2010 Ekim - türk eczacıları birliği

Transkript

2010 Ekim - türk eczacıları birliği
de, ne kendi hayatlarımızı ne de mesleğimizi tam olarak koruyabildik.
Bakış
Ecz. Erdoğan ÇOLAK / Başkan
Hepimiz kendimizi, toplumu ve hayatı anlamak için belirli
‘anlam çerçeveleri’ oluşturuyoruz. Belirli şemalar içerisinden,
durduğumuz yeri anlıyor ve aktarıyoruz. Ancak bu şemalar
yalnızca bizim özgün bilgi ve deneyimlerimiz ile değil, başka
yapılar ile de belirleniyor. Bu yapılar kimi zaman ‘büyük’ siyasalar, ideolojiler ya da kuramlar kimi zaman ise toplumsal
kültür oluyor. Ancak bazen hayatın belirli olayları anlam perspektiflerimizde önemli kırılmalar yaratıyor.
Örneğin bizim eczacılık mesleğine ilk başladığımız dönemlerde, benzer dönemlerde mesleğe başlayan meslektaşlarımın
hatırlayacağı gibi, eczacılık hem mesleğin icracıları yani eczacılar, hem de toplum açısından bugünden farklı bir biçimde algılanıyordu. Bizler mesleğe yeni atılmış genç eczacılar
olarak, kendi bilgisi ve emeği ile, kendi işinin sahibi bireyler
olarak sağlık hizmeti vereceğimizi düşünüyorduk. Geçmişten
devraldığımız böyle bir mesleki perspektifimiz bulunmaktaydı. Ancak son 30 yılda yalnızca ülkemizde değil tüm dünyada yaşanan değişimler, hem mesleki hem de toplumsal
anlam şemalarımızı ciddi biçimde değiştirmiştir. Bu süreçte
sağlık alanı başta olmak üzere, profesyonel meslek icra eden
herkes ciddi biçimde ‘işçileşmeye’ başlamıştır. Bunun farklı
meslek alanlarında farklı uygulamaları olmuştur. Biz eczacılar
açısından en önemli adım elbette SSK eczanelerinin kapatılmasının ardından SSK’lı hastaların serbest eczanelerden ilaç
alması ile atıldı. Bu bir yandan hizmet sunduğumuz nüfusu
genişletti, ancak diğer yandan da mesleğimizi çok daha ciddi biçimde kamu uygulamalarına bağımlı hale getirdi.
Kısa ya da orta vadede bu uygulamanın değişeceğini öngörmüyoruz. Bunun sonucunda bizlerin yalnızca gelirleri
azalmadı, artık deyim yerindeyse kamunun memurları gibi
çalışmak zorunda kaldık/bırakıldık. Eczanede geçen zamanımızın büyük çoğunluğu mevzuata ilişkin uygulamaları düzenlemek ve yeni uygulamaları takip etmekle geçiyor. Diğer
yandan toplum 30 yıl öncesi ile karşılaştırıldığında, eczacılık
mesleğini, sağlık hizmeti üretilen değil teknik bir alan olarak
değerlendirme eğiliminde. Kısacası bu süreç bir bütün olarak, mesleki perspektifimizi değiştirmiş oldu. Bizler elbette
bu sürecin yalnızca izleyicisi olmadık ancak dünyadan gelen
rüzgarın belirlediği bir takım yapısal büyük değişikliklerden
Bizler, meslek örgütü temsilcileri olarak siyasi, bürokratik
ya da ekonomik düzenlemelerin iyileştirilmesi, meslektaşlarımızın ekonomik ve sosyal açılardan korunması ve güçlendirilmesi için mücadele halindeyiz. Bu mücadelemiz de
sürecektir. Ancak ortadaki manzaraya baktığımızda, bunun
yeterli olmadığını düşünüyorum. Bugün yalnızca ekonomik
mücadele yeterli olamaz. Bizler bugün hem kendimiz hem
de toplum için, mesleğimizin anlam şemalarını yani; algılanışını ve işleyişini yeniden tarif etmeliyiz.
Buna ilişkin ilk adım, mesleğin rotasını belirlemek olmalıdır.
Mesleğin rotasını belirlemek için, yani geleceğe bir ışık yakmak için, bugünün fotoğrafını iyi çekmeliyiz. Mücadelemizi
yalnızca bir yola sıkıştırmamalı, mutlaka çok boyutlu bir hale
getirmeliyiz. Yani aynı anda hem parça hem de bütünü görmeliyiz. Bugün yaşananların adımları, geçmişte atılmıştır. Bugün atılan adımlar ise, geleceği kuracaktır. Bu
nedenle, bugün kendi ideal meslek anlayışımızın somut adımlarını birlikte atmalıyız. Bize göre geleceğin
eczacılığının merkezinde bir sağlık danışmanı olarak
topluma çeşitli hizmetler üreten eczacı bulunmaktadır. Bu eczacıyı bugünden öngörmeli, eksikleri tespit etmeli
ve gerekli adımları atmalıyız. Başta devlet ve özel hastaneler
olmak üzere kamuda ve sanayide eczacı istihdamı arttırılmalıdır. Buna yönelik olarak eğitimde uzmanlaşma mutlaka
sağlanmalıdır. Bunun için mesleğimizde branşlaşma olmalıdır. Branşlaşma aynı zamanda serbest eczacıların daha etkin
sağlık hizmeti sunmasını da sağlayacaktır. Doktor ve eczacı
arasındaki tek yönlü ilişki değiştirilmelidir. Bu iki uzman arasındaki ilişkiyi esnetecek ancak aynı zamanda güçlendirecek
yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Doktor ve eczacı arasındaki
diyaloğa ilişkin kültürel kodlar mutlaka yeniden tanımlanmalıdır. Eczacı, hastanın kullandığı ya da kullanması gereken
ilaçlar konusunda daha fazla tasarruf sahibi olmalıdır. Çeşitli
hastalıklardan korunma ve sağlığa ilişkin sorunları azaltmak
konusunda, eczacı kendi bilgi ve deneyimini arttırmalıdır.
Kamu bu yönde düzenlemeleri hayata geçirmelidir.
Kısacası yalnızca ekonomik ya da bürokratik sorunları
çözmeye odaklanmış bir anlayış, gelecekte donanımsız kalmaya mecburdur. Sorunlarımız yapısaldır ve çok
boyutludur. Bu nedenle çözümlerimiz de öyle olmalıdır. Bu, bugünü kurmak ve geleceğe ilerlemek konusunda
politik bir tercihtir. Bu saiklerle 30 Eylül-3 Ekim tarihleri arasında bir Kongre gerçekleştirdik. Var olan sorunları anlamak,
farklı çözüm önerilerini birlikte tartışmak yani, geleceğimizi
bugünden kurmak için önemli, kolektif bir adım attık. Çünkü
sorunlarımız, muhataplarımız, ‘birilerinin’ mesleğimize ilişkin
senaryoları… Bunlar, biz görmezden gelince, gözlerimizi
kapatınca gerçek olmaktan çıkmıyor. Görerek, farkında
olarak, bilerek mücadelemizi sürdürmeliyiz. Bu kimi
zaman daha çok acı verse de, biliyoruz ki bizleri daha
güçlü yapıyor.
Eczacılığın anlam perspektifini, kendimiz ve toplum için birlikte değiştireceğiz.
3
küsü” başlıklı yazı da, Basın-Yayın Birimimiz tarafından hazırlandı. Derginin okuyuculara ulaşması sonrasında, bu yazı hakkında
çok sayıda olumlu geri bildirimleri aldığımız bir süreçte, Sevgili
Mert Sandalcı’dan aldığım bir elektronik mektup bir anda her
şeyi tersine çevirdi.
Diyalog
Ecz. Özgür ÖZEL / Genel Sekreter
TEB Haberler Dergisi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesinden 1996 senesinde mezun oldum. Fakülte yıllarında, mezun olup eczane açtığımda,
eczanemde mutlaka bilgisayar kullanmayı hedeflerdim. Eczane
sahibi olduğumda ise, eczanelerin tamamında zaten bir bilgisayar bulunduğunu gördüm. Bilgisayarla reçete karşılanmasını
başlatan ilk devlet kurumu olan Emekli Sandığı, bu uygulama ile
eczanelerde bilgisayar bulunmasını ve kullanılmasını önce teşvik
etmiş sonrasında zorunlu kılmıştı.
Emekli Sandığı otomasyon sistemini, Bağ Kur’un BEOS programının ve SSK Provizyon Sistemi’nin takip etmesi ile, eczanelerimizde bilgisayarların sayısı arttı ve bilgisayarlar eczanelerimizin
olmazsa olmazları haline geldi.
Bilgisayarın gerek iş hayatında gerekse günlük hayatımızda
edindiği yerin son on yılda giderek büyüdüğü ve sağlamlaştığı
hepimizin malumu. Bilgisayar, çalışma şeklimize, kişisel disiplinimize ve hayatımızın akışına pek çok alanda dahil oldu, olmaya
da devam ediyor. Öyle ki, çocukluk yıllarımızda, anlamını bilmediğimiz bir kelime için sözlükten, bilgi edinmek istediğimiz bir
konu için ansiklopedilerden yardım alırken, bugün çocuklarımız
aynı amaçla internette arama motorlarını kullanıyor. Ansiklopediler, bilgi kaynakları, gazeteler, filmler, doğru-yanlış tüm bilgiler
ulaşımımız için bir tık ötede. Ancak, bu kadar fazla veri sunan
internet üzerinde araştırma yaparken, ulaştığımız her verinin bilgi
değeri taşımadığını bilmek, doğru ve kaliteli bilgiye ulaşabilmek
için çok dikkatli biçimde araştırma ve doğrulama yapmak gerektiği bilincini daima korumak zorundayız.
TEB Haberler olarak, bugüne kadar izlediğimiz ve bundan sonra
da izleyeceğimiz yayıncılık anlayışı, okuyucularımızı doğru bilgilendirmek üzerine kurulu. Ancak ne yazık ki, Dergimizin son
sayısında yer alan bir yazı, bizi internetten bilgi alma mağduru
haline getirdi.
Yoğun emek harcanan ve tempolu bir çalışmanın ürünü olarak
okuyucuları ile iki ayda bir buluşan TEB Haberler Dergisi’nde,
Türk Eczacıları Birliği ve Bölge Eczacı Odaları’nın etkinlikleri,
mesleki alanda meydana gelen yeniliklerin yanında, kısa sağlık
bilgilerine ve güncel konulara da yer vermeye çalışıyoruz. Bu dönemde TEB Haberler Dergisi’ne yeni eklediğimiz bir bölüm olan
Keşfe Yolculuk, basın yayın birimimizin önerisi ile dergiye dahil
olan, meslektaşlarımızı, bilimin farklı alanları ve uygulamaları ile
de buluşturmayı amaçlayan bir bölüm olarak tasarlandı.
TEB Haberler’in 4 üncü sayısında, (Temmuz-Ağustos 2010)
Keşfe Yolculuk bölümünde “Keyif Veren Kolanın Keşfediliş Öy4
Mert Sandalcı’nın, İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden
değerli Hocamız Prof.Dr.Afife Mat’ın kendisine yaptığı bildirimin
ardından, yaptığı araştırmalara dayalı olarak bize göndermiş
olduğu mektubunda Mert Bey, “Keyif Veren Kolanın Keşfediliş
Öyküsü” başlıklı yazının, içinde pek çok yanlışlığı barındırdığını
ve bu yanlışların da, yazının internet üzerinde yer alan bazı haber
kaynaklarından alınmış olmasından kaynaklandığını ifade ediyordu. Kendisiyle derhal irtibata geçerek, dergimizde yayımlanan
yazı hakkında uzun bir görüşme yaptık ve ardından, bu yanlışlığı
nasıl düzeltebileceğimizi değerlendirdik.
Yazının, yayına hazırlanması sırasında biraz zaman darlığından,
biraz da internette yer alan bilgilere gereğinden fazla güven duyulmasından kaynaklı olarak, “Keyif Veren Kolanın Keşfediliş
Öyküsü”nün bazı bölümlerinin gerçeği maalesef yansıtmadığını
ve yanlış bilgi içerdiğini üzülerek öğrendik.
Bu hatamızı düzeltmek ve kolanın öyküsünün, tarihi araştırma
sonuçlarına dayalı olarak hazırlanan şeklini okuyucularımızla
paylaşabilmek üzere Mert Sandalcı’dan, dergimizde yer vermek
üzere bir yazı hazırlamalarını rica ettik, bizi kırmadılar.
Asıl mesleği inşaat mühendisliği olan ve bir süre kendi mesleğini yaptıktan sonra, kendini bütünüyle koleksiyon ve tarih çalışmalarına veren bir araştırmacı olan Mert Sandalcı, üzerinde
on yıldan fazla bir süre çalıştığı Eczacılık Tarihi Koleksiyonu ile
akademik çevrelerde büyük ilgi uyandırdı. Belgelerle Türk Eczacılığı isimli kitabı ile, 2004 yılında Eczacılık Mesleğine Hizmet
Onur Ödülü aldı.
Farmavizyon Eczacılık Fuarı’nda ilk kez 2008 yılında, ardından bu sene Eczacılık Tarihi konulu sunumlar yapan Mert
Sandalcı’nın “Max Fruchtermann Kartpostalları”, ‘KağıthaneKemerburgaz-Ağaçlı- Çiftalan Demiryolu’, “Feyz-i Sıbyân’dan
Işık’a, Feyziye Mektepleri Tarihi” araştırma kitapları da bulunuyor.
Mert Sandalcı’ya, geçen sayımızdaki yazı ile ilgili uyarısı ve bu
sayımızda konunun tarihi araştırmalara dayalı olarak hazırlanmış
şeklini paylaştığı için bu köşeden bir kez daha teşekkür etmek
istiyorum. Kendisi gibi değerli araştırmacılar var olduğu sürece,
doğru bilgiye ulaşmamız mümkün olacak.
Bu tür hataların genellikle görmezden gelindiği, hasıraltı edildiği,
zaman aşımına uğratıldığı maalesef ülkemizin bir gerçeği. Ancak,
Türk Eczacıları Birliği’nin, böyle bir kurum olmadığını ve yapılan
bir yanlış var ise, bu yanlışı düzeltmek ve doğrusunu ortaya koymak adına üzerine düşeni yapmaya her zaman hazır olduğunu
ifade etmek isterim.
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü görevini sürdürdüğüm TEB Haberler Dergisi’nde, günümüzde sıklıkla başvurulan bir bilgi edinme
kaynağı olan internetin, Basın Yayın Birimimiz tarafından zaman
kazanma telaşı içinde kullanımı, hepimizi derinden üzen bir hataya sebep olmuştur.
Bu hata için tüm okuyucularımızdan özür diliyor, benzer bir durumun bir kez daha yaşanmaması için Yayın Kurulumuzca gerekli tüm önlemlerin alındığı bilgisini sizlerle paylaşarak, keyifle
okuyacağınızı umduğum dergimizin bu sayısı ile sizleri baş başa
bırakıyorum.
Saygılarımla
Toplantı
10. Türkiye Eczacılık Kongresi’ne
Rekor Katılım
10. Türkiye Eczacılık Kongresi, Türk Eczacıları Birliği, Ankara Eczacı Odası ve Tüm Eczacı
Kooperatifleri Birliği ortaklığında, 30 Eylül-3 Ekim 2010 tarihleri arasında “Gelecek” temasıyla Ankara’da yapıldı.
Kongrede 20 bilimsel oturum, 8 panel ve 3 söyleşide buluşan 217 konuşmacıyla adeta
bir rekor kırıldı.
larından 1460 meslektaşımız ve 600 eczacılık
fakültesi öğrencisi katıldı. Türk Eczacıları Birliği
Resmi İletişim Kanalı Farmainbox üzerinden
ise 2000’den fazla eczacı Kongremizin bazı
oturumlarını canlı olarak izledi ve konuşmacılara sorular sordu. Bu rakamlar, Türkiye’nin
en yüksek katılımlı bilimsel kongrelerinden birini, eczacılık alanında ise en yüksek katılımlı
eczacılık kongresini gerçekleştirdiğimizi ifade
ediyor.
Türk Eczacıları Birliği Basın Ödülleri’nin ve bilimsel poster ödüllerinin de verildiği Kongre’de,
Türk Eczacıları Birliği Gençlik Komisyonu da
bir Öğrenci Çalıştayı yaparak geleceklerini konuştu. Hastalarımızdan sağlık otoritesine, ilaç
şirketlerinden dağıtım kanallarına, bilişim teknologlarından farmakogenomi uzmanlarına kadar sağlık alanının tüm paydaşları kongremize
katılarak bilgi, birikim, deneyim ve taleplerini,
gelecek projeksiyonlarını bizlerle paylaştılar.
10. Türkiye Eczacılık Kongresi, Türk Eczacıları Birliği, Ankara
Eczacı Odası ve Tüm Eczacı Kooperatifleri Birliği ortaklığında
30 Eylül-3 Ekim 2010 tarihleri arasında “Gelecek” temasıyla
Ankara’da yapıldı.
Kongrede 20 bilimsel oturum, 8 panel ve 3 söyleşide buluşan 217 konuşmacıyla adeta bir rekor kırıldı.
Sağlık Bakanı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Dünya
Eczacılık Federasyonu Başkanı, Avrupa Birliği Eczacılık Grubu Başkanı, milletvekilleri ve bürokratlar gibi çok sayıda saygın konuğun da katıldığı Kongremize, eczacılığın tüm alan-
Kongremizde öne çıkan bazı başlıklar şöyle;
• Meslektaşlarımızın kongremize gösterdiği bu yoğun ilgi,
her şeyden önce kuşkusuz “Gelecek” temasına yöneliktir.
Zira sağlık ve özellikle eczacılık alanında çok çeşitli faktörlere
bağlı olarak yaşanan hızlı dönüşüm ve bu dönüşümün nihai
evresinin nasıl olacağı konusundaki belirsizlik, hastalar ve
diğer sağlık çalışanları gibi, eczacıları da tedirgin etmeyi sürdürüyor. Özellikle son dönemde yaşanan büyük ilaç fiyat düşüşleri ile belirginleşen ekonomik sorunlar, mesleğimizin ve
eczanelerimizin geleceğinden duyduğumuz kaygıyı arttırıyor.
5
Bu nedenle, eczacının gelirinin ilaç fiyatlarından göreceli olarak bağımsızlaştırılmasının eczanelerin yaygınlığını korumak
için acilen alınması gereken bir önlem olduğunu ve eczacılara, verdikleri ürün dışında, sundukları hizmetle oluşturduğu
katma değer için de bir meslek hakkı verilmesi gerektiğini
ifade ettik. Bu husus, Kongremizin akademisyenler, sağlık
otoriteleri, eczacılığın tüm alanlarında çalışan meslektaşlarımız tarafından üzerinde tam olarak ortaklaşılan en önemli
sonucu oldu.
• Hekime gitme sıklığının tüm dünya ölçeğinde arttığı, alzheimer, demans gibi hastalıkların yanı sıra kronik hastalıkların,
kalp-damar hastalıklarının ve kanserin büyük bir hızla arttığı, ama aynı zamanda insan ömrünün uzadığı, insanlığın da
yaşlandığı bir dünyada yaşıyoruz. Kongremize katılan yabancı konuşmacıların da aktardığı gibi; artan sağlık harcamaları
tüm dünyada hükümetlerin ilaç bütçelerini kısması eğilimi ile
beraber ortaya çıkıyor. Bir yandan sağlık alanı hızla “finansallaştırılırken”, diğer yandan sağlık hizmetine duyulan ihtiyaç
artıyor. Fakat ilaç harcaması için ayrılan kaynak, akılcı kullanılmıyor. “İlaç okur-yazarlığının” daha yüksek olduğu gelişmiş
ülkelerde dahi hastaların yüzde 50’si ilaçlarını akılcı kullanmıyor. Dünyada yeni kullanılmaya başlayan hastalık izleme
ve takip programları, bu nedenle Türkiye’de de bir an önce
hayata geçirilmeli, “kaliteli hasta bakımı” hizmetleri kavramı
ve pratiği yaygınlaştırılmalıdır. Sürekli meslek içi eğitim eczacıların gündelik hayatının bir parçası haline getirilmelidir.
• Bunun yanı sıra Kongremizde en yetkili ağızlardan ifade
edilen evde bakım hizmetlerinin geri ödeme kapsamına alınmasını, hastalarımızın sağlık hizmetlerine ulaşması bakımından son derece olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.
