KOLANsağlık İÇİNDEKİLER 6 8 12 7 14 16 18 24

Transkript

KOLANsağlık İÇİNDEKİLER 6 8 12 7 14 16 18 24
b ug ü n
de e
mle
sek?
n
İÇİNDEKİLER
MEVSİM KÖŞESİ
YAKINLARDA
6
TROİDİNİZE BAKTIRDINIZ MI?
TUZ YAŞAMIN TERZİSİ
8
7
Porselen Laminat Veneer Restorasyonlar
14
ALİŞAN Röportaj 16
NÖROPATİK AĞRI
12
18
ANESTEZİ KORKUSU 20
Sağlıklı kalabilmek için
n ne demlesek? 22
bugü
Çocuklarda Akut Orta Kulak 24
Süppürativ Enfeksiyonu
“Bebeğim Sürekli Ağlıyor”
YAYGIN BİR TOPLUMSAL FOBİ
Vıola trıcolor
Hercai Menekşe
Sizlerle buluştuğumuz üçüncü sayımızda kapağımız için
kış çiçeği Hercai Menekşe’yi seçtik.
Hercai menekşe (Viola tricolor), menekşegiller (Violaceae)
familyasına bağlı bir menekşe türüdür. Diğer menekşe türleri
ile birleştirilerek birçok melez kültivarın türetilmesinde yaygın
bir şekilde kullanılır. Kökeni yabani bir bitki olan hercai
menekşenin melezleri ilk kez Avrupa’da türetilmiş, daha sonra
bitki, gösterişli çiçekleri nedeniyle dünyaya yayılmıştır.
İYİ HUYLU PROSTAT
BEZİ BÜYÜMESİ (BPH)
30
Mutlu Kadın... 32
GÖZ TANSİYONU
GLOKOM
Hercai menekşelerin hepsinin eşit büyüklükte olmayan ve her
birinde genellikle iki ayrı renk bulunan, beş tane kadifemsi taç
yaprakları vardır. Taç yapraklarının arkasında, bal özü içeren
birer uzantı ya da mahmuz bulunur. Sonbahar döneminden
ilkbahar dönemine kadar olan sürede çiçeklenir.
Bu yüzden en çok kullanılan çiçek türüdür.
Salih Kalyon Röportaj
Hercai menekşenin çok çeşidi ve renkleri vardır. Sarı, beyaz,
mor ve bu renklerin karışımından oluşan renklerden çiçek açar.
Hercai menekşe renk yönünden kışın genelde bahçeler renksiz
olduğu için kurtarıcı olarak kullanılır ve soğukta, karın altında
çiçek açar.
KOLANsağlık
İmtiyaz Sahibi
KLN Sağlık ve Eğitim Hizmetleri A.Ş. adına
Av. Mehmet Nedim KOLAN
Yönetim Kurulu Başkanı
Op. Dr. Ahmet Şah KOLAN
Yönetim Kurulu Başkan Vekili
Genel Müdür
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Şirvan KOLAN ÖZSUNAR
Kurumsal Medya ve İletişim Koordinatörü
Yayın Adı
KOLAN SAĞLIK
Yayın Türü
Yerel süreli / 3 ayda bir / Ücretsiz
26
34
38
KISA MERHABA DERKEN… 40
REFLÜ HASTALIĞI NEDİR?
,
FİBROMİYALJİ SENDROMU NE DEMEK?
COCUKLARDA
ASTIM
,
Yayın Kurulu Başkanı
Ercan KOLAN
Genel Müdür Yardımcısı
Yayın Kurulu
Prof. Dr. Fikret TURAN
Doç. Dr. Hasan MİRZAİ
Doç. Dr. Kenan İLTÜMÜR
Op. Dr. Serkan Fatih İPEK
Uzm. Dr. Önder Yüksel ERYİĞİT
Op. Dr. Nurettin KAPUCU
Op. Dr. Ahmet Atilla YILMAZ
Op.Dr.Tolga DEMİR
Op.Dr. Şevki Serkan HEZAR
Op. Dr. Berge EDE
Op. Dr. Arzu Aydın ÇUHALI
Dr. Şilan KOLAN
44
42
Hukuk Danışmanı
Kolan Hukuk
Tasarım ve Uygulama
Şirvan KOLAN ÖZSUNAR
Sinem ERTAŞ
Damla AYDIN
Baskı
Filmon Ofset Filmcilik Matbaacılık Ltd.Şti.
İkitelli Organize Sanayi Bölgesi ESKOOP
San. Sit. B-1/35 İkitelli 34306 İstanbul
(0212) 671 57 40
Reklam Rezervasyon:
0549 465 66 03 - 10 - 17
0212 883 90 90
Dahili: 4114 - 4113
Dergimizde yayımlanan yazı ve fotoğraflar izinsiz
kullanılamaz. Dergimizde yer alan ilan, yazı ve
fotoğrafların sorumluluğu sahiplerine aittir.
3
KATKIDA BULUNANLAR
Uzm.Dr. Önder Yüksel ERYİĞİT
s.20
1988 yılında İstanbul
Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi’nden mezun olan
Uzm.Dr. Önder Yüksel Eryiğit,
Anestezi ve Reanimasyon
alanındaki uzmanlık eğitimini
ise 1994 yılında Taksim Eğitim
ve Araştırma Hastanesi’nde
tamamladı. Uzm.Dr. Önder
Yüksel Eryiğit Büyükçekmece
Kolan Hospital’da Yoğun Bakım
Sorumluluğu ve Başhekimlik
yapıyor.
Opr.Dr. Berge EDE
Uludağ Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nden mezun olan
Opr.Dr. Berge Ede, uzmanlığını
Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim
Ve Araştırma Hastanesi’nde
tamamladı.
Opr.Dr. Berge Ede Silivri Kolan
Hospital’da görev yapıyor.
s.38
Op. Dr. Tufan EVCİMEN
2003 yılında İstanbul
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden
(Çapa) mezun olan Op.Dr.
Tufan Evcimen, uzmanlığını
2009 yılında Fatih Sultan
Mehmet Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Göz Kliniği’nde
tamamladı.
Op.Dr. Tufan Evcimen,
Büyükçekmece Kolan
Hospital’da görev yapıyor.
Dyt. E. Hicran ÖNAL
T.C. Erciyes Üniversitesi
Beslenme ve Diyetetik
bölümünden mezun olan
Hicran Aslan uzmanlığını Tıp
Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim
Dalı Yüksek Lisans yaparak
tamamladı. Hicran ÖNAL
Beylikdüzü Kolan Hospital’da
görev yapıyor.
s.30
s.40
Uzm. Dr. Maşallah CANDEMİR
Op.Dr. Osman NuriAKBULUT
Yüksek Öğrenimi Dokuz Eylül
Üniversitesinde tamamladı.
Uzmanlığını Pamukkale Yüksek
İhtisas Eğitim ve Araştırma
Hastanesinde yapan
Uzm.Dr. Maşallah Candemir
Beylikdüzü Kolan Hospital’da
görev yapıyor.
1996 Erzurum Atatürk Üniversitesi
Tıp Fakültesi mezunu olan
Op.Dr.Osman Nuri Akbulut,
1998-2003 yılları arasında Şişli Etfal
Eğitim ve Araştırma Hastanesinde
Üroloji İhtisasını tamamladı.1997-1998
yılları arasında Erzurum Aşkale sağlık
merkezinde pratisyen hekim olarak
çalıştı. 2004-2007 yılları arasında
Ağrı Devlet Hastanesinde Üroloji
Uzmanı olarak çalıştı.
2007-2008 yılları arasında Kızılay
Esenyurt Hastanesinde çalıştı.
2008’den beri Büyükçekmece Kolan
Hospital’da Üroloji Uzmanı olarak görev
yapmaktadır.Türk Tabipler Birliği
ve Türk Üroloji Derneği üyesidir.
s.26
s.18
Dt. Barbaros BAHÇELİOĞLU
Uzm.Dr. Nil YILMAZ DİNÇER
1989 yılında İstanbul
Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nden mezun olan
Uzm.Dr.Nil Dinçer Yılmaz
Büyükçekmece Kolan
Hospital’da Nöroloji Uzmanı
olarak görev yapmaktadır.
Türk Epilepsi Derneği
üyesidir.
1996 Marmara Üniversitesi
Diş Hekimliği Fakültesi’nden
mezun olan Dt. Barbaros
Bahçelioğlu, Beylikdüzü Kolan
Hospital’da görev yapıyor.
s.12
s.14
4
www.kolanhastanesi.com.tr
s.6-7
Uzm.Dr. Ömer KOCAMAN
1987 İstanbul Tıp Fakültesi’nden
mezun olan Uzm. Dr. Z. Beril
Mardinli üniversite giriş sınavında
okul birinciliği ödülü aldı. 1983
yılında Londra Guys Hospital
Kardiyoloji ve 1984 yılında
Cleveland Clinic Kardiyoloji de
stajlarını tamamladı. İç Hastalıkları
Uzmanlığı eğitimini Okmeydanı
Eğitim Araştırma Hastanesinde
tamamladı. Uzm. Dr. Z. Beril
Mardinli Büyükçekmece Kolan
Hospital’da görev yapıyor.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Tıp Fakültesi’nden mezun
olan Uzm.Dr. Ömer Kocaman,
uzmanlık eğitimini Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp
ve Reh. Ana Bilim Dalı’nda
tamamladı.
Uzm.Dr. Ömer Kocaman
Büyükçekmece
Kolan Hospital’da görev
yapıyor.
KATKIDA BULUNANLAR
Uz.Dr Z. Beril Mardinli
s.42
Uzm. Dr. Hüseyin Cem ÖCAL
Dr. Şilan KOLAN
2003 yılında İstanbul Yeditepe
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden
mezun olan Dr. Şilan Kolan,
Güngören Kolan Hastanesi’nde
Yönetici ve Başhekim Yardımcısı
olarak görev yapıyor.
1997 yılında İstanbul Tıp
Fakültesi’nden (Çapa) mezun
olan Uzm.Dr. Hüseyin Cem Öcal,
uzmanlığını 2002 yılında İstanbul
Tıp Fakültesi’nde tamamladı.
Uzm.Dr. Hüseyin Cem Öcal
Beylikdüzü Kolan Hospital’da
görev yapıyor.
s.22
s.44
Op.Dr.Turgay Osman ARDA
Uzm.Dr. Metin Mehdi AZARBAZ
İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun
olan Op. Dr. Turgay Osman Arda
uzmanlık eğitimini Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi’nde tamamladı.
Op.Dr. Turgay Osman Arda
Büyükçekmece Kolan Hospital’da
görev yapıyor.
s.24
1992 yılında İstanbul
Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi’nden mezun olan
Uzm.Dr. Metin Mehdi Azarbaz,
uzmanlığını 1998 yılında
İstanbul Üniversitesi İstanbul
Tıp Fakültesi’nde (çapa)
tamamladı. Uzm.Dr. Metin
Mehdi Azarbaz, Büyükçekmece
Kolan Hospital’da görev
yapıyor.
s.8
Op.Dr. M.Türker ÖZYİĞİT
1993 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazanan Op.Dr. M.Türker Özyiğit
1995-1996 yıllarında Genetik Anabilim Dalı’nda deneysel bir çalışmada görev aldı.1996 yılında
İspanya’ya giderek Hospital General Gregorio Maraon’da Genel Cerrahi stajı yaptı. 2000
yılında Tıp Doktoru ünvanı aldı. 2001 yılında TUS’u kazanarak İstanbul Vakıf Gureba Eğitim
ve Araştırma Hastanesi’nde önce Volenter daha sonra da Asistan Doktor ünvanı ile Plastik
ve Rekonstrüktif Cerrahi dalında Uzmanlık eğitimine başladı. Amerika’nın önemli bilimsel
dergilerinden birinde eleştirmen olarak görev yapmaktadır ve Uluslararası Estetik Plastik
Cerrahi Derneği üyesidir. Beylikdüzü Kolan Hospital’da görev yapıyor.
s.32
www.kolanhastanesi.com.tr
5
MEVSİM KÖŞESİ
Uz.Dr Z. Beril Mardinli
İç Hastalıkları Uzmanı
?
KOAH nedir
B
ugün sizlerle KOAH hakkında sohbet etmek istiyorum. KOAH açık ifadeyle Kronik Obstrüktif
Akciğer Hastalığı ilerleyici nefes darlığına yol açan
kronik solunum yolu hastalığı demektir. Ülkemizde 2,5- 3
milyon civarında KOAH hastası olduğu düşünülmektedir.
Dünyada en çok ölüme neden olan hastalıklar listesinde
4. sırada bulunan hastalık kabaca kronik bronşit ve amfizem olarak ikiye ayrılır. Kronik bronşit, birbirini izleyen
2 sene içinde başka sebeplere bağlı olmadan en az 3 ay
süren öksürük ve balgam olarak tarif edilebilir. Amfizem
ise akciğerdeki hava yollarının sonlanım noktalarındaki
küçük hava keseciklerinin kalıcı olarak genişlemesidir. Bu
kesecikler her nefesde soluduğumuz havadaki oksijeni
alıp kandaki karbondioksiti vermemizi sağlar. Kesecikler
genişlediğinde bu görev yapılamaz.
KOAH ın genel şikayetlerine baktığımızda sıklıkla karşımıza öksürük, balgam ve nefes darlığı çıkar. Hastalığın sebepleri arasında sigara içimi ki buna pasif içicilik
de dahildir, hava kirliliği, tozlu, dumanlı, kokulu işlerde
6
çalışmak, allerji, genetik faktörler ve özellikle çocukluk
çağında geçirilen akciğer enfeksiyonları sayılabilir. Sigara
içimi, içmeyenlere göre hastalığın görülme oranını 30 kat
arttırmaktadır.
Bu hastalarda amacımız hastalarımızın şikayetlerini
rahatlatmak, yaşam kalitelerini artırmaktır. Bunun için
ilk yapmamız gereken sigara içen hastalarımızın bunu
bırakmasını sağlamaktır. Doktor kontrolünde verilen
çeşitli ilaçlarla, daha rahat nefes alarak yaşamlarına
devam etmeleri sağlanır.
Sonbahar aylarıyla birlikte gripal enfeksiyonlardaki artışı
takiben KOAH hastalarında da alevlenmelerde artış
görülmektedir. Bu hasta grubumuzda grip aşısı faydalıdır.
Gripal enfeksiyon belirtileri görüldüğünde en kısa zamanda doktora müracatla erken tedavi başlanması hastalarımızı daha büyük sorunlarla uğraşmaktan koruyacaktır.
Sigarasız ve sağlıklı günler dileğiyle….
Çarpı
Aşırı
Sinirl
Ellerd
İshal
k
Terlem
YAKINLARDA
TROİDİNİZE
BAKTIRDINIZ MI?
Troid bezi, boynumuzun alt kısmında yaklaşık 20
gr ağırlığında, yara bandı büyüklüğünde, kelebek
şeklindedir.Salgıladığı hormonlar vücudun pek çok
önemli fonksiyonunda yer alır. Vücudumuzun hemen
hemen her hücresi troid hormonundan etkilenir.
Troid hormonunun eksikliği, fazlalığı yada bezde oluşan
nodüller sağlığımıza zarar verebilirler.
Troid hormonunun eksikliğine hipotroidi diyoruz. Bu
durumda halsizlik yorgunluk ciltte kuruma, kilo alma,
tırnaklarda kırılma hafıza zayıflaması gibi birçok şikayete
sebep olur.
Hastalığın görülme sıklığı kadınlarda daha fazladır,
bazı ailelerde birden çok kişide görülebilir. Eğer tedavi
gecikirse kalp hastalığı gibi birçok ciddi soruna sebep olabilir.Basit tetkiklerle tanısı konulabilen hastalığın tedavisi
de kolaydır. Doktorun başlayacağı ilacı doz
kontrolleri yapılarak ömür boyu devam gerekebilir.
Hipertroidi dediğimiz troidin çok çalışması ise daha tipik
şikayetlerle seyreder. Çarpıntı, aşırı kilo kaybı, sinirlilik,
uykusuzluk, aşırı terleme, ellerde titreme, ishal, bazen
e
eme
a Zay
lma
aybı
suzlu
e Titr
Hafız
Kilo A
Kilo K
ilik
Uyku
Aşırı
ntı
ıflama
sı
Uz.Dr Z. Beril MARDİNLİ
İç Hastalıkları Uzmanı
göz şeklinde değişiklik olabilir. Kan tahlili troid
ultrasonu ve sintigrafiyle doktorunuz tanıyı koyarak
duruma uygun tedaviyi seçer. Hipotroididen farklı olarak
şartlara göre değişik tedavi metodları vardır.
Troid bezinin büyümesine guatr denir. Troid bezi
diffuz olarak olarak büyüyebileceği gibi içinde nodül
yada kistler oluşabilir. Troidde de oluşan nodüllerin
%5-15’i kanser riski taşımaktadır. Troid kanserleri
başarıyla tedavi edilebildiği için erken tanı çok önemlidir.
Eğer boynunuzda bir şişlik farkederseniz kontrol için
mutlaka doktorunuza müracaat edin. Guatrı önlemek i
çin iyotlu tuz kullanmak, bol miktarda balık, midye,
karides gibi deniz ürünlerinden yemek önerilir.
Karalahana gibi guatra sebep olan gıdaları da kısıtlamak
lazımdır.
