sayfalar SUBAT_`2013.....1-19_opt

Transkript

sayfalar SUBAT_`2013.....1-19_opt
Kuşadası sahili 1970 li yıllar
B
[email protected]
Yerel Tarih Dergisi
2008-2009 ve 2010 -2011
sayıları iki cilt halinde
derlenmiştir.
Ciltlenmiş Yerel Tarih
Dergilerini edinme adresi
Ege Mahallesi 442. Sokak
No 6, Club Oliva
Ergül Apartmanları
B Blok Daire 4
Kuşadası / Aydın
Tel: 0 256 618 44 44
Faks: 0 256 618 44 67
ISSN 2147-6349
Bugün büyük yerleşim yerlerinde bile
tematik bir derginin yayınlanmasında
güçlükler yaşanırken, Kuşadası Yerel Tarih
Dergisi siz değerli okuyucularımızın desteği
ile 6. yaşına girdi.
Çalışmalarımızı ve yayınımızı başından beri
destekleyen yerel tarih dostlarımızı en içten
teşekkürlerimizi sunuyoruz. Desteğiniz devam
ettiği sürece derginiz ‘’Kuşadası Yerel Tarih’’
kendisini geliştirerek yayınını sürdürecektir.
Sürekli hatırlatıyoruz, 2013, Kuşadası’nın
Türklerin hâkimiyetine geçişinin 600. yılı.
Görüştüğümüz
yetkililer
olumsuz
görüş
bildirmiyor ancak bir çaba da gözlenmiyor. Bugün
program yapılsa en erken sonbaharda bir
sempozyum düzenlenebilir.
Büyük önderimizin Kuşadası’na gelişinin 89, yılı
her yıl olduğu gibi yine coşku ile kutlandı.
Mustafa Veli, Şubat 1973’ün olaylarını bize
yeniden hatırlattı. Çoğu sezon öncesi bilinen
gündemler.
Ege, efelerin diyardır. Torbalılı araştırmacı tarih
öğretmeni Necat Çetin bize Gökçen Efe ile ilgili iki
Osmanlı arşiv belgesini açıklıyor.
Kurumlarımızın tarihçesinde bu ay Kuşadası’nın
belki de ülkemizin ilk halka açık anonim
şirketlerinden biri olan Kuştur Tatil Köyü var.
1970’li yıllarda yaşanan işletme sıkıntıları hakkında
kurucu ortak ve idare meclisi azası Dr Ali Alkış’ın
anlatımı ile bilgi sahibi olacağız.
‘’Kurumlarımızın Tarihi Köşesi’’ yazılarınızı
bekliyor.
‘’Cenin’’ isimli kitabı ile Kuşadalılarla tanışan
konuk yazarımız Ümit Grace Samur, yazısı ile ‘’Bize
Neler Olduğunu’’ sorguluyor.
15 Nisan günü 5. Geleneksel Tarih Öncesi Kaya
Resimleri Şenliği için Karakaya Köyü’ne davetliyiz.
Ekodosd bu sayımızda antik dönem zeytinyağı
işliklerinin izini sürüyor.
Sedat Onar’dan, Charles Texier’in anıları
devam ediyor. Gerçekten bölgeyi Texier kadar
detaylı anlatan bir başka seyyah yok. Her taşın
altını kaldırmış bugün bize ilginç bilgiler veriyor.
Arkeolog Kamil Sarhanlı yakın çevremizdeki
antik yerleşim yerlerini tanıtmaya devam ediyor.
‘’Ada’dan Bir Portre’’ köşemizde de bu ay
Mehmet Kayalı, kendi yaşam hikâyesini anlatıyor.
Bizi geçmişe götürüyor. Kuşadası Aşığı Mehmet
Kayalı’nın şiirlerini mutlaka okuyun.
Nail Topal’ın Kemalizm ve Atatürkçülük
üzerine yaptığı geniş araştırma bu sayımızda sona
eriyor.
‘’Aşiret Cumhuriyet’’adlı romanı önümüzdeki
günlerde kitapçı raflarında yerini alacak olan
genç yazarımız Ahmet Can Sarhanlı, geçmişe
özlemini yaşının yettiği oranda bizlerle
paylaşıyor.
Gençlerimizin yazı ve önerilerine Yerel Tarih
Dergisi içinde daha fazla yer vermek istiyoruz.
Yerel Tarih sayfaları arasında okuyucu
mektuplarını yayınlayacağımızı söylemiştik. İlk
mektup şair Gürel Aydın’dan. İçeriği kadar
görüntüsü ile de tam bir sanat eseri.
Özgünlüğünü bozmadan yayınlamayı uygun
bulduk. İlkini bu sayıda yayınladığımız Kuşadası
ile ilgili şiirlerini yayınlamaya devam edeceğiz.
‘’Kuşadası Hatırası’’ sayfamıza ilgi fazla.
Resimlerin küçüklüğü eleştiri aldı.Bu sayımızdan
itibaren sayfaya iki fotoğraf koyacağız. Paylaşmak
istediğiniz fotoğraflarınızı detaylı içerikleri ile
bize ulaştırın. Yayınlayalım. O günleri yeniden
hep birlikte analım.
Sağlıklı, mutlu, hoşcakalın.
KUŞADASI YEREL TARİH ARAŞTIRMALARI GRUBU Adına Sahibi ve Sorumlu Müdür Ali Ergül Yayın Kurulu Ali Ergül, Müjgan Şavkay,
Mustafa Veli, Belma Özgün, Dr. Ali Alkış, Dr. Ayşe Şerifoğlu, Mustafa Dinçoğlu, Av. Kaya Egel, Ali Hüseyin Torun, Sedat Onar,
Yrd. Doç. Dr. Eralp Osman Çolakoğlu, Arif Çıkıcı, Özer Kayalı, Ata Şakrak, Ali Can Editör Nail Topal Grafik-Tasarım Nilüfer Saçar Nisa
Hukuk Danışmanı Av.Nail Özazman Tercüme (İng-Frs) Duygu Sayra Ergül Redaksiyon; Nail Topal, Sedat Onar, Duygu Sayra Ergül, Alp
Ergül
İletişim Ege Mahallesi, 442 Sokak Club Oliva ERGÜL Apartmanları B Blok Kat:1 D:4 Kuşadası - AYDIN Tel: 0256 618 44 44
Ali Ergül: 0532 212 20 31 [email protected] www. kuyeta.org Dağıtım Pazarlama Ergül Turizm Gıda Maddeleri Ltd. Şti.
Baskı Yeri Yeniyol Matbaası 1145/1 Sk. No: 50/A Yenişehir - İZMİR Tel: 0232 449 88 52 Faks: 458 62 86 [email protected] Sayı 49 Yıl 6
ŞUBAT 2013
KUYETA
1
Kuyeta Haber
ATATÜRK’ÜN
KUŞADASI’NA GELİŞİNİN
89. YILDÖNÜMÜ
TÖRENLERLE KUTLANDI
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Kuşadası’na gelişinin
89.yıldönümü 9 Şubat günü gerçekleştirilen törenlerle
kutlandı. Törenlere, Kuşadası Kaymakamı Mustafa Ayhan,
Garnizon Komutanı Ferhat Aslan, Belediye Başkan Vekili
Yusuf Emik, Cumhuriyet Başsavcısı Hakan Ören, İlçe Milli
Eğitim Müdürü Ömer Faruk Türkan, Ticaret Odası Başkanı
Serdar Akdoğan, daire amirleri ve siyasi parti temsilcileri ile
öğretmenler, öğrenciler ve çok sayıda vatandaş katıldı.
Büyük ilgi gören törenler, Atatürk’ün Kuşadası’na ilk girdiği
yer olan Gazibeğendi tepesinde başladı. Gazibeğendi
Mevkiinde buluşan Kuşadalılar, Atatürk’ün Kuşadası’na gelişinin 89,’uncu yılı anısına Belediye Bandosu
eşliğinde ellerinde büyük boy bayraklarla şehir merkezindeki Atatürk Anıtına kadar yürüdüler. Renkli
görüntülere sahne olan yürüyüşün ardından, Atatürk Anıtı önünde çelenk koyma töreni yapıldı ve saygı
duruşunda bulunuldu.
Kuşadası Kaymakamı Mustafa Ayhan’ın konuşmasının ardından Kuşadası Mahmut Esat Bozkurt İlköğretim
Okulu öğrencileri zeybek gösterisi sundu.
Kaymakam Mustafa Ayhan
KUYETA
ŞUBAT 2013
2
89 yıl önce kuşadasına gelen ulu önder ve refakatindekilerin
Kuşadasından sonra Söke'de karşılama töreni.
Ben Buradayım Ey Tarih
Şubat 1973’te Kuşadası
Mustafa Veli Mavi İnsan
Gri ve beyaz. Gümüş rengi değil. Soğuk bir Ocak. Ocak ayı külsüz diye seviniyorum. Burnum kanıyor. Kan akması iyiymiş. Beş yıldızlı bir
otelde yılbaşını kutlama. Beş adet hediye var. Biri bana çıkıyor. Aldığım iki adet biletten birine. 14 Şubat Sevgililer Gününde iki kişilik iki
gün tam konaklama. Sevgilim yok. Gri ve beyaz. O günlerde Fransa’ya gitmem gerek. Ebru hanım Haziran ayına kadar gelebileceğimi
müjdeliyor. Gri ve beyaz, gümüş rengi değil.
Hıçkırık. Acil servis. Bir iğne. Ertesi gün yine bir telaş. Bir iğne. Evde duracak gibi değilim. Ablama telefon. Birkaç gün kalabilir miyim
sizde diye? Kalamam başka evlerde. Mecburum. Kendimde değilim. Halüsinasyonlar başlıyor. Vücudum köhnede kalmış bir kuru çalı.
Bitkinim. Gece oradayım. Eve gelip bir şeyler almam gerek giyinmek için. Kapı açık. İçeride birisi, yatakta sarılı beş kişi. Kaza geçirmişler.
Başları sarılı ve birbirlerine sarılarak yatıyorlar. Küçücük çocukların alınlarındaki beyaz sargıda kan izleri. ‘’Niye geldiniz buraya?’’ diye
soruyorum. Annemin evinde kiracı olmak istiyorlar. Çalışma odama bakıyorum iki kadın ikişer çocuğa sarılmış öyle duruyorlar. Yatak
odasına gidiyorum. Kıpkırmızı dudaklı bir kadın battaniyeden bana gülümsüyor. Şekilsiz. Her şey şekilsiz. Ama varlıkları var. ‘’Gidin
buradan diyorum. Yoksa polis çağıracağım.’’ Hepsi battaniyelere sarılıyor. 155’i arıyorum. Karakola gitmem gerektiğini söylüyor telefondaki
polis. Taksi çağırıyorum. Parktaki karakola gidiyorum. İki polis benimle geliyor. Eve bakıyorlar ve sonra gidiyorlar. Salonda kimse yok. Yatak
odasında var. Ablamı arıyorum. Geliyor. O görmüyor ama ben görüyorum. Bağırıyor kimse yok diye. Akşamüstü başkaları geliyor. Yeğenimi
çağırıyorum. Bunları kov diye. Kovmuş. Bir hafta halüsinasyonlar içindeyim. Soru soruyorum yanıt yok. Yanıt, yüzlerdeki bilinmezlik.
Ablamın evinde bir vazo var. Yarım saat o vazoya hayatımı anlattım. Vazo, kolsuz, esmer tenli, çenesi sakallı biriydi. Dinliyordu ama
konuşmuyordu.
Ve vücudum kendini kaybetmeye başladı. Ablamın merdivenlerinde ayağım kaydı. İki ayağımda iki gün sonra derin morluklar oluştu. Mor
ve beyaz. Kan ve varis. Çekiyorum acıları halen duruyor. Niye yazdım sevgili okuyucu? Ocak ayını anlatmak için. Sende bil diye. Haydi gidelim
Şubat 1973’e
2 Şubat 1973 Cuma
MAHMUT ESAT BOZKURT
İLKOKULU YENİ BİNAYA
KAVUŞUYOR. YÜZ YILLIK
BİNANIN YERİNE 12
DERSHANELİ YENİ VE MODERN
BİR BİNA YAPILACAK- BİNANIN
YAPILMASI 1973 PROGRAMINA
ALINDI- BU İŞİN PROGRAMDA
BIRAKILMAMASI İSTENİYOR.
Başta kaymakamımız İsmail
Güzeliş olmak üzere okul müdürü
Mustafa Varan'ın devamlı ısrarları
neticesinde Mahmut Esat Bozkurt
İlkokulu’nun yeni baştan inşası
vilayetçe 1973 programına
alınmıştır. Buna göre 12 dershaneli
okul inşaatına bu yıl içinde başlanıp
bitirilmesi gerekmektedir.
