001 hpb dergi Giris.qxd
Transkript
001 hpb dergi Giris.qxd
Türk HPB Türk Hepato-Pankreato-Bilier Cerrahi Dergisi Türk Hepato-Pankreato-Bilier Cerrahi Derneði Yayýn Organýdýr TÜRK HEPATO - PANKREATO - BÝLÝER CERRAHÝ DERGÝSÝ YAZIM KURALLARI Türk HPB “Türk Hepato-Pankreato-Biliyer Cerrahi Derneði yayýn organýdýr. Ýstanbul Medikal Yayýncýlýk tarafýndan basýlýr. Türk HPB, derlemeler, özgün makaleler, klinik notlar, deneysel notlar, vaka sunumlarý, hýzlý yayýnlar ve editöre mektuplar yayýnlar. Dergi yýlda dört kez (Ocak-Nisan-Temmuz-Ekim) yayýnlanýr. Daha önce herhangi bir dilde özet dýþýnda yayýnlanmadýklarý veya deðerlendirme aþamasýnda olmadýklarý bildirilen yazýlar yayýn kurulu tarafýndan ele alýnýr ve hakem deðerlendirmesine sunulur. mektup eklenmelidir. Yazý kabul edildiði takdirde bütün baský haklarý (copyright) dergiye geçmiþ olur. Eðer metindeki malzeme, ilaç ve aletlerden yazarlarýn yarar saðlamasý durumu veya böyle bir olasýlýk varsa bu durum belirtilmelidir. Dergi bu bilgiyi yayýnlar veya yayýnlamaz. Ýnsan denekleri üstündeki çalýþmalar 1975 Helsinki Bildirgesinin 1983’te düzenlenmiþ þekline uygun olmalý, her denekten bilgilendirilmiþ onay alýnmalýdýr. Haberleþme Metin kategorisi Çalýþmanýn asýl metni ve üç kopyasý (asýl metni içeren CD ile beraber) aþaðýdaki adrese gönderilmelidir: Prof. Dr. Ali Emre Türk HPB Dergisi Editörü Niþantaþý, Valikonaðý Cad. 159/5, Birlik Apt. 34365 ÝSTANBUL. Gönderilen yazýlarla ilgili olarak aþaðýdaki faks, eposta ve telefonlara baþvurulabilir: www.hpb.org.tr [email protected] [email protected] [email protected] [email protected] Faks ve telefon: 0212 635 30 82 0212 233 19 37 Derleme Yazým kurallarý Vaka sunumu Yazarlar "Biyomedikal Dergilere Gönderilen Yazýlar Ýçin Tek Tip Kurallar”dan yararlanmalýdýrlar (Ann Intern Med 1997; 126: 36-47, JAMA 1997; 277: 927-934). Bu doküman www.icmje.org adresinde de bulunabilir. Gönderilen bütün yazýlara, yazarlarýn hepsi tarafýndan imzalanan, okunup onaylandýðýný belirten bir 500 kelimeyi geçmemeli, kýsa bir özet verilmelidir. Yazar ilgili konuda yayýnlanmýþ çalýþmalarý ile tanýnmýþ uzmanlar olmalýdýr. Bir konu detaylý bir biçimde ele alýnmalýdýr. Bir özet verilmelidir. Özgün makaleler Metin her biri ayrý sayfalarda baþlayan bölümler þeklinde gönderilmelidir: Özet (Türkçe ve Ýngilizce, en fazla 250 sözcük) - giriþ - gereç ve yöntemler bulgular - sonuçlar - kaynaklar - þekil veya resim alt yazýlarý. Klinik notlarý veya deneysel notlar Özgün gözlemler, bir yöntemin yararlý varyasyonlarý, sýk rastlanan teknik güçlükler için pratik çözümler bildirilebilir. Altýyüz kelimeyi aþmamalý, kýsa bir özet verilmelidir. Hýzlý yayýnlar Araþtýrýcýlar çabuk iletmek istedikleri özgün bulgularýn 600-1200 kelimelik ön raporlar halinde bu bölümde deðerlendirebilirler. Bir özet verilmeli, bu kategoride bildirilme nedeni anlatýlmalýdýr. I 7. Anahtar sözcük (3-10 kelime) Editöre mektuplar Yayýnlanan herhangi bir yazý halinde görüþler bu bölümde iletilebilir. Ayrýca özgün makale boyutlarýnda olmayan yazýlara yer verilebilir. Bu yazýlar toplam 1200 kelime 10 kaynak 2 adet resim, þekil veya tabloyu aþmamalýdýr. Özet Her yazýda en fazla 200 sözcük içeren özet olmalýdýr. Özet þu þekilde yapýlandýrýlmalýdýr: Amaç, yöntem, bulgular ve sonuçlar. Tablo, resim ve þekiller Kaynaklar Her tablo veya þekil ayrý sayfada verilmelidir. Resmin arkasýna aþaðýdaki bilgiler kaydedilmelidir: 1. Üst taraf okla gösterilmelidir 2. Tablo, þekil veya resmin numarasý yazýlmalýdýr. 3. Ýlk yazarýn ismi belirtilmelidir. 4. Fotoðraflar kaliteli olmalýdýr. Renkli basým, masraf yazarlar tarafýndan karþýlandýðý takdirde mümkündür. Metinde geçiþ sýralarýna göre numaralandýrýlmalýdýr. Dergi adlarý Index Medicus sistemine göre kýsaltýlmalýdýr. Kaynaklara atýflar "tek tip kurallar"a uygun olmalýdýr. Kaynaklarýn doðruluðu yazarýn sorumluluðundadýr. Örnek Makale: Hermanek P, Sobin L, Wittekind C. How to improve the present TNM staging system. Cancer 1999;86:2189-91. Kitap: Büchler M, Malfertheiner P, Friess H, Senn T, Beger H.G. Chronic pancreatitis with inflammatory mass in the head of the pancreas.: a special entity In: Chronic pancreatitis (Beger HG, Büchler M, Ditschuneit H, Malfertheiner P, eds). 2nd-ed. Springer-Verlag, Heidelberg 1990:41-47. Baþlýk sayfasý 1. 2. 3. 4. 5. 6. Makalenin baþlýðý Yazarlarýn ad ve soyadlarý Çalýþmanýn yapýldýðý kurum veya kurumlar Haberleþme adresi (telefon, faks ve e-posta) Mali destek kaynaklarý Metin kategorisi ©Ýstanbul Medikal Yayýncýlýk SÜRELÝ YAYINLAR dizisi “Türk HPB” dergisi editör: Prof. Dr. Ali Emre Ýstanbul Üniversitesi Ýstanbul Týp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalý Cilt 1 Sayý 1 2005 ISSN 1305 - 4708 “TÜRK HPB” DERGÝSÝNÝN YAYIN HAKLARI TÜRK HEPATO PANKREATO BÝLÝER CERRAHÝ DERNEÐÝ’NE AÝTTÝR. Yasalar uyarýnca, bu yapýtýn basým haklarý istanbul medikal yayýncýlýk ltd.þti.'ye aittir. Yazýlý izin alýnmadan ve kaynak olarak gösterilmeden, elektronik, mekanik ve diðer yöntemlerle kýsmen veya tamamen kopya edilemez; fotokopi, teksir, baský ve diðer yollarla çoðaltýlamaz. 2005 Ýstanbul Medikal Yayýncýlýk Ltd. Þti. 34104, Çapa - Ýstanbul / Türkiye Deniz Abdal Mah. Baþvekil Cad. Çeþme Sok. No. 3 Çapa 34104 ÝSTANBUL • Tel: (0212) 5842060 • Faks: (0212) 5842061 www.istanbultip.com e-mail: [email protected] yayýna hazýrlayan / istanbul medikal yayýncýlýk ltd. þti. imy adýna sanat yöneticisi / a. metin övet (0212)584 20 60/13 - 0533-638 61 66 redaksiyon ve düzelti / prof. dr. yaman tekant, prof.dr. cumhur yeðen sayfa düzeni / recai tosun (0212) 584 20 60/18 kapak / özlem arabacý (0212) 584 20 60/13 baský ve cilt / ohan matbaacýlýk ltd. þti. (0212) 276 34 20 II Ýstanbul Medikal Yayýncýlýk Türk HPB Türk Hepato-Pankreato-Bilier Cerrahi Dergisi Ýçindekiler 1 6 33 Pankreas Psödokistleri ve Tedavi Yaklaþýmlarý Rafet Yiðitbaþý, Özlem Durmuþ Karaciðer Hemanjiomlarý Osman Abbasoðlu 41 Kliniklerde Viral Hepatit Sorununa Genel Bakýþ-I Saðlýk Personeli - Hasta Ýliþkileri Açýsýndan Deðerlendirme Yýlmaz Çakaloðlu Kronik Pankreatitin Cerrahi Tedavisi Ahmet Çoker 10 Akut Pankreatit ve Komplikasyonlarýnda Görüntüleme Yöntemleri ve Giriþimsel Radyolojik Tedavi Yaklaþýmlarý Koray Güven, Arzu Poyanlý, Ýzzet Rozanes, Bülent Acunaþ 45 Duodenum Adenokarsinomunda Cerrahi Tedavi Hayrullah Derici, Ali Doðan Bozdað, Okay Nazlý, Tuðrul Tansuð, Muzaffer Atlý, Ýsmail Yaman, Ali Serdar Ýþgüder 17 Hepatobiliyer Cerrahide Total Parenteral Nutrisyon (TPN) ve Enteral Nutrisyonun (EN) Yeri Engin Ok 50 Duodenum Kaynaklý Malign Gastrointestinal Stromal Tümör Olgu Sunusu Yavuz Selim Sarý, Binnur Karagöz, Ayhan Güneyi, Ýbrahim Karagöz, Esra Paþaoðlu, Vahit Tunalý 24 Selim Safra Yolu Darlýklarý Kamil Yalçýn Polat III Türk HPB Türk Hepato-Pankreato-Bilier Cerrahi Dergisi Sadýk Ersöz, Ankara Ertuðrul Göksoy, Ýstanbul Haldun Gündoðdu, Ankara Selim Gürel, Bursa Cem Kalaycý, Ýstanbul Sedat Karademir, Ýzmir Kaan Karayalçýn, Ankara Selim Karayalçýn, Ankara Zeki Karasu, Ýzmir Murat Kýlýç, Ýzmir Sadýk Kýlýçturgay, Bursa Nezihi Oygür, Antalya Atilla Ökten, Ýstanbul Durkaya Ören, Erzurum Ýlgin Özden, Ýstanbul Yýlmaz Özen, Bursa Ömer Özütemiz, Ýzmir Yalçýn Polat, Erzurum Ýzzet Rozanes, Ýstanbul Ýskender Sayek, Ankara Erdoðan Sözüer, Kayseri Özlem Süoðlu, Ýstanbul Hakan Þentürk, Ýstanbul Ýlkay Þimþek, Ýzmir Ethem Tankut, Ýzmir Ertan Tatlýcýoðlu, Ankara Yaman Tokat, Ýzmir Nurdan Tözün, Ýstanbul Özgür Yaðmur, Adana Rýfat Yalýn, Ýstanbul Hasan Yersiz, Los Angeles Sezai Yýlmaz, Malatya Zeki Yýlmaz, Kayseri Yýldýray Yüzer, Ýzmir Editör Ali Emre, Ýstanbul Yardýmcý editörler Yaman Tekant, Ýstanbul Cumhur Yeðen, Ýstanbul Bilimsel danýþma kurulu Osman Abbasoðlu, Ankara Koray Acarlý, Ýstanbul Bülent Acunaþ, Ýstanbul Ulus Akarca, Ýzmir Alper Akýnoðlu, Adana Hikmet Akkýz, Adana Þükrü Aktan, Antalya Nusret Akyürek, Ankara Ethem Alhan, Trabzon Aydýn Alper, Ýstanbul Nusret Aras, Ankara Orhan Arýoðul, Ýstanbul Hüseyin Astarcýoðlu, Ýzmir Ýbrahim Astarcýoðlu, Ýzmir Orhan Bilge, Ýstanbul Hakan Bozkaya, Ankara Mehmet Çaðlýkülekçi, Mersin Yýlmaz Çakaloðlu, Ýstanbul Ahmet Çoker, Ýzmir Fügen Çullu, Ýstanbul Aydýn Dalgýç, Ankara Alper Demirbaþ, Antalya Haluk Demiryürek, Adana Abdulkadir Dökmeci, Ankara Þükrü Emre, New York IV Türk HPB Türk Hepato-Pankreato-Bilier Cerrahi Dergisi Editörden Deðerli meslektaþlarým, lamanýn, dergimizin iþlevi açýsýndan çok yararlý olacaðý düþüncesindeyiz. Ülkemizde yayýnlanan týbbi dergilerin bazý sorunlarla karþý karþýya kaldýklarý, çoðunun kýsa ömürlü olduklarý hepimiz tarafýndan bilinmektedir. Bunda, meslektaþlarýmýzýn haklý olarak kabul edilebilecek bazý görüþleri ya da düþünceleri nedeniyle, bazen niteliðine dahi bakmadan yabancý dergileri tercih etmeleri, dolayýsý ile gönderilen yayýn sayýsýnýn azlýðý rol oynamaktadýr. Sonuçta, yeterli materyal bulamayan ulusal dergilerde zorunlu olarak kalite düþmekte, dergi yayýn hayatýna son vermek zorunda kalmaktadýr. Bu nedenle deðerli meslektaþlarýmýzýn, yoðun emek ve çabanýn ürünü olan dergimizi yazýlarý ile destekleyeceklerine, yaþatacaklarýna inanýyoruz. Ýlk sayýmýzda sizlere, 1-3 Ekim 2004'te Kayseri'de, Erciyes Üniversitesi Týp Fakültesi Genel Cerrahi AD öðretim üyesi sn. Erdoðan Sözüer'in üstün çabalarý ile gerçekleþtirilen Türk HPB Derneði "2'nci Bölgesel Kayseri toplantýsý" konuþma metinlerini sunuyoruz. Bundan sonraki sayýlarýmýzda da hepato-pankreato-bilier sistem hastalýklarýnýn güncel sorunlarýný sempozyum biçiminde iþleyeceðiz. Daha iyiye, daha yararlýya ulaþmak hepimizin çabalarý ile mümkün olacaktýr. Her konuda eleþtirilerinizi bekliyoruz. Ýçten saygýlarýmýzla. Derneðimizin yayýn organý olan "Türk HPB" Dergisinin ilk sayýsýný sizlere sunuyoruz. Türk HPB Cerrahi Derneði üyeleri tarafýndan hepato-pankreatobilier sistem hastalýklarý konusunda bir dergi yayýnlama düþüncesi toplantýlarda uzun yýllardan beri dile getirilmekteydi. Gerçekten de Türkiye'de HPB sistem hastalýklarýna ilginin artmasý, bazý saðlýk kurumlarýnda ve eðitim hastanelerinde bu konuyla özellikle ilgilenen meslektaþlarýmýzýn sayýca fazlalaþmasý böyle bir giriþimi zorunlu kýlmýþtý. Bugün bu sevinci sizlerle paylaþmanýn mutluluðu içindeyiz. Türk HPB medikal ya da cerrahi, karaciðerpankreas-safra yollarý hastalýklarý ile ilgili tüm çalýþmalara açýktýr. Derneðimiz her ne kadar bir cerrahi derneði olarak tanýnmakta ise de, bu alanda baþarýnýn, çeþitli bilim dallarýnýn iþbirliði sayesinde elde edilebileceði hepimizce bilinmektedir. Bu nedenle dergimizin sadece cerrahi dergisi deðil, HPB sistem hastalýklarý ile ilgilenen tüm bilim dallarýnýn dergisi olmasýný arzu ediyoruz. Özellikle çocuk ve eriþkin gastroenterohepatoloji uzmaný meslektaþlarýmýzýn, konuya ilgi duyan radyoloji, patoloji, onkoloji uzmanlarýnýn çalýþmalarýný yayýn- Ali Emre V Türk HPB 2005 Cilt 1, Sayý 1 Karaciðer Hemanjiomlarý Türk HPB Osman Abbasoðlu Hacettepe Üniversitesi Týp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalý ANKARA Özet Hemanjiom karaciðerin en sýk görülen tümörüdür. Büyüme ve spontan rüptür riskleri çok düþüktür. Bu nedenle çoðu karaciðer hemanjiomu hiç bir tedavi gerektirmez. Cerrahi tedavinin en sýk nedeni aðrýdýr. Fakat aðrýnýn çok subjektif bir belirti olmasý nedeniyle bu endikasyon çok dikkatli konulmalýdýr. Tedavi gerekmesi durumunda cerrahi seçenekler deðerlendirilmelidir. Posterior ve/veya derin yerleþimli hemanjiomlarda anatomik veya nonanatomik rezeksiyonlar, bunlar dýþýnda kalan hemanjiomlarda enükleasyon tercih edilmelidir. Deneyimli merkezlerde cerrahi tedaviye baðlý komplikasyonlar az görülmektedir. denlerle yapýlan görüntüleme yöntemleri veya laparotomi sýrasýnda konulur. Semptomatik hastalarda en sýk yakýnma sað üst kadran aðrýsýdýr. Aðrý üç nedene baðlý olarak geliþebilir. Bu nedenler içinde en önemlisi hemanjiomun hýzlý büyümesi sonucu Glisson kapsülünün gerilmesidir. Özellikle karaciðer yüzeyine yakýn hemanjiomlarda bu gerilme daha belirgindir. Aðrýnýn ikinci nedeni hemanjioma doðru olan artmýþ ve pulsatil kan akýmýdýr. Son olarak hemanjiom içinde tromboz geliþimi ve inflamasyon olmasý aðrýya yol açabilir. Klasik olarak çapý 4 cm’den büyük olan hemanjiomlara dev hemanjiom adý verilmiþtir4. Fakat bu sýnýr günümüzde 7 hatta 10 cm olarak kabul edilmektedir. Hemanjiom çapý 10 cm’yi geçince belirti verme olasýlýðý artmaktadýr. Fizik muyene sýrasýnda hemanjiomlarýn çoðu bulgu vermezler. Büyüklüðüne ve yerleþim yerine göre bazen ele gelebilirler. Yenidoðanlarda görülebilen hemanjiomatozis, yaygýn multisentrik tutulum nedeniyle arteriyovenöz ve arteriyoportal þantlara ve kalp yetmezliðine neden olabilen bir hemanjiom tablosudur. Spontan gerileme gösterebilmesine karþýn komplikasyonlarý nedeniyle karaciðer transplantasyonu dahil karmaþýk tedaviler gerektirebilir. Giriþ Kavernöz hemanjiom karaciðerin en sýk görülen iyi huylu tümörüdür. Prevalansýnýn % 7'ye kadar çýkabildiði bildirilmektedir1. Yaklaþýk 24 000 hastayý kapsayan bir abdominal ultrasonografi serisinde, olgularýn % 1.7 sinde karaciðer hemanjiomu görüldüðü bildirilmiþtir2. Görüntüleme yöntemlerinin geliþmesi ve yaygýn kullanýmý ile daha sýk hemanjiom tanýsý konulmaya baþlanmýþtýr. Her yaþta görülebilmesine karþýn 40-50 yaþlarýnda daha sýktýr. Kadýnlarda erkeklere göre 2-3 kat daha sýk görülmektedir. Kavernöz hemanjiomlar bir neoplaziden çok ektazi þeklinde büyüyen damarsal malformasyonlar olarak kabul edilirler. Muhtemelen konjenital malformasyonlar olduðu düþünülmektedir. Mikroskopik olarak ince fibröz septalarla ayrýlmýþ ve endotel hücreleri ile döþeli ve kanla kaplý geniþ boþluklar þeklinde görülürler. Seyrek olarak stromal kalsifikasyonlar gösterebilirler3. Küçük kapiller hemanjiomlar, kavernöz hemanjiomlardan daha sýk görülürler ve her zaman tesadüfen taný alýrlar. Kapiller hemanjiomlarýn klinik hiç bir önemi yoktur. Klinik Belirtiler Karaciðer hemanjiomlarý çoðunlukla asemptomatiktirler. Seyrek olarak hastalar karýn aðrýsý, erken doyma ve karýnda dolgunluk hissi yakýnmalarý ile baþvurabilirler. Erken doyma hissi mide veya duodenuma basý yapan büyük hemanjiomlarda görülebilir. Nadiren dev hemanjiomlarda trombositlerin sekestrasyonu ve zedelenmesine baðlý tüketim koagülopatisi (Kasabach-Merritt sendromu) ve buna baðlý yakýnmalar geliþebilir. Taný, hastalarýn büyük çoðunluðuna baþka ne- Taný Tanýda en yaygýn kullanýlan görüntüleme yöntemi ultrasonografidir (USG). Tipik olarak iyi sýnýrlý hiperekoik kitleler olarak görülürler. Büyük hemanjiomlarda mikst ekojenite görülebilir. Bilgisayarlý tomografinin (BT) yararlý olabilmesi için, trifazik BT (kontrastsýz, portal-venöz ve hepatik arteriyel) þeklinde yapýlmasý gerekir. Hemanjiomlar BT'de intravenöz kontrast injeksiyon sonrasý erken dö- Osman Abbasoðlu Hacettepe Üniversitesi Týp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalý BURSA [email protected] • 1-3 Ekim 2004’te Türk HPB Derneði 2’nci Bölgesel Kayseri toplantýsýnda sunulmuþtur Ýstanbul Medikal Yayýncýlýk 2005 1 Karaciðer Hemanjiomlarý Tablo 1. Karaciðer hemanjiomlarýnda ameliyat endikasyonlarý. Mutlak endikasyonlar 1. Rüptür ve kanama 2. Hýzlý büyüme 3. Kasabach-Meritt Sendromu Göreli endikasyonlar 1. Aðrý 2. Malignite þüphesi 3. Büyük hemanjiom laparoskopik ya da açýk biyopsinin tercih edilmesi gerektiðini öne sürmektedirler7. Hemanjiomlarýn Doðal Seyri Karaciðer hemanjiomlarý çoðunlukla stabil kalýrlar ve büyüme göstermezler. Weimann ve ark. 101 hastayý ortalama 32 ay izledikleri bir seride sadece 1 hastada büyüme tespit etmiþlerdir8. Çoðu araþtýrmada da benzer verilere ulaþýlmýþtýr. Yamagata ve ark. çapý 5 cm'den büyük 20 hemanjiom hastasýný ortalama 47 ay izlemiþler ve hiçbir hastada büyüme tespit etmemiþlerdir9. Hemanjiomlarla ilgili diðer bir endiþe de spontan karýn içi kanama riskidir. Literatürde bildirilen spontan rüptürlü olgu sayýsý 32 kadardýr10. Bu risk büyük ve lateral veya inferior yerleþimli hemenjiomlarda artmaktadýr. Yine de karýn içi kanama riski % 1'den azdýr. Travmatik kanama da çok seyrek bildirilen bir komplikasyondur11. Ýngilizce literatürde 1996 yýlýna kadar bildirilen 4 olgu vardýr. Hemanjiomlarda büyüme ve kanama olasýlýðýný arttýran risk faktörleri tam tanýmlanabilmiþ deðildir. Gerek spontan gerekse travmatik kanama oldukça seyrek bir komplikasyon olmasýna karþýn mortalitesi yüksektir ve % 50-100 arasýnda deðiþ-mektedir12. Doðal seyirde diðer önemli bir özellik de karaciðer hemanjiomlarýnda malign transformasyon geliþmemesidir. Bütün bu özellikler, karaciðer hemanjiomlarýnýn büyük bir çoðunluðunun büyüme göstermediði ve komplikasyon geliþiminin çok düþük olduðu þeklinde özetlenebilir. Resim 1. Karaciðer sað lobunu tama yakýn tutan bir hemanjiomun bilgisayarlý tomografi görünümü. nemde periferal nodüler tutulum, geç dönemde ise sentripetal tutulum þeklinde görünüm verirler (Resim 1). Tipik olgularda taný kolaylýkla konabilirse de bazý hallerde USG veya BT ile kesin taný konamayabilir. Bu hallerde manyetik rezonans görüntülemesi (MRG) yapýlmasý uygun olur. MRG daha pahalý olmasýna karþýn % 95'e varan sensitivite ve spesifite oranlarý bildirilmektedir5. Karaciðer hemanjiomu MRG'de T2 aðýrlýklý grafilerde parlak lezyon þeklinde görülür. Þüpheli olgularda iki ya da üçlü görüntüleme yönteminin birlikte kullanýlmasý halinde tanýsal doðruluk arttýrýlabilir. Karmaþýk olgularda dahi USG, BT ve MRG'nin birlikte kullanýmý ile yaklaþýk % 100 doðru taný saðlanabilmektedir. Yine de taný zorluðu varsa anjiografi ve/veya iþaretli eritrositlerle sintigrafi yapýlabilir. Fakat bunlar tanýsal deðeri yüksek olan ve geniþ kullanýmý önerilen tetkikler deðillerdir. Taný zorluðu olmasý halinde perkütan biyopsi yapýlmasý önerilmez. Bunun baþlýca nedeni kanama riskidir. Diðer bir neden de biyopsilerin tanýsal deðerinin düþüklüðüdür. Öyle ki diffüz karaciðer hastalýklarýnýn tanýsýnda dahi perkütan biyopsilerin tanýsal deðeri % 60-80 düzeyine kadar inebilmektedir. Fokal karaciðer lezyonlarýnda daha düþük tanýsallýk oranlarýna rastlanmaktadýr. Buna karþýn Nakaizumi ve ark. 11 olguluk serilerinde perkütan aspirasyon biyopsisi ile 10 hastada doðru tanýya ulaþabildiklerini bildirmiþlerdir6. Bu seride taný koyabilme oraný % 91 olarak bulunurken hiç bir hastada komplikasyon geliþmediði gözlenmiþtir. Perkütan biyopsideki kanama riski nedeniyle bazý araþtýrmacýlar taný zorluðu halinde Cerrahi Tedavi Karaciðer hemanjiomlu çoðu hasta asemptomatik olduðu için, bu hastalarda cerrahi tedavi gerekliliði uzun zamandýr bir tartýþma konusudur. Rüptür ve kanama, hýzlý büyüme ve Kasabach-Merritt sendromu cerrahi tedavi için mutlak endikasyonlardýr (Tablo 1). Buna karþýn cerrahi tedavi en sýk olarak aðrý yakýnmasý nedeniyle yapýlmaktadýr. Burada en 2 O Abbasoðlu önemli iki sorun aðrýnýn ne kadar ciddi olduðunun belirlenmesi ve aðrýnýn hemanjiom dýþý nedenlere baðlý olup olmadýðýnýn tayinidir. Bu konudaki en önemli çalýþmalardan birisi Terkivatan ve ark. tarafýndan yapýlmýþtýr13. Bu çalýþmada karaciðer hemanjiomlu 208 hastanýn 74'üne cerrahi tedavi uygulanýrken, 134 hasta bir giriþim yapýlmaksýzýn izleme alýnmýþtýr. Ameliyat edilen 74 hastanýn 34'ünde, izleme alýnan 134 hastanýn 45'inde aðrý yakýnmasý olduðu ifade edilmektedir. Ortalama 45 aylýk izlem sonrasý cerrahi tedavi yapýlan ve aðrýsý olan 35 hastanýn % 80'i asemptomatik hale gelmiþtir. Buna karþýn bir giriþim yapýlmayan ve yine aðrýsý olan 45 hastanýn % 87'si bu süre sonunda asemptomatik olarak bulunmuþtur. Cerrahi tedavi uygulanan hastalarda morbidite oraný % 27, mortalite oraný % 3 olarak bildirilmiþtir. Bu çalýþma randomize deðilse de aðrý yakýnmasýnýn çok subjektif olduðunu, zamanla gerileyip kaybolabileceðini ve aðrýnýn hemanjiom dýþý nedenlere de baðlý olabileceðini göstermesi bakýmýndan deðerlidir. Benzer bir çalýþmada Farges ve ark. aðrý yakýnmasý olan ve karaciðer hemanjiomu tespit edilen 87 hastanýn % 54'ünde aðrýnýn hemanjiom dýþý nedenlere baðlý olduðunu göstermiþlerdir14. Hemanjiom tanýsýyla ameliyat planlanan hastalarda aðrýnýn irritabl barsak hastalýðý, peptik ülser, gastroözofageal reflü, ürolitiazis, kolelitiazis vs. gibi nedenlere baðlý olmadýðý mutlaka gösterilmelidir. Hiç yakýnmasý olmayan ve görüntüleme yöntemleri ile kesin hemanjiom tanýsý alan hastalarda ameliyat gereksizdir. Hemanjiomlarda komplikasyon geliþme riski minimal olduðu için, bu hastalarda cerrahi tedavi yapýlmasý haklý görülemez. Karaciðer rezeksiyonunun komplikasyonlarý ve mortalitesi, kendine haline býrakýlan hemanjiomda geliþecek komplikasyon ve buna baðlý mortaliteden yüksektir. Burada cerrahlarý endiþeye sevk eden bir konu da aðrý yakýnmasý olmayan fakat büyük hemanjiomlu hastalara nasýl yaklaþýlacaðýdýr. Büyük hemanjiomlarda spontan kanama riskinin daha fazla olabileceði ileri sürülse de büyüklük tek baþýna bir cerrahi tedavi endikasyonu deðildir15. Cerrahi tedavi endikasyonu konan hastalarda hangi yöntemin kullanýlmasý gerektiði konusu da tartýþmalýdýr (Tablo 2). Alper ve ark. 1988 yýlýnda enükleasyon yöntemini tanýmlamýþlar ve bu hemanjiom tedavisinde en uygun yöntem olarak kabul görmüþtür.16 Teknik olarak, hemanjiomun lokalizasyonuna göre karaciðer uygun þekilde serbestleþtirildikten sonra karaciðer kapsülü çizilir ve hemanjiom kapsülü ile karaciðer parankimi arasýndaki dar plandan yapýlan künt diseksiyonla tümör çýkartýlýr. Bu sýrada karþýlaþýlan besleyici damarlarýn baðlanmasý gerekir. Kanamayý azaltmak için Pringle manevrasý uygulanabilir. Hemanjiom çýkarýldýktan sonra, gerekirse kaviteye dren konabilir. Ayný grup geçtiðimiz yýllarda 42 hastayý içeren uzun dönem sonuçlarýný yayýnlamýþlardýr17. Bu hastalarýn 33'ü aðrý, 6'sý tanýdan emin olunamamasý, 3'ü de büyüme nedeniyle ameliyat edilmiþlerdir. Hastalarýn 33'üne enükleasyon yapýlmýþtýr. Median izlem süresi 4,5 yýl olan seride aðrý nedeniyle ameliyat edilen 33 hastanýn 24'ünde tam, 4'ünde belirgin düzelme saptanmýþ, 4 hasta da aðrý yakýnmasýnýn sürdüðü belirtilmiþtir. Yazarlar enükleasyon tekniðinin baþlýca avantajlarý olarak rezeksiyona göre daha kolay olmasýný, saðlam doku çýkarýlmadýðý için parankimin korunmasýný ve safra kaçaðý komplikasyonu geliþmemesini ifade etmektedirler. Hemanjiomlar nedeniyle yapýlan rezeksiyonlar tümörün yerleþimine ve büyüklüðüne baðlý olarak anatomik ya da anatomik olmayan rezeksiyonlar þeklinde yapýlabilir. Rezeksiyonla enükleasyonu karþýlaþtýran randomize çalýþma bulunmamaktadýr. Gedaly ve ark. randomize olmayan bir çalýþmada iki yöntemi kýyaslamýþlardýr18. Bu çalýþmada 23 hastaya enükleasyon, 5 hastaya da karaciðer rezeksiyonu uygulanmýþ, 4 hastada major karýn içi komplikasyon geliþtiði tespit edilmiþ ve enükleasyonun bu komplikasyonlarýn azaltýlmasýnda anlamlý olan (p=.04) tek deðiþken olduðu bulunmuþtur. Fakat bu çalýþmanýn retrospektif özelliði, rezeksiyon grubunda sadece 5 hasta bulunmasý ve bu grubun hemanjiom çapýnýn daha büyük olmasý (6 cm'ye karþý 8 cm) ve rezeksiyon grubunda bildirilen ortalama kan Tablo 2. Karaciðer hemanjiomlarý tedavisinde seçenekler. Cerrahi dýþý yöntemler genellikle önerilmemektedirler. . I. Cerrahi tedavi yöntemleri 1. Açýk cerrahi a. Anatomik rezeksiyon b. Anatomik olmayan rezeksiyon c. Enükleasyon 2. Laparoskopik cerrahi 3. Karaciðer transplantasyonu II. Cerrahi dýþý tedavi yöntemleri 1. Hepatik arter embolizasyonu 2. Radyoterapi 3. Ýlaçlar: sistemik steroidler, interferon alfa-2a vs. 3 Karaciðer Hemanjiomlarý kaybýnýn 2 litre gibi yüksek bir deðer olmasý sonuçlarýn deðerini azaltmaktadýr. Hangi cerrahi yöntem kullanýlýrsa kullanýlsýn hemanjiom çapýnýn 10 cm'yi geçmesi halinde ameliyat sýrasýndaki kanama miktarý artmaktadýr19. Bu nedenle bu tür hastalarda ameliyat öncesi hazýrlýk da büyük önem taþýmaktadýr. Ýlk laparoskopik kolesistektominin 1987 yýlýndan yapýlmasýndan sonra laparoskopik cerrahi, genel cerrahi uygulamalar içinde giderek artan endikasyonlarla kullanýlmaya baþlanmýþtýr. Bu endikasyonlardan biri de karaciðer hemanjiomlarýdýr. Laparoskopik karaciðer rezeksiyonlarý ile iliþkili en geniþ serilerden biri çok merkezli Avrupa deneyimini yansýtan ve 2003 yýlýnda yayýnlanan bir makalede bildirilmiþtir. Bu çalýþmada 18 merkezde ameliyat edilen 87 hasta incelenmekte ve bu hastalarýn 13'ünü hemanjiom hastalarý oluþturmaktadýr. Bu 13 hastanýn 6'sýna anatomik olmayan rezeksiyon, 3'üne segmentektomi, 3'üne hemihepatektomi ve 1'ine de segment 2-3 rezeksiyonu yapýldýðý belirtilmektedir. Sadece 1 hastada açýk cerrahiye geçiþ gerekliliði olduðu bildirilmiþtir. Bütün hastalar (87 hasta) deðerlendirildiðinde mortalite görülmezken, 7 hastada kanama, 9 hastada açýk ameliyata geçme gerekliliði olmuþtur. Ayný seride kan transfüzyonu 5 hastada gerekmiþ, ortalama yatýþ süresi 5 gün olmuþtur. Bu bulgularla yazarlar laparoskopik cerrahinin, açýk cerrahiye iyi bir alternatif olduðu ve seçilmiþ olgularda uygulanabileceði sonucunu dile getirmiþlerdir. Yine de laparoskopik cerrahinin yerininin belirlenebilmesi için yeterli deneyim ve bilgi birikimi bulunmamaktadýr. Karaciðer hemanjiomlarý tedavisinde kullanýlabilecek bir yöntem de karaciðer transplantasyonudur. Diðer cerrahi tedavi seçeneklerinin teknik olarak mümkün olmadýðý seçilmiþ olgularda karaciðer transplantasyonu uygulanabilir. Yaklaþýk 3250 hastayý içeren Pittsburgh serisinde 12 hastaya selim nedenlerle karaciðer transplantasyonu yapýldýðý ve bunlardan ancak 1 tanesinde hemanjiom bulunduðu belirtilmektedir20. Organ temininde zorluklar nedeniyle canlýdan karaciðer transplantasyonu da bu hastalar için tedavi seçeneklerindendir. Karaciðer hemanjiomu rüptürü seyrek görülmesine karþýn yüksek mortalitesi vardýr. Hemanjiom rüptürü halinde cerrahi tedavi kaçýnýlmazdýr. Literatürde bilgilerine ulaþýlabilen 27 hemanjiom rüptürü hastasýnýn deðerlendirildiði bir araþtýrmada, hemanjiom çapýnýn 3 cm’den 25 cm ye kadar deðiþ- Resim 2. Karaciðerde ekzofitik büyüyen ve cerrahi tedavi uygulanan bir hemanjiomun ameliyat fotoðrafý tiði ve ortalama çapýn 14.8 cm olduðu belirtilmiþtir21. Hastalardan 4'ü ameliyata alýnamadan önce kaybedilmiþtir. Onüç hastaya rezeksiyon, 5 hastaya primer dikiþ, 4 hastaya da tamponad uygulanmýþtýr. Rezeksiyon yapýlan hastalarýn 3'ü (% 23), primer dikiþ konan hastalarýn 2'si (% 40), tamponad yapýlan hastalarýn 3'ü (% 75) kaybedilmiþtir. Ameliyata almadan önce transkateter arteriyel embolizasyon yapýlmasýnýn cerrahi tedaviyi kolaylaþtýrdýðý ve mortalitenin bu yolla azaltýlabileceði öne sürülmektedir. Hacettepe Üniversitesi Týp Fakültesi'nde 19892002 yýllarý arasýnda 22 hasta karaciðer hemanjiomu nedeniyle ameliyat edilmiþ, bunlarýn 10'una enükleasyon, 12'sine rezeksiyon uygulanmýþtýr (Resim 2). Hastalarýn büyük çoðunluðu (n=17) aðrý nedeniyle ameliyat edilmiþtir. Cerrahi tedaviye baðlý 2 major komplikasyon geliþirken mortalite görülmemiþtir. Karaciðer hemanjiomu tedavisinde, cerrahi dýþý tedavi seçenekleri genellikle iyi sonuç vermezler ve önerilmemektedirler. Kaynaklar 4 1. Ishak KG, Rabin L. Benign tumors of the liver. Med Clin North Am 1975;59:995-3. 