Müzakere Çerçeve Belgesi Dolayısıyla AB Konseyinin, Türkiye`nin

Transkript

Müzakere Çerçeve Belgesi Dolayısıyla AB Konseyinin, Türkiye`nin
Müzakere Çerçeve Belgesi Dolayısıyla
AB Konseyinin, Türkiye’nin AB üyeliği için yürütülecek müzakerelere dair çıkardığı
çerçeve belgenin, hazırlık ve sonuçlandırılması
komedisi ya da trajedisi üzerine
yazmayacağım. Bu süreç, bütün gölgelemelere ve alayişine rağmen dünyanın gözü
önünde yaşandı.
Sonuçta ortaya çıkan belge, bütün yaşananları gölgeleyecek mahiyette olmasına
karşılık, kamuoyunda “müzakerelerin başladığı” bayram şenlikleri içerisinde gürültüye
getirildi. Oysa ortada henüz başlamış bir müzakere olmadığı ise, fasl-ı diğer olarak
kenarda durmaktadır.
***
Çerçeve
belge,
öğrendik
ki
sadece
kamuoyundan
değil;
TBMM
içindeki
muhalefetten de gizlenerek kabul edilmiştir. Her ne kadar, meclis içindeki muhalefet
sadece pandomim yapsa da, demokrasinin zahiri bir unsuru olarak itibar görmeli iken,
sergilenen bu umursamazlık “muhafazakar demokrat” ideolojideki iktidarın demokrasi
anlayışını ortaya koyması bakımından önemlidir. Meğer muhafakarlık nasıl lafın gelişi bir
sıfat olarak kullanılmaktaysa, demokratlık da iktidar partisinin sözde kalmış bir sıfatından
ibaretmiş. Bu da bir başka fasla bırakılırsa, sıra “Türkiye İçin Müzakere Çerçevesi” başlıklı
metne sıra nihayet gelmiş olacak.
***
17 Aralık 2004 gününden beri, beklenen müzakerelerin başlaması tarihi olan 3
Ekim 2005 meğer sadece bir erteleme gününü gösteriyormuş. 3 Ekimin 4 Ekim
olmasından saatler sonra, “saatler durdurularak” müzakerelerin başlama seramonisi
yapıldı. Tiyatral bir ortam. Bizim Dışişleri Bakanının uçağa binmesi için, Alman Bakan
(belki de Hırvatistan’a sağlanan avantajın sevinciyle) “Gel Abdullah, biz bekleriz” diye
yalvar yakar olmuşmuş. Biz bunca zaman bekledik; onlar da 1-2 saat beklesinler diyen
Abdullah bin nazla uçağa binmiş.
Bu hengameye malzeme olan metin, alkışçı gazetecilerin yaptığı özetlerin dışında
kamuoyuna Türk makamları tarafından “gayriresmi” çeviri olarak bile bir gün gecikmeli
duyuruldu. Haklıdırlar, ortada göğsünü gere gere açıklanabilecek bir metin yok ki.
Belgenin müzakerelerin yürütülmesindeki ilkeler bölümünün ilk maddesi, “Müzakereler,
Türkiye’nin kendine özgü özellikleri” ibaresiyle başlıyor ve “şayet Türkiye üyelik
yükümlülüklerinin tümünü tam olarak üstlenmek durumunda olamazsa, Türkiye’nin
mümkün olan en güçlü şekilde Avrupa yapılarına tam olarak bağlı kalması sağlanmalıdır”
diye bitiyor. Arada bir yerlerde “müzakerelerin ortak hedefi katılımdır” cümleciği iktidarın
yere göğe sığdırılamayan başarısı olarak gösteriliyor. Ama olmazsa, Türkiye AB’ye peyk
yapılacaktır. Bu açıkça ilan edilmiş ve maalesef Türkiye Cumhuriyeti adına kabul edilmiş
bir alternatiftir.
Tam bu noktada “onurlu üyelik” anlayışı aklımızda tutulmalı ve metnin
okunmasına devam edilmelidir.
İkinci madde, Türkiye’nin sağladığı insan hakları, azınlıklar vs konularındaki
“ilerlemenin geri dönülmezliği” teminat altına alınıyor ve AB Komisyonunu, Konseye
düzenli olarak Türkiye İlerleme Raporu hazırlamakla görevlendiriliyor.
Üçüncü madde müzakerelerin (şayet başlarsa) askıya alınması mekanizmasını
belirledikten başka, müzakerelerin hükümetlerarası Konferans biçiminde yürütüleceğinin
ve gelişmelerden AB Parlamentosunun bilgilendirileceğinin altını çiziyor. Biz de bu
parlamentonun aldığı, üyelikten önce Türkiye’nin Ermeni soykırımını tanıması kararının
