stres yönetimi birinci bölüm
Transkript
stres yönetimi birinci bölüm
STRES YÖNETİMİ BİRİNCİ BÖLÜM STRES KAVRAMI VE TARİHÇESİ Stres terimi uzun süredir çok yaygın olarak kullanılmakla birlikte tek ve yeterli bir tanım yapılamamıştır. Stres kavramı, Latince'de "Estrica", eski Fransızca'da "Estrece" sözcüklerinden gelmektedir. Kavram; 17. yüzyılda felaket, bela, musibet, dert, keder, elem anlamlarında kullanılmıştır. 18. ve 19. yüzyıllarda ise kavramın anlamı değişmiş ve güç, baskı, zor gibi anlamlarda objelere, kişiye, organa veya ruhsal yapıya yönelik olarak kullanılmıştır. Buna bağlı olarak da stres, nesne ve kişinin bu tür güçlerin etkisi ile biçiminin bozulmasına, çarpıtılmasına karşı bir direnç anlamında kullanılmaya başlanmıştır (Baltaş ve Baltaş, 1989, s. 265). Kavramı ilk kez ortaya atan Hans Selye (1930) stresi “organizmanın her türlü değişmeye özel olmayan (yaygın) tepkisi” olarak tanımlamıştır. Hans Selye'nin (1946) çok yaygın olarak benimsenen bu tanımına göre stres, memnuniyet verici olup olmadığına bakılmaksızın her türlü isteme bedenin uyum sağlamak için gösterdiği yaygın tepkisidir. Selye'nin bu tanımındaki bazı öğelerin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Stres "bedenin bir tepkisidir"in anlamı, stresin fiziksel bir durum olması ve fizyolojik bir tepki meydana getirmesidir. Buna göre stres fizyolojik bir durumdur ve endişe, kaygı, depresyon veya engellenme değildir. Bu zihinsel durumlar, fizyolojik tepki için başlatıcı olabilirler, ancak kendileri stres değildir. Bazen psikoloji literatüründe kaygı ile stres eşanlamlı kullanılmıştır. Kaygı stresi hızlandırabilir, fakat stresin kendisi değildir. Geç kalındığında kırmızı ışıkta durmak zorunda kalınması stres değildir. Stres, bedenin olaya yanıtıdır. Stresi başlatan çevresel uyarıcı etkenlere stres yapıcı; stresör denir. Bir stres yapıcı, sebebtir, stres ise fizyolojik veya psikolojik etki veya sonuçtur. Stres ayrıca yaygın etkiler ortaya çıkarır, yalnız bir değil, vücudun bütün organ sistemlerinin etkinliğini değiştirir. Stres kalp, solunum sistemi ya da karaciğeri etkileyebilir. Stres, insanın biyolojik işlevlerinin hemen hemen bütün yanlarını etkileyebilecek bir başlatıcı etken olabilir (Aktaran; Pehlivan, 2000, s. 2-3). Selye'nin tanımı, bir stres tepkisinin uyanmasında hem memnuniyet verici, hem de sıkıntılı oluşumların etkili olduğunu işaret etmektedir. İnsan bedeni genel olarak zevkli ve zararlı olaylar arasındaki farkı ayırdetmez. Her iki farklı durumda da beden işlevini yerine getirmektedir. Bu nedenle hem memnuniyet verici hem de olumsuz uyaranlar altında bedenin gösterdiği stres tepkisi aynıdır. (Aktaran; Pehlivan, 2000, s. 2-3). Ancak stres terimi genellikle kişide sıkıntı yaratan olaylar karşısında yaşanan bir tepki süreci olarak kabul edilmektedir. Bireyin psikolojik varlığının, kendine olan güven ve saygısını tehdit eden bir uyarım onda bir zorlanma, diğer bir deyişle stres yaratabilir. Stres, kaygı, huzursuzluk, gerilim gibi psikolojik veya alerji, çarpıntı, başağrısı gibi bedensel tepkilere yol açabilir. Bireyi tehdit eden uyarıcıya karşı gösterilen stres tepkisi psikolojik, fizyolojik veya biyokimyasal biçimlerde ya da bu tür tepkilerin bileşimi halinde ortaya çıkar (Ülkü ve Bilgin, 1983, s.20). Stres Yönetimi 2 STRES NEDİR? Stres, bireyin fiziksel ve sosyal çevresinden gelen uyumsuz koşullar sebebiyle bedensel ve psikolojik sınırların ötesinde harcadığı gayrettir. (Cüceloğlu, 1992, s. 321) Çincede stres kelimesi tehlike ve fırsat kelime sembollerinin karışımıdır. Stres her iki kavramı da içerir. Stres altında olunan her an hem yapıcı, hem de yıkıcı kullanma potansiyeline sahip olunan durumdur (Rowshan, 1998, s.12). Stres, bireyin duygusal ya da fiziksel durumuna karşı olası bir tehdit sezdiğinde vücudunda ya da beyninde oluşan tepkidir (Hughes ve Boothroyd,1997,s.1). Jessie Bernard stresi, zevk veren Eustres ve zevk vermeyen Distres olarak ikiye ayırmıştır. Bunlardan birincisi yaşandıkça neşe, canlılık ve kazanç sağlayan, istenmesi gereken bir durumdur. Hans Selye de konunun bu boyutu üzerinde ısrarla durmuş ve stresin sadece zararlı stresle eş anlamlı olup olmadığını araştırmıştır (Baltaş ve Baltaş, 1989, s. 55). Stres günümüzde bireyin sağlığını ve verimliliğini olumsuz etkileyen bir kavram olarak karşımıza çıkmakta; birey ile çevresinin etkileşimini içeren, tutum ve davranışlarına yön veren bir güç ya da organizmanın bazı uyarıcılarca beden ve zihinsel sağlığının tehdit edilmesi ile ortaya çıkan bir durum olarak tanımlanmaktadır (Ataklı, 1999, s. 60) Günümüzde stres tanımları iki gruba ayrılmaktadır. Bunlardan birincisi kişi ve çevresi arasındaki ilişkiyi vurgulayan tanımlar; diğeri ise dışardan gelen herhangi bir talep veya etkiye organizmanın verdiği tepkiyi çıkış noktası olarak alan tanımlardır. Iwanchevich, Gibson ve Donelly'nin geliştirdiği ve günümüzde en çok kullanılan tanıma göre stres, bireysel farklar ve psikolojik süreçler yoluyla gösterilen uyumsal bir davranım olup, kişi üzerinde kesin psikolojik veya fiziksel baskılar yapan herhangi bir dış ve iç hareket, durum veya olayın organizmaya yansıyan sonucudur (Artan, 1986, s. 39). Uzmanlar stresi, "Organizmanın bedensel ve ruhsal sınırlarının tehdit edilmesi ve zorlanmasıyla ortaya çıkan bir durum" diye tanımlıyorlar. Tarih boyunca insanlar her zaman stresle karşılaşmalarına rağmen, özellikle gelişmiş batılı ülkelerde yirminci yüzyılda stresle ilgili sorunlarda bir artış olmuştur. Stres sorununa ilişkin olarak birkaç istatistik veri durumu daha iyi ortaya koymaktadır (Aktaran; Pehlivan, 1993, s. 59): Modern hastalıkların yüzde sekseninin stresle başladığı düşünülmektedir. 1980'in başlarında on yetişkin İngiliz erkekten biri, beş yetişkin İngiliz kadından biri yatıştırıcı sınıfından benzodiazepin için reçete almıştır. Nüfusun % 4-5'i her yıl anksiyete tanısıyla tedavi edilmektedir. İngiltere'de koroner kalp hastalığı nedeniyle yılda 250.000 kişi ölmektedir. 1953-1973 yılları arasında 34-44 yaş grubundaki erkeklerin ölüm oranı iki kat artmıştır. Doğrudan stresle ilgili koşullar yüzünden İngiliz endüstrisinde her yıl 40 milyon işgünü kaybolmaktadır. İngiliz endüstrisinde, alkolizm, devamsızlık, erken ölüm gibi nedenlerle stresin bedeli yılda 1.3 milyar sterlin olmaktadır. Son elli yılda Amerika'da koroner kalp hastalıkları % 500 artmıştır. Amerika'da 8 milyon kişide mide ülseri vardır. 12 milyon kişi ise alkol sorunu ile uğraşmaktadır. Amerikalılar her yıl 5 milyar doz yatıştırıcı ve 16.000 ton aspirin tüketmektedirler. Stres Yönetimi 4 Stres bireyler için ağır sonuçlar doğurmaktadır. Yakın geçmişte yapılan araştırmalar, stres ve sağlık arasında önemli ilişkiler bulunduğunu göstermiştir. Örneğin kalp hastalıkları, ülser, kanserin bazı türleri, alerji, migren, sırt ağrıları, depresyon, soğuk algınlığı ve nezle gibi hastalıkların sık sık meydana gelmesi ile stres arasında bir ilişki bulunmuştur. Stresin yaşamın kaçınılmaz bir parçası olmasına karşın, tıbbi araştırmalar aşırı stresin bireyin hastalıklara karşı direncini azalttığını, zihinsel ve fiziksel hastalık olasılığını arttırdığını saptamıştır. İş stresi, kalple ilgili sorunlar, yüksek tansiyon, ülser, ilaç-alkol-sigara kullanımı, kas ağrıları gibi sağlık sorunları başlatabilir (Batak, 1994, s. 76-77). Strese bağlı hastalıklar bir yandan şirketlerde üretim ve verim kaybına neden olurken, diğer yandan da yüksek sağlık harcamalarını gerekli kılmaktadır. Bireysel açıdan bakıldığında ise kısa ve uzun süreli hastalıklara neden olabilen iş stresi kişilerin yaşamlarını yitirmesine bile neden olabilmektedir. Stresin mali faturası, Amerika'da kaza ve kısa süreli hastalık sebebi ile işten ayrılma olarak senede 300 milyon iş günü kaybına, dolayısıyla yaklaşık olarak 55 milyon dolar sigorta şirketlerine olan maliyeti rapor edilmiştir (Telman, 1987, s. 2). Stresle birlikte vücuttaki değişiklikler kendini hemen gösterir. Eğer stres uzun süreli olursa bu etkiler kronikleşip, vücuda zarar verir hale gelir. Strese girildiğinde beyin vücuda "Savaş veya kaç" mesajı verir. Strese girdiğinizde beyin, tüm vücuda bu mesajı gönderir ve tehlikeden korunmak için vücutta 7 ana değişiklik meydana gelir. Bunları şöyle sıralayabiliriz... • Kalp, hücrelere enerji üretmeleri için gerekli besinleri göndermek üzere daha çok kan pompalamaya, daha hızlı atmaya başlar. • Kana daha çok oksijen sağlamak için solunum hızı artar. • Beyne ve kaslara giden kan damarları daha çok oksijen, glikoz (şeker) ve besin maddesi taşınabilmesi için genişler. • Dalak, daha çok kan üretmeye başlar. Vücut, "herhangi bir kazayla karşılaşabilirim" endişesiyle kanın pıhtılaşma yeteneğini artırır. • Karaciğer ve iskelet kasları, daha çok enerji sağlanması için kana ekstra glikoz salar. • Göz bebekleri daha iyi görebilmek için büyür. • Enerjinin sadece kaslar ve beyin tarafından kullanılabilmesi için sindirim yavaşlar ve sindirim enzimlerinin salgılanması durur. Stres Yönetimi 6 İKİNCİ BÖLÜM STRESİN SEBEBLERİ Yüksek kolesterol, kan şekeri dengesizlikleri, hormonal dengesizlikler, yetersiz beslenme, depresyon, yiyecek alerjileri ve hassasiyetleri kişilerde iç etkenli stres sebebidir. Aşırı çalışmak, sigara ve alkol kullanımı, duygusal sorunlar, boşanma, ayrılma, aile sorunları, yas, hava kirliliği, margarin kullanımı ve güneşte aşırı kalmak dış etkenli stres sebebidir. A. TOPLUMSAL ÇEVRE VE STRES KAYNAKLARI İşgörenlerin şirket içinde işlevsel çevresinin dışında bir de toplumsal çevresi vardır. Toplumsal çevrenin işgörenden istediği eylem ve işlemler, işgörenlerle ilgili diğer bireylerin beklentileri ile biçimlenir. Toplumsal çevrenin yaptırım gücü gelenek ve göreneklerle, toplumsal baskıdan kaynaklanır. Şirketin toplumsal çevresi kültürel yapı, kümeleşme yapısı ve rol yapısından oluşur (Başaran, 1991, s.239). Toplumsal çevre, işgörenleri stresle yüz yüze getiren birçok etmenle doludur. 1. KÜMELEŞME YAPISINA İLİŞKİN STRES KAYNAKLARI Kümeleşme yapısı (gruplaşma), işgörenlerin kendi aralarında kümeleşmesi sonucunda ortaya çıkar. Birden çok işgörenin biraraya gelerek bir küme oluşturması, bu kümelerin ikincil, üçüncül üyeliklerle birbirine bağlanması şirketin içinde bir kümeleşme örüntüsünün oluşmasını sağlar (Başaran, 1991, s.46). Şirketin günlük işleyişi içinde bireyler arası etkileşim, karmaşık ve değişken bir ilişkiler mozaiği oluşturur. Bu görünüm içinde farklı özelliklere sahip çeşitli kümeler tanımlanabilir. İçten ilişkiler ve özdeşlik duygusu paylaşan küçük arkadaş grupları; kişisel çıkarları eş düşen bireylerin birleşmesi sonucu ortaya çıkan ikilikler; ortak amaçlarını gerçekleştirmek üzere bir blok olarak hareket eden, az çok süreklilik gösteren ve çok sayıda üyeyi kamplara bölen hizipler; çıkarları özdeş olmakla birlikte henüz bunun bilincine vararak birleşmemiş, belirgin bir yapısı olmayan üye topluluklarından söz edilebilir. Böylece aynı şirket içinde birbirinden çok farklı özellikleri olan birçok küme tanımlanabileceği gibi, herhangi bir üye de birden fazla kümeye (gruba) katılabilir (Öncü, 1976, s.154). Her küme yaşamını sürdürmek, birliğini korumak, küme önderini etkili kılmak için kümeye özgü değer ve normlar geliştirir, ölçü ve kurallar koyarak küme üyelerinin buna uygun davranmasını beklerler. Aksi durumlarda kümeden (gruptan) çıkarılmaya kadar varan sonuçlar ortaya koyan kümeleşme yapısı potansiyel bir stres kaynağıdır. 