Valimiz Sedat Kirtetepe'nin
desteğinde programa alınan okul
inşaatı şimdiki binanın yerine
yapılacaktır. Bu sayede 100 yıllık
gayri sıhhi bir binada öğrenim yapan
yavrularımız modern ve sıhhi bir
binaya kavuşmuş olacaklardır.
Öteden beri Mahmut Esat Bozkurt
İlkokulu’nu yeni bir binaya
kavuşturmak için gayret sarf eden
kaymakamımız İsmail Güzeliş’in
eseri olacak yeni binanın bu yıl
içinde inşasına başlanılması
istenilmekte ve buraya kadar bu iş
‘’Programda bırakılmasın’’
denilmektedir.
Olmadı ‘’Programda
bırakıldı’’(!)
TEKEL 4 GÜNDE 10420 BALYA
TÜTÜN ALDI.
İlçemiz tütün piyasasının
dördüncü gününde Tekel 10,420
balya tütün satın almıştır. Piyasanın
ilk gününde 254 balya tütün alan
tüccar, piyasadan çekilmiştir. Bunun
üzerine tekel ilçemizde tek başına
tütün almaya devam etmektedir,
Tekelin 15 lira 75 kuruş olan
tütün fiyatı devam etmekte, başfiyat
haricindeki fiyatlarda düşmeler
görülmektedir. Buna göre,
piyasanın ilk gününde ortalama 12
lira 89 kuruş olan fiyatlar dün 11 lira
67 kuruşa düşmüştür. İlk gün en
düşük 10 lira 40 kuruş olan
fiyatların ise dün 6 lira 25 kuruşa
düştüğü görülmüştür.
Emek düşüyor. Emek tütün
sarısında kahverengine dönüşüyor.
6 Şubat 1973 Salı
Bakkallar Bugünden İtibaren
Ekmek Satışı Yapamayacaklar.
Sıhhate mugayir gerekçesiyle
ekmek satışını bakkalların yapması
yasaklandı-Vatandaş, diğer esnaflar
içinde tedbir alınmış mıdır diye
soruyor.
Bakanlar kurulunun kararı
gereğince bütün yurtta olduğu gibi
ilçemizde de ekmek satışları
bugünden itibaren sadece fırınlarda
yapılacaktır.
Bilindiği gibi düne kadar yıllarca
bakkallarda yapılan ekmek satışları
sıhhate mugayir gerekçesiyle
yasaklanmış ve bütün belediyelere
yazılı tebligat yapılmıştır.
Bunun üzerine dün belediye,
ilçemizde ekmek satışı yapan
bakkallara bundan böyle ekmek satışı
yapamayacaklarına dair Bakanlar
kurulu kararını duyurmuştur.
Belediyenin bu duyurusu kısa
zamanda şehre yayılmış, halk
arasında şaşkınlık yaratmıştır.
Hatta birçok vatandaşımız: ‘’Açıkta
gıda maddesi satan diğer esnaflar da
ŞUBAT 2013
KUYETA
3
bu kararın kapsamına giriyorlar mı
ve tedbir alınmış mıdır?’’ diye
gazetemize gelerek bizleri soru
yağmuruna tutmuşlardır. Mesela;
manav, seyyar sandviç, tost vb.
satanlar gibi. Belediyemizin bu
konuda aydınlatıcı bilgi vermesi
istenmektedir.
Değişen hiçbir şey yok. Sadece
pamuk helvası poşete girdi. Pembe
ve beyaz.
CADDELERDEN GEÇİLMİYOR.
Kanalizasyon çalışmaları
dolayısıyla ilçemizde trafik ağırlığını
üzerinde taşıyan Tayyare,
Kahramanlar, Sağlık ve Yıldırım
Caddeleri’nden geçebilmek hayli
güçleşmiştir.
Pazar günü kazılmasına başlanan
Kahramanlar Caddesi trafiğe
tamamen kapandığından Söke
istikametine seyrüsefer yapan
taşıtlar zaten bozuk olan Sağlık
Caddesi’nden bin bir güçlükle
Sabucalı Sokağa girerek yollarına
devam edebilmekteler.
Ana caddelerimizden taşıtların
gidiş ve gelişleri bugünkü şartlarda
güçleştiği gibi yayalar hayli müşkülat
içinde kalmışlardır.
Biraz sabretmek lazım. Hiçbir şey
havadan gelmiyor.
TÜTÜN PİYASASI HIZINI
KAYBETTİ.
9 gün önce açılan Ege Ekici Tütün
Piyasası diğer il ve ilçelerde olduğu
gibi şehrimizde de hızını
kaybetmiştir.
İlçemiz tekel ilgililerinin ifadesine
göre, daha önce yapılan tespitlerde
tütününü balya yapmakta geciken
10-15 ekicimiz haricinde diğer
ekicilerimizin tütünleri tamamen
alınmıştır. Kalan tütünlerin alımı da
hafta sonuna kadar
tamamlanacaktır.
İlçemiz tütün piyasasını, ilk
gününden beri tek başına yürüten
Tekel şimdiye kadar 10378 balya
tütün satın almıştır.
Tekelin dünkü en düşük fiyatı 7
lira 60 kuruş olmuştur. Ortalama
fiyatı da 11 lira 61 kuruştur.
Bilindiği gibi ilçemizde tekelin
başfiyatı 15 lira 75 kuruş olarak
devam etmektedir.
Yeni tütün ekim zamanı geliyor.
9 Şubat 1973 Cuma
YEDİEYLÜL İLKOKULU 1
MARTTA TAŞINIYOR.
Yüz yılı aşkın eski bir binada
tedrisat yapan Yedieylül İlkokulu 1
Marttan itibaren muhteşem bir
KUYETA
ŞUBAT 2013
4
binaya kavuşuyor.
Okul müdürü Mehmet Kirişli’nin
gayretli çalışmaları sonunda eski
kışla yatağına inşa edilen 2 katlı yeni
binanın birinci katı tamamen hazır
olduğundan Yedieylül İlkokulu 1
Mart Perşembe günü yeni binaya
taşınacaktır.
Çevremizde bir eşine nadir
rastlayabileceğimiz nitelikte modern
binaya kavuşan Yedieylül İlkokulu
camiasında ve Camiatik
Mahallesi’nde şimdiden bayram
sevinci hüküm sürmektedir.
Yeni duvarlarda kitap ve kalem
kokusu.
GENÇLİKSPOR’A GÖNÜL
VERENLERDEN BEKLENEN
Şüphesiz ki üç büyüklerin
rekabetini andıran Kuşadası-Söke
ezeli rekabetini, bu hafta şehrimiz
halkı yeniden yaşayacaktır. Uzun
zamandır sabırsızlıkla beklenen
hafta nihayet gelmiştir.
Öyle zannediyoruz ki, şehrimiz
stadı bu pazar futbol sahası
olmaktan ziyade bir bayram yeri
olacağa benzer.
Böyle bir bayram yerinde
buluşmak ve takımımızı elden
geldiğince güzel oyuna teşvik etmek
Gençlikspor’a gönül verenlerin
başta gelen görevi olacaktır.
Kamp: Gençlikspor yarın Atlantik
Otel’de kampa girecektir.
Gençlikspor’un kampı pazar
gününe kadar devam edecektir.
Seviyorsan sevdiğini
yücelteceksin. Siyah, beyaz ve yeşil.
13 Şubat 1973 Salı
Ana Okulu Yedieylül Okulunun
Eski Binasına Taşınıyor.
Halen Mahmut Esat Bozkurt
Okulu’nun bir odasında faaliyet
gösteren ana sınıfı 1 Mart’tan sonra
müstakil bir anaokulu olarak
tedrisat yapacak.
1 Mart Perşembe günü eski kışla
yatağına inşa edilen yeni binaya
taşınacak Yedieylül İlkokulu’ndan
boşalacak eski binaya anaokulu
taşınacaktır.
Bilindiği gibi Mahmut Esat
Bozkurt İlkokulu’nun bir odasında
şimdilik ana sınıfı olarak faaliyet
gösteren anaokulu müstakil bir
binaya taşınınca huzura kavuşacak
ve belli başlı bir okul olacaktır.
Yedieylül İlkokulu ve ana sınıfı
yeni binalarına taşınma
hazırlıklarına başlanmıştır.
Oyuncak, eğitim ve ilk harfler, ilk
sayılar. Bilgili insanlar. Umut.
AYGAZ İKRAMİYELİ SATIŞ
YAPIYOR.
İlçemiz Aygaz Bayii Abdullah
Sarıdedeoğlu şehrimizde ilk defa
ikramiyeli, satış yapmaya başlamıştır.
Aygaz’dan alınan 25liralık eşya
karşılığında numaralı bir kupon
verilmektedir.
Buzdolabından termosifona kadar
çeşitli ikramiyelerin yer aldığı özel
eğlence programlı çekiliş Haziran
ayında yazlık bir sinemada
yapılacaktır.
İkramiyeli satışlara 40 yıl
önceden başlanmış.
TURİSTİK EŞYA SATICILARI
HAZIRLIKLARA BAŞLADI
İlçemiz turistik eşya satıcıları bir
buçuk ay sonra açılacak 1973 turizm
sezonu için şimdiden hazırlıklara
başlamışlardır.
Tayyare Caddesi, iskele meydanı
ve diğer semtlerdeki turistik
dükkânlara çeki düzen vermeye
başlamıştır. Bazı esnaflar boya, sıva
gibi işler yaparken bazıları da
dükkânlarının şeklini tamamen
değiştirmektedir.
Önümüzdeki sezon yapılan bu
değişikliklerle ilçemizi ziyaret eden
misafirlerimiz turistik eşya satışı
yapan dükkanları pırıl pırıl
göreceklerdir.Tabii yollarımız bir
buçuk aya kadar yapılırsa..
Nazar boncuğu, halı, deri,
kuyum, pansiyon ve yatak ve deniz
ve güneş ve kum.
20 Şubat Salı
ŞEHİR İÇİNDEKİ BOZUK
YOLLARDA DEVRİLEN VASITALAR
KORKU SAÇIYOR.
Üç günde Yıldırım Caddesi’nde iki
yüklü römork devrildi bir de
kamyon devrilme tehlikesi
geçirdi.-Bir buçuk ay sonra açılacak
turizm mevsimine kadar yolların
tesviye edilmesi isteniyor.
İlçemizde geçen yıldan beri
çalışmalara aralıksız olarak devam
eden kanalizasyon işinin özellikle
şehrin merkezi yerlerinde
tamamlandığı halde cadde ve
sokakların yapılmayışı halk arasında
şikâyet konusu olmaktadır.
Bu arada Yıldırım Caddesi’nden
matbaamızın sokağına giren hemen
hemen her yüklü vasıta sokağın
başında devrilmektedir. Üç gün
içinde tütün balyası yüklü iki
römorkun devrildiği, bir de çimento
yüklü kamyonun devrilme tehlikesi
geçirdiği bu yolun acilen yapılması
gerekmektedir. Zira her an vukuu
Ben Buradayım Ey Tarih
muhtemel bir facianın doğmasından
korkulmaktadır.
Öte yandan bir buçuk ay sonra
açılacak turizm mevsimine kadar cadde
ve sokaklarımızın yapılması halinde
caddelerden yükselecek toz bulutları
şehrimizi ziyarete gelen yerli ve
yabancıların suratlarında patlayınca
puan kaybımız büyük olacaktır.
Hiçbir vasıtanın geçmeye cesaret
edemediği ana caddelerimiz eski
haline getirilmese bile hiç olmazsa
tesviye edilmelidir. Trafik yükünü
üzerinde taşıyan ana caddelerimizde
karşılaşan iki vasıtadan birinin bir
kenara çekilip diğerine yol vermesi
tabii ki yolun geçilemeyecek durumda
oluşundandır. Ve bu bizim şoförlerimiz
tarafından bilinmektedir. Ya bu yolu
bilmeyen yabancı vasıta sahibinin hali
ne olacaktır. Adamın arabasının alt
takımının hatta kafasının parça parça
olmasına sebebiyet vermeye kimsenin
hakkı yoktur.
Yollarımız bir buçuk ay içinde- hiç
olmazsa- tesviye edilmezse yukarıda
saydıklarımızı günün her saatinde şahit
olacağımızdan endişe etmekteyiz.
Sayın sorumlulardan bu acil
problemin halli için çalışmalarında
öncelik tanıyacaklarını ümit ediyoruz.
