Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Transkript
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
SİNEMA The Great Dictator Semra Bayık 46 SAYI: 11 Yapım Tür Süre Dil Yönetmen Oyuncular 1940 – ABD Komedi, Dram, Savaş 125 dakika İngilizce Charles Chaplin Charles Chaplin Paulette Goddard Jack Oakie IMDb Oscar 8.5/10 - #53/Top 250 5 Adaylık ‘‘Hannah! Beni duyuyor musun? Neredeysen gözlerini aç. Bulutlar dağıldı. Güneş açıyor. Karanlıktan ışığa çıkıyoruz. Yeni bir dünya kuruluyor, dost bir dünya. İnsanların nefret ve hırslarından kurtulduğu bir dünya. Yukarıya bak, insan ruhunun kanatları var. Uçmayı öğrendi. Gökkuşağına doğru uçuyor. Umuda, yarınlara doğru uçuyor. Parlak yarınlar herkesin olacak. Senin, benim ve hepimizin. Yukarı bak Hannah. Yukarı bak!” *** Charles Chaplin, sinema tarihinin en önemli politik kara mizah örneklerinden biri olan 1940 tarihli The Great Dictator’ın yapımına 1937 yılında, yani henüz II. Dünya Savaşı’nın resmen başlamadığı ve Nazizmin tüm dünya için ne kadar büyük bir tehlike olduğunun kitleler tarafından tam anlamıyla idrak edilemediği bir tarihte başlamıştı. Dehasının ve ileri görüşlülüğünün bir kanıtı olan bu hamle ile Chaplin, faşizmin tehlikelerine kullanmayı en iyi bildiği silahla, yani mizahı ile dikkat çekmek istemişti. Ancak Chaplin’in Hitler’i hicveden bir film çekmesi tesadüf olarak nitelendirebileceğimiz bir olaya dayanıyor. Arkadaşı Alexander Korda bir gün Chaplin’e, bazı açılardan Hitler ile birbirlerine çok benzediklerini söylemiş. Bunu ilginç bulan Chaplin ise Hitler hakkında yaptığı bazı araştırmalardan sonra benzerliklerinin bıyıkları ile sınırlı olmadığını fark etmiş. Aynı haftada doğmuş olmalarının yanı sıra boy-kilo gibi fiziksel özellikleri de neredeyse aynıymış. Ayrıca ikisi de başarıyı yakalayana kadar çok fakirlik çekmişler ve sahip oldukları konuma erişebilmek için ciddi zorluklarla mücadele etmişler. Tüm bu benzerlikler Chaplin’e böyle bir filmi çekmesi için ilham vermiş. Yani ünlü film eleştirmeni André Bazin’in de ifade ettiği gibi, “onun bıyığını çalmakla, Hitler ister istemez Şarlo’nun eline düşmüş olmuş.” Mükemmeliyetçiliği ile bilinen Chaplin senaryosunu, yönetmenliğini, yapımcılığını, müziğini ve başrolünü üstlendiği filmde hem Hynkel (Hitler) adlı faşist diktatörü, hem de I. Dünya Savaşı’nda hafızasını kaybetmiş bir asker olan ve gettoda yaşayan Yahudi bir berberi canlandırıyor. Chaplin’in ilk sesli filmi olma özelliği gösteren The Great Dictator, II. Dünya Savaşı arifesindeki Avrupa’da faşizmin yükselişi ile beraber özgürlüklerin kısıtlanmasını ve anti-semitik propagandayı mizahi bir dille anlatıyor. Böyle trajik bir konunun, eleştiri amacıyla da olsa, mizahının yapılmasının durumun ciddiyetine zarar verdiğini söyleyerek, Chaplin’i problemi olduğundan önemsiz göstermekle suçlayanlar olsa da Hitler gibi bir diktatörü gücünün zirvesindeyken eleştirebilmek hiç de kolay ve eğlenceli olmasa gerek. Hatta film stüdyoları Chaplin’i vazgeçirmek için o kadar uğraşmış ki, durumdan haberdar olan dönemin ABD Başkanı Roosevelt, temsilcisi olarak, Harry Hopkins’i göndererek filmi tamamlaması için Chaplin’i cesaretlendirmiş. Chaplin, filmdeki kişi ve yer isimlerini şüpheye yer bırakmayacak derecede asıllarına benzeyen uydurma kelimelerle değiştirerek birtakım kelime oyunlarına yer vermiş. Mesela Almanya’yı nitelemek için