telgraf 451 - Telgraf Gazetesi – Londra

Transkript

telgraf 451 - Telgraf Gazetesi – Londra
UCFL Yeni Yönetimini Belirledi
Sayfa 2
Otobüs
Şoförlerinin
Grevi
Ulaşımı
Felç Etti
Berkin’in babası:
“Çocuğum
O Esnada
Ekmek Almaya
Gitmişti”
Sayfa 7
Sayfa 16
telgraf.co.uk
Carşamba,
14/01/2015
Sayı
HAFTALIK HABER GAZETESİ
451
İki Ay İçerisinde 12 Bin
Ameliyat İptal Edildi
Sağlık hizmetindeki kriz büyümeye devam ediyor. Geçen hafta, hastanelerin
acil hizmetlerinde bekleme saatlerinin son 10 yılın en kötü seviyesinde
olduğunun ortaya çıkmasıyla, çok sayıda hastanenin acil bölümünün de ‘özel
durum’ ilan ettikleri görüldü. Özel durum ilan eden hastanelerde artan talebe cevap olamadıkları ve planlanan ameliyatları iptal edip ya da ek destek çağırmak
zorunda kaldıkları görüldü.
Açıklanan son rakamlara göre, 3 Kasım 2014
ve 4 Ocak 2015 arası, İngiltere’de planlanan
12,345 ameliyat iptal edildi- bu bir önceki seneye göre %32 artış anlamına geliyor. Doktorlar,
fıtık gibi ameliyatların son anda iptal edilmelerinin hasta için büyük sıkıntı ve üzüntüye yol
açtığını açıkladılar.
Mayıs ayındaki genel seçimler yaklaştıkça NHS
(Ulusal Sağlık Hizmeti) içerisinde büyüyen kriz,
iktidardaki Muhafazakar Parti için oy kaybı
anlamına geliyor.
İşçi Parti geçtiğimiz haftalarda yayımladığı bir
raporda, Muhafazakar Parti’nin tekrar hükümetin
başına gelmesinin NHS’in mevcut yapısının
bitmesi anlamına geleceği belirtildi.
İşçi Parti genel başkanı Ed Milliband NHS’teki
kriz ile ilgili başbakan Cameron’u suçlayarak,
krizin sebebinin Muhafazakar parti hükümeti
olduğunu ifade etti. Milliband ayrıca, başbakanın
NHS’teki krizi görmezlikten geldiğini belirterek, tek çıkış yolunun bu hükümetten ve
başbakandan kurtulmak olduğunu ifade etti.
İptal edilen ameliyatlar arasında katarakt gibi
göz ameliyatlarının olması, özellikle yaşlılarda
görmeyi ciddi oranda etkileyen sorunun düzeltilmesinin gecikmesi depresyon ya da
düşmeye bağlantılı kırıklara yol açabileceğinin
uyarısı yapıldı.
Gölge sağlık bakanı Andy Burnham, ‘‘Acil
servislerdeki kriz derinleşiyor ve NHS’in
diğer hizmetlerini de etkilemeye başlıyor.
Acil servislerdeki krizin etkisini, NHS’in her
bölümündeki hastalara artık hissettiriliyor.
Haberin devamı sayfa 5’te.
Yüzlerce Seveni Ezgi’yi
Gözyaşları ile Uğurladı
Ölümüyle, başta ailesi olmak üzere
sevenlerini yasa boğan, Kingston
Üniversitesi Eczacılık bölümü öğrencisi,
18 yaşındaki Ezgi Serçe, yüzlerce seveni
tarafından son yolculuğuna uğurlandı...
Haberin devamı Sayfa 12’de
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
2
UCFL Yeni Yönetimini Belirledi
HAFTALIK
HABER
GAZETESI
ROJNAMEYA
NÛÇEYAN A
HEFTANE
Editör
Alaettin Sinayiç
[email protected]
Muhabirler
Esra Türk
Erem Kansoy
[email protected]
Grafiker
Yüksel Adıgüzel
[email protected]
Yayın Sahibi
Tel News Ltd.
Adres
33 Dalston Lane
London, E8 3DF
Telefon
0207 9230 838
0742 9481 490
United Communities for Labour
(İşçi partili birleşik topluluklar)
10 Ocak Cumartesi günü yaptığı
kongrede yeni yönetimini
belirledi.
Web
www.telgraf.co.uk
Reklam
[email protected]
Edmonton’da
bulunan
Labour
Party
ofisinde gerçekleştirilen kongrede yapılan bir
dakikalık saygı duruşundan sonra, divan seçimi
yapıldı. Yapılan divan seçiminden sonra açılış
konuşmasını Haringey belediyesi meclis üyesi
Makbule Güneş yaptı. Güneş yaptığı konuşmada
İngiltere’de yaşayan farklı toplumların o ülkenin siyaseti içerisinde yer alması gerektiğini ve
politik yaşam içerisinde daha aktif bir düzeyde
olmasının önemine değindi.
Güneş’in yaptığı açılış konuşmasından sonra UCFL’in dönemsel faaliyet ve mali raporu
yönetim kurulu üyesi Bektaş Yavuz tarafından
okundu. Raporların oylanıp kabulünden sonra
UCFL yönetim kurulu üyesi Bülent Ekinci bir
konuşma yaptı. Ekinci, Türkiye’deki mevcut siyasal duruma değindikten sonra şunları belirtti;
‘‘Yaşadığımız ülkenin politik yaşamında söz
sahibi olmak çok önemli. Ayrıca çocuklarımıza
nasıl bir gelecek hazırlamak istiyoruz, bunun için
neler yapmalıyız, bu noktada sürekli bir çaba ve
çalışma içinde olmamız gerekir.’’^’
Soru ve görüşleriniz:
[email protected]
BÜYÜK
REKLAM
KAMPANYASI
Kürt ve Türk toplumuna
ulaşmanın en iyi yolu
Tüm reklamlarınızda
%30 indirim
Tüm seri ilanlarınız
ÜCRETSİZ
www.telgraf.co.uk
[email protected]
07429481490 | 02079230838
Yapılan konuşmalardan sonra seçimlere geçildi. Yapılan seçimlerde UCFL’in yeni yönetim
kuruluna şu isimler seçildi; Bektaş Yavuz, Birsen Demirel, Bülent Ekinci, Cuma Kepez, Erdal Doğan, Gülseren Şahin, Güner Aydin, Nimet
Polat Sayar, Nurrulah Turan. Yedek üyeler olarak
ta Ali Fırat ve Ali Taşyurdu seçildi. Seçilen yeni
yönetim kurulu yapacağı ilk toplantıda kendi
arasında görev dağılımı yapacak. Geçen haftaki sayımızın
tarih bölümündeki yıl
ibaresi 2014 olarak
yalnış yazılmıştı. Tüm
okurlarımızdan bu
tekniki hata yüzünden
özür diliyoruz.
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
3
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
4
Acil Servis ve Alternatifleri
ÖZLEM BOZTEPE
Hastanelerin acil servislerinde
yaşanan büyük sorunlar son
birkaç haftada, ulusal medya
yanı sıra, gazetemizde de yer
verilmişti.
NHS 111
Sorun ne?
Muhafazakar partinin son birkaç yıldır
sağlık sistemine uyguladığı değişiklikler,
birçok hastaneyi finansal zorluklara yitti. Bu
zararı kapatmak için, birçok hastane yönetimi, yürütmesi oldukça pahalı olan acil servis
bölümlerini kapattı. Bu, finansal sıkıntısı
olmasına rağmen, acil servisleri açık olan
bölgedeki diğer hastanelerin yükünü daha
çok ağırlaştırdı. Bu sıkıntı, normalinde mahalle/aile doktorunu görmeye giden hastalar geçtiğimiz birkaç hafta Noel ve yeni
yıl tatili çerçevesinde kapalı olan mahalle
doktorlarına değil de acil servise gidince
birçok acil servis çıkılmaz bir duruma girdi.
Birçok sağlık yetkilileri, haber manşetleri
ve politikacı bu ciddi konuya dikkati çekip
çözüm bulmak için çaba veriyor.
Ben şu an bir tıp fakültesi öğrencisiyim.
Benim okuduğum tıp fakültede dekan,
öğrencilere mesaj yollayıp son sınıftaki
öğrencileri gönüllü ve bedava olarak, çevre
hastanelerdeki acil servislerde çalışmaya ve
diğer doktorlara yardımcı olmaya davet etti.
Ara tatillerde çalıştığım hasta bakıcısı
iye verir, gerekirse de size acil randevu verip, belirli bir hastaneye gitmenize yardımcı
olur.
‘Minor Injuries Unit’/ ‘Walk -in Centres’
– Ufak kazalar bölümü
Bu acil servis gibi gidilip, aynı günde
sağlık sorununuza bakılır, fakat tek farkı
ufak sorunlara bakılması, yani genelde
mahalle doktoruna gidilen sorunlar veya
hayati olamayan kazalar için gidilir. Tek
sorun, bu her bölgede olmayan bir servistiryaşadığınız bölgeye en yakın olanını internette bulabilirsiniz.
işimde de sorunun altından çıkmak için,
diğer bölümlerde çalışan, hemşire, fizyoterapist gibi işçileri, acil serviste çalışmaya
yönlendiriyorlardı. Bu birçok hastanede
kullanılan bir yöntem oldu.
Hepimiz payımıza düşeni yaparsak gerçekten acil, ölüm veya kalım, olan hastalar
hayatını kaybetmeden daha çabuk sağlık
görevlileri tarafından görülebilirler.
Size düşen pay ne?
İlk başta sağlık sorununuzun gerçekten
acil olduğuna karar vermek olacaktır. Acil
sorun, çabuk müdahale edilmezse canınızın
veya vücudunuzun ciddi zarara geleceği
demektir. Eğer sorununuz acil değilse, size
aşağıda sunduğumuz acil servisi dışındaki
alternatifleri deneyin.
Aile/mahalle doktoru (GP)
Birçok mahalle doktoru aynı gün veya
birkaç gün içinde randevu verebiliyor.
Birçoğu sabahları, ‘walk-in’, randevusuz
klinikler sunuyor. Bunun yanı sıra sağlık
sorununuz ciddi ise resepsiyondaki işçilerle
konuşup durumunuzu anlatırsanız ya daha
çabuk randevu verebilirler veya doktor/
hemşireyle konuşup onların sizi aramasına
veya tavsiyelerini size ulaşmasında yardımcı
olurlar. Eğer sorununuz akşam veya hafta
sonu olduysa- yani mahalle doktorun kapalı
olduğu saatte- mahalle doktorunuzu arayın.
Kapalı saatlerde telefona telesekreter mesajı
geçer ve bu mesajı dinleyip acil durumlarda
aranması gerekilen numarayı alıp arayın. Bu
numaraya normalinde doktor cevap verir ve
sizin mahalle doktorunuzdaki dosyalarınıza
girebilme yetkisi vardır. Bu doktor sizinle
telefonda konuşup gerekirse telefonda tavs-
Bu bir telefon servisidir ve adında
belirlendiği gibi 24 saat arana bilinecek
bedava bir hattır. Telefonda sadece 111
arayın. Telefona cevap veren normalinde hemşirelerdir ve sizden sorununuzu
anlatmanızı isteyecektir ve ona göre tavsiye
verir. Eğer gerekirse, bir doktorun sizi telefonda aramasına yardımcı olacaktır veya
size acil servise gitmenize tavsiye edecektir.
Bu çok iyi ve faydalı bir servistir.
Eczaneler
Bu birçok kişi tarafından unutulan
veya ciddiye alınmayan bir servis olsa da,
unutmayın ki eczacılar ilaçların neden ve
nasıl kullanılacağı hakkında üniversite
eğitimi almışlardır. Bunun yanı sıra reçetesiz, eczanede alabileceğimiz, antibiyotik dahil, birçok ilaç var ve bunlar çoğu kez doktor reçetesinden daha ucuz satılıyorlar. Size
tavsiyem, eczaneye gittiğinizde eczacıyla
konuşmak istediğinizi belirleyin, sorununuzu anlatın ve herhangi bir ilaç kullandıysanız
onu da söyleyin ve eczacıdan ilaç tavsiyesi
isteyiniz. Eczacı size gereken ilacı verir ve
gerekirse doktora görünmenizi tavsiye edecektir.
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
5
Hemşirenin
Durumunda
İyileşme
Royal Free hastanesinden yapılan
açıklamada Britanya’nın ilk Ebola virüsü
taşıyan hastasının durumunun iyiye doğru
gittiği açıklandı. Geçtiğimiz hafta bunun
tam tersi bir açıklama yapılmış ve hastanın
durumunun kritik olduğu söylenmişti.
Baş sayfadaki haberin devamı..
Burnham, iptal edilen ameliyatların
sayılarının artması, ameliyat bekleyenlerin sayısının, son altı yılın en yüksek seviyede olmasının büyük etkisi
olduğunu da belirtti. The Guardian
gazetesinin haberine göre, Muhafazakar Parti, 2010 senesinde iktidara
geldiğinden bu yana, mahalle doktorunun hastaneye sevk ettiği ve 18
hafta içerisinde randevu almaları gereken insanların sayısı 2.57 milyondan
3.2 milyona yükseldi.
NHS’in
kurallarına
göre,
ameliyatları iptal edilen hastalar,
ihtiyaçlarının devam ettiği durumda,
28 gün içerisinde ameliyatlarının
gerçekleşmesi gerekiyor. Ameliyatlar
daha acil vakaların ortaya çıkmasından
dolayı iptal edilebiliyorlar.
Sağlık krizi büyüdükçe siyasi
kriz de büyüyor. İşçi Parti lideri, Ed
Miliband’ın BBC gazetecisi Nick
Robinson’a, NHS’i seçim silahı olarak
kullanmak istediğini söylediği öne
sürüldü. Başbakan ve Muhafazakar
Parti lideri David Cameron, konuyla ilgili, Miliband hakkında şöyle konuştu:
‘‘NHS bir silah değildir. Ailelerimize bakabilmemizin, yaşlılarımıza
bakabilmemizin, hastalarımıza bakabilmemizin bir yöntemidir. Belki
ayağa kalkabildiğinde, NHS’yi silah
olarak kullanmak istediğini inkar
eder- söyleyecek iğrenç bir şeydir.’’
Buna yanıt olarak, Miliband,
‘‘İğrenç olan şeyi ben ona söyleyeyim.
Halka, bir Başbakanın NHS’yi kendisine teslim etmeye güvenebileceğini
söyleyip, o güvene ihanet etmesidir.
NHS içerisindeki krizi görmemezlikten geliyor. Bu kriz onun sayesinde
oldu. O yüzden, insanlar biliyorlar
ki, NHS içerisindeki krizden kurtulmak istiyorlarsa bu Başbakandan
kurtulmaları gerekiyor,’’ dedi.
Öte yandan, Muhafazakar Parti,
iktidarını sarsacak sağlık hizmetlerindeki bu kriz hakkında sessiz
kalmayı tercih ediyor. Cameron,
NHS’e çok fazla yatırım yapıldığını
ve tarihindeki en fazla doktor ve
hemşirenin çalıştığını iddia ederek,
yaşanan sorunların artan nüfustan
kaynaklandığını savunuyor.
Sorunun kapasite sorunu olduğuna
dahil çok anlaşmazlık yok. Fakat, kapasite sorununun nasıl çözüleceğine
dair ayrışmalar çok fazla.
Bir çok sağlık görevlisi ve yöneticisi genel seçim sonucunda seçilecek
hükümetin NHS’e çok daha fazla
maddi yatırım yapması gerektiğinin
fikrinde. Fakat, Muhafazakar Parti
gereken yatırımın yapıldığını iddia
etmeye devam ediyor.
Batı Afrika’daki Sierra
Leone’da Ebola virüsüne
yakalanan ve Londra’da
tedavi
gören
alınan
sağlık çalışanı Pauline
Cafferkey’in (39) sağlık
durumunun iyiye gittiği
açıklandı. Sağlık çalışanın tedavi gördüğü Royal Free
Hastanesi’nden yapılan
açıklamada,
“Ebola
hastasında iyileşme belirtileri gözlemleniyor.”
denildi. Hastane, sağlık
çalışanının
tedavisinin
karantina servisinde uzman
doktorlarla
devam
ettiğini
belirtti.
Sağlık Bakanı Jeremy Hunt
ise resmi Twitter adresinden, Royal Free Hastanesi
çalışanlarından
aldığı
haberden memnuniyetini
paylaşarak,
“Dualarım
ve düşüncelerim hemşire
Pauline Cafferkey ve ailesi ile.” diye yazdı. Batı Afrika’da “Save
the Children” adlı yardım
kuruluşunda
çalışan
39
yaşındaki
Pauline Cafferkey, Aralık
ayında,Ebola
teşhisiyle
İskoçya’nın
Glasgow
şehrinden
İngiltere’nin
başkenti Londra’ya tedavi
edilmek üzere getirilmişti.
Londra’daki Royal Free
Hastanesi’nde
tedavisi
devam eden hemşirenin
geçen hafta sağlık durumunun kritik olduğu
açıklanmıştı.
6
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
7
Otobüs Şoförlerinin
Grevi Ulaşımı Felç Etti
Eğitim Köşesi
OKTAY
ŞAHBAZ
Urswick Ortaokulu Bilgisayar Bölüm Başkanı
[email protected]
İnterneti kullanarak
ders yapmak
Maaş eşitsizliğine karşı bir
günlük iş bırakma eylemi
yapan otobüs şoförlerin grevi
milyonlarca Londralıyı etkiledi.
Londra’da özelleştirilmiş 18 otobüs şirketinde
20 bin çalışan grev gerçekleştirdi. Grev nedeniyle
toplu taşımacılık felç olurken, şehrin en kalabalık
bazı caddeleri ise otobüssüzlüğün tenhalığını
yaşadı.
Londra 13 Ocak Salı günü otobüs grevi vardı.
Londra çapında 18 otobüs işletmesinde 20 bin
çalışan greve katıldı. Grev nedeniyle sabahın erken saatlerinden itibaren sadece nöbetçi otobüsler
çalışırken, toplu taşımacılığın yükünü yer altı ve
yer üstü trenleri kaldırdı. Az gelen otobüsler iş
başlama ve iş çıkış saatlerinde deyim yerindeyse
tıklım tıklım sefer yaparken, yer altı ve yer üstü
trenler girişleri de kalabalılıktan dolayı gecikmeli
seferler gerçekleştirildi.
Londra’nın en kalabalık caddeleri ise bugün
otobüslüğün tenhalığına sahne oldu. Taksiler
dışında normal trafiğe de kapalı olan ünlü Oxford
caddesi en tenha günlerinden birini yaşadı.
1987’lerden itibaren başlayan özelleştirme
furyasının sonucunda Avrupa’nın en pahalı şehir
içi yolculuğu Londra’da yaşanıyor. Ancak buna
karşılık şoför ve otobüs çalışanları ise Avrupa’nın
en az ücretini alıyor. Ayrıca aynı işi yapan şoför ve
diğer çalışanlar arasında şirketten şirkete neredeyse
saat ücreti olarak 3 sterline kadar fark oluşuyor.
Stresli ve ağır çalışma koşullarına rağmen oto-
büs şoförleri neredeyse asgari ücrete yakın ücret
alıyor. İngiltere genelinde asgari saat ücreti 6.50
sterlin. Ancak Londra’da yaşamın pahalılığından
kaynaklı olarak 9.15 sterlinlik bir Londra Yaşam
Ücreti uygulanıyor. Otobüs şoförlerinin ücreti ise
9.30 sterlinden 12.34 sterline kadar değişkenlik
içinde uygulanıyor. Otobüs şirketlerinde sendika
üyesi 27 bin çalışan bulunuyor.
Bu çelişkiye UNITE sendikası Londra bölge
temsilcisi Wayne King, şöyle dikkat çekiyor: “Yolcular Londra’da tek ücret veriyorlar ancak aynı işi
yapmasına rağmen otobüs çalışanlarına şirketine
göre 80 çeşit ücret uygulanıyor.”
UNITE sendikası gerçekleştirdiği grevle
ücretler arasındaki bu farkların verilen en üst
düzeyi esas alacak şekilde kaldırılmasını istiyor.
Sendika daha önce 28 Aralık’ta 24 saatlik bir
grev gerçekleştirmişti. 6 Ocak’ta yapacağı grevi
ise otobüs şirketlerinin görüşmeye hazırız talebi üzerine ertelenmişti. Ancak özelleştirmenin
kaymağını yiyen otobüs şirketleri yine bildiğini
okuduğu için bugün yeni bir 24 saatlik uyarı grevi
gerçekleştirildi.
Enflasyon
Yüzde 0.5’e
Geriledi
İngiltere’de enflasyon 2000 yılından beri
en düşük seviyesini gördü. İngiltere Ulusal
İstatistik Kurumu’nun Londra’da yaptığı
açıklamaya göre tüketici fiyatlarında büyüme
oranı, Kasım’da yüzde 1’den Aralık’ta yüzde
0.5’e geriledi. Ailelerin en çok şikayet ettikleri konuların başında gelir internet kullanımı. Bir çok aile çocuklarının internette çok zaman
harcadıklarını ve bunun yüzünden yüzlerini bile görmediklerini
söylerler. Yada bir çok aile çocuklarının oturup ders çalışmadığını
ve daha çok internet üzerinden ders yapmasından şikayet eder.
Bazılarımızda bazen “Bu nasıl ders çalışma diye” söyleniriz.
Bu haftalık bu yazımızda bu konuda ailelerin ve öğrencilerin
yaşadıkları sorunlara bakıp neler yapıla bilineceği konusunda bilgiler vermeye çalışacağım, umarım yardımcı olur.
Ders yapan bir öğrencinin bilgi kaynakları vardır. Bundan
10-15 yıl önce bu bilgi kaynakları daha çok kitaplar, ansiklopediler, broşürler, gazeteler veya magazinler olarak geçiyordu. Fakat
son dönemlerde özelliklede hızlı internetin gelişmesinden sonra
öğrenciler hatta ve hatta öğretmenler için en temel bilgi kaynağı internet oldu. Bugün bir tuşa basarak bir çok bilgiye ulaşabiliyor bir
çok şeyi öğrenebiliyoruz. Fakat dikkate almadığımız en temel nokta ise internetteki bilgilerin doğruluğu ve güncelliği. İnternetti kullanan öğrencilerin en az dikkat ettikleri noktalardan biri bu olurken
diğer nokta ise internet gibi bir kaynağın ders veya bir proje için
nasıl kullanıla bilineceği. Bir çok öğrenci interneti kaynak olarak
kullanmayı oradaki bilgiyi doğrudan alıp kendi dersi gibi sunmak
olarak algılıyor. Yani, İngilizce haliyle internetten Copy + Paste
yapmak, bu bir çok öğrencinin kolaya kaçarak yaptığı yanlışlardan
bir tanesi.
Bir öğrencinin interneti bir kaynak olarak kullanmasında hiç bir
sakınca yok. Fakat İnterneti kullanırken dikkat etmesi ve uyması
gereken belli temel noktalar var. Bu temel noktalar okullarda
öğretmenler tarafında sıkça söylenmesine rağmen bir çok öğrenci
halen dikkate almayıp kendi bildiğini yapmaya devam ediyor. Bu
noktaları öğretmenler kadar ailelerinde çocukları ile paylaşması
önemli. Peki bu noktalar neler?