Korkma! Bitmez bu sokaklarda
kanalizasyon çalışmaları.
İHALEYE KONULAN 6 BELEDİYE
DÜKKÂNI KAPIŞILDI.
Belediye tarafından yapılan
pazaryerindeki dükkânlardan altısının
ihalesi dün yapılmıştır. İki yıl müddetle
aylığı 200 liradan ihaleye konan
dükkanlara 20-25 kişi talip olmuş ve
yapılan açık arttırmada dükkanlar
adeta kapışılmıştır.
Aylığı 860 liraya kadar çıkan
dükkanlardan geri kalan 9 adet
dükkanın ihalesi de önümüzdeki ay
içinde yapılacaktır.
Hayırlısı olsun. Hayırlı müşteriler
olsun. Paranın rengi… Ne renk?
DİN BİLGİSİ ÖĞRETMENİ
ORTAOKULDA GÖREVE BAŞLADI.
Münhal bulunan ilçemiz Kaya
Aldoğan Ortaokulu din bilgisi
öğretmenliğine İstanbul Yüksel İslam
Enstitüsü mezunu ve askerden yeni
dönen Muharrem Sinanoğlu tayin
edilmiştir.
Dün ilçemize gelem Muharrem
Sinanoğlu görevine başlamıştır.
Kendisine hoş geldiniz der, başlarılar
dileriz.
23 Şubat Cuma
BAĞ-KUR’A İLÇEMİZDEN 266
ESNAF KAYDINI YAPTIRMADI
İlçemiz ve köylerinde 676
esnaftan 410 kişinin Bağ-Kur’a
kaydını yaptırdığı resmi kayıtlardan
anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi Ekim ayından
itibaren yürürlüğe konan Bağ-Kur
Kanunu kapsamına giren ve
Bağ-Kur’a kaydını yaptırmayan 266
esnafımız hakkında ceza-i işlem
yapılacağı kanun hükümlerinde
belirtilmektedir.
Köylerimizde mevcut 96 esnafın
tümü Bağ-Kur’a kaydını yaptırmıştır.
İlçemizde kayıtlarını yaptırmayan
266 esnaf ilçemizde bulunmaktadır.
Yeni bir uygulama olduğu için
belki 266 esnaf güvenemedi.
SELÇUK’TA KUZU ETİ 20
LİRADAN SATILIYOR.
İlçemizde de ucuz et satış şubesi
açılacak.
Selçuklu hayvan besicisi İbrahim
Kubur Selçuk’ta açtığı bir satış
şubesinde halka ucuz et satmaya
başlamıştır.
İbrahim Kubur, kuzu etinin
kilosunu 20 liradan, kemikli dana
etini 16 liradan, kemiksiz dana
etinin kilosunu da 18 liradan
satmaktadır.
Diğer kasaplarda kuzu etinin
kilosu 25, kemikli dana etinin kilosu
20 lira, kemiksiz dana etinin kilosu
da 24 liradan satılıyor.
Selçuklu kasaplara karşı İbrahim
Kubur tarafından yapılan bu rekabet
halk arasında ilgi ile takip
edilmektedir.
İbrahim Kubur’un ilçemizde de
ucuz et satış şubesi açacağı
söylenmektedir.
27 Şubat Salı
DİLEK YARIMADASINA İNŞA
EDİLECEK 2000 ODALI TATİL
KÖYÜ’NÜN İNŞASI BU YIL
BAŞLIYOR.
Club Meditteranée tarafından
kiralanan 10.000 yataklı tatil köyü
ile Ankara’dan ilçemize bir teknik
heyet gelerek tetkik ve temaslarda
bulunmuşlardır.
İlçemiz Dilek Yarımadası’na İller
Bankası tarafından yaptırılacak olan
2000 odalı tatil köyünün yapılması
nihayet gerçekleşmiştir.
İller Bankası genel
müdürlüğünün değişmesi ile
yeniden ele alınan bu işin
sağlamlaştığı ilgililerin ifadesinden
anlaşılmaktadır.
Verilen bilgiye göre bu yıl inşasına
başlanacak olan 2000 odalı ve
10.000 yataklı tatil köyü şimdiden
Club Meditteranée tarafından
kiralanmış ve ön anlaşma
yapılmıştır.
101 milyon 800 bin lira keşif
bedelli turistik sitenin şimdiye kadar
yol olmadığı gerekçesiyle
yapılamadığına değinen ilgililer,
Güzelçamlı Köyü’nden Kalamaki’ye
kadar olan 13 kilometrelik stabilize
yolun derhal asfaltlanacağını
söylemişlerdir.
Kalamaki’nin fiziki özelliği
bozulmadan kısım kısım inşa
edilecek muhteşem tatil köyü ile
ilgili yerinde incelemeler yapmak
üzere geçtiğimiz hafta içinde İller
Bankası’ndan şehrimize gelen bir
teknik heyet Kalamaki’ye giderek
sondaj çalışmaları yapmışlardır.
İyi ki yapılmadı. Şimdiye kadar
yapılmaması otel yapılmayacağını
göstermez. Bakın orman
alanlarına. Ağaçlar halüsinasyon
görüyor.
Şubat 1973, emek, alın teri,
şehrin gelişimi. Şubat 2013 bende
hastalıklı zamanlar.
Ayın Makalesi
ŞUBAT 2013
KUYETA
5
Konuk Yerel Tarihçi
BAŞBAKANLIK OSMANLI ARŞİVİNDE
GÖKÇE HÜSEYİN (GÖKÇEN EFE)
İLE İLGİLİ BİRKAÇ BELGE
Necat Çetin
Konuk Yerel Tarihçi - Tarih Öğretmeni-Okul Müdürü/ Torbalı
Milli Mücadele döneminde Yunan işgaline karşı çetesiyle direnenlerden
olan Gökçen Efe, 1891 yılında doğmuştur. Asıl adı Gökçe Hüseyin’dir.
Çakırcalı Mehmet Efe’nin akrabası ve sağ koludur. 1914 yılında af edilerek
düze inmiş, İzmir ve yöresinin Yunanlılarca işgali üzerine gönüllü olarak
Kurtuluş Savaşı'na katılmış, 57. Tümen Komutanı Miralay Şefik (Aker)
Bey'in gözetiminde oluşturulan Kuvay-yı Milliye örgütlenmesi içinde yer
almıştır. Haziran 1919'da, Yunan ileri harekâtını durduran Köşk
Cephesi'nde savaşmış, Fata ve Kemerdere'ye baskınlar düzenlemiş ve
Yunanlılara ağır kayıplar verdirmiştir. Ekim 1919'da Fata yöresinde Yunan
toplu saldırısının geciktirilmesini sağlamıştır. 13 Kasım 1919'da yine Fata
yöresinde Yunan birlikleriyle şiddetli bir çatışmaya girmiş, üç gün süren
çatışmalardan sonra, siperine girmeyi başaran bir Yunan askerince 16
Kasım 1919'da süngülenerek öldürülmüştür. Ankara hükümeti daha
sonra, savunurken öldüğü Fata bucağına onun anısına Gökçen adını
vermiştir. Kurtuluş Savaşı'nın adı ilk duyulan direnişçilerinden olan Gökçen
Efe, Halide Edip Adıvar'ın"Efe'nin Yemini" adlı öyküsünün de
kahramanıdır. Ödemiş yöresinde adına Türküler yakılmıştır.1
Başbakanlık Osmanlı Arşivindeki belgelerde adı “Gökçe Hüseyin” olarak
geçmekte olan Gökçen Efe ile ilgili toplam 12 evrak bulunmaktadır.
Belgelerden 11 tanesinde Osmanlı’nın efelere bakışının resmi anlayışına
paralel olarak grubu eşkıya olarak nitelemekte, Gökçe Hüseyin çetesinin
faaliyetleri, affı ve yataklarının da af edilmeleri ile ilgilidir. Bir belge ise
Kurtuluş savaşı dönemine rastlamaktadır. İlk belge 23 Mart 1330/1914
tarihli olup ” Tire'de dağa kaldırılan Mösyö Nak'ın kurtarılması için ittihaz
(kabul) edilmekte olan tedâbire (çare-tedbirler) ve Madam Nak'ın bin lira
hazırlayıp eşkıya ile pazarlığa giriştiğine ve bu eşkıyanın Gökçe Hüseyin
Çetesi olduğu anlaşıldığına dair“dir. Diğer belgelerden bir tanesi
1330/1914, iki tanesi 1332/1916, diğerleri ise 1333/1917 tarihlidir. Biz
burada sadece iki belgeyi yayınlayacağız.
Bunlardan ilki 1330 yani 1914 yılına ait. “Tire'de dağa kaldırılan Mösyö
Nak'ın kurtarılması için ittihaz edilmekte olan tedabire ve Madam Nak'ın
bin lira hazırlayıp eşkıya ile pazarlığa giriştiğine ve bu eşkıyanın Gökçe
Hüseyin Çetesi olduğu anlaşıldığına dair”. İzmir’den Dahiliye Nezareti(
İçişleri Bakanlığı) ne çekilen iki sayfalık şifreli telgraf. Diğeri ise Ödemiş’te
Yunan kuvvetleri ile yapılan çarpışmayla ilgili. Belgelerin aslı önce, bu
günkü yazıya çevirisi ise sonra verilmiştir.2
Gökçe Hüseyin Efe’yi rahmet ve saygı ile anıyoruz.
Bâb-ı Âlî
Dahiliye Nezâreti
Şifre Kalemi
Şifre Telgrafnâme
Mahreci: İzmir
Târih-i keşîdesi: 12 Teşrîn-i Sânî sene [1]333
Kalem-i vürûdu: 13 minhû
Şehr-i hâlin ikinci günü Ödemiş'in Üzümlü ve Karadoğan karyeleri
civârında görünen cüz’î mikdârdaki Kuvâ-yı Milliye efrâdına karşı üç tabur
Yunan askeri sevk olunarak sâ‘atlerce top ve tüfenk ile devâm eden ta‘arruz
netîcesinde Üzümlü karyesi kâmilen ve Karadoğan karyesinde de üç hâne
ile bir kadın muhterik ve ahâlîden üç dört maktûl ve beş altı mecrûh olmuş
ve işbu müsâdeme Tire havâlîsinde bulunan Gökçe Efe tarafından istihbâr
olunması üzerine kuvve-i kâfiyye ile yetişilerek yeniden başlayan
müsâdemedeYunanlılardan bir binbaşı maktûl ve bir zâbit mecrûh ve sekiz
on kadar zâbit ile bir hayli neferin de esîr alınmış olduğu ve karye ahâlîsinin
bir kısmı Gülencek Yaylası'na ve bir kısmı da Salihli cihetlerine ilticâ eylediği
ma‘lûmât-ı müstahbere üzerine ma‘rûzdur.
Fî 12 Teşrîn-i Sânî sene [1]335.
Aydın Valisi
İzzet
Huzûr-ı âlî-i Sadâret-penâhî'ye ve Hariciye Nezâret-i Celîlesi'ne
Fî 13 minhû.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BAO),DHL.EUM.Ayş.,30/B/1338,38,54,1
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BAO), 23/Ma/1330, DH.ŞFR., 666, 3
KUYETA
ŞUBAT 2013
6
1 Bu konuda yapılan birkaç çalışma için bakınız: A.Levent Ertekin, Gökçen Efe, sabah Yayınları, İzmir,
1999, Sabahattin Burhan, Kurtuluş Savaş'ında Gökçen Efe Destanı, Nesil Yayınları, İstanbul, Ocak 2008,
http://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=472.
2 Belgelerin bir örneğini tarafıma veren Sayın Seyfullah Ayvalı’ya ve çevirinde büyük desteğini aldığım
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BAO) uzmanlarında sayın Muzaffer Çetin’e ne kadar teşekkür etsem azdır.
Aydın Vilâyeti
Mektûbî Kalemi
Aded: 453
Dosya: 1
Milli Mücâdele- Hüseyin Gökçe Efe'ye âid.