daha mürekkebinin kurumadığının altını çizelim.
Dördüncü madde, üyelik için yerine getirilecek kriterleri sayarken, meşhur
Kopenhag Kriterlerine ek olarak bir dizi kriter arasında en önemli yeni bir kriter daha yer
buluyor: “Kıbrıs Cumhuriyeti de dahil olmak üzere Türkiye ile AB üyesi devletler arasında
ikili ilişkilerin normalleşmesi yönünde ilerleme kaydedilmesi”. Pek bir dolaşık söylenmiş
ama bu maddede anılan Kıbrıs Cumhuriyeti adındaki devletin varlığını Türkiye ne
zamandan beri kabul etmiş de, ilişkilerin normalleşmesi isteniyor? Acaba AB üyesi 25
devlettin içinde, bu olmayan develtin haricindeki 24 tanesi ile Türkiye’nin ilişkilerinde bir
anormallik var mı? Yoksa bu maddede dile getirilen sınır uyuşmazlıkları listesinde
Yunanistan ile yaşanan ve yaşanmaya devam edecek Ege sorunu da düşünülmüş ve
ilişkilerin anormal bir hal almasını şimdiden engellemek mi hesap edilmektedir?
Beşinci
madde,
bağımsız
bir
ülke
olma
gerçeğinin
gerçekten
nasıl
rafa
kaldırılacağının ifadesinden ibarettir. Okuyalım: “Katılıma kadar geçecek süre zarfında,
Türkiye’nin üçüncü ülkelere karşı olan politikalarını ve uluslararası örgütler içerisindeki
tutumlarını giderek Birlik ve üye devletler tarafından kabul edilen poltika ve tutumlara
uyumlaştırması gerekecektir.” AB kendisi içinde sağlayamadığı uyumu Türkiye’ye dikte
ederken kekelemeden ve en doğrudan cümlesi ile bunu söyleyebilmektedir. Bizimkiler,
bunun NATO’ya Kıbrıs Rum Yönetiminin üyeliğini veto etme hakkımızdan ibaret olduğunu
düşünerek bir Başkanlık Bildirisi ile durumu iç kamuoyumuzda kurtarmaya yönelmişlerdir.
Açık olan bir durum var. Dönem başkanının yaptığı açıklamalar, yazılı veya sözlü olsun,
AB müktesebatından sayılmamaktadır. Ancak Çerçeve Belgesi müktesabatın bir parçası
durumundadır.
Belgenin yedinci maddesi, işi Birliğin entegrasyon eğilimi bağlamında Türkiye’yi
hazmetmesi
sorununa
getirip
dayandırıyor.
Bu
arada,
on
yıllardır
sürdürülen
propagandada, sahillerimize gelen ve Türk erkeğinin cazibesinden kendi alamayan bayan
Avrupalıların mideleri varmış ve hazmetmekte güçlük çekiyorlarmış, desenize. Desenize
bize yutturulan “bacasız sanayi” palavrası da içi boş bir laf salatası imiş. Üstelik ironinin
zirvesine bakar mısınız, hazım sıkıntısını dile getiren Avusturya’nın bakanı da bir bayan.
Bundan sonrasını daha okumayı sürdürmenin ne anlamı var. Buradan üyelik değil
sadece uyduluk çıkar.
Milletin böyle uyduruk yalanlarla uyutulmasına artık son verilmelidir. Bu gidişin ne
sonu kalmıştır, ne de onuru. Bu gidiş dur denilmesi gereken noktadadır. 2 Ekim günü
toplanan yüzbinler, Ankara’nın tam göbeğinde tam da bunu ortaya koymuştur.
Üstad Necip Fazıl’in bir beytinde dediği gibi:
“Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak
Haykırsam kollarımı makas gibi açarak”
Metni okumayı bırakmışsak da, metin müzakerelerin içeriğini ve prosedürünü
belirleyen maddelerle sürüp gidiyor.
Önümüzdeki günler AB sakızı hepimizin ağzında çürüyene kadar çiğnenmeye
devam edeceği için, yeri geldikçe geri döner bakarız. Ancak önce bazı “teknik” bilgilerin
yeniden hatırlatılmasında ve bilgiden uzak propagandaya maruz bırakılmış Milletimizin
bilgilendirilmesinde yarar olacaktır.
Bu hamur daha çok su kaldırır. Okuru bunaltmamak için burada durmakta yarar
vardır.
Allah şu mübarek Ramazan ayının ve mümin gönüllerin yüzsuyu hürmetine
Milletimizin akıbetini hayretsin!
Yoksa şimdi dümen tutanların elinde gidişat muğlaklıktan çıkmış bir fecaattir.
07/10/2005

Benzer belgeler