Bu PDF dosyasını indir

Transkript

Bu PDF dosyasını indir
Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 37, 2014, ss. 71-94.
KORKU ÜTOPYALARINDA DİN ALGISI
Yakup AKYÜZ
Yrd. Doç. Dr., Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi
Din Felsefesi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
[email protected]
ÖZET
Ütopyalar; toplumsal düzene eleştiri olarak yazılmış, toplumun istikrarını ve özdeşliğini hedefleyen; eşitlikçi, değişime kapalı statik devlet sistemleridir. Ütopya kavramını
ilk kez kullanan More, ütopyayı gerçeklikte olmayan yeri ifade anlamında kullanmış,
More’un ütopyası kendi zamanındaki siyasal düzene eleştiriyi de içerisine katmıştır.
Korku ütopyaları, ütopyaların diyalektik bir karşıtlık içerisinde evrilmeleri sonucu Batı
düşüncesinde, siyasal devlet sistemlerine, bireyin özgürlüğünün devlet istikrar ve özdeşliği uğruna terk edilmesine tepki olarak yazılmış; edebi, politik ve siyasal eleştiri
eserleridir. Korku ütopyalarında eleştirisi yapılan komünist, faşist, sosyalist siyasal sitemlerdeki din algısı aynen bu eserlerde de tahlil edilerek dinin bu sistemlerde edindiği
yer dile getirilmiştir. Korku ütopyalarında “Tanrı” kavramı öncelikle yok edilerek yerine
“iktidar olma”, “tek devlet” fikri ikame edilmiş ve iktidarın kendisi mutlak hale getirilmiştir. Tanrı yok edildikten sonra dinin yaşamdaki tezahürleri olan; ibadet, mabet, ahlak vb. dini kurumsallaştıran şeylerin yerine ise kurgulanan ateist yapıda yeni yapılar ve
değer yargıları getirilmiş iktidar olma fikri sağlamlaştırılmak istenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Korku ütopyası, din, ahlak, özgürlük
RELIGION IN DYSTOPIAS
Utopias are static state systems that are written as critical to a social system, aim
for stability and identity of society, are equitable, and are closed to the change. More,
who uses the term "utopia" first, uses "utopia" for expressing a place which doesn’t exist in reality. More’s utopia also includes critics to political systems of his time. The
fear-utopias are literary and political critical works that are written as a response to
leaving the individual freedom for the sake of the stability and identity of society and
to political state systems the Western Thought as the result of evolving of utopias in a
dialectical opposition. Perception of Religion in communist, socialist and fascist political systems, which is criticized in fear-utopias, is exactly analyzed in these works and
the part of the religion in these systems is mentioned. In the fear-utopias, the term of
“God” is eliminated and placed with the idea of “being power” and “the only state”
and the power is accepted as absolute. After the elimination of the God, new atheistic
value judgments and forms are constructed instead of the manifests of the religion in
life as worship, sanctuary and morality which make religion institutional, so the idea of
being power is aimed to strengthen.
Key Words: dystopia, religion, ethics, freedom
Yakup AKYÜZ
72
Giriş
İnsan akıllı bir varlıktır. İnsan aklı ile çevresini ve varlıkları anlamlandırma çabası içine girmiştir. Aristoteles insanda bulunan akıl ve bilme yetisi1
ni “bütün insanlar, doğal olarak bilmek isterler” sözü ile dile getirmiştir.
İnsan akıllı olmasının yanında diğer bir yönü ile de sosyal bir varlıktır. İnsanın sosyal varlık oluşumu, aile-cemaat-toplum olarak küçükten büyüğe sosyal gruplar şeklinde oluşmuştur. Sosyal varlık olan insan kendisini ait olduğu
yerde siyasal olarak da konumlandırma uğraşısı içerisindedir. Siyasal uğraşı
içindeki insan; çeşitli siyasal sistemleri kurgulamış, farklı devlet yapıları ortaya çıkartmıştır. Ütopya düşüncesi, insanlığın kurguladığı siyasal düşüncelerden bir tanesidir. İnsanın düşüncesine yön veren diğer bir önemli kurum da
dindir. Dinlerde ilahi veya gayri ilahi bütün topluluklarda var olmuş ve onların hayatlarını bireysel, sosyal ve siyasal bazda etkilemiştir. O halde din nedir? Ütopya nedir? sorularına kısa da olsa değinmek yararlı gözükmektedir.
Din kelimesi d-y-n kökünden türeyen Arapça bir kelimedir. Din kelimesinin anlamını Cevheri (öl.1307), “adet, durum; ceza, mükâfat, itaat şek2
linde verir ve terim olarak dinin itaat anlamından geldiğini belirtir. İbn
Manzur (1233-1311) bu kavramlara ilaveten “hesap” ve “İslam”ı da eklemiş3
tir. Bu kavram Arapçada “din” şeklindeki bir telaffuzla kullanılmış olsa bile
her toplum bu kelimeyi farklı telaffuzlarla ifade etmiştir. Bu kavramın farklı
telaffuzlarla ifade edilmesi dışında din kavramının kendisi, problemin giriftliği, tanımı yapan kişinin sahip olduğu dünya görüşü, din kavramının dillerde
kazandığı özel ve genel manalarda farklı din tanımlarının yapılmış olmasının
4
nedenleridir diyebiliriz.
Her ne kadar farklı din tanımları yapılmış olsa bile din denildiği zaman
dinin bazı genel özelliklerinin bu kavramın içerisinde bulunması gerekmektedir. Bu konuda Mevdudi (1903–1979)’nin hak dinde bulunması gereken
hususiyetleri belirlerken ortaya koyduğu özellikler dikkat çekicidir. Bunlar:
1- Hâkimiyet; en üstün otorite,
2- Bu yüksek otorite ve hâkimiyete boyun eğme,
3- Bu hâkimiyetin otoritesi altında meydana gelen ameli ve fikri nizam
1
2
3
4
Aristoteles, Metafizik, Çev. Ahmet Arslan, İstanbul, 1996, 980a, 982b.
Cevheri, Sıhah, c.V, Beyrut, 1984, s.2118.
İbn Manzur, Lisanu’l Arab, c.IV, Beyrut, 1997, s. 459-462.
Erdem, Hüsameddin, Problematik Olarak Din Felsefe Münasebeti, Konya, 1999, s.22.
Korku Ütopyalarında Din Algısı
73
4- Bu nizama uyma ve uymamadan dolayı yüksek otorite takdir edilen
5
ceza ve mükâfat şeklinde bir dinde bütüncül olarak bulunması gereken
nitelikleri sıralamıştır. Ateist bir düşünür olan Bertrand Russell (1872-1970)
’da büyük tarihsel dinlerin her birinin üç yanı vardır. Bunları, bir mabet, bir
insan, kişisel bir ahlak yasası olarak sıralamıştır. O, bu üç öğeyi her dinde
farklı oranlarda olsa bile bulunması gerekli öğeler olarak görür. Hatta bilimin
kesinlikle mutlak egemen olduğu bir çağda bile, dinin yaşama olanağı bula6
bileceğini belirtir.
Sonuç olarak olumlu veya olumsuz birçok din tanımının yapılabilmesi
mümkün olmuş, bakış açısına göre, yapılan din tanımı değişmiştir. Ancak bir
dinde, inançla, ibadetle (muamelat) ve ahlakla ilgili hususların bulunması
gerekir. Bu bağlamda din, ferdi ve içtimai yanı bulunan, fikir ve tatbikat açısından sistemleşmiş olan, inananlara bir yaşam tarzı sunan ve onları belli bir
dünya görüşü etrafında toplayan kurumdur. Din, bir değer koyma, değer
biçme ve yaşam tarzıdır. Din bir takım şeyleri duyma, onlara inanma ve on7
lara göre birtakım iradi faaliyetlerde bulunma meselesidir.
Ütopya düşüncesi İlkçağdan itibaren insan düşüncesine yön veren
öğelerden birisi olmuştur. Bu nedenle de ütopya kavramı kullanıldığında bu
kavramın insanların düşüncesinde bir karşılık bulduğunu söyleyebiliriz.
Ütopya günlük dilde “düş ülke” ya da “düş ülkü”, “hayallerimizde yaşattığı8
mız ideal yer” anlamında kullanılmıştır. Karşımızdaki kişinin fikri, o anki
algımızın ve hayat anlayışımızın uzağında ise karşımızdakini ütopik olmakla,
halk diliyle, hayalcilikle suçlarız. Günlük dildeki kullanımında ütopya kavramında reel hayatın ötesinde bir tasarım söz konusudur. Bu bağlamda ütopyanın güncel yaşamda gerçekleştirilmesi imkânsız şeyler için kullanıldığı
9
söylenebilir.
Ütopya kavramını ilk kez siyasal anlamda eserine ad olarak kullanan
Thomas More (1478-1535) olmuş ve ütopyayı içinde yaşadığı çağa ve devlete eleştiri olarak kullanmıştır. O, ütopyayı Latince bir kelime olan ütopya
5
Mevdudi, Kur’an’a Göre Dört Terim, Çev. Osman Cilacı, İsmail Kaya, İstanbul, 1986, s.113-114. Daha
geniş bilgi için bkz. a.g.e., s.69-129.
6
Russell, Bertrand, Bilim ve Din, Çev. Hilmi Yavuz, İstanbul, 1997, s.6.
7
Aydın, Mehmet S., Din Felsefesi, İzmir, 2002, s.6-7; Yaran, Cafer Sadık, Din Felsefesine Giriş, İstanbul,
2010, s.11-14.
8
Demiralp, Oğuz, Yok Böyle Bir Ülke, Ütopya, Kitaplık, İstanbul, 2004, s.66-67.
9
Sevinç, Akın, Keşke Takımadaları, Ütopya, Kitaplık, İstanbul, 2004, s.76.
74
Yakup AKYÜZ
(ütopia) terimini bir tür sözcük oyunuyla Eski Yunanca’da “yer” anlamına
gelen “topos” sözcüğünün önüne yokluk bildiren “ou” ile iyilik bildiren “eu”
10
ekini ayrı ayrı getirerek, “iyi ama olmayan yer” anlamında kullanmıştır.
Ayrıca More, dostu Peter Giles’e (1486–1533) yazdığı mektupta, ütopyayı
“gerçeğin adeta bala bandırılmış halinde olduğu gibi, insanların zihinlerine
11
daha bir sevimlice girebileceği bir kurgudur” ifadesiyle tanımlamıştır.
