KOLANsağlık İÇİNDEKİLER 6 8 12 7 14 16 18 24
Transkript
KOLANsağlık İÇİNDEKİLER 6 8 12 7 14 16 18 24
b ug ü n de e mle sek? n İÇİNDEKİLER MEVSİM KÖŞESİ YAKINLARDA 6 TROİDİNİZE BAKTIRDINIZ MI? TUZ YAŞAMIN TERZİSİ 8 7 Porselen Laminat Veneer Restorasyonlar 14 ALİŞAN Röportaj 16 NÖROPATİK AĞRI 12 18 ANESTEZİ KORKUSU 20 Sağlıklı kalabilmek için n ne demlesek? 22 bugü Çocuklarda Akut Orta Kulak 24 Süppürativ Enfeksiyonu “Bebeğim Sürekli Ağlıyor” YAYGIN BİR TOPLUMSAL FOBİ Vıola trıcolor Hercai Menekşe Sizlerle buluştuğumuz üçüncü sayımızda kapağımız için kış çiçeği Hercai Menekşe’yi seçtik. Hercai menekşe (Viola tricolor), menekşegiller (Violaceae) familyasına bağlı bir menekşe türüdür. Diğer menekşe türleri ile birleştirilerek birçok melez kültivarın türetilmesinde yaygın bir şekilde kullanılır. Kökeni yabani bir bitki olan hercai menekşenin melezleri ilk kez Avrupa’da türetilmiş, daha sonra bitki, gösterişli çiçekleri nedeniyle dünyaya yayılmıştır. İYİ HUYLU PROSTAT BEZİ BÜYÜMESİ (BPH) 30 Mutlu Kadın... 32 GÖZ TANSİYONU GLOKOM Hercai menekşelerin hepsinin eşit büyüklükte olmayan ve her birinde genellikle iki ayrı renk bulunan, beş tane kadifemsi taç yaprakları vardır. Taç yapraklarının arkasında, bal özü içeren birer uzantı ya da mahmuz bulunur. Sonbahar döneminden ilkbahar dönemine kadar olan sürede çiçeklenir. Bu yüzden en çok kullanılan çiçek türüdür. Salih Kalyon Röportaj Hercai menekşenin çok çeşidi ve renkleri vardır. Sarı, beyaz, mor ve bu renklerin karışımından oluşan renklerden çiçek açar. Hercai menekşe renk yönünden kışın genelde bahçeler renksiz olduğu için kurtarıcı olarak kullanılır ve soğukta, karın altında çiçek açar. KOLANsağlık İmtiyaz Sahibi KLN Sağlık ve Eğitim Hizmetleri A.Ş. adına Av. Mehmet Nedim KOLAN Yönetim Kurulu Başkanı Op. Dr. Ahmet Şah KOLAN Yönetim Kurulu Başkan Vekili Genel Müdür Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Şirvan KOLAN ÖZSUNAR Kurumsal Medya ve İletişim Koordinatörü Yayın Adı KOLAN SAĞLIK Yayın Türü Yerel süreli / 3 ayda bir / Ücretsiz 26 34 38 KISA MERHABA DERKEN… 40 REFLÜ HASTALIĞI NEDİR? , FİBROMİYALJİ SENDROMU NE DEMEK? COCUKLARDA ASTIM , Yayın Kurulu Başkanı Ercan KOLAN Genel Müdür Yardımcısı Yayın Kurulu Prof. Dr. Fikret TURAN Doç. Dr. Hasan MİRZAİ Doç. Dr. Kenan İLTÜMÜR Op. Dr. Serkan Fatih İPEK Uzm. Dr. Önder Yüksel ERYİĞİT Op. Dr. Nurettin KAPUCU Op. Dr. Ahmet Atilla YILMAZ Op.Dr.Tolga DEMİR Op.Dr. Şevki Serkan HEZAR Op. Dr. Berge EDE Op. Dr. Arzu Aydın ÇUHALI Dr. Şilan KOLAN 44 42 Hukuk Danışmanı Kolan Hukuk Tasarım ve Uygulama Şirvan KOLAN ÖZSUNAR Sinem ERTAŞ Damla AYDIN Baskı Filmon Ofset Filmcilik Matbaacılık Ltd.Şti. İkitelli Organize Sanayi Bölgesi ESKOOP San. Sit. B-1/35 İkitelli 34306 İstanbul (0212) 671 57 40 Reklam Rezervasyon: 0549 465 66 03 - 10 - 17 0212 883 90 90 Dahili: 4114 - 4113 Dergimizde yayımlanan yazı ve fotoğraflar izinsiz kullanılamaz. Dergimizde yer alan ilan, yazı ve fotoğrafların sorumluluğu sahiplerine aittir. 3 KATKIDA BULUNANLAR Uzm.Dr. Önder Yüksel ERYİĞİT s.20 1988 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun olan Uzm.Dr. Önder Yüksel Eryiğit, Anestezi ve Reanimasyon alanındaki uzmanlık eğitimini ise 1994 yılında Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tamamladı. Uzm.Dr. Önder Yüksel Eryiğit Büyükçekmece Kolan Hospital’da Yoğun Bakım Sorumluluğu ve Başhekimlik yapıyor. Opr.Dr. Berge EDE Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Opr.Dr. Berge Ede, uzmanlığını Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim Ve Araştırma Hastanesi’nde tamamladı. Opr.Dr. Berge Ede Silivri Kolan Hospital’da görev yapıyor. s.38 Op. Dr. Tufan EVCİMEN 2003 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden (Çapa) mezun olan Op.Dr. Tufan Evcimen, uzmanlığını 2009 yılında Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göz Kliniği’nde tamamladı. Op.Dr. Tufan Evcimen, Büyükçekmece Kolan Hospital’da görev yapıyor. Dyt. E. Hicran ÖNAL T.C. Erciyes Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik bölümünden mezun olan Hicran Aslan uzmanlığını Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans yaparak tamamladı. Hicran ÖNAL Beylikdüzü Kolan Hospital’da görev yapıyor. s.30 s.40 Uzm. Dr. Maşallah CANDEMİR Op.Dr. Osman NuriAKBULUT Yüksek Öğrenimi Dokuz Eylül Üniversitesinde tamamladı. Uzmanlığını Pamukkale Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapan Uzm.Dr. Maşallah Candemir Beylikdüzü Kolan Hospital’da görev yapıyor. 1996 Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu olan Op.Dr.Osman Nuri Akbulut, 1998-2003 yılları arasında Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Üroloji İhtisasını tamamladı.1997-1998 yılları arasında Erzurum Aşkale sağlık merkezinde pratisyen hekim olarak çalıştı. 2004-2007 yılları arasında Ağrı Devlet Hastanesinde Üroloji Uzmanı olarak çalıştı. 2007-2008 yılları arasında Kızılay Esenyurt Hastanesinde çalıştı. 2008’den beri Büyükçekmece Kolan Hospital’da Üroloji Uzmanı olarak görev yapmaktadır.Türk Tabipler Birliği ve Türk Üroloji Derneği üyesidir. s.26 s.18 Dt. Barbaros BAHÇELİOĞLU Uzm.Dr. Nil YILMAZ DİNÇER 1989 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Uzm.Dr.Nil Dinçer Yılmaz Büyükçekmece Kolan Hospital’da Nöroloji Uzmanı olarak görev yapmaktadır. Türk Epilepsi Derneği üyesidir. 1996 Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nden mezun olan Dt. Barbaros Bahçelioğlu, Beylikdüzü Kolan Hospital’da görev yapıyor. s.12 s.14 4 www.kolanhastanesi.com.tr s.6-7 Uzm.Dr. Ömer KOCAMAN 1987 İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olan Uzm. Dr. Z. Beril Mardinli üniversite giriş sınavında okul birinciliği ödülü aldı. 1983 yılında Londra Guys Hospital Kardiyoloji ve 1984 yılında Cleveland Clinic Kardiyoloji de stajlarını tamamladı. İç Hastalıkları Uzmanlığı eğitimini Okmeydanı Eğitim Araştırma Hastanesinde tamamladı. Uzm. Dr. Z. Beril Mardinli Büyükçekmece Kolan Hospital’da görev yapıyor. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Uzm.Dr. Ömer Kocaman, uzmanlık eğitimini Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Reh. Ana Bilim Dalı’nda tamamladı. Uzm.Dr. Ömer Kocaman Büyükçekmece Kolan Hospital’da görev yapıyor. KATKIDA BULUNANLAR Uz.Dr Z. Beril Mardinli s.42 Uzm. Dr. Hüseyin Cem ÖCAL Dr. Şilan KOLAN 2003 yılında İstanbul Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Dr. Şilan Kolan, Güngören Kolan Hastanesi’nde Yönetici ve Başhekim Yardımcısı olarak görev yapıyor. 1997 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’nden (Çapa) mezun olan Uzm.Dr. Hüseyin Cem Öcal, uzmanlığını 2002 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’nde tamamladı. Uzm.Dr. Hüseyin Cem Öcal Beylikdüzü Kolan Hospital’da görev yapıyor. s.22 s.44 Op.Dr.Turgay Osman ARDA Uzm.Dr. Metin Mehdi AZARBAZ İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olan Op. Dr. Turgay Osman Arda uzmanlık eğitimini Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tamamladı. Op.Dr. Turgay Osman Arda Büyükçekmece Kolan Hospital’da görev yapıyor. s.24 1992 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun olan Uzm.Dr. Metin Mehdi Azarbaz, uzmanlığını 1998 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nde (çapa) tamamladı. Uzm.Dr. Metin Mehdi Azarbaz, Büyükçekmece Kolan Hospital’da görev yapıyor. s.8 Op.Dr. M.Türker ÖZYİĞİT 1993 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazanan Op.Dr. M.Türker Özyiğit 1995-1996 yıllarında Genetik Anabilim Dalı’nda deneysel bir çalışmada görev aldı.1996 yılında İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000 yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı. 2001 yılında TUS’u kazanarak İstanbul Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde önce Volenter daha sonra da Asistan Doktor ünvanı ile Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi dalında Uzmanlık eğitimine başladı. Amerika’nın önemli bilimsel dergilerinden birinde eleştirmen olarak görev yapmaktadır ve Uluslararası Estetik Plastik Cerrahi Derneği üyesidir. Beylikdüzü Kolan Hospital’da görev yapıyor. s.32 www.kolanhastanesi.com.tr 5 MEVSİM KÖŞESİ Uz.Dr Z. Beril Mardinli İç Hastalıkları Uzmanı ? KOAH nedir B ugün sizlerle KOAH hakkında sohbet etmek istiyorum. KOAH açık ifadeyle Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı ilerleyici nefes darlığına yol açan kronik solunum yolu hastalığı demektir. Ülkemizde 2,5- 3 milyon civarında KOAH hastası olduğu düşünülmektedir. Dünyada en çok ölüme neden olan hastalıklar listesinde 4. sırada bulunan hastalık kabaca kronik bronşit ve amfizem olarak ikiye ayrılır. Kronik bronşit, birbirini izleyen 2 sene içinde başka sebeplere bağlı olmadan en az 3 ay süren öksürük ve balgam olarak tarif edilebilir. Amfizem ise akciğerdeki hava yollarının sonlanım noktalarındaki küçük hava keseciklerinin kalıcı olarak genişlemesidir. Bu kesecikler her nefesde soluduğumuz havadaki oksijeni alıp kandaki karbondioksiti vermemizi sağlar. Kesecikler genişlediğinde bu görev yapılamaz. KOAH ın genel şikayetlerine baktığımızda sıklıkla karşımıza öksürük, balgam ve nefes darlığı çıkar. Hastalığın sebepleri arasında sigara içimi ki buna pasif içicilik de dahildir, hava kirliliği, tozlu, dumanlı, kokulu işlerde 6 çalışmak, allerji, genetik faktörler ve özellikle çocukluk çağında geçirilen akciğer enfeksiyonları sayılabilir. Sigara içimi, içmeyenlere göre hastalığın görülme oranını 30 kat arttırmaktadır. Bu hastalarda amacımız hastalarımızın şikayetlerini rahatlatmak, yaşam kalitelerini artırmaktır. Bunun için ilk yapmamız gereken sigara içen hastalarımızın bunu bırakmasını sağlamaktır. Doktor kontrolünde verilen çeşitli ilaçlarla, daha rahat nefes alarak yaşamlarına devam etmeleri sağlanır. Sonbahar aylarıyla birlikte gripal enfeksiyonlardaki artışı takiben KOAH hastalarında da alevlenmelerde artış görülmektedir. Bu hasta grubumuzda grip aşısı faydalıdır. Gripal enfeksiyon belirtileri görüldüğünde en kısa zamanda doktora müracatla erken tedavi başlanması hastalarımızı daha büyük sorunlarla uğraşmaktan koruyacaktır. Sigarasız ve sağlıklı günler dileğiyle…. Çarpı Aşırı Sinirl Ellerd İshal k Terlem YAKINLARDA TROİDİNİZE BAKTIRDINIZ MI? Troid bezi, boynumuzun alt kısmında yaklaşık 20 gr ağırlığında, yara bandı büyüklüğünde, kelebek şeklindedir.Salgıladığı hormonlar vücudun pek çok önemli fonksiyonunda yer alır. Vücudumuzun hemen hemen her hücresi troid hormonundan etkilenir. Troid hormonunun eksikliği, fazlalığı yada bezde oluşan nodüller sağlığımıza zarar verebilirler. Troid hormonunun eksikliğine hipotroidi diyoruz. Bu durumda halsizlik yorgunluk ciltte kuruma, kilo alma, tırnaklarda kırılma hafıza zayıflaması gibi birçok şikayete sebep olur. Hastalığın görülme sıklığı kadınlarda daha fazladır, bazı ailelerde birden çok kişide görülebilir. Eğer tedavi gecikirse kalp hastalığı gibi birçok ciddi soruna sebep olabilir.Basit tetkiklerle tanısı konulabilen hastalığın tedavisi de kolaydır. Doktorun başlayacağı ilacı doz kontrolleri yapılarak ömür boyu devam gerekebilir. Hipertroidi dediğimiz troidin çok çalışması ise daha tipik şikayetlerle seyreder. Çarpıntı, aşırı kilo kaybı, sinirlilik, uykusuzluk, aşırı terleme, ellerde titreme, ishal, bazen e eme a Zay lma aybı suzlu e Titr Hafız Kilo A Kilo K ilik Uyku Aşırı ntı ıflama sı Uz.Dr Z. Beril MARDİNLİ İç Hastalıkları Uzmanı göz şeklinde değişiklik olabilir. Kan tahlili troid ultrasonu ve sintigrafiyle doktorunuz tanıyı koyarak duruma uygun tedaviyi seçer. Hipotroididen farklı olarak şartlara göre değişik tedavi metodları vardır. Troid bezinin büyümesine guatr denir. Troid bezi diffuz olarak olarak büyüyebileceği gibi içinde nodül yada kistler oluşabilir. Troidde de oluşan nodüllerin %5-15’i kanser riski taşımaktadır. Troid kanserleri başarıyla tedavi edilebildiği için erken tanı çok önemlidir. Eğer boynunuzda bir şişlik farkederseniz kontrol için mutlaka doktorunuza müracaat edin. Guatrı önlemek i çin iyotlu tuz kullanmak, bol miktarda balık, midye, karides gibi deniz ürünlerinden yemek önerilir. Karalahana gibi guatra sebep olan gıdaları da kısıtlamak lazımdır. Özellikle hamilelikte troid tahlili ve gereken tedaviyle bebekte oluşabilecek önemli sorunların önüne geçilir. Günümüzde yeni doğan bebeklerde rutin troid taraması yapılarak çocuklarda dramatik sonuçları olan hipotroidi erken dönem tedavi edilmektedir. 