Özellikle hamilelikte troid tahlili ve gereken tedaviyle
bebekte oluşabilecek önemli sorunların önüne geçilir.
Günümüzde yeni doğan bebeklerde rutin troid taraması
yapılarak çocuklarda dramatik sonuçları olan hipotroidi
erken dönem tedavi edilmektedir.
7
TUZ
YAŞAMIN
TERZİSİ
Tuz gıdalardaki ana tat olmasıyla beraber küflenme,
böceklenme ve kokuşma önleyici özelliğinden dolayı
millattan binlerce yıl öncesinden bu güne dek insanların
hayatında önemli yer ve rolu sahiptir. Çoğu medeniyetlerde değerli bir mineral olup ticareti yanısıra para
yerine geçtiğide bilinmektedir. Tuzun tat ve koruyucu özelliklerinden başka canlılar için sağlık açısından
önemli ve gereklidir. Sağlıklı bir yaşam için vücudumuz
her gün yaklaşık 3-6 gram tuza gereksinim duymaktadır.
Her gün yeteri kadar tuz almadığımızda organlarımız ve
kan dolaşımımız bir çok sorunla karşılaşır. Kısacası tuz
bütün canlılarda yaşam için hayati öneme haızdır.
Genelde 3 çeşit tuz kullanmaktayız; bunlardan ilki deniz
tuzu, ikincisi kaya tuzu yada kristal tuz ve üçüncüsü
deniz veya kaya tuzunun rafine edilmesiyle elde edilen
sofra tuzudur.
Tuzun insanlar için taşıdığı hayatı öneme karşın aşırı
Metin
Mehdi
AZARBAZ
tüketimi de insan sağlığına Dr.
zarar
verir.
Yemeğin
adı
Kardiyoloji Uzmanı
tuzsa hayatın tadı da sağlıktır. Tat alalım diye aşırı tuz
tüketerek sağlığımızı tehlikeye atmamak gerekir.
Fazla tuz tüketiminin bazı hastalıklar için davetiye
çıkarttığını bilinmektedir. Oysa daha az tuz tüketerek
kalp, damar hastalıkları ve kalp krizi gibi hastalıkların
riskini önleyebiliriz. Aşırı tuz tüketiminin kan basıncını
yükseltir, yüksek tansiyonun da kalp krizi ve inme riskini
artırır. Erişkinlerde günlük tuz alımının 6 gramı aşmaması
gerekir. Tuz tüketiminin az miktarda azaltmasıyla kalp
ve damar hastalıkları riskini büyük ölçüde geriletebilir.
Araştırmalar sonucunda günlük beslenmelerindeki
Tuzun insanlar için taşıdığı hayatı öneme karşın
aşırı tüketimi de insan sağlığına zarar verir.
Yemeğin adı tuzsa hayatın tadı da sağlıktır.
Tat alalım diye aşırı tuz tüketerek sağlığımızı
tehlikeye atmamak gerekir.
8
T
uz gıdalardaki ana tat olmasıyla beraber küflenme,
böceklenme ve kokuşma önleyici özelliğinden
dolayı millattan binlerce yıl öncesinden bugüne
dek insanların hayatında önemli yer ve role sahiptir. Çoğu
medeniyetlerde değerli bir mineral olup ticareti yanısıra
para yerine geçtiğide bilinmektedir. Tuzun tat ve koruyucu özelliklerinden başka canlılar için sağlık açısından
önemli ve gereklidir. Sağlıklı bir yaşam için vücudumuz
her gün yaklaşık 3-6 gram tuza gereksinim duymaktadır.
Her gün yeteri kadar tuz almadığımızda organlarımız ve
kan dolaşımımız bir çok sorunla karşılaşır. Kısacası tuz
bütün canlılarda yaşam için hayati önem taşır.
Genelde 3 çeşit tuz kullanmaktayız; bunlardan ilki deniz
tuzu, ikincisi kaya tuzu yada kristal tuz ve üçüncüsü
deniz veya kaya tuzunun rafine edilmesiyle elde edilen
sofra tuzudur.
Tuzun insanlar için taşıdığı hayatı öneme karşın aşırı
tüketimi de insan sağlığına zarar verir. Yemeğin adı
tuzsa hayatın tadı da sağlıktır. Tat alalım diye aşırı tuz
tüketerek sağlığımızı tehlikeye atmamak gerekir.
Fazla tuz tüketiminin bazı hastalıklar için davetiye
çıkarttığını bilinmektedir. Oysa daha az tuz tüketerek
kalp, damar hastalıkları ve kalp krizi gibi hastalıkların
riskini önleyebiliriz. Aşırı tuz tüketimi, kan basıncını
yükseltir, yüksek tansiyonun da kalp krizi ve inme riskini
artırır. Erişkinlerde günlük tuz alımının 6 gramı aşmaması
gerekir. Tuz tüketiminin az miktarda azaltmasıyla kalp
ve damar hastalıkları riskini büyük ölçüde geriletebilir.
Araştırmalar sonucunda günlük beslenmelerindeki
tuz tüketimini önemli ölçüde azaltan kişilerde gelecek
10-15 yılda kalp-damar hastalıklarına yakalanma
olasılığı yüzde 25 oranında azalır. Ayrıca kalp-damar
hastalıklarından ölüm riski de yüzde 20 geriler. Demek
ki günde bir gram daha az tuz tüketimi kalp krizi riskini
yüzde 3, inme ve felç riskini yüzde 5 azaltır. Eğer 6 gram
az tuz tüketilirse felç riski yüzde 24, kalp krizi yüzde 18
ve 9 gram tuz azaltılmasında da felç riski yüzde 34 ve
kalp krizi riski yüzde 25 azalmaktadır. Günlük tuz tüketiminin az miktarda azaltılmasının, hastalık risklerine
karşı büyük etkisinden söz etmişken, tüketilen tuzun
dörtte üçünün zaten alınan gıdaların içinde bulunduğunu
hatırlatmak gerekir. Olması gereken günlük 6 gram tuz
tüketimi hedefinin de, yediklerine dikkat etmeleri durumunda çoğu insan için ulaşılabilmektedir.
Genelde hepimiz yemeğin tadına bakmadan hemen tuza
sarılırız. Bu da tüketilmesi gereken tuz miktarının 3-4 katı
kadar fazla tuz tüketmemizi sebep olur. Artık hepimiz
sağlıklı erişkin bir kişi günlük tuz ihtiyacı 3- 7 gr arasında
ve ortalama 5 gr olması gerektiğini öğrenmişizdir.
Ne yazıkki son dönemde yapılan çalışmalarda erkeklerimiz günlük 19.3 gram ve kadınlarmız ise 16.8 gram
tuz tüketmekteler.
Aşırı tuz tüketimi en çok yüksek
kan basıncına neden olur.
Hipertansiyon ciddi bir durumdur. Hipertansiyon, kendi
başına öldürücü değildir; fakat tedavi edilerek kontrol altına
alınmazsa hipertansiyonun sonuçları öldürücü olabilir. Yüksek
kan basıncı kalbi zorlayarak kalp yetmezliği, kalp damar
hastalığı, beyin kanaması ve beyindeki kan damarlarının
pıhtıyla tıkanması gibi ciddi hastalıklara neden olur. Tüm
bu üzücü hastalıklar hepsi tedavi edilmeyen hipertansiyonun
sonuçlarıdır.
Hipertansiyon gelişiminde, tuzun çok büyük rolü vardır.
Bazı insanlarda, böbreğin tuz atma kapasitesi sınırlı olabilir
ve gereğinden fazla tuz alınması, hipertansiyonun ortaya
çıkmasına veya hipertansiyonun tedavisinde başarısızlığa
yol açabilir. Böbreklerin hipertansiyon gelişimindeki rolü
çok belirgindir. Yüksek kan basıncı olan bir hastada, böbrek
hastalığının saptanması, böbrek hastalığının erken tanısına ve
tedavisine de olanak sağlar.
Bilindiği gibi insan vücudunda, tüm organ ve dokuları
besleyen dolaşım sistemi damarlardan oluşur. Hipertansiyon,
dolaşım sistemindeki damarlarda kan basıncının yüksek
olmasıdır. Tüm organ ve dokularda damar olduğu için hipertansiyon tüm vücudu etkileyebilir. Hipertansiyondan en çok
etkilenen organlar; kalp, beyin, böbrekler, büyük atardamarlar ve gözlerdir. Hipertansiyon bu organları etkileyerek kalıcı
sakatlıklara ve ölümlere yol açabilir.
Hipertansiyonun sağlığımıza verdiği zararları özetlersek:
Başta kalp yetmezliği, kalp büyümesi, kalbi besleyen
damarlarda daralma ve tıkanmayı neden olur. Ayrıca beyin
kanaması, felç, beyin damarlarında daralma ve tıkanma,
böbrek yetmezliği, böbrek fonksiyonlarında bozulma, görme
bozukluğu ve körlük en son büyük atardamarlarda genişleme,
yırtılma, ve tıkanma gibi komplikasyonlara neden olur.
Bunların sonucu, kangren veya ani kanamalara bağlı ölüm
gelişir. Hipertansiyon tedavisi mümkün olduğundan erken ve
yeterli tedavi ile bu zararları önlenebilir.
Bundan sonra tuzu kullanırken daha dikkatli olmalıyız.
Çünkü gıda olarak aldığımız besinlerin içinde bulunan
doğal tuz oranı vücudumuzun günlük ihtiyacımızı karşılar.
Daha fazlasına gereksinim duymayız. Örneğin meyve, sebze,
baklagil, et ve süt ürünlerinde doğal olarak günlük ihtiyacimizi
karşılayacak kadar tuz bulunmaktadır.
O zaman aşırı tükettiğimiz tuzların nereden geldiğini bilmemiz
gerekirse; başta sık tüketilen besinlerde tuz miktarının
fazla bulunmasıdır. Örneğin; ekmek, zeytin, peynir, turşu,
konserveler, ketçap ve benzeri gıdarlar gibi...
9
TUZ TÜKETİMİNİ NASIL AZALTABİLİRİZ?
Artık fazla tuz tüketiminin, sağlığımız için ne kadar zararlı olduğunu öğrendiğimize göre,
aşırı tuz tüketimini nasıl azaltırız diye çaba göstereceğiz.
Başta satın alınan ürünlerin etiketleri mutlaka okumalı, tuzsuz ya da tuzu azaltılmış besinler satın almalıyız. Yemek pişirilirken kullanılan tuz miktarını azaltmalı, ev dışında yemek
yeniliyorsa az tuzlu yiyecekler tercih etmeliyiz. Yemeğin ve salatanın tadına bakmadan tuz
ilavesi yapmaktan kaçınmalıyız. Yemeklerin lezzetini arttırmak için tuz yerine maydanoz,
nane, kekik, dereotu, rezene, fesleğen gibi bitkilerle baharatlar kullanabiliriz. Sebze ve
meyve tüketimini artırmalı, daima taze ve az tuzlu veya tuzsuz besinler tercih etmeliyiz.
Bol su içmeli, şişe ve maden sularının sodyum içeriğini etiketinden kontrol etmeliyiz. Ayrıca
günlük olarak tüketilen gıdalar içerisinde bazı gıdalarda çok daha fazla tuz içeren başka
maddeler olduğunu unutmamak gerekiyor. Tek suçlu sofra tuzu değil ilaveten gıdalarda
kullanılan kabartma tozu, yemek sodası gibi katkılar ek olarak cips, krakerler, bisküviler,
fast food ürünleridir. Bu gıdalar içerisinde bulunan tuz dışındaki lezzet verici, koyulaştırıcı,
koruyucu bazı maddelerde de aşırı tuz bulunur. Zeytin, turşu, peynir gibi salamura olarak
saklanan gıdalar ve sucuk, pastırma, salam gibi gıdalar da yüksek oranlarda tuz içerir. Bu
nedenle gıdaları tüketirken yalnızca sofra tuzuna değil, hazır gıdalarla birlikte alınan tuzu da
dikkat etmek gerekiyor.
Son günlerde yapılan çalışmalarda ekmeklerdeki tuz oranı çok yüksek olduğunu tespit
edilmiştir. Türkiye’de hem ekmeklerde kullanılan tuz oranı fazladır hem de fazla ekmek
tüketilmektedir. Sonuçta ekmekle beraber tuz da fazla tüketilir. Bir ekmeğin içinde 5-6 gram
tuz olduğuna göre günlük aldığımız 18 gramlık tuzun 11-12 gramı sadece ekmekten alırız
demek.
Sevgili okurlar damak zevki zamanla değişebilir, eğer tuzsuz yemeye alışırsak damak
zevkimiz o yönde değişebilir. Bu tür önlemler sayesinde kalp damar hastalığına
yakalanmaktan uzaklaşırız.
10
İnsan psikolojisini
hatta davranış
şeklini doğrudan
etkileyen dişteki
renk veya şekil
bozukluğunu
engellemek artık
mümkün.
PORSELEN
LAMİNAT VENEER
RESTORASYONLAR
Dt. Barbaros BAHÇELİOĞLU
Ağız ve Diş Sağlığı
Günümüzde, gelişen diş hekimliği teknolojileri, artan estetik
beklentileri karşılama noktasında yeni seçenekler sunmaya devam
ediyor. Özellikle öngrup dişlerin estetik yaklaşımlara konu olması;
daha az madde kaybı ile daha hoş gülüşlere yol açması da bu
dönemin getirdiği yeniliklerden biridir.
Çocukluktan itibaren mine hipoplazisi , fluorozis, dentin hipoplazisi
ve travmaya bağlı renklenmeler öngrup dişlerde estetik sorunlara
yol açar. İnsan psikolojisini hatta davranış şeklini (örn: gülerken eliyle
ağzını kapatma) doğrudan etkileyen bu tür sorunları engellemek
artık mümkün.
Yaklaşık 1 hafta sürecek olan sürecin
sonunda tüm dişlerle renk ve form olarak
uyumlu, vakaya göre oklüzal uygunluğu
sağlanmış, estetik laminat restorasyonlara
kavuşur.
Metal alt yapı içeren porselen
restorasyonları göre göze daha naturel
gelen laminat restorasyonlar adeziv
özellikleri yüksek yapıştırıcı simanlarla
hastaya uygulanmaktadır. Dişhekiminden
bu tür uygulamaların avantaj ve riskleri
konusunda doğru bilgileri almış olan
hastalar beklentilerine kavuşur.
Renk veya şekil bozukluğu mevcut olan hastada lokal anestezi,
uyguladıktan sonra yapılacak, 1-1,2 mm doku kaldırarak oluşturulan
preparasyon yeterli olur.
Doğru vaka seçimi, yeterli kesim miktarı,
ölçü ve provalardaki titizlik, sonlandırma
aşamalarındaki dikkat başarıyı artıran
faktörlerdir.
Ara yüzleri de basamak oluşturarak yapılan bu tip preparasyonlar
insizal kenardan da 1 mm’lik basamakla sonlandırılır. Alınan ölçüler
laboratuara gönderilirken hastaya kesim bölgesini kapatarak estetiği
sağlayacak geçiciler uygulanır.
Ön grup dişlerle ilgili aşındırıcı kötü
alışkanlıklar (örn: pipo kullanımı), bruksizm,
travmatik kapanış gibi kontrendikasyon
durumları dikkate alınmalıdır.
12
Bebeğinizin
ilk anlarını
fotoğraflarla...
Hastane odanızı
özel tasarımlarla
renklendiriyoruz.
Uzm. Dr. Nil YILMAZ DİNÇER
Nöroloji
“
14
ABD’de yapılan bir çalışmada nöropatik ağrısı
olanların ayda ortalama 5.5 gün iş gücü kaybı
olduğu saptanmıştır.
vücudunuzda karıncalanma oluyor mu?
NÖROPATİK AĞRI
Hastaların tanımlamakta, doktorların da
teşhis koymakta zorlandığı klasik ağrı
kesicilerin fayda etmediği bir ağrı
nöropatik ağrı…
Nöropatik ağrı ilk olarak MÖ 1250 yılında
Hitit tabletlerinde tarif edilmesine karşın
uluslararası ağrı çalışmaları birliğince
ancak 1994 yılında tanımlanabilmiştir.
Toplumun yaklaşık %10’unda görülen
nöropatik ağrının tanısında yaşanan
sorunlar, tedaviyi de olumsuz yönde
etkiler ve bu nedenle hastalarda giderek
kronikleşen bir ağrıya yol açar. Nöropatik
ağrı çok şiddetlidir ve tek başına bir ağrı
hissi değildir. Anksiyete, depresyon,
dikkat bozukluğu, uykusuzluk, sosyal
yaşam kalitesinde bozulmada sıklıkla
ağrıya eşlik eder. Bazı hastalar nöropatik
ağrı nedeniyle çalışamaz, yürüyemez,
hatta giysilerin yarattığı yanma hissi
nedeniyle giyinemez hale gelirler.
Ağrı çok şiddetli olabilir, uzun sürelidir ve
standart ağrı kesici ilaçlara yanıt vermez.
Nöropatik ağrı, diğer birçok ağrının
aksine genellikle geceleri artar.