Ancak ütopya düşüncesi insan varlığı ile bir birliktelik içinde olmuş, tarihi süreç içinde çeşitli ütopya türleri ortaya çıkmıştır. Bu nedenle ilk siyasal
ütopya örnekleri olarak Platon’un siyasal düşüncelerini dile getirdiği “Devlet
ve Yasalar” adlı eserlerini söyleyebiliriz. Hatta Antony Flew (1923-2010)’inde
söylediği üzere, ütopya düşüncesi dolaylı ya da dolaysız Platon’un düşünce12
sinden etkilenmiştir. Siyasal olarak ütopyalar istenilen ve istenilmeyen
olarak diyalektik bir karşıtlık içinde varlığını sürdürmüştür. Siyasal ütopyaların dışında ütopya kavramından hareket edilerek; Edward Bellamy(18501898)’nin “Looking Backvard” ve William Morris(1834-1896)’in
“Hiçbiryerden Haberleri” gibi ekonomik ütopyaları, “Ademin bahçesi” ve
“cennet” kavramından yola çıkılarak ortaya konulan dini ütopyaları, teknoloji ve bilimin gelişmesi ile beraber ortaya çıkan bilim-kurgu ütopyalarını,
siyasal ütopyalarda kadının yer aldığı ikincil ve olumsuz rolden hareketle
ortaya konulan feminist ütopyaları sayabiliriz.
Siyasal olarak ütopyanın birçok tanımı yapılmış, genel anlamda eleştirel bir siyaset tasarımı olduğunu söylemek zor olmasa gerektir. Siyasal olarak ütopyanın nasıl kullanıldığını ve tanımlandığını görebilmek için bazı
ütopya tanımlarını vermek faydalı olacaktır. Ütopya literatürde; ayrıntılı
olarak, zaman ve uzam içine yerleştirilerek betimlenmiş, gerçekte ise var
13
olmayan bir toplumdur. Bir başka tanımda, salt düşüncede olsa da içinde
yaşayanlara eşitlikçi, doğru, hak tanır, yetkin bir düzen içerisinde kötülüklerden arındırılmış mutlu bir yaşam sürmeyi vaat eden kurgusal ve ülküsel
14
kusursuz bir toplum, Charles Fourier (1772–1837), ütopyayı uygulama
10
Güçlü, Abdülbaki, Erkan, Uzun, Serkan, Uzun, Ümit Hüsrev, Yoksal, Felsefe Sözlüğü, Ankara, 2003,
s.1507.
11
Riot-Sarcey, Michelle, Bouchet Thomas, Picon Antoine, Ütopyalar Sözlüğü, Çev. Turhan Ilgaz, İstanbul, 2003, s.257.
12
Flew, Antony, Platon, Batı Düşüncesinde Siyaset Felsefeleri, Çev. Nejat Muallimoğlu, İstanbul, 1995,
s.11.
13
Lymann Tower Sargent, Ütopya Gelenekleri: İzlekler ve Varyasyonlar Çev. H Mehmet Doğan, Kitaplık, Ütopya, İstanbul, 2004, s.99.
14
Güçlü, Abdülbaki, a.g.e., s.1.
Korku Ütopyalarında Din Algısı
75
15
imkânı olmaksızın, etkili bir yöntem bulunmaksızın iyinin düşlenmesi, şeklinde tanımlamışlardır. E. M Cıoran (1911–1995)’ a göre ütopya, kutsal ki16
taptaki vaad edilen yeni bir yeryüzünün muhafaza edilmesidir. Bir diğer
tanımda ise; ütopya insanların özgürce ve gönüllü olarak bir araya gelip
ideal bir topluluk içinde kendilerince iyi olan bir yaşam tarzını sürdürmeye
çalışacakları, fakat hiç kimsenin kendi ütopya vizyonunu başkalarına empoze
17
edemeyeceği bir yerdir.
Görüldüğü üzere birçok ütopya tanımı yapabilmek mümkündür. Ancak bu tanımlamalarda görülen temel özellik ütopyaların gelecekteki toplumu kurmayı arzulamaları ve bunu yaparken mevcut kurulu devlet düzeninden hareket etmeleridir. Bunun için de ütopyalar genel anlamda devletin
devamını ve toplumun mutluluğunu hedeflemişlerdir. Ütopya devlet düzeninde birey, devlet sistemi içinde anlamlı olup bireyin mutluluğu, devletin
izin verdiği ölçüdedir. Bu bağlamda ütopyalarda bireyin özgürlüğünden,
hislerinden, iradesinden ve farklılığından söz etmek mümkün değildir. Çünkü ütopyalarda birey hissederse toplum sendeleyecektir.
Ütopyalar, değişime kapalı, statik bir devlet tasarladığı için aynı zamanda dogmatik, açık topluma imkân tanımayan, toplum ve devlet içinde
mutlak eşitliği hedefleyen, gelecekteki ideal toplumu arayan, bireyi ve duygularını hiçe sayan kendi içinde kusursuz olarak tasarlanmış devlet sistemleridir.
Rönesans düşüncesi ile beraber düşüncenin her alanında yenileşme
hareketi başlamış, Rönesans ütopyaları da bu düşüncenin bir devamı olarak
yeniden ortaya konulmuştur. Thomas More’un “Ütopyası”, Tommaso
Campanella (1568-1639)’nın “Güneş Ülkesi” Francis Bacon (1561-1626)’un
“Yeni Atlantis”i bu dönmede ortaya konulan eserlerden bazılarıdır. Bu eserlerde ortaya konulan eşitlikçi, özel mülkiyetin yok sayıldığı ve ailenin olmamasına dayalı fikirler ile bilimin yön verdiği tümevarım ve deneye dayalı yeni
bilgi anlayışı toplumu değiştirmiş ve dönüştürmüştür. Rönesans ütopyalarının dayandığı yukarıdaki fikirler sosyalist ütopyaların da oluşumuna dayanak
olmuştur. Sosyalizm ve sosyalist ütopyalar, Rönesans ütopyalarından faydalanmıştır.
15
16
17
Riot-Sarcey, Michelle, Bouchet Thomas, Picon Antoine, a.g.e., s.91.
Cioran, E. M., Tarih ve Ütopya, Çev. Haldun Bayrı, İstanbul, 1999, s.82.
Nozick, Robert, Anarşi, Devlet ve Ütopya, Çev. Alişan Oktay, İstanbul, 2006, s.389.
76
Yakup AKYÜZ
Sosyalist ütopyalar mutlak eşitliği hedefleyen devlet tasarımları olup
19. yüzyıldan itibaren kurulan sosyalist devlet sistemlerini yoğun bir şekilde
etkilemiştir. Mutlak eşitlik ve değişmeme üzerine kurulu devletlerde bireyi,
devlete ve topluma karşı yabancılaştırmıştır. Bu yabancılaşma ve devletin
katı yapısına bir tepki olarak da süreç içinde siyasal akımın çeşitli kesimlerinden bu devletlere bir tepki olarak korku ütopyaları denen istenilmeyen
ütopyalar yazılmaya başlamıştır. Zamyatin (1884-1937) gibi bir devrimci,
Berdyaev (1874-1948) gibi bir dindar, Orwell (1903-1950) gibi radikal demokrat, Huxley (1894-1963) gibi liberal düşünceye ait kimseler; kendilerini
totaliter yapıların karşısında konumlandırmış ve ütopya düşüncesinin korkunç yapısını eserlerinde betimlemişlerdir. Bu durumu Berdyaev “ütopya
her zaman totaliterdir, totaliterlik her zaman ütopyacıdır” sözü ile dile ge18
tirmiştir. Ütopyaya olan tepkisini Popper “Bize dünya üzerinde cenneti
vadedenler, cehennem dışında hiçbirşey üretmemiş olanlardır” sözü ile
19
ütopya ve ütopyacılığı eleştirmiştir. Orwell’da ütopyasındaki devlet sistemini tahlil ederken “Alman Nazileri ve Rus komünistleri kullandıkları yön20
temlerle bize çok yaklaşmışlardı” sözleri ile bu gerçeği ve nasıl bir devlet
yapısını eleştirmek istediğini göstermek istemiştir.
Ütopik devlet düzeninden etkilenen siyasal sistemlere (sosyalist, komünist, totaliter) tepki olarak da bazı istenilmeyen korku ütopyaları oluşturulmuştur. Korku ütopyalarının en önemlileri olarak Eugune Zamyatin, Biz,
(1924); Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya, (1932), George Orwell, Arthur
Koestler (1905–1939), Gün Ortasında Karanlık, (1940), George Orwell, 1984,
(1948), Ray Bradbury, (1920-?) Fahrenheit 451, (1953), B. F. Skinner, (1904–
1990) Walden İki, (1948), vb. örnekleri verebiliriz. Ancak biz çalışmamızda
bu süreçte oluşan korku ütopyalarından sadece Orwell, Huxley ve Zamyatin
ütopyalarını örneklem alarak genel olarak bu eserlerde din olgusunu ve
onun nasıl ele alındığını irdelemeye çalışacağız.
Korku Ütopyalarına Yol Açan Siyasal Etmenler
Anti ütopya kavramını tarihte ilk kez 1868 yılında İngiliz düşünür John
Stuart Mill (1806- 1873) kullanmıştır. Kakotopya kavramını ise Jeremy
18
Somay Bülent, Önsöz, Zamyatin, Yevgeni, Biz, Çev. Fusun Tülek, İstanbul, 2011, s.12; Kumar, Krishan,
Ütopyacılık, Çev.Ali Somel, İstanbul, 2005, s.148-149; Mosca, Gaetano, Siyasi Doktrinler Tarihi, Çev.
Samih Tiryakioğlu, İstanbul, 1968, s325-33.
19
Popper, Karl, Tarihsiciliğin Sefaleti, Çev. Sabri Orman, İstanbul, 2008, 73-105.
20
Orwell, George, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, Çev. Nuran Akgören, İstanbul, 2006, s.230.
Korku Ütopyalarında Din Algısı
77
Bentham (1748–1832) kullanmış ve daha sonra bu kavram distopya kavramı
ile beraber kullanılır hale gelmiştir. Mill, bu kavramı 1868 yılında Avam ka21
marasında muhaliflerini eleştirmek maksadı ile kullanmıştır. Bu kavram
kullanılırken “dys” öneki yâdsıma olarak değilde Yunancadan gelme “eu”
22
“iyi” önekindeki kabul edilen “u” ya karşıt olarak kullanılmaktadır.
