İndir - Çerkes Araştırmaları

Transkript

İndir - Çerkes Araştırmaları
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI
KUZEY KAFKASYA ÖZERK CUMHURİYETLERİ
BAĞLAMINDA RUS DIŞ POLİTİKASI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Ahmet Arkın BÖLÜKBAŞI
Tez Danışmanı
Doç. Dr. Mehmet Emin ÇAĞIRAN
Ankara - 2007
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü’ne
Ahmet Arkın Bölükbaşı’na ait “Kuzey Kafkasya Özerk Cumhuriyetleri
Bağlamında Rus Dış Politikası” adlı çalışma, jürimiz tarafından
Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalında YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul
edilmiştir.
(İmza)
Üye............................................................
Doç. Dr. Mehmet Emin ÇAĞIRAN (Danışman)
(İmza)
Üye............................................................
Prof. Dr. Haydar ÇAKMAK
(İmza)
Üye............................................................
Doç. Dr. Hasan ÜNAL
i
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER................................................................................i
KISALTMALAR..............................................................................v
GİRİŞ.............................................................................................1
BİRİNCİ BÖLÜM
RUSYA FEDERASYONU’NUN SİYASAL VE İDARİ SİSTEMİ
I. RUSYA FEDERASYONU’NDA İDARİ YAPI.............................................6
II. RUSYA FEDERASYONU’NDA SİYASİ HAYAT.......................................9
A. Yeltsin Dönemi.......................................................................................9
B. Putin Dönemi........................................................................................13
1. Putin’in Reformları............................................................................17
a. Merkezi Otorite..........................................................................18
b. Oligarşi...................................................................................... 23
III. RUSYA FEDERASYONU’NDA FEDERAL YAPI ..................................25
A. Bütçe Federalizmi...............................................................................30
B. Federe Birimlerin Uluslararası ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurma
Yetkisi.................................................................................................32
C. Federal Reformlar...............................................................................33
D. Rus Federalizminin Bugünkü Durumu................................................35
ii
İKİNCİ BÖLÜM
RUSYA FEDERASYONU DIŞ POLİTİKASI
I. RUS DIŞ POLİTİKASI..............................................................................38
A. Dış Politikaya Yön Veren Akımlar......................................................40
1. Atlantikçiler...................................................................................41
2. Avrasyacılar..................................................................................46
II. DIŞ POLİTİKADA YELTSİN VE PUTİN DÖNEMİ...................................51
A. Yeltsin Dönemi Rus Dış Politikası.....................................................51
B. Putin Dönemi Rus Dış Politikası........................................................59
1. Ulusal Güvenlik Doktrini...............................................................61
2. Askeri Doktrin...............................................................................62
3. Dış Politika Doktrini......................................................................62
III. 11 EYLÜL SONRASI RUS DIŞ POLİTİKASI..........................................65
IV. PUTİN’LE İKİNCİ DÖNEM.....................................................................69
V. RUS DIŞ POLİTİKASINDA ENERJİ FAKTÖRÜ....................................71
VI. YENİ DÜNYA DÜZENİNDE RUSYA VE RUS DIŞ POLİTİKASI............74
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
RUS DIŞ POLİTİKASINDA KUZEY KAFKASYA
I. KAFKASYA KAVRAMI...........................................................................77
A. Kafkasya’nın Etnik Yapısı.................................................................78
iii
II. KUZEY KAFKASYA...............................................................................80
B. Kuzey Kafkasya’nın Jeopolitik Önemi...............................................80
C. Rusya’nın Kuzey Kafkasya Politikası................................................82
D. Rusya Federasyonu ve Kuzey Kafkasya Cumhuriyetleri..................87
1. Genel Değerlendirme...................................................................87
2. Kuzey Kafkasya’da Etnik Çatışmalar...........................................88
a. Dağıstan....................................................................................89
b. Çeçenistan................................................................................92
c. İnguşetya...................................................................................95
d. Kuzey Osetya............................................................................97
e. Kabardey-Balkar.......................................................................98
f. Karaçay-Çerkes.......................................................................100
g. Adigey......................................................................................102
III. KUZEY KAFKASYA’DAKİ SORUNLARIN RUS DIŞ POLİTİKASINA
YANSIMALARI.............................................................................................104
A. Kuzey Kafkasya’daki Sorunların Yakın Çevredeki Etkileri................105
B. Çeçen Sorununun Yansımaları.........................................................110
1. Güney Kafkasya (Transkafkasya) Bölgesi....................................114
a. Gürcistan..................................................................................115
(1). Abhazya Sorunu.................................................................116
(2). Güney Osetya Sorunu........................................................118
(3). Panki Vadisi Sorunu...........................................................119
b. Azerbaycan..............................................................................121
iv
c. Ermenistan...............................................................................123
2. Türkiye.........................................................................................125
3. Batı.............................................................................................127
a. ABD.........................................................................................129
b. Avrupa.....................................................................................131
IV. KAFKASYA’NIN GELECEĞİ..............................................................135
SONUÇ......................................................................................137
KAYNAKÇA...............................................................................144
ÖZET.........................................................................................155
ABSTRACT...............................................................................157
v
KISALTMALAR
AB
: Avrupa Birliği
ABD
: Amerika Birleşik Devletleri
a.g.e.
: Adı Geçen Eser
AGİK
: Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı
a.g.m.
: Adı Geçen Makale
AGİT
: Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı
AK
: Avrupa Konseyi
AKKA
: Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması
ASEAN
: Association of Southeast Asian Nations (Güneydoğu
Asya Uluslar Birliği)
BDT
: Bağımsız Devletler Topluluğu
Bkz.
: Bakınız
BM
: Birleşmiş Milletler
Çev.
: Çeviren
Der.
: Derleyen
Ed.
: Editör
FSB
: Federalnaya Sluzhba Bezopasnosti (Federal Güvenlik
Servisi)
G-7
: Gelişmiş Yedi Ülke ( ABD, Kanada, Almanya, Fransa,
İtalya, İngiltere, Japonya)
Haz.
: Hazırlayan
IMF
: International Monetary Fund (Uluslararası Para Fonu)
KGB
: Komitet Gosudarstvennoy Bezopasnosti (Devlet
Güvenlik Komitesi)
vi
NATO
: North Atlantic Treaty Organization (Kuzey Atlantik
Antlaşması Örgütü)
OECD
: Organisation for Economic Co-operation and
Development (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü)
PACE
: Council of Europe Parliamentary Assembly (Avrupa
Konseyi Parlamenterler Meclisi)
RF
: Rusya Federasyonu
RSFSC
: Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti
SB
: Sovyetler Birliği
SSCB
: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
SVR
: Sluzhba Vneshney Razvedki (Dış İstihbarat Servisi)
GİRİŞ
II. Dünya Savaşı dünyayı iki kutba bölerek Soğuk Savaş ortamını
doğurdu. Batı Bloku’nun lideri ABD ve Doğu Bloku’nun lideri SSCB arasındaki
bu savaş Doğu Bloku’nun çöküşü ve Sovyetler Birliği’nin dağılması ile sona
erdi. Dünya artık ABD’nin tek başına hakim olduğu tek kutuplu bir dönemi
yaşamaktaydı.
1991 yılında Sovyetler Birliği’nin çöküşü, bu topraklarda on beş bağımsız
devlet ortaya çıkardı. Böylesine büyük bir parçalanma bölgesel etkileri bir
yana uluslararası sistemi de derinden etkileyerek dünyadaki güç dengelerini
değiştirdi. Eski Sovyetler Birliği’nin mirasını devralarak ortaya çıkan Rusya
Federasyonu’nun izleyeceği politikalar, belirsizliğin hakim olduğu uluslararası
ortamda geleceği şekillendirmedeki etkisi bakımından oldukça önemli ve
dikkate değerdi. Ortaya çıkan yeni jeopolitik durumun uluslararası ilişkilerdeki
yansımalarına dair tahminler yapılmaya başlandı.
Sovyetler Birliği’nin yıkılması, mirasçısı olan Rusya Federasyonu’nu
kimlik arayışına yöneltti. Rusya’nın Doğu’ya ve yakın çevresine mi yoksa
Batı’ya mı yöneleceği sorunsalı farklı dönemlerde farklı politikaların
izlenmesine yol açtı. Bu tartışma ülke içinde bulunan iki temel grup arasında
cereyan ediyordu: Batılı değerlerin kabul edilmesi ve Batı’yla bütünleşmeyi
savunan Atlantikçiler ile Rusya’nın Batı’dan uzak kendine özgü bir medeniyeti
ve jeopolitik konumu olduğunu, burdan hareketle yakın çevresinde etkin
olması gerektiğini savunan Avrasyacılar. Bu ortam içerisinde Rusya
Federasyonu yeni siyasi arenada farklı bir dış politika arayışı içine girdi. Geçiş
döneminin getirdiği zorluklarla birlikte, iç ve dış politikada yeni yöntemler
uygulamaya başladı. Zira, Rusya BDT’yi kurarken, yanı başında gelişmiş bir
Avrupa, Soğuk Savaş’tan galip çıkan güçlü bir ABD ve üzerlerindeki Rus
baskısından kurtulmak isteyen bağımsızlığına yeni kavuşmuş Avrasya
cumhuriyetleri vardı. Sınırların küçülmesiyle yaşanan bu siyasi-ekonomik-
2
askeri değişim kimlik sorunu şeklinde ortaya çıktı ve Rusya yeni dünya
sisteminde hesaba alınan bir aktör olmanın yollarını aramaya başladı.
Rusya’da iç ve dış politikada izlenen tutumlar dönemlere ve karar
vericilerin değişimine göre gelişerek şekillendi. Avrasyacılık ve Batıcılık
arasında yaşanan kimlik arayışı, devletin kuruluşunun ilk yıllarında Batı’dan
yana tavır alınması ile bir rotaya girdi. Orta Asya ve Kafkasya’da bulunan eski
Sovyet cumhuriyetleri ile ilişkilerin ihmal edildiği bu dönem 1993’te yakın
çevre stratejisinin benimsenmesiyle sona erdi. Eski Sovyet sahası artık birincil
önemdeydi. Rusya bu bölgede eski hakimiyetini yeniden tesis etmek istiyordu.
Putin’le birlikte Avrasyacı eğilim belirgin hale geldi ancak 11 Eylül terör
saldırıları Rusya’yı özellikle uluslararası güvenlikle ilgili konularda Batı ile
işbirliğine yöneltti. Rus dış politikası yakın çevreyi ihmal etmeden Batı ile
ilişkileri dengeleyen ve çıkarları dikkate alan pragmatik bir niteliğe kavuştu.
Rus dış politikasının şekillenmesinde Kafkasya bölgesinin önemli bir rolü
vardır. Bölgenin jeopolitik konumundan kaynaklanan stratejik önemi dış
politikaya yansımaktadır. Rusya’nın Kafkasya politikaları başta bölge
devletleri (Türkiye, İran, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan) olmak üzere, AB
ve ABD ile ilişkileri de etkilemektedir. Öyle ki, Kafkasya, zengin enerji
kaynakları ve mevcut konumuyla üzerinde nüfuz mücadelesinin sahnelendiği
bir coğrafyadır. Bu konumu itibariyle büyük güçleri kendisine çekmesi ve
Rusya ile karşı karşıya getirmesi kaçınılmazdır. Bölgeyi hayat sahası olarak
gören Rusya askeri ve siyasi anlamda kontrolü elinde tutma gayreti içindedir.
Bu değerlendirmeler doğrultusunda; Rusya’nın Kafkasya politikası,1
• Kafkaslar, buna bağlı olarak Avrasya’yı çıkarları doğrultusunda kontrol
etmek ve ABD aleyhinde kullanmak,
• ABD’nin kendine stratejik ortak olarak seçebileceği ülkeler ile işbirliği
yapmasını engellemek,
1
Akif KEMİK: “Kafkaslarda Türkiye-ABD İşbirliği”, Harp Akademileri Bülteni, Yıl 36, Sayı 196,
(Temmuz 2000), 161.
3
• Kaybettiği değerleri belirli bir zaman sonra, tekrar kazanmak ve
eskisine nazaran daha büyük bir siyasi, ekonomik ve askeri güce sahip olarak
ABD’nin karşısında yerini almak şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Bölgesel düzeyde ise; Ermenistan ile stratejik ortaklığı pekiştirmek,
Gürcistan’daki etnik problemleri koz olarak kullanarak Gürcistan’ın toprak
bütünlüğünü tehdit etmek ve Azerbaycan’ın Hazar havzasındaki enerji
kaynakları ve terminallerini kontrol altına almak maksadıyla,Dağlık Karabağ
sorununun çözümü için Azerbaycan’a karşı Ermenistan’ı koz olarak
kullanmaktır.2 Kuzey Kafkasya’daki problemlerin Rusya’nın bu ülkelerle
ilişkilerinde etkili bir araç olduğunu söylemek mümkündür. Baskı ve müdahale
amacıyla, yakın çevresindeki etnik sorunları bu ülkeler aleyhine kullanan
Rusya, Kafkasya bölgesindeki kontrolü elinde tutmak istemekte ve Sovyetler
Birliği döneminden gelen etkinliğini kaybetmek istememektedir.
Rus dış politikasına yansımaları açısından, Kuzey Kafkasya ve
Transkafkasya’da (Güney Kafkasya) yaşanan gelişmeler birbirleriyle bağlantılı
olsa
da
bu
çalışmada
özellikle
Rusya
Federasyonu’na
bağlı
yedi
cumhuriyetten ( Adigey, Kabartay-Balkar, Karaçay-Çerkez, Kuzey Osetya,
Çeçenistan, İnguşya, Dağıstan) oluşan Kuzey Kafkasya üzerinde durularak
mevcut etnik ve siyasi sorunlar incelenmiş, gereken yerlerde Transkafkasya
ile ilgili sorunlara da değinilmiş ve bu çerçevede temel olarak Rus dış
politikası izah edilmeye çalışılmıştır.
Bu çalışmanın amacı şu şekilde özetlenebilir: Uzun tarihi ve zengin
kültürüyle Rusya dünyanın en büyük ülkelerinden biridir. Kendi içindeki
sorunlara rağmen, hatırı sayılır bir ekonomiye ve askeri güce sahip olmasının
yanı sıra Avrasya kıtasındaki mevcut konumu onun, uluslararası alanda
önemli rol oynamaya devam edecek bir aktör olduğunu göstermektedir. Bu
özellikleri dikkate alındığında Rusya gibi bir aktörün uluslararası ilişkilerinin,
2
Hakan KANTARCI: Kıskaçtaki Bölge Kafkasya, (İstanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2006), 111.
4
dış politikasının ve dış politikasını etkileyen faktörlerin incelenmesi önem
kazanmaktadır. Böylece bu devletin değişen uluslararası sistem içindeki
konumu ve bunun gereği olarak izlediği küresel politikalar daha iyi
anlaşılacaktır.
Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. “Rusya Federasyonu’nun Siyasal ve
İdari Sistemi” başlıklı birinci bölümde Rusya’daki siyasi sistemin nasıl işlediği
Rus Anayasası çerçevesinde anlatılmış, yasama ve yürütme organları
hakkında bilgi verilmiştir. Siyasi gelişmeler Yeltsin dönemi ve Putin dönemi
şeklinde özetlendikten sonra, Putin’in iktidara gelmesiyle birlikte siyasi ve
ekonomik
istikrarın
sağlanması
amacıyla
yapılan
reformlar
kısaca
anlatılmıştır. Rusya’daki federal yapı ve federal unsurlarla ilgili bilgiler
verilmiştir. Bu bölüm, Rus dış politikasının daha iyi anlaşılmasını sağlamak
için hazırlanan, Rusya’nın iç siyasi gelişmelerinin ve idari sisteminin kısaca
anlatıldığı bir bölümdür.
İkinci bölüm “Rusya Federasyonu Dış Politikası” başlığını taşımaktadır.
Bu bölümde öncelikle Rus dış politikasının resmi çerçevesi Rus Anayasası
dikkate alınarak çizilmiştir. Dış politikanın oluşumunu etkileyen Rus düşüncesi
anlaşılmaya
çalışılmış
ve
dönemler
itibariyle
Rus
dış
politikasının
incelenmesine geçilmiştir. Dönemlere göre dış politikanın izlediği seyir ve
genel dış politika eğilimleri sebep ve sonuçlarıyla birlikte ele alınmış ve bu
alandaki resmi belge niteliğindeki doktrinler incelenmiştir. 11 Eylül sonrası
değişen uluslararası sistemin etkisiyle yeni boyutlar kazanan Rus dış
politikası farklı yönleriyle irdelenmiş, dış politikaya yön veren akımlar
anlatılmıştır.
“Rus Dış Politikasında Kuzey Kafkasya” adlı üçüncü bölümün başında
Kafkasya bölgesi kavramı açıklanmış, bu bölgede yaşayan etnik unsurlardan
söz edilmiştir. Genel olarak Kafkasya’nın jeopolitiğinden hareketle bölgedeki
durum anlatılarak Rusya’nın Kuzey Kafkasya’ya yönelik politikaları ele
alınmış, bölgede Rusya’ya bağlı cumhuriyetlerdeki sorunlardan bahsedilerek
5
bunların dış politikaya yansımaları tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede;
Rusya’nın
Güney
Kafkasya
Cumhuriyetleri
(Ermenistan,
Azerbaycan,
Gürcistan), Türkiye ve Batı (ABD ve Avrupa) ile ilişkilerinde, genelde Kuzey
Kafkasya özelde ise uluslararası bir yönü bulunması nedeniyle Çeçen
sorununun etkileri ve Rus dış politikasındaki yansımaları ele alınmıştır.
I. BÖLÜM
RUSYA FEDERASYONU’NUN SİYASAL VE İDARİ SİSTEMİ
I. Rusya Federasyonu’nda İdari Yapı
Rusya Federasyonu başkanlık sistemi ile idare edilmektedir. 1993’te
kabul edilen Anayasa, ülkenin güçlü bir başkanlık altında Federal Cumhuriyet
düzeninde idare edilmesini öngörmektedir. Rusya Federasyonu’nun lideri ve
yöneticisi konumunda olan devlet başkanı dört yıllık bir süre için halk
tarafından seçilir. Aynı kişi üst üste yalnızca iki kez seçilebilir. Devlet başkanı
ülkenin iç ve dış politikasını yürüterek, izlenecek politikaları belirler.
Dokunulmazlığa sahip olan Rusya Federasyonu Devlet Başkanının;
başbakanı atamak, hükümet toplantılarına başkanlık etmek, hükümeti
görevden almak, üst düzey yargı ve denetim kurumlarının yöneticilerini
göreve getirmek ve görevden almak, Duma’yı feshetmek, af ilan etmek gibi
çok önemli yetkileri vardır. Rusya Devlet Başkanı aynı zamanda Rusya
Silahlı Kuvvetleri’nin Başkomutanıdır.1
Rusya Federasyonu’nun temsil ve yasama organı Federal Meclis’tir.
Federal Meclis, Federasyon Konseyi ve Devlet Duması’ndan oluşur. Üst
meclis konumundaki Federasyon Konseyi’nde federal unsurlar temsil edilir.
Konseye Rusya Federasyonu’na dahil olan birimlerin her birinden, bir kişi
temsil bir kişi de yürütme organından olmak üzere ikişer temsilci girer. Devlet
Duması dört yılda bir yapılan genel seçimlerle belirlenen 450 milletvekilinden
oluşur. Milletvekilleri belirli bir partiden veya bağımsız olabilir. Aynı kişi aynı
zamanda hem Federasyon Konseyi’nin hem de Devlet Duması’nın üyesi
olamaz. Devlet Duması milletvekili, devlet iktidarının diğer temsil organlarında
1
“Rusya’nın Siyasi Sistemi”, http://www.rusya.ru/tur/index/siyasi_ve_idari_yapi
7
ve yerel özyönetim organlarında milletvekili olamaz. Federal Meclis daimi
olarak çalışan bir organdır. Federasyon Konseyi ve Devlet Duması
birbirlerinden ayrı toplanır. İşlev ve yetkileri açısından Devlet Duması yasama
özelliği ağır basan bir meclis, Federasyon Konseyi ise danışma ve temsil
özelliği ağır basan bir senato görünümündedir.2 Ancak son yıllarda öneminin
azaldığı bir gerçektir. Federasyon Konseyi’nde Rusya Federasyonu’na dahil
olan 89 idari birimden ikişer kişi olmak üzere toplam 178 üye bulunur. Son
yıllarda Federasyon Konseyi’nin yetkileri azaltılırken Duma, etkinliğini
artırmaktadır.
Rusya’da yürütme gücü hükümettedir. Rusya hükümeti, başbakan,
başbakan yardımcıları ve federal bakanlardan oluşur. Başbakan, görevine
Devlet Başkanı tarafından Devlet Duması’nın onayıyla atanır. Başbakan
atandıktan sonra en geç bir hafta içinde federal yürütme organlarının yapısı
hakkındaki önerilerini, başbakan yardımcıları ve federal bakanların isimlerini
Devlet Başkanına sunar. Hükümetin, federal bütçenin belirlenmesi, finans,
kredi ve para politikasının uygulanması, sosyal yardım, sağlık, kültür, bilim
gibi alanlarda tek bir devlet politikasının yürütülmesi, ülke savunmasının,
devlet güvenliğinin sağlanması için önlemler alması gibi görevleri vardır.
Rusya’da hükümetin, ağırlıklı olarak ekonomik yönetim organı olduğu
söylenebilir. Rusya’da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay gibi
yargı ve yürütme alanında kurulmuş anayasal yüksek devlet kurumları vardır.3
Bu idari yapılanma 12 Aralık 1993 tarihli Rusya Federasyonu Anayasası ile
oluşturulmuştur.
Ulusal güvenlik politikalarının saptanmasında önemli bir kurum olan
Güvenlik Konseyi, 1992'de Yeltsin tarafından çıkarılan Güvenlik Yasasıyla
kurulmuştur. Güvenlik Konseyinin iki tür üyesi vardır. Devlet Başkanı,
Başbakan, Konsey Sekreteri, Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı, FSB
(Federal
2
3
Güvenlik
Servisi)
Başkanı,
Konsey'in
sürekli
Yaşar ONAY: Rusya ve Değişim, (Ankara, Nobel Yayınları, 2002), 203-204.
“Rusya’nın Siyasi Sistemi”, http://www.rusya.ru/tur/index/siyasi_ve_idari_yapi
üyeleridirler.
8
Federasyon Konseyi Başkanı, Duma Başkanı, Devlet Başkanlığı Ofis
Başkanı, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı, sivil savunmadan ve olağanüstü
durumlardan sorumlu Bakan, Genelkurmay Başkanı, Başsavcı, Sınır Koruma
Hizmeti Başkanı, SVR (Dış İstihbarat Servisi) Başkanı, Bilimler Akademisi
Başkanı ile Devlet Başkanının yedi idari bölge temsilcileri ve diğer üyeler
gerektiğinde Konsey toplantılarına katılırlar. Devlet Başkanı Güvenlik
Konseyine başkanlık eder ve toplantıya çağırır. Güvenlik Konseyi, milli
güvenlik ve dış politika konularında önerilerde bulunur, milli güvenliği
sağlayan kuvvetlerin ve unsurların faaliyetlerini koordine eder, alınan
kararların uygulanmasını kontrol eder.4
Rusya 17 milyon km² lik bir alan üzerinde yetmişi aşan farklı etnik
grubun yaşadığı ve anayasa ile belirlenen 89 idari birimden oluşan federal bir
devlettir. Bu birimler merkeze bağlı olmakla birlikte kendi yasaları, yasama,
yürütme ve yargı organları vardır. Bunların 21’i cumhuriyet, 2’si özel statü
şehir (Moskova ve St. Petersburg) , 49’u eyalet, 6’sı megabölge, 1’i özerk
bölge ve 10’u özerk yöredir. Ayrıca Putin döneminde getirilen bir uygulama ile
ülke 7 ayrı federal bölgeye ayrılmış ve başlarına doğrudan devlet başkanına
bağlı birer vali atanmıştır. Güç odaklarını merkeze çekmeye yönelik belirlenen
bu bölgeler Merkez (Moskova ve çevresi), Kuzeybatı (St. Petersburg ve
çevresi), Güney (Kuzey Kafkaslar ile Don/Rostov bölgesi), Volga, Urallar,
Sibirya ve Uzak Doğu olarak adlandırılmıştır.5
4
Osman Metin ÖZTÜRK: Ordu ve Politika, (Ankara, Gündoğan Yayınları, 1993), 252.
Feryal KALKAVAN: “Rusya Federasyonu'nda Federalizm ve Ünitarizm Tartışmaları”, Değişen
Dünyada Rusya ve Ukrayna, Der. Erhan BÜYÜKAKINCI, (Ankara, Phoenix Yayınları, 2004), 11.
5
9
II. Rusya Federasyonu’nda Siyasi Hayat
A. Yeltsin Dönemi
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Rusya Federasyonu’nun ilk
devlet başkanı olan Boris Yeltsin 1991-1999 yılları arasında iki dönem süreyle
görev yapmıştır.
Bu dönemde Rusya’da meydana gelen siyasi ve iktisadi gelişmelere
yönelik yapılan araştırma ve raporların çoğunda, soğuk savaş döneminin izleri
görülmektedir. Geçmişten miras kalan önyargılı yaklaşım sonucu, Rusların
her yaptığı girişim, eski Rus İmparatorluğu’nun yeniden canlandırılmasına
yönelik girişimler olarak kabul görmüştür. Oysa bu girişimlerin tek bir amacı
vardı. ‘’Kötü gidişe son vermek ve uluslararası alanda Rusya’ya saygın bir yer
kazandırmak.’’ Bu döneme damgasını vuran hareket Demokratik Rusya
Hareketi’ydi. Kuruluşu 1988 yılına kadar uzanan ve liderliğini Boris Yeltsin’in
yaptığı Demokratik Rusya Hareketi’nin başlangıçtaki amacı, Komünist
Partisi’nin ve KGB’nin halk arasındaki itibarını düşürmek ve siyasi hayatta
etkinliği azaltmaktı. Bu yıllarda Demokratik Rusya Hareketi’nin hedeflerinden
biri Rus toplumunu ‘’Batı Modeli’’ çerçevesinde siyasi ve kültürel yönlerde
geliştirmek, bunun için ise Batı’nın desteğini kazanmaktı.6
Soğuk savaşın ardından kurulan yeni dünya düzeninde kazananlarla
kaybedenler arasındaki fark gittikçe açılıyordu. Ya yeni düzene ayak
uydurulacak ya da çöküş belirtilerine maruz kalınacaktı. Kaybedenler
arasında yer alan Rusya’nın lideri Yeltsin bu durumla baş etmek için bir
strateji benimsedi: Rusya’nın Batı ile hızlı bir şekilde bütünleşmesi. Bu,
kendilerinin, babalarının ve büyük babalarının içinde yaşadıkları kurumların
yıkılıp dağıldığı 1991 yılının o kargaşası içindeki son haftalarında hemen
hemen tesadüfi olarak benimsenen bir strateji idi. Yeltsin içerde serbest
piyasaya ve demokratikleşmeye, dışarıda ise ABD ile stratejik ortaklığa
6
Fikret İ. OLGUN: “Rusya’nın Bugünkü Durumu Üzerine”, Yeni Forum, Sayı 303, (Ağustos 1994),
23.
10
sarıldı. Yeltsin, oyunun yeni küresel kurallarını esasta kabullendi ve Rusya’yı
bu sistemin içine mümkün olduğu kadar çabuk sokmanın peşine düştü.
Ancak, Batılı politik ve ekonomik danışmanların hızlı tedbirlerine acele içinde
sarılırken Yeltsin ve etrafındakiler, Batılı modellerin Rusya’nın şartlarına
uydurulması ihtiyacına yeterli dikkati göstermede başarılı olamadılar.7
Yeltsin’in bu stratejisi 1990’lar boyunca inatla uygulandı; ulusal ve
bölgesel seviyede seçimler düzenli bir şekilde yapıldı; endüstrinin %70’i
devletten özel teşebbüse devredildi ve Rusya en düşük gümrük vergileriyle
ölçülen dünyanın en açık ekonomilerinden biri oldu. Bununla beraber bu
stratejinin başarısızlığı ortaya çıkmaya başladı: Milli gelir nüfusun üçte birini
yoksulluğun içine atarak sekiz senede iyice azaldı. Liberaller bile gerekli
reformların sadece yarısının yapılmasının gerektiğine inandı. Bu gerilemeye
rağmen, Yeltsin dümende olduğundan politikada bir değişiklik yapılmadı.8
1993 yılına gelindiğinde halk Devlet Başkanı Yeltsin’e verdikleri desteği
bir miktar çekti. 12 Aralık 1993 tarihinde yeni parlamento (Devlet Duması)
seçimlerinde komünistler iyi oy almıştı. Reformcuların durumu ise parlak
değildi. Diğer taraftan Jirinovski başkanlığındaki aşırı sağcı Liberal Demokrat
Parti %25 oy almıştı. Halk gidişten memnun olmadığını seçim sonuçları ile
ifade etmişti. Seçim, Rusya’nın dış politikası üzerinde etkisini hemen gösterdi.
Hemen hemen bütün politikacılar milliyetçiliğe ve Batıyı eleştirmeye
başladılar. Rusya’nın dış politikası özellikle komşu ülkeler söz konusu
olduğunda daha saldırgan hale geliyordu. Ancak seçim sonuçlarına rağmen
Yeltsin reformlara devam etmekte kararlıydı.9 Bu seçimlerde 12 Aralık 1993
tarihli anayasa da kabul edilmiştir. Yeni anayasa başkana; hükümete iki kez
güvenoyu
verilmemesi
halinde
Devlet
Duması’nı
feshetme,
Devlet
Duması’ndan geçen kanunları kabul etmeme, Parlamentoya başvurmadan
7
Peter RUTLAND: “Putin’in İktidar Yolu”, Kadim Komşumuz Yeni Rusya, Haz. Yılmaz TEZKAN,
(İstanbul, Ülke Kitapları, 2001), 152-153.
8
Peter RUTLAND: a.g.m., 152-153.
9
Abdullah DEMİR: Tarihten Günümüze Rus Yayılmacılığı ve Yeni Kurulan Cumhuriyetler,
(İstanbul, Ötüken Neşriyat, 1998), 168.
11
resmi
kararlar
alabilme
gibi
yetkiler
vererek
başkanın
konumunu
güçlendiriyordu.
Yeltsin ve ekibi reformlar konusunda kararlı bir şekilde hareket
etmelerine rağmen halkın yaşam koşullarında gözle görülür bir düzelmenin
gerçekleştirilememesi, hatta koşulların giderek ağırlaşması, örgütlü suç
odaklarının (Mafya) giderek Rus halkının yaşamına damgasını vurması
reform karşıtı grupların işini kolaylaştırmıştı. İktisadi reformlara verilen öncelik
ve izlenen siyasetler ile halkın tercihleri ayrı çizgilerde gelişmeye başlamış ve
karşılaşılan sorunların çözümünde ortaya çıkan görüş ayrılıkları ülkeyi iç
savaşın eşiğine kadar getirmişti.10 Reformlara karşı olan Devlet Başkanı
Yardımcısı
Rutskoy
ile
Parlamento
başkanı
Hasbulatov
ülkedeki
kutuplaşmayı tahrik etmiş, bunun üzerine Parlamento Yeltsin’i görevden
alarak yerine Rutskoy’u atamıştı. Bunun üzerine Yeltsin parlamento binasını
topa tutarak Rutskoy ve Hasbulatov’u tutuklatmıştı. Bu siyasi krizde,
beklenenin aksine ordu Yeltsin’i desteklemişti. 12 Aralık Parlamento
seçimlerinde reform yanlılarının ağır bir yenilgiye uğramasından sonra
Yeltsin, tamamen Batı yanlısı bir politika izlemenin başarı getirmediğini
anlamış ve bu tarihten sonra doğu ile batı arasında orta yolu benimseyen bir
anlayışa yönelmiştir. Batı yanlısı Atlantikçi grubun temsilcileri tasfiye edilmiş
ve Avrasyacı söylemde bulunanlar önemli görevlere getirilmiştir.
16 Haziran 1996 Başkanlık seçimlerine çok az bir zaman kala, Rus halkı
geleceğe endişeyle bakmaktaydı. Yaşam standartları Sovyetler Birliği’nin
dağılmasından sonra giderek kötüleşmişti. Halk büyük umutlar bağladığı
reformların bekledikleri refahı getiremediğinden şikayetçiydi. Örgütlü suç
(Mafya) oldukça yaygındı. Eski günlere duyulan özlem giderek artıyordu. Bu
gelişmeler başkanlık seçimlerini daha da önemli bir hale getiriyordu. Böyle bir
ortamda gerçekleştirilen seçimlerin ilk turundan, hiçbir adayın %51 oy
alamaması nedeniyle sonuç alınamadı. Yeltsin %35, Zuganov %31.5, Lebed
%14.9, Yavlinski %7.6, Jirinovski %6 oy almıştı. Temmuz ayında yapılan
10
Yaşar ONAY: a.g.e., 110.
12
ikinci tur oylamada Yeltsin bir kez daha başkan seçildi. Ancak başkanlık
Yeltsin’e pek yaramadı ve kısa süre sonra ciddi sağlık sorunlarıyla karşı
karşıya geldi.11
1996 seçimleri, kazanmasına rağmen, Yeltsin’in taraftarlarının azaldığını
göstermekteydi. Yeltsin eski çevresini uzaklaştırarak, yeni oluşan oligarşi
grubunu etrafında topladı. Bazı bölge valileri ile ad hoc anlaşmalar yaparak
başkanlık seçimlerini kazanmıştı. Yeltsin’in 1996 seçim kampanyasını parasal
ve medya güçlerle destekleyerek kazanmasını sağlayan, böylece Yeltsin ve
ailesine yakınlık kuran ve bu suretle Rus yönetimini en tepede etkileme
imkanına kavuşan Oligarklar yedi grup altında toplanabilir. Bunlar Alfa,
İnkombank, Logovaz, Menatep, Most, Oneximbank ve Sbs-Agro gruplarıdır.12
1991-1994 iktidarının birinci döneminde: Yeltsin’e güvenen Batı dünyası
parlamento seçimleri öncesinde daha sağ çizgi izleyen Yeltsin karşıtlarının
parlamento içinde bombalanmalarını alkışlamış ve bu yoldan demokrasinin
kurulacağını sanmıştır.13 Yeltsin idaresinin son dönemlerinde, Rusya’nın Batı
ile ilişkilerindeki dengeler oldukça ilginç bir yapı arz etmekteydi. Sık sık
değişen Rus hükümetleri önemli uluslararası kararlarda geleneksel Rus
tavrından farklı olarak etkin olmayan bir görünüm sergilemiş, buna karşılık
Batı, Yeltsin rejimine maddi, manevi destekte bulunarak ülke yöneticilerinin
anti-demokratik faaliyetlerine göz yummuştur.14
Yeltsin yönetiminin ikinci döneminde de ekonomik ve siyasi istikrarsızlık
devam etmiştir. Yeltsin’in ikinci kez seçilmesinde önemli rol oynayan oligarklar
siyasete girmiş, mafyanın ortaya çıkışıyla devlet düzeni bozulmuş, ard arda
gelen ekonomik krizler yaşam standartlarını düşürmüştür. Vaad edilen yaşam
koşullarına ulaşılamaması hatta bu koşulların daha da kötüleşmesi sistem
karşıtlarının sayısını artırmıştır. 1998’deki büyük ekonomik krizle halk tam bir
11
Yaşar ONAY: a.g.e., 114-118.
Fikret ERTAN: Rusya’nın Dönüşümü, (İstanbul, Kızılelma Yayıncılık, 2001), 53.
13
Hasan KÖNİ: “Günümüzde Rus Milliyetçiliği ve Sonuçları”, Avrasya Dosyası, Cilt 1, Sayı 1,
(İlkbahar, 1994), 7-8.
14
Asem NAUŞABAYEVA: “Yeltsin’den Sonra Putin’le Yeni Rusya”, Stratejik Analiz, Cilt 1, Sayı 1,
(Mayıs 2000), 7.
12
13
yoksulluk ve sefalet içine düşmüş, IMF ile yürütülen çalışmalar nedeniyle dış
yardıma olan
bağlılık artmıştır. Günden güne dış borç yükünün artması,
ancak bunun devlet kasası yerine özel kişilere aktarılması, devlet dışında
farklı yapılar olduğunu gösteriyordu.15
Yeltsin, iktidarı döneminde başbakanlık görevinde sık sık değişikliğe
gitmiş, 1998-1999 yılları arasında dört başbakan (Çernomirdin, Kiriyenko,
Primakov, Stepaşin) atamış ve sonunda Putin’i bu göreve getirmiştir. Buradan
yola çıkarak Yeltsin’in başbakanlık koltuğunu, kendisine bir halef bulmak için
kullanmış olduğunu söyleyebiliriz. Yerine geçecek kişi önemliydi çünkü Yeltsin
elindeki imkanları ve ayrıcalıkları kaybetmek istemiyor, kendisine bağlı bir
halef istiyordu.
Yeltsin dönemi, yeni kurulmuş ve demokratik yapıya geçmeye karar
vermiş bir devlet olarak Rusya’nın kendini aradığı, ülke içi ayrılıklarla
uğraşıldığı, ekonomik ve siyasi istikrarsızlıkların yaşandığı, uluslararası
alanda da prestij kaybedilen bir dönem olmuştur. Siyasi ve iktisadi alandaki
başarısızlıklar nedeniyle halkın desteğini ve güvenini yitiren Yeltsin 31 Aralık
1999’da devlet başkanlığı görevinden istifa ederek yetkilerini V. Putin’e
devretmiştir.
B. Putin Dönemi
Yeltsin, görevinden ayrılırken yönetimi, halef olarak seçtiği Putin’e
bırakmış, Putin’in vekaleten sürdürdüğü devlet başkanlığı 26 Mart 2000
seçimleriyle halk tarafından onaylanmıştır. Seçimlerin ilk turundan zaferle
çıkan Putin (%52.6 oy ile) Rus devletini toparlamaya yönelik uygulamalarına
başlamıştır.
15
Erhan BÜYÜKAKINCI: “Vladimir Putin Döneminde Rus Dış Politikasına Bakış”, Değişen
Dünyada Rusya ve Ukrayna, Der: Erhan BÜYÜKAKINCI, (Ankara, Phoenix Yayınları, 2004), 143.
14
1952’de Leningrad / St. Petersburg Kenti'nde doğan, Leningrad Devlet
Üniversitesi Hukuk Bölümü mezunu olan Putin, 1975'ten itibaren KGB'de
çalışmaya başlamıştır. Leningrad Şehir Konseyi'nde danışmanlık, belediye
başkan yardımcılığı gibi görevler yapan Putin, 1996'da Kremlin Sarayı
Mülkiyet İdaresi Başkan Yardımcılığı'na atanmış ve bu görevini, 1997 yılına
kadar sürdürmüştür. 1997 ve 1998'de Devlet Başkanlığı İdaresi Başkanı ile
Devlet Başkanlığı Denetim İdaresi Başkanı olarak yapmıştır. 1998-1999
yıllarında, Rusya İç İstihbarat Servisi FSB'nin başkanlığını yaparken, aynı
zamanda, yeni Rusya'nın "politbürosu" olarak da adlandırılan Rusya Güvenlik
Konseyi'nin sekreterliği görevini yürütmüştür. 9-16 Ağustos 1999 tarihleri
arasında başbakan yardımcısı ve başbakan vekilliği, 16 Ağustos'tan itibaren
de başbakan olarak görev yapmaya başlamıştır. Devlet Başkanı Boris
Yeltsin'in 31 Aralık 1999'da istifa etmesinin ardından 26 Mart seçimleriyle
devlet başkanı seçilmiştir.16
Putin’i bu kadar kısa süre içinde başarıya götüren nedenlerden en
önemlisi Çeçen savaşında izlediği sert politikaydı. Çeçenya’da sürdürülen
savaş Putin’in Rusya’daki prestijini artırmıştı. Çeçen halkına karşı yürütülen
savaş Putin için bir iç politika konusu olmuş, hatta savaş bu amaçla
körüklenmişti. Böylece Rus milliyetçiliği güçlenmişti. Putin zaten seçimlerden
önce Rusya’nın kurtuluşu için Yeltsin’den farklı olarak milliyetçiliğe ve
devletçiliğe vurgu yapıyordu. Bu söylem Rus halkının önemli bir kesimi için bir
süreliğine de olsa umut olabilmişti, zira uzun zamandır yoksulluk ve sefalete
sürüklenmiş olan Rus halkı ülkeye istikrar getirebilecek güçlü bir lider imajına
bel bağlamıştı.17 İkinci Çeçen Savaşı (1999) sayesinde popülaritesi artan
Putin, Çeçen savaşçılarına karşı mücadelede sert tavır içerisinde olmuş ve
Rusların çoğunun düşüncesine paralel faaliyetlerde bulunmuştur. Bu amaca
ulaşmak için de gerekli ısrarı sergilemiştir. Bu yüzden bazı yorumcular, halkın
seçimindeki esas faktörün Putin’in kişiliği olduğunu iddia etmektedir. Putin’in
Yeltsin tarafından seçilmesine rağmen karakter ve siyasi görüş yönünden
16
17
“Vladimir Putin”, http://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=387
Yaşar ONAY: a.g.e., 141-142.
15
Yeltsin’e zıt bir kişiliğe sahipti. Dürüst, amirlerine sadık, çok konuşmayan,
sakin, kesin kararlar alan, sert şahsiyetli birisi olarak tanımlanan Putin, bu
dönemde Rusya toplumunun içgüdüsel olarak aradığı başkan yapısına
uymaktaydı.18
Her
halükarda,
Putin’in
bütünüyle
anayasal
kurallar
çerçevesinde seçildiğini, şahıs olarak halkın geniş onayını aldığını ve
seçilmesinin de politik açıdan hiçbir iktidar değişimini ifade etmediğini itiraf
etmek gerekiyor. O daha çok Yeltsin’in, kazanılanı koruyacak ve Rusya’yı
eski büyüklüğüne ulaştıracak olan, seçilmiş bir mirasçısı ve vasisidir.19
Putin’in Yeltsin’in halefi olduğu ilk kez söylendiğinde, Batıda onun da
aynı yoldan yürüyeceği hesap ediliyor ve aslında böyle bir tutum batının işine
de geliyordu. Oysa, gerçek böyle gelişmedi. Başkan sıfatıyla Putin tarafından
seçilen ziyaret güzergahının sadece Avrupa turnesinden ibaret olmayıp, Çin,
Kore Halk Demokratik Cumhuriyeti, Hindistan, Moğolistan, Küba gibi ülkeleri
de kapsaması Batılılarda kuşku uyandırdı. Batılı liderlerle yaptığı ilk
görüşmelerde Putin bağımsız olduğunu gösterdi. Ancak bu tutum, kendisini
diğerlerinden üstün gören, karşısındakini savaşa davet eden bir insanın
gösterişli tutumu değildi.20
Putin’in karşısında bulunan görev, demokrasinin güçlendirilmesinden çok
Rus devletinin yeniden inşasıydı. Putin’in mücadelesi sadece Sovyetler
Birliği’nin dağılmasını takip eden devlet kurumlarındaki çöküşü durdurmak için
değildi. Putin’in görevi, yeni küresel çevre içinde yeni kurumlar oluşturmaktı.
Sovyet
kurumları
çökerken,
dışarıdaki
dünya
yerinde
durmuyordu.
Küreselleşmenin karmaşık dinamikleri yeryüzündeki bütün devletleri radikal
reformlar yapmaya zorlamıştı. Serbest ticaretin giderek arttığı, uluslararası
sermayenin hızlı bir şekilde akıp durduğu ve bilgi devriminin olduğu bir
dünyada gelişmiş ülkelerin eski refah ve sanayi yönetimi fonksiyonlarını
kısıtlamak ve uluslararası rekabette yer almaya dikkatlerini çevirmekten
18
Asem NAUŞABAYEVA: a.g.m., 169.
Wolfgang SEIFFERT: Vladimir V. Putin, Ed. Zerrin YILMAZ, (İstanbul, Gendaş Yayınları, 2004),
32.
20
Yevgeniy PRİMAKOV: Kapalı Kutu Rusya: Üst Düzey Siyaset Koridorlarında Bir Yaşam, Çev.
Nuri EYÜPOĞLU, (Mataş Matbaası, 2002), 11.
19
16
başka seçenekleri yoktu. Putin’in, iktidara geldiği ilk aylarda Yeltsin’in
başlattığı
ama
tamamlayamadığı
Rusya’yı
modernleştirme
görevini
tamamlayacağı düşünülüyordu.21
Putin, reformlardan vazgeçmeden veya tamamen yeni bir istikamete
yönelmeden yapacaklarını Yeltsin siyasetinin mirası üzerine inşa etmekteydi.
Devlet yönetiminin güçlendirilmesi, ülkenin yasal bütünlüğünün sağlanması,
siyasi parti rekabetini getirecek bir sistemin kurulması gibi Yeltsin’in
çözemeden bıraktığı konular üzerine gitti. Endüstrinin özelleştirilmesi ve Batı
ile işbirliği esasına dayalı dış politika gibi Yeltsin’in zamanında köklü
değişikliğe
uğrayan
alanlara
nispeten
dokunmadı.
Demokrasi,
Pazar
ekonomisi, uluslararası toplulukla ilişkiler gibi temel konularda Putin’in
siyaseti, selefinin güttüğü siyasetin bir devamı niteliğindeydi. Her şeyden öte
Putin’in görevi Rus devletini küresel çevrenin meydan okumalarına karşı hazır
hale getirmekti. Ancak, özellikle valiler ve oligarşi ile mücadele etmek gibi,
Yeltsin modelinden ayrıldığı noktalar da vardı. Yeltsin’in politik tarzı, Sovyet
Komunist
Partisi
bürokrasisinde
geçen
yıllarında
öğrendiği
şekilde
formaliteden uzak, “arka oda” usulüne uygundu. Yeltsin’in şekilci kurallara ve
yasalara karşı alerjisi vardı, daha çok kişisel gizli pazarlıkları tercih ederdi. Bu
tarzla cumhuriyetlere ve bölgelere karşı federal politikayı yürüttü ve yine bu
tarzla belirli seçkinlerin eline büyük bir servetin transferi ile sonuçlanan
özelleştirme programı dahil Rusya ekonomisini yönetti. Putin ise aksine
“Kanunun diktatörlüğünü” tesis etmedeki ilgisini göstermek için oyunun
kurallarının temiz ve açık olacağını yüksek sesle dile getirdi. Gayrı resmi
kişisel ilişkilerden daha resmi kurumsal uygulamalara doğru yönetim
tarzındaki bu değişim Putin başkanlığını en önemli mücadele konusudur.
Başkan seçilmesinden altı ay sonra, Putin’in Rusya’yı yönetmiş olan gayrı
resmi ilişkiler ağını çözmeye doğru bazı kararlı adımlar attığı görüldü.
Bununla birlikte, Putin’in iktidara yükselişi büyük ölçüde bu arka oda
manevralarının bir sonucuydu ve Putin’in kendisi, başkan seçilmeden ve
seçildikten sonra bir süre bu tür özel ilişkilere önem verir gözükmüştü. Ancak
21
Peter RUTLAND: a.g.m., 152-153.
17
Rus politik tarzının değişmesi kolay olmayacak, resmi düzene geçiş uzun
yıllar alacaktı.22
1. Putin’in Reformları
Rus Milli Güvenlik Servisi FSB’nin başkanı iken, Yeltsin tarafından 16
Ağustos 1999’da başbakanlığa getirilen ve 2000 ile 2004’te üst üste iki defa
devlet başkanlığına seçilen Putin’in temel misyonu, dağılma emareleri veren
devleti yeniden toparlamak, Çeçenistan savaşına radikal bir çözüm bularak iç
çemberdeki ayrılıkçı akımlara kesin bir set çekmek ve dışarıda Rusya’yı
yeniden güçlü bir devlet konumuna yükseltmek idi. Yeltsin’in demokrasiyi
kurmak ve liberal ekonomiyi yerleştirmek adına, Rusya’da sebebiyet verdiği
ekonomik kaos ve sosyal çalkantı ortamında Putin, kendine yakın St.
Petersburg ekibini yanına alarak, “Rusya nasıl kurtulur” sorusuna cevap
bulabilmek doğrultusunda, sistemin temel aksaklıklarının giderilmesiyle işe
başlamıştır.23
Başkan Putin, 2000 yılından itibaren başlattığı reformlar ile ülkenin
Sovyetler Birliği döneminden miras, temel ekonomik ve sosyal sorunlarına
“Rus modeli” yaratmak suretiyle kalıcı çözümler bulmaya öncelik vermektedir.
Temel iç problemlerini çözemeyen bir Rusya’nın, tutarlı ve uzun vadeli bir dış
politika izlemesi de mümkün değildir. Bu bakımdan, devletin önce ekonomiyi
düzeltmesi ve enerji sektörü gelirlerinin, ekonomik dokunun yenilenmesi ile
halkın refahına tahsis edilmesi önem arz etmektedir. Halkın refahının artması
yoluyla, iç barışın tesisi kolaylaşacak ve ülke daha kolay yönetilebilir bir
duruma gelecektir. Ancak, bütün bunların gerçekleşmesinde temel unsur,
yapılan reformların halk tarafından benimsenmesidir.24
22
Peter RUTLAND: a.g.m., 152-153.
Fevzi USLUBAŞ: SSCB’den Sonra Sıra Rusya’da Mı? Afganistan, Küresel Terör ve ABD
İmparatorlukların Bataklığı, (İstanbul, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 2005), 130.
24
Fevzi USLUBAŞ: a.g.e., 108.
23
18
a. Merkezi Otorite
Rusya son yüzyılda iki kez dağılma sürecinden geçmiştir. Bunlardan ilki
Çarlık Rusya’sının yıkılışı, ikincisi de SSCB’nin çöküşü olmuştur. Bu
parçalanmanın sebebi, etnik ya da azınlık çatışmalarından çok, merkezi
otoritenin zayıflaması olmuştur. Rusya Devleti’nin ilk Başkanı Boris Yeltsin
döneminde merkezi otorite bir kez daha zayıflamış ve Yeltsin, Rusya’ya bağlı
cumhuriyet ve bölgelere adeta, “alabildiğiniz kadar özgürlük havası alın”
mesajını göndermişti. Hatta Brezezinsky adlı ABD’li sosyolog, Rusya
topraklarının gelecekte sadece Moskova ile sınırlı kalacağını ileri sürmüştü.
Ancak Putin’in devlet başkanı seçilmesiyle,
Rusya’nın merkeziyetçi
sisteminde büyük değişikliklere gidilmiştir. Putin ilk iş olarak daha önce 89
idari birimden oluşan Rusya’yı, yeni bir yapılandırmaya tabi tutarak federe
cumhuriyet ve bölgelerin yetkilerini sınırlandırmış, tıpkı devlet kurumlarında
olduğu gibi gücü tek elde toplamıştır. Putin ekonomi alanında da devletin
kontrolü ele almasını sağlamıştır.25 Putin; oligarşiye, medyaya, cumhuriyetlere
ve bölgelere karşı merkezi devlet gücün yeniden tesis etmeyi taahhüt ederek
iş başına gelmiştir.
Devletin
yeniden
yapılanması
doğrultusunda,
Yeltsin
döneminin
“Asimetrik Federal”26 sisteminin değiştirilmesine ağırlık verilmiştir. Eski
Başbakan ve Putin’in 2000 yılındaki başkanlık yarışında en büyük rakibi olan
Primakov’un “Rusya’nın birliğini muhafaza etmek için dikey devlet otoritesinin
25
İlyas KAMALOV: Putin’in Rusya’sı: KGB’den Devlet Başkanlığına, (İstanbul, Kaknüs Yayınları,
2004), 117.
26
“Asimetriklik” federal devletin, kendi iç yapısı itibariyle federe birimlerinin coğrafî, ekonomik ve
diğer faktörlere bağlı olarak farklı yetkilerine ve farklı statülerine müsaade edip varlıklarını kabul
etmesidir. Rusya Anayasası’nda asimetrik yapıya doğrudan izin veren herhangi bir kural yoktur. Fakat
anayasanın bir kısım maddelerini ve pratiği analiz ettiğimizde karşımıza asimetrik bir yapı
çıkmaktadır. Örneğin, ”Cumhuriyetlerin kendi anayasa ve yasama faaliyetleri vardır. Kray, oblast,
federal şehirler, özerk oblast ve özerk okruglar tüzük (ustav) ve yasama mevzuatına sahiptirler (md.
5/2)” maddesiyle cumhuriyetler dışındaki diğer birimler devlet olarak kabul edilmemektedirler. Bunun
bir sonucu olarak cumhuriyetler kendilerine ayrı statü garanti eden asimetrik federasyonun
savunucusu olmuşlardır. Bkz. Bekir DEMİR: “1990 Sonrası Rusya’sında Etno-Politik Ayrışma
Süreci”, http://www.academical.org/dergi/makale/s6rusyaetnopolitik2.htm
19
yeniden tesisi şarttır” görüşü çerçevesinde, muhalefetin de desteğini alan
Putin, Mayıs 2000’de idari reformları başlatmıştır. Önce yerel parlamentoların
çıkarttıkları kanunların, federal mevzuata uygunluğu şartı getirilmiş ve
bölgesel ekonomik farklılıkları azaltmak amacıyla, toplanan vergilerin merkez
tarafından,
bölgelerin
ihtiyaçlarına
göre
dağıtılmasını
öngören
yeni
düzenleme yapılmıştır. Daha sonra, etnik kıstaslara göre oluşturulmuş ve
kendi başlarına otonom hareket etmek alışkanlığını kazanmış olan 89 idari
bölge, kurulan 7 üst bölgeye (Merkez Rusya, Kuzeybatı Rusya, Güney
Rusya, Volga, Urallar, Sibirya ve Uzakdoğu Rusya ) bağlanmış ve buralara,
çoğu asker kökenli, Putin’e sadakati ile tanınan süper valiler atanmıştır. Süper
valilerin denetimine giren 89 bölge valisi, üst meclis görevini yapan
Federasyon Konseyi Üyesi olma hakkını kaybetmiş ve kendilerine istişari
mahiyetteki, Devlet Konseyi’ne üyelik imkanı sağlanmak suretiyle bu valilerin
icraatları kısıtlanmıştır.27
Cumhuriyetler ve bölgeler üzerinde federal otoriteyi kuvvetlendirmek için
kullanılan idari örgütlenmenin en çarpıcı örneği, mevcut askeri bölgelerle
örtüşen yedi süper bölgeyi oluşturan bu Başkanlık Kararnamesidir. Bu yeni
süper bölgelere baş yönetici olarak atananların beşinin general olması
hiyerarşik niyeti açıklamaktadır. Bu idari değişikliğin başlıca gayelerinden biri
bölgelerde görev yapan binlerce federal memurun, cumhuriyet başkanları
veya bölge valilerinin eli altında değil federal merkezin kontrolü altında
kalmasının sağlanmasıdır. Merkezi onayı gerektiren bölgesel öneriler şimdi
Moskova’ya gönderilmeden önce süper bölgenin onayından geçecektir. Belki
de bu yeniden idari örgütlenmenin en dikkati çeken tarafı (sınırlarının
ekonomik ölçütler yerine askeri bölgelerin sınırlarına göre tespit edilmesinin
dışında) merkezi otorite ile bölgeler arasında herhangi bir müzakere veya
tartışma olmadan gerçekleşmiş olmasıdır. Putin yönetimi tarafından bölgeler
üzerine tek taraflı olarak zorla uygulanmıştır. Ayrıca yedi federal bölgenin tam
yetkili temsilcilerinin seçimi tamamen başkanın tercihi olmaktadır. Putin,
merkezi devlet otoritesinin tesisi için sadece seçilmiş dahi olsa yerel yetkilileri
27
Fevzi USLUBAŞ: a.g.e., 131-132.
