Sivasın Sesi - Sivasın Sesi - Sivasın Sesi

Transkript

Sivasın Sesi - Sivasın Sesi - Sivasın Sesi
SİVASIN SESİ - SİVASIN SESİ - SİVASIN SESİ - SİVASIN SESİ - SİVASIN SESİ - SİV
Sivasın Sesi - Sivasın Sesi - Sivasın Sesi - Sivasın Sesi - Sivasın Sesi - Sivasın Sesi
Sivasın Sesi - Sivasın Sesi - Sivasın Sesi - Sivasın Sesi - Sivasın Sesi - Sivasın Sesi
Sivasın Sesi - Sivasın Sesi - Sivasın Sesi
SİVAS KÜLTÜREL ve SOSYAL YARDIMLAŞMA DERNEĞİ’nin bir hizmeti olarak 2008 yılında
Ali Çınkı tarafından, mümkün olduğu kadar aslına sadık kalınarak, mizanpajı yeniden yapılmıştır.
«SİVAS’IN SESİ»
ÖZEL SAYISI
BU SAYIDA
Amacımız..............................................2
Sivas, En Eski Uygarlıklar Kenti..........3
Demir ve Çelik Ülkesi........................10
Sivas’ın Tarımsal Ürünleri..................13
Sahibi:
Sivas Öğrenci Koruma ve
Yardımlaşma Derneği
adına
Şefik SOYUYÜCE
Sorumlu Yönetmen:
ERDOĞAN ALKAN
Ozanların Dilinden..............................15
Sivas Folkloru.....................................17
Sivas Düğünleri...................................23
Sivas Türküleri....................................27
Ankara’da Bir Öğrenci Yurdu
Yapılmasını İstiyoruz..........................28
Sivas Dürüşşifası.................................29
Sivas’ın Bir «Dört Eylül» Üniversitesine
İhtiyacı Var..........................................30
Yazı İsleri Yönetmeni:
Alâettin TANAYDIN
Teknik Sekreter:
L. Alim ERSOY
Desenler:
İsmet ÖZBANAZI
Yönetim Yeri:
Karanfil Sokak 44/4
Dizildiği ve Basıldığı Yer:
Ulusoğlu Mat. - Ankara
1
AMACIMIZ
Ankara’da bir Sivas öğrenci yurdu yaptırmak, Sivaslılar arasında birlik ve dayanışma sağlamak, kentimizin folklorunu yaymak ve yaşatmak, Sivas’ta bir
üniversite açılması konusunda yardımcı olmak amacıyla 1967 yılı Nisan ayında «Sivas Öğrenci Koruma
ve Yardımlaşma Derneği» adıyla bir dernek kurulmuştur. Yukarda saydığımız amaçların gerçekleştirilmesi herşeyden önce sayın kentlilerimizin çaba ve
yardımlarına bağlıdır, derneğimiz sadece sizlerin bu
çaba ve yardımlarınızın gerçekleştirilmesinde aracı
olacaktır.
Yurt yapımıyla ilgili olarak Ankara’nın Bülbülderesi semtinde 657 M² lik bir yurt arsası satın alınmıştır. Sayın hemşehrimiz Yük. Müh. Mimar Doğan
Ersoy tarafından ücretsiz olarak yapılan yurt binası
plân ve projesi uygulama alanına konmuş, arsanın
temel kazılarına başlanmıştır. Zemin katının dışına 6
katlı olarak yaptırılacak olan yurt en az 500 öğrencimizi barındırabilecek genişlik ve rahatlıktadır.
Derneğimizin kararlı çalışmasını gören Sivas
Valiliği ve Belediyesi bütçesine 200.000 lira, Özel
İdare ise 45.000 lira ödenek koymuş ve peyder pey
ödemelere başlamıştır.
Derneğimiz ayrıca her yıl, Özel İktisat, Dişçilik
ve Eczacılık Yüksek Okullarında maddî durumları
elverişli olmayan 4 öğrencimizin ücretsiz okumasını
sağlamıştır. 1969-70 öğrenim yılı için 3 öğrencimize
2
daha ücretsiz okuma olanağı sağlanacaktır.
Sivas’ta bir «Dört Eylül Üniversitesi» açılması
konusundaki çalışmalarımız Sivas’ta kurulmuş bulunan «Dört Eylül Üniversitesi Kurma ve Yaşatma Derneği» ile işbirliği yaparak yürütülmektedir.
Yurt yapımı için gerekli paranın sağlanması amacıyla bir de 500.000 liralık eşya piyangosu düzenledik. Elimizdeki bütün biletlerin satılamaması yüzünden piyango tarihini, uzatmak zorunda kaldık. Sosyal
bir amacın gerçekleşmesi uğruna yapılan bu gecikmenin bütün hatasını hemşehrilerimizin bizde aramayacaklarını, bu konuda da bizlere yardımcı olacaklarını
umuyoruz.
Kentimizle ilgili sorunların çözümlenmesi konusunda hemşehrilerimizin her zaman birlik ve dayanışma ruhu içinde olduklarına, bu birlik ve dayanışmayı
her şeye rağmen sürdüreceklerine inancımız sonsuzdur.
El ele, omuz omuza, sırt sırta verelim, kafamızı,
gücümüzü birleştirelim, yurt yapısının ilk harcını biz
karalım, Dört Eylül Üniversitesi’ne ilk tuğlayı biz koyalım ve bu iki yapı iki anıt gibi yükselsin.
Saygılarımızla
Yönetim Kurulu
Sivas En Eski
Uygarlıklar Kenti
Büyük bir kesimi İç Anadolu Bölgesinin
Yukarı Kızılırmak Bölümündedir. Kuzey kesimleri Karadeniz Bölgesi, Güney-Doğu ve
güney kesimleri Doğu Anadolu bölgesi sınırları
içinde kalır.
Kent’te yazlar sıcak ve kurak, uzun sürer
kışlar soğuk ve karlı geçer. Yıllık yağış tutarı
450 mm. kadardır. Sivas hayli soğuk illerimizden biridir. Bazı yıllarda karlı mevsimin Nisan
ayına kadar sürdüğü görülür.
İl Türkiye’nin en engebeli köşelerinden
biridir. Kösedağı, Tekeli Dağı, Aşmalı Dağı,
Yıldız Dağı Kelkit Irmağı Kızılırmak arasında
uzanan belli başlı dağlardır. Kızılırmak Nehrinin güney kesiminde ise Gürlevik ve Tecer dağları uzanır. Bu sıra dağları arasında irili ufaklı
yaylalar yer alır. İl topraklarında en çok buğdaygiller ekilir, geniş ölçüde hayvan beslenir.
Divriği’nin demir madeni, Gemerek ilçesindeki
linyit yatakları ilin yeraltı zenginliklerini meydana getirir.
Başta Kızılırmak olmak üzere Fırat’a dökülen Çaltı, Tohma suları il topraklarını sulayan
belli başlı akarsulardır.
YÖRENİN TARİHÇESİ :
Sivas kentinin kuruluş yılları çok eski zamanlara dek iner. Romalılar devrindeki adının
ne olduğu bilinememektedir. Osmanlılar devrinde kente Sebaste adı verilmekteydi. Birçok
yolun kavşağında bulunan Sivas eski devirlerde
önemli bir ticaret merkeziydi. II. yüzyıldan sonra hıristiyanlar kente yerleşmişler ve IV. yüzyılda, Nicinius zamanında kentteki hıristiyanların
büyük bir kısmı öldürülmüşlerdir. Bizansın egemenliği sırasında Sivas önemli bir piskoposluk
merkezi oldu. VI. yüzyılda Jüstinyen kent surlarını yeniden onarttıysa da bu durum Sivas’ın
575 yılında İran Kralı I. Keyhüsrev tarafından
3
alınmasına engel olamadı. VIII. yüzyılda kent Arapların bir çok saldırılarına uğradı. Ermeni kralı Sene
Kerim Hovhannes Sivas bölgesinde önemli bir krallık kurdu ve bu yeni Devletin merkezi Sivas oldu.
1059 yılına kadar süren bu devlet bu yılda Türk Selçukluları tarafından yıkıldı. Trabzon ve çevresinde
kurulan egemenlik sınırları Sivas’ı da içine almıştır.
1070 yılında Komnenler Türkler tarafından bozguna
uğratılmıştır. 1071’de Selçuk Türklerinin eline geçen
Sivas 1081 de Danışment Beyliğinin merkezi olmuş
bir ara İlhanlıların baskınına da uğramıştır. XIV.
yüzyılda Kadı Burhanettin Hükümetinin yönetimine
girmiş XV. yüzyılda ise Yıldırım Bayezit tarafından
Osmanlı topraklarına katılmıştır. Timurlenk 1400 yılında kenti 20 gün süren bir kuşatmadan sonra ele
geçirmiştir. Osmanlıların yönetimi sırasında Osmanlı Merkezini İran’a ve Bağdad’a bağlayan önemli bir
yol üstünde bulunduğu için büyük bir ticarî değer
taşımıştır.
lıklar göstermiş bir ilimizdir. Türkiye’nin düşman
işgalinden kurtarılmasını ve ulusal bütünlüğe kavuşmasını kararlaştıran kongrelerden biri 4 Eylül 1919
tarihinde Sivas’ta yapılmıştır.
Sivas Kurtuluş savaşında da büyük kahraman-
Çifte Minare: 1271 yılında Selçuk vezirlerinden
4
KENTTE TARİHSEL ESERLER:
Kale: Aşağı ve Yukarı Kale olmak üzere iki kısımdır. Aşağı kalenin 5 kapısı vardır. Sur yüksekliği
25 metredir. Bizans İmparatoru Jüstinianus, Danışmentoğulları, I. Alâeddin Keykubat ve Kadı Burhanettin zamanında onarılmıştır. Kale duvarlarından
bugün hiç bir iz kalmamıştır.
Şîfaiye: 1217 yılında Selçuk sultanlarından I.