kullanılan Tomania, İngilizce’deki “ptomaine” kelimesinden geliyor ve bu kelime çürümüş gıdalardaki zehirli maddeyi ifade ediyor. İtalya’yı nitelemek için kullandığı “Bacteria” ise yoruma yer bırakmayacak kadar açık. Adolf Hitler’i simgeleyen Hynkel karakterinin ön ismi olan Adenoid de kasten seçilmiş bir sözcük. “Adenoid”, bir enfeksiyon sonucunda rahatsızlık verecek kadar büyüyebilen geniz eti demek. Hitler için daha başarılı bir tanımlama olamazdı herhalde. Bundan başka Avusturya için Österlich, Mussolini için Napolini, Goebbels için Garbitsch, Göring için de Herring isimlerini seçmiş Chaplin. Ayrıca gettodaki dükkânların tabelaları da Esperanto diliyle yazılmış. Esperanto (Fransızca “umut etmek” anlamına gelen esperer kelimesinden gelir), Polonyalı bir Yahudi olan Dr. Zamenhof’un 1887 yılında tüm insanların kullanacağı ortak bir dünya dili oluşturmak amacıyla icat ettiği yapay bir dil. Filmin tamamlanıp vizyona girmesi 1940 yılında, yani II. Dünya Savaşı sürerken ve Hitler henüz ihtişamlı günlerindeyken, gerçekleşmiş ve beklendiği gibi büyük bir sansasyon yaratmış. Durumdan haberdar olan Hitler, filmi gücünün yettiği her yerde yasaklattırmış. Yine de gelmiş geçmiş en iyi aktörlerden biri olduğunu düşündüğü Chaplin’in kendisini nasıl canlandırdığını merak etmiş olacak ki, Hitler bir kopyasını getirttiği filmi yalnız başına 2 kez izlemiş. Ancak bu konuda ne yorum yaptığı kimse tarafından bilinmiyor. Kendisi için büyük bir gizem olan bu konu hakkında Chaplin, “film hakkında ne düşündüğünü öğrenebilmek için her şeyimi verirdim.” demiş.3 Filmin vizyona girmesi ile Chaplin’in sadece Mihver Devletleri ile değil, ABD ile de başı belaya girdi. 1925 tarihli The Gold Rush (Altına Hücum) filminde komünizm propagandası yapmakla suçlanarak zaten mimlenmiş olan Chaplin’in The Great Dictator’ın sonunda yer alan özgürlük, eşitlik, barış ve sosyal adalet üzerine meşhur tiradı Amerika’daki komünizm karşıtı grupları rahatsız etti ve Chaplin’in Amerika’dan yasaklanmasına ve hayatının sonuna kadar yaşayacağı İsviçre’ye göç etmesine sebep olacak süreci de başlatmış oldu. Chaplin, başının belaya girmesine yol açan manifesto niteliğindeki o muhteşem tiradında insanların özgür ve eşit bir dünya için birleşmesini arzuladığından söz ediyordu. Ne ironiktir ki, tam da bu sözler kendisinin Özgürlükler Ülkesi Amerika’dan kovulmasına yol açtı. “Chaplin Amerika’dan kovuldu; ancak ilham olduğu kişiler onun rüyasını gerçekleştirdiler.” demekten, bu sözlerin üzerinden 75 yıl geçmesine rağmen, maalesef bir hayli uzağız. Şimdilik tek yapabildiğimiz sonuçlarından memnun kalmadığımız her seçim sonrası “Diktatörler kendilerini özgürleştirirken halkı köle ediyorlar!” cümlesinin altını çizerek sosyal medyada o tiradı tekrar tekrar paylaşmak. Ancak Charles Chaplin, milyonlarca insana işkence eden sistemin kurbanı olan bizler, duyabilenler, için söylüyor: “Umutsuzluğa kapılmayın!” The Great Dictator, II. Dünya Savaşı arifesindeki Avrupa’da faşizmin yükselişi ile beraber özgürlüklerin kısıtlanmasını ve anti-semitik propagandayı mizahi bir dille anlatıyor. Böyle trajik bir konunun mizahının yapılmasının durumun ciddiyetine zarar verdiğini söyleyerek, Chaplin’i problemi olduğundan önemsiz göstermekle suçlayanlar olsa da Hitler gibi bir diktatörü gücünün zirvesindeyken eleştirebilmek hiç de kolay ve eğlenceli olmasa gerek. tanıkdergisi 47