İlaç temini ve danışmanlığı konusunda sağlık bakım ekibinin bir parçası olan eczacılar ve eczacı örgütü, evde bakım
alanında üzerine düşen her türlü sorumluluğu layıkıyla yerine
getirecektir.
• Eczacı işgücünün ve işgücü ihtiyacının planlanması, eczacıların sektörel dağılımının daha rasyonel bir biçimde yapılması gelecekte de eczacılık alanındaki temel sorunlardan
bir tanesi olarak görünüyor. Eczacılık alanında bir an önce
istihdam planlaması yapılması, fakülte ve eczane açılmasının
sınırlandırılması ve diğer önlemlerle birlikte eczacıların gerçek
sorumlusu oldukları ilacın var olduğu her yerde istihdam edilmesi gerekiyor.
6
Kongre Açılış Töreni
Kongremizin açış konuşmasını yapan TEB Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak kısaca şunları söyledi;
“Türk Eczacıları Birliği, Ankara Eczacı Odası ve Tüm Eczacı
Kooperatifleri Birliği ortaklığında gerçekleştirilen, bu heyecan
verici organizasyonun hazırlayıcısı ve ev sahibi olmaktan,
onur duyduğumu belirtmek isterim.
Bu Kongre süresince; Türkiye siyasetinde etkin ve önemli
görevler sürdüren politikacılar ve karar vericiler, çok değerli
uluslararası saygın kurumlardan paydaşlarımız ve uzmanlar,
Türkiye’de sivil toplum alanının, emek ve meslek örgütlerinin çok değerli temsilcileri, toplumsal yaşamımıza yön veren,
toplumun kanaat önderlerinden olan, değerli gazeteciler ve
sanatçılar, kıymetli bilim insanları, sevgili öğrenci arkadaşlarımız ve elbette ister kamu ister halk eczanelerinde olsun,
topluma ilaç ve eczacılık hizmeti sunan çok değerli meslektaşlarımız, yani eczacılar burada olacaklar. Yani bugün, bizler, burada, geleceği her yönüyle tartışmak için hazırız. Sizler
de hazırsanız 10 uncu Türkiye Eczacılık Kongresi başlıyor.
Bugün yaşadığımız hayat, tarihimizin geleceği. Bugünü oluşturan, tarihteki gelecek tahayyüllerimiz ve bu konudaki fikir
ve eylemlerimiz. Tek başımıza dünyanın merkezinde değiliz
elbette; bugünümüzü ve geleceğimizi, bireysel yaşamlarımızdan başlayarak birçok farklı etmen belirliyor. Tabi ki, yaşamın
doğrusal bir akışı yok. Yani, dünün 1+1’i bugün basitçe 2’yi
yaşamamıza neden olmuyor. Buna karşın geleceğin kendisi
topyekun bir muamma da değil.
Bizler son otuz yılda daha hızlı, daha teknolojik, daha ‘ileri’
bir hayat yaşıyoruz. Ancak bunun sonucunda son on yıllarda
dünyamızın geleceği için çok daha fazla endişe etmemize
neden olan birçok emare var. Artık daha büyük bir hızla, insanlık eliyle yaratılmış ekolojik yıkımlar ile karşı karşıya kalıyoruz. Yeşil alan, kullanılabilir su ve ekili alanların azalması,
genetiği değiştirilmiş ürünlerin yaygınlığındaki artış, birçok
canlı türünün hızla yok oluşu… Bunlar ilk elden akla gelenler.
Ortaya çıkan bir çevre felaketi nedeniyle sorumlulara, milyarlarca dolar ceza verilebilir, ancak doğada yarattığı tahribatı
tam olarak geriye döndürmek 100 yılı bulabiliyor. Yani dünyanın bir ucundaki gelişme yalnızca dünyanın başka ucunu
etkilemiyor. Bugün yaptıklarımız, ancak belki daha çok da
yapamadıklarımız, yüz yıl sonra yaşayacak çocuklarımızın
geleceğini etkiliyor ve belirliyor. Bu hızla gidersek nasıl bir
dünya ile karşılaşacağımızı bugünden öngörmek zor değil.
Sağlık alanı, bugün devletlerin egemenliğinden ziyade uluslararası sivil toplum örgütlerinin ve güçlü sermayenin denetim ve kontrolüne bırakılmış durumda. Bundan yıllar önce,
evrensel insan hakları metinlerinde tanımlanan ‘herkes için
sağlık hakkı’nın maalesef pratikte hiçbir karşılığı yok. Ülkemizde ya da dünyanın başka bir yerinde, sağlık hizmetlerine
ulaşamayan binlerce, hatta milyonlarca insan var. Teknoloji
ve bilim beraberinde daha fazla kontrolü de getiriyor. Bu da
alanın, daha az sayıda ancak daha güçlü aktörler tarafından
yönlendirilmesi demek. Dünya ilaç piyasası oligopolistik bir
piyasa özelliği gösteriyor. 2009 yılı toplam satışlarına göre, ilk
15 ilaç şirketi pazarın % 55.24’ünü kontrol ediyor. Bu durum,
şirket evlilikleri ve birleşmeleri ile tekelci müdahalelere açık
bir durum yaratıyor. Yani, Ar-Ge yapan, formül ve ilaç üreten
firmaların pazar egemenliği gün geçtikçe daha da artıyor.
Eczacılar sağlık hizmet sunumunun aktif ve etken bir bileşeni.
Ancak pek tabi sağlık alanı içerisinde eczacıların hizmet sunma biçimleri de büyük bir hızla değişiyor. Bugün eczacı, ilacı
kendi eczanesinde üreten kişi değil. İlaç artık yüksek sermaye gerektiren alanlarda, ileri teknoloji ile kitlesel bir biçimde
üretiliyor. Peki, bugün ve gelecekte eczacının rolü ne ve nasıl
değişecek? Burada ve dünyanın başka noktalarında, mesleğimizin yolunu ve yönünü tartışıyoruz ve tartışmaya devam
edeceğiz. Bu biraradalıklar, kongreler ve toplantılar yürüdüğümüz yolu aydınlatan bilim ve dayanışma fenerleri…
İşte bizler bu zahmetli ama keyifli yolculuğa bu nedenle çıktık. Bugüne ve tarihe sıkışıp kalmak yerine, yalnızca eczacılık
alanında değil, sağlık ve Türkiye için, geleceğin nasıl şekillenmekte olduğunu birlikte tartışmak istiyoruz.
da ortak. Bu nedenle ortak aklımız, kurduğumuz köprüler,
ortak iyi için sürdüreceğimiz ortak eylemler ile çözümlerimizi
de birlikte üreteceğiz. Tüm dünyada eczacılar için eczacılık
mesleğinin hala ve hala en keyifli yanı ise: hastalara yardım
etmek. Milyonlarca eczacı için öncelikli sorunlar zaman içerisinde farklılaşsa da; gördüğünüz gibi mesleğimizin anlamı ve
keyif veren yanı yüz yıllardır değişmiyor.
Eczacı bugün yalnızca ilacı halka ulaştıran kişi değil. Bugün
eczacı, en az ilaca ulaşım kadar önemli olan ilacın doğru kullanımını sağlayan sağlık danışmanı.
Peki gelecekte eczacının rolü ne olacak?
Bize göre geleceği ören yolda, ilaç hizmeti sunmanın ötesinde;
• İlaç Danışmanlığı ve
• Önlenebilir hastalıkların önüne geçmek için, sağlık danışmanlığı temel yapıtaşlarımız olacak.
Bu hedeflere ulaşmak için, hepimize sorumluluk düşüyor.
Bugün hem dünyamızın, hem ülkemizin, hem sağlığın, hem
de toplum sağlığını önceleyen eczacılık mesleğinin aydınlık
geleceği için bir arada bulunuyoruz. Farklılıkların zenginlik,
paylaşımın da üretim kadar gerekli ve değerli olduğu şiarıyla
burada ve birlikteyiz.
Kongre Yürütme ve Danışma Kurullarımız adına da ifade etmeliyim ki; burada gerçekleştirilecek tartışmalar, bilgi paylaşımları ve sonucunda ortaya çıkacak sinerji bizleri şimdiden
heyecanlandırıyor. Bu organizasyonu hedeflediği sonuca
ulaştıracak olan elbette siz değerli katılımcılarımız olacaksınız. Burada ellerimiz birleşiyor ve geleceğe umutla bakmak
için bir ışık yakıyoruz. Özgürce sorular sormak, anlamak ve
keşfetmek için buradayız. Ortak akıl yolculuğumuza hoş geldiniz!”
Saygıdeğer Misafirler,
Burada tek tek saymayacağım, ancak mesleğimizde birçok
sorun var: eczane ekonomilerinin içinde bulunduğu durum,
eczane hizmetlerinin çok fazla teknik prosedüre ve bürokrasiye boğulmuş olması, hasta ve eczacı arasındaki iletişimin
tüm bu nedenlerle azalması, güçlü ulusal ve uluslararası sermayenin eczacılık mesleği üzerindeki baskısı. Diğer yandan
ülkemizde eczacılık eğitiminin ve istihdamının uzun dönemli, bilimsel bir planlama yapılmadan sürdürülmesi, eczacılık
alanının ciddi biçimde tıkanmasına neden olmuş görünüyor.
Sekiz ülkede binlerce eczacıyı kapsayan bir araştırma sonuçları gösteriyor ki; eczacıların % 54’ü bugün 5 yıl öncesi ile
karşılaştırıldığında eczacı olmanın daha zor olduğunu düşünüyor. Türkiye öznelinde ise bu oran % 87 düzeyinde. Yani
bugün Türkiye’de her 10 eczacının neredeyse 9’u eczacı
olmanın beş yıl öncesine kıyasla daha zor olduğunu düşünüyor. Eczacıların yaklaşık % 60’ı mesleklerini icra ederken
en temel sorunlarının; geri ödemede yaşanan sıkıntılar, sağlık
politikalarındaki güncel uygulamalar, ilaç fiyatlandırma politikasındaki sorunlar ve aşırı iş yükü olduğunu düşünüyor. Yani
artık yalnızca yaşama biçimlerimiz değil eczacıların sorunları
Filip Babylon
Çolak’ın ardından bir konuşma yapan PGEU Başkanı Filip
Babylon, gelecek yüzyıllarda eczacıların nelerle karşılaşabileceği üzerinde bazı ipuçları verdiği konuşmasında, milyonlarca hastanın eczanelere geldiğini, bu nedenle eczacıların
daha aktif olması gerektiğini belirtti. Babylon, “Sağlık alanının
en önemli parçalarından biri olan eczacı olarak bizlerin, özellikle danışmanlık hizmeti konusunda daima hazırlıklı olmamız
gerekir” dedi.
7
la sisteminde yaşanan aksaklıklara değindi. Dinçer, Medula
Provizvon Sistemi’nin ülkenin yüz akı olduğunu, dünyada
da başka örneğinin bulunmadığının altını çizdi. Dinçer ayrıca, “Günde 10 milyondan fazla işlemi başarıyla yapıyoruz.
Bazen sıkıntılar yaşanıyor olabilir, İTS ile irtibat konusunda
sorunlar yaşıyorsunuz, bunların hepsinin farkındayız. Ancak
sıfır hata ile çalışmaya özen gösteriyoruz” dedi.
Kamal Midha
Daha sonra söz alan FIP Eski Başkanı Kamal Midha, Türk
Eczacıları Birliği ile ortak pek çok proje ürettiklerini, sosyal
sorumluluk projeleri noktasında ise Birliğin çalışmalarını takdir ile izlediklerini belirtti. Midha, Eczacılık Kongresi’ne katılımın çok yüksek olmasının Türkiye’deki eczacıların yeni şeyler öğrenmeye ne kadar önem verdiklerinin kanıtı olduğunu
söyledi.
Prof. Dr. Recep Akdağ
Kongre’de Gerçekleşen Bilimsel
Oturumların Başlıkları
• İlaç Dışı Ürünler
• İlaçta Reklam, Etik ve İletişim
• İlaç ve Eczacılıkta Yeni Yaklaşımlar
• Farmakovijilans
• Tüm Boyutlarıyla Madde Bağımlılığı
• Olağanüstü Durumlarda Eczacılık
• Hastane Eczacılığı
• Serbest Bildiriler
• Eczacılık Eğitimi ve Geleceğimiz
• Farmasötik Atıklar ve Çevre Kirliliği
• Fitoterapi
• Klinik Eczacılık ve Farmasötik Bakım
• Mevcut Eczacılık Modeline Yönelik Tehditler
• Akılcı İlaç Kullanımı
• Kamu Eczacılığı
Kongre’de Gerçekleşen
Paneller
30 Eylül 2010 Perşembe
Dört ayrı salonda aynı anda yapılan paneller, söyleşiler ve
poster sunumlarına olan ilgi büyüktü. Açılış töreninden sonra Radikal Gazetesi Ankara Temsilcisi Gazeteci Murat Yetkin
moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Türkiye’nin Geleceği”
başlıklı panelde, TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, CHP Genel
Saymanı Faik Öztrak, DİSK Başkanı Süleyman Çelebi birer
konuşma yaptılar. Konuşmacılar, Türkiye’deki siyasal ve ekonomik gelişmelere değindiler.
Ömer Dinçer
Kongre’nin açılış töreninde Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep
Akdağ ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer
de birer konuşma yaptılar. Akdağ, konuşmasında sağlıkta
dönüşüm programına değinirken, Dinçer de eczacıların yaşadığı sorunlar hakkında bilgi verdi. Recep Akdağ, bu alandaki diyalogların önemli olduğunu, TEB ile 8 sene içerisinde
80 kere görüştüklerini belirtti. Eczacılık alanının sağlık alanında çok önemli bir durak olduğunun altını çizen Akdağ,
Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan başkanlığında beş bakan ile bir araya gelerek,
eczaneler, hastaneler ve ilaç sektörü hakkında görüşmeler
yaptıklarını, sağlık finansmanının güvence altına alındığını,
geleneksel bitkisel ilaçların satış haklarını eczacılara vereceklerini açıkladı. Bakan Ömer Dinçer ise konuşmasında, medu8
“Türkiye’nin Geleceği”
01 Ekim 2010 Cuma
Kongre’de öne çıkan bir diğer panel ise, Kongre’nin ikinci
gününde TEB Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Eczacılığın Geleceği” paneliydi.
Gelecekleri konusunda endişeli olduklarını belirten eczacılar,
panele büyük ilgi gösterdiler. Panele T.C. Sağlık Bakanlığı
Müsteşar Yardımcısı Dr. Ekrem Atbakan, FIP Eski Başkanı
Kamal Midha ve PGEU Başkanı Filip Babylon konuşmacı
olarak katıldılar.
Aynı gün, Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Eski Genel Müdürü Dr.Mahmut Tokaç’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen
“İlaç ve Eczacılıkta Yasal Düzenlemeler” başlıklı panele; Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü Dr.Saim Kerman,
SGK Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürü Uzm.Dr.Hasan
Çağıl ve Türk Eczacıları Birliği II.Başkanı Uzm.Ecz.Harun Kızılay konuşmacı olarak katıldılar.
“İlaç ve Eczacılıkta Yasal Düzenlemeler”
“Eczacılığın Geleceği”
Aynı gün Prof.Dr.İskender Sayek’in moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Sağlığın Geleceği” isimli panele ise TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Prof.
Dr. Cevdet Erdöl, CHP Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Tekin
Bingöl, SGK Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürü Uzm. Dr.
Hasan Çağıl, T.C. Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Nihat
Tosun, Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği Başkan Yardımcısı Av. Ümit Erdem ve TEB Genel Sekreteri Ecz. Özgür
Özel konuşmacı olarak katıldılar.
Yine, aynı gün moderatörlüğünü İstanbul Eczacı Odası Genel Sekreteri Ecz.Hakan Ertem’in üstlendiği; Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof.
Dr.Nurettin Abacıoğlu, GATA Tıbbi Farmakoloji A.D. Öğretim
Üyesi Prof.Dr.Tayfun Uzbay ve Akşam Gazetesi Yazarı Ecz.
Nihal Kemaloğlu’nun konuşmacı olarak katıldığı “Küreselleşme ve İlaç” başlıklı bir panel de gerçekleştirildi.
Bu panellerinin sonrasında ise TEKB Başkanı Ecz. Abdullah
Özyiğit moderatörlüğünde “Kooperatifçilik Hareketi ve Ecza
Kooperatiflerinin Geleceği” başlıklı bir panel düzenlendi. Panele, İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı
Prof.Dr.Öner Günçavdı, Yıldız Teknik Üniversitesi İşletme Bölüm Başkanı Prof.Dr.İsmail Duymaz, Ege Üniversitesi Tarım
Ekonomisi Bölüm Başkan Yardımcısı Prof.Dr.Murat Yercan
ve EDAK Ecza Kooperatifi Denetleme Kurulu Üyesi Ecz.Hüsnü Kaya katıldı.
“Sağlığın Geleceği”
02 Ekim 2010 Cumartesi
Kongre’nin üçüncü gününde ise Türk Eczacıları Birliği Eczacılık Akademisi Eski Başkanı Prof.Dr.Fethi ŞAHİN’in moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Dünya İlaç Sanayii, Türkiye
Ölçeği ve Gelecek Beklentisi” isimli panele; Araştırmacı İlaç
Firmaları Derneği Genel Sekreteri Alp Sevindik, Türkiye İlaç
Sanayicileri Derneği Genel Sekreteri Ecz.Kemalettin Akalın,
İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası Genel Sekreteri Turgut
Tokgöz, Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekan
Yardımcısı Doç.Dr.Erem Bilensoy, İstanbul Ecza Kooperatifi
Yönetim Kurulu Üyesi Ecz.Mustafa Turunç konuşmacı olarak
katıldılar.
“Dünya İlaç Sanayii, Türkiye Ölçeği ve Gelecek Beklentisi”
“Kooperatifçilik Hareketi ve Ecza Kooperatiflerinin Geleceği”
Kongrenin üçüncü gününde düzenlenen son panel ise Türk
Mimar ve Mühendis Odaları Birliği Başkanı Mehmet Soğancı
moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Sağlık Meslek Örgütlerinin Geleceği” başlıklı panel oldu. Türk Tabipleri Birliği Başkanı Dr.Eriş Bilaloğlu, Türk Diş Hekimleri Birliği Başkanı Prof.Dr.
Murat Akkaya, Türk Hemşireler Derneği Başkan Yardımcısı
Prof. Dr. Lale Büyükgönenç ve Türk Eczacıları Birliği Başkanı
Ecz.Erdoğan Çolak panele konuşmacı olarak katıldı.
“Sağlık Meslek Örgütlerinin Geleceği”
9
Kongre’de Gerçekleştirilen
Söyleşiler
• Siyasetin İçinden (Metin Uca)
Dr. Ecz. Aygin Bayraktar ve Yrd. Doç. Dr. Kutay Demirkan’ın
birlikte hazırladıkları yarışmada, izleyiciler kendilerine sorulan
sorulara ellerindeki keypadlerle (Oylama cihazı) doğru yanıtı
vermeye çalıştılar. İzleyicilere eczacılık mesleği ile ilgili çeşitli soruların sorulduğu yarışmada, her soru arasında, doğru
bilinen yanlışlar, çeşitli hastalıklar ve bu hastalıkların tedavilerinde kullanılan ilaçlar ile ilgili bilgiler de verildi. Eczacıların
büyük beğenisini toplayan yarışma formatındaki sunum sonrasında, en çok doğru yanıtı vererek birinci olan kişiye çeşitli
hediyeler verildi.
10. Türkiye Eczacılık Kongresi
Poster Ödülleri
• Mesleğiniz Torunlarımıza Kalacak Mı?
(Ahmet Şerif İzgören)
10.Türkiye Eczacılık Kongresi Yürütme Kurulu tarafından alınan kararla, TEB Eczacılık Akademisi Başkanı Prof. Dr. K.
Hüsnü Can Başer, TEB Eczacılık Akademisi Yönetim Kurulu
Üyeleri Prof. Dr. A. Ahmet Başaran, Prof. Dr. Tayfun Uzbay,
Prof. Dr. Sibel A. Özkan ve Doç. Dr. Mustafa Aslan’dan oluşan jüri tarafından Kongre süresince poster alanları gezildi ve
29 poster arasından ödüle layık görülen posterler seçildi.