İzzettin Keykavus tarafından hastane olarak yaptırılmıştır. İçinde İzzettin Kevkavus’un türbesi bulunmaktadır. İçi tuğla ve mozayiklerle süslenmiştir.
Devrinin en ünlü ve eski bir kurumu olup yakınında
hamam, medrese, cami v.s ile bir bütün olarak incelenir.
Şemsettin Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Dikdörtgen şeklinde olan yapı tamamiyle yıkılmış yalnız ön
yüzü, 2 minaresi ayakta kalmıştır. 20 metre yüksekliğindeki kapısı taş oymacılığının en güzel örneğidir.
Kapının 2 yanında zarif tuğlalarla yapılmış, çinilerle
süslenmiş tek şerefeli iki minaresi vardır.
Bürüciye Medresesi: 1271 de Selçuk ve zirlerinden Muzaffer Baruçirci tarafından yaptırılmıştır.
Giriş kapısı sarımsı kumlu taşlardan çok ince bir şekilde süslü olarak yaptırılmıştır. Avlu çevresinde Korint üslûbunda sütun başlıklarının taşıdığı revaklar
ve bunların gerisinde hücreler vardır. 4 eyvanlıdır.
Türbe kısmında çok nefis çinileri bulunur. Yanında,
doğu bitişiğinde Osmanlılar devrinde yapılan bir hamam vardır.
Gök Medrese: 1271 yılında Giyaseddin
Kevhüsrev’in vezirlerinden Sahip Ata tarafından
yaptırılmıştır. Yapının ön yüzü ince geometrik oymalarla, yaprak ve ayrıca hayvan başları şekillerinden
pano ile süslenmiştir.
Selçuk Türk sanatının şaheserlerinden biridir.
Kapının iki yanında tuğlalarla örülmüş, çinilerle süslü iki yüksek minare bulunmaktadır. Mescit yüksek
kubbeli olup çinilerle süslenmiştir. Ortada bir havuz
bulunmaktadır. 4 eyvanlıdır.
CAMİLER:
Ulu Cami: XII. Yüzyılda Danişmentoğulları
devrinde yapılmıştır. Minaresi XIV. yüzyıldandır.
Minarenin orta yerinde çinilerle süslü kufi yazıtlı bir
kemer bulunmaktadır. Caminin plânı enliğine salimlidir. İçersinde 5 sıra enine 9 sıra uzunluğuna yer alan
45 yontma taştan yapılmış, ayak üzerine kurulmuş
kemerler vardır. Eğri minaresi ile ünlüdür.
Meydan Camii: 1562 yılında Kanunî Sultan
Süleyman’ın vezirlerinden Koca Hasan Paşa tarafından yaptırılmıştır. Cami dikdörtgen şeklinde taştan
yapılmıştır. Kubbesi yoktur. Çatı; kaim, dörtköşe sütunlar üzerine oturtturulmuştur. Karşısında türbe ve
hamamı vardır.
Gök Medrese
5
Kale Camii: 1580 yılında III. Murat’ın vezirlerinden Mahmut Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kubbesi kurşundan, minaresi tuğladan yapılmıştır. Son cemaat yeri eski şeklini kaybetmiştir.
Ali Ağa Camii: XVI. yüzyılda Behranı Paşa’nın oğlu Mustafa Bey tarafından yaptırılmıştır. Kubbesi kurşunla kaplıdır. Mimar Sinan’a ait olduğu söylenir.
Yeni Cami: XVIII. yüzyılda Sivas eşrafından Selim Ağa’nın eşi Alime Hatun tarafından yaptırılmıştır. Son zamanlarda yeni baştan onarılmıştır.
TÜRBELER:
İzzettin Keykâvus Türbesi: Şifaiye Medresesinin içindedir. Büyük taşlardan yapılmış üst tarafı tuğlalarla örtülmüş koni şeklinde yüksek bir kubbeyle kaplanmıştır. İçersi
mavi, siyah çinilerle süslenmiştir. Cephe kısmındaki yazıtlar üstün birer sanat eseridir.
Türbenin içinde 13 çini mezar vardır.
Muzaffer Burucerdi Türbesi: Buruciye Medresesinin içindedir. Kubbesi tuğla ve
çiniden yapılmıştır. Türbenin içinde iki mezar vardır.
6
Çifte Minare
Güdük Minare: 1347 yılında Alâeddin
Erdana’nın oğlu Şeyh Hasan için türbe olarak yapılmıştır. Cephesi tamamen mermerdir. Üzeri 10 metre
yüksekliğinde tuğladan, geometrik süslemeli, üstüvane şeklinde, dıştan pirarmdol, içten kubbeli türbenin içinde kara mermerden yapılmış sanduka vardır.
Abidevî bir yapıdır.
Behram Paşa Hanı: 1573 yılında Behram Paşa
tarafından yaptırılmıştır. Taştan iki katlı ve çok sağlam bir şekilde yapılmıştır. Orta yerde üstü büyük bir
avluyla, bunun etrafında odalar bulunmaktadır.
Kurşunlu Hamamı (Behram Paşa Hamamı):
1576 yılında yapılmıştır. Osmanlı mimarisinin güzel
bir örneğidir.
İnkilâp Müzesi: Sivas Kongresinin toplantı salonu ve Atatürk’ün odası bugün müze haline getirilmiştir.
GEZİ YERLERİ:
Kale Parkı: Eski Sivas Kalesi, bugün Belediye
Parkı haline getirilmiştir.
YÖREDEKİ TARİHSEL YERLER VE
ESERLER:
Divriği: Sivas’ın 181 km. güney doğusundadır.
1070 de Türklerin eline geçen Kentin adı Bizanslılar
devrinde Tephrike idi. 1252 yılında Mengüçek Emirliğine bağlanan Divriği’de birçok eserler yapılmıştır.
Bir aralık Moğolların istilâsına uğrayan kent, daha
sonra Sivas, Eretna ve Kadı Burhanettin Emirliğinin egemenliği altına girmiştir. 1516 yılında I. Selim
devrinde Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Başlıca Eserler:
Kale: Mengüçekoğulları tarafından XIII, yüzyılda yaptırılmıştır. Kale’de Mengüçeklerden Seyfüddin
Şahinşah tarafından yaptırılan Cami bulunmaktadır.
7
Ulu Cami: Divriği’de bulunan Ulu Cami, Selçuk
Mimarî ve süsleme sanatının bir şaheseridir. Süleyman Şahın oğlu Ahmet Şah tarafmdan l228 yılında,
bir kısım Darüşşifa (Prenses Turan Melik Darüşşifası)
olmak üzere birbirine bitişik iki kısımdan ibaret olan
bu bina dikdörtgen plân üzerine yaptırılmıştır. Camiinin üç kapısı vardır. Bu kapılardan kuzey doğudaki
Taç Kapısı, çiçek ve geometrik motiflerle süslenmiş,
taş oymacılık sanatının güzel bir örneğidir. Camiye
bitişik olarak yapılan Şifahane o zamanın hastanesi ve
medresesi ödevini görmekte olup Ahmet Şahın karısı
tarafından yaptırılmıştır. Hayvanları betimleyen kabartmaları ile ünlüdür.
Süte Melik Türbesi: 1168 yılında Emin Seifüddin Şahin Şah bin Süleyman tarafından yaptırılmıştır.
Sekizgen plânlıdır.
Diğer Eserler: Hisar Camiî 1180 yılında Mengüçekler devrinde, Kemâlettin Türbesi 1191’de ve Keman Kaş 1241 yılında yapılmıştır.
Hanlar: Sivas-Tokat yolunda Yeni Han, SivasMalatya yolunda Serçe Han, Tecer Han, Yazı Han Selçuk eserleridir. Kangal’ın Alaca köyündeki Alaca Han,
Osmanlılar ve Kangal’ın Ağaca köyündeki Ağaca Han
ise Bizanslılar tarafından yapılmıştır.
Şarkışla: Sivas’ın Yukarı Kızılırmak bölümünde bulunan ilçesidir. Demiryolu ve karayolu üzerinde
bulunan ilçe Sivas’ın ekonomik hayatında önemli bir
yer tutar. Özellikle halıcılık bakımından ilgi çekicidir. Şarkışla halıları her tarafta ısrarla aranmaktadır.
İlçe’nin içinde bir Halı Fabrikası vardır. Ayrıca evlerde
halk tezgâhla halı dokur. İlçenin Dölek kesiminde Hitit devrinden kalma eserler çıkarılmıştır. Türkiye’nin
ünlü Halk şairlerinden olan ve şiirleri bir çok dillere
çevrilmiş bulunan Aşık Veysel Şatıroğlu bu ilçenin
Sivrialan köyündendir. İlçede genel olarak, buğdaygiller ve şeker pancarı ekimi yapılır.
8
SUŞEHRİ’Nİ ÖZLEYİŞ
Uzakta,
Çok uzakta,
Türklüğün kâbesi Anadolu’nun,
Takriben ortasında;
Köse dağının arkasında
Bilinmiyen bir cennet var..
Suları başka,
Rüzgârı başka,
Kuşların ötüşü başka,
Hasılı;
Her şeyi bambaşka
Bir yer var..
Burada,
Anam var
Kardeşim var
Kırk yıldır hatır saydığım,
Konu komşularım var..
Kapısının önünde,
Çelik çomak oynadığım
Doğduğum ev,
Meyvasını teklifsiz yediğim,
Bağım var..
L. Âlim ERSOY
9
DEMİR VE ÇELİK ÜLKESİ
Yazan: ŞEFİK SOYUYÜCE
Sivas'ta yeni bir Çelik Sanayii kurulması hakkında ön rapor başlığı altında Metalurji Yüksek Mühendisi Sayın Nejat Türkan ve yardımcıları tarafından hazırlanan ve çok değerli bilgileri ihtiva eden
görüşleri, bizi «Türkiye’de siyasî yatırım mı yoksa
millî menfaatlere yönelmiş bir yatırım mı tercih edilecektir» diye düşünceye sevk etti. Verilecek karar
iktidar için olduğu kadar idarî ve teknik sorumluluğu
olan makamların da siyasî baskı karşısında bir imtihanı olacaktır.