2. Pietrabissa A, Giulianotti P, Campatelli A, Di Candio G, Farina F. Management and follow-up of 78 giant haemangiomas of the liver. Br J Surg 1996;83:915-83. Hugh TJ, Poston GJ. Benign liver tumors and mass es. Surgery of the liver and biliary tract Thirded. (Blumgart LH, Fong Y Eds.) WB Saunders, London 2000s:1397-422 4. Adson MA, Weiland LH. Resection of primary solid hepatic tumors. Am J Surg 1981;141:18-21. 5. Soyer P,Dufresne A, Someville E, Lenormand S, Scherrer A, Rymer R. Differentation between hepatic cavernous hemangioma and malinant tumor with T2-weighted MRI: comparison of fast spin-echo and breathhold fast spin-echo pulse sequences. Clinical Imaging 1998;22:200-10. O Abbasoðlu 14. Farges O, Daradkeh S, Bismuth H. Cavernous hemangiomas of the liver: are there any indications for resection? World J Surg 1995;19:19-24. 6. Nakaizumi A, Iishi H, Yamamoto R, Kasugai H, Tatsuta M, Okuda S, Kishigami Y, Kitamura T. Diagnosis of hepatic cavernous hemangioma by fine needle aspiration biopsy under ultrasonic guidance. Gastrointest Radiol 1990;15:39-42. 7. Kim J, Ahmad SA, Lowy AM, Buell JF, Pennington LJ, Moulton JS. An algoritm for the accurate identification of benign liver lesions. Am J Surg 2004;187:274-9. 15. Terkivatan T, Vrijland WW, Den Hoed PT, De Man RA, Hussain SM, Tilanus HW, IJzermans JN. Size of lesion is not a criterion for resection during management of giant liver haemangioma. Br J Surg 2002;89:1240-4. 8. Weimann A, Ringe B, Klempnauer J, Lamesch P, Gratz KF, Prokop M, ve ark. Benign liver tumors: differential diagnosis and indications for surgery. World J Surg 1997;9:983-90. 16. Alper A, Ariogul O, Emre A, Uras A, Okten A. Treatment of liver hemangiomas by enucleation. Arch Surg 1988;123:660-1. 9. Yamagata M, Kanematsu T, Matsumata T, Utsunomiya T, Ikeda Y, Sugimachi K. Management of haemangioma of the liver: comparison of results between surgery and observation. Br J Surg 1991;78:1223-5. 17. Ozden I, Emre A, Alper A, Tunaci M, Acarli K, Bilge O, Tekant Y, Ariogul O. Long-term results of surgery for liver hemangiomas. Arch Surg 2000;135:978-81. 18. Gedaly R, Pompeselli JJ, Pomfret EA, Lewis WD, Jenkins RL. Cavernous hemangioma of the liver. Anatomic resection vs enucle ation. Arch Surg 1999;134:407-11. 10. Scribano E, Loria G, Ascenti G, Vallone A, Gaeta M. Spontaneous hemoperitoneum from a giant multicystic hemangioma of the liver: a case report. Abdom Imaging 1996;21:418-9. 11. Hotokezaka M, Kojima M, Nakamura K, Hidaka H, Nakano Y, Tsuneyoshi M, Jimi M. Traumatic rupture of hepatic hemangioma. J Clin Gastroenterol 1996;23:69-71. 19. Hanazaki K, Kajikawa S, Matsushita A, Monma T, Hiraguri M, Koide N ve ark. Giant vavernous hemangioma of the liver: is tumor size a risk factor for hepatectomy. J Hepatobiliary Pancreat Surg 1999;6:410-3. 12. Brouwers MAM, Peeters PMJG, De Jong KP, Haagsma EB, Klompmaker IJ, Bijleveld CMA ve ark. Surgical treatment of giant haemangioma of the liver. Br J Surg 1997;84:314-6. 20. Tepetes K, Selby R, Webb M, Madariaga JR, Iwatsuki S, Starzl TE. Orthotopic liver transplantation for benign hepatic neoplasms. Arch Surg 1995 ;130:153-6. 13. Terkivatan T, de Wilt JH, de Man RA, van Rijn RR, Zondervan PE, Tilanus HW, IJzermans JN. Indications and long-term outcome of treatment for benign hepatic tumors: a critical appraisal. Arch Surg 2001;136:1033-8. 21. Carigliano N, Mercantini P, Amodio PM, Balducci G, Caterino S, Ramacciato G ve ark. Hemoperitoneum from a spontaneous rup ture of a giant hemangioma of the liver: report of a case. Surg Today 2003;33:459-63. 5 Türk HPB 2005 Cilt 1, Sayý 1 Kronik Pankreatitin Cerrahi Tedavisi Ahmet Çoker Türk HPB Ege Üniversitesi Týp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalý ÝZMÝR distal pankreatektomi, V þekilli pankreatektomi ile birlikte V þekilli pankreatikojejunostomi, duodenum koruyucu pankreas baþý rezeksiyonu (Beger Prosedürü) ve total pankreatektomi sayýlabilir. Duktal obstrüksiyonu olan hastalara uygulanan drenaj prosedürleri ise; longitudinal pankreatikojejunostomi (Puestow prosedürü), pankreas baþýnýn lokal rezeksiyonu ile birlikte longitudinal pankreatikojejunostomi (Frey prosedürü), distal pankreatikojejunostomi (Duval prosedürü)'yi içerir. Eðer pankreatik kanal 7 mm'den geniþ ve pankreas baþýnda inflamatuar kitle tespit edilemediyse aðrýya intrapankreatik duktal basýnç artýþýnýn neden olduðu kabul edilerek aðrýyý azaltmak için dilate ana kanalýn drenajýný uygulanmalýdýr3. Bu prosedürlerin hangisinin uygulanacaðýna preoperatif yapýlan endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi (ERCP), bilgisayarlý tomografi (BT) ve manyetik rezonans kolanjiopankreatografi (MR/CP) ile karar verilir. ERCP ve MR-CP; 7 mm'den geniþ ve 4-7 mm arasýnda normal geniþlikte olan kronik pankreatit olarak kronik pankreatitin2 anatomik þeklini belirler4. Geçen üç dekatta hastalýðýn cerrahi tedavisinde birçok geliþme olmuþtur. Cerrahi prosedür; kolay ve güvenilir olmasý, aðrýnýn geçirilmesi, morbidite ve mortaliteyi azaltmayý ve bunlarýn hayat kalitesine etkisini deðiþtirmeyi içermelidir5. Ancak son zamanlarda tedavi modalitelerine endoskopik giriþimlerin eklenmesi, etyolojik etkenlerin çeþitlenmesi, cerrahi endikasyonlarýn yeniden sorgulanmasýna neden olmuþtur. Giriþ Bugüne deðin yayýnlanmýþ literatür verilerine bakýlacak olursa, kronik pankreatitte cerrahi tedavi konusunda hemen hemen bir fikir birliði olduðu oldukça kolay görülebilir. Örneðin, "Medline" tabanlý literatür aramasýnda, kronik pankreatit ve cerrahi konusunda 2000 den fazla makale bulunabilmektedir. Bu makalelerde, cerrahi tedavi seçenekleri olarak rezeksiyon veya drenaj yöntemleri kesin tedavi için, merkezin tercihine baðlý olarak kullanýlmaktadýr. Cerrahi endikasyonlar ise baþta aðrý olmak üzere, fonksiyonel yetersizlik, pseudokist varlýðý, safra yollarý ve duodenum tutuluþu ve tümör geliþme kuþkusudur. Kanama, kolonik týkanma, pankreatik asit ve plevral effüzyon gibi daha nadir saptanan endikasyonlara da rastlanmaktadýr. Mortalite ve morbiditenin son derece düþük olmasý, sonuçlarýn yaþam kalitesi açýsýndan mükemmele yakýn olmasý ve ortalama %70 oranýnda semptom kontrolunun saðlanmasý, cerrahi tedavinin baþarýsýný göstermektedir. Kronik pankreatit, kalsifikasyonla veya kalsifikasyonsuz, gland atrofisiyle sonuçlanan ekzokrin ve endokrin fonksiyonlarý bozan, fonksiyel parankim kaybýna ve glandda kalýcý hasara yol açan selim inflamatuar bir süreçtir1. Kronik pankreatitin bilinen nedenleri arasýnda; metabolik ve toksik (alkol kullanýmý, hiperkalsemi gibi), morfolojik (pankreas divisum), herediter ve mutasyonel (tripsinojen ve kistik fibrozis mutasyonu), immunolojik (viral enfeksiyonlar) veya idiopatik (juvenil form, senil form) sayýlmaktadýr.2 Karýn aðrýsý nedeni ile semptomatik tedavi uygulanan kronik pankreatitli hastalarýn cerrahiye verildiðinde çoðunlukla narkotik analjezik kullanmakta olduklarý izlenmiþtir. Kronik pankreatitli hastalara uygulanan cerrahi prosedürler temel olarak rezektif prosedürler ve drenaj prosedürleri olmak üzere ikiye ayrýlmaktadýr. Hastalýklý pankreas dokusu olup duktal anatomisi normal olan hastalara uygulanan rezektif prosedürler içerisinde; pankreatikoduodenektomi, Ahmet Çoker Ege Üniversitesi Týp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalý ÝZMÝR [email protected] • 1-3 Ekim 2004’te Türk HPB Derneði 2’nci Bölgesel Kayseri toplantýsýnda sunulmuþtur Cerrahi Endikasyonlar Ýyi bilindiði üzere, kronik pankreatitte parankim dokusunun fibrozis ile yer deðiþtirmesi sonucunda endokrin ve ekzokrin yetersizlik söz konusu olmaktadýr. Kanama ve týkanýklýk gibi acil ve sorgulanamayacak endikasyonlar dýþýnda, cerrahi giriþimin zamanlama ve türünü, parankimdeki bu deðiþiklikler belirlemektedir. Örneðin, alkol ve sigara kullanýÝstanbul Medikal Yayýncýlýk 2005 6 Kronik Pankreatitin Cerrahi Tedavisi mýnýn kýsýtlanmasý sonrasýnda hastalarýn %50'sinde aðrý kaybolmakta ve cerrahi giriþim gerekmemektedir. Bunlarýn da önemli kýsmýnda algolojik yöntemlerle çölyak blokaj, yine cerrahi giriþim endikasyonunu ortadan kaldýrmaktadýr. Geriye kalan hastalarda da subjektif bir semptom olan aðrýnýn derecelenmesi çok güç olmaktadýr. Karnofsky aðrý skalasý gibi bazý çabalara karþýn henüz bir standart oluþturulamadýðýndan, aðrý için yapýlan cerrahi giriþimler de subjektif kalmaktadýr. Üstelik aðrý, kronik pankreatitlerde parankim dýþý nedenlerden de kaynaklanabilmektedir. Aðrýnýn kaynaðý için ortaya konan iki hipotezde cerrahi endikasyon deðiþmektedir. Birinci hipotez, artmýþ kanal ve parankim basýncýdýr. Burada endoskopik/giriþimsel veya cerrahi dekompresyon daha gerekli gözükmekteyken, son yýllarda ortaya atýlan nörotransmitter teorisi, baþ rezeksiyonunu daha rasyonel kýlmaktadýr. Bu teoriye göre, özellikle baþ kýsmýndaki inflamatuar parankimden kaynaklanan bazý nörotransmitterler aðrýya yol açmakta ve parankim çýkarýlmadýkça da aðrý kontrol edilememektedir. Ancak beþ yýllýk bir süre sonunda aðrý kontrolüne bakýldýðýnda dekompresif giriþimlerle rezektif giriþimler arasýnda fark kalmamaktadýr. Bu noktada hangi hastanýn hangi cerrahi giriþimden yarar saðlayacaðýný belirlemek önem kazanmaktadýr. Beger ve ark.nýn saptamalarýna göre, kronik pankreatit nedeniyle cerrahi giriþim gerektiren aðrýlý hastalarýn 2/3'ünden fazlasýnda pankreasta baþ kýsýmda kitle görüntüsü vardýr. Bu açýdan bakýlýnca kitle olan aðrýlý hastalarda cerrahi rezeksiyon daha mantýklý görünmektedir. Ancak baþlangýçta hýzla artan aðrýnýn, pankreas parankimi atrofiye gitikçe azaldýðý, bu nedenle de aðrý nedeniyle cerrahi giriþimden çok, kitle nedeniyle cerrahi giriþim yapýlmasý gerektiði düþünülebilir. Bu noktada, endikasyon için radyoloðun rolü yükselmektedir. Baþlangýç için gerekli üç temel taný aracý kontrastlý tomografi, manyetik rezonans görüntüleme ve ERCP olup, sadece psödokist varlýðý ve safra yolu tutuluþu, ya da gastrointestinal sistemde darlýk oluþu artýk yeterli görünmemektedir. Çünkü radyologlarýn yorumuna göre cerrahi tedavinin yöntemi de deðiþebilmektedir. Bu yorumlarda en önde gelen etkilerden biri de "groove-oluk" bulgusudur. Kronik pankreatitli olgularýn %20'sinde, pankreas baþ kýsmý ile duodenum C ansý arasýnda bir oluk bulunmaktadýr. Anlamý duodenum duvarýnda kistik distrofi olan bu bulgu, kesin cerrahi tedavi endikasyonu olarak kabul edilmektedir. Kanal morfolojisinde ise, kesin cerrahi endikasyon sadece "chain of lakes" yani aralýklý darlýk ve geniþlemelerle seyreden kanal anatomisi saptandýðý durumlarda vardýr. Bu bulgunun olmadýðý, sadece kanal geniþlemesi ve aðrýnýn olduðu hastalarda öncelikle endoskopik stentleme ve pankreatik kanal sfinkterotomisi tercih edilmelidir. Bu yöntemin aðrý kontrolunda baþarýsýz olduðu durumlarda ve pankreatik kanal taþ(lar)ý saptandýðý hastalarda cerrahi rezeksiyona geçilmelidir. Kronik pankreatitin týbbi tedavisi oldukça zor bir terapötik problemdir. Pankreatitin sebebi olarak birçok seride hastalarýn %75-90'ýnda alkol gösterilmekte, %20-25'inde sebep idiopatik olarak bildirilmektedir10. Kronik pankreatitli hastalarda yaþam kalitesini olumsuz etkileyen ve medikal olarak giderilemeyen aðrý cerrahi endikasyonun en sýk rastlanan sebebi olarak karþýmýza çýkmaktadýr2. Cerrahi endikasyonlar arasýnda yaþam kalitesinin bozulmasý, narkotik baðýmlýlýðý, malignite þüphesi ve kronik pankreatite baðlý komplikasyonlarýn geliþimi sayýlabilir. EÜTF serisinde en sýk cerrahi endikasyonlarýmýz refrakter karýn aðrýsý ve obstrüktif sarýlýk olarak göze çarpmaktadýr. Rekürren akut pankreatit ataklarýna ait hikaye, sarýlýðýn klinik iþaretleri, palpabl psödokistler ve splenomegali kronik pankreatit tanýsýnda deðerlidir fakat bu bulgular nonspesifiktir. Kronik pankreatit tanýsýnda pankreas kanallarýndaki deðiþimleri gösteren ERCP ve kontrastlý BT morfolojik altýn standarttýr. Konvansiyonel MR, MR Anjio, MR/CP, diðer alternatif yöntemlerdir2. Endoskopik Ultrasonografi (EUS)'nin direkt batýn grafisi, batýn ultrasonografisi, bilgisayarlý tomografi (BT) ile taný konulamayan kronik pankreatit olgularýnda tanýda altýn standart teknik olabileceði ileri sürülmektedir. Düþük riski ve yüksek duyarlýlýðý nedeni ile bir tanýsal tetkik olarak ileride ERCP'nin yerini alabileceði bildirilmektedir. Bununla beraber pankreasýn kistik lezyonlarýnýn taný ve tedavisinde de EUS'nin önemli bir yeri vardýr. Endoskopik ultrasonografi eþliðinde verilen nörolitik ajanlarla yapýlan çöliak pleksus sinir blokajlarý diðer sinir blokaj tekniklerinden daha etkili görünse de kronik pankreatit tanýsý olan ve bu nedenle aðrý çeken hastalarýn primer tedavi yönteminin rezektif cerrahi veya drenaj prosedür yöntemleri olduðu bildirilmektedir11. Yayýnlanan 3 çalýþmada karþýlaþtýrýlabilir gözlem zamaný ile (6,3-9,8 yýl) kronik pankreatitli hastalarda %20,8-35 ölüm oraný ve ölümlerin yarýsýnýn pankreas dýþýnda GÝS'de geliþen kanserlere baðlý 7 A Çoker olduðu bildirilmiþtir12,13,14. Deðiþik serilerde cerrahi giriþim sonrasý kronik pankreatitte geç dönem mortalite sebebi %20-50 arasýnda deðiþen 15,16,17,18,19,20 son dönem karaciðer hastalýðý, suisid, kalp hastalýðý ve pankreatik endokrin yetmezliðe baðlý problemler olarak gösterilmektedir. Bu serilerde uzun dönem sað kalým 5 ve 10 yýllýk olarak %88 ve %82 olarak bildirilmektedir21,22,23,24. Kronik pankreatit ön tanýsý ile operasyonu planlanan hastalarda eðer maligniteden þüpheleniliyorsa resektif giriþimler uygulanmalýdýr. Drenaj prosedürleri malignite bulgusu olmayan, pankreas kanal dilatasyonu olan hastalarda uygulanabilir. Ýzbicki ve ark. Frey prosedürünü kronik pankreatitin küçük kanal formunu tedavi etmek için drenaj ve lokal rezeksiyonu kombine ederek modifiye etmiþlerdir. Ventral pankreasa yapýlan V þeklinde kesiyi longitudinal pankreatikojejunostomi ile sekonder ve tersiyer duktal branþlarýn drenajý takip etmesiyle yapýlmýþtýr. Median takip süresinin 30 ay olduðu küçük bir hasta grubunda ilk sonuçlar umut verici olarak gözükmektedir. Kalýcý aðrý giderilmesi (aðrý skoru %95 azalmýþ), hayat kalitesinde iyileþme (hayat kalitesi iyileþme indexi %67), hastane mortalitesi %0 ve morbidite %15,4 olarak bildirilmiþtir25. Son dönemlerde kronik pankreatitte cerrahi tedavi geniþ rezeksiyondan organ koruyucu prosedürlere doðru kaymaktadýr. Klasik Whipple operasyonu kronik pankreatit için standart operasyon olmaktan çýkmaktadýr. Beger prosedürü ve PPPD’nin ekzokrin ve endokrin fonksiyonlarý korumakta %90 hastada aðrýyý gidermekte ve yaþam kalitesinde iyileþme saðlamakta olduðu belirtilmiþtir2. Mevcut serilere göre kronik pankreatitte cerrahi güvenilir, kabul edilebilir mortalite ve morbidite oranlarý ile uygulanabilmektedir. Endokrin ve ekzokrin yetmezliði arttýrmasýna karþýn hastalarýn giriþim sonrasý hayat kalitesi artmakta ve uzun dönem sað kalýmlarý kabul edilebilir düzeylere gelmektedir. Sonuç olarak bu selim hastalýk için pankreatik rezeksiyonun güvenilir olduðunu kanýtlamak amacý ile birçok çalýþma yapýlmýþtýr. Cerrahi baþarý aðrýnýn kontrolü ve hastanýn hayat kalitesini artýrmaktaki deðiþiklik baz alýnarak deðerlendirilir. Kendi verilerimiz ýþýðýnda endokrin ve ekzokrin yetmezliði arttýrabilme olasýlýðýna karþýn, giriþim sonrasý aðrýnýn kontrolünün saðlanmasý, hayat kalitesinin arttýrýlmasý ve sað kalýmýn da kabul edilebilir düzeyde olmasý nedeni ile pankreasa yönelik rezektif cer- rahinin kronik pankreatitli hastalarýn tedavisinde önemli bir seçenek olduðunu düþünmekteyiz. Kaynaklar 1. Büchler MW, Friess H, Beger HG, et al. Randomized trial of duo denum-preserving pancreatic head resection versus pylorus-pre serving Whipple in chronic pancreatitis. Am J Surg 1995;169:65-9. 2. Hartel M, Tempia-Caliera AA., Büchler M, et al. Evidence-based surgery in chronic pancreatitis. Langenbecks Arch Surg 2003; 388(2):132-9. 3. Prinz RA, Greenlee HB. Pancreatic duct drainage in chronic pan creatitis. Hepatogastroenterology 1990;37:295-300. 4. Ýzbicki JR, Bloechle C, Broering Dc, et al. Extended drainage ver sus resection in surgery for chronic pancreatitis: aprospective ran domized trial comparing the longitudinal pancreaticojejunostomy combined with local pancreatik head excision with the pylorus-pre serving pancreatoduodenectomy. Ann Surg 1998;228:771-9. 5. Sohn TA, Campbell KA, Pitt HA, et all. Quality of life and longterm survival after surgery for chronic pancreatitis. J Gastrointest Surg 2000;4:355-65. 6. Aaronson NK, Ahmedzai S, Bergman B, et al., The European Organization for Research and Treatment of Cancer QLQ-C30: A quality-of-life instrument for use in international clinical trials in oncology. J Natl Cancer Inst 1993;85:365-76. 7. Bjordal K, Kaasa S. Psychometric validation of the EORTC core quality of life questionnaire, 30-item version and a diagnosis-spe cific module for head and neck cancer patients. Acta Oncol 1992; 31:311-21. 8. Schwarz R, Hinz A. Reference data for the quality of life question naire EORTC QLQ-C30 in the general German population. Eur J Cancer 2001;37:1345-51. 9. Bloechle C, Ýzbicki JR, Knoefel WT, et al. Quality of life in chron ic pancreatitis-Results after duodenum-preserving resection of the head of the pancreas. Pancreas 1995;11:77-85. 10. Di Magno EP, Layer P, Clain JE. Chronic pancreatitis. In: Go VWL, Di Magno EO, Gardner JD (eds) The pancreas, 1st edn. Raven, New York, 1993 pp 655-706. 11. Snady H. Endoscopic ultrasonography in benign pancreatic dis sease. Surg Clin North Am 2001;81 (2):329-44. 12. Lankisch PG, Lohr-Happe A, Otto J, et al. Natu-ral course in chronic pancreatitis. Pain, exocrine and endocrine pancreatic insuf ficiency and prognosis of the disease. Digestion 1993;54:148-55. 13. Ammann RW, Akovbiantz A, Largiader F, et al. Course and out come of chronic pancreatitis. Longitu-dinal study of a mixed medical-surgical series of 245 patients. Gastroenterology 1984;86:820-8. 14. Miyake H, Harada H, Kunichika K, et al. Clini-cal course and prognosis of chronic pancreatitis. Pancreas 1987;2:378-85. 15. Sato T, Miyashita E, Matsuno S, et al. The role of surgical treat ment of chronic pancreatitis. Ann Surg 1986;203:266-71. 16. White TT, Slavotinek AH. Results of surgical treatment of chronic pancreatitis. Report of 142 cases. Ann Surg 1979;189:217-24. 17. Leger L, Lenriot JP, Lemaigre G, Five to twenty year followup after surgery for chronic pancreatitis in 148 patients. Ann Surg 1974;180:185-91. 18. Adams DB, Ford MC, Anderson MC. Outcome after lateral pancre aticojejunostomy for chronic pancreatitis. Ann Surg 1994;219:481-9. 19. Frey CF, Child CG, Fry W, et al., Pancreatec-tomy for chronic pan creatitis. Ann Surg 1976;184:185-92. 20. Warren KW. Surgical management of chronic relapsing pancreati 8 Kronik Pankreatitin Cerrahi Tedavisi tis. Am J Surg 1969;117:24-32. stage chronic pancreatitis. Ann Surg 1978;188:317-22. 21. Proctor HJ, Mendes OC, Thomas CG, et al. Surgery for chronic pancreatitis. Drainage versus resection. Ann Surg 1979;189:664-71 24. Eckhauser FE, Strodel WE, Knol JA, et al. Near-total pancreatec tomy for chronic pancreatitis. Surgery 1984;96:599-607. 22. Yeo CJ, Cameron JL, Lillemoe KD, et al. Pancreaticoduodenectomy for cancer of the head of the pancreas. 201 patients. Ann Surg 1995; 221:721-33. 25. Izbicki JR, Bloechle C, Broering DC, et al. Longitudinal V-shaped excision of the ventral pancreas for small duct disease in severe chronic pancreatitis: prospective evaluation of a new surgical pro cedure. Ann Surg 1998;227:213-19 . 23. Braasch JW, Vito L, Nugent FW. Total pancreatectomy for end 9 Türk HPB 2005 Cilt 1, Sayý 1 Akut Pankreatit ve Komplikasyonlarýnda Görüntüleme Yöntemleri ve Giriþimsel Radyolojik Tedavi Yaklaþýmlarý Türk HPB Koray Güven, Arzu Poyanlý, Ýzzet Rozanes, Bülent Acunaþ Ýstanbul Týp Fakültesi Radyodiagnostik Anabilim Dalý ÝSTANBUL Özet Akut pankreatit patofizyolojik sebepleri ve sonuçlarý bakýmýndan geniþ yelpazeye sahip bir hastalýktýr. Benign bulgularla seyredebileceði gibi multiorgan yetmezliði, sepsis gibi daha ciddi klinik tablolara da neden olabilir. Erken dönemde hastalýðýn teþhisinde ve hastalýk seyri boyunca olasý komplikasyonlarýn deðerlendirilmesinde, özellikle kesitsel radyolojik görüntüleme yöntemlerinin önemli bir yeri bulunmaktadýr. Son yýllarda büyük geliþme gösteren perkütan giriþimsel radyolojik incelemeler de hastalýðýn tedavisinde giderek önem kazanmaya baþlamýþtýr. Bu yazýda, akut pankreatitin tanýsýnda, komplikasyonlarýn hem gösterilmesinde hem de takibinde kullanýlan radyolojik görüntüleme yöntemleri ve giriþimsel radyolojik iþlemlerin tedavideki yeri deðerlendirilmiþtir. Anahtar sözcük Akut pankreatit, radyoloji, giriþimsel radyoloji Giriþ Akut pankreatit, hafif abdominal aðrý ve amilaz yüksekliði gibi benign bulgularla ortaya çýkabileceði gibi, enfekte pankreas nekrozu geliþimiyle hayatý tehdit edici multi-organ yetmezliðine de yol açabilir1,2. Hastalarýn %70-80'inde akut pankreatit tablosu kendi kendini sýnýrlayan ve çoðunlukla 48-72 saatte iyileþen bir seyir gösterir. Özellikle ilk 24-48 saat, hastalýðýn prognozunu belirlemesi açýsýndan büyük önem taþýmaktadýr ve fulminan seyir gösteren %2030 hastada bu periyotta klinik tablo daha aðýr seyretmektedir. Uzun dönem takiplerde akut pankreatitli hastalarýn çoðu sekel býrakmadan iyileþirken, bir kýsmý kronik pankreatit tablosu ile devam etmektedir3. Metabolik bozukluklarýn ve sistemik organ yetmezliklerinin erken deðerlendirilmesi çok önemlidir. Bu nedenle kesitsel görüntüleme teknikleri hem tanýsal anlamda önem taþýmakta hem de seçilecek tedavi yöntemine (cerrahi, medikal, perkütan tedaviler) kýlavuzluk oluþturmaktadýr. Görüntüleme Yöntemleri Akut pankreatit pekçok patofizyolojik sonuçlarý bulunan bir yelpazeye sahiptir. Bu yelpazenin hafif ve aðýr klinik tablosunu oluþturan iki alt grubu mevcuttur: akut interstisiyel (ödematöz) pankreatit ve akut nekrotizan pankreatit4. Etyolojide alkol, kolelitiazis, travma, iatrojenik yaralanmalar Endoskopik Retrograd Kolanjio Pankreatografi (ERCP) ya da cerrahi sonrasý sýk görülen sebeplerdir. Daha az sýklýkla ise ilaçlar, kabakulak, kýzamýk ve Sitomegalovirüs (CMV) infeksiyonlarý, AIDS, hiperlipidemi, Koray Güven Ýstanbul Üniversitesi Ýstanbul Týp Fakültesi Radyodiagnostik Anabilim Dalý 34390 Çapa/ÝSTANBUL [email protected] • 1-3 Ekim 2004’te Türk HPB Derneði 2’nci Bölgesel Kayseri toplantýsýnda sunulmuþtur hiperkalsemi, anatomik varyasyonlar (pankreas divisum, koledokosel, duodenal divertiküller vb.) sebepler arasýnda yer alýr3. Aðýr seyirli pankreatitlerden sonra görülen komplikasyonlar arasýnda akut sývý koleksiyonlarý, psödokist, abse, nekroz, vasküler komplikasyonlar bulunmaktadýr. Alkol ile iliþkili pankreatitin daha fulminan seyirli ve daha çok nekrotizan pankreatite sebep olduðuna dair yayýnlar bulunmaktadýr5. Ayrýca psödokist oluþumunun alkole baðlý pankreatitlerde daha sýk görüldüðü ve bu nedenle akut ataktan dört hafta sonra kontrol bilgisayarlý tomografi (BT) endikasyonunun bulunduðu da belirtilmektedir. Hastalýðýn prognozunu ve muhtemel tedavi þeklini belirlemek için fizik muayeneye ya da radyolojik verilere dayanan pekçok skorlama sistemi bulunmaktadýr. Son iki dekadda bu skorlama sistemleri modifiye edilerek geliþtirilmiþ ve prognozu belirlemedeki etkinliði incelenmiþtir6. Ancak hastalýðýn ve komplikasyonlarýn önemlilik derecesini belirlemek açýsýndan pekçok soru hala mevcuttur. 