economistin köşesi06_06_2011

Transkript

economistin köşesi06_06_2011
EKONOMİSTİN YORUMU
TSKB’nin Baş Ekonomisti Sn. Gündüz Fındıkçıoğlu’nun kaleminden
6 Haziran 2011
“Bütün hayatım cevaplarını hazır tuttuğum soruların sorulmasını beklemekle geçti.”
Tom Stoppard
16. yüzyıldan itibaren birçok yazar, İspanya’yı ekonomik buhrana götüren en belirgin sebep
olarak, Moctezuma’nın laneti olarak adlandırdıkları Meksika ve Peru’dan toplanıp İspanya’ya
getirilen değerli madenler olduğunu ifade edegeldi. Moctezuma II -bazı kaynaklara göre
Montezuma II- Peru ve Meksika fatihlerinden (conquistador) Hernán Cortes’in Meksika’ya
ayak bastığı 1519 yılında Aztek imparatoruydu. Bundan sonra İspanya ekonomisinin
önlenemeyen düşüşü iki yüzyıl kadar sürmüş ve tarihte Hollanda Hastalığı (Dutch Disease)
olarak da adlandırılan durumun ilk örneklerinden kabul edilmiştir. Bu konudaki araştırmalar
1981 yılından itibaren geniş bir literatür oluşturmaya başladı çünkü ticarete konu olan doğal
kaynakların keşfi, imalat sektöründe istenmeyen sonuçlara neden oldu ve bu fenomen
1970lerde doğal gaz fiyatlarını arttırarak Hollanda ekonomisini etkilediği için Hollanda
Hastalığı (Dutch Disease) olarak adlandırılmaya başlandı. Daha da ötesi, etkin bir çoğunluk
da İspanya’yı Hollanda Hastalığı’nın (Dutch Disease) ilk örneği olarak kabul etmektedir.
Hollanda Hastalığı’nın (Dutch Disease) klasik açıklaması Corden ve Neary’nin [Corden, W.
Max & J. Peter Neary (1982), “Booming Sector and De-Industrialisation in a Small Open
Economy”, The Economic Journal 92/368, 825-848], along with Corden (1981) [Corden, W.
Max (1981), “The Exchange Rate, Monetary policy and North Sea Oil: The Economic Theory
of the Squeeze of Tradables”, Oxford Economic Papers 33 (supplement), 23-46] and Corden
(1984) [Corden, W. Max (1984), “Booming Sector and Dutch Disease Economics: Survey and
Consolidation”, Oxford Economic Papers 36, 359-380] makalelerine dayanıyor.
Aşağıdaki tablo Drelichman (2005)’den alınmıştır [Drelichman, Mauricio (2005), “The Curse
of Moctezuma: American Silver and the Dutch Disease”, Explorations in Economic History
42, 349-380]. Hollanda hastalığının kilit değişkenler üzerindeki etkisi tabloda kısaca
gösteriliyor.
Ticarete konu olan malların üretimi
↓
Ticarete konu olmayan malların üretimi
↑
Ticarete konu olan malların tüketimi
↑
Ticerete konu olmayan malların tüketimi
↑
Ticarete konu olan malların emek tahsisi
↓
Ticarete konu olmayan malların emek tahsisi
↑
Ticarete konu olmayan malların ticarete konu olan mallar ↑
cinsinden fiyatı
Ücretlerin ticarete konu olan mallar cinsinden fiyatı
↑
Ticaret dengesi
↓
Kaynak: Drelichman (2005:357)
Klasik mekanizma şöyle çalışıyor: kıymetli metallerin veya malların (altın, gümüş vea petrol)
gökten düşmeye başlamasıyla –Amerikan madenlerinin sömürülmesi, aniden petrol
yataklarının bulunması vb- hem ticarete konu olan malların, hem de ticarete konu olmayan
malların tüketimi artıyor çünkü refah artıyor. Ama ticarete konu olmayan mallar iç piyasada
üretilmek durumunda olduğu için işgücü ticarete konu olmayan mallar sektörüne kaymaya
başlıyor. Böylece ticarete konu olmayan sektörde işgücünün fiziki marjinal verimliliği
düşerken, ticarete konu olan sektörde artmaya başlıyor. Dengede işgücünün marjinal ürün
değeri aynı olmak durumunda olduğundan ticarete konu olmayan malların ticarete konu olan
mallar cinsinden fiyatı artıyor. Yani, döviz kuru reel olarak değerleniyor. Ticarete konu olan
mallara olan talepolmayanlara olan talepten daha hızlı artıyor ve artan ithalat talebi dış
1
ticaret açığını artırıyor. Ortaya çıkan yüksek ticaret açığı, ki cari açığa tercüme oluyor, ülkeye
giren kıymetli madenlerin devlet (kamu) tarafından absorbe edilmeyen bölümüyle finanse
ediliyor. Bu süreçte ihracat da artabilir ama bu ticarete konu olan malların üretiminde
kullanılan işgücünün azalmasına rağmen veya o sayede böyle oluyor. İstihdam azalması
ticarete konu olan sektörde verimlilik artışı olarak yansıyor. Kıymetli maden girişi sürdükçe
ve beklentiler bu yönde geliştikçe ülkede hem refah, hem de tüketim artıyor.