7 TUZ YAŞAMIN TERZİSİ Tuz gıdalardaki ana tat olmasıyla beraber küflenme, böceklenme ve kokuşma önleyici özelliğinden dolayı millattan binlerce yıl öncesinden bu güne dek insanların hayatında önemli yer ve rolu sahiptir. Çoğu medeniyetlerde değerli bir mineral olup ticareti yanısıra para yerine geçtiğide bilinmektedir. Tuzun tat ve koruyucu özelliklerinden başka canlılar için sağlık açısından önemli ve gereklidir. Sağlıklı bir yaşam için vücudumuz her gün yaklaşık 3-6 gram tuza gereksinim duymaktadır. Her gün yeteri kadar tuz almadığımızda organlarımız ve kan dolaşımımız bir çok sorunla karşılaşır. Kısacası tuz bütün canlılarda yaşam için hayati öneme haızdır. Genelde 3 çeşit tuz kullanmaktayız; bunlardan ilki deniz tuzu, ikincisi kaya tuzu yada kristal tuz ve üçüncüsü deniz veya kaya tuzunun rafine edilmesiyle elde edilen sofra tuzudur. Tuzun insanlar için taşıdığı hayatı öneme karşın aşırı Metin Mehdi AZARBAZ tüketimi de insan sağlığına Dr. zarar verir. Yemeğin adı Kardiyoloji Uzmanı tuzsa hayatın tadı da sağlıktır. Tat alalım diye aşırı tuz tüketerek sağlığımızı tehlikeye atmamak gerekir. Fazla tuz tüketiminin bazı hastalıklar için davetiye çıkarttığını bilinmektedir. Oysa daha az tuz tüketerek kalp, damar hastalıkları ve kalp krizi gibi hastalıkların riskini önleyebiliriz. Aşırı tuz tüketiminin kan basıncını yükseltir, yüksek tansiyonun da kalp krizi ve inme riskini artırır. Erişkinlerde günlük tuz alımının 6 gramı aşmaması gerekir. Tuz tüketiminin az miktarda azaltmasıyla kalp ve damar hastalıkları riskini büyük ölçüde geriletebilir. Araştırmalar sonucunda günlük beslenmelerindeki Tuzun insanlar için taşıdığı hayatı öneme karşın aşırı tüketimi de insan sağlığına zarar verir. Yemeğin adı tuzsa hayatın tadı da sağlıktır. Tat alalım diye aşırı tuz tüketerek sağlığımızı tehlikeye atmamak gerekir. 8 T uz gıdalardaki ana tat olmasıyla beraber küflenme, böceklenme ve kokuşma önleyici özelliğinden dolayı millattan binlerce yıl öncesinden bugüne dek insanların hayatında önemli yer ve role sahiptir. Çoğu medeniyetlerde değerli bir mineral olup ticareti yanısıra para yerine geçtiğide bilinmektedir. Tuzun tat ve koruyucu özelliklerinden başka canlılar için sağlık açısından önemli ve gereklidir. Sağlıklı bir yaşam için vücudumuz her gün yaklaşık 3-6 gram tuza gereksinim duymaktadır. Her gün yeteri kadar tuz almadığımızda organlarımız ve kan dolaşımımız bir çok sorunla karşılaşır. Kısacası tuz bütün canlılarda yaşam için hayati önem taşır. Genelde 3 çeşit tuz kullanmaktayız; bunlardan ilki deniz tuzu, ikincisi kaya tuzu yada kristal tuz ve üçüncüsü deniz veya kaya tuzunun rafine edilmesiyle elde edilen sofra tuzudur. Tuzun insanlar için taşıdığı hayatı öneme karşın aşırı tüketimi de insan sağlığına zarar verir. Yemeğin adı tuzsa hayatın tadı da sağlıktır. Tat alalım diye aşırı tuz tüketerek sağlığımızı tehlikeye atmamak gerekir. Fazla tuz tüketiminin bazı hastalıklar için davetiye çıkarttığını bilinmektedir. Oysa daha az tuz tüketerek kalp, damar hastalıkları ve kalp krizi gibi hastalıkların riskini önleyebiliriz. Aşırı tuz tüketimi, kan basıncını yükseltir, yüksek tansiyonun da kalp krizi ve inme riskini artırır. Erişkinlerde günlük tuz alımının 6 gramı aşmaması gerekir. Tuz tüketiminin az miktarda azaltmasıyla kalp ve damar hastalıkları riskini büyük ölçüde geriletebilir. Araştırmalar sonucunda günlük beslenmelerindeki tuz tüketimini önemli ölçüde azaltan kişilerde gelecek 10-15 yılda kalp-damar hastalıklarına yakalanma olasılığı yüzde 25 oranında azalır. Ayrıca kalp-damar hastalıklarından ölüm riski de yüzde 20 geriler. Demek ki günde bir gram daha az tuz tüketimi kalp krizi riskini yüzde 3, inme ve felç riskini yüzde 5 azaltır. Eğer 6 gram az tuz tüketilirse felç riski yüzde 24, kalp krizi yüzde 18 ve 9 gram tuz azaltılmasında da felç riski yüzde 34 ve kalp krizi riski yüzde 25 azalmaktadır. Günlük tuz tüketiminin az miktarda azaltılmasının, hastalık risklerine karşı büyük etkisinden söz etmişken, tüketilen tuzun dörtte üçünün zaten alınan gıdaların içinde bulunduğunu hatırlatmak gerekir. Olması gereken günlük 6 gram tuz tüketimi hedefinin de, yediklerine dikkat etmeleri durumunda çoğu insan için ulaşılabilmektedir. Genelde hepimiz yemeğin tadına bakmadan hemen tuza sarılırız. Bu da tüketilmesi gereken tuz miktarının 3-4 katı kadar fazla tuz tüketmemizi sebep olur. Artık hepimiz sağlıklı erişkin bir kişi günlük tuz ihtiyacı 3- 7 gr arasında ve ortalama 5 gr olması gerektiğini öğrenmişizdir. Ne yazıkki son dönemde yapılan çalışmalarda erkeklerimiz günlük 19.3 gram ve kadınlarmız ise 16.8 gram tuz tüketmekteler. Aşırı tuz tüketimi en çok yüksek kan basıncına neden olur. Hipertansiyon ciddi bir durumdur. Hipertansiyon, kendi başına öldürücü değildir; fakat tedavi edilerek kontrol altına alınmazsa hipertansiyonun sonuçları öldürücü olabilir. Yüksek kan basıncı kalbi zorlayarak kalp yetmezliği, kalp damar hastalığı, beyin kanaması ve beyindeki kan damarlarının pıhtıyla tıkanması gibi ciddi hastalıklara neden olur. Tüm bu üzücü hastalıklar hepsi tedavi edilmeyen hipertansiyonun sonuçlarıdır. Hipertansiyon gelişiminde, tuzun çok büyük rolü vardır. Bazı insanlarda, böbreğin tuz atma kapasitesi sınırlı olabilir ve gereğinden fazla tuz alınması, hipertansiyonun ortaya çıkmasına veya hipertansiyonun tedavisinde başarısızlığa yol açabilir. Böbreklerin hipertansiyon gelişimindeki rolü çok belirgindir. Yüksek kan basıncı olan bir hastada, böbrek hastalığının saptanması, böbrek hastalığının erken tanısına ve tedavisine de olanak sağlar. Bilindiği gibi insan vücudunda, tüm organ ve dokuları besleyen dolaşım sistemi damarlardan oluşur. Hipertansiyon, dolaşım sistemindeki damarlarda kan basıncının yüksek olmasıdır. Tüm organ ve dokularda damar olduğu için hipertansiyon tüm vücudu etkileyebilir. Hipertansiyondan en çok etkilenen organlar; kalp, beyin, böbrekler, büyük atardamarlar ve gözlerdir. Hipertansiyon bu organları etkileyerek kalıcı sakatlıklara ve ölümlere yol açabilir. Hipertansiyonun sağlığımıza verdiği zararları özetlersek: Başta kalp yetmezliği, kalp büyümesi, kalbi besleyen damarlarda daralma ve tıkanmayı neden olur. Ayrıca beyin kanaması, felç, beyin damarlarında daralma ve tıkanma, böbrek yetmezliği, böbrek fonksiyonlarında bozulma, görme bozukluğu ve körlük en son büyük atardamarlarda genişleme, yırtılma, ve tıkanma gibi komplikasyonlara neden olur. Bunların sonucu, kangren veya ani kanamalara bağlı ölüm gelişir. Hipertansiyon tedavisi mümkün olduğundan erken ve yeterli tedavi ile bu zararları önlenebilir. Bundan sonra tuzu kullanırken daha dikkatli olmalıyız. Çünkü gıda olarak aldığımız besinlerin içinde bulunan doğal tuz oranı vücudumuzun günlük ihtiyacımızı karşılar. Daha fazlasına gereksinim duymayız. Örneğin meyve, sebze, baklagil, et ve süt ürünlerinde doğal olarak günlük ihtiyacimizi karşılayacak kadar tuz bulunmaktadır. O zaman aşırı tükettiğimiz tuzların nereden geldiğini bilmemiz gerekirse; başta sık tüketilen besinlerde tuz miktarının fazla bulunmasıdır. Örneğin; ekmek, zeytin, peynir, turşu, konserveler, ketçap ve benzeri gıdarlar gibi... 9 TUZ TÜKETİMİNİ NASIL AZALTABİLİRİZ? Artık fazla tuz tüketiminin, sağlığımız için ne kadar zararlı olduğunu öğrendiğimize göre, aşırı tuz tüketimini nasıl azaltırız diye çaba göstereceğiz. Başta satın alınan ürünlerin etiketleri mutlaka okumalı, tuzsuz ya da tuzu azaltılmış besinler satın almalıyız. Yemek pişirilirken kullanılan tuz miktarını azaltmalı, ev dışında yemek yeniliyorsa az tuzlu yiyecekler tercih etmeliyiz. Yemeğin ve salatanın tadına bakmadan tuz ilavesi yapmaktan kaçınmalıyız. Yemeklerin lezzetini arttırmak için tuz yerine maydanoz, nane, kekik, dereotu, rezene, fesleğen gibi bitkilerle baharatlar kullanabiliriz. Sebze ve meyve tüketimini artırmalı, daima taze ve az tuzlu veya tuzsuz besinler tercih etmeliyiz. Bol su içmeli, şişe ve maden sularının sodyum içeriğini etiketinden kontrol etmeliyiz. Ayrıca günlük olarak tüketilen gıdalar içerisinde bazı gıdalarda çok daha fazla tuz içeren başka maddeler olduğunu unutmamak gerekiyor. Tek suçlu sofra tuzu değil ilaveten gıdalarda kullanılan kabartma tozu, yemek sodası gibi katkılar ek olarak cips, krakerler, bisküviler, fast food ürünleridir. Bu gıdalar içerisinde bulunan tuz dışındaki lezzet verici, koyulaştırıcı, koruyucu bazı maddelerde de aşırı tuz bulunur. Zeytin, turşu, peynir gibi salamura olarak saklanan gıdalar ve sucuk, pastırma, salam gibi gıdalar da yüksek oranlarda tuz içerir. Bu nedenle gıdaları tüketirken yalnızca sofra tuzuna değil, hazır gıdalarla birlikte alınan tuzu da dikkat etmek gerekiyor. Son günlerde yapılan çalışmalarda ekmeklerdeki tuz oranı çok yüksek olduğunu tespit edilmiştir. Türkiye’de hem ekmeklerde kullanılan tuz oranı fazladır hem de fazla ekmek tüketilmektedir. Sonuçta ekmekle beraber tuz da fazla tüketilir. Bir ekmeğin içinde 5-6 gram tuz olduğuna göre günlük aldığımız 18 gramlık tuzun 11-12 gramı sadece ekmekten alırız demek. Sevgili okurlar damak zevki zamanla değişebilir, eğer tuzsuz yemeye alışırsak damak zevkimiz o yönde değişebilir. Bu tür önlemler sayesinde kalp damar hastalığına yakalanmaktan uzaklaşırız. 10 İnsan psikolojisini hatta davranış şeklini doğrudan etkileyen dişteki renk veya şekil bozukluğunu engellemek artık mümkün. PORSELEN LAMİNAT VENEER RESTORASYONLAR Dt. Barbaros BAHÇELİOĞLU Ağız ve Diş Sağlığı Günümüzde, gelişen diş hekimliği teknolojileri, artan estetik beklentileri karşılama noktasında yeni seçenekler sunmaya devam ediyor. Özellikle öngrup dişlerin estetik yaklaşımlara konu olması; daha az madde kaybı ile daha hoş gülüşlere yol açması da bu dönemin getirdiği yeniliklerden biridir. Çocukluktan itibaren mine hipoplazisi , fluorozis, dentin hipoplazisi ve travmaya bağlı renklenmeler öngrup dişlerde estetik sorunlara yol açar. İnsan psikolojisini hatta davranış şeklini (örn: gülerken eliyle ağzını kapatma) doğrudan etkileyen bu tür sorunları engellemek artık mümkün. Yaklaşık 1 hafta sürecek olan sürecin sonunda tüm dişlerle renk ve form olarak uyumlu, vakaya göre oklüzal uygunluğu sağlanmış, estetik laminat restorasyonlara kavuşur. Metal alt yapı içeren porselen restorasyonları göre göze daha naturel gelen laminat restorasyonlar adeziv özellikleri yüksek yapıştırıcı simanlarla hastaya uygulanmaktadır. Dişhekiminden bu tür uygulamaların avantaj ve riskleri konusunda doğru bilgileri almış olan hastalar beklentilerine kavuşur. Renk veya şekil bozukluğu mevcut olan hastada lokal anestezi, uyguladıktan sonra yapılacak, 1-1,2 mm doku kaldırarak oluşturulan preparasyon yeterli olur. Doğru vaka seçimi, yeterli kesim miktarı, ölçü ve provalardaki titizlik, sonlandırma aşamalarındaki dikkat başarıyı artıran faktörlerdir. Ara yüzleri de basamak oluşturarak yapılan bu tip preparasyonlar insizal kenardan da 1 mm’lik basamakla sonlandırılır. Alınan ölçüler laboratuara gönderilirken hastaya kesim bölgesini kapatarak estetiği sağlayacak geçiciler uygulanır. Ön grup dişlerle ilgili aşındırıcı kötü alışkanlıklar (örn: pipo kullanımı), bruksizm, travmatik kapanış gibi kontrendikasyon durumları dikkate alınmalıdır. 12 Bebeğinizin ilk anlarını fotoğraflarla... Hastane odanızı özel tasarımlarla renklendiriyoruz. Uzm. Dr. Nil YILMAZ DİNÇER Nöroloji “ 14 ABD’de yapılan bir çalışmada nöropatik ağrısı olanların ayda ortalama 5.5 gün iş gücü kaybı olduğu saptanmıştır. vücudunuzda karıncalanma oluyor mu? NÖROPATİK AĞRI Hastaların tanımlamakta, doktorların da teşhis koymakta zorlandığı klasik ağrı kesicilerin fayda etmediği bir ağrı nöropatik ağrı… Nöropatik ağrı ilk olarak MÖ 1250 yılında Hitit tabletlerinde tarif edilmesine karşın uluslararası ağrı çalışmaları birliğince ancak 1994 yılında tanımlanabilmiştir. Toplumun yaklaşık %10’unda görülen nöropatik ağrının tanısında yaşanan sorunlar, tedaviyi de olumsuz yönde etkiler ve bu nedenle hastalarda giderek kronikleşen bir ağrıya yol açar. Nöropatik ağrı çok şiddetlidir ve tek başına bir ağrı hissi değildir. Anksiyete, depresyon, dikkat bozukluğu, uykusuzluk, sosyal yaşam kalitesinde bozulmada sıklıkla ağrıya eşlik eder. Bazı hastalar nöropatik ağrı nedeniyle çalışamaz, yürüyemez, hatta giysilerin yarattığı yanma hissi nedeniyle giyinemez hale gelirler. Ağrı çok şiddetli olabilir, uzun sürelidir ve standart ağrı kesici ilaçlara yanıt vermez. Nöropatik ağrı, diğer birçok ağrının aksine genellikle geceleri artar. Nöropatik ağrı, merkezi ya da çevresel sinir sisteminin hasar görmesi sonucu ortaya çıkan süreğen ve kompleks bir ağrı türüdür. Zona, yaygın kas ağrısı, inme, kanser, kırık ve travma, omurilik hasarı, alkolizm, yüz, kol ve omurilikteki sinir dokularına bağlı görülebilen novopatik ağrının en çok etkilediği hasta gruplarından birisi de diyabet hastalarıdır. Diabetli hastaların yarısında mutlaka nöropatik ağrı gelişecektir. Her 3 kanser hastasından biri nöropatik ağrı çekerken, inme geçiren hastaların yüzde % 40-60‘ında en az bir ay sonra nöropatik ağrının başladığı saptanmıştır. Omurilik hasarı sonrası hastaların yaklaşık yarısında nöropatik ağrı gelişir. Nöropatik ağrı belirtileri Nöropatik ağrı, hastalar tarafından çeşitli şekillerde tanımlanır. Sıklıkla batıcı, delici, saplanıcı, yakıcı, elektriklenme ve iğnelenme şeklinde tarif edilir. Herhangi bir uyaran olmaksızın oluşan karıncalanma gibi ağrısız his (parestezi), herhangi bir uyaran olmaksızın oluşan yanma gibi ağrılı his (disestezi), normalde ağrı yaratmayacak bir uyaranla ağrı oluşması (allodini) ağrılı bir uyarana abartılı yanıt verilmesi (hiperaljezi), uyarana abartılı ağrılı yanıt verilmesi (hiperpati) akla nöropatik ağrıyı getirmelidir. Nöropatik ağrının tedavisi Fiziksel fonksiyonların düzeltilmesi, ağrının gelişiminden korunma (diabet hastalarında kan şekerinin kontrol altında tutulması vb), yaşam kalitesinin arttırılması, psikolojik gerilimin düzeltilmesi önemlidir. Nöropatik ağrı tedavisinde karşılaşılan en önemli sorunlardan biri, hastaların büyük bir çoğunluğunun doğru tanı konamadığı için hiçbir etkinliği gösterilmemiş ağrı kesici ilaçlarla tedavi edilmeye çalışılmalarıdır. Nöropatik ağrının tedavisinde kullanılan ajanlar arasında başlıca antiepileptikler, antidepresanlar, opioid analjezikler, antiaritmikler, lokal anestezikler sayılabilir. Periferik nöropatik ağrısı olan hastanın tedavisinde transkutan elektriksel sinir uyarımı (TENS) denenebilir ve başarılı sonuçlar alınabilir. Santral nörojenik ağrıda ise TENS uygulanımının daha az etkili olduğu tespit edilmiştir. Kimi hastalarda TENS ağrıyı çoğaltmıştır. Ayrıca yukarıdaki tedavi yöntemlerine yanıt alınamayan bazı durumlarda cerrahi tedavide uygulanabilir. 