Dahiliye Nezâret-i Celîlesi'ne
Devletlü efendim hazretleri
Ödemiş üzerindeki kuvvetden tard edilmiş olan Mahmud ile Gökçe'nin
akrabâsından Hüseyin ismindeki adamın başına topladığı birkaç
derbederle Tire'nin garb taraflarındaki kurâda vergi tarhı, hayvan ahzı ve
insan darbı ve kız kaçırılması gibi fezâhatlar irtikâbıyla ahâlîyi rencîde
etmeğe başladıkları ve kendilerine kirâren vâki‘ olan tenbîhât ve ihtârâta da
kulak asmadıkları ve Tire köylülerinden olup dağda bulunan Hacı Halil
ismindeki şahsın da Tire Kasabası eşrâfına mektûb göndererek hukūk ve
namuslarının vikāyesi için gece-gündüz dağlarda dolaşdığından ve hayâtını
fedâ etdiğinden bahisle bir müddet-i mu‘ayyene zarfında dört bin lira
göndermedikleri halde Tire'yi Aydın gibi tahrîb ve ihrâk edecekleri tarzında
tehdîdâtda bulunmakda olduğu ve bu cihetden muztarib ve müştekî olan
ahâlînin nihâyet Yunan kumandanına mürâcaat etmeleri meczûm
bulunduğu Tire Kāimmakāmlığı'ndan mahremâne alınan tahrîrâtda iş‘âr
Gökçen Efe ve kızı
olunmakda ve ne gibi vesâite mürâcaat edeceği husûsunda hatt-ı hareket
ta‘yîni taleb edilmekdedir. Sûret-i iş‘âra nazaran Tire'nin garb taraflarında
tecâvüzâtda bulunan şakīlerin işgāl sâhası hâricinde olmalarından buraca
bunlar hakkında bir gûnâ mu‘âmele îfâsı bi't-tab‘ mümkün olamamış ve
fakat Tire, Yunanlılar tarafından meşgūl ve kazânın emn ü âsâyişinden
Yunanlılar mes’ûl olmasına nazaran bir gûnâ tecâvüz ve ta‘arruz îkā‘ına
muktedir olamayacakları şübhesiz bulunan birkaç şakīnin tahvîf kasdıyla
mektûbla vâki‘ olan bu yoldaki tehdîdâtına atf-ı ehemmiyetle tevehhümen
öteye beriye mürâcaata lüzûm ve mahal olmadığı derkâr olmakla beraber
ba‘dehû îcâbına bakılmak üzere Mahmud ile Gökçe'nin akrabâsından
Hüseyin ve Hacı Halil ismindeki şahsın teşkîl etdikleri çetelerin kimlerden
ve kaç kişiden ibâret olduğunun ve buna karşı kazâda Yunanlıların kaç
kişilik kuvvetleri bulunduğunun tahkīk ve iş‘ârı lüzumu kāimmakāmlığa
cevâben izbâr kılınmış olmağla ol bâbda emr u fermân hazret-i men
lehü'l-emrindir.
Fî 30 Receb sene 1338 ve fî 20 Nisan sene 1336/1920
Aydın Valisi Vekîli
Defterdâr
(mühür)
Ahmed Besim
Gökçen Hüseyin
ŞUBAT 2013
KUYETA
7
Kurumların Tarihi
KUŞTUR ve BAZI
ANONİM ŞİRKETLERİMİZ
Dr. Ali Akış
Kuştur, açık adı ile Kuştur Kuşadası Turizm Endüstrisi A.Ş. 1960’lı
yıllarda rahmetli ve değerli kaymakamımız Özer Türk ve zamanın
belediye başkanının büyük gayretleri ve halkın sermayeye katılımı ile
kurulmuş bir şirkettir. Bu kurum; insanların küçük sermayelerinin bir
araya getirilmesi ve o zamanlar henüz başlayan turizm sanayi ve
hareketinde yetersizliği hissedilen yatak sayısını arttırmaya yönelik bir
ileri görüşün mahsulüdür. Kuruluş esnasında, ana mukavelenin
hazırlanmasında ve son şeklini alması çalışmalarında ve ortak sayısının
Ankara'dan arttırılması hususunda karınca kararınca fiilen çalışarak
yardımcı olduğum bu şirketin kurulması şerefi, bilindiği gibi Özer Türk'e
aittir. Kuştur, aradan geçen 44–45 yıllık süre içinde yenilenerek
hizmetine devam etmektedir. Bu şirket; adı geçen 800–1000 yataklı tesisi
ile o güne kadar yapılan en büyük ve ilk tatil köyü olma özeliği yanında,
Türkiye'de halk sermayesi ile gerçekleştiren iIk turizm kuruluşlarından
biri olma önderliğini de taşımaktadır. Nitekim onu, yine büyük hamleci
ayni kaymakam'ın yani Özer Türk'ün önderliğinde ARTUR ve AKTUR ile
diğer kuruluşlar takip etmiştir. Rahmetli Özer Türk bu son üç kurumu o
zamanlar çok kimsenin ne olduğunu bilmediği bir holding haline
getirmeyi hayal ediyordu. Ona göre üç haftalığına gelen turistler birer
haftalık sürelerini münavebe ile Artur - Kuştur ve Aktur’da geçirmeli idi.
Nitekim Belçikalı guruplar o dönemde bir haftası ücretsiz olmak üzere üç
haftalık tatile geliyorlardı.
Turizm kültürünün her yönden henüz gelişmediği bir dönemde, çok
ortaklı bir şirket kurarak, 1000 yataklı bir tatil köyü oluşturmak ve bunun
sorumluluğunun altına girmek her şeyden önce bir cesaret işi idi. Ve
sonuç başarılı olmuştu. Onun için bu şirketin kuruluşu ve tatil köyünün
açılışında, bu güne kadar kesintisiz çalışmasında, hizmeti geçen herkese
Kuşadalı olarak teşekkür borcumuz olduğunu sanıyor ve bu vesile ile
rahmetli Özer Türk'ü, vefat eden veya yaşayan o zamanki ortakları
rahmetle anıyorum. Yakında açılacak olan kongre merkezinin
oluşturulmasında hizmeti geçen kurum ve kişiler için de aynı duyguları
taşımamız gerektiğine inanıyorum.
1971 yılında yeni emekli olup geldiğim Kuşadası’nda; genel kurulda
yapılan seçimlerde kendimi; 42 yaşında, birdenbire yönetim kurulunda,
murahhas azalıkta ve hatırladığıma göre mühendis olan ve istifa eden
müdür yüzünden sahipsiz kalmış olan tatil köyünde, 216 personeli ile
yapayalnız kaldığım günleri bugün gibi hatırlıyorum. Turizm mevsiminin
açıldığı herkesin yerine yerleştiği Nisan ayında profesyonel bir müdür
arasanız da bulabilmek o gün için mümkün değildi. Yolları diz boyu ot
içinde, odalarda ikamet eden ve üşüyen müşterilere verecek yeterli
Kuştur 1970
KUYETA
ŞUBAT 2013
8
Kuştur 1970
battaniyesi bile olmayan, kasasında parası bulunmayan,
evlerimizden ve kendi otelimizden getirdiğimiz battaniyelerle ihtiyacı
gidermeye çalıştığımız tatil köyünü bu şartlar içinde teslim aldım. Bu
büyüklükte bir tesisi o günün şartlarında çalışır hale getirmenin ne
derecede sıkıntılı bir iş olduğunu bizlerle paylaşırsınız sanıyorum.
Bugünkü gibi aklımdadır. 800 büyük, 200 küçük yatağı olan köyde 400
battaniye vardı ve müşterilerin bir kısmı battaniyeleri makasla ikiye
bölüyorlardı. Bütün zorluklarına rağmen o yılı zararsız olarak ve ilk defa
kârla kapatma uğruna, o öğündüğüm dalgalı, gür kumral saçlarımın
döküldüğünü, başımın yer yer kelleştiğini, kalan saçlarımın ağardığını
söylesem acaba kaç kişiye inandırırım diye düşünüyorum. Kuştur'da
geçen o ilk yılımızda, eski idareciler tarafından işe alınmış bazı
personelin bize karşı oluşan direncini nasıl normale çevirdiğimizi ve
çektiklerimizi o zamanki insaf sahibi olan çalışma arkadaşlarım ve
özellikle iç hizmetler şefliğine getirdiğim arkadaşım rahmetli Osman
Eskici çok iyi biliyordu.
Yine o tarihlerde ne biz ne de çalışanlar tatil köyü çalıştırma
özeliklerini biliyorduk diyemeyiz. Zaten kalifiye personel parmakla
gösterilecek kadar azdı. Bu maksatla kurulan okullardan mezun olmaya
başlayan personelin hem bilgileri teorik hem de bu elemanların burnu
havadaydı. 3 aylık kurstan geçtikten sonra bir kurs bitirme belgesi alan
ilkokul mezunu elemanlar müdürlüğe talip olabiliyordu. Zaten köyde
pek çok müdür vardı. Herkes müdürdü. Yabancı dil bilen de bugünkü
kadar çok değildi. Bütün bunları anlatsak inandırabileceğimizi
sanmıyorum.
Şirket, turizm kredisi aldığı için haliyle borçlu idi. Köyü devir alınca işe
önce köy müdürü olan kendimden başladım. 11.000TL olan müdürlük
maaşını 3500 TL ye düşürdük. Maaşı 5000 TL olan mutfak şefinin
maaşına dokunmadık. Bütün müdürlerin ve yönetim kurulu üyelerinin
free harcamalarını kaldırdık <Ön büro hariç>. Kurumu ayakta
tutabilmenin ilk yolu bazı masrafları kısmaktı. Kendi maaşımı
düşürmekten dolayı onur duyduğumu veya aferin beklediğimi
söyleyemeyeceğim gibi maaşım azaldı diye üzüldüğümü de
hatırlamıyorum. O yıllar fedakârlık yılları idi. Yönetim kurulu başkanı
bile suyu para ile içiyordu. Bu sayede o yıl ki işletme bütçemiz yılsonunda
sanıyorum 180 000 TL kadar pozitif bakiye vermişti.
Bir yıl sonra işi Ankara Dedeman Oteli’nden getirttiğimiz bir
profesyonel müdüre bıraktık ben kendi mesleğim olan hekimliğe
döndüm. Turizm mevsiminin başladığı, otellerin açıldığı bir dönemde
zaten müdür arasanız da bulabilmemiz mümkün değildi. Daha sonra
yıllarca bu kuruma müdürlük yapan Erdal Aktüre, yiyecek içecek Şefi
olarak benim müdürlüğüm zamanında o yıl işe başlamıştı. Manisa'da
askerdi. Verdiğimiz ilan üzerine müracaat etmiş ve kendisi ile ilk
mülakatı bendeniz yapmış ve işe benim tavassutumla girmişti. Oğlu
Gazanfer'in ismini de ben koymuştum.
Bugün Kuştur'un sahip değiştirdiği, asıl hedefinden uzaklaştığı ileri
sürülebilir. Bu düşünüşün bir kısmı doğru bir kısmı doğru değildir. Zira
anonim şirketlerin kaderi budur. Kuruluş sermayesi bir süre sonra piyasa
şartları yüzünden yetersiz kalınca sermaye artırımı zarureti ortaya çıkar..
Küçük sermaye sahipleri buna katılamayınca genel sermayedeki sermaye
pay oranları haliyle düşer. Zira özelikle ilk yıllarda yeterli kar payı
alamayan hisse senetleri el değiştirir. Zaten sermaye piyasası kanununa
göre de borsaya kote etmek zorundasınızdır. Hisseler serbestçe alınır
satılır. Fakat hisse senetleri el değiştirirken kurum ve tatil köyü yerinde
kalır ve hayatına devam eder. Kuştur’da da bu olmuştur. Bunu
önleyebilme ancak ortakların sermaye artırımına katılmaları ile
mümkündür. Çünkü onların rüçhan hakları vardır. Ortaklar bu haklarını
kullanmamışlar veya değişik nedenlerle kullanamamışlardır. Bu günkü
mal sahibi de hissedarlardan para karşılığı satın aldığı hisseler ile pay
oranında kendi adına üstünlüğü sağlamıştır. Kimsenin elinden hissesi
zorla alınmamıştır. Hissedarlar yatırdıkları
paranın üstünde bir para karşılığı alarak
hisse senetlerini satmışlardır.
Bugün Kuştur hisse senetleri; aranan
hisse senetleri olmamasına önemli kar
getirmemesine
rağmen
kuruluştaki
nominal değerlerine oranla artmıştır.
Mesela ben 15 000TLlik hisse senedimi 40
000 TL’ye satmıştım.
Ancak Kuşadası'nda daha sonraki yıllarda
kurulan halka açık Aldaş ve Limaş benzeri
anonim şirketler batmıştır. Kuştur; sahibi
değişse de yenilenerek yoluna devam
etmektedir. Kaldı ki Kuştur ortaklarının
sayısında Kuşadalılar bildiğim kadar ile
azınlıkta idiler.