İstenilen ütopyalar mükemmel olan ve arzu edilen devletin ifadesidir.
Bu ütopyalar da birey devlete karşı yabancılaştırılmıştır ve iradesi noktasında seçeneksiz bırakılmıştır. Bireyin ütopik devlet içindeki seçeneksizliği bireyi farklı olanı aramaya, özgürlüğe teşvik etmiştir. Bireyin özgürlük arayışı ve
devlet düzeninin katılığı, yine devleti önceleyen, fakat devlet içinde bireyin
hiçliğini ifade eden korku ütopyalarının oluşumuna önayak olan etmenlerden biri olmuştur. Korku ütopyalarının bu amacını gerçekleştirirken ilham
aldığı kavramlar ise; bilim, teknoloji ve gelişim kavramlarıdır.
Bir özlem dünyası olan ütopyanın, baskı düzenine, bir yeryüzü cehennemine dönüşmesinde etkili olan iki önemli öğe daha söz konusudur. Bunlardan biri, bürokrasi diğeri ise teknolojidir. Bürokrasi, insanları sürekli denetim ve baskı altında tutmak için kullanılır. Teknoloji ise, devlette denetim
ve baskıya gerekli olan yöntem ve aygıtları sağlar. İnsanların boş zamanlarını
nasıl geçirdiği, kimlerle nasıl ilişki kurduğu, nasıl çalışıp nasıl yaşaması, ne
duyup ne düşünmesi gerektiği sürekli belgelenir. Korku ütopyalarında toplum örgütü bürokrasi ve teknolojiden oluşan çok yönlü bir mekanizma gibidir. İnsanlar bu örgütün yürümesi için gerekli araçlardan başka bir şey değil23
dirler. Bezelin’in de ifade ettiği gibi korku ütopyalarında insan üç yanlı bir
yabancılaşmaya itilmiştir. İnsan “benlik” diye bir şey varsa ona, doğaya ve
insanlığın tarihten getirdiği kültürel mirasına yabancılaşmıştır. Teknolojide
gelişen mekanik anlayış insana ve topluma da taşınmış, toplum örgütü ma24
kineleşirken insan nesnelleşmiştir. Korku ütopyaları, insanın kendisine,
doğaya ve kültürüne yabancılaşmasının trajik ve ironik bir şekilde anlatımını
konu edinmiştir. Bireyin kişiliksizleşmesinin ve robotlaşmasının birer örneklemleridir.
21
Karaca, Birsen, Yevgeni Zamyatin Ütopya Algılarını Yeniden Kurarken, Ankara, 2010, s.63- 67; Kumar,
Krishan, Modern Zamanlarda Ütopya ve Karşı Ütopya, Çev. Ali Galip, İstanbul, 2006, s.172.
22
Riot-Sarcey, Michelle, Bouchet Thomas, Picon Antoine, a.g.e., s.132.
23
24
Bezel, Nail, Yeryüzü Cennetlerinin Sonu, İstanbul, 1984, s.9.
Bezel, Nail, a.g.e., s.10.
78
Yakup AKYÜZ
Korku ütopyaları ütopik düzene tepkinin sonucunda oluşturulmuştur.
Edebi bir yazın türü olarak distopya; sanayileşmenin, pozitif bilimlerin gelişmesinin, dünyada var olan ekonomik buhranın (1929), katı sosyalist,
Marksist, kapitalist, Hitlervari diktatörce yönetimlere ve dünya savaşlarına
karşı bir eleştiri niteliğinde olup, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren günümüze kadar olan süreçte yazılmış eserlerdir. Yani korku ütopyalarının
hareket noktası sistemin kendini koruma içgüdüsünü geliştirmesi, süregelen
varlığını tehdit eden her şeyi, bireyin yaşamını hiçe sayma pahasına da olsa,
25
acımasızca ortadan kaldırmayı öğrenmesidir. Adorno, (1903-1969) korku
ütopyalarının kazandığı bu yeni durumu, Fransız Devriminin üçlü şiarının
yerini “community, identity, stabilitiy (topluluk, özdeşlik, istikrar) almıştır.
Toplumun durağanlığını kazandıran mucizevî ilaç conditioning yani koşul26
landırmadır” sözü ile tahlil etmiştir. Ütopyalardan hareket edilerek yazılan
korku ütopyalarının sonucu ya despotizm veya totalitarizm veya kurgudan
gerçekliğe, soyuttan somuta doğru yaptığı yolculukta trajediye dönüşmektedir. Sürecin sonunda ise yeni dünyada kalan tek şey gelişmeci modern
27
bireydir.
Korku Ütopyalarında Din Algısı
Ortaçağ Avrupa düşüncesinde din, siyasete ve felsefeye tamamen etki etmiş, düşünce kilise ve onun vesayeti çerçevesinde şekillenmiştir. Ancak
Rönesans ve reform hareketlerine paralel olarak düşüncenin temeline insan
kendisini yerleştirmiş, din ve Tanrı anlayışı ikincil planda ve insan odaklı hale
gelmiştir. Bir başka ifade ile Ortaçağ’da yönetenler, iktidarlarını, kaynağını
din ve Tanrı adına kullanmakta iken; bu dönemle beraber yönetenler iktidarlarını kendileri adına, insanın hâkimiyeti için kullanmaya başlamışlardır.
Bu süreç ilerde tamamen Tanrı’yı insanın emrine veren sürece de yol açmıştır. Yani Tanrı’nın tahtına insan kendisi oturmuştur. Tahta oturan insan bazen Nietzsche (1844-1900)’ de olduğu gibi Tanrı’yı öldürmüş veya aydınlanma döneminde karşımıza çıkacak Tanrı–insan ilişkisinin tersine çevrilmesine,
28
Tanrı’nın insan iradesine bağımlı olarak düşünülmesine yol açmıştır. Bu
dönem, insanın doğaya itaatini değil, doğanın değiştirilmesini ve onun insa-
25
26
27
28
James, Fredric, Ütopya Denen Arzu, Çev. Ferit Burak Ayder, İstanbul, 2009, s. 279.
Adorno, Thedor W. Edebiyat Yazıları, Çev. Sabir Yücesoy, Orhan Koçak, İstanbul, 2008, s.83-84.
Doğan, Sedat, Ütopya ve Trajedi, İLEM Yıllık, Sayı: III, İstanbul, 2008, s.77.
Vural, Mehmet, Aydınlanma Felsefesinde Dini ve Muhazafakar Muhalefet, AÜİFD, c. XLII, sa.II, Ankara, 2002, s.381.
Korku Ütopyalarında Din Algısı
79
na tabi olmasını başlatmıştır. Mumford (1895-1990) bu durumu “Tanrı’nın
tabiatına ya da insanın ölümsüzlüğü için gerekli koşullara tahammül edemeyen insanlar, tabiattan bir Tanrı yapma ve makineye insanın en yüce ürünü
29
olarak tapma noktasında uzlaştılar” sözüyle ifade etmektedir.
Din anlayışı da Ortaçağ düşüncesinde varolan teist Tanrı anlayışından
Rönesans’la beraber deizme, zamanla da ateizme kaymıştır. Dinin devlet ve
siyaset içindeki rolü de Ortaçağ anlayışının tam aksi bir konumda yani dinin
devlette tamamen yer almaması sonucuna yol açmıştır. Yani Nietzsche’nin
“tanrı öldü” tezi siyasette de uygulanma imkânı bulmuştur.
Dinin devlet anlayışı içinde yer almaması gerektiği anlayışı üzerine kurulu faşist, sosyalist ve komünist siyasal sistemlere bir tepki olarak ortaya
konulan korku ütopyalarında da din, bu yapılardakine benzer şekilde ele
alınarak kurgulanmıştır. Yani devlette dine yer verilmemelidir. Korku ütopyalarında dile getirilen dine ve onun değer yargılarına karşı olma sadece
dine özgü olmayıp; edebiyat, dil, sanat, hukuk vb. eski olan ne varsa hepsine
karşıdır. Korku ütopyaları eski olanı yok sayma anlayışını eleştiri amaçlı ele
alarak, mevcut siyasi algıyı da eserlerine yansıtmışlardır. O halde korku
ütopyalarında din olarak bize sunulan nedir? Nasıl bir din algısı ortaya konulmak istenmiştir?
Ütopyalarda din ve dinin değer yargıları tamamen yok edilerek onun
yerine “iktidar olma” “devletin mutlak egemenliği” fikri devlette hâkim kılınmıştır. Devletin yöneticisi büyük birader, bir noktada ilahi dinlerde mevcut Tanrı’nın yerini alarak onun yetkilerini devlette kullanmaktadır. Bu yönüyle distopik devlette dine bakış konusunda 20. yüzyıl batı toplumlarında
varolan dinsizlik akımının ütopyalara yansımış olduğunu açıkça görmekteyiz.
Yani devlette din ve Tanrı’nın yerini iktidar olgusu ve büyük birader almıştır.
Öyle ki bu değişim, o dönemde yazılmış birçok eserin temel konusu haline
gelebilmiştir. Bu durumu Jack London (1876–1916) “Demir Ökçe” isimli eserinde şu şekilde dile getirmiştir:
“Size söylenecek sözümüz yok. Saraylarımızı ve mallarımızı almak için
gücünden böylesine emin olduğunuz ellerinizi uzattığınızda size gücün ne
olduğunu göstereceğiz. Karşılığımız top sesleriyle, şarapnel patlamalarıyla ve
makineli tüfek sesleriyle olacaktır. Devriminizi ökçemizin altında ezecek ve
cesetlerinizin üstünde yürüyeceğiz. Dünya bizim egemenliğimiz altındadır,
29
Mumford, Lewis, Makine Efsanesi, Çev. Fırat Oruç, İstanbul, 1996, s.188-189.
Yakup AKYÜZ
80
biz onun efendileriyiz ve öyle de kalacağız. Emekçi ordusuna gelince, o tarihin ilk çağlarından beri hep batak içindedir. Ben ve sınıfım ve bizden sonra
gelecekler iktidarda kaldıkça emekçiler bataktan çıkmayacaktır. İşte o yüce
sözcük iktidar. Ne Tanrı ne servet ama iktidar. Bu sözcüğü dilleriniz şişinceye
30
kadar tekrarlayın. İktidar!