10
Sanayiden yoksun doğu illeri ve onların kapısı
olan ve her türlü vasıfları ve imkânları ile Üçüncü
Demir Çelik tesislerinin kurulmasına müsait Sivas'ın
bu defa da atlatılması devlet sorumluluğu ile kabili
telif olamaz. Sanayiin kurulması için, imar ve gelişme için demir ve çimento ile yeter enerji vazgeçilemez unsurlardır. Bunlardan demirin ve çeliğin ham
cevherden istihsal edilmesi için taş kömüre ihtiyaç
vardır. Türkiye'de ilk demir çelik tesisleri kurulurken
demir mi kömürün, kömür mü demirin yanına geti-
rilmelidir münakaşasında maalesef her iki seferinde
de demir kömürün yanına götürülmüştür. Bu defa bir
başka durum varki o da kömürden uzak iki bölgeden
birini tercih etmek zorunluluğunun sun’î olarak yaratılmış olmasıdır.
Güney illerinde varlığı yıllarca evvelden bilinen
demirin mevcut tesislere taşınması iktisadî olmadığı
için ele alınmamış Sivas’ın kullanılması tercih edilmiştir. Ulaştırma araçları Sivas’tan dolu gitmekte boş
dönmektedir. Ulaştırma prensipleri bakımından, bu
büyük bir hatadır. Üçüncü demir çelik Sivas’ta kurulursa yıllardan beri devam eden bu hata kendiliğinden
düzelecektir. Bir an için üçüncü demir çeliğin güney
illerine veya Ege illerinden birine yapıldığını kabul
edelim. Bu defa ikinci bir hata ile yeniden boş dönen
ulaştırma araçları meselesi ortaya çıkacak veya Sivas
demirine paydos deyip yeni cevherler kullanılacaktır.
Bu ise yukarıda izah edildiği gibi öteden beri navlun
bedeli farkı sebebi ile iktisadî görülmemiştir. Bu yola
sapmak iktidarlar için büyük hata olur. Bu sebeple
bölgelerden birini tercih etmek problemi siyasî yatırım için sun’î olarak yaratılmıştır diyebiliyoruz. Doğru şekil, matematik bir netice olarak üçüncü tesisin
Sivas’ta kurulmasıdır, akılda, mantıkta bunu emreder.
Doğu illeri her iktidar devrinde sanayiden ve ulaştırma sisteminin rahatlıklarından nasibini alamamış,
halkın geçim sıkıntısı karşısında batıya iş bulmak için
göç etmesine sebep olmuştur. İstanbul’un İzmir’in
Ankara’nın ve gece kondusu bol olan bütün diğer illerin gece kondu sakinlerini tasnif ediniz % 92’si Yozgat, Kayseri hattının doğusundadır.
Artık doğuya da yönelmek sanayi için lüzumlu,
demir çelik ve bunların yan sanayinin kurulmasını
doğunun kapısında kurarak toprakları verimsiz olan
bu illerin eli nasırlı insanlarına çalışma sahası açmak
millî bir vazifedir. Üçüncü demir çelik tesisi Sivas’ta
kurulunca doğuya iş sahası açılır mı diye düşünmemek gerekir. Elbette açılacaktır, çünkü her sanayi ile
paralel bir seri yan sanayi ve yardımcı çalışmalar ve
yeni kurulacak diğer sektörlerdeki tesislerin ucuza
mal edilmesi gibi sebeplerle orta ve doğu Anadolu’da
mantar gibi sanayi kolları türüyecektir. Elbettekî devletinde bu bölgede sanayi kurulması için vergi indirimi, ulaştırma kolaylık ve ucuzluğu ve iyi bir kredi
politikası gibi yardımcı unsurları harekete geçirmesi
vazgeçilmez devlet sorumluluğu olacaktır.
11
Ege illeri ve Güney illeri ziraî ve sınaî bakımdan orta ve doğu Anadolu ile mukayese edilemiyecek
kadar mamur ve ileridir. Artık orta Anadolu’nun ve
doğunun dertleri ve sorunları ele alınmalı sorumlular
siyasî sebepler dışında millî bir davranışla üçüncü demir ve çelik tesisini Sivas’a kurmaya karar vermelidir.
Yabancı uzmanları getirmek onlar ne derse o ol-
12
sun demek fikrini benimsiyemiyoruz. Bence bu, neticesi belli oyunun kamuflajı ve siyasî baskı karşısında
mesuliyeti alamamanın korkaklığıdır. Türk teknik
adamları ve onların incelemeleri kâfi tutamak verecek
kadar derin, ilmî ve sarihtir.
Sivas saklanmıştır, istiyor, sorumlularının başarılı imtihan vermesini bekliyoruz. (1)
(1)
Bu yazı Sivas’ın Sesi’nin ilk sayısından alınmıştır.
SİVASIN TARIMSAL
ÜRÜNLERİ
Gelişmekte olan ülkeler için herşeyden önce önemli
olan yatırım mallarıdır. Yani kalkınmayı, endüstri malları üretimini sağlayacak makina ve ekipmanın temini
gerekir. Sanayi ülkesi olmadığımıza göre bu makina ve
ekipmanı sanayi ülkelerinden satm almamız gerekir. Ne
ile? Tarımsal ürünlerden sağanan gelirle. O halde verimli, rantabl işleyen tarımsal bir ekonomi kaçınılmaz zorunluluktur.
Sivas da diğer pek çok illerimiz gibi bir tarım kentidir. Türkiye’nin başlıca buğday alanlarındandır. 1969 yılı
buğdaygiller üretimi 451.056 tondur. Buğdaygiller ekilen
alanlar toplamı 437.203 hektardır. Hektar başına buğday
verimi ise 971 kg.’dır. Diğer illerin verimine göre düşük
bir tutardır. Örneğin hektara buğday verimi Konya’da
1.239, Kütahya’da 1.071, Malatya’da 1.040, Kayseri’de
1078’dir. Kentimizde düşük olan bu buğdaygiller veriminin artırılması Sivaslı çiftçinin tarımsal kredilerden daha
adil bir oranda yararlandırılmasına, seleksiyone tohum
dağıtılmasına, ciddi bir tarımsal mücadeleye, yoğun ta-
Öküzün Destanı
Dağdan kütür kütür hezen indirir
İrençberler hoşça tutun öküzü
Her evin evliğin öküz döndürür
İrençberler hoşça tutun öküzü
Öküzün damını alçacık yapın
Yaş koman altında, kuruluk serpin
Koşumdan koşuma gözünü öpün
İrençberler hoşça tutun öküzü
Pir Sultanım der ki kaynar coşunca
Tekne hamur kalmaz ekmek pişince
Adem At’öküzün çifte koşunca
İrençberler hoşça tutun öküzü
Pir Sultan ABDAL
13
rım yöntemlerinin halka indirilmesine, ürün yazarlamasının düzgün yapılmasına ve çiftçilerin örgütlenmesine bağlıdır.
Sivas’ın 1966 yılı toplam sınai bitkileri üretimi
ise 118.075 tondur. Bunun 36.268 tonunu patates,
78.726 tonunu şeker pancarı teşkil etmektedir. Verim durumu ise şöyledir:
Patateste hektara 11.532, şeker pancarında
27.779 dur. Şeker pancarı verimi bakımından Sivas
birçok illerden daha avantajlı durumdadır. Kentin
toplam bakliyat üretimi ise 13.969 tondur. Fasulye,
mercimek, nohut, jif, burçak başlıca baklagillerdir.
Meyve üretiminde ise, 665 tonu üzüm olmak üzere 3.294 tondur. 2.053 ton da kavun üretilmektedir.
Sivas’ın toplam süt verimi 127.770 tondur. Yapağı üretimi 1.970, kıl üretimi 560, tiftik üretimi
20 tondur. 1966 yılı içinde 188 ton bal 56.300 bin
yumurta üretilmiştir.
14
1.451.470 koyun, 722.100 kıl keçisi, 14.720
tiftik keçisi, 866.060 sığır ve 41.160 manda vardır.
Kentin tarımsal bakımdan gelişmesi üretimini bitkisel ürünlerden hayvansal ürünler talebi esnek, dış
piyasalarda her zaman sürüm alanı bulabilen yüksek gelirli ve besleme özü yüksek olan ürünlerdir.
Türkiye Ortak Pazara girmeye hazırlanmaktadır.
1969 yılı Aralık ayında hazırlık töreni bitecek geçiş
törenine girilecektir. Ortak Pazarda ise et, özellikle sığır eti, hayvan yağı, sakatat açığı vardır. Sivas
kesimlik hayvan yetiştiriciliğini geliştirdiği takdirde tarımsal gelirlerden kazancı artmış olur. Demir
Çelik endüstrisi ve hayvansal ürünlere dayalı bir
ekonomi gerçekleştirilebildiği takdirde Sivas ekonomik süreç içinde yitirdiği yeri yeniden kazanabilir. Ekonomik gelişmenin ana şartı ekonomi politik
mekanizmanın iyi kavranmasına, gerek endüstri,
gerek sanayi alanında örgütleşmeye, bilinçlenmeye
bağlıdır
Ozanların dilinden
Köroğlu izin ver yüreğimdeki yasa,
Geçeyim Sivas’a.
Koca göklerim büyüsün daha biraz,
Düşeyim bir vatan gibi ortasına vatanın.
Gözleri kocaman kocaman olur değil mi
Koca gökler altında yatanın?
Şaşırırsın köyünü yolda kartallar olmasa,
Kader gibi bir gök düşmüş Sivas’a.
Hüküm sürer yüzyılların ardından,
Havada bir devlet.
Uyanan zümrüt maviliğe karşı
Uyur tenbel bereket.
Kime dert bu çıplak ovalar, kime tasa,
Gider önünden düzlükleri, varamazsın Sivas’a.
Uğruna nice beyler vurulmuş,
Hiç gelir mi Kızılırmak efsanesinden sesin?