Nöropatik ağrı, merkezi ya da çevresel
sinir sisteminin hasar görmesi sonucu
ortaya çıkan süreğen ve kompleks bir
ağrı türüdür. Zona, yaygın kas ağrısı,
inme, kanser, kırık ve travma, omurilik
hasarı, alkolizm, yüz, kol ve omurilikteki sinir dokularına bağlı görülebilen
novopatik ağrının en çok etkilediği
hasta gruplarından birisi de diyabet
hastalarıdır. Diabetli hastaların yarısında
mutlaka nöropatik ağrı gelişecektir.
Her 3 kanser hastasından biri nöropatik
ağrı çekerken, inme geçiren hastaların
yüzde % 40-60‘ında en az bir ay sonra
nöropatik ağrının başladığı saptanmıştır.
Omurilik hasarı sonrası hastaların yaklaşık
yarısında nöropatik ağrı gelişir.
Nöropatik ağrı belirtileri
Nöropatik ağrı, hastalar tarafından çeşitli şekillerde
tanımlanır. Sıklıkla batıcı, delici, saplanıcı,
yakıcı, elektriklenme ve iğnelenme şeklinde tarif edilir.
Herhangi bir uyaran olmaksızın oluşan karıncalanma
gibi ağrısız his (parestezi), herhangi bir uyaran
olmaksızın oluşan yanma gibi ağrılı his (disestezi),
normalde ağrı yaratmayacak bir uyaranla ağrı oluşması
(allodini) ağrılı bir uyarana abartılı yanıt verilmesi
(hiperaljezi), uyarana abartılı ağrılı yanıt verilmesi
(hiperpati) akla nöropatik ağrıyı getirmelidir.
Nöropatik ağrının tedavisi
Fiziksel fonksiyonların düzeltilmesi, ağrının
gelişiminden korunma (diabet hastalarında kan
şekerinin kontrol altında tutulması vb), yaşam
kalitesinin arttırılması, psikolojik gerilimin
düzeltilmesi önemlidir.
Nöropatik ağrı tedavisinde karşılaşılan en önemli
sorunlardan biri, hastaların büyük bir çoğunluğunun
doğru tanı konamadığı için hiçbir etkinliği
gösterilmemiş ağrı kesici ilaçlarla tedavi
edilmeye çalışılmalarıdır. Nöropatik ağrının
tedavisinde kullanılan ajanlar arasında başlıca
antiepileptikler, antidepresanlar, opioid analjezikler,
antiaritmikler, lokal anestezikler sayılabilir.
Periferik nöropatik ağrısı olan hastanın tedavisinde
transkutan elektriksel sinir uyarımı (TENS) denenebilir
ve başarılı sonuçlar alınabilir. Santral nörojenik ağrıda
ise TENS uygulanımının daha az etkili olduğu tespit
edilmiştir. Kimi hastalarda TENS ağrıyı çoğaltmıştır.
Ayrıca yukarıdaki tedavi yöntemlerine yanıt alınamayan
bazı durumlarda cerrahi tedavide uygulanabilir.
15
alişan
samimi ve içten
bir sohbet...
saz ekibinde 15 kişiyiz ve 10 u benim asker arkadaşım
çünkü biz müzisyenlerin askerlik yaptığı yerde yaptık
askerliğimizi o yüzden bana böyle bir yararı oldu. Yazın
albüm çıkarmak her zaman risktir çünkü yazın televizyon
izlenmiyor klipler çok fazla izlenmiyor o yüzden zaman
olarak yanlış bir zaman oldu ve ben askerden geldikten
sonra herkes benim askerlik anılarımla daha çok haşır
neşir oldu o yüzden albüm ikinci planda kalmış olabilir.
Fakat şuanda 20 bin e yakın albüm sattım
o yüzden memnunum.
Check-up yaptırıyormusunuz?
Alişan’ın son albümü içine sindi mi yoksa
askerden sonra hemen yapması gerektiği için mi
yaptı bu albümü?
epertuarı
r
n
ü
n
ü
r
10 albüm
oluşan bi
n
e
k
y
e
d
r
e
ask
dı ...
repertuar
Evet askerden sonra albüm yapmam gerektiği
için yaptım ama o repertuar askerdeyken oluşan
bir repertuardı. Zaten Ceyhun Çelik benim asker
arkadaşım birlikte askerlik yaptık onunla ta
askerdeyken bu repertuarı çıkardık. Ceyhun ile orda
tanıştım hatta şuanda benim arkamda çalan
16
Check-up bir kere askere giderken yaptırdım.
Aslında 6 ayda bir yaptırmak lazım ama çok fazla
hastane ortamını sevmiyorum. Bunun nedeni ise
rahmetli Hilmi abi zamanında çok fazla gidip geldim ve
bu yüzden hastane ortamları beni üzüyor. Allah kimseyi
düşürmesin ama yokluğunu da göstermesin.
Beslenmenize dikkat ediyor musunuz?
Doğulu olduğum için çok fazla et ve kebap tüketiyorum.
Besleneme derken bir programım veya dikkat etmem
gereken şeyler diye bir şey yapmıyorum.
Haftada yediğim kebap sayısını bilmiyorum.
Belki 3 öğün kebap yiyorum. Ama fazla enerjik olduğum
için yakıyorum. Şuana kadar hiç kolestrol sorunu
yaşamadım.
Alişan askerden sonra sağlıkla
ilgili dengesini nasıl koruyor?
Hiç dikkat etmiyorum ama en çok
askerde dikkat etmişimdir sağlığıma
orda çok gittim revire. Ben askerde
ciddi bir rahatsızlık geçirdim diz
kapağımda kıkırdağımda bir sorun
vardı eğilip kalkamıyordum birkaç
gün revire gidip geldim ve oradan
beni Gata’ya sevk ettiler ondan
sonra Mr çekildi böyle bir sorun
olduğu ortaya çıktı. En son ameliyat
dediler ve askerde ameliyat
geçirdim. 3-4 gün Gata’da yattım
45 gün istirahat aldım sonrada 90
gün fizik tedavi gördüm. Ama şimdi
eskisinden çok daha iyiyim.
Bize bir gününüzü anlatır mısınız?
Gece çok geç yatmadıysam sabah
çok erken kalkıyorum. Evde kahvaltı
edip ondan sonra ofise geliyorum.
Günlük yapacağım şeyleri orda
yapıyorum basın danışmanıyla,
menejerim aynı zamanda kuzenim
onunla oturup haftalık programı
yapıyoruz onun dışında spor filan
pek fazla yapamıyorum zaten spor
yapmayı çok sevmiyorum hiçbir
zaman programlı spor yaptığım
olmadı. Sadece bir dönem oldu.
Akşam işime giderim.
Çok standart işim var.
Televizyonla alakalı daha önce
her şey dahil vardı.
Yeni bir proje var mı?
Askerden gelir gelmez Fox kanalında
çağla Şikel ile birlikte yaza özel
tabu programını yaptık. Bu aralar
yeni bir televizyon programına
hazırlanıyorum. Hazırlandığım bu
program sabah programı olsa bile
sanatçılı olsun istemiyorum daha
çok halkın konuk olacağı halkla
yapılabilecek bir program yapmak
istiyorum. Sabah programlarını
2 sene boyunca yaptım. Diğer
sabah programı yapan insanlar
kadar. Belki çok uzun bir süre değil
ama her gün sanatçı konuk etmek
çok zor oluyordu. Senede en az 100
tane sanatçı konuk etmek lazım ve
100ün içinde 30u en iyisi olması
lazım oda çok zor bir şey her hafta
bir sanatçıyı ağırlamak ondan rica
etmek, ağırlamak beni 2 senede
baya bir zorlamıştı o yüzden büyük
konuşmayayım ama ben şuan öyle
bir şey istemiyorum.
İbrahim Tatlıses ile
görüşüyormusunuz?
Her yer popçu dolu.
Arabesk okumaya
korkuyoruz...
Tabii ki görüşüyoruz. Askerden
geldikten sonrada gittim kendisini
ziyaret ettim. Zaten televizyonda da
çıktı. Durumu gayet iyi sadece biran
önce futbolcu deyimiyle sahalara
dönmesi lazım çünkü bizim fantazi
ve halk müziğinin önderi o ve bizim
için çok önemli.Artık her yer popçu
dolu ve biz bile arabesk okumaya
korkuyoruz okursak bizi yayınlamazlar
diye öyle bir duruma geldik o yüzden
aramıza biran önce dönmesi lazım.
İbrahim Tatlıses’in gidemediği
bütün işlere Alişan gidiyor diye
duyduk, doğru mu?
Sağlık sorunların dolayı gidemediği
bazı işlere evet ben gittim.
Aslında İbrahim abi sağlıklıykende
bu böyleydi ona fazla gelen işleri
bana yönlendiriyordu. Sağ olsun
böyle bir yararı oldu bana..
Askerlik bittikten sonra annelerin
bir baskısı vardır, sizde böyle bir
baskı gördünüz mü?
Ya tabii bizde adettir. Askere gidip
gelen evlenir. 20 yaşında gittiysen
evlenmek daha kolay oluyor ama
ben 34 yaşında askere gittiğim için
öyle kolay olmuyor. Biliyorsunuz
daha askere gitmeden önce bir
ilişkim vardı ve evliliğin eşiğinden
döndüm. Evet daha önce annemin
evlilik ile ilgili baskıları vardı ama
artık yok, onlarda kabullendi evlilik
kısmet işi…
Çocuklarla aranız nasıl baba
olmak ister misiniz?
Aile kurmayı ve
çocuk sahibi olmayı
çok istiyorum...
Baba olmak istiyorum tabii istemez
olur muyum? Çocuklarla aram çok
iyi çok seviyorum çocukları. Özellikle şuan kardeşimin kızı var daha 1
buçuk yaşında her gün onu mutlaka
görürüm. Bir aile kurmayı ve çocuk
sahibi olmayı çok istiyorum. En kısa
zamanda inşallah.
Mahsun kırmızıgül ve Özcan
denizin sinema konusunda
geldikleri nokta ortada siz
neler düşünüyorsunuz?
Mahsun abinin çok önceden
planladığı şeylerdi ve planladığı
her şeyi de gerçekleştirdi çokta
başarılı oldu ama benim hiç
böyle bir hayalim olmadı. Yani
belki onların arasında en çok
dizi çeken benim 350 bölüme
yakın dizi çektim ama dediğim
gibi bir filmim olsun yönetmenlik
yapayım filan böyle bir
hayalim hiç olmadı.
Ben 3 senedir setlerden
uzağım. Sabah programları
benim için daha iyi çünkü
bir diziye başladığınız
zaman haftanın 7 günü
o diziye ayırmak zorunda
kalıyorsunuz.
17
“Bebeğim
Sürekli
Ağlıyor”
diyorsanız;
Infantil Kolik
üzerine bilmeniz
gerekenler
Uzm. Dr. Maşallah CANDEMİR
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
Normal ağlama,
doğumdan itibaren ilk
haftalardan başlayan
1.5-2 aya doğru giderek artan,
günde en fazla 2,5-3 saate
kadar ulaşan ağlamadır.
Çoğu bebekte ağlama ve
huzursuzluk kendiliğinden
3-4. aylara doğru azalarak
kaybolur. Aşırı ağlayan bebeklerin
aileleri endişelenmekte ve
bu nedenle hastanelere sıklıkla
başvuru sebebi olmaktadır.
18
Yaşamın ilk üç ayında aşırı ağlayan bebeklerin çoğunda
organik bir problem tespit edilememiştir. İnfantil kolik (İK)
ise daha çok yaşamın ilk 4-5 ayındaki bebeklerde nedeni
açıklanamayan 3 haftadan uzun süreli günde 3 saatten
ve haftada üç günden fazla süren ağlama nedenidir ve
bu durum üçler kuralı olarak bilinmektedir.
Kolik sancısı olan bebekler genellikle sağlıklı ve gelişim
problemi olmayan bebeklerdir. Koliğin görülme sıklığı
%5-25 olarak saptanmıştır. Genelde 6. haftadan
sonra ortaya çıkar. Ağlama birden ve ani başlar.
Genellikle annenin bebeğe fazla zaman ayıramadığı
vakitler olan akşam saatlerinde ağlama artar.
Bebeklerde keskin yüksek tonlu, aşırı ağlama yanında
karın şişkinliği, kusma, kabızlık veya ishal, batında gaz
geçişi artmıştır. Dışkılama ile bebek rahatlar. Sımsıkı
kapalı ya da çok açık gözler, kızarık ve buruşturulmuş
yüz, çatılı kaşlar, sıkılı ve yumruk halinde eller, direnmiş
veya karına doğru çekilmiş bacaklar, yay gibi gerilmiş sırt,
ayakların soğuk olması İK’ te aşırı ağlmaya eşlik eden
tipik bulgulardır.
anlamına gelmez. Bebeğin mevcut beslenmesinin
değiştirilmesi önerilmez.
Gazı önlemek için özel biberonlar denenmiştir. Ancak
etkinlikleri kanıtlanamamıştır. Annenin beslenmesinde kahve, çay, kola gibi kafein içeren içeceklerin
azaltılması ve sigaranın kesilmesi
önerilmelidir. Anne sütüne laktaz eklenmesi, inek
sütü ya da allerji yapabilecek besinlerin (soya, fıstık,
yumurta) diyetden çıkarılması önerilebilir.
Beslenmeden sonra bebeğin gazı iyi çıkarılmalıdır.
Bunun için bebeğin sırtı sıvazlama şeklinde masaj
yapılabilir, bebeği incitmeyecek şekilde sırtına avuç içi
ile hafif hafif vurulabilir ve kucakta gezdirilebilir.
Bazı bebekler sürekli olarak anne tarafından kucakta
taşınmak isterler. Bu nedenle ağlayan bebeği daha
fazla kucağa almaktan kaçınılmamalıdır. Bu bebeklerin
mümkün olduğu kadar anne ile temasları
kesilmemeli ve gerekli olduğu zamanlarda da anne
ayrılıkları azaltılmalıdır. Bu mümkün olmayacaksa
bebekler bebek arabası veya askı ile taşınabilirler.
İnfantil koliğin nedenleri tam olarak anlaşılamamıştır.
Bebeklerin sağlıklı olması ve olayın belli bir zaman sonra
kendiliğinden düzelmesi tanıda zorluklar yaratmaktadır.
İnfantil koliğin nedenleri ile ilgili çeşitli hipotezler
ileri sürülmüştür. En çok suçlanan sebep çocukların
gelişmemiş sindirim sistemleridir. Annenin yada bebeğin
diyetinde bulunan inek sütü proteinine alerji, yine annenin
aldığı besinlerdeki soya, kahve, fındık, fıstık, çikolata,
kabuklu deniz ürünleri, brokoli, yeşilbiber ve baharatlı
yiyeceklerden geçen allerjenlere bağlı oluşan besin
allerjisi veya intoleransı; hızlı besleme, aşırı besleme gibi
uygunsuz beslenme teknikleri, aile içi çatışmalar,
anne-baba arasında gerginlik yada iletişim eksikliği gibi
bir takım psikolojik faktörler ve benzer bir çok durum
kolikli bebeklerde hipotez olarak ileri sürüülmüştür.
Karın masajı, sıcak yatak, ılık banyo, emzik kullanımı,
araba ile gezdirme, vibrasyonlu ritmik uyarılar yapan
(elektrik süpürgesi, çamaşır makinesi vb.) elektrikli
ev aletleri, araç simülatörleri bazı bebeklerde faydalı
olabilmektedir.
Gaz sancısı olan bebeğin annesi ve babası çocuklarına
karşı faydalı olamadıklarını düşünüp ve altta yatan bir
organik bir neden olduğunu düşünerek hekime gelirler.
Eğer çocukta morarma, solunum sıkıntısı olması,
yetersiz kilo alımı, letarji, nörolojik belirti var ise bu bizi
infantil kolikten uzaklaştırır, sonuçta organik bir hastalık
araştırılmalıdır. Çoğu huzursuz bebekte altta yatan
tedavi edilebilir bir neden yoktur. Ağlayan
bebeklerde tanımlanabilir organik sebepler
% 5’ den azdır. Tedavi edilebilir nedenler
dışlandıktan sonra bebeğin 24 saatlik uyku
ve ağlama durumlarını gösteren davranış
günlüklerinin ailece düzenlenmesi
doktorun tedaviyi yönlendirmesi
açısından önemlidir.
Sonuç olarak infantil kolik; halen sebebi çok iyi
bilinmeyen, aileleri endişeye sevkeden ve
bebeklerini ilk aylarda en sık doktora götürme
nedeni olup 4-5 ay civarında kendiliğinden geçen,
çeşitli önlemlerle bebeğin kısmen rahatlatılabildiği
geçici bir durumdur.
Bebek dik pozisyonda beslenmeli,
emzirme süresi iyi ayarlanmalı, memede
fazla süt varsa her öğünde bir meme
dönüşümlü olarak emzirilmelidir. Formula
ile besleniyorsa biberon deliği yeterince geniş
olmalıdır. Az veya aşırı beslenme önlenmelidir. Çok uzun süre emzirme çok iyi beslenme
Ağlayan bebeğin ailesi genellikle yorgundur.
Bu zamanlarda çevreden yardım alınabilir. Ailelere
psikolojik destek çalışmaları ile bebeklerin günlük
ağlamasında hafif anlamlı bir azalma saptanmıştır.
Diyet değişiklikleri ve diğer önlemler genellikle
yeterlidir. Ancak yetersiz kaldığında farmakolojik
tedaviler denenebilir. Bu amaçla kullanılabilecek
farmakolojik ajanlar çok çeşitlidir.