20
görevden alma yetkisini üstlenmekle kalmamış, vali ve başkanları bazı
yetkilere sahip olan Federasyon Konseyi’nden de uzaklaştırmış ve onları yeni
teşkil edilen ve sadece tamamiyle bir danışma organı olan Devlet Konseyi’ne
aktarmıştır. Rusya Devlet Başkanı bu organı aşırı merkezi baskı altında milli
bir mutabakat sağlanması için kullanmayı arzu etmektedir. 22 Kasım 2000
tarihinde yapılan Devlet Konseyi’nin toplantısında yaptığı konuşmada Putin;
“Ortak
faaliyetlerimizin
en
önemli
kısmı
iktidarın
dikey
güçlendirilmesidir. Bu, federal merkezin kontrolünü gerektirir.
yapısının
Devlet
Konseyi’nin böyle bir kontrol için mükemmel bir vasıta olacağına eminim.”
demiştir.28
Yeni oyunun kurallarını çabuk kavrayan bölgesel elit, merkezle açık bir
cepheleşmeye gitmemiştir. Milli cumhuriyetlere ve diğer bölgelere gözdağı
verildikten sonra, bölgeler ve hatta milli cumhuriyetler kendi mevzuatlarını
federal mevzuata uyduracaklarını açıklamaya başlamıştır. Bölgelerle ilişkiler
açısından Putin’in giriştiği hareket atak olarak nitelendirilse de, 1998 yılından
beri izlenmeye çalışılan bölgesel politikanın bir devamıydı. O zaman da
ekonomik baskı unsurlarını elinden kaçıran merkez, mahkemeleri, polisi ve
diğer baskı unsurlarını kullanarak bölgeleri etkilemeye çalışıyordu. Putin,
bölgesel liderlerle alakalı birtakım hukuki düzenlemelere gitmesinin yanında,
bölgelerin ekonomik özgürlüklerini kısıtlama girişimlerinde de bulunmaya
başladı.29
Alt yasama organı olan ve 2000 yılından beri Kremlin’i destekleyen,
“Birleşik Rusya Partisi”nin ağırlıkta olduğu 450 üyeli Duma’nın icraatlarına
yönelik, Kremlin’in denetiminin artırılması amacıyla Putin, 12 Eylül 2004’te
yeni bir düzenleme yapılacağını ilan etmiştir. Buna göre, yarısı mahallen ve
diğer yarısı parti listesinden seçilmekte olan Duma milletvekillerinin, bundan
böyle sadece merkezdeki parti listesinden seçilmesi ve mahallen aday
28
Archie BROWN: “Vladimir Putin ve Merkezî Devlet Gücünün Yeniden Tesisi”, Kadim Komşumuz
Yeni Rusya, Haz. Yılmaz TEZKAN, (İstanbul, Ülke Kitapları, 2001), 195-196.
29
Anar SOMUNCUOĞLU: “Rusya Federasyonu’nda Merkez-Bölge İlişkilerinin Ekonomik Boyutu”,
Kadim Komşumuz Yeni Rusya, Haz: Yılmaz TEZKAN, (İstanbul, Ülke Kitapları, 2001), 34.
21
gösterilmemesi suretiyle, “bölgelerden gelebilecek çatlak seslerin”, Duma’da
görev
yapmasının
engellenmesi
ve
Duma’nın
homojen
bir
yapıya
kavuşturulması planlanmıştır. Aynı şekilde, mahallen seçilen ve Başkan
tarafından her an görevden alınabilen 89 bölge valisinin, bundan böyle
sadece Başkan tarafından atanması ve bu atamanın mahalli meclisler
tarafından
onaylanması
öngörülmek
suretiyle,
“merkez”in
otorite
ve
denetiminin taşraya taşınması hesaplanmıştır.30
Putin’in mahalli idareleri ve Merkez’deki Yasama Organı’nın tamamen
Kremlin’e bağlanmasını öngören bu yasal düzenlemesi “terörizmle mücadele
için şart” gerekçesiyle halka sunulmuştur.31 Ancak, Rusya gibi dünyanın en
büyük ve yaklaşık 70 etnik grubun bir arada yaşadığı bir ülkede, federal bir
sistemde demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan mahalli idarelerin Merkez’in
uydusu haline getirilmesi demokrasinin geleceği bakımından sakıncalıdır.
Putin’in 12 Eylül 2004 günü açıkladığı idari reformların gerçekleşmesi
durumunda,
yerel
yönetimler
tamamen
Merkez’e
bağlı
duruma
getirileceğinden ve Federal Meclis üzerinde Kremlin’in denetim imkanları
artacağından ülke içinden ve Batıdan, bu “kanun diktatörlüğü”ne yönelik
eleştiriler gelmiştir.32 2000 yılında Rusya'nın idari birimlerini yedi federal bölge
altında toplayan ve bunların her birisine bir 'süper vali' atayan Putin, Eylül
2004’teki Beslan okul eyleminden hemen sonra valileri kendisinin atamaya
devam
edeceğini
açıklamıştır.
Karar
antidemokratikliği
nedeniyle
eleştirilmiştir, ancak Putin'in bakış açısından federasyonun dağılmasına ve
bölgesel ayrılıkçılığa karşı bir önlem niteliğindedir. Ekonomik açıdan
bakıldığında ise Putin'in stratejisi karşılıklı faydalar çerçevesinde Moskova ile
bölgeler arasındaki bağları güçlü tutmaktır. Moskova, bu doğrultuda bir
yandan bölgelerde Ural ve Sibirya petrollerini Vladivostok'a bağlayacak boru
30
Financial Times, 13.09.2004 ve 14.09.2004.
Financial Times, 13.09.2004.
32
Fevzi USLUBAŞ: a.g.e., 132.
31
22
hattı gibi dev projeler başlatırken, diğer yandan özellikle Sibirya ve Uzakdoğu
Rusya'daki bölgelerin valiliğine zengin işadamlarını atamıştır.33
Başkan Putin, Beslan katliamı sonrası küreselleşen ve Rusya’ya da
sıçrayan terörle mücadele edebilmek için mahalli yönetimlerin ve yerel
güvenlik birimlerinin Merkez tarafından denetlenmesinin gerekli olduğunu, 12
Eylül günü 89 bölge valisiyle yaptığı görüşmede açıklamıştır. Bu çerçevede,
sorunlu etnik bölgelerin idaresi, doğrudan Başkanlığa bağlanmış ve güvenlik
FSB’ye devredilmiştir. İlk aşamada Çeçenistan-Dağıstan bölgesine “Başkan
Temsilcisi” olarak, istihbarat uzmanı Dimitri Kozak atanmış ve bölgedeki
güvenlik sorumluluğu ordudan alınarak FSB’ye verilmiştir. Aynı şekilde,
ülkenin gümrük kapıları ve önemli giriş noktalarındaki denetim yetkisi, FSB ile
Alfa ve Vimpel gibi özel timlere devredilmiştir. Mahalli güvenlik birimlerinin,
organize
suç
çerçevesinde,
örgütleri
yetkileri
veya
terörist
kısıtlanmış
ve
gruplarla
bu
olası organik
birimler
doğrudan
bağları
FSB’ye
bağlanmıştır.34
Putin’in güçlü devletin tesisi amacıyla başlattığı bu reformlarla yerel
yönetimlerin tamamen dışlanması ve yasama organının iktidarın denetimine
geçmesi halinde, Federal Sistem’in arızaya uğraması ve demokrasinin
doğrudan “merkezde kilitlenmesi” kaçınılmaz gözükmektedir. Böyle bir
gelişmenin ise, Rusya’nın birliği için etnik veya İslamcı ayrılıkçı hareketlerden
dahi tehlikeli bir durum yaratacağı muhakkaktır.35 İdari alandaki bu reformlar
Avrupa tarafından antidemokratik bulunmakta ve Rusya’nın Avrupa için
partner olma özelliğinin her geçen gün azalmakta olduğu dile getirilmektedir.
Gereğinden fazla “merkezi” bulunan Rus idaresindeki bu uygulamaların
geriye dönüş şeklinde yorumlanması Rusya’da demokrasinin tartışılır
olduğunu göstermektedir.
33
Altay ATLI: “Rusya'nın Alternatif Yatırım Haritası”, Radikal, (23 Aralık 2005),
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=173704
34
Financial Times, 05.09.2004, 14.09.2004 ve 30.09.2004.
35
Fevzi USLUBAŞ: a.g.e., 137.
23
b. Oligarşi
Oligarşi, sadece belirli bir zümrenin bir ülkeyi yönetmesiyle ortaya çıkan
yönetim biçimidir. Genelde yönetimdeki grup, askeri, siyasi veya maddi olarak
ülkenin önde gelen gruplarından birisidir.
Rus anlayışına göre Oligarşi; sadece zengin olan insan değil, siyasetin
içine giren, yasaları çiğnemek için koşullar hazırlayan, ya da Rus yasama
sisteminin
kusurlarından
yararlanarak,
toplum
hesabına
akla
hayale
sığmayan zenginliklerin yolunu açan iktidarla bütünleşen kişi demektir.
Oligarşi klanına ait olanın temel özelliklerinden biri, kamuoyunu yönlendirmek
amacıyla, kitlesel iletişim araçlarını ele geçirmektir.36
Gorbaçov’un SSCB Komünist Partisi Birinci Sekreterliği görevine
seçilmesinin ardından, batmakta olan Sovyet ekonomisinin kurtarılabilmesi
için
yürürlüğe
soktuğu
liberalleşme
çalışmaları
ve
reformlar,
hızla
parçalanmaya giden ülkede yeni bir sınıfı ortaya çıkarmıştır. Gorbaçov’un
reformları ile başlatılan liberalleşme çalışmaları sayesinde ilk sermaye
birikimlerini gerçekleştiren bu sınıf, SSCB’nin dağılmasından sonra hayata
geçirilen özelleştirme sayesinde ülkedeki mal varlıklarının büyük bir kısmını
çeşitli yollarla (genelde hukuk dışı) üzerlerine geçirmiştir. Başlangıçta Yeni
Ruslar olarak adlandırılan bu kesimin giderek güçlenmesinden sonra
Rusya’da ve Batı dünyasında SSCB’den kalma politik terminolojilere atıfta
bulunurmuşçasına
oligark
(oligarşi
yöneticisi)
olarak
adlandırılmaya
başlanmıştır. Bu sınıf Yeltsin döneminde ekonomik gücüne politik güçler de
katarak Kremlin içlerine kadar girmiş ve o dönemde iyice palazlanarak
güçlenmiştir. Ekonomik güçlerini Yeltsin döneminde politik alanda rahatça
kullanarak bakanların ve başbakanların atanmasında kilit roller üstlenen bu
sınıf, Çeçenistan savaşından, ülkenin iç ve dış güvenlik sorunlarına kadar
birçok alanda da söz sahibi olmuştur. Ellerindeki maddi güçle Yeltsin’in ikinci
defa seçilmesinde büyük katkıları olan bu kesim, hasta Yeltsin iktidarının son
36
Yevgeniy PRİMAKOV: a.g.e., 3.
24
dönemlerinde yeni bir veliaht arayışına girmiştir. 1998’den başlayarak
yaklaşık bir yıl içerisinde veliaht denemeleri birbirini izlemiştir. Ancak sırasıyla
denenen Kiriyenko, Primakov ve Stepaşin’in başbakanlıkları Yeltsin’i ve
oligarkları tatmin etmemiştir. Arayışlar sonucu bir süre önce Federal Güvenlik
Servisi FSB’nin başkanlığına getirilen V. Putin önce başbakan ve sonra da
veliaht olarak atanmıştır.37
Yeltsin’in
görevini
Putin’e
devretmesiyle,
Rusya’nın
iç
ve
dış
politikasında hızlı bir değişim süreci başlamıştır. Dışarıda Rusya bölgesel bir
süper güç ve bir enerji süper gücü olma yönünde adımlar atmaya başlarken,
içeride federal yapı güçlendirilmiş ve Kremlin’e yeni bir yönetim anlayışı
getirilmiştir. Putin’in yeni yönetim anlayışının temelinde hiç şüphesiz ki,
Yeltsin’den farklı olarak tek başına ve güçlü yönetim bulunmaktadır. Putin ilk
olarak, Kremlin’i çeşitli güçlerin etkisinden kurtarmak için seçimleri bile
beklemeden işe koyulmuştur. Putin’in daha seçilmeden oligarklara yönelik
‘sermaye etkisini iktidara dayatanlar bir sınıf gibi davranmaktan vazgeçsinler!’
sözleri o dönemde fazla ciddiye alınmamıştır. Ancak seçildikten kısa bir süre
sonra Rusya’nın en büyük iki oligarkı Berezovski ve Gusinski’nin mal
varlıklarına el konularak yurt dışına kaçmak zorunda bırakılması Putin’in
aslında hiç de şaka yapmadığını göstermiştir. Putin’in verdiği mesaj gayet
açıktır:
“Ben
sizin
haksız
yere
edinmiş
olduğunuz
servetlerinize
dokunmayacağım, siz de politikaya ve devlet yönetimine karışmaya
çalışmayacaksınız.”38
Yeltsin döneminde Rus siyasetine tepeden etki eden, istediği siyasi ve
iktisadi kararları çıkarttırabilen bu oligarkların büyük bir kısmı, Putin tarafından
etkisiz hale getirilmiştir. Ancak Rusya’da oligarşinin tamamen sona erdiği
söylenemez. Rusya’da oligarklar zaman zaman Rus siyasal sistemine
37
38
Sinan OĞAN: Rusya’da Siyaset ve Oligarşi, (İstanbul, ASAM Yayınları, 2003), 2-3.
Sinan OĞAN: a.g.e., 3-4.
25
eleştiriler getirseler de Başkan Putin’i hedef alan eleştirilerden kaçınmakta
veya çok gerekliyse bunu medya yoluyla analistlerine yaptırmaktadır.39
III. Rusya Federasyonu’nda Federal Yapı
1990’larda siyasi dönüşüm geçiren ve demokratikleşen Rusya’nın
totaliter bir devlet yapısından bir federasyona dönüşmesinin en önemli
zorunluluğu, çözümlenmemiş ‘milliyetler meselesi’ olmuştur. Bu meselenin
kökleri ise tarihte yatmaktadır. Sovyet zamanındaki federalizm, milliyetler
meselesinin çözümünde kullanılan araçlardan birisi olmuştur. O yıllarda ilan
edilen federasyon Rusya’nın Rus olmayan halkları için düşünülmüştür. Ancak,
hızla güçlenen Bolşevik idaresi için federasyon kısa zamanda bir araçtan çok,
milliyetler meselesini perdeleyen bir örtü haline gelmiştir.40 SSCB’nin
yıkılmasından sonra oluşan demokratik ortamda idari sistem hukuki açıdan
olduğu gibi pratik açıdan da federal bir sisteme dönüşmek zorundaydı.
Çünkü, Rusya’nın çok geniş topraklara ve çok milliyetli bir nüfusa sahip
olması bu zorunluluğu gerektiriyordu. Bu milletler arasındaki bir kısım
ulusların kendi milli devletlerinin kurulma planlarını yapmakta olması ve
demokratik faaliyetlerin de az da olsa hareketlenmeye başlaması federasyon
sistemine geçişte katalizör etkisi yapmıştır.41
39
Sinan OĞAN: “Rusya'da Oligarşinin Millileştirilmesi Arzuları”,
http://tr.rutam.org/content/view/29/26/
40
Anar SOMUNCUOĞLU: a.g.m., 22.
41
Muhammet KARADAĞ: “Rus Federalizminin Tarihi Gelişimi ve Geleceği”, Rusya Stratejik
Araştırmaları-1,Ed. İhsan Çomak, (İstanbul, Tasam Yayınları, 2006), 32.
26
Sovyetler Birliği’nin son yıllarında, bugünkü Rus federalizminin42 kökleri
ve aynı zamanda onun problemlerinin kökleri de atılmıştır. 20. yüzyılın
başında olduğu gibi, merkezi otoritenin zayıfladığı ortamda, Rusya’nın Rus
olmayan halkları harekete geçmiş ve milli kültürlerine dönüş, milli bilinçlenme
hareketleriyle birlikte siyasi talepler de söz konusu olmuştur. Kağıtta
otonomiye sahip olan bu halklar, gerçek otonomi için mücadeleye girişmiştir.
Ancak bu mücadele daha büyük bir oyunda, SSCB ve Rusya Sovyet Federatif
Sosyalist Cumhuriyeti (RSFSC)’nin siyasi elitleri arasındaki oyunda bir koz
olarak kullanılmıştır. Gorbaçov başkanlığındaki SSCB merkez idaresine karşı
iktidar mücadelesine girişen RSFSC başkanı Yeltsin ve ekibi, merkezi
zayıflatmak amacıyla , RSFSC içindeki özerk cumhuriyetlerin yönetimlerinin
egemenlik
arayışlarını
cumhuriyetlere
yönelik
desteklemişlerdir.43
“yutabileceğiniz
Başkan
kadar
Yeltsin’in
egemenlik
alın”
otonom
sözleri
cumhuriyetlerin egemenliklerini ilan etmesiyle sonuçlanmıştır. Otonom
cumhuriyetlerin federasyon yapısı içerisinde bu şekilde ayrıcalıklı hale
gelmesi kray44 ve oblastları45 da harekete geçirmiş ve bunların otonom
42
Teorik planda Rusya federalizmi, diğer ülkelerdeki federalizm modellerinden farklılığı yönüyle
önemli bir tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Federalizm; geleneksel manada birkaç
cumhuriyet, eyalet, kanton ve benzeri birimlerin tek bir devlet halinde birleşerek örgütlenmeleriyle
oluşturdukları siyasi-idari yapıdır. Örgütlenen devlet şekline de federasyon adı verilmektedir.
Federasyonun karakteri, yaratılma tarzına bağlıdır. Anlaşma ya da bir Anayasaya bağlı olarak
devletler birleşebilir. (Anlaşma sadece uzlaşmaya varma süreci değil, aynı zamanda hukuki bir
belgedir.) 1922’de RSFSC, Ukrayna, Beyaz Rusya ve Kafkasötesi Cumhuriyeti’nin kurdukları SSCB
anlaşmaya bağlı olarak kurulan federasyonlara örnektir. Anlaşma ile kurulan federasyonlar daha çok
adem-i merkeziyetçidirler. Bir anayasanın kabulü ile ya da anayasada yapılan değişiklikle federasyon
kurulabilir. Hindistan, Pakistan, Etiyopya ve Belçika (1993’te yapılan değişiklikle) anayasa ile
kurulan federasyonlardır. Diğer taraftan bir federasyon bu iki tarzın birleştirilmesiyle, yani “anayasalıanlaşmalı” olarak da kurulabilir. Yeni bir federasyon kurulurken seçilen model gelecekteki federal
ilişkileri doğrudan etkilemektedir. 1918-1922 yılları arasında SSCB’nin büyük cumhuriyeti Rusya,
uygulamada farklı olsa da biçimsel olarak özerklik temeli üzerine oturtulmuş anayasal federasyon
olmuştur. 31 Mart 1992’de imzalanan Federal Anlaşma ve 12 Aralık 1993’te kabul edilen Anayasa ile
birlikte
“anayasalı-anlaşmalı
federasyona”
dönüşmeye
başlamıştır.
http://www.academical.org/dergi/makale/s6rusyaetnopolitik2.htm
Rus akademisyenler Rusya’daki federal sistemi açıklamak için federalizmi iki kısma
ayırmaktadırlar: Birinci kısım federal devletler adem-i merkezi federasyonlardır; ikinci kısımdaki
federal devletler ise merkezci federasyonlardır. Burada bahsedilen merkezi federalizm, üniter devletin
birçok özelliğini kendisinde toplamış bir sistemdir. Şu anki Rus federalizmini bu ikinci kısım sistem
içerisine dahil etmektedirler.
43
Anar SOMUNCUOĞLU: a.g.m., 23.
44
Kray: Bölge düzeyinde yönetsel birim. (Eyalet) Oblastlar gibi vali tarafından idare edilir. Kray ile
oblast arasında tarihi isimlendirme farkından başka bir fark yoktur.
27
cumhuriyetler ile aynı statüde federasyon birimleri olma hakkı gündeme
gelmiş, bu eğilim hızlı bir şekilde gelişmiştir. Bu yeni hukuki statü önce
merkez ve federe birimler arasında yapılan Federal Sözleşmelerde daha
sonra da 1993 Anayasasında yerini almıştır.46
Oblast ve okruglarda47 ortaya çıkan kitlesel hareketler, bağımsızlık
deklarasyonları veya daha yüksek statü talepleri beraberinde Rusya’nın idarî
yapılanmasında
gelişmeler
değişiklikler
üzerine
Rusya
yapılmasını
zorunlu
Federasyonu,
hale
birliği
getirmiştir.
oluşturan
Bu
özerk
cumhuriyetlerle, 31 Mart 1992 tarihinde kısaca “Federal Anlaşma” olarak
bilinen, “Rusya Federasyonu İçindeki Egemen Cumhuriyetlerin İktidar
Organları ile Rusya Federasyonu İktidar Organları Arasında Yetkinin
Paylaşımı Hakkında Anlaşma”yı imzalamıştır . 12 Haziran 1990 Bağımsızlık
Deklarasyonu, 1992’deki Federal Anlaşma ve 1993 yılında kabul edilen
Anayasa Rusya Federasyonu’nun hukukî alt yapısını oluşturmuştur.48 Federal
Anlaşmada federasyonun yönetsel hiyerarşisini yansıtan üç farklı belge
imzalanmıştır: biri merkez ile özerk cumhuriyetler arasında; biri merkez ile
kraylar, oblastlar ve Moskova ile Petersburg kentleri arasında; ve biri de
merkez ile daha büyük kray ve oblastlara bağlı özerk oblast ve okruglar
arasında. Fakat Mart 1992’den sonra Federal Anlaşma, kendi ekonomik ve
siyasal faaliyetlerinde daha belirgin bir denetim hakkına sahip olan özerk
cumhuriyetler ile şimdi daha doğrudan federal hükümetin yetki alanına giren
kray ve oblastlar arasındaki çekişmenin bel kemiğini oluşturmuştur. Ağırlığını
Rus etnik kökenlilerin oluşturduğu kray ve oblastlar federasyon içinde özerk
cumhuriyetler
45
tarafından
işgal
edilen
ayrıcalıklı
konuma
tepki
Oblast: Özerk yönetim bölgesi. (Bölge) Yeni Anayasa’ya göre Rusya Federasyonu’nda idaribölgesel bölünme esasına dayalı olarak kurulmuş ve seçimle veya bazen atamayla başa gelen vali
(gubernatör) tarafından idare edilir.
46
Muhammet KARADAĞ: a.g.m., 34.
47
Okrug: İl düzeyinde yönetsel birim. (Bölge, çevre) Daha çok kuzeyde yaşayan azınlık etnik gruplar
için kurulmuştur, fakat hukuki statüleri diğer birimler kadar belirli değildir. Genel olarak kray ve
oblast sınırları içinde yer almaktadırlar. Nüfuslarının az olmasına karşın özellikle zengin yer altı
kaynaklarıyla yıllarca SSCB ve şimdi Rusya Federasyonu için vazgeçilmez bölgeler olmuşlardır.
48
Bekir DEMİR: “1990 Sonrası Rusya’sında Etno-Politik Ayrışma Süreci”,
http://www.academical.org/dergi/makale/s6rusyaetnopolitik2.htm
28
göstermişlerdir.49 Anlaşmada cumhuriyetler “egemen” ve toprak bütünlükleri
garanti edilen öğeler kabul edilirken kray, oblast ve diğer özerk birimlerin
bütünlüklerine aynı önem verilmemiştir. Anlaşmaya göre, kray ve oblastların
kendi topraklarında yasama, yürütme, yargı gibi devlet iktidarını simgeleyen
organları, cumhuriyetlerin devlet organları kadar dikkate alınmamıştır.
Cumhuriyetler uluslararası ve dış ekonomik ilişkilerde özgür iştirakçi olarak
kabul edilirlerken kray, oblast özerk oblast ve özerk okruglar bağımlı
iştirakçiler olarak kalmışlar, yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle beraber toprak,
üzerinde yaşayan cumhuriyet halkının öz malı kabul edildiği halde diğerleri bu
ayrıcalıktan mahrum bırakılmışlardır.50
12 Aralık 1993 tarihinde referandum ile kabul edilen Anayasanın 5.
maddesi, idari sistemi şöyle ifade etmektedir:51
Rusya Federasyonu, Rusya Federasyonunun eşit haklara sahip
unsurları olan cumhuriyetler, topraklar, vilayetler, federal şehirler, özerk
vilayetler ve özerk alanlardan oluşur.
Cumhuriyet (devlet) kendi Anayasası ve mevzuatına sahiptir. Toprak,
vilayet, federal şehir, özerk vilayet ve özerk alanlar kendi Tüzüklerine ve
mevzuatına sahiptirler.
Rusya
Federasyonunun
tüm
unsurları,
federal
devlet
hakimiyet
organlarıyla olan karşılıklı ilişkilerinde ve kendi aralarında eşit haklara
sahiptirler.
1993
Anayasası
daha
önceleri
cumhuriyetlerle
yapılan
federal
anlaşmaların anayasada formüle edilerek güçlendirilmesini sağlamıştır. Bu
Anayasa hukuken yeni federe birimleri de içine alarak simetrik bir federal
49
Fahrettin ÇİLOĞLU: Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar, (İstanbul,
Sinatle Yayınları, 1998), 13.
50
Bekir DEMİR: a.g.m., http://www.academical.org/dergi/makale/s6rusyaetnopolitik2.htm
51
“The Constitution of the Russian Federation”, Chapter 1, http://www.constitution.ru/en/1000300002.htm
29
yapı52 oluşturmuştur. Ancak kendi içinde çelişkiler de bulunmaktadır.
Anayasa, 1992 Federal Anlaşmayı içermekte, egemen unsurların varlığını
tanımakta ama aynı zamanda federal yasaların, egemen unsurların
yasalarından daha üstün olduğunu söylemektedir. Anayasanın 5. maddesi
bütün federal birimlerin eşit olduğunu söylemekte ama diğer taraftan 3.
maddesi altı tip federal birim teşkil etmektedir; bunlar oblast, kray, cumhuriyet,
otonom oblast, otonom okrug ve federal önemdeki kent.53 Anayasanın 5.
maddesinde yalnızca cumhuriyetler federasyon yapısı içerisinde devlet olarak
tanımlanmakta, oblast ve kraylar ise idari-bölgesel yapılanmalar olarak
nitelendirilmektedir.
Rusya federalizminin hukuki temeli Federasyon Anlaşması ve Anayasa
ile atıldıysa da, 1990’lı yıllarda Rusya’daki federasyon sistemini esas olarak
belirleyen unsurlar federasyon üyeleri ve federal merkez arasında yapılan ikili
anlaşmalar olmuştur. İlk anlaşma 1994 yılında Tataristan Cumhuriyeti ile
yapılarak bazı sorunlar çözüme kavuşturulmuştur. Bu anlaşma, Anayasa’daki
“bütün federe birimlerin eşitliği” prensibini gerçekleştirme yerine, RSFC
zamanındaki “asimetrik federalizm” anlayışına dönüşe hizmet etmiştir.54
Tataristan anlaşmasının ardından Moskova, diğer milli cumhuriyetlerle ikili
anlaşma imzalama yoluna gitmiştir. Böylece milli cumhuriyetler lehine federal
sistemde bir çarpıklık doğmuştur. Bu durum hem Rus bölgelerini rahatsız
ediyordu, hem de Rusya’nın kurmaya çalıştığı dengeli federasyon modeline
aykırıydı. Bu yüzden zamanla bu tür anlaşmalar Rus bölgeleriyle de
yapılmaya başlanmıştır. Ancak bu gelişme de, ilk başta oluşmaya başlanan
federasyonun dengesizliğini ortadan kaldırmamıştır. Anlaşmaların sonucunda
siyasi ve ekonomik olarak daha güçlü olan Tataristan, Başkurdistan ve Saha
Cumhuriyetleri, diğer cumhuriyet ve bölgelere göre daha avantajlı birer
anlaşma yapmıştır. Genel olarak ise, milli cumhuriyetler bölgelere göre birçok
ayrıcalık elde etmiştir. Ancak bu ikili anlaşmalar da hukuki kargaşayı ortadan
52
1993 Anayasasında simetrik olarak nitelendirilen federal yapı, federal birimler arasında öngörülen
farklılıklar nedeniyle uygulamada asimetrik özellikler göstermektedir.
53
Peter RUTLAND: a.g.m., 182.
54
Bekir DEMİR: a.g.m., http://www.academical.org/dergi/makale/s6rusyaetnopolitik2.htm
30
kaldırmamıştır. Cumhuriyet anayasalarında Federal Anayasaya aykırı birçok
madde bulunmaktadır.55
A. Bütçe Federalizmi
Rusya’da federasyon üyelerinin eşitsizliğinden kaynaklanan bir bütçe
federalizm dengesizliği söz konusudur. Burada kastedilen, direkt merkezbölge mali ilişkileriyle alakalı olarak genellikle bölgelerin bütçeye aktardığı
vergi oranlarının farklı olmasıdır. Bu tür çarpıklığın iki önemli sebebi vardır: 1)
Federasyon üyelerinin ekonomik farklılığı; 2) Bütçeler arası ilişkilerin merkezle
bölgelerin pazarlığı sonucunda oluşması.56
Rusya bütçe sisteminin önündeki başlıca problem bölgelerin ekonomik
yapıları, ekonomik gelişme düzeyi ve mali imkanları açılarından önemli ölçüde
farklı olmalarıdır. Bölgeler arasındaki farklılıklar bölgelerin mali imkanlarına da
yansımaktadır. Rusya’da bazı bölgeler gelirlerinin %60-65’ini federal bütçeye
aktarırken, bazıları ise harcamalarının %85-95’ini federal bütçe fonlarından
karşılamaktadır. Bütçe federalizminin dengesizliğinin diğer sebebine, yani
1990’lı yıllarda bütçeler arası ilişkilerin merkez ve bölgeler arasındaki
pazarlıklarla oluşmasına gelince, doğal olarak böyle bir pazarlık oyununda
bölgelerin pazarlık güçleri önem kazanır. Bölgelerin pazarlık güçleri, bölgenin
ekonomik yapısı, ülke ekonomisi için ekonomik önemi, jeostratejik konumu
veya sadece bölge valisinin etkinliği gibi aktörlere göre değişebilir. Ancak
bütün bunlardan öte, Rusya bölgelerinin pazarlık gücünü daha çok etnik
konular belirlemiştir. Ülkede ayrılıkçı hareketlerin ve etnik rahatsızlıkların
çıkmasından çekinen merkezi yönetim, bazı milli cumhuriyetlere ‘Rus
55
56
Anar SOMUNCUOĞLU: a.g.m., 24.
Anar SOMUNCUOĞLU: a.g.m., 31.
31
bölgeleri’nden daha fazla ayrıcalık tanımıştır. Tehlikeli olmayan milli
cumhuriyetlere de sırf statülerinden dolayı benzer ayrıcalıklar tanınmıştır.57
1993 Anayasasındaki federe birimlerin eşitliğinin bütçe ilişkileri itibariyle
uygulandığını söylemek oldukça zordur. Zira, cumhuriyetler merkezle ikili
anlaşmalar sayesinde toplanan vergilerin oldukça az bir kısmını merkezi
bütçeye ödemektedirler. Bütçe ilişkileri itibariyle federal ilişkilerdeki mevcut
uygulama, RF anayasasının federe birimlerin merkezle olan ilişkilerinde eşitlik
ilkesini getiren 5. maddesine tamamen ters düşmektedir. Milli devlet
formasyonunda olan federe birimler (cumhuriyetler ve otonom okruglar),
federe merkezle olan bütçesel ilişkiler itibariyle, Rus nüfusunun çoğunlukta
yaşadığı oblast ve kraylarla kıyaslandığında oldukça ayrıcalıklı bir konumda
oldukları
görülmektedir.
Merkez
tarafından
bütçe
yardımlarında
da
cumhuriyetlerin yine ilk sırayı alması bütçe ilişkileri açısından asimetrik
yapının bir diğer yanını oluşturmaktadır.58 Bütçe federalizminin milli
cumhuriyetlerin lehine çarpık olmasının birçok objektif sebebi mevcuttur. Milli
cumhuriyetlerin çoğunluğu ülkenin en az gelişmiş kısımlarıdır. Bu durum
özellikle Kuzey Kafkasya cumhuriyetleriyle ilgilidir. Sibirya’da bulunan milli
cumhuriyetler de fakirlikle boğuşmaktadır. Kuzey Kafkasya ve Sibirya milli
cumhuriyetlerinin yerli halkları geleneksel olarak tarımla uğraşmaktadır. Bu
ise doğal olarak ekonomik gelişmişlik düzeyinin diğer bölgelere nazaran daha
düşük olmasının bir sebebidir. Üstelik Kuzey Kafkasya gibi bölgelerde, sosyoekonomik gelişmenin düşük olması etnik ve dini problemleri körükleyici
niteliğe de sahiptir.59
Bu dengesiz bütçe ilişkileri, özellikle merkezi vergilerle besleyen donorist
birimlerin60 sayısının zaman içerisinde azalmasına sebep olmuştur. Zira, etkin
57
Anar SOMUNCUOĞLU: a.g.m., 32.
Muhammet KARADAĞ: a.g.m.,36-37.
59
Anar SOMUNCUOĞLU: a.g.m., 33.
60
Donorist Birimler: Moskova Şehri, Hantı Mainskiy Özerk Oblastı, Sverdlovsk, Samara, Perm,
Nijniy Novgorod, Moskova Oblastları, Yamala-Nenetskiy Özerk Oblastı, Rezan Oblastı
58
32
ve verimli çalışan birimlerin gelirleri federal merkez tarafından vergiler yoluyla
merkezi bütçeye aktarılmakta, buradan da gelir seviyesinin düşük olduğu
diğer bölgelere transfer edilmektedir. Diğer bir ifadeyle, bir kısım birimler
ürettiğinden az tüketmekte, bir kısmı da ürettiğinden fazla tüketmektedir.
Federal merkez yapmış olduğu bu dengesiz politikanın mevcut olan olumsuz
neticelerini bilmesine rağmen bu politikalarına devam etmektedir. Etmektedir
zira, diğer cumhuriyetlerin de yeni bir Çeçenistan olması durumundan oldukça
çekinilmektedir. Üvey evlat muamelesi gören federe birim idarecileri merkezin
bu gayri adil muamelelerinin düzeltilmesi gerekliliğini, dozu yavaş yavaş
sertleşen oranlarda dile getirmektedirler. Öyle ki bazen bu doz üstü kapalı
tehditler halini bile almaktadır.61
B. Federe Birimlerin Uluslararası ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurma
Yetkisi
Rusya Federasyonu’nun idari birimlerinin dış ekonomik ilişkiler kurma
yetkisi sorunu tümüyle çözüme kavuşmamıştır. Rusya Federasyonu, federal
devlet temel prensiplerinin oluşturulduğu bir dönemden geçmektedir. Bu
temel prensipler aynı zamanda merkez ile idari birimlerin yetki sınırlarının
çizilmesi süreci içinde oluşmaktadır. Bu süreç çerçevesi içinde idari birimler
dış
ekonomik
faaliyetlerini
gerçekleştirme
yönünde
aktif
bir
çaba
sergilemektedir. Bu yeni eğilimlerin Kuzey Kafkasya Cumhuriyetleri’ndeki
gelişimi aynı zamanda onların Türkiye Cumhuriyeti ile kurdukları ekonomik
işbirliği çerçevesinde gerçekleşmektedir.62
Kısmen Donorist Birimler: Saint Petersburg, Çelabinsk Oblastı, Krasnoyarsk Krayı, Tomsk,
Leningrad, Yaroslav, Belgorod, Novosibirsk, İrkutsk, Omsk, Kalujk, Volgagrad, Tversk, Ulyanovsk
Oblastları, Krasnodar Krayı, Udmur, Orenburg, Tulsk Oblastları
61
Muhammet KARADAĞ: a.g.m., 39-40.
62
S.L.LOGUNOVA: “Türkiye Cumhuriyeti İle Ticari-Ekonomik İşbirliğinin Gelişiminde Rusya
Federasyonu İdari Birimlerinin Rolü: Kuzey Kafkasya Cumhuriyetleri Örneği”, Dünden Bugüne
Türkiye ve Rusya: Politik, Ekonomik ve Kültürel İlişkiler, Der. Gülten KAZGAN, Natalya
ULÇENKO, (İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2003), 331.
33
İdari birimlerin bağımsız dış ekonomik faaliyette bulunma hakkı RF
Anayasasında yer almamaktadır. Formalite açısından bu birimlerin yabancı
devletlerle ekonomik ilişki kurmaya hakkı yoktur. Rusya Federasyonu yasaları
idari birimlerin dış ekonomik ilişkiler kurma hakkını yabancı federal devletlerin
idari birimleriyle ya da onların bazı bölgeleriyle ilişki kurma hakkıyla
sınırlamaktadır. Rus Anayasası dış politika ve uluslararası ilişkiler konusunu
tümüyle Rusya Federasyonu’nun yürütme alanına dahil bir konu olarak
değerlendirmektedir. (71. maddenin K ve L şıkları) Ancak uluslararası ve dış
politik ilişkilerin koordinasyonu, uluslararası anlaşmaların uygulanması Rusya
Federasyonu ile idari birimlerin ortak yetkisine bırakılmaktadır. (72. maddenin
1. bölümünün O şıkkı) Söz konusu maddeye göre, Rusya Federasyonu bir
bütün olarak uluslararası hukuk öznesidir. Rusya Federasyonu idari
birimlerinin uluslararası ve dış ekonomik ilişkilerine gelince, bu ilişkilerin
kurulması yetkisi ile ilgili sorun tümüyle çözülmüş değildir. Federasyonun idari
birimlerinin uluslararası ve dış ekonomik ilişkileri üzerine RF Anayasası’nın
yaklaşımı konusunda resmi bir yorum yapılmamıştır.63
RF Anayasası ile Federasyon Anlaşması arasındaki idari birimlerin
yetkilerine dair söz konusu uyumsuzluk, bağımsız dış ekonomik faaliyet
yürütme ve ayrıca diğer devletlerle gerekli anlaşmaları imzalama hakkı
tanıyan
maddelerin
Kuzey
Kafkasya
Cumhuriyetleri’nin
(Dağıstan
Cumhuriyeti, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti) anayasalarında yer almasına yol
açmıştır. Yasalardaki bu uyumsuzluk, Rusya idari birimleri ile merkezin
yetkileri arasındaki sınırların çizilmesi konusundaki RF yasalarının daha
geliştirilmesi yoluyla çözümlenmelidir.64
63
64
S.L.LOGUNOVA: a.g.m., 332.
S.L.LOGUNOVA: a.g.m., 332.
34
C. Federal Reformlar
Yeltsin’in iktidarda olduğu dönem içinde başkanın federal unsurlarla
ilişkileri pazarlıklar üstüne kuruludur.65 Bazı federal unsurlara tanınan
ekonomik, siyasi ayrıcalıklar diğerlerini de harekete geçirmiş ve ülke içinde
gerilimli
bir
havaya
yol
açmıştır.
Çeçenistan’la
süren
pazarlıkların
sonuçlanamaması Rusya’nın bu bölgeye müdahale etmesine neden olmuştur.
Yeltsin bu dönemde, bölgelerle Başkanlık arasında iletişimi sağlamak
amacıyla Başkanlık Temsilcileri atamıştır.
2000 seçimleri ile başkanlık görevine gelen V. Putin’in iç politikasının
ana hatları merkezileşme, federal reform, bölgesel güçler ve bir kısım
oligarşinin etkinliğinin kırılması olarak belirlenmiştir. Federal reformun araçları
olarak kullanılan araçlar bilinmektedir: Rusya’nın yedi federal bölgeye
bölünmesi
ve
bu
bölgelere
devlet
başkanının
yetkili
temsilcilerinin
atanmasıdır. Bu şekilde, Rusya’da ‘iktidarın dikey’ olarak tanımlanan
merkezileşmenin gerçekleşmesi planlanmıştır.66 Bu sistemin ilk çağrıştırdığı
düşünce özellikle Yeltsin döneminde oluşturulmaya çalışılan demokratik
sisteme karşı bir darbe olduğudur. Zira, bu sistemle birlikte oluşturulan yedi
adet federal bölgenin idarecileri bölge halkı tarafından seçilmemekte, bilakis
başkan tarafından atanmakta ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanı
yetkilerini doğrudan kullanmaktadırlar. İkinci olarak, bölge valilerinin başkan
tarafından teklif edilmesi ve yerel meclislerde bu adayın oylanması şeklinde
özetlenebilecek bu yeni reform, Beslan’daki trajik hadiseden sonra hemen
uygulanmaya başlanmıştır. Bu sistemin uygulamaya başlanmasından sonra
federal birimlerin başında bulunan valiler, bir kısım medya tarafından bölgenin
başı veya yöneticisi olarak lanse edilmekte ve Moskova’nın adamı olarak
65
Yeltsin, kısa vadeli politikalarında yerel liderlerin desteğini almak için, bazı unsurlara ekonomik ve
siyasi birtakım imtiyazlar sağlamış, siyasi ve hukuki asimetrinin yanında Rusya Federasyonu
ekonomik ve sosyal açıdan da asimetrik bir yapıya bürünmüştür. Başkanla unsurlar arasındaki
pazarlığın temel özelliği; her bir unsurun başkandan kopartabildiği kadar siyasi ve ekonomik imtiyaz
elde etmeye çalışması, ancak pazarlığı da fazla uzatmaması şeklindedir. Bkz. İlker Gökhan ŞEN:
Rusya Federasyonu Siyasal Sistemi, (Eskişehir, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2004), 154-156.
66
Anar SOMUNCUOĞLU: a.g.m., 34.
35
nitelendirilmektedirler. Putin tarafından yapılan bu iki idari reform, tamamen
ülkenin bölünmez bütünlüğüne yönelik olan saldırıların ve bu husustaki
tehlikelerin bertaraf edilmesi hususunda alınmış önlemlerdir. Fakat bu
reformlar
federal
sistemdeki
problemlerin
çözümüne
etkide
bulunmamaktadır.67
Duma’nın desteğini arkasına alan V. Putin 2000 yılından itibaren yaptığı
hukuki reform girişimleriyle, geçen on yıl içinde federe birimler lehine gelişen
durumu, Federal Merkez lehine çevirmeye ve federal hiyerarşiyi tekrar kurup
güçlendirmeye başlamıştır. Bu bağlamda, tüm federe birimlerin anayasa,
kanun ve kararnamelerinin Federal Anayasaya ve federal kanunlara uygun
hale getirilmesi kararı alınmıştır.68 Esasta söz konusu olan, Federasyon’un
Cumhuriyetlerinin ve diğer hukuki objelerin Rus anayasasına ve federal güce
bağlılığı ve hukuki birliğidir. Putin bu bağlamda “ülkenin, Rusya’nın bütününün
yönetimi için, eylem yeteneği olan federal bir merkez” istemektedir.69
D. Rus Federalizminin Bugünkü Durumu
Rusya’da geçerli olan federalizm, dünyanın başka hiçbir yerinde bir
araya getirilmesi başarılamayan, etnik (cumhuriyetler ve diğer özerk
oluşumlar) ve idarî-bölgesel taksimat temeline dayalı devlet yapılarını
üzerinde birleştirmektedir . Bu ikili yapı gerçek federalizm ile çelişmektedir.
Sonuçta böyle bir devlet iç yapısı bir yandan federal merkezle cumhuriyetler
arasında, diğer yandan cumhuriyetlerle oblastlar ve kraylar arasında her
zaman ihtilaf doğurmakta veya mevcut ihtilafların yeniden canlanmasına
imkan vermektedir.70 Bir yanda etnik problemlerin hortlatılmaması için
67
Muhammet KARADAĞ: a.g.m., 41.
Bekir DEMİR: “Rusya Federasyonu Cumhuriyetlerindeki Siyasi, Ekonomik ve Etnik Yapının
Federasyon Millî Güvenliği Üzerindeki Etkisi”, Rusya Stratejik Araştırmaları-1, Ed. İhsan Çomak, ,
(İstanbul, Tasam Yayınları, 2006), 57.
69
Wolfgang SEIFFERT: a.g.e., 66.
70
Bekir DEMİR: “1990 Sonrası Rusya’sında Etno-Politik Ayrışma Süreci”,
http://www.academical.org/dergi/makale/s6rusyaetnopolitik2.htm
68
36
cumhuriyetlere ekonomik ve siyasi ayrıcalıklar sağlanmakta, diğer yanda ise
ihmal edilen, Rus milletinin çoğunlukta yaşadığı oblast, kray gibi birimler
küstürülmemeye çalışılmaktadır. Böyle bir politikanın uygulanmasındaki amaç
yeniden bir çözülmenin veya dağılmanın önüne geçmektir. Yeltsin ve Putin’in
federal sistemde uygulamış oldukları sistem adem-i merkezî - merkezî
şeklinde tezat olsa da, amaç yeniden yaşanabilecek olan bir çözülmenin
engellenmesiydi.71 Ancak, federal iktidar temsilci ve ideologları “Rus
federalizmini” ve var olan federal problemleri merkezî iktidarın güçlenmesi
açısından yorumlamaktadır.72
Rusya Federasyonu Anayasasında “Rusya demokratik, federal bir hukuk
devletidir.” dense de, sistem henüz üniter bir devlet yapısı ile federal bir
sistem arasında devamlı bir şekilde git-geller yaşamaktadır. Siyasi ve
akademik çevrelerde federal yapının sağlıklı bir şekilde tamamlanmasının
mümkün olamayacağı tezi savunulmaktadır. Zira, asimetrik federal ilişkiler
(özellikle
politik
ve
ekonomik
açıdan)
sistemi
devamlı
bir
şekilde
kemirmektedir.73
Anayasa’da 89 federe birimin eşit haklara sahip olduğu prensibi ilan
edildiği halde Rusya’da de facto olarak asimetrik federal yapı hüküm
sürmektedir. Bunun en açık örneği Tataristan ve Çeçenistan’ın “özel
statü”leridir. Rus federalizmi Anayasa ve federal kanunlardan başka Federal
Anlaşma’ya ve federal organlarla federe birimler arasındaki yetki ve
sorumluluklarını
belirleyen
anlaşmalara
dayanmaktadır.
Yetki
ve
sorumlulukların belirlenmesi ile ilgili sorunları anayasa ve yasama yolu
dışında anlaşmalar yoluyla çözen Rusya dışında başka ülke yoktur. Rus
federalizmi çoğu defa farklı güçlerin politik hakimiyet mücadelelerinde maşa
görevi görmektedir. Bu nedenle federal ilişkileri düzenleyen kurallar bütçe ve
bir dizi diğer alanlarda daha çok kağıt üzerinde kalmaktadır. Yüzlerce yıl
71
Muhammet KARADAĞ: a.g.m., 42.
Bekir DEMİR: “Rusya Federasyonu Cumhuriyetlerindeki Siyasi, Ekonomik ve Etnik Yapının
Federasyon Millî Güvenliği Üzerindeki Etkisi”, 60.
73
Muhammet KARADAĞ: a.g.m., 42.
72
37
üniter devlet olarak yaşamış olan Rusya, devamlı, federalizmi adem-i
merkeziyetçi yönetime dönüştürme denemelerine sahne olmaktadır.74
Bugün, yeni bir yüzyılın başında Federal Rus Devleti ve Rus
Federalizminin devletlilik esasları, özellikle farklı tiplerdeki federe birimlerin
hak ve yükümlülükleri açısından sağlam temellere oturmuş değildir. Bu
manada
Rusya Federasyonu’nun devletleşme sürecinin henüz dinamik
olduğunu söylemek mümkündür. Üstelik bir dizi faktörün varlığı (milliyetlere
dayalı ve asimetrik
olarak şekillenen federal devlet yapısı, başarısız
ekonomik reformlar ve federe birimler arası büyük ekonomik ve bütçesel
farklılıklar, devletin milliyetlerle ilgili ve bölgesel problemlerin çözümüne
yönelik kapsayıcı ve sistemli yaklaşımının olmaması, Rus olmayan bir kısım
etnik gurup arasında millî bilincin yükselmesi, karar verilen iki Çeçen savaşı,
özellikle etnik temelli federe birimlerde (millî cumhuriyetler ve millî özerk
okruglar)
“ayrılıkçı”
davranış
ve
eğilimlerin
güçlenmesi
gibi)
Rusya
Federasyonu’nun bir millî güvenlik sorunu olduğunu göstermektedir. Ancak,
SSCB
örneği
bütünlüğünü
ile
tehdit
karşılaştırıldığında
eden
gerçek
Rusya
bir
Federasyonu’nun
dağılma/bölünme
federal
tehlikesi
görünmemektedir. Bununla birlikte yeni federasyonun millî ve milletler
politikasında kısa zamanda belirli tamamlamalar ve düzeltmeler yapılması bir
zorunluluktur.75 Zaman kaybedilmeden çeşitli alternatifler76 dikkate alınarak,
sistemin hem ‘de jure’ (hukuken), hem de ‘de facto’ (fiilen) olarak
oluşturulması gerekmektedir.77
74
Bekir DEMİR: “1990 Sonrası Rusya’sında Etno-Politik Ayrışma Süreci”,
http://www.academical.org/dergi/makale/s6rusyaetnopolitik2.htm
75
Bekir DEMİR: “Rusya Federasyonu Cumhuriyetlerindeki Siyasi, Ekonomik ve Etnik Yapının
Federasyon Millî Güvenliği Üzerindeki Etkisi”, 60.
76
Birinci alternatif, bütün federe birimlerin idari toprak yapılanması şeklinde reorganize edilmesidir.
Bu çözüm önerisi devlet yapısının üniter olarak formüle edilmesini gerekli kılmaktadır. İkinci
alternatif, bütün federe birimlerin bağımsız devlet statüsünde kabul edilmesidir. Bu da konfederatif bir
devlet yapısında söz konusu olacaktır. Üçüncü alternatif ise, bütün federe birimlerin eşit haklara sahip
bağımsız federe birimler olarak formülasyonudur. Bu yöntem, mevcut anayasal sistemin korunarak
yeniden yapılanması demektir.
77
Muhammet KARADAĞ: a.g.m., 42.
II. BÖLÜM
RUSYA FEDERASYONU DIŞ POLİTİKASI
I. Rus Dış Politikası
Rusya Federasyonu’nda yürürlükte olan 1993 tarihli Anayasa, Rus dış
politikasının resmi çerçevesini şu hükümlerle çizmektedir:1
71. maddede Rus dış politikası ve uluslararası ilişkilerinin, savaş ve
barışla ilgili uluslararası antlaşmaların ve dış ekonomik ilişkilerin Rusya
Federasyonu’na
ait
yetkiler
olduğu
belirtilmiş,
72.
maddede
Rusya
Federasyonu ve Rusya Federasyonu unsurlarının ortak yetkileri olarak Rusya
Federasyonu unsurlarının uluslararası ve dış ekonomik ilişkilerinin koordine
edileceği,
Rusya
Federasyonu’nun
uluslararası
antlaşmalarının
yerine
getirileceği belirtilmiştir.
Anayasanın 80. maddesine göre; Rusya Federasyonu Devlet Başkanı,
devletin başıdır. Anayasa ve federal kanunlara göre
politikasının
temel
yönlerini
belirler.
Devletin
devletin iç ve dış
başı
olarak
Rusya
Federasyonu’nu ülke içinde ve uluslararası ilişkilerde temsil eder.
84. maddeye göre; Rusya Federasyonu Devlet Başkanı, ülkedeki
durumla, devletin iç ve dış politikasının temel yönleriyle ilgili Federal Meclise
yıllık mesaj sunar.
86. maddeye göre; Rusya Federasyonu Devlet Başkanı, Rusya
Federasyonu dış politikasının yönetimini denetler. Müzakereleri yürütür ve
1
The Constitution of the Russian Federation,
http://www.departments.bucknell.edu/russian/const/constit.html
39
Rusya Federasyonu’nun uluslararası antlaşmalarını, onay belgelerini imzalar.
Atanan diplomatik temsilcilerin güven mektuplarını ve belgelerini kabul eder.
114. madde ise hükümet ile ilgilidir; Rusya Federasyonu Hükümeti
federal
düzeni
yönetir.
Ülke
savunması,
devlet
güvenliği,
Rusya
Federasyonu’nun dış politikasının yürütülmesi yönünde önlemler alır.
Rusya’nın dış politikasında, tarihten kaynaklanan “imparatorluk” ve
“büyük güç” mentalitesi ile sorunları kuvvetle çözmek gibi alışkanlıkların yanı
sıra, reel politikanın gerektirdiği bazı unsurların dikkatlice harmanlandığı
görülmektedir. SSCB’nin dağılmasından sonra dış çemberini yitiren ve
ekonomik bakımdan zayıflayan Rusya, uluslararası arenada askeri gücünü ve
jeopolitik konumunu ön plana çıkartmak suretiyle, çok boyutlu bir politika
izlemeye başlamıştır. Bu politikanın temel hedefleri, eşit şartlarda Batının
kucağına düşmeden, Avrupa-Atlantik dünyasına yanaşmak ve Rusya’nın
ekonomik ve siyasi güvenliği için SSCB ardılı devletlerde Moskova’nın
nüfuzunu yeniden tesis etmektir. Bu bağlamda, dış politikada daha kuvvetli bir
konuma sahip olabilmek düşüncesiyle temel iç sorunların halledilmesine
öncelik verilmiştir.2
1990 sonrası Rusya’nın dış politikasının önünde “tarihi miras” ile ilgili
önemli
bir
sorun
vardı.