1992'de Atlanta'da, hastalýðýn ve komplikasyonlarýn tanýmlanmasý için uluslararasý bir konsensüs sempozyumu düzenlenmiþtir. Burada elde edilen sonuçlar pekçok yerde kabul görmüþ ve kullanýlmaktadýr2. Akut Pankreatit Üst abdominal aðrý, kusma, defans ve rebound ile karekterize, ateþ, taþikardi ve lökositozun eþlik ettiði klinik tablodur. Amilaz ve lipaz gibi pankreatik enzimlerin kan ve idrarda yüksekliði ile karakterizedir. Hafif ile aðýr arasýnda birtakým klinik prezantasyonÝstanbul Medikal Yayýncýlýk 2005 10 Akut Pankreatit ve Komplikasyonlarýnda Görüntüleme Yöntemleri ve Giriþimsel Radyolojik Tedavi Yaklaþýmlarý larý mevcuttur. Hafif tabloda çok az sistemik ya da organ yetmezliði bulgularý mevcuttur veya hemen hiçbir klinik bulgu mevcut deðildir. Kýsa süreli semptomlarýn ardýndan, medikal tedaviye iyi yanýt veren klinik ve laboratuvar bulgular izlenmektedir. Aðýr tabloda ise daha ciddi klinik bulgular (rebound, distansiyon, epigastrik kitle, ekimoz vb.) ve sistemik organ yetmezliði bulgularý (þok, pulmoner yetmezlik, böbrek yetmezliði, gastrointestinal kanama vb.) görülebilir. Laboratuar bulgularý ise etkilenen organ veya sistemlere göre deðiþiklik gösterebilir. Hastalýðýn derecelendirmesi Ranson ya da APACHE skorlamasý ile yapýlabilir7,8. Ýlk ataktan itibaren 48 saat içerisinde üç veya daha fazla Ranson kriterinin pozitif olmasý ya da hastalýk seyri boyunca herhangi bir zamanda dokuz veya daha fazla APACHE II kriterinin pozitif olmasý aðýr tablo ile karakterizedir. Akut pankreatitte radyolojik görüntüleme hastalýðýn tanýsýnda, tedavi þeklinin belirlenmesinde ve komplikasyonlarýn saptanmasýnda, perkütan giriþimlere kýlavuzluk etmede önemli yere sahiptir. Radyolojik incelemenin amaçlarý arasýnda pankreatiti taklit edebilen diðer abdominal patolojileri ekarte etmek, klinik tanýyý doðrulamak, hastalýðýn kapsamýný deðerlendirmek, hastalýðý evrelemek ve hastalýðýn etyolojisini açýklamaya yardýmcý olmak (safra taþý, çamur, anatomik varyasyonlar vb.) bulunmaktadýr. Radyolojik Ýnceleme Yöntemleri Konvansiyonal abdominal radyografiler ve baryumlu incelemeler nadiren tanýsal öneme sahiptirler ve hastalýðý erken döenminde derecelendirmede yerleri yoktur. Ancak anormal akciðer grafileri ve eþlik eden renal fonksiyon bozukluklarýný derecelendirme açýsýndan faydalý olabilirler9. Hastalarýn %15-55'inde eþlik eden pulmoner bulgular olabilir (infiltrasyon, effüzyon) ve bunlar ciddi seyirli tablolarda daha sýktýr. Transabdominal ultrasonografi (US) akut dönemin baþlangýcýnda safra kesesinde ya da koledokta taþ varlýðýný göstermede etkilidir. Ancak hastalýðý evrelemede sýnýrlý yere sahiptir. Kolonik gaz süperpozisyonu nedeniyle pankreas çoðu zaman görülemez. Ýntraparenkimal ya da retroperitoneal sývý kolleksiyonlarý, pankreas nekrozu ile çoðunlukla korelasyon göstermez. Anormal transabdominal US bulgularý hastalarýn %33-90'ýnda görülür. Diffüz geniþlemiþ ve hipoekoik pankreas interstisiyel ödem ile uyumluyken ekstrapankreatik sývý kolleksiyonlarý daha aðýr seyirli hastalarda görülür10,11. Trans- 11 abdominal US'nin asýl avantajý hasta baþýnda, hýzlý yapýlabilen bir inceleme olmasýdýr. Endoskopik US gaz süperpozisyonu nedeniyle izlenemeyen, özellikle distal koledok yerleþimli kalkül tanýsýnda transabdominal US'ye göre daha faydalýdýr. Transabdominal US'nin aksine safra kesesi taþlarýný göstermede baþarýsýzdýr. Peripankreatik sývýlarýn gösterilmesinde transabdominal US'ye göre daha baþarýlýdýr ancak yine ayný þekilde bu sývýlarýn nekroz ile korelasyonu bulunmamaktadýr. Ýnvazif yöntemler olan (ERCP), perkütan transhepatik kolanjiografi (PTK) ve anjiografinin hastalýðýn tanýsýnda neredeyse hiç yeri bulunmazken, ortaya çýkan komplikasyonlarýn tedavisinde önemli rol oynayabilirler. Bilgisayarlý Tomografi (BT) Akut pankreatit tanýsýnda ve evrelendirmesinde dinamik kontrastlý BT önemli yere sahiptir ve "altýn standart" görüntüleme yöntemidir. Kontrastlý BT pankreatik parenkimal hasarý gösterme ve derecelendirmede faydalý olup, evreleme sistemlerinde önemli yere sahiptir. Ýlk yapýlan yayýnlarda bahsedilen BT incelemeleri kontrastsýz veya iki fazlý kontrastlý inceleme þeklinde yapýlmakta ve kesit kalýnlýðý ise 8-10 mm arasýnda deðiþmekteydi. Balthazar ve arkadaþlarý 1985'te A ve E arasýnda 5 grupta hastalarý BT bulgularý, klinik korelasyon, mortalite ve morbidite açýsýndan incelediler12. Bu çalýþmada eþlik eden bir veya daha fazla sývý koleksiyonu %14 mortalite ve %54 morbidite ile iliþkili bulunmuþtur. Bu BT evrelemesi kolay yapýlabilir, hýzlý, kontrast madde gerektirmeyen, riskli hasta grubunu gösterebilen bir yöntemdir. Pankreas nekrozunu göstermemesi, dolayýsýyla retroperitoneal Tablo 1. Balthazar Sýnýflamasý Sýnýflama CTSI Skoru Görüntüleme Bulgularý Evre A Normal 0 Evre B Fokal veya diffüz geniþleme 1 Evre C Peripankreatik inflamasyon ve gland anormallikleri 2 Evre D Evre E Tek lokalizasyonda sývý kolleksiyonu Ýki veya daha fazla lokalizasyonda 3 sývý koleksiyonu veya peripankreatik gaz Nekroz yayýlýmý 4 <%30 2 %30-50 4 >%50 6 K Güven ve ark. Resim 1. A. Ýnterstisiyel pankreatitli olguda pankreas kuyruk loaklizasyonunda serbest sývýyý ve peripankreatik yaðlý dokularda inflamasyon bulgularýný gösteren kontrastlý BT. B. Nekrotizan pankreatitli hastada korpus ve kuyrukta pankreatogram izlenmiyor. sývý koleksiyonu bulunan hastalarýn prognozunu deðerlendirmemesi bu yöntemin eksik tarafýdýr. Hastalarýn %54'ünde sývýlar spontan rezorbe olmaktadýr. Dinamik kontrastlý BT incelemeleri ise bu evreleme sistemini daha ileri basamaklara taþýmýþ, attenüasyon deðerleri yardýmý ile pankreas parenkim hasarýný ve derecesini gösterebilmiþtir. Hafif interstisyel pankreatitte kapiller að saðlam olduðu için vazodilatasyona baðlý uniform pankreatogram izlenmektedir. Kontrastlanmayan bölgeler ise iskemi ya da nekroz alanlarýný göstermektedir (Resim 1). Beger ve arkadaþlarý tarafýndan yapýlan BT-cerrahi korelasyonunda ortalama %87 sensitivite, %100 spesifite bulunmuþtur13. Pankreatik nekroz, BT'de kontrastlanmayan fokal ya da diffüz pankreas parenkimi olarak tanýmlanmýþtýr. Nekroz miktarý %30, %30-50 ve %50'nin üstü olarak üç gruba ayrýlmýþtýr (Tablo 1). Bu sýnýflama sývý koleksiyonlarý ile nekrozu temel alýr. Sývý kolleksiyonunun geliþimi gelecekteki komplikasyonlarýn habercisidir. Nekroz geliþimi ise daha ciddi morbidite ve mortaliteye neden olur. Kontrastsýz BT incelemesi hemorajik odaklarý ve taþlarý göstermede et-kili olabilir. Oral kontrast olarak su kullanýmý distal koledok ve ampulla görüntülemesinin artefaktsýz yapýlmasýný saðlar. Akut pankreatitli hastalarýn %14-28'inde BT bulgusu olmayabilir, ancak bu hastalarýn çoðunda selim seyirli klinik tablo mevcuttur. Hafif seyirli pankreatitte BT bulgularý normal olabileceði gibi, fokal veya diffüz pankreatik geniþleme, peripankreatik yaðlý dokularda inflamasyon görülebilir. Aðýr seyirli pankreatitte ise daha aðýr peripankreatik yaðlý doku inflamasyonu, sývý koleksiyonlarý, nekroz, asit, plevral effüzyon, kalkül, kalsifikasyon (kronik zeminde geliþmiþ akut pankreatit), hava iz- lenebilir. Bradley ve arkadaþlarý 1993'teki yayýnlarýnda pankreas nekrozu için 3 cm’den fazla nonviabl pankreatik alan tanýmlamasýný kullanmýþlardýr2. Ayný yayýnda hastalarýn %30-50'sinde sývý kolleksiyonlarýnýn geliþtiðini, bunlarýn da %40-50'sinin spontan rezorbe olduðunu belirtmiþlerdir. Akut pankreatitte BT endikasyonlarý þu þekilde sýralanabilir: 1. klinik tanýda þüphe olmasý 2. hiperamilezemi, ciddi pankreatit bulgularý, distansiyon, hassasiyet, yüksek ateþ, lökositoz bulunmasý 3. Ranson skorunun 3'ten fazla, APACHE II sko runun 8'den fazla olmasý 4. konservatif tedaviye 72 saatten fazla yanýtsýzlýk olmasý 5. ilk medikal tedaviye iyi cevap veren ancak klinik ve/veya laboratuvar olarak akut bozulma gösteren hastalar Kontrol BT görüntüleme Balthazar sýnýflamasýna göre evre A-C olan ya da CTSI (Computed Tomography Severity Index) skor 0-2 olan hastalar için gereksizdir. Ancak bu hastalarada komplikasyon düþünülüyorsa BT çekilmelidir. Evre D-E olan ya da skoru 3-10 olan hastalarda 7-10 gün içerisinde BT çekilmelidir. Akut pankreatitli hastanýn takibinde en önemli nokta görüntüleme bulgularýndan çok klinik bulgulardýr14. Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) Kontrast öncesi ve sonrasý inceleme yapýlabildiði gibi, sadece sývýlarýn gösterilmesinde deðil, iç yapýlarýnýn karakterizasyonunda da önemli yere 12 Akut Pankreatit ve Komplikasyonlarýnda Görüntüleme Yöntemleri ve Giriþimsel Radyolojik Tedavi Yaklaþýmlarý Resim 2. Pankreas korpus anterioru yerleþimli akut sývý kolleksiyonu Resim 3. Korpus-boyun bileþkesinde belirgin duvar yapýsý izlenen, komþu yapýlara kitle etkisi yapan psödokist sahiptir. Sývýlarýn iç yapýlarýnýn bilinmesi uygulanacak tedavi þeklini deðiþtirmektedir. Sývý, likefiye sývý ya da abse varlýðýnda perkütan tedaviler baþarýlý iken, solid komponent varlýðýnda cerrahi uygulamak gerekmektedir. Ancak yaþam destek ekipmanlarýnýn çoðu MRG ile uyumlu deðildir. Bu nedenle genel durumu kritik, özellikle yoðun bakým hastalarýnýn görüntülenmesi mümkün deðildir. Ayrýca BT'ye göre çekim süreleri daha uzundur ve hava ile kalsifikasyonlar MRG ile güçlükle gösterilebilir. Hafif pankreatitte yað baskýlamalý T1 aðýrlýklý görüntülerde pankreas uniform kapiller boyanma gösterir. Aðýr pankreatitlerde ise hem yað baskýlamalý hem de kontrastlý görüntülerde sinyal yoðunluðunda azalma izlenir. Kontrastlanma göstermeyen pankreas parenkimi nekroz açýsýndan anlamlýdýr15. Sývý kolleksiyonlarýný ve nekrozu göstermede MRG en az BT kadar baþarýlý oduðu gibi bu sývýlarýn iç yapsýný daha iyi gösterir. Manyetik rezonans kolanjio pankreatografi (MRCP) pankreatitli hastalarda anatomiyi ve pankreatik kanalý göstermede faydalýdýr ve prognozu belirtmede BT'ye eþdeðer olabilir. Ayrýca böbrek fonksiyonu bozuk hastalarda tercih edilen görüntüleme yöntemi olabilir16. yapýsý vardýr ve genellikle hastalýðýn baþlangýcýndan 4-6 hafta sonra ortaya çýkarlar. Anatomik boþluklarý doldurup komþu dokular arasýnda yayýlýrlar. Sýklýkla anterior pararenal mesafe, omentum minus ve transvers mezokolonda bulunurlar. Komplikasyonlar Psödokistler Akut pankreatit, travma ve kronik pankreatit sonrasý görülebilirler. Granülasyon dokusu ve fibrozisten oluþmuþ bir duvarlarý vardýr (Resim 3). Bu nedenle akut pankreatitte 4-6 haftadan önce görülmezler. %30-50 hastada akut sývý koleksiyonlarýndan geliþirler. Akut pankreatit sonrasý hastalarýn %2-18'inde görülürler. %25-58 hastada pankreatik kanal ile iþtirakleri mevcuttur17. Pankreatik kanal iþtiraki hastalýðýn tedavi þeklini belirleyen önemli bir faktördür. Ýçerikleri çoðu zaman steril olmakla beraber, enfekte olup abseleþebilirler. Ayrýca kistik pankreas tümörlü hastalarýn %30'unda ilk taný psödokist olarak bulunmuþtur18. Bu durumda klinik bilgiler önem kazanmaktadýr. Özellikle altý cm’den küçük psödokistlerin %40'ý spontan rezorbe olur. Geri kalanlarýn çoðu ise asemptomatiktir. Bir kýsmý sekonder enfeksiyon, aðrý ya da hemorajiye neden olabilir. Nekroz Akut Sývý Koleksiyonlarý Pankreatik enzimden zengin sývý kolleksiyonlarýdýr. Görüntüleme yöntemleri ile erken dönemde saptanabilirler (Resim 2). Hastalarýn yaklaþýk %40'ýnda görülür ve yaklaþýk %50'sinde tedavi gerekmeksizin kaybolurlar. Hemorajik ya da enfekte olmalarý durumunda morbiditeyi arttýrýlar. Pankreas içinden çok pankreas etrafýnda görülürler. Psödokistlerle karýþtýrýlabilirler, ancak psödokistlerin belli bir duvar 13 Hastalýðýn ilk zamanlarýnda görülür ve çoðunlukla ilk 96 saatte tablo belirginleþir. Sýklýkla gövde ve kuyruk yerleþimlidir. Medikal tedaviye yanýtsýz %20 hastada görülür, %20 mortaliteye neden olur, ancak enfekte olursa %67 mortaliteyle beraberdir. BT dansitesi 30-50 Hounsfield ünitesi (HU) olan normal pankreas parenkimi kontrast sonrasý 100150 HU deðerlerine ulaþýr. Bu deðerlerin altýndaki K Güven ve ark. Resim 4. Ýnternal hava içeren, kalýn duvarlý ve yoðun içerikli abse kavitesi Resim 5. Pankreas kuyruðundaki psödokistin splenik arteri erode etmesi sonucu oluþan psödoanevrizmalarýn anjiografik görünümü deðerler nekroz olarak kabul edilebilir. BT'nin sensitivitesi %82-90'dýr. Yüzde 30'un altýndaki minör nekrozlarda %50 yanlýþ negatif deðerler izlenirken nekroz alaný %50'den fazla olursa bu deðer %11'e düþmektedir. Yüzde 30-71 hastada, özellikle 3. haftada, nekroz enfekte olmaktadýr. Enfekte nekroz ile abse ayýrýmý tedavilerinin farklý olmasý nedeniyle önemlidir (cerrahi-perkütan drenaj). söylenebilir1,2,19. Tedavi belirlenirken iþlemin teknik olarak yapýlabilirliði tek geçerli sebep olmamalýdýr. Deðiþik komplikasyonlar farklý yöntemlerle tedavi edildiði için, komplikasyonlarýn Atlanta konsensüsüne göre sýnýflandýrýlmasý önemlidir. Giriþimsel radyolojik tedavi, hastalýðýn doðal seyri boyunca çeþitli aþamalarda çeþitli þekillerde uygulanabilir. Bu nedenle tedavi multidisipliner olarak planlanmalýdýr. Apse Görüntüleme Kýlavuzluðu Çoðunlukla 4-6 hafta sonra oluþur. Radyolojik olarak iyi sýnýrlý intraabdominal koleksiyon þeklindedir (Resim 4). Sekonder enfekte olmuþ sýnýrlý nekroz alanlarýndan oluþur. Enfekte nekroza göre daha iyi prognozludur ve perkütan olarak tedavi edilebilirler. Ancak bu iki komplikasyonun radyolojik ayýrýmý güç olabilir. Perkütan aspirasyon ya da kateter yerleþtirilmesi koleksiyonun büyüklüðü, yeri ve hastanýn genel durumu ile ilgilidir. Büyük ve yüzeyel yerleþimliler US eþliðinde kolayca görülebilir ve güvenli bir giriþ yolu saptanabilir. Ancak hastalýða çoðunlukla eþlik eden paralitik ileus nedeniyle gaz süperpozisyonu US kýlavuzluðunu güçleþtirebilir. Bu durumda eðer hasta BT ünitesine götürülebilir durumda ise BT kýlavuzluðunda iþlem yapýlýr. Çoðu komplikasyon retroperitoneal yerleþimli olduðu için BT, kýlavuzluk için en iyi yoldur. Ayný zamanda kolon ve ince Hemoraji Pankreatit nedeniyle ortaya çýkan enzimatik destrüksiyon sonrasý pankreasta ya da komþu retroperitonda görülebilir. Splenik, renal veya gastroduodenal arterleri yaralayabilir veya psödoanevrizma oluþumuna neden olabilir (Resim 5). Kontrastsýz BT incelemelerinde hiperdens alanlar ya da kontrastlý incelemelerde psödoanevrizma ya da ekstravazasyon görülebilir. Hayatý tehdit eden kanamlara neden olabilir ve anjiografik olarak embolize edilebilirler. Giriþimsel Radyoloji Akut pankreatitte elde edilen deneyimler ýþýðýnda, medikal, cerrahi ya da giriþimsel tedavinin baþarýsý ve endikasyonlar, hastalýðýn ciddiyeti, evresi ve ortaya çýkan komplikasyonlarýn türü ile iliþkili olduðu Þekil 1. Perkütan giriþimde kullanýlabilecek olasý giriþ yerlerinin þematik gösterimi 14 Akut Pankreatit ve Komplikasyonlarýnda Görüntüleme Yöntemleri ve Giriþimsel Radyolojik Tedavi Yaklaþýmlarý barsak anslarý, vasküler yapýlar da görüntülendiði için bu organlardan geçilmeden iþlem gerçekleþtirilebilir. Pankreas baþý yerleþimli lezyonlar için çoðunlukla giriþ yolu gastrokolik ligamandýr (Þekil 1). Kuyruk yerleþimli lezyonlar için genellikle sol anterior pararenal mesafe kullanýlýr. Daha az kullanýlan bir yol da gastrosplenik ligamandýr. Diðer bir yolda transgastrik yoldur. Mide asidinin enfeksiyondan koruduðuna dair yayýnlar olduðu gibi, yaratýlan kistogastrostomilerin (cerrahi olarak yapýlanlar dahil) kýsa ömürlü olduðunu ve önemli bir avantaj saðlamadýðýný da savunanlar vardýr20. Ýðne Aspirasyonu Gram boyasý ve kültürle enfeksiyon mevcudiyetini belirleyen ve uygun antibiyotik seçimini saðlayan güvenli bir yöntemdir. En sýk endikasyonu sepsisteki hastalardýr. Sepsisin eþlik ettiði durumlar haricinde örnekleme ya da drenaj yapýlmaz (koleksiyonlarýn %50'si spontan rezorbe olur). Ayrýca perkutan drenajýn mümkün olup olmadýðýna karar verdirir. Damar, distal ince barsak, kolon ve böbreklerden geçmeyen bir trase seçilir. Etkilenmemiþ boþluklar kontamine edilmemelidir. En az 2-3 alan örneklenmelidir. Enfekte Nekroz Klasik tedavisi debridmandýr. Tüm abseler bir ölçüde nekroz içerir. Ýçerisinde daha çok solid komponentler bulunmasý nedeniyle sadece sývýlaþmýþ nekroz drene edilebilir. Ancak hastalarda daha erken safhalarda nekroz geliþtiði için beklemeden çoðunlukla cerrahi debridman yapýlýr. Drenaj için kalýn kateterler kullanýlmalýdýr (10-28F) ve drenaj süreleri genellikle uzundur. Perkutan kullanýlan kesici araçlar tanýmlanmýþtýr. Perkütan nekrozektomi ve sinüs trakt endoskopisi Ross ve arkadaþlarý tarafýndan tanýmlanmýþ yeni bir tedavi yöntemidir21. Psödokist Teþhisi tedavisini gerektirmez, görüntüleme bulgularýndan çok klinik bulgular tedavi kararý için önemlidir. 5 cm’den küçük psödokistler konservatif yöntemlerle tedavi edilmeli, 5 cm’den büyük psödokistler, zaman içerisinde büyüyorsa (8-10 hafta persiste etmesi halinde), aðrýya neden oluyorsa, safra yolu veya gastrointestinal sistem basýsýna neden oluyorsa, hemoraji ya da enfeksiyon geliþmiþse perkütan olarak drene edilebilir (Resim 6). Perkütan psödokist drenajý için ortalama %80-90 düzeyinde baþarý bildirilmektedir ve nüks genellikle pankreatik kanal iþtiraki nedeniyledir. Van sonnenberg ve arkadaþlarý ardýþýk çalýþmalarda, enfekte olmamýþ psödokist drenajýnda %85-97 ve %86 baþarý oranlarý bildirmiþlerdir22,23. Eðer iþtirak görülmezse genellikle 2-3 hafta drenaj yeterli olmaktadýr. En güvenli ve en yakýn traseden kateter yerleþtirilir. Kalýn lümenli kateter ve sump kateter tercih edilir. Kavite tamamen boþaltýlýr ve berrak sývý gelene kadar düþük basýnçlý az volümlü serum fizyolojik enjeksiyonlarý ile yýkanýr. Kateterin týkanmamasý için yýkamaya serviste devam edilir. Debi 10-20 ml/gün olunca kateter klampe edilip 1-2 gün beklenir ya da BT'de koleksiyon görülmezse kateter çekilir. Enzimden zengin debi mevcudiyetinde kavitografi yapýlarak fistülöz iliþki araþtýrýlýr (somatostatin kullanýlabilir). Drenaj miktarý gözlenerek kanal iþtiraki araþtýrýlabilir (>30 ml/gün berrak sývý drenajý). Ýþtirak varsa haftalar ya da aylar boyunca kateter yerinde býrakýlabilir. Týkanan kateterler daha kalýnlarý ile deðiþtirilir. Steril kavitenin perkütan Resim 6. Pankreas kuyruðundaki psödokistin perkütan drenaj kateteri ile tedavi edilmesi 15 K Güven ve ark. drenaj sonrasý enfekte olma oraný %8'dir ve bu nedenle perkütan tedavi alan her hastaya mutlaka antibioterapi yapýlmalýdýr19. Kanalýn durumunu görmek için ve obstrüksiyonun yerini saptamak için ERCP ya da MRCP yapýlabilir. Kateterden yapýlan enjeksiyonla izlenemeyen pankreatik kanal iþtiraki nadiren ERCP ile gösterilebilir. MRCP ile kanalýn genel durumu, kalýnlýðý, olasý darlýðýn hem proksimal hem de distal segmentleri gösterilebilir. Ancak kanal iþtirakini göstermek çoðunlukla güçtür. Pankreatik Apse Tedavi edilmediði takdirde %50 mortaliteye sahip olabilen bir komplikasyondur. Psödokistlere kýyasla daha yoðun içerikli olduklarý için genellikle daha kalýn kateterler ve kavite sayýsý kadar kateter kullanýlmalýdýr. Yüzde 32-90 arasýnda baþarý oranlarý bildirilmektedir. Klinik ve radyolojik takipte ýsrarcý ve dikkatli olunmayý gerektiren bir komplikasyondur. Sonuç Pankreatit komplikasyonlarýnýn saptanmasýnda ve bu komplikasyonlarýn palyasyonunda radyoloji ve giriþimsel radyolojiye önemli roller düþmektedir. Giriþimsel radyolojik prosedürlerin endikasyonlarý, zamanlamalarý ve takibi önemlidir. Yakýn ve uzun süreli takip ile beraber multidisipliner yaklaþým baþarýlý tedavinin anahtarýdýr. Kaynaklar 1. Balthazar EJ, Freeney PC, vanSonneberg E. Imaging and interven tion in acute pancreatitis Radiology 1994;193:297-306. 2. Bradley EL. A clinically based classification system for acute pan creatitis. Arch Surg 1993;128:586-90. 3. Bennett GL, Balthazar EJ. Imaging of acute and chronic pancreati tis in hepatobiliary and pancreatic radiology. Imaging and interven tion. In:Gazelle GS, Saini S, Mueller PR (eds) Thieme, New York, 1998,pp 746-783. 4. Baltazar EJ. CT diagnosis and staging of acute pancreatitis. Radiol Clin North Am 1989;27:19-37. 5. Lankisch PG, Assmus C, Pflichthofer D et al. Which etiology caus es the most severe pancreatitis? Int J Pancreat 1999;26:55-7. 6. McKay CJ, Imrie CW. Staging of acute pancreatitis: is it impor tant? Surg Clin North Am 1999;79:733-42. 7. Ranson HCJ. The timing of biliary surgery in acute pancreatitis. Ann Surg 1979;189:654-62. 8. Arvin M, McMahon MJ. APACHE II score for assessment and monitoring of acute pancreatitis. Lancet 1989;2:210-5. 9. Talamini G, Uomo G, Pezzilli R, et al. Renal function and chest xray in the assessment of 539 acute pancreatitis patients. Gut 1997; 41(suppl 3): A136. 10. Jeffrey RB. Sonography in acuter pancreatitis. Radiol Clin North Am 1989;27:5-17. 11. Jeffrey RB, Laing FC, Wing VW. Extrapancreatic spread of acute pancreatitis:new observations with real-time ultrasound. Radiology 1986;159:707-11. 12. Balthazar EJ, Ranson JHC, Naidich DP, et al. Acute pancreatitis: prognostic value of CT. Radiology 1985;156:767-72. 13. Beger Hg, Maier W, Block S, et al. How do imaging methods influ ence the surgical strategy in acute pancreatitis? In Malfertheiner P, Ditschuneit H, eds. Diagnostic procedures in pancreatic disease Berlin, Germany: Springer-Verlag 1986;54-60. 14. Maher MM, Lucey BC, Gervais DA, Mueller PR. Acute pancreati tis: the role of imaging and interventional radiology. Cardiovasc Intervent Radiol 2004;27:208-25. 15. Kalra M, Maher MM, Sahani DV, Saini S. Current status of imag ing of pancreatic diseases. JCAT 2002;26:661-75. 16. Lecesne R, Taourel P, Bret PM, et al. Acute pancreatitis: interob server aggreement and correlation of CT and MR cholangiopancre atography with outcome. Radiology 1999;211:727-35. 17. Lee MJ, Wittich OR, Mueller PR. Percutaneous intervention in acute pancreatitis Radiographics 1998;18:711-24. 18. Warshaw AL Pancreatic cysts and pseudocysts:new rules for a new game Br J Surg 1989;76:533-4. 19. Eisenberg PJ, Dawson SL Percutaneous treatment of abdominal abscesses In: Baum S, MJ Pentecost (eds) Abrams angiography. Little, Brown and Co, 1997, Boston, MA, USA 20. Maher MM, Kealey S, McNamara A, et al. Management of viscer al interventional radiology catheters:a troubleshooting guide for interventional radiologists. Radiographics 2002;22:305-22. 21. Ross CC, McKay CJ, Irnrie CW. Percutaneous necrosectomy and sinus tract endoscopy in the management of infected pancreatic necrosis: an initial experience. Ann Surg 2000;232:175-80. 