İnlesin kara toprak dağ dağ
Bırak inlesin.
SİVAS
Fazıl
Hüsnü
DAĞLARCA
Şahikalar birleşmiş, olmuş tanrılara masa,
İnsan ekmeğini koyabilir Sivas’a.
Geçit vermez kışın karlar, rüzgârlara bilem,
Kaplar ayları bembeyaz bir düşünmek.
Yazın da geçilmez bir yönden bir yönehemşerim,
Öylesine yonca, öylesine çiçek.
Saati çalmış meçhullerin hülâsa
Ben gidiyorum Sivas’a.
Zamanlarla boşum, cihan cihan,
Gururla, esaretle doluyum, bir korsan gemisi kadar
Destanlarla susmuşum,
Orta Anadoluya bir çift sözüm var..
15
TÜRKİYEM
Düşe kalka oynadım
Mor menekşeli derelerinde;
Sevmeyi sende öğrendim...
Savruk esen rüzgârlara,
Uçan kuşlara, yalvardım.
Hıçkırıklar arasında,
Mutluluğunu aradım,.,.
Yaprak yaprak yeşeren umutlarımı
Bulutlar aldı götürdü..
Kurudu göz pınarlarım,
Türkiyem,
Dertlerin beni bitirdi...
Seni duymamak elde mi?
İçtiğim su, nefes aldığım hava,
Bağrıma basacağım topraksın...
Gök sende başka mavi
Yağmur sende başka yağar..
İki gözüm Türkiyem!
Allah’ın güzelliği sende mi?
L. Âlim Ersoy
16
SİVAS FOLKLORU
Sivas’ın Halk Ozanları
Erdoğan ALKAN
Sivas ozanlar kentidir. Suyundan mı, toprağından mı, neden bilinmez, ama bilinen bir şey vardır.
Bu kentin topraklarında sarı çiğdem, mor menekşe,
madımak ve ozan biter. Şimdi Sivas’ın kimbilir hangi ilçesinin hangi köyünde adını henüz duymadığımız bir ozan yetişiyor. Yetişenler içinde de adı yayılmamış olanlar yok mudur? Vardır. Onu dedelerimiz,
belki onların da dedeleri biliyordu, şiirleri, türküleri
derlenmeden yitip gittiler. Bu yitik ozanların türküleri belki hâlâ dillerde, belki başka bir sazın teline
düştü. Bırakalım yitiklerin anılarını Kızılırmak söylesin. Biz adını bildiğimiz ozanları yad edelim. Daha
özden olması için aklımıza geldiği gibi, kronolojik
ya da isim dizisi aramadan yazalım.
SERDARİ
Halk ozanları genellikle kendi adlarını kullanmazlar şiirlerinde. Bir takma ad beğenirler ve edebiyata da bu takma adla geçerler. Serdari de Şarkışlalı
Hacı’nın mahlasıdır. O’na kimileri Hacı Ağa, kimileri Hacı Emmi, kimileri de Çolak Hacı derdi. Neden
Çolak Hacı? Önceleri küçük Hacıydı onun adı. Ele
avuca sığmayan bir çocuktu. Bir gün bir ağaca tırmanmış küçük Hacı. Alın yazısı buya, düşmüş ağaçtan, kırılmış kolu. İlçede doktor yok. İlçede ilâç yok.
Kara bili bir yandan. Yoksulluk bir yandan. Götürememiş babası Sivas’a. Kangıran olmuş sonunda Küçük Hacının kolu. Bir kırıkçıya göstermişler. Kolu
kesmek gerek demiş kırıkçı. Çaresiz razı olmuş Kü-
17
çük Hacı. Ama bir kalbur pürçüklü istemiş kolunun
kesilmesine karşılık. Pürçüklüyü koymuşlar Küçük
Hacının yanına. Uyuşturacak ilâç ne gezer. Bir elinde pürçüklü, sıkmış dişlerini Küçük Hacı. Kol gitmiş ve Küçük Hacı Çolak Hacı olmuş. Bütün bunlar
yoksulluktan olmuş. Küçük Hacı Çolak Hacı, Çolak
Hacı Serdari olmuş. Okuma yazma bilmezdi Serdari, çünkü o zamanlar okuma yazma sadece zenginlerin tekelindeydi. Serdari bostan ekip tarla sürerek
geçinirdi. Yoksulluğuna bakmadan kadının kızına
tutuldu Serdari. Sen misin kadı kızım seven, soluğu
zindanda aldı. Yıllarca zindanda yattı. Yar olur mu
yoksula kadı kızı? Hem kızı everdiler başkasıyla,
hem zindana attılar Serdari’yi. Ve sonunda ozan kadı
kızı sevmemeye tövbe etti. Bir kaç kez evlendi, çoluk çocuk sahibi oldu, torun torba sahibi oldu. Yoksul doğdu, yoksul yaşadı, yoksulluğu yazdı ve 1921
yılında yoksul öldü. Ölmeden önce dedi ki :
Serdari halımız böyle n’olacak
Kısa çöp uzundan hakkın alacak
Mamurlar yıkılıp viran olacak
Akıbet dağılır ilimiz bizim
Babasının ölümünden sonra Serdarinin kızı Ayşe
Atatürke şu arzuhali, yazdı fakat gönderemedi :
Ben bir kolsuz Serdari’nin kızıyım
Ak kâğat üstünde kara yazıyım
Yokluğun elinden nasıl geziyim
Böylece malûmun olsun Atatürk.
18
RUHSATÎ
“Hiç kimse o yardan alamaz miras / Deliktaş’ta
şu Ruhsatî var iken” demiş ama, yine de alamamış
yardan mirasını.
Asıl adı Mustafa. Bir takma ad bulması gerek.
Bu takma adın diğer ozanların adlarına da benzemesi
gerekti. Bu yüzden ilk şiirlerinde İcâdî, daha sonra da
Cehdî mahlaslarını kullanmış, sonunda Ruhsatî’de
karar kılmıştır. Ruhsatî Deliktaşlıdır. Deliktaş Kangal
ilçesinin köyüdür. Değirmenci çıraklığı, davar çobanlığı yaparak geçinen ozan âşıklığı Noksanî’den,
saz çalmayı da Kusurî’den öğrenmiştir. Çocukluğu
Mustafa Ağa’nın yanında yanaşma olarak geçmiştir.
Saz çalmaya başlayınca da almış başını gurbet illeri dolaşmış. Çok adam tanımış, çok canı yanmış. Ve
demiş ki :
Kimse bilmez kimsenin maksudunu
Bilen hani düşmanını dostunu
Cümlesi giyinmiş nâmerd postunu
Avrat belli değil, er belli değil.
Öyle canı yanmış ki Ruhsatî’nin, kendi hemşerilerine bile hicvetmiş:
Olmayasın üç beldenin birinden
Darendeden, Divriğiden, Güründen
sözleri Ruhsatinin ünlü bir şiirinden halka mal
olmuş, halk deyimi halini almıştır.
Ruhsatî 1911 yılında ölmüştür.
MESLEKÎ
Sivasm Kangal ilçesine bağlı Mescitli köyündendir. Asıl adı Bekirdir. 1860 yılında doğmuştur.
Meslekî bir süre Ruhsatî’ye çıraklık etmiş, bir süre
duygularını düşüncelerini ustasının diliyle anlatmış,
daha sonra kendi kişiliğine kavuşup, kendi duygularını kendine özgü anlatımla dile getirmiştir.
Dolanı dolanı gelir
Ölüm yavaşça yavaşça
Kalem al da yaz derdini
Gülüm yavaşça yavaşça demiş.
Gerçekten de yavaşça gelmiş ölüm, 1930 yılında, 70 yaşında iken almış götürmüş; ozanı. Ama
ozanlar ölür mü?
MİNHACÎ
Ruhsatinin oğludur. O da babası gibi Kangal ilçesine bağlı Deliktaş bucağındandır. Babasının sözünü tutan hayırlı bir evlâttır. Hangi sözü diyeceksiniz?
Bakın babası Ruhsatinin öğüdüne :
Benim oğlum, meydana gel aşık ol
Çıkarma karayı, bağla bir zaman.
Aşk dediğin elde büyük sermaye
Coşkun sular gibi çağla bir zaman.
Oğul babanın sözünü tuttu, âşık oldu, çok sevdi, ama hep karşılıksız kaldı bu aşklar ve hep karalar
bağladı.
Kanlı zalim bir gün bana
Er demedin, er demedin
Eller gibi candan sevip
Yâr demedin, yâr demedin!
Ruhsatî 70 yıl yaşadı, ama bu dünyanın işi belli
olmuyor. Oğul babasından önce öldü.
SİVASLI RAHMİ
Rahmî 1870 yılında Sivasta doğmuştur, soyuna
sopuna Kızılbaşoğulları denir. Aşkı ve meyi severdi.
Aşk ile hasta-dil olan âşıkın
Derdine ebedî şifa yoğ imiş
diyordu.
O’na badeyi bırak diyen dostlarına şu cevabı veriyordu:
Devâvm-ı ömrümü muciptir, anla, pendi bırak
Efendi! Badeyi, sâkıyı, sazı terk edemem.
Rahmi 1908 sonrasında ölmüştür.
FERYADÎ
1824 ya da 1825 yıllarında doğmuş, 1904 yılında
ölmüştür. Ya Kangallıdır, ya da Kangal’da uzun süre
yaşamıştır. Ozan Sivaslıdır, ama hangi ilçesindendir,
kesin olarak bilinmiyor. Zira torunları Divriği’de yaşamaktadır. Kusurî ve Ruhsatî’yle arkadaşlık etmiştir. Ozan 79 yıl yaşamış, ama dünya, yalan dünya tatlı, kolay kolay bırakıp gidemiyor insan. Feryadî de
Bağlarıma gazel düştü güz oldu
Geçti giden günler ömür az oldu
Feryadinin yaraları yüz oldu
Çekemem bu derdi bölek seninle demiş.
Şimdi Feryadî türkülerde yaşıyor.