2. İŞ ORTAMINDA HUZURSUZLUK İş yerindeki ilişkiler önemli bir stres kaynağıdır. İş ortamındaki bireylerin birbirleriyle olan etkileşimi onları olumlu veya olumsuz olarak etkiler. İşlerindeki ilişkilerini iyi düzenlemeyen bireyler, kendilerini ve diğer bireyleri olumsuz yönde etkileyerek kötü iş ortamının oluşmasına yol açarlar. Bu durum ise önemli ve süreğen bir stres kaynağıdır. Davranış bilimcilerinin çoğu, kişisel veya kurumsal yaşamda sağlıklı olmanın, diğer kişilerle iyi ilişkiler içinde olmakla olanaklı olduğu görüşünde birleşmişlerdir (Artan, 1986, s.85). Howthorne araştırmaları gruba bağlılığın ve birlikteliğin işgörenler için, özellikle de şirketlerinin alt düzeylerindeki bireyler için çok önemli olduğunu göstermiştir. Eğer işgörenin, grubun diğer üyeleri ile ilişkileri kısıtlanırsa, engel olunursa veya kişiye kapatılırsa bu durum önemli ölçüde stres yaratır (Pehlivan, 1995, s. 36). Stres Yönetimi 8 3. İŞ GEREKLERİ İLE KIŞILIK UYUMSUZLUĞU Bazen işin gerekleri ile kişilik uyumsuzluğu sorun yaratır. Buna kişi ile rol arasındaki çatışma da denilebilir. Şirket, bireyden kendi değerleriyle çatışacak türde bir rol veya roller beklediğinde ortaya çıkan bir çatışma türüdür. Barış yanlısı bir mühendisin silah üretimi ile ilgili bir işte çalıştırılması veya geçimini sağlamak için bu işi yapmak zorunda kalması buna bir örnektir (Artan, 1986, s. 78). Özellikle işgörenlerin meslek seçiminde ve işe yerleştirilmelerinde ilgi ve yeteneklerin dikkate alınmaması bu tür uyumsuzlukların yaşanmasına ortam hazırlar ve stresli bir çalışma düzenine neden olur. 4. AST-ÜST VE İŞ ARKADAŞLARI İLE ANLAŞMAZLIK Çalışan kişilerin kendilerini yöneticilerden daha yetenekli ve üstün görmesi veya yöneticinin ilişkiyi bu şekilde algılaması ya da yöneticinin çalışanının işinden memnun olmaması ve yöneticinin kılı kırk yarar olması iş görenler için büyük bir stres kaynağıdır. Bu tür yöneticileri memnun etmek olanaksız olduğu için çatışma, sürtüşme ve gerginlik günlük yaşamın bir parçası ve süreğen bir stres kaynağı olacaktır (Baltaş & Baltaş,1989,s.70). Astların çalışmalarını yönetmek, yöneticinin yapması gereken en önemli işlerden birisidir. Yöneticinin güç ve yetkisini kullanması ile astların bu konudaki beklentilerinin çatışması, ilişkileri bozan ve stres yaratan bir durumdur (Artan, 1986, s.86). Astların kişilik yapılarına göre yöneticiden beklentileri de farklıdır. Örneğin, çalışmaktan hoşlanan, sorumluluk üstlenen, bağımsızlık güdüsü yüksek olan astlar yetkeci yöneticilere sorun çıkaracaktır. Öte yandan yöneticiye tartışmasız itaat eden bağımlı astlar, kendi kendilerini yönetmesi için serbest bırakan yöneticiye kuşku ile bakacaklardır. Bu sorunlar ise ilişkilerin zayıflaması ve tedirginliğe koşut olarak stres oluşmasına neden olacaktır. Üst ile ast arasındaki ilişkinin biçimi ve yapısı, kişileri olumlu veya olumsuz olarak etkileyen önemli bir unsurdur. Burada ast açısından sorun, yöneticinin ekibine girmeyi başarmak, onun bir parçası olmak ve kendi bağımsız kişiliğini koruyabilmektir. Bunu başaramayan astların yöneticilerine ilişkin olumsuz tutumlar içinde olmaları doğaldır. Stres altında bulunan astlar, üstlerinin yapıcı eleştiride bulunmadıklarını, belirli kişilere önem vererek onlara ayrıcalıklı davrandıklarını belirtmektedirler. Aynı düzeyde bulunan işgörenler bir yandan birbirleri ile yardımlaşmak, diğer yandan da bir üst basamağa yükselmek için birbirleri ile yarışmak zorundadırlar. Bu çelişki nedeni ile işgörenler strese girerler (Artan, 1986, s. 86-87). Görüldüğü gibi gerek ast-üst ilişkileri ve gerekse aynı düzeydeki işgörenler farklı nedenlerle stres kaynakları ile yüzyüzedirler. 5. TOPLUMSAL DESTEĞİN DÜZEYİ Bir çok araştırmacı, yoğun bir toplumsal çevreye ait olan insanların stresli yaşam olaylarından daha az etkilendikleri, stresle ilgili sağlık sorunlarını daha az yaşadıkları ve stresle daha kolay başa çıktıkları konusunda görüş birliğine varmışlardır. Toplumsal yalıtılmışlık, stres ve hastalık etkenleri açısından bir risk etmenidir. Toplumsal destek ise, strese karşı dirençli olmak için yardım eden önemli bir olgudur. İş yerindeki toplumsal destek, bireyin huzuru için toplum ve ailedeki destek kadar yaşamsaldır. House, işyerindeki toplumsal desteğin işgören üzerinde iki olumlu etkisinden söz etmiştir. Bunlardan ilki yönetici veya iş arkadaşlarından gelen desteğin stresi azaltması ve daha sağlıklı olmaya yardım etmesidir. Buna toplumsal desteğin "doğrudan etkisi" adı verilmiştir. Stres Yönetimi 10 İkinci olarak toplumsal desteğin iş yerinde "dolaylı veya önleyici" bir etki yaparak yetkeci liderlik, vardiya çalışması veya işin sıkıcılığı gibi stres yaratıcı durumların zararlı etkilerini yumuşatabildiğini belirtmiştir. İşgörenler bir grubun bir ya da daha çok üyesi tarafından desteklendiğinde önemli ölçüde etkilenir. Grup içinde sorunlar paylaşılır ve diğer insanlarla olmak sevinç verir.Eğer işyerinde bu tür toplumsal destek yoksa işgörenler için çok stresli durumlar ortaya çıkabilir (Pehlivan,1995,s.37-38). 6. İŞYERİNDE DEDİKODU YAPILMASI İş dünyasında dedikodu, ilginç ve nisbeten zararsız olanlardan, ölümcül olanlara kadar geniş bir yelpaze çizer (Braham, 1998, s.137). İşgören, çalıştığı çevrenin fiziksel koşullarına olduğu kadar sosyo-psikolojik koşullarına da uymak zorundadır. Çevreye uyum sağlayamayanlar bazen bunalımlara yol açabilen çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalırlar. Küme (grup) dışında bırakılmak, dışarıda kalanın yanlış çözüm yollarına sapmasına neden olabilir. Bunun sonucu ise, kümedekilerin ters tepkilere yönelmeleri ve karşıt eyleme geçmeleridir (Sabuncuoğlu, 1987, s.95). Gerek küme üyelerinin, gerekse küme dışında kalan işgörenlerin sık sık başvurdukları olgulardan biri dedikodudur. Hakkında dedikodu yapılması, çalışan bireylere iş yaşamlarından yansıyan önemli stres kaynaklarından biridir. Toplumsal kültürün, kişileri yüzüne karşı eleştirmeye yönelik olması sonucu insanlar, genellikle birbirlerine, ya birbirlerinin hoşlarına gidecek şeyleri ya da başkaları ile ilgili olumsuz düşüncelerini söylemektedirler. İnsanlar kendi başarısızlıklarını ve yetersizliklerini veya özlemlerini başkalarını arkalarından çekiştirerek, davranışlarına kendilerine göre anlamlar yükleyerek gidermeye çalışırlar. Bu durum özellikle işyerinde büyük ölçüde zaman ve enerji kayıplarına neden olduğu gibi, insan ilişkilerini de gerginleştirerek bozmaktadır (Baltaş ve Baltaş, 1987, s. 73). B. ROL YAPISINA İLİŞKİN STRES KAYNAKLARI Rol, işgörenden şirketteki konumu ile ilgili olarak başkalarının beklediği, istediği eylem ve işlemlerdir. Her işgörenin kendisinden rol bekleyen kişilerden oluşan bir rol takımı vardır. Bunlar şirket içinden veya dışından olabilirler (Başaran, 1991, s. 47). 1. ROL BELİRSİZLİĞİ Rol belirsizliği, işgörenin gerçekleştirdiği görevde bir kesinlik olmadığında veya izlediği işlemler dizisini açık seçik uygulayamadığında ortaya çıkmaktadır. Visotsky'nin araştırmasına göre, Amerikan işçilerinin yaklaşık üçte biri, işlerini daha iyi nasıl yapabileceklerini bildiklerini belirtmişlerdir (Gödelek, 1988, s. 29). İşgören, işindeki rolüne ilişkin yeterli bir bilgiye sahip değilse, bulunduğu konumun gerekleri, iş arkadaşlarının ve kendinin sorumlulukları ve etkinlik alanı hakkında açıklıktan yoksunsa rol belirsizliği ortaya çıkar. Son yıllarda yapılan araştırmalarda rol belirsizliği ile can sıkıntısı, yaşamdan zevk almama, işe güdülenmenin düşük olması, işten ayrılma isteği, kaygı düzeyi ve alınganlık arasında doğrudan bir ilişki bulunmuştur (Artan, 1986, s. 79). Stres bireylerde, genellikle içinde bulunduğu durumun, yaptığı işin, faaliyetin, fırsatın, isteğin vb. sonucu hakkında belirsizlik olması ve sonucun kişi için önemli olması durumlarında ortaya çıkmaktadır (Öztürk, 1994, s. 115). İşin amaçlarının ne olduğunu tam olarak bilmemek, yapılan işin bütün içinde ne anlam taşıdığından haberdar olmamak, çalışanlarda gerginlik ve isteksizliğe yol açmaktadır. Aynı şekilde kişinin sorumluluk sınırlarının iyi çizilmemiş olması, görevin kişiden beklediklerinin açık olmaması, çalışanları çelişkiye düşürmektedir (Baltaş ve Baltaş, 1989, s. 71). Stres Yönetimi 12 Genellikle rol belirsizliği, bir işin yapılmasına ilişkin bilgi veya iletişim eksikliği sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu belirsizlik, eğitim eksikliği, zayıf iletişim veya bilginin çalışma arkadaşları ve yöneticiler tarafından çarpıtılması veya kasıtlı olarak esirgenmesi nedeniyle de oluşabilmektedir (Aktaran; Aktaş ve Aktaş, 1992, s. 159). 2. ROL ÇATIŞMASI Çatışma stresle çok yakın ilişkisi olan bir kavramdır. Çatışma kişisel amaçlar, gereksinimler veya değerler gibi boyutlarda bireysel, bir grup içindeki bireyler veya gruplar arasındaki düşmanca davranışlar ve uyuşmazlıklardır. Böyle çatışmalar bireylerde stresi başlatan önemli etkenlerdir (Aktaran; Pehlivan, 1995, s. 39). Rol çatışması olan bireylerde iş doyumunun düşük, işe bağlı gerilimin ise yüksek olduğu görülmektedir. Daniel Katz ve Robert Kahn rol çatışmasını, iki veya daha fazla rol baskısının birbirleri ile çatışmaları durumu olarak tanımlamıştır. Bir baskıya uymanın, diğer baskıya uymayı güçleştirdiği durumlarda rol çatışmasından söz edilmektedir. Katz ve Kahn rol çatışmasını üç grupta incelemiştir: a) Göndericinin kendisinden kaynaklanan çatışma: Bir yöneticinin astından önemli bir projeyi belli bir süre içinde istemesi, ancak bu zaman içinde yapılacak başka işlerin bulunması kişide bir engelleme yapacaktır ve bu durumun sorumlusu da rol gönderen bireydir. b) Göndericiler arasındaki çatışma: Aynı zamanda birden çok rol göndericisine bağlı olarak çalışan bireylerde bu tür rol çatışması kolayca ortaya çıkar. Belli zamanlarda iki üstün de kendi verdiği görevlerin öncelikle yapılmasını istemesi sonucunda işgören çatışmaya düşerek strese girer. c) Roller çatışması: Bu rol çatışması kişi iki farklı rolde olduğu zaman ortaya çıkar. Özellikle çalışan kadınlarda roller arası çatışma çok sık görülmektedir. Evde yapmakla yükümlü olduğu rollerle işinde yapmak zorunda olduğu roller sürekli çatışma içindedir. Bu da kişilerde çoğu zaman stres yaratır. C. KÜLTÜREL YAPIYA İLİŞKİN STRES KAYNAKLARI Genel kültür denilen katalizör enformasyon, uzmanlık bilgisinin sınırlı bir pazarda değil, bütün pazarlarda ve nihayet günlük hayatta geçerliliği ve kullanışlılığı artırmaktır. Bir başka deyişle genel kültürün çağdaş iş bölümüne katkısı, uzmanlık bilgisini; bilginin bütünlüğü ilkesine göre, bütün-parça ilişkisi çerçevesinde çeşitli bilgi alanlarına ve hayata endeksli hale getiriyor olmasıdır (Akgündüz, 1995, s. 34). Bir şirkette kültürel yapı, şirket çalışanlarınca benimsenen değer ve normlardan oluşur. Şirketin kişisel yapısının işlevi, şirketin yasal yaptırım gücünü arttırmak, desteklemektir. Norm genel anlamda kurumlaşmış standart davranış kuralları olarak tanımlanmıştır. Birden çok normun bir araya gelmesi de değerleri oluşturur. Değer ve normların işlevi, düzen, istikrar ve sürekliliğin sağlanmasıdır (Tezcan, 1984, s. 17). Bir şirkette, tüm şirketi ilgilendiren ortak bir değerler sistemi olmakla birlikte her birim veya bölümün kendine özgü bir değer sistemi vardır. İşgören şirketin bütününün değer sisteminden çok kendi biriminin değer sistemine bağlıdır (Aktaran; Pehlivan, 1993, s. 45). Stres Yönetimi 14 Şirketin küresel yapısı, işgörenler için uzun dönemli ve şiddetli olarak yaşanan stres kaynakları ile doludur. İşgören kültürel yapının gerektirdiği değer ve normlara uyum sağlamakta büyük ölçüde güçlük çekebilir. Bu da önemli bir stres nedenidir. Aşağıda kültürel yapıdan kaynaklanan stres kaynakları incelenmiştir. 