15 alişan samimi ve içten bir sohbet... saz ekibinde 15 kişiyiz ve 10 u benim asker arkadaşım çünkü biz müzisyenlerin askerlik yaptığı yerde yaptık askerliğimizi o yüzden bana böyle bir yararı oldu. Yazın albüm çıkarmak her zaman risktir çünkü yazın televizyon izlenmiyor klipler çok fazla izlenmiyor o yüzden zaman olarak yanlış bir zaman oldu ve ben askerden geldikten sonra herkes benim askerlik anılarımla daha çok haşır neşir oldu o yüzden albüm ikinci planda kalmış olabilir. Fakat şuanda 20 bin e yakın albüm sattım o yüzden memnunum. Check-up yaptırıyormusunuz? Alişan’ın son albümü içine sindi mi yoksa askerden sonra hemen yapması gerektiği için mi yaptı bu albümü? epertuarı r n ü n ü r 10 albüm oluşan bi n e k y e d r e ask dı ... repertuar Evet askerden sonra albüm yapmam gerektiği için yaptım ama o repertuar askerdeyken oluşan bir repertuardı. Zaten Ceyhun Çelik benim asker arkadaşım birlikte askerlik yaptık onunla ta askerdeyken bu repertuarı çıkardık. Ceyhun ile orda tanıştım hatta şuanda benim arkamda çalan 16 Check-up bir kere askere giderken yaptırdım. Aslında 6 ayda bir yaptırmak lazım ama çok fazla hastane ortamını sevmiyorum. Bunun nedeni ise rahmetli Hilmi abi zamanında çok fazla gidip geldim ve bu yüzden hastane ortamları beni üzüyor. Allah kimseyi düşürmesin ama yokluğunu da göstermesin. Beslenmenize dikkat ediyor musunuz? Doğulu olduğum için çok fazla et ve kebap tüketiyorum. Besleneme derken bir programım veya dikkat etmem gereken şeyler diye bir şey yapmıyorum. Haftada yediğim kebap sayısını bilmiyorum. Belki 3 öğün kebap yiyorum. Ama fazla enerjik olduğum için yakıyorum. Şuana kadar hiç kolestrol sorunu yaşamadım. Alişan askerden sonra sağlıkla ilgili dengesini nasıl koruyor? Hiç dikkat etmiyorum ama en çok askerde dikkat etmişimdir sağlığıma orda çok gittim revire. Ben askerde ciddi bir rahatsızlık geçirdim diz kapağımda kıkırdağımda bir sorun vardı eğilip kalkamıyordum birkaç gün revire gidip geldim ve oradan beni Gata’ya sevk ettiler ondan sonra Mr çekildi böyle bir sorun olduğu ortaya çıktı. En son ameliyat dediler ve askerde ameliyat geçirdim. 3-4 gün Gata’da yattım 45 gün istirahat aldım sonrada 90 gün fizik tedavi gördüm. Ama şimdi eskisinden çok daha iyiyim. Bize bir gününüzü anlatır mısınız? Gece çok geç yatmadıysam sabah çok erken kalkıyorum. Evde kahvaltı edip ondan sonra ofise geliyorum. Günlük yapacağım şeyleri orda yapıyorum basın danışmanıyla, menejerim aynı zamanda kuzenim onunla oturup haftalık programı yapıyoruz onun dışında spor filan pek fazla yapamıyorum zaten spor yapmayı çok sevmiyorum hiçbir zaman programlı spor yaptığım olmadı. Sadece bir dönem oldu. Akşam işime giderim. Çok standart işim var. Televizyonla alakalı daha önce her şey dahil vardı. Yeni bir proje var mı? Askerden gelir gelmez Fox kanalında çağla Şikel ile birlikte yaza özel tabu programını yaptık. Bu aralar yeni bir televizyon programına hazırlanıyorum. Hazırlandığım bu program sabah programı olsa bile sanatçılı olsun istemiyorum daha çok halkın konuk olacağı halkla yapılabilecek bir program yapmak istiyorum. Sabah programlarını 2 sene boyunca yaptım. Diğer sabah programı yapan insanlar kadar. Belki çok uzun bir süre değil ama her gün sanatçı konuk etmek çok zor oluyordu. Senede en az 100 tane sanatçı konuk etmek lazım ve 100ün içinde 30u en iyisi olması lazım oda çok zor bir şey her hafta bir sanatçıyı ağırlamak ondan rica etmek, ağırlamak beni 2 senede baya bir zorlamıştı o yüzden büyük konuşmayayım ama ben şuan öyle bir şey istemiyorum. İbrahim Tatlıses ile görüşüyormusunuz? Her yer popçu dolu. Arabesk okumaya korkuyoruz... Tabii ki görüşüyoruz. Askerden geldikten sonrada gittim kendisini ziyaret ettim. Zaten televizyonda da çıktı. Durumu gayet iyi sadece biran önce futbolcu deyimiyle sahalara dönmesi lazım çünkü bizim fantazi ve halk müziğinin önderi o ve bizim için çok önemli.Artık her yer popçu dolu ve biz bile arabesk okumaya korkuyoruz okursak bizi yayınlamazlar diye öyle bir duruma geldik o yüzden aramıza biran önce dönmesi lazım. İbrahim Tatlıses’in gidemediği bütün işlere Alişan gidiyor diye duyduk, doğru mu? Sağlık sorunların dolayı gidemediği bazı işlere evet ben gittim. Aslında İbrahim abi sağlıklıykende bu böyleydi ona fazla gelen işleri bana yönlendiriyordu. Sağ olsun böyle bir yararı oldu bana.. Askerlik bittikten sonra annelerin bir baskısı vardır, sizde böyle bir baskı gördünüz mü? Ya tabii bizde adettir. Askere gidip gelen evlenir. 20 yaşında gittiysen evlenmek daha kolay oluyor ama ben 34 yaşında askere gittiğim için öyle kolay olmuyor. Biliyorsunuz daha askere gitmeden önce bir ilişkim vardı ve evliliğin eşiğinden döndüm. Evet daha önce annemin evlilik ile ilgili baskıları vardı ama artık yok, onlarda kabullendi evlilik kısmet işi… Çocuklarla aranız nasıl baba olmak ister misiniz? Aile kurmayı ve çocuk sahibi olmayı çok istiyorum... Baba olmak istiyorum tabii istemez olur muyum? Çocuklarla aram çok iyi çok seviyorum çocukları. Özellikle şuan kardeşimin kızı var daha 1 buçuk yaşında her gün onu mutlaka görürüm. Bir aile kurmayı ve çocuk sahibi olmayı çok istiyorum. En kısa zamanda inşallah. Mahsun kırmızıgül ve Özcan denizin sinema konusunda geldikleri nokta ortada siz neler düşünüyorsunuz? Mahsun abinin çok önceden planladığı şeylerdi ve planladığı her şeyi de gerçekleştirdi çokta başarılı oldu ama benim hiç böyle bir hayalim olmadı. Yani belki onların arasında en çok dizi çeken benim 350 bölüme yakın dizi çektim ama dediğim gibi bir filmim olsun yönetmenlik yapayım filan böyle bir hayalim hiç olmadı. Ben 3 senedir setlerden uzağım. Sabah programları benim için daha iyi çünkü bir diziye başladığınız zaman haftanın 7 günü o diziye ayırmak zorunda kalıyorsunuz. 17 “Bebeğim Sürekli Ağlıyor” diyorsanız; Infantil Kolik üzerine bilmeniz gerekenler Uzm. Dr. Maşallah CANDEMİR Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Normal ağlama, doğumdan itibaren ilk haftalardan başlayan 1.5-2 aya doğru giderek artan, günde en fazla 2,5-3 saate kadar ulaşan ağlamadır. Çoğu bebekte ağlama ve huzursuzluk kendiliğinden 3-4. aylara doğru azalarak kaybolur. Aşırı ağlayan bebeklerin aileleri endişelenmekte ve bu nedenle hastanelere sıklıkla başvuru sebebi olmaktadır. 18 Yaşamın ilk üç ayında aşırı ağlayan bebeklerin çoğunda organik bir problem tespit edilememiştir. İnfantil kolik (İK) ise daha çok yaşamın ilk 4-5 ayındaki bebeklerde nedeni açıklanamayan 3 haftadan uzun süreli günde 3 saatten ve haftada üç günden fazla süren ağlama nedenidir ve bu durum üçler kuralı olarak bilinmektedir. Kolik sancısı olan bebekler genellikle sağlıklı ve gelişim problemi olmayan bebeklerdir. Koliğin görülme sıklığı %5-25 olarak saptanmıştır. Genelde 6. haftadan sonra ortaya çıkar. Ağlama birden ve ani başlar. Genellikle annenin bebeğe fazla zaman ayıramadığı vakitler olan akşam saatlerinde ağlama artar. Bebeklerde keskin yüksek tonlu, aşırı ağlama yanında karın şişkinliği, kusma, kabızlık veya ishal, batında gaz geçişi artmıştır. Dışkılama ile bebek rahatlar. Sımsıkı kapalı ya da çok açık gözler, kızarık ve buruşturulmuş yüz, çatılı kaşlar, sıkılı ve yumruk halinde eller, direnmiş veya karına doğru çekilmiş bacaklar, yay gibi gerilmiş sırt, ayakların soğuk olması İK’ te aşırı ağlmaya eşlik eden tipik bulgulardır. anlamına gelmez. Bebeğin mevcut beslenmesinin değiştirilmesi önerilmez. Gazı önlemek için özel biberonlar denenmiştir. Ancak etkinlikleri kanıtlanamamıştır. Annenin beslenmesinde kahve, çay, kola gibi kafein içeren içeceklerin azaltılması ve sigaranın kesilmesi önerilmelidir. Anne sütüne laktaz eklenmesi, inek sütü ya da allerji yapabilecek besinlerin (soya, fıstık, yumurta) diyetden çıkarılması önerilebilir. Beslenmeden sonra bebeğin gazı iyi çıkarılmalıdır. Bunun için bebeğin sırtı sıvazlama şeklinde masaj yapılabilir, bebeği incitmeyecek şekilde sırtına avuç içi ile hafif hafif vurulabilir ve kucakta gezdirilebilir. Bazı bebekler sürekli olarak anne tarafından kucakta taşınmak isterler. Bu nedenle ağlayan bebeği daha fazla kucağa almaktan kaçınılmamalıdır. Bu bebeklerin mümkün olduğu kadar anne ile temasları kesilmemeli ve gerekli olduğu zamanlarda da anne ayrılıkları azaltılmalıdır. Bu mümkün olmayacaksa bebekler bebek arabası veya askı ile taşınabilirler. İnfantil koliğin nedenleri tam olarak anlaşılamamıştır. Bebeklerin sağlıklı olması ve olayın belli bir zaman sonra kendiliğinden düzelmesi tanıda zorluklar yaratmaktadır. İnfantil koliğin nedenleri ile ilgili çeşitli hipotezler ileri sürülmüştür. En çok suçlanan sebep çocukların gelişmemiş sindirim sistemleridir. Annenin yada bebeğin diyetinde bulunan inek sütü proteinine alerji, yine annenin aldığı besinlerdeki soya, kahve, fındık, fıstık, çikolata, kabuklu deniz ürünleri, brokoli, yeşilbiber ve baharatlı yiyeceklerden geçen allerjenlere bağlı oluşan besin allerjisi veya intoleransı; hızlı besleme, aşırı besleme gibi uygunsuz beslenme teknikleri, aile içi çatışmalar, anne-baba arasında gerginlik yada iletişim eksikliği gibi bir takım psikolojik faktörler ve benzer bir çok durum kolikli bebeklerde hipotez olarak ileri sürüülmüştür. Karın masajı, sıcak yatak, ılık banyo, emzik kullanımı, araba ile gezdirme, vibrasyonlu ritmik uyarılar yapan (elektrik süpürgesi, çamaşır makinesi vb.) elektrikli ev aletleri, araç simülatörleri bazı bebeklerde faydalı olabilmektedir. Gaz sancısı olan bebeğin annesi ve babası çocuklarına karşı faydalı olamadıklarını düşünüp ve altta yatan bir organik bir neden olduğunu düşünerek hekime gelirler. Eğer çocukta morarma, solunum sıkıntısı olması, yetersiz kilo alımı, letarji, nörolojik belirti var ise bu bizi infantil kolikten uzaklaştırır, sonuçta organik bir hastalık araştırılmalıdır. Çoğu huzursuz bebekte altta yatan tedavi edilebilir bir neden yoktur. Ağlayan bebeklerde tanımlanabilir organik sebepler % 5’ den azdır. Tedavi edilebilir nedenler dışlandıktan sonra bebeğin 24 saatlik uyku ve ağlama durumlarını gösteren davranış günlüklerinin ailece düzenlenmesi doktorun tedaviyi yönlendirmesi açısından önemlidir. Sonuç olarak infantil kolik; halen sebebi çok iyi bilinmeyen, aileleri endişeye sevkeden ve bebeklerini ilk aylarda en sık doktora götürme nedeni olup 4-5 ay civarında kendiliğinden geçen, çeşitli önlemlerle bebeğin kısmen rahatlatılabildiği geçici bir durumdur. Bebek dik pozisyonda beslenmeli, emzirme süresi iyi ayarlanmalı, memede fazla süt varsa her öğünde bir meme dönüşümlü olarak emzirilmelidir. Formula ile besleniyorsa biberon deliği yeterince geniş olmalıdır. Az veya aşırı beslenme önlenmelidir. Çok uzun süre emzirme çok iyi beslenme Ağlayan bebeğin ailesi genellikle yorgundur. Bu zamanlarda çevreden yardım alınabilir. Ailelere psikolojik destek çalışmaları ile bebeklerin günlük ağlamasında hafif anlamlı bir azalma saptanmıştır. Diyet değişiklikleri ve diğer önlemler genellikle yeterlidir. Ancak yetersiz kaldığında farmakolojik tedaviler denenebilir. Bu amaçla kullanılabilecek farmakolojik ajanlar çok çeşitlidir. Uzm.Dr. Önder Yüksel ERYİĞİT Anesteziyoloji ve Reanimasyon YAYGIN BİR TOPLUMSAL FOBİ ANESTEZİ KORKUSU Elbette bu korkunun anlaşılır bir yönü var. Anestezinin yol açtığı bilinç kaybı ile birlikte hasta, kendi üzerinde hiçbir kontrolünün kalmadığı geçici bir döneme rıza göstermiş oluyor. Hiçbir şekilde denetleyemeyeceği bir sürece girmenin kişiye rahatsızlık vermesi, beklenen bir durum. Sonuçta