Yine iktidarın Tanrı, yöneticilerinde iktidarın
rahipleri olduğunu Orwell eserinde Winston’un “bizler iktidarın rahipleriyiz”
31
“Tanrı iktidardır”
ve “iktidara tapma, hemen hemen kaçınılmaz olarak
varolan eğilimlerin süreceği inancına yol açacağından siyasi yargıyı körel32
tir” sözleriyle ortaya koymuştur. Zamyatin’de benzer durumu “Yaşasın tek
33
devlet! Yaşasın sayılar! Yaşasın velinimet!” sloganı ile dile getirmiştir.
Huxley’de eserinde Hıristiyanlığa ve onun değerlerine olan tavrını
açıkça ortaya koymuştur. Yeni din olarak ortaya konulan bu durumu
Huxley’in “Fordizm” olarak nitelediği ve batı uygarlığının rasyonelleştirici
sebeplerinden en sonuncusu ve yıkıcısı olduğunu söyler. “Fordizm ya da
endüstriyalizm felsefesi bizden hayvan insanı makineye feda etmemizi talep
eder. Fabrikada ya da modern endüstriyalize dünya olan o daha büyük fabrikada, bir yandan hayvanlara, bir yandan da sanatçılara, mistiklere, ya da
hatta son olarak bireylere yer yoktur. Tüm çileci dinler içinde Fordizm, insan
ruhundaki en acımasız değişiklikleri talep eden ve en küçük manevi karşılığı
sunandır. Birkaç kuşak boyunca sıkı bir şekilde uygulanırsa, bu korkunç ma34
kine dini insan ırkını yok ederek son bulacaktır” Huxley’in bu düşünceleriyle korku ütopyalarında din olarak nitelenen iktidarı ve onun insanlığa
bakış açısını açıkça dile getirdiği görülmektedir. Huxley ütopyasında din
olarak nitelediği Fordizmin yanlış olduğunu, yeniden bu eseri yazacak olsa
din olarak sunacağı şeyin “insanın mutlak sonunun bilinçli ve zekice takibi,
içkin Tao ya da Logos’un, aşkın Nirvana’nın ya da Brahma’nın birleştirici
35
36
bilgisi” olurdu sözleriyle dine imkân tanıyacağını dile getirmiştir. Hatta
“Ada” isimli ütopik eseri yukarıdaki düşüncelerinin yer bulduğu eseri olmuştur. Benzer bir durumu biz bir diğer korku ütopyası olan E. M, Forster (187930
31
32
33
34
35
36
London, Jock, Demir Ökçe, Çev. Mehmet Can Yeşil, Mersin, 2005, s.83-84.
Orwell, George, a.g.e., s.230.
Williams, Raymond, Orwell, Çev. Nejat Bayramoğlu, İstanbul, 1985, s.119.
Zamyatin, Yevgeny, Biz, Çev. Füsun Tülek, İstanbul, 2011, s.18.
Krishan, Kumar, Modern Zamanlarda Ütopya ve Karşı Ütopya, a.g.e., s.387.
Huxley, Aldous, Cesur Yeni Dünya, Çev. Ümit Tosun, İstanbul, 2000, s.8.
Huxley bu düşüncesi ile devlette dine imkân tanıyacağını ifade etmiş olsada devlette imkân tanımayı
düşündüğü dinler Hint dinleri olmuştur. O ilahi dediğimiz Hristiyanlık ve İslamiyeti vahşi ve zorba bulduğunu dile getirmiştir.
Korku Ütopyalarında Din Algısı
81
1970) “Makinenin Sonu” adlı korku ütopyasında aykırı birey Kuno’nun “Makineye tapınmaya başlıyorsun. Kendi kendime bir yol bulmamın dine aykırı
37
olduğunu düşünüyorsun” “makine bizi mekân algısından ve dokunma
duygusundan yoksun bıraktı... Bedenlerimizi ve istençlerimizi felç etti. Şimdi
de bizi kendisine tapınmaya zorluyor. Makine gelişiyor, ama bizim istediğimiz çizgide değil. Makine ilerliyor ama bizim amacımız yönünde değil. Biz
ancak makinenin kan damarındaki yuvarlar gibi yaşıyoruz. Eğer bizsiz işleye38
bilse bizi ölüme terk ederdi” sözlerinde gördüğümüzü söyleyebiliriz.
Ütopyalarda iktidar olma fikri kurgulanırken hareket noktası olarak
kullanılan yargı ise özgürlük-mutluluk ilişkisi ile temellendirilmek istenmiştir.
İnsan için önemli olanın özgürlük değil mutluluk olduğu dile getirilmiştir.
Dinlerde var olan günah işleme özgürlüğü, günahın çekiciliği bile söz konusu
değildir. Korku ütopyalarında en büyük suç, özgürlüğü isteme, farklı olma
isteğidir. Korku ütopyalarının kahramanları D 503, Winston ve Vahşi’nin
devlette diğer bireylerden farklı olmalarının nedeni, özgürlüğü istemeleri ve
devlete karşı gelmelerinden kaynaklanmıştır. Korku ütopyalarının temelinde
yer alan özgürlük-mutluluk çatışması Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşlerinde de dile getirilmiş, İsa özgürlüğü savunurken büyük sorgucu ise özgürlüğün insanların elinden alınarak onları mutlu etmek gerektiğini belirtir.
Benzer bir sorgulamanın korku ütopyalarında dile getirildiğini söyleyebiliriz.
Velinimet-D503, Mustafa Mond- Vahşi, Winston- O’Brien diyalogları benzer
tartışmayı dile getirir. Orwell’in eserinde ise devlette insana ne özgürlük ne
39
de mutluluk verilmektedir. Zamyatin belirttiğimiz özgürlük-mutluluk çatışmasını cennet üzerine anlatılan dini efsane üzerinden dile getirmektedir.
“Cennetteki o ikiliye bir seçme şansı veriliyor: Özgürlüksüz mutluluk, mutluluk olmadan özgürlük. Üçüncü seçenek yok. O budalalar özgürlüğü seçti ve
ne oldu?..yalnızca biz, insanlara mutluluğu geri verme yolunu bulduk... Antik
Tanrı ve biz yan yana aynı masada. Evet biz Tanrı’ya şeytanı yenmesi için
yardım ettik. İnsanları, zincirlerini kırıp yok edici özgürlüğü tatmaları için
40
teşvik eden o kötü sürüngeni biz çizmelerimizle ezdik” şekli ile özgürlükmutluluk çatışmasını ve amacın sadece mutluluk olduğunu dini kavramları
da alaya alarak tek devlet söylemi üzerinden dile getirmiştir.
37
38
39
Bezel, Nail, Korku Ütopyalarının Sonu, s.81.
Bezel, Nail, a.g.e., s.88.
Somay, Bülent, Önsöz, a.g.e., s.14; Burns, Edward McNall, Çağdaş Siyasal Düşünceler 1850-1950,
Çev. A. Şenel, Ankara, 1984, s.433.
40
Zamyatin, Yevgeny, a.g.e., s.64.
Yakup AKYÜZ
82
Korku ütopyalarında, iktidar olma ve onun gücünün kullanılması dinin
yerini almış ve yeni bir dini yapı olarak kurgulanmakta bir sakınca görülmemiştir. 20. yüzyıldaki bazı siyasal sistemlerin dine bakış açıları eleştirilmek
istenmiştir. Dinlerde yer alan, dinin temeli olan Tanrı’nın yerini iktidar ve
iktidar sahipleri, dinlerdeki ibadetlerin yerini yeni dine özgü ritüeller, dinlerdeki ahlak ve hukukun yerini de immoralist ahlak ve geleneksel değerlerin
tümüyle yok edildiği yeni değer yargıları almıştır. O halde korku ütopyalarında yer alan din ve dinin değer yargıları nasıl yer almıştır? Korku ütopyalarının Tanrı, dini ritüeller, ahlak ve hukuka bakışları nasıldır?
Korku Ütopyalarında Tanrı Anlayışı
Korku ütopyalarında Tanrı kavramı deyince ilk akla gelen bu ütopyalarda Tanrı kavramı kullanıldığında ne anlaşıldığıdır. Korku ütopyaları Tanrı
kavramını yok ederek sistemlerini kurgulamışlardır. Tanrı kavramının kendisi
zaten anlamsızdır. Bu nedenle devlette yok edilmesi gerekmektedir. Çünkü
bir kavram yok edildiği zaman, zamanla o kavramın içeriğini oluşturan anlam ve değerler de kaybolarak yok olacaktır. Mutlak iktidar sahibi olan devlet gücünü korumak için birçok yönteme başvurmuştur. Bu yöntemlerden
bir tanesi de geçmişe ait olan her şeyin yok edilmesidir. İşte bu yok ediliş
sürecinde en önemli hedef din ve Tanrı olmuştur. Bu bağlamda yeni konuş
dili için hazırlanan sözlükte, bir yönetici, Kipling’in bir şiirinde geçen Tanrı
sözcüğünü şiir metninde bıraktığı için düşünce suçu işlemekle suçlanmış ve
cezalandırılmıştır. Devlette, değil Tanrı’nın kendisi onu anımsatan isme bile
41
karşı çıkılmıştır.
Orwell’a göre gerçek olan tek şey parti ve onun ortak aklıdır. Yani
mutlak otorite Tanrının yerini almıştır. Bu durumu “gerçek, insan aklında
yaratılır, başka yerde yoktur. Bireylerin akıllarında değil, çünkü bireyler yanlış yapabilirler. Gerçek, yalnız ve ölümsüz olan partinin aklındadır. Partinin
inandığı ne varsa, gerçektir. Partinin gözleriyle bakmadıkça gerçek görül42
mez” ifadeleriyle materyalist bir bakışı dile getirmiştir. Hatta aykırı birey
Winston’un maddeye nasıl egemen olabilirsiniz? Ne de iklim koşullarını denetleyebilirsiniz. Sonra hastalıklar, acı ve ölüm var itirazına parti yöneticisinin “maddeye egemeniz, çünkü aklı denetliyoruz. Gerçek insan kafasının
41
42
Orwell, George, a.g.e., s.203.
Orwell, George, a.g.e., s.218.
Korku Ütopyalarında Din Algısı
83
43
içindedir… Doğa yasalarını biz yaparız.” sözleri devlette materyalist bakışı
daha belirgin hale getirmiştir.
