emıly snow - Kalite ve Güvenin Tek Adresi
Transkript
emıly snow - Kalite ve Güvenin Tek Adresi
Bir rakip, bir sır ve tutkulu biryolcuı EMILY SNOW Bir rakip, bir sır ve tutkulu bir yolculuk... •as ın k e n d i s i n e gerdekten ûşık olduğunu arlık kesinlikle layan Sıenııa. aralarındaki dramaıun bittiğinden em indir ve L ucas'ın eski karısından da. kadının elin d ek i k o /d a n da korkmuyordur. plcnnın yeri kalanını tam am lam ak için gittikleri ta li Sicnna ve L ucas çok k ey ifli iki gün geçirir ve artık her şe; '*Şdflze!diğıni düşünerek şehre dönerler. A n cak L u ca s’ın Sicnna* ^ > c n i bir tek lifi vardır; m üzik grubunun turnesinde Sicnna'nın, >. yanında olm asını istiyordur. S icn n a bu teklifi kabul etm ek İS aklında birtakım şüpheler vardır, çünkü L ucas’ın esk i sevgi] Temas Emily Snow 1. Baskı: Aralık 2015 ISBN: 978-605-348-867-5 Yayınevi Sertifika No: 12330 Copyright©EMILY SNOW Bu kitabın Türkçe yayın hakları Bookcase Ajans aracılığıyla Novella Yaymlan’na aittir. Yayınevinden izin alınmadan kısmen ya da tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz. Baskı Ezgi Mat. Teks. Pors. İnş. San. Tic. Ltd. Şti. Matbaa Sertifika No: 12142 Sanayi Cad. Altay Sok. No: 14 Çobançeşme-Yenibosna/İstanbul Tel: 0 212 452 23 02 N o v e l l A Bir Martı Yayın Dağıtım San. Tic. Ltd. Şti. markasıdır NOVELLA YAYINLARI Maltepe Mh. Davutpaşa Cd. Yılanlı Ayazma Sk. No: 8 Zeytinbumu/îstanbui 0 212 483*27 37 -4 8 3 43 13 Faks: 0 212 483 27 38 w ww.noveUayayin lari.com [email protected] Orijinal Adı Yayın Yönetmeni Çeviren Editör Sayfa Tasarımı Redaksiyon Son Okuma Kapak Tasarımı : Absorbed - Consumed : Şahin Güç : Giilfem Çırak : Elçin Kazancı : Özgür Balpınar : Canan Hatiboğlu : Sena Polatoğulları : Alla Özabât EMILY SNOW Bir rakip, bir sır ve tutkulu bir yolculuk... TEMAS Çeviren: Gülfem Çırak Bu yolculukta karşılaştığım bütün inanılmaz okurlara, yazarlara ve blogyazarlarına... Her zaman böyle muhteşem olduğunuz için teşekkürler... Giriş Lucas Wolfe Bu geceden önce, yani her şey boka sarmadan yirmi dört saat önce Sienna’yla aramızdaki her şeyin bittiğini biliyordum. Buna denyo önsezisi diyebiliriz ya da açgözlü eski karım Sam ’in fazla erken ortaya çıkmasının sonucu da olabilir. Si enna’yla aram ızda hiçbir şey olamayacağını Atlanta’ya geldi ğimiz gün anlamıştım ama aramızdakilerin nereye gideceğini bilmek, beni onunla birlikte olmaktan alıkoymamıştı. O na iki yıl önce verdiğim sözü tutmuştum. Sonunda ona sahip olm uş tum ve şimdi gitmesine izin vermem gerekiyordu. Hayır, doğru ifade bu değildi. Onun gitmesini sağlam a lıydım. K ırm ızı beni asla isteyerek terk etmezdi; kafayı sı yırmış Sam onu tehdit ettikten sonra bile... Onun beni terk etmesini ancak tek bir şekilde sağlayabilirdim ve bu yüzden şimdiden kendim den nefret ediyordum. 9 Em ily Snow Onıı yıkmak zorundaydım. Beni, asla âşık olunmaması gereken biri gibi görmesini sağlamalıydım. Sienna’nın birkaç dakika önce içine girip kaybolduğu banyonun dışındaki duvara omzumu yaslamış onu beklerken, koridorun diğer ucundaki doğum günü partisinden gelen gitar seslerini duymazdan geldim. Göğsümde bir ateş yansa da aldırış etmedim. Buraya gelmemeliydim. Ellerimi yumruk yapıp iyice sıktım. Sam onun kim olduğunu öğrenmeye ka rarlıydı ve eski karım bir şeyleri çözmek konusunda iyiydi. Bu kadar bencil olmamalıydım. Ama öyleydim. Söz konusu Sienna olunca hep bencil dim. Banyo kapısının açılıp duvara sertçe çarptığını duydum. Sienna sendeleyerek, sersemlemiş bir şekilde koridora çıktı ğında, mideme acıyla karışık berbat bir his yayılm aya baş ladı. Bu dört yıl önce hissettiğim acıya benziyordu ama tam am en aynı değildi. Onun nedeni farklıydı. Ve o acının arkasındaki sebep, benim felaketimdi. Sienna, gözlerini halı döşeli zeminden ayırmadan bana doğru yürüm eye başladı. Ellerini siyah dantel elbisesinin yan taraflarına sürtüp duruyordu. Sadece birkaç saat önce onu becerirken bu elbiseyi kalçalarından yukarı kaydırmıştım. Si enna gittikten sonra bile bu anı bana kalacaktı. Belki bu anıya yeterince odaklanırsam, onu m ahvetmek zorunda olduğum gerçeğini unutabilirdim. Sienna neredeyse bana çarpacak olduğunu fark edince kaskatı kesildi. K aslarım gerilirken ona dokunm am ak için 10 Temas kendimi tutup ellerimi yumruk yaptım. Ona yeterince dokun muştum. Ve her şey bittiğinde, onu sistemimden attığıma kendimi ikna ettiğimde bile onu unutmayacaktım. Bana nasıl hissettirdiğini unutmayacaktım. Kızıl saçlarının alnına düşen tutamlarını geri çekerek kısık mavi gözlerle bana baktı. “Gitmeye hazırım.” Gözleri gibi sesi de öyle soğuktu ki bir an için Sam’in ona ne halt söylediğini merak ederek ona bakakaldım. Tanıdık bir korku dalgası kaburgalarımın arasına yayıldı. Âşık olmak tan, bu kadar uzun süredir kaçmamın nedeni buydu. Sam'in beni mahvedeceği korkusu öyle felç ediciydi ki, aşkın haya tıma tekrar girip her şeyi bok etmesine gerek yoktu. Sienna çıplak kollarını sıkıca göğsünde kavuştururken göğüsleri elbiseden çıkacakmış gibi oldu. Ona sahip olmak ve onu korumak isteyen yanım neredeyse devreye giriyordu ama burnumdan derin bir nefes alıp üstünü kapatmasını söy lememek için kendimi tuttum. “Gitmeye hazırım,” diye tekrar etti sıktığı dişlerinin ara sından. Yüz ifadesi değişmeyince Sam’in ona pek bir şey söylemediğini anlayarak, kafamla gece kulübünün girişini işaret ettim. “Araba bekliyor.” Çıkmadan Cilla'ya veda etmek için yanma uğramadım ama o muhtemelen gittiğimi hemen anlardı. Şu anda aklım daki son şey C illa’ydı, çünkü Sienna yanımdaydı. Ama yine de hayatımdan çıkmak üzereydi. Şoför bizi Four Seasons'a geri götürürken hiç konuşma- 11 E m ilv Snow dik. Lobiye girip asansörle süitimize çıkarken bile sessizdik. Ama Sienna odaya girer girmez çantasını karşıya fırlatıp içindekilerin dökülmesine neden oldu. Sonra bana döndü. Bu durumu hemen kontrol altına almazsam ben de ken dimi kaybedecektim, biliyordum. “Otur," diye emrettim, boğazımın düğümlenmemesine çalışarak. Sienna her zaman yaptığı gibi beni sorgulamaya yeltendi ama kafamla tekrar koltuğu işaret ettim. “Otur...” Onun, dediğimi yapmasını izlerken, hareketleri kulüpte Sanr le karşılaştıktan sonra olduğu gibi uyuşuktu. Bu halini görünce göğsüm sıkıştı. Bunu yapmak istemiyordum. Bu, yapmak istediğim en son şeydi ve bu odada onunla birlikte olmak durumu daha da zorlaştırıyordu. Aramızdakileri şimdi bitirmeliydim, böylece incinmeden önce onu hayatımdan çı kartabilirdim. Bu süreçte ben de yanacak olsam da bunu ona borçluydum. “Her şeyi batırdım .. diye başladım ama kelimeler bo ğazımda düğümlendi. Ne diyecektim? Seni kullanarak, bu raya getirerek her şeyi batırdım. Sana âşık olarak her şeyi batırdım. Sienna ağlamaya başladı. Sessiz, acı dolu gözyaşları dö kerken söyleyeceklerimin hiçbirini duymak isteyeceğinden emin değildim. Ama yine de devam ettim. Sonraki birkaç dakika boyunca konuşurken mavi göz lerine bakmaktan kaçındım, çünkü bana söylediği her şeye katlansam da gözlerine bakmaya dayanamazdım. Yüzümü ifadesiz tutup ona hiçbir duygumu göstermedim. Ve sonunda 12 Temas kırılma noktasına ulaştığımızı anladığımda boğazımı temiz ledim. “Gitmen gerek,” dedim. Sienna karşılık olarak bir şeyler söyledi kulaklarım öyle çınlıyordu ki ne dediğini anlayama dım. “Seninle işim bitti,” diye devam ettim sıkkın, soğuk bir sesle. İrkilip kollarım gövdesine sardı. “Kontratımızın şart larını yerine getirdin.” Bana karşı geldi. Benim için savaştı. Onun küçücük bir parçasını bile hak etmeyen, rezil bir adamdım ben. Ama so nunda kazandım. Benimle çalışmayı kabul etmesinin sebebi olan büyükannesinin evini ona geri vereceğimi söyledi ğimde; sorularının hiçbirine cevap vermeyip ona, sana hiçbir şey borçlu değilim dediğimde kazandım. Sienna beni terk et tiğinde kazandım. Daha sonrasında, olanları anlamlandırmaya çalışarak A tlanta’da dolaşmaya başladım ve sonunda kendimi Your Toxic Sequel büyük üne kavuşmadan önceki zamanlarda, Sam antha’yla evliyken yaşadığım pis apartman binasının önünde buldum. Nasıl berbat bir durumda olduğumu biliyor dum, o kadar da aptal değildim. 13 Birinci Bölüm Lucas IVolfe Sonraki hafta hayatım lanet olası bir bulanıklık halinde geçti. Fazla bir şey yapmadım. Kahretsin! Hatta Los Angeles’a vardığımda zamanımın çoğunu evimde yapayalnız ge çirdim. Ama yaptığım her şeyde o vardı: Sienna... Bunu söylediğim için soğan erkeği gibi göründüğümden eminim ama umurumda değil. Sienna burada benimle olmalıydı. Ama yoktu. Bu yüzden kendimi işime vermek, onun anı sını müzik ve viskiyle unutmak için elimden geleni yaptım. Küçük kardeşim Kylie bir akşam evime geldiğinde beni böyle buldu. Alt kattaki müzik odama girer girmez, k‘lyy, esrar ve içki kokusundan geçilmiyor ya,"’ diye yakındı. “Sevgili ağabe- 15 Emily Snow yinı, şu anda enıo tanımının somut örneğisin yemin ediyo ru m /’ Buraya gelmesine şaşırmıştım; normalde, görmekten pişman olacağı bir şeye denk gelmemek için gelmeden önce bana haber verirdi. Onu duymazdan gelerek pek anlamı ol mayan boktan şarkı sözlerini karalamaya devam ettim. Kardeşim oturduğum yerin karşısındaki koltuğa çöküp derin bir iç geçirerek tekrar dikkatimi çekti. “Onunla konuş tun mu?” Ehliyetini değiştirmesi için onu Motorlu Taşıtlar Dairesi'ne götürdüğüm günden beri Sienna’yla konuşmam için ba şımın etini yiyordu. Bu konuda beynimi kemirmeye başladığı zamandan beri yüzüncü kez kendi sesimin, “Neden? Onunla konuşsam ne işe yarayacak?” diye sorduğunu duydum. Kylie içini çekerek öne eğildi ve kollarını bacaklarına dayadı. “İşleri yoluna sokmak için hiçbir zaman geç değil dir.” Batırılan işleri düzeltmenin o kadar kolay olmadığını en iyi kendisi bilmeliydi aslında. Ela gözlerimi defterimden kal dırıp kardeşimin solgun yüzüne baktım. Uykusuzluktan kah verengi gözlerinin altında koyu renk halkalar oluşmuştu. Her an çökecekmiş gibi görünüyordu. Evet, Kylie bu durumu iyi biliyordu. Ben de onun karmaşık durumlarının ortasına çekilmiş tim. Geçen hafta Kylie’nin New Orleans’tan gelmesinden beri VVyatt MeCrae’nin aramalarıyla uğraşmak zorunda kal mıştım. Wyatt yine batırdığı işleri düzeltmek istiyordu ama 16 Temas Kylie onun saçmalıklarıyla uğraşmak istemiyordu. Ama bugün bu konuyu açmayacaktım. Kylie’nin acı çektiği her halinden belli olurken yapamazdım. Benden cevap alamayacağını anladığında, “Konuşma dın sanırım,” dedi Kylie en sonunda. Mavi-siyah saçlarının arasını kaşıyıp kafasını iki yana salladı. “Beni hayal kırıklı ğına uğratıyorsun.” Sözcükleri yüzümü bir pençe gibi tırmaladı. Ona baş kalarının ödünü patlatacak bir bakış attım ama Kylie’nin kası bile oynamadı. “Peki sen telefon edip Wyatt’la,” diye başla dım ama yüzünün nasıl düştüğünü, göğsünün nasıl aniden kalktığını görünce sustum. Sırf canı yanıyor diye öfkesini ondan çıkarmak isteyen kahrolası bir canavardım. Ben kahrolası bir canavardım, nokta. “Sen Sienna’yla konuştun mu?” diye sordum sonra. Kardeşim rahatlayıp arkasına yaslandı ve kollarını göv desine sardı. Bu hareketle tişörtü kaydığında göğsünün sol tarafındaki minik siyah kuşlardan oluşan kümeye, bir yeni sinin eklenmediğini görerek şaşkınlığa düştüm, çünkü Wyatt’la ayrıldığı her seferinde oraya yeni bir kuş dövmesi eklemek geleneği olmuştu. Kylie düşüncelerimin nereye kaydığını anlamış olma lıydı ki kızarıp tişörtünü düzelterek dövmelerin çoğunu ka pattı. “Hayır, onunla konuşmadım. İstemediğimden değil... Numarasını kullanmıyor. Bu yüzden buraya geldim.” Şaşkınlıkla kaşım kalktı. k‘Lucas-Kfl/?w/û.vı-WoUe bile birinin AT&T’den numarasını değiştirmesini sağlayamaz. 17 Emily Sno\\' Kv. Bağlantılarını da Sienna’nin yeni numarasını öğrenecek kadar iyi değildir muhtemelen. Ailesi ve arkadaşları benden nefret ediyor.” “Onun adresine ihtiyacım var.” “Evine giderek, onu kızdıracağını düşünmüyor musun?” Sienna’yı çok iyi çözmüştüm ve bu noktada kardeşim evine gitti diye polisleri arasa şaşırmazdım. Kylie ayağa fırlayıp ellerini yanlarında yum ruk yaptı. “Ona ne olduğu hiç um urunda değil mi senin?” Titrek bir nefes aldı. “Ya da dur tahmin edeyim, o da senin için sadece sana yılışan hayranların kadar önemli, öyle değil mi? Sam onu korkutup kaçırarak iyi yapm ış.” Ciğerlerimdeki havayı boşaltm ışlar gibi hissettim. Ona ne olduğu umurumda olmasaydı Sienna şu anda ya nım da olurdu. K ylie’nin gelip kahrolası terapistim miş gibi davranm asına gerek kalmazdı. Sienna’yla geçirdiğim vaktin ne kadar kısa olduğunu takmazdım. Sam ’in ona veya bana yapabileceklerinden endişelenm ezdim . K endim i mutlu et m ekten ve bu hissi sürdürm ekten başka hiçbir şeyi kıçıma sallamazdım. Hayır, ona ne olduğu umurumdaydı. Defterimi kapatıp kenara ittim, çünkü bugün hiçbir şey yazacak halde değildim. “Taşındı.” K ylie arkasına yaslanıp dişlerini sıktı ve kafasını iki yana salladı. “Yalan söylüyorsun.” Dudaklarımı birbirine bastırıp bakışlarımı kardeşimin- 18 Temas kilere diktim. Gözlerimizle birbirimize birkaç saniye meydan okuduktan sonra kafamı iki yana salladım. “Eskiden nerede yaşadığını biliyorum ama şimdi nerede kaldığına dair hiçbir fikrim yok.” “Bulamaz mısın?” “Hayır,” dedim. “Çünkü onun hayatının bir parçası ol mamalıyım.” Kardeşimin yüzündeki kararlılığın yerini inanmazlık aldı. “Söylemek istediğim çok şey var ama bir fark yarata cağından şüpheliyim. Zaten söylesem bile sen de benim saç m alıklarımı yüzüme vurursun. Ama bunu istemediğini biliyorum. Biliyorum ki onu seviyor...” Daha ileri gitmeden lafını kestim. “Beni çok iyi tanımı yorsun demek ki...” Bu cümleyi öyle gönülsüz bir şekilde söylemiştim ki K ylie’nin zalimce bana gülmesine neden ol muştum. “Öyle olsun...” Kardeşim eşyalannı toplayıp koltuğun ya nındaki masada duran bir yığın zarfı almak için dururken, nefes alış verişlerimi kontrol etmeye çalıştım. Odada ilerlerken hiçbir şey söylemedi ama kapıya vannca omzunun üstünden baktı. “Söylediğin o boktan şeyleri yediğimi sanma... Sana McCrae’yi unuttuğumu söyleseydim bana inanır miydin?” Vücudumun her bir köşesi sancısa da dudaklarımı ha fifçe kıvırıp gülümsemeye çalıştım. “Hayır, bir saniye bile inanmazdım.” Kylie kapı kolunu kavradı. “O zaman işleri yoluna sok... Sam’i boş ver, geçmişi boş ver, korkularını boş ver...” 19 Emiİv Snow G itm ek için adım ını attığında boğazımı temizledim. “Sen kendi tavsiyene uyacak mısın?” diye sordum. Kardeşim olduğu yerde donakaldı. Tekrar omzunun üstünden bana bak m adan önce uzun bir süre gergin sırtını inceledim. “Evet, eninde sonunda uyacağım.” Ö yle olsun, diye düşündüm. Beni evden çıkaran K ylie’nin sözleri miydi, yoksa kendi ihtiyacım mıydı bilm iyordum ama on dakikadan kısa süre sonra kendim i arabam da buldum. Sienna’nın yeni dairesini çabucak bulsam da A udi’yi durdurmadım . Buna henüz hazır değildim . D ürüst olm ak gerekirse, Sienna’nın da hazır oldu ğunu sanm ıyordum . Evinin önünden geçip gittim ama nerede yaşadığını gör mek, kardeşim e hak verm eme neden olmuştu. Sienna’yı geri kazanm alıydım . A m a bunda başarılı olm ak için ne yapmam gerektiğini fark ettiğim de çenem e bir yum ruk yem iş gibi oldum . Telefonum u alıp aram a geçmişimde tüm numaralar dan daha fazla yer kaplayan numarayı çevirdim ama direkt olarak sesli m esaja yönlendirildim. Eski karım için bu tipik bir şeydi zaten. “Konuşm am ız lazım,” diye hırladım. “Saçmalıklarını ya da delice oyunlarını istemiyorum. Sadece seninle konuşmam lazım, Sam ...” Beni yarma, hatta belki de haftaya kadar ara m ayacağını biliyordum ama onun için hazır olacaktım. B ir saat sonra boş evim e girdiğimde Sam ’le ve paylaş tığım ız sapkın geçm işle alakalı tüm düşünceleri kafam dan 20 Temas atmaya çalıştım. Müzik odama geçtiğimde düşünebildiğim tek kişi Sienna’ydı. Kokusu, tadı, içine gömüldüğümde bana hissettirdikleri... Defterimle gitarımı elime aldım ve ona her şeyi anlat maya başladım. 21 İkinci Bölüm Lucas WoIfe Sonraki hafta boyunca stüdyo ve artık evim demeye baş layabileceğim bar arasında gidip gelirken şarkıyı Sienna için iki kez yeni baştan yazdım. Eh, tam olarak söylemek gere kirse yedi kere yazmıştım ama hâlâ bitmemişti. Tüm delice duygularımı, berbat ettiklerim için özürlerimi dört dakikaya nasıl sığdırabilirdim? Şu noktada içimdeki her şeyi Kırmız ı’ya anlatabilmek için kahrolası bir kitap yazmam gerekirdi. Müziği birkaç günlüğüne bir kenara bırakıp başka bir şeye, çoğunlukla Sam ’e ulaşmaya odaklanmaya karar ver dim. Normal bir ilişkim olması için Sam ’i hayatımdan çı kartm alıydım . Eski karımın beni aramadan, bir şeyler istemeden durabildiği en uzun süre buydu. Fırtına öncesi ses sizlik gibi... Ama sonra, sonunda benimle iletişime geçti. 22 Temas Mesajı, öğleden sonra bankadan çıkarken geldi. Onunla ilişkimizin finansal bir kâbusa dönüştüğü düşünülürse, du ruma çok uygun bir ironiydi. Mesajını okuyup cevap yazmak için bir alışveriş merkezinin otoparkına girip en sonuna park ettim. 16.43: Bana ihtiyacın mı var, bebeğim? Bebeğim... Alayla güldüm. Samantha’nm böyle sorulan hep hileli olurdu; bir test gibi... Onun, beni rahat bırakma sına; değiştiremeyeceğim ya da düzeltemeyeceğim şeyleri elinde koz olarak tutmayı kesmesine ihtiyacım vardı. Ama hayır, ona ihtiyacım yoktu. Belki böyle hissetmem yanlıştı ama yaşananlardan sonra, bir zamanlar ona karşı hissettiğim sevginin bir gramı bile kalmamıştı geriye. İçimde hayal kırıklığı, acıma ve tiksinti vardı. Ve evet, kahrolası bir korku... Ama sevgi yoktu. Radyoda çalan Five Finger Death Punch şarkısını sus turmak için müzikçaların ekranındaki sessize alma tuşuna bastım. Ona diyeceklerimi düşündüm ama sonra lanet olsun deyip direkt olarak konuya girmeye karar verdim. 16.48: Konuşabilecek durumda mısın? Aramızdaki saç malıkları konuşmalıyız. Bir dakika sonra hemen cevap attığında, neredeyse se sindeki kahkahayı duyabiliyordum. 16.49: Aramızdaki saçmalıklar mı? Benimle dalga mı geçiyordu bu? 16.49: Oyun oynama, Sam... Neden bahsettiğimi çok iyi biliyorsun. 23 Emily Snow Bu mesajıma hemen cevap vermedi. Muhtemelen durum dan faydalanabilmek, yetişkin konuşmaları yapmadan önce benden biraz daha para koparabilmek için bir yol düşünü yordu. Ama sonunda verdiği cevapla beni şaşırtmayı başardı. K aliforniya’ya gelmişti. Tam olarak Santa Monica ’daydı. Benimle bir saat içinde buluşmak istiyordu ama neden onca yer varken burada olduğunu bilmiyordum. Bir mesaj daha göndermesini, yanımda çek defterimi de getirmemi ya da bunun gibi saçma bir şey istemesini bekle dim ama yapmadı. Bu da ne planladığını daha çok merak et meme neden oldu. Pier’e yanm saat önceden ulaşıp buluşmayı kararlaştır dığımız lunaparka gittim. Sam genelde hiçbir yere vaktinde gitmezdi ama bu sefer parkın girişinde beni bekliyor, yemek tezgâhının önünde volta atarak sigara içiyordu. Taktığım siyah bere ve güneş gözlüklerine rağmen Sam beni neredeyse hemen fark etti ve beğeni, şehvet ve tiksinti dolu gri gözlerini üstümde dolaştırdı. “Hâlâ eskisi gibisin,” dedi, ben duyma mesafesine girer girmez. Kafasını bileğime doğru eğip, uzun kollu giymiş olsam da yine de görünen dövmelerime baktı, “Kimseyi kan dıramazsın Lucas-Kahrolası-Wo\fe... Hiç kandıramadm...” Sonra ince omuzlarını silkti. “Eh, yani kimliğini gizleyerek kandıramadm. Herkesi tam bir...” “Sessiz ol,” diye uyardım. Karşılık vermeye yeltendi ama ağzındaki sigarayı alıp yere attım ve ayakkabımın taba nıyla ezdim. “Şunu da burada içme... Etrafta çocuklar var.” 24 Temas Benim boyuma yetişmesi mümkün olmasa da ayak par maklarının üstünde yükseldi ve ince vücudunu benimkine yapıştırdı. Çok ama çok zayıftı. Onu son gördüğümden beri daha fazla kilo vermişti ve son görüşmemizin üstünden yal nızca birkaç hafta geçmişti. “Kovulacağımdan mı korkuyorsun?” Bir kaşımı kaldırdım. “Hayır, çocuğunun suratına duman üfledin diye annelerden birinin kıçını tekmeleyece ğini düşünüyorum.” Ayaklarını düzleştirip geriye çekildi ve zayıflığından çok büyük görünen gözlerini bana dikti. Onunla hâlâ evliy ken, kahretsin, boşandıktan sonra bile onu bırakmanın im kânsız göründüğü zamanlarda onunla yatarken Sam sağlıklı ve güzeldi. Parayla alabileceği her şeyi kullanıp kafa bulmu yordu. “Ben de bir binanın en üst katından atlasam umurunda olmayacağını sanıyordum, Lucas,” dediğinde kafamı yana eğip kendimi sırıtmaya zorladım. O zaman önceki yüz ifadesi geri geldi. “Neden buradasın, Sam?” Sorumu duymazdan gelip koluma girdi. Kolumu silkip ondan kurtulmak istiyordum ama olay olmasın ve Sam in cinmesin diye beni tutmasına izin verdim. “Birlikte yürüye lim, bebeğim,” dediğinde sesindeki hayal kırıklığı kulağımdan kaçmadı. Geçen birkaç yılda bu sesi öyle çok duymuştum ki kalabalık bir odada olsak bile tanıyabilirdim. Ama kahretsin ki hiç duymak istemediğim bir sesti. 25 E m ilv Srunv Dönınedolaba varana kadar, uzun bir süre hiç konuşma dan yürüdük. Sonunda onun kolundan ayrılıp ellerimi na zikçe omuzlarına koydum. “Hayatımın geri kalanını seninle bu şekilde geçirmeyeceğim.” Sam on saniye kadar kafası karışmış gibi göründü ama sonra alaycı bir şekilde sırıttı. “Gerçekten mi, Lucas?” “Hayatım boyunca hiç bu kadar ciddi olmamıştım.” Yanımdan geçerek dönmedolap sırasında bekleyen bir kaç çocuğun arkasında durdu. Kafasının arkasına, birkaç hafta önce kızıla boyadığı kısa siyah saçlarına baktım. İnce gri tişörtünün altında omuzlarının hafifçe titremesini, kendi sini kontrol etmek için kollarını gövdesine sarmasını izledim. Sonra ellerimi kotumun cebine sokarak ona katıldım. “Her şeyi batıran sensin,” derken gözlerime bakmadı. “Evet,” derken içimde bir korku belirmişti. “Benim...” “ S e n ...” K ollarını çözüp ellerini saçlarından geçirdi. “Benden ne istiyorsun?” “Beni rahat bırakmanı istiyorum. Sana bir sürü para ver d im ... Bir sürü... A rtık bunu sonlandırm anın vakti geldi. Başka biriyle olm ak istiyorsam rahatça...” Dudakları hafifçe aralandı ama şaşkın ifadesini anında yok edip onu olduğundan on yaş daha yaşlı gösteren sert bir ifade takındı. “Tabii ki bu mesele C illa’nın partisinde tanış tığım o sürtükle alakalı...” Sienna... ve C illa’dan bahseder ken sesi öfkeyle kalınlaşmıştı. “Cilla her zamanki gibi sarhoş b ir fahişe gibi davranıyordu. Bu yüzden yanında tuttuğun yeni eşlikçini merak etmiştim.” 26 Temas Ben Sienna’yı yanımda tutmuyordum. Sorun da buydu zaten. “Bu kimseyle alakalı değil... Sana daha fazla şey ver mek istemiyorum artık.” Önümüzde de arkamızda da insanlar vardı ve Sam mil letin önünde sırlarımı açığa vuracak kadar aptal değildi. Sırrı elinde tuttuğu sürece beni de tutacağını düşündüğünden kim seye bir şey söylemezdi. Sonunda cevap vermeye karar ver diğinde bana doğru yaklaştı. Alkol ve sigara kokusu burun deliklerime doldu. “Eğer onu bu kadar çok istiyorsan ona gerçeği söyle... Olanları anlat ona... Sienna’nm, Lucas-ÂflAro/as/-Wolfe hakkmdaki her şeyi bilmek istediğinden eminim. Her şeyi neden batırdığını anlayacağından da eminim/' “Öyle bir şey olmayacak,” dedim sıkılı dişlerimin ara sından. “Onun üstündeki kontrolünü kaybedersin diye mi kor kuyorsun?” O anda kafamda bir ampul yandı. Yüzüme lanet olası bir tuğla yemiş gibi oldum. Sam kontrolümü kaybetmemi is tiyordu. Belki paramı istediğinden daha çok istiyordu bunu. Ve şimdi, her nasılsa Sienna’nın adını biliyordu. “Bu yüzden mi buradasın? Sienna’yı görmek için mi?” Sam gözlerini önümüzdeki dönıııedolaptan hiç ayırmadı ve neredeyse dudaklarını hiç oynatmadan, “Evet.” dedi. 27 Üçüncü Bölüm Lucas Wolfe Sam ’e bakarken vücudumdaki bütün damarlarda öfke dolaşmaya başlamıştı. Dudaklarının kenarları minik bir gü lümsemeyle kalktı ama benimle dalga mı geçiyordu, yoksa ona acımam için ağlamanın eşiğinde miydi, bilemiyordum. Bunların ikisini de yapması m üm kündü ve şu anda amacı hangisi olursa olsun öfkemi artırıyordu. “Neden?” diye sor dum. “Ne halt yemeye onu görmek istiyorsun?” Bu aptalca bir soruydu. Onun da aynı şeyi düşündüğünü biliyordum , çünkü gözlerini birkaç kez kırpıştırmıştı. Sien na’yı ziyaret etmek beni daha çok kontrol elde etmesini sağlayacaktı. Bana karşı kullanacak bir şeyi olacaktı; bu kadar basit... Sam ince kollarını tekrar göğsünde kavuşturdu ve to puklarının üstünde sallanarak bana inanamıyormuş gibi ka 28 Temas fasını iki yana salladı. “Tanrım, Lucas... Gerçekten de düşü nüyor musun,” diye sert bir fısıltıyla konuşmaya başladı ama sırada arkamızda duran çocuk araya girdi. “Ah Tanrım, bugün binecek misiniz?” diye sordu çocuk. Sırtı gerilen Sam yavaşça arkasına dönüp ona sert bir bakış attı ama çocuk etkilenmiş gibi görünmüyordu. En fazla onon bir yaşındaydı. Çocuğa patlayıp kendisini tutuklatmadan önce onu tutup çekmek istediğimde Sam elimi itip kenara çe kildi. Kolunu lunapark görevlisinin durduğu yöne uzattığında bakışlarım dirseğinin iç kısmındaki berelere odaklandı. Lanet olası iğne izleri... “Geç bakalım seni küçük bok kafa,” diye hırladı Sam. Çocuk aramızdan geçtikten sonra Sam dikkatini tekrar bana vererek korkutucu gözlerle baktı. Göz temasını ondan uzaklaşarak ilk ben bozdum. Onun oyunlarıyla işim bitmişti, bu kadarı yeterdi. Sam her zamanki gibi saçmalıyordu ve her zamanki gibi henüz işi bitmemişti. Bana çabucak yetiştiğinde saçları gri gözlerine düşmüştü ve soluk soluğaydı. “Onu görmeyi planlayıp planlamadığımı sormayacak mısın?” diye sorduğunda daha çok hırlamaya benzeyen kısık bir kahkaha attım. “Planlamıyorsun.” Söylediği şeylerin beni etkilemesine izin verdiğim için kendimi bok gibi hissediyordum. “Be nimle oyun oynamak için buluşmak istedin. Lanet olsun..." Sam durup bileğimi kavrayarak takma tırnaklarını yıldı/ dövmelerime batırdı. Canım yanmıyordu; onun istediği şekilde 29 Emily Snow yanmıyordu. “Ona âşıksın.” Bu bir soru değildi ve otomatik olarak kafatasımın içinde sirenlerin ötmeye başlamasına neden olmuştu. “Seni sevdiğim kadar,” dedim ona her kelimeye vurgu yaparak. “Seni ne kadar az sevdiğimi sürekli söyleyip duru yorsun ya...” İrkilmesini saklayamadı. Onu dikkatle izledim; kıkırda masını bastırmak istermiş gibi eliyle ağzını kapatmasını, göğsünün yavaşça inip kalkmasını... Ona doğru cevabı ver diğimi biliyordum. Canını yakan cevap buydu. Ve Sienna'dan uzak durmasını sağlayacaktı. Sonunda, “Midemi bulandırıyorsun," dediğinde kafamı yana eğdim. “İlk önce beni sevdiğini söylemeyi unuttun. Normalde böyle yürümez mi? Bana, beni halâ istediğini söylersin, sonra git bok ye dersin...” Tişörtümün önünü kavrayıp parmak uçlarında yükseldi ve yüzünü bana olabildiğince yaklaştırdı. “Seni mahvedebi lirim.” Onu kendimden uzaklaştırıp parmaklarını tişörtümden ayırdım ve neredeyse lanet olası yüzümün çatlamasına neden olacak şekilde zorla gülümsedim. Gazetelerde onunla samimi fotoğraflarımın çıkması en son istediğim şeydi. “Zaten yaptın...” “Ne yaptım?” diye sordu. “Beni mahvettin.” Dirseğinin içine dokunduğumda yü zünü buruşturdu. “Kendini de...” Bir tuvaletin önünde onu bırakıp uzaklaştığımda gırtla- 30 Temas ğmdan boğulur gibi bir ses çıkardı. “Gidiyor musun?” Ona bakmak için döndüm ama çıkışa doğru yürümeye devam ettim. Hayatımın son birkaç yılını kâbusa dönüştür müş olan kadından uzaklaşmak istiyordum. “Sana söyleye cek başka hiçbir bok yok...” “Ama bana ihtiyacın var,” dedi. Başka bir şey söyleme mişti ama söyleyecekleri havada asılı kalmıştı sanki. Mutlu olmak istiyorsan bana ihtiyacın var. Seni bırak mama ihtiyacın var. Ona sırtımı döndüğümde, tam o sırada lunapark oyun caklarına doğru yürümekte olan bir ailenin etrafından dolaş mak zorunda kaldım. Ve ayrılmadan önce kısık sesle, “Bu işi nasıl çözeceğimizi düşündükten ve benimle oyun oyna mayı kesmeye karar verdikten sonra lanet olası bir telefon edersin,” diye ekledim. Beni duyabilecek kadar yakınımda olduğunu biliyordum. Sam geleneğini bozmayarak, sonraki beş gün boyunca ne aradı ne mesaj attı. Bu beş günü muhtemelen uyuşturucu satıcısıyla birlikte, dirseğinde bir iğneyle geçirmişti. Hafta sonu geldiğinde kafamdan geriye doğru saymaya başlamış tım ve ondan haber almama birkaç gün kaldığını biliyordum. Kendimi müzikle meşgul ettim. Çoğunlukla solo projem üze rinde çalışıyordum ama grup çalışmaları da yapıyordum. Ama davulcumuz Sinjin hâlâ rehabilitasyonda olduğun dan, bu bir felaket gibiydi. 31 EmUy Snou “En azından bunun zaman kaybı olduğunu düşüıımüyormuşsuıı gibi davranabilir misin?” diye sordu Wyatt. Cumartesi akşamıydı ve evimdeki küçük stüdyoda, gitaristimiz CaPle birlikte, öğlenden beri yeni albümümüz için örnek çıkartıyor duk. Cal son otuz dakikadır dışarıda telefonla konuştuğundan ben de içeride, sürekli bu yaz çıkacağımız turne hakkında ko nuşmak isteyen Wyatt’la kalmıştım. On sene önce, lanet olasıca grubumuzu kurduğumuzdan beri ilk kez turneye çıkmak istemiyordum. Her nasılsa yıl lardır ilerlememi sağlayan motivasyonu kaybetmiştim. Wyatt kafasını iki yana salladı. “Yemin ederim sersem gibi...” “Burada olmak istiyorum,” dediğimde bana şüpheci gözlerle baktı. “Ama üst katta, odamda.” “Z avallı../’ Aşağılamasına bir şeyler daha eklemek is tedi ama lafını kestim. “Bunu da kardeşim için iki hafta boyunca kıçını yırtarak ağlayan orospu çocuğu söylüyor.” Eğer Kylie birkaç gün onu arayıp her şeyi düzeltmek istediğini söylemeseydi hâlâ aynı durumda olacaktı. Kardeşim ne zaman Wyatt’la işinin bitti ğini söylese yalan söylediğini anlamak gibi bir yeteneğim vardı ama bu sefer onunla bir daha görüşmeyeceğini söyle diğinde ona inanmıştım. Herhalde müzik yapma ve bir şeyleri umursama yete neklerimin yanında, saçmalıkları tespit etme yeteneğim de cehennemin dibine gitmişti. 32 Temas “Telefonu alıp Sienna’yı aramakta utanacak bir şey yok, VVolfe.” “Bunu yapmanı Kylie mi söyledi?” Wyatt’ın yüzünde şaşkın bir ifade belirdi ama sonra par maklarını vurmakta olduğu gitarını bir kenara bırakıp kolla rını koltuğun arkasına uzatarak gerdi. “Senin problemlerini konuşacak vaktimiz yoktu.” Kardeşimi becermekle mi yoksa onunla tartışmakla mı meşgul olduğunu ima ediyordu bilmiyordum, bilmek de is temiyordum. “Ona yaptıkların için hâlâ kafanı yarmak isti yorum.” “Biz işleri yoluna sokuyoruz. Ama senin problemlerin...” Yine aynı saçmalığa dönmüştük. Ona evimden siktir olup gitmesini söylemek için ağzımı açtım ama o sırada pi yano bankındaki telefonum titredi. Telefonu döndürüp ekra nına baktım ve Cal’in gönderdiği mesajı okudum. “Cal gitti... Bir mesele çıktı.” “Kesin bir kadın... Tam da Cal’e göre bir şey...” Wyatt ben bir şey söyleyemeden ayağa kalkıp kapıya yöneldi. Tek rar bana bakmak için döndüğünde uzunca içini çekip kafasını kaşıdı. “Kahretsin, bana şöyle bakma! Dışarı çık sen de... Eğer onu aramayacaksan kafandan atmaya çalış... Ama bu rada böyle oturma... Bu sen değilsin.” Telefonumu banka geri koyup yarısı boşalmış biramı aldım. Son bir saattir bunu içiyordum. “Kylie’ye yann beni aramasını söyle...” 33 Emily Sno\\' W yatt bıyık altından ne olduğunu anlayamadığım bir şeyler söyledikten sonra çıkıp gitti. Bense uzun bir süre m üzik odasında kalıp aynı birayı yudumlamaya devam ettim. K ahrolası bir zavallıydım, tıpkı W yatt’ın dediği gibi... Ama Cal ve W yatt’m gitmesinden uzun bir süre sonra, sonunda yerim den kalktığım da planladığım gibi yatağıma gitmedim. 34 Dördüncü Bölüm Lucas Wolfe Bu akşam, “Sam Günleri”nden beri sahip olduğum ve gösterişten uzak olduğu için bırakmadığım cipimi kullan maya karar verdim. Mutluluğu bulacağım yer olduğunu bil sem de Sienna’nın evine gitmek yerine, Los Angeles'ta olduğum zamanlarda sık sık ziyaret ettiğim bara gittim. Şehir merkezindeki bu bok çukuru, daha büyük bir barla bir gece kulübünün arasına konuşlandırılmıştı. Burada bira ucuzdu, müzik hoştu ve barın müdavimi olan bir grup insan Lucas Wolfe muyum yoksa harcanacak birkaç doları olan bir berduş muyum umursamıyordu. Bu akşam bar doluydu, bu yüzden doğru düzgün bir park yeri bulmak için mekânın etrafında birkaç kez dolaşmak zorunda kalm ıştım. Sonunda cipimi bardan iki blok öteve park ettiğimde arabanın orta konsolunda ve bardak koyma 35 E m ily Smnv yerlerinde bulduğum yim ıi doları cihaza doldurdum . Gece geç saatlerde içki içtiğimde uykuya dalıp barda kalm ak gibi bir lanetim vardı ve bu nedenle, zam anında alam adığım için arabanı çekiliyordu. A racı geri alm ak için uğraşm ak zorunda olm ası K ylie’yi her zaman kızdırırdı ve küçük kardeşim , Sienna’va yaptığım şey yüzünden bana zaten kızgındı. ‘•Kırmızı’yı kafandan at orospu çocuğu! En azından bu geceliğine,” dedim kendi kendim e. A nahtarım ı cebim e sokup bara kadar h ızla yürüdüm . G üvenlik görevlisi kim liğim i kontrol etm ek için beni dur durmadı. Kenara çekilip beni tanıdığını belirtm ek için çene sini hafifçe kaldırdı ve ukalaca sırıttı. B ir sü red ir buraya gelm em iştim ama en son ocak ayında geldiğim de kolum da b a rm a id 'lerden biri ve onun arkadaşıyla ayrılm ıştım . Loş ışıkla aydınlatılm ış barda bir koltuğa yerleşirken te lefonum titredi. İlk başta telefona aldırm ayıp dikkatim i Drovvning PooFun “Bodies” şarkısına verdim am a birkaç kez daha titreyince telefonu cebim den çıkardım . K ardeşim den bir dizi mesaj geldiğini gördüğüm de hiç şaşırm adım . 23.29: İyi misin, Lucas? 23.44: l'Vyatt sıkıntıda olduğunu söyledi. 23.48: Lucas? Aklım ın bir köşesine, W y a tfı bir daha gördüğüm de bo ğazlayacağım ı yazarak öfkeyle içim i çektim ve kardeşim e mesaj yazdım. A m a ben Kylie kadar hızlı değildim . O na iyi olduğum u, benim le uğraşm adan iyi bir gece geçirm esini di lediğimi söylediğim de bana anında cevap attı. 36 Temas 23.52: Çok çabuk cevap verdin. Bir şey mi oldu? Barmaid '[erden biri -neyse ki birkaç ay önce beni evine götüren barmaid değildi- tezgâhın üstüne doğru eğilip ince dudaklarını gererek gülümsedi. “Rahat olun, Bay Rock Yıl dızı... O şeyi ikiye ayıracaksın.” Kafasıyla avucumda sıktı ğım telefonu işaret etti. Ben de telefona baktıktan sonra elimi gevşettim ve sarışın kadından “aferin” bakışı kazandım. “Uzun zamandır seni görmüyordum. Yoğun muydun?” Kadının adını hatırlamak için beynimi zorladım ve isim kartı var mı diye gözlerimi üstünde dolaştırdım. İsim falan göremeyince dudaklarımın köşelerini kaldırıp omuz silktim. “Yeni müzik ve başka saçmalıklar işte...” “O halde buralara uğramamana sevindim.” Dümdüz uzun saçlarını çıplak omzunun arkasına attı ve halter yaka tişörtünün yakasından dökülecekmiş gibi olana dek göğüs lerini ittirdikten sonra sırtım dikleştirdi. “Müziğine bayılıyo rum.” Oldukça fazla eyeliner sürülmüş koyu renkli gözlerini açık bir davetiye verir gibi kırptı. Ona her zamanki içkim olan Sam A dam s’tan istediğimi söyleyerek karşılık verdi ğimde gülümsemesi daha da genişledi. “Senin için her şeyi yaparım.” Dramatik ve şehvet dolu hareketlerle içkimi almasını iz lerken sonunda tişörtünün alt kısmındaki isim kartım fark ettim. İstediğimden fazla birayla yanıma geri gelirken barda oturan diğer lavukların beğeni dolu bakışlarını fark etmiyormuş gibi davranıyordu. “Sana adisyon açmamı ister misin*?” Biram dan bir yudum aldıktan sonra kafa salladım. 37 Emily Smnv Bütün akşam içtiğimden fazlasını yirmi saniyede kafama dikmiştim. “Bir süre burada olacağım.” “Anahtarını tutmamı ister misin?” Elini uzatarak bile ğindeki bir küme yıldız dövmesini ortaya çıkardı. “Hadi, ver şunları, Rock Yıldızı...” Bu da bir başka davetiyeydi ve yerimde bu bardaki her hangi başka bir adam olsa bu daveti kabul ederdi ama ben onlardan biri değildim. “İradem kuvvetlidir.” Kadın geriye doğru bir adım atıp ellerini dar kotunun üstüne sürttü. “Ah, duymuştum. Bir şeye ihtiyacın olursa ses lenirsin, tamam mı?” “Merak etme, seslenirim.” Dikkatini başka bir müşteriye verip beni biramla ve se faletimle baş başa bıraktığında içkimin üzerine eğilerek ne sorunum olduğunu düşünmeye başladım. İki ay öncesinde olsaydık barmaid ’i bir otele götürür ve bana vermek istediği her şeyi kabul eder, hatta daha fazla şey yapmasını isterdim. Şim di... Şimdi bu hale gelmiştim. O kadar berbat haldeydim ki müzik kutusundan yükse len Slipknot’ın “SnufT şarkısının sesinin arasında Sienna’nın Güney aksanlı, yumuşak sesini duyuyormuş gibiydim. Bira şişemi kaldırıp içkinin geri kalanını kafama diktim ve ikinci birayı daha hızlı içerken Sienna’nın lanet olası se sini duymuyormuş gibi davranmak için elimden geleni yap tım. İçkiyi rekor sürede bitirdikten sonra sarışın barmaid 'e işaret ettim. Kadın şaşkınlıkla gözlerini kocaman açarak bana baktıktan sonra beklememi ima etmek için parmağını kal 38 Temas dırdı. O an konuştuğu müşterisine döndükten sonra onun ba kışlarını takip edince sipariş vermekte olan kadını tanıdığımı fark ettim. Onu becermiş miydim? Bu düşünceyi kafamdan attım, çünkü tüm tek gecelik ilişkilerimi, yoldayken birlikte olduğum her kadını hatırlı yordum. Bu kadın Kylie’nin arkadaşlarından biri miydi? Bu düşünceyi de kafamdan önceki kadar hızlı attım. Kardeşimin kadın arkadaşları yoktu, arkadaşı Heidi’den baş kasına güvenmezdi. O zaman bu esmer kadını nereden tanıyordum? Sahne arkasında gördüğüm biriydi belki de. Bir gazeteci ya d a... O anda kasıklarıma bir tekme yemiş gibi oldum, çünkü eski bir anım gözlerimin önüne gelmişti. Birkaç yıl Önce, özür dilemek için gittiğim dairenin kapısını açan kadındı bu. Bana, ev arkadaşı Sienna’mn gittiğini söylemişti. 39 Beşinci Bölüm Lucas \Volfe K endi kendim e bu gece Sienna’yı düşünmeyeceğimi söylediğim için bakışlarımı kadından ayırmak istedim ama o anda gözüm e takılan parlak kırmızı, uzun bir atkuyruğu beni durdurdu. Kahretsin, neredeyse nefesim kesilmişti. Si enna, kadının yanına oturup hareketi nedeniyle kayan straplez tişörtünü düzeltirken gözlerimi ondan ayırmam mümkün değildi. O kadar güzeldi işte. Elini ağzının yanına siper ede rek eğildi ve dudaklarını kadının kulağına dayayarak ikisinin de kahkaha atmasına neden olan bir şey söyledi. O nu unutma planım da cehennemin dibine gitti, çünkü onun gülüşünü duymak istiyordum. Dokunuşunu hissetmek istiyordum. Ona dokunmak istiyordum. Ona şarkılar yazmadan veya herhangi bir araç kullan madan nasıl hissettiğimi söyleme fırsatı ayağıma gelmişti ve 40 Temas bunu kaçırmamam gerektiğini biliyordum. Gözlerimi boş şi şelerime indirdim, sonra tekrar Sienna’ya baktım. Meyve esanslıymış gibi görünen pembe bir içki yudumluyordu ve benim bakışlarım onu delip geçecekmiş gibiyken o bana hiç bakmıyordu. Bunun yerine bardağını masaya bırakıp avuç larını yanaklarına sürerek kahkaha atmaktan dökülen göz yaşlarını sildi. Bu, onu son gördüğüm zamanı hatırlatarak içimi yakmıştı. Sienna o zaman tamamen farklı bir sebepten, benim yüzümden ağlamıştı. “Kusura bakma uzun sürdü.” Barmaid yanıma geri gel diğinde soluk soluğaydı. Avucuma doğru bir Sam Adams daha kaydırdı ve parmaklarımı bardağın etrafına sardı. “Bu mekânın nasıl olduğunu biliyorsun. Bazı geceler bomboş oluruz, bazı gecelerse...” “Şu kadın ne içiyor?” Güzel yüzlü sarışın kaşlarını çatıp yavaşça dönerek ba kışlarımı takip etti. “Hangisi?” Sesindeki hayal kırıklığı çok belirgindi. “Kızıl saçlı olan,” diye başladım ama sonra kendi sesi min nasıl çıktığını fark ettim; internette ilk kez Belladonna filmi izleyen lanet olası bir bakir gibi konuşuyordum ve to numu değiştirdim. “Ona bir içki göndermek istemiştim de... Birkaç yıl önce müzik küplerimizden birinin setinde çalış mıştı. Ona teşekkür etmek istedim... saçmalıklarıma katlan dığı için...” Yüzü rahatlayan sarışın gülümseyerek kafasını salladı. “Ah, tamam... Tanrım, herkesi tanıyorsun, değil mi?” Om41 Em Uy Snow /u n u n üstünden bana bakarken, gözlerimi Sienna’ya çevir m em ek ve yüzüm deki aptal heyecanı silmek adına bakışla rım ı ondan ayırm am aya çalıştım. Kadere hiçbir zaman inanm am ıştım ama kader bu değilse neydi? B arm aid boğazını temizleyip dikkatini Sienna’yla ya nındaki esmere çevirdi. “Ona bunu senin gönderdiğini ve se bebini söyleyeyim mi? Birlikte olduğu adamı kızdırmak istem em ..." “N e?” Bu tek kelime ağzımdan öyle sert, yüksek ve duygu yüklü çıkmıştı ki barmaid bile ağzı şaşkınlıktan açık kalm ış halde bana döndü. Bu gece buraya geldiğimden beri ilk kez kadının ufacık halter yaka tişörtündeki isim kartına dikkatim i verdim. “Kahretsin, kusura bakma. Ben... ben ne dediğini anlayamadım da, Luisa...” “A nahtarlarını bana verm eyeceğinden emin misin?” diye sordu alaycı bir sesle, yüzünü bana yaklaştırarak. Muh tem elen buraya gelm eden önce sert bir likör içtiğimi düşü nüyor, içki kokup kokmadığım ı kontrol ediyordu. Tatmin olduktan sonra birazcık geri çekilip başparmağıyla omzunun arkasını işaret etti. “Kızıl saçlı kadın buraya sarışın bir adam la g e ld i...” Gözleri birkaç adım arkamdaki bir yere odaklanınca sırtını dikleştirdi. “Şu adamla...” Bakışlarım ı siyah ojeli, uzun tırnağını takip etmeye zor ladığım da bahsettiği sarışın adamı gördüm. Bakmamam ge rektiğini biliyordum, çünkü bu canımı çok yakacaktı ama adamın Sienna’yla ev arkadaşına katılmasını, çenesini Kır mızı nın saçlarına dayamasını ve kulağına bir şeyler fısılda 42 Temas masını izledim. Sienna sırıtıp bar taburesinde döndü ve kol larını adamın omuzlarına attı. Adam da ona sarılarak geniş avucunu sırtına koydu ve straplez tişörtünün ince kumaşının üstünden, sutyeninin kopçasının hemen altını dairesel hare ketlerle okşadı. Tüm bunları izlerken dört yıldır hiç bu kadar midemin bulanmadığını, içimin parçalanmadığını fark ettim. “Bak, ona içkiyi gönderebilirim,” dedi barmaid tered dütle. “Sadece yanlış anlaşılma olmasını istemiyorum. Yoksa patronum çıldırır.” Göğsümün patlayacakmış gibi olmasına neden olan berbat duygular yüzüme de yansıyor olmalıydı ki kadın bana anlayışlı bir şekilde gülümsedi. Sienna beni unutmuştu. Henüz bir ay olmuştu ama o beni unutmuştu. En kötüsü de şuydu ki onun bunu hak ettiğini düşünü yordum. Ona bir değil, iki kez yaşattığım şeylerden sonra mutlu olmayı hak ediyordu. Ama pişmanlık bile, tüm bunların sebebi olduğumu bil mek bile işleri benim için kolaylaştırmıyordu. Şu anda onunla olabilmek için barın karşısındaki sarışın bok kafanın yerinde olabilmeyi dilememe engel olmuyordu. “İçkiyi gönderme,” dediğimde Luisa kafasını tek bir kez salladı. “Anlaşıldı.” Ondan bir daha bira istememe gerek kalmadı, kendili ğinden iki bira daha getirdi. Bir daha Sienna'dan da bahset medi, çünkü Kırmızı ve arkadaşları, onları gördükten ktsa 43 Enıilv Sno\\' süre sonra beni hiç fark etmeden bardan ayrılmışlardı. Luisa bir daha benim le konuştuğunda bar kapanmak üzereydi. Bar m aid daha önce yaptığı gibi tezgâhın üstüne eğilip gözlerime baktı. “ Seni eve birinin götürmesi lazım.” Bu bir sonı değildi. O na sırıttım. “Gerçekten de öyle görünüyor.” “Yirmi dakikaya çıkarız.” 44 Altıncı Bölüm Lucas Wolfe Barmaid beni saat sabah dördü vurmadan az önce eve bıraktığında planım bütün gün kıçımı yataktan çıkarmamaktı. Uyuyup kötü ruh halimi ve akşamdan kalmalığımı atlatacak tım. Ama Kylie on buçukta evimde belirdiğinde planım ce hennemin dibine gitti. Gelenin bir davetsiz misafir değil de Kylie olduğunu biliyordum. Gerçi eşyalarımı alırken beni rahat bırakacaksa gelenin bir davetsiz misafir olmasını yeğ lerdim, çünkü basamaklardaki ayak seslerini tanımıştım. Kardeşim basamaklan hep ikişer ikişer çıkardı. “Uygun musun?” diye sordu kapalı kapımın arkasından. Yastığımı yüzüme çekerek homurdanmamı bastırdım. Ona evimin anahtarını verdiğim için kaç kez pişman olmuştum, eğer bugün elinden almazsam da bu sonuncu olmayacaktı. “Brenna yanımda, onu korkutmanı istemiyorum.” 45 Emily Sn o w Brenna, NVyatfm sekiz yıl önceki bir tek gecelik ilişki sinden olm a kızıydı. Kardeşim hep çocuğun hayatının bir parçası olmuştu ama Wyatt’la tekrar bir araya geldiklerinden beri Breıına'yla daha çok vakit geçirir olmuştu. Bu beni çok endişelendiriyordu, çünkü kardeşimin canının yanmasını is temiyordum. Yastığı yüzümden çekip karşıya fırlattım. Yastık kapıya çarpınca Kylie kısık sesle bir şeyler mırıldanırken gözlerimi tavana diktim. “Pazar günleri onunla takılmıyorsun sanıyor dum,” diye homurdandım. “Her zaman değil... Girebilir miyim?” “Ne yaparsan yap...” Kapıyı temkinli bir şekilde açıp yarı ciddi, yarı güler bir yüzle eşikte durdu. Henüz bir şey dememiş olsa da sadece bu bakışı bile sinirlerimi bozuyordu. “Seni bu sabah arayıp kontrol etmek istedim ama açmadın. Cipin de ortada yok...” “Araba bu sefer çekilmeyecek,” diye söz verdim. Kar deşim kapı çerçevesine yaslanıp kollarını göğsünde birleş tirdi. Şüpheci sırıtışım görmezden gelerek yatakta doğruldum ve arkasına baktım. “Brenna nerede?” “Alt katta, televizyonu açtım ona.” Kaşlarımı çattığımı görünce Kylie kollannı indirip odaya girdi. Ve o da kaşlarını çatarak bana meydan okudu. “Tanrım, sakin ol... Kız dört ya şında değil, eşyalarına elini falan sürm ez...” “Sesin beni öldürüyor.” Kylie’ye açıklama yapmak is temiyordum. Bugün olmazdı. Şimdi tek istediğim kahvaltı etmek ve şu kahrolası başımın ağrısını kesmek için bir şeyler 46 Temas yutmaktı. Parmağımı ona doğrultarak döndürdüm. Kylie karşı gelmedi ama açık kapıya doğru dönüp koridora bak maya başladı. “Zor bir gece miydi?” diye sordu. Yataktan çıkıp halının üstünde ilerledim. “Daha iyi ge celer geçirdiğim olmuştu.” Üst çekmecelerin birinden bir iç çamaşırı alıp giydim. “Şimdi uygunum.” Kylie kafasını sallayarak bana bakmak için döndü ve ben giymek için bir spor şortu ararken yatağın kenarına ilişti. Karmakarışık nevresimime nasıl baktığı gözümden kaçma mıştı. Homurdanarak başımı iki yana salladım. Evime çok fazla kadın getirmemiştim ve getirdiklerimden biri de harta lardır beynimi meşgul eden kişiydi. “Rahat ol. Kadınları bu raya getirmiyorum, Ky. Yani onu becerdiğim yerde oturmu yorsun.” Kardeşimin yüzünden aynı anda bir sürü ifade geçti. Tiksinti, hayal kırıklığı, rahatsızlık... Bütün bu duygular mi demi bulandırıyordu, bu yüzden gözlerimi onunkilerden ayı rıp üstüme bir Nike şort geçirdim. “Çok güzel, Lucas... Çok güzel,” dedi sonunda. Mavi Converse ayakkabılarının altla rını yere sürterken içini çekti. “Dırdırlanmamı bekliyorsan hiç bekleme...” “Kalk,” diye emir verdiğimde yatağın üstünden kayarak ucundaki siyah pufa oturdu. “Ve hayır, dırdırlanmanı bekle miyordum. Sadece bana öyle bakmandan hoşlanmıyorum:' Omuzlarını silkip dizlerini göğsüne doğru çekerek kol47 Emily Snow lannı etraflarına sardı. “Sanırım bu hikâyenin sonsuza kadar m utlu yaşadılar diye bitmesini umuyorum.” “Geri zekâlı adamın tekiyle aramalarına bile geri dön m eyen bir kadından umuyorsun. Daha doğrusu numarasını değiştiren bir kadından... Bu hikâyeden en kötüsünü bekle m elisin.” Kylie irkildi. “Ne oldu?” Çenesini dizlerinin üstüne da yayıp ben yatağımı düzeltirken beni takip etti. “O hayatına devam etti.” “Bunu bilemezsin,” dedi. Sırtımdaki kaslar gerildiğinde dişlerinin arasından bir nefes aldı. “Onu görmüşsün... Bir başkasıyla mı gördün?” Bunu doğrulamayacaktım, çünkü bunu yaptığımda içime dolacak duygularla yüzleşmek istemiyordum. Bu yüz den yastıklarımdan birini çarparak yerine koydum ve omuz silktim. “Böyle boktan şeyler olur.” Kylie bacaklarını puftan indirip öne doğru gerdi, sonra ellerini siyah-mavi renkli kısa saçlarından geçirip dudaklarını birbirine bastırdı. Beni rahatlatacak bir şeyler bulmaya çalı şıyordu ama daha çok rahatsız olmama neden olmuştu. Yatağın kenarına oturup ona bakarken döşeği kavradım. “ Senin gidip Brenna’yı kontrol etmen gerekmiyor muydu?” Kardeşim kafasını sallayarak ayağa kalktı ve bana göz lerine ulaşmayan bir tebessüm gönderdi. Konu Wyatt olunca onu bu şekilde görmeye alışıktım ama asla bana karşı böyle yapmazdı. “Kendini topla ağabey... Onu istiyorsun, ona âşık sın. Yani bir şeyler yapmalısın.” Kapıya yönelip ellerini kot 48 Temas pantolonunun cebine soktu. “Ayrıca kendin de Bay Masum sayılmazsın. Biraz sakinleş ve işleri yoluna sok, tamam mı?" Son zamanlarda çok sık yaptığım gibi ona gergin bir şe kilde gülümsedim ve kafamı salladım. “Tavsiye, için sağ ol...” Omuzlarını hafifçe kaldırdığında bakışlarım siyah kuş dövmelerine kaydı. Ama Kylie baktığımı anlamasına rağmen eskiden yaptığı gibi dövmeleri kapatmadı. “Onunla on gü nünü boşa harcayıp, aptallığın yüzünden sadece sekiz gün birlikte geçiren sensin.” “Beni böyle vurduğun için de sağ ol... Hazır böyle odun kafalılık yaparken savuracak başka sözün var mı?” Kaşlarını bana acır gibi çattı. “Yarın da geleceğim. Bi lirsin, gerçek iş için..." “Bana bir şey mi söylemeye çalışıyorsun?" Ellerini ceplerinden çıkarmadan koridora doğru geriledi. “Kıçını kaldırıp müzik yapmaya başlasan, bana da yapacak birkaç iş versen hoş olurdu diyorum. Böylece paramı alabi lirdim.” Söylediklerini kafama yazdım ve Kylie'nin minik ara basının garaj yolumdan uzaklaştığını gördükten sonra alt kata indim. Tam kendime öğle yemeği sipariş etmek üzereyken, kardeşimin sözlerinin ne kadar önemli olduğunun farkına vardım. Duymak istediğim sözlerdi bunlar. Sienna'nın şarkısının ilk iki dizesini yazarken kafamda ne öğle yemeği ne başka şeyler kalmıştı. Onun duyup duy mayacağını bilmiyordum ama onu kafamdan atabilmek için bu şarkıyı yazmak zorundaydım. 49 Emily SnoM- “On günü boşa harcayıp, sekiz günle yetindim Biliyorum şimdi muhtemelen diyorsun ki, kahrolasın...” G itarım ı kapıp sözcüklere müzik eklemeden önce K y lie'y e bir mesaj gönderdim. 11.08: Yarın ilk iş buraya g el Yapılacak şeyler var. Cevap vermesi uzun sürdü ama sonunda gelen mesa jın d a hiç kelime yoktu. Sadece kalp şekilli birkaç sembol vardı. 50 Yedinci Bölüm Kylie Wolfe Ağabeyimi, bana ne zaman yalan söylediğini bilecek kadar iyi tanıyordum. Lucas fazla açık sözlü bir insandı, yani ne zaman kaçamak yanıtlar verse ve zırvalasa belli olurdu. Dün Brenna’yla evinden ayrılırken, gece içki içtikten ve Sietına'yı başka bir adamla gördükten sonra eve tek başına geldiğini bili yordum. Sienna’yı kafasından atmaya da çalışsa, ona geri dön mek için plan da yapsa biliyordum ki başkasıyla yatmamıştı. Lucas pek çok şey olabilirdi; mesela pislik, yalancı ve ketum ama birlikte olduğu kişiyi asla aldatmazdı. Ayrıca Sienna’nın hayatına devam ettiğini söylerken gözlerindeki bakışı görmüş, sesindeki çatlamayla kalbimin teklediğini hissetmiştim. Ağabeyim âşık olmuştu. Kaotik, zor ve acı verici aşkı kar şılıklıydı ama iki taraf da bu konuda hiçbir bok yapmıyordu. 51 lim ily Stunv \ c ben bundan nefret ediyordum, muhtemelen en az l.ucas kadar... Dün ağabeyimin evinden çıktığımdan beri bu konu beynimi kemiriyordu ve iş için yanına gittiğimde dü şündüklerimi açık açık yüzüne söylemek istiyordum. Konuş mamı bile hazırlamıştım. Hatta kendi saçmalıklarımı da işin içine katmaya hazırdım. Ama Lucas’ın evine girdiğimde onu müzik odasında, yanında not defteri ve kucağında akustik gitarıyla gördü ğümde söyleyeceğim sözleri yuttum. Eşikte durup Gibson’ım tıngırdatarak şarkı söylemesini dikkatle dinledim ama sesi o kadar kısıktı ki sözleri duyamıvordum. Ama bunun bir aşk şarkısı olduğunu biliyordum. Si enna için yazıldığını da garanti edebilirdim. Lucas birkaç nota daha çaldıktan sonra gitarını kenara koydu* defterine bir şeyler -m uhtemelen şarkı sözleri- kara ladı ve kafasını kaldırıp beklenti dolu gözlerini bana dikti. “Kafanda bir şey dolaşıyor, Ky...” “Ona şarkı yazıyorsun.” Odaya girip ağabeyimin karşı sına oturdum ve bana siktirip gitmemi söylemeden önce ça lıştığı şeye bir göz atabilmek için aramızdaki pufun üzerine doğru eğildim. Lucas defteri önüme koyup dizlerime değene kadar ittirdiğinde ağzım kelimenin tam anlamıyla bir karış açık kaldı. “Okumamı mı istiyorsun?” Lucas koyu renkli kaşlarından birini kaldırıp kafasını yavaşça sağa sola salladı. “Şaka yapmıyorum.” Gözlerimi ondan ayırmadan defteri iki yanından tuttum. “Bitirdin mi?” 52 Temas İlk başta kafasını aşağı yukarı sal 1asa da sonra duraksa yıp iki yana sallayarak karmakarışık saçlarının, ela gözlerine düşmesine neden oldu. “Sayılır. Bu sabah birkaç yere telefon ettim. Bunu solo projeme katmak istiyorum, bu yüzden gö beğim çatlayana kadar çalışmam lazım.” Lucas bitirmeden önce bana okuttuğu son şarkısının üs tünü çizmiş ve daha sonra bitireceğini söylemişti. Solo albü münde yer vermeyi planladığı bu şarkının da aynı kadere sahip olmasını istemiyordum. Defteri ağabeyime doğru ittir dim. “O zaman belki bekleyip...” Kafasını sallayarak ellerimi kavradı. “Kahrolası şeyi oku, Kylie.” Bakışlarımı ondan ayırmadan koltuğumun minderlerine sırtımı yasladım. Ona bakmaya devam ettiğimi görünce par mağıyla elimdeki defteri işaret etti. “On Gün,” diye okudum yüksek sesle. Lucas’ın Sienna’yla olan sözleşmesi düşünülünce bu gayet uygun bir başlıktı ama sözleri dikkatle okurken bu konuda bir yorum yapmadım. Ağabeyim beni tamamen etkileyen acı dolu pek çok şarkı sözü yazmıştı ama ilk defa bu şarkıyla göğsümde fiziksel bir acı hissetmiştim. Şarkı aracılığıyla açıkça özür diliyor ama aynı zamanda bazı taleplerde de bulunuyordu. Ona, aralarında ne geçmiş olursa olsun henüz ilişkileri nin bitmediğini söylüyordu. Okumayı bitirdiğimde öne eğilip defteri dikkatlice pufun üstüne bıraktım ve kelimeler bulanıklaşana dek, dirseklerim bacaklarıma dayalı halde öylece oturup sayfaya baktım. 53 Emily Sno\\’ “Vay canına," diye mırıldandım en sonunda. “Şaşırmış gibisin...” Gözlerimi onunkilere diktim. Yüzündeki ifade tanıdıktı. O nun kasıklarına tekme atmak istememe yol açan ukala ta vırlarını değil, Atlanta'dan yanında Sienna olmadan döndü ğünden beri pek takındığını görmediğim özgüvenini sergiliyordu. Ama hayır, şaşırmamıştım. “Etkilendim,” dedim. Sırıttı. “Harika o zaman...” Lucas işine geri dönerken bana günlerdir ilk kez küçük bir iş verdi: Your Toxic Sequel’in önümüzdeki ay katılacağı bir ödül töreni için uçuşu ve otel ayarlamalarını doğrulamam gerekiyordu. Ona, bu sene ayarladığımız seyahatlerdeki şans sızlıklarımızı tekrar etmemek adına, detayları kısa süre önce kontrol ettiğimi söylemedim. Lucas’a yardım etmek için geldiğimde kullandığım küçük ofisten ayrılmak üzereyken onun Nashville’den aldığı evle, yani Sienna’mn büyükannesinin eviyle alakalı evrakların bir kopyası gözüme ilişti. Gitar şekilli bir kâğıt tutacağının al tına sıkıştırılmış kâğıtlara elimi sürmemeye karar verdim. Ama tekrar alt kata inmek için ofis kapısını açtığımda Lucas’m gitarından bir kez daha Sienna’nın şarkılarının no talarının yükselmekte olduğunu duydum. Şarkıda ümit, ihti yaç ve aşk vardı. Gözlerim tekrar evle ilgili evraklara, iletişim belgesine ilişirken ne yapmam gerektiğini biliyor dum. 54 Temas Ona bugünlük çıkmam gerektiğini, yarın tekrar gelece ğimi söylerken ağabeyim kendisini müziğe öyle kaptırmıştı ki beni neredeyse duymadı. Sienna’nın adresini alacağımı ona açıkça söylediğimde bile kafasını kaldırıp bakmadı. Bu yüzden eve geri dönüş yolunda Sienna’nm büyük annesini ararken doğru kararı verdiğime, ağabeyimin bana kızmayacağına kendimi ikna ettim. 55 Sekizinci Bölüm Lucas Wolfe Perşembe günü öğlenin ilk saatlerinde, Sienna’yı gön derm emin üzerinden neredeyse beş hafta geçmişken şarkım dan ve sözlerinden oldukça m em nundum ve “On G ün”ün solo projem in ilk single'ı olmasına karar vermiştim. Bir yıl kadar önce K uzey C arolina’daki bir konserim izden sonra hayran kızlardan birinin bana taktığı ismi -taktığı pek çok isim vardı g erçi- verdiğim “En Güzel Felaketin” şarkısının yerine “On Gün”ü geçirecektim. Orada geçirdiğim zamanlar pek iyi değildi -k ıza çok kötü davranm ıştım - zaten son bir kaç yılda hayatımda müzik dışında iyi olan bir şey yoktu. Kylie en sevdiği hazır yemek restoranı In-N-O ut’tan al dığı öğle yemeğiyle birlikte gelir gelmez peşinden mutfağa gittim ve plak şirketimi arayıp Sienna için yazdığım şarkının geleceğini konuşmasını istedim. Öğle yemeğini yer yemez 56 Temas aramaları yapacağını söylediğinde, “Bu o albümün ilk şar kısı, ilk klibi olmalı... Anlıyor musun?” dedim. Kylie ada tezgâha koyduğu patates kızartması paketin den kafasını kaldırdı. “Bu bir ilk, biliyorsun değil mi?” Başka bir şey daha söylemek için ağzını açtı ama anında kapatarak dişlerinin birbirine çarpmasına neden oldu. Omzumu arkam daki buzdolabına dayayıp devam etmesi için kafamla işaret ettim. Homurdandı ama ağzına ketçaba bulanmış birkaç pa tates attıktan sonra omuzlarını dramatik bir edayla kaldırıp dirseklerini siyah tezgâha dayadı. Gözlerimi devirerek K ylie’nin tiyatroya başlamasını bekledim. Bu konuda çok iyiydi. “Genelde böyle işlerle kendin ilgilenmeyi seversin... Herhalde yalnızca çamaşırcın olmaya alışmıştım.” “Kendini hafife alıyorsun,” dedim. “Gezilere gidip başka şeyler de yapıyorsun ya... Ayrıca banka hesaplanma girmeyi başanyorsun. Bu da işten sayılır.” Atlanta’daki olay dan kısa süre sonra, banka hesaplanma girip Sam’e büyük miktarda para gönderdiğimi keşfetmişti. Bu da benim için kötü olmuştu. Kylie koyu kahverengi gözlerini kısarak birkaç patates fırlattı ama uzanıp tuttuğum bir tanesi dışında hiçbiri bana denk gelmedi. Patatesi ona geri attığımda kısa siyah-mavi saçlarına yapıştı. “Berbat nişan alıyorsun,” dedim sırıtarak. “Sen okulda beyzbol oynamıştın. Ben hiç sporcu oldu ğumu söylemedim.” Dirseklerini tezgâhtan kaldırıp taburesinde arkasına yaslandı. “Yarın öğleden sonra burada olmayacağım 57 Emily Snow bıı arada... Kaşımı kaldırdığımda elini saçlarından geçirdi. Saç rengimden sıkıldım. Pembe, yeşil ya da yeni bir şey yap tırm ayı düşünüyorum." Bu yeni bir şeyden ne çıkarmam gerektiğini bilmiyordum am a yine de kafamı sallayıp mutfaktan çıkmak için dönerken b an a attığı patatesleri işaret ettim. “Şu pisliği temizle...” Mut faktan yemek odasına geçmiş gidiyordum ki kardeşim tekrar konuşm aya başladı. Zaten ne zaman susuyordu ki? “G idiyor musun?” O na dönüp antreye doğru geri geri yürümeye devam ettim . “B ir randevum var.” “ D ur tahm in edeyim, fınansal bir randevu mu?” diye sorduğunda sesindeki alaycılık anlaşılmayacak gibi değildi. O tom atik olarak randevunun Sam’le alakalı bir şey olduğunu düşünm üştü ve her zamanki gibi m aalesef haklıydı. Eski karım bu sabah beni tekrar arayıp konuşmak istediğini söy lediğinde, Santa M onica’daki saçmalıklarının üstünden haf talar geçtiği ve onu bir an önce yolumdan çekmek istediğim için kabul etmiştim. “Eee, Samantha mı?” diye sordu Kylie. Kıvrılan dudaklarım en az kardeşimin zorlama gülüm semesi kadar alaycıydı. “Sen kendi işini yap, benim özel iş lerime karışma...” Hamburgerinden öfkeyle büyük bir ısırık alırken ona arkamı döndüm. Tabii her zamanki gibi son sözü o söylemeliydi, bu yüzden tam kapıyı arkamdan çekerken sesini duydum. Bu saçmalıkları özel tutmaya devam edersen yapacak 58 Temas bir işim olmayacak ama,” diye bağırdı. Ona cevap verme meyi seçtim, çünkü ne söylersem söyleyeyim onu incitecek tim ve kapıyı çarparak kapattım. Bankaya yolculuğum şaşırtıcı şekilde normalden daha kısa sürdü ve parayı Sam’e gönderir göndermez onu aradım. Mesele parayla alakalı olduğu için ikinci çalışta cevap verdi. Birkaç saniye boyunca lanet olası bir sapık gibi alıcıya nefesini verdikten sonra sönük bir sesle konuştu. ‘"Hesabıma geldi.” Direksiyonu sıkıp sırıttım. “İşleri kontrolünde tuttuğunu bilmek güzel...” Onu neredeyse gözümde canlandırabili\or dum: Atlanta’daki lüks dairesinde, ağzında bir sigarayla ve yanında bekleyen folyosu ve çakmağıyla aşırı pahalı beyaz koltuğunda oturuyor ve sürekli olarak banka hesabını kontrol ediyordu. Bu düşünce midemin bulanmasına neden olmuştu ama aldırmadım. Bugün gönderdiğim para, Sam’in normalde talep ettiği meblağlara kıyasla çerez parası gibiydi. Bu sabahki konuşmamızda istediği parayı söylediğinde şoka girmiştim ama Sam ne kadar ciddi olduğunu belirtmişti. “İki ödeme,” demişti. “Biri şimdi, diğeri bu yıl içinde daha sonraki bir zamanda... Sonra bitecek...” “Ne bitecek?” diye sormuştum ihtiyatla. “Bu iş bitecek... Seninle aramızdakiler... Bittiğinde sen bu dünyada hiç yokmuşsun gibi davranacağım. Yaptığın hiç bir şey olmamış gibi...” Göğsüm vicdan azabı, utanç ve öfkeyle yanmaya baş lamıştı ama bir şekilde cevap vermeyi başarmıştım. "O 59 Emily Snow zam an kiram ve diğer saçmalıklarını kim öder?” Sesim niyet ettiğim den daha zalimce çıkmıştı ama kendime engel olama m ıştım . Bana yaşattığı onca şeyden, yaptığı tüm şantajlardan sonra son birkaç yıl hiç yaşanmamış gibi davranacağını söy lem esi sinirlerimi bozmuştu. Sonunda, “Kendim öderim,” dediğinde alayla gülme m ek için kendim i zor tutmuştum. İkimiz de biliyorduk ki para hesabına yatar yatmaz hemen harcayacaktı. Sam boğuk sesiyle “Lucas,” diyerek beni o ana dön dürdü. “Gerisi için hazır olduğumda seni ararım.” A udi’mi trafiğe sokup derin bir nefes aldım. “Ondan em inim ...” Bu söylediğimi duymuş muydu bilmiyordum, çünkü adını söylediğimde telefonu çoktan kapatmış oldu ğunu fark ettim. Sam ’den de, son dört buçuk yıldır onu beslediğim için kendimden de tiksiniyordum ama trafikte otururken ona az da olsa minnettar olduğumu hissettim. Bu sabah onunla yap tığım, sinirden patlamama neden olan konuşma “On Gün”ü bitirmek için tam ihtiyacım olan şeydi. 60 Dokuzuncu Bölüm Lucas Wolfe Sonraki iki buçuk hafta boyunca “On Gün’ü solo albü müme yetiştirmek için oldukça yoğun bir şekilde çalıştım. Şarkı, zamanımın büyük çoğunluğunu alsa da neredeyse iki aydır hissetmediğim yaratıcılık havasını hissetmemi sağlamıştı. En çok hoşuma giden; sade, akustik bir versiyona ulaşana kadar birkaç kayıt yapmıştık. Şarkıyı kaydettikten hemen sonra, bir barda otururken, Kylie arayıp Sinjin'in sonunda rehabilitasyon dan çıkartılacağını söyledi. İlk başta onu hemen görmeyi kabul etmek konusunda tereddüde düştüm. Nashville’de Sicnna'yla aralarında geçenler yüzünden eskisi kadar öfkeli değildim; ka fası iyiyken Sienna’ya söylediği tüm o saçmalıkların neden ol duğu kızgınlığım, geçen iki ayda yatışmıştı. Ama Sin'in beni gördüğünde nasıl tepki vereceği konusunda endişeliydim. Onu çocukluğumdan beri tanıyor, kafasının nasıl çalış 61 Emily Stunv tığını biliyordum. Olanlar yüzünden acı çektiğini, de farkındaydım . Beni görmek bu acısını katlayacaktı. O na fikirlerim i söylediğimde, “Saçmalama, Lucas,” dedi Kylie. “Tabii ki de seni görmek isteyecektir. Dangalak lık yapm a...” Şu anda karşımda olmasa da kardeşimin sinirle gözlerini kıstığını; ellerini kırmızı ve beyaza çalan, sarının berbat bir tonunda yeni boyanmış saçlarından geçirdiğini gö züm de canlandırabiliyordutn. “Grup uzlaştırıcılığı yapma şimdi...” Kylie uzun zaman dır bunu yapıyordu. Ta en başından beri Y TS’nin her an ay rılmanın eşiğinde olduğu düşüncesindeydi. Onun hattın diğer ucunda hom urdandığını duyunca ben de homurdandım. “Ama merak etme, gideceğim.” Yine de biramın geri kalanını kafam a dikerken parmaklarımla ılık bardağı sıktım. Luisa’ya işaret verdiğimde kadın dudaklarını kıvırıp anlayışlı bir şe kilde kafasını salladı. K ardeşim içini çekti. “İyi... Eee, yarın seni görecek m iyim ? S in’e onu öğleden sonra alacağımı söyledim, seni alm ak için de saat.. “Ben gelip seni alırım,” diyerek sözünü kestim. Kylie’nin küçük arabası her bindiğimde kafamı mahvediyordu. Düz vites olduğu için benim cipimi de süremezdi ve ona A udi’min anahtarlarım verecek kadar güvenmiyordum henüz. “Sabah on birde görüşürüz.” Luisa içkimi tezgâhın üstünden bana doğru kaydırdığında sesimi çıkartmadan ağzımı hareket etti rerek teşekkür ettim. Kadın bana göz kırpıp tezgâhı silmeye devam etti. 62 Temas “Geç kalnıasan iyi edersin...” “Her neyse, yarın görüşürüz.” Ona cevap vermeye fırsat bırakmadan telefonu kapattım ve sessize alarak kotumun ce bine koydum. “Kızıl saçlıyla sorunlarınız mı var?” diye sordu Luisa, tezgâhta olmayan bir lekeye odaklanarak. Kaşımı kaldırıp ona baktım. “Hı?” “Seni evine götürdüğüm gece burada olan kızıl saçlı kadın,” dedi. Bakışlarımın hâlâ yumuşamadığım görünce ka fasını eğip tezgâhı daha büyük bir hırsla ovalamaya başladı. “Onunla tekrar bir araya geldiğinizi, az önce konuştuğunun o olduğunu düşündüm.” Luisa’ya buraya son gelişimde sadece Sienna’nm bir klip çekiminde görev aldığını söylemiştim. Bar çıkışı onun evine gitmek yerine, 24 saat açık olan bir restorana gittiği mizde de Sienna’yla ilişkimiz olduğunu açıkça söylemesem de ima etmiştim. O bana yeni ayrıldığı sevgilisini -adamın karısı iki ay önce Luisa’nın arabasının tekerleklerini kesmiş ve ön camını patlatmıştı- anlatınca ben de hayatımdaki işleri mahvettiğimi anlatıp eski sevgilisinin dangalak olduğunu söylemiştim. Luisa ondan sonra bir daha onunla evine git memi teklif etmemişti. “Çağırılıyorsun...” Arkasına, onu barın diğer tarafına ça ğıran gürültücü gruba işaret ettim. Luisa elindeki bezi tez gâha bırakıp gitmek için dönerken, “O değildi,” dedim kısık sesle. Luisa yavaşça kafasını salladı. “Ne olursa olsun, uma63 Emily Snow n m her şey yoluna girer.” Alt dudağını ısırdı. “Beni geri çe virm iş olsan da..." “Senin istediğin ben değilim,” dedim istediğimden daha soğuk bir sesle. Luisa kafasını iki yana salladı. “N eyse ne, VVolfe...” Dudağını ısırmayı kesip arkasına döndü ve kıçını dikizliyor muyum diye omzunun üstünden baktı. Bakm adığım ı görünce hayal kırıklığıyla gülümsedi. “ Bir şeye ihtiyacın olursa söyle...” Bir daha yanıma gelmedi. Ben de on dakika sonra ona el sallayarak bardan çıktım. Y ıllardan beri ilk kez uyurken kendimi helak etmek ye rine rüya gördüm. Ne pişmanlıklar, ne hatalar, ne de saçma lıklar vardı. Yalnızca ve yalnızca Sienna’yı, onunla aram ızdakileri mahvetmeden önce A tlanta’da geçirdiğimiz günü düşledim. Sienna, Four Seasons’taki yatağımızda, saç ları yastığına dağılmış, pembe dudakları bir gülümsemeyle kıvrılm ış halde yatıyordu. “H angisi en sevdiğin gitar? ” diye sordu yüzünü bana çevirerek. “Günden güne değişiyor, ” dedim. D ilinin ucunu çıkartarak dudaklarını ıslattı. Bu onun için masumca bir hareket olabilirdi ama benim aletimin sert leşm esine neden olmuştu. Sienna hakkında hep sevdiğim , ama aynı zamanda nefret ettiğim bir şeydi bu. “Peki, bugün hangisi? ” 64 Temas “Les Paul... ” “Neden?” Parmaklarımı mükemmel göğüslerinden birinin, dün gece gitar penamın oluşturduğu hafif sıyrıkların üstünden kaydırdım. “Çünkü buraya onun penası değdi. ” Sienna dirseğine dayanarak mavi gözlerini bedenleri mizin arasında kalan küçük boşluğa dikti. “Senin yüzünden neler istiyorum, ” diye başladı ama sonra, ‘'Boş ver, ” diye f ı sıldadı. Elimi göğsünden narin boynuna, oradan da çenesi nin altına kaydırırken ürperdi. Bana bakması için kafasını kaldırdım. “Ne istiyorsun söyle, ” dedim hırlar gibi. Büyük ihti malle istediği şeyi ben ondan daha fazla istiyordum. Dişlerini sıktı ama başparmağımın ucunu dudaklarının arasına soktum. Parmağımı sertçe ısırdığında içimden bir zevk dalgası geçti. “Kendimi kaybetmek istiyorum. ” “Kaybetmelisin. ” Önayaklaştım. “Herparçanın benim olmasını istiyorum, Sienna. ” Kafasını geriye atarak güldü. “Dur, tahmin edeyim. Se bebi tüm gitar penası koleksiyonunu üstümde kullanmak is temen, değil mi? ” “Sadece lanet olası dişlerini gıcırdattığında, ” dedi ğimde titrek bir nefes aldı. Elimi çenesinden çekip kolumu omuzlarına sararak en sesini kavradım. Diğer elimle parmaklarım tutup avucunu aletime bastırdığımda gözleri kocaman açıldı. “Tanrım, Lucas, " dedi çatallı bir sesle. 