bu korku bilinmeyenden kontrol edilemeyenden duyulan korkudur. ? Kişinin anestezi ile ilgili korkuları iki ana başlık altında toplanabilir: Ya uyanamazsam Ya uyuyamazsam 20 Modern anestezi pratiğinde yeni ve kısa etkili, yan etki oranları düşük anestezi ilaçlarının gelişmesiyle, “fazla narkoz verildiği” yada “hasta narkozu kaldıramadığı” için anesteziden uyanamamak gibi bir durum olamaz. Anestezi bir bilim dalıdır, kanıta dayalı tıbbın verilerini kullanarak kendi kurallarını oluşturur. Teorik olarak anestezinin pek çok komplikasyonu olsa da, pratikte tam donanımlı bir hastanede ehil bir anestezi ekibi tarafından yapılan anestezi uygulamasının, aracınızla trafiğe çıkmaktan daha güvenli olduğu söylenebilir. Bu durum istatistiksel verilerle tercüme edildiğinde; bundan 30 yıl önce 3000 anestezi uygulamasından birinde anesteziye bağlı hasta kaybedilirken bugün bu oran 20 000 anestezi uygulamasında 1, hatta geniş çaplı yeni bir çalışmaya göre 185 000’de 1 olarak bildirilmiştir. Görüldüğü gibi anestezi ilaçlarının, yöntemlerinin, monitorizasyon olanaklarının genişlemesi ve anestezi hekimlerinin sayıca artması her geçen gün anestezinin güvenirliğini de arttırmaktadır. Anestezi vücutta kalıcı hasarlara neden olur mu? Hastaların bir diğer korkusu, anestezinin kişinin zihinsel fonksiyonlarında kalıcı bir bozukluğa yol açabileceği düşüncesidir. Hastalar bu korkularını tam olarak açıklayamasalar da, örneğin yakın aralıklarla birkaç kez anestezi almanın beyin işlevlerini bozabileceği ya da vücutta birikerek kalıcı organ hasarlarına yol açabileceği şeklinde kaygıları olabilmektedir. Özellikle çocukları söz konusu olduğunda bu kaygılar daha da artmaktadır. Anestezinin, çocuğun zihinsel ve motor gelişimi üzerinde olumsuz etkileri olabileceğinden korkmaktadırlar. Bu tip korkuların hiçbir bilimsel ve tıbbi dayanağı olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Şu anki bilgilerle anestezinin beyin fonksiyonları üzerinde herhangi bir olumsuz etkisi gösterilememiştir. Aynı şekilde yeni ilaçlar o kadar kısa etkili ve güvenlik marjları o kadar geniştir ki, uygun ilaç seçimi ve uygun dozaj ile üst üste anestezi uygulamaları bebekler tarafından bile kolayca tolere edilebilir. Anesteziden uyanamama korkusu nasıl tanımlanır? Bu durumun tıptaki adı “anestezi altında farkındalık”tır. Yani ameliyat esnasında bazı şeyleri duymak, kendisine yapılanların farkında olmak, ancak kaslar paralize olduğu için sesini duyurup kendini ifade edememek. Geçtiğimiz haftalarda vizyona giren “Anestezi” isimli film tam da bu konudan bahsediyor. Ancak filmde tarif edilen anestezi altında uyanıklık hali tıbben mümkün değil. Tıbbın tanımladığı farkındalık literatüre göre 1000 anestezi uygulamasından 1 veya 2’sinde görülmekte ve genellikle ağrı hissedilmeden ameliyattan bazı kısa anların sonradan hatırlanması şeklinde gerçekleşmektedir. Hastaların bir çoğunda anestezi ile ilgili ilginç bir kaygı daha gözlemleniyor; anesteziden uyanırken kontrol edemedikleri bazı şeyler söyleme kaygısı. Bu nedenle iyice uyanmadan yakınlarının yanına gönderilmemeyi özellikle rica edenler var. Gerçekten de anesteziden uyandıktan sonraki ilk dönem sonradan pek hatırlanmayabiliyor, ancak hastalar hatırlamasalar da son derece normal ve mantıklı konuşuyorlar, saçma konuşmalar veya itiraflarla hiç karşılaşmıyoruz. Zaten kendi güvenlikleri nedeniyle iyice kendilerine gelene kadar hastalar uyanma odasında takip edilip sonra odalarına gönderiliyor. En sık kullanılan ağrı kesicinin prospektüsü okunduğunda bile pek çok istenmeyen etkinin alt alta sıralandığı görülür. Elbette anestezinin de olası komplikasyonları var. Ancak kişi sağlığı için herhangi bir ameliyata karar verdiyse anestezi korkusuyla baş etmenin en iyi yolu, kendisini tam donanımlı bir hastaneye ve deneyimli bir anestezi ekibine teslim etmesidir. Hem ameliyat öncesinde hem de sonrasında anestezi doktoruyla görüşerek hem kendisiyle ilgili tüm bilgileri hekiminize aktarıp hem de tüm sorularını ve kaygılarını paylaşmasıdır. Anestezi süreci ile ilgili ne kadar çok bilgi sahibi olunursa kaygılar da o kadar azalır. 21 b ug ü n d e mle sek? n e Dr. Şilan KOLAN Bugünlerde şirketlerde, evlerde, kafelerde ve restoranlarda yeni bir trend salgın gibi hepimizi etkisi altına almaya başladı. Şifalı bitkiler ve çaylar. Eskiden bir yere gittiğimizde sorarlardı “çay mı içersiniz yoksa kahve mi?” diye. Şimdilerde ise soru biraz daha uzadı. “Bitki çayı alır mısınız? Hangisini tercih edersiniz ?” Dr. Şilan KOLAN Acil Sorumlu Hekimi Çay tedavi amacı ile ilk önce Çin’ den başlayarak tüm dünyaya yayıldı. Avrupa’ ya 17 yüzyılda gelen çay tedavi amacı 2. planda kalarak daha çok keyif için içildi. Keza Türkiye’ de de çay tedavi edici özeliği yanında daha çok keyif için tüketildi. Hatta öyle ki günün her saatinde her yerde sıklıkla tercih edildi. Fakat son günlerde bu keyfimizin içeriği biraz değişmeye başladı. Doğal ürünlerdi, organik tarımdı, sağlıklı beslenmeydi derken, birden bire şifalı bitkiler ve çaylar hayatımıza girdi. Önce hayatımıza yeşil çay geldi. Yeşil çay vücudu hastalıklara karşı koruyordu ve yüksek tansiyondan uykusuzluğa kadar birçok faydası vardı. Derken peşinden diğer şifalı bitliler ve bitki çayları biz ne olduğunu anlayamadan klasik çayımızın yanında renkli paketleri ve aromalı kokuları ile yer aldılar. Tabiki ilk amaç zayıflamaktı ama bunu daha çok sağlıklı yaşamak ve vücudu hastalıklara karşı güçlendirmek olarak söylemek işimize geldi. Aslına bakarsanız biz zaten eskiden beri bu otları ve bitki çaylarını biliyorduk ve kullanıyorduk. Belli bir yaşın üzerindeki herkes gayet iyi hatırlar ki midemizi üşüttüğümüzde annelerimiz bize nane-limon kaynatırdı. Soğuk algınlığı geçirdiğimizde ise ıhlamur vazgeçilmezdi. Bu örnekleri yörelere göre arttırmak o kadar kolayki. Büyük annelerimize sormak yeter. Bize onlarca örnek vermek için hiç zorlanmayacaklardır. Bu bitkilere ulaşmakta artık çok kolay. Evinize en yakın aktara veya doğal ürünler marketine gitmeniz yeterli. Üstelik satıcıdan hangi bitkinin nelere iyi geldiğini ya da hangi rahatsızlığınız için hangisini almanız gerektiğini öğrenmeniz çok çok kolay. Çünkü yurdumun aktarların çoğu (haddini aşmayanları ayrı tutuyorum) artık neredeyse yarı-doktor bilgisinde şifacılığa da soyunmuş durumda. Bu durumda işin gerçeği nedir? Ne yapmalı ne yapmamalıyız? Tıpta kullanılan ilaçları çoğunun etken maddelerinin bu bitkiler olduğundan yola çıkarsak; Evet bu bitkiler bazı hastalıklara iyi gelecek veya tedavisine yardımcı olacaktır. Ama nasıl? • Bitki çayları ilaç değildir. Bitkisel çayları tedaviye yardımcı ve koruma amaçlı kullanmalıyız. Şifalı otların ve bitki çaylarının en çok kullanılanları ve bunların faydaları nelerdir? Adaçayı: Antiseptiktir. Canlandırıcıdır ve göğsü yumuşatır. Anason Çayı: Anne sütünü arttırır, hazımsızlığa ve uykusuzluğa iyi gelir. Biberiye: Kabızlığa ve baş ağrısına iyi gelir. Kantaron Çayı: Depresyona iyi gelir, yatıştırıcıdır. Kişniş: Hazmı kolaylaştırır. Kuşburnu: Güç kazandırır, öksürüğe iyi gelir ve c vitamini içerir. • Bitkisel çaylar tedaviye uygun şekilde kullanılmalı ve tedavi süresi bitince çay da bırakılmalıdır. Uzun süreli içilmeleri halinde vücudumuzdaki bazı etken maddeleri arttıracaklarından istenmeyen sonuçlar doğurabilirler. • Belli bir etki için belli sürelerde düzenli içilmeleri gerekir. • Günde 2 bardaktan (fincan) fazla içilmemelidir. • Sabah aç karnına ve yatmadan önce 1 fincan bitki çayı en ideal tüketimdir. • Sertifikalı, ambalajlı ve bilinen markaları tüketmekte fayda vardır. Menşei bilinmeyen ve açık ürünleri kullanmak çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Melisa Çayı: Hazımsızlık, baş ağrısı ve migrene iyi gelir. Sakinleştiricidir. Limon Çayı: Soğuk algınlığına ve mide bulantısına iyi gelir. Yatıştırıcıdır. Sinameki: Doğal müshildir. • Birden fazla bitki karıştırılarak yapılan karışımlar bilinemeyen sonuçlar doğurabilir. • Mümkünse aile hekimlerinden bilgi ve tavsiye alınmalıdır. • Hamilelerde ve emziren annelerde doktora danışılmadan tüketilmemelidir. • Uzun süre kaynatılmamalıdırlar. 2-3 dakika demlenmeleri yeterlidir. Daha uzun süre kaynamaları etken madde içeriğini değiştirebilir ve hatta zararlı hale getirebilir. • Bitki çaylarını şeker ilave etmeden tüketmekte fayda vardır. Şimdi bu kadar şifalı bitkiler ve çaylar hakkında kafa yorunca sanırım bir çayı hak ettik. P eki şimdni e demlesek? Papatya Çayı: Sindirim sistemini düzenler. Bebek ve çocuklarda gaz söktürücüdür. Rezene Çayı: Mide ve bağırsak hareketlerini arttırır. Karın ağrısına iyi gelir. Sarı Kantaron: Hazmı kolaylaştırır, heyecanı yatıştırır. Zencefil: Mide bulantılarını giderir,bağışıklık sistemini güçlendirir. 23 Çocuklarda Akut Orta Kulak Süppürativ Enfeksiyonu Op.Dr.Turgay Osman ARDA Kulak Burun Boğaz Tedavi edilmeyen orta kulak iltihabının çocuğunuzu nasıl etkileyeceğini biliyor musunuz? 24 Akut süppürativ orta kulak enfeksiyonu; terim olarak östaki tüpü yolu ile sağlam bir kulak zarı arkasına orta kulak boşluğunda başlayan viral ya da bakteriyel enfeksiyona verilen addır. En sık rastlanan etiyolojik ajanlar; respiratuar virüsler dışında Streptococcus pneumoniae, Haemophilus influenza ve Moraxella catarrhalis’dir. KBB hastaları içinde, çocuk hastalar her zaman için önemli bir grubu oluşturmuşlardır. Kuşkusuz bunun en önemli nedeni çocuklarda üst solunum yolu enfeksiyonlarının fazla olması ve bu çağda görülen lenfoid hiperplazilerdir (geniz eti ve bademcik sorunları). Çocukların bağışıklık sistemi tam olarak gelişmediği için, özellikle yaşamlarının ilk üç yılında sık ve genellikle uzun süren enfeksiyonlar geçirirler. Respiratuar enfeksiyonlar, nazofarinks (geniz) ve östaki borusu mukozalarının şişmesine neden olarak, tüpün zaten tam olmayan çalışmasını daha da kötüleştirir. Öte yandan çocukta östaki tüpü erişkininkinden daha kısa olup, nerede ise yatay pozisyonda durduğundan orta kulak salgıları tüpten aşağıya yeterince drene olamaz ve aynı zamanda nazofarinks sekresyonları da yetişkinlerde olduğundan daha kolay östaki borusuna kaçabilir. Bu anatomik etmen; özellikle yatarak emzirilen ya da beslenen çocuklarda gıdaların rahatlıkla orta kulağa ulaşmasına yol açmaktadır. Yine anatomik faktörler; yarı damaklı çocukların neredeyse tamamında, Down Sendromluların yaklaşık %50’sinde, kraniyofasiyal anomalilerin büyük çoğunluğunda orta kulak enfeksiyonlarını hazırlarlar. İklim, coğrafi koşullar ve mevsimler gibi doğrudan doğruya üst solunum yolu enfeksiyonu sıklığını etkileyen faktörler de gözardı edilmemelidir. Kışı uzun olan, soğuk ve nemli bölgelerde yaşayan çocuklarda orta kulak enfeksiyonlarının çok daha fazla görüldüğü bir gerçektir. Kreş ve ilkokul, aile içinde üst solunum yolu enfeksiyonu sıklığının fazla olması ve kalabalık yaşam şartları, anne sütünün yetersiz alınması, allerjiler, prematürite, sigaralı ortamda yaşam gibi pek çok diğer faktörün de orta kulak enfeksiyonu sıklığını yakından etkilediğini biliyoruz. Hastalığın tedavisi enfeksiyonun evresine göre; geniş spektrumlu antibiyotikler, sistemik ve nazal dekonjestanlar, analjezikler ve kulak zarında bombeleşme başladığında drenaj amaçlı parasentezden oluşmaktadır. Akut süppürativ orta kulak enfeksiyonu sekelsiz düzelebilir. Ancak tedavi edilemeyen enfeksiyonların bazen ciddi komplikasyonlara dönüşebileceğini unutmamak gerekir. Tedavi edilmeyen orta kulak iltihabının olabilecek komplikasyonları - İletim tipi işitme kaybı davranış sorunları geç konuşma geç öğrenme daha düşük zeka - Kulak zarında çekilme (retraksiyon) Kolesteatom Süpüratif labirentit ekstradural/subdural apse beyin apsesi menenjit ossiküler erozyon iletim tipi işitme bozuluğu - Adhezif Otitis Media iletim tipi sağırlık - Mastoidit (%3) - Bekteriyemi - Septisemi - Fasiyal sinir paralizi - Lateral sinüs trombofilebiti - İç kulağa fistül sensörinöral işitme kaybı - Ossiküler erozyon - 6. kafaçifti paralizi - Derin boyun apsesi - Kulak zarının erozyonu ya da kaybı - Ossiküler zincirin erozyonu iletim tipi işitme kaybı - Kulak polipleri - Sensörinöral sağırlık Bütün dünyada çocukluk çağının en sık görülen (%19) hastalıklarından olan orta kulak süppürativ enfeksiyonu, önemli bir sağlık sorunu olmaya devam ederken, eski yıllardaki kadar korkutucu olmasa da yaratabileceği komplikasyonlar yönünden ciddiyetini hala korumaktadır. Diğer sayılarımızda buluşmak dileğiyle. Sağlıklı ve mutlu günler hep sizlerle olsun… 25 P rostat bezi, tüm erkeklerde bulunan, İdrar kesesinin hemen altında idrar kanalını saran normalde 20g ağırlığında olan, salgı yapan fonksiyonel bir bezdir. Prostat bezi 40-45 yaşlarından itibaren giderek büyümeye başlar. Özellikle prostatın iç kısmı büyüyebilir ve normalde prostat bir kestane büyüklüğündedir bazen prostat bezi bir portakal büyüklüğüne kadar büyüyebilir. Prostatın