Uzm.Dr. Önder Yüksel ERYİĞİT
Anesteziyoloji ve Reanimasyon
YAYGIN BİR TOPLUMSAL FOBİ
ANESTEZİ KORKUSU
Elbette bu korkunun anlaşılır bir yönü var. Anestezinin yol
açtığı bilinç kaybı ile birlikte hasta, kendi üzerinde hiçbir
kontrolünün kalmadığı geçici bir döneme rıza göstermiş
oluyor.
Hiçbir şekilde denetleyemeyeceği bir sürece girmenin
kişiye rahatsızlık vermesi, beklenen bir durum. Sonuçta
bu korku bilinmeyenden kontrol edilemeyenden duyulan
korkudur.
?
Kişinin anestezi ile ilgili korkuları iki ana başlık altında
toplanabilir:
Ya uyanamazsam
Ya uyuyamazsam
20
Modern anestezi pratiğinde yeni ve kısa etkili, yan etki
oranları düşük anestezi ilaçlarının gelişmesiyle, “fazla
narkoz verildiği” yada “hasta narkozu kaldıramadığı” için
anesteziden uyanamamak gibi bir durum olamaz.
Anestezi bir bilim dalıdır, kanıta dayalı tıbbın verilerini kullanarak kendi kurallarını oluşturur. Teorik olarak anestezinin pek çok komplikasyonu olsa da, pratikte tam donanımlı bir hastanede ehil bir anestezi ekibi tarafından yapılan
anestezi uygulamasının, aracınızla trafiğe çıkmaktan daha
güvenli olduğu söylenebilir. Bu durum istatistiksel verilerle tercüme edildiğinde; bundan 30 yıl önce 3000 anestezi
uygulamasından birinde anesteziye bağlı hasta kaybedilirken bugün bu oran 20 000 anestezi uygulamasında 1,
hatta geniş çaplı yeni bir çalışmaya göre 185 000’de 1 olarak
bildirilmiştir. Görüldüğü gibi anestezi ilaçlarının, yöntemlerinin, monitorizasyon olanaklarının genişlemesi ve anestezi hekimlerinin sayıca artması her geçen gün anestezinin
güvenirliğini de arttırmaktadır.
Anestezi vücutta kalıcı hasarlara neden olur mu?
Hastaların bir diğer korkusu, anestezinin kişinin zihinsel
fonksiyonlarında kalıcı bir bozukluğa yol açabileceği düşüncesidir. Hastalar bu korkularını tam olarak açıklayamasalar
da, örneğin yakın aralıklarla birkaç kez anestezi almanın
beyin işlevlerini bozabileceği ya da vücutta birikerek kalıcı organ hasarlarına yol açabileceği şeklinde kaygıları olabilmektedir. Özellikle çocukları söz konusu olduğunda bu
kaygılar daha da artmaktadır. Anestezinin, çocuğun zihinsel ve motor gelişimi üzerinde olumsuz etkileri olabileceğinden korkmaktadırlar. Bu tip korkuların hiçbir bilimsel ve
tıbbi dayanağı olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Şu anki bilgilerle anestezinin beyin fonksiyonları üzerinde herhangi bir
olumsuz etkisi gösterilememiştir. Aynı şekilde yeni ilaçlar
o kadar kısa etkili ve güvenlik marjları o kadar geniştir ki,
uygun ilaç seçimi ve uygun dozaj ile üst üste anestezi uygulamaları bebekler tarafından bile kolayca tolere edilebilir.
Anesteziden uyanamama korkusu
nasıl tanımlanır?
Bu durumun tıptaki adı “anestezi altında farkındalık”tır.
Yani ameliyat esnasında bazı şeyleri duymak, kendisine
yapılanların farkında olmak, ancak kaslar paralize olduğu
için sesini duyurup kendini ifade edememek. Geçtiğimiz
haftalarda vizyona giren “Anestezi” isimli film tam da bu
konudan bahsediyor. Ancak filmde tarif edilen anestezi
altında uyanıklık hali tıbben mümkün değil. Tıbbın tanımladığı farkındalık literatüre göre 1000 anestezi uygulamasından 1 veya 2’sinde görülmekte ve genellikle ağrı hissedilmeden ameliyattan bazı kısa anların sonradan hatırlanması
şeklinde gerçekleşmektedir. Hastaların bir çoğunda anestezi ile ilgili ilginç bir kaygı daha gözlemleniyor; anesteziden uyanırken kontrol edemedikleri bazı şeyler söyleme
kaygısı. Bu nedenle iyice uyanmadan yakınlarının yanına
gönderilmemeyi özellikle rica edenler var. Gerçekten de
anesteziden uyandıktan sonraki ilk dönem sonradan pek
hatırlanmayabiliyor, ancak hastalar hatırlamasalar da son
derece normal ve mantıklı konuşuyorlar, saçma konuşmalar veya itiraflarla hiç karşılaşmıyoruz. Zaten kendi güvenlikleri nedeniyle iyice kendilerine gelene kadar hastalar
uyanma odasında takip edilip sonra odalarına gönderiliyor. En sık kullanılan ağrı kesicinin prospektüsü okunduğunda bile pek çok istenmeyen etkinin alt alta sıralandığı
görülür. Elbette anestezinin de olası komplikasyonları var.
Ancak kişi sağlığı için herhangi bir ameliyata karar verdiyse
anestezi korkusuyla baş etmenin en iyi yolu, kendisini tam
donanımlı bir hastaneye ve deneyimli bir anestezi ekibine
teslim etmesidir. Hem ameliyat öncesinde hem de sonrasında anestezi doktoruyla görüşerek hem kendisiyle ilgili
tüm bilgileri hekiminize aktarıp hem de tüm sorularını ve
kaygılarını paylaşmasıdır. Anestezi süreci ile ilgili ne kadar
çok bilgi sahibi olunursa kaygılar da o kadar azalır.
21
b ug ü n
d e
mle
sek?
n
e
Dr. Şilan KOLAN
Bugünlerde şirketlerde, evlerde, kafelerde ve restoranlarda yeni bir trend
salgın gibi hepimizi etkisi altına almaya başladı. Şifalı bitkiler ve çaylar.
Eskiden bir yere gittiğimizde sorarlardı “çay mı içersiniz yoksa kahve
mi?” diye. Şimdilerde ise soru biraz daha uzadı. “Bitki çayı alır mısınız?
Hangisini tercih edersiniz ?”
Dr. Şilan KOLAN
Acil Sorumlu Hekimi
Çay tedavi amacı ile ilk önce Çin’ den başlayarak tüm dünyaya yayıldı. Avrupa’ ya
17 yüzyılda gelen çay tedavi amacı 2. planda kalarak daha çok keyif için içildi.
Keza Türkiye’ de de çay tedavi edici özeliği yanında daha çok keyif için tüketildi.
Hatta öyle ki günün her saatinde her yerde sıklıkla tercih edildi. Fakat son günlerde
bu keyfimizin içeriği biraz değişmeye başladı. Doğal ürünlerdi, organik tarımdı,
sağlıklı beslenmeydi derken, birden bire şifalı bitkiler ve çaylar hayatımıza girdi.
Önce hayatımıza yeşil çay geldi. Yeşil çay vücudu hastalıklara
karşı koruyordu ve yüksek tansiyondan uykusuzluğa kadar
birçok faydası vardı. Derken peşinden diğer şifalı bitliler ve
bitki çayları biz ne olduğunu anlayamadan klasik çayımızın
yanında renkli paketleri ve aromalı kokuları ile yer aldılar.
Tabiki ilk amaç zayıflamaktı ama bunu daha çok sağlıklı
yaşamak ve vücudu hastalıklara karşı güçlendirmek olarak
söylemek işimize geldi. Aslına bakarsanız biz zaten eskiden
beri bu otları ve bitki çaylarını biliyorduk ve kullanıyorduk.
Belli bir yaşın üzerindeki herkes gayet iyi hatırlar ki midemizi
üşüttüğümüzde annelerimiz bize nane-limon kaynatırdı.
Soğuk algınlığı geçirdiğimizde ise ıhlamur vazgeçilmezdi.
Bu örnekleri yörelere göre arttırmak o kadar kolayki. Büyük
annelerimize sormak yeter. Bize onlarca örnek vermek için hiç
zorlanmayacaklardır. Bu bitkilere ulaşmakta artık çok kolay.
Evinize en yakın aktara veya doğal ürünler marketine gitmeniz
yeterli. Üstelik satıcıdan hangi bitkinin nelere iyi geldiğini
ya da hangi rahatsızlığınız için hangisini almanız gerektiğini
öğrenmeniz çok çok kolay. Çünkü yurdumun aktarların çoğu
(haddini aşmayanları ayrı tutuyorum) artık neredeyse
yarı-doktor bilgisinde şifacılığa da soyunmuş durumda.
Bu durumda işin gerçeği nedir?
Ne yapmalı ne yapmamalıyız?
Tıpta kullanılan ilaçları çoğunun etken maddelerinin bu bitkiler
olduğundan yola çıkarsak; Evet bu bitkiler bazı hastalıklara iyi
gelecek veya tedavisine yardımcı olacaktır. Ama nasıl?
• Bitki çayları ilaç değildir. Bitkisel çayları tedaviye yardımcı ve
koruma amaçlı kullanmalıyız.
Şifalı otların ve bitki çaylarının
en çok kullanılanları ve bunların
faydaları nelerdir?
Adaçayı: Antiseptiktir. Canlandırıcıdır ve göğsü
yumuşatır.
Anason Çayı: Anne sütünü arttırır, hazımsızlığa ve
uykusuzluğa iyi gelir.
Biberiye: Kabızlığa ve baş ağrısına iyi gelir.
Kantaron Çayı: Depresyona iyi gelir, yatıştırıcıdır.
Kişniş: Hazmı kolaylaştırır.
Kuşburnu: Güç kazandırır, öksürüğe iyi gelir ve
c vitamini içerir.
• Bitkisel çaylar tedaviye uygun şekilde kullanılmalı ve
tedavi süresi bitince çay da bırakılmalıdır. Uzun süreli
içilmeleri halinde vücudumuzdaki bazı etken maddeleri
arttıracaklarından istenmeyen sonuçlar doğurabilirler.
• Belli bir etki için belli sürelerde düzenli içilmeleri gerekir.
• Günde 2 bardaktan (fincan) fazla içilmemelidir.
• Sabah aç karnına ve yatmadan önce 1 fincan bitki çayı en
ideal tüketimdir.
• Sertifikalı, ambalajlı ve bilinen markaları tüketmekte fayda
vardır. Menşei bilinmeyen ve açık ürünleri kullanmak çok
tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
Melisa Çayı: Hazımsızlık, baş ağrısı ve migrene iyi gelir.
Sakinleştiricidir.
Limon Çayı: Soğuk algınlığına ve mide bulantısına iyi
gelir. Yatıştırıcıdır.
Sinameki: Doğal müshildir.
• Birden fazla bitki karıştırılarak yapılan karışımlar bilinemeyen
sonuçlar doğurabilir.
• Mümkünse aile hekimlerinden bilgi ve tavsiye alınmalıdır.
• Hamilelerde ve emziren annelerde doktora danışılmadan
tüketilmemelidir.
• Uzun süre kaynatılmamalıdırlar. 2-3 dakika demlenmeleri
yeterlidir. Daha uzun süre kaynamaları etken madde içeriğini
değiştirebilir ve hatta zararlı hale getirebilir.
• Bitki çaylarını şeker ilave etmeden tüketmekte fayda vardır.
Şimdi bu kadar şifalı bitkiler ve çaylar hakkında kafa yorunca
sanırım bir çayı hak ettik.
P eki şimdni e demlesek?
Papatya Çayı: Sindirim sistemini düzenler. Bebek ve
çocuklarda gaz söktürücüdür.
Rezene Çayı: Mide ve bağırsak hareketlerini arttırır.
Karın ağrısına iyi gelir.
Sarı Kantaron: Hazmı kolaylaştırır, heyecanı yatıştırır.
Zencefil: Mide bulantılarını giderir,bağışıklık sistemini
güçlendirir.
23
Çocuklarda
Akut
Orta Kulak
Süppürativ
Enfeksiyonu
Op.Dr.Turgay Osman ARDA
Kulak Burun Boğaz
Tedavi
edilmeyen
orta kulak
iltihabının
çocuğunuzu
nasıl
etkileyeceğini
biliyor
musunuz?
24
Akut süppürativ orta kulak enfeksiyonu; terim olarak östaki tüpü yolu ile sağlam bir kulak zarı arkasına orta kulak
boşluğunda başlayan viral ya da bakteriyel enfeksiyona verilen addır. En sık rastlanan etiyolojik ajanlar; respiratuar
virüsler dışında Streptococcus pneumoniae, Haemophilus influenza ve Moraxella catarrhalis’dir.
KBB hastaları içinde, çocuk hastalar her zaman için önemli bir grubu oluşturmuşlardır. Kuşkusuz bunun en önemli
nedeni çocuklarda üst solunum yolu enfeksiyonlarının fazla olması ve bu çağda görülen lenfoid hiperplazilerdir (geniz
eti ve bademcik sorunları).
Çocukların bağışıklık sistemi tam olarak gelişmediği için, özellikle yaşamlarının ilk üç yılında sık ve genellikle uzun
süren enfeksiyonlar geçirirler. Respiratuar enfeksiyonlar, nazofarinks (geniz) ve östaki borusu mukozalarının şişmesine
neden olarak, tüpün zaten tam olmayan çalışmasını daha da kötüleştirir. Öte yandan çocukta östaki tüpü erişkininkinden
daha kısa olup, nerede ise yatay pozisyonda durduğundan orta kulak salgıları tüpten aşağıya yeterince drene olamaz
ve aynı zamanda nazofarinks sekresyonları da yetişkinlerde olduğundan daha kolay östaki borusuna kaçabilir. Bu
anatomik etmen; özellikle yatarak emzirilen ya da beslenen çocuklarda gıdaların rahatlıkla orta kulağa ulaşmasına yol
açmaktadır. Yine anatomik faktörler; yarı damaklı çocukların neredeyse tamamında, Down Sendromluların yaklaşık
%50’sinde, kraniyofasiyal anomalilerin büyük çoğunluğunda orta kulak enfeksiyonlarını hazırlarlar. İklim, coğrafi
koşullar ve mevsimler gibi doğrudan doğruya üst solunum yolu enfeksiyonu sıklığını etkileyen faktörler de gözardı
edilmemelidir. Kışı uzun olan, soğuk ve nemli bölgelerde yaşayan çocuklarda orta kulak enfeksiyonlarının çok daha
fazla görüldüğü bir gerçektir. Kreş ve ilkokul, aile içinde üst solunum yolu enfeksiyonu sıklığının fazla olması ve
kalabalık yaşam şartları, anne sütünün yetersiz alınması, allerjiler, prematürite, sigaralı ortamda yaşam gibi pek çok
diğer faktörün de orta kulak enfeksiyonu sıklığını yakından etkilediğini biliyoruz.
Hastalığın tedavisi enfeksiyonun evresine göre; geniş spektrumlu antibiyotikler, sistemik ve nazal dekonjestanlar,
analjezikler ve kulak zarında bombeleşme başladığında drenaj amaçlı parasentezden oluşmaktadır. Akut süppürativ
orta kulak enfeksiyonu sekelsiz düzelebilir. Ancak tedavi edilemeyen enfeksiyonların bazen ciddi komplikasyonlara
dönüşebileceğini unutmamak gerekir.
Tedavi edilmeyen orta kulak
iltihabının olabilecek komplikasyonları
- İletim tipi işitme kaybı
davranış sorunları
geç konuşma
geç öğrenme
daha düşük zeka
- Kulak zarında çekilme (retraksiyon)
Kolesteatom
Süpüratif labirentit
ekstradural/subdural apse
beyin apsesi
menenjit
ossiküler erozyon
iletim tipi işitme bozuluğu
- Adhezif Otitis Media
iletim tipi sağırlık
- Mastoidit (%3)
- Bekteriyemi
- Septisemi
- Fasiyal sinir paralizi
- Lateral sinüs trombofilebiti
- İç kulağa fistül
sensörinöral işitme kaybı
- Ossiküler erozyon
- 6. kafaçifti paralizi
- Derin boyun apsesi
- Kulak zarının erozyonu ya da kaybı
- Ossiküler zincirin erozyonu
iletim tipi işitme kaybı
- Kulak polipleri
- Sensörinöral sağırlık
Bütün dünyada çocukluk
çağının en sık görülen (%19)
hastalıklarından olan orta
kulak süppürativ enfeksiyonu,
önemli bir sağlık sorunu
olmaya devam ederken, eski
yıllardaki kadar korkutucu
olmasa da yaratabileceği
komplikasyonlar yönünden
ciddiyetini hala korumaktadır.
Diğer sayılarımızda
buluşmak dileğiyle.
Sağlıklı ve mutlu günler
hep sizlerle olsun…
25
P
rostat bezi, tüm erkeklerde bulunan, İdrar kesesinin hemen altında idrar kanalını saran
normalde 20g ağırlığında olan, salgı yapan
fonksiyonel bir bezdir. Prostat bezi 40-45 yaşlarından
itibaren giderek büyümeye başlar. Özellikle prostatın
iç kısmı büyüyebilir ve normalde prostat bir kestane
büyüklüğündedir bazen prostat bezi bir portakal
büyüklüğüne kadar büyüyebilir. Prostatın iç kısmının
büyümesine iyi huylu prostat büyümesi veya tibbi olarak
Benign Prostatic Hyperplasia (BPH) denmektedir.
