27 - Devrimci Proletarya

Transkript

27 - Devrimci Proletarya
Soma: Sınıfsal notlar...
Şimdi, yalnız Soma Holdingin değil, tümü işçi kanı, kemikleri, sefalet ve kölelik
birikimi üzerinde yükselen tüm o banka, borsa, holding, AVM, plaza-müteahhit
egemenliğine farklı bir gözle bakmanın ve içinden ve dışından işçi örgütlenmeleri ve
eylemleriyle sarsmanın zamanı. "8-9
''14
yaşasın
sosyalist
işçi demokrasisi
Sayı: 46 Haziran 2014 1 TL
BU CİNAYET SİSTEMİNİ
YIKMALIYIZ
Yeni bir yaşam için savaşmak
En gelişkin burjuva demokrasileri dahi işçilerin kölece
çalışması ve sömürülmesi
üzerinden yükseliyor. Sınıfsal, toplumsal ve bireysel
özgürlük yoksunluğu,
yaşamlarımızın hücreleştirilmesi, insanın çürütülmesi
üzerinden yükseliyor.
Kapitalizmde özgürlük, demokrasi ve insan haklarının
temelinde meta egemenlik ilişkileri yer alıyor. Metalar
dünyası büyüdükçe insanlar dünyası küçülüyor.
" 11
Bankaların kirli reklamı
Soma’da işlenen sistemli bir cinayet. Sorunu
sadece AKP’yle, ya da taşeron sistemiyle
ilişkilendiren tespitler revaçta.
Elbette taşeron, esnek, güvencesiz kölelik
sistemi derhal, kayıtsız koşulsuz kaldırılmalıdır.
Ancak cinayeti sadece bir kişi, bir kurum, bir
parti, bir devlet değil, bir silsile halinde herkes,
hep beraber işledi. İşçilerin canına kıydılar,
işçiler bunu engelleyemedi. Sistemsel hale
gelmiş, bütünlük kazanmış sorunlar parçadan
çözümlerle aşılamaz. Ücretli bir cinayet sistemi
halini almış bir çalışma yaşamı anlık, geçici,
sorunu bir yönünden, tek bir parçasından ele
alan düzeltmelerle iyileştirilemez.
İşçilerin canlı emeğinin ölü emeğe çevrildiği
bir sermaye sisteminde yaşıyoruz. Tepki ve öfke
tek tek katillerle beraber bu sistemin, bu sürgit
köleliğin sürmesine yönelmedikçe gerçek bir
çıkış yok. Çözüm bu sistemin yıkılıp yeni bir sistemin kurulmasından geçmektedir. Yeni bir siyasal, ekonomik, toplumsal sisteme ihtiyacımız
var. Cinayeti işleyenleri açığa çıkarmaz, kimi
adımları atmazsak bu hedefe ulaşamayız.
Gezi Direnişi 2.Sezon 1.Bölüm
Gezi Direnişi’nin 1.yıldünümünde yine sokaklar konuştu. Gezi ruhu ve eylemlerinde
burjuva devletin ne kadar korktuğu ise başta Taksim ve Gezi Parkı’nda yapılmak istenen
eylemleri egelellemek için estiridği terörün şiddetinden belli oluyordu. Gezi Direnişi’nin
yıldönümünde burjuva devlet uyguladığı yoğun ablaka ve şiddete rağmen eylemleri
engelleyemedi. Başta İstanbul, Ankara ve Eskişehir olmak üzere bir çok ilde eylemciler
sokaklara aktı. Sokak eylemlerinin yanı sıra yine Gezi ruhuna yakışır bir çok eylemde
gerçekleştirildi.
"5
”İnsan odaklı” çalıştıkları
kandırmacasıyla bu
reklamı yapan bankaların
ne derecede insan odaklı
oldukları da farklı tarzlarla
hem kendi işçilerine hem
de ”müşterilerine” hayatı zindan etmelerinden
anlaşılabilir. Sermayenin azami kar hedefi
karşısında bizlerin payına düşen ise madenlerde,
fabrikalarda ölüm, plazalarda, ofislerde ise adım
adım çürüme.
" 12
Kaza değil katliam!
Çağ yangını başladığında bu
defa devrimci proletarya
tüm azametiyle, bilenmiş
olarak meydanlara çıktığında;
karşınızda yoksulluğu altında
ezilmiş toplumsal gücünden
bihaber ayağındaki çizmenin
sedyeyi kirleteceğinden çok
insani bir endişe duyan gariban işçi değil, sınıf
kimliği ve kişiliğiyle buluşmuş bir proleter
bulacaksınız.
" 13
2
işçi meclisi
Haydi One Minute desenize
Haydi, Soma’da yaşanan işçi katliamı
içinde “One minute” desenize. “Siz
işçi öldürmeyi iyi bilirsiniz” desenize.
rak timsah gözyaşları dökmek yerine
tüm sorumlularla birlikte baş sorumlu olarak “İstifa ediyoruz” desenize.
landı. İşçiler geleceksizleşti, hayalleri
çalındı. Kader dediniz buna. Alında
ne yazarsa o gelir başa dediniz.
Haydi, “Başı örtülü bacılarımıza eş,
kardeş, çoçuk, akraba, dost… acısı
yaşattınız, feryat figanlar işinde koydunuz” desenize.
Yok yok, biz çok iyi biliyoruz ki sizin
efelenmeleriniz, dayılanmalarınız,
çemkirmeleriniz zaten bu sömürü
düzeni sürsün diyedir.
Siz tatlı öldüler, normal bunlar dediniz. İşçiler geride gözü yaşlı analar,
babalar, kardeşler, çocuklar, dostlar
bıraktılar.
Haydi, Soma Madencilik patronu
başta olmak üzere tüm taşeron patronlarına “Sermayenizi de alın gidin”
desenize.
Katliamlarla işçi sınıfının kanını,
alınterini emerek semiren bu katliam düzeninin sözcüleri, neferlerisiniz. Layıkıyla yerine getirdiniz
Siz bunlara Biz sustukça devam edeceksiniz.
Haydi, Soma’da göz göre göre gelen
şimdiye kadar bu görevinizi. Şimdi
katliam için patrona, bürokratlara,
de layıkıyla sürdürmeye devam edemilletvekillerine, bakanlara “Hesabını ceksiniz.
vereceksiniz” desenize.
Siz en büyüğünden en küçüğüne tüm
Haydi, katledilen 237 işçi için “Yapatronların vekili, bakanı, başbakanı,
narak ölmediler” açıklaması yapan
cumhurbaşkanı, ana yada yavru muEnerji Bakanı’na, ortalarda görünhalefetisiniz.
meye dahi yüzü olmayan Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı’na, ölenlere
Milli yas ile bir iki timsah gözyaşı ile
maaş bağlayacağız diyen bürokratlara sağduyu ve birlik çağrıları ile geçişti“Edepsizlik yapmayın” desenize.
receksiniz.