1. İŞ ORTAMINDA GÖRÜŞ FARKLILIKLARI Ekip çalışmasının olmadığı, herkesin kişisel davrandığı, yardımlaşma ve birlikte sorun çözme yerine kişisel yarışma, kayırma ve güç mücadelesinin hakim olduğu durumlar önemli bir stres kaynağıdır. Böyle bir durumda kişi kendisini destekleyen, kendisinin de bir parçası olduğunu hissettiği bir ortamda değil, ancak sürekli açık veya gizli olarak mücadele vermesi gereken bir ortamda çalışmak zorunda kalacaktır. Böyle bir ortam kişinin enerjisini iş dışında başka yönlere dağıtır, kişiyi rahatsız edici bir durum yaratarak davranışlarını etkiler (Koçel, 1986, s.116). İş ortamında meydana gelen görüş farklılıkları ayrıca çeşitli düzeylerde çatışmaları başlatarak, işgörenlerin stresli durumlar yaşamalarına neden olur. 2. İŞ ÇEVRESİNDEKI ORTAK DEĞER VE NORMLARA UYUM Bireyler bir şirkete girdiklerinde, o şirket veya üyesi bulundukları kümenin (grubun) ortak değer ve normlarına uyum sağlamak, şirket ve üyesi oldukları alt küme ile özdeşleşmek durumunda kalırlar. Bireyin üyesi bulunduğu küme ile özdeşleşmesini etkileyen değişkenler şunlardır: - Kümenin algılanan saygınlığı ne kadar fazlaysa, işgörenin onunla özdeşleşme eğilimi o kadar güçlü olur. - Amaçların küme üyelerince algılanan paylaşılma derecesi ne kadar geniş olursa, özdeşleşme eğilimi o denli güçlü olur. - İşgören ile küme üyeleri arasındaki etkileşim ne kadar sık ise, bireyin küme ile özdeşleşme eğilimi o kadar artar. - Küme içinde karşılanan bireysel gereksinmeler ne kadar çok ise, özdeşleşme de o kadar güçlü olur. - Küme üyeleri ile birey arasındaki yarışmanın yoğunluğu ne kadar az ise, özdeşleşme o kadar güçlü olacaktır. Birey, küme tarafından kendisine öğretilmeye çalışılan örgütsel değer ve normları tümüyle kabul edebileceği gibi, reddedebilir. Bu kabul veya reddetme davranışı bireyin şirket veya küme ile özdeşleşme düzeyini de belirler. İşgörenin kümenin (grubun) değer ve normları reddettiğinde yaşayacağını düşündüğü baskı ve sorunlar önemli bir stres nedenidir. 3. STATÜ DÜŞÜKLÜĞÜ Statü, bireyin şirkette oynadığı rolün önemine verilen değerdir. Bireylerin çalışma dünyasında elde etmek istedikleri statü ve başkaları tarafından değer verilme gereksinmesi, toplumsal yapı içerisinde saygınlık kazanma güdüsüyle birleşir (Sabuncuoğlu, 1987, s.93). İşgörenlerin işlerine ilişkin statü algısı düşükse, bu durum stres yaratmakta ve işe ilişkin tutumları olumsuz yönde etkilemektedir. 4. MORAL VE DOYUM DÜŞÜKLÜĞÜ Moral, şirketin amaçları için işgöreni çalışmaya gönüllü kılan ve çalışmasını sürdürmeyi sağlayan bir durumdur. İşten doyum ise, bir işgörenin işini ya da iş yaşamını değerlendirmesi sonunda duyduğu haz veya ulaştığı olumlu duygusal durumdur. Moral ve durum birbiriyle yakından ilişkili ve etkileşimli iki kavramdır. Bir şirkette moral ve doyum düşüklüğü işgörenlerde de devamsızlık, bıkkınlık, kavgacılık, şirkete zarar verme, işi bırakma, savurganlık, yalancı hastalık, kazalar gibi sonuçlar yaratmaktadır (Başaran, s.208-209). Moral ve doyum düşüklüğü iş görenlerin şirket içinde ruhsal yönden zayıflamalarına neden olarak hem işlerine ilişkin, hem de üyesi bulundukları kümeye (gruba) ilişkin tutumları olumsuz yönde etkileyerek stres tepkisinin ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Stres Yönetimi 16 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM STRES BELİRTİLERİ VE ETKİLERİ Stres tepkisi veya değişimlere uyum süreci kısa ve uzun dönemde organizmayı tehdit ederek çeşitli zararlar verir. Strese karşı verilen tepkiler uzun bir zaman dilimi içinde çeşitli hastalıkların gelişmesine zemin hazırlar. Bu hastalıklar başağrısı, yüksek tansiyon, kalp rahatsızlıkları gibi bedensel hastalıklar olabildikleri gibi, psikolojik veya zihinsel hastalıklar da olabilir. Bireyler davranış kalıplarına ve zihinsel özelliklerine göre stres karşısında geri çekilme, kabullenme, karşı koyma veya korku, endişe, depresyon gibi duygusal sorunlar geliştirebilirler. Diğer yandan dikkatin azalması, zihni bir konu üzerinde toplama güçlüğü, çeşitli konular arasında ilişki kurma güçlüğü, aşırı unutkanlık, takıntılı düşünceler zihinsel düzeydeki sorunlardan bazılarıdır (Baltaş ve Baltaş, 1989, s.29). Stres belirtileri çoğunlukla çelişik ve karmaşıktır. Her insanda belirtiler aynı değildir. Her aşamada belirtiler gittikçe kötüleşmektedir. Ancak bazen, belli belirtiler azalır veya yok olur ve diğerleri bunların yerini alır (Telman, 1986, s. 13). Huzursuzluklar, çabuk sinirlenme, kendini sürekli yorgun hissetme, başkaları ile birlikte geçirilen zamanın azalması, beslenme düzensizliği, uyku bozukluğu, baş ağrıları ve zararlı maddelere yönelme; kişisel belirtilerdir. Baltaşlara göre bireyin stres altında olduğunu gösteren temel belirtiler şunlardır (Baltaş ve Baltaş, 1990, s. 30): a) Daha önce kolaylıkla verilebilen kararları vermekte güçlük çekilmesi, b) Değersizlik, yetersizlik, güvensizlik ve terkedilmişlik duyguları, c) Alışılmış davranış biçimlerinde önemli değişiklik, d) En iyi olanı değil, garanti olanı seçmek, e) Uygun olmayan durumlarda ortaya çıkan öfke, düşmanlık ve kızgınlık dalgaları, f) Sigara ve içki içme eğiliminin artması, g) Kişisel hata ve başarısızlıkları sürekli düşünmek, h) Aşırı hayal kurmak, sık sık düşünceye dalıp gitmek, i) Duygusal ve cinsel yaşamda düşüncesiz davranışlar, j) Birlikte olunan kimselere aşırı güven veya güvensizlik, k) Alışılmıştan daha titiz ve işin gerektirdiğinden daha fazla çalışmak, I) Konuşma ve yazıda belirsizlik ve kopukluk, m) Göreli olarak önemsiz konularda aşırı endişelenme ya da tam tersine gerçek sorunlar karşısında ilgisizlik ve kayıtsızlık, n) Sağlığa aşırı ilgi duymak, o) Uyku bozukluğu, p) Ölüm ve intihar fikirlerinin sık sık tekrarlanması. Bir iş ortamında bulunan stres kaynakları bireyleri farklı biçimlerde etkileyebilir. Örneğin aşırı işyükü veya işyükünün azlığı Forbes'e göre bireylerde sıkıntı, duygusuzluk, yüksek kaza oranı, şikayet, devamsızlık, sürekli yorgunluk, uykusuzluk, iştahta değişiklik, sigara, alkol ve uyuşturucu kullanımının artması, hata yapma ve kararsızlık gibi etkiler yapabilir (Aktaran; Pehlivan,1993,s.49). Stres Yönetimi 18 YOĞUN STRESİN ÖZELLİKLERİ Birey kronik ve azaltılamayan bir stres yaşar. Bir ya da daha çok sayıda stresli durumun içine hapsolmuş gibidir. Aile, iş, arkadaş gibi ilişkilerinde büyük sıkıntı yaşamaktadır. Tatsız, sıkıcı, hoş olmayan, işlere girişir. Sürekli “zaman” stresi yaşar, eldeki kısıtlı zaman içinde çok fazla şey yapması gerektiğine inanır. Her şey için endişe duyar. Dengesiz beslenir, sigara kullanır, sporla arası hoş değildir. Hayat etkinlikleri tek yanlıdır. Yani ya hep çalışır ya da hep gezer. Boş zamanlarını iyi değerlendiremez. Planlı işlerden hoşlanmaz. Hayır demesini bilmez, duygularını ortaya koymaktan kaçınır. Baskılı (stresli) durumları pasifçe kabullenir, sessizce acı çeker. A. STRESİN FİZİKSEL BELİRTİLERİ Bu grupta yer alan belirtiler daha çok fiziksel nitelik taşıyan tansiyon yükselmesi, sindirim bozukluğu, terleme, nefes darlığı, başağrısı, yorgunluk, alerji, mide bulantısı, üşüme, titreme, vücutta uyuşukluk, karıncalanma hissi, kas gerginliği, sebepsiz çarpıntı, yersiz soğukluk, sıcaklık hissi, başağrıları, baş dönmeleri, idrar sıklığı, kusma, ishal, uyku bozukluğu, uykuda diş gıcırdatma, konuşma, konuşma güçlükleri, gürültüye ve sese karşı duyarlılık, sık sık nezle, grip olma, cinsel fonksiyonlarda değişme görülebilmektedir. a) Tansiyon Yükselmesi Strese maruz kalan kişi stresi beyin kabuğu ile algılar ve bu algılama, kalbe ve damarlara etki ederek, hem sinirlerden hem de böbrek üstü bezinden adrenalin salgılatır. Bu salgılanan fazla adrenalin kan damarlarının çapını daraltır ve kalbin fazla çalışmasına neden olur. Fazla çalışan kalp fazla kan pompalar, bu da daralmış damarlardaki basıncın daha fazla artmasına, yani hipertansiyon oluşmasına neden olabilir (Öztaş, 1987, s. 172). Stresli durumlara karşı bedensel tepki en çok kalp-damar sistemi üzerinde görülmektedir, sıkıntı ve yüksek tansiyon arasındaki ilişki uzun süredir bilinmektedir. Rose ve arkadaşları 1978'de hava trafik kontrolörleri üzerinde yaptıkları bir araştırmada, yüksek risk ortamlarından biri olan hava kontrol işinde çalışanların kan basınçlarının diğer işlerde çalışanlara oranla 4-5 kat daha fazla olduğunu ortaya çıkarmışlardır. Hipertansiyon veya kan basıncının kronik olarak yükselmesi, kalp ve damar hastalıklarının en önemli ve tek sebebi olabilir. Yüksek tansiyonun kendisi, kalp krizi ve felç gibi hastalıkların oluşmasında çok önemli bir risk etmenidir. Yüksek kan basıncı damarlar üzerinde çok büyük ve ciddi sorunlar yaratır. b) Sindirim Bozukluğu Sindirim sisteminde yer alan mide ve barsaklar insanın heyecanlarını yansıtan organlardır. Stresli durumlarda heyecan, iştahsızlık, ağız kuruluğu, mide bulantısı, karın ağrısı ve barsak işlevlerinde artma veya bozukluk yaratır. İnsan bedeninde oluşan ishal ve peklik (kabızlık) de stresle ilgili olarak ortaya çıkan belirtilerdir. Vücutta tiroksin hormonunun salgılanması ishali başlatır. Stres nedeniyle kasların büzülmesi ise geçici peklik durumlarına yol açabilir (Aktaran; Pehlivan, 1993, s. 45). c) Terleme Bedendeki stres tepkisi sırasında vücut kendini soğutmak için terler. Bu tür terleme ısı sonucu ortaya çıkan terlemeden farklı bir durumdur. Korku, öfke ve stres durumları terlemeyi artırır. Cuno ve arkadaşları insandaki terlemenin iki türlü olduğunu, birinin ısıdan, diğerinin ise stresten kaynaklandığını belirtmişlerdir. Stres terlemesi özellikle avuç içi, ayak Stres Yönetimi 20 tabanı ve koltuk altında görülürken, ısıdan olan terleme daha çok baş, boyun ve gövde de yaygın biçimde görülür (Aktaran;Pehlivan,2000,s. 81). d) Nefes Darlığı Son yıllarda ruhsal yapıdaki olumsuzluklar ve stresin sıklıkla nefes darlığı ve astıma neden olduğu ortaya çıkarılmıştır. Astımın, psikosomatik bir hastalık olduğu bilinmektedir. Psikosomatik hastalığın anlamı, hayali bir hastalık değil, zihinsel durumun bedendeki fiziksel değişmede önemli bir rol oynamasıdır. Duygusal stresler ani bir astım krizini başlatabilir. Astım hastalığı yaşam boyu süren ve yaşamı tehdit eden bir hastalıktır. Astım; tıkanma, nefes alamama, yüzün morarması, hırıltılı teneffüs, öksürük krizleri, bronşlarda kasılma ve sıkışma, giderek bronşların çeperlerinde oluşan kalınlaşma ve geriye dönüşü olanaksız bir solunum sistemi bozukluğudur. Nedenleri arasında stres durumlarının önemli bir etkisi olduğu bulunmuştur (Aktaran; Pehlivan, 1993, s.51). Ayrıca, stres tepkisi sırasında, bireyler daha fazla oksijen alma gereksinimi duydukları için daha sık ve kesik olarak nefes alma görülür. Stres solunum sistemini önemli derecede etkileyen bir durumdur. e) Başağrısı Stres nedeniyle ortaya çıkan adale kasılmaları çesitli başağrılarına yol açar. Baş, boyun, omuz kaslarının hepsi veya bir grup adale kasılınca, ensede ve başta ağrı hissedilir (Aktaran; Pehlivan, 2000, s. 81). Stres ve stresin doğurduğu gerginlik ağrıları arasında önemli