Orwell’in eserine yansıttığı bu durum Huxley ve Zamyatin’in düşüncelerinde de benzer şekilde dile getirilmiştir. Bu durumu Huxley, daha önce de
söylediğim gibi, Hristiyanlık denen bir şey vardı, bütün haçların üstleri kesildi ve T harfine dönüştüler. Ve bir de Tanrı diye bir şey vardı, Cennet denen
bir şey vardı; ama yine de bol miktarda alkol tüketiyorlardı, ruh dedikleri bir
44
şey vardı, bir de ölümsüzlük denen bir şey sözleri ile Zamyatin ise; Günümüzde kalan tasvirlerden anladığımıza göre, antiklerin dinsel ayinleri bizim
törenlerimize benzermiş. Ne var ki, onlarınki bütünüyle akıldışıydı. Onlar,
tanımadıkları Tanrı’ya taptılar; oysa biz, tanıdığımız Tanrı’nın hizmetindeyiz.
Tanrıları, onlara ebedi bir arayış işkencesinden başka bir şey vermediği gibi,
anlaşılmaz bir nedenle kendilerini o’na kurban olarak sunmaktan başka bir
şey düşünememişler. Oysa bugün bizler, tanrımıza, tek devlet’e kurban sunuyoruz, sakin, makul, anlayışlı bir kurban. Tek devlet için yaptığımız tek
ayin bu. İki yüzyıl savaşlarının korkunçluğunu anmak, tümelin tikele, bütü45
nün bireye karşı kazandığı zaferi kutlamak için yapılan bir ayin ve bizim
tanrılarımız burada, yeryüzünde, bizimle, büroda, mutfakta, işyerinde tuvalette. Tanrılar bize benzediler, bundan dolayı da biz tanrılaştık. Uzak gezegenlerdeki bilinmeyen okurlarım, size ulaşıp, sizin yaşamınızı da bizimki gibi
46
kutsal ve kusursuz yapacağız şeklinde dile getirmişlerdir.
Devlette Tanrı yok sayıldıktan sonra devleti yöneten parti, işçi sınıfı
47
hariç devlette dini yaşantıya yer tanımaz. Yukarıda ifade ettiğimiz katı
materyalist anlayış 20. yüzyılın dini anlayışı sayabileceğimiz katıksız bir ateizmle sonuçlanır. Bu ütopyalarda laik bir dini yapı olduğu tezi ise kanaati48
mizce yanlıştır. Bu teze işçi sınıfının dini serbestçe yaşadığı için varılmış
olabilir. Ancak devlette işçi sınıfının insan sınıfından bile kabul edilmediği
akıldan çıkarılmamalıdır. Devlette mutlak ateizmin olması gerektiği ise aşa-
43
44
45
46
47
Orwell, George, a.g.e., s.231.
Huxley, Aldous, a.g.e., s.80-85.
Zamyatin, a.g.e., s.51-52.
Zamyatin, a.g.e., s.70.
Orwell, George, a.g.e., s.68,184. Orwell’da işçi sınıfı konumu “proleterler ve hayvanlar özgürdür”
şeklinde dile getirilmiş Zamyatin ve Huxley bu sınıfı toplumda anlamlı bulup konumlandırmaya bile
değer bulmamış ve aşağı sınıf olarak görmüşlerdir.
48
Akdemir, Abamüslim, Toplum Felsefesi Açısından Ütopyalar, Erzurum, 1988, s.65.
Yakup AKYÜZ
84
ğıda vereceğimiz diyalogla daha açık hale getirilmiş olacaktır. Orwell eserde
49
ateist bir düşünüşü temellendirmektedir.
Winston-Ama dünya bir toz zerresidir. Ve insanlar küçücüktürler, güçsüzdürler. İnsanoğlu ne zamandır dünya üzerinde yaşıyor? Milyonlarca yıl
boyunca yeryüzü bomboştu.
O’brien- Saçma. Dünya bizimle aynı yaştadır. Daha yaşlı nasıl olabilir?
İnsan bilincinden önce hiçbirşey yoktu ortada.
W-ama kayalar hayvanların (mamot, mastodonlar ve adı duyulmamış
bir yığın hayvanın) kemikleriyle dolu.
O- Sen bu kemikleri gördün mü, Winston? Elbette ki hayır. Onları on
dokuzuncu yüzyıl biyologlar uydurmuşlardı. İnsandan önce bir şey yoktu.
İnsandan sonra, eğer onun sonu gelirse, bir şey varolmayacak. İnsan dışında
50
hiçbirşey yoktur. Bu diyaloğa tekrar bakacak olursak Winston’u umutsuzca
oluş ve yaratılışa vurgu yapmaya çalışırken görürüz. O’Brien ise partinin
amaçları doğrultusunda bunları yok saymış ve insan zihnini temel alan materyalist bir anlayışı temellendirmiştir. Diyalogun sonu ise apaçık Tanrının
inkârını dile getirmiştir.
W-Yenileceğinizi biliyorum, evrende bir şey var, bilmiyorum ama bir
ruh, bir ilke, onu asla yenemezsiniz.
O- Tanrıya inanırmısın, Winston?
W-Hayır
O-Öyleyse bizi yenecek olan ilke nedir?
W-Bilmiyorum. İnsan ruhu.
51
Bu diyalogda devlette din ve Tanrı’nın rolü daha da açık bir şekle kavuşmuştur. İsyan eden ve onu sorgulayan insanda aslında Tanrı’ya inanmamakta ancak birey olma bilincine varan Winston’un umutsuzca varoluşu ve
partiyi sorgulamasına şahit olduğumuzu söyleyebiliriz. Çünkü katı devlet
eğitiminden geçmiş olan aykırı birey Winston bile açıkça bir Tanrı kavramını
dile getirememektedir.
Huxley’in düşünce yapısında da aşağıda vereceğimiz alıntılarda da
görüleceği üzere yine din ve Tanrı anlayışı reddedilme yoluna gidilmiştir.
Huxley’in ütopya devletinde din ve Tanrı’nın yerinin ne olması gerektiği
49
50
51
Ertuğrul, Gülden, Aldous Huxley’in Ütopik Dünyası, Erzurum, 1977, s.47.
Orwell, Geoerge, a.g.e., s.231-232.
Orwell, George, a.g.e., s.235-236.
Korku Ütopyalarında Din Algısı
85
konusunda dile getirdiği fikirleri ise Dünya denetçisi Mustafa Mond ile Vahşi
arasında geçen diyalog bize vermektedir. Biz bu diyalogda Tanrı tartışmasına şahit olmaktayız. Vahşi bu diyaloglarda, Tanrı’yı, mutluluğu, hazzı, acıyı,
hastalığı hatta sefilce bir yaşam sürme hakkını savunurken Mustafa Mond
eski olanın kötü olduğunu, önceki Tanrı’ların yok olduğunu, artık yeni ve
düzenli olanın gerekli olduğunu ısrarla vurgulamıştır. Diyalog sonunda ise
herkes kendi konumunu korumuş, tartışmanın bir galibi olmamıştır. İkisinin
Tanrı ve din hakkındaki düşüncelerini açık olarak gösterebilmek için aşağıda
vereceğimiz diyalog her ikisinin dine bakışlarını göz önüne serecektir.
Mustafa Mond - Eski pornografik kitaplardan oluşan bir koleksiyonum
52
var. Artık Tanrı kasada, Ford raflarda.
Vahşi- Eğer Tanrı’yı biliyorsanız niye onları insanlara anlatmıyorsunuz?, Tanrı hakkında bu kitapları niye vermiyorsunuz?
M- Onlara Othello’yu neden vermiyorsak, bunları da aynı nedenle
vermiyoruz. Eskilerde ondan; yüzlerce yıl öncesinin Tanrı’sını anlatıyorlar.
Şimdinin Tanrı’sını değil
V- Ama Tanrı değişmez ki.
M- İnsanlar değişir ama…
M- Bizler yani modern dünya yalnızca gençken ve refah içindeyken
Tanrı’dan bağımsız olunabilir. Şimdi sonuna kadar genç kalıyoruz ve refah
içinde yaşıyoruz. Sıra neye geliyor? Şurası kesin Tanrı’dan bağımsız olabiliriz.
Dini duygular belki tüm yitirdiklerimizi telafi edecektir. Ancak telafi edilecek
bir kaybımız yok çünkü dini duygular gereksiz. Gençlik arzuları körelmezken
niye gençlik arzularının yerini alacak bir şeylerin peşinde koşalım? Zihinlerimiz ve bedenlerimiz yaşamdan zevk almayı sürdürürken niye tutunacak bir
şeye gereksinim duyalım? Dini teselliye niye ihtiyaç duyalım somamız varken? Kalıcı bir şeye ne hacet, sosyal düzen varken? soruları ile geçmişi ve
dini sorgulamıştır. Vahşi bu cevaplar karşısında şaşırmış olup konuşmayı
aşağıdaki şekilde sürdürmüştür.
V- Öyleyse Tanrı’nın olmadığına mı inanıyorsun?
M- Hayır büyük bir olasılıkla bir tane var.
V- Öyleyse niye?
52
Bu Tanrı kasada sözünden kasıt Eski ve Yeni Ahit, Wiiliam James’in Dinsel Deneyimin Türleri vb dini
eserlerin herkesin kullanımına ait olmayıp, tehlikeli görülerek dünya denetçisinin dolabında tutulmasına atıf yapmaktadır.
Yakup AKYÜZ
86
M- Farklı insanlara farklı gösteriyor kendini modernlik öncesi çağlarda
kendisini bu kitaplarda tarif edilen biçimde gösteriyordu, şimdi ise kendini
yokluk şeklinde gösteriyor, sanki hiç yokmuş gibi.
V- Bu sizin suçunuz.
M- Uygarlığın suçu diyelim. Tanrı; makinelerle, bilimsel tıp ve evrensel
mutlulukla uyuşmaz. Kendi seçimini yapman gerekir. Bizim uygarlığımız,
makineleri, tıbbı ve mutluluğu seçti.
V- Ama yine de Tanrı’nın varlığını hissetmek doğal değil midir….
M- İnsanlar bir şeye inanırlar, çünkü ona inanmaya şartlandırılmıştır.
İnsanlar Tanrı’ya inanırlar, çünkü öyle şartlandırılmışlardır.
V- Tek başınayken, yalnız başına, gecenin bir yarısında, ölümü düşünerek Tanrı’ya inanmak doğaldır.