Haydi, tüm kan emici patronlara “Yeter artık katlettiğiniz işçiye. Buna son
vereceğiz, ininize gireceğiz ininize”
desenize.
Haydi, ağlak ağlak açıklamalar yapa-
Biz anladığınız dilden konuşmadıkça
katledeceksiniz, kanımızı emeceksiniz.
Biz buna izin vermeyeceğiz ama!
Biz Gezi’de sel olup aktığımız sokağın
diliyle konuştuk, Greif ’te işgal ve direniş diliyle. Soma’da da binbir türlü
eylem diliyle konuşuyoruz şimdi.
Biz sizin bu saltanatınıza bu pervasızlığınıza son vereceğiz. Hesap soracağız sizden de temsil ettiğiniz burjuvaSiz bu görevi layıkıyla icra ettikçe pat- ziden de.
ronlar semirdi, siz semirdiniz.
Yaşamlarının baharında katlettiğiSiz ve neferi olduğunuz patronlar se- niz Berkin‘e ve Kemal‘e söz olsun ki
mirdikçe her gün işçiler öldü, sakathesap vereceksiniz.
İşçi Meclisi - Yerel Süreli Siyasi Dergi - Sayı: 46- Fiyat: 1 TL
Pina Basım Yayım San. ve Tic. Ltd. Şti. adına sahibi Hüseyin Kezik Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Ali Filizler
Adres: İstiklal Caddesi Balo Sk. No: 32 Kat. 2 Daire No: 8 Beyoğlu/İstanbul Tel: 0 212 244 56 70
Hesap No: İş Bankası Koca Mustafapaşa Şubesi 1105 0792812
Baskı: Özdemir Matbaası Adres: Davutpaşa Cad. Güven Sanayii Sitesi C Blok No:242 Topkapı/İstanbul Tel: 0212 577 54 92
3
işçi meclisi
Katiller!
Soma’daki iş cinayeti fena halde Agatha
Christie’nin “Şark Ekspresinde Cinayet” kitabındaki cinayete benziyor. Cinayeti herkes birbirinin
üzerine yıkmaya çalışıyor, oysa hepsi katil, herkes
bıçağı ayrı ayrı ve birbiri ardına saplamış. Üstüne
üstlük aynı romandaki gibi olayın üstünün bıçağı
saplayanların ortak kararıyla kapatılması tehlikesiyle karşı karşıyayız.
1)Patronlar: Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. ve
Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ). TKİ
sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda
ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan kamu iktisadi teşebbüsünün adı. Türkiye’nin
kömür tekeli. “Ana hedefi” mevzuatta resmi olarak
ve açık açık “üretimi artırmak, kömür kalitesini
iyileştirme çalışmaları yapmak, kömür üretim maliyetlerini en aza indirmek” olarak belirlenmiş bu
devlet tekeli, işçilerin öldürülmesinden birinci
dereceden sorumlu. Esas patron TKİ, Soma A.Ş.
ise onun taşeronu… Madenlerin sahibi ve üretilen
ürünün tek alıcısı olan TKİ, üretimi sözleşmeyle
Soma A.Ş.’ye devrediyor. Soma A.Ş. de vahşi bir
kapitalist sömürüyle Soma’da linyit işçilerinin çalışma ve yaşam koşullarını olabilecek en alt sınıra
çekerek üretim maliyetini düşürüp sermaye biriktiriyor. Bu yolda sendika yöneticilerinin arpalanarak patronun tabela sendikasına indirgenmesi,
çalışma saatlerinin fiilen uzatılması, dayıbaşları
üzerinden alt taşeronlarla işçi maliyetlerini daha
da aşağıya çekmek, işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini kesinlikle uygulamamak vs. akla gelen her
Bu sistemli bir cinayet. Sorunu sadece AKP’yle, ya da taşeron sistemiyle
ilişkilendiren tespitler revaçta. Elbette taşeron, esnek, güvencesiz kölelik sistemi derhal, kayıtsız koşulsuz kaldırılmalıdır. Ancak cinayeti sadece bir kişi, bir kurum, bir parti, bir devlet değil, bir silsile halinde herkes,
hep beraber işledi. İşçilerin canına kıydılar, işçiler bunu engelleyemedi.
tasarrufu
altında
olduğunu,
bulunduğu
yerin mülkiyeti ile ilgili
olmadığını
hükme bağlamış. Devletin hüküm
ve tasarrufu
altındaki
madenlerde,
işletmeye
elverişli
ekonomik
bir cevherin
bulunması
durumunda
ruhsatların
verilmesi,
denetimi,
projelerinin
incelenmesi ile ilgili madencilik faaliyetleri Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı adına Maden İşleri
Genel Müdürlüğü tarafından yürütülüyor. Bu
MİGEM’in cinayette özel bir rolü var. Maden hakları ile ilgili ruhsatları veren, ihaleleri açan ve bu
ruhsat sahalarındaki madencilik faaliyetlerini takip etmekle yükümlü olan kurum bu. Faaliyetlerin
iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etmekten sorumlu kılınmış kurum
da bu. Soma A.Ş.’ye “bu rezervden şu kadar ton
kömür çıkartılacak” diye hedef koyan kurum da
MİGEM. Dolayısıyla MİGEM vasıtasıyla Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı bu iş cinayetinin yaşanmasından doğrudan sorumlu. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı ise bünyesindeki İş Sağlığı ve
Güvenliği Genel Müdürlüğü ve İş Teftiş Kurulu
Başkanlığı aracılığıyla işçilerin yaşamından birinci
dereceden sorumlu. Çalışma hayatını düzenlemek, çalışma hayatını denetlemek, çalışanları koruyucu ve çalışmayı destekleyici tedbirleri almak,
işyerindeki sağlık ve güvenlik risklerini önleyici ve
koruyucu hizmetleri yürütenlerin niteliklerini belirlemek, eğitimlerini ve sertifikalandırılmalarını
sağlamak… bunların hepsi bakanlığın görevleri.
Bu iş cinayetinde bu iki bakanlığın ortak, bilinçli
kastı söz konusu. Birincisi, korkunç, berbat, dışa
kapalı, örgütsüz, sonuçsuz, cinayeti büyüten, bıçağı daha derine saplayan bir kurtarma operasyonu
yürütülüyor. İkincisi, iş cinayetini engelleyici denetimler yapılmıyor, yaptırımlar uygulanmıyor.