Yapılan çalışmalarda 41-50 yaşındaki erkeklerin %20’sinde, 51-60 yaşıdaki erkeklerin %50’sinde, 80 yaş
üstü erkeklerin ise %90’ında BPH görüldüğü bildirilmektedir. BPH ile Prostat kanseri aynı hastalık
değildir. BPH, prostat kanserine sebep olmaz ancak her ikisi aynı anda bulunabilirler.
Prostat büyürken idrar yolunu tıkayarak idrar akışını
engellemeye başlar. Bu hastalığın seyrinde, tıkanıklığın
derecesine bağlı olarak hastalarda idrar yapmayla ilgili
yakınmalar başlar. Hastaların yakınmaları şunlardır.
• Sık sık idrara çıkmak
• Urgency (ani idrar yapma hissi)
• Gece idrara kalkmak
• İdrarını tam boşaltamama
• Kesik kesik idrar, çatallı idrar yapma
• İdrar akış hızında azalma
• İdrara başlamada güçlük
• İdrar Kalibresinde İncelme
• İdrarın son kısımlarında damlama
Hastalar genellikle bu şikayetlerin yaşa bağlı olduğunu
düşünürler. Oysa yaşlanma ile alakası yoktur.
Birçok erkek bu şikayetler yüzünden yaşam tarzlarını
değiştirirler. Uzun yolculuğa çıkamama, geceleri sık sık
tuvalete kalkış yüzünden yaşanan uykusuzluk, idrar
kaçırma dolayısıyla sosyal hayattan uzaklaşmalar
görülebilmektedir.
İYİ HUYLU
PROSTAT
BEZİ
BÜYÜMESİ
(BPH)
Op.Dr.Osman Nuri AKBULUT
Üroloji Uzmanı
Kabızlık, soğuğa maruz kalmak, uzun süre sabit
oturmak, bazı yiyecek ve içecekler ile belirtiler daha da
artabilir.
BPH’da prostatın büyümesi tek başına önemli bir bulgu
değildir. Büyümeyle birlikte hastanın şikayetlerinin ortaya
çıkması, şikayetlerin derecesi artması ve bu büyümenin
idrar yollarında oluşturduğu olumsuz etkiler.
(komplikasyonlar) hastalığın önemini ortaya çıkartan
unsurlardır.
BPH'nın oluşturduğu olumsuz etkiler (komplikasyonlar)
şunlardır:
• İdrar yolu iltihabı: İdrar yolunun tıkanıklığına bağlı
olarak idrar kesesinde iltihap oluşabilir. Bu durumda
hastada idrarda şiddetli yanma ve yüksek ateş oluşabilir.
• İdrar kesesi bozuklukları: Prostatın idrar yolunu
tıkamasına bağlı olarak tam boşalamayan idrar kesesi
giderek genişler, zayıflar ve zamanla kasılma yeteneğini
kaybedebilir. İdrar kesesinin kasılma gücünü kaybetmesi
içeride sürekli artık idrar kalmasına neden olur. Bazen
ameliyat yapılsa bile bu bozukluk düzelmeyebilir.
• İdrar kesesi taşları: İdrar kesesinde tıkanıklık
nedeniyle biriken idrarda oluşan iltihap veya minerallerin
çökmesiyle mesane taşları oluşabilir.
26
• Ani idrar tıkanması: İdrar yolu tam olarak tıkanır ve
hasta idrar yapamaz. Buna bağlı olarak karın alt bölgede
şiddetli ağrı oluşur. İdrar yolundan bir sonda takılarak
idrar kesesinde biriken idrar boşaltılmalıdır
• Böbrek bozuklukları: İdrar kesesinde tıkanıklığa bağlı
basınç artışı ve içeride sürekli artık idrar kalması
nedeniyle zamanla böbreklerde genişleme ve işlev
bozuklukları oluşabilir. Ender de olsa bazı hastalarda
böbrek yetmezliği ortaya çıkabilir.
Bu komplikasyonların oluştuğu hastalarda ameliyat
gerekmektedir.
BPH TANISI:
Öykü : Hastaların bazan idrarla ilgili şikayetlerinin
sebebi prostat büyümesi olmayabilir (örneğin şeker
hastalığı, idrar yolu iltihapları, mesane kanseri,
idrar yolu darlıkları gibi). Bu nedenle iyi huylu prostatın
tanısı için önce hastanın iyice sorgulanması
gerekmektedir. Kullandığı ilaçlar, ailede şeker hastalığı
öyküsü sorgulanır. Şeker hastaları genelde daha sık idrar
yaparlar. Bazı ilaçların kullanımı benzer şikayetlere yol
açabilir.
Muayene: Prostatın muayenesi parmakla rektal yoldan
yapılır. Bu muayene de prostatın büyüklüğü, kıvamı,
şekli ve kanser şüpsesi var olup olmadığı tespit edilir.
PSA ölçümü: PSA, prostat bezi hücreleri tarafından
üretilen bir proteindir. Prostat kanserli olgularda kanda
PSA düzeyi artabilir. Kan PSA düzeyi ne kadar yüksekse,
kişinin prostat kanseri olma olasılığı da o denli yüksektir.
Normal şartlarda total PSA 4 ng/ ml değerinin altında
olmalıdır.
Yapılan çalışmalarda
41-50 yaşındaki
erkeklerin %20’sinde,
51-60 yaşıdaki
erkeklerin %50’sinde,
80 yaş üstü
erkeklerin ise %90’ında
BPH görüldüğü
bildirilmektedir.
27
PSA yüksekliği değerli bir tanı metodu ise de tek
başına kanser tanısı koymada yetersiz kalabilir ve
diğer tanı metodları ile koordine edilmelidir.
Total PSA değerinin dışında Serbest PSA değeri
ve serbest / total PSA değerleri ( >%22) ve PSA'nın
senelik artış hızına (velocity) (< 0.8 ) bakmak da,
tek bir değerden çok daha fazla bilgi verebilir.
Her PSA yüksekliği kanser varlığı anlamına gelmeyeceği
gibi, PSA’nın normal olması halinde bile kanser var
olabileceği diğer bir gerçektir.
Tam İdrar Analizi: İdrar yolu infeksiyonu varlığı araştırılır.
Üroflowmetri(İdrar akış hızı): Normal maksimum idrar akış
hızı 15 ml/sn, ortalama akış hızı ise 10ml/sn olmalıdır.
BPH’da prostat idrar yolunu tıkıyorsa bu değerlerde
azalma olur ve idrar yapma süresi uzar.
Ultrasonografi: Prostatın büyüklüğü, idrar kesesinde
oluşturduğu divertikül, taşların saptanması, idrar
kesesinde kalan idrar miktarının ve böbreklerin
durumunun saptanması açısında oldukça değerli bir
tanı yöntemidir.
Sistoskopi: Sistoskopide idrar yolundan sokulan ışıklı
bir aletle idrar kanalına ve mesane içerisine bakılır.
Özellikle ameliyat planlanan hastalarda idrar yolunda ve
mesanenin içinde prostat büyümesi dışında bir başka
rahatsızlığın daha olup olmadığının araştırılması için
özellikle ameliyat öncesinde mutlaka yapılmalıdır.
BPH’NIN TEDAVİSİ
1.Medikal tedaviler:
-İzlem:
BPH varlığı tedavi edilmesi gerektiği anlamına gelmeyebilir. Eğer tıkayıcı vasıfta prostat büyümesi yoksa
ve yapılan tetkilerde patolojik bulgular saptanmamış ise herhangi bir tedaviye gerek olmaksızın hasta takibe
alınabilir. Hastaya yıllık takipler yapılması önerilmelidir.
-İlaç tedavisi:
BPH semptomları kişinin günlük aktivitelerini ve yaşam kalitesini bozmaya başladığında tedaviye geçilir.
Genellikle ilk seçenek ilaçlardır.
-5-Alfa reduktaz inhibitörleri: Finasteride ve dutasteride gibi ilaçlardır. Testosteronun aktif hali olan
dihidrotestosteron’a (DHT) dönüşümünü engelleyerek etki ederler. Bu yolla prostatın belirli oranda küçülmesini
sağladıkları bildirilmektedir. Yan etkileri arasında cinsel istek kaybı, empotans (cinsel fonksiyon kaybı),
memelerde büyüme ve hassasiyet sayılabilir.
-Alfa-blokörler: Mesane boynu ve prostatta yer alan düz kas yapılarını gevşeterek idrar kanalının genişlemesine
neden olurlar. Günde 1 kez ağız yoluyla alınır. Alfuzosin, Doxazosin, Terazosin, Tamsulosin bu tip ilaçlar
arasında en bilinenlerdir. Yan etkiler arasında baş ağrısı, baş dönmesi, yorgunluk, halsizlik, kan basıncında
düşme görülebilir.
2. Cerrahi tedaviler:
a. Açık Prostat Ameliyatı:
Büyüyen prostat dokusunun karından kesilerek yapılan ameliyatla çıkarılmasıdır. Genel olarak kapalı
yöntemlelerle tedavi edilemeyen 100 gr’dan büyük prostatların tedavisinde tercih edilir.
Bu yöntemde ameliyat sonrasında mesanenin ve diğer dokuların iyileşebilmesi için 4-5 gün kadar hasta sondalı
olarak hastanede kalması gereklidir.
Ameliyat sırasındaki kan kayıpları sonucu kan nakli, sonrasında idrarda yanma, batma, idrarın kanlı
gelmesi, meninin geriye kaçması (retrograd ejekülasyon) ve zaman zaman idrar kaçırma şikayetleri görülebilir.
Ameliyat sonrası ortalama 8 hafta civarında tam iyileşme sağlanabilmektedir.
b. Kapalı Prostat Ameliyatları:
-TURP (Trans Üretral Rezeksiyon):
BPH tedavisinde şimdiye kadar kullanılan en etkili, gold standart (Altın Standart) tedavi yöntemidir. Büyümüş
prostat dokusu, endoskopik yoldan elektro- koter yardımı ile kesilerek çıkartılır ve sağlıklı idrar akışı yeniden
sağlanır. Ancak TURP, bir ameliyat olduğu için, kan kaybı, kan nakli gereksinimi, idrar yaparken acı,
zaman zaman idrar kaçırma ve yüksek oranda meninin geriye kaçması gibi komplikasyon risklerine açıktır.
TURP tedavi yöntemi uygulayıcının tecrübesine göre 1 ila 3 günlük sonda takmayı gerektirir.
-Prostatik Stent
-Transüretral Mikrodalga Tedavisi (TUMT)
-Greenlight PVP Laser Prostatektomi
-Transurethral incision of the prostate (TUIP)
-Transurethral microwave thermal therapy (TUMT)
-Transurethral needle ablation (TUNA)
-High intensity focused ultrasound (HIFU)
-Water induced thermo therapy (WIT)
28
GÖZ TANSİYONU
GLOKOM
Op.Dr.Tufan EVCİMAN
Göz Hastalıkları Uzmanı
Belirtiler
Glokom, göziçi sıvısının iyi
boşalmaması yüzünden
göz tansiyonunun
artmasıdır. Halk arasında
göz tansiyonu ve karasu
adlarıyla bilinen glokom,
milyonlarca insanı
etkileyen yaygın bir
göz hastalığıdır.
Tedavi edilmezse görme
kaybına neden olabilir.
Glokomda, göz içindeki
sıvı basıncı, görme
yeteneği için gerekli olan
göz sinirine zarar verecek
düzeyde yüksektir. Glokom
tüm dünyada en sık kalıcı
görme kaybı
nedenidir. Kırk yaşın
üzerinde yaklaşık olarak
her 40 kişiden 1’inde
görülür ve hastalığın
ortaya çıktığı 20 kişiden
1’inde her iki gözde
kalıcı görme kaybına,
yani total körlüğe neden
olur. Bu hastalık iki türlü
gerçekleşir: kalıcı glokom
ve süreksiz glokom. Kalıcı
glokom ömür boyu devam
eder ama süreksiz glokom
yorgun anlarda belirmeye
başlar.
30
Normalde göz içi oluşumların
beslenmesi için göz içerisinde
sürekli olarak bir sıvı
mevcuttur. Bu göz içi sıvı,
aynı zamanda sürekli olarak
bazı kanallarla göz dışına atılır.
Glokom, göziçi sıvısını dışarı
boşaltan bu kanallarda yapısal
olarak tıkanıklık oluşması veya
sonradan bazı hastalıklar
nedeniyle ortaya çıkar. Göziçi
sıvısının yeterli boşalamamasına
bağlı olarak göz içinde basınç
yükselir ve yükselen göziçi basıncı
da görmeyi sağlayan göz siniri
hücrelerinin beslenmesini
engeller. Göz siniri hücreleri
yükselen göziçi basıncı
nedeniyle hasar görerek yavaş
yavaş öldükçe çevreden merkeze
doğru görme kaybı ortaya çıkar.
Hücrelerin tümü öldüğü zaman
kalıcı total görme kaybı oluşur.
Kimler glokoma
eğilimlidir?
Glokom dünyada milyonlarca
kişide görülen ve her insanda
ortaya çıkabilecek bir hastalıktır.
Bununla birlikte bazı
faktörler hastalığın ortaya çıkma
riskini arttırabilir. Toplumda 40
yaş üzerinde %2 ,60 yaş üzerinde
%10 oranında görülür. Glokom
herkeste ve her yaşta görülebilir.
Ancak 40 yaşın üzerinde
olanlar, ailesinde glokom
bulunan kişiler, şeker hastalığı,
hipertansiyonu, yüksek miyopisi
- İlerleyen yaş, ailede glokom
ve damar hastalığı bulunanlar
öyküsü (genetik yatkınlık)
glokomun daha sık görüldüğü
- Sigara, şeker hastalığı, migren,
grupta yer alırlar. Özellikle
- Miyopi, yüksek düşük kan basıncı. glokom hastalığının ailesel
- Uzun süreli kortizon tedavisi,
geçişinin önemli olduğu ve
göz yaralanmaları.
ailesinde göz tansiyonu bulunan
Bu özelliklere sahip kişilerin
kişilerin bu hastalığın görülmesi
glokom yönünden göz
açısından normale göre 8 kat
muayenelerini yaptırmaları
daha fazla risk altında olduğu
uygun olur.
göz önünde tutulmalıdır.
Glokom riskini
artıran faktörler
Teşhis
Tedavi
Hastalık herhangi bir belirti vermediğinden ve
oluşan görme kaybı geri döndürülemediğinden
glokomda erken tanı çok önemlidir. Hastalık ne
kadar erken tespit edilirse, görme kaybı da o
derece az olacaktır. Glokom tanısında konunun
uzmanı göz hekimi tarafından yapılan detaylı bir
göz muayenesi çok önemlidir. Bu muayenede
görme keskinliğinin belirlenmesinin ve rutin göz
kontrollerinin yanı sıra göziçi basıncının yani
göz tansiyonunun ölçümü, göziçi sıvısının dışa
boşaldığı kanalların yeraldığı bölgenin kontrolü
ve göz sinirinin durumunun değerlendirilmesi
büyük önem taşır. Gerektiği takdirde bilgisayarlı
görme alanı ve göz siniri analiz yöntemleri
tanıda önemli rol oynar. Göz tansiyonu 21
mmhg'ya kadar normal kabul edilir ve bunun
üzerindeki değerler yüksek göz tansiyonu olarak
değerlendirilir. Buna karşın göz tansiyonu tek
kriter değildir ve göz tansiyonu normal ölçülen
ve göz siniri hassas olan kişilerde de glokom
hastalığı görülebilir. Göz tansiyonunun normalden yüksek olduğu veya normal olduğu halde
göz sinirinin hasar gördüğünden şüphelenilen
olgularda bilgisayarlı görme alanı ve göz siniri
analiz tetkikleri (OCT) göz sinirinin hasarının
varlığının ve derecesinin belirlenmesinde, zaman
içindeki değişimin saptanmasında önemlidir.
Glokom hastalığının tanısı konulduktan
sonra bugün için tedavide amaç göz
tansiyonunu düşürerek göz sinirinin hasarını
durdurmak ve görme kaybının ilerlemesini
engellemektir. Bu amaçla uygulanabilecek
yöntemler ilaç tedavisi, laser tedavisi ve
cerrahi tedavi olarak üçe ayrılabilir. Bugün
için genelde tanı sonrası ilk seçilen yöntemin
ilaç tedavisi olmasına, ilaç tedavisine yeterli
derecede yanıt vermeyen hastalarda laser
tedavisinin ya da cerrahi tedavi
yöntemlerinin uygulanmasına karşın,
özellikle geç dönemde tanı konulan ya da
sürekli ilaç kullanımının uygun olmadığı
olgularda doğrudan laser girişimleri ya da
cerrahi yöntemler de kullanılabilir.
Glokomda ilaç tedavisinde son yıllarda
önemli gelişmeler sağlanmış, etkili yeni ilaçlar
tedavinin başarısını büyük ölçüde artırmıştır.
İlaç tedavisinde önemli olan hastanın ilaçları
sürekli olarak düzenli kullanmasıdır.