• Ecz. Umut Özkul Ödülü:
- Serbest Eczacılık
- Posteri hazırlayan: Ecz. Nurşen DEDE (serbest eczacı)
- Ödül: 1000 TL
• Geçmişten Geleceğe Sözler ve Yüzler (Gani Müjde)
Kongre’de Gerçekleştirilen
Diğer Faaliyetler
• Eczacılık mesleğinin önde gelen meslek önderlerinin anıldığı “Neşe’den Umut’a” Anma Gecesi
• “Fazilet Eczanesi” isimli Tiyatro Gösterimi
• Öğrenci Çalıştayı’na katılan öğrenciler için “TEB Gençlik
Partisi”
“Bilginizi Gösterin”
Dört gün boyunca süren Kongre’nin belki de en renkli görüntülerini “Bilginizi Gösterin” başlıklı yarışma oluşturdu.
10
• Birincilik ödülü:
- İlaçların Beyin Bölgelerine Geçişlerinin, Sıçan Modelleri
Üzerinde Mikrodiyaliz İle İncelenmesi
- Posteri hazırlayan: Araş. Gör. Dr. Erol ŞENER (Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Analitik Kimya A.D.)
- Ödül: 1000 TL
• İkincilik Ödülü:
- Nargile İçen Eczacılık Fakültesi Öğrencilerinde Plazma
Adenozin/ Deoksiadenozin Deaminaz Enzim Aktivitelerinin
Belirlenmesi
- Posteri hazırlayanlar: Yrd. Doç. Dr. Ebru Derici EKER (Mersin Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Eczacılık Teknolojisi Bölümü), Araş. Gör. Uzm. Mehmet Berköz (Mersin Üniversitesi
Eczacılık Fakültesi Eczacılık Teknolojisi Bölümü), Yrd. Doç.
Dr. Dilek BATTAL (Mersin Üniversitesi Eczacılık Meslek Bilimleri Bölümü, Farmasötik Toksikoloji A.D.), Doç. Dr. Nefise
Ö. ŞAHİN (Mersin Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Eczacılık
Teknolojisi Bölümü), Prof. Dr. Şahan SAYGI (Mersin Üniversitesi Eczacılık Meslek Bilimleri Bölümü, Farmasötik Toksikoloji
A.D.)
- Ödül: 750 TL
• Üçüncülük Ödülü:
- Malatya’da Hekim ve Eczacıların Farmakovijilans Konusunda Bilgi ve Tutumları
- Posteri hazırlayanlar: Ecz. Fatih AYDOĞAN (Serbest eczacı), Ecz.Murat CERİTLİ (Serbest eczacı), Ecz. Umut UYUMLU (Serbest eczacı), Ecz. Esin KURANEL (Serbest eczacı),
Uzm.Ecz. Bülent KÖSE (Serbest eczacı), Prof. Dr. Gülsen
GÜNEŞ (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı A.D.),
Prof. Dr. Göknur AKTAY (İnönü Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmakoloji A.D.)
- Ödül: 500 TL
Kongre’nin son gününde yapılan “Poster Ödül Töreni” ile
poster sahiplerine ödülleri takdim edildi.
TEB Basın Ödülleri Verildi
Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti tarafından verilen TEB
Basın Ödülleri, Kongre sırasında düzenlenen törenle sahiplerine takdim edildi. Ağırlıklı olarak sağlık alanında yapılan
haberlerin ve yazıların ödüllendirildiği “Basın Ödülleri”nde;
Yazılı, Görsel, İnternet ve İşitsel ana dallarımız olmak üzere, 4
kategoride, toplam 17 ödül verildi.
GÖRSEL DAL
EN İYİ ANA HABER
BÜLTENİ
EN İYİ RÖPORTAJ
UĞUR DÜNDAR’LA STAR HABER
BÜŞRA ARSLANTAŞ (CNNTÜRK)
EN İYİ TV HABERİ
MİRAY AKDAĞ (NTV)
EN İYİ CANLI YAYIN
ALİCAN TÜRKOĞLU (HABERTÜRK)
EN İYİ SAĞLIK
PROGRAMI
REÇETE (TRT-2)
EN İYİ BELGESEL
PROGRAMI
İHLAL (TRT TÜRK)
İŞİTSEL DAL
EN İYİ RADYO
PROGRAMI
GÜNDEM (TRT-RADYO)
İNTERNET DALI
EN İYİ SAĞLIK SİTESİ
www.medimagazin.com.tr
TEB MERKEZ HEYETİ
ÖZEL ÖDÜLÜ
ERKAN TAN (TV8)
Kongre’nin En Renkli Anları
Basın Ödülleri, son yıllarda giderek artan ivmesiyle dikkatleri
üzerine çeken ilaç-eczacılık alanı ve özellikle sağlık alanında
yaşanan sorunlara dikkat çekmek ve bu yolla kamuoyunun
doğru ve etkili mesajlarla bilgilendirilmesini sağlamak amacıyla düzenlendi. Merkez Heyeti tarafından her kategori için
üç ayrı aday gösterilmiş; bu adaylar da Birliğimizin resmi web
sayfası üzerinden eczacılar tarafından oylanmıştı. Çok sayıda eczacı ve gazetecinin katıldığı ödül töreninin ardından bir
kokteyl verildi.
Kongre kapsamında düzenlenen kokteyl ve gala yemeğinde
sahne alan Yonca Lodi ve Işın Karaca şarkıları ve sahne şovlarıyla, Kongre boyunca hemen her oturuma katılan eczacıların yorgunluğunu biraz olsun aldı.
Oylama sonrasında ödül almaya hak kazananların isimleri
şöyledir:
YAZILI DAL
EN İYİ KÖŞE YAZISI
YILMAZ ÖZDİL (HÜRRİYET GAZETESİ)
EN İYİ ARAŞTIRMA
HABERİ
SELMA BIYIKLI (ANADOLU AJANSI)
EN İYİ İNCELEME
HABERİ
YEŞİM SERT (ANADOLU AJANSI)
EN İYİ RÖPORTAJ
MELTEM ÖZGENÇ
(HÜRRİYET GAZETESİ)
EN İYİ YORUM
ESENGÜL METİN
(MİLLİYET GAZETESİ)
EN İYİ SAĞLIK HABERİ SEMA AKBAŞ (SABAH GAZETESİ)
EN İYİ YAZI DİZİSİ
TUTKU AYVAZ
(REFERANS GAZETESİ)
ECZACILIK ALANINDA
EN İYİ DERGİ
ECZACI DERGİSİ
Kongremiz, bilimsel bilgiye olan inancın, ahde vefanın, mesleki dayanışmanın, örgütlenmenin, bir arada durmanın, iletişimin, birbirine olan saygı ve güvenin, hastalarımıza olan etik
bağlılığımızın, gelişmelere açık, geleceğe bakan, bir arada
durdukça da gelecekten korkmayan, geleceğe hazır olmak
için sürekli üreten, düşünen, tartışan bir örgüt örneği olarak
tarihte ve hafızalarımızdaki yerini aldı.
Bizler, gelecek kuşaklara bırakacağımız bu değerli bilim hazinesini ve mesleğimizi güçlendirmek için tüm gücümüzle
çalışmaya devam edeceğiz.
Kongremizin Açılış Semineri olan “Geleceğin Bilimi Farmakogenomi”
başlıklı Prof.Dr. Gregory STOCK’un sunumuna ayrıntılı olarak bir sonraki sayımızda yer vereceğiz.
11
DOSYA
İlaçta Reklam
Hazırlayan: Ecz. Vildan ÖZCAN, Serkan MERCAN
12
İlaç reklamlarında özellikle medyanın ve ünlü kişilerin kullanılması
kuşkusuz hekimlerin ve eczacıların bilimsel ve mesleki değerlerini ve
işlevlerini değersizleştirecek ve hatta görmezden gelinmesine sebep
olacaktır. Bu durum akılcı olmayan ilaç kullanımını teşvik ederek halk
sağlığına ciddi zararlar verecektir.
13
Birkez Daha
“İlacın Reklamı
Olur mu?”
Konusu Üzerine
Reklamın pazarlama dünyası içindeki rolü, önemi ve reklam
ile neyin amaçlandığı konusunda birçok tanıma ve görüşe
ulaşmak mümkün olsa da özü itibariyle reklamın ne olduğu
ve reklam ile neyin amaçlandığı şu şekilde özetlenebilir:
Reklam, bir işletmenin ürün ve hizmetleri hakkında hedef
kitleleri satın alma eylemine yöneltmek ve işletme imajını bu
kitleler üzerinde oluşturabilmek için medyada yer ve zaman
satın alma yoluyla gerçekleştirdiği enformasyon ve ikna
etme faaliyetleridir.
Reklam, ele aldığı mal ve hizmetleri hoşa giden tarafları ile
tanıtarak kişilerde yeni ihtiyaçlar yaratmayı amaçlamaktadır.
(Duran, 2003)
Amacı ve işlevi bu kadar açık iken aynı zamanda “zehir”
olabilen ilacın reklamının yapılması ne derece doğru, ne derece ahlaki ve ne derece mesleki etik ve sorumluluk ilkeleri
ile bağdaşabilir?
İlaç …
Birkez daha ilacın bilimsel tanımını hatırlayalım:
“İlaç, hastalığı tedavi etmek veya hastalıktan korumak amacıyla, tıbbi teşhis koymak veya fizyolojik fonksiyonları iyileştirmek, düzeltmek veya değiştirmek üzere insana uygulanabilen Sağlık Bakanlığınca ruhsatlandırılmış/izin verilmiş her
türlü madde veya maddeler kombinasyonudur.” Dolayısıyla,
“İlaç, ağırlıklı olarak reçete yoluyla satılan ve çoğunlukla tüketicinin istemi dışında tükettiği bir ürün olarak karşımıza
çıkmaktadır (Varinli, 2004)”. Çünkü ürünün kullanımı, tüketicinin kararı ile değil bilimsel bilgi ile donatılmış, mesleki etik
ve sorumluluk ilkelerine bağlı sağlık profesyonellerince belirlenmektedir. Bu nedenledir ki “ilacın reklamı değil bilimsel
tanıtımı vardır.”
İlacın Reklamı Değil Bilimsel Tanıtımı Vardır…
Reklamların bilgilendirme, belirli bir markayı tercih etme,
ürün satın almaya yöneltme, daha fazla kullanıma teşvik
etme gibi fonksiyonları üstlendiği dikkate alındığında, özellikle ilaç ve doğrudan tüketiciye yönelik reklam tanımlamalarının bir arada bulanamayacağı gayet açıktır. Öte yandan,
14
bir ilacın kullanımının özendirilmesi son derecede önemli
sağlık sorunlarına neden olabilir. Yaratacağı önemli sağlık
sorunlarının yanında şu unutulmamalıdır ki “İlaçta Reklam
Öldürür.”
İlaçta Reklam Öldürür…
“İlaçta reklam öldürür” söylemi, sanal bir cümle olmaktan
çıkıp geçtiğimiz yıllarda somut bir şekilde gerçekliğini bize
hissettirmiştir. Zayıflama ilaçlarından ölenler hala hafızamızdaki yerini korumaktadır. Bu nedenle, ilaç ile ilgili şu temel
kabuller asla unutulmamalıdır:
• İlaç, herhangi bir ürün değildir ve her kullanıcıda aynı etkiyi
göstermeyebilir.
• İlaç aynı zamanda bir zehirdir.
• İlaç sadece uygun doz ve şekilde, hastalıktan korunma,
teşhis ve tedavi amacıyla kullanılabilir.
• İlacın kullanım amacına uygun olarak faydalı olabilmesi
için, doğru kişi tarafından (hekim) yazılması, doğru kişi tarafından (eczacı) verilmesi ve bilinçli olarak kullanılması gerekir.
Tüm bu gerçeklerin ışığında;
• ilacın farmakolojik sınıfı veya kullanılan ilaç hakkında,
• doğru uygulama ve doğru doz konusunda,
• spesifik farmakolojik risklerin tanınmasında,
• ilacın uygun koşullarda saklanması ve benzeri konularda
yeterli bilgisi
• ve hastalığın tanısında profesyonel bir bilgisi bulunmayan
topluma yönelik ilacın reklamının yapılması halk sağlığını
olumsuz olarak etkileyecektir.
Bir İlacın Reçetesiz Statüsüne Geçirilmesi,
İlaç Olma Özelliğini Kaybetmesi Anlamına
Gelmez...
Pek çok ülkede, kamu bütçesi üzerindeki sağlık koruma
yükünün azaltılmasının bir yolu olarak reçetesiz ilaçla teda-
viyi teşvik etme yönünde artan bir
eğilim görülmektedir. Diğer açıdan hükümetler ve endüstri, reçetesiz ilaçla tedaviyi, ekonomik
gelişmenin bir yolu olarak ekonomik döngünün artması için teşvik
etmektedir. Her şeyden önce bu
süreç şu temel kabuller olmaksızın değerlendirilemez:
• Reçetesiz ilaç, kullanılması gerekli olmayan ilaç değil, doktorun
reçetelemesi gerekli olmayan ilaç
anlamına gelir.
• İlacın reçetesiz kategorisine geçirilmesi ilacı ‘mal’, hastayı da ‘tüketici’ kategorisine geçirmez.
Öte yandan reçetesiz ilaçla tedavinin artması birçok faktöre
bağlı olarak gerçekleşebilir. Bunlar;
• Sosyo- ekonomik etkiler
• İlaca erişimde kolaylık
• Tüketim
• Yaşam stili
• Eğitim statüsü
• Demografik faktörler.
Tüm bunlar dikkate alınırsa, reçetesiz ilaçla tedavinin toplum içinde giderek yaygınlaşması, bu alandaki düzenleyici/
denetleyici kurumlara, tıbbi konsültasyon olmadan alınabilecek ilaçlarla ilgili kanuni düzenlemenin tasarlanması, uygulanması ve aynı zamanda halkın onaylanan bilgiye uymak
üzere eğitilmesi adına daha fazla sorumluluk yüklemektedir.
Diğer yandan, reçetesiz ilaçla tedavi, rasyonel ilaç kullanımı
üzerine tüketicileri bilinçlendirmek adına eczacının ve hekimin daha fazla çaba göstermesine ihtiyaç duymaktadır.
Kuşkusuz böyle bir çaba sergilemek konusunda mesleki
sorumluluk bilinciyle hareket etmeye hazır olan hekim ve
eczacılar konunun ciddiyetinin farkındayken, reçetesiz ilaçta reklâma izin verilmesi sağlık alanında uzman kişilerin ilaç
üzerindeki kontrolünü azaltacağı gibi tedavinin etkinliğinin
de denetlenememesine yol açacaktır.
İlaçta Reklam İlaç Giderlerini Azaltmaz...
Reçetesiz ilaçlarda reklam yasağının kalkmasının pek çok
ülkede ilaç harcamalarında düşüş yarattığı belirtilmektedir.
Avrupa ülkelerinde reçetesiz olarak verilen, ancak kesinlikle
eczacı tarafından verilmesi zorunlu olan ilaçlar, devlet tarafından geri ödemesi yapılan ilaç listelerinde bulunmamaktadır. Geri ödemesi yapılmayan bu ilaçlar, hastanın kendi cebinden karşılaması nedeniyle otomatik olarak devletin sağlık
bütçesinde kısa dönemli bir düşüşe neden olacaktır.
Diğer yandan reçeteye tabi olmayan ilacın topluma yönelik
reklâmı yasal olarak mümkün olmamasına, bu tür bir uygulamadan sadece çok uluslu ilaç firmaları ile medya ve
reklam kuruluşlarının menfaati bulunmasına karşılık bu işten
en çok etkilenecek ve zarar görecek olan toplumdur. Hem
toplum sağlığı olumsuz olarak etkilenecek hem de reklâmın
getireceği maliyet ilaç fiyatlarına yansıyacağı için ilaç fiyatları
artacaktır.
İlaçta Reklam Reçetesiz İlaç Hacminde Artışa
Neden Olacaktır…
Firmaların reklam ile rant sağlama amacı, pek çok ilacın
geri ödeme listesinden çıkarılıp, reçetesiz konumuna getirilmesine neden olacaktır. Bunun yanı sıra reçetesiz ilaçların
bedelleri kamu sigorta kuruluşlarınca ödenmeyecek, memur, işçi, emekli ve birçok dar gelirli vatandaş ihtiyacı olan
ilaç ya da ilaçları alamayacaktır. Devlet vatandaşının ilacını
ödemediği için tasarruf yapacak, vatandaş da kendisi için
belki de hayati olan ilacın parasını cebinden ödemek zorunda bırakılacaktır. Tekrarlamak gerekirse, reçetesiz ilaç, kullanılması gerekli olmayan ilaç değil, doktorun reçetelemesi
gerekli olmayan ilaç anlamına gelir. Bu bakımdan, hastanın
ilaca erişmesi ile arada bir engel olarak ödeme kapasitesi
durmamalıdır.
Tüm bu çabalar (ilaçta reklam ve reçeteli ilaçların reçetesiz
konumuna getirilmesi vb.) sağlık alanının piyasalaştırılması
sürecinin bir parçasıdır. İlaç alanında oluşturulmaya çalışılan bu piyasalaştırma politikası ise toplum sağlığı önceliği ile
üretilmesi gereken bilimsel bilginin, bunun yerine sponsorluk gibi mekanizmalarla başka ilkelere göre planlanmasının,
yolunu açacaktır.
Kısacası kendi ürününü pazarlama düşüncesinin toplum
sağlığı ve hastalıkların tedavisi hedefinin önünde olan gün
geçtikçe “piyasa koşullarına terk edilen” bu sektörün temel
hedefi, (piyasa bu alanda serbestleştirilse dahi) tekelci işleyişin güçlenmesi olarak karşımıza çıkacaktır. Bu nedenle
ilaç sunumunda “rekabet ortamı yaratma” aslında güçlü tekeller yaratmak dışında bir anlam taşımamaktadır. Pazarlama ve reklam bu sistemin olmazsa olmazıdır. Bunun tek
sonucu ise, özellikle sosyal güvencesi olmayan yoksulların
ilaca ulaşamaması demektir.
Amerika’daki son seçimlerde en önemli tartışma başlığının
sağlık politikaları olması tesadüf değildir. Amerikan toplumu son 20 yıldır uygulanan ilaca ulaşamama ve sağlıksızlık
15
anlaşma yoluna gitmek için 2.3 milyar dolarlık rekor bir ceza
ödemeyi kabul etmiştir. İlaçta reklamın serbest hale getirilmesi aynı zamanda reklam hilelerini de gündeme getirecektir. İlaç konusundaki yanıltıcı reklamın bedeli doğrudan ve
belki de geri dönülemez bir biçimde insan hayatıdır.
• Akut zehirlenmelerin en yaygını ilaç ile zehirlenmedir. Ulusal Zehir Danışma Merkezi 2006 yılı verilerine göre 49.000
zehirlenme başvurusunun %67’si ilaçlarla zehirlenme olup,
bunların en başında da ağrı kesiciler, antidepresanlar ve sedatif hipnotikler bulunmaktadır. Bu oran, ilaç gibi çok stratejik bir ürünün reklam malzemesi yapılamayacağını net bir
şekilde göstermektedir.
sonucu siyasi erke güvenini büyük oranda yitirmiş durumdadır. Bu nedenle sosyal güvenlik şemsiyesini genişleterek
ilacın ulaşılabilir yani devlet tarafından finanse edilir olması
en önemli taleplerden olmuştur. Çünkü özellikle son 10 yılda
uygulanan politikaların nasıl bir sağlıksızlık yarattığı ortadadır.
• FDA rakamlarına göre 2002’de ABD’de bilinçsiz ve hatalı parasetamol kullanımı nedeniyle 13.000 kişi acil servise
başvurmuş, bu hastaların 100 tanesi hayatını kaybetmiştir.
Hatalı ilaç kullanımı nedeniyle tedavinin kamuya ek ve büyük bir maliyet getireceği de açıktır. Yine ABD’de yapılan
bir araştırmaya göre, en çok reklamı yapılan ilaçlardan 25
tanesi, 2000 yılında ABD’nin ilaç harcamalarındaki artışın
yarısına karşılık gelmektedir. TV’de reklamla desteklenen
ilaçların diğer ilaçlara oranla yüksek maliyeti sadece reklamı
yapılan ilacı isteyen hastayı değil, reçete maliyetlerini artırdığı için aynı zamanda ilaca ihtiyacı olan herkesi doğrudan ya
da dolaylı olarak etkilemektedir.