SSCB’nin
dağılmasından
sonra
Rusya
Federasyonu’nun oluşumunun ilk yıllarında eski sistemden gelenlerin,
hangilerinin yeni düzene taşınması, hangilerinin değişmesi gerektiği konusu
gündemi meşgul etmişti. Geçiş dönemi olan bu yıllarda, ülkenin yeni
yönlerinin belirlenmesi ve yeni durumun anlaşılması için zaman gerekiyordu.
1991 yılından başlayarak siyaset uzmanları Rusya’nın dış politikasını üç
döneme ayırmaktadırlar. Bu dönemlerin birincisi, 1991-1993 yıllarına kadar
hüküm sürmüş, bu dönemde liberal ve Batı yanlısı kişiler hükümette
bulunmuş, devletin politikası tamamıyla Batı’ya endeksli bir şekilde gelişmişti.
2
Fevzi USLUBAŞ: SSCB’den Sonra Sıra Rusya’da Mı? Afganistan, Küresel Terör ve ABD
İmparatorlukların Bataklığı, (İstanbul, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 2005), 138.
40
İkincisi, 1993-1999 yılları arasında gerçekleşmiş ve ekonomik reformların
başarısızlıkla sonuçlanmasına bağlı olarak Batıcı yaklaşımdan vazgeçilmiş,
yakın çevre ile daha çok ilgilenilmiştir. Üçüncü dönem 1999 senesinde
Putin’in devlet yönetimine gelmesiyle başlayan, iç ve dış politikalarda yapılan
reformlar ve Putin’in şahsiyetine bağlı olarak Rusya Federasyonu’nun
imajının düzelmeye başladığı dönemdir. 11 Eylül 2001 olaylarıyla birlikte,
2001 yılından başlayarak yeni bir dönemin başladığı da söylenebilir.3
Ülkenin dış politika öncelikleri, siyasi partiler arasında, her zaman
tartışma konusu yapılmış ve genelde Batı yanlısı, Asya’ya açılmayı tercih
eden Avrasyacı ve bunları meczeden pragmatist görüşler, tarihten miras
kalan Slav ve Ortodoks dünyasının liderliği gibi geleneksel mülahazalarla
birleştirilerek, takip edilecek rotaya ilişkin yol haritaları ortaya konmuştur.
Genelde yöntemler ve yol haritaları farklı olmakla birlikte tüm siyasi parti ve
grupların, çağın gerçeklerine uygun bir “Büyük Rusya”nın uluslararası
ilişkilerde hakim bir aktör olarak ortaya çıkmasını arzuladığı görülmektedir.4
A. Dış Politikaya Yön Veren Akımlar
Rusya Federasyonu’nda dış politika, ulusal kimlik ve siyasi yapılanma
konularındaki tartışmalar kabaca radikal reformcular, ılımlı milliyetçiler ve aşırı
milliyetçi anti-reformcular diye adlandırılabilen üç grup arasında cereyan
etmektedir.5 Bu grupların her birinin kendi dünya görüşlerine uygun düşen bir
dış politika yönelimi ve bu doğrultuda “iç”i inşaya esas alınan bir ulusal kimlik
tanımları vardır. Daha çok alt gruplara bölünebilecek bir sınıflama yapmak
yerine, öngördükleri politika ve pratikteki çalışmalarını göz önüne alarak bu
grupları Batı kimliğini ön plana çıkaran Reformistler/Atlantikçiler ile Doğu
3
Assem NAUSHABAYEVA: Değişen Uluslararası Dengeler Bağlamında Rusya Federasyonu’nun
Dış Politikası, Doktora Tezi, (Ankara, 2005), 275.
4
Fevzi USLUBAŞ: a.g.e., 138.
5 Galina STAROVOİTOVA: “A Democratic House of Cards, Transitions”, Cilt 5, Sayı 6, 1998, 3536’dan naklen Zeynep DAĞI, Ulusal Kimlik Bağlamında Rus Milliyetçiliği ve Rus Dış Politikası,
Doktora Tezi, (Ankara, 2001), 133.
41
kimliğini ön plana çıkaran Avrasyacılar diye ikiye ayırmak mümkündür.
Reformist Atlantikçiler ve Avrasyacılar, dağılma sonrası RF’de sadece dış
politika yönelimlerini etkilemekle kalmamış, dış politikanın “iç”i dizayn eden
etkisinden dolayı ulusal kimlik tartışmalarının yönünü de belirlemiştir.
Reformistler Batılı değerlere ve Batı’ya yönelimi temsil ederken, Avrasyacılar
Doğu’ya, Rus ve Sovyet değerlerinin bir senteziyle ulusal kimlik tartışmalarına
yaklaşmışlardır. Bu bağlamda, Reformistler Batı modeline uygun, sivil,
demokratik, çoğulcu bir siyasal modelle uyumlaştırılabilecek bir ulusal kimliği
savunurlarken, Avrasyacılar emperyal bir kimliğin devamı olarak daha
merkezci, kollektivist, misyoner ve otoriteryen eğilimlerden beslenen bir
emperyal Rus kimliğine yaslanmaktadırlar.6 Günümüzdeki temel dış politik
tartışma Atlantikçiler ve Avrasyacılar arasında yaşanmaktadır.
1. Atlantikçiler
Atlantikçiler ve Avrasyacıların Batı’ya, Rus tarihine, Rus medeniyetine,
jeopolitiğine ve emperyal mirasa bakışı, tehdit algılamaları tamamen
birbirinden farklıdır. Bu farklılığın uzantısı olarak iki grubun dış politika
yaklaşımları temelden birbirine zıttır. Atlantikçiler, Rusya’nın kaderinin
Avrupa’nın parçası olmak olduğunu savunurlar. Bu görüşe göre: Rusya,
demografik merkezinin Avrupa’da olması ve kültürünün Bizans’tan gelmesi
nedeniyle hem coğrafi hem de kültürel olarak Avrupa’nın parçasıdır. Bu
nedenle Rusya genişleyen Avrupa ile daha yakın bağlar kurmalıdır. Bu,
Rusya’ya federatif yapıda da olsa milli devlet temelinde daha istikrarlı bir
demokrasi sağlayacaktır. Bu arada diğer BDT üyesi ülkelerle de ekonomik
işbirliği devam edecektir. Atlantikçilerin stratejik hedefini Batı tipi demokrasi
6 Zbigniew BRZEZINSKI: The Grand Chessboard: American Primacy and Its Geostrategic
Imperatives, (New York, Basic Books, 1997), 109-111.
42
oluşturmaktadır.7 Rusya’nın, Hıristiyan medeniyetinden türediğini ileri sürerler.
Neticede onlara göre, Rusya bir Avrupa ülkesidir.
Batıcılar, gerek Çarlık Rusyası döneminde, gerekse de Sovyetler Birliği
zamanında halk, siyasal elitler ve aydınlar arasında köklü bir geleneğe
dönüşmemiş, Rus kimliği ve yönelişi konusunda radikal bir seçim olarak
kalmıştır.
Aslında
önceleri
Gorbaçov’un
Glastnost
ve
Perestroyka
politikalarının yarattığı Batı’ya yeni bakış biçimi liberal Batıcıların gelişmesine
zemin hazırlamıştır ve SB’nin dağılması sonrası Batıcı/Atlantikçiler özellikle
dış politika yönetiminde egemen olmuşlardır. Ancak bu süreç 1993
sonrasında önemli ölçüde tıkanmıştır ve Avrasyacı görüşler egemenliği ele
geçirmişlerdir.8 Ancak Rusya’nın kültürel bakımdan Doğu’ya mı yoksa Batı’ya
mı ait olduğu sorusu etrafında tartışmalar devam etmiştir. Bu soruya
Atlantikçilerin cevabı Batı’dır. Atlantikçiler, Rusya’nın Batı kültürünün önemli
bir parçası olduğu kanısındadırlar; Rus edebiyatı ve müziği olmaksızın Batı
medeniyeti ve kültürünün eksik kalacağını vurgulamaktadırlar. Benzer bir
kültürel paylaşımı Doğu toplumlarına ilişkin söylemek imkansızdır. Rusya
Federasyonu’nda tarihsel arka planı zayıf olan reformist/liberal hareket, Rus
siyasi
yaşamında
özellikle
Batılı
değerleri
savunmaya
çalışmaktadır;
demokratik ve pazar ekonomisine dayanan bir model öngörmektedir.9
Atlantikçilerin temel dış politika yönelimi, Rusya’nın Batı ile ekonomik
entegrasyonunun tamamlanması ve medeni dünyada ‘normal’ bir ülke olarak
Rusya’nın yerini alması biçimindedir. Rusya’yı ‘normal’leştirmenin yolu
Atlantikçilere göre ülkenin uluslararası sistemden siyasi ve ekonomik alanda
izolasyonunu engellemekten geçer. Atlantikçiler Batı’yı değil, Doğu’yu tehdit
olarak algılamakta, uzun dönemde Rusya’ya yönelik tehdidin istikrarsız bir
7 Zbigniev BRZEZENSKİ ve Paige SULLİVAN (Ed.): Russia and the CIS: Documents, Data and
Analysis, M.E.Sharpe, (New York, CSIS, 1997), 3’ten naklen Fırat PURTAŞ, Rusya Federasyonu
Ekseninde Bağımsız Devletler Topluluğu, (İstanbul, Platin Yayınları, 2005), 160.
8 Yalın ALPAY, Yavuz Mehmet ÖZTÜRK: Rusya Ülke Analizi, (İstanbul, TİM Yayınları, 2005), 11.
9 Vera TOLZ: “Forging the Nation: National Identity and Nation Building in Post-Communist
Russia”, Europe-Asia Studies, Cilt 50, Sayı 6, 1998, 1004-1012’den naklen Zeynep DAĞI, Ulusal
Kimlik Bağlamında Rus Milliyetçiliği ve Rus Dış Politikası, Doktora Tezi, (Ankara, 2001), 135.
43
bölge olan Orta Asya’dan, Afganistan’dan veya Çin’den gelebileceğini
öngörmektedirler. Bu nedenle Rusya’nın Batı ittifakı içinde bir savunma
politikası izlemesi gerektiğine inanmaktadırlar.10 Bu bağlamda, hem RF’de
hem de Orta Asya’da radikal bir İslam’ın yayılması ciddi bir tehdit olarak
nitelenmektedir. Bu çerçevede Atlantikçiler, İslam’ın çevrelenmesi gerektiğini
savunan bazı Batılı gözlemcilerin bakış açısını paylaşmaktadırlar. Radikal
İslam tehlikesinin doğrudan ya da dolaylı olarak İran ve Afganistan gibi
ülkelerden
gelebileceği
düşüncesinden
hareketle,
bölgenin
güçlü
devletlerinden İran’a, radikal İslam modelini ihraç edebileceği düşüncesiyle
mesafeli dururken, Batı ile entegre ve laik olan Türkiye, bazı çekincelere
rağmen kabul edilebilir bir ortak olarak benimsenmektedir.
Rusya’nın bir Batı devleti olduğunu ifade eden Batıcı kanaat, ülkedeki
çatışma durumunun güvenlik sorunlarını ön plana çıkardığını ve bu durumun
da toplumun militarizasyonuna yol açtığını ileri sürmüşlerdir. Bu nedenle yeni
dönemde demokratik devlet kurabilmek için çatışmacı dış politikadan
vazgeçilmesini
savunmaktadırlar.11
1991
yılındaki
olaylar
sonrasında
Rusya’nın yeni dış politikasında Batı’ya yaklaşım görülmüştür. Rusya’daki
yeni demokratik güçler, özgür ve gelişmiş bir ülke kurmak için Batı ile
işbirliğinin gerekli olduğu görüşünde idiler. Zira, Batı ile SSCB’nin arasında
uzun yıllar devam eden çekişmenin sebebi Bolşevik ideolojisiydi. Bu nedenle
Rusya’nın güçlü bir devlet konumuna gelmesi Batılılaşmasına bağlıdır.
Atlantikçi görüşe göre, Rus diplomasisinin temel istikameti Batı (Batı
Avrupa ve ABD) olmalıdır. Zira, Rusya tarihsel olarak Batı/Hıristiyan
medeniyeti içinde yer almaktadır. Dolayısıyla, Rus uluslararası stratejisinin
temel misyonu, Batı ile ortaklık kurmak ve Avrupa Birliği (AB), Kuzey Atlantik
Antlaşması Örgütü (NATO), Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası,
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), gelişmiş yedi ülkenin
10 Ilya PRIZEL: National Identity and Foreign Policy, (New York, Cambridge University Pres,
1998), 243.
11 Zeynep DAĞI: “Rusya’nın Güvenlik Politikası ve Türkiye”, Uluslararası Güvenlik Sorunları ve
Türkiye, Ed. Refet YİNANÇ, Hakan TAŞDEMİR, (Ankara, Seçkin Yayınları, 2002), 245.
44
oluşturduğu G-7 gibi Batılı ekonomik, politik, askeri örgüt ve kuruluşlara
katılmak olmalıdır. Bu düşüncenin en önde gelen temsilcilerinden biri olan
Kozirev’e göre, “Rusya, piyasa ekonomisine sahip, tanınmış demokratik
devletler klübüne, eşitlik esasına dayalı olarak katılmalıdır.” Batıcılara göre,
bu gibi ortaklıklar Rusya’da gerçekleştirilecek reformlar için güçlü bir
uluslararası destek kaynağı olacaktır. Daha çok, Rusya’nın iç reformlarıyla
ilgilenen, eski Devlet Başkanı Boris Yeltsin de iktidar döneminin başlarında
bariz bir Batıcı olduğunu göstermiştir. Batıcılara göre, Rusya’nın gelecekteki
gücü, klasik ‘büyüklük’ ölçüleriyle değil, ‘halkın refah düzeyi’ ile ölçülecektir.
Onlara göre, Batı, bundan böyle Rusya için artık bir düşman değildir; olsa
olsa Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonrasında etkinlik kazanan bir kalkınma
modelidir.12
Batıcılığın esası, demokratikleşme, ideolojiden arınma ve silahsızlanma
çerçevesinde Rusya’yı ekonomisi gelişmiş ve istikrarlı siyasi, sosyal sisteme
dönüştürerek, Batı’nın eşit haklara sahip ortağı haline getirmek olarak
açıklanmaktadır. Batıcılar, pazar ekonomisi ve demokrasiye Batı modeli ve
yardımı olmadan geçmenin mümkün olmayacağını savunmaktadırlar ve
Rusya’nın, Batı’nın siyasi ve ekonomik kuruluşlarına hızla entegre olması
taraftarıdırlar. Ancak Rusya’nın tek taraflı olarak Batı’ya ve Batı gelişme
modeline yönelişi saf bir romantizm olarak değerlendirilmektedir. Çünkü, Batı
modeli reformların bu ülkedeki etkisi zayıf kalmıştı ve Rus ekonomi reformuna
kısıtlı olarak destek sağlayabildi.13
Rusya Federasyonu’nun ilk yıllarında yönetim Batıcı/Atlantikçi diye
adlandırılan ekibin eline geçmişti. Bu ekibin başı Yeltsin, en önemli unsurları
ise Dışişleri Bakanı Kozirev ile Başbakan İgor Gaydar olmuşlardır. Batıcıların
hedefi, Rusya Federasyonu’nda Batı tipi demokratik değerleri, insan haklarını
kabul eden ve hukukun üstünlüğüne inanan bir hukuk devletini kurmak,
12 Ömer Göksel İŞYAR: Bölgesel ve Global Güvenlik Çıkarları Bağlamında Sovyet-Rus Dış
Politikaları ve Karabağ Sorunu, (İstanbul, Alfa Yayınları, 2004), 10-11.
13 Assem NAUSHABAYEVA: a.g.e., 246.
45
serbest piyasa ekonomisini kurarak hızla kalkınma sürecine sokmak ve G7’lerin sekizinci üyesi yapmak olmuştur. Batıcıların Batı’ya verdikleri bu
öncelik Rusya Federasyonu’nun dış ilişkilerinde de kendini göstermiş, Kozirev
daha Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) üyelerini ziyaret etmeden, Batılı
ülkeleri
ziyaret
etmesi
ilgi
çekici
olmuştur.
Batıcıların
Orta
Asya
Cumhuriyetlerini Rusya’ya yük olarak gördükleri gözlenmiştir.14 Yeni dönemde
Rusya açısından en önemli tehdit olarak algılanan ve ulusal kimlik/milliyetçilik
tartışmalarını da çok yakından etkileyen NATO’nun genişlemesine genelde
olumlu yaklaşmışlar, Yeltsin döneminin politikalarını desteklemişlerdir.15
Atlantikçilerin Rusya’nın yeni dönemde karşılaştığı sorunlara karşı
Batı’dan siyasi ve ekonomik destek beklemesi, fakat desteğin istenilen
düzeyde gerçekleşmemesi hayal kırıklığı yaratmıştır. Batılı devletlerin ve
ABD’nin NATO’nun genişlemesine verdiği destek, Rus diasporasının
haklarının garanti edilememesi ve Batı’nın hala Rusya’ya karşı duyduğu
güvensizlik Rusya’da Batıcı söylemlerin zayıflamasına neden olmuştur.
Atlantikçiler, ancak 1991’den 1993’e kadar Rus siyasi yaşamında etkin
olabilmişlerdir.16
Rusya Devlet Başkanı V.Putin’in de, Batıcı ekolden olmasa bile, zaman
zaman Batı taraftarı politikaları desteklediği bilinmektedir. Bunun temelde iki
olası sebebinin olduğu iddia edilmektedir: Putin’in ‘tepkisel anti-Amerikanizm’i
reddetmesi (Rusya’nın terör karşıtı kampta yer alması bunun iyi bir göstergesi
olmuştur) ve analizci Pavel Felgenhauer’ın da belirttiği üzere, Batının pek çok
açıdan sempatisini kazanmaya çalışması (zira, ülkede basın özgürlüğüne
getirilen kısıtlamalar ve temel insan hakkı ihlalleri devam etmekte ve pek
sağlam bir görüntü vermeyen seçim sistemi hala varlığını sürdürmektedir).
Putin, bu bağlamda daha çok Batı Avrupa ile işbirliğine ağırlık vermiştir. Bu
14 Ümit ÖZDAĞ: “SSCB’den Rusya Federasyonu’na”, Avrasya Dosyası, Cilt 3, Sayı 4, (Kış 1996),
172.
15 Ilya PRIZEL, a.g.e., 243.
16 Zeynep DAĞI: Kimlik, Milliyetçilik ve Dış Politika: Rusya’nın Dönüşümü, (İstanbul, Boyut
yayıncılık, 2002), 155.
46
çerçevede; Kaliningrad17’ın geleceği, uzun vadeli enerji projeleri, AB
genişleme süreci, ileri teknoloji yenileme projeleri, ortak bir ekonomik bölgenin
şekillendirilmesi
gibi
konularda
Batı
Avrupa
ile
işbirliği
yapılmasını
desteklemektedir.18
2. Avrasyacılar
90’lı yılların başından itibaren strateji uzmanları arasında popüler olan
Avrasyacılık, bağımsızlığın ilk yıllarında Atlantikçi dış politikanın yürürlükte
olması nedeniyle ön planda olmazken, 90’lı yılların ikinci yarısından itibaren,
sadece Jirinovsky gibi aşırı tiplerin savunduğu bir görüş olmaktan çıkmış,
resmi politika niteliğini kazanmıştır. Bunun nedenlerini anlamak için
Avrasyacılık akımının temel felsefesini anlamak gerekmektedir. Avrasyacılara
göre, Rusya jeopolitik ve kültürel açıdan ne Avrupalı, ne Asyalıdır, kendine
özgü farklı bir Avrasyalı kimliği vardır. Bu kimlik, Rusya’nın Orta Avrupa’yla
Pasifik Okyanusu arasındaki kara kütlesi üzerindeki benzersiz kontrolünün
mirasıdır; Moskova’nın dört yüzyıl boyunca süren doğu yayılmasıyla
oluşturduğu yayılmacı devletin mirasıdır. Bu yayılma Rusya’ya büyük bir Rus
olmayan ve Avrupalı olmayan nüfusu asimile etmiş, böylece de tek bir
Avrasyalı siyasal ve kültürel kişilik yaratmıştır.19
Avrasyacılık konsepti genel anlamıyla Sovyetler Birliği'nin dağılmasından
sonra meydana gelen statükonun devamını sağlamak, bu statükonun
değiştirilmesine
yönelik
düzenlemeleri
önlemek,
kendi
lehine
yeni
17 Kaliningrad (eski Königsberg), Rusya Federasyonu’nun, Rusya ile sınırı olmayan, Litvanya ile
Polonya arasında Baltık Denizi kıyısında bir toprağıdır. Nüfusunun yüzde 80’i Almandır. 1990
sonrasında SSCB’nin dağılmasına rağmen Kaliningrad özerk (oblast) bir bölge olarak Rusya
Federasyonu’na bağlı kalmıştır.
Kaliningrad, SSCB sonrasında coğrafi olarak Rusya’dan ayrılmasına rağmen Rusya’ya bağlıdır.
Fakat Rusya ile karadan bağlantısı yoktur. Bölge jeopolitik ve ticari önemi dolayısıyla başlı başına bir
öneme haizdir. Rusya’nın Baltık Filosu burada bulunmaktadır. Bölge yoğun askeri nüfuslu
bölgelerden biridir. Bunun yanında AB’nin doğuya genişleme sürecinde Rusya ile AB arasındaki en
önemli sorunlardan biri olarak kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Sorunun gündeme gelmesi ise
Avrupa’nın genişleme stratejilerinden dolayıdır.
18 Ömer Göksel İŞYAR: a.g.e., 13.
19 Zbigniew BRZEZINSKI: Büyük Satranç Tahtası: Amerika'nın Önceliği ve Bunun Jeostratejik
Gerekleri, Çev. Ertuğrul DİKBAŞ, Ergun KOCABIYIK, (İstanbul, Sabah Kitapları, 1998), 100.
47
düzenlemeler yaparak belirli bir zaman süreci içinde yeniden yapılanmasını
tamamlamak, demokratik, millî ve modern bir devlet kimliği kazanmak,
müteakiben oluşturduğu BDT üzerinde artan gücünü tekrar kullanmak, Orta
Doğu'da kaybettiği etkinliği tekrar kazanmak için stratejik girişimlerde
bulunmak, Avrupa'da genişleyen iş birliği imkanlarından yararlanmak,
Avrasya
bölgesinde
mevcut
potansiyel
patlama
noktalarını
çıkarları
doğrultusunda kontrol etmek ve ABD aleyhinde kullanmak, ABD'nin kendisine
stratejik partner olarak seçebileceği ülkeler üzerindeki çıkarlarını tehlikeye
düşürecek gelişmeleri engellemek ve sonuçta kaybettiği değerleri belirli bir
zaman sonra tekrar kazanmak ve eskisine nazaran daha büyük bir siyasi,
ekonomik ve askerî güce sahip olarak ABD'nin karşısında yerini almak olarak
tanımlayabiliriz. Bunun için Rusya, Çin'in önderliğinde oluşturulan Şangay
beşlisine katılmış, Almanya ve İran'la olan ilişkilerini de arttırmıştır.20 Batıcılar,
mevcut durumun kabul edilerek ABD ve Batı ile ilişkilere ağırlık verilmesini,
Avrasyacılar ise, Rusya’nın ‘Yakın Çevresi’ndeki etkinliğini tekrar kurması ve
kendi önceliğini yeniden tesis etmesini savunmaktadırlar. Dugin’e göre;
“Rusya’nın jeopolitik ve jeostratejik egemenliği için gereken, sadece
kaybedilen ‘yakın çevre’nin yeniden kazanılması ve Doğu Avrupa ülkeleri ile
müttefiklik ilişkilerinin yeniden tesis edilmesi değil, aynı zamanda kıtasal Batı
(öncelikle,
Amerika
güdümlü
NATO’nun
Atlantikçi
himayeciliğinden
kurtulmaya meyleden Fransız-Alman Bloku) ve kıtasal Doğu (İran, Hindistan
ve Japonya) devletlerinin Avrasya stratejik blokuna dahil edilmesidir.”21
Avrasyacılık hareketi içinde çok farklı alt gruplaşmalar meydana
gelmiştir. Hareketin içinde jeopolitikçiler, monarşistler, Rus Ortodoks kilisesi,
aşırı milliyetçiler, Stalinciler gibi alt gruplaşmalar mevcuttur.22 Geniş bir
koalisyonun olması nedeniyle birçok konuda fikir ayrılıkları bulunan bu
gruplar; Rusya’nın ‘özel’liği, Batı’nın ‘öteki’liği, Rusya’nın emperyal vizyonu ve
20 Ekrem ÜNKARACALAR: “21. Yüzyılda Rusya ve Dış politikası”, (3 Temmuz 2006),
http://www.haberrus.com/?pid=3349&Keyword=ekrem
21 Aleksandr DUGİN: Rus Jeopolitiği: Avrasyacı Yaklaşım, Çev. Vügar İMANOV, (İstanbul, Küre
Yayınları, 2003), 10.
22 Zeynep DAĞI: a.g.e., 158.
48
kimliği, jeopolitik ‘merkezliliği’ ve tehdit algılamaları konusunda benzer
görüşleri paylaşmaktadırlar.23
Avrasyacılık Rus fikir tarihinde Batıcılık ve Slav milliyetçiliğinden
farklılıklar göstermektedir. Avrasyacılar asıl karşıtları olarak Batıcıları
görmekte ve Rusların, Doğu ve Batı medeniyetlerinden farklı olarak
kendilerine has özellikleri olan bir millet olduğunu savunmaktadır.24 İdealist bir
tutumdan yana olan Avrasyacılar, konu Batı ile ilişkiler olduğunda ilişkilerin
‘dostluk’ değil, ‘çıkar’ prensibine göre düzenlenmesini savunmaktadırlar.
Gorbaçov’un yaptığı şekilde Batılılaştırma girişimi pek çok komünist ve
milliyetçi
için
Rus
kültürel
ve
tarihsel
mirasına
ihanet
olarak
değerlendirilmektedir.25
Ruslar, Avrasyacılığı olumlu sonuçlanamayan Batı ile entegrasyon
maceralarına bir alternatif olarak görmektedirler. Ayrıca, Avrasyacılık bir tür
Mesihlik misyonu da taşıyor ki, bu Rus İmparatorluğu’nun genişlemeye
başladığından bu yana fethettiği yerlere medeniyet götürme iddiası ile de
uyuşmaktadır.26 Avrasyacılar, Ortodoksluk ve jeopolitik konumundan dolayı
Rusya’nın özgün bir uygarlık olduğuna inanırlar. Anglo-Sakson medeniyetinin
aksine dayanışmacı ve toplumcudurlar. Onlara göre devlet toplumsal yaşamın
temel dayanağıdır. Atlantikçilerin aksine Avrasyacılar Rus dış politikasının
kurtuluşçu/mesihçi bir yön taşıması gerektiği kanısındadırlar. Rus dış
politikasının
arkasında
fırsatçı
bir
pragmatizm
değil,
‘Rus
ruhunun
derinliklerini’ yansıtan bir idealizm olmalıdır.27
Batı’ya katılımı Rusya’nın ruhani varlığının inkarı olarak değerlendiren
Avrasyacılar, Rusya’nın organik bir toplum yaratma çabalarının sürekli olarak
23 Yalın ALPAY, Yavuz Mehmet ÖZTÜRK: a.g.e., 12.
24 Christian F. WEHRSCHUTZ: “Rus Fikriyatının Parçası Olarak Avrasyacılık”, Menfaatler
Çatışması Ortasında Türkiye, Haz. Yılmaz TEZKAN, (Ankara, Ülke Kitapları, 2000), 89.
25 Yalın ALPAY, Yavuz Mehmet ÖZTÜRK: a.g.e., 13.
26 İhsan ÇOMAK: “Rusya, Putin ve Avrasyacılık”, Rusya Stratejik Araştırmaları-1, Ed. İhsan
ÇOMAK, (İstanbul, Tasam Yayınları, 2006), 98.
27 Sergei STANKEVİCH: “Russia in Search of Itself”, The National Interest, (Summer 1992), 47.
49
dış güçler (Batı) ya da dış güçlerin içerideki işbirlikçileri (Batıcılar/Atlantikçiler)
tarafından engellenmeye çalışıldığını öne sürmekte, böylece ‘Rus’luğun, bir
kültür, medeniyet ve kimlik olarak dış tehditlere maruz kaldığı endişesini ifade
etmektedirler. Sürekli bir tehdit ile karşı karşıya olma durumu da, kaçınılmaz
olarak ‘ayakta kalmak’ güdüsünü öne çıkarmakta ve bu da Rus emperyal
milliyetçiliğini kamçılamaktadır.28
Avrasyacılar, Rus ulusal çıkarlarının korunabilmesinin, uluslararası
sistemde Rusya’nın konumunun yeniden tanımlanmasına ve SSCB’nin
dağılması sonucu sarsılan siyasal ve askeri gücün restore edilmesine bağlı
olduğunu öne sürmektedirler. Esas olan etik değil, güçtür ve güç jeopolitik
bakışı gerektirir. Dolayısıyla Avrasyacıların bakış açısında Rusya’nın
jeopolitik gerçekliğine sıkça vurgu yapılmaktadır. Avrasyacılar, Rusya’nın
büyük bir güç olarak, yakın çevresindeki nüfuzunun ekonomik, siyasi ve
askeri alanda devam ettirilmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Rusya’nın eski
Sovyet toprakları üzerinde doğal bir nüfuzu vardır ve bu sürmelidir; aksi halde
Rusya’nın işi zorlaşacaktır. Avrasyacılara göre Rusya, uluslararası konjonktür
çerçevesinde bölgesel çıkarlarını maksimize edebilmek için gerektiğinde Çin,
Hindistan, İran gibi ülkelerle stratejik işbirliğine yönelebilmelidir. Ayrıca İslam
olgusuna da Batılılardan farklı olarak ‘çevrelenmesi gereken bir düşman’
olarak bakmamaktadırlar. Gerek RF gerekse eski Sovyet cumhuriyetlerindeki
Müslüman toplumları ‘emperyal bir bütünün’ parçası olarak nitelemek
suretiyle dışlayıcı olmayan bir tutum almaktadırlar.29
Rusya’nın içinde ve dışında yaşanan ekonomik ve siyasi gelişmeler
Avrasyacılar diye adlandırılan grubun güçlenmesine neden olmuştur.
Avrasyacı grubun milliyetçi söylemi 1993’ten itibaren Rus siyasi yaşamında
etkin olmaya başlamıştır. Bu kriz ortamı, Batı’ya açık, demokratik bir pazar
ekonomisi olma hedefini ve söylemini etkisiz kılmış; ayakta kalma sorunu
28 Renee de NEVERS: “Russia’s Strategic Renovation”, Adelphi Paper, 289, (London, The
International Institute for Strategic Studies, 1994), 5-6.
29 Yalın ALPAY, Yavuz Mehmet ÖZTÜRK: a.g.e., 13.
50
öncelik kazanmıştır. 1991-1993 yılları arasındaki geçiş sürecinde kimlik krizi
tahrik edilerek ‘emperyal ulusal kimlik’in canlanmasının zemini oluşmuştur.30
Rusya’da 1998’deki finansal kriz, Batı ile ekonomik entegrasyondan yana
olanların konumlarını iyice sarsmıştır. Yeltsin’in gücünün son dönemde iyice
azalması ve iktidarı, süresi dolmadan Putin’e devretmesi, Putin’in Batı ile
ilişkilerde mesafeli tutumu, Batıcı Atlantikçilerin yönetim içindeki etkinliklerini
tamamen tüketmiştir. Dışişleri ve savunma elitleri arasında 1990’ların
başındaki görüntünün aksine, Avrasyacılar egemen bir görüntü sergilemeye
başlamışlardır. Ancak Rusya’yı Batıya entegre etmek isteyen siyasal
hareketlerin hala mevcut olduğu söylenebilir.31
1991-1996 yılları arası Rus dış Politikası incelendiğinde Batı ile Doğu ya
da Avrupa ile Asya arasında bir salınımın varlığı dikkat çekecektir. Bu salınımı
bir bakıma Rusya’nın tarihten bugüne taşıdığı daha genel bir siyasal kültürün,
bir siyasal kimlik sorununun tezahürü olarak değerlendirmek de mümkündür.
Gerek Çarlık Rusya’sında, gerekse Bolşevik Rusya’sında Rus kültürünün
Asyalı veya Avrupalı kökenlerinin vurgulanması entelektüel yaşamda iki ayrı
gelenek olarak hep varlığını sürdürmüştür. Batıcılık ve Slavcılık akımlarında
ifadesini bulan bu kültürel gerilim, Avrasyacılık ideolojisine de temellik
etmiştir. Bu düşünsel arka plan, Rus kültürünün ayrılmaz bir unsuru olarak,
Rus politik elitinin dünya görüşünü derinlemesine etkilemiştir. Bu kimlik
sorunu dış politikaya tercüme edildiğinde, Avrupa’dan Asya’ya uzanan geniş
bir coğrafya üzerinde Rusların hakim olduğu devletlerin doğudan ve batıdan
sürekli bir tehdit unsuru hissetmelerine neden olmuş ve coğrafyanın dayattığı
bu sorunların ancak doğuya ve batıya doğru sürekli genişleyen bir nüfuz alanı
yaratarak aşılabileceği düşüncesinin hakim olduğu bir politik refleks
yaratmıştır. Bu politik refleks, izlerini bugün de sürdürmektedir.32
30 Renee de NEVERS: a.g.e., 6.
31 Zeynep DAĞI: a.g.e., 157.
32 Nadir ÖZBEK: “Rus Dış Politikasında Yeni Yönelimler ve Türk Cumhuriyetleri”, Avrasya
Dosyası, Cilt 3, Sayı 4, (Kış 1996), 9.
51
Putin döneminde Avrasyacılık giderek güçlenmiştir. Bunun en iyi
örnekleri, Putin’in doğu ülkelerine yaptığı ziyaretlerde görülebilir. Özellikle, Çin
ile karşılıklı işbirliğinin artırılmasına yönelik adımlar, Hindistan, Türkiye ve
diğer ülkelerle iyi ilişkiler kurulması dikkat çekicidir. Rusya Federasyonu,
büyük hedefleri olan fakat, bu hedeflere ulaşmada ekonomik gücü henüz
yetersiz kalan bir ülkedir. Bu durum, onu çok boyutlu bir dış politika izlemeye
itmektedir. Avrasyacılığın Rusya’daki başarısı, Rusya’nın ekonomik ve politik
düzlemlerdeki dönüşümlerine bağlı olduğu kadar Fransa, Almanya, Japonya,
İran ve Türkiye gibi Avrasyacılığın Atlantik karşısında destekleyicisi
konumunda
olabileceği
düşünülen
ülkelerin
Avrasyacılık
konusundaki
yaklaşımlarına ve Atlantik karşısındaki tutumlarına bağlıdır.33
II. Dış Politikada Yeltsin ve Putin Dönemi
1991 sonrası Rusya’yı dış politika açısından kabaca iki döneme ayırmak
mümkündür: Yeltsin dönemi Rus dış politikası ve Putin dönemi Rus dış
politikası...
A. Yeltsin Dönemi Rus Dış Politikası
Soğuk Savaş döneminin, temelde ABD ile rekabete dayalı dış politikanın
sona ermesinden sonra yeni bir oluşum içine giren Rus dış politikası çok
yönlü olarak gelişmiştir. Bağımsızlıkla birlikte hızlanan ekonomik ve siyasi
dönüşüm süreci dış politika alanında da kendini göstermiştir.
Yeltsin tarafından Dışişleri bakanlığına getirilen Kozirev, dış politikanın
temel ilkesini Batı’yla entegrasyon ve tüm yönleriyle ortaklık olarak ilan etmiş,
yeni dış politikayı eskisinden ayıran en temel unsurun ideolojiden arındırılmış
33 Utku YAPICI: “Avrasyacılık-Atlantikçilik İkileminde Rus Dış Politikası: Putin Çok Boyutlu
Uygulamalara Yöneliyor”, Cumhuriyet Strateji, Sayı 16, (18 Ekim 2004), 9.
52
olması olduğunu açıklamıştır. Kozirev’e göre eski rejim sosyalist ve kapitalist
olarak dünyayı iki kampa bölmeye devam ediyor ve hala komünist toplumun
kurulmasına inanıyordu. Bu nedenle de çatışma ve mücadele kaynağı idi.
Bundan sonra çatışmalardan uzak, dış dünya ile uyumlu bir dış politika
prensibi benimsenmeliydi.34 Rusya, kaynak yetersizliği dolayısıyla, SSCB’den
arta kalan global aktivitelerini iyice azaltmalı ve bazı üniversal iddialarından
tamamen vazgeçmeliydi. Bu amaçla, Rusya’nın dış politika ve ulusal güvenlik
yaklaşımlarında radikal değişiklikler yapılmalıydı. Her şeyden önce, SSCB’nin
“ideolojik Mesihçiliği”nden vazgeçilmeliydi. Ancak bu şekilde demokratik
reformların gerçekleşmesi sağlanabilir ve Rusya’nın ulusal uyanışı mümkün
olabilirdi.35
Rusya Federasyonu’nun dış politikasında, Batıcı kadroların belirleyici
olduğu 1991-93 devresinde Moskova, NATO’nun doğuya doğru genişlemesi
sürecine karşı koymaktan kaçınmıştır. Zira, Batıcılar Rusya’nın da NATO’ya
üye olabileceğini düşünmekteydiler. Onların gözünde, NATO ittifakı Avrupa ve
Atlantik ötesi güvenliğinin sağlanması için önemli bir araçtır. NATO ve AGİK,
Vanceuver’dan Vladivostok’a kadar olan bölgede uluslararası istikrarı garanti
edecek yeni bir Avro-Atlantik topluluğu oluşturmak üzere bütünleşmeliydiler.36
Rusya’nın, Batı ile bütünleşerek yeni dünya düzeni içinde yerini
alabileceği fikrinin ağır bastığı bu dönemde eski birlik cumhuriyetleriyle ilişkiler
geri planda kalmıştır. Ancak Rusya Federasyonu'nun bağımsızlığının ilk
yıllarında Batı yanlısı nitelik taşıyan Rus dış politikası, 1993 yılının
ortalarından itibaren giderek artan bir şekilde sertlik kazanarak eski Sovyet
sahasına
odaklanmıştır.
Rusya,
benimsediği
“yakın
çevre”
stratejisi
doğrultusunda eski Sovyet topraklarını kendi sorumluluk sahası olarak ilan
ederek, Batı'yı da bunu tanımaya davet etmiştir. Rusya'nın “Monroe doktrini”
olarak adlandırılan bu çağrıya, Batı doksanlı yılların ortalarına kadar
34
Fırat PURTAŞ: Rusya Federasyonu Ekseninde Bağımsız Devletler Topluluğu, (İstanbul, Platin
Yayınları, 2005), 136.
35
Ömer Göksel İŞYAR: a.g.e., 11.
36
Ömer Göksel İŞYAR: a.g.e., 11.
53
Rusya'nın “yakın çevredeki” operasyonları ve askeri müdahalelerine sessiz
kalarak üstü örtülü bir şekilde olumlu yanıt vermiştir.37 1993’te Kozirev’in
etkinliğiyle kabul edilen Dış Politika Konsepti, bazı bölgesel öncelikler
getiriyordu. Bu çerçevede, eski birlik
cumhuriyetleriyle olan ekonomik ve
askeri bağlar güçlendirilmeli, BDT’nin dış sınırları korunmalı ve hukuki
dayanakları oluşturulmalı, eski Sovyet cumhuriyetlerinde yaşayan Rusların
hakları korunmalıydı. Burada hedeflenen, BDT ülkelerinin Sovyetler Birliği’nin
dağılmasından
yararlanmak
isteyen
güçlerin
kontrolüne
geçmesini
engellemekti. Güvenliğin sağlanması, ekonomik ve stratejik çıkarların
korunması amacıyla SSCB ardılı ülkeler yeniden Rusya’nın nüfuz bölgesine
dahil edilmeliydi.
1993 yılından itibaren Rus dış politikasının yeni eğilimi iyice netlik
kazanmıştır. Eski Sovyet sahasında hamiliğini vurgulayan bu yeni yaklaşım,
Batı ile işbirliğini tamamıyla terk etmeden geleneksel ulusal çıkarlar
doğrultusunda artan bir şekilde Rusya’nın BTD’ye yönelmesini öngörüyordu.
Eski Sovyet sahası hayati çıkarlar bölgesi ilan ediliyor ve BDT’nin
güçlendirilmesi Rus dış politika öncelikleri arasında ilk sıraya yerleştiriliyordu.
Dünya kamuoyu ise, eski Sovyet topraklarında Moskova’nın “özel rolü ve
sorumluluğu”nu tanımaya davet ediliyordu.38 Rusya’nın dış politikadaki yeni
yaklaşımını, yakın çevre politikası ve hedeflerini Nisan 1993’te yayınlanan Dış
politika Konsepti ile Kasım 1993’teki Savunma Doktrini açıkça ortaya
koymuştur.
RF’nin yeni dönemde değişen dış politika yönelimlerini ve güvenlik
algılamalarını yansıtan ve formüle eden Dış Politika Konsepti, uluslararası
sistemle entegre olmuş bir Rusya’nın hem demokratik bir ülke olacağını hem
de ulusal güvenliğini etkin bir şekilde sağlayacağını vurgulamaktadır.
Konsept, uluslararası alanda büyük güç olan Rusya’nın global ve bölgesel
güvenliğin sağlanmasında sorumluluklar üstlenmesini önermektedir. Ayrıca
37
Fırat PURTAŞ: “Hazar Bölgesi'nde Rekabetin Yeni Boyutu: Silahlanma Yarışı”, (1 Ekim 2004),
http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=21&kat=32
38
Fırat PURTAŞ: a.g.e., s.141
54
sorunların çözümünde güç kullanmak yerine siyasi ve diplomatik yöntemlerin
kullanılmasını öngören Konsept, iki kutuplu uluslararası sistemden çok
kutupluluğa yönelmenin ülkeler arasında işbirliğini arttıracağını, böylesi bir
uluslararası ortamda makul savunma politikalarının ve silahsızlanmanın
işlerlik kazanabileceğini belirtmektedir. Dış Politika Konsepti her ne kadar
Reformist ve Avrasyacıların uzlaştığı bir metin olsa da, uluslararası politikaya
bakışta
ve
tehdit
algılamalarında
reformist
görüşlerin
ağır
bastığı
anlaşılmaktadır. Rusya’nın süper güç statüsünü kaybettiği kabul edilmesine
rağmen, Rusya hala global çıkarları olan bölgesel büyük bir güç olarak
tanımlanmaktadır. Batı ülkeleriyle yakınlaşmanın ve ekonomik, siyasi
işbirliğinin önemine değinildikten sonra, bölgesel dış politika önceliklerine yer
verilmekte ve bu doğrultuda özellikle ‘yakın çevre’de ekonomik, siyasi ve
askeri
alanlarda
Rusya’nın
daha
aktif
bir
rol
üstlenmesi
gerektiği
vurgulanmaktadır.39 Yeni Rusya’nın ‘Near Abroad’ diye adlandırılan yakın
çevre politikasının ana hedefi Rusya’daki çözülmeyi durdurmak ve gidişi geri
çevirmekti.40
1993 Savunma Doktrini, savunma alanındaki işbirliğinde, önceliği BDT
ülkelerine ve BDT içindeki kollektif savunma mekanizmalarına vermiştir. BDT
ülkelerinde mevcut olan veya bu ülkelerin karşılaşmasının muhtemel olduğu
yerel silahlı çatışmaların, RF için en önemli tehdit niteliği taşıdığı belirtilmiştir.
Bu ifadeler, RF’nin yakın çevresine yöneldiğini, burayı kendi ulusal güvenlik
sahası olarak değerlendirdiğini ortaya koymaktadır.41 Öte yandan, Doktrinde,
eski Sovyetler Birliği topraklarını tek bir stratejik alan olarak muhafaza etme,
RF sınırlarını ileriden savunma ve yakın çevre bölgelerine gerektiğinde askeri
müdahalede bulunma politikaları için kendi içerisinde hukuki bir dayanak
oluşturulma çabaları da görülmektedir. Doktrinin diğer bir özelliği de, açıkça
belirtilmemiş olmasına karşılık, Türkiye'nin gerek Kafkasya ülkeleri, gerekse
39
Zeynep DAĞI: “Rusya’nın Güvenlik Politikası ve Türkiye”, Uluslararası Güvenlik Sorunları ve
Türkiye, Ed. Refet YİNANÇ, Hakan TAŞDEMİR, (Ankara, Seçkin Yayınları, 2002), 178-180.
40
Mediha AKARSLAN: Değişen Dünya Dengeleri: Rusya Federasyonu Yakın Çevre Politikası ve
Türk Cumhuriyetleri, (İstanbul, Ezgi Kitabevi Yayınları, 1994), 149.
41
Osman Metin ÖZTÜRK: Rusya Federasyonu Askeri Doktrini, (Ankara, ASAM Yayınları, 2001),
36.
55
Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile olan ilişkilerinin, Rusya'nın çıkarlarıyla
çatışmasından dolayı hedef olarak alınmış olmasıdır. Doktrinde, Türkiye'yi bu
bölgelerden uzak tutucu bir dizi önlemlerin geliştirildiği görülmektedir.42
Doktrin Rusya’nın ulusal güvenliği açısından, yakın çevrede ‘özel sorumluluk’
üstlenmesine vurgu yapmış ve Rus azınlığın haklarını garanti altına almayı
taahhüt ederek, bölgede yapacağı olası müdahaleleri meşrulaştırmaya ve
böylece siyasi/askeri nüfuzunu pekiştirmeye çalışmıştır. Yakın çevrede
yaşayan Rus azınlığın haklarıyla ilgili yapılan bu geniş yorum, gerçekte
Mesihçi Rus kimliği ve kültürünün, askeri doktrin ve uygulamalarına
yansıtılmasından başka bir şey değildir.43
Rusya’nın dünya politikasına büyük bir güç olarak eşit haklarla aktif bir
şekilde katılması gerektiğinin vurgulandığı her iki belgede de yakın çevreyle
ilgili aynı ifadeler yer almaktaydı. Bu belgelerde özet olarak, “Rusya’nın büyük
bir güç olarak kendisi için hayati öneme haiz olan yakın çevredeki milli
çıkarlarını koruma hakkı bulunduğu” ilan ediliyordu. BDT coğrafyasında süren
çatışmalara dikkat çekilerek BDT’nin dış sınırlarının korunması, yeni bağımsız
cumhuriyetlerdeki Rus askeri varlığının sürdürülmesi, Rusya dışında kalan
soydaşların haklarının savunulması bu belgelerde milli çıkarlar olarak
sıralanıyordu. Eski Sovyet sahasının bütünlüğünün korunması Rusya’nın dış
politika öncelikleri sıralamasında en başta geliyordu. Bu şekilde Rusya’nın
BDT ülkelerini kendi etki sahasında tutma isteği resmen açıklanıyordu.44 Bu
çerçevede yakın çevredeki askeri üslerin korunması için girişimler başlatılmış;
diğer cumhuriyetlerdeki Rus azınlığın haklarıyla ilgili çıkışlar yapılmış;
Azerbaycan, Gürcistan ve Moldova’ya baskı ve müdahaleler olmuş; BDT’nin
hukuki yapısı ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır. Bosna-Hersek sorunu,
NATO’nun genişlemesi ve Rusya’nın Batı karşıtı ülkelere silah satışı gibi
konularda Batı ile Rusya arasında ciddi ihtilaflar yaşanmakla birlikte, Rusya
bu dönemde bir yandan Batı ile işbirliğini de sürdürmüştür. 1994 yılı
42
Yaşar ONAY: “Türkiye-Rusya İlişkilerinde NATO Gölgesi”,
http://www.tusiad.org/yayin/gorus/32/html/sec9.html
43
Zeynep DAĞI: a.g.m., 182.
44
Osman Metin ÖZTÜRK: a.g.e., 36.
56
içerisinde; Haziran’da NATO ile “Barış İçin Ortaklık” Anlaşması, Temmuz’da
AB ile Ekonomik İşbirliği Anlaşması, Eylül’de ise ABD ile işbirliği anlaşması
olmak üzere üç önemli ortaklık anlaşması imzalanmıştır. Ayrıca, Temmuz
1994’teki G-7 zirvesinde Rusya Federasyonu görüşmelere davet edilmiştir.45
1993-94 yıllarından itibaren Rus dış politikası üç sac ayağı üzerinde
şekillenmiştir: a) BDT’yi bir yandan siyasi ve askeri bir ittifaka zorlarken, diğer
yandan da AB benzeri bir yapıya büründürmek, b) Batı ile ilişkileri
dengelemek üzere Çin’le yakınlaşmak, c) Orta Doğu’da etkin bir politika
izlemek üzere ABD ile sorunlu ülkelerle ilişkileri geliştirmek.46 1993 yılıyla
başlayan Rus dış politikasında görülen değişimin nedenleri; Batı’nın
eylemlerinden
genişlemesinin
güvenilir
bir
Rusya’nın
ortak
olmadığının
güvenliği
görülmesi,
açısından
NATO’nun
tehdit
niteliğinde
yorumlanması, Batı’dan gelen ekonomik yardımların istenen düzeyde
olmaması, Batı’nın Rusya’nın yakın çevresine ilişkin uygulamalarına destek
vermemesi olarak sayılabilir.
NATO’nun genişlemesi, NATO’nun Yugoslavya’ya müdahalesi ve Çeçen
Savaşı
Rusya’nın
Batı
ile
ilişkilerinin
bozulmasında
ve
güvenlik
politikalarındaki yönelimin değişmesinde önemli rol oynamıştır. Rusya’nın
yeni dönemde, Batı ile ilişkilerini iyileştirmesine rağmen, NATO’nun Rusya
sınırlarına doğru genişlemesi, Rus kamuoyunda Batı sorunsalının yeniden
alevlenmesine ve Rusya’nın yeniden Batı tarafından ’çevrelendiği’ tezinin
açığa çıkmasına yol açmıştır. Bu durum, NATO genişlemesini ulusal
güvenliğe tehdit olarak algılayan Batı karşıtı milliyetçi güçlerin iç ve dış
politikadaki etkinliğini artırmanın yanı sıra, Rusya’da askeri reformların
ertelenmesine,
Batı’ya
baştan
beri
karşı
olan
askeri
bürokrasinin
söylemlerinin güçlenmesine neden olmuştur.47 Birçok Rus demokratı da
NATO’nun genişlemesinin Rusya’nın Avrupa dışında bırakılması, siyasal
olarak aforoz edilmesi ve Avrupa uygarlığının kurumsal çerçevesi içindeki
45
Fırat PURTAŞ: a.g.e., 146.
Nadir ÖZBEK: a.g.m., 9.
47
Zeynep DAĞI: a.g.m., 185.
46
57
üyeliğe layık görülmemesi anlamına geleceğinden korkuyorlardı. NATO’nun
genişlemesi
Rusya’yı
soyutlamak,
onu
dünyada
yalnız
ve
çeşitli
düşmanlarının saldırısına açık bir halde bırakmak şeklindeki uzun geçmişli
Batı politikasının zirvesi olarak gösteriliyordu.48 Ayrıca NATO’nun Kosova
nedeniyle Yugoslavya’ya karşı müdahalede bulunması, Rus güvenlik ve dış
politikası açısından önemli bir başka dönüm noktasıdır. Moskova, Kosova
örneğinde
olduğu
gibi,
bir
ülkenin
iç
çatışmasına
müdahalenin
kolaylaştırılmasına karşı çıkmış, bu modelin Çeçenistan nedeniyle kendi
topraklarında yinelenmesinden endişe duymuştur. NATO’nun genişlemesi
Rusya’nın Batı tarafından dışardan ‘çevrelendiğini’ öne çıkarırken, Çeçenlerin
merkeze direnişi ve Çeçen Savaşı da federal yapıdaki iç sınırları ve iç
tehditleri sorgulanır duruma getirmiştir. Bu bağlamda, Rusya’nın güvenliğine
yönelik tehdit algılaması hem iç hem dış düşmanı kapsar hale gelmiştir.49
Yeltsin iktidarının 1996-99 yılları arasındaki döneminde, Ortadoğu ve Çin
işlerinden sorumlu eski istihbarat şefi Yevgeni Primakov’un 1996 Ocak ayında
Batı yanlısı ve yumuşak dış politika yürütmekle Duma tarafından eleştirilen
Kozirev’in yerine Dışişleri Bakanlığı’na atanması, Rus dış politikasındaki
dönüşün önemli bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir. 1996 yılında
Yevgeni Primakov'un Dışişleri Bakanlığına gelişiyle başlatılan bu yeni
dönemde Rus dış politikası Amerikan hegemonyasına başkaldıran, idealize
ettiği çok taraflı bir dünya düzeni içinde Avrasya süper gücü olma hedefi
doğrultusunda gelişmiştir.50 Bu dönemde dış politikaya egemen olan
Primakov Doktrini, özünde Rusya’nın sadece bir gücün kontrolü altındaki tek
kutuplu uluslararası düzenine karşı önleyici rolü üzerine kurulmuştur.
Primakov’un çeşitli konuşma, mülakat, makale ve basın konferanslarında
Soğuk Savaş sonrası dönemi dünyasını ABD, Rusya (BDT ülkeleriyle birlikte),
Avrupa Birliği, Çin, Japonya, ASEAN ve Latin Amerika olarak sınıflandırmıştır.
Primakov’un dünya görüşü içinde fiili egemen rolüne rağmen ABD tek süper
güç olarak kabul edilmemektedir. Primakov’un çok kutuplu sistem modelinde
48
Zbigniew BRZEZINSKI, a.g.e., 94.
Zeynep DAĞI: a.g.m., 186.
50
Fırat PURTAŞ: a.g.m., http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=21&kat=32
49
58
ABD’nin uluslararası gücünü sulandırma çabası vardır. Model Rusya-Çin
stratejik işbirliğine İran’ın da ortak alınarak karşı kutup oluşturmayı
öngörmektedir. Primakov bu işbirliğinin Körfezde ve Tayvan boğazında
ABD’ye meydan okuyabileceğini savunmuştur. Orta Asya ve Kafkasya’nın
Rusya’nın etki alanında kalmasını isteyen Primakov, BDT ülkelerinin
Rusya’ya entegre olmasını, Beyaz Rusya ile ittifakı desteklemiş ve Rusya’nın
eski Sovyet mekanında güç kullanmasını savunmuştur.51
Primakov’un dışişleri bakanlığı döneminde Rusya, çok kutuplu dünya
düzeninde Avrasya kutbu olarak sesini yükseltmiş ve Washington’dan
uzaklaşmıştır. Primakov döneminde Rus dış politikası ülkenin Batı dünyasına
hızla entegre olmasını hedefleyen ‘liberal enternasyonalist’ karakterini geride
bırakarak, dünya siyasetinde önemli bir konum kazanmayı hedefleyen ve milli
çıkara dayalı bir yapı kazanmıştır. Bu dönemde ABD ve Batılı güçler ‘yakın
çevre’de etkinliklerini giderek hissettirmeye başlamışlardır. Buna tepki olarak
Primakov, ABD’yi dengeleyici adımlar atmıştır. Dönemin başlıca dış politika
gelişmeleri şunlar olmuştur: Rusya-İran yakınlaşması; Çin, Kazakistan,
Kırgızistan ve Tacikistan’ın dahil olduğu Şangay Beşlisi’nin kurulması;
Rusya’nın G-7’ye dahil olması; Almanya ve Fransa ile başlatılan Avrupa
troyka oluşturma girişimidir.Tüm bu girişimler Rusya’nın ısrar ettiği çok
kutuplu ve adil uluslararası sistemde Avrasya kutbu olarak konumunu
sağlamlaştırmaya yönelik adımlardı.52
Primakov, 'Atlantikçiler' olarak adlandırılan grubun Rusya'nın yüzünü
Batıya dönmesi, AB ve NATO ile sıkı işbirliğine gitmesi yönündeki stratejilerini
terk ederek, önceliği Orta Asya'ya veren ve Çin ile işbirliğini öngören
'Avrasyacı' görüşü Moskova'nın genel politikası olarak yürürlüğe koymuştur.