16 Türk HPB 2005 Cilt 1, Sayý 1 Duodenum Kaynaklý Malign Gastrointestinal Stromal Tümör Olgu Sunusu Türk HPB Yavuz Selim Sarý, Binnur Karagöz, Ayhan Güneyi, Ýbrahim Karagöz, Esra Paþaoðlu, Vahit Tunalý SSK Ýstanbul Eðitim Hastanesi 4. Cerrahi ve Patoloji Kliniði ÝSTANBUL Özet Duodenum kaynaklý malign gastrointestinal stromal tümör (Olgu sunumu) Duodenum kaynaklý gastrointestinal stromal tümörler (GiST) nadir görülen tümörlerdir. Pankreatikoduodenektomi ile tedavi edilen olgu sunulmuþ ilgili literatür gözden geçirilmiþtir. Summary Malign gastrointestinal stromal tumours of duodenal origin (Case report) Gastrointestinal stromal tumours of duodenal origin are rarely encountered. A patient treated with pancraticoduodenectomy has been presented and relevant literature reviewed. Giriþ Gastrointestinal stromal tümörler (GÝST); Gastrointestinal sistemin, intestinal uyarý çýkaran hücrelerinin (Cajal hücreleri) veya onun prekürsörü hücrelerin malign dönüþümü sonucu geliþtiðine inanýlan mezenkimal tümörlerdir1,2,3. Stromal tümörler gastrointestinal sistemin nadir görülen tümörleridir ve tüm gastrointestinal kötü huylu tümörlerin <%1’inden azýný oluþtururlar1. Duodenum kaynaklý GÝST ler ise daha nadir görülürler. Sunulan olgudaki hastada, pankreas baþýnda papiller-mikrokistik tümör düþünülerek ameliyat edilmiþ, ancak patolojik tanýsý duodenum kaynaklý yüksek gradlý malign GÝST olarak elde edilmiþtir. Olgu Sunusu Yirmi altý yaþýnda kadýn hasta, sað üst kadran aðrýsý nedeniyle müracaat ettiði doktoru tarafýndan yap- Resim 1. Tümörün MR görüntüsü. týrýlan ultrasonografide, pankreas baþý lokalizasyonunda 3,5 x 4,7 cm çapýnda solid kitle saptanmasý üzerine deðerlendirmeye alýndý. Hastanýn yapýlan fizik muayene, rutin laboratuar incelemeleri ve tümör belirteç deðerlerinde özellik yoktu. Manyetik rezonans görüntülemede pankreas unsinat çýkýntý düzeyinde 3 x 3 x 2 cm çapýnda, düzgün sýnýrlý, ekstra ve intrahepatik safra yollarýnda geniþlemeye neden olmamýþ, kötü huylu tümörün ekarte edilemediði, kistadenomla uyumlu kitle tespit edildi (Resim 1). Gerekli preoperatif hazýrlýklardan sonra hasta, pankreasýn papiller-mikrokistik tümörü ön tanýsýyla ameliyata alýndý. Eksplorasyonda; pankreas unsinat çýkýntýsýnda, yaklaþýk 4 cm çapýnda, orta sertlikte kitle palpe edilerek, pilor koruyucu pankreatikoduodenektomi yapýldý. Yapýlan patolojik incelemede duodenum kaynaklý yüksek dereceli GÝST, ve 18 adet reaktif lenf bezi tanýmlandý. Ayrýca, tümör ekspansiv karakterli Resim 2. Ýðsi hücrelerden oluþan stromal tümör içindeki geniþ nekroz alanlarý. . Ýstanbul Medikal Yayýncýlýk 2005 Yavuz Selim Sarý Ýzzet Aksuvar Cad. Þebboy Sok. Saðlam Sitesi. B Blok No: 17 Yenilevent/ÝSTANBUL [email protected] 50 Y. S. Sarý ve ark. ve nekroz mevcuttu. Mitoz sayýsý 40/50 BBS (büyük büyütme sahasý) idi. Tümör immun histokimyasal boyama ile; CD 117 pozitif, düz kas aktini, desmin, CD 34 ve S-100 negatifti (Resim 2). Postoperatif dönemi sorunsuz olarak seyreden hasta 8’ci ayda halen saðlýklý olarak takip altýndadýr. Tartýþma GÝST'ler Cajal' ýn interstisiyel hücrelerinden köken alan ve c-kit onkoprotein salgýlayan tümörlerdir2,3,4,5,6. Bu tümörler hemen daima (%85-100) c-kit protein (CD 117) ve sýklýkla (%70-80) myeloid kök hücre antijeni (CD 34) salgýlarlar2. GÝST lerin yaklaþýk %30' u kötü huyludur, metastazlarýný öncelikle periton boþluðuna ve karaciðere yaparlar1. GÝST’ler; sýklýk sýrasýna göre midede (%60-70), ince barsaklarda (%25-35), kolon-rektumda (%5) ve özofagusta (<%2) görülürler5,6. Duodenumda görülme sýklýðý %4,5 olarak bildirilmiþtir7. Sýklýkla 40 yaþ üstünde görülürler ve geniþ serilerde hastalýðýn görüldüðü ortalama yaþ 55-65 olarak bildirilmiþtir5. Tümör büyüklüðü, geliþim ve lokalizasyonuna baðlý olarak, kanama, aðrý, iþtahsýzlýk, yutma güçlüðü, týkanma ve perforasyonla baþvurabilirler3. Yine duodenumun stromal tümörleri týkanma sarýlýðýna neden olabilirler3. Tüm GÝST’lerin tedavisinin ilk aþamasý, rezeksiyondur. Tam rezeksiyonlar tedavide etkilidir3. Duodenum kaynaklý stromal tümörlerin optimal tedavisinde tam bir görüþ birliði olmamasýna raðmen, pankreatikoduodenektomi tercih edilmelidir.7 Ancak lokal eksizyonlar da yapýlabilmektedir.7 Lenf nodu metastazlarý sýk deðil- 51 dir (<%10) ve geniþ lenfadenektomiler önerilmemektedir3. Bununla birlikte, negatif sýnýrlý rezeksiyonlara raðmen gastrik nüks %76 ve ince-kalýn barsak nüksü %64 olarak bildirilmiþtir3. Tümör davranýþý hakkýnda en iyi prognostik bilgiyi veren ölçütler; tümör büyüklüðü (cm olarak maksimum geniþlik) ve mitoz sayýsýdýr3,5,6. Tümör çapýnýn 5 cm'den büyük olmasý, intratümöral nekrozun olmasý, 50 ýþýk mikroskopisi büyütmesinde 5 ve daha fazla mitoz sayýsý bulunmasý, kötü prognozu göstermektedir3,5,6. Sonuç olarak duodenum ve pankreas dokusunda yerleþmiþ kitlelerin ayýrt edici tanýsýnda adenokanserlere ilave olarak GÝST’lerinde göz önünde tutulmasýnda yarar olduðu düþünülmektedir. Kaynaklar 1. Sawaki A, Ohashi K, Yamao K, et al. Effect of a tyrosine inhibitor ST1571 in a patient with hepatic metastases from a duodenal gas trointestinal stromal tumor. J Gastroenterol 2003;38:690-4. 2. Sturgeon C, Chejfec G, Espat NJ. Gastrointestinal stromal tumors: a spectrum of disease. I Surgical Oncology 2003;12:21-6. 3. Pidhorecky I, Cheney RT, Kraybill WG, Gibbs JF. Gastrointestinal stromal tumors: Current diagnosis, biologic behavior, and management. Ann Surg Oncol 2000;7:705-12. 4. Takahashi Y, Noguchi T, Takeno S, et al. Gastrointestinal stromal tumor of the duodenal ampulla: Report of a case. Surg Today 2001;31:722-6. 5. Miettinen M, Majidi M, Lasota J. Pathology and diagnostic criteria of gastrointestinal stromal tumors (GISTs): a review. Eur J Cancer 2002;38 (suppl 5):39-51. 6. Fletcher CD, Berman JJ, Corless C, et al. Diagnosis of gastrointesti nal stromal tumors: A consensus approach. Hum Pathol 2002;33:459-65. 7. Sakamoto Y, Yamamoto J, Takahashi H, et al. Segmental resection of the third portion of the duodenum for a gastrointestinal stromal tumor: a case report. Jpn J Oncol 2003;33:364-6. Türk HPB 2005 Cilt 1, Sayý 1 Duodenum Adenokarsinomunda Cerrahi Tedavi Hayrullah Derici, Ali Doðan Bozdað, Okay Nazlý, Tuðrul Tansuð, Türk HPB Muzaffer Atlý, Ýsmail Yaman, Ali Serdar Ýþgüder Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi 3. Cerrahi Kliniði ÝZMÝR Özet Amaç Duodenum adenokarsinomlarý nadir görülür, klinik semptomlarýnýn spesifik olmamasý nedeniyle tanýsý gecikir ve küratif rezeksiyon olasýlýðý azalýr. Oysa cerrahi rezeksiyon uygulanan olgularda beþ yýl saðkalým oraný %50'ye ulaþmaktadýr. Çalýþmamýzýn amacý duodenum adenokarsinomu nedeniyle ameliyat ettiðimiz olgularýmýzý irdelemek ve saðkalýma etkili olan faktörleri araþtýrmaktýr. Yöntem Ýzmir Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi 3. Cerrahi Kliniðinde Ocak 1993 - Ocak 2003 tarihleri arasýnda primer duodenum adenokarsinomu nedeniyle ameliyat edilen 19 olgunun kayýtlarý incelenerek saðkalýma etkili prognostik faktörler araþtýrýldý ve sonuçlar literatürle karþýlaþtýrýldý. Bulgular Olgularýn dokuzunda tümör irrezektabl idi. Bu olgularýn ikisine yalnýzca eksploratris laparotomi, yedisine palyatif cerrahi yapýldý. Eksploratris laparotomi uygulanan iki olgu 3. ve 4. ayda ölürken yedi olgu ortalama 9.6 ay yaþadýlar. Kalan 10 olguya cerrahi rezeksiyon uygulandý. Postoperatif izlemde dört olgu karaciðer metastazý ve peritoneal karsinomatozis sonucu 18, 22, 26, ve 42. aylarda ölürken altý ol-gu halen 5, 6, 15, 34, 38 ve 65. aylarda tümörsüz olarak yaþamýný sürdürmektedir. Sonuçlar Cerrahi rezeksiyonu mümkün olmayan olgularýn saðkalýmlarý 1-25 ay arasýnda deðiþmekte olup bizim olgularýmýz ortalama 9.6 ay yaþadý ve hiçbir olgu 13 aydan daha uzun yaþayamadý. Uzun saðkalýmdan söz etmek ancak cerrahi rezeksiyon sonrasý mümkün olup oranlar birinci yýlda %85-95, üçüncü yýlda %50-67 ve beþinci yýlda %25-50 arasýnda deðiþmektedir. Bizim olgularýmýzda bir yýllýk saðkalým % 100, üç yýllýk saðkalým %42.9 olarak bulundu. Bilinen TNM sýnýflamasý dýþýnda duodenum adenokarsinomunun prognozu ile ilgili olarak, 3. ve 4. segment tümörlerinin prognozunun daha iyi olduðu bildirilmektedir. Bizim çalýþmamýzda da halen yaþamakta olan altý olgumuzdan beþi infra ampuller yani 3. ve 4. segment yerleþimli tümörler idi. Anahtar Kelimeler Duodenum, adenokarsinom, saðkalým SURGICAL TREATMENT OF ADENOCARCINOMA OF THE DUODENUM Summary Aim Adenocarcinoma of the duodenum is one of the less common cancers of the gastrointestinal tract. Since clinical symptoms are not specific, the patients usually present with advanced disease, and possibility of a curative resection is low. Five year survival rate after resection can be as high as 50%. We aimed to determine the factors that effect survival of the patients with adenocarcinoma of the duodenum that underwent surgery. Methods Records of 19 cases with primary adenocarcinoma of the duodenum that underwent surgery in Third Surgical Clinic of Ýzmir Atatürk Training and Research Hospital between January 1993 and January 2003 were reviewed retrospectively. Prognostic factors that effect survival were analyzed and results were compared with the literature. were applied on seven patients and mean survival of these patients was 9.6 months. Two patients had only laparotomy and survived three and four months postoperatively. Ten cases received surgical resection. Four patients in this group died on 18th - 42nd months with hepatic metastases and peritoneal carcinomatosis. Six cases were still alive without recurrence at 5, 6, 15, 34, 38, and 65 months. Conclusion Survival for unresectable cases has been reported as 1-25 months. None of the patients with unresectable disease in our group survived longer than 13 months. Longer survival can be possible only after resection. Previously reported survival rates for one year, three years and five years are 85-95%, 50-67%, and 25-50% respectively. Rates for our patients were 100% for one year, and 42.9% for three years. Key words Duodenum, adenocarcinoma, survival Results Nine of the 19 cases had unresectable tumors. Palliative procedures Giriþ Gastrointestinal sistem primer karsinomlarýnýn ancak %0.5'i duodenumda bulunur. Oldukça nadir görülen, duodenumun primer malign tümörlerinin karakteristik olmayan semptomlarý nedeni ile tanýsý gecikir. Bu yüzden rezektabilite oraný düþüktür, bu da prognozu olumsuz yönde etkiler1,2,3. Duodenumun embriyolojik geliþme özelliðinden dolayý, duodenum adenokarsinomunun prognozu, segment yerleþimine baðlý olarak farklý olmaktadýr4. Bu çalýþmada kliniðimizde son on yýlda cerrahi tedavi gören primer duodenum adenokarsinomlu olgular incelendi ve sonuçlar literatür ile karþýlaþtýrýldý. Gereç ve Yöntem Ýzmir Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi 3. Genel Cerrahi Kliniðinde Ocak 1993 - Ocak 2003 tarihleri arasýnda primer duodenum adenokarsinomu nedeniyle opere edilen 19 olgunun kayýtlarý retrospektif olarak incelendi. Olgularýn yaþ, cins, klinik bulgu ve sempÝstanbul Medikal Yayýncýlýk 2005 Okay Nazlý Atatürk Eðitim Hastanesi 3. Cerrahi Kliniði ÝZMÝR [email protected] 45 Duodenum Adenokarsinomunda Cerrahi Tedavi Tablo 1. Olgularýn duodenum segmentlerine ve evrelerine göre daðýlýmlarý Duodenum lokalizasyonu 1. Segment 2. Segment 3. Segment 4. Segment Toplam Evrelere göre olgu sayýsý Evre I 1 1 2 Evre II 1 1 1 3 Evre III Evre IV Toplam 1 4 6 2 3 2 1 5 2 2 5 5 9 19 tomlarý, taný yöntemleri, tümör yerleþimleri, uygulanan cerrahi giriþim, patolojik TNM evreleri, postoperatif morbidite ve mortalite ile saðkalýma etkili prognostik faktörler araþtýrýlarak literatürle karþýlaþtýrýldý. Bulgular Primer duodenum tümörü nedeniyle opere edilen 19 hastanýn 13'ü kadýn, altýsý erkek olup, yaþ ortalamasý 55 (24-79) idi. Olgularýn en sýk yakýnmalarý 16 olguda karýn aðrýsý, 11 olguda kilo kaybý, dokuz olguda anemi, sekiz olguda kusma ve beþ olguda sarýlýk idi. Semptomlarýn ortaya çýkýþ süresi ortalama 8.5 ay (4-12 ay) idi. Tüm olgulara üst gastrointestinal sistem (GÝS) endoskopisi ve biopsi, batýn ultrasonografisi (USG) ve bilgisayarlý batýn tomografisi (BBT) uygulandý. Olgularýn üçüne endoskopi öncesi çift kontrast duodenum pasaj grafisi uygulandý. Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi (ERCP) dört olguya yapýlýrken, ikisine iþlem öncesi manyetik rezonans kolanjiopankreatografi (MRCP) uygulanmýþtý. Yapýlan tüm taný yöntemleri sonrasý duodenum tümörü tanýsý konan 19 olguda tümörün duodenum segmentlerine göre daðýlýmý altý olguda birinci, üç olguda ikinci, beþ olguda üçüncü ve beþ olguda dördüncü segment þeklindeydi. Tümörün yerleþim yerine göre daðýlýmý; altý olguda supra ampuller, üç olguda periampuller ve 10 olguda infra ampuller olarak da deðerlendirilebilir. Olgularýn endoskopik biyopsi sonrasý patolojik deðerlendirmeleri ade- nokarsinom olarak rapor edildi. Preoperatif olgularýn batýn USG ve BBT tetkiklerinin incelenmesi sonucu yedi olguda yaygýn karaciðer (KC) metastazý ve mezenterik damar invazyonu saptandý. Bu olgular tümör basý bulgularý nedeniyle palyasyon saðlamak için opere edildiler. Tüm olgulara göbek üstü orta hat kesi ile laparotomi uygulandý. Ýntraoperatif deðerlendirme sonucu dokuz olgunun irrezektabl olduðu görüldü. Evre IV olarak deðerlendirilen bu olgularda tümör dört olguda birinci segmentte, iki olguda ikinci segmentte, bir olguda üçüncü segmentte ve iki olguda dördüncü segmentte lokalizeydi. Yedi olguya palyatif giriþim, iki olguya peritoneal karsinomatozis nedeniyle sadece eksploratris laparotomi uygulandý. Uygulanan palyatif iþlemler; beþ olguda gastrojejunostomi, iki olguda gastrojejunostomi ve koledokojejunostomi þeklindeydi. On olguya (%52.6) küratif amaçlý rezeksiyon uygulandý. Bu olgulardaki tümör daðýlýmý ise; iki olguda birinci segment, bir olguda ikinci segment, dört olguda üçüncü segment ve üç olguda dördüncü segment idi. Cerrahi rezeksiyon uygulanan 10 olgunun dokuzuna klasik Whipple operasyonu, bir olguya (duodenum birinci segment yerleþimli evre I) segmenter duodenum rezeksiyonu ve subtotal gastrektomi ile Billroth II gastrojejunostomi uygulandý. Rezektabl on olgunun TNM'ye göre evreleri; iki olgu evre I, üç olgu evre II ve beþ olgu evre III idi. Olgularýn duodenum segmentlerine ve evrelerine göre daðýlýmlarý (Tablo 1)'de görülmektedir. Rezeke edilen olgularýn ameliyat materyallerinin patolojik incelemeleri adenokarsinom olarak rapor edildi. Ameliyat edilen olgularýn altýsýnda (%31.5) morbidite geliþti. Biri palyatif giriþim uygulanan bir olguda görülen pnömoni idi. Diðer beþ morbidite cerrahi rezeksiyon uygulanan üç olguda görülen pankreatikojejunostomi kaçaðý, bir olguda görülen gastrojejunostomiden intraluminal kanama ve bir olguda Tablo 2. Tümör evrelerine göre olgularýn deðerlendirilmesi Evre I II III IV Olgu Sayýsý Rezektabl 2 3 5 - Ýrrezektabl 9 Saðkalým Yaþayan 2 2 2 - Süre (ay) 34,65 9,38 6,15 - * : ortalama 46 Ölen 1 3 9 Süre (ay) 42 18,22,26 * 9.6 (3-13) O Nazlý ve ark. Tablo 3. Tümörün duodenum lokalizasyonuna göre olgularýn deðerlendirilmesi Olgu Sayýsý Duodenum segmenti Saðkalým Rezektabl Ýrrezektabl olgu Yaþayan (ay) Süre olgu Ölen (ay) Süre I 2 4 1 34 5 3,6,8,10,18 II 1 2 - - 3 12,13,42 III 4 1 3 5,6,65 2 10,22 IV 3 2 2 15,38 3 4,8,26 görülen atelektazi idi. Pankreatikojejunostomi kaçaðý oluþan üç olgunun ikisine total parenteral nutrisyon uygulandý, üçüncü olguya düþük fistül debisi nedeniyle oral beslenme devam edildi. Üç olgu da 15-20 gün içinde iyileþti. Ýntraluminal kanama, atelektazi ve pnömoni geliþen olgular da týbbi tedavi ile iyileþtiler. Postoperatif erken mortalite olmadý. Olgularýn postoperatif izlemlerinde eksploratis laparotomi uygulanan iki olgu 3. ve 4. ayda, palyatif giriþim uygulanan yedi olgu ise 6, 8, 8, 10, 10, 12 ve 13. aylarda öldüler (ortalama saðkalým 9.6 ay). Bu olgularda bir yýl saðkalým iki olguda görüldü (%28.6). Cerrahi rezeksiyon uygulanan 10 olgunun izlemlerinde dört olgu (%40) öldü. Bunlardan 42. ayda KC metastazý belirlenen olgu duodenum ikinci segment yerleþimli ve evre II'li olgu idi. Diðer üç olgu ise evre III olup, duodenum birinci, üçüncü ve dördüncü segment yerleþimli olgulardý ve sýrasýyla 18, 22 ve 26 aylarda KC metastazý ve peritoneal karsinomatosis nedeniyle kaybedildiler. Rezeksiyon uygulanan olgularýn altýsý halen yaþamaktadýr. Bunlarýn yapýlan son kontrollerinde tümörsüz olduklarý belirlendi. Bu olgulardan ikisi 34. ve 65. aylarda yaþýyor olup tümör duodenum birinci ve üçüncü segment yerleþimli ve evre I idi. Diðer iki olguda tümör duodenum üçüncü ve dördüncü segmentte lokalize olup evre II idi, bu iki olgu 5. ve 38. aylarda yaþamaktadýr. Son iki olguda tümör duodenum üçüncü ve dördüncü segmentte lokalize olup evre III idi, bu iki olgu da 6. ve 15. aylarda yaþamlarýný sürdürmektedir. Halen yaþayan olgulardan ikisi henüz beþinci ve altýncý aylarda olduklarýndan bir yýllýk saðkalýmda deðerlendirme dýþý tutuldular. Kalan sekiz olguda bir yýl saðkalým %100 olarak gerçekleþmiþtir. Üç yýllýk saðkalýmda halen 34. ayda yaþayan bir olgu deðerlendirme dýþý tutuldu. Kalan yedi olguda üç yýllýk saðkalým %42.9 olarak (üç olgu) gerçekleþmiþtir. Olgularýn tümör evrelerine göre deðerlendirilmesi (Tablo 2)'de, duodenum segment tutulumuna göre deðerlendirilmesi (Tablo 3)'te yer almaktadýr. Tartýþma Gastrointestinal sistem karsinomalarýnýn %1'i ince barsakta bulunur, bunun da yarýsýna, yani ancak %0.5'ine duodenumda rastlanýr1. Duodenum adenokarsinomlarý çoðu olguda de novo olarak, yani herhangi bir öncü lezyon olmaksýzýn duodenal mukozanýn Lieberkühn epitelinden köken alýr.2 En sýk 50-70 yaþlarý arasýnda görülür3. Lang ve ark.'nýn5. 18 olguluk serisinde yaþ ortalamasý 58 (36-75), Santaro ve ark.'nýn2 89 olguluk serisinde 56 (25-88) olarak bulunmuþ olup bizim olgularýmýzýn yaþ ortalamasý 55 (24-79) idi. Duodenum adenokarsinomlarý nadir görülmesi ve klinik semptomlarýnýn birçok selim hastalýða uymasý nedeniyle genellikle taný konmasý güç bir hastalýktýr. Semptomlar tümörün yerleþimine göre farklýlýk gösterebilir. Ancak yerleþiminden baðýmsýz olarak en sýk rastlanan ilk semptom karýn aðrýsýdýr. Bulantý, kusma, gastrointestinal kanama, anemi, kilo kaybý, yorgunluk gibi semptomlara her lokalizasyonda rastlanabildiði gibi, duodenum ikinci segment tümörlerinde biliopankreatik traktusun kompresyonuna baðlý olarak sarýlýk eklenebilir1,2,3,5,6. Semptomlarýn ortaya çýkýþýndan tanýya kadar geçen süre ortalama 6 aydýr2. Bizim olgularýmýzda da en sýk rastlanan semptom karýn aðrýsý idi, bunu kilo kaybý, anemi, kusma ve sarýlýk gibi diðer semptomlar izledi. Semptomlarýn ortaya çýkýþ süresi ortalama 8.5 ay idi. 47 Duodenum Adenokarsinomunda Cerrahi Tedavi Duodenum tümörlerinde erken taný için öncelikle hastalýðýn akla gelmesi ve agresif diagnostik yöntemlerin uygulanmasý gerekmektedir. Tümör duodenumun proksimal ve distal kýsýmlarýnda daha çok obstrüksiyonla, periampuller bölgede ise sarýlýkla kendini gösterir. Taný ve evreleme için çift kontrast duodenum pasaj grafisi, endoskopi ve biopsi, batýn USG, endoskopik USG, BBT, periampuller bölge tümörlerinde ERCP, MRCP, abdominal anjiografi ve diagnostik laparoskopi gibi yöntemler kullanýlabilir1-3,5-8. Mide-duodenum grafisinde duodenumun tüm segmentlerinin incelemeye dahil edilmesi vakalarýn gözden kaçmasýna engel olur. Ayrýca duodenumun distal bölümü için hipotonik duodenografi de yararlý olabilir1,3. Bizim olgularýmýzýn tümünde taný üst GÝS endoskopisi ve biopsi sonucu kondu. Tümörlerin duodenumdaki yerleþimlerine göre daðýlýmlarý duodenum segmentlerine göre veya ampulla vateriye göre incelenebilir. Supraampuller ve periampuller bölgenin embriyolojik orjini ön barsak iken, infraampuller tümörler orta barsak orjinlidir ve duodenum tümörleri en sýk infraampuller bölgede yerleþim gösterirler2,3,5. Serimizdeki duodenum tümörleri %31.5 oranýnda (6 olgu) supraampuller, %15.8 oranýnda (3 olgu) periampuller ve %52.7 oranýnda (10 olgu) infraampuller yerleþimliydi. Primer duodenum tümörlerinin tedavisi cerrahi olup cerrahinin tipi tümörün lokalizasyonuna ve evresine baðlýdýr. Pankreatikoduodenektomi (Whipple ameliyatý) eskiden beri uygulanan en sýk cerrahi yöntem olmasý yanýsýra son zamanlarda duodenumun segmenter rezeksiyonu da uygulanmaktadýr.3 Supraampuller tümörlerde genellikle pankreatikoduodenektomi gerekirken, segmenter rezeksiyon da uygulanabilir1,3. Periampuller bölge tümörleri için tek cerrahi yöntemi pankreatikoduodenektomidir1,3. Ýnfraampuller tümörlerde segmenter rezeksiyon son zamanlarda tercih edilen cerrahi yöntem olmaktadýr2,3. Segmenter rezeksiyonun tercih edilmesindeki önemli sebeplerden birisi Whipple ameliyatýnýn morbidite ve mortalitesinin yüksek olmasý yanýnda, istatiksel olarak 3. ve 4. segment rezeksiyonun daha az lenfadenektomi içermesine raðmen pankreatikoduodenektomi ile benzer saðkalým oranlarý saðlamasýdýr2,3,8. Duodenum adenokarsinomunda lenf nodu tutulumu varlýðýnda sýnýrlý cerrahinin prognoza etkisi tartýþmalý olup saðkalým üzerine negatif bir etkisinin olmadýðýný belirten çalýþmalar mevcuttur10,11. Ancak pankreatikoduodenektomi ile tümörün geniþ bir 48 þekilde ve bölgesel lenf nodlarýyla birlikte çýkarýlmasýnýn lokal nüksü azalttýðý da savunulmaktadýr3. Lenf nodu tutulumunu saðkalým oranlarý açýsýndan anlamlý bulan çalýþmalar da mevcuttur12,13. Santoro ve ark.'nýn 89 olguluk serilerinde en önemli prognostik faktörün metastatik lenf nodu yayýlýmý ile iliþkili olabilecek tümör invazyonunun evresi olduðu bildirilmektedir2. Çalýþmamýzda rezeksiyon uygulanabilen 10 olgudan duodenum birinci segment yerleþimli Evre I tümör olan bir olguya segmenter rezeksiyon, diðer dokuz olguya klasik Whipple operasyonu uygulandý. Duodenum adenokarsinomlarýnda rezeksiyon oraný %44-73 arasýnda deðiþmektedir2,5,11,14. Bu çalýþmada rezeksiyon oraný %52.9 olarak belirlendi. Pankreatikoduodenektominin en çok korkulan komplikasyonu pankreatikojejunostomi kaçaðý olup %5-25 arasýnda görülür ve mortalitesi %10-100 arasýnda deðiþmektedir15,16. Olgularýmýzýn üçünde (%30) geliþen pankreatikojejunostomi kaçaðý týbbi tedavi ile düzelmiþtir. Bunun dýþýnda serimizde genel morbidite iki akciðer problemi ve bir gastrojejunostomiden intraluminal kanama þeklindeydi. Morbidite oranýmýz %31.5'tir. Lang ve ark.'nýn serisinde morbidite pankreas anastomozu, biliyodijestif anastomoz kaçaðý ve intraluminal kanama olarak %22 oranýnda verilmektedir.5 Postoperatif erken mortalite literatürde %0-25 arasýnda bildirilmektedir2,3,5. Çalýþmamýzda erken mortalite görülmemiþtir. Primer duodenum adenokarsinomlarýnda cerrahi rezeksiyonu mümkün olmayan olgularýn 1-3 yýllýk saðkalým oranlarý sýrasýyla %46 ve %0 olarak bildirmektedir4. Yaþam süreleri 1-25 ay arasýnda deðiþmektedir2,5. Çalýþmamýzda rezeke edilemeyen olgulardan sadece eksploratris laparotomi yapýlan iki olgu 3 ve 4 ay yaþayabildiler. Palyatif cerrahi uygulanan yedi olgu ortalama 9.6 ay (6-13 ay) yaþadý. Palyatif giriþim yapýlan olgularýmýzda bir yýllýk yaþam oraný %28.6 olarak bulundu. Preoperatif tetkiklerde irrezektabl olduðu belirlenen ancak kanamalý veya gastrointestinal pasajý sorunlu olgularda palyatif cerrahiye alternatif olarak endoskopik Nd-YAG lazer tedavisi ile kanama kontrolu ve pasajýn saðlandýðý ve %15 oranýnda bir yýllýk saðkalým bildiren yeni çalýþmalar mevcuttur17. Primer duodenum adenokarsinomlarýnda saðkalým cerrahi rezeksiyon sonrasý mümkün olup Santoro ve ark.'nýn çalýþmasýnda birinci yýl %86, ikinci yýl %77, O Nazlý ve ark. üçüncü yýl %50, dördüncü yýl %38 ve beþinci yýl %25'lik saðkalým oranlarý bildirilmiþtir2. Lang ve ark. bu oranlarý birinci yýl %90, üçüncü yýl %66.7 ve beþinci yýl %53.3 olarak vermektedir5. Çalýþmamýzda bir yýllýk saðkalým %100, üç yýllýk saðkalým %42.9 olarak bulundu. Duodenum adenokarsinomunun bilinen evresi ile ilgili prognozun yanýnda, tümörün duodenumdaki lokalizasyonuna göre farklý bir prognoz tarif eden çalýþmalar da mevcut olup buna göre ön barsaktan köken alan supra ve periampuller bölge tümörleri, orta barsaktan köken alan infraampuller tümörlere göre daha malign seyirli olduðu bildirilmektedir4,9. Çalýþmamýzda halen yaþamakta olan altý olgudan beþi infraampuller yani 3. ve 4. segment tümörleri olup bu sonuçlarýn literatürdeki 3. ve 4. segment tümörlerinin prognozunun daha iyi olduðu görüþü-nü desteklediðini söyleyebiliriz2,4,5,9. Sonuç olarak, primer duodenum adenokarsinomlarý nonspesifik semptomlarý nedeniyle genellikle ileri evrelerde taný almaktadýr. Bundan dolayý kýsýtlanan rezektabilite oranlarýna karþýn, yine de iyi bir cerrahi giriþim ile belirgin bir saðkalým elde edilmektedir. Saðkalýmda etkili olan en önemli prognostik faktörler tümörün evresi ve duodenumdaki lokalizasyonudur. Daha iyi bir saðkalým için tek tedavi þansý olan küratif cerrahi açýsýndan erken tanýnýn önemi açýktýr. Kaynaklar 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. 17. 