Üçüncüsü, bu çok tehlikeli işkolundaki çalışma
ilişkileri işçi sağlığını ve güvenliğini merkeze koyan şekilde değil, maliyeti en aza indirme, karı en
çoğa çıkarma amaçlı yürütülüyor. Sonuç: Sermaye
büyüyor, işçiler ölüyor. Görevden alınmalı, yargılanmalı, yaptığınızın bedelini ödemelisiniz!
kalan birkaç işçiye diyanet işleri başkanlığınca
umre seyahati hediye etmek, tarikat üyelerini yas
evlerine salıp “isyan ederseniz ölünüz cennete
gitmez” diyerek halkı aldatmak en hafif deyimiyle alçaklık değilse utanç vericidir. Devlet
ekonomik yönden patron konumunda olmasının yanında, sosyal-sınıfsal yönden katilleri
gizlemeyi amaçlayan söylem ve ideolojiyi kendi
gerici sivil toplum örgütlenmeleri aracılığıyla
da yaygınlaştırarak bıçağı işçilere iki kere saplıyor. Bunu bir de cumhurbaşkanı ocağa geldiğinde
arama kurtarmaya ara vermek, başbakan ilçeye
geldiğinde koruma ordusuyla tekme tokat acılı
madencilerin üzerine yürümek, bölgeye polis ve
asker yığınağı yapmakla pekiştiriyor. Patron olarak devleti, sorumlu olarak bakanlıkları aklamak
için hükümet yanlısı gazetelerde “Soma A.Ş.’nin
ortakları arasında Yahudiler de var” haberleri
çıkartacak kadar da alçaldılar. Yalanın, çukurun,
hilenin dibi yok. Sonuç: İşçiler sermaye büyüsün
diye ölüyor, öldürenler kaçmak için her zamanki
gibi “din kardeşiyiz” kartına başvuruyor. İstifa etmeli, yargılanmalısınız!
Ne yapmalı?
1)Yargılama: Bu cinayet cezasız kalmamalı. İş
yol mubah. 301 işçinin ölümünde işin bir bütün
cinayetleri yasal olarak ceza hukukunda cinayet
olarak örgütlenmesinden ve işçi sağlığı ve güvenolarak dahi kabul edilmiyor. Cinayetler mahkeliği önlemlerinin alınmasından doğrudan ve esas
melerde o da olur da suç davası açılırsa, en fazla
olarak bu iki kurum sorumlu. Ancak ne yazık ki,
“bilinçli taksir” kapsamına sokuluyor. Bilinçli
göz göre göre cinayet geliyor, TKİ azmettiriyor,
taksirin tanımı şu: “Kişinin öngördüğü neticeyi
Soma A.Ş. bıçağı saplıyor. Birincisi, faciadan
istememesine karşın, neticenin meydana gelmebirkaç gün öncesinden itibaren ölçüm cihazları
si hâlinde bilinçli taksir vardır.” Kanunda doğrumadendeki karbon monoksit salınımının normaldan kasıt ise bilerek, isteyerek ve sonucunu öngöden yüksek olduğunu göstermesine karşın hiçbir
rerek işlenen cinayetleri kapsıyor. Fail hareketiyle,
önlem alınmaksızın üretim sürdürülüyor. İkincibir suçun maddi unsurlarını gerçekleştirdiğini
si, gaz oranı inanılmaz bir yüksekliğe çıktığında
bilmekte ve hareketi sebebiyle oluşacak neticenin
işçiler ölmeden önce devreye sokulan bir tahliye
gerçekleşplanı yok; işçilerin tahlimesini de
yesi gerçekleştirilmiyor.
Devlet ekonomik yönden patron konumunda olmasının yanında, sosyal-sınıfsal yönden katilleri
istemekSonuç: Cinayeti patronlar
işliyor, sermaye büyüsün
gizlemeyi amaçlayan söylem ve ideolojiyi kendi gerici sivil toplum örgütlenmeleri aracılığıyla da yay- tedir. Öte
yandan
diye işçiler ölüyor. Yargıla- gınlaştırarak bıçağı işçilere iki kere saplıyor.
“Kişinin,
nacaksınız!
suçun
kanunî
2) Enerji ve Tabii Kaytanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini önnaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlü3) Başbakan, hükümet, AKP, Diyanet, İHH, çegörmesine rağmen, fiili işlemesi hâlinde olası kasıt
ğü (MİGEM), Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanşitli tarikat örgütlenmeleri: Bir iş cinayeti “kaza”
vardır” deniyor.
lığı, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü,
denerek saptırılırsa bu suçtur. Bir cinayet “kader”
İş Teftiş Kurulu Başkanlığı, Çalışma ve Sosyal
denerek geçiştirilirse bu suça ortaklıktır. “Bu işin
Sonuç: Mahkemelerde patronların “bu sonucu
Güvenlik Bakanlığı: Madenlerin sahibi devlet.
fıtratı böyle” demek, cinayeti normalleştirmek,
istemediğine” hükmediliyor. Oysa “madenin fıtMaden Kanunu madenlerin devletin hüküm ve
sıradanlaştırmak, suçluları saklamaktır. Hayatta
4
işçi meclisi
ratında bu var” demek, cinayetin gerçekleşebileceği bilinmesine karşın fiilin işlenmesi, üretimin
devam ettirilmesi anlamına geliyor. Burada doğrudan kasıt hükmü verilmese bile, en hafifinden
olası kasıt söz konusu. Ancak mahkemelere çeşitli şirketlere danışmanlık kadrosu adı altında
satın alınmış akademisyenler “bilirkişi” olarak
çağrılıyor, cinayetlerin üzeri bu yolla örtülüyor.
Bilirkişilik TMMOB gibi görece güvenilir kurumlara devredilmeli, bilirkişilerin şirketlerle iş
anlaşmaları yapmış olmaları yasaklanmalıdır. İlk
bölümde, yukarıda saydığımız suçluların tümü
cezalandırılmalıdır.
2) Teftiş sistemi: İş müfettişlerine “bu sene kapatma yapılmasını istemiyoruz” emri veren bir teftiş
kurumu düşünülebilir mi? Çalışma Bakanlığı’nın
siyasi otoritesinden kurtulmuş bir teftiş sistemi
kurulmalıdır. Kastedilen “paydaş” adı altında patronlarla aynı masayı paylaşan bir özerklik değil,
teftiş ve kararlarında sermaye ve devlet temsilcilerinden bağımsız hareket edebilen yetki sahibi,
yeni ve kapsamlı bir teftiş sisteminin kurulmasıdır.
3) İSG kanunu: Hükümet “İş Sağlığı ve Güvenliği
kanununu çıkardık, biz bu konuyu önemsiyoruz”
diyordu. Kâğıt üzerinde çıkarılan yasanın iş cinayetlerini önleyici hiçbir etkisinin olmadığı son
katliamla da görüldü. Teşhisi yanlış, uygulaması
işçi sağlığı ve güvenliği odaklı olmayan, işçinin
hayatını değil işin devamlılığını esas alan bir yasadır. Yürürlüğe girdiği kısa dönem içerisinde çok
daha kötüsünü başarmış, iş güvenliği alanını sermayeleştirme, işçi sağlığını bir sermaye birikimi
alanı haline getiren bir pratiği yasalaştırmış, önünü açmış, sistemleştirmeyi başarmıştır. Bu yasa
çöpe atılmalıdır. Kapitalizme yeni bir rant ve kar
kapısı ve sermaye sağlığı ve güvenliğinden başka bir şey olmayan “İş sağlığı ve güvenliği yasası” derhal kaldırılmalı, işçilerin seçtiği temsilciler
tarafından denetlenen bir sistem kurmak üzere
tam kapsamlı bir İşçi Sağlığı ve Güvenliği yasası
çıkarılmalıdır.