1. İnternette bulduğunuz bir bilginin kaynağı önemli. Özel
şirket mi? Kamuya ait bir kurum mu? Bu önemli, çünkü bilgiyi
bulduğunuz bir sitenin kime ait olduğu bilginin taraflı mı, tarafsız
mı olduğunu belirleyecektir.
2. İnternette bulduğunuz bir bilginin doğruluğunu kontrol
edin. Burada söylemek ve vurgulamak istediğim nokta, internette bulduğunuz bir bilgiyi başka siteler ile karşılaştırın. Hatta
yapabiliyorsanız iki yada üç siteye bakın ve farklı mı aynı mı
görecekseniz. Böylelikle gönül rahatlığıyla kullanabilirsiniz.
3. Bilginin yada sitenin güncelliği önemli. İnternette bulduğunuz
sitenin ne zaman güncelleştirildiğine bakın. Aradığınız bilgiye göre
ne kadar güncel bir siteye güveneceğinize siz karar vereceksiniz.
4. Bilgiyi doğru bir şekilde kullanma. Bir çok öğrenci internette
bulduğu bilgiyi olduğu gibi kendi bilgisiymiş gibi defterine yada
kâğıda kopyalıyor. Daha sonra bunu kendi yapmış gibi öğretmene
veriyor – ve büyük olasılıkla ceza alıyor. Çünkü bu yapılan bir
başkasının çalışmasını kopyalamaktan başka bir şey değil. Bulduğu
bilgiyi kendi anladığı gibi kendi diliyle yazması onun anladığını
gösterecektir ve doğru olanda bu olacaktır.
5. Aileler internet kullanımını sınırlamalı. Bir çocuğun interneti
ne kadar kullandığını velisi belirlemesi gerekiyor. Bir öğrenciye
ders için 1 yada en fazla 1.5 saat yeterlidir. Bu anlamda aile gereken
sınırlamaları getirip harfiyen uygulamak zorundadır. Aksi takdirde
internet bağımlılığı gibi gereksiz bir sorun ile karşı karşıya olabilir.
Çocuklarımız bir daha odalarına çıkıp internetten ders yapmak istediklerinde yukarda belirttiğimiz noktaları hatırlayalım
ve çocuğumuz ile bunları paylaşalım. Bu hem sizin için hem de
çocuğunuz için faydalı olacaktır.
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
8
Yeni Güvenlik Tedbirleri
Fransa-İngiltere
WhatsApp’ın Yasaklanmasını Sınırındaki Güvenlik
Kapsayacak mı?
Önlemleri Artırıldı
Dünya genelinde artan terör saldırıları
korkusu tüm Avrupa ülkelerini yeni
güvenlik önlemleri almaya iterken,
Britanya’da alınan önlemler tartışılmaya
devam ediyor. Alınacak yeni tedbirlerden kapsamı genişletilmeye devam
ediyor. Başbakan David Cameron Salı
günü yaptığı konuşmada Watsupp gibi
uygulamaların yasaklanabileceği sinyalini verdi.
Tüm dünyada en çok kullanılan mesajlaşma
uygulamalarından birisi olan Whatsapp, ve benzeri uygulamalar Britanya’da yasaklanma tehlikesiyle karşı karşıya. Salı günü bu konuyla ilgili konuşan başbakan David Cameron, yukarıda
saydığımız mesajlaşma uygulamaları gibi
şifreli mesajlaşma uygulamalarını yasaklamak
istediğini açıkladı.
Cameron, bu yasağa sebep olarak ise, bu
mesajlaşma uygulamalarında iki kişi arasında
geçen konuşmaları gerektiğinde istihbarat yetkililerinin görememesi gösteriliyor.
Cameron’a göre söz konusu mesajlaşma
uygulamalarının mesaj içeriklerini kriptolu bir
biçimde tutması ve gerektiğinde istihbarat yetkilileriyle paylaşmamaları terörist gruplar için hayli
ilgi çekici olabilir. Cameron hükümeti, diğer
Birleşik Krallığa yönelik olası terör eylemlerini
engellemek amacıyla güvenlik önlemleri bir süredir
artırılmıştı. Paris’te yaşanan saldırılardan sonra bu
önlemler daha üst düzeye yükseltildi.
taraftan telekom operatörlerinin ve ISS’lerin
kullanıcıların online aktiviteleri ve mesajlarıyla
ilgili daha fazla kayıt tutmasını zorunlu hale
getirecek bir düzenleme üzerinde çalışıyor.
Cameron’ın halihazırda yüz milyonlarca kişi
tarafından kullanılan Whatsapp ya da Snapchat’i
nasıl engelleyebileceği ise merak konusu. Cameron bu yıl yapılacak genel seçimlerden sonra
eyleme geçmeyi hedefliyor.
Diğer taraftan Başbakan Cameron’ın Paris’teki
ifade özgürlüğü yürüyüşünden hemen sonra bu
açıklamaları yapması, birçok kişi tarafından ‘ironik’ olarak tanımlanıyor. Watsupp uygulamasının
yanında Apple uygulaması olan imessage te yasaklanma tehlikesi ile karşı karşıya. Öte yandan
konuyla ilgili olarak adı geçen uygulamaların
yetkililerinden henüz bir açıklama gelmedi.
İçişleri Bakanı Theresa May, Fransa’nın
başkenti Paris’te mizah dergisi Charlie
Hebdo’ya düzenlenen silahlı saldırının
ardından İngiltere-Fransa sınırında güvenlik önlemlerinin artırıldığını söyledi.
Paris’te yaşanan gelişmelere ilişkin
İngiliz hükümetinin acil kabine toplantısı
“Cobra”ya başkanlık eden May, Sky
News televizyon kanalına yaptığı
değerlendirmede, “İngiltere sınırında bulunan güvenlik, polis ve diğer organizasyonlar, Fransa’dan ve Avrupa’nın farklı
bölgelerinden gelen yolcu, araç ve mallara
yönelik denetimlerini yoğunlaştırdı. Bu
durum belirli bir istihbarata ya da plana
cevaben değil. Fakat bu önlemler yürürlükte” ifadelerini kullandı.
İngiltere›de terör tehdidinin geçen
yılın ağustos ayında Ortak Terörizm
Analiz Merkezi (JTAC) tarafından «ciddi» seviyesinden «çok ciddi» seviyeye
yükseltildiğini hatırlatan May, «Bu, bir
terörist saldırının olmasının büyük ihtimalle mümkün olduğu anlamına geliyor. Herkesten tedbirli olmalarını istiyo-
rum» dedi.
Başbakanlıktan yapılan açıklamada
da İngiltere›nin terör tehdidi seviyesinde herhangi bir değişiklik yapılmadığı,
fakat bir kısım tedbirin uygulanmasına
karar verildiği bildirildi. Açıklamada, Fr
ansa’dan İngiltere’ye geçiş yapılabilecek
Calais limanı ve Gara du Nord tren istasyonunda özel araç ve kamyonlara yönelik
aramaların artırılacağı kaydedildi.
Başbakan David Cameron geçen
hafta Almanya Başbakanı Angela Merkel ile yaptığı ortak basın
toplantısında Paris’teki saldırının ifade
özgürlüğü ve demokrasi gibi değerlere
yapılmış bir saldırı olduğunu belirterek, bu saldırının İngiltere›deki terör
saldırılarından farklı olduğunu ifade
etmişti. Cameron, “İngiliz istihbarat
kuruluşları MI5 ve MI6, beni ve Merkel’i,
son gelişmelere ilişkin bilgilendirdi. Nasıl
tepki vereceğimiz konusunda ve neler
yapılması gerektiğine bakacağız. Hepimiz
ihtiyatlı olmalıyız” diye konuşmuştu. ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
9
Artan Saldırılardan Sonra,
Museviler Güvenlik
Önlemlerini Artırdı
Haber: Sven Kaeuler
Üç hafta önce Londra’nın Hackney bölgesinde, 26 Yahudi’nin
evleri ve arabaları ırkçı sloganlarla işaretlendi. Bu ilk olay değil,
daha önce başlayan bir trendin
takibi. İngiltere’de yaşayan 260
bin Yahudi’nin %60 Londra’da
yaşıyor. Bu da dünyada yaşayan
en büyük beşinci Musevi toplumuna denk geliyor.
Londra’da antisemitizm
saldırıları iki katına yükseldi.
Londra’da sadece bir yıl içerisinde Musevi karşıtı saldırılar iki
kat arttı. Bu saldırıların yükseldiği
dönemde
İsrail
Filistin’e
saldırıyordu. Ve bu süreç içerisinde onlarca olay yaşandı. 2014
yılında Musevi toplumuna karşı
166 tane saldırı gerçekleştirildi.
2013 yılında 60 tane saldırı
yaşanmıştı. Yapılan 166 saldırının
40 tanesi Hackney bölgesinde
yapıldı. Bu sayı 2013’te 14 olarak
kayıtlara geçmişti.
Kendi güvenliklerini
sağlamaya çalışıyorlar.
Musevi toplumu kapalı bir
toplum olarak bilinir. Orto-
doks Musevi toplumu kendi
kuralları doğrultusunda yaşamaya
çalışıyorlar. Kendi okulları ve hastaneleri var. Bunun yanı sıra 2008 de
kurulan Shomrim (İbranice nöbetçi
anlamına geliyor) güvenlik örgütü
kuruldu ve bu örgüt Yahudilerin
yoğun yaşadığı bölgelerde toplumun güvenliğini sağlamak için nö-
bet tutuyorlar.
Bu örgüt ilk olarak 1980 yıllarda
ABD’de kurulmuştu. Musevi toplumunun farklı bir kültüre sahip
olması ve dil sorunu yaşamasından
kaynaklı bu örgüt İngiliz polisine
onlarla iletişime geçme noktasında
yardım ediyor.
Paris’te yaşanan katliamdan
sonra güvenlik seviyesi artırıldı
Paris’te Charli Hebdo saldırısı
ve ardından Yahudi marketine
saldırıdan sonra Shomrim örgütünün
güvenliği arttıracağı ifade ediliyor.
İngiliz polislerinin Yahudi bölgesindeki güvenlik devriyelerinin
arttığı da gözlemlendi.
10
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
Su Kesesi Kısa
Filminin Galası
Yapıldı
Londra’da yaşayan Rosa
Shevin’in ‘Su Kesesi’ adlı
ilk kısa filminin galası
yapıldı. 11 Ocak Pazar
günü Dalston’da bulunan
Rio sinemasında yapılan
galaya filmin ekibi ile
birlikte çok sayıda kişi
katıldı.
Filmin yönetmeni Rosa Shevin’in
yaptığı açılış konuşmasından sonra
filmin gösterimi yapıldı. Gösterimin
ardından filmin yönetmeni Rosa Shevin,
yapımcısı Havard Helle ve başrol oyuncusu Mizgin Müjde Arslan izleyicilerin
sorularını yanıtladı.
Yönetmen Rosa Shevin’in yaptığı
konuşmada filmi kendi kardeşinin gerçek hikayesinden yola çıkarak yazdığını
ve çektiğini söyledikten sonra şunları be-
lirtti: “Bu filmi daha iyi bir dünya yaratmak için, yaşamlarını feda etmeyi göze
alan cesur yüreklere ve her an kapıdan
girecekmiş gibi onları bekleyenlere -geride kalanlara- ithaf ediyorum. Umarım
bekleyenler sevdiklerine en kısa zamanda sevgi ve coşkuyla sarılırlar.”
Yönetmen Shevin son olarak filmde
emeği geçen herkese teşekkür ederek
konuşmasını sonlandırdıktan sonra üzerinde çalıştıkları yeni bir filmin de
olduğunu duyurdu.
11
ALTYAZILI DİYALOGLAR
MIZGIN MÜJDE
ARSLAN
[email protected]
SENARYODA
KARAKTER VE
BIRDMAN
Filmlerden
bahsetmeye
başladığımızda
karakterlerden
konuşmaya başlarız. “Taxi Driver” filminde Travis, Yılmaz Güney’in “Umut”
filminde Faytoncu Cabbar, Kış Uykusu
filminde Aydın, filme adını da veren Forest Gump ya da Amelie; “Baba” filminde Don Vito Corleone, “There will be
blood” (Kan Dökülecek) filminde Daniel
Plainview sinema tarihinde izin bırakan
önemli
karakterlerden
bazılarıdır.
Karakterleri severiz, bazen kızarız, onlarla durumları açıklarız, onlara yaşayan
birer insan gibi atıfta buluruz.
Güçlü karakterlerin yazılabilmesi için
iyi yan karakterlerin de yazılması gerekir. Yan karakterler ne işe yarar? Bunu
derste anlatmak için genelde kendimden
örnek veririm, “ben uzun muyum” diye
sorarım, çoğunlukla, “orta” ya da “kısa”
gibi cevaplar alırım ama aslında hiçbiri
değilimdir çünkü “uzun”, “kısa” ya da
“orta” boylu olduğum yanımdaki kişinin
boyuyla bağlantılıdır. Yanımda kısa biri
varsa uzun, yanımda ciddi biri varsa
komik, yanımda daha uysal biri varsa
çılgın sayılırım. Yan karakterin filmdeki
işlevi de bir bakıma böyledir. Bu yüzden
kimi ana akım sinema filmlerinde ya
da televizyon dizilerinde şu formüle
sıklıkla başvurulur: bir komik şişman,
bir gözlüklü zeki adam ve bir yakışıklı
kahraman arkadaş olurlar. Kuşkusuz
bu iki yan karakter yakışıklı, güçlü ve
kurtarıcı ana karakterin özelliklerini
güçlendirsin diyedir. Hafızanızı biraz
zorlarsanız, kahramanın arkadaşlarını
düşündüğünüzde buna benzer örnekleri
rahatlıkla çoğaltabilirsiniz. Yan karakterlerin bir diğer işlevi de çatışmayı
oluşturmasıdır. Gerek bir filmin analizinde, gerek yazdığınız senaryolarda
yan karakterler mevzusuna önem vermek gerekiyor. Bazı durumlarda farklı
karakterler birbirlerine olan zıtlığı,
bazen de bir kişinin farklı yönlerinin
yansımaları gibidirler.
İngiltere sinemalarında vizyonda olan,
Venedik Film Festivali’nin bu sene açılış
filmi olarak gösterilen ‘Birdman or The
Unexpected Virtue of Ignorance Film’
filminin karakterlerinden örnek vermek
istiyorum. Film, geçen gün açıklanan
Altın Küre Ödülleri’nde en iyi senaryonun yanı sıra başrol oyuncusu Michael
Keaton’a da En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandırdı. Filmin yönetmenliği,
“Paramparça Aşklar Köpekler” (2000)
filminden bu yana başarılı filmlere imza
atan Meksikalı sinemacı Alejandro G.
Iñárritu’ya ait.
Senaryosu bir yana, film ‘dili’yle
daha ilk sahneden farklılığını gösteriyor, çünkü filmin büyük bir bölümü,
Broadway’deki bir tiyatronun içinde
karakter takibinin, plan sekans çekimi
etrafında geçiyor. Uzun plan film sevenlerin özellikle görmesi gereken bir film.
(Benzer bir deneme olan Hitchcock’un
“Rope” filmi de tavsiye edilir.)
Film dili bir yana, filmin ana karakter ve yan karakterlerinden söz etmek
istiyorum. Her biri işlevleriyle özenle
seçilmiş önemli karakterler var filmde.
Filmin başrolünde daha önce yaptığı
gişe filmleriyle ün yakalayan, 25 yıl
önce canlandırdığı Birdman karakterinin ünüyle simgeleşen ve Broadway’da
işlettiği tiyatrosuyla geçmişi ve
bugünüyle çarpışma halinde olan 60’lı
yaşlarda Riggan var. Filmin anlatıcısı da
o. Riggan’ın iç sesinden hesaplaşmasını
film boyunca duyuyoruz.
Filmin dramatik dengesi, tiyatro
oyununun baş oyuncusunun provalar
esnasında yaralanması ve yerine birinin
gereksinimiyle bozuluyor. Oyunun iki
kadın oyuncunun önerisiyle Mike Shiner
(Edward Norton) bu rol için çağrılıyor.
Mike’in karakteri ve tabi ki Edward
Norton’un performansı filme önemli bir
ivme kazandırıyor. Mike ve Riggan ikisi
de şöhreti yaşamış, modası geçmiş iki
oyuncudur ancak aralarında önemli bir
fark vardır: Mike bu durumla hoşnutken,
hala avantajlarını kullanırken; Riggan
ise bu şöhretin onu hayatını mahvettiğini
düşünmektedir ve Birdman’ın hayali
gölgesiyle kavga halindedir. Özellikle
kızıyla kuramadığı iletişim, aralarındaki
soğuk ilişki bunun en görünür tarafıdır,
sanki hep istediği iyi baba olma hayali sırf Birdman’in ününün şımarık
davranışları yüzünden yok olmuştur.
Üstelik filmde Mike, Riggan’ın kızı Sam
ile yakınlaşır, bu yakınlaşma Riggan’ın
öfkesinin daha da büyümesine yol açar.
Mike
gördüğü
her
kadınla
flörtleşirken, Jiggan tiyatroda oyuncu
sevgilisi, eski eşi ve kızı dahil hayatındaki
tüm kadınlarla sorun yaşar. Filmin en
önemli sahnelerinden birisinde Mike ve
Riggan karşılıkla dövüşür, Mike’ın üzerinde genel kişiliğini anlatacak şekilde
sadece alt iç çamaşırı vardır.
Michael
Keaton’ın
filmde
canlandırdığı Riggan karakteri, oyuncunun Batman filmindeki rolüyle benzerlik taşıyor. Batman, Birdman olur ama
Keaton’in canlandırdığı Riggan karakteri, sinemaseverlerin en iyi film karakterleri listesine girecek mi göreceğiz.
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
12
Yüzlerce Seveni Ezgi’yi Gözyaşları ile Uğurladı
Ölümüyle, başta ailesi olmak üzere sevenlerini yasa boğan, Kingston Üniversitesi Eczacılık bölümü öğrencisi, 18 yaşındaki Ezgi Serçe, yüzlerce seveni
tarafından son yolculuğuna uğurlandı. Yoğun kalabalıktan kaynaklı zaman
zaman izdihamın yaşandığı cenaze töreninde göz yaşları sel oldu.
5 Ocak Pazartesi sabahı
Kingston’da kaldığı öğrenci evinde cansız bedeni bulunan genç kız
için Cumartesi günü, saat 11’de
Cemevi’nde bir cenaze töreni
düzenlendi. Yaşamını yitiren Ezgi
Serçe’yi tanıyan tanımayan yüzlerce kişinin geldiği Cemevi
dolunca çok sayıda kişi dışarıda
bekledi.
Alevi
geleneklerine
göre
Cemevi’nde
yapılan
cenaze
törenden sonra, genç kız, defnedilmek üzere Enfield Mezarlığına
götürüldü. Enfield mezarlığında da
yapılan kısa törenden sonra, genç
kız toprağa verildi. Ezgi’nin sevenleri gözyaşları içinde mezarına
bıraktıkları çok sayıda çiçekle son
kere vedalaştı .
Acılı günlerinde, dostlarının
yalnız bırakmadığı Anne ve baba,
İsmet ve Canan Serçe, uzun bir
süre genç kızlarının mezarından
ayrılmak istemediler. Genç kızın
yakın ailesi ve arkadaşları tören
boyunca güçlükle ayakta durdular.
Aile mezarlıktan döndükten sonra
Cemevi’nde taziyeleri kabul ettiler.
‘EZGİ, HERKESİN
BİR TANESİYDİ’
Başarılı bir öğrenci olan genç
kızın, kız kardeşi Esin, ve kuzenleri Goncagül ve Esra, hayat dolu
bir insan olduğunu ve her zaman
başkalarının mutluluğunu kendinden önce düşündüğünü söylediler.
Esin, Goncagül ve Esra, Ezgi’yi
şöyle anlattılar: ‘‘Her zaman mutlu ve hayata bağlı birisiydi. Yapa-
cak, görecek yeni ne varsa yapmak isterdi ve ayarlayıp bizi de
götürürdü- macerayı çok severdi.
Ezgi herkesin bir tanesiydi.
Arkadaş olarak her zaman nasihat
verirdi bize ve mutlu olmamızı
isterdi. Başkalarını mutlu etmeyi
severdi. Her konuda sorunluluk
üstenirdi- bir şey planlanması
gerektiğinde öncülük yapardı ve
her konuda herkesin ona karşı
güveni çoktu. ‘‘Hem
ablalık
hem
de
gerektiğinde annelik ve babalık da
yapardı. Şakalaşmayı çok severdi,
hatta hepimiz için bir takma isimi
vardı.’’
OTOPSİ SONUCU HENÜZ
AÇIKLANMADI
Kingston
Üniversitesi
Eczacılık bölümü birinci sınıf
öğrencisi, Ezgi Serçe, Pazartesi
sabahı, kaldığı öğrenci evinde
ölü bulunmuştu. Pazar gecesi
telefonlarına cevap vermeyen Ezgi
Serçe’nin durumundan şüphelenen
aile Kingston’da bulunan eve gitti.
Evin kapısı kırıldıktan sonra içeri
giren polisler, genç kızın cansız
bedeniyle karşılaştı.
Serçe ve Konca ailelerinin
taziyeleri kabul ettikleri Cemevinde hafta boyunca, binlerce kişinin
ziyaret etmesiyle dolup taştı.
Henüz
ölüm
sebebinin
bilinmediği Ezgi, yapılacak coroner (adli tıp) incelemesinden sonra
netlik kazanacak.
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
13
Paris’te On Binler Üç Kürt
Kadın Devrimci İçin Yürüdü
Fransa’nın başkenti Paris’te on binlerce kişi, PKK
kurucularından Sakine Cansız, KNK Paris Temsilcisi Fidan Doğan ve Gençlik Hareketi üyesi Leyla
Şaylemez’in katledilişini yıl dönümünde protesto etti.
“Suskunluğunuz suçluluğunuzdandır”
sloganıyla yapılan anma etkinliğinde,
başta Kürt kurumları, Türkiye Sosyalist
hareketler, Fransız Komünist Partisi, Sol
Parti gibi kurumlarının yanı sıra, anarşist,
feminist, gruplarının katıldığı yürüyüşte,
HATİCE GÜDEN
[email protected]
Rosa’nın “Ya Barbarlık, Ya
Sosyalizm!” şiarı hala güncel!..
PKK’nin kurucularından
Sakine Cansız (Sara), KNK
Paris Temsilcisi Fidan
Doğan (Rojbin), Gençlik Hareketi üyesi Leyla
Şaylemez’in (Ronahi) katledilmesinin
yıldönümü
dolayısıyla on binlerce
Kürt, başkent Paris’te
buluştu.
Başta
Fransa
ve
Almanya olmak üzere,
İsviçre, Hollanda, Belçika
gibi Avrupa’nın birçok
ülkesinde yaşayan binlerce Kürdistanlı ve dostları, 3 devrimci
Kürt kadının katliamının 2’nci dönümü
dolayısıyla yapılacak anma yürüyüşüne
katılmak için sabahın erken saatlerinde
Gare du Nord’da toplandı. Kürtler, yaklaşık
iki saatlik bir yürüyüşün ardından mitingin
yapılacağı Stalingrand girişinde güvenlik
gerekçesiyle polis tarafından durduruldu.