49 Alican F. Duodenumun peptik ülser dýþýndaki hastalýklarý: Duodenum tümörleri. Alican F (editör). Cerrahi Dersleri Ýkinci Kitap 1.Baský. Ýstanbul: Alfa matbaacýlýk; 1995;194-7. Santoro E, Sacchi M, Scutari F, Carboni F, Graziano F. Primary adenocarcinoma of the duodenum: treatment and survival in 89 patients. Hepatogastroenterology 1997;44:1157-63. Öner Z. Duodenum tümörleri. Sayek Ý (editör). Temel Cerrahi 2. Baský. Ankara: Melisa matbaacýlýk; 1996;1058-62. Cortese AF, Cornell GN. Carcinoma of the duodenum. Cancer 1972; 29:1010-15. Lang H, Nadalin S, Raab R, Jahne J. Ergebnisse der chirurgischen therapie des primaren adenocarcinoms des duodenums. Der Chirurg 1999;70:571-7. Siqueria PR, Nadel SR, Rodrignes FC, Malheiros CA. Adenocarcinoma of the duodenum. Rev Assoc Med Bras 2002;48:242-6. Lillemoe K, Imbembo AL. Malignant neoplasms of the duode num. Surg Gynecol Obstet 1980;150:822-6. Lachachi F, Descottes B, Valleix D, et al. Primary adenocarcino ma of the duodenum. Study of three cases and review of the literature. Ann Chir 1996;50:333-9. Lowell JA, Rossi RL, Munson L, Braasch JW. Primary adenocarcinoma of the third and fourth portions of the duodenum. Favorable prognosis after resection. Arch Surg 1992;127:557-60. Pickleman J, Koelsch M, Chejfec G. Node-positive duodenal carcinoma is curable. Arch Surg 1997;132:241-4. Rotman N, Pezet D, Fagniez PL, Cherqui D, et al. Adenocarcinoma of the duodenum: factors influencing survival. French Association for Surgical Research. Br J Surg 1994;81:83-5. Joesting DR, Beart RW, Wauheeden JA, Weilan LH. Improving survival in adenocarcinoma of the duodenum. Am J Surg 1981; 14:229-31. Lai ECS, Doly JE, Irving C, Tompkins RK. Primary adenocarcinoma of the duodenum: analysis of survival. World J Surg 1988; 12:695-9. Van Ooijen B, Kalsbeek HL. Carcinoma of the duodenum. Surg Gynecol Obstet 1988;166:343-7. Robertson AJ, Collier AN, Sherson ND. Whipple's procedure: Is it justified. Aust NZ J Surg 1993;63:535-40. Bertoli FG, Arnove GB, Ravera G, et al. Pancreatic fistula and relative mortality in malignant disease after pancreaticoduodenecto my. Review and statistical metaanalysis regarding 15 years of the literature. Anticancer Research 1991;11;1831-48. Laukka MA, Wang KK. Endoscopic Nd-YAG laser palliation of malignant duodenal tumors. Gastrointest Endosc 1995;41:225-9. Türk HPB 2005 Cilt 1, Sayý 1 Kliniklerde Viral Hepatit Sorununa Genel Bakýþ - I Saðlýk Personeli - Hasta Ýliþkileri Açýsýndan Deðerlendirme Türk HPB Yýlmaz Çakaloðlu Ýstanbul Üniversitesi, Ýstanbul Týp Fakültesi, Ýç Hastalýklarý Anabilim Dalý Gastroenterohepatoloji Bilim Dalý ÝSTANBUL Özet Saðlýk personelindan hastalara ve hastalardan saðlýk personeline HBV, HCV ve HIV infeksiyonlarýnýn bulaþtýðý bilinmektedir. Özellikle saðlýk personelinden hastalara olan bulaþma ciddi etik endiþeler ve tartýþmalarýn kaynaðýdýr. Bulaþmadan sorumlu týbbi uygulamanýn niteliði (bulaþmayý kolaylaþtýran giriþimler) yaný sýra söz konusu etkenin kandaki düzeyi önemli faktörlerdir. Bu baðlamda HBV bulaþmasý HCV ve HIV infeksiyonlarýna göre çok daha kolaydýr. Ancak HBV için etkili ve koruyucu aþýlarýn olmasý sorunu kýsmen çözmektedir. Aktif yani viremi düzeyi yüksek HBV veya HCV infeksiyonlu saðlýk personeli uzmanlarca týbbi deðerlendirmeden geçirilmeli, gerekirse etkili antiviral ilaçlarla tedavi edilene kadar bulaþma açýsýndan riskli iþlemlerde görev almamalarý saðlanmalýdýr. Ayrýca týp ve diþ hekimliði fakülteleri öðrencileri ve halen görevini sürdüren tüm saðlýk personeli HBV, HCV açýsýndan taranmalý ve seronegatif kiþilere HBV aþýsý yapýlmalýdýr. Saðlýk Personeli ve Viral Hepatit Hepatit B virüsü (HBV) veya hepatit C virüsü (HCV) ile infekte saðlýk personeli açýsýndan etik endiþelerin kaynaðý hastalara bulaþtýrma riskidir. Bunun tersi, yani hastalardan saðlýk personeline bulaþma da söz konusudur ve sorun iki yönlü deðerlendirilmelidir. HBV ve HCV'nin hekimler, diþ hekimleri veya hastalarla yakýn temasý olan diðer saðlýk personelinden hastalara bulaþtýðý net olarak gösterilmiþtir1-6. Amerika Birleþik Devletlerindeki "Center for Disease Control and Prevention" (CDC) raporuna göre, 1991 yýlýna kadar geçen 20 yýlda 300 hastaya hepatit B'li saðlýk personelinden bulaþma olmuþtur. Hepatit B'ye karþý etkili aþý olmasýna ve genel olarak saðlýk personelinin en azýndan 1980'li yýllardan itibaren geniþ ölçüde aþýlanmasýna raðmen bu bulaþma devam etmektedir ve son yýllarda rakam 400'e ulaþmýþtýr1,2,7,8. Bulaþmanýn kaynaðýný, aþýlamanýn yararlý olmadýðý HBsAg pozitif taþýyýcý hekimler ve diðer saðlýk personelinin oluþturduðu düþünülmelidir. Ayrýca saðlýk personelinin bir kýsmýnýn aþýlanma konusunda duyarlý davranmadýklarý da bilinen bir gerçektir. Diðer taraftan HCV için aþý yoktur ve yakýn gelecekte de olmayabilir. Gerek hastalardan saðlýk personeline gerekse saðlýk personelinden hastalara HCV infeksiyonu bulaþmasý ile ilgili rakamlar giderek artmaktadýr9,10. Bu yazýda kliniklerde viral hepatit sorununa genel olarak deðinilecek ve özellikle hekimler ve diðer saðlýk personelinden ve týbbi uygulamalardan hastalara bulaþma riskinin azaltýlmasý için genel önerilerde bulunulacaktýr. Bulaþma sonrasý korunma ve tedavi ile sorunun etik yönü, örneðin hastalarýn hekimin HBV ve HCV durumunu bilme hakký gibi sorunlar sonraki yazýlarýn konusu olacaktýr. Çok önemli bir diðer bulaþma yolu ise, hastalardan hastalara klinik uygulamalar aracýlýðýyla olan bulaþmadýr. Hastanelerde ve daha sýk olarak özel klinik veya muayenehanelerde parenteral ilaç uygulamalarýnda, laparoskopik veya klasik cerrahi giriþimlerde (diþ hekimliði ile ilgili uygulamalar-özellikle oral cerrahi-dahil) ve diagnostik iþlemlerde basit sterilizasyon ve asepsi kurallarýna uyulmamasý ciddi sayýda hastanýn HBV veya HCV ile infekte olmasýna yol açmaktadýr6,11. Saðlýk personeli ne kadar risk altýndadýr? Kuzey Amerika ve Batý Avrupa’da týp doktorlarý ve diþ hekimlerinin, toplumun diðer kesimleri ile karþýlaþtýrýldýðýnda HBV ve HCV için ne kadar riskli konumda olduklarý (Tablo 1)'de belirtilmiþtir1,2,12,13. HCV ile ilgili rakamlar ülkemiz için de geçerlidir. HBV ise farklý ele alýnmalýdýr, çünkü Türkiye'de endemiktir. Türkiye'de HBV infeksiyoTablo 1. Riskli gruplarda HBV ve HCV infeksiyonu seropozitifliðiprevalansý (vertikal-parenteral bulaþma açýsýndan risklilik durumu) Risk grubu Týp doktorlarý Diþ hekimleri Homoseksüel erkekler Heteroseksüel temas ÝV ilaç baðýmlýlýðý Hemofili hastalarý Posttransfüzyon hastalar Hemodiyaliz hastalarý Genel (normal) toplum HBV inf. (%) 10.0-17.0 14.3-26.5 20.0-61.5 20.0-42.0 60.0-80.0 77.0-90.0 4.0-6.0 20.0-80.0 1.8-5.0 HCV inf. (%) 0.7-2.8 1.7-6.2 1.6-5.0 8.0-20.0 70.0-92.0 50.0-90.0 3.0-5.0 10.0-20.0 0.7-1.2 Ýstanbul Medikal Yayýncýlýk 2005 Yýlmaz Çakaloðlu Ýstanbul Üniversitesi, Ýstanbul Týp Fakültesi, Ýç Hastalýklarý Anabilim Dalý Gastroenterohepatoloji Bilim Dalý ÝSTANBUL [email protected] 41 Kliniklerde Viral Hepatit Sorununa Genel Bakýþ Saðlýk Personeli - Hasta Ýliþkileri Açýsýndan Deðerlendirme Tablo 2. HBV, HCV ve HIV infeksiyonlarýnda bulaþma riski (parenteral) Patojen Hepatit B virüsü Hepatit C virüsü HIV (Human Immunodeficiency Virus) konsantrasyon/ml serum/plazma 1000 - 100 000 000 10 - 1 000 000 10 - 1000 Kontamine iðne batmasý sonrasý bulaþma riski (%) 6.0-30.0 2.7-6.0 0.31 nu açýsýndan genel toplum ile saðlýk personeli arasýnda fark yoktur (HBsAg pozitifliði %5, anti-HBs pozitifliði %25-35 arasýdýr)14-16. Diðer bir önemli konu, HBV ve HCV'nin bulaþma riski açýsýndan önemli farklýlýklar göstermesidir. (Tablo 2)'de viral konsantrasyon ve kontamine iðne batmasý sonrasý bulaþma riski belirtilmiþtir17. Bulaþma riskinin derecesini belirleyen etmenlerden birisi viremi düzeyidir. Birim kandaki virus sayýsýnýn çok yüksek olmasý HBV'nin kolay bulaþmasýnýn baþlýca sebebidir. Özellikle HBeAg pozitif yüksek HBV-DNA düzeyine sahip HBV'li hastalarýn kaný ile bulaþma riski çok yüksek (klinik hepatit riski %22-31, serolojik olarak HBV infeksiyonu riski %3762) iken, HBeAg negatif ve HBV-DNA düzeyi düþük kiþilerin kaný ile bulaþma riski görece düþük (klinik hepatit riski %1-6, serolojik olarak HBV infeksiyonu riski %23-37) düzeydedir1,18. HCV'li bir hastadan kontamine iðne batmasý ile bulaþma riski (serokonversiyon yani anti-HCV ve/veya HCV-RNA pozitif olma) ortalama %1.8 (%0-7 arasý) bulunmuþtur1,10. Bu bilgiler ýþýðýnda CDC'nin konuya iliþkin uygulamasý (tavsiye niteliðindeki "CDC guidelines"); bulaþmayý kolaylaþtýran iþlemleri (exposure prone procedures) tanýmlamak ve bu iþlemleri (ameliyat ve diðer invazif giriþimler) yapacak kiþilerin hepatit B, hepatit C ve HÝV infeksiyonu durumlarýnýn bilinmesi ve infekte olan hekimlerin ve diðer saðlýk personelinin, konunun uzmanlarý tarafýndan belirlenecek kriterlerle (emniyetli olacak þekilde) bu iþlemi yapmalarýna izin verilmesi halinde, söz konusu týbbi giriþimi yapabilecekleri þeklindedir. Bu uygulama hepatit B'li saðlýk personelinin invazif týbbi giriþimlerine belirli þartlarda izin vermektedir. Bu yaklaþým, saðlýk personelinden hastalara HBV (veya HCV) bulaþmasýný tam önlemez, ancak riski azaltabilir. CDC'nin yaklaþýmýnýn etik açýdan son derece yetersiz ve geçersiz olduðu iddiasý bir diðer tartýþma konusudur19. Bulaþmayý kolaylaþtýrýcý giriþimler (exposure-proneprocedures); Vücutta bir kavite içinde iðne ucunun parmakla palpasyonu veya iyi görülemeyen ve sýnýrlý bir anatomik bölgede iðne ile infekte kiþinin par- 42 maklarýnýn ayný anda bulunmasý gibi durumlar olarak tanýmlanmýþtýr. Diþ hekimliði uygulamalarý için ne derece geçerli olduðu tartýþýlmalýdýr. Özetlersek, þu andaki genel uygulama (zorunlu deðil) saðlýk personelinin HBV infeksiyonu durumunun test edilmesi, HBsAg pozitif olanlara HBeAg testinin yapýlmasý (HBeAg pozitifliði yüksek viremi düzeyi ve bulaþma riski ile birliktedir) ve HBeAg pozitif bulunanlarýn durumunun bir uzmanlar kurulu tarafýndan deðerlendirilerek, hekimlik uygulamalarý hakkýnda belirlenecek kýsýtlamalara uyulmasýný saðlamak þeklindedir. Ancak HBeAg testinin negatif olmasý, HBV infeksiyonunun inaktif olduðunu göstermez. Çünkü Türkiye'de HBeAg negatif ancak HBV-DNA pozitif mutant (precore mutant) HBV virüsü ile infeksiyon sýktýr ve viral replikasyon için HBV-DNA düzeyi bilinmelidir. Literatürde HBeAg negatif ancak farklý yöntemlerle tesbit edilen HBV-DNA pozitifliði olan saðlýk personelinden (cerrahlardan) hastalara HBV bulaþtýðý gösterilmiþtir20. Bir diðer görüþ, saðlýk personelinden hastalara viral infeksiyon bulaþmasý riskinin aþýrý kýsýtlamalara (yasaklamalar) gidilecek kadar önemli olmadýðý þeklindedir. CDC analizine göre, infekte cerrah tarafýndan yapýlan bir cerrahi giriþimde bulaþacak HBV ve HÝV infeksiyonundan (buna HCV'yi de dahil edebiliriz) ölüm riski (2.4-24 / 1 milyon), taramadan geçirilmiþ kanlardan HÝV infeksiyonunun bulaþmasý riski kadardýr21. Üstelik saðlýk personeline hastalarýndan viral infeksiyon bulaþmasý riski daha da yüksektir. Bazen saðlýk personeli bir hastadan aldýðý hepatit virüsünü diðer hastalara bulaþtýrmada istemsiz aracý olabilir22. Eðer bazýlarýnýn önerdiði gibi bütün saðlýk personeli zorunlu olarak serolojik taramaya tabi tutulur ve HBV, HÝV veya HCV pozitif olanlar meslekten men edilirse, bazý hastalara bu virüslerin bulaþmasý önlenebilir. Ancak diðer taraftan tüm saðlýk personelinin düzenli aralarla test edilmesi (örneðin yýlda bir) gibi zorluklara ve daha da önemlisi saðlýk personelinin, söz konusu virüslerle infekte hastalarýna yapacaklarý týbbi giriþimlerden uzak durmalarýna sebep olabilir. Y Çakaloðlu Hepatit B açýsýndan sorun aþýlama ile büyük oranda halledilmiþtir denilebilir. Ancak HCV veya HÝV pozitif bir hastayý mesleki dürüstlük içinde itiraz etmeden ameliyat eden bir cerrah, kendisi bu virüslerle infekte olduðunda meslekten men edileceðini bilirse nasýl davranacaktýr? Týp doktorlarý ve diþ hekimlerinin HBV ve HCV infeksiyonlarý ve bunlardan korunma kunusundaki tavrý nedir? Hepatit C için aþý yoktur. Ýnfeksiyondan korunmanýn genel ilkelerine uyulmasý zorunludur. HBV için ise etkili ve emniyetli aþýlar vardýr ve 1980'li yýllardan itibaren dünyada ve Türkiye'de uygulanmaktadýr. Türkiye'de hekimler ve diþ hekimlerinin HBV'ye karþý aþýlanma konusunda yeterince duyarlý olmadýklarý bilinmektedir14,16. Ülkemizin deðiþik yörelerinden 682 diþ hekiminden saðlanan bilgileri içeren bir araþtýrma; diþ hekimlerinin sadece %10'unun HBV'ye karþý aþýlandýðýný, yaklaþýk %80'inin ise aþý olmak istediðini ancak baþta ihmal ve ilgisizlik olmak üzere deðiþik nedenlerle aþý olmadýklarýný göstermektedir23. Ancak son yýllarda hekimler ve genel olarak saðlýk çalýþanlarý arasýnda HBV ve HCV infeksiyonlarýna karþý duyarlýlýk ve aþýlanma (HBV) oranlarý büyük ölçüde artmýþtýr. Bütün bu bilgiler ýþýðýnda saðlýk pesonelinden (özellikler invazif týbbi giriþimleri yapan cerrahlar ve yardýmcýlarýndan) hastalara HBV infeksiyonunun bulaþmasýný önlemek için deðiþik protokoller önerilmiþtir19. Hem hastalarý koruyacak, hem de hekimleri gereksiz kýsýtlamalara tabi tutmayacak bir yaklaþým saðlanmasý gerekir. Bu konuda dünyada uygulanan ortak bir kurallar bütünü yoktur. Birçok Avrupa ülkesindeki uygulamalardan yararlanýlarak aþaðýdaki önermeler yapýlmýþtýr24. Saðlýk Personelinden Hastalara HBV ve HCV Ýnfeksiyonu Buluþmasýný Önlemek Ýçin Önerilen Yaklaþýmlar 1. Baþta hekimler olmak üzere bütün saðlýk personelinin HBV ve HCV durumu bilinmelidir. Bunun için HBsAg, anti-HBc IgG, anti-HBs ve anti-HCV testleri ile tarama yapýlmalýdýr.* 2. HBV seronegatif (HBV testlerinin tamamý negatif) veya sadece anti-HBc pozitif olanlar HBV aþýsý ile aþýlanmalýdýr. 3. HBsAg veya anti-HCV pozitif olanlarda konu ile ilgili bir merkez tarafýndan klinik, biyokimyasal ve daha ileri viral deðerlendirme yapýlmalýdýr 4. HBeAg, anti-HBe ve HBV-DNA (yeterince duyarlý-kantitatif yöntemlerle) testleri yapýlmalý ve replikatif HBV viral infeksiyonu (HBeAg veya anti-HBe ile birlikte HBV- DNA pozitif olanlar) olanlar (hekimler ve hasta ile doðrudan temasý olan yardýmcý saðlýk personeli); bulaþma riski olan týbbi iþlemleri yapmaktan geçici olarak alýkonulmalýdýr. HCV infeksiyonu için ise, anti-HCV pozitif olanlarda HCV-RNA testi yapýlmalý ve viral yük yüksek olanlarda da ayný þekilde davranýlmalýdýr. 5. Replikatif (bulaþma riski yüksek) HBV veya HCV infeksiyonu olan saðlýk personeli, konunun uzmanlarý tarafýndan deðerlendirilerek tedavi edilmeli (etkili antiviral ilaçlar ve interferonlar ile) ve HBV için; HBeAg ve HBV-DNA, HCV için ise HCV RNA negatif hale geldikten sonra yeniden mesleki uygulamaya baþlamalýdýrlar. Replikatif infeksiyonu olmayanlardan (HBeAg veHBVDNA negatif, HCV-RNA negatif) bulaþma riski yok denecek kadar azdýr, genel korunma koþullarýna uyulmasý yeterlidir. 6. Gastroenterohepatologlar, Ýnfeksiyon Hastalýklarý Uzmanlarý, Cerrahlar ve Diþ Hekimleri tarafýndan oluþturulacak bir komite infeksiyon bulaþmasý riski açýsýndan invazif týbbi giriþimleri deðerlendirmeli ve bir kýlavuz hazýrlamalýdýr. Kaynaklar 1. MMWR Morb Mort Wkly Rep 2001;50 (no.RR-11):1-43. 2. MMWR Morb Mort Wkly Rep 2003;52 (no.RR-17):1-66. 3. Harpaz R, Von Seidlen L, Averhoff FM, et al. Transmission of hep atitis B virus to multiple patients from a surgeon without evidence of inadequate infection control. N Engl J Med 1996;334:549-54. 4. Esteban JI, Gomez J, Martell M, et al. Transmission of hepatitis C virus by a cardiac surgeon. N Engl J Med 1996;334:555-60. 5. Reichart PA. AIDS and hepatitis: problem for the dental team. Int Dent J 1994;44:49-54. 6. MMWR Morb Mort Wkly Rep 2003;52:901-906. 7. MMWR Morb Mort Wkly Rep 1991;40 (no.RR-08):1-9. 8. Koziol DE, Henderson DK. Nosocomial viral hepatitis in health care workers. In: Mayhall CG, ed. Hospital epidemiology and Ýnfection control. Baltimore MD: Williams & Wilkins,1996;829-37. 9. Henderson DK. Managing occupational risk for hepatitis C trans mission in the health care setting. Clin Microbiol 2003;16:546-68. 10. Varghese GM, Abraham OC, Mathai D. Post-exposure prophylaxis for blood-borne viral infections in healthcare workers. Postgrad Med 2003;79:324-8. 11. Hepatitis B Outbreak Investigation Team. An outbreak of hepatitis B associated with reusable subdermal electroencephalogram electrodes. CMAJ 2000;18:1127-31. 12. Thomas DL, Factor SH, Kelen GD, et al. Viral hepatitis in health care personnel at the John Hopkins hospital. Arch Intern Med *HBV ve HCV için tarama ve aþýlama Týp ve Diþ Hekimliði fakültelerinin 1. sýnýfýnda ve hemþirelik okullarýnda yapýlmalýdýr. 43 Kliniklerde Viral Hepatit Sorununa Genel Bakýþ Saðlýk Personeli - Hasta Ýliþkileri Açýsýndan Deðerlendirme 1993;153:1705-12. 19. Ristinen E, Mamtani R. Ethics of transmission of hepatitis B virus by health-care workers. Lancet 1998;352:1381-3. 13. Molinari JA. Hepatitis C virus infection. Dent Clin North Am 1996;40:309-25. 14. Çakaloðlu Y. Hastane personelinde hepatit B virüsü infeksiyonunun önemi. Vakýf Gureba Hast Der 1987;14:675-84. 20. The Incident Investigation Teams and Others. Transmisson of hepatitis B to patients from four infected surgeons without hepatitis B e antigen. N Engl J Med 1997;336:176-84. 15. Özsoy MF, Oncul O, Çavuþlu S, et al. Seroprevalences of hepatitis B and C among health care workers in Turkey. J Viral Hepatitis 2003;10:150-6. 21. Gerberding JL. The infected health care provider. N Engl J Med 1996;334:594-5. 16. Badur S, Ökten A, Çetin ET, Yalçýn S. Yýlmaz G. Prevalance of immunological markers of hepatitis B infection and immune response to vaccine in medical staff. Turk J Med Biol Res 1991;2:283-6. 22. Ross VS, Viazov S, Gross T, et al. Transmission of hepatitis C virus from a patient to an anesthesiology assistant to five patients. N Eng J Med 2000;343;1851-4. 17. Lanphear BP. Trends and patterns in the transmission of blood borne pathogens to health care workers. Epidemiol Rev 1994;16:437. 23. Külekçi G, Kartoðlu Ü. Türkiye'de hepatit B aþýsý ve diþ hekimleri. ÝÜ Diþ Hek Der 1993;27:61-4. 18. Werner BG, Grady GF. Accidental hepatiti B surface antigen positive inoculations: use of e antigen to estimate infectivity. Ann Intern Med 1982;97:367-9. 24. Roggendorf M, Viazov S. Helathcare workers and hepatitis B. EASL Int Consensus Conference on Hep B, 13-14 Sptember 2002, Cenevre, 119. 44 Türk HPB 2005 Cilt 1, Sayý 1 Pankreas Psödokistleri ve Tedavi Yaklaþýmlarý Rafet Yiðitbaþý, Özlem Durmuþ Türk HPB SSK Göztepe Eðitim Hastanesi 3. Cerrahi Kliniði ÝSTANBUL Özet Pankreasýn en sýk rastlanan kistik lezyonu psödokistlerdir. Akut pankreatitin bir komplikasyonu olarak psödokistlerin, ayný etyopatogeneze sahip akut peripankreatik sývý koleksiyonlarýndan, kronik pankreatite eþlik eden kistik kanal geniþlemelerinden ve pankreasýn gerçek kistik tümörlerinden ayýrdedilmeleri hastanýn doðru tedavi edilebilmesi için önemlidir. Psödokistlerin lokalizasyonu, pankreas kanalý ile iliþkileri ve matürasyonu tedavi yönteminin seçimini belirler. Olgularýn yaklaþýk olarak yarýsý kendiliðinden gerilerken diðer yarýsýnda az invazif veya cerrahi bir giriþim gerekmektedir. Kisto-gastrostomi veya kisto-enterostomi gibi klasik cerrahi iþlemlere ek olarak son zamanlarda laparoskopi, perkutan kateterizasyon ve endoskopik pankreatik stent uygulanmasý gibi minimal invazif yöntemler de klinik uygulamaya girmiþtir. Psödokistlerin yaklaþýk %15'i infeksiyon, kanama, obstrüksiyon, rüptür veya fistülizasyon gibi bir komplikasyona yol açabilir. Sonuç olarak, geliþen taný ve tedavi olanaklarýna paralel olarak psödokistli hastalara olan yaklaþým da geliþme göstermektedir ve bu yüzden hastalarýn özelleþmiþ merkezlerde deðerlendirilmesi önerilir. Giriþ 'Pankreatik Psödokist' deyimi amilazdan zengin içerik barýndýran, fibrosis ve granülasyon dokusu tarafýndan sýnýrlanmýþ olup iç yüzeyinde epitel döþemesi olmayan pankreasýn kistik bir lezyonunu tanýmlar. Pankreas içi kanal sisteminin bütünlüðünü bozabilen akut, kronik pankreatitler ile pankreatik travmaya ikincil olarak geliþmektedir. Çoðunluðu pankreas organý sýnýrlarý içinde veya yakýn komþuluðunda olmakla birlikte, çeþitli lokalizasyonlarda ve boyutlarda olabilir1. Psödokistler, pankreasýn en sýk rastlanan kistik lezyonu olup, taný ve tedavi yaklaþýmlarý zaman içinde önemli deðiþim ve geliþim göstermiþtir. Farklý tedavi yaklaþýmlarý gerektirmelerinden ötürü diðer kistik lezyonlardan ve pankreatik apselerden ayýrt edilmeleri ve komplikasyonlarýnýn tanýnabilmesi gereklidir. Bu yazýda güncel tedavi yaklaþýmlarýný anlamaya katkýda bulunabilecek yönleri ile pankreatik psödokistler incelenmeye ve geçerli tedavi yaklaþýmlarý sunulmaya gayret edildi. Sýklýk 60'lý yýllarda birkaç olguluk deneyimler halinde sunulan pankreatik psödokistlere ait yayýnlarda görülme sýklýðý %1.6-4.5 arasýnda rapor edilmiþtir.2 Ancak Ultrasonografi (US) ve bilgisayarlý tomografi (BT)'nin klinik kullanýma girmesinden sonra, %15-60 gibi daha yüksek ve fakat çok deðiþken sýklýk oranlarý bildirilmeye baþlanmýþtýr. Eski yayýnlarda akut sývý koleksiyonu olgularýnýn da psödokist gibi sunulmasý rakamlardaki deðiþkenliði izah etRafet Yiðitbaþý SSK Göztepe Eðitim Hast. 3. Cerrahi Kliniði ÝSTANBUL [email protected] • 1-3 Ekim 2004’te Türk HPB Derneði 2’nci Bölgesel Kayseri toplantýsýnda sunulmuþtur mektedir. Akut pankreatit olgularýnýn %30-60'ýnda sývý koleksiyonlarý oluþtuðu kabul edilmektedir. Ancak bunlarýn yarýdan azý psödokiste dönüþmektedir. Bradley ve arkadaþlarýnýn serilerini oluþturan hastalarýn %57'sinde saptadýklarý sývý koleksiyonlarýnýn ancak %16'lýk kesimi cerrahi giriþim gerektiren gerçek psödokist kriterlerini taþýmaktadýr.3 Akut pankreatite baðlý psödokistlerin sýklýðýnýn tayininde, özellikle alkolik hastalarda, gözden kaçmýþ kronik pankreatitin bulunma ihtimali de yanlýþlýklara neden olabilir. Örneðin Nealon ve arkadaþlarýnýn bir serisinde akut pankreatit zemininde geliþtiði sanýlan psödokist olgularýnýn %38'inde kronik pankreatit olduðu Endoskopik Retrograt Kolanjio Pankreatografi (ERCP) çalýþmasý sonucunda anlaþýlmýþtýr4. Gerçek akut pankreatiti takiben oluþan, sebat eden üst batýn semptomlarý ve yüksek amilaz deðerleri yanýnda 6 haftadan daha uzun süre varlýðý saptanabilen psödokistlerin gerçek sýklýðý %5-12 arasýndadýr5,6. Amerika Birleþik Devletleri'nde her yýl 5000-7000 kadar akut pankreatit kaynaklý yeni psödokist olgusu tesbit edildiði bildirilmiþtir.7 Kronik pankreatitlerdeki psödokist sýklýðý %20-40 olarak bildirilmiþ olup akut olgulardan daha sýktýr8,9,10. Etyoloji Altta yatan pankreatitin etyolojisi ayný zamanda psödokistin etyolojisini oluþturmaktadýr. Tüketimin fazla olduðu ülkelerde alkol, tüm psödokistlerin %60'ýndan fazlasýndan sorumludur ve bunun önemÝstanbul Medikal Yayýncýlýk 2005 33 Pankreas Psödokistleri ve Tedavi Yaklaþýmlarý li bir kýsmýný kronik pankreatite eþlik edenler oluþturur11. Bizim ülkemiz gibi alkol tüketiminin fazla olmadýðý ülkelerde, akut pankreatit nedenleri arasýndaki bilier patolojiler, psödokist oluþumunda ön sýrada sorumludurlar. ERCP, pankreatik travma, üst batýn operasyonlarý ve pankreatik kanser diðer nedenleri oluþturmaktadýr. Hiperlipidemi ve bilinmeyen nedenler (idiopatik) olgularýn %3-6'sýndan sorumludur12. Çocuk yaþ grubunda pankreatik travma ve akut pankreatit baþlýca etyolojik faktörlerdir13,14. sýnýflandýrma kullandýlar11,17,18. Akut psödokistlerin oluþumu ile aðýr akut pankreatitlere eþlik eden nekrozun geniþliði arasýnda paralellik olduðu bildirilmiþtir. %25'den fazla nekroz oluþan olgularda psödokist geliþme riski %50'den fazladýr. Aðýr nekrozlu olgularda ana pankreas kanalý hasarlarýnýn daha fazla görüldüðü ERCP çalýþmalarý ile ortaya konulmuþtur19. Bu durum ayný zamanda tedavi planýný etkileyen bir faktördür. Patoloji Patogenez Pankreasýn akut enflamasyonunda, duktal sistemi içine alan küçük veya büyük nekroz alanlarý kanal hasarýna yol açarak pankreas sývýsýnýn kanal dýþýna sýzmasýna neden olur. Hasarýn lokalizasyonuna baðlý olarak, çoðunlukla küçük omental boþlukta olmak üzere, deðiþik miktarlarda pankreatik sývý birikimi oluþur. Buna yanýt olarak geliþen inflamasyon, olayýn granülasyon dokusu ile çevrelenmesini ve geç dönemde de bað dokusu ve fibrozisin geliþmesi ile psödokist oluþmasýný davet eder15. Pankreas travmalarýndan sonra geliþen psödokistlerde de muhtemelen duktal hasar sorumludur. Kist sývýsýnda yüksek amilaz düzeylerinin saptanmasý, olgularýn üçte ikisinde görüntüleme yöntemleri (ERCP, kist içi kontrast enjeksiyonu vs) ile kistkanal iþtiraklerinin saptanabilmesi, eksternal drenaj uygulanan olgularýn bir kýsmýnda amilaz deðeri yüksek sývý drenajýnýn uzun süre devam etmesi bu mekanizmayý destekleyen bulgulardýr. Atlanta sýnýflandýrmasýna göre, kistin yaþý göz önüne alýnmaksýzýn akut pankreatit sonrasý oluþan psödokistler "akut", kronik pankreatite eþlik edenler ise "kronik" olarak deðerlendirilirler. Bazý patologlara göre kist formasyonu kronik pankreatitin ayrýlmaz bir patolojik özelliðidir. Duktal drenaj zorluðuna sekonder olarak geliþen bu kistik kanal geniþlemeleri iç yüzlerini döþeyen epitel tabakasý ile psödokistlerden ayrýlýrlar. Ayrýca kronik pankreatit zeminine eklenen akut pankreatit sonucu da gerçek psödo kistlere bu grup hastalarda rastlanabilir. Bazen de eklenen akut pankreatit olmaksýzýn peripankreatik dokulara rüptüre olan bir kistik kanal geniþlemesi gerçek bir psödokiste dönüþebilir16. Sarles ve arkadaþlarý, oluþ mekanizmalarýný göz önüne alarak akut olgularý "nekrotik psödokistler", kronik pankreatite eþlik edenleri de "retansiyon psödokistleri" olarak tanýmladýlar ve buna uygun bir 34 Psödokistlerin %90'ý tektir ve çeþitli boyutlarda olabilir. Küçük kistlerin çoðunluðu pankreas dokusu içinde olup üçte ikisi gövde ve kuyruk kýsmýnda yerleþmiþtir. Pankreas dýþýna büyüyen kistlerin çoðu ise küçük omental boþlukta yer alýrlar. Transvers mezokolona ve pararenal bölgelere doðru büyümesi de nadir deðildir. Mediastinum, uzak retroperitoneal bölgeler, pelvis içi hatta skrotum gibi nadir lokalizasyonlar da bildirilmiþtir11. Kist duvarý tipik olarak granülasyon ve fibröz dokudan oluþmuþtur. Ýç yüzünde epitel döþemesi olmamasý ile gerçek kistlerden veya retansiyon kistlerinden ayrýlýrlar. Oluþmasýndan 4-6 hafta sonra perikistik enflamasyon geriler, duvar kalýnlýðý ve vaskülarite nispeten azalýr, kist duvarý dikiþ tutabilecek sertlik ve saðlamlýða kavuþur. Bu duruma kistin olgunlaþmasý (matürasyon) denir. Kist sývýsý berrak veya ksantokromik olabilir ve genellikle amilaz ve lipaz düzeyleri yüksek bulunur. Klinik Özellikler Bazý küçük ve orta boy kistler yakýnmasýz olabilmekle birlikte en sýk rastlanan semptom üst karýn aðrýsýdýr. Lokalizasyonuna göre deðiþebilmekle birlikte daha çok sol hipokondriuma ve sýrta yayýlýr ve yemeklerle artabilir. Bulantý, kusma ve kilo kaybý eþlik edebilir. Kronik pankreatit hastalarýnda semptomlar genellikle psödokist yerine bu hastalýða atfedilirler. Ancak büyük kistler fizik muayenede palpe edilebilir. Pleural efüzyon, þilöz asit ve portal hipertansiyon bulgularý, psödokist veya onun komplikasyonlarý ile ilgili olabilir. Özetle, bir akut pankreatit ataðý gerilemez veya gerilemeyi takiben karýn aðrýlarý yeniden oluþursa; amilaz düzeyleri yüksek olmaya devam ederse veya pankreatit sonrasý karýnda kitle oluþursa psödokist akla gelmelidir. R Yiðitbaþý & Ö Durmuþ Resim 1. Pankreas psödokistinin US görünümü (Prof.Dr. H. Þentürk'ün izni ile) Resim 2. Resim 2. Multipl pankreatik psödokist olgusunun BT görünümü. Taný nal anatomisi ile ilgili çok deðerli bilgiler verebilir. Ayný zamanda ponksiyon yapabilme ve biyopsi alabilme özelliðine de sahiptir. Kistin matürasyonunu, civar organ duvarlarýna olan mesafesini ve lokal damarlarýn durumunu büyük bir doðrulukla deðerlendirebilmektedir. Bu özellikleriyle yalnýz taný amaçlý deðil, gerek cerrahi gerekse minimal invazif tedavi yöntemlerine yardýmcý çok deðerli bir yöntem olarak giderek daha yaygýn bir þekilde kullanýlmaktadýr. Anjiografi ve vena portografi, psödokist komplikasyonlarýndan þüphelenildiði zaman baþvurulabilen yöntemlerdir. Kist sývýsýnýn incelenmesinde, psödokistlerde amilaz düzeyi, kistadenokarsinomlarda da tümör belirteçleri yüksek bulunmaktadýr. Olgularýn dörtte üçünde serum amilaz deðerleri yüksek bulunmuþtur11. Düz radyolojik incelemeler ve oral kontrastlý çalýþmalar, organ gölgelerinin itilmeleri ve kalsifikasyonlarýn tespiti gibi ancak indirekt bulgular verebilir. Yapana baðýmlý bir inceleme de olsa US, %75-90'lýk bir duyarlýlýk ile psödokistleri saptayabilir (Resim 1). Kistin iç eko yapýsýnýn artmasý enfeksiyon iþareti olabilir. Doppler US ile, psödokist komþuluðunda geliþen psödoanevrizmalar, splenik-portal ven trombozlarý ve geniþlemiþ kollateraller deðerlendirilebilir. BT, US'den daha yüksek duyarlýlýða ve detaylara yönelik görüntüleme avantajlarýna sahiptir (Resim 2). Manyetik Rezonans (MR) ve Manyetik Rezonans Kolanjio Pankreatografi (MRCP), kistin deðerlendirilmesine ilaveten safra yollarý ve pankreatik kanal deðiþikliklerini saptayabilmesi yönüyle üstünlüðe sahiptir. Ancak, kistlerin uzun süreli takiplerinde, ucuz ve kolay uygulanabilir olmasý nedeniyle US tercih edilmelidir. ERCP, pankretik duktal düzensizlikler ve kistkanal iþtirakinin tespiti konusunda yardýmcý olabilir (Resim 3). Ayný zamanda safra yollarýnýn deðerlendirilmesine de imkan saðlar. ERCP'nin taný aþamasýnda rutin kullanýmý tartýþmalý olmakla birlikte, uygulanacak tedavinin seçimi açýsýndan yararý tartýþýlmazdýr. Bazý endoskopik drenaj yöntemlerinin de ayrýlmaz bir parçasýdýr. Endo-US, psödokistin kendisi, iç eko yapýsý, duvar özellikleri, anatomik iliþkileri ve pankretik ka- Resim 3. ERCP'de radiokontrast maddenin pankreas psödokistini doldurmasý. 