• ABD’de 1999 yılında “Preventin” dergisi tarafından yapılan
bir istatistik, televizyonda ilaç reklamı izleyen hastaların yüzde 33’ünün, doktorlarıyla ilaç tartışmasına girdiğini ortaya
koymuştur. İlaçta reklamın gündeme gelmesi aynı zamanda
tedavi sürecine hastanın müdahalesini getirecek, reçete kararına hastaların müdahale etmesi, doktorların hastaların isteklerine karşı daha az etkisi olan ilaçları verme eğilimine yol
açacaktır. Uzmanlara göre, televizyonda bir ilacın reklamını
gören hasta, ilacı kullanmak için doktorunu yönlendirebiliyor
ve böylece daha yararlı başka ilaçların göz ardı edilmesine
neden olabiliyor.
• Findlay (2002) araştırmasında, artan reklam harcamaları
ile bu ilaçların satışı ve kullanımı arasındaki ilişkiyi incelemiş
ve sonuçta, reklam harcamalarının ilaç satışlarının yükselmesine sebep olan en önemli unsurlardan biri olduğunu
bulmuştur. Satışlar ile reklam arasında pozitif bir ilişki olduğu bilinen bir gerçektir. (Aktaran Varinli, 2004).
• 2009 yılında Pfizer İlaç Firması, ABD`de bazı ilaçların aldatıcı bir şekilde pazarlanması konusundaki suçlamalarla ilgili
16
Tedaviyi Markalaştırmak, İlaç Giderlerini
Arttırmak Demektir...
Hastaların olası tedavi seçenekleri ve kullandıkları ilaçlar
hakkında bilgi sahibi olması elbette ki önemlidir, ancak söz
konusu bilginin ilgili sağlık danışmanından değil de üreticilerden alınması yarardan çok zarar getirir. Eğitim ve konuya
ilişkin farkındalık düzeyinin istenen seviyede olmadığı ülkemizde; hastaların çeşitli yayın organlarınca yapılacak olan
ilaç reklamlarını kendilerince yorumlamaları, olası reklam
yanıltmaları, halkı eczacının danışmanlığına ihtiyaç duymayacak bir noktaya getirecek ve direkt pazarlama amaçlı
tanıtımlarla ilaç kullanmaya yönlendirecektir. Halkın hastalık
belirtilerini, karmaşık ilaç tedavilerini ve ilaç etkileşimlerini
anlamada yetersiz oluşunun sonucu olarak uygun olmayan ilaç kullanımı artacak hatta hiç ihtiyacı olmadığı halde
bireyleri ilaç kullanmaya sevk edecektir. Başlangıçta basit
yöntemlerle tedavi edilebilecek hastalıklar, kamu sigorta kurumlarına çok daha pahalıya mal olacaktır.
Yaşam kalitesini bozan her şikâyeti ve belirtiyi teşhis ve tedavi etmek, hastalıklardan korumak, fizyolojik fonksiyonları iyileştirmek, düzeltmek veya değiştirmek tıp mesleğinin
görev ve yetkisindedir. Burada kullanılacak ilaçların üretimi,
saklanması, ambalajlanması, kontrolleri, hastalara nasıl uygulanacağının tayini ve açıklanması ise eczacılık mesleğinin
görev ve yetkileri içindedir. Bu iki meslek grubunun beraber
ve birbirini bütünleyerek, bilgi-görgü-deneyim alışverişi içinde çalışmaları halk sağlığı ve devlet tasarrufunun en büyük
güvencesidir.
Bazı ülkelerde var mantığı ile mevcut yasal düzenlemelere ve yargı kararlarına aykırı olarak ilaç reklamı yapılması
vahim sonuçlara yol açacaktır. İlaç konusunda profesyonel
bilgisi bulunan hekim ve eczacılar dışında reklam yapılması
sadece halka zarar verir. Oysa başta Sağlık Bakanlığı olmak
üzere devletin – hükümetin en önde gelen amacı halk sağlığını korumak olmalıdır. Konu ile ilgili Bakanlıklar ve hükümet yetkililerinin yapması gereken şey, sosyal hukuk devleti
anlayışı içerisinde kendi insanının yaşamına değer verecek
bir sağlık sistemini oluşturmaya çalışmak ve sırf rant ve kar
uğruna ilacı normal bir tüketim malzemesi gibi görmek/kullanmak/satmak isteyenlere engel olmaktır.
Sonuç
İlaç reklamlarında özellikle medyanın ve ünlü kişilerin kullanılması kuşkusuz hekimlerin ve eczacıların bilimsel ve
mesleki değerlerini ve işlevlerini değersizleştirecek ve hatta
görmezden gelinmesine sebep olacaktır. Bu durum akılcı
olmayan ilaç kullanımını teşvik ederek halk sağlığına ciddi
zararlar verecektir.
İlaçta Reklam, Türkiye ve AB Uyum Süreci
Türkiye’nin tam üyelik müzakereleri çerçevesinde mevzuat
uyumunu gerçekleştirmeyi hedeflediği Avrupa Birliği’ne üye
ülkelerde de reçeteli veya reçetesiz ilacın reklamının yapılması hususunda farklı uygulamalar olduğu görülmektedir.
Gerek reçeteli ve reçetesiz ilaç ayırımı, gerekse bunların
topluma arzını kapsayan AB İlaç Mevzuatı oluşturulurken
temel kriter olarak hasta güvenliği alınmaktadır. Üye ülkelerin fiyatlandırma ve geri ödeme konularında AB Şeffaflık
Direktifi ile sadece temel prensipler tanımlanarak üye ülkeler için genel bir çerçeve çizilmektedir. Bu çerçeveye bağlı
kalmak kaydı ile üye ülkeler kendi sosyal ve ekonomik koşulları, kamu sağlığı, ülke halkının eğitim seviyesi, ekonomik
ve sosyal durum, kültürel özellikler gibi bir takım dinamikler
göz önüne alınarak sağlık sektörünün yapısını ve politikalarını belirlemekte serbest bırakılmışlardır.
Dolayısı ile halihazırda reçeteli/reçetesiz ilaç ayrımı konusunda olduğu gibi reklam serbestliği açısından da AB üye ülkeleri arasında tam bir uyumdan bahsetmek mümkün değildir.
Bu durumun farklı pazar yapıları, ilaç kullanım alışkanlıkları,
güvenli ilaç kullanımına ilişkin farklar gibi unsurlar gözetilerek ülkelerin kendi sistemlerini oluşturmaları, AB Şeffaflık
Direktifi ile de üye ülkelerin kendi kriterlerini tanımlamaları,
bu kriterlerin neler olduğunu önceden açıkça duyurarak izledikleri politikalarda şeffaf olmaları şartı koyulmuştur.
Üye ülkelerdeki reklam serbestliği uygulamalarına bakıldığında; reçetesiz ilaç reklamının doğrudan kamuoyuna yapılmasının serbest bırakıldığı ülkelerde, reçetesiz ilacın geri
ödeme listesinde olması durumunda sağlık otoritesi bu hakkı kısıtlama yetkisine sahiptir.
Bu sebeple, mesleki sorumluluk bilinciyle hareket eden,
hastalıkların erken teşhis edilmesi, insanların en ucuz ve en
akılcı tedavi ile en kısa zamanda sağlıklarına kavuşmalarının
sağlanması için çalışan sağlık profesyonelleri; “daha fazla
ilaç satmak ve daha fazla kar etmek” amacıyla ilaçta reklamı yasallaştırma yolunda atılacak her türlü girişime karşı
durmak zorundadır.
Birkez daha “ilaçta reklam” konusu üzerine şunları hatırlatmak gerekiyor;
• Sağlık kâr elde edilecek bir alan değildir.
• Tüketici grubunu oluşturan hastalarımız reklam ile doğru
bir biçimde bilgilendirilemez.
• Hastaların reklamlarda gördükleri ilaçları talep etmeleri
doğru bir yöntem değildir.
• İlaç reklamları hastaların kafasını karıştıracak ve bu tür
reklamlara izin verilmesi aldatıcı reklamlara yol açacak, bu
da telafisi zor durumlar yaratacaktır.
• İlaçta reklam gereksiz ilaç kullanımını, yanlış ilaç kullanımını ve bunlara bağlı ilaç zehirlenmelerini büyük oranda
artıracaktır.
Kaynaklar
• Varinli, İ, Leblebici Kacur, L. ve Göknar, H. (2004), “Eczacıların İlaç Reklamlarına Karşı Tutumlarının BelirlenmesiKayseri’de Faaliyet Gösteren Eczacılar Üzerine Bir Uygulama”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Dergisi, Sayı: 23, Temmuz-Aralık 2004, ss. 17-33.
• Duran, M (2001), “Reklama Genel Bir Bakış”, www.danismend.com
• www.teb.org.tr/recetesizilaclar.php
• Reçetesiz İlaçlar ve İlaç Dışı Ürünler: Betimleme ve Müdahale, TEB Yayınları, 2009
17
Bizden Haberler
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU TARAFINDAN
SAĞLIK UYGULAMA TEBLİĞİ HAKKINDA DUYURU YAYIMLANDI.
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından 31.08.2010
tarihinde “Sağlık Uygulama Tebliği Hakkında Duyuru (3)” başlıklı bir duyuru yayımlanarak Sağlık
Uygulama Tebliği’nin bazı maddelerinin uygulamasına açıklık getirildi.
SAĞLIK BAKANLIĞI İLAÇ VE ECZACILIK GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ TARAFINDAN G2D’Lİ ÜRÜNLERİN
SON KULLANMA TARİHİ VE YEŞİL-KIRMIZI
REÇETEYE TABİ İLAÇLARIN G2D UYGULAMASINDAN MUAF TUTULMASI KONULU 2010/63
SAYILI GENELGE YAYIMLANDI.
Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü tarafından 01.09.2010 tarihinde yayımlanan
2010/63 Sayılı Genelge ile;
- G2D ile karekodlu hale getirilen ilaçlar için sanal tarih olarak belirlenen 31/12/2010 tarihinin
31/12/2020 olarak değiştirildiği, ilaç temini sırasında G2D’li ürünler üzerinde yer alan gerçek
“son kullanma tarihlerinin” gözle de kontrol edilmesi gerektiği,
- Yeşil ya da kırmızı reçete ile satılabilen, karekodsuz olarak piyasada bulunan ürünlerin G2D işleminden muaf tutulmasına karar verildiği, kırmızı
ve yeşil reçeteye tabi ilaçların karşılanmasında,
Sosyal Güvenlik Kurumlarınca yapılan eczane
ödemeleri için eskiden olduğu gibi kupür kesme
işlemine devam edilmesi gerektiği bildirildi.
KAREKODSUZ OLARAK PİYASADA BULUNAN
KIRMIZI/YEŞİL REÇETEYE TABİ İLAÇLAR İÇİN
MEDULA SİSTEMİNDE YAPILAN İTS SORGULAMASI KALDIRILDI.
Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü tarafından 01.09.2010 tarihinde 2010/63 Sayılı Genelge’nin yayımlanması sonrasında, Sosyal
18
Ecz. Esin ÖNGÜN
Güvenlik Kurumu MEDULA Eczane Provizyon
Sistemi’nde yeşil ve kırmızı reçeteye tabi ilaçlarda
İTS sorgulamasının devam etmesi üzerine, konu
hakkında Birliğimiz tarafından sistemde gerekli düzenlemenin yapılması için Sosyal Güvenlik
Kurumu’na başvuru yapıldı.
Kurum tarafından 14.09.2010 tarihinde, yeşil/kırmızı reçeteye tabi ilaçlar ile ilgili olarak provizyon
sisteminde gerekli düzenleme yapıldı.
Buna göre;
• Karekodsuz olan yeşil/kırmızı reçeteye tabi ilaçlar için İTS sorgulaması yapılmayacağı,
• Bu ilaçların karekodsuz olarak karşılanabilmesi
için gerekli düzenlemenin tamamlandığı,
• Üzerinde karekod bulunan yeşil/kırmızı reçeteye tabi ilaçların ise, İTS üzerinden sorgulama
yapılarak karşılanması gerektiği bildirildi.
ÖZEL HASTANELER YÖNETMELİĞİ’NDE DEĞİŞİKLİK YAPAN YÖNETMELİK RESMİ GAZETE’DE
YAYIMLANDI.
23 Eylül 2010 tarih, 27708 sayılı Resmi Gazete’de
“Özel Hastaneler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” yayımlandı.
Özel hastanelerde ancak 49 yataktan sonra eczacı istihdamını zorunlu kılan, pek çok özel hastane tarafından eczacı olmaksızın ilaç ve eczacılık hizmeti verilmesi ile sonuçlanan yönetmelik
23.09.2010 tarihinde yayımlanan yönetmelik ile
değiştirildi. Eczacı istihdamı için yatak sınırlaması
kaldırıldı. Tüm özel hastanelerde açılmış ve açılacak olan eczanelerin en az bir eczacının mesul
müdürlüğünde işletilmesi hükme bağlandı.
Madde 27: Özel hastanelerde, 18/12/1953 tarihli
ve 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında
Kanun ile 13/10/1992 tarihli ve 21374 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Eczaneler ve Eczane
Hizmetleri Hakkında Yönetmelik uyarınca, bir
eczacı sorumluluğunda ruhsatlandırılmış eczane
bulunması zorunludur.
görülen diğer ilaçların sisteme girişine izin verilmesi konusunda başvuruda bulunuldu.
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU TARAFINDAN
ELEKTRONİK REÇETE UYGULAMASININ ERTELENMESİ KONULU DUYURU YAYIMLANDI.
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından
yayımlanan 29.09.2010 tarihli duyuru ile;
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yayımlanan
23.09.2010 tarihli “Sağlık Uygulama Tebliği Hakkında Duyuru (4)” başlıklı duyuru ile “elektronik
reçete çıktılarına sonradan ilaç ilavesi, değişiklik
ve düzeltme yapılması gibi tüm işlemlerin yine bilgisayar ortamında yapılması” ile ilgili uygulamanın
Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan çalışmalar sonuçlanıncaya kadar ertelendiği bildirildi.
ROSIGLITAZON ETKEN MADDESİ İÇEREN
ÜRÜNLERİN GERİ ÇEKİLMESİ SONRASINDA
HASTALARIN TEDAVİLERİNİN DEVAMI İÇİN HEKİMLERİ TARAFINDAN UYGUN GÖRÜLEN DİĞER
İLAÇLARIN MEDULAYA KAYDEDİLEBİLMESİ
HAKKINDA SOSYAL GÜVENLİK KURUMU’NA
BAŞVURUDA BULUNULDU.
Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü tarafından “Rosiglitazon” etken maddesi
ihtiva eden müstahzarların piyasada bulunan
tüm serilerine 2.sınıf B seviyesinde (eczane, ecza
deposu, hastane v.b.) geri çekilmesi, ithalatının,
üretiminin ve satışının durdurulması işlemi uygulandı.
Bunun üzerine bu etken maddeli ilaçları kullanan
hastaların, sağlık kurum ve kuruluşlarına başvurarak doktorlarından, tedavilerinde kullandıkları bu
ilaçların değiştirilmesini talep etmeleri, ancak Medula Provizyon Sistemi’nin “eşdeğer ilaç kullanım
süresi dolmamıştır” uyarısı vererek diğer ilaçların
girişine izin vermemesi nedeniyle Sosyal Güvenlik Kurumu’na Medula Provizyon Sistemi’nde
gerekli düzenlemelerin yapılarak hastaların tedavilerinin devamı için hekimleri tarafından gerekli
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU TARAFINDAN
TÜBERKÜLOZ TEDAVİSİNDE KULLANILAN
İLAÇLARIN GERİ ÖDEMEDEN ÇIKARILMASI
HAKKINDA DUYURU YAYIMLANDI.
“Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğünce Kuruma gönderilen yazıda, “Tüberküloz
tedavisinde kullanılan ve ekli listede yer alan ilaçların, ‘12.07.2010 tarih ve 2010/725 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’ gereğince, Sağlık Bakanlığı
tarafından, verem hasta ve temaslılarına, herhangi bir sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın birinci, ikinci ve üçüncü basamak sağlık
kurum ve kuruluşlarında ücretsiz olarak dağıtıldığı” bildirilmiş olduğundan, ‘Bedeli Ödenecek
İlaçlar Listesi’nde yer alan, sözkonusu tüberküloz ilaçlarının provizyon sisteminde pasiflendiği/
ilaçlara tüberküloz tedavisinde verilmeyeceğine
dair uyarı atıldığı” bildirildi.
Buna göre, duyurunun yayımlandığı 29.09.2010
tarihinden itibaren, tüberküloz tedavisi için reçete
edilen ilaçların bedelleri, Sosyal Güvenlik Kurumu
tarafından ödenmeyecektir.
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU TARAFINDAN
E-RAPOR UYGULAMASI İLE İLGİLİ DUYURU
YAYINLAMDI.
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından
yayımlanan 01.10.2010 tarihli “E-Rapor” başlıklı duyuru ile, sağlık hizmet sunucuları tarafından
düzenlenen raporlarla ilgili olarak;
- 01.10.2010 tarihi ve sonrasında sağlık hizmet
sunucularında ilaç temini amacıyla oluşturulan
raporların eczane tarafından kaydedilemeyeceği,
- 01.10.2010 tarihinden önce çıkartılıp MEDULA
hastane uygulamasına kaydedilmeyen raporların
ise MEDULA hastane uygulamasından kaydedilmeyip, eczanelerce MEDULA Eczane Provizyon
19
Sistemi’ne kaydedilebileceği,
- Söz konusu raporların kayıt edilmesiyle ilgili
raporun doğruluğuna ve geçerliliğine yönelik sorumluluğun, raporu düzenleyen hekim ve en son
raporu onaylayacak olan başhekimde olduğu
bildirildi.
10.TÜRKİYE ECZACILIK KONGRESİ ANKARA’DA
YAPILDI.
10. Türkiye Eczacılık Kongresi, Türk Eczacıları Birliği, Ankara Eczacı Odası ve Tüm Eczacı
Kooperatifleri Birliği’nin ortaklığında 30 Eylül-3
Ekim 2010 tarihleri arasında “gelecek” temasıyla
Ankara’da yapıldı.
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU TARAFINDAN ERAPOR UYGULAMASININ 30.10.2010 TARİHİNE
ERTELENMESİ HAKKINDA DUYURU YAYIMLANDI.
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından
yayımlanan 04.10.2010 tarihli “E-Rapor Uygulamasının Ertelenmesi Hakkında” başlıklı duyuru
ile;
- 30.10.2010 tarihine kadar MEDULA sistemi
üzerinden gerekli testlerin yapılması ve yapılan
uygulamaya ilişkin görüş ve önerilerin [email protected] adresine bildirilmesi gerektiği duyuruldu.
GELENEKSEL BİTKİSEL TIBBİ ÜRÜNLER YÖNETMELİĞİ 06.10.2010 TARİH 27721 SAYILI
RESMİ GAZETEDE YAYIMLANDI.
İnsan sağlığını koruyucu, tedavi edici etkileri
olan ve geleneksel kullanıma sahip tıbbi bitkilerden hazırlanan bitkisel tıbbi ürünlerin ve bitkisel
preparatların Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılması gerekliliğinden yola çıkarak Sağlık
Bakanlığı’na başvurularımız ve sürdürdüğümüz
görüşmelere istinaden, Sağlık Bakanlığı İlaç ve
Eczacılık Genel Müdürlüğü ile birlikte yapılan çalışmaların sonucunda, Geleneksel Bitkisel Tıbbi
Ürünler Yönetmeliği hazırlandı.
Sağlık Bakanlığı tarafından 06.10.2010 tarih
27721 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürünler Yönetmeliği gereğince, insan sağlığını koruyucu ve tedavi edici
etkileri olan ve geleneksel bitkisel tıbbi ürünlerin
endüstriyel olarak üretilmesi veya ithal edilmesi
ile ilgili başvurular Sağlık Bakanlığı’na yapılarak
ilgili Bakanlık tarafından ruhsatlandırılacak ve yönetmeliğe uygun olarak ruhsat almış olan ürünler
sadece eczanelerden satılabilecektir.
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ’NDE GÖREV YAPAN
ASKERİ VE SİVİL PERSONEL 15.10.2010 TARİHİNDEN İTİBAREN GSS KAPSAMINA ALINDI.
- Teknik nedenlerden dolayı ilaç raporlarının MEDULA sistemi üzerinden gönderilmesi zorunluluğunun 30.10.2010 tarihine kadar ertelendiği,
- Konu ile ilgili alt yapısı uygun olan sağlık hizmeti
sunucularının, bu süre içerisinde söz konusu raporları MEDULA sistemi üzerinden göndermeye
devam edebileceği,
- 30.10.2010 tarihine kadar eczaneler tarafından
manuel olarak düzenlenen veya sağlık hizmeti
sunucularınca MEDULA sistemi üzerinden gönderilen ilaç raporlarının da geçerli kabul edileceği,
20
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından
09.10.2010 tarih, 27724 sayılı Resmi Gazete’de,
“Türk Silahlı Kuvvetleri’nde Görev Yapan Askeri
ve Sivil Personelin Genel Sağlık Sigortası Kapsamına Alınması Hakkında Tebliğ” yayımlandı.