İlaç kullandırılmayan veya ilaç tedavisine
yanıt vermeyen olgularda kullanılan
cerrahi yöntemler de son yıllarda giderek
artan oranda başarılı olmakta, sürekli
ilaç kullanım zorunluluğunu da ortadan
kaldırarak etkili tedavi sağlayabilmektedir.
31
GÖĞÜS BÜYÜTME AMELİYATLARI
Göğüslerinin küçük olduğunu
düşünen kadınlarda memeyi
büyütmek İki göğüs arasındaki
farklılıkları (asimetri) gidermek
Meme kanseri nedeniyle göğsü
alınan kadınlarda yeni göğüs yapmak
amaçlarıyla yapılabilmektedir.
GÖĞÜS BÜYÜTME AMELİYATLARI
İÇİN EN İDEAL ADAYLAR
Bu ameliyat göğüslerinizin
görünümünü güzelleştirdiği gibi
kendinize güveninizi de arttıracaktır.
Fakat idealinizdeki görüntü ile
birebir eşleşen görüntü elde
edemeyebilirsiniz. Bu sebeple
göğüs büyütme ameliyatına karar
vermeden önce beklentilerinizi
plastik cerrahınızla ayrıntılı
olarak tartışmalısınız. Göğüs
büyütme ameliyatı için en uygun
adaylar mükemmelliğe ulaşmayı
hedeflemeden mevcut görüntülerinde
düzelme isteyen kişilerdir.
PROTEZ TİPLERİ:
Meme protezleri silikon jel veya
serum ile (tuzlu su solusyonu)
doldurulmuş silikon kılıftan oluşan iki
tipten oluşmaktadır. Şekillerine göre
anatomik (damla protez) veya
yuvarlak olabilmektedir. Hangi
protezin kullanılacağına göğüs
kafesiniz ve memeniniz yapısı da
uygun ise kişinin beklentilerine göre
karar verilmektedir. Damla protezler
memenin anatomisine daha uygun
olarak tasarlandığı için ameliyat
sonrası daha doğal görüntü elde
etmek isteyen hanımlarda tercih
edilmektedir. Yuvarlak protezler ise
özellikle üst göğüs dolgunluğuna
önem veren hanımlarda tercih
sebebidir. Bu konuda doktorunuzla
görüşmeniz uygun olacaktır.
GÖĞÜS BÜYÜTME AMELİYATININ
RİSKLERİ:
Her ameliyatta olduğu gibi göğüs
büyütme ameliyatında da riskler
mevcuttur. Bu riskleri ameliyattan
sonra ortaya çıkma sürelerine göre
erken ve geç olarak sınıflayacak
olursak. Erken dönemde ortaya
çıkabilecek riskler: Kanama,
enfeksiyon, yara iyileşmesinde
gecikme sayılabilir. Kanama ortaya
çıkarsa ameliyattan sonra kanamayı
boşaltmak için ikinci bir ameliyat
gerekebilir. Enfeksiyon nadiren
görülmekle birlikte genellikle
ameliyattan sonraki ilk hafta içeriside
ortaya çıkmaktadır. Eğer antibiyotik
tedavisi ile kontrol altına alınamıyorsa
protezin çıkarılması ve daha sonra
yenisi ile değiştirilmesi gerekebilir.
Mutlu
Kadın...
Op.Dr. M.TÜRKER ÖZYİĞİT
Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı
GEÇ DÖNEMDE ORTAYA
ÇIKABİLECEK RİSKLER:
Meme başında hassasiyet veya
duyusunda azalma, ameliyat
bölgesinde uyuşuk alanlar, izin
belirgin olması ve kapsül
kontraktürüdür. Kapsül kontraktürü
denilen durum şudur: Konulan
protezin çevresinde zamanla vücut
tarafından kapsül denilen bir tabaka
oluşturulur. Bu tabaka konulan
protezi sıkıştırarak protezin yer
değiştirmesine ve sertleşmesine
neden olabilir. Nadiren oluşan bu
durumun tedavisi yine ameliyatla
yapılmaktadır. Kapsülün çıkartılması
ve protezin değiştirilmesi
gerekebilir. Bir de eğer protezler
kesici veya delici veya künt bir travma
ile karşılaşırlarsa kılıfta bir yırtılma ve
içindeki materyalde sızıntı
olabilmektedir.
Bu durumda da protezin
değiştirilmesi gerekebilir. Göğüs
büyütme ameliyatlarının hamilelik
ve emzirme yeteneklerini bozduğuna
dair herhangi bir bilgi yoktur.
AMELİYATIN PLANLANMASI:
Plastik cerrahınız sizi muayene
ettikten sonra hangi büyüklükte ve
şekilde protezin hangi plana ve hangi
kesiden konulması gerektiği
hakkında ayrıntılı bilgi verecektir.
Eğer göğüslerinizde sarkma mevcut
ise eş zamanlı olarak dikleştirme
de yapılabalmektedir.
Doktorunuzun size önerdiği
tekniklerin tüm ayrıntılarını tam
olarak anladığınızdan emin olmak
için ameliyat öncesinde
doktorunuzla bütün tedavi
seçeneklerini tartışmalısınız.
Doktorunuz bütün tedavi
seçenekleri hakkında size ayrıntılı
bilgi verecektir. Ameliyattan
önce mutlaka sigara içmeyi
kesmelisiniz. Gerek bitkisel
gerek vitamin kullandığınız
bütün ilaçlar hakkında doktorunuza
bilgi vermelisiniz.
AMELİYATINIZ NEREDE
YAPILACAK:
Göğüs büyütme işlemi hastanede
yapılan bir işlemdir. Bu ameliyattan
sonra 1 gece hastanede kalmanız
önerilmektedir.
ANESTEZİ TİPİ:
Tercih edilen anestezi tipi genel
anestezidir. Bu durumda bütün
ameliyat boyunca uyuyacaksınız.
Lokal anestezi ve sakinleştiriciler ile
yapılan ameliyatlarda kişi tarafından
huzursuzluk hissedildiği için tercih
edilmemektedir.
AMELİYAT:
Protezin yerleştirilmesi sizin göğüs
yapınıza ve cerrahınızın
tercihine bağlıdır. Eğer meme
başının etrafındaki koyu renkli
bölgenin genişliği yeterli ise kesi
bu bölgeden yapılabilir. Eğer bu
bölge yeterli büyüklükte değil ise
göğsünüzün altında kalacak şekilde
beş santimetrelik uzunluğunda bir
kesi yapılmaktadır.
Yapılan bu kesiden doğrudan meme
dokusunun arkasında veya göğüs
duvarı kaslarının arkasında bir cep
oluşturulur. Ardından istenen
büyüklükteki protezler açılan boşluğa
yerleştirilir. Her iki ameliyat bölgesine
ameliyat bölgesinde toplanan kanı
dışarıya almak için dren denilen
sistemler yerleştirilir.
Bu drenler genellikle ameliyattan
iki gün sonra çekilmektedir.
Protezlerin kas arkasına yerleştirildiği
durumlarda ameliyat sonrası ağrı
diğer plana göre biraz daha fazla
olmaktadır. Ancak güçlü ağrı kesiciler
ile bu durum giderilmektedir.
AMELİYAT SONRASI DÖNEM:
Ameliyattan sonra birkaç gün
hassasiyet ve yorgunluk
hissedilebilmektedir. Ancak ameliyat
akşamı ayağa kalkarsınız.
Ertesi gün banyo yapabilirsiniz.
Ameliyattan hemen sonra takılacak
olan özel tasarlanmış sporcu
tarzında sütyenler ameliyattan sonra
2 ay boyunca kullanılmaktadır.
Bu süreden sonra kendi
sütyeninize geçebilirsiniz. Bir de
ameliyattan sonra genellikle bir
masaj önerilmektedir. Göğüslerinizin
ameliyattan sonraki ödemi ortalama
6 haftaya kadar devam etmekle
birlikte nihayi şekillerine bir yıl sonra
ulaşmaktadır. İlk zamanlarda kızarık
görünümde olan izler zamanla
solacaktır ve 1 yıla kadar silik hale
gelecektir.
NE ZAMAN NORMAL HAYATA
DÖNÜLEBİLİR:
İşinizin gerektirdiği fiziksel
aktivite seviyesine bağlı olarak
bir veya birkaç gün içinde işe
başlayabilirsiniz. Ameliyattan
sonra 3 hafta göğüslerinize fiziksel
temastan kaçınılması gerekmektedir.
3-4 hafta kadar sonra göğüslerininiz
his-siyatı büyük oranda normale
dönmüş olacaktır. Uygun yaş
grubundaki kadınlarda göğüs
büyütme ameliyatından sonra rutin
mamografilere devam edilmelidir.
YENİ GÖRÜNÜMÜNÜZ:
Hanımlar yeni edindikleri daha
dolgun görünümlerinden memnun
oldukları için sonuçlar genellikle yüz
güldürücü ve keyif vericidir.
Doktorunuz tarafından
belirli aralıklarla rutin kontroller
yapılmaktadır. Göğüs büyütme
ameliyatının hassasiyetini ve önemini
sizden başka hiç kimse anlayamaz.
Kararınızı paylaşmak ve bilgi
edinmek için plastik cerrahınıza
müracaat ediniz.
33
Salih Kalyon
amatör tiyatroculuktan ustalığa
Tiyatro yapmaya 1964 yılında başlamış,
kariyerinizin başında ise 20 yıl kadar Çocuk tiyatrosu
oyunları yazmış,yönetmiş ve oynamışsınız.
Neden çocuk tiyatrosunu tercih ettiniz?
“
Yavaş yavaş var olmayan, hiçbir zaman yerleşmemiş,
hiç kurumsallaşmamış çocuk tiyatrosu,
Türkiye de yok olup gitmekte.
”
Tiyatro yapmaya Adapazarı halk evinde 60 lı yılların
sonlarında amatör tiyatroları Adapazarı halk evinde başladım.
İlk tiyatro tanışıklığım böyle oldu. 64 yılında Ankara sanat
tiyatrosunda profesyonel tiyatro yaşamına başladık. 29
ekim 1964 Cahit Atay sultan gelin oyunu ile daha sonra 75
yılında çocuk tiyatrosuna başladım.O yıllar Samet Behrengi
‘nin bir şeftali bin şeftali, küçük kara balık, püsküllü deve
gibi masalları vardı ve o masallardan bir şeftali bin şeftali
oyunlaştırarak çocuk tiyatrosu çalışmalarına başladım. Daha
sonra çocuk tiyatrosunun böyle tesadüfen arada bir olsa da
olur olmasa da olur cinsinden yapılacak bir iş olmadığını
görünce özel bir araştırma özel bir eğitim gerektiren bir iş
olduğunu öğrenince bu işi ciddi olarak ele aldık. Ve o ilk
deneyimden tat alan arkadaşlarla birlikte Ankara çocuk
gençlik tiyatrosunu kurduk ve 20 yıl sürdürdük. Neden çocuk
tiyatrosu? Çünkü o dönem o ilk çalışmadan elde ettiğimiz
34
tam
48 yıl...
bilgilerle ve yaklaşımla gördük ki çocuk tiyatrosu hakikaten
hafife alınacak alt tarafı çocuk tiyatrosu denecek cinsten bir
olay değil. Bütünlüğüyle uğraşım gerektiren bir olay sonra
yaptığımız araştırmalarda gördük ki Sovyetler birliğinde
yetişkinlere yönelik tiyatronun yanında çocuk tiyatrosu
yapmak ayıplanan bir işmiş. Çünkü çocuk tiyatrosu
yetişkinlere yapılan tiyatrodan daha önemli olarak ele alınmış
ve o çocuk tiyatrosu çalışanlarının ücretleri yetişkinler
tiyatrosu ücretlerinin 2 misliymiş. Ve oradan da anlıyoruz
ki çocuk tiyatrosu dünyada çok önemli. Çünkü yeni bir
çocuk yetiştiriyorsunuz yani onun gibi bir şey. Bir anne
baba çocuğuna en iyi giysileri alırken en iyi yiyecekleri
verirken nasıl olurda onun kültürüne, beynini oluşturacak
,zenginleştirecek çalışmalar uğraşlar eğlenceler basit ve ilkel
olabilir .Onun için en iyisini en güzelini en doğrusunu
vermek gerekir. Pedagoglarla çalışarak psikologlara
danışarak mümkün oldukça en iyisini en doğrusunu yapmak
gerekir. Çocuğun ruh sağlığını bozmayacak çocuğun ruh
sağlığını koruyacak bilim adamlarıyla birlikte edebiyatçılarla
ve daha önce ülkemizde yapılmış çocuk tiyatrosu yaklaşımını
göz önünde bulundurarak onları irdeleyerek çalışmalarımıza
hız verdik. Çocuk tiyatrosu geleneği şehir tiyatrolarında ve
devlet tiyatrolarında hep masallarla başlanmış. Aslında ilk
başlandığı dönem şehir tiyatroları 1935 yıllarda Muhsin Bey
Sovyetler birliğinde görmüş bu çocuk tiyatrosunun önemini
kavramış. Ve çocuklara tiyatro dersi diye
çok güzel bir yaklaşımla başlamış. Yani
tiyatro nasıl seyredilir, tiyatroya gidilirken nelere dikkat edilir, tiyatroda nasıl
davranılır, kabuklu yemiş yenmez ve
tiyatroyu var eden bütün olguları anlatan
bir oyun yazdırmış ‘M. Küçük’ ve devlet
şehir tiyatrolarının usta oyuncularını
görevlendirmiş. Yani her şey birinci sınıf
çünkü Sovyetler birliğinde böyle görmüş
böyle uygulanılıyormuş her şey birinci
sınıfmış. Böylece başlamış ama sonraki
yıllarda çocuk tiyatrosu yavaş yavaş olsa
da olur olmasa da olur kabilinden basite
indirgenmiş ve maalesef günümüze
kadar gelmiş ve devlet ve şehir
tiyatrolarında bir dönem çocuk tiyatrosu
cezalandırma yöntemi bile olmuş.
Yani oyunculara ceza vermek için alkolik,
tiyatroya devam etmeyen ,disiplinsiz
oyuncuları verin çocuk tiyatrosuna
diyerek maalesef bu işi yozlaştırmışlar.
Ve şimdi günümüzde de binlerce çocuk
tiyatrosu kimi insanlar tarafından para
bölüşülen bir iş halinde sürdürülmekte
böylece çocuk tiyatrosu maalesef katledilmekte.
Çocuk okulda tiyatro denilince tüyleri
diken diken olmakta bu kötü örnekleri
görünce o çocuk tiyatroyu sevmek yerine
nefret etmekte ve çocuk tiyatrosu böylece
yavaş yavaş var olmayan hiçbir zaman
yerleşmemiş hiç kurumsallaşmamış
tiyatro, Türkiye de yol olup gitmekte. O
nedenle biz bu tiyatroyu yapmaya çalıştık
ama 20 yıl yaptık 20 yılda nasıl yaptık
işte yine bu olumsuzluklarla çarpışarak
sürdürmeye çalıştık artık yeter dedik
çünkü 20 yılda 20 salon değiştirmek
zorunda kaldık 20 yılda salon değiştirmek
ne demek? hiçbir zaman sağlıklı bir kadro
oluşturamıyorsunuz sağlıklı bir repertuar
yapamıyorsunuz ve koşulsuz salonlarda
bir çocuğun tiyatrosu da farklı olmalı yani
mimari yapısı farklı olmalı o büyüklere göre dizayn edilmiş koltuklar çocuklara
göre değil ki çünkü önde büyük biri oturduğu zaman göremiyor sahneyi
çocuklar için en doğru sahne antik tiyatro sahnesi. Antik tiyatroların salonları
yani ilk yapılan tiyatrolar çocuklar ve yetişkinler için en doğru en sağlıklı yani
eski insanlar çok daha iyi düşünmüşler öle dizayn etmişler.
Türk sinema ve tiyatrosunun bulunduğu konumu
nasıl değerlendiriyorsunuz? Gelinen nokta sizi tatmin ediyor mu?
Tiyatromuz dediğim gibi şuanda tiyatro gençlik tiyatroları deneysel tiyatrolar
artık geçmişte olduğu gibi büyük salonlarda değil apartman katlarında 50 60
kişilik insanlara hitap edebilen deneysel tiyatro yapmaktan uzağa gidemiyor
maalesef bunun dışında tabii ki dünya ve Türk tiyatrosundan örnekleri sergileyen güzel tiyatrolarımız var. Ama özel tiyatro yapma koşulları gerçekten çok
zor ,bir iki istisna hariç tabii özel tiyatroda da güzel örnekleri olan tiyatrolarımız
var. Onsuz olmuyor..
Sinemamıza gelince,10-15 yıldır sinema yapılmaya başlandı. Amerikan sineması
dünyada tartışılmaz bir sanayi olan çalışma. Ve burada örneklerini görüp gelip
ülkemizde de o anlamda sinema çalışmaları başlatanlar var. Sinemamız şuanda
10 yıldır iyi yolda çok güzel örneklerini görüyoruz. İşte yine Nuri bilge Ceylan şu son filmi bir zamanlar Anadolu da , genç sinemacılar içinden son bahar
,incir reçeli çok güzel örneklerini gördük ve umudumuz artıyor ve güzel bir
sinema oluşacak yani yeni bir sinema dalgası geliyor bu gençlerden ,yani bilimin
okullarla artık, sinema okullarının var olmasıyla ülkemizde tiyatro okullarının
var olması özellikle radyo televizyon okulları işte bu bilimin ne kadar önemli
olduğunu usta çırak ilişkileriyle fazla ileri gidilemeyeceğini ve bilimsel
yaklaştıkça olaya sinemamızındı dünya ölçeğinde var olacağını görüyoruz
umudumuz var yani…
Tiyatro sizin için
ne anlam taşıyor?