Bugün gam yükünün tüccarı geldi
Çekemem bu derdi bölek seninle...
ALİ İZZET
Bazan Ali İzzet, Bazan İzzetî adıyla söyler şiirlerini. Ali İzzet Şarkışla’nın Höyük köyünde doğmuştur. Doğum tarihi 1902. Halen hayattadır. Mühür
Gözlüm adlı türküsü dilden dile dolaşmaktadır. Ana
tarafından Aşık Veli’yle, baba tarafından ise Derviş
Süleyman’la akraba olduğunu söyler. Ozanda insan
sevgisi, birlik, beraberlik duygusu egemendir. Bazı
şiirlerinde ise toplumsal olayları, toplumsal gergerçekleri işlemiştir. Diyor ki :
Millet kan uykuda yurtta soygun var
Koyun belli değil, kurt belli değil
Her tarafta oylum oylum yangın var
Dava belli değil, dert belli değil.
AŞIK VEYSEL
Sivasın Şarkışla ilçesinin Sivralan köyündendir
ve çağımız ozanlarının en ünlülerindendir Aşık Vey19
sel. Doğa, insan ve tasavvuf ozanı. Doğa renk renktir
şiirlerinde.
«Âl yeşil giyinmiş dağlara bir bak
Besleyip büyütür yer çiçekleri»
«Mart gelende sarı çiğdem açılır»
Allar, yeşiller, morlar. Bir renk çığlığı.
Ama Veysele sorarsanız o iki rengi hatırlıyor:
Kırmızı ve kara. Karayı kömürden, kırmızıyı nüfus
kâğıdının üstündeki mühürden. İşte yedi yaşlarında
geçirdiği bir çiçek hastalığı yüzünden gözlerini yitiren ozanın renk dünyası...
Veysel bizim bildiğimiz boyutlarla anlaşamıyor.
Onun kendi boyutları var. Karanlık bir dünya. Boyut
olmayınca rüya ve hayâl kalkar. İşte Veysel dalları
böyle sever : Hayal bümez ürüyasız. Hayran oldum
o dallara. Veysel şakacı, hazır cevap zeki bir insan,
iyi bir toprak adamıdır. Onda toprak üretimle birlikte yar alır. Toprağı ürettiği için sever. Koyun verdi,
kuzu verdi, süt verdi. Yemek verdi, ekmek verdi, et
verdi. Kazma ile döğmeyince kıt verdi. Benim sadık
yarim kara topraktır. Veysel gözleri üstüne çok şaka
yapar. Fotoğrafını çeken fotoğrafçılara iyi çıkmazsa
fotoğrafını almam ona göre çek der. Bir gün köfte
yiyordu, şu bizim bulgur köftesini. Kaşığına üç köfte gelmiş. “Şu işe bak, kör gibi üç köfteyi birden doldurmuşum kaşığa” dedi. Çok şey yazıldı, söylendi
ozan üstüne. Biz bu yüzden uzatmıyacağız sözü.
TALİBİ COŞKUN
Uzun ve iri bir gezgin vardır. Kendisi ben zamanın Evliya Çelebisi’yim der. Göğsünde istiklâl
madalyaları, elinde gümüş saplı bir baston. Evliya
Çelebiyim der ama onu hep bir yol üstünde otururken görürsünüz. Ayağı sakat olduğundan bir yürür,
bir oturur. Sarkışla’nın Tonus köyünden. Keklik
Emine’yi sevmiş alamamış. Ben aşkın pehlivanıyım
diyor ama sırtını yere getirememiş aşkın. Kurtaramamış elinden Zırıl Yusuf’un Keklik Emine’yi. Talibi
iri bir insan, ama ince, espirili bir ozan.
Kus olsam gezsem havayı
Arasam, bulsam yuvayı
Dünyada kuru davayı
Benim gibi çalan olmaz
20
diyor. Dâva bittimi? Talibiye sorarsanız hayır,
Talibi taşlamalarıyla ünlüdür. İstanbul’a öyle bir
hicvetmiştirki! Denize dökülsün tramvayların demiş
bir zamanlar. Ama artık İstanbul’da tramvay da kalmamış. Talibi’nin ahdi mu tuttu dersiniz. Bir şiirinde
Behçet Kemal Çağlar’a
Nedir senin talavuzun
Kargalardır kılavuzun
der. Hatırlatmak gerekir mi, «Kılavuzu kargadan
olanın burnu ...»
Kızdı mı Behçet Kemal bu yergiye, bir cevap
yazdı mı bilmiyorum. Onun da bir yanı aşık olduğu için hoş görmüştür Talibi’yi. Bir zamanlar Talibi
«Meyve vermez kara çalı» diye Hasan Ali’ye de hicvetmişti. Boz Öküz adlı destanı toplumsal yergidir.
Talibi halen hayattadır. Hiçbir yerde sürekli mekân tutmaz. Saz çalmayı bilmez. Türkülerini
Çamşıkı ağzıyla ve elini kulağına atarak söyler.
HÜSEYİN’LER
İki Aşık Hüseyin yetişmiştir Şarkışladan. Biri
Sivralan’a komşu Hardal köyünden Aşık Hüseyin,
Akkaşoğlu Hüseyin. Cumhuriyet devrinden önce yaşamıştır. İşte Aşık Hüseyniden, Akkaşoğlu Hüseyinden güzel bir dörtlük:
Zamanede bir hal gelmesin başa
Ahdi bütün bir sadık yar kalmamış
Kalleş yar olana dost demen boşa
N’olacak muhannet, meydan görmemiş.
Öteki Hüseyin Sarıkayalı Aşık Hüseyin’dir.
İnsan kısım kısım yer damar damar
Kaşların lâmelif, yüz şemsi kamer
Sevdiğim olaydım belinde kemer
Yakışır güzelim sar beni beni.
Sivaslı olup da Aşık Hüseyin’in bu türküsünü bilmeyen var mıdır? Hüseyin genç yaşta ölmüş
değerli bir ozanımızdır. Köyünde evli olduğu halde
askerken Yeni Doğanlı bir kızı sevmiş, almış götürmüş köye. Köy dirlik vermemiş kıza. Çaresiz geri
göndermek zorunda kalmış Hüseyin kızı. Göndermiş
ama aşk bırakmamış ozanın yakasını. Ve bu aşkın
kahrıyla yatağa düşmüş ve Mecnun gibi can vermiş.
Aşık Hüseyin’in diğer halk ozanlarından farklı
bir yanı da türkülerini sazla değil de kemanla çalıp söylemesidir. Kemanı da ters tutardı, kemence
gibi.
Ağ deveyi katarlamış gidiyor
Türkmen kızı bir ormanın içinde
Sırtında bir çocuk deve güdüyor
Türkmen kızı bir ormanın içinde
Bu şiirin Aşık Hüseyine ait olduğu söylenir.
Ama Ali İzzet’e sorarsanız o da kendisine ait olduğunu söylüyor. Halk şiirlerinde en üzücü yan budur.
Ozanların malları birbirine karışır. Sivaslıların ne
yapıp yapıp Aşık Hüseyin’in şiirlerini derlemesi,
Serdariyi de doğru dürüst yayınlaması gerekir. Aşık
Hüseyini derlerken de Akkaşoğlu Hüseyin’in şiirleriyle karıştırmamak, titiz bir çalışma yapılmalıdır.
PİR SULTAN ABDAL
Yalnız Sivas’ın değil Türkiye’nin yetiştirdiği
en büyük halk ozanı, eylem adamı, toplum savaşçısıdır Pir Sultan Abdal. Yıldızeli ilçesinin Banaz
köyündendir. Asıl adı Haydar’dır, Koca Haydar da
derler ona. Aslı Yemen’den gelmedir.
Pir Sultan Abdalım destim damanda
İsmim Koca Haydar, aslım Yemen’de
Garip başa bir hal gelse zamanda
Orda her kişinin dostu bulunmaz.
Pir Sultan XVI. yüzyılda yaşamıştır. Çağın
toplumsal olaylarında önder rolünü oynadığından
Hıdır Paşa tarafından Sivas’ta asılarak öldürülmüş
ama adı destanlaşmıştır. Soluklu, dağ gibi bir söyleyişi vardır..
Göveriben ben de bostan olursam
Ellerin diline destan olursam
Kara toprak senden üstün olursam
Ben de bu yayladan Şaha giderim
Sivas Pir Sultan gibi bir ozan yetiştirdiği için
ne kadar övünse azdır.
HASAN DEVRANİ
Şarkışla’nın Höyük köyündendir. Şiirlerinde
çokluk toplumsal sorunları işlemektedir. Halen ya21
şayan ozanlarımızdandır. İri yapılı, yiğit bir görünüşü ve sesi vardır. Şiir Kitabına «Uyanalım» adını vermiştir. îşte Kitabına ad veren Uyanalım adlı şiirden
bir dörtlük :
Yeter çektiğimiz çile
Gelin verelim el ele
Uyanalım, uyanalım.
SEFİL SELİMİ
Asıl adı Ahmettir, Terzi Ahmet diye bilinir Şarkışlada. Ahmet çocukluğundan beri güzel yazmaya,
söylemeye meraklıydı. Ama eli kalem tutup da yazamazdı duygularını. Çocukken -ya da delikanlıykenhayatının romanını yazdırmaya özenmişti, O anlatır,
22
şimdi Şarkışla Tahrirat Kâtibi olan Emin İyol yazardı. Aradan yıllar geçti. Eli kalem tutamayan Ahmet
saz tuttu, dili söz tuttu. Ve Terzi Ahmet Sefil Selimi
oldu. Şimdi Almanya’da işçi olarak çalışıyor.
AŞIK ALKAN
Şarkışlalıdır. Babası Muharremoğulları’ndan
Emin, annesi Taşçılar’dan Sıdıka’dır. 1936 doğumludur. Halen hayattadır. Halk şiirlerini «KEREM
GİBİ» adlı bir kitapta toplamıştır.