65 Em ily Sno\\' P arm aklarım sertçe sıktım. Gırtlağından bir homurtu yükselirken o da üstümdeki elini sıktı. “G el buraya, " diye em ir verdim, elimi bacaklarının arasına sokup onu üstüm e çekerken. Sırtı dim dik üstümde oturup bacaklarını gövdem in yan taraflarına bastırırken ya nakları kızarmıştı. Beni çıldırtmakla m eşgul olmayan eliyle kızıl saçlarını yüzünden çekti. “İçinde olm ak istiyorum, ” dedim. “Ben de, ” dedi. Uzanıp yüzünü kavradığımda kalçala rım hafifçe kaldırdı ve aletimi yavaşça, dikkatlice içine aldı. K ahretsin! K ahretsin! İleri geri hareket ederken inliyordu. “L u ca s? ” G özlerim i sıkıca kapattım. “H u? ” “Seni seviyorum, ” dedi soluk soluğa. G özlerim i açtığım da Sienna’yla birlikte bir otel oda sında değil Los A ngeles’taki yatağımda olduğumu fark ettim. Yalnızdım. “Ben de seni seviyorum,” dedim yüksek sesle. 66 Onuncu Bölüm Kylie Wolfe Pazar sabahı Lucas’m, Sin’i almak için benimle gelmek ten vazgeçmiş olabileceği düşüncesiyle uyandım. İkisinin arası, daha doğrusu grubun tüm üyelerinin arası, Sin'in iki ay önce stüdyonun önünde Sienna’yı hırpalamasından çok öncesinde açılmaya başlamıştı. Ama tam Lucas’m gelmesin den ümidimi kesip Sin’i almaya kendim gitmek üzereyken dairemin kapısı tıklatıldı. Kapıyı açıp Lucas’ın özür diler gibi bakan suratını gördüğümde rahat bir nefes almadan edeme dim. “Gelmeyeceğini sanmıştım,” dedim. Kafasını iki yana salladı. “McCrae’yle o kadar uzun za mandır kalıyordun ki yine orada olduğunu düşündüm.” Geniş omuzlarını silkti. “Ama değilmişsin.” Yüzümü buruşturdum. W yatfla ilişkimizi onarmaya ve 67 Emilv Smnv birbirim izin saçlarını yolm am ıza neden olan şehvet dolu za m an lar g eçirm ey e başladığım ızdan beri kendi dairem den çok, onun şehrin diğer tarafında olan dairesinde kalıyordum . “ K usura bakm a, onun B renna’yla şehir dışında olduğunu, bu yüzden kendi evim de kaldığım ı sana söylem eliydim .” L ucas sırıttı. “Bu da neden listende bulunan bir sonraki insana, yani bana geldiğini açıklıyor,” dedi ukalaca. Ona dik dik bakarak m inik antrem de geriledim ve gir m esini işaret ettim . “Ona sorm ayı düşünm edim bile. İnan bana, senin orada olm an Sin için çok şey ifade ediyor.” İçeri girm esi için kafam la bir kez daha arkam ı işaret ettim ama ağabeyim benim evim e geldiği zam an hep yaptığı gibi kafa sını iki yana sallayıp kapıda beklem eyi seçti. T u h af adam dı doğrusu. “Keyfin bilir... Bana birkaç dakika ver de eşyalanm ı alıp geleyim .” “B ir dakikan var. K ahrolası bir dakikadan sonra kendi başım a giderim .” diye seslendi ben karton kutudan yapılm ışa benzeyen m inik oturm a odam a gitm ek için köşeyi dönerken. O m zum un üstünden ona bir el hareketi çektim am a görm e diğinden ya da um ursam adığından em indim . Eşyalarım ı -g eçen ekim de anne babam ın d oğum günü hediyesi olarak verdiği büyük boy bir çanta ve ü stünde bıyık resmi olan kapüşorılu bir k a z a k - bıraktığım k oltuğun üstü n den alm am yalnızca otuz saniyem i aldı. A ntrede ona k atıld ı ğım da Lucas kaşlarını çatm ıştı am a ben yü zü m e k o cam an 68 Temas bir gülümseme yerleştirdim. Kaval kemiğine bir tekme ge çirmemek için gülümsüyordum. “Şu kötümserliğin midemi bulandırıyor.” Homurdanmasını duymazdan gelerek telefo numdan saate baktım. “Çıkmamız lazım...” Sinjin’i görece ğim için heyecanlıydım. Huysuz duruşuna ve “kıçıma takmam” tavırlarına rağmen Lucas’ın da benim kadar heye canlı olduğunu biliyordum. Lucas beni almaya cipiyle gelmişti. Nashville'de onu gezdirdiğim Escalade gibi bir araba alması gerektiği konu sunda yakınıp durarak araca binmeme yardım ettikten sonra G PS’e Sinjin’in kaldığı rehabilitasyon merkezinin adresini girdim. Ağabeyim yolculuğa başlarken sessizdi. Her zamanki gibi bu tuhaf sessizliği benim bozmam gerekiyordu. “Şarkı nın hazır olduğundan emin misin?” “Evet, eminim.” Lucas’ın sesinin gergin çıktığı zaman lar çok azdı, ama bunu söylerken sesinin nasıl titrediği kula ğımdan kaçmamıştı. Anlayışla kafamı salladım. “Ne zaman piyasaya süreceksin?” “Temmuzda çıkacak ilk single olacak. Küp de çekile cek...” Şu anda nisanda olduğumuz için bu oldukça etkiley ici bir süreydi ama plak şirketindeki herkes Lucas’ın istediği şeyin istediği zamanda olması için her şeyi yapardı. Ona nasıl davrandıklarını kendi gözlerimle görmüştüm ve itiraf etmek gerekirse bazen oldukça bunaltıcıydı, çünkü Lucas'ın kıçının 69 Emily Snow daha da kalkmasına neden oluyordu. Dizlerimin arasında tit reyen telefonumu kaldırdığımda Facebook’ta yeni bir mesa jım olduğunu gördüm. Sienna Jensen’dan... Dudağımın içini ısırarak ağabeyime iki haftadır Si enna’y la görüştüğümü söylemeyi düşündüm ama sonra vaz geçtim. Bugün düzeltmesi gereken başka bir ilişkisi varken söylemesem daha iyiydi. Sienna’yla ilgili konuşmayı başka bir güne bıraktım, çünkü Lucas’ın her detayı duymak iste yeceğinden emindim. Telefonuma bakıp mesajını hızlıca gözden geçirdim: Sa nırım kusacağım, patronuma istifamı verdim. Görünüşe göre birkaç haftaya Nashville ’e dönüyorum. “İyi etmişsin,” dedim yalnızca ağzımı hareket ettirerek. Ama Sienna’ya attığım mesaja, “O zaman bir dahaki Nashville ziyaretimde sana uğrayıp bana yem ek pişirmeni is teyebilirim " yazdım. Lucas aracını, bir zamanlar Hilton olarak bilinen, bir aktrisin bağımlılıkları yüzünden yattığını duyduğum, bakımlı bir arazisi olan devasa, lüks rehabilitasyon merkezinin oto parkına çekerken Sienna’nm mesajı geldi: Ben berbat bir aşçnnmdır, Kylie. Ama sana cheesecake ısmarlayabilirim. Ya da, ne bileyim, fondu yem eye falan gidebiliriz. Şubat ayında onunla son fondü yemeye gittiğimizde Lu cas’m ortaya çıkmasıyla felakete dönen geceden sonra, Si- 70 Temas enna’nın fondüden ne kadar nefret ettiğini biliyordum, bu nedenle ağabeyim cipten inmeme yardım etmek için yanıma geldiğinde gülümsüyordum. “Ağlayacak ya da kahkaha ata cakmış gibi görünüyorsun. Ya da kusacakmış gibi,” dedi Lucas arabasını kilitlerken. “Hamile değilsin, değil mi?” Se sinde ancak babamdan duymayı bekleyeceğim bir ton vardı ve dünyaya bir KylieAVyatt bebeği geleceğini öğrense nasıl tepki verirdi biliyordum. “Kusacak olursam senin ayaklarının üstüne kustuğum dan emin olacağım.” Bana döndüğünde ona sertçe baktım. “Hayır, hamile değilim.” “Hadi,” diye homurdanıp beni rehabilitasyon merkezi nin girişine yönlendirmek için elini belime koydu. TSA ya da LAX’tekilerden daha sıkı olduğunu düşün düğüm güvenlikten geçtikten sonra, Sinjin’in çıkışı yapılır ken biz de bekleme odasına yönlendirildik. Lucas karşıma oturup, kollarını dizlerine dayayarak ellerini ovuşturmaya başladı. Cebimdeki telefonum tekrar titrediğinde gözlerimi ağabeyimden ayırıp mesajımı okudum. Sienna Jensen: Tüh, sessizleştin... Sanırım Cheesecake Factory 'yi de sevmiyorsun. Sen ne yersin ki? Ona cheesecake sevmeyen kimseyi tanımadığımı yazmak üzereydim ki tanıdık bir sesin adımı söylediğini duydum. “Ky\ie-Kahrolası-Wo\fc..:' Bakışlarımı kaldırdığımda Sin'in bekleme odasının eşiğinde durmuş, katasım kaşıyarak açık 71 E m ily Snow kahverengi saçlarını karıştırmakta olduğunu gördüm. Sinjin’in dudakları bir sırıtışla gerildi. “Saçına ne halt yaptın böyle?” Yerimden fırlayıp onun kollarına atlarken bile içgüdüsel olarak elimi parlak kırmızı-sarı saçlarıma kaldırmıştım. Sin onu son gördüğümden beri gözle görülür şekilde kilo almıştı am a beni, ciğerlerimdeki havanın boşalmasına neden olacak kadar sıkı sardığında bunu daha iyi anladım. “Senin için bo yadım,” dedim kollarını gevşettiğinde. Omuzlarımı kavrayarak geri çekilip gri gözlerinde uzun zamandır görmediğim duygularla beni inceledi. Sonra bakış larını saçlarımın ucuna eğip birkaç tutamını tuttu. “O zaman tekrar boya,” diye takıldı. “Mavi rengini şimdiden özledim.” Sin gözlerini omzumun arkasına dikene kadar Lucas’m kalkıp arkama geldiğini fark etmemiştim. Sinjin’in ağabe yime bakışları yüreğimin parçalanmasına neden oldu. Göz leri içten ve özür diler gibi bakıyordu. Bu duyguların onu böyle yerlerden artık uzak tutmasını umdum. “Onun böyle sokağa çıkmasına nasıl izin verirsin orospu çocuğu?” L ucas’m kahkahası önce zorlama gibiydi ama dönüp ona yalvaran bakışlarla baktığımda içtenleşti. “Kylie’ye bir bok yapmasını söyleyemem ki...” Sinjin’e döndüm. “Benim tuvalete gitmem lazım ama sadece bir dakika sürecek, tamam mı?” Kafasını salladı. Bekleme odasının diğer tarafındaki tu valetlere doğru ilerlerken onun kısık sesle ağabeyimle ko 72 Temas nuşmaya başladığını duydum. “Seni benim yüzümden mi terk etti? Dediğim boktan şeyler yüzünden mi?” Lucas cevap verdiğinde tuvaletlerin kapısına ulaşmıştım ama onu oldukça net bir şekilde duyabildim. “Senin yüzün den değil, benim yüzümden... Ama onu geri kazanacağım.” Ve bugün ikinci kez kendi kendime, “İyi edersin,” diye fısıldadım. 73 On Birinci Bölüm Lucas Wolfe Sonraki birkaç hafta boyunca grup Sinjin’in geri gelme sine alışırken, her şey pamuk ipliğine bağlıymış gibiydi. Tur nemiz dört aya kadar başlayacaktı ve Sinjin rehabilitasyondan ayrılır ayrılmaz işe dönmek zorunda olduğu için yakınıp du ruyordu ama onu yıllardır hiç bu kadar mutlu görmemiştim. Bir gece stüdyoda yaptığımız provada hayatında neler oldu ğunu keşfettim. Şarkılarımızdan birinin ortasında telefonu çaldı. Telefonu hemen sessize alıp mırıldanarak özür dilese de Cal, “Yıkık Dökük” adlı şarkımızın son notasını vururken Sin jin odadan çıkmak için ayaklanmıştı bile. Çıkarken konuşma sının başını duyabildim. “Tanrım, nerelerdeydin? Düşündüm k i...” Ses geçirme yen odanın kapısı kapandığında Sinjin’in konuşmasının geri kalanı da duyulmaz oldu. 74 Temas Cal gitarını yanına bırakıp plak şirketimizin bu odalara yerleştirdiği rahatsız sandalyelerden birine ters şekilde oturdu. Yüzündeki endişeli ifade, şu anda benim yüzümde olan ifadeyle aynıydı. “Kafayı bulmak için bir şeyler ayarla maya çalışmıyordur, değil mi?” Mini buzdolabını karıştırmakta olan Wyatt kafasını kal dırıp iki yana salladı. Cal ve ben ona bakıp sabırsızlıkla du rumu açıklığa kavuşturmasını bekledik. Sonunda omuz silkti. “Rehabilitasyonda bir arkadaş edinmiş.” “Arkadaş mı?” diye sordum. Wyatt bana bir su şişesi fır lattı ama uzanıp şişeyi tuttum. Onun nişancılık yeteneği de Kylie’ninki kadar berbattı. Ona sert gözlerle bakarak şişenin kapağını açtım ve omzumu duvara yasladım. “Bunun bir kız arkadaş olduğunu varsayıyorum.” Wyatt kafa sallayıp buzdolabında bulduğu Bud Light’tan bir yudum aldı. “Ben öyle duydum. Kahretsin, tek bildiğim bu... Eğer sorarsan Ky bütün hikâyeyi anlatır.” Kylie... Tabii ki de Sinjin’in hayatındaki şu gizemli kadın hakkmdaki her şeyi anlatabilirdi. Ben konuşmaya fırsat bulamadan Cal homurdandı. “Kylie’nin yemin ederim her şeyden haberi oluyor ya... Aylar boyu Heidi konusunda ba şımın etini yedi ama ben...” Kapı gıcırdayarak açıldı ve Sinjin stüdyoya girerken he pimiz suçüstü yakalanmış gibi ona baktık. Wyatt birasının geri kalanım kafasına dikip Cal berbat sandalyeden kalkar ken Sin de normalden daha agresif bir şekilde davullarının yanma gitti. 75 Emily Snow H er şey yolunda mı?” diye sorduğumda omuz silkti. “Daha iyi zamanlarım oldu ama çok daha kötü zaman lardan da geçtim, yani sorun yok...” Baterisinin arkasına otu rup gergin bakışlarla hepimizi süzdü. “Neyse, boş verin... Şunu bitirip eve gitmek istiyorum artık.” Arka cebindeki ba getlerini çıkartıp kollarını gerdi ve zorlama bir şekilde gü lümsedi. “Yapılacak işler var.” Prova bittikten sonra uzun bir süre Sinjin’i düşünüp en dişelendim. Gece ona bir mesaj attım ama sonra kendimi dır dırcı gibi hissettim. Cevap vermeyince de lanet olası bir korkak gibi endişelenmeye başladım. Ertesi gün Kylie iş için gelir gelmez, onu kapıdan döndürüp öğle yemeğine götür düm. Kardeşim kuşkulanmıştı ve öyle yapmakta da haklıydı, çünkü onun seçtiği restoranda -başka onca yer varken Cheesecake Factory’ye gelmiştik- yerimize yerleşir yerleşmez so rularımı sıralamaya başladım. “Onun hakkında ne biliyorsun? Sakın gizlilik saçmalı ğından falan bahsedeyim deme, çünkü bu konunun ne kadar önemli olduğunun farkmdasın.” Kahverengi gözleri kocaman açılırken parmaklarını ger gince saçlarından geçirdi ve cevap vermeden önce bir bardak suyun yansını kafaya dikti. “Bak, Sin her şeye tekrardan alı şınca, siz de üstünüzdeki huzursuzluktan kurtulunca sana her şeyi anlatacaktım. Ağzımı kapalı tuttuğum için özür dilerim ama inan bana, uzun süredir konuşmuyorduk. Onun hayatına tekrar girmem çok uzun sürdü, bu yüzden işleri yavaştan...” “Kylie,” dedim ama konuşmaya devam etti. 76 Temas “Senin hakkında konuşmuyor. Senden hiç bahsetmiyor ama yakında bahsedeceğinden eminim. O zaman senin bir fırsatın olacak. Onun seni sevdiğini biliyorum.” Dirseklerimi masaya vurduğumda Kylie yerinden sıç radı. Restoran tıklım tıklımdı ve başkalarının konuşmamıza kulak misafiri olmasını istemiyordum, bu yüzden öne doğru eğildim. “Bu söylediklerinin Sin’le alakalı olmadığını düşü nüyorum.” Bu sefer Kylie gözlerini şaşkınlıkla açmak yerine kaş larını çattı. Onun burnundan nefes alıp vermesini, sonra ka fasını yana eğmesini dikkatlice izledim. “Ah, kahretsin...” Benim yaptığımı yapıp dirseklerini masaya dayadı ve bana yaklaştı. “Eh, o konuyu anlatabilirim.” “Hayır, bence önce başladığın konuşmayı bitirmeliyiz. Sienna’yla konuşuyordun, öyle mi?” Sesimde öfke, acı veya incinmişlik değil, sadece heves vardı. Bu duyguyu biraz bas tırdıktan sonra devam ettim. “Ne zamandır?” “Bir ay kadar oldu,” dedi kısık bir sesle. Tamam, bu acıtmıştı ama kafamı tuhaf bir şekilde sal lamak için kendimi zorladım. “Bana söylediğin için sağ ol...” Kylie nefesini verince yüzüne düşen kırmızı-san tutam lar savruldu. “Mesele öyle değil ki Lucas... Sen şarkı üze rinde çalışıyordun, sonra Sinjin rehabilitasyondan çıktı. Sienna’yla iletişime geçerken bana dönüp dönmeyeceğini bile bilmiyordum.” Garson bir bira daha isteyip istemediğimi sormak için yanımıza geldiğinde elimi sallayarak istemediğimi işaret 77 Emi iv Snow ettim . K ylie bir Bloody Mary sipariş ettikten sonra ona, “N asıl yaptın?” diye sordum. K ardeşim sıkılgan bir şekilde gülümserken homurdan dım . “ Seninle çalıştığı saatler için ona büyük bir meblağ de ğerinde bir çek gönderdim ve geri çevirirse ona fiziksel zarar vereceğim i söyledim. O da teşekkür etmek içiıı beni aradı, sonra da Kylie ile Sienna’nın tuhaf aşk hikâyesi başladı.” K ylie ile Sienna’nın aşk hikâyesi... Onu uzun bir süre inceleyerek benim le dalga geçip geçmediğini anlam aya ça lıştım ama sonra kardeşim oturduğu yerde sırtını dikleştirdi. “Ve evet, anlattıklarım doğru... Merak ediyorsan söyleyeyim, artık N ashville’de yaşıyor.” Bu, K ylie’nin, bütün düşüncelerimi işgal eden kadınla sık sık görüştüğünü duym aktan daha çok şaşırtm ıştı beni. K aşlarım çatıldı. “N iye?” diye sordum. Sienna, Los Ange le s’ı severdi. B ir dakikasını bile seyretmeyi m idem in kaldır madığı bir dizinin setinde de olsa kostüm işinde çalışmaktan hoşlanırdı. “O rada ne yapacağına dair planı var m ı?” K ardeşim bana aptalm ışım gibi baktı. G arson kızın önüne Bloody M ary’yi koymasını bekleyip içkisinden büyük bir yudum aldıktan sonra konuştu. “K ostüm işi yapacak... B urada yaptığının aynısı... Harika olacak, em inim ...” Sanki K ylie beni ikna etm eye çalışıyorm uş gibiydi am a benim zaten şüphem yoktu. Sienna’nm yaptığı her şeyde harika ola cağından emindim ama bunları hayatında ben de varken yap masını tercih ederdim. Birkaç dakika daha Sienna hakkında konuştuktan sonra 78 Temas Kylie yeni bir konu açtı. Bu yazın sonunda çıkacağımız tur neyle alakalı bir fikri vardı. Öğle yemeğinin kalanında tur neden bahsettik ama ayrılmadan önce kardeşim elini, benimkinin üstüne koydu. “Sinjin hakkmdaki soruna gelirsek, bu mesele bayağı karışık... Kız ondan çok küçük.” İçimden buz gibi bir ürperti geçerken arkama yaslan dım. “Ne kadar küçük?” diye sordum kendime ait olduğun dan emin olmadığım yumuşacık bir sesle. “Bana Sin'in aptalca bir şey yapmadığını söyle...” Kylie konuşmadan önce kafasını deli gibi sağa sola sal ladı. “Hayır! Tanrım, Lucas, ben Sinjin’e sadığımdır ama bunun bile sınırı var. Kız 20 yaşında...” O kadar da kötü değildi. Daha kötülerini gördüğüm ol muştu. Bu endüstride karşılaştığım bazı yaş farkları ağzımın açık kalmasına neden olmuştu hatta. “Karışık olan ne peki?" “Kız, Sinjin’in terapistinin kızı...” 79 On İkinci Bölüm K ylie Wolfe Lucas için çalışarak geçirdiğim günün geri kalanı, acı verici şekilde yavaştı. Sonunda gün bittiğinde evime dönmeye hazır landıktan sonra alt kata koşup kafamı müzik odasına uzattım. Lucas kucağında gitarı, elinde tuttuğu penası ve kalemiyle aşın konsantre olmuş haldeydi. Böyle formundayken onu rahatsız etmek istemiyordum ama yarın ya da ertesi günkü resmi işlerde onunla olamayacağımı Lucas’a hatırlatmam gerekiyordu. “Selam ,” dedim nazik bir sesle. Tabii ki de kafasını kal dırm adan gitarım çalmaya devam etti. Ben de daha yüksek sesle, dikkat çekici bir şey söyledim. “Yarma kadar zamma ihtiyacım v a r/’ Bu sefer bakışlarını kaldırdı ve esmer yüzünde dalgın bir ifadeyle kafasını yana eğdi. “Yeterince maaş alıyorsun Kylie...” D udaklarım bir gülüm sem eyle kıvrıldı. “Sadece takılı 80 Temas yorum,” dedim ama ikna olmuş görünmedi. “Sadece AMPed Ödülleri’ni, hatırlatmak istemiştim.” Neden bahsettiğim hakkında hiçbir fikri yokmuş gibi cansız gözlerle bana baktı. “Tamam...” Derin bir nefes alıp verdim. “Senin yerine katılmamı is tediğin Vegas’taki şov var ya, o yarın akşam olduğu için bir kaç günlüğüne buralarda olmayacağım. Gitmeden önce bir şeye ihtiyacın var mı diye sorayım dedim.” Kafasını defterine eğip çalıştığı şarkıyla ilgili not aldı. Sanki ben eşikte durmuş onunla konuşmuyordum. Ne yapı yordu bu adam? “On saniyeden fazla dikkatini veremediğine göre, sana daha sonra nereye gittiğimi söyleyen bir mesaj at mamı ister misin?” diye sordum ama kafasını iki yana sal ladı. Bana hiç bakmıyordu. Böyle zamanlarda parmaklarımı gırtlağına sarıp onu boğmak istiyordum. “Seni duydum, töreni de hatırladım. Ve hayır, bir şeye ihtiyacım yok...” Kafasını kaldırdı ve annemle benim dışım daki kadınları çok etkileyen sert bakışlarından birini attı. “Vegas’tayken başına fazla iş açmamaya çalış...” “Bu sefer kimliğimi çaldırmam ” diye söz verdim. Gerçi kimlik fiyaskosu Vegas’ta değil New Orleans’ta yaşanmıştı ve o sırada yanımda Wyatt vardı. Wyatt bu aralar öyle yoğundu ki Vegas’a benimle gelmesi ihtimal dışıydı. “Bir sorun çıkma yacaktır,” diye ekledim pek de ikna edici olmayan bir sesle, Lucas ela gözlerini devirdi. “Belki de Heidi'ye mesaj atıp o çılgın kıçını beladan uzak tutmasını söylemeliyim." Lucas’a, en yakın arkadaşım Heidi’nin de benimle Ve- 81 I 'nıi/y Sno\v gas a geleceğini haftalar önce söylemiştim ama beni duyma dığını sanmıştım. O zaman da Sicnna'nm şarkısına odaklan mıştı ve bana kafa salladıktan sonra hemen müziğine dönm üştü. “ Ben de söylediğim her şeyi birer anlamsız sözcükmüş gibi duyduğunu sanıyordum.” “ İyi yolculuklar," dedi sırıtarak. “Eğer o şarkı sözü ödülünü kazanırsan, ödülü kendi dai rem e götüreceğim ,” dediğimde omuz silkti. A ma ben gitmek için dönerken boğazını temizledi. Dikkat çekm ek için hep böyle yapardı. “Bu arada, Fıstıklar daki gibi oluyor.” “Anlam adım ?" Açıklamasını beklerken kafa karışıklı ğım yüzümden okunuyor olmalıydı. “Fıstıklar ya da Charlie Brown, ne dersen de... Sen ko nuştuğunda çoğu zaman oradaki öğretmenin çıkardığı va-vava sesini duyuyorum.” Lucas’m, anne babamızla birlikte çocukken her yıl iz lediğimiz Charlie Brown çizgi filmini hatırlayacağını hiç dü şünm ezdim ama görünüşe göre hatırlıyordu. K ahkaham ı bastırıp gözlerimi kısarak ona sertçe bakm ak için elim den geleni yaptım. “Git kendini becer L ucas...” ‘‘Ben de seni seviyorum,” diye seslendi arkam dan. “Ve ödülüm sende kalmıyor.” “Lanet olası ödül bende kalacak,” dedim H eidi’ye, ertesi akşamki ilk konser sonrası partiye katıldığım ızda. Akşamın 82 Temas daha erken saatlerinde Lucas’ın kazandığı Yılın En İyi Söz Yazarı ödülü olan gitar penası şeklindeki, metalik mavi ödülü sıkı sıkı tutuyordum. Ödülden kesinlikle vazgeçmeyecektim. Ağabeyim grubun kazandığı, Los Angeles’a gönderilecek olan diğer ödüllerden istediğini alabilirdi. Ama bu... bu benim oturma odama çok yakışacaktı. Heidi yanımızdan geçen garsonun tepsisinden iki shot alıp ikisini de kafasına dikti ve yutarken yüzünü buruşturdu. “Lucas’m onu geri alacağına yüz kâğıdına bahse girerim.” Shot bardaklarını, kalabalık gece kulübünde tanımadığı in sanların masasına bıraktıktan sonra dapdar mini elbisesini aşağı çekiştirdi. Elbise anında geri kayıp güzel bacaklannı ortaya çıkardı. “Aslında, tekrar düşündüm de bin kâğıdına bahse girerim. Lucas korkutucu biri.” “Hayır, Lucas,” diye başladım ama kulübün dans pistinde, tanıdık dik san saç lan ve daha da tanıdık yiizü gördüğümde yüzümü buluşturdum. Ne kadar beni fark etmemesini umsam da Gavin Cooley’nin yüzünde kocaman bir smtış belirmişti bile. Gavin’in solistliğini yaptığı Dark Fiction adlı grubu bir haftalığına çok sevmiştim. Ama sonra hayatımda gördüğüm en büyük mankafalardan biri olan Gavin’le tanışmıştım. Heidi bakışlarımı takip edip yeşil gözleriyle etrafı taradı ve sonunda Gavin’i gördü. “lyy, bu pislik burada ne yapıyor?” “Onunla tanıştığını bilmiyordum,” dedim sıktığım diş lerimin arasından. Gavin yaklaşırken gözümün ucuyla Heidi’nin kafasını salladığını gördüm. “Tanışmıştım. Geçen sene Rock Fest’te beni otobüsüne 83 Emily Sno\\' götürm eye çalışmıştı. Ona sahte bir numara verip benim için h a /ır olduğunda aramasını söylemiştim/’ Heidi'nin yüzüne bakma hatasına düşiip yüzünde gerçek ten de ciddi bir ifade olduğunu gördüğüm için Gavin yanımıza vardığında gülüyordum. Gavin, “Kylie-Ara///v/av/-Wolfe,” de yince dudağımı kıvırdım. Üstümde dolaştırdığı bakışları kalça mın kıvrımında ve Heidi'nin ısrarlarıyla aldığım yer çekimine dayanıklı, destekli sutyen tarafından kaldırılmış göğüslerimde fazla uzun kaldı. “Güzel elbise,” dedi ama siyah renkli, straplez, mini elbisemin umurunda olmadığından emindim. “Teşekkürler...” Büyük mavi gitar penası ödülü hâlâ elimdeydi ama kollarımı göğsümde kavuşturdum. “Bu ak şamki performansınız güzeldi.” Gavin omuz silkti ama bu, dudaklarımı şüpheci bir şekilde bükmeme neden olan ukalalık dolu bir hareketti. “Fena değil dik.” Birisini arıyormuş gibi arkama baktı. “Lucas gelmedi mi?” “Kendisi stüdyoda olduğu için gelemedi. Çocukların hiçbiri burada değil...” Grubunu ödüllerini almaya sahneye çıktığımda da aynı şeyleri söylemiştim ve G avin’in de duy duğundan emindim ama yine de kaşlarını çatıp dudaklarını bükmüştü. Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Adam tam bir drama kralıydı. “Ne yazık... C illa’dan senin W yatt’la birlikte olduğunu duydum. Seni buraya yalnız göndermek onun için zor olmuş olmalı...” “Eminim şu anda harap haldedir,” dedim kuru bir sesle. Tabii ki de bu doğru değildi. Son birkaç haftadır W yatt’m 84 Temas dikkati de Lucas’mki kadar dağınıktı ve bu çok sinir bozu cuydu. Ve bunu itiraf etmekten nefret etsem de zamanımın çoğunu kendi evimde geçirmemin sebebi buydu; ona biraz rahat vermek istemiştim, çünkü onunla sekiz yıldır görüşüyor olsak da ilişki kavramı bizim için henüz çok yeniydi. “Ben olsam o halde olurdum,” dedi Gavin, gözlerini tek rar üstümde dolaştırarak. “Harap halde yani...” Heidi elini kestane rengi kıvırcık saçlarının arasından geçirdi. “Ben de şu anda elimde bir içki olmadığı için harap haldeyim.” Bize doğru gelen ve bu akşam Dark Fiction’la sahneye çıkan konuk gitaristi kafasıyla işaret etti. “Ama neyse, görünüşe göre o benim için bir tane almış.” Gitarist içkiyi Gavin’e veremeden Heidi kadehi onun elinden kaptı ve bir yudum aldı. Adam ona sert gözlerle baksa da Heidi normalde bütün erkekleri kazanmasına yara yan büyük tebessümlerinden birini yüzüne yerleştirdi. Ama adam konuşmaya fırsat bulamadan Gavin lafa girdi. “Knox, bu Wolfe’un kız kardeşi Kylie... Bu da onun arkadaşı...” Heidi içkisinden bir yudum daha alırken kadehin üstün den G avin’e inanamıyormuş gibi baktı. “Heidi... Gerçi adımı bildiğinden eminim.” Knox’m uzattığı elini sıktım. “İnanılmaz gitar çalıyor sun,” dedim ona. Oldukça ciddiydim. Gavin’in adi herifin teki olduğunu düşünüyor olsam da muhteşem bir müziğin kötü olduğunu söyleyemezdim. İçtenlikle sırıtan Knox'ın yüzünde gamzeleri belirdi. “Sonunda seninle tanıştığıma sevindim. Herkes Kylie 85 Emily Sıunv \ \ o l t e ’u konuşuyor.” Bunun iyi mi yoksa kötü mü olduğunu bilemediğim den yalnızca kafamı sallayıp gülümsedim. Heidi om zum a dokununca kafamı çevirip ona baktım. “ Benim işemem lazım,” dedi ağzını kıpırdatarak, tuva letlere doğru geri geri giderken. Dikkatimi tekrar onlara ver diğim de Gavin ve Knox başka bir konuya, yani kızın kalçasına geçmişlerdi. Ben de bu fırsatı kullanarak yanların dan sıyrıldım ve direkt olarak kulübün çıkışına gittim. Dışarıya çıkıp gecenin kuru sıcağında dikilirken derin bir nefes aldım. Heidi’yle kulübe gelmeden önce kulağıma iliştirdiğim tek sigarayı yakarken telefonumu kontrol ettim. Ağabeyim bir mesajla ödül töreninde her şeyin yolunda gidip gitmediğini sormuştu. Ama W yatt’tan ne bir mesaj ne de bir arama vardı. Kahretsin! Sigaramdan uzun bir nefes çektikten sonra Lucas’a cevap attım. Ardından bir-iki dakika boyunca, her şeyin yo lunda olduğunu söylemek için W yatt’a mesaj atıp atmama konusunu düşündükten sonra telefonumu minik çantama tık tım. “Beni aramadığı için üzülm emeliyim,” diye fısıldadım kendi kendime. “Endişelenmemeliyim. B e n ...” “N ereye gittiğini Facebook’tan anons etm em elisin,” dedi arkamdan bir ses. Kafamı kaldırırken kalbim gümbür demeye başlamıştı. “Bunu gerçekten ama gerçekten yapma malısın güzelim... Facebook, Foursquare’den berbattır.” Sesimi bulmam çok uzun sürdü ama sonunda konuşa bildim. “Sen burada ne halt arıyorsun, Wyatt?” Saçımın bir tutamını kulağımın arkasına attım ama W yatt hemen uzanıp 86 Temas tutamı geri çıkardı ve parmaklarının arasında biraz tuttuktan sonra yüzüme bıraktı. “Stüdyoda olman gerekmiyor mu senin?” Ama ne kadar bencilce olursa olsun, stüdyoda olma masına seviniyordum. Onun yanımda olmasını tercih eder dim. Wyatt omuzlarını silkerken birden bir şeyin farkına var dım. Bu durum New Orleans’a gelerek beni şaşırtmasını ha tırlattığı için -tek fark şimdi onunla çift olmamızdı- otomatik olarak en kötüsünü düşündüm. “Sinjin iyi mi?” diye sordum. Gülerken mavi gözlerinin kenarları kırıştığında, göğ sümdeki ağırlığın bir kısmının kalktığını hissettim. “Sinjin iyi... Onun için bu kadar endişelenmeyi kes. geri zekâlının bir yerlerinin gerginlikten seğirmeye başlamasına neden ola caksın.” Bana bir adım yaklaştı. “Vegas’a gelmemin nedeni sadece sana sürpriz yapmak ve güzel şeyler yaşamayı iste mek olamaz mı?” Güzel şeylerden kastı muhtemelen seksti. Dudağımın köşesini ısırdım. “Seksi yabancılarla tanışacağım düşünce sine katlanamadın mı?” G avin’in on beş dakika önce yaptığı gibi VVyatt da beni süzdü ama bir yerlerimi kapatma ihtiyacı hissetmedim. Yü züme yayılan kocaman sırıtışı de engellemedim. “İstersen ben bir yabancıymışım gibi davranabilirsin.” Yüz ifadesi cid dileşirken beni kendisine çekti. Gözlerine bakarken nefesi min kesildiğini hissettim. “Bak Ky, son zamanlarda çok dalgın olduğum için özür dilemeye geldim. Ben... düşünü yordum. Grup işleri de vardı.” Anladığımı göstermek için 87 Emily Snow kata salladığımda derin bir nefes aldı. “Ayrıca geçen hafta avukatımla görüşmeler yapıyordum.” “Bir dakika... ne?” diye fısıldadım. “Brenna'nin velayetini almaya çalışacağım.” Kızı Brenna’yı en az Wyatt’ı sevdiğim kadar severdim. Nefesimi kontrol etmeye çalışırken boştaki elimle omzunu kavradım. “Bu konuda sana desteğim tam, biliyorsun. Ve dal gınlığının sebebi bu olduğu için sevindiğimi söylemeliyim.” Wyatt rahatlayarak gülümsediğinde ifadesi o kadar gü zeldi ki göğsüm acımıştı. “Şimdi de bu nedenle buradayım. Son birkaç haftadır bana söylediğin her şeyi duyduğumu, yaptığın her şeyi umursadığımı söylemek istedim.” Beni bı rakıp Lucas’ın ödülünü elimden aldı ve avucunda tarttı. “Özellikle de bu iş Vegas’tayken...” “Buraya, bu sabah yirmibir makinesinin orada tanıştı ğım adamla kaçmamı engellemek için geldin, değil mi?” diye takıldım. “Seni çok seviyorum, güzelim.” Bu sözleri söylemeye başlaması o kadar zaman almıştı ki hâlâ duyduğumda ürperiyordum. “Ben de seni seviyorum, MeCrae.” Geri çekilip elimi bırakmak istedi ama parmaklarını daha sıkı tuttum. “Heidi’nin yanma dönmelisin,” dedi. Kaşlarımı çattım. “Sen gidiyor musun?” “Venetian’daki odama gidiyorum. En azından Heidi’yle buradaki işiniz bitene kadar... Eve yarın seninle birlikte dö neceğim.” 88 Temas Bir oh çektim. “Çok şükür... Bir an için sadece özür di lemek için geldiğini sandım.” Eğilip dudaklarım kulağıma yaklaştırdı. “Aslında, se ninle evlenmek için geldim.” Benden uzaklaşırken, ağzım bir karış halde öylece kalmış olduğumu görerek sırıttı. “Ama sana bunu söylemeden önce özür dilemem gerektiğini dü şündüm, güzelim.” 89 On Üçüncü Bölüm Lucas Wolfe K ylie’de bir şeyler vardı. Tanrı bilir ne kadar uzun zam andır ilk kez benden uzak duruyordu. Bir hafta önce Las V egas’tan geldiğinden beri böyleydi. G elir gelmez birkaç günlük izin istemişti. Ben de aptal gibi isteğini kabul edip ne kadar izin isterse kullanabi leceğini söylemiştim. Ve o zamandan beri ondan yalnızca bir kez, işe gelirken ödülümü de getirm esini söyleyen bir mesaj attığım da haber alm ıştım. Bana yalnızca beş kelim elik bir cevap yazmıştı: K esinlikle olm az. B ir dahakini alırsın. ;) Bu mesajı gönderm esinin üstünden birkaç gün geçmişti ve onun için endişelenm eye başlam ıştım . O kadar ki M cC rae’yi -o n u da pek g ö rm em iştim - arayıp bu sefer K ylie’ye nasıl boktan bir şey yaptığını sorm anın veya K ylie’nin ayakkabı kutusuna benzer evine gitm enin eşiğine 90 Temas gelmiştim. Tabii bugünkü küp çekimlerini bitirir bitirmez. İlişkilerine karışmayacağım a karar vermiştim ama Wyatt yine her şeyi berbat ettiyse benim de sabrım taşacaktı. Kapı temkinli bir şekilde tıklatıldı, sonra bir asistan ka fasını giyinme odasına uzattı. “Bay Woife?” deyip bekle meye başladı. Ben ondan devam etmesini isteyene kadar konuşmayacağını anladığımda konuşması için kafamı salla dım. “Bay McBride çekimlere başlamaya hazır...” Telefonumdaki saate baktım. 13.55... Kari McBride’la grubun bazı küplerinde birlikte çalışmıştık ve adam her za manki gibi dakikti. Asistan gözlerini soyunma odasının halısına dikip alt dudağını dişlemeye başladı. “Bay McBride’a biraz daha za mana ihtiyacınız olduğunu söyleyeyim mi?” Kafamı iki yana sallayıp ayağa kalktım. Bakışlarını bana kaldırırken gözleri kocaman açılmıştı. “Yani, kesinlikle bir sorun olmaz... Bay McBride sizin ...” Ama ben kapıyı ardına kadar açıp yanın dan geçerken sesi kesildi. “M utlu olmamı ister, biliyorum,” dedim. McBride'm asistanı bana her an zıt yöne doğru kaçmaya hazırmış gibi bakıyordu. O kadar göz korkutucu biri miydim ben? “Şu işi bir an önce bitirmem lazım...” “Evet, tabii ki...” Setin kurulduğu yöne doğru hızlı adımlarla ilerleyen kızın peşinden yavaşça yürüdüm. Sete vardığımızda McBride bir grup personelin yanından ayrılıp bana doğru geldi ve sırıtarak sırtıma vurdu. 91 Emily Snow “Senin kısa süreli bir şeyler yapmak isteyeceğin, hepi mizin de işin içinde olacağı zamanın geleceğini hiç düşün mezdim. Bu şimdiye kadar çekilmiş en iyi YTS klibi olacak,” diye söz verdi. “Solo,” diye hatırlattım. “Bu klip benim kendi albümüm için...” McBride avucunu bronz alnına vurdu. “Kahretsin, par don... Seni ne zaman düşünsem aklım otomatik olarak gruba gidiyor." “Hâlâ gruplayım,” dedim. “Sadece şu sıralar kendim de bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Bu yüzden bugün” -önünde yüksek bir tabureden başka bir şey olmayan simsiyah bir per deden ibaret seti işaret ettim - “buradayız.” McBride içi rahatlamış gibi bir ses çıkardı. “O halde başlamaya hazırız.” Saatine baktı. “Melanie?” Birkaç dakika önce beni almaya gelen asistan hızla ya nımıza geldi ve gözlerini yerden ayırmadan durdu. Kız kısa bir an için bana birkaç yıl önce Sienna’yla ilk tanışmamızı hatırlatmıştı. Kırmızı her söylediğim kelimede yerinden sıç ramış, sürekli benden kaçınmıştı. Bense hayatım boyunca başka bir insana karşı hiç öyle bir çekim hissetmediğimi dü şünmüştüm. M elanie’ye çekim hissetm iyordum -kesinlikle hayırama kız, Sienna’yı daha çok istememe neden oluyordu. “Evet, Bay M cBride?” M elanie bir kalemle defter çı kardı ama M cBride’ın direktifleri basitti. “Christina’ya sor bakalım beş dakikaya soyunma oda 92 Temas sından çıkmış olur mu,” diye başladı ama hemen lafını kes tim. Christina ismi tanıdık geliyordu. Ve iyi şeyleri hatırlat mıyor, aksine ağzımda iğrenç bir tadın oluşmasına neden oluyordu. “Şu Christina, Hayranım Sana klibinde benimle çalışan psikopat mı?” diye sorduğumda kafasını salladı. “O ne halt yemeye burada?” “Âşık olduğun kadını oynayacak, Lucas...” İhtiyacım olan son şey, âşık olduğum kadından özür di lemek için çektiğim bir klipte başka bir kadının, özellikle de Christina’nm bana sımaşmasıydı. Kafamı sağa sola salladım. “Gönder onu...” McBride birden tıpkı, asistanı gibi kıpkırmızı oldu. “Başka bir aktristi öyle hemen bulamam, Lucas. Senin için bile yapamam. Bir-iki güne yeniden çekim ayarlayabiliriz ya d a...” Kafamı yine iki yana salladım. “Hayır, hiç aktris olma yacak. Bu klibin sade olmasını istediğimi söylerken ciddiy dim. Sadece ben olacağım. Başka saçmalıklar olmayacak. Etrafımda ya da tepemde dans eden aktrisler istemiyorum. Bu sadece ben ve şarkıyla alakalı olmalı...” McBride yüzünde kafa karışıklığıyla geri çekildi. Ama sonunda kafasını salladı. “Melanie, hayatım, Christina'nm menajeriyle iletişime geçebilir misin?" Melanie hemen ya pacağını söyleyince McBride devam etti. “Ve bana Deana'yı bul...” Bir tanıdık isim daha. Parmağımı doğrultarak McBride'a 93 Emily Stıow doğru bir adım attım. “Konsept tartışması yapmaya gerek yok, Kari. Bu klibi çekmek için bana lazım olan her şey var bu rada... Ekstra bir şeyler mi istiyorsun? Elimde pankart gibi bir şeyler tutabilirim ama daha fazlası olmaz.” K ari’m omuzları çökmüştü ve yüzünden tüm düşünce leri okunuyordu ve bu videonun bir felaket olacağını düşü nüyordu ama sonunda, “Her şeyi kontrol altına almak için otuz dakika ara verebilir miyiz?” diye sordu. “Ben soyunmuş odamda olacağım.” Soyunma odama yönelirken Melanie bir yandan iPhone’undan Christina’nm menajerine ulaşmaya çalışırken, bir yandan da beni takip etmeye başladı ve bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sordu. Odaya vardığımızda eşikte durup içeri girmesini engelle dim. “Su içmek istersem nasıl bulacağımı biliyorum, merak etm e,” dedim. O başka bir şey söyleyemeden içeri girip ka pıyı kapattım. Odanın karşı tarafındaki koltuğa oturmak üze reydim ki kapı açıldı. Hızla arkamı dönerken Melanie’ye, set benim için hazır olana kadar def olup gitmesini söylemeye hazırdım ama karşımda kardeşimi buldum. Ve içimdeki ger ginliğin bir kısmı yok oldu. “Kahretsin, artık dünya yüzünden silindiğini düşünmeye başlamıştım.” Ama onu görmenin verdiği ferahlık yüzüme yansımış olmalıydı ki Kylie sırıttı. “Bu sabah On Gün klibiyle ilgili mesajını aldım ve burada olmam gerektiğini düşündüm.” Ya nımdan geçip kendisini koltuğa attı. Kahve sehpasının üze- 94 Temas rindeki kâsede bulunan elmalardan bir tane almak için uza nırken suratını buruşturdu. “Kusura bakma, içeri girmem uzun zaman aldı. Güvenlik görevlileri sıkıntı verdi de.” “Adm listedeydi.” Ondan birkaç metre uzağa oturup Wyatt’la yaşadıkları saçmalıklara dair bir işaret var mı diye yüzünü dikkatlice inceledim. Hiçbir işaret göremeyince, “Seni bir şey sormadan içeri almalan gerekirdi,” diye ekledim. “Saçlarım...” İçini çekerek elini renkli saçlarından ge çirdi. “Kimlik kartımda saçlarım başka renk... Tekrar boya mam lazım ama hepsi kopacak diye korkuyorum.” “Kylie,” dedim ama o konuşmaya devam ediyordu. “Ödülünü getirdim.” Büyük çantasının içine elini sokup gitar penası şeklindeki ödülü kahve sehpasına, meyve kâse sinin yanma koydu. “Sana vermeyecektim ama vermezsem peşimi bırakmayacağını düşündüm.” Eğer onun için bu kadar endişelenmiş ya da klipten başka şeylere odaklanmış olmasaydım parmağındaki yüzüğü görmeyebilirdim. Ama gördüm, kahretsin, görmemek ne mümkündü. Ve tüm kaslarımın gerildiğini hissettim. “Şunun bir iffet yüzüğü ya da adı her neyse olup olmadığını sorsam aptal gibi görünürdüm, değil mi?” Kylie bir kısmı yenmiş elmayı kucağına koyup elini göğsüne götürdü ve diğer eliyle yüzük parmağım kapattı. “Eğer iffet, evlilik demekse pek de aptal sayılmazsın.” “Sana evlenme teklifi mi etti?” diye sorduğumda kafa sını salladı. Teklifi edenin başkası olup olmadığını soracak ken boğazını temizledi. 95 Emily Snow “ Biz, şey, Vegas’ta başımızı bağladık. Sana söylemeyi düşünüyordum ama grup işleriyle çok meşgulsün diye söy lem edim .” Bunun gibi bir şeyi umursamayacak kadar meşgul ola bilir m iydi insan? “Kylie,” diye homurdandım ama ellerini savunm acı bir şekilde kaldırıp bana yaklaştı. “Sen sormadan söyleyeyim, hamile değilim.” D aha yeni başlayan konuşmamız birden sona erdi, çünkü soyunma odasının kapısı tıklatıldı. Melanie kafasını içeri uzattığında, kardeşim de ben de ona baktık. “Bay Wolfe, biz çekime hazırız.” 96 On Dördüncü Bölüm Lucas Wolfe Ne kadar zaman geçerse geçsin orospu çocuğu Wyatt’ın, küçük kardeşimle evli olmasına alışabileceğimi sanmıyor dum. Bunun olacağını tahmin etmeliydim ama belki de kendi saçmalıklarıma öyle dalmıştım ki etrafımda olup bitenlerden habersiz kalmıştım. Benimle çalışmayı bırakacağını da tahmin etmeliydim. Ama turneye ve kendi albümümü piyasaya sürmeye hazırla nırken başıma bunun geleceğini hiç düşünmemiştim. Karde şim, çılgın Vegas macerasının üstünden bir ay kadar geçtikten sonra bana haberi vermiş, kolayca şaşıran biri ol mamama rağmen şoka girmeme neden olmuştu, “Öğle yemeğinin parasını sana ödetmeliyim,” dedim ona. Onu yeni açılmış bir İtalyan restoranına götürmem için beni ikna etmişti ama restoran boktan bir yerdi ve yemeğin 97 Emily Sncnv yansı, beni fark eden hayranların peçetelerini ya da göğüs lerini imzalamakla geçmişti. “Gerçekten mi, Kylie? Lanet olası turneden hemen önce mi?” Dudaklannı birbirine bastırıp ince bir çizgi haline ge tirdi. “Söylediğim tek bir kelimeyi bile dinledin mi, Lucas?” İlık ve tatsız biramın geri kalanını kafama diktim. “Wyatt ve New Orleans dediğini duydum. Pardon, bir şey mi kaçırdım?” “Pisliksin ya...” Çatalım benim spagettime batırıp ağ zına götürdü ve makarnanın tadıyla yüzünü buruşturdu. “Of, bunun tadı iğrenç... Kusura bakma, Lucas...” Omzumu silktim. “Ben, McCrae’yle birlikte eşyalannızı toplayıp Louisiana’ya taşınacak olman konusunda daha çok endişeliyim, boktan yemekleri boş ver.” Garsonumuza işaret edip ağzımı kıpırdatarak hesabı getirmesini söyledim. “İyi olacak mısın, Ky?” “New Orleans’ta olsam bile seni hizaya getiririm ben, seni asla terk etmem.” “Ama iyi olacak mısın?” diye tekrar ettim. “ İyi olacağımı düşünmesem gitmezdim.” Garsonun ma saya bıraktığı hesabı hemen aldı. “Merak etme, ben hallede rim .” Tabii muhtemelen işteki kredi kartıyla halledecekti. Cüzdanını karıştınrken onu dikkatlice inceledim ve nakit kullandığını görerek şaşırdım. “Peki neden taşınıyorsun?” Parayı masanın kenarına doğru kaydırırken omuzlarını kaldırdı. “Yeni bir başlangıç... Burada çok fazla yükümüz var 98 Temas ama oradaki geçmişimiz çok güzel. Bu yüzden akıllıca geldi. Hem aramızda uçakla sadece birkaç saat olacak.” Ona öylece bakmaya devam ettiğimi görünce içini çekti. “Eğer Sienna şu anda hayatında olsaydı ve yeni bir başlangıç yapabilecek olsaydın sen de toplanıp gitmez miydin?” Tabii ki de giderdim. “En ufak bir şüphe duymadan...” Kardeşimin yüzünde yavaşça bir gülümseme belirdi. “Yani ne düşündüğümü anlayabiliyorsun.” Kafamla negatif mi pozitif mi olduğu belli olmayan küçük bir hareket yaptı ğımda konuşmaya devam etti. “Yaptığımı onaylıyorsun, değil mi? Çünkü bunu başkalarına anlatmadan önce bunu senden duymak istiyorum.” Kylie böyle konuştuğunda zor durumda kalıyordum. O da bunu biliyordu. Garsonumuz hesapla parayı alıp gidene kadar bekledim. “Seni mutlu edecek her şeyi onaylarım.” Oturduğu yerde arkasına yaslandı. “Güzel... İnanılmaz güzel... Kahretsin, Lucas, bunu babama söylemekten çok, sana söylemekten korktum.” “Öyle olmalı zaten...” Gitmek için kalktığımızda çantasını karıştırıp bana bir parça kâğıt uzattı. “İlgileneceğini düşündüm.” “Maaşına zam yapmayacağım.” Kahkaha atarak geri çekildi. “Sadece bir düşün, senin için iyi olacaktır.” Kâğıdı cipime bindikten sonra açıp okuduğumda kafamı iki yana sallayarak kahkaha attım. Bu, Tennessee dağlarında bulunan bir yazlık evin kayıtlarıydı. Bu tam tipik Kylie 99 Emilv Smnv işiydi. Kâğıdın üstüne düzgün el yazısıyla bir de not ekle mişti. Son aldığın evi kaybettiğin için Sienna ’vı geri kazanma dan önce buna bir göz atmak istersin diye düşündüm. Parası için de endişelenme... G oogle’dan net servetini öğrendim. K ylie'nin minik arabasının yanım dan geçip gitmesini izlerken hâlâ kafamı sağa sola sallıyordum. Penceresi kapa lıydı ama kafasını bana doğru çevirdiğinde ne dediğini tam olarak biliyordum. “ Beni hayal kırıklığına uğratma...” Sonraki ay boyunca “On Gün’ un klibini, M cBride’la iki kez daha çektik. Kylie bana dosyayı gönderene dek, en yeni versiyonu yayın gününe kadar tam olarak izlememiştim bile... Klibi kardeşim in alm am için ısrar ettiği dağ evinin oturma odasında, tek başıma izledim. Bu grupla yaptığımız hiçbir klibe benzem iyordu ama anlatmak istediğim şeyi tam olarak gösterecekti. Sade ve açıktı, doğruydu. Ki ip sona erdikten birkaç dakika sonra K ylie’den bana iyi şanslar dilediğini söyleyen bir mesaj aldım. Yarın Sien na'y a gitme planımın hâlâ geçerli olup olmadığını da sor m uştu. Ona kahrolası bir dönek olmadığımı söylediğimde Kylie bir kez daha iyi şanslar diledi. Yakınlardaki bir bara gidip döndükten sonra yatağa gitti ğimde zihnimi Sienna’yla yaşadığımız güzel şeyler kaplamıştı. Bu anılarda Sienna, Atlanta’daki otel odamızın banyosundan, 100 Temas aletimin anında sertleşmesine neden olan siyah dantel bir el biseyle çıkıyordu. Ama mavi gözleri kalbini binlerce parçaya ayırmışım gibi değil de çoğu erkeğin sahip olmayı dilediği ba kışlarla bakıyordu. “Bu akşam işimiz bittiğinde, ” dedim, onu kendime çe kerek, “Bu lanet olası şeyi parçalara ayıracağım ve seni şu yatağın her köşesine bağlayacağım. " Sienna dört direkli yatakla çoktan tanışmış olsa da ar kasına hızlı bir bakış attı. “Elbisemi yırtmayı istemezsin, " diye fısıldadı dudaklarıma doğru. D ilimi yumuşacık dudaklarında gezdirdikten sonra du daklarımı boynuna indirdim. “Neden istemeyeyim? " “Kıyafetlerimi yırtıp durursan dışarı çıkarken giyecek bir şeyim kalmayacak... ” Boynuna doğru hırıldadım. “O zaman sana yenilerini alırım. ” “Ve muhtemelen onu da yırtarsın, " dedi. Elbisesinin eteğini kalçalarında yukarı kaydırıp önünde diz çöktüğümde nefesi kesildi. “Ne yapıyorsun ? ” diye sordu kesik kesik soluk alırken. “Seni şimdi becermek istiyorum. ” Hayır, bu doğru de ğildi. Şim di onun içinde olmaya ihtiyacım vardı. İstek aşa masını geçm iştik artık. Sadece onunla bulabildiğim kaçışa ihtiyaç duyuyordum. “Lucas, ” diye konuşmaya başladı ama kalçasını avuçladığım da dişlerinin arasından derin bir nefes aldı. "Cil la ’nın partisi. ” diye hatırlattı. 101 Emily Smnv Cilla nin partisi zerre kadar umurumda değildi ve onun da benim le aynı düşüncede olduğunu biliyordum. Uzun ba cakları deli gibi titremeye başlamıştı bile. Ben kiilodunu aşağı indirirken, parm aklarını omuzlarıma gömdü. Dilimi merkezine değdirebilmek için bacaklarından birini omzumun üstüne atarken inleyerek adımı söyledi. Ve saçımı çekti. “Sakinleş... " Saçlarımı daha sert çekince poposuna bir şaplak attım. Teninden çıkan ses odada yankılandı. Sienna iirpererek ellerini gevşetti. “Tanrım, tadın çok giizel... ” “Ya sen? ” dedi inleyerek. Klitorisine doğru nefesimi verdim, dilimi sürttüm, sonra aynı şeyleri tekrarladım. “Ben ne? ” “Seni mutlu etmek istiyorum. İstiyorum ki... " Ama di limi üstünden ayırmadan onu zemine çekerek lafını kestim. Nefes nefese kalana, neredeyse şarkı söylermiş gibi inleyene kadar devam ettikten sonra durdum. Çıkardığı sesleri elimle kapatıp dilimi dudaklarının arasına kaydırdım ve o dilimden kendi tadını alırken pantolonumu indirmeye başladım. Ne kadar zor olsa da ondan ayrıldığımda mavi gözlerini aletime indirdi. “Onu taktığını fa r k etmedim bile... ” Kondomuma bakan bakışlarını takip edip sırıttım. “Çok vetenekliyimdir. " Karşılık vermeye yeltendi ama kafamı iki yana salladım. "Eğil, Si... " O da kafasını iki yana salladı ama başparmağımı klito risine sürttüğüm de kafasını sallamayı bırakıp ürpermeye başladı. “Lütfen, seni görmek istiyorum, ” diye yalvardı. 102 Temas Bir an için ona öylece bakıp dişlerini ve kalçalarını sık masını izledim, sonra kabul edip başımı salkıdım. “O zaman gel buraya... ” O anda soğuk terler içinde uyandım ama anının nasıl sonlandığını biliyordum. Sienna’nm nasıl hissettirdiğini, ta dının nasıl olduğunu biliyordum. Ve beni ne kadar çok sev diğini tekrar tekrar nasıl söylediğini... Bense onu mahvetmiş berbat bir adamdım. Ve tabii ki de saat sabahın kahrolası üçü olmasına rağ men kalkıp bir Sam Adams içtim ve kendimi, o gecenin nasıl bittiğini, onu nasıl becerdiğimi hatırlamaya zorladım. Ertesi akşam arabama atlayıp Nashville'e doğru yola çı karken aramızdaki her şeyin bitmiş olması ihtimalinin büyük olduğunu biliyordum. Ama kardeşimin bir sürü lanet olası Chevelle şarkısını doldurduğu çalma listesindeki şarkıları dinlerken umudumu yine de koruyordum. 103 Aileme... Tüm hayallerimi desteklediğiniz için teşekkürler... Ve okurlarıma... Bu hayalleri gerçeğe dönüştürdüğünüz için teşekkürler... Giriş Lucas Wolfe Audi A 8’imi ana yoldan çekip Sienna’nın evine giden özel yola sokarken, bakışlarımı gösterge paneline çevirdim. Saat 20.57’ydi. Video klip başlamadan üç dakika önce, ikimiz için bir ge lecek olup olmadığını öğrenmeden dört dakika, otuz dokuz sa niye önce varmıştım buraya. Dijital saat ilerlemeye devam edip neon ışıklar 20.58’i gösterirken kendimi sahneye ilk çıktığım za manki gibi hissediyordum. İçimde kahrolası bir karmaşa vardı. E traf pek karanlık değildi, ancak birisi, eminim Sienna’nın büyükannesi yürüyüş yolundan ahşap ön basamak lara kadar iki düzgün sıra halinde, güneş ışığıyla çalışan lam balar dizmişti. Loş bahçe ışıklarını takip ederek Sienna’ya gitmek için arabayı ilerletmeye başlamıştım ki bunu yapmamam gerektiğini düşündüm. 109 Emily SrıoH’ Bunun sürpriz olması gerekiyordu. Arabayı park edip motoru susturdum. İnip kapıyı müm kün olduğunca sessiz bir şekilde kapattıktan sonra evden çok, yola yakın durduğumu fark ettim. Bu biraz ironikti. Bir za m anlar bu ev bana aitti. Beş ay önce Sienna’yı kendime yakın tutabilmek için bunu kullanmış, büyükannesinin ipo tekli evini ona vermem karşılığında benim için on gün çalış masını önermiştim. Ama sonunda korkularım yüzünden hem evi hem de ka dınımı kaybetmiştim. “Kahrolası geri zekâlı,” diye mırıldandım. Bir başka yazlık ev aldığım Gatlinburg’den buraya yaptı ğım üç saatlik yolculukta; Sienna’ya yaptığım, beni bu noktaya getiren şeyleri düşünme fırsatım olmuştu. Bu düşüncelerin ber bat bir zehir gibi beynimde dolaşmasına izin verdikten sonra, bir buket çiçek ya da bir hediye almak için durmayı düşünmüş, ama bu fikirden hemen vazgeçmiştim. Sienna öyle bir kadın değildi, hiç de olmamıştı. Ya özrümü kabul eder ya da defolup gitmemi söylerdi ama paramla aldığım bir şeyi kabul etmezdi. O Samantha gibi değildi. Sürtük eski karımın ve bana uzattığı elinin düşüncesiyle yumruklarımı sıkarak ön basamakları tırmanıp omzumu ka pıya yasladım. Buradan kendi müziğimin sesini duyabiliyor dum. Bu benim ilk solo projem ve “Sam Günleri” olarak adlandırdığım zamandan beri, mahvettiğim bir şeyi düzelt mek için ilk gerçek girişimimdi. Şarkının bitmesini bekler ken göğsüm sanki bir ya da iki bardak asit içmişim gibiydi. 1J0 Temas Acıya yabancı biri değildim aslında, eski karımı ne zaman görsem, iplerimi elinde tutmasına ne zaman izin versem ya da kendi yaptıklarımı ne zaman düşünsem tek hissettiğim acı oluyordu ama beş ayın böyle kahrolası bir şekilde berbat ge çeceğini hiç düşünmemiştim. Gerçi bir daha hiç kalkmak istemememe neden olacak kadar kötü düşeceğimi de düşünmemiştim. Şarkı sonunda bitti. Sienna’nın derin bir nefes aldığını duydum. Dahasmı bekliyordu, benim istediğim de buydu ve bu sonu ona vermesi gerekenin ben olduğumu biliyordum. Yüz yüze... Binlerce insanın önünde gösteriler yapmış biri olmama rağmen, kapıyı tıklatırken deli gibi gergin hissediyordum. Sienna’nın kapıya bakması uzun sürdü. O kadar ki ne redeyse beni reddedeceğini düşünmeye başlamıştım. Sienna akıllı biriydi. Dışarıda kendisini bekleyenin ben olduğumu anlamış olması muhtemeldi. Kapıyı açmamasının, yüzüme karşı o sözleri söylemesinden daha körü hissettireceğini bi liyor olmalıydı. Ama sonunda kapı gıcırdayarak birkaç santim açıldı, ar dından biraz daha açıldı ve onun yüzünü gördüm. İçimde pat layan adrenalinle onun için yazdığım şarkının sonunu getirdim. Bu son kısım yalnızca ikimize ait olabilsin diye şar kıyı özellikle bitirmemiştim. “Yazdıklarımızın doğru olmadığını söyle,” dedim ne fessiz bir şekilde. Elimi Sienna’nm yanağında kaydırırken son notada sesim çatlamıştı. ııı Ernily Sn o w Sienna iirperdi. Atlanta’da onu bıraktığımda göründüğü kadar güzel görünüyordu. Ama üstünde, vücudunun merke zine ulaşmak için yırtmak istediğim daracık siyah bir elbise değil, bacaklarını mümkün olamayacak derecede uzun gös teren soluk renkli bir kot şort ve beyaz askılı bluz vardı. Uzun, kırmızı saçlarını kafasının tepesinde sıkı bir atkuyruğu yapmıştı, tıpkı benim sevdiğim şekilde... Ona sahip olma is teğiyle beni delirten şekilde... Bana bu kadar yakın olduğu o son ana benzer tek bir şey vardı, o da yüz ifadesiydi. Mavi gözleri, nemli yanakları ve sıkılmış dişleriyle korkmuş görünüyordu. Bunu ona ikinci kez yaptığım için kendimi pislik gibi hissettim. Sienna öfkeli bir şekilde silkinerek elimi uzaklaştırdı. “Burada ne arıyorsun, Lucas?” Buraya üzgün olduğumu, seni sevdiğimi söylemeye gel dim. “İki günün kalmıştı.” Sesim yine ukala rock yıldızı to nunu almıştı, bu Sienna’yı uyuz ediyor olmalıydı. Ağzı açık kalmıştı ve bana alnımdan bir penis çıkmış gibi bakıyordu. “işim in bitliğini söylemiştin.” Bunu unuttuğumu mu sanıyordu? Ne kadar yıl geçse de, hayatıma ne kadar insan girip çıksa da onu kendimden uzak laştırdığım anı asla unutamayacağımı bilseydi keşke. Pişmanlıklardan oluşan bir listem vardı ama o an, otel odası suratıma kapanmadan çok önce listenin en başında yeriöi almıştı. Bundan daha çok pişman olduğum tek şey vardı, o da son birkaç yıldır beynimi yiyordu zaten. 112 Temas Sienna kaşlarını öfkeyle çatarak eve doğru geriledi. Yanlış tarafa gidiyordu. Kaybetmek üzere olduğumu biliyor dum. Onu kaybediyordum. Ve bu katlanamayacağını bir şeydi, çünkü ona ihtiyacım vardı. “Bir kontrat imzaladın,” diye hatırlattım ona. Bu çok, çok alçakça bir davranıştı. Sienna kapıyı yüzüme çarpmak için sıkıca kavrarken, kafasını inanmazlıkla iki yana sallı yordu. Sesimi yumuşatarak ekledim. “Ayrıca, ben kahrolasıca bir aptalım.” Haksız olduğumu itiraf etmek işe yaramıştı, çünkü Sienna’nın mavi gözleri hızla bana döndü ve gırtlağından bo ğulurmuş gibi bir ses yükseldi. Kapıyı bırakıp tereddütle bana doğru hareketlendi. Sonra bir adım daha attı. Bir adım geri, iki adım ileri... Bir yerlere varabildiğim sürece bunu da kabul edebilir dim. “Bundan vazgeçmeyeceğim." Onu sertçe kendime çek tim. Güzel kokuyordu, çok güzel kokuyordu. İlk tanıştığı mızda duyduğum elmalı duş jeli kokusu vardı üstünde. “Senden vazgeçmeyeceğim,” diye tekrarladım. Çünkü hep onu isteyecektim ve unutabileceğimi düşün düğüm için kahrolası aklımı kaçırmış olmalıydım. Sienna’nın yüzünden birkaç farklı duygu geçti. Şehvet ve öfke... Aşk... Korku ve acı... Tüm bu duyguların sorum lusu olduğumun farkmdaydım ve kötü olan duygular yüzün den kendimden nefret ediyordum. Sienna derin bir nefes aldı, sonra tıslar gibi konuştu. 113 Emily Snou- “Yaptığın canımı yaktı, Lucas.” Çenesini göğsüne doğru eğ diğinde hafifçe kayan atkuyruğunu izledim. İçinden sayı yordu. Beşe ulaştığında hızla gözlerini kaldırdı. “Kendimi sana vermemi istedin sonra bana siktirip gitmemi söyledin...” Mesele bu değildi. Onu bırakmak istememiştim, hatta öyle bencildim ve onunla olmaya kendimi öyle kaptırmıştım ki Samantha’nın, mutluluğu bir nebze olsun tatmama izin vermediğini unutmuştum. Eski karımın beni ve Sienna’yı mahvetme tehdidinin tehlikeli bir şekilde gerçek olduğunu unutmuştum. Sienna boğazını temizleyerek düşüncelerimi Sam’den uzaklaştırıp o ana döndürdü. “Şimdi beni yine mi istiyor sun?” Onu daha sıkı kavradım, çünkü titriyordu. “Seni hep is tedim ben. Sadece beni geride tutan saçmalıkları def etmem biraz zaman aldı.” “Sam?” Kafamı salladım. Sam’e, hayatımı yaşamamı engelledi ğini söylediğimde ağlamaya başlamıştı. Bana yalvarmıştı. Ve sonunda, aylarca süren uğraşlardan sonra sakince geri çekil mişti, tabii ben şartları kabul edince... Anlaşma yapmaya da değmişti. Burnum Sienna’nm gözyaşlarıyla ıslanmış burnunun ucuna değene kadar kafamı eğdim. “Eğer benimle olursan Sam beni mahvetmeye çalışacak. Seni de mahvetmek iste yecek, çünkü seni sevdiğimi biliyor. Bunu bilmelisin. Elinde benim aleyhimde ne olduğunu bilmelisin k i.. 114 Temas Ama parmaklarını dudaklarıma dayayarak konuşmamı engellediğinde içim rahatladı. Şimdi ne halt söyleyecektim ben? Elindeki koz senden, her şeyden uzaklaşmama neden olabilir. Ve bunun geri dönüşü olmayabilir. “Tanrı cezanı versin, Lucas,” dedi Sienna. Ama yüzünde yumuşak bir tebessüm vardı. Elini ağzımdan boynuma doğru kaydırdığında narin bileğinin iç kısmını öpmek için kafamı hafifçe çevirdim. Sienna ürperdi ama beni bırakmadı. “Kızgın olduğunu biliyorum,” diye başladım. Muhte melen uzun bir süre boyunca, aylarca, belki yıllarca kızgın olacaktı. “Ve bunu yapmanın zor olacağını da biliyorum ama sadece denemeni istiyorum. Boktan meselelerimi birlikte at latmak için bana bir şans vermeni istiyorum. Beni tekrar umursayabileceğim bilmeye ihtiyacım var.” Hayatımdaki en uzun kahrolası an boyunca Sienna, yü zünde duygusuz bir maskeyle öylece durdu. Beynimden her biri diğerinden berbat yüzlerce düşünce geçerken kafasını bana inanamıyormuş gibi iki yana salladı ve “mankafa” gibi bir şeyler mırıldandı. Sonra başını omzuma yasladı ve göz yaşları tişörtüme akmaya başladı. “Sana borçlu olduğum iki günde çok şey olabilir,” diye fısıldadı. “Ama haklısın. Seni sevmekten vazgeçtiğimi düşündüysen tam bir aptalsın.” “Ben de seni seviyorum, Sienna,” diye homurdandım ve yüzünü ellerimin arasına aldım. “Sevmekten hiç vazgeç meyeceğim.” Sonra onu kendime çekip her tarafını okşa 115 Emily Sno\v maya başladım. Sienna’nın dudakları istekle açıldı ve dili ağ zıma kaydı. Tadı çok güzeldi. Bu tadı bir daha asla kaybet memek için kendi kendime söz verdim. Bu kadını yanımda tutmak için savaşacaktım. Geri çekilirken Sienna’nın gözleri hâlâ kapalıydı ama vücudunu aletime bastırdığımda gözlerini açtı ve bedenleri mizin arasına bir bakış atıp boğazını temizledi. “Seni becer mem gerek,” dediğimde geri çekilip eliyle göğsünü ovuşturdu. “Burada değil de başka bir yerde olsaydık şu anda içinde olurdum, Kırmızı.” “Büyükannem burada değil...” Ama sonra kafasını iki yana salladı. “Buradan birkaç kilometre uzakta oteller var.” “Benimle gel...” “Ne?” Park edilmiş arabama işaret ettim. “İki gün... O iki günü şimdi istiyorum.” Bu çok cesurca bir hareketti ama Sienna hemen karşı gelmedi. Alt dudağını ısırdı. “Hemen şimdi mi?” “Evet...” Dudaklarını kemirmesini engellemek için baş parmağımı dudaklarının üstünde dolaştırdım. Sienna gözle rini benimkilere dikerek parmağımın ucunu ısırdığında hırsla homurdandım. Niye böyle şeyler yapmak zorundaydı ki? “Üzgünüm, Si. Bunu kanıtlamak için de bir şansa ihtiyacım var.” Sienna eve doğru gerileyip benim de girmem için işaret etti ama ben eşikte kaldım. “Gidip eşyalarımı toplamam lazım,” dedi, başparmağıyla omzunun arkasındaki merdiveni 116 Temas işaret ederek. “Ve büyükannemi aramam gerek, burada değil de...” Yüzü kızarmıştı. Kafasından, benimle gelmeden önce yapması gerekenlerin listesini yaptığını görebiliyordum. Ama birden ifadesi bulutlandı ve dudakları büzüldü. “Lucas, sen n e ...” Ve o anda yine göğsümde kızgın bir acı patladı. Sienna bana güvenmiyordu ve bu beni mahvediyordu. Ama ne bek leyebilirdim ki? “Benimleyken sana hiçbir şey olmayacak,” diye söz ver dim. Sonra kaşlarımı kaldırarak ekledim, “Kötü bir şey ol mayacak. Daha önce yapmam gerekenleri yapacağım. Yanımda olmana ihtiyacım var, çünkü sensiz müzik yapamı yorum.” Onu tamamen kazanmamı sağlayan da bu söz oldu. Sienna tişörtümün yakasından tutarak beni kendisine çekip ensemi kavradı. Haşin ve talepkâr dudakları bana az önceki otel konuşmasını hatırlattı. Kendimi ondan uzaklaş tırıp aramıza mesafe koydum. “Bunu bir daha yapmak yok, yoksa seni şuracıkta, kapı eşi ğinde becerme konusunda fikrimi değiştiririm,” diye uyardım. Kontrol kahrolası arkadaşındır, diye hatırlattım kendime derin bir nefes alarak. “Hazırlanmak için bana bir saat ver.” Sienna eve doğnı geriledi. “Çok uzun sürmez...” Hazırlanması sadece yarım saat aldı. Ben valizini, onu beklerken eve yaklaştırdığım arabamın bagajına yerleştirdik ten sonra Sienna yolcu koltuğuna geçti. Titrek bir netes alıp 117 Emilv Snow kafasını yumuşak deri başlığa yasladı ve ben arabayı çalıştı rırken bana döndü. “Seni seviyorum, Lucas.” Kahretsin, bu kelimeleri onun ağzından duymaktan hiç bıkmayacaktım. “ Ben de seni seviyorum.” Garaj yolunun sonuna vardığımızda aklıma bir şey ge lince frene asıldığımda Sienna şaşkınlıkla kaşlarını çattı. Sonra orta konsoldan kırmızı renkli, geniş bir kumaş çıkar dığımda dudaklan bilmiş bir tebessümle gerildi. “Yine dikkat egzersizi mi, Lucas?” diye sordu, ben kumaşı gözlerine bağ larken. “Hayır ama artık sürprizler senin en iyi arkadaşın...” Sienna bir kereliğine olsun bana karşı gelmedi. 118 Birinci Bölüm Sienna Jensen Lucas’ın arabası yavaşlayarak durdu ve motoru durdur duğunda Cavo’nun şarkısı da yanda kesildi. Sürücü kapısının açılıp kapanma sesiyle ciğerlerimdeki havanın birden boşal dığını hissettim. Bu soluksuz anı, içime dolan ani heyecanın tadını çıkarttım. Neredeyiz ve kendimi nasıl bir işin içine soktum? Şortumun eteklerini kavrarken Lucas’ın beni getirmiş olabileceği yerleri düşünüp hayal gücümün deli gibi işleme sine izin verdim. Otelle havalimanını listeden çıkarmıştım. Bana saatler gibi gelen bir süredir yoldaydık ve büyükanne min evi Nashville Havalimanı’na bir taş atımı uzaklıktaydı. Peki geriye ne kalıyordu? Sonunda düşünmekten bıkarak elimi gözümdeki ku maşa götürdüm ama o anda yolcu kapısı hızla açıldı. Lucas 119 Emily Snow boğazını temizledi. Onu göremesem bile ela gözlerinin ya nağımda yakıcı bir yol çizdiğini hissedebiliyordum. “Geldik,” diye bildirdi ama somlarımın hiçbirine cevap olmamıştı. “O kadarını anladım. Burası neresi tam olarak?” Elini bileğime sarıp sert parmak uçlarını tenime bastı rarak beni kendisine çekti. Biraz sendelediğimde terliklerim den birinin ucu kıvrıldı ve sıcak zemin ayak parmaklarıma değdi. Lucas hemen düşmemi engelledi ve diğer elini kalça mın kıvrımına koyarak düzgün durmamı sağladı. “Dikkatli ol,” dedi alaycı bir şekilde. “Seni tek parça olarak istiyorum.” Şimdi göğüs göğse dumyorduk. Gece esintisi tenleri mize vuruyordu ama üşümüyordum. Lucas yakınımdayken üşümezdim. Kokusunu içime çekerken dilindeki nane tadını neredeyse alabiliyor gibiydim. Kendimi aksine ne kadar inandırmaya çalışsam da bu adamı içime çekmeyi özlemiştim. “Lucas...” Sesim ince ve gergindi. “Neredeyiz?” Lucas bileğimi bırakıp iki elini de vücudumda dolaştır maya başladı. Dokunuşu tenimi alevlendiriyordu. Elleri ya naklarıma ulaştığında durdu. Hafifçe kıkırdamasının nedeninin kızarmış yanaklarım olduğundan emindim. “Çok fazla som soruyorsun. Hep böylesin.” Parmakla rım ipeksi kumaşın altına kaydınp dudaklarını kulağıma yak laştırdı. “Anın tadım çıkar...” “Bunu yapmak zor, özellikle de kahrolası hiçbir şey gö 120 Temas remiyor,” diye başladım ama Lucas kumaşı gözlerimden çek tiğinde bir anlığına nefes alma yeteneğimi kaybettim. Egzotik bir güzelliğe; yanık bir ten, dolgun, seksi du daklar ve mükemmel düzgünlükte bir burna sahip olan Lucas’ın uzun, kaslı bedeni benimkinden bir on beş santim kadar uzundu. Bakışlarımı, ayakkabılarından dövmeli kolla rına kaydırdım ve neredeyse ensesine değen uzun, koyu kah verengi saçlarla kaplı kafasına ulaşınca durdum. Bu adam tamamen erkeksi ve muhteşem biriydi ve anladığım kada rıyla bu gece tamamen bana aitti. Güçlükle yutkundum. Evet... Bunu sindirmek biraz uzun sürüyordu. “Çok şaşkın görünüyorsun,” dedi. Geçen birkaç saatte aramızda olanlardan sonra nasıl gö rünmemi bekliyordu acaba? “Şaşkınlığım yakın zamanda ge çecek gibi değil...” Lucas’m yüzünden beni rahatsız eden yeni bir duygu geçti. Bu anı etrafı doğru düzgün inceleyebilmek için fırsat olarak kullandım. Ayın loş ışığının altında sadece dağlar ve gür ağaçlar görünüyordu. Çevredeki tek ev, önümüzdeki üç katlı, lüks, ahşap evdi. İkinci katında yerden tavana pencereleri olan ev büyükannemin Nashville’deki evinden iki kat büyüktü. “Neredeyiz?” diye tekrar ettim. “Gatlinburg,” dediğinde kaşımı kaldırdım. “Seni tama men kendime saklamak istedim. Hiçbir kesinti olmadan ge çireceğimiz bu iki günde seni geri kazanıp mahvettiğim şeyleri düzelteceğim.” 121 Emily Snon' Destansı pislikliğini telafi etmek için iki gün yeterli ge lecek miydi? Bu adam ikna gücüne ne kadar inanıyordu! Du daklarımı kıvırdım. Ne düşündüğümü neredeyse söyleyecek tim ama sonra dilimi ısırdım. “Tamamen kendine ha?” Kafasını salladığında birkaç saç tutamı gözlerine düştü. “Aylar önce yapmam gerektiği gibi... Yeni bir başlangıç ola cak bu..." Beni çevirip yanına çektikten sonra avucunu ko lumun iç kısmından aşağı kaydırıp parmaklarını benimkilere geçirdi. Elini sıkıca tuttum. Elimi, beni bırakmasını istemiyor dum. Lucas valizlerimizi arabadan indirirken ben de evin ilk katını keşfe çıktım. Salonun ortasında bulunan, bacası tavana kadar yükselen gri, taş şömine dışında bu evde ahşap bir tatil evinden beklenecek rustik çekicilik yoktu. Şöminenin etra fını saran U şekilli siyah deri koltuktan, kiraz ağacından ya pılma siyah mobilyalara ve mutfaktaki siyah granit tezgâhlara kadar her şeyde karamsar ve seksi bir hava vardı. Burası kesinlikle tanıdıktı. Sırtımı çelik buzdolabına yaslayıp gözlerimi son model eşyalarla dolu geniş mutfakta dolaştırdım. Bu mutfakta her şey vardı; ikili fırın, granit tezgâhın üstünde duran sayısız ev aleti, at nalı şeklindeki ada tezgâhın üstünde duran, içi düzi nelerce şişeyle dolu şarap rafı... Sonra kafama dank etti: Bu evin içi bana Lucas’ın Los 122 Temas Angeles’taki dairesini hatırlatıyordu. İki yıldan uzun bir süre önceki felaketle sonuçlanan ama unutulması mümkün olma yan randevumuzda orada bulunmuştum. Buzdolabından ayrılıp mutfağın sağ tarafında kalan çift kanatlı kapıya yönelip oturma odasına döndüm ama ön ka pının çarpılma sesiyle olduğum yerde kaldım. Lucas antrede, sırtı bana dönük şekilde duruyordu. Tavana gömülmüş lam baların loş ışığında bile sert kaslarını ve tenine çizilmiş de senleri hayranlıkla izleyebiliyordum. Ağzım kurudu. Giysilerinin altında saklanmış daha pek çok dövme vardı. Hepsini keşfetmek için sabırsızlıkla bekli yordum. Ellerimi şortumun ceplerine sokup birkaç metal paranın şakırdamasına neden olunca dikkati çekilen Lucas yavaşça döndüğünde yüzünü profilden daha iyi görebildim. “Hiç dur madık. Bu yüzden bir şeyler yemen lazım...” “Sen gelmeden bir saat önce akşam yemeği yemiştim.” Ona doğru bir adım attım. “Burası muhteşem ötesi...” Her biri midemin daha da büzülmesine yol açan iki büyük adım daha attım. “Bu ev sadece haftalık kiralanmış bir yer değil, değil mi?” Antreye adım attığımda Lucas iyice bana döndü. Ela gözlerindeki bakış karşısında olduğum yerde donakaldım. Lucas Wolfe asla duygularını gösteren bir insan olmamıştı, eh, öfke, ilgisizlik ve tutku dışında... Ama bu gece? Bu gece resmen aklımla oynuyordu. Ama sebep o ol duğu sürece buna alınabilirdim- K m ily S no\v "S enin," dedi. "B ir dakika, /?