35 Pankreas Psödokistleri ve Tedavi Yaklaþýmlarý Psödokistler infeksiyon bulgularý olmayan sývý koleksiyonlarý olarak bilinmelerine raðmen kist içeriðinin kültüründe bakteri üremesi görülebilmektedir. Ýnfeksiyonun klinik bulgularý söz konusu deðilse, bu durum kontaminasyona baðlý yalancý pozitiflik olabilir. Ayrýntýlý anamnez, klinik ve radyolojik deðerlendirmelerle psödokistler diðer kistik neoplazmalardan ayýrt edilmeye çalýþýlsa da, bazý çalýþmalara göre olgularýn üçte birinde hatalý deðerlendirmeler bildirilmiþtir20. tal drenaj veya cerrahi giriþim gerektirir. Obstrüksiyon: Gastrointestinal sistemin herhangi bir yerine, üriner sisteme veya portal hipertansiyon oluþturacak þekilde vena portaya psödokistlerin basý yapmasý mümkündür. Kronik pankreatit olgularýnda daha fazla olmak üzere ana safra kanallarýna basý ile sarýlýk geliþmesi de beklenebilir. Pankreatik fistül: Çoðunlukla perkutan drenaj iþleminden sonra görülmektedir. Somatostatin analogu (Octreotide) desteðinde spontan olarak kapanmayan olgularda cerrahi giriþim düþünülmelidir. Psödokist Komplikasyonlarý Ýnfeksiyon: Olgularýn yaklaþýk %10'u takip süresinde infekte olabilir. Görüntüleme yöntemleri kist içeriðinde yoðunluk artýþý saptayabilir. Kesin taný, sistemik sepsis bulgularýnýn varlýðýnda kist aspiratýnda cerahat saptanmasý ve kültürde bakteri üremesi ile konulmalýdýr. Öncelikle perkütan drenaj, bunun yetersiz olduðu durumlarda da cerrahi drenaj ile baþarýyla tedavi edilebilirler. Kanama: Psödokistlerin %5-10 kadarýnda pankreatik veya yakýn damarlarýn erozyonu sonucu, gastrointestinal sisteme veya pankreas kanalý içine ciddi kanamalar oluþabilir. Kanama öncesinde psödoanevrizma oluþumu söz konusu olabilir. En sýk etkilenen damarlar, splenik, pankreatikoduodenal, gastroduodenal, sol gastrik, hepatik veya intrapankreatik arterlerdir. Hastanýn durumu izin verirse, anjiografik çalýþma ile hem kanamanýn yeri saptanýr, hem de embolizasyon ile kanama durdurulmaya çalýþýlýr. Bunun mümkün olmadýðý durumlarda cerrahi giriþim ile kanama kontrol altýna alýnmalýdýr. Ýlgili arterin ligasyonlarý ile birlikte psödokistin drenajý veya pankreasýn gövde ve kuyruk kýsmý lezyonlarý sözkonusu olan durumlarda rezektif giriþimler uygulanabilir. Diðer Vasküler komplikasyonlar: Psödokistler, komþuluðunda bulunan splenik veya portal venin trombozuna neden olarak portal hipertansiyon geliþmesine neden olabilirler. Rüptür: Psödokistler, akut karýn sendromu oluþturacak þekilde peritona, gastrointestinal sistemin herhangi bir yerine, portal vene veya üriner sisteme rüptüre olabilirler. Pankreatik asit: Psödokist veya pankreas kanalýndan olan sýzýntý sonucu periton boþluðunda yüksek amilaz deðerlerine sahip sývý birikimi oluþabilir. ERCP sýzýntý yerini saptayabilir. Transpapiller duk- 36 Tedavi Psödokistlerin US veya BT ile izlenmeleri sonucunda yaklaþýk yarýsýnýn kendiliðinden gerilediði saptanmýþtýr. Eskiye kýyasla daha çok sayýda olgunun izlenmesi ile gerilemenin 6 cm'den küçük kistlerde ve ilk 6 hafta içinde olduðu þeklindeki eski görüþler deðiþmeye baþlamýþtýr. Kistin gerilemesinde, kist boyutu, etyolojik faktörler, kronik pankreatitin varlýðý, kistlerin çoðul olup olmamasý, pankreas kanalý darlýk ve iþtirakleri belirleyici faktörler olarak rol oynamaktadýr. Eskiden drenaj endikasyonu için düþünülen "6 cm- 6 hafta" kuralý artýk geçerli kabul edilmemektedir. Altý cm'den büyük psödokistlerin de gerileyebildiði ve 1 yýllýk izleme süresinde gerilemenin devam edebildiði bildirilmiþtir21,22. Bunun yanýnda Mayo Clinic'ten Vitas ve Sarr, ortalama 51 ay süreyle izledikleri hastalarýnýn %63'ünün asemptomatik kaldýðýný bildirmektedirler23. Bu bulgular, herhangi bir giriþim uygulanmaksýzýn izleme þeklindeki "beklenti tedavisi"nin temelini oluþturmaktadýr. Psödokistlerde tedavi yaklaþýmýný etkileyen faktörler: 1. Pankreatik psödokistlerin ayýrýcý tanýsýnda peripankreatik akut sývý koleksiyonlarý ve diðer kistik pankreas lezyonlarý dikkate alýnmalýdýr. Peripankreatik lokalizasyondaki akut sývý toplanmalarý, akut pankreatite eþlik eden ve aðýr olgularda daha fazla rastlanan bir durum olup, psödokistlere neden olan ayný patolojik olaylarýn bir parçasý olarak kabul edilirler. Sýnýrlayan kendine ait bir duvar yapýsý sözkonusu olmayýp düzensiz þekillidirler. Bunlar akut pankreas enflamasyonu sonrasý erken dönem lezyonlarýdýr ve çoðunlukla spontan olarak rezorbe R Yiðitbaþý & Ö Durmuþ 2. 3. 4. 5. olurlar. Yüzde 15 kadarý 4-6 haftadan daha uzun süre sebat edip fibröz bir kapsülle çevrilerek psödo-kiste dönüþürler11. Pankreatik abseler, sývý koleksiyonlarý veya pankreatite baðlý doku nekrozlarýnýn infeksiyonu zemininde geliþen, cerahat barýndýran lezyonlardýr. Ayrýca infekte psödokistler de abse oluþumu ile sonuçlanabilir. Retansiyon kistleri, konjenital kistler ve kistik neoplazma (adenoma)'lar, psödokistlerin dýþýnda kalan diðer pankreatik kistik lezyonlardýr. Kistik olgularýn yaklaþýk %10'unu oluþturan retansiyon kistleri, pankreatik kanalýn týkanmasýna neden olan kronik pankreatit, pankreatik kalküller ve kanser gibi durumlarda oluþan lokalize kanal geniþlemeleridir. Yine kistik lezyonlarýn yaklaþýk %10'undan sorumlu olan kistik neoplazmalar seröz, müsinöz kistadenomlar ve kistadenokarsinomlarý kapsamaktadýr. Müsinöz kistadenomlar kanserleþme potansiyeline sahip olduklarýndan, ancak eksizyonel iþlemlerle tedavileri mümkündür. Kistadeno kanserler ise nisbeten iyi prognoza sahip olup radikal rezektif iþlemler gerektirirler. Bu bilgiler ýþýðýnda her bir kistik lezyon farklý tedavi yaklaþýmlarý gerektirdiðinden, preoperatif deðerlendirme sürecinde gerçek psödokistlerin tanýnmasý son derece önemlidir. Boyut itibariyle küçük kistlerin spontan gerileme ihtimallerinin daha yüksek olduðu bildirilmiþtir24. Ayrýca Johns Hopkins'den Yeo ve ark, boyutu 6 cm'den daha büyük olan kistlerin, küçük boyutlulara kýyasla daha yüksek oranda cerrahi drenaj gerektirdiðini belirtmiþlerdir22. Kronik pankreatit zemininde geliþen psödokistlerin gerileme ihtimalleri daha düþük ve cerrahi dýþý drenaj iþlemlerinin baþarýsýzlýk oranlarý da daha yüksektir. Psödokistin drenajý tek baþýna yeterli olmayýp, duktal drenaj gerekebilir. Ana pankreas kanalýnýn durumu ve kist ile pankreatik kanal arasýndaki iliþki de seçilecek tedavinin tipini tayin eden en önemli faktörlerden biridir25. Multipl psödokistlerin spontan gerileme ihtimalleri daha zayýftýr. Bu tip hastalarda pankreatik kanal patolojilerinin saptanmasý daha sýk rastlanan bir durumdur. Kistin yaþý hem spontan gerileme beklentisi hem de kist duvarýnýn matürasyonu yönünden önemlidir. Daha önce de belirtildiði gibi kist du- varýnýn dikiþ tutacak olgunluða ulaþmasý, sorunsuz bir anastomoza imkan verecek þekilde komþu mide veya barsak bölümüne sýký bir þekilde yapýþmasý ve perikistik vaskülaritenin azalmasý için 4-6 hafta zaman geçmesi gerektiði kabul edilmektedir. Kist olgunlaþmasý en iyi endo-US ile deðerlendirilebilir. Ayrýca psödokist içeriðinde bir pankreatik izoenzim olan "eski amilaz"ýn tesbit edilmesi de, kist olgunlaþmasýnýn bir kanýtý olarak sunulmuþtur26. 6. Drenaj iþleminin zamanlamasý: Hastanýn klinik ve laboratuar yönüyle deðerlendirilmesi infekte psödokist düþündürdüðü takdirde, zaman kaybedilmeksizin eksternal drenaj iþlemlerinden birine baþvurulmalýdýr. Elektif olgulardan özellikle asemptomatik olanlar, spontan gerileme ihtimali göz önüne alýnarak izlenebilirler. Olgularýn çoðu ilk 6 haftada gerilese de, daha uzun sürelerde gerileyen kistler de bildirilmiþtir22. Semptomatik olan, kist boyutu artan, malignite þüphesi ekarte edilemeyen ve kronik pankreatite eþlik eden olgulara drenaj veya cerrahi giriþim uygulanmalýdýr. Bir cerrahi giriþim planlanýrken, kist duvarý matürasyonu yanýnda pankreas dokusundaki akut enflamasyon ve nekrozlarýn gerilediðinden de emin olunmalýdýr. Psödokistlerin Giriþimsel Tedavisi Bir zamanlar cerrahi yaklaþým tek tedavi seçeneði idi. Ancak radyolojik ve endoskopik tekniklerin geliþmesi ile alternatif tedavi yöntemleri ortaya çýkmýþtýr. Endikasyon oluþtuðu takdirde, yukarýda belirtilen hastaya ait hususlarla, giriþimci hekim ve kurumun beceri ve imkanlarý dikkate alýnarak aþaðýdaki tedavi yöntemlerinden biri seçilir. Günümüzda 3 tip yaklaþým mevcuttur. 1) Perkütan drenaj 2) Endoskopik tedavi 3) Cerrahi tedavi 1) Perkütan Drenaj: US veya BT rehberliðinde yapýlan giriþimsel radyolojik bir yöntemdir. Sadece perkutan aspirasyon iþlemi ancak taný amaçlý olup, tedavi için önerilmez. Kist içine kateter yerleþtirilerek yapýlan drenaj iþlemi, deneyimli radyologlar tarafýndan yapýldýðý takdirde güvenli ve baþarýlý bir yöntem olarak kabul edilmektedir. Genel durumu bozuk hastalarda, hýzlý büyüyen fakat olgunlaþmamýþ ya da enfekte psödokistlerde perkütan 37 Pankreas Psodokistleri ve Tedavi Yaklaþýmlarý eksternal drenaj ile hýzlý ve baþarýlý sonuçlar alýnabilir. Kateterleri ortalama 2-3 hafta tutmak önerilir. Drenajýn uzun sürdüðü hastalarda, Octreotide kullanýmý ile drenaj süresinin kýsaltýlabildiði bildirilmiþtir.27 Yöntemin baþarýsýzlýk oraný %16, nüks oraný %7, komplikasyon oraný ise %18 dolaylarýndadýr28. Endoskopi ile kombine edilerek perkütan yolla internal (gastrik) drenaj kateterleri yerleþtirmek de mümkündür29. 2) Endoskopik tedavi: Pankreas psödokistlerinin baþarýyla endoskopik internal drenajý ilk kez Kozarek tarafýndan 1985 yýlýnda yayýnlanmýþtýr30. Takibeden yýllarda daha çok sayýda hastada baþarýyla uygulanarak cerrahiye alternatif bir yöntem olarak yerini almýþtýr. Drenaj yeri olarak kistin lokalizasyonuna göre mide veya duodenum seçilir. Kistin en belirgin görüldüðü yere iðne koter ile bir kesi yapýlarak kist kavitesine girilir. Papillotom veya balonlu kateterle kesi geniþletilir. Bu bölgeye geniþ lümenli bir veya daha fazla drenaj kateteri býrakýlabilir. Kateter 2-4 ay sonra alýnabilir. Kateter yerleþtirilmeyen olgularda nüks oranlarý yüksektir. Endo-US'nin kullanýlabildiði durumlarda mide veya barsak duvarý ile kist duvarý arasýndaki mesafe ve lokal damarlanma daha iyi deðerlendirilebildiðinden, kanama ve perforasyon gibi ciddi komplikasyonlar daha az görülmektedir. Cerrahi iþlemlere yakýn baþarý elde edilebilmesi için deneyimli endoskopistler tarafýndan yapýlmasý önerilir. Ciddi bir komplikasyon geliþmesi durumunda cerrahi ekip hazýr olmalýdýr31,32. Bir diðer endoskopik giriþim de 'transpapiller drenaj'dýr. Daha fazla beceri gerektirir. ERCP ile kronik pankreatite ait duktal deðiþiklikler ve kistkanal iþtiraki saptanan olgularda etkili olabilir. Bir rehber tel kanaldan kist kavitesine ilerletilebildiði takdirde, pankreatik kanal sfinkterotomisi yapýlýp, uygun bir stent tel üzerinden kist içine ilerletilir. Bu iþlem ile steril olan bir kist enfekte hale getirilebilir ve apseleþebilir. Ayrýca yeni bir akut pankreatit tablosu ortaya çýkabilir. Yöntemin baþarýlý olduðu durumda stent, 3 ay sonra alýnmalýdýr. 3) Cerrahi tedavi: Az-invazif yöntemlerin geliþmesine raðmen, cerrahi tedavi halen önemini korumaktadýr. Diðer yöntemlerin yetersiz kaldýðý, pankreatik kanalýn geniþ olduðu, kanal stenozu ve kist-kanal iþtirakinin mevcut olduðu, kistik neoplazmalarýn ekarte edilemediði olgularda ve büyük psödokistlerde cerrahi tedavi endikasyonu vardýr. Cerrahi te- 38 davi ile periton boþluðundan bakteriyolojik örnekler alýnabilir, pankreas ve komþu dokularýn durumu daha iyi deðerlendirilebilir, kist duvarýndan biyopsi yapýlabilir, yandaþ patolojiler (örn. kolelityazis) ayný zamanda tedavi edilebilir ve daha geniþ bir drenaj açýklýðý oluþturulabilir. Cerrahi tedavi seçenekleri aþaðýda sunulmuþtur: A. Dýþa drenaj: Enfekte, olgunlaþmamýþ ve rüptüre olmuþ psödokistlerde uygulanýr. Nüks oranlarý yüksek olup, infeksiyon ve pankreatik fistül oluþumu gibi komplikasyonlara yol açabilir ve ikincil giriþimler gerektirebilirler33. Bu yöntemin uygulandýðý serilerdeki yüksek mortalite oranlarý, yöntemden ziyade uygulanan hastalarýn genel durumlarýnýn bozuk olmalarýna baðlanabilir. B. Ýnternal drenaj: Olgun ve nonkomplike psödokistlerin lokalizasyonuna göre mide, duodenum veya jejunuma aðýzlaþtýrýlmasý iþlemidir. Kistogastrostomide, mide lümenine girildikten sonra, mide arka duvarý ile psödokist arasýnda anastomoz yapýlmaktadýr. Kisto-duodenostomilerde anastomoz, pankreas baþý veya unsinat çýkýntýda yerleþmiþ psödokistler ile duodenum 2. kýtasýnýn medial yüzü arasýnda gerçekleþtirilir. Diðer birçok lokalizasyondaki psödokistler, jejunumun yüksek mobilitesi nedeniyle jejunuma aðýzlaþtýrýlabilirler (kistojejunostomi). Ýþlem çoðunlukla transmezokolik yapýlýr. Enteral içerik barýndýrmayacaðýndan, aðýzlaþtýrmada Roux ansý kullanmak daha güvenlidir. Büyük hacimli kistlerde de geniþ aðýzlý kistojejunostomiler tercih edilmelidir. Ana pankreatik kanalýn geniþ olduðu olgularda, kanal pankreas boyunca açýlýr, kist kavitesi ile birleþtirilerek veya ayrý olarak roux ansý üzerinden jejunuma anastomoze edilir (lateral pankreatikojejunostomi). Bu þekilde bir duktal drenaj iþleminin özellikle kronik pankreatitli olgularda mutlaka gerektiði, hatta kist drenajýna gerek kalmayacak þekilde tek baþýna yeterli bir iþlem olabileceði bildirilmiþtir. C. Eksizyonel iþlemler: Pankreasýn gövde veya kuyruðunda yerleþmiþ psödokistlerde, dalaðý koruyarak veya birlikte alarak distal veya santral pankreatektomiler ile lezyon tamamen uzaklaþtýrýlabilir. Ancak psödokistlerin etraf dokulara olan sýký yapýþýklýðýndan dolayý bu iþlem pek kolay deðildir. Rezektif iþlemler daha çok kistik neoplazmalar saptandýðýnda, kuvvetli malignite þüphesi varlýðýnda, kist duvarýnýn damar erozyonu yoluyla kanamaya R Yiðitbaþý & Ö Durmuþ neden olduðu durumlarda veya pankreatik fistül onarýmýnda uygulanmalýdýr. Distal pankreatektomi iþleminden sonra fistül oluþumundan kaçýnabilmek için, kalan pankreas kanalýnýn açýk olduðundan emin olunmalýdýr. Aksi takdirde pankreas kalýntýsý retrograd olarak jejunum ile aðýzlaþtýrýlmalýdýr. Kaynaklar Laparoskopi Geliþen bir teknik olarak psödokist cerrahisinde de kullanýlmýþtýr. Deðiþik teknikler tanýmlanmýþtýr. 2mm'lik mikro aletler kullanýlarak ve gastroskopi desteðiyle intraluminal kisto-gastrostomi, intrakorporal sütür veya endostapler kullanýlarak gerçekleþtirilen kisto-gastrostomi veya kisto-jejunostomiler tanýmlanmýþtýr. Düþük komplikasyon oranlarý ile baþarýlý sonuçlar bildirilmektedir34. Yüksek deneyim gerektirir ve peritoneal kontaminasyon riski taþýmaktadýr. 1. Andrén-Sandberg Å, Dervenis C. Pancreatic Pseudocysts in the 21st Century. Part I: Classification, Pathophysiology, Anatomic Considerations and Treatment. J Pancreas (Online) 2004;5(1):8-24. 2. Becker WF, Pratt HS, Ganji H. Pseudocysts of the pancreas. Surg Gynecol Obstet 1968;127:744-7. 3. Bradley EL 3rd. A clinically based classification system for acute pancreatitis. Arch Surg 1993;128:586-90. 4. Nealon WH, Townsend CM Jr, Thompson JC. Preoperative endo scopic retrograde cholangiopancreatography (ERCP) in patients with pancreatic pseudocyst associated with resolving acute and chronic pancreatitis. Ann Surg 1989;209:532-40. 5. Kourtesis G, Wilson SE, Williams RA. The clinical significance of fluid collections in acute pancreatitis. Am Surg 1990;56:796-9. 6. Maringhini A, Uomo G, Patti R, Rabitti P, Termini A, Cavallera A, et al. Pseudocysts in acute nonalcoholic pancreatitis: incidence and natural history. Dig Dis Sci 1999;44:1669-73. 7. Bumpers HL, Bradley EL. Treatment of pancreatic pseudocysts. In: Howard J, Idezuki Y, Ihse I, Prinz R, eds. Surgical diseases of the Pancreas. Baltimore: Williams and Wilkins, 1998:423-32. 8. Barthet M, Bugallo M, Moreira LS, Bastid C, Sastre B, Sahel J. Management of cysts and pseudocysts complicating chronic pan creatitis. A retrospective study of 143 patients. Gastroenterol Clin Biol 1993;17:270-6. 9. Ammann RW, Akovbiantz A, Largiader F, Schueler G. Course and outcome of chronic pancreatitis. Longitudinal study of a mixed medical-surgical series of 245 patients. Gastroenterology 1984;86 (5 Pt 1):820-8. Psödokist komplikasyonlarýnýn tedavisi Enfekte psödokistler öncelikle perkütan drenaj ile yetersiz kalýndýðý durumlarda ise cerrahi dýþa drenaj ile tedavi edilmelidirler. Peritona rüptüre olmuþ psödokistler de açýk cerrahi yaklaþým ile dýþa drene edilmelidir. Psödokist komþuluðundaki damar erozyonuna baðlý kist içi kanama acil bir durumdur. Öncelikle anjiografik embolizasyon ile kanamayý durdurmak denenmelidir. Bunun baþarýlamadýðý durumlarda ilgili damarýn ligasyonu ile birlikte kist drenajý veya lezyon bölgesinin rezeksiyonu uygulanmalýdýr. Özellikle perkütan drenajlardan sonra sebat eden pankreatik fistüller octreotide uygulamasý ile kapanabilirler. Kapanmayan olgularda pankreatikojejunostomi veya distal pankreatektomiler gerekebilir. Sonuç olarak, pankreasýn en sýk rastlanan kistik lezyonu olan psödokistler, gerek oluþ mekanizmalarý ve gerekse klinik özellikleri itibariyle üniform deðildirler. Tedavi yaklaþýmlarý da buna uygun olarak, beklenti tedavisinden rezektif iþlemlere kadar çeþitlilik arzetmektedir. Pankreatik kanal ile olan iliþkisi iyi anlaþýlmayan bir psödokistin tedavisinde baþarýsýzlýkla karþýlaþýlabilir. Giriþimsel radyolojik ve endoskopik az invazif yöntemlerin baþarýyla uygulanmasý cerrahiye olan gereksinimi azaltmakla beraber cerrahi giriþimler önemini korumaktadýr. Laparoskopinin, psödokistlere yaklaþýmda açýk cerrahiye alternatif olabilmesi için daha çok deneyime ihtiyaç vardýr. 10. Elliott DW. Pancreatic pseudocysts. Surg Clin North Am 1975;55:339-62. 11. Pitchumoni CS, Agarwal N. Pancreatic pseudocysts. When and how should drainage be performed? Gastroenterol Clin North Am 1999;28:615-39. 12. O'Malley VP, Cannon JP, Postier RG. Pancreatic pseudocysts: cause, therapy, and results. Am J Surg 1985;150:680-2. 13. Yeo CJ, Sarr MG. Cystic and pseudocystic diseases of the pan creas. Curr Probl Surg 1994;31:165-243. 14. Bosman-Vermeeren JM, Veereman-Wauters G, Broos P, Eggermont E. Somatostatin in the treatment of a pancreatic pseudocyst in a child. J Pediatr Gastroenterol Nutr 1996;23:422-5. 15. Richter HM. Natural history of pancreatic pseudocyst. In: Howard J, Idezuki Y, Ihse I, Prinz R, eds. Surgical diseases of the Pancreas. Baltimore: Williams and Wilkins, 1998:417-21. 16. Bourliere M, Sarles H. Pancreatic cysts and pseudocysts associat ed with acute and chronic pancreatitis. Dig Dis Sci 1989;34:343-8. 17. Sarles H, Muratore R, Sarles JC. Etude anatomique des pancreatites chroniques de l'adulte. Sem Hop 1961;25:1507-22. 18. Sarles H, Martin M, Camatte R, Sarles JC. Le demembrement des pancreatities: Les pseudokystes des pancreatiles aigues et des pan creatites chroniques. Press Med 1963;5:237-40. 19. Neoptolemos JP, London NJ, Carr-Locke DL. Assessment of main pancreatic duct integrity by endoscopic retrograde pancreatogra phy in patients with acute pancreatitis. Br J Surg 1993;80:94-9. 20. Warshaw A, Compton C, Lewandrowski K, et al. Cystic tumors of the pancreas new clinical radiologic and pathologic observations in 67 patients. Ann Surg 1990;212:432-45. 21. Nguyen BL, Thompson JS, Edney JA, et al. Influence of the etiol ogy of pancreatitis on the natural history of pancreatic pseudocysts. Am J Surg 1991;162:527-31. 22. Yeo CJ, Bastides JA, Lynch-Nyhan A, et al. The natural history of pancreatic pseudocysts documented by computed tomography. 39 Pankreas Psodokistleri ve Tedavi Yaklaþýmlarý Surg Gynecol Obstet 1990;170:411-17. my guided by ultrasound scanning and gastroscopy. Br J Surg 23. Vitas GJ, Sarr MG. Selected management of pancreatic pseudo cysts: Operative versus expectant management. Surgery 1992;111:123-30. 1985;72:916-7. 30. Kozarek RA, Brayko CM, Harlan J, et al. Endoscopic drainage of 24. Gouyon B, Levy P, Ruszniewski P, Zins M, Hammel P, Vilgrain V, Sauvanet A, Belghiti J, Bernades P. Predictive factors in the out come of pseudocysts complicating alcoholic chronic pancreatitis. Gut 1997;41:821-5. 25. Nealon WH,Walser E. Duct drainage alone is sufficient in the oper ative managementof pancreatic pseudocyst in patients withchronic pancreatitis. Ann Surg 2003;237:614-22. 26. Warshaw AL, Rattner DW. Timing of surgical drainage for pancre atic pseudocyst. Clinical and chemical criteria. Ann Surg 1985;202:720-4. 27. D'Agostino HB, VanSonnenberg E, Sanchez RB, et al. Treatment of pancreatic pseudocyst with percutaneous drainage and octreotide. Radiology 1993;187:685-8. pancreatic pseudocysts. Gastrointest Endosc 1985;31:322-8. 31. Bhutani M. Role of endoscopic ultrasonography in the diagnosis and treatment of cystic tumors of the pancreas. J Pancreas 2004;5:166-72. 32. Hawes RH. Endoscopic management of pseudocysts. Rev Gastroenterol Disord 2003;3:135-41. 33. Elechi EN, Callender CO, Leffall LD Jr, Kurtz LH. The treatment of pancreatic pseudocysts by external drainage. Surg Gynecol Obstet 1979;148:707-10. 28. Gumaste V, Pitchumoni CS. Pancreatic pseudocyst. Gastroenterologist 1996;4:33-43. 34. Park AE, Heniford BT. Therapeutic laparoscopy of the pancreas. 29. Hancke S, Henriksen FW. Percutaneous pancreatic cystogastrosto Ann Surg 2002; 236:149-58. 