Bu güne geldiğimizde Kuştur; hala geniş
yatak kapasitesi ve yenilenmiş şekli ile hem
ülkemize döviz girdisi ve gelir sağlamakta
hem de mahallen tenin etiği ihtiyaç
maddelerini satın alarak ve insan
çalıştırarak Kuşadası ve çevresi için bir
ekonomik kaynaktır.. Keşke devlet
sermayesi ile kurulan Aslanburnu Tatil Köyü
de (Fransız Tatil Köy) kapanmamış olsaydı.
Konu buraya gelmişken gerçeği de ifade
etmek zorundayız ki Kuştur bugün birçok yönleri ile kendini ilk yenileyen
kurumlardan biridir. Tıpkı Tusan gibi. Çünkü kendini yenileyemeyen
kurumlar yaşayamayacaklardır. Kuştur yeni ortamda aradığını
bulamazsa o da yeniden yenilenmek zorunda kalacaktır.
Limaş ve Aldaş gibi şirketlerin başarılı olamaması tabii ki üzüntü
vericidir. Keşke başarılı olsalardı da Kuşadası ekonomisine katkı
sağlasalardı. Ancak onların niye yok olup gittiklerini iyi inceleyerek ileriye
yönelik dersler çıkartmakta büyük fayda vardır. Onların yaşayamaması
bu tip yatırımlara para yatırmak isteyenlerin ümitlerini yok etmiş
güvenlerini ortadan kaldırmıştır. Bu oldukça önemli bir husustur.
Tarihten ders almayan ülkeler yaşayamaz sözünden ders alarak bu
konuda doğru teşhisler koyarak ders almak gelecekte sağlam adımlar
atmak için elzemdir. ALDAŞ veya LİMAŞ gibi yok olan şirketlerimizin
başlangıç, oluşum ve bitiş merhalelerini incelemeye devam etmemiz
bizlere çok önemi bilgileri aktaracaktır. Eminiz k i çoğumuz hala
gerçekleri bilmiyoruz.. Bu özelikle sonuç alınması mahkeme kararları
ışığında mümkün olduğu bir anda elimizden kaçıp giden Limaş
konusunu, Kuşadası tartışmaya, geri dönme şansı olmasa bile devam
etmelidir. Tarih bunun hesabını gelecekte mutlaka soracaktır. Elde
edeceğimiz sonuçlar belki de bize bazı kurumlarımız ve kişiler hakkında
gelecekte ne şekilde hareket etmemiz gerektiği konusunda ışık tutacaktır.
1972 Yılı Kuştur Tatil Köyü idarecilerinden bir gurup
soldan sağa: Mustafa Bey, Dr. Yılmaz İspahi(SSK Tepecik Hast. Başhekim Muavini),
Denizli'den Ecz Burhan Bey, Sökeli halıcı İrfan Erdiliballı, Dr Ali Alkış
ŞUBAT 2013
KUYETA
9
Konuk Yazar
NELER OLUYOR BİZE?
Ümit Grace Samur
Bu sabah Kuşadası’nın o güzelim
deniz kenarında yürürken,
adımlarım beni 2000’li yıllara geri
götürdü. İlk kez uzun süreli olarak
vatanımdan ayrılmıştım. Bir gün
yurduma dönme kararı aldığımda
kalbimde büyük bir heyecan
duydum fakat döndükten sonra
yaşadıklarım beni hayal kırıklığına
uğrattı. Gördüm ki, beyinler
uyuşmuş, sorgulama durmuş,
umutlar sönmüş ve bu bilinçle
gelecek kararmış. İnsanlar
hırslanmış ve paraya daha çok
değer vermeye başlamış. Tüketim
gittikçe artmış ve üretimin yerini
almış. Yokluk bilinci zengin ve fakir
herkese yayılmış.
Nerede o, özlemle hatırladığım
çocukluğumun geçtiği mahalleler
ve içinde birliğin yaşandığı
zamanlar? Nerede o, evlerinin
kapılarını açık bırakan ve varını
yoğunu birbiriyle paylaşan güzel
insanlar? Nerede o, cumbalı
pencerelerinden yarı beline kadar
sarkarak birbirine gülümseyen ve
birlikte kışlık yiyeceklerini
hazırlayan komşular? Nerede kaldı
o, sevgi-saygı ve paylaşım dolu
dostluk, arkadaşlık ve kardeşlik?
Kaybetme korkusuyla kilit üstüne
kilit vurduğumuz dairelerimizde
yaşayarak, banka kasalarına
kapattığımız ve biriktirdiklerimizle
gurur duyarak, birbirimizin rakibi
olarak ve kıyasıya yarışarak, dört
duvar arasına kapanıp ayrılığın
gittikçe arttığı, bir sistemin içinde
olduğumuzun farkında mıyız,
acaba?
Başımızı kuma gömmek, daha mı
kolay geliyor? Yoksa duygusuz hale
mi geldik. Acaba, sigara üstüne
sigara içerek ve kadehlerde huzuru
arayarak, kendimizden, olanlardan
ve gerçeklerden mi kaçıyoruz?
Cahilliğin ve yozlaşmanın ortasında
olduğumuzdan, haberimiz mi yok?
Hep birlikte kurguladığımız böyle
bir yaşamın içinde, özümüzü mü
kaybettik? Acılardan kaçalım
derken, zevk dediğimiz
bağımlılıkların tuzağına mı
düşüyoruz?
Hep bana derken, birbirimizin
hakkına tecavüz ettiğimizi mi
unutuyoruz? Ataların emanetlerini
koruyamıyor, hazır
bulduklarımızın değerlerini mi
düşürüyoruz? Tarihimizi yok
ediyor, yerine yeni diyerek
kazançlarımıza kılıf mı
uyduruyoruz?
Dostlar, sorularımla sizi
düşündürerek kaybettiklerimizi
geri kazanmaya adım atalım
istiyorum. Hepimizin içinde
bulunduğu durum gerçekten iç
açıcı değil çünkü bu gidiş gelecek
kuşaklara acı ve sorunlarla dolu
bir vatan bırakacağımızı
gösteriyor. Artık her şeyden
sadece şikâyet etmek yerine, her
birimiz üzerimize düşen görevi
üstlenelim. Yaradan’ın bizlere
sevgiyle sunduğu doğaya
saygımızı, doğal zenginliklerimizi
iyi koruyarak ve onu temiz tutarak
gösterelim. Para için değerini
sıfırlamayalım, sahip
olduklarımızın. Koruyalım
kültürel mirasları ve sorumlulukla
gösterelim derin saygımızı.
Bırakalım önyargıları ve
birbirimizi yargılamayı. Önce
kendi sorumluluğumuzu alalım
ki, diğerleri de
görsün ve sonra
da başlasın
değişmeye.
Sahip çıkalım
içinde
yaşadığımız
kentin
caddelerine,
sokaklarına ve
mahallelerine.
Günü birlik
kazançları atıp,
uzun vade
planlarına
geçelim.
Sevelim ve
değer verelim
birbirimize.
Birlik ve bütünlük içinde
yaşayalım ki, ayrılık girmesin
aramıza. Örnek olalım yeni
kuşaklara ve onlar da model
olsun gelecek nesillere.
Ümit Grace Samur'un son çıkan kitabı
Gazi Beğendi'den Kuşadası
KUYETA
ŞUBAT 2013
10
Davet
KARAKAYA KÖYÜ 5. GELENEKSEL
TARİH ÖNCESİ KAYA RESİMLERİ ŞENLİĞİ
Beşparmak Dağları’nın (Latmos) Karakaya Köyü sınırları içinde birçok doğal ve kültürel zenginlikler yer
almaktadır. Bunların başında Tarih Öncesi Dönem’e ait kaya resimleri gelmektedir. Kaya resimleriyle birlikte,
Arapavlusu (Stylos) Manastırı, freskler, kaya mezarları, Bizans kale kalıntıları, Antik döşeme yollar, yüzlerce
yıllık geleneksel köy yaşamı ve eşsiz doğal kaynak türleri bölgenin doğal ve kültürel zenginlikleri arasında yer
almaktadır.
Ege kıyısı yakınındaki, Batı Anadolu’nun erken dönemlerine ait betim dünyasını yansıtan ve tüm Dünyada
örnekleri bulunan kaya resimleri arasında benzersiz olan Latmos kaya resimlerinin korunması ve tanıtılması
amacıyla 14 Nisan 2013 Pazar günü 11.00-16.00 saatleri arasında Karakaya Köyü Kavalan Mevkiinde yapılacak;
“KARAKAYA KÖYÜ 5. GELENEKSEL TARİH ÖNCESİ KAYA RESİMLERİ ŞENLİĞİ” ne
katılımınızdan dolayı onur duyarız.
EKODOSD @ KARAKAYA KÖYÜ MUHTARLIĞI
ŞUBAT 2013
KUYETA
11
ANTİK DÖNEM ZEYTİNYAĞI
İŞLİKLERİNİN İZİNİ SÜRÜYORUZ
Antik çağdan günümüze kadar, Akdeniz havzasında yaşayan
insanlar tarafından en çok saygı gören, çok değerli ve çok yararlı bir
ağaç türüdür zeytin.
Akdeniz efsanelerinde adı Ölmez Ağaç ya da Hayat Ağacı olarak
geçen zeytin ağacı, kimi zaman meyvasıyla kimi zaman yağıyla
insanlığa sağlık, lezzet ve güzellik vaat etmiş. Zeytinyağı
Romalılardan Mısırlılara, Semitlerden Greklere kadar birçok
kültürde önemli bir gıda maddesi olmanın dışında, kandillerde
yakılarak geceleri aydınlatmış, yaralara sürülerek şifa olmuş, ciltler
onunla ovularak güzelleştirilmiş. Mitolojide, zeytin ağacının,
bilgeliğin Tanrıçası Athena ile Denizler tanrısı Posedion arasında
çıkan bir tartışma sonucu yaratıldığı söylenir. Bu yüzden mitolojide
zeytin ağacı, Tanrıça Athena’nın armağanı olarak bilinir.
Beşparmaklardaki zeytin köyleri üzerine araştırmaları bulunan
derneğimiz onursal üyelerinden Dr. Anneliese PESCHLOW’la
birlikte Beşparmak Dağları’ndaki zeytinyağı işliklerinin izini
sürdük.
Beşparmak Dağları’ndaki dağ köylerinde günümüzden 25–30 yıl
KUYETA
ŞUBAT 2013
12
öncesine kadar “ayak yağı” denilen sistemle sıkılan zeytinyağı
işliklerini dolaşarak inceledik. Köprüalan Yaylası’nda Antik
Dönem’e ait eski bir zeytinyağı taşını araştırmak üzere Beşparmak
dağ köylerinden Köprüalan’a gittik.
İnsanı farklı bir gezegendeymiş gibi hayal âlemine götüren
Beşparmakların muhteşem coğrafyasında araştırmalar yaptık.
Zeytin toplayan köylülerle konuştuk. Köylüler, eski yıllarda
Beşparmakların engebeli ve kayalık coğrafyasında büyük
zahmetlerle topladıkları zeytinlerin yağını “ayak yağı” denilen
sistemle sıktıklarını, dağ yolları olunca artık modern sistemle
sıktırdıklarını söylediler.
Yüzlerce yıldır tarihe tanıklık eden zeytin ağaçlarının yağını
çıkaran eski taşları aradık.
Anneliese PESCHLOW’un daha önceki yıllarda araştırma yaptığı
Köprüalan Köyü Boklutaş bölgesindeki Antik yerleşimleri bulduk.
Yapılacak olan Köprüalan Barajı sonunda tamamen sular altında
kalacak olan bölgedeki bu antik yerleşimler tepenin zirvesinde
olduğundan muhtemelen bir adaya dönüşmesi bekleniyor.
Yerleşim izlerinin olduğu alanda küçük bir şapelin olduğunu
gördük.
Alanda yöre insanlarının hayvan barınağı olarak kullandığı ilginç
mağaralar ve kaya mezarlarına rastladık. Bölgedeki ilginç kaya
oluşumlarını inceledik.
Ana kayaya oyulmuş asıl aradığımız zeytin işliğine ait taşı bulamadık
ancak zeytinyağı çıkarılmakta kullanılan başka bir taş tespit ettik.
Antik yerleşimin yakınında olan taşın dere yatağında bulunması,
muhtemelen baraj sularının altında kalacağını göstermektedir.
Köprüalan Köyü’nün büyük bir bölümü evleriyle ve tarihi
değerleriyle birlikte sular altında kalacak. Didimliler ve Akbüklüler
kendilerine gelecek su için sevinçle barajın yapılmasını beklerken,
Köprüalanlılar yaşadıkları alanı terk etmenin burukluğunu
yaşayacaklar.