bir ilişki vardır. Stresin neden olduğu gerginlik, damarların daralmasına, kafanın belirli bölgelerine giden kan akımının bozulmasına ve o bölgeye giden kanın bir hayli azalmasına yol açar. Ayrıca gerginlik kasın oksijen gereksinimini artırır. Böylece oksijen gereksinimi artmış dokuda, kansızlığın yaratacağı etki büyüyerek ağrıya duyarlı özel alıcıların uyarılmasına ve böylece ağrının oluşmasına yol açar (Baltaş ve Baltaş, 1989, s. 138). İş ortamındaki stres etkenleri, işgörenlerin bu tür gerilim tipi başağrıları çekmelerine neden olmaktadır. f) Dinlenmeyle geçmeyen yorgunluk İşgörenler işlerinden kaynaklanan stresler nedeniyle fiziksel ve ruhsal yorgunluk belirtileri gösterebilirler. Makinalaşmanın hızla gelişmesi işgörenlerin fiziksel yorgunluğunu belli ölçülerde azaltmış ancak yeni iş düzenine uyarlanma çabası işgörenleri ruhsal yorgunluğa sürüklemektedir. İşgörenin işe uyumsuzluk duygusu içinde olması, çalıştığı şirketin genel havası, maddi ve manevi doyumlar, yükselme olanağının sınırlanması ya da ezilme korkusu birer ruhsal yorgunluk etmeni olmaktadır (Sabuncuoglu, 1987, s. 57-58). Bir işyerinde, işgörenlerin yorgunluk belirtileri göstermelerine neden olan temel etmenler çalışma koşulları, işgörenin fiziksel durumu (beslenme düzeyi, dinlenme olanakları, duygusal ve ailevi durumu) ve sürekli aynı kasların çalışmasından kaynaklanan kas yorgunluğudur (Timur,1984,s.89). g) Alerji Stres, bireylerde aşırı duyarlılık oluşmasında önemli bir rol oynar. Aşırı duyarlılık tepkileri, bedenin bağışıklık sistemi üzerinde etki yapan alerji tepkileridir. Bu aşırı tepkiler kasılma, şişme ve kaşıntı şeklinde ortaya çıkar. Birçok bireyde yalnızca stres durumlarında alerji görülmüştür. Bu bir anlamda bedenin strese karşı uyarılmasıdır. Bugüne kadar yapılan çalışmalar, nasıl bir mekanizmaya göre işlediği bilinmese de stresin bireyleri alerjik tepkilere karşı daha duyarlı hale getirdiğini göstermiştir. Stres Yönetimi 22 h) Mide Bulantısı Stresin fizyolojik etkileri nedeniyle mide ve sindirim sisteminin etkilenmesi mide bulantısı yapabilir. Özellikle salgılanan adrenalin hormonunun mide bulantısında etkili bir rol oynadığı bilinmektedir. Bu durum genellikle stres tepkisinin son bulmasıyla ortadan kalkar. B. STRESİN DAVRANIŞSAL BELİRTİLERİ Bu grupta incelenen stres belirtileri, genellikle dışarıdan gözlenebilen ve işgörenlerin davranışlarına yansıyan belirtilerdir. Bu belirtiler, uykusuzluk, uyuma isteği, iştahsızlık veya aşırı yeme, sigara ve alkol kullanma veya ilaç kullanımında, alkol ve sigarada artış, beslenme alışkanlıklarında değişiklikler, iştahta artış veya azalma, görünümüne aldırış etmemedir. a) Uykusuzluk Nedeni ne olursa olsun, insanın ruh sağlığındaki en küçük dalgalanma bile kendisini uyku düzenindeki bir bozuklukla gösterir. Kişinin karşı karşıya bulunduğu yaşam güçlüklerini ve ne kadar stres altında olduğunu araştıran bütün test ve ölçeklerde uyku ile ilgili sorunlar büyük önem taşır. Uyku insan yaşamının temel ve vazgeçilmez etkinliklerinin başında gelir. Genel sağlıktaki bir aksama ilk olarak kendini uykuda ortaya koyduğu gibi, uyku düzenindeki en küçük aksama bile genel sağlık ve günlük yaşam üzerinde kesin ve doğrudan etkilere yol açar (Baltaş ve Baltaş, 1990, s.111-112). Stres altındaki bireylerde uyku zorluğu iki biçimde ortaya çıkabilir. Bunlardan ilki uykuya dalma güçlüğü, ikincisi ise gece boyunca kesintisiz olarak uyuyamamaktır. Bir başka uyku bozukluğu ise uzun süre uyunduğu halde sabah dinlenmiş olarak uyanamamak biçiminde ortaya koyulmuştur (Markham, 1998, s. 173-174). Uykusuzluk, bireyin iş yaşamını da önemli ölçüde etkileyen bir belirtidir. Uykusuz işgörenlerin iş verimi düşmekte, buna karşılık hata ve kaza oranları yüksek olmaktadır. Yapılan araştırmalar, uyku konusunda önemli olanın, uzun uykudan çok kaliteli uyku olduğudur. Stres, uyku bozukluğunun başlıca nedenlerinden biridir (Hargreaves, 1998, s. 88). b) Uyuma İsteği Stres altındaki bireylerin büyük bölümü uykusuzluk çekerken bazıları ise tam tersine aşırı derecede uyuma isteği duymaktadırlar. Bazı bireyler stresli durumlarda yaşadıkları kaygı, gerilim ve zorlanmadan uzaklaşmak için aşırı derecede uyumaktadırlar. c) İştahsızlık Aşırı stres durumlarında bireylerde yaşama olan ilgi azaldığı gibi, buna koşut olarak beslenme gereksinimi de yavaşlar ve iştah kaybolur. Bireyler sağduyularıyla yemek yemeye çalışsalar bile, bunalım ağırlaştıkça yemeğe olan ilgi iyice azalır. Düzenli beslenememek ise bireyin fiziksel gücünü olumsuz yönde etkiler. Stresin de önemli etken oldugu Anorexia Nevrosa, yemeğe ilginin neredeyse tamamen kaybolduğu ve genellikle bayanlarda görülen bir hastalıktır. Yemek yemeyi kasıtlı olarak reddeden birey bir süre sonra aşırı derecede kilo vererek, çok ciddi ve yaşamsal sorunlarla karşılaşabilmektedir (Aktaran;Pehlivan,2000,s.81). İştahsızlık, bireylerin stres altında olduklarını gösteren önemli bir belirtidir. d) Yemek Alışkanlığında Artış Stresin fizyolojik etkilerine ilişkin olarak yapılan araştırmalarda, kronik stres altındaki bireylerde kilo kaybetme eğilimi görülmekle birlikte bütün bireyler için bu durum geçerli değildir. Bir çok kişi, aşırı stres altındayken gittikçe kilo alır. Bunun nedeni, insanların yemeyi bir başa çıkma mekanizması olarak kullanmaları ve günlük yaşamın güçlüklerine karşı bir tepki olarak geliştirmeleridir. Stres Yönetimi 24 Aşırı yemek niçin bir savunma mekanizmasıdır? Bunun iki açıklaması vardır. İlk olarak, bir şeyler yemenin dikkati dağıtmasıdır. Eller, beyin ve ağız yemekle uğraşırken sorunlar için endişelenmek ve düşünmek için çok fazla zaman harcanmaz. İkinci olarak, yemenin hipatolamus ve zihin üzerinde yatıştırıcı etkisi vardır. Yemenin hipotalamus üzerinde iki tür etkisi vardır. Birincisi, kandaki şeker düzeyini yükseltir. Şeker düzeyi yüksekse hipotalamus kapanır. İkinci olarak, ağıza yiyecek alma ve çiğneme hipotalamus üzerinde bir men edici etki yapar. Buna temel etken denir ve yalnızca yenilen şeyin farkında olunur. Bu farkında oluş gerçek bir yatıştırıcı etki yapar. Çoğu insan dikkatini sorunlarından uzaklaştırmak için aşırı yeme eğilimine girer ve böylece stres kaynaklarına ilişkin mutsuz duygulardan kurtulur. Ancak aşırı yeme sonucu gelen şişmanlık, sonraki aşamalarda başlı başına bir stres kaynağı olarak ortaya çıkabilir. f) Sigara Kullanma Sigara tiryakileri sigaranın gerilimi azalttığını iddia ederler ve stresli durumlarda daha yoğun olarak sigara içerler. Özellikle kaygılı bir kişilik özelliğine sahip bireyler stresle karşı karşıya kaldıklarında sigaraya sarılarak, bırakmışlarsa bile yeniden başlarlar (Aktaran; Tufan, 1997, s. 26). Stres içindeki bireyler gerginliklerini bir süre azaltmak için sigara içme eğilimindedirler. Ancak sigara uzun süre kullanıldığında içinde bulunan nikotinin merkezi sinir sistemi üzerinde yaptığı etkiler nedeniyle bağımlılık oluşur. Sigara içilmediğinde sıkıntı, gerginlik artar. Ruhsal güç azalır, zihinsel işlevler yavaşlar, yorgunluk bitkinlik iştahsızlık ve uykusuzluk belirtileri görülür (Artan, 1986, s. 116). Sonuç olarak sigaranın stresi azalttığı büyük bir yanılgıdır. Sigara içme bir yandan günlük sorunlarla başa çıkmak için bireye gerekli olan enerji düzeyini azalttığı gibi, diğer yandan kalp krizi nedeniyle erken ölüm, akciğer kanseri, bronşit, zatürre gibi hastalıkların da temel kaynağıdır (Aktaran; Pehlivan, 1993, s.55). Sibel Kalaça'nın araştırmasına göre; Trafik Polislerinin %65'i sigara içmektedir. Sigara içenlerin günde içtikleri ortalama sigara sayısı 20.7'dir (Kalaça, 1997, s.617). Görüldüğü gibi sigara hem bireylerin büyük bir bölümünde görülen bir stres belirtisi, hem de kullanılmadığında stres yaratan ve kullanıldığında ise büyük sağlık sorunlarına neden olan bir etkendir. g) Alkol Kullanma Birçok kişi alkolün gerilimi azalttığına, endişelerden uzaklaştırdığına, memnuniyet verici duyguları artırdığına toplumsal yeteneği geliştirdiğine ve yaşamı daha iyi algılamayı sağladığına inanır. Bir yatıştırıcı olarak alkol, merkezi sinir sisteminin etkinliğini azaltır. Kısa dönemli ve az alınan alkolün depresif duyguları azaltmasına karşın, düzenli olarak, uzun dönemli ve aşırı miktarda alınan alkol, depresif duyguları daha da artırır. Alkol küçük ağrı ve acıları dindirir ve kişiyi gevşetir. Ancak alkol, aşırı alındığında sarhoşlukla birlikte saldırgan davranışlara da yol açmaktadır (Braham, 1998, s. 180). Freud, alkol kullanmayla saldırganlık, kızgınlık ve öfke arasında bağlantı kurmaya çalışmış ve aşırı duygulanımın benliğe yaptığı baskıyı azaltmak amacıyla alkol içildiğini ileri sürmüştür. Normalin üzerinde ve aşırı olarak alınan alkol, bireyin stres içinde olduğunu gösteren bir belirti olarak değerlendirilmektedir. (Aktaran; Pehlivan, 1993, s. 56). C. STRESİN PSİKOLOJİK BELİRTİLERİ Bireylerde görülen psikolojik stres belirtileri arasında gerginlik, geçimsizlik, işbirliğinden kaçınma (çekilme), endişe, yetersizlik duygusu ve yersiz telaş, saldırganlık veya kayıtsızlık, sıkıntı, gerilim hali, sinirlilik, neşede azalma, durgunlaşma, çökkünlük hali, unutkanlık, huzursuzluk, korkulu rüyalar, karamsarlık, kendini küçük görme, yalnızlık hissi, yersiz suçluluk hissetme ve çabuk kızma gelmektedir. Stres Yönetimi 26 a) Gerginlik Stres yaratan bir durumla karşılaşıldığında, bireyde kas ve sinirsel gerilim ortaya çıkar. Gerginliğin hem kendisi bir stres belirtisidir, hem de gerginlik nedeniyle ortaya çıkan diğer tepkilerin başlatıcısıdır. Hatta stres kavramı birçok yerde gerginlik-gerilim kavramları ile eş anlamlı olarak kullanılmıştır. b) Geçimsizlik Stres yaşayan birey, bıkkın, bitkin, isteksiz ve uyumsuz davranışlar gösterebilir. Stres, soğuk, yavan ve formal insan ilişkilerine neden olabilir. Bu da sert bir şirket iklimini beraberinde getirir. Böyle bir yapı kişisel, kişilerarası ve gruplararası uyumsuzluklara kaynak teşkil eder (Örnek, 1997, s. 37). Genellikle kişisel stres kişi ile sınırlı kalmamaktadır. Stres, sözel ve fiziksel olarak başkalarına karşı kötü davranışlara yol açar. Stres içindeki birey, bu sıkıntısını iş ve aile çevresine olumsuz bir şekilde yansıtmaktadır (Aktaran; Pehlivan, 2000, s. 84). Geçimsizliğin önemli nedenlerinden biri olan öfke, kişinin kendi eksikliğinden kaynaklanan yetersizlik duygusu ve kaygıdan kurtulmak için başvurduğu bir savunma düzeni olarak ortaya çıkmaktadır. Genellikle öfke, kızgınlık ve saldırganlık birbiriyle yakın bağlantısı olan kavramlardır. Saldırgan davranışların duygusal düzeyinde, öfke ve kızgınlıktan başka farklı derecelerde kin, nefret, düşmanlık gibi bütün yok edici duygular da bulunabilir (Aktaran; Pehlivan, 1993, s. 45). İş ortamında da stresten kaynaklanan saldırgan ve öfkeli davranışlar bireyin geçimsiz olmasına, iş ve ilişkilerini olumsuz etkilemesine yol açmaktadır. c) İşbirliğinden Kaçınma Stres altındaki bazı bireyler toplumsal yaşantıdan kendilerini çekerek, yalnızlık duygusuna kapılırlar. Bu durum aile, toplum veya iş ortamındaki diğer bireylerle olan ilişkilerinden yalıtımına neden olur. Böylece bireyin toplumsal destek ve paylaşım olanakları ortadan kalkmış olur. Bireylerin aniden alışılmamış biçimde içine kapanması ve diğer bireylerden uzaklaşması önemli bir stres göstergesidir. d) Sürekli Endişe Stresle yakından ilişkili başka bir kavram da kaygıdır. Kaygı genellikle tehlikelerle başa çıkabilmek için gerekli duygusal durum olarak ele alınmaktadır. Kaygı iki ayrı başlık altında değerlendirilmektedir. Bunlara durumsal ve sürekli kaygı adı verilmektedir. Durumsal kaygı; belirli koşulların tehdit verici olarak algılanması şeklinde tanımlanırken, sürekli kaygı; bireyin her ortamı genelde stres verici olarak algılaması şeklinde tanımlanır. Stres tepkisi nedeniyle veya aşırı yorgunluk durumlarında endişe artar. Stres tepkisinin en belirgin belirtilerinden biri, bireyin sürekli endişe içinde olmasıdır. Beden hareketleri yapılarak, derin nefes alındığında oksijen miktarı artar ve endişeye neden olan laktik asitin oksitlenerek kandan atılması çabuklaşır. Ancak, hareketsizlik durumu devam ederse endişe de sürecektir (Aktaran; Yiğit, 2000, s. 86). e) Yetersizlik Duygusu Yetersizlik ve işlevsizlik duygusu, uzun dönemli stres durumlarından sonra ortaya çıkan önemli bir belirtidir. Yetersizlik ve işlevsizlik bireyleri acı, ümitsizlik ve bunalıma götürür. Böylece oluşan kötü döngü bireyin enerjisini alır ve iş yapacak güç bırakmaz (Aktaran;Pehlivan, 1993, s. 58). Stres Yönetimi 28 f) Yersiz Telaş Her insan, beklenmedik ve alışılmadık durumlarda telaşa kapılabilir. Ancak önemli ve uzun süreli stres durumları bireylerin normal ve alışılmış işlevleri yerine getirmelerini de engelleyerek, sürekli ve yersiz bir telaş içine girmelerine yol açabilir. Değişik nedenlerle telaşa kapılan bireyler, beklenmedik durumlar karşısında gereken tepkileri veremedikleri için hem stresin kaynağına ilişkin olarak, hem de verdikleri tepkinin isabetsizliği karşısında tümüyle ümitsizliğe kapılabilirler. Bu durum stresle başa çıkma yeteneklerini de olumsuz yönde etkiler. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM STRESLE BAŞA ÇIKMA Stres, bazılarımızda adeta bağımlılık yapmaktadır. Stres bağımlıları olarak adlandırılan bu gruptakiler çalışırken sürekli adrenalin salgıladıkları için vücutları bu hormona ve etkilerine alışır. Sürekli alarm halinde dolaşırlar. Stres ortadan kalkınca birdenbire kendilerini boşta kalmış, heyecansız, adeta hasta hissederler. Alıştıkları heyecanı tatile gitse bile arar, mutlu olamazlar. Ofisi aramadan duramaz, kızacak birşey ararlar. İlk 2 - 3 gün rahat duramazlar. Birkaç gün dinlenme ve iyi beslenmeyle bu durumları ortadan kalkar. Stres ile baş eden kişilerin özellikleri; işine ve sosyal hayata daha aktif katılma, mücadele ve değişiklikten zevk alma, hayatını ve çevresindeki şartları kontrol edebildiğine inanma, gelecekle ilgili umutsuzluk çekmeme, hoşgörülü ve esnek olma, yakın çevreyle olumlu ilişkiler kurmadır. Diğer yandan “Suyun kayayı aşındırdığı gibi, stres de sizi günden güne, haftadan haftaya yıpratır ve zayıflatır.” sözü, "Ateş altında sakin kalabilmek; Stres yönetimi" adlı kitabın yazarı Barbara J. Braham’a aittir. Braham’a göre strese karşı atılacak ilk adım; "İçinde bulunduğum olumsuz durumu değiştirerek, yaşadığım stresten kurtulmak veya bu stresi azaltmak için yapabileceğim birşey var mı?" diye sormaktır. Çözüm; ‘DKBY’ Modelidir. DKBY modeli, (‘Değiştir’, ‘Kabul et’, ‘Boşver’, ‘Yönet’) iş ve özel hayatınızda yaşadığınız stresi kontrol altına alma konusunda yol gösterir. Stresin zararlarını faydaya çevirme yöntemlerini içeren dört aşamalı modelin adımları şunlar: 1. Değiştir Olumsuz durumu değiştirebilir, neden olduğu stresi tamamen ortadan kaldırabilirsiniz. Bunun için yapmanız gerekenler; bir işe başlamadan önce derin bir nefes alın ve birkaç dakika düşünün, yardım isteyin, zamanınızı Stres Yönetimi 30 planlayın ve gerektiğinde hayır deyin. Çalışırken mola verin çünkü her insan saatte bir kısa molalara ihtiyaç duyar. Birkaç dakika pencereden dışarıya bakın. Bir bardak su için ve 10 dakika boyunca hiçbir şeye odaklanmayın. 2. Değiştiremeyeceksen Kabul Et Bu adım, kontrol edemeyeceğiniz koşulları öfkelenmeden kabul etmeyi ve pozitif yaklaşımınızı kaybetmemeyi öğretiyor. Örneğin amiriniz tamamen mantıksız, uzlaşılmaz biri. İletişim sağlamak için gösterdiğiniz tüm çabalar sonuçsuz kaldı. Bu durumda yapılacak en iyi şey, geçinilmesi zor bir amirle çalıştığınızı ve aranızda sürekli bir gerilim olacağını kabul etmektir. İş arkadaşlarınızla kafa kafaya verip içinizi dökmek bir süre için rahatlamanızı sağlar, ama durumun üzerinizde oluşturduğu rahatsızlığı gidermez. 3. Boşver Bu adımda kendi kendinize oluşturduğunuz stresten kurtulmanın yollarını öğreniyorsunuz. Yapmanız gerekenler; işleri üst üste eklemeyin, acelecilikten, rekabet, öfke ve düşmanlıktan vazgeçin. Uzun süre aralıksız çalışmayın. 4. Yaşam Tarzını Yönet Bu adım, egzersiz, diyet ve rahatlama yöntemlerini içeriyor. İşte masa başı egzersiz önerileri: Genelde vücuttaki gerginliğin büyük bir kısmı omuzlarda ve boyunda tutulur. İşyerinizde gerginliği azaltmak için masa başı egzersizleri yapabilirsiniz. Önce birkaç defa yavaş veya derin nefes alın. Sonra omuzlarınızı yukarı doğru olabildiğince çekip indirin. Bunu yaparken nefes alın. Nefesinizi birkaç saniye tutun ve omuzlarınızı serbest bırakarak verin. Bunu üç kez tekrarlayın. Başınızı yavaşça göğsünüze doğru eğin ve sonra da geriye kaldırın. Bunu iki defa yapın. Başınızı sağ ve sol omuzuna doğru ikişer kez yatırın. Son adım, omuzlarınızı birkaç defa ileriye doğru ve sonra da birkaç kez geriye doğru çevirin. Belirli aralıklarla da ayağa kalkıp gerinin. Nefes alın, ellerinizi tavana doğru uzatın, daha sonra belinizi bükerek öne eğilin, nefesinizi verin. Bunu da 2 - 3 kez yineleyin. Birkaç dakika yürümek, hatta lavaboya kadar gidip gelmek bile yararlı olur. STRESLE BAŞA ÇIKMADA FARKLI YAKLAŞIMLAR 1. Bio feedback (Biyolojik Dönüt) Bio feedback, insanın normal ve normal dışı olan; kendisinin farkında olmadığı fizyolojik tepkilerinin bir araç yardımı ile farkında olduğu bir eğitim programı içinde otonom etkinliklerini (beden sıcaklığı, terbezi salgısı vb) istenilen yönde düzenlemeyi öğrendiği bir yöntemdir. Tıbbi rehberlik altında bireyler stres belirtilerini feedback araçları yolu ile azaltmayı öğrenebilmektedirler. 1960'lara kadar sinir sisteminin kontrol edilemeyeceğine inanılırdı. Dr.Naal, E.Miller laboratuvarında hayvanlarla yaptığı deneylerle otonomik sinir sistemini ceza ve ödül sistemi ile kontrol edebildiğini ileri sürmüştür (Baltaş, 1987, s.152). Kalp atışı, oksijen tüketimi, mide asidi salgısı gibi içsel süreçler kontrol edilebilmektedir. Böylece bio feedback stresin istenmeyen etkilerinin azaltılmasında yardımcı olabilmektedir. 2. Gevşeme (Relaxation) Gevşeme ve rahatlama için birçok yol vardır. Gevşeme hareketlerinin yalnız gerginlik durumunda değil, düzenli olarak yapılması durumunda kazanılan rahatlayabilme becerisi, bireylere stresli durumlarda daha çok yardımcı olmaktadır. Bu da istemli hareketlerin, kasların, nasıl gevşetileceğini öğrenmekle başarılabilinir. Bunu yapmakla, parasempatik (istemsiz) sinir sisteminin çalışmasına, yani vücudun enerji depolamasına Stres Yönetimi 32 yardımcı olunur (Telman, 1987, s.88). Gevşeme, stres altındaki bireyde başlayan stres tepkisinin tam karşıtı bir etki yapar. Stres tepkisinde kaslar gerilir, kan basıncı ve kan şekeri yükselir, solunum artar. Gevşeme hareketleri ile kaslar rahatlar, tansiyon düşer, solunum yavaş ve derin olur, kan şekeri azalır. Gevşeme tekniği kullanıldığında bedende başlayan psikosomatik stres tepkisi kırılır ve zararları engellenmiş olur. Gevşeme tekniği ayrıca zihinsel, algısal ve performans açısından önemli yararlar sağlar. Tam gevşeme tekniğinde temel yaklaşım, stres sonucu gerginleşmiş kas gruplarını bilinçli bir şekilde gevşeterek, kaslardan merkezi sinir sistemine giden uyarı bombardımanını azaltabilmek ve elektrik aktivitesini normal sınırlar içine çekebilmektir (Çelik, 1995, s.70). Bu teknikle eğitilmiş bireylerde dikkat alanı genişler, düşünce berraklaşır ve duyular keskinleşir (Tuna ve Topaloğlu, 1998. s.160). Gerçekten gevşemeyi başarmış bir insanın solunumu derin ve rahat, elleri ve ayakları sıcak ve ağır, kalp vuruşları sakin ve düzenli, karnı sıcak ve alnı serindir. Bu durumdaki bir insanın kasları gevşemiş, hormonal dengesi sağlanmış ve beden metabolizması yavaşlamıştır (Baltaş, 1986, s. 93). Bir gevşeme egzersizi: Hareketlere başlamadan önce mümkünse gevşetici bir müzik hazırlayın. Rahat bir koltuğa uzanın. Gözlerinizi kapatın. Çok derin ve yavaşça burnunuzdan nefes alıp - verin. Bunu 6 kez tekrarlayın. Ellerinizi 10 saniye yumruk yaparak son gücünüzle sıkın. 10 saniye süreyle de gevşetin. Gerginlik ve gevşeklik arasındaki farkı hissedin. Yorgunluğun parmak uçlarınızdan akıp gittiğini hayal edin. Bu germe-gevşetme ve aradaki farkı düşünme işlemini, sırasıyla kol, yüz, boyun, omuzlar, sırtın üst kısmı, kalça adaleleri, bacaklar, ayaklar, ayak baş parmakları ve tüm vücudunuzda uygulayın. Bunları yaparken kendinizi daha önce çok rahat hissettiğiniz bir yerdeyken hayal edebilirsiniz. 3. Beslenme Araştırmalar beslenme ile stres arasında bir ilişki bulunduğunu göstermiştir. Bazı yiyeceklerin stres tepkisini başlattığı, artırdığı, hatta bireyleri strese karşı daha duyarlı hale getirdiği bilinmektedir. Aşağıda stres ve beslenme ilişkisi temel noktalarda özetlenmiştir: a) Beslenmede doğal ve işlem görmemiş besinleri yeğleyerek, zararlı kimyasal maddeler içeren besinler en aza indirgenmelidir. b) Mineral ve vitamin eksikliği de yetersiz kalori gibi aynı zayıflatıcı etkiyi yapmaktadır. Örneğin B vitamini eksikliği kaygı, depresyon, uykusuzluk, kalp sorunları, midede hassasiyet, kas zayıflığı gibi tepkileri başlatmaktadır. c) Uzun süreli ve şiddetli stres belli vitaminlerin alışılmış miktardan daha fazla tüketilmesine neden olabilir. Örneğin B1 ve B2 vitaminleri, süreğen stres durumlarında yüksek düzeyde tüketilir. Ayrıca stres sırasında salgılanan adrenalin hormonunun yapısında yer alan panhotenic asit, C vitamini ve cholin asit yoğun olarak harcanır. d) Tuz, doymuş yağ ve kolesterol içeren besinler en aza indirilmelidir. e) Stresli durumlarda bir başa çıkma mekanizması olarak yemekten kaçınılmalıdır ve özellikle rafine şeker oranı yüksek besinlerden uzak durulmalıdır. Rafine seker aşırı alındığında büyük bir enerji kaynağıdır. Ancak birkaç zararlı yan etkisi vardır. İlk olarak diş çürümelerini başlatabilir, ikincisi kan şekerine salgılanan insülin dengesi bozulur. Üçüncü olarak, birçok şekerli ürün (şeker, kekler, çeşitli içecekler) vitamin ve minerallerden yoksundur. Bu nedenle vücut, metabolizma işlevini yerine getirebilmek için çeşitli vitaminleri, özellikle de B vitaminini diğer kaynaklardan ödünç alır. Bu durum vücutta B kompleksi vitaminini tüketme eğilimini başlatır. Yüksek oranda şeker alındığında, dengesiz bir diyet uzun dönemli stresle bütünleştiğinde, B vitamini yetersizliği baş Stres Yönetimi 34 gösterir. Bu da zaten var olan kaygı, sinirlilik ve genel sıkıntı gibi stres belirtilerini iyice ağırlaştırır. f) Kahve, çay, kakao ve çikolatada bulunan kafeinin kendisi stres tepkisi yaratan bir maddedir. Günde iki veya üç fincandan fazla alınan kahve kan basıncını arttırır, kalp atışını şiddetlendirir, kalbin oksijen gereksinimini arttırır, kalp ritmini bozar ve kaygıya neden olur. g) Yüksek oranda kolesterol, doymuş yağ ve tuz içeren yiyecekler yüksek kan basıncı riskini arttırır ve kalp damarlarında plaklar oluşmasına neden olur. Dolayısıyla bu durum diğer stres etkenlerinin kalp hastalıkları ve yüksek kan basıncı üzerindeki etkilerini daha da şiddetlendirir. Çok aşırı tuz nedeniyle vücutta fazla su tutulması da ayrıca doğrudan zararlı stres ve sıkıntıyı başlatır. h) Sigara içmek veya dumanlı ortamda uzun süre bulunmak, normal miktardan daha fazla C vitamini tüketilmesine neden olur. Sigaranın hem kendisi bir stres nedenidir, hem de diğer stres nedenlerinden daha fazla etkilenilmesine yol acar. i) Düzenli ve sağlıklı yemek yenmelidir. Kalori, vitamin ve mineral dengesi sağlanmalıdır. Yetersiz kalori insan organizmasını zayıflatarak, stresle ilgili hastalıklara daha kolay yakalanmasına neden olmaktadır. Çok fazla kalori alınması, özellikle de hareketsizlik ile birleştiğinde şişmanlığa yol açar. Şişmanlık beden üzerinde doğrudan stres yaratır, psikolojik olarak sıkıntı verir ve enerji düzeyini düşürerek bireyin günlük sıkıntılarla başa çıkma yeteneğini de azaltır. j) Düzenli olarak egzersiz yapılmalıdır. 