Moskova'nın bugünkü dış politikasına damgasını vuran da temelini bu
görüşten alan, Yeltsin tarafından imzalanmasının ardından Vladimir Putin'in
kesin olarak yöneldiği 'yakın çevre doktrini'dir. Doktrin ile Rusya, eski birlik
51
Nazım CAFERSOY: “Rusya’da (Yeni) Avrasyacılık Akımı”, (28 Aralık 2005),
http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=700&kat=44
52
Fırat PURTAŞ: a.g.e., 171-172.
59
üyelerini bir araya toplamak ve enerji kaynakları üzerinde kontrolü sağlamayı
temel hedef olarak görüyordu. Bunun dışında Rusya özellikle Hazar Enerji
kaynaklarının uluslararası pazarlara kuzeyden, kendi petrol şirketleri kanalıyla
gitmesini ve Gazprom'un dünya enerji sektörünü elinde tutmasını istiyordu.
Primakov'un jeopolitik koordine sisteminin dikey hattı Rusya - İran Hindistan'dan geçerken, yatay hattı ise Japonya, Güney Kore, Çin, Rusya muhtemelen Ukrayna- Batı ülkelerini kapsıyordu. Sistemin merkezinde oturan
Rusya, en önemli enerji hatlarını elinde tutarak hem BDT ülkelerini kendisine
bağlıyor, hem Uzakoğu'dan Batı'ya ve güneyden kuzeye mal ve hizmet
transferinden yararlanmayı öngörüyordu.53
1996’da dışişleri bakanı, 1998’de de başbakan olan Primakov, görevinin
sona erdiği 1999 ortalarına kadar dış politikada belirleyici olmuştur.
Primakov’un dış politikası hem Batı’da hem de ülke içinde Avrasyacı olarak
değerlendirilmiştir. Gözü kapalı Batıcılığı eleştirerek, Rusya’nın örtüşen
çıkarlarına yönelik ilişkiler kurması gerektiğini savunmuş ve BDT’ye özel bir
önem vermiştir. Batı ile ilişkilerin pragmatik bir nitelik kazanması, bu dönemin
sonunda Rusya’nın, NATO ve ABD’den tehdit algılamaya başlamasına neden
olmuştur.
B. Putin Dönemi Rus Dış Politikası
Ağustos 1999’da başbakanlığa getirilmesinin ardından, 31 Aralık
1999’da Yeltsin’in devlet başkanlığı koltuğunu kendisine devretmesiyle
Rusya’da yeni bir dönem başlamış oldu: Putin dönemi.
Putin dönemi Rus dış politikası üç aşamada ele alınabilir. Buna göre
önceleri ulusçu harekete önem verilmiş, daha sonra devlet başkanı olmasıyla
birlikte
tamamen
Avrasyacı
yaklaşım
benimsenmiş
ve
devletin
merkezileştirilmesine hız verilmiştir. Son olarak 11 Eylül sonrasında da Batılı
53
Mirza ÇETİNKAYA, Müslim YAGİBEKOV: “Eski Süpergücün Yeni Düşleri”, Aksiyon, Sayı 316,
(23 Aralık 2000), http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=13557
60
ülkelerle işbirliği hızlandırılmış ve Avrasyacı söylem kısmen yumuşatılmış,
araya Atlantikçi paradigmadan da tozlar serpiştirilmiştir.54
Putin, başlangıçta iç güvenlik harekatı içerisinde Çeçenistan’a karşı
uyguladığı sert ve tavizsiz politika ile ulusal çıkarların korunmasını ön planda
tutmuştur.
Moskova’nın
merkezi
otoritesinin
yeniden
güçlendirilerek,
periferinin bağımsız politikalar üretmesinin etkisiz hale getirilmesini amaç
edinmiştir. Bu siyasal amaç doğrultusunda, asli sonuç olarak iç cephenin
dağılma tehdidinin marjinalize edilerek, dış dünyaya karşı daha bağımsız
politikaların üretilebilmesini hedeflemiştir.55 Hemen her alanda Rusya Putin’le
birlikte bir merkezileşme sürecine tanık olmuştur. Devletin sermaye ile ilişkileri
yeniden devlet lehine düzenlemeye tâbi tutulurken aynı zamanda federatif
düzeyde de bir merkezileşmeye gidilmiş, otonom cumhuriyetlerin yetkileri
azaltılmıştır. Putin başkan olduktan hemen sonra iç politika alanında her tür
muhalefete karşı sert bir politika izleyeceğini ve dış politikada da savunmacı
bir pozisyondan daha agresif bir pozisyona kayacağına dair bütün işaretleri
vermiştir.56
Rusya’da güçlü devlet ve Rusya’nın yeniden eski gücünü kazanması
gerektiğine dair söylemlerle iktidara gelen Putin, Ocak 2000’de ulusal
güvenlik doktrini, Nisan 2000’de askeri doktrin ve Temmuz 2000’de yeni dış
politika doktrinini kabul ederek yeni yönetiminin temel politikalarının esaslarını
ortaya koymuştur.
1. Ulusal Güvenlik Doktrini
54
Yalın ALPAY, Yavuz Mehmet ÖZTÜRK: a.g.e., 16.
Mesut Hakkı CAŞIN: Rus İmparatorluk Stratejisi, (Ankara, ASAM Yayınları, 2002), 326.
56
Evren BALTA: “Çöküşten Kaosa Rusya, ABD ve Kafkasya Üçgeni”, Birikim, Sayı 186,
http://www.birikimdergisi.com/birikim/dergiyazi.aspx?did=1&dsid=168&dyid=2844
55
61
10 Ocak 2000 tarihinde yürürlüğe giren Ulusal Güvenlik Doktrini57 dört
bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde dünya toplumu içinde Rusya’nın yeri,
ikinci bölümde Rusya’nın milli menfaatleri, üçüncü bölümde Rusya’nın milli
güvenliğine yönelik tehditler, son bölümde de milli güvenliğin sağlanması
üzerinde durulmaktadır.
Doktrinde, Rusya’nın çok kutuplu bir dünya ideolojisinin geliştirilmesini
kolaylaştırılacağı; karmaşık uluslararası duruma ve iç sorunlarına rağmen,
hatırı sayılır ekonomik, teknolojik, askeri potansiyeli ve Avrasya kıtasındaki
eşsiz konumu itibariyle dünya işlerinde objektif olarak rol oynamaya devam
edeceği belirtilmektedir. Uluslararası toplumu ilgilendiren konularda Rusya’nın
görmezden gelinmesi eleştirilmekte ve BDT’ye özel önem verildiğini belirten
ifadeler kullanılmaktadır.
Bireyin, toplumun ve devletin çıkarlarının birlikte gözetileceğinin
öngörülmesi, Rusya’daki ideolojik değişimin somut bir ifadesidir. Demokrasi,
insan hakları, hukuka bağlılık, serbest piyasa ekonomisi, yabancı sermaye,
yerel yönetimler konularında içerdiği kimi ifadeler nedeniyle oldukça liberal bir
yaklaşımın ürünü olduğu izlenimini veren doktrinin, aynı zamanda hemen
hemen bu alanların hepsinde merkezi idarenin güçlendirilmesi gerektiği tezini
işlemesi, ortaya karma bir model; sosyal güvenlik yanı ihmal edilmemiş bir
model çıkarmaktadır. Bu, Rusya’nın içinde bulunduğu ve yaşadığı değişim
sürecine uygun bir model olarak gözükmektedir.58
2. Askeri Doktrin
57
Bkz. “Rusya Federasyonu’nun Milli Güvenlik Konsepti”, Kadim Komşumuz Yeni Rusya, Haz.
Yılmaz TEZKAN, (İstanbul, Ülke Kitapları, 2001), 212-223.
58
Osman Metin ÖZTÜRK: a.g.e., 27.
62
21 Nisan 2000 tarihinde benimsenen Askeri Doktrin, 1993 askeri
doktrininin yerini almıştır. Her iki doktrin de benzer özellikler taşımaktadır.
1993 doktrini ile yürürlükteki doktrin karşılaştırıldığında iki husus dikkati
çekmektedir. İlki, askeri yapılanmanın sivil otoriteye bağlı olduğunun
öngörülmesi, diğeri de stratejik nükleer silahların daha çok öne çıkarılmış
olmasıdır. Doktrinde hem Batı’ya yöneliş hem de eski günlerin özlemi vardır.
Ancak, 1993 doktrini ile karşılaştırıldığında , RF’nin dış politikasının biraz
daha netleşmiş ve buna paralel olarak dış politika araçlarının öne çıkarılmış
olduğu görülmektedir. Bütün bunlara bakarak, doktrinin şekillenmesinde
Devlet Başkanı Putin’in kişiliğinin etkisi olduğunu belirtmek mümkündür.59
Doktrinde, stratejik çıkarları açısından BDT bölgesini ulusal güvenlik
sahası olarak değerlendiren RF, çıkarlarını tehdit altında hissettiği her
durumda, bölgeye askeri müdahalede bulunma hakkını da ilan etmektedir.
RF, dış güçleri ’ulusal güvenlik sahası’ olarak nitelediği yakın çevreden uzak
tutabilmek için, nükleer güce başvuran ilk taraf olmamak taahhüdünden
vazgeçerek caydırıcı bir politikayı amaçlamıştır. Dolayısıyla, yeni askeri
doktrin sayesinde Rusya hem bölgede varlığını kurumsallaştırmakta hem de
başka ülkelerin bölgede nüfuz kurmasına engel olmaya çalışmaktadır. RF
bunlara ek olarak tıpkı Sovyet döneminde olduğu gibi ihtiyaç duyduğu ‘dış
sınır’lara BDT aracılığıyla tekrar kavuşmaktadır.60
3. Dış Politika Doktrini
2000 yılında açıklanan yeni “Dış Politika” kavramı ile Rusya, 21.
yüzyıldaki
dış
politika
önceliklerini
saptamayı
amaçlamıştır.
Böylece
Rusya’nın eski dönemlerde olduğu gibi bir ‘Süper Güç’ olmasa da ‘Büyük’ ve
‘Etkili’ bir devlet olması gerektiği vurgulanmıştır. Moskova’nın, uluslararası
sistemin ABD ekseninde tek kutupluluğa doğru gitmesinin kendi ulusal
59
60
Osman Metin ÖZTÜRK: a.g.e., 49.
Zeynep DAĞI: a.g.m., 191-192.
63
çıkarlarına bir tehdit olacağını düşünerek61 hareket ettiği görülmektedir. Çok
kutuplu sistem yaklaşımı içerisinde aktif bir dış politika izlenmesi ve bu
noktada Batılı kurumlarla nitelikli ilişkilerin geliştirilmesi esas alınmıştır.
Bununla beraber, Avrasyacı yaklaşımın bir uzantısı olarak, büyük güç
söylemini benimseyen ya da bölgelerinde güç odağı durumundaki devletlerle
(ABD, AB, Çin, Hindistan, v.s.) ikili düzeyde özel ilişkilerin geliştirilmesine
önem verilmiştir.62
Doktrinde ekonomik çıkar ve araçların dış politikada temel öncelikler ve
araçlar olacağı açıkça ifade edilmiştir. Enerji politikaları ile boru hatları
stratejilerinin merkezi karar alma organlarınca belirlenmesi, söz konusu
sektörün dış politika aracına dönüştürülmesinden önce gerçekleştirilmesi için
gerekli hale gelmiştir. Nitekim Putin döneminde Gazprom’un ekonomik aktör
olarak özerkliği sınırlandırılmış ve dış politikadaki etkinliği azaltılmıştır.63 Yeni
Rus güvenlik ve dış politika doktrinleri ile resmen öne çıkarılan ekonomik
çıkarların, Rus dış politikasına yansıtılması çerçevesinde, enerji faktörünün
avantajlı ve etkin bir duruma getirilmesi Rus dış politikasında yeni bir
dönemin
başladığını
göstermektedir.
Bunun
anlamı,
Rusya’nın
dış
politikasında enerji faktörünün en etkin araç olarak önümüze çıkmasıdır.
Dünya enerji rezervleri ve ihracat payı bakımından çok önemli güç
konumunda bulunan Rus enerji sektörünün etkinliğinin Rus dış politika
uygulamalarına başarıyla yansıtıldığı görülmüştür. Türkmenistan’la doğal gaz
anlaşması, Rusya’nın Hazar bölgesinde aktifleşme söylem ve politikaları,
Türkiye ile Mavi Akım projesindeki işbirliği, Avrupa ile ilişkilerde enerji
faktörünün öneminin artması, hep bu çerçevede değerlendirilebilir.64
Çok kutuplu bir dünyanın savunulduğu doktrinde Rusya, gerçek
potansiyele sahip bir Avrasya gücü olarak tanımlanmakta ve jeopolitik önemi
61
Zeynep DAĞI: a.g.m., 281.
Erhan BÜYÜKAKINCI: “Vladimir Putin Dönemi Rus Dış Politikasına Bakış: Söylemler, Arayışlar
ve Fırsatlar”, Değişen Dünyada Rusya ve Ukrayna, Der. Erhan BÜYÜKAKINCI, (Ankara, Phoenix
Yayınevi, 2004), 160.
63
Erhan BÜYÜKAKINCI: a.g.m., 161.
64
Nazım CAFERSOY: “Enerji Diplomasisi: Rus Dış Politikasında Stratejik Araç Değişimi”, (2 Ocak
2006), http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat=27&yazi=709
62
64
vurgulanmaktadır. Dış politikada güvenlik, askeri ve ekonomik faktörlerin
önemi üzerinde durulmakta ve ülke dışında bulunan Rus haklarına ilişkin
koruyucu
tutum
görülmektedir.
BDT
ile
ilişkiler
bölgesel
öncelikler
kapsamında ele alınmakta, Rusya Federasyonu’nun eski Sovyet bölgesinde
etkin olması gerektiği belirtilmektedir. NATO konusunda ise, genişlemeden
duyulan rahatsızlık vurgulanmaktadır.
Doktrin, ABD ve AB ile ilişkilere önem vermektedir. Ancak ABD’nin öne
çıkmasından,
BM
Güvenlik
Konseyi’nin
onayı
olmadan
girişilen
operasyonlardan duyulan rahatsızlık da vurgulanmaktadır. Çok kutuplu dünya
sisteminden yana olunması, bu rahatsızlıktan ileri gelmektedir. BM’nin
yeniden yapılandırılması konusundaki ifadeler ile, BM Güvenlik Konseyi’ne
veto hakkına sahip yeni üyelerin alınması yolundaki ifadeler de buna işaret
etmektedir.65
Dış politika kavramı ve askeri doktrin Rusya’nın yakın çevrede nüfuz
arayışının stratejik dayanakları niteliğindedir. Bu iki kavramda yeni döneme
ilişkin Rusya’nın ‘grand stratejisini’ görmek mümkündür. Buna göre Rusya,
hem Batı ile büyük güç statüsünü kaybetmeden pragmatik ve eşit bir ilişki
istemekte, hem de Avrasya’da ayrıcalıklı bir rol hedeflemektedir. Sonuç
olarak, dış/bölgesel/güvenlik politikaları ile Rus ulusal kimliği ve milliyetçiliğini
şekillendiren askeri doktrin ve dış politika kavramları reformist ve Avrasyacılar
arasında özellikle yakın çevrede uygulanacak politikalar açısından bir
uzlaşıya varıldığını göstermesi açısından önemlidir.66
III. 11 Eylül Sonrası Rus Dış Politikası
11
Eylül
hadiseleri
ve
arkasından
yaşanan
gelişmeler
Rusya
Federasyonu’nun dış politika ve güvenlik doktrinlerinde geleneksel çizginin
sınırlarını oldukça zorlayacak nitelikte değişikliklere yol açmıştır. Artık,
Rusya’nın uluslararası bir güç olmadığının, en azından uluslararası bir güç
65
66
Osman Metin ÖZTÜRK: a.g.e., 33.
Zeynep DAĞI: a.g.m., 192.
65
olmanın ekonomik altyapısını karşılamaktan uzak olduğunun farkına varan
Putin, Rusya’yı global arenadan çekerek, bölgesel ve/fakat enerji eksenli etkin
bir güç haline dönüştürme yolunda çalışmalara başlamıştır. Bu çerçevede
Moskova, ABD ile yakınlaşarak genelde Batı dünyası ile bütünleşme
politikaları
takip
etmeye
başlamıştır.
Politik
olduğu
kadar
ekonomik
gerekçelere de dayanan bu kararla Rusya, en azından bir süreliğine küresel
iddialarından vazgeçtiğini ortaya koymuştur.67 Rusya, küresel politikalardan
vazgeçtikten sonra ilk iş olarak yakın çevresine yönelmiştir. Bu çerçevede
Bağımsız Devletler Topluluğu ülkeleri ile ilişkilerini ekonomik ve askerî bazda
geliştirmeye başlamıştır. Dünyada çok kutuplu bir yapı oluşturmak amacıyla
AB, AGİT, Avrupa Konseyi gibi örgütlerle ve başta Almanya olmak üzere
Avrupa ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye çalışmıştır.
Rusya’da 11 Eylül’e ilişkin olarak iki görüş belirmiştir. Resmi görüşe göre
11 Eylül, geçmişteki zorlukları ve çatışmaları geride bırakıp Batı’ya tam
entegrasyon için benzersiz bir fırsattı. Bunun aksini savunanlar ise, ABD’nin
Rusya’nın dominant olduğu eski Sovyet sahasına yerleşerek burada varlığını
güçlendirmeye başladığından hareketle, 11 Eylül’ün Rus dış politikası
çıkarları açısından faydadan çok zarar getirdiğini savunmuştur.68 Putin, halkı
karşı olmasına rağmen ABD ile ters düşmeme, Orta Asya ülkeleri üzerinde
etkisini sürdürme, BDT sınırlarını daha iyi kontrol etme, Çeçenistan sorunu
dolayısıyla maruz kalınan iç ve dış baskıyı azaltma,NATO ile yeni
perspektifler oluşturma gibi nedenlerle ABD’yle yardıma ve işbirliğine
gitmiştir.69
11 Eylül’den sonra küresel düzeyde dış politikasında en radikal değişimi
yaşayan ülkelerden biri olan Rusya’da Başkan Putin, iç politikada önemli
riskler alarak terörizme karşı savaşta ABD’ye tam destek sağlamış ve Batı ile
67
Sinan OĞAN: “2004 Yılı Türk Dış Politikasında Rusya-Ukrayna Bölgesi ve 2005 Yılı
Beklentileri”, (1 Aralık 2004), http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat1=2&yazi=24
68
Bobo LO: Vladimir Putin and the Evolution of Russian Foreign Policy, (London, The Royal
Institute of International Affairs, Blackwell Publishing, 2003), 115-116.
69
Fatma TAŞDEMİR: “Taliban Bağlamında Bölgesel ve Küresel Güvenlik Sorunları Üzerine
Değerlendirme”, Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, a.g.e., 294.
66
Avrasyacılık arasında bir eksene oturtulmaya çalışılan Rusya’nın yönü, 11
Eylül’den sonra Batı ile bütünleşmeye ve bu anlamda ABD ile müttefikliğe
doğru çevrilmiştir. ABD ile hızlı başlayan balayı bu ülkenin Orta Asya’da birbiri
ardına askerî üsler edinmesiyle neticelenmiştir. Ancak bir taraftan Rusya
içerisinde yükselen Batı karşıtı söylem ve diğer yandan da ABD’den umulanın
bulunamaması, Moskova’da ABD’ye verilen desteğin sorgulanmasına ve
Kremlin’in dış politika alternatiflerini açık tutmasına sebep olmuştur.70
NATO ve Rusya 11 Eylül’den sonra aralarındaki geniş işbirliğine yeni bir
hız ve yön kazandırmak için bazı adımlar atmışlardır. NATO-Rusya
Konseyi’nin kurulması bu adımlardan biridir. Terörizme karşı birlikte hareket
etme prensibiyle görülen bu yakınlaşma Rusya’nın NATO’ya girme ihtimalini
gündeme getirmiştir.71 11 Eylül’den’den sonra NATO Müttefikleri ve Rusya,
ortak tehditlerle karşı karşıya olduklarını ve artık NATO’nun genişlemesi gibi
konularda
tartışmaya
devam
edemeyeceklerini
anlamışlardır.72
Yeni
uluslararası düzende,terör karşıtı bloklaşma çabalarından uzaklaşacak bir
Rusya’nın tek başına kalabilme riski, Putin’i aktif bir politika izlemeye
yöneltmiştir. Ancak bu olumlu hava, Rusya’nın NATO’nun genişlemesi ile ilgili
görüşlerinden vazgeçtiği anlamına gelmemektedir.
11 Eylül saldırılarının ardından ABD ve müttefiklerinin 'uluslararası
terörizme' karşı açtığı savaş ve yeni tehdit algılamalarının şekillenmesi
dünyanın Çeçenistan'da yaşanan savaşa bakışı üzerinde de etkili olmuştur.
Bu çerçevede Çeçenistan Savaşı'nın uluslararası terörizm kapsamında mı,
yoksa bağımsızlık mücadelesi olarak mı değerlendirilmesi gerektiği tartışması
Vladimir Putin'in başarılı propaganda savaşı sayesinde dondurulmuştur.73
Putin, 11 Eylül’den sonraki televizyon konuşmasında "Çeçenistan'daki
70
Sinan OĞAN: “Mücadelenin Yeni Rekabet Alanı: Karadeniz”, (16 Mayıs 2006),
http://www.netpano.com/haber/705/M%C3%BCcadelenin/Yeni/Rekabet/Alan%C4%B1/Karadeniz71
Bkz. Zaman Gazetesi, “Rusya NATO’da...Tekrar Düşünün!”,
http://arsiv.zaman.com.tr/2001/12/04/strateji/strateji.htm
72
Lord ROBERTSON: “NATO’nun Dönüşümü”,
http://hq.nato.int/docu/review/2003/issue1/turkish/art1.html
73
Gökçen EKİCİ: “Moskova Eylemi ve Rusya Federasyonu'nun Çeçenistan Politikasına
Yansımaları”, Stratejik Analiz, (Aralık 2002), http://www.asam.org.tr/temp/temp246.pdf
67
olayların uluslararası terörizmle mücadelenin dışında olduğu düşünülemez"
diyerek bu cumhuriyete yönelik operasyonlarına meşruiyet zemini bulmaya
çalışmıştır.74 11 Eylül sonrası süreçte, Çeçen sorununun toplum ve devlet
içindeki algılamalarında eski önemini yitirmesiyle birlikte, Rusya’daki ulusçu
söylemlerin ağırlıklarının azalması gündemdedir. Bu açıdan bakıldığında,
devletin ve toplumun genel ilgilerinin yeniden dış dünyaya yöneltilmesi söz
konusu olacaktır. Çeçen sorunu merkezi devletin yeniden oluşturulması için
en önemli argüman olarak gündemde tutulmaya çalışılsa da, ekonomik
reformların sürdürülebilmesi için dış etkenlerin katkısının sürmesi şarttır.75
İki bloklu yapının yıkılması ile 11 Eylül arasında geçen zaman zarfında
ABD’nin Rusya Federasyonu ile ilişkileri; Kafkasya ve Orta Asya’da birlikte
davranma, Avrupa ve Balkanlar’da Rusya’nın ABD’siz davranmasına engel
olma ve Ortadoğu’da ABD’nin birincil güç olmasını kabul etme çizgilerinde
geliştirilmiştir. 11 Eylül’ün hemen sonrasında Afganistan’a yapılan müttefikler
müdahalesi sırasında, Rusya Federasyonu-ABD ilişkilerinde henüz açığa
çıkmamış bazı paradoksal durumlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Afganistan’a
yapılan müdâhalenin “terörizmle mücadele” -özellikle radikal İslâmi terörle
mücadele-
konsepti
çerçevesinde
Rusya
Federasyonu
ile
ABD’nin
politikalarında önemli bir örtüşme sağlanmıştır. Ancak, mücadelenin yöntem
ve taktikleri konusunda aralarında görüş ayrılıkları doğmaya başlamış, ABD,
Afganistan müdahalesinin meşruiyetinin sağlanması sırasında yanına aldığı
Rusya’ya, Afganistan’ın yeniden yapılandırılmasında aynı oranda yer
vermemiş ve dolayısıyla dünya politikalarında Rusya ile birlikte davranmama
olasılığını açığa çıkarmıştır. ABD’nin Orta Asya, Kafkasya ve Balkanlar’da
askerî
bakımlardan
kalıcı
pozisyonunu
sürdüreceğinin
ve
Rusya
Federasyonu’nun da bu bölgelerde kendisinden bağımsız bir güç olmasına
yanaşmayacağının açıklık kazanması, Rusya Federasyonu’nu AB’nin özellikle
ABD’ye karşı temkinli davranan iki çekirdek ülkesi durumundaki Fransa ve
74
Fehim TAŞTEKİN: “Savaş Yorgunu Bir Ülke”, (Ekim 2001),
http://www.kafkas.org.tr/ajans/Savas_yorgunu_Cecenya.htm
75
Yalın ALPAY, Yavuz Mehmet ÖZTÜRK: a.g.e., 17.
68
Almanya ile yakınlaşmaya itmiştir.76 Irak harekatı konusunda da Rusya
başlangıçta ABD’yi desteklemiş ancak savaştan sonra Irak’ta yeni düzeni
kuran ABD olduğu için bundan rahatsızlık duymuş, ABD’nin Irak harekatından
sonra Orta Asya ve Kafkasya’ya kalıcı bir şekilde yerleşmesinden endişe
etmiştir.77
Bugün Rusya, terörizmle mücadele edilmesi gerektiğini savunmakta
ancak bunun ABD’nin yaptığı gibi tek taraflı olarak yapılmaması gerektiğine
inanmaktadır. Uluslararası güvenliğin giderek tehdit altında bulunmasından ve
istikrarın
yok
olmasından
endişelenmekte,
bunun
engellenmesi
için
uluslararası terörizmi ve kitle imha silahlarını önleyecek uluslararası bir birlik
oluşturulması gerektiğine inanmaktadır. Bunun da ancak uluslararası arenada
kabul gören bir çözümle ve uluslararası hukukun kurallarına göre yapılması
gerektiğini savunmaktadır. Rusya’ya göre küreselleşen dünyada tek taraflı
tutumlar sorunları çözmek yerine daha da derinleştirecektir.78
Putin yönetimin 1999’dan 11 Eylül’e kadarki dönemdeki dış politikasında
Avrasyacı yaklaşımın ciddi bir ağırlık noktası olduğu görülmektedir. Ancak, 11
Eylül’den sonra ABD ile işbirliği sürecine giren Putin yönetimin bu retoriği
önemli ölçüde geri plana ittiği veya en azından sık sık kullanmamaya dikkat
ettiği görülmüştür. Fakat, özellikle son birkaç yıldır Rusya-ABD ilişkilerinde
“zorunlu balayının” sona erdiği yönünde işaretler görülmektedir. Bu gelişmeye
paralel olarak, Putin yönetimin de Avrasyacılığın temel söylemlerinden olan
çok kutuplu dünya, ABD hegemonyasına karşıtlık benzeri unsurlara sıkça yer
verdiği görülmektedir.79 Öyle görünüyor ki, siyasi güçlerin merkezi eğilimlere
çekilmesinin sağlanması ve Atlantikçilik-Avrasyacılık sentezinin Rus dış
76
Beril DEDEOĞLU: “Çatışma-Uzlaşma İkilemi Çerçevesinde Rusya Federasyonu - Amerika
Birleşik Devletleri İlişkileri”, 2023, Yıl 3, Sayı 33, (15 Ocak 2004),
http://www.2023.gen.tr/ocak2004/3beril.htm
77
İlyas KAMALOV: Putin’in Rusya’sı: KGB’den Devlet Başkanlığına, (İstanbul, Kaknüs Yayınları,
2004), 146.
78
Rouben AZİZİAN: “A Marriage of Convenience: Russia and U.S. Foreign Policy”, Asian Affairs,
30, 2, (Summer 2003), 157.
79
Nazım CAFERSOY: “Rusya’da (Yeni) Avrasyacılık Akımı”, (28 Aralık 2005),
http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=700&kat=44
69
politikasının temellerine uyarlanması, Putin döneminin en belirgin özellikleri
olacaktır.
IV. Putin’le İkinci Dönem
14 Mart 2004 tarihinde yapılan Başkanlık Seçiminde Putin ikinci kez
%71,1 oy oranı80 ile dört yıllık süre için Rusya Federasyonu devlet başkanı
seçilmiştir.
Seçimlerden önceki yıl, ekonomi ve dış politikada Putin’in zaferler elde
ettiği bir yıl olarak tarihe geçtmiştir. Petrol fiyatları çok yüksek olduğu için
petrol ülkeye para kazandırmış, bunun sonucunda da ekonomide Putin’in
devlet başkanı olduğu 1999 yılından itibaren gözlemlenen canlılık devam
etmiştir.81 11 Eylül terör saldırıları ve takip eden Afganistan ve Irak işgalleri
sırasında petrol piyasalarında görülen dalgalanmaları Rusya'yı yeniden
ekonomik ve siyasi bir güç haline getirmiştir. Petrol fiyatlarındaki artış
Rusya'nın keyfini artırıyor, Amerikalıları ise rahatsız ediyordu. Doktorasını
enerji endeksli dış politika üzerine yapan Başkan Putin, Rusya'yı yeniden bir
süper güç yapacak politikaları keşfetmişti: Petrol vanalarını elinde tutmak.
Tabii bunun için önce oligarklardan kurtulması gerekiyordu. Moskova kısa
zamanda
petrol
şirketlerini
devlet
kontrolüne
almayı
başardı.
Yeni
merkezileşme hamlesini enerji bağlantılı diğer dev şirketler izledi. Putin'in
2004 yılında büyük halk desteğiyle ikinci kez devlet başkanı seçilmesi
merkeziyetçi politikalar için ekstra bir destek sağladı.82
Putin’in ikinci başkanlık döneminde hem AB’nin hem de NATO’nun
tarihindeki en büyük genişlemesi gerçekleşmiştir. Aralarında Estonya,
Letonya, Litvanya’nın da bulunduğu yedi ülke NATO’ya üye olmuştur. Putin,
80
“Putin İkinci Kez R.F. Devlet Başkanı”, http://www.rusyaofisi.com/secim2004.htm
İlyas KAMALOV: a.g.e., 143.
82
Faruk AKKAN: “Yeni Süper Enerjik Güç”, Aksiyon, Sayı 588, (13 Mart 2006),
http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=23561
81
70
bu genişlemenin yeni güvenlik tehditlerine cevap vermediğini söyleyerek
genişlemeye sıcak bakmadığını ifade etmiş, AB’nin genişlemesinden sonra
ise AB ile Rusya arasındaki işbirliğinin geliştirileceği açıklanmıştır. Bu olaylar
karşısında Rusya’nın sergilediği tutum Rus dış politikasında on yılı aşkındır
devam eden Avrupa merkezli, Batıcı pragmatik yaklaşımı ortaya koymaktadır.
Bu yaklaşım içerisinde eski Sovyet coğrafyası münhasır bir yere sahiptir ve
önceliğini her zaman korumaktadır.83
Bu dönemde meydana gelen en önemli olaylardan biri Eylül 2004’te
Kuzey Osetya’nın Beslan kasabasında yaşanan okul baskınıdır. Şamil
Basayev liderliğindeki gruplar tarafından gerçekleştirilen bu terör eylemi Rus
güvenlik güçleri tarafından kanlı bir şekilde neticelenmiştir. Dünyaya
uluslararası terörizm kapsamında lanse edilen Beslan katliamının ardından
Rusya, 11 Eylül sonrası ‘terörizmle savaş’ bağlamında Bush’un ortaya
koyduğu
önleyici
saldırı
doktrinini
sahiplenmiştir.
Putin’in
bu
olayı,
Kafkasya’da denetimi ele almak için bir fırsat olarak değerlendirdiği
söylenebilir. Zira Putin, Beslan’daki olayların ardından
merkeziyetçiliği
güçlendirici planlarını devreye sokmaya başlamıştır. Beslan trajedisi aynı
zamanda bir çok komplo teorisini de gündeme getirmiştir. Zira, bu terör
eyleminin ardında çok sayıda ucu açık soru bulunmaktadır.84 “Beslan aslında
Rusya’nın, Gürcistan’ın ya da ABD’nin komplosuydu” (bunlardan birinin ya da
birkaçının) ya da “bu devletlerin herhangi birinin işbirliği ile gerçekleşti”
şeklinde yorumlar yapılmaktadır.
Rusya çok yönlü dış politika stratejisinin gereği olarak, ABD ile ilişkilerini
geliştirme yolunda ilerlerken, Şangay İşbirliği Örgütü gibi kurumlar aracılığıyla
da,
ABD’nin bölgede daha fazla yayılmasının gerekçelerini ortadan
kaldırmaya çalışmaktadır. Kuzey Osetya’nın Beslan kentinde yaşanan terör
83
Fırat PURTAŞ: a.g.e., 185.
Bkz. Fikret ERTAN: “Beslan Soruları”, Zaman, (3 Eylül 2005), http://www.zaman.com.tr/webapptr/yazar.do?yazino=207075
84
71
eylemi sonrasında RF de tıpkı ABD gibi petrol coğrafyasına ve kalpgaha85
daha fazla hakim olabilmenin avantajını yakalamıştır.86
V. Rus Dış Politikasında Enerji Faktörü
Rusya, enerji kaynakları bakımından dünyanın en önemli ülkelerinden
biridir.87 SSCB’nin dağılmasından sonra Rusya, artık uluslararası bir süper
güç olmadığından hareketle yeni politikalar benimsemiş ve sahip olduğu
zengin enerji kaynakları sayesinde bölgesel bir enerji süper gücü olma
yolunda bir politika benimsemiştir. Dünyanın en önemli enerji rezervlerinden
birine sahip Rusya’nın dış politikasında enerji unsurunu çok etkin stratejik
araç olarak öne çıkarma yolunda hareket ettiğini söylemek mümkündür. Putin
liderliğindeki Rusya, petrol ve doğalgazı etkin bir şekilde dış politika silahı
olarak kullanmaktadır. İran'dan Filistin'e, Kafkaslar’dan Ukrayna'ya kadar pek
85
İngiliz Jeopolitik Ekolü’nün temsilcisi Sir Halford Mackinder (1861-1947), dünya coğrafyasına
politik ve özellikle dünya hakimiyeti açısından değerlendirme çalışmasına girmiş ve bu çalışmaları ile
“Kara Hakimiyet Teorisi”ni geliştirmiştir. Mackinder, yeryüzünde bir tek büyük kara parçasının
olduğunu kabul eder. Bu, “Dünya Adası-World Island” adını verdiği Avrupa-Asya-Afrika kıtalarıdır.
Rusya’nın bulunduğu orta bölge “Heartland-Kalpgah”tır. Mackinder, teknolojideki ve ulaştırma
imkanlarındaki gelişmeler nedeni ile mücadelelerin denizlerde değil, kıtalarda olacağını söylemiş;
Rusya coğrafyasını ve bu coğrafya içinde yer alan ve 'dünyanın en büyük doğal kalesi' olarak
tanımladığı Kalpgah'ı öne çıkararak, Doğu Avrupa'ya hükmedenin Kalpgah'a, Kalpgah'a hükmedenin,
Dünya Adası'na, Dünya Adası'na hükmedenin ise dünyaya egemen olacağını iddia etmiştir. Halfrod J.
Mackinder'in jeopolitik konsepti öncelikle Kalpgah'a, yani Avrasya'nın merkezi 'konumu'na egemen
olmaya dayandırılmıştır.
Kalpgah'ın 'konumu'na dayanarak ve Kalpgah'a hükmederek Avrasya ve dünya egemenliğini
amaçlayan jeopolitik konsept günümüzde, 'Avrasyacı' görüş olarak kabul edilmekte ve genelde
'Atlantikçi' jeopolitiği karşılamak ve dengelemek amacı ile gündemde tutulmaktadır.
86
A.Serdar ERDURMAZ: “ABD’nin Kafkaslar’daki Hedefleri”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 46,
(16 Mayıs 2005), 19.
87
Rezervleri bakımından Rusya, dünya doğal gaz rezervlerinin %32,9’na (en büyük), petrol
rezervlerinin % 4,7’sine, kömürün %15,9’na, hidroenerji kaynaklarının %6,1’ne ve özel enerji
kaynaklarının (odun, hayvan kalıkları, bataklık kömürü) %7,1’ne sahiptir. Üretimi itibariyle
Rusya’nın dünyadaki payı, doğal gazda %23,7, petrolde %8,8 ve kömürde %5,4’dür. Dünya
Bankası’nın verilerine göre Rusya’nın 1998 yılında dünya ihracatındaki yeri petrolde %7, doğal
gazda %56 ve kömürde %2,1 oranında olmuştur. Rusya, dünyanın en büyük enerji üreticilerinden biri
olmanın yanısıra, dünya enerji tüketiminde %7’lik paya sahiptir. Rusya’nın ihracat gelirlerinde %45
ve devlet bütçesi gelirlerinde % 39’luk bir paya sahip olan enerji sektörü en önemli ekonomik güç
olarak öne çıkmaktadır. Bkz. “Russian Federation Energy and Envirorment Review”, The World
Bank Sector Report, (Haziran 2000), www.worldbank.org.ru/eng/statistics/research.htm
72
çok bölgede Batılı ülkelerin politikalarına ayak direyen Rusya yeni bir enerji
süper gücü olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun anlamı, Rusya’nın dış
politikasında enerji faktörünün en etkin araç olarak önümüze çıkmasıdır.
Rusya, Avrasya'da yeniden yükselişe geçen bir güç olma özelliğini giderek
geliştirirken, küresel enerji dengeleri içindeki rolünü de artırmaktadır.
Rusya kendisini en büyük enerji ülkesi olarak tanıtmaktadır, petrol ve
doğalgaz üretimi bakımından sırayla dünyanın ikinci ve birinci konumunda
olduğunu iddia etmektedir. Rusya geleceğe yönelik, enerjiye dayanarak belli
ülkeler ve bölgeler üzerinde etki yaratabilmenin zeminini hazırlamaya
çalışmaktadır. Sovyetler dönemindeki askerî süper güç yıkılmıştır, Başkan
Putin’in stratejisi ise enerji süper gücü yaratmaya çalışmaktır. Rusya’nın
küresel çapta enerji vasıtasıyla siyasî etki yaratmaya çalıştığı aşikardır.88
ABD Başkanı George Bush’un 1992’de dile getirdiği yeni dünya
düzeninde rekabet, ekonomik çıkarların başat unsura dönüşmesi anlayışına
dayanmaktadır. Son on yılda, özellikle Batı devletleri tarafından meşru bir
rekabet anlayışı olarak öne çıkarılan ekonomik çıkarlar mevcut uluslararası
ilişkiler sistematiğinde meşru mücadele aracı olarak görülmektedir. Yeni Rus
ulusal güvenlik ve dış politika doktrinleri de, bu ekonomik çıkar rekabetini
temel alarak, jeostratejiden jeoekonomiye doğru değişimi benimsemiştir.89 Bu
çerçevede Rusya, öncelikli olarak eski SSCB bölgesinde etkin olma ve bölge
ülkelerini enerji açısından kendisine bağımlı kılmak istemektedir. Böylece
bölgede ABD denetiminin yeterince gelişmesi engellenmiş olacak, elindeki
enerji kozu sayesinde Rusya, Ortadoğu ve Kafkasya bölgesinde çıkarlarını
koruyabilecektir. Nitekim Rusya bunu uygulamış ve 2005 yılı sonunda
Ukrayna’ya
88
verdiği
gazı
keserek
bir
bakıma
‘turuncu
devrim’i90
Erkin EKREM: “Rusya-Ukrayna Doğalgaz Krizi ve Çin”,
http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=723&kat=29
89
Nazım CAFERSOY: “Enerji Diplomasisi: Rus Dış Politikasında Stratejik Araç Değişimi”,
http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat=27&yazi=709
90
Gürcistan’da “Kadife Devrim” olarak adlandırılan rejim değişikliğinin birinci yıldönümünde, bu
defa Batı ile Rusya arasında önemli bir tampon bölge olan Ukrayna’da tartışmalı bir seçim sonucunda
halk ayaklanmaları gündeme gelmiştir. Bu halk hareketi sonucunda Ukrayna’da devrim
gerçekleştirilmiş ve ülkede Batı yanlısı Viktor Yuşenko iktidara getirilmiştir. Yuşenko ve
73
cezalandırmıştır. Rusya'nın doğalgaz vanalarıyla oynaması bir anda bütün
Avrupa'da tedirginliğe yol açmıştır. Rusya gücünü denemiş ve ümit ettiğinden
bile daha güçlü olduğunu öğrenmiştir. Bu olaydan sonra akla şu soru
geliyordu: Rusya bir enerji süper devleti olarak uluslararası politikada
kendisini nasıl konumlayacaktı? Putin'in bu soruya cevabı 22 Aralık 2005'teki
güvenlik toplantısında yaptığı konuşmayla gelmiştir. Putin Rusya'nın dünya
siyasetinde aktif ve en üst düzeyde rol alması gerektiğinin altını çiziyordu. Bu
yer alma da postmodern dünyanın belirlediği parametreler üzerinden değil,
Rusya'nın en iyi bildiği Soğuk Savaş parametreleri üzerinden olacaktı. Putin'in
dünya politikasında aktif rol alma projesi önce yakın çevrede bulunan ve bir
zamanlar Sovyetlerin kontrol ettiği ülkelerin iç ve dış politikalarına
hükmetmeyi gerektiriyordu. Rusya bunu kendi federasyonu içinde ayrılıkçı
politikalar güden azınlıkların hızla bastırılması ve komşu devletlerin Rusya'ya
enerji kaynakları açısından bağımlı oldukları dersinin verilmesi yoluyla
gerçekleştirecekti.91
Rus dış politikası V. Putin liderliğinde pragmatist bir anlayıştan hareketle
ciddi taktiksel manevra hüviyetleri kazanmaktadır. Artık Rusya’nın ne ordusu,
ne de nükleer kabiliyetleri ama sahip olduğu muazzam enerji kaynakları dış
politikasının en önemli enstrümanı
olma yoluna girmiştir. Ukrayna ile
yaşanan “gaz krizi” ve sonrasında Ukrayna iç siyasetinde yaşanan sıkışmalar,
Bağımsız Devletler Topluluğu’na üye devletlere düşük bir ücretle satmış
oldukları doğal gazın fiyatını yükseltme gayretleri ve buna karşı bu devletlerde
oluşan istikrarsızlık işaretleri Kremlin’in hala bu coğrafyada etkili bir aktör
olduğunun işaretlerini vermiştir.92 Bütün bu anlatılanlar çerçevesinde Rus dış
politikasında stratejik araç değişiminden söz etmek mümkündür. Yeni Rus
güvenlik ve dış politika doktrinleri ile resmen öne çıkarılan ekonomik
çıkarların, Rus dış politikasına yansıtılması çerçevesinde, enerji faktörünün
taraftarlarının turuncu kaşkollarla meydanlarda boy göstermesi sebebiyle Ukrayna devrimine
“Turuncu Devrim” adı verilmiştir.
91
Faruk AKKAN: a.g.m., http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=23561
92
Ömer KOCAMAN: “Rusya’nın Ermenistan Politikasında Değişim Sinyalleri: Tek Boyutlu
Siyasetten Çok Boyutlu siyasete Mi?”, Rusya Stratejik Araştırmaları-1,Ed. İhsan ÇOMAK, (İstanbul,
Tasam Yayınları, 2006), 256.
74
avantajlı ve etkin bir duruma getirilmesi Rus dış politikasında yeni bir
dönemin başladığını göstermektedir.93
VI. Yeni Dünya Düzeninde Rusya ve Rus Dış Politikası
Putin yönetimindeki Rusya Federasyonu’nun dış politikası pragmatik
kararlarla yürütülmektedir. Rusya Federasyonu dış politikada çok taraflı,
dengeli siyaset sürdürme taraftarıdır. Dış politikadaki öncelik BDT ülkelerine
verilmekte, Batı yönündeki öncelik Avrupa devletlerine, özellikle Almanya ve
Fransa’ya verilmektedir. Dünyada büyük güç olan ABD’nin de önemli bir
devlet olduğu kabul edilmektedir. Batı’ya karşı bir denge oluşturmak amacıyla
İran, Çin ve Hindistan ile ilişkilere de önem verilmektedir. Putin’in ardından
Rus dış politikasının yönünün ne olacağı merak konusudur. İkinci dönem
görev süresi 2008 Mart ayında dolacak olan Putin, ‘anayasa engeli’94
nedeniyle adaylığının söz konusu olmadığını açıklamıştır. Bu açıklama,
Putin’in halefinin kim olacağı tartışmalarını başlatmıştır.
Rusya dış politikada önceliği, ‘arka bahçesi’ olarak gördüğü BDT
ülkelerine vermekte ve bunu doktrin ve belgelerde dile getirmektedir. Son
yıllarda Gürcistan’da ve Ukrayna’da meydana gelen politik
gelişmeler ve
“renkli devrimler” Rusya’yı, eski-Sovyet coğrafyasında yürüttüğü politikalarını
ciddi bir şekilde gözden geçirmeye itmiştir. Gürcistan’da Batı yanlısı
Saakaşvili
yönetiminin
iktidara
gelmesi
neticesinde,
Rusya’nın
bütün
çabalarına rağmen Ukrayna’da “turuncu devrim” sonrası Moskova karşıtı
Yushenko’nun iktidara gelmesi sonucunda Rusya stratejik olarak iki önemli
bölgede yenilgiye uğramıştır. Güney Kafkasya’da da Rusya’nın stratejik
müttefiki
olan
Ermenistan’da
Batı
yanlısı
güçler
günden
güne
güçlenmektedirler. Bu gelişmeler Moskova’da ciddi tartışmalara neden olmuş
93
Nazım CAFERSOY: “Enerji Diplomasisi: Rus Dış Politikasında Stratejik Araç Değişimi”, (2 Ocak
2006), http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat=27&yazi=709
94
1993 tarihli Rusya Federasyonu Anayasası’nın 81. maddesi aynı kişinin üst üste iki dönemden fazla
devlet başkanlığı yapamayacağını söyler.
75
ve ülkedeki bir çok uzman Rus dış politikasının başarısızlığının arkasında
yatan nedenler üzerinde ciddi bir şekilde düşünmeye başlamışlardır.95
Günümüzde Rusya, dış politikayı yürütmede belirli imkanlara sahiptir.
Mesela, BM’de daimi konsey üyeliği, nükleer silahları, büyük toprağı, kayda
değer doğal kaynakları, eğitilmiş nüfusu buna örnek olarak gösterilebilir.
Rusya’nın özel jeopolitik konumu vardır. Dünya haritasında merkezi
pozisyona sahiptir, bu bölge bazen ‘kara merkezi’ (heartland) olarak da
adlandırılmaktadır. Batı kısmıyla Avrupa’ya, doğusuyla Asya’ya çıkmaktadır.
Fakat bununla birlikte, devletin ulusal çıkarları net olarak kurulmamış ve
Rusya’nın dış politikasının da henüz oluşma sürecinde olduğu söylenebilir.
Rusya Anayasasında dış politikanın esas yönleri ise; siyasi, ekonomik ve
başka dış amaçlara ulaşmak için askeri güç kullanmayı reddetmek, hiçbir
devleti düşman olarak görmemek, ülkenin egemenliğinin ve bütünlüğünün
korunmasını başlıca ulusal çıkar olarak görmek şeklinde gösterilmektedir.
Bununla birlikte, Batı ve BDT ülkeleri ile güvenilir ilişki kurmak, aynı zamanda
Ortadoğu, Güney ve Güneybatı Asya devletleri ile ilmi, kültürel ve eğitim
alanlarında ortaklık kurmak, Batı ile Asya’nın birleştiricisi rolünü üstlenmek,
ülkenin öncelikli dış politik yönelimlerini oluşturmaktadır. Rusya Federasyonu
dışında yaşamakta olan 20-25 milyon etnik Rus azınlığın haklarının
korunması da dış politikanın önemli konularından biridir. Kendi çıkarlarını
koruyarak küreselleşme sürecinin sorunlarını çözmede faal hareket etmesinin
gerekli olduğu söylenmektedir.96
Putin yönetiminde Rus dış politikasının pragmatik bir seyir alması
Moskova-Ankara ilişkilerinin yumuşamasında önemli rol oynayan diğer bir
etmen olmuştur. Putin yönetiminde Rusya, Türkiye ile ilişkilere artan bir
seyirde önem vermeye başlamıştır. 2001 yılında iki ülke “Avrasya’da İşbirliği
95
Ömer KOCAMAN: “Rusya’nın Ermenistan Politikası: Tek Boyutlu Siyasetten Çok Boyutlu
Siyasete Doğru”, (18 Şubat 2006), http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat=7&yazi=797
96
A.A.RADUGİN: Politologiya, (Moskova, 2003), 330-331’den naklen Assem NAUSHABAYEVA,
Değişen Uluslararası Dengeler Bağlamında Rusya Federasyonu’nun Dış Politikası, Doktora Tezi,
(Ankara, 2005), 265.
76
Eylem Planı” imzalamıştır.97 Bu çerçevede, Avrasya bölgesinde karşılıklı
işbirliği ve görüş alışverişinde bulunulacağı belirtilmiş ve ekonomik ilişkilerin
artırılması konusunda hemfikir olunmuştur. Bu belge iki taraf arasında
karşılıklı güvenin artırılması bakımından da önemlidir. İlişkilerin boyutu
rekabetten ziyade işbirliğine kaymış durumdadır. Rusya Türkiye’yi bölgesel bir
güç olarak değerlendirmekte ve karşılıklı ziyaretler yoluyla ilişkilerde
güçlenme görülmektedir.
Rusya Federasyonu, dış politikasında çok yönlü prensibi uygulayarak,
dünya düzeninin tek kutuplu şekil almasına karşı çıkmaktadır. Bununla birlikte
küreselleşmenin de kaçınılmaz olduğunu kabul ederek, oluşacak çok kutuplu
ya da çok merkezli uluslararası sistemin uygulanmasına katkıda bulunmayı
planlamaktadır. Oluşacak bu yeni dünya düzeninde Rusya, eskisi gibi olmasa
da önemli güç merkezi halini almasını hedeflemektedir. Bunun için geleceğe
yönelik politikalarında ülkenin iç düzenini geliştirerek, dış politikada başta
ekonomik çıkara önem vererek, Rusya’nın ulusal menfaatleri gereğince
politikalar yürüteceği anlaşılmaktadır.
97
Ömer KOCAMAN: “Rusya’nın Ermenistan Politikasında Değişim Sinyalleri: Tek Boyutlu
Siyasetten Çok Boyutlu siyasete Mi?”, Rusya Stratejik Araştırmaları-1,Ed. İhsan ÇOMAK, (İstanbul,
Tasam Yayınları, 2006), 249.
III. BÖLÜM
RUS DIŞ POLİTİKASINDA KUZEY KAFKASYA
I. Kafkasya Kavramı
Kafkasya bölgesi; Rusya Federasyonu’nun hakimiyetinde olan Kuzey
Kafkasya ile, üç bağımsız cumhuriyetin yer aldığı Transkafkasya1 (Güney
Kafkasya)’dan oluşur. Kuzey Kafkasya; doğuda Hazar Denizi, batıda
Karadeniz ve Azak Denizi, kuzeyde Maniç Nehri ve bataklıkları, güneydoğuda
ise Samur Nehrinin Hazara döküldüğü yerden, İngur Nehrinin Karadeniz’e
döküldüğü noktaya kadar uzandığı kabul edilen hat ile çevrili coğrafi bölgeye
denir.2 Arapların ‘Mavera-i Kafkasya’, Avrupalıların ‘Transkafkasya’ ve
Rusların
‘Zakafkasya’
olarak
bahsettikleri
Kafkasya,
Büyük
Kafkas
Sıradağlarının güneyinde yer alan tarihi bir bölgedir. Siyasi ve coğrafi
bakımdan genel olarak, ‘Sirkafkasiyon (Circarucasie)’ ve ‘Transkafkasya
(Transcaucasie)’ şeklinde ikiye ayrılan Kafkasya bölgesinin doğusu Asya,
Batısı ise Avrupa kıtaları içinde ele alınmaktadır.3
Genel olarak Kafkasya bölgesini, Kuzey ve Güney Kafkasya olarak ikiye
ayırma eğilimi vardır.4 Transkafkasya (Kafkasya ötesi) olarak adlandırılan
1
Ruslar bu bölgeye Kafkasya Ötesi anlamında Zakavkaz demektedirler. Bu kavram, bölgeye yönelik
Rusya merkezli bakış açısı ile bakıldığı izlenimi vermektedir.
2
Ali ÇUREY: “Bilinen Dünyanın Bilinmeyen Ülkesi: Kuzey Kafkasya ve Çerkesler (1)”, Kafkasya
Yazıları Dergisi, Yıl 2, Sayı 5, (Sonbahar, 1998), 57.
3
B.Zakir AVŞAR: “Kafkasya-Rusya Federasyonu ve Türkiye”, Yeni Türkiye,Yıl 3, Sayı 16, Türk
Dünyası Özel Sayısı II, (Temmuz-Ağustos 1997), 1875.