Bir süre bekletilen Kürtler daha güvenlik
sorunlarının çözülmesinin ardından miting
alına bırakıldı. Miting, Sakine Cansız, Fidan
Doğan, Leyla Şaylemez ve Charlie Hebdo
dergisi çalışanlarının anısına yapılan saygı
duruşuyla başladı.
Özgürce
“2 yıl önce 3 Kürt kadını Sara, Rojbîn ve
Ronahî bugün ise Charlie Hebdo” pankartı
taşınırken, sık sık katillerin bulunması talebiyle sloganlar atıldı.
‘FRANSA KATLİAMLARI
AÇIĞA ÇIKARMALIDIR’
Stanlingrand alanındaki miting Fransa Demokratik Kürt Konseyi Eşbaşkanı
Şükran Akdoğan’ın konuşmasıyla başladı.
Akdoğan, 2 yıl önce Paris’te katledilen
Kürt kadınlarının faillerinin bulunmadığına
değinerek, Fransız hükümetinin adil davranmaya çağırdı. 7 Ocak’ta Charlie Hebdo
dergisinde yapılan katliamı da kınayan
Akdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “9
Ocak katliamı ile 7 Ocak katliamını yapan
aynı zihniyettir. Bu katliamları kınıyoruz.
Fransa devleti bir an önce bu katliamları
açığa çıkarmalıdır.”
15 Ocak 1919 yılında Alman devleti tarafından, yoldaşı Karl Liebknecht
ile birlikte katledilen Rosa Luxemburg;
“Ya barbarlık ya sosyalizm” demişti
yüzyıl kadar önce. Ya barbarlık yolunda devrimsiz kalış; toplumsal çürüyüş,
dağılış ve yok oluş. Ya sosyalizm yolunda devrimlerle ilerleyiş; toplumsal
özgürleşme, insanileşme ve kurtuluş.
Bu ikilem, toplumsal gelişimin
bugüne evirilen güncel sınıf mücadeleleri bakımından sürekli doğrulanan ve
geçerliliğini koruyan bir belirlenimdir.
Son yıllarda, özellikle de Şengal
katliamında daha da görünür hale gelen
ve geçtiğimiz hafta Paris’in göbeğinde
bir kez daha yaşanan katliamlarla sosyalist bir dünyanın yokluğu koşullarında
barbarlığın nasıl gelişebildiğine tanık
oluyoruz.
Politik kültür, dünya görüşü ve
“uygarlık değerleri” açısından emperyalist güçler ile dinci, gerici, faşist güçlerin
aynı kimliği taşıdıklarına bir kez daha
tanık oluyoruz. DAİŞ çetelerinin kafa
kesmesi ve bunu medya yoluyla bir propaganda aracı olarak kullanması dışında,
uyguladığı yöntemler bakımından emperyalist devletlerle benzerliği, Ebu
Garip zindanında uygulanan vahşet resimleri ile hafızalardadır. 1965 yılında
Endonezya’da CIA tarafından organize edilerek kafaları kesilen binlerce
komünistin sokaklarda sergilenmesi ile
hafızalardadır...
Keza, iki yıl önce 9 Ocak tarihinde
Paris’in göbeğinde yaşanan katliamın
sorumlularını bilen ve hala yargı önüne
çıkarmayan Fransız burjuvazisinin,
Charlie Hebdo katliamına da davetiye
çıkardığı açık değilmidir?..
Defalarca tehdit almış, ilerici bir
mizah dergisi olan Charlie Hebdo’nun
Paris’in merkezinde böylesine kapsamlı
bir katliamla susturulmaya çalışılması,
katillerin bu olanağı yakalayabilmeleri
Fransız devletinin dolaylı suç ortaklığına
işaret etmez mi?..
Kapitalistler, devrimci hareketleri
tasfiye etmek, kendi egemenliklerini
sağlamlaştırmak amacıyla olmadık
yöntemleri devreye koyarlarken, karşıdevrimci kuvvetlerin böylesine at
koşturabilmeleri düşündürücüdür!..
Gerici ayaklanmalar, darbe, suikast,
terör, dinsel kışkırtmalar, ekonomik ve
politik oyalamalar, sabotajlar, ideolojik
yanılsatma taktikleri vb. emperyalizmin
çağımızda izlediği en önemli stratejidir. Ve her türlü yöntem, emperyalist
gericilik çıkarlarına hizmet ettiği sürece
“meşru”dur.
Kobanê’ye yönelik sürdürülen savaş,
Gazze’de İsrail’in uyguladığı vahşet,
Libya’ya yönelik saldırı hazırlıkları, Irak,
Suriye, Afganistan, Somali, Sudan’a
yağdırılan bombalarla bir bütünlük arz
eder.
Emperyalist güçlerin DAİŞ çeteleri
veya Nijerya’da terör estiren çeteler bu
güçlerin izlediği stratejiden bağımsız
ele alınamaz. İnanılmaz boyutta yıkıcı
silahlarla donanmış bu emperyalist sistemin egemenliklerini, etki alanlarını korumak, savunmak için başvurmayacağı
hiçbir yöntem yoktur. DAİŞ çeteleri
tarafından kafası kesilen insanlar sadece kapitalist barbarlığın aynasıdır.
Bu saldırgan emperyalist güçler, askeri
müdahale ve saldırganlıklarını “halkı
koruma” maskesi altında sistematik bir
şekilde devreye koymaya devam ettirmektedirler.
Emperyalist güçlerin, 1. emperyalist
paylaşım savaşını başlatmadan bir yıl
önce Rosa Luxemburg, emperyalist ülkelerin hızlı bir şekilde karada, denizde
ve havada artan silahlanma yarışına
dikkat çekmişti. Avrupa ve Afrika’yı
da kapsayacak olan ve bir dizi kanlı
savaş zinciri oluşturacak bir dönemde
olduğumuzu, küçük bir kıvılcımın bir
yangına dönüşeceğine işaret ederek; ya
barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm
demişti. 102 yıl önce karakterize edilen
dönemin benzerini yaşadığımızı belirtmek durumundayız.
Bu bir abartma değil. Geçen yüzyıl
içinde iki dünya savaşı, bir dizi bölgesel savaş, devrim ve karşı-devrime yol
açan tekelci kapitalizmin yasaları hala
geçerliliğini korumaktadır.
Kapitalizm, milyarlarca insanın sefaleti üzerinden insanlık tarihinin hiç
yaşamadığı kadar bir zenginlik yaratmış,
buna karşın; Dünya Bankası’nın verilerine göre 3,2 milyar insan, günde iki
dolarla yaşamını idame ettirmek zorunda
kalmaktadır.
Savaşlar,
ekonomik
krizler,
doğanın tahrip edilmesi, açlık, yoksulluk, işsizlik, evsizlik, manevi-ahlaki
düşkünleşme, kadın bedeni ticareti,
cinsiyet ayrımcılığı, milliyetçi-ırkçı
bataklık, dinsel-mezhepsel kışkırtıcılık,
vb. kapitalizmin genelleştirdiği toplumsal hastalıklar derinleşiyor...
Rosa’nın barbarlık olarak tanımladığı;
kapitalist pazarın ve kapitalist toplumsal
sisteminin ürettiği ve insanlığa dayattığı
karanlık bir gelecektir. Sosyalizm ise;
insanlığın umududur. Barbarlık düzeninden kurtuluşudur!..
96 yıl önce ölümsüzleşen “Devrim
Kartalı” Rosa’nın anıları ve fikirleri yol
göstericimiz olsun!..
14
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
15
Paris Katliamı Dünyayı Ayağa Kaldırdı
Fransa’nın başkenti Paris’te 12 kişinin ölümü ile ile
sonuçlanan Cahrlie Hedbo dergisine yönelik saldırı
dünya gündemine bomba gibi düştü. 7 Ocak’ta
gerçekleşen olaydan iki gün sonra saldırganlar Paris
yakınlarında bir matbaada ölü olarak ele geçirildiler.
Haber Foto: Erem Kansoy
Ülkenin en köklü mizah dergisi Charlie Hebdo’ya düzenlenen
kalaşnikoflu saldırı ile dünya basını
kameralarını Paris’e çevirdi.
Görgü tanıklarına göre, önce siyah
kapşonlu üç kişi kalaşnikoflarla dergi
binasına girdi ve çalışanların üzerine
ateş açtı. Şüpheliler saldırının ardından
olay yerinden uzaklaştı. Yıllardır tehdit
edilen dergi ve karikatüristleri 7/24 polis tarafından korunuyordu. İlk olarak
dergi bürosunu basan saldırganlar
burada 2’si polis 11 kişiyi katletti. Daha
sonra siyah bir araçla olay yerinden
uzaklaşan saldırganlar yolda bir sivili
ezdiler. Arabayla çarptıkları kişinin de
hayatını kaybetmesiyle ölü sayısı 12’ye
yükseldi.
10 Gazeteci, 3 Polis, 4 Rehine,
3 Saldırgan yaşamını yitirdi
Charlie
Hebdo
saldırısını
gerçekleştiren Cherif ve Said Kouachi
kardeşler öldürüldü. Kardeşlerin rehin
tuttuğu kişi ise sağ olarak kurtarıldı.
Öte
yandan
saldırganların
öldürüldüğü aynı saatlerde eş zamanlı
olarak Paris’teki bir Musevi markette
yaşanan rehine olayında da saldırgan
ile birlikte 4 rehine de yaşamını yitirdi. Böylece Paris’te Charlie Hebdo
saldırısıyla başlayan olayların bilançosu 3 saldırgan ile birlikte 20 ölü olarak
kayıtlara geçti...
Milyonlarca Kişi Alanlara Çıktı
Paris geçtiğimiz Pazar tarihi anlara sahne oldu. Charlie Hebdo dergisi katliamı ve ardından yapılan
saldırılar protesto edildi. Cumhuriyet
Meydanı’ndan başlayan ve hala devam
eden yürüyüşe yaklaşık bir buçuk milyondan fazla kişinin katıldığı açıklandı.
Yürüyüşe katılan 50’ye yakın devlet
ve hükümet başkanı kol kola yürüyerek birlik mesajı verdi. Meydanda her
yaştan her milliyetten katılımcı vardı.
İfade özgürlüğünü sembolize eden
kalemler ve ‘Ben Charlie’yim’ afişleri
taşındı. Birçok ülkenin ve topluluğun
bayrağı dalgalandı.
Cuma günkü market saldırısında
4 Yahudi, saldırgan Amedi Coulibaly tarafından öldürülmüştü. Cemaatin temsilcileri Hollande’ın Yahudi
okulları ve sinagoglarda ekstra güvenlik önlemleri alınacağına dair kendisine söz verdiğini söyledi. Cumhuriyet
Meydanı’nda kalabalık artarken Hollande yürüyüşe katılmaya gelen dünya
liderlerini sarayın girişinde karşıladı.
12’si Charlie Hebdo katliamında olmak
üzere 17 kişinin öldüğü 3 gün süren
şiddet dalgasında yaşananların ardından
Fransa ile dayanışmak için Paris’e gelen liderler arasında Başbakan Ahmet
Davutoğlu, Almanya Başbakanı Angela Merkel, Britanya Başbakanı David Cameron, İtalya Başbakanı Matteo Renzi, İspanya Başbakanı Mariano
Rahoy, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey
Lavrov, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu vardı.
Toplamda 50’ye yakın ülkenin devlet ve hükümet başkanı yürüyüşe iştirak
etti.
Dünya genelinde aktivist grupların,
liderlerin yürüyüşe katılmasına da
olan tepkisi gecikmedi. Sosyal medyada çeşitli fotoğraflar ve yorumlar
yayınlandı. Liderler kol kola girerek
kortejin en önünde yürüdü.
Olayla İlgili Aranan Kadın Türkiye
Üzerinden Suriye’ye Geçti
Paris’te Musevilere ait markete
yönelik yapaılan rehine olayında
öldürülen
Amedy
Coulibaly’nin
kız arkadaşı Hayat Boumeddiene,
Fransa’nın en çok aranan ismi durumunda. Boumeddiene’nin 2 Ocak’ta
Türkiye’ye gittiği ve 8 Ocak’ta Daiş’e
katılmak üzere Suriye’ye geçtiği resmi
makamlar tarafından da doğrulandı.
Charlie Hedbo katliamını
araştıran polis şefi intihar etti
Charlie Hebdo dergisine yapılan
ve 12 kişinin yaşamını yitirdiği
saldırıyı araştırmakla görevlendirilen 45 yaşındaki başkomiser Helric
Fredou’in intihar ettiği duyuruldu.
France 3 TV kanalının iddiasına göre
Fredou, geçtiğimiz çarşamba günü
kendisini vurdu. Helric Fredou’in ölü
bulunmasının ardından, arkadaşları intihar edecek kadar sorunu olmadığını,
ölümünün şüpheli olduğunu belirtmişti.
Yaşanan olaydan sonra ülke genelinde Müslüman kesimlere dönük
saldırılar artarken, Müslümanların ve
Musevilerin yoğun yaşadığı bölgelerde
güvenlik önlemleri iki katına çıkarıldı.
Charlie Hedbo, Saldırı Sonrası
İlk Sayısında Muhammed’in
Karikatürüyle Çıkıyor
Kapakta, gözü yaşlı Muhammed
Peygamber büyük harflerle “JE SUİS
CHARLİE” (BEN CHARLİE’YİM)
yazılı bir dövizi tutuyor, üstte ise yine
büyük harflerle “TOUT EST PARDONNE” (HER ŞEY AFFEDİLDİ)
yazıyor.
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
16
Berkin’in babası: “Çocuğum O
Esnada Ekmek Almaya Gitmişti”
Haber/Fotoğraf: Erem Kansoy
Gezi direnişi sürecinde Türk polisi tarafından öldürülen 14 yaşındaki Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan
Londra’da konuşmacı olarak katıldığı panelde “Berkin’i
tanıyarak bilerek vurdular, Berkin Taksim’e gidiyordu
biliyorum, ama çocuğum vurulduğu esnada ekmek almaya
gitmişti.” dedi.
Britanya Alevi federasyonu tarafından Pazar (1201-215) günü Londra’nın Dalston bölgesinde bulunan
binasında, gerçekleştirilen ‘Gezi’den Günümüze’ konulu
panele, gezi direnişi döneminde polis tarafından öldürülen 14 yaşındaki Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan
konuşmacı olarak katıldı.
Britanya Alevi Federasyonu (BAF) Başkanı İsrafil
Erbil’in de konuşmacı olduğu panele çok sayıda kişi
katıldı. Berkin Elvan’ın öldürüldüğü dönemde Londra’da
dünyaya gelen ve Berkin adı verilen küçük çocuğu
kucağına alan Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan duygusal anlar yaşadı.
Panelde konuşan Sami Elvan şunları kaydetti,
“Beni avlamışlar, bizi terörle mücadeleye çağırmışlar!”
“Bana bir telefon gelmişti ilk önce, oğlunuzla birlikte İstanbul Valiliğine gelirseniz sizi bazı konularda
aydınlatacağız dediler. Benim O güne kadar devlet
kapısında hiç işim olmamıştı. O gün ben valiliğe gidiyorum diye gerçekten beni avlamışlar, bizi terörle mücadeleye
çağırmışlar. İşte bu yüzden Berkin’i tanıyorlar, o yüzden
bilerek vurdular diyoruz. Oraya gittiğimizde sorulan abuk
subuk sorulara Berkin en ufak bir cevap bile vermedi.
Berkin’i tanıyarak bilerek vurdular, Berkin Taksim’e gidiyordu biliyorum ama çocuğum vurulduğu esnada ekmek
almaya gitmişti.”
“Hiç bir zaman çocuğumun yanında ağlamadım!”
Sami Elvan, “hastahanede Berkin’in yanına
girdiğimizde ona sizlerin sevgisini, aşkını anlatırdım.
Yanında güçlü durmaya çalışırdım sizlerin mesajlarını iletirdim, dayanamayacağım zamanlarda yanından çıkardım,
hiç bir zaman çocuğumun yanında ağlamadım.” İfadelerini
de kullandı.
“Orada her türlü devletin parmağı var!”
“Bizim mahallemiz Okmaydanı mahallesi, nasıl
anlatılır bilmiyorum ama orada her türlü devletin parmağı
vardır. Orayı karıştırmak için oradaki insanları dağıtmak
adına oradaki ranttan çıkar sağlamak adına mahallemizde
çok baskılar var, herkes bunu biliyor İstanbul denince
ilk akla gelen Okmeydanı’dır herhalde, onun için devlet
Berkin’i de tanıyor beni de tanıyor. Okmeydanı’nda kim
oturuyorsa devlet biliyor.”
“Adım adım bizi takip ettiler.”
“Hastahane süreci boyunca da 269 gün bizi takip ettiler. Fotoğraflarımızı videolarımızı çektiler, bunların bilincindeydik farkındaydık. Bizim haber alamadığımız durumlarda hastahanede Berkin’in durumunu bizden daha iyi
biliyorlardı. Cumhurbaşkanı Berkin’i kaybedeceğimizin
son dakikası beni aradı ve ne yapalım diye sordu, bende ne
diyeyim ki son dakika aradı.”
Panelde konuşmasına devam ederken gözyaşlarını tutamayan Sami Elvan salondakilere duygusal anlar yaşattı.
Programda, Gezi olayları ile ilgili birde kısa video gösterimi yapılmasının ardından panel devam etti. Salonda,
“Berkin’in hesabı sorulacak! On beşinde bir fidan Berkin
Elvan!” şeklinde sloganlar atıldı.
“Bizi yuhalattı, bize terörist dedi!”
“Biliyorsunuz dönemin Başbakanı Erdoğan, Gezi
süreci boyunca ve Berkin Hastaneye girdikten sonra hep
bizimle uğraştı. Antep konuşmasında eşimle ve benimle
ilgili konuştu, bizi yuhalattı bize terörist dedi, neymiş biz
katil demişiz, hırsız demişiz, şimdi ben soruyorum kendisine, emri ben verdim dedi, benim polislerim destan yazdı
dedi, bunu kendisi söyledi.
“Sen katilsin çünkü emri sen
verdin, baş katil sensin.”
“Yatak odamıza kadar karışan kaç çocuk yapacağımıza
karar veren, kendine kurban isteyen, bunları söyleyen
Başbakan bizi terörist ilan etti, neymiş çocuğumun annesi
ona katil demiş, çocuğumu sen öldürdün Erdoğan demiş,
Berkin’in annesi yalan söylemiyor ki. Sen dedin benim
polislerim destan yazdı, o zaman senin polisin vurdu
Berkin’i, sen katilsin çünkü emri sen verdin, baş katil sensin.”
Ailece zor zamanlar yaşadıklarını ve çocuklarını kaybetmenin acısını gün geçtikçe artarak yaşadıklarını ifade
eden baba Sami Elvan teşekkürlerini sunarak konuşmasını
tamamladı.
Katılımcılardan birinin, “yasal yollardan size yardımcı
olacak yada sizi destekleyecek bir grup, birileri var mı?”
sorusuna Sami Elvan, “Berkin’in dosyası tüm Türkiye’nin
çocuklarının dosyası, o konuda destek var. Bütün hukukçular ve Avrupa’daki destekçilerimizin Berkin’in davasını
dört gözle beklediklerini biliyorum. Biz Türkiye’de adalet
beklemiyoruz, istiyoruz ki katillerin yüzü ortaya çıksın,
aslında yüzü ortada. Ama biz biraz daha dünya kamuoyu
da tanısın diye adalet yoluyla mücadele ediyoruz. Ethem’in
katillerine nasıl plaket verdilerse herhalde bunlara da plaket verirler. Türkiye’de de adalet gelecek ama biraz zor
görünüyor bizlerde zoru aşmalıyız.” Şeklinde yanıtladı.
Londra’da bulunan bazı dernek ve kurumların yetkililerinin yaptığı kısa konuşmaların ardından düzenlenen
panel son buldu.
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
17
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
18
Cinayete Teşebbüsten Meriç 15 yıl, ‘Birmingham’a
Ayanoğlu İse 12 Yıl Hapis Yatacak Müslüman
Olmayan Giremez’
Sözü İçin Özür
Fox TV’de katıldığı bir analiz programında Fransa
olaylarını değerlendirirken Birmingham’ı “Müslüman olmayanların giremediği bir şehir” olarak
tanımlayan ABD’li sözde terör uzmanı, yoğun tepkiler alınca yaptığı açıklamalar
Mayıs ayında West Green Road’ta
yaşanan silahlı çatışmadan kaynaklı
tutuklanan ve geçtiğimiz hafta mahkeme
tarafından cinayete teşebbüsten
suçlu bulunan Sedat Meriç ve Oktay
Ayanoğlu’nun yatacağı hapis cezaları belli oldu. Old Bailey mahkemesi tarafından
suçlu bulunan sanıklardan Sedat Meriç
15 yıl, Oktay Ayanoğlu ise 12 yıl hapis
yatacak.
West Green Road’da gerçekleşen olayda Ulusal
Suç Biriminin (National Crime Agency) memurları
ve zanlılar arasında silahlı çatışma yaşanmıştı. Meriç
ve Ayanoğlu cinayete teşebbüs ve silah taşımaktan
yargılanıyorlardı.
23 Mayıs 2014 tarihinde Meriç ve Ayanoğlu bir
bilardo salonuna silahla ateş açmış, olay yerinde
bulunan Ulusal Suç Birimi olaya müdahale edince
saldırganlar ile memurlar arasında çatışma çıkmıştı.
Mermileri biten saldırganlardan Sedat Meriç olay
yerinde teslim olmuştu. Olayda kimse yaralanmamış
olsa da saldırganlar cinayete teşebbüsten suçlu
bulunmuşlardı.
Steven Emerson’un sözleri
sosyal medyada alay konusu
oldu, «Fox News gerçekleri”
anlamına gelen #FoxNewsFacts etiketi ile hakkında en
çok konuşulanlar listesine girdi. Gelişen tepkilerden sonra,
Emerson, sözlerini «Korkunç
bir hata» olarak niteleyerek
özür diledi. Ayrıca Birmingham Çocuk Hastanesi’ne bağış
yapmayı öneren Emerson “Birmingham hakkındaki sözlerim
tamamen yanlıştı” diye konuştu.
Birmingham şehri yönetimi özrü
memnuniyetle karşıladıklarını
söylerken, Emerson’un yayında
sarf ettiği sözlerinin bir temeli
olmadığını da vurguladı.
İnanmayanların sayısı Müslümanlar kadar
2011 yılında Birmingham’da
yapılan nüfus sayımına göre
şehrin neredeyse 1 milyon 100
bin olan nüfusunun çoğunluğunu
Hristiyanlar oluşturuyor.
Birminghamlıların kendilerini hangi dinden ifade ettiklerine
göre oluşturulan verilere göre
Hrısitiyanların sayısı neredeyse
500 bin iken, Müslümanların
sayısı 234 binde. Şehirde diğer
dinlere mensup birçok kişi de
yaşarken, herhangi bir dine
inanmadığını
söyleyenlerin
sayısı ise 206 bin.
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
19
Sadece Paris’te İnsan Olmak...