4. Toplumsal Destek Toplumsal destek terimi, bireyin başka bireylerle veya gruplarla varolan iletişimini anlatır. Toplumsal destek, bireye kendi duygularını açıklama ve anlamlı hale getirme olanağı sağlar. Bireyin bir anlamlılık duygusu kazanmasına yardım eder, amaçları ve durumları uygun bir şekilde değerlendirebilmesi için diğer bireylerden önemli dönütler (geri bildirimler) almasına yardım eder. Toplumsal iletişim ayrıca yararlı bilgiler ve pratik yardımlar edinilmesini sağlar. Çalışmalar, sosyal destek gören kişilerin özellikle stres durumunda bedensel ve ruhsal etkenlerden korunduğunu belirtmektedir. Sosyal yardım; bir şahsa sevildiğini, değer verildiğini ve yaşamın bir parçası olduğunu söyleyen mesajdır (Akalın, 1988, s. 102). Sosyal desteğin olmayışı, bir stres etmenidir. Çalışanlar grup üyelerinin destek ve katkılarından oldukça fazla etkilenmektedirler. Sevinçlerini ve sorunlarını üyesi olduğu grupla paylaşan bireyler bu sosyal desteğin değerini daha iyi anlamaktadırlar. Güçlü sosyal ilişkileri olan bir kişiye göre fiziksel ve psikolojik olarak kendini yalnız olarak algılayan kişi daha çok stresten etkilenmektedir (Ertekin, 1993, s. 35-37) Birçok araştırma göstermiştir ki, yalnız yaşayan ya da diğer insanlar veya gruplar tarafından benimsenmeyen kişiler, stresle ilgili süreğen hastalıklara karşı daha duyarlıdırlar. Lynch'e göre, toplumsal yalıtılmışlık bir erken ölüm nedenidir. Onun araştırmasındaki karşılaştırmalı ölüm istatistiklerine göre, evli insanlarda erken ölüm bekar insanlara göre daha düşüktür. Bireylerin aile, toplum ve iş yaşamlarında birlikte oldukları diğer insanlar tarafından desteklenme düzeyleri, paylaşım oranları ve birliktelikten aldıkları zevk, onların stresle mücadele etmedeki başarı düzeylerini artırmakta ve stresten daha az zarar görmelerini sağlamaktadır. Holmes ve Raye isimli iki araştırmacı, hastalanmayan benzer insanlar stresli durumlar arasındaki neticesinde farkları inceleyen hastalanan bir ve araştırma gerçekleştirmişlerdir. Sözkonusu araştırma, bu iki tür insan arasındaki ana farkın, alabildikleri sosyal destek seviyesi olduğunu göstermiştir (Braham, 1998, s.199). 5. Sosyal, Kültürel ve Sportif Etkinliklere Katılma Stresle başa çıkmada önemli bir konu da, stres içindeki bireylerin iş dışındaki boş zamanlarını değerlendirme gösterdikleri etkinliklerdir. Stres Yönetimi 36 biçimi ve bu zamanlarda Boş zamanı değerlendirme, bireyin özbenliğine uygun ve yapmaktan zevk aldığı toplumsal, kültürel ve sportif etkinliklere katılarak, kişinin günlük yaşamın sıkıcılığından kurtulması ve insanlarla etkileşerek toplumsal bir kişilik kazanması olarak açıklanmaktadır (Kılbaş, 1989, s. 19). Bu açıdan iş dışındaki zamanların özellikle stres durumlarında nasıl değerlendirildiği bu boyutta önem kazanmaktadır. Sinema, tiyatro, opera, bale, konserler, sergiler ve spor karşılaşmaları gibi sanatsal, kültürel ve sportif etkinliklere katılmak ve izlemek; acıma, heyecan, korku, dehşet, sevgi, yarışma gibi duygular oluşturan olaylar aracılığı ile insanların içini yatıştırır, tutkulardan arıtır ve duygulardan arınmayı yani "katharsis"i sağlar, böylece bu tür etkinlikleri izlemek, izleyicide bazı duyguları uyandırmak ve harcatmak yolu ile bireyleri daha rahat ve psikolojik yönden sağlıklı kılar. Bahçecilik, ağaç işleri, sporun her türü, balık tutmak, avcılık, ev hayvanları beslemek, televizyon izlemek, kitap okumak, müzik dinlemek, sinema veya tiyatroya gitmek, koleksiyon yapmak gibi hobiler; stresin azaltılması ve önlenmesinde önemli bir rol oynar. Bu tür hobiler ve boş zaman etkinlikleri bireylere, boş zamanda değişik bir işle uğraşmak, zevk almayı ve gevşemeyi yaşamak, başarmak ve kendini anlatmak gibi çok önemli yararlar sağlar. 6. Masaj Masaj stres tepkisinin yavaşlatılması ve önlenmesinde birçok açılardan yarar sağlar; kasların gevşemesine yardım eder. Fiziksel uyaranlar, kan akımı ve kasların durumunu düzenler. Masaj yoluyla kas gerilimi azaldığında çeşitli ağrılar da azalır. Masaj sırasında bütün vücuda kaygıyı azaltan, düşünmekten çok hissetmeye olanak veren tatlı bir rahatlama duygusu yayılır. Böylece bilinçli yapılan bir masaj, bireyi stresin kargaşasından uzaklaştırarak ona sağlıklı bir dinlenme olanağı sağlar (Hargreaves, 1998, s.70). 7. Zaman Yönetimi Bugün özellikle iş hayatındaki insanların önemli bir bölümü, zamanlarını etkili bir biçimde düzenlemek konusunda başarısız olmakta ve zamanın baskısını sürekli olarak üzerlerinde hissetmektedirler. Böylece o sırada yaptıklarını değil, daha sonra yapmak zorunda olduklarını düşünmekte ve böylece de verimleri azalmaktadır (Baltaş, 1987, s.25). Çağdaş insan için en önemli stres kaynaklarından biri olan zaman bulmazaman yaratma olayı bazı tekniklerle başarılabilir nitelikte görülmektedir. Bu teknikler özde bireyi organize olmaya götürmektedir. Genelde araştırma bulguları olmaktan ziyade tecrübelere ve terapilere dayalı olarak salık verilen zamanın etkin yönetimi tekniklerinin öğrenilmesi kolaylığı, bu yoldaki başarının umut ve güdüsü olmaktadır (Balcı, 1990, s.102). Bireyden kaynaklanan stresin en büyük nedenlerinden biri zamanı planlayamamaktır. Zamanı kötü planlama, ciddi bir stres kaynağı olan kriz çözümleme yaklaşımını gerekli kılar. İşe yarayan yöntemlerden biri zaman çizelgesi, diğeri ise proje çizelgesidir (Braham, 1998, s. 85). Zamanını iyi düzenleyemeyen bir insan, kaçınılmaz olarak stres altındadır. Yapılması gereken, düşünce ve ayrıntılarla vakit kaybetmeyip kısa zamanda çok iş yapmak değildir. Tam tersine amaç ve öncelikleri saptayarak insanın zamanını gerçekten yapmak istediği şeylere ayırarak, hayatından daha fazla tat almasıdır (Baltaş, 1987, s.131). Zaman yönetiminin amacı, zamanı gereksinim ve istekleri karşılayacak biçimde kontrol altında tutabilmektir. Ran Lundy'e göre başarılı zaman Stres Yönetimi 38 yönetimi için dört anahtar vardır. Bunların ilki amaç saptamaktır. İkinci olarak amaca ulaşmak için planlama yapmak gerekir. Üçüncü sırada, planı uygulamaya hemen başlamak ve bitiş zamanını saptamak gelir. Dördüncü olarak, amaca ulaşana kadar çalışmaya devam etmek gerekliliği üzerinde durulur. Özellikle zaman baskısı nedeniyle yaşanan stresle başa çıkmak için zamanın iyi planlanması ve kullanılması gerekmektedir. BAZI MESLEKLERDE STRES RİSKİ Stres denince akla ilk olarak çalışma hayatı ve yaptığımız işler gelir. Şüphesiz öyle iş kolları vardır ki, yaşanan stres çok daha yoğundur. "İşin streslisi olmaz, stresi yaratan zorlayıcılar vardır" diyen uzmanlara göre, stres yoğunluğunu belirleyen iki ana faktör vardır: ‘Devamlı kayıp tehdidiyle yaşamak’ ve ‘her an ne çıkacağı belli olmayan meslekler...’ Bu kıstaslara göre en yoğun stres yaşayan meslek grubu asker, polis ve hava trafik kontrolörleridir. Bunları doktorlar (özellikle cerrahlar), borsacılar ve gazeteciler izlemektedir. Stresle başa çıkmada bazı yoğun stres gruplarında çalışanlardan öneriler: Kalp Cerrahı Prof. Dr. Bingür Sönmez: 6 saatlik uykumun dışında sürekli çalışıyorum. Tüm ameliyatlarımda Klasik Türk Müziği dinliyorum. Rahatlamamı sağlıyor. Her gün saat 17.00’ye doğru ekiple simit partisi yapıyoruz. Yılda bir hafta dalmaya, iki hafta da kayağa gidiyorum. Her Cumartesi ailemle vakit geçiriyor, Pazarları bahçeyle uğraşıyorum. Ve rezene, ısırgan otu çayları içiyorum. Genel Cerrah Prof. Dr. Koray Acarlı: Hasta ve yakını ‘önce Allah, sonra siz’ diyor. Gecenin bir yarısı evden çağrılmak, ölümle kalım arasında karar vermek, altından kalkılamaz bir stres. Bazen bir organ nakli 10 saati aşıyor. Bazen ağlıyorsunuz, Gömleği çıkarana kadar bazen stresi en yakınınızdakine atamıyorum. Bazen çatıyorsunuz. sohbet edip uzaklaşmaya çalışıyorum. Hafta sonları fırsat bulursam şehir dışına çıkıyorum. Bir hava trafik kontrolörü: Çalışma sistemimiz uluslararası kurallara göre belirleniyor. İş günü azaltılıyor, psikolog bulunduruluyor, ekip sayısı arttırılıyor. 4 ayrı ekip olmasına karşın yoğun stres altındayız. Saat 08.30’dan 19.30’a kadar çalışır, ertesi gün akşam geliriz. Onu takip eden iki gün izinliyiz. İş yükü binmemesi için mümkün olduğu kadar rahat çalıştırılırız. Çalışma saatimiz içinde maksimum 2 saat çalışır, 2 saat dinleniriz. Bu sürede işten uzaklaşmak için özel istirahat odalarımızda müzik dinleyip kitap, gazete okur, televizyon seyrederiz. Beyin Cerrahı Op. Dr. Aybars Akkor: Ameliyata girmeden önce bulmaca çözerim. Arkadaşlarımla son öğrendiğim fıkraları paylaşırım. Ameliyata başlarken mutlaka en keyifli halimi alır, etrafımda koşuşturan diğer sağlık personelinin de ameliyata neşeli başlamasını sağlarım. Eğer gün içinde stresim çok artmışsa badem, fındık, fıstık gibi kuruyemişleri yerim. Kitapevlerini ve müzik marketleri dolaşırım, gevşeyene kadar kitapları ve kasetleri incelerim. Masaj yaptırmak ve berbere gitmek benim stresimi yok eden unsurlar. Halk Menkul Değerler’den Ömer Dilber: Çok bunaldığımda gözlerimi kapatıp 5 dakika boyunca bir şey düşünmem. Bu şekilde beynimi rahatlatıyorum. Stresten kurtulmak için bir saatlik yemek arası iyi bir fırsat. Brokerlık yaparken, bir tuşa basıp trilyonlarla oynarken, İMKB’de ormanlık alanda yürüyüp temiz hava alıyordum. Ayrıca tavla oynayarak da stres atıyorduk. Petrol Ofisi A.Ş. İnsan Kay. Ücretl. ve Pers. Hizm. Yöneticisi Mert Canberk: Planlı ve zamanını iyi değerlendirerek çalışıyorum. Ani tepki vereceğimi hissettiğimde durup yutkunuyorum, 2 kez derin nefes alıp içimden 10’a kadar sayıyorum. Hayattan daha fazla zevk almaya çalışıyorum. Stres Yönetimi 40 STRESTEN NASIL KORUNABİLİRİZ? Durumu değiştiremiyorsak, olayları ele alış biçimimizi düzeltmeliyiz. Ayakta kalabilmek için bakış açımız değişmelidir. Örneğin; yeni başladığınız bir işte ‘nasıl başa çıkacağım’ demek yerine, ‘yeni işimde mutlaka başarılı olacağım’ demelisiniz. Burada önemli olan bakış açısı, stresi olumlu ya da olumsuz değerlendirmemizdir. Hayatınızı sadeleştirin. Eğer arabanız ve trafik sizin için bir stres kaynağıysa, park, servise götürmek, sigortalamak, korumak vb. sıkıntılara yol açıyorsa ulaşımda yürümeyi, bisikleti ya da toplu taşıma araçlarını tercih edin. Herşeyi birden yapmaya çabalamaktan vazgeçin. Bunu yaptığınız anda, çabalarınızı bir noktada odaklamayı başarır ve böylelikle stresinizi azaltabilirsiniz. Boş durmayın. Kendinize meşgul olacak uğraşılar bulun. Küçük şeylerden zevk alın. Kendinize güvenin. Sallanan sandalyede dinlenin. Hayvanları sevin. Yoga yapın. Zamanı planlayın. Müzik dinleyin. Öğlen 10 dakika uyumaya çalışın. Yeşil renkler kullanın. Muz ve avokado yiyin. Yosun banyosu yapın. Balığa çıkın. Hergün duş alın. Kendinizi tutmayın, ağlayın. Haftada 3 kez dans edin. Ailenizle ve arkadaşlarınızla fiziksel temasınızı arttırın. 