İnsanı hayvandan
ayıran tek olgu kültürdür.
İnsanın kültürlü
olabilmesi hayvansal
davranışlardan ayırt
edilebilmesinin tek
göstergesi sanat ve
kültürdür.
35
Deneyimli bir oyuncu olarak medyada yer alan kişilerin
oyunculuk eğitimi yeterlimi?
“
Ülkemizde her konuda olduğu gibi un var,
şeker var, yağ var ama helva yapacak ustalara
ihtiyaç var.
”
Çok deneyimli oyuncularımız var yeni genç kuşak
oyuncularımız çok yetenekli oyuncu konusunda hiçbir
sıkıntımız yok. Sıkıntımız yönetmen konusunda ,yönetici
yok. Yani ülkemizde her konuda olduğu gibi un var şeker var
yağ var ama helva yapacak ustalara ihtiyaç var.
Bunlarda zamanla oluşacak diye düşünüyorum.
Çünkü dünya artık eskiden olduğu gibi çok uzak değil çok
yakın biz dünyaya çok yakınız iletişim ve kitle iletişim
araçları arttıkça dünya önümüzde. Hep onu söylüyorum
yani artık gençlik çok şanslı internet aracılığıyla herşey
önünde dünyanın en güzel ülkesi neresi en iyi yaşanacak ve
en özgürce yaşanabilecek ülke neresi onu getiriyorsunuz
ekranda gözünüzün önüne bunun hakkında bilgiler ediniyorsunuz ve biz niye böyle değiliz diye karşılaştırma şansımız
var o bakımdan çok şanslıyız.
Şuan çok başarılı ve takip edilen bir dizide oynuyorsunuz,
gerçi sizin yer aldığınız projeler her zaman kaliteli oluyor.
Dizi seçimlerinde nelere dikkat ediyorsunuz?
Bir kere dizide senaryoya bakıyoruz yani metin ne anlatıyor
çünkü her şeyden önce dizileri de sinemayı da meydana
getiren senaryo ondan sonra da iyi bir kadro bu metni
yönlendirecek ,seslendirecek ,görüntüleyecek ve anlatacak bir
kadro ve tabii bütün bunları bir araya getirmek için de iyi bir
aydın bu işlerden anlayan bir prodüktör gerekiyor.
Yani parayı koyacak adam sokağa atmayacak bilinçli bir insan
bütün bu öğeleri unsurları birinci sınıf unsurları bir araya
getirirsen zarar etmeside imkansız zaten insanın.
O bakımdan bunlara dikkat ediyoruz.
İstanbul’un altınları dizisinde Ahmet karakterini
canlandırıyorsunuz biraz bize bu karakteri
anlatabilirmisiniz?
İstanbul altınlarındaki Ahmet kayseri den İstanbul’a gelmiş
ailesiyle birlikte apartmanda şehire uyum sağlamaya çalışan
Kayserili anadolunun saf bir vatandaşı, bocalıyor ama o cahil
cesaretiyle de üstesinden gelmeye çalışıyor şehire yerleşmeye
çalışıyor başarmaya çalışıyor. Bir oğlu var işte varı yoğu
oğlu ,oğluna güveniyor …İlerleyen bölümlerde Ahmet’ in
maceralarının ne olacağını başına neler geleceğini hep birlikte
göreceğiz.
an
Sağlığınız
?
iyorsunuz
nem ver
e kadar ö
bir
m. Çünkü
u
r
o
iy
d
e
m
t
dikka
e, sağ kolu
y
e
ç
h
a
Sağlığıma
b
ekiyordum igara içiyordum.
gün çiçek
ket s
ur
ünde 2 pa
kadar çuk
k
e
c
e
k
uyuştu. G
e
k
e
nefese
ve ben çiç
tu , nefes
ş
u
y
O zaman
u
m
e
lu
e sağ ko
yleyken n
ö
b
a
d
ım
kazdım v
ş
ya
la
n daha bu
ha ortaoku
a
d
kaldım be
ım
ız
K
dedim.
ceğim ya
yapacağım u çocuğu göremeye
a
nb
gidiyor be aba kanserli bir bab
n
ir b
rinden öle
e
s
n
da hasta b
a
k
r
e
de akciğ
keti çıkarıp
a
hastaneler
p
o
n
e
k
r
i de
sonra
babalar gib m. sigarayı ondan
ör
mdü
çirdim tüm da
e
çukura gö
g
t
a
y
li
e
ra
Bir am
örden son
m
tü
bıraktım.
e
v
n
eynimde
t etmeye
aldırdım b m. Sağlığıma dikka
aktı
kanlığı
alkolü bır
i kötü alış
ik
u
b
i
n
a
my
pıyorum
çalışıyoru
ürüyüş ya
y
a
r
n
o
kan
s
n
gidiyorum
bıraktıkta
ir
r
b
a
d
y
a
.6
ibi tahlille
yüzüyorum ani yarı check up g
.
my
bu konuda
aldırıyoru
im
y
li
ç
in
um bil
yaptırıyor
Beslenme düzeniniz nasıldır?
Beslenmeye dikkat ediyorum yani sabah kahvaltımı
mutlaka yapıyorum. Kötü alışkanlıklarım varken
sağlıklı beslenmemi engelleyen unsurların vardı.
Açlığımı hissettirmiyordum. Sabah kalkıp kahve çay
içiyor ne kadar yanlış ne kadar kötü ve ilkel bir şey
yaptığımı fark etmiyordum. İlkel çünkü bütün
dünyada artık uygar ülkelerde restoranlarda
lokantalarda sokaklarda bile sigara içitilmiyor.
Fakat baı ortamlarda buna zorunlu kalıyoruz ama
ben pasif içici bile olmak istemiyorum.
Sizi örnek alan ve sizin gibi olmak isteyen
oyunculara tavsiyeleriniz nelerdir?
“
Başınızdan geçen komik hikayelerinizden bir tanesini
anlatabilir misiniz?
Başımdan geçen hiç unutamadığım ; Ankara sanat tiyatrosun da bugün aramızda olmayan rahmetli Erkan Yücel
kardeşimle beraber Simavna kadısı oğlu şeyh Bedrettin diye
bir oyun oynuyoruz. O Yıldırım Beyazıt ın iki oğlundan
Mehmet çelebi ve Musa çelebi aynı anda oynuyordu. Sakal
takıyor Musa çelebi oluyor sakalı çıkarıp Mehmet çelebi
oluyor .Bende kadronun en genç elemanı olmama rağmen 90
yaşında Evranos Gazi diye bir Lalayı oynuyorum. O sıralar
askerden yeni gelmişim daha yirmi yaşındayım kafamda sarı
uzun bir şey üzerimde ise kulakları çınlasın dekoratör Osman
Şengezer’in perdeliklerinden yaptığı bir kaftan, ayağımda
çizme, göbek yapılmış yani tam bir karagöz Hacivat tiplemelerinden dede ruhiye benzeyen bir tip gibi olmuştum. Çok
komikti ve birinci perdenin finalinde ışıkların sönmesiyle
biten bir cümlem vardı. Padişah, II. Mehmet şeyh Bedrettin’i
azad ediyor ve özgürlüğüne kavuşturuyor. Ben aynen şöyle
sesimi de kalınlaştırarak ‘ İzin verirseniz sormak dileriz
Hünkarım; bu münafıklar başına bu aşkı muamma ola ki biz
bundan daha dili kısaların dilini koparmadık mı ki ibreti alem
içun ‘ diyorum ve ışık sönüyor. Orda ben bu cümleyi söyledim önden bir seyirci ‘hıyara bak kendini paşa zannediyor’
dedi ve Allahtan ışık söndü. Biz böyle kaldık ikimiz birlikte.
Buna benzer birçok olay var tabii ama unutamadığım olaylardan biri bu…
Takip ettiğiniz diziler var mı? Şuan ki dizileri nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Evet takip ettiğim diziler var tabii..yani öyle bir geçer zaman
ki dizisi favorim onun yazarı Coşkun Irmak çok beğenirim
iyi bir tiyatro yazarı.
”
Dünyayı hep örnek alsınlar. Niye , niçin, neden?
Bu 3 soruyu devamlı kendilerine sorsunlar…
Düzenli yaşasınlar, bilim çağında yaşadığımızı
konuştuk, internet çağındayız herşey gözümüzün
önünde .
Dünyayı hep örnek alsınlar niye , niçin, neden?
Bu 3 soruyu devamlı sorsunlar. Yaşamda, evlenirken
,kendilerine eş seçerken ,arkadaş seçerken bunları
hep göz önünde bulundursunlar yani bilinçli olsunlar.
Güncel tatlarla güncel hazlarla güncel gelir geçer
ekonomik politik duyumlarla yetinmesinler okusunlar
gözlem yapsınlar ve bu neden niçin nasıl sorusunu hiç
unutmasınlar hep sorsunlar bir kızı severken bir erkeği
severken neden seviyorum niçin seviyorum nasıl
seviyorum bu çok önemli ,yaşamın her konusunda çok
önemli. Yani eş seçerken iş seçerken yemek seçerken
bunları yaparken bilinçli olunursa mutlu olunur.
Bilinçli yaşanılırsa mutlu olmamak için bişey yok
ama hep böle rastgele bindik bir alamete gidiyoruz
kıyamete, salla başını al maaşını diye vurdumduymaz
bir yaşam insanı her konuda mutsuz eder. Sevilmeyerek
yapılan bir iş aile zoruyla ,ekonomik nedenlerle seçilen
eşler daha doğrusu seçilemeyen zorla yapılan evlilikler
önüne ne konursa yenen yemekler ve bunlar hep
mutsuzluklar nedenidir.
Bize Hayatınızdaki öncelikleri sıralayabilir misiniz?
Öncelikler sağlıklı olup hayatta kalabilmek ve aileme
çevreme çoluk çocuğuma çevremdeki insanlara faydalı
olabilmek.
Hayatta yapmak istediğiniz şeyler var mı?
“
Hani derler ya tekrar dünyaya gelsem yine tiyatrocu
olmak isterim ve yine aynı yollardan geçerek şuan ki
konumumda olmak isterim.
”
Ben mutluyum şanslı bir insanım çünkü çocukluk çağda
ilkokuldan itibaren tiyatrocu olacağım dedim ve oldum.
17 yaşından itibaren ekmeğimi bu işten kazanıyorum.
Hani derler ya tekrar dünyaya gelsem yine tiyatrocu
olmak isterim ve yine aynı yollardan geçerek şuan ki
konumumda olmak isterim .Halimden memnunum şanlı
bir insanım insanları seviyorum insanlar beni gördükçe
gülüyorlar onlarında beni sevdiğini anlıyorum ve yine
söylüyorum ben mutlu bir insanım..
37
REFLÜ
HASTALIĞI
?
NEDİR
Op.Dr.Berge EDE
Genel Cerrahi
Gastroösefageal reflü hastalığı (GÖRH) yada halk arasında bilinen kısa adı ile reflü hastalığı,
Mide içeriğinin yemek borusu içine geri kaçması ve yemek borusunun anormal şekilde
uzun süreli olarak bu içerikle teması sonucunda ortaya çıkan yemek borusunun tahrişi
ve buna bağlı şikayetler dizisidir.
Reflü hastalığı sık görülen hastalık grubuna girer. Batılı ülkelerde erişkin popülasyonun
%10-30’unda reflü şikayetleri görülür. Erkek kadın oranı; erkek %70- kadın %30 şeklindedir.
Yemek borusunun alt ucunda mide içeriğinin yemek borusuna geçişini engelleyen bir kapak
mekanizması vardır. Reflü hastalarında en sık görülen özellik bu mekanizmanın gevşekliğidir.
Bu durum sıklıkla mide fıtığıyla birlikte yaşanır. Mide boşalım bozukluğu ya da bozulmuş
yemek borusu hareketi bu hastalığı tetikleyen diğer nedenlerdir.
38
Reflü hastalığında şikayetler nelerdir?
Şikayetler çok geniş bir yelpazede
incelenebilir. Klasik ve klasik olmayan
şikayetler diye iki gruba ayıracak olursak.
Klasik şikayetler
Regürjitasyon : Ağıza gelen acı - ekşi su
olarak ifade edilmektedir. Genellikle ağır bir
yemeği takiben ortaya çıkmaktadır. Göğüste
yanma ile birlikte gece boğulmaları tarif eden
hastalarda akla regurjitasyon gelir. Özellikle
gece ortaya çıkması ve yatar pozisyonda
olması hastalığın tanısında değerlidir.
Heart burn : Türkçede tam karşılığı olmayan
ancak göğüs kemiği arkasında veya mideden
göğüse doğru yayılan yanma veya ağrı hissi
olarak tanımlanan bir şikayettir. Genellikle
yemek sonrasında ortaya çıkar ve pozisyon
değiştirmekle artar. Özellikle yemeklerden
birkaç saat sonra bazen de gece uykudan
uyandıracak şiddette oluşur.
Bulantı-kusma
Dolgunluk hissi
Yutma güçlüğü
Geğirti ve sonrasında sonrasında
rahatlama hissi.
Tipik olmayan şikayetler
1-Kulak burun boğaz kliniği ile ilgili sorunlar:
Sabahları ses kalınlaşması, kısılması
Sürekli boğaz temizleme hissi
Ağız kokusu
Tedaviye dirençli öksürük
Tedaviye dirençli farenjit
Kronik sinuzit
2-Solunum sistemi ile ilgili sorunlar
Tedaviye dirençli öksürük
Gece apnesi: Uykuda ortaya çıkan geçici
solunum durması ve nefes darlığı
3-Kalp dışı nedenlerden kaynaklanan göğüs
ağrısı Reflüde ortaya çıkan göğüs ağrısını
kalp kaynaklı ağrıdan ayırmak neredeyse
imkansızdır. Bu hastalara koroner anjiografi
dahil tüm tetkikler yapılmalı ve sorunun
kardiak kaynaklı olmadığı gösterilmelidir.
Bu tür ağrıların yaklaşık olarak %50 nedeni
reflü’dür.
4-Diş sorunları Asitle uzun süre temas
sonucu mine kaybı, diş çürümesi
Reflü hastalığında tanı yöntemleri
nelerdir?
Reflü düşünülen hastada dikkatli bir hikaye
alma ve fizik muayeneden sonra hastalığın
karakteri ve ağırlığının belirlenmesi amacıyla
birçok tanı aracını kullanabilmekteyiz.
Bunlar:
1- Baryumlu ÖMD grafisi (Renkli
yemekborusu,mide,onikiparmak bağırsağı
grafisi): Hyastaya renkli bir madde içirildikten sonra baş aşağı pozisyonda eğimli
yatırılıp renkli maddenin mideden yemekborusuna geçip geçmediği araştırılır. Endoskopinin gelişiminden sonra reflü tanısı için
kullanımı azalmıştır.
2- Üst sindirim sistemi endoskopisi: Ucunda
kamera bulunan bir hareketli cihaz ile yemek
borusundan mideye girilip reflü hastalığına
sebep olacak patolojilerin tesbiti ve reflü
hastalığının sebep olduğu yemek borusu
hasarı raştırılır gerekirse biyopsi yapılır ve
mikroskopik incelemeye fırsat verir.
3-Manometre çalışmaları: Yemek borusuna
basınç ölçen aletler girilerek reflüye sebep
olabilecek yemekborusu basınç anormalliklerinin tesbitinde kullanılan bir yöntemdir.
4- 24 saatlik yemek borusu ph görüntülemesi: yemek borusuna asit değişimini tesbit
eden bir cihaz yerleştirilir ve reflü atakların
sayısı, her reflünün süresi, toplam reflu
zamanı, en uzun reflu süresi ölçülebilir.
Reflü hastalığının tedavisi nasıl yapılır?
Reflü tedavisinde temelde 3 yöntem
bulunmaktadır. Bu yöntemler Reflü’nün
şiddetine ve ilerlemesine göre doktorunuz
tarafından belirlenmelidir. Yaşam tarzı
değişiklikleri, ilaç tedavisi ve cerrahi
tedavi hastalığın evrelerine göre hastalığın
iyileştirilmesini sağlayan yöntemlerdir.
Reflünün önlenmesinde bazı tavsiyeler.
• Az miktarda ama sık düzenli
yemek yiyin
• Yemekten sonra en az 2 - 3 saat yatmayın
• Yiyecekleri yavaş yiyip, iyi çiğneyin
• Çok sıcak ya da çok soğuk yemeyin
• Stresten mümkün olduğunca
uzak durmaya çalışın
• Dar ve beli sıkan giyisiler giymeyin
• Fazla kilolardan kurtulun
• Sigarayı azaltın, mümkünse bırakın.
39
KISA
,
MERHABA
DERKEN…
Dyt. E. Hicran ÖNAL
Beslenme ve Diyet
Kış aylarında vücut ve
metabolizma kendini
koruma altına alır ve daha
yavaş çalışmaya başlar. Soğuk
havalara karşı bağışıklık sistemi,
hastalıklara (grip, soğuk algınlığı,
bronşit gibi) karşı kendini
korumak için yağ yıkımını
engeller. Bu durumda kış
mevsimini sağlıklı geçirmek için
bağışıklık sistemini biraz daha
güçlendirmek gerekmektedir.