Alkan söyler can bir kuştur uçacak
Tenimizde sarı çiçek açacak
Elbet birgün kervanımız göçecek
Göç nereye söylemiyor dil bize
SİVAS DÜĞÜNLERİ
Ahıpaşaoğlu ALÂETTÎN TANAYDIN
Sivasımızın örf ve adetlerinin kendine has özellikleri vardır. Kız ve erkek çocuğu daha dünyaya geldiği gün hısım akrabanın ve dostların doğum hediyesi olarak getirdikleri eşyaların ilerisi için anne, baba
tarafından muhafaza edilmeğe başlandığı görülür.
Buna zaman zaman köydeki tarla, ağaçlık ve yavru
hayvanlarda eklenir, evlilik çağına gelen kızın çehizi, erkeğin ise malı mülkü kısmen olsun hazırlanmış
olur.
Erkeğin askerliğini yapıp bir iş tutması onun evlenmesi zamanının geldiğini ifade eder Eli ekmeğe
eren erkeğin anne ve babası yavaş yavaş el altından
kız aramağa çalışır. Gözlerine kestirdikleri birinde
karar kılınca da işi açığa vurur oğlana da durumu
söylerler. Yakın akrabalarla kıza bakma ve kız isteme
işini, söz kesimi takip eder. Başlık istemek, elbise ve
düğünde yapılacakların bazı mühim kısımlarını şart
koşmak adettendir. Başlık kız tarafının oğlan tarafından düğünün bazı çehiz eksikliklerini tamamlama
için talebettiği bir miktar para ve altındır.
Nişan, nikâh ve düğün günleri kararlaştırılır.
Düğün yapılıncıya kadar zaman zaman hediyeler
karşılıklı olarak gönderilir, eğer düğün Kurban Bayramından sonra ise oğlan evinin kız evine kurbanlık koç göndermesi adettendir. Koçun başında, alın
kısmında büyük bir altın sallanır. Üzerindeki yünleri
boyanmış, sırtında rengarenk kâğıtlardan süslenmiş
bir eyer bulunur. Eyer üzerinde elbiselik kumaş ve
işlemeli bir çift terlik vardır. Koçu alan kız evi buna
karşılık tepsiyle baklava tatlısı ve damada çamaşır
gönderir.
Düğün günü yaklaştığında 8-10 yaşlarında temiz giydirilip altınlarla süslenmiş bir kız çocuğu ve
yanında bir kadın okuyucu gezmeğe başlar. Okuyucu
mahalle mahalle dolaşıp akraba, dost ve komşuları
düğüne davet eder. Pazartesi çehize bakma, Salı hamam, Çarşamba kına gecesi ve Perşembe gelin getirme günüdür.
Çehize bakma gününde gelin olacak kızın çehizi
duvarlara asılır, koltuk, yatak odası takımı ve ziynet
eşyaları sergilenir, herkes gelip çehize bakar, türküler söylenir halaylar çekilir.
23
SİVAS OYUNLARI
Orta Anadolu’da ve Sivas’ın komşu illerinde
görülen oyunların ve çekilen halayların esası Sivas
ilimize aittir. Halk oyunları bakımından çok zengin
ve çeşitleri vardır.
Başlıca oyunları: Abdurrahman halayı, Temurağa halayı, Tamzara halayı, Hoşbilerzik halayı,
Çemberim halayı, Hanım esme halayı, Emlak Bicosu halayı, Madımak halayı, Kaleden kaleye halayı,
Dudum aman halayı, Lambaya koydum yağı halayı,
Sivas düz halayı,
Kazık halayı, Maro halayı, Karisar halayı, Sarı
kız halayı, Kabak halayı, Kartal halayı, Arabacı halayı, Horhor Bicosu halayı, Harami halayı, Ahcik
halayı, Mektebin Bacaları halayı, Karsın önü oyunu,
Yıkılgan halayı, Efeler halayı, Erlik halayı, Kol oyunu, Kuruçay halayı, Pancar Ali halayı, Manik halayı,
Kaliçe Poturlu gelin halayı, Sallan yar halayı, Ermeni halayı, Benim yarim candarma halayı, Kocaşar
altı tarla halayı, Bizim yaylalar halayı, Asker urbaları halayı, Samak, Karabey oyunu, Çökelik halayı,
Sivas Folklor Ekibi
24
Yahşi ve çiğ köfte halayı, Domates halayı, Horoz halayı, Hana giderim hana, Bu duman nasıl duman halayı, Kırat halaydı, Koçları vurdum halayı, Arnavut
halayı, Şehani halayı, Karamuh dalın eğmiş halayı,
Ana ben vuruldum halayı, Kırmızılım, Çoban kızı,
Çedene halayı, Kızlar halayı, Sin sin, Cici pabucum
cici, Güveği halayı, Süpürgesi yoncadan, Laz diki,
Rum diki, Yarım Lâz, Mor menekşe, Meydan halayı ve Gidiyom Sivas üstü gibi halaylar ve oyunlar
davul-zurna, def, saz, bağlama, kaşık, kaval, darbuka
çalgılariyle birlikte oynanırlar.
Kadın ve erkeklerin kendine has giyimleri vardır. Kadınların giyimine umumiyetle üçetek adı verilir.
25
Arzuhal
Nesini söyleyim benim efendim
Gayri düzen tutmaz telimiz bizim
Garip bülbül gibi feryat ederim
Açılmadan soldu gülümüz bizim
Sefil irençberin tebdili şaştı
Borç kemalin buldu boyundan aştı
İntikal parası binleri geçti
Daha doğrulamaz belimiz bizim
Atatürk’e Arzuhal
Sefil irençberin yüzü soğuktur
Yıl perhizi tutmuş içi kovuktur
İneği koyunu iki tavuktur
Bundan gayrı yoktur malımız bizim
Ben bir kolsuz Serdarî’nin kızıyım
Ak kağıt üstünde kara yazıyım
Yokluğun elinden nasıl geziyim
Böylece malûmun olsun Atatürk.
Şu yalan dünyaynan hoş olamadım
Borçludan bir kere baş olamadım
Şu küçük öküze eş alamadım
Söylemeden aciz dilimiz bizim
Üç oğlum var bir ihtiyar kişiden
Kara günlü, belâ gitmez başımdan
Bana acır hep duyanlar, işiden
Böylece malûmun olsun Atatürk
Zenginin sözüne beli diyorlar
Fukara söylerse deli diyorlar
Zemane şeyhine veli diyorlar
Gittikçe çoğalır delimiz bizim
İkisi evli de, birisi ergen
Üstüne örtmüyom boyunca yorgan
Oğlum, kızım, canım hep sana kurban
Böylece malûmun olsun Atatürk
Benim bu gidişe aklım ermiyor
Fukara halini kimse sormuyor
Padişah sikkesi selâm vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim.
Oğlumun birinin sekiz uşağı
Dördü bir yatıyor, kısa döşeği
Yaz gelince döşürürler başağı
Böylece malûmun olsun Atatürk
Evlât da babanın sözün tutmuyor
Acım diye çift sürmeye gitmiyor
Çocuklar büyüdü ekmek yetmiyor
Başımıza belâ dölümüz bizim.
Kimse bilmez yüreğimde derdimi
Sıvamazlar fukaranın ardanı
Gözlüyorum Atamızdan yardımı
Böylece malûmun olsun Atatürk
Açlıktan benzimiz sarardı soldu
Ağlamaktan gözlerime kan doldu
Üçyüz üç senesi bir afet oldu
Dördü bir okkalık dolumuz bizim.
Serdarî halimiz böyle n’olacak
Kısa çöp uzundan hakkın alacak
Mamurlar yıkılıp viran olacak
Akıbet dağılır ilimiz bizim.
SERDARÎ
26
Serdarî’nin kızı AYŞE
Sivas Türküleri
KINA TÜRKÜSÜ
GELİN TÜRKÜSÜ
Çaktılar çaktılar çakmak taşını
Kurdular kurdular düğün aşını
Sesleyin sesleyin bey gardaşımı
Bağlasın bağlasın gelin başımı
Şen anam şen babam evin şen olsun
Ben gidiyorum ben gidiyorum yerin gen olsun
Baba Bursaya vardın mı
Bursa kumaşı aldın mı
Gelin oluyom duydun mu
Geline bak geline
Geline bak geline
Kma yakmış eline
Diloy loy halden bilmez biçare
Söz anlamaz ne çare
Yazık olmuş geline
Yazık olmuş geline
Düşmüş sarhoş eline
Nakarat
Hepisi hepisi birden geldiler
Tolu gibi tolu gibi eve doldular
Anamı ağlattı beni aldılar
Nakarat
Tuz kabını tuz kabını tuzsuz koyanlar
Koca evi koca evi ıssız koyanlar
Anasını babasını kızsız koyanlar
Nakarat
Kınası kınası karılı tasta
Oğlan evi oğlan evi pek çok havasta
Kız anası kız anası kara yasta
Nakarat
Gelin atladı eşiği
Sofrada kaldı kaşığı
Büyük evler yakışığı
Nakarat
Güveği güveği bahçede gezer
Fesine fesine püsküller düzer
Güveği güveği gelinden güzel
Nakarat
Gelinin gelinin giydiği atlaz
Atlaza atlaza iğneler batmaz
Güveği Güveği Allah tan korkmaz
Nakarat
Köprüden geçtide gelin
Köprüden geçtide gelin
Saç bağı düştüde gelin
Nakarat
Eğil biyol öpeyim
Eğil biyol öpeyim
Yüreğim geçtide gelin
Nakarat
Köprünün altıda yaldız
Köprünün altıda yaldız
Nerden geliyon baldız
Nakarat
Sen gette bacın gelsin
Sen gette bacın gelsin
Yatamıyom yalınız
Nakarat
Köprünün altıda diken
Köprünün altıda diken
Yaktın beni gül iken
Nakarat
Allah da seni yaksın
Allah da seni yaksın
Üç günlük gelin iken
Diloy loy halden bilmez biçare
Söz anlamaz ne çare
27
Ankara’da bir Sivas
Öğrenci Yurdu
Yapılmasını İstiyoruz
ADEM YAVUZ
Şu 1969 yılında aklıma hep geride kalan yıllar
geliyor. Nasıl gelmesin? Bizim yıllarımız derli-toplu
geçmediki. Sabah kalkıp ilkokulumuza hayvanların
altını süpürmeden, onlara yem vermeden, elimize bir
tezek bir odun parçası almadan gidemezdikki. Bizim
başımızda ayyıldızlı okul şapkası, ayğımızda çizmemiz yoktu. Bizim çarığımız vardı. Bırakın kenti
kasabaya bile ulaşamazdık biz. Bizim bisikletimiz,
traktörümüz yoktu. Kağnımız vardı sadece. Biz sesimizi uzaklara iletemezdik. Bizim telefonumuz, telgraf direklerimiz yoktu. Bizim bir gece yarısı, çocuk
ellerimle taş yüklediğim sapyüklediğim kağnımızın
gıcırtılarına karışan «ho» selerimiz vardır.