4) Sendikalar: 2014’ün ilk dört ayında 400 işçi iş
cinayetlerinde öldürülmüştü. Kimse fark etmedi,
gündem dahi olmadı. Soma’da 301 işçi birden
karbon monoksitle zehirlenince bu kez sorunun
üstü örtülemez hale geldi. Her zamanki olgucu
ve arkadan gelen kaba etki-tepkici yaklaşımla sol
sendikalar çeşitli illerde miting ve açıklamalarla
yetindiler. Birçok sendikanın böylesi bir toplu işçi
katliamına derli toplu bir refleks dahi verememesinin arkasında işçi sağlığı ve güvenliği konusunun sendikaların gündeminde olmaması gerçeği
yatıyor. İşçi sağlığı ve güvenliğini başa yazmayan,
gündemine dahi almayan bir sendika, sendika
mıdır?
Değildir. Türkiye’deki kapitalist üretim ve çalışma
ilişkilerinin mevcut düzeyinden yola çıkarak ne
İşçi cahil, işçi nesne, işçi koyun olarak görülmektedir. Dayıbaşlarının, alt taşeronların
madenlere üç kuruşa çalışmaya soktuğu, patron sendikasının istediği gibi güttüğü, işletme
müdürlerinin bir selamı-sabahı dahi esirgediği alet muamelesi görmektedirler.
yazık ki şu tespit rahatlıkla yapılabilir: Şu an her
yer, her işletme patlamaya hazır birer bombadır.
Bu yüzden iş cinayetlerinin toplam sayısı bu kadar yüksektir, tek tek cinayetleri görmemekte inat
eden gözler için de toplu cinayetler kapıda beklemektedir. Dolayısıyla sadece sendikasız işyerlerinde değil, soluyla-sağıyla sendikaların örgütlü
olduğu tüm işyerlerinde iş cinayetleri yaşanacağını söylemek için kâhin olmak gerekmez. Tüm
sendikalar işyeri temelinden başlayarak yukarıya
doğru uzanan şekilde işçi sağlığı ve güvenliği
temsilcileri, sekreterlikleri oluşturmalı, bu alanda bir sendikal politika geliştirmek zorundadır.
Tüm sendikaların iş yerlerindeki tam yetkili taban
komite ve komisyonlarıyla birlikte çalışacak İşçi
Sağlığı ve Güvenliği birimleri ve uzmanları olmalıdır. Bu görevini yapmayan sendika yöneticileri
derhal görevden alınmalıdır. Yoksa sendika adını
hak etmemektedir, kapatılmalıdır! Gerçekten de
işçiler öldükten, sermaye bu yolla büyüdükten
sonra, işyerinde sendika olsun-olmasın kaybedilen hayatlar için ne fark edecektir?
5) İşçi denetimi: İşçi cahil, işçi nesne, işçi koyun
olarak görülmektedir. Dayıbaşlarının, alt taşeronların madenlere üç kuruşa çalışmaya soktuğu,
patron sendikasının istediği gibi güttüğü, işletme
müdürlerinin bir selamı-sabahı dahi esirgediği
alet muamelesi görmektedirler. Görsel ve sosyal
medya ambulansa binerken çamurlu çizmelerini
çıkarıp çıkarmamayı soran işçi arkadaşımızı romantik bir sevgi halesiyle kuşatıp bağrına bastı,
ama gerçekte bu yer altında çalışan işçilerin çekingenliğinin, özgüvensizliğinin, ortama yabancılığının göstergesiydi.
Öte yandan aynı işçilerle yapılan röportajlar sonucunda açığa çıktı: İşçiler madende bir şeylerin ters
gittiğinin farkındaydılar. Son günlerde çizmeleri
yarıya kadar suyla doluyor, çalışırken terden sırılsıklam oluyorlardı. İşçiler madendeki sıcaklığın
yükseldiğini teknolojik aletlere gerek kalmaksızın kendileri görebiliyorlardı. Birkaçı dayıbaşlarına, belki de bir iki mühendise söylediler.
“Cihazlar, göstergeler normal” yanıtını alınca
çalışmaya devam ettiler.
Amirler, okumuş adamlar, bilim, teknoloji böyle
diyordu sonuçta. Çalışmaya devam ettiler. Sonuç:
Patronlar zevk ve sefa içinde yaşasınlar diye işçiler
topluca öldürüldüler. Acının verdiği bir ders var.
Şimdi Soma’da işçiler artık aynı şekilde yaşamak,
aynı şekilde ölmek istemiyorlar. İşe sendika yönetiminin istifasını sağlamakla başladılar. Daha
özgüvenliler. Bilinçli işçiler öne atılmak, madenlerde ve tüm işletmelerde canlarını, sağlıklarını
korumak için haklarını öğrenmek, mücadele etmek zorundalar. Soma bunu gösterdi. İşçi kendi
sağlığı ve güvenliğini hiçe sayanlardan hesap
sormakla kalmamalı; bir mücadele alanı olarak
işletmelerde, çalışma sahalarında daha özgüvenli
ve talepkâr olmalı, işi denetlemekten çekinmemeli, geri durmamalıdır. Çalışma koşulları üzerinde
tam yetkili işçi kontrolü sağlanmalıdır. Tabandan,
işyerinden başlayan bir sınıf uyanıklığı, bir işçi
özgüveni, bir sınıf mücadeleciliği olmazsa işçiler
ölür, sermaye büyür. İnsanca çalışma saatleri, tüm
işçilerin grevli, TİS’li sendika ve işçi komite ve
meclisleri kurma hakkı güvence altına alınmalıdır.
6) Sistem: Bu sistemli bir cinayet. Sorunu sadece
AKP’yle, ya da taşeron sistemiyle ilişkilendiren
tespitler revaçta. Elbette taşeron, esnek, güvencesiz kölelik sistemi derhal, kayıtsız koşulsuz kaldırılmalıdır. Ancak cinayeti sadece bir kişi, bir
kurum, bir parti, bir devlet değil, bir silsile halinde herkes, hep beraber işledi. İşçilerin canına
kıydılar, işçiler bunu engelleyemedi. Sistemsel
hale gelmiş, bütünlük kazanmış sorunlar parçadan çözümlerle aşılamaz. Ücretli bir cinayet sistemi halini almış bir çalışma yaşamı anlık, geçici, sorunu bir yönünden, tek bir parçasından
ele alan düzeltmelerle iyileştirilemez. Yukarıda
sayılanların her biri önemlidir, içlerinden seçmeci
tarzda biri ikisi değil, hepsi birden yapılmalı, toplam bir etki yaratılmalıdır.