Güçlü bir savunma
mekanizmasının temelinde ise
yeterli ve dengeli beslenme
yer almaktadır. Kış aylarında
metabolizmanın yavaşlamasına
ek olarak fiziksel aktivitenin
azalması da kilo artışına
neden olmaktadır.
Güne
sıkı bir kahvaltı
ile başlayalım
40
Metabolizmanızı iyi çalışır
duruma getirmek için mutlaka
güne kahvaltı yaparak başlamanız
gerekmektedir. İyi bir kahvaltı
ile güne başlamak sizin hem
direncinizi koruyacak hem kilo
kontrolünde size yardımcı olacak
hem de metabolizma hızınızın
yavaşlamasını engelleyecektir.
Susamasak bile su içelim
Yazın sıcaklar nedeniyle rahatlıkla içtiğimiz suyu kışın susamasak bile
içelim. Su vücudumuzdaki bütün metabolik reaksiyonların temel direğidir.
Kışın su kaybımız daha az olduğu için susama hissimiz azalır, ancak su
ihtiyacımızı yine de karşılamamız gerekmektedir. Kışın metabolizmanızı
çalıştırmak için susamasanız bile günde 2-2,5 ( 10-14 bardak) litre su içelim.
Siyah çay ve kahve yerine bitki çayları içinizi ısıtsın
Soğuk hava nedeniyle kışın favori içecekleri genellikle sıcak
içeceklerdir. Sıcak içecek olarak kafein içeriği yüksek olan
çay- kahve yerine bitki çaylarından kuşburnu çayı C vitamini
içerdiği için, rezene çayı gaz sorunlarına iyi geldiği için,
zencefil-limon öksürüğe iyi geldiği için daha çok tercih edilebilir.
Greyfurt, lahana ve maydanoz kış hastalıklarına düşman
Kış hastalıklarından korunmak, savunma mekanizmamızı güçlendirmek için A ve C
vitamininden yeterli beslenmek gerekir. A ve C vitaminleri bağışıklık sistemimizi
güçlendirerek hastalıklara karşı direnç kazandıran antioksidan vitaminlerdir...
Kış sebzeleri ve meyveleri de bu konuda bize yeterli oranda A ve C vitamini
sağlayacaktır. Bir tutam maydanoz günlük C vitamini ihtiyacının çoğunu karşılar.
Narenciye (portakal, mandalina, greyfurt), havuç, kivi, lahanagiller (karnabahar, lahana,
brokoli, Brüksel lahanası), yeşil yapraklı sebzeler (maydanoz, tere, ıspanak)
A ve C vitamininden zengin besinlerdir. Gerek günlerin kısalması gerekse havaların
soğuması ile birlikte fiziksel aktiviteler azalmaktadır. Lifli besinlerin tüketiminin de
azalması sonucu kabızlık sorunu kendini göstermektedir. Bu nedenle kış mevsiminin
vazgeçilmez yiyeceklerinden kuru baklagillerin, kepekli tahılların (esmer ekmek,
bulgur, kepekli makarna / pirinç / erişte / un) ve özellikle C vitamininden zengin
sebze ve meyvelerin tüketimine ağırlık verilmelidir.
Bağışıklık sistemine destek omega-3,omega-6 veomega-9 üçlüsü
Bitkisel sıvı yağlar (ayçiçeği, mısırözü) Omega-6 yağ asitleri, deniz ürünleri Omega-3
yağ asitleri, zeytin ve fındık ise Omega-9 yağ asitleri açısından zengin besinlerdir.
Bu yağ asitlerinin bağışıklık sistemi üzerinde olumlu etkileri olduğu bilinmektedir.
Sağlıklı bağışıklık sistemine olan ihtiyacımız kış aylarında diğer aylara oranla çok
daha fazladır.
Omega-3 yağ asidinden zengin olan balığı haftada en az 2 kez tüketerek aynı
zamanda kalp sağlığımızı korur ve kemiklerimizin de güneşin eksikliğini (D vitamini
yetersizliği) daha az hissetmesini sağlayabiliriz.
Soğuk kış günlerinin vazgeçilmezi; boza ve sahlep
Soğuk kış günlerindeki favori içeceğimiz sahlebin; barsak çalıştırmada, öksürük ve bronşitte,
bağışıklık sistemini güçlendirmede faydası vardır. Ancak içerdiği karbonhidrat ve şeker
nedeniyla ölçülü tüketilmesi gerekir. 100 ml salep (1 çay bardağı) ortalama
80-90 kaloridir. Kışın önemli içeceklerinden biri olan boza; darı, su, ve şekerden
oluşur. 100 ml’si 240 kalori, 57.5 gr karbonhidrat, 3.5 gr protein ve 0.5 gr yağ
içerir. B vitaminleri, kalsiyum fosfor ve çinko içerir. Ortalama 1 bardak boza,
1-2 kase sütlü tatlıya eşdeğer kalori almamızı sağlar. O yüzden tüketim
sıklığı ve miktarına dikkat edilmelidir. Haftada 2 gün, 1 su bardağını
geçmeden tüketebilir ve tatlı tüketme isteğimizi karşılayabiliriz.
FİBROMİYALJİ
SENDROMU
ne demek?
Sık görülen sebebi
kesin olarak bilinmeyen
yaygın ağrıya neden
olan kas iskelet
sisteminde ağrı
ve hassas noktalarla
karakterize eklem dışı
romatizmal bir
hastalıktır.
Uzm. Dr. Ömer KOCAMAN
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı
YAYGIN VÜCUT
AĞRILARI
A
NC
I
R
A
K
A
M
LAN
YORGUNLUK
A
ŞM
UYU
YANMA
UYKU
BOZUKLUKLARI
42
Eklemde şekil bozukluğu yapmaz
30-50 yaşlarında ve kadınlarda sık görülür.
Hastayı doktora getiren ilk ve en önemli
belirti YAYGIN VÜCUT AĞRILARIDIR.
Ayrıca ağrı tek bir bölgede yada
vücudun bir yarısında olabilir. Hastalar
ağrıyı sızlama, zonklama, acıma, yanma,
üşüme, karıncalanma yada kemirici ağrı
şeklinde tarif edebilirler. Soğuk yada
nemli hava, mental anksiyete, stres, uyku
bozuklukları ağrıyı arttırabilir. Diğer önemli
bir bulgusu 15 dk kadar süren sabah
tutukluğudur. Yorgunluk şikayeti hastaların
%90’nında mevcuttur.
Yorgunluk tüm gün boyunca hissedilir ve
hastalar yorgunluklarını “her zaman çok
yorgunum”, “hiç enerjim yok”,
“çok halsizim” şeklinde ifade edebilirler.
Uyku bozuklukları (uykuya dalmada
sorun, sık uyanma, dinlendirmeyen uyku)
sık görülür. Hastalar sabahları yorgun
kalktıklarını ifade ederler. Hastaların yarısı
subjektif yumuşak doku şişkinliğinden
yakınırlar. Ancak objektif bir şişlik yoktur.
Parestezik şikayetler (uyuşma,
karıncalanma, yanma) sıktır.
Fibromiyalji sondromuna eşlik
eden, normal popülasyona göre bu
hastalarda daha fazla görülen diğer
durumlar gerilim tipi baş ağrısı,
irritabl barsak sendromu (karın ağrısı, ishal,
kabızlık atakları) kadınlarda üretral
sendrom (sık idrara çıkma,idrar yaparken yanma),
dismonere, depresyon, mental stres ve anksiyete ve
reynaud fenomenidir.
Fibromiyalji sendromu olan hastalarda yapılan eklem
ve kas gücü muayeneleri duyu ve refleksler normaldir.
En önemli fizik muayene bulguları tipik HASSAS
NOKTALARDIR. Ayrıca deri kıvrım hassasiyeti
(deri ve yumuşak dokunun sıkılması ile
hassasiyet), kutanöz hiperemi (hassas noktaların
muayenesinden sonra ortaya çıkan kırmızılık),
retiküler deri diskolorasyonu (kol ve bacakların iç
yüzünde ve belde görülebilen kırmızı mavi ve mor
noktalarla karakterize deri değişiklikleri) görülebilir.
Fibromiyalji sendromunda rutin laboratuar
tetkikleri ve radyolojik incelemeler normaldir.
Tetkikler fibromiyalji ile karışan diğer hastalıklardan
(tiroid hastalıkları,enflamatuar hastalıklar,enfeksiyonlar
gibi) ayırt etmek için yapılır.
Fibromiyalji sendromunun tanısı YAYGIN AĞRI
ve belirli HASSAS NOKTALARIN varlığına dayanılarak
klinik olarak konur. ACR (Amerikan Romatoloji
Cemiyeti) Fibromiyalji Tanı karakterleri;
1-Yaygın ağrı ;
• En az 3 ay süreli
• Vücudun sağ ve sol yarısında, belin üst ve alt
tarafında ağrı
• Aksiyel iskelet ağrısı (boyun veya göğüs kafesi
veya sırt veya bel)
2- 18 (on sekiz) hassas noktadan 11’inde
palpasyonla ağrı
• Noktalar baş parmak palpasyonu ile bulunur
• Uygulanacak basınç şiddeti baş
parmak tırnağı beyazlaşacak kadar
(4kg /cm2 ) olmalıdır.
• Yaygın hassasiyetten ayırt etmek için kontrol
noktaları alın ortası, el baş parmağı , ön kol ortasının
volar yüzü ,uyluk ortasının ön yüzü
Hassas noktalar ;
1.Oksiput : Bilateral suboksipital kas insersiyonu
2. Alt servikal : Bilateral C5-7 transvers çıkıntıları
aralarının anterior bölgesi
3.Trapezius : Bilateral trapezius kasın üst sınırının
orta noktası
4. Supraspinatus : Bilateral skapulaların spinöz
çıkıntısı üzerinde ortaya yakın
5. İkinci kosta : Bilateral ikinci kosta-kondral birleşme
noktasında üst yüzeylerin hemen lateralinde
6. Lateral epikondil : Bilateral epikondilin 2 cm distalinde
7.Gluteal : Bilateral kalça üst dış kadranında, kasların
anterior kıvrım noktalarında
8.Büyük trokanter : Bilateral trokanterik çıkıntının
posteriorunda
9.Dizler : Bilateral eklem çizgisinin proksimalinde
medial yağ yastığında
Tedavinin en önemli yanı ve ana prensibi hasta
eğitimidir. Hastalığın gerçek ve objektif bir hastalık
olduğu (psikolojik veya hayali değil), kontrol
edilebileceği va başka önemli bir hastalığa bağlı
olmadığı, hayatı tehdit etmeyeceği, şekil bozukluğu
sakatlık ve kozmetik sorunlar oluşturmayacağı
ancak ağrı ve yorgunluk nedeniyle yaşam
kalitesini düşürebileceği ve iş gücünü azaltabileceği
anlatılmalıdır. Şikayetleri arttıran uykusuzluk,
aşırı yorgunluk, travma, anksiyete, depresyon,
fiziksel kondüsyon eksikliği, kötü postür, obesite,
sigara ve kafein gibi faktörler hakkında bilgi
verilmelidir.Hastalığın haf if seyrettiği bazı hastalarda
bilgilendirme ve endişelerin giderilmesi bile tedavi için
yeterli olabilir. Fibromiyalji sendromunun
medikal tedavisinde ağrı kesici diye bilinen NSAİD’ların
ve asetaminofenin yeri olmakla birlikte etkinliği
gösterilememiştir. Trisiklik antidepresanlardan
amitriptilin ağrı, uyku bozukluğu ve hassas nokta
iyileşmesinde etkilidir. Depresyonda olan hastalarda
diğer antidepresanlar (SSRI) kullanılabilir.
Tedavide kas gevşetici ilaçların yeri vardır.
Ağrıyı azaltmak ve kas relaksasyonunu sağlamak
için fizik tedavi (yüzeysel ve derin ısıtıcılar, ağrı kesici
akımlar, masaj vb) yöntemlerinden yararlanılabilir.
1’den 4 noktaya kadar kısıtlı sayıda hassas nokta
varsa lokal enjeksiyonlar faydalı olabilir.
İnaktivite ve düzenli egzersiz yokluğuna bağlı olarak
fibromiyalji sendromu olan hastalarda kaslar gevşektir
ve fizik kondisyon zayıftır. Egzersiz hastanın hayatının
önemli bir parçası olmalıdır. Kardiyovasküler f itness
(3 kez /hafta- 20 hafta ) ağrıyı ve hassas noktaları
azaltır,psikolojik durumda düzelme sağlar.
Tempolu yürüyüşler ve ılık suda yüzme
egzersizleri önerilmelidir.Kasların doğru kullanılmasının
öğretilmesi, postür eğitimi ve germe egzersizleri
yararlıdır.
!
Egzersizler merkezi sinir sisteminde endorfin düzeyini
arttırarak uyku konforu sağlar,ağrıyı keser ve mutlu
eder.
Yaygın ve gezinen
ağrılarınızın sebebi
Fibromiyalji Sendromu
olabilir. Yürüyüş yapın,
yüzün, kendinize
zaman ayırın ve
hastalığınızdan
korkmayın.
43
COCUKLARDA
,
Astım akciğerlerde ve
solunum yollarında meydana gelen
kronik bir rahatsızlık olup tüm
Türkiye’de ve İstanbul’ daki
çocuklarda da görülme sıklığı giderek
artmaktadır. Türkiye ‘de en az yaklaşık
3 milyon astım hastası vardır.
Çocuklar da ortalama görülme sıklığı %7’dir.
ASTIM
Astım, kronik iltihabı bir havayolu hastalığıdır.
Astımda nefes darlığı, hırıltı, öksürük, göğüs
darlığı ve balgam çıkarma gibi belirtiler ortaya
çıkar. Bazen bu belirtiler çok şiddetli bir şekilde
ortaya çıkar. Bazen bu belirtiler çok şiddetli bir
şekilde ortaya çıkar ve hasta nefes almakta çok
zorlanır. Buna akut astım atağı (astım krizi)
adı verilir. Bu belirtilerin zaman zaman görülmesi
ve arada hastaların bir süre iyi olması astımın
en önemli özelliklerinden biridir.
Özellikle çocuklardaki bu belirtilerin sıradan bir
soğuk algınlığı gibi değerlendirilmeyip zaman
geçirilmeden teşhis edilmesi gerekir.
Ayrıca, tedavi edilmediği takdirde, astım uzun
vadede akciğer işlevlerinin kaybına da sebep
olabilmektedir.
44
Uzm. Dr. Hüseyin Cem ÖCAL
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
Nasıl tedavi edilir?
Astım, zatürre gibi antibiyotik kullanımıyla
tamamen giderilmez, sürekli kontrol altında
tutulması zorunludur. Astım tedavisi atakların
şiddet ve sayısını azaltmak, çocuğun yaşına
uygun fiziksel aktivitesini sağlamak ve bu
süreç içinde çocuğun ruhsal ve bedensel
etkilenmesini önlemeyi amaçlar.
Tedavide alerjik etmenlerden ve sigara
dumanından uzak durmak, önerilen
dozlarda düzenli olarak kullanmak büyük
önem taşır. Bazı durumlarda aşı tedavisi
deyararlı olabilir. Evde başka odada da olsa
sigara içilmemelidir.
Astımlı çocuklara çocukluk aşılarının tümü
zamanında yapılmalıdır. Hiçbir aşının
ertelenmesine veya iptal edilmesine gerek
yoktur. Astımlı hastalara normal çocukluk
aşılarının yanında her yıl sonbaharda
grip aşısı da yapılmalıdır.
Ev içi ve ev dışı
allerjenler. Tüylü ev
hayvanları, mantarlar,
ev tozu akarları gibi
ev içi allerjenler ve
polenler gibi ev dışı
alerjenlerdir.
Bebeğin erken doğması
ve bebekliğinde
bronşiolit adı verilen
akciğer hastalığını
geçirmiş olması da
astımın ortaya çıkışını
kolaylaştırır.
Hava kirliliği
ve evde sigara
içilmesi.
Çocukluk döneminde
geçirilen bazı virüs
enfeksiyonları.
Astıma neden olan
faktörler
Ailevi ve bünyesel yakınlık; ailesinde
özellikle anne, baba veya kardeşlerinde
astım vaya başka bir alerjik hastalık
olan insanlarda astım daha sık görülür.
Ayrıca çocuğun kendisinde başka bir
alerjik hastalık (saman nezlesi ve
egzema gibi) varsa astım olasılığı artar.
Ancak astımın oluşması için ailede bir
yatkınlık olması şart değildir.
Bütün bunlar olmadan da astım
görülebilir.
45
.
. .
YENI YIL. ICIN
,
NE DILESEM
bi
a
k
K
A
.
AY
boyama kita
bi
oyuncak bebek
E
M
E
N
AN
A
M
A
B
A
B
BANA
-
SAGLIK
Check-Up çocukluk,
gençlik, erişkin ve yaşlılık
dönemlerine göre
değişiklik gösterir.
Kendinizin ve
sevdiklerinizin sağlığı
için Check-Up yaptırmayı
unutmayın!
?

Benzer belgeler