-deneyim alışverişi içinde çalışmaları halk sağlığı ve devlet tasarrufunun en büyük güvencesidir. Bazı ülkelerde var mantığı ile mevcut yasal düzenlemelere ve yargı kararlarına aykırı olarak ilaç reklamı yapılması vahim sonuçlara yol açacaktır. İlaç konusunda profesyonel bilgisi bulunan hekim ve eczacılar dışında reklam yapılması sadece halka zarar verir. Oysa başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere devletin – hükümetin en önde gelen amacı halk sağlığını korumak olmalıdır. Konu ile ilgili Bakanlıklar ve hükümet yetkililerinin yapması gereken şey, sosyal hukuk devleti anlayışı içerisinde kendi insanının yaşamına değer verecek bir sağlık sistemini oluşturmaya çalışmak ve sırf rant ve kar uğruna ilacı normal bir tüketim malzemesi gibi görmek/kullanmak/satmak isteyenlere engel olmaktır. Sonuç İlaç reklamlarında özellikle medyanın ve ünlü kişilerin kullanılması kuşkusuz hekimlerin ve eczacıların bilimsel ve mesleki değerlerini ve işlevlerini değersizleştirecek ve hatta görmezden gelinmesine sebep olacaktır. Bu durum akılcı olmayan ilaç kullanımını teşvik ederek halk sağlığına ciddi zararlar verecektir. İlaçta Reklam, Türkiye ve AB Uyum Süreci Türkiye’nin tam üyelik müzakereleri çerçevesinde mevzuat uyumunu gerçekleştirmeyi hedeflediği Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde de reçeteli veya reçetesiz ilacın reklamının yapılması hususunda farklı uygulamalar olduğu görülmektedir. Gerek reçeteli ve reçetesiz ilaç ayırımı, gerekse bunların topluma arzını kapsayan AB İlaç Mevzuatı oluşturulurken temel kriter olarak hasta güvenliği alınmaktadır. Üye ülkelerin fiyatlandırma ve geri ödeme konularında AB Şeffaflık Direktifi ile sadece temel prensipler tanımlanarak üye ülkeler için genel bir çerçeve çizilmektedir. Bu çerçeveye bağlı kalmak kaydı ile üye ülkeler kendi sosyal ve ekonomik koşulları, kamu sağlığı, ülke halkının eğitim seviyesi, ekonomik ve sosyal durum, kültürel özellikler gibi bir takım dinamikler göz önüne alınarak sağlık sektörünün yapısını ve politikalarını belirlemekte serbest bırakılmışlardır. Dolayısı ile halihazırda reçeteli/reçetesiz ilaç ayrımı konusunda olduğu gibi reklam serbestliği açısından da AB üye ülkeleri arasında tam bir uyumdan bahsetmek mümkün değildir. Bu durumun farklı pazar yapıları, ilaç kullanım alışkanlıkları, güvenli ilaç kullanımına ilişkin farklar gibi unsurlar gözetilerek ülkelerin kendi sistemlerini oluşturmaları, AB Şeffaflık Direktifi ile de üye ülkelerin kendi kriterlerini tanımlamaları, bu kriterlerin neler olduğunu önceden açıkça duyurarak izledikleri politikalarda şeffaf olmaları şartı koyulmuştur. Üye ülkelerdeki reklam serbestliği uygulamalarına bakıldığında; reçetesiz ilaç reklamının doğrudan kamuoyuna yapılmasının serbest bırakıldığı ülkelerde, reçetesiz ilacın geri ödeme listesinde olması durumunda sağlık otoritesi bu hakkı kısıtlama yetkisine sahiptir. Bu sebeple, mesleki sorumluluk bilinciyle hareket eden, hastalıkların erken teşhis edilmesi, insanların en ucuz ve en akılcı tedavi ile en kısa zamanda sağlıklarına kavuşmalarının sağlanması için çalışan sağlık profesyonelleri; “daha fazla ilaç satmak ve daha fazla kar etmek” amacıyla ilaçta reklamı yasallaştırma yolunda atılacak her türlü girişime karşı durmak zorundadır. Birkez daha “ilaçta reklam” konusu üzerine şunları hatırlatmak gerekiyor; • Sağlık kâr elde edilecek bir alan değildir. • Tüketici grubunu oluşturan hastalarımız reklam ile doğru bir biçimde bilgilendirilemez. • Hastaların reklamlarda gördükleri ilaçları talep etmeleri doğru bir yöntem değildir. • İlaç reklamları hastaların kafasını karıştıracak ve bu tür reklamlara izin verilmesi aldatıcı reklamlara yol açacak, bu da telafisi zor durumlar yaratacaktır. • İlaçta reklam gereksiz ilaç kullanımını, yanlış ilaç kullanımını ve bunlara bağlı ilaç zehirlenmelerini büyük oranda artıracaktır. Kaynaklar • Varinli, İ, Leblebici Kacur, L. ve Göknar, H. (2004), “Eczacıların İlaç Reklamlarına Karşı Tutumlarının BelirlenmesiKayseri’de Faaliyet Gösteren Eczacılar Üzerine Bir Uygulama”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 23, Temmuz-Aralık 2004, ss. 17-33. • Duran, M (2001), “Reklama Genel Bir Bakış”, www.danismend.com • www.teb.org.tr/recetesizilaclar.php • Reçetesiz İlaçlar ve İlaç Dışı Ürünler: Betimleme ve Müdahale, TEB Yayınları, 2009 17 Bizden Haberler SOSYAL GÜVENLİK KURUMU TARAFINDAN SAĞLIK UYGULAMA TEBLİĞİ HAKKINDA DUYURU YAYIMLANDI. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından 31.08.2010 tarihinde “Sağlık Uygulama Tebliği Hakkında Duyuru (3)” başlıklı bir duyuru yayımlanarak Sağlık Uygulama Tebliği’nin bazı maddelerinin uygulamasına açıklık getirildi. SAĞLIK BAKANLIĞI İLAÇ VE ECZACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ TARAFINDAN G2D’Lİ ÜRÜNLERİN SON KULLANMA TARİHİ VE YEŞİL-KIRMIZI REÇETEYE TABİ İLAÇLARIN G2D UYGULAMASINDAN MUAF TUTULMASI KONULU 2010/63 SAYILI GENELGE YAYIMLANDI. Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü tarafından 01.09.2010 tarihinde yayımlanan 2010/63 Sayılı Genelge ile; - G2D ile karekodlu hale getirilen ilaçlar için sanal tarih olarak belirlenen 31/12/2010 tarihinin 31/12/2020 olarak değiştirildiği, ilaç temini sırasında G2D’li ürünler üzerinde yer alan gerçek “son kullanma tarihlerinin” gözle de kontrol edilmesi gerektiği, - Yeşil ya da kırmızı reçete ile satılabilen, karekodsuz olarak piyasada bulunan ürünlerin G2D işleminden muaf tutulmasına karar verildiği, kırmızı ve yeşil reçeteye tabi ilaçların karşılanmasında, Sosyal Güvenlik Kurumlarınca yapılan eczane ödemeleri için eskiden olduğu gibi kupür kesme işlemine devam edilmesi gerektiği bildirildi. KAREKODSUZ OLARAK PİYASADA BULUNAN KIRMIZI/YEŞİL REÇETEYE TABİ İLAÇLAR İÇİN MEDULA SİSTEMİNDE YAPILAN İTS SORGULAMASI KALDIRILDI. Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü tarafından 01.09.2010 tarihinde 2010/63 Sayılı Genelge’nin yayımlanması sonrasında, Sosyal 18 Ecz. Esin ÖNGÜN Güvenlik Kurumu MEDULA Eczane Provizyon Sistemi’nde yeşil ve kırmızı reçeteye tabi ilaçlarda İTS sorgulamasının devam etmesi üzerine, konu hakkında Birliğimiz tarafından sistemde gerekli düzenlemenin yapılması için Sosyal Güvenlik Kurumu’na başvuru yapıldı. Kurum tarafından 14.09.2010 tarihinde, yeşil/kırmızı reçeteye tabi ilaçlar ile ilgili olarak provizyon sisteminde gerekli düzenleme yapıldı. Buna göre; • Karekodsuz olan yeşil/kırmızı reçeteye tabi ilaçlar için İTS sorgulaması yapılmayacağı, • Bu ilaçların karekodsuz olarak karşılanabilmesi için gerekli düzenlemenin tamamlandığı, • Üzerinde karekod bulunan yeşil/kırmızı reçeteye tabi ilaçların ise, İTS üzerinden sorgulama yapılarak karşılanması gerektiği bildirildi. ÖZEL HASTANELER YÖNETMELİĞİ’NDE DEĞİŞİKLİK YAPAN YÖNETMELİK RESMİ GAZETE’DE YAYIMLANDI. 23 Eylül 2010 tarih, 27708 sayılı Resmi Gazete’de “Özel Hastaneler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” yayımlandı. Özel hastanelerde ancak 49 yataktan sonra eczacı istihdamını zorunlu kılan, pek çok özel hastane tarafından eczacı olmaksızın ilaç ve eczacılık hizmeti verilmesi ile sonuçlanan yönetmelik 23.09.2010 tarihinde yayımlanan yönetmelik ile değiştirildi. Eczacı istihdamı için yatak sınırlaması kaldırıldı. Tüm özel hastanelerde açılmış ve açılacak olan eczanelerin en az bir eczacının mesul müdürlüğünde işletilmesi hükme bağlandı. Madde 27: Özel hastanelerde, 18/12/1953 tarihli ve 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun ile 13/10/1992 tarihli ve 21374 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Eczaneler ve Eczane Hizmetleri Hakkında Yönetmelik uyarınca, bir eczacı sorumluluğunda ruhsatlandırılmış eczane bulunması zorunludur. görülen diğer ilaçların sisteme girişine izin verilmesi konusunda başvuruda bulunuldu. SOSYAL GÜVENLİK KURUMU TARAFINDAN ELEKTRONİK REÇETE UYGULAMASININ ERTELENMESİ KONULU DUYURU YAYIMLANDI. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından yayımlanan 29.09.2010 tarihli duyuru ile; Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yayımlanan 23.09.2010 tarihli “Sağlık Uygulama Tebliği Hakkında Duyuru (4)” başlıklı duyuru ile “elektronik reçete çıktılarına sonradan ilaç ilavesi, değişiklik ve düzeltme yapılması gibi tüm işlemlerin yine bilgisayar ortamında yapılması” ile ilgili uygulamanın Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan çalışmalar sonuçlanıncaya kadar ertelendiği bildirildi. ROSIGLITAZON ETKEN MADDESİ İÇEREN ÜRÜNLERİN GERİ ÇEKİLMESİ SONRASINDA HASTALARIN TEDAVİLERİNİN DEVAMI İÇİN HEKİMLERİ TARAFINDAN UYGUN GÖRÜLEN DİĞER İLAÇLARIN MEDULAYA KAYDEDİLEBİLMESİ HAKKINDA SOSYAL GÜVENLİK KURUMU’NA BAŞVURUDA BULUNULDU. Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü tarafından “Rosiglitazon” etken maddesi ihtiva eden müstahzarların piyasada bulunan tüm serilerine 2.sınıf B seviyesinde (eczane, ecza deposu, hastane v.b.) geri çekilmesi, ithalatının, üretiminin ve satışının durdurulması işlemi uygulandı. Bunun üzerine bu etken maddeli ilaçları kullanan hastaların, sağlık kurum ve kuruluşlarına başvurarak doktorlarından, tedavilerinde kullandıkları bu ilaçların değiştirilmesini talep etmeleri, ancak Medula Provizyon Sistemi’nin “eşdeğer ilaç kullanım süresi dolmamıştır” uyarısı vererek diğer ilaçların girişine izin vermemesi nedeniyle Sosyal Güvenlik Kurumu’na Medula Provizyon Sistemi’nde gerekli düzenlemelerin yapılarak hastaların tedavilerinin devamı için hekimleri tarafından gerekli SOSYAL GÜVENLİK KURUMU TARAFINDAN TÜBERKÜLOZ TEDAVİSİNDE KULLANILAN İLAÇLARIN GERİ ÖDEMEDEN ÇIKARILMASI HAKKINDA DUYURU YAYIMLANDI. “Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğünce Kuruma gönderilen yazıda, “Tüberküloz tedavisinde kullanılan ve ekli listede yer alan ilaçların, ‘12.07.2010 tarih ve 2010/725 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’ gereğince, Sağlık Bakanlığı tarafından, verem hasta ve temaslılarına, herhangi bir sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın birinci, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurum ve kuruluşlarında ücretsiz olarak dağıtıldığı” bildirilmiş olduğundan, ‘Bedeli Ödenecek İlaçlar Listesi’nde yer alan, sözkonusu tüberküloz ilaçlarının provizyon sisteminde pasiflendiği/ ilaçlara tüberküloz tedavisinde verilmeyeceğine dair uyarı atıldığı” bildirildi. Buna göre, duyurunun yayımlandığı 29.09.2010 tarihinden itibaren, tüberküloz tedavisi için reçete edilen ilaçların bedelleri, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ödenmeyecektir. SOSYAL GÜVENLİK KURUMU TARAFINDAN E-RAPOR UYGULAMASI İLE İLGİLİ DUYURU YAYINLAMDI. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından yayımlanan 01.10.2010 tarihli “E-Rapor” başlıklı duyuru ile, sağlık hizmet sunucuları tarafından düzenlenen raporlarla ilgili olarak; - 01.10.2010 tarihi ve sonrasında sağlık hizmet sunucularında ilaç temini amacıyla oluşturulan raporların eczane tarafından kaydedilemeyeceği, - 01.10.2010 tarihinden önce çıkartılıp MEDULA hastane uygulamasına kaydedilmeyen raporların ise MEDULA hastane uygulamasından kaydedilmeyip, eczanelerce MEDULA Eczane Provizyon 19 Sistemi’ne kaydedilebileceği, - Söz konusu raporların kayıt edilmesiyle ilgili raporun doğruluğuna ve geçerliliğine yönelik sorumluluğun, raporu düzenleyen hekim ve en son raporu onaylayacak olan başhekimde olduğu bildirildi. 10.TÜRKİYE ECZACILIK KONGRESİ ANKARA’DA YAPILDI. 10. Türkiye Eczacılık Kongresi, Türk Eczacıları Birliği, Ankara Eczacı Odası ve Tüm Eczacı Kooperatifleri Birliği’nin ortaklığında 30 Eylül-3 Ekim 2010 tarihleri arasında “gelecek” temasıyla Ankara’da yapıldı. SOSYAL GÜVENLİK KURUMU TARAFINDAN ERAPOR UYGULAMASININ 30.10.2010 TARİHİNE ERTELENMESİ HAKKINDA DUYURU YAYIMLANDI. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından yayımlanan 04.10.2010 tarihli “E-Rapor Uygulamasının Ertelenmesi Hakkında” başlıklı duyuru ile; - 30.10.2010 tarihine kadar MEDULA sistemi üzerinden gerekli testlerin yapılması ve yapılan uygulamaya ilişkin görüş ve önerilerin [email protected] adresine bildirilmesi gerektiği duyuruldu. GELENEKSEL BİTKİSEL TIBBİ ÜRÜNLER YÖNETMELİĞİ 06.10.2010 TARİH 27721 SAYILI RESMİ GAZETEDE YAYIMLANDI. İnsan sağlığını koruyucu, tedavi edici etkileri olan ve geleneksel kullanıma sahip tıbbi bitkilerden hazırlanan bitkisel tıbbi ürünlerin ve bitkisel preparatların Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılması gerekliliğinden yola çıkarak Sağlık Bakanlığı’na başvurularımız ve sürdürdüğümüz görüşmelere istinaden, Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü ile birlikte yapılan çalışmaların sonucunda, Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürünler Yönetmeliği hazırlandı. Sağlık Bakanlığı tarafından 06.10.2010 tarih 27721 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürünler Yönetmeliği gereğince, insan sağlığını koruyucu ve tedavi edici etkileri olan ve geleneksel bitkisel tıbbi ürünlerin endüstriyel olarak üretilmesi veya ithal edilmesi ile ilgili başvurular Sağlık Bakanlığı’na yapılarak ilgili Bakanlık tarafından ruhsatlandırılacak ve yönetmeliğe uygun olarak ruhsat almış olan ürünler sadece eczanelerden satılabilecektir. TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ’NDE GÖREV YAPAN ASKERİ VE SİVİL PERSONEL 15.10.2010 TARİHİNDEN İTİBAREN GSS KAPSAMINA ALINDI. - Teknik nedenlerden dolayı ilaç raporlarının MEDULA sistemi üzerinden gönderilmesi zorunluluğunun 30.10.2010 tarihine kadar ertelendiği, - Konu ile ilgili alt yapısı uygun olan sağlık hizmeti sunucularının, bu süre içerisinde söz konusu raporları MEDULA sistemi üzerinden göndermeye devam edebileceği, - 30.10.2010 tarihine kadar eczaneler tarafından manuel olarak düzenlenen veya sağlık hizmeti sunucularınca MEDULA sistemi üzerinden gönderilen ilaç raporlarının da geçerli kabul edileceği, 20 Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından 09.10.2010 tarih, 27724 sayılı Resmi Gazete’de, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nde Görev Yapan Askeri ve Sivil Personelin Genel Sağlık Sigortası Kapsamına Alınması Hakkında Tebliğ” yayımlandı. Bu Tebliğ ile; Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev yapan askeri ve sivil personel ile bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilerin sağlık hizmetlerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından 15/10/2010 tarihinden itibaren devralınmasına ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiş olup, 15/10/2010 tarihi itibariyle sigortalılar ile bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilerin sağlık hizmetleri Kurumca devralındı. YEŞİL KART UYGULAMASI HAKKINDA YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK RESMİ GAZETEDE YAYIMLANDI. 13.10.2010 tarih 27728 sayılı Resmi Gazete’de, “Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Devlet Tarafından Karşılanması ve Yeşil Kart Uygulaması Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” yayımlandı. başvurumuzun değerlendirilmesi sonucunda, - 24.09.2010 tarihi öncesine ait reçetelerde yer alan Rosiglitazon etken maddesi içeren ilaçlar için, - 27.09.2010 tarihi öncesine ait reçetelerde yer alan Octagam flakon isimli müstahzarlar için, İTS onayı işlemi 14.10.2010 tarihi itibariyle açıldı. SOSYAL GÜVENLİK KURUMU TARAFINDAN SAĞLIK UYGULAMA TEBLİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ YAYIMLANDI. 15 Ekim 2010 tarih 27730 sayılı Resmi Gazete’de “Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ” yayımlandı. ECZANE ÇALIŞANLARININ EĞİTİMİNE DAİR PROTOKOL’ÜN YÜRÜRLÜĞÜ HAKKINDA. ECZANELER TARAFINDAN GERİ ÇEKME ÖNCESİNDE KARŞILANAN ROSIGLITAZON ETKEN MADDESI İÇEREN İLAÇLAR VE OCTAGAM FLAKON ICIN İTS ONAY İŞLEMİ 14.10.2010 TARİHİ İTİBARİYLE AÇILDI. Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü tarafından yapılan duyurular ile; - 24.09.2010 tarihinde Rosiglitazon etken maddesi içeren müstahzarların tüm serilerine 2.Sınıf B tipi geri çekme, - 27.09.2010 tarihinde Octagam %5 5 g ve %5 10 g Flakon isimli müstahzarların tüm serilerine 2.Sınıf B tipi geri çekme işlemi uygulanmış ve geri çekme duyurusunun geçerli olduğu tarihten itibaren anılan müstahzarların İlaç Takip Sistemine girişleri kapatılmıştı. Konu hakkında Sosyal Güvenlik Kurumu ve Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü nezdinde yapılan başvurular ve sürdürülen görüşmelerde, geri çekme öncesinde karşılanmış olan reçetelerin sistem kaydının gerçekleştirilebilmesi için bir düzenleme yapılması talep edildi. Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü ile 13.10.2010 tarihinde yapılan görüşmede, Bilindiği gibi 05.12.2007 tarihinde T.C. Sağlık Bakanlığı, T.C. Milli Eğitim Bakanlığı ve Türk Eczacıları Birliği arasında “Eczane Çalışanlarının Eğitimine Dair Protokol” imzalanmıştır. Bu Protokolün süresi başlıklı 17. maddesinde; Protokolün imzalandığı tarihten itibaren 2 yıl geçerli olduğu, 2 yıllık sürenin bitiminden 30 gün evvel taraflardan herhangi birinin protokolün feshi yönünde bir talebi bulunmadığı takdirde mezkur protokolün kendiliğinden 1 yıl uzayacağı öngörülmüştür. Buna istinaden 1 defaya mahsus olmak üzere 1 yıl süreyle uzatılan söz konusu Protokol, 05.12.2010 tarihinde sona ermektedir. Ancak 05.12.2010 tarihine kadar, eğitimlere katılmayı hak eden ve henüz kayıt yaptıramamış eczane destek personellerinin, herhangi bir hak kaybına sebebiyet vermemek için, müracaatları Bölge Eczacı Odalarımız tarafından kabul edilecek ve bu kişilerin eğitimleri Protokol Hükümlerine göre tamamlanacaktır. 21 Kooperatiflerimiz 22 23 24 25 Dünyada Ne Var Ne Yok FIP ve Pfizer’in Ortak Araştırmasının Sonuçları FIP 2010 Kongresi’nde Açıklandı Sevim ÖZDEMİR sağlık uzmanları olarak görünürlüklerini arttırdığını düşünüyor… Haberin devamı ve detaylar için: http://www.teb.org.tr/images/upld2/bulten/ 7kl20101001113410EYLUL-BULTEN-TRMLTM.pdf Rosiglitazon Etken Maddeli İlaçların Risklerine Karşı AB, ABD ve Türkiye’de Önlemler Alındı Pfizer ve Uluslararası Eczacılık Federasyonu’nun (FIP) ortaklaşa yaptığı “Eczacıların Değişen Rollerine İlişkin Görüşleri“ başlıklı uluslararası araştırmanın sonuçları 28 Ağustos 2010 ve 02 Eylül 2010 tarihleri arasında Portekiz’in Lizbon kentinde gerçekleştirilen FIP 2010 Kongresi’nde açıklandı. Araştırma sonuçları, eczacılar için hasta memnuniyetinin mesleki doyum açısından çok önemli olduğunu gösterdi. Bunun yanında araştırmaya katılan eczacıların büyük çoğunluğu mesleğin en olumsuz yanının bürokrasi ve sigorta sözleşmeleriyle uğraşma zorunluluğu olduğunu düşünüyor. Araştırmaya katılan eczacılara göre; geçmişle bugün arasında eczacı olmak açısından farklılıklar, eczacılardan daha fazla bilgi ve tavsiye vermelerinin beklenmesi (%93) ve eczacıların bir ücret karşılığı olmaksızın hastalara ek hizmetler sunması beklentisinin olması (%78) biçiminde sıralanıyor. Eczacıların yaklaşık 4’te 3’ü sağlık desteği, sağlık yönetimi, ilaç tedavi denetimi veya tedaviye uyum desteği hizmetlerini veriyor ve yaklaşık %90’ı bu hizmetlerin hastaların sağlık durumunda iyileşme yarattığını, %87’si ise bu hizmetlerin eczacıların 26 Rosiglitazon etken