M- İnsanlar şimdi hiç yalnız kalmıyorlar. Çünkü insanların yalnızlıktan
nefret etmelerini sağlıyoruz ve yaşamlarını hiç yalnız kalmayacak şekilde
düzenliyoruz.
V- Vahşi kederli bir ifadeyle başını sallayarak şöyle düşünür. Doğmuş
olduğu ayrı bölge olan Malpais’te acı çekmiştir. Çünkü yerli halk aykırı olduğu için kendisini köyün toplumsal olaylarından soyutlamışlardır. Uygar Londra’da acı çekiyordur. Çünkü toplumsal olaylardan kaçamamakta, huzurlu ve
yalnız kalamamaktadır.
Vahşi’nin “Kral Lear” isimli eserden bir parça aktararak Tanrı kavramını vurgulamasına karşılık ise, Mustafa Mond Tanrı’ların yasalarını, toplumları idare eden kişiler dikte ederler, ilahi takdir düşüncesi insanlardan
çıkar şeklinde cevaplamıştır. Bu cevap üzerine Vahşi’nin;
V- Fakat Tanrı, yüce, güzel ve kahramanca olan her şeyin gerekçesidir.
Eğer Tanrınız olsaydı…
M- Uygarlığın kahramanlık ya da yüceliğe hiç ihtiyacı yoktur. Bunlar
politik yetersizliğin belirtileridir. Bizimki gibi yüce bir topumda, hiç kimsenin
kahraman ya da yüce olma fırsatı olmaz.
Upuzun tartışmalar sonunda her iki taraf birbirini ikna edemez ve
kendi savlarının doğru olduğunu savunmaya devam ederler ve sonunda
vahşi ne istediğini açıkça bir kez daha dile getirir.
V- Ben sizin gibi keyif aramıyorum. Tanrı’yı istiyorum, şiir istiyorum,
gerçek tehlike istiyorum, özgürlük istiyorum, iyilik istiyorum. Günah istiyorum.
M- Siz mutsuz olma hakkını istiyorsunuz.
Korku Ütopyalarında Din Algısı
87
V- Öyle olsun, mutsuz olma hakkını istiyorum.
M- Eklemek gerekirse, ihtiyarlama, çirkinleşme ve iktidarsız kalma
hakkını da istiyorsunuz; frengi ve kansere yakalanma haklarını, açlıktan
nefesi kokma haklarını, sefil olma hakkını, sürekli yarın ne olacak korkusu
içinde yaşama hakkını, tifoya yakalanma hakkını ve her türden ağza alınmaz
acıyla işkence çekerek yaşama hakkını da istiyorsunuz
V- Hepsini istiyorum
M- O halde hepsi sizin olsun, sözüyle din, Tanrı ve onun yansıması
53
olan devlet üzerine düşünceler sona erer.
Korku ütopyalarında Tanrı kavramı yok edildikten sonra Tanrı kavramı
ve onun değer yargılarının yerini Mutlak iktidar, tek devlet, otorite kavramı
almıştır. Bu durum da yeni iktidar sahiplerinin Sezar ve Firavun’lardan bile
54
daha otoriter olduğu tezi ile dile getirilmiştir. Korku ütopyalarında teknoloji ve mutlak otoritenin yapısına vurgu yapılırken amaç yok edilen Tanrı ve
din anlayışına dikkat çekmektir. Bu bağlamda da sık sık Tanrı, ahlak ve insanın devlet içinde özgürlüğü üzerine söylemler dile getirilmiştir. Hatta devlete karşı mücadele etme, mutlak otoriteyi yok etme kurgulanırken de devrim
önderleri, özgürlüğe vurgu yaparak, Tanrı ve eski olan değer yargılarını devrimin temeline koyma ihtiyacını hissetmişlerdir. Bu durumu Kurt Vonnegut
(1922-2007)’in “Kendi Çalar Piyano” adlı eserinde devlete başkaldıran Doktor Paul Proteus adlı bireyin “ben, insanın, Tanrı’nın bir yaratığı olduğu
inancını, yasa tanımaz teknolojik ilerlemeye duyulan bu inançtan daha çok
55
savunmaya değer buluyorum” ifadelerinde açık bir şekilde gördüğümüzü
söyleyebiliriz.
Genel olarak diyebiliriz ki korku ütopyalarının hepsinde Tanrı kavramı
ve Tanrı’nın varlığına inanç boş ve eski bir değer sayılmış, yeni olanın veya
olması gerekenin ise Tanrı’nın yerini alan mutlak iktidar olması ve her ne
pahasına olursa olsun ona itaat edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Onlara
göre dinler, özelliklede Tanrı kavramı anlamsız; insanlığın dini kendisinin
kurguladığı ve yaşamını dine göre temellendirdiği kurum olarak değerlendirilmektedir. Ütopyalarda ateist bir yapı kurgulanmış, Tanrı ve dine ait olan
her ne var ise yok sayılmıştır.
53
54
Huxley, Aldous, a.g.e., s.297–309.
Orwell, Geoerge, a.g.e., s.173.
55
Bezel, Nail, a.g.e., s.182.
Yakup AKYÜZ
88
Korku Ütopyalarında İbadet Anlayışı
Korku ütopyalarında klasik anlamda dini bir ibadetten söz edebilmek
mümkün gözükmemektedir. Ancak dinin Tanrı anlayışı yok edildikten sonra
kurgulanan ateist yapıda dinin ibadet yerleri ve ibadetler yok sayılarak yerlerine seküler yapılar kurgulanmıştır.
Korku ütopyalarında dini değerler yok sayılırken bu değerler küçümsenmiş ve alaya alınma yoluna gidilmiştir. Orwell’in korku ütopyasında devlet, ibadet ve ibadethaneleri yok sayarken kendi sistemi için yeni kurgulamalar yapmaktan da kaçınmamıştır. Dinde mevcut olan ibadetlerin yerini
büyük biradere saygıyı ifade eden nefret propagandaları, gençlik anti seks
örgütleri, parti şarkıları, sınırsız cinsellik, spor komiteleri, toplu gezinti yürüyüşleri, tutumluluk kampanyaları, piyango vb eylemlerle doldurmuşlardır.
Bu eylemler dindeki ibadetler ve dualar gibi devlette parti ve büyük biradere
bağlılığın birer sembolü haline gelmişlerdir. Ayrıca günün belirli saatlerinde
alınan, bir tür uyuşturucu olan sakkarin tabletleri almak da, yeni dinin bir
ritüeli sayılmıştır. Bu durumu Orwell “partiye ve onunla ilgili her şeye tapıyorlardı. Şarkılar, şölenler, törenler, bayraklar, tahta tüfeklerle talimler,
sloganlar, Büyük Biradere tapınmalar, bunların hepsi onlar için bir oyun56
du” ifadesi ile yeni yapıda ibadet olarak görülen davranış biçimlerini ortaya koymaktadır. Hristiyanlığın kiliseleri de dini bir yapı olmaktan çıkarılarak
iktidarın amacına hizmet eden birer müze haline dönüştürülmesinde bir
57
sakınca görülmemiştir.
Huxley’in ütopyasında da benzer bir yapıyı görebiliriz. O bu durumu
“şimdi Dünya devletimiz var. Ford günü bayramlarımız, cemaat ilahileri ve
dayanışma ayinlerimiz var” ve somanın yararlarını anlatırken kullandığı
“soma Hristiyanlık ve alkolün bütün avantajlarına sahipti, ayrıca yan etki
58
taşımıyordu” ifadesi ile hem eski dini yapıya eleştirisini hem de yeni olanı
vurgulamıştır. Ayrıca bir diğer korku ütopyası olan Fahrenheıt 451 adlı eserde de Hristiyanlığın kutsal kitabı yok edilerek tek bir nüshasının bile insanla59
ra ulaşmaması hedeflenmiştir.
Ütopyalarda kurgulanan devlet yapılarına baktığımızda hakikaten de
kurgulanan yaşamın yeni bir dini yaşam olduğunu söyleyebiliriz. Günün belli
56
57
58
59
Orwell, George, a.g.e., s.29.
Orwell, George, a.g.e., s.91,156.
Huxley, Aldous, a.g.e., s.82-84.
Bradbury, Ray, Fahrenheıt 451, Çev. Zerrin Kayalıoğlu, Korkut Kayalıoğlu, İstanbul, 2012, s.116117,124.
Korku Ütopyalarında Din Algısı
89
saatlerinde alınan uyuşturucular, haplar, belirli zamanlarda kutlanan kutlamalar, bu günlerde yapılan dayanışma ayinleri, sınırsız cinsellik yeni dinin
ritüelleri olarak göze çarpmaktadır. Hatta devlette yer alan bu yaşam biçiminin ilkçağ Yunan dini yaşantısı ile de örtüştüğünü söyleyebiliriz. Bu tespitin bir benzerini Zamyatin ütopyasında dile getirerek şöyle demektedir. “Bizim biricik ayinimizde antik dinleri anımsatan bir şey var, tufan gibi bir
60
şey.” Eski Yunan’da şölen tarzındaki eylemler Zeus ve diğer Tanrılara yapılırken korku ütopyalarında bunların yerini devlet otoritesini kullanan yöneticiler almıştır.
Korku Ütopyalarında Hukuk ve Ahlak Anlayışı
Korku Ütopyalarının devlet anlayışında evrensel bir hukuk anlayışından bahsedebilmek mümkün gözükmemektedir. Devlet öngördüğü totaliter
yapı içinde kendi hukukunu oluşturmuştur. Bu hukuki yapı oluşturulurken
amaç devletin bekası ve güvenliği olmuş, birey ve hakları geri planda bırakılmıştır. Devlet, yapısında hep düzeni öngörmüş; düzensizliğe ve özgürlüğe
şiddetle karşı çıkmıştır. Bu bağlamda devlette günlük yaşamın her anı belirli
kurallara bağlanmış hatta teknoloji ve gizli teşkilatlarla birey kontrol altına
alınmaya çalışılmıştır. Birey devlette öğrenme, anlama ve kabullenme ku61
ramı ile eğitilmiş iktidar olma da insanın kafasını parçalamak ve istenen
62
biçimde bir araya getirmektir şeklinde tanımlanmıştır. Zamyatin insanın bu
durumunu “Özgürlük? İnsan doğasında suç işleme içgüdüsünün hala var
olması ne ilginç! Suç sözcüğünü özellikle kullanıyorum. Özgürlük ve suç bölünmez bir aeronun(hava) hızıyla hareketi gibi birbirine bağlıdır. İnsanı suç63
tan kurtarmak için özgürlükten kurtarmak lazım” söylemi ile dile getirir.