10 dakikadan uzun olmamak kaydıyla güneşlenin. Rahatlatıcı etkisi olan çikolatayı yiyin. Hayır diyebilin. Güneşin doğuşunu ve batışını seyredin. Her gün en az 15 dakika yürüyüş yapın. Enerjinizi, size doyum verecek, değişik etkinliklere paylaştırın. Örneğin iş, sosyal etkinlikler, dinlenme, yalnız kalma, kültürel etkinlikler ve yakın ilişkileriniz bir denge içinde olsun. Hayatın tümünden zevk alın, gerektiğinde kendinize dahi gülün. Mutluluk kadar kaygının da insanlar için olduğunu bilin. Hayatı eğlenceli bir şekilde yaşamaya çalışın. Zamanı etkili ve verimli kullanın. Sizden yetiştirmesi mümkün olmayan işler istendiğinde, kendinizi gereksiz yere baskı altına sokmayın. Sevdiğiniz işi yapın: İş, Pazartesiden Cumaya çekilen cefa değil, yaşanan hayat olmalı. İşteki psikolojik sağlığımız, işimizi sevdiğimiz takdirde varoluyor. Kurban rolü oynamayın: Mazeret aramayın, başkalarını suçlayıp eleştirmeyin. Bu sorunu çözmez, stresi azaltmaz. Problemlerin çözülebilir olduğunu düşünün. Hayatın kontrolünü dış ödüle bırakmayın: Ödül (takdir, övgü) ya da karşılık beklemeksizin, zevk aldığınız ve yaptığınız işin parçası olmak için çalışın. Yeterlilik duygunuzu geliştirin: "Ben bu işi beceremeyeceğim" diye düşünmek yerine, "Bununla nasıl baş edebilirim" anlayışıyla yaklaşın. Olumlu düşünün, olumlu konuşun: Olumsuz konuşmalar olumsuz düşüncelere, olumsuz düşünceler de strese yol açar. "Yaşam neden bu kadar adaletsiz?", "Ne yapacağım şimdi?" gibi sorular stresi artırır. Ve 3K... Kendine güven, kendini ada, kontrol et: Kişinin sınırlarını tanıması, kendisine güvenmesiyle mümkündür. Seçilen işe Stres Yönetimi 42 kendini adamak, kişinin stres altında ezilmesine neden olmaz. Kontrol ise hayatı yönetme becerisidir. "Yapmam lazım...", "Yapmaya zamanım yok" yerine "Yapmayı seçtim", "Zamanımı buna vereceğim" diye düşünün. Stresinizin kaynağı şefinizse, şefinizle hiç anlaşamıyorsanız, onunla yüz yüze geldiğinizde midenize kramplar giriyor, bütün enerjiniz azalıyorsa... Bu durumdan kurtulmak mümkün mü? Bunun için yapmanız gerekenler şunlar: Öfkelendiğiniz anlarda tartışmayın. Yatıştıktan sonra ona durumu anlatın, neler hissettiğinizi açıklayın, ne istediğinizi belirtin ve teşekkür edin. Durumu anlatırken neden kızgın olduğunuzun onlarca nedenini birden sıralamaya kalkmayın. Bu durumu çözmez. İfadelerinizde “ben”li cümleler kullanırsanız hislerinizi daha doğru ifade edersiniz. "Sen" diliyle konuşmak karşı tarafı suçlar, savunmaya geçmesine üzdünüz.." vs. yerine neden "Ben olur. "Siz üzüldüm, böyle yaptınız, kendimi şöyle hissediyorum.." gibi. STRESLE BAŞA ÇIKMAK İÇİN BUNLARI YAPMAYIN ! Stresle başa çıkmak için alkole başvurmayın. İlk başlarda gevşeme ve günün etkilerinden kurtulma hissi uyandıran alkol, uzun vadede düzenli ve daha fazla tüketime yol açarak yeni bir stres nedeni olur. Stresli anlarınızda yemeğe saldırmayın. Yemek, aşırı stres için avunma haline gelir ve kısa süre içinde aşırı yemeye dönüşür. Bu da bir süre sonra aşırı kilo problemine dönüşerek yeni bir stres kaynağı olur. Stresi azaltmak için alışverişe çıkıp aşırı para harcamayın. Uyuşturucu kullanmak, endişe etmek, çevreyi suçlamak, sigara içmek, pasif davranmak, intikam duygusu gütmek, saldırgan olmak, çabuk yöntemleridir. rahatlamayı Ancak sağlayan stresten uzun geçici vadede başaçıkma kurtulmanızı sağlamaz. BESİNLERLE STRESTEN KORUNABİLİR MİYİZ? Vücudu stresin zararlı etkilerinden korumak, besinlerle de mümkündür. Dr. Yasemin Bradley’e göre beslenme, stresle başa çıkmada doğrudan etkilidir. Bradley, stres sırasında hücrelere zarar veren maddelerin oluşumunun arttığını vurgulayarak, bunlara karşı ‘savaş beşlisi’ dediği besinlerin zırh oluşturduğunu söylüyor. A, C, E vitaminleri ve çinko ile selenyum mineralleri içeren yiyecekleri savaş beşlisi olarak nitelendiriyoruz. Bunlar hücrelere zarar veren maddelerle savaşıp vücuttan uzaklaştırılmalarını sağlıyor. Ayrıca B5 vitamini ve magnezyum içeren yiyecekler de günlük stresi kontrol etmeye yarıyor. Özellikle alınması gereken besinler şunlardır: • A vitamini: Ciğer, balıkyağı, havuç, koyu yeşil sebzeler (ıspanak, roka, lahana), taze - kuru kayısı, brokoli, peynir. • C vitamini: Kırmızı ve yeşil biber (turunçgillerin 4 katı içeriyor), koyu yeşil yapraklı sebzeler, brokoli, domates, Brüksel lahanası, lahana, çilek, kivi, portakal, mandalina, greyfurt, limon. • E vitamini: Bütün sebze yağları (ayçiçek, zeytinyağı, mısırözü, ceviz, fındık yağı) koyu yeşil yapraklı sebzeler. • Çinko: İstiridye, badem, buğday ürünleri (rafine edilmemiş kaba un, köy ekmeği), susam, ciğer, kabuklu deniz baklagiller. • Selenyum: Deniz ürünleri, susam. Stres Yönetimi 44 ürünleri, ayçiçeği tohumu, BEŞİNCİ BÖLÜM STRESİN SONUÇLARI Stresin kısa vadede sonuçları: • Acil enerji sağlamak için kas ve kemiklerden aminoasitler ile karaciğerde depolanmış olan glikoz (şeker) kana bırakılır. • Kan, gerektiğinde tansiyonu yükseltebilmek için tuzu tutmaya başlar, böylece besinlerin ve oksijenin kas hücrelerinin içine alınışı kolaylaştırılır. • Enfeksiyonlara karşı vücudun direncini arttırmak için ‘kortizol’ adlı stres hormonu salgılanır. • Vücudun ekstra enerji ihtiyacını karşılamak üzere dokulardan yağ bırakılır. Bu, kanda kolesterol ve yağların düzeyini artırır. Stresin uzun vadede sonuçları: • Kas ve kemik dokusunda kayıplar baş gösterir. • Kan - şeker dengesi alt üst olur. Kortizol, kan şekerini yükseltip insülin salınımına yol açtığından uzun süreli stres sonrasında pankreasa ağır yük binmeye başlar ve insülin üreten hücreler harap olabilir. Bu da şeker hastalığına yol açabilir. • Yüksek tansiyon kalbi yormaya başlar. • Enfeksiyon riski artar. Uzun süre yüksek dozda salgılanan kortizol, bağışıklık sistemini harap eder. • Kanda yükselen yağ oranı kalp - damar hastalıkları riskini artırır. STRESİN TETİKLEDİĞİ HASTALIKLAR • Astım • Alerji • Yüksek tansiyon • Kolit • Mide ülseri • Felçler • Beyin kanamaları • Kalp - damar hastalıkları • Romatizma • Sivilceler • Guatr STRESİN BİR BAŞKA SONUCU Hemen herkeste ciddi bir sıkıntıya yol açabilecek stresli bir olayla karşılaştıktan sonra ortaya çıkan; travmatik olayın düşlerde ve düşüncede tekrar tekrar yaşanması, travmayı hatırlatan olaylardan ya da durumlardan kaçınma, duygusal tepkisizlik, aşırı uyarılmışlık, tetikte olma ve irkilme halidir. Bu duruma yol açabilecek travmalar; savaş, doğal afetler, yaşamı tehdit eden kazalar, saldırı ya da tecavüz gibi durumlardır. Kişi bu olaylarda ölüm ya da yaralanma tehditi yaşamıştır ya da tanık olmuştur. Travmatik olayı çağrıştıran herşeyden kaçar. Karşılaşmak durumunda kalırsa, kişide yoğun anksiyete oluşur. Travmayı tekrar tekrar düşlerinde ve insanlardan durumu, düşüncelerinde uzaklaşır, uykuya yaşar. işlevselliği dalmakta Kaçınma bozulur. güçlük, Aşırı konsantre davranışı irkilme, olamama, nedeniyle uyarılmışlık irritabilite görülebilir. Posttravmatik stres bozukluğu çocukluk dönemini de içine almak üzere herhangi bir yaşta başlayabilir. Yaygınlık %1-3 dolayındadır. Belirtiler travmatik olaydan sonra üç ay içinde başlarsa “akut”, üç aydan sonra başlarsa “süregen” olarak değerlendirilir. Eğer travmatik olaydan sonra ortaya çıkan durum bir aydan kısa sürerse “Akut Stres Bozukluğu” olarak tanı konur. Stres Yönetimi 46 STRES VE PERFORMANS İLİŞKİSİ Genellikle stresin insan yaşamındaki olumsuz etkileri üzerinde durulur. Ancak stresin yapıcı ve yıkıcı olmak üzere iki boyutu vardır. Stresin her türü zararlı değildir. Çoğu insan motive olabilmek için belli bir miktar strese ihtiyaç duyar (Braham, 1998, s. 46). Stresin hiç olmaması hem olanaksız hem de sakıncalıdır. Ancak, bireylerin ruhsal ve bedensel sağlığını tehlikeye düşürecek şiddet ve yoğunluktaki strese de izin verilmemelidir. Her iki durumda da stres, verimi olumsuz yönde etkilemektedir (Pehlivan, 1991, s. 795). İşlerin tamamını yapamayacaksınız diye kaygılanmak gereksizdir. Zihniniz açık ve huzurluysa ve stres düzeyiniz azaltılmışsa, işinizde çok daha fazla verimli olur, çalışmaktan keyif alırsınız. Strese dayanma gücünüzü azalttıkça, stresin kendisi de azalacak, bununla başa çıkmanızı sağlayan yaratıcı fikirleriniz de daha iyi işlerde kullanılabilecektir (Carlson,1999,s.5). Her şirket üyesinin bir kabul alanı vardır. Bireylerin kabul alanlarının sınırları içinde bulunan performans gerekleri, bir sorunla karşılaşılmadan ya da çok az sorunla karşılaşılarak yerine getirilebilir. Performans gereklerinin kabul alanının sınırları dışında kaldığı durumlarda ise, işlerin yapılmasında bir rastgelelik, dürüstlükten uzaklaşma ve sabote etme eğilimleri görülmektedir (Aydın, 1986, s. 93). YAPICI STRES (EUSTRES) VE PERFORMANSA ETKİLERİ Stres nedir başlığı altında bahsettiğimiz eustresi (zevk veren stres) bu bölümde ayrıntılı olarak ele alacağız. Olumlu stres yeterli derecede gerilim hissedip motive olabildiğiniz durumlarda ortaya çıkar ve en verimli şekilde çalışmayı sağlar. Olumlu stres, gereğinden az ve gereğinden fazla stres bulunan alanların arasında kalan alandır. (Braham,1998,s.46). Az miktarda stresin iş performansını artırdığı bilinmektedir. Örneğin son zamanlarda yapılan bir araştırmada, yeni bir yöneticinin gelmesi veya istemeyerek başka bir işe geçmenin, işe ilişkin daha fazla bilgiye sahip olmak için daha çok araştırma yapmayı gerektirdiği bulunmuştur. Belirli bir düzeydeki stres, işgörenlerin işlerini daha iyi yapmak için yeni ve daha iyi yollar bulmalarını sağlamaktadır. Yapıcı stres birey ve örgüt için yapıcı bir eylem yoludur. Az miktarda stres tepkisinin kişinin işinde daha özenli çalışmasını teşvik eden, yaratıcılığını uyaran, çabalarını arttıran, enerji veren yapıcı bir etkisi olmaktadır. Eustres denilen bu tür stres bireyin çevresi ile dengeli bir ilişki kurmasında başarısını artırmaktadır. Önemli olan, çalışanların stres tepkisinin sağlıklı yönlendirilmesidir. Kötü yönlendirilen örgütsel stres örgütün insan kaynaklarına zarar verecek, verimsizliğe, kalitesizliğe neden olacaktır. Sağlıklı yönlendirilen stres ise, tam tersine performans artışına, iş doyumuna ve verimlilikte artışa yol açacaktır (Yıldırım,1995,s.186). Yapıcı stres, güdüleme ile eş anlamlı olarak ele alınmaktadır. Güdüleme, insan davranışını istenilen doğrultuya yönlendiren, belli bir amaç için harekete geçiren güçtür. Güdüleme ile amaçlanan; çalışanların şirkette kalmalarının, yaratıcı güçlerini kullanmalarının, iş başarımlarının yükselmesinin sağlanmasıdır. Kurumsal açıdan güdüleme, şirket üyelerinin çalışmaya başlamalarını çalışmayı sürdürmelerini ve görevlerini istek ve coşku ile yerine getirmelerini sağlayan düzenlemelerin tümü anlamını taşır (İncir, 1980, s. 5). İşgörenlerin belli bir miktarda stres tepkisi içinde olmaları onların işlerine karşı güdülenmelerini ve performans düzeylerinin yükselmesini sağlayan bir güçtür. Ancak stres miktarının artması tam tersi bir etki yapmaktadır. Stres Yönetimi 48 YIKICI STRES (DISTRES) VE PERFORMANSA ETKİLERİ Olumsuz stres çok az veya çok fazla gerilim altında olunan durumlarda ortaya çıkar (Braham, 1998, s.46). Yıkıcı stres, işgörenlerin ve şirketlerin işlevini yerine getirememesine yol açar. Orta