iç kısmının büyümesine iyi huylu prostat büyümesi veya tibbi olarak Benign Prostatic Hyperplasia (BPH) denmektedir. Yapılan çalışmalarda 41-50 yaşındaki erkeklerin %20’sinde, 51-60 yaşıdaki erkeklerin %50’sinde, 80 yaş üstü erkeklerin ise %90’ında BPH görüldüğü bildirilmektedir. BPH ile Prostat kanseri aynı hastalık değildir. BPH, prostat kanserine sebep olmaz ancak her ikisi aynı anda bulunabilirler. Prostat büyürken idrar yolunu tıkayarak idrar akışını engellemeye başlar. Bu hastalığın seyrinde, tıkanıklığın derecesine bağlı olarak hastalarda idrar yapmayla ilgili yakınmalar başlar. Hastaların yakınmaları şunlardır. • Sık sık idrara çıkmak • Urgency (ani idrar yapma hissi) • Gece idrara kalkmak • İdrarını tam boşaltamama • Kesik kesik idrar, çatallı idrar yapma • İdrar akış hızında azalma • İdrara başlamada güçlük • İdrar Kalibresinde İncelme • İdrarın son kısımlarında damlama Hastalar genellikle bu şikayetlerin yaşa bağlı olduğunu düşünürler. Oysa yaşlanma ile alakası yoktur. Birçok erkek bu şikayetler yüzünden yaşam tarzlarını değiştirirler. Uzun yolculuğa çıkamama, geceleri sık sık tuvalete kalkış yüzünden yaşanan uykusuzluk, idrar kaçırma dolayısıyla sosyal hayattan uzaklaşmalar görülebilmektedir. İYİ HUYLU PROSTAT BEZİ BÜYÜMESİ (BPH) Op.Dr.Osman Nuri AKBULUT Üroloji Uzmanı Kabızlık, soğuğa maruz kalmak, uzun süre sabit oturmak, bazı yiyecek ve içecekler ile belirtiler daha da artabilir. BPH’da prostatın büyümesi tek başına önemli bir bulgu değildir. Büyümeyle birlikte hastanın şikayetlerinin ortaya çıkması, şikayetlerin derecesi artması ve bu büyümenin idrar yollarında oluşturduğu olumsuz etkiler. (komplikasyonlar) hastalığın önemini ortaya çıkartan unsurlardır. BPH'nın oluşturduğu olumsuz etkiler (komplikasyonlar) şunlardır: • İdrar yolu iltihabı: İdrar yolunun tıkanıklığına bağlı olarak idrar kesesinde iltihap oluşabilir. Bu durumda hastada idrarda şiddetli yanma ve yüksek ateş oluşabilir. • İdrar kesesi bozuklukları: Prostatın idrar yolunu tıkamasına bağlı olarak tam boşalamayan idrar kesesi giderek genişler, zayıflar ve zamanla kasılma yeteneğini kaybedebilir. İdrar kesesinin kasılma gücünü kaybetmesi içeride sürekli artık idrar kalmasına neden olur. Bazen ameliyat yapılsa bile bu bozukluk düzelmeyebilir. • İdrar kesesi taşları: İdrar kesesinde tıkanıklık nedeniyle biriken idrarda oluşan iltihap veya minerallerin çökmesiyle mesane taşları oluşabilir. 26 • Ani idrar tıkanması: İdrar yolu tam olarak tıkanır ve hasta idrar yapamaz. Buna bağlı olarak karın alt bölgede şiddetli ağrı oluşur. İdrar yolundan bir sonda takılarak idrar kesesinde biriken idrar boşaltılmalıdır • Böbrek bozuklukları: İdrar kesesinde tıkanıklığa bağlı basınç artışı ve içeride sürekli artık idrar kalması nedeniyle zamanla böbreklerde genişleme ve işlev bozuklukları oluşabilir. Ender de olsa bazı hastalarda böbrek yetmezliği ortaya çıkabilir. Bu komplikasyonların oluştuğu hastalarda ameliyat gerekmektedir. BPH TANISI: Öykü : Hastaların bazan idrarla ilgili şikayetlerinin sebebi prostat büyümesi olmayabilir (örneğin şeker hastalığı, idrar yolu iltihapları, mesane kanseri, idrar yolu darlıkları gibi). Bu nedenle iyi huylu prostatın tanısı için önce hastanın iyice sorgulanması gerekmektedir. Kullandığı ilaçlar, ailede şeker hastalığı öyküsü sorgulanır. Şeker hastaları genelde daha sık idrar yaparlar. Bazı ilaçların kullanımı benzer şikayetlere yol açabilir. Muayene: Prostatın muayenesi parmakla rektal yoldan yapılır. Bu muayene de prostatın büyüklüğü, kıvamı, şekli ve kanser şüpsesi var olup olmadığı tespit edilir. PSA ölçümü: PSA, prostat bezi hücreleri tarafından üretilen bir proteindir. Prostat kanserli olgularda kanda PSA düzeyi artabilir. Kan PSA düzeyi ne kadar yüksekse, kişinin prostat kanseri olma olasılığı da o denli yüksektir. Normal şartlarda total PSA 4 ng/ ml değerinin altında olmalıdır. Yapılan çalışmalarda 41-50 yaşındaki erkeklerin %20’sinde, 51-60 yaşıdaki erkeklerin %50’sinde, 80 yaş üstü erkeklerin ise %90’ında BPH görüldüğü bildirilmektedir. 27 PSA yüksekliği değerli bir tanı metodu ise de tek başına kanser tanısı koymada yetersiz kalabilir ve diğer tanı metodları ile koordine edilmelidir. Total PSA değerinin dışında Serbest PSA değeri ve serbest / total PSA değerleri ( >%22) ve PSA'nın senelik artış hızına (velocity) (< 0.8 ) bakmak da, tek bir değerden çok daha fazla bilgi verebilir. Her PSA yüksekliği kanser varlığı anlamına gelmeyeceği gibi, PSA’nın normal olması halinde bile kanser var olabileceği diğer bir gerçektir. Tam İdrar Analizi: İdrar yolu infeksiyonu varlığı araştırılır. Üroflowmetri(İdrar akış hızı): Normal maksimum idrar akış hızı 15 ml/sn, ortalama akış hızı ise 10ml/sn olmalıdır. BPH’da prostat idrar yolunu tıkıyorsa bu değerlerde azalma olur ve idrar yapma süresi uzar. Ultrasonografi: Prostatın büyüklüğü, idrar kesesinde oluşturduğu divertikül, taşların saptanması, idrar kesesinde kalan idrar miktarının ve böbreklerin durumunun saptanması açısında oldukça değerli bir tanı yöntemidir. Sistoskopi: Sistoskopide idrar yolundan sokulan ışıklı bir aletle idrar kanalına ve mesane içerisine bakılır. Özellikle ameliyat planlanan hastalarda idrar yolunda ve mesanenin içinde prostat büyümesi dışında bir başka rahatsızlığın daha olup olmadığının araştırılması için özellikle ameliyat öncesinde mutlaka yapılmalıdır. BPH’NIN TEDAVİSİ 1.Medikal tedaviler: -İzlem: BPH varlığı tedavi edilmesi gerektiği anlamına gelmeyebilir. Eğer tıkayıcı vasıfta prostat büyümesi yoksa ve yapılan tetkilerde patolojik bulgular saptanmamış ise herhangi bir tedaviye gerek olmaksızın hasta takibe alınabilir. Hastaya yıllık takipler yapılması önerilmelidir. -İlaç tedavisi: BPH semptomları kişinin günlük aktivitelerini ve yaşam kalitesini bozmaya başladığında tedaviye geçilir. Genellikle ilk seçenek ilaçlardır. -5-Alfa reduktaz inhibitörleri: Finasteride ve dutasteride gibi ilaçlardır. Testosteronun aktif hali olan dihidrotestosteron’a (DHT) dönüşümünü engelleyerek etki ederler. Bu yolla prostatın belirli oranda küçülmesini sağladıkları bildirilmektedir. Yan etkileri arasında cinsel istek kaybı, empotans (cinsel fonksiyon kaybı), memelerde büyüme ve hassasiyet sayılabilir. -Alfa-blokörler: Mesane boynu ve prostatta yer alan düz kas yapılarını gevşeterek idrar kanalının genişlemesine neden olurlar. Günde 1 kez ağız yoluyla alınır. Alfuzosin, Doxazosin, Terazosin, Tamsulosin bu tip ilaçlar arasında en bilinenlerdir. Yan etkiler arasında baş ağrısı, baş dönmesi, yorgunluk, halsizlik, kan basıncında düşme görülebilir. 2. Cerrahi tedaviler: a. Açık Prostat Ameliyatı: Büyüyen prostat dokusunun karından kesilerek yapılan ameliyatla çıkarılmasıdır. Genel olarak kapalı yöntemlelerle tedavi edilemeyen 100 gr’dan büyük prostatların tedavisinde tercih edilir. Bu yöntemde ameliyat sonrasında mesanenin ve diğer dokuların iyileşebilmesi için 4-5 gün kadar hasta sondalı olarak hastanede kalması gereklidir. Ameliyat sırasındaki kan kayıpları sonucu kan nakli, sonrasında idrarda yanma, batma, idrarın kanlı gelmesi, meninin geriye kaçması (retrograd ejekülasyon) ve zaman zaman idrar kaçırma şikayetleri görülebilir. Ameliyat sonrası ortalama 8 hafta civarında tam iyileşme sağlanabilmektedir. b. Kapalı Prostat Ameliyatları: -TURP (Trans Üretral Rezeksiyon): BPH tedavisinde şimdiye kadar kullanılan en etkili, gold standart (Altın Standart) tedavi yöntemidir. Büyümüş prostat dokusu, endoskopik yoldan elektro- koter yardımı ile kesilerek çıkartılır ve sağlıklı idrar akışı yeniden sağlanır. Ancak TURP, bir ameliyat olduğu için, kan kaybı, kan nakli gereksinimi, idrar yaparken acı, zaman zaman idrar kaçırma ve yüksek oranda meninin geriye kaçması gibi komplikasyon risklerine açıktır. TURP tedavi yöntemi uygulayıcının tecrübesine göre 1 ila 3 günlük sonda takmayı gerektirir. -Prostatik Stent -Transüretral Mikrodalga Tedavisi (TUMT) -Greenlight PVP Laser Prostatektomi -Transurethral incision of the prostate (TUIP) -Transurethral microwave thermal therapy (TUMT) -Transurethral needle ablation (TUNA) -High intensity focused ultrasound (HIFU) -Water induced thermo therapy (WIT) 28 GÖZ TANSİYONU GLOKOM Op.Dr.Tufan EVCİMAN Göz Hastalıkları Uzmanı Belirtiler Glokom, göziçi sıvısının iyi boşalmaması yüzünden göz tansiyonunun artmasıdır. Halk arasında göz tansiyonu ve karasu adlarıyla bilinen glokom, milyonlarca insanı etkileyen yaygın bir göz hastalığıdır. Tedavi edilmezse görme kaybına neden olabilir. Glokomda, göz içindeki sıvı basıncı, görme yeteneği için gerekli olan göz sinirine zarar verecek düzeyde yüksektir. Glokom tüm dünyada en sık kalıcı görme kaybı nedenidir. Kırk yaşın üzerinde yaklaşık olarak her 40 kişiden 1’inde görülür ve hastalığın ortaya çıktığı 20 kişiden 1’inde her iki gözde kalıcı görme kaybına, yani total körlüğe neden olur. Bu hastalık iki türlü gerçekleşir: kalıcı glokom ve süreksiz glokom. Kalıcı glokom ömür boyu devam eder ama süreksiz glokom yorgun anlarda belirmeye başlar. 30 Normalde göz içi oluşumların beslenmesi için göz içerisinde sürekli olarak bir sıvı mevcuttur. Bu göz içi sıvı, aynı zamanda sürekli olarak bazı kanallarla göz dışına atılır. Glokom, göziçi sıvısını dışarı boşaltan bu kanallarda yapısal olarak tıkanıklık oluşması veya sonradan bazı hastalıklar nedeniyle ortaya çıkar. Göziçi sıvısının yeterli boşalamamasına bağlı olarak göz içinde basınç yükselir ve yükselen göziçi basıncı da görmeyi sağlayan göz siniri hücrelerinin beslenmesini engeller. Göz siniri hücreleri yükselen göziçi basıncı nedeniyle hasar görerek yavaş yavaş öldükçe çevreden merkeze doğru görme kaybı ortaya çıkar. Hücrelerin tümü öldüğü zaman kalıcı total görme kaybı oluşur. Kimler glokoma eğilimlidir? Glokom dünyada milyonlarca kişide görülen ve her insanda ortaya çıkabilecek bir hastalıktır. Bununla birlikte bazı faktörler hastalığın ortaya çıkma riskini arttırabilir. Toplumda 40 yaş üzerinde %2 ,60 yaş üzerinde %10 oranında görülür. Glokom herkeste ve her yaşta görülebilir. Ancak 40 yaşın üzerinde olanlar, ailesinde glokom bulunan kişiler, şeker hastalığı, hipertansiyonu, yüksek miyopisi - İlerleyen yaş, ailede glokom ve damar hastalığı bulunanlar öyküsü (genetik yatkınlık) glokomun daha sık görüldüğü - Sigara, şeker hastalığı, migren, grupta yer alırlar. Özellikle - Miyopi, yüksek düşük kan basıncı. glokom hastalığının ailesel - Uzun süreli kortizon tedavisi, geçişinin önemli olduğu ve göz yaralanmaları. ailesinde göz tansiyonu bulunan Bu özelliklere sahip kişilerin kişilerin bu hastalığın görülmesi glokom yönünden göz açısından normale göre 8 kat muayenelerini yaptırmaları daha fazla risk altında olduğu uygun olur. göz önünde tutulmalıdır. Glokom riskini artıran faktörler Teşhis Tedavi Hastalık herhangi bir belirti vermediğinden ve oluşan görme kaybı geri döndürülemediğinden glokomda erken tanı çok önemlidir. Hastalık ne kadar erken tespit edilirse, görme kaybı da o derece az olacaktır. Glokom tanısında konunun uzmanı göz hekimi tarafından yapılan detaylı bir göz muayenesi çok önemlidir. Bu muayenede görme keskinliğinin belirlenmesinin ve rutin göz kontrollerinin yanı sıra göziçi basıncının yani göz tansiyonunun ölçümü, göziçi sıvısının dışa boşaldığı kanalların yeraldığı bölgenin kontrolü ve göz sinirinin durumunun değerlendirilmesi büyük önem taşır. Gerektiği takdirde bilgisayarlı görme alanı ve göz siniri analiz yöntemleri tanıda önemli rol oynar. Göz tansiyonu 21 mmhg'ya kadar normal kabul edilir ve bunun üzerindeki değerler yüksek göz tansiyonu olarak değerlendirilir. Buna karşın göz tansiyonu tek kriter değildir ve göz tansiyonu normal ölçülen ve göz siniri hassas olan kişilerde de glokom hastalığı görülebilir. Göz tansiyonunun normalden yüksek olduğu veya normal olduğu halde göz sinirinin hasar gördüğünden şüphelenilen olgularda bilgisayarlı görme alanı ve göz siniri analiz tetkikleri (OCT) göz sinirinin hasarının varlığının ve derecesinin belirlenmesinde, zaman içindeki değişimin saptanmasında önemlidir. Glokom hastalığının tanısı konulduktan sonra bugün için tedavide amaç göz tansiyonunu düşürerek göz sinirinin hasarını durdurmak ve görme kaybının ilerlemesini engellemektir. Bu amaçla uygulanabilecek yöntemler ilaç tedavisi, laser tedavisi ve cerrahi tedavi olarak üçe ayrılabilir. Bugün için genelde tanı sonrası ilk seçilen yöntemin ilaç tedavisi olmasına, ilaç tedavisine yeterli derecede yanıt vermeyen hastalarda laser tedavisinin ya da cerrahi tedavi yöntemlerinin uygulanmasına karşın, özellikle geç dönemde tanı konulan ya da sürekli ilaç kullanımının uygun olmadığı olgularda doğrudan laser girişimleri ya da cerrahi yöntemler de kullanılabilir. Glokomda ilaç tedavisinde son yıllarda önemli gelişmeler sağlanmış, etkili yeni ilaçlar tedavinin başarısını büyük ölçüde artırmıştır. İlaç tedavisinde önemli olan hastanın ilaçları sürekli olarak düzenli kullanmasıdır. İlaç kullandırılmayan veya ilaç tedavisine yanıt vermeyen olgularda kullanılan cerrahi yöntemler de son yıllarda giderek artan oranda başarılı olmakta, sürekli ilaç kullanım zorunluluğunu da ortadan kaldırarak etkili tedavi sağlayabilmektedir. 