Aladdin Sinayiç
Dünya, bir haftadır Paris’te yaşanan katliamı konuşuyor. Bu katliamı
protesto etmek için milyonlarca insan alanlara indi, dünya liderlerinin
birçoğu Paris’te yapılan anmaya katıldı. Dünya televizyonları Paris’ten
bir haftadır canlı yayınlar yapıyor, dünya gazeteleri Paris olayını bir
haftadır manşetlerden indirmedi. Bunlar çok güzel gelişmeler, dünyanın
terör karşısında ayağa kalkması kadar güzel bir şey olamaz elbette.
Ancak bunu yaparken biraz dürüst olmak gerekiyor.
İnsan olacaksak, sürekli insan olacağız.
Paris’te insan olup, Nijerya’da vicdanımızı
kör etmeyeceğiz. Dünya liderleri Paris’te
kol kola girip terörü lanetleme gibi
sahtekarlıklarla bizi kandıramazlar artık,
çünkü her birisinin nasıl bir bataklığı yönettiklerini çok iyi biliyoruz. O yönettikleri
bataklıklarda oluşan sineklerin dünyanın
başına nasıl bela olduğunu da çok iyi biliyoruz. O sahtekarların her birisinin kendi
ülkelerinde, veya müdahale ettikleri uzak diyarlarda nasıl terör estirdiklerini ve kaç bin
cana mal olduklarını da çok iyi biliyoruz.
Keşke Charlie Hebdo’nın o cesur kalemleri
yaşıyor olsaydı da bu sahtekarların karikatürünü çizselerdi.
Uzaklarda bir kenttir Baga...
Britanya’nın eski sömürgesi olan
Nijerya’nın Borno eyaletine bağlı bir kasaba.
3 Ocak’ta Boko Haram’ın yeni bir vahşetine
sahne oldu Baga. Gelen bilgilere göre 2 bin
civarında insan, çoğu yakılarak vahşice katledildi.
Dünyanın vardığı ahlaksız ve çürümüş seviye bu olmalı artık. Kimin acısı daha büyük?
Hadi yarıştıralım acılarımızı. Yarıştıralım
ki acılarımızın karşılıklı büyüklüğü ortaya
çıksın. Bu ne şimdi demeyin? Acı acıdır,
katliam katliamdır, bunun büyüğü ve küçüğü
arasında ayırım yapmayalım demeyin sakın.
Demeyin çünkü, koca bir boş laf ve yalandan başka bişey olmaz sizin dediğiniz
şey! Paris’te katledilen 17 kişiye ağlayan
dünya, Baga’daki 2 bin kişiye ağlamıyorsa,
ağlamayı bırak bahsini bile yapmıyorsa, o
dünya çürümüştür artık.
Afrika ve Ortadoğu’daki ölümler çok normal geliyor artık hepimize. Buradaki ölümlere alıştırıldık. Suriye ve Irak gibi ülkelerde
bir gün yüzden az insan ölse veya bir intihar
saldırısı gerçekleşmese, yalnış giden bir şey
olduğu hissine kapılırız. Böyle saçma bir duruma varmışız. ‘Irak’ta intihar saldırısı: 82
ölü’, ‘Pakistan’da bombalı saldırı: 54 ölü’
gibi haberleri tıklama ihtiyacı bile duymuyoruz artık. Çok sıradan bir haber gibi geliyor.
Bu çok korkunç bir durum.
O kol kola giren sahtekar dünya liderlerinin hiçbirisi Paris için gösterdiği duyarlılığı
Baga veya Ortadoğu’nun bir ülkesi için
göstermedi. En acısı da Nijerya’nın devlet
başkanı Goodluck Jonathan bile Paris için
taziye dileklerini sunarken kendi ülkesinde
aynı barbar zihniyet tarafından katledilen
vatandaşları için tek kelime etmedi. Bahsederse bu yıl yapılacak seçimlerde puan kaybedecek, ülkede hakimiyetinin olmadığı açığa
çıkacak.
Ve bu sahtekar devlet başkanı şöyle diyor eski bir konuşmasında; “Dünyanın en
zengin 25 kişisi arasına girmiş işadamımız
var… Özel uçak sahipliğinde dünyada ilk
10’a gireriz… Bize dünyanın en yoksul ilk
beş ülkesinden biri olduğumuz söyleniyor.
Ama sorunumuz yoksulluk değil, zenginliğin
dağılımı.”
Petrol zengini ülkede nüfusun yaklaşık
yüzde 70’inin, yoksulluk sınırının altında,
yani günde 1 dolar 25 cent’ten az bir gelirle
yaşadığından, günde 2 doların altında gelirle
yaşayanların oranının yüzde 85 olduğundan
bahsetmiyor devlet başkanı.
Yüreğimiz bir yandan Şengal’deki Ezidilere ağlarken, bir yandan da Kobane’deki
kahraman direnişçiler için çarpmayı ihmal
etmez. Bir yandan Nijerya’da 10 yaşındaki
kız çocuğunu intihar bombacısı yapan zihniyeti lanetlerken, bir yandan da Türkiye’de
6 yaşındaki kız çocuğunu ‘karı’ yapan zihniyetin suratına tükürmeyi unutmayız. Paris’te
katledilen cesur kalemlere ağlarken, Baga’da
yakılan mazlumlar için de aynı gözlerle
ağlarız. İnsan olmanın gereği budur.
Daiş’in, El kaide’nin, Boko Haram’ın
barbarlığına karşı tek ses olma, Emperyalist güçlerin sahtekarlıklarına karşı birlikte
mücadele etme zamanıdır... Bunu yapamazsak sadece Paris’te insan oluruz, o da sadece
Paris’in bir bölgesinde. Paris’in göbeğinde
yine böyle gündüz vakti bir gün üç Kürt
kadın devrimci kalleşçe katledilirken yine
hepiniz sessiz kalmıştınız...
20
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
21
17 Yıldır Edmonton Milletvekili
Olan Andy Love Yeniden Aday
Olmayacak
Görevinden ayrılma kararını
kolay vermediğini ifade eden
Love, web sayfasında yayınladığı
demeçte şunları söyledi: ‘‘Bu
verdiğim en zor karar oldu, ama
inanıyorum ki- bir sonraki genel
seçimin 2020 senesinde olacağını
ve benim 70’li yaşlarda olacağımı
göz
önünde
bulundurursakbaşkasının Edmonton’ı temsil
etmesine fırsat vermem için en
doğru zamandır.
Toplumumuzun yoğun olarak yaşadığı Edmonton bölgesinde, 1997
yılından itibaren milletvekili olarak bölge halkını temsil eden Andy Love,
Mayıs ayında gerçekleşecek genel seçimlerinde tekrar aday olmayacağını
açıkladı. Pazartesi günü yapılan açıklamada Love’ın yeni bir adaya yer
vermek için istifa edeceği belirtildi.
‘‘Bölgeyi bu kadar uzun bir
süre temsil edebilmek benim için
büyük bir gurur ve ayrıcalık oldu,
ve seneler içerisinde insanların
bana gösterdiği arkadaşlık, destek
ve dayanışma için minnettarım.
‘‘Ama, Edmonton daha beni
görmeye devam edecek. Edmonton
halkının
hayatlarını
geliştirmek için katkılarım olmaya
devam edecek.
İşçi Parti lideri Ed Miliband,
Love’ın her zaman Edmonton
halkını öncelikli tuttuğunu ve
hizmetlerinden dolayı teşekkür
ettiğini belirtti.
Edmonton
milletvekili
koltuğunun, diğer genel seçimlerde
de olduğu gibi, bu genel seçimde
de açık ara İşçi Parti tarafından
kazanılacağına kesin gözüyle
bakılıyor. Seçimlere kısa bir süre
kaldığından dolayı İşçi Parti en
kısa zamanda bir aday belirlemek
için çalışmalarına başlayacaktır.
Edmonton bölgesinin bağlı olduğu
Enfield belediyesinde Kürt, Türk
ve Kıbrıslı Türk, İşçi Parti’li, 11
encümen ve çok sayıda parti üyesi
olması, toplumuzun siyasi temsilcilerinin aday belirleme konusunda kilit olacakları görülüyor.
22
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
Türkü Art Cafe Yeni
Yerinde Hizmete Açıldı
Aileniz ve arkadaşlarınızla sıcak atmosferinde eğlenebileceğiniz yeni bir
mekan, Türkü Art Cafe hizmete açıldı.
Her hafta sonu düzenli olarak canlı türkü dinletisini müşterilerine sunmaya, yeni mekanında Cumartesi günü yaptığı kalabalık açılış ile, Türkü Art
Cafe gün içerisindede her kesimden insanın zaman
geçirebileceği ve çalışmalarını yürütebileceği bir
sanat merkezi niteliğide taşıyor. Sabah,öğlen ve
akşam yemeklerini taze bulabileceğiniz ve güleryüzlü servis alabileceğiniz Türkü Art Cafe, Soner Çeki
yönetiminde hizmete açıldı.
Taze ve birbirinden lezzetli sıcak ve soğuk meze
çeşitleri, yöresel mutfağı ve Mezopotamya’nın eşsiz
lezzetleri ile oldukça temiz ve müşteri memnuniyeti
odaklı hizmet açılan Türkü Art Cafe özellikle hafta
sonları düzenlenecek canlı müzik gecelerinde gençlerin yine ilgi odağı olacak. Sektörde deneyimli yöneticilerin çalıştırdığı Cafe, profesyonel hizmeti ile
fark yaratmaya hazırlanıyor.
Düzenlenen açılış gecesinde canlı müzik dinletisi ile salonu dolduran misafirler gönüllerince
eğlenirken nezih bir atmosferde de sohbet etme
imkanı buldular. Yüzlerin güldüğü açılış gecesinde
konuklar memnuniyetlerini dile getirdi.
Sevdikleriniz ile sıcak bir atmosferde nezih bir
gece geçirmek istiyorsanız, 77, Bounces Road,
Edmonton, London, N9 8LD adresinde Türkü Art
Cafe’yi ziyaret edebilir veya 02088032828 numaralı
telefondan daha fazla bilgi edinerek rezervasyon
yaptırabilirsiniz.
23
24
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
25
Bellona: Marka Kalitesinin
Güçlü Yönetim ile Buluştuğu Yer
Mobilya sektörünün ünlü markalarından Bellona, yeni yılda müşterilerine daha kaliteli hizmet
vermek için çalışmalarına devam ediyor. Bellona, Enfield ve Lewisham’da bulunan mağazalarıyla
müşterilerine satış sonrası hizmet kalitesi, marka güveni, yüksek standartta ürün ve uygun fiyat
garantisi vermeye devam ediyor.
denin insan sağlığına ve çevreye
zararsız olduğunu anlattı: ‘‘Bellona ürünlerinde kullanılan maddeler güvenlidir. Örneğim, kanepelerin üzerinde yatılıyor o yüzden
sağlıklı olmaları çok önemli.’’
Demirci, döşeklerin bel sağlığını
ve omurgayı desteklediğini ve yay
sistemlerinin kişinin tercih ve bel
sağlığının gerektiği yönde temin
edildiğini belirtti.
Bellona’nın probiyotik halı
çeşitleri bulunmakta. Probiyotik
halılar toz ve bakteri barındırmaz
ve alerjik etkiyi azaltarak, özellikle astım hastalarına yardımcı
olur.
Çocuklar için eğlenceli
ve aynı zamanda
kullanışlı ürünler
Özgür Demirci, Süleyman
Hayırlı, Ersin Altundal yönetiminde, Bellona müşterilerine
marka kalitesi yanı sıra yüksek
standartta müşteri hizmeti ve rekabetli fiyatlar sunuyor.
Bellona ve Demirci Perde yöneticilerinden Özgür Demirci ile
Bellona’da sundukları ürünler,
müşteri hizmetleri ve 2015’e dahil
hedeflerini konuştuk.
de önemli. Demirci grup olarak
yaklaşık 25 senelik bir deneyimimiz var. Demirci Perde hizmetimizle
toplum içerisinde iyi biliniyoruz.
Güvenilir bir firma ve yönetim
olduğumuz için müşterilerimiz
gönül rahatlığıyla bize paralarını
veriyorlar. Markamızı titizlikle
yönetiyoruz.’’
‘‘Bir senede üç yıl
ileri gideceğiz,’’
Yeni evlenecek çiftler, yeni ev
alacaklar, evini yeniden döşemek
isteyenler, Bellona’ya gelerek son
moda ve çeşitli mobilya ve halı satın
alıp, Demirci Perde’de perde alarak,
Demirci Grubun tam kapsamlı
hizmetinden
yararlanabilirsiniz.
Bellona ve Demirci Perde’den aynı
zamanda alışveriş yapan müşterilere
her türlü kolaylık sağlanıyor ve uygun fiyat sunulabiliyor.
2015’e güçlü bir giriş yapan Bellona müşterilerini memnun etmeye devam ediyor. Bu
yıl da, önceki yıllar olduğu gibi,
kampanyaları ve son moda ev
mobilyaları ile fark yaratmaya
devam edecek. Demirci, 2015’in
Bellona için büyük bir yıl olacağını
belirterek, ‘‘Bir senede üç yıl ileri
gideceğiz,’’ dedi.
‘‘Farkımız markamızın
kalitesi.’’
Bellona’nın
dünya
standartlarında mobilya ürettiğini
ve marka bilincinin tüketici için
önemli olduğunu ifade eden Demirci, bu marka güvenini her yönüyle
müşterilerine yansıttıklarını ifade
etti. Bellona markasının kalitesi
ile İngiltere mobilya satışında
birinciliği hedefliyor.
Müşteriye
satış
esnasında
ve satış sonrasında verdikleri
hizmetten gurur duyan Demirci,
başarılarında, Demirci Perde ile,
Demirci Grup olarak 25 yıllık
deneyimlerinin büyük önemi
olduğunu
belirtti:
‘‘Markayı
İngiltere’ye getirip yönetmek
Bellona ve Demirci Perde ile
Baştan Aşağı Evinizi Döşeyin
Çocuklar
için
özel
koleksiyonların
bulunduğu
Bellona’da, çocuklarınız için
hayal dünyalarını süsleyen bir oda
döşeyip, aynı zamanda çok işlevli
ve sağlıklı mobilya seçebilirsiniz.
Çocukların mobilya takımları,
kullanışlı çalışma masalarını dahil edip, oynama alanlarına yer
veriyorlar: dolap, masa ve yatak takımları dahil. Demirci,
çocukların mobilyalarında da
özellikle sağlığın ön planda
olduğunu belirtti: ‘‘Çocuklarımız
canlarımız, o yüzden hem hayal
dünyalarını süsleyen ürünlerin
olması hem de sağlıklı ürünler
olmaları önemli.’’
Koltuklara uygun halılar
Koltuk takımlarına uygun halı
bulmanın, zorluğunun farkına
varan Bellona, koltuk takımlarına
uygun halılar üretmeye başladı,
böylece başka bir yerde halı arama derdi de kalmadı. Lewisham
mağazasında halı showroom’ü
bulunuyor. Fakat, Enfield’de katalogdan seçip sipariş edilebiliniyor.
Bellona Garantisi
Bellona’da uzun vade kullanma garantisi bulunan birçok ürün
mevcut. İki ve 10 yıl arası değişen
garantiler, müşteriye ürün satın
aldıkları üründe gönül rahatlığı
sağlıyor.
Döşeklerin yaylarında 10
Bellona’nın her ürününün, her yıl garanti bulunuyor.
Bellona Ürün Kalitesi
bir parça ve maddesinin Bellona
tarafından fabrikalarında üretildiğini
belirten Demirci, bu verimliliğin kalite ve fiyata yansıdığını ifade etti.
Önce Sağlık
Mobilya satın alırken, toplumumuz için, kuşkusuz, fiyatın önemli
olduğunu fakat, bunun yanında
dikkat edilmesi gereken başka
unsurların da olduğunu anlatan
Demirci, özellikle satın alınan
ürünlerin sağlık olup olmadığına
dikkat edilmesi gerektiğinin vurgusunu yaptı.
Demirci, Bellona mobilya ve
halılarının anti kanserojen ve anti
bakteriyel olduklarını ve üretimde
kullanılan boyalar dahil, her mad-
Demirci marka kalitelerini ve
garantilerini şöyle anlattı: ‘‘Marka kalitesi çok önemli. Bir koltuk takımı aldığınızda, ikinci gün
çökmesini istemezsiniz. Ucuz
alınan bir ürün daha sonra çok
daha pahalıya mahal olabilir. O
yüzden, ürünün sadece fiyatına
bakmayın. Tabii ki fiyatı önemli
ama kaliteli ve sağlıklı bir ürün
olması önemli. Mobilya ile gelen
garanti de bu noktada çok önemli,
ürünlerimizde iki ve 10 yıl arası
garanti bulunmakta.’’
İngiltere’nin her yerine delivery hizmeti sunan Bellona, aynı
zamanda, 36 aya kadar, faizsiz
taksit imkanı sağlıyor.
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
26
Biber gazı: Savaşta yasak,
11 Ocak 2015, itibariyle İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde “Biber
Gazı Yasaklansın Tıbbî Sempozyumu” düzenlendi. Hekim örgütlerinden
sivil toplum kuruluşlarına pek çok katılımcı biber gazı kullanımının çeşitli
veçhelerini anlattı, biber gazından ölüm ve yaralanmaları ayrıntılı raporlarla
inceledi, biber gazının hak mücadelelerinde ve barışçıl gösterilerde yoğun
kullanımını eleştirdi ve “biber gazı yasaklansın” sonucuna vardı.
Halbuki Türkiye, bırakın biber gazı
kullanımını hafifletmeyi, stoklarını maksimum
seviyeye çıkarmaya hazırlanıyor. Uluslararası Af
Örgütü’nün haberine ve protesto çağrısı yaptığı
kampanyaya göre Türkiye, bu ay Güney Kore’den
1.9 milyon adet gibi bir rekor seviyede biber gazı
kartuşu ve biber gazı ithalatı yapacak. Biber gazı Türkiye’de toplumsal gösterileri
bastırmak için sıklıkla kullanılan bir araç haline
geldi. Yakın zamanda da IŞİD saldırısından kaçıp
Türkiye’ye sığınmaya çalışan Kobaneli Kürt mültecilere karşı kullanıldığına şahit olduk. Suriye’de
savaşan taraflardan herhangi birinin göz yaşartıcı
gaz kullandığı kanıtlanmış olsaydı, bu, Kimyasal
Silah Sözleşmesi’ne göre savaş suçu sayılacaktı.
Ancak onlarca ölüm ve ağır yaralanma vakasına
yol açan biber gazının ne Kobane sınırında ne
de Gezi eylemlerinde kullanımı suç kapsamına
sokuluyor. Ayrıca Güney Kore’den yapılacak
ithalat haberleri de gösteriyor ki, bu hızla büyüyen
bir pazar. Kullanımı savaşta yasak, savaş karşıtı
sivil bir eylemde serbest olan biber gazıyla ilgili bu çelişkili durumu, yasal çerçeveyi ve bu
gazın ekonomi-politiğini “Göz Yaşartıcı Gaz:
Barışçıl bir Zehirin Oluşumu” adlı kitabı bu sene
yayınlanacak olan Bournemouth Üniversitesi
öğretim üyesi Dr. Anna Feigenbaum ile konuştuk,
Feigenbaum’un terminolojik tercihinden dolayı
metinde “biber gazı” yerine “göz yaşartıcı gaz”
ifadesini koruduk.
1997 tarihli Kimyasal Silah Sözleşmesi’ne göre
göz yaşartıcı gazın savaşta kullanımı yasak,
ancak barış zamanında toplumsal gösterileri
bastırmak ya da dağıtmak için kullanılabiliyor.
Sizce bu durumun nasıl bir açıklaması var? Göz
yaşartıcı gazın bu tür kullanımı nasıl meşrulaştı?
Anna Feigenbaum: Göz yaşartıcı gazın
savaş sırasında kullanımının yasak olmasının
nedeni, silah gibi saldırı amaçlı tasarlanmamış
olması. Kimyasal Silah Sözleşmesi, Lahey
Görüşmeleri gibi metinlerden uyarlanan Cenevre
Sözleşmesi’nin modern bir versiyonu. Bu farklı
farklı sözleşmelerin amacı kimyasal bir savaşı
ya da bir savaş sırasında kimyasalların saldırı
amaçlı kullanılmasını engellemekti. Bu meseleyi
daha iyi anlamak için I. Dünya Savaşı’na bakabiliriz. Göz yaşartıcı gazlar, genellikle ağır silahlar ya da diğer tür kimyasallar kullanılmadan
önce askerlerin siperlerin arkasından çıkmalarını
sağlamak amacıyla kullanılıyordu. Aynı şekilde
Vietnam Savaşı’nda da bu tür bir kullanıma şahit
olduk. Göz yaşartıcı gaz kullanılarak sığınaklara
saklanmış olan Vietnamlıların dışarı çıkmaları
sağlanıyor, ardından ya daha ağır kimyasal silahlar kullanılıyor, ya ateş açılıyor ya da bomba
atılıyordu. Göz yaşartıcı gazın savaş sırasında
kullanımının yasaklanmasının ardında işte bu tür
örnekler yatıyor.
Ancak I. Dünya Savaşı ile aynı dönemde göz
yaşartıcı gazın toplumsal gösterileri kontrol etmek
amacıyla kullanılmaya başlandığını da görüyoruz.
Yani 1993 yılında Kimyasal Silah Sözleşmesi
yazıldığı sırada durup dururken “Göz yaşartıcı
gazı neden toplumsal eylemleri bastırmak için
kullanmayalım ki” demediler. Bunlar, tersine,
aynı dönemlerde birbiriyle iç içe geçmiş ve paralel gelişmelerin bir parçası. Bu dönemde artık
ticarî bir göz yaşartıcı gaz pazarının oluşmaya
başladığını görüyoruz.
Her ne kadar son yıllarda aşırı kullanımı
nedeniyle daha çok gündemimize oturmuş
olsa da, bu gazın eylemlerde kullanımı aslında
çok daha eskilere gidiyor. Örneğin 1960’larda
DR. ANNA FEIGENBAUM
Kuzey İrlanda’da ve 1980’lerde Filistin’de
kullanıldığını biliyoruz. İlk ne zaman nasıl
kullanılmaya başlandığına dair kayıtlar var
mı? O dönemde ne tür tepkilere yol açmıştı?
Göz yaşartıcı gazın belgelenmiş en eski
kullanımına I. Dünya Savaşı’ndan önce Fransa’da
rastlanıyor. Ancak üzerine kapsamlı bir çalışma
yapabilmemizi ya da o dönem nasıl bir tepki
yarattığını anlayabilmemizi sağlayacak kaynaklar maalesef mevcut değil. Asıl belgelenmeye
başlandığı dönem I. Dünya Savaşı sonrası, yani
1920’ler. Bu dönemde kimyasal silahların savaş
dışında diğer kullanım alanları tartışılmaya
başlanıyor. Bu, temelde ekonomik bir tartışma.
Asıl meselenin göz yaşartıcı gaz pazarından para
kazanmak olduğunu söyleyebiliriz. Göz yaşartıcı
gaz 1920’ler ve ‘30’lar boyunca sendikal eylemleri ve grevleri bastırmak için kullanılıyor. O
dönemde çok büyük bir tepkiyle karşılanıyor ve
bununla ilgili Senato’da soruşturma başlatılıyor.