4
Doç.Dr.Ufuk TAVKUL, Kafkasya’nın, “Kafkas Halkları” adı verilen Adige, Abhaz-Abazin,
Kabardey, Karaçay-Malkar, Oset, Çeçen-İnguş ve Dağıstan halklarının yaşadığı etnik ve kültürel
coğrafyanın adı olduğunu söyler. Kafkas halkları yüzyıllar boyunca aynı coğrafyada benzer tarihî,
etnik ve sosyo-kültürel şartlar altında birbirlerinden etkilenmişler ve birbirleriyle karışarak akraba
topluluklar haline gelirken ortak bir Kafkas kültürü etrafında birleşmişlerdir. Bu bakımdan, Kafkasya
halkları toplumsal yapı ve kültür açısından Kafkas Ötesi milletlerinden oldukça farklı özellikler
taşımaktadırlar. Tavkul’a göre; tarihî, etnik ve sosyo-kültürel sınırlar açısından ele aldığımızda bu
bölgeyi Kuzey Kafkasya-Güney Kafkasya biçiminde değil, Kafkasya - Kafkas Ötesi biçiminde
tanımlamak ve değerlendirmek doğru olacaktır. Bkz. Ufuk TAVKUL: “Kafkasya’nın Coğrafi
Konumu ve Stratejik Önemi”,
78
Güney
Kafkasya
ülkeleri
Azerbaycan,
Ermenistan
ve
Gürcistan’dan
oluşmaktadır. Kuzey Kafkasya, Kafkasya dağlarının kuzeyinde bulunur ve
büyük kısmı Rusya Federasyonu sınırları içindedir. Burada Rusya’ya bağlı
yedi cumhuriyet bulunmaktadır. Bunlar Adıgey, Karaçay-Çerkes, KabardeyBalkar, Kuzey Osetya, İnguşya, Çeçenistan ve Dağıstan’dır. Abhazya ve
Güney Osetya fiziki olarak Kuzey Kafkasya’da yer alırlar, ancak siyasi olarak
Gürcistan’a bağlıdırlar.
23 Haziran 2000 tarihli yasayla Rusya Federasyonu yedi bölgeye
ayrılmış ve Kuzey Kafkasya Federe bölgesinin adı Güney Bölgesi olarak
değiştirilmiştir. Söz konusu idari değişiklik öncesi, Rusya Federasyonu’nun
idari yapısında, Kuzey Kafkasya’nın kuzey sınırını Rostov vilayetinin
kuzeyinden geçen Don nehri oluştururken, söz konusu bölgeye eski idari
birimler yanında Kalmukya Cumhuriyeti ve Volgagrad Vilayeti bağlanmıştır.
Böylece, ‘Kuzey Kafkasya’ terimi
ortadan kaldırılıp, ‘Güney Rusya’ terimi
benimsenerek bölgenin adı Ruslaştırılmış ve bölgenin coğrafi alanı Rusya
Federasyonu’nun içine doğru büyütülerek Rus nüfusun yerel halklara oranı
artırılmıştır.5
A. Kafkasya’nın Etnik Yapısı
Kafkasya coğrafyasına hakim olan dağlık yapı, tarih boyunca bölgenin
siyasi ve etnik yapısının şekillenmesinde çok önemli rol oynamıştır. Etnik yapı
itibariyle, dünyanın en karmaşık bölgesi olan Kafkasya, bu durumunu
coğrafyasının, geçit vermez dağlarından ve onların aralarında yer alan, derin
vadilerden oluşmasına borçludur. Arazinin dağlık olması sebebiyle, tam
egemenlik kurulamayan bu bölge, tarih boyunca sürekli olarak, doğudan
batıya doğru göç eden pek çok etnik grubun sığınma yeri olmuştur. Dağların
http://www.circassiancanada.com/tr/arastirma/0090_kafkasyanin_cografi_konumu_ve.htm
5
Hasan KANBOLAT: “Gürcistan – Ukrayna – Karadeniz Üçgeni Arasında Kuzeybatı Kafkasya,
Kabardey – Balkar’dan Sonra Sıra Karaçay-Çerkes’te mi?”, Stratejik Analiz, Cilt 6, Sayı 70, (Şubat
2006), 90.
79
ulaşımı engellemesi, bu farklı etnik grupların kaynaşmasına ve/veya birbirleri
üzerinde tahakküm kurarak zayıf unsurların asimile edilmesine mani
olmuştur.6
Karşılaştırma yapmak gerekirse Kafkasya’nın etnik karışıklığı ilk bakışta
Balkanlara ve Afganistan’a benzemektedir. Ancak gerçekte Kafkasya bu
bölgelerden son derece karmaşık bir etnik ve sosyal yapıya sahiptir. Halkları
ve dilleri sınıflandırmak için kullanılan kriterlere göre Kafkasya’da her biri farklı
dil ya da diyalekte sahip elli kadar etnik grup gösterilebilir. (Azeriler,
Ermeniler, Gürcüler, Çeçenler yerli milletlerdir.) Ayrıca Kuzey Kafkasya’da
eski zamanlardan beri yaşayan bir düzine kadar etnik grup vardır. Bu etnik
gruba Abhazlar ve çeşitli Çerkes alt grupları, Çeçenlerin kuzenleri olan
İnguşlar ve Avarlar, Lezgiler ve Dağıstan’daki diğer gruplar dahildir.7 Kuzey
Kafkasya’daki etnik gruplar; Türk, İran dilli ve İbero-Kafkas (Yafet) gruplarıdır.
Türkler; Kumuk, Karaçay, Balkar (Malkar), ve Nogaylar’dan oluşur. İran dilli
halklar ise Ossetin ile Tatarlar’dan oluşur. En büyük ve en karmaşık grubu ise
İbero-Kafkas (Yafet) ailesi teşkil eder.Bunlar Gürcüler’in dahil olduğu Güney
(Hartvel-Kartvel),
Kuzey-Batı
(Abhaz-Adige)
ve
Kuzey-Doğu
(Çeçen-
8
Dağıstan) gruplarıdır. Kuzey Kafkasya’nın en kalabalık grupları; Çeçenler,
Türkler ve Çerkezler’dir.9 Bu grupların hepsi Kafkasya’nın etnik karışımını
oluşturur.
Etnik bilinç bütün Kafkasya’da çok güçlüdür ve her etnik grubun kendi
anadiline bağlılık oranının yüksekliği ortak bir özelliktir.10 Kuzey Kafkasya
halklarında , aşırı bir mensubiyet (aidiyet) duygusu ve ırkçılık vardır. Hiçbir
6
Savaş YANAR: Türk-Rus İlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya, (İstanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık,
2002), 28.
7
Paul B. HENZE: “Kafkasya’da Çatışma: Geçmiş, Sorunlar ve Gelecek İçin Öngörüler”,
http://www.bkd.org.tr/analiz_ac.asp?id=2
8
Nadir DEVLET: “Kuzey Kafkasya’nın Dünü Bugünü”, Yeni Türkiye, Yıl 3, Sayı 16, Türk Dünyası
Özel Sayısı II, (Temmuz-Ağustos 1997), 1926.
9
Hakan KANTARCI: Kıskaçtaki Bölge Kafkasya, (İstanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2006), 39.
10
Paul B. HENZE: a.g.m., http://www.bkd.org.tr/analiz_ac.asp?id=2
80
dağlı, etnik kimliğinin yanı sıra ikinci bir değer ölçüsünü kabul etmez.11 Kuzey
Kafkasya halklarını pek çok ortak değer birleştirir. Onların boy ve sop
yapısına dayanan özerkliği ile ortak yaşamı, Sovyet sistemi tarafından hiçbir
zaman parçalanamamıştır.12 Sovyet sistemi istemeyerek etnik bilinci teşvik
etmiştir. Sistemin çöküşü bu bilinci daha da artırmıştır. Ne olacaklarını
bilmeyen
etnik
gruplar
ve
onların
liderleri,
gelecekleri
konusundaki
hassasiyetleri dolayısıyla etnik dayanışma yoluna dönerek, güvensizliklerini
gidermeye çalışmışlardır.13
Etnik mozaiğinin çeşitliliği, kültürel ve sosyal yönden son derece önemli
bir zenginlik oluşturmakla birlikte, bu farklılık tarih boyunca, bölge içi ve dışı
güçlerin iktidarı ele geçirmek için istismar ettikleri bölgenin bir zaafı özelliğini
de almıştır.14 Farklı kökenden gelen bu grupların bölgede iç içe yaşaması
aralarında etnik çatışmaların çıkmasına da yol açmaktadır. Bu durum, genel
olarak Kafkasya coğrafyasını istikrarsız ve dolayısıyla müdahaleye açık bir
konuma getirmektedir.
II. Kuzey Kafkasya
A. Kuzey Kafkasya’nın Jeopolitik Önemi
Jeopolitik yönden Kafkasya’nın coğrafi konumu, Avrupa, Asya ve Afrika
kıtalarının arasına girmiş olan ve beş bin kilometre uzunluğunda bulunan
Akdeniz-Ege Denizi-Boğazlar ve Marmara Denizi-Karadeniz-Azak Denizi gibi
birbirlerine bağlı iç denizlerin vücuda getirdikleri bir su koridorunun ucunda,
aynı zamanda Hazar Denizi vasıtasıyla da doğuya ve Orta Asya’ya bağlanmış
11
Ali Faik DEMİR: Türk Dış Politikası Perspektifinden Transkafkasya, (İstanbul, Bağlam Yayıncılık,
2003), 97.
12
Christian NEEF: Kafkasya: Rusya’nın Kanayan Yarası, Çev. Özalp GÖNERALP, (İstanbul,
Yenihayat Yayınları, 2004), 23.
13
Paul B. HENZE: a.g.m., http://www.bkd.org.tr/analiz_ac.asp?id=2
14
Ali Faik DEMİR: a.g.e., 70.
81
bir vaziyettedir.15 Bu durumda Kafkasya, kuzey-güney, doğu-batı yollarının
birleştiği bir bölge özelliği kazanmaktadır. Kafkasya’nın bu coğrafi konumu
etnolojik oluşumlara ve gelişmelere, tarihin akışına çok etkili olmuştur. Bu
nedenle Kafkasya önemini her devirde korumuştur.16 Kafkasya bir bütün
olarak ele alındığında, dünyada çok az bölgede bulunan doğal zenginliklere
sahiptir. Hem kendisi münhasıran zengin bir petrol havzasıdır hem de Basra
Körfezini kontrol eden stratejik bir konuma sahiptir.17 Kafkasya’nın tarihî
coğrafyası ve jeopolitik önemi, bölgenin stratejik önemini artırmaktadır.
Kafkasya’nın bu önemi, tarihte icra ettiği önemle paralellik arz eder. Geçmişte
yaşanan olaylar veya Kafkasların çevresindeki güç merkezlerinin, birbirlerine
karşı takip ettikleri politikalar bugün için de aynen geçerlidir.18
Kafkasya Rusya için Avrupa ile Orta Asya arasında bir geçiş köprüsü
olmasının yanı sıra, Karadeniz ve Hazar denizine kıyısının olması sebebiyle
Rusya’nın Karadeniz – Boğazlar - Akdeniz yolu ile Süveyş Kanalına
inebilmesine imkân sağlaması yönünden de, Rusya’nın stratejik menfaatleri
açısından son derece önemli bir jeopolitik bölgedir. Rusya’nın hâlihazırda
Karadeniz kıyısında küçük bir çıkış noktasının bulunması sebebiyle,
Kafkasya’da etnik Rus nüfusunun çoğunlukta olduğu Krasnodar, Rostov ve
Stavropol bölgelerinde istikrarlı yapının korunması Rusya’nın menfaatleri
açısından önem taşımaktadır. Kafkaslar’da meydana gelebilecek büyük bir
etnik çatışma ve savaş halinde Rusya’nın Karadeniz’e çıkış noktasını
kaybetmesi durumunda, Karadeniz – Boğazlar – Akdeniz - Süveyş kanalı yolu
ile sıcak denizlere çıkma imkanı ortadan kalkacak ve Rusya dünya
pazarlarına ürün ihracında büyük zararlara ve kayıplara uğrayacaktır.
Karadeniz ve Kafkasların özel jeostratejik konumu sebebiyle Rusya’nın
Kafkasya’yı ve dolayısıyla Karadeniz’e çıkış noktasını elinde bulundurması
15
Ufuk TAVKUL: “Tarihi ve Etnik yapısıyla Kafkasya”, Yeni Türkiye Dergisi, Yıl 3, Sayı 16,
(Temmuz-Ağustos 1997), 1898.
16
Hakan KANTARCI: a.g.e., 61.
17
Sönmez CAN: “Jeopolitik Açıdan Kafkasya”, Avrasya Dosyası, Rusya-Kafkasya Özel, Cilt 3, Sayı
4, (Kış 1996), 209.
18
Osman Metin ÖZTÜRK: Rusya Federasyonu Askeri Doktrini, (Ankara, ASAM Yayınları, 2001), 78.
82
ona büyük kolaylık ve imkan yaratmaktadır.19 Rusya, Karadeniz’e Türkiye’ye,
İran’a ve bu bölgeler üzerinden Ortadoğu ve Akdeniz’e açılması için stratejik
ve jeopolitik açıdan çok önemli gördüğü, bundan da öte, ekonomik açıdan
yaşamsal çıkar alanı ilan ettiği Kafkasya bölgesinde kontrolünü ve nüfuzunu
artırma çabası içindedir. 20
Kafkasya’nın giriş kapısı durumunda olan Kuzey Kafkasya, bölgenin
kontrolünü sağlayabilecek, asıl stratejik öneme haiz olan kritik arazi kesimi
özeliğini taşır. Kuzey Kafkasya’yı elinde bulunduran güç, Transkafkasya
üzerinde kontrol sağlamak için büyük avantaj sağlar. Rusya da bu bağlamda,
Kuzey Kafkasya’yı elinde bulundurma gayreti içerisindedir. Hazar Denizi’nden
Karadeniz’e kadar uzanan Kuzey Kafkasya, bu mücadelenin jeostratejik
hedefi olagelmiştir.21 Kuzey Kafkasya’nın etnik mozaiği ve nispeten küçük
alanda farklı etnik grupların ve dil ailelerin komşuluğu Kuzey Kafkasya’nın
önemini artıran bir unsurdur. Rusya’nın güney hatlarında yer alan Kuzey
Kafkasya ülkenin Hazar ve Kara Deniz’e çıkışını sağlamaktadır.22 Kuzey
Kafkasya’nın Batı ve Doğu Avrupa ülkeleri için günümüz jeopolitik önemi
enerji güzergahlarına bağlıdır.23
B. Rusya’nın Kuzey Kafkasya Politikası
Kafkasya üzerinden Türkiye ve İran'a, buradan Ortadoğu ve Akdeniz'e
uzanan Rusya, 1991'deki kayıplarına yenilerini eklemek istememektedir.
Çeçenistan'ı
19
kaybetmemek
için
bütün
insan
hakları
ve
uluslararası
Ufuk TAVKUL: Etnik Çatışmaların Gölgesinde Kafkasya, (İstanbul, Ötüken Yayınları, 2002), 1718.
20
Yelda DEMİRAĞ: “Kafkasya’da Türk ve Rus Politikası”, Stratejik Analiz, Cilt 4, Sayı 40, (Ağustos
2003), 79-80.
21
Sönmez CAN: a.g.m., 209.
22
Aydın İBRAHİMOV, Mustafa MUTLUER: “Kafkasya’da Desintegrasyondan Bütünleşmeye Doğru
Gelişmeler ve Türkiye’nin Rolü”,
http://www.circassiancanada.com/tr/arastirma/0086_kafkasyada_desintegrasyondan_butunlesmeye_d
ogru.htm
23
Alexandre TOUMARKİNE: “Geçmişte ve Günümüzde Kuzey Kafkasya’nın Jeopolitik Önemi”,
2023, Sayı 31, (Kasım 2003), 40.
83
anlaşmaları hiçe sayarak verdiği savaş ortadadır. Rusya, Estonya-LetonyaLitvanya ile batıya olan deniz bağlantısını, Ukrayna-Moldova ve Gürcistan ile
Karadeniz'e olan bağlantısının önemli bir kısmını 1990 sonrası dağılma
sürecinde kaybetmiştir. Rusya, Putin ile birlikte yeni kayıplar yaşamak değil
kaybettiklerini geri alma arayışını sürdürmektedir. Bu arayış Rusya açısından
Kuzey Kafkasya'yı sürekli göz önünde tutma zorunluluğunu beraberinde
getirmektedir.24 Ancak bir gerçek vardır ki, Putin ile başlayan yeni bir
“Sovyetleşme” dönemi yaşanmaktadır. Yani, tüm otoritenin merkezde
toplandığı,
federal
cumhuriyetlerin
nispi
bağımsızlıklarının
giderek
sınırlandırıldığı bir yönetim biçimi, adım adım uygulanmakta ve bunun için her
fırsat
değerlendirilmektedir.25
Dikkat
edilmesi
gereken
husus,
Kuzey
Kafkasya’nın Rusya ülke toprakları içinde yer alması ve dolayısıyla sözü
edilen bölgenin onun güvenliği için hayati olduğu gerçeğidir.26
Rusya Federasyonu Kuzey Kafkasya’yı Rusya’nın stratejik çıkarları
açısından birinci derecede öncelikli stratejik bölge olarak nitelendirmektedir.
Kafkasya’yı Rusya’nın arka bahçesi olarak mütalaa ederek bölgedeki nüfuz
ve etkinliğini artırmaya çalıştığını her fırsatta ifade etmektedir.27 Rusya’nın
Kuzey Kafkas bölgesi, Rusya’nın Avrupa kısmındaki Müslüman cumhuriyetler
ve hatta Ukrayna (Kırım-Tatar) gibi ülkelere etkisi büyüktür.28 Aşırı dinci
akımların tehlikeli şekilde bölgede yayılması Rusya’nın işini zorlaştırmaktadır.
Rusya her zaman yumuşak karnı olarak gördüğü Kafkasya’yı kontrol
altında tutabilmek için, her türlü fırsatı kullanmıştır. Rusya Federasyonu
merkezinin eskiye özenle, güçlü bir merkezi yönetim oluşturmak adına,
Moskova’nın çıkarlarını hep ön planda tuttuğu bir sır değildir. Kuzey
24
Fehim TAŞTEKİN: “Kafkasya’nın Zor Ekonomi-Politiği”, Kafkas Vakfı Bülten Dergisi,
http://www.kafkas.org.tr/hakkinda/bulten/bulten_8_kafkasyanin_zor_ekonomi_politigi_.htm
25
Kafkas Dernekleri Federasyonu, “Nalçik Olayları ve Düşündürdükleri”, (Kasım 2005),
http://www.circassiancanada.com/tr/arastirma/0104_nalcik_olaylarinin_dusundurdukleri.htm
26
Ömer Göksel İŞYAR: Bölgesel ve Global Güvenlik Çıkarları Bağlamında Sovyet-Rus Dış
Politikaları ve Karabağ Sorunu, (İstanbul, Alfa Yayınları, 2004), 71.
27
Savaş YANAR: a.g.e., 73.
28
Y.Mihayloviç LUZHKOV: Tarihin Tekrarı: 21. Yüzyılın Toplumu ve Rusya'nın Geleceği,
(İstanbul, Bilimsel Yayıncılık, 2003), 174.
84
Kafkasya’ya bakışı ise, tümüyle güvenlik ve kontrolü ön planda tutar şekilde
gelişmiştir. Bölgenin ekonomik gelişimini sağlayacak politikaları üretmek
yerine, oluşumunu körükledikleri başarısız yönetimlere destek vermek,
bölgedeki yerli halkların her türlü gelişimini engellemek ve bu uygulamalara
karşı çıkanlara ön yargılı yaklaşmak gibi politikalar uygulamışlardır.
Çeçenistan’daki uygulamalarında uluslararası savaş kurallarını ihlal ederken,
her fırsatta insan haklarını çiğnemekten kaçınmamışlardır.29 Rusya, Kafkasya
bölgesinde; bölge kaynakları üzerindeki tekelini kaybetmemek için siyasi,
askeri, diplomatik her türlü aracı kullanmaktadır. Bu düşünce çerçevesinde
oluşturulan yakın çevre politikasının uygulanışına da bakılacak olursa bunu
açık bir şekilde görürüz. Bu çerçevede Rusya; bölge devletlerini BDT çatısı
altında toplamak, iç işlerine müdahale ederek istikrarsızlığı artırmak, askeri
işbirliği yaparak Rus askerlerini bölgeye yerleştirmek, etnik çatışmaları
körüklemek ve Kuzey Kafkasya’da Vahhabilerle geleneksel İslamcıları
çatıştırmak şeklinde politikalar izlemektedir.30
Kuzey Kafkasya, Hazar havzasını, dolayısıyla Orta Asya’yı Karadeniz’e,
oradan da Avrupa’ya bağlayan transit yolların üzerinde bulunmaktadır. Bu
nedenle askeri harekat açısından son derece önemli bir bölgedir.31 Artık
Rusya, Güney Kafkasya’da istediği kadar silah ve asker biriktirememekte,
silah ve askerleri Kuzey Kafkasya’da yığınak yapmaktadır. Kuzey Kafkasya
yerel
gerginliğini
Antlaşması’nın
bahane
(AKKA)
ederek
silah
Avrupa
limitlerine
Konvansiyonel
uymamakta
ve
Kuvvetler
bu
limitleri
aşmaktadır.32 AKKA gereği yapması gereken kuvvet indirimlerini ve birliklerini
geri çekme işlemlerini türlü bahaneler uydurmak suretiyle geçiştirmeye
çalışmakta,
bölgedeki
askeri
varlığını
devam
ettirmenin
yollarını
aramaktadır.33 Bu durum Türkiye ve birçok Batı ülkesi tarafından güvenlik,
29
Kafkas Dernekleri Federasyonu, Nalçik Olayları ve Düşündürdükleri, (Kasım 2005),
http://www.circassiancanada.com/tr/arastirma/0104_nalcik_olaylarinin_dusundurdukleri.htm
30
Yelda DEMİRAĞ: a.g.m., 80.
31
Coşkun ŞAHİNOĞLU: “Türkiye ve Rusya Federasyonu Açısından Kafkasya ve Orta Asya’nın
Önemi”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı 85, (Şubat 2004), 119.
32
Alexandre TOUMARKİNE: a.g.m., 40.
33
Coşkun ŞAHİNOĞLU: a.g.m., 119.
85
istikrar ve barış açısından bir tehlike olarak görülmektedir. Bu askeri yığınağın
asıl amacı Kuzey Kafkasya’yı kontrol etmek ve yeni bir sınır çizmektir.34
Kafkasya'nın geleceği uzun süreli bir belirsizliğe mahkûm görünmektedir.
Kuzey Kafkasya ise, Rus gücünün kuzeye hapsedilmesinde bir bariyer olarak
kullanılmakta, cahil bıraktırılan Çeçen halkı bölgenin silahlı gücü olarak
Ruslarla
savaşırken,
güney
Kafkasya'da
İsrail35
ve
ABD36
etkisinin
yayılmasını kolaylaştırmaktadır. Batılı bilim adamları Kuzey Kafkasya’yı bir
bariyer olarak tanımlarken, Çeçenleri de bu engelin askerleri olarak
göstermektedirler. Yüz yılı aşkın bir süredir devam eden bu durumun
günümüzde de süreceği anlaşılmaktadır. Hazar bölgesinin yeni bir çekişme
alanı olarak öne geçmesiyle çatışmaların daha da süreceği ve diğer bölgelere
de yayılacağı söylenebilir.37
Rusya Federasyonu Kafkaslarda, özellikle Kuzey Kafkaslarda etnik
çatışmaların
çıkmasını
önlemek
için
gereken
tedbirleri
alırken,
Transkafkasya’da etnik çatışmaları körüklemekte, en azından kontrollü
tahrikler yapmaktadır. Cumhuriyetlerin içinde ve kendi aralarında sorun
çıkması, sonra bu sorunların merkezi yönetim tarafından çözülmesi,
cumhuriyetlerin yöneticilerine yetki ve sorumluluk paylaşımına ilişkin yeni
34
Alexandre TOUMARKİNE: a.g.m., 40.
Prof. Dr. Anıl Çeçen’e göre; “Kafkasya'nın geleceği Ortadoğu'ya doğru kayarken, Kuzey
Kafkasya'nın konumu değişmektedir. Hâlen devam eden Çeçen Savaşı’nın sürmesinde İsrail
lobilerinin desteği artık açığa çıkmıştır. Büyük İsrail projesinin, Ortadoğu sonrasındaki ana hedefi
Kafkasya’yı ele geçirmektir. Geleceğin petrol ve doğal kaynaklar bölgesi olarak öne çıkmakta olan
Hazar havzasının yeniden Ruslar’a bırakılması ya da Avrupa ile Asya'nın büyük ülkesi olan Çin'in
kontrolü altına geçmesini önlemek için kesinlikle Kafkasya'nın Büyük Ortadoğu bölgesinin içine
alınması gerekmektedir. İsrail Büyük Ortadoğu yapılanmasının sınırları içerisinde Kafkasya'yı da
denetimi altına alacaktır. Çeçen savaşı ile Rusları Kafkasya'nın kuzeyinde oyalayan İsrail lobileri
Ruslar’ın yeniden Gürcistan üzerinden Güney Kafkasya'ya dönmelerini engellemektedirler. Bu
durumda Kafkasya Kuzey ve Güney olarak yeniden ikiye bölünmekte ve gelecekte Kafkasya'nın
bölgesel bir bütünlüğe kavuşmasına izin verilmemektedir.” Bkz. Anıl ÇEÇEN: “Büyük Ortadoğu ve
Kafkasya”, 2023, Sayı 31, (Kasım 2003), 36-37.
36
Amerika’nın Kuzey Kafkasya’ya nasıl baktığını, ona ne kadar önem verdiğini belirlemek güçtür.
Amerika Hem Bakü-Ceyhan’dan geçen Doğu-Batı enerji güzergahını desteklemekte hem de
Rusya’nın enerji hatlarının güvenliğinin sağlanmasının da önemli olduğunu açıklamaktadır. “Kuzey
Kafkasya’da demokratikleşme bir ön şarttır ve kendi politikasının bir unsurudur” demektedir. Bkz.
Alexandre TOUMARKİNE: “Geçmişte ve Günümüzde Kuzey Kafkasya’nın Jeopolitik Önemi”, 2023,
Sayı 31, (Kasım 2003), 40.
37
Anıl ÇEÇEN: “Büyük Ortadoğu ve Kafkasya”, 2023, Sayı 31, (Kasım 2003), 37.
35
86
önerilerde bulunması, Moskova ile cumhuriyetler arasındaki ilişkilerin genel
seyrini belirlemektedir. RF geçmişte olduğu gibi bugün de kendisine bağlı
etnik gruplara destek vermek suretiyle, bağımsızlık için ayaklanabileceğini
düşündüğü toplulukları kontrol altına almaya çalışmaktadır.38 Rusya’nın
Transkafkasya’da körüklediği ve desteklediği etnik ayrımcılık silahı, yakın bir
gelecekte ABD ve diğer güç merkezleri tarafından Kuzey Kafkasya başta
olmak üzere, RF’nin diğer bölgelerindeki özerk cumhuriyet ve özerk
bölgelerde de kendisine karşı uygulanacaktır.39
Rusya’nın Kuzey Kafkasya politikasına karşı radikal bir görüş Orta Asya
ve Kafkasya uzmanı Boris Sokolov’a aittir. Boris Sokolov’a göre;40 SSCB’nin
yıkılmasıyla
jeopolitik
durum
tamamen
değişmiştir.
Kafkasya
Ötesi
cumhuriyetler bağımsızlıklarını kazanmıştır. Ermenistan dışında Gürcistan ve
Azerbaycan ile ilişkiler soğuktur. Kafkasya Ötesi, Türkiye’ye karşı mücadele
ve Karadeniz ile sıcak denizlere inmedeki köprü görevini çoktan yitirmiştir.
Bunun en belirgin göstergesi, Türkiye’nin artık Rusya’nın potansiyel düşmanı
olmaktan çıkmasıdır. Dolayısıyla günümüzde Kuzey Kafkasya bölgesi
Rusya’nın
Kafkasya
Ötesi’ne
ulaşması
bağlamında
stratejik
önemini
kaybetmiştir. Ekonomik açıdan da söz konusu cumhuriyetlerin büyük değer
arz etmediğini belirten Sokolov’a göre, bölge açısından en kötüsü neredeyse
Kuzey Kafkasya’nın bütün dağlık bölgelerinin bir iç savaş halinde olması ve
bölgenin Rusya içinde kalmasının ancak yüz binlerce askerî ve polis
güçlerinin bulunması sayesinde mümkün olmasıdır. Bu nedenlerle Kuzey
Kafkasya Cumhuriyetleri’nin Rusya Federasyonu içinde kalmalarının rasyonel
bir nedeni yoktur. Sokolov, Rusya’ya yönelen Kuzey Osetya ve Adigey
Cumhuriyeti
dışında
kalan
cumhuriyetlere
bağımsızlıkları
verilerek
Moskova’nın omuzlarından bu ağır yükün atılması gerektiğini savunmakta,
bugün olmasa bile uzak bir gelecekte Rusya’nın kaçınılmaz olarak Kuzey
Kafkasya Cumhuriyetleri’nden çekileceğini iddia etmektedir.
38
Hakan KANTARCI: a.g.e., 187.
Hakan KANTARCI: a.g.e., 189.
40
Boris SOKOLOV: “Kafkasları Düşmana Verecekler”, Çev. İlyas KAMALOV, Stratejik Analiz, Cilt
7, Sayı 74, (Haziran 2006), 69-71.
39
87
C. Rusya Federasyonu ve Kuzey Kafkasya Cumhuriyetleri
1. Genel Değerlendirme
Kuzey Kafkasya’daki ülkelerin kaderi haline gelen az gelişmişliğin yanı
sıra, kötü yönetimlerin, yolsuzlukların, baskıların halkı bezdirmesi ve çaresiz
bırakması, bu çaresizliğin de insanları yeni maddi ve manevi arayışlara
yöneltmesi kaçınılmazdır. Kafkasya’da ve diğer Müslüman toplulukların
yaşadığı ülkelerde, daha çok İslam’a yöneliş vardır. Ancak bu alanda etkinlik,
siyasal İslam çizgisinde ve fundamantalist eğilimli gruplarda olmaktadır. Geri
kalmış ve bunalımlı toplumlarda var olan fakirlik ve etnik farklılıklarla
harmanlanan dini eğitimler, ortaya fanatik islamcı-milliyetçi oluşumları
çıkarmaktadır. Şu anda Kuzey Kafkasya, merkezden baskıya tabi yönetimler,
ideolojik boşluk, İslamiyet’in canlanması, fundamantalizmin egemenliği, çok
yoğun işsizlik, kargaşa, etnik milliyetçiliğin yarattığı gerilimler ve terörizm gibi
olumsuz etkilere açık bir ortamda varlığını sürdürmektedir.41
Kuzey Kafkasya’da dört ana sunsurun etkileşimi görülmektedir. Bunlar:
Milliyetçilik ve aşiret hisleri, toprak talepleri, İslam ve Rus karşıtı eğilimlerdir.42
Kuzey
Kafkasya’daki
Müslüman
Türk
kökenliler
tamamen
kuşatılmış
durumdadır ve ekonomik bakımdan daha da fakirleşmeye mahkum
edilmişlerdir.43
Bu
bölgedeki
halkın
çoğunluğu
Müslümandır.
Kuzey
Kafkasya’da milliyetçilikten doğan ayrılıkçı eğilimler vardır. Bunlar henüz
lokalizedir. Ancak ileride bir bloklaşma ile sonuçlanabilecektir. Bu da RF’nin
çıkarlarını ve hatta toprak bütünlüğünü tehdit edecektir. Ancak özerk
41
Kafkas Dernekleri Federasyonu, Nalçik Olayları ve Düşündürdükleri, (Kasım 2005),
http://www.circassiancanada.com/tr/arastirma/0104_nalcik_olaylarinin_dusundurdukleri.htm
42
Georgiy CANGAVA: “Kuzey Kafkasya Tarih Tekrarlanır Mı?”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi,
Sayı 60, (Ocak 2002), 105.
43
Hakan KANTARCI: a.g.e., 193.
88
bölgelerin, her birisinde bulunan ‘Rus azınlık’44 daima hesaba katılması
gereken bir unsur olacaktır.45
2. Kuzey Kafkasya’da Etnik Çatışmalar
Kafkasya’daki etnik çatışmaların en büyük sebebi Çarlık Rusyasının
Kafkasya’da uyguladığı ‘böl ve yönet’ politikasının Sovyetler Birliği tarafından
da aynı şekilde uygulanmasıdır. 1917 Bolşevik ihtilalinden sonra Kafkas
halklarını suni bir şekilde bölen ve aralarına sınırlar koyan Sovyet hükümeti
Kafkas halkları arasındaki etnik çatışmaların baş provokatörüdür. Bugün de
Rusya
Federasyonu’nun
aynı
politikayı
izleme
yolunda
olduğu
gözlenmektedir. Sovyetlerin dağılmasıyla ortaya çıkan özgürlük ortamı ve
genel asayişsizlik de Kafkas halkları arasındaki milliyetçi hareketleri
güçlendirmiş ve etnik çatışmaların kızışmasına sebep olmuştur.46 Komünist
dönemde, özellikle Stalin döneminde izlenen maksatlı iskan politikaları ve
oluşturulan suni cumhuriyetlerde öyle nüfus kombinezonları oluşturulmuştur
ki, Kafkasya adeta bir “etnik mayın tarlası” haline getirilmiştir.47
RF’nin
eski
SSCB
toprakları
üzerindeki
Rus
nüfuzunu
devam
ettirebilmesi kendi siyasi birliğinin geleceği üzerinde de belirleyici bir etken
olacaktır. Kuzey Kafkasya’da Özerk Rus Cumhuriyetleri arasında gelişen
sorunlar ve gittikçe artan radikal İslamî akımlar bu bölgeyi milli menfaatleri ve
siyasal istikrarı bakımından RF için BDT ülkelerinden daha önemli hale
getirmiştir.
Bölgede
sadece
Çeçenistan
anlaşmazlığı değil,
Karaçay-
Çerkezistan, Kabardey-Balkar, Kuzey Osetya, İnguşya ve diğer yerlerde de
44
Rusya, Kuzey Kafkasya’daki Rus nüfusunu, kendi ekonomik ve siyasi menfaatlerine uygun olduğu
için korumaktadır. Bir bakıma neredeyse ekonomik ve siyasi haklarını yitiren göçmenler, Rus tutucu
bloğunun itici güçleri haline getirilmektedir. Öte yandan, Rusya’nın maddi yardım yapamamasına ve
mevcut ekonomik bağlantılarını geliştirememesine rağmen buralarda geleceğe yönelik olarak kendi
haklarını koruyacak topluluklara sahip olmasının önemli bir anlamı vardır. Bkz. Georgiy CANGAVA:
“Kuzey Kafkasya Tarih Tekrarlanır Mı?”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı 60, (Ocak 2002), 106.
45
Hakan KANTARCI: a.g.e., 188.
46
Ufuk TAVKUL: a.g.e., 60-61.
47
Akuşba EROL: “Kafkasya’da Etnik Sorunlar”,
http://www.kafkas.org.tr/bgkafkas/etniksorunlar.html
89
birçok anlaşmazlık konuları mevcuttur.48 Doğudan batıya doğru sıralarsak
Dağıstan, Çeçenistan, İnguşetya, Kuzey Osetya, Kabardey-Balkar, KaraçayÇerkes, Adıgey’de yaşanan etnik problemler şöyle özetlenebilir:
a. Dağıstan
Etnik yapı açısından Kafkasya’nın en karmaşık bölgesi olan Dağıstan’da
değişik dil ve lehçelerde konuşan otuzdan fazla etnik grup yaşamaktadır.
Sovyetler Birliği döneminde bu etnik grupların sayısı konuştukları lehçelerin
birleştirilmesiyle ona indirilmiştir. Dağıstan’daki bu on etnik grubun genel
nüfusa oranları şu şekildedir: Avar %27.2, Dargı %15.6, Kumuk %12.9, Lezgi
%11.3, Lak %5.1, Tabarasan %4.3, Nogay % 1.6, Rutul %0.8, Agul %0.8,
Tsahur %0.3.49
Dağıstan’da etnik gruplar arasındaki çatışmalar, Kuzey Kafkasya’nın
diğer bölgelerine göre uzun süredir azalmış olsa da, bu çoketnili Müslüman
cumhuriyette yaygın şiddet potansiyeli vardır. Toprağın sınırlı, doğum
oranının
yüksek
olması
da
yerli
etnik
gruplar
arasındaki
ilişkileri
karmaşıklaştırmaktadır.50 Doğalgaz zengini Dağıstan'da patlak vermiş bir
etnik olay yoktur ama bu potansiyel hep mevcuttur. Toprak zenginliğinin ve
siyasi gücün paylaşımı, Lezgi, Kumuk, Dargi, Nogay ve Tabasaran'lar
arasında etnik sürtüşmeleri kışkırtmaktadır. Bu gruplar Avar yoğunluğa karşı
çıkıp 'siyasi otonomi' istemektedirler. Hepsi kendi milli politikasını savunmakta
ve
bu
grupların
tamamı
tepeden
tırnağa
silahlanmış
durumdadır.51
Dağıstan’ın Rusya’nın en yoksul bölgelerinden olması da bölgede gerilimi
artıran bir başka nedendir. Özellikle son yıllarda Dağıstan’da şiddetin arttığı
görülmektedir. Bunun tek bir sebebi de yoktur şüphesiz. Bölge uzmanları
48
Coşkun ŞAHİNOĞLU: a.g.m., 117.
Ufuk TAVKUL: a.g.e., 149.
50
Fahrettin ÇİLOĞLU: Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar, (İstanbul,
Sinatle Yayınları, 1998), 72.
51
Akuşba EROL: a.g.m., http://www.kafkas.org.tr/bgkafkas/etniksorunlar.html
49
90
etnik sürtüşmelerden mafya hesaplaşmalarına, komşu Çeçenistan’dan
kaynaklanan silahlı grupların eylemlerinden bunlarla işbirliği yapan yerli
grupların saldırılarına, siyasi ve ekonomik çıkar kavgalarından yönetimin
yanlışlarına kadar birçok sebebi şiddetin artmasına bağlamaktadır.52
Dağıstan halkları Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla birlikte etnik çatışma
tehlikesinin içine girmiştir. Etnik gruplar arasındaki gerilimin sebebi ise
Sovyetler Birliği döneminde Moskova’nın Dağıstan’da uyguladığı yanlış göç
ve toprak politikasıdır.53 Sistemli bir şekilde devam ettirilen göç hareketleri
neticesinde Dağıstan’ın başkenti Mohaçkala’da Avarların ve Dargıların
çoğunlukta olması cumhuriyetin politik ve ekonomik yönetiminin de bu
halkların mensuplarının ellerinde toplanmasına yol açmıştır. Dargı ve
Avarların Kumuk arazilerini işgal etmeleri Kumuklarla Avarlar arasında etnik
çatışma tehlikesine yol açmıştır. Bu olay aynı zamanda Avarlar ile Dargıların
etno-politik birliğinin oluşmasını sağlamıştır. Laklar da bu etno-politik birliğe
girmişlerdir. Böylece Avar, Dargı ve Lakların toplumsal ekonomik çıkarlarının
birleşmesi ve cumhuriyetin iktidar mekanizmasının bu üç etnik grubun elinde
toplanması
bu
etno-politik
birliğin
Dağıstan’da
egemen
bir
tabaka
oluşturmasını sağlamıştır. Avar-Dargı-Lak halklarının oluşturduğu etno-politik
birlik Lezgileri de sosyo-ekonomik baskı altına almıştır. Lezgilerle Avar-DargıLak halkları arasında etnik çatışma tehlikesi vardır.54
Dağıstan’da ortaya çıkan en ciddi etnik çatışmalardan biri Lezgilerle
ilişkilidir. Lezgiler, Azerbaycan’da bulunan Lezgilerle birleşme isteğindedirler.
Lezgi milli hareketinin örgütü Sadval55, Dağıstan ve Azerbaycan’daki Lezgi
52
Fikret ERTAN: “Dağıstan’da Neler Oluyor?”, http://www.usakgundem.com/haber.php?id=1289
Ufuk TAVKUL: a.g.e., 150.
54
Ufuk TAVKUL: a.g.e., 152.
55
Sadval, bağımsız bir “Lezgizistan Devleti” kurulması amacıyla, 1990 yılında Rusya
Federasyonu’nun desteğiyle Dağıstan’da kurulmuştur. Örgüt, Azerbaycan’ın kuzeyindeki Kusar,
Kuba, Haçmaz, Gebele ve diğer kuzey illerinde yaşayan Lezgi etnik grubu menşeili olup, bugüne
kadar Azerbaycan’da, Ermeniler dışında terör saldırısı düzenleyen tek örgüt olma özelliğini
taşımaktadır. Kuruluşundan bugüne Ermenistan tarafından desteklenen örgüt, tek hedefinin, Kuba,
Kusar ve Haçmaz illerinin Azerbaycan’dan silah gücü ile koparılması ve Dağıstan’da yaşayan
Lezgilerle birleştirilmesi olduğunu açıklamaktadır. Bkz. Sabahattin TALU: “Gizli Servislerin
Lezgizistan
Faaliyetleri”,
Global
Yorum,
(17
Ekim
2006),
http://www.usakgundem.com/haber.php?id=8113
53
91
topraklarını
birleştirerek
Büyük
Lezgi
devletini
kurma
amacındadır.56
Azerbaycan’da yaşayan Lezgilerin de Dağıstan’da yaşayan Lezgilerle
birleşme çabası içinde örgütlendikleri dikkati çekmektedir. Azerbaycan’daki
Lezgilerin
ayrılıkçı
hareketleri
Rusya
tarafından
kullanılmakta
ve
desteklenmektedir. Zira Ruslar Lezgiler vasıtasıyla Azerbaycan üzerindeki
baskısını artırmaktadır.57
Dağıstan’ın etnik mozaiği, bu cumhuriyetteki ayrılık hareketlerine özel
şeklini vermiştir. Ayrılıkçı ve bölücü olarak adlandırılan hareketler İslamîsiyasi ekstremizm- Vahhabizm şeklinde ortaya çıkmışlardır.58 Vahhabiler
hareketi 80’li ve 90’lı yılların eşiğinde yoğunlaşmaya başlamıştır. Vahhabilerin
toplam sayısının az olmasına rağmen, onların ülkedeki siyasal proseslere
gösterdikleri etkiler önemli boyut kazanmaktadır. Birincisi onlar iyi derecede
silahlanmış bulunuyorlar ki, bu da dağ halk nüfusunu kendi güvenlikleri için
silahlanmaya teşvik ediyor. İkincisi, Vahhabilerin geleneksel İslami ruhaniliğe
yönelttiği eleştiriler bu dini gruplar arasındaki şiddetli düşmanlığı körüklemekle
kalmıyor, daha da tehlikelisi geleneksel İslam taraftarlarını daha radikal hale
getiriyor.59 Dağıstan’da dini motivasyonlardan hareket ederek ideolojik tabanı
Vahhabilik olan bir mücadele başlatılmaya çalışılmaktadır. Uzun süreden beri
Dağıstan’da faaliyet gösteren Vahhabiler toplum içinde belli ölçüde kök
salmayı başarmışlardır. Şimdi ise silahlı mücadele vererek bağımsız bir şeriat
devleti kurmak istemektedirler. Dağıstan’da geleneksel olarak hakim olan
sünni tarikat yapılanmaları ise bu mücadelenin tamamen dışında ve karşıdır.
Dağıstan’da mücadele Vahhabi guruplarla, Dağıstan’ın yerel/Dağıstanlı
idaresi arasında gerçekleşmektedir. Yani bir iç savaş durumu söz
konusudur.60
56
Ufuk TAVKUL: a.g.e., 159.
Ufuk TAVKUL: a.g.e., 162-63.
58
Bekir DEMİR: a.g.m., 65.
59
V.A. TIŞKOV, E.I.FILIPPOVA: Eski Sovyet Ülkelerinde Etnik İlişkiler ve Sorunlar, (Ankara,
ASAM Yayınları, 2001), 14.
60
İhsan ÇOMAK: “Dağıstan: Kafkasya’da Yeni Bir Filistin Mi Doğuyor?” , (27 Eylül 2005),
http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=512&kat=8
57
92
Dağıstan yönetilmesi çok zor bir bölgedir ve Rusya da bu işte bugün çok
zorlanmaktadır, bölgede huzuru, güvenliği ve istikrarı sağlamak için büyük
çabalar sarf etmektedir. Bu çabaların içinde en başta askerî yollara
başvurmayı planlamaktadır. Nitekim, bu çerçevede Rusya, Dağıstan’ın Botlik
bölgesinde yakın zamanda özel bir dağ komando tugayı kurup burada
konuşlandırmak için hazırlık yaparken, aynı tip bir tugayı da Karaçay-Çerkes
bölgesi için düşünmektedir. Rusya ayrıca Dağıstan’daki FSB varlığını da
takviye ederken bölgeye takviye askerî birlikler de sevk etmektedir. Rusya
esasen çoktandır Dağıstan’daki karışıklık ve bununla ilgili gelişmelerden derin
endişe duymaktadır. Bu endişe zaten Başkan Putin’in Güney Federal Bölgesi
Yetkili Temsilcisi Dimitri Kozak’ın basına da yansıyan gizli raporunda açıkça
dile getirilmektedir. Bu raporun bir yerinde Kozak, ‘Olaylar kontrol dışına
çıkabilir ve Dağıstan parçalanma tehdidi ile karşı karşıya kalabilir’
denmektedir.61 Raporda, dini grupların yerel idareler düzeyinde etkilerinin
artmasının,
'şeriat
bölgelerinin'
oluşmasına
sebep
olabileceği
de
kaydedilmektedir.62 Moskova Dağıstan’ın ikinci bir Çeçenistan olmasından
endişe etmektedir. Bu anlamda Avar, Dargi ve Lakları potansiyel tehlike
olarak gören Moskova, ülkede yaşayan diğer etniklerle bunlar arasında ciddi
bir rekabet yaratarak hiçbir zaman Moskova ile uğraşacak vakitleri olmasını
istemeyecektir.63
b. Çeçenistan
Çeçenistan’a baktığımızda burada karşımıza kozların açıktan açığa
paylaşıldığı “sıcak” bir bölge çıkmaktadır. Çeçen problemi, Rusya’daki diğer
anlaşmazlıklardan farklı olarak etnik, siyasî ve ekonomik karşıtlıkların ve
çıkarların birbirleriyle ne kadar yakın ve sıkı ilişkide olduklarını göstermiştir.
Ayrıca Rusya’nın temel değişim sürecindeki farklı yönlerde dalgalanmalar,
61
Fikret ERTAN: “Dağıstan’da Neler Oluyor?”, http://www.usakgundem.com/haber.php?id=1289
“Olaylar Kontrol Edilemez Boyutta”, Tercüman, (11 Temmuz 2005).
63
Cem KUMUK: Kafkasya Aydınlık Günlerini Arıyor: Neredesin Prometeus?, (İstanbul, Alfa
Yayınları, 2004), 301.
62
93
milliyetler
arası
ilişkiler,
federalizmin
gelişmesi
ve
ekonomik
reform
politikalarındaki tutarsızlık en açık biçimde Çeçenistan sorununda ortaya
çıkmışlardır.
Esasında
Çeçenistan’ın
bağımsızlık
idealinin
aktüellik
kazanması ve bu hedefe ulaşma yolunda bütün katmanlarıyla birlikte Çeçen
toplumunun mobilizasyonu için gerekli olan ortamı Federal Merkez kendi
eylemleriyle hazırlamıştır.64
SSCB’nin dağılmasından sonra RF’nin girdiği demokrasi, serbest pazar
ekonomisi ve ulusal devlet yapısına geçiş sürecinde Kafkasya bölgesindeki
eski SSCB ülkeleri ve özerk yönetimler RF’nin egemenliğinden kurtulmak için
zaman zaman çatışmalara yol açan girişimlerde bulunmuşlardır. Rusya,
1991’de bağımsızlığını ilan eden Çeçenistan’a askeri harekatı 1994’te
başlatmıştır. Ticaret, tarım, doğal kaynaklar, turizm, askeri konularda RF
açısından büyük önem taşıyan Kuzey Kafkasya’da bulunan Çeçenistan’ın
stratejik konumu müdahale kararının alınmasında etkili olmuştur. Bunun
yanında Rusya, Çeçenistan’daki bu bağımsızlık girişiminin diğer bölgelere
sıçramasını engelleyerek bu kötü örneği silme amacıyla hareket etmiştir.65
1996 yılına kadar süren ve I. Çeçen Savaşı olarak adlandırılan çatışmalar
Hasavyurt Antlaşması’nın imzalanması ile sona ermiştir. Çeçenlerin önemli
kazanımlar elde ettiği bu antlaşma ile Ruslar bölgeden çekilmiştir.
RF’de meydana gelen bombalamalardan ve işlenen suçlardan sorumlu
tutulan Çeçen lider Basayev’in RF’ye karşı direnişi Dağıstan’a taşıma
girişimleri üzerine, RF 1999 sonbaharında Çeçenistan’a ikinci bir askeri
müdahalede bulunmuştur.66 Rusya, Şamil Basayev’in Dağıstan’a saldırısı
karşısında meşru müdafaa hakkını kullandığını iddia etmek ve Rusya
Federasyonu’nda ardı ardına patlayan bombalardan ‘uluslararası terörizmin
destekleyicisi’ olarak gördüğü Çeçenistan’ı sorumlu tutmak suretiyle bu savaş
ilanını
64
uluslararası
kamuoyunda
haklılaştırmaya
çalışmıştır.
Kuzey
Bekir DEMİR: a.g.m., 53.
Hasan KANBOLAT: “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası ve Çeçenistan Savaşı”, Avrasya
Dosyası, Cilt 6, Sayı 4, (Kış 2001), 169.
66
Hakan KANTARCI: a.g.e., 80.
65
94
Kafkasya’da askeri operasyonlar başladıktan sonra siyasi arenaya çıkan,
başkan vekili ve Yeltsin’in halefi Vladimir Putin, “yeniden büyük güçlü Rusya”
sloganı ile ifade ettiği güç politikasının ilk sinyallerini Çeçenistan operasyonu
ile vermiş, bu kararlı tutumuyla kamuoyunu etkileyerek 26 Mart 2000’de
yapılan başkanlık seçimlerinden galip çıkmıştır.67 Putin’in, ikinci Çeçenistan
savaşını Kuzey Kafkasya'ya çekidüzen vermek için sopa olarak kullandığını
söylemek mümkündür.
RF gerek I. Çeçenistan Savaşı gerekse II. Çeçenistan Savaşı'nda
doğabilecek
tepkileri
önlemek
amacıyla
propaganda
kampanyalarını,
'Çeçenlerin haydut ve El-Kaide bağlantılı radikal İslamcı teröristler olduğu'
üzerine kurmuş ve bağımsızlık taleplerini geri planda tutmayı başarmıştır. Bu
propaganda savaşı, Putin iktidarı döneminde çok daha yoğun ve başarılı
şekilde yürütülmüştür. Örneğin Putin, Rus-Çeçen Savaşı'nın amacını
'Çeçenistan Cumhuriyeti'nde anayasal düzenin yeniden tesisi' olarak
gösterirken, Çeçenistan'da yürüttüğü savaşı da 'anti-terörist operasyon' olarak
adlandırmıştır.
Rusya
Federasyonu'nun
Çeçenlere
karşı
yürüttüğü
propaganda savaşının bu denli başarılı olmasının en önemli nedenlerinden
birisi ABD'de yaşanan 11 Eylül saldırıları ve arkasından gelen 'uluslararası
terörizme karşı global savaş' olmuştur. Saldırının yaşanmasının ardından
ABD'ye ilk destek Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin'den
gelmiş ve Çeçenistan sorununu gündeme getirerek 'Rusya terörizmin ne
anlama geldiğini çok iyi bilmektedir.' açıklamasını yapmıştır. Putin, Çeçenlerin
bağımsızlık taleplerini dikkate almadan Çeçenistan'ı da 'uluslararası terörizme
karşı savaş' kapsamı dahiline almak istemektedir.68
3 Eylül 2004 tarihinde Kuzey Osetya’da meydana gelen kanlı Beslan
okul baskını olayı, Rusya için 3 Eylül tarihinin, ABD’nin 11 Eylül sonrasında
yaşadığı gibi yeni bir dönemin başlangıcı olacak gibi gözükmektedir.
67
Zeynep ÖZBEK: “90’larda Çeçen Bağımsızlık Mücadelesi”,
http://cecenistan.ihh.org.tr/varolus/bagimsizlik/index.html
68
Gökçen EKİCİ: “Kafkasya Üzerinde Dönen Küresel Politikalar ve Çeçen Eyleminin Yansımaları”,
2023, Sayı 20, (15 Aralık 2002), 67-68.
95
Bölgedeki Çeçen-Rus mücadelesi 450 yıldır sürüyor olsa da, yakın dönem
itibariyle 1991 yılında başlayan çatışmalar oldukça kanlı geçmiştir. Rus
ordusunun ağır silahlarla giriştiği güç mücadelesi karşılığında Çeçenler bazı
radikal grupların da yardımıyla Rusya’ya yönelik eylemlerde bulunmuşlardır.
Bu saldırıları, uluslararası kamuoyuna terörizm olarak kabul ettirmeye çalışan
Rusya için Beslan baskını iyi bir argüman olmuştur. Putin, şimdiye kadar
BM’de Çeçenlerle ilgili herhangi bir karar alınması aşamasında engelleme
politikası uygularken, birden Beslan olayıyla ilgili olarak BM’den karar
çıkartılması için girişimde bulunmuştur. Bu girişim, Rusya’nın Çeçen
terörünün uluslararası terörizm kapsamında değerlendirilmesi için arkasına
BM’nin desteğini alarak, daha baskıcı politikalar uygulamak için dayanak
oluşturmaya çalıştığı yolunda yorumlara neden olmaktadır.69 Derin bir arka
plana sahip olan Rus-Çeçen mücadelesi Rusya Federasyonu'nun gerek iç
siyaseti gerekse dış siyasetinin ayrılmaz bir parçası olarak değerlendirilebilir.
Öyle ki Çeçenistan sorunu Rus devlet adamları tarafından gerektiğinde bir
amaç gerektiğinde ise bir araç olarak kullanılmaktadır.70
Çeçenistan'ın kuzey sınırları boyunda, Stavropol Kray'da yaşayan
Kozaklar'la Çeçenler'in arası soğuktur. Kuvvetli bir ihtimal olmasa da,
kışkırtmalarla çatışmaya dönebilecek bir potansiyel vardır. Ayrıca, Çeçen
nüfusun yoğunlukta olduğu Dağıstan'ın Hasavyurt kasabası da, bölgedeki
Çeçenlerin kasabanın kendi topraklarına dahil olması gerektiğini iddia
etmeleri sebebiyle potansiyel bir problem durumundadır.71
c. İnguşetya
Yaklaşık 300 binlik nüfusunun yanı sıra neredeyse bir o kadar da Çeçen
mülteciyi barındıran İnguşetya Cumhuriyeti’ndeki en önemli sorun Prigorodni
bölgesi ile ilgili İnguş-Oset anlaşmazlığıdır.