Ancak, bu kadarı hikayenin sonu değil. Olsaydı zaten adına “hastalık” denmezdi. Söz konusu
vaka genellikle spesifik faktörlerin varlığıyla, Arrow (1962) manasında yaparak öğrenmeyle,
rant peşinde koşmayla veya beşeri sermayenin, insan kaynaklarının nitelik yitirmesiyle
ilişkilendirilir. Yaparak öğrenme süreci patikaya bağlı olduğu için süreçteki kesinti ticarete
konu olan sektörde know-how ve üretim yeteneklerinin kısmen kaybına yol açabilir. Ancak
bu durumda söz konusu vakaya “hastalık” diyebiliriz.
Hollanda hastalığının en sağlam sendromu aşırı değerlenmiş döviz kurudur. Daha da ötesi,
İspanya örneğinde reel döviz kurunun volatilitesi de yükselmiş ve volatil hale gelen aşırı
değerli kur 25 yıl kadar bu şekilde kaldığı için daha önce çok beğenilen İspanya anakarasının
ihracat merkezlerinin mahvına yol açmıştır. Aşırı değerli kur ve sürekli ülkeye akan kıymetli
madenler devletin aşırı borçlanmasına yol açtı. İspanya 16. yüzyılda üç kez borçlarını
ödeyemez duruma düştü ve sonuncu krizde –1575- iç borçları da ödeyemedi. Sonunda döviz
kuru büyük bir hızla devalüe olduğunda ticarete konu olan malların üretiminde sahip olunan
know-how kaybedilmiş, daha önce İspanya’nın ihracat yaptığı uluslararası pazarlar başka
ülkeler tarafından ele geçirilmiş durumdaydı. İspanya bir daha belini doğrultamadı.
Hollanda hastalığı mekanizmasının ancak ve ancak ülkeye giren kıymetli madenler sürekli
gelirde (permanent income) bir artışa yol açtığı zaman işleyebileceği unutulmamalı. Yani
refah etkisinin kalıcı olduğunun düşünülmesi lazım. Sonunda Hollanda hastalığı ticarete
konu olan malların üretiminde kalıcı bir düşüşe yol açtığı için de bu şekilde adlandırılıyor.
Max Corden uluslarası sermaye hareketlerinin serbest olmasının döviz kurunu verili bir
parasal daralma için olması gerekenden daha fazla değerli hale getireceğini yazıyor. Ayrıca,
kur bu durumda daha çabuk cevap verecektir ve “aşırı değerli” konuma daha çabuk geçecektir
çünkü sermaye hareketleri gerçek harcamaların (mal hareketlerinin) çok ötesinde bir hızla
gerçekleşiyor ve beklentileri de hızla etkiliyor. Yani kur olacağından da fazla değerleniyor ve
değerlenme büyük bir hızla gerçekleşebiliyor. Tersten bakarsak, Hollanda hastalığı verili bir
para politikası için beklenebileceğinden daha çabuk biçimde ve daha yüksek oranda bir cari
açığa yol açabiliyor. Üstelik geçici sermaye girişleri bile kamu borçlanma kağıtlarına olan
talebi artırıp faizlerin düşüşünü hızlandırabilir ve düşen faiz ortamında yatırım talebi
artabilir. Kamu otoritesi Corden’in döviz kuru koruması dediği politikatı uygulayıp doğrudan
müdahale yoluyla –açık piyasa işlemleri ve sterilizasyon- veya bütçe fazlası vererek kurun
aşırı değerlenmesini önlemeye çalışabilir. Fakat sermaye girişi aşırı boyuttaysa bu önlemlere
rağmen kur hala aşırı değerli kalabilir. İhracat yapan sektörlerin bu yolla korunmaya
çalışılması sonuç vermeyebilir. Merkez Bankası aşırı yüklü döviz rezervi taşırken ve
değerlenen kurla buradan zarar yazarken, kur fazla değerli, cari açık çok yüksek kalabilir. Asıl
soru ticarete konu olan malları üreten, ihracata yönelik sektörlerde verimlilik artışının kalıcı
olup olmadığında düğümleniyor. Yani “sıcak para” çıkarsa veya kıymetli maden akışı biterse
bu sektörler daha iyi durumda mı olacak, daha kötü durumda mı?
Pekala, “sıcak para” adı altındaki sermaye hareketleri Hollanda Hastalığı’na (Dutch Disease)
benzer bir durum yaratabilir mi? 2002 başlarında ortaya çıkan süreç –IMF’nin önden
yüklemeli programla döviz arzını döviz talebinin üzerine çıkarmasıyla başlayan döngü- söz
konusu vakayla mukayese edilebilir mi? Bazı benzer öğeler mevcut ama tüm sonuçlar aynı
değil. En iyisi bu konuda herkes kendisi karar versin.
“Gerçek her zaman için iki yarı-gerçeğin birleşimidir ve hiçbir zaman ulaşılamaz, çünkü her
zaman söylenecek bir şey daha vardır.” (Tom Stoppard)
2
Dipnot: Tom Stoppard, Order of Merit, (1937) Çek doğumlu İngiliz tiyatro yazarı – gerçek
ismi Tomáš Straussler, oyunları: The Real Thing and Rosencrantz and Guildenstern are
Dead, sinema filmi: Shakespeare in Love.
3

Benzer belgeler