Son yıllarda gösterilerde ve ardındaki süreçte
yaşananlara benzer bir durum oluştuğunu söyleyebiliriz. Göz yaşartıcı gaz ayrıca sömürgelerdeki
isyanları bastırmak için de yoğun bir şekilde
kullanılıyor. Bu bağlamda 1920’lerde bir sömürge
silahı olduğunu söyleyebiliriz. Bu da göz yaşartıcı
gazın küresel tarihinin önemli bir parçası.
Göz yaşartıcı gazın Arap Baharının ardından
daha fazla konuşulmaya başlanmasının nedeni, kısmen aşırı kullanımı ile ilgili. Bölgedeki
ayaklanmaların, gösterilerin devam edeceği
korkusu göz yaşartıcı gaz pazarının birden büyük
bir sıçrama yaşamasına neden oldu. Piyasaya ve
sektördeki çalışmalara bakıldığında, hükümetlerin
ortaya çıkacak olası ayaklanmaları bastırmak için
göz yaşartıcı gaz gibi “öldürücü olmayan silahlara” yatırım yapmaları gerektiği konusunda bir
lobi faaliyeti olduğunu görüyoruz.
Göz yaşartıcı gaz “öldürücü olmayan silah”
olarak sınıflandırılıyor. Ancak Türkiye ve Bahreyn
gibi birçok ülkede bu nedenle çok sayıda ölüm
vakası yaşandı. Birçok gösterici gaz kapsülünün
başlarına isabet etmesi sonucu ya da gaza maruz
kalmalarının ardından kalp krizi ve solunum
rahatsızlığı gibi nedenlerle hayatını kaybetti.
Aynı şekilde Türkiye’de onlarca kişi gözünü
kaybetti. Göz yaşartıcı gaz bu kadar ölüm ve ağır
yaralanma vakasına neden olmuşken sizce hâlâ
öldürücü olmayan silahlar arasında sayılabilir mi?
Sanırım bu NATO tarafından yapılan bir
sınıflandırma. “Öldürücü olmayan silahlar”,
ölüme sebebiyet verme ihtimali düşük silahlar
için kullanılan bir tanımlama. Bazen “öldürücü
olmayan silahlar” ya da “daha az öldürücü olan silahlar” gibi ifadelerin birbirlerinin yerine geçecek
şekilde kullanılabildiğini görüyoruz. Ancak bu
tür silahlarla ilgili yapılan reklamları düzenleyen
bir standart bile mevcut değil. Dolayısıyla mesela
Türkiye’de ölümlere yol açan gazların bir kısmını
üreten Brezilya merkezli Condor Non-Lethal
Technologies şirketi “öldürücü olmayan silah”
ifadesini hâlâ adında kullanabiliyor.
Hükümetler ya da uluslararası kuruluşların
açıklamalarına bakıldığında genellikle göz
yaşartıcı gaz nedeniyle yaşanan ölümlerin
“aşırı ya da yanlış kullanıma” bağlandığını
görüyoruz. Bu tür açıklamalar tartışmayı göz
yaşartıcı gazın kullanılıp kullanılmamasından
kullanılma biçimine kaydırıyor. Yani protokoller,
kılavuzlar ya da düzenlemeler olsa sorun
çözülecekmiş gibi bir algı var. Sizce göz
yaşartıcı gazın kullanımı ile ilgili katı kuralların
olması ölümcül olayları engelleyebilir mi?
Göz yaşartıcı gazın kullanımı ile ilgili
kılavuzlar ve eğitimler halihazırda mevcut. Ancak
bence temel sorun tarihsel arka planında yatıyor.
Göz yaşartıcı gaz kasıtlı olarak kaos yaratmak
amacıyla tasarlanmış bir silah, ki bunun yeterince
belgelendirildiği söylenebilir. İlk üretildiğinde
insanlara çığlık attıracak ölçüde acı verecek bir
silah olarak pazarlandı. Herhangi bir kolektif
gösteri ya da ayaklanmanın ruhunu bozacağı ve
dağıtacağı için “mermiden daha etkili” bir silah olarak sunuldu. Prosedürler ya da kılavuzlar
olursa gaz kullanımının kaosa neden olmayacağı
ya da toplumsal gösterileri engellemeyeceği gibi
bir yaklaşım konuyu çarpıtıyor. Ben, sorunun
eğitimle çözülebileceği gibi bir yaklaşımın bilinçli olarak yanıltıcı olduğunu ve tarihsel olayların
da bunu çürütebileceğini düşünüyorum.
İkinci sorun, göz yaşartıcı gazın kullanımıyla
ilgili eğitimlerin son derece sınırlı senaryolar
üzerinden hazırlanması. Bu tür eğitimler hiçbir
şekilde gerçeği yansıtmıyor. Eğitimlerde göz
yaşartıcı gaz şaka ya da gülünecek bir şey ha-
line geliyor; eğitim alanlar birbirlerine
küçük şakalar yapıyorlar. Bu tür bir deneyimin sokakta yaşanan gerçeklikle uzaktan
yakından alâkası yok. Sokaktaki gerçek
deneyim ile eğitimlerdeki simülasyonlar
birbirinden tamamen kopuk. Ayrıca uygulamaya baktığımızda bir gösteri olduğunda
çoğunlukla bu konuda eğitim almamış
polislerin görevlendirildiğini görüyoruz.
Çoğunlukla
görevlendirilmeden
önce
hızlıca, gelişigüzel bir eğitim alıyorlar ya da
hiç eğitim almıyorlar. Dolayısıyla, eğitimin
göz yaşartıcı gaz nedeniyle yaşanan
yaralanmaları ya da ölümleri durduracağına
inansak bile, sokağa çıkan polislerin
bir kısmının bu silahları daha önce hiç
kullanmamış olması ya da hiç eğitim
almamış olması gibi bir sorun da çıkabiliyor
karşımıza. Bu da birçok soruna yol açmaya
devam edecek bir durum.
Biraz da göz yaşartıcı gazın sağlık üzerindeki
etkilerine bakalım: Türkiye’de sağlık
alanındaki meslek kuruluşları göz yaşartıcı
gazın sağlığa etkileri konusunda raporlar
yayınladı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de
Türkiye’ye karşı açılan bir davada özgürlüğü
sınırlanmış kişilere karşı göz yaşartıcı gaz
kullanımının Sözleşme’nin 3. maddesini
ihlale varabileceğine hükmetmişti. Bu konuda
küresel düzeyde yapılmış bir çalışma var mı?
Bir fikir birliği olduğunu söyleyebilir miyiz?
Dünya Sağlık Örgütü’nün bazı yayınlarında
göz yaşartıcı gazın etkilerine yer veriliyor, ancak bu konuda küresel çapta herhangi bir çalışma
yapılmadı. Ülke bazında çok sayıda sağlık
raporları yayınlandı. Başta Türkiye olmak üzere
son yıllarda birçok ülkede benzer kuruluşlar
raporlar yayınladı. Venezüella Sağlık Örgütü, Britanya ve Amerika’daki benzer kuruluşlar raporlar
hazırladı. Hatırladığım kadarıyla uluslararası bir
sağlık örgütü de göz yaşartıcı gazla ilgili çalışma
yaptı, ama küresel bir politikanın benimsenmesini
sağlayabilecek çapta değil. Bu, kısmen konuyla
ilgili yaşanan siyasî baskılar nedeniyle, kısmen de
devletlerin böyle çalışmalara itibar etmemesinden
kaynaklanıyor. Göz yaşartıcı gazın yanısıra, sağlık
üzerinde olumsuz etkisi olabilecek benzer başka
birçok şeyle ilgili yapılmış küresel çalışma da çok
az. Bunun önünde tabii bürokratik engeller de var.
Son yıllarda gösterilerde yaşanan artış
göz yaşartıcı gaz sektöründe bir patlama
yaşanmasına ve kâr oranlarının giderek artmasına
neden oldu. Örneğin Türkiye son 12 yıl içinde
21.3 milyon dolar değerinde 628 ton göz
yaşartıcı gaz ithal etti. Yaşanan ölümcül vakalara
rağmen göz yaşartıcı gaz ticaretinde herhangi
bir düzenleme ya da sınırlama yok. Bu tür bir
düzenleme eksikliğinin sonuçları ne olabilir?
Bunun bir nedeni, bu tür ticarî sözleşmelerin
birçoğunun hükümet onayı gerektirmemesi. Göz
yaşartıcı gaz üreten bir şirket doğrudan polis
birimlerine satış yapabiliyor. Durum böyle olunca, meselenin insan hakları boyutu tamamen
göz ardı edilebiliyor. Politika düzeyinde atılacak
ilk adımlardan biri, göz yaşartıcı gazın doğrudan
satışına izin verilmemesi olabilir. Bu şekilde en
azından muhatabınız şirketlerden ziyade doğrudan
hükümet olur.
Göz yaşartıcı gazın devlet politikalarında
nasıl yer bulduğuyla ilgili yeterince belge var.
Kimyasal Silah Sözleşmesi de artık yaygın bir
şekilde biliniyor. İnsanların göz yaşartıcı gazın
savaşta kullanımının yasak olduğunu, ancak gösterileri dağıtmak için kullanılabildiğini bilmesi
çok iyi. Ancak daha az farkında olduğumuz ya
da daha az tartışılan mevzu, göz yaşartıcı gazın
ekonomi-politiği, kapitalist ilişkiler içindeki yeri,
onun etrafındaki kâr ve çıkar ilişkileri. Meselenin
bu yönünü dikkate almadan “Polis ya da devlet neden şiddeti tırmandırmaya çalışıyor?” gibi
soruları cevaplamamız çok zor. Polis birimleri
intihar oranının ve psikolojik sağlık sorunlarının
çok yüksek olduğu yerler. Böyle bir ortam içinde
çalışmanın polisin çıkarına olmadığı kesin.
Nasıl göstericiler polis şiddetine karşı farklı
savunma stratejileri geliştiriyorsa, aynı şekilde
bu sektördeki şirketler de göstericilere karşı yeni
taktiklerle ortaya çıkıyor. Sizin de çalışmalarınızda
bahsettiğiniz gibi, örneğin göstericilerin
kapsülleri alıp tekrar polise fırlatmalarına karşı
geliştirilen “zıplayan gaz bombaları” ya da
göstericileri işaretlemek amacıyla geliştirilen
“boyalı tazyikli su” gibi maddeler söz konusu.
Şirketler de çatışmaların adeta bir tarafı gibi.
Evet, kesinlikle. Polis istihbaratı nasıl eylemlerle ilgili bilgi topluyorsa, onlar da göstericilerin taktiklerini yakından izliyor, bilgi topluyor.
Şirketler bu tür eylemleri ve süreçleri çok yakından
takip ediyor. Sektördeki gelişmelerle ilgili haberlerin yapıldığı bir bültene aboneyim. Bu tür bültenlerde göstericiler tarafından hazırlanan bildirilerin
incelendiğini görebilirsiniz. Göstericiler polisin
taktiklerine karşı nasıl yeni mücadele yolları
geliştiriyorlarsa, şirketler de gösterici taktiklerine
karşı farklı teknolojiler üretiyor. Ardından göstericiler yeni mücadele yolları buluyorlar. Haliyle
mesele biraz kedi-fare oyununa dönüşüyor. Göz
yaşartıcı gaz sektöründe de yaşanan bu.
Sizce gösterileri bastırmak için, göz yaşartıcı
gaza giderek daha fazla başvurulmasının
ardında yatan nedenler nedir?
Genelleme yapacak olursak, göz yaşartıcı gaz
ucuz. Ve ayrıca ortamı ya da atmosferi kontrol
altına alan teknolojilerden biri. Haliyle toplumsal
gösterilerin kontrolünde kullanılabilecek oldukça
etkin ve uygun maliyetli bir araç. Tazyikli su ya
da plastik mermi gibi araçlar ortam kontrolü
sağlayabilecek silahlar değil. Bunlar, tersine,
lineer silahlar ve sadece hedef alanındaki kişilere
karşı kullanılabilir. Bu da oldukça küçük bir alan.
Teknolojik anlamda söyleyecek olursak, göz
yaşartıcı gaz uygun maliyetli ve etkin bir toplumsal gösterileri kontrol etme aracı.
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
27
barışta serbest
Peki neden göz yaşartıcı gaz bazı ülkelerde
daha yoğun ve yaygın bir şekilde kullanılırken
bazılarında daha farklı yöntemler tercih ediliyor?
Bazı ülkelerde eylemlerde göz yaşartıcı gazın
kullanılmamasının nedeni, çoğunlukla medyanın olayın
üstüne gitmesiyle ve toplumsal tepkiyle ilgili. Örneğin
1969 yılında Kuzey İrlanda’da Bogside ayaklanmasında
göz yaşartıcı gazın kullanılmasının ardından hükümete
yönelik büyük bir tepki ve baskı oluşmuştu. Aynı
şekilde 1980’lerde kullanıldığında da medya hükümetin üstüne gitti ve yine büyük bir toplumsal tepki oluştu.
Britanya’da polis bir tür göz yaşartıcı gaz olan CS gazı
taşıyor yanında. Aslında sık kullandıklarını da söyleyebiliriz, ancak kullanımının yol açtığı olayların kapsamlı
bir şekilde belgelendirildiğini söylemek zor. Bu konuda
polise yapılan şikâyetlerle ilgili yaptığım araştırmaya
göre, geçen sene Britanya’da CS gazı nedeniyle üç ölüm
vakası yaşandı. Biber gazı nedeniyle yaşanan ölümlerde
genellikle arka planda tetikleyici başka etmenler vardı.
Örneğin kişi alkol ya da uyuşturucunun etkisinde oluyor
ya da sinir krizi geçiriyor. Biber gazı paniğe yol açtığı
için mevcut bir rahatsızlığı tetikleyebiliyor ya da bunu
şiddetlendiriyor. Tabii sonuçta biber gazı kullanılmamış
olsaydı, ölümler de yaşanmayacaktı. Britanya’da konuyla
ilgili yeterince tartışma olmamasının ve ölüm vakalarının
sayısının az olmasının kısmî nedenleri bunlar. Tabii burada daha çok tek tek bireylerden bahsediyoruz, bir meydanda kitlesel olarak gaza maruz kalan yüzlerce insandan
değil.
Göz yaşartıcı gazın dünyadaki kullanımıyla ilgili bir
haritalama çalışması yapıyorsunuz. Bu çalışmanın
ardından vardığınız genel sonuçları paylaşır mısınız?
Bu çalışmaya 2013 yılında başladık ve bir yıllık süreyi inceledik. Medya taraması yaparak dünya genelinde kitlelere
karşı göz yaşartıcı gazın kullanıldığı ülkeleri belirlemeye
çalıştık. Eylemlerde göz yaşartıcı gazın kullanımıyla ilgili
dünya gündemine oturan ülkeler daha çok Türkiye, Amerika, bazı Avrupa ülkeleri ve ayrıca Brezilya, Venezüella, Şili
gibi yerlerdi. Ama bu çalışmaya başladığımızda yaptığımız
ilk tespitlerden biri, göz yaşartıcı gazın Doğu Afrika ülkelerinde oldukça fazla kullanıldığıydı. Göz yaşartıcı
gazın Afrika ülkelerinde nasıl bir siyasî baskı aracı olarak
kullanıldığına dair yeterince tartışma yapıldığını söylemek
mümkün değil. Ben bunu oldukça ilginç buluyorum. Tabii
bu durum kısmen Afrika kıtasının çoğunlukla bir bütün
gibi görülmesinden ve kıtadaki ülkelerin tek başlarına pek
ele alınmıyor olmasından kaynaklanıyor. Ancak sektör,
bu bölgenin en hızla büyüyen pazarlardan biri olduğunun
gayet farkında. Buralarda güvenlik görevlileri için yoğun
eğitim programları düzenleniyor. Batı ülkeleri Doğu Afrika
ülkelerine gidip polise ya da askere toplumsal gösterilerde göz yaşartıcı gaz kullanımı konusunda eğitim veriyor.
Örneğin yakın zamanda ABD ordusu Filipin polisine bu
konuda bir eğitim verdi. Bu tür gelişmeleri takip ettiğinizde
göz yaşartıcı gaz kullanımının neden hızla arttığını, neden
yaygınlaştığını ya da neden bir ülkede diğerinden daha fazla kullanıldığını daha iyi anlayabiliyorsunuz. Bağlantıları
görüyorsunuz ve bunun çoğunlukla kâr arayışıyla ilgili
olduğunu fark ediyorsunuz.
Eylemlerde polisin göz yaşartıcı gaz silahlarını
nasıl kullandıklarını izleyince insan kendisini bir
bilgisayar oyununun ortasında gibi hissediyor.
Gerçek silahla nişan alır gibi, gaz kapsülü silahlarını
bir göstericiye doğrultuyorlar ve ateş ediyorlar.
Bu tür silahların kullanımıyla göstericiler ve polis
arasındaki mesafe artıyor, ilişkilenme biçimleri
değişiyor. Bu durumun toplumsal gösterileri ciddi
bir şekilde dönüştürdüğünü söyleyebilir miyiz?
Bu konuyla ilgili iki noktaya vurgu yapabiliriz. Polisin göstericilerle çok yakın mesafede olmasına gerek
kalmayacak araçlarla donatılması konusunda uzun bir
süredir bir arayış vardı. Yüz sene öncesine kadar gidiyor bu. Arkasında yatan mantık ya da öne sürdükleri
neden, polislerin güvenliğini sağlayabilmek. Göstericilerle doğrudan temasta olmamaları halinde daha güvende olacakları düşünülüyor. Ama tabii bu aynı zamanda
daha az hesap verebilir hale gelmelerine neden oluyor.
Çoğunlukla sıkılan plastik merminin kim tarafından nereden sıkıldığı ya da gazı hangi polisin attığını tespit etmek
güçleşebiliyor.
Ayrıca, ordunun ya da polisin bu konudaki
eğitimlerinde video oyunları ya da simülasyonlar
kullanılması, genellikle karşılarındakini insan gibi
görmemelerine neden oluyor. Bu şekilde eğitimlerdeki
senaryo ve sokaktaki gerçek durum arasındaki boşluk
daha da büyüyor ve sokaklar adeta o simülasyonların,
senaryoların bir uzantısı haline geliyor. Mesela Ferguson eylemleri sırasında kullanılan göz yaşartıcı gazı
üreten şirket, göstericilerin görüntülerini, bizzat gazın
nasıl kullanılacağını, nasıl hedef alınacağını gösteren
eğitimlerde kullanıyor. Bu, tabii ki sokaktaki göstericilerin algılanma biçimini de değiştiriyor. Polisin
karşısındaki insanları sivil olarak değil de, düşman ya
da savaşçı gibi görecek şekilde eğitim alması bu bilgiyi
sokağa da aktarmalarına ve sokaktaki göstericilere böyle
davranmalarına yol açıyor. Bu nedenle tabii ki eğitimler
ya da protokollere bakmak zorundayız. Bu sistemi yaratan ve sürdüren kısmen bu tür uygulamalar.
Eylemlerde göz yaşartıcı gazın kullanılması
büyük bir kaosa yol açıyor ve bu kaos ortamı da
çoğunlukla daha fazla şiddetin yaşanmasına neden
oluyor. Bunun bir tür şiddet sarmalına yol açtığını
söylemek mümkün. Yol açtığı ağır sonuçlar nedeniyle
göz yaşartıcı gazın kullanımının yasaklanması için
yerel ve küresel kampanyalar başlatıldı. Siz bu gazın
yasaklanması çağrısı konusunda ne düşünüyorsunuz?
Amerika merkezli ve dünyanın her yerinden büyük
destek alan Facing Tear Gas kampanyası bu konuda
gündemi belirleyen girişimlerden biri oldu. Yerel ve ulusal birçok grup da çok iyi işler yapıyor. Göz yaşartıcı
gazın yasaklanıp yasaklanmaması konusuna gelince,
kamu tarafından böyle bir karar verilmeden önce şeffaf
ve hesap verilebilir bir sisteme ihtiyacımız var. Ayrıca
bu konuda nelere dikkat edilmesi gerektiği konusunda
belli bir anlayışın oluşabilmesi gerekiyor. Sanırım benim her şeyden önce çağrıda bulunacağım şeyler şunlar:
Polis kurumları ve şirketler arasındaki doğrudan ticarî
anlaşmalara son verilmesi ve yapılan bütün anlaşmaların
bilgisinin kamusal alanda erişilebilir olması gerekiyor.
Ayrıca göz yaşartıcı gazın sağlığa etkilerinin küresel
ölçekte incelenmeli ve araştırma sonuçları paylaşılmalı.
Göz yaşartıcı gazın uzun vadede sağlık üzerindeki etkileriyle ilgili araştırma yapılmalı. Bu konudaki bilgimiz
oldukça sınırlı ve halkın bu tür kimyasal gazların
kullanımının yasaklanıp yasaklanmaması gerektiğini
tartışabilmesi için her şeyden önce bu bilgi boşluklarının
doldurulması lâzım.
Son zamanlarda ağırlıklı olarak güvenlik teknolojileri ve
toplumsal gösterilerin kontrolü üzerine çalışıyorsunuz.
“Göz Yaşartıcı Gaz” adlı kitabınız da çok yakın zamanda
çıkıyor galiba. Kitabın içeriğini kısaca aktarabilir misiniz?
Kitabın başarmasını istediğim üç şey var. Birincisi,
toplumsal gösterilerin kontrolü amacıyla alınan araçların
ticareti ve güvenlik görevlilerinin eğitimi konusunda
şeffaf ve hesap verilebilir bir sisteme ihtiyacımız var.
Bunlar gizli ya da dışarıya kapalı bir şekilde yapılabilecek
şeyler değil. Polis kurumu halkın vergisiyle finanse
ediliyor. Bu tür bir bilginin kamusal alanda erişilebilir
olmaması kabul edilemez.
İkincisi, göz yaşartıcı gazla ilgili yasal çerçeve ve
kamu politikaları. Savaşta kullanılamayan bir şeyin toplumsal gösterilerin kontrolünde nasıl kullanılabildiği
meselesine eğilmemiz gerekiyor. Buna öncelikle şu nedenle itiraz etmeliyiz: Polisin göz yaşartıcı gazları kullanma biçiminin kendisi, savaş sırasında kullanımının yasaklanma nedenleriyle aynı. Polis bir kalabalığı dağıtmak
için göz yaşartıcı gaz kullanıp plastik mermi sıktığında,
savaş durumu ile arasındaki tek fark merminin plastik
olması. Hükümetlerin göz yaşartıcı gazın kullanımının
yasal çerçevesini yeniden gözden geçirmesi gerekiyor.
Üçüncü olarak, bilimin kâr amacıyla nasıl kötüye
kullanıldığını ifşa etmemiz gerekiyor. Neden göz
yaşartıcı gazla ilgili tıbbî çalışmalar engelleniyor,
desteklenmiyor ve neden hükümetler bu tür çalışmaları
görmezden gelmeye devam ediyor? Genelleyecek olursak, eğer bir hükümet tıbbî bir çalışmayı görmezden
gelmeye çalışıyorsa, bu demektir ki birileri bundan kazanç sağlıyor, sigara ve ilaç endüstrisinde olduğu gibi.
Göz yaşartıcı gazın da benzer bir tarihi var.
Söyleşi: Yeşim Yaprak Yıldız
Kaynak: birdirbir.org
28
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
29
Sudoku Zor
Sudoku Basit
KARİKATÜRLER
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
30
SERi iLANLAR
İlanlarınızı [email protected] adresine gönderebilirsiniz
Bu sayfada
1 kutu ilan
£10
0742 948 1490
İlanlarınızı Pazartesi günü saat 16.00’ya kadar gönderebilirsiniz.