Yine de, en iyi durumda bile temel bir sorun değişmeden kalmaktadır: Üretim insan için değil,
para için yapılmaktadır. Bu artık süremez. Hedef kar, amaç sermaye biriktirmektir. Bu artık
devam etmemelidir. İşçilerin canlı emeğinin ölü
emeğe çevrildiği bir sermaye sisteminde yaşıyoruz. Tepki ve öfke tek tek katillerle beraber bu
sistemin, bu sürgit köleliğin sürmesine yönelmedikçe gerçek bir çıkış yok.
Çözüm bu sistemin yıkılıp yeni bir sistemin kurulmasından geçmektedir. Yeni bir siyasal, ekonomik, toplumsal sisteme ihtiyacımız var. Cinayeti
işleyenleri açığa çıkarmaz, kimi adımları atmazsak
bu hedefe ulaşamayız.
5
işçi meclisi
Gezi Direnişi 2.Sezon 1.Bölüm
Gezi Direnişi’nin 1.yıldünümünde yine sokaklar konuştu. Gezi ruhu ve
eylemlerinde burjuva devletin ne kadar korktuğu ise başta Taksim ve Gezi
Parkı’nda yapılmak istenen eylemleri egelellemek için estiridği terörün
şiddetinden belli oluyordu.
Gezi Direnişi’nin yıldönümünde burjuva devlet uyguladığı yoğun ablaka
ve şiddete rağmen eylemleri engelleyemedi. Başta İstanbul, Ankara ve
Eskişehir olmak üzere bir çok ilde eylemciler sokaklara aktı. Sokak eylemlerinin yanı sıra yine Gezi ruhuna yakışır bir çok eylemde gerçekleştirildi.
İstanbul
İstanbul’da Gezi Direnişi’nin yıldönümü öncesinde düzenlenen bir çok
panel forum vb’de Gezi Direnişi’nin yarattığı etkiler ve çıkartılması gereken
dersler tartışılma imkanı oldu.
Okmeydanı olmak üzere bir çok noktada eylemler yapıldı. Taksim’e
ulaşmaya çalışanlar için Osmanbey, Harbiye, Şişli’de eylem alanı oldu.
Polis Divan Otel’in önünden Mecidiyeköy’e kadar her sokağı her caddeyi
abluka altına almıştı. Taksime doğru yürümek dahi “yassagh”dı. Burada
biraraya gelen eylemcilerde sık ısk caddeye çıkarak sloganlar attı. Polis her
toplanmaya saldırdı her saldırı ardından yine bir şekilde biraraya gelindi.
İstanbul’da eylemin en yoğun yaşandığı yer İstiklal Caddesi oldu. Gece geç
saatlere kadar polis ablukası ve terörüne rağmen eylemler sürdü.
İstanbul’da bir çok farklı eylem ilede Gezi’ye selam verild. Sabah saatlerinde
Haydarpaşa Garı işgal edildi. Taksim Meydanı’nda Gezi’de kaybettiklerimizin fotoğrafı olan pankart balonla uçuruldu. Meydana bakan bir binadan
korkmayın yazılı bir pankart sallandırıldı. Bunlar eylemlerden sadece öne
çıkan birkaçıydı.
Ankara
Ankara için ise eylem alanı Gezi Direnişi boyunca özgürleştirilen Kızılay
Meydanı oldu. Erken saatlerde Güvenpark’ta biraraya gelmeye başlayan
eylemcilere polis saat 18.30 gibi saldırdı ve çatışmalar başladı.
Gezi Direnişi’nin yıldönümü olarak kabul edilen 31 Mayıs günü için
ise eylem çağrısı Gezi Parkı oldu. Taksim Dayanışması tarafından
gerçekleştirilen eylem çağrısına sendikalar, odalar dernekler, devrimci
kurumlar, foroum ve dayanışmalarda destek verdi. Eylemlerden korkan
ve Gezi Direnişi ile otoritesine sağlam bir çizik yiyen Başbakan Erdoğan
ve AKP hükümeti eylemleri rövanş gibi de görerek bir öc alma vesilesine
çevireceğini önceden yaptığı açıklamalarla göstermişti.
İstanbul’da resmi olarak açıklanan 50 TOMA ve 25 bin polis ile eylemleri
engelleme kalktı. Eylemler için ilk adres olan Taksim Meydanı, Gezi Parkı
ve İstiklal Caddesi sabah saatlerinden itibaren polis ablukasına alındı. Öyleki trafik polislerinden havalanında görevli olanlarına karakol polislerinden
özel timlerine kadar her türlü polis elinde copları ile meydan ve İstiklal’de
turlamaya terör estirdi. Gezi Parkı’nı geceden kapatan devlet saat 15.30'da
da İstikal Caddesi’ne girişleri engellemeye başladı. Meydanda ise her türlü
toplanmaya karşı saldırgan tutumunu sabahtan başlattı. Kitap okumak
isteyeninden gazetecilere ve sadece oturmak isteyenlere dahi saldırdı.
Eylemler için çağrı ise saat 19.00 idi. Ama eylemler öğleden sonra başladı.
Taksim Dayanışması bileşenleri saat 19.00'da meydanda olmak için saat
18.00'de yürüyüşe geçmek istedi ama önleri polis barikatı ile kesildi ve ablukaya alındılar. Buarada İstiklal Caddesi’nde bir araya gelebilen eylemciler
“Her yer Taksim her yer direniş”, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam”,
“Katil devlet hesap verecek” sloganları atarak maydana yürümek istesede
polisin azgın saldırısına maruz kaldılar. 1 Mayıs’ta ortaya çıkan siyah çantalı
sivil polisler bu seferde ortalıktaydı. Her bir araya gelmeye sivil yada çevik
polis saldırdı ve gözaltı yaptı. Azgınca kullanılan bibergazından etkilenen
onlarca kişi baygınlık geçirdi.
Buarada Taksim’e giremeyenlerde “Her yer Taksim her yer direniş” diyerek
bulundukları alanları eylem alanına çevirdiler. Andolu Yakası için Kadıköy
buluşma noktası olurken başta Beşiktaş, Gazi Mahallesi, Nurtepe,
Çatışmalar Ziya Gökalp
Caddesi’nden Kolej Meydanı’na
Yüksel Caddesi’nden Sakarya Caddesi’ne, Mithatpaşa
Caddesi’ne kadar yayıldı. Polis
“Taksim’de düşene dövüşene
bin selam”, “Katil Akp hesap
verecek”, “Bu daha başlangıç
mücadeleye devam” sloganları
ile biraraya gelen eylemcilere
TOMA ve gaz ile defalarca
saldırdı. Birçok eylemciyi
gözaltına aldı. Aralarında avukat
ve gazetecilerinde olduğu bir
çok kişiyi döverek yaraladı.
Eylemler gece geç saatlere kadar
devam etti ve 1 Haziran’da
Ethem’in vurulduğu yerde
buluşulmak üzere sonlandı.