<■?" Lucas bana yavaşça yaklaştı. “ Beni duydun, Kırmızı. Bu evi sana aldım ." Boğazını tem izleyip geniş avucunu yü zünün muhteşem hatlarına sürdü. “Kumarda berbat olduğum için en son aldığım yazlık evi, bir iddiada kaybettim. Bu ne denle bu ev bizim için, Sienna... Seninle benim için...” Bizim için... Seninle benim için... Beni hazırlıksız yakalayan bu kelim eler kalbimin etra fını sarıp sıktı. Lucas, karşısındaki kadının iç çamaşırını anında çıkarmasına neden olacak o tebessüm lerinden birini alıp, ön kapının yanındaki duvarda asılı olan alarm sistemini çalıştırm ak için döndü. Vay can ın a... vay canına. Eğer dün birileri Lucas-A'tf/jw/<?.s7-Wolfe'la yeniden gö rüşüp görüşmeyeceğimi sorsa sadece gülerdim. Lucas’la aram ızdakiler bitmişti. O beni en azından aram ızdakilerin y ürüm esine yetecek kadar istemiyordu ve zaten benim de bir rock yıldızının dünyasında yerim yoktu. Tam ona âşık olduğumu anlamıştım ki Lucas beni ken disinden uzaklaştırmıştı. Şimdi, bizim için aldığını söylediği evde dururken, binle rinin Lucas Wolfe’la bir geleceğimiz olup olmayacağı hakkında bir şey sormamış olmasının iyi olduğunu düşündüm. Çünkü cevabım kesinlikle hayır olurdu ve tabii ki aptal gibi görünür düm. O sırada iki kez bipleyen alarmla irkildim. Kafamı kal dırdığımda Lucas’ın kalın kaşlarının çatıldığını gördüm. 124 Temas “Sen iyi misin, Sienna?” Kafamı salladım ama ikna olmuş görünmüyordu. “Çünkü yüzünde o lanet olası bakış var.” Şimdi kaş çatma sırası bendeydi. “Neden bahsediyor sun?” Lucas iki adımla bana yaklaşırken klasik siyah Converse ayakkabılarının tabanları yerde gıcırdadı. Ben bir kadın için fazlasıyla uzundum, tam olarak söylemek gerekirse boyum 1.77’ydi ama Lucas benden birkaç santim uzundu. Yüzüne bakmak için kafamı geri yatırmam gerekiyordu. “Söylemek istediğin bir şey olduğunda takındığın bakış... Güven bana, ne diyeceğini duymak istiyorum.” Kollarımı göğsümde birleştirmek için kaldırdım ama Lucas bileklerimi tutarak beni sert vücuduna doğru çekti. Gözümdeki kumaşı çıkardığından beri bana ilk kez dokunu yordu. Daha fazla dokunması için ölüyordum. Onunla beş saatten az vakit geçirmiştim ama Lucas benim için uyuştu rucu gibiydi. Tanrım, ona yüz bir tane soru sormam gerekirken vücu dumun böyle aptal gibi davranmasına sinir oluyordum. “Cevap ver, Si...” Omuzlarımı kaldırıp gergince silktim. “Buraya geliş yo lunda beni becermeye çalışmamana çok şaşırdım.” “Sana her baktığımda direksiyonu siktir et deyip seni orada, o anda kucağıma almayı düşündüğümü söylesem daha iyi hisseder misin?” Yanaklarımda oluşan kızarıklığı incele mek için dururken dudaklarının köşesi alaycı bir sırıtışla ge rildi. “Ama bu sefer her şeyi doğru yapmak istiyorum.” Emily Sııow Sonra hiçbir uyarı yapmadan atkuyruğumdaki tokayı kopartarak çıkardı ve kızıl saçlarım omuzlarımın etrafına dal galar halinde düşünce kısık sesle bir şeyler homurdandı. Her zaman saçlarıma düşkünlüğü olmuştu. “Söyleyeceğin başka bir şey var mı?” “Hayır...” Maalesef ki sesim ikna edici değildi. Lucas parmak uçlarım dudaklarıma doğru kaldırıp sert işaret ve başparmaklarıyla hassas kısmını sıktı, sonra bana ciddi gözlerle baktı. “Ağzındaki baklayı çıkarana kadar bu noktadan ayrılmayacağız, Kırmızı. Bu yüzden işi kolaylaştırsan iyi edersin.” Gözlerimi kapatıp yutkundum ve düşüncelerimi topla mak için içimden beşe kadar saydım. İhtiyacım olan son şey abuk subuk şeyler söyleyip kendimi aptal gibi göstermekti. “Hakkımda bir şarkı söyledin,” diye başladım ihtiyatlı bir şe kilde. Kafasını sallarken gür saçları alnıma sürtündü. “Yanlış anlama ama On Gün, gülünç bir şekilde, birinin benim için yaptığı en romantik şeydi. Ama sonra sen büyükannemin evi nin kapısında belirdin. Sana iki gün borcum olduğunu, beni bir yerlere götüreceğini söyledin. Ve beni buraya, dağın te pesine getirdin.” “Evet...” “Ve bana âşık olduğunu söyledin.” Âşık kelimesi hara retli bir fısıltı halinde dökülmüştü dudaklarımdan. “Bu büyük bir sözcük, Lucas.” Ağırlığı nedeniyle beni her zaman deh şete düşüren kelimelerden biriydi bu. “Gözlerini aç...” Ben istediğini hemen yapmayınca par- 126 Temas mak uçlarını saçlarımın arasına daldırdı. Vücudumun her kö şesine yayılan elektrik yüzünden titrememek elimde değildi. “Gözlerini aç...” Dediğini yapıp derin bir nefes aldım. “Oldu mu?” Yanm bir gülümsemeyle karşılık verdi. “Seni buraya ge tirdim, çünkü Los Angeles’a gidecek sabrım yoktu. Ama seni aylar önce oraya götürmeliydim. Şu anda buradasın, çünkü kimse işimizi bölmeden vücudunun her santimetresinin ta dını çıkarmak ve seni deli gibi becermek istiyorum.” Ağzı benimkinden sadece bir santim uzaktaydı. Araba kullanırken çiğnediği naneli sakızın ve sıktığı parfümün kokusunu ala biliyordum. Bu sarhoş ediciydi ve şu anda elimde olan so runu unutturacak güzel bir şeydi. “Seni seviyorum,” diye devam etti. “Ama seni kendi ko şullarımla seveceğim, en azından önümüzdeki birkaç gün... Buraya benimle geldin. Bunu asla unutma...” Bu da ne demekti şimdi? Kendi koşullarım derken tam olarak neyi kast ediyordu? Ondan hızla ayrılıp doğru düzgün düşünebilmek için aramıza mesafe koydum. Kalçam arkamdaki merdiven kor kuluğuna çarptığında gerilemeyi kestim. Lucas kafasını yana eğdi. “Ya benim koşullarım?” Özgüvenimin artmasına yara yacakmış gibi arkamdaki korkuluğu sıktım. “Bana yine oyun oynayamayacaksın, Lucas. Beni iki gün, iki hafta ya da daha fazla süre kullanıp aklımla oynayamayacaksın. Buna izin vermem...” 127 Emily Snow “Öyle bir şey yapmayacağım.” “Çünkü, eğer beni bir daha terk edersen ben...” Sesim çıkmıyordu. Eğer Lucas geçen şubatta ya da iki sene önce Los Angeles’ta yaptığı şeyi tekrarlarsa ne yapardım bilmi yordum. Bildiğim tek şey vardı o da eğer ilişkimiz ezici ayrılıklar ve etkileyici birleşmelerden oluşan bir döngü halinde gide cekse, onunla hiç birlikte olmamayı yeğlerdim. Lucas bana doğru ilerleyip hareket etmemi engelleyerek bacaklarımı kendisininkilerin arasına sıkıştırdı. Gideceğim hiçbir yer olmadığı için onun bakışlarına karşılık verdim. “Şu anda seninleyim.” İşaretparmaklarını şortumun dar beline sıkıştırıp başparmaklarını üstünden görünen soluk ren kli tenimde gezdirmeye başladı. “Seninle birlikteyim.” Her sözcüğü sert ve keskin bir fısıltıydı. Bunu başkalarıyla değil, yalnızca birbirimizle yapmak için yaratılmışız gibi vücudumun yüzde doksanı ona doğru eridi ama dudaklarıma ulaşamasın diye avucumu göğsüne bastırdım. “Ne kadar süreliğine?” “Bu sefer seni bırakmayacağım. Sen benimsin, Sienna.” Elimi gevşekçe sarkıtıp bedenlerimiz arasındaki mesa feyi kapatmasına izin verdim. Dili tereddütsüzce, haşin bir şekilde dudaklarımın arasına girdiğinde, tişörtünün yumuşak kumaşını kavrayıp leziz dudakları altında inledim. “Sana doyamıyorum, Sienna. Ve durmak istemiyorum/’ diye homurdandı benden ayrıldığında. Dümdüz beyaz dişle riyle altdudağımı tutup bıraktı ve gırtlağından kısık bir ses 128 Temas çıkardı. Benden çıkan ses de en az onunki kadar boğuk ve yalvarır gibiydi. “Tadın günah gibi... Hayal edilebilecek en güzel tat...” Lucas bunu bana ilk kez söylemiyordu ama yine de çok seksi geliyordu. Şimdi sesinde çiğ bir çaresizlik vardı. Ve bu onu daha çok istememe neden oluyordu. “Sana ihtiyacım var.” Bakışlarımı arkamızdaki merdivene, sonra ona çevir dim. “Hemen...” “Yemek yemeliyiz,” diye fısıldadı boynuma doğru, eli bacaklarımın arasını sıkarken. “Buzdolabında yiyecek bir şeyler var.” Parmakları şortumun paçalarından içeri kaydı. “Bir şeyler yemek için seni mutfağa götürmeliyim, çünkü eğer bunu yapmazsam...” Dişlerinin arasından keskin bir nefes aldı. “Siktir, ıslanmışsın...” Kafamı iki yana sallayarak, benim sesime hiç benzeme yen soluksuz bir sesle konuştum. “Yemek yok... şimdi olmaz, tamam mı? Sadece sen... Sadece ben...” Bu işe yaramıştı. Gözleri birkaç kez üstümde dolaştı, sonra kafasını salladı. “Üst kata çıkalım.” Dudaklarımız hâlâ birleşikti. Birbirimizin tadına bakı yor, keşfediyorduk. Yukarı çıkarken ayrılmak için gönülsüz dük. Basamakların tepesine vardığımızda onu kütüklerden yapılmış duvara doğru ittim. Ben tişörtünü yukarı doğru kal dırmaya çalışırken Lucas kafasını geriye atıp şaşkın gözlerle bana baktı. “Sabır iyi bir şeydir,” dedi. Eğlendiği yüzünden belli oluyordu. 129 Emily Smnv Ama işi benim için bitirip, koyu renkli, pamuk tişörtünü kafasından çekip çıkararak, kendisini yıllarca spora adamış ol masının sonucu olan göğüs ve karın kaslarını ortaya çıkardı. Ona dokundum. Parmağımın ucunu, göğsünün ortasındaki hançerli kalp dövmesinin kenar çizgilerinde gezdirdim. “Bunu Los Angeles’a dönmeyi bekleyenıeyen adam mı söylüyor? Ne ikiyüzlülük...” Tırnağımı son hançere sürtmeye başladım ama kabzasına ulaşamadan Lucas elimi yakalayıp parmağımı ağzına aldı ve dişlerini tenimde kaydırdı. “Ben sabretmenin hoşuma gittiğini hiç söylemedim ki, Kırmızı.” Beni koridordan aşağı, ana yatak odasına yönlen dirdi. Evin diğer kısımları gibi bu oda da Lucas’ın Los Angeles’taki yatak odasına inanılmaz şekilde benziyordu, kırmızı ve siyahın erotik kontrastıyla dekore edilmişti. Odanın orta sında duran dört direkli, büyük boy yatağın üstündeki yorganın ucu katlanmış, koyu kırmızı çarşaflar gözler önüne serilmişti. Yatağın iki yanında, birinin kenarındaki alarm saati dışında üstleri tamamen boş olan, siyah ahşap komodinler, tam karşı sında da uzun bir şifonyer vardı. Şifonyerin üstünde içinde kızıl ve krem rengi zambaklar bulunan bir vazo duruyordu. Lucas omuzlarını k25apıya dayayıp yarı kapalı gözlerini bana dikti. “Soyun,” diye emretti. “Yine yapıyorsun. Dişle rinle yaptığın şey beni delirtiyor.” Dilimi dişlerimin arasına kaydırıp hızla düğmesini aç tığım şortumu indirdim. Şortum yere düştüğünde Lucas’ın göğsü gözle görülür şekilde inip kalktı. “Seni ne kadar çok düşündüm biliyor musun?” dedi. Ona cevap vermek için du 130 Temas raksadığımda soyunmaya devam etmem için işaret etti. Beyaz askılı tişörtümü kafamdan çekip çıkartırken adımlarının bana yaklaştığını duydum. “Kaç kere sana olan ihtiyacımla uyandım biliyor musun?” Önümde diz çöküp ağ zını pamuklu küloduma dayadı. Dizlerimin bağı çözüldü. “Hayır,” diye itiraf ettim tişör tümü yere atarken. Konuşmaya devam ederken ılık nefesi tenime vuru yordu. “Gittiğinden beri Tanrı’nın her günü...” Elini pembe çamaşırımın üstünde kaydırdı ve dokunuşuyla ürperdiğimde hayvani bir hırıltı çıkardı. “Yani hayır, bu sefer gitmene izin vermeyeceğim, Sienna. Böyle bir olasılık yok../* Ona inanıyordum. Beni bir an bile bıraksa kaybolacak mışım gibi tutmasından anlaşılıyordu ki hiçbir şey Lucas Wolfe’u benden uzak tutamazdı artık. Samantha bile... Lucas külodumu kalçalarımdan aşağı kaydırırken elle rimi sıktım. Hayır, kafayı sıyırmış eski karısını düşünmeye cektim; en azından şimdilik... Bana bu konuda cevap vermek için daha sonra yeterince vakti olacaktı. Şu an, sadece ona ve bana aitti. Dilimi kurumuş dudaklarımda gezdirip sesimi buldum. “Ne? Yanında kalmam için beni yatağına mı bağlayacaksın?" Lucas pembe dantelli çamaşırı bacaklarıma indirdikten sonra gözlerini bana doğru kaldırdı. Gözleri tutku ve ihti yaçla doluydu. Külodu çıkarmam için işaret etti. “Belki daha sonra...” 131 E m ily Stıow B unun m üm kün olduğuna inanmasam da midemin daha da ısındığını hissetm eye başlam ıştım . “Tanrım, L ucas...'” diye başladım am a Lucas beni yere, yanma çekerek nefesi m in kesilm esine neden oldu. “Ne yapıyorsun?” Ayağa kalk m aya çalıştım am a Lucas beni yerimde tutmak için bir elini göbeğim e bastırdı. “C evabı belli olan sorular sorm a...” Güçlü bedeniyle dizlerim i ayırdı. “Tadına bakacağım, Sienna.” Bunu bekliyor olsam da yine de irkildim ve dilini çıkartıp tenime değdirdi ğinde gür kahverengi saçlarını kavradım. “ Bu ç o k ...” Saçlarını çekerken dudaklarımdan boğuk zevk sözcükleri dökülüyordu. Lucas buna klitorisimi açgöz lülükle emerek karşılık verdiğinde dişlerimi sıktım. Ellerim öyle titriyordu ki hiçbir şeyi tutamayacak haldeydim. Lucas, tatm in olan ağzının yerine parmaklarını geçirdi ve ıslak klitorisimi ayırarak hızla ve ısrarla hareket ettirmeye başladı. U çurumdan düşmeme saniyeler vardı. “Saçımı bir daha çekersen seni yatağa bağlarım.” Kafasıyla birkaç metre ötem izde duran dört direkli, siyah karyolayı işaret etti. D üşüncelerim anında birkaç ay öncesine, dişlerimi ne zaman sıksam göğüslerimin üstünde dolaştırdığı kırmızı gitar penasına gittiğinde, arkama yaslanıp ellerimi yumruk haline getirdim. Lucas kafasını eğip kam ım dan bacağım ın iç kısmına doğru öpücüklerden sıcak bir yol çizdi, sonra geri gelip sadece bir kez dudaklarını merkezime bastırmak için durdu. “Tadına 132 Temas hiç doyamayacağım,” dedi tenime doğru nefes nefese. Ona cevap verecek olsam da dilini merkezime sertçe sürttüğünde dudaklarımdan yalnızca boğuk bir nefes dö küldü. Lucas geri çekildi. “O sesi yine çıkar...” Dediğini yaptığımda bir elini ba cağımın iç kısmına yayıp parmaklarını yumuşak tenime gömdü ve diğer elinin iki parmağını yavaşça derinliklerime kaydırdı. “Her şeyini istiyorum.” Her şeyimi... Bir yanım ona hiçbir şey sormadan her şeyimi vermek istiyordu ama zihnimin gerisinde çalan alarm zilleri de vardı. “Sen bana karşılığında ne vereceksin?” Tırnaklarımı avuç içlerime iyice gömdüm. “Her şeyini mi?” “Her zaman,” dediğinde kalbimin daha da çılgınca at maya başladığını hissettim. “Sen ne istersen...” Sonra ağzını klitorisime indirip ben haykırana ve sırtımı gerene kadar ta dıma baktı. Dişlerimi ne zaman sıksam durup birkaç saniye liğine tamamen geri çekiliyor, ben kendimi kontrol edene dek dokunmayı reddediyordu. Bu işkence gibiydi, hem de zevk ve acıdan oluşan bir işkence... “Seni istiyorum,” demeyi başardım sonunda dengesiz bir sesle. “Bundan daha iyisini yapman gerek...” Kalçalarımı dudaklarına doğru kaldırdım. “Becer beni Lucas...” 133 Emily Sno\\' Ela gözlerini muzip bir şekilde vücudumda dolaştırdı, sonra katasım iki yana salladı. “Henüz olm az.” “N eden?” “Ö nce boşal," diye em ir verdi. Karşı gelm eye çalıştı ğım da ellerini vücudum da yukarı kaydırdı ve birini dudak larım ın üstüne kapatıp, diğeriyle göğsümü kavrarken dilinin hızını artırdı. Parm aklarından kendi tadımı alırken ellerimi geniş, dövm eli omuzlarında gezdirdim. Tırnaklarımı teninde kaydırıp derisine gömdüm. Elleri, ağzım la göğsümü bırakıp bileklerimi kavrayana dek parm aklarımı saçlarına gömdüğümün farkında bile değil dim. Ben altında kıvranıp inleyerek boşalana kadar ellerimi bırakmadı. O zaman bile hâlâ arka arkaya adını söylüyordum. Bedenini; kalplerimiz üst üste, gözlerimiz karşı karşıya gelene dek yavaşça benim kinin üstünde kaydırıp sırıttı. “N eden bana öyle bakıyorsun?” dedim soluk soluğa. P ar m aklarım ı çene kem iğinde gezdirdiğimde elimi tutup avu cum u dudaklarına götürdü. “Çünkü içinde olmak istiyorum. H emen...” Hele şükür... “Evet,” dedim hevesle, neredeyse bağırarak. Lucas dizlerinin üstünde doğrularak boynum daki ku maşı çekti. Bir süre uzun parm ağının ucunda sallandırarak bir bana bir kum aşa bakıp ne yapacağına karar venneye ça lıştı. Sonunda elim i tutup kumaşı dikkatlice bileğim e sar maya başladı. 134 Temas “Ama ilk önce seni şu yatağa bağlayacağım,” dedi so nunda. “Hani daha sonra yapacaktın?” Parmaklarımı yavaşça öptükten sonra ilk düğümü attı. “Ellerini saçlarımda hissettiğim anda fikrim değişti.” 135 İkinci Bölüm “Neden gitmemi istedin?” diye sordum bir saat kadar sonra Lucas’a. Büyük boy yatakta benden birkaç santim ötede yatıyordu. Yatak örtüleri, güçlü kalçalarının etrafında toplanmıştı ve parmağının arkasıyla sağ avucumda geniş dai reler çiziyordu. Bu çok güzel bir histi. “O zamandan beri ne denini bilmek istiyorum.” Kısa tırnağını avucumdaki hayat çizgisinin üstünde na zikçe gezdirdi. “Çünkü ben bile her şeyi mahvedebiliyorum.” Devam etmesini bekledim. Sonra biraz daha bekledim. Hiçbir şey demedi. Kırmızı renkli, mısır pamuğu yatak örtüsünü çıplak gö ğüslerimin üstüne çekip kafamı ona çevirdim. Oda karanlıktı ama birkaç metre ilerideki banyo kapısının altından gelen ışık huzmesi sayesinde kaşlarını çattığını görebiliyordum. “Tamam, onu anladım. Ama tam olarak ne oldu?” “Bu önemli mi şimdi?” 136 Temas İğneleyici bir karşılık vermemek için dişlerimi duda ğıma gömdüm. Önemli olup olmadığını nasıl sorabilirdi? Bir an, birlikte Los Angeles’a döndüğümüzde geçici kontratımızı kalıcı bir şeye dönüştürme planları yaparken, bir an sonra gitmem gerektiğini söylemişti. Fikri hiç yoktan değişmişti. “Ah, evet, önemli,” dedim. “Her şey benim için çok yeniydi ve şaşkına dönmüştüm. B en...” Konuşmayı kestiğinde, “Korktun mu?” diye sordum. Bunu ne doğruladı ne de inkâr etti. Bu yüzden devam ettim. “İlk karından mı korktun?” Samantha’nın bahsi geçince gözleri buz gibi olup sertleş mişti. Söylediğimi hemen düzeltti. “Sana yapabileceklerinden korktum.” Açıklamasını inandırıcı hale getirmek istermiş gibi kızıl saçımm kalın bir tutamını alıp dudaklarına bastırdı. “Bana ulaşmak için seninle uğraşmasına izin veremezdim.” Kalkmaya yeltendim ama sol bileğim hâlâ koyu kırmızı kumaşla yatağa bağlıydı. Belki de Lucas bu konuşmayı ya pacağımızı tahmin etmiş ve kaçamak cevaplar vermeye baş ladığında gırtlağına bir yumruk indirmemem için beni bağlamıştı. Bu fırsatı kullanıp bana yaklaştı, çarşafı belime doğru kaydırdı ve oturup dudaklarını göbeğime indirerek di lini göbek deliğimde gezdirmeye başladı. Atlanta’da aramızda olanları bana böyle unutturmasına izin vermeyecektim. “Bana bir seçenek vermeliydin. Bana...” Lucas parmak uçlarım kalçamdaki hassas noktaya bastırdığında titreyip 137 Emily $no\v ayak parmaklarımı çarşafa gömdüm. “Tanrım, bunu yapma şimdi..." Bu sefer ağzım kullanıp göbeğimden kalçama doğru bir yol çizmeye başladı. Gözlerini benden hiç ayırmıyordu. “Me sele şu ki ben koca bir kadınım, Lucas," dedim soluk soluğa. ‘"Ama Sam deli bir kadın," diye hatırlattı. Bunu SamTe tanıştığım gece anlamıştım zaten ama asıl soru, neden böyle olduğuydu. Neden bu hale gelmişti ve neden Lucas’m hayatını mahvetmeye kafayı takmıştı? “Senin aleyhinde ne biliyor?" “Hiçbir şey...’’ Hadi oradan. Dün akşam ben “On Gün’’ün çıkışını iz lerken bana geldiğinde, Sam’in elinde ne olduğunu bana söy leyeceğinden emindim. Şimdi böyle mi olmuştu? “Bana aptalmışım gibi davranma sakın..." “Öyle davranmıyorum. Anlaman gerekiyor k i...” “Ben kendi yoluma gitmeye karar versem sen anlar miy din?" Boğazımı temizledim. “Eğer sana borçlu olduğum iki gün bittiğinde Nashville’e, evime dönsem anlar mısın?” Lucas birden kalkıp ela gözlerini tehlikeli bir biçimde kısarak bana baktı. Uzun, tuhaf bir an için hiçbir şey demedi. Yalnızca öfkeli nefeslerimizin sesi duyuluyordu. Sonunda sertçe konuştu. “Böyle şeyler yapma... Bu onun yapacağı bir şey... Seni seviyorum ve yanımda kalman için ne halt gerekiyorsa yaparım ama onun bana yaptıklarını senin de yapmana ihtiyacım yok...” 138 Temas Burnumdan keskin bir nefes aldım. Yanmalarını engel lemek için gözlerimi kapatarak hafif aralık dudaklarımdan nefes aldım. Kesinlikle ağlamayacaktım, çünkü bir hiçbir şeye yaramazdı. “Özür dilerim,” dedim. Ondan talepte bulunmak ya da eski karısı gibi biri olmak istemiyordum ve böyle bir karşı laştırma yaptığı için bile kendimi berbat hissetmiştim. Samantha’yla yalnızca bir kez, Wicked Lambs'in solisti Cilla’nın doğum gününde karşılaşmıştım ama bu kısa karşı laşmada onun hakkında bilmek istediklerimi öğrenmiştim. Ama neden Lucas’m üstünde böyle bir kontrolü olduğunu öğrenmek de istiyordum. Lucas’a ihtiyacım olduğu kadar, dürüstlüğe de ihtiyacım vardı. Parmağını oval yüzümün kenarlarında dolaştırıp her bir çili, gülmekten oluşmuş her bir çizgiyi, siyah kirpiklerimi ve dudaklarımın seğirmesini izlemeye başladı. Sonunda uzanıp bileğimdeki kumaşı çözdü. Elim serbest kaldığında dudak larını benimkilere doğru indirdi ve dudaklarımı ayırıp ağzı mın kontrolünü tamamen elde edene dek dilini dudaklarıma bastırdı. Vücudum ona neredeyse anında karşılık verdi ve çare sizce ona tutunmak isteyerek kollarımı boynuna doladım. Bana böyle hissettirdiği için ona lanet okuyordum. Geri çekildiğinde yüzünde acı dolu bir ifade vardı. “Bırak Sam Te, geçmişimle ben uğraşayım. Söz veriyorum onu senden uzak tutacağım. Senin yapman gereken tek şey seni sevmeme izin vermek...” 139 Emily Snow Tanrım, keşke bu kadar kolay olsaydı. “Canının yanmasını istemiyorum.” Omuzlarını daha da sıkıp parmaklarımı sol omzundaki siyah-gri renkli, beş köşeli yıldıza gömdüm. Bu, bileklerindeki yıldızlarla bir örnekti. “Eğer birlikte olursak, bizi mahvetmeye çalışacağını sen söy ledin...” Lucas’m yüzündeki ukalaca ifade, can yakıcı şekilde ta nıdıktı ama bunun rol olup olmadığını, onun da Sam konu sunda endişelenip endişelenmediğini merak etmekten kendimi alamıyordum. “Deneyeceğini söyledim. Kahrolası hiçbir şeyin ya da hiç kimsenin sana dokunmasına izin ver meyeceğim.” Neden her zaman böyle özgüvenli olmak zorundaydı? Hâlâ endişeliydim ama yine de “Tamam,” diye mırıl dandım. “Güzel...” Lucas yatağın kendi tarafına dönüp kalçalarımı kavra yarak beni üstüne çekti ve dizlerimi yan taraflarına gömdü ğüm de kalçama bir şaplak indirdi. Keskin acı karşısında nefesim kesildiğinde Lucas sırıttı. “Sienna?” “ Fiıu?” Parmaklarımı kollarının alt kısmındaki girift dövmelerde dolaştırırken mavi gözlerimle de bu yolu izle dim. “Ne var?” “Seninle ilgili her şeyi istiyorum.” “Bunu söylemiştin zaten,” diye takıldım, elini ensem deki saçların arasına gömerken. Kafatasımda başlayan sıcak 140 Temas lık vücuduma, bacaklarımın arasına yayıldığında kalçamı kı pırdattım. Lucas homurdanarak dudakları boynumdaki hassas ke miklere değene dek eğildi. “Hayır... Demek istediğim, benim için çalışmanı istiyorum.” Bu kelimeleri bana daha önce de söylediğini, büyükan nemin evini kurtarmak için on günlüğüne kişisel asistanı ola rak çalışmamı teklif ettiğini hatırladığımda kaşlarımı çatıp onu iterek gözlerine baktım. “Şu anda rol yapmıyoruz, değil mi?” Onu üstümden itmiş olmam Lucas’m bana dokunmasını engellemiyordu, parmakları hâlâ saçlarımdavdı. Diğer elini kalçamın kıvrımına kaydırdı. “Bu çok seksi olurdu ama hayır, öyle bir şey yapmıyoruz. YTS bir buçuk hafta sonra turneye çıkıyor.” YTS, yani Your Toxic Sequel, Lucas’ın solistliğini yap tığı müzik grubuydu. Grup müstehcen şarkı sözleri, mükem mel canlı performansları ve eh... Lucâs-Kahrolası~\\ro\(c'un kendisiyle tanınıyordu. Lucas’m kız kardeşi Kylie'yle sık sık konuşuyordum ama bu yaz turneye çıkacaklarını unutmuş tum. Gerçi Kylie dün gece bana, Lucas’ın özür olarak hazır ladığı klibi izlememi söyleyene kadar ne ağabeyinden ne müziğinden ne de grubundan bahsetmişti. “Turneye mi?” diye tekrar ettiğimde kafasını salladı. “Her bir ya da iki gecede bir farklı bir şehir, bok kafalı larla ve ahlaksızlıkla dolu kocaman bir otobüs..." Omuzlarını kaldırdı. “Hoşuna gidecek.” 141 Emily S no w Bu konuşmasının nereye gittiğini biliyordum ve birden başka bir konuya atlama isteği duymaya başlamıştım. Titrek bir kahkaha atmayı başardım. “Vokalistin olmamı falan iste miyorsun, değil mi? Çünkü müzik konusunda cidden berba tımdır.” Lucas saçlarımı ve kalçamı bırakıp ellerini aşağı kaydı rarak popomu kavradı. “O konuda emin değilim. Senin gibi piyano çalan birini hiç görmedim.” Şu anda öyle saçma bir şekilde seksi görünüyordu ki kendimi tutamayıp uzanarak dudaklarımı dudaklarına değdirdim. “Ayrıca, eğer şarkı söy lemeni isteseydim yapardın,” dedi öpücüklerin arasında kısık bir sesle. “Kesinlikle olmaz,” diye karşılık verdim, o ereksiyonunu bana bastırırken. Sonra kalçalarını hareket ettirip birkaç hamleyle beni yüzüstü döndürdü. “Ellerini yatak başlığına daya...” Lucas karşısında tamamen kırılgandım, tamamen onundum. Bir parmağını içime kaydırdığında parmak uçlarımda taş gibi sertliğini hissedebiliyordum. Haykırdım. “Benimle turneye gel, Sienna...” İşte yine yapmıştı. Soru olarak değil, emir olarak söylen miş olan ve beni dehşete düşüren beş kelime... Lucas kelime nin tam anlamıyla zorla hayatıma tekrar gireli daha yirmi dört saat bile geçmemişti. Bu yıl daha önce beni dımdızlak ortada bıraktığı için artık sadakat listem tamamıyla değişmişti. “Benimle olmanı istiyorum,” diye ısrar etti. Omzumun üstünden ona baktım. “Peki y a ...” Kendi 142 Temas işimden bahsetmeye başlayacaktım ki Lucas’ın bir parmağı daha diğerine eklenince ellerimi yatak başlığına bastırıp göz lerimi sıkıca kapattım. “Siktir,” diye homurdandım, yüzümü yastıklara gömerek. “Yaklaşıyorum,” diye söz verdi. Gözlerimi açtığımda sı rıtmasının genişlediğini gördüm. “Ama sen evet dedikten sonra... Sen sormadan söyleyeyim, bir işin olacak. Senin gar dırop uzmanlığına ihtiyacım var ama yalana başvurup ya nımda olmam istememin sebebinin çoğunlukla açgözlülük olmadığını söyleyemem.” Beynimin, Lucas’ın vücuduma yaptıklarından dolayı bulanmamış olan kısmı, bu teklifinin ne kadar mantıklı ol duğunu anlıyordu. Nashville’e taşındığımdan beri kişisel kostüm danışmanı olarak çalışıyordum. Birkaç müzisyen için de serbest olarak çalışmıştım. Ayrıca Lucas’m müziği ve benim işim iki yıl önce tanışmamızı sağlayan şeylerdi. “Hay ranım Sana” şarkısının küp setinde çalıştığını zamanlarda Lucas’la takılmıştık. Tabii ilişkimiz yürümemişti ama sette grupla geçirdiğim zamanların etkisi hâlâ üzerimdeydi. “Sıkış tepiş yerleri pek sevmem,” dedim. “Ben severim.” Parmaklarını daha da derinlere gömerken şeytani bir şekilde sırıttı. O klitorisimi ovalarken ben tırnakla rımı yastıklara, yatak başlığına, elime ne getirse oraya gömü yordum. “ Ayrıca turne otobüsünden çok otellerde kalacağız ” Ama yine de otobüse binecektik. Lucas beni yanında tutma isteğini belirtmişti ama her an her şey olabilirdi, l.ucas bana dokunmayı kesene kadar dişlerimi sıktığımı tark etme 143 Emily Snow miştim . Gergin olduğum zamanlarda dişlerimi sıkmak gibi bir alışkanlığım vardı ve bu Lucas’ı deli ediyordu. “ Lütfen durm a." diye yalvardım. "Benim le turneye gel...’' Ç ok fazla şey istiyordu, bunu kendisi de biliyor olma lıydı. Şu anda ona tam bir cevap veremezdim; bu mümkün değildi. Altında kıvranırken, bana dokunurken, kalçama değen erkekliğinin her santimini hissederken nasıl mümkün olabilirdi? Dilimi dudaklarımda gezdirip kafamı salladım. “Söz ve riyorum düşüneceğim.” Omuzları biraz gevşedi. Ereksiyonunu içime kaydırdı ğında memnuniyetle içimi çektim. Lucas acı verici bir ya vaşlıkla hareket ederek, iyice derinlere girdiğinde dişlerimi sıkmam ak için dudaklarımı ısırdım. Sonra Lucas iç geçirdi. Lucas-Âa/?ro/û5i-Wolfe cidden iç geçirdi. Benim için... “Gelmen için seni ikna etmem gerekecek,” diye hırladı. Turneden bahsettiğinden emindim, çünkü yataktayken gel mek için ikna edilmeme hiç gerek yoktu. 144 Üçüncü Bölüm Sonraki birkaç gün Lucas grupla birlikte turneye git memi istediğini direkt olarak söylemedi. Bunun yerine, ona katılayım diye beni ikna etmek için ağzını, ellerini, vücudunu ve müziğini kullandı. Cuma sabahı beni Knoxviİle’deki ha valimanına götürürken, geçen birkaç saatte çok az uyuyabil miş olmama ve bedenim günler boyu ağır pilates hareketleri yapmışım gibi ağrımasına rağmen bir yanım, ikna edilmek için birkaç güne daha ihtiyacım olduğunu söylemek isti yordu. Sonra kendime, bu hafta sonu bir iş için kontrat imzala mış olduğumu hatırlattım. Bir şarkıcının çıkış albümünün fo toğraf çekimlerinde çalışacaktım. Yalnızca bir yükümlülük için olsa bile eve dönmem gerekiyordu. Uçağım sabah 10.45’te kalkacaktı ama Lucas beni ha valimanına bir saat önce götürdü. Valizimi teslim ederken gözlerini üzerimde hissedebiliyordum. Gitmeden önce ona 145 Emily Snow tunıe hakkında cevap vennemi beklediğini biliyordum ama henüz hazır olup olmadığımı bilmiyordum. Ve dürüst olmak gerekirse bir kez olsun onun cevapsız kalması gerektiğini düşünüyordum. Bunu itiraf etmeyi ne kadar istemesem de Sam hakkmdaki sorularıma cevap ver mediği için içten içe ona hâlâ kızgındım. Beynimin tüm bu olanları sindirmek için zamana ihti yacı vardı, çünkü Lucas’la birlikteyken doğru düzgün düşü nebilmem imkânsızdı. “Sen ne zaman Los Angeles’a dönüyorsun?” diye sor dum birlikte güvenlik görevlilerine doğru yürürken. Elini be lime koymuştu ve vücutlarımızın yanları birbirine değecek kadar yakındık. “Uçakla döneceğim,” dedi. “Bu akşam ayrılacağım. Kylie de evi hafta sonu kullanıp arabamla geri gelecek...” Mesafeli bir şekilde gülümsedi. “Benimle eve gelmeni isti yorum, Sienna.” Eminim gözlerini görebilseydim ona duymak istediği her şeyi söylerdim. Neyse ki güneş gözlüklerini takmıştı; son kırk sekiz saatte evden çıktığımızda bu pilot tipi gözlükleri hiç bırakmamıştı. Bu yararsız bir şeydi, çünkü Your Toxic Sequel’in sıkı hayranlan onu bir kilometre öteden tanıyabi lirdi. Lucas akılda kalıcı biriydi, ayrıca kollarındaki dövme ler de öyle sıra dışıydı ki kalabalığın arasına karışmasını engelliyorlardı. Güvenlik kontrol noktasından, birkaç metre önce durup beni kendisine çekti ve yüzünü saçlarıma gömdü. “Bana ne 146 Temas yaptın böyle?” Derin bir nefes aldı. “Eskiden vedalar hiç umurumda olmazdı ama sonra sen geldin ve sana ihtiyaç duymama neden oldun.” Yutkunarak boğazımda oluşan yumruyu gidermeye ça lıştım. Bir kez olsun bunun sonumuz olmadığını bildiğim için şimdi koca bir bebek gibi ağlamak istemiyordum. Ama yine de vedalar acı vericiydi. Ne kadar uzun olursa olsun in sanın içine işliyor, yavaşça parçalıyordu. “Seni seviyorum.” Gözlerimin içine baktı. “Benimle turneye gel... Birkaç şehir ama olsun.” Sonra sanki son kez öpüşüyormuşçasına öpüştük; gerçi bir buçuk ay boyunca onunla yolda olma ihtimalim büyüktü. Ama kırk beş dakika sonra uçağa bindiğimde kendimi çok kötü hissediyordum. Daha önce birlikte on gün bile dayanamamıştık, şimdi hiç ayrılmadan kırk beş gün boyunca birlikte olduğumuzda neler olurdu acaba? Lucas beş ay önce ne sebeple ayrıldığı mız konusunda bile dürüst değildi. Onu istiyordum -Tanrım, hem de çok istiyordum ama şu anda minik bir yanım ona sik tirip gitmesini söylemek istiyordu. Ama sonra... çektiği klibi, bana nasıl hissettirdiğini ha tırladım. Uçağın ortasındaki kısımda yerimi almak için koridorda ilerlerken negatif düşünceleri kafamdan atmaya çalıştım. Lucas’la geçirdiğim zamandan sonra hissettiğim güzel duygu ları mahvetmelerine izin vermeyecektim. Uçağım Nashville’e indiğinde kardeşimin beni almak 147 Emily Sncnv için zamanında geldiğini görerek şaşkınlığa düştüm. Seıh her zamanki kargo şortu, parlak renkli yelken ayakkabıları, Polo tişörtü ve aldığı duştan sonra hâlâ nemli olan saçlarıyla bagaj alım noktasında beni karşıladı. ‘‘Beni gördüğüne şaşırmışa benziyorsun,” dedi. Her za mankinden daha neşeli görünüyordu. Onu dikkatlice incele dim. “Sen de inanılmaz şekilde Chuck Bass’e benziyorsun.” Gossip Girl göndermemi anlamayarak bana baktığında ka famı iki yana sallayıp devam ettim. “Mesajımı almadın san mıştım.” Bu sabah, erken saatlerde ona beni almasını söyleyen bir mesaj atmıştım ama cevap vermemişti. Büyük annemin de doktor randevusu olduğu için bir taksiye atlayıp eve dönerim diye düşünmüştüm. “Aldım,” dedi Seth. Benden dört buçuk yaş küçük olan kardeşim telefonuna pek bakmazdı. “Ayrıca, ben seni hiç yarı yolda bıraktım mı?” Alaycı bir şekilde gülerek taşıma kayışından büyük va lizimi almak için eğildim ama Seth hemen hareketlenip çan tayı elimden aldı ve omzuna astı. “Mesaj attığında meşguldüm ama bir dahaki sefere durup sana yolda oldu ğumu söyleyen bir mesaj atarım, tamam mı?” Kahverengi kaşlarını oynatarak bana baktı. Bu düşünceyle burnumu kırıştırdım. “Tanrım, Seth, cidden mi? Bana bunu söylemek zorunda miydin?” Kafamı sağa sola salladığımda sırıttı. “Konuşmayı tuhaflaştırdığın için sağ ol...” “Senin için her an her şeyi tuhaflaştırabilirim, Si...” 148 Temas On dakika sonra kısa süreli park alanında Seth’in eski Dodge Ram pikap kamyonetine bindiğimde içinde her za manki gibi Burger King torbaları veya eski mektuplar olma dığını görerek şaşırdım ve birkaç kez burnumu çektim. Burnuma gelen tek şey keklik üzümü esanslı araba parfümü nün kokuşuydu. Etrafıma şöyle bir baktığımda iki araba par fümü olduğunu gördüm; biri dikiz aynasında asılıydı, diğerinin de yeşil renkli ipi gösterge panelinden sarkmıştı. “E ee... Kız iyi biri mi?” diye sordum motoru çalıştırdı ğında. Seth kamyonetini temizliyorsa iyi bir kız olmalıydı. “Yeterince... Belki de ben, bilirsin, işler yolunda giderse onu sen ve büyükannemle tanıştırmaya getirebilirim/’ Ara bayı 1-40’a döndürdü. “Onu seversin.” Radyonun düğmesine bastığımda, sürekli pop müzik çaldığı için Seth’in nefret ettiği kanalın açık olduğunu gör düm. Pussycat Dolls’un şarkısı on saniyeliğine kamyonette gümbürdedikten sonra başka bir düğmeye basarak, yerel bir otomobil satış bayiliğinin temmuzda Noel indirimi reklamını yayımlamakta olan bir rock istasyonunu açtım. “Bu ciddi bir ilişki,” dedim şok olmuş halde. “Ona rad yonun kontrolünü vermişsin...” “Meraklı teyzelere dönüşme şimdi.” Şerit değiştirdikten sonra bana dönüp yüzümü inceledi. “KnoxviIle’e iş seyaha tine mi gittin? Niye arabanla gitmedin ki?” “Şimdi kim meraklılık yapıyor?” dedim. Seth, Lueas'ın en büyük destekçisi sayılmazdı. Bunun en büyük sebebi bu yılın başında büyükannemin evi konusunda yaşananlardı. 149 Emily Sno\v Derin bir nefes alıp şeker gibi bir sesle konuştum. “Ama evet, onun gibi bir şey... YoıırToxic Sequel’in solisti ulusal turne lerinde kostüm danışmanları olmamı istedi.” Kelimelerim prova edilmiş gibiydi ve çok profesyonelceydi. Yüzümün de en az kardeşiminki kadar şaşkın göründüğünden emindim. “Vay be, bu harika, onların yeni şarkısı ço k ...” Durak sayıp kaşlarını çattı. ‘'Bir dakika, bu Wolfe’un grubu değil miydi?” “Evet, öyle... N ’olmuş?” Seth’in üst dudağı kıvrıldı. “O şerefsiz herif de grubun solisti... Ona siktirip gitmesini söyledin, değil mi?” “Hayır...” Sesimde, o anda aslında hissetmediğim bir öz güven vardı. “Söylemedim. Ona bir cevap vermedim as lında...” “Tanrım, Sienna, sence,” diye başladı ama susması için elimi kaldırdım. “Vaaz falan vermeye başlarsan kıçına tekmeyi basarım. Bırak kendi başımın çaresine bakayım, tamam mı?” Tekrar karşı gelmeye yeltendi ama ben devam ettim. “Ayrıca onun grubu için çalışmak özgeçmişime harika bir katkı yapacak...” İki buçuk yıl önce grupla çalıştığımda bunun özgeçmi şime çoktan eklendiğini kardeşime söylemedim. “Yani henüz kesin olarak evet demedin ve kontrat falan imzalamadın, değil mi?” Lucas için imzaladığım son kontratı düşünerek ürper dim, sonra kafamı iki yana salladım. Seth rahatlıkla dolan kahverengi bakışlarını hızla kal 150 Temas dırdı. ‘‘Güzel... Onun kafanı tekrar becermesini istemiyo rum.” Zihnim otomatik olarak Lucas'ın bu hafta sonu beni be cerdiği tüm yollara gitti; üstten, alttan, yandan, yerde, duşta, tırabzanda, hatta ön verandadaki sallanan sandalyede... “Ben de istemiyorum,” diyebildim kısık sesle. Çünkü Lucas’la mutluluk içinde geçirdiğim iki günden sonra bile aramızda olan kötü şeyleri unutamayacaktım. En azından ta mamen unutamayacaktım. Ama kardeşime neşeyle gülüm sedim. “Ama kabul edersem iyi olacağım. Yemin ederim.” “Büyükanneme söyleyecek misin?” Dudağımın iç kısmını ısırdım. “Başka seçeneğim var mı? Evden iki aylığına ayrılacaksam bir şeyler söylemem gerek...” Ayrıca büyükanneme yalan söylememeye karar ver miştim. Annem bunu hayatı boyunca büyükanneme de bize de yeterince yapmıştı. Seth’in dudakları seğirdi. “Tori’ye söyleyecek misin?” Bu irkilmeme neden oldu. Los Angeles’tayken yıllarca ev arkadaşım olan Tori en yakın arkadaşlarımdan biriydi. Lu cas Ta aramızda yaşanan onca kötü şey nedeniyle eğer Seth, “Lucas-£tfW /as/-W olfe’u Hadım Edelim” hayran kulübü nün başkan yardımcısıysa, Tori de başkanıydı. “Evet...” Kucağımdaki ellerimi ovuşturduğumda Seth bana olabildiğince anlayışlı gözlerle baktı. “Yani bu iş so nuçta, değil mi? Tori de bir şey demeyecektir.” Ama o gece, büyükannemin evinin, yani ipotek edildik ten sonra Lucas’m aldığı ve onun hayatıma tekrar girmesine 151 Emily Sno\v neden olan evin verandasındaki salıncakta uzanırken gözle rim telefonumdaydı. Tori’nin numarası ekranda hazır bekli yordu ama arama tuşuna basamamıştım. Bu öğleden sonra büyükanneme turneden bahsettiğimde ihtiyatlı ama iyimser yaklaşmıştı. Ama Tori’yi ne kadar sevsem de son birkaç gün dür dinlediğim, “Ya şöyle olursa,” cümleleri nedeniyle hâlâ kafam uçmuş haldeydi. Hem arkadaşlarım söylemese de kafam böyle cümle lerle doluydu zaten. Sonra farkına bile varmadan kendimi Lucas’ın kız kar deşi Kylie’yi ararken buldum. Kylie telefonu neredeyse anında açtı. Kızın yüzündeki gülümsemeyi duyabildiğime yemin edebilirdim. “Eee, ne dü şündün?” “Neler olduğunu bir süredir biliyordun sanırım, ha?” “Senden çok uzun zaman önce öğrenmedim,” diye te minat verdi. “Ve bu hiç Lucas’ın yapacağı bir şey değil, bu yüzden klibi izlemeni söylemeyi kabul ettim.” “Teşekkür ederim. İzlememi söylediğin için teşekkür ler...” Titrek sesimden sonra aramızda birkaç saniyelik ses sizlik oldu. Düşme tehlikesi olmamasına rağmen salıncağın zincirine tutundum. “Görünüşe göre yakında görüşeceğiz.” “Neden bahsediyorsun?” “YTS turnesinden...” “Ah,” dedi Kylie kelimeyi uzatarak. “Lucas beni davet ettiğini söylemedi mi sana?” Kylie kısık bir ıslık çaldı. “Hayır, mesele o değil. Onun 152 Temas seni turneye gitmek için ikna etmeye çalışacağını biliyor dum. Ama bu sefer ben turnede olmayacağım.” Salıncakta öyle hızlı doğrulup oturdum ki başım döndü. “Gerçekten mi?” Kylie yıllardır Lucas’ın kişisel asistanıydı, bu yüzden turne süresince her adımlarında grupla olacağını düşünmüştüm. Gelmeyeceğini duymak beni endişelendirmişti. “Wyatt’ın etrafında olamam, en azından öyle bir or tamda... Aramızdakileri yoluna sokmaya çalışmayacaksak yanında olamam.” Wyatt McCrae, Your Toxic Sequel’in bas gitaristi... İşleri yoluna sokmak... Pekâlâ, bu kesinlikle yeni bir şeydi. “Yeni sevgilinden ayrıldın mı?” Geçtiğimiz birkaç ay boyunca ona ne zaman aşk hayatını sorsam bir müzik ödül leri programında tanıştığı bir adamdan bahsetmişti. Kylie, “Sienna, ben,” diye başladı ama sonra homur dandı. “Aman ya, sanırım en iyisi sana söylemem... New Orleans’ta birlikte yaşadığım adam Wyatt’tı.” Sonra bana her şeyi anlattı. Birkaç ay önce New Orleans’ta tatildeyken Wyatt’ın nasıl kapısında belirdiğini, nasıl ikinci bir şans talep ettiğini, sonunda nasıl her şeyi berbat et tiğini... Your Toxic Sequel’in üyelerinin hepsi de her şeyi berbat ettikten sonra kadınların kapısında habersizce beliriyor muydu böyle? Kylie hikâyesine devam etti ama Wyatt'la birlikte Los 153 E mUy Snow A ngeles'a dönüş yolculuklarını anlatırken evin ön kapısı açıldı. “Bekle,” dedim telefona, büyükannem kafasını dışa rıya uzatınca. Büyükannem ağzını oynatarak yemeğin hazır olduğunu söyleyince ona başparmağımı kaldırdım. “Bir da kika büyükanne...” Kylie neşeyle, “Selam söyle,” deyince onun dediğini yaptım. Büyükannem eve girdiğinde Kylie’ye, ne demek is tediğini hâlâ anlamadığımı söyledim. “Şubatta New Orlean s’tan ayrılmamın üzerinden birkaç hafta geçtikten sonra \Vyatt’la tekrar bir araya geldik.” “Ödül töreninde tanıştığını söylediğin adam peki?” “Eh, sanırım dağdayken Lucas’la pek muhabbet etme diniz.” Kylie değişik bir ses çıkardı. “Sienna, bu herkese söy lediğim bir yalandı, böylece Wyatt ve ben... Alışmak için zaman kazanacaktık.” Alışmak mı? Nefesim kesildi. “Aman Tanrım! Kylie, sen hamile misin?” 154 Dördüncü Bölüm Kylie’nin gırtlağından hıçkırığa benzer bir ses yükseldi. Tırnağımın ucunu kemirmeye başladım. “İyi misin?" “Hayır,” dediğinde hıçkırık sandığım sesin kahkaha ol duğunu fark ettim. “Yani, evet, iyiyim. Hayır cevabını hami lelik sorusuna verdim. Hamile kalmadım, İnsanlara ne zaman bu konudan bahsetsem, sorduklan ilk şey bu oluyor hep... Üstünde kam ım boş yazan bir tişört alayım bari...” “O zaman sen...?” “Evlendim. Nisan ayının sonlarındaki bir ödül törenin den sonra,” diye açıkladı. “Yani, ödül töreninden sonraki sabah... Bu konuda sessiz kaldık, çünkü yürümesini istiyor duk. Bunun yürümesine ihtiyacını var*' Wyatt MeCrae hakkında pek bir şey bilmiyordum, grupla, somut bir fikir edinecek kadar vakit geçirmemiştim ama Kylie’yle geçmişlerinin sallantılı olduğunu, hatta bunu bu şekilde söylemenin hafif kaldığını biliyordum. Onu geçen 155 Emily Sno\v şubat ayında, arkadaşımın peşinden gitmeden hemen önce son gördüğümde, grubun çıkacak albümleri için şarkı kay dettiği stüdyodaki bir asistanla işi pişiriyordu. Ve şimdi, şimdi kendi ailemden biriymiş gibi değer ver diğim bir kadınla evliydi. Burun kemerimi parmaklarımla sıktım. “Tebrikler...” Kylie kısık sesle iç geçirdi. “Teşekkürler... Senden sak ladığım için bana kızmadığına çok sevindim ...” Onun tara fında bir şeyin yüksek sesle vızırdadığını, K ylie’nin de homurdandığını duydum. Yangın tüpü, akşam yemeği gibi bir şeyler mırıldanıp hemen döneceğini söyledi. İki dakika kadar sonra geri geldiğinde nefessiz kalmıştı. “Yemek pişirmekte berbatım,” diye açıkladı. “Evlendi ğimizi insanlara daha yeni söylemeye başladık, bu yüzden seni bu kadar uzun süredir karanlıkta tuttuğumu düşünme...” Haberi ağabeyine nasıl verdiğini ancak tahmin edebilir dim. “Bugün şirketin baş kanını araman gerek. Sonra iki bu çukta fo to ğ ra f çekimin var. Wyatt ve benim için düğün hedi yesi alman lazım; ah, bu arada, Lucas, nisanda onunla evlendim. ” Gülmemek için dudağımın içini ısırdım. “İnsanlar nasıl karşılıyor?” Hattı kaplayan sessizlik cevabın olumsuz olacağının işa retiydi. Bu seter konuşması için baskı yapmadım ama otuz saniyelik sessizlikten sonra Kylie bir kahkaha attı. “Şöyle böyle... Lucas beni şoka soktu, çünkü en fazla destek veren 156 Temas oydu. Annemle babamsa... eh, onlarla tanıştın. Sadece gü lümsediler ve yuva kurduğum için mutlu oldular. Fakat Sin jin. Davulcunun adını duymak bile rahatsız olmama neden olmuştu. Geçen şubatta, reçeteli haplar ve kim bilir başka ne lerle kafası bir milyonken benimle yüzleşmeye çalışmış, bunun sonu kötü bitmişti. Lucas öfkelenmiş, Sinjin rehabili tasyona geri dönmüştü. “Bu onun hayatı değil,” dedim gergin bir sesle, “Sinjin iyi olacaktır.” “Yavaş yavaş... Sadece Wyatt’m her şeyi batırıp benim canımı yakacağından endişeleniyor. Ben de endişeliyim; yan lış anlama, ilişkimizin yürümesini de istiyorum. Ama bana yakın olan insanların her şeyi berbat etmesine de ihtiyacım yok.” Bunu çok iyi anlıyordum. İstediğim son şey, Lucas'la birlikte yola çıktığımda ailemle arkadaşlarımın bana ne kadar aptal olduğumu söylemesiydi. Bu kararımı etkilemezdi ama oluşturacağı çelişkiyle uğraşmak da istemezdim. Kylie de böyle şeylerle uğraşmamalıydı. “Önemli olan senin mutluluğun...” Topuğumu veranda nın döşemelerinin arasına sokup salıncağı salladım. ‘’Sinjin atlatacaktır.” “Öyle,” dedi Kylie. “Dinlediğin için sağ ol... Sizinle tur neye gelemeyecek olmam hâlâ mantıklı gelmiyor biliyorum ama gelemem işte... Bu çok fazla soruna ve kıskançlık kri zine girmeme yol açar. Bu seferkine katılmamam daha i\ i 157 Emily Sno\\’ olur. BÖylece hayranlarından birine Kylie yumruğunu tattır mış olm am /' “Sanki ben çoktan gitme kararı vermişim gibi konuşu yorsun.” Bu telefon konuşmasından sonra o turne otobüsüne adım atar mıydım bilmiyordum. Bunu ona söylediğimde Kylie keskin bir nefes aldı. “Kahretsin, bebeğim. Bana bir iyilik yap ve az önce söyledi ğim her şeyi unut...” “Lucas kapımda belirdiği için hâlâ şoktayım. Henüz ne rede olduğumuzu bile bilmiyorum ama onu bir grup azgın hayranla birlikte göreceğim için geri dönmek istemediğimi biliyorum.” “Lucas öyle biri değildir, yemin ederim. Bir ilişkisi var ken ve sen onun için bu kadar önemliyken yapmaz... Endi şelenecek hiçbir şey yok...” Sohbette yine rahatsız edici bir duraksama oldu ve ka patması gerektiğini söyleyerek sessizliği bozan yine K ylie’ydi. Onunla düzenli olarak konuşmaya başladığımdan beri ilk kez telefonu kapatmak istiyordum. Son on beş daki kada bana düşünecek çok fazla şey vermişti. Bu geceyi, ka famda yüz bir tane düşünceyle, tavana bakarak geçireceğim den emindim. “Yakında konuşuruz, olur mu?” “Tabii... Bak Sienna, tume konusunu iyi düşün, tamam mı?” Duraksadı. “Ah, alaycı bir gülüş duydum, seni pis sür tük...” “Öyle bir şey yapm adım /' 158 Temas Bu kez Kylie burnundan alaycı bir nefes verdi. “Her neyse... Dediğime geri dönersek, yemin ederim ki turne oto büsü memeler ve kalçalardan ibaret değil.” Ona bunun saç malık olduğunu söyleyemeden önce Kylie devam etti. “Yemin ederim ki ağabeyim için turne otobüsü öyle bir şey değil. Şimdi daha iyi mi?” “Filtren falan yok, değil mi?” Bir kahkaha attı. “Filtreler korkaklar içindir.” “İyi geceler, Kylie. Ve cidden, kendine iyi bak...” Kylie önümüzdeki hafta, hafta sonu kaçamağından sonra Los Angeles’a döndüğünde beni arayacağına söz verip telefonu kapattı. Ben de salıncakta birkaç dakika daha otur duktan sonra eve girdim. Tavuk teriyakinin ağız sulandırıcı kokusu anında etrafımı sardı. Mutfağın diğer tarafındaki yemek odasında olan büyükannemin yanına gidip, devasa yemek masasında karşısına oturdum. “Kardeşi o grupla turneye gitmeye ikna etmek için mi aramış seni?” diye sordu. Gözlerime düşen birkaç kırmızı tutamı geri attım. ”0 gitmiyor bile...” Büyükannemin mavi gözlerinin üstündeki kaşları şaşkınlıkla çatıldığmda ekledim. “Birkaç ay önce bas gitaristle evlenmiş ve artık yolculuğa çıkmak istemiyormuş.” Büyükannem büyük bir lokma tavukla brokoliyi ya vaşça çiğnerken diyeceklerini dikkatle düşünüyordu. “Eee, onun gitmeyeceğini öğrendiğine göre, sen ne yapacaksın?” “Ben gideceğim.” Ödümü patlatıyor olsa da... Eğer Kylie, Wyatt McCrae’ye milyonuncu kez şans veriyorsa ben 159 Emi iv Snow de Lucas’Ia turneye çıkabilirdim. “En azından birkaç hafta lığına...” Kafamdaki, Lucas’m tekrar bana siktirip gitmemi söy lemesi için birkaç haftanın yeterli olduğunu söyleyen rahatsız edici küçük sesi duymazdan geldim. Bunu yaptım, çünkü eğer onu dinlersem asla mutlu olamazdım. Ayrıca Lucas’la biraz vakit geçirsem, sonunda gerçek cevaplar alabileceğim den emindim. Büyükannem peçetesiyle ağzının köşelerini sildi. “ Bence kariyerin için iyi olacaktır. Senin için de...” Ona küçük bir tebessüm gönderip ağzıma bir çatal do lusu sote edilmiş sebze tıktım. “Umalım öyle olsun...” Birkaç saat sonra, büyükannem yatmaya gittiğinde ben de kendi yatağıma uzanıp on saatten kısa süre sonra başla yacağım kostüm işini düşünürken, turne hakkında karar ver diğimi söylemek için Lucas’ı aradım. Birkaç çalıştan sonra sesli mesaja yönlendirilince telefonu yüzüstü şekilde yatağa bıraktım. Nashville’de saat 01.19, Los Angeles’ta 11.19’du. Küçük bir ihtimal olsa da Lucas uyuyor olabilirdi ya da uçağı henüz inmemiş olabilirdi. Ona bir mesaj atmayı düşündüm ama sonra vazgeçtim; bu, sesli mesajla olsa bile ona direkt olarak söylemem gereken bir şeydi. Sesli mesaj bırakmak için tekrar numarasını çevirdim. Lucas ikinci çalışta cevap verdi. İlk başta duyabildiğim tek şey, arka plandaki sağır edici rock müzikti ama sonra Lu- 160 Temas cas’m seksi bir hırıltı şeklindeki sesi yüksek sesli müziği bas tırdı. “Benden uzak kalamadın mı?” diye sorduğunda boğa zımdaki yumruya rağmen gülümsedim. Tanrım, onunla sadece birkaç dakika konuşmakla bile böyle hassaslaşıyorken nasıl turneye çıkacaktım? “Kötü bir zamanda mı aradım?” Hattın diğer ucundan bir hışırtı sesi geldi ama birkaç sa niye sonra kayboldu. Müzik sesi de gitmişti. “Kusura bakma, içeride hiçbir bok duyamıyordum. Kararını verdin mi?” “Evet, ben,” diye başladım ama sonra boğuk bir kadın sesinin ona bir şeyler söylediğini duydum. Hışırtı sesi tekrar geldiğinde bunun, Lucas’ın vericiyi eliyle kapatma sesi ol duğunu anladım. “Beni sonra ara istersen...” “Niye öyle bir şey isteyeyim? Seninle mümkün oldu ğunca vakit geçirmek istiyorum.” “Meşgulsün gibi de,” dedim kesik kesik konuşarak. “Ah, Kırmızı, hayal gücünün şimdiden kahrolası son hızda çalışmaya başladığını söyleme bana... Yemin ederim şu anda yatağıma bağlı bir kadın yok.” Nedeninin içimin ra hatlaması mı yoksa şaşkınlık mı olduğunu bilemediğim bir ses çıkardığımda Lucas kısık sesle devam etti. “Wicked Lambs’in albüm çıkış partisindeyim.” Yatakta doğrulup dizlerimi göğsüme çektim. Benden, Lucas’ın eski karısı kadar nefret eden bir başkası varsa o da Wicked Lambs’in solisti Cilla Craig’di. Kadın, Lucas'ı yıl lardır tanıyordu ve ona âşık olduğunu geçen kış bana söyle 161 E m ily Snow mişti. Lucas da onunla birlikte büyüdüklerini, Cilla’nın asla benim gibi olamayacağını söylemişti. Ama ben de insandım ve Cilla’nın onun yanında oldu ğunu duymak canımı çok sıkıyordu. “Orada mısın?” diye sordu Lucas. “Evet, buradayım.” Temmuz sonu sıcağı üst kattaki odamı cehenneme çevirmiş olsa da amber çiçeği desenli pembe-turuncu yorganımı dizlerimin üstüne, çeneme doğru çektim. Bu çok rahatlatıcıydı; çocukken de annem karşımda delirdiğinde böyle yapardım. “Sana evet demek için aradım. Seninle birlikte turneye gelmek istiyorum.” Lucas dişlerinin arasından bir nefes almış gibi bir ses duyuldu. “Benimle gelmek istediğinden emin misin?” Tabii ki de değilim. İşlerin yürümemesinden ölesiye korkuyorum. “Oldukça...” “Ben,” diye başladı ama sonra hışırtı sesi geri geldi. “Wyatt sonunda aklını başına topladığın için mutlu olduğunu söylememi istedi.” Telefonun vericisini bir kez daha kapat tığında dudaklarımı büzdüm. “Kahretsin! Wyatt ile Cilla bu rada beni sinir ediyorlar. Sana bir hafta sonra görüşürüz diyorlar.” Dudaklarım ona cevap vermek için aralandı ama sonra duraksadım ve az önce dediğini sindirmek için bekledim. “Diyorlar derken ne demek istiyorsun?” “Sen... Sen bu tume hakkında bir şey bilmiyorsun, değil mi?” Sesindeki küçük şaşkınlık ve kırgınlık karşısında ha zırlıksız yakalanmıştım. Ben ona cevap vermeyince ya da 162 Temas herhangi bir ses çıkarmayınca sorusunu tekrarladı. Bu sefer sesi, âşık olduğum özgüvenli adam gibi çıkmıştı. “Google arkadaşındır, Sienna. Bir şeyleri kabul etmeden önce Google’ı kullanmalısın.” Atlanta’da olanlardan sonra Lucas Wolfe’u kafamdan atmak için elimden geleni yapmıştım. Süpermarketlerde ka pağında Lucas’m fotoğrafı olan dergileri görmezden gelmiş, televizyonda Your Töxic Sequel’le alakalı bir şeyler çıktı ğında kanalı değiştirmiş ve kesinlikle internette onunla ilgili araştırma yapmamıştım. “Hayır, görünüşe göre Google en kötü düşmanım." diye mırıldandım. “Lucas... Wicked Lambs de YTS’yle birlikte turneye çıkıyor, değil mi?” Lucas doğrulamadan önce cevabı biliyordum ama onun dediklerini duyduğumda yine de göğsümde bir gerginlik be lirmişti. “Bildiğini sanıyordum.” 163 Beşinci Bölüm Lucas Wolfe Kahrolası bir aptaldım belki ama yirmi saniye öncesine kadar Sienna’nm, turnede C illa’nm da olacağını bildiğine inanıyordum. Ama Sienna’nm şaşkınlığı ve rahatsızlığı başka şey anlatıyordu. Şimdi tereddüde düşmüştü ve bana kısa, kesik cevaplar veriyordu... Evet... Hayır... İyi... Tamam... Bu beni delirtiyordu ve şu anda onu dizime yatırıp o mükemmel poposuna şaplak atmaktan daha fazla istediğim bir şey yoktu. Ama daha sonra bunun içn yeterince vaktim olacaktı. Birkaç dakika daha konuştuktan sonra Sienna yalandan esneyerek yarın bir kostüm işi olduğunu söyledi. “Bu hafta sonu seni ararım, tamam mı?” dedi. Acaba o seksi country aksanındaki kopmayı fark edemeyecek kadar aptal olduğumu mu sanıyordu? Cilla ve Wyatt birkaç metre ötemde sigara içiyorlardı 164 Temas ama Sienna telefonu yüzüme kapatmadan önce onu durdur makta tereddüt etmedim. “Bekle!” diye seslendiğimde Sien na’nm nefesinin hızlandığını duydum. Yakındaki bir banka otururken boynumdaki kaslar gerilmişti. “Seni bu kadar kolay bırakacağımı mı sanıyorsun?” “Çok yorgunum, gerçekten...” “Sienna,” diye başladım ama Cilla’mn öksürüğü durak samama neden oldu. Gözümün ucuyla baktığımda onun yeri izlemekte olduğunu ve sigarasını ikiye ayıracak kadar sıktı ğını gördüm. Söylediğim her lanet olası kelimeyi dinliyordu. Cilla’nm benimle birlikte turneye çıkmasını istemediğim bir sır değildi ama yine de onu incitmemek için sesimi iyice kıs tım. “Sienna, seni seviyorum. Ve benimle olacağın için çok mutluyum.” Sienna gergin bir şekilde güldü. Muhtemelen kafasını sallıyor, dişlerini alt dudağında kaydırıyordu. “Ben senin kostüm danışmanınım, unuttun mu?” Onun fısıltıyla, profesyonel bir sesle kostüm danışmanı demesi aletimin sertleşmesine neden oldu. Ona, sabah en erken uçakla Nashville’e gideceğimi söylemek istedim ama sonra Atlanta’ya gitme planlarımı hatırladım. Siktir! Yakında aklımı kaçırmak istemiyorsam bu yolculuğu erteleyemezdim. “Ne olduğunu çok iyi biliyorum,” dedim. Wyatt’ın gev şek sırıtışını gördüğümde dudaklanmı okumasın diye arkamı döndüm. “Ve o dolabın içinde ve dışında seninle oldukça 165 Emily Sno\v tazla vakit geçireceğim. Seni dizime yatırıp...” Lafımı gergin bir sesle kestiğinde Cilla’yı ve Wicked L am bs’i tamamen unutmuştu. “ Böyle konuşmamalısın.” Evet, konuşmamalıydım. Ama gecenin kalanında ve sa bahki Atlanta yolculuğunda tek düşünebileceğim Sienna’nm ılık teni, belinde beliren minik ter damlacıkları ve kürek ke mikleri arasındaki tatlı, elma esanslı duş jeli kokusu olacaktı. Yatağa gittiğimde -zonklayan bir aletle, yapayalnız haldehayal edebileceğim tek şeyse yatağa bağlanmış elleri ve vü cuduma sürtünen kalçaları olacaktı. Keskin bir nefes verdim. “Sienna?” “Efendim?” “Daha sonra kendine dokunduğunda -bunu yapacağını biliyorum ve beni beklemeni sana söyleyem em - gözlerini bağlamanı, içinde olduğumu, tadına baktığımı düşünmeni is tiyorum . İşin bittiğinde, titreyerek yüzünü yastığa gömüp adımı haykırdığında bana söylemeni istiyorum.” “Bunu bilemezsin,” diye karşı çıktı ama gırtlağımdan gelen sert bir sesle sözünü kestim. “Oyun oynama...” Cilla siyah saçlarını dramatik bir şekilde arkaya atarak dikkatimi çektiğinde ona bakmaktan başka çarem yoktu. Mavi-yeşil gözlerine baktığımda kafasıyla, grubunun partisi nin yapıldığı kulübün girişini işaret etti ve öfkeyle bana baktı. “Ben içeri giriyorum,” dedi yalnızca dudaklarını oynatarak. Sonra kırmızı renkli, zımbalı topuklularının üstünde ayağa kalktı. Kapı görevlisi onu içeri almadan önce birkaç şey ını- 166 Temas nldanırken Cilla’nın omuzlan titriyordu. Kulübün siyah metal kapısı kapandıktan sonra uzun süre oraya baktım. “Nereye gittin?” Sienna düşüncelerimi böldü. “İyi ge celer dedim ve seni sevdiğimi söyledim.” İşte yine olmuştu. Bir gecelik ilişkiden daha fazlası ol maması gereken bir kadının mırıldandığı birkaç kelime yü zünden içim yine bir sıcaklıkla dolmuştu. “Dediklerimi unutma, Sienna,” diye hatırlattım. “Ya dediklerini yapmazsam?” “Seni tanıyorum, yapacaksın...” Sienna telefonu kapattıktan sonra sessizleştim. Kulüpten on beş metre kadar uzaklıktaki cuma gecesi trafiğine ve içe riden taşan Wicked Lambs müziğine rağmen hiçbir şeyin far kında değildim. Sonunda dünyayı tekrar umursamaya karar verdiğimde Wyatt’ın bankta yanımda oturmakta olduğunu fark ettim. Sigara izmaritini yakındaki bir çöp kutusuna attı ve kafasını yana eğerek meraklı gözlerle bana baktı. “Şu şeylerin kokusundan nefret ediyorum,” dedim hav lar gibi... Sigara kokusu bana hep Samantha'yı ve evliliğimiz tepetaklak olmadan önce ettiğimiz kavgaları hatırlatıyordu. Hep aynı şey olurdu; Samantha tartışmanın ortasında, onunla uğraşmak istemiyorsam gitmemi söylerken bir sigara ya kardı. Bu koku, onu terk ettiğimde bir daha asla dönmemem gerektiğini hatırlatıyordu. “Ve bana öyle bakmayı kes...” Wyatt öne eğilip kollarını dizlerine dayadı. “Cilla me selesine nasıl tepki verdi? Riske girip pek de iyi tepki ver mediğini söyleyeceğim.” 167 Emily Snow “Kylie ona yaptığın şeylere iyi tepki verdi mi hiç?” \Vyatt irkildi ama dokundurmanın etkisinden hemen kurtuldu. Sonra sırtını gerip yeni bir sigara yakmak için ha reketlendi ama onu trafiğin ortasına atmak istermişim gibi baktığımda vazgeçti. “Sanırım işler böyle yokuş aşağı ini yor.” Kullanılmamış sigarasını yeşil-beyaz kutusuna geri koyup kapağını kapattı. “Cilla sarhoş olup Sienna’ya Biber diyecek, geçmişte onu kaç kez becerdiğini anlatacak ve so nunda canına okunacak.” “Net olalım diye soruyorum, kimin canına okunacak?” “Cilla'nın... Yani olacağını düşündüğüm en hafif şey bu...” VVyatt, Sin ve Cal de Wicked Lambs’in bizimle turneye çıkmasını istemiyorlardı ama şirketimizin istediği buydu. Ve tüm bu detaylar, Sienna resme girmeden çok önce kararlaş tırılmıştı. “Kavga etmeyecekler,” dedim, haklı olduğumu umarak. Daha sonra, Cilla birkaç kadeh daha içtikten sonra sen deleyerek masama yanaşıp profesyonel olarak tanıdığımız herkesin, yani Cal, Wyatt, tur direktörümüz ve kendi grubu nun davulcusu önünde benimle eve gelmeyi teklif etti. Bunun üzerine gitme zamanımın geldiğini anlayarak kalktım ama Cilla da peşimden gelince onu olabildiğince kolay şekilde reddedebilmek için kulübün girişine yakın bir yerdeki boş bir köşeye çektim. Ama öyle bir şey olmayacaktı. 168 Temas “Biber’e söylemem,” diye karşı çıktı Cilla. Yakut kır mızısı dudakları, işlerin kendi istediği gibi olacağını düşün düğünde olduğu gibi yavaş bir sırıtışla kıvrıldı. “Ne düşündüğünü umursadığımdan değil tabii am a...” “Cilla...” Ellerini göğsüme sürtmek için kaldırdığında bi leklerini tuttum. Bir elim, Sinjin’in birkaç yıl önce ona hediye ettiği Tiffany bilekliğin üstüne kapanmıştı. “Bunu yapmıyoruz. Asla da yapmayacağız. Onun adı Sienna ve inan bana, ben onun ne düşündüğünü, ne hissettiğini umursuyorum. Eğer onunla birlikteysem başka biriyle olmayacağım demektir.” Cilla onu yakmışım gibi geri çekilip sendeleyerek geri ledi. “Tanrım, sen kimsin? Benim Lucas’ım değilsin.” Kafa sını agresif şekilde iki yana salladı. “Tanıdığım biri değilsin.” Bu saçmalık iyice eskimişti artık. “Haklısın,” dedim alaycı bir şekilde. “Ama ben hiçbir zaman senin Lucas’m olmadım.” Hızla dönüp yanından ay rılarak kulüpten çıktığımda peşimden gelmedi. Şoförüm beni eve rekor sürede ulaştırdı. Turne birkaç ay içinde bittiğinde Sienna’yla paylaşacağım yatağa girdiğimde telefonumu kontrol ettim. Sienna’nın bir saat önce, kendi saa tiyle 03.22’de gönderdiği mesajı gördüğümde şaşırmadım ama eklediği fotoğrafını gördüğümde şoka girdim. Mavi gözlerini örten kumaş ve yana dönmüş, kızarmış yüzü hayatımda gördüğüm en seksi şeydi. Sadece fotoğrata bakmakla bile kaya gibi sertleşmiştim. Fotoğrafın altındaki mesaj kısa ve basitti. 01.22: SANA şimdi daha çok ihtiyacım var. m Emilv Srnnv * * * Sam’le geçmişim yüzünden eve gitmekten mümkün ol duğunca kaçınıyor, genellikle annem reddedemeyeceğim kadar ısrarcı olunca gidiyordum. Ama ertesi sabah, Los An geles Havalimanı’nda birkaç imza verdikten ve Yeni Zelan da’dan gelmiş olan, Your Toxic Sequel’in en büyük hayranlan olduklarım iddia eden bir grup üniversiteli kızla birkaç fotoğraf çekildikten sonra Atlanta uçağına bindim. Şehre en son geldiğim zamankinin aksine beni karşılamak için bir limuzin yoktu. Havalimanmdaki stantlann birinden inci beyazı bir Suburban kiralayıp, direkt olarak eski karımın evine yollandım. Sam hâlâ Peachtree Caddesi’ndeki aynı pahalı, lüks dai rede oturuyor, hâlâ bir buçuk yıldır sahip olduğu Mercedes’i kullanıyordu. Arabanın yanından geçerken ızgarasına bir tekme indirmek istedim, lanet olasıca şeyin parasını ben ver miştim ama ayaklanmı sıkıca yerde tutup binaya girdim. Under Armor marka egzersiz kıyafetleri giymiş halde köpe ğini yürüyüşe çıkarmakta olan bir kadın dönüp gözlerini üs tümde gezdirdi. Bakışları davetkâr ve meraklıydı ama ben ona soğuk bir şekilde gülümsedim. Pek bir şey değişmemişti. Hiç de değişmiyordu zaten. Bu ziyaretteki tek farklı şey Sam’in beni beklemiyor ol masıydı. Ve kapıyı açtığındaki hali... Eski karımı en son bu baharda, aşırı zayıf haliyle gör müştüm. Şimdi giydiği şort kemikli kalçalarından sarkıyor, 170 Temas bol askılı tişörtü neredeyse hiç olmayan göğüslerini saklıyor, kısa saçları yağlı tutamlar halinde yüzünü sarıyordu ve beş yaş yaşlanmış gibi görünüyordu. Kendisine ne yaptığından haberi var mıydı acaba? Yoksa artık hiçbir şeyi takmadığı bir noktaya mı ulaşmıştı? Minik bedenini duvara yasladı ve gözlerini, Converse’lerimden başlayarak siyah beyzbol şapkama kadar gez dirdi. “Birinden mi saklanıyorsun, bebeğim?” dedi alaycı bir şekilde. Seyahate çıktığımda hep böyle giyinirdim. Sam de bunu biliyordu. Bu sefer pek işime yaramamıştı gerçi, çünkü hava kollarımı ve yedi yıl önce Sinjin’e karşı kaybettiğim bir iddianın sonucu olan, fakat şimdi alameti farikam haline gel miş yıldız dövmelerini kapatamayacak kadar sıcaktı. “Eee, saklanıyor musun?” diye sordu tekrar. “Hayır, saklanmıyorum.” Artık saklanmıyordum. Sam kaşlarını çattı. “Haftaya sana geleceğimi söylemiş tim. Ne halt yemeye buraya geldin?” diye bağırdı. Kapıyı iterek iyice açtım ve içeri girdim. İçeride, pahalı bir parfümle saklamaya çalıştığı cin ve kusmuk kokusu vardı. Sam beni durdurmaya zahmet etmedi, zaten durdurmasını da beklemiyordum. Odanın karşısına bile yürüyemeyecek kadar zayıf görünüyordu, bana hiç karşı gelemezdi. Ayrıca aptalca bir şey yapamayacak ya da oyun oynayamayacak kadar pa raya ihtiyacı vardı. Benimle ancak böyle zamanlarda, parasız kaldığında iş birliği yapardı. 171 Emily Snow Arkamdan sessizce yaklaştığını duyduğumda, “Beni gördüğüne sevinmedin mi?” diye sordum. “Doğrusunu istersen sevinmedim. B en...” O anda onu dinlemeyi bırakıp oturma odasına dağılmış U-Haul kutula rına odaklandım. Kutuların çoğu açıktı ve içlerindekiler ta şıyordu. Bu bana Sam’in aceleyle bir yere gitmekte olduğunu düşündürdü. “Taşmıyor musun?” Ona bakmak için döndüğümde büyük gri gözleri şaşkınlıkla daha da açıldı. Vücudundaki en büyük şeyler kahrolası gözleriydi. “Niye umurunda?” Meşe zemindeki bir sigara yanığına bakıyordu ama içten içe köpürdüğünü biliyordum. Buraya gelmeden önce, ona baharda verdiğim parayı yüzde doksan dokuz bitirdiğini biliyordum, bu yüzden söyledikleri karşı sında şaşırmadım. “Evet, taşmıyorum. Daha küçük bir yere geçiyorum, tabii bu seni hiç ilgilendirmez. Bu nedenle sana geleceğimi söylemiştim pislik herif. Biliyorsun k i...” “Bana ‘beni sıkıyorsun’ saçmalığını anlatma şimdi... Bun lan geçelim artık...” Sam’in, üstü mektuplarla dolu soyut sanat eseri, tasanmcı işi sehpasına doğru uzanıp benden alacağı son banka çekini bıraktım. Çek zarfı, üstünde ACİL yazan, bir elek trik şirketinden gelmiş olan mektubun üzerine düştü. Sam sadece daha küçük bir daireye geçmiyordu, bu evden çıkartılmıştı. Muhtemelen bu para evi elinde tutmasına yarayacaktı. “Seni yolculuk yapmaktan kurtardım işte.” Sam zarfa bir kez bile bakmadan kahve sehpasının et rafından dönüp tam karşıma geçti, deri koltuğa sakince otu 172 Temas rup kollarını kemikli bacaklarına dayadı. Konuşmadan önce bir dakikalığına ürkütücü bir sakinlikle bekledi. Konuştu ğunda sesi uzaklardaydı ve dalgındı. Kahretsin, şu anda kafasının bir milyon olduğundan emindim. “O zaman işimiz bitti,” dedi peltek bir konuşmayla. “Sana aramızdakilerin artık biteceğini söylemiştim ve ol dukça ciddiydim.” Birkaç adım geriledim ama yüzümü ifadesiz tuttum. “Bunu daha fazla yapmayacağız.” “Yapmayacağımızı söyledim zaten. Seninle bir daha ir tibata geçme gibi bir planım yok, Lucas.” Onun çığlık atmasını ya da beni rahat bırakma konu sunda fikir değiştirdiğini, öldüğüm güne dek yakamı bırak mayacağını söylemesini bekliyordum. Ama öyle bir şey yapmadı. Boş gri gözlerle, ellerini yaralı diz kapaklarına sür terek öylece oturdu. “Ben gidiyorum. Kendine iyi bak, tamam mı?” Bakışlarını hızla bana kaldırdığında gözlerindeki nefreti görerek, bir zamanlar yeminler ettiği aşkının da bir oyundan ibaret olup olmadığını merak ettim. “Git o zaman... Shannon ile Dan’e selamlarımı iletmeyi unutma,” diye gürledi. “Emi nim buradan çıkar çıkmaz onları görmeye gideceksindir. An nenle babanın beni ne kadar sevdiklerini biliyorum.” Ona soğuk bir şekilde gülümsedim. “Biraz yardım al, Samantha ve beni bir daha rahatsız etme...” Kapıya giden yolu yarılamıştım ki arkamdan zayıf bir sesle adımı seslen 173 Em i/y Snow diğini duydum. Geri dönüp baktığımda saldırısına hazırlıklıydım ama koltuktaki yerinden kıpırdamamıştı. “Kötü olan benim tabii...” Solgun dudakları zalimce bir sırıtışla kıvrılmıştı. kvHer şeyi mahveden kalpsiz sürtük benim...” “İşleri hiç kolaylaştırmadın ama.” “Ben kimsenin canını yakmadım, Lucas,” dedi alaycı bir şekilde. “Ben sadece nasıl lanet olası bir korkak olduğunu hatırlattım sana.” Sözleri içime saplanan keskin bir bıçak gi biydi ama dağılmadım. Bu evden kendimi kaybetmeden çık mak istiyorsam başka şansım yoktu çünkü. Ben bir şey demeyince Sam devam etti. “Her şeyi mah veden sensin, Lucas. Sen... yaptıklarınla mahvettin.” Dudağımın köşesini kalkmaya zorladım. “Öyle olsun...” O muzları beyaz minderlere değene dek arkasına yas landı. Bana bakmıyordu; bakmak için de bir sebebi yoktu. Beni parçalara ayırmak ve nasıl biri olduğumu hatırlatmak için ne demesi, ne yapması gerektiğini biliyordu. “Kahrolası turnende iyi şanslar, Lucas...” Sigara paketini almak için seh paya uzanırken elleri titriyordu. “Şansa ihtiyacın olacak...” “Sen de siktir git, Samantha.” H oşça kal demedi. Ben de ondan bunu beklemiyordum zaten. 