YETER
CLEANİNG
GOOD LUCK
ŞOFÖR OKULU
Kısa sürede fazla para harcamadan
ehliyet almak, güvenli sürücü
olmak için vitesli & otamatik
direksiyon dersleri verilir.
İşyerleri ve Evler itina
ile temizlenir.
07803506942
07909539577
Erken test günü alınır
Ali 07723921216
Sağlıklı ve zinde bir vücuda sahip
olmak için henüz gec değil, özel ve grup
dersleri ile kendinizi yeniden
kesfetme zamanı.
Deniz Dogrusoz
Personal Trainer
07455947693
www.deniz-personal-tranining.com
ALTUN
CLEANING
SERVICES
07427424619
Ufuk Kaya
07405891522
MEM Painting
and Decoration
El sanatları kursu verilir Takı, Mosaic, geleneksel
el sanatları.
Her türlü boya ve dekorasyon
işi itina ile yapılır.
Hurdar Sinop Tel:07448 654 828
07984 513 968
TOPCU MOBILE CAR MECHANIC
Her türlü araba tamiri işleriniz yapılır
REPAIRS
SERVICING
DIAGNOSTICS
PRE-MOT/FAILURES
AHMET TOPCU
07415106521
07405756462
Horizon Books
Kitap Satış Temsilcisi
Hurdar Hand
Crafts
Özel Türkçe
Dersi
Türkçe diksiyon ve gramer
dersleri verilir.
Diren Yalçın
07504 662756
Mahmut Söylemez
BALINZA LAUNDRY &
CLEANING SERVICES
Her türlü çamaşır yıkama işi
yapılır. Evden alıp eve teslim
servisimiz mevcuttur.
One 2 One
English
for children and adults
07428336181
OREL
BOOKKEEPING
& ADMIN
07768282295
[email protected]
Yıldız Adıgüzel
Qualified English Language Teacher
SATS, GCSE, A LEVEL, ESOL,
IELTS & BUSINESS ENGLISH
For more information and Free consultation:
t 0753 4491 623
e [email protected]
ÇARŞAMBA 14 OCAK 2015
SERi iLANLAR
İlanlarınızı [email protected] adresine gönderebilirsiniz
31
Bu sayfada
1 kutu ilan
£30
0742 948 1490
İlanlarınızı Pazartesi günü saat 16.00’ya kadar gönderebilirsiniz.
Stoke
Newington’da
Satılık
Restoran
Süper Ocakbaşı
Senelik Kira: £17,000
Senelik Rates: £8,000
Haftalık Taking: £12,000-£12,500
Ciddi Alıcılar Arasın
İrtibat: Ali 07456 634 334
Sinema Atölyesi
Yazar-Yönetmen Mizgin Müjde Arslan yönetiminde temel
sinema, kısa film yapım atölyesi 5’er kişilik sınıflarda
Blue Arts’ın Stoke Newington’daki stüdyosunda devam
etmektedir. Haftaiçi akşam ve haftasonu sınıfları, Londra
dışında yaşayanlar için de Skype üzeri özel ders seçeneği
bulunmaktadır.
Daha fazla bilgi için: 07947 890 579
www.blueartscourses.com
O.B
PHOTOGRAPHY
Düğün, Sünnet, Nişan, Özel Parti
ve Organizasyonlarınızda Fotoğraf
Çekimi Yapılır.
0744 6894 480
SOUTHBURY LAUNDRETTE
Self Service Laundry
Service Wash
İroning Service
020 8804 3725
467 Southbury Road, Enfield EN3 4HX
Located between Tesco and Southbury station
ÇARŞEM, 14 RÊBENDAN 2015
9
Yek Ji Stêrkên
Helbesta Kurdî;
Şêx Riza
Ev 105 sal in ku Şêx Riza
Talebanî koça xwe ya
dawîn kiriye lê helbestên
wî yên hîcvî hê jî wekî ku
duh hatibin nivîsandin
xwedî bandor in. Talebanî
di helbestên xwe de berê
tîrên xwe dide rayedarên
zilimkar
Helbestkarê mezin ê kurd Şêx Rizayê
Talebanî di sala 1835’an de li Kerkûkê ku
wan deman di bin desthilatdariya Osmaniyan de bi awayekî xweser bû ji dayik dibe.
Dewleta Osmaniyan ji ber fikrên netewperweriya ku di nav gelên Ewropayê de belav
bûye wan deman tengaviyan dijî. Bere bere
ji Trakyayê tê derxistin. Osmaniyên ku di
şerên li Balkanan de têk diçin û li aliyê din
jî li Kirimê ji aliyê rûsan ve têk diçin zêdetir
xwe dikişînin qalikên xwe. Di wan deman
de ji bo ku gelên misilman di bin kontrola
xwe de bihêlin propogandaya umetbûna
îslamê dikin. Lê ligel van hewldanan jî nikarin rûyê xwe yê rastîn veşêrin û di serî de
kurd gelek civakên din jî nerazîbûnên xwe
bi serhildanên herêmî destnîşan dikin.
HELBESTKARIYA WÎ
Şêx Rizayê Talebanî di helbestên xwe
yên hîcîv de gotin û peyvên herî mustehcen
bi kar aniye. Çi mirovên hikûmetê bin û çi
jî mirovên wî bi xwe bin, kê neheqî li dijî
wî an jî li dij gel kiribe, Şêx Riza bi hîcvên
xwe, bi rexneyên xwe çûye ser wan. Şêx Rizayê Talebanî kurê Şêx Evdirrehman Talebanî ye, di 1835’an de li hêla Kerkûkê li
Qirixê hatiye dinyayê. Pêşî li ber destê bavê
xwe xwendiye. Paşê ji bo xwendine çûye
Kerkûk, Koye û Silêmaniyê. Şêx Riza di
1860’î de diçe Helebê, paşê diçe Stenbolê.
Du salan li Stenbolê dimîne, pîştre vedigere
Kerkûkê. Piştî ku bavê wî dimire ji Kerkûkê
diçe Koyê cem apê xwe Şêx Xefûr. Qaşo
apê wî soz daye wî ku keça xwe bide Şêx
Riza, lê paşê nadê. Şêx Riza jî li ser vê yekê
diqehire ji Koyê diçe Kerkukê û dest pê dike
helbestan li ser apê xwe dinivîse.
HELBESTÊN HÎCVÎ
Şêx Riza di 1866’an de diçe Erziromê
û di wir re jî diçe Stenbolê. Çi li Stenbolê
be û çi jî li derdorên padîşah be, di demeke
kurt de nav û dengê wî belav dibe. Şêx Riza
nêzî heşt salan li Stenbolê dimîne. Paşê di
1874’an de vedigere Kerkûkê. Piştre ji karbidestên Kerkûkê û ji hin malbatên mezin û
şêx û axayên Kerkûkê diqehire, ji Kerkûkê
bar dike diçe li Bexdayê bi cih dibe. Heta ji
bo vê yekê di helbestek xwe de wiha dibêje:
Bem hale ger def’eytir biçime Kerkûk
Me’lûm e be merdî neriwawe le serim tûk.
Helbestkarê gewre di helbestên xwe de zêdetir zimanekî mustehcen û hîcvî bi kar tîne
ku wê demê zêdetir bala rayedaran dikişîne.
Rayedar ji bo ku nebin yek ji kirdeyê helbestên wî yên hîcvî car caran xwe ji ser riya
wî jî averê dikin. Dîsa di rêzeke helbesteka
xwe de, ji Şêx Hesen re wiha dibejê: Bo kerî
îlan-î herb kird legel min Şêx Hesen Seyrîken yaran çi gobendêkî gêrra em kere.
Helbestkar dekên xwe li hev didin
HELBESTKAR Şêx Riza, Şukrî Fezlî
û Cemîl Siddîq Zehawî çi bi erebî û çi bi
kurdî gelek hîcîv li ser hev nivîsîne. Tê gotin ku Şêx Riza wisa li ser wan nivîsiye ku
Jiyana Melayê Batê bû kurtefilm
Hunermendên Navenda Çand û Hunerê ya Feqiyê Teyran, jiyana Meleyê Batê yê ku bi
“Mewlûda kurdî” û destana “Zembilfiroşê” ve tê nasîn kirin kurtefîlm.
êdî herdu helbestvan jî ji ber Şêx Riza pes
kirine. Mesela Şêx Riza di rêzekê de ji bo
Şukrî Fezlî wiha dibêje: Pûre Şukrî besiye
ba netgêm û şemet leq nekem/Dayke kêrxurut hewaley sûrî ser ecleq nekem./ Kone
hîzî sarî Bexda lêm heram bê şaîr î Ger
kuzî xuşkit wekû eywanî/ Kesra şeq nekem.
Dîsa di helbestek xwe de henekên xwe bi
hin şaîran dike û wiha dibêje: Çunkî şa’îr
zor bûwe lem ‘esre da Bote heşrî nêreker
lem hucre da. Şêx Rizayê Talebanî di sala
1910’an de di 74 saliya xwe de li Bexdayê
wefat dike. Wî li Bexdayê nêzîkî gora (mezelê) Şêx Evdilqadirê Geylanî vedişêrin. Şêx
Rizayê Talebanî bi kurdî, farisî, erebî û tirkî
helbest nivîsîne. Helbestên wî wekî dîwan
cara pêşîn di 1935’an de li Bexdayê hatiye
çapkirin.
Çavkanî: A.Welat
kêşana wê beriya meheke hat destpêkirin
Bîlal Çîftçî girt ser milê xwe. Di kurtefîlmê
de tenê demên dawî yên Melayê Batê ku di
nav wêjeya kurdan de xwedî cihek girîng e
û bi destana zembilfiroş û mewlûda kurdî
tê nasîn tê vegotin.
Navê kurtefilmê jî “Ji Çiriya Paşê û pê
de” ye û ev nav jî ji serenavê helbesteke
Melayê Batê hatiye girtin. Di kurtefilmê de
nêzîkê 20 kes dilîzin û kêşana kurtefilmê jî
li Medreseya Meydanê ya ku ji aliyê Mîr
Îbrahîm ve hat çêkirin, tê kirin. Dîsa kurtefilîm li gundê Marînûs û çiyayê Katoyê hat
kişandin. Kurtefilm a ku ev nêzîkê saleke
amadekariyên wê tên kirin wê 20 deqîqe
be û tenê çend beşên wê mane, ew jî dê
biharê were kişandin.
Melayê Batê kî ye?
Ji bo ku nirxên dîrokî yên kurdan winda
nebin û bigihîjin nifşên nû kar ku xebatên
girîng tên kirin. Xebatkarên Navenda Çand
û Hunerê ya Feqiyê Teyran a Colemêrgê
ku di warê huner û çanda kurdan de xebatên girîng dimeşînin niha jî kurtefilma
nivîskarê navdar ê kurdan Melayê Batê ji
aliyê xebatkarên beşa şanoyê ve tê amade
kirin. Nivîskar û derhêneriyê kurtefilma ku
Der barê jiyana Melayê Batê de kêm
agahî hene. Melayê Batê ango Melayê
Huseynê Bateyî ji gundê Batê ye. Tê gotin
ku Batê li bajarê Miksê ligel Mîrê Miksê
xwendiye. Dîwan, Mewlûda Kurdî û
Destana Zembilfiroş berhemên wî yên tên
zanîn in. Di 66 saliya xwe de ji dinê koç
kiriye û li gundê Batê hatiye veşartin.
ÇARŞEM, 14 RÊBENDAN 2015
8
Tirkiye û Îran Xwe Xwediyên Malê Dibînin
mane. Lewre bi dîtina min divê
daxwaz bê kirin ku biçin. Ger
neçûn jî Herêma Kurdistanê yan
jî Bexda dikare daxwaza qanûnî li
ser asta neteweyî û civata asayîşa
navneteweyî tomar bike. Dewletek
hatiye û hêza xwe ya leşkerî li welatekî din daniye, bêyî gel û berpirsên navçeyê razî bin. Her wiha
bêyî ku pêwîst bike li wan deran
bin. Divê daxwaz ji wan bê kirin
ku biçin derve.
Siyasetmedar Dr. Mehmûd Osman ragihand
ku dem hatiye ku kurd li
her çar parçeyên Kurdistanê xwediyên hêzeke
leşkerî ya neteweyî bin
û ev tişt anî ziman:
“Ger di navbera hêzên
Şengalê de peymanek
hebûya, operasyon wê
serkeftîtir bûya.”
Siyasetmedar û parlamentere
kurd ê berê yê parlamentoya Iraqê
Dr. Mehmud Osman di hevpeyvînek bi RojNewsê re rexne li
rêveberiya Herêma Federal a
Kurdistanê kir û got ku nikaribûne
şerê li dijî DAIŞ’ê baş binirxînin.
Der barê baregehên leşkerî yên
Îran û Tirkiye- yê yên li Herêma
Federal a Kurdistanê de jî Dr. Mehmud Osman wiha got: “Armanca
wan dagirkirin e û gelek zirarên
wê hene. Herêma Federal a Kurdistanê di vî warî de giraniya xwe
winda kiriye.”
-Niha operasyona
rizgarkirina Şengalê bi
beşdariya gelek hêzên kurd
berdewam dike. Bi dîtina
we tu peymanek fermî di
navbera hêzan de heye?
Îran dibêje me Hewlêr û
Bexdayê rizgar kiriye
pêşmerge li hemberî DAIŞ’ê radiwestin lê YPG/YPJ û yên din alîkariya wan dikin. Bi giştî ev şer bûye
şerekî neteweyî. Şer bi awayekî ku
DAIŞ hatiye û êrîşê kurdan dike,
kurd li hemû parçeyan li dij radiwestin. Di heman demê de li Tirkiyeyê pirsgirêk kurdan bi dewletê
re heye, lewrea Tirkiye li aliyê
DAIŞ’ê ye. Ji ber vê yekê bi dîtina
min ger çarçoveyeke neteweyî ya
leşkerî hebûya wê baştir bûya. Lê
ger çarçoveyeke siyasî ya neteweyî hebûya, wê demê wê baştir
bûya. Ji ber ku heta çarçoveyeke
siyasî ya neteweyî nebe, tiştên der
barê pêngavên neteweyî yên der
barê leşkerî de ne hêsan e ku werin
bicihkirin.
-Hûn di wê baweriyê de ne
ku heta Mûsil neyê paqijkirin,
Şengal, Mexmûr û heta
Tu peymanek di navbera hêzên
Duhok jî aram nabe?
ku tevli operasyona rizgarkirina
Şengalê bûne de nîne. Bi dîtina
min ev xirab e. Pêwîst bû destpêkê bi hev re planek çêkirana.
Bi vî awayî wê baştir bûya û di
ragihandinan de jî bi navê Hêzên
Rizgarkirina Şengalê operasyon
hatibûna binavkirin. Bêguman
hejmara hêzên pêşmergeyan ên li
Şengalê ji hemû hêzan zêdetir e
lê li wir hêzen din jî hene. Hêzên
wekî YPG, HPG û gelek kesên
dilxwaz jî hene û pêwendiya wan
bi tu hêzan re nîne. Lewre bi dîtina min ger bi hev re bûna, dê
serkeftîtir bûya.
Pêwîst e li Kurdistanê
hêzeke neteweyî hebe
Pêwîst e li Kurdistanê hêzeke
neteweyî hebe. Ji ber ku ev şerê
bi DAIŞ’ê rûdidin, li başûr û rojavayê Kurdistanê derket. Hêzên
hemû parçeyên Kurdistanê di nav
de beşdar bûne û di şer de bi hev
re xwîna xwe rijandine. Ji ber
vê yekê hebûna hêzeke di çarçoveyeke neteweyî de karekî baş e
ji bo em bikarin li dijî DAIŞ’ê bi
serkeftî xwe biparêzin.
Tirkiye alîkariya DAIŞ’ê dike
Ger ji destpêkê ve peymanek
hebûya, wê operasyona Şengalê
baştir derbas bûbûya. Niha li Kobanê zêdetir YPG/YPJ bi rûbirûbûnê
li hemberî DAIŞ’ê Kobanê diparêzin lê di heman demê de pêşmerge
alîkariya wan dikin. Li başûr jî
Berê û niha jî pêşmergeyan
şerekî bi qehremanî meşandine.
Pêşmerge, YPG/YPJ, kurdên
Rojhilat û gelekên din şehîd û
birîndar dane. Lê ji ber ku çekên
giran tunene, DAIŞ nêzî wan e.
Mînak: Şer dikin û DAIŞ’ê derdixin. Dîsa DAIŞ êrîş dike û şer
dest pê dike. Lewre heta navendên
DAIŞ’ê li Mûsil, Telafer, Şengal
û navçeyên din bimîne, DAIŞ wê
êrîş bike. Ji ber vê yekê ger navendên sereke nemînin, wê demê
em dikarin navçeyên xwe ji şer û
kuştinan dûr bixin. Ji metirsiyan
dûr bixin û ji bo di nava ewlekariyê de bijîn.
Tirkiye ne dostê kurdan e
Destpêkê, Şengalê û cihên din
dagir bikin, hêzên kurd amadekariyên xwe kiribûn lê ne li benda wê
yekê bûn DAIŞ êrîşî wan bike. Bi
baweriya wan êrîş li dijî Bexdayê
hilweşandina rejîma Malikî ne.
Bêguman bi dîtina min ev ne rast
bû û şîroveyeke şaş bû. Pêwîst bû
di nava amadekariyan de bûna û
zanîbûna DAIŞ dikare êrîşî Kurdistanê jî bike. Dema ku Mûsil ket,
Telafer û cihên din hatin dagirkirin. DAIŞ heta Tigrîtê çû û piştre
vegeriya Kurdistanê. Rast e DAIŞ
zêdetir li dijî şiîtiyê ye û deshilatdariya wan e lê li dijî Kurdistanê
ye. Ji ber ku kurd sekûler û netewî
ne. Piştre jî Tirkiye li pişt DAIŞ’ê
ye. Tirkiye ne dostê kurdan e û ev
yek diyar e. Ji ber vê yekê pêwîst
bû rêveberiya kurd hê zêdetir di
şîroveyên xwe de li bendê bûya ku
DAIŞ wê êrîşî me bike
-Serokê Herêma Kurdistanê
nameyek ji bo hevgirtina
pêşmergeyan ji wezareta
pêşmergeyan re şand. Lê
çend aliyên siyasî nerazîbûn
nîşan dan. Dîtina we çi ye?
Berê jî gelek caran hewldanên
bi vî awayî çêbûn. Ger ev bê kirin,
karekî baş e. Ji 2006’an heta niha
gelek biryar hatine dayîn û gelek
civîn hatine lidarxistin. Gelek
caran YNK û PDK civiyane û
biryar dane karên bi vî awayî
bikin. Ji ber ku hêzên wan ên
leşkerî hene lê heta niha nehatine
cîbicîkirin û tenê gotin bûn. Ez
ditirsim vê carê jî neyê cîbicîkirin.
Ji ber ku berî ew daxuyanî were
dayîn, pêwîst bû di navbera partiyên ku çekdar û pêşmerge hene
de peyman li ser wê yekê hatibûya
kirin ku pêşmerge çawa hev bigirin. Piştre biryar hatibûya dayîn. Ji
ber niha gengaz e serokê Herêma
Kurdistanê biryarê bide lê aliyê
din heye û dibêjin, em ji vê yekê
nehatine agahdarkirin û girîng nabînin. Ji ber vê bi baweriya min ne
hêsan e ku ev mesele bi biryarê bê
cîbicîkirin. Ji bilî vê yekê ne tenê
pêşmerge hene, asayîş, darayî,
wezareta navxweyî û siyaseta me
ya derve heye. Pêwîst e ev jî hev
bigirin û hemû girêdayî hikûmetê
bin. Ji ber ev 9 sal e gelek biryar
di vê der barê de hatine dayîn lê
nehatine bicihanîn
-Navendên leşkerî yên
Tirkiyeyê li Başûr hene. Ji
bo rakirina wan 470’ê hezar
îmze hatin komkirin. Hûn der
barê vê mijarê de çi dibêjin?
Wateya hebûna wan navendan,
tê wateya dagirkirinê û xaka me
dagir kirine. Rast e di dema birakujiyê de hatibûn lê bi neheqî
li wir in. Gelek caran hemû aliyan daxwaz kirin ku ew hêz li vir
nemînin lê neçûn. Amerîka jî pişta
Tirkiyeyê girtiye ne ya kurdan. Lewre heta niha li vê navçeyê mane.
Berê jî hikûmet, parlamento û me
jî daxwaz kir ku gelek îmze ji bo
vê mijarê hatine komkirin; lê her
ew hêz li vir
Ji bo Îranê jî heman tişt e.
Her çendî ku Îran hatiye û li dijî
DAIŞ’ê alîkariya xelkê kiriye
jî hatine radigihînin dibêjin, me
Hewlêr û Bexda rizgar kiriye,
ger ne ji me bûya wê hikûmeta
Hewlêrê çûbûya û van gotinan
dikin. Ev tê wê wateyê ku dest li
karûbarên Iraqê werdidin. Tu giraniyeke Iraqê nameye. Tu giraniya Herêma Kurdistanê jî nemaye.
Di demek ku ew dibêjin, ger ne ji
ber me bûya, Hewlêr niha hatibû
kontrolkirin. Rast e ev tişt tune
ne, ji ber wê yekê bi dîtina min
awayê hatina wan destlêwerdan e.
Ger hikûmeta Iraqê yan hikûmeta
Herêma Kurdistanê bi fermî daxwaz kiribin ku alîkariya wan bikin,
ev tiştekî asayî ye. Lê agahdariya
min ji wê yekê nîne ku hikûmeta
Iraqê yan jî ya Herêma Kurdistanê
daxwazeke fermî kiribin. Dibe
ku partiyek an jî aliyekê daxwaz
kiribe. Ev karekî nebaş e û siberojê wê zerarekî mezin bigihîne
me. Ji ber wê ew tên û ligel hêzên
dilxwaz ên şîiyan û hinek kesên
din ku ligel wan tên navçeyekê
rizgar dikin. Dema DAIŞ nema,
wê demê di navbera kurd û şîiyan
de dibe pirsgirêk.
-Piştî peymana navbera
Hewlêr û Bexdayê, niha ev
pirsgirêk di kîjan astê de ne?
Ev çend sal e têkiliyên navbera
Hewlêr û Bexdayê de xirab
bûne. Sedema wê jî pêwendiyên
hikûmeta Malikî ya ligel hikûmeta
Herêma Kurdistanê bûn. Gelek
nakokî hebûn lê bi hatina Ebadî
re ew pêwendî hinekê baştir bûn.
Peymanek hatiye çêkirin, di dema
xwe de serokwezîrê Herêma
Kurdistanê çû Bexdayê. Piştî vê
hinek peymanên din jî hatin kirin
û divê guftûgoyên din jî werin kirin. Ji ber pirsgirêk ne tenê petrol
e, pirsgirêka xakê, madeya 140 û
pêşmergeyan heye. Pirsgirêka wê
yekê heye ku divê li Iraqê petrol û gaz qanûnî bibin. Ji bo van
tiştek nehatiye kirin. Heyeteke
leşkerî li ser daxwaza Amerîkayê
çû Bexdayê. Ji ber ku Amerîka
dixwaza hemahengî di navbera
Bexda û Hewlêrê de ji bo şerê li
dijî DAIŞ’ê û bi taybetî jî girtina
Mûsilê de hebe. Lê bi dîtina min
divê guftûgoyên cidî li ser asta
bilind bê kirin. Hêvîdar im hêdî-
hêdî biçin û bigihin encamekê. Her
çendî em nikarin heta niha zêde
keêfxweş bin, her wiha hêviya me
heye ku hewl bê dayîn
.-Herî dawî ji bo yekitiyê
divê çi bê kirin?