1 Haziran’da eylemciler
yine sokaklardaydı. Ethem’in
vurulduğu yerde bir anma
gerçekleştirdi. Ankara Dayanışması’nın bileşenlerinin temsilcileri, bazı
milletvekilleri ve Ethem Sarısülük’ün ailesinin de içinde bulunduğu bir
grup Ethem’in vurulduğu yere giderek anmasını yapmak için toplanmaya
başladı. Polis toplananlara dağılın tehditleri savurdu ve Güzenpark’ta barikat ile önelerini kessede kararlılık karşısında anmaya izin vermek zorunda
kaldı.
Heyet, Ethem ve Gezide ölümsüzleşenler için 1 dakikalık saygı duruşu
yaptı. ”Ethem yoldaş ölümsüzdür”, ”Hepimiz Ethemiz öldürmekle bitmeyiz” sloganları atıldı. Anmada Ethem’in annesi: ”Benim oğlumu öldürmediniz, Ethem hergün bizimle” dedi. Ali İsmail ve Berkin’in babaları
konuştu. Berkin Elvan’ın babası “Bundan sonra sürekli sokaklarda olacağız.
Milyonlar da gelseler bu halk sokağa çıkarak” dedi. Ethem’in yoldaşlarıda
konuşma yaptı. Ayrıca Ankara Dayanışması ve KESK Şubeler Platformu
adına da konuşmalar yapıldı.
Buradaki anma sürerken Kızılay civarında bulunan bir çok cadde ve sokakta eylemcilere polis saldırısı vardı. Polis onlarca gaz ile saldırırken birçok
6
işçi meclisi
Mersin
Mersin’deki eylemin adresi ise Özgür Çocuk
Parkı’ydı. Mersin Emek ve Demokrasi Platformu tarafından çağrısı yapılan eylem, saat
18:00'da başladı.
ile beraber yakılan meşaleler yürüş kolunu daha
da coşkulandırdı. Barış Meydanı’na gelindiğinde
coşku görülmeye değerdi. Çünkü Barış Meydanı
geçtiğimiz yıl Gezi eylemlerinin başladığı
yerdi. Ancak Akdeniz Olimpiyatlarının açılış
günü eylemlere çok sert saldıran devlet Barış
Meydanı’ndaki çadırları sökerek alanı her türlü
toplanmaya yasaklamıştı. Uzunca bir aradan
sonra bugün Barış Meydanı binlerce insan
tarafından yeniden özgürleştirildi.
Meydana kurulan platformdan Mersin Emek
ve Demokrasi Platformu adına bir konuşma
yapıldı. Başta Taksim olmak üzere diğer kennt
meydanlarındaki eylemler hakkında bilgi verildi.
Basın açıklaması sonrasında müzik dinletisi
başladı ve halaylar çekildi. Eylem sürüyor.
Alandaki gençlik örgütleri alanı terk etmeyeceklerini ve çadır kuracaklarını açıkladılar.
Yüzlerce gencin Barış Meydanı’ndaki bekleyişi
Yarenlik Alanı’nda yapılan yürüyüşün ardından
Saat külesinde bir basın açıklaması yapıldı.
Konuşmada mücadele çağrısı yapılırken,
Gezi’nin, Soma’nın ve Lice’nin hesabı sorulana
kadar sokakların terkedilmeyeceği vurgulandı.
Okunan şiirlerin ardından eylem sonlandırıldı.
Bursa
Bursa’da işçi ve emekçiler Haziran Direnişi’nin
yıldönümünde alanlardaydı. Sosyal medya üzerinden yapılan çağrılar sonucunda saat 19:00'da
stadyum önünde toplanılmaya başlandı.
Polis bir süre barikat kurarak yürüyüşe izin
vermedi. Polisin barikatı kaldırmasının ardından
Altıparmak üzerinden yolun bir tarafı trafiğe
kapatılarak Heykel’e yürüyüş başladı.
Özgür Çocuk Parkın’da bini aşkın kişi ile
başlayan yürüyüş kolu yol boyunca yeni
katılımlarla 5 bini aşkın bir kitleye ulaştı. GMK
Bulvarı kitle tarafından Mersin Forum AVM
önüne kadar trafiğe kapatıldı. Haziran Direnişi
boyunca Mersin’de gerçekleşen eylemlerdeki
coşku ve kitlesellik bu eylemde de görülüyordu.
Son bir yıldır Mersin’de kurulan polis barikatları,
gözaltı ve saldırılar, soruşturmalara rağmen
sokakların terk edilmemesinin bir sonucuydu bu
kitlesellik ve coşku.
Kortejin uzun olması ve en işlek caddenin trafiğe
kapatılmış olması nedeniyle kent merkezinde
trafik neredeyse durdu. Araçlarından inenler
eylemi alkışlarla ve araç kornaları ile desteklediler. Mersin’lilerin işyerlerinden ve evlerin
balkonlarından destekleri de uzun süre devam
etti.
Yürüyüş kolu Mersin Forum AVM önüne
geldiğinde burada bekleyen kitle de yürüyüşe
katıldı. Mersin İtfaiyesi önünden geçilerek
GMK tekrar trafiğe kapatıldı. Daha sonra Barış
Meydanı’na kadar yüründü. Havanın kararması
boyunca bir yürüyüş gerçekleştirdi.
Yürüyüş boyunca Gezi şehitlerinin resimleri
taşınrken sloganlar coşkuyla atıldı. Haziran
Direnişi ile ilgili sloganlarda Soma ve Lice sık
sık yer aldı. “Diren Taksim Tarsus Seninle”,
“Diren Lice Tarsus Seninle”, “Soma’dan Gezi’ye
Katil AKP”, “Lice’den Gezi’ye katil AKP”, “Katil
Devlet Hesap Verecek” sloganları en çok atılan
sloganlar arasında yer aldı. Yürüyüş boyunca
Gezi şehitlerinin adları tekrarlanırken, Tarsus
halkına yönelik konuşmalar yapıldı.
halaylar çekilerek sürüyor. Tıpkı Haziran
Direnişi günlerinde olduğu gibi meydanın pek
çok yerine pankartlar asıldı. Şu saatlerde alanda
bir yıl önceki atmosfer tekrar yaşanıyor.
Yürüyüş boyunca sloganlar canlı ve gür bir
şekilde atıldı. Kitlede coşku ve kararlılık hakimdi. Polisin tacizlerine sloganlarla karşılık verildi.
Uzun yürüyüş boyunca Bursalılar direnişi sahiplenmeye çağrıldı. Bir çok evden tencere-tava
çalınarak yada alkışlarla yürüyüşe destek olundu. Sık Sık Gezi şehitlerinin isimleri okunarak
“Yaşıyor” diye slogan atıldı.
Tarsus
Zafer Plaza’ya ulaşıldığında Heykel yolu tamamen trafiğe kapatıldı. Heykel bir kez daha
yeniden özgürleştirildi. Heykel’e gelindiğinde
platform oluşturuldu ve konuşmalar yapıldı.