düzeyde stresin verimliliği artırmasına karşılık, aşırı yüksek düzeydeki stres işgörenin fiziksel ve zihinsel sistemini bozar ve aşırı yüklenmesine neden olur. Yoğun stres altındaki birey, devamsızlık, devir, hata yapma, kazalar, doyumsuzluk ve performans düşüklüğü gibi tepkiler gösterir (Aktaran;Pehlivan,1993,s.62). Yıkıcı stresin performansa olan etkileri aşağıda incelenmiştir: a- İşe Gitmekte İsteksizlik Stresin yıkıcı boyutu, bireylerin işe karşı güdülenme düzeylerini düşürür. işgörenler, işyerlerinde işlevsel veya toplumsal çevrelerinden kaynaklanan bir veya daha fazla stres nedeni yüzünden genellikle işe gitmekte isteksiz olmaktadırlar. Kendilerinde stres yaratan kişi, grup, durum veya ortamlarla yüzyüze gelme endişesi bireyi işe karşı olumsuz tutumlara yöneltmektedir. Bunun sonucunda ise tek başına işe gitme zorunluluğu bile önemli bir gerilim ve kaygı nedeni olmaktadır. İşine isteksiz olarak başlayan birey, çalışma süresince de etkili ve verimli olamamaktadır (Yiğit, 2000, s. 96-97). b- Şirketten Ayrılma Bireyler, bir şirketin üyesi olarak üretime katkıda bulundukları sürece, karşılık beklerler. Bu karşılık çok çeşitli olabilir. Örneğin, maaş, ücret, ikramiye, emeklilik hakkı, iyi çalışma koşulları, iş güvenliği, yetenek ve başarısını gösterebilme, tanınma, sorumluluk, saygınlık kazanma, statü, yükselme, kendini geliştirme vb. Bireyin şirkete hizmetini sunmasına karşılık, şirketten beklediklerinin karşılandığını ve karşılanacağını algıladıktan sonra şirkette kalacaktır. Böylece işgören için istemlerinin fiilen karşılanması kadar, ileride karşılanacağı kanısını da taşıması önemli olmaktadır. Örneğin birkaç yıl sonra yurt dışında cazip bir görev alma olanağı veren bir şirkette çalışmayı kabul edenlerin davranışı böyle bir olguyu kanıtlar (Çulpan, 1978, s. 17). Bireyin beklentilerinin şirket tarafından karşılanmaması ya da işgörenlerin geleceğe ilişkin olarak yaptıkları değerlendirmede beklentilerinin karşılanacağına ilişkin olumlu bir ışık yoksa, bu durum önemli bir stres kaynağı olarak kişinin performansını etkilediği gibi, daha uygun bir iş veya şirketin arayışı içinde olmasına ve ilk fırsatta şirketten ayrılmasına neden olacaktır. c- Yetersizlik Duygusu Bireyin sahip olduğu yeterlik ve yetenekler işin gereklerini karşılamıyorsa, işte deneyim eksikliği varsa, işgörenler arasında çok yoğun bir yarışma söz konusu ise veya yönetici çok titiz ve mükemmelliyetçi ise işgörenlerde geçici veya sürekli bir yetersizlik duygusu oluşmaktadır. Bu duygu gittikçe işgörenin kendine olan güven ve saygısını da zedeleyerek işinde başarısız ve verimsiz olmasına neden olmaktadır. d- İşbirliği Sağlayamama İşbirliği birden çok işgörenin, birbirinden haberli olarak ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere hareket etmesidir. İşbirliğinin sürmesi iki koşula bağlıdır. Birincisi ortak amacın gerçekleşmesidir, bu toplumsal bir nitelik taşır. İkincisi ise, ihtiyaçların karşılanmasıdır, bu bireysel ve kişiseldir. Bunlardan birincisi amaçların gerçekleşme derecesi, ikincisi ise işbirliği yapan bireylerin sayısı ile ölçülür. İşbirliğinin yaşaması, sistemin bütün amaçlarının ve özendirme öğelerinin bireyler arasında dağıtımını öngören birbirine dayalı birleştirilmesi iki eyleme hatalı bağlıdır. Bunlardan olunca işbirliği biri veya ikisinin gerçekleşmez (Bursalıoğlu,1987,s.178). İşbirliğinin gerçekleşebilmesi için işgörenin buna özendirilmesi gerekir. Çesitli nedenlerle stres içinde bulunan bireyler başkalarıyla iş amaçlı işbirliği kurmada isteksiz ve gönülsüz davranırlar. Stres Yönetimi 50 İşbirliği kurulamaması ise işgörenlerin ortak bir örgütsel amacı gerçekleştirmelerini engeller veya tamamen ortadan kaldırır. e- İşte Hata Yapma Stresin önemli etkilerinden biri, bireylerde dikkatsizlik ve konsantrasyon zayıflığı meydana getirmesidir. Bireyin işine karşı yeterince dikkat gösterememesi ve gerektiği gibi konsantre olamayışı ise iş ve işlemlerde hata yapması sonucunu doğurur. Hata yapma, hem bireyin kendine güvenini sarsar, hem de kurumsal açıdan zaman, para ve kaynak savurganlığına neden olur. f- İşten Uzaklaşma İsteği Stresin, iş ortamında bireyleri birçok açıdan etkilediği ve bunun işgören için işine ilişkin tutumlarında ve güdülenmesinde belirleyici olduğu bilinmektedir. İşgörenlerin işten soğuması da bu olumsuzluklardan birisidir. Stres içindeki birey ne şekilde olursa olsun stres kaynağından uzaklaşmak isteyecektir. İş ortamındaki stres kaynakları da bireylerin işten yasal veya yasal olmayan yollarla uzaklaşmasına neden olmaktadır. Birey yasal olarak sahip olduğu izin, rapor vb. yollarla işten uzaklaşabildiği gibi, işe devamsızlık, geç kalma, işten kaçma, uydurma gerekçelerle izin alma, viziteye çıkma; yalancı hastalık nedeniyle rapor alma gibi bazı yolları da deneyebilmektedir. g- İsabetsiz Kararlar Verme Karar verme, bir sorunu çözmek için birçok seçenek arasında en uygununu tanımlayabilmeyi ve seçmeyi içerir. Stres altındaki bireyler ise çoğu kez sorunu tam olarak algılayıp, uygun seçenekleri ortaya koyarak, bunların arasından en uygununu seçebilecek dikkat ve yoğunluğu sahip olamazlar. h- Nitelik ve Nicelik Düşmesi Yapılan işin niceliği kadar niteliği de önemlidir. Bazen stres içindeki birey nicel olarak standart üretimini gerçekleştirse bile, içinde bulunduğu stresin fiziksel, psikolojik ve davranışsal etkileri nedeniyle üretiminin niteliğinde bir düşme görülür. Bu durum, bireyin performansında stresin doğrudan etkilerinin görüldüğü önemli bir boyuttur. Şirketlerin verimsizliğinde bu nitelik-nicelik dengesizliğinin çok önemli bir etkisi vardır. VE STRESİN YARARLARI... Stres, kişinin değişen çevreye uymasını sağlar, zaman zaman olumlu duygular uyandırır. Kişiye heyecan verip harekete geçirir ve yeni bakış açıları kazandırır. Farklı çözüm yollarının bulunmasına imkân verir. Stressiz bir hayat, sıkıcı, hatta hüzünlü olabilir. Performansı yükseltir. Mücadele gücü verir. Olaylar karşısında dayanma gücünü artırır. Hırs ve duyguları uyarır. SON SÖZ ''Stres yönetimi'' konusunda yukarıda verilen tekniklerin hepsi, hepimize uygundur diye bir şey yok fakat içinden kendimize ve hayat biçimimize uyanları seçerek bir şeyler yapabiliriz. Bazen içinde bulunduğumuz şartları düzeltmek her şeye rağmen bizi aşabilir, o noktada profesyonel bir yardım almak en doğrusudur. Stres konusuna farklı bir bakış açısıyla yaklaşan Çinli Düşünür K. G. Yung’un şu sözlerine kulak verelim: Stres Yönetimi 52 “Zıtlıklardan, problemlerden ve aykırılıklardan korkmayın, onlar bizim varoluşumuzun temel taşlarıdır. Mücadele için vicdanımız ve aklımız yeterlidir. Önce kendinizin değil karşınızdaki insanın stresini çözün. Gerçek hümanist önce veren, sonra alandır. Önce doyuran, sonra doyandır.” Doğu felsefesinin ana kaynağı olan "pozitif düşünce" günümüzde batı tıbbının da benimsediği sihirli iki kelimedir. Doğada, evrende her şey karşılıklı etkileşim halindedir. Zihinle beden arasında da böyle bir etkileşim vardır. Zihindeki olumlu düşünceler, bedende bir takım olumlu sonuçlar yaratır. Pozitif düşünce, olumsuzluklara razı olmayan, her koşulda yapılabilecek iyi bir şeyin olduğuna inanan, insan hayatını olumlu yönde etkileyen bir düşünce tarzıdır. Bu gün artık iş, spor ve sanat dünyasında bile pozitif düşünce ve beyin gücü verim arttırıcı bir faktör olarak kabul edilmektedir. Bugün artık başarının yolu pozitif düşünmekten geçiyor. Bu iki kelimeyi hayat felsefesi olarak benimseyen insanlar umudunu, güvenini, iyimserliğini kaybetmeden kendine güvenen, cesur ve inisiyatif sahibi bireyler olduklarını çevrelerine hissettiriyorlar. Pozitif düşünen kişiler, pozitif enerji veren insanlarla arkadaşlık ediyorlar, pozitif enerji veren yiyeceklerle besleniyorlar, pozitif enerji yüklemek için spor ve meditasyon yapıyorlar. Sizi daha güçlü kılacak şu yaşam felsefesine kulak verin: · · · Mizah duygunuzu yitirmeyin! Cesur olun! İdealist olun! Yaratıcılık gücünü egemen kılan kişiler her zaman başarılı olmuşlardır. Kendi güçlerinin kaynağının yine kendileri olduğunu bilirler ve aşağıdaki ortak özelliklere sahiptirler: · Sessizliğin tadını çıkarmayı bilirler. · Doğayı hisseder, ondan zevk alırlar. · Kendi duygularına güvenirler. · Kargaşa içinde de işlerine odaklanırlar. · Çocuklar gibi onlar da hayal kurmaktan hoşlanırlar. · Kendi bilinçlerine güvenirler. · Herhangi bir görüşe katı bir şekilde bağlı değildirler. Boşanmasının hemen ardından, bir global ekonomik krizde varını yoğunu kaybeden, intiharın eşiğinden dönüp, hayattan öğrendiklerini yararlanabilecek herkesle paylaşmayı seçen eski İngiliz mülti-milyoneri Richard Wilkins "Mental Tonic" adlı kitabında hayat felsefesinden süzdüğü ilkelerden bazıları : 1. Gerçek değişim kimi eski şeyleri farklı görmeye başlamaktır. 2. Pencereniz kirliyse dışarı çıkıp manzarayı parlatmanız boşunadır. 3. Eğer siz kendinizi sevmiyorsanız başkaları neden sevsin? 4. Ana babanız doğumunuzdan sorumludur, hayatınızdan değil. 5. Eğer kendinize yön arıyorsanız yolunu kaybetmiş birine sormayın. 6. Dostluk, ayrı oldukları zaman insanları birlikte tutar. 7. Fedakarlık çiçeğin köküdür. 8. Geçmişi bir kitap gibi kullanın, eviniz gibi değil. Stres Yönetimi 54 9. Birçok insan hayatının büyük bölümünü olduğundan farklı görünebilmek için heba eder. 10. İlerlemenizin önündeki en büyük engel kendinize güvensizliğinizdir. 11. Acı, mutluluğa göre daha çok şarkı bestelemiştir. 12. Her davranışında başkalarının onayını arayan kimseler hayatın birçok güzelliğini ıskalar. 13. Yüzeyde hazine bulamazsınız. 14. Kahkaha ruhun dansıdır. 15. Mucize, enerjinizi korkularınıza değil rüyalarınıza verdiğiniz zaman başlar. 16. Karşınızdakini dinliyor musunuz, yoksa konuşmak için sıra mı bekliyorsunuz? 17. İkiyüzlülük sadece sahibi tarafından görülemez. 18. Hayatınızı bir para kazanma denemesi olarak kullanmayın. 19. Cennete gitmenin iki yolu vardır: 1.Gerçekten öldüğünüz zaman, 2.Gerçekten yaşadığınız zaman. 20. Gerçek zenginlik vaktinizi insanlara vermektir, para karşılığı satmak değil. 21. Müziği notaların arasındaki sessizlik meydana getirir. Sizlerle şu kısa hikayeyi paylaşmak istiyorum: Sabah sol gözümde bir ağrı ve biraz kanla uyandım. Öğleden sonra soluğu doktorda aldım. Dünya tatlısı bir doktor. ilk bakışta çözdü derdimi. "Direnç kaybına bağlı iltihaplanma..." "Sorun gözünde değil aslında..." dedi doktorum. "...baktığın yerde... Hep karanlığa bakmaktan feri sönmüş gözlerinin. Yılgın düşmüşsün. Yorgunluk mikrobu, seni gözünden vurmuş". Bu teşhisin ardından öyle bir reçete yazdı ki, dostlar basına: "Pozitif düşüneceksin. Hayata sımsıkı sarılacaksın. İşinden kafanı kaldırıp sevdiklerinle vakit geçireceksin. Kendine yeni heyecanlar yarat. Sev, ki hücrelerin yenilensin. Sana enerji vermeyecek hiç kimseyle de birlikte olma..." Size sınırlı verilmiş olan ömrünüzün kıymetini bilin, geçen zamanın tekrar geri gelmeyeceğinin bilincinde başkalarının eline bırakılmış bir hayat yaşamak yerine kendiniz için asıl yapmanız gereken ne ise onu yapın ve gülümseyin... Stres Yönetimi 56 KAYNAKÇA 1. Baltaş, A., Stres ve Başaçıkma Yolları, 1990, Remzi Kitabevi 2. Psikiyatri Dünyası, 2000 3. Psycho Med, 1995 4. Uludağ Üniversitesi İİBF., Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bl. 5. www.hekimce.com 6. www.tiprehberi.com 7. www.ruki.org 8. www.psikofarma.net 9. www.psikoturk.net 10.www.kisiliktesti.com