Biz o 1956 yılında ilokulu bitiren altı kişiydik
binbeşyüz nüfuslu köyümüzde. Biz orta okula gitmek
istiyorduk. Ama orta okulun olduğu ilçede başımızı
sokacak bir yerimiz, yurdumuz yoktu. Sonra bu altı
kişiden dördümüz küçücük bir odada ağu gibi acı,
soğuk geceleri bir tezek, bir odun sıcaklığında, bir
gaz lâmbası aydınlığında, bir un çorbası, bir bulgur
pilavı tokluğunda geçirmek istedik. Bu olanaksızdı.
Aydınlığa kavuşma, kurtulma umudumuz orada, yalnız, saramış-solmuş, kıraç Hafik'te kaldı. Yalnızca
birimiz İstanbul'da işçi babasının yanına gidebildi.
Aradan yıllar geçti. Çarıkla, şalvarla Haydarpaşa' garına inen küçük çocuk orta okulu, liseyi bitirdi İstanbul'un arka sokaklarında, tarifi imkansız
yokluklar içinde. Sonra yolu başkent'e düştü yüsek
öğrenim için. Büyük kent çimento, taş, demir yığınlarının, düzenli yapılarının, gökdelenlerin uygar
görünüşünün ötesinde başka sorunlarla karşılıyordu
28
yüksek öğrenim gencini. Bu sorunlardan bir tanesi
var ki bütün öğrencilerin belini büküyordu. Bu evsizlik, yurtsuzluktu.
Bu bütün öğrencilerin olduğu gibi biz Sivas'lı
öğrencilerin de, karşılanması gereken temel ihtiyaçlarından biridir. Ankara'da birçok ilimizin öğrenci
yurdu vardır. Ama büyük ölçüde yüksek öğrenim
genci yetiştiren Sivas’ın yoktur. Bu nedenle de Sivaslı öğrenciler olarak, bir araya gelemiyoruz, örgütlenemiyoruz. Başkentte kültürel, sosyal bir çalışmamız olmuyor. Birbirimizden haberimiz yoktur.
Burada çok basit bir örnek vermek istiyorum. Bir
buçuk yıldan beri Ankara Televizyonu'nun «Folklor»
programlarında gösteriler yapmak üzere bir Sivas
ekibi bulamadım. Ankara'da bütün illerin halkoyunları ekibi var. Sivas'ın yoktur ya da yeni yeni kuruluyor. Bütün bunların nedenlerini arasak karşımıza ilk
olarak bir Sivas öğrenci yurdunun olmayışı çıkar.
Biz büyük acılar çektik yurtsuzluktan ötürü. Otel
odalarında, gecekondularda çok güç koşullar altında
başladık öğrenimimize, öylece de sürdürüyoruz. Bu
bütün Türk, gençliğinin sorunudur ama Sivas ilinin,
Sivaslıların başkentte bir yurt yaptırmaya güçleri
yetmez mi, yetmiyecek mi?
Biz bu işi oluruna bırakmıyacağız, bu işin üstüne varacağız. Sözümüz «Ankara'da Bir Sivas Öğrenci Yurdu İstiyoruz»da kalmıyacak.
Biz Sivas Öğrenci Koruma ve Yardımlaşma
Derneği’nin bir üyesi olarak derneğimizin bu yurdu
yaptıracağına inanıyoruz.
Sivas Darüşşifa’sının 752’inci yılı
Ahıpaşaoğlu ALÂETTİN TANAYDIN
Selçuklular devrinde Anadolu’nun büyük şehirlerinde birçok ilim müesseseleri kurulmuş bulunmaktadır. Malazgirt Savaşı’ndan sonra önce Kars’ta
kurulan Darüşşifa ve Tıp okullarına daha sonra Kayseri ve Sivas’takiler eklenmiştir.
Bu gün 752’inci yılını büyük bir haz duyarak
kutluladığımız, Sivas Darüşşifa’sı hâlen Kale Mahallesinde Selçuk Sokak No. 23 de ve gene oyma taş
devrinin güzide eserlerinden biri olan Çifte Minarenin karşısındadır. 1217 M. tarihinde Selçuk Sultanlarından I. İzzettin Keykâvüs tarafından hastahane
olarak inşa edilen Sivas’ın süslü ve zarif bir abidesidir. Büyük ve süslü kapısı üzerinde Arapça olarak tarihi yazılıdır. Bu yazıda : «Bu sıhhat yurdu, Allah’ın
emri ile galip olan Sultan Keyhüsrev oğlu Ebülfath
Keykâvüs’ün emirlerile 614 tarihinde inşa olunmuştur.» yazılıdır.
Sivas Darüşşifası altmışi sekiz metre uzunluğunda, kırk sekiz metre genişliğinde ve yalnız avlusu 704 m. kare büyüklüğündedir. Darüşşifa ve medresenin her ikisi beraber yedi dönüm araziyi kaplar.
Kapıdan girilince önce loş bir salon ve solda aradan
medrese kısmına geçilen ve kapalı bulunan bir geçit vardır. İkinci bir kapı ile üstü açık avluya geçilir.
Avlunun iki tarafında beşer kemerli bir revak ve ar-
kasında odaları bulunmaktadır. Girişte sağ ve soldaki
üç büyük odadan başka ondokuz oda bulunmaktadır.
Kemerlerin üstünde güneş, ay şekilleri görülmektedir. Sağda ortadaki İzzettin Keykâvüs’ün, akrabalarının ve emirlerinin türbesi vardır. Türbenin, içi
sağlam tuğlalarla örülmüş, kûfî yazılı ve süslü güzel
bir cephesi vardır. Türbede 13 sandukalı bir kabir bulunmaktadır. Türbenin üzerinde çini kabartmada bir
kitabe vardır. Kitabede: «Biz geniş saraylardan da
kabirlere çıkarıldık. Va hasreta malim bana faide
vermedi saltanatım mahvoldu. Karibüzzeval olan
dünyadan intikal ve rıhlet 617 senesi şevvali dördünde vaki olmuştur.» anlamlı bir yazı görülmektedir. Kendi türbesinin üstü gayet yüksek olup sağlam
tuğlalarla örülmüş bir kubbe ile örtülmüştür. İç kısmı
ise çinilerle bezenmiş ve girift bir şekilde yazılmış
ayetlerle süslenmiştir.
Binanın mimarı Bekir oğlu Ahmet isminde bir
zattır. I. Cihan Savaşı sırasında Ordu Levazım ambarı olarak kullanılmıştır.
İşte şimdi, bu tıb müessesesinin 752. yılını kutlarken bir devamı olan Tıp Fakültesinin Sivas’ta yeniden açılmasını, bütün Sivaslılar heyecanla beklemektedirler.
29
Sivasın Bir Dört Eylül
Üniversitesine İhtiyacı Vardır
Çığ Gibi Artan Öğrenci
Bugün Sivas’ta onsekiz bin orta dereceli (Ortaokullar, Sanat Enstitüleri, Öğretmen Okulları, Lise,
Ticaret Lisesi, Sağlık Koleji, İmam Hatip Okulu)
okul öğrencisi bulunmaktadır, Bunlara sekiz tane
komşu illerimizin orta dereceli okullarında bulunan
öğrencileri de ilâve ettiğimiz takdirde 75 bini aşan
öğrencinin yüksek öğrenim veren eğitim kurumlarını
istemekte ve beklemekte olduğu açıkça meydana çıkar. Sivas, Tokat, Kayseri, Malatya, Maraş, Erzincan,
Ordu, Giresun ve Yozgat gibi sekiz ildeki 20 kadar
lisenin son sınıflarında halen 4 binden fazla öğrenci
bulunmaktadır.
Özellikle veliler, anne ve babalar çocuklarını İstanbul ve Ankara gibi büyük illerde ve büyük maddî fedakârlıklara katlanarak, gayrî müsait
şartlar dahilinde okutmak gibi güç bir durum karşısında kalmaktadırlar. Bunlar, Sivas’ta üniversite
öğretime açıldığı takdirde çocuklarına kolaylıkla
yüksek öğrenim yaptırmak imkânına sahip olacaklarını beyan etmektedirler. Bu bakımdan toplumun bu dileği de kayde değer bir gerekçe olarak
görülmektedir.
30
Diğer taraftan mevcut üniversitelerin, her yıl çığ
gibi artan öğrenciyi karşılayacak kapasitede bulunmayışı sebebile, bu gün elli bin, bir kaç yıl sonra yüz
bin öğrencinin üniversite kapılarında sıra beklemek
durumunda kalacağı aşikârdır. Kentimizde kurulacak
bir Dört Eylül Üniversitesi Orta Anadolunun yüksek
tahsil yapmak isteyen gençlerine bu imkânı sağlayacaktır.
Üniversitenin yeri neresi olacaktır?
Üniversitenin diğer önemli bir unsuru da hiç
şüpesiz ki yeridir. Bugün yurdun hiçbir yerinde bulunmıyan bina arsa ve arazi, Sivas’ta yeter miktarda
mevcuttur.