Bu Tebliğ ile; Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev yapan askeri ve sivil personel ile bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilerin sağlık hizmetlerinin
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından 15/10/2010
tarihinden itibaren devralınmasına ilişkin usul ve
esaslar düzenlenmiş olup, 15/10/2010 tarihi itibariyle sigortalılar ile bunların bakmakla yükümlü
olduğu kişilerin sağlık hizmetleri Kurumca devralındı.
YEŞİL KART UYGULAMASI HAKKINDA YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
YÖNETMELİK RESMİ GAZETEDE YAYIMLANDI.
13.10.2010 tarih 27728 sayılı Resmi Gazete’de,
“Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Devlet Tarafından Karşılanması ve Yeşil
Kart Uygulaması Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” yayımlandı.
başvurumuzun değerlendirilmesi sonucunda,
- 24.09.2010 tarihi öncesine ait reçetelerde yer
alan Rosiglitazon etken maddesi içeren ilaçlar
için,
- 27.09.2010 tarihi öncesine ait reçetelerde yer
alan Octagam flakon isimli müstahzarlar için,
İTS onayı işlemi 14.10.2010 tarihi itibariyle açıldı.
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU TARAFINDAN
SAĞLIK UYGULAMA TEBLİĞİNDE DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ YAYIMLANDI.
15 Ekim 2010 tarih 27730 sayılı Resmi Gazete’de
“Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ” yayımlandı.
ECZANE ÇALIŞANLARININ EĞİTİMİNE DAİR
PROTOKOL’ÜN YÜRÜRLÜĞÜ HAKKINDA.
ECZANELER TARAFINDAN GERİ ÇEKME ÖNCESİNDE KARŞILANAN ROSIGLITAZON ETKEN
MADDESI İÇEREN İLAÇLAR VE OCTAGAM FLAKON ICIN İTS ONAY İŞLEMİ 14.10.2010 TARİHİ
İTİBARİYLE AÇILDI.
Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü tarafından yapılan duyurular ile;
- 24.09.2010 tarihinde Rosiglitazon etken maddesi içeren müstahzarların tüm serilerine 2.Sınıf
B tipi geri çekme,
- 27.09.2010 tarihinde Octagam %5 5 g ve %5
10 g Flakon isimli müstahzarların tüm serilerine
2.Sınıf B tipi geri çekme
işlemi uygulanmış ve geri çekme duyurusunun
geçerli olduğu tarihten itibaren anılan müstahzarların İlaç Takip Sistemine girişleri kapatılmıştı.
Konu hakkında Sosyal Güvenlik Kurumu ve Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü
nezdinde yapılan başvurular ve sürdürülen görüşmelerde, geri çekme öncesinde karşılanmış
olan reçetelerin sistem kaydının gerçekleştirilebilmesi için bir düzenleme yapılması talep edildi.
Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü ile 13.10.2010 tarihinde yapılan görüşmede,
Bilindiği gibi 05.12.2007 tarihinde T.C. Sağlık Bakanlığı, T.C. Milli Eğitim Bakanlığı ve Türk
Eczacıları Birliği arasında “Eczane Çalışanlarının
Eğitimine Dair Protokol” imzalanmıştır.
Bu Protokolün süresi başlıklı 17. maddesinde;
Protokolün imzalandığı tarihten itibaren 2 yıl geçerli olduğu, 2 yıllık sürenin bitiminden 30 gün
evvel taraflardan herhangi birinin protokolün feshi
yönünde bir talebi bulunmadığı takdirde mezkur
protokolün kendiliğinden 1 yıl uzayacağı öngörülmüştür. Buna istinaden 1 defaya mahsus olmak
üzere 1 yıl süreyle uzatılan söz konusu Protokol,
05.12.2010 tarihinde sona ermektedir.
Ancak 05.12.2010 tarihine kadar, eğitimlere katılmayı hak eden ve henüz kayıt yaptıramamış
eczane destek personellerinin, herhangi bir hak
kaybına sebebiyet vermemek için, müracaatları
Bölge Eczacı Odalarımız tarafından kabul edilecek ve bu kişilerin eğitimleri Protokol Hükümlerine göre tamamlanacaktır.
21
Kooperatiflerimiz
22
23
24
25
Dünyada Ne Var Ne Yok
FIP ve Pfizer’in Ortak Araştırmasının
Sonuçları FIP 2010 Kongresi’nde
Açıklandı
Sevim ÖZDEMİR
sağlık uzmanları olarak görünürlüklerini arttırdığını düşünüyor…
Haberin devamı ve detaylar için:
http://www.teb.org.tr/images/upld2/bulten/
7kl20101001113410EYLUL-BULTEN-TRMLTM.pdf
Rosiglitazon Etken Maddeli İlaçların
Risklerine Karşı AB, ABD ve Türkiye’de
Önlemler Alındı
Pfizer ve Uluslararası Eczacılık Federasyonu’nun
(FIP) ortaklaşa yaptığı “Eczacıların Değişen Rollerine İlişkin Görüşleri“ başlıklı uluslararası araştırmanın sonuçları 28 Ağustos 2010 ve 02 Eylül
2010 tarihleri arasında Portekiz’in Lizbon kentinde gerçekleştirilen FIP 2010 Kongresi’nde açıklandı. Araştırma sonuçları, eczacılar için hasta
memnuniyetinin mesleki doyum açısından çok
önemli olduğunu gösterdi. Bunun yanında araştırmaya katılan eczacıların büyük çoğunluğu
mesleğin en olumsuz yanının bürokrasi ve sigorta sözleşmeleriyle uğraşma zorunluluğu olduğunu düşünüyor.
Araştırmaya katılan eczacılara göre; geçmişle bugün arasında eczacı olmak açısından farklılıklar,
eczacılardan daha fazla bilgi ve tavsiye vermelerinin beklenmesi (%93) ve eczacıların bir ücret karşılığı olmaksızın hastalara ek hizmetler sunması
beklentisinin olması (%78) biçiminde sıralanıyor.
Eczacıların yaklaşık 4’te 3’ü sağlık desteği, sağlık
yönetimi, ilaç tedavi denetimi veya tedaviye uyum
desteği hizmetlerini veriyor ve yaklaşık %90’ı bu
hizmetlerin hastaların sağlık durumunda iyileşme
yarattığını, %87’si ise bu hizmetlerin eczacıların
26
Rosiglitazon etken maddeli ilaçların kardiyovasküler açıdan güvenliğini ele alan yeni çalışmaların
sonuçları ışığında Avrupa İlaç Ajansı (EMA), 2023 Eylül 2010 tarihleri arasında gerçekleştirdiği
toplantı sonucunda GlaxoSmithKline’nin rosiglitazon içeren üç ilacının satışını askıya almaya
karar verdi. ABD bu ilaçlardan Avandia’nın satışına sınırlandırmalar getirdi. Türkiye ise bu etken
maddeyi içeren ilaçları piyasadan geri çekti. Söz
konusu rosiglizaton etken maddeli anti-diyabet
ilaçlar ise, Avandia (rosiglitazon), Avaglim (rosiglitazon/ glimepirid) ve Avandamet (rosiglitazone/
metformin)…
Haberin devamı ve detaylar için:
http://www.teb.org.tr/images/upld2/bulten/
7kl20101001113410EYLUL-BULTEN-TRMLTM.pdf
GSK Sahte İlaçları İçin ABD’ye
750 Milyon-Dolar Ödeyecek
2400’e çıktı ancak yeni eczanelerin çoğu kırsal
alanlarda değil kentlerde açıldı. Bunun yanı sıra,
birçok eczane ekonomik darboğazda. Sağlanan
ABD Adalet Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya
farmasötik hizmetin kalitesinin de önemli ölçüde
göre, Britanya’lı büyük ilaç firması GlaxoSmith-
düştüğü belirtiliyor…
Kline, bozuk/sahte ilaç skandalındaki suçunu ve
ABD’ye 750 milyon-dolar ceza ödemeyi kabul
Haberin devamı ve detaylar için:
etti.
http://www.teb.org.tr/images/upld2/bulten/
www20101101111647EKIM_BULTEN.pdf
Bakanlık, GSK’nin bir şirketi olan Pharmco
Porto Riko’nun, şu anda kapatılmış olan Porto
Riko’daki fabrikada 2001-2005 arası üretilen
Kytril, Bactroban, Paxil CR ve Avandamet gibi
Abbott Kilo Verdirici İlacını
Avustralya’da Piyasadan Çekiyor
sahte ilaçların üretimi ve dağıtımıyla ilgili suçlamaları kabul ettiğini belirtti. Açıklamada, kararın,
şirketin federal hükümete ve eyaletlere 150 milyon dolar ceza bedeli olarak, 600 milyon dolar
ise sivil çözüm için ödeme yapması koşulunu
getirdiği ifade edildi. Ancak ceza kararı Boston,
Massachusetts’deki Bölge Mahkemesi tarafından kabul edildiğinde kesinleşecek…
Haberin devamı ve detaylar için:
http://www.teb.org.tr/images/upld2/bulten/
Nick O’Donoghue
www20101101111647EKIM_BULTEN.pdf
Abbott, daha önce Avrupa İlaç Ajansı’nın uyarısıyla Avrupa’da ruhsatı askıya alınmış ve piyasa-
Macaristan’da Eczacılık Piyasasında
Serbestlik Sona Mı Eriyor?
dan çekilmiş olan, sibutramin içeren kilo verdirici
ilacı Reductil’i Avustralya’da gönüllü olarak piyasadan çekiyor.
Macaristan hükümeti yıl sonuna kadar yeni eczane açılmasını yasakladı; sadece kendisine ait
Abbott, bu kararı Avustralya Terapötik Ürünler
eczanesi olmayan belediyeler bu uygulamadan
Dairesi’nin (TGA) sibutramin için yaptığı kardiyo-
muaf olacak. Ertelenen borçlar için verilen süre
vasküler sonuçlar denemesi (SCOUT) çalışması-
1 Ocak 2011’de sona erecek ve bugünden iti-
nın sonuçlanmasının ardından yaptığı açıklama
baren eczane açılması ve eczanelerin işleyişine
neticesinde aldı. Çalışma sonuçları, ilacın kalp
ilişkin yeni düzenlemelerin devreye girmesi bek-
krizi ve inme riskini arttırdığını ortaya koydu.
leniyor. Viktor Orbán (Fidesz Partisi) hükümeti
eczacılık piyasasındaki serbestliği sona erdirmek
Reductil, Avrupa İlaç Ajansı’nın söz konusu ka-
konusunda kararlı.
rarının ardından Türkiye’de de ilaç piyasadan çekilmişti.
Somut gerçeklikler, sağcı muhafazakâr iktidarın
bu hamlesinin lehinde: Piyasanın serbestleşti-
Haberin devamı ve detaylar için:
rilmesi çalışmalarının başlamasından bu yana
http://www.teb.org.tr/images/upld2/bulten/
eczanelerin sayısı; 600 yeni eczanenin açılması
www20101101111647EKIM_BULTEN.pdf
ve 200’ünün kapanmasının ardından, 2000’den
27
Keşfe Yolculuk
Mert SANDALCI
Bir Masalda Coca-Cola’dan Söz Edeceksek Eğer…
Eski çağlardan günümüze insanoğlunun neler yiyip içtiğini bir
düşünün, dünyanın farklı coğrafyalarında binbir çeşit yemek
kültürü ile yetişmiş milyarlarca insandan bahsediyorum. Yaşadıkları coğrafyanın iklim koşullarında ancak bulabildikleri yiyecekleri yiyebilen ve onları olabildiğince çeşitlendirebilen milyonlarca insan. Hızla üreyen, devamlı çoğalan, kabına sığamayan,
aklıyla dünyaya hükmetmeye çalışan insanoğlu…
İlk Çağ, Orta Çağ, göçler, savaşlar…
Ve nihayet, yüzyıllar böyle gelmiş geçmiş. Keşiflerle icatlarla bir
başka dünya oluşmaya başlamış. Yeni bir dünya…
Devletler, milletler, bölgeler, yöreler, aileler bireyler derken bir
yandan ufak parçalara ayrışan insanoğlu, bir yandan da ortak
değerler üreterek birleşmeye ve ürettiği değerlere sahip çıkma
savaşı vererek dünyadaki yerini daha da sağlamlaştırmaya çalışmış,
Macera tutkunuyla, hımbılıyla, meraklısıyla, zekisiyle, çalışkanıyla, tembeliyle, güçlüsüyle, zayıfıyla çeşit çeşit insanın yaşadığı
çok, ama çok nüfuslu bir dünyadayız artık, peki ama nasıl olmuş da bugünlere gelmişiz.
Birlikte yaşadıkça; dünya küçülmüş,
Dünyaya gelmiş oldukları ve yaşadıkları bölgede değişen iklim
koşullarının tahammülsüzlüğü nedeniyle zamanı geldiğinde ya
karnını doyurmak için ya daha rahat yaşamak için göç eden
büyük topluluklar oluşmuş… Ardından kâh inançlarını kabul ettirmek için, kâh ganimet elde etmek için, birbirlerine saldırmış
insanoğlu, gücü gücüne yetene savaşmışlar, ezmişler birbirilerini, yerinde duramamışlar, oradan oraya hareket etmişler…
Mideler ağrımaya başlamış,
Baş ağrıları artmış, hafakanlar sık basar olmuş,
Yiyecekler karıştıkça, hazımsızlıklar artmış,
Hele ki hücre yapıları bozulmaya başladığında insanoğlunun…
Sancıları daha da beter olmuş, çekilmez bir hal almış.
Tabii ki sancıları gidermek de her zamanki gibi hekim ve eczacıların görevi olmuş, işte o zaman masal masal matidas başlamış…
Bu hareketliliğin sonucunda insanoğlu dünyadaki nimetlerin farkına varır olmuş, onlardan faydalanarak daha kaliteli bir
yaşam sürmek arzusu ile kimileri savaşmaya devam etmiş, kimileri ise ticareti geliştirmişler, ipek yolu, baharat yolu, derken
Amerika’nın keşfi gelmiş…
Vasco da Gama’lar, Macellan’lar, Vespucci’ler, Colomb’lar,
Scott’lar, Amundsen’ler daha nice zırdeliler öncülük yapmışlar
keşifler uğruna…
Politik savaşlar, din savaşları, ırkçılık, ulus devletler…
Şöyle bir bakınca biraz da şeytanın körüklediği ateşle kaynamakta olan kavanoz dipli dünyamıza, tüm bu hengâmede uzun
ve keyifli bir ömür sürebilmek en büyük nimeti olmuş insanoğlunun. Ve yaşadıkça insan ve fokurdamakta olan dünyada bir o
yana, bir bu yana savruldukça insan, son derece sık periyotlarla
kendisini rahatsız eden yemek ve içmek sorunu yüzünden hep
başı ağrımış, mücadele etmek zorunda kalmış...
Doğumundan ölümüne kadar…
Eskimolar mors balığının kurutulmuş etlerini, yağlarını kemirmişler,
Uzakdoğu’da bir adada yosunları kaynatıp içmiş, mürekkep
balıklarını güneşte kurutup kemirmişler…
Uzakbatı’da bir yalnız kovboy çalı çırpı bulup yaktığı ateşte fasulye konservesi ile idare etmiş.
Afrika’da çekirgeler ızgara edilmiş,
Avrupa’nın ortasında kurbağaların bacağı, sümüklü böcekler
afiyetle mideye indirilmiş,
Medeniyetin merkezinde yaşayan insanoğlu ise, bahçesindeki asmanın yaprağının içine; soğan kökünü, pirinç meyvasını,
çam ağacının fıstığını, dağda yetişen küçük üzümleri, karabiber
ağacının meyvesini, nane ve dereotunu, yenibaharı, şeker kamışından elde ettiği tatlı kristalleri, tuz gölünden topladığı beyaz
tozu koymuş, bir güzel sarmış, zeytin ağacının meyvalarından
sıkarak elde ettiği yağda pişirerek, üzerine de bir limon meyvesini dilimleyerek afiyetle yemiş…
28
Yıl 1803. İlk alkali bileşik Sel d’opium’un keşfinden sonra Avrupalı eczacılar Potasyum, Kalsiyum, Magnezyum, Demir ve
Fiber bakımından çok zengin bir bitki olan Koka Yaprağını incelemeye başlamışlar. Güney Amerika menşeili Koka Yaprağının
tıpta kullanılabilecek ondört farklı alkaloit içerdiğini keşfetmişler.
Kodekslere giren Koka Yaprağından elde edilen ‘eliksir’; baş
ağrısına iyi gelen, yorgunluk giderici, beslenme bozukluklarına
karşı düzenleyici ve ferahlatıcı olarak şurup formunda hazırlanan ilaçlarda kullanılmaya başlamış. Kafein ve tanen bakımından zengin olan Kola Cevizi ise Kuzey Afrika yerlileri tarafından
yüzyıllarca kullanıldıktan sonra 1550’lerin ortalarında girmiş eczacıların kavanozlarına ve o tarihten itibaren güç verici ve ishal
giderici olarak kullanılmış.
Coca-Cola’nın serüveni ise 1884’de boğaz kanserine yakalanan
Amerika Başkanı Ulysses S. Grant’ın tedavisi sırasında ağrılarını
hafifletmek için kullanılan bir ilacın Amerikalı eczacı John Styth
Pemberton’un (1831-1888) dikkatini çekmesiyle başlamış. Bu
ilaç Fransız kimyager Angelo Mariani tarafından keşfedilen ve
içinde eser miktarda koka içeren “Vin Mariani” (Mariani Şarabı)
imiş. Amerika Başkanı’ndan başka sahne sanatçısı Sarah Bernard, Papa X. Pius, mucit Edison, yazar Emile Zola gibi ünlüler
de bu şarabı kullanmaktaymış. Yemeklerden sonra bir bardak
Vanable’ye ait Soda Fountain’a göndermiş. Çünkü lezzetinden
emin olduğu şurubunun soğutulmuş bir gazlı içecek olarak çok
daha fazla miktarlarda tüketilebileceğini, böylelikle şuruba serinletici ve ferahlatıcı bir özellik de kazandırılmış olacağını düşünmüş.
Atlanta’nın merkezinde “Soda Water King of the South” adıyla çalışan bu dükkânda Pemberton’un şurubu, soğutularak ve
karbonat basılarak gazlı içecek olarak müşterilere sunulmuş.
Her ne kadar bu işlemin tesadüfen yapıldığı konusunda söylentiler varsa da aslında şurubun soğuk ve gazlı bir içecek olarak
servis edilmesi Pemberton tarafından baştan planlanmış.
İşte masal böyle başlamış, ağrı kesici olarak keşfedilen ilaç, ferahlık ve serinlik veren serinletici bir şuruba dönüşüvermiş…
içilmesi tavsiye edilen bu şarabın bu denli tutulması Amerika’da
pek çok eczacıyı harekete geçirmiş ve kısa zamanda benzerleri
yapılmaya başlamış. Önce ünlü ilaç firması Parke Davis “Coca
Cordial”i piyasaya sürmüş, onu Pemberton’un “Pemberton
French Wine of Coca”sı izlemiş (Fransız Koka Şarabı). Pemberton yarattığı ilacın orijinalinin Fransız Kodeksi’nde olduğunu
hiçbir zaman inkâr etmemiş, ancak formül üzerinde bazı değişiklikler yaparak bu şuruba bir miktar Kola extresi ilave ettiğini
söylemiş.
Gün gelmiş damak tatları birbirilerinden tamamen farklı olan Eskimo, Kovboy, Afrikalı, Uzakdoğulu, Avrupalı ve dahi medeniyetin beşiğindekiler de bu mucizevi içeceğin lezzetinden vazgeçemez olmuşlar. Pek çok benzeri yapılmış, politikaya malzeme
olmuş, daha neler neler olmuş…
Sonrasından bize ne şimdi…
Hikâyenin kahramanı bir eczacı...
Biz oradayız…
Pemberton bizden biri olsaydı, aramızda yaşasaydı, düşünsenize dünyanın en büyük markasının yaratıcısı; …… numaralı üyemiz olur efendim diye eşe, dosta, komşuya hava atmayacak
mıydık?