174 Altıncı Bölüm Sienna Jensen Lucas’la turneye gitmeyi kabul etmemden sonraki bir kaç günde kendimi tamamen işime verdim. Nisan ayının so nunda Los Angeles’tan Nashville’e taşındığımdan beri ismimi duyurmayı başarmıştım. Bu namı korumak da benim için çok önemliydi. Kostüm asistanı olmaya geri dönmek is temiyordum; Echo Falls'un setinde eski patronum Tomas'la çalışmanın değersiz olduğunu söylemiyordum ama dünya daki cehennem gibiydi. Sah akşamı geldiğinde, turneden döndüğümde şimdiki iş anlaşmalarıma göre Lucas’la birlikte iki tarih belirlemiş, tüm müşterilerimle de şahsen konuşup onları planlarımdan haberdar etmiştim. Çarşamba gününün çoğunu, ertesi günkü Los Angeles yolculuğu için hazırlanmama yardım eden arkadaşım Ash175 Em ilv Smnv ley yle geçirdim. Ash sıkı bir Your Toxic Sequel hayranıydı. Şu anda birlikte olduğu ama bir ayrılıp bir birlikte olduğu erkek arkadaşı YTS şarkılarına cover yapan bir grupta çalı yordu ve Ashley de gerçek grubu birkaç kez konserde gör müştü. Valizlerimi topladığımız tüm süre boyunca grubun canlı gösterilerinin nasıl albüm kalitesinde olduğundan bah setmiş, hatta Spotify’da bana bir çalma listesi oluşturmak için on beş dakika zaman ayırmıştı. “Şimdiye kadarki en iyi şarkıları,” dedi bana. Derli toplu masamın üstündeki dizüstü bilgisayarımın önünde diz çök müş, listesine odaklanmıştı. Düz siyah bir askılı tişörtü katlayıp gri bir kotun yanma yerleştirdim. Dikiş yerlerinden ayrılmış olan eski valizimden daha dayanıklı bir şeye ihtiyacım olduğunu düşünerek bu Samsonite valizi dün turne için özellikle almıştım. “Acaba neden bu listede grubun tüm şarkılarının olduğunu hissediyorum?” Ashley gözlerini devirip omuz silkti. “Hepsi sayılmaz.” Bir saat sonra gitme vakti geldiğinde Ashley çantasına uzanıp, başlığı Ashley ’nin YTS Hakkında Yapılacaklar Listesi olan bir kâğıt uzatarak beni şaşırttı. Kendi isminin üstünü birkaç X harfiyle çizmiş, onun yerine, metalik pembe keçeli kalemle, geniş harflerle benim adımı ya da daha doğrusu Sienn'â-Kahrolası-Jensen yazmıştı. Listeyi incelerken ön verandadaki salıncağa oturdum. “Kuliste Carin vücudundan içki iç... Sinjin’in bagetlerini im zalat... W yatt’m K ram er’ını okşa...” Bir kaşımı kaldırarak A shley'ye baktım. Kramer da ne halttı? 176 Temas Ben listeyi okurken Ashley ahşap basamaklardan indi. Mor Coach çantasında arabasının anahtannı ararken bana ar kası dönük duruyordu. Birkaç ay önce tekrar görüşmeye baş ladığımız zamandan beri, onun hakkında yeterince şey öğrenmiştim ve şimdi, cevap vermeden önce benden daha fazla tepki beklediğini biliyordum. “Bunun, Wyatt McCrae’nin vücudunun bir kısmı değil, gitarı olduğunu varsayıyorum,” dedim kuru bir sesle. Gerçekten de Ashley gözlerinde muzip bir parıltıyla bana döndü. “Evet...” Ellerini kalçalarına dayayarak, Thirty Seconds to Mars tişörtünün üstündeki Jared Leto'nun suratını kapattı. “Ama onun şeyini okşamaktan...” “Bunu bana sadece gülmek için vermedin sanırım.” Ashley kafasını iki yana salladığında mavi-pembe saç ları, piercing’lerle dolu kalp şekilli yüzünün etrafında sav ruldu. “Şey, hayır...” İçini çekerek basamakları tekrar tırmandı, verandada ilerledi ve salıncakta yanıma oturup ayak bileklerini kavuşturdu. “Ah, hadi ama Sienna. bunu benim için yapmanı istiyorum. Fotoğraf falan da çek de ben de senin sayende bunlan yaşamış gibi olayım.” “Neden kendin eylülde burada verecekleri konsere gel miyorsun?” Ashley bana kararlı bir bakış attı. “Güven bana, orada ola cağım. Biletlerimi aylar öncesinden aldım. Ama bunlan yapa rak grubu tanırken ne kadar eğleneceğini bir düşünsene...” Elimde tuttuğum kâğıt parçasını dramatik bir şekilde işaret et tiğinde bana banal bir televizyon programı sunucusunu hatır 177 Em ily Sno\v lattı. “Bu kesinlikle aranızdaki buzları eritmeye yarayacaktır.” Your Toxic Sequel üyeleriyle, sonunda kovulduğum bir müzik klibi çekimlerinde ve geçen şubatta, Lucas’m geçici asistanlığını yaparken toplamda en fazla yirmi dört saat ge çirmiş olmalıydım. Her ikisi de tuhaf durumlardı ve benden otomatik olarak nefret etmeyen tek grup üyesi CaFdi. “Beni zor durumda bırakmak çok hoşuna gidiyor, değil m i?” Ama sonuçta kız benden onu kulise ya da otobüse giz lice sokmamı istemiyordu. Ayrıca önerdiği şey gerçekten de buzların erimesine yardımcı olurdu; eh, Cal Romero’nun vü cudundan içki içmek dışındaki her şey... Listeyi ikiye katla yıp kâğıtla bir sineği kovaladım. “Sinjin’den imzalı baget alabileceğimden şüpheliyim ama elimden geleni yapacağım. Adam benim en büyük hayranım değil...” Ben de onun en büyük hayranı değildim. Sinjin sertifi kalı bir pislikti. Ama Ashley aksini düşünüyormuş gibiydi. “Sinjin yapar. Ve bunu yaptığın için teşekkür ederim.” Yanağıma hızlı bir öpücük kondurdu; koyu kırmızı rujuyla yanağımda iz bıraktığı kesindi. Sonra kalkıp tekrar arabasına yöneldi. “Bil diye söylüyorum, sana inanılmaz imreniyorum.” Sesindeki sırıtışı duyabiliyordum, bu yüzden salıncak tan kalkarken ona gülümsedim. Listeyi bir kez daha katla dıktan sonra yüksek belli şortumun arka cebine koydum. “Bütün fotoğraflarda seni etiketleyeceğim.” Ashley kafasını geriye atarak güldü. “Birkaç hafta sonra görüşürüz. Başını fazla belaya sokma, tamam mı?” 178 Temas “Sokmam,” diye söz verdim. Birkaç saat sonra, büyükannemin en sevdiği restoran Franklin’de akşam yemeği içn otururken kardeşim de Ashley’nin bu uyarısını tekrarladı. Ama Seth’in uyarısı alaycı değildi; hatta fazla ileriye giderek güvenli seks hakkında bile tavsiye vermeye kalktı. İğrenç... İlk başta şaka yaptığını düşündüm çünkü bana, “Aşağı lık herife prezervatif takmasını söyle,” derken, yüzünde hayal edilebilecek en sakin ifadeyle ekmeğine tereyağı sürü yordu. Ayrıca büyükannem de yanında oturuyordu ve Seth. onun önünde benim seks hayatımı konuşmayacak kadar akıl lıydı. Ben karşılık vermeyince bir büyükanneme, bir bana baktı. “İkiniz de pislik olan tenmişim gibi bakıyorsunuz.” Büyükannem parlak mavi gözlerini iyice kıstı. Çocuk ken bu bakışıyla kötü bir davranışımızı hemen düzeltmemizi sağlardı. “Böyle konuşarak fazla ileri gittin ve bunu hak ettin.” Normalde yumuşak olan sesi çelik gibiydi. “Bu tanım sana yakıştı oğlum.” Seth’in alnı kırıştı. “Ah, hadi ama, ben sadece onun in cinmesini istemiyorum, büyükanne. Birkaç yıl önce çıktığı o pisliğin de Wolfe’tan aşağı kalır yanı yoktu.” Ona yardım etmem için bana yalvarır gibi baktı ama ben sadece dudak larımı sıktım. Bu meselede ona yardım etmemin imkanı yoktu. “Tamam, filtreli konuşacağım. Sana tekrar kelek at masına izin verme... Daha iyi oldu mu?” 179 Em i/y Sn<n\' Hayır, pek sayılmaz. Ama Seth bazen ne kadar sert ve kaba olsa da aslında i>i niyetli olduğunu biliyordum. Hayatındaki en önemli in sanlar büyükannemle bendik. İkinci karısıyla Maine’de ya şayan babamı pek görmüyorduk, annem de son birkaç yıldır hapisteydi. Yanağımın içini ısırdım. Annemi düşününce Seth’in filt resiz konuşmalarına bir nevi şükrettim. En azından kardeşim lafı geveleyip annemin yaptığı gibi amacına ulaşmak için in sanları manipüle etmiyordu. Elimi, masanın ortasında duran biftek sosu ve ketçap şi şelerinin yanından uzatıp ellerinin üstüne koydum. “Bak Seth, seni çok seviyorum,” diye başladım. Seth homurda nınca büyükannem kafasının arkasına sert bir şaplak atarak düzgün saçlarının savrulmasına neden oldu. Seth kaşlarını çatarak devam etmem için işaret etti. “Benim için endişelen men de çok güzel, gerçekten... Ama iyi olacağım.” “Sienna kendisi için bunu yapmayı hak ediyor,” diye ek ledi büyükannem cesaret verici, sıcacık bir gülümsemeyle. O anda ona tekrar âşık oldum. Seth ellerini benimkilerden çekip savunmacı bir şekilde kaldırdı. Avuçları bana bakıyordu. “Kahretsin, ben onun mutlu olmayı hak etmediğini söylemedim ki... Bunu hak edi yor. Artık konuşmayacağım, tamam m ı?” Büyükannem izin isteyip tuvalete gidene kadar bir şey demedi. Ama duyma mesafesinden çıkar çıkmaz tekrar konuştu. “Sadece dikkatli olmanı istiyorum.” 180 Temas Bifteğimin bir parçasını koparıp sosta gezdirdim ve kar deşimle birbirimize gözlerimizi dikmiş bakarken bifteğin soğuk ve kanlı olmasını umursamadan ağzıma attım. Karde şimin haddini bilmeyi öğrenmesi gerekiyordu ama daha sonra pişman olacağım bir şey söylememek için içimden ondan geriye doğru saymaya başladım. Bire ulaştığımda kolamdan bir yudum alıp boğazımı te mizledim. “Söz veriyorum dikkatli olacağım. Ama bu konuda seninle son kez konuşuyorum. İşleri tuhaflaştırıyorsun çünkü.” “Ah Si, yapm a...” Of, bu böyle gitmezdi. “Seth, tam olarak öyle davrana cağım. Bırak ben kendim için endişeleneyim, sen de kendin için endişelen.” “Sen kendin dışında herkes için endişelenirsin. Öyle ol madığına dair yeminler etsen de her defasında böyle yaptı ğını görüyorum.” Uzanıp American Eagle tişörtünün yakasına yapışmamak için avuçlarımı masaya dayadım. Ona çok öfkelenmiştim. “Tabii ki de büyükannemle senin için endişeleniyorum. Kadın kasımda seksen yaşına girecek. Sense daha yirmi yaşında bile değilsin. Hayatını mahvetmemeni sağlamak benim işim...” “Bu saçmalıklara başlama şimdi,” diye konuşmaya baş ladı ama göz ucuyla büyükannemin geldiğini gördüğümde omuzlarım ve boynum gerildi. “Akşamın kalanını da mahvetmesek?” diye yalvardım sert bir fısıltıyla. “En azından büyükannemin hatırı için... Şu meseleyi uzatmayalım artık.” 181 Em ily Smnv Akşam yemeğinin geri kalanını, Lucas’la gittiğim için ne kadar aptal olduğumu söyleyerek geçirmek istermiş gibi göründüğünden yüz ifadesi karışıktı... Ama sonunda, büyük annem koltuğuna geçmeden hemen önce parmaklarını saç larından geçirdi ve omuzlarını keyifsiz bir şekilde kaldırdı. “Ne olursa olsun ben de seni seviyorum,” dediğinde ra hatladığımı hissettim. Kardeşim hep böyleydi. Ona kızgın olmam gereken zamanlarda bile böyle şeyler söyleyerek du varlarımı yıkıyordu. Ama belki de benimle alakalı bir şeydi bu. Beyaz bay raklar ve nazik sözler karşısında hep böyle erirdim. Büyükannem sandalyesine yerleşirken bir an için dişle rimi sıktım, sonra kardeşimin yararına gülümsedim. “Her şey iyi gidecek... Ben iyi olacağım. Sonuçta turneye çıkıyoruz, evlenmeye gitmiyoruz.” Ama yine de bu turneye katılmanın kötü bir fikir olabi leceğini düşünmeden edemiyordum. Sabaha kadar uykuya dalamayacak kadar endişeliydim. Bu yüzden neredeyse sabahki uçağımı kaçırıyordum. Yal nızca iki saatlik uyku uyuyabildiğim için güvenlik noktasın dan geçerken beynim hâlâ bulanıktı. Ayakkabılarımla çantamı gri renkli dikdörtgen kabın içine koyarken, arabamı kısa süreli park alanına mı yoksa uzun süreliye mi koydu ğumu düşünüyordum. İlk uçağa bindiğimde de ayakkabıla 182 Temas rımın çoğunun bulunduğu valizi büyükannemin antresinde bıraktığımı hatırladım. Kahretsin. Gözlerimi kapatarak koltuğumda rahatlamaya çalıştım. “Kendini topla Jensen,” diye kendimi azarladım dişlerimin arasından. Tek yedek anahtar kardeşimdeydi. Phoenix’teki molada Seth’e mesaj atıp arabamı kontrol etmesini ve uzun süreli ka lacağım bir yerin adresini alır almaz bana ayakkabılarımı göndermesini söyledim. Onun cevap vermesini beklerken ekranımda bir Facebook bildirimi belirdi. Los Angeles’ta yaşarken birlikte kal dığım arkadaşım Tori’den mesaj gelmişti. Victoria Abrams: Bir dakika, az önce kıçının bu gece ve yarın gece burada olacağını söyleyen bir mesaj mı okudum? Şu anda heyecanla çığlıklar atıyorum ama itiraf etmeliyim ki biraz da endişeliyim. Neler oluyor? Echo Falls 'tâki işine geri dönmüyorsun, değil mi? Dün geceki uykusuz zamanlarımda Tori’ye mesaj atıp önümüzdeki kırk sekiz saat boyunca şehirde olacağımı söy lemiştim. Your Toxic Sequel turnesi yarın akşam Pomona'da başlayacaktı. Ona Lucas’tan veya grupla birlikte turneye gi deceğimden bahsetmemiştim ama Los Angeles’a gidip de Tori’yi görmemek terbiyesizlik olurdu. Ilık karamel macchiato'dan bir yudum alıp arkadaşıma cevap attım. 183 Em ily Snow Her şey yolunda. Oraya Lucas ’/ görmek için geliyorum. Aynı Kylie’nin yaptığı gibi Tori'nin cevap atması da yüz saat sürüyordu. Ne diyeceğini bilmediği için yazıp yazıp sil diğinden emin olduğum mesajı sonunda geldiğinde sadece tek bir cümleden ibaret olduğunu gördüm. Tori’nin doğarken de stresli olduğuna yemin edebilirdim; kahretsin, elinde her an bir stres topu bulunuyordu. Victoria Abrams: Radyoda sabah akşam çalan şu “On Gün "şarkısıyla mı alakalı? Burnumu kırıştırdım. Tabii ki de şarkıyı duymuştu. İşe gidiş geliş yolu çok kötüydü, bu yüzden hiddetini minimuma indirmek için son ses müzik dinlerdi. Sorusuna cevap yazamadan telefonum çalmaya başladı. “Günaydın, Victoria,” diye telefona cevap verdim. Konuşurken nefes nefeseydi. “Birincisi, bana öyle ses lenme... Annem bu ismi kullanıyor, bundan nefret ediyorum. İkincisi, şu şarkı... Senin hakkındaydı, değil m i?” “Oysaki daha geçen hafta patronun çıkarım yapma ko nusunda ne kadar kötü olduğunu söylem işti,” diye takıldım. Bunu sessizlik takip etti. Yanağımın içini ısırarak, “Am a so runun cevabı evet, şarkı benim hakkım da...” Yanımda oturan kadın gürültülü bir şekilde koltuğunda kıpırdanıp mor-altın rengi LSU battaniyesini yüzüne çekti. Muhtemelen beni görem ese de ona sert sert baktım. “Bir dakika bekle...” Çantamı, el bagajımı ve soğuk kah vemi alıp daha az insanın olduğu kapıya yöneldim . Konuş- 184 Temas mamı bitirmek için sessiz sakin bir yer bulunca eşyalarımı rahatsız görünen bir sandalyeye bırakıp telefonu kulağıma götürdüm. “Orada mısın?” “Ah, şu anda benden kurtulamazsın...” Hâlâ nefes nefeseydi. Ona neden böyle olduğunu soracaktım ki telefonumun ekranının üstündeki saati gördüm. Saat Los Angeles’ta sabah 08.05’ti; yani Tori büyük ihtimalle işe gitmek için hazırlanı yordu. Ofiste olmak için bir saatten az vakti vardı ama kesin henüz giyinmemişti bile. Bazı şeyler asla değişmiyordu. “Tamam... tekrar Lucas Wolfe’la mı birliktesin?” Tori soruyu dolandırmadan pat diye sormuştu. Kafamda söylen memiş cümlelerini duyabiliyordum: Geçen kış sana bok gibi davranmasına rağmen tekrar Lucas’la bir araya mı geldin? Eğilerek kollarımı dizlerime dayadım ve gözlerimi san babetlerimin yuvarlak burunlarına diktim. “Deneyeceğiz,” dedim ihtiyatlı bir şekilde. Tori yine sessizleşti. Şu anda ne yaptığını gözümde canlandırabiliyordum: Yan giyinik halde, bir zamanlar paylaştığımız dairedeki iki kişilik minik, süet koltuğun ucunda oturmuş kafasını sallıyor olmalıydı. Saçlan muhtemelen duştan çıktığı için nemliydi. “Kıçını kaldırıp giyinmezsen geç kalacaksın,” diye uyardığımda gülmeye başladı. “Eğer kızgın olduğumu düşünüyorsan öyle değilim,” dedi. İşe hazırlanması için tavsiyeme uyarak etrafta dolaş maya başladığını duydum. “Ve bunu anlayamıyor olsam da 185 Emily Sno\v onu istediğin için seni suçlayarnam. Ama Taıırı’ya yemin ederim ki eğer incinirsen o adamın evini yakıp kül ederim.” Zorla gülümsedim. “Merak etme, evini birlikte yakarız. Hininim kardeşi de bize katılır." “Kardeşi akıllı bir kız..." Geçtiğimiz birkaç ayda Lucas'tan aşırı iğrenmesine rağ men Tori şu anda tekrar birleşme haberimizi oldukça iyi kar şılıyordu. Birkaç ay önce verdiğimiz bir partide Your Toxic Sequel'in şarkısını çaldığı için erkek arkadaşına öfkelenen kadındı bu. Yine de kendimi rahatlamış hissediyordum. Mutlu olmak için başkalarının onayını almanın gereksiz ol duğunu biliyordum, gerçekten biliyordum ama en iyi arka daşımdan bir sürü saçmalık duymamak her şeyi daha da kolaylaştırıyordu. Tori, “Korkutucu şekilde sessizsin,'’ dediğinde oturdu ğum yerde doğruldum. “Seni çok seviyorum, biliyorsun değil mi?" dedim. “İşte, sessizlik bozuldu." Tori bir kahkaha attı, sonra rimel ve rakun gözleriyle il gili bir şeyler mırıldandı. “Senin yaptığın her şeyi destekle rim ben. kadın. Biriyle çıktığın için sana öfkelensem tam bir sürtük gibi davranmış olurum.” “O zaman bir sürtük gibi davranmadığın için sağ ol,” diye takıldım. Tori burnundan alaycı bir nefes verdi. Konuşmanın kalanı birden daha rahat geçmeye başladı. Sonraki kırk beş dakika boyunca, Tori arabasıyla işe giderken 186 Temas onunla Lucas hariç her şey hakkında konuştuk. Kapatma vakti geldiğinde eşyalarımı tekrar 19 numaralı kapıya taşıdım ve bir saat sonra da Los Angeles uçağına bindim. Lucas’a, beklenenlere ve beklenmeyenlere doğru yola çıktım. 187 Yedinci Bölüm Los Angeles H avalim anına varıp telefonumu şarja ta kınca kardeşimin mesajı ekranda belirdi. Seth, arabamı kont rol etmek ve gerekirse yerini değiştirm ek için Nashville H avalim anı’na uğrayacağını ve ben adresi verir vermez ayakkabılanmı göndereceğini söylemişti. Lucas’tan da bir mesaj vardı. 11.48: Uçaktan indiğinde şoförün seni bekliyor olacak. Ondan sonra tamamen benimsin. Mesajın son kısmında L ucas’m seksi sesinin kulağımda hırladığını duyabiliyordum ve vücudum anında buna tepki vermişti. Kolumdaki ve ensemdeki tüyler diken diken olmuş, midemde acı ve zevk arası sızılar oluşmuştu. Bagaj alım nok tasına giderken derin bir nefes aldım ve şu anda önemli olan şeye odaklanarak cevabımı yazm aya başladım. ] 2.15: Sanırım şoföre yanlış saat vermişsin. Ben geldim bile. 188 Temas Lucas’ın hemen gönderdiği mesajı okurken dişlerimi sıktım. 12.16: Sıçayım, ciddi misin? Yerinde kal... Yerinde kal mı? “Çok iyi, Bay Wolfe,” diye mırıldandım ve ayağımı hızla yere vurarak valizimin döner sistemde ortaya çıkmasını beklemeye başladım. Valizi aldıktan sonra çantalarımı ya kındaki oturma alanına bıraktım. Hava çok sıcaktı, şoförün gelmesini dışarıda bekleyemezdim. Bu yüzden Lucas’m tav siyesine uyup havalimanının içinde beklemekten başka çarem yoktu. Ama popomun sert sandalyeye değmesinden çok kısa bir süre sonra taksi çıkışma doğru yürümekte olan iki kadının konuşmalarını duydum. “... onların CD’lerinin hepsi var bende. Onu bir kilo metre öteden tanırım. Gördüğümüz kesinlikle oydu ve sen... Sen beni engelliyorsun!” N el Dönüp baktığımda siyah saçları asimetrik küt halinde kesilmiş kısa boylu bir kadının gözlerini kısarak uzun boylu, uzun bacaklı sarışına bakmakta olduğunu gördüm. “Dün gece turneye çıktıklarını söylemiştin. Hangisi doğru, Kate? Turnede mi yoksa buralarda mı geziniyor?” “Ya da belki,” diye başladı Kate sertçe. “Lucas turnesi için uçağa binecektir. Beni buralara sürüklemeden önce bunu düşündün mü?” Lucas burada mıydı? 189 Emily Snmv Ayağa fırladım ve bagaj alım bölgesinde Lucas’ı gör mek için bakınırken Kate ile arkadaşının konuşmasının arka planda solmasına izin verdim. Etrafım bir araya gelen çift lerle doluydu ve bir otobüs dolusu insan “Eve Hoş Geldin G loria” yazan pankartlarla bekliyordu ama Lucas görünmü yordu. Tam eşyalarımı toplayıp hareketlenecektim ki onu gördüm. Direkt olarak bana doğru geliyordu. Adımları nor m alden biraz daha hızlıydı, yumuşak sırıtışı aşırı özgüven doluydu ve ukalaca bakan ela gözlerinden arzu okunuyordu. Tanrım, bu adam ve gözleri... Üstünde eskitilmiş kot pantolon ve gözlerinin yeşilini ortaya çıkaran zeytin yeşili bir tişört vardı. Kaslı kolları gev şek bir şekilde sallanıyordu ama parfümünün hafif kokusunu alabileceğim kadar yakınlaştığında sağ elinin baş ve işaretparm akları arasında bir şeyle oynamakta olduğunu fark ettim. Converse ayakkabılarının uçları babetlerime değerken gözlerimi kısıp elindekinin ne olduğunu görmeye çalıştım. “Kahretsin, Kırm ızı,” diye homurdandı. “Yüzümden çok ellerimle ilgileniyormuş gibisin.” Ama sonra avucunu açıp yüzümden on beş santim uzakta tuttu. Elindekini gör düğümde boğazımın tıkandığını hissettim. Bu bir gitar penasıydı. Vay canına! “Dişlerini sıkma...” Sesi fısıltıdan yüksek değildi ama yine de çok güçlüydü. Dişlerimi sıktığımın farkında değildim am a Lucas en kötü alışkanlığımı yaptığım ı belirttiği anda durup dilimi dişlerimin arasında gezdirmeye başladım. “Diş- 190 Temas lerini sıktığında sana yapacak pek çok şey geliyor aklıma.” Bakışlarımı gülen yüzüne kaldırıp kollarımı göğsümde kavuşturarak topuklarımın üstünde sallanmaya başladım. “Neredeyse bunu yapmam için beni zorladığını düşünece ğim.” Ne düşündüğünü belli etmeden omuz silkti ama beş ay önce Atlanta’da, dişlerimi sıktığımda beni bu penayla ce zalandırdığı geceyi düşündüğünü biliyordum. Muhtemelen o gece kullandığı pena buydu. Bu düşünceyle vücuduma bir sıcaklık yayıldı. “Beni almaya bir şoförün geleceğini,” diye başladım ama Lucas beni kendisine çekerek lafımı kesti. Nefessiz kal dığımda sırıttı. “Gerçekten de seni almaya şoför göndereceğimi mi dü şündün? Ya da burada olacağın saati unuttuğumu?” Penanın ucunu sırtımda kaydırıp tişörtümün üstünden dantel sutyeni min kenarlarında dolaştırdı. “Seni ilk gören kişi olmak için havalimanındaki saçmalıklara katlanmaya razıyım." Şakadan ona dik dik baktım. “Yalaka...” Penayı kürek kemiklerime doğru kaydırdı. Vücudum ona doğru kıvranınca yüzünde tatmin olmuş bir ifade belirdi. “Ama geldiğin için mutluyum. Mesajını okuduğumda seni boğmak istemiştim.” “Agresifken çok seksi oluyorsun.” Penayı tehlikeli bir şekilde aşağılara doğru indirip beyaz-sarı fırfırlı bluzumun açık V yakasının kenarlarında dolaştırmaya başladığında ha fifçe inledim. “Ve gerginken." Havalimanının ortasında hem kafamla hem de vücu dumla oynuyordu. “ Eğer beni öpeceksen etrafına kalabalık 191 Emiİv Stunv bir grup çekmeden önce öpmelisin,” diye karşılık verdim ha raretle. “Ama seni öpmeyeceğim, Kırmızı.” Yüzümdeki hayal kırıklığı ve şaşkınlığı fark ettiğinde başparmağını hafif aralık dudaklarımın üstünde gezdirdi. “Çünkü bunu yaptığımda ak lındaki tek şey olmak istiyorum. Yanımızdan geçen insanla rın düşüncesinin olmasını istemiyorum, anladın mı?” Sesinin emir verici tonu damarlarımın heyecanla dol masına neden oldu. Tanrım, Lucas ’ın elinde macuna dönü yorum ve o da bunu biliyor. “Evet, Bay Wolfe...” “Ukala...” Dudaklarında bir sırıtışla gitar penasını ko tumun arka cebine tıktı ve elini bir süre orada tuttu. Hızla nefes alıp verirken kendimi durduramadan elim az önce Lucas’m parmaklarının dokunduğu yere kaydı. Dik dörtgen penayı kumaşın dışından hissedebiliyordum. “Böylece iple çekecek bir şeylerim olacak,” dedi Lucas kulağıma eğilerek. Sonra valizime bakmak için geri çekildi. “Çok fazla şey almamışsın.” Valizimi ve el bagajımı ellerine aldı ve büyük olanı hafifçe salladı. “Bunlardan en az bir tane daha olur diyordum.” “Vardı ama sabah hafızam pek iyi değildi.” Yüzündeki şaşkın ifade karşısında dudaklarımı büzüp açıklamaya giriş tim. “Bir valiz ayakkabıyı büyükannem de unuttum. Ama merak etme, o da el bagajı büyüklüğünde...” Gerçi az önce söylediklerine bakılırsa yolculuk için kaç valiz aldığımı umursamıyor gibiydi. Kafasıyla sol tarafı işaret ettiğinde peşine düştüm ve 192 Temas kısa süreli otoparka yöneldik. Yüzüne düşmüş olan saç tuta mını kenara çekmemek için kendimi zor tutuyordum. “Ben sana yenilerini alırım.” İstersem alacağından hiç şüphem yoktu. Ama istemiyor dum. “Buna gerek yok, Bay Wolfe. Gece kalacağımız ilk yeri öğrenip kardeşime adresi verdiğimde valizi bana yollaya cak...” Lucas bana karşı gelmek ya da, “Kahrolası bir ayakkabı mağazasını satın alabilirim ben,” gibi tam kendisine yakışa cak bir yorum yapmak yerine bana yandan bir bakış attı. “Gece kalacağımız mı?” “Rockçı değilim ben. Terminolojiyi bilmiyorum/' Çift kanatlı cam kapılardan birini onun için tuttuğumda Lucas beklenmedik bir şekilde durup kafasını bana doğru eğdi. Ama beni öpmeyeceğine dair sözünü tutarak sadece du daklarıma doğru mırıldandı. “Kardeşine benim adresimi ver. Eğer bugün kargoya verirse birkaç güne tume için ayrılma dan ayakkabıların eline geçer. Olmazsa sana yenilerini alı rım.” Dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı iki yana salladığımda bir kahkaha atıp, “Ve rockçı olmadığın için mutluyum. Güven bana, kıyafet işiyle ilgilenirken seni daha çok seviyorum,” diye ekledi. Hayır, sen beni kıyafetsiz daha çok seviyorsun, diye dü şündüm, otoparkta siyah bir cipe doğru onu takip ederken. Bu cip tam teşkilatı ve inanılmaz bir yüksek dayanımlı süs pansiyonu olan devasa Wranglers Rubicon’lardandı. Tori hep boyumun bir Amazon gibi olduğunu söylerdi. Oldukça uzun 193 Em ily Srnnv boylu olsam da araca binmek için çaba göstermem gerekti. Ben koltuğuma oturur oturmaz, kapıyı kapatmadan önce Lucas yanıma geldi, bana iyice yaklaştı ve ben sonunda pes edip alnına düşen saçı geri çekene dek ela gözleriyle yüzümü inceledi. “Eee, şu öpücük ne olacak?” Bir kereliğine olsun sesi kaybetmiş olmayı umursamadım. Ben parmak uçlarımı ya nağında kaydırırken Lucas kafasını iki yana salladı. “Sabır güzel bir şeydir.” Bunu hiç sabrı olmayan bir adam söylüyordu. Parmaklarımı ağzına doğru çekip dolgun dudaklarına bastırdı ve iç kısımlarını öptü. Ağzının narin, şehvetli her hareketi içimin arzu alevleriyle dolmasına neden oluyordu. “Hadi eve gidelim ,” dediğimde Lucas onun evinden böyle bahsetmem karşısında hemen tepki verdi. Gözleri alev alev yanarken avucumu bir kez daha öptü ve yolcu kapısını kapatıp sürücü koltuğuna yerleşti. Lucas, daha önce kendi başıma pek çok kez gittiğim yollarda ve diğer yerlerde --şehrin, benim çok nadir geldiğim daha zengin kısım ları- hızla ilerlerken gözlerini yoldan ayır madı. Apartmanlardan oluşan bir sitenin yanından geçerken burayı Lucas’ın beni daha önce evine getirdiği zamandan ha tırladığımı fark ederek titrek bir nefes verdim. Bu Lucas’ın dikkatini çekti. Koyıı renkli kaşlarını kal dırarak kafasını hafifçe bana çevirdi. :Wlaserati’ye ne oldu?” diye sordum. *Ne?” 194 Temas “Beni evine getirdiğin o geceyi düşünüyordum da. O zaman beni mavi bir arabayla almıştın. O bir Maserati’ydi, değil mi?” Lucas bakışlarını tekrar yola çevirdiğinde ona doğru kaydım ve yüzünde minik bir gülümseme olduğunu gördüm. “Hatırlıyorum. Sadece senin hatırlamana şaşırdım. O arabayı bir buçuk yıl önce sattım. Benim için doğru araba değildi.” Kendi sitesine seksen metre kala sola döndü. “Başka bir şey var mı?” “Tori,” dedim tereddütlü bir şekilde. “Arkadaşım Tori hâlâ burada yaşıyor. Ertesi gün sabah erkenden yola çıkaca ğımız için bu akşam ya da yarın onu görmeye gitmek istiyo rum.” Güvenlik kapısında cipi yavaşlattı ama camını indirmek için acele etmedi. Güneş gözlüğünü çıkartıp ön konsola fır lattı ve dönüp ela gözlerini bana dikti. “Bu işi yanlış anla manı istemiyorum.” “O zaman bilgilendir beni...” Sesimin sert çıkmasını is tesem de kuşkulu olduğum belliydi. “Sen benimsin, Sienna. Şu anda benimle birliktesin ama arkadaşlarını görmek için benden onay almaya ihtiyacın yok. İstersen onu kahrolası konsere ve konser sonrası partiye davet edebilirsin.” Dudakları kendinden emin bir sırıtışla ge rilince göğsümde keskin bir sızı belirdi. Yüce Tanrını, niye bana böyle bakmak zorundaydı? “Sana sahip olmak istiyo rum, çocukmuşsun gibi davranmak değil...” Lucas camını indirip kapı şifresini girerken ve valin/ 195 F.milv S n o w yaşadığı A kdeniz stili büyük evin bulunduğu m ahalleye yö nelirken ikim iz de sessiz kaldık. C ipini kaldırım taşlarıyla döşeli garaj yoluna park ettikten sonra bana valizim i sonra alacağım ızı söyledi. A m a eve g irip k apıyı kilitledikten hem en sonra bana döndü. “Yatak odamın nerede olduğunu hatırlıyor m usun?” Bakışlarımı ona çevirm eden önce basam akların tepesine bir bakış attım. “Unutmak m üm kün m ü ?” “K ızardın," dedi. “Bu yüzden seni oraya çıkarm ayaca ğım. H enüz..." A rdından birdenbire uzanıp dar k otum un üstünden kli torisimi avuçladığm da boğuk bir nefes alıp kollarının üst kı sımlarını tuttum. Pantolonum u kalçam dan aşağı kaydırırken parm aklarını tenim de gezdirerek b acak larım ın karıncalan masına neden oldu. “ Lucas, b e n ...” A m a Lucas dudaklarını sertçe benim ki lere bastırarak lafımı kesti ve havalim anında söz verdiği öpü cükle vücudum daki tüm oksijenin boşalm asına neden oldu. A ğzım da kışkırtıcı bir şekilde dolaşan d ilin in tadı naneli şeker gibiydi. Bu tehlikeli bir oyundu. K azanm am ın im kân sız olduğunu biliyordum am a dürüst olm ak gerekirse, konu Lucas olunca kazanm ak istem iyordum . Dünyam deli gibi dönerken beni kendisinden uzaklaştı rıp kafasıyla zem ini işaret etti. “ B urada... Şu anda... Seni is liyorum, Sienna.” “M erdivenin o r t a s ı n d a diye ekledim sessizce. Öğlen güneşi antrenin panjurlarından içeri süzülürken ve valizlerim 196 Temas hâlâ cipinin bagajında beklerken yeniden birbirimize bağla nacaktık. Titrek bir sesle konuştum. “Şu sabır güzeldir mantrasına ne oldu?” “Sabır siktirip gitsin. Bu saçmalığı daha sonra denerim. Sana ihtiyacım var.” Merkezime ulaşma ihtiyacıyla hırslana rak kotumu bacaklarımdan aşağı kaydırmaya devam etti. “Bana o fotoğrafı gönderdiğin günden beri senden ve bundan başka bir şey düşünemiyorum. Sen kahrolası kafama, ru huma ve tenime işledin.” Bir anlığına benden uzaklaşıp pan tolonumu bileklerim e kadar indirdi. “Kafana, ha?” Sorum a kafasını sallayarak cevap verdikten sonra sol diz kapağım ı, ardından diğerini öpüp ayağa kalktı. ‘•Vücu dunun tadını çıkarabileceğim her yolun hayalini kurdum. İnan bana, pek çok yol var. Tume otobüsünde olmanın beni engelleyeceğini düşünme...” Bunu, şarkı söylerken kullan dığı o hırıltılı sesiyle söyleyerek bedenimdeki her bir dama rın elektriklenm esine neden olmuştu. “Zavallı grup arkadaşların.” dedim soluk soluğa. “Sana burada sahip olacağım; üstümde, altımda, eğilmiş halde... Seni yatağımda, mutfakta, lanet olası duşta istiyorum ama ilk önce burada...” Ayaklarımı kot pantolonumu çıkartıp bu sırada ayakka bılarımı da kenara fırlattım. “Haklısın.” Bunu istediğimi iti raf etm eye utanmıyordum. “Yatak odasını boş ver.” Lucas bedenlerimizi yapışık halde tutarak sırtı merdivene bakacak şekilde döndü. Üstündekileri çıkartırken onu izledim; 197 Emily Snow her adımı yavaştı ve aldığım her nefes beklentiyle ağırlaşı yordu. Sonunda merdivenin önünde durdu. Ahşap merdivenin alttan ikinci basamağına otururken yüz ifadesi yumuşaktı ve bu göğsümde bir sızı oluşmasına neden olmuştu. “Gel buraya...” Elinin ilk değdiği şeyi, bir kısmı zorlama yüzünden yırtılan kiilodumu tutarak beni kendisine çekti. Ben önünde diz çökerken yüzümü ellerinin arasına aldı. “Ağ zını kullanmanı istiyorum,” dedi. “Direkt olarak konuya giriyorsun.” “Her zaman...” Parmaklarımı aletinin etrafına sarıp sıktı ve kapalı elimi taş gibi sertleşene dek üstünde aşağı yukarı kaydırdı. Kafamı eğip dilimin ucunu ona değdirdiğimde saçlarım her yere; yü züme. onun kucağına ve bacaklarının iki yanm a dağıldı. Lucas ensemi ovalamaya başladı. Dokunuşu cesaret veri ciydi, bu yüzden onu tekrar yaladım. Keskin bir sesle küfür ettiğinde bir kez daha tekrarladım. Lucas saçlarımı toplayıp yum ruğunun içinde tuttu. “Oyun oynam a...” Sesi yüzde yetmiş beş emreder, yüzde yirmi beş yalvarır gibiydi. Bakışlarımı onun ela gözlerinden ayırmadan dudakla rımı ereksiyonunun etrafına sardım ve ağzımla parmaklarımı üstünde kaydırarak onu tamamen ağzımın içine aldım. “Ah, kahretsin Sienna.” Sesi şaşkın çıkıyordu. İçim yeni bir zevk dalgasıyla doldu. “Tekrar yap...” Ağzımdan çıkan, “Evet,” kelimesi, Lucas’ın tenini tit reten bir inlemeden başka bir şey değildi. Dudaklarımı ve di- 198 Temas limi tekrar üstünde kaydırdım ve onu yeniden ağzımın de rinliklerine aldım. Bu anı, Lucas’ı kaybetmek istemiyordum ama ben hare keti tekrarlamaya başladığımda Lucas kırmızı saçlarımı sertçe çekerek beni durdurdu. “Ellerini yere koy...” Sesi tehlikeli bir şekilde kısıktı. “El yok. Sadece o güzel ağzını istiyorum.** Sözcükleri içimden bir ürperti geçmesine neden oldu ama ağzım hâlâ aletinin üstündeyken kafamı salladım. Sonra avuçlarımı cilalı basamakların ilkine yayıp yavaş ve abartılı hareketlerime devam ederek Lucas’tan bir tebessüm kazan dım. “Seni güzel, sarhoş edici kadın...” Kafamı olabildiğince aşağı doğru ittirdi ve sertliğinin ucu gırtlağıma değdi. Birbi rimizden ayrıldığımızda ikimiz de inledik. “Bana ne yapı yorsun böyle? Çok güzel... Sen çok iyisin.” Ben ona ne yapıyorsam, o bana iki katını yapıyordu, çünkü onu kırılma noktasına ulaştırmak için dilimle ağzımı kullanırken ve o bana, midemde milyonlarca düğüm oluşma sına neden olan o bakışıyla bakarken Lucas’ın hayatı bo yunca baktığı ilk kadınmışım gibi hissediyordum. Bunu ona yapan ilk kadınmışım gibi... Hayatındaki ilk kadınmışım gibi, nokta. “Sen benim için yaratılmışsın,” Bu sefer, ben dilimi ale tinin üstünde kaydırdıktan sonra Lucas iyice geri çekildi \c saçlarımı bıraktı. “Seni becereceğim.” Solukları dengcsizleşmişti, ama ben de aynı durumdaydım. “Üst katta mı?” diye sordum ama kafasını iki yana salladı. 199 Emily Smnv Beni ayağa kaldırmadan önce ona tepki verecek vaktim olmadı. Elleriyle dizlerimin arkasını kavrayarak beni kendi sine doğru çekerken titriyordum. Bacaklarımı bedeninin iki yanma götürdüğünde neredeyse nefesim kesiliyordu. Ve beni aşağı çekip nemli kumaşı kenara kaydırmak için başparma ğını külodumun içine daldırdığında haykırdım, çünkü elle rimle ne yapacağımı bilemiyordum; beynim pelteye dönmüş haldeydi. Sert ereksiyonu gergin merkezime değerken par maklarımı omuzlarına gömdüm. *‘Ben temizim. Güvenli olmadığı sürece içine boşal mam,’' diye söz verdi boynuma doğru. Sonra klitorisimi ok şadı ve birden kalçasını kaldırıp aletini yavaş yavaş içime kaydırıp beni doldurdu. Bu hem acı hem de zevk vericiydi. Tırnaklarımı omuzlarında kaydırarak kalçalarımı aşağı doğru hareket ettirdim ve onu iyice içime alarak sıkıştırdım. Lucas ürperip bir küfür mırıldandı. “Ama sen söylersen bırakırım.” Sonra elleriyle popomu kavrayıp bedenim i sağa sola ve aşağı yukan hareket ettirmeye başladı. Bu his öyle baş dön dürücüydü ki ne söylememi istediğini anlam ak için bir an durup kafamı boşaltmam gerekti. “İğne,” dedim soluk soluğa, o iyice derinlere kayarken. “En son geçen ay oldum. Asla atlam am .” “Kahretsin, bunu duymak güzel,” diye homurdandı. Ardından basamaklara dayandı. Ben de öne eğilip yü zümü göğsündeki dövm elere göm erek kalçalarım ı hareket ettirmeye devam ettim. 200 Temas “Bana bak,” dedi. Onu hissetmek kafamı hayal edilebi lecek en güzel şekilde darmaduman ettiği için ona bakmayıp kafamı iki yana salladığımda popoma öyle bir şaplak attı ki ses geniş antrede ve yüksek tavanda yankılandı. “Bana bak, Sienna...” Kafamı kaldırıp gözlerine dik dik baktım. “Mutlu oldun mu? Görüyor musun bana ne yapıyor...” Nefesim kesildi ğinde dudakları bir sırıtışla gerildi. Anlıyordu. Bana ne yap tığını çok iyi biliyordu. “Görüyorum.” Başparmağını hızlı hareketlerle klitori simde dolaştırarak bütün vücudumun sarsılmasına neden ol duğunda yüksek sesle haykırdım. “Bu yüzden tatmin olurken seni izlemek istiyorum. İçine boşaldığımda bana bakmanı is tiyorum.” “Lütfen,” diye fısıldadım. Ama ne için yalvardığımdan emin değildim. İstediğim her şeyi, vücudumun arzuladığı her şeyi şu anda bana veriyordu. “Tanrım, Lucas...” Lucas daha hızlı, daha sert hareket etmeye başladı ve gözlerimi kapattığımda popoma tekrar sert bir şekilde vurdu. “Seni görmeme izin ver,” diye tekrarladı. Kafamı salladı ğımda terden ıslanmış saçlarım yüzüne düştü. “Ben,” diye başladım ama o anda orgazm geldi. Yavaş yavaş başlamadığı için onu uyaracak zamanım bile olma mıştı. İçim kasılıp kavrulurken dişlerimi sıktım ve zevk dal gaları vücuduma yayılırken bakışlarımı Lucas'm ela gözle rinden ayırmadım. 201 t'm ily Sno\v Sonra Lucas da kısık bir ses çıkardığında onu serbest bıraktım. Bu benim için bir ilkti ama bunu Lucas’ın da bil diğinden emindim. Daha sonra merdivenin en altında kollarımız ve bacak larımız birbirine dolanmış ve bedenlerimiz birbirine yapışmış halde soluk soluğa dururken, sonunda üst kata çıkacağımızı söyledi. 202 Sekizinci Bölüm Lucas göz alıcı kırmızı-siyah yatak odasını bana yeni den gösterdikten sonra mutfağına geçtik. Benim için fıleminyonla kuşkonmaz pişirdi, ardından da beni müzik odasına götürdü. Nashviİle’deki meşhur piyano odası gibi burası da evin en alt kalındaydı. Ama tereyağı sarısı duvarları ve açık renkli ahşap zeminiyle bu oda, evin geri kalanının koyu renk li, karamsar dekorundan yüz seksen derece farklıydı. Lucas koltuğa oturup gitarını tıngırdatırken ben odada dolaşıp, normal bir insanın aile fotoğrafları ve üstünde güzel sözler yazılı acayip tablolar asacağı şekilde dizilmiş akustik ve elektro gitar koleksiyonunu inceledim. “Bunlar muhteşem,'1diye fısıldadım. “Kylie’nin fikri...’' Parmaklarımı kırmızı-beyaz vintage Fender Stratocaster'ın pürüzsüz yüzeyinde dolaştırırken Lucas sırıttı. Parlak gitarın üstünde, parmağımı üzerinde gez dirdiğimde bile pek çıkaramadığım bir imza vardı. Lucas çal 203 Em ily Snow dığı şarkının perdesini değiştirdi. “Ben olsam lanet olası du varları boş bırakırdım. Ve tamamen siyaha boyatırdım. Ama bazen onun kazanmasına izin vermem lazım.” “Ben onun fikirlerini beğendim. Odanın... ev gibi gö rünmesini sağlamış. Parlak renkler yazmana yardımcı oluyor mu?” “İyi bir şeylerden esinlenmek yazmama yardımcı olu yor.” Göz kırptığında tenimin ısındığını hissettim. “Duvarlar orada öylece duran şeyler...” Piyanoya doğru ilerledim ve bakışlarım anında üstünde duran deftere odaklandı. Lucas’m şarkı sözleri... “You’re So Vain” şarkısının girişine benzeyen birkaç notayı dalgınca ça larken gözlerimi şarkı sözü defterinden ayıramıyordum. Gibson gitar tiz bir sesle gıcırdadı ve bir saniye sonra Lucas’m uzun, kaslı vücudunu sırtımda hissettim. Sıcak ne fesi enseme vururken berbat bir ses çıkmasını umursamadan parmaklarımı piyano tuşlarına dayadım. “İçine bakabilirsin. Sahip olduğum her şeye bakmakta özgürsün. Bilmeni istiyo rum k i...” Çenemi kaldırıp kafam ı çevirerek gözlerine baktım. “Özeline giriyormuşum gibi hissediyorum,” diye karşı gel dim. Dudaklarını şakağıma değdirip sağa sola kaydırdı. “Bana izin versen bile...” Yine de eski karısını ve Lucas aleyhinde elinde tuttuğu şeyi düşünmeden edemiyordum. Ve bir yanım, her şeyine sahip olabileceğime dair sözüne inanmıyordu. Bu adam hakkında hâlâ gizemini koruyan şeyler varken nasıl inanabilirdim ki? 204 7emas Lucas’m sert sesi zehir misali düşüncelerimi böldü. “Bakmanı istiyorum.” Elimi tutup defteri aldı ve beni koltuğa götürdü. Birkaç dakikalığına sözlere bakmaya tereddüt ettim. Defteri sıkıca tutarak Lucas’m daha önce hiç duymadığım, muhtemelen Your Toxic Sequel’in ya da kendi yeni solo al bümünün parçalarından bir şarkıyı çalmasını dinledim. Şar kının yarısında çalmayı bıraktı. “Lanet olasıca defteri aç,” dedi bitkin bir şekilde. Uzun kirpiklerimin arasından ona dik dik bakarak so nunda ön kapağı açtım ve Lucas’ın el yazısıyla dolu bir say fayla karşılaştım. “Memnun oldun mu?” diye sorduğumda kafasını salladı. Şarkıların çoğu Your Toxic Sequel tarzındaydı. Müsteh cen, seksi, zekice sözler; kızıl kafamın tepesinden kırmızı ojeli ayak tırnaklarıma kadar kızarmama neden olmuştu. Ama bir de öyle duygu dolu sözler vardı ki göğsüme paslan mış çengeller batıyormuş gibi hissetmiştim. Bu sözcükler seks hakkında değil; acı ve kayıp, kalp kırıklıkları ve ihanet hakkındaydı. Pişmanlık hakkındaydı. Birkaç sayfa sonra da “On Giin’ un orijinal taslaklarını buldum. Bu sözler karamsar, karanlık ve üzücüydü ama hepsini okudum ve ayrı olduğumuz zamanlarda Lucas'm da benim kadar berbat ve yalnız hissettiğini anladım. Sonunda kendi duyduğum versiyona geldiğimde hafifçe gülümsedim. “Sonunda bunu seçtiğine sevindim." Başparmağımı baştan savma yazılmış kelimelerin üzerinde gezdirdim. Bu delice. 205 Emiiv Sno\v üzücü ve güzel sözleri, akimda yalnızca ben varken yazmıştı. “Ben de... Ama yapmak gerçekten çok uzun sürdü.” Gi tarında başka bir şarkı çalmaya başladı, “On Gün”... “Gör düğün gibi benim için çok zor oldu.” “Lucas Wolfe bir şeylerin zor olduğunu mu itiraf edi yor?” diye sordum, önceki taslaklardan birine geri dönerken yalandan şaşkınmış gibi konuşarak. “İyi ki devam etmişsin. Diğerleri de güzel, yanlış anlama ama bunlar biraz...” “Emo mu? Tamamen berbat mı? Sen yokken Kylie bana hep bunları söyleyip durdu.” Burnumu kırıştırıp kafamı iki yana salladım ama Lucas gülüyordu. Çenesini önümde açık olan sayfaya; parçalanarak açılmış, kanayan bir kalpten bah seden sözlere doğru eğdi. “Ben, ah, şu kısmı bir gece seni dı şarıda gördüğümde yazmıştım.” Büyük şaşkınlıkla bakışlarımı onunkilere çevirdim. “Ne?” “Sunny Y te... Şehir merkezindeki şu küçük bar. Ucuz birası ve boktan bir aydınlatması olan yer.” Orayı biliyordum ama en son ne zaman gittiğimi hatır lamıyordum. Sıkılgan bir şekilde Lucas’m defterini kapatıp koltuğa, aramızdaki boşluğa koydum. “Beni orada ne zaman gördün?” “A tlanta’dan bir ay kadar sonra... Seni kafamdan atmak istiyordum ama sen her zamanki güzel ve yasak halinle o lanet olası bardaydın.” Ve gelip benimle konuşmak, ıstırabımızı birkaç ay ön cesinde bitirmek yerine, evine geri gelip pişmanlık hakkında mı yazmıştı? 206 Temas Lucas bir bemol notaya basıp bana sert bir ifadeyle baktı. “Başka bir adamla birlikteydin, sarışın bir orospu ço cuğuydu ve birkaç arkadaşın da vardı. Ve o adamı sırf ya nında olduğu için öldüresiye dövmek istesem de bunu yapmak adilik olurdu." Birkaç notaya daha bastı, sonra suç luluk dolu bakışlarla bana baktı. “Eh, yani zaten olduğumdan daha adi olurdum.” Sarışın bir adam mı? Piyanoya dönerek gözlerimi sıkıca kapattım. Kimden bahsediyordu ki? Sürekli görüştüğüm ve Lucas’ın belirsiz tanımına uyan tek erkekler, kardeşim ve eski ev arkadaşımın erkek arkadaşı Micah'tı. Tabii ya... Göğsümden bir kahkaha yükseldi. Ama ben açıklama fırsatı bulamadan Lucas öne eğildi. “Şimdi bana gülüyor musun, Kırmızı?” dedi uyarır gibi. “Seni şu anda dizimin üs tüne yatırmalıyım.” Ona dediğini yapmasını söylemek istesem de dudakla rımı onunkilere değdirirken bunu kafamdan attım. “Beni bir likte gördüğün sarışın Micah’tı, Tori’niıı erkek arkadaşı...” O geceyi şimdi hatırlıyordum. Bir ayın büyük kısmını Lucas yüzünden bunalım takılarak geçirdiğim için beni zorla evden çıkartmışlardı. “Dışarı grup olarak çıktık. Ve eve kesinlikle M icah’yla beraber dönmedim. Ve onunla hiç yatmadım," diye açıkladım Lucas’a. Dolgun dudakları sessiz bir “Ah” ile aralanan Lucas kol tuğa tekrar yaslanıp gitarını çalmaya devam etti. Yakışıklı yüzünde rahatlama ve tatmin duyguları belirmişti. 207 Emily Snou Lucas’ın benim için Gibsoıı gitarıyla şarkılar çaldığı ge cemiz oldukça güzel geçse de ertesi sabah biraz kaotikti. Lucas beni güneş doğduktan sonra, üstünde yalnızca kalça larından sarkan lacivert bir spor şort varken uyandırdı. Spor nedeniyle terlemişti ve tipik ukalaca sırıtışıyla tepeden beni izliyordu. “Hadi kalk, Kırmızı... Bugün birinci gün...” “Ama konser gece geç saatlerde,” dediysem de Lucas, benim çaresizce tutmaya çalıştığım yatak örtülerini üstümden çekti. “Bugün yapacak bir sürü iş var. Kalk hadi...” Bu kelimeleri bana; kısa süreliğine, toplam sekiz gün onun asistanı olarak çalıştığım zamanları hatırlatmıştı. O za manlar Lucas’m emriyle, aksi belirtilmedikçe sabah saat ye dide ayakta olmak zorundaydım. Gerçekten de dönüp komodindeki Bose saate baktı ğımda yediyi biraz geçmiş olduğunu gördüm. “Benimle kafa buluyor olmalısın.” “ Buna alışman lazım...” Pencereye gidip koyu renkli perdeleri açarak içeri ışık girmesini sağladı. “Yolculuk di rektörümüz kıçlarımızı bundan daha erken kaldırmamızı is tiyor.” Homurdanarak bacaklarımı yataktan aşağı sallayıp ayaklarımı yere bastım. Kollarımı kafamın tepesine kaldırıp gerinerek gergin kaslarımı rahatlatmaya çalışırken, “Sana Bay Wolfe ya da efendim mi demeliyim şimdi?” diye sordum alaycı bir şekilde. 208 Temas Ben odanın içindeki banyoya gidince cevabını verdi. “Sadece yalnızken...” Kendi kendime gülümseyerek ve ona eski kontrattaki bir maddede olduğu gibi Bay Wolfe demem konusunda ciddi olup olmadığını düşünerek hızlı bir duş aldım. Havlumu sarınıp yatak odasına döndüğümde Lucas ortalarda yoktu ama kori dorun sonundaki banyodan gelen duş sesini duyabiliyordum. Kendi kendime Sleigh Bells’in “Rill R iir şarkısını mı rıldanarak valizimi karıştırmaya başladım. Ayakkabı lanm ya nımda olmadığı için kıyafet konusunda da seçeneklerim sınırlı olduğundan Betsy Johnson marka, çok renkli bir yaz lık elbiseyi üstüme geçirdim. Parlak san babetlerime uyabi lecek tek elbise buydu. Lucas odaya döndüğünde şifonyerine yaslanıp yüzümü aynaya yaklaştırmış halde hafif nemli saç larımı topuz yapmaya uğraşıyordum. “Serbest bırak...” Bakışlarımı aynadaki yansımamdan ayınp kaslı göğsünden akan suları izledim. Yüce Tanrım, bu adamın sadece vücudunun güzelliği için açılmış pek çok hay ran sitesi olmalıydı. Düşününce... muhtemelen vardı. “Saç larını öyle görmek bana ne yapıyor biliyorsun,” diye ekledi aç bir sırıtışla. Saçlarımın sürekli yüzüme düşüp duracağını düşünsem de topuzu tek bir hareketle bozdum. Ellerimi karmakarışık tutamların arasından geçirecektim ki Lucas kafasını iki yana salladı. “Öyle bırak da bütün gün boktan şeylerle uğraşırken hep seni becermeyi düşünebileyim.” 209 Emily Sno\v Daha sonra hu “boktan şeylerdin ilkinin evde Your Toxic Sequeriıı turne direktörüyle -çilek sarısı saçları olan kısa boylu adamın bronz tenine bayağı imrenmiştim- buluşmak olduğunu öğrendim. Limon rengi bir polo giymiş olan Tyler, bir rock turnesine çıkacakmış gibi değil de gününü ofiste ge çirmeye va da golf oynamaya hazırmış gibi duruyordu. Adam ilk başta beni saklamadığı bir merakla gözden geçirdi ve evin içinde ilerleyerek arka bahçeye çıkarken her fırsatta inceledi. Havuza tepeden bakan taraçaya çıktığımızda Lucas beni kız arkadaşı olarak tanıttı. İtiraf etmek gerekirse onun beni böyle tanıttığını duy mak. ilk dansına giden bir yedinci sınıf öğrencisi gibi kızar mama neden olmuştu ama elimi Tyler’a uzatmayı başardım. “Tanıştığıma sevindim.” Tyler kocaman bir gülümsemeyle elimi sıkıp üç kez sal ladı. “Senin doğru kişi olduğundan emin olmak istemiştim,” dedi göz kırparak, daire şeklindeki ateş çukurunun etrafına yerleştirilmiş olan bahçe sandalyelerinden birine otururken. Eğer dünyadaki en tuhaf, en aptalca tanışma cümlesine verilen bir ödül varsa Tyler rahatlıkla kazanabilirdi. “Ah, ince düşündüğünüz için teşekkürler,” dedim sıkılı dişlerimin ara sından. Lucas, Tyler’m karşısındaki koltuğa çöktü. Kolçaklara yerleştirdiği dövmeli kollarındaki kaslar gerilmişti. “Onun kim olduğunu çok iyi biliyorsun.” Menajerine bakarak söy lediği bu kelimelerin arkasındaki gücü hissedebiliyordum. “Ayrıca bu tume hakkında ne hissettiğimi de biliyorsun. Vaz 210 Temas geçilmez olduğunu sanma, Tyler. Senin işine sahip olmak için adam öldürebilecek binlerce herif var.” Gerçekten mazoşist olanlar hariç çoğu insan gibi ben de böyle durumlardan nefret ediyordum. Bu yüzden Tyler burun kemiğini sıkıp yüzünü buruştururken bir an için bakışlarımı başka tarafa çevirdim. “Ah, kahretsin, onu kast etmek iste memiştim. . Kafasını yana eğerek bana hızlı, özür diler gibi bir bakış attı. “Özür dilerim, Sienna.” Lucas ela gözleriyle menajerine bir süre daha meydan okur gibi baktı, sonra yüz ifadesi rahatlarken bakışlarını bana çevirdi. “Benim bilet satışları ve iş hakkında konuşmam gerek, birazdan...” “Ben de gidip kardeşimi ve Tori’yi aramalıyım.” Bu ger gin ortamdan ayrılmak için cezaevindeki annemle konuş maya bile razı olurdum. “Birazdan görüşürüz.” Lucas kafa sallayıp bileğimi öptü. Uzaklaşırken turne direktörünün kısık sesle konuşmaya başladığını duydum. “Kız, Cilla’nın söylediğinden çok daha güzelmiş. Onunla gizlilik sözleşmesi hakkında konuştun mu?” Sürgülü kapıdan içeri girerken duyduğum son şey Lucas’ın soğuk ve sert cevabı oldu. “Çünkü Cilla kahrolası bir sürtük... Gizlilik sözleşmesine gerek yok... Sienna öyle biri değil...” Lucas bir saat kadar eve girmedi. Ben de bu sürede Seth’i arayıp ayakkabılarımın yolda olduğunu öğrendim, bu akşam görüşmek için sözleştiğim Tori’yle konuştum ve ken dime bagel, birkaç meyve ve büyük bir bardak portakal su yundan oluşan bir kahvaltı hazırladım. 211 Emily Snou' Lucas, ben kahvaltımı ederken mutfağa girdiğinde hemen Tyler adına özür diledi ama ben sorun olmadığını söy leyip kendimi gülmeye zorladım. “Yani, benden ayrıyken kimseyle birlikte olmadığım falan düşünmüyordum.” “Olmadım,’' diyerek nefesimin kesilmesine neden oldu. Sonra ada tezgâhta yanıma oturdu. Kot pantolonu çıplak di zime sürtünüyordu. “Tyler tam bir pislik gibi davrandı. Tur nede böyle bir şey olmayacak. Eğer olursa bana geleceksin. Senin düşüncelerinle oynayıp sorun çıkmasına neden olma sını istemiyorum. Albümler satılsın ya da reklam olsun diye böyle saçm alıklar yapmam ben...” “Gerçekten de albümün satılmasını sağlar mı?” diye sor dum şoka girmiş bir halde, Lucas portakal suyuma uzanır ken. “Yani aram ızda kötü bir şeyin olması?” Lucas m eyve suyunun içine doğru öksürdü, sonra bar dağı tezgâha bırakıp çenemi tuttu. “Hayatın mahvolduğunda insanlar seninle daha çok ilgilenirler, bunu bildiğini sanıyor dum, K ırm ızı...” A h, biliyordum . Annem, ben liseden mezun olmadan hem en önce uyuşturucu ticareti yapmaktan tutuklandığında bunu öğrenmiştim. Koridorlardaki pek çok öğrenciden biri olm ak yerine kampusün en çok konuşulan kızı olup çıkmış tım. Yine de bazı insanların ne kadar kötü ve hain olabilece ğini kabul etmek zorunda olduğum anlamına gelmiyordu bu. Lucas saatine baktı. “Saat onu geçti. Çıkmamız lazım artık...” Meyve suyumun geri kalanını kafam a dikip bulaşıkla 212 Temas rımı makineye koydum. “Bu arada, konuşma nasıl geçti? Menajerinle yani...” Eve girdiğinden beri ilk kez yüz ifade sinin ne kadar bitkin göründüğünü ilk kez fark ediyordum. “Sinjin kötüleşmiş. Tyler çözdüklerine yemin ediyor ama kendi gözümle görene kadar inanamam. Sin de mesaj larıma cevap vermiyor.” Ben tezgâha doğru gelirken tabure den inip elini belime koydu. Sinjin’in ne anlamda “kötüleştiğini” bilmesem de bunun, onun için kötü haber olduğunu ve muhtemelen tur neyi de kötü etkileyeceğini tahmin etmek zor değildi. Daha sonra şehirde dolaşıp son dakika detaylarının üstünden ge çerken Lucas bir daha Sinjin’den bahsetmedi ama arkadaşına olanların canım sıktığını anlayabiliyordum. Saat 16.30 olduğunda ve grubun, Pomona’daki konser alanında yapacakları ses provası sona erdiğinde ben bile Sin jin için deli gibi endişelenmeye başlamıştım. Özellikle de bu öğleden sonraki provayı unuttuğu ya da CaPin dediği gibi “önem vermediği” belli olunca... Lucas ve diğerleri kuliste kısık, öfkeli ses tonlarıyla konuşurken ben konser alanını gezmek için izin isteyip yanlarından ayrıldım. Burası, Your Toxic Sequel'in eylül avında, bundan kırk beş gün sonra turnenin final konserini vereceği Staples Çen ter’m çeyreği kadardı ama Lucas bana, burada konser ver menin onlar için bir armağan gibi olduğunu söylemişti. Çünkü burası grubun ilk “büyük” konserini verdiği yerdi, bu yüzden buranın manevi bir önemi vardı. Ayrıca girift dizaynı ve iddialı atmosferiyle burası ke Em ily Snow sinlikle muhteşem bir yerdi. Los Angeles’ta yaşarken burada düzenlenen bir gösteriye katılmadığım için içimden kendimi tekmeliyordum. Lobide bu ay ilerleyen zamanlarda yapılacak gösterile rin posterlerine bakarken omzumda bir el hissettim ve Lucas'la karşılaşacağımı düşünerek yüzüme en sıcak gülüm sememi yerleştirdim. “Geldin mi, S i...” Sinjin’le yüz yüze geldiğimde keli meler boğazıma takılı kaldı. Neyse ki dönüp aletini falan kavramamıştım. “Pardon...” “Gerek yok...” Onu son gördüğüm zamankinden daha iyi görünüyordu. Hâlâ bir deri bir kemikti ama çok daha iyiydi. Koyu renk kot pantolon ve üstünde, Yabancı (Çıkar ları Olan) yazan siyah bir tişört giyip siyah-beyaz Atlanta Braves beyzbol şapkası takmıştı ve yeşil gözlerinde eskisi gibi vahşice bir bakış yoktu. Küçümseme yoktu. Sadece eğ lendiğini gösteren bir ifade vardı. “Benim için endişelenmen beni duygulandırdı.” Telefonumun tuşuna basıp saate baktım. “Yirmi dakika geciktin.” Şapkasını kafasından çekip karmakarışık olmuş kısa, kömür karası saçlarını ortaya çıkardı. Onu son gördüğümde saçları sapsarıydı hâlbuki. “İçerideki geri zekâlılar sana ne dediler bilmiyorum ama ben hep geç kalırım. Hayatımı kur tarmak için zamanı yönetemiyorum.” Lucas’in arabada üstü kapalı olarak söylediği şeyin bir belirtisini göstermesini bekledim ama Sinjin’in kafası bir 214 Temas milyonsa bile ben ani ayamı yordum. Zaten annem ve üvey babamla yaşarken, harap haldeki o kadar çok insanla zaman geçirmiştim ki artık belirtileri fark edemiyordum. Evimizde sürekli uyuşturucu bağımlıları dolaşırdı, bu yüzden büyük annemin evi Seth ve benim için kurtuluş olmuştu. Sinjin bana dikkatli bir şekilde bakmaya devam edi yordu. Bu yüzden gözlerimi kaçırıp sessizliği bozdum. “Sa nıyorum turnede Tyler’ın seni sabahın köründe uyandırması pek iyi olmayacak.” Sinjin dudağını büktü. “Tyler1a siktirip gitmesini söyle...” Bunu ondan duyduğuma neden şaşırmamıştım? “Emi nim ona kendin de söylersin.” “Şüphesiz... Bugün birkaç defa duydu zaten.” Hiç de pişmanlık okunmayan gözlerle bana bakarak omuz silkti. “Bu sabah erkenden saçmalıklarına başladı, ben de hiçbir şeyin sikimde olmadığını, gidip başka bir davulcu bulabile ceğini söyledim.” Sinjin’in “kötüleştiği an” bu muydu acaba? Tyler'la tar tışması mı? Bunu ona sorsam hayatta cevap vermezdi, bu yüzden yalnızca, “Anlıyorum,” dedim. “Eminim anlıyorsundur.” Büyük salona açılan çift kanatlı kapıya doğru ilerlerken bana seslendi. “Lucas senden özür di lememi istedi. Mesele şu ki, özürleri hiç sevmem. Bu sadece bir kelime ve hiçbir bok ifade etmiyor. Bu yüzden yaptığımı telafi etmek için bir yol bulacağım ” Bana bakmadı ama yü zündeki ifadeyi okuyabilmek isterdim. “Ben şarkı söyleyemi yorum. Bu yüzden bir yol bulmak biraz zaman alabilir.” 215 Emily Snow İşte vine olmuştu, anında erimeme neden olan beyaz bir bayrak daha çekilmişti. “Bu yeterince iyi bir özürdü,” dedim yumuşak bir sesle ama Sinjin çoktan büyük salona girmişti. Birkaç dakika sonra baş gitarist Cal’in “Kelepçe” şar kısının giriş notalarını sertçe bastığını duyduğumda ben de çift kanatlı kapıyı itip içeri girdim. 216 Dokuzuncu Bölüm “Bu muhteşem,” dedi Tori birkaç saat sonra, sahne ar kasındaki kalabalığın uğultusunu bastırmak için bağırarak. Kafasını yana eğdiğinde koyu renkli saçları, siyah mini el bisesinin üstünde durmasını sağlayan tek askının üstüne dalga dalga düştü. “Hayır, bu muhteşem ötesi... Çılgınca bir şey...” “Yok ya, o kadar da değil.” Söylediklerim karşısında Tori gözlerini kısıp ağzını, “Sen neden bahsediyorsun,” der gibi hareket ettirdi. Bu akşam erken saatlerde birlikte bir şeyler içerken be nimle konsere gelmesini teklif ettiğimde hiç tereddüt etme den kabul etmiş, iş arkadaşlarıyla gece kulübüne gitme planlarını Pomona’ya gelirken ertelemişti. “Eminim daha da çılgınlaşacak,” dedi düşünceli bir şe kilde. Kulaklığına doğru konuşurken önünde durduğumu tark 217 Emily Snow edemeyecck kadar meşgul görünen bir ses görevlisinin yo lundan çekildikten sonra Tori’ye ne düşündüğümü söyledim. “Ben halâ soluklanmaya çalışıyorum.” Bu öğleden sonra grup üyeleriyle ve bizimle yola çıkacak birkaç kişiyle (yal nızca bir kadından oluşan kostüm ekibi dahil) tanıştırıldığım zamandan beri bir durup soluklanamamıştım. Kostüm görev lisi Maggie direkt yanıma gelip, YTS’yi giydirmenin haya tında sahip olduğu en kolay ve rahat iş olduğunu söylemişti. Tori bana şüpheci bir bakış atarak altdudağını dişlemeye başladı. Kırmızı ruju biraz dağılmıştı. “Lucas’ın, benim bu raya gelmemi umursamadığından eminsin, değil mi?” “Yemin ederim bir sorun yok. Şimdi şunu kes! Dudak ların kahrolası bir stres topu değil. Bütün dişlerine ruj bulaş tırdın.” Yanımızdan kıkırdayarak ve dans ederek geçen birkaç kızdan kaçmak için sırtımı duvara yasladım. Göğüs lerine yapışık tuttukları şişelerden beton zemine dökülen sıvı kremalı votka kokuyordu. Kızlar bir köşeyi dönüp gözden kaybolduklarında Tori’ye beni takip etmesi için işaret ettim. “İtiraf etmeliyim, Lucas'm kasıklarına tekme atma iste ğim bile bu konseri izlememe engel olamazdı.” Bir kilometre uzunluğunda topuklan olan ayakkabılanyla bana kolayca ye tişmişti. “Ve rock müziği sevmem bile,” dedi. Evet, tabii... Rock müziği sevmediğini söylüyordu ama konser esnasında diğer insanlarla birlikte haykıracak kadar fazla YTS şarkısı biliyordu. “Sonunda...” Etrafında yarı çıplak bir sürü kadının ve bir kaç adarnın dolaştığı tek kapıyı işaret ettim. “Burası olmalı...” 218 Temas Girişte, 1.93’lük boyu ve kaslı bir vücudu olan, Lucas’m bile oyuncak gibi görünmesine neden olacak dev, melez bir koruma duruyordu. Adam, oraya Wyatt için geldiğini iddia eden bir kadınla tartışmakla meşguldü. Kadın öfkeden kıp kırmızı olmuştu ama koruma hiç de etkilenmiş gibi görün müyordu. “Hangi kahrolası listeden bahsediyorsun sen ya?” dedi kadın. “Burası bir gece kulübü değil... Beni içeri al işte... İsmim Violet Dawson.” Adını beş yavaş hece halinde söylemişti. Bunu duyduğumda kadının dizine bir tekme geçirmek istedim. Sırf kendi istekleri gerçekleşsin diye karşılarındaki insanlara kaba lık yapan kişiler için özel bir sıfat vardı ve Vi-o-let Daw-son da bu kategoriye giriyordu. Korumanın ona ağzının payını vermesini bekledim ama adam gayet rahat bir şekilde cevap verdi. “Şu anda içeride yalnızca grup üyeleri ve konuklan var. Basın ve Brenley in the Morning yarışmasının kazananlan yanm saat sonra gire cek. Siz her iki listede de yoksunuz." Vİolet öfkeli bir nefes verdi. “Bak, bir buçuk yıl önce buradaki konserlerinden sonra onunla ve Cal'le takılmıştım. Wyatt beni görmek isteyecektir. İkisi de isteyeceklerdir.*' Harika... Şimdi Cal ya da Wyatt*a baktığımda aklıma hep bu kadın gelecekti. “Birlikte çalan grup.” diye konuşmaya başladı yakın larda duran bir başka kadın ama Violet ona öldürücü bir bakış attı. Koruma. Violet’e gizli bir şey söylemek için eğildiğinde Tori de öne eğilmemiz için işaret etti. 219 Emily Snow Dudaklarını kulağıma yaklaştırıp, “Düşünsene, Bay Ko ruma içeri girmene izin verdiğinde bu sürtüklerin hepsi seni eşek sudan gelinceye dek dövmek isteyecek.” “Sağ ol y a...” Violet, ışıltı atılmış saçları ve çiçekli par füm kokusundan oluşan bir bulanıklık halinde bir hışımla dö nerken Tori’yi ezip geçmesin diye arkadaşımı kenara çektim. “Turnenin geri kalanında yalnız olacağım için kendimi çok iyi hissediyorum şimdi.” “Zaten bildiğin bir şeyi dile getirdim.” Kapı görevlisiyle konuşmak için bir başka kadınla erkek arkadaşının önüne geçip manikürlü işaretparmağıyla beni gösterdi. “O listede...” Koruma uzun uzun inceledi; bakışlarını siyah püsküllü sandaletlerimden başlayıp dar, yırtık kotuma ve siyah askılı ti şörtüme, sonra da mavi gözlerimle kızıl saçlarıma kaydırdı. Kendimi çırılçıplak hissetmeye başlamıştım ki adam, “İsim ve kimlik,” dedi. Sonra kaşını kaldırıp Tori’ye baktı. “Siz de...” Kafamı eğip çantamda ehliyetimi aradım ve mümkün olduğunca kısık sesle, “Sienna Jensen ve Tori Abrams. Lis tede isimlerimiz olmalı,” derken birden etrafımdaki konuş maların kesilmiş gibi olduğunu hissettim. Güvenlik görevlisi bilgiyi doğrulamak için iPhone’una bakarken arkasındaki kapı birkaç santim açıldı. Sinjin kafasını dışarı uzattığında kalabalıktan sağır edici bir çığlık yükseldi. Sinjin birkaç saniyeliğine bekledi, seyircilerine yeşil göz lerinden birini kırptı ve korumaya döndü. “Listeyi siktir et git sin... Bu ikisi içeri girebilir, David,” dedi. Koruma gözlerini 220 Temas Tori’yle bana çevirdi. Dudaklarında imalı bir sırıtış belirmişti. Adamın ne düşündüğünü biliyordum. Kahretsin, ne dü şündüğü çok belliydi. Özellikle de Violet birkaç dakika önce gruba ulaşmak için içeri girmeye çalışmışken. Kanımın kaynamaya başladığını hissettim. Düşündüğü gibi biri olmadığımı belirtmek için ağzımı açacaktım ki Sinjin benden önce davrandı. “Ve meseleyi açıklığa kavuşturmak için söylüyorum, kızıl kafa turnenin geri kalanında da buralarda olacak... Kendisi Lucas'ın yeni sevgilisi...” Sin’in sırıtışı yüzünde öyle doğal duruyordu ki adamın alaycı bir sırıtışla doğduğundan emindim. “Vani onunla kötü konuşmak, işsiz kalmanın hızlı yolu olur." Odaya girmemiz için kenara çekilirken David’in boy nunda başlayan kızarıklık yüzüne kadar ilerlemişti. Adam arka arkaya bir sürü özür sıraladı. Wicked Lambs’in baş gi taristi ve davulcusuyla tamamen dolmuş olan odaya girip, ona güven verici bir tebessüm gönderdiğimde David utançla başını öne eğdi. Kapı daha tam kapanmadan önce koridordaki kadınlar fısıldaşmaya başlamışlardı. Kulağıma, Lucas, sürtük, şanslı gibi kelimeler ulaştı. Sinjin’in gülen gözleriyle karşılaştı ğımda dişlerimi sıkmıştım. “Bunu yapmak zorunda değildin," dedim ııtanç dolu bir sesle. Sinjin omuz silkip omzuna astığı kırmızı-siyah çizgili havluyla alnındaki teri silip siyah saçlarını geri attı. “David 221 Emily Snou' sana Lucas’ın dibindeki bir ahmakmışsın gibi davranmadan önce bunları açıklığa kavuşturmam lazımdı.” Sonra kendisini yumuşak bir ikili koltuğa, zamanı ge lince memelerini ve düz karınlarını ortaya çıkarmak kolay olsun diye stratejik bir şekilde ayarlanmış Your Toxic Sequel tişörtleri giymiş iki kızın arasına attı. “Ayrıca hiçbirimiz mi safirlerimize bok gibi davranılmasmı istemeyiz.” Yanımdaki en iyi arkadaşım yüksek sesle, “Haklı,” de diğinde gözlerimi devirdim. Et tu, Tori?* Tamam, belki Sinjin haklı olabilirdi ama ekip üyeleriyle, özellikle de güvenlik görevlileriyle kötü bir başlangıç yap mak istemiyordum. Sin’e gergin bir şekilde kafa salladım. Kadınlardan biri kısa, kestane rengi saçları olan, parmakla rını uluorta Sinjin'in pantolonundan içeri kaydırmaya başla dığında gözlerimi kaçırsam mı yoksa bakmaya devam mı etsem diye düşünürken kadın bana göz kırptı. Hayır, kesinlikle gözerimi kaçıramazdım artık. “Eminim bundan sonrasında kendi başımın çaresine ba kabilirim ama yardımın için sağ ol...” Uzaklaşmak için dön düm ama sonra durdum. Bunun karşısında Sinjin kocaman sırıttı. “Lucas’ın nerede olduğunu biliyor musun?” Kafasını sola, kapısı ardına kadar açık olan bir odaya doğru salladı. “Odada. Ama şu anda röportaj veriyor. Beklerken kendine yiyecek bir şeyler al istersen.” Kafasıyla odanın sağ * (L a u Sen de mı Ton? " Julius Sezar tn söylediği 'Sen de mı Brtıtus? derm e vapıhyor fç .n j 222 " cüm lesine gön Temas tarafında duran uzun yiyecek ve içecek masasını işaret etti. “Teşekkürler,” dedim ve yiyeceklere yönelmiş olan Tori’yi sol tarafa doğru ittirdim. Lucas’ın bulunduğu yer bu odadan ayrı bir dinlenme odasıydı. Lucas deri bir koltukta beni rahatsız edecek kadar yakın bir şekilde Cilla’yla birlikte oturuyor ve Echo Falls setinde çalıştığım dönemlerde birkaç kez sette gördüğüm güzel bir gazeteciyle konuşuyordu. Oda nın karşısındaki kameraman ardı ardına fotoğraflar çektiği için eşikten çekildim. “Bu kadın kim olduğunu zannediyor?” diye tısladı Tori. Kaşlarını çatmış Lucas ve Cilla’ya bakıyordu. “Bu Cilla...” Sesimdeki endişeyi yok edemiyordum. Tori bana anlayışlı bir ifadeyle baktı ama ben hemen gözle rimi kaçırdım. “Umarım...” Birisi omzuma kolunu attığında söyleyeceklerimi yut tum. Alaycı sesi ve kolunun ön kısmındaki bas anahtarlarını anında tanıyarak döndüğümde Cal’le göz göze geldim. Sinjin gibi Cal de zayıftı ve benimle neredeyse aynı boydaydı ama zayıf olmasına rağmen yapılıydı. “Sirk hoşunuza gitti mi?” diye sordu bir Tori’ye bir bana bakarak. İkimiz de kafa salladık. “Ben Cal, bu arada.” dedi Tori’ye, sanki Tori bunu bilmiyormuş gibi. İkisi resmi olarak tanıştırıldıktan sonra Tori ona iş arka daşının ofisindeki Calvin Romero mabedinden bahsetti. Cal dudaklarında rahat bir gülümsemeyle bana döndü. “Çılgınca şeyler, değil mi?” 223 Emily Sno\v Tori’nin iş arkadaşından mı yoksa bandan, yani bir rock konserinin sahne arkasında olmaktan mı bahsettiğinden emin olamasam da başımı salladım. Çünkü iki metre ötemde Cilla elini tekrar Lucas’ın bacağına koymaya çalışıyor, Lucas da ona iğrenmiş gibi bakarak elini itiyordu. Gazeteci önüne bak tığı için bunu kaçırmıştı. Cilla bir şeye gülmek için kafasını geri attı ama Lucas’m yüzünde soğuk ve sinirli bir ifade vardı. Sinjin iki metre arkamda oturuyordu ve şimdiye kadar, yanındaki hayran kızlardan birini ya da ikisini de kendisini ağzıyla tatmin etmesi için ikna etmiş olması yüzde elli ola sıydı. Mavi gözlerimi Cal’in koyu kahverengi gözlerinden hiç ayırmadan konuştum. “Evet, çılgınca../’ Wyatt’ın nerede ol duğunu sormayı düşündüm ama sonra kafamı iki yana salla dım. Şu anda ne bilmek istediğimden emin değildim. “Bu ikisi... konserlerden sonra hep böyle röportaj yapacaklar m ı?” Cal diğer odaya bakarak yüzünü buruşturdu. Ve beni şa şırtarak omzumu hafifçe, güven verici şekilde sıktı. Konuş tuğunda soruma cevap vermedi ama onu suçlayamazdım. “Bir şişe Jager’ımız ve Lucas’ın Red Buil’u var. Hayranlar ve basın içeri girmeden birkaç şat atalım mı?” Kendisi naneli schnapps ve şekersiz çikolata şurubu tipi bir kız olsa da Tori hemen teklifi kabul edince benim de on larla gitmekten başka çarem kalmadı. Ama Cal bizi odanın kapısının önünden uzaklaştırırken kendime engel olamayıp 224 Temas Cilla ile Lucas’a bir kez daha baktım. Ve tume hakkında ko nuşurlarken, Lucas’m alaycı ve sivri gibi görünen cevapla rına rağmen vücutlarının birbirine nasıl kolayca tepki verdiğini gördüm. Cal, Jager ve Red Bu 11 karışımından azar azar dağıtmaya başladığında bize katılan Sinjin’e gülümse meye çalışırken kaburga kemiklerimin arasında acı verici bir baskı hissetmeye başlamıştım. Yanındaki iki kadın ortadan kaybolmuştu, Sinjin de ya nıma otururken onlardan bahsetmedi. “Alış buna,'1 dedi sertçe kulağıma. Şaşkınlıkla kaşlarımı çattım ama neden bahsettiğini bi liyordum. Bilmemek saflık olurdu. “Ne?” “Aptalı oynama şimdi... Eğer sonuna kadar bu turnede kalacaksan tüm boktan şeylere katlanmak zorundasın. Kıs kanç ve huysuz sevgililerle eşler burada fazla dayanmaz. Sence neden Kylie burada değil? Neden Cal’in son sevgilisi sadece birkaç ay kalabildi?” Lucas’tan ya da kendisinden bahsetmemişti ama baskı yapsam da bahsedeceğini sanmıyordum. Yüzüme, tenimi çatlatıyormuş gibi hissettiren bir gülümseme yapıştırdım ve iç kimi alıp bardağı sıkarak tuttum. “Ben de bana karşı hep nazik olacağını düşünmüştüm.” “Nazikliği siktir et...” Sinjin elimdeki Jagerbomb’ı aldı ve karşı gelmemi umursamadan kafasına dikti. “Ben dürüst olaca ğım. Çünkü etrafin tüm bu boktan şeylerle çevriliyken, günün sonunda her şeyden çok ihtiyacın olan şey dürüstlük olacak ” 225 Emi/y Snow * * * L ucas’ın röportajı bittikten sonra bile Sinjin’in dürüst lük hakkmdaki sözleri beynimi kemirmeye devam ediyordu. Gecenin geri kalanında Lucas’la pek fazla bir araya geleme dik. aslında o hayranlarını ve basını karşılarken ben Tori’yle zaman geçilm ek için arka planda kalmayı tercih etmiştim. Arada bir Lucas’ın ela gözleri konuştuğu kişiden ayrılıp beni buluyordu. Bakışları yoğundu, sanki ona tapan insanlarla ve grubun geri kalanıyla dolu olan bu odadaki tek insan benmişim gibi bakıyordu ama bir yandan da soru sorar gibiydi. Ona attığım güven verici tebessüm karşısında bile yü zündeki bu ifade yok olmamıştı. Evine döndüğümüzde saat sabahın üçüydü. Otobüsler yalnızca birkaç saat sonra kalkacağı için hemen yatağa gir dik. Lucas uzun bir süre sessiz kaldı. Öyle ki uykuya daldı ğını düşünm eye başlamıştım. Bu nedenle konuşmaya başladığında irkildim. “Ne düşünüyorsun?” “K onserin hakkında mı?” Karanlıkta ona baktığım da kafasını aşağı yukarı salladığını gördüm. “İnanılmazdı. Bu şaşılacak bir şey değil zaten.” “Sahne arkasında kahrolası bir yabancı gibiydin.” Siyah yatak örtüsünü sıkıca kavradım. “Bunaltıcı olma dığını söylemeyeceğim, çünkü çok bunaltıcı ama alışacağım. Eninde sonunda...” 