Ez daxwaz ji hemû serok, kesên
biryar di destên wan de û hemû
partiyên her çar parçeyên Kurdistanê dikim ku hev bigirin û xwediyê helwestekê bin. Hemû bi hev
re şer dikin û xwîna zarokên me
tevlihev bûye. Divê li bakur, başûr,
rojhilat û rojavayê Kurdistanê
hewl bê dayîn û ew jî vê rewşê
wekî derfetekê bibînin. Rewşa
navneteweyî niha ji bo kurdan
guncaw e û gelek behsa kurdan
tê kirin. Em neteweyek in û mafê
me yê çarenûsê heye. Her wiha em
pirsgirêkên xwe yên ligel Bexda,
Îran û Tirkiyeyê çareser bikin û
hemû bi hev re bi stratejiyekê kar
bikin. Lewre ez daxwaza hevgirtinê dikim. Ez daxwaz dikim
ku di asta wê xebata pêşmerge û
şervanan de bin. Divê alî yekgirtî
û xwediyên yek helwestê bin, ne
li dijî hev bin û êrîşî hev nekin da
ku bikarin pirsgirêka kurd a mezin
bûye, ber bi pêş ve bibin. Her wiha
di asta derve de piştgiriya hev bigirin û li hundir jî hev bigirin.
Dem hatiye hêzeke
neteweyî bê avakirin
Niha li Şengal, Kerkûk,
Kobanê û cihên din hêzên
YPG/YPJ, pêşmerge û
gerîlayên HPG’ê di eniyekê
de li dijî DAIŞ’ê şer dikin.
Gelo dema wê yekê nehatiye
hêzeke leşkerî ya neteweyî bê
avakirin? Bêguman dema wê
yekê hatiye ku hêzeke leşkerî ya
neteweyî bê avakirin lê divê berî
vê yekê Kongreya Neteweyî bê
lidarxistin. Gelek caran Kongreya
Neteweyî hat lidarxistin. Me di
sala 1970’an de hewl da ku ev
kongre were lidarxistin ango berî
45 salan. Cara yekemîn li Beyrûdê, piştre li Belçîka, piştre li
Fransayê û her wiha li Kurdistanê
jî hewldan çêbûn. Lê hewldan
bi ser neketin. Du sedemên
serneketina wê jî hene. Ya
yekemîn nakokiyên hizban in. Ya
duyemîn jî siyaseta dagirkeran.
Bi taybetî jî Îran û Tirkiye. Herî
dawî hemû partî ligel hev kom
bûn lê dîsa bi ser neketin. Ger
Kongreya Neteweyî bê lidarxistin, wê bernameyeke neteweyî ji
bo stratejiya neteweyî, parastin
û êrîşan hebe. Piştre dikarin li
ser vî bingehî hêzekî leşkerî ya
neteweyî û hevbeş hebe, ji bo
parastin û êrîşan. Ango em hewl
bidin çarçoveyeke xebatên me
yên neteweyî hebe. Wekî çarçoveyeke leşkerî, ligel wê leşkerî
û hemû karên din dikarin werin
kirin. Lê ji ber ku heta niha çarçoveyeke neteweyî û siyasî nîne,
tiştên din bi hêsanî nikarin werin
cîbicîkirin.
Peywend KURDÎ
ÇARŞEM, 14 RÊBENDAN 2015
7
10 zarokên Sûriyeyî ‘Bi 5 kîlometreyan ez li ser cesedan meşiyam’
ji ber sermayê mirin
Li kampên penaberan yên Lubnanê 10
zarokên Sûriyeyî ji ber sermayê jiyana
xwe ji dest dan.
Hate hînbûn ku li kampên penaberan ên Lubnanê 10 zarokên
Sûriyeyî ji ber sermayê mirine. Ev gahî ji aliyê UNICEF’ê ve hat
piştrastkirin. UNICEF’ê da zanîn ku îhtîmala ku hejmara zarokên
miribin zêdebe heye. Bi mîlyonan zarokên ji ber şer koçber bûne
ji ber sermayê di bin tehdîdê de ne.
Nexweşxaneyên herêmê jî da zanîn ku bi zarokên penaber re
pirsgêkên tenduristiyê yên wekê qelsbûna bêhndanê û îltîhabê
hene. Li herêmê germahiya hewayê heta -11 dereceyî dikeve.
Beşeke mezin a penaberên Sûriyeyî ku koçî Lubnanê kirin û li
Newala Bekaa û çun Iraqê di bin şert û mercên zehmet de dijîn. Ji
ber şert û mercên hewayî pirsgirêkên tenduristiyê yên cidî tên jiyîn.
Li Krowatyayê yekem car
jinek bû serokdewlet
Li Krowatyayê, di hilbijartinên duh ên serokdewletiyê de namzeta mûxalefeta rastgir
Kolînda Grabar-Kîtarovîc bi ser ket. GrabarKîtarovîc, di dîroka welêt de bû yekem jina
bû serokdewlet.
Li gorî encamên destpêkê yên tûra duyemîn a hilbijartinan
ku duh bi şev ji aliyê Desteya Hilbijartinê ya Krowatyayê ve hat
aşkerakirin, Grabar-Kîtarovîc a 46 salî, nêzî rêjeya ji sedî 50,5
a dengan stend û bi ser ket. Grabar-Kîtarovîc bi vî rengî nehişt
namzetê Partiya Sosyal Demokrat (SDP) a li desthilatdariyê ye
Ivo Josîpavîc, cara duyemîn bê hilbijartin.
Namzeta Yekîtiya Demokrat a Krowatên Mûxafazakar (HDZ)
Kolînda Grabar-Kîtarovîc di navbera salên 2003-2005’an de
weke Wezîra Entegrasyona Ewropayê ketibû nava hikûmetê. Di
navbera salên 2005-2008’an de bû yekemîn Wezîra Karên Derve
ya Krowatya. Garbar-Kîtarovîc ji aliyê HDZ û partiyên din ên
rastgir ên li mûxalefetê ve dihat destekkirin.
Li Pakîstanê li hember
Şîiyan çalakiya xwekujî
Li bajarê Rawalpîndî yê nêzî bajarê Îslamabad ê Pakîstanê, Şîiyên jidayikbûna Hz.
Muhammed pîroz dikirin rastî êrîşa xwekujî
hatin.
Çalakvanekî xwekuj ê êrîşî huseyniya Îbn Razevî ya li Rawalpîndî kir, di dema îbadetê de bombeyên li ser xwe teqand. Di encama teqînê de 16 kesan jiyana xwe ji dest da 8 kes jî birîndar bûn.
Ajansa nûçeyan a Ehlîbeyt bal kişand ku îxtimal heye çalakî ji
aliyê Selefiyan ve hatibe kirin.
Li Trablus du
çalakiyên xwekujî
Li bajarê Trablus ê Lîbya li hember taxeke Elewiyan du êrîş
pêk hatin, herî kêm 7 kesan jiyana xwe ji dest da, 20 kes jî birîndar
bûn.
Li bajarê Trablus ê Lîbya li hember semteke ku piranî Elewî lê
dijîn, bi awayekî hemwext du bombe teqiyan. Di encama teqînê
de 7 kes mirin, 20 kes jî birîndar bûn.
Ajansa fermî ya Lîbya, aşkera kir ku li Trablus li hember qehwexaneyê êrîşa xwekujî pêk hatiye.
Êrîş li hember Taxa Cabal Mohsen a piranî Elewî lê dijîn pêk
hat. Hat diyarkirin ku êrîşa duyemîn dema ekîbên tenduristiyê
mudaxeleyî kesên di êrîşa yekemîn de birîndar bibûn dikirin pêk
hatiye.
Rêxisina Efûyê ya Navneteweyî da xuyakirin, ku di rojên
dawî de zêdeyî 2 hezar kes ji
aliyê Boko Haram ve hatine
qetilkirin.
Hat ragihandin, ku piraniya qurbanan
zarok, jin û extiyarên nedikarîbûn bireviyan e.
Li gorî agahiyan, hînê bi sedan cenaze
li erdê ne û pevçûn jî li herêma sînorê Çadê
dewam dike.
Berdevkê komeke parastina sivîl a
li herêmê Mûhammed Abba Gave got,
“Komkujiya ji aliyê terorîstên Boko Haram ve hat kirin, gelekî mezin e û li herêmê
ti carî nehatiye dîtin.”
Rojnameya Fransayê Liberation cih da
serpêhatiya masîgir û milîsekî parastina
cewherî Yanaye Grama, ku ji komkujiya
3’ê Çileyê ya li bajarê Bagayê bi saxî filitî.
Grema yê xwe di nava dîwarekî û mala
cîranê xwe de veşart, bi sala guliyên dara
“neem”ê ve hat parastin. Grema got, “Min
bi tenê dengê çekan, teqînan û ‘Allaû ekber’ ên endamên Boko Haramê dibihîst.”
Grema anî ziman ku hin ji endamên
Boko Haramê li cihê bazarê yê Baga, ku
700 metre dûrî cihê wî xwe lê veşartî bû,
kamp çêkiribûn û bi şev ronahiya jeneratorên wan didît, dengê çepik û kenên wan
dihat wî.
BI PÊNC KÎLOMETREYAN EZ
LI SER CESEDAN MEŞIYAM
Roja Duşemê, bi kêmbûna hejmara
şervanên li dewriyê digeriyan, firsenda
revê da masîgir. Grema wiha diaxive:
“Roja Sêşemê dest bi talankirina
cihê bazarê û hemû malên li bajêr kirin.
Saet li derdora 18:00, cihê bazarê û xanî
şewitandin. Berî xwe bigihînin min, min
biryar da ku dem dema revê ye. Saet li derdora 19:30’î, ji cihê min xwe lê veşartibû
derketim û ber bi aliyê dijberê dengê
Îslamiyan ve çûm. Şev bû û kesî ez nedidît.”
Grema anî ziman ku di dema revê de wî
mezinahiya hovîtiya Boko Haram dîtiye
û got, “Heta ez gihaştim gundê Malam
Karantî yê hat valakirin û şewitandin,
bi pênc kîlometreyan ez li ser cesedan
meşiyam.”
Grema dûre li şivanekî rast hat û diyar
kir ku şivan jê re gotiye, ku ji bo xwe ji
Li Fransa tedbîrên yekemîn:
guhdarkirin, înternet, leşker
Li Fransayê piştî êrîşên 7-9’ê Çileyê tedbîrên ewlekariyê yên awerte
hatin girtin. Di nav tedbîrên yekemîn de, bihêzkirina çavdêriya
înternetê û pergala guhdarkirinê û bi hezaran leşker heye.
Serokwezîr Manuel Valls, piştî meşa
duh a bi mîlyonan ku ji BFM-TV re axivî
got ku wê alarma ewlekariyê di asta herî
jor de dewam bikin.
Ji 7’ê Çileyê ve ji derveyî hêzên polîsan
bi hezaran leşker li ser wezîfeyê ne.
Valls got ku wê pergala guhdarkirinê
bihêz bikin, her wiha tecrîdkirina girtiyên
Boko Haram rizgar bike divê ber bi aliyê
rojava ve biçe.
Grema yê lezand, vê carê di rê de li çar
jinên ji komkujiyê rizgar bûn, rast hat. Yek
ji van xwedî bebek bû û bebeka wê li ser
pişta wê bû.
Ji ber ku jin hêdî dimeşiyan Grema ji
wan veqetiya û bi tenê meşa xwe dewam
kir. Di sibeha Çarşemê de xwe gihand gundê Kekno yê 65 kîlometre dûrî cihê jê reviya. Bi otobusê derbasî gundê Maîdûgûrî bû
û got, “Ez hînê mînetdarê wî şivanê extiyar
im. Pêşniyarên wî jiyana min rizgar kir.”
Li gorî hejmarên fermî, ji ber êrîşan ji
bajarê Baga û wargehên li nêzî Gola Çadê
20 hezar kes neçar man ji malên xwe birevin. Hin ji van derbasî Çadê bûn.
Baga ne cara yekê ye rastî êrîşê tê. Di
Nîsana 2013’an de, di êrîşekê de nêzî 200
kesî jiyana xwe ji dest dabûn.
Vê Şemiyê, hêzên Boko Haram li berxwedaneke xurt rast nehatin. Ev hêzên ku li
her cihên jê derbas dibin komkujiyê dikin,
Baregeha hêza ji gelek neteweyan a bi
îdîaya yekkirina leşkerên Nîjerya û Çadê
ye, xistibû destê xwe.
Li herêmê herî kêm 16 bajar û gund
hatin wêrankirin.
Îslamgir ên radîkal ên di girtîgehê de wê
zêdetir bikin.
Hikûmet li hember gotinên nefretê hewl
dide çavdêriya înternetê pêş bixe.
Serokwezîr Valls got, “Êdî ez naxwazim bi rêya înternetê ev gotinên nefretê yên
tirsnak bên bikaranîn.”
Valls diyar kir ku di pêvajoya şopandinê
ya failên 7’ê Çileyê êrîşa li hember Charlie
Hebdo pêk anîn de valatiyan rû da û got:
“Li ser esasê nîqaşan û li gor asta
neteweyî di çarçoveya parlamentoyê de
bersivek pêwîst e.”
Li Kamerûnê derb li Boko Netanyahû banga ‘vegerin
Haram
hat xistin: 143 mirî malê’ li Yahûdiyên li EwroBoko Haram a bi komkujiyên xwe yên li Nîjeryayê tê naskirin,
di êrîşeke xwe ya li hemberî Kamerûnê de herî kêm 143 endamên
payê
kir
xwe winda kir. Di daxuyaniya artêşa Nîjeryayê de jî hat îdîakirin
Îsraîlê, piştî komkujiyên 7-9’ê Çileyê yên li Parîsê bang li
ku hejmara mirovên li bajarê Baga hatine qetilkirin ne 2 hezar e,
150 ye.
Wezîrê Enformasyonê yê Kamerûnê û Berdevkê Hikûmetê
Îsa Çîroma Bakarî daxuyaniyek da û diyar kir ku terorîstên Boko
Haram êrîşêk berfireh birine ser bajarê Kolofata yê li ser sînorê
Nîjeryayê. Bakarî diyar kir ku di şerê navbera yekîneyên artêşê û
endamên Boko Haram de herî kêm 143 êrîşkar hatine kuştin û endamekî artêşê jiyana xwe ji dest daye.
ARTÊŞA NÎJERYA: LI BAGA 150 KESÎ
JIYANA XWE JI DEST DAN
Li aliyê din, der barê hejmara mirovên di komkujiya li bajarê
Baga ya 3’ê Çileyê de Boko Haramê kir, daxuyaniyên ji hev cuda
tên.
Di daxuyaniya artêşa Nîjeryayê de hat ragihandin ku li bajarê
Baga û derdora wê, ku hînê di bin dagirkeriy Boko Haram de ye,
ji hemû aliyan herî kêm 150 kesî di şer de jiyana xwe ji dest dane.
Berdevkê Artêşê Chrîs Olûkolade anî ziman, ku operasyona
leşkeran a ji bo rizgarkirina bajarê Baga ji destê Boko Haram dewam dike. Olûkolade diyar kir ku li gorî agahiyên di destê wan de,
hejmara mirovên di komkujî û pevçûnên li herêmê de ne 2 hezar e,
derdora 150 kes e. Berdevk ragihand ku bi hezaran şêniyên bajêr ên
xwestin ji komkujiyê rizgar bibin, reviyane.
Rastiyeke tê zanîne, ku artêşa Nîjeryayê hejmara mirovên di şer
û êrîşan de jiyana xwe ji dest didin, kêm diweşîne.
NAMZETÊN XIRISTIYAN Û MISILMAN WÊ JI BO
SEROKATIYA DEWLETÊ LI BER XWE BIDIN
Li Nîjeryayê ku herêmên wê yên bakur bi giranî ji Misilmanan
pêk tê, ji sala 2009’an û vir ve ji ber êrîşên rêxistina Boko Haram
bi deh hezaran kesî jiyana xwe ji dest dane. Bi tenê par zêdeyî 10
hezar kes di êrîşan de jiyana xwe ji dest dan.
Li Nîjeryayê di hilbijartinên serokatiya dewletê ya 14’ê Sibatê
de wê Serokdewlet Goodluck Jonathan ku Xiristiyaneke û Mûhammadû Bûharî yê bi xwe leşkerekî Misilman e, li ber xwe bidin.
Li Nîjeryaya xwedî 175 mîlyon nifûsî, herêmên Bakur bi giranî
ji Misilmanan, herêmên Başûr jî bi giranî ji Xiristiyanan pêk tê.
Yahûdiyên li Ewropayê kir ku li welatê xwe vegerin. Serokwezîr
Netanyahû ji Yahûdiyên li Ewropayê re axivî û got, “Îsraîl hêlîna
we ye.”
Li Parîsê, 4 muşteriyên li kargeheke Yahûdiyan jî di nav de, di 4
rojan de 17 kesan jiyana xwe ji dest dabûn. Yahûdiyên ku di çalakiya dîlgirtinê ya li Porte de Vincennes a Parîsê bûn hedef, ji Îsraîlê
bangek wergirtin.
Serokwezîr Benyamîn Netanyahû di peyameke kurt a bi rêya
Twitterê weşand de, di serî de Yahûdiyên li Fransayê bang li tevahiya Yahûdiyên li welatiyên Ewropayê dijîn kir ku koçî Îsraîlê
bikin. Netanyahû der barê çalakiya bi xwîn dîlgirtina li Porte de
Vincennes de got, “Îsraîl mala we ye” û banga vegera li ‘mala xwe’
li Yahûdiyan kir.
Netanyahû di peyama xwe de got, “Ez bang li hemû Yahûdiyên
li Fransa û welatên li Ewropayê dikim: Îsraîl ne tenê cihekî ku hûn
bi tenê ji bo dûa bikin berê xwe didinê; Dewleta Îsraîlê mala we
ye.”
Netanyahû îdîa kir ku eger ‘welatên cîhanê di hişmendiyeke
hevpar de necivin’ wê êrîşên terorîstî yên mîna li Fransayê dewam
bikin.
Li gorî medya Îsraîlê, ji aliyê Netanyahû ve vê hefteyê di
navbera wezaretan de komîteyek hat avakirin û ev komîte wê kar
û barên ji bo teşwîka koça Yahûdiyên li welatên Ewropayê ber bi
Îsraîlê binirxîne.
VALLS: CIHÊ YAHÛDIYAN FRANSA YE
Li aliyê din, Fransayê bersiv da banga Netanyahû. Serokwezîr
Manûel Valls ê beşdarî merasîma bîranîna yên di çalakiya dîlgirtinê
ya li Porte de Vincennesê hatin qetilkirin bû, anî ziman ku welatê
rastî yê Yahûdiyên li welatê wan dijîn, Fransa ye.
Valls anî ziman ku ji ber êrîşên salên dawî yên li Fransayê
Yahûdî di nava tirsê de ne û got, “Em îro hemû Charlîe ne, em hemû
polîs in, em hemû Yahûdiyê Fransayê ne.”
Valls got, “Yahûdî nebe Fransa ne Fransa ye” û destnîşan kir ku
Fransa welatê Yahûdiyên li welatê wan dijîn e.
ÇARŞEM, 14 RÊBENDAN 2015
6
Li Parîsê meşa dîrokî:
Bi milyonan daketin qadan
Roja Yekşemş li Parîsê bi armanca şermezarkirina êrîşên ku 7-9’ê
Çileyê li Parîsê pêk hatin û di encamê de 17 kes hatin qetilkirin,
meşeke dîrokî hate lidarxistin. Ev meşa bi beşdariya zêdetirî milyonek kesî pêk hat, ji gelek aliyan ve yekemîn e.
Bi hezaran kes tevlî meşa bi navê
“Meşa Komarê” ya ku ji aliyê Partiya Komunîst, Partiya Sosyalîst, hêzên Keskan û
demokratîk ve hate lidarxistin, bûn. Bi milyonan kes qadên Bastille, Nation, Republique, Voltaire yên Parîsê tijî kirin û komkujjiya Charlie Hebdo şermezar kirin.
Di saetên piştî nîvro de Qada Republique tijî bû û cih lê nema. Beriya meş destpê bike, dawiya meşê gihişt Qada Nation.
Di trafîkên elektronîk ên bajêr de
dirûşima “Em hemû Charlie Hebdo ne”
hatin bihckirin.
Di serî de ji Elmanya, Îngilîstan, Belçîka, Rûsya, Spanya, Îtalya, Danîmarka, bi
giştî ji welat û dewletan rayedar tevlî meşê
bûn. Sersaxî li Koşka Elîsseyê ji aliyê Serokkomar François Hollande ve hatin qebûlkirin.
Xizmên qûrbaniyên komkujiyê di destpêka meşê de cih girtin û piştî wan siyasetmedar, sendîkavan û berpirsên olî cihê xwe
girtin. Li pişt wan jî girse hebû.
Di meşê de pênûseke mezin ku li ser
“Natirsim” hatibû nivîsandin, hate hilgirtin.
Li gorî agahiyên organîzatoran dane nêzî
1.3 heta 1.5 milyon kes tevlî meşê bûn.
KURD JÎ TEVLÎ MEŞÊ BÛN
Piştî banga rêxistinên Kurdan ên li
Fransayê û Fermandariya YPG’ê ya Kobanê Kurd jî bi awayekî girseyî tevlî meşê
bûn.
Kurdistaniyan di meşê de pankartên
“2 Sal berê Sakîne, Fîdan, Leyla û Îro jî
Charlie Hebdo” û posterê edîtorê kovarê
Stephane Charbonnier’ hilgirtin.
Di meşê de nûnerên Misilmanan jî tevlî
meşê bûn. Di meşê de Konseya Herêmî ya
Olî ya Misilmanî bang li hemû Misilmanan
kiribû ku bi awayekî girseyî tevlî meşê bibin.
Her wiha, Ermenî, Cihû û gel û baweriyên cuda yên li Fransayê bi girseyî tevlî
çalakiyê bûn.
JI HERÊMÊN DERVEYÊ PARÎSÊ
ZÊDETIRÎ 700 HEZAR KES MEŞIYAN
Li herêmên din ên li derveyî Parîsê jî
bi beşdariya bi hezaran kesî meşên girseyî
hatin lidarxistin. Li bajarê Lyonê 200 hezar
kes tevlî meşê bûn. Ji ber girseya zêde
şebekeya telefonan qut bû.
Li bajarê Bordeauxê jî 100 hezar, li
Marsîlya û Rennes 60 hezar, li SaintEtiennne 60 hezar û li bjarê Perpignan jî jî
40 hezar kes tevlî meşê bûn.