Peki ya 1880’de Osmanlı’da ilk eczacı dükkânı açan, Müslüman olduğu iddia edilen, gür sakallı Hacı Hamdi Bey, kendi şurubu “Kola Hamdi”yi arkadaşı Eczacı Hampig Emirze Efendi’nin
Divanyolu Caddesi’ndeki eczahanesinin arkasındaki gazozhanesinde karbonat basıp şişeleseydi?
“Cola-Hamdi”, serinletir, ferahlatır…
İmal yeri: Haseki Nisa Hastahanesi Fahri Eczacıbaşı’sı Hampig
Emirze Efendi’nin eczahanesidir.
Adres: Pharmacie Normale, Divanyolu Caddesi Numero: 185
Masal dediğin böyle olur, hem eğitici, hem de doğru…
İşte bir müstahzar olarak Coca-Cola’nın ortaya çıkışı bu şekilde olmuş. Bu arada benzer şuruplar, tüm dünyada olduğu gibi
Osmanlı ülkesinde de yapılırmış. Dünyadaki meslektaşlarından
bilgi ve görgü bakımından hiçbir eksiği olmayan, uluslararası
bilimsel kongreleri ve literatürü yakından takip eden, özellikle
İstanbul’da Kain Kanzuk, Hamdi Bey gibi bir kısım Osmanlı eczacısı da kolları sıvamış Kola Cevizini ve Koka Yaprağını gerek
müstahzar olarak ürettikleri ilaçlarda gerekse majistral formüllerin hazırlanmasında kullanmışlar.
Latife bir yana, bu yazıyı geçen sayıdaki 1 Nisan Şakası’nın yanlışlıkla Eylül ayında yayınlanması ile ilgili olarak kaleme aldım.
Duruma en uygun açıklama da bu, ben böyle düşünmek istiyorum. Bir eczacılık tarihçisi, hatta hocası olarak, TEB’in, hatta
hepimizin TEB’inin bundan böyle tarihle ilgili bir metin yayınlarken nasıl davranacağını biliyorum ya, bu da bana yeter...
Geçmiş olsun!
Bir drog olarak bakıldığında Koka ve Kola tedavi alanında çok
başarılı olmuş ve dünyanın dört bir tarafında kabul görmüş.
Eczacı Pemberton ise herkesten farklı düşünmüş ve işi daha
ileriye götürerek kendi şurubunu diğerlerinden nasıl daha farklı
kılarım diyerek kafa patlatmaya başlamış.
1886 Mayıs ayının ilk günlerinden birinde kafasında bir ampul
yanmış ve hemen 40 galonluk şurup kazanına suyu doldurarak
kaynatmaya başlamış, tahta bir kürekle suyu karıştırarak şeker
ve kafeini suya atmış. Şuruba rengini vermek için karamel, şekerin tadını ortaya çıkartmak için ve korumayı sağlamak için lim
suyu, sitrik asit ve fosforik asit kullanmış. Sıra bu yeni şuruba
tat vermeye gelmiş. Karışım soğuduğunda vanilya ve portakal
ekstresi, limon, muskat, kişniş, spicebush (çeşitli çalı meyveleri), portakal çiçeği distilasyonundan elde edilen “Neroli” ve
“Çin Tarçını” da denilen “Cassia Yağı” ve pek çok ağaç, bitki ve
meyveden elde edilen keskin aromalı yağları şuruba ilave etmiş.
Sonunda şurup servise hazır hale gelmiş.
Pemberton, deneme amacıyla şurubunu laboratuvarından üç
blok ötede Jacob’s Pharmacy’nin alt katında bulunan Willi
Osmanlı’da cola ve cocanın ilaç olarak kullanılışı
29
Kısa Kısa Sağlık
Migren Ağrısının Nedeni Sekizinci Kromozom Çıktı
B Tipi Menenjite Karşı Aşı Geliyor
İngiliz araştırmacılar, son derece ölümcül olan ve her yıl dünyada binlerce bebeği ve yetişkini etkileyen B tipi menenjiti ortadan
kaldırabilecek bir aşıyı test etmekte olduklarını açıkladı. Menenjiti neredeyse yüzde yüz engelleyen aşının şimdiye kadar 3 bin
600 bebek üzerinde denendiği ve bu bebeklerin hemen hemen
tamamının menenjit mikrobuna karşı güçlü bir bağışıklık geliştirdiği açıklandı. (Gazete Habertürk)
On Yıl İçinde Miyopluk Tarih Olabilir
Almanya, Hollanda, Finlandiya ve İngiltere’deki bilim adamlarından oluşan bir heyet, kısa bir süre önce İngiltere’deki Sanger Enstitüsü’nde migrenle ilgili önemli bir araştırma başlattı.
Araştırma kapsamında 50 binden fazla insanın genetik yapısı
incelendi. Değerlendirmeler sonucunda migrenin, 8. kromozom
üzerindeki bir gen varyasyonundan kaynaklandığı ortaya çıkartıldı. Bu çalışma, migren yüzünden baş ağrısı çeken milyonlarca
insan için umut ışığı oldu. (Birgün Gazetesi)
Obezite İlacındaki Madde Akciğer Kanserine Darbe
ABD’nin Philadelphia kentindeki ‘Ulusal Kanser Enstitüsü’nden
Philip Dennis ve ekibinin yaptığı araştırma, obezite tedavisinde
kullanılan bazı ilaçların etken maddesi olan metforminin, tütündeki kanser yapıcı madde NNK’ya maruz kalan farelerde akciğer tümörü sayısını azalttığını gösterdi. Araştırma ‘Cancer Prevention Research’ dergisinde yayımlandı. (Radikal Gazetesi)
Kireçlenmeyi Dizlerin Sesinden Teşhis Eden Cihaz
Yapıldı
İngiliz bilim adamları, değişik ülkelerdeki göz uzmanları ile birlikte çalışarak, insanda miyopluğa neden olan genleri tespit
etmeye çalışıyor. Miyopluğa neden olan gen bozukluklarının
tespitinin ardından bunların oluşumunu engelleyecek aşılar ve
önceden oluşmuş bozuklukları ortadan kaldıracak “gen yapılandırıcı kokteyller” geliştirilecek. (Gazete Habertürk)
Lösemide Umut Veren Buluş
Daily Mail’de yayınlanan haberde, mühendislerce uçaklarda
ve köprülerdeki arıza veya çatlakları saptamak için kullanılan
teknolojinin, sağlıklı ve kireçlenmiş dizler arasındaki farkı ortaya
koymak için kullanılabileceği açıklandı. Lancaster Üniversitesi
Sağlık ve Tıp Okulu’ndan Prof. John Goodacre, cihazın sadece
hastalığın erken teşhisinde değil, uygulanan tedavinin faydalı
olup olmadığının da çabucak anlaşılmasında etkili olduğunu,
bunun da gereksiz MR çekimlerini önleyeceğini söyledi.
(Zaman Gazetesi)
İnsan Cildine Yakın Yapay Cilt Geliştirildi
ABD’deki Stanford ve Berkeley Üniversitelerinden araştırmacılar, insan cildine yakın esneklik ve hassasiyete sahip yapay cilt
geliştirdi. “Nature Materials” dergisinde yayımlanan makalede,
özel olarak üretilen ultra ince bir film üzerinde mini transistörlere
sahip sentetik cildin, 20 miligramlık bir sineğin yüzeyine konmasını ve havalanmasını hissedebildiği belirtildi. (Radikal Gazetesi)
30
ABD’de çalışan Prof. Dr. Fatih Uçkun’un liderliğindeki araştırmada, çocukluk dönemi lösemisine genetik bozukluğun neden
olduğu kanıtlandı. Los Angeles Çocuk Kanser Araştırmaları
Merkezi ilk kez bir gendeki değişimin çocukluk dönemi lösemisine neden olduğunu kanıtladı. Bu araştırma, tedavi edilemeyen vakalar için büyük umut anlamına geliyor. Bu sayede riskli
gruplar belirlenerek, lösemiden arındırılmış bebeklerin doğması
mümkün olacak. (Sabah Gazetesi)
AIDS’i “Yarılayan” İlaç
New England Journal of Medicine Dergisi’nde yayımlanan
araştırmaya göre, HIV riskini yarı yarıya azaltan bir ilaç, bugüne
kadar üretilen en etkili AIDS ilacı oldu. Amerikan Ulusal Allerji
ve Enfeksiyonlu Hastalıklar Enstitüsü’nün, Bill-Melinda Gates
Vakfı’nın desteğiyle finanse ettiği araştırma AIDS hastaları için
yeni bir umut oldu. (NIAID) Direktörü Dr. Anthony Fauci Güney
Afrika, Tayland, Peru, Ekvator, Brezilya ve ABD’de 2007 yılının temmuz ayında başlatılan ve 2009 yılının aralık ayında sona
eren klinik deneyin sonuçlarının çok önemli olduğunu belirterek,
alınan umut verici sonuçların yeni bir dönemin kapısını açacağını söyledi. (Hürriyet Gazetesi)
Eczacılık Akademisi
Prof. Dr. Bahar TUNÇTAN
Mersin Üniversitesi Eczacılık Fakültesi
Farmakoloji Anabilim Dalı
Çocuklarda Doğru İlaç Kullanımı
Günümüzde tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de gerek
“doğru olmayan ilaç tedavisi”, gerekse “doğru olmayan ilaç
kullanımı” oldukça yaygındır. “Doğru ilaç kullanımı” Dünya
Sağlık Örgütü tarafından; “ilaçların, hastaların klinik gereksinimlerine uygun bir biçimde, uygun dozda, yeterli bir zaman süresinde, hem kendileri hem de toplum için en düşük
maliyet ile kullanılması” olarak tanımlanmıştır. “Doğru olmayan ilaç kullanımı” ise “ilacın çok, az veya uygunsuz biçimde
kullanılması ya da uygun ilacın, uygun durumda, uygun uygulama yolundan ve hastanın uyuncuna göre kullanılmaması” olarak tanımlanmaktadır. Özellikle çocuklarda doğru ilaç
kullanımı ile ilgili çeşitli sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunlar
arasında ilaca ilişkin prospektüs bilgisinin yetersizliği, çocuklar için dozaj biçimlerinin yetersiz olması, farmakokinetik, etkinlik ve güvenilirlik verilerinin yetersiz olması veya hiç
olmaması sayılabilir. Çocuklar ve yetişkin hastalar arasında
ilaçların biyoyararlanımları, farmakokinetik ve farmakodinamik özellikleri, etkinlikleri ve yan etkileri arasında belirgin
farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıklardan dolayı, çocuklarda ilaç kullanılırken dikkatli olunması gerekmektedir.
Emilim Düzeyinde Değişiklikler
Mide boşalma süresi yaklaşık 6.-12. aylara kadar uzamış
durumdadır; yenidoğanda 8-10 saat kadardır (erişkinlerde
ortalama 1 saat kadardır). Mide asit salgısı yenidoğanda yetersizdir ve mide suyu nötraldir. Mide suyu asiditesi ancak
3. yaşta erişkinlerdeki değere erişir. Bağırsak peristaltizmi
yaşamın ilk haftalarında yavaş ve düzensizdir. Bebeklerde
intramüsküler enjeksiyon yerinden ilaç emilimi azalmış ve
düzensiz olabilir. Derinin inceliği nedeni ile yenidoğan ve bebekte deriye sürülen ilaçların emilim hız ve derecesi erişkinlerdekinden daha çoktur ve bu durum yerel uygulanan ilaç
ile sistemik intoksikasyon olasılığını artırır.
Dağılım Düzeyinde Değişiklikler
Yenidoğanda ve bebekte ilaçların dağılımının erişkinlerden
değişik olmasının nedenleri arasında toplam vücut sıvısının,
ekstraselüler sıvının ve kan hacminin vücudun ağırlığına
oranla erişkinlerden daha çok olması, deri altı yağ dokusu
ve iskelet kası gibi bazı ilaçları bağlayabilen dokuların göreceli kütlesinin düşük olması ve ilaçların plazma proteinlerine
bağlanma oranının daha düşük olması bulunur. Öte yandan,
yağ dokusunun göreceli kütlesindeki düşme 9. ayda başlar
ve yaklaşık 6. yaşa kadar sürer ve sonra yeniden yükselmeye başlar. Bu değişiklikler yağda çözünen ilaçların dağılımını
etkiler. Kalp debisi ve kan akım hızının vücut ağırlığının kilogramı başına değerleri erişkinlerdekinden daha yüksektir;
bundan dolayı ilaçların dağılım hızı çocuklarda daha yüksektir ve dağılım dengeye daha çabuk erişir. Yenidoğanda kanbeyin engelinin henüz olgunlaşmamış olması, santral sinir
sistemini etkileyen ilaçlara karşı aşırı duyarlılık yaratır.
Çocuklarda İlaçların Farmakokinetik
Özelliklerinde Ortaya Çıkan Değişiklikler
İlaçların etki yerindeki derişimini, dolayısıyla ilacın etkinliğini
değiştiren aşağıdaki farmakokinetik olaylar ile ilgili özellikler
çocuklara ilaç verilirken mutlaka göz önünde tutulmalıdır.
www.xbebek.com
31
veriler hem az sayıdadır hem
de olanların büyük bölümü
deney hayvanları ile yapılan
çalışmalara
dayanmaktadır
Bu çalışmalardan elde edilen
veriler yaş ile birlikte reseptör
gelişiminin ilaca verilen yanıtta
değişikliklere neden olduğunu
göstermektedir.
Çocuklarda
Doz Ayarlanması
Metabolizma Düzeyinde Değişiklikler
Karaciğerin birim kütlesi başına ilaçları metabolize etme yeteneği yenidoğanda düşüktür; bu düşüklük azalmış olarak
bebeklikte de sürer; ancak, yetenekteki düşüklük enzim türüne göre değişir. Yenidoğanda henüz yeterli miktarda oluşmamış olan enzimler sitokrom P450 enzimleri ve sitokrom C
redüktaz gibi mikrozomal oksidazlar, gluküronil transferazlar
ve gluküronik asit sentezi yapan enzimlerdir. Bundan dolayı,
hidroksillenme, demetilasyon ve gluküronat konjügasyonu
gibi biyotransformasyon olayları yeterli hızda olmaz. Bazı
ilaçların eliminasyon yarılanma ömürleri yenidoğanda, çocuklardakinden ve erişkinlerdekinden uzundur; bu tür ilaçlar
yenidoğanda ve küçük bebeklerde birikebilirler ve daha kolay iveğen zehirlenmeye neden olurlar; bundan dolayı, doz
araları uzatılmalıdır. Anne, gebeliğinde enzim indükleyici bir
ilacı uzun süre kullanmış ise, yenidoğanda bazı ilaçların eliminasyon yarılanma ömrü kısalmış olabilir.
Atılım Düzeyinde Değişiklikler
Yenidoğanda ve bebeklerde, böbreklerde glomerüler süzülme ve tübüler salgılama işlevleri yetersizdir. Vücut yüzeyinin metrekaresi başına hesaplanan glomerüler süzülme hızı
yenidoğanda, erişkinlere göre %30-50 oranında, tübüler
salgılama hızı ise %20-30 oranında daha düşüktür. Bu düşüklük 6. ve 12. aylar arasında kaybolur ve belirtildiği gibi
hesaplanan hız, erişkindeki düzeye yaklaşır. Bundan dolayı,
yenidoğanda ve bebekte böbreklerden değişmeden atılan
ilaçların eliminasyon yarılanma ömrü uzamıştır ve dozlarının
ayarlanması gerekir.
Çocuklarda İlaçların Farmakodinamik
Özelliklerinde Ortaya Çıkan Değişiklikler
Çocuklarda ilaçların farmakokinetik özelliklerinin oldukça
çok çalışılmasına karşın, farmakodinamik özelliklerine ilişkin
32
Çocuklarda dozun hesaplanması yaşa, vücut ağırlığına
veya vücut yüzey alanına göre
yapılabilir. Eğer doz yaşa göre
ayarlanır ise, aynı yaş grubundaki çocukların ağırlıklarındaki
değişikliklerden dolayı yanlışlık
yapılabilir. Özellikle terapötik
indeksi dar olan digoksin ve fenitoin gibi ilaçlar için yaşa
göre doz ayarlanması doğru değildir. Çocuk dozunun vücut
ağırlığına göre hesaplanması en çok yeğlenen yöntemdir.
Küçük çocuklarda metabolizma hızı daha yüksek olduğundan, kilogram başına verilen doz bazı ilaçlar için erişkinlerde
olduğundan daha yüksek olabilir. Öte yandan, klinik deneyimler vücut yüzey alanına göre yapılan doz ayarlanmasının,
ağırlığa göre yapılandan daha uygun olduğunu göstermektedir. Solunum metabolizması, kan hacmi, ekstraselüler sıvı
miktarı, glomerüler süzülme hızı ve böbrek kan akımı gibi
ilaçların eliminasyonunda önemi olan birçok fizyolojik parametre vücut yüzey alanı ile yakından ilişkilidir. Dolayısıyla,
çocuk dozunun hesabında en az yanlışlığa yol açan ve en
çok yeğlenen yöntem vücut yüzey alanının metrekaresi başına yaklaşımı ile hesaplanan dozdur.
Çocuklarda Uygun Farmasötik Biçim Seçimi
Ağızdan uygulama genellikle en uygun yoldur. Sıvı ilaç ile
doğru doz uygulanması güvenli olmayabilir (oral enjektör
kullanılabilir). Yaşı 5’ten küçük olanlarda sıvı preparatlar yeğlenmelidir. İlaçlar içinde bulunan katkı maddelerine dikkat
edilmelidir; örneğin, şeker diyabete, aspartam fenilketonüriye, sorbitol ve gliserol diyareye neden olabilir. İlaç bebeğin
maması içine karıştırılmamalıdır. Ailelere uzun etkili/enterik
olmayan tabletleri kırarak vermemeleri söylenmelidir. Rektal
yoldan uygulamada dozlama esnek değildir ve ürün sayısı
azdır, olanların da kullanım alanları sınırlıdır. Solunum yolunda uygulamada aerosol inhalerleri kullanamama gibi sorunlar yaşanabilir. İntramüsküler uygulama ağrılı olduğundan
kaçınılmalıdır. İntravenöz uygulamada ise sıvı yüklemesinden kaçınmak için akış hızı ve hacmi kontrol edilmelidir.
Çocuklarda İlaç Kullanımı İle İlgili İlkeler
Çocuklarda İstenmeyen İlaç Etkileri
İlaçların istenmeyen etkileri özellikle yenidoğanlarda sıklıkla
ortaya çıkarken, toksik etkiler de çocukluğun birçok döneminde görülebilir. Çocuklarda istenmeyen etkilere neden
olan ilaçların başında steroit yapıda olmayan yangıya karşı
etkili ilaçlar (salisilatlar vb.) ve antibiyotikler (penisilinler, sefaloporinler vb.) gelmektedir. Öte yandan, istenmeyen etkilerin
büyük bölümünün hafif geçmesine ve kolayca kontrol altına alınabilmesine karşın, her on tepkimeden üçünün uzun
sürdüğü veya hastanede tedavi gerektirdiği, birinin de ciddi
seyrettiği bildirilmiştir. Ciddi seyreden tepkimelere örnek olarak sefalosporin grubu antibiyotik uygulanmasının ardından
anafilaksi veya benzodiazepin ve narkotik analjezik kombinasyonunun intravenöz yoldan uygulanması sonucu görülen
solunum durması verilebilir. Tetrasiklinler dişlerde lekelenme
ve kemik gelişiminde azalmaya neden olduklarından 8 yaşın
altındaki çocuklarda kullanılmamalıdır. Salisilatların alınması
ile çocuklarda sürekli kusma, karaciğer ve öteki iç organlarda zedelenme ve serum transaminaz düzeylerinde artışa bağlı olarak, ensefolapatik fazın ardından gelişen iveğen
beyin ödemi, bilinç kaybı ve nöbetler ile kendini gösteren,
genellikle viral üst solunum yolu enfeksiyonunda veya suçiçeği gibi yüksek ateşli hastalıklarda ortaya çıkabilen, seyrek
görülen ve bazen ölümcül olabilen iveğen bir durum olan
Reye Sendromu arasında güçlü bir ilişki vardır. Sendromun
görülme olasılığı salisilatların dozuna bağlı olarak artmaktadır. Bazı ilaçlar ise çocuklarda yetişkinlerden daha az toksiktir. Aminoglikozit antibiyotiklerden kaynaklanan ototoksisite
ve nefrotoksisite yetişkinler ile karşılaştırıldığında çocuklarda
daha az ortaya çıkar. Çocuklarda asetaminofenin iveğen
doz aşımı sonucunda oluşan karaciğer toksisitesi yetişkinlere göre daha hafiftir.