31 GÖĞÜS BÜYÜTME AMELİYATLARI Göğüslerinin küçük olduğunu düşünen kadınlarda memeyi büyütmek İki göğüs arasındaki farklılıkları (asimetri) gidermek Meme kanseri nedeniyle göğsü alınan kadınlarda yeni göğüs yapmak amaçlarıyla yapılabilmektedir. GÖĞÜS BÜYÜTME AMELİYATLARI İÇİN EN İDEAL ADAYLAR Bu ameliyat göğüslerinizin görünümünü güzelleştirdiği gibi kendinize güveninizi de arttıracaktır. Fakat idealinizdeki görüntü ile birebir eşleşen görüntü elde edemeyebilirsiniz. Bu sebeple göğüs büyütme ameliyatına karar vermeden önce beklentilerinizi plastik cerrahınızla ayrıntılı olarak tartışmalısınız. Göğüs büyütme ameliyatı için en uygun adaylar mükemmelliğe ulaşmayı hedeflemeden mevcut görüntülerinde düzelme isteyen kişilerdir. PROTEZ TİPLERİ: Meme protezleri silikon jel veya serum ile (tuzlu su solusyonu) doldurulmuş silikon kılıftan oluşan iki tipten oluşmaktadır. Şekillerine göre anatomik (damla protez) veya yuvarlak olabilmektedir. Hangi protezin kullanılacağına göğüs kafesiniz ve memeniniz yapısı da uygun ise kişinin beklentilerine göre karar verilmektedir. Damla protezler memenin anatomisine daha uygun olarak tasarlandığı için ameliyat sonrası daha doğal görüntü elde etmek isteyen hanımlarda tercih edilmektedir. Yuvarlak protezler ise özellikle üst göğüs dolgunluğuna önem veren hanımlarda tercih sebebidir. Bu konuda doktorunuzla görüşmeniz uygun olacaktır. GÖĞÜS BÜYÜTME AMELİYATININ RİSKLERİ: Her ameliyatta olduğu gibi göğüs büyütme ameliyatında da riskler mevcuttur. Bu riskleri ameliyattan sonra ortaya çıkma sürelerine göre erken ve geç olarak sınıflayacak olursak. Erken dönemde ortaya çıkabilecek riskler: Kanama, enfeksiyon, yara iyileşmesinde gecikme sayılabilir. Kanama ortaya çıkarsa ameliyattan sonra kanamayı boşaltmak için ikinci bir ameliyat gerekebilir. Enfeksiyon nadiren görülmekle birlikte genellikle ameliyattan sonraki ilk hafta içeriside ortaya çıkmaktadır. Eğer antibiyotik tedavisi ile kontrol altına alınamıyorsa protezin çıkarılması ve daha sonra yenisi ile değiştirilmesi gerekebilir. Mutlu Kadın... Op.Dr. M.TÜRKER ÖZYİĞİT Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı GEÇ DÖNEMDE ORTAYA ÇIKABİLECEK RİSKLER: Meme başında hassasiyet veya duyusunda azalma, ameliyat bölgesinde uyuşuk alanlar, izin belirgin olması ve kapsül kontraktürüdür. Kapsül kontraktürü denilen durum şudur: Konulan protezin çevresinde zamanla vücut tarafından kapsül denilen bir tabaka oluşturulur. Bu tabaka konulan protezi sıkıştırarak protezin yer değiştirmesine ve sertleşmesine neden olabilir. Nadiren oluşan bu durumun tedavisi yine ameliyatla yapılmaktadır. Kapsülün çıkartılması ve protezin değiştirilmesi gerekebilir. Bir de eğer protezler kesici veya delici veya künt bir travma ile karşılaşırlarsa kılıfta bir yırtılma ve içindeki materyalde sızıntı olabilmektedir. Bu durumda da protezin değiştirilmesi gerekebilir. Göğüs büyütme ameliyatlarının hamilelik ve emzirme yeteneklerini bozduğuna dair herhangi bir bilgi yoktur. AMELİYATIN PLANLANMASI: Plastik cerrahınız sizi muayene ettikten sonra hangi büyüklükte ve şekilde protezin hangi plana ve hangi kesiden konulması gerektiği hakkında ayrıntılı bilgi verecektir. Eğer göğüslerinizde sarkma mevcut ise eş zamanlı olarak dikleştirme de yapılabalmektedir. Doktorunuzun size önerdiği tekniklerin tüm ayrıntılarını tam olarak anladığınızdan emin olmak için ameliyat öncesinde doktorunuzla bütün tedavi seçeneklerini tartışmalısınız. Doktorunuz bütün tedavi seçenekleri hakkında size ayrıntılı bilgi verecektir. Ameliyattan önce mutlaka sigara içmeyi kesmelisiniz. Gerek bitkisel gerek vitamin kullandığınız bütün ilaçlar hakkında doktorunuza bilgi vermelisiniz. AMELİYATINIZ NEREDE YAPILACAK: Göğüs büyütme işlemi hastanede yapılan bir işlemdir. Bu ameliyattan sonra 1 gece hastanede kalmanız önerilmektedir. ANESTEZİ TİPİ: Tercih edilen anestezi tipi genel anestezidir. Bu durumda bütün ameliyat boyunca uyuyacaksınız. Lokal anestezi ve sakinleştiriciler ile yapılan ameliyatlarda kişi tarafından huzursuzluk hissedildiği için tercih edilmemektedir. AMELİYAT: Protezin yerleştirilmesi sizin göğüs yapınıza ve cerrahınızın tercihine bağlıdır. Eğer meme başının etrafındaki koyu renkli bölgenin genişliği yeterli ise kesi bu bölgeden yapılabilir. Eğer bu bölge yeterli büyüklükte değil ise göğsünüzün altında kalacak şekilde beş santimetrelik uzunluğunda bir kesi yapılmaktadır. Yapılan bu kesiden doğrudan meme dokusunun arkasında veya göğüs duvarı kaslarının arkasında bir cep oluşturulur. Ardından istenen büyüklükteki protezler açılan boşluğa yerleştirilir. Her iki ameliyat bölgesine ameliyat bölgesinde toplanan kanı dışarıya almak için dren denilen sistemler yerleştirilir. Bu drenler genellikle ameliyattan iki gün sonra çekilmektedir. Protezlerin kas arkasına yerleştirildiği durumlarda ameliyat sonrası ağrı diğer plana göre biraz daha fazla olmaktadır. Ancak güçlü ağrı kesiciler ile bu durum giderilmektedir. AMELİYAT SONRASI DÖNEM: Ameliyattan sonra birkaç gün hassasiyet ve yorgunluk hissedilebilmektedir. Ancak ameliyat akşamı ayağa kalkarsınız. Ertesi gün banyo yapabilirsiniz. Ameliyattan hemen sonra takılacak olan özel tasarlanmış sporcu tarzında sütyenler ameliyattan sonra 2 ay boyunca kullanılmaktadır. Bu süreden sonra kendi sütyeninize geçebilirsiniz. Bir de ameliyattan sonra genellikle bir masaj önerilmektedir. Göğüslerinizin ameliyattan sonraki ödemi ortalama 6 haftaya kadar devam etmekle birlikte nihayi şekillerine bir yıl sonra ulaşmaktadır. İlk zamanlarda kızarık görünümde olan izler zamanla solacaktır ve 1 yıla kadar silik hale gelecektir. NE ZAMAN NORMAL HAYATA DÖNÜLEBİLİR: İşinizin gerektirdiği fiziksel aktivite seviyesine bağlı olarak bir veya birkaç gün içinde işe başlayabilirsiniz. Ameliyattan sonra 3 hafta göğüslerinize fiziksel temastan kaçınılması gerekmektedir. 3-4 hafta kadar sonra göğüslerininiz his-siyatı büyük oranda normale dönmüş olacaktır. Uygun yaş grubundaki kadınlarda göğüs büyütme ameliyatından sonra rutin mamografilere devam edilmelidir. YENİ GÖRÜNÜMÜNÜZ: Hanımlar yeni edindikleri daha dolgun görünümlerinden memnun oldukları için sonuçlar genellikle yüz güldürücü ve keyif vericidir. Doktorunuz tarafından belirli aralıklarla rutin kontroller yapılmaktadır. Göğüs büyütme ameliyatının hassasiyetini ve önemini sizden başka hiç kimse anlayamaz. Kararınızı paylaşmak ve bilgi edinmek için plastik cerrahınıza müracaat ediniz. 33 Salih Kalyon amatör tiyatroculuktan ustalığa Tiyatro yapmaya 1964 yılında başlamış, kariyerinizin başında ise 20 yıl kadar Çocuk tiyatrosu oyunları yazmış,yönetmiş ve oynamışsınız. Neden çocuk tiyatrosunu tercih ettiniz? “ Yavaş yavaş var olmayan, hiçbir zaman yerleşmemiş, hiç kurumsallaşmamış çocuk tiyatrosu, Türkiye de yok olup gitmekte. ” Tiyatro yapmaya Adapazarı halk evinde 60 lı yılların sonlarında amatör tiyatroları Adapazarı halk evinde başladım. İlk tiyatro tanışıklığım böyle oldu. 64 yılında Ankara sanat tiyatrosunda profesyonel tiyatro yaşamına başladık. 29 ekim 1964 Cahit Atay sultan gelin oyunu ile daha sonra 75 yılında çocuk tiyatrosuna başladım.O yıllar Samet Behrengi ‘nin bir şeftali bin şeftali, küçük kara balık, püsküllü deve gibi masalları vardı ve o masallardan bir şeftali bin şeftali oyunlaştırarak çocuk tiyatrosu çalışmalarına başladım. Daha sonra çocuk tiyatrosunun böyle tesadüfen arada bir olsa da olur olmasa da olur cinsinden yapılacak bir iş olmadığını görünce özel bir araştırma özel bir eğitim gerektiren bir iş olduğunu öğrenince bu işi ciddi olarak ele aldık. Ve o ilk deneyimden tat alan arkadaşlarla birlikte Ankara çocuk gençlik tiyatrosunu kurduk ve 20 yıl sürdürdük. Neden çocuk tiyatrosu? Çünkü o dönem o ilk çalışmadan elde ettiğimiz 34 tam 48 yıl... bilgilerle ve yaklaşımla gördük ki çocuk tiyatrosu hakikaten hafife alınacak alt tarafı çocuk tiyatrosu denecek cinsten bir olay değil. Bütünlüğüyle uğraşım gerektiren bir olay sonra yaptığımız araştırmalarda gördük ki Sovyetler birliğinde yetişkinlere yönelik tiyatronun yanında çocuk tiyatrosu yapmak ayıplanan bir işmiş. Çünkü çocuk tiyatrosu yetişkinlere yapılan tiyatrodan daha önemli olarak ele alınmış ve o çocuk tiyatrosu çalışanlarının ücretleri yetişkinler tiyatrosu ücretlerinin 2 misliymiş. Ve oradan da anlıyoruz ki çocuk tiyatrosu dünyada çok önemli. Çünkü yeni bir çocuk yetiştiriyorsunuz yani onun gibi bir şey. Bir anne baba çocuğuna en iyi giysileri alırken en iyi yiyecekleri verirken nasıl olurda onun kültürüne, beynini oluşturacak ,zenginleştirecek çalışmalar uğraşlar eğlenceler basit ve ilkel olabilir .Onun için en iyisini en güzelini en doğrusunu vermek gerekir. Pedagoglarla çalışarak psikologlara danışarak mümkün oldukça en iyisini en doğrusunu yapmak gerekir. Çocuğun ruh sağlığını bozmayacak çocuğun ruh sağlığını koruyacak bilim adamlarıyla birlikte edebiyatçılarla ve daha önce ülkemizde yapılmış çocuk tiyatrosu yaklaşımını göz önünde bulundurarak onları irdeleyerek çalışmalarımıza hız verdik. Çocuk tiyatrosu geleneği şehir tiyatrolarında ve devlet tiyatrolarında hep masallarla başlanmış. Aslında ilk başlandığı dönem şehir tiyatroları 1935 yıllarda Muhsin Bey Sovyetler birliğinde görmüş bu çocuk tiyatrosunun önemini kavramış. Ve çocuklara tiyatro dersi diye çok güzel bir yaklaşımla başlamış. Yani tiyatro nasıl seyredilir, tiyatroya gidilirken nelere dikkat edilir, tiyatroda nasıl davranılır, kabuklu yemiş yenmez ve tiyatroyu var eden bütün olguları anlatan bir oyun yazdırmış ‘M. Küçük’ ve devlet şehir tiyatrolarının usta oyuncularını görevlendirmiş. Yani her şey birinci sınıf çünkü Sovyetler birliğinde böyle görmüş böyle uygulanılıyormuş her şey birinci sınıfmış. Böylece başlamış ama sonraki yıllarda çocuk tiyatrosu yavaş yavaş olsa da olur olmasa da olur kabilinden basite indirgenmiş ve maalesef günümüze kadar gelmiş ve devlet ve şehir tiyatrolarında bir dönem çocuk tiyatrosu cezalandırma yöntemi bile olmuş. Yani oyunculara ceza vermek için alkolik, tiyatroya devam etmeyen ,disiplinsiz oyuncuları verin çocuk tiyatrosuna diyerek maalesef bu işi yozlaştırmışlar. Ve şimdi günümüzde de binlerce çocuk tiyatrosu kimi insanlar tarafından para bölüşülen bir iş halinde sürdürülmekte böylece çocuk tiyatrosu maalesef katledilmekte. Çocuk okulda tiyatro denilince tüyleri diken diken olmakta bu kötü örnekleri görünce o çocuk tiyatroyu sevmek yerine nefret etmekte ve çocuk tiyatrosu böylece yavaş yavaş var olmayan hiçbir zaman yerleşmemiş hiç kurumsallaşmamış tiyatro, Türkiye de yol olup gitmekte. O nedenle biz bu tiyatroyu yapmaya çalıştık ama 20 yıl yaptık 20 yılda nasıl yaptık işte yine bu olumsuzluklarla çarpışarak sürdürmeye çalıştık artık yeter dedik çünkü 20 yılda 20 salon değiştirmek zorunda kaldık 20 yılda salon değiştirmek ne demek? hiçbir zaman sağlıklı bir kadro oluşturamıyorsunuz sağlıklı bir repertuar yapamıyorsunuz ve koşulsuz salonlarda bir çocuğun tiyatrosu da farklı olmalı yani mimari yapısı farklı olmalı o büyüklere göre dizayn edilmiş koltuklar çocuklara göre değil ki çünkü önde büyük biri oturduğu zaman göremiyor sahneyi çocuklar için en doğru sahne antik tiyatro sahnesi. Antik tiyatroların salonları yani ilk yapılan tiyatrolar çocuklar ve yetişkinler için en doğru en sağlıklı yani eski insanlar çok daha iyi düşünmüşler öle dizayn etmişler. Türk sinema ve tiyatrosunun bulunduğu konumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Gelinen nokta sizi tatmin ediyor mu? Tiyatromuz dediğim gibi şuanda tiyatro gençlik tiyatroları deneysel tiyatrolar artık geçmişte olduğu gibi büyük salonlarda değil apartman katlarında 50 60 kişilik insanlara hitap edebilen deneysel tiyatro yapmaktan uzağa gidemiyor maalesef bunun dışında tabii ki dünya ve Türk tiyatrosundan örnekleri sergileyen güzel tiyatrolarımız var. Ama özel tiyatro yapma koşulları gerçekten çok zor ,bir iki istisna hariç tabii özel tiyatroda da güzel örnekleri olan tiyatrolarımız var. Onsuz olmuyor.. Sinemamıza gelince,10-15 yıldır sinema yapılmaya başlandı. Amerikan sineması dünyada tartışılmaz bir sanayi olan çalışma. Ve burada örneklerini görüp gelip ülkemizde de o anlamda sinema çalışmaları başlatanlar var. Sinemamız şuanda 10 yıldır iyi yolda çok güzel örneklerini görüyoruz. İşte yine Nuri bilge Ceylan şu son filmi bir zamanlar Anadolu da , genç sinemacılar içinden son bahar ,incir reçeli çok güzel örneklerini gördük ve umudumuz artıyor ve güzel bir sinema oluşacak yani yeni bir sinema dalgası geliyor bu gençlerden ,yani bilimin okullarla artık, sinema okullarının var olmasıyla ülkemizde tiyatro okullarının var olması özellikle radyo televizyon okulları işte bu bilimin ne kadar önemli olduğunu usta çırak ilişkileriyle fazla ileri gidilemeyeceğini ve bilimsel yaklaştıkça olaya sinemamızındı dünya ölçeğinde var olacağını görüyoruz umudumuz var yani… Tiyatro sizin için ne anlam taşıyor? İnsanı hayvandan ayıran tek olgu kültürdür. İnsanın kültürlü olabilmesi hayvansal davranışlardan ayırt edilebilmesinin tek göstergesi sanat ve kültürdür. 