40 Türk HPB 2005 Cilt 1, Sayý 1 Selim Safra Yolu Darlýklarý Türk HPB Kamil Yalçýn Polat Atatürk Üniversitesi Týp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalý ERZURUM Özet Bilier yaralanma ve benign bilier darlýklar sýklýkla açýk ve laparoskopik kolesistektomi ameliyatlarý sonucu geliþir. Laparoskopik uygulamalarýn baþlamasý ile bilier yaralanma oranlarý arttýðý gibi daha kompleks bir hale gelmiþtir. Taný klinik görünüm ve yardýmcý laboratuar tetkikleri ile konulur. Uygun takip ve tedavide multidisipliner yaklaþým esastýr. Cerrah, radyolog ve gastroenteroloðun ortak kararý ile tedavi yönlendirilir. Taný zamaný yapýlacak tedaviyi belirlemede mutlaka göz önüne alýnmalýdýr. Cerrahi tedavi mümkün ise deneyimli hepatobilier cerrahlar tarafýndan yapýlmalýdýr. Rekonstrüksiyon ameliyatlarýndan sonra hastalar 5-10 yýl süreyle takip edilmelidir. Genelde 5 yýllýk takiplerde baþarý oraný %80-90 dolayýndadýr. Tekrarlayan ameliyatlar baþarý oranýný düþürür. Bu çalýþmada özellikle kolesistektomi ameliyatlarý sonrasý oluþan bilier yaralanmalar ve benign bilier darlýklar tartýþýlmýþtýr. Giriþ Bilier yaralanma ve benign bilier darlýklar geliþen teknolojiye raðmen hepatobilier cerrahlar için önemli bir sorun olmaya devam etmektedir. Bilier yaralanmalar ve bunun sonucu olan benign bilier darlýklarýn önemli bir kýsmý açýk veya laparoskopik kolesistektomi ameliyatlarý sonucu oluþmaktadýr1,2,3. Modern cerrahide ilk kez 1882'de Langenbuch tarafýndan yapýlan açýk kolesistektomide 100 yýlý aþan bir deneyime raðmen bilier yaralanma ve darlýk hala önemli bir sorun olmaya devam etmektedir1. Günümüzde açýk kolesistektomi sonrasý oluþan bu Tablo 1. Selim safra yolu darlýklarýn etiyolojisi 1- Konjenital darlýklar Bilier atrezi 2- Safra yolu yaralanmalarý a- Postoperatif darlýklar - Kolesistektomi ve/veya ana safra yolu ekspl. - Bilio-enterik anastomoz - Karaciðer rezeksiyonu - Portokaval þant - Pankreatik cerrahi - Gastrektomi - Karaciðer transplantasyonu b- Künt veya penetran abdominal travma c- Endoskopik veya perkütan biliyer iþlemler 3- Ýnflamatuar darlýklar a- Kolelitiazis/koledokolitiazis b- Kronik pankreatit c- Kronik duodenal ülser d- Karaciðer absesi e- Parazitik enfeksiyonlar f- Rekürren piyojenik kolanjit 4- Primer sklerozan kolanjit 5- Radyasyona baðlý darlýk 6- Papiller stenoz K. Yalçýn Polat Terminal Cad Öznur Apt Kat : 4 ERZURUM [email protected] • 1-3 Ekim 2004’te Türk HPB Derneði 2’nci Bölgesel Kayseri toplantýsýnda sunulmuþtur komplikasyon oraný geniþ serilerde %0.1-0.2 olarak rapor edilmektedir2,3,4. Laparoskopik kolesistektominin 1985'ten itibaren uygulanmaya baþlanmasý ile komplikasyon oraný ilk yýllarda %2'lere kadar ulaþmýþtýr4. Laparoskopik kolesistektomi ile sadece bilier komplikasyon oraný artmamýþ, ayný zamanda daha komplike bir þekle dönüþmüþtür1,3,4,5. Benign bilier darlýklarýn etiyolojisinde birçok faktör vardýr (Tablo 1). Özellikle bilier yaralanmaya ek olarak hepatik arter (özellikle sað hepatik arter) yaralanmalarý laparaskopik kolesistektomide daha yüksek oranda görülmeye baþlanmýþtýr. Laparoskopik kolesistektomide öðrenme eðrisi etkisi ile birlikte bu komplikasyonun oranýnýn azaldýðý ancak hala açýk kolesistektomiden daha yüksek oranda olduðu rapor edilmektedir (%0.40.6)1,3,6,7,8. Ancak bu konudaki gerçek insidansý bilme imkanýna sahip deðiliz. Laparoskopik kolesistektomide yaralanma nedenleri (Tablo 2)'de gösterilmiþtir1. Anatomik Varyasyonlar Bilier yaralanmalarda önemli faktörlerden biri de bu sistemde görülen anatomik varyasyonlarýn diðer sisTablo 2. Laparoskopik kolesistektomide yaralanma nedenleri 1-Yanlýþ anatomik algýlamalar a-Ana hepatik duktusun, duktus sistikus olarak algýlanmasý b-Aberran sað hepatik duktusun, duktus sistikus olarak algýlanmasý 2-Teknik nedenler a-Sistik kanalýn güvenli bir þekilde kapatýlmamasý b-Diseksiyon planýndaki hatalar c-Elektrokoterin yanlýþ kullanýmý d-Sistik kanalýn aþýrý traksiyonu sonucu koledoðun tenteleþmesi e-Uygun olmayan klips kullanýmlarý Ýstanbul Medikal Yayýncýlýk 2005 24 Selim Safra Yolu Darlýklarý Tablo 3 Stewart - Way sýnýflamasýnda oluþum mekanizmasý Sýnýf I; yaralanamalarda ana hepatik duktus yanlýþlýkla duktus sistikus olarak algýlanýr. Sýnýf II; koter veya klipsle ana hepatik duktusta lateral hasar oluþturulur. Sýnýf III; koledok yanlýþlýkla duktus sistikus olarak algýlanýr. Sýnýf IV; sað hepatik duktus duktus sistikus olarak, sað hepatik arter sistik arter olarak algýlanýr ve transekte edilir. temlere göre daha fazla oluþudur. Duktus sistikusun ana hepatik kanal ile birleþim varyasyonlarýný bilmek oldukça önemlidir. En sýk görülen varyasyonlar (Þekil 1)'de gösterilmiþtir.1 Vasküler anomaliler hastalarýn %20'ye yakýn oranýnda görülür. Süperior mezenterik arterden çýkan sað hepatik arter, portal venin sað ve lateralinde, kýsmen de posteriorunda seyreder. Bu nedenle yaralanmaya daha fazla maruz kalabilir.1,8 Ýntrahepatik segmental arteriyel kanlanmanýn da bilinmesi özellikle canlý vericili karaciðer transplantasyonunda, özellikle de sol lobun kullanýlmasý durumunda önem arzeder. Segment IV'ün kanlanmasý bazen sað hepatik arter yolu ile olur. Çýkarýlan sol lobda sol ana duktusun beslenmesi bozularak, bilier fistül ve darlýða yol açabilir8,9,10. Ýskemi Bilier sistemin arteriyel beslenmesini bozacak giriþimler iskemiye ve geç dönemde oluþacak bilier darlýklara neden olabilir. Ýntrahepatik bilier duktuslar, ana hepatik duktus ve koledok, hepatik arter (sað ve sol branþlar) ve gastroduodenal arterden beslenir. Hiler bileþkede her iki sað ve sol hepatik arterin branþlarýnýn oluþturduðu geniþ bir pleksus mevcuttur. Bu özellikten dolayý sað hiler bileþkenin hemen altýnda olan kesilerde sað hepatik arter ligasyonu da birlikte varsa sað hepatik duktusun beslenmesi sol hepatik arterden bu pleksus aracýlýðý ile devam ettirilir. 1,3,8,9,10 Hiler bölgedeki bu geniþ arteriyel pleksus nedeniyle hiler bileþkeye 2 cm'den daha yakýn olan yaralanmalarda yapýlan hepatikojejunostomilerden sonra geliþen darlýklar, 2 cm den uzakta yapýlanlara göre daha az oranda görülür10. Her iki ana duktus inferior-posterior bölgeden beslendiði için bu bölgede yapýlacak olan rekonstrüktif iþlemlerde teknik olarak süperior-anterior yaklaþýmýn iskemiye neden olmayacaðý bilinmektedir1,8,11,12. Benign bilier darlýða neden olan bazý patolojik durumlarda vardýr. Bunlar kolanjit, obezite, Mirizzi sendromu ve Calot üçgeninde fibrozistir. Bilier Yaralanmalarda Sýnýflama Laparoskopik kolesistektomi öncesinde bilier sistem yaralanmalarý ilk olarak Bismuth tarafýndan sýnýflandýrýlmýþtýr. Ancak laparoskopik uygulamalardan sonra bilier yaralanmalar daha komplike bir þekle dönüþtüðü için yeni sýnýflamalara ihtiyaç duyulmuþtur. Strasberg'in bilier yaralanma ile ilgili sýnýflamasý (Þekil 2)'de gösterilmiþtir. Bu sýnýflamada Tip B ve C' de daima aberran sað hepatik duktus mevcuttur. E1 ve E2 ana hepatik duktus uzunluðunu gösterir. Tip B, C, E4 ve E5 izole sað hepatik yaralanmalarýný içerir12. Arteriyal yaralanma komponentini de içine alan laparoskopik bilier yaralanmalarla ilgili en son sýnýflama Stewart ve arkadaþlarý tarafýndan yapýlmýþtýr (Þekil 3). Stewart ve arkadaþlarýnýn 261 olguluk bilier yaralanma olgularýnýn deðerlendirilmesinde sað hepatik arter yaralanmasý sýnýf III'te %35, sýnýf IV'te %64 oranýnda bulunmuþtur8. Stewart - Way sýnýflamasýnda oluþum mekanizmasý (Tablo 3)’te gösterilmiþtir. Laparoskopik Kolesistektomide Bilier Yaralanmalardan Korunma Öncelikle laparoskopik kolesistektomi basite indirgenebilecek bir ameliyat deðildir. En deneyimli cerrahlarýn elinde bile ciddi bilier yaralanmalar olabilir. Ülkemiz þartlarýnda ilçe merkezlerinde bile yapýlan laparoskopik kolesistektomi sonrasý görülen komp- Þekil 1. Duktus sistikusun ana hepatik kanal ile birleþim varyasyonlarý 25 K. Y Polat likasyonlar mutlaka deneyimli hepatobilier cerrahlar tarafýndan takip edilmelidir. Laparoskopik kolesistektomi tekniðinin orijinal metodlarýndan biri "infundibuler" tekniktir. Bu teknikte duktus sistikus, duktusun anterior ve posterioru boyunca diseke edilir. Anatominin yeterince ortaya konulmasýndan sonra duktus sistikus kesilir. Ancak bu teknikte dikkat edilmesi gereken "gizlenmiþ duktus sistikus" sendromunu akýlda tutmaktýr. "Gizlenmiþ duktus sistikus" sendromu, geniþ impakte taþlar, duktus sistikusun kýsa veya olmayýþý, koledok ile safra kesesi arasýndaki adhezyonlarý içerir1,3. Alternatif teknik "kritik görüþ" tekniðidir. Bu teknikte diseksiyon Calot üçgeninin tüm fibrotik ve yað dokularýndan temizlenmesi ile baþlar. Duktus sistikus ve sistik arter izole edilir11. Bu diseksiyondan sonra karaciðer tabaný görülür. Eðer bu baþarýlamazsa diseksiyon sonlandýrýlýr ve operatif kolanjiogram çekilir veya açýk kolesistektomiye geçilir.3 Laparoskopik kolesistektomide en önemli noktalardan biri de zaman zaman kameranýn geri çekilerek diseksiyon yapýlan alanýn uzaktan görünümünü elde etmektir. Yakýn çalýþma planý yanlýþ diseksiyon Þekil 3. Stewart-Way sýnýflamasý planlarýna neden olabilir. Klinik Görünüm Eðer ameliyat sýrasýnda tespit edilememiþse bilier yaralanmalarýn çoðu erken postoperatif dönemde bulgu verir. Ameliyat sýrasýnda anormal safra sýzýntýsý bilier yaralanma þüphesi uyandýrmalýdýr. Yaralanmanýn þekline göre klinik bulgular erken veya geç olarak ortaya çýkar. Olgularýn % 10'una ilk hafta içinde % 70'ine ilk altý ay içinde ve % 80'ine ilk yýl içinde taný konulur1,2,4. Semptomlar Þekil 2. Strasberg'in bilier yaralanma ile ilgili sýnýflamasý Ortaya çýkan semptomlar yaralanma þekline göre deðiþiklik gösterir. Strasberg sýnýflamasýna göre her bir grupta görülen semptomlar (Tablo 4)'te gösterilmiþtir Klinik görünüm, basit abdominal rahatsýzlýktan sepsise kadar deðiþen tablo içerisinde olabilir. Ýntraoperatif olarak taný konulamayan major yaralanmalarda taný ilk birkaç hafta içerisinde konulur ve genel durumda hýzla bozulma ile seyreder. Drenden safra gelmesi önemli bir göstergedir. Bazý hastalarda darlýk yavaþ geliþir ve parsiyel obstrüksiyon oluþur. Bu olgularda non-spesifik semptomlarýn yaný sýra kaþýntý ve sarýlýk görülebilir1,3,4,7. Fizik muayene bulgularý genellikle non-spesifiktir. Abdominal distansiyon ve lokal hassasiyet tespit edilebilir. Hepatosplenomegali, uzun süreli bilier obstrüksiyonlarda görülür ve birlikte olan portal venöz yaralanma veya ileri hepatik hasarý gösterir. Portal hipertansiyon kötü prognoz iþaretidir. Tüm olgularýn %10-20'sinde portal hipertansiyon tespit edilir1,3. 26 Selim Safra Yolu Darlýklarý Tablo 4. Strasberg sýnýflamasýna göre klinik görünüm Tablo 5. Klinik tanýda kullanýlan parametreler A,C,D B,E Kan Deðerleri Radyoloji Endoskopi Karýn aðrýsý Bulantý, kusma Drenden safra gelmesi Ateþ Sarýlýk Karýn aðrýsý Sarýlýk Kaþýntý ALP GGT PT ALT AST USG BT MR/MR Kolanjio Sintigrafi(IDA) PTK ERKP PTKS daralma ERCP ile gösterilmiþtir. Laboratuvar Bulgularý Taný, klinik görünüm, radyoloji, endoskopi, sintigrafi ve biyokimyasal analizlerin birlikte deðerlendirilmesi ile konulur (Tablo 5). Bilier darlýk olgularýnda biyokimyasal tetkikler içerisinde en sensitifi direkt bilirübin, alkalen fosfataz (ALP) ve gamaglutamil transferaz (GGT)'dýr. Hepatik hasarýn derecesine göre ALT ve AST deðerleri de yükselir1,2,3,4,7,8. Radyolojik taný araçlarýndan USG, BT bilier koleksiyonu ve dilate bilier sistemi gösterebilir. MR kolanjiografi obstrüksiyonun seviyesini belirlemede yardýmcý olur (Resim 1). Endoskopik çalýþmalar hem diagnostik hem de terapötik amaçla kullanýlabilir13,14,15. (Resim 2.)’de laparoskopik kolesistektomi sonrasý koledoktaki Sintigrafik çalýþmalar diagnostik olarak kullanýlabildiði gibi sýklýkla hastalarýn takibinde kullanýlýr. Subklinik seyreden darlýk olgularýnda hastalýðýn progresyonunu gösteren ilk taný aracýdýr1. Komplikasyonlar Uygun takip ve tedavi yapýlmayan selim safra yolu darlýklarýnda; -Atrofi -Fibrozis -Portal hipertansiyon kaçýnýlmaz sonuçtur. Tedavi Bilier yaralanma ve darlýklarýn takip ve tedavisi multidisipliner yaklaþým gerektirir. Tedavi cerrah, radyolog ve gastroenteroloðun içinde bulunduðu çalýþma gurubu tarafýndan ortak karar ile yönlendirilir. Yaralanmanýn tipi, geniþliði ve yaþamý tehdit eden sepsis, kolanjit gibi durumlarýn varlýðý öncelikle belirlenmelidir1,4,10. Acil müdahale gereken hastalar (Tablo 6)'da gösterilmiþtir. Bu hastalara acil müdahale cerrahi olarak yapýlabileceði gibi perkütan veya endoskopik giriþimle de yapýlabilir. Selim safra yolu darlýk tedavisinde amaç, taþ oluþumu ve hepatik hasarý önlemek için yeterli bilier akýmý saðlamaktýr3,4,6. Cerrahi Tedavi Cerrahi tedavi alternatifleri taný zamanýna baðlý olarak deðiþir. Bunlar; Tablo 6. Taný sonrasý acil müdahale gereken durumlar Kolanjit Safra fistülü Apse Sepsis Resim 1. Hilus seviyesinde yaralanma olan bir olgunun MR kolanjiografi görüntüsü 27 K. Y Polat -intraoperatif taný konulan olgular -erken postoperatif dönem -geç postoperatif dönem olmak üzere üç þekilde deðerlendirilir. Ýntraoperatif Taný Konulan Olgular Laparoskopik kolesistektomi sýrasýnda anormal bilier sýzýntý açýk ameliyata dönme endikasyonudur. Ýntraoperatif kolanjiografi ile yaralanma ortaya konulur. Yaralanma yeri bulunduðunda mümkün ise hepatobilier deneyimi olan cerrah tarafýndan gerekli iþlemler yapýlmalýdýr1,2,3,4,7. Çünkü yetersiz rekonstrüktif iþlemler daha sonra tekrar müdahale gerektirecektir. Bu durum baþarýsýzlýk oranýný arttýracaktýr. Ameliyat alternatifleri. - Uç-uca anastomoz (T-tüp +/-) - Lateral tamir - Sistikostomi +/- Hepatikojejunostomi (Roux-Y) Sýnýrlý parsiyel yaralanmalar tek tek absorbabl sütürlerle tamir edilebilir. T tüplü veya T tüpsüz uçuca anastomoz uygun vakalarda yapýlabilir. Uç-uca anastomozun avantajý duktal uzunluðun korunmasýdýr. Ancak bazý serilerde %50'ye varan darlýk oranlarý rapor edilmiþtir6,16. Diðer bir alternatif major yaralanmalarda hepatikojejunostomidir. Ýntraoperatif taný konulan olgularda ana amaç ; a- doku hasarý oluþturmadan duktal uzunluðun korunmasý b- postoperatif kontrolsüz safra kaçaðý oluþmamasýný saðlamaktýr1,4,7. b- Hepatikojejunostomi (Roux-Y)'dir Definitif iþlem bu dönemde tavsiye edilmez. Proksimalde saðlýklý bilier duktusa ulaþmak çoðu zaman zordur ve doku kaybýný arttýrabilir. Diðer taraftan hafif yaralanmalarda spontan kapanma olasýlýðý gözönüne alýnmalýdýr. Daha þiddetli laserasyonlar ve komplet transeksiyonlar daha dikkatli deðerlendirilme gerektirir. Genelde kabul edilen görüþ, bu gibi durumlarda endoskopik stent uygulanmasý veya cerrahi eksternal drenaj ile 8-12 haftalýk bekleme periyodundan sonra geciktirilmiþ definitif iþleminin uygulanmasýdýr1,2,3,4,14,17. Geç Postoperatif Dönem Bu olgularda aþamalý ameliyatlar gerekebilir. Bu durum özellikle hastanýn genel durum bozukluðu, intraabdominal enfeksiyon ve portal hipertansiyon durumlarýnda söz konusu olur1,3,7. Geç bilier darlýk durumlarýnda cerrahi prensipler: a- Tüm karaciðer proksimal safra yollarýnýn drenajý b- Muko-mukoz bilioenterik anastomoz (Roux-Y) yapýlmasýný içerir. Bilioenterik anastomozda proksimal safra yollarýnýn tam olarak ortaya konmasý anastomozun saðlýðý ve rekürrensleri önlemesi açýsýndan oldukça önemlidir (Þekil 4). Riskli anastomoz durumlarýnda Erken Postoperatif Dönem Klinik bulgular postoperatif birkaç gün ile birkaç hafta arasýnda ortaya çýkar. Bu dönemde klinik görünüm farklý þekillerde karþýmýza çýkar. Bunlar; a- bilier fistül b- bilier peritonit c- postoperatif sarýlýk'týr. Bu dönemde en çok dikkate alýnmasý gereken durum doku gevrekliðidir. Böyle bir dokuda yapýlacak gereksiz iþlemler doku kaybýna neden olur ve sonraki definitif iþlemleri zora sokar7. Ameliyat alternatifleri: a- Ýnternal veya eksternal drenaj Resim 2. Laparoskopik kolesistektomi sonrasý koledoktaki daralma ERCP ile gösterilmiþtir. 28 Selim Safra Yolu Darlýklarý Þekil 4. Bilioenterik anastomoz teknikleri kör loop þekinde Roux-Y anastomoz tavsiye edilir. Bu takip periyodunda endoskopik uygulamalar için önemli bir yol oluþturur1,3,7,14. Özellikli Bilier Yaralanmalar 1- Ýzole aberran sað hepatik duktus yaralanmasý 2- Bifurkasyon bölgesi yaralanmalarý 3- Kombine vaskülo-bilier yaralanmalar Ýzole aberran sað duktus yaralanmalarý sýklýkla laparoskopik uygulamalarda görülür3,11. Strasberg B,C, E5 grubuna girerler. Bu olgularda taný zordur. Küçük kalibreli duktuslar olduðu için tamir sonrasý uzun süreli takipleri genellikle baþarýsýzdýr. Duktusun proksimali ve distali ligatüre edilmiþ ise hasta asemptomatiktir. Tutulmuþ segment atrofiye olur. Distal uç ligatüre edildiðinde klinik tablo bilier fistüldür. Taný ancak HIDA scan veya PTK ile konulur. Rekonstrüksiyon sonrasý uzun süreli takiplerde rekürren darlýk ve kolanjit görülme oranlarý yüksektir4. 1-2 mm geniþliðinde duktus varlýðýnda bir çok yazar bu küçük duktuslarýn ligasyonunu önerir. Segmenter rezeksiyon ancak tekrarlayan aðrý ve Semptom Ýlerlemiþ Sürekli Biyokimya Normal ± Yükselme Yükselme Yükselme Tablo 8. Uzun süreli takiplerde elde edilen seri sonuçlarý Tacchi Scott RJ Öarcus AR Sutherland F Liqemse Chapman n 2000 2000 1998 1999 1997 1995 Baþarý(%) 22 21 51 22 59 122 Takip 77 92.5 82 81 92 76 (ay) 92 55 84 60 33 86 Tablo 9. Serimizde bilier yaralanma ve benign bilier darlýk oluþumundaki etiyolojik faktörler Tablo 7. Benign bilier darlýk tedavisi sonrasý takip parametreleri Sýnýflama Mükemmel Ýyi Yetersiz Kötü kolanjit durumlarýnda düþünülür3,4,6,12. Bifurkasyon yaralanmalarýnda baþarýlý cerrahi tamir için üç temel prensip vardýr: a- Yaralanma veya darlýk bölgesinin proksimalinde saðlýklý bilier duktusun ortaya konmasý b- Roux-Y anastomozu (en az 70 cm) c- Absorbabl sütürlerle direkt muko-mukoz anastomoz Bu bölge yaralanamalarý en zor takip ve tedavisi yapýlan yaralanmalardýr. Sol ana hepatik duktusun uzun ekstrahepatik seyrinden dolayý genellikle bu duktus kullanýlýr2,3,5,6,7,11,18. Kombine vaskülobilier yaralanmalar sýklýkla Radyoloji Normal ± Anormal Anormal Anormal Laparoskopik kolesistektomi Whipple ameliyatý sonrasý Açýk kolesistektomi/ koledok eksp. Hepatektomi sonrasý Toplam 29 14 1 8 1 24 K. Y Polat Tablo 10. Strasberg sýnýflamasýna göre olgularýn daðýlýmý Yaralanma þekli D E1 E2 E3 E4 Resim 3. Roux-Y hepatikojejunostomi yapýlan olguda ameliyat sonrasý MR kolanjiografi görüntüsü. laparoskopik kolesistektomi ameliyatlarýnda görülür. Laparoskopik bilier yaralanmalar yüksek seviyeli oduðu için hepatik arter travmaya maruz kalabilir. Koledok yanlýþlýkla duktus sistikus olarak algýlandýðý durumlarda daha sýk görülür. Aþýrý kanamalý olgularda vasküler yaralanma akla getirilmelidir. Hepatik transaminazlarda önemli bir artýþ gözlenir. Vasküler yaralanmadan þüphelenildiðinde hepatik anjiografi yapýlmalýdýr1,3,8. Arteriyel yaralanmanýn gözden kaçtýðý olgularda rekonstrüktif bilier ameliyatlardan sonra nüks darlýk oraný artar. Sað hepatik arter ligasyonu, sað ana duktus ligasyonu ile birlikte olduðunda sað lobda iskemi geliþir. Bu olgularda hepatektomi endikasyonu vardýr. Bilier yaralanma sonucu son dönem karaciðer yetmezliði ve bilier siroz geliþme riski olmasýna raðmen karaciðer transplantasyonu ile ilgili anekdotal raporlar vardýr3,8. Olgu sayýsý 6 11 3 3 1 % 25 43 12,5 12,5 4 Çoðu serilerde 5 yýlý aþan takiplerde baþarý oranlarý % 80-95 olarak bildirilmektedir2,7,17,19,20,21. Laparoskopik kolesistektomi sonrasý oluþan yaralanma ve darlýk için yapýlan rekonstrüksiyon iþlemlerinin baþarý oraný açýk kolesistektomiye göre biraz daha yüksektir. Bu yaralanmalarýn daha komplike olmasýna ve tamirin primer cerrah tarafýndan yapýlmasýna atfedilir3,22. Stewart ve arkadaþlarý tarafýndan yapýlan analizde, tedavideki baþarý veya baþarýsýzlýk oranlarýnýn - preoperatif kolanjiografi - cerrahi tamir þeklinin seçimi - cerrahi tamirin detaylarý - deneyimli cerrah tarafýndan yapýlýp yapýlmamasýna baðlý olduðu rapor edilmiþtir22. ERCP ve PTK uygulamalarý Darlýk için endoskopik dilatasyon uygulamalarýnda baþarý oranlarý %27-89, komplikasyon oranlarý % 340 oranýnda rapor edilmektedir23,24. PTK, ERCP'nin yetersiz olduðu veya daha önceki cerrahiye (by-pass) baðlý imkansýz olduðu Rekonstrüktif Ýþlem Sonrasý Takip ve Sonuçlar Biler rekonstrüksiyon yapýlan hastalar uzun dönem (5-10) yýl takip edilmelidir. Takip periyotlarý uzadýkça darlýk geliþimi artar. Bu dönemde kullanýlan parametreler (Tablo 7)'de gösterilmiþtir. Uzun süreli takiplerde elde edilen seri sonuçlarý (Tablo 8)'de gösterilmiþtir. Tablo 11. Olgulara yapýlan ameliyatlar Ameliyat tipi Sayý % Roux Y koledokojejunostomi 4 16.6 Roux Y hepatikojejunostomi 15 62.5 T tüp eþliðinde pirimer onarým 4 16.6 Sol duktoduodenostomi 1 4 Resim 4. Laparaskopik kolesistektomi sonrasý bilier yaralanma olan ve baþka bir merkezde iki kez ameliyat edilen ve hiler bileþke seviyesinde Roux-Y hepatikojejunostomi ameliyatý yapýlan hastanýn ameliyat sonrasý MR kolanjiografi resmi görülmektedir 30 Selim Safra Yolu Darlýklarý durumlarda ikincil alternatif olarak kullanýlabilir. PTK'nýn en önemli avantajý kontrol kolanjiogramlarý alma ve ayný yoldan tekrarlanan iþlemlere olanak saðlamasýdýr. Basit darlýklarýn dilatasyonunda baþarý oraný %60-90 olarak rapor edilmektedir. Ýlk uygulama dönemlerinde %50'lere varan komplikasyon oranlarý rapor edilirken bu þimdilerde %20 dolaylarýndadýr. Gerek endoskopik, gerekse PTK ile yapýlan stent uygulamalarýnda baþarýnýn, stentin çapý ve stentli kalýnan süre ile yakýndan iliþkili olduðu rapor edilmiþtir2,15,25,26. Özetle bilier yaralanma ve benign bilier darlýklar taný ve yeterli takip açýsýndan multidisipliner çalýþmayý gerektirir. Tedavide taný ile operasyon zamaný arasýnda geçen süre mutlaka göz önüne alýnmalýdýr. Cerrahi tedavi mümkün ise deneyimli hepatobilier cerrahlar tarafýndan yapýlmalýdýr. Ameliyat stratejisi iyi belirlenemeyen olgularda baþarýsýzlýk oraný yüksektir. Deneyimli ellerde endoskopi ve perkütan iþlemlerde de baþarý oraný yüksektir. Uygun takip ve tedavi yapýlmadýðýnda, morbidite ve mortalite oranlarý artmaktadýr. Atatürk Üniversitesi Týp Fakültesi Deneyimi Genel Cerrahi Anabilim Dalýmýzda Ocak 1998-Mart 2004 tarihleri arasýnda bilier yaralanma ve benign bilier darlýk nedeniyle 24 olgunun takip ve tedavisi yapýldý. Olgularýn yaþ ortalamasý 50,3 (19-71) idi. Hastalarýn 14'ü bayan ,10'u erkekti. Bilier yaralanma ve benign bilier darlýk oluþmundaki etiyolojik faktörler (Tablo 9)'da gösterilmiþtir. Strasberg sýnýflamasýna göre yaralanma tipleri (Tablo 10)'da gösterilmiþtir. Olgularýn 4'üne (%17) ameliyat esnasýnda, 14'üne (%59) erken postoperatif dönemde ve 6'sýna (%24) geç postoperatif dönemde taný konuldu. Taný için radyolojik, endoskopik ve laboratuar çalýþmalarý yapýldý. Yapýlan Ameliyatlar Olgulara uyguladýðýmýz iþlemler (Tablo 11)’de gösterilmiþtir. Hepatikojejonostomi (Roux-Y) yaptýðýmýz bir olgunun ameliyat sonrasý MR kolanjiogramý (Resim 3)'de gösterilmiþtir. Geniþletilmiþ sað hepatektomi yaptýðýmýz bir olguda kontrollü safra fistülü geliþti. Bunu takiben bilier darlýk oluþtu. Bu olgumuza sol duktoduodenostomi yaptýk. Laparaskopik kolesistektomi 31 sonrasý bilier yaralanma olan ve baþka bir merkezde iki kez ameliyat edilen olguya hiler bileþke seviyesinde Roux-Y hepatikojejunostomi ameliyatý yapýldý. (Resim 4)’de ameliyat sonrasý MR kolanjiografi resmi görülmektedir. Kaynaklar 1. Jarnagin WR, Blumgart LH. Benign Biliary Strictures. In: Blumgart LH, Fong Y (eds) Surgery of the Liver and Biliary Tract. W.B. Saunders Company, New York, 2000;895-933. 2. Lillemoe KD, Melton GB, Cameron JL, et al. Postoperative bileduct strictures: Management and Outcome in the 1990's. Ann Surg 2000;232:430-41. 3. Chapman WC, Abecassis M, Jarnagin W et al. Bile duct injuries 12 years after the introduction of laparascopic cholecystectomy. J Gastrointest Surg 2003;27:412-6. 4. Hans-Ulrich L, Derrick FM. Management of benign biliary strictures. Cardiovasc Intervent Radiol 2002;25:457-66. 5. Jarnagin WR, Blumgart LH. Operative repair of bile duct injuries involving the hepatic duct confluence. Arch Surg1999;134:769-75. 6. Sikora SS, Srikanth G, Sarkari A, et al. Hilar benign biliary strictures: need for subclasification. ANZ J Surg 2003;73:484-88. 7. Johnson SR, Koehler A, Peanington LK, Hanto DW. Long-term results of surgical repair of bile duct injuries following laparoscopic cholecystectomy. Surgery 2000;128:668-75. 8. Stewart L, Robinson TN, Crystine ML, et al. Right hepatic artery injury associated with laparoscopic bile duct injury: Incidence, mechanism, consequences. J Gastrointest Surg 2003;8:523-31. 9. Stapleton GN, Hickman R, Terblanche J. Blood supply of the right and left hepatic ducts. Br J Surg 1998;85:202-7. 10. Vellar ID. The blood supply of the biliary ductal system and its rel evance to vasculobiliary injuries following cholecystectomy. ANZ J Surg 1999;69: 816-20. 11. Lillemoe KD, Petrovski JA, Choti MA, et al. Isolated right seg mental hepatic duct injury: A diagnostic and therapeutic challange. J Gastrointestinal Surg 2000;2:168-77. 12. Strasberg SM, Picus DD, Drebin JA. Results of a new strategy for reconstruction of biliary injuries having an isolated right-sided component. J Gastrointest Surg 2001;5:266-74. 13. Costamagna G, Pandolfi M, Mutignani M, et al. Long-term results of endoscopic management of postoperative bile duct strictures with increasing numbers of stents. Gastrointest Endoscopy 2001;54:162-68. 14. Tocchi A, Mazzoni G, Liota G, et al. Management of bening biliary strictures: Biliary enteric anastomosis vs endoscopic stenting. Arch Surg 2000;135:153-57. 15. Rösch PB, Brühl K, Sandschin HD, et al. Long-term results of endoscopic and percutaneous transhepatic treatment of benign bili ary strictures. Endoscopy 1999;31:725-31. 16. Quintero GA, Patino JF. Surgical management of bening strictures of the biliary tract. World J Surg 2001;25:1245-50. 17. Wudel LJ, Wright KD, Pinson LW, et al. Bile duct injury following laparoscopic cholecystectomy. Am Surg 2001;67:557-64. 18. Blumgart LH. Hilar and intrahepatic biliary anastomosis. Surg Clin North Am 1994;74:845-63. 19. Sutherland F, Launois B, Stanescu M, et al. A refined approach to the repair of postcholecystectomy bileduct strictures. Arch Surg 1999;134:299-302. 20. Meyers WC, Peterseim DS, Pappas TN, et al. Low insertion of hepatic segmental duct VII-VIII is a important cause of major bili ary injury of misdiagnosis. Am J Surg 1996;171:187-91. K. Y Polat 21. Röthlin MA, Löpfe M, Schlumpf R, et al. Long-term results of hepaticojejunostomy for bening lesions of bile ducts. Am J Surg 1998;175:22-26. 24. Bergman JJGHM, Vanden Brink GR, Rauws EAJ, et al. Treatment of bile duct lesions after laparoscopic cholecystectomy. Gut 1996;38:141-7. 