maddeli ilaçların kardiyovasküler açıdan güvenliğini ele alan yeni çalışmaların sonuçları ışığında Avrupa İlaç Ajansı (EMA), 2023 Eylül 2010 tarihleri arasında gerçekleştirdiği toplantı sonucunda GlaxoSmithKline’nin rosiglitazon içeren üç ilacının satışını askıya almaya karar verdi. ABD bu ilaçlardan Avandia’nın satışına sınırlandırmalar getirdi. Türkiye ise bu etken maddeyi içeren ilaçları piyasadan geri çekti. Söz konusu rosiglizaton etken maddeli anti-diyabet ilaçlar ise, Avandia (rosiglitazon), Avaglim (rosiglitazon/ glimepirid) ve Avandamet (rosiglitazone/ metformin)… Haberin devamı ve detaylar için: http://www.teb.org.tr/images/upld2/bulten/ 7kl20101001113410EYLUL-BULTEN-TRMLTM.pdf GSK Sahte İlaçları İçin ABD’ye 750 Milyon-Dolar Ödeyecek 2400’e çıktı ancak yeni eczanelerin çoğu kırsal alanlarda değil kentlerde açıldı. Bunun yanı sıra, birçok eczane ekonomik darboğazda. Sağlanan ABD Adalet Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya farmasötik hizmetin kalitesinin de önemli ölçüde göre, Britanya’lı büyük ilaç firması GlaxoSmith- düştüğü belirtiliyor… Kline, bozuk/sahte ilaç skandalındaki suçunu ve ABD’ye 750 milyon-dolar ceza ödemeyi kabul Haberin devamı ve detaylar için: etti. http://www.teb.org.tr/images/upld2/bulten/ www20101101111647EKIM_BULTEN.pdf Bakanlık, GSK’nin bir şirketi olan Pharmco Porto Riko’nun, şu anda kapatılmış olan Porto Riko’daki fabrikada 2001-2005 arası üretilen Kytril, Bactroban, Paxil CR ve Avandamet gibi Abbott Kilo Verdirici İlacını Avustralya’da Piyasadan Çekiyor sahte ilaçların üretimi ve dağıtımıyla ilgili suçlamaları kabul ettiğini belirtti. Açıklamada, kararın, şirketin federal hükümete ve eyaletlere 150 milyon dolar ceza bedeli olarak, 600 milyon dolar ise sivil çözüm için ödeme yapması koşulunu getirdiği ifade edildi. Ancak ceza kararı Boston, Massachusetts’deki Bölge Mahkemesi tarafından kabul edildiğinde kesinleşecek… Haberin devamı ve detaylar için: http://www.teb.org.tr/images/upld2/bulten/ Nick O’Donoghue www20101101111647EKIM_BULTEN.pdf Abbott, daha önce Avrupa İlaç Ajansı’nın uyarısıyla Avrupa’da ruhsatı askıya alınmış ve piyasa- Macaristan’da Eczacılık Piyasasında Serbestlik Sona Mı Eriyor? dan çekilmiş olan, sibutramin içeren kilo verdirici ilacı Reductil’i Avustralya’da gönüllü olarak piyasadan çekiyor. Macaristan hükümeti yıl sonuna kadar yeni eczane açılmasını yasakladı; sadece kendisine ait Abbott, bu kararı Avustralya Terapötik Ürünler eczanesi olmayan belediyeler bu uygulamadan Dairesi’nin (TGA) sibutramin için yaptığı kardiyo- muaf olacak. Ertelenen borçlar için verilen süre vasküler sonuçlar denemesi (SCOUT) çalışması- 1 Ocak 2011’de sona erecek ve bugünden iti- nın sonuçlanmasının ardından yaptığı açıklama baren eczane açılması ve eczanelerin işleyişine neticesinde aldı. Çalışma sonuçları, ilacın kalp ilişkin yeni düzenlemelerin devreye girmesi bek- krizi ve inme riskini arttırdığını ortaya koydu. leniyor. Viktor Orbán (Fidesz Partisi) hükümeti eczacılık piyasasındaki serbestliği sona erdirmek Reductil, Avrupa İlaç Ajansı’nın söz konusu ka- konusunda kararlı. rarının ardından Türkiye’de de ilaç piyasadan çekilmişti. Somut gerçeklikler, sağcı muhafazakâr iktidarın bu hamlesinin lehinde: Piyasanın serbestleşti- Haberin devamı ve detaylar için: rilmesi çalışmalarının başlamasından bu yana http://www.teb.org.tr/images/upld2/bulten/ eczanelerin sayısı; 600 yeni eczanenin açılması www20101101111647EKIM_BULTEN.pdf ve 200’ünün kapanmasının ardından, 2000’den 27 Keşfe Yolculuk Mert SANDALCI Bir Masalda Coca-Cola’dan Söz Edeceksek Eğer… Eski çağlardan günümüze insanoğlunun neler yiyip içtiğini bir düşünün, dünyanın farklı coğrafyalarında binbir çeşit yemek kültürü ile yetişmiş milyarlarca insandan bahsediyorum. Yaşadıkları coğrafyanın iklim koşullarında ancak bulabildikleri yiyecekleri yiyebilen ve onları olabildiğince çeşitlendirebilen milyonlarca insan. Hızla üreyen, devamlı çoğalan, kabına sığamayan, aklıyla dünyaya hükmetmeye çalışan insanoğlu… İlk Çağ, Orta Çağ, göçler, savaşlar… Ve nihayet, yüzyıllar böyle gelmiş geçmiş. Keşiflerle icatlarla bir başka dünya oluşmaya başlamış. Yeni bir dünya… Devletler, milletler, bölgeler, yöreler, aileler bireyler derken bir yandan ufak parçalara ayrışan insanoğlu, bir yandan da ortak değerler üreterek birleşmeye ve ürettiği değerlere sahip çıkma savaşı vererek dünyadaki yerini daha da sağlamlaştırmaya çalışmış, Macera tutkunuyla, hımbılıyla, meraklısıyla, zekisiyle, çalışkanıyla, tembeliyle, güçlüsüyle, zayıfıyla çeşit çeşit insanın yaşadığı çok, ama çok nüfuslu bir dünyadayız artık, peki ama nasıl olmuş da bugünlere gelmişiz. Birlikte yaşadıkça; dünya küçülmüş, Dünyaya gelmiş oldukları ve yaşadıkları bölgede değişen iklim koşullarının tahammülsüzlüğü nedeniyle zamanı geldiğinde ya karnını doyurmak için ya daha rahat yaşamak için göç eden büyük topluluklar oluşmuş… Ardından kâh inançlarını kabul ettirmek için, kâh ganimet elde etmek için, birbirlerine saldırmış insanoğlu, gücü gücüne yetene savaşmışlar, ezmişler birbirilerini, yerinde duramamışlar, oradan oraya hareket etmişler… Mideler ağrımaya başlamış, Baş ağrıları artmış, hafakanlar sık basar olmuş, Yiyecekler karıştıkça, hazımsızlıklar artmış, Hele ki hücre yapıları bozulmaya başladığında insanoğlunun… Sancıları daha da beter olmuş, çekilmez bir hal almış. Tabii ki sancıları gidermek de her zamanki gibi hekim ve eczacıların görevi olmuş, işte o zaman masal masal matidas başlamış… Bu hareketliliğin sonucunda insanoğlu dünyadaki nimetlerin farkına varır olmuş, onlardan faydalanarak daha kaliteli bir yaşam sürmek arzusu ile kimileri savaşmaya devam etmiş, kimileri ise ticareti geliştirmişler, ipek yolu, baharat yolu, derken Amerika’nın keşfi gelmiş… Vasco da Gama’lar, Macellan’lar, Vespucci’ler, Colomb’lar, Scott’lar, Amundsen’ler daha nice zırdeliler öncülük yapmışlar keşifler uğruna… Politik savaşlar, din savaşları, ırkçılık, ulus devletler… Şöyle bir bakınca biraz da şeytanın körüklediği ateşle kaynamakta olan kavanoz dipli dünyamıza, tüm bu hengâmede uzun ve keyifli bir ömür sürebilmek en büyük nimeti olmuş insanoğlunun. Ve yaşadıkça insan ve fokurdamakta olan dünyada bir o yana, bir bu yana savruldukça insan, son derece sık periyotlarla kendisini rahatsız eden yemek ve içmek sorunu yüzünden hep başı ağrımış, mücadele etmek zorunda kalmış... Doğumundan ölümüne kadar… Eskimolar mors balığının kurutulmuş etlerini, yağlarını kemirmişler, Uzakdoğu’da bir adada yosunları kaynatıp içmiş, mürekkep balıklarını güneşte kurutup kemirmişler… Uzakbatı’da bir yalnız kovboy çalı çırpı bulup yaktığı ateşte fasulye konservesi ile idare etmiş. Afrika’da çekirgeler ızgara edilmiş, Avrupa’nın ortasında kurbağaların bacağı, sümüklü böcekler afiyetle mideye indirilmiş, Medeniyetin merkezinde yaşayan insanoğlu ise, bahçesindeki asmanın yaprağının içine; soğan kökünü, pirinç meyvasını, çam ağacının fıstığını, dağda yetişen küçük üzümleri, karabiber ağacının meyvesini, nane ve dereotunu, yenibaharı, şeker kamışından elde ettiği tatlı kristalleri, tuz gölünden topladığı beyaz tozu koymuş, bir güzel sarmış, zeytin ağacının meyvalarından sıkarak elde ettiği yağda pişirerek, üzerine de bir limon meyvesini dilimleyerek afiyetle yemiş… 28 Yıl 1803. İlk alkali bileşik Sel d’opium’un keşfinden sonra Avrupalı eczacılar Potasyum, Kalsiyum, Magnezyum, Demir ve Fiber bakımından çok zengin bir bitki olan Koka Yaprağını incelemeye başlamışlar. Güney Amerika menşeili Koka Yaprağının tıpta kullanılabilecek ondört farklı alkaloit içerdiğini keşfetmişler. Kodekslere giren Koka Yaprağından elde edilen ‘eliksir’; baş ağrısına iyi gelen, yorgunluk giderici, beslenme bozukluklarına karşı düzenleyici ve ferahlatıcı olarak şurup formunda hazırlanan ilaçlarda kullanılmaya başlamış. Kafein ve tanen bakımından zengin olan Kola Cevizi ise Kuzey Afrika yerlileri tarafından yüzyıllarca kullanıldıktan sonra 1550’lerin ortalarında girmiş eczacıların kavanozlarına ve o tarihten itibaren güç verici ve ishal giderici olarak kullanılmış. Coca-Cola’nın serüveni ise 1884’de boğaz kanserine yakalanan Amerika Başkanı Ulysses S. Grant’ın tedavisi sırasında ağrılarını hafifletmek için kullanılan bir ilacın Amerikalı eczacı John Styth Pemberton’un (1831-1888) dikkatini çekmesiyle başlamış. Bu ilaç Fransız kimyager Angelo Mariani tarafından keşfedilen ve içinde eser miktarda koka içeren “Vin Mariani” (Mariani Şarabı) imiş. Amerika Başkanı’ndan başka sahne sanatçısı Sarah Bernard, Papa X. Pius, mucit Edison, yazar Emile Zola gibi ünlüler de bu şarabı kullanmaktaymış. Yemeklerden sonra bir bardak Vanable’ye ait Soda Fountain’a göndermiş. Çünkü lezzetinden emin olduğu şurubunun soğutulmuş bir gazlı içecek olarak çok daha fazla miktarlarda tüketilebileceğini, böylelikle şuruba serinletici ve ferahlatıcı bir özellik de kazandırılmış olacağını düşünmüş. Atlanta’nın merkezinde “Soda Water King of the South” adıyla çalışan bu dükkânda Pemberton’un şurubu, soğutularak ve karbonat basılarak gazlı içecek olarak müşterilere sunulmuş. Her ne kadar bu işlemin tesadüfen yapıldığı konusunda söylentiler varsa da aslında şurubun soğuk ve gazlı bir içecek olarak servis edilmesi Pemberton tarafından baştan planlanmış. İşte masal böyle başlamış, ağrı kesici olarak keşfedilen ilaç, ferahlık ve serinlik veren serinletici bir şuruba dönüşüvermiş… içilmesi tavsiye edilen bu şarabın bu denli tutulması Amerika’da pek çok eczacıyı harekete geçirmiş ve kısa zamanda benzerleri yapılmaya başlamış. Önce