Her yanı zeytin ağaçlarıyla dolu olan Beşparmak Dağları’nda
Antik Dönem’den günümüze kadar kullanılan zeytinyağı
işliklerinin izlerini sürmeye devam edeceğiz. Antik Dönem’den
yakın tarihimize kadar zeytinin yağının ilkel usullerle sıkıldığını
gösteren bu işliklerin birçok köyde atıl vaziyette harap olduklarını
görmekteyiz. Özellikle Beşparmak Dağları’ndaki köy muhtarları,
Davutlar yolu üzerindeki Özel Zeytin ve Zeytinyağı Tarihi Müzesi’ni
mutlaka ziyaret etmelidir. Fakir toprakların zengin ağacı zeytinin
binlerce yıl önce nasıl işlendiğini, hangi aletlerin kullanıldığını,
nasıl zahmetler çekildiğini, zeytinden neler üretildiğini izlemeli ve
bilgi almalıdırlar. Müzeyi gezdikten sonra ellerindeki değerleri daha
iyi koruyacaklarını umuyoruz.
(EKODOSD) - EKOSİSTEMİ KORUMA VE DOĞA SEVENLER
DERNEĞİ KUŞADASI / www.ekodosd.org - 0256 614 78 11
ŞUBAT 2013
KUYETA
13
Gezginlerin Kaleminden Kuşadası / 21
“KUŞADALILARA KUŞADASI’NI ANLATACAK KADAR
İYİ BİLEN BİR GEZGİN: CHARLES TEXİER”
Bölüm - 3
Sedat Onar Araştırmacı
[email protected]
Aziz Yorgo’ya ithaf edilmiş oldukça bakımlı bir kiliseleri vardır. Kentte çok sayıda Yahudi de yaşar ve rahatları yerlerindedir. Bunlar limana
şarap, zeytinyağı ve incir yüklemeye gelen tüm kaptanların komisyoncularıdır. Ancak İzmir şehrinin ticari açıdan zarar görmemesi için bir
zamanlar Scala Nova limanında ticaret yasaklanmış. Bununla birlikte bazı Levantenler Valide Sultandan bir takım ayrıcalıklar kopardıkları
için kısmen de olsa burada İzmir’in ihtiyaç duymadığı bakla, fasulye, tabaklanmamış deri ile bazı malların ticaretini yapmaktadırlar.
Velhasıl Türkler ticareti nasıl teşvik edeceklerini biliyorlardı.
30. Bölüm
Ortygie ve İyonya Kıyısının
Yunan Öncesi Bazı Yerleri
Kuşadası halkından bazıları,
şehre çok uzak olmayan bazı
yıkıntılar olduğunu ve bunları
şimdiye kadar hiçbir gezginin
görmediğini haber
verdiklerinden, inceleme
yapmak için 5 Temmuz günü bir
kervan hazırlattım.
Önce Söke yolunu izledik;
yarım saat sonra kuzeye dönerek
çoğunluğu bağlık olan, iyi
ekilmiş birçok tepeyi aştık.
Bundan sonra Sisam Denizine ve
tam olarak adanın karşısına inen
büyük bir vadiye girdik. Vadiyi
küçük bir dere suluyordu; bir
tarafında kayaların meydana
getirdiği manzarası güzel bir
boğaz açılıyordu.
Yeni kurulmuş kereste
fabrikaları görülüyordu; kalın
ceviz ağaçları, çok büyük
çınarların arasından, sağda solda
kavak ağacı kümeleri vardı. Dik
kesilmiş olan kayalar, vadiye
girişi korumak için böyle
işlenmiş olsa gerektir. Bundan
daha yabani, daha serin ve hoş
yer görmek, çok güçtür. Her
Değirmendere Manastırının bulunduğu vadinin
başka bir görünümü
KUYETA
ŞUBAT 2013
14
taraftan binalar çıkmıştır.
Vadinin arazisi bir Rum
Manastırınındır. İki üç papaz,
bizi attan inerken karşıladılar ve
bize çiçeklerle meyveler
getirdiler. Bu yerin adı
Değirmenderesi’dir.
Boğazın daha içine girince,
sonraları yapılmış bir köy kilisesi
görülür. Bir su değirmeninin
monoton sesi gelir. Bu durum
İsviçre vadilerinde bulunulduğu
hissini verir. Kaya parçaları
arasında büyük bir gürültüyle
dağdan seller iner, kayalar
içinde, kabaca kesilmiş çok
Değirmendere Manastırının bulunduğu vadinin görünümü
büyükleri vardır. Vadinin
dibinde, zamanında gerçekte bir
yapılan onarımlar söz
bina olduğu, görkemli
konusudur. Kapının üzerinde şu
eserlerinden anlaşılıyor; görünen
yazılar okunur:
üç sıra kesme taş ya da kaya
‘’Nice yıllardan beri yeraltına
parçaları, şüphesiz bir mağara
gömülmüş olan bu kilise, dindar
veya tanrıça hayali evinin
bir adam tarafından 1812 yılında
temelleriydi. İçinin daire
görülen ve bu yerde Tanrının
şeklinde eşikli kısmı, hala
annesini gösteren bir rüya
mevcuttur. Suların yer altından,
sonucunda keşf edilerek
bugün mevcut olmayan yollarla
meydana çıkarılmıştır. Bina
geçirildiğine şüphe yoktur. Bu
temellerinden başlayarak dindar
binaların var olan kalıntıları, ilk
adamların nakit olarak
Yunanlıların en eski yapılarını
yardımıyla, papazlar arasında
gösterir. Kilisenin yanındaki
(yani bu kilisenin papazları)
granit sütun, nispeten daha eski
bilinen Bruéis’in oğlu
bir döneme aittir. Bunu rahipler
Anthymus’un emri altında
dağın yukarılarında bulmuşlar ve
yapılmıştır.
yuvarlayarak gördüğümüz
Dindarca bir saygıyla
noktaya kadar getirmişlerdir.
yaklaşacak olanlara ruh ve beden
Eski binalardan kalan şey, üç
sağlığı vaad edilmektedir. Şubat
sıra taşın iki metre
1814.’’
yüksekliğinde meydana getirdiği
Selin indiği tarafa çıkılarak
zeminden yukarı temel
solda ve çalılar arasında, kaya
kısmından ibarettir.
içine oyulmuş bir yola rastlanır.
Hıristiyanlığın ilk döneminde,
Bu yol, içinden suyu çok bir
bazı münzevilerin buraya gelerek
kaynak geçen, derin bir
sakinlik ve rahat içinde
mağaraya gider. Bunun bir kısmı
yaşadıkları sonucuna varılır.
insan eliyle oyulmuştur. Kayanın
Kilisenin kapısındaki kitabe,
yanından açılmış çıkıştan
bunu desteklemektedir. Kilise
başlayan bir suyolu, bu kaynağın
327 yılında yapılmış ve sonra
büyük bir kısmını alıyordu. Bu
1812 yılında tekrar yapılmıştır.
su, büyük kemerler aracılığıyla
Diğer bir kitabede, daha sonra
Manastırdan bugüne kalabilen temel duvarları
şenlikler yapılır. Şenlik sırasında
gençlere yemek verilmesi bir
gelenek haline gelmiştir. Ayrıca
Curetes’ler de burada ziyafetler
verir ve kutsal kurban ayinlerini
yaparlar.
Ancak bu binalardan şimdi
hiçbir şey kalmamıştır.
Manastırın kapısının yanında
Yunan tarzında mükemmel
yapılmış kırık bir aslan başının
binanın alınlığından buraya
düştüğü anlaşılmaktadır.
Buranın arazi yapısı
Strabon’un anlatımları ile
örtüşmektedir. Bahsi geçen
ırmak Cenchrius’tur. Sisam’ın
karşısında denizle buluşur.
Buraya hâkim olan dağ
Solmissus Dağıdır. =(Bülbül
Dağı) Bu yer doğru bir çizgi ile
Efes Denizi’nden bir
myriamètreden daha uzak
Çakır Ali Kalesine çıkan merdivenler
yabancı gezginin görmediği eski
bir kalenin yerini bildiklerini
söyledi. Köylüye sorduğum
birkaç sorudan sonra burasının
antik dönemden kaldığını
düşünerek atlarımıza bindik ve
güney tarafındaki bir dağ
gediğini aştık. Geçilmesi çok zor
olan bozuk yollardan güneydoğu
istikametine 45 dakika boyunca
gittik.
Nihayetinde tamamen çıplak
ve dik bir kayanın dibine geldik.
Kayalığın üzerinde Yunan tarzı
bazı kalıntıların izleri olduğunu
gördük. İri taşlarla bosaj
tarzında yapılmış bir duvar,
kayanın iki parçasını
birleştirdikten sonra, aşağı doğru
iniyor ve yamacın eteğinde bir
tür set oluşturuyordu. Bu
duvarın iç kısmında kalan kaya
merdiven şeklinde oyulmuştu.
Bu merdivenleri takip ederek
yukarıya çıkılıyordu. Yukarıda
iki kutsal alan vardı. Merdiven
tahminen kırk basamak kadardı.
Bu alanların ilki daha yüksek
olan bir yapının yanındaydı ve
burada dikkat çekici hiçbir şey
yoktu. Tepeyi çevreleyerek kuzey
kısmına denk düşen üst alana ise
bir kayanın önümüzü
kapatmasından dolayı daha zor
varabildik. Bu alanı bir yapı ve
bir duvar çevreliyordu. Burada
dairesel bir kule vardı. Bunun
içinde kayanın içine oyulmuş
oldukça derin bir çukur vardı.
Bu sadece bir sarnıç mıydı,
yoksa bir kâhinin kuyusu
muydu? Kim bilir?
Efes şehrine ulaştırılıyordu.
Sular alındıkları yerden ta Efes
şehrine kadar, deniz
seviyesinden sürekli olarak otuz
beş-kırk metre yüksek tutulmak
şartıyla beş myriametre, yani elli
kilometre mesafe kat
ediyorlardı.”
Eski zamanlarda bu yerin
adının ne olduğuna dair elde
hiçbir belge yoktur. Fakat
Strabon’un kıyı tarifleri
kısmında sürekli olarak deniz
kenarında aradığı ancak
bulamadığı bir yer vardı. Strabon
bu yeri şu şekilde tarif ediyordu:
“Bu kıyıya yakın denizin biraz
yukarısında Ortygie vardır.
Burada özellikle serviler başta
olmak üzere her türlü ağaçtan
oluşan güzel bir orman
bulunmaktadır. Burada
Letone’nin bir mağarada doğum
yaptıktan sonra yıkandığı
Cenchrius Irmağı geçmektedir.
Efsanelere göre Letone’nin
doğum yaptıktan sonra
Manastırın kurulu olduğu alanın yakın görünümü
gölgesinde dinlendiği zeytin
ağacı ve ağacın kovuğu
değildir. Eskiden bu ırmağın
buradadır. Letone’nin
sularının bir kısmı Efes’e
çocuklarının sütannesi olan
akıtılırdı.
Ortygia da anlatılanlara göre
Değirmenderesi’nde bulunan
burada yaşamıştır. Ormanın üst
Değirmendere veya Mylapotamos
kısmına doğru Solmissus Dağı
Manastırını dergimizin geçmiş
(Bülbül Dağı) uzanmaktadır.
sayılarında kapsamlı bir şekilde
Burada adlarına Curetes denen
incelemiştik. Her ne kadar Texier
rahipler efsaneye göre, tanrıça
Değirmenderesi bölgesinin tarihi
Juno’nun dikkatini çekmek için
Ortygia bölgesi olabileceği
bu ırmağın önüne geçerek,
olasılığından bahsetse de bana göre
akışını kalkanlarıyla durdurmuş;
Ortygia bölgesi tereddütsüz Arvalya
bu sayede Letone doğumunu
bölgesinden Pamucak yol kavşağına
kimse rahatsız etmeden
kadar olan bölgeyi içine alan
yapmıştı. Burada bir kısmı
vadidir. Cenchrius Irmağı da
eskiden bir kısmı da daha sonra
Meryemana Evinin önünden çıkan
yapılmış çok sayıda tapınak
pınarın takip ettiği ve Pamucak
bulunmaktadır. Eski
hattına dökülen deredir.
tapınaklarda ahşap heykeller,
31. Bölüm
yeni tapınaklarda ise daha
Çakır Ali Kalesi
modern heykeller vardır. Burada
Manastırın asma çardağının
bir elinde asa tutan Letone ile
altında serinletici bir şeyler
yanında her iki elinde birer
içerek istirahat ettiğimiz esnada
çocuk tutan Ortygie
bir köylü yanıma yaklaştı. Bana,
görülmektedir.
bu civarda daha önce hiçbir
Her yıl Ortygie için burada
Çakır Ali Kalesinin Yaylaköy-Kirazlı köyü yolundan görünümü
6 Strabon, XIVnci kitap, sf.639
7 Gök Titanları Kolos ve Phoebe'nin kızı. Zeus’tan hamile kaldıktan sonra Zeus’un karısı Hera’nın gazabından kaçarak doğum yapabilmek için
Ortygie’ye gelmiştir. Burada Poseidon’un himayesinde Artemis’i doğurmuştur.