Hastaların, kullandığı ilaçların klinik ve laboratuvar bulguları
mutlaka değerlendirilmelidir. Hastanın yaşının, vücut ağırlığının ve dozaj rejiminin doğruluğu onaylanmalıdır. Ayrıca, hastalığın süresi, yaş grupları ve olgunlaşma süreci göz önünde
bulundurulmalıdır. Bebek ve çocuklarda kullanılacak ilaçların
emilim, dağılım, metabolizma ve atılımlarındaki değişkenlikler mutlaka dikkate alınmalıdır. En uygun dozaj biçimi ve rejimi seçilmelidir; eğer ticari olarak uygun dozaj biçimi yok ise,
uygun dozaj biçiminde ilaç hazırlanmalıdır. Karşılaştırmalı
veriler göz önünde bulundurularak, en etkili, en güvenli, tadı
uygun ve ekonomik ilaçlar kullanılmalıdır. Olası ters etkiler ile
ilaç-ilaç, ilaç-besin ve ilaç-hastalık etkileşmeleri izlenmelidir.
Gerektiğinde ilaç, doz veya dozaj aralıklarında değişiklik yapılmalıdır. Tedavi süresince hasta veya yakınları ile düzenli
olarak görüşülmelidir.
Kaynaklar
- Kayaalp SO (ed.). Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji, 12. Baskı, Pelikan Tıp ve Teknik Kitapçılık Tic. Ltd. Şti., Türkiye
(2009).
- Kayaalp SO (ed.). Türkiye İlaç Kılavuzu, 2007 Formüleri, Turgut
Yayıncılık Tic. A.Ş., Türkiye (2007).
- Yaffe SJ, Aranda JV (ed.). Neonatal and Pediatric Pharmacology,
3. Baskı, Lippincott Williams & Wilkins, ABD (2005).
- Yakıncı C, Haskoloğlu ZŞ (ed). Çocuk Hastalarda Tedavi El Kitabı, Nobel Kitabevi Yayın Dağıtım ve Pazarlama Ltd. Şti., Türkiye
(2010).
33
Güncel
Berivan VARGÜN
1 Eylül Dünya Barış Günü’nde
Barışa Dair Bir Kaç Cümle
İnsan hakları ihlallerinin, insanlığa karşı işlenen suçların ve oluşturulan politikaların yine insan hakları temellerine dayandırılarak meşrulaştırılmaya
çalışıldığı günümüzde barış artık bir özlem… Şiddet ve saldırının bir hak alma
aracı olarak sergilendiği, ‘güçlüysen varsın ve var olmaya devam edersin’
düşüncesinin, demokrasi ve insan hakları adı altında sunulduğu; savaşın,
çatışmanın, silahın yeniden ve yeniden üretimi ve her koşulda silahlanmayı
meşrulaştıran düşüncelerin “yaşamak için mecbursun” düşüncesiyle pekiştirildiği / içselleştirildiği bir dünyada yaşıyoruz artık.
Bir taraftan temel insan haklarının, evrensel yaşam hakkının yani olması gerekenlerin savunuculuğu yapılırken,
diğer taraftan sorunlara barışçıl çözümler aramak yerine,
çözümsüzlük tetikleniyor, farklı olana karşı baskı, şiddet
ve yok sayma politikaları üretiliyor, içinde her türlü şiddeti
barındıran yöntemler düzen ve eğitim aracı olarak kullanılıyor.
Dünya Barış Günü olarak ilan edilse de bugün yaşanan
çatışmalar, terör, savaşlar ve bunların yol açtığı yoksulluk
ve açlık insanın en temel haklarıyla çelişmekte.
Yaşanan acıları unutmamak ve unutturmamak için bir gün
barışa adansa da bugün biliyoruz ki dünyanın çeşitli yerlerinde süren savaşlar ve çatışmalar nedeniyle birçok in-
10 Aralık 1948’de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi’nin üzerinden onca yıl geçmesine rağmen bugün dünyanın birçok yerinde çatışmalar, savaşlar ve terör
olayları yaşanmakta. Çatışma, terör, savaş kavramlarının
hepsini içinde barındıran ya da hepsinin paydası olan
ve uygulanan şiddetle, insanın en temel hakkı olan yaşama hakkı elinden alınmakta. Alman ordularının 1 Eylül
1939’da Polonya’yı işgal etmesiyle başlayan 2. Dünya Savaşı, dünyanın en büyük yıkımına ve acılarına sahne oldu,
savaşın başlangıç tarihi olan 1 Eylül geçmişin anılarını göz
önüne sermek için ilan edildi ancak daha sonra bu tarih
21 Eylül olarak değiştirildi. Dünyada sadece Türkiye ve
KKTC’de 1 Eylül barış günü olarak kutlanmakta. 1 Eylül
Birleşmiş Milletler tarafından, geçmişin acılarından ders
alınarak geleceğin barış içinde şekillendirilmesi amacıyla
34
www.tito235-wordpress-com
www.christianstriver.com.
san yaşamını yitirmekte, sakat kalmakta, evini, toprağını,
yurdunu terk edip zorunlu göçe zorlanmakta. Görüldüğü
gibi savaşın korkunçluğu sadece can kaybının olması,
yaşamların yitirilmesi ile sınırlı da değil. Dünya hala bölgesel terör ve savaşlarla çalkalanırken savaşın karanlık ve
korkunç yüzü en çok savunmasız çocukları ve kadınları
hedef almakta. Kadın ve çocuklar tecavüze uğramakta,
açlık ve sefaletten çok daha fazla etkilenmekteler. Savaş
sadece açlık, sağlık sorunları, yoksulluk gibi sorunlar değil
doğal çevre üzerinde de olumsuz etkiler yaratmakta.
boyutlara varması nedeniyle barış sanki ütopik bir kavram
olarak karşımızda durmakta… Savaşın, terörün, çatışmanın yok saymanın, yadsımanın, hor görmenin olmadığı,
şiddetin ve saldırının hak aracı olarak sergilenmediği bir
dünyada yaşamak hepimizin özlemi…
1 Eylül nedir, ne çağrıştırıyor diye kime sorsanız barış ve
hoşgörü diyecektir size, kimi gerçekten inanarak söyleyecektir bunu, kimi boş gözlerle evet ya barış diyecektir, kaçamak bir ifadeyle inanmadan, öylesine sıradan…
Öylesine inançsız ve sıradan söyleyecektir çünkü barışın
ancak eşit ve insanca yaşanacak bir dünyada mümkün
olacağını unuttuk hep beraber. Özellikle bölgesel savaş
yaşanılan ülkelerdeki kaosun daha da çetrefilleşmesiyle,
çok kültürlülük anlayışının göz ardı edilerek öteki ayrımının
had safhaya çıkarılması, ötekine karşı ben, ötekilere karşı
biz düşüncesiyle temellenen ayrılıkçı etnik milliyetçiliğin
kışkırtılması ve tırmandırılmasıyla unutuldu hoşgörü.
Ötekileştirme politikalarının insanların en hassas değerleri
üzerinden üretilmesi ve bunun gün geçtikçe daha ciddi
www. funkorchildart.com
www.project-peacemakers.org
Ötekinin farklılığının yabancılaşma ve uzaklaşma unsuru olarak değil de kültürel zenginliğin parçaları olarak
yorumlandığı, yaşamın temel değerleri olduğu bilincinin
kabulüyle, unuttuğumuz hoşgörü tekrar hatırlanacak ve
buna inanmakla hem bölgesel hem de dünya barışının
oluşmasında katkı sağlanacaktır. Yok ederek, görmezden
gelerek ve silahlanarak barışın sağlanamadığı gün gibi ortada. Barış ancak hukukun üstünlüğüne inanılarak, insan
hakları temelinde tekrar oluşturulacak anlayış ve sağduyuyla atılacak adımlarla sağlanacaktır.
35
Günce
28 Ağustos-02 Eylül 2010-Cumartesi-Perşembe
Portekiz’in Lizbon kentinde düzenlenen 70. Uluslararası Eczacılık Federasyonu (FIP) Kongresi’ne TEB Merkez Heyeti
ve Denetleme Kurulu Üyeleri katıldılar.
Kongrede, TEB 2. Başkanı Uzm.Ecz.Harun Kızılay, İlaç Takip Sistemi’nin Türkiye örneği hakkında bir sunum gerçekleştirdi.
15 Eylül 2010-Çarşamba
TEB Başkanı Ecz.Erdoğan Çolak 30 Eylül-3 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan 10. Türkiye Eczacılık
Kongresi’ne TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Başkanı Cevdet Erdöl’ü davet etmek üzere bir
ziyaret gerçekleştirdi.
16 Eylül 2010-Perşembe
TEB Başkanı Ecz.Erdoğan Çolak, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı Dr. M.Emin Zararsız’ı 10. Türkiye Eczacılık
Kongresi’ne davet etmek üzere bir ziyaret gerçekleştirdi.
TEB 2. Başkanı Uzm.Ecz.Harun Kızılay, İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü Dr. Saim Kerman ile bir görüşme gerçekleştirdi.
17 Eylül 2010-Cuma
TEB Başkanı Ecz.Erdoğan Çolak, Bursa Eczacı Odası’nın
hizmet binası açılış törenine katılım gerçekleştirdi.
20 Eylül 2010-Pazartesi
TEB Başkanı Ecz.Erdoğan Çolak, Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde düzenlenen “Yaşam Uyum Programı
Konferansı”nda bir konuşma gerçekleştirdi.
TEB Başkanı Ecz.Erdoğan Çolak, SGK GSS Genel Müdürü Uzm. Dr. Hasan Çağıl’ı 10. Türkiye Eczacılık Kongresi’ne
davet etmek üzere bir ziyaret gerçekleştirdi.
21 Eylül 2010-Salı
TEB 2. Başkanı Uzm.Ecz.Harun Kızılay, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Tüketici ve Rekabetin Korunması Genel
Müdürlüğü’nde düzenlenen Reklam Kurulu Toplantısı’na
katıldı.
36
Ecz. Meriç KALAYCIOĞLU
TEB 2. Başkanı Uzm.Ecz.Harun Kızılay, Merkez Heyeti Üyesi Ecz.Şerif Boyacı, Doç.Dr.Mustafa Aslan ve TEB Eczacılık
Akademisi Başkanı Prof.Dr.Hüsnü Can Başer ile Yönetim
Kurulu Üyesi Prof.Dr.Tuncer Değim, Sağlık Eğitim Genel
Müdürü Prof.Dr.Safa Kapıcıoğlu’nun da katıldığı bir toplantı
ile Sertifikalı Eğitim Yönetmeliğini değerlendirdiler.
23 Eylül 2010-Perşembe
TEB Başkanı Ecz.Erdoğan Çolak ve 2. Başkan Uzm.Ecz.
Harun Kızılay, 30 Eylül-3 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan 10. Türkiye Eczacılık Kongresi’ne Başbakanlık
Müsteşarı Efkan Ala ve Çalışma Bakanlığı Müsteşarı Birol
Aydemir’i davet etmek üzere birer ziyaret gerçekleştirdiler.
25 Eylül 2010-Cumartesi
TEB Başkanı Ecz.Erdoğan Çolak, Adana Eczacı Odası’nın
Mali Genel Kurulu’na katılım gerçekleştirdi.
TEB 2. Başkanı Uzm.Ecz.Harun Kızılay, Konya Eczacı
Odası’nın Seçimsiz Mali Kongresi’ne katıldı.
28 Eylül 2010-Salı
TEB Başkanı Ecz.Erdoğan Çolak ve 2. Başkan Uzm.Ecz.
Harun Kızılay, Çalışma Bakanı Ömer Dinçer’e makamında
bir ziyaret gerçekleştirerek, 10. Türkiye Eczacılık Kongresi’ne
davet ettiler.
29 Eylül 2010-Çarşamba
TEB Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak, 30 Eylül-3 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan 10. Türkiye Eczacılık
Kongresi’ne Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Nihat Tosun ve CHP Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu davet etmek
üzere kendilerine birer ziyaret gerçekleştirdi.
Eczacılık mesleğinin, eczacıların ve eczacı örgütlerinin toplumdaki algısını iyileştirmeye yönelik çalışmalar yapmak üzere TEB bünyesinde kurulan ‘Eczacı İmajının Güçlendirilmesi
Komisyonu’, TEB Genel Sekreteri Ecz.Özgür Özel, Sayman
Ecz.Nevin Taşlıçay, TEB Ar-Ge ve Basın Biriminden uzmanlar, Zonguldak ve Karaman Eczacı Odası’ndan temsilcilerin
katılımı ile ilk toplantısını gerçekleştirdi.
TEB bünyesinde kurulan Muvazaa Komisyonu toplantısı
gerçekleştirildi. Toplantıya TEB Genel Sekreteri Ecz. Özgür
Özel, Merkez Heyeti Üyesi Ecz. Hüseyin Olan ile birlikte Birliğimiz çalışanı eczacı ve hukuk danışmanlarının yanı sıra İstanbul, Ankara, Adana, Konya, Gaziantep, Eskişehir, Tekirdağ, Malatya, Hatay, Mardin ve Batman Eczacı Odalarından
temsilciler katıldılar.
30 Eylül 2010-03 Ekim 2010-Perşembe-Pazar
10. Türkiye Eczacılık Kongresi, Türk Eczacıları Birliği, Ankara
Eczacı Odası, Tüm Eczacı Kooperatifleri Birliği ortaklığında
“Gelecek” temasıyla Ankara’da gerçekleştirildi.
07-08 Ekim 2010-Perşembe-Cuma
TEB Merkez Heyeti ve Denetleme Kurulu, Batman Eczacı
Odası’na bir ziyaret gerçekleştirdiler. Ziyarette ayrıca bölge
eczacılarının da katılımı ile eczacılık alanında yaşanan son
gelişmelerin değerlendirildiği bir toplantı düzenlendi.
12 Ekim 2010-Salı
Sağlık Bakanlığı’nın 23.06.2010 tarih 2010/47 sayılı Genelgesi kapsamında Sağlık Bakanlığı’na intikal eden dosyalarda muvazaaya ilişkin olarak Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık
Genel Müdürlüğü’nde yapılan değerlendirme toplantısına
İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü Dr.Saim Kerman, Genel Müdür Yrd. Dr.Halil Akar, Genel Müdürlükte görevli eczacı ve
hukuk danışmanları katılmış olup, Birliğimizi temsilen ise TEB
Genel Sekreteri Ecz.Özgür Özel, Birliğimiz çalışanı eczacı ve
hukuk danışmanları toplantıya katılım gerçekleştirdiler.
TEB 2. Başkanı Uzm.Ecz.Harun Kızılay, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Tüketici ve Rekabetin Korunması Genel
Müdürlüğü’nde düzenlenen Reklam Kurulu toplantısına katıldı.
Pakistan’da yaşanan sel felaketi dolayısıyla, Birliğimizce,
Pakistan halkına destek olmak amacıyla başlatılan ilaç yardımı kampanyasında eczacıların gönderdiği ve Birliğimiz havuzunda biriken 650 bin TL değerindeki ilaç yardımı, Türk
Kızılayı Genel Merkezi’nde düzenlenen ortak basın toplantısı
ile Pakistan’a gönderilmek üzere Kızılay’a teslim edildi. Basın toplantısına, Türk Kızılayı Genel Başkanı Tekin Küçükali,
TEB Genel Başkanı Ecz.Erdoğan Çolak, 2. Başkan Uzm.
Ecz.Harun Kızılay ve Genel Sekreter Ecz.Özgür Özel katıldılar.
TEB 2. Başkanı Uzm.Ecz.Harun Kızılay, Sağlık Bakanlığı
Müsteşar Yardımcısı Doç. Dr. Turan Buzgan’ı ziyaret ederek, yayımlanan Aile Hekimliği Yönetmeliği ve Yurtdışı Yükseköğretim Diplomaları Denklik Yönetmeliği hükümlerine
aykırı şekilde gerçekleştirilen sınav sonucunda denklik alan
54 kişinin diploma tescillerinin iptalinin bir an evvel gerçekleştirilmesi gerektiği konusunda görüşme gerçekleştirdi.
13 Ekim 2010-Çarşamba
Eczanelerde çalışan destek personelinin eğitimine dair Birliğimiz, Sağlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı arasında imzalanmış olan protokolün süresinin uzatımı hakkında Sağlık
Bakanlığı’nda yapılan toplantıya TEB Genel Sekreteri Ecz.
Özgür Özel, TEB hukuk danışmanı ve uzmanlar katıldılar.
20 Ekim 2010-Çarşamba
TEB 2. Başkanı Uzm.Ecz.Harun Kızılay, SGK yetkilileri ile
gerçekleştirilen ve sektörel paylaşım toplantılarından biri
olan, İlaç Sektörü Toplantısı’na katıldı.
Halk sağlığını iyileştirecek, sağlık ve ilaç alanlarında çok
boyutlu araştırma projeleri oluşmasını desteklemek ile oluşacak projelerin yürütüm ve koordinasyonunu sağlamak
amacıyla kurulmuş olan Türk Eczacıları Birliği Eczacılık Uygulama ve Araştırma Merkezi ilk yönetim kurulu toplantısını
gerçekleştirdi.
22 Ekim 2010-Cuma
TEB Genel Sekreteri Ecz. Özgür Özel, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği ile Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk
Sağlığı Anabilim Dalı’nın ortaklaşa düzenlemiş oldukları 13.
Ulusal Halk Sağlığı Kongresi’nin Sağlık Finansmanı konulu oturumuna katılarak, İlaç Harcamaları hakkında sunum
gerçekleştirdi.
TEB 2. Başkanı Uzm. Ecz. Harun Kızılay ve Merkez Heyeti
Üyesi Ecz. Murat Yürür, Muğla Eczacı Odası’nda düzenlenen “Günümüz Eczacılığı” konulu toplantıya katıldılar. Uzm.
Ecz. Harun Kızılay, toplantıda ayrıca bir konuşma gerçekleştirdi.
27 Ekim 2010-Çarşamba
TEB 2. Başkanı Uzm.Ecz.Harun Kızılay, İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü Farmakoekonomi Daire Başkanı Dr. Akif Akbulat ile bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmede, Akılcı İlaç
Şubesi konusu ele alındı.
28 Ekim 2010-Perşembe
TEB 2. Başkanı Uzm.Ecz.Harun Kızılay, İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü Dr.Saim Kerman’ı ziyaret ederek, yeşil-kırmızı
reçetelerin bildiriminin elektronik ortamda yapılması konusunu görüştüler.
37
Canım Babam; Ertuğrul YAVUZ
Ecz. Esin ÖNGÜN
Bugünlerde “ateş düştüğü yeri yakar” ifadesindeki ateşin
Evin tek çocuğu. Kardeşi yok. Ama o kuzenlerini, ar-
tam ortasındayım. Birkaç gün önce babamı kaybettim.
kadaşlarını kardeşi sanıyor, hatta annemle evlendikten
Canım babamı. Kendimi, babamsız hayata alıştırmaya
sonra teyzemi kendi ablası, dayımı da kendi abisi zanne-
çalışıyorum. Çünkü baktığım her yerde babamdan bir iz
diyor, öyle de seviyor.
var. İnsanların bu türlü bir acıya nasıl dayandığını merak
ediyorum. Kalbim öyle çok acıyor ki bazı zamanlar gö-
Ailemiz çekirdek aile gibi görünse de babamın manevi
ğüs kafesimi parçalamak geliyor içimden. Her zamanki
kardeşleri sayesinde kocaman bir aile oluyoruz. Her yıl
saatinde kapı çalınsın ve babam içeri girsin istiyorum.
beraber yapılıyor tatil planları, her yılbaşı her bayram beraber kutlanıyor. Çocukla çocuk, büyükle büyük oluyor
Babamı bir daha göremeyecek olmak… Ne beynim bu
babam. Bu yüzden etrafında onu seven, ona hayran
düşünceye ne de kalbim böyle bir duyguya ne kadar za-
olan insanların yaş aralığı bir hayli geniş.
manda alışır, bilmiyorum.
23 yaşında anneme aşık oluyor ve evleniyor, 24 yaşınMelek babam, 7 Kasım 1959’da doğmuş. (Melek diyo-
dayken ben doğuyorum, 5 yıl sonra da kardeşim. Baba
rum, çünkü bir tek ben değil onu tanıyan herkes böyle
oluyor Ertuğrul, 2 kız babası. Ben evlendikten sonra da
düşünüyor.)
eşimi, oğlu yerine koyuyor, kendi oğlu gibi seviyor.