69
Hakan KANTARCI: a.g.e., 80.
Gökçen EKİCİ: a.g.m., 68.
71
Akuşba EROL: a.g.m., http://www.kafkas.org.tr/bgkafkas/etniksorunlar.html
70
96
Osetler ile İnguşlar arasındaki toprak anlaşmazlığının nedeni, 1944’de
Çeçenler ve İnguşlar’ın Kazakistan’a sürülmelerinin ardından Çeçen-İnguş
topraklarının
Kuzey
Osetya,
Dağıstan
ve
Gürcistan
arasında
paylaştırılmasına dayanmaktadır. Toprak anlaşmazlığının esas nedeni ise
Prigorodni (Rusça banliyö demektir) bölgesidir. 1944’de Kuzey Osetya’ya
bırakılan bölge, 1957’den sonra da İnguşlar’a geri verilmemiştir. Buna rağmen
önemli bir İnguş nüfus Prigorodni’ye yerleşmiştir. 1992’de İnguşlar’ın
Çeçenler’den ayrılmasının ardından tarihi topraklarının üçte birini oluşturan bu
topraklar daha da önemli hale gelmiş ve bir mücadele başlamıştır. Kuzey
Kafkasya’nın nüfus yoğunluğu en fazla olduğu Prigorodni, İnguşlar için
cumhuriyetlerinin ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmiştir. Böylece 1992’de
silahlı çatışma başgöstermiş, 30.000 ile 60.000 arasında İnguş bölgeyi
terketmek zorunda kalmıştır. Sovyet döneminin bürokratları olan Alexandre
Dzassokhov’un K.Osetya’da ve Murat Ziazikov’un İnguşetya’da iktidara
gelmeleri ilişkilerin yoluna girmesine ve birçok İnguş’un Prigorodni’ye
dönmelerine olanak sağlamıştır. İki taraf arasındaki problem Prigorodni’nin
statüsü konusunda da sürmektedir. Oset Yönetimi, Prigorodni’nin federal
yönetime devredilmesi tartışmaları karşısında böyle bir gelişme halinde Kuzey
Osetya’nın Rusya Federasyonu’ndan ayrılacağını bildirmiştir. Ne yazık ki bu
kırılgan ortam 2004’deki Beslan olaylarıyla (Beslan saldırısında İnguş
militanlar ağırlıklıydı) yeniden gerilmiş ve Rusya’nın kontrolünde iki ülke
arasındaki sınır kapatılmıştır.72
İnguşetya'da durum özellikle 2004'ün başından beri oldukça problemlidir.
İşsizlik, yolsuzluk ve Moskova'nın sertlik politikasının yanı sıra, Prigorodni
bölgesinden gelen ve görünüşe bakılırsa geri dönüşlerine izin verilmeyecek
olan
göçmenlerin
durumu
da
Moskova'ya
karşı
olumsuz
görüşleri
güçlendirmiş durumdadır. İnguşetya'da politik cinayetler, gerilla saldırıları ve
ufak çaplı bombalı eylemler 2005 yılı boyunca da devam etmiştir. Bu bölgede
asıl endişe verici durum Beslan olaylarından sonra Prigorodni problemi
72
Bkz. V.A. TIŞKOV, E.I.FILIPPOVA: a.g.e., 45-56.
97
yüzünden sorunlu olan Oset-İnguş ilişkilerinin daha da gerginleşmiş olması ve
patlamaya hazır bir görüntü çizmesidir.73
d. Kuzey Osetya
Günümüzde
Osetler
ikiye
bölünmüş
durumdadır.
Büyük
Kafkas
Dağlarının kuzeyindeki Osetler RF’ye bağlı Kuzey Osetya Cumhuriyeti’nde,
diğerleri
de
Gürcistan’a
bağlı
Güney
Osetya
özerk
bölgesinde
bulunmaktadırlar.
Kuzey Osetya Kafkasya’dan Kafkas Ötesine giden yolda stratejik bir
öneme sahiptir ve daima Rusya’nın bölgedeki güvenilir kalesi olmuştur.
Geçmişte Osetler komşu Kafkas halklarından çok Rus yönetimine yatkın
olduklarını
kanıtlamışlardır.74
Osetler
çoğunluk
itibariyle
Ortodoks
Hıristiyandır. Bu yüzden tarih boyunca Ruslarla hep sıcak ilişki içinde
olmuşlardır.
Rusya Kafkasya halklarının arasını bozmak ve kışkırtmak amacıyla bazı
sosyal ve dinî farklılıkları gündeme getirecek ve eski müttefiki Osetleri
bölgesel kışkırtma mekanizması olarak kullanabilecektir. Günümüzde Kuzey
Osetya Rusya Federasyonu’nun en sadık cumhuriyetlerinden biri olarak Rus
ordusu için bölgede kalkan görevi yapmaktadır.75 Rusya, kuzey ve güney
Osetya'nın birleşmesini desteklemektedir. Çeçenistan'a yapılan harekatta,
Ruslar'ın en önemli üslerinden birisi Kuzey Osetya'daydı. Kuzey Osetya'nın
dini yapısı da (Halkının % 70'i Ortodoks Hıristiyan) önemli bir nokta olarak
dikkat çekmektedir.
Osetlerin İnguşlar ile Prigorodni anlaşmazlığı olduğunu belirtmiştik.
Bunun yanı sıra Güney Osetlerin Kuzey Osetya ile birleşme çabaları vardır.
73
Selim PERÇİNEL: “Kuzey Kafkasya’da Terör ve Savaş: Çeçenistan Savaşı Yayılıyor Mu?”,
http://www.kafkasyaforumu.org/martnisan_cecenistan2.htm
74
Ufuk TAVKUL: a.g.e., 91.
75
Ufuk TAVKUL: a.g.e., 92.
98
Bu durum Gürcistan’ı rahatsız etmektedir. Güney Osetya’nın Gürcistan’a
karşı verdiği bağımsızlık mücadelesi umutsuzlaşmaya başladıkça Güney’de
yaşayan Osetler Kuzey’deki akrabalarının yanına geçmeye çalışmaktadır. Bu
durum, ekonomik anlamda bunalmış olan Kuzey Osetya için olumsuz
sonuçlar doğurmaktadır. Güney Osetleri için Rusya Federasyonu’na katılmak
şu anda yaşamda kalmanın tek yolu gibi görünmektedir. Bir tarafta sırtını
Amerikan desteğine yaslayan Gürcistan, diğer tarafta dış dünyaya açılan tek
kapı ve etnik akrabaları ile tek yolu Rusya... Güney Osetya egemen güçlerin
arasında oynanan oyunun en talihsiz figüranlarından birisidir. Uluslararası
hukuk ve güç kavgasında Rusya’nın veya Amerika’nın üstünlüğü Güney’de
yaşayan Osetlerin geleceğinin göstergesi olacaktır.76
2004 yılında kanlı bir şekilde biten okul baskını Kuzey Osetya’nın Beslan
kasabasında
gerçekleşmiştir.
Bu
olayın
ardından
Rusya,
Kafkasya
bölgesindeki hareketlerini meşrulaştırma amacıyla olayı uluslararası terörizm
kapsamına almak için adımlar atmış, kamuoyu desteğini almaya çalışmıştır.
e. Kabardey-Balkar
Kuzey Kafkasya’daki birçok cumhuriyette görülen sorun burada da
yaşanmaktadır. Ülkede %45’lik çoğunluğa sahip Kabardeyler ile %10’luk bir
nüfusa sahip Balkarlar arasında ülkeyi, iktidarı ve yaşamı paylaşmakta önemli
sorunlar görülmektedir.
Kabardey-Balkar tüm Kafkasya'da olduğu gibi her an bir etnik çatışmayı
alevleyebilecek mayınlarla doludur. Bu mayınlar 'böl-parçala-yönet ve zamanı
gelince birbirine kırdır'ın ruhuna uygun olarak Sovyet liderleri tarafından
ustalıkla döşenmiştir. Batı ve Osmanlı literatürüne 'Çerkesler' diye giren
Adıgeler, en az 5-7 bin yıllık vatanlarında Bolşevik ihtilali sonrası kurulan üç
cumhuriyete yani Adıgey, Kabardey-Balkar ve Karaçay-Çerkes'e pay
76
Cem KUMUK: a.g.e., 295-297.
99
edilmiştir. Şimdi Kabardeyler, yüzde 45'lik nüfuslarıyla Kabardey-Balkar'ın
egemen etnik öğesidirler ve Çerkeslerin çoğunlukta olduğu tek cumhuriyet
Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’dir. Kabardey-Balkar'da 900 binlik nüfusun
yüzde 30'unu oluşturan 'etkisiz' element Ruslar bir yana asıl etnik kırılma
noktasında yüzde 10'la Balkarlar vardır.77
Balkarlar da tıpkı Çeçen ve İnguşlar gibi 1944 yılında Sibirya'ya
sürülmüş, 1957 yılında da geri dönmüşlerdir. Geri döndüklerinde eski
topraklarının tamamını alamadıklarını ve Kabardeylerce siyasi ve kültürel
baskı altında tutulduklarını iddia eden Balkarlar, kurdukları Töre adlı teşkilatla
(Bu teşkilat 1996 yılında Kabardey yönetimi tarafından kapatılmıştır.)
'haklarını' alma mücadelesine girişmişlerdir.78 Sovyetler Birliği’nin yıkılışından
sonra her iki halk devletsel bağımsızlık ve cumhuriyetin bölünmesinde ısrar
etmişlerdir. Ancak sınır belirlenmesi ile ilgili görüşlerde birbirlerinden çok
uzaklaşmaktadırlar. Her iki halk da dış desteği birbirine taban tabana zıt iki
yönden aramaktadır: Kabardeyler, Kafkas Dağlı Halklar Konfederasyonu’na
angaje olmuşlar ve Gürcistan’a karşı Abhazya’nın tarafında savaşmışlardır;
buna karşın Balkarlar Türk nüfuzunun taahhüdünden bahsetmektedir.79
Ancak Cumhuriyetin ikiye bölünmesi fiilen mümkün görünmemektedir.
Bugün Kabardey-Balkar Cumhuriyetinde eşit statüye sahip oldukları
iddia edilen Kabardey ve Balkar (Malkar) halkları arasında tam bir eşitsizlik
söz konusudur. Cumhuriyetin yüzde 45’ini oluşturan Kabardeyler meclisin
yüzde 70’ine sahiptirler ve kendi halklarının lehindeki her türlü karar ve
kanunu kolayca çıkartmaktadırlar. Cumhuriyetteki önemli kurumlar ve üst
düzey görevler Kabardeylerin elindedir.80 Balkarlar iktidardan dışlanmış
olmaktan ve fırsatlardan eşit derecede yararlanamamaktan şikayetçidirler.
Yoksulluğun yanı sıra işsizlik de Balkarlar arasında oldukça yaygındır.
77
Fehim TAŞTEKİN: “Kafkasya’nın Yeni Alev Topu Kabardey-Balkar”, Radikal, (24 Ekim 2005),
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=167883
78
Akuşba EROL: a.g.m., http://www.kafkas.org.tr/bgkafkas/etniksorunlar.html
79
Christian NEEF: a.g.e., 39.
80
Ufuk TAVKUL: a.g.e., 182.
100
Balkarlılar, Kabardeyden Karadeniz’e kadar Çerkes (Adige) devleti
kurma ideali peşinde olan Kabardeylerin diğer Çerkeslerle siyasi, kültürel ve
etnik birlik kurmaları karşısında Karaçaylılar ile siyasi ve etnik birliği oluşturma
çalışmalarına girmişlerdir. Bu arada Kabardeylerin baskısı karşısında
Çeçenlerin desteğini yanlarında bulmuşlardır. Bölgelerinin doğusundaki bazı
toprakların Osetler tarafından işgal edilmesi üzerine Osetlerle çatışan
Balkarlıların yardımına İnguşların koşması Karaçay-Balkarlılar ile Çeçenİnguşlar
arasındaki
dayanışmayı
güçlendirmiştir.
Kabardey-Balkar
Cumhuriyetinde yaşamakta olan iki bin civarındaki Ahıska Türkü de
Kabardeylerin ağır siyasi, ekonomik ve etnik baskısı altında yaşamaktadır.
Bugün Ahıska Türkleri zaten çaresiz durumda olan Balkar Türklerinin
himayesine sığınmışlardır. Kabardey-Balkar Cumhuriyetindeki etnik ve siyasi
gerilimin yakın gelecekte çözüme kavuşması zor görünmektedir.81
f. Karaçay-Çerkes
Karaçay Çerkesya’da nüfusun yüzde 42’sini Ruslar, yüzde 31’ini
Karaçaylar ve yüzde 9’unu Çerkesler oluşturmaktadır.82 Kalan kısımda da
Abhaz ve Nogay gruplar yaşamaktadır. Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nde
etnik ayrımcılık, Kafkasya'daki diğer cumhuriyetlere nazaran azdır ve diğer
bölgelere göre sükunetini korumaktadır.
Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nde keyfi olarak parçalanmış halklar
modelinin tekrarlandığı görülür. Karaçaylar Balkarların akrabasıdır ama buna
karşın Kabardeylerle akraba olan Çerkeslerle birlikte yaşamaktadırlar.83
Kabardey-Balkar ve Karaçay-Çerkes Cumhuriyetlerinin kurulması sırasında
Sovyetler ‘böl ve yönet’ politikasını uygulamaya dikkat etmiştir. Dil, tarih,
kültür ve etnik köken açısından aynı halk olan Karaçay-Balkarlılar suni bir
biçimde ikiye parçalanmıştır. Sovyetler aynı şekilde kendilerine Adige adını
81
Ufuk TAVKUL: a.g.e., 183.
Fahrettin ÇİLOĞLU: a.g.e., 88.
83
Christian NEEF: a.g.e., 42.
82
101
veren Çerkes halkını da üç ayrı özerk cumhuriyet ve bölgeye ayırarak
(Kabardey-Balkar, Karaçay-Çerkes, Adigey) onların da ileride birleşme
tehlikesini önlemeyi planlamıştır. Böylece Çerkeslerin iki kabilesi olan
Kabardey ve Besleneyler Karaçay-Çerkes idaresine, Karaçaylıların bir
parçası olan Balkarlılar da Kabardeylerin büyük kısmı ile birleştirilerek kurulan
Kabardey-Balkar idaresine bağlanmıştır.84
Sovyet
sonrası
dönemde
burada
karışıklıklar
baş
göstermiştir.
Karaçaylar’ın ayrı bir devlet kurma girişimleri karşısında Çerkesler de
girişimlerde bulunmuşlar ve 1991’de Dünya Çerkes Birliği adlı örgütü
kurmuşlardır. Bu örgütün amacı, Adige, Karaçay-Çerkes ve Kabardin-Balkar
Cumhuriyetleri’nde yaşayan Çerkesleri tek bir bayrak altında toplayarak Adige
Devleti’ni kurmaktır. Bu gelişmeler etnik gerilimi artırmış ancak 1992’deki
Parlamento seçimlerinin ardından ortam yatışmıştır. İkinci gerginlik 1999’daki
Karaçay Vladimir Semionov ile Çerkes Stanislav Derev arasındaki başkanlık
seçimleri sırasında ortaya çıkmıştır. Semionov’un kazanması üzerine ciddi
gerginlikler görülmüştür. Yeltsin, yaşanan olaylar üzerine 23 Mayıs 1999’da
ülkenin statüsünü değiştirerek doğrudan başkanlık kontrolü altına almıştır.
Daha sonra Başbakan Putin devreye girmiş ve Moskova’nın girişimleriyle her
halkın
3
temsilcisinin
bulunacağı
15
kişilik
bir
Danışma
Konseyi
oluşturulmuştur. Bu konseyin çalışmaları ile ülkede istikrar sağlanabilmiş ve
Aralık 2000’de Parlamento seçimleri gerçekleştirilmiştir. 73 milletvekilinin 31’i
Karaçay, 25’i Rus ve 7’si Çerkes’dir. 2003’de yapılan başkanlık seçimlerini
Karaçay Mustafa Bardyev kazanmıştır.85
Karaçay-Çerkes
Cumhuriyeti’nin
Rusya’dan
ayrılması
fikri
geniş
toplumsal tabanı olan bir fikir değildir. Rus dilli nüfusun nispi çoğunluğu ve
84
Ufuk TAVKUL: a.g.e., 171.
Ali Faik DEMİR: “Sorunlar Dağı Kafkasya Kesişmesinde Çatışmalar ve Türkiye’nin Güvenliği
Açısından Önemi”,
http://209.85.135.104/search?q=cache:SP5qpbLgyCUJ:www.harpak.tsk.mil.tr/duyurular/SEMPOZY
UM_MART_2006/01_ALI_FAIK_DEMIR.doc+sorunlar+da%C4%9F%C4%B1+kafkasya&hl=tr&ct
=clnk&cd=6
85
102
etnik mozaik yapısı bu cumhuriyette ciddi ayrılıkçı eğilimlerin ortaya
çıkmasına engel olmaktadır.86
g. Adigey
Rusya Federasyonu’na bağlı Krasnodar eyaleti içinde yer alan Adige
Cumhuriyeti,
Slav
kökenli
nüfusun
çoğunlukta
olduğu
bir
Kafkas
cumhuriyetidir. ( %68 Rus, %23 Adige) Adige Cumhuriyetinde politik ve idari
mevkiler Adigelerin hakimiyetinde olmakla birlikte etno-politik durum87 kararlı
bir yapı göstermektedir.88
19. yüzyılda Çarlık Rusyası ile yaşanılan savaş sonrası nüfusunun
yüzde 95’ini soykırım ve zorunlu göçten oluşan etnik temizlik ile kaybeden
Adigeler, küçük cumhuriyetlerinin yeni bir çatışma karşısında tamamen
silinebileceğinin farkındadır. Bu nedenle Adigey yönetimi, Rusya’nın federatif
yapısını
savunarak
bağımsızlığını
güçlendirmek
çabasındadır.
Adige
aydınları, Adigey’in yaklaşık 1/3’ünü oluşturan Adige halkının geleceği için
tartışılmaz koşul olarak belirttikleri eşit temsil sisteminin yeterli olamayacağını
görmektedirler. Bu nedenle Adigey hükümeti, Adigey dışındaki Adigelerin
ülkeye
yerleşebilmeleri
gerçekleştirmektedir.
89
için
yasal
düzenlemeleri
ve
örgütlenmeleri
‘Büyük Çerkezistan’ devletini kurma ideali peşinde
olan Adige teşkilatları Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar cumhuriyetlerinde
yaşamakta olan Adigeler (Çerkesler) ile birlikte Abhazları da kapsayan ‘Büyük
Çerkezistan’ devletinin hayali peşindedirler. Adigeler bu devletin sınırları içine
Karadeniz kıyısında yaşamakta olan Şapsığları ve Kuzey Osetya’ya bağlı
86
Bekir DEMİR: a.g.m., 65.
Adige Cumhuriyet’inde temel seçimli ve atamalı görev yerlerini titüler etnik grubun üyeleri
(Adigeler) işgal etmektedir. Yüksek devlet görev yerlerine gelme gibi bir kısım münferit hallerde ise
etnik eşitlik ve kota (kontenjan) prensipleri geçerlidir. Bkz. Bekir DEMİR: “Rusya Federasyonu
Cumhuriyetlerindeki Siyasi, Ekonomik ve Etnik Yapının Federasyon Millî Güvenliği Üzerindeki
Etkisi”, Rusya Stratejik Araştırmaları-1, Ed. İhsan ÇOMAK, 8İstanbul, Tasam Yayınları, 20069, 65.
88
Ufuk TAVKUL: a.g.e., 184.
89
Hasan KANBOLAT: “Rusya’da Federatif Yapıya Getirilen Kısıtlamalara Geçiş Sancılarında
Adigey Cumhuriyeti Örneği”, Stratejik Analiz, Cilt 2, Sayı 15, (Temmuz 2001), 52.
87
103
Mozdok şehrindeki Hıristiyan Kabardeyleri de dahil ederek Kabardey’den
Karadeniz’e kadar olan bölgede ‘Büyük Adigey(Çerkezistan)’ devletini
oluşturma çabasındadırlar. Adigeler bu stratejilerinin önünde bir engel olarak
duran demografik sorunları, ülkeye diasporada yaşamakta olan Adigeleri
getirip yerleştirerek ve nüfus dengesini kendi taraflarına çevirerek aşmayı
düşünmektedirler.90
Adigey Cumhuriyeti’nin ortadan kaldırılmasına yönelik girişimler son
yıllarda daha sık gündeme gelmektedir. Kremlin yönetimi Adigey’i tasfiye
ederek uzun dönemde bölgede başağrısı yaratabilecek muhtemel bir “Adige
sorunu”nu da kontrol altına almaya çalışmaktadır. Nitekim, Putin’in Rusya
Federasyonu içindeki bölgelerin sayısını azaltma politikası, Kuzeybatı
Kafkasya’da bulunan Krasnodar Eyaleti’ne kadar ulaşmıştır. Krasnodar eyalet
yöneticileri Adigey Cumhuriyeti ile birleşme konusunu tartışmaya başlamıştır.
Bu tartışmalarla birlikte, devlet başkanlığı seçimleri sırasında yaşananların da
etkisiyle siz konusu durum Adigey’de mitinglere, etnik ve siyasi gerilime
neden olmuştur.91
Adigey
Cumhuriyeti
Kafkasya’da
yaşanan
çatışmaların
dışında
kalabilmiş bir istikrar bölgesidir. Ancak, Adige-Slav geriliminin tırmanabileceği
noktalar ve Putin yönetiminin Kuzeybatı Kafkasya’da bulunan Adigey
Cumhuriyeti’nin ortadan kaldırılmasına yönelik girişimleri Kuzeydoğu’dan,
(Dağıstan,
Çeçenistan,
İnguşetya,
Kuzey
Osetya)
sonra
Kuzeybatı
Kafkasya’da da (Adigey, Karaçay-Çerkes, Kabardey-Balkar) siyasi tansiyonun
yükselmesine yol açmaktadır. Adigey’in mevcut siyasi statüsünün korunup
korunmayacağı, Kuzeybatı Kafkasya’da istikrarın geleceğini belirleyecektir.
Adigey’in Adige kimliği çerçevesinde devlet yapısını oluşturmasına Slav
90
Ufuk TAVKUL: a.g.e., 185-188.
Hasan KANBOLAT: “21 Mayıs 1864 Anılırken Adigey Cumhuriyeti Tarihe Mi Karışıyor?”,
Stratejik Analiz, Cilt 7, Sayı 73, (Mayıs 2006), 13.
91
104
kökenli örgütlerin gösterdiği tepkilere Moskova’nın desteğinin ne düzeyde
olacağı istikrarın geleceği için kilit noktadır.92
III. Kuzey Kafkasya’daki Sorunların Rus Dış Politikasına
Yansımaları
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, bölgenin uluslararası rekabet
ve etki alanına açılması, bölge sorunlarına da uluslararası bir boyut
kazandırmıştır. Avrasya coğrafyasında sorunların “uluslararasılaştırılması”
nüfuz arayışlarını teşvik etmekte, Rusya’nın bölgedeki inisiyatif alanını
daraltmaktadır. Dağılma sonrası ortaya çıkan etnik, dinsel veya sınır kökenli
çatışmalarda (Dağlık Karabağ, Çeçenistan, Abhaz sorunlarında olduğu gibi)
uzlaşıya varabilmek ve Rusya’ya karşı bir denge sağlayabilmek için, bölge
ülkeleri AGİT’in ve NATO’nun arabuluculuğunu istemişlerdir. Bu dönemde
NATO ve AB’nin genişlemesiyle Avrupa güvenliğinin ve gündeminin bir
parçası olan bölge sorunlarının hızla uluslararası bir boyut kazanması
Rusya’nın tepkisine neden olmuştur.93 Bu durum, Rus dış politikasının,
sorunların seyrine göre etkilenmesini beraberinde getirmiştir.
Kuzey
Kafkasya
ve
Transkafkasya’daki
sorunlar
birbiriyle
ilişkilendirildiğinde bunların birbirini etkilediği ve sebep-sonuç ilişkisi etrafında
cereyan ettiği görülür. Yaşanan problemlerin Rusya Federasyonu’nun dış
politikasını ve uluslararası ilişkilerini etkilemesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla
Rusya Federasyonu’nun kendi egemenlik alanında bulunan ancak birçok
sorunu barındıran Kuzey Kafkasya’daki gelişmeler öncelikli olarak bölge
ülkelerini,
özellikle
Azerbaycan,
de
Gürcistan
Transkafkasya
ve
adı
Ermenistan’ı
verilen
bölgede
etkilemektedir.
bulunan
Bölgesel
çatışmalardan kaynaklı, Rusya’nın Türkiye’ye yönelik dış politikasında da
92
Hasan KANBOLAT: a.g.m., 13.
Stephen BLANK: “Kafkasya Güvenliğinde Yeni Eğilimler”, Avrasya Etüdleri, TİKA, (İlkbahar,
1998), 8.
93
105
değişimler görülmüştür. Bölgedeki etnik çatışmalar Batılı ülkelerin buraya
müdahalesini kolaylaştırmakta, Rusya ile Batı’nın karşı karşıya gelmesine
neden olmaktadır.
Bugün,
Kuzey
Kafkasya
Rusya’nın
egemenlik
sahası
içinde
bulunmaktadır. Bu nedenle bu bölgede yaşanan problemlerin, Rusya’nın iç
güvenlik meselesi olarak görülmesi gerektiği düşünülebilir. Ancak, bölgenin
en ciddi sorunu olarak kabul edebileceğimiz Çeçen sorunu, Rus dış
politikasını önemli derecede etkilemiş, Rus askerî gücünün, merkezi oluşturan
güçlü devletler ve bölge ülkeleri tarafından algılanışını değiştirmiş, bölgesel
ve küresel dış politikada atılacak adımları belirlemede etkili olmuştur. Batı ve
‘yakın
çevre’
ülkeleri
de
buna
karşılık
olarak
Kafkasya’ya
yönelik
politikalarında değişikliğe gitmişlerdir. Özellikle Çeçen sorununun uluslararası
hale gelmesi ve Rus dış politikasını yönlendirmedeki etkisi nedeniyle bu
çalışmada bu konu üzerinde daha fazla durulacaktır. Zira, Çeçen sorunu
Rusya’nın Güney Kafkasya ülkeleri ve Türkiye ile ilişkilerinin yanı sıra Batı ile
ilişkilerini de etkileyerek izlenecek dış politikayı şekillendirmiştir.
A. Kuzey Kafkasya’daki Sorunların Yakın Çevredeki Etkileri
Coğrafi açıdan bakıldığında Kuzey Kafkasya, Transkafkasya’ya açılan
bir kapı niteliğindedir. Kafkaslar’ın dağlık coğrafi yapısı, bölgede çok az
alternatif yolun ve ulaşım ağının bulunmasına imkan sağlamaktadır. Kafkas
sıradağları
Kuzey
Kafkasya
ile
Transkafkasya’yı,
dolayısıyla
Rusya
Federasyonu ile Gürcistan ve Azerbaycan’ı birbirinden ayırırken, birbiriyle
ilişkili bölgeler arasında direkt ulaşıma imkan vermemektedir. Örneğin
birbirine komşu olan Gürcistan’a bağlı Abhazya Özerk Cumhuriyeti ile Rusya
Federasyonu’na bağlı Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti arasında doğrudan
ulaşım sağlayacak bir karayolu bulunmamaktadır. Kuzey Kafkasya’dan
Transkafkasya’ya sıradağların üzerinden aşarak geçebilen iki karayolundan
biri, Kuzey Osetya’dan Güney Osetya’ya ulaşımı sağlayan Daryal geçididir.
106
Bu yol Rusya Federasyonu’ndan Gürcistan’ın başkenti Tiflis’e ulaşımı
sağlamaktadır. Dağıstan’dan Azerbaycan’a ulaşımı sağlayan Derbend geçidi
ile de Rusya ve Kafkasya’dan Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye ulaşmak
mümkündür.94 Dolayısıyla, bu durum “Kuzey Kafkasya’yı elinde bulunduran
gücün, Güney Kafkasya üzerinde kontrol sağlamak için büyük avantaj
sağlayacağı95” görüşünü coğrafi açıdan da anlamlı hale getirmektedir.
Sovyetler Birliği’nden kopan cumhuriyetlerden oluşan yakın çevre,
değişik ülke gruplarından oluşmaktadır. Batı, Orta Asya, Kafkasya olarak üçe
ayrılabilen yakın çevrede Rusya’nın dış politikalarında da farklılıklar
görülmektedir. Rusya’nın yakın çevresinin batısında yer alan eski Sovyet
cumhuriyetlerine kıyasla güneyde yer alan Kafkasya ve Orta Asya’ya askerîsiyasi nüfuz kurma çabalarının yoğunlaştığı söylenebilir. Bunda, bu bölgenin
doğal kaynaklar açısından Rus ekonomisi için inkar edilemez öneminin yanı
sıra RF’nin söz konusu bölgede daha rahat hareket edebilmesinin de önemli
payı bulunmaktadır. Batı’nın ve ABD’nin özellikle Ukrayna, Moldova ve Baltık
devletlerine verdiği destek, onları Rusya karşısında daha güçlü yapmakta,
Rusya da bu ülkelerle ilişkilerinde Batı’yı hesaba katmak zorunda
kalmaktadır.96
Rusya 1991-1993 yılları arasında Atlantikçi görüşlerin etkisiyle yüzünü
Batı’ya dönmüştü. Ancak bu politikanın, ülkede siyasi ve ekonomik istikrar
yerine sorunlara yol açması bölgeye yönelik politikanın değiştirilmesine neden
olmuştur. Rusya kendi sorunlarıyla uğraşırken ABD, Türkiye ve İran gibi
ülkelerin bölgeye ilgisi de bunda etkili olmuştur. Avrasyacı kadroların da öne
çıkmasıyla yakın çevre politikası benimsenmiştir.
94
Ufuk TAVKUL: a.g.e., 18.
Sönmez CAN: a.g.m., 209.
96
Sergei KURTUNOV: “Russia’s Way: Natinal Identity and Foreign Policy”, International Affairs
Cilt 44, Sayı 4, (Moskova, 1998), 141’den naklen Zeynep DAĞI, “Rusya’nın Güvenlik Politikası ve
Türkiye”, Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Ed. Refet YİNANÇ, Hakan TAŞDEMİR,
(Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2002), 194.
95
107
1993 yılından itibaren belirgin biçimde ortaya konan yeni dış politika,
‘Yakın Çevre’ doktrini ile kendini SSCB’nin tek yetkili varisi sayan Rusya’nın;
Gürcistan, Azerbaycan ve Çeçenistan’a müdahale ederek bu hakkını pratiğe
dökme gayretine girmesine sebep olmuştur. Bir bütün olarak ele alındığında
1993 tarihli belge, yine aynı tarihli ‘Yakın Çevre Doktrini’, 10 Ocak 2000
tarihinde kabul edilen Rusya Federasyonu’nun Ulusal Güvenlik Doktrini ve 21
Nisan 2000 tarihli Yeni Askerî Doktrini, geleneksel Rus dış politikasının
çağdaş
koşullara
uygun
biçimde
biçimlendirilmesinin
sonucu
ortaya
çıkmıştır.97 Yakın çevre RF’nin kendini güvende hissedebileceği ikinci bir sınır
vazifesi görmektedir. Ancak , bölgedeki etnik ve dinsel kökenli gerginliklerin
ve sınır çatışmalarının federasyona sıçrama olasılığı RF’de dağılma
korkusunu artırmaktadır. Dağılma korkusu, Rusya’nın iç ve dış politikasını
radikalize eden bir faktör olarak karşımıza çıkmakta ve dış tehdit olgusuyla
birleştiğinde daha da yoğunlaşmaktadır. Yakın çevrenin sınırlarını kendi
savunma stratejisi için veri alan Rusya, bölgede yaşayan Rus azınlığın
haklarını korumak ve radikal İslamın yayılmasını önlemek gibi dış politika
öncelikleri ve söylemiyle yakın çevre üzerindeki denetimini mümkün
kılmaktadır. Dolayısıyla, Rusya bu yöntemlerle bölgede askeri ve siyasi
nüfuzunu tesis edip özel sorumluluklar üstlenerek dağılma psikozunu aşmayı
ve emperyal ulusal kimliğini pekiştirmeyi hedeflemektedir.98
RF’nin Kafkasya politikası, Rus dış politika doktrinlerindeki temel
değişmelerden büyük oranda etkilenerek oluşmuştur. RF’nin 1994’ten itibaren
Kafkasya politikasında büyük ölçüde sertleşme olmuştur. Bu sertleşme ve
aktif dış politika arayışları aslında, Rus dış politikasının geleneksel ana
hedefleri olan; sıcak denizlere inmek, Ortodoks halkın birliği ve Rus
milliyetçiliği, ekonomik çıkarlar, petrol boru hatları, Hazar Denizi’nin statüsü
de dikkate alınarak yeniden üretilmesiydi.99
97
Yelda DEMİRAĞ: a.g.m., 77.
Zeynep DAĞI: “Rusya’nın Güvenlik Politikası ve Türkiye”, Uluslararası Güvenlik Sorunları ve
Türkiye, Ed. Refet YİNANÇ, Hakan TAŞDEMİR, (Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2002), 194.
99
Ali Faik DEMİR, Türk Dış Politikası Perspektifinden Transkafkasya, (İstanbul, Bağlam Yayıncılık,
2003), 91.
98
108
Rusya yönünden Transkafkasya’yı önemli kılan hususlardan biri güney
yönünden güvenliğinin sağlanmasıdır. Rusya, kendine tarih boyunca rakip
olan ve tehdit oluşturan İran ve Türkiye ile arasında Transkafkasya’yı, tampon
bir bölge (güvenlik koridoru) olarak görmektedir. RF’nin, Transkafkasya’daki
çatışmaların kendi topraklarına sıçrayıp bütünlüğünü tehdit etmesi için yeterli
nedenler vardır. Bu bölgedeki sorunlu alanlardan ikisi RF ile sınırdaştır.
Güney Osetya ve Abhazya, Gürcistan’a bağlı özerk bölge ve cumhuriyet
olmalarına rağmen RF’ye dahil olmak istemektedirler. Ayrıca, Kuzey Kafkasya
halkları bu sorunlu bölgeler ile iç içedir. Nitekim, Çeçenistan Federasyon
Antlaşmasını
imzalamayarak
bağımsızlığını
ilan
etmiştir.
RF,
Transkafkasya’da oluşan bu sorunlar yumağının kuzeyi etkilemesi gibi
istenmeyen bir durumun, zincirleme reaksiyon ile tüm bölgeyi sarmasından
endişelenmektedir. RF, Transkafkasya’da sınırlar ve sorunlar açısından
statükonun devamından yana bir politika izlemektedir. Yani bir anlamda,
istikrarlı istikrarsızlığı100 korumak istemektedir.101
Çeçenistan’da
veya
genel
olarak
Kuzey
Kafkasya’da
varlığını
sürdürebilmek için, Transkafkasya ülkelerini sıkıca kontrol altına almak gereği
yüzyıllardır Rus politikalarının temel önceliklerinden birini oluşturmuştur.
Ancak, Azerbaycan ve Gürcistan Rus etkisine girmekten kaçındıkça, Rusya
da bölgedeki bu merkezkaç devletleri kendisine bağlayabilmek için pek çok
meşru ve gayrı meşru yollara girişmiştir. Bütün bunlara ilaveten, Kuzey
Kafkasya’ya silahlı güçlerini yerleştirerek bölgedeki bağımsızlık hareketlerini
bastırmak ve böylece Transkafkasya’nın kuzeyinde kendisine karşı bir
100
Rus strateji uzmanı Vadim Simburski Kafkasya ile ilgili tezlerinde bölgedeki ‘istikrarlı
istikrarsızlığın’ korunması gerektiğini söylemektedir. Ona göre; "Rusya'nın çıkarlarına direkt tehlike
oluşturan tek bölge Kafkasya'dır. Kafkasya'da milli devlet olarak kalmak isteyen 'Azerbaycan' ve
'Gürcistan' gibi küçük imparatorlukların olması Rusya'nın çıkarlarına uygundur. Söz konusu bölgede,
Rusya'nın çıkarlarının korunması için çalışacak inkılapçı güçler mevcuttur. Bunun için bölgedeki
'İstikrarlı İstikrarsızlık' korunmalıdır. Zaten, böyle bir durum yıllardan beri oluşmakta, Türkiye ve
İran'ın serbest hareketine engel olmaktadır.”, Bkz. “Ermenilerin Azerbaycan’da Bkz. “Ermenilerin
Azerbaycan’da
Yaptığı
Katliamlar”,
http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/katliamlar/azerbaycan.html
101
Ufuk TAVKUL: a.g.e., 192.
109
güvenlik kuşağının ortaya çıkmasını engellemeyi amaçlamıştır.102 1992’den
itibaren Güney Kafkasya’daki yeni devletlerden, Almanya’dan, Baltıklar’dan
ve Orta Asya’dan geri çekilen birliklerin silah, teçhizat ve personeli Kuzey
Kafkasya’ya yerleştirilmiştir. Bölgede konuşlu birliklerin eski nesil silah ve
teçhizatı Rusya’nın kuvvet indirimleri safhasında Avrupa’dan çekilen daha
modern silah ve teçhizatla değiştirilmiştir. Kuzey Kafkasya’da yeniden
yapılanma faaliyetlerine paralel olarak Güney Kafkasya’da konuşlu kuvvet
grubu bölgede kalmaya devam etmektedir. Rusya Federasyonu “güney
sınırlarımız boyunca Ermeni-Azeri, Gürcü-Oset, Gürcü-Abhaz gibi bölgesel
çatışmalar Rusya Federasyonu’nun güvenliğini tehdit etmektedir. RF
topraklarında Çeçen, İnguş, Osetler ayrılıkçı eylemleriyle mevcut tehdidi
tırmandırmaktadırlar;
Kafkaslar
köktendincilik
karışıklıklar
ve
iç
bölgesindeki
RF
çatışmalar,
topraklarına
bölücülük,
sıçrayabilir;
Kuzey
Kafkasya’da devam eden iç ve dış karışıklıkları önlemek ve ayrıca
köktendinciliğin yarattığı tehdide karşı koymak için, RF bölgede önemli
oranda
askeri
varlığa
ihtiyaç
duymaktadır.”
bahaneleriyle
AKKA’nın
değiştirilmesini veya tavanlarının kaldırılmasını talep etmekte, tavanların
şimdiki durumda kalması halinde ise AKKA’ya uymayacağını açıkça ifade
etmektedir.103
Dolayısıyla, Rusya stratejik açıdan bölgedeki geleneksel hareket
tarzlarından birini tekrarlamaktadır. Buna göre, Rusya Kuzey Kafkasya’da
güçlü olabilmek için, destek ve dayanak noktası olarak Transkafkasya’da
sağlam temeller bulmak durumundadır. O halde Kafkasya’yı güney ve kuzey
olarak değil de, genel bir bütün ya da bir birim olarak ele almak; bunun
yanında Kafkasya’yı BDT içinde entegre bir bölge olarak değerlendirmek
Rusya’nın çıkarlarına uygun olacaktır. Bu da en azından Rusya’nın gözünde
Transkafkasya’nın Kuzey Kafkasya’ya bağlı olma durumunu sembolize
102
103
Haleddin İBRAHİMLİ: Değişen Avrasya’da Kafkasya, (Ankara, ASAM Yayınları, 2001), 64.
Savaş YANAR: a.g.e., 73.
110
edecektir. Bu durum esasında üstü örtülü olarak Transkafkasya’nın bir Rus
nüfuz alanı olduğunun altının çizilmesi anlamına gelmektedir.104
B. Çeçen Sorununun Yansımaları
1991 yılında bağımsızlık ilanında bulunan Çeçenlere karşı askeri harekat
1994’te başlamıştır. Kanlı çatışmaların ardından 1996 yılında Hasavyurt
Antlaşması imzalanmış ve Çeçenler önemli kazanımlar elde etmişlerdir.
Ancak Çeçen lider Basayev’in Rusya’ya karşı direnişinin devam etmesi,
Rusya’da meydana gelen bombalama ve suçlardan Çeçenlerin sorumlu
tutulması ve direnişin Dağıstan’a sıçrama endişeleri gibi sebeplerle 1999’da
Çeçenistan’a ikinci harekat başlamıştır. Putin’in iktidara gelişiyle, yeniden
dağılmanın önüne geçmek amacıyla merkezi otoritenin güçlendirilmesi çabası
içine girilmiştir. Putin, Çeçenistan’a karşı sert ve tavizsiz bir politika
uygulamış, ulusal çıkarların korunmasını ön planda tutmuştur. Bu suretle ülke
içinde siyasal, askerî ve ekonomik gücü kontrol edebilmeyi hedefleyen Putin,
geri plandaki Tataristan ve Başkurdistan gibi özerk bölgelerin bağımsızlık
arayışlarının da ciddi anlamda caydırılmasını hedeflemiştir.
Rusya Federasyonu’nun birliğini korumada kilit bölge Çeçenistan,
Dağıstan ve İnguşetya’dır. Bu kesimde radikal İslamın galip gelmesi veya
Moskova’nın zafiyet göstermesi halinde, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti ve
Gürcistan’a bağlı Abhazya’nın da burada ortaya çıkabilecek İslami antiteye
katılması, daha sonra da Tataristan, Başkurdistan ve Kırım’ın ivmesi yükselen
bu İslami dalgadan etkilenmesi muhtemeldir. Uluslararası terörizm ve El
Kaide ile Çeçenistan’daki İslami faaliyetler irtibatlandırılmakla birlikte, Batı’nın
Çeçenistan meselesinde Moskova’nın yanında yer almadığı, bu nedenle de
Beslan katliamı sonrası Putin’in ABD’yi ‘bölgedeki cihadi gruplara ve
104
Ömer Göksel İŞYAR: a.g.e., 548.
111
terörizme destek vermekle’ suçlayacak kadar eleştirilerini tırmandırdığı
görülmektedir.105
Çeçenistan ve Dağıstan bağımsız hale gelirlerse stratejik dağlık
konumları sayesinde, Rusya’nın Transkafkasya’daki olaylara karışmasını
engeller ve Rusya’nın bölgedeki gücünü azaltırlar. Çünkü Kuzey Kafkasya her
zaman için Rusya’nın en önem verdiği bölge olmuştur ve Rusya’nın ihtişamı
Kafkaslar’ın yıkıntıları üzerinde kurulmuştur.106 Eğer Kafkaslar’ı ve Orta
Asya’yı kontrolü altına almak istiyorsa, Rusya’nın mutlaka Çeçenistan
üzerinde jeopolitik egemenlik kurması gerekmektedir. Rusya’nın Çeçenistan
üzerindeki egemenliğini kaybetmesi, Kafkaslar’daki, özellikle de çoğunluğun
Müslüman olduğu bölgelerdeki milliyetçi güçlere çok büyük cesaret verecektir.
Kuzey Kafkasya’daki Dağıstan, İnguşya, Kabardey-Balkar, Karaçay-Çerkes,
Adigey
ve
Müslümandır.
Azerbaycan
Eğer
bu
cumhuriyetlerinin
cumhuriyetler
bir
nüfusunun
Kuzey
büyük
Kafkasya
kısmı
kanadı
oluştururlarsa, Hristiyan cumhuriyetler olan Ermenistan ve Gürcistan’ı
Rusya’dan ayıracak bir Müslüman kuşak meydana getirirler. Böylesi bir
gelişme Ermenistan ve Gürcistan’ı sadece Kuzey Kafkas komşularına değil,
batılarındaki ve güneylerindeki büyük Müslüman devletler olan Türkiye ve
İran’a da bağımlı kılar.107
Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan üzerinde belirli bir kontrol tesis
ettikten sonra, öteden beri kendisi için sorun olan Kuzey Kafkasya ve
Çeçenistan üzerinde kontrol kurma çabalarına ağırlık veren RF, bu
girişimlerini uluslararası kamuoyuna “bölgedeki milliyetçi ve dinî radikalizmi
kontrol etme ve bölgede istikrarı sağlama çabaları” olarak açıklamıştır.108
105
Fevzi USLUBAŞ: SSCB’den Sonra Sıra Rusya’da Mı? Afganistan, Küresel Terör ve ABD,
İmparatorlukların Bataklığı, (İstanbul, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 2005), 161.
106
Marie Bennigsen BROXUP: “The Case for Chechen Independence”, Contrasts and Solutions in the
Caucasus, Ed. Ole HOİRİS, Sefa Martin YÜRÜKEL, (Aarhus, Aarhus University Press, 1998), 397.
107
Robert OLSON: Türkiye’nin Suriye, İsrail ve Rusya ile İlişkileri: 1979-2001, Çev. Süleyman
ELİK, (Ankara, Orient Yayınları, 2005), 108.
108
Anna MATVEEVA: The North Caucasus, Russia’s Fragile Borderland, (Londra, The Royal
Institute of International Affairs, 1999), 82.
112
Gerçekte
kendisi
tarafından
desteklenen
Kafkasya’daki
dondurulmuş
istikrarsızlıktan yararlanan RF’nin “Yakın Çevrede Barış ve İstikrar Oluşturma”
çabaları yönünde bölgedeki müdahaleleri, Rusya ile bazı alanlarda çıkar
ilişkileri bulunan Batılı ülkeler tarafından da anlayış ve destek ile
karşılanmıştır. Başta ABD olmak üzere, Batılı ülkelerin bu tavırlarından güç ve
cesaret alan RF, bölgede de facto olarak elde ettiği avantajlarını uluslararası
alanda yasallaştırma yoluna gitmiştir.109 Çeçenistan’a müdahalesini haklı
göstermek adına Avrupa’ya, “ biz sizin, uyanan İslam fundamentalizmine
karşı güvenceniz ve tehlikeyi göğüsleyecek tampon bölgesiyiz, o halde
yanımızda ve arkamızda olmalısınız” diyerek, Batının korkulu rüyası olan
İslam tezini işlemeyi bilmiştir.110
Çeçenistan’da sürdürülen savaş sırasında ordunun sivil hedefleri
bombalanması, Grozni gibi önemli kent merkezlerinin havadan yoğun
bombardımana tutularak yüzlerce sivilin ölümüne sebebiyet verilmesi, savaşta
esirlere Cenevre Sözleşmesi111’nin hükümlerinin uygulanmaması ve Gizli
Polis’in sivil halk üzerindeki baskısı gibi nedenlerle Moskova; Avrupa Konseyi,
Avrupa Parlamentosu, BM İnsan Hakları Kuruluşu gibi uluslararası teşkilatlar
tarafından eleştirilmektedir. Avrupalı liderler ise bu konuda ‘real politik’in bir
gereği olarak genelde susmayı veya genelde Washington’un yaptığı gibi
konunun Rusya’nın bir iç meselesi olduğunu belirtmek suretiyle, Moskova’yı
rahatsız edebilecek davranış ve eleştirilerden kaçınmaktadırlar.112 Putin’in
kararlı tutumu ile, özellikle AB, Avrupa Konseyi ve ikili ölçekte Batı tepkileri
sonuçsuz kalmış, RF birlikleri sivillere karşı geniş çaplı insan hakları
ihlallerine de sebep olarak Çeçenistan üzerinde hakimiyet kurmayı kısmen de
olsa başarmışlardır. Çeçen direnişçilerin faaliyetleri bölgenin kırsal kesiminde
sürmekte, zaman zaman Rus şehirlerinde de terör eylemleri biçiminde kendini
göstermektedir. Ancak müdahaleleri meşrulaştırmak ve uluslararası arenada
109
B.Zakir AVŞAR: a.g.m., 1884.
Sönmez CAN: a.g.m., 210.
111
12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmesi savaş zamanında sivillerin korunmasına dair hükümler
içermektedir. Sözleşmenin ek protokolünde açık biçimde ''siviller saldırıların ya da misillemelerin
hedefi olamaz'' denmektedir.
112
Fevzi USLUBAŞ: a.g.e., 172.
110
113
haklılığını göstermek için şehirlerdeki terör olaylarının Rus gizli servislerince
yapıldığı da belirtilmektedir.113
Bugünkü gelişmeler kapsamında; RF Çeçenistan üzerinde tam hakimiyet
kurmaya çalışarak, ülkesinin yeni bir dağılma süreciyle karşı karşıya
kalmasını engellemeye çalışmaktadır. RF, Çeçenistan ile aynı özelliklere
sahip 19 özerk cumhuriyetin de harekete geçmesi durumunda topraklarının
%28’ini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Bu durum RF’nin
yeniden dağılması, toprak açısından daha da kuzey çekilmesi ve iç devlet
durumuna düşmesi, Karadeniz ve Hazar Denizi ile irtibatının neredeyse
tamamen ortadan kalkması ve bu bağlamda, bu bölgedeki hakimiyet ve
nüfuzunu ABD’ye kaptırması anlamına gelmektedir.114
Rusya açısından olay yalnız Çeçenistan değildir. Sorun tüm Kuzey
Kafkasya’nın elde bulundurulmasıdır. Gerek Çarlık Rusya’sı gerekse Sovyet
Rusya ve bugünkü Rusya yüzyıllarca her ne pahasına olursa olsun
Karadeniz’i, Hazar Denizi’ni kontrol eden ve Büyük Petro ve haleflerinin
telkinlerine
göre
Rusya’yı
Akdeniz
sahillerine
ulaştıracak
ve
elde
bulundurduğu zaman kendisini Türkiye ve İran’a karşı avantajlı duruma
getirecek olan Kafkasya’nın ele geçirilip muhafazası için çalışmışlardır. Hazar
Denizi’nden Karadeniz’e kadar uzanan Kuzey Kafkasya bu mücadelenin
jeostratejik hedefi olagelmiştir.115 Kafkasya’daki Müslüman unsurlar arasında
RF’ye karşı ortaya çıkacak bir bloklaşma, Rusya’nın bölge ile doğrudan
bağlantılı ekonomik ve siyasi çıkarlarını ve toprak bütünlüğünü tehdit
edecektir. Buna karşı Rusya, bölgedeki devletlerin ekonomik kalkınmaları ve
bağımsızlıklarının etkili şekilde gelişmesini ve bölgedeki petrolün geçerli ve
karlı ihraç yollarını engelleyen Kafkasya’daki ‘dondurulmuş istikrarsızlık’
113
Hakan KANTARCI: a.g.e., 80.
Hakan KANTARCI: a.g.e., 198.
115
Savaş YANAR: a.g.e., 74.
114
114
durumundan faydalanarak ve bunu teşvik ederek sorunu kendi arzuladığı
şekilde bir çözüme ulaştırma çabası içinde olmuştur.116
1. Güney Kafkasya (Transkafkasya) Bölgesi
Orta Asya'daki geri çekilişin aksine, Rusya'nın Kafkasya'daki hızlı
Amerikan hamlelerinin ilk şokunu atlatması uzun sürmemiştir. Bunda Rusya
Federasyonu'nun güvenlik algılamasında Kafkasya'nın Orta Asya'ya göre,
başta Çeçenistan sorunu olmak üzere, daha öncelikli bir yere sahip olmasının
payı büyüktür. Hem 'yakın çevre'sindeki otoritesini yeniden tesis etmek, hem
kendisi için stratejik ve ekonomik önemi büyük olan bir bölgede kontrolü tam
olarak kaybetmemek isteği ve hem de Kuzey Kafkasya'da güvenlik ve
istikrarın korunması için Güney Kafkasya'nın öneminin bir kez daha ortaya
çıkması; içeriğinde değişmeler olsa dahi, Rusya Federasyonu'nu, ABD'nin dış
politikada dikkatini Irak'a yoğunlaştırması fırsatından da istifade ederek,
Güney Kafkasya'da politik ataklar yapmaya sevk etmiştir.117
Rusya açısından Kuzey Kafkasya ve Transkafkasya’daki Rus kontrolüne
dayalı istikrar ve güvenlik, birbiriyle sıkı sıkıya bağlantılı gibi gözükmektedir.
Rusya için bu iki bölge arasında nasıl bir öncelik-sonralık ilişkisinin olduğunu
tespit etmek pek kolay değildir. Ancak, SSCB’nin dağılmasından sonra Rusya
Çeçenlerin bağımsızlık isteklerini göz ardı ederek, bir müddet tüm enerjisini
Transkafkasya’da kontrolü yeniden kurma yönünde harcamıştır.118
Güney
Kafkasya’daki
Gürcistan,
Ermenistan
ve
Azerbaycan’ın
bağımsızlığı ve gelecekteki güvenliği Kuzey Kafkasya ile politik olduğu kadar
ekonomik yönden de sıkı sıkıya bağlıdır. Bu devletlerden biri bağımsızlığını
116
Ariel COHEN: “Avrasya Boru Hatları Stratejisi”, Avrasya Etüdleri, (İlkbahar 1996), 2.
Mahmut Niyazi SEZGİN: “Kafkasya’da Büyük Rekabet”, Radikal, (8 Ekim 2002),
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=52571
118
Ömer Göksel İŞYAR: a.g.e., 72.
117
115
kaybederse diğerleri de bundan etkilenecektir.119 Rusya, Azerbaycan ve
Gürcistan ile ilişkilerinde Çeçen direnişçileri destekledikleri iddiasıyla bu
ülkelerdeki etnik ve siyasi sorunları körükleyerek bölgesel hakimiyetini
sürdürmek istemektedir. Ermenistan ile de yakın ilişki içindedir. Rusya kendi
egemenlik alanında bulunan Kuzey Kafkasya bölgesinde ayrılıkçı hareketleri
bastırma politikası izlerken, Transkafkasya’da tam tersi bir yaklaşımla hareket
etmektedir. Uluslararası terörizme karşı savaştığını söyleyerek Çeçenler
vasıtasıyla bölge ülkelerine baskı yapmaktadır.
Sovyetler Birliği’nin dağılışı ve BDT’nin kuruluşundan beri, Azerbaycan
ve Gürcistan Rus otoritelerinin gözünde iki merkezkaç ülke durumundadır.
Rusya bu iki ülkede de etkinlik kurmakta zorlanmaktadır. Azerbaycan ve
Gürcistan’ın temel dış politik yönelimleri ise tepkisel bir şekilde tamamen
Batıya doğru olmuştur. Öte yandan, Ermenistan bu iki ülkeden farklı olarak
bağımsızlıktan hemen sonra, Rusya’ya yönelmek zorunda kalmıştır. Burada,
Ermenilerin Ruslarla tarihi müttefik olduklarını da hatırlatmakta yarar vardır.120
a. Gürcistan
Kafkaslar’ın
üç
bağımsız
devletinden
biri
olan
Gürcistan;
hem
Karadeniz’e, hem Türkiye’ye, hem Rusya’ya ve hem de Azerbaycan ile
Ermenistan’a sınırları bulunan bir ülke sıfatıyla Orta Asya ve Avrupa arasında
tam anlamı ile bir kapı/köprü özeliği taşımaktadır. RF’nin de bu durumun
farkında olmasından dolayı bölgedeki askeri varlığını türlü bahaneler ile
sürdürmeye çalıştığı görülmektedir. BDT vasıtasıyla ‘Yakın Çevre Doktrini’ni
uygulamaya
çalışması,
Kafkasya’yı
arka
bahçesi
olarak
görmesi,
Gürcistan’daki askeri üslerini kapatmamakta direnmesi, Ermenistan ile
ilişkilerini çok sıkı tutması ve bu bölgede askeri güç bulundurması bu
yaklaşımını açıkça ortaya koymaktadır. Rusya’nın bu politikalarının temel
119
120
Savaş YANAR: a.g.e., 26.