226 Temas “Böyle şeyleri uzun zamandır yapıyorsun sen, S ienna/’ diye belirtti şüpheci bir şekilde. “Ve o suratı daha önce ta kındığını görmüştüm. Bak, şimdi, burada bir şeyi açıklığa kavuşturalım. Cilla’yla aramda hiçbir şey, kesinlikle hiçbir şey yok. Hiçbir zaman olmadığı yalanını söylemeyeceğim ama seksten fazlası olmadığını söyleyebilirim. Sen bu yıl ha yatıma tekrar girdiğinden beri onunla aramızda hiçbir şey ol madı.” Bunu kendimi iyi hissetmemi sağlamak için söylemiş olsa da iyi hissetmiyordum. Birkaç ay önce, öğle yemeğinde masasında oturmak zorunda kaldığım günden sonra Lucas ve Cilla’nın arasında bir şeyler olduğunu anlamıştım. Ayrıca Cilla, doğum günü partisinde Lucas’ın kafayı sıyırmış eski karısıyla ağız dalaşı ettikten sonra benimle konuşurken Lucas’a âşık olduğunu itiraf etmişti. Dişlerimi yanaklarımın iç kısımlarına gömdüm, çünkü Sam’i düşünmek çok daha fazla rahatsız ediciydi. “Pekâlâ, madem dürüst oluyoruz, bana eski karından bahset,” diye rica ettim. Sessizlik tüm gücüyle geri geldiğinde boğazımdaki yumru daha da kötü bir hal aldı. Öyle ki nefes almak zorlaş tığı için yatakta doğrulmak zorunda kaldım. “Bilmesen daha iyi...” “ Ben sana anlatırdım.” Acı bir kahkaha attı. “Bundan şüpheliyim. Bu saçma lıklara girmiyoruz, Sienna.” Emily Smnv “Neden?" diye fısıldadım yüziim deli gibi yanarken. "Neden bu konu hakkında konuşamıyoruz?" "Seni o kadar çok seviyorum ki bir daha gitmeni göze alamam... Bu yüzden unut bunu... Ben her şeyin icabına bak tım. Bilmen gereken tek şey bu..." Sakladığı şey her neyse benim gitmeme neden olacak kadar kötü olduğunu mu düşünüyordu? Ya da irdelemeyi bı rakmazsam tekrar gitmemi istemekle mi tehdit ediyordu beni? Ama ne olursa olsun bu konuyu unutmayacaktım. “O halde sonra tekrar sorarım." “Ben de tekrar hayır derim,” diye cevap verdi soğuk bir sesle. “Sonra ne olacak? Bunu geçecek miyiz? Unutmamı mı söyleyeceksin? Unutmazsam kıçıma şaplak atmakla mı teh dit edeceksin?" “Öyle yapmalıyım.” Lucas bana yaklaşıp elini çıplak di zime koyarken büyük boy yatak gıcırdadı. Tepeden bana ba karken ela gözleri tutku, şehvet ve öfke doluydu. Nefesimin teklediğini hissettim . “Değiştiremeyeceğim boktan şeyler üzerinde tartışmaktansa uykuyu siktir et deyip bu son birkaç saati yatakta senin içine gömülmüş halde geçirmeliyim. Sen hatırlatm asan da o boktan şeyler aklımla oynuyor zaten.” Elimi elinin üstüne koydum ve diz kapağımdaki hassas noktayı sıktığında parmaklarımı onunkilere geçirdim. “ Bunun olmasını istemem.” Ama dürüstlük istiyordum. 228 Temas Ve benim bakış açıma göre dürüstlük, insanın sevdiği kişiye verebileceği en kolay şeylerden biriydi. Lucas sert bir nefes aldı ama konuşmaya devam ederken sesi daha sakindi. “Sam hakkında bilmen gereken tek şey aramızdaki her şeyin bittiği... Onun hakkında düşünmek mü ziğim için kötü oluyor. Bu tume için de kötü... Benim için de...” Bir keresinde bana da müzik için kötü olduğumu söyle mişti ama eski karısının, müzik konusunda üretkenliğini et kilediğini anlayabiliyordum. Cevap vermekten neden kaçındığını anlayamasam da... Ondan uzaklaşıp yataktan aşağı kaydım. “Si...” diye başladı Lucas ama kafamı iki yana salladım. “Ben iyiyim ,” dedim sertçe, karanlığın içinde kapıya doğru ilerleyip yüzünü doğru düzgün görebilmek için ışık düğmesini hafifçe çevirdim. Koyu renkli kaşlarını çatmış, avucunu göğsündeki hançerli kalp dövmesinde gezdiriyordu. “Ben gidip su alacağım. Bir şey istiyor musun?” Kafasını iki yana salladı. Koridorda ilerlerken arkam dan, “Bunlar hâlâ benim için yeni,” diye seslenerek yerimde donakalmama neden oldu. Kürek kemiklerimin gerildiğini hissettim. “Öyle oldu ğunu biliyorum. Birkaç dakikaya dönerim.” Yatağa sinirli halde dönmek istemediğim için alt katta birkaç dakikadan daha uzun süre kaldım. Lucas’ın antresinde duran valiz yığınının arasından dizüstü bilgisayarımı alıp 229 Fntily Smnv otum ıa odasına giderek mesajlarımı kontrol etmeye başla dım. Birkaç saat önceki son kontrolüm den beri, gelen ku tuma üç bildirim düşmüştü. Ve her bildirim beni Lucas Wolfe ve Your Toxic SequePle ilişkileııdiren haberlere gidiyordu. “N ashville Doğumlu Tasarımcı, W olfe’u Esir A ldı,” diye fısıldayarak okudum dedikodu haberlerinden birinin başlığını. Başlığın altında bu akşam L ucas’la bir araya gele bildiğimiz nadir anlardan birinde arkam ızdan çekildiği için hiç fark etm ediğim çekilm iş bir fotoğrafım ız vardı. Lucas elini belime koymuş, dudaklarına seksi sırıtışlarından birini yerleştirerek bana doğru eğilmişti. Daha şimdiden haberin altında seksen yedi yorum vardı. Kahretsin! Daha önce, Ashley’niıı anne babasının bannda bana şarkı söylediği video yayımlandığında da Lucas’m hayranlarıyla uğraşmıştım. Yanlış anlaşılma olmasın, eleştiriden falan kork muyordum. Hem Los Angeles’ta hem de Nashville’de çalışırken her gün yeni bir eleştiriyle karşılaşmak olağandışı değildi. Ama benimle hiç tanışmamış, hakkımda hiçbir şey bilmeyen insan ların, sırf aşk hayatımdan memnun olmadıkları için kendimi kötü hissetmeme neden olmaları berbattı. Özgüvenime büyük bir darbe daha almaya hazır olmadığım için yorumlara doğru inmeden siteden çıktım ve çenemi ellerime yasladım. Bunun olacağını biliyordum. Eninde sonunda olacaktı. Sadece basının bu kadar çabuk harekete geçeceğini düşün memiştim. 230 Temas E-posta kutumu kapatmak üzereyken listenin en başın daki, yeni gelen bir mesajı fark ederek durdum. Kostüm işim için bir arkadaşıma yaptırdığım internet sitesinden gelen bir bildirimdi bu. Müşterilerimden birinin ücretle alakalı bir şey sorduğunu ya da bir istekte bulunduğunu düşünerek bildi rime tıkladım. Ama bu, işimle kesinlikle alakalı olmayan bir mesajdı. Yalnızca dört cümleden oluşuyordu ama yine de başımı dön dürmeye yetmişti. Seninle birleşm ek için hiç vakit kaybetmemiş. Onun bundan daha akıllı olmasını umuyordum ama işin içine ne zaman memeler ve kalçalar girse Lucas böyle aptalca şeyler yapar. Umarım eğleniyorsundur, Sienna Jensen. Ama merak ediyorum, acaba işim bittiğinde hâlâ onu istiyor olacak mısın? S .W. Samantha Wolfe. Daha az önce müziği kötü etkileyen bu şeytandan bahsetmiştik. Şimdi bu şeytan sırf bana pasifagresif bir mesaj göndermek için iş sitemi kullanmıştı. Tit reyen eller ve parm aklarla bilgisayarımı kapatıp çantasına koydum ve antreye döndüm. Parmak uçlarımda üst kata çı karken kendimi az öncekinden daha kötü hissediyordum. Lucas’ı yüzüstü yatm ış halde sakince uyurken bulduğumda sinirlerim daha da bozuldu. Emily Snow’ Yatağın kendi tarafımda dururken yumruklarımı açıp ka patıyor, bir anlamı olmayacağını bilsem de Lucas’ı uyandırmak istiyordum. Eski karısının bana elektronik tehdit -tabii buna böyle diyebilirsek- yolladığını söylemek onu kızdırmaktan başka bir işe yaramazdı. Ayrıca ona söylersem kendi başımın çaresine bakamıyormuşum gibi olurdu, Sinjin daha önce beni bu konuda uyarmıştı. Yanına yatıp boğazımı temizlediğimde Lucas hiç kıpır damadı. “Tüm bunlar bittiğinde, bana her şeyi anlatacaksın Lucas-A^ûf/ıro/a5z-Wolfe.” 232 Onuncu Bölüm Lucas Sabah telefonumun yüksek sesle çınlamasıyla yataktan sıçradım. Sienna yanımda huzurlu bir şekilde uyuyordu. Oda hâlâ karanlıktı ama geç kaldığımızı biliyordum. Ekrana bakmasam da arayanın kim olduğunu çok iyi bilerek telefona cevap verdim. Kız kardeşim hayatımda gördüğüm en öngö rülebilir insandı. “Uyan bakalım,” dedi Kylie şarkı söyler gibi. “Ve bana çoktan kalktığın saçmalığım anlatma... Nefes alış verişlerinin ağırlığını duyabiliyorum.” Homurdanarak komodinimdeki lambayı yaktım. “Neden önümüzdeki bir buçuk ay boyunca bunu Tyler'dan çok senin yapacağım düşünüyorum acaba?” “Turneye katılmıyor olabilirim ama hâlâ senin asistanı nım. Doğru olan şeyi yaptığından emin olmak benim gör 233 Emily Sno\v evim. Zamanında kalkıp otobüsü kaçırmamanı sağlamak gibi,’' dedi, okul sonrası saatlerde televizyonda yayımlanan programlardan fırlamış biri gibi. “Birincisi, beni bırakıp gitmezler. İkincisi, sen dırdıra devam edersen bir yere gidemeyeceğim. Otobüse bindiği mizde seni ararım /' Bu cümleyle uyandırma aramasını sonlandırdım. Sonunda ekrana baktığımda Kylie’nin cep telefonundan ya da New Orleans’ta birlikte kaldıkları daire nin telefonundan değil de Wyatt MeCrae’nin yerel numara sından aramış olduğunu gördüm. Anne babamız dışında ev telefonu kullandığını bildiğim tek kişi Kylie'ydi. Bu, Wyatt'ın dün gece neden ortalarda olmadığını açık lıyordu. İçim rahatlamıştı. Aletini pantolonunun içinde tutup kız kardeşime sadık olmazsa bu tume de, grup geleceğimiz de, Wyatt’ın güzel yüzü de mahvolurdu çünkü. “Sabahın köründe kalkma konusunda yalan söylemiyor dun sanının,” diye yakındı Sienna. Kafamı çevirdiğimde ya takta oturduğunu, kızıl saçlarının tatlı bir bela gibi yüzüne yayıldığını gördüm. “Duş almak için vaktim var mı yoksa çok mu geç kaldık?” Dün gece sinirle alt kata inmeden önce gördüğüm duy gular hâlâ orada mı diye yüzünü inceledim ama hiçbiri yoktu. Esnemesini bastırarak utangaç bir şekilde ellerini saçlanndan geçirdi ve dilini dudaklarında gezdirdi. “Niye öyle bakıyor sun?” “Çünkü çok güzelsin.” Parmaklanmın arkasını yanağına sürdüğümde ürperdi. “Aynca Tyler geç kalmamızla başa çık- 234 Temas inak zorunda kalacak çünkü duşa bensiz girmenin imkânı yok.” Yarım saat sonra aşağı indiğimizde kapıda bizi bekleyen bir araba vardı. Bunu Kylie göndermiş olmalıydı, çünkü ben ve hizmetli dışında giriş şifresini bilen tek kişi oydu. Otobüse yerleşir yerleşmez ona en sevdiği çiçeklerden koca bir demet ve sürekli bahsettiği o küçük keklerden yollamalıydım. Araba hareket ettiğinde siyah deri koltuğa gömülüp gözle rimi sıkıca kapattım ve kafamı başlığa dayadım. Bana yakın olan insanlar asla uyuyakalmadığımı bilir lerdi. Aylardan beri ilk kez uyuyakalmıştım ve sebebi de iyi değildi. Başım çok kötü ağrıyordu. Dün gece dalabildiğim azıcık uykuda da berbat kâbuslar görmüştüm. Günün tek iyi yanı duşta Sienna’nın derinliklerine gömüldüğüm, tırnakla rını çarpı işaretleri çizer gibi sırtımda dolaştırmasına izin ver diğim yirmi dakikaydı. Ama onu bıraktıktan sonra dün gecenin gerginliği geri gelmişti. Yalnızca ben değil. Sienna da aynı şekilde hissedi yor olmalıydı. O konuyu aştığına inanarak yanılgıya düş müştüm. Ensemdeki kaslar gerildi. Kahrolası Samantha... Beni rahat bırakacağına dair sözünü tutmuştu ama yine de hayatımda sorun çıkmasına neden oluyordu. Sienna elini göğsüme yasladı. “Sen iyi misin?” Sesinde endişe vardı. Bana veya bir başkasına öfkeliyken bile ihti yaçlarımı her şeyden önde görüyordu. Gözlerimi açıp onu inceledim: dağınık kızıl saçları, oval şekilli narin yüzü, alt kısmını dişlerinin arasına aldığı açık EntiJy Snow pembe dudakları... “Bu şehirlerden kaçına gittin daha önce?" Delici mavi gözlerinin üstündeki kaşları çatıldı. “Haya tımda gördüğüm en sinir bozucu, en kaçamak konuşan adam olduğunu biliyor musun?” “Yine başladık.” Başparmağımı yanağında gezdirdi ğimde omuzları hafifçe kalktı. “Soruma cevap ver, Sienna, kaçına gittin?” Derin bir nefes alıp verdi. “Birkaç tanesine...” Parma ğımı dar tişörtünün yakasında dolaştırdığımda teni sonunda seksi bir kırmızı renk alırken bacaklarına bakarak konuşmaya devam etti. “Annemle babam hâlâ birliktelerken pek fazla tatile çıkmadık. Boşandıklarında da geziler tamamen bitti. Tabii babamın, Seth’le benim M aine’e taşınmamız konusun daki girişimini saymazsak... Bu da söz konusu değildi, çünkü ikimiz de büyükannemle kalmaya karar vermiştik.” “Hiç pişman oldun mu?” “Kesinlikle olmadım am a...” Göğsündeki elim donakaldı. Gözlerine bakmak için ka famı eğdim. “Söyle, Kırmızı.” “Mesele şu ki, babamla bir ilişkimiz olmasını istiyorum aslında. Birkaç haftada bir konuşuyoruz ama çok tuhaf ve sinir bozucu oluyor. Annem ilk cezaevine girdiğinde aklım oyunlar oynar, babamın daha kendisi işleri batırmadan bizi terk ettiğini söylerdi. Ama sonra büyükannemi düşünüyorum ve şanslı olduğumun farkına varıyorum. Bundan daha kötü süyle başa çıkmak zorunda kalan çocuklar da var hayatta.” 236 Temas Katasım tekrar eğdi ve dilini dudaklarında gezdirirken bir saç tutamını kulağının arkasına attı. “Baba sorunları olan deli bir sürtük gibi konuşuyorum, değil mi?” “Asla...” Sienna’nm çocukluğu hakkında pek bir şey bil miyordum ama ne zaman bu mesele açılsa neredeyse hemen konuyu değiştirmek istiyordu. Ve sesindeki hayal kırıklığını duymak ona daha fazlasını vermek istememe neden olu yordu. “Seni her yere götüreceğim... Kahrolası dünyanın her tarafına...” Söylediğimi desteklemek için ellerini ellerimin arasına alıp uzun, ince parmaklarını tuttum. “Öyle ki sonunda bıkacaksın ve siktirip gitmemi söyleyeceksin.” Kafasını eğerek dudaklarını, yüzüne yakın olan bile ğime bastırdı. “Gezi konusunda bakireyim, asla bıkmam...'* Gözlerini sürekli dikiz aynasına çeviren şoföre uyarıcı bir bakış atıp Sienna’mn ellerini bıraktım ve dudaklarımı ku lağına yaklaştırdım. “Merak etme, ben,” diye başladım ama sonra üstünde, her zamanki elmalı parfüm kokusunun değil, kiraz kokulu bir şey olduğunu fark ettim. “Yiyecek kadar tatlı kokuyorsun.” “Otobüste bu konuda iyi şanslar.” Kafasıyla görüş ala nımıza giren otobüslere işaret etti, sonra bir kez daha oraya baktı. “Yok artık... Bu kadar çok olduklarını hiç söyleme miştin.” “Büyük bir tume bu, Kırmızı. Bizim için iki, Wicked Lambs için bir, ekip için iki otobüs var. Tek otobüs saçmalı ğıyla geçen günler bitti artık...” “Bu çok ukalaca bir yorum.” 237 Emily Sno\\' "Sadece dürüst konuşuyorum." Bu kelimeler ağzımdan çıkar çıkmaz söylediğime pişman oldum. Sienna’nın mavi gözlerinde bir rahatsızlık belirdi ama gözlerini kırpıştırdı ğında o bakış yok olmuştu. Şoförümüz aracı park edip eşya larımızı almak için iner inmez, Sienna'nın kokusuyla kafamdakileri unutmadan, beni geçmiş, gerçekler ve dürüst lük gibi sözcüklerden çok uzaklara yollamadan önce söyle mek istediklerimi söyledim. “Bilesin diye söylüyorum, o otobüse biner binmez beninısin. Geçtiğimiz her şehirde sana sahip olmanın tadını çı kartacağım." Dilini dudaklarında gezdirdi. Bunu gergin olduğu için mi yoksa beni test etmek için mi yaptığını bilmiyordum. “Bunun etrafı gezmekle bir alakası olmadığını tahmin ediyorum,” dedi gergince gülerek, şoför onun için kapıyı açarken. Ben de hemen arkasına geçtim ve bacaklarını olduğun dan daha uzun gösteren dolgu topuklu parlak sandaletleri yü zünden düşmesin diye kalçasını kavradım. Ayağa kalkarken aletim kalçasına değdiğinde Sienna keskin bir nefes alarak öne doğru sıçradı. “Bunu bilerek yaptım, Kırmızı.” Wyatt aptal gibi sırıta rak bize yaklaştığı için sesimi yalnızca Sienna’nın duyabile ceği kadar alçalttım. “Sana az önce de söylediğim gibi, benimsin.” Bana bakmak için kafasını çevirdiğinde dudakları aralanmıştı. “ Bunu nasıl istersen öyle anla...” “Dürüst olmak gerekirse hiçbir şekilde anlamak istemi yorum .’' 238 Temas “Nazik olacağım,” diye söz verdim. Konuşmamız Wyatt gelince son buldu. Ona dün gece konserden sonra niye bizi bırakıp gittiğini sorduğumda on tane bahane sıraladı ama en sonunda pes edip Kylie’nin ge ceyi onunla geçirmek için New Orieans’tan geldiğini itiraf etti. Anlatmayı bitirdiğinde sırıtıyordum. “Nerede olduğunu biliyordum zaten,” dedim, Sienna’yı otobüse doğru yönlen dirirken. “Ona bunu baştan söyleyebilirdin,” dedi Sienna, dudak larının köşeleri titreyerek. Omuz silktim. Wyatt birkaç saat sonra bize yetiştiğinde ağzına bir si gara yerleştirmişti. Cevabı Sienna’nınkinin aynısı oldu. “O zaman ne halt yemeye en başında söylemedin?” “Kız kardeşimin aksine, ben sürekli kendini mahvet meni izlemeye karşı değilim." Yan tarafında SequePin logo sunun -iç i hançerlerle dolu bir kalp- parladığı ikinci siyah otobüse vardığımızda elimi Sienna’nm kolunda kaydırıp ona baktım. “Bu bizim otobüs... Beş dakika sonra ben de içeride sana katılırım.” “Yalnızca bizim mi?” “Ne hoş olurdu,” diye mırıldandı Wyatt. Sonra yumru ğunu ağzına götürerek boğazını temizledi ve yüksek sesle devam etti. “Sen ve Lucas... Ve o gün otobüsü kullanan şoför... Ayrıca Sinjin... Bir de Sin’in becereceği kişi...” Sienna’nın pembe dudakları gergin bir gülümsemeyle gerildiğinde McCrae’nin ağzına şu anda, burada bir yumruk geçirsem mi diye düşünmeye başladım. “Seni tekrar görmek 239 Ertıilv Snow güzeldi, Wyatt,” dedi Sienna neşeli bir şekilde. Sonra otobü sün basamaklarını tırmandı. Onun otobüs şoförüyle tanışma sını dinledikten sonra Wyatt'a döndüm. “Senden daha iriyim.” Wyatt ellerini ceplerine sokup kafa salladı. “Evet...” “Ve lanet olası gitarını çalmak için dişlerine ihtiyacın yok.” Wyatt omuzlarımı kavradı ama yerimden oynamadım. “Sana imreniyorum.” Otobüsün basamaklarına baktı. “Hepi miz imreniyoruz. Şimdi kahrolası çeneni kapat ve elinde ola nın tadını çıkar. Sienna buraya...” kocaman sırıtıp boğazını temizledi, “ .. .çalışmak için gelmiş olsa bile.” “Bir deliği olan her şeyin peşinden koşmazsan belki Kylie de bize katılabilir.” Geçmişte hiçbir şey bilmiyormuş gibi yapıp ilişkilerine karışmamıştım ama evlendiklerinde her şey değişmişti. “Kardeşime yanlış yaparsan benimle asla tanışmamış olmayı dilersin.” Ben otobüse binerken Wyatt şaşkın ve suskun bir şe kilde kalakalmış haldeydi ama duyma mesafesinden çıkma dan önce arkamdan seslendi. Kelimelerini tam olarak duyamadım çünkü dikkatimi, Sienna’ya akşamdan kalma ha liyle otobüsü gezdiren Sinjin’e vermiştim ama ne dediğini biliyordum. Benim de kendi tavsiyeme uymam gerekiyordu. İşlerin biraz da olsa sallantılı olmadığı saçmalığını uy durmaya hiç gerek yok ama otobüste ilk birkaç gün kendimi 240 Temas hazırladığım kadar berbat geçmemişti. Sinjin aklını sıyırmış halde gezmiyordu ve gayet düzgün bir yol arkadaşı olmuştu. Başka bir şansımız olmadığı için de hızlı bir rutin oluşturmuş tuk. Sinjin ve ben müziğimiz üzerinde çalışırken Sienna dik katinin çoğunu kostümlere veriyor, korumamız David de konserlerden sonra otobüse ulaşmaya çalışan memelerle kal çaları uzak tutmak için kısa süreliğine de olsa bizimle seyahat ediyordu. Kadınlar bir şansa sahip olmak ve daha fazlasını elde etme umuduyla bizden biriyle bir gece geçirmek istiyorlardı. Fakat bu “daha fazlası” kısmı neredeyse hiç gerçekleşmezdi. Turnenin üçüncü gününde Denver’daki otelimize var dığımızda artık otobüsten, kocaman bir ana yatak odası ve sıkışık bir duşakabini olmasına rağmen bıkmıştım. Sienna da bir araya ihtiyacı varmış gibi görünüyordu. Daha özel süiti mizin kapısı kapanmadan kendisini yatağa atmış, tertemiz çarşafların arasında çıplak ayak parmaklarını kıvırarak ne şeyle sırıtmaya başlamıştı. “Bir daha asla Four Seasons görmek istemediğimi sanı yordum ama bu cennet gibi bir şey,” diyerek mutlu bir şe kilde iç geçirdi. Kahretsin! Sienna gözlerini zevkle yumduğu, ben de odanın öbür ucunda olduğum için Atlanta’daki otelde olanlardan bahset mesi üzerine kaslarımın nasıl gerildiğini görmedi. Ona berbat davranmıştım. Ve bunu düşünmek bile kendimi bok gibi his setmeme neden oluyordu. 241 Emily Smnv Sienna doğrulup parmaklarını saçlarından geçirirken kendimi toparlamıştım. Odada yavaşça ilerlemeye başladım ve her adımımla göğsünün inip kalkmasının daha da hızlan dığını görerek sırıttım. “Sin'in lanet olası davul seslerinden sonra güzel bir ara oldu, ha?” diye sordum. “Ayy... Adam gördüğü her şeyi bateriye çeviriyor.” Bunu derken gülümsüyordu. Seksi bacaklarını kaldırıp göğ süne çekerken kırmızı ayak tırnaklarının çarşafın üzerinde hareket etmesini izledim ve daha sonra omuzlarımda nasıl görüneceklerini hayal ettim. “Burada ne kadar kalacağız?” “Yarın sabaha kadar... Bir sonraki şehir birkaç saat uzak lıkta..." Onun içinde olma arzum yüzünden planladığım her şeyi bir kenara atabilecek haldeydim ve bu olmadan önce odadan çıkmam gerektiğini biliyordum. Tyler’a, yapılacak bir toplantı için oteline gideceğim sözünü verdiğim için ce bimdeki telefonum şimdiden çalmaya başlamıştı. “Biraz din len... Benim halletmem gereken birkaç grup saçmalığı var. Sonra tamamen şeninim.” Sienna karşı çıkmaya yeltendi ama yüzümü ona doğnı yaklaştırıp yumuşak dudaklarını kapattım. “Ben de şu rahat sız edici alışkanlığım yok ettiğimizi sanıyordum. Neden sü rekli benimle tartışmak zorundasın. Si?” Cevap vermek için bir saniye bekledi. Sonra her keli mesinin arasında dilini dudaklarımda gezdirerek konuşmaya başladı. “Seni bana çeken şey,” boğazını temizledi ve tekrar konuşmaya başladığında sesi daha kısıktı. “Senden başka 242 Temas herkese karşı sinir bozucu şekilde itaatkâr olmam değil miydi?” Bir kez daha hareket ettirmeye başladığı dilini ağzıma aldım. Dudaklarımız birbirine değdiğinde Sienna yavaşça, yalvarırcasına inledi. Ama parmaklan aletime değer değmez hızla geri çekildim. “Dinlen biraz,” dedim tekrar. “Buna kesinlikle ihtiyacın olacak.” Ve bana olan bakışları yüzünden oldukça zayıf olan kontrolümü kaybedecek duruma geldiğim için hızla dönüp odadan çıktım. Tyler bizden farklı bir otelde kaldığı için Wyatt ve ben. bizi birkaç adım geriden takip eden güvenlik görevlisi David ile birlikte oraya yürümeye başladık. Embassy Suites, bizim otelden birkaç blok ötedeydi ve yedi dakikalık yolculuk bo yunca Wyatt’m dırdırlannı dinlemek zorunda kaldım. Cal'in, kız kardeşimin arkadaşlarından biriyle yaptığı sesli telefon seksi yüzünden bir türlü uyuyamadığından şikâyet ediyordu. “Tuhaf fetişlerle karşılaşmayı beklemeye başladım artık. Balon patlatma ya da...” İkili bir çocuk arabasını yürütmekte olan bir kadın dönüp onu baştan aşağı süzdüğünde VVyatt du raksadı. “Ne düşündüğünü biliyorum,” dedi sonra bana, se sini alçaltarak. “Bir sürü vaktin olduğunu ne diye düşüneyim ki?M “Siktir git, Lucas...” Lobiye kafamı eğerek girdim. Saat daha ikiyi henüz geç miş olmasına rağmen içeride toplanmaya başlamış olan kadın lar otel görevlilerinin kötü bakışlarıyla karşılaşıyorlardı. Turne 243 Em Uy Sno\v otobüslerinden biri aptallık edilerek otelin yan tarafına park edildiğinden dolayı kadınların neden burada olduklarını anla mak için lanet olası bir dahi olmaya gerek yoktu. Wyatt ve benim şansımıza Wicked Lambs’in gitaristi Brady Callahan lobiye bizden önce gelmiş, kadınların gö ğüslerini, kalçalarını, otelin güvenlik görevlileri tarafından dışarı atılmasına sebep olmayacak her şeyi imzalamaya baş lamıştı. Kalabalıktan uzaklaşıp asansörlere varırken Wyatt’a dönüp kısık sesle konuştum. “Eğer yardımı dokunacaksa sana bir çift kulaklık alırım. O zaman Cal ve Heidi’nin balon patlat malarını duymak zorunda kalmazsın. Ben de senin küçük bir sürtük gibi inleyip sızlamalarını dinlemek zorunda kalmam.” Wyatt gözlerini yere indirerek sırıttı. “Gerek yo k ... Ama ben Sin’e acıyorum. Halatlar ve kelepçelerin efendisiyle bir likte yaşadığı için sürekli mastürbasyon yapmak zorunda ka lıyor olmalı...” Ben bir şey diyemeden asansörün önündeki kalabalığa bakıp yüzünü buruşturdu. “Ben merdivenden çı kacağım. Siz tembel götlerle yukarıda görüşürüz.” Wyatt merdiven işaretlerinin olduğu yerden köşeyi döner dönmez asansörün kapıları açıldı ve sıra azalmaya baş ladı. Ben de yukarı çıkacak kimse kalmayana kadar bekle meye karar verdim. Ama D av id le asansöre biner binmez yanımıza birileri geldiğinde dişlerimin arasından öfkeli bir nefes aldım. Kıçlarını gösteren siyah mini şortlar ve daracık tişörtler giymiş iki kadın kendilerini asansöre atmak için neredeyse 244 Temas birbirlerini ezmişlerdi. Daha birkaç saat olmasına rağmen şimdiden konser alanının kapısında sıraya girmeye hazır gö rünüyorlardı. Kim olduğumu da çok iyi biliyorlardı. Kızar mış tenlerinden ve telaşla telefonlarını aramalarından belli oluyordu. İlgilerine müteşekkirdim ama her şeyin de bir sınırı vardı. “Seni turnede dört kez gördüm.” Konuşan kadın kızıl saçlıydı; saç rengi doğal değildi ama Sienna’nın alevimsi to nuna yakındı. Kadının, eski karımın bu yılın başlarında yap tığı gibi saçlarını bilerek böyle boyatıp boyatmadığını düşünmeden edemedim. “Müziğine bayılıyorum. ‘Kelepçe’yi, ‘On G ün’ü seviyorum ve... ” Öne doğru bir adım attı ama David kafasını iki yana sallayarak aramıza girdi. “Geri çekilebilir misiniz, hanımefendi?” Normalde bana söylenenleri hiç umursamazdım. Bunu itiraf etmek bir pislik olduğumu açığa çıkartıyordu ama ger çekten de umursamazdım. Bir sonraki katta bu asansörden inerdim ve kafamda, kızıl saçlı kadınla arkadaşının akşamki konserime gelip gelmeyeceklerine dair bir düşünce kalmazdı. Bu kontrolle alakalı bir şeydi. Ve çok kötü bir davranıştı. Başparmağımın iç kısmıyla düşünceli bir şekilde çenemi ovuşturarak asansör duvarına yaslandım. “Hangi konserlere geldin?” diye sordum. David'in kaşları birden kalktı ama ko rumanın şaşkınlığını görmezden geldim. Anlık bir şok geçiren kızıl kafanın ağzı bir karış açık 245 Emily Stıo\v kalmıştı. Sonunda arkadaşı onun yerine cevap verdi. “İki yıl önce... Los Angeles, Vegas ve Salt Lake City’dekilere...” Kahverengi saçlı kadın ellerini, asansör duvarını çevreleyen çubukta kaydırıp kollarını gerdi. “Teresa YTSHakkında Her in yöneticisidir/’ YTS Hakkında H er Şey'in ne olduğuyla alakalı hiçbir fikrim yoktu ama kafamı salladım ve Tyler’la işim bittiğinde Google’da araştırma yapmayı kafama yazdım. “Tamam, şim diye kadar üç konser sadece... Ama seni bu akşam da göre ceğim /' dedi Teresa mutlulukla. Bunu duyduğumda, Tyler’m katını geçmiş olsak da neden hâlâ asansörden inmediğimi fark ettim. Bu kadınlar bana sulanmamış, ilk gördükleri çamaşır odasında benimle birlikte olmaya çalışmamış, hatta benimle konuşurken ses lerine davetkâr bir ton bile katmamışlardı. “O halde doğru düzgün şarkı söylesem iyi olur, ha?” diye sorduğumda Teresa alaycı bir şekilde güldü. “Lucas Wolfe hayal kırıklığına uğratmaz. Asla...” “A sla ../’ Sırıtarak hafifçe kafamı çevirdim. “Kesinlikle uğratm am ../' Bir dakika daha asansörde kaldıktan sonra inip kadın larla fotoğraf çektirdim. Sonunda Tyler’m 708 numaralı oda sına vardığım ızda David bana yüzünde komik bir ifadeyle bakıyordu. Sinjin hariç herkes odadaydı. Kan çanağına dönmüş gözleri ve etrafa yaydığı içki kokusuyla Cilla da geldikten sonra, Tyler’m önemli toplantısı on beş dakika içinde bitti. 246 Temas Önümüzdeki hafta Sin’in doğum günü vardı ve Tyler, tatil günlerimizden birinden sonra vereceğimiz St. Louis konse rinin ardından yapılacak sürpriz partiye gideceğimizden emin olmak istiyordu. Bu, mesajla ya da e-postayla da verilebile cek bir haberdi. Gitmek için kalkarken bunu Tyler’a söyle diğimde adam bana soğuk bir şekilde gülümsedi. “Sin’in partisine gelmeyeceksin sanırım.” Ses tonu sinirlerimi bozmuştu. Bu TylerTa çıktığım ikinci turneydi ama ilk kez zıtlaşma yaşıyorduk. Kapıyı ka patıp karşısındaki sandalyeye oturmaya giderken duvardaki tabloların birkaçı sallanıyordu. “Aslında kemerimi senin inandığından daha uzun süre kapalı tutabilirim. Yani orada olacağım.” Tyler mini barı açtı. “Maggie’den senin kız hakkında ivi şeyler duyuyorum.” Cümlesinin baş kısmına vurgu yapmıştı, söylemek istediği daha fazla şey olduğunu biliyordum. Muh temelen de hoşuma gitmeyecek şeylerdi. Uzattığı Red Bull'u geri çevirdim. “Lafı dolandırmayacağım, Luke... Onun bu turnede seninle birlikte olması Cilla için işleri zorlaştırıyor.” Cilla için işleri mi zorlaştırıyordu? “Sienna hiçbir yere gitmiyor. Cilla bunu ister kabul etsin ister gitsin... Sanırım en başta hiçbirimizin bu turnede Wicked Lambs’i istemediğini unuttun.” Hatta Sinjin, Pomona’daki ilk konserin olduğu gün tur neye katılmama tehdidini savurmuştu. Bana, Cilla'nm etra fında olmanın kendisini kötü etkilediğini, Cilla'nın, onun “Sam”i olduğunu söylemişti. 247 Emily Sno\v Onun meselesinin benimki kadar derin olduğunu san mıyordum ama yine de Sinjin, C illa’nın saçmalıklarından daha iyisini hak ediyordu. Tyler minyatür Skyy şişesindeki votkayı kafasına dikip cam şişeyi tezgâha sertçe bıraktı. “Çok fazla içiyor.” Bunu duyduğuma şaşırmamıştım ama yorum yaparken nefesim burun deliklerimden hızlı ve kesik çıkıyordu. “De diğim gibi, eğer Sienna’yla ya da başka bir şeyle bir problemi varsa C illa’ya siktirip gitmesini söyleyebilirsin.” Tyler ellerini savunmacı bir şekilde kaldırdı. “Hey, sakin ol, tamam mı? İstediğimiz son şey senin Cilla’ya öfkelenip her şeyi mahvetmen. Ben sizin... arkadaş olduğunuzu sanıyordum.” “Öyleyiz.” Kalkıp kapıya doğru ilerledim. “Ama bu hiç birimizin Cilla’yla birlikte turneye çıkmak istemediği gerçe ğini değiştirm ez.” Tyler karşı çıkm ak istedi ama onu dinlemedim. “Ve ihtiyacım olan son şey kendimi onun için sorumluymuşum gibi hissettirmen.” K apıyı arkamdan öyle sert çarptım ki koridorda beni bekleyen D avid’in irkilmesine sebep oldum. “Hadi çıkıp gi delim şuradan,” diye homurdandım. Asansörden indiğimizde lobideki kalabalık iyice art mıştı. Bunun nedenini de görebiliyordum, Brady’ye katılan Cilla, hayranlarıyla fotoğraf çektiriyordu. Ama asansörden çıktığımda beni hemen fark etti. Uzun siyah saçlarını omzu nun arkasına atıp bir fotoğrafa poz verm ek üzere hayranla rından birini öpmek için eğildi ama geri çekilirken yalvaran gözlerle bana bakıyordu. 248 Temas “Patron?” David asansörün üç metre ötesinde asılı çıkış tabelasını işaret etti. “Oradan geçmek istemezsin.” Evet, istemezdim. Kalacağımız otele dönerken ruh halim çok kötüydü. Cilla’yla geçmişim -kahretsin, grubumun Cilla’yla geçmişiçarpık ve karmakarışıktı. Cilla yıllarca Sinjin’le takılmıştı. Ve birkaç yıl önce birlikte çıktığımız son tume vardı. Bu tur neden sonra on bir ay boyunca Cilla’ya bakamamış, onunla konuşmamış, bana bıraktığı mesajlara dönmemiştim. Gerçi Sam’le uğraşmakla da çok meşguldüm. Şimdi bu turneye birlikte çıkma konusunda anlaştığım için cidden berbat biriydim. Ve bana yardımcı olan tek şey otel odamızın kapısını kapatır kapatmaz Sienna’nın kollarımda erimesiydi. 249 On Birinci Bölüm Sienna Lucas odaya dönüp bana tume menajerlerinin, Sinjin’in yirmi dokuzuncu doğum günü için sürpriz bir parti planladı ğından bahsederken onun genişlemiş burun deliklerini ve sert, ela gözlerini inceledim. Ve günün geri kalanında, o geceki kon serden sonra, hatta ertesi gün bana mesafeli davrandığını ve dikkatinin tamamen dağınık olduğunu fark etmemiş gibi yap tım. Ama cuma sabahı otobüsün park ederken çıkardığı yüksek bip sesiyle uyandığımda öfkeli ve bitkin hissediyordum. Böyle hissetmemin nedeni dün geceki konserden sonra çok geç yat mış olmam değil, berbat ruh halimdi. Bu yüzden gönülsüz de oîsa birkaç soru sormaya kendimi ikna ettim. A m a direkt olarak Lucas’la konuşmak ya da akıl almak için Kylie*yi aram ak yerine Sinjin’e sormaya karar verdim. Sinjin pek fazla konuşmayan bir adamdı. Konuştuğu zaman 250 Temas da neredeyse hep alaycı ve saldırgan bir şekilde konuşuyordu ama her şeyi fark ederdi. Sonunda, öğleden önce Lucas sahneyle alakalı bir endi şesini Tyler’la konuşmak için turne otobüsümüzden ayrıldı ğında fırsatı yakaladım. Otobüs kapısının kapanmasını duyduktan sonra birkaç dakika bekleyip okumakta olduğum kitabı kenara bıraktım. Sinjin’in ev yapımı sigara olduğuna yemin ettiği -çünkü benim biraz saf oluşumu aptallıkla ka rıştırıyordu- şeylerin kokusu arka kompartımandan çıkar çık maz suratıma vurdu. Halı döşeli koridorda kokuyu takip ederek mutfak kısmına geçtim. Sinjin masada oturmuş, sigarasını içerken bilgisayarının ekranından bir şeylere bakıyordu. Üstü ve ayaklan çıplaktı, yalnızca bir kot giymişti ve siyah saçları nemliydi. Onunla otobüste geçirdiğim bir haftadan sonra bu görünüşün onun normal hali olduğunu fark etmiştim. Temkinli bir şekilde Sinjin'in karşısındaki sandalyeye oturdum. “Nasıl gidiyor?" Bir kaşını kaldıran Sinjin netbook’unun birkaç tuşuna daha bastıktan sonra sonunda bana bakmaya karar verdi. “Ya o gürültücü erkek arkadaşın hakkında bir sorun var ya da cazi beme daha fazla karşı koyamayacağına karar verdin. Fğer me sele buysa seni suçladığımı söyleyemem.” Yeşil gözlerini bana doğru kaldırıp göz kırptı. “Kahrolası bir yakışıklılığım var/' Iyy... Yüzüme doğru tırmanan kızarıklığı saklamaya çalışır ken gözlerimi siyah şortumun paçalarından ayırmadan soluk Emily Snow gri tişörtümün geniş yakasıyla oynamaya başladım. Sin ses sizliğim karşısında kıkırdadı. Pislik herif... “Seni geriyor muyum?’' diye takıldı. Ben sorusuna olumlu ya da olumsuz bir cevap vermeyince içini çekip arkasına yaslandı ve kafa sını yana eğerek alaycı bir şekilde beni incelemeye başladı. “Pekâlâ, Sienna, ağzındaki baklayı çıkar hadi... Tamamen şe ninim." Onun arka kompartımanda olanları dinlemiş olabileceği ihtimalini kafamdan uzaklaştırıp boğazımı temizledim, omuzlarımı dikleştirdim ve ona baktım. “Lucas’a ne oldu ğunu biliyor musun? Neden son zamanlarda b ö y le...” “Dur tahmin edeyim: Niye böyle L u c a s’lık yapıyor?” Gözlerimi devirdiğimi görünce sırıttı. “Bu turnedeki herkesin bildiği şeyi öğrenmek için bana gelmen içimde kelebekler uçuşmasına neden oldu.” “Senin göt herifin teki olduğunu bildikleri gibi mi?” Sinjin gülerek kafasını iki yana salladı. “Beynini kullan güzelim... Sen burada Lucas Ta birliktesin. O sürtük Cilla da bulduğu her fırsatta üstüne atlamaya çalışıyor.” Sigarasından bir nefes alıp dumanı üfledi. Duman suratıma çarpınca geri çekilip elimi salladım. “Şimdi o geri zekâlı herifin rahat ol duğu tek nokta Sam ’in her turnede yaptığı gibi saçmalıkla rıyla ortaya çıkmamış olması...” Sam... Kadının adını duymak tırnaklarım ı avuçlarıma gömmeme neden oldu. Bunu fark ederek öne eğilen Sinjin birden merak dolan gözlerle sıktığım ellerim e bakarken ayağa fırlayıp yanımızdaki buzdolabından bir kola aldım. Ye 252 Temas rime oturduğumda Sin’in sırıtışı yüzüne geri dönmüştü. “Cilla hakkında kendimi ne kadar da iyi hissettirdin,” dedim sertçe, kolamı açarken. “Senin onunla ne sorunun var?” Kadının ruh halinin herkesi etkilemesi dışında... Cilla’yı düşününce onun hakkında soru sorduğum için kendimi bir den aptal gibi hissettim. Cilla şimdiye dek ya bana karşı makul derecede samimi davranmış ya da beni tamamen gör mezden gelmişti. Daha iki gece önce sahne arkasında, benim kesinlikle konser sonrası parti listesinde olmadığım konu sunda sarhoş kafayla David’le tartışıyordu. Cilla ile Sinjin’in pek konuştuklarını görmemiştim ama kadının bana davranış şekli göz önüne alınırsa... Eh, Sin’in boktan insanlar listesine neden girdiğini anlayabilirdim. Sinjin yanaklarını içeri çekerek yüzünün daha da zayıf görünmesine neden oldu. “Ne? Durumun karışık olduğunu söylememi mi bekliyorsun?” “Öyle mi?” “Pek sayılmaz... Ona değer verdim ama Lucas ilgilen mediğini açıkça söylediği halde Cilla onun peşinden gitti.” Sinjin bir süre düşündükten sonra aşağılayıcı bir şekilde bur nundan nefes verdi. “Düzeltme yapıyorum, hâlâ Lucas’m pe şinde... Şarkıcıların peşinde dolanan kızlar gibi olmadığına yemin ediyor. Çok özel olduğunu düşünüyor olması ne ironik, değil mi?” Acaba bana bunlardan bahsederken neden bu kadar ne şeli görünüyordu? 253 Em ily Sno\v Sinjin aklımı okumuş gibi yeşil gözünü kırptı. “Bir so runla karşılaşmazsın. Cilla sarhoş sürtüğün teki olmasaydı bile Lucas onu istemezdi. Onun tipi değil, Cilla sen değil.” Bunları söyledikten sonra sessizleşti. Tam konuşmamızın bit tiğini düşünmeye başlamışken Sinjin bilgisayarının ekranını çarparak kapattı. “Cilla’ya dikkat et... Ve bana aptalmışım gibi bakmayı kes; ben senin iyiliğini düşünüyorum.” Göğsümden, gırtlağımı yakan bir kahkaha yükseldi. “Lucas’ın geçmişinde dikkatli olmamı gerektirmeyen bir kadın var mı?” “Kylie... Sırtına lanet olası bir hançer batırmayı isteme yecek olan tek kadın o...” Şakaklarıma masaj yaptım. “Bunu bilmek güzel...” Neyse ki o anda Sinjin’in, masada aramızda duran tele fonu çaldı. Bana utanmama neden olacak bir şekilde bakıp iPhone’unu hızla çekmeden önce ekrandaki “Zoe” ismini gö rebildim. Sinjin arkasında sigara ve Ivory sabunu karışımı ağır bir koku bırakarak otobüste kendisine ait olan kısma, Lucas Ta paylaştığım kompartımanın hemen önünde bulunan dört yataklı alan, doğru ilerledi. Ben de gözlerimi kapattım ve parmağımın ucunu kola tenekesinin soğuk ağzında gezdirip Cilla sorununu çözmek için bir yol düşünmeye başladım. Fakat onunla ağız dalaşına, hatta belki de fiziksel bir kavgaya girmemi içermeyecek tek bir yol bile bulamadım. Cilla beni tehdit olarak görüyordu. Bense onun Lucas’ı rahat bırakmasını istiyordum. C illa’yla uğraşmak zorunda 254 Temas değilken bile Lucas’la aramızda yeterince gerginlik vardı zaten. Bir erkeğin boğazını temizleme sesini duyana dek artık yalnız olmadığımı fark etmedim. Gözlerimi açtığımda kar şımda Sinjin ya da Lucas’ı bulmayı bekliyordum ama sırıta rak bana bakan Wyatt’tı. Dikkatimi çektiğini görünce uzun, yapılı vücudunu ar kasındaki minik mutfak tezgâhına dayadı. “İyi misin?” Elimi kızıl saçlarımın arasından geçirip kayıtsızca omuz silktim. “İyiyim. Sinjin’i görmeye mi geldin?” “Ne diyebilirim? Benim için tek otobüs yeteri ivdi ama Lucas kendine ait bir alan olmasını sever...” Wyatt'ın gece mavisi gözleri mutfakta ve oturma alanında dolaştı. “Sin bu ralarda mı ki?” İşaretparmağımı otobüsün diğer yarısındaki kapalı alana doğrulttum. “Orada telefonla konuşuyor.” “Ah, anlıyorum.” Wyatt, Sin’in müsait olmadığını duyup gitmek yerine arka cebinden bir sigara paketi çıkardı. Paketi sallayıp bir sigara aldı ama sonra duraksayıp bana soru sorar gibi baktı. “Sen...” Kafamı iki yana salladım. “Yok, sorun değil...” Wyatt minnettar bir şekilde gülümsedi. O elini sigarasının etrafına sarıp New Orleans Saints çakmağıyla yakarken aklıma Kylie geldi. “New Orleans konserine kadar bekleyemiyorsun sanı rım, hı?” diye sordum. Kafasını kısaca sallayıp “Hı hı," diye mırıldandı. “Sence Kylie fikrini değiştirip gelir mi?" Bu geceki kon255 Emily Snow serden sonra turnede geçirilecek kırk günden az bir zaman kalıyordu ama Kylie buralarda olsaydı daha mutlu olmaya cağımı itiraf etmezsem yalan söylemiş olurdum. Wyatt sigarasından uzun bir duman üfleyip gözlerini otobüs tavanına gömülü lambalara doğru kaldırdı. “Kylie’nin ne yapacağını kim bilir. Kadında keçi inadı var. Bu... çok zor.” Bana gergin bir tebessüm attığında ona aynı şekilde kar şılık vermeye çalıştım. Ama düşünebildiğim tek şey, ikisinin geçmişinde bilgim dahilinde olan kısımlarıydı ve bu turnede Wyatt,m, Kylie’ye sadık kalmak için zorlanıp zorlanmaya cağını merak ediyordum. Çünkü daha bir hafta bile olmamıştı. “Doğru,” dedim bitkin bir sesle. Wyatt öne eğilip sigarasının izmaritini Sin’in küllüğüne batırdı ve bana mahcup bir bakış attı. “Duygularının yüzün den çok belli olduğunu söyleyen oldu mu hiç?” Bu sözler karşısında bakışlarımı kucağıma çevirdiğimde Wyatt acı acı güldü. “Bilgin olsun, karımın arkasından iş çevirmiyorum.” “Senin de bilgin olsun, şubat ayında kayıt stüdyosunda birlikte olduğun o asistanı düşünmüyorum,” diye cevap ver dim tatlı bir tonla. Wyatt incinmiş gibi elini göğsüne götür düğünde gözlerimi kıstım. “Onu becermedim.” Elini göğsünden çekip avucunu al nına sürttü ve nota dövmeleriyle bezenmiş parmaklarıyla kirli san saçlarını karıştırdı. “Onun yapmasına izin verdiğim şey doğru değildi, özellikle de sebebi K y’m Nashville’e gel memesine kızmam olduğu için... Ama o kadını becermedim.” 256 Temas Daha fazla detay duymak istemediğimden dolayı hemen, “Yemin ederim bu eski siyasi belgesellerde duyduğum şeylere benziyor,” diye karşılık verdiğimde Wyatt’m dudağının köşesi kıvrıldı. “Ama gerçekten, bana hiçbir şey açıklamak zorunda değilsin.” “Tabii ki de zorundayım.” Birkaç metre ötemizdeki Sinjin duygusal şeylerin mi desini nasıl bulandırdığıyla ilgili bir şeyler mırıldandığında Wyatt’la aynı anda ona bakmak için döndük. Onun üstündeki son kıyafeti de çıkardığını görünce -şimdi yalnızca bol, eko seli bir boxer çamaşırla duruyordu- tepki göstermemek için dudaklarımı yana doğru kıvırdığımda Sin gözlerini Wyatt'tan ayırmasa da bana hitaben konuştu. “Kahretsin, Sienna... Dü şündüğün gibi bir şey değil...” Son yirmi dakikada bu cümleyi ikinci kez duyduğum için gözlerimi devirdim. Sonra kalçamı deri mutfak koltu ğunda kaydırıp ayağa kalktım. “O perdenin arkasında telefon seksi yaptığını falan söylemeyecektim ama neyse...” Sinjin bir kahkaha -ondan duyulduğu için tuhaf gelen o nadir, samimi kahkahalarından biriydi bu- atarken ben Wyatt’ın yanından dönüp tökezleyerek otobüsün kapısına yöneldim. Yüzüme vuran ağustos güneşi yakıcı ve kör edi ciydi. Gözlerimi kısarken güneş gözlüğümü almak için oto büse dönmeyi düşündüm ama sonra vazgeçtim. İki arkadaşın konuşmasını bölmek istemiyordum. Ayrıca bu konuşmanın sonucunda olacakları duymama da gerek yoktu. Otobüsün son basamağına çöküp telefonumu çıkartarak 257 Emily Snow büyükannemi aradım Onunla çarşamba gününden beri konuşmamıştım. Önümüzdeki hafta, daha önce aldığım bir iş için eve döndüğümde onu görecek olsam da büyükannemi deli gibi özlemiştim ve sesini duymak için ölüyordum. Ona ev telefonundan ulaşamayınca cep telefonu num arasını çevirdim. Birkaç çalıştan sonra telefonu açtığında bü yükannemin sesindeki neşeyi duyabiliyordum. Bunun karşısında gülümsememek işten değildi. “Biz de bu sabah senden bahsetmiştik! İyi vakit geçiriyor musun?’' Söz konusu “biz”in kendisi ve erkek kardeşim olduğunu varsayarak dürüstçe cevap verdim. “Gerçekten çok farklı bir şeymiş bu.’' “Kötü anlamda farklı değildir um anm .” “Hayır, hayır, iyi anlamda,” diye teminat verdim. “Tabii bunların hepsine alıştığımda turne bitmiş olacak.” “Çok çalışıyor musun?” Telefonumu kulağımla boynum arasında tutarak nemli avuçlarımı şortumun üstüne sürdüm. Şimdiye kadar Lucas’ın kostüm danışmanı olarak, çalışma işi çok az kostüm içer mişti. Büyükannemin de bunu bildiğinden şüphem yoktu ama beni utandıracak bir şey söylemeyecek kadar kibar bi riydi o. “ Evde olduğu kadar çok çalışmıyorum.” Bu güvenli bir cevaptı, değil mi? “Geri dönmeni dört gözle bekliyorum.” “Sadece birkaç günlüğüne geleceğim.” Ve zamanımın çoğunu Nashville merkezli bir televizyon programının se 258 Temas tinde çalışarak geçirecektim. Önümüzdeki hafta hayal kırık lığına uğramaması için büyükanneme beni fazla göremeye ceğini önceden söylemem iyi olurdu. “Oradayken yapılacak çok işim olacak.” Büyükannem konuşmak için bir nefes aldı ama konuş ması yumuşak, profesyonel bir erkek sesiyle bölündü. “Si enna, tatlım, ben seni daha sonra ararım. Bir randevum var da...” Kendimi bildim bileli en büyük destekçim olduğu ve Seth’le beni annemizin saçmalıklarından koruduğu için kü çüklüğümden beri büyükanneme karşı oldukça koruyucuy dum. Bu nedenle “randevu” sözcüğünü duymak ensemdeki en ufak tüylerin bile diken diken olmasına neden olmuştu, “Her şey yolunda mı? Hasta değilsin, değil mi?” diye sordum bir oktav yükselen sesimle. “Sakin ol...” Büyükannem titrek bir kahkaha attı. “Bir avukatla randevum var.” Ona bir şey sormadan bunun annemle alakalı bir şey ol duğunu biliyordum. Büyükannemin ağzından ne zaman avu kat, banka, borç gibi kelimeler çıksa o kadınla ilgili bir mesele oluyordu çünkü. Soru şuydu ki bu sefer hangi sebep lerin arkasına sığınarak büyükannemi kullanmak istiyordu? Elimi tekrar telefonuma kaydırıp tüm gücümle sıktım. “Uma rım o kadın senden paranı harcamanı ya da kendisi için bin lerini tutmanı istemiyordun” “Sadece danışmaya gidiyorum av ukata. Bir kuruş bile harcamadığıma yemin ederim.” 25l> Emily Sno\v “Özür dilerim. Ben sadece. Büyükannem rahatlatıcı bir sesle sözümü kesti. “Bili yorum. Ve seni olduğun gibi seviyorum. Eve döndüğümde seni ararım, tamam mı?” Kafamı salladım. Gerçi yakınlarda yalnızca, bas gitarlar hakkında tartışarak önümden geçmekte olan iki yol arkada şım vardı. “Ben de seni seviyorum.'’ Büyükannem aramayı sonlandırınca telefonumu kuca ğıma koydum ve ekran kararana dek sahil resimli duvar kâ ğıdını izledim. Bir yanım büyükannemin neden avukata gittiğini öğrenmek için ölüyordu ama annemin tüm güdüle rini çok iyi bilen diğer yanım onu gölgede bırakıyordu. Annem, büyükannemin kalbini öyle kırmış, öyle çok geri lime neden olmuştu ki onu ne zaman düşünsem içimde bir acı oluyordu. Tam otobüse geri girmek için kalkıyordum ki Lucas ve Cal’in, konser alanının arka tarafındaki otoparka park edilmiş otobüsten indiklerini gördüm. L ucas’ın ela gözleri anında beni bulurken dudakları hafifçe aralandı. C al’le hararetli bir şekilde konuşuyor olmasına rağmen, yanına gitmem için beni çağırdığında kalkıp telefonumu arka cebime tıktım ve onlara doğru yürümeye başladım. Elindeki M onster şişesini dudaklarına götürüp indiren C arin siyah gözleri gülüyordu. “Sinjin seni korkuttu mu?” Kafamı iki yana sallayarak Lucas’m yanında durdum. Lucas bana bakmadan kolunu belime sararak beni kendisine 260 Temas çekti. Her zamanki gibi manyetik dokunuşu karşısında eri diğimi hissettim. Houston’ın şu anda cehennem gibi sıcak olması umurumda değildi. “Sinjin’le başa çıkabilirim. Şu anda pantolonsuz geziyor olsa bile...” “Hiç şaşırmadım nedense.” Cal parlak beyaz dişlerini göstererek güldü. “Sanırım bu, Sienna’nın bizim otobüse gel mek istediği anlamına geliyor.” “Kahrolası cesedimi çiğnerse...” Lucas bana sırıtarak baktı. Son birkaç gündür olduğundan daha rahat görünü yordu. “C al’e kıyasla Sin daha usludur.” “Wyatt beni dengeliyor,” diye karşılık verdi Cal. Ağır lığını desteklemek için avucunu otobüse dayamıştı. “Adam şey gibi b ak ir...” Gözlerini üstümde dolaştırdı, sonra kafa sını bir sağa bir sola eğdi. “Eh, tam bir bakir işte...” Gülümsememek için dudağımı ısırdım. Otobüsün ca mından bir ses gelince dönüp baktım ve pembe manikürlü bir tırnağın camda ritim tuttuğunu gördüm. “Sanırım içeri çağrılıyorsun.” Cal arkasına dönüp otobüsteki kadına el salladı, sonra Lucas’la bana döndü. “Öyle görünüyor. Tanrım, Houston’a bayılıyorum.” Otobüsün basamaklarından tırmanırken bize çarpık bir gülümseme gönderdi ve içeri girip kapının arka sındaki bir şeye elini uzattı. Bana bir gitar uzatıp almam için salladığında oldukça şaşırdım. “İyi günlerde kullan,” dedi Cal. “Lucas-Â^/ıro/asv-Wolfe’un zevki çok iyidir.” Kapı suratıma çarpılmadan ona bir cevap verme tırsa- 261 Em Uy Snow tim olm adı. Lucas’tan ayrılıp parmak uçlarımı akustik Gibson gitarın üstünde dolaştırdım. Maundan yapılmış bu gitar çok güzel bir şeydi. “Bana bunu çalmayı öğretmeyi mi plan lıyorsun?” diye sordum yumuşak, şaşkın bir sesle. Lucas ka fasını salladı. “H aziranda doğum gününü kaçırdım .'’ Gitarı elimden aldı ve beni tekrar otobüsümüze yönlendirirken hiç zorlan m adan tuttu. “Öyle güzel piyano çaldığına göre bununla da ortaya hoş şeyler çıkartabilirsin diye düşündüm .” Suratımı buruşturarak yüz ifadesini dikkatlice inceledim ve son birkaç gündür gördüğüm stresten bir iz aradım. Hiçbir şey görem edim . Gerçi Lucas duygularını saklam akta çok iyiydi. Avucumu sert göğsüne yaslayıp kalbinin istikrarlı atış larını hissettim. “Mükemmel bir şey,” dedim gülüm seyerek. Lucas oto büsün basamaklarına yöneldiğinde tişörtünün eteğini kavra yarak içeri girmesini engelledim. “Yine o bakış K ırm ızı,” diye takıldı. “N e oldu?” Dudaklarımı birbirine bastırıp serbest bıraktım. “Her şey yolunda m ı?” Bana içimin parça parça olm asına neden olan o bakış larından biriyle baktı. “ Daha iyi olm am ıştım hiç...” 262 On İkinci Bölüm Sürekli yolda geçirdiğim zamanlardan sonra fark etm iş tim ki açık hava konser alanlarını daha çok seviyordum. A ğustosun ikinci haftasmdaydık, yani hava bütün giysileri min üstüme yapışmasına neden olacak kadar sıcaktı ve pazar günkü Dallas konseri şimdiye dek katıldığım ikinci açık hava konseriydi ama yıldızların altında Your Toxic Sequel’in ka ranlık, müstehcen şarkılarını dinlemek büyüleyici bir dene yimdi. O tobüsten inip, konser alanının hemen arkasındaki gri bir bina olan sahne arkasına doğru ilerlerken, bu akşamki konseri düşündüğümde içime bir adrenalin dalgası yayıldı ğını hissettim. Kapıda, geniş kaslarını saran siyah bir güvenlik tişörtü giyip kafasına bir beyzbol şapkası geçirmiş bir koruma vardı. “Geçme iznin var mı?” diye sordu beni baştan aşağı süzerek. Bileğimi kaldırıp yüzüne doğru kaldırdım. Üstünde YI'S IIP 263 Emily Snow n yazan siyah-kırmızı bilekliğimi gördüğünde içeri gimıeme izin verdi. “İyi eğlenceler, hanımefendi.” ağu “Sana da,” dedikten sonra gergin bir nefes alıp sahne ar kası kaosunun içine daldım. Geniş koridorlarda an gibi do laşan personelin arasından dolanarak geçerken bir kadının bana seslendiğini duydum. Arkamı dönüp boy avantajımı kullanarak kalabalığın üs tünden etrafı taradım ve en sonunda, ellerini piercing takılmış dudaklannın iki yanma dayamış kostüm direktörü Maggie’yi fark ettim. Dikkatimi çektiğini görünce kızın omuzları biraz rahatladı. Maggie bir parmağını bana sallayarak, “Sana ihtiyacım var,” dedi ve önünde durduğu odanın kapısından içeri girerek kayboldu. Ben de içinde alet edevatın bulunduğu büyük, siyah bir kutuyu taşımakta olan iki gürbüz personeli sıyırarak peşinden gittim. Soyunma odasına girdiğimde M aggie’nin yanında henüz tanışmadığım birkaç kişinin olduğunu gör düm. Yine de oda dışansı kadar kaotik olmadığı için kendimi hemen içeri attım. Kapıyı kapatıp omuzlarımı üstüne yaslar yaslamaz göz lerimi Maggie’ye çevirdim. Kız bir makyaj masasına dayan mış, parlak pembe bir kâğıt tutacağının üstündeki kâğıda hararetle bir şeyler karalıyordu. “Lütfen meşgul olmadığını söyle,” diye yalvardı bana, gergin bir sesle. Denizci tarzı espadril ayakkabılanmın topuklarının üs tünde sallandım. “Senin istediğin bir şey varsa yaparım.” 264 Temas Maggie kafasını hızla kaldırdığında makyaj masasının kuvvetli ışıkları altında yüzünün ne kadar çilli olduğunu fark ettim. “Hayatım boyunca neredeydin sen?” Devam etmeden önce cevap vermemi beklemedi. “Çocuklar bu harika dostla rımızın bu akşamki konseri videoya çekmesine izin verdiler.” Odadakilere işaret ettiğinde adamlardan birinin omzunda de vasa bir kamera olduğunu fark ettim. Adam bana parmaklarını salladığında karşılık olarak kafamı salladım. “Ne yapmamı istiyorsun?” diye sordum Maggie'ye. Kız elini alnına sürttüğünde bileğinin iç kısmından dir seğine doğru uzanan pin-up dövmesinin üstü terle parladı. “Benimle hızlı bir röportaj yapmak istiyorlar. Nedenini ancak Tanrı bilir ama her neyse.” Odanın yan tarafında duran giysi askısını işaret etti. “Ben birazcık geride kaldım, çünkü Cilla’ya mor file çorap bulmam gerekiyor. Benim için ço cuklara giysi seçme işini bitirebilir misin?” Giysi askısına doğru ilerledim. “Tabii ki...” Döndü ğümde Maggie’nin ne kadar telaşlandığını fark ederek ona cesaret verici bir tebessüm gönderdim. “Bir sorun çıkmaya cak... Onlara bunun dünyadaki en kolay iş olduğunu söyleme yeter...” Ellerini siyah-sarı renkli kısa, kıvırcık saçlarının arasın dan geçirdi. “AJdımda tutarım, teşekkürler, Sienna,” dedikten sonra içinde kameraların bulunduğu her şeyden ne kadar nef ret ettiğini mırıldanarak fırlayıp gitti. Kamera ekibi de hemen onun peşine düştü. Alt dudağımı dişlerimin arasına alarak birkaç santim 265 Emily Smnv önümde asılı duran kot pantolon ve tişörtleri karıştırmaya başladım. Otobüsteki zamanımın önemli bir kısmını Nashville’deki işim üzerinde düşünerek geçirmiş olsam da sanki çalışmayalı bir asır geçmiş gibi hissediyordum. Gerçi e-pos taları kontrol etmek ve cevap yazmanın, bizzat yerinde ça lışmakla alakası yoktu. Böyle hissetmekle aptallık ediyor olabilirdim ama Maggie'nin benden yardım istemesi içimin kıpır kıpır olmasına neden olmuştu. Maggie grubun her üyesinin giyeceği şeyleri renkli bir bölücüyle ayırmıştı, yani bana yapacak pek bir şey kalma mıştı. Sahnede Wicked Lambs’in prova yaptığını duyabili yordum. Bu yüzden elimden geldiğince hızlı çalışırken bu sabah Sinjin'in otobüste dinlediğini duyduğum “Queens of The Stone Age” şarkısını mırıldanmaya başladım. On dakikadan kısa bir süre sonra Your Toxic Sequel için kuru bir yaz gecesinde uygun olacak giysileri seçmiştim. Seçtiğim her şeyi dolabın gerisinde bulduğum daha kısa bir askıya asıp koridorda ilerleyerek Your Toxic Sequel’in giyinme odasına gittim. Burası daha küçük bir alan olduğu için üyelerin hepsi bir odayı paylaşıyorlardı. Odanın kapı sında, kollarım göğsünde kavuşturmuş halde bekleyen David göz korkutucuydu. Koruma beni fark eder etmez, Sinjin’in ona Lucas’ın kız arkadaşı olduğumu söylediğinden beri takındığı kuşkulu ifa deyi -çarpık bir sırıtış, tereddütlü kahverengi gözler- takındı. “Maggie seni çalıştırıyor mu?” 266 Temas “Sonunda...” Kafamla arkasındaki kapalı kapıyı işaret ettiğimde uzun, kırmızı atkuyruğum omzumun Önüne doğru savruldu. David’in gözleri saçlarımın altında kalan göğüsle rimde olması gerekenden fazla kalınca boğazımı temizledim. “Şey, içeri girmem güvenli olur mu?” David koyu renkli gözlerini tekrar yüzüme çevirerek omuzlarını kaldırdı ve uzanıp ağır metal kapıyı birkaç kez tıklattı. “Ne kadar güvenli olabilirse...” Açılan kapıyı benim için tuttuğunda askıyı içeri kaydırdım. “Bu akşamki konseri izleyecek misin?” diye sordu. Geriye dönüp ona baktım. “Şaka mı yapıyorsun? Açık hava konserleri en iyisidir.” Kafasını sallayıp koridora döndü ve kapıyı bırakıp ka panmasına izin verdi. Odanın ortasına geldiğimde içecek masasının birkaç adım ötesinde durup havayı kokladım. Beynim içerisinin ne kadar güzel koktuğunu idrak edince kokuyu bir kez daha içime çektim. Vanilya ve turunçgilimsi bir şey kokan odadaki iki seh paya ve kahve sehpasının ortasına üç mum yerleştirilmiş ol duğunu fark ettim. Kahve sehpasının diğer tarafında oturan Tyler ile Cal kafa kafaya vermiş bir şeyler konuşuyorlardı. “Anlaşmanızda kokulu mumlar mı var?” diye sordum kollarımı öne doğru gererken. “Mumlar Sin’in yeni olayı,” diye cevap verdi Wyatt. Giysi askısının diğer tarafına baktığımda onu bir yük treni gibi duman tüttürürken buldum. Neyse ki Sinjin’in mumlan, 267 Emi/y Snow kötii kokuyu bayağı yok etmişti. Wyatt elindeki sigarayı sön dürüp hemen bir tane daha yakınca burnumu kırıştırdım. “Gevşemesine yardımcı oluyormuş.” Wyatt’m bakışlarını takip ettiğimde ikili koltuğa uzan mış olan Sinjin’i gördüm. Gözlerinin üstünde katlanmış bir kumaş vardı ve yerde, elinin uzanabileceği bir yerde bir şişe Southern Comfort duruyordu. “İşine yarıyor mu bari, Sin?” diye sordum alaycı bir şe kilde. Sinjin ortaparmağım kaldırarak karşılık verdiğinde bir kahkaha atıp askıdaki giysileri ayırmaya başladım. Yanına gittiğim Wyatt askılarını elimden alırken kaşlarımı çattım. “Eee, senin istediğin tuhaf şeyler neler?” “Hangi anlamda?” “Soyunma odasında olmasını istediğin şeyler... Sin’in mumlan ve içkisi var. CaFin ne talep ettiğini bilmek istediğintden bile emin değilim. Sen ne istedin?” Wyatt giysilerini en yakınındaki koltuğun koluna attı. “Sakız, sigara, enerji içeceği... Bu geri zekâlı heriflere kı yasla ben gayet kolay biriyim.” Cal alaycı bir şekilde gülünce ona ve Tyler’a döndüm. “Akşam ve öğle yemeği menülerindeki tuhaf saçmalıkların sana ait olduğunu söylesene...” Tyler sessizdi, turne başladı ğından beri benimle yalnızca yirmi kelime falan konuşmuştu ama çilek sarısı kafasını eğlenerek sallıyordu. Wyatt konuyu değiştirdi. “Gitar dersleri nasıl gidiyor?” Dudaklanmı bükerek elimi şöyle böyle der gibi salladım. Lucas bana Gibson gitarı hediye ettiğinden beri her gün küçük 268 Temas dersler veriyordu. Buna çocukken büyükbabamdan öğrendi ğim birkaç notayı da eklersek gitar çalmada orta derecede ol duğumu söyleyebilirdik. “Biraz zaman alacak gibi...” “Alışmak zaman alır,” dedi Wyatt. “Ama başarısın, ben ICy’a bir haftada öğretmiştim.” Yemek mönüsü talepleri hakkında hiçbir şey söylemediği için Önümüzdeki birkaç gün neler yediğimize daha da dikkat etmeyi kafama yazdıktan sonra, giysi askısının yanma dön düm. Askının üstünde yalnızca bir Diesel kot, Henley marka siyah bir kısa kollu tişört ve siyah-beyaz Converse ayakkabılar kalmıştı. Görünürlerde olmayan Lucas’m giysileri. Ellerimi lacivert renkli dar kotuma sürterek grubun diğer üyelerine baktım. “Lucas’ın nerede olduğunu..." “Merak etme, konserden sonra Lucas tamamen sana ka lacak,” dedi Sinjin doğrularak. Gözlerinin üstüne koyduğu kumaşı arkasına attığında kumaş yanan mumun birkaç san tim ötesine düştü. “Ama daha iyi hissetmeni sağlayacaksa tuvalette telefonla konuştuğunu söyleyeyim.” İki parmağıyla odanın arka tarafındaki tuvaleti işaret etti. Tuvaletin kapısı kapalıydı. “Nasıl da işbirliği yapıyorsun,” dedim alaycı bir şekilde. “Çok zor oldu mu?” Oturduğu yerden kalkan Cal’in dümdüz siyah saçları omuzlarının etrafında savruldu. "İyi bir çocuk oluyor artık," dedi soğuk bir edayla. “Ah, bu arada bu akşam konserden sonra kıçını buraya getirsen iyi olur.” Dramatik bir şekilde göz kırptı. “Birilerinin vücudundan içki içeceğine dair bir 269 Em ily Snow söylenti duydum. Merak ettiğim, bunu benimle mi yapacak sın yoksa benim üstümden mi içeceksin? Yoksa ben mi senin üstünden içeceğim? Ve Lucas bu konuda nasıl hissediyor?” Ashley’nin yapılacaklar listesinden Lucas dışında bah settiğim tek kişi olan Sinjin’e dondurucu bir bakış attım. Sin, Chesire kedisi gibi sırıttıktan sonra koltuğa tekrar uzanıp bize arkasını döndü. Ardından kısık, fakat soyunma odasındaki herkesin duyabileceği kadar yüksek ve net bir sesle konuştu. “Sienna’nm dudakları sana yaklaşırsa Lucas o kahrolası şişeyi kafanda kırar.” Sin’i duymazdan gelerek W yatt’a döndüm. “Lucas’a bu akşam giyeceklerini şuradaki dolaba koyduğumu söyleyebi lir misin?” Wyatt tamam dedikten sonra L ucas’m giysilerini askıdan alıp düzgünce dolaba astım ve tekerlekli askıyı ka pıya doğru ilerletmeye başladım. Ama odadan çıkmadan önce duraksadım. Tekrar tuvalet kapısına kayan gözlerimi kıstım ve Lu cas’m konuştuğu kişinin Sam olm adığına, kadının tekrar onun hayatına sızmaya çalışm adığına kendim i ikna etmeye çalıştım. Evden ayrıldığımız geceden beri kadından ses çık mamıştı. Bu yüzden bana bir daha mesaj göndermeyeceğine, sadece Lucas’la birlikte olduğumuza dair haberleri gördükten sonra öç almak için en kolay yolun bana ulaşm ak olduğunu düşündüğüne inanmaya başlıyordum. Bakışlarımı kapıdan ayırıp grup üyelerine -h â lâ arkası dönük olan Sinjin h ariç- neşeli bir şekilde gülümsedim. “İyi şanslar, şeytanın bacağını kırın...” 270 Temas Askıyı personel soyunma odasına götürdükten sonra ko ridorun üçte birini tamamlamıştım ki birinin yine adımı ses lendiğini duydum. Bu seferki tişörtsüz Wyatt McCrae’ydi. Geri dönüp yarı yolda onunla buluştum. “Evet?” diye sordum. Wyatt elini omzuna sürttüğünde dikkatim göğsünün or tasındaki çarpıcı mavi kuş dövmesine çekildi. “Birkaç dakika bekleyebilir misin?” “Bir şey mi lazım?” Grubun giyinme odasına yöneldim ama Wyatt beni durdurdu. “Hayır, merak etme bir şey lazım değil. Ama Sin ve ben. sahneye giderken birinin sana eşlik etmesi gerektiğini düşün dük.” Kollarımı kamımın üstünde birleştirdim. “Nerede oldu ğunu biliyorum ben.” “Eminim öyledir ama Lucas Ta birlikte olduğun için pek çok kadının kara listesindesin. İnan bana, Kylie burada ol saydı onun da aynı şeyi yapmasını isterdim.” Bir şeyler söy lemeye çalıştım ama Wyatt konuşmaya devam ediyordu. “Ve Kylie böyle bir şeyde beni asla dinlemezdi. David’e on da kika ver, olur mu?” “David benimle mi gelecek?” Sorularımdan rahatsız olan Wyatt mavi gözlerini devirdi ama cevap verirken sesi sakindi. “Hayır, ama telsiziyle birini çağırıyor.” D avid’in bana eşlik edecek birini bulması beş dakika sürdü. Gelen adam isminin Aaron olduğunu söyledi ama 271 Em ily Sno w sahne arkası binasından, Cilla Craig’in mikrofona bağırdığı sahneye doğru yürürken bir daha hiç konuşmadı. Sahnenin yakınlarındaki güvenlik personeli alana girip, Cilla'yla bir likte sallanan ve haykıran kalabalığa karışmama yardım edene kadar yanımdan ayrılmadı. Etrafım her yönden bana sürtünen bir sürü terli vücutla dolu olmasına rağmen kafamı sahneye kaldırıp Cilla’nın sah nede kurumla gezinerek Wicked Lam bs'in popüler şarkıla rından birinin nakaratını söylemesini izledim. Bu kadına kafa atmayı ne kadar çok istiyor olsam da ye teneğini ve dantelli korsesi, siyah mini şortu, mor file çorabı ve siyah renkli uzun, deri çizmeleriyle sahnede ne kadar muhteşem göründüğünü inkâr etmeye gerek yoktu. Cilla, sahneye yapışmış halde avazları çıktığı kadar ismini haykıran hayranlarını ya da ardı ardına fotoğraflarını çeken makineleri görmüyor gibiydi. Şarkının sonuna doğru kalabalığı tararken mavi-yeşil gözleri aşağılara inerek benimkilere kilitlendi. Wicked Lambs’i ilk defa izlemeye geldiğim için ilk başta yüzünde bir şok ifadesi belirse de dudaklarına hemen bir sırıtış yer leştirdi. Simsiyah saçlarını geriye attıktan sonra “Dağılalım” şarkısının son sözünü söyledi. Ve kalabalık delirdi. Cilla nefesini kontrol etmeye çalı şırken hayranlarını dinliyor, kendisine tapmalarının tadını çı kartıyordu. Gök gürültüsü misali alkışlar sona erdiğinde mikrofonu dudaklarına götürdü. “Vay canına,” diye iç ge çirdi, şaşkınlık dolu bir sesle. Sesi öyle samimiydi ki nere- 272 Temas dcyse gerçekten şaşkın olduğuna inanacaktım. “Dallas’ın beni deliler gibi mutlu ettiğini söyleyebilir miyim?” Yakınlardaki bir kız, “Seni çok seviyorum, Cilla,” diye cıyakladığında Cilla seyircilere bir öpücük gönderdi ve derin bir nefes daha aldı. “Şöyle bir durum var,” dedi kalabalığa dikkatlice bakıp sahnede gezinerek. “Bunu yaptığım için menajerim kafamı kopartacak ama siz güzel insanlara, henüz albümlerimizde yerini almamış bir şeyi özel olarak dinletmek istiyorum.” Kalabalık bir kez daha çıldırdı. Yanımda duran iri yarı bir adam bana çarpınca iki cılız sarışının üstüne doğru düş tüm. Kızlar bana sert bakışlar attıktan sonra tekrar Cilia'ya odaklandılar. “Ben ve Brady bu şarkıyı yazdığımızda aylardan...” Dönüp baş gitarist Brady’ye baktığında çocuk ses çıkartma dan ağzım hareket ettirerek, “Mart,” deyince Cilla konuş maya devam etti. “Marttı. Beni aldatan orospu çocuğu erkek arkadaşımdan yeni ayrılmıştım.” Başka bir kadınla ilişkisi olan bir adam için kendisini perişan eden bir kadından bu sözleri duymak nedense ironik gelmişti. “Hadi aynı hızla devam edelim.” Cilla bacaklarını açtı. “Bu şarkının adı İkinci En İy i” Kollarımı göğsümde kavuşturarak Brady’nin şarkının girişini çalmasını dinledim. Melodi, Wicked Laınbs’in bütün romantik şarkılarıyla benzerdi ama sözler son çaldıkları şarkınınkiler kadar güçlü ve etkileyiciydi. 273 Emilv Snow Siktirip gitmesi istenilen diğer kadın yazılm ış. Kadın kahramanın küçüm sediği am a aynı zam anda ba yıldığı adam yazılmış. Adamın sürünerek kendisine geri döneceğini anlatan ko caman bir dörtlük? Evet, bu saçmalık da yazılmış. Bu şarkının Lucas hakkında olduğunu biliyordum , bunu anlayamayacak kadar aptal değildim ama h a fif rahatsızlığım, son dizeyi duyduğum da büyük bir öfkeye dönüştü. Cilla, simli eyeliner sürülmüş gözleri kalabalığın arasında tekrar beni bulunca tahrik edici bir edayla m ikrofona eğilip, “Onu ilk ben becerdim,” diyerek şarkıyı bitirdi. Gözlerini öyle uzun süre üstüm de tutm uştu ki yanım daki iri kıyım adam da bana dönm üş ve sanki beni yeni bir gözle, C illa’nın bir kurban gibi görünm esine neden olan bir gözle görmüş gibi geri çekilm işti. Ben tenim de karıncalar geziniyormuş gibi hissederken Cilla dram atik bir şekilde eği lerek selam verdi. Sonra kırmızı boyalı dudaklarını büzerek hayranlarına baktı. “Teşekkürler D allas...” 