35 Deneyimli bir oyuncu olarak medyada yer alan kişilerin oyunculuk eğitimi yeterlimi? “ Ülkemizde her konuda olduğu gibi un var, şeker var, yağ var ama helva yapacak ustalara ihtiyaç var. ” Çok deneyimli oyuncularımız var yeni genç kuşak oyuncularımız çok yetenekli oyuncu konusunda hiçbir sıkıntımız yok. Sıkıntımız yönetmen konusunda ,yönetici yok. Yani ülkemizde her konuda olduğu gibi un var şeker var yağ var ama helva yapacak ustalara ihtiyaç var. Bunlarda zamanla oluşacak diye düşünüyorum. Çünkü dünya artık eskiden olduğu gibi çok uzak değil çok yakın biz dünyaya çok yakınız iletişim ve kitle iletişim araçları arttıkça dünya önümüzde. Hep onu söylüyorum yani artık gençlik çok şanslı internet aracılığıyla herşey önünde dünyanın en güzel ülkesi neresi en iyi yaşanacak ve en özgürce yaşanabilecek ülke neresi onu getiriyorsunuz ekranda gözünüzün önüne bunun hakkında bilgiler ediniyorsunuz ve biz niye böyle değiliz diye karşılaştırma şansımız var o bakımdan çok şanslıyız. Şuan çok başarılı ve takip edilen bir dizide oynuyorsunuz, gerçi sizin yer aldığınız projeler her zaman kaliteli oluyor. Dizi seçimlerinde nelere dikkat ediyorsunuz? Bir kere dizide senaryoya bakıyoruz yani metin ne anlatıyor çünkü her şeyden önce dizileri de sinemayı da meydana getiren senaryo ondan sonra da iyi bir kadro bu metni yönlendirecek ,seslendirecek ,görüntüleyecek ve anlatacak bir kadro ve tabii bütün bunları bir araya getirmek için de iyi bir aydın bu işlerden anlayan bir prodüktör gerekiyor. Yani parayı koyacak adam sokağa atmayacak bilinçli bir insan bütün bu öğeleri unsurları birinci sınıf unsurları bir araya getirirsen zarar etmeside imkansız zaten insanın. O bakımdan bunlara dikkat ediyoruz. İstanbul’un altınları dizisinde Ahmet karakterini canlandırıyorsunuz biraz bize bu karakteri anlatabilirmisiniz? İstanbul altınlarındaki Ahmet kayseri den İstanbul’a gelmiş ailesiyle birlikte apartmanda şehire uyum sağlamaya çalışan Kayserili anadolunun saf bir vatandaşı, bocalıyor ama o cahil cesaretiyle de üstesinden gelmeye çalışıyor şehire yerleşmeye çalışıyor başarmaya çalışıyor. Bir oğlu var işte varı yoğu oğlu ,oğluna güveniyor …İlerleyen bölümlerde Ahmet’ in maceralarının ne olacağını başına neler geleceğini hep birlikte göreceğiz. an Sağlığınız ? iyorsunuz nem ver e kadar ö bir m. Çünkü u r o iy d e m t dikka e, sağ kolu y e ç h a Sağlığıma b ekiyordum igara içiyordum. gün çiçek ket s ur ünde 2 pa kadar çuk k e c e k uyuştu. G e k e nefese ve ben çiç tu , nefes ş u y O zaman u m e lu e sağ ko yleyken n ö b a d ım kazdım v ş ya la n daha bu ha ortaoku a d kaldım be ım ız K dedim. ceğim ya yapacağım u çocuğu göremeye a nb gidiyor be aba kanserli bir bab n ir b rinden öle e s n da hasta b a k r e de akciğ keti çıkarıp a hastaneler p o n e k r i de sonra babalar gib m. sigarayı ondan ör mdü çirdim tüm da e çukura gö g t a y li e ra Bir am örden son m tü bıraktım. e v n eynimde t etmeye aldırdım b m. Sağlığıma dikka aktı kanlığı alkolü bır i kötü alış ik u b i n a my pıyorum çalışıyoru ürüyüş ya y a r n o kan s n gidiyorum bıraktıkta ir r b a d y a .6 ibi tahlille yüzüyorum ani yarı check up g . my bu konuda aldırıyoru im y li ç in um bil yaptırıyor Beslenme düzeniniz nasıldır? Beslenmeye dikkat ediyorum yani sabah kahvaltımı mutlaka yapıyorum. Kötü alışkanlıklarım varken sağlıklı beslenmemi engelleyen unsurların vardı. Açlığımı hissettirmiyordum. Sabah kalkıp kahve çay içiyor ne kadar yanlış ne kadar kötü ve ilkel bir şey yaptığımı fark etmiyordum. İlkel çünkü bütün dünyada artık uygar ülkelerde restoranlarda lokantalarda sokaklarda bile sigara içitilmiyor. Fakat baı ortamlarda buna zorunlu kalıyoruz ama ben pasif içici bile olmak istemiyorum. Sizi örnek alan ve sizin gibi olmak isteyen oyunculara tavsiyeleriniz nelerdir? “ Başınızdan geçen komik hikayelerinizden bir tanesini anlatabilir misiniz? Başımdan geçen hiç unutamadığım ; Ankara sanat tiyatrosun da bugün aramızda olmayan rahmetli Erkan Yücel kardeşimle beraber Simavna kadısı oğlu şeyh Bedrettin diye bir oyun oynuyoruz. O Yıldırım Beyazıt ın iki oğlundan Mehmet çelebi ve Musa çelebi aynı anda oynuyordu. Sakal takıyor Musa çelebi oluyor sakalı çıkarıp Mehmet çelebi oluyor .Bende kadronun en genç elemanı olmama rağmen 90 yaşında Evranos Gazi diye bir Lalayı oynuyorum. O sıralar askerden yeni gelmişim daha yirmi yaşındayım kafamda sarı uzun bir şey üzerimde ise kulakları çınlasın dekoratör Osman Şengezer’in perdeliklerinden yaptığı bir kaftan, ayağımda çizme, göbek yapılmış yani tam bir karagöz Hacivat tiplemelerinden dede ruhiye benzeyen bir tip gibi olmuştum. Çok komikti ve birinci perdenin finalinde ışıkların sönmesiyle biten bir cümlem vardı. Padişah, II. Mehmet şeyh Bedrettin’i azad ediyor ve özgürlüğüne kavuşturuyor. Ben aynen şöyle sesimi de kalınlaştırarak ‘ İzin verirseniz sormak dileriz Hünkarım; bu münafıklar başına bu aşkı muamma ola ki biz bundan daha dili kısaların dilini koparmadık mı ki ibreti alem içun ‘ diyorum ve ışık sönüyor. Orda ben bu cümleyi söyledim önden bir seyirci ‘hıyara bak kendini paşa zannediyor’ dedi ve Allahtan ışık söndü. Biz böyle kaldık ikimiz birlikte. Buna benzer birçok olay var tabii ama unutamadığım olaylardan biri bu… Takip ettiğiniz diziler var mı? Şuan ki dizileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Evet takip ettiğim diziler var tabii..yani öyle bir geçer zaman ki dizisi favorim onun yazarı Coşkun Irmak çok beğenirim iyi bir tiyatro yazarı. ” Dünyayı hep örnek alsınlar. Niye , niçin, neden? Bu 3 soruyu devamlı kendilerine sorsunlar… Düzenli yaşasınlar, bilim çağında yaşadığımızı konuştuk, internet çağındayız herşey gözümüzün önünde . Dünyayı hep örnek alsınlar niye , niçin, neden? Bu 3 soruyu devamlı sorsunlar. Yaşamda, evlenirken ,kendilerine eş seçerken ,arkadaş seçerken bunları hep göz önünde bulundursunlar yani bilinçli olsunlar. Güncel tatlarla güncel hazlarla güncel gelir geçer ekonomik politik duyumlarla yetinmesinler okusunlar gözlem yapsınlar ve bu neden niçin nasıl sorusunu hiç unutmasınlar hep sorsunlar bir kızı severken bir erkeği severken neden seviyorum niçin seviyorum nasıl seviyorum bu çok önemli ,yaşamın her konusunda çok önemli. Yani eş seçerken iş seçerken yemek seçerken bunları yaparken bilinçli olunursa mutlu olunur. Bilinçli yaşanılırsa mutlu olmamak için bişey yok ama hep böle rastgele bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete, salla başını al maaşını diye vurdumduymaz bir yaşam insanı her konuda mutsuz eder. Sevilmeyerek yapılan bir iş aile zoruyla ,ekonomik nedenlerle seçilen eşler daha doğrusu seçilemeyen zorla yapılan evlilikler önüne ne konursa yenen yemekler ve bunlar hep mutsuzluklar nedenidir. Bize Hayatınızdaki öncelikleri sıralayabilir misiniz? Öncelikler sağlıklı olup hayatta kalabilmek ve aileme çevreme çoluk çocuğuma çevremdeki insanlara faydalı olabilmek. Hayatta yapmak istediğiniz şeyler var mı? “ Hani derler ya tekrar dünyaya gelsem yine tiyatrocu olmak isterim ve yine aynı yollardan geçerek şuan ki konumumda olmak isterim. ” Ben mutluyum şanslı bir insanım çünkü çocukluk çağda ilkokuldan itibaren tiyatrocu olacağım dedim ve oldum. 17 yaşından itibaren ekmeğimi bu işten kazanıyorum. Hani derler ya tekrar dünyaya gelsem yine tiyatrocu olmak isterim ve yine aynı yollardan geçerek şuan ki konumumda olmak isterim .Halimden memnunum şanlı bir insanım insanları seviyorum insanlar beni gördükçe gülüyorlar onlarında beni sevdiğini anlıyorum ve yine söylüyorum ben mutlu bir insanım.. 37 REFLÜ HASTALIĞI ? NEDİR Op.Dr.Berge EDE Genel Cerrahi Gastroösefageal reflü hastalığı (GÖRH) yada halk arasında bilinen kısa adı ile reflü hastalığı, Mide içeriğinin yemek borusu içine geri kaçması ve yemek borusunun anormal şekilde uzun süreli olarak bu içerikle teması sonucunda ortaya çıkan yemek borusunun tahrişi ve buna bağlı şikayetler dizisidir. Reflü hastalığı sık görülen hastalık grubuna girer. Batılı ülkelerde erişkin popülasyonun %10-30’unda reflü şikayetleri görülür. Erkek kadın oranı; erkek %70- kadın %30 şeklindedir. Yemek borusunun alt ucunda mide içeriğinin yemek borusuna geçişini engelleyen bir kapak mekanizması vardır. Reflü hastalarında en sık görülen özellik bu mekanizmanın gevşekliğidir. Bu durum sıklıkla mide fıtığıyla birlikte yaşanır. Mide boşalım bozukluğu ya da bozulmuş yemek borusu hareketi bu hastalığı tetikleyen diğer nedenlerdir. 38 Reflü hastalığında şikayetler nelerdir? Şikayetler çok geniş bir yelpazede incelenebilir. Klasik ve klasik olmayan şikayetler diye iki gruba ayıracak olursak. Klasik şikayetler Regürjitasyon : Ağıza gelen acı - ekşi su olarak ifade edilmektedir. Genellikle ağır bir yemeği takiben ortaya çıkmaktadır. Göğüste yanma ile birlikte gece boğulmaları tarif eden hastalarda akla regurjitasyon gelir. Özellikle gece ortaya çıkması ve yatar pozisyonda olması hastalığın tanısında değerlidir. Heart burn : Türkçede tam karşılığı olmayan ancak göğüs kemiği arkasında veya mideden göğüse doğru yayılan yanma veya ağrı hissi olarak tanımlanan bir şikayettir. Genellikle yemek sonrasında ortaya çıkar ve pozisyon değiştirmekle artar. Özellikle yemeklerden birkaç saat sonra bazen de gece uykudan uyandıracak şiddette oluşur. Bulantı-kusma Dolgunluk hissi Yutma güçlüğü Geğirti ve sonrasında sonrasında rahatlama hissi. Tipik olmayan şikayetler 1-Kulak burun boğaz kliniği ile ilgili sorunlar: Sabahları ses kalınlaşması, kısılması Sürekli boğaz temizleme hissi Ağız kokusu Tedaviye dirençli öksürük Tedaviye dirençli farenjit Kronik sinuzit 2-Solunum sistemi ile ilgili sorunlar Tedaviye dirençli öksürük Gece apnesi: Uykuda ortaya çıkan geçici solunum durması ve nefes darlığı 3-Kalp dışı nedenlerden kaynaklanan göğüs ağrısı Reflüde ortaya çıkan göğüs ağrısını kalp kaynaklı ağrıdan ayırmak neredeyse imkansızdır. Bu hastalara koroner anjiografi dahil tüm tetkikler yapılmalı ve sorunun kardiak kaynaklı olmadığı gösterilmelidir. Bu tür ağrıların yaklaşık olarak %50 nedeni reflü’dür. 4-Diş sorunları Asitle uzun süre temas sonucu mine kaybı, diş çürümesi Reflü hastalığında tanı yöntemleri nelerdir? Reflü düşünülen hastada dikkatli bir hikaye alma ve fizik muayeneden sonra hastalığın karakteri ve ağırlığının belirlenmesi amacıyla birçok tanı aracını kullanabilmekteyiz. Bunlar: 1- Baryumlu ÖMD grafisi (Renkli yemekborusu,mide,onikiparmak bağırsağı grafisi): Hyastaya renkli bir madde içirildikten sonra baş aşağı pozisyonda eğimli yatırılıp renkli maddenin mideden yemekborusuna geçip geçmediği araştırılır. Endoskopinin gelişiminden sonra reflü tanısı için kullanımı azalmıştır. 2- Üst sindirim sistemi endoskopisi: Ucunda kamera bulunan bir hareketli cihaz ile yemek borusundan mideye girilip reflü hastalığına sebep olacak patolojilerin tesbiti ve reflü hastalığının sebep olduğu yemek borusu hasarı raştırılır gerekirse biyopsi yapılır ve mikroskopik incelemeye fırsat verir. 3-Manometre çalışmaları: Yemek borusuna basınç ölçen aletler girilerek reflüye sebep olabilecek yemekborusu basınç anormalliklerinin tesbitinde kullanılan bir yöntemdir. 4- 24 saatlik yemek borusu ph görüntülemesi: yemek borusuna asit değişimini tesbit eden bir cihaz yerleştirilir ve reflü atakların sayısı, her reflünün süresi, toplam reflu zamanı, en uzun reflu süresi ölçülebilir. Reflü hastalığının tedavisi nasıl yapılır? Reflü tedavisinde temelde 3 yöntem bulunmaktadır. Bu yöntemler Reflü’nün şiddetine ve ilerlemesine göre doktorunuz tarafından belirlenmelidir. Yaşam tarzı değişiklikleri, ilaç tedavisi ve cerrahi tedavi hastalığın evrelerine göre hastalığın iyileştirilmesini sağlayan yöntemlerdir. Reflünün önlenmesinde bazı tavsiyeler. • Az miktarda ama sık düzenli yemek yiyin • Yemekten sonra en az 2 - 3 saat yatmayın • Yiyecekleri yavaş yiyip, iyi çiğneyin • Çok sıcak ya da çok soğuk yemeyin • Stresten mümkün olduğunca uzak durmaya çalışın • Dar ve beli sıkan giyisiler giymeyin • Fazla kilolardan kurtulun • Sigarayı azaltın, mümkünse bırakın. 