Korku ütopyaları insanı tasvir ederken insanı duygu ve düşünceden
tamamen yoksun bırakarak bireyi devlet içinde sıradan, düş gücünden yoksun bir birey olarak konumlandırmaktadır. Bu durumda “bugüne kadar sizin
yarattığınız makineler sizden daha kusursuzdu. Ama bundan böyle siz de
kusursuz olacaksınız” ve “Siz hiç, bir pompa silindirinin yüzünde aptalca,
belirsiz bir gülüş gördünüz mü? Hiç vinçlerin geceleri, dinlenme saatlerinde,
60
61
62
63
Zamyatin, a.g.e., s.54.
Orwell, George, a.g.e., s.228.
Orwell, George, a.g.e., s.233.
Zamyatin, a.g.e., s.43-44
Yakup AKYÜZ
90
64
bir o yana bir bu yana dönerek iç çektiklerini duydunuz mu?” sorusu ile
dillendirilmiştir. Korku ütopyalarında bireylerin seçme özgürlüğünden ve
duygularından söz etmek imkânsız olduğuna göre ahlaki yapı nasıldır?
Korku ütopyaları devleti belirli bir düzen içinde kurguladığı için ahlaki
davranışlarda devletin belirlediği yapı içinde yaşanmaktadır. Bu ütopyalarda
dinin öngördüğü ahlaki yapı reddedilmektedir. Devlette dini ahlak olarak
nitelenen birçok kural yok sayılmıştır. Mutluluk olgusu bireyin arzu ve iradesi ile değil devlet öyle istediği için olmalıdır. Bu durumu Zamyatin “ya mutluluk.. Arzular acı verir. Öyle değimli? Bir tek arzu bile kalmadığı zaman mutluluk vardır” sözü ile dile getirir. Ahlaki değer yargısı olarak kabul edebileceğimiz şeyler aile kavramından günlük yaşamın her alanına kadar dini ahlaktan farklıdır. Mesela cinsellikle ilgili bir değer yargısı Zamyatin’ de “Her sayı65
nın bir diğer sayıyı cinsel bir meta olarak kullanma hakkı vardır” şekli ile
yer almıştır. Ayrıca O, devletinde bireylerin özgürce herkesin herkesi cinsel
eş olarak seçebileceği birleşme günlerini devlette kural haline getirmiştir.
Belki de ahlaka bakış noktasındaki en açık değerlendirme Orwell’da
Winston’un Julia ile yaşadığı ilişki biçiminde, Winston’un Julia’nın ne kadar
çok erkekle ilişki kurmuş olmasından haz duyarak ona söylediği şu sözler
ahlaki yozlaşmanın boyutlarını ortaya koymaktadır. “Saflıktan nefret ediyorum, iyilikten nefret ediyorum. Erdem denen şey hiçbir yerde var olmasın
istiyorum. Herkesin iliklerine dek ahlaksızlaşmasını istiyorum” Bu sözlere
66
karşılık Julia’nın da “iliklerime dek ahlaksızım ben” şeklinde cevap vermesi
devlette ahlaki durumun ne olduğunu açık bir şekilde belirtmektedir.
Huxley’in devletinde ahlaka bakışı da benzer olup ahlaki davranış ola67
rak insanların soma’yı tüketmelerini örnek verir. Bu durumu O “öfkenizi
yatıştıracak, sizi düşmanlarınızla uzlaştıracak, sizi sabırlı ve dayanıklı kılacak
soma hep yanınızdadır. Geçmişte bütün bunları, sadece büyük çaba göstererek ve yıllar süren ahlak eğitimiyle başarabilirdiniz. Şimdiyse iki üç tane
yarım gramlık tablet almanız yeterli. Artık herkes erdemli olabilmektedir.
Ahlakınızın en azından yarısını, küçük bir şişede yanınızda taşıyabilirsiniz.
64
Zamyatin, a.g.e., s.158.
65
Zamyatin’in eserinde bireyler isimleri ile değil kendilerine verilen rakamlarla devlette kimlik kazanmaktadırlar.
66
Orwell, George, a.g.e., s.114.
67
İnsanın duygularını yok eden bir tür uyuşturucu tablet.
Korku Ütopyalarında Din Algısı
Gözyaşlarından arındırılmış Hristiyanlık- işte soma bu diyerek”
dini ahlakı hem de yeni olanı sunmuştur.
91
68
hem eski
Yeni olan soma ise insanlara sınırsız bir şekilde, iradesizce hazları yaşama olanağı sağlamış ve bu eylemlerde ahlakın bir parçası olarak görülmüştür. Aykırı olan bireyler Londra’nın dışında ayrı bir yaşama terk edilmiş,
onların yaşamı diğer insanların yaşamı için eğlence olarak sunulmuştur.
Ancak aykırı birey Vahşi, umutsuz bir şekilde yaşamını sorgulasa da sonunda
kendisi de devletin değer yargılarına teslim olmuştur. Vahşi daha önce duygusuz olarak bulduğu kızla kendisini şiddet içeren tensel hazların içinde
bulmuş, diğer insanlarda Vahşi’nin hareketlerinin aynısını yapmaya koyulmuşlardır. Huxley bu ahlaksızlığı “acıdan kaynaklanan dehşetin büyüsüyle ve
içlerinden gelen işbirliği dürtüsüyle ve de şartlandırmaların içlerine kazıdığı
fikir birliği ve yekvücut olma arzusuyla hareket eden kalabalık, Vahşinin
hareketlerini taklit etmeye başladı. Vahşi, kendi günahkâr tenine, ya da fundalıkta ayaklarının dibinde acıdan debelenen dolgun alçaklık timsaline vurdukça onlarda birbirlerine vuruyorlardı” sözü ile dillendirmiştir. Vahşinin ve
hayranlarının birbirlerini kırbaçlama eylemini toplu müzik ve toplu seks izlemiş, Vahşi’nin ve izleyicilerin eylemlerinin sonucu ise Vahşi’nin izleyicilerin
teşviki sonucu kızı bilinçsizce öldürmesi ve ayılınca kendiside intihar etmek
69
şeklinde olmuştur. Huxley’de uyuşturucu ilaçları ve duyguların sınırsız ve
ölçüsüz bir şekilde yaşanması yeni toplumun ahlakı olarak sunulmuştur.
Huxley’in kendisi de ütopyada sunduğu ahlaksızlığın amacını, ilerde kitaba
yazdığı önsözde, siyasi ve ekonomik özgürlükler azaldıkça, cinsel özgürlük,
dengelercesine artma eğilimi gösterir. Diktatörler de bu özgürlüğü teşvik
etmekle iyi yapar. Cinsellik, diktatörlere, tebaasını, yazgıları olan köleliğe
70
razı etmede yardımcı olur şeklinde açıklamıştır. Yine O, batının bilimine
71
oranla politika ve ahlakının yerinde saydığı inancındadır.
Korku ütopyaları bireye değer vermeyip onun özgürlüğüne imkân tanımamış olsa bile bireylerin devlette hazları, devletin kendi belirlediği ölçüde, sınırsızca fakat duygudan yoksun, yapılan eylemin bilinci içinde olmadan
yaşanmasında bir sorun görmemiş hatta teşvik etmiştir. Bu yönü ile de bu
68
Huxley, Aldous, a.g.e., s.306, Huxley, Aldous, Algı Kapıları, Çev. Mehmet Fehmi İmre, Ankara, 2012,
s.55.
69
Huxley, Aldous, a.g.e., s.330-333.
70
71
Huxley, Aldous, a.g.e., s.17.
Göktürk, Akşit, Ada, Edebiyatta Ada, İstanbul, 1973, s.185.
Yakup AKYÜZ
92
ütopyalardaki ahlak anlayışı immoralist bir ahlak anlayışı yani ahlaksızlık
ahlakıdır.
Sonuç
Korku ütopyaları iyi fakat olmayan yer anlamında kullanılan ütopyanın karşıtı olarak kullanılmış, iyi olduğu düşünülen toplumun hiç de iyi olmayabileceği bize sunulmak istenmiştir. Bu eserler çağında var olan totaliter ve
sosyalist yapılara bir eleştiri olup, insanın bu yapı içindeki olumsuzluğuna ve
hiçliğine dikkat çekilmek istenmiştir. Bu ütopyalarda insan nasıl anlamsız ve
önemsiz bir hale geldiyse; dinde bu ütopyalarda anlamını kaybetmiştir. Din
tarihin sayfalarında kalmış eskiye ait bir olgudur. Rönesans ütopyaları ile
beraber din devletin belirli bir alanına ait kılınmış iken, korku ütopyalarında
din tamamen devlet ve toplum yaşamından çıkarılmıştır. Bu bağlamda da
18. yüzyıldan itibaren batıdaki deist karakterli Tanrı anlayışı da yerini ateist
bir anlayışa bırakmıştır. Ateist bir toplum yapısı içinde ise dine özgü ahlak,
hukuk, ibadet ve mabet ilişkisinden söz etmek anlamsız olacaktır. Ancak
korku ütopyalarının devleti ve toplumu kurgularken amacı, kurguladığı düzeni savunmak olmayıp; insanın en temel ihtiyacı olan inanca, Tanrı’nın varlığına, ahlaka dikkat çekerek insanın kadim değerlerine dikkat çekmek istemelerinden kaynaklanmaktadır.
Kaynakça
ADORNO, Thedor W., Edebiyat Yazıları, Çev. Sabir Yücesoy, Orhan Koçak, İstanbul, 2008.
AKDEMİR, Abamüslim, Toplum Felsefesi Açısından Ütopyalar, Erzurum, 1988.
ARİSTOTELES, Metafizik, Çev. Ahmet Arslan, İsatanbul,1996.
AYDIN, Mehmet S., Din Felsefesi, İzmir, 2002.
BEZEL, Nail, Yeryüzü Cennetlerinin Sonu, Ters Ütopyalar, İstanbul,
1984.
BRADBURY, Ray, Fahrenheit 451, Çev. Zerrin Kayalıoğlu, Korkut
Kayalıoğlu, İstanbul, 2012.
BURNS, Mcnaill, Çağdaş Siyasal Düşünceler, Çev. A Şenel, Ankara,
1984.
CEVHERİ, Sıhah, c.V, Beyrut, 1984.