22. Stewart L, Way LW. Bile duct injuries during laparoscopic cholecys tectomy. Arch Surg 1995;130:1123-29. 25. Born P, Rösch T, Brülh K, et al. Long-term results of endoscopic and percutaneous transhepatic treatment of benign biliary strictures. Endoscopy 1999;31:725-31. 23. Piit HA, Kauffman Sl, Soleman J, et al. Benign postoperative biliary strictures: Operate or dilate? Ann Surg 1989;210:417-25. 26. Antony C, Venburux MD, Floyd A, et al. Percutanous management of biliary strictures. J Vasc Interv Radiol 2001;4:141-6 6th Congress of the European Hepato-Pancreato-Biliary Association University of Heidelberg, Germany, 25th to 28th May, 2005 Department of General Surgery University of Heidelberg Im Neuenheimer Feld 110 D-69120 Heidelberg Germany phone +49 6221 56 62 02 fax +49 6221 56 69 03 email [email protected] comed GmbH Congress Service Provider Rolandstr. 63 D-50677 Köln Germany phone +49 221 80 11 00 0 fax +49 221 80 11 00 29 www http://www.comed-kongresse.de 32 Türk HPB 2005 Cilt 1, Sayý 1 Hepatobiliyer Cerrahide Total Parenteral Nutrisyon (TPN) ve Enteral Nutrisyonun (EN) Yeri Türk HPB Engin Ok Erciyes Üniversitesi Týp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalý KAYSERÝ Özet Hastanede yatan hastalarda beslenme bozukluðu sýk görülür. Cerrahi hastalarýn %50'sinde beslenme bozukluðu görülür. Erciyes Üniversitesi Týp Fakültesi Genel Cerrahi servisine elektif ameliyat olmak üzere yatan hastalarda bu oran %47.4 bulunmuþtur. Beslenme bozukluðu ile morbidite ve mortalite arasýnda doðru orantý olduðu gösterilmiþtir. Bu gözden geçirme yazýsýnda hepatopankreatobiliyer sistem hastalýðý olanlarda beslenme endikasyonlarý ve beslenme yöntemleri tartýþýlmýþtýr. Ayný zamanda tarýþmalý olan konu baþlýklarý da güncel bilgiler ýþýðýnda deðerlendirilmiþtir. Giriþ Hastanede yatan hastalarda beslenme bozukluðu sýk görülür. Batý toplumunun %20'sinde yaþam biçimi ile ilgili obesite, hipertansiyon, glikoz intoleransý, dislipitemi, insülin direnci, mental depresyon ve benzeri tablolarla karakterize duruma metabolik sendrom denilmektedir. Cerrahi hastalarda metabolik sendrom oraný %50 olarak bildirilmektedir1. Erciyes Üniversitesi Týp Fakültesi Genel Cerrahi servisine elektif ameliyat olmak üzere yatan hastalarda bu oran %47.4 bulunmuþtur. Beslenme bozukluðu ile morbidite ve mortalite arasýnda doðru orantý vardýr2. Beslenmesi iyi olan hastalarda tedaviye daha iyi yanýt alýnacaktýr3,4. Yapýlmýþ bir çok çalýþma bazý hasta ve hastalýk gruplarýnda beslenme desteðinin güvenle kullanýlabileceðini göstermiþtir5. Ýþte bu nedenlerden dolayý beslenme desteði yapýlmalýdýr. Böyle olmakla beraber, klinik çalýþmalar, günümüzde beslenme desteðinin aþýrý ve uygunsuz kullanýldýðýný göstermektedir6. Beslenme Bozukluðunun Belirlenmesi Vücut aðýrlýðý, vücut kitle indeksi, triseps cilt kalýnlýðý gibi antropometrik yöntemler, serum albumin, prealbumin, transferrin, lenfosit sayýsý gibi biyo-kimyasal parametreler ve çok parametreli indeksler Prognostik nutrisyonel indeks (PNI) bu amaçla kullanýlabilir. Sübjektif global deðerlendirme (SGD) için aðýrlýktaki deðiþiklik, besin tüketimindeki deðiþim, gastrointestinal belirtiler ve fonksiyonel kapasite yardýmcý olur. Starvasyona baðlý enfeksiyon veya ölüm oranlarý beslenme desteði ile azaltýlabilir ve bazý hastalýklarýn gidiþi bu destek ile olumlu yönde etkilenir. Ancak beslenme parametrelerinin düzelmiþ olmasý her zaman klinik düzelme ile beraber deðildir. Beslenme desteði endikasyonlarý (Tablo 1)'de özetlenmiþtir6. Beslenme desteði oral, total enteral beslenme (TEN-EN), periferik parenteral beslenme (PPN), total parenteral beslenme (TPN), enteral + parenteral beslenme yollarý ile verilir. Beslenme için kullanýlan solüsyonlar ile ilgili bazý konularda henüz tam olarak netleþmemiþ sonuçlar vardýr. Bu konulara kýsaca bakacak olursak þu baþlýklarla karþýlaþýrýz. 1. Yaðlar (Omega3/6/9) 2. Glutamin, arginin (immünonütrisyon) 3. Mezenterik dolaþým 4. Fibrin (pre-, pro-, sinbiyotikler) 5. Periferik parenteral beslenme (PPN) Tablo 1. Beslenme desteði endikasyonlarý Endikasyon Fayda Belirsiz bir süre yeme ve emilim olmayacak hastalar (Kýsa barsak Yaþam kurtarýcý, beslenme durumunu korur send; kalýcý nörolojik defisit, prematürite, orofaringeal fonk. bozuk.) Beslenme durumu iyi, minimal stres altýnda, 10-14 gün aðýzdan alamayacak hastalar Beslenme durumunu korur, starvasyon kaynaklý komplikasyonlarý önler Ýleri derecede beslenme bozukluðu, major cerrahi (Preop <10 gün; Preop. beslenme desteði major septik komplikasyonlarý önler postop 10-14 gün) Major travmalý hastalar Enteral beslenme septik komplikasyonlarýn önlenmesinde üstün Yoðun antikanser tedavi alan kemik iliði nakli alýcýlarý Sonuçlara etkili Engin Ok Erciyes Üniversitesi Týp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalý 38039 KAYSERÝ [email protected] • 1-3 Ekim 2004’te Türk HPB Derneði 2’nci Bölgesel Kayseri toplantýsýnda sunulmuþtur Ýstanbul Medikal Yayýncýlýk 2005 17 Hepatobiliyer Cerrahide Total Parenteral Nutrisyon (TPN) ve Enteral Nutrisyonun (EN) Yeri Þekil 1. Proteolizis ve nitrojen transportu Yaðlar Yaðlar nonprotein enerji kaynaklarýndan biridir ve NPC (nonprotein kalori)'nin %20-30'u yaðlarla karþýlanmalýdýr. Ýnsan vücudu, uzun zincirli yað asitlerinin (LCFA) Omega-3 ve Omega-6 ailesine ait bazý türleri dýþýnda tüm yað asitlerini sentezleyebilir. Sentezi yapýlmayan veya çok az yapýlan bu yað asitlerinin dýþardan desteklenmesi gerekir. Hücre zarý yapýsýna girdikleri için pek çok hücre fonksiyonunda ve immünitede önemli rolleri olan LCFA'leri ilk çift baðýn yerine göre Omega-3, Omega-6 çoklu doymamýþ ve Omega-9 tekli doymamýþ yað asitleri olarak sýnýflanýrlar. LCFA'leri oksidasyon için hücre membranýndan mitokondrilere kadar taþýnmalarý gerekir ve bunun için de karnitin gibi taþýyýcý proteinlere gereksinim gösterirler7. Orta zincirli yað asitleri (MCFA)'leri ve kýsa zincirli yað asitleri (SCFA) mitokondrilere taþýnmak için aracý proteinlere gereksinim göstermezler ve hýzla okside olurlar. Bu hepatositler için de Glutamin, Arginin (Ýmmünonütrisyon) Tablo 2. Çeþitli yaðlarýn içerdikleri yað asiti oranlarý YAÐ KAYNAÐI Omega-3 Omega-6 Omega-9 EPA, DHA* AA* OA* Mýsýr yaðý Eser %75 %15 Zeytin yaðý Eser %10 %71 Soya yaðý %7 %54 %24 Balýk yaðý %37 %1 %13 gereklidir. Bu özelliklerinden dolayý MCFA ve SCFA'lerin birikimi olmazken, LCFA'ler karaciðer hücrelerinde birikerek yaðlanmaya neden olurlar8. Omega-6 serbest yað asiti, araþidonik asit üzerinden prostoglandin ve lökotrienlere (eikosanoidler) dönüþerek immün sistemi baskýlayýcý rol alýrlar. Omega-3 yað asitlerinde bu olay 10-100 kat daha azdýr ve hücresel yanýtlarý daha az etkilerler ve bu yüzden daha az inflamatuar reaksiyon oluþtururlar9. Omega-9 yað asitleri yeterli bir enerji kaynaðýdýr ve peroksidasyon oraný daha düþüktür. Ayrýca zeytinyaðýnýn doðal antioksidan özellikleri de mevcuttur ve bunlar inflamatuar yanýtý azaltýr10. Zeytin yaðý (Omega-9) ve balýk yaðý (Omega-3) ile yapýlan çalýþmalarda inflamatuar yanýtta belirgin azalmalar olduðu ortaya konulmuþtur11. Omega-6/Omega-3 oraný Avrupa topluluklarýnda 14-16/1; Ýsrail'de 20-26/1 olarak bulunmuþtur. Bu oranýn 4-8/1 olmasý önerilmektedir12. Serbest amino asitlerin (aa) %80'i kaslardadýr. Hücre içinde en fazla bulunan aa olan glutamin (totalin %60), protein yapýsýnda %5-6 oranýnda bulunur. Hücre içi glutamin; starvasyon, hareketsizlik, elektif cerrahi, travma ve sepsis durumlarýnda azalýr. Cerrahi sonrasý periferik dokulardan dolaþýma salýnan aa miktarý açlýkta salýnandan daha fazladýr ve travmanýn þiddetiyle orantýlýdýr. Ýskelet kasýndan salýnan aa'lerin %70'ini glutamin ve alanin oluþturur. Stres durumlarýnda kas proteinleri amino *EPA: eikosapentenoik asit, DHA: dokasaheksanoik asit, AA: araþidonik asit, OA: oleik asit 18 E Ok ARGÝNÝN ÜRE ARGÝNAZ NÝTRÝK OKSÝT SENTETAZ ORNÝTÝN Ornithine decarboxylase SITRULLÝN POLÝAMÝNLER NÝTRÝK OKSÝT LENFOSÝT MÝTOGENEZÝS DNA KOPYALANMASI HÜCRE DEVÝNÝMÝNÝN AYARLANMASI ÝMMÜNOMODÜLASYON ANTÝMÝKROBÝYAL NÖROTRANSMÝTTER VAZODÝLATATÖR ANTÝPLATELET ETKÝ YARA ÝYÝLEÞMESÝ DOKU REJENERASYONU Þekil 2. Arjinin metabolizmasý asitlerine ayrýlýr ve bunlarda glutamin ve alanine döner ve hücre dýþý sývýya salýnýp hedeflere gönderilir13-15 (Þekil 1). Arginin Anabolik hormonlarý uyarýr, nitrojen dengesini düzenler, immün sistemi uyarýr, nitrojen metabolizmasýnda, kreatin ve poliamin sentezinde ve nitrik oksit üretiminde önemli görevleri vardýr14 (Þekil 2). Ýmmünonutrisyon Endikasyonlarý Elektif Cerrahi 1. Üst gastrointestinal sistem (GÝS) cerrahisi geçirecek olan hafif beslenme bozukluðu (albumin <3.5g/dL) olan hastalar 2. Alt GÝS cerrahisi geçirecek ve þiddetli beslenme bozukluðu (albumin<2.8g/dL) olan hastalar16 Travma Hastalarý 3. ISS>18 4. ATI>20 Ýmmünonütrisyon Kullanýlmasý Önerilen Durumlar Elektif Cerrahi 1. Kronik obstrüktif akciðer hastalýðý olan aortik rekonstriksiyon gerektiren hastalar 2. Beslenme bozukluðu olan ve büyük baþ veya boyun cerrahisi geçirecek hastalar 3. Glasgow koma puanlamasý <8 olan hastalar 4. Yanýk >%30 5. Ventilatöre baðýmlý, enfeksiyöz mortalite riski yüksek nonseptik dahili veya cerrahi hastalar16 Ýmmünonutrisyon Adayý Olmayan Hastalar 1. Aðýzdan gýda alýmýna 5 günden önce geçecek olanlar 2. Yoðun bakým ünitelerine sadece manitorizasyon için yatýrýlanlar 3. Uygulama yerinin distalinde barsak týkanýklýðý olanlar 4. Yetersiz resusitasyonu ve splanknik hipoperfüzyonu olanlar 5. Major üst GÝS kanamasý olanlar16 Mezenterik Dolaþým EN'nun sepsiste hepatosplenik bölgedeki dolaþým üzerine etkisine ait bilgiler yeterli deðildir. - Þiddetli sepsis ve septik þokta otoregülasyonun ve mikrosirkülasyonun bozulduðu bilinmektedir (Þekil 3). - Vasküler yataðýn EN'a yanýtýný öngörmek mümkün deðildir. - Septik tablo mezenterik alandaki oksijen gereksinimi ve temini arasýndaki bozukluðu, lokal metabolik gereksinimleri artýrmasý anlamýnda daha 19 Hepatobiliyer Cerrahide Total Parenteral Nutrisyon (TPN) ve Enteral Nutrisyonun (EN) Yeri Azalmýþ Sempatik Aktivite Normal Arter Ven Þekil 3. Ýntestinal villuslarýn arteriyel beslenmesi villusun bazalinden tepesine doðrudur. Drenajý saðlayan venüller arterlere paraleldir, arterden ve kapillerden 20mm den daha az uzaktýr ve arterle zýt yönlü bir akým oluþtururlar. Lipitte çözünen oksijen, arteryel kanda daha yüksek konsantrasyonda olduðu için bir kýsmý arteryel kandan venöz kana diffüze olur ve villuslarýn tepesinde yer alan kapillerlere ulaþmaz. Normal koþullar altýnda bu fark küçüktür ve villuslar oksijenlenir. Ancak sempatik aktivite arttýðýnda mukoza hipoksik hale gelir ve nekrotik hasar oluþabilir. da bozabilir (Þekil 4). - EN, dolaþýmýn bozulduðu bu gibi durumlarda "intramezenterik çalma etkisi" ile daha da kötüleþtirebilir17. Fibrin (Pre-, Pro-, Sinbiyotikler) Oral olarak uygulanan ve saðlýðý iyileþtiren LAB (Lactic acid bacteria) tanýmlamak için PROBÝYOTÝK (=Biojenik), gýdalarla alýnan ve barsak florasýnýn fermantasyon için kullandýðý bitki liflerine PREBÝYOTÝK, pre ve probiyotiklerin kombine ürünlerine SÝNBÝYOTÝK denilmektedir12,18-20. Vücudun en geniþ immün organý GÝS'dir, barsak duvarý ve mezenterik lenf nodlarýyla beraber gutassociated lymphoid tissue (GALT) olarak adlandýrýlýr. Gastro intestinal sekresyonlar önemli miktarlarda antimikrobiyal (laktoferrin, lizozim vs) ve büyüme faktörü (EGH) içerir. GÝS epitel hücreleri 3-4 günde bir yenilenir, saðlýklý bir eriþkin 330 g/gün ENTERAL BESLENME Metabolik stres Artmýþ enerji gereksinimi Mikrovasküler iskemi Bozuk motilite Barsak Distansiyonu Bakteriyel kolonizasyon Ýntraluminal toksinler Mukozal Ýnjury Lokal inflamasyon NONOKLUSÝV BARSAK NEKROZU Þekil 4. Enteral beslenmede ileri sürülen nonoklusiv barsak nekrozu fizyopatolojisi 20 mukozal hücre kaybeder ve her dakikada 55 milyon hücrenin yenilendiði hesaplanmýþtýr. Barsaklarda 1 kg probiyotik bakteri vardýr. Bu vücudun ökaryotik hücre sayýsýndan (1013) 10-20 kat (1014) fazladýr. Ýnsan kolonunda 500 ayrý çeþit bakteri türü saptanmýþtýr, bunlarýn 35-40 tanesi yaygýn olarak bulunur. Vücudun aldýðý enerjinin %10'u kolon kaynaklýdýr. Lifler; çözünen (pektin ve bazý reçineler), çözünmeyen (selüloz), miks (kepek) olarak sýnýflanabilir. Bunlar GÝS enzimlerince hidrolize edilemezler ve kolonda mikrobiyal fermantasyona uðrarlar. Özellikle çözünür olanlar vitamin, antioksidan ve bazý gýda maddelerinin kaynaðýdýrlar. Moleküler etkilerine gelince; •Patojen mikroorganizmalarýn kullandýðý reseptörlere tutunarak gram (-) bakterilerin enfeksiyonunu engellerler •Sitokinlere benzer bakteriyokin denen bazý mad deler salgýlayarak patojen mikroorganizmalarýn adezyonunu engellerler • Makrofaj fonksiyonlarý üzerinde olumlu etkileri vardýr •Bazý toksinlerin uzaklaþtýrýlmasýný saðlarlar Nazojejunal beslenme tüpü ile operasyondan önceki akþam baþlanýp ameliyat süresince ve ameliyat sonrasý 14 gün süresince verilir (Þekil 5). Yapýlan çalýþmalarda karaciðer transplantasyonu ve þiddetli akut pankreatitte enfeksiyonun azalmasý yönünde olumlu sonuçlar alýnmýþtýr21,22. Periferik Parenteral Beslenme (PPN) Periferik venler aracýlýðýyla verilen besin maddelerinin osmolaritesinin, periferik venlerin kabul edebildiði sýnýrlar içinde (<900 mosm/L) tutulmasýný tanýmlayan genel bir terimdir23,25. PPN, santral venöz kateterizasyonun yan etki ve risklerinden kurtulmak, hemþire bakýmýný kolaylaþtýrmak, ucuz olmak ve beslenme desteðine baþlamadaki gecikmeleri önlemek gibi üstünlüklere sahiptir. Yað, glikoz ve amino asitlerin, vitaminler, eser elementler ve elektrolitlerle birlikte bir arada kullanýmý "üçü bir arada" torbalarýn geliþimiyle sonuçlandý. Günümüzde PPN "üçü bir arada" torbalar içinde ticari ürünler olarak kullanýma sunulmuþtur. PPN, kýsa süreli parenteral nütrisyona gereksinimi olan hastalar için endikedir. Bu gibi durumda santral ven kateterizasyonuna ait komplikasyonlardan kaçýnýlmýþ olur. Malnütrisyonu ýlýmlý derecede E Ok Þekil 5. Nazojejunal beslenme tüpü olan hastalarda yetersiz aðýzdan alýmý desteklemek amacýyla, kateter sepsisi veya bakteriyemi nedeniyle santral venöz yolun geçici bir süre kullanýlamayacaðý durumlarda endikedir. Enerji ve protein gereksinimleri yüksek olan hiperkatabolik hastalarda, yüksek atýmlý gastrointestinal fistül gibi sývý gereksinimi fazla olan hastalarda, herhangi bir nedenle santral venöz yol açýlmýþ olan hastalarda, kullanýlabilecek uygun periferal venleri olmayan hastalarda ve periferal ven tromboflebiti geliþmiþ hastalarda PPN kullaným endikasyonu yoktur. En sýk rastlanan komplikasyonu tromboflebittir. Karaciðer Hastalarýnda Beslenme Bozukluklarý 1. Protein-kalori malnütrisyonu (%65)26 - Alýmýn azalmasý - Ýþtahýn azalmasý (Leptin) - Diyetteki kýsýtlamalar - Kullanýlan ilaçlar 2. Hipermetabolizma27 3. Karbonhidrat metabolizmasý28 - Glikoz intoleransý - Ýnsülin direnci - Ýnsülin / glukagon oranýnda azalma - Glukoneogenezisde artma - Azalmýþ glikojen depolarý - Hipoglisemi (son evre) SONUÇ: Beslenme desteðinde primer enerji kaynaðý olarak glikozun kullanýmýnýn sýnýrlanmasý 4. Lipit metabolizmasý26 - Taþýyýcý proteinlerde azalma sonucu long chain triglycerid - uzun zincirli trigliserid (LCT) kliren sinin azalmasý ve karaciðer birikiminin artmasý - Artmýþ serum serbest yað asitleri SONUÇ: Medium chain triglyserid - orta zincirli trigliserid) (MCT) içeren lipit emülsiyonlarý veya LCT oraný düþük emülsiyonlarýn kullanýlmasý Þekil 6. Hepatik ansefalopati ve amino asit dengesizliði arasýndaki baðlantý AAA: aromatik amino asit, BCAA: dallanmýþ zincirli amino asit, KC: karaciðer) 5. Amino asit ve protein metabolizmasý29,30 - Plazma aromatik amino asit (AAA) artma - Plazma branched chain amino acid - dallanmýþ zincirli amino asit azalma (BCAA) - Üre yapýmýnýn azalmasý - Plazma NH3 düzeyinin artmasý - Protein sentezinin azalmasý - Kaslarda protein yýkýmýnýn artmasý (Þekil 6). SONUÇ: Standart aminoasit solüsyonlarýna üstünlüðü konusunda tartýþmalar olsa da BCAA solüsyonlarý akut, kronik zeminde akut atak ve ansefalopatide TPN solüsyonlarýnda tercih edilebilir. Ansefalopatide protein kýsýtlamasý yerine, aa dengesizliðini düzeltecek, onarým ve rejenerasyonu artýracak 60 hatta 125 g kadar BCAA'den zengin protein yüklemesi önerilir31. Akut Pankreatit Beslenme durumu Kötü Ýyi Pankreatit þiddeti Hafif RS? 2 Konservatif tedavi IV sývý, aðrý kontrolü PO beslenme Þiddetli RS?3 >7 gün PO beslenememe Ameliyat gereksinimi Evet Gastrostomi Jejunostomi Hayýr Nazojejunal TEN (+) TEN devam (-) TPN PPN Þekil 7. Pankreatitli hastalarda beslenme desteði algoritmasý RS: Ranson skoru, TEN: total enteral nütrisyon, TPN: total parenteral nütrisyon, PPN: periferik parenteral nütrisyon, PO: peroral 21 Hepatobiliyer Cerrahide Total Parenteral Nutrisyon (TPN) ve Enteral Nutrisyonun (EN) Yeri Karaciðer Hastalýklarý Ýçin Çýkarýmlar mission. Arch Intern Med 1992;152:125-30. - Sirotik hastalarda enteral beslenme daha güvenli ve ucuz bir yoldur, kateter sepsisini de engeller - Akut ataklarda, ensefalopatide ve portal-sistemik þant sonrasý beslenme desteði gerekli ise TPN önerilir - Hepatektomi sonrasý rejenerasyonu artýrmada etkili beslenme desteði saðlanmalýdýr26,32 Karaciðer Transplantasyonu Karaciðer transplantasyonu gereken hastalarda genellikle beslenme bozukluðu vardýr ve bu durum post-transplant devre sonuçlarý için önemli bir risk faktörüdür26,33,34. Karaciðer transplantasyon hastalarý genellikle son devre yetmezlikte olan hastalar olduðu için çok pahalý ve beslenmenin düzelmesinde etkisi beklenmeyen transplantasyon öncesi beslenme desteði yerine, transplantasyon sonrasý fonksiyone karaciðer mevcudiyetinde daha etkin bir beslenme desteði önerilebilir. Enteral veya parenteral beslenme karþýlaþtýrýldýðýnda anlamlý bir fark tespit edilememiþtir. TPN'de kateter sepsisi olasýlýðý önemli bir tercih faktörü olabilir. Harris-Benedict formülü ile hesaplanan enerjinin %20 fazlasý ve >1.2 g/kg/gün protein önerilir. Henüz transplantasyon için yeni olmakla beraber pre ve probiyotiklerle yapýlan devamlý beslenme umut verici gözükmektedir.22 Akut Pankreatit 4. The Veterans Affairs Total Parenteral Nutrition Cooperative Group. Perioperative total parenteral nutrition in surgical patients. NEJM 1991;325:525-32. 5. Moore FA, Feliciano DV, Andrassy RJ, McArdle AH, Booth FV, Morgenstein-Wagner TB, Kellum JM Jr, Welling RE, Moore EE. Early entral feeding, compared with parenteral, reduces postopera tive septic complications: the results of a meta-analysis. Ann Surg 1992;216:172-83. 6. Souba WW. Nutritional support. NEJM 1997;336:41-8. 7. Tao RC, Yosimura NN. Carnitine metabolism and its application in parenteral nutrition. J Parenter Enteral Nutr 1980; 4: 469-486. 8. Sedman PC, Somers SS, Ramsden CW, Brennan TG, Guillou PJ. Effects of different lipit emulsions on lymphocyte function during total parenteral nutrition. Br J Surg 1991;78:1396-9. 9. Alexander JW. Immunonutrition: the role of ?-3 fatty acids. Nutrition 1998;14:627-33. 10. Lespine A, Fernandez Y, Periquet B, Galinier A, Garcia J, Anglade F, Ghisolfi J, Thouvenot JP. Total parenteral nutrition decreases liver oxidative metabolism and antioxidant defenses in healthy rats: comparative effect of dietary olive and soybean oil. J Parenter Enteral Nutr 2001;25:52-9. 11. Alexander JW. Nutritional pharmacology in surgical patients. Am J Surg 2002;183:349-52. 12. Bengmark S. Ecoimmunonutrition: a challange for the third millen nium. Nutrition 1998;14:563-72. 13. Lacey JM, Wilmore DW. Is glutamine a conditionally essantial amino asit? Nutr Rev 1990;48:297-309. 14. Schloerb PR. Immune-enhancing diets: products, components, and their rationales. JPEN 2001;25 (Supp):S3-S7. 15. Newsholme P, Procopio J, Lima MMR, Pithon-Curi TC, Curi R. Glutamine and glutamate - their central role in cell metabolism and function. Cell Biochem Funct 2003;21:1-9. 16. Consensus recommendations from the U.S. summit on immuneenhancing enteral therapy. JPEN 2001;25 (Supp):S61-S62. 17. Larson MV, Ahlquist DA, Karlstorm L, Sarr MG. Intraluminal measurement of enteric mucosal perfusion: Relationship to superi or mesenteric artery flow during basal and postprandial states in dog. Surgery 1994; 115:118-26. - EN uygulamanýn pankreatitin gidiþine olumsuz etkisi yoktur, yapýlacaksa jejunum içine yapýlmalýdýr35-37. - Düþük yað, yüksek karbonhidrat ve yüksek osmolalite pankreatik sekresyonlarý azaltýcý etki gösterir. - TPN kullanýmýnda kýsýtlayýcý faktör yüksek kateter enfeksiyon riskidir38-40. Akut pankreatitli hastalarda beslenme desteði endikasyonlarý ve destek þekli (Þekil 7)'de gösterilmiþtir. 18. Bengmark S. Immunonutrition: Role of biosurfactants, fiber and probiotic bacteria. Nutrition 1998;14: 585-94. Kaynaklar 23. Pertkiewicz M (Abbasoðlu O). Periferik parenteral nütrisyon (PPN). In: Sobotka L (Çev: KEPAN yönetim kurulu), ed. Klinik Nütrisyon. 2. baský. Ýstanbul: Logos Yayýncýlýk A.Þ.; 2002:112-5. 19. Bengmark S. Pre-, pro-, synbiotics. Curr Opin Clin Nutr Metab Care 2001;4: 571-79. 20. Bengmark S. Enteral nutrition in HPB surgery: past and future. J Hepatobiliary Pancreat Surg 2002;9:448-58. 21. Rayes N, Hansen S, Boucsein K, Seehofer D, Müller AR, Serke S, Brammer N, Bengmark S, Neuhaus P. Early enteral supply of fibre and lactobacilli vs conventional nutrition - a controlled trial patients with major abdominal surgery. Nutrition 2002;18:609-15. 22. Rayes N, Hansen S, Seehofer D, Boucsein K, Müller AR, Serke S, Brammer N, Bengmark S, Neuhaus P. Early enteral supply of Lactobacillus and fibre vs selective bowel decontamination (SBD) - a controlled trial in liver transplant patients. Transplantation 2002;74:123-7. 1. Bistrian BR, Blackburn GL, Hallowell E, Heddle R. Protein status of general surgical patients. JAMA 1974;230:858-60. 2. Windsor JA, Hill GL. Risk factors of postoperative pneumonia: the importance of protein depletion. Ann Surg 1988;208:209-14. 24. Culebras JM, Garcia-de-Lorenzo A, Zarazaga A. Peripheral parenteral nutrition. In: Rombeau JL, Rolandelli RH, eds. Parenteral Nutrition. 3th ed. Philadelphia: W.B. Saunders; 2001:580-7. 3. Herrmann FR, Safran C, Levkoff SE, Minaker KL. Serum albumin level on admission as a predictor of death, length of stay, and read 25. Anderson ADG, Palmer D, MacFie J: Peripheral parenteral nutri tion. Br J Surg 2003;90:1048-54. 22 E Ok 26. Fan ST, Poon RTP. Liver disease and parenteral nutrition. In Parenteral nutrition, Eds. Rombeau JL, Rolandelli RH. 3th ed. Philadelphia: W.B. Saunders; 2001:392-406. 27. Greco AV, Mingrone G, Benedetti G, Capristo E, Tataranni PA, Gasbarrini G. Dailly energy and substrate metabolism in patints with cirrhosis. Hepatology 1998;27:346-50. 28. Nolte W, Hartmann H, Ramadori G. Glucose metabolism and liver cirrhosis. Exp Clin Endocrinol Diabetes 1995;103:63-74. 29. Freund HR, Ryan JA Jr, Fischer JE. Amino asit derangements in patients with sepsis: treatment with branched chain amino asit rich infusions. Ann Surg 1978;188:423-30. 30. Fischer JE, Yoshimura N, James JH, Fischer JE. Plasma amino acids in patients with hepatic encephalopathy . Effects on amino acid infusions. Am J Surg 1974;127:40-7. 31. Freund H, Dienstag J, Lehrich J, Yoshimura N, Bradford RR, Rosen H, Atamian S, Slemmer E, Holroyde J, Fischer JE. Infusion of branched-chain amino acid-enriched solution in patients with hepatic encephalopathy. Ann Surg 1982;196:209-20. 32. Matos C, Porayko MK, Francisco-Ziller N, DiCecco S. Nutrition and chronic liver disease. J Clin Gastroenterol 2002;35:391-7. 33. Alexander JW. Role of immunonutrition in reducing complications following organ transplantation. Transplant Proc 2000;32:574-5. 34. Cabré E, Gassull MA. Nutritional aspects of liver transplantation. Curr Opin Clin Nutr Metab Care 2001;4:581-9. 35. McClave SA, Greene LM, Snider HL, Makk LJ, Cheadle WG, Owens NA, Dukes LG, Goldsmith LJ. Comparison of the safety of early enteral vs parenteral nutrition in mild acute pancreatitis. JPEN 1997;21:14-21. 36. Kalfarentzos F, Kehagias J, Mead N, Kokkinis K, Gogos CA. Enteral nutrition is superior to parenteral nutrition in severe acute pancreatitis: Results of a randomized prospective trial. Br J Surg 1997;84:1665-9. 37. Windsor AC, Kanwar S, Li AG, Barnes E, Guthrie JA, Spark JI, Welsh F, Guillou PJ, Reynolds JV. Compared with parenteral nutri tion, enteral nutrition attenuates the acute phase responce and improves severity in acute pancreatitis. Gut 1988;42:431-5. 38. Grant JP, James S, Grabowski V, Trexler KM. Total parenteral nutrition in pancreatic disease. Ann Surg 1984;200:627-31. 39. Kalfarentzos FE, Karavias DD, Karatzas TM, Alevizatos BA, Androulakis JA. Total parenteral nutrition in severe acute pancre atitis. J Am Coll Nutr 1991;10:156-62. 40. Jackson MW, Schuman BM, Bowden TA Jr, Lott TM Jr, Flickinger FW, Sathyanarayana. The limited role of total parenteral nutrition in the management of pancretic pseudocyst. Am Surg 1993;59:736-9. 23