ünlü ilaç firması Parke Davis “Coca Cordial”i piyasaya sürmüş, onu Pemberton’un “Pemberton French Wine of Coca”sı izlemiş (Fransız Koka Şarabı). Pemberton yarattığı ilacın orijinalinin Fransız Kodeksi’nde olduğunu hiçbir zaman inkâr etmemiş, ancak formül üzerinde bazı değişiklikler yaparak bu şuruba bir miktar Kola extresi ilave ettiğini söylemiş. Gün gelmiş damak tatları birbirilerinden tamamen farklı olan Eskimo, Kovboy, Afrikalı, Uzakdoğulu, Avrupalı ve dahi medeniyetin beşiğindekiler de bu mucizevi içeceğin lezzetinden vazgeçemez olmuşlar. Pek çok benzeri yapılmış, politikaya malzeme olmuş, daha neler neler olmuş… Sonrasından bize ne şimdi… Hikâyenin kahramanı bir eczacı... Biz oradayız… Pemberton bizden biri olsaydı, aramızda yaşasaydı, düşünsenize dünyanın en büyük markasının yaratıcısı; …… numaralı üyemiz olur efendim diye eşe, dosta, komşuya hava atmayacak mıydık? Peki ya 1880’de Osmanlı’da ilk eczacı dükkânı açan, Müslüman olduğu iddia edilen, gür sakallı Hacı Hamdi Bey, kendi şurubu “Kola Hamdi”yi arkadaşı Eczacı Hampig Emirze Efendi’nin Divanyolu Caddesi’ndeki eczahanesinin arkasındaki gazozhanesinde karbonat basıp şişeleseydi? “Cola-Hamdi”, serinletir, ferahlatır… İmal yeri: Haseki Nisa Hastahanesi Fahri Eczacıbaşı’sı Hampig Emirze Efendi’nin eczahanesidir. Adres: Pharmacie Normale, Divanyolu Caddesi Numero: 185 Masal dediğin böyle olur, hem eğitici, hem de doğru… İşte bir müstahzar olarak Coca-Cola’nın ortaya çıkışı bu şekilde olmuş. Bu arada benzer şuruplar, tüm dünyada olduğu gibi Osmanlı ülkesinde de yapılırmış. Dünyadaki meslektaşlarından bilgi ve görgü bakımından hiçbir eksiği olmayan, uluslararası bilimsel kongreleri ve literatürü yakından takip eden, özellikle İstanbul’da Kain Kanzuk, Hamdi Bey gibi bir kısım Osmanlı eczacısı da kolları sıvamış Kola Cevizini ve Koka Yaprağını gerek müstahzar olarak ürettikleri ilaçlarda gerekse majistral formüllerin hazırlanmasında kullanmışlar. Latife bir yana, bu yazıyı geçen sayıdaki 1 Nisan Şakası’nın yanlışlıkla Eylül ayında yayınlanması ile ilgili olarak kaleme aldım. Duruma en uygun açıklama da bu, ben böyle düşünmek istiyorum. Bir eczacılık tarihçisi, hatta hocası olarak, TEB’in, hatta hepimizin TEB’inin bundan böyle tarihle ilgili bir metin yayınlarken nasıl davranacağını biliyorum ya, bu da bana yeter... Geçmiş olsun! Bir drog olarak bakıldığında Koka ve Kola tedavi alanında çok başarılı olmuş ve dünyanın dört bir tarafında kabul görmüş. Eczacı Pemberton ise herkesten farklı düşünmüş ve işi daha ileriye götürerek kendi şurubunu diğerlerinden nasıl daha farklı kılarım diyerek kafa patlatmaya başlamış. 1886 Mayıs ayının ilk günlerinden birinde kafasında bir ampul yanmış ve hemen 40 galonluk şurup kazanına suyu doldurarak kaynatmaya başlamış, tahta bir kürekle suyu karıştırarak şeker ve kafeini suya atmış. Şuruba rengini vermek için karamel, şekerin tadını ortaya çıkartmak için ve korumayı sağlamak için lim suyu, sitrik asit ve fosforik asit kullanmış. Sıra bu yeni şuruba tat vermeye gelmiş. Karışım soğuduğunda vanilya ve portakal ekstresi, limon, muskat, kişniş, spicebush (çeşitli çalı meyveleri), portakal çiçeği distilasyonundan elde edilen “Neroli” ve “Çin Tarçını” da denilen “Cassia Yağı” ve pek çok ağaç, bitki ve meyveden elde edilen keskin aromalı yağları şuruba ilave etmiş. Sonunda şurup servise hazır hale gelmiş. Pemberton, deneme amacıyla şurubunu laboratuvarından üç blok ötede Jacob’s Pharmacy’nin alt katında bulunan Willi Osmanlı’da cola ve cocanın ilaç olarak kullanılışı 29 Kısa Kısa Sağlık Migren Ağrısının Nedeni Sekizinci Kromozom Çıktı B Tipi Menenjite Karşı Aşı Geliyor İngiliz araştırmacılar, son derece ölümcül olan ve her yıl dünyada binlerce bebeği ve yetişkini etkileyen B tipi menenjiti ortadan kaldırabilecek bir aşıyı test etmekte olduklarını açıkladı. Menenjiti neredeyse yüzde yüz engelleyen aşının şimdiye kadar 3 bin 600 bebek üzerinde denendiği ve bu bebeklerin hemen hemen tamamının menenjit mikrobuna karşı güçlü bir bağışıklık geliştirdiği açıklandı. (Gazete Habertürk) On Yıl İçinde Miyopluk Tarih Olabilir Almanya, Hollanda, Finlandiya ve İngiltere’deki bilim adamlarından oluşan bir heyet, kısa bir süre önce İngiltere’deki Sanger Enstitüsü’nde migrenle ilgili önemli bir araştırma başlattı. Araştırma kapsamında 50 binden fazla insanın genetik yapısı incelendi. Değerlendirmeler sonucunda migrenin, 8. kromozom üzerindeki bir gen varyasyonundan kaynaklandığı ortaya çıkartıldı. Bu çalışma, migren yüzünden baş ağrısı çeken milyonlarca insan için umut ışığı oldu. (Birgün Gazetesi) Obezite İlacındaki Madde Akciğer Kanserine Darbe ABD’nin Philadelphia kentindeki ‘Ulusal Kanser Enstitüsü’nden Philip Dennis ve ekibinin yaptığı araştırma, obezite tedavisinde kullanılan bazı ilaçların etken maddesi olan metforminin, tütündeki kanser yapıcı madde NNK’ya maruz kalan farelerde akciğer tümörü sayısını azalttığını gösterdi. Araştırma ‘Cancer Prevention Research’ dergisinde yayımlandı. (Radikal Gazetesi) Kireçlenmeyi Dizlerin Sesinden Teşhis Eden Cihaz Yapıldı İngiliz bilim adamları, değişik ülkelerdeki göz uzmanları ile birlikte çalışarak, insanda miyopluğa neden olan genleri tespit etmeye çalışıyor. Miyopluğa neden olan gen bozukluklarının tespitinin ardından bunların oluşumunu engelleyecek aşılar ve önceden oluşmuş bozuklukları ortadan kaldıracak “gen yapılandırıcı kokteyller” geliştirilecek. (Gazete Habertürk) Lösemide Umut Veren Buluş Daily Mail’de yayınlanan haberde, mühendislerce uçaklarda ve köprülerdeki arıza veya çatlakları saptamak için kullanılan teknolojinin, sağlıklı ve kireçlenmiş dizler arasındaki farkı ortaya koymak için kullanılabileceği açıklandı. Lancaster Üniversitesi Sağlık ve Tıp Okulu’ndan Prof. John Goodacre, cihazın sadece hastalığın erken teşhisinde değil, uygulanan tedavinin faydalı olup olmadığının da çabucak anlaşılmasında etkili olduğunu, bunun da gereksiz MR çekimlerini önleyeceğini söyledi. (Zaman Gazetesi) İnsan Cildine Yakın Yapay Cilt Geliştirildi ABD’deki Stanford ve Berkeley Üniversitelerinden araştırmacılar, insan cildine yakın esneklik ve hassasiyete sahip yapay cilt geliştirdi. “Nature Materials” dergisinde yayımlanan makalede, özel olarak üretilen ultra ince bir film üzerinde mini transistörlere sahip sentetik cildin, 20 miligramlık bir sineğin yüzeyine konmasını ve havalanmasını hissedebildiği belirtildi. (Radikal Gazetesi) 30 ABD’de çalışan Prof. Dr. Fatih Uçkun’un liderliğindeki araştırmada, çocukluk dönemi lösemisine genetik bozukluğun neden olduğu kanıtlandı. Los Angeles Çocuk Kanser Araştırmaları Merkezi ilk kez bir gendeki değişimin çocukluk dönemi lösemisine neden olduğunu kanıtladı. Bu araştırma, tedavi edilemeyen vakalar için büyük umut anlamına geliyor. Bu sayede riskli gruplar belirlenerek, lösemiden arındırılmış bebeklerin doğması mümkün olacak. (Sabah Gazetesi) AIDS’i “Yarılayan” İlaç New England Journal of Medicine Dergisi’nde yayımlanan araştırmaya göre, HIV riskini yarı yarıya azaltan bir ilaç, bugüne kadar üretilen en etkili AIDS ilacı oldu. Amerikan Ulusal Allerji ve Enfeksiyonlu Hastalıklar Enstitüsü’nün, Bill-Melinda Gates Vakfı’nın desteğiyle finanse ettiği araştırma AIDS hastaları için yeni bir umut oldu. (NIAID) Direktörü Dr. Anthony Fauci Güney Afrika, Tayland, Peru, Ekvator, Brezilya ve ABD’de 2007 yılının temmuz ayında başlatılan ve 2009 yılının aralık ayında sona eren klinik deneyin sonuçlarının çok önemli olduğunu belirterek, alınan umut verici sonuçların yeni bir dönemin kapısını açacağını söyledi. (Hürriyet Gazetesi) Eczacılık Akademisi Prof. Dr. Bahar TUNÇTAN Mersin Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı Çocuklarda Doğru İlaç Kullanımı Günümüzde tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de gerek “doğru olmayan ilaç tedavisi”, gerekse “doğru olmayan ilaç kullanımı” oldukça yaygındır. “Doğru ilaç kullanımı” Dünya Sağlık Örgütü tarafından; “ilaçların, hastaların klinik gereksinimlerine uygun bir biçimde, uygun dozda, yeterli bir zaman süresinde, hem kendileri hem de toplum için en düşük maliyet ile kullanılması” olarak tanımlanmıştır. “Doğru olmayan ilaç kullanımı” ise “ilacın çok, az veya uygunsuz biçimde kullanılması ya da uygun ilacın, uygun durumda, uygun uygulama yolundan ve hastanın uyuncuna göre kullanılmaması” olarak tanımlanmaktadır. Özellikle çocuklarda doğru ilaç kullanımı ile ilgili çeşitli sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunlar arasında ilaca ilişkin prospektüs bilgisinin yetersizliği, çocuklar için dozaj biçimlerinin yetersiz olması, farmakokinetik, etkinlik ve güvenilirlik verilerinin yetersiz olması veya hiç olmaması sayılabilir. Çocuklar ve yetişkin hastalar arasında ilaçların biyoyararlanımları, farmakokinetik ve farmakodinamik özellikleri, etkinlikleri ve yan etkileri arasında belirgin farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıklardan dolayı, çocuklarda ilaç kullanılırken dikkatli olunması gerekmektedir. Emilim Düzeyinde Değişiklikler Mide boşalma süresi yaklaşık 6.