39 KISA , MERHABA DERKEN… Dyt. E. Hicran ÖNAL Beslenme ve Diyet Kış aylarında vücut ve metabolizma kendini koruma altına alır ve daha yavaş çalışmaya başlar. Soğuk havalara karşı bağışıklık sistemi, hastalıklara (grip, soğuk algınlığı, bronşit gibi) karşı kendini korumak için yağ yıkımını engeller. Bu durumda kış mevsimini sağlıklı geçirmek için bağışıklık sistemini biraz daha güçlendirmek gerekmektedir. Güçlü bir savunma mekanizmasının temelinde ise yeterli ve dengeli beslenme yer almaktadır. Kış aylarında metabolizmanın yavaşlamasına ek olarak fiziksel aktivitenin azalması da kilo artışına neden olmaktadır. Güne sıkı bir kahvaltı ile başlayalım 40 Metabolizmanızı iyi çalışır duruma getirmek için mutlaka güne kahvaltı yaparak başlamanız gerekmektedir. İyi bir kahvaltı ile güne başlamak sizin hem direncinizi koruyacak hem kilo kontrolünde size yardımcı olacak hem de metabolizma hızınızın yavaşlamasını engelleyecektir. Susamasak bile su içelim Yazın sıcaklar nedeniyle rahatlıkla içtiğimiz suyu kışın susamasak bile içelim. Su vücudumuzdaki bütün metabolik reaksiyonların temel direğidir. Kışın su kaybımız daha az olduğu için susama hissimiz azalır, ancak su ihtiyacımızı yine de karşılamamız gerekmektedir. Kışın metabolizmanızı çalıştırmak için susamasanız bile günde 2-2,5 ( 10-14 bardak) litre su içelim. Siyah çay ve kahve yerine bitki çayları içinizi ısıtsın Soğuk hava nedeniyle kışın favori içecekleri genellikle sıcak içeceklerdir. Sıcak içecek olarak kafein içeriği yüksek olan çay- kahve yerine bitki çaylarından kuşburnu çayı C vitamini içerdiği için, rezene çayı gaz sorunlarına iyi geldiği için, zencefil-limon öksürüğe iyi geldiği için daha çok tercih edilebilir. Greyfurt, lahana ve maydanoz kış hastalıklarına düşman Kış hastalıklarından korunmak, savunma mekanizmamızı güçlendirmek için A ve C vitamininden yeterli beslenmek gerekir. A ve C vitaminleri bağışıklık sistemimizi güçlendirerek hastalıklara karşı direnç kazandıran antioksidan vitaminlerdir... Kış sebzeleri ve meyveleri de bu konuda bize yeterli oranda A ve C vitamini sağlayacaktır. Bir tutam maydanoz günlük C vitamini ihtiyacının çoğunu karşılar. Narenciye (portakal, mandalina, greyfurt), havuç, kivi, lahanagiller (karnabahar, lahana, brokoli, Brüksel lahanası), yeşil yapraklı sebzeler (maydanoz, tere, ıspanak) A ve C vitamininden zengin besinlerdir. Gerek günlerin kısalması gerekse havaların soğuması ile birlikte fiziksel aktiviteler azalmaktadır. Lifli besinlerin tüketiminin de azalması sonucu kabızlık sorunu kendini göstermektedir. Bu nedenle kış mevsiminin vazgeçilmez yiyeceklerinden kuru baklagillerin, kepekli tahılların (esmer ekmek, bulgur, kepekli makarna / pirinç / erişte / un) ve özellikle C vitamininden zengin sebze ve meyvelerin tüketimine ağırlık verilmelidir. Bağışıklık sistemine destek omega-3,omega-6 veomega-9 üçlüsü Bitkisel sıvı yağlar (ayçiçeği, mısırözü) Omega-6 yağ asitleri, deniz ürünleri Omega-3 yağ asitleri, zeytin ve fındık ise Omega-9 yağ asitleri açısından zengin besinlerdir. Bu yağ asitlerinin bağışıklık sistemi üzerinde olumlu etkileri olduğu bilinmektedir. Sağlıklı bağışıklık sistemine olan ihtiyacımız kış aylarında diğer aylara oranla çok daha fazladır. Omega-3 yağ asidinden zengin olan balığı haftada en az 2 kez tüketerek aynı zamanda kalp sağlığımızı korur ve kemiklerimizin de güneşin eksikliğini (D vitamini yetersizliği) daha az hissetmesini sağlayabiliriz. Soğuk kış günlerinin vazgeçilmezi; boza ve sahlep Soğuk kış günlerindeki favori içeceğimiz sahlebin; barsak çalıştırmada, öksürük ve bronşitte, bağışıklık sistemini güçlendirmede faydası vardır. Ancak içerdiği karbonhidrat ve şeker nedeniyla ölçülü tüketilmesi gerekir. 100 ml salep (1 çay bardağı) ortalama 80-90 kaloridir. Kışın önemli içeceklerinden biri olan boza; darı, su, ve şekerden oluşur. 100 ml’si 240 kalori, 57.5 gr karbonhidrat, 3.5 gr protein ve 0.5 gr yağ içerir. B vitaminleri, kalsiyum fosfor ve çinko içerir. Ortalama 1 bardak boza, 1-2 kase sütlü tatlıya eşdeğer kalori almamızı sağlar. O yüzden tüketim sıklığı ve miktarına dikkat edilmelidir. Haftada 2 gün, 1 su bardağını geçmeden tüketebilir ve tatlı tüketme isteğimizi karşılayabiliriz. FİBROMİYALJİ SENDROMU ne demek? Sık görülen sebebi kesin olarak bilinmeyen yaygın ağrıya neden olan kas iskelet sisteminde ağrı ve hassas noktalarla karakterize eklem dışı romatizmal bir hastalıktır. Uzm. Dr. Ömer KOCAMAN Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı YAYGIN VÜCUT AĞRILARI A NC I R A K A M LAN YORGUNLUK A ŞM UYU YANMA UYKU BOZUKLUKLARI 42 Eklemde şekil bozukluğu yapmaz 30-50 yaşlarında ve kadınlarda sık görülür. Hastayı doktora getiren ilk ve en önemli belirti YAYGIN VÜCUT AĞRILARIDIR. Ayrıca ağrı tek bir bölgede yada vücudun bir yarısında olabilir. Hastalar ağrıyı sızlama, zonklama, acıma, yanma, üşüme, karıncalanma yada kemirici ağrı şeklinde tarif edebilirler. Soğuk yada nemli hava, mental anksiyete, stres, uyku bozuklukları ağrıyı arttırabilir. Diğer önemli bir bulgusu 15 dk kadar süren sabah tutukluğudur. Yorgunluk şikayeti hastaların %90’nında mevcuttur. Yorgunluk tüm gün boyunca hissedilir ve hastalar yorgunluklarını “her zaman çok yorgunum”, “hiç enerjim yok”, “çok halsizim” şeklinde ifade edebilirler. Uyku bozuklukları (uykuya dalmada sorun, sık uyanma, dinlendirmeyen uyku) sık görülür. Hastalar sabahları yorgun kalktıklarını ifade ederler. Hastaların yarısı subjektif yumuşak doku şişkinliğinden yakınırlar. Ancak objektif bir şişlik yoktur. Parestezik şikayetler (uyuşma, karıncalanma, yanma) sıktır. Fibromiyalji sondromuna eşlik eden, normal popülasyona göre bu hastalarda daha fazla görülen diğer durumlar gerilim tipi baş ağrısı, irritabl barsak sendromu (karın ağrısı, ishal, kabızlık atakları) kadınlarda üretral sendrom (sık idrara çıkma,idrar yaparken yanma), dismonere, depresyon, mental stres ve anksiyete ve reynaud fenomenidir. Fibromiyalji sendromu olan hastalarda yapılan eklem ve kas gücü muayeneleri duyu ve refleksler normaldir. En önemli fizik muayene bulguları tipik HASSAS NOKTALARDIR. Ayrıca deri kıvrım hassasiyeti (deri ve yumuşak dokunun sıkılması ile hassasiyet), kutanöz hiperemi (hassas noktaların muayenesinden sonra ortaya çıkan kırmızılık), retiküler deri diskolorasyonu (kol ve bacakların iç yüzünde ve belde görülebilen kırmızı mavi ve mor noktalarla karakterize deri değişiklikleri) görülebilir. Fibromiyalji sendromunda rutin laboratuar tetkikleri ve radyolojik incelemeler normaldir. Tetkikler fibromiyalji ile karışan diğer hastalıklardan (tiroid hastalıkları,enflamatuar hastalıklar,enfeksiyonlar gibi) ayırt etmek için yapılır. Fibromiyalji sendromunun tanısı YAYGIN AĞRI ve belirli HASSAS NOKTALARIN varlığına dayanılarak klinik olarak konur. ACR (Amerikan Romatoloji Cemiyeti) Fibromiyalji Tanı karakterleri; 1-Yaygın ağrı ; • En az 3 ay süreli • Vücudun sağ ve sol yarısında, belin üst ve alt tarafında ağrı • Aksiyel iskelet ağrısı (boyun veya göğüs kafesi veya sırt veya bel) 2- 18 (on sekiz) hassas noktadan 11’inde palpasyonla ağrı • Noktalar baş parmak palpasyonu ile bulunur • Uygulanacak basınç şiddeti baş parmak tırnağı beyazlaşacak kadar (4kg /cm2 ) olmalıdır. • Yaygın hassasiyetten ayırt etmek için kontrol noktaları alın ortası, el baş parmağı , ön kol ortasının volar yüzü ,uyluk ortasının ön yüzü Hassas noktalar ; 1.Oksiput : Bilateral suboksipital kas insersiyonu 2. Alt servikal : Bilateral C5-7 transvers çıkıntıları aralarının anterior bölgesi 3.Trapezius : Bilateral trapezius kasın üst sınırının orta noktası 4. Supraspinatus : Bilateral skapulaların spinöz çıkıntısı üzerinde ortaya yakın 5. İkinci kosta : Bilateral ikinci kosta-kondral birleşme noktasında üst yüzeylerin hemen lateralinde 6. Lateral epikondil : Bilateral epikondilin 2 cm distalinde 7.Gluteal : Bilateral kalça üst dış kadranında, kasların anterior kıvrım noktalarında 8.Büyük trokanter : Bilateral trokanterik çıkıntının posteriorunda 9.Dizler : Bilateral eklem çizgisinin proksimalinde medial yağ yastığında Tedavinin en önemli yanı ve ana prensibi hasta eğitimidir. Hastalığın gerçek ve objektif bir hastalık olduğu (psikolojik veya hayali değil), kontrol edilebileceği va başka önemli bir hastalığa bağlı olmadığı, hayatı tehdit etmeyeceği, şekil bozukluğu sakatlık ve kozmetik sorunlar oluşturmayacağı ancak ağrı ve yorgunluk nedeniyle yaşam kalitesini düşürebileceği ve iş gücünü azaltabileceği anlatılmalıdır. Şikayetleri arttıran uykusuzluk, aşırı yorgunluk, travma, anksiyete, depresyon, fiziksel kondüsyon eksikliği, kötü postür, obesite, sigara ve kafein gibi faktörler hakkında bilgi verilmelidir.Hastalığın haf if seyrettiği bazı hastalarda bilgilendirme ve endişelerin giderilmesi bile tedavi için yeterli olabilir. Fibromiyalji sendromunun medikal tedavisinde ağrı kesici diye bilinen NSAİD’ların ve asetaminofenin yeri olmakla birlikte etkinliği gösterilememiştir. Trisiklik antidepresanlardan amitriptilin ağrı, uyku bozukluğu ve hassas nokta iyileşmesinde etkilidir. Depresyonda olan hastalarda diğer antidepresanlar (SSRI) kullanılabilir. Tedavide kas gevşetici ilaçların yeri vardır. Ağrıyı azaltmak ve kas relaksasyonunu sağlamak için fizik tedavi (yüzeysel ve derin ısıtıcılar, ağrı kesici akımlar, masaj vb) yöntemlerinden yararlanılabilir. 1’den 4 noktaya kadar kısıtlı sayıda hassas nokta varsa lokal enjeksiyonlar faydalı olabilir. İnaktivite ve düzenli egzersiz yokluğuna bağlı olarak fibromiyalji sendromu olan hastalarda kaslar gevşektir ve fizik kondisyon zayıftır. Egzersiz hastanın hayatının önemli bir parçası olmalıdır. Kardiyovasküler f itness (3 kez /hafta- 20 hafta ) ağrıyı ve hassas noktaları azaltır,psikolojik durumda düzelme sağlar. Tempolu yürüyüşler ve ılık suda yüzme egzersizleri önerilmelidir.Kasların doğru kullanılmasının öğretilmesi, postür eğitimi ve germe egzersizleri yararlıdır. ! Egzersizler merkezi sinir sisteminde endorfin düzeyini arttırarak uyku konforu sağlar,ağrıyı keser ve mutlu eder. Yaygın ve gezinen ağrılarınızın sebebi Fibromiyalji Sendromu olabilir. Yürüyüş yapın, yüzün, kendinize zaman ayırın ve hastalığınızdan korkmayın. 43 COCUKLARDA , Astım akciğerlerde ve solunum yollarında meydana gelen kronik bir rahatsızlık olup tüm Türkiye’de ve İstanbul’ daki çocuklarda da görülme sıklığı giderek artmaktadır. Türkiye ‘de en az yaklaşık 3 milyon astım hastası vardır. Çocuklar da ortalama görülme sıklığı %7’dir. ASTIM Astım, kronik iltihabı bir havayolu hastalığıdır. Astımda nefes darlığı, hırıltı, öksürük, göğüs darlığı ve balgam çıkarma gibi belirtiler ortaya çıkar. Bazen bu belirtiler çok şiddetli bir şekilde ortaya çıkar. Bazen bu belirtiler çok şiddetli bir şekilde ortaya çıkar ve hasta nefes almakta çok zorlanır. Buna akut astım atağı (astım krizi) adı verilir. Bu belirtilerin zaman zaman görülmesi ve arada hastaların bir süre iyi olması astımın en önemli özelliklerinden biridir. Özellikle çocuklardaki bu belirtilerin sıradan bir soğuk algınlığı gibi değerlendirilmeyip zaman geçirilmeden teşhis edilmesi gerekir. Ayrıca, tedavi edilmediği takdirde, astım uzun vadede akciğer işlevlerinin kaybına da sebep olabilmektedir. 44 Uzm. Dr. Hüseyin Cem ÖCAL Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Nasıl tedavi edilir? Astım, zatürre gibi antibiyotik kullanımıyla tamamen giderilmez, sürekli kontrol altında tutulması zorunludur. Astım tedavisi atakların şiddet ve sayısını azaltmak, çocuğun yaşına uygun fiziksel aktivitesini sağlamak ve bu süreç içinde çocuğun ruhsal ve bedensel etkilenmesini önlemeyi amaçlar. Tedavide alerjik etmenlerden ve sigara dumanından uzak durmak, önerilen dozlarda düzenli olarak kullanmak büyük önem taşır. Bazı durumlarda aşı tedavisi deyararlı olabilir. Evde başka odada da olsa sigara içilmemelidir. Astımlı çocuklara çocukluk aşılarının tümü zamanında yapılmalıdır. Hiçbir aşının ertelenmesine veya iptal edilmesine gerek yoktur. Astımlı hastalara normal çocukluk aşılarının yanında her yıl sonbaharda grip aşısı da yapılmalıdır. Ev içi ve ev dışı allerjenler. Tüylü ev hayvanları, mantarlar, ev tozu akarları gibi ev içi allerjenler ve polenler gibi ev dışı alerjenlerdir. Bebeğin erken doğması ve bebekliğinde bronşiolit adı verilen akciğer hastalığını geçirmiş olması da astımın ortaya çıkışını kolaylaştırır. Hava kirliliği ve evde sigara içilmesi. Çocukluk döneminde geçirilen bazı virüs enfeksiyonları. Astıma neden olan faktörler Ailevi ve bünyesel yakınlık; ailesinde özellikle anne, baba veya kardeşlerinde astım vaya başka bir alerjik hastalık olan insanlarda astım daha sık görülür. Ayrıca çocuğun kendisinde başka bir alerjik hastalık (saman nezlesi ve egzema gibi) varsa astım olasılığı artar. Ancak astımın oluşması için ailede bir yatkınlık olması şart değildir. Bütün bunlar olmadan da astım görülebilir. 45 . . . YENI YIL. ICIN , NE DILESEM bi a k K A . AY boyama kita bi oyuncak bebek E M E N AN A M A B A B BANA - SAGLIK Check-Up çocukluk, gençlik, erişkin ve yaşlılık dönemlerine göre değişiklik gösterir. Kendinizin ve sevdiklerinizin sağlığı için Check-Up yaptırmayı unutmayın! ?