274 On Üçüncü Bölüm Sahnenin Wicked Lambs’ten Your Toxic Sequel'e geçişi sırasında öyle kötü bir haldeydim ki sunucunun ne dediğini bile duyamamıştım. Ama konser alanından ayrılıp yüzde yüz Cilla’ya rastlayacağım sahne arkasına gitmek yerine Lucas’ın gösterisini izlemek için orada kaldım. Ancak sabırsızlıkla bek lediğim açık hava büyüsünü hiç ama hiç hissedemedim. Bunun yerine hep kötü ve çirkin şeyleri gördüm. Kırmızı-siyah bir bi kini giymiş sarhoş bir kızın sahneye itilmesi, sonunda ayağa kalktığında yüzünün alt kısmının tamamen kanla kaplanmış ol ması gibi... Ya da iki adamın Tanrı bilir hangi sebeple bir kav gaya tutuşması ve birbirlerini mahvedecekleri tehditleri savururken güvenlik görevlileri tarafından sürüklenerek uzak laştırılması gibi... Grup bu kargaşadan veya çıplak memelerden, tangalardan ve her baktıkları yerde gözlerine sokulan popolardan hiç ama hiç etkilenmemiş gibi görünüyordu. 275 h'nıily Sn o w Konserin son şarkısından bir öncekini ismi “ Yıkık Dökük" olnıı hu parça en yeni parçalarından biriydi söyler lerken on beş dakika sonra ayrılmaya başlayacak olan hay ranların oluşturacağı sele karışmamak için alandan ayrıldım. Sahne arkasına geri dönmek, gclniekl.cn çok daha zor olmuştu ve VII* alanına sağ salim varmak için bilekliğimi normalden daha fazla göstermek zorunda kalmıştım. Bu akşam lıeın VVicked Lambs hem de YourToxic Secjucl ba sınla röportaj yapacak, ardından sahııc arkasına geçiş bileti alınış bir grup hayranları için akustik konser vereceklerdi. Konuk odasına geçmek için kalabalığın anısından iler lerken C'illa’ya hiçbir şey dememe kararı verdim. Zaten, “Onu ilk ben becerdim,” dizesi karşısında hissettiğim öfke nin bir kısmının geçmesi için bir buçuk saat beklemiştim. Ayrıca bu yeni karşılaştığım bir şey değildi. Yine de kalbimin sıkıştığını h issed iyord um. Ama sessiz kalma kararım tıklım tıkış odaya girdiğim anda değişti. Brady’nin oturduğu koltuğun kenarına tünem iş olan Cilla, dudaklarına kırmızı bir Solo bardak götürürken gözle rini odanın girişine dikmişti. Bakışları beni, yani avım bul duğunda gözlerine tatmin olmuş bir parıltı yerleşti. Dudaklarını hareket ettirerek yavaşça bir şeyler söyledi ama kalabalığın arasında ne dediğini anlamam mümkün değildi. Zaten anlamamam da en iyisi olurdu. Çünkü hayatımda bir insana vurmayı bu kadar çok iste diğim olmamıştı. 276 Temas Hayır, düzeltme yapıyorum: Hayatımda bir insanın bo ğazını kesmeyi bu kadar çok istediğim olmamıştı. Odada ilerleyip kendisine yaklaştığımda kırmızı dudak ları gerildi. “Şarkıyı beğendin mi?” “Bayıldım.” Sesimin normalden daha tiz çıktığını fark etmemesi için dua ettim. “Özellikle de çaresiz bir sürtük ol duğunu anlattığın kısmını...” C illa’nın dudaklarında küçümseyici bir sırıtış belirdi. “Cidden böyle saçmalıklarla mı geliyorsun buraya?” Brady’den bir onay bekleyerek arkasına baktı ama çocuk te lefonuna, muhtemelen olmayan bir mesaja bakıyordu. Cilla iğrenmiş gibi homurdanarak kalçasını koltukta kaydırdı. “Ben gidip bir içki alacağım.” Eğer onunla konuşmamın bittiğini düşünüyorsa maale sef ki yanılmıştı. İnsanların arasından yan odaya doğru ilerlerken onun peşine düştüm. Bu odada yemek yiyen birkaç personel vardı ama Cilla içecek masasına giderken insanlara hiç bakmadı bile. Masanın bir köşesinde duran yığından bir plastik bardak alıp pençeye benzer parmaklarıyla tutarak dudaklarına götü rürken gülümsüyordu. “Beni takip mi ediyorsun, Biber? Bir takipçim çıkmasa bu turne tamamlanmış sayılmazdı zaten.” Cilla’dan da alçakgönüllü bir şey söylenmesi beklene mezdi. Dişlerimi sıkarak, “Güven bana, takip etmek isteyece ğim en son insan sensin,” dediğimde dudaklarını büzdü. “Ve 277 Enıily Snow eğer sürtüklük yapmayı istiyorsan ya da geçmişte erkek ar kadaşımı becerdiğini öğrenmenin, arkamı dönüp evime git m em i sağlayacağını düşünüyorsan hayal kırıklığına uğrayacaksın/' Her kelimeyle birlikte ona yaklaşmış, yüzüne on beş santim kala durmuştum. Yakından dudaklarının titre diğini görebiliyordum. Cilla dilini dudaklarında gezdirdi. “Hmm, uysal kızımızın da biraz cesareti varmış. Bununla Lucas’ı çıldırtıyor olmalı sın...’' En iyi kalite votkalardan birinin şişesine uzandı ama şi şeyi ondan önce ben alınca soğuk bir edayla güldü. “Bil diye söylüyorum, burada olup olmaman umurumda değil..." “Tabii...” Kafamı yana doğru eğip onu bağcıklı çizme lerinden, alnına yapışmış koyu renkli saçlarına kadar süz düm. “Em inim değildir. Ama bil diye söylüyorum, Lucas istem edikçe ben hiçbir yere gitmiyorum.” Votka şişesini elimden çekip sıvının bir kısmının beyaz straplez tişörtüme sıçramasına neden oldu. “Eh, beklediğin buysa sanırım ne umacağını biliyorsundur, öyle değil mi? A klındaki tek soru ne zaman gitmeni isteyeceği olmalı...” Yüzümü buruşturup irkilmememi engelleyen tek şey tır naklarım ı avuçlarım a batırmak olmuştu. Cilla vereceğim tepki için beni dikkatlice izliyor, zayıf noktamı bulmaya ça lışıyordu ama geçmişte olanların canımı yaktığını bilmenin tatm inini ona yaşatmayacaktım. Ona mesafeli bir şekilde gü lümsediğimde kafasının karıştığım ve omuzlarının yenilgiyle çöktüğünü gördüm. Av her zaman yem olmazdı. Ve bazen oyunu av da kazanabilirdi. 278 Temas ‘‘Sanırım ikimiz de rolümüzü biliyoruz,” diye karşılık verdim. Yüzü kızarırken sert, keskin hareketlerle içkisini kafa sına dikti ve bitirir bitirmez titrek eliyle plastik bardağı ha vaya kaldırdı. “Partinin tadını çıkar, sürtük...” Yerimden bir santim bile kıpırdamadan onun gitmesini bekledim. Sehpaların birinden minyatür şişelerdeki kolalar dan alırken ellerim tamamen hissizdi. Vücudumdaki tüm kaslar gerilmişti ve dişlerimin takırdamasına engel olamıyordum. Elimdeki soğuk şişeyi sıkarak uzun bir süre boyunca içecek masasının önünde durdum. Etrafımda dolaşan grup üyelerinden ve personelden tamamıyla habersizdim. Sonunda kalçamın tanıdık, sahiplenici bir dokunuşla yandığını hissettiğimde derin bir nefes alarak Lucas'ı içime çektim ama dönüp ona bakamıyordum. Hâlâ öfkeden köpü rürken bakamazdım. “Konser inanılmazdı,” dedim ifadesiz bir sesle. “Konseri salla... Ben elindeki bu şeyi bililerinin gözüne sokacak gibi görünmeni umursuyorum.” Şişeyi elimden alıp masaya bıraktı. “Bana bak, Sienna...” Onunla yüzleşmek istemiyordum ama Lucas beni ken disine döndürdü ve yüzümü görür görmez suratındaki endişe ifadesi değişti. Sonra kafasını kaldırarak odadaki birkaç in sana bakıp, “Buradan def olup kapıyı kapatın,” diye bağırdı. Her zamanki gibi insanlar onun dediğini yapmak için koşuşturmaya başladılar. Ve her zamanki gibi, Lucas’ın etrafındaki insanlar ü /e 279 Emily Snow rinde bu kadar kontrolü olmasına imrendim. Lucas yüzümü uzun parmaklarının arasına aldı ve bo ğazımın kurumasına neden olan yoğun bakışlarla bana baktı. “Bana neler olduğunu söyle, Sienna.” Alt dişlerimi dudağımın kenarına geçirdim. “Sinjin neden Cilla’nm şeytan olduğunu düşünüyor anladım.” “Cilla seninle mi uğraşıyor?” “Onun yeni takipçisiymişim.” Ellerini yüzümden çekip birkaç santim geriledi. Birkaç hızlı nefes alıp verdikten sonra, “Bunu sana o mu söyledi?” diye sordu. “Ah, bir de seni becerdiğini anlatan bir şarkı yazmış.” Ondan biraz uzaklaştım, çünkü Lucas bana böyle bakarken doğru düzgün düşünemiyordum. Arkam ona dönükken, “Şarkıyı duydun mu bilmiyorum ama bayağı büyük mesele sin.” Sonra odadan bir an önce ayrılmak için onun yanından geçtim ama dışarı çıkamadan Lucas beni yakalayıp kapıya dayadı. Kendimi tutamayıp, parfüm ve konser sonrası hâlâ üstünde olan ter karışımı tahrik edici kokusunu içime çek tim. “Bütün kız arkadaşlarını böyle rehin mi tutarsın?” “Sadece seni... Ve güven bana, Kırmızı, bu rehin tutmak falan değil.” “Yemin ederim iyiyim, Lucas,” dedim biraz fazla yük sek bir sesle. Çünkü diğer odadaki Sinjin iyi olmadığını, su suzluktan ölmek üzere olduğunu haykırıyordu. 280 Temas Lucas beni tekrar kendisine çekmek için uzandığında avuçlarımı göğsüne yasladım ama bileklerimi tutup kollarımı kenara çekti. “Benim için önemli olan tek şey sensin,” diye homurdandı dudaklarıma doğru. Gözlerimi sıkıca kapattım. “Sen benimsin ve senin canını yakan şey benim de canımı yakar.” Her yerim; göğsüm, tutmaya çalıştığım gözyaşlarının biriktiği gözlerim yanıyordu ama kafamı salladım. “Bunu duymak kendimi nasıl hissettiriyor bilemezsin. Ama kendimi kontrol edebilirim, Lucas.” Parmak uçlarını gözlerimin kenarlarına bastırarak soluk verdi. “Edebilirsin, biliyorum. Ama ben yine de Cilla’yla ko nuşacağım.” Karşı gelmek için ağzımı açtım ama parmağının ucunu dudaklarıma koydu. “Bana kızıp kızmaması umu rumda değil. Seni çileden çıkarmak için geçmişteki saçma lıkları gündeme getirmeyecek. Ben de öyle bir şey yapmaya cağım.” Dilimi yanağımın içine bastırarak gözlerimi ona diktim. “Onun istediği de budur zaten. Yani senin onunla yüzleş men...” “Çok zeki bir şeysin sen.” Beni bir kez daha bıraktığında gözlerimi açtım ve baş parmağının ucunu öptüğünü gördüm. Ben bir tepki vereme den eğilip dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Ağzına götürdüğü gözyaşlanmm tadını alırken hâlâ öfkeliydim, bu yüzden vücudumu hırsla ona bastırdım. Dudakları büyük bir açlıkla benimkileri tüketirken sertçe homurdandı. 281 Emily Snon “Ah, Sienna,” dedi soluk soluğa. “Seninle ne yapacağım ben?" “Yemek odasında seks yapma konusunda sınırlarım var.” Parmaklarının üst kısmıyla yanağımı okşadı. “Seni oto büse götürüp yarın Chicago’ya varana kadar her saniyemi seninle geçirmek istiyorum.” Kafamı iki yana salladım. “Sin de her şeyi duyar ve hemen duyduklarıyla ilgili yorumlar yapar.” Geriye doğru bir adım atıp keyifsiz, zorlama bir şekilde gülümsedi. “Kesinlikle... Diğerleri de bizi rahat bırakmaz.” Bu dediğini doğrular gibi birisi kapıyı yumruklamaya baş ladı. Lucas homurdanarak bana özür diler gibi baktı. “Bütün bunlar bittiğinde seni evime götüreceğim. Orada beni senden ayıracak hiçbir şey olmayacak.” Zaten bir tek Lucas öfkeliyken karşımda durabilir, me seleyi başka yere çekebilir (en azından bir nevi) ve konuş mayı, beni meraklandırıp geleceğimiz hakkında beklentiye sokarak bitirebilirdi. Sinjin dışarıdan, “Orada işiniz bitti mi?” diye bağırdı. Bunun üzerine ilk kez Lucas’m dişlerini sıkmasına tanık oldum. “Sinirlendiniz mi, Bay Wolfe?” Nemli siyah Henley ti şörtünün üzerinden göğüs ucunu sıktığımda elimi tuttu ve parmağımın ucunu ağzına götürerek nefes alma yeteneğimin kaybolmasına neden oldu. “Çarşamba günü St. Louis’e vardığımızda öğrenirsin.” 282 Temas Kaşımı kaldırarak kenara çekildim ve kapıyı açmasına izin verdim. Aynı anda bir düzine flaş ve ses üstüne hücum etse de, “Sinjin’in partisi ne olacak?” diye sorduğumda beni duyabildi. Kalabalığa ukalaca sırıtarak kısık sesle bana cevap verdi. “Gideceğiz. Ama seninle işim bittikten sonra... Başka bir kadım değil becermenin, düşünmenin bile benim için neden imkânsız olduğunu göstereceğim sana.” Bu kelimeleri söyledikten sonra özgüvenli ve seksi adımlarla konuk odasına girdi. Bense sakinleşmek için birkaç saniyeliğine yerimde kaldım. İçimdeki hararet ve yüzümün sıcaklığı kaybolduktan sonra da onun peşinden gittim. Lucas odanın ortasında durmuş, birilerine imza veriyor ve basınla konuşuyordu. Bu yüzden odada kendime kamera flaşlarından uzak bir yer buldum. Gözlerimle odayı tarayıp Cilla'nın erken ayrılmış oldu ğunu fark ettiğimde hiç şaşırmadım. Sinjin’le göz göze gel diğimizde, yüzünde bu turnede gördüğüm en tatmin olmuş sırıtışın oturduğunu gördüğümde de şaşırmadım. Sonraki kırk sekiz saat boyunca Cilla bana hiç bulaşma yınca küçük de olsa bir zafer kazanmış gibi hissetmeden ede medim. Onunla bir tek, Maggie sahne arkasında benden tekrar yardım istediğinde karşılaştım. Maggie, Your To\ie Sequel için giysi seçip yerlerine ulaştırdıktan sonra vmtage tarzı kolyelerle dolu bir kutuyu Cilla'nın soyunma odasına götürmemi istemişti. Emily Snow Ama bunu yapmaktan korkuyordum. Çekişmelerden nefret ederdim; çocukken o kadar fazla kavgaya şahit olmuştum ki yetişkin hayatımda bu tür şeylere yer olmasını istemiyordum. Ve Samantha ve Cilla gibi insan lardan her türlü koşulda kaçınmaya çalışırdım. Ama Cilla kapısını açtığında şaşırtıcı bir şekilde mede niydi. “Evet, Biber?” dedi sözcükleri uzata uzata. Kutuyu ona doğru uzattığımda kuşkulu bir şekilde baktı. “Maggie sana bunları gönderdi. Bu akşam takmak istediğini söyledi.” Ben bunu söyler söylemez Cilla kutuyu elimden çekip açtı ve küçük bir kız gibi cıyakladı. “Etsy benim için uyuşturucu gibidir.” Elini sallayarak gitmem i işaret etti ama kapıyı yüzüme çarpmadan önce ba şını dışarı uzattı. “M aggie’ye teşekkürlerimi ilet...” “Tamam,” diye mırıldandım. “Bir şey değil...” “Biliyorsun,” dedi o sırada yanımdan bir ses. Kafamı çe virdiğimde elindeki enerji içeceğini höpürdeterek içen Cal’i gördüm. “Cilla normal kadın müzisyenler gibi değildir.” Bunu zaten biliyordum ama yalandan şaşırmış gibi ya parak ağzımı açtım. “Yani pasif-agresiflik ve ruh hali deği şim leri beklemememi mi söylüyorsun?” “Cilla Craig değilsen...” “Konu C illa’ya gelince sen de en az Sinjin kadar nega tifsin.” “Hayır, negatif değilim. Ama bana inan, Cilla’ya yak laşmaktansa hastalıklı insanlara yaklaşmayı tercih ederim.” 284 Temas Negatif değiim iş. ‘‘İğrenç,” diye mırıldandım. Grubun soyunma odasının kapısını açarak içeri girmem için kafasıyla işaret etti. “Ben sadece gerçekleri söylüyorum. Onunla hiç anlaşamayız. Benim ukala olduğumu düşünü yor,” diye devam etti arkamdan gelirken. Ama Lucas’ı kol tukta görür görmez durdu. “Eğer hâlâ o kahrolası içki içme meselesinden bahsedi yorsan yemin ederim ki,” diye homurdanmaya başladı Lucas ama Cal onu dinlemeden hemen tuvalete koştu. Lucas ardın dan ela gözlerini bana çevirerek kafasını hafifçe sallayıp ya nına gitmemi işaret etti. Yanma vardığımda beni kucağına çekti. Yüz yüze otururken kalp atışlarını göğsümde hissede biliyordum. “Sin ile Wyatt her an gelebilirler,” dedim. “Cal de tuva lette...” Yan taraflarımdaki hassas noktalarımı sıktığında kalça larımı ona doğru bastırdım. “Tanrım, yarın için hazırlansan iyi edersin.” “Konser yok, otel yatağı ve dev bir küvet var. Ben çok tan hazırım.” “Sana Dallas’ta dediğim şeyi hatırlıyor musun?” Baş parmağım göğsümün yan tarafına siirdü. Bu acı verici ama muhteşem his karşısında dişlerimin arasından keskin bir nefes aldım. “Kafamdan geçen düşünceler hakkında?” “Evet...” 285 Emily Snmv “Güze l...” Beni üstünden kaldırıp kalktığında koltuk minderlerinde geriye doğru kaydım. Lucas, onunla ilk karşılaşmamızı an latan “Kelepçe” şarkısını söyleyerek odadan dışarı çıktı. Cal banyoda, Sinjin ile Wyatt da başka yerde olduğu için şükre diyordum, çünkü yüzüm kıpkırmızı olmuştu. Lucas döndüğünde ellerinin arasında, pembe zambak ların ve kırmızı-beyaz güllerin olduğu büyük bir vazo çiçek vardı. “Ne komik...” Dizlerimi göğsüme çektim. “Senin çiçek böcek tarzı bir adam olduğunu sanmazdım.” Lucas vazoyu önümdeki sehpaya koyup bana doğru eğildi. Parmağını yüzümde gezdirirken midemin yandığını hissederek koltuk minderlerini sıktım. Geri çekildiğinde yü zünde bilmiş bir gülümseme vardı ve bakışlarını bacakları mın arasına indirmişti. Bu kadar kısa sürede çamaşırımın ıslanmasına neden ol duğunu biliyordu. Odadan tekrar ayrılmadan önce bana göz kırptı. “Böyle bir şeyin bana kredi sağlayacak olması hoşuma gitse de çi çeklerin kardeşimden geldiğini söylemeliyim.” Vücudumdaki tüm sinir uçları alev almamış gibi davra narak koltukta öne doğru kaydım ve gönderen kısmında Kylie NVolfe yazan büyük beyaz zarfı aldım. “ Kylie, sen ha rika b irisin ...” Ama konuşmam, tertemiz beyaz karta kırmızı mürek keple yazılmış karışık harfleri gördüğüm anda kesildi. 286 Temas Sienna, Tebrikler, HÂL onunlasın. Sandığımdan daha aptal bi risin sanırım. Lucas hep bana bağlı kalacak. Mahvolması ve yanında seni de sürüklemesi an meselesidir. Senden sakladığı şeyin ne olduğunu sordun mu ona hiç? Sana söylemekten bahsetti mi? S. W. Not: Bununla iyi şanslar Son kelimenin hemen yanında çarpık çurpuk çizilmiş bir ok vardı. Kartı çevirirken midem tamamen farklı bir se beple sıkışmış haldeydi. Kartm arkasına upuzun bir site ad resi yazılmıştı. Adrese dikkatlice bakarak aklımda tutmaya çalıştım. Bu bir YTS hayran forumuydu ve site adresinin alt kıs mına, büyük harflerle “B U E N ÇOK SEVDİĞİM SİTE” yazılıp altı birkaç kez çizilmişti. “Yine o surat, Kırmızı.” Lucas"m sesiyle irkilerek kartı katladım ve zarfa tıkıştırdım. “Kylie'nin böyle görünmene neden olacak derin bir şeyler yazdığını düşünmemiştim.” “Bunu yazan...” diye başladım ama sonra durdum. Bunu Lucas’a versem ne olacaktı? Eğer mektup Sam’den başka bir deliden gelmiş olsaydı bu konudan bahsederdim. Ama şu anda kucağımda duran bu mektup, bizi birkaç adım geriye götürebilecek bir şeydi. Lucas bu turnede, her za manki karamsarlığı dışında çoğunlukla mutluydu. Ye bu. 287 Emily Snow Sam*in ona böyle saçmalıklar göndermediği anlamına geli yordu. Zarfı kavrayarak boğazımı temizledim. “O kadar derin bir mevzu değil,” dedim nefesimi vere rek. “Sadece tuhaf bir seks esprisi yapmış.” Bu söylediğim kendi kulaklarıma bile yalanmış gibi gelmişti. Lucas söylediğime inanmış gibi görünüyordu ama yine de Cal üstünde yalnızca bir havluyla banyodan çıkar çıkmaz kendimi içeri kilitledim. Yüzüm yanarken nota uzun bir süre baktım, en sonunda telefonumla önüyle arkasının bir fotoğ rafını çektim ve kartı titrek parm aklarımla mümkün oldu ğunca fazla parçaya böldüm. Ardından notu kafamdan silmeye kararlı bir şekilde parçalanmış kâğıtları klozete atıp sifonla gönderdim. Ama daha sonrasında, otobüs C hicago’dan ayrılmak için yola çıkarken. Sam ’in gizemli mesajı ve ürkütücü hedi yesi yüzünden gözüme uyku girmeyince kendimi telefo num da kartın fotoğrafına bakarken buldum. Bilgisayarımı m utfak alanına götürüp Sam ’in bahsettiği siteyi G oogle’a yazm aya başladım ama sonra donakaldım. Birkaç saniye sonra bilgisayarımın ekranında Facebook açıktı ve klavyede dolaşan parm aklan m arama kutucuğuna Samantha Wolfe yazıyordu. Listede aynı isimden birkaç tane vardı, görünüşe göre yaygın bir isimdi ama biraz aşağı in dikten sonra Sam antha’nın gri gözleri ve sırıtışıyla karşılaş tım. Profilinin gizli olduğunu gördüğüm e hiç şaşırm adım ama bu ona mesaj yazmama engel olmadı. 288 Temas Gönder tuşuna bastığım anda için soğuk ve uyuşturucu bir suçluluk duygusuyla doldu. Sözcükler birbirine karışana kadar, ekrandaki Sam’in muhtemelen beklediği mesaja bakakaldım. Samantha... Bana doğruyu söyle. Bunu ona neden ya pıyorsun? Derin bir nefes alarak Facebook’tan çıkış yaptım ve so nunda hayran forumuna girdim. İsmi “Zehirli Fahişe” olan alt forumdaki yazılan sadece beş dakika kadar okumuştum ki midemin bulandığını hissetmeye başladım. Beni küçük tu valet kabinindeki klozetin önünde soluk soluğa bulan Lucas yanımda diz çökerken güzel yüzü endişe doluydu. “Hasta mısın?” diye sorduğunda avucumu göğsüne yas layıp kafamı iki yana salladım. Bu akşam ikinci kez ona neler olduğunu anlatma fırsa tım elde etmiştim ama yapamıyordum. Bunun yerine kalk mama yardımcı olmasına izin verdim ve beni çıplak, dövmeli kollarının arasına alıp kaldırdığında kollarımı sıkıca boynuna sardım. Lucas beni küçük yatağımıza götürüp yüzünü boynuma gömerek bir şeyler fısıldarken ona hiçbir şey söylemedim. 289 On Dördüncü Bölüm Sabah St. L ouis’e vardığım ızda Samantha hâlâ mesajım a cevap yazmamıştı. Bu yüzden onun notunu da, Lucas’m bazı hayranlarının benden ne kadar çok nefret ettiğini de ka famdaki karanlık bir köşeye attım. Ve kendime, önümüzdeki yirmi dört saat boyunca notu hiç düşünm eyeceğim e ya da Sam ’in cevap gönderip göndermeyeceği hakkında endişelen m eyeceğim e dair söz verdim. Lucas’ın eski karısını sadece düşünm ek bile içimi zehirliyordu. Kadının iletişim anlayışına az da olsa tanık olduktan sonra, Lucas’m onun hakkında ko nuşm aktan neden kaçındığını anlam aya başlamıştım. B ugün iyi şeylere odaklanm ak için elimden geleni ya pacaktım . M utfak kısm ındaki jaluziden dışarı bakarken otobüsten dışarı bir an önce çıkabilm ek için ayak uçlarım da zıplıyor dum. Diğer şoförlerden ikisi kendi otobüslerini park yerlerine yerleştirm işti. Your Toxic S equel’in ve C illa’nın grubunun 290 Temas üyelerinin otobüslerinden inmelerini izledim. Wyatt, yeşil si lindir valiziyle birlikte otobüslerin arasına park edilmiş beyaz servis aracına bindi. Lucas yanıma gelip dolgun dudaklarını omzuma sürt mek için eğildi. “Biz de servise binecek miyiz?” diye sordum titreyerek. “Onlarla aynı otelde bile kalmayacağız ki... Seni tama men kendime saklamak istediğimi söylediğimde işimi yarım yapmak gibi bir niyetim yoktu.” Sesi kadife gibi üstümden kayıyordu sanki. Kafamı yana çevirdiğimde yanağımı okşadı ve kafasıyla, otoparkın diğer ucuna park edilmiş parlak siyah. 7 serisi BMW ’yi işaret etti. “Araç kiralama şirketinin müdü rüyle görüştüm -daha doğrusu Kylie benim için yaptı- ve arabanın biz gelmeden burada olması için bazı ayarlamalar yaptılar.” Otobüsümüz düzgünce park ettiğimizi göstermek için biplemeye başlarken kompartımanın ortasından yüksek bir çarpma sesi ve Sinjin’in bundan daha yüksek sesle ettiği bir dizi küfür duyuldu. Ona seslenip iyi olup olmadığını sorduk tan ve sertçe verdiği iyiyim cevabını duyduktan sonra Lucas’ın gülen gözlerine baktım. “Anahtar nerede peki? Lucas-Kührolası-Wo\fc bile anahtarsız araba sürmeyi başa ramaz.” Lucas sırıttı. “İlla bilmek istiyorsan, araba bir günlük benim..." Dediğini doğrulamak için beni bileğimden çekerek otobüsün koridoruna götürdü ve elindeki anahtarlığı burnu mun dibinde salladı. 291 E m ily Sno\v O anda aklıma Dallas'taki konser gününde telefonla gö rüşmek için kendisini tuvalete kilitlemesi geldi. “Bunu ne za m andır planlıyordun?’' “ Bir süredir...” Kafamı inanamaz şekilde salladım. “Her zaman böyle zor olmak zorunda mısın?” “Her zaman...” Beni kendisine çekip bana olan arzusunu hissetmem için aletini avucuma bastırdı. Bu sert, hayvani ha reketi karşısında otobüs etrafımda dönüyormuş gibi hisset tim. “ Sen bu kadar çok kahrolası soru sormak zorunda m ısın?” N efessiz kalm ış halde kafa salladım. “Her zaman...” Y üzlerim iz birbirine yaklaştı ama dudaklarım ız değer değm ez Sinjin yüksek sesle öksürdü. Gözleri kızarmış, siyah saçları her yana dağılmıştı. “Saat sabahın altısı,” diye yakındı esneyerek. “Tek istediğim gerçek bir yatak... Yemek yediğim m asada birbirinizi becermenizi izlemek istem iyorum .” S in’in gelm esi üzerine eşyalarımızı toplayıp otobüsten indik. Ben, kendim e yarına kadar yetecek giysilerim i, bir çantaya yerleştirm iştim . Lucas’ın devasa valizine kıyasla be nim ki çok küçüktü ama otobüsten ayrılırken ikisini de o yük lenirken ben el çantam ı, G ibson gitarım ı ve bilgisayarım ı aldım . Gerçi müzik yapmak ya da çalışm ak gibi bir planım yoktu. H akkım da internette yazılanları okum aya da niyetim yoktu. Bu düşünceyle ürperdim. “Bu molada o saçmalıkları dü 292 Temas şünmeyeceğim,” diye tekrarladım kendi kendime, otoparkta Lucas’ın peşinden giderken. “Özellikle de S a ...” Sinjin’in alaycı sesi arkamdan, “Topuklarını birbirine vurursan Kansas, dileğin gerçek olabilir,” dediğinde cıyak ladım. Kalbim sakinleştiğinde dönüp parmağımı kemikli göğ süne bastırdım. “Şunu... Yapma... Ve Kansas değil, Tennessee...” Sinjin yüzünü buruşturarak parmağımı bastırdığım yeri ovuşturdu. “Çok kötüsün. Ama itiraf etmeliyim ki bu molada seni özleyeceğim.” Yüzündeki ifadeye bakınca söylediğini yemedim ama yine de tatlı bir şekilde gülümsedim. “Beni yarın akşam göreceksin. Ayrıca eminim bu akşam için planların vardır.” Simsiyah kaşlarını manalı bir şekilde oynattı. “İki pla nım var aslında. Scarlet ve Bella...” Kolum uyuşmaya başladığı için gitarı diğer tarafıma ge çirdim. “İsimlerini söyleyiş şeklinin kızları birer striptizciy miş gibi gösterdiğini biliyorsun, değil mi?” “Hiç düşündün mü, belki de gerçekten striptizcilerdir?" Bakışları benden, BMW’nin bagajını kapatmakta olan Lucas’a kaydı. Sonra ellerini ağzının kenarlarına koyup. “Benim yapmayacağım bir şey yapma,” diye bağırdığında Lucas da ona bağırıp kendisini becermesini söyledi. Sin bana tekrar döndüğünde yüzünde kendinden memnun bir ifade vardı. “Dikkatli ol, Sinjin. Ve... güvemle ol...” Kiralık aracı- 293 E m ily Sncnv miza doğru yöneldim ama Sinjin parmaklarını omzuma ge çirdi ve ona bakmam için beni döndürdü. Yeşil gözleri birden ciddileşmişti. “Beni korkutuyorsun,” dedim. “O zaman hiç saçmalamadan sadede geleyim. İnternette hakkında yayımlanan boktan şeyleri görmemişim gibi dav ranmayacağım.” Ayağımı asfalta sürterek kara tahtaya sürtülen tırnak se sine benzeyen bir kahkaha attım. “Çıkarların için dedikodu sitelerini mi araştırıyorsun, Sin? Bu turnede melek gibiydin. Yani muhtemelen bu geceden sonrasına kadar bir şey bula mayacaksın.” Sinjin’in dudaklarının kenarları gerilip ince bir çizgi ha lini aldı. “Çok tatlısın ama hayır. Dün gece bilgisayarını mut fakta açık unutm uşsun.” Ağzım şaşkınlıkla açık kaldığında yeşil gözlerini devirip ofladı. “Bak, kahrolası açık bir dave tiye gibi önüm de duruyordu. Ayrıca hiçbir yere girmedim.” Bu dediğine inanıyordum. Muhtemelen açık olan say fayı görm üş ve o berbat siteyi kendi bilgisayarından açıp bakmıştı. A m a yine de bunu bilmek rahatsızlığımı hafiflet memi şti. “K işisel eşyalarım ı karıştırdığın için sağ ol,” dedim sertçe. Otoparkın diğer tarafındaki Lucas, B M W ,nin koma sına basınca dönüp işaretparmağımı kaldırdım. Sinjin ise ta m am en farklı bir parmakla karşılık verdi. “Tamam, ne demek istiyorsun yani? Tüm boktan şeylere katlanmak zorunda ol duğum u söyleyen sen değil m iydin?” “Sana kıskançlık göstermem eni söyledim ben. Ama ka 294 Temas fayı sıyırmış rezillerle uğraşmak tamamen farklı bir durum dur. Ne zaman etrafımızda güzel bir kadın olsa ona kafayı takan çatlaklar olur. Buna örnek olarak Cilla’nın birkaç yıl önceki sözde takipçisi var.” Cilla meselesini açmadı ama elini pantolonun arka cebine soktu. Çıkardığında avucuma minyatür bir fenere benzeyen kısa, ince bir şey tutuşturdu. “Bu sürtükler delidir. Özellikle de Lucas’a âşık olduk larını sanan sürtükler,” dedi. Elimi açıp içindekine baktım. “İnsanların suratına biber gazı sıkmamı mı istiyorsun?” Sakince gülümsedi. “Dediğim gibi, bir sürü çatlakla kar şılaşabilirsin. Lucas’m burada olduğunu biliyorlar. Onu bu lacaklardır.” Biber gazını avucumda sıkarak dişlerimi alt dudağıma sürttüm. Sinjin’in verdiği bu... hediye bana iki şey söylü yordu: Birincisi, pek mümkün görünmese de, YTS mesaj pa nolarında yazan boktan şeylerin gerçeğe dönmesi ihtimali vardı. İkincisi, Sinjin tüm o huysuz bakışları ve kaba yorum larına rağmen benim için endişeleniyordu. Konuşmak için ağzımı açtığımda bu ikinci şeve odak lanmaya karar vermiştim. “Çok duygulandım.” Sin yeşil gözlerini kısarak burnundan alaycı bir nefes verdi. “Eğer böyle duygusala bağlarsan otele gitmeyi es geçip Scarlet ve Bella’yı otobüse, sizin kompartımana geti ririm.” “Iyy...” Biber gazını omzumda asılı çantaya attmı. “İğ rençsin ya...” Ama sonra boğazımı temizleyip samimi hır E m ily S now sesle, “Harika bir gün geçir, Sinjin,” dedim. Durgunlaşan yüzüne kasvetli bir ifade oturunca şaşıra rak geri çekildim. “Hayatımdaki en güzel doğum günü ola cak,” dedi. Lucas’ın bizim durduğumuz yere getirdiği BM W ’ye doğru gerilerken Sinjin’in kamburunu çıkartarak eşyalarını almak için otobüse dönmesini izledim. Otoparktan ayrılırken sessiz kaldım ama birkaç dakikalık yolculuktan sonra Lucas’ın eli bacağımın üst kısmına doğru kayıp bacaklarımın arasında durunca konuşmaya karar verdim. “Bana Sinjin’den bahsetsene,” diye sordum samimi bir merakla. “Neyinden bahsedeyim?” “Niye bu k ad ar...” “Istırap çekiyormuş gibi görünüyor?” diye soruyu ta mamladı Lucas, biraz fazla alaycı bir şekilde. Elimi boynuma sürterek kafamı salladım. “Bu çok klişe ama evet, sanırım en iyi anlatan ifade...” L u cas’ın dudaklarının köşeleri aşağı doğru kıvrıldı. “Çünkü rezil bir ailede büyümüş. Şiddet eğilimli üvey baba, uyuşturucu bağımlısı anne...” Gösterge panelindeki GPS sola dönmesini söylediğinde konuşmaya ara verdi. “Onun haya tında, senin büyükannen gibi biri de yoktu. Ebeveynleri ve layetlerini kaybettiğinde bile işler o ve kız kardeşleri için iyiye gitmedi.” “Kardeşlerinden birinin adı Zoe mi?” Lucas kafasını hızla çevirerek beni korkuttu. “Bu nere 296 I Temas den çıktı?" Ben hemen cevap vermeyince kafasını yavaşça iki yana salladı. “Rehabilitasyonda tanıştığı bir kız...’* Ağzım açık kaldı. “Kadın hâlâ orada o zaman, öyle mi?” Lucas direksiyonu öyle sıkmıştı ki eklem yerleri beyaza dönmüştü. “Kız uyuşturucu bağımlısı değil,” diye açıkladı kısık sesle. “Terapistinin on dokuz yaşındaki kızı... Sinjin’in bu konuda çatışma yaşadığını söylesek bu ifade yetersiz kalır. Ama bunun, hayatındaki en iyi çatışma olduğunu düşünmeye başlıyorum. Uyuşturucu kullanmıyor artık ” Evet, kullanmıyordu ama mutsuzdu. Koltukta arkama yaslanıp kafamı çevirerek, kocaman bir bulanıklık haline gelene dek Gateway Arch’ı ve arkasındaki binaları izledim. Ve hiç konuşmadım. Sadece, Lucas kiralık aracı kalacağımız otelin kapısına çektiğinde kapımı benim için açan valeye teşekkür etmek için ağzımı açtım. Otele girer gir mez karşılama görevlilerinden biri bizi karşıladı ve lobinin sağ tarafındaki asansörlere yönlendirilmek yerine otelin farklı bir tarafına, teras katı asansörüne götürüldük. “Benim ya da The Avery’deki diğer görevlilerin, bura daki zamanınızı geçen seferkinden daha iyi geçirmeniz için yapabileceğimiz bir şey varsa lütfen söylemekte tereddüt et meyin,” dedi bize eşlik eden kısa, kel adam; Lucas'la ben asansöre binerken. Kapılar kapanır kapanmaz asansörün köşesine yaslan dım ve asansörün çalışması için kartını panelden geçirmekte olan Lucas’a bir kaşımı kaldırarak baktım. “Geçen seferkin den daha iyi,” diye tekrar ettim. 297 Em ily Sn o w “O suratı takındığın zaman ne kadar seksi oluyorsun bi liyor musun?” dedi Lucas bana doğru bir adım atarak. Par m aklarım ı arkamdaki soğuk çubuğa sardım. “Ve o güzel kafan merak etmeye başlamadan önce söyleyeyim, seninle tekrar karşılaştığımız günden beri bu asansöre benimle bir likte hiçbir kadın binm edi/’ “Sormayacaktım ki,” diye fısıldadım. Lucas beni duvara yapıştırıp dişlerini kulağıma sürttüğünde zevkle inledim. “Yani, umursamıyorum. Hem, bunu burada yapmamalıyız. Kameralar var.” “Yine yalan söylüyorsun,” diye homurdandı. “Ayrıca kameraları taktığımı mı sanıyorsun?” Yüzümün çizgilerine öpücükler kondurarak boynum daki hassas noktaya geldi ğinde zorlukla yutkundum. “Tadın çok güzel... Çok tatlı... Tek düşünebildiğim seni daha çok tatmak.” Sonra birden ellerini bacaklarımın arkasına geçirip beni kaldırdı. Hafifçe cıyaklayıp bacaklarım ı beline sardım. “Tabii ki de kameraları takıyorsun,” diye fısıldadım, o dilini om uz kem iklerim in üstünde kaydırırken. “H erkesten çok senin takm an gerekir.” Başım dönüyordu. Y üksek uyarı sesini duymasaydım asansörün en üst kata vardığını bile anlayamayacak durum daydım. “ Seni bu odaya soktuğum anda tamamen benim olacak sın,” dedi sert ve yoğun bir sesle. “Tume konuşulmayacak. C illa konuşulm ayacak. Sadece sen ve ben olacağız.” Sam ’den bahsetm em işti ama kadın kısa bir an için de 298 Temas olsa aklımdan geçti. Ve Lucas’la birlikte geçireceğim zamanı mahvetmemek için bir kez daha onu düşünmemeye yemin ettim. Bu hafta sonu Nashville’e gidecektim, bu yüzden Lu cas’la yalnız kalabildiğim her anın tadını çıkartmak istiyor dum. “Tamam, söz veriyorum.” “Sözünü tutmanı bekliyorum, Kırmızı,” dedi tehlikeli bir sesle. Beni daireye taşıyıp odanın ortasına yerleştirilmiş daire şeklindeki geniş koltuğa varınca indirdi. Kızıl kahverengi de riden yapılmış koltuk farklı parçaların bir araya gelmesiyle oluşmuştu. Koltukta geriye kayıp önümüzdeki otuz altı saati geçireceğim mekânı daha iyi tanımaya çalıştım. Lucas her zamanki gibi en kaliteli yeri seçmişti. Mekân bir otel odasından çok lüks bir daireye benziyordu. İçerisi nötr renklerle dekore edilmişti; kahverengi, taba ve krem ren ginin farklı tonları her yerdeydi. Koltuğun hemen karşısında, kum rengi granit tezgâhı parıldayan bir bar vardı. Sol tara fımdaki, yatak odasına açıldığını düşündüğüm Fransız kapı lar, şatafatlı pervazlarla süslenmişti. Sağ tarafımda da odadaki en önemli parça duruyordu: bir Steinway piyano... Aklıma Nashville’deki aynı model piyanonun başında Lucas’m bana yaptıkları geldi. Ukalaca sırıtışı, vücudunu bana yaslaması, beni yatağa götürmesi için ona yalvarmamı istemesi... “Bana istediğin gibi sahip ol, Lııcas, " demişti bana, ben avuçlarımı piyanonun tuşlarına bastırırken. “Seviştiğimizde 299 Em ily Snow söyleyeceğin şey hu olacak... Benim adım, sadece Lucas... ” “Bu çok tanıdık geliyor.” Sesimi alaycı ve neşeli tutmaya çalışsam da kelimelerim boğuk çıkmıştı. “Lucas, ben...” “Öyle olması gerekiyordu.” Ellerimi tutarak beni dizleri min üstüne çekti. Vücutlarımız birbirine değiyordu. Yüzümü ellerinin arasına alıp nasırlı başparmaklarıyla yanaklarımı ok şadı. “Benim için çal...” Piyanoya doğru yürürken Lucas’m sıcak bakışlarının beni takip ettiğini hissedebiliyordum. Banka otururken içim den bir ürperti geçti. Yıllardır, çocukluğumdan beri hiç ders almamıştım ama hâlâ iyi bir kulağım ve hafızam vardı. Your Toxic Sequel’in en popüler şarkılarından biri olan ‘7ste”nin ilk üç notasını çaldım ama Lucas boğazını hafifçe temizle yerek beni durdurdu. “Başka bir şey... Her gece duymak zorunda olmadığım bir şey çal...” Bükülmüş parmaklarımı birkaç saniyeliğine tuşların üs tünde tutarak onun için mükemmel şarkıyı bulmaya çalıştım. Sonunda gözlerimi kapatıp “Fade Into You” şarkısının açılış notalarına bastığımda Lucas hiç ses çıkarmadan dinlemeye başladı. İkinci dörtlüğe ulaştığımda omuzlarımda dokunu şunu hissederek kafamı yana çevirip yanağımı elinin üstüne değdirdim. Nakaratın son notalarını çalamadan ellerini kollarımda aşağı kaydırıp parmaklarını benimkilere geçirdi. Sonra eğilip dudaklarım kulağıma değdirerek, “Koltuğa, Sienna... Seninle koltukta sevişmek istiyorum.” 300 Temas “Hayır dersem ne olur? Eğer. Ona bakmam için beni dikkatlice ayağa kaldırdı. Sonra kollarımı kafamın üstünde sabitleyip dudaklarını dudakla rıma bastırdı ve nefessiz kalana kadar sertçe öptü. Kollanmı bıraktığında geriye doğru sendeleyip bacaklarımın arkasını banka çarptım. Lucas kafasını sallayarak, “Soru sormak yok, Sienna,” dedi. Ona karşı gelebilirdim. Bu sefer nasıl bir ceza bulaca ğını görmek için ona “neden” diye sorabilirdim ama yapma dım. Sözünü dinledim ve gözlerimi onunkilerden ayırmadan yanından geçtim. Yavaş hareketlerle koltuğa tırmandıktan sonra vücudumun ön kısmı koltuğun arkalığına değene dek kaydım. “Ne fark ettim biliyor musun?” Parmak uçları yumuşak pamuk tişörtümün içine kaydı. Tişörtü çıkarmak için kolla rımı kaldırmamı işaret ettiğinde nefesimi tuttum. “Otobüs konusunda yanılmışım.” Kafamı çevirip ona baktım. “Ne?” “Sana istediğim gibi dokunamıyorum. O kahrolası diş lerini sıktığında seni çılgına çeviremiyorum." Parmaklarını dairesel harekelerle üstümde dolaştırırken ben süitin arka du varını tamamen kaplayan camlara doğru döndüm. “Bu lanet olası günün her saatini senin içinde geçireceğim. Tadına ba kacağım. Sana dokunacağım. Anlıyor musun?” Kafamı salladım. Parmaklarının hızlı bir hareketiyle sut yenimi çözdüğünde nefesim kesildi. “Eğer bir sutyenimi daha parçalarsan senin...” 301 Emily Sno\v “Tanrım, ne çok konuşuyorsun.’' Lucas koltukta arkama geçince çıplak göğüslerim minderlere değene dek öne kay dım. Sutyenimi hiç zarar görmemiş bir halde koltuğun üstüne koydu. “Gördün mü, sökük bile yok.” Sonra saçlanmı ensemden çekip burnunu kürek kemik lerimin arasındaki hassas bölgede kaydırdı. “Çok güzel ko kuyorsun, biliyor musun?” Kafamla onay mı yoksa inkâr mı olduğu belli olmayan bir işaret yaptığımda kıkırdadı. “Şimdi seni soyma işini bitireceğim.” “Lütfen...” Üstümde kalan giysileri çıkartırken, vücudum a değişik şekillerde dokunuyordu. Şortumun düğmesini çözüp bacak larımdan kaydırırken dikkatli ve nazikti ama külodum a geç tiğinde hareketleri kabalaştı. Parm ağı çamaşırımdaki ıslaklığa değer değmez külodu iki parçaya ayırdı. Çırılçıplak kaldığım da titreyerek koltuğun arkalığını kavradım. Lucas koltuktan kalktı ama ne yaptığım görmek için kafamı çevirdiğimde popoma sert bir şaplak attı. “Arkam dön, Sienna...” Dişlerimi dudağıma geçirerek kafamı önüme çevirdim ve güneşin ilk ışıklan gökyüzüne yayılmaya başlarken cam dan dışansm ı izledim. Lucas birkaç dakikalığına valizini ka rıştırdı. Fermuarı kapattığını duyduğumda vücudum beklen tiyle titremeye başladı. Yanıma döndüğünde çıplak olan Lucas koltuğa bir şey bıraktıktan sonra ellerini omuzlanma koydu, kollanmdan aşağı doğru kaydınp bileklerimi tuttu ve arkamda bir araya getirdi. 302 Temas Ellerimi bağlayacağını düşündüm. Ama beni şaşırttı. Bileklerimi bırakıp koltuğa bıraktığı şeyi aldı. Bana tek rar dokunduğunda sağ bacağıma sarılan soğuk deriyi hisset tim. Kafamı eğdiğimde kemeri bağlayıp iyice sıktığını gördüm. “Bu ne?” diye sordum o aynı şeyi diğer bacağıma da ya parken. “Bunlar,” diye başladı, sağ el bileğimi tutup bacağımın dış kısmına yerleştirirken. “Esaret kelepçeleri.” Göstererek açıklamak için derinin dış kısmına tutturulmuş daha küçük kelepçeyi söktü. O bunu el bileğime bağlayıp sıkarken nefe simi kontrol altına almaya çalıştım. “Seni tamamen kendime saklamak istediğim son seferde o ellerini kahrolası saçlarım dan çekememiştin çünkü.” Sol bileğimi bağlar bağlamaz deri mekanizmayı test ettim ve gerçekten de kolumu oynatamadığımı gördüm. İçimde büyük bir arzu dalgası birikti. Kafamı eğip alnımı koltuğa dayadığımda popoma bir kez daha hafifçe vurdu. “Ayağa kalk,” dedi geri çekilerek. Dikkatlice geri kaydım. Kalkarken sendelediğimde uza nıp beni tuttu. “Teşekkür ederim,” diye fısıldadım. “Dön...” Yüz yüze gelir gelmez göğsümü avuçladı ve göğüslerim sertleşip ağırlaşana kadar hassas göğüs ucumu sıktı. “Hayatımda gördüğüm en güzel şeysin sen. Başıma gelen en güzel şeysin." 303 Emily Sno\v “ Sen de benim ,” diye mırıldandığımda hafifçe gülüm seyip alnımı öptü. Geri çekildiğinde dudakları içimi sarsan çarpık bir gülümsemeyle gerilmişti. “ Seni her yerde, her şekilde istiyorum.” Son sözcüklere yaptığı vurgu yutkunmama neden oldu. “ Her şekilde,” diye tekrarladım. Lucas kalçamı sertçe sıkarak etrafımda dolaştı. “Ben senin ilkinim,” dedi. Bu bir soru değildi. Tabii ki o benim ilkimdi. Ondan önce böyle şeylerin aklımdan geç mesine bile izin vermezdim, çünkü bunlar yasak bölge gibi geliyordu. Ama şim di... “Evet,” diye cevap verdim soluk soluğa* “G üzel...” Önüme geçip elini düz kamımda kaydırırken bana ciddi bir ifadeyle baktı. “Bana istediğinin bu olduğunu söylemelisin. Sadece sözcüğü söyle Sienna.” B u şubat ayında oynadığı oyunun aynısıydı. Beni dik katimi dağıtacak kadar tahrik etmişti ve sevişmek için yal varm am ı istem işti. O zaman çok fazla beklemiş, çok sert oynam ıştım ama bugün öyle oyunlar için sabrım yoktu. Gözlerimi onunkilere diktim. Aletine bakma riskine girmek istemiyordum çünkü bakarsam söylemeye cesaret bulamazdım. “ Beni her yerde becermeni istiyorum,” diye fısıldadım. Dilini mükemmel dişlerinin üzerinde gezdirdi. “Bunu söylediğini duymak burada başlamak istememe neden olu yor.” “O zaman başla...” 304 Temas Kafasını iki yana sallayarak önümde diz çöktü ve elle rini bacaklarımın dış kısımlarından bileklerime, oradan da iç kısımlarına kaydırdı. Bağladığı kemerlere ulaştığında bacak larımı iki yana itti. Öyle çok itmişti ki düzgün durabilmek için ona doğru eğilmek zorunda kalmıştım. Lucas birden iki parmağını içime kaydırıp ıslaklığımı kontrol etti ve ben titremeye başlayana, kızıl saçlarım ikimi zin de etrafına dağılana dek ileri geri hareket ettirdi. “Lütfen,” diye haykırdığımda bacaklarımın arasındaki yumuşak teni öpmek için kafasını çevirdi. “Lütfen, Lucas...” Klitorisime dokunup ileri geri hareketlerle okşamaya başladı. “Hiç bu kadar ıslak olduğunu görmemiştim.” Evet, hiç böyle olmamıştım. Ve Lucas benimle oyna maya devam ederken alev almaya başladığımı hissediyor dum. “Ah, kahretsin,” diye hırladı en sonunda. Ardından tek bir hareketle beni sırtüstü koltuğa yatırdı, hızla dizlerimi büktü ve kafasını bacaklarımın arasına gömüp beni yaladı. “Vücudun beni delirtiyor, güzel kız. Tadın...” Devam etmek için övgü dolu bir söz bulmak yerine ağzını kullanıp dilini derinliklerime gömdü. Gırtlağımdan bir zevk iniltisi yükseldi. “Tanrım, Lucas.” Dilinin yerine iki parmağını geçirdi ğinde ürperdim. Dişleri klitorisimi bulurken parmaklarını hızla ileri geri oynatmaya başladı. Ağzını üstüme kapattı ğında kalçalarımı yüzüne doğru kaldırdım. Orgazmın başladığını, içimde dolandığını hissediyor 305 Emily Sno\v dum ama hissettiğim yeni bir şey daha vardı. Başparmağını kalçama bastırırken nefes nefese doğruldum. “Hâlâ istiyor musun?” diye sert bir sesle sorduğunda korku ve hırsla kafamı salladım. “Lütfen...” Lucas dikkatliydi ama parmaklan içime kayarken acı ve zevkle haykırdım. Bir saniye sonra göğsünü göğsüme bas tırdığını, koyu renkli saçlarının yüzüme düştüğünü hissettim. Sert aletiyle içimi doldururken dudakları ve diliyle inleme lerimi bastırdı. Ağzında kendi tadımı alıyordum. Parmakları ve aleti açlıkla içimde hareket ederken kal çamı hareket ettirerek ona eşlik ettim. Omuzlarını kavramak için uzanmak istediğimde ellerimi hareket ettiremeyince tır naklarımı kendi bacaklarıma batırdım. Soluk soluğa, “Seni düzenbaz pislik,” dediğimde dudaklanm a doğru bir kahkaha attı. “Seni seviyorum, Sienna,” diye homurdandı. “Kahrolası hayatımda hiçbir şeyi sevmediğim kadar seviyorum seni.” Birlikte doruğa ulaştığımızda geri çekilip bacaklarım daki kemerleri açtı. Ben de kollarımı omuzlarına sarıp yü züm ü boynuna gömdüm. “Tanrım, ben de seni seviyorum.” 306 On Beşinci Bölüm Lucas Ertesi gün ses provasına gitmeden önce Sienna’yı bir kez daha içimde hissetmek istesem de onu uyandırmamak için kendimi kontrol etmeye çalıştım. Dün sabah ve gece hiç yetmemişti. Duş alıp giyindikten sonra, ana yatak odasında gidip yanma oturdum. Sienna yatakta yüzüstü yatıyordu ve ipeğimsi beyaz yatak örtüsü çıplak bedenini sarıyordu. Elimi beline götürüp parmaklarımı yumuşak teninde gez dirdiğimde anlaşılmaz bir şeyler fısıldayarak gülümsememi sağladı. Si’yi bu kadar dayanılmaz yapan, birlikte olduğum diğer tüm kadınlardan farklı olmasını sağlayan da buydu. Beni hep gülümsetiyordu. İçime, hâlâ alışmaya çalıştığım bir sıcak lık yayıyordu. Işığa çıkmak istememi sağlıyordu. Komodin çekmecesinde bulduğum kâğıtla kalemi alıp Sienna’ya kısa bir not yazdım. 307 E miİv Sn on' Konser alanına ses provasına gidiyorum. İstediğin şeyi sipariş et... Sonra yumuşak omzunu öperek onu bırakıp gitmek için kendimi zorladım. Asansörle lobiye inerken tekrar yola çık madan ve Sienna’nın Nashville’e gitme vakti gelmeden önce, bu öğleden sonra onunla mümkün olduğunca fazla vakit ge çirmeye yemin ettim. Konser alanına vardığımda son gelen olduğumu görerek şaşırdım. Sahneye çıkarken bilmiş gözlerle bakan grup arka daşlarıma kafamı salladım. “Eğer kahrolası tek kelime eder seniz aşağı uçururum siz i/' diye tehdit savurduğumda Wyatt alaycı bir şekilde güldü. “Görünüşe göre gecen berbat geçm em iş/' diye mırıl dandı mavi K ram er’ını önüne geçirirken. Burun delikleri ge nişledi. “Kız kardeşinden beni rahatlatmasını istiyorum ama kahrolası bir duvarla konuşuyorum sanki...” Kafamı geriye atarak güldüm. Wyatt henüz bilmiyordu ama Kylie birkaç durak sonra bize katılmaya karar vermişti. Onunla geçen haftanın sonunda, Dallas konserinden önce ko nuşup ikna etmiştim. Katılmaya karar vermesinin asıl sebe binin konser için A tlanta’ya gittiğimizde anne babamızı görmek olduğunu söylemişti ama bu saçmalıklarla beni kan dıramazdı, çünkü anne babamızı ne zaman istese görebilirdi. Kardeşim turnelerle alakalı her şeyi; konser alanlarım, kalabalık otobüsleri, Wyatt M cCrae’yi severdi. İlk başta New O rleans’ta kalmak istem esinin nedeni, Wyatt’ın onu aldattığını görme korkusuydu. Şimdi ekipteki 308 Temas arkadaşlarından, McCrae’nin uçkurunu sağlam tutmayı ba şardığını öğrenince tekrar gelmek istemişti. Sinjin elindeki bagetleri pantolonunun arka cebine so karak Wyatt’la ikimizin arasından geçti. “Şu işi bir an önce bitirelim de odama geri döneyim.” “Zor bir gece miydi?” diye sorduğumda arkasını dönüp omuz silkti. “İçkiye bir sürü para harcadım ve iki sarhoş sürtüğü odamdan kovmak zorunda kaldım.” Davullarının arasına otu rup bagetlerinden biriyle şakağını kaşıdığında dikkatim kan çanağına dönmüş gözlerine kaydı. “Yani berbat geçtiğini söyleyebilirim.” Hepimiz yorgun olduğumuz ve bir an önce otellerimize dönmek istediğimiz için turne başladığından beri ilk kez so runsuz bir ses provası geçirdik. İşimiz bittikten sonra Tyler’a, bu akşam Sin’in partisine geleceğimi haber verdim ve birkaç adım arkamdan gelen David’le birlikte binadan ayrıldım. Ama otoparktaki kiralık aracıma ulaşamadan önce, Wyatt ar kamdan durmam için seslendi. Wyatt lafı dolandıran biri hiç olmamıştı, bu yüzden ilk önce David’den gitmesini istediğinde konuşmanın iyi bir yere gitmeyeceğini anladım. Korumam gittikten sonra Wyatt bana dönüp, “Cal’le konuştuk da, acaba Louisville’de de dursak mı?” “Louisville turne programında değil,” dedim. ‘’Soıı da kikada ayarlanan şeyler iyi gitmez.” Siyah BMW’nin önüne oturdu. “Dalga mı geçiyorsun ' 309 Emily Sn om Tyler istese bu ülkedeki her konser alanını şu anda arayabilir ve o daha konuşmayı bitirmeden her şey ayarlanmış olur.” Bu konuda hiçbir şüphem yoktu. Ama yine de Louisville'e gitmeyecektim. İki yıl önceki son turnemizde o yerden uzak durmuştum, şimdi de uğraşmaya niyetim yoktu. “O zaman Cal. Tyler ve sen gidin. Ben gitmeyeceğim.” '‘Cilla da gitmek istiyor.” Bunu duymak daha da sinirlenmeme neden oldu. Cilla çoğu zaman sarhoş oluyordu. Yani Louisville’e son gittiğimiz zaman yaşanan hiçbir şeyi hatırlamıyordu. Ama yaşananlar beni öfkelendiriyordu, çünkü Cilla’nm dört yıl önceki o gece çaldığımız konser alanında seyircilere sürtüklük yaptığı video hâlâ internette dolaşıyordu. Wyatt kafasını beklentiyle eğdiğinde ona gergin bir şe kilde gülümsedim. ”0 halde cümleyi değiştireyim. Cal, Tyler ve sen gidin, Wicked Lam bs’i de yanınızda götürün.” Bu, Wyatt ve Cal’in başka bir grupla ilk kez bir şeyler yapışı değildi ve eminim ki sonuncu da olmayacaktı. Wyatt ellerini savunmacı bir şekilde kaldırdı. “Tamam, kapa çeneni... O kadar da büyük bir mesele değil ki...” Ama büyük bir meseleydi. Buradan bir an önce gitme liydim, çünkü kafamın zonklamaya başladığını hissedebili yordum. Bu konuşmayla günümün geri kalanını mahvetmek üzereydim. Başka tek kelime etmeden BM W ’nin sürücü ka pışma yöneldim. Wyatt da kafasını kullanıp arabanın üstünden indi ve 310 Temas geri çekilip ellerini kafasının arkasında birleştirdi. Ben de ona bir daha bakmadan hızla otoparktan ayrıldım. St. Louis’i, turneye gittiğim diğer şehirler kadar iyi bil miyordum ama yine de arabayı GPS’imi açmadan sürüyor dum. The Avery’ye dönmeyecektim -henüz olmazdı- çünkü öfkemden dolayı Sienna’ya kötü davranmak istemiyordum. Olabildiğince gevşeyene dek arabayla şehirde dolaştım ve trafik sıkışıklığından dolayı otele planladığımdan daha geç dönmek zorunda kaldım. Lobiye girdiğimde karşılama görevlisi beni durdurup çıkış işlemlerini yapmak için geciktiğimi söyleyince kredi kartımla bir gecenin daha ücretinin ödenmesi için evrakları ve görevlinin oğlu için de bir imza verdikten sonra en üst kata çıkan asansöre bindim. “Ben geldim,” diye bağırdım süite girer girmez ama Sıenna cevap vermedi. Tişörtümü çıkartıp kiralık arabamın anahtarıyla birlikte bar tezgâhına fırlattım. “Sienna?” Yine cevap gelmeyince Sienna'nın uyuduğunu düşünerek sessiz adımlarla dairede ilerledim. Ama yatak odasının hafif aralık Fransız kapılarının önünden geçerken içeriden gelen sesle olduğum yerde kal dım. Bu bir akustik gitarda zahmetle çalınan notaların, daha doğrusu benim şarkım “Hayranım Sana”nın notalarının se siydi. Kapının sol tarafını dikkatlice ittim. Sienna yatak ba 311 Emily Snow şına dayanmıştı; kucağına aldığı gitarı çıplak vücudunu ört müştü. Kapıda olduğumu fark etmemişti; zaten ben de orada olduğumu henüz belli etmek istemiyordum. Onu izlemek fazla kışkırtıcıydı. Zor bir notaya basmaya çalışırken dişlerini sinirle sıkışı, bir hata yapmadan on beş saniye boyunca çalmayı başardı ğında kızıl saçlarının Gibson’ın üstüne dağılışı ve her şeye baştan başlamadan önce içini çekip mavi gözlerini kapatışı... Bu inanılmaz derecedeki seksi yaratığın, çırılçıplak halde benim geçici yatağımda, benim ona verdiğim gitarı çal masını izlerken aletimin sertleşmeye başladığını hissettim. “Biliyor musun,” diye konuşmaya başladığımda kafası birden kalktı. Gözleri şaşkınlıkla açıldı ve bir saniye sonra yüzünde mahcubiyet belirdi. Bu en başında beni ona çeken güvensiz bakışlarından biriydi. Elini sıkılgan bir şekilde saç larından geçirirken bakışlarım kızarmış boynuna odaklan mıştı. “Hayatımdaki en berbat günü geçirmiş olsam bile senin yüz adım yakınına geldiğimde her şey değişiyor.” Dilini dudaklarında gezdirerek gitarı desteklediği dizini salladı. “Kötü bir gün mü geçiriyorsun? Her şey yolunda mı?” “Şu anda her şey mükemmel...” Gevşemek için kendimi zorlayarak üç uzun adımla yatağa gittiğimde Sienna elini göğsüme koyup tırnağını dövmemin üstünde kaydırdı. “Wyatt turnede olmayan bir şehre uğramak istiyormuş. Git meyeceğimiz bir şehre...” Gitar penasını komodinde duran yarısı yenmiş yiyecek 312 Temas tepsisinin yanma bıraktı. “Neden gitmek istemiyorsun peki?” “Louisville,” diye hırladım ama bu meseleyi anlataca ğım son kişi oydu. Ona söylememin tek nedeni gidip Cal, Wyatt ve hatta Sinjin’e sorabilecek olmasıydı. Arkadaşlarım da oradaki son turnemizden beri şehirden sanki veba varmış gibi uzak durduğumu seve seve anlatırlardı. “Ben kesinlikle gitmeyeceğim.” Kafasını eğdiğinde söylediklerimi sindirirmiş gibi gö ründü. Sonra soru soran bakışlarını bana doğru kaldırdı. “Neden gitmeyeceksin? Ben Louisville’i çok severim.” “Çünkü daha sırada bir sürü şehir var, Kırmızı.” Sesim istediğimden daha sert çıkınca irkildi. “Bak Si, bu tume si nirlerimi bozmaya başladı. Daha fazla stres eklemek istemi yorum,” diye devam ettim daha yumuşak bir tonla. Yanma oturup bakışlarımı pürüzsüz bacaklarında gez dirirken o gitarın sapıyla oynuyordu. “Tume neden sinirlerini bozuyor?” diye sordu tereddütlü bir şekilde. Elimi yanağına götürdüğümde yüzünü avucuma sürttü. Bu küçük hareket bile koluma bir şok dalgası yayılmasına neden olmuştu. Ona dokunmak her zaman çok doğru geli yordu. “Lucas?” “Hmm, şöyle diyelim, seninle dün akşam yaptıklarımızı yapamadığımız için mesela...” Soluk renkli bacaklarında baş layan kızarıklık göğüslerine doğru yayılırken gitarı kucağın dan alıp kenara koydum ve leziz vücudunu izledim. “O lanet olasıca otobüste olduğumuz için...” Başparmağımın ucunu 313 Emilv Sno\\' dilimle ıslatıp göğüs ucunu sertleşene kadar okşadım. Sienna dişlerinin arasından keskin bir nefes aldı. “Oto büsümüz tekerlekli, lüks bir ev gibi," diye hatırlattı. “Yanından geçtiği her şeyi davul olarak kullanan biriyle paylaşmak zorunda kaldığımız tekerlekli, lüks bir ev,” diye ekledim dikkatimi diğer göğsüne vererek. “Ayrıca boktan ye mekler de var.” Yumuşak tenini sıkıp parmaklarımın arasında oynarken kafasını yana çevirip yüzünü ifadesiz tutmaya çalıştı. “Kon ser alanlarının çoğu harika yemekler sunuyor.” Ona şüpheci bir şekilde baktığımda dudakları acı dolu bir gülümsemeyle aralandı. “Hepsi demedim, çoğu dedim.” Vücudunu, kullan dığı sabunun tatlı kokusunu duyabileceğim kadar yakınıma kaydırıp gözlerime baktı. “Bu kadar mı?” Elimi göğsünden çektim. “Evet, bu kadar...” “Emin misin?” Sanki bir şeyler söylemek istiyor gibiydi. Göğsümde bir sancı hissettim, çünkü ne söylemek istediğini biliyordum. Geçen gün Sinjin beni bir kenara çekip internette hakkında yazılan saçmalıkları anlatmıştı. Yorumların çoğunu sildir meyi başarmıştım ama başka yorumlar da olacaktı. Her zaman olurdu. Onu böyle şeylerden ve yaptığım şeylerle bir likte gelen tüm olumsuzluklardan korumayı her şeyden çok istiyordum. Ama sinirlenerek onu kendimden uzaklaştırmak istemi yordum. Konuştuğunda sesi bir oktav kısılmış, kışkırtıcı ve alaycı 314 Temas bir tona bürünmüştü. Vücudumu sanki çıplakmış gibi okşa yarak, “O halde seni sevmeme izin ver, Lucas,” dedi. O geceki konserimizden sonra Sinjin, konser mekânının reklam müdürüyle Tyler’ın ortak olarak düzenledikleri doğum günü partisinin düzenleneceği sahne arkasına gelme yerek, bu turnede kırdığı bir yere zamanında gelme rekorunu cehenneme gönderdi. Neredeyse herkes gelmişti: iki grubun üyeleri ve Sin’in hap kullandığı günlerde kötü davrandığı personel dışında çoğu ve Tyler... İçinden her an bir striptiz cinin fırlayabileceğim düşündüğüm kocaman bir pasta yap tırmıştı. Sin’i bildiğim için muhtemelen pastadan bir striptizci çıkardı ve o da Zoe’yi, birlikte olmayı reddettiği kızı unut turması için striptizciyi otobüse götürürdü. “Onu araşan mı?” diye sordu Sienna endişeli bir şekilde, tuvaletten geldikten sonra. Koridorlarda Sin’i aradığını bili yordum ve bu yılın başındaki husumetlerinden sonra iyi ge çindiklerini görmenin içimi rahatlattığını itiraf etmeliydim. Sinjin tümenin başından beri, normalde kız kardeşime karşı gösterdiği korumacı gaddarlığı, Sienna’va da gösteriyordu ve artık bunun onu tehdit etmemle alakası olduğunu sanmı yordum. “Beıı arasam mı?” “Sin bu...” Onu kucağıma çektim. Yiizü kızarırken bin leri bize bakıyor mu diye etrafına bakındı. Bakışlarını tekrar kendime çevirmek için çenesini tuttum. “Rahatla... Herkes Emily Snow benimle birlikte olduğunu biliyor. Zaten ben bu insanların ne dediğini kıçıma takmıyorum. Başkalarının dediklerini de takmıyorum. Bırak konuşsunlar.” “Sinjin hakkında konuşuyorduk,” diye belirtti, ellerini tuhaf bir şekilde omuzlarıma koyarak. Göğsüme dayadığı bileklerine sırıtarak baktım. “Gele cek,” diye söz verdim. Sinjin yarım saat ve Tyler’m telefonuna gönderdiği bir sürü mesajdan sonra geldiğinde kolunda kısa boylu, sevimli bir sarışın vardı. Kahverengi gözleri, gergince odada dolaşan kızı bir yerden tamsam da çıkaramadım. Sienna bunun dün otele götüreceğinden bahsettiği kızlardan biri olup olmadı ğını sorduğunda omuz silktim. “Sanınm o kızlarla işler iyi gitmemiş ama onlardan bi riyse bile bu Sinjin’in fikrini ilk değiştirdiği sefer değil.” Bazı kadınlar kendilerine ne kadar kötü davranırsa davransın Sinjin’e geri dönerlerdi. Bunu itiraf etmekle kendimi pislik gibi hissetsem de belki de Sin’le birbirimizi bu kadar iyi anlamamızın sebebi buydu. Sinjin herkesle konuşmak için odaları dolaştıktan sonra bizim birkaç adım ötemizde kostüm görevlisi Maggie’yle ko nuşmakta olan Cilla ile Brady’nin yanma geldiğinde Cilla sohbetini kesti. Brady’nin de susması için elini kaldırıp, “Bu hangisi, Sin?” diye sordu. “Seni ilgilendirmez.” Sin hatasının farkına vararak sa rışım oradan uzaklaştırmak istedi. “Hadi g e l...” 316 Temas Kız onun elinden kurtulup Cilla’ya baktı. “Pardon, ne dediniz?” Cilla kafasını yana eğip yeşil gözlerini kısarak kızı in celedi. “Dün gece lobide sen ve arkadaşınla karşılaşmıştık, değil mi?” Alayla güldü. “Bu gece geleceğini sanmazdım.” “Tanıştığımızı sanmıyorum ” dedi sarışın soğuk bir sesle. Göğsü hızla inip kalkıyordu. Yanındaki Sinjin’in ne hissettiği yüzünden anlaşılmıyordu. “Ben Zoe Whitlow, Sin jin’in memleketindeki arkadaşlarından biriyim.” Sienna keskin bir nefes alırken ben yerimden fırladım Sinjin kendisini kaybetmek üzereydi. “Bana bir saniye izin ver,” dedim Sienna’ya. Kafasını salladığında Sinjin’e doğru gittim ve onunla ya da Zoe'yle konuşmak yerine elimi Cilla’nın beline koydum. “Ne yapıyorsun?” diye sordu Cilla, ben onu odadan çı kartıp koridora götürürken. “Daha da kabalaşmanı önlüyorum.” “Gördün mü, beni umursuyorsun.” Bana yaslanmaya çalıştığında nefesinde alkol kokusu almayınca oldukça şaşır dım. Ve hayal kırıklığına uğradım. İçeride Sin’e ne yaptığını çok iyi biliyordu. “Biber’e gitmesini söyledin mi?” Onu kendimden uzakta tutmak için omuzlarını kavra dım. “Korkarım ki hayır...” “O zaman ne halt istiyorsun benden?” diye bağırdı. Öfkeyle geri çekildim. Aslında Cilla her zaman böyle değildi. Kibirli ve dengesizdi ama hiç böyle biri olmamıştı. Son birkaç yılda çok kötü bir insana dönüşmüştü. Daha sertti. M7 Emilv Snow Bu yılın başlarındaki doğum giinü partisine gitmem için bana yalvarmasına izin verdiğim için pişmandım, çünkü o partiye gitmek onu görmeden geçirdiğim uzun sürenin sonu olmuştu. Onunla arama tekrar mesafe koymam gerekiyordu. Dişlerimi sıkarak konuştum. “Bu gece Sinjin’den uzak dur...” Cilla saçmalama sanatında usta olduğu için yüzüne hızla boş bir ifade yerleştirmeyi başardı. Mavimsi yeşil gözleri boşlaşmış, dudakları aralanmıştı. Gözlerini birkaç kez kırptı. “Ne?” Artık onunla bunu yapacak sabrım kalmamıştı. “Seninle işim bitti,” dedim iğrenerek. Ellerimi omzundan çekip yanından ayrılmak için dön düm ama tırnaklarım telaşla tişörtüme gömdü. “Bu da ne demek?” Elini üstümden iterek dudaklarımı büktüm. “Daha açık nasıl söylenir bilmiyorum. Kişisel hayatımda da profesyonel hayatımda da seninle birlikte olamam artık...” Zorlukla yutkunup ellerini yüzüne sürdü. “Küçük bir şaka yapıp Sinjin’in küçük kız arkadaşıyla uğraştım diye m i?” “Birlikte olduğun her adanı ayaklarının dibinde dolan mıyor diye kendini mahvetme yolunu seçiyorsun çünkü. Se faletten zevk alıyorsun. Bence en kötüsü de bu. çünkü bana eski karımı hatırlatıyor.” Dudaklarımı öfkeli b-r gülüm se meyle gerdim, “Ve bana Samantha’yı hatırlatan her şeyden uzak durmaya çalışıyorum.” 318 Temas Cilla’nın gözlerinden akan yaşlar makyajını mahvedi yordu ama bu oyunları yemiyordum. “Bak, özür dilerim.” “Benden Özür dileme.” Tekrar ona doğru eğilerek par mağımla kapıyı işaret ettim. Buradan bile Zoe’nin artık Sinjin ’e fazla yakın durmadığını, Sinjin’inse her an aylar, hatta yıllar öncesine gitmesine neden olacak bir çöküntü yaşaya cak gibi göründüğünü görebiliyordum. “O her şeyi mahve den kıçını kaldır da Sinjin’den ya da Zoe’den özür dile...” Suratında, birileriyle yüzleştiğinde takındığı o ürkek ifade belirince neredeyse doğru olanı yapıp her şeyi yoluna sokmak için Sin’den özür dileyeceğini düşündüm. Ama bunun yerine topuklarının üstünde dönüp bu akşam kullan dığı soyunma odasına yöneldi. Ve “Tyler’a söyle otobüsüm harekete hazır olduğunda bana mesaj atsın,” diye bağırdı. 311 » On Altıncı Bölüm Sienna “Pekâlâ, dökül bakalım. ıMaddelerin ne kadarını tamam ladın?” diye sordu arkadaşım Ashley, dünyanın en fazla anahtarının takılı olduğu anahtarlığındaki açacakla elindeki biranın kapağını açarken. Cumartesi akşamıydı ve dün öğleden beri Nashville’deydim. Ashley saat 10.30’da, ben duştayken mesaj atıp anne babasının barı The Beacon’daki karaoke gecesine ka tılmak isteyip istemediğimi sormuştu. Büyükannem normal den bir saat önce yatmıştı ve A shley’yi haftalardır görmüyordum. Bu yüzden hemen davetini kabul ettim. Geçirdiğim berbat günden sonra bunu kendim için yap maya ihtiyacım vardı. On iki saat boyunca çalıştıktan sonra eve döndüğümde Lucas’m eski karısının evime, sadece “Fahişe” kelimesinden 320 Temas oluşan bir mektup gönderdiğini ve Facebook mesajımı rapor ettiğini görmüş, müşterilerimden birininse tüm randevularını süresiz olarak iptal etmemi isteyen e-postasını almıştım. “Sienna?” Ashley düşüncelerimi nottan uzaklaştırıp tık lım tıkış bara ve Florence Welch’in “Howl” şarkısının tiz bir sesle berbat edildiği ana dönmemi sağladı. “Hangi maddeleri?” diye sordum alaycı bir şekilde sırı tarak. Gözlerini devirerek tavana, küçük bara endüstriyel bir ha\ a veren açık borulara baktı. “Neden bahsettiğimi çok iyi biliyor sun.” Ben cevap vermeyince homurdanıp çenesini yumruğuna dayadı. “Ah hadi ama, hiçbirini yapmadığım söyleme...** Birkaç hafta önce Nashville’de bana verdiği listeyi ve şimdiye dek üstünü çizdiğim maddeleri düşündüm. “Dört ya da beş tanesi kaldı. Ve evet, CaFin vücudundan içki içme maddesini es geçeceğim.” Ashley’nin dudakları hayal kırık lığıyla ince bir çizgi halini alınca ellerimi savunmacı bir şe kilde kaldırdım. “Turne bitmeden hepsini tamamlayacağımı düşünüyorum. Yani, daha üç hafta var. Ve unutma, on iki gün sonra kendileri burada olacaklar.” Tam da umduğum gibi Your Toxic SequeFin yaklaşan konserinden bahsetmek konunun değişmesini sağladı. Ashley bana sırıtıp ellerini heyecanla çırptı. “Telefonumdaki sayaç geriye doğru sayıyor.” Kafasını iki yana salladı. “Biliyorum, biliyorum... Tam bir zavallıyım. Dünyadaki en büyük hay ranları benim...” Grubun diğer hayranlarının yaptıklarını gördükten sonra 321 E m ily Srıou' bundan oldukça şüpheliydim ama bııııu A shley'ye söylem e dim. “ Belki buladalarken kahrolası listeni kendin bitirebilir sin,” dedim kısık sesle. Filerini gökkuşağı saçlarından geçirip dram atik bir şe kilde gözlerini devirdi. “ Bu hiç eğlenceli değil ki...” Masanın ortasındaki telefonum gelen mesajla titredi. Ekrana baktığımda mesajın Lucas’tan olduğunu gördüm. İşten eve geldiğimden beri mesajıma cevap vermesini bekli yordum. Mesajı açarken gülümsemem beni ele vermiş olma lıydı ki Ashley kısık bir ıslık çaldı. “Sana bir sürü soru sorabilirim aslında ama şimdiden kıpkırmızı oldun zaten. Bu yüzden bugün sadece işin hak kında soracağım. Meraklı zihinler bilmek istiyor, bu yeni tel evizyon programı izlenmeye değer olacak mı? Müzik Şehri'nin Jersey Shore'u gibi bir şey mi?” “Oldukça... sıkıcıydı. Yani iş sıkıcıydı. Program nasıl olacak bilmiyorum.” Diğer müşterimin randevularını iptal ettiğini söylemedim. Bir politikacının eşi olan bu müşterimle, kostüm danışmanlığı işine başladığım günden beri çalışıyor dum. Kadının e-postası iki cümleden oluşuyor, “Halkın gözü önündeki diğer işim,” nedeniyle benimle olan ilişkisini devam ettirmemesinin daha uygun olacağını söylüyordu. E-postayı okuduktan sonra gözlerim yanana kadar bil gisayarın ekranına bakakalmıştım. Kadına randevuları iptal etmesinin sebebinin Lucas*la internette dolaşan fotoğraflarımız mı, yoksa akla gelebilecek her türlü yalanla ismimi karalayan YTS hayran siteleri mi ol 322 Temas duğunu soran bir e-posta göndermeyi düşünmüştüm. Bugün akşam yemeğinden sonra aptal gibi gidip hayran sitelerinden birine, YTS Hakkında İler Şey bakmış ve hamile olabileceğimle ilgili haberi okumuştum. Yarın sabaha haberin değişeceğine, bebeği gizlice aldırarak Lucas’a ihanet ettiğimi yazacaklarına emindim. Ya da bebeğin Cal veya Sin’den ol duğunu söylerlerdi. Hatta Kylie’den olduğunu bile söyleye bilirlerdi. Durum çok üzücü ve korkunç olmasa gülebilirdim. “Tanrım, kızım ya, buraya geldiğinden beri dalıp duru yorsun,” diye yakındı Ashley. “Dedim ki sıkılmak iyidir ama yoldayken hiç sıkılmadığmdan eminim.” Huzursuz bir şe kilde bira şişesinin ağzıyla oynamasından anladım ki Your Toxic Sequel ve turne hakkında sormak istediği bir şeyler vardı. Bu akşam berbat bir arkadaş olduğumdan dolayı ken dimi çok kötü hissettiğim için birkaç saniye durduktan sonra, “Tamam, dökül,” dedim. Avuçlarını masaya dayayarak bana yaklaştı. “Cilla Craig?” Ne söyleyeceğimi iyice düşündüm ama sonra kafamı iki yana salladım. Nazik olmanın canı cehennemeydi. “File çorap giyip MAC ruj süren bir şeytan...” “Biliyordum. Biliyordum'” Ashley sırtını dikleştirip bi rasından bir yudum aldı ve alkolün tadıyla burnunu kırıştırdı, “lyy, bir daha bu iğrenç şeyden almayalım. Soğuk sidik gibi bir şey...” Neredeyse tamamen dolu şişeyi masanın kenarına itti. “ Bu Lambs’i ilk defa canlı izleyişim olacak. Daha önce 323 Em Uy Snow C illa'm n sahneden aşağı mikrofon atacağından ya da bunun gibi delice bir saçmalık yapacağından korkmuştum.” Kaşlarımı çatıp konuşmaya devam etmesi için işaret et tiğimde, “YouTube’da, birkaç yıl önce Y TS’yle turneye çık tıklarında Louisville’de çekilmiş bir videosu var. Seyircilere patlamış. Buz küpü fırlatıp çığlıklar atmış ve tehditler savur muş.” İki gece önce Cilla'nm Sinjin’e yaptıkları halâ gözümün önündeydi. Boğazımın yandığını hissettim. “Neden şaşırma dım acaba?” “Her neyse, b e n ...” Kapı korum alarından biri olan Nick, yanımızda durup kulağına bir şey fısıldarken Ashley konuşmayı kesmişti. Adam gittiğinde Ashley dudaklarını kı vırdı. “Kahretsin, barmenin çocuklarından biri hastalanmış, bu yiizden kadın erken ayrılmak zorundaymış. Bana yirmi dakika verir misin? Bakayım yerine geçecek birileri var mı?” Kafamı sağa sola sallayıp tabureden aşağı kaydım. “Benim eve gitmem lazım. Yarın sabah uçağım var. Ondan önce Seth ve büyükannemle erkenden kahvaltı edeceğiz.” Ashley de kendi taburesinden atladı. “İyi eğlenceler,” diye bağırdı, sahnede K esha’nın şarkısını katletmekte olan çakırkeyif adamın sesini bastırmak için. İki adım uzaklaş mıştı ki arkasını dönüp parmağını dudaklarına vurdu. “Unut madan sorayım, ne zaman burada olacaksın?” “Beş gün sonra...” Your Toxic Sequel’in konserine kadar da Nashville’de kalacaktım, çünkü bugün çalıştığım ekiple daha uzun bir süre için kontrat imzalamıştım. Ayrıca bir de 324 Temas özel müşterim vardı ama bugün aldığım e-postadan sonra bu müşterimi de kaybedip kaybetmeyeceğimi bilemezdim. “Bir şeyler yapmak için konuşuruz.” Ashley 80’lerde moda olan yumruk selamlaşmasını yap mak için elini kaldırdı. “Pekâlâ, anlaştık. O zaman görüşürüz. Listede Cal’in göbek deliğini içermeyen başka madde kal masın. .. Bana yardımcı ol, Sienna.” Zorlama bir kahkaha atıp dediğini yapacağıma söz verdim. On beş dakika sonra, büyükannemin evine girip kapıyı arkamdan kilitlerken Ashley’nin bu akşam söylediği şeyi dü şünerek ürperdim. Merdiveni sessizce tırmanıp aşırı sıcak odama girdikten sonra kot pantolonumdan kurtulup direkt olarak bilgisayarımın başına oturdum ve Cilla’mn Louisville’de yaptıklarını Google’a arattım. İlk haber Louisville’deki Wicked Lambs konseri esna sında otoparkta saldırıya uğrayan bir adamla ilgiliydi. Bunun hemen altındaysa aradığım şey vardı. Videonun üstüne tıkladım. Ve beş dakika otuz dokuz saniye boyunca Cilla’nın bir şarkı boyunca hıçkırmasını, ardından seyirciye gidip kendi lerini becermelerini söylemesini ve sonunda küçük bir kova buz küpünü üstlerine fırlatmasını korkuyla izledim. Videodan sonra ağzımda iğrenç bir tat kalmıştı. Gelen bir mesajın sesiyle irkilip ekranın tepesindeki açık pencereye baktım. Facebook profilindeki soyadını so nunda Wolfe’tan McCrae’ye çevirmiş olan Kylie’den bir mesaj gelmişti. 