Ömer Göksel İŞYAR: a.g.e., 80-81.
116
amacı Kafkasya ve Orta Asya kapılarını Türkiye’ye kapatmak, kendi etkisini
ve kontrolünü sürdürmektir.121 Bütün Kuzey Kafkasya’yı ve doğal olarak
Çeçenistan’ı dünyaya bağlayan kapı Gürcistan’dır. Rusya Çeçen direnişini
Gürcistan boyutunda da çevrelemek ve yok etmek istemektedir. Bütün bu
sebeplerden ötürü Rusya, Gürcistan’ı kontrol altında tutmak istemektedir. Bu
maksatla Gürcistan’da mevcut problemleri körüklemekte, ABD-AB-Türkiye
cenahına karşı RF-Ermenistan birliği ile cevap vermeye çalışmaktadır.122
RF başlangıçta BDT’ye katılmakta isteksiz olan Gürcistan’da Abaza,
Acara, Ermeni ve Lezgi gibi etnik sorunları istismar ederek siyasi ve ekonomik
baskı uygulamış, Gürcistan’ı birliğe katılmaya mahkum etmiştir. Gürcistan’da
bulunan Güney Osetya aslında Kuzey Kafkasya’nın bir parçasıdır ancak
bölünmüş durumdadır. Abhazya ve Panki vadisi sorunu da Rusya-Gürcistan
ilişkilerinde Kuzey Kafkasya bağlantılı sorunlardır. Gürcistan, izlediği Batı
yanlısı dış politika gereği NATO ve AB üyeliği için çalışmaktadır. Bu
çerçevede, toprak bütünlüğünü sağlamak için Abhazya, Acaristan ve Güney
Osetya
sorunlarını
çözüme
kavuşturmak
amacıyla
ülkesinden
Rus
askerlerinin çıkmasını ve askeri üslerin boşaltılmasını istemektedir. (Abhazya
ve Güney Osetya bölgesinde Rus Barış Gücü, Acaristan ve Cevahiti’de Rus
üsleri bulunmaktadır.) Bu durum Rus-Gürcü ilişkilerinde gerginliklere yol
açmakta, ABD’nin de bölgeye girişi için bir fırsat yaratmaktadır.
(1). Abhazya Sorunu
Abhazya sorununun temelinde, Gürcistan sınırları içinde bulunan ve
coğrafi olarak Kuzey Kafkasya’nın bir parçası olan, Abhazya Özerk
Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olma isteği bulunmaktadır.123
121
Coşkun ŞAHİNOĞLU: a.g.m., 121.
Mehmet Ali BOLAT: “Gürcistan Raporu”,
http://www.chveneburi.net/sp/bpg/publication_view.asp?InfoID=156716&iabspos=5&vjob=vsub,253
123
Okan MERT: Türkiye’nin Kafkasya Politikası ve Gürcistan, (İstanbul, IQ Kültür-Sanat Yayıncılık,
2004), 51-52.
122
117
Sovyetler Birliği devrinde Karadeniz kıyısında Gürcistan’a bağlı özerk bir
cumhuriyet olan Abhazya, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından
Gürcistan’dan tek yanlı bağımsızlık ilan etmiştir. Bunun üzerine, Gürcü
kuvvetlerinin Abhazya’nın başkenti Sohum’a girmesi ve buna Abhaz
kuvvetlerinin cevap vermesiyle patlak veren Gürcistan-Abhazya ihtilafı
topyekûn savaşa dönüşmüştür. Bu savaş bir yıldan fazla sürerek 30 Eylül
1993 tarihinde Gürcü kuvvetleri ile Gürcü nüfusunun Abhazya’yı terk
etmesiyle sonuçlanmıştır. Savaşta iki taraftan yaklaşık yedi bin kişi hayatını
kaybetmiş, iki yüz elli bin Abhazyalı Gürcü yerinden edilmiş kişi haline
gelmiştir. 1992-93 savaşı, Abhazya açısından sadece büyük bir sosyal ve
ekonomik yıkımı getirmekle kalmamış, Gürcistan ile yeniden bir araya gelme
seçeneğini de büyük ölçüde ortadan kaldırmış görünmektedir.124 Çatışmalar
sırasında Kuzey Kafkasya’nın özerk cumhuriyetlerinin Abhazlar lehine RF’ye
baskıda bulunması, RF’nin konuya müdahalesine Gürcistan ile ilişkilerin
gerginleşmesine neden olmuştur.125
Abhaz-Gürcü sorunu günümüzde de devam etmektedir. Abhazların
bağımsızlık talepleri, federasyon ya da konfederasyon istekleri Gürcistan
tarafından kabul edilmemektedir. Bunun dışında Abhaz-Gürcü savaşı
sırasında Abhazya’dan göç eden Gürcülerin geri dönüşüne ilişkin sorunlar da
vardır.
Önceleri, Gürcistan üzerindeki nüfuzunu devam ettirmek istemesi
nedeniyle Abhaz yönetimini destekleyen RF, muhtemel bir bağımsızlığın
emsal teşkil edebileceği endişesiyle son zamanlarda, Gürcistan sınırlarının
içinde yer alacak bir çözümün daha uygun olacağını dile getirmektedir. Bu
bağlamda RF Devlet Başkanı Putin, Abhazya’daki sorunu Gürcistan’ın bir iç
sorunu gördüklerini, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünden yana olduklarını,
124
Hasan KANBOLAT: “Abhazya Nereye Gidiyor?”, (27 Eylül 2006),
http://www.asam.org.tr/tr/yazigoster.asp?ID=1158&kat1=42&kat2=
125
Okan MERT: a.g.e., 53.
118
RF’nin başka bir ülkenin topraklarında çatışmaya girmeye niyeti olmadığını,
Abhazya’daki RF birliklerinin çekileceğini, sadece sınır birliklerinin takviye
edileceğini beyan etmektedir.126
(2). Güney Osetya Sorunu
Osetya, coğrafi olarak Kafkas sıradağları tarafından ve siyasi olarak da
bu bölgeyi ele geçiren Rus çarlarının, ülkenin güneyini Gürcistan'ın
yönetimine sokmalarından beri bölünmüş bir ülkedir. Sovyetler Birliği
dağıldıktan
sonra
Kuzey
Osetya,
Rusya
Federasyonu'nu
oluşturan
cumhuriyetlerden biri olurken, Güney Osetya, Gürcistan'ın bir parçası olarak
kalmıştır.127 Güney Osetya’nın Gürcistan’dan ayrılarak Kuzey Osetya ile
birleşme isteği, Rusya’nın da bu anlaşmazlıkta Osetlerin yanında yer alması
Gürcistan ile gerginliklerin yaşanmasına neden olmuştur. Oset-Gürcü
anlaşmazlığı halen çözüm beklemektedir. Rusya da bu sorunu Gürcistan
üzerinde denetim kurmak için kullanmaktadır.
Güney Osetya ile Gürcistan arasındaki gerginlik, 1989’da Güney
Osetya’nın Sovyet Rusya içinde Kuzey Osetya ile birleşme isteği nedeniyle
başlamıştır. Gürcistan’ın 1990 yılında bağımsızlığını ilan etmesiyle Güney
Osetya’nın özerkliği kaldırılarak Tiflis’e bağlanmış, bunun üzerine çatışmalar
başlamıştır. Rusya’nın desteğiyle Osetler lehine sonuçlanan çatışmalar birçok
Oset ve Gürcünün mülteci durumuna düşmesine sebebiyet vermiştir. Ancak
bu çatışmalar herhangi bir çözüm getirmemiştir.
Bugün, Güney Osetya Tiflis’in fiilî egemenlik alanı dışında yaşamını
devam ettirmektedir. Fiilî durum Güney Osetya’nın genel olarak RF, özel
olarak ise Kuzey Osetya ile entegrasyonuna olanak tanımaktadır ki, bu da
126
Savaş YANAR: a.g.e., 85.
“Güney Osetya Anlaşmazlığı”,
http://www.kafkas.org.tr/bgkafkas/bukaf_gosetya_gosetyaanlasmazligi.html#02
127
119
Oset milliyetçiliğinin en temel hedefidir. Güney Osetya’nın Gürcistan dahilinde
herhangi bir perspektifine inanmayan Güney Osetya yönetimi, Kuzey Osetya
ile fiilî birleşmişliği hukukileştirmeye çalışmaktadır. Fakat bu konudaki nihaî
söz sahibi RF, Osetya’nın bu arzusuna sıcak bakmamaktadır. Her şeyden
önce Güney Osetya’nın ilhak edilmesi, uluslararası sisteme bir meydan
okuma anlamına gelir ki, RF bunu yapacak güç, imkan ve kabiliyetten
yoksundur. Öte yandan, iki Osetya’nın birleşmesi durumunda, Rusya’nın
kontrol etmekte zorlandığı Kuzey Kafkasya’da ortaya daha büyük ve güçlü bir
Osetya çıkabilecek ve ileride bağımsızlık arayışına girebilecektir ki, bu da RF
açısından istenen durum değildir. Ayrıca birleşme durumunda RF, Gürcistan’a
karşı kullanmakta olduğu önemli bir aracı da kaybetmiş olacaktır.128 Gürcistan
ise
Osetya’nın
bağımsızlığını
kazanması
veya
Rusya’ya
bağlanması
durumunda başta Acar ve Abhazlar olmak üzere ülkedeki diğer etnik
azınlıkların da ayaklanacağından endişe etmektedir. Benzer bir endişe
yaşayan Rusya için Güney Osetya’da yaşanacak bir nüfuz kaybı kısa
zamanda toprak kaybına dönüşebilir. Dahası ABD’nin Karadeniz Havzası’nda
güç depoladığının farkında olan Rusya yeni bir çevreleme politikasının
kurbanı olmak istememektedir.129
(3). Panki Vadisi Sorunu
Amerikan askeri varlığının Orta Asya'da ilk kez 'yakın çevre'sine
yerleşmesine direnemeyen Moskova, Kafkasya'da da geri adım atmış ve
böylece 11 Eylül sonrasında Kafkasya, ABD ve Rusya arasında zımnen
Kuzey ve Güney Kafkasya olmak üzere iki etki alanına bölünmüştür. Kuzey
Kafkasya, Rus hâkimiyet alanında bırakılırken (ki Kuzey Kafkasya'yı oluşturan
yedi cumhuriyet zaten Rusya Federasyonu içerisinde yer almaktadır), Güney
Kafkasya'ya Amerikan askeri varlığı yerleşmeye başlamıştır. Gürcistan'ın
128
Kamil AĞACAN: “Saakaşvili'nin Güney Osetya Operasyonu: Bir Hipotezin Testi”, (16 Ocak
2005), http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=33&kat=6
129
Faruk AKKAN: “Osetya Üzerinden Nüfuz Savaşı”, Aksiyon, Sayı 587, (06.03.2006),
http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=23504
120
kuzeydoğusunda, Çeçenistan sınırında yer alan Panki Vadisi'nde Kaide
militanlarının bulunduğu iddiasına dayanarak (bugüne kadar bu iddiayı
destekleyen bir kanıta rastlanmamıştır) 200 Amerikan askeri eğitmeni
Gürcistan'a gelmiş ve Gürcü ordusunu eğitmeye başlamıştır.130
Panki Vadisi Gürcü-Çeçen sınırında 65 km. uzunluğa sahip ve Tiflis’in
190 km. Kuzey Doğu’sundadır. Vadide 8-12 bin Çeçen mülteci yaşamaktadır.
Rusya, gerek 1. Çeçen savaşında (1994-96), gerekse 2. Çeçen savaşında
(1999-...) bu vadide Çeçen direnişçilerin bulunduğunu iddia ederek vadiye
müdahale etmek istemiştir. Gürcistan buna izin vermezken Rusya, 2000-2002
yılları arasında vadiyi belli aralıklarla bombalamış ve Rus-Gürcü gerginliğinin
artışına sebep olmuştur.131 Gürcistan, özellikle İkinci Çeçenistan Savaşı’ndan
sonra Rusya’nın askeri ve siyasi baskılarına maruz kalmıştır. Çeçen
militanların Gürcistan’ın Panki Vadisinde toplandıklarını ve Rusya’ya karşı
düzenlenen askeri operasyonların buradan yönetildiğini iddia eden Rusya,
Panki Vadisine askeri operasyon düzenlemek için Gürcistan’ı ikna etmeye
çalışmış ancak başarılı olamadıktan sonra Gürcistan sınırlarında denetimi
arttırmış ve Gürcistan vatandaşlarına vize uygulamasını getirmiştir. Özellikle
Panki Vadisi sorunu gündeme taşındığı zaman ABD, bu konuda Gürcistan’ı
siyasi ve askeri açıdan desteklemiş, Rusya’yı ciddi bir şekilde uyarmıştır.132
RF’yi Gürcistan konusunda asıl rahatsız eden Panki Vadisi'nde barındığı
iddia
edilen
Çeçenler
değil,
Gürcistan'ın
Rusya
Federasyonu'nu
bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne karşı bir tehdit olarak algılaması ve bu
tehdidi bertaraf etmek için olabildiğince Rus nüfuz alanından uzaklaşmaya
çalışması; Türkiye, ABD, Avrupa devletleri ile yakın ilişkiler geliştirmesi ve
NATO'ya üyeliği hedeflemesidir. Ancak Rusya Federasyonu var olan
Çeçenistan
130
sorununu
Gürcistan
üzerinde
bir
baskı
unsuru
olarak
Mahmut Niyazi SEZGİN: a.g.m., http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=52571
Mehmet Ali BOLAT: a.g.m.,
http://www.chveneburi.net/sp/bpg/publication_view.asp?InfoID=156716&iabspos=5&vjob=vsub,253
132
“ABD’nin Kafkasya’daki Güncel Varlığı ve Türk-Amerikan İlişkilerine Yansıması”,
http://www.azsam.org/modules.php?name=News&file=article&sid=6
131
121
kullanabilmektedir. Rusya ve Gürcistan arasında ABD'nin de müdahil olduğu
krizde amaç Panki Vadisi'nde var olduğu iddia edilen Çeçenler değildir.
Çeçenistan sorunu RF'nin Gürcistan konusunda rahatsızlığını dile getirmek
için bir araç olarak kullanılmaktadır.133
b. Azerbaycan
Rusya’nın Azerbaycan’a yönelik dış politikası yakın çevre stratejisi
bağlamında değerlendirilmelidir. Buna göre, Azerbaycan Rusya’nın hakim
konumda olmak istediği Transkafkasya ülkelerinden biridir, önemli petrol
rezervlerine sahiptir. Ermenistan’la Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ
sorununda Rusya’nın taraf olması, ilişkileri etkilemektedir. Çeçen sorunu da
ilişkilerde rol oynamış bir argümandır.
Birinci Rus-Çeçen savaşı (1994-1996) boyunca Rusya Çeçenlerin
Azerbaycan tarafından desteklendiğini iddia etmiş; Azerbaycan ise bunu
reddetmiştir. İlişkilerde Çeçenistan boyutunun veya bütünlükle Kuzey
Kafkasya boyutunun yeniden gündeme gelmesi, Ağustos 1999’daki Dağıstan
olaylarının
ve
ardından,
Rusya’nın
uluslararası
terörizmle
mücadele
gerekçesini kullanarak Çeçenistan’a saldırmasıyla başlamıştır. Bu dönemde
Rusya bir yandan Azerbaycan’dan uluslararası terörizmle mücadelede destek
isterken, öte yandan Azerbaycan’ı Çeçenlere destek verdiği gerekçesiyle
suçlamıştır. Azerbaycan’ın Dağıstan’da savaşan Vahhabilere silah sattığı da
iddia edilmiş, sınır kontrolleri artırılmıştır. Kuzey Kafkasya’daki bu gelişmeler
Rusya’da
yaşayan
Azerilere
baskı
yapılmasına
neden
olmuştur.
Azerbaycan’ın Çeçenlere yardım ettiği ve yardım koridoru rolü oynadığı
yönündeki açıklamalar 2000 yılında gerginliği tırmandırmıştır. Rusların
Çeçenistan’daki askeri başarıları, Azerbaycan’ın yardım iddialarını kesin bir
dille reddetmesi ve BDT çerçevesinde ilişkileri geliştirme girişimleri sonucu
133
Gökçen EKİCİ: “Moskova Eylemi ve Rusya Federasyonu'nun Çeçenistan Politikasına
Yansımaları”, Stratejik Analiz, (Aralık 2002), http://www.asam.org.tr/temp/temp246.pdf
122
Kuzey Kafkasya olayları nedeniyle iki ülke arasında artan gerginlik azalmaya
başlamıştır.134
Dağıstan’da bulunan Lezgilerin Azerbaycan’daki Lezgilerle birleşerek
Büyük Lezgi devleti kurma amaçları da Rus-Azeri ilişkilerini etkileyen bir
konudur. Bu amaçla Sadval örgütü kurulmuştur. Azerbaycan’daki Lezgilerin
birleşmeye
yönelik
hareketleri
Rusya
tarafından
Azerbaycan’a
karşı
kullanılmıştır. Ermenistan da Karabağ dışında ikinci bir cephe açma amacıyla
Azerbaycan’daki Lezgileri kışkırtıcı faaliyetlerde bulunmuştur.
Rusya-Azerbaycan ilişkilerinde temel sorunlardan biri de Dağlık Karabağ
sorunudur. Ermenilerin çoğunlukta olduğu bu bölge 1998 yılında Ermenistan’a
bağlanmak istemiş ancak Azerbaycan’ın bunu reddetmesiyle çatışmalar
başlamıştır. 1991’de Azerbaycan’ın Karabağ’ın özerklik statüsünü feshedip
doğrudan
merkeze
bağlaması
üzerine
bölgede
yaşayan
Ermeniler
bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Bu gelişmeler Azeri-Ermeni savaşını
başlatmış ve Ermeniler Azeri topraklarının bir kısmını ve Dağlık Karabağ
bölgesini işgal etmişlerdir. Savaş sırasında Ermeniler Rusya ve İran’ın
desteğini
almışlardır.
Günümüzde,
Azeri
topraklarının
yüzde
yirmisi
Ermenistan işgali altında bulunmaktadır. Türkiye’nin de içinde yer aldığı
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu çözüm arayışlarına
devam etmektedir.
Rusya’nın Dağlık Karabağ uyuşmazlığında daha çok Ermeni tarafını
desteklemesinin ardındaki önemli bir sebep de Çeçenistan sorunuydu. Zira,
Moskova gerek Çeçenistan’da hakim olabilmek gerekse Transkafkasya’da
daha da güçlenebilmek için Ermenistan gibi güvenilir bir müttefiki sıkı bir
şekilde etkisi altına almaya çalışmalıydı. Rusya benzer bir amacı Azerbaycan
ve Gürcistan’a karşı da gütmüştür.135 Eğer Dağlık Karabağ sorunu
134
Nazım CAFERSOY: Eyalet-Merkez Düzeyinden Eşit Statüye : Azerbaycan-Rusya İlişkileri (19912000), (Ankara, ASAM Yayınları, 2000), 36-42.
135
Ömer Göksel İŞYAR: a.g.e., 548.
123
çözümlenirse Rusya’nın Transkafkasya’da ve dolayısıyla Kuzey Kafkasya’da
etkinlik sağlayabilme ve bunu devam ettirebilme şansı iyice azalacaktır. Bu
durumda,
Rusya’nın
sağlayabildiği
iddia
Kafkasya’daki
edilebilir.136
‘donmuş
Aksi
halde,
istikrarsızlıklardan’
Rusya’nın
en
fayda
başta
Ermenistan’daki askeri varlığının gerekçesi büyük ölçüde ortadan kalkmış
olacaktır. Dikkat edilirse; Rusya Ermenistan’daki askeri varlığına dayanarak
Cevahetya (Cevahati) aracılığıyla Gürcistan’ı, Dağlık Karabağ ile Nahçıvan
aracılığıyla da Azerbaycan’ı kontrol edebilme imkanına sahiptir.137 Dağlık
Karabağ sorununun çözümü için Ermenistan’a baskıda bulunabilecek tek ülke
Rusya’dır. Rusya’nın bunu yapmaması ve sorunun çözümünde ABD’nin
devreye girmesi Rusya’nın bölgedeki etkisini sınırlandırıcı bir faktördür.138
c. Ermenistan
Güney Kafkasya Cumhuriyetleri içinde Rusya’nın stratejik ortağı
konumunda olan Ermenistan, konumundan dolayı Rusya için önemlidir.
Kuzey-güney ekseninde Rusya ile İran bağlantısını sağlarken, doğu-batı
ekseninde de enerji kaynaklarının aktarımında bir geçiş bölgesi niteliğindedir.
Güney Kafkasya bölgesinde etkinliğini kaybetme kaygısı taşıyan RF, bunu
önleyebilmek için en sadık müttefiki olan Ermenistan’a ekonomik ve siyasi
destek vermektedir. Azerbaycan ve Gürcistan’ın Batı’ya yönelişi nedeniyle,
bölgede Rus hegemonyasının devamını sağlamakta araç olabilecek tek ülke
Ermenistan’dır. Bu ülkede bulunan askeri varlığı, RF’nin Azerbaycan ve
Gürcistan üzerinde baskı yapmasını sağlamakta ve Güney Kafkasya’daki
etkinliğini sürdürmesine yardımcı olmaktadır.
136
Blanka HANCILOVA: “Prospects and Perils of an Armenian-Azerbaijani Settlement”, The
Analyst, (23 Mayıs 2001), http://www.cacianalyst.org/view_article.php?articleid=104
137
Haleddin İBRAHİMLİ: a.g.e., 66.
138
Kamer KASIM: “Rusya-Ermenistan İlişkileri: Bölgesel Hegemon Güç ile Stratejik Ortağı
Arasındaki İlişki”, Rusya Stratejik Araştırmaları-1,Ed. İhsan ÇOMAK, (İstanbul, Tasam Yayınları,
2006), 237.
124
11 Eylül terör eylemleri ve onu izleyen gelişmeler tüm uluslararası
sistemi olduğu gibi Rusya’nın politikalarını da etkilemiştir. 11 Eylül sonrası
gelişmeler bir yandan Rusya’nın Kuzey Kafkasya’da Çeçenistan’da daha
rahat hareket etmesini sağlarken, Güney Kafkasya Cumhuriyetleri üzerinde
etkisinin azalmasına neden olmuştur. Ancak, Ermenistan üzerindeki Rusya
etkisi ise, hem askeri hem politik, hem de ekonomik alanda devam
etmektedir. Ermenistan’da Rusya’yı ülkenin hamisi ve güvenliğinin garantisi
olarak gören çevrelerin varlığı, Rusya’nın bu ülkeye etkisini kolaylaştırırken,
Rusya’da da tarihsel olarak Ermenistan’ı müttefik gören bakış açısı, belki
Rusya’nın çıkarına da aykırı olacak şekilde Kafkasya’da Ermenistan lehine bir
politika
izlenmesine
neden
olmaktadır.
Ancak,
Kafkasya’daki
genel
istikrarsızlık ve etnik temelli çatışmalar, hem Rusya’nın bölgeye yönelik
politikasını etkilemiş ve aynı zamanda Rusya için bir araç olmuş, hem de
Rusya-Ermenistan ilişkilerini etkilemiştir.139 Ermenistan ve Rusya’nın çeşitli
vesilelerle dile getirdikleri stratejik işbirliği Ermenistan’dan daha çok Rusya’nın
çıkarlarına hizmet etmektedir. Rusya, Ermenistan’ı bölgedeki askeri üssü,
Azerbaycan ve Gürcistan’a baskı aracı olarak kullanmaktadır.140
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, bağımsızlığını ilan eden
cumhuriyetler dışında kalan diğer özerk bölgelerde hakimiyetini devam
ettirme
ve
toprak
bütünlüğünü
koruma
politikası
izleyen
Rusya’nın,
Kafkasya’da bağımsız ülkelerin toprak bütünlüklerini tehlikeye sokucu bir
politika izlemesi çelişkilidir. Rusya bu çelişkiyi Azerbaycan’ın toprak
bütünlüğünü tehdit eden Dağlık Karabağ çatışmasında Ermeni Kuvvetlere
destek vererek de sergilemiştir.141 Dağlık Karabağ sorununun çözümünde
Rusya kilit rol oynamaktadır. Sorunun çözülmesi Kafkasya’daki istikrar
açısından önemlidir. Bölgede şu an Ermenistan-Rusya-İran ve TürkiyeAzerbaycan
kutuplaşması
sürmektedir.
Rusya’nın
stratejik
ortaklık
çerçevesinde desteğini alan Ermenistan’ın komşu ülkelerle ilişkileri de
139
Kamer KASIM: a.g.m., 234.
Hatem CABBARLI: Bağımsızlık Sonrası Ermenistan - Rusya İlişkileri, (Ankara, ASAM Yayınları,
2004), 35.
141
Kamer KASIM: a.g.m., 236.
140
125
yayılmacı niteliktedir. Azerbaycan ile Karabağ sorunu dışında, Gürcistan ile
Cevaheti bölgesinde yaşayan Ermenilerin ayrılıkçı eğilimleriyle ilgili sorunlar
mevcuttur. Ayrıca Türk-Ermeni ilişkileri de Ermenistan’ın toprak talepleri ve
soykırım iddiaları nedeniyle kopuktur.
Azerbaycan ve Gürcistan’ın, Rus hakimiyetinden kurtulup Batı ile
bütünleşme amacı doğrultusunda hareket ettiği düşünülürse önümüzdeki
dönemde Rus-Ermeni ortaklığının devam edeceği söylenebilir. Rusya yine bu
ortaklığı kullanarak bölgedeki etkinliğini sürdürme çabası içinde olacaktır.
Ancak, burada ABD’nin bölgeye girmesiyle
Rusya’nın hareketlerini
kısıtlaması söz konusu olabilir. ABD için Güney Kafkasya ülkelerinin
bağımsızlığı önemlidir. Rusya Kuzey Kafkasya’nın güvenliği gerekçesiyle
Güney Kafkasya’ya hakim olmak isterken bunu Ermenistan üzerinden
yapmaya devam edecektir.
2. Türkiye
Türkiye, Transkafkasya ülkeleri ile siyasi ilişkilerini geliştirmeye gayret
ederken, Kuzey Kafkasya’da daha çok Rusya’yı karşısına almak istemeyen
bir politika takip etmiştir. Resmi ağızlardan, Kuzey Kafkasya’daki bağımsızlık
hareketlerine destek vermemekte ve bunları Rusya’nın iç sorunu şeklinde
ifade etmektedir.142
Türk-Rus ilişkilerinde Rusya’yı en çok rahatsız eden öğe, Türkiye’nin,
kendi nüfuz alanında ABD’nin çıkarlarına hizmet ediyor olma kuşkusudur.143
Kuzey Kafkasya ile ilgili olarak Türk-Rus ilişkilerinin tansiyonunu zaman
zaman
artırıcı
sorun
Çeçen
sorunu
olmuştur.
Özellikle,
1994–1996
dönemindeki ilk savaş sırasında bu tansiyon önemli ölçüde artmıştır.
142
Savaş YANAR: a.g.e., 206.
Gülten KAZGAN: “Batı ile İlişkilerin Gölgesinde Türkiye-Rusya lişkileri”, Dünden Bugüne
Türkiye ve Rusya: Politik, Ekonomik ve Kültürel İlişkiler, Der. Gülten KAZGAN, Natalya
ULÇENKO, (İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2003), 177.
143
126
Türkiye’nin resmi Çeçen politikası sorunun Rusya’nın toprak bütünlüğü içinde
barışçıl vasıtalarla çözülmesi olmuştur. Ancak zaman zaman Türkiye’de
bulunan Çeçen asıllı diasporanın örgütsel ve bireysel faaliyetleri ilişkilerin
tansiyonunu artırmıştır.144 Dağıstan, Çeçenistan ve Osetya gibi daha küçük
özerk cumhuriyetler üzerinde, Rusya’nın insan hakları ihlallerine varan
egemenlik politikaları, Türkiye’de rahatsızlık yaratmış, özellikle bu coğrafyanın
Türkiye’deki diasporası, Rusya’nın Kuzey Kafkasya politikalarını gündeme
getirmiştir. 1990’ların özgür ortamının etkisiyle Türkiye’de, birçok Kafkas
diaspora toplum dernekleri sivil inisiyatiflerini güçlendirmiş ve Rusya
aleyhinde söylemler geliştirmiştir. Bu oluşumlar devlet ve sivil toplum
seviyesinde lobi faaliyetleri yapmışlardır.145 Ancak Türkiye, Rusya’nın
tepkisini çekmemek için resmi olarak, Rusya Federasyonu’nun toprak
bütünlüğünden yana olduğunu, Çeçen sorununu Rusya’nın iç sorunu olarak
gördüğünü ve barışçı yollardan çözülmesini istediğini açıklamıştır. Buna
karşın resmi olmasa da Türk halkının Çeçenlerden yana olması ve Çeçenlere
verilen zımni destek Rusya’da rahatsızlık yaratmıştır. Rusya’nın da Türkiye’ye
karşı PKK kartını kullanması nedeniyle 1990’lı yıllar boyunca ilişkilerde gergin
dönemler yaşanmıştır.
1999’da başlayan ve zaman zaman süren sıcak çatışmalar sırasında
ise Çeçen sorununun ilişkilerin tansiyonunu fazla etkilemediğini söylemek
mümkündür. Bunda Türkiye yönetiminin ülke içindeki Çeçen diasporasının
faaliyetlerini önemli ölçüde kısıtlayıcı önlemler almasının yanı sıra, Rusya ile
terörizmle işbirliği sürecini sık sık yenileyici söylem ve eylemlerde
bulunmasının da rolü vardır.146 Tarihî, kültürel ve dinî bağlara rağmen
Türkiye, Çeçenistan’ı daha çok Rusya’nın bir iç meselesi olarak görmüş ve
Çeçen milliyetçiliğini körükleme yolları aramamıştır. Her ne kadar bir kısım
gayri resmi gruplar Çeçen direnişçilere para ve yardım göndermişse de, 2001
yılında Çeçen sempatizanlarının İstanbul Swisshotel’de ele geçirilmesinden
144
Nazım CAFERSOY: “Türkiye-Rusya İlişkileri ve Separatizm Faktörü”, (13 Şubat 2006),
http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=787&kat=1
145
“Rusya Türkiye’yi Yanında İstiyor”, (18 Ocak 2005), http://www.ntvmsnbc.com/news/305647.asp
146
Nazım CAFERSOY: a.g.m., http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=787&kat=1
127
beri, Türkiye Çeçen militan grupların faaliyetlerini engellemek için sıkı
önlemler
almaktadır.
Türkiye’nin
Çeçenistan
konusunda
kendini
dizginlemesinin sebeplerinden biri, şüphesiz Moskova’nın Kürt meselesini
istismar etmesi endişesidir.147
Çeçenistan konusu bugün Türk-Rus ilişkileri içerisinde mutlaka
aşılması gereken bir ‘psikolojik bariyer’ konumundadır. Başkan Putin’in belki
de başarısız olduğu tek konu olan Çeçenistan, Rusya ve Kremlin ekibi için
büyük önem arz etmektedir. Bu sebeple, dolaylı veya dolaysız bu konu ile
ilgisi olduğu düşünülen bütün ülkeler Rusya için doğal bir tehdit algılaması
içerisine girmektedir. Ancak 11 Eylül ile birlikte Türk-Rus ilişkilerinde
Çeçenistan sorununda bir yakınlaşma sağlanmıştır.148 16 Kasım 2001
tarihinde ABD’de Türkiye ve Rusya Dışişleri Bakanları “Avrasya’da İşbirliği
Eylem Planı” çerçevesinde terörizmle ortak mücadele kararı almışlardır. Bu
karar ile bölgeye yardım yapan kuruluşların faaliyetleri kısıtlanmıştır. Erdoğan
hükümeti Batı ile paralel olarak Rusya ile de ilişkileri geliştirmeye yönelmiştir.
Bu sürecin devamı olarak Putin Türkiye’ye resmi ziyarette bulunmuş, ziyaret
öncesi Türk polisi Çeçenleri gözaltına almış ve ziyaret sonucu iki ülke arası
ilişkiler “Çok Boyutlu Stratejik Ortaklık” seviyesine çıkarılmıştır.149
3. Batı
ABD
ve
Avrupa’nın
Rusya’nın
Kuzey
Kafkasya
bölgesindeki
karışıklıklara nasıl yaklaştığı ve buna bağlı olarak da Rusya’nın Batı ile
ilişkilerindeki Kuzey Kafkasya faktörü özellikle Çeçenistan sorununda kendini
göstermektedir. Batılı devletler, Çeçenistan’daki çatışmalarda sivil halkın
zarar görmesi, insan hakları ihlallerinin yapılması gibi sebeplerle zaman
147
F.Stephen LARRABEE, Ian O.LESSER: Türk Dış Politikası Belirsizlik Döneminde, Çev. Mustafa
YILDIRIM, (İstanbul, Ötüken Neşriyat, 2004), 149.
148
Sinan OĞAN: “11 Eylül Sonrası Türk Dış Politikasında Rusya”, Rusya Stratejik Araştırmaları-1,
Ed. İhsan ÇOMAK, (İstanbul, Tasam Yayınları, 2006), 196-198.
149
Mehmet Ali BOLAT: “Türkiye’nin Çeçenistan Politikası”,
http://cecenistan.ihh.org.tr/uluslararasiplatform/turkiye/index.html
128
zaman Rusya’ya yönelik eleştiriler getirmişseler de bunlar daha ileri bir boyuta
taşınamamıştır. Rusya ise bu eleştirilerden dolayı Batılı devletleri iç işlerine
karışmakla suçlamıştır. Zira, Çeçenistan sorunu Rusya’nın bir iç meselesidir.
Rusya’da başlangıçta Batı eğilimli bir dış politika izlenmiştir. NATO’nun
genişlemesi, NATO’nun Yugoslavya’ya müdahalesi ve Çeçen Savaşı gibi
sebepler
Rusya’nın
Batı
ile
ilişkilerinin
bozulmasında
ve
güvenlik
politikalarındaki yönelimin değişmesinde etkili olmuştur. NATO’nun Kosova
nedeniyle Yugoslavya’ya karşı müdahalede bulunması, Rus güvenlik ve dış
politikası açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Moskova, Kosova örneğinde
olduğu gibi, bir ülkenin iç çatışmasına müdahalenin kolaylaştırılmasına karşı
çıkmış,
bu
modelin
Çeçenistan
yinelenmesinden endişe duymuştur.
150
nedeniyle
kendi
topraklarında
2001 yılına kadar Batının Çeçenistan
konusunda Rusya’ya yönelik eleştirileri sürmüş ancak bunlar sözde kalmış,
herhangi bir girişimde bulunulmamıştır. Çeçen yönetiminin uluslararası dikkat
ve destek çekme çabası içine girmesine rağmen, Batılı güçler Çeçenistan’a
açık destek vermemiş ve insani müdahalede bulunmamıştır. Bunun ana
sebebi ise, Rusya’nın askerî, özellikle nükleer gücüdür.151
Rusya, Kuzey Kafkasya’da dağlık bölge üzerindeki egemenliğini her ne
pahasına
olursa
olsun
elinde
tutmaya
çalışmaktadır.
Bunun
için
Çeçenistan’da binlerce askerinin ölümünü göze almış ve en sıkışık günlerinde
milyarlarca doları harcamıştır. Kuzey Kafkasya’daki hâkimiyet Güney
Kafkasya, Türkistan ve Orta Doğu’daki Rus nüfuzunun teminatı olduğu gibi,
Rusya Federasyonu’nu dağılmaktan koruyan kale-zırh durumundadır. Bu
politika, Rusya’nın değişmeyen bundan sonra da değişmesi beklenmeyen
stratejilerindendir. AB ve ABD açısından, Kuzey Kafkasya’nın Ruslara
bırakılması bir zorunluluktur. Dağılan bir RF’nin, her hâlükârda bu ülkelerin
çıkarlarını da tehdit edeceği kabul edilir. Sınır ötesinde yani Azerbaycan,
150
Zeynep DAĞI: a.g.m., 185.
Hakan TAŞDEMİR: “Kafkasya’daki Güvenlik Sorunları”, Uluslararası Güvenlik Sorunları ve
Türkiye, Ed. Refet YİNANÇ, Hakan TAŞDEMİR, (Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2002), 236.
151
129
Gürcistan ve Ermenistan’da Rusya’nın kontrollü varlığı hiç olmamasından
daha iyidir. Çünkü böyle bir Rus nüfuzu, Gürcistan ve Azerbaycan’ın daha
fazla ABD ve AB’ye yaklaşmasını sağlamaktadır.152
a. ABD
ABD yönetimi, Rus-Çeçen çatışmasının tam bir savaşa dönüştüğü Aralık
1994’ten beri Rusya’nın dehşet verici insan hakları sicilinin bütünüyle farkında
olmasına rağmen, bu krizi sorgulama adına çok az şey yapmıştır. Rusya’nın
Çeçenistan’a yönelik acımasız saldırılarını kınamada isteksiz davranmış,
Rusya’nın parçalanmasının ulusal güvenliğini tehlikeye soktuğunu düşünmüş
ve bağımsız bir Çeçen ulus devletinin kurulmasını dış politika çıkarlarına
uygun bulmamıştır. ABD dış politika yapımcılarına göre Çeçenistan’ın
bağımsızlığı, Rusya’daki diğer etnik azınlıkların da bağımsızlıklarını talep
etmelerine yol açacak bir domino etkisi oluşturacaktır. Bu ise halihazırda
etnik, dini ve politik bakımdan hassas olan bölgede istikrarı tehlikeye
atacaktır.153 2001 yılına gelinceye kadar ABD, Çeçenistan konusunda
Rusya’ya karşı etkili olabilecek bir tavır takınmayı reddetmiştir. ABD’ye göre,
Çeçen bağımsızlık hareketi ‘yasal değildi’ ve bu yüzden Rusya kendi toprak
bütünlüğünü korumak mecburiyetindeydi. ABD her ne kadar Rusya’nın toprak
bütünlüğünü sağlama çabalarını desteklese de, Rusya’yı insan haklarını ihlal
ettiğinden dolayı kınamayı da ihmal etmemiştir. Endişeler özellikle Rus
ordusunun yaptıklarıyla ilgiliydi. ABD, Rusya’yı uluslararası hukuku, Helsinki
Nihai Senedi, Avrupa Konseyi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’na
(AGİT) ait çeşitli sözleşmeleri ihlal etmesi nedeniyle defalarca uyarmış ancak,
ABD’nin Çeçenistan’daki kötü muamelelerine yönelik olarak Rusya’yı
uyarması mevcut durumu pek değiştirmemiştir. ABD, Rusya’nın Çeçenlere
yönelik kötü muamelelerini azaltmak için kayda değer bir adım atmamıştır.
152
Alaeddin YALÇINKAYA: “Kafkasya’da Değişmeyen Stratejiler”, (10 Ocak 2007),
http://www.tasam.org/index.php?altid=1539
153
Aziza KHATOON: “ABD Dış Politikasında Çeçenistan”,
http://cecenistan.ihh.org.tr/uluslararasiplatform/abd/index.html
130
Genel olarak, bu dönemde, ABD politikalarının Rusya’nın Çeçenlere karşı
aşırı ayrımcı ve kışkırtıcı muamelesi üzerinde çok önemli bir etkisi olmamıştır.
ABD, çatışma boyunca Rusya ile olan çift taraflı görüşmelerine devam
etmiştir. Rusya, ne iktisadi ve siyasi yaptırımlara uğramış ne de BM, AGİT ve
AK (Avrupa Konseyi) gibi uluslararası aktörler tarafından sıkı takip altına
alınmıştır. Avrupa’nın yanı sıra ABD de, Rusya’nın Çeçenistan’daki ihlallerine
tatmin edici bir karşılık verememiştir.154
ABD’nin 11 Eylül’ü, uluslararası terörizm tehdidine karşı Putin ve Bush
hükümetleri arasında yeni bir yakınlaşmanın zeminini hazırlamıştır. ABD tek
taraflı güç kullanarak müdahale stratejisini kendi ülkesinin yaşadığı acı
üzerinde meşrûlaştırmıştır. Dünyada “terörizme” karşı tek taraflı güç kullanımı
meşrûlaşırken, Rusya da Çeçen sorununu dünya kamuoyuna bir “terör”
sorunu şeklinde göstermeyi başarmış ve dünyanın diğer devletlerinden
Çeçenistan’da uyguladığı politikalara karşı “onay” almıştır.155 Çeçenistan ve
ayrılıkçı terör konusunda Batı’dan ve ABD’den şimdiye kadar destek
bulamayan Rusya, 11 Eylül terör saldırılarının ardından istediği konjonktürü
yakalamıştır. Bu anlamda, İslami teröre karşı işbirliği Rusya ve ABD’nin
çıkarlarını uyumlaştırmış, Rusya Çeçenistan sorununda ve yakın çevresinde
istediği özgür manevra gücüne kavuşmuştur.156 Kasım 2003’te Moskova’da
gerçekleşen tiyatro baskını, terörizmin dünya gündemini işgal ettiği bir
dönemde gerçekleştiğinden, bu olay bütün dünya tarafından bir terörist
faaliyeti olarak kabul edilmiş ve dünyanın dört bir köşesinden Moskova’ya
destek yağmıştır. Uzun süreden beri, Çeçenistan konusunun bir iç mesele
olduğunu ileri süren Rusya, böylece Batıyı da arkasına almıştır. 11 Eylül
olaylarından sonra Batı, Çeçenistan meselesinin Rusya’nın iç sorunu
olduğunu
ve
görülebileceğini
154
Çeçenler’in
kabul
yaptıkları
etmiştir.
eylemlerin
Ancak
ABD,
terör
eylemi
Afganistan
ve
“Clinton Yönetiminin Çeçenistan Politikası”,
http://cecenistan.ihh.org.tr/uluslararasiplatform/abd/clinton.html
155
Evren BALTA: “Çöküşten Kaosa Rusya, ABD ve Kafkasya Üçgeni”, Birikim, Sayı 186,
http://www.birikimdergisi.com/birikim/dergiyazi.aspx?did=1&dsid=168&dyid=2844
156
Hakan TAŞDEMİR: a.g.m., 206.
olarak
Irak
131
harekatlarından sonra, belki de bu harekatlarda Rusya’nın tam desteğini
alamadığı için tutumunu bir kere daha değiştirmiştir. Nitekim 2004 yılının
Ocak ayında Moskova’yı ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Powell, içinde
Çeçenistan konusunun da bulunduğu, Rusya’ya yönelik ağır eleştiriler dile
getirmiştir.157 Yine de ABD’nin bu konudaki tavrında bir değişiklik olmamıştır.
Çeçen eylemlerin El Kaide ile ilişkilendirilmesi çerçevesinde İslami terörün
karşısında yer alan bir duruş sergileyen ABD, Çeçenistan’daki soruna
Rusya’nın iç meselesi olarak bakmış ve teröre karşı işbirliği anlayışıyla
hareket ederek Rusya’nın bu konudaki insan hakları ihlallerine karşı sessiz
kalmıştır.
b. Avrupa
Kafkasya’nın güvenlik sorunları sadece bölgedeki ülkelerin gündemini
işgal etmemekte, son yıllarda bölgede cereyan eden olaylar ve gelişmeler
AGİT’in ve dolayısıyla da Avrupa’nın ilgisini ve müdahalesini beraberinde
getirmektedir.158 Bölgede demokrasiyi savunan Avrupa, var olan etnik-politik
ve sosyal sorunların barışçı yollardan çözülmesini istemektedir. Avrupa’nın en
büyük komşusu Rusya’nın istikrarlı yapısı Avrupa güvenliğine de yardımcı
olacaktır. Rusya'nın kuzeyindeki
Kafkasya,
Roland Goetz'in belirttiği gibi
Rusya ile aralarındaki bağlar açısından ve AB'nin sorunsuz bölgeler
oluşturma çabaları açısından da önem verilen bir bölgedir. Goetz bölge
hakkında , "Avrupa’daki en istikrarsız ve tehlikeli bölge" açıklamasını
yapmıştır.
Burada
bahsedilen
sadece
Çeçenistan
değil
tüm
Kuzey
Kafkasya'dır.159
Avrupa Birliği, sosyal güvenlik, uyuşturucu ticareti, terörizm ve benzeri
157
İlyas KAMALOV: Putin’in Rusyası: KGB’den Devlet Başkanlığına, , (İstanbul, Kaknüs Yayınları,
2004), 122.
158
Savaş YANAR: a.g.e., 242.
159
Sergei MARKEDONOV: “Possible New Directions in the North Caucasus”, (27 Aralık 2006),
http://www.russiaprofile.org/politics/2006/12/27/4957.wbp
132
yerel problemleri Rusya ile ortaklaşa çözmek istemektedir. Ancak, bu çabalar
henüz kayda değer bir gelişme göstermemiştir. Rus-Çeçen savaşının
başladığı 1994 yılından bugüne kadar Avrupa, konuyla ilgili sert çıkışlardan
kaçınmış, eleştirilerini fazla ileri gitmeden belirtmiş ve genel olarak suskun bir
politika izlemiştir. Bunun altında Rusya’yı darıltmama amacı vardır. Avrupa
Konseyi, AGİT, BM gibi uluslararası örgütler de insan hakları ihlallerine karşı
tepkisiz bir tavır sergilemişler, gösterilen tepkiler ise zayıf ve etkisiz girişimler
olarak kalmıştır. Çeçenistan’da bir hukuk devleti bulunamayışının demokratik
bir toplum oluşmasına engel olduğu, korku, fakirlik, organize suçlar ve
savaştan çıkar elde eden kişilerin bulunduğu bir toplumda demokratik
kurumların sağlam olamayacağından hareketle bölgeye birtakım yardımlarda
bulunulmuştur. Avrupa’nın bölgeye yönelik etkisi ekonomik ve sosyal
yardımlar yapmaktan öteye gidememiştir. AB için asıl önemli olan Avrupa’ya
ulaşan enerji hatlarının güvenliğidir. Bu güvenliği tehdit eden unsurlar ise
etnik
çatışmalar
ve
ülkeler
arasındaki
rekabettir.
AB’nin
bölgedeki
çatışmalarla ilgilenmesi ve bunların çözümünü istemesi bu kaygıdan ileri
gelmektedir.
Çeçenistan konusundaki AB politikası, "halkın desteklediği, Rusya'nın
toprak
bütünlüğüne
saygı
duyan
siyasal
bir
çözüm"
formülüyle
açıklanmaktadır. Fakat Avrupa hükümetlerinin Çeçenistan'da siyasal çözümü
destekledikleri konusunda ciddi şüpheler vardır.160 Siyasal çözüm isteği
zaman zaman Rusya-Avrupa ilişkilerini gerginleştirse de Avrupa’nın bu
konuda etkin bir tavır ortaya koyamayışı Rusya’nın hareketlerinde önemli bir
değişikliğe yol açmamış, Rusya Çeçenistan konusunda belirlediği politikayı
izlemeye devam etmiştir.
2004 yılının Aralık ayında Rusya Devlet Başkanı Putin, Almanya’yı
ziyaretinde Alman Başbakanı Gerhard Schröder ile görüşmüş, bu görüşmenin
en dikkat çekici sayılabilecek boyutunu ise Çeçenistan konusunda yapılan
160
“HRW: Çeçenistan'daki Kayıplar İnsanlık Suçu”, http://www.bianet.org/2005/03/22/56950.htm
133
açıklamalar oluşturmuştur. İki liderin ortak basın toplantısında Schröder,
Kuzey Kafkasya’da durumun ikili görüşmelerde gündeme geldiğini, konunun
Rusya-AB diyalogu bakımından önemli olduğunu, siyasal çözümün yanı sıra
bölgenin sosyo ekonomik gelişiminin de zaruri olduğunu vurgulamış ve
sorunun çözümüne Almanya ve AB’nin yardımcı olabileceğini belirtmiştir.
Buna karşılık Putin de, Çeçenistan’da savaşın üç sene önce sona erdiğini,
fakat bunun orada sorunların bulunmadığı anlamına gelmediğini belirtmiştir.
Putin, bölgede yeterince sorunlarının olduğunu ve Rusya’nın bu konuları
partneri AB ile görüşmeye ve çözüm için işbirliğine istekli olduklarını
açıklamıştır. Tarafların yaptığı açıklamalar her iki ülkenin Çeçenistan
konusundaki resmi politikalarının bir anlamda dışına çıktığı anlamına
gelmektedir. Çeçenistan sorununda Almanya’nın bugüne kadarki resmi
politikası, konuyu Rusya’nın iç işi olarak görmek ve üçüncü bir ülke olarak
müdahale
etmemek
biçiminde
formüle
edilmiştir.
Almanya,
Rusya’yı
gücendirmemek için Çeçenistan konusunu fazla gündeme getirmemiş,
Schröder
ise
bu
bölgedeki
gelişmelerin
kapalı
kapılar
ardından
görüşülmesinden yana tavır koymuştur. İlk kez Çeçenistan konusu kamuoyu
önünde açıkça dile getirilmekte ve hatta Rusya’ya işbirliği önerilmektedir.161
Putin-Schröder
görüşmesi
sonrası
yapılan
Çeçenistan
konulu
açıklamalardan hareketle bazı çıkarımlar yapmak mümkündür. İlk olarak,
daha önce Çeçenistan konusunun yabancı bir devletle hiçbir biçimde
müzakere edilmesine yanaşmayan Putin yönetimi bu konuda yumuşamış
gözükmektedir. Rusya konunun Almanya ve AB ile görüşülmesine razı
olduğunu açıklamaktadır. İkinci olarak, konunun ikili diyaloglarda ele
alınışında tarafların sosyo ekonomik alanda işbirliği yapmaya hazır olduğu
şimdiden
söylenebilir.
Putin’in
açıklamalarına
bakıldığında,
Rusya’nın
sorunun siyasal boyutunun diyaloga dahil olmasına açıkça karşı çıkmadığını,
hatta “bölgedeki bütün sorunları diyalog konusu yapmaya açık olduğu”
demeciyle siyasi boyutlu diyaloga rıza gösterdiğini bile söylemek mümkündür.
161
Nazım CAFERSOY: “Rusya, AB ile Çeçenistan’ı Görüşmeye Hazır”, (27 Aralık 2004),
http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat=8&yazi=8
134
Sonuç olarak, Çeçenistan konusunda Putin ve Schröder’in karşılıklı
açıklamalar ve Rusya-AB arasında bu konuda geliştirilecek diyalog, sorunun
çözümü açısından önemli bir açılım olabilir.162
Son dönemlerde uluslararası örgütler çerçevesinde Avrupa’nın konuya
yaklaşımına bakılırsa, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (PACE)'nin
Çeçenistan’a yaptığı son ziyarette (Aralık 2006) Avrupa'nın Kuzey Kafkasya
ve özellikle Çeçenistan konusundaki görüşlerinin önemli ölçüde değiştiği
belirtilmiştir. Bugün artık kimse "Çeçen kurtuluş savaşçıları" gibi romantik
ifadeler kullanmamaktadır ve kimse Rusya'nın Çeçenistan' daki egemenliğine
karşı gelmemektedir. Çeçenistan'daki PACE komisyonunun başkanı Andreas
Gross, "bölgede olumlu değişiklikler olmaktadır. Gelişimi ve güvenliğin
arttığını görebiliyoruz." demiştir. Gross ayrıca bölgedeki barış girişimlerinin
sadece ekonomik yapılanmayla sınırlı kalmaması gerektiğini ve Moskova,
Berlin ya da Grozni’deki otoritelerin eleştirilerinin masaya konmasının daha
olumlu olacağını belirtmiştir. Avrupa'nın Kuzey Kafkasya hakkındaki bugünkü
görüşleri 1990’ların ortalarında oluşan görüşlerle birleştirilmiştir. 1990’larda
olduğu gibi hala militanlarla görüşmelerin yapılmasını istemektedirler. Ancak
bu, Rusya için Çeçenistan'ın politik, kurumsal ve yönetimsel yasama
yeteneğini yasal olarak tanımak anlamına gelecektir ki Rusya’nın böyle bir
tutum izleyeceği şu anda mümkün görünmemektedir.163
Hem ABD hem de AB ülkelerinin Çeçenistan politikasını belirleyen
unsurlar arasında ekonomik çıkarlar öncelikli bir yere sahiptir. ABD ve Avrupa
hükümetlerinin ortak savunma, güvenlik ve enerji gibi konularda Rusya ile
olan siyasi ve ekonomik ilişkileri, onları Rusya ile insan hakları konusunda
karşı karşıya kalmaktan her zaman alıkoymuştur.
162
163
Nazım CAFERSOY: a.g.m., http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat=8&yazi=8
Sergei MARKEDONOV: a.g.m., http://www.russiaprofile.org/politics/2006/12/27/4957.wbp
135
IV. Kafkasya’nın Geleceği
Enerji zenginliği ve
Batı’ya enerjilerin nakledilmesindeki jeopolitik
öneminin yanı sıra etnik çatışma bölgeleri istikrarsız yapısıyla Kafkasya,
bölge dışı güçleri kendisine çekmekte ve yeni bir rekabet alanı olarak
karşımıza çıkmaktadır. AB’nin ve ABD’nin Kafkasya’ya ilgisi artarak devam
edecektir. Önümüzdeki dönemde bölgede özellikle Rus-Amerikan rekabetinin
artacağı söylenebilir.
ABD'nin bölgeye olan ilgisi 11 Eylül sonrasında terörle mücadele
kapsamında yeni bir şekil ve yön almıştır. 2002'de açıklanan Ulusal Güvenlik
Stratejisi'nde Karadeniz ve Hazar bölgeleri sadece petrol rezervleriyle değil;
Hindistan, Pakistan ve Güney Doğu Asya pazarlarına açılmak için de önemli
olarak kabul edilmiştir. Afganistan'dan Gürcistan'a kadar bulunan ABD askeri
mevcudiyeti bölgedeki ABD etkisini arttırmaktadır. ABD'nin temel amacının
bölgedeki güç dengesini kendi lehine çevirmek ve Rusya'nın bölgedeki siyasi,
ekonomik ve askeri etkisini azaltmaktır. Diğer önemli amaç SSCB'nin
dağılması sonrası ortaya çıkan devletleri Euro-Atlantik bloğuna bağlamaktır.