TEDBÎRÊN XURT HATIN GIRTIN
Di meşa girseyî ya li Parîsê de 5 hezar
û 500 polîs û cendirme hatin wezîfedarkirin. Ji van 2 hezar û 220 kes ji bo ewlehiya
meşê hatin wezîfedarkirin. 150 polîsên
sivîl ji bo parastina kesayetên navdar, hatin
wezîfekirin.
Her wiha 20 ekîb li hemberî kesên bi guman hatin wezîfedarkirin û li ser avahiyên
derdorê gelek segvan hatin bicihkirin.
Serokkomarê Fransa François Hollande
di axaftina beriya meşê kir de, got ku Parîs
wê bibe paytexta hemû cîhanê. Wezîrê Derve yê Franse Laurent Fabius jî got: “Wê bi
bi rastî jî bibe meşa azadiyên cîhanê.”
Sala 1990’ê meşeke mezin a li dijî nîjadperestiyê li Fransayê pêk hat. Wê demê
Serokkomarê Fransa François Mitterand ê
sosyalîst tevlî meşê bibû. Ji wê rojê û vir ve
cara yekem e ku Serokkomarê Fransa tevlî
meşekê bibe.
JI CÎHANÊ 56 RAYEDAR TEVLÎ
MEŞÊ BÛN, HEMÛ LI OTOBÛSAN
HATIN SIWARKIRIN
Îro ji welatên cîhanê jî ji 44 dewletan serokên dewlet û hikûmetan, bi giştî 56 rayedar
tevlî meşê bûn. Ji rêxistinên navneteweyî 12
rêveber û ji saziyên Ewropayê jî hemû serok
amade bûn. Hemû rêveber û rayedar li otobûsan hatin siwarkirin.
Di nava kesên tevlî meşê bûn de Serokwezîr Elmanya Angela Merkel, Wezîrê
Edaletê yê DYA Eric Holder, Qral û
Qralîçeya Urdinê, Wezîrê Derve yê Rûsya
Sergey Lavrov, Serokwezîrê Tirk Ahmet
Davutoglu, Serokwezîrê Îsraîl Benyamin
Netanyahu, Serokê Rêveberiya Filistînê
Mehmûd Ebas, Serokwezîrê Tûnisê Mehdî
Cûma jî hebûn.
Rêxistinên ku mafê çapemeniyê û
azadiya ramanê diparêzin nerazîbûn nîşanî
tevlîbûna rayedarên welatên ku destekê
didin DAIŞê dan. Rêxistina Rojnamevanên Sînornenas RSF da zanîn ku rêberên
welatên ku zextê li çapemeniyê dikin jî
tevlî meşê bûne. RSF’ê welatên weke Misir,
Rûsya, Tirkiye, Cezayir û Mîrîtiyên Yekgirtî
yên Ereban weke mînak nîşan dan.
LI BRUKSELÊ 15 HEZAR
KES MEŞIYAN
Li welatên din jî bi armanca piştgiriyê
meş hatin lidarxistin. Li paytexta Belçîka
Brukselê jî 15 hezar kes li dijî nefretê
meşiyan. Di meşê de pankartên “Je suis
Charlie” hatin hilgirtin. Piştî êrîşa li dijî Charlîe
Hebdo êrîşên li dijî
Misilmanan zêde bûn
Li Fransayê hefteya
buhrî roja Çarşemê
komkujiyek pêk hat û
17 rojnameger jiyana xwe ji dest da û
3 êrîşkar jî di bûyeran
de mirin. Piştî komkujiyê êrîş û tehdîdên li
ser Misilimanan zêde
bûn.
Mala Şopandinê ya Dij
Îslamê ya girêdayî Konseya Misilmanan a Fransayê
(CFCM) daxuyaniyek da û
da zanîn ku piştî komkujiya
li hember Charlîe Hebdo herî
kêm 50 êrîş li dijî Misilmanan
çêbûne.
Li gorî agahiyên ku CFCM
û Wezareta Karên Hundir a
Fransayê daye, 21 êrîşên fizîkî
ku çek jî hatine bikaranîn pêk
hatine û di 33 bûyeran de li
Misilimanan tehdîd û dijûn
hatine kirin.
Abdullah Zekrî li ser
navê CFCM’ê daxuyanî da û
da zanîn ku di 6 rojên dawî
de êrîşên dij Misilmanan li
Fransayê derketiye asta herî
jor. Zekrî got ku di 9 mehên
destpêkê yên sala 2014’an de
hejmara êrîşên li dij Misilmanan 110 bû û daxwaz kir ku
tedbîrên ewlehiyê bên girtin.
Piştî komujiya Charlîe Hebdo ji ber êrîşên li djî
komên olî û îbadetxaneyan
Wezareta Karên Hundir gelek
tedbîr girtin. Wezîr Bernard
Cazeneuve, da zanîn ku walitiyekê ji bo cihên Yahudî û
Misilimanan bên parastin wê
koordînasyonên yekîneyê peywirdar bikin.
Wezareta Parastinê jî li gel
tedbîrên polîs û cendermeyan
nêzî 10 hezar leşkeran dike
nava tevgerê. Leşker li gel
gelek saziyan wê warên olî
biparêzin.
Nûnerên CFCM’ê Abdullah Zekrî jî got ku tedbîrên
ku hikûmet digire têr nake û
Mizgehfa Parîsê ya Mezin ku
li Fransayê sembola Îslamî ye
divê bi taybet bê parastin.
ÇARŞEM, 14 RÊBENDAN 2015
95
ÇARŞEM, 14 RÊBENDAN 2015
4
‘Bangên me li ber çavan negirtin’
Hevseroka Giştî ya HDP’ê Fîgen Yuksekdag di civîna koma partiya xwe de axivî û diyar kir ku pirsgirêka HDP’ê ya benda
hilbijartinê tineye û wiha got: “Hikûmet bi xala bendê ya destûra bingehîn a faşîst dixwaze desthildatdariya xwe biparêze.
Pêvajoyeke bi pirsgirêk dijî. Hebûna wan bi pirsgirêk e.”
wiha got: “Hikûmet li şûna dest bi muzakereyan bike êrîşî me dike. Xeta li dijî pêvajoyê bi înat dimeşîn e. Îro hê pêşnûmeya
Birêz Ocalan pêşkêş kirî nehatiye erêkirin
û muzakereyan destpênekiriye. Nêzîkahiya
hikûmetê ya taloqkirinê li ber me radiweste.”
‘GIRTIYÊN NEXWEŞ
TERKÎ MIRINÊ DIKIN’
Yuksekdag bilêv kir ku girtiyên nexweş
di girtîgehan de terkî mirinê hatine kirin û
qasidê aştiyê Lutfu Taş di girtîgehê de terkî
mirinê kirin û wiha axaftina xwe berdewam
kir: “Li vî welatî xetekî siyasî ya wisa heye
hêviya aştiyê digire û terkî mirinê dike. Gel
di pêvajoya çareseriyê de samîmiyet û bawerbûna xwe dixwaze bibîne.”
Hevseroka Giştî ya HDP’ê Fîgen Yuksekdag di civîna partiya xwe de axivî û kesên li
Parîsê hatin qetilkirin bîranîn û dest bi axaftina xwe kir. Di salona civînê de wêneyên
Parlamenterê HDP’ê Murat Bozlak ê ku
çend roj berê jiyana xwe ji dest da danîn
ser maseyan. Yuksekdag diyar kir ku ew
êşa gelê Fransayê di dilê xwe de hîs dike û
komkujiya Parîsê berdewamiya komkujiyan
e û hê kujerên 3 jinên Kurd nehatine dîtin
û wiha got: “2 salin em dibêjin bila dewlet
Fransa û Tirkiyeyê belgeyên di destê xwe de
aşkera bikin û cînayetê zelal bikin. Hikûmeta AKP’ê sûcê komkujiya Parîsê diavêje ser
paralelê. Heke kujerên 3 jinên Kurd hatiban
dîtin îro ev komkujî nedihate jiyîn.”
‘BANGÊN ME LI BER
ÇAVAN NEGIRTIN’
Yuksekdag anî ziman ku li Kobanê, Kerkûk, Mûsil û kantonên Rojava
hişmendiya bi navê DAIŞ êrîşî gelan dike.
Yuksekdag da zanîn ku divê hemû gel li
hemberî van çeteyên fasîşt û komkujer
têkoşîna hevpar bidin meşandin. Yuksekdag bilêv kir ku çeteyên DAIŞ’ê ji bo hemû
cîhan û Tirkiyeyê gef in û wiha axivî: “Me
got piştevaniya bi gelê Kobanê re dîrokî ye.
Bangên me kirin li ber çavan negirtin.”
‘YA DAVUTOGLU KIR DURÛTÎ YE’
Yuksekdag wiha axaftina xwe berdewam kir: “Davutoglu kesên tevlî meşa
şermezarkirina komkujiya Parîsê bûn weke
koma mirovên bi hêrs nirxand. Tenê gelên
Rojava ji qirkirinê re derbas nekirin di heman demê de hemû cîhan û Tirkiyeyê ev gef
mezin kirin. Îro li Kobanê be sibê li Parîs,
Ewropa û bajarên Tirkiyeyê jî dibe pêk bê.
Heke îro Stenbolê bombe biteqin sedema
vê yekê piştgiriya siyasî ya didin çeteyan
e.” Yuksekdag bilêv kir ku di berxwedana
Kobanê ya 6-8’ê Cotmehê de bangek kirin
û AKP’ê gelê derketin kolanan hedef girtin.
Yuksekdag bang kirin ji bo neyên van rojan
kirin û wiha axivî: “Ji ber ku hikûmetê ev
yek fêm nekir bi operasyonên siyasî bersiv
dan. Davutoglu îro diçe tevlî meşa Parîsê
dibe. Lê kesên li Tirkiyeyê dimeşin jî rastî
êrîşa polîsan tên. Navê vê yekê durûtî ye.”
Yuksekdag bal kişand ser pêvajoya qetilkirina 3 jinên Kurd destpê kir û wiha pêde çû:
“Hê suîqest û komplo neyên zelalkirin behsa
pêvajoya aştî û çareseriyê nayê kirin. Ji ber
vê yêkê divê kiryarên 3 jinên Kurd bên dîtin.
Peywira hikûmetê ya sereke ev e.”
Yuksekdag da zanîn ku pêvajoya çareserî
û muzakereyê rojava sereke ya Tirkiyeyê û
Di teqîna Efrînê
de 5 kesan jiyana
xwe ji dest da
Li ser benda kontrolê ya
gundê Qitmê ya navçeya Şera
ya Efrînê teqînek pêk hat. Di
encama teqînê de 3 şervanên
YPG’ê û 2 welatiyên sivîl jiyana xwe ji dest dan. Her wiha
3 kesên din jî birîndar bûn.
Îro saet di 15.35’an de benda kontrolê ya gundê Qitmê
ya navçeya Şera ya Efrînê
rastî êrîşa bi tirimpêla bombebarkirî hat. Li gorî agahiyên
hatine bidestxistin di encama
teqînê de 3 şervanên YPG’ê
û 2 welatiyên sivîl jiyana xwe
jidest dan û 3 kesên din jî
birîndar bûne. Birîndar rakirin
nexweşxaneya Avrîn a bajarê
Efrînê. Tê payîn ku di saetên
pêş de derbarê bûyerê de dax-
uyanî bê dayîn û nasnameya
kesên jiyana xwe ji dest dane bê diyar kirin.
Hêzên Asayîşê berê xwe
dan cihê bûyerê û lêkolîn
dane destpêkirin. Di encama
destpêkê ya lêkolînê de hate
diyarkirin ku tirimpêla hatiye
teqandin karta Reqqayê li ser
bû.
Hêjaye gotinê ku roja
28’ê kanûnê de heman benda
kontorlê ya Qitmê rastî êrîşa
xwekujî hatibû û di encama
teqîna wê rojê de 4 şervanên
YPG/YPJ’ê û 2 zarokan jiyana xwe ji dest dan û 11
birîndar bibûn.
‘BÛYERÊN CIZÎRÊ JI AKP’Ê
CUDA PÊK NAYÊN’
Yuksekdag bal kişand ser bûyerên Cizîrê
jî û da zanîn ku peywira provokasyonan ji
holê rake ya hikûmetê ye û divê hikûmet
peywira xwe bi cih bîne û wiha axivî: “Mirinên pêk hatin weke karê rêxistina paralel û
li hemberî pêvajoya çareseriyê darbe bi nav
dikin. Bûyerên li Cizîrê pêk tên ji hikûmeta
AKP’ê cuda pêk nayên. Lîstikên li Cizîrê
astengiya li pêşiya aştî û çareseriyê ye.”
‘DIVÊ ZIMANÊ AŞTIYÊ
BÊ BIKARANÎN’
Yuksekdag bal kişand ser binçavkirin û
girtinan û wiha got: “Ji holê rakirina van
pirsgirêkan peywira desthilatdariya siyasî
ye. Divê zimanê çareseriyê bê bikaranîn û
li ser daxwazên gel yên demokratîk xeteke
siyasî bê avakirin. Em dixwazin ji bo muzakereyan gavên şênber bên avêtin û divê
zimanê aştiyê bê bi kar anîn.” Yuksekdag diyar kir ku piştguhkirina daxwazên
demokratîk ve ‘ewlehiya cemaweriyê’ pêk
nayê.
‘YÊN NEGUHERIN WÊ BIRIZIN’
Yuksekdag bilêv kir ku Tirkiye di pêvajoyeke dîrokî re derbas dibe û wiha pê de
çû: “Beriya 12 salan desthilatdariya bi îdiaya guhertinê ket rê, niha bersivê nade dax-
wazên guhertinê û felç bûye. Ya ku kevn
dibe dirize, yên ku neguherin wê birizin.
Em ê di sala 2015’an de bi piştgiriya gelên
Tirkiyeyê di guhertinê de serkevin. Ji ber
vê yekê ye ku nûnerên desthilatdariya siyasî şaşomaşo bûne. Analîzên ku gelê wê
HDP benda hilbijartinê derbas bike, an neke
dikin. Hîn daneyan derdixin. Hûn nikarin
têkoşîna HDP’ê bipîvin. Ne matematîk ne jî
aqilê we têra vê nake.”
‘PIRSGIRÊK Û PÊVAJOYA
HEBÛNÊ DIJÎN’
Yuksekdag da zanîn ku pirsgirêka HDP’ê
ya bendê nîne û wiha axivî: “Pirsgirêka
desthilatdariyê ya benda hilbijartinê heye.
Bi destûra bingehîn a faşîst ve dixwazin
desthilatdariya xwe biparêzin. Pirsgirêk û
pêvajoya hebûnê dijîn, hebûna wan bi pirsgrirêk e. Bi benda hilbijartinê hebûna xwe
ya siyasî didomînin. Pirsgirêka ya me benda
hilbijartinê nîne, em vê wekî berpirsyariya
xwe nabînin. Bi vê zîhniyeta kevn ve darbe
li paş nayên hiştin, bi vî rengî guhertin pêk
nayên. Me li hember gelên Tirkiyeyê rola
guhertinê girt ser xwe. Em ê di hilbijartinên
2015’an de benda hilbijartinê derbas bikin û
wateya wê ya destûra bingehîn ji holê rakin
û serobino bikin. Em ê wê bendê hilweşînin,
wê desthilatdariya siyasî û yên bendê diparêzin di bin enkazê de bimînin.”
Fîgen Yuksekdag bilêv kir ku ger HDP
benda hilbijartinê derbas bike diz nikarin
bibin serdest û wiha got: “Ger HDP bendê
derbas bike diz nikarin bibin serdest, wê aştî
pêk were, komkujiyê ronî bikin û demokrasî
bigihêje wateya xwe ya rast.”
‘HES HEM XWEZAYÊ Û HEM
JÎ MIROVAN DIKUJIN’
Yuksekdag 3 karkerên ku li Trabzonê jiyana xwe ji dest dane bi bîr anî û gotinên
xwe wiha bi dawî kir: “HES hem xwezayê
û hem jî mirov dikujin. Ji ber polîtîkayên
îktîdar û sermayeyê hem xweza û hem jî
mirov tên qetilkirin. Em dikarin dijminên
karker û xwezayê têk bibin. Em ê ligel ked
û kedkaran bin. Karkerên Metalê amadekariya grevê dikin, em wan silav dikin.”
ÇARŞEM, 14 RÊBENDAN 2015
3
Greva Ajokarên Otobûsan
Çûn û Hatin Felç Kir
Berdewama nûçeya rûpelê
pêşîn
Li paytexta Fransa Parîsê bi
deh hezaran kes, di salvegera
qetilkirina yek ji damezrînera
PKK’ê Sakîne Cansiz, Nûnera
KNK’ê ya Parîsê Fîdan Dogan û
endama Tevgera Ciwanan Leyla
Şaylemez komkujiyê şermezar
kirin.
Di
mîtîngê
bi
dirûşma, “Bêdengiya we sûcdariya we ye” pêk tê, di serî de saziyên Kurdan, tevgerên sosyalîst
ên Tirkiyeyî, Partiya Komunîst a
Fransa, Partiya Çep û hwd. komên
anarşîst û femînîst jî amade ne. Di
mîtîngê de pankarta, “Berî niha bi
du salan 3 jinên Kurd Sara, Rojbîn
û Ronahî îro jî Charlie Hebdo” hat
hilgirtin, dirûşmên ji bo qatil bên
girtin hatin berzkirin.
‘DIVÊ FRANSA
KOMKUJIYAN DERXE HOLÊ’
Mîtînga li qada Stanlingrad,
bi axaftina Hevseroka Konseya
Kurd a Demokratîk a Fransa
Şukran Akdogan destpê kir. Akdogan diyar kir ku failên jinên
Kurd ên berî niha bi du salan hatin
qetilkirin nehatine dîtin û bang li
hikûmeta Fransa kir ku bi adil
tevbigere. Akdogan, komkujiya li
hember kovara Charlie Hebdo jî
şermezar kir û axaftina xwe wiha
domand, “Zîhniyeta ku komkujiya 9’ê Çileyê û komkujiya 7’ê
Çileyê pêk anî heman zîhniyet e.
Divê dewleta Fransa demldest vê
komkujiyê aşkera bike.”
Jiber newekheviya
di nav maaşên ajaokaran de, endamên
sendîqaya Unite
roja Sêşemê dev ji
kar berdan. Greva
ajokaran bandora
xwe li milyonan Londonî kir.
Endamên sendîqaya Unite
yên di 18 kompanyayên
taybet de kar dikinç jiber
ku din av maaşên wan de
newekhevî heye rojekî dev
ji kar berdan. Grevê saet 4´ê
sibehê dest pêkir û heta roja
Çarşemê berdewam kir.
Endamên sendîqayê dixwazin ku wekhevî di nav
maaşên wan de hebe û yên
ku saetê £9.30 distînin
derxin £12.34´an. Gelek
kesên ku nikarîn otobûsan
bi kar bîninç bere xwe dan
trênan û metroyan. Jiber vê
yekê di saetên sibehê û yê
êvarê de îzdîhamek mezin
derket holê.
Keça Ciwan bi Gul û Hêsiran Hat Oxir Kirin
Ezgî Serçe ya 18 salî ya ku 5
Rêbendanê jiyana xwe wenda kiribû roja Şemiyê hat defn kirin.
Xwendekara zanîngeha Kingstonê ya
beşa tibê Ezgî Serçe bi awayekî hîna nayê
zanîn Pêncê Rebendanê jiyana xwe ji dest
dabû. Malbat û hezkiriyên Ezgi ya 18 salî
tevlî merasîma cenaze ya roja Şemiyê
li goristana Enfieldê hatî kirin bûn. Berî
goristanê li MalaCemê jî merasîmek hat li
dar xistin.
Di dema defn kirina keça ciwan ya li
goristana Enfieldê de dê û bavê Ezgî kêliyên
zehmet derbas kirin û nexwestin ku ji mezelê keça xwe ciwan veqetin. Malbata keça
ciwan bi alîkariya dost û hevalên xwe li ser
linga diman.
Tê îddîakirin ku Ezgi bi xwe dawî li jiyana xwe aniye lê nayê zanîn bê serdemê vê
yeke çi ye. Hîna encamên fermî yê otopsiya
Ezgî nehatine aşkere kirin.
ÇARŞEM, 14 RÊBENDAN 2015
2
Xaçepirs
Gotinên Pêşiyan
Bersiva Hefteya Borî
HÊVÎ
Hêleke min diqutife ji sermê Çiya keleheke asê, rê asê,dem
asê Hêviya min kulîlka binê berfê Ha bel bû ha bel bibê Û berf tê Tê Tê..! Wê vebe rengo rengo Piştî taveke xwêjinkî keskesor Sihareke rûbihar e hêviya min Tîrêj-bişirîn rojeke gulî-sor Ha hilat ha hiltê Û berf tê Tê Tê..! Bibare berfê Li ber xwe bide kulîlkê, Tu ji vê axê yî, ez ji vê axê..! Bibare berfê Li ber xwe bide kulîlkê Berf li hêlekê, tu li hêlekê Hêviya min jî bihar e
Arjen Arî
Diza ji dizan dizî, erd û esman lê
pirsî
Ez dibêjim ewr tune, tu dibejî wê
baran be
Ez li ezmana lê digeriyam, li erdê
ket destê min
Yek heye, bi sedî, sed heye, ne bi
yekî
telgraf.co.uk
Çarşem,
14/01/2015
Jibo Sê Şoreşgerên Jin Li Parîsê
Deh Hezaran Kurd Kom Bûn
Li paytexta Fransa Parîsê bi deh hezaran kes,
di salvegera qetilkirina yek ji damezrînera PKK’ê
Sakîne Cansiz, Nûnera KNK’ê ya Parîsê Fîdan
Dogan û endama Tevgera Ciwanan Leyla
Şaylemez komkujiyê şermezar kirin.
Sayı
ROJNAMEYA HEFTEYÎ
451
Keça Ciwan bi Gul û Hêsiran
Hat Oxir Kirin
Rûpel 3
Bi wesîleya salvegera qetilkirina yek ji damezrînera
PKK’ê Sakîne Cansiz (Sara), Nûnera KNK’ê ya
Parîsê Fîdan Dogan (Rojbîn) û endama Tevgera
Ciwanan Leyla Şaylemez (Ronahî) bi deh hezaran
kes li paytext Parîsê kom bûn.
Di serî de ji Fransa û Elmanya ji welatên wek
Brîtanya, Swîsre, Hollanda, Belçîka yên Ewropa
bi hezaran Kurdistanî û dostên wan bi wesîleya
duyemîn salvegera komkujiya sê jinên şoreşger
danê sibehê ji bo tevlî meşa bîranînê bibin, li
Gare du Nord kom bûn. Piştî meşa du saetan
pêşiya Kurdistaniyan û dostên wan di ketina
qada Stalingrand de bi sedema ewlekariyê ji
aliyê polîsan ve hat girtin. Kurdên demekê hatin
rawestandin piştî pirsgirêka ewlekariyê hat
çareserkirin derbasî qadê bûn. Mîtîng ji bo bîranîna
Sakîne Cansiz, Fîdan Dogan, Leyla Şaylemez
û xebatkarên kovara Charlie Hebdo bi rêzgirtinê
destpê kir…
Berdewama nûçeyê Rûpel 3
Greva Ajokarên Otobûsan Çûn
û Hatin Felç Kir
Rûpel 3
Tirkiye û Îran Xwe Xwediyên
Malê Dibînin
Rûpel 8

Benzer belgeler