-12. aylara kadar uzamış durumdadır; yenidoğanda 8-10 saat kadardır (erişkinlerde ortalama 1 saat kadardır). Mide asit salgısı yenidoğanda yetersizdir ve mide suyu nötraldir. Mide suyu asiditesi ancak 3. yaşta erişkinlerdeki değere erişir. Bağırsak peristaltizmi yaşamın ilk haftalarında yavaş ve düzensizdir. Bebeklerde intramüsküler enjeksiyon yerinden ilaç emilimi azalmış ve düzensiz olabilir. Derinin inceliği nedeni ile yenidoğan ve bebekte deriye sürülen ilaçların emilim hız ve derecesi erişkinlerdekinden daha çoktur ve bu durum yerel uygulanan ilaç ile sistemik intoksikasyon olasılığını artırır. Dağılım Düzeyinde Değişiklikler Yenidoğanda ve bebekte ilaçların dağılımının erişkinlerden değişik olmasının nedenleri arasında toplam vücut sıvısının, ekstraselüler sıvının ve kan hacminin vücudun ağırlığına oranla erişkinlerden daha çok olması, deri altı yağ dokusu ve iskelet kası gibi bazı ilaçları bağlayabilen dokuların göreceli kütlesinin düşük olması ve ilaçların plazma proteinlerine bağlanma oranının daha düşük olması bulunur. Öte yandan, yağ dokusunun göreceli kütlesindeki düşme 9. ayda başlar ve yaklaşık 6. yaşa kadar sürer ve sonra yeniden yükselmeye başlar. Bu değişiklikler yağda çözünen ilaçların dağılımını etkiler. Kalp debisi ve kan akım hızının vücut ağırlığının kilogramı başına değerleri erişkinlerdekinden daha yüksektir; bundan dolayı ilaçların dağılım hızı çocuklarda daha yüksektir ve dağılım dengeye daha çabuk erişir. Yenidoğanda kanbeyin engelinin henüz olgunlaşmamış olması, santral sinir sistemini etkileyen ilaçlara karşı aşırı duyarlılık yaratır. Çocuklarda İlaçların Farmakokinetik Özelliklerinde Ortaya Çıkan Değişiklikler İlaçların etki yerindeki derişimini, dolayısıyla ilacın etkinliğini değiştiren aşağıdaki farmakokinetik olaylar ile ilgili özellikler çocuklara ilaç verilirken mutlaka göz önünde tutulmalıdır. www.xbebek.com 31 veriler hem az sayıdadır hem de olanların büyük bölümü deney hayvanları ile yapılan çalışmalara dayanmaktadır Bu çalışmalardan elde edilen veriler yaş ile birlikte reseptör gelişiminin ilaca verilen yanıtta değişikliklere neden olduğunu göstermektedir. Çocuklarda Doz Ayarlanması Metabolizma Düzeyinde Değişiklikler Karaciğerin birim kütlesi başına ilaçları metabolize etme yeteneği yenidoğanda düşüktür; bu düşüklük azalmış olarak bebeklikte de sürer; ancak, yetenekteki düşüklük enzim türüne göre değişir. Yenidoğanda henüz yeterli miktarda oluşmamış olan enzimler sitokrom P450 enzimleri ve sitokrom C redüktaz gibi mikrozomal oksidazlar, gluküronil transferazlar ve gluküronik asit sentezi yapan enzimlerdir. Bundan dolayı, hidroksillenme, demetilasyon ve gluküronat konjügasyonu gibi biyotransformasyon olayları yeterli hızda olmaz. Bazı ilaçların eliminasyon yarılanma ömürleri yenidoğanda, çocuklardakinden ve erişkinlerdekinden uzundur; bu tür ilaçlar yenidoğanda ve küçük bebeklerde birikebilirler ve daha kolay iveğen zehirlenmeye neden olurlar; bundan dolayı, doz araları uzatılmalıdır. Anne, gebeliğinde enzim indükleyici bir ilacı uzun süre kullanmış ise, yenidoğanda bazı ilaçların eliminasyon yarılanma ömrü kısalmış olabilir. Atılım Düzeyinde Değişiklikler Yenidoğanda ve bebeklerde, böbreklerde glomerüler süzülme ve tübüler salgılama işlevleri yetersizdir. Vücut yüzeyinin metrekaresi başına hesaplanan glomerüler süzülme hızı yenidoğanda, erişkinlere göre %30-50 oranında, tübüler salgılama hızı ise %20-30 oranında daha düşüktür. Bu düşüklük 6. ve 12. aylar arasında kaybolur ve belirtildiği gibi hesaplanan hız, erişkindeki düzeye yaklaşır. Bundan dolayı, yenidoğanda ve bebekte böbreklerden değişmeden atılan ilaçların eliminasyon yarılanma ömrü uzamıştır ve dozlarının ayarlanması gerekir. Çocuklarda İlaçların Farmakodinamik Özelliklerinde Ortaya Çıkan Değişiklikler Çocuklarda ilaçların farmakokinetik özelliklerinin oldukça çok çalışılmasına karşın, farmakodinamik özelliklerine ilişkin 32 Çocuklarda dozun hesaplanması yaşa, vücut ağırlığına veya vücut yüzey alanına göre yapılabilir. Eğer doz yaşa göre ayarlanır ise, aynı yaş grubundaki çocukların ağırlıklarındaki değişikliklerden dolayı yanlışlık yapılabilir. Özellikle terapötik indeksi dar olan digoksin ve fenitoin gibi ilaçlar için yaşa göre doz ayarlanması doğru değildir. Çocuk dozunun vücut ağırlığına göre hesaplanması en çok yeğlenen yöntemdir. Küçük çocuklarda metabolizma hızı daha yüksek olduğundan, kilogram başına verilen doz bazı ilaçlar için erişkinlerde olduğundan daha yüksek olabilir. Öte yandan, klinik deneyimler vücut yüzey alanına göre yapılan doz ayarlanmasının, ağırlığa göre yapılandan daha uygun olduğunu göstermektedir. Solunum metabolizması, kan hacmi, ekstraselüler sıvı miktarı, glomerüler süzülme hızı ve böbrek kan akımı gibi ilaçların eliminasyonunda önemi olan birçok fizyolojik parametre vücut yüzey alanı ile yakından ilişkilidir. Dolayısıyla, çocuk dozunun hesabında en az yanlışlığa yol açan ve en çok yeğlenen yöntem vücut yüzey alanının metrekaresi başına yaklaşımı ile hesaplanan dozdur. Çocuklarda Uygun Farmasötik Biçim Seçimi Ağızdan uygulama genellikle en uygun yoldur. Sıvı ilaç ile doğru doz uygulanması güvenli olmayabilir (oral enjektör kullanılabilir). Yaşı 5’ten küçük olanlarda sıvı preparatlar yeğlenmelidir. İlaçlar içinde bulunan katkı maddelerine dikkat edilmelidir; örneğin, şeker diyabete, aspartam fenilketonüriye, sorbitol ve gliserol diyareye neden olabilir. İlaç bebeğin maması içine karıştırılmamalıdır. Ailelere uzun etkili/enterik olmayan tabletleri kırarak vermemeleri söylenmelidir. Rektal yoldan uygulamada dozlama esnek değildir ve ürün sayısı azdır, olanların da kullanım alanları sınırlıdır. Solunum yolunda uygulamada aerosol inhalerleri kullanamama gibi sorunlar yaşanabilir. İntramüsküler uygulama ağrılı olduğundan kaçınılmalıdır. İntravenöz uygulamada ise sıvı yüklemesinden kaçınmak için akış hızı ve hacmi kontrol edilmelidir. Çocuklarda İlaç Kullanımı İle İlgili İlkeler Çocuklarda İstenmeyen İlaç Etkileri İlaçların istenmeyen etkileri özellikle yenidoğanlarda sıklıkla ortaya çıkarken, toksik etkiler de çocukluğun birçok döneminde görülebilir. Çocuklarda istenmeyen etkilere neden olan ilaçların başında steroit yapıda olmayan yangıya karşı etkili ilaçlar (salisilatlar vb.) ve antibiyotikler (penisilinler, sefaloporinler vb.) gelmektedir. Öte yandan, istenmeyen etkilerin büyük bölümünün hafif geçmesine ve kolayca kontrol altına alınabilmesine karşın, her on tepkimeden üçünün uzun sürdüğü veya hastanede tedavi gerektirdiği, birinin de ciddi seyrettiği bildirilmiştir. Ciddi seyreden tepkimelere örnek olarak sefalosporin grubu antibiyotik uygulanmasının ardından anafilaksi veya benzodiazepin ve narkotik analjezik kombinasyonunun intravenöz yoldan uygulanması sonucu görülen solunum durması verilebilir. Tetrasiklinler dişlerde lekelenme ve kemik gelişiminde azalmaya neden olduklarından 8 yaşın altındaki çocuklarda kullanılmamalıdır. Salisilatların alınması ile çocuklarda sürekli kusma, karaciğer ve öteki iç organlarda zedelenme ve serum transaminaz düzeylerinde artışa bağlı olarak, ensefolapatik fazın ardından gelişen iveğen beyin ödemi, bilinç kaybı ve nöbetler ile kendini gösteren, genellikle viral üst solunum yolu enfeksiyonunda veya suçiçeği gibi yüksek ateşli hastalıklarda ortaya çıkabilen, seyrek görülen ve bazen ölümcül olabilen iveğen bir durum olan Reye Sendromu arasında güçlü bir ilişki vardır. Sendromun görülme olasılığı salisilatların dozuna bağlı olarak artmaktadır. Bazı ilaçlar ise çocuklarda yetişkinlerden daha az toksiktir. Aminoglikozit antibiyotiklerden kaynaklanan ototoksisite ve nefrotoksisite yetişkinler ile karşılaştırıldığında çocuklarda daha az ortaya çıkar. Çocuklarda asetaminofenin iveğen doz aşımı sonucunda oluşan karaciğer toksisitesi yetişkinlere göre daha hafiftir. Hastaların, kullandığı ilaçların klinik ve laboratuvar bulguları mutlaka değerlendirilmelidir. Hastanın yaşının, vücut ağırlığının ve dozaj rejiminin doğruluğu onaylanmalıdır. Ayrıca, hastalığın süresi, yaş grupları ve olgunlaşma süreci göz önünde bulundurulmalıdır. Bebek ve çocuklarda kullanılacak ilaçların emilim, dağılım, metabolizma ve atılımlarındaki değişkenlikler mutlaka dikkate alınmalıdır. En uygun dozaj biçimi ve rejimi seçilmelidir; eğer ticari olarak uygun dozaj biçimi yok ise, uygun dozaj biçiminde ilaç hazırlanmalıdır. Karşılaştırmalı veriler göz önünde bulundurularak, en etkili, en güvenli, tadı uygun ve ekonomik ilaçlar kullanılmalıdır. Olası ters etkiler ile ilaç-ilaç, ilaç-besin ve ilaç-hastalık etkileşmeleri izlenmelidir. Gerektiğinde ilaç, doz veya dozaj aralıklarında değişiklik yapılmalıdır. Tedavi süresince hasta veya yakınları ile düzenli olarak görüşülmelidir. Kaynaklar - Kayaalp SO (ed.). Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji, 12. Baskı, Pelikan Tıp ve Teknik Kitapçılık Tic. Ltd. Şti., Türkiye (2009). - Kayaalp SO (ed.). Türkiye İlaç Kılavuzu, 2007 Formüleri, Turgut Yayıncılık Tic. A.Ş., Türkiye (2007). - Yaffe SJ, Aranda JV (ed.). Neonatal and Pediatric Pharmacology, 3. Baskı, Lippincott Williams & Wilkins, ABD (2005). - Yakıncı C, Haskoloğlu ZŞ (ed). Çocuk Hastalarda Tedavi El Kitabı, Nobel Kitabevi Yayın Dağıtım ve Pazarlama Ltd. Şti., Türkiye (2010). 