CIORAN, E. M., Tarih ve Ütopya, Çev. Haldun Bayrı, İstanbul, 1999.
DEMİRALP, Oğuz, “Yok Böyle Bir Ülke”, Ütopya, İstanbul, 2004.
Korku Ütopyalarında Din Algısı
93
FLEW, Antony, Platon, Batı Düşüncesinde Siyaset Felsefeleri, Çev. Nejat Muallimoğlu, İstanbul, 1995.
GÖKTÜRK, Akşit, Ada, Edebiyatta Ada, İstanbul, 1973
GÜÇLÜ, Abdülbaki, Uzun, Serkan, Ümit, Hüsrev Yoksal, Felsefe Sözlüğü, Ankara, 2003.
GÜLDEN, Ertuğrul, Aldous Huxley’in Ütopik Dünyası, Erzurum, 1977.
HUXLEY, Aldous , Cesur Yeni Dünya, Çev. Ümit Tosun, İstanbul, 2000.
-------------, Algı Kapıları, Çev. Mehmet Fehmi İmre, Ankara, 2012.
İBN MANZUR, Lisanü’l- Arab, I-XV, Beyrut, ts.
JAMES, Fredric, Ütopya Denen Arzu, Ferit Burak Ayder, İstanbul,
2009.
KARACA, Birsen, “Yevgeni Zamyatin Ütopya Algılarını Yeniden Kurarken”, Edebiyat Dünyası, Ankara, 2010.
KUMAR, Krishan, Modern Zamanlarda Ütopya ve Karşı Ütopya, Çev.
Ali Galip, İstanbul, 2006.
---------------, Ütopyacılık, Çev. Ali Somel, İstanbul, 2005.
LONDON, Jack, Demir Ökçe, Çev. Mehmet Can Yeşil, Mersin, 2005.
LYMANN, Tower Sargent, “Ütopya Gelenekleri: İzlekler ve Varyasyonlar”, Ütopya, Çev. H. Mehmet Doğan, İstanbul, 2004.
MEVDUDİ, Ebu’l Ala, Kuran’a Göre Dört Terim, Çev. Osman Cilacı, İsmail Kaya, İstanbul, 1986.
MOSCA, Gaetano, Siyasi Doktrinler Tarihi, Çev. Samih Tiryakioğlu, İstanbul, 1968.
MUMFORD, Lewis, Makine Efsanesi, Çev. Fırat Oruç, İstanbul, 1996.
NOZICK, Robert, Anarşi, Devlet ve Ütopya, Çev. Alişan Oktay, İstanbul,
2006.
ORWELL, George, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, Çev. Nuran Akgören, İstanbul,2006.
POPPER, Karl, Tarihsiciliğin Sefaleti, Sabri Orman, İstanbul, 2008.
RIOT-SARCEY, Michele, Bouchet, Thomas, Antoine, Picon, Ütopyalar
Sözlüğü, Çev. Turhan Ilgaz, İstanbul, 2003.
RUSSELL, Bertrand, Bilim ve Din, Çev. Hilmi Yavuz, İstanbul, 1997.
SEVİNÇ, Akın, Keşke Takımadaları, Ütopya, Kitaplık, İstanbul, 2004.
‫‪Yakup AKYÜZ‬‬
‫‪94‬‬
‫‪SOMAY, Bülent, Önsöz, Zamyatin, Yevgeni, Biz, Çev. Fusun Tülek, İs‬‬‫‪tanbul, 2011.‬‬
‫‪URGAN, Mina, Edebiyatta Ütopya Kavramı ve Thomas More, İstanbul,‬‬
‫‪1984.‬‬
‫‪VURAL, Mehmet, “Aydınlanma Felsefesine Dini ve Muhafazakâr Mu‬‬‫‪halefet”, AÜİFD, c. XLIII, Sayı: II, Ankara, 2002.‬‬
‫‪WILLIAMS, Raymond, Orwell, Çev. Nejat Bayramoğlu, İstanbul, 1985.‬‬
‫‪YARAN, Cafer Sadık, Din Felsefesine Giriş, İstanbul, 2010.‬‬
‫‪ZAMYATİN, Yevgeni, Biz, Çev. Füsun Tülek, İstanbul, 2011.‬‬
‫ﻓﻬﻢ اﻟﺪﻳﻦ ﻓﯽ ﻳﻮﺗﻮﺑﻴﺎ اﳋﻮﻑ‬
‫اﻵﺛﺎر اﻟﻴﻮﺗﻮﺑﻴﺔ ﻛﺘﺒﺖ ﻓﯽ ﻧﻘﺪ اﻟﻨﻈﺎﻡ اﻻﺟﺘﲈﻋﻲ‪ .‬ﻭاﳊﻘﻴﻘﺔ أﻥ اﻟﻴﻮﺗﻮﺑﻴﺎ ﻫﺪﻓﻬﺎ اﻷﺳﺎﳼ ﻫﻮ اﻻﺳﺘﻘﺮار ﻭاﻷﻣﻦ‬
‫ﻓﯽ اﳌﺠﺘﻤﻊ; ﻭﻫﻲ ﻋﺒﺎرة ﻋﻦ ﻧﻈﺎﻡ ﻣﻨﺼﻒ ﺣﻜﻮﻣﻲ ﻣﻐﻠﻖ‪ ,‬ﻣﻴﺰﺗﻪ ﻏﻠﻖ ﻣﴫاﻋﯽ اﻟﺒﺎب أﻣﺎﻡ اﻟﺘﻐﻴﲑ ﻭاﻟﺘﺤﻮﻝ‪ .‬ﻭاﻟﺬی‬
‫اﺳﺘﻌﻤﻞ ﻫﺬا اﻹﺻﻄﻼح ﻷﻭﻝ ﻣﺮة ـ ﻭﺑﻤﻌﻨﯽ اﳋﻴﺎﻟﻴﺔ اﻟﺘﯽ ﻟﻴﺲ ﳍﺎ ﻭﺟﻮد ﰲ اﻟﻮاﻗﻊ ـ ﻫﻮ اﻟﻔﻴﻠﺴﻮﻑ ﻣﻮر‪ .‬ﻭاﻟﻴﻮﺗﻮﺑﻴﺎ‬
‫اﻟﺬﻱ رﺳﻤﻬﺎ ﻣﻮر ﻫﻲ ﻋﺒﺎرة ﻋﻦ ﻋﺎﱂ ﺧﻴﺎﱄ ﺗﻀﻢ اﻻﻧﺘﻘﺎدات ﻟﻨﻈﺎﻡ زﻣﻨﻪ اﻟﺬﻱ ﻋﺎش ﻓﻴﻪ‪ .‬ﻫﺬﻩ اﻵﺛﺎر اﻷدﺑﻴﺔ ﻭاﻟﺴﻴﺎﺳﻴﺔ‬
‫اﻟﻨﻘﺪﻳﺔ اﻟﺘﻲ ﺗﻄﻮرت ﻧﺘﻴﺠﺔ اﳌﻌﺎرﺿﺔ اﳉﺪﻟﻴﺔ ﻫﯽ ﰲ اﳊﻘﻴﻘﺔ ردة ﻓﻌﻞ ﳐﺎﻟﻔﺔ ﳌﻌﺘﻘﺪات اﻟﺴﻴﺎﺳﺔ اﻷرﻭﺑﻴﺔ اﻟﺘﻲ اﻃﻠﻘﺖ‬
‫ﴎاح ﺣﺮﻳﺔ اﻟﻔﺮد ﻣﻦ أﺟﻞ اﺳﺘﻘﺮار اﻟﺪﻭﻟﺔ‪ .‬ﻛﲈ ﺗﻄﺮﻕ ﻓﯽ ﻳﻮﺗﻮﺑﻴﺎ اﳋﻮﻑ إﱃ ﻓﻬﻢ اﻟﺪﻳﻦ ﰲ اﻷﻧﻄﻤﺔ اﻟﺴﻴﺎﺳﺔ اﻻﺷﱰاﻛﻴﺔ‬
‫ﹺ‬
‫ﳏﻲ اﺻﻄﻼح اﻹﻟﻪ ﹸ‬
‫ﻭأﻗﻴﻢ‬
‫ﻭاﻟﻔﺎﺷﻴﺔ‪ ,‬ﻛﺬﻟﻚ ﺗﻨﺎﻭﻟﺖ ﻣﻜﺎﻧﺔ اﻟﺪﻳﻦ ﻭأﺛﺮﻩ ﰲ ﻫﺬﻩ اﻟﺘﻴﺎرات أﻳﻀﺎ‪ .‬ﻭﰲ ﻫﺬﻩ اﻵﺛﺎر اﳌﺬﻛﻮرة ﹸ ﹶ‬
‫ﻣﻜﺎﻧﻪ اﺻﻄﻼح اﻟﺪﻭﻟﺔ اﻟﻮاﺣﺪة ﻭاﳊﺎﻛﻤﻴﺔ اﳌﻄﻠﻘﺔ‪ .‬ﺑﻌﺪ ﻣﺎ أﳏﻮا اﺻﻄﻼح اﻹﻟﻪ ﻣﻦ ﻗﺎﻣﻮﺳﻬﻢ ﻭﻣﺴﺤﻮا اﻟﻄﺎﺑﻊ اﻟﺪﻳﻨﻲ‬
‫أﺑﺪﻟﻮا ﻣﻜﺎﻥ اﳌﻈﺎﻫﺮ اﻟﺪﻳﻨﻴﺔ ﻣﺜﻞ اﻟﻌﺒﺎدات ﻭاﳌﻌﺎﺑﺪ ﻗﻴﲈ ﻧﺎﲡﺔ ﻋﻦ اﻟﺘﻔﻜﲑ اﻹﳊﺎدﻱ ﻭاﻟﻼدﻳﻨﻴﺔ اﻟﺘﻲ ﲣﺪﻡ ﻭﺗﻠﺒﻲ ﻣﺼﺎﻟﺢ‬
‫اﳊﺎﻛﻤﻴﺔ اﳌﻄﻠﻘﺔ‪.‬‬
‫اﻟﻜﻠﲈت اﻟﺮﺋﻴﺴﺔ‪ :‬ﻳﻮﺗﻮﺑﻴﺎ اﳋﻮﻑ‪ ,‬اﻹﻟﻪ‪ ,‬اﻷﺧﻼﻕ‪ ,‬اﻟﺪﻳﻦ‬

Benzer belgeler