8 Cenchrius: Kenchrios, Bülbül Dağından doğan ve Pamucak sahilinden denize dökülen bazı haritalarda Darı Dersi olarak geçen küçük dere.
Yüz yıl öncesine kadar kış aylarında düzenli olarak akmasına rağmen şimdi kuru dere yatağı görünümünden ibarettir. Coğrafi olarak, Meryemana
evinin önünden başlayan deredir.
9 Girit'te yaşayan, Jupiter'in doğumundan sonra ona yardımcı olan, buyruğunda bulunan bir boy. Bunlar Jupiter rahipleri olarak anılır, çok gürültülü
bir müzikle ona tapınırlarmış
10 Juno: Roma mitolojisinde tanrıların kralı Jüpiter’in kız kardeşi ve eşidir. Tanrıların kraliçesidir. Tanrı Mars’ın annesidir. Yunan mitolojisindeki
Hera'nın Roma mitolojisindeki karşılığıdır.
ŞUBAT 2013
KUYETA
15
Özel Araştırma
ERİL ENERJİ - KLAROS
αρσενική ενέργεια - Κλάρος
Kamil Sarhanlı Arkeolog
Klaros Apollo Tapınağı
[email protected]
Klaros oniki İon kentinden biri olan Kolophon'a ait bit kehanet merkezidir.
İki kent arasında kurulmuş olan Klaros, Kolophon'un 13 km. güneyinde,
Notion'un 2 km. kuzeyinde yer alır.
Klaros'un kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, M.Ö 7. ve 6.
yy. başında Kolophon'un baş tanrısı Apollo adına inşa ettirildiği sanılmaktadır.
Dor uslübu ile yapılmış olan Apollo Tapınağı gizli güçlere sahip kahinleri ile
dünyaca ünlüydü. Burayı önemli ve farklı kılan bir özellik olarak da Klaros'ta
eril bir enerji varlığının olmasıdır. Şöyle ki; buradaki biliciliğin rahibeler
tarafından değil de rahipler tarafından yapılıyor olması Kalros'u diğer kehanet
merkezlerinden farklı kılmaktadır.
Klaros bağımsız bir kent olmamış, sürekli olarak Kolophon'a bağlı olarak
gelişmiştir. M.Ö. 2. yy.'da yapıldığı sanılan Propylea'dan Apollo Tapınağı'na
giden iki taraflı sütunlar ve heykellerle dolu bir kutsal yol bulunur.
Propylea'da kahine danışmaya gidenlerin yazdıkları kitabeler bulunmuştur.
(resim 2) Cella'nın üstündeki Apollo heykeli 7,5 metre yüksekliğindedir.
(resim 3) Tapınağın önünde 2.5 metre uzakta anıtsal bir altar bulunmaktadır.
(resim 4)
Antik dönemde olduğu gibi, bugün de Apllon Klarios Kutsal alanı, Anadolu
ve dünya arkeolojisinde önemli bir yere sahiptir. Öncelikle, antik yazarların
sıklıkla söz ettikleri Hekatomb (yüz adet hayvan bağlama bloğu) bir kutsal
alanda bulunmuş dünyadaki tek eserdir. Tüm tanrılara çok sayıda hayvan
kurban edildiği bilinmektedir. Ancak Apollon diğer tanrılardan farklı olarak
Hekatombaiostu ve birçok kentte bu ayda Hekatombaia Bayramları
kutlanıyor ve tanrıya aynı anda yüz hayvan özellikle de boğa kurban
ediliyordu. Klaros Kutsal Alanı'nda bulunmuş olan Hekatomb, bu hayvan
ritüelinin ilk arkeolojik kanıtı olmaktadır. Ayrıca Klaros Kutsal Alanı, anıtsal
boyutta (8 m. yüksekliğinde) kült heykelleri, (Apollon, Artemis ve Leto) in situ
(eski konumunda ele geçen buluntular yani özgün konumunda) bulunmuş
KUYETA
ŞUBAT 2013
16
(şekil 2)
ender kutsal alanlardan biri konumundadır. Diğer bir özelliği ise, tapınağının
krepisi (Apollon Klarios Tapınağı'nın basamakları) dahi yazıtlı olan tek kutsal
alandır.
Klaros kutsal alanındaki Apollon tapınağı 6 x 11 sütunlu, Ionia'da inşa
edilmiş olan tek dor tapınağıdır. Tapınak, M.Ö 3. yüzyıl başında inşa edilmeye
başlanmıştır. M.Ö 2. yüzyılın sonlarında, tapınağın krepisi, pronaosu, naosu
ve anıtsal kült heykellerinin (Leto, Apollon ve Artemis) tamamlanmış olduğu
bilinmektedir. Tapınağın doğu cephesindeki altı sütun ile kuzey ve güney
cephelerindeki dörder sütun, Hellenistik Dönem’in sonunda ayağa
kaldırılmışlardı. Tapınağın altında yer alan iki adyton ile Apollon tapınağı eşsiz
(unik) bir plana sahiptir. Ön adyton rahip, sekreter ve başvuranların bekleme
yeri olarak kullanılmıştır. Kutsal kuyunun bulunduğu arka adytonda ise
kehanet gerçekleştirilmekteydi ve buraya sadece kahin girebiliyordu.
Adytonlara mavi mermerden bir koridorla ulaşılıyordu. Tapınağın Naos’unda,
M.Ö 31-28 yılları arasına tarihlenen Octavianus’un (Augustus) heykel kaidesi
bulunmuştur. İmparator Tiberius’da tapınakta onurlandırılmıştır. Tapınağın
arşitravı ve alınlığı, İmparator Hadrianus’un parasal destekleriyle
tamamlanmıştır. Ancak Pausanias, imparatorun ölümünden kırk yıl sonra
dahi, tapınağın bitirilmediğini söyler. Buna göre, tapınağın güney-batı,
kuzey-batı ve batısında yer alması gereken on altı sütun hiçbir zaman
tamamlanmamıştır. Kazılar sırasında tapınağın on dört sütununun, tapınağın
terk edilmesinin ardından özellikle yıkıldığı saptanmıştır. Apollon tapınağının
27 metre doğusunda 9 x 18 metre boyutlarında Hellenistik Apollon sunağı
bulunmaktadır. Sunakta ele geçen parçalardan anlaşıldığına göre, sunağın
üstündeki iki adet kurban masasından biri Apollon’a, diğeri Dionysos’a
adanmıştı.
Sevgili okurlarım Apollo'nun ışığının sizlerle olması dileği ve gelecek sayıda
görüşmek ümidiyle sevgiyle kalın, hoşça kalın...
(şekil 3)
(şekil 4)
Adadan Bir Portre
KUŞADASI AŞIĞI MEHMET KAYALI
Anonim
09.09.1935 Kuşadası, Dağ
Mahallesi, Okurlar Sokak'ta
doğdum. Ailenin beşinci
çocuğuydum. Benden evvel üç kız
kardeşim ve bir de erkek kardeşim
yani ağabeyim Hüseyin Kayalı. Ve
benden sonra iki kardeşim daha
dünyaya geldi, onlar da vefat ettiler.
Biz iki kardeş kaldık. Babamgiller de
üç kardeşmiş. Benim iki tane amcam
vardı. Birine "Apidak Şükrü"
diğerine de "Çürük Ahmet" derlerdi.
O zamanlar insanlar lakaplarıyla
anılırdı.. Şükrü amcamın
yürüyüşünden dolayı ona "Apidak"
lakabını takmışlar. Ahmet amcama
da, arkadaşlarıyla ceviz oynarken
cevizleri çürük çıkınca "Çürük
Ahmet" demişler. Oradan adı "Çürük
Ahmet" kalmış. Ahmet amcam bir
numara kunduracıydı.
Ben ilkokula Mahmut Esat
Bozkurt Okulu'nda başladım. O
zamanlar çok fakirlik vardı. Mahmut
Esat Bozkurt Okulu'nun karşısında
Denizellerin pirina fabrikası vardı.
Kışın fabrikaya gider, birer kürek
yanık pirina verirler, onunla
ısınırdık. "Mangalda önümüz darı
kavurur, arkamız harman
savururdu.’’ yani önümüz ısınır,
arkamız donardı.
Birinci sınıfta iki sene kaldım.
Üçüncü sınıfta mektebi bırakmak
zorunda kaldım. Sokaklarda simit
satmaya başladım, eve biraz katkım
olsun diye. Babam rahmetli
kömürcülük, at arabacılığı,
rençperlik yani çiftçilik yapardı. Ben
ilk simit satmaya başladığım
zamanlar, sokağın üst başında "simit
var!" diye bağırır, bir de alt başında
"simit var! deyip, doğru eve kaçar
ağlar, "kimse simit almıyor anne, sen
al!" derdim. Rahmetli alırdı.
Annemgil de üç kardeşti. Annem
Germencikliydi. Rahmetli annem
çok becerikli bir hanımdı. Bizlere
kazak örer, kışın giydirirdi. Annemin
adı Naciye, "Germencikli Naciye"
derlerdi. Babama da soy ismi ile yani
"Kayalı Osman" diye hitap ederlerdi.
Komşularımız, Kasım Yaman,
Birinci Hoca, Kamalı Halil'di. Bunlar
çok değerli insanlardı. Kasım Yaman
amca, Adakule Oteli'nin sahibi Şefik
Yaman'ın babasıydı. Bir de "Laka
Mehmet" vardı. Hanımı "Topal
Meryem" teyze vardı. Kasım Yaman
amca, belediye başkanlığı yapmış
biriydi. Meryem teyzenin keçileri
vardı. Bir gün keçiler, belediyenin
yeni diktiği ağaç fidanlarının bir iki
tanesini yemişler. Belediye çavuşları
ceza yazmışlar. Meryem teyze
makbuzu alıp Kasım amcaya
götürüp, "Kasım Bey, aman bu
cezayı siliver!" diyor. Rahmetli Kasım
amca babasına bile ceza yazdırmış.
Alıyor makbuzu, kaç para olduğuna
bakıp cebinden ceza parasını çıkarıp
"Al bu parayı, götür, cezayı yatır"
diyor. Öyle bir Belediye Başkanı idi!
Sokağımızda bir de eski, yıkık
hamam vardı. Gece ben oradan
geçerken korkudan şarkı söyleyerek
geçerdim. Sonra orasını ev yaptılar.
Bir de tütün dikme hatıram var. Onu
da anlatayım. Babamın çok samimi
bir arkadaşı vardı. "Celal Çavuş"
Tütüncülük yapardı. Babama "oğlan
gelsin, çalışsın" diyor, ben de
gidiyorum. Hep dikiciler kadın, bir
erkek karık çekiyor, ben de zaten on
üç veya on dört yaşlarındayım.
Karığa girdim, dikmeye başladım.
Kadınlar benim üzerime birer karık
fazla tütün fidanını diktiler. Ben orta
yerde kaldım. Hanımın biri gelip
bana yardım etti. O karığı çıkardım,
ikinci karığa girdim. Yine orta
yerlerde kaldım. Yine yardıma
geldiler. O karık da bitince ben
yavaş yavaş tuvalet bahanesi ile
ormana girdim. Zaten oradakiler
kaçacağımı anlamışlar. Ben ekmek
çıkınımı ağaçta bırakıp kaçtım.
Sonra babam "Sen bir şey
yapmayacak mısın?" deyip, beni
yanına aldı. Karaova'da oniki dönüm
bir tarlamız vardı. Yarısına bağ,
yarısına başka bir şeyler ekip
biçerdik. Babam, bir at arabası aldı.
Ben onunla yazın babama yardım
eder, Söke'ye üzüm, domates
götürüp, satardım. Kışın da piyasada
çalışır, ekmek parası kazanırdım. O
zamanlar, böyle kamyon ve
traktörler pek yoktu. Beş tane
traktör vardı Kuşadası'nda. Onlar da
çiftçilikle uğraşırlardı. Yazın, Söke'ye
meyve ve sebzeleri at arabalarıyla
çekerdik. Söke yolunda bazen yirmi
at arabası yolda olurduk. Hanım
Camisi'nin eski avlusuna at
arabalarını çekerdik.