325 Emily Stunv K ylie MeCrae: Bil bakalım yakında kiminle görüşecek sin? Yanağımın içini ısırarak cevabımı yazdım. Dur tahmin edeyim; inanılmaz mavi saçları olan kısa boylu, muhteşem biriyle mi? Kylie MeCrae: Evet, evet. Ama saçlarımı yine boyadım. Sanırım bu haline bayıldım. Yüzümü buruşturdum. Kylie birkaç ay önce platin sarısı ve kiraz kırmızısı renkleriyle saçlarının halka şeker gibi gö rünm esine neden olmuştu. Bu sefer hangi rengi seçtiğini so racaktım ki bir fotoğrafını yolladı. Acı verici derecede yavaş olan internet bağlantımız yüzünden çok yavaş yüklendiği için fotoğrafı parça parça görebildim. En sonunda, yüzüne şaşkın bir ifade yerleştirerek kafasını işaret eden Kylie bir bütün olarak karşımdaydı. Saçları tamamen sade bir koyu kahve rengiye boyanmıştı. Kylie MeCrae: Dilinin (elinin?) tutulmasına neden ol duğuna göre saçıma bayıldığını sanıyorum. Ve bir sonraki sorularının cevabını da vereyim: Bu benim normal saçım ve A tlanta ’dan New Orleans ’a kadar otobüste olacağım. Yani Phoenix ve Los Angeles konserleri hariç turnenin geri kalanında bizimle olacaktı. Son iki konsere neden katıl m ayacağını sorduğumda, hemen cevap verip henüz hiçbir şeyin belli olmadığını söyledi. Bu da ne dem ekse... Ekrana sırıttıktan sonra onu görmek için sabırsızlandı ğımı söyleyen bir mesaj yazmaya başladı ama sonra mesajı 326 Temas sildim. C illa’nın videosu hâlâ aklımdaydı. Neler olduğunu o zamanlar muhtemelen yanlarında olan Kylie’den başka kime sorabilirdim ki? Hey, tuhaf bir sorum var, şu Louisville konserinde Cilla ’nın ne sorunu vardı? Aylar önce Facebook’ta sohbet etmeye başladığımızdan beri Kylie ilk kez anında cevap vererek şoka girmeme neden oldu. Kylie McCrae: Takip edildiğini düşünüyordu. Binlerin den mektuplar ve hediyeler alıyordu. O konserden önce de bir mektup aldığı için kendisini kaybetmişti. Oldukça... üzücü bir durumdu. Onun için çok kötü hissetmiştim. Mektuplar ve hediyeler... Bu bugünlerde Sam'in bana yaptığı şeye öyle çok benziyordu ki midemin bulandığını his settim. Ama bazı şeyler de netlik kazanmıştı. Cilla’nm bana yeni takipçisi olduğumu söylemesi veya Lucas'm neden Louisville’e gitmek istemediği gibi... Cilla’ntn patlaması Your Toxic SequeFi de kötü etkilemiş olmalıydı. Yine de Kylie gibi ben de Cilla için samimi şekilde üzülmüştüm. Hiç kimse kırılma noktasına gelene kadar korkutulmayı hak etmezdi. Kylie McCrae: Neyse, hiç istemiyonun ama gitmek zo rundayım bebeğim. Çok yorgunum! Parmaklarımı klavyeye götürüp bu sefer onu görmek için çok heyecanlandığımı yazdım ve bilgisayarımın ekranını kapattım ve karışık duygular içinde yatağıma tırmandım. Sam'in mektubunun komodinimin üstünde ters durduğunu 327 Emily Snow görünce kâğıdı alıp çekmeceye fırlattım. Mektubu görmek istemiyordum ama asla atmazdım. Kylie’den duyduklarım dan sonra olmazdı. Mektuplar ve hediyeler... C illa’nm “takipçisi”nin Lucas’m eski karısı olduğunu öğrensem hiç şaşırmazdım. Bu gerçekten de çok rahatsız edici bir durumdu. Ertesi sabah büyükannem, arabamı tekrar havalimanının uzun süreli otoparkında bırakıp gelecek hafta döndüğümde şok edici bir ücretle karşılaşmamam için beni götürmeyi tek lif etti. Yolculuk esnasında, birkaç hafta önce telefonda bah settiği avukat görüşmesiyle ilgili soru sorma fırsatını sonunda buldum. Evde olduğum iki gün boyunca annemle alakalı şeyler den bahsetmekten kaçınmıştım ama şimdi gitmek üzereyken başka seçeneğim yokmuş gibi hissediyordum. Ya şimdi bir şey söyleyecektim ya da önümüzdeki hafta eve gelene kadar içimde tutacaktım. N eler olduğunu sorduğumda büyükannem gözlerini kı sarak yola dikti. “Rebecca erken tahliye için uğraşmak isti yor,” diye açıkladı. Şüphesiz iyi halden erken tahliye... Bu düşünceyle ho murdandım. Annemin yalnızca geçen bir yılda ettiği kavgalar hakkında bir şey demedim. “Bu avukat bedavaya mı çalışa cak?” Büyükannem varlıklı bir kadın değildi. Benim de son 328 Temas istediğim şey, sırf anneme yardım etmek için kendisini kötü bir duruma sokmasıydı. Büyükannem birkaç dakika sessiz kalınca arabada yal nızca klimanın yumuşak vınlaması duyuldu. Sonunda, “Uzaktan yakından alakası yok hayatım,” dedi. Dudağının köşesi titriyor, bana söylemediği bir şey olduğunu düşün meme neden oluyordu. Ama ben o şeyin ne olduğunu kolayca tahmin edebili yordum. “Ödemem için benimle konuşmanı mı istedi?” Büyükannem, “Senin ödeyemeyeceğini biliyor. Lucas'la konuşmanı istiyor,” diye düzelttiğinde gözlerimi kıstım. “O Lucas’ı nereden biliyor ki?” Büyükannem kafasını iki yana sallarken klimanın üfle diği havayla ince gri saç telleri yüzüne yapıştı. “Emin deği lim. Herhalde orada elden ele dolaşan magazin dergilerinden birinde görmüştür.” Havalimanına girip eski Mercedes sedanını park etti. “Ona senden öyle bir şey istemeyeceğimi söy ledim.” Bunun karşısında annem büyük ihtimalle çıldırmış ve büyükanneme aklına gelen her küfrü saymıştı. Her zaman böyle oluyordu zaten. Bu sefer de farklı olduğunu sanmıyor dum. Vücudum gerildi ama büyükanneme, ona nasıl hayran olduğumu göstermeyi umarak gülümsedim. “Seni seviyorum.” Uzanıp yanağını öptüm. “Seni çok seviyorum.” “Ben de seni hayatım... İyi yolculuklar...” 329 Emil}' Snow Arka koltuktan eşyalarımı alırken, “Eğer annem seni tekrar ararsa de ki, cevabım hayır olacak olsa bile en azından cesaret gösterip bana kendisi sorabilirdi. Aslında, sormak için beni ne zaman isterse arayabilir.” Büyükannemin gök mavisi gözleri eğlendiğini gösterir gibi ışıldadı. “İletirim... Kendine iyi bak... Haftaya görüşü rüz. Sienna." Nashville dışına yaptığım son yolculuğun aksine Greenville uçuşum oldukça kısaydı; Charlotte’ta verilen kısa molayla birlikte üç saat sürmüştü. Mola esnasında bir fırın dan sandviç almış ve yiyemeyecek kadar heyecanlı olsam da yemek için kendimi zorlamıştım. M üşterimin işi iptal etmesi ve Sam’in mektubuna rağ m en grupla, hayır, LucasTa buluşmak için öncekinden daha heyecanlıydım . Bunun sebebi hem onun yanında olma ihti yacım hem de gururdu. Eğer yanında kalırsam belki ona sadık olduğumu, kırılmaz olduğumuzu kanıtlardım. Onu, ka labalığın arasında bilinmez bir yüz olarak kalıp insanların sert eleştirilerinden uzak olmak istemeyecek kadar sevdiğimi kanıtlardım . Uçağım Greenville’e indiğinde Lucas’ın beni almak için birini gönderm ek yerine, kendisinin beni almaya geldiğini gördüm . Beni gördüğünde daha ben tek kelime edemeden dudaklarım a yapıştı ve yalnızca iki gündür değil, yıllardır ayrışm ışız gibi öptü. Başım dönerken ve kalbim göğüs kafe sime deli gibi çarparken beni kendisinden uzaklaştırdı. “Gittiğinden beri seni düşünüyorum,” dedi kısık bir sesle. 330 Temas “İki gündür yoktum,” dedim ama ben de onun gibi his sediyordum. Aramızdaki bu şey çılgınca bir şeydi, tüketi ciydi. Burada bile etrafımızdaki dünyadan tamamen soyutlanmamıza neden oluyordu. Lucas döner sistemden va lizimi almak için beni bıraktığında birkaç metre ötemizdeki üç kadım fark ettim. Telefonlarını çıkartmış fotoğraflarımızı çekiyorlardı. Hatta hızla hareket eden parmaklarının da odak noktası olduğumdan emindim. Kadınlardan birinin bakışları göğsüme hançer saplanmış gibi hissetmeme neden oldu. Kadın, arkadaşlarından birine doğru eğilip elini ağzına siper ederek bir şeyler söyledi. Ama Lucas adımı söylerken ve bana gözlerinde tutku, aşk ve is tekle bakarak yanıma gelirken hiçbir şey umurumda değildi. Bırak konuşsunlar, diye düşündüm. 331 On Yedinci Bölüm Greenville konserinden sonra salı akşamı Kuzey Karolina, Charlotte konseri; ardından da çarşamba akşamı Charlottesville, Virginia konseri gerçekleşti. Perşembe sabahı otobüs Virginia Beach’teki konser mekânının arkasına park ettiğinde, dün geceki konserden sonra Charlottesville şehir merkezinde gezmekten dolayı aşın yorgun olsam da kendimi kompartımanımızdan dışarı sürükledim. Bir bardak portakal suyu almak için mutfağa gittiğimde Sinjin’in çoktan kalkmış olduğunu görerek şaşırdım. Oturma alanındaki PS3’ünde oyun oynarken ekrana küfrediyordu. “Günaydın, Gün Işığı,” dedim neşeyle, meyve suyumu doldururken. Ona döndüğümde bakışlarını çıplak ayaklarım dan rüküş tişörtüme, oradan da karmakarışık alev rengi saç larıma kaydırdı. “Bok gibi görünüyorsun,” dedi. Koltukta yanına oturup portakal suyumun geri kalanını 332 Temas kafama diktim ve bardağı koridorun karşısındaki küçük yemek masasına koymak için uzandım. “Dürüstlüğün haya tımı tamamlıyor resmen.” “Sana demiştim, ben hep doğrulan söylerim. Duymak istemesen bile...” Kumandayı aramıza atıp ellerini yüzüne sürdü. “Tanrım, yarın seninle Nashville’e gelip bu boktan iş lere bir süre ara vermek istiyorum.” Gözlerimi devirerek kumandayı aldım ve oyununu baş tan başlattım. İlk otuz saniye içinde öldürülmeyi başardıktan ve bir zombi tarafından yendikten sonra Sin kumandayı elim den çekti. “Sen benimle gelirsen bateri sololarını kim çala cak?” diye sordum şeker gibi bir sesle. “Kahrolası erkek arkadaşın...” Oyunda benden biraz daha uzun -toplamda üç dakika- dayandı ama sonunda düz ekranda, üstlerinden kanlar akan harflerle Oyun Bitti yazdı. “Ne halt yemeye bunu böyle ayarlardın?” diye sordum Sin kumandayı bana uzatırken. Alaycı bir şekilde gülerek bana baktı. “Katliam gibi gö rünsün diye...” Daha sonra video oyunlan hakkında sohbet edip kuman dayı paslaşarak otuz dakika boyunca oturduk. En sonunda cesaretimi toplayıp ona Zoe’yi sordum. Sorum karşısında ince yüzü bulutlansa da yüzüne anında kayıtsız bir ifade yerleştirip omzunu kaldırdı. “Cilla yüzünden öfkelendi ve bana benden böyle bir şeyi zaten beklediğini söy ledi ama bilemiyorum.” Sesi titriyordu ve kumandayı tutan elini sıkmıştı. “Kahrolası mesele şu ki o iki kızı da becermedim." 333 F m ily Snm v “Bunu Zoe [ve söyledin mi?” diye sordum kısık sesle. “Neden söyleyeyim ki? Zaten başından beri kötü sona mahkûm uz." Sinjin'den bu sözleri, başından beri kötü sona mahkû muz demesini duymak ağzımda ekşi bir tat oluşmasına neden olm uştu. Ona yanıldığını kanıtlamaya karar verdim. Kötü olan şuydu k i... şimdi söyleyeceğim şeyi ona öğüt olarak mı yoksa kendim e moral vermek için mi söyleyecektim bilmi yordum . “Belki de yolunda gideceği anlamına geliyordur bu.” Dizlerimi göğsüme çekip kollarımı bacaklarıma sardım. “Bi lirsin, tıpkı o destansı romantik aşklar gibi...” Sinjin dediklerimi ciddi olarak düşünüyormuş gibi bana yandan bir bakış attı. Sonra düşünceli halinin yerini dudak bükm e alınca onu kaybettiğimi anladım. Sinjin’le bazı şeyler çok uzun sürmüyordu. “Destansı romantik aşklar hep kötü sona mahkûmdur. Bu yüzden destansı oluyorlar zaten...” Lucas’m gürültüyle otobüsün koridorunda ilerleme ses leri sohbetim izin sonlanmasına neden olunca Sinjin kuman dayı bana verdi. “Ben gidip ses provasından önce biraz kestireceğim .” Sonra yeşil gözlerinde uyarı ışıklarıyla L u cas’a baktı. “Yani provaya kadar saçmalıklarınızla beni uyandırm ayın.” Lucas arkadaşına ukalaca sırıtarak kafasını kaşıyıp kar makarışık siyah saçlarının gözüne düşmesine neden oldu. Ar dından bakışlarını bana çevirdiğinde midemde bir şeylerin kanat çırptığını hissettim. 334 Temas “Mümkün olduğunca gürültülü olmak için elimden ge leni yapacağım, Sin,” dedi Lucas. Sinjin homurdanarak otobüsün arka kısmına geçti ama birkaç saniye sonra kafasını tekrar oturma odasına uzattı. “Unutmadan,” Elinde iki bateri bageti vardı. Bana doğru tek tek attığı bagetleri yakaladım. “İmzaladım falan filan işte,” dedikten sonra ben bir teşekkür bile edemeden gitti ve kom partımanında yüksek sesle Puddle of Mudd'ın “Famoub” şar kısını açtı. “Beni korkutmaya başlıyor. Son zamanlarda çok... na zikleşti.” Elinde Red Bull tenekesiyle küçük mutfağın tez gâhına yaslanmış olan Lucas'a baktım. “Sen de bayağı... dinlenmiş görünüyorsun.” Enerji içeceğinin kapağını açtı. “Yolda geçirilecek iki haftamız kaldı. Kesinlikle dinlenmiş hissediyorum.” Hayvani bir edayla sırıtarak yanıma çöktü ve kucağına oturmam için bacağımı tutup beni kendisine doğru çekti. Bacaklarımın ara sını aletine sürtüp tişörtümün üstünden göğsümü öpmek için sırtımı gerdiğinde cıyaklamamak için elimin arkasıyla ağzımı kapattım. “Tanrım, şu halin...” Sehpanın üstünde titremeye başlayan telefonum lafının kesilmesine neden oldu ama söyleyeceği şeyin, az önce Sinjin ’in dediği gibi bok gibi göründüğüm olmadığından emin dim. İlk başta telefonu açmak gibi bir niyetim yoktu ama sonra Lucas açmam için bacağımı hafifçe sıktı. Gönülsüzce uzanıp aldığım telefonun ekranına baktığımda arayanın bi335 Emily Sno\\' 1inm eyen nutnara olduğunu gördüm. Yanıp sönen ekrana ba karken içime bir endişe dalgası yayıldı, çünkü aklıma gelen ilk kişi Sam 'di. Şim diye dek benimle uğraşmak için yalnızca sözcükleri kullanm ıştı. Bunu itiraf etmekten ne kadar nefret etsem de adresim i bulm ak muhtemelen çok kolaydı çünkü internet si tem deki İletişim başlığı altına adresimi de eklemiştim. Bu aptalca bir şeydi; bu yüzden internetten hiçbir şeyin gerçek ten kaybolm ayacağım bilsem de daha sonra adresi derhal si teden kaldırmıştım. A m a Sam mesajıma bile cevap atmadığı halde telefon num aram ı bulma zahmetine girer miydi? Sakin o/, dedim kendi kendime. Acele hükme varma da lanet olasıca telefonu aç... “Aç şu telefonu, Kırmızı.” diye mırıldandı Lucas kula ğım a. “Aç da başladığımız işe geri dönelim bir an önce...” Titreyerek kafamı salladım ve aramayı cevaplamak için parm ağım ı ekranda kaydırdım. Telefonu kulağım a koydu ğum da hattın diğer ucundaki ses çoktan konuşmaya başla m ıştı. K onuşanın operatör olduğunu anladığım da içim rahatladı. Eh, bir nevi rahatladı. “ ... Rebecca Previn tarafından ödemeli aranıyorsunuz.” Arayan annemdi. Geçm işte bunun gibi kaç arama aldığımı hatırlamıyor dum am a geçen sene oldukça azalm ıştı. Ona verecek bir ^eyim kalm adığı için annemin de bana ihtiyacı kalmamıştı. 336 Temas Sebebi büyükannemi o avukata göndermesi yüzünden ona hissettiğim öfke mi yoksa eskiden kalma annemi m utlu etme arzum muydu bilmiyordum ama aramayı kabul ettim. Annem benden bir şeyler isteyeceği zamanlarda yaptığı gibi konuşm aya o yumuşak, tatlı sesiyle girmedi. Ben telefona cevap verir vermez ateş püskürmeye baş ladı. “Seni aptal küçük sürtük,” diye bağırdı. “Nasıl annemi benim aleyhime döndürürsün?” Lucas’m kucağından hızla kalkıp sesi duyulmasın diye telefonun ses düğmesine delicesine bastım. Lucas öne eğil miş, uzun parmağını endişeyle alt dudağında gezdirmeye başlamıştı. Yüzümü görmesin diye ona arkamı dönerek derin bir nefes aldım. “Neden bahsediyorsun bilmiyorum.” Annemin gırtlağından bir hırıltı yükseldi. “Bana böyle numaralar yapma, Sienna... Ben senin içini görürüm. Her zaman gördüm. Annemin zihnini bana karşı çevirmeye çalı şıyorsun ve bu doğru bir şey değil.” Burun kemiğimi sıktım. Gözlerimi yakan bir baş ağrısı çekmeyeli uzun zaman olmuştu. Annemin bu baş ağrıların dan birini anında geri getirmesi hiç şaşırtıcı değildi. “Tam olarak ne yapmışım?” diye sordum sesimi kısarak. “Erkek arkadaşının bana yardım etmesini istediğim için benden utandığını söyledi. Benden utanıyormuş. Bana haya tım boyunca böyle bir şey söylediğini hatırlamıyorum. Bana bir daha asla...” 337 Em Uy Smnv “Hayır..,” Kafamı iki yana salladım. “Büyükannem bu konuda utanç hissetmemeli... Sen hissetmelisin. Benimle hiç konuşmuyorsun bile ama hakkımda bir dedikodu yazısı okur okumaz beni beklentilerle arayıp...” Bu sefer annem benim sözümü kesti ve bağırarak ko nuşmaya başladı. “Bana yardım teklif eden bir mektup yazan şendin, yardım isteyen ben değilim.” “A nne,” diyerek nefesimi verdim. Ona böyle seslendi ğimde göğsümün yanmasından nefret ediyordum. “ Saçma lam a...” Hattın diğer ucundan kâğıt hışırdaması sesi geldi, sonra annem kesik, titrek bir sesle mektubu bana okudu. Mektup kısa ve özdü, eğer isterse Lucas’la konuşup avukatın ücretini ödemesini sağlayacağımı söylüyordu. Annem için bile böyle bir şey uydurmak ihtimal dışıydı. Annem okumayı bitirdikten sonra kalbimin bir buz ta bakasıyla kaplanmasına neden olan bir şey söyledi. “Üç hafta önce, A tlanta, Georgia’dan gönderilmiş. Yani orada oturup da yalan söylem e şimdi. Bana yalanlardan daha fazlasını borçlusun.” Bütün vücudum hissizleşmişti. “Nereden gönderildiğini söyledin?” “Sağır mısın? Dediğimi duydun.” Boğulurmuş gibi bir ses çıkardı. “Merak etme, ne senin ne de erkek arkadaşının yardım ına ihtiyacım var benim. A ma sana bir şey söyleye yim , eğer bir daha annemi aleyhime döndürm eye çalışırsan buradan çıktığım anda seni gebertirim .” 338 Temas Bunları söyledikten sonra benim konuşmama fırsat verme den telefonu kapattı. Zaten bana söylediklerinden sonra ona ne diyebilirdim ki? Telefonumu tezgâha bırakıp boş gözlerle ekra nına bakarken güçlü kolların bedenime sarıldığım hissettim. Lucas, “Annen miydi?” diye sorduğunda kafamı salla yıp nefesimi kontrol etmeye çalıştım. “Onun seni itip kak masına izin vermedin, Kırmızı. Etkilendim.” Şu anda odaklanabildiğim tek şey annemin dedikleriydi. Ona Atlanta’dan bir mektup gönderdiğimi söylemişti. Atlanta... Lucas’m eski karısı Samantha’nm yaşadığı şehir. Lucas beni kendisine doğru çevirip yüzümü incelemek için kafasını eğdi. “Ne halt istedi?” “Ona veremeyeceğim bir şey istedi.” Lucas telefonun kendisiyle alakalı olduğunu anladığı için yüzümü ellerinin arasına aldı. “Sana yardım etmeme izin ver, Si...” Göğsümden boğazıma isterik bir kahkaha yükseldi. “ Hayır. Kesinlikle... hayır. Anneme hiçbir şey vermek iste miyorum.” “O kadar kötü biri mi?” Sesinde aşağılama ya da nega tiflik gösteren bir şey yoktu, sadece merak ediyordu. Kafamı iki yana salladım. “Her zaman değildi. Yani kafası gelip gidiyordu. Bir an Seth’le benim için deli oluyor, sonra birden siktirip gitme mizi söylüyor ya da bizi kullanmaya çalışıyordu. Sanırım aile sorunlarım var, çünkü...” 339 Emily Sno\r Konuşmaya devam etmeyince Lucas kaşlarını çattı ve “Ne?” diye sordu. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. “Yanımda bü yükannem olsa bile anne babalarıyla birlikte olan arkadaşla rımı kıskanırdım hep. Babamla, başka insanların büyük amcalarıyla konuştuğu sıklıkla konuşuyorum. Annemle de işlerin nasıl olduğunu görüyorsun.” Bu son kısmı söylerken göğsümün sıkıştığını hissetmiştim. Lucas beni kendisine çekip soluklarım düzene girene kadar yapılı göğsünde tuttu. Gitmeme izin verdiğinde kol tuğa çöktüğümde birazcık kontrol kazanmıştım. Lucas önümde diz çöküp başparmaklarıyla bacakları mın arka kısımlarını ovaladı. “Bak, benim David’le gidip bir işe bakmam lazım ama eğer gerekirse.. Kafamı hızla sağa sola salladım. “Hayır, sen işini yap... Annemin saldırılarına maruz kaldığım her seferinde kendimi kapatsaydım şu anda hâlâ yerde kıvranıyor olurdum.” Lucas giyinmeye gidince, ben de onun bir an önce git mesini beklerken koridorda volta atmaya başladım ve o oto büsten iner inmez telefonuma sarılıp Sin duymasın diye dışarı çıktım. Büyükannemin telefonunu açmasını beklerken kollarımı bedenime sardım. Eğer bırakırsam parçalara ayrı lacağımdan korkuyordum. “Senin için erken bir saat,” diye cevap verdi büyükan nem telefona. Keskin bir nefes alarak direkt konuya girdim. “H ak kımda tuhaf bir şeyler gönderildi mi sana?” 340 Temas “Sienna, bu ne...” “Gönderildi mi? Ben turneye geldiğimden beri mektup veya başka bir şey aldın mı?” Büyükannemin sağır edici sessizliği bilmek istediğim her şeyin cevabını veriyordu. Göğsümdeki bütün oksijenin boşaldığını hissettim. “Neden bir şey söylemedin?” “Çünkü daha dün geldi,” dedi savunmacı bir sesle. Devam etmeden önce titrek bir nefes aldı. “İlk satırını okur okumaz o gaddarlık dolu çöpü yırtıp attım. Birileri, sırf ki minle birlikte olduğunu onaylamıyorlar diye hakkında ne dü şündüklerini söyleyen terbiyesizce bir not gönderdiğinde sana söyleyeceğimi mi sanıyorsun?” “B en...” Kafamı asfalta doğru eğip gözlerimi, terlıkli ayaklarımın birkaç santim ötesindeki kırık bir cam parçasına diktim. “Büyükanne, nefret dolu biri sana öyle bir şey gön derdiği için üzgünüm.” Öylesine biri değil. Samantha... Büyükannemin de an nemin de aldığı mektupların arkasında Samantha’nın oldu ğundan yüzde yüz emindim. Büyükannem her şeyin yoluna gireceğini söylerken mi demin bulanmasına neden olan bir karara vardım. Artık Sam’in saçmalıklarına ailem de dahil olduğu için Lucas’a hiçbir şey söylememe planlarım camdan aşağı uç muştu. Lucas, grubun öğleden sonraki ses prov asından hemen 341 Emilv Snow' Önce gittiği için olanları ona bu akşamki konserden sonra an latmaya karar verdim. Konser esnasındaysa dikkatimi nere deyse hiç sahneye veremedim ve zamanımın çoğunu Sam yeni bir mesaj gönderdi mi ya da büyükannem bir not daha aldığını söylemek için arar mı diye telefonuma bakarak ge çirdim. Uzun zamandır hiç bu kadar gergin olduğumu, midemin bu kadar bulandığını hissetmemiştim. Eski karısı söz konusu olduğunda Lucas’m nasıl tepki verdiğini görmüştüm ve bu tepki yüzünden büyük stres al tındaydım. Samantha hakkında soru sorulduğunda otomatik olarak sessizliğe bürünüyordu. Bu seferki de aynı şekilde sonuçlanacaktı. Ya da birkaç ay önce Atlanta’daki o otel odasında olduğu gibi çılgına dö necekti. Sahne arkasındaki bütün işler tamamlandığında saat gece bire geliyordu. Tyler, personel otobüsündeki mekanik bir arıza nedeniyle ufak bir gecikme yaşanacağını söyledi ğinde Wyatt bizi Cal’le paylaştığı otobüse davet etti. Bu da Lucas’la konuşmamı yine ertelememe neden oldu. Konser mekânının sahne arkası alanından otobüse doğru ilerlerken Lucas dönüp geri geri yürümeye başladı. Kaşımı kaldırarak ona baktığımda, “Benim gidip birkaç dakikalığına Tyler’la konuşmam gerek...” Dudakları rahat bir gülümse meyle kıvrıldı. “Sen önden git...” Saçlarımı yüzümden geriye iterek kafamı salladım. “Ama Lucas?” Lucas yürümeyi kesip bana döndü ve bir şey 342 Temas söylememi sabırla bekledi. Ellerimi ovuşturarak ona doğru döndüm. “Yarın eve gitmek için ayrılmadan önce seninle ko nuşmam lazım, tamam mı?” Kesinlikle geri gelene kadar bekleycmeyecek bir konu, diye ekledim içimden. Lucas eğilip yumuşak dudaklarını benimkilere değdirdi ve dişleriyle alt dudağımı çekerek geri çekildi. "Güzel.. Benim de sana söylemem gereken birkaç şey var.” Lucas’ın hâlâ çalışmakta olan personel otobüsüne doğru ilerleyip içeri girmesini izledikten sonra önümdeki otobüsün basamaklarını tırmandım ve içeride gümbürdeyen bir I heors of a Deadman şarkısıyla karşılandım. Bu, Cal ve Wyatt'ın yaşadığı yere ilk girişimdi ama oto büslerinin içinin bizimkine çok benzediğini hemen fark ettim. “Umarım şu vücuttan içki içme işine ha/ırsındır.” dedi Cal mutfaktan. Ona doğru yaklaşırken gülen kahverengi göz leriyle bana baktı. Elindeki iki şişeyi - biri votka, diğeri ba haratlı rom du- kaldırıp kafasıyla tişörtümün eteğini işaret etti. “Üstündekini şimdi mi çıkartacaksın yoksa bu işi sonra mı yapacağız?” “Rüyanda yapacağız, Calvin.” Koridorda ilerleyip küçük mutfağı geçerek oturma ala nına vardım. Cal, mutfak masasının yanında durmuş, koltuk taki kirli çamaşırlara burnumu kırıştırarak baktığımı görünce şatmı kafasına dikti. “Oturabilirsin. Kirli çamaşırlar sem ısır maz. Burnu havada bir sürtük olmana gerek yok,” diye ta kıldı alaycı bir sesle. 343 Emilv Srnnv CaPin alayım duymazdan gelip mor bir sutyeni kenara atarak koltuğa çöktüm. “Senin D kupu sevecek bir adam ol duğunu düşünmezdim, Cal,” dedim. “Göğüslerinin daha küçük olduğunu sanıyordum.” Bronz teninin kızardığını gördüğümde oldukça şaşır dım. “Şu meşhur Heidi geçen hafta buradaydı.” Kafamı kal dırdığımda Wyatt'ın elinde sigara, üstü çıplak halde otobüsün diğer kısmından geldiğini gördüm. Heidi... Bu isim tanıdık geliyordu. Dudaklarımı bükerek ismi nerede duyduğumu dü şünürken Wyatt devam etti. “Kylie’nin arkadaşlarından biri... Bu yıl New Orleans gezisine onunla gitmişti.” “Ah, anladım.” Şimdi, şubat ayında büyükannemin ve randasında Kylie’yle yaptığım konuşmayı çok iyi hatırlıyor dum. Lucas Ta yemek yemem için beni kandırmış olmasından dolayı özür dilemeye geldiğinde Heidi’den bah setmişti. “Bu hafta sonu da Atlanta’da Kylie’yle olacak mı?” diye sorduğumda Wyatt sarı kafasını hızla sallayıp ağzını dramatik bir şekilde hareket ettirerek, “Hayır,” dedi. “Heidi’nin yanında ancak kısa süreliğine durmaya kat lanabiliyorum,” diye açıkladı, koridorun karşısındaki iki ki şilik masaya otururken. “Bu yıl onu çok fazla gördüm. Daha fazlası lanet olası aklımı kaçırmama neden olur.” Otobüsün kapısı ardına kadar açıldı ama gelen Lucas değil, siyah saçları aldığı duştan sonra hâlâ ıslak olan Sinjin ’di. Yüzümdeki bakışı gördüğünde koridorun ortasında durup bitkin yeşil gözleriyle bana meydan okur gibi baktı. 344 Temas “Ben de seni gördüğüme memnun oldum.” Buzdolabından bir bira kapıp yanıma oturdu ve bacaklarım W yatt’ın otur duğu masaya koydu. “Bütün akşam araba farına yakalanmış geyik gibiydin,” dediğinde kafamı ona doğru eğdim. “Kahretsin, hatta fara yakalanmış geyikten daha berbattın.” Çünkü liderinizin eski karısı ailemle oyunlar oynuyor. “Beni izlediğini duymak tüylerimi ürpertti,” diye karşı lık verdim. Sinjin bir şeyler mırıldandı ama döndüğümde onun Wyatt’la yüksek sesle tartışmaya başladığım gördüm. Bunun üzerine Sin’den biraz uzağa kayarak cebimdeki telefonumu çıkardım ve ekrandaki %5 şaıj uyarısını görüp homurdandım. Ayağa kalkıp, Lucas’a mesajımı iletmesi ko nusunda daha çok güvendiğim Wyatt’a döndüm. “Lucas ge lirse bizim otobüste onu beklediğimi söyler misin?” Wyatt’tan söz aldıktan sonra da dışarı çıktım. Bu gece dışarısı oldukça serindi. Otobüsümüze bindiğimde titreyerek kollarımı kendime sardım ve ellerimi kollanma sürttüm. Ar dından telefonumu şarja taktım ve topladığım valizi açıp ya nımda getirdiğim tek hırkayı -geçen sene Noel’de eski patronumun verdiği Echo Falls hırkası- buldum. Yatak odamızdan çıkıp Sinjin’in kompartımanından ge çerken yatak örtülerinin hışırtısını duyarak olduğum yerde durdum ve dönüp kapının yanındaki lamba düğmesine bas tım. Sinjin’in yatağındaki örtülerin altında birinin yatmakta olduğunu görünce burnumdan alaycı bir nefes verdim. “Cal ve Wyatt’tan sıkıldın mı?” diye takıldım ona. 345 Emily Sno\v Ama yataktaki kişi döndüğünde örtülerin arasından uzun, parlak ve siyah saçlarla mavi-yeşil gözler göründü. vkSinjin orada mı?” diye sordu Cilla. Sonra masum bir edayla kirpiklerini kırpıştırdı. “O halde gidip benim için onu çağır, Biber. Onunla küçük bir konuşma yapmamız gerek...” 346 On Sekizinci Bölüm Uzun bir süre boyunca tek kelime etmeden Cilla 'ya, benden hiç hoşlanmadığını tekrar tekrar yüzüme söyleyen sarhoş kadına bakakaldım. Görüşüm bulanıklaşmaya başla dığında gözlerimi üstünden çektim ve burnumdan birkaç kes kin nefes alarak Sinjin’in yatağının karşısındaki yatağa düzgünce bırakılmış siyah battaniyeye baktım. Cilla Craig, onunla ve Samantha’yla tanışana kadar hiç hissetmediğim şeyleri hissetmeme neden oluyordu. Bakışlarımı ona çevirdiğimde bana sırıttı. “Sen Sinjin’in yatağında ne arıyorsun cidden?” diye sor dum. Cilla ellerini yatağın kenarına dayayarak doğrulup oturdu ve perde misali siyah saçlarını çıplak om/unun arka sına atıp kurum rengi kirpiklerinin altından cilveli bir şekilde baktı. Düzgün düşünemeyecek kadar alkollü olsa da her ha reketini seksileştirmeyi başarıyordu. Bu nedenle gözümün 347 Emily Sno w Önünde onun Sinjin’in değil de Lucas’ın yatağında beklemesi canlanmıştı. Dişlerimi sıktım. “Bu akşam seninle uğraşacak halim yok. Sinjin burada olduğunu biliyor mu?” ‘‘Ne yaptığım belli değil mi, Biber?” dedi boğuk sesiyle. “Onun geri gelmesini bekliyorum. ” Manikürlü tırnağını çe nesine vurdu. “Belki de Atlanta’ya kadar sizin otobüste yol culuk ederim.” Kafamı inanamaz şekilde iki yana salladım. Benimle dalga geçiyor olmalıydı. Yüz ifadesi değişmeyince yüzde yüz ciddi olduğunu anlayarak kaşlarımı çattım. “Niye kendini böyle bir duruma sokuyorsun ki?” Sinjin sana hakaret edip grubunun turneye hiç katılma mış olmasını dilediğini söylesin, Lucas da haftalardır yaptığı g ibi seni görmezden gelsin diye... Bu sözleri direkt olarak söylememiş olsam da Cilla da aynı şeyleri düşünüyor olmalıydı ki gözlerine yansımayan küçük bir kahkaha attı ve parmaklarını gergin bir şekilde saç larından geçirdi. “Güven bana, Sinjin uzun süre kin tutmaz,” dedi. “Kendinden bu kadar emin olmana sevindim.” Ona sert bir şekilde gülümsedim. “Ve bok gibi davrandığın adama bu kadar inancın olm asına...” Cilla kafasını geri atarak güldü. “Benimle alay mı ediyor sun, seni aptal sürtük! Onunla birkaç hafta geçirdin diye hak kında bir şeyler bildiğini sanma çünkü bilmiyorsun.” 348 Temas Sendeleyerek çıplak ayaklarının üzerinde kalktı ve bana yak laştı. Saçları ve halter yakalı tişörtünden yayılan votka ve kus muk kokuları yüzünden elimle ağzımı kapattım. “Hiçbiri hakkında hiçbir şey bilmiyorsun. Özellikle de Lucas hak kında...” Gözlerimi kısarak ondan uzaklaştım. “Sin’in bir süredir seni aşmış olduğunu biliyorum. Onun bir çeşit son çare ol madığını ve senin kendisini o şekilde kullanmana izin ver meyeceğini biliyorum. Ve biliyorum ki sen...” Cilla küçükseyici bir şekilde sırıttı. “Ah hayatım, benim hakkımda da hiçbir şey bilmiyorsun.” Kararlı bir şekilde devam ettim. “Sorunların olduğunu biliyorum. Ve senin hakkında bilmem gereken tek şey de bu Priscilla...” “Bunların hepsini Lucas’ın kapı paspası mı söylüyor? Ne hoş... Söyle bakalım, Biber, onun sana şimdiye dek iki kez siktirip gitmeni söylemiş olması nasıl hissettiriyor? Canın yanmış olmalı...” Bana ilk kez böyle bir şey söylemiyordu. Ve Lucas'm müziği için ona katlanmam gerekiyorsa bile bu kesinlikle uzun sürmeyecekti. Yine de bu kendimi daha iyi hissetmemi sağlamıyor, ona yumruk atma isteğimi yok etmiyordu. Hayatım boyunca hiç şiddet eğilimli biri olmamıştım ama Cilla ve Sam’in arasında kaldığım bu günlerde inanıl maz derecede sabrımın sınırına gelmiştim. “Ne komik,” dedim dar alanda geri geri giderken. Cilla 349 Emily Sno\v yüzüne oturttuğu avcı gülümsemesiyle peşimden oturma ala nına geldi. Kollarımı göğsümde kavuşturdum. “Bunu ‘hayır’ı hâlâ cevap olarak kabul etmeyen biri söylüyor. Bu nasıl his settiriyor?1* Cilia’nın tüm vücudu irkildi. Kafasını hafifçe çevirip düzgün durabilmek için avuçlarını masaya dayadı. Omuzları titremeye başladığında orada öylece dikilip bir sonraki ham lesini beklerken ağlıyor muydu, gülüyor muydu bilemiyor dum. Sonunda sırtını dikleştirip bana baktığında her ikisini de yaptığım fark ettim. “Onu önemsemek istediğimi mi sanıyorsun?” Ellerinin tersiyle gözlerinin kenarlarını sildi. Sonra şeritli topuklularını koltuktan alıp yanımdan geçerek çıkışa yöneldi. “İnan bana, istemiyorum. Bu sabahtan itibaren yola gelip senden kurtu lacağı umudumu da kaybettim zaten.” Bu sabah ini? Hızla döndüm ve otobüsten inemeden önce kolunun üst kısmını kavradım. “Sen neden bahsediyor sun?” diye fısıldadım. Bir an için şaşırmış göründü ama sonra gözleri kısıldı ve dudaklarında tatmin olmuş bir gülümseme belirdi. Beni gafil avladığı için memnun olmuştu. Bunu görmesine izin verdiğim için içimden kendime küfrettim. “Eh, belki de yola gelmiş ve onun için nasıl bir felaket olacağını fark etmiştir.” Elimden kurtulup kolunda tuttuğum yer ovaladı. “İyi geceler, Biber...” Daha önceden planladığım gibi diğer otobüse gitmek ye 350 Temas rine kendi otobüsümüzde kaldım. Lucas, ne kadar muhteşem olduğunu duyduğu zamanlarda yüzüne yerleşen o kendini be ğenmiş gülümsemesiyle beni bulmak için geldiğinde öfkeden kuduruyordum. Cilla gittiğinden beri söylediklerini düşünmek için çok vaktim olmuştu ve şu anda önümü bile göremiyordum. Kıskançlık, belirsizlik böyle bir şeydi işte. İnsanı gırt lağından yakalıyor ve düzgün düşünemez hale getirene dek sıkıyordu. Sinjin’in ilk gece beni uyarmasına şaşmamalıydı. Lucas arka kompartımanın girişinde durup bana baktı. “Her şey yolunda mı, Si?” diye sordu nazik bir sesle, kızar mış yüzümü görünce. “Bu sabah Cilla’yla mı birlikteydin?” diye sordum göz lerimi yataktan ayırıp ona bakarak. Lucas'ın omuzları gerildi. “Sana Öyle mi söyledi?” diye sordu öfkeyle. Dişlerimi sıktım. “Onunla mı birlikteydin?” Lucas kapıya yaslanıp kafa salladı. “Evet... Ama düşün düğün biçimde değil. David’le işimizi bitirdikten sonra Tyler’la buluştum. Cilla da onunlaydı. Birkaç kelime ettik ama hiçbiri hoş değildi.” Kollarımın ait kısımlarını bacaklarıma dayayıp kafamı eğdim. Saçlarım yerleri süpürüyordu ama umurumda değildi. İlk olarak neler olduğunu sormadan hemen tepesine çıktığım için kendimi aptal gibi hissediyor, ona bakamıyordum. “Cilla öyle söyledi k i...” Sesim kesilince gelip yüzümü ellerinin arasına aldı. Emily Sno\v “Yine aynı şeyi yapıyorsun/' diye homurdandı. “Sana ne halt söyledi?” “Hiçbir şey... Sadece kafam karıştı. Cilla sarhoştu, Sin jin ’in buraya gelmesini bekliyordu.” Lucas sert bir kahkaha attı ama nasırlı başparmaklarını yanaklarımda dolaştırırken dokunuşu nazikti. “Sinjin’den önce senin gelmen iyi olmuş. Doğum gününde Zoe’ye yap tığı şeyi hâlâ unutmadı.” “Ben de unuttuğunu düşünmemiştim.” Büyük yatağın kenarında yanıma oturdu. Vücudu be nimkini ısıtıyordu. “Otobüsü tamir ettiler. Yakında yola çı karız,” dedi. “Memleketine doğru...” Samantha’ya... Cilla’ya kızgın olmayı ne kadar istesem de asıl önemli mesele Samantha’ydı. Lucas’ın gülümsemesi soldu. “Benimle konuşman gerek,” dedi. “Hadi anlat, Kırmızı... Anlatmazsan sana yar dımcı olamam, hiçbir şey yapamam.” Bu sözleri onun söylemesi çok ironikti, bu yüzden titrek bir nefes verdim. Lafı dolandırmaya gerek yoktu, direkt ola rak söylemeliydim. “Lucas... Sam bana ulaştı.” Lucas’ın yüzünden bir sürü duygu geçti; kafa karışıklığı, şok, öfke. “Bugün mü? Seni bugün mü aradı?” Sesi buz gibi ve ifadesizdi. Kafamı iki yana salladığımda, “Ne zaman?” diye hırladı. “Turneye başladığımız günden beri...” Keskin bir nefes aldı. “Tanrım, Sienna. Ne söyledi?” Se 352 Temas sindeki korku anlaşılmayacak gibi değildi. Bu yüzden ben de korkmuştum. “Mantıklı bir şey söylemedi. Tek bildiğim, benimle ir tibata geçtiği günden beri kahrolası Your Toxic Sequerin Yoko’su gibiyim. Müşterilerimden biri kıçıma tekmeyi bastı ve annem aradığında ona hiç göndermediğim bir mektup yü zünden beni azarladı. Sam aynca büyükanneme de ulaşımş.” Son cümleyi bağırarak söylemiştim. Yataktan kalkıp ellerimi saçlarımdan geçirdim. “Bana yaptığı her şeye katlanabilirim ama büyükanneme mektup yollamış ya!” Lucas beni durdurup bileğimi kavradı. “Bana bunları hiç anlatmadın.” Ses tonu yumuşak ve tehlikeliydi ama kafamı sağa sola salladım. “Neden anlatayım ki?” diye bağırdım. “Senin aleyhinde elinde ne kozu olduğunu sorup durdum ama müziğini kötü etkilediğini söyleyerek konuyu kapattırdın. Ne halt yemeye sana anlatacaktım?” Lucas beni bırakıp ellerini sertçe yüzüne sürdü. Kesik ve güçlü nefesler alıp veriyordu. “Yarın gidip onu göreceğim ve buna bir son vereceğim.” “Sonra ne olacak? Elinde koz bulunduğu için parmak larını şaklattığı anda benim gitmem gerektiğine mi karar ve receksin yine?” Lucas ayağa fırlayıp tepeme dikildiğinde ona tepki ver meye fırsatım bile olmadı. “Hayır, bir daha asla...” Kafasını iki yana salladı. “Senin gitmene izin veremem, anlamıyor 353 Emily Snow musun? Eskiden, birilerinin nefes gibi olduğu saçmalığım duyduğum zamanlarda gülerdim ama kahretsin, şimdi sen benim nefesimsin. Hayatım boyunca ihtiyacım olan her şey s in /’ Kısık, hayvani bir ses çıkartarak kafasını geriye attı. “Tanrım, ben de sana benimle. Cümlesini bitirmesini beklerken odanın etrafımda dön meye başladığını hissettim. “Seninle ne?” diye fısıldadım te reddütle. Lucas cebinden bir şey çıkardığında gözlerimi sıkıca ka pattım ve elindekini avucuma bastırırken kafamı iki yana sal ladım. Sonra yatağın ucuna ilişerek minik kutuyu köşeleri tenime batana dek sıktım. Onunla evlenmemi istiyordu. Onca zaman varken bana şu anda evlenme teklif edi yordu. “Sam’den sonra,” diye başladı önümde tek dizinin üs tüne çökerek. “Bunu bir daha asla yapmayacağımı söyledim. Kendime bir daha öyle bir şey yapmak istemiyordum ama seninleyken tek düşünebildiğim bu. Benimle evlenmeni isti yorum, Sienna. Seni hayatımda, yatağımda, çocuklarımın an nesi olarak, kahrolası ilham perim olarak istiyorum.” Göğsümün sanki içeride birileri halatla sıkıyormuş gibi sıkıştığını hissederek kollarım gövdeme sardım. “Lucas, Sam ’in elindeki kozu söyle bana...” Gözlerimi açarak ona baktım. “Lütfen, söyle...” Kafasını sağa sola sallarken titriyordu. “Bana bir cana varmışım gibi bakmana izin veremem.” 354 Temas Ciğerlerimin alev almasına neden olan bir nefes aldım ve gözyaşı seli başlarken kafamı kucağıma eğdim. Kuru ya naklarımdan akan sıcak ve yakıcı gözyaşları minik kare ku tunun üstüne düşerek mavi kartonun rengini koyulaştırdı. Ona bir kez daha sordum ama Lucas yine cevap vermeyi red detti. Tekrar konuşmaya başladığımda nefes alamıyor, keli meleri ağzımdan çıkartamıyordum ama sonunda fısıldamayı başardım. “O zaman olmaz, Lucas. Seninle evlenemem.” 355 On Dokuzuncu Bölüm Ertesi sabah gözlerimi açtığımda Lucas’la paylaştığımız büyük yatakta tek başımaydım. sırtüstü dönüp otobüs tava nına gömülü loş lambaya bakarak dün gecenin bir rüya olup olmadığını düşündüm. Hayır, dün gecenin bir rüya olması için dua ettim. A m a sonra, komodinin yanı başında duran G ibson gitara baktım. Bu komodinin üstünde, Lucas’ın dün gece bana vermeye çalıştığı küçük kutu duruyordu. Lucas bana evlenme tek lif etmişti. Ben de hayır demiştim. Sevdiğim adamı reddetmiştim. Yan tarafım a dönüp dizlerimi göğsüme çekerken dudak larım dan kısık bir inlem e yükseldi. Dökülmek üzere olan gözyaşlarını durdurmak için gözlerimi kapattım ve avucumu göğsüm e bastırdım. A m a göğüs kafesimin derinliklerindeki sancı geçm edi. Düzgün nefes alamıyordum. H ayır demiştim. 356 Temas Otobüsün durduğunu hissedip sonunda Atlanta’ya var dığımızı anlayana dek kafamda yüzlerce düşünceyle bu şe kilde yattım. Otobüsün ön kısmından gelen sesleri, Lucas ile Sinjin’in konuşmaları ve Wyatt’ın derin sesi duymaya baş ladığımda kalkıp onlarla yüzleşmek zorunda olduğuma karar verdim. Bugün eve geri dönecektim. Nashville’de bulmayı başardığım bu işten sonra da ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Çünkü Lucas’a hayır demiştim. Sonunda yataktan çıkıp kendimi giyinmeye zorladım. Zamanında alırken kendimi mutlu ve canlı hissetmemi sağ layan halter yakalı, vintage tarzı, fırfırlı elbiseyi giyip düzel tirken ellerim ve bacaklarım deli gibi titriyordu. Bugün kendimi hiç mutlu ve canlı hissetmiyordum. Midemde boş ve soğuk bir his vardı. Ben eşyalanmı toplarken Lucas benim ona gitmemi beklemeden yanıma geldi. Üstündeki kot pantolon ve alametifarikası siyah tişörtlerinden biriyle kapıda dururken çok ya kışıklı görünüyordu. Kafasıyla bana selam verdiğinde siyah saçları gözlerine düştü. Aramızdaki çekim öyle güçlüydü ki ona yaklaşmama neden olmuştu. Elimin yan tarafıyla saçını geriye iterken içimde bir şeylerin öldüğünü hissettim. Bana bakan ela gözler acı, hüzün ve pişmanlık doluydu. “Seni rahat bıraktığından emin olacağım,” dedi kısık sesle. “Yemin ederim.” Geri çekildim ve kafamı eğip parmaklarımdan birindeki açık pembe ojenin kalkmış yerine baktım. “Ben sadece ai357 Emily Smnv lemdcn uzak durmasını istiyorum." Dişlerimi sıkarak derin bir nefes aldım ve ona baktım. “Ve senden... Sana yapacak larından korkuyorum." “Şimdiye kadar hiçbir şey yapmadı, Kırmızı.” Ama bu doğru değildi. Lucas’tn hayatını mahvetmişti. Parasını ve zamanını çalmış, hayatına devam etmesini imkân sız kılmış ve... ona yaptığı şey her neyse onu sürekli hatırlat mıştı. “Seni seviyorum. Bunu biliyorsun, değil mi?” dedim. Lucas yavaşça ilerlerken otobüsün zemini gıcırdadı. Sır tımda kaydırdığı elleri nazikti. “Biliyorum. Neden hayır de diğini de biliyorum. Ama geri geleceğini de biliyorum.” Boğazımdaki yumruyu yutkundum. “Beni yanında iste miyorsan gelemem ki...” Kafasını benimkine eğip şakağıma doğru konuştu. “Sen benim için doğru kişisin Sienna. H ayatım da sana olduğu kadar kim seye ihtiyaç duymadım. Kimseyi istemedim de... Bunlar gibi hisler -san a karşı olan hislerim - dün akşam olan lar yüzünden bitmeyecek. Bunun yüzünden gitmene izin ver m eyeceğim .” Y üzüm ü hafifçe kaldırdığım da burnumun ucu burnuna sürtündü ve en sonunda gözlerimiz buluştu. Bir an için onda, gözlerinde kayboldum . “Aramızda sırların olmasını istemi yorum sadece.” “ Ya bu sır bir canavar gibi görünmeme neden olursa?” D ün gece de kendisi için bu kelimeyi kullanmıştı. Canavar... Bu kelim e vücudumdaki tüm kemiklerin, tüm kasların büyük bir korkuyla çığlık atm asına neden oluyordu. Bunu düşün- 358 Temas meşine neden olacak ne yapmıştı? “O zaman ne halt olacak?” Düşünceli yüzünü incelerken söyleyecek söz bulamı yordum. O zaman ne olacaktı? “Sen bir canavar değilsin. Benim için asla öyle bir şey olamazsın.” Üzüntü dolu gülümsemesi kalbimi, gözlerindeki bakışlar dan çok daha fazla acıttı. “Asla mı?” diye sorduğunda kafamı iki yana salladım. Beni kendisine çekip kafamın tepesini öptü. “Uçağını kaçırmadan havalimanına gitsek iyi olur.” Atlanta’dan Nashville’e yaptığım son yolculuk gibi bu da hüzünlüydü. Ama bu sefer Lucas’ı kendi isteğimle bırak mıştım. Hâlâ yenmeye çalıştığım zayıf yanım Nashville’e vardığım anda Lucas’a geri dönmek istedi ama bunun hiçbir sorunumuzu çözmeyeceğini biliyordum. Annem yüzünden yıllarca yalanlar ve saçmalıklarla uğraşmıştım ve tüm bunlar yüzünden şimdi aramız bu kadar bozuktu. Uçaktan inerken midemin bulanmaya başladığını his settim. Ve bulantım, büyükannem beni eve götürürken tele fonumda gördüğüm mesajlar nedeniyle daha da arttı. Bir Tori’den, iki tane de Ashley’den mesaj vardı. Tori'nin mesajı neşe doluydu; Los Angeles’a gittiğimde beni görmek için sa bırsızlandığını söylüyordu. Ama Ashley’nin yazdıklarını gör düğümde kalbim dondu. 09.52: Lütfen grubun ayrılmadığını söyle. 09.54: Eğer ayrılıyorlarsa -seni hâlâ seviyorum ama bu çok BERBAT! 359 Emily Sno\v N efesim i tuttuğum da, “ Her şey yolunda mı tatlım?'' diye sordu büyükannem kısık sesle. Kafamı deli gibi aşağı yukarı salladım. “Her şey yo lunda..." Büyükannem bana inanmadığını belli eden bir te bessüm atıp parlak mavi gözlerini yola çevirdi. “Sen yokken ev çok sessizdi," dedi muhabbet açmaya çalışan büyükannem. “Bir süre etrafta olman iyi olacak...” Ona eve geldiğim için mutlu olduğumu söylerken sanki kelimeler ağzımdan yavaş çekimde çıkıyormuş gibiydi. Bey nim sadece A shley’nin mesajına odaklanmış durumdaydı. G oogle'a Your Toxic Sequel yazarken parmaklarım tit riyordu. Doğru düzgün yazıp faydalı bir haber bulana kadar bir süre uğraştım. Sonunda bulduğum da en yeni dedikodu yazılarını gözden geçirdim. Sleaze Cop, Buzz Online ve Altem ative Enterîainm ent gibi sitelerin hepsi aynı şeyi söylü yordu: Your Toxic Sequel Sona Geldi. Ve her şeyin sebebinin, grup üyelerinden biriyle M üzik Şehri’nde yaşayan kızıl saçlı bir kadının ilişkisi olduğunu yazmışlardı. Şoka uğram ış halde kafamı geriye yatırıp koltuğa yas ladım. Böyle bir şey oluyor olamazdı. Eve vardığım ızda büyükannemin mutfakta öğle yemeği yem e teklifini sakince reddedip, üst kattaki odama koştum ve boğucu sıcağı görm ezden gelerek yatağımın kenarına otu rup haberleri doğrulayabileceğim düşündüğüm tek kişiyi ara dım. Kylie, arama sesli mesaja yönlendirilmeden hemen önce 360 Temas açıp dramatik bir sesle, neşeyle konuştu. “Merhaba güzelim! Bu sabah seni göremediğim için çok kızgınım ve.. “Grup ayrılıyor mu?” diye sordum. Kylie birkaç saniye sessiz kaldı ama sonra kafası karış mış şekilde güldü. “Şey, hayır... Benden saklamıyorlarsa tabii. Niye böyle bir şey düşünüyorsun ki?” “B en...” Yatağın kenarını kavrayıp stres topu gibi sık tım. Sonra boğazımı temizledim. “Bir dedikodu sitesinde gördüm. Arkadaşlarımdan biri de sordu.” Kylie bitkince iç geçirdi. “Bebeğim,” dedi ondan duy duğum en ciddi ses tonuyla. “Seni bunun gibi şeyler hak kında çok, çok uzun zaman önce uyarmıştım. İnternette yazılan şeylere asla ama asla aldırma... İnternet şeytandır. Yazılanlar neredeyse hiçbir zaman doğru olmaz, sen de boşu boşuna kendini üzersin. Bana güven, çünkü ben de bu yol lardan geçtim.” Tavsiyesini sindirmem için biraz süre ver dikten sonra devam etti. “Sorunun cevabını da vereyim; hayır, grup kesinlikle ayrılmıyor.” “Tann’ya şükür,” dedim bir nefes verip ayağa kalkarak. Wyatt’ın arkadan bir şeyler fısıldadığını duydum. Kylie ondan kendisine birkaç dakika vermesini istedikten sonra te lefona geri döndü. “Pekâlâ, bebeğim. Anlat bakalım, neler oluyor. Uçurumdan düşmene saniyeler varmış gibi konuşu yorsun.” Konuşmaya başladığımda susmam imkânsızdı. Odamın tahta döşemelerinde volta atarken Kylie’ye her şeyi; Sam so rununu, YTS hayran forumlarını anlattım. Atladığım tek şey 361 F m ily Sno\v L ucas'm evlenm e teklifi oldu. Dün geceden kalan yaralar hâlâ çok tazeyken bu konuyu açmak yanlış geliyordu. “Çok üzüldüm, bebeğim,” diye mırıldandı Kylie, ben konuşmayı bitirince. “Tanrım, neden bana hiçbir şey anlat madın?” Dudaklarımdan acı dolu bir hıçkırık yükseldiğinde ir kildim ve yanaklarımdan akmakta olan yaşlan fark ettim. “Ben... Lucas'ın müziğini kötü etkilemek istemedim.” Kylie iğrenmiş gibi bir ses çıkardı. “Ağabeyimin müzi ğini boş ver, önemli olan sensin, Sienna. Müzik asla senden önemli olamaz.” Kylie beş dakika sonra telefonu kapatmak zorunda kalsa da söyledikleri aklımda kalmıştı. Ashley'ye birkaç mesaj gönderip Your Toxic Sequel’in, Şimdi Neredeler: Rock Yıldızları programında kesinlikle yer almayacağı teminatını verdikten sonra günün geri kalanını çamaşırlarımı yıkayarak ve Lucas’ı düşünmeme engel olması umutlarıyla büyükannemin evini temizleyerek geçirdim. Ama işe yaramadı. Büyükannem iyi gözlem yapan biri ol duğu için ne kadar kötü olduğumu görmesin diye yüzüme neşeli bir ifade yerleştirmeye çalıştım ama akşam yemeğin den sonra “ yemekte bize Seth de katılmış, ama üniversite deki bir erkekler birliğinin düzenlediği partiye gitmek için hemen ayrılm ıştı- büyükannem mümkün olan en kibar şe kilde bana dışarı çıkmamı söyledi. “Ciddiyim, Sienna. Bütün gece burada benimle oturma nın bir manası yok,” dedi ciddi bir suratla. 362 Temas Yatar koltuğunda ayaklarını kaldırmış halde oturup en sevdiği televizyon programlarından birini, güller ve “gerçek aşk”ı arayan, saçma şekilde muhteşem görünen insanların yer aldığı programı izleyen büyükanneme yandan baktım. “Benden kurtulmaya mı çalışıyorsun, büyükanne?” diye takıldım. Dudaklarını yukarı doğru kıvırıp kafasını salladı. “Hayır, sonuçta ben seksen yaşında bir kadınım. Sen de ar kadaşa ihtiyacın varmış gibi görünüyorsun.” Pembe terliklerimi ayağımdan çıkartıp koltuğa uzandım ve ona bakıp sırıttım. “Aslında yetmiş dokuz yaşındasın bü yükanne... Ve ben burada iyiyim.” “Gidersen duygularım incinmez,” diye teminat verdi. “Biliyorum ama burada seninle kalmayı tercih ederim.’' Tam yarışmacılardan biri sepetlenirken kafamı televizyona çevirdim ama büyükannemin yüzündeki hafif gülümsemeyi kaçırmamıştım. Büyükannem programına sadık kalarak birkaç saat sonra yatmaya gittiğinde ekrana bakmaktan başım ağrıyana dek Six Feet Under'm eski bölümlerini izledim. Üst kata giden basamakları tırmanırken büyükannemin dışarı çıkma önerisini tekrar düşündüm ve Ashley’ye mesaj atıp bu gece anne babasının barında kimlerin çalacağını sordum. Yirmi dakika sonra, yatağıma girip lambayı kapatmaya hazırlandı ğım anda Ashley cevap atıp bir Five Finger Death Punch cover grubunun sahnesi olduğunu söyledi. Birkaç dakika sonra yeni bir mesaj daha geldi. 363 E/nily Snow 22.39: Umarım sessizliğin giyinmekte olduğun anlamına geliyordur. Bu akşam çalışmıyorum, yani tamamen şeninim. Ü stüm e bir kot pantolon ve omuzlarına siyah deri par çalar dikilmiş beyaz bir tişört geçirdikten sonra arabama at layıp şehir merkezine yollandım. The Beacon’ın çevresinde iki kez döndükten sonra en sonunda birkaç blok ötedeki üc retli bir otoparka park ettim ve otomatik makinede ücreti ödeyip aldığım bileti gösterge paneline sıkıştırdıktan sonra ön koltuktaki çantamı aldım. A rkam dan birilerinin geldiğini duymamıştım; bu ne denle döndüğüm de arabamın önünde duran uzun ve ince adamı görerek yerimde sıçradım. Adam kaşlarını öfkeyle çat tığı için içgüdüsel olarak bir adım geri çekildim. Adamın burun delikleri genişledi. “Her şeyi bok ettin.” Birkaç adım daha geri çekilerek kafamı hızla iki yana salladım ve bakışlarımı panikle otoparkta dolaştırdım. “Sa nırım yanlış k işiy e...” “Sienna değil misin? Lucas’m hayatını mahvedecek sür tük? Hayır, yanlış kişi değilsin.” Öfkeli bir şekilde bana yak laşırken elini cebine sokup bir şey aramaya başladı. G öğsüm sıkışırken sesimi bulmak için çabaladım. So nunda konuştuğumda sesim neredeyse duyulamayacak kadar kısıktı. “Hayır, beni başka biriyle karıştırm ış olm alısınız. B e n ...” “Seni evinden beri takip ediyorum, yalancı sürtük,” diye bağırdı. Ve o anda içime gerçek bir korku çöktü. Hayatım boyunca ilk kez gerçek korkuyu tadıyordum. 364 Temas Zıt yöne doğru kaçmaya çalıştım ama adam beni yaka layıp sırtüstü yere yatırdı. Kafam mide bulandırıcı bir güm bürtüyle asfalta çarparken ciğerlerimdeki hava tamamen boşaldı. Adam üstüme otururken nefes almakta zorlanıyordum. Düşünemiyordum. Mücadele edemiyordum. “Kalk üstümden,” dedim soluksuz bir şekilde. Çığlık atmak için ağzımı açtığımda yumruğunu iki kez kamıma indirdi. Ellerimi kamıma koyduğumda üçüncü yum ruğu engelledim ama bu kez bileğim incinmişti. Koluma ya kıcı bir acı yayıldı. Tekrar yardım çığlığı atmak istedim ama bu sefer ellerini boğazıma sardı. Canımı yakmak istiyordu. Hayır, bu adam beni öldürebilirdi. Beni öldürebilirdi ve nerede yaşadığımı biliyordu. Bü yükannemin şu anda uyumakta olduğu evi biliyordu. Ellerimi kollarına doğru kaldırıp mümkün olduğunca sert bir şekilde itip tırmaladım. Başım dönmeye, görüşüm bulutlanmaya başlarken tırnaklarımı derisine gömüp kaydır dım. Adam uluyarak ellerini boğazımdan yüzüme doğru kay dırdı ve iyice sıktı. Bu şimdiye dek hissettiğim en berbat fiziksel acıydı. Ama ses çıkarmamı engellemiyordu. Bu sefer çığlık attığımda boğuk, kesik ve korku dolu olsa da sesim çıkmıştı. Adamın avucu yüzümde şaklayıp öğürmeme neden oldu. Elimi uzatıp parmaklarımı yerde dolaştırarak bu adamla 365 Emily Stunv mücadele etmeme yarayacak bir şeyler bulmaya çalıştım. Parmaklarım anahtarlığımı bulduğunda anahtarlarımı kavra yıp adamın yüzüne batırdım. Araba anahtanrn yanağına denk gelince adam yüzünden kanlar akarken benden uzaklaştı. Sendeleyerek ayağa kalk tım ve yeterince uzağa kaçabilmek için kendimi toplamaya çalıştım. Uzak bir yerlerden birinin bağırdığını duyabiliyor dum ama sesin nereden geldiğinden emin değildim. “Gel buraya, sürtük,” diye hırladı adam bana doğru atı larak. Düşünmedim. Sadece hareket ettim. Başparmağımı Sinjin’in verdiği biber gazına dolayıp adam yere düşene kadar çığlıklarla yüzüne sıktım. İki adam koşarak otoparka girene dek de ellerimi hare ket ettirmedim. Hareket ettiğim andaysa bilincimi tamamen kaybettim. 366 Yirminci Bölüm Lucas “İçiyorsun, Luke.” Kylie kaşlarını kaldırarak parmağını kendi içeceğinin içinde kızılcık suyu ve Sprite karışımı olan bardağının ağzında dolaştırdı. “Çok fazla içiyorsun. Durman lazım ve biraz büyüyüp Sienna’yı aramalısın. Seni ısırmaz, söz veriyorum.” Sahne arkasından geldiğimizden beri yedinci ya da se kizinci biramın kalanını kafama diktim. “Tanrım, dırdırlarını hiç özlememişim,” diye homurdandım. Kylie’nin ağzı açık kalmıştı ama ben ona değil, Brady ve ufak tefek bir esmerle fotoğraf çekinmekte olan Cal’e bakıyordum. “Beş dakika önce konserin ne kadar muhteşem olduğunu söylüyordun, şimdi psikiyatrist oldun." Kardeşim içeceğini yere bırakıp dirseklerini dizlerine dayadı ve kafasını eğerek koyu renkli saçlarının yana doğru 367 Em Uy S mm' kaymasına ncdetı oldu. “Konser muhteşemdi. Ama şimdi sar hoş olmaya başlıyorsun, ben de endişeleniyorum. Ve bu akşam hiç endişe çekecek havamda değilim Lucas.” Bu sabah Atlanta’da bizimle buluştuğundan beri ne kadar endişeli olduğunu söyleyip duruyordu. Sienııa’yla ko nuşmasından sonra endişelenmeye başlamıştı ve anne baba mızla yediğimiz öğle yemeğinden sonra bana çok melankolik gözüktüğümü ve hayatında tanıdığı en kaba ve salak adam olduğumu söylemişti. Bu öğleden sonraki ses provasını ka çırdığımda yine endişelenmeye başlamıştı. Nerede olduğumu kimse sormamıştı ama kız kardeşim, konserden hemen önce sahne arkasında karşılaştığımızda hayal kırıklığına uğramış ve öfkelenmiş bir tavırla gülümsemişti. Sam ’e gittiğimi muhtemelen biliyordu. Kardeşime, eski karımın ortadan kaybolduğunu, evinden taşındığını ve geride adresini bırakmadığını öğrendiğimi söyleme ihtiyacı duymamıştım. Eskiden kirasını benim ödediğim lüks daireye yeni binleri yerleşmişti. Ve Sam’i görmeye gitmemin parayla hiçbir alakası olmadığını da kesinlikle söylemeyecektim. Bunca zamandan sonra Kylie anlattıklarımı yemezdi zaten. “Bu saçmalığın bir an önce bitmesini istiyorum.” Ka famı koltuğa yasladım. ‘T urne mi?” Turne... Bu yalanın derinlerime işlemesine izin verdim. “Evet...” Acı bir kahkaha attım. “Turne...” k'O f... Sana söylemek istediğim bir sürü şey var.” 368 Temas “Daha önce duyduğum bir şeyler mi?” Kylie sessizdi. Gözlerine bakmak için kafamı kaldırdı ğımda omuzlarını silkti. “Bazıları öyle...” “O zaman ilgilenmiyorum. Ne diyeceğini biliyorum. İş leri nasıl berbat ettiğimi biliyorum. Her şeyi düzelteceğim. Mutlu oldun mu?” “Lucas,” diye başladı Kylie yenilgiye uğramış bir sesle ama başımın ağrımasını önemsemeden kafamla iki muha birle konuşmakta olan Wyatt’ı işaret ettim. “Buraya kocanı görmeye geldin, bana bebek bakıcılığı yapmaya değil.” Kylie yanaklarım içeri çekerek koltuğundan kalktı ve sert gözlerle bana baktı. “Güven bana, inatçı bir mankafaya bakı cılık yapmak, bu akşamki programımda kesinlikle yok... Bu yüzden bana bir iyilik yap ve git gitar penanı kıçına sok...” Kylie uzaklaşıp Wyatfın yanma gitti. Wyatt katı bir ifadeyle onun kafasının üstünden bana baktı, sonra dudaklarını birkaç saniye boyunca Kylie’nin kafasının üstünde tuttu. Bana tekrar baktığında ağzını hareket ettirerek bir şey söyledi. Bir tehdit... Ben de mantıklı olan tek şeyi yaptım. Kendime bir içki daha aldım. Turnenin başladığı günden beri ilk kez sabahın kahrolası yedisinde kalkmadım. Kendi kompartımanımda, yatağın içinde kalıp Sienna'nın tatlı kokusunun rüyalarıma girmesine izin verdim. Baktığım her yerde Sienna vardı ve aramızda369 Emily Snow kileri nasıl berbat ettiğimi biliyordum. Geçmişte ne yaptığımı ona söylemeli ve kendi kararını vermesine izin vermelivdim. Bu her şeyi çok daha kolaylaştırırdı ve belki ben de olanları unutup hayatıma devam edebilirdim. Yastığımın altında titreyen telefonumla sonunda kıçımı yataktan kaldırabildim. Bacaklarımı yataktan aşağı sallayıp ekrandaki tanıdık olmayan Nashville numarasına birkaç sa niye baktıktan sonra telefonu açtım. Hattın diğer ucundaki sesi daha önce de duymuştum, bu Sienna’nm erkek karde şiydi. Ve saat onu geçmiş olsa bile uyanır uyanmaz ilk duy mak isteyeceğim şey bu ses değildi. Bu küçük herifle daha önce de uğraşmıştım ve tekrar yapmaya hazırdım ama soma durup dediklerini dinledim. Sienna yaralanmıştı. Kötü biçimde... Saldırıya uğramıştı. Bir otoparkta dövülmüştü. Hayranlarımdan biri tarafından. Telefonu kapattığımda tamamen uyuşmuş haldeydim. His ler yavaş yavaş üstüme çökmeye başlarken sonunda otobüste yankılanan kınk sesin kendime ait olduğunun farkına vardım. Bir helikopter kiralamak yirmi dakikamızı almıştı. Bu işi Kylie halletmişti, çünkü ben herkesi azarlamaya başla mıştım. Kardeşim telefonumu bana verip kararlı gözlerle bana baktı. “Ben de seninle Nashville’e geliyorum.” 370 Temas Ona karşı çıkmadım. Bunu yapamazdım. Kafam sadece ve sadece tek bir yerdeydi ve Sienna’nın yanına gidene kadar doğru düzgün düşünemeyecektim. Ama sonunda benimle geldiği için kardeşime minnettar oldum. İleriyi düşünüp üç saat sonra vardığımızda bizi bek leyen arabayı kiralamayı o akıl etmişti. Arabayı kullanan da oydu ve hızlı gitmesini söylediğimde radyodaki Aranda şar kısının sesini sonuna kadar açarak beni duymazdan gelmişti. Hastaneye girerken Sienna’nın kardeşinin daha önce mesajla attığı oda numarasına baktım. Kylie'yle birlikte asansöre binip üçüncü kata çıkarken göğsümde acı verici bir boşluk vardı. Kapılar açıldığında hızla koridorda ilerlemeye başlayan kardeşimi takip ettim. Nashville’e gelmekte çok acele etmiştim ama şimdi, çamaşır suyu ve ilaç kokulannın arasında tüm o acelecilik hissi gitmişti. Bu yüzden Kylie, Sienna’nm odasına girerken ben ka pının önünde durup kendimi topladım. Kız kardeşimin nefe sini tuttuğunu ve sonra, “Ah, Tanrını, bebeğim,” dediğini duydum. Derin bir nefes alarak kapıyı itip eşikten içeri adımımı attım ve Sienna yüzünü kapatmaya çalışsa da her şeyi gör düm. İçim aynı anda bir sürü duyguyla doldu; korku, ötVe, hiddet, suçluluk... En sonunda kalıcı olan suçluluk duygusu oldu. Suçluluk duygusu ve hiddet... Hastane yatağına doğru ilerlerken her adımımın sesi 371 Emily Snow beynimde daha yüksek yankılanıyor gibiydi. Yanma vardı ğımda Sienna konuşmak için ağzını açtı. İlk başta konuştu ğunu ama kulaklarımdaki sağır edici zonklama yüzünden onu duyamadığımı düşündüm ama sonra Sienna7nın söyle yecek bir şey bulamadığını fark ettim. O anda hıçkırmaya başladı. Omuzlan sarsılıyor, göğsü hızla inip kalkıyordu. Odanın köşesinde duran kardeşim de ağlıyordu. Kendimi dünyaya gelmiş en berbat yaratık gibi hissettim. Ve bunu Sienna’ya yapan orospu çocuğunu kendi elle rimde gebertmek istedim. Ona dokunmaya korkuyordum, canını yakarım diye ödüm patlıyordu ama Sienna elini bana uzattığında parnıaklarımı onunkilere geçirdim. Konuşacak kadar sakinleştiğinde uzun bir nefes aldı. ‘‘Kardeşimin arkadaşlarından biri emniyette çalışıyor.” Göz lerini kucağına indirip elimi sıktı. “Adam sürekli hapse girip çıkan bir tipmiş. Ağır ceza gerektiren saldırı, hırsızlık gibi sebeplerden... Polislere benim adresimi Your Toxic Sequel mesaj panolarında tanıştığı birinden aldığını ve evimden ar kadaşımın banna kadar beni takip ettiğini anlatmış.” Dudaklarımdan sert bir ses yükseldi ama Sienna konuş maya devam etti. “Eski karın bana bu sabah bir mesaj gön derdi. Nasıl olduğumu öğrenmek istemiş.” Ben bir şey diyemeden kardeşim odanın diğer tarafından atıldı. Saçları arkasında vahşice savruluyordu. “Hepsi senin 372 Temas yüzünden,” diye tısladı parmaklarını göğsüme sertçe bastı rarak. “Hepsi senin yüzünden Lucas! Bunu düzelteceksin.” Yatağa en yakın sandalyeye çökerken elini bırakmak is tesem de Sienna bırakması mümkün değilmiş gibi elimi sıktı. “Tanrım, Kırmızı, ne yapacağımı bilmi...” “Söyle bana,” dedi. Diğer elini kolalanmış yatak örtü süne batırıp kumaşı endişeyle büktü. “Tanrım, Lucas, lütfen tüm bunların neyle alakalı olduğunu söyle...” Son kelimeleri kesik bir fısıltı, bir yakarış gibiydi. Sessiz bir uyarı gibi... Söyle yoksa ben artık vokum. Ne yaptığım söylemezsen ilişkimiz sonsuza dek biter. Eğer başka bir yerde olsaydık, eğer Sienna benim yü zümden berbat halde bu kahrolası hastanede yatıyor olma saydı konuyu başka tarafa çekerdim. Ama bu konuşmanın geleceğini biliyordum ve kendimi şimdiden bir ateş çukuruna atılmış, canlı canlı yakılıyormuş gibi hissediyordum. En kö tüsü de şuydu ki kendi mezarımı kendim kazmıştım. Göğsüm yanana kadar nefes alıp verdikten sonra kız kardeşime, yüzündeki açık hayal kırıklığına baktım ve sonra Sienna’ya döndüm. Canı çok yanıyor olmalıydı ama yine de doğrulup oturmuştu. Yaralarına ve kesiklerine, büyük mavi gözlerinin altındaki koyu halkalara ve çatık kaşlarına rağmen hayatımda gördüğüm en güzel şeydi. Sahip olduğum en güzel şey... Ve bu onu kaybetmek anlamına gelse de, bu belki de yıl lar önce yaptığım şeyin cezası olsa da ona şimdiye dek bil- 373 Emily Snow diklerinden daha fazlasını borçluydum. “Aramızdakiler boka sardıktan sonra bile Sam’le görüş meyi kesmemiştik,” diye başladım. Sienna kafasını dikkatlice sallayınca kırmızı saçları yaralı yüzüne düştü. “Kahretsin, ay rıldıktan sonra onu öncekinden daha fazla görmeye başlamış tım hatta.” Bunu itiraf etmek hâlâ kendimi dünyadaki en geri zekâlı insan gibi hissetmeme neden oluyordu. “İşleri batırdım,” diye fısıldadım sert bir sesle. “Berbat bir şey yaptım ve bunu Samantha’ya anlattım.” Sienna nefesini verdi. “Tamam. Nedir o şey?” Odanın duvarları üstüme geliyormuş gibiydi. Bu yüzden ezilmeden önce fısıldadım, “Bir adamı öldürdüm. Birinin ha yatına son verdim.” Louisville 'den eve döndükten sonra Samantha 'yı gör m ek gibi bir niyetim yoktu. Kendimi toplayana, içinde oldu ğum karışıklığı düzeltmek için ne yapmam gerektiğini bulana dek onun y a da başkalarının etrafında olmak istemiyordum. Ama Sam bana gelmişti. Sarhoş bir halde evime girip koltuğa düşmüştüm. O kadar berbat haldeydim ki arkamdan bir el omzumdan kayarak göğ süm e değmeseydi evde birinin olduğunu bile fa rk etmezdim. Göğsümdeki kolu tutup sıktığımda alaycı bir ses kulağıma f ı sıldamıştı. “Dikkatli ol Lucas. Canımı yakacaksın. ” Sam antha’n ın kolunu bırakıp ayağa fırlamıştım. “Sen 374 Temas burada ne halt ediyorsun? ”diye hırlamıştım. “Evimden de folup git, Samantha... ” Samantha omuz hizasındaki san saçlarım omzunun ar kasına atıp dilini dudaklarında gezdirmişti. Normalde kış kırtıcı olması gereken bu hareket midemi bulandırmıştı. “Seni özledim. O kadar uzun süre uzak kaldıktan sonra beni görmek istersin diye düşündüm. ” “İnan bana, istemiyorum. ” Onun yanından geçip basa makları tırmanmaya başlamıştım ama Samantha, Atlan ta ’dan geldiğini, ne kadar yorgun olduğunu anlatarak peşime takılmış ve yatak odama kadar girip ben soyunurken kendini yatağa atmıştı. "Çık dışarı, Sam... ” Samantha kollarını kafasının üstüne doğru gereıvk avuç larını yatağa dayayıp üzülmüş gibi bir ses çıkarmıştı. "Beni kovmak istiyorsan en azından ikna edici konuş. ” Kafasını ge riye yatırıp tekrar bana çe\>irdiğirule gri gözlerinden birini kırp mıştı. “Güven bana, istediğimi verirsen hemen giderim. ” “Bu akşam olmayacak. ” “Ama sarhoşsun ve çok fazla içtiğinde nasıl biri oldu ğunu ikimiz de biliyoruz. ” Onu bu gece becermeyeceğimi göstermek için uyarı dolu bakışlarımı ona diktiğimde gözle rini kocaman açmıştı. “Benim Lucas 'ima ne yaptın ? " “Sana dokunmak istemiyorum. ” Yatağın kenarına otur duğumda kucağıma tırmanmaya çalışsa da dişlerimi sıkarak onu itmiştim. l'Sana dokunamam. " 375 Emilv Sno\v Tek istediğim uyumak, yaptığım şev unutmaktı. '*Sadece sarhoşsun bebeğim, " diye hatırlatmıştı Sam. “Ama seni seviyorum, bu yüzden seni affedeceğim. " “Boka battım. ” Sam yüzünde rahatsız olmuş bir bakışla dudaklarını bir birine bastırmıştı. “O Cilla fahişesi konusunu biliyorum. Sen özgür bir adamsın, Lucas. Yani istediğin şeyi yapabilir... " Belki sebebi alkoldü ya da Sam ’in söylediği sözlerdi. Ama ağzımdan çıkan sözler ona esir olmama neden olmuştu. "Louisville’de birini öldürdüm. ” Eski karım neredeyse bir dakika boyunca sessiz kalmış, sonra kafasını iki yana sallamıştı. “Oyun oynama, Lucas... ” Onu burunlarımız birbirine değene kadar kendime çekip sıktığım dişlerimin arasından konuşmuştum. “Birini... öldür düm. ” Ve ona olanları anlatmıştım. Cilla ’nın aylardır takip edildiğim, sahneye çıktığımız konser mekânının otoparkında ona saldıran adamı, adamın peşinden koşup bilincini kaybe dene kadar onu dövdüğümü... “Cilla 'yı içeri götürdüm. ” Ellerimi saçlarımdan geçirip konuşmaya devam etmiştim. “Geri geldiğimde adam gitmişti. Ölmüştü. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Eğer bilseydim... Onun ölmesine izin vermezdim, bunu anlamalısın. ” Sam az önce anlattıklarıma rağmen sakin kalan yüzüyle bana eğilmişti. Belki de bunun gerçekten bir oyun olduğunu sanıyordu. 