38
Annemle 28 yıllık evlilik hayatları boyunca ayrı ayrı güne
başladığımda, babam tatil planları yapmaya başlamıştı.
başladıkları zamanların sayısı sınırlı. Bana ve kardeşi-
Aradan geçen 4 yılda daha hayallerimizin bir kaçını ger-
me düşkünlüğüne üniversiteyi kazandığımızda, Ankara
çekleştirmişken 8 Ekim 2010 günü babamın hastalığını
olmazsa okuyamayacağımızı anladığımızda karar veri-
öğrenmemizle dünyamız bir anda yıkıldı. Hemen tedavi-
yoruz. Büyükbabamla babaannemin evi bizim evimize
ye başlamıştık. Enfeksiyon riski yüzünden babamı göre-
birkaç apartman uzaklıkta. Çünkü babam hep bir arada
miyorduk, sadece sesini duyabiliyorduk. Her şey yolun-
olalım isterdi, olduk da.
da gidiyordu. Daha aradan 18 gün geçmişti ki 26 Ekim
2010 günü babam bize aniden veda etti. Her zamanki
2001 yılında üniversiteyi kazanmıştım, o yıl büyükbaba-
sakinliğiyle, sessiz sedasız bir veda…
mı kaybettik. Ailemizden birini kaybetmenin acısını ilk o
zaman yaşadık. Baba-
Babamın bir gün önce
mın o zaman neler his-
telefonda “sizi çok sevi-
settiğini şimdi çok daha
yorum” diyen sesi kulak-
iyi anlıyorum. Herkesin
larımdan hiç gitmeyecek,
baba sevgisi elbette ki
biliyorum. Artık fiziksel
bir değil. Ama babasını
olarak yanımızda değil,
canından çok sevenler
ama eminim bizi görü-
için bu duygunun tarifi
yor, duyuyor.
imkansız.
Biz
hastalandığımızda
Babamla beraber yap-
hep derdin ya baba “Va-
tığımız üniversite tercih-
ziyet nasıl?” diye, bizde
lerinin arasından Anka-
vaziyet iyi babacım, se-
ra Üniversitesi Eczacılık
nin yokluğunda ne ka-
Fakültesi’ni kazandım.
dar iyi olabilirse o kadar
Üniversite kaydına veli-
iyi işte. Dönüp arkamıza
si ile gelen sayılı insan-
baktığımızda bize hayatı-
lardan biriydim. Çünkü
mızı kolaylaştırmak adına
babamla beraber gitmiştik. Bazen babamın mesleğimi,
öğrettiklerinle, bıraktığın anıların tesellisiyle nefes almaya
benim mesleğimi sevdiğimden daha çok sevdiğini dü-
devam ediyoruz. Bugünlerde geçip giden saatler sadece
şünmüşümdür. Nerede eczacılıkla ilgili bir haber var,
bizi sana yaklaştırdığı için kıymetli.
benden önce duyardı, benden önce okurdu.
Melek babam, anneme, bana ve kardeşime sımsıcak bir
Bana emekliliğine birkaç yıl kala “üniversiteyi bitirip işe
yuva sunduğun, bizi yetiştirdiğin, etrafındaki insanlara
başladığın gün emekli olacağım” demişti. 2006 yılında
yeryüzünde hala senin gibi insanların var olduğunu gös-
üniversiteden mezun olmuştum. Babam bir gün telefon
terdiğin, uzak-yakın yabancı-tanıdık demeden herkesin
etti ve dedi ki “hazırlan, yarın Türk Eczacıları Birliği’ne
yardımına koştuğun, hep gülen yüzün, bitmek bilmeyen
iş görüşmesine gidiyoruz.”. Meğer gazete ilanında gör-
sabrın ve daha saymakla bitmeyen tüm güzelliklerin için
müş TEB’e eczacı alınacağını. TEB’de 3 Temmuz 2006
teşekkür ederiz. Seninle gurur duyuyoruz.
tarihinde işe başladığım gün, babam 24 yıllık çalışma
hayatını noktaladı ve emekli oldu. İkimizin de önünde
Daima kalbimizde olacaksın…
yeni bir hayat vardı artık. Ben emeklilik için gün saymaya
39
Basında TEB
ULUSAL “ANA HABER” 07.09.2010
Eczacılık ürünleri ithalatı 2002’den bu yana yüzde 150 kat
arttı ve 4.1 milyar dolara dayandı. Türkiye’deki ilaç üreten
60’ı aşkın kurumdan ise sadece 5’i yerli üreticiye ait. TEB,
ilaç sanayisinde ülkeyi bekleyen tehlikeyi ortaya koydu.
TEB Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak, ilaç sektöründe dışa
bağımlılığın her geçen yıl biraz daha arttığını belirtti.
CNNTÜRK “HABERLER” 01.10.2010
Türk Eczacıları Birliği tarafından bundan sonra her yıl düzenli olarak verilecek olan basın ödülleri ilk sahiplerini buldu. Görsel alanda En İyi Röportaj, En İyi Televizyon Haberi
ve En İyi Canlı Yayın dallarında ödüller verildi. CNNTÜRK
muhabiri Büşra Arslantaş, “İlaçta Yeni Dönem” röportajıyla
görsel dalda En İyi Röportaj ödülüne layık görüldü.
STAR “ANA HABER” 24.09.2010
Türk Eczacıları Birliği, resmi web sitesinde yaptığı oylama
ile basında en başarılı kişi ve programları seçti. Ödüller sahiplerine bu ayın son gününde yapılacak törenle verilecek.
Uğur Dündar ile Star Haber En İyi Haber Bülteni, Hürriyet
Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil ise En İyi Köşe Yazarı seçildi.
TV8 ERKAN TAN İLE BAŞKENT’TEN 04.10.2010
Erkan Tan ile Başkent’ten programı Türk Eczacıları Birliği
tarafından ödüllendirildi.
TRT TÜRK “DÜNYANIN HABERİ” 29.09.2010
Türk Eczacıları Birliği tarafından düzenlenen basın ödüllerinin birincileri belli oldu. TRT Türk’ten Zeynep Güler’in “İhlal”
programı en iyi belgesel programı ödülüne layık görüldü.
KANAL TÜRK “ÖĞLE HABERLERİ” 04.10.2010
10. Türkiye Eczacılık Kongresi’ne katılan Sağlık Bakanı
Recep Akdağ, “Bitkisel ilaçlar artık eczanelerde satılacak” dedi, tartışmalara nokta koymak isterken başka bir
tartışma başlattı. “Bitkileri en iyi bilenler eczacılardır” diyen
Akdağ’ın açıklamalarına, şifalı bitkilerle tedavi uygulayan
ünlü isimlerden tepki geldi.
ULUSAL “ANA HABER” 30.09.2010
Türkiye Eczacılık Kongresi başladı. Eczacılık mesleğinin
günümüzdeki durumu ve geleceğinin ele alınacağı kongre
dört gün sürecek. Ulusal Kanal, kongrede eczacılara mikrofon uzatarak onların sorunlarını dinledi.
BLOOMBERG “SAAT BAŞI” 06.10.2010
Eczacılar mesleki geleceklerinden kaygı duyuyor. 10.Türkiye Eczacılık Kongresi sonuç bildirisinde “Ekonomik sorunlar, mesleğimizin ve eczanelerimizin geleceğinden duyduğumuz kaygıyı arttırıyor” denildi.
TGRT HABER “HABERLER” 01.10.2010
10. Türkiye Eczacılık Kongresi’nde basın mensuplarının
sorularını yanıtlayan Sağlık Bakanı Recep Akdağ, ağır engelli ve yatağa mahkum hastalara evde bakılacakları müjdesini verdi. Bakan Akdağ, kongrede sağlık konusunda
finansman sorunu bulunmadığının altını çizerken, bitkisel
ilaçların artık eczanelerde satılabileceğini de söyledi.
NTV “ÖĞLE BÜLTENİ” 07.10.2010
Fiyatı 66 kat artan ilaç için hastalar mağdur, SGK fark ödemesi yapmıyor. Türk Eczacıları Birliği, ilacın SGK tarafından
eski fiyatından geri ödendiğini belirtti.
HABERTÜRK “DÜNDEN SONRA” 01.10.2010
10. Türkiye Eczacılık Kongresi’ne katılan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Medula Kayıt Sistemi’ne
doktorların tamamen kaydının yapıldığını ve bu konuyla ilgili herhangi bir sıkıntı yaşanmayacağını açıkladı.
STAR “ANA HABER” 01.10.2010
Türk Eczacıları Birliği’nin 2010 Basın Ödülleri sahiplerini
buldu. Eczacılar, Uğur Dündar ile Star Ana Haber’i En İyi
Ana Haber Bülteni, Yılmaz Özdil’i ise En İyi Köşe Yazarı
seçtiler.
40
HABERTÜRK “HABERLER” 07.10.2010
Kemik iliği naklinde kullanılan ilacın fiyatı 66 kat artış gösterdi. Türk Eczacıları Birliği, fiyat artışıyla birlikte, bu ilacı
kullanan hastaların ciddi sağlık sorunları ile karşı karşıya
kaldığını açıkladı. SGK, ilacın sadece 25 Euro’sunu karşılıyor.
TRT HABER “HABERLER” 12.10.2010
Türk Eczacıları Birliği, 650 bin lira tutarındaki ilaçları
Pakistan’a gönderilmek üzere Türk Kızılay’ına teslim etti.
KANAL 24 “24 SABAH” 13.10.2010
Türk Eczacıları Birliği, Pakistan’a gönderilmek üzere Türk
Kızılay’ına ilaç bağışında bulundu.
YENİ ASIR TV “HABERLER” 13.10.2010
Türk Eczacıları Birliği, Pakistan’a 650.000 lira tutarında ilaç
bağışladı.
STAR “ANA HABER” 13.10.2010
Sağlık Bakanlığı, bugün kaygı verici bir uyarıda bulundu.
Bakanlık, kanser tedavisinde kullanılan iki ilacın sahtelerinin piyasa sürüldüğünü açıkladı. TEB Genel Sekreteri Ecz.
Özgür Özel, “Eczane ilaç sahteciliğine karşı en güvenli yerdir. Özellikle internetten ilaç alınmaması konusunda halkımızı uyarıyoruz.” dedi.
TV8 “ANA HABER” 13.10.2010
Sağlık Bakanlığı, piyasada kanser tedavisinde kullanılan
iki ilacın sahtesinin olduğu konusunda uyarılarda bulundu. TEB Genel Sekreteri Ecz. Özgür Özel, “Eczacılarımıza
sahte ilaçlarla ilgili gerekli bilgilendirmeyi yaptık.” dedi.
CNN TÜRK “GÜNE MERHABA” 14.10.2010
İki kanser ilacının sahtesi piyasada. Kanser tedavisinde
kullanılan iki ilacın sahtelerinin piyasada bulunduğu ortaya
çıktı. Sağlık Bakanlığı, Türk Eczacıları Birliği’ni uyardı. TEB
Genel Sekreteri Ecz. Özgür Özel, yaşananların sahte ilaçla mücadelenin önemini bir kez daha ortaya koyduğunu
belirtti.
TRT HABER “HABERLER” 14.10.2010
Sağlık Bakanlığı, iki kanser ilacının sahtelerinin piyasada
olduğu uyarısında bulundu ve sahte ilaçlar konusunda
Türk Eczacıları Birliği’ni uyardı.
HALK TV “AYRINTI” 14.10.2010
TEB Genel Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak’ın canlı yayın
konuğu olarak katıldığı programda, Pakistan’a yapılan
650.000 liralık yardım kampanyası ve piyasada sahtesi
bulunan iki kanser ilacı hakkında konuşuldu.
TGRT HABER “SAĞLIK” 14.10.2010
Sağlık Bakanlığı, kanser tedavisinde kullanılan iki ilacın
sahtelerinin piyasaya sürüldüğü uyarısında bulundu. TEB
tarafından yapılan duyuruda ilaçların orijinali ve sahtesinin,
Birliğin internet sitesinde yayınlandığı belirtildi.
KANAL B “ANA HABER” 14.10.2010
Kanser tedavisinde kullanılan iki ilacın sahtesinin piyasaya
sürülmesi, sahte ilaç tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. Sahte ilaçlar, özellikle kanser hastaları için ölümcül sonuçlara neden olabiliyor. Türk Eczacıları Birliği Genel Sekreteri Ecz. Özgür Özel, hastaların sahte ilacı ayırt etmesinin
çok zor olduğunu belirterek, “Hastalar ilaçlarını bu konuda
en güvenilir yer olan eczanelerden almalıdır” dedi.
HABERTÜRK “HAYATINDAN İÇİNDEN” 15.10.2010
Türk Eczacıları Birliği Genel Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak
canlı yayın konuğu olarak katıldığı programda, piyasada
sahtesi bulunan iki kanser ilacı hakkında konuşuldu. Çolak, hastaları özellikle internet üzerinden ilaç almamaları
konusunda uyarırken, hastanelerde, elden ucuza ilaç satan insanlara itibar edilmemesi gerektiğini söyledi.
KANALTÜRK “ÖĞLE HABERLERİ” 15.10.2010
Lenf ve kolon kanserinde etkili olan iki ilacın yüzlerce sahtesi Sağlık Bakanlığı tarafından ele geçirildi. Bakanlık, bu
ilaçları internetten temin etmeye çalışanları uyarıyor. Sağlık
Bakanlığı’nın bu uyarısına Türk Eczacıları Birliği de destek
veriyor.
TV8 “TV8’DE BU SABAH” 21.10.2010
Meyan kökü-balının faydaları ve diğer yandan oluşturabileceği tehlikeler hakkında bilgi almak için Türk Eczacıları
Birliği Saymanı Ecz. Nevin Taşlıçay ile canlı telefon bağlantısı yapıldı.
TRT HABER “HABERLER” 21.10.2010
Meyan kökü balının tansiyon hastaları için riskli olduğu ortaya çıktı. Türk Eczacıları Birliği Saymanı ve İlaç Dışı Ürünler Komisyonu Başkanı Ecz. Nevin Taşlıçay ile röportaj yapıldı. Taşlıçay, “Bitkisel ürünlere son günlerde çok ciddi bir
talep var. Biz, TEB olarak bu tür bitkisel ürünlerin, doktor
tavsiyesi ve eczacı danışmanlığıyla birlikte mutlaka eczanelerden alınmasını öneriyoruz.” dedi.
NTV “CANLI YAYIN” 21.10.2010
Türk Eczacıları Birliği Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak, Medula Provizyon Sistemi’ndeki sorunları canlı yayında anlattı. Çolak, “Medula Provizyon Sistemi, İlaç Takip Sistemi
ile birlikte devreye sokuldu ve o günden beri de sıkıntılar
devam ediyor. Medula Provizyon Sistemi’nin serverlarının
kuvvetlendirilmesi gerekiyor. Eczacılar da hastalar da sistem çöktüğünde perişan oluyorlar.” dedi.
41
TRT1 “HABERLER” 22.10.2010
Eczacılar, meyan kökünün dikkatli tüketilmesi gerektiği ve
yanlış kullanımıyla birlikte özellikle tansiyon hastaları için
risk oluşturabildiği konusunda vatandaşları uyardı. Türk
Eczacıları Birliği Saymanı ve İlaç Dışı Ürünler Komisyonu
Başkanı Ecz. Nevin Taşlıçay ile röportaj yapıldı. Taşlıçay,
“Bitkisel ürünlere son günlerde çok ciddi bir talep var. Biz,
TEB olarak bu tür bitkisel ürünlerin doktor tavsiyesi ve
eczacı danışmanlığında kesinlikle eczanelerden alınmasını öneriyoruz.” dedi.
NTV “HABERLER” 23.10.2010
Eczanelerde Medula Provizyon Sistemi tamamen çöktü.
Türk Eczacıları Birliği’nden yapılan açıklamada, pazartesi
gününden bu yana, günün belirli saatlerinde aksaklıkların yaşandığı ve bugün sistemin tamamen çalışmaz hale
geldiği belirtildi.
ULUSAL “ANA HABER” 23.10.2010
Türk Eczacıları Birliği Genel Sekreteri Ecz. Özgür Özel,
Medula Provizyon Sistemi’ndeki aksaklıklar hakkında
bilgi vermek için canlı telefon bağlantısıyla Ana Haber
Bülteni’ne katıldı. Özel, “Eczacılar hemen her gün bu sıkıntıları yaşıyorlar. Her ay 7-8 gün, haftada ise 1- 1,5 gün
eczacılar sisteme giriş yapamıyorlar. Bu seferkinin farkı 3
gün üst üste sisteme ulaşılamaması oldu. Sisteme girilemediği için de eczacılar, hastaların ilaçlarını veremediler.“
dedi.
HABERTÜRK “AKŞAM HABERLERİ” 23.10.2010
Eczanelerde Medula Provizyon Sistemi tamamen çöktü.
Türk Eczacıları Birliği’nden yapılan açıklamada, pazartesi
gününden bu yana, günün belirli saatlerinde aksaklıkların yaşandığı ve bugün sistemin tamamen çalışmaz hale
geldiği belirtildi.
EGE TV “ANA HABER” 23.10.2010
Medula Provizyon Sistemi’nde yaşanan aksaklıklar, eczacıları ve hastaları olumsuz etkiledi. Türk Eczacıları Birliği
Genel Sekreteri Ecz. Özgür Özel, yaptığı yazılı açıklamada, sistemin tamamen çöktüğünü belirterek, eczacıların
hastalarına ilaç verebilmek için adeta eczanelerinde sabahladıklarını söyledi.
NTV “GECE BÜLTENİ” 24.10.2010
Eczanelerde Medula Provizyon Sistemi tamamen çöktü.
Türk Eczacıları Birliği’nden yapılan yazılı açıklamada, pa-
42
zartesi gününden bu yana günün belirli saatlerinde aksaklıkların yaşandığı ve sistemin bugün tamamen çalışmaz hale geldiği belirtildi.
STAR “ANA HABER” 24.10.2010
Uzmanlara göre yüksek tansiyon, böbrek ve kalp hastalarının uzun süre meyan kökü-balı kullanması tedaviye
darbe vuruyor. Türk Eczacıları Birliği Saymanı Ecz. Nevin
Taşlıçay, “Bitkisel ürünlere son günlerde çok ciddi bir talep var. Biz, TEB olarak bu tür bitkisel ürünlerin doktor
tavsiyesi ve eczacı danışmanlığıyla birlikte mutlaka eczanelerden alınmasını öneriyoruz” dedi.
HABERTÜRK “GÜN ORTASI” 26.10.2010
Türk Eczacıları Birliği Genel Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak, Sağlık Bakanlığı’nın piyasaya sürüldüğünü açıkladığı
kanser ilaçlarının tamamının, hastanelerden temin edilen
ilaçlar olduğunun anlaşıldığını söyledi. “Sahte ilacın bir
teki bile eczanelerden çıkmadı. ” diyen Çolak, günübirlik
tedavi adı altında ayakta tedavi gören hastaların ilaçlarının
hastaneden karşılanmasının son derece sakıncalı olduğunun altını çizdi.
CNN TÜRK “360 DERECE” 26.10.2010
Programa canlı yayın konuğu olarak katılan Türk Eczacıları Birliği Genel Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak, Sağlık Bakanlığı’nın piyasaya sürüldüğünü açıkladığı sahte
kanser ilaçlarının tamamının hastanelerden temin edilen
ilaçlar olduğunun anlaşıldığını söyledi. Çolak, “Bu ilaçların
sahtesine hiçbir eczanemizde rastlanmadı” dedi.
STAR “ANA HABER” 26.10.2010
Sağlık Bakanlığı, kolon ve lenf kanseri tedavisinde kullanılan iki ilacın sahtelerinin piyasada bulunduğunu açıkladı.
Türk Eczacıları Birliği Genel Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak
ise, sahte ilaçların bir tekinin bile eczanelerden çıkmadığını belirterek, bazı özel hastaneleri işaret etti. Çolak, ilk
olarak sistemin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini
dile getirdi.
TV8 “ERKAN TAN’LA BAŞKENT’TEN” 26.10.2010
Türk Eczacıları Birliği Genel Sekreteri Ecz. Özgür Özel,
canlı yayın konuğu olarak katıldığı programda “Medula
Provizyon Sistemi” ile ilgili yaşanan sıkıntılar hakkında bilgi verdi.
43
44
45
46
47
Bulmaca
48
Ayşe ÜMİT

Benzer belgeler