Biraz heyecanlıyım, kusura
bakmayın. Babam Kuşadası'nın
yerlisi. Rahmetliye sordum. "Baba"
derdim, "Bizim kökümüz nereden
geldi?" Rahmetli babam, "Oğlum,
ben de babama sordum, benim
babamda burada doğmuş, yani
bizim kökümüz burası, Kuşadası."
dedi.
Evet, nerede kalmıştık? Ha, Hanım
Camisinde kalmıştık. O zaman cami
bakımsız. O zaman bizim garajımız
Hanım Camisinin avlusuydu. At
arabalarını oraya çeker, müşteri
beklerdik. 1954 senesinde, atımı
Kervansaray içerisine takardım. O
zaman orada Elbirlik Yazıhanesi
vardı. Onun karşısında tulumba
vardı. Atımı oradan sulardım.
Rahmetli İbrahim amca, "Çıplak
İbrahim’’ derlerdi, Elbirlik
otobüslerinin sahibi idi. O da
zamanında at arabacılığı yapmış.
Atları çok severdi. Benim atımın
oynamasını seyrederdi.
1956 yılında asker oldum. Sivas,
ŞUBAT 2013
KUYETA
17
Takavur Tepe'de dört ay eğitim
gördükten sonra, Erzurum'a gittim.
3. Ordu, 29.Tümen Karargâhı’nda
askerliğimin devamına başladım.
Zaten şiir yazmaya da asker
ocağında başladım. Yazdığım aşk
şiirlerini, nişanlısı veya sevgilisi olan
arkadaşlarıma yazıp verirdim, onlar
da memleketlerindeki sevgililerine
veya nişanlılarına gönderirlerdi. O
zamanın en büyük 3. Ordu
manevrasına katıldım. Şimdi tatbikat
diyorlar. Bir ay evden mektup
alamadım. Zaten ben de mektup
gönderemiyordum. Rahmetli annem
mektup alamayınca, askerlik
şubesine gitmiş. "Benim oğlumu
nasıl askere aldıysanız, bulun!"
demiş. Şube Binbaşısı her şeyi izah
edip annemi eve göndermiş.
Askerliğimi onbaşı olarak bitirdim.
Askerden geldikten sonra yine at
arabacılığı, tütüncülük yaptım.
Tütün diktim. O zaman "maviküf'
hastalığı tütün fidanlarını
kurutuyordu. Tüm fidanlar kurudu.
Tekrar sürüp yeniden diktirdim.
Yine yarı yarıya kurudu. Amele aşı
yapıyor, o zaman şu şiiri yazdım;
"Tarla icar, fidan satın,
Aman, yan kazıkları güzel atın,
Eğer bu sefer de tutmazsa,
Mehmet Kayalı aklını nasıl
kaçırıyor bakın.’’
Bir de köstebek vardı, o da çok
zarar veriyordu. Karıklar içinde
küme küme toprakları yığardı. Tabii
ona da bir şiir yazdım;
"Tarlaya çok emek sarf ettim
emek,
Ben de gencim, isterim gülmek,
eğlenmek,
Bütün tarlaların fidanlar atmış
göbek,
Benim tarlaya hücum etmiş
köstebek."
O zamanlar her şeye şiir yazardım.
O sene tütünden çok zarar ettim. At
arabacılığı devam ediyor. Eskiden
Kale Kapısı'nın içinden geçilirdi.
Şimdi pek tarihini
söyleyemeyeceğim. 1958 veya 1959
seneleri, yan tarafındaki dükkânlar
yıkılıp yol olacak. O zaman kepçe
yok, böyle traktör, kamyon yok. Biz
at arabaları ile hafriyatını atmaya
başladık. Yıkımı, kazması hepsi
bizden. At arabalarını doldurup, eski
spor sahasının karşısındaki eski
Sibel Gazinosu’nun olduğu yeri,
yani denizi doldurmaya başladık.
Toprağın seferi, yetmiş beş kuruş.
Her arabacı gelip çalışıyor. Gelen
arkadaşlar kaçıyor. Biz devam, yani
ben, ağabeyim Hüseyin Kayalı,
rahmetli Yusuf Harmankaya at
arabaları ile Kalekapısı’nın yanından
KUYETA
ŞUBAT 2013
18
geçen o yolu biz açtık.
O zamanlar mahsul para etmiyor.
Beş kuruş üzüm, beş-altı kuruş
domates. 1960 senesinde evlendim.
Evliliğim de, Ortaklar — Dere
Köyü'nden görücü usulü ile oldu.
Hiç birbirimizi görmedik. Onlar bize
resim gönderdiler. Biz de onlara
resim gönderdik. Ondan sonra
annemgil gidip istediler. Onlar da
verdiler. Nikâh Ortaklar'da kıyılacak.
Ancak nikâh masasında birbirimizi
gördük. Nikâhtan sonra hemen
babası benimle hiç konuşturmadan
hemen alıp köye götürdü. Ondan
sonra düğün yaptık. Evliliğimiz
böyle oldu. Evlendikten sonra yine
Karaova'daki tarlamızda ekip
biçmeye başladık. Yani 1960
senesinde evlendik.
Kusuruma bakmayın, bazı arada
şaşırıp atlıyorum. O sene kışın
tarladan göçtükten sonra cebimde
atıma yem alacak kadar bile param
yoktu. Babama dedim ki, "Baba, ben
seneye tarlaya göçmeyeceğim.
Gelip, sürüp, ekip, yine Söke'ye
götürüp satacağım. Ancak ben yazın
da arabacılık yapacağım." Babam
rahmetli "Sen gelmezsen biz de
gitmeyiz." dedi ve tarlayı sattı. 1961
yılında tütün diktim.
1962 yılında ağabeyimden taksiyi
aldım ve taksiciliğe başladım.
Aldığım taksiden Türkiye'de iki tane
var. Birisi İzmir'de, bir tanesi de
bende. Motoru arıza yaptığında
parçası yok. Motorunu değiştirdim.
Bir eski "Bedford" motoru buldum,
taktırdım. Öyle çalıştırmaya
başladım. Sonra şanzımanı arıza
yaptı, onu da değiştirdim. Bu sefer
jeep (cip) şanzımanı taktırdım. Elli
lira para biriktirip bir şanzıman
kapağı alacak param yoktu. İplerle
vites değiştiriyordum. Sonraları
araba değiştirerek ilerlerdik.
Karaova'ya dolmuş, Davutlar
yolunda da sekiz sene dolmuş
yaptım. Sonra Kadınlar Denizi,
Selçuk. Taksicilikten 1990 senesi
emekli oldum ve artık otomobilciliği
bıraktım.
2000 yılında eşim kanser hastası
oldu. Onunla uğraştım,
götürmediğim hastane kalmadı.
Ameliyat ettirdim. 2010 yılında eşimi
kaybettim. Bir kızım, bir de
torunum var, onlarla beraber
yaşıyorum. Ben de çok hastalıklar
geçirdim. Fazla başınızı ağrıtmak
istemiyorum. İşte Kuşadalı Şair
Mehmet Kayalı’nın yaşam hikâyesi.
Eğer başınızı ağrıttıysam özür
dilerim.
KUŞADASI
Ne gamı kalır ne tasası,
Tedavi olur kalbindeki yarası,
Gelen kalbinden silemez,
Dünyanın cennetidir Kuşadası.
Boldur eğlence yerleri,
Adeta saat durur, gitmez ileri,
Başımızın üzerindedir, gelenlerin yerleri,
Dünyanın cennetidir Kuşadası.
Kervansaray'ı ayrı bir değer,
Gelen turistler huzurla gezer,
Halkımız misafiri çok sever,
Dünyanın cennetidir Kuşadası.
Havası, denizi huzur verir,
Gelen zaten bir daha gelir,
Esnafı cana yakındır, güvenilir,
Dünyanın cennetidir Kuşadası.
Burada doğdum, burada büyüdüm,
Burada emekledim, burada yürüdüm,
Burada ağladım, burada güldüm,
Dünyanın cennetidir Kuşadası.
Öneriler-Projeler
KUŞADASI’NDA KUŞADASI’NI
ÖZLEMEK
Ahmet Can Sarhanlı Yazar
Şimdileri güzel elbet ama daha
güzel değil mi dedelerimizin
anlattığı Kuşadası? Trafik, çarpık
yapılar, alışveriş merkezleri, ne
güzel o eski fotoğraflar, o
anlatılan eskiler Kuşadası’nda. O
eski Kuşadası’nı özlüyor insan,
yaşamamış olsa da fotoğraflar bile
yetiyor bazen.. Her yer ticaret
amaçlı oldu, eskiden var mıydı
böyle bir şey? Al piknik sepetini
koş en yakındaki bahçeye. Şimdi
yoksa 1 dönüm yerin,
balkonunda yaparsın pikniğini,
ohh mis gibi egzoz kokuları,
kalabalığın, arabaların gürültüleri.
Tam anlamıyla hayal oldu artık
sadece yeşilliklerin içinde piknik
yapmak. Ne kadar acı, masmavi,
tertemiz denize bakamamak daha
doğrusu bakmak ama
görememek.
Nasıl yüzülmez oldu tertemiz
denizlerimiz, fazla düşünmeye
gerek de yok, hemen plajların
arkasına bakın, evet o
gördüğünüz yapılar yüzünden,
oteller.? Eskiden denizine girer,
yemeğini yer toplanır giderdi
insanlar . Şimdileri öyle mi?
Kıyılarda insanın aklına
gelmeyecek atıklar var.
Eskiden ne güzeldi herkese
selam vermek, selam almak. Bu
gün
tanımadığına
günaydın
diyorsun da
deli diye
uzaklaşıyor
senden.
Sadece
Kuşadası
değil,
insanlarımız
da değişiyor
her geçen
gün aslında.
Eskiden kim
tanımazdı komşularını? Bugün
evinde asansöre binen insanı
tanımıyorsun.
Böylesine güzel bir tarihe
sahip iken yok ediyor o büyük,
çarpık yapılar geçmişten
gelenleri. En çok bu üzüyor
insanı. Çocuklara oynayacak yer
bile kalmadı artık, anne babalar
korkuyor her saniye ya oyun
oynarken araba çarparsa diye
çocuğuna. Tabii insanlar bu
kadar araba gürültüsünün,
oksijensiz havanın, kalabalığın
içinde değerlerini de kaybediyor.
Çocukların seslerinden rahatsız
oluyorlar gidin başka yerde
oynayın diyorlar çocuklara,
nereye gitsin çocuklar yer mi
bırakınız
binalardan?
Yılancı Burnu
birçok kişinin
çocukluğu
orada geçmiştir,
ama şimdi
karşıdan
bakmakla
yetiniyor insan.
Maalesef
eskiden sakin
huzurlu bir
balıkçı köyü
olan Kuşadası
Kuşadası 1931
her geçen gün beton mezarlığına
dönmekte. Ne acı ki Kuşadası’nı
bu hale getiren bizleriz. Daha
sonraki nesillere daha çok
üzülüyorum. Başbakanlık
istatistiklerine göre 2025 yılında
Kuşadası’nın nüfusu 500 bini
bulacak. Bakalım o yıllarda,
hangi kıyımıza hangi yapıları
dikecekler!
Sadece bir gün, sadece
faytonların dolaştığı, cam gibi
mavi denizimizde yüzmek,
plajda.
Arkama baktığımda çarpık
yapıları görmemek için her şeyi
feda edebilirim. Sabah
uyandığında işe, giderken
komşulara selam vermek,
çocuklarınızı rahatlıkla oyun
oynamaları için sokağa
çıkmalarına izin vermek,
komşunuza giderken kapınızı
kilitlemeden gitmek, o büyük
alışveriş marketlerinden değil de
balkondan bakkal amcaya sepet
sallamak, her şeye değmez mi?
BİR GÜN GÜZELİM
KUŞADASI’NA YAPILANLARIN
FARKINA VARILMASI DİLEĞİYLE.
Akdağ'daki zeytinliklerde Hıdırrellez eğlenceleri
ŞUBAT 2013
KUYETA
19

Benzer belgeler

sayfalar aralik_`2012.....1-19

sayfalar aralik_`2012.....1-19 Mustafa Veli, Belma Özgün, Dr. Ali Alkış, Dr. Ayşe Şerifoğlu, Mustafa Dinçoğlu, Av. Kaya Egel, Ali Hüseyin Torun, Sedat Onar, Yrd. Doç. Dr. Eralp Osman Çolakoğlu, Arif Çıkıcı, Özer Kayalı, Ata Şakr...

Detaylı