376 Temas “Polisi aramadın mı? ” diye sormuştu. “Panikledim, ” diye bağırmıştım. "Panikledim ve onu orada bıraktım. Olayın bir saldırı olduğunu sanıyorlar, Sam. Ne yapacağım ben? ” Samantha altdudağını dişleyerek bir an sorumu dü şünmüştü. Sonunda kucağıma çıkıp yüzümü ellerinin arasına almıştı. “Hiçbir şey... Şimdiye kadar bir şey yapmadın, şim diden sonra da yapmayacaksın. Suçunu itiraf etmek sonun olur. Biliyorsun, değil mi? ” “Evet, biliyorum. ” Samantha 'tun dudaklarından yükselen onaylayıa ses küçük bir çocuğa cesaret veren birinin sesi gibiydi. İçim parça parça olmuştu çünkü ciddi bir konuda tavsiye almak için döndüğüm kişi onca insanın arasında Samantha ol muştu. Sotı birkaç yılki öfkemin yüzde doksan beşinin kay nağı olan, evli kalacak kadar güvenmediğim kadın... “Cilla neler olduğunu biliyor mu? ” diye sormuştu Sam. Kafamı iki yana sallayarak konuşmuştum. “O kadar sar hoştu ki kendi adını bile söyleyemiyordu. Polisler geldiğinde onu oradan alıp otel odamıza götürdüm. ” Bir kez daha kafamı sallamıştım. “Hayır, bilmiyor. Ona söylesem çok kötü hisse der... ” S a m 'in gri gözlerine baktığımda ne kadar sertleştikle rini fa rk etmiştim. Bakışlarını benden ayırıp kollarım omuz larıma sararak yüzünü boynuma gömmüştü. “Güzel, " dıvc fisi idam ıştı. 4'Hatırlamaması iyi...” 377 Emilv Sno\\' Ne yaptığım ve kim olduğumla ilgili sırrımın Sa mantha ’y la güvende olduğuna inanacak kadar aptaldım. O geceden sonra olanları bir daha asla konuşmayacağımızı, başa çıkmam gereken tek şeyin kendi vicdan azabım ve ıstı rabım olacağını sanmıştım. Ama üç ay sonra, eski karını benden ilk para talebine bulunmuştu. Anlatmayı bitirdiğimde kardeşim de Sienna da şok ge çirmiş halde öylece kalakalmışlaıdı. Sienna artık elimi tut muyordu. Gözlerimi hastane zeminindeki sürtünme izine diktim. “Sam’in elindeki koz bu,” dedim acı bir sesle. “Ada mın adı Bryce Roberts’tı. Ve ben onu öldürdüm.” “Bryce Roberts,” diye tekrar etti kardeşim. Gözlerimi kapatıp kafamı salladım. “Tanrım, Lucas... Neden bahsedi yorsun sen?” Sienna’ya baktığımda boş gözlerini duvara diktiğini gördüm. Bilmek istemişti, ben de istediğini yapmıştım. Şimdi aramızdaki her şey mahvolmuştu. “Adamın ailesine para gönderdim. İsimsiz bir bağış ola rak.” diye ekledim sanki bir yardımı dokunacakmış gibi. O zaman yaptıklarım da şimdi yapacaklarım da hiçbir işe ya ramazdı. “Ama Tanrım, gerçekten de bir kazaydı. Yemin ede- 378 Temas rim onu öldürmek istememiştim.” Yalvarır gibi çıkan sesim karşısında Sienna kafasını aşağı yukarı salladı. “Hayır, seni anlıyorum.” Göz ucuyla Kylie’nin kafasını eğerek odadan çıktığını gördüm. O gider gitmez yerimden kalkıp Sienna'nm yatağına gittim. Geri çekilmemişti ama bana bakmıyordu. Kahretsin. “Seni seviyorum,” dedim ona. “Hayatım boyunca sev diğim her şeyden daha çok seviyorum. Ve başına gelenler lanet olası ruhumun parçalara ayrılmasına neden oluyor.” Sonunda bana döndüğünde yüzündeki hasarı tam olarak görebildim. Bu, benimle birlikte olduğu için başına gelmişti. Daha akıllı olmalıydım. Onu koruyacak birini tutmalıydım. Onu korumak için ben yanında olmalıydım. “Biliyorum. Ben de seni seviyorum; sevmeyi bırakmam imkânsız.” Gözlerini kapattığında köşelerinden yaşlar ak maya başladı. “Sadece birkaç güne ihtiyacım var. Ben... ben biraz düşünmeliyim.” Benden korkuyordu. Son yirmi dört saatte başına gelen lerden sonra nasıl korkmayacaktı ki? “Senden haber bekleyeceğim,” diyebildim sonunda, ke limeleri ağzımdan zorla çıkartarak. Ona son bir kez dokun mak istesem de bunu yapmamak için ellerimi yumruk haline getirdim. “Tabii, Lucas,” diye fısıldadı. 379 Emily Snow Ama tüm yalanlar, saçmalıklar ve pişmanlıklardan sonra gözlerini yine benden kaçırdığında yeryüzü altımdan çekiliyormuş gibi hissettim. Çünkü Bryce Roberts’ı öldürdüğüm günden beri oldu ğumu düşündüğüm şey şimdi kanıtlanmıştı ve bunu tek bir kelimeyle özetleyebilirdim. Canavar... 380 Yirmi Birinci Bölüm Sienna Lucas ve Kylie soğuk hastane odamdan ayrıldıktan sonra sağlık görevlilerinden, dün gece buraya yatınIdığımdan beri ağzıma tıkmaya çalıştıkları ağrı kesicilerden getirmelerini iste dim. Hemşireden minik bardağı alırken yanaklarımdan akan sıcak gözyaşları yüzünden yanıyordum sanki. Hemşirenin ver diği suyu kafama dikerken omuzlarım titremeye başlamıştı. Yüzü endişeyle kırışan hemşire yatağımın ayak ucunda durdu ve çizelgesini göğsüne dayayıp kalemini kulağının ar kasına yerleştirerek konuştu. “Sizin için birini aramamı ister misiniz, Bayan Jensen?” Kadının nazik olmaya çalıştığını biliyordum ama kimi arayacaktı ki? Olanlar yüzünden endişeden ölen büyükan nemi mi? Son yirmi dört saattir sürekli Lucas’ın beni koru yamadığını söyleyip duran Seth’i mi? 381 Emi/v Sno\\' Yoksa Lucas’ı mı? Lucas... Onu düşündüğüm her an, bulunduğum odaya girdiği her an kalbimin sıkışmasına neden olan bu dövmeli, güzel adamın karısı muhtemelen uğradığım saldırıyı planla yan kişiydi. Ve Lucas, dört yıl önce başka bir kadını korurken bir adamı öldürdüğünü itiraf etmişti. Cilla için de kendim için de kötü hissediyordum ama Lucas için kalbim kırılmıştı. Boğazımın birden kuruduğunu hissederek gırtlağımdaki acıdan kurtulmak için güçlükle yutkundum. “H ayır.. Göz lerimi kısarak yaka kartına baktım. “Teşekkürler, Nora... Çok yorgunum, dinlenmek istiyorum. Tek ihtiyacım olan bu...” Dudaklarım anlayışlı bir şekilde büzüp battaniyenin üs tünden ayaklarıma hafifçe vurdu. “Başınızda çok şey geçti. Biraz dinlenin, Bayan Jensen, bunu hak ediyorsunuz. Bir şeye ihtiyacınız olursa çağırma düğmesine basın../’ Hemşire gittiğinde televizyonu açtım. İroniye bakın ki setinde çalıştığım paranormal televizyon dizisi Echo Falls’un yeni bölümü yayındaydı. Karşılıksız aşk ve cinsel gerginlikle dolu dizinin seslerinin gözyaşlarını bitene, gözlerim ağndan ağırlaşana dek beni avutmasına izin verdim. Ama uykum bok gibiydi. Tori’nin ve ne şaşırtıcı ki Sinjin’in aramalarını engelle mek için telefonumu kapatmış olsam da bütün gece boyunca bir uyuyup bir uyandım. Bulanık düşüncelerim annem, kendi güvensizliklerim ve daha pek çok şeyden oluşuyordu. Ama en çok Lucas’ı düşünüyordum. 382 Temas Ve düzgün, istikrarlı bir uykuya dalmayı başardığım daysa gözlerimin kenarlarında yeni gözyaşları birikmişti. Ertesi gün kapımın gümbürdeyerek kapanmasıyla uya narak yatakta hızla doğruldum. Kendimi korumak için elle rimi öne doğru uzatırken nefes nefeseydim. Göğsüm hızla inip kalkarken bakışlarımı endişeyle odada dolaştırdım ve sonunda erkek kardeşimi gördüm. Elimi göğsüme koyarak kaşlarımı çattım. “Ödümü bo kuma karıştırdın.” Odada ilerleyip yatağımın yanındaki bir koltuğa oturur ken Seth’in dudakları ince bir çizgi halini almıştı. Kollarının alt kısımlarını bacaklarına dayayarak öne eğildi ve dudakla rını yumruklarına dayadı. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra kafasını kaldırıp beni, başımdan başlayarak kucağımda bir leştirdiğim ellerime kadar süzdü. “Seni hiç böyle görmemiş tim.” Elimi sıkılgan bir şekilde saçlarımdan geçirdim ve ne kadar dağınık olduklarını görerek yüzümü buruşturdum. “Tabii, belli olan şeyi söylemesen şaşardım zaten...” Kafasını iki yana salladı. “Berelerden ya da karmakarı şık saçlarından bahsetmiyorum Sienna. Seni uyandırdığımda yüzünde beliren korku ifadesinden bahsediyorum. Hiç... doğal bir ifade değildi.” “Buradaki anahtar sözcük uyandırılm akdiye belirttim sesimi ifadesiz tutmak için elimden geleni yaparak. Yine de bahanem kendi kulaklarıma bile saçma gelmişti. “ Daha önce hiç Öyle uyaıımamıştın.” 3X3 Entily Snoıv “Sen bunu nereden biliyorsun? Uyurken beni mi izli yordun kardeşim? Bu senin için bile oldukça ürkütücü bir şey değil mi?” Hastaneye yatırıldığımdan beri gülümsemeye en yakın ifadesini takınarak oturduğu yerde sırtını dikleştirdi. “Wolfe’un dün gece burada olduğunu duydum.” Muhtemelen eski kız arkadaşlarından birinin annesi olan hemşireden duymuştu. Kardeşim Nashville’de olan biten her şeyi biliyor gibiydi. “Onu sen aradın, değil mi?” Kollarımı göğsümde ka vuşturdum. “Gelmesini beklemiyor muydun? Adama biraz inancın olsun Seth...” Seth homurdandıktan sonra omuzlarını silkti. “Onunla turneye devam edecek misin?” diye sordu sessizce. Gözle rimi ellerime indirdim. Sol bileğimin iç kısmında saldırganın yumruklarından birini engellemek için aldığım darbeden kalan bir bere vardı. Sağ başparmağımla bileğime yavaş, ra hatlatıcı hareketlerle masaj yapmaya başladım. “Burada yapacak bir sürü işim var. Ne kadar nefret etsem de. . Ne üzücü, ne diyeceğimi bilemiyordum. Lucas’ın ben den sakladığı şeyin ne olduğunu öğrenmek için ısrar ettiğim den dolayı kendimden nefret ettiğimi mi söyleyecektim? Lucas hakkında bilmem gereken her şeyi öğrenmiş olmama ve onu çok sevmeme rağmen hâlâ ikilemde olduğumu mu? “Çalışmam gerek,” dedim tekrar, çatlayan sesimle. Seth söylediklerimi uzun süre düşündükten sonra kafa sını bir kez salladı. Birkaç yıl önce ona doğum günü hediyesi olarak verdiğim saatine bakıp hom urdandıktan sonra da 384 Temas ayağa kalkıp yanıma geldi ve yatağın kenarına oturdu. “Sana birkaç hafta önce bahsettiğim şu kız vardı ya? Sen bu bok çukurundan çıktıktan sonra onu büyükanneme getirmeyi dü şünüyorum. Böylece onunla tanışıp uğraşabilirsin.” Küçük kardeşimin şu anda ne yapmaya çalıştığını bili yordum. Ve meselenin sadece yarısını biliyor olmasına rağ men dikkatimi dağıtmaya çalıştığı için minnettardım. Gerçi canımın yandığını şüphesiz biliyordu. Kafamı salladım ve yanaklarımın acımasına neden olan bir tebessüm gönderdim. “Teşekkür ederim, Seth, gerçekten... Onunla tanışmak için sabırsızlanıyorum.” Tuhaf bir tavırla omuzlannı silkti. “Her neyse.. .” Sonra fazla duygusala bağlamamam için yalandan esnedi. "Sanırım odama gidip biraz uyuyacağım...” “Derslerini kaçırma. Henüz okuldan kaçmak için çok erken, bu yüzden izinlerini... derse gitmediğin zamanlarda ne halt ediyorsan onları yapacağın günlere sakla...” Dudak larım bir gülümsemeyle gerip bir şey söylemek için ağzını açtığında avucumu göğsüne yasladım ve yüzümü buruştura rak kafamı çevirdim, “lyy, ders dışı aktivitelerinin ne oldu ğunu sormayacaktım. Yürü dersine git hadi.” Alt dudağının iç kısmını ısırıp bir süre bekledi ama so nunda yatağımdan kalktı. “İyi.” Eğilip yanağıma bir öpücük kondurduğunda kirli sakalı yüzüme battı. “Ama bir şey olursa beni mutlaka ara.” Geri çekildiğinde iki kaşımı da kaldırmıştım. “Seth Jensen onu aradığımda telefonuna cevap mı verecek gerçekten?” 385 Emily Sno\v Kahverengi gözlerini devirip kapıya yöneldi. “Bana hiç inancın yok abla...” Lucas hastane odama, içerisini çiçekçi dükkânına çevi recek kadar çok çiçek gönderse de sözüne sadık kalarak ya nıma gelmedi. Ben de bütün sabahı karmakarışık düşüncelerimi toparlayarak geçirdim. Doktorlardan birinin öğleden sonraki ziyaretinden kısa bir süre sonra da bir hem şire taburcu evraklarımı hazırladı. Beni almaya gelen kişinin Kylie McCrae olduğunu gördüğümde şaşkına döndüm. Yeşil-beyaz renkli, bebe yaka bir elbiseyle beyaz babet giymiş olan Kylie odama girdiğinde gülümsüyordu ama du dakları çok solgundu. Canımı yakmamak için elinden geldi ğince dikkatli olarak bana sarıldığında omuzlarının sarsıldığını hissettim. “Sen iyi misin, Kylie?” Kylie benden ayrılıp ellerini yüzüne sürdü. “Seni has taneden almaya geliyorum ve bana iyi olup olmadığımı mı soruyorsun. Evet, kesinlikle iyiyim.” Kocaman güneş göz lüğünü yüzünden kafasına kaydırıp kan çanağına dönmüş kahverengi gözlerini ve şişmiş göz kapaklarını ortaya çıkar dığında göğsümün sıkıştığını hissettim. “Büyükanneni arayıp seni almaya gelmemi sorun edip etmeyeceğini sordum. Bir sorun olmayacağını söyledi ama umarım doğrudur.” “Hayır, sorun etmem,” dedim nazikçe. “Geldiğin için teşekkürler...” 386 Temas Büyükannemin dün getirdiği küçük çantayı kendim ta şıyabilecek olsam da Kylie taşımak için ısrar etti. Sonra beni, kiralık Expedition’ına yönlendirdi. Kendisi çok ufak oldu ğundan dolayı arabaya binmek için neredeyse akrobasi ha reketleri yapması gerekti. “Canını yakan o bok kafaya dün iki yüz bin dolarlık ke falet ücreti belirlemişler ama bir saat önce kefalet falan kalktı,” dedi Kylie, hastane otoparkından çıktıktan birkaç da kika sonra arabadaki sessizliği bozarak. “Yani hiçbir yere gitme şansı yok.” “Lucas’ın işi mi?” Kylie gözlerini yere eğdi ama sonra bakışlarını önümüz deki Mini Cooper’a dikti. “Emin değilim. Ağabeyimin bir sürü arkadaşı var. Tanıdığı bir sürü avukat var. Ve bir sürü...” Cümleyi onun için kafamda bitirdim. Bir sürü sırrı var. “Bu akşam grubun yanma dönecek misin?” diye sordum ama bunun altında yatan soru belliydi: Lucas erken mi ayrıldı? “Sen istemezsen gitmem. Bana ihtiyacın olduğu sürece buradayım.” Buna cevap vermemeyi seçerek dikkatimi klimayı ayar lamaya verdim ve soğuk hava yüzüme vurana dek düğmeyle oynadım. “Bana karşı hep çok iyisin, Kylie, bu sefer beni al maya gelmenin tek sebebinin bana saldıran adamın uzun süre boyunca hapisten çıkamayacağını söylemek olduğunu san mıyorum.” Kylie gergince güldü. “Seni zeki sürtük seni...” 387 hUnUy Snow Ne komik, Dallas’taki konser günü Cilla yeni şarkısı “ İkinci Ktı İyi”yi tanıttıktan sonra ağabeyinin de bana aynı şeyi söylediğini çok iyi hatırlıyordum. Üstünden sadece iki hafta geçmişti ama neden bana bir öm ür geçmiş gibi geli yordu? “ Ağabeyim konusunda ne yapacaksın?” diye sordu Kylie, çatlamanın eşiğindeki yumuşak bir sesle. Kafamı sağ tarafa çevirip camdan dışarı baktım. “Yap tığı şey ona karşı hislerimi değiştirmedi.” Klimadan gelen havayla yüzüme doğru uçan saç tutamını kulağımın arkasına sokarken eklem kemiklerim çenemdeki bereye değince yü zümü buruşturdum. “Kaza olduğuna inanıyorum ama neden b a n a..,” Sesim kesildiğinde Kylie kafasını bana çevirdi. Kısa saçları yüzüne doğru savrulmuştu. “Ne? Neden sana söyle medi? Tanrım, benim de haberim yoktu. Sienna, ben yıllardır bu konuda başının etini yiyorum ama dün hastanede söyle diği şeye beni hiçbir şey hazırlayamazdı. Senin de böyle bir şey duymayı istemediğinden eminim.” “Yani hiç böyle bir şey beklemiyor muydun?” Bakışlarım yola çevirdi. “Tanrım, hayır! Belki de bek lemeliydim. Yani, şimdi durup düşününce işaretleri görüyo rum. Cilla, Louisville’den ayrıldıktan birkaç hafta sonra takipçi meselesinden yakınmayı bırakmıştı. Bir de Lucas’ın kahrolası şehre hiç gitmemesi var tabii. Ama dürüst olmam gerekirse sadece Cilla’nın dırdırlarımn grubu etkilemesini is- 388 Temas temcdiğini sanmıştım.” Eyaletler arası otoyola keskin bir dönüş yaptığında adamın biri komasını öttürünce kısık sesle bir küfür savurdu. “Dün gece uyuyamayınca Bryce’ı Google’da aradım. Otoriteler olayın kötü sonuçlanan bir saldırı olduğunu dü şünmüşler. Adamın üstünde uyuşturucu varmış ve öldüğünde kafası güzelmiş. Ayrıca geçmişinde de kadınlara ve yoluna çıkan insanlara zarar verdiği olmuş.” Kylie alt dudağını ısırdı. “Eğer bundan şüphelenseydim...” Ama cümleyi bitiremedi. “Bildiklerimi birilerine anlatacağımı düşünme,” diye söz verdiğimde hüzünlü bir şekilde gülümsedi. “Eğer öyle bir şey düşünseydim şu anda benimle bu ara bada olmazdın. Merak ettiğim... şahsi durumun hakkında ne yapmayı planladığın... Ağabeyim seni seviyor. Eğer Sam çıl gınca şeyler yaparsa, ki kafanı kullan, ikimiz de bir şeyler yapacağını biliyoruz, sadece ne zaman yapacağını bilmiyo ruz, senin nerede duracağını bilmek istiyorum.” “B en ...” Nerede duracaktım? Kalbimin nerede olduğunu, Lu cas’la birlikte olmak istediğini biliyordum ama ya kafam? Kylie burnunu çekti. “Çünkü ağabeyimin uzaklara git mesini istemiyorum. Yeğeninin onu tanımadan büyümesini istemiyorum v e ...” Sanki yediğim bir yumrukla ciğerlerimdeki hava boşal mış gibi hissettim. “Bir dakika... Kylie, Lucas’ın beş yıl 389 Emily Sno\\' sonra doğacak yeğenlerinden falan bahsetmiyorsun, değil mi? Hamile misin yoksa?” “Sürpriz,” dedi düz bir sesle. “Altı haftalık... Ve ister inan ister inanma ama şenle Lucas’tan başka kimse bilmiyor. Wyatt bile...” Kederli bir şekilde gülümsedi. “Bilseydi şu anda burada bizimle olurdu.” “İyi hissediyor musun peki? Bu durum bebek için kötü olmalı...” Kylie kafasını iki yana salladı. “İyiyim, merak etme...” Expeditioıı’ı büyükannemin evine giden çıkışa döndürdü ve dur işaretine vardığında bir an için alnını direksiyona dayadı. “Şurada yüzün yara bere içindeyken bile benim nasıl hisset tiğimi düşünüyorsun. İnanılmaz birisin, biliyorsun değil mi?” Şaşkınlık içinde güldü. “Ağabeyimin sana deli gibi âşık ol masına şaşmamalı...” Kylie yolculuğun geri kalanında sessizdi ama ne zaman ona yandan bakış atsam yanaklarından süzülen yaşlan görü yordum. SUV’yi büyükannemin garaj yoluna çekip ön ka pıya olabildiğince yakın bir yerde durdu, motoru susturdu ve sırtını deri koltuğa yaslayıp yeşil-beyaz elbisesinin yakasıyla oynamaya başladı. “Ne halt edeceğiz, biz Sienna?” diyerek nefesini verdi. Her an gözyaşlarına boğulacakmış gibiydi. Gözlerini kapatıp başparmaklarını göz kapaklarına bastırdı. “Senin bu yüzden incinmiş olmana çok üzülüyorum.” Kylie’nin şişmiş gözlerinin ve solgun yüzünün sebebi 390 Temas nin yalnızca ağabeyinin itirafı olmadığını o anda anladım. Benim için de endişeleniyordu. Göğsümün suçluluk duygu suyla sancıdığını hissettim. “Bak,” diye mırıldandım en sonunda. Kylie gözlerini açıp dikkatle bana bakmaya başladı. “Ben sevdiklerimi ve beni sevenleri bırakacak biri değilim.” Göğsümün sancısı geçsin diye gözlerine bakmamak için evin ahşap dış döşe meleri bulanık hale gelene kadar bakışlarımı oraya diktim. “Bu yüzden Nashville’e geri geldim. Çünkü bana ne olursa olsun ya da ne yaparsam yapayım her zaman, her zaman bü yükannemle kardeşime güvenebileceğimi biliyorum.” “Sen çok iyi birisin. Bunu birkaç yıl önce tanıştığımızda anlamıştım zaten.” “Şimdiden sonra Lucas’ın yüzüne nasıl bakacağımı bil miyorum ama bildiğim bir şey var ki onu seviyorum. Bu beni aptal, zayıf ve hatta saf gösterebilir. Umurumda değil... Ama onunla birlikte olsak da olmasak da o sürtük Saııı’in bunu ona yapmasını istemiyorum.” “Daha fazla para isteyecek...” Kylie kaşlarını çattı. “Bunun olacağını biliyorum. Soru şu: Ne zaman ve ne kadar isteyecek?” “Nereden biliyorsun?” Omuzlan yenilgiyle çöktü. “Mantıklı olan bu çünkü... Lucas da yaptığını gömülü tutmak için ona istediğini verecek... Beni korkutan şu; elinde avucunda bir şey kalmadığında nc ola cak? Sam ondan her şeyini aldığında neyle yatıştmlacak?” 391 Emily Snow O sırada evin kapısının açıldığını, büyükannemin yü zünde bir gülümsemeyle dışarı çıktığını gördüm. Ama aracın içinde Kylie’yle ikimizi gördüğü anda yüzü soldu. Yavaşça eve geri girip kapıyı kapattı. Gözlerimi sıkıca kapattım. “Benim Lucas’tan uzak dur mam hiçbir şeyi değiştirmeyecek, değil mi?” “Lucas1m seni sevmesi ateşi körüklüyor ama hayır, senin onu terk etmen hiçbir şeyi değiştirmez. Sen neye karar verirsen ver Sam onunla uğraşmayı kesmeyecek.” Sam, Lucas’m verecek bir şeyi kalmayana dek onunla uğraşacaktı. Peki bu ne kadar sürecekti? Bir yıl mı? Dört yıl daha mı? Lucas’ın hayatı boyunca mı? K ylie’nin koltuğunun arkasına uzanıp çantamı alırken hareketin neden olduğu acıyla yüzümü buruşturdum. Kylie kaşlarını çatarak bana baktı. “Beni almaya geldiğin için sağ ol...” “İster beğen ister beğenme ama artık bana kaldın.” “ Biliyorum. Ama neyse ki hoşuma gidiyor.” Expedition’dan inerken Kylie’yi endişeli gözlerle süz düm. Bakışlarım düz kamında durduğunda Kylie de kafasını eğdi. “ Kendine iyi bak, Kylie. Ve Wyatt’a bebekten bahset, tam am mı? O nu çok mutlu edersin.” Kylie, yarım saat önce beni aldığından beri ilk kez neşeli 392 Temas bir şekilde gülümsedi. “Merak etme, bahsedeceğim. Sen de kendine iyi bak, Sienna. Biraz uyu ve iyileşmeye çalış. Ken dini düzeltmekten başka bir şey düşünme...” Söylemesi kolaydı tabii. Ama kafamı sallayıp kapıyı ka pattım. “Seni ararım.” Veranda basamaklarım yavaşça tırmanırken otomatik camın aşağı kaydığını duydum. “Lucas'a ne diyeyim?” diye seslendiğinde omuzlarım gerildi. “Eğer onu sevmeyi bıraktığımı düşündüyse geri zekâlı olduğunu söyle...” 393 Yirmi İkinci Bölüm Hastaneden geldikten sonra K ylie’nin tavsiyesine uya rak bir buçuk gün boyunca kendimi dinlenmeye zorladım. Zaten böyle kötü hissederken başka şansım da yoktu. Planımı bozan tek şey kâbuslar ve Sam ’in yeni gönderdiği iki me sajdı. Birinde yine nasıl hissettiğimi sormuş, diğerinde de kendisinin çok iyi tanıdığı gerçek Lucas’la tanışıp tanışma dığımı sormuştu. Ekranımda Sam ’in adını görmek ve onun Lucas’m üs tündeki gücünü tam olarak anlamak midemde acı verici dü ğümler oluşmasına neden olmuştu. Ve bunların kısa sürede geçm eyeceğini biliyordum. Belki de hiç geçmezdi. Sam elinde Lucas’ın aleyhinde bu kadar önemli bir şey tutarken geçeceğini sanmıyordum. Samantha’mn e-postalarına cevap vermedim ama sebebini bilmesem de ikisini de silmedim. Tek bildiğim mesajlar nede niyle öfkeden gözümün kör olması ve ödümün patlamasıydı. 394 Temas Berbat kâbuslar ve Sam’in mesajları yüzünden evden hiç çıkmıyordum, yalnızca ağrı kesicimi almak için bir kez eczaneye gitmiştim. Ama salı günü öğleden sonra kendimi iyi hissetmeye başlamıştım ve yerimde duramıyordum. Ashley öğle yemeğinde onunla buluşmam için ısrar ettiğinde kaygılarımı bir kenara bırakıp dışarı çıkma fırsatını kullan maya karar verdim. Ve çıktığımda birilerinin beni takip ettiğini fark ettim. Arabamı park ederken, geçen gün Walgreens'e gitmek için evden çıktığımda garaj yolumuzun yakınlarında duran siyah aracın The Beacon’dan birkaç metre ötede, caddenin karşısında beklediğini gördüm. Belki aşırı tepki veriyordum ama arabayı kilitleyip hızla bara girerken içim panikle dolmuştu. Nefes nefese ilerlerken bir yandan da arkamı kontrol ediyordum. Birden etten bir du vara çarptığımda zaten ağrımakta olan bedenime bir acı dal gası yayılınca sağır edici bir çığlık koyuverdim. “Tuttum seni kızım.” Kızıl kafalı dev koruma Nick omuzlarımdan tutup dengemi korumamı sağladı. Endişeli gözlerini bana dikerek rahatlatıcı bir sesle konuşmaya devam etti. “Sakinleş, güvendesin. Tanrım... yaprak gibi titriyor sun.” Kısa ve kesik soluklarımı düzene sokup korkmuş bir şe kilde konuşmayı başardım. “Şu arabadaki kimse beni takip ediyor sanırım.” Nick yüzümü dikkatle incelerken yüzümün utançla yan dığını hissettim. Akıl sağlığımı sorgulamaya, evden çıkmanın 395 fimilv Stunv akıllıca olup olmadığını düşünmeye başladım ama sonra göz lerimi kapatıp ona kadar saydım. Göz kapaklarımı açtığımda N ick 'in boynundaki kalın kasların gerilmiş olduğunu gör düm. “Hangi araba?” diye sordu tamamen işine odaklanarak. Birlikte cam kapıya gittiğim izde h afif fllmli camları olan N issan’ı parmağımla işaret ettim. “Şu araba,” diye mı rıldandım avucumla göğsümü ovalayarak. Tenim yanıyordu sanki. Dilimi dudaklarımda gezdirip derin bir nefes aldım. “Dün de evimin yakınlarındaydı ama o zaman pek dikkat et memiştim. Ama şim di.. “Gidip kontrol edebilir misin, N icky?” diye sordu arka m ıza gelen Ashley yumuşak bir sesle. Arkamı dönüp ona ça resizlikle dolu minnettar bir bakış attım. Sürekli çatışıyor olsalar da bu sefer Nick, A shley’nin is teğini geri çevirmedi. Bunun yerine gözlerinde tehlikeli bir parıltıyla kısaca kafasını salladı. “H emen...” N ick hızla bardan çıktıktan sonra Ashley bileğimi kav rayıp beni arkadaki m asalardan birine götürdü. “İzlemene gerek yok ,” dedi rahatlatıcı bir sesle. “Gündüzün ortasındayız. H em N icky böyle bok kafalarla bütün gece uğraşıyor. O geri zekâlı kim se onunla da ilgilenir.” Dirseklerimi masaya dayayıp ellerimi avuçlarıma göme rek vanilya çekirdeği esanslı antiseptiğin kokusunu içime çek tim, sonra ellerimi saçlarımdan geçirdim. “Berbat haldeyim.” A sh ley ’nin sırtı gerildi. A m a sonra pembe-turkuaz tu tam ları m asaya değene kadar öne eğildi. “Ahbap, dört gün 396 Temas önce bir otoparkta psikopatın biri tarafından saldırıya uğra dın. Berbat halde değilsin, normalsin. Bu koşullar altında her insan bu halde olurdu.” Ön kapının zili çınlayınca ikimiz de kafalarımızı kaldırıp Nick’in, arkasında tanıdık bir yüzle içeri girdiğini gördük. Bu, Your Toxic Sequel’in koruması David’di. Elim, içimin rahat lamasıyla göğsüme gitti ve omuzlarım gerginlikten kurtuldu. “Bu orospu çocuğuna seni rahatsız etmediğimi söyle,” diye hırladı David. Kahverengi gözleri öfkeyle doluydu. “Po lisi arayacağını söylüyor, Sienna.” Koltuğumdan fırlayıp Nick’e kafamı salladım. “Hayır... Bir sorun yok, gerçekten. Bu Your Toxic SequePin korumala rından biri. O ... sanırım benimle...” Ashley, Nick’le David ara sında dolaştırdığım yalvaran bakışlarımı fark ederek araya girme ve gitme zamanı geldiğini anladı. Kalçasını kıvırarak oturduğu sandalyeden kalktı ve kafasıyla barın arka kısmını işaret etti. “Sienna bir sorun olmadığını söylüyorsa yoktur. Onlara biraz izin verelim, Nicky,” dediğinde Nick isteksizce onun peşinden bara yöneldi. Ashley’nin anne babası barda envan ter yapıyormuş gibi görünseler de David'le beni izliyorlardı. David’le birlikte masaya oturduğumuzda uzun bir süre bekledikten sonra, “Lucas mı? Beni izlemen için seni o mu gönderdi?” diye sordum. David homurdanarak kafasını salladı. “Biraz zamana ih tiyacın olduğunu söyledi ve turneden ayrılıp onun için seni izlememi istedi.” 397 Emilv Smnv Ve muhtemelen sana bir çuval para ödüyor, diye düşün düm ama bunu ona söylemedim. Son birkaç gündür korku dan ve endişeden kafayı yerken aslında L ucas’ın beni koruyacak birilerini ayarlamış olduğunu öğrenmek içimi çok rahatlatmıştı. “Teşekkür ederim.” Elimi D avid’in kaim ko luna koyup muhtemelen hiç hissetmese de hafifçe sıktım ve titrek bir nefes verdim. “Güvende olduğuma emin olmak için buralarda olman benim için çok şey ifade ediyor.” Kahverengi gözlerinde özür diler gibi bir ifade beliren David kafasını utançla eğdi. “Burada olduğum u sana haber verm eliydim .” “Evet, muhtemelen... O zaman birileri beni takip ediyor diye ödüm kopmazdı.” Tuhaf m uhabbetim iz birkaç dakika daha sürdükten sonra David izin istedi ve N ick’e sert bir bakış atıp kafasını eğerek bardan çıktı. Daha sonra A shley barın ön tarafına geçip omzuna bir bulaşık bezi attı ve salonun ön tarafına, barın dışından gelip geçen insanlara baktı. “Lucas-Â'fl/2ro te /-W o lfe ’un kadını için yaptıklarına bak,” diyerek içini çektiğinde omurgamdan bir ürperti geçti. “Evet,” diye fısıldadım. “Şakası yok...” Bu akşam da kiralık siyah Nissan garaj yolumuzun ba şında park etmiş haldeydi ama bu sefer verandadaki salıncakta bacaklarımı uzatmış otururken bu konuda endişelenmiyordum. 398 Temas Büyükanneme, Lucas’ın beni korumak için Your Toxic Sequel’in korumasını gönderdiğini anlattığımda kadının yüzünde bir rahatlama belirdi. Uğradığım saldırı yüzünden çok kötü sarsılmıştı ve David gibi birinin etrafta olduğunu bilmek içini biraz da olsa rahatlatıyordu. Verandadaki masaya, yeni bir teneke biber gazının ya nma bıraktığım telefonum titreyerek sessizliği bozdu. Tele fonu çevirip ekranına baktığımda kalp atışlarım hızlanmaya başladı. Arayan Lucas'tı. Cumartesi günkü hastane ziyaretinden beri ilk kez arı yordu. Telefonumu aldım ve seçeneklerimi gözden geçirir gibi elimde salladım, sonra pes edip açma tuşuna bastım. Te lefonu kulağıma koyduğumda rahatlamayla nefesini verdi ğini duyup selam verdim. “Özür dilerim, Kırmızı,” diye fısıldadı. “Yine işleri bok ettim, değil mi? Seni David konusunda uyarmalıydım. Sa dece içimin rahat olmasını istemiştim. O orospu çocuğunun yaptıklarından sonra tek başına gezmene izin veremezdim.” Kollarımı gövdeme sıkıca sarıp kafamı sağa sola salla dım. “Hayır, ben memnun oldum ...” Ben cümleye devam etmeyince Lucas kederli bir ses çı kardı. “Sana dokunmak isteyecek bir sonraki adamı öldürme düşüncesiyle oraya kendim gelmediğim için mi memnun oldun?” Onu otobüsün mutfağında, alnını avucuna yaslamış, vücudundaki bütün kaslar öfkeyle gerilmiş halde otururken gözümde canlandırabiliyordum. Bundan nefret ediyordum. “Hayır, Lucas. Sakın böyle...” 399 Emily Sno\\' “Sakın ne? Canını yakan o orospu çocuğuna yapmak is lediğimin bu olduğunu, bu sefer kazara olmayacağını itiraf mı etmeyeyim?’' “Neredesin?” Bunları konuşurken yanında birilerinin olma düşüncesiyle içim büyük bir korkuyla doldu. “Öyle ko nuşmamalısın, tamam mı?” “Otobüsteyim, yalnızım,’' diye homurdandı. “Nashville'e geliyorum.” Buraya geliyordu. Lucas buraya geri geliyordu. Benim için... Sonra gözlerimi kapattım. Tabii ki buraya geliyordu; yirmi dört saat sonra burada konseri vardı çünkü. “Sinjin ne rede?” “Zoe’yle birlikte. Bizimle orada buluşacak.” “Ah,” diye fısıldadım, Sinjin’in Zoe’yle sorunlannı çöz mesine sevinerek. Sin hayatında bir şeylerin yolunda gitme sini hak ediyordu, özellikle de aşk konusunda... Hatalarına ve kırdığı cevizlere rağmen Lucas da bunu hak ediyordu. Ama belki de bunu düşündüğüm için bencillik ediyor dum. “İptal etmemiz gerekmeyen konserlere çıktım ama tek düşünebildiğim sensin,” dedi Lucas. “Tadın, kokun, gülü şün. .. Bunu itiraf etmek soğan erkeği gibi görünmeme neden olacak belki ama umurumda değil, sensiz berbat haldeyim ve bu sefer bunu düzeltebilecek hiçbir şey olduğunu sanmı yorum.” “Sadece biraz zamana ihtiyacım vardı.” Hâlâ sancıyan gövdemi daha da sıktığımda kamıma yediğim yumrukların 400 Temas anısı gözümde canlandı. “Sam’in tehditlerinden sana daha önce bahsetmeliydim.” Lucas kaba, kulak tırmalayıcı bir kahkaha attı. “Kahret sin evet, bana daha önce söylemeliydin Kırmızı. Seni koru yacağımı söylemiştim ve bunda kesinlikle ciddiydim. Artık aramızda hiç sır olmayacak, birbirimizden hiçbir şey sakla mayacağız. Bir daha asla hiçbir şeyden haberin olmadan böyle bir duruma sürüklemeyeceğim seni. Sen artık benimsin ve ben, benim olan her şeyi korurum.” “Ben senin peşinden geldim.” Yerimden kalktım ve baş parmağımın ucunu ısırarak verandada volta atmaya başla dım. “Peşinden geldim, çünkü seni seviyorum. Seni hâlâ seviyorum. Şimdi hayatına girdiğimde bildiğimden biraz daha fazlasını biliyorum sadece. Ama... beni koruyacağını bilmek güzel.” Çok, çok daha iyiydim artık. “Peki şimdi ne durumdayız?” diye sordu Lucas. Tereddüt ettim. Şimdi ne durumdaydık? “Bilmiyorum ama sanırım bunu çözmek zorundayız.” “Seni görmem lazım.” Güçlükle yutkunup içini çekti ğini duydum. “Altı-yedi saate orada oluruz.” Sonra konser alanının neresi olduğunu söyledi. Mekânı biliyordum. “Gel, Sienna. Benim ... sana ihtiyacım var,” dedi kısık bir sesle. “Her zaman senin yanında olacağımı biliyorsun.” Bu adam son birkaç yılda hayatıma birkaç kez girip çıkmıştı ve şimdi de aramızdakileri düzeltmeyi denemeden pes etmek, neler olabileceğini düşünmekten daha çok kalbimi kırardı. 401 Ernilv Snow Ve böyle bir acıya katlanmaya hazır değildim. Hayatım boyunca da hazır olacağımı sanmıyordum. Ertesi sabah altıyı birkaç geçe konser mekânının otopar kına girerken güneş ışıkları gökyüzüne yayılmaya başlamıştı. Lucas'm dediği gibi otobüsler daha yeni gelmişti ve sabah koşuşturması başlamıştı. Eski Mercury sedanımın anahtarını çıkartıp cebime tıktıktan sonra güvenlikten kimse tarafından engellenmeden Lucas'la paylaştığımız otobüse doğru ilerle dim. Şoförlerden biri hâlâ otobüsteydi ve seyir defterine kayıt giriyordu. Benim için kapıyı açıp yüzüme dikkatlice baktık tan sonra anlayışlı bir şekilde gülümsedi. “Hoş geldiniz.” Ona turneye devam etmeyeceğimi söyleyecek cesaretim yoktu. Bu yüzden sadece kafamı salladım. “Lucas burada m ı?” “Muhtemelen uyuyordur ama önemli değil... Siz bura dayken uyandınlmak isteyecektir.” Şoförün söyledikleri zihnimde dolaşırken otobüsün ko ridorunda ilerleyip Sinjin’in boş kompartımanını geçerek arka kısma vardım. Lucas, onunla paylaştığımız yatakta yüz üstü yatıyordu. Uzun, kaslı bacakları yatağın ucundan sark mıştı ve parmakları benim yattığım taraftaki çarşafı sıkı sıkı tutuyordu. Gidip yanma oturdum. “Lucas,” diye fısıldadığımda kıpırdamayınca elimi sır ıma koyup parmaklanmı tenini kaplayan dövmelerin üstünde 402 Temas kaydırdım. Altı aydan uzun bir süre önce de böyle yanında durmuş, onu uyurken izleyip dövmelerini incelemiştim. Be line yakın bir yere yaptırdığı kronometre ve kupa kızı döv mesinin favorim olduğuna karar vermiştim ama şimdi bu dövmeye baktığımda midemin düğümlendiğini hissediyor dum. Bu dövme Sam’i ve onun, Lucas’ın boynuna taktığı iğ renç kemendi sembolize ediyordu. Lucas’ın, Sam’in yaptık larına yıllar boyu tek başına katlanmış olmasından nefret ediyordum. “Lucas,” diye denedim tekrar, omzunu sarsarak. Kafa sını yana çevirip ela gözlerini açarak bana baktı. En azından konuşmayı başarana dek aramızda biraz mesafe olsun diye yataktan kalkıp ayakta durdum. “Geleceğini düşünmemiştim.” Sesi uyku yüzünden bo ğuktu ve bunun karşısında omurgamdan bir ürperti geçmişti. “Ama geldiğin için çok mutluyum, Kırmızı.” Ellerimi birleştirip parmaklarımı ovuşturmaya başladım. “Sözümü tutmayacağımı düşündüysen beni yeterince iyi ta nımıyorsun demektir.” Lucas avuçlarını gözlerine dayayıp uyanmak İçin ova ladı ve büyük bir nefes verdi. “Gel buraya...” İlk başta tereddüt ettim ama sonra Lucas ellerini belimin iki yanma koyarak beni kendisine çekti ve güçlü ellerini na zikçe kıvrımlarımda gezdirdi. Yatağa tırmanıp vücudumu ona doğru kaydırdıktan sonra başımı yastığa koydum. Par maklarının eklem yerlerini çenemdeki, makyajla sakladığım 403 KmiJv $no\t b eren in ü stü n d e gezdirdi. “Çok, çok üzgünüm . Si...'’ “ B iliy o ru m ." “Bana ne olursa olsun sana bir daha asla kimsenin elini sürem eyeceğinden emin olacağım,” diye söz verdi sert göz lerle bana bakarak. “Sen benimsin.” Kafamı iki yana hareket ettirdim. “Sam seni ihbar etmiş gibi konuşuyorsun/' O hiçbir şey demeyince hızla doğrulup gözlerimi ona diktim. “Lucas? İhbar etti mi yoksa?” Direkt olarak Sam'in adını söylemek istemiyormuş gi biydi, bu yüzden kafasını iki yana salladı. “Evinden taşınmış ama birisini onu bulması için görevlendirdim.” Yüzündeki tebessüm içimi rahatlatmaya yetmemişti. “Yani, şu anda hiç bir şey bilmiyorum. Ama umurumda mı sanıyorsun? Yıllar dır yalnızca ve yalnızca kendimi düşündüm ama sonra sen hayatıma girdin. Bana tadacağımı düşünmediğim duygular tattırdın. Sen bunun nasıl bir şey olduğunu bilemezsin, çünkü hayatın boyunca birileri tarafından sevilmişsin. Sen sevginin ta kendisisin. Benim yüzünden dövüldüğünü görüp buraya döndükten sonra yatakta uzanırken fark ettim ki uzun bir süre önce kendimi düşünmeyi bırakmışım.” Sözcükleri ne kadar güzel ve romantik olsa da ondan böyle şeyleri duymak midemin ağrımaya başlamasına neden olmuştu. Çünkü bunun sonun başlangıcı olduğunu hissedi yordum. “Eh. benim um urumda...” Ona döndüm. Sesim tiz ve gergindi. “Umurumda olmasaydı buraya gelmezdim.” “Bir adamı öldürdüm ben,” dedi. “Sonra sanki her şeyi 404 Temas düzeltecekmiş gibi ailesine para gönderdim. Lanet olası hiç bir şeyi düzeltmedi.” “Senin önem verdiğin birini takip ediyordu ama...” Cilla’yı düşündüm. Onunla aramızda nasıl bir anlaşmazlık olursa olsun Bryce’ın ona yapacaklarını hak etmiyordu. “Eğer Sam polise giderse senin hikâyene de önem verilir.” Lucas yatakta doğrulup oturduğunda kafamı kucağına koydum. Parmaklarını kırmızı tutamlarımın arasına sokup başımı ovalamaya başladığında elimi yüzüne kaldırıp baş parmağımı dümdüz burnunda ve dudaklarında gezdirdim. “Hikâyemi anlatmak için dört yıl geciktim, Kırmızı. Sam'den önce polise ben gideceğim ” “O halde bunu birlikte çözeriz.” Yüzü yumuşadı. “Yanımda mı kalacaksın?” “Turnede mi? Hayır,” dedim gülüp kafamı hızla iki yana sallayarak. Lucas bana sert bir bakış attı. “Ama hep senin ya nındayım. Kylie sana mesajımı iletmedi mi?” İfade her şeyi anlatıyordu. Yüzünde aşk, şaşkınlık, min nettarlık ve şüphe vardı. Bana cevap verdiğinde sesi duygulandığı için boğuktu. “İletti ama konuşanın ağn kesiciler olduğunu zannetmiştim.” 405 Yirmi Üçüncü Bölüm Sabahın çoğunu Lucas’ın dövmeli kollan arasında ge çirdim. Neredeyse hiç konuşmadık ve hiç sevişmedik ama ilişkimiz iki buçuk yıl öncesinde başladığından beri ilk kez bu kadar samimiydik. Lucas, dün geceki Memphis konseri nedeniyle hâlâ bitkin olduğu için uykuya daldığında kolla rından ayrıldım ve büyükannemi arayıp iyi olduğumu söy lemek için otobüsün oturma alanına gittim. Şimdiye çoktan uyanmış ve son birkaç günkü olaylar nedeniyle korkudan çıl gına dönmüş olmalıydı. Evimizin numarasını çevirirken telefonum çalmaya baş ladığında yanlışlıkla aramayı kabul edince yüzümü buruştur dum. Şu anda büyükannemden başkasıyla -özellikle şimdiki gibi eyalet dışı numarayla arayan kişilerle- konuşacak halde değildim. Bu nedenle gözlerimi ekrana diktim ve telefonu kapatmayı, tekrar ararlarsa da açmamayı düşündüm. Gerçi bana ulaşana kadar aramayı kesmeyebilirlerdi. 406 Temas Telefonu kulağıma koyup sesime yansıyan rahatsızlı ğımı saklamaya çalıştım. “Alo?” “Sienna’yla mı görüşüyorum?” Yumuşak ses, Güneyli aksam olan bir kadına aitti. “Alo?” Boğazımı temizledim. “Evet?” Hattın diğer ucundaki kadın fısıldar gibi bir ses çıkardı, sonra daha yüksek ve sert bir sesle tısladı. “Ben Samantha, kocasıyla yattığın kadın...” Sanki kendisini böyle tanıtmasına gerek vardı. Onu çok iyi tanıyordum zaten. Dişlerimi sıktım. Eğer önümde bir ayna olsaydı emindim ki solgun ve titreyen yansımamla karşıla şırdım. Ama şu anda vücuduma yayılan soğuk uyuşukluktan başka hiçbir şey hissedemiyordum. “Ne şaşırtıcı, sessizsin,” dedi Sam. Telefonu düşürmemek için parmaklarımı etrafına sara rak sert bir sesle fısıldadım. “O senin kocan değil... Ne halt yemeye beni arıyorsun? Yeterince şey yapmadın mı? Hem numaramı nereden buldun?” Konuşmadan önce bir süre bekleyip sorularımı sindirdi. “Bulunması kolay birisin. Bana cevap vermedin. Önce senin sesini duyayım dedim ...” Konuşmayı kesti. Sonra attığı küçük kahkaha içimdeki tüm korkuyu, tüm çaresizliği uyan dırdı. “Neyden önce?” Uzun bir sessizlikten sonra her kelimesine vurgu yapa rak bana cevap verdi. “Tüm bunlara bir son vermeden önce...” Onu gözümde canlandırmaya çalıştım. Gözlerimi 407 Emily Snow kapatıp altı aydan uzun bir süre önce karşılaştığımızda nasıl göründüğünü hatırlamaya çalıştım ama gözümün önüne yal nızca buz grisi gözleri geliyordu. Yere kaydığımda kalçam sertçe zemine vurdu ama hiç bir şey hissetmedim. Dirseklerimi göğsüme bastınp konuş tum. “Ne yapmayı planlıyorsun, Sam?” diye sordum. “Uzun zaman önce yapmam gereken şeyi...” Üst dudağımı dişlerimin arasına çekip kafamı sağa sola salladım. “Bunu ona yapamazsın. Sana onca parayı verdikten sonra yapamazsın.” Sesim kendi kulaklarıma bile tuhaf ve yabancı geliyordu. Daha önce hiç böyle konuştuğumu duy mamıştım. “O kadar şey yaşamasına neden olduktan sonra yapamazsın.” “Hâlâ onu mu destekliyorsun?” Bir kahkaha daha attı. Bu seferki daha zorlama, daha soğuktu. “Ne istersem onu ya parım hayatım. Top bende artık... Tek yapmam gereken po lise gitmek v e ...” “Bunu yapam azsın,” diye tekrar ettim hırçın bir sesle. “Kusura bakma ama artık bunu sürdüremeyeceğim.” O zaman neden beni arayıp bunları anlatıyordu? Ve neden bana kusura bakma diyordu? Yüzümü dizlerime da yayarak gözlerimi kapattım. Bu kadın tehlikeliydi. Tehlikeli ve deli... Lucas’m hayatını mahvetmek için ne kadar ileri gi debileceğini düşünmek ölesiye korkmama neden oluyordu. “N eden?” diye sordum çatallı bir sesle. “Bunu yapabilesin diye niye başıma onca şey açtın? Neden beni de bu işe karıştırdın? Neden Lucas Ta yıllarca uğraşmak yerine hemen 408 Temas polise gitmedin?” Lucas’m özgürlüğünü elinde tutmasının sebebi neydi? Sam tekrar konuşmaya başladığında kelimeleri kesik ke sikti. Ağlamaya başladığını düşündüm. Ortalığı kasıp kavur mak ve hayatlarımızı mahvetmek için beni arayan Samantha ağlıyor muydu? “Çünkü onu seviyorsun. Anlayamıyor musun? Çünkü her şeyi mahvetmeden önce senin gerçek Lucas’ı görmeni istedim. Şimdi de gördün işte.” “Bu ona karşı olan hislerimi değiştirmiyor.” diye tısla dım. “Onu sevdiğim gerçeğini değiştirmiyor. Yaptığı şeyi, önem verdiği birini korumak için yaptı.” “Ama o bir korkak,” dedi Sam sertçe. “Bunu unutuyor sun.” “Hayır.” Avucumu göğsüme, kalbimin olduğu yere sürt tüm. “Gerçek Lucas’ı görmemi istedin ama ben gerçek seni de gördüm. Lucas hakkındaki gerçeğin ortaya çıkmasını bu kadar çok istiyor olsaydın onu uzun süre önce ihbar ederdin. Korkak olan sensin...” Samantha hâlâ ağlıyordu. Birkaç saniye daha hıçkırdı, sonra titrek bir nefes aldı. “Bitti artık.” “Sam? Samantha?” Ama çoktan kapatmıştı. Yapmamam gerektiğini bildiğim halde onu geri aramaya çalıştım ama cevap vermedi. İlk birkaç çalıştan sonra direkt olarak sesli mesaja yönlendirildim. Aramamı görmezden gelmesinin bir sebebi olmadığını, bunun da oynadığı oyunlardan biri oldu ğunu, aslında hiçbir plan yapmadığını düşünmek istiyordum. Ama kendimi buna inanmaya zorlayamazdım. Bu öncekin409 Emily Sno\v don daha farklıydı ve içim e panik dalgalan yayılm aya baş lam ıştı. Lucas'tan hiçbir şey saklamayacağıma dair kendi ken dime yemin ettiğim için hemen gidip onu uyandırdım. Oturma alanının zemininde oturup kısık sesle ona her şeyi anlatırken göğsü yavaşça inip kalkan Lucas koridorda volta atarak beni dinledi. Anlattıklarımı düşündüğümden daha sakin karşılamıştı. Konuşmayı bitirdiğimde yüzü betondan bir maske halini almıştı. “O ne isterse onu yapar.” Yürümeyi kesti. “Ama aklan mak için onu kovalayıp dunnayacağım. Artık bunu sürdür meyeceğim.” Samantha da az önce aynı kelimeleri kullanmıştı ama bunları Lucas’tan duymak daha korkutucuydu. Saçlarımı kavrayıp kafamı deli gibi iki yana salladım. ‘'Yapılacak bir şey olmalı...” Kafamı sallamaya devam ederek nefes almaya çalıştım. “Sen bunu hak etmiyorsun.” Lucas önümde diz çökerek işaretparmağmın ucuyla çe nemi kaldırdı. “Belki de öyle ama işleri berbat ettim. Yaptı ğım şeyle dört yıldır yaşıyorum ama Kylie ve sen her şeyi öğrendikten sonra son birkaç gündür kendimi çok özgür his sediyorum .” Başparmağının arkasını yanağıma sürtüp alnını benim kine dayadı. “Bırak Sam peşimden gelsin. Onu da ken dimle birlikte aşağı çekeceğimi biliyor olmalı mutlaka. Senin başına onca şey açtıktan sonra... Bırak gelsin.” Bunu söyledikten sonra Samantha hakkında bir şey duy mayı da konuşmayı da reddetti. Ses provasına kadar günün 410 Temas geri kalanını gergin bir sessizlikle geçirdik. Ona eve gitmem gerektiğini söylediğimde benimle arabama kadar geldi. “Bu akşam gelecek misin?” diye sorarken yüzünde kı rılgan bir ifade vardı. Ona öylece baktım. Çığlık atmak isti yordum. Ona vurmak istiyordum. Sam’in kazanmasına neden izin verdiğini sormak istiyordum. Ama sonunda gözlerimi kapatıp dudaklarımı gülümse meye zorladım. Lucas’ın veda ediyor olabileceği düşünce siyle göğsümün merkezinde korkunç bir his belirmeye başlamıştı. “Kesinlikle kaçırmam.” Lucas beni kendisine çekip öptü. Göğsümde bir hıçkırık oluştuğunu hissettiğimde geri çekildim. Gözlerine bakamıyordum, bu yüzden arkamı dönüp omuzlarımın çökmesine izin verdim. “Seni seviyorum,” dedi Lucas. Ona bakmadan önce sakinleşmemi sağlamasını umarak içimden yavaşça ona kadar saydım. Ve saymayı bitirdiğimde arkamı döndüm. Lucas çoktan gitmişti. İlk başta bu akşam sahne arkasında olma planım yoktu. Geçen hafta olanlar yüzünden çok gergindim ve duygusal çöküntü yaşıyordum. Ve etrafta olmamın gerginliği daha da arttıracağını düşünüyordum. Ama Kylie gitmem için yalvar dığında pes ettim. Üstüme bir kot pantolon, berelerimi kapa tacak uzun kollu bir Altemative Apparel tişörtü geçirip 411 Emi iv Smnv babctlerimi giydim. Saçlarımı toplamayı düşündüm ama şifonyerimdcki aynada kendimi kontrol edip yüzümün kenar larındaki morumsu lekelerin makyajın altında bile hâlâ belirgin olduğunu fark edip kırmızı tutamlarımı omuzlarımın üstüne saldım. Ve tokamı şifonyerin üstündeki mendil kutusunun ya nma koydum. Bunu itiraf etmekten ne kadar nefret etsem de geleceğe dair umutlarımın bir kısmını da evde bıraktım. Bir saat sonra David’in eşliğinde Your Toxic Sequel’in giyinme odasına gittiğimde o anda orada tek başlarına olan Cal ve \V yatfm tuhaf sessizlikleriyle karşılandım. Anlayışlı ama kuşkulu gözlerle merhaba diye mırıldandılar ama sonra Kylie gelip ikisine de azarlar gibi baktı. “Gelmeyeceğini söylemiştin!” Kylie odada durduğum yere koşarak elimi tuttu, küçük parmaklarını benimkilere ge çirdi ve beni ikili koltuğa çekti. “Çok yalvardın,” dedim arkama yaslanırken. “Bunun karşısında ciddi olarak hayır demem mümkün değildi.” “Gördün m ü,” dedi zafer dolu bir sesle, W yatt’a döne rek. “Bana hayır demenin imkânsız olduğunu söylemiştim sana.” Tüm bu neşesinin aslında bir gösteri olduğunu bili yordum . K ahverengi gözlerindeki bakışlar ve kısa kahve rengi saçlarını kulaklarının arkasına atarken parmaklarının titrem esi bunun kanıtıydı. “ Bir dahaki sefere kesinlikle hayır diyeceğim,” dedim kuru bir sesle. 412 Temas Kylie dediğimi duymazdan gelerek tiz bir sesle konuştu. “Konserden sonra şu sürekli bahsettiğin bara gitmeyi düşü nüyoruz hepimiz.” “The Beacon’a mı?” “Bence hepimiz içimizdeki stresi biraz atmalıyız.” Kahve sehpasındaki su şişesini almak için uzandı ama elini C arin enerji içeceğine çarptı. Kutu düşünce keskin kokulu içecek masalann kenarından, yerdeki halının üstüne akmaya başladı. “Kahretsin.” Kylie dökülenleri temizlemeye çalıştı ama kafamı iki yana salladım. “Ben hallederim.” Banyodan birkaç kâğıt havlu koparıp ellerimle dizleri min üstüne çökerek dökülenleri sildim. “Aslında,” diye baş ladığımda Cal bana doğru yaklaştı. “Bunu benim yerime senin yapman lazım...” Cal sırıtıp “Yok, almayayım,” dedikten sonra yüzünü hiç görmediğim kadar ciddileştirdi. “Eee... nasılsın?” Saldırıyı, bu sabah Sam’le yaptığım konuşmayı, olacak lar konusundaki belirsizliğimi düşünürken boğulurmuş gibi ses çıkarmamak için kendimi tuttum. “Daha iyiyim. Hâlâ biraz sarsılmış durumdayım ama iyi olacağım,” diye yalan söyledim. Cal içini çekti. “Seni merak ettik, hepimiz... Sin başka şeyler söylerse inanma...” “Teşekkür ederim,” diye fısıldadım. Cal omzumu dikkatlice sıkarak ayağa kalktı. “Sinjin ’den bahsetmişken... Ben gidip onu bulayım. Geri zekâ 413 Ernily Snow lıyı ses provasından beri görmedim. Kim bilir şimdi hangi cehennemdedir.” Cal gider gitmez Wyatt da giyinme odasından kurtulmak için konser öncesi sigara içeceği bahanesiyle kalktı. “Bana ihtiyacın olursa hemen ara, güzelim,” diye uyardı Kylie’yi ciddi bir sesle. Kylie gözlerini kıstı. “Bıraktığın döl yüzünden işemeye gitmek zorunda kal dığımda hemen sana mesaj atarım,” diye karşılık verdi, du daklarında alaycı bir gülümsemeyle. “Koridora çıkmak istersem de sesli mesaj bırakırım.” Wyatt ona surat yaptıktan sonra çıkıp kapıyı kapattığında Kylie öne doğru yığılıp yü zünü avuçlarına gömdü. “Şu anda bir çöküntü halindeyim,” diye itiraf etti boğuk sesle. “Tanrım, ben de aynı durumdayım.” Bu öğleden sonra konser mekânından ayrıldığımdan beri Sam’in beni aradığı numaraya ulaşmaya çalışıyordum. Eğer ona ulaşabilirsem ikna edebileceğimi umuyordum ama bu şansı elde edeme miştim. Boğazımdaki yumruyu yutkundum. “Lucas’ın ne rede olduğunu biliyor musun?” Kylie kollarını kamına sarıp kafasını iki yana salladı. “Tyler’la bir işi olduğunu söyledi ama kim bilir. Bugün öyle sakindi ki rahatsız olduğum için yanında duramadım.” Lucas ona bu sabah Sam’in aradığından bahsetmiş miydi? Yerde önümde duran kuru kâğıt havluları toplayıp ayağa kalktım ve banyoya gidip çöpü attıktan sonra dönüp ikili kol tuğun kıyısına oturarak ellerimi ovuşturmaya başladım. 414 Temas “Korkuyorum,” diye itiraf ettim. “Samantha ödümü patlatı yor, çünkü ruh halini anlayamıyorum.” “Dengesiz... Samantha hep böyleydi. Gençken bile,” dedi Kylie hemen. Başka bir şey söylemek için dilini dudak larında gezdirdi ama sonra giyinme odasının kapısı gümbür dedi. Kylie alnını kırıştırarak, “Gel,” diye bağırdı. David kapıyı hafifçe aralayarak kafasını içeri uzattı ve ihtiyat dolu gözlerle bir Kylie’ye bir bana baktı. “Lucas’ı gördünüz mü?” Kylie bir omzunu kaldırdı. “Biz de bilmiyoruz.” Suyunu kafasına dikti, sonra elinin tersiyle ağzını sildi. “Neden? Ne oluyor?” David kafasını iki yana sallayarak dudaklarını büktü. “Dışarıda onu arayan birkaç adam var. Acil bir mesele oldu ğunu söylüyorlar.” Yerimden kalkarak David’e bakıp bir cevap bekledim. O konuşur konuşmaz her şeyin değişeceğini biliyordum. David bir dakika sonra devasa elini yüzüne sürttüğünde içgüdülerimin doğru olduğunu anladım. “Adamlar polis Kylie.” Haklıydım. Bu üç kelime her şeyi değiştirmişti. Üç ke limeyle dünyam sarsılarak durmuştu. Her şey bitti. 415 Yirmi Dördüncü Bölüm Lucas İki Hafta Sonra G elecek planım basitti. Turne bittikten sonra gidip po lise teslim olacaktım. Lanet olası müzikle yüzleşecektim. Ba şım a geleni çekecektim . Bunu hak etm iştim ve neler olacağını da biliyordum. A m a N ashville konserinden hemen önce gelen iki po lisle her şey değişm işti. Neden geldiklerini söylediklerinde daha da değişm işti. Çünkü beni tutuklamaya gelmemişlerdi. Sam antha, eski karım , bana bir sürü şey çektiren kadm ölm üştü. B eni en yakın akrabası olarak belirttiği ve dünyada bulunm ası en kolay adam ben olduğum için bana gelmiş lerdi. S am 'in ölüm ü hakkındaki en büyük kahrolası şoksa otel 416 Temas odama döndükten sonra e-posta kutumda beni beklediğini gördüğüm mesajdı. Sam o sabah bana bir video göndermişti ve videoya eşlik eden mesajdaysa bir kitaptan alıntı yapılmış kısa bir söz vardı. Alıntıyı okuduğum anda o videoda her ne bok varsa hayatımı sarsacağından emin olmuştum. Sahtekârlığın evrensel düzeyde egemen olduğu dönem lerde gerçeği söylemek, devrimci bir eylemdir. Haklıydım. Video bildiğimi sandığım her şeyi alt üst et mişti. Tyler ne kadar dırdır edip yakınsa da grup olarak turne nin geri kalan tüm konserlerini iptal etmeye karar vermiştik. Tüm olanlardan sonra doğru olan buymuş gibiydi. Kafam ol ması gereken yerde değildi ve her şey boka sardıktan sonra ilk bir buçuk hafta boyunca da işleri kendim için hiç kolaylaştırmamıştım çünkü Sam’in yolladığı videoyu izlemeden duramıyordum. Sam’in devrimci eylemi dört yıl gecikmişti. Ekrandaki Samantha bu yazın başlarında ya da bir yıl önce gördüğüm kadına benzemiyordu. Hâlâ o alaycı gülüm semesi ve etkileyici gri gözleri olan güzel kadındı. Kylie vi deonun geçmişine baktığında Sam'in videoyu iki yıldan uzun süre önce çektiğini görmüştü. Sam’in sağlıklı görünüşüne bakılırsa öyleydi. On iki dakikalık videoya çekildiğimi hissediyordum ama bunun sebebi hâlâ Sam’e âşık olmam değildi. Aşk o bu videoyu çekmeden çok önce kaybolmuştu ama eğer izlersem aradığım cevaplan ve huzuru bulabileceğimi düşünüyordum. 417 E m ilv Sno\v Ama bu akşam videoyu son bir kez izledikten sonra bile aradıklarımı bulamamıştım. Eski karım Atlanta ’daki dairesinin oturma odasında duran bembeyaz koltuğun ortasında oturmuştu. Kısa bacak larını bileklerinden birleştirmiş, ince vücudunu öne eğmişti. Kamerada dirseklerinin iç kısımlarındaki iğne izleri belli ol muyordu ama yine de Sam kendisini ısıtı vormuş gibi yaparak izleri saklamaya çalışıyordu. Kameraya direkt olarak bakmaktan kaçınsa da arada bir kafasını kaldırdığı oluyordu. Her seferinde de gri gözle rinde yoğun bakışlar vardı. Şu anda, bu gece de videoyu izlerken bana bakıyormuş, sırlarını yüzüme söylüyormuş gibi geliyordu. Bir bakıma da öyleydi. "Lucas, ” diye başladı. “Bunu karşına geçip de yapa mam, bu yüzden söylem ek istediklerimi sana ancak bu şe kilde söyleyebilirim. ” Derin bir nefes alarak az sonra söyleyeceklerine kendisini hazırlar gibi ellerini göğsünün önünde salladı. “Bryce Roberts ’ın ölmesi benim suçum. Onu ben öldürdüm ve çok üzgünüm. ” Beni şaşırtm ak çok kolay değildi ama N ashville’deki otel odam da videoyu ilk izlediğim de ağzım bir karış açık halde ekrana bakakalmıştım. Birkaç gün sonra polisten de aynı hikâyeyi duymuştum ama o gece öğrendiklerim uyuş turucu bir şoka neden olmuştu. “Onu ben öldürdüm, ” diye açıkladı Sam, ağlamamak için h a fif eğri burnunu sıkarken. Ama başarılı olamadı ve 418 Temas gözyaşları yanaklarından zayıf göğsüne doğru akmaya baş ladı. “Onunla bir arkadaşım vasıtasıyla tanışmıştım. Ama o... o sen değildi. Ben seni istiyordum. Bryce benim için hiç bir şeydi çünkü seni geri kazanabileceğimi düşünüyordum. Ama sonra senin Priscilla ’y la birlikte olduğunu öğrendim ve kendimi kaybettim. Delirdim ve Bryce \tan onunla uğraşma sını, onu bira sarsmasını istedim. Sanırım o kadına ne oldu ğunun umurumda olmadığını söyleyebiliriz. Hâlâ umurumda değil... O sürtük bugün ölse mutlu olurdum. ” Onun sahte gözyaşlarını görmeye öyle alışkındım ki vi deonun içtenliğini sindirmem birkaç günümü almıştı. Sami miyeti videoyu daha da çılgınlaştırıyordu. Sam koltuğundan kalkıp gitti. Döndüğünde bir sigara yakıyordu. Filtreyi ağzına götürürken eli titriyordu ama içine derin bir nefes çektikten sonra daha da sakinleşmiş gibi gö rünmüştü. Ama yine de her an sinirleri bozulacak ve kame rayı odanın karşısına fırlatıverecekmiş gibiydi. Sigarasından geriye yalnızca ezilmiş kahverengi bir filtre kalana dek bekledi, sonra elini sarı saçlarından geçirdi. “O gece lanet olası otoparkta onunla kavga ettiğinde ben de onunlaydım. ” Sert gri gözlerini direkt olarak kameraya dikti. “Şehir şehir gezip boktan konserlerinizi izliyorduk. Biliyor musun, yaşadığım oldukça ironikti... Bryce ’ın, Cilla ’y la uğ raşmasını istemiştim ama geri zekâlı gidip ona hayran kaldı. ” Öfkeyle kıkırdadı. “Bir kez daha elimdeki adamı, o fahişeye kaptırmıştım." uO gece bir konuda kavga etmiştik; konunun ne oldu 419 Emily Stunv ğunu hatırlamıyorum. ” Sam gözlerini kam eranın arkasın daki bir şeye odakladı. “Hatırladığım şu: Sen o sürtükle il gilenm ek için bara geri döndüğünde ona yardım etm ek istedim . Bryce bana baktı ve ağzından ilk çıkan şey Cilla oldu. Bana Cilla dedi. Buynizden arabasının arkasında bul duğum bir levyeyle ona vurdum. " “Sen onu bayılm ıştın. Ben de tekrar kalkm ayacağından emin oldum, ” diye itira f etti eski karım soğuk bir tavırla. Videoyu ilk izlediğimde ellerimi yüzüm e yapıştırıp tır naklarım ı yukarı doğru kaydırarak saçlarım ı kavram ıştım . Bu büyük bir itiraftı -e n azından benim hayatım ı etkileyen en büyük itiraftı- ama yine de içimde boşluktan başka hiçbir şey yoktu. Daha sonrasındaysa Sam ’in ne am açla B ryce’ı öldürdü ğümü düşünmeme neden olduğu sorusu beynim i kem irm eye başlamıştı. Tabii C illa’ya karşı olan nefreti dışında... Çünkü sadece üzgün olduğunu, her şeyi batırdığını am a düzeltece ğini söylemişti. Sonra hıçkırıklara boğulup benden ne kadar nefret etti ğini söylemiş, C illa’nın ölüm üne mutlu olacağı kadar benim ölm emden de m em nun olacağına yem in etmişti. D üşününce... Belki de yıllar süren m anipülasyon ve ya lanların nedeni buydu. Nefret... Yine de Sam iki yıl önce çektiği videoda söz verdiği gibi her şeyi düzeltmişti. Gidip polise teslim olmuş, ifadesini ver mişti. Polislere, muhtem elen cinayet gecesi bana şantaj yap 420 Temas mak için Bryce Roberts’ın cebinden aldığı cüzdanını vermiş ve avukat tutma hakkını kullanmak istemediğini söylemişti. Bunlan Nashville konserinden önce öğrendiğimde Sam çoktan intihar etmişti. Polise teslim olmadan önce o kadar çok uyuşturucu almıştı ki itirafının ortasında kalbinin dur mamış olması şaşırtıcıydı. Onun bu şekilde öldüğünü düşünmek çok kötüydü. Başımızdan geçen her şeye rağmen onun için asla böyle bir son istemezdim. Artık bana, Sam’in inanmama neden olduğu yalanlann arasındaki gerçekleri bir araya getirmek kalmıştı. Video iti rafı bana tek yardımıydı. Sam hayattayken, görkemli bir üne kavuşmadan önce Luc 2LS-Kahrolası-Wo\fe'\2i evlendiği için grubun geçmişinde yalnızca küçük bir yere sahipti. Ama öldükten sonra, birlikte olduğum tüm kadınları, hatta Sienna’yı bile gölgede bırak mıştı. En azından magazin dergilerinde yazılan saçmalıklarda böyle deniyordu. Benim tek yapmak istediğimse hayatıma devam et mekti. Müziğimle... Sienna’yla... Bu nedenle bu sefer Sam’in videosu bittikten sonra hiç bir cevap alamayacağımdan emin olarak dosyayı bilgisaya rımdan sonsuza dek sildim. 421 Sonsöz Lucas Kasım Derinlere gömdüğünüz sırlarınızın, üstünü örtmek için para ödediğiniz şeylerin aslında bir yalandan ibaret olduğunu öğrenseniz ne yapardınız? Sizi paramparça eden bir yalan... Geçmişte kalıp berbat pişmanlıklarınıza sarılır ve bir şeyleri değiştirebilmeyi mi dilerdiniz? Yoksa hayatınıza devam mı ederdiniz? Ben ikisini de seçtim. Bryce’a yaptığı şeylerle yaşamak zorunda olan yalnızca Samantha değildi. Ben dört lanet olası yıl boyunca bir cana var olduğumu düşünmüş ve beni saklandığım gölgelerden çıkarmak isteyen kadını kendimden uzaklaştırmıştım. Buna rağmen bu gece yanımda olması bir mucizeydi. 423 E mi iv Sno\\' “G ünah gibi görünüyorsun,” dedim ona, arkam dan yak laşırken aynadaki yansım asına bakarak. Onun üstünde değil de yatak odam ın zem ininde olm ası gerektiğini düşündüğüm tek om uzlu, siyah renkli bir mini elbise ve m uhteşem bacak larının kilom etrelerce uzun görünm esine neden olan şeritli ayakkabılar giym işti. “İyi bir günah am a...” Ç ıplak kollarım om uzlanm a do layıp beni bırakm ak istem iyorm uş gibi sıkıca sararken saçları üstüm e doğru kaydı. “ Son konser... O ndan sonra tam am en benim sin.” B errak mavi gözleri aynada beni bulurken uzun, derin bir nefes aldı. “H azır m ısınız, B ay W olfe?” Uzanıp saçlannı parm aklan m a doladım ve kafam ı çe virip dudaklannı buldum ve onu hırsla esir aldım. O da beni tüketti. B izim ilişkim iz böyleydi. Bunu daha yeni anlam ıştım am a geç olsun güç olmasın diye düşünüyordum . Geri çekilip bana bakışlarını şaşkınlıkla izlerken ona sı n a im . “B ir an önce hazırlanm azsam Sinjin bagetleriyle parm aklanm ı kırar.” Zoe bu akşam konsere gelecekti ve Sinjin geçen seferki konsere getirdiğinde, olanlardan sonra onu et kilem eye kararlıydı. B u akşam ne Cilla ne de W icked Lambs buradaydı. O nca insanın arasından Sinjin, C illa’yı rehabili tasyona gitm eye ikna etmişti. “O zam an saçlanm ı bırakm alısın,” dedi Sienna. Elimi çektiğim de saçlarını seksi bir havayla bir om zunun arkasına attı. B ilerek yaptığı bu hareket aletim in sertleşm esine neden olm uştu. Lanet olsun, çok güzeldi. Sırtını dikleştirip kollannı 424 Temas iki yana uzattı. “Düzgün görünüyor m uyum ?” “Şuradaki koltukta çıplak olarak uzanman gerekiyorm uş gibi görünüyorsun.” Parmağımla odanın karşısındaki dar kol tuğa işaret ettim ama sonra kafamı iki yana salladım. “Ama evet, gözlerimin gördüğü en güzel şeysin. Benim için en güzel şeysin.” “Zaten hep böyle şeyler söyle sen...” Birkaç adım geriye gitti. “Konserden sonra görüşürüz.” Gözlerini benden ayır madan geri geri odadan çıkana kadar önüme dönmedim. Sonra aynada kendime baktım. L\ıca&-Kahrolası-VsQlfe. Eskiden olduğum adama ve Sienna’yla birlikte olmak isteyen şu anki halime baktım. Sonra kalkıp giyinme odasından aynldtm. Cal ve Wyatt sahne arkasındaki koridordaydı. Wyatt. kız kardeşimin arkadaşı H eidi’nin bir hafta önce U tah’taki bir otel odasında CaPi bağlamasından bahsediyordu. Cal beni gördüğünde ellerini utançla yüzüne sürttü, sonra gözlerini gri beton zemine dikti. “Senin de ekleyecek bir şeyin var mı adi herif?” dedi sonunda. “Sadece seni herkesin ortasında öyle bırakmış olm asını dilerdim.” Sesini çıkarmadan ağzını hareket ettirerek “ Siktir git,” dediğinde sırıtıp omuzlarımı silktim. “ Sin ve ben, bu işten senin mi yoksa H eidi’nin mi kârlı çıkacağı konusunda beş yüz dolarına bahse girdik.” Koridordan sahne girişine doğru ilerlemeye başladığımda Cal arkamdan seslendi. “Hanginiz hangim ize para yatırdı? Bana, değil mi? Heidi’yi tam istediğim yere getirdim çünkü.” 425 Emily Snow “Saçma adamın tekisin ya... Benim param her zaman Heid i'y e,” diye bağırdım, sahne arkası kapısından girmeden önce. Tüm sırlarınız açığa çıksa, sonra tekrar göm ülse ne ya pardınız? K ahrolası oyuna devam ederdiniz. Tekrar program lanan Los A ngeles konser biletlerinin hepsinin satıldığını bilsem de binlerce insanın bu akşam gru bum u izlemek için buraya gelm iş olduğunu bilm ek büyük bir tatmindi. Yine de çığlıkların, kulaklarım ın etrafında güm bürdeyen müziğin ve binlerce yüzün arasında sadece bir kişi dikkatimi üstüne topluyordu. Sahneye en yakın yer m inder lerinden birinde, kardeşim K ylie’yle arkadaşı T ori’nin ara sında oturmuş, bana gülen bir yüzle bakan Sienna. Cal “H ayranım Sana” şarkısıyla konseri başlattığında Sienna’nın dudakları oynam aya başladı. Dudaklarım okuyamıyordum ama yine de m ikrofona eğilip, “Ben de seni sevi yorum. O kadar çok ki canım yanıyor,” diye mırıldandım . Kalabalık bunu kendilerine söylediğimi düşünerek çıldırdı ğında onlara ukalaca sırıttım ve şarkıyı söylem eye başladım. İki saat sonra seyircinin isteğiyle tekrar sahneye çıkm a mızın ardından ikinci şarkıya geçtiğim izde ve hayranlarımız koltuklarından kalkm aya başladığında onları durdurdum . “Çok fazla akustik müzik yapm am ,” diye itiraf ettim, sahne personelinden iki kişi bir tabureyle gitarımı getirirken. Ka labalığa bir sessizlik çöktü, sonra yerlerine tekrar yerleşmeye çalışırlarken bir karışıklık oldu. Yerine taktığım mikrofona doğru eğildim . “Ve kesinlikle cover yapm am . Ama aylar 426 Temas boyu sürmüş gibi gelen bir turnenin son durağmdayız.” Tabureye oturup bir şarkının girişin çalmaya başladım ve hayranlarımın bunun hangi şarkı olduğunu anlamasını bekledim. On saniye sonra stadyumda bir alkış fırtınası koptu. Bu sağır edici ses bana ihtiyacım olan cesareti verdi. “Neden bu şarkıyı çaldığımı açıklamama gerek olduğunu sanmıyorum. Sadece âşık olduğum kadın için olduğunu söyle yeceğim. Hayatımı onunla geçirmek, her turneyi onun yüzüne bakarak başlamak ve bitirmek istiyorum. Ve bunu buradaki her kesin bilmesini istiyorum. O benim için doğru kişi... Her zaman böyleydi. Bunu anlamak biraz vaktimi aldı, o kadar/' Aşkım için, beni sonsuza dek sevecek olan mavi gözlü kadın için her şeyi yapacağımı söyleyen “Tonic” şarkısını seslendirirken Sienna’nm mavi gözleri benimkilerden hiç ay rılmadı. Şarkı bittiğinde seyirciler çığlıklar atarken tekrar mikrofona eğildim. “Şimdi pisliklik edip dikkatleri sana çekeceğim Sienna,” diye homurdandım. “Evlen benimle...” Bu sefer dudakları oynadığında ne demek istediğini ko layca anladım. “Evet,” demişti. Hayatınızda hiç sır kalmadığında ve tüm pişmanlıklar tarih olduğunda ne yapardınız? Ben Sienna ’y la birlikte hayatıma devam etmeyi seçtim. 427 Şarkı Listeleri Eminim bunu çoktan tahmin etm işsinizdir ama müzik, Tahrik ve Temas ’ın yazılış sürecinde çok büyük bir rol oy nadı. Ve ÇOK BÜYÜK derken oldukça ciddiyim . Kitap için hazırladığım çalm a listesinde elliyi aşkın şarkı bulunmuyor. K endi listemdeki şarkıların her birini çok sevsem de buraya bana gerçekten büyük ilham verenleri yazacağım. Tahrik 1. “Gone Forever” - Three Days Grace 2. “Take M e Under” - Three Days Grace 3. “A lone in This B ed” - Fram ing Hanley 4. “The K ili” - Thirty Seconds to Mars 5. “I G et It” - Chevelle 6. “ Bodies” - D rowning Pool 7. “Snuff” - Slipknot 8. “W hen I Was Your M an” - B runo Mars 9. “Wicked Game” - HIM 10. “Satisfîed” - Aranda 11. “Walk Avvay” - Five Fin ger Death Punch 12. “Crazy Bitch” - Buck Cherry 13. “Blurry” - Puddle o f Mudd 14. “Fine Again” - Seether Temas 1. “Champagne” - Cavo 2. “Last to Know” - Three Days Grace 3. “It’s Been Awhile” - Staind 4. “Beautiful with You” - Halestorm 5. “Ali Falls Down” - Adelitas Way 6. “Buried Ali ve” - Avenged Seven fold 7. “You’re So Vain” - Marilyn Manşon 8. “Tied My Hands” —Seether 9. “Walk Away” - Five Finger Death Punch 10. “Adrenalize” - In This Moment 11. “Dancing with the Dead” - Ten Years 12. “Through Glass” - Stone Sour 13. “Bitch Came Back” - Theory of a Deadman 14. “Rill Rill” - Sleigh Bell 15. “Satisfîed” - Aranda 16. “Famous” - Puddle of Mudd 17. “Fade Into You” - Mazzy Star 18. “Every Lie” - My Darkest Days 19. “The Kili” - Thirty Seconds to Mars 429 0. “Lonely Day” - System o f a Down 1. “We Are Broken” - Paramore 22. “I Will Possess Your Heart” - Death Cab for Cutie 23. “My God Is the Sun" - Queens o f the Stone Age 24. “If You Could Only See” - Tonic 430 Teşekkürler Böylesine muhteşem olduğunuz için tüm okurlarım a te şekkürler. Hevesiniz ve kitaplarıma olan desteğiniz beni h er gün hayrette bırakıyor. Size sahip olduğum için kendim i çok şanslı hissediyorum. Bütün e-postalarmız, eleştirileriniz ve Facebook mesajlarınız için teşekkür ederim. H ayatım ı g ü zelleştiriyorsunuz! Kelli Maine, Michelle Valentine ve Kristen P roby... B a şıboşluğuma katlanıp beni güldürdüğünüz için teşekkürler. Üçünüzü de çok seviyorum. Holly Malgieri ve Jenn Four: İKİNİZ DE HAR İK ASIN IZ. Beni sürekli güldürdüğünüz için teşekkür ederim! Christine Bezdenejnih Estevez, sen m uhteşem b ir h a tunsun! Organize olmamı sağladığın ve kitaplarım ı sev d iğ in için teşekkürler... Yaptığın her şey için -v e gerçekten ço k şey yaptın- sana KOCAMAN SARILIYORUM! RBA Designs’tan Letitia H asser'a, bu güzel k ita p k a 431 pağı için teşekkür ediyorum. Ve harika ilk okuma yetenekleri için Stacy Kestvvick’e, inanılmaz hızlı düzeltme okuması için Jenny Sim s’e teşekkürler. Siz ikiniz muhteşemsiniz! Cris Hadarly, Becca Manuel ve Abbie Dauenheimer; bu kadar yaratıcı olduğunuz için milyonlarca teşekkürler bayan lar. Tanıtım filmlerine ve kolajlara bayıldım; bunlara ne zaman baksam aptal gibi gülümsemeden edemiyorum. Tüm muhteşem yazar arkadaşlarım, mükemmelsiniz. Böyle muhteşem, ilgili bir topluluğun üyesi olduğum için minnettarım. Hepinize sevgilerimi gönderiyorum. Romans topluluğu blog yazarları, sizlere de TEŞEKKÜR LER! Kitaplarıma olan sevginiz ve desteğiniz benim için çok şey ifade ediyor. Hepinize hayal edemeyeceğiniz kadar mü teşekkirim. Benimle ve diğer tüm bağımsız yazarlarla böyle ilgilendiğiniz için teşekkür ederim. 432