Kabak yazısı mevkiinde bulunun hastaneler sitesi, bir tıp fakültesini sinesinde barındıracak yeterliktedir.
Yine aynı mevki’ide bulunan ve hastane sitesinin pek yakınında olan, şimdiki Erkek Sanat Enstitüsü de, yeni ve modern binaları ile aşağıda görüleceği
gibi, bir yüksek teknik okula rahatlıkla kifayet edecek durumdadır.
Emir Ağa Ağıtı
Çubuğun yolları ala
Ben usandım gide gele
Heves güves altın bozmuş
Takamamış çifte yâre
Ananın beli bükülmüş
Havanın saçı dökülmüş
Baba aklını yitirmiş
Kırat kapıda huylanır
Tahtada deldirir Gazi
Samsuna indirir yozu
Kınamayın eller bizi
Dil bilmiyor kürdün kızı
Ciyerim yanar korlanır
Tez gel Emir ağa tez gel
Sakon sandıkta kirlenir
Tez gel Emir Ağa tez gel
Çarşıdan da sular akar
Esnaf hep bana bakar
Beli miydin Deli Hampar
Çizmem ayağımı sıkar
Gemereğin örenleri
Top top olmuş yârenleri
Şimdi Şarkışlaya iner
Hep de gelir yeğenleri
Kim atlasın eşiğini
Kim sallasın beşiğini
Sar’ağanın küçük oğlu
O da yaksın ışığını
Lâstik giyer ayağına
Çadır kuram koyağına
Kaymakamdan ne olur ki
Vali kalkar ayağına
Atları var at içinde
Ağır buhağı kıçında
Eller Kayseri’den gelmiş
Emir ağa yok içinde
Dar sokaktan geçemedim
Çarşı suyu içemedim
Düşman geriden gelince
Namuslandım kaçamadım
Çifte silâh paslı durur
Çifte yâri yaslı durur
Şeytan serine uymuş da
Arkadaşı Fazlı vurur
Taze işlik yakasmda
Deste perçem arkasında
Emir Ağayı vurmuşlar
Çarşının tam ortasında
31
Erdoğan ALKAN kentimizin Şarkışla ilçesinin yetişdirdiği hak ozanıdır. Halk şiirlerini KEREM GİBİ
adlı kitabında toplanmıştır. Birinci baskısı iki ay gibi
kısa bir gün içinde bitmiş, ozan kitabının ikinci baskısını yaptırmıştır. Kitap isdeme adresi : Lizun gemiciler
Sok. Cebeci Apt. 13/7 İçcebeci ANKARA
TÜRKİYE PETROLLERİ
ANONİM ORTAKLIĞI
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, hergün yurdumuzun
artan petrol tüketimini en ekonomik şekilde karşılamak amacıyla BATMAN RAFİNERİSİ'ni tevsi ederek kapasitesini 1
milyon tona, İPRAŞ RAFİNERİSİ'ni de tevsi ederek kapasitesini 5,5 milyon tona çıkaracaktır.
İzmir'de kurmakta olduğu üçüncü rafineri ile yıLda 3 milyon ton ham petrol işleyecek, akaryakıt ihtiyaçlarımızı karşılayarak makina yağları ana maddelerini de üretecektir. Yılda
2,8 milyon ton petrol ürünü istihsal edecek olan İZMİR RAFİNERİSİ 800 milyon liraya mal olacak 1971 yılında faaliyete
başlayacaktır
Uzun
vadeli
projelerden
olan
KARADENİZ
RAFİNERİSİ'nin lokasyon etüdleri ikmal edilmiş olup, projeye başlanabilmesi için gerekli çalışmalar hızla ilerlemektedir,
1972’de Türkiye Rafinerilerinin kapasite toplamı 28 milyon ton olacaktır.
DENİZCİLİK
BANKASI
T. A. O.
Sermayesi : 500 milyon T. L.
BANKACILIK
hertürlü hizmetleri ayrıca
İŞLETMELERİ
İstanbul Liman İşletmesi - Denizyolları İşletmesi - Şehir Hatları İşletmesi
Haliç Tersanesi - Camialtı Tersanesi - Hasköy Tersanesi - İstinye Tersanesi
Kıyı Emniyeti İşletmesi - Gemi Kurtarma İşletmesi - İzmir İşletmesi
Alaybey Tersanesi-Vangölü İşletmesi - Trabzon İşletmesi - Giresun İşletmesi
TURİSTİK TESİSLERİ
Yalova Kaplıcaları - Liman Lokantası
Liman Cafeteria
TÜRKİYE
KÖMÜR İŞLETMELERİ KURUMU
Sermayesi : 750.000.000 TL.
Merkezi
: ANKARA
MÜESSESELERİ
EKİ............................... ZONGULDAK
GLİ............................... TAVŞANLI
KST.............................. ANKARA
İŞLETMELERİ
ALPAGUT - DODURGA
ÇORUM
ORTA ANADOLU LİNYİTLERİ
ÇAYIRHAN / NALLIHAN
ŞARK LİNYİTLERİ
AŞKALE / ERZURUM
SAYIN KALORİFERLİ VE SOBALI BİNA SAHİPLERİ
Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumuna ait bulunan ve yeni sistemle istihsali geliştirilen Beypazarı
Bölgesinin,
ORTA ANADOLU LİNYİTLERİNİ
doğrudan doğruya ocaktan kamyonla evinize teslim
TONU 80.— LİRADAN
aşağıda adresi yazılı satış bürosuna en az 10 ton sipariş verilmesi şartıyle almanız mümkündür.
Böylece, 10 ton ve daha fazla siparişlerde, Ankara deposu ile eviniz arasındaki taşıtma için ödeyeceğiniz ton başına 15 Lirayı tasarruf etmiş olacaksınız. Müessesemizin Teknik İşler Müdürlüğünün
yetkili elemanları, Sayın müşterilerimizin satışlarla ilgili her türlü taleplerini karşılamak üzere ücretsiz
olarak emrinizdedir. Ayrıca, Merkez ve Mamak depolarına ilâveten Abidinpaşa, Akdere, Altındağ, Balgat, Dikmen, Gülverende de satış yerleri açmak suretiyle
PERAKENDE OLARAK YİNE TONU 80 LİRADAN
satışlara başlanmış bulunmaktadır.
.Orta Anadolu Linyitlerini bir defa denemeniz menfaatidir icabıdır.
Müracaat Yerleri :
Ankara Şubesi Müdürü:
Satış Bürosu: Bayındır Sokak No: 16
Teknik İşler Müdürlüğü: KÖMÜR SATIŞ VE TEVZİ MÜESSESESİ
Güzel bir kış geçirmenizi diler
11 10 01
12 05 18
12 69 67
TÜRKİYE SÜT ENDÜSTRİSİ KURUMU’NUN
Adana, İzmir ve İstanbul Pastörize Süt ve Mamulleri
Fabrikaları Yurt hizmetine girmiştir. Kars Süt Tozu Mamulleri Fabrikası da pek yakında hizmete girecektir.
Süt üreticisinin hizmetinde olan tesislerimizi görmeye sizleri davet eder, yakın ilginizi bekleriz.
TÜRKİYE SÜT ENDÜSTRİSİ KURUMU
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
ADANA AFYON BALIKESİR BARTIN ÇORUM ELAZIĞ
FABRİKALARI İLE YURT KALKINMASINDA EN BUYÜK ROLU OYNAYAN
TÜRKİYE ÇİMENTO SANAYİİ ANONİM ŞİRKETİ
İŞLETME PLANLAMA PROJELENDİRME
İMAL
İNŞAAT
gibi her türlü nazari ve tatbiki mühendislik hizmetlerinde
MAKİNA
ELEKTRİK
KİMYA
İNŞAAT
YÜKSEK MÜHENDİS VE MÜHENDİSLERE GENİŞ İMKANLAR
«Lisan öğretimi ve tekâmülü, büyük ve tecrübeli firmalar nezdinde stajlar»
SAĞLANMAKTADIR.
GAZİANTEP NİĞDE PINARHİSAR SÖKE TRABZON VAN AŞKALE
Bankaların, Gazetelerin, Ticarî Müesseselerin
Kara, Deniz ve Hava nakli vasıtası işleticilerinin
DİKKATİNE!
Hizmetlerinizi - Mamullerinizi - Mahsullerinizi
EN İYİ PTT TANITIR.
Telefon rehberlerimiz, Telgraf kopyalıklarımız, Reklam, Damga ve
Etiketlerimiz, Telefon kabinlerimiz ve binalarımız
REKLAMLARINIZ İÇİN EMRİNİZDE VE HİZMETİNİZDEDİR
Bu hususta PTT merkezlerinden gerekli bilgi alınabilir.
Okulsuz köylere okul yaptıran Banka
ŞEKERBANK
Sadece tasarruf ettiği defter bedelleriyle
Bu sene de Mandıra, Anasultan, Güveçdere, Akköy,
Gökdere köylerinde beş yeni okul yaptıran Banka
ŞEKERBANK
Ayrıca mudilerine 1.550.000 TL. ikramiye dağıtan banka
ŞEKERBANK
KIZILIRMAK
Daima bulanın, asla durulman
Nedir bu sendeki hal, Kızılırmak?
Çağlayıp akarsın, hiç mi yorulman?
Seni zapteylemez göl, Kızılırmak
Bahar gelir, bulanırsm coşarsın
Dalga vurur kenarlara taşarsın
Dünya kurulalı böyle yaşarsın
Tükenmez ömrün var, bol Kızılırmak
Toplanır suların yayladan, köyden
Kuvvetler alırsın çeşmeden, çaydan
Fariğ olup vazgeçmen mi bu huydan?
Kimseye vermezsin yol, Kızılırmak,
Yel estikçe dağlar karm eritir
Güneş olur, çayır çimen yürütür
Dünyada bakisin, hükmün caridir
Sana kuvvet verir sel, Kızılırmak.
Aşık VEYSEL
Desenler: İsmet ÖZBANAZI
Her hakkı saklıdır

Benzer belgeler