Tarsus Emek ve Demokrasi Güçleri’nin çağrıcısı
olduğu eylem saat 17:00'da Halk Eğitim Merkezi
önünde başladı.Yaklaşık 300 kişi Yarenlik Alanı
Yapılan açıklamalardan sonra eylem
sonlandırıldı. Polisin daha önceki eylemlere göre
geniş güvenlik önlemleri aldığı gözlendi.
Bursa
7
işçi meclisi
Devrimci tutsaklardan Soma için çağrı!
Sincan 1 Nolu F Tipi Hapishanesi’nden DHKPC, TKP/ML, MLKP, KDÖ, Direniş Hareketi
dava tutsakları, Soma katliamını lanetleyerek bir
açıklama yaptı ve çağrıda bulundu.
Devrimci tutsakların açıklaması:
“Emekçiler!
Manisa Soma madenlerinde yaşanan ve yüzlerce
işçimizin yaşamını yitirdiği olay ‘kader’ de ‘iş
kazası’ da değil, açık bir işçi katliamıdır.
Daha fazla kazanmak uğruna işçileri kölece
çalışma koşullarına mecbur bırakan burjuvazi ve
onların çıkarlarını güvenceye almayı iş edinen
devlet ve siyasi iktidar katliamın sorumlusudur.
Katliamın zeminini hazırlayan; acılı ve öfkeli
madencilere ve yakınlarına pervasızca saldıran;
acıyı paylaşmak ve katliamın hesabını sormak için çırpınanların kafasını, kolunu kıran,
kurşunlayan; ülkenin dört yanında yükselen protestoları polis şiddeti ve zorbalıkla
bastırmaya çalışan AKP Hükümeti ile işçileri
üç kuruş uğruna ölüme yollayan Soma Kömür
İşletmeleri A.Ş. patronu hesap vermelidir.
Halkımız!
Soma’da yaşanan katliam ne ilktir ne de son-
dur. Emekçilerin alınteriyle ve kanıyla beslenen bu sömürü düzeni sürdükçe bu acılar ve
katliamlar da son bulmayacaktır. Onun için
emeğimize, onurumuza ve geleceğimize sahip
çıkmak adına ayağa kalkmalı, birleşmeli ve mücadele etmeliyiz.
İş ve işçi güvenliğinin yok sayılması, esnek
üretim, taşeronlaştırma, asgari (kölelik) ücret
kader değil, burjuvazinin sömürü politikalarıdır.
İşçi katliamlarına dur demenin yolu, bu politikaya karşı birleşmek ve mücadele etmekten
geçmektedir.
Emekçi halkımız!
Soma işçisi katliamın sorumlularının hesap vermesi hepimizin ortak talebi olduğu
gibi, bu hesabın sorulası da hepimizin ortak
sorumluluğudur. Bulunduğumuz her alanda
bu taleplerle mücadeleyi yükselterek katliamın
‘kader’ denilerek meşrulaştırılmasına, ‘kaza’
denilerek üzerinin örtülmesine, baskıyla, terörle
unutturulmaya çalışılmasına izin vermemeliyiz.
Bizler işçi sınıfı ve ezilenlerin kurtuluş ve
özgürlük mücadelesini yaşam gerekçesi olarak
kabul eden devrimciler, bulunduğumuz hapishanede de bu hesap sorma mücadelesine üç
gün boyunca öfkemizi, kinimizi yüklediğimiz
sloganlarımızı haykırarak katıldık. Sesimiz,
öfkemiz ve yüreğimiz ise hep hesap soranlarla birlikte. Tüm emekçi halkımızı de her
türlü yol ve araçla bu mücadeleyi yükseltmeye
çağırıyoruz.
Soma işçi katliamının hesabını soracağız!
Kahrolsun ücretli kölelik düzeni, yaşasın
işçilerin mücadelesi!
Kahrolsun işçi düşmanı AKP!
Sincan 1 Nolu F tipi Hapishanesinden DHKPC, TKP/ML, MLKP, KDÖ, Direniş Hareketi
dava tutsakları”
Kadıköy’de Soma, Şişli’de Uğur Kurt eylemi yapıldı
İstanbul Kadıköy Meydanı’nda “Taşeron
yasaklansın” mitingi gerçekleştirildi. DİSK, Türkİş, KESK, TMMOB, TTB ve TDB’ninçağrısıyla
gerçekleşen eyleme binlerci işçi ve emekçi katıldı.
Sık sık “Roboski’den Soma’ya hesap sormaya”,
“İşçiler ölüyor sermaye büyüyor“, “Soma’nın katili sermayenin devleti“, “İşçi düşmanı patronlardan ve AKP’den hesap soracağız” slogaları
atıldı.
Direnişçi Greif işçileriyse sınıf kardeşlerinin
eylemine “Soma’nın katili taşeron cumhuriyeti“
pankartıyla katıldı ve sık sık “Kahrolsun sendika
ağaları”, “İşgal, grev, direniş”, “Soma’nın hesabı
sorulacak” sloganlarını attılar.
Ölen maden işçilerinin isimlerinin yer aldığı siyah
tabutlar DİSK’’e üye işçiler tarafından taşındı.
DİSK’üyesi işçilerin sıklıkla attığı sloganlar “Kaza
değil, kader değil, cinayet!”, “Somayı Unutma“, “Katillerden hesabı emekçiler soracak”
şeklindeydi.
Kani Beko‘nun rahatsız olması sebebiyle DİSK
sözcüsünün yaptığı kısa konuşma da “Taşeron ve
sermaye düzeni yerle bir edilmeden işçi cinayetleri son bulmayacağı” üzerinden vurgu yapıldı.
Sendika ve odaların yanı sıra ir çok devrimci kurumunda katıldığı eyleme Devrimci
Proletarya’da Tepe Natilius’teki yürüyüş kolundan katılım sağladı.
Sık sık, “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni“,
“Kahrolsun ücretli cinayet düzeni,”, “Soma’nın
katili sermaye devleti“, “Kahrolsun kapitalist
diktatörlük“, “Kahrolsun burjuva diktatörlük,”,
“Yaşasın devrim ve sosyalizm” sloganları atıldı.
Eylemde ara ara “Yaşasın Komünist Devrim,
Yaşasın KDÖ”, “Yaşasın Komünist Devrim
Örgütü” sloganları da duyuldu.
Miting programındaki müzik ve konuşmalardan
sonra eylem sona erdirildi.
Cami önünde toplanan kitle Osmanbey’de polis
barikatıyla karşılaştı.
Şişli‘deyse Uğur Kurt‘un devlet tarafından katledilmesi karşısında Alevi örgütlerinin çağrısıyla
bir eylem gerçekleştirildi. Binlerce kişinin
katılım sağlandığı eylem saat 13:00 başladı. Şişli
“Hırsız, katil, AKP”, “Katil devlet hesap
verecek” şeklinde sloganlar atan kitle daha sonra
eylemini sonlandırdı.
8 işçi meclisi
1-
8
işçi meclisi
SOMA : Sınıfsal notlar…
Neoliberal kapitalizm, emeği, insanı ve doğayı durmaksızın taciz ve darp ediyor.