33 Güncel Berivan VARGÜN 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Barışa Dair Bir Kaç Cümle İnsan hakları ihlallerinin, insanlığa karşı işlenen suçların ve oluşturulan politikaların yine insan hakları temellerine dayandırılarak meşrulaştırılmaya çalışıldığı günümüzde barış artık bir özlem… Şiddet ve saldırının bir hak alma aracı olarak sergilendiği, ‘güçlüysen varsın ve var olmaya devam edersin’ düşüncesinin, demokrasi ve insan hakları adı altında sunulduğu; savaşın, çatışmanın, silahın yeniden ve yeniden üretimi ve her koşulda silahlanmayı meşrulaştıran düşüncelerin “yaşamak için mecbursun” düşüncesiyle pekiştirildiği / içselleştirildiği bir dünyada yaşıyoruz artık. Bir taraftan temel insan haklarının, evrensel yaşam hakkının yani olması gerekenlerin savunuculuğu yapılırken, diğer taraftan sorunlara barışçıl çözümler aramak yerine, çözümsüzlük tetikleniyor, farklı olana karşı baskı, şiddet ve yok sayma politikaları üretiliyor, içinde her türlü şiddeti barındıran yöntemler düzen ve eğitim aracı olarak kullanılıyor. Dünya Barış Günü olarak ilan edilse de bugün yaşanan çatışmalar, terör, savaşlar ve bunların yol açtığı yoksulluk ve açlık insanın en temel haklarıyla çelişmekte. Yaşanan acıları unutmamak ve unutturmamak için bir gün barışa adansa da bugün biliyoruz ki dünyanın çeşitli yerlerinde süren savaşlar ve çatışmalar nedeniyle birçok in- 10 Aralık 1948’de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin üzerinden onca yıl geçmesine rağmen bugün dünyanın birçok yerinde çatışmalar, savaşlar ve terör olayları yaşanmakta. Çatışma, terör, savaş kavramlarının hepsini içinde barındıran ya da hepsinin paydası olan ve uygulanan şiddetle, insanın en temel hakkı olan yaşama hakkı elinden alınmakta. Alman ordularının 1 Eylül 1939’da Polonya’yı işgal etmesiyle başlayan 2. Dünya Savaşı, dünyanın en büyük yıkımına ve acılarına sahne oldu, savaşın başlangıç tarihi olan 1 Eylül geçmişin anılarını göz önüne sermek için ilan edildi ancak daha sonra bu tarih 21 Eylül olarak değiştirildi. Dünyada sadece Türkiye ve KKTC’de 1 Eylül barış günü olarak kutlanmakta. 1 Eylül Birleşmiş Milletler tarafından, geçmişin acılarından ders alınarak geleceğin barış içinde şekillendirilmesi amacıyla 34 www.tito235-wordpress-com www.christianstriver.com. san yaşamını yitirmekte, sakat kalmakta, evini, toprağını, yurdunu terk edip zorunlu göçe zorlanmakta. Görüldüğü gibi savaşın korkunçluğu sadece can kaybının olması, yaşamların yitirilmesi ile sınırlı da değil. Dünya hala bölgesel terör ve savaşlarla çalkalanırken savaşın karanlık ve korkunç yüzü en çok savunmasız çocukları ve kadınları hedef almakta. Kadın ve çocuklar tecavüze uğramakta, açlık ve sefaletten çok daha fazla etkilenmekteler. Savaş sadece açlık, sağlık sorunları, yoksulluk gibi sorunlar değil doğal çevre üzerinde de olumsuz etkiler yaratmakta. boyutlara varması nedeniyle barış sanki ütopik bir kavram olarak karşımızda durmakta… Savaşın, terörün, çatışmanın yok saymanın, yadsımanın, hor görmenin olmadığı, şiddetin ve saldırının hak aracı olarak sergilenmediği bir dünyada yaşamak hepimizin özlemi… 1 Eylül nedir, ne çağrıştırıyor diye kime sorsanız barış ve hoşgörü diyecektir size, kimi gerçekten inanarak söyleyecektir bunu, kimi boş gözlerle evet ya barış diyecektir, kaçamak bir ifadeyle inanmadan, öylesine sıradan… Öylesine inançsız ve sıradan söyleyecektir çünkü barışın ancak eşit ve insanca yaşanacak bir dünyada mümkün olacağını unuttuk hep beraber. Özellikle bölgesel savaş yaşanılan ülkelerdeki kaosun daha da çetrefilleşmesiyle, çok kültürlülük anlayışının göz ardı edilerek öteki ayrımının had safhaya çıkarılması, ötekine karşı ben, ötekilere karşı biz düşüncesiyle temellenen ayrılıkçı etnik milliyetçiliğin kışkırtılması ve tırmandırılmasıyla unutuldu hoşgörü. Ötekileştirme politikalarının insanların en hassas değerleri üzerinden üretilmesi ve bunun gün geçtikçe daha ciddi www. funkorchildart.com www.project-peacemakers.org Ötekinin farklılığının yabancılaşma ve uzaklaşma unsuru olarak değil de kültürel zenginliğin parçaları olarak yorumlandığı, yaşamın temel değerleri olduğu bilincinin kabulüyle, unuttuğumuz hoşgörü tekrar hatırlanacak ve buna inanmakla hem bölgesel hem de dünya barışının oluşmasında katkı sağlanacaktır. Yok ederek, görmezden gelerek ve silahlanarak barışın sağlanamadığı gün gibi ortada. Barış ancak hukukun üstünlüğüne inanılarak, insan hakları temelinde tekrar oluşturulacak anlayış ve sağduyuyla atılacak adımlarla sağlanacaktır. 35 Günce 28 Ağustos-02 Eylül 2010-Cumartesi-Perşembe Portekiz’in Lizbon kentinde düzenlenen 70. Uluslararası Eczacılık Federasyonu (FIP) Kongresi’ne TEB Merkez Heyeti ve Denetleme Kurulu Üyeleri katıldılar. Kongrede, TEB 2. Başkanı Uzm.Ecz.Harun Kızılay, İlaç Takip Sistemi’nin Türkiye örneği hakkında bir sunum gerçekleştirdi. 15 Eylül 2010-Çarşamba TEB Başkanı Ecz.Erdoğan Çolak 30 Eylül-3 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan 10. Türkiye Eczacılık Kongresi’ne TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Cevdet Erdöl’ü davet etmek üzere bir ziyaret gerçekleştirdi. 16 Eylül 2010-Perşembe TEB Başkanı Ecz.Erdoğan Çolak, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı Dr. M.Emin Zararsız’ı 10. Türkiye Eczacılık Kongresi’ne davet etmek üzere bir ziyaret gerçekleştirdi. TEB 2. Başkanı Uzm.Ecz.Harun Kızılay, İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü Dr. Saim Kerman ile bir görüşme gerçekleştirdi. 17 Eylül 2010-Cuma TEB Başkanı Ecz.Erdoğan Çolak, Bursa Eczacı Odası’nın hizmet binası açılış törenine katılım gerçekleştirdi. 20 Eylül 2010-Pazartesi TEB Başkanı Ecz.Erdoğan Çolak, Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde düzenlenen “Yaşam Uyum Programı Konferansı”nda bir konuşma gerçekleştirdi. TEB Başkanı Ecz.Erdoğan Çolak, SGK GSS Genel Müdürü Uzm. Dr. Hasan Çağıl’ı 10. Türkiye Eczacılık Kongresi’ne davet etmek üzere bir ziyaret gerçekleştirdi. 21 Eylül 2010-Salı TEB 2. Başkanı Uzm.Ecz.Harun Kızılay, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Tüketici ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü’nde düzenlenen Reklam Kurulu Toplantısı’na katıldı. 36 Ecz. Meriç KALAYCIOĞLU TEB 2. Başkanı Uzm.Ecz.Harun Kızılay, Merkez Heyeti Üyesi Ecz.Şerif Boyacı, Doç.Dr.Mustafa Aslan ve TEB Eczacılık Akademisi Başkanı Prof.Dr.Hüsnü Can Başer ile Yönetim Kurulu Üyesi Prof.Dr.Tuncer Değim, Sağlık Eğitim Genel Müdürü Prof.Dr.Safa Kapıcıoğlu’nun da katıldığı bir toplantı ile Sertifikalı Eğitim Yönetmeliğini değerlendirdiler. 23 Eylül 2010-Perşembe TEB Başkanı Ecz.Erdoğan Çolak ve 2. Başkan Uzm.Ecz. Harun Kızılay, 30 Eylül-3 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan 10. Türkiye Eczacılık Kongresi’ne Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala ve Çalışma Bakanlığı Müsteşarı Birol Aydemir’i davet etmek üzere birer ziyaret gerçekleştirdiler. 25 Eylül 2010-Cumartesi TEB Başkanı Ecz.Erdoğan Çolak, Adana Eczacı Odası’nın Mali Genel Kurulu’na katılım gerçekleştirdi. TEB 2. Başkanı Uzm.Ecz.Harun Kızılay, Konya Eczacı Odası’nın Seçimsiz Mali Kongresi’ne katıldı. 28 Eylül 2010-Salı TEB Başkanı Ecz.Erdoğan Çolak ve 2. Başkan Uzm.Ecz. Harun Kızılay, Çalışma Bakanı Ömer Dinçer’e makamında bir ziyaret gerçekleştirerek, 10. Türkiye Eczacılık Kongresi’ne davet ettiler. 29 Eylül 2010-Çarşamba TEB Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak, 30 Eylül-3 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan 10. Türkiye Eczacılık Kongresi’ne Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Nihat Tosun ve CHP Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu davet etmek üzere kendilerine birer ziyaret gerçekleştirdi. Eczacılık mesleğinin, eczacıların ve eczacı örgütlerinin toplumdaki algısını iyileştirmeye yönelik çalışmalar yapmak üzere TEB bünyesinde kurulan ‘Eczacı İmajının Güçlendirilmesi Komisyonu’, TEB Genel Sekreteri Ecz.Özgür Özel, Sayman Ecz.Nevin Taşlıçay, TEB Ar-Ge ve Basın Biriminden uzmanlar, Zonguldak ve Karaman Eczacı Odası’ndan temsilcilerin katılımı ile ilk toplantısını gerçekleştirdi. TEB bünyesinde kurulan Muvazaa Komisyonu toplantısı gerçekleştirildi. Toplantıya TEB Genel Sekreteri Ecz. Özgür Özel, Merkez Heyeti Üyesi Ecz. Hüseyin Olan ile birlikte Birliğimiz çalışanı eczacı ve hukuk danışmanlarının yanı sıra İstanbul, Ankara, Adana, Konya, Gaziantep, Eskişehir, Tekirdağ, Malatya, Hatay, Mardin ve Batman Eczacı Odalarından temsilciler katıldılar. 30 Eylül 2010-03 Ekim 2010-Perşembe-Pazar 10. Türkiye Eczacılık Kongresi, Türk Eczacıları Birliği, Ankara Eczacı Odası, Tüm Eczacı Kooperatifleri Birliği ortaklığında “Gelecek” temasıyla Ankara’da gerçekleştirildi. 07-08 Ekim 2010-Perşembe-Cuma TEB Merkez Heyeti ve Denetleme Kurulu, Batman Eczacı Odası’na bir ziyaret gerçekleştirdiler. Ziyarette ayrıca bölge eczacılarının da katılımı ile eczacılık alanında yaşanan son gelişmelerin değerlendirildiği bir toplantı düzenlendi. 12 Ekim 2010-Salı Sağlık Bakanlığı’nın 23.06.2010 tarih 2010/47 sayılı Genelgesi kapsamında Sağlık Bakanlığı’na intikal eden dosyalarda muvazaaya ilişkin olarak Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü’nde yapılan değerlendirme toplantısına İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü Dr.Saim Kerman, Genel Müdür Yrd. Dr.Halil Akar, Genel Müdürlükte görevli eczacı ve hukuk danışmanları katılmış olup, Birliğimizi temsilen ise TEB Genel Sekreteri Ecz.Özgür Özel, Birliğimiz çalışanı eczacı ve hukuk danışmanları toplantıya katılım gerçekleştirdiler. TEB 2. Başkanı Uzm.Ecz.Harun Kızılay, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Tüketici ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü’nde düzenlenen Reklam Kurulu toplantısına katıldı. Pakistan’da yaşanan sel felaketi dolayısıyla, Birliğimizce, Pakistan halkına destek olmak amacıyla başlatılan ilaç yardımı kampanyasında eczacıların gönderdiği ve Birliğimiz havuzunda biriken 650 bin TL değerindeki ilaç yardımı, Türk Kızılayı Genel Merkezi’nde düzenlenen ortak basın toplantısı ile Pakistan’a gönderilmek üzere Kızılay’a teslim edildi. Basın toplantısına, Türk Kızılayı Genel Başkanı Tekin Küçükali, TEB Genel Başkanı Ecz.Erdoğan Çolak, 2. Başkan Uzm. Ecz.Harun Kızılay ve Genel Sekreter Ecz.Özgür Özel katıldılar. TEB 2. Başkanı Uzm.Ecz.Harun Kızılay, Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Doç. Dr. Turan Buzgan’ı ziyaret ederek, yayımlanan Aile Hekimliği Yönetmeliği ve Yurtdışı Yükseköğretim Diplomaları Denklik Yönetmeliği hükümlerine aykırı şekilde gerçekleştirilen sınav sonucunda denklik alan 54 kişinin diploma tescillerinin iptalinin bir an evvel gerçekleştirilmesi gerektiği konusunda görüşme gerçekleştirdi. 13 Ekim 2010-Çarşamba Eczanelerde çalışan destek personelinin eğitimine dair Birliğimiz, Sağlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı arasında imzalanmış olan protokolün süresinin uzatımı hakkında Sağlık Bakanlığı’nda yapılan toplantıya TEB Genel Sekreteri Ecz. Özgür Özel, TEB hukuk danışmanı ve uzmanlar katıldılar. 20 Ekim 2010-Çarşamba TEB 2. Başkanı Uzm.Ecz.Harun Kızılay, SGK yetkilileri ile gerçekleştirilen ve sektörel paylaşım toplantılarından biri olan, İlaç Sektörü Toplantısı’na katıldı. Halk sağlığını iyileştirecek, sağlık ve ilaç alanlarında çok boyutlu araştırma projeleri oluşmasını desteklemek ile oluşacak projelerin yürütüm ve koordinasyonunu sağlamak amacıyla kurulmuş olan Türk Eczacıları Birliği Eczacılık Uygulama ve Araştırma Merkezi ilk yönetim kurulu toplantısını gerçekleştirdi. 22 Ekim 2010-Cuma TEB Genel Sekreteri Ecz. Özgür Özel, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği ile Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nın ortaklaşa düzenlemiş oldukları 13. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi’nin Sağlık Finansmanı konulu oturumuna katılarak, İlaç Harcamaları hakkında sunum gerçekleştirdi. TEB 2. Başkanı Uzm. Ecz. Harun Kızılay ve Merkez Heyeti Üyesi Ecz. Murat Yürür, Muğla Eczacı Odası’nda düzenlenen “Günümüz Eczacılığı” konulu toplantıya katıldılar. Uzm. Ecz. Harun Kızılay, toplantıda ayrıca bir konuşma gerçekleştirdi. 27 Ekim 2010-Çarşamba TEB 2. Başkanı Uzm.Ecz.Harun Kızılay, İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü Farmakoekonomi Daire Başkanı Dr. Akif Akbulat ile bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmede, Akılcı İlaç Şubesi konusu ele alındı. 28 Ekim 2010-Perşembe TEB 2. Başkanı Uzm.Ecz.Harun Kızılay, İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü Dr.Saim Kerman’ı ziyaret ederek, yeşil-kırmızı reçetelerin bildiriminin elektronik ortamda yapılması konusunu görüştüler. 37 Canım Babam; Ertuğrul YAVUZ Ecz. Esin ÖNGÜN Bugünlerde “ateş düştüğü yeri yakar” ifadesindeki ateşin Evin tek çocuğu. Kardeşi yok. Ama o kuzenlerini, ar- tam ortasındayım. Birkaç gün önce babamı kaybettim. kadaşlarını kardeşi sanıyor, hatta annemle evlendikten Canım babamı. Kendimi, babamsız hayata alıştırmaya sonra teyzemi kendi ablası, dayımı da kendi abisi zanne- çalışıyorum. Çünkü baktığım her yerde babamdan bir iz diyor, öyle de seviyor. var. İnsanların bu türlü bir acıya nasıl dayandığını merak ediyorum. Kalbim öyle çok acıyor ki bazı zamanlar gö- Ailemiz çekirdek aile gibi görünse de babamın manevi ğüs kafesimi parçalamak geliyor içimden. Her zamanki kardeşleri sayesinde kocaman bir aile oluyoruz. Her yıl saatinde kapı çalınsın ve babam içeri girsin istiyorum. beraber yapılıyor tatil planları, her yılbaşı her bayram beraber kutlanıyor. Çocukla çocuk, büyükle büyük oluyor Babamı bir daha göremeyecek olmak… Ne beynim bu babam. Bu yüzden etrafında onu seven, ona hayran düşünceye ne de kalbim böyle bir duyguya ne kadar za- olan insanların yaş aralığı bir hayli geniş. manda alışır, bilmiyorum. 23 yaşında anneme aşık oluyor ve evleniyor, 24 yaşınMelek babam, 7 Kasım 1959’da doğmuş. (Melek diyo- dayken ben doğuyorum, 5 yıl sonra da kardeşim. Baba rum, çünkü bir tek ben değil onu tanıyan herkes böyle oluyor Ertuğrul, 2 kız babası. Ben evlendikten sonra da düşünüyor.) eşimi, oğlu yerine koyuyor, kendi oğlu gibi seviyor. 38 Annemle 28 yıllık evlilik hayatları boyunca ayrı ayrı güne başladığımda, babam tatil planları yapmaya başlamıştı. başladıkları zamanların sayısı sınırlı. Bana ve kardeşi- Aradan geçen 4 yılda daha hayallerimizin bir kaçını ger- me düşkünlüğüne üniversiteyi kazandığımızda, Ankara çekleştirmişken 8 Ekim 2010 günü babamın hastalığını olmazsa okuyamayacağımızı anladığımızda karar veri- öğrenmemizle dünyamız bir anda yıkıldı. Hemen tedavi- yoruz. Büyükbabamla babaannemin evi bizim evimize ye başlamıştık. Enfeksiyon riski yüzünden babamı göre- birkaç apartman uzaklıkta. Çünkü babam hep bir arada miyorduk, sadece sesini duyabiliyorduk. Her şey yolun- olalım isterdi, olduk da. da gidiyordu. Daha aradan 18 gün geçmişti ki 26 Ekim 2010 günü babam bize aniden veda etti. Her zamanki 2001 yılında üniversiteyi kazanmıştım, o yıl büyükbaba- sakinliğiyle, sessiz sedasız bir veda… mı kaybettik. Ailemizden birini kaybetmenin acısını ilk o zaman yaşadık. Baba- Babamın bir gün önce mın o zaman neler his- telefonda “sizi çok sevi- settiğini şimdi çok daha yorum” diyen sesi kulak- iyi anlıyorum. Herkesin larımdan hiç gitmeyecek, baba sevgisi elbette ki biliyorum. Artık fiziksel bir değil. Ama babasını olarak yanımızda değil, canından çok sevenler ama eminim bizi görü- için bu duygunun tarifi yor, duyuyor. imkansız. Biz hastalandığımızda Babamla beraber yap- hep derdin ya baba “Va- tığımız üniversite tercih- ziyet nasıl?” diye, bizde lerinin arasından Anka- vaziyet iyi babacım, se- ra Üniversitesi Eczacılık nin yokluğunda ne ka- Fakültesi’ni kazandım. dar iyi olabilirse o kadar Üniversite kaydına veli- iyi işte. Dönüp arkamıza si ile gelen sayılı insan- baktığımızda bize hayatı- lardan biriydim. Çünkü mızı kolaylaştırmak adına babamla beraber gitmiştik. Bazen babamın mesleğimi, öğrettiklerinle, bıraktığın anıların tesellisiyle nefes almaya benim mesleğimi sevdiğimden daha çok sevdiğini dü- devam ediyoruz. Bugünlerde geçip giden saatler sadece şünmüşümdür. Nerede eczacılıkla ilgili bir haber var, bizi sana yaklaştırdığı için kıymetli. benden önce duyardı, benden önce okurdu. Melek babam, anneme, bana ve kardeşime sımsıcak bir Bana emekliliğine birkaç yıl kala “üniversiteyi bitirip işe yuva sunduğun, bizi yetiştirdiğin, etrafındaki insanlara başladığın gün emekli olacağım” demişti. 2006 yılında yeryüzünde hala senin gibi insanların var olduğunu gös- üniversiteden mezun olmuştum. Babam bir gün telefon terdiğin, uzak-yakın yabancı-tanıdık demeden herkesin etti ve dedi ki “hazırlan, yarın Türk Eczacıları Birliği’ne yardımına koştuğun, hep gülen yüzün, bitmek bilmeyen iş görüşmesine gidiyoruz.”. Meğer gazete ilanında gör- sabrın ve daha saymakla bitmeyen tüm güzelliklerin için müş TEB’e eczacı alınacağını. TEB’de 3 Temmuz 2006 teşekkür ederiz. Seninle gurur duyuyoruz. tarihinde işe başladığım gün, babam 24 yıllık çalışma hayatını noktaladı ve emekli oldu. İkimizin de önünde Daima kalbimizde olacaksın… yeni bir hayat vardı artık. Ben emeklilik için gün saymaya 39 Basında TEB ULUSAL “ANA HABER” 07.09.2010 Eczacılık ürünleri ithalatı 2002’den bu yana yüzde 150 kat arttı ve 4.1 milyar dolara dayandı. Türkiye’deki ilaç üreten 60’ı aşkın kurumdan ise sadece 5’i yerli üreticiye ait. TEB, ilaç sanayisinde ülkeyi bekleyen tehlikeyi ortaya koydu. TEB Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak, ilaç sektöründe dışa bağımlılığın her geçen yıl biraz daha arttığını belirtti. CNNTÜRK “HABERLER” 01.10.2010 Türk Eczacıları Birliği tarafından bundan sonra her yıl düzenli olarak verilecek olan basın ödülleri ilk sahiplerini buldu. Görsel alanda En İyi Röportaj, En İyi Televizyon Haberi ve En İyi Canlı Yayın dallarında ödüller verildi. CNNTÜRK muhabiri Büşra Arslantaş, “İlaçta Yeni Dönem” röportajıyla görsel dalda En İyi Röportaj ödülüne layık görüldü. STAR “ANA HABER” 24.09.2010 Türk Eczacıları Birliği, resmi web sitesinde yaptığı oylama ile basında en başarılı kişi ve programları seçti. Ödüller sahiplerine bu ayın son gününde yapılacak törenle verilecek. Uğur Dündar ile Star Haber En İyi Haber Bülteni, Hürriyet Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil ise En İyi Köşe Yazarı seçildi. TV8 ERKAN TAN İLE BAŞKENT’TEN 04.10.2010 Erkan Tan ile Başkent’ten programı Türk Eczacıları Birliği tarafından ödüllendirildi. TRT TÜRK “DÜNYANIN HABERİ” 29.09.2010 Türk Eczacıları Birliği tarafından düzenlenen basın ödüllerinin birincileri belli oldu. TRT Türk’ten Zeynep Güler’in “İhlal” programı en iyi belgesel programı ödülüne layık görüldü. KANAL TÜRK “ÖĞLE HABERLERİ” 04.10.2010 10. Türkiye Eczacılık Kongresi’ne katılan Sağlık Bakanı Recep Akdağ, “Bitkisel ilaçlar artık eczanelerde satılacak” dedi, tartışmalara nokta koymak isterken başka bir tartışma başlattı. “Bitkileri en iyi bilenler eczacılardır” diyen Akdağ’ın açıklamalarına, şifalı bitkilerle tedavi uygulayan ünlü isimlerden tepki geldi. ULUSAL “ANA HABER” 30.09.2010 Türkiye Eczacılık Kongresi başladı. Eczacılık mesleğinin günümüzdeki durumu ve geleceğinin ele alınacağı kongre dört gün sürecek. Ulusal Kanal, kongrede eczacılara mikrofon uzatarak onların sorunlarını dinledi. BLOOMBERG “SAAT BAŞI” 06.10.2010 Eczacılar mesleki geleceklerinden kaygı duyuyor. 10.Türkiye Eczacılık Kongresi sonuç bildirisinde “Ekonomik sorunlar, mesleğimizin ve eczanelerimizin geleceğinden duyduğumuz kaygıyı arttırıyor” denildi. TGRT HABER “HABERLER” 01.10.2010 10. Türkiye Eczacılık Kongresi’nde basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Sağlık Bakanı Recep Akdağ, ağır engelli ve yatağa mahkum hastalara evde bakılacakları müjdesini verdi. Bakan Akdağ, kongrede sağlık konusunda finansman sorunu bulunmadığının altını çizerken, bitkisel ilaçların artık eczanelerde satılabileceğini de söyledi. NTV “ÖĞLE BÜLTENİ” 07.10.2010 Fiyatı 66 kat artan ilaç için hastalar mağdur, SGK fark ödemesi yapmıyor. Türk Eczacıları Birliği, ilacın SGK tarafından eski fiyatından geri ödendiğini belirtti. HABERTÜRK “DÜNDEN SONRA” 01.10.2010 10. Türkiye Eczacılık Kongresi’ne katılan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Medula Kayıt Sistemi’ne doktorların tamamen kaydının yapıldığını ve bu konuyla ilgili herhangi bir sıkıntı yaşanmayacağını açıkladı. STAR “ANA HABER” 01.10.2010 Türk Eczacıları Birliği’nin 2010 Basın Ödülleri sahiplerini buldu. Eczacılar, Uğur Dündar ile Star Ana Haber’i En İyi Ana Haber Bülteni, Yılmaz Özdil’i ise En İyi Köşe Yazarı seçtiler. 40 HABERTÜRK “HABERLER” 07.10.2010 Kemik iliği naklinde kullanılan ilacın fiyatı 66 kat artış gösterdi. Türk Eczacıları Birliği, fiyat artışıyla birlikte, bu ilacı kullanan hastaların ciddi sağlık sorunları ile karşı karşıya kaldığını açıkladı. SGK, ilacın sadece 25 Euro’sunu karşılıyor. TRT HABER “HABERLER” 12.10.2010 Türk Eczacıları Birliği, 650 bin lira tutarındaki ilaçları Pakistan’a gönderilmek üzere Türk Kızılay’ına teslim etti. KANAL 24 “24 SABAH” 13.10.2010 Türk Eczacıları Birliği, Pakistan’a gönderilmek üzere Türk Kızılay’ına ilaç bağışında bulundu. YENİ ASIR TV “HABERLER” 13.10.2010 Türk Eczacıları Birliği, Pakistan’a 650.000 lira tutarında ilaç bağışladı. STAR “ANA HABER” 13.10.2010 Sağlık Bakanlığı, bugün kaygı verici bir uyarıda bulundu. Bakanlık, kanser tedavisinde kullanılan iki ilacın sahtelerinin piyasa sürüldüğünü açıkladı. TEB Genel Sekreteri Ecz. Özgür Özel, “Eczane ilaç sahteciliğine karşı en güvenli yerdir. Özellikle internetten ilaç alınmaması konusunda halkımızı uyarıyoruz.” dedi. TV8 “ANA HABER” 13.10.2010 Sağlık Bakanlığı, piyasada kanser tedavisinde kullanılan iki ilacın sahtesinin olduğu konusunda uyarılarda bulundu. TEB Genel Sekreteri Ecz. Özgür Özel, “Eczacılarımıza sahte ilaçlarla ilgili gerekli bilgilendirmeyi yaptık.” dedi. CNN TÜRK “GÜNE MERHABA” 14.10.2010 İki kanser ilacının sahtesi piyasada. Kanser tedavisinde kullanılan iki ilacın sahtelerinin piyasada bulunduğu ortaya çıktı. Sağlık Bakanlığı, Türk Eczacıları Birliği’ni uyardı. TEB Genel Sekreteri Ecz. Özgür Özel, yaşananların sahte ilaçla mücadelenin önemini bir kez daha ortaya koyduğunu belirtti. TRT HABER “HABERLER” 14.10.2010 Sağlık Bakanlığı, iki kanser ilacının sahtelerinin piyasada olduğu uyarısında bulundu ve sahte ilaçlar konusunda Türk Eczacıları Birliği’ni uyardı. HALK TV “AYRINTI” 14.10.2010 TEB Genel Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak’ın canlı yayın konuğu olarak katıldığı programda, Pakistan’a yapılan 650.000 liralık yardım kampanyası ve piyasada sahtesi bulunan iki kanser ilacı hakkında konuşuldu. TGRT HABER “SAĞLIK” 14.10.2010 Sağlık Bakanlığı, kanser tedavisinde kullanılan iki ilacın sahtelerinin piyasaya sürüldüğü uyarısında bulundu. TEB tarafından yapılan duyuruda ilaçların orijinali ve sahtesinin, Birliğin internet sitesinde yayınlandığı belirtildi. KANAL B “ANA HABER” 14.10.2010 Kanser tedavisinde kullanılan iki ilacın sahtesinin piyasaya sürülmesi, sahte ilaç tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. Sahte ilaçlar, özellikle kanser hastaları için ölümcül sonuçlara neden olabiliyor. Türk Eczacıları Birliği Genel Sekreteri Ecz. Özgür Özel, hastaların sahte ilacı ayırt etmesinin çok zor olduğunu belirterek, “Hastalar ilaçlarını bu konuda en güvenilir yer olan eczanelerden almalıdır” dedi. HABERTÜRK “HAYATINDAN İÇİNDEN” 15.10.2010 Türk Eczacıları Birliği Genel Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak canlı yayın konuğu olarak katıldığı programda, piyasada sahtesi bulunan iki kanser ilacı hakkında konuşuldu. Çolak, hastaları özellikle internet üzerinden ilaç almamaları konusunda uyarırken, hastanelerde, elden ucuza ilaç satan insanlara itibar edilmemesi gerektiğini söyledi. KANALTÜRK “ÖĞLE HABERLERİ” 15.10.2010 Lenf ve kolon kanserinde etkili olan iki ilacın yüzlerce sahtesi Sağlık Bakanlığı tarafından ele geçirildi. Bakanlık, bu ilaçları internetten temin etmeye çalışanları uyarıyor. Sağlık Bakanlığı’nın bu uyarısına Türk Eczacıları Birliği de destek veriyor. TV8 “TV8’DE BU SABAH” 21.10.2010 Meyan kökü-balının faydaları ve diğer yandan oluşturabileceği tehlikeler hakkında bilgi almak için Türk Eczacıları Birliği Saymanı Ecz. Nevin Taşlıçay ile canlı telefon bağlantısı yapıldı. TRT HABER “HABERLER” 21.10.2010 Meyan kökü balının tansiyon hastaları için riskli olduğu ortaya çıktı. Türk Eczacıları Birliği Saymanı ve İlaç Dışı Ürünler Komisyonu Başkanı Ecz. Nevin Taşlıçay ile röportaj yapıldı. Taşlıçay, “Bitkisel ürünlere son günlerde çok ciddi bir talep var. Biz, TEB olarak bu tür bitkisel ürünlerin, doktor tavsiyesi ve eczacı danışmanlığıyla birlikte mutlaka eczanelerden alınmasını öneriyoruz.” dedi. NTV “CANLI YAYIN” 21.10.2010 Türk Eczacıları Birliği Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak, Medula Provizyon Sistemi’ndeki sorunları canlı yayında anlattı. Çolak, “Medula Provizyon Sistemi, İlaç Takip Sistemi ile birlikte devreye sokuldu ve o günden beri de sıkıntılar devam ediyor. Medula Provizyon Sistemi’nin serverlarının kuvvetlendirilmesi gerekiyor. Eczacılar da hastalar da sistem çöktüğünde perişan oluyorlar.” dedi. 41 TRT1 “HABERLER” 22.10.2010 Eczacılar, meyan kökünün dikkatli tüketilmesi gerektiği ve yanlış kullanımıyla birlikte özellikle tansiyon hastaları için risk oluşturabildiği konusunda vatandaşları uyardı. Türk Eczacıları Birliği Saymanı ve İlaç Dışı Ürünler Komisyonu Başkanı Ecz. Nevin Taşlıçay ile röportaj yapıldı. Taşlıçay, “Bitkisel ürünlere son günlerde çok ciddi bir talep var. Biz, TEB olarak bu tür bitkisel ürünlerin doktor tavsiyesi ve eczacı danışmanlığında kesinlikle eczanelerden alınmasını öneriyoruz.” dedi. NTV “HABERLER” 23.10.2010 Eczanelerde Medula Provizyon Sistemi tamamen çöktü. Türk Eczacıları Birliği’nden yapılan açıklamada, pazartesi gününden bu yana, günün belirli saatlerinde aksaklıkların yaşandığı ve bugün sistemin tamamen çalışmaz hale geldiği belirtildi. ULUSAL “ANA HABER” 23.10.2010 Türk Eczacıları Birliği Genel Sekreteri Ecz. Özgür Özel, Medula Provizyon Sistemi’ndeki aksaklıklar hakkında bilgi vermek için canlı telefon bağlantısıyla Ana Haber Bülteni’ne katıldı. Özel, “Eczacılar hemen her gün bu sıkıntıları yaşıyorlar. Her ay 7-8 gün, haftada ise 1- 1,5 gün eczacılar sisteme giriş yapamıyorlar. Bu seferkinin farkı 3 gün üst üste sisteme ulaşılamaması oldu. Sisteme girilemediği için de eczacılar, hastaların ilaçlarını veremediler.“ dedi. HABERTÜRK “AKŞAM HABERLERİ” 23.10.2010 Eczanelerde Medula Provizyon Sistemi tamamen çöktü. Türk Eczacıları Birliği’nden yapılan açıklamada, pazartesi gününden bu yana, günün belirli saatlerinde aksaklıkların yaşandığı ve bugün sistemin tamamen çalışmaz hale geldiği belirtildi. EGE TV “ANA HABER” 23.10.2010 Medula Provizyon Sistemi’nde yaşanan aksaklıklar, eczacıları ve hastaları olumsuz etkiledi. Türk Eczacıları Birliği Genel Sekreteri Ecz. Özgür Özel, yaptığı yazılı açıklamada, sistemin tamamen çöktüğünü belirterek, eczacıların hastalarına ilaç verebilmek için adeta eczanelerinde sabahladıklarını söyledi. NTV “GECE BÜLTENİ” 24.10.2010 Eczanelerde Medula Provizyon Sistemi tamamen çöktü. Türk Eczacıları Birliği’nden yapılan yazılı açıklamada, pa- 42 zartesi gününden bu yana günün belirli saatlerinde aksaklıkların yaşandığı ve sistemin bugün tamamen çalışmaz hale geldiği belirtildi. STAR “ANA HABER” 24.10.2010 Uzmanlara göre yüksek tansiyon, böbrek ve kalp hastalarının uzun süre meyan kökü-balı kullanması tedaviye darbe vuruyor. Türk Eczacıları Birliği Saymanı Ecz. Nevin Taşlıçay, “Bitkisel ürünlere son günlerde çok ciddi bir talep var. Biz, TEB olarak bu tür bitkisel ürünlerin doktor tavsiyesi ve eczacı danışmanlığıyla birlikte mutlaka eczanelerden alınmasını öneriyoruz” dedi. HABERTÜRK “GÜN ORTASI” 26.10.2010 Türk Eczacıları Birliği Genel Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak, Sağlık Bakanlığı’nın piyasaya sürüldüğünü açıkladığı kanser ilaçlarının tamamının, hastanelerden temin edilen ilaçlar olduğunun anlaşıldığını söyledi. “Sahte ilacın bir teki bile eczanelerden çıkmadı. ” diyen Çolak, günübirlik tedavi adı altında ayakta tedavi gören hastaların ilaçlarının hastaneden karşılanmasının son derece sakıncalı olduğunun altını çizdi. CNN TÜRK “360 DERECE” 26.10.2010 Programa canlı yayın konuğu olarak katılan Türk Eczacıları Birliği Genel Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak, Sağlık Bakanlığı’nın piyasaya sürüldüğünü açıkladığı sahte kanser ilaçlarının tamamının hastanelerden temin edilen ilaçlar olduğunun anlaşıldığını söyledi. Çolak, “Bu ilaçların sahtesine hiçbir eczanemizde rastlanmadı” dedi. STAR “ANA HABER” 26.10.2010 Sağlık Bakanlığı, kolon ve lenf kanseri tedavisinde kullanılan iki ilacın sahtelerinin piyasada bulunduğunu açıkladı. Türk Eczacıları Birliği Genel Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak ise, sahte ilaçların bir tekinin bile eczanelerden çıkmadığını belirterek, bazı özel hastaneleri işaret etti. Çolak, ilk olarak sistemin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini dile getirdi. TV8 “ERKAN TAN’LA BAŞKENT’TEN” 26.10.2010 Türk Eczacıları Birliği Genel Sekreteri Ecz. Özgür Özel, canlı yayın konuğu olarak katıldığı programda “Medula Provizyon Sistemi” ile ilgili yaşanan sıkıntılar hakkında bilgi verdi. 43 44 45 46 47 Bulmaca 48 Ayşe ÜMİT