Bunun sonucunda ABD'nin ve müttefiklerinin baskın jeopolitik güç olarak
bölgede ortaya çıkması bölgedeki güç dengelerini değiştirmektedir.164
ABD son dönemlerde Karadeniz’i bölgede etkin olma amacıyla
kullanmak istemektedir. Türkiye ve Rusya bunu istememelerine rağmen
Bulgaristan,
Romanya,
bakmaktadır.
Rusya
Gürcistan,
açısından;
Ukrayna
ABD
gibi
Karadeniz
ülkeler
buna
vasıtasıyla
sıcak
Rusya
Federasyonu'nun "yumuşak karnı" Kuzey Kafkasya'yı kolaylıkla kontrol
edebilir, bu bölgelerde birtakım provokasyonlara girişebilir. ABD'nin bölgeye
gelişi Ukrayna, Gürcistan ve Moldova gibi ülkelere kendine "güven ve
164
Sinan OĞAN: “Mücadelenin Yeni Rekabet Alanı: Karadeniz”, (16 Mayıs 2006),
http://www.netpano.com/haber/705/M%C3%BCcadelenin/Yeni/Rekabet/Alan%C4%B1/Karadeniz-
136
cesaret" getirerek Rusya karşısında seslerini daha fazla yükseltmelerine
sebep olabilir.165
11 Eylül'den sonra küresel düzeyde dış politikasında en radikal değişimi
yaşayan ülkelerden birisi de Rusya olmuştur. Başkan Putin iç politikada
önemli riskler alarak terörizme karşı savaşta ABD'ye tam destek sağlamış ve
Batı ile Avrasyacılık arasında bir eksene oturtulmaya çalışılan Rusya'nın
yönü, 11 Eylül'den sonra Batı ile bütünleşmeye ve bu anlamda ABD ile
müttefikliğe doğru çevrilmiştir. ABD ile hızlı başlayan balayı bu ülkenin Orta
Asya'da birbiri ardına askerî üsler edinmesiyle neticelenmiştir. Ancak bir
taraftan Rusya içerisinde yükselen Batı karşıtı söylem ve diğer yandan da
ABD'den umulanın bulunamaması, Moskova'da ABD'ye verilen desteğin
sorgulanmasına ve Kremlin'in dış politika alternatiflerini açık tutmasına sebep
olmuştur.166 Bölgede ABD’nin Gürcistan’a büyük destek vermesinden Rusya
oldukça rahatsızdır. Şangay İşbirliği Örgütü aracılığıyla ABD ile rekabete
başlamıştır.
Rusya'nın bölgedeki önceliklerini sıralamak gerekirse politik, ekonomik,
askeri hakimiyetini devam ettirmek; Karadeniz ve Kafkasya devletlerinin dış
politikasını Rus çıkarları doğrultusunda kontrol etmek ve özellikle de Türkiye,
ABD ve Batının etkin olmalarını engellemektir.167 Bölgede meydana
gelebilecek olaylar ve uluslararası
gelişmelerin etkileri, Rusya’nın bu
hedeflerini gerçekleştirmede başarılı olup olamayacağını gösterecektir. Ancak
gerçek olan, Kafkasya’nın yeni bir mücadele ve rekabet alanı olarak
karşımıza çıkacağıdır.
165
Sinan OĞAN: a.g.m.,
http://www.netpano.com/haber/705/M%C3%BCcadelenin/Yeni/Rekabet/Alan%C4%B1/Karadeniz166
Sinan OĞAN: a.g.m.,
http://www.netpano.com/haber/705/M%C3%BCcadelenin/Yeni/Rekabet/Alan%C4%B1/Karadeniz167
Stephen BLANK: Time For A Transatlantic Initiative, New Europe Review, 5’ten naklen Sinan
OĞAN, “Mücadelenin Yeni Rekabet Alanı: Karadeniz”, (16 Mayıs 2006),
http://www.netpano.com/haber/705/M%C3%BCcadelenin/Yeni/Rekabet/Alan%C4%B1/Karadeniz-
SONUÇ
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra onun mirasçısı Rusya Federasyonu
uluslararası arenaya çıkmıştır. Ancak Soğuk Savaşın kaybeden tarafı olan
Ruslar, ABD etkisine giren bir dünya ile karşılaşmışlardır. Yeni kurulan bu
devletin nasıl bir dış politika izleyeceği tartışılırken Rusya, kendi iç
sorunlarıyla uğraşmış ve dış politikası belirsiz bir dönem geçirmiştir. Eski
siyasi ve askeri gücünün elinde olmadığının farkındalığı ile hareket etmiş ve
bu sorunları Batı ile bütünleşerek aşabileceği düşüncesiyle Batıcı bir dış
politika anlayışı içine girmiştir. Batıcı/Atlantikçi kadronun yönetimde egemen
olduğu bu dönemde demokrasi, serbest piyasa ekonomisi, dışa açılma gibi
Batı kaynaklı değerler benimsenmiş ancak Sovyet modelinden yeni çıkmış bir
devlet olarak Rusya Federasyonu’nun bunları sindirmesi ve uygulaması
mümkün olmamış, istenen düzelme sağlanamamıştır.
1993’ten itibaren Rus dış politikası, eski Sovyet bölgesini yakın çevresi
ilan ederek önceliğin buraya verilmesi tezini temel alan Dış Politika Konsepti
çerçevesinde biçimlenmiştir. BDT ülkeleri ile ilişkilerin geliştirilmesi, yakın
çevredeki Rus azınlığın haklarının korunması konuları 1993 Savunma
Doktrini’nde de öncelikler olarak sıralanmıştır. Bütün bunlar Rusya’nın yakın
çevresinde yeniden nüfuz sahibi olma çabalarıydı. ‘Arka bahçe’ mantığı ve
‘Rus İmparatorluğu’ düşüncesi bu bölgedeki egemenliğin yeniden kurulmasını
gerekli kılıyordu.
Avrasyacı görüşün etkisinde gelişen Rus dış politikası Putin döneminde
de bu niteliğini sürdürdü. Batı ile ilişkileri bozmadan BDT’ye ağırlık veren
pragmatik dış politika anlayışı, 11 Eylül 2001’deki terör saldırılarından sonra
Batı ile teröre karşı sıkı işbirliği gereğini beraberinde getirdi. Rusya bu ortamın
etkisiyle Çeçen sorununu uluslararası terörizm şeklinde yansıtarak Batı’dan
destek aldı ve Çeçenistan’da daha serbest hareket etmeye başladı.
Çeçenistan aracılığıyla bölge ülkelerine baskı yapan, Türkiye’ye karşı PKK
138
kozunu gösteren Rusya, 11 Eylül’den sonra terörizme karşı işbirliği
çerçevesinde ABD ile ittifak içinde olduğu için, ABD’nin bölgeye girişine ve
yerleşmesine ses çıkaramadı. Rusya’nın Kafkasya’daki ve Orta Asya’daki
kontrolünü zayıflatan bu durum önümüzdeki dönemde bu bölgenin, iki güç
arasında rekabete ve nüfuz mücadelesine sahne olacağını göstermektedir.
Rusya’nın
Kafkasya’nın
tamamına
hakim
olabilmesi
için
Kuzey
Kafkasya’da fiilî olarak var olması gerekmektedir. Bu bölgede etkinliğini
sağlayamazsa yeni bir dağılma tehdidiyle yüz yüze gelebilir. Etno-politik
sorunlardan kaynaklanan çatışma potansiyeli ve istikrarsızlığın sürmesi
Rusya’nın yakın çevresindeki mevcudiyetini tehlikeye düşürecektir. Bölgedeki
sorunları dış politika aracı olarak kullanan Rusya, Batılı güçlerin bölgeye
girişiyle bu sorunların kendisine karşı kullanılabileceğini göz önüne almalıdır.
Rusya’nın Kafkasya’daki konumu ve bu bölgede hakimiyetinin devam
etmesi son derece önemlidir. Genel bir eğilimle Kafkasya bölgesi kuzey ve
güney olarak ikiye bölünerek incelenir. Kafkas sıradağlarının kuzeyinde yer
alan kısım, Kuzey Kafkasya, Rusya Federasyonu’na bağlı yedi cumhuriyetten
oluşan bir bölgedir. Güney kısımda ise bağımsız Azerbaycan, Gürcistan ve
Ermenistan bulunmaktadır. Bu iki bölge arasında kesin bir çizgi koymak
mümkün değildir çünkü her iki kısımda yaşanan sorunlar da birbiriyle
bağlantılıdır. Bölünmüşlüğün getirdiği bu durum Sovyet dönemi politikalarının
bir sonucudur ve halen çözüm bekleyen sorunlar mevcuttur. Jeopolitik açıdan
Rusya’nın Kafkasya’ya giriş kapısı durumunda olan Kuzey Kafkasya’da elinin
güçlü olması Transkafkasya’daki kontrolüne büyük avantaj sağlar.
Bugün Rusya Federasyonu sınırları içerisinde yer alan Kuzey
Kafkasya, farklı etnik kökenden gelen insanların bir arada yaşamak zorunda
bırakıldığı ve sürekli çatışma potansiyeli barındıran bir bölgedir. Sosyal ve
ekonomik olanakların kısıtlı olması da bu çatışma potansiyelini tetikleyici bir
durumdur. Rusya’nın ‘böl ve yönet’ politikalarının doğurduğu bu sonuç
Rusya’nın güvenliğini de önemli ölçüde etkilemektedir. Bölgedeki çatışmalar
139
ülkedeki istikrarı bozabilir ve yeni bir dağılma sürecine yol açabilir. Bu açıdan
Rusya’nın bu bölgedeki ayrılıkçı hareketleri baskı altında tutmak istemesi
anlaşılabilir. Rusya’nın bölgeye yönelik politikasını büyük ölçüde güvenlik
sorunları belirlemektedir. Arka bahçesi olarak gördüğü ülkeler üzerindeki
kontrolünü devam ettirme düşüncesiyle askeri açıdan bölgeyi kullanmaktadır.
Dağılma sonrası bağımsızlığını alan ülkelerden çekilen askeri varlığı Kuzey
Kafkasya’ya
aktarılmıştır.
AKKA
çerçevesinde
oluşturulan
tavanlar
konusunda bölge ülkeleriyle karşı karşıya gelmesine rağmen, Kuzey
Kafkasya’daki güvenliği sağlama bahanelerini ileri sürmüştür. Rusya’nın asıl
amacı Kuzey Kafkasya vasıtasıyla tüm Kafkasya’yı kontrol edebilmektir.
Bunu yapabilmek için de öncelikle bu bölgedeki bağımsızlık hareketlerini
bastırarak istikrarı sağlaması gerekmektedir. Bu sayede, Rus dış politikasının
temel düşüncesi olan yakın çevrede hakim olma arzusunu gerçekleştirme
imkanına kavuşacaktır.
Rusya’nın Kafkasya politikasını oluştururken kuzey ve güneyi bir arada
değerlendirdiğini
ve
bölgeyi
bir
bütün
olarak
gördüğünü
söylemek
mümkündür. Rusya açısından Güney Kafkasya’daki etkinliği, Kuzey Kafkasya
'daki
güvenliğini
sağlamaktadır.
Sağlanan
güvenlik
Rusya'ya
enerji
kaynaklarında ve nakil yollarındaki avantajının sürmesi anlamına gelmektedir.
Kuzey Kafkasya’daki etnik çatışmalarda ayrılıkçı gruplara baskı uygulayan
Rusya, konu Gürcistan ve Azerbaycan olduğunda bu ülkelerdeki etnik
çatışmaları, müdahale ve baskı aracı olarak kullanmaktadır.
Kuzey Kafkasya’daki etnik sorunlar özetle şöyle sıralanabilir: Dağıstan,
çok sayıda etnik unsuru barındırdığı için kendi içinde çatışma potansiyeli hep
vardır. Fakirlik, işsizlik gibi sebeplerle gruplaşmalar meydana gelmektedir.
Dağıstan’da bulunan Lezgilerin, Azerbaycan’da yaşayan Lezgilerle birleşme
amacı vardır. Rusya
baskı
yapmıştır.
bazı dönemlerde Lezgileri kullanarak Azerbaycan’a
Dağıstan’da
Vahhabilik
hareketi
de
giderek
güç
kazanmaktadır. Bu cumhuriyette sünni yönetimle Vahhabiler arasında bir iç
çatışma yaşanmaktadır. Radikal İslamın bölgede yerleşmesi Moskova
140
tarafından da istenmeyen bir durumdur.
Kuzey Kafkasya’da var olan sorunlar içinde en dikkati çeken
Çeçenistan’daki sorundur. Rusya için Çeçenistan stratejik açıdan önemlidir.
Petrol rezervleri ve enerji transferindeki konumu nedeniyle elde tutulması
Rusya için hayati önemdedir. Burada Rusya’ya karşı alınacak bir zafer hem
diğer etnik unsurlara olumsuz örnek olması hem de Rusya’nın yakın
çevredeki etkinliğini azaltması nedeniyle istenmeyen bir durumdur. Bu
nedenle Rusya’nın Çeçen sorununda ve genel olarak Kuzey Kafkasya’da
sorunları askeri ve siyasi yollarla bastıran, kendi egemenliğinden taviz
vermeyen bir politikası vardır.
İnguşetya’nın en önemli sorunu Kuzey Osetler ile arasındaki Prigorodni
anlaşmazlığıdır. Bu toprakların aidiyeti iki taraf arasında çatışmalara yol
açmış ancak tam olarak çözülememiştir. Buna bir de göçmen sorunu
eklenmiştir. Beslan olaylarından sonra İnguş-Oset ilişkileri gerginleşmiştir.
Kuzey Osetya Cumhuriyeti Rusya’ya yakınlığı ile bilinmektedir. Osetler
kuzey ve güney Osetleri olarak bölünmüş durumdadırlar. Gürcistan’ın Güney
Osetya özerk bölgesinde yaşayan Osetler Kuzey Osetya ile birleşip RF’ye
katılmak istemektedirler. Bu durum Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü tehdit
etmekte, Osetlere destek vermesi nedeniyle Rusya ile gergin ilişkilere yol
açmakta ve Gürcistan’ı Batıya yaklaştırmaktadır.
Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nde yönetim ve devletin işleyişi konusunda
Kabardeyler ve Balkarlar arasında anlaşmazlık vardır. % 45 nüfus oranıyla
devlet yönetiminde söz sahibi olan Kabardeyler, farklı etnik kökenlerden
gelmeleri nedeniyle Balkarların tepkisini çekmektedir. Kabardeylerin diğer
Çerkeslerle birleşerek büyük Çerkes devleti kurma amaçları, Balkarları aynı
etnik kökenden geldikleri Karaçaylar ile bir olma arzusuna itmektedir.
Rusların
çoğunlukta
olduğu
Karaçay-Çerkes
Cumhuriyeti’nde,
141
Karaçaylar ve diğer Çerkeslerle birleşmek isteyen Çerkesler arasında
gerginlikler yaşanmıştır. Karaçaylar ile Balkarlar aynı etnik kökenden
gelmelerine rağmen Sovyet politikaları gereği bölünmüşlerdir.
Adigeler büyük Çerkes(Adige) devleti kurma idealini, Kabardeyler ve
Karaçay-Çerkes
Cumhuriyeti’nde
yaşayan
Çerkesler
ile
birleşerek
gerçekleştirmek istemektedirler. Bunun yanı sıra diğer cumhuriyetlerle
kıyaslandığında etnik çatışma açısından sakin bir bölge olduğu söylenebilir.
Kuzey Kafkasya bölgesindeki bu sorunların Rusya Federasyonu sınırları
içinde cereyan etmesi bunu Rusya’nın bir iç sorunu olarak görmemiz gerektiği
anlamına gelmemelidir. Zira, bölgede Rus dış politikasını etkileyen gelişmeler
olmakta, Rusya da bunları kullanarak dış politikasına yön vermektedir. En
başta Çeçen sorunu tüm dünyanın dikkatle izlediği bir meseledir. Rusya bu
sorunu yakın çevrede hakim olma amacına yönelik olarak kullanmıştır. Dış
politikasında Çeçen sorununu bir araç haline dönüştürmüş, bölge ülkelerine
karşı bunu kullanmak suretiyle baskıcı bir tutum izlemiştir. 2000 yılında
yayınlanan yeni Dış Politika Konsepti’nde dış politika önceliklerinde ilk sırayı
yakın çevrenin alması ve BDT ülkeleriyle ilişkilerin geliştirilmesi gerektiğinin
belirtilmesi Rusya’nın bu amaçlarla hareket ettiğini göstermektedir. Bu
çerçevede, özellikle Azerbaycan ve Gürcistan Çeçenlere yardım etmekle
suçlanmış, ülkelerindeki etnik-siyasi sorunlar körüklenmiştir. Türkiye’nin
bölgesel güç olmasına yönelik olarak da Çeçen sorununa ılımlı yaklaşımı
gerekçesiyle PKK’ya destek niteliğinde girişimlerde bulunulmuştur. Rusya, bu
sayede bütün olarak Kafkasya ve Avrasya bölgesinde kontrol sahibi bir güç
olmaya çalışmıştır. Dış politikasındaki temel amacı gerçekleştirmeye yönelik
bu eylemleri, Rusya’da imparatorluk düşüncesinin kaybolmadığı fikrini
destekler niteliktedir.
Çeçenistan’da sert ve tavizsiz bir politika izlenmesi tüm dikkatleri
Rusya’ya çevirmiş, Batının Çeçenistan’da insan hakları ihlalleri yapıldığı
yönündeki eleştirileri Rusya-Batı ilişkilerini gerginleştirmiştir. Rusya ise bunun
142
kendi iç sorunu olduğunu belirterek bu konudan asla taviz vermeyeceğini
göstermiş, eleştirilere karşı duyarsız davranmıştır. Batılı devletlerin ve
uluslararası örgütlerin bu yöndeki eleştirileri herhangi bir ciddi yaptırıma
dönüşmemiş, bölgeye ilgileri insani yardımla sınırlı kalmıştır. Rusya ile
ilişkilerini bozmak istemeyen Batı (özellikle ABD) 11 Eylül’den sonra
uluslararası terörizmde işbirliği çerçevesinde Rusya’nın Çeçenistan’da
uyguladığı politikayı desteklemiştir. Çeçenistan’daki durumu bu kapsamda
tutmaya çalışan Putin hareket serbestliği elde etmiştir. Rusya, bugün
Çeçenistan’da sorunun çözüldüğü izlenimi yaratmak istemektedir ancak bu
konuda izlenen sansür politikası gerçeği yansıtmamaktadır.
Transkafkasya’da Rusya’nın hakim olabilmesi, burada büyük ölçüde
Kuzey Kafkasya ile bağlantılı olan sorunların gelişimine bağlıdır. Gürcistan’da
Güney Osetya, Abhazya; Azerbaycan’da Dağlık Karabağ sorunlarında
Rusya’nın tavrı bunları çözmek yerine, işine geldiği durumlarda bu devletler
aleyhine kullanmaktır. Ancak, Rusya’nın izlediği politika bu devletleri
Rusya’dan uzaklaştırarak Batı’ya yaklaştırmaktadır. Özellikle 11 Eylül
sonrasında bölgedeki faaliyetlerini artıran ABD, bölge ülkeleri üzerindeki
etkisini artırmaktadır. Bu etkiyi son yıllarda bölgede yaşanan devrimlerde
görmek
mümkündür.
Bölgedeki
RF-Ermenistan-İran
ve
Gürcistan-
Azerbaycan-Türkiye ittifakı devam edecek gibi görünmektedir. Son yıllarda
ABD’nin Kafkasya’ya yerleşme çalışmaları, bu bloklaşmada RF’nin karşısında
yeni bir güç olacağını göstermektedir.
Yakın çevre kavramının içinde yer alan Kafkasya bölgesi Rusya
Federasyonu’nun dış politika öncelikleri arasında ilk sırayı almaktadır.
Kafkasya’nın kuzey ve güneyini birlikte değerlendiren Rusya, iç içe geçmiş
sorunlar karşısında farklı politikalar izlemektedir. İçerde istikrarı sağlama
amacıyla insan haklarını görmezden gelen baskıcı politikalar izlerken, sınırları
dışında
kışkırtıcı
hareketlerde
bulunmaktadır.
Bölgedeki
sorunların
uluslararası niteliği ve bölgenin uluslararası etki ve müdahalelere açık olması
Rusya’nın işini zorlaştırmakta ve sadece bölge ülkeleriyle değil, ABD ve
143
Avrupa ile de karşı karşıya getirmektedir. Zengin enerji kaynaklarına sahip
Kafkasya’ya yönelik Batı’nın bu ilgisi önümüzdeki dönemde de devam
edecektir. Pragmatik bir dış politika izleyen, Avrasyacı niteliği ağır bassa da
Batı ile ilişkilerini bozmamaya çalışan Rusya’nın mücadele alanı genişleyecek
ve dış politikası bölgesel gelişmelerin seyrine göre şekillenecektir. Çok
kutuplu dünyaya giden bir ortamda Rusya, yeni dünyanın Avrasya lideri olma
hedefiyle
hareket
edecek
ve
Kuzey
Kafkasya’sında
istikrarlı
ortamı
sağlayarak yakın çevresinde ve genel olarak dış politikasında kararlı adımlar
atma yönünde politikalar izleyecektir.
144
KAYNAKÇA
AĞACAN, Kamil, “Saakaşvili'nin Güney Osetya Operasyonu: Bir Hipotezin
Testi”, http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=33&kat=6, 16 Ocak 2005.
AKARSLAN, Mediha, Değişen Dünya Dengeleri: Rusya Federasyonu Yakın
Çevre Politikası ve Türk Cumhuriyetleri, İstanbul, Ezgi Kitabevi Yayınları,
1994.
AKKAN, Faruk, “Osetya Üzerinden Nüfuz Savaşı”, Aksiyon, Sayı 587,
http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=23504, 06.03.2006.
AKKAN, Faruk, “Yeni Süper Enerjik Güç”, Aksiyon, Sayı 588,
http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=23561, 13 Mart 2006.
ALPAY, Yalın, Y. M. ÖZTÜRK, Rusya Ülke Analizi, İstanbul, TİM Yayınları,
2005.
ATLI, Altay, “Rusya'nın Alternatif Yatırım Haritası”, Radikal, (23 Aralık 2005),
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=173704
AVŞAR, B.Zakir, “Kafkasya-Rusya Federasyonu ve Türkiye”, Yeni Türkiye,Yıl
3, Sayı 16, Türk Dünyası Özel Sayısı II, Temmuz-Ağustos 1997.
AZİZİAN, Rouben, “A Marriage of Convenience: Russia and U.S. Foreign
Policy”, Asian Affairs, 30, 2, Summer 2003.
BALTA, Evren, “Çöküşten Kaosa Rusya, ABD ve Kafkasya Üçgeni”, Birikim,
Sayı 186,
http://www.birikimdergisi.com/birikim/dergiyazi.aspx?did=1&dsid=168&dyid=2
844
BLANK, Stephen, “Kafkasya Güvenliğinde Yeni Eğilimler”, Avrasya Etüdleri,
TİKA, İlkbahar, 1998.
BOLAT, Mehmet Ali, “Gürcistan Raporu”,
http://www.chveneburi.net/sp/bpg/publication_view.asp?InfoID=156716&iabs
pos=5&vjob=vsub,253
BOLAT, Mehmet Ali, “Türkiye’nin Çeçenistan Politikası”,
http://cecenistan.ihh.org.tr/uluslararasiplatform/turkiye/index.html
BROWN, Archie, “Vladimir Putin ve Merkezî Devlet Gücünün Yeniden
Tesisi”, Kadim Komşumuz Yeni Rusya, Haz: Yılmaz TEZKAN, İstanbul, Ülke
Kitapları, 2001.
145
BROXUP, Marie Bennigsen, “The Case for Chechen Independence”,
Contrasts and Solutions in the Caucasus, Ed. Ole HOİRİS, Sefa Martin
YÜRÜKEL, Aarhus, Aarhus University Press, 1998.
BRZEZENSKİ, Zbigniev ve P. SULLİVAN (Ed.), Russia and the CIS:
Documents, Data and Analysis, M.E.Sharpe, New York, CSIS, 1997.
BRZEZINSKI, Zbigniew, Büyük Satranç Tahtası: Amerika'nın Önceliği ve
Bunun Jeostratejik Gerekleri, Çev. Ertuğrul DİKBAŞ, Ergun KOCABIYIK,
İstanbul, Sabah Kitapları, 1998.
BRZEZINSKI, Zbigniew, The Grand Chessboard: American Primacy and Its
Geostrategic Imperatives, New York, Basic Books, 1997.
BÜYÜKAKINCI, Erhan, “Vladimir Putin Döneminde Rus Dış Politikasına
Bakış: Söylemler, Arayışlar ve Fırsatlar”, Değişen Dünyada Rusya ve
Ukrayna, Der: Erhan BÜYÜKAKINCI, Ankara, Phoenix Yayınları, 2004.
CABBARLI, Hatem, Bağımsızlık Sonrası Ermenistan - Rusya İlişkileri,
Ankara, ASAM Yayınları, 2004.
CAFERSOY, Nazım, Eyalet-Merkez Düzeyinden Eşit Statüye : AzerbaycanRusya İlişkileri (1991-2000), Ankara, ASAM Yayınları, 2000.
CAFERSOY, Nazım, “Enerji Diplomasisi: Rus Dış Politikasında Stratejik Araç
Değişimi”, http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat=27&yazi=709, 2 Ocak
2006.
CAFERSOY, Nazım, “Rusya’da (Yeni) Avrasyacılık Akımı”,
http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=700&kat=44, 28 Aralık 2005.
CAFERSOY, Nazım, “Rusya, AB ile Çeçenistan’ı Görüşmeye Hazır”,
http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat=8&yazi=8, 27 Aralık 2004.
CAFERSOY, Nazım, “Türkiye-Rusya İlişkileri ve Separatizm Faktörü”,
http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=787&kat=1, 13 Şubat 2006.
CAN, Sönmez, “Jeopolitik Açıdan Kafkasya”, Avrasya Dosyası, RusyaKafkasya Özel, Cilt 3, Sayı 4, Kış 1996.
CANGAVA, Georgiy, “Kuzey Kafkasya Tarih Tekrarlanır Mı?”, Belgelerle Türk
Tarihi Dergisi, Sayı 60, Ocak 2002.
CAŞIN, Mesut Hakkı, Rus İmparatorluk Stratejisi, Ankara, ASAM Yayınları,
2002.
146
COHEN, Ariel, “Avrasya Boru Hatları Stratejisi”, Avrasya Etüdleri, İlkbahar
1996.
ÇEÇEN, Anıl, “Büyük Ortadoğu ve Kafkasya”, 2023, Sayı 31, Kasım 2003.
ÇETİNKAYA, Mirza, M. YAGİBEKOV, “Eski Süpergücün Yeni Düşleri”,
Aksiyon, Sayı 316, (23 Aralık 2000),
http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=13557
ÇİLOĞLU, Fahrettin, Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik
Çatışmalar, İstanbul, Sinatle Yayınları, 1998.
ÇOMAK, İhsan, “Dağıstan: Kafkasya’da Yeni Bir Filistin Mi Doğuyor?”,
http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=512&kat=8, (27 Eylül 2005).
ÇOMAK, İhsan, “Rusya, Putin ve Avrasyacılık”, Rusya Stratejik Araştırmaları1, Ed. İhsan Çomak, İstanbul, Tasam Yayınları, 2006.
ÇUREY, Ali, “Bilinen Dünyanın Bilinmeyen Ülkesi: Kuzey Kafkasya ve
Çerkesler (1)”, Kafkasya Yazıları Dergisi, Yıl 2, Sayı 5, Sonbahar, 1998.
DAĞI, Zeynep, Ulusal Kimlik Bağlamında Rus Milliyetçiliği ve Rus Dış
Politikası, Doktora Tezi, Ankara, 2001.
DAĞI, Zeynep, Kimlik, Milliyetçilik ve Dış Politika: Rusya’nın Dönüşümü,
İstanbul, Boyut yayıncılık, 2002.
DAĞI, Zeynep, “Rusya’nın Güvenlik Politikası ve Türkiye”, Uluslararası
Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Ed. Refet YİNANÇ, Hakan TAŞDEMİR,
Ankara, Seçkin Yayınları, 2002.
DEDEOĞLU, Beril, “Çatışma-Uzlaşma İkilemi Çerçevesinde Rusya
Federasyonu - Amerika Birleşik Devletleri İlişkileri”, Yıl 3, Sayı 33, 15 Ocak
2004.
DEMİR, Abdullah, Tarihten Günümüze Rus Yayılmacılığı ve Yeni Kurulan
Cumhuriyetler, İstanbul, Ötüken Neşriyat, 1998.
DEMİR, Ali Faik, “Sorunlar Dağı Kafkasya Kesişmesinde Çatışmalar ve
Türkiye’nin Güvenliği Açısından Önemi”,
http://www.birlesikkafkasya.com/portal/modules.php?name=Forums&file=vie
wtopic&p=2394
DEMİR, Ali Faik, Türk Dış Politikası Perspektifinden Transkafkasya, İstanbul,
Bağlam Yayıncılık, 2003.
147
DEMİR, Bekir, “Rusya Federasyonu Cumhuriyetlerindeki Siyasi, Ekonomik ve
Etnik Yapının Federasyon Millî Güvenliği Üzerindeki Etkisi”, Rusya Stratejik
Araştırmaları-1, Ed. İhsan Çomak, , İstanbul, Tasam Yayınları, 2006.
DEMİR, Bekir, “1990 Sonrası Rusya’sında Etno-Politik Ayrışma Süreci”,
http://www.academical.org/dergi/makale/s6rusyaetnopolitik2.htm
DEMİRAĞ, Yelda, “Kafkasya’da Türk ve Rus Politikası”, Stratejik Analiz, Cilt
4, Sayı 40, Ağustos 2003.
DEVLET, Nadir, “Kuzey Kafkasya’nın Dünü Bugünü”, Yeni Türkiye, Yıl 3,
Sayı 16, Türk Dünyası Özel Sayısı II, Temmuz-Ağustos 1997.
DUGİN, Aleksandr, Rus Jeopolitiği: Avrasyacı Yaklaşım, Çev. Vügar
İMANOV, İstanbul, Küre Yayınları, 2003.
EKİCİ, Gökçen, “Kafkasya Üzerinde Dönen Küresel Politikalar ve Çeçen
Eyleminin Yansımaları”, 2023, Sayı 20, 15 Aralık 2002.
EKİCİ, Gökçen, “Moskova Eylemi ve Rusya Federasyonu'nun Çeçenistan
Politikasına Yansımaları”, Stratejik Analiz,
http://www.asam.org.tr/temp/temp246.pdf, Aralık 2002.
EKREM,
Erkin,
“Rusya-Ukrayna
Doğalgaz
Krizi
http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=723&kat=29
ve
Çin”,
ERDURMAZ, A.Serdar, “ABD’nin Kafkaslar’daki Hedefleri”, Cumhuriyet
Strateji, Yıl 1, Sayı 46, 16 Mayıs 2005.
EROL, Akuşba, “Kafkasya’da Etnik Sorunlar”,
http://www.kafkas.org.tr/bgkafkas/etniksorunlar.html
ERTAN, Fikret, “Beslan Soruları”, Zaman, http://www.zaman.com.tr/webapptr/yazar.do?yazino=207075, 3 Eylül 2005.
ERTAN, Fikret, “Dağıstan’da Neler Oluyor?”,
http://www.usakgundem.com/haber.php?id=1289
ERTAN, Fikret, Rusya’nın Dönüşümü, İstanbul, Kızılelma Yayıncılık, 2001.
Financial Times, 13.09.2004 ve 14.09.2004.
Financial Times, 05.09.2004 ve 30.09.2004.
HANCILOVA, Blanka, “Prospects and Perils of an Armenian - Azerbaijani
Settlement”, The Analyst,
http://www.cacianalyst.org/view_article.php?articleid=104, 23 Mayıs 2001.
148
HENZE, Paul B., “Kafkasya’da Çatışma: Geçmiş, Sorunlar ve Gelecek İçin
Öngörüler”, http://www.bkd.org.tr/analiz_ac.asp?id=2
http://www.azsam.org/modules.php?name=News&file=article&sid=6
http://www.bianet.org/2005/03/22/56950.htm
http://cecenistan.ihh.org.tr/uluslararasiplatform/abd/clinton.html
http://www.circassiancanada.com/tr/arastirma/0104_nalcik_olaylarinin_dusun
durdukleri.htm
http://www.constitution.ru/en/10003000-02.htm
http://www.departments.bucknell.edu/russian/const/constit.html
http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/katliamlar/azerbaycan.html
http://www.kafkas.org.tr/bgkafkas/bukaf_gosetya_gosetyaanlasmazligi.html#
02
http://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=387
http://www.ntvmsnbc.com/news/305647.asp
http://www.rusya.ru/tur/index/siyasi_ve_idari_yapi
http://www.rusyaofisi.com/secim2004.htm
İBRAHİMLİ, Haleddin, Değişen Avrasya’da Kafkasya, Ankara, ASAM
Yayınları, 2001.
İBRAHİMOV, Aydın, M. MUTLUER, “Kafkasya’da Desintegrasyondan
Bütünleşmeye Doğru Gelişmeler ve Türkiye’nin Rolü”,
http://www.circassiancanada.com/tr/arastirma/0086_kafkasyada_desintegras
yondan_butunlesmeye_dogru.htm
İŞYAR, Ömer Göksel, Bölgesel ve Global Güvenlik Çıkarları Bağlamında
Sovyet-Rus Dış Politikaları ve Karabağ Sorunu, İstanbul, Alfa Yayınları,
2004.
KALKAVAN, Feryal, “Rusya Federasyonu'nda Federalizm ve Ünitarizm
Tartışmaları”, Değişen Dünyada Rusya ve Ukrayna, Der. Erhan
BÜYÜKAKINCI, Ankara, Phoenix Yayınları, 2004.
149
KAMALOV, İlyas, Putin’in Rusya’sı: KGB’den Devlet Başkanlığına, İstanbul,
Kaknüs Yayınları, 2004.
KANBOLAT, Hasan, “21 Mayıs 1864 Anılırken Adigey Cumhuriyeti Tarihe Mi
Karışıyor?”, Stratejik Analiz, Cilt 7, Sayı 73, Mayıs 2006.
KANBOLAT, Hasan, “Abhazya Nereye Gidiyor?”,
http://www.asam.org.tr/tr/yazigoster.asp?ID=1158&kat1=42&kat2=, 27 Eylül
2006.
KANBOLAT, Hasan, “Gürcistan – Ukrayna – Karadeniz Üçgeni Arasında
Kuzeybatı Kafkasya, Kabardey – Balkar’dan Sonra Sıra Karaçay-Çerkes’te
mi?”, Stratejik Analiz, Cilt 6, Sayı 70, Şubat 2006.
KANBOLAT, Hasan, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası ve
Çeçenistan Savaşı”, Avrasya Dosyası, Cilt 6, Sayı 4, Kış 2001.
KANBOLAT, Hasan, “Rusya’da Federatif Yapıya Getirilen Kısıtlamalara
Geçiş Sancılarında Adigey Cumhuriyeti Örneği”, Stratejik Analiz, Cilt 2, Sayı
15, Temmuz 2001.
KANTARCI, Hakan, Kıskaçtaki Bölge Kafkasya, İstanbul, IQ Kültür Sanat
Yayıncılık, 2006.
KARADAĞ, Muhammet, “Rus Federalizminin Tarihi Gelişimi ve Geleceği”,
Rusya Stratejik Araştırmaları-1,Ed. İhsan Çomak, İstanbul, Tasam Yayınları,
2006.
KASIM, Kamer, “Rusya-Ermenistan İlişkileri: Bölgesel Hegemon Güç ile
Stratejik Ortağı Arasındaki İlişki”, Rusya Stratejik Araştırmaları-1,Ed. İhsan
ÇOMAK, İstanbul, Tasam Yayınları, 2006.
KAZGAN Gülten, “Batı ile İlişkilerin Gölgesinde Türkiye-Rusya İlişkileri”,
Dünden Bugüne Türkiye ve Rusya: Politik, Ekonomik ve Kültürel İlişkiler, Der.
Gülten KAZGAN, Natalya ULÇENKO, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları, 2003.
KAZGAN Gülten, N. ULÇENKO (Der.), Dünden Bugüne Türkiye ve Rusya
Politik, Ekonomik ve Kültürel İlişkiler, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları, 2003.
KHATOON, Aziza, “ABD Dış Politikasında Çeçenistan”,
http://cecenistan.ihh.org.tr/uluslararasiplatform/abd/index.html
KOCAMAN, Ömer, “Rusya’nın Ermenistan Politikası: Tek Boyutlu Siyasetten
Çok Boyutlu Siyasete Doğru”,
http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat=7&yazi=797, 18 Şubat 2006.
150
KOCAMAN, Ömer, “Rusya’nın Ermenistan Politikasında Değişim Sinyalleri:
Tek Boyutlu Siyasetten Çok Boyutlu siyasete Mi?”, Rusya Stratejik
Araştırmaları-1,Ed. İhsan ÇOMAK, İstanbul, Tasam Yayınları, 2006.
KÖNİ, Hasan, “Günümüzde Rus Milliyetçiliği ve Sonuçları”, Avrasya Dosyası,
Cilt 1, Sayı 1, İlkbahar, 1994.
KUMUK, Cem, Kafkasya Aydınlık Günlerini Arıyor: Neredesin Prometeus?,
İstanbul, Alfa Yayınları, 2004.
KURTUNOV, Sergei, “Russia’s Way: Natinal Identity and Foreign Policy”,
International Affairs Cilt 44, Sayı 4, Moskova, 1998.
LARRABEE F.Stephen , I.O. LESSER, Türk Dış Politikası Belirsizlik
Döneminde, Çev. Mustafa YILDIRIM, İstanbul, Ötüken Neşriyat, 2004.
LO, Bobo, Vladimir Putin and the Evolution of Russian Foreign Policy,
London, The Royal Institute of International Affairs, Blackwell Publishing,
2003.
LOGUNOVA, S.L.,” Türkiye Cumhuriyeti İle Ticari-Ekonomik İşbirliğinin
Gelişiminde Rusya Federasyonu İdari Birimlerinin Rolü: Kuzey Kafkasya
Cumhuriyetleri Örneği”, Dünden Bugüne Türkiye ve Rusya: Politik, Ekonomik
ve Kültürel İlişkiler, Der. Gülten KAZGAN, Natalya ULÇENKO, İstanbul,
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2003.
LUZHKOV, Y.Mihayloviç, Tarihin Tekrarı: 21. Yüzyılın Toplumu ve Rusya'nın
Geleceği, İstanbul, Bilimsel Yayıncılık, 2003.
MARKEDONOV, Sergei, “Possible New Directions in the North Caucasus”,
http://www.russiaprofile.org/politics/2006/12/27/4957.wbp, 27 Aralık 2006.
MERT, Okan, Türkiye’nin Kafkasya Politikası ve Gürcistan, İstanbul, IQ
Kültür-Sanat Yayıncılık, 2004.
NAUSHABAYEVA, Assem, Değişen Uluslararası Dengeler Bağlamında
Rusya Federasyonu’nun Dış Politikası, Doktora Tezi, Ankara, 2005.
NAUŞABAYEVA, Asem, “Yeltsin’den Sonra Putin’le Yeni Rusya”, Stratejik
Analiz, Cilt 1, Sayı 1, Mayıs 2000.
NEEF, Christian, Kafkasya: Rusya’nın Kanayan Yarası, Çev. Özalp
GÖNERALP, İstanbul, Yenihayat Yayınları, 2004.
NEVERS, Renee de, “Russia’s Strategic Renovation”, Adelphi Paper, 289,
London, The International Institute for Strategic Studies, 1994.
151
OĞAN, Sinan, “11 Eylül Sonrası Türk Dış Politikasında Rusya”, Rusya
Stratejik Araştırmaları-1, Ed. İhsan ÇOMAK, İstanbul, Tasam Yayınları, 2006.
OĞAN, Sinan, “2004 Yılı Türk Dış Politikasında Rusya-Ukrayna Bölgesi ve
2005 Yılı Beklentileri”, (1 Aralık 2004),
http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat1=2&yazi=24
OĞAN, Sinan, “Mücadelenin Yeni Rekabet Alanı: Karadeniz”,
http://www.netpano.com/haber/705/M%C3%BCcadelenin/Yeni/Rekabet/Alan
%C4%B1/Karadeniz-, 16 Mayıs 2006.
OĞAN, Sinan, “Rusya'da Oligarşinin Millileştirilmesi Arzuları”,
http://tr.rutam.org/content/view/29/26/
OĞAN, Sinan, Rusya’da Siyaset ve Oligarşi, İstanbul, ASAM Yayınları, 2003.
OLGUN, Fikret İ., “Rusya’nın Bugünkü Durumu Üzerine”, Yeni Forum, Sayı
303, Ağustos 1994.
OLSON, Robert, Türkiye’nin Suriye, İsrail ve Rusya ile İlişkileri: 1979-2001,
Çev. Süleyman ELİK, Ankara, Orient Yayınları, 2005.
ONAY, Yaşar, Rusya ve Değişim, Ankara, Nobel Yayınları, 2002.
ONAY, Yaşar, “Türkiye-Rusya İlişkilerinde NATO Gölgesi”,
http://www.tusiad.org/yayin/gorus/32/html/sec9.html
ÖZBEK, Nadir, “Rus Dış Politikasında Yeni Yönelimler
Cumhuriyetleri”, Avrasya Dosyası, Cilt 3, Sayı 4, Kış 1996.
ve
Türk
ÖZBEK, Zeynep, “90’larda Çeçen Bağımsızlık Mücadelesi”,
http://cecenistan.ihh.org.tr/varolus/bagimsizlik/index.html
ÖZDAĞ, Ümit, “SSCB’den Rusya Federasyonu’na”, Avrasya Dosyası, Cilt 3,
Sayı 4, Kış 1996.
ÖZTÜRK, Osman Metin, Ordu ve Politika, Ankara, Gündoğan Yayınları,
1993.
ÖZTÜRK, Osman Metin, Rusya Federasyonu Askeri Doktrini, Ankara, ASAM
Yayınları, 2001.
PERÇİNEL, Selim, “Kuzey Kafkasya’da Terör ve Savaş: Çeçenistan Savaşı
Yayılıyor Mu?”, http://kafkasyaforumu.org/martnisan/cecenistan2.htm
152
PRIZEL, Ilya, National Identity and Foreign Policy, New York, Cambridge
University Pres, 1998.
PRİMAKOV, Yevgeniy, Kapalı Kutu Rusya: Üst Düzey Siyaset Koridorlarında
Bir Yaşam, Çev. Nuri EYÜPOĞLU, Mataş Matbaası, 2002.
PURTAŞ, Fırat, “Hazar Bölgesi'nde Rekabetin Yeni Boyutu: Silahlanma
Yarışı”, 1 Ekim 2004, http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=21&kat=32
PURTAŞ, Fırat, Rusya Federasyonu Ekseninde
Topluluğu, İstanbul, Platin Yayınları, 2005.
Bağımsız
Devletler
RADUGİN, A.A., Politologiya, Moskova, 2003.
ROBERTSON, Lord, “NATO’nun Dönüşümü”,
http://hq.nato.int/docu/review/2003/issue1/turkish/art1.html
RUTLAND, Peter, “Putin’in İktidar Yolu”, Kadim Komşumuz Yeni Rusya, Haz.
Yılmaz TEZKAN, İstanbul, Ülke Kitapları, 2001.
SEIFFERT, Wolfgang, Vladimir V. Putin, Ed. Zerrin YILMAZ, İstanbul,
Gendaş Yayınları, 2004.
SEZGİN, Mahmut Niyazi, “Kafkasya’da Büyük Rekabet”, Radikal,
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=52571, 8 Ekim 2002.
SOKOLOV, Boris, “Kafkasları Düşmana Verecekler”, Çev. İlyas KAMALOV,
Stratejik Analiz, Cilt 7, Sayı 74, Haziran 2006.
SOMUNCUOĞLU, Anar, “Rusya Federasyonu’nda Merkez-Bölge İlişkilerinin
Ekonomik Boyutu”, Kadim Komşumuz Yeni Rusya, Haz. Yılmaz TEZKAN,
İstanbul, Ülke Kitapları, 2001.
STANKEVİCH, Sergei, “Russia in Search of Itself”, The National Interest,
Summer 1992.
STAROVOİTOVA, Galina ,“A Democratic House of Cards, Transitions”, Cilt
5, Sayı 6, 1998, 35-36.
ŞAHİNOĞLU, Coşkun, “Türkiye ve Rusya Federasyonu Açısından Kafkasya
ve Orta Asya’nın Önemi”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı 85, Şubat
2004.
ŞEN, İlker Gökhan, Rusya Federasyonu Siyasal Sistemi, Eskişehir, T.C.
Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2004.
153
TAŞDEMİR, Fatma, “Taliban Bağlamında Bölgesel ve Küresel Güvenlik
Sorunları Üzerine Değerlendirme”, Uluslararası Güvenlik Sorunları ve
Türkiye, Ed. Refet YİNANÇ, Hakan TAŞDEMİR, Ankara, Seçkin Yayınları,
2002.
TAŞDEMİR, Hakan, “Kafkasya’daki Güvenlik Sorunları”, Uluslararası
Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Ed. Refet YİNANÇ, Hakan TAŞDEMİR,
Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2002.
TAŞTEKİN, Fehim, “Kafkasya’nın Yeni Alev Topu Kabardey-Balkar”, Radikal,
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=167883, 24 Ekim 2005.
TAŞTEKİN, Fehim, “Kafkasya’nın Zor Ekonomi-Politiği”, Kafkas Vakfı Bülten
Dergisi,
http://www.kafkas.org.tr/hakkinda/bulten/bulten_8_kafkasyanin_zor_ekonomi
_politigi_.htm
TAŞTEKİN, Fehim, “Savaş Yorgunu Bir Ülke”,
http://www.kafkas.org.tr/ajans/Savas_yorgunu_Cecenya.htm, Ekim 2001.
TAVKUL, Ufuk, Etnik Çatışmaların Gölgesinde Kafkasya, İstanbul, Ötüken
Yayınları, 2002.
TAVKUL, Ufuk, “Kafkasya’nın Coğrafi Konumu ve Stratejik Önemi”,
http://www.circassiancanada.com/tr/arastirma/0090_kafkasyanin_cografi_kon
umu_ve.htm
TAVKUL, Ufuk, “Tarihi ve Etnik yapısıyla Kafkasya”, Yeni Türkiye Dergisi, Yıl
3, Sayı 16, Temmuz-Ağustos 1997.
Tercüman ,“Olaylar Kontrol Edilemez Boyutta”, 11 Temmuz 2005.
TIŞKOV, V.A., FILIPPOVA, E.I., Eski Sovyet Ülkelerinde Etnik İlişkiler ve
Sorunlar, Ankara, ASAM Yayınları, 2001.
TOLZ, Vera, “Forging the Nation: National Identity and Nation Building in
Post-Communist Russia”, Europe-Asia Studies, Cilt 50, Sayı 6, 1998.
TOUMARKİNE, Alexandre, “Geçmişte ve Günümüzde Kuzey Kafkasya’nın
Jeopolitik Önemi”, 2023, Sayı 31, Kasım 2003.
USLUBAŞ, Fevzi, SSCB’den Sonra Sıra Rusya’da Mı? Afganistan, Küresel
Terör ve ABD İmparatorlukların Bataklığı, İstanbul, Toplumsal Dönüşüm
Yayınları, 2005.
ÜNKARACALAR, Ekrem, “21. Yüzyılda Rusya ve Dış politikası”, 3 Temmuz
2006 http://www.haberrus.com/?pid=3349&Keyword=ekrem
154
WEHRSCHUTZ, Christian F., “Rus Fikriyatının Parçası Olarak Avrasyacılık”,
Menfaatler Çatışması Ortasında Türkiye, Haz. Yılmaz TEZKAN, Ankara, Ülke
Kitapları, 2000.
YALÇINKAYA, Alaeddin, “Kafkasya’da Değişmeyen Stratejiler”,
http://www.tasam.org/index.php?altid=1539, 10 Ocak 2007.
YANAR, Savaş, Türk-Rus İlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya, İstanbul, IQ Kültür
Sanat Yayıncılık, 2002.
YAPICI, Utku, “Avrasyacılık-Atlantikçilik İkileminde Rus Dış Politikası: Putin
Çok Boyutlu Uygulamalara Yöneliyor”, Cumhuriyet Strateji, Sayı 16, 18 Ekim
2004.
Zaman Gazetesi, “Rusya NATO’da...Tekrar Düşünün!”,
http://arsiv.zaman.com.tr/2001/12/04/strateji/strateji.htm
155
ÖZET
Rusya Federasyonu’nun dış politikası, hem ülke içi belirsizlikler hem de
uluslararası ortamdaki değişmenin etkisiyle farklı eğilimler göstermiştir. İki
kutba dayalı sistemin sona ermesi ve tek süper güç olarak ABD’nin ortaya
çıkması ile şekillenen dünyada Sovyetler Birliği’nin varisi olarak kurulan
Rusya Federasyonu, kurulduğu ilk yıllarda siyasi belirsizlikler ve ekonomik
zorluklar yaşamıştır. İktidarda bulunan kadroların da etkisiyle Batı’ya yönelen
dış politika anlayışı ülkedeki durumu değiştirmemiştir. Yakın Çevre Doktrini
ile birlikte terk edilen Atlantikçi görüş, yerini Avrasyacı dış politikaya
bırakmıştır. Eski Sovyet toprakları üzerindeki nüfuzun devamı arzusu ve bu
bölgenin hayat sahası olarak kabul edilmesi, Rusya’nın bu bölgede daha
etkin hareket etmesini beraberinde getirmiştir.
Putin’in iktidara gelişiyle ülke içinde gerçekleştirilmeye çalışılan
merkezileşme ve yakın çevrede kontrolün elde tutulması, Rusya’nın ayakta
kalması ve eski gücüne kavuşması açısından önemlidir. Ulusal güvenliğin
sağlanmasında da yakın çevrenin önemi büyüktür. Özellikle Kafkasya
bölgesi, Rusya Federasyonu’nun kendisine yönelebilecek tehditlere karşı
kontrol altında tutmak istediği bir tampon bölgedir.
Kafkasya’nın kuzey ve güneyindeki sorunlarda Rusya’nın yaklaşımı
kendi toprakları içinde kalan Kuzey Kafkasya’da ayrılıkçılara karşı ödünsüz,
sert bir tutum; sınırları dışındakilere karşı ise ilgili devletler aleyhinde
kullanabileceği kozlar olarak ortaya çıkmıştır. Çeçen sorununda izlediği sert
politikalar nedeniyle bölge ülkeleriyle ve Batı ile sorunlar yaşansa da
Rusya’ya karşı somut bir adım atılamamıştır. Rusya’nın Kafkasya’nın
bağımsız ülkelerindeki sorunlarda izlediği tahrik edici politikalar bölgede
denetimin elinde olması amacına yöneliktir. Dış politika önceliklerinde ilk
sırada yakın çevrenin yer alması, konumu ve barındırdığı sorunlar itibariyle
Kafkasya
bölgesini
Rusya
Federasyonu’nun
dış
politikasında
öne
156
çıkarmaktadır. Enerjinin dış politikada belirleyici olmaya başladığı bu
dönemde Kafkasya’nın önemi daha da artmaktadır. Ancak, 11 Eylül’den
sonra terörizmi gerekçe göstererek Çeçenistan’da daha rahat hareket
etmeye başlayan Rusya, aynı sebeplerle ABD’nin bölgeye girişine engel
olamamıştır. ABD’nin bölge ülkelerine yakınlığı, elde ettiği üsler Rusya
aleyhine gelişmelerdir ve önümüzdeki dönemde Kafkasya ve Karadeniz, iki
devlet arasında önemli bir çekişme alanı olacaktır.
Dış politikasında Batı ile ilişkileri bozmadan Asya’da da birtakım ittifaklar
içinde yer alan Rusya, Avrasya adı verilen zengin coğrafyada bölgesel bir
güç olma yolunda hareket etmektedir. Dünya siyasetinde çok kutuplu sistemi
savunmakta ve bu sistem içinde yerini almak istemektedir. İzlediği çok yönlü
dış politika Rusya’ya bu amacında yardımcı olacaktır. Geniş topraklarıyla,
nüfusuyla, zengin enerji kaynaklarıyla, nükleer gücüyle gözardı edilemeyecek
bir güç olan Rusya Federasyonu, bu niteliğiyle daha sağlam temeller
oluşturarak gücünü pekiştirecektir.
157
ABSTRACT
By the influence of both domestic uncertainties and changes in
international stage, foreign policy of Russian Federation has shown different
inclinations. Russian Federation which is the natural inheritor of Soviet
Unions has survived political uncertainties and economical difficulties in its
first years as the world reshaped by the end of two-pole global political
system and USA appearing to be sole super power. The foreign policy
approaches leaning towards West with the influence of the governing forces
in charge has not helped as well. Near abroad doctrine which is abandoned
with Atlantic thinking has been replaced with Euroasian foreign policy. Having
the desire of ruling in the old Soviet soils and accepting those regions as
living areas have endep up Russia to be effective in its moves in those
regions.
Attempts of implementation of controlling peripheral regions and
centralization as Putin starts governing the country has been important for
Russia's standing on its own and recovering to its old days' power. Peripheral
regions have been crucial on establishing national security as well. Especially
Caucasian region has been a buffer by means of which Russian Federation
controls the threats headed for itself.
The approach of Russia in dealing with the problems in North and South
of Caucasian region has appeared as handling the cases without tolerance
occuring in its soils in Northern Caucasia and using the cases as trumps
against the interested countries occuring beyond its boundaries. As Russia
has problems with countries in region and Western countries due to harsh
policies pursued in Chechnya problem, nothing effective could be done
against it. The agitative policies pursued in the indepedendent countries of
Caucasian has been due to the purpose of holding control the region. As
Peripheral
regions being in high priority in its foreign policies, Caucasian
158
region in Russian foreign policies has the highest priority regarding to its
geographical position and problems it contains. As the energy starts to have
bigger impact on describing foreign policy, importance of Caucasian region
becomes more important. However, after 9/11, Russia using terrorism as a
justification to freely move in Chechnya could not prevent USA to enter the
region for the very same reasons. USA having close relations with countries
in region and establishing military bases have been the development against
Russia and in the coming future Caucasian and Black Sea will be an
important contention region between two states.
In its foreign policy, Russia taking place in several alliances in Asia,
without destroying relations with Western Countries, proceeds to be a
regional power in a rich geograpy called Euroasia. It advocates multi polar
system in world policy and claims to be in that system. multi aspect foreign
policy followed by Russia will help in this objective. Russian Federation which
can not be disregarded due to its vast lands, population, prosperous energy
resources and nuclear power will consolidate its power as it stands on robust
grounding with these characteristics.

Benzer belgeler