Neoliberal kapitalizm, emeği, insanı ve doğayı tahrip ve
imha ederek ancak sürdürülebilen sermaye birikiminin adıdır.
Neoliberal kapitalizm, emeğe, insana ve doğaya karşı yürütülen açık ve örtük, fakat kesinkes sistematik bir kirli savaşın adıdır.
Neoliberal kapitalizmin en büyük ve en karlı üretim sektörü ölümdür.
Neoliberal kapitalizm, yalnızca dar anlamda ekonomik, yalnızca dar anlamda siyasal, yalnızca dar anlamda toplumsal
değil, bir bütün olarak bir medeniyet krizinin, bir insanlık
krizinin adıdır.
2-
Roboski, Reyhanlı, Haziran Direnişi, 17 Aralık
krizi, Berkin, Mehmet İstif ve Soma…
Türkiye’de örneği az görülmüş, yoğunlaşmış bir toplumsalsiyasal sarsıntılar, travmalar ve mücadeleler sürecinden geçiyoruz.
Bu aynı zamanda, kitlelerin bir kesiminde daha açık, bir kesiminde daha örtük, bir bilinç ve ruh hali sarsıntısı ve değişimine de denk geliyor.
3-
Soma’da yüzlerce maden işçisinin cesedi, ocaklardan dışarıya kömür taşımak için kullanılan yürüyen bantlara konularak taşındı.
İşçilerin cesetleri, daha sonrada kavunlar için yapılmış soğuk hava deposuna istiflendi.
Halkalı’da 2009 yılında sel baskınında ölen 7 tekstil işçisi
kadın, şirketin malzeme taşımak için kullanılan arkası kapalı
ve kapıları ancak dışarıdan açılan panelvan tipi iş minibüsü
ile taşındıkları için boğulmuşlardı.
Tuzla tersanesinde, 2008 yılında, filikanın test işleminde
kum torbası yerine canlı işçiler kullanıldığı için 3 işçi boğularak ölmüş, 16 işçi ağır yaralanmıştı.
İşçinin -artıdeğer ekleyerek- ürettiği nesneler kadar bile
bir değerinin olmaması, böylesine nesne derekesine alçaltılması, kapitalist üretim ilişkilerinin alemeti farikasıdır.
İşçinin özneleşmesi, ancak ücretli köleliğe karşı sınıf olarak
örgütlenmesi, bilinçlenmesi ve mücadele etmesiyle gerçekleşir.
4-
Erdoğan, “bu işin yapısında, fıtratında var bu”
diyor, her zamanki pervasızlığıyla.
Evet, kapitalist azami sömürü iştahının yapısında, genetiğinde var işçilerin ezici ve yıkıcı biçimde
sömürülmesi, tüm yaşam enerjilerinin en kısa zamanda
kökünden sökülüp tüketilmesi, ve her yıl artan sayıda işçinin düpedüz katledilmesi.
5-
Yaralı kurtulan bir maden işçisi, omuzbaşında
çalıştığı arkadaşı için “Mahmud’un eşi hamile,
Mustafa’yı alma beni al” diye haykırarak ağlıyor.
Ocaktan sağ çıkan maden işçileri, kurtulduklarına
sevinmek ne, soluk bile almadan geride kalan ar-
kadaşları için ölüm ocaklarına iniyorlar tekrar, bazıları ağır
yaralanıyor. (Sağ kurtulup kurtarma çalışmaları için tekrar
ocağa inenler içinde de bir işçinin öldüğü iddiaları var.)
İzmir’de üniversite öğrencileri, gruplar halinde önce üniversitelerinde kitlesel anma eylemlerini örgütlüyorlar, sonra
gruplar halinde -muhtemelen Gezi eylemlerinde kullandıkları baretlerini, maskelerini alarak- Soma ocaklarına geliyor,
hiçbir madencilik eğitimleri olmadığı halde ölümü göze alarak ocaklara inip kurtarma çalışmalarına katılmak istiyorlar.
Şirket ve devlet zevatı, Gezi gönüllüleri ve öğrencilerin ocağa
inmesine izin vermeyip önce dışarda bir iki iş verip başından
savmaya çalışıyor, ama bakıyor ki insanlar akın akın yardım
ve dayanışmaya geliyor, Soma’ya servis ve otobüsleri yasaklıyor, gönüllüleri maden sahasının dışına atıp gözaltına almaya kalkışıyor. Burjuva devletin her türlü gönüllü toplumsal
dayanışma ve paylaşıma düşmanlığını, kitlelerin gönüllü
dayanışma seferberliğine saldırıp bastırmaya çalışmasını
Marmara, Van depremlerinden de, Pamir seferberliğinden
de iyi biliyoruz.
Farklı sınıfların, toplumsal bir yıkım karşısında ortaya koyduğu iki farklı ve karşıt duygu, düşünce ve davranış biçimidir söz konusu olan.
6-
Soma katliamına karşı, 14 Mayıs sabahında ilk
eylem dalgası, Berkin’de olduğu gibi, İstanbul,
Ankara, İzmir, Eskişehir, Adana, Diyarbakır
gibi büyük illerden başlayarak 15'i aşkın ilde üniversite ve okullardan geldi. Sabah hızla pankartlarını hazırladılar, her bir üniversite birkaç bin kişinin katıldığı anma ve
öfke eylemlerini örgütlediler, ardından bazıları okul dışına
500-bin kişilik yürüyüş eylemleri başlattılar, ilk çatışmalar
üniversite ve lise eylemlerinde yaşandı.
Artık söylemeye gerek bile yok ki, bir Gezi Kuşağı vardır. Bir
yıldır sokaklarda, eylemlerde yer alarak toplumsallaşan ve
siyasallaşan, okullarında daha kitlesel olarak örgütlenme ve
hızla harekete geçme yeteneği kazanan, bir dizi siyasal-toplumsal gelişme ve saldırıya karşı daha kitlesel refleks veren
bu kuşak, Türkiye’nin yakın tarihinde, çalışma, yaşam ve
siyaset alanlarına da bu dinamizm ve kolektif davranma yeteneğini ve değiştirme isteğini taşıdığı ölçüde, önemli bir rol
oynamaya adaydır.
7-
Berkin eylemlerinin ardından şu değerlendirmeyi
yapmıştık:
“Berkin’in cenazesine İstanbul’da 1.5 milyon kişi
katıldı. 2 gün boyunca yüzbinlerin katıldığı eylem ve çatışmalarda, okullar, kitle ulaşım araçları, sokaklar, meydanlar,
her yer Taksim, her yer Berkin, her yer direniş oldu. Bu
öncelikle muazzam yığınsallaşan bir öz savunma inisiyatifi,
devlet despotizm ve pervasızlığına sokaklardan çizilmiş yeni
bir kırmızı çizgidir. Gezi’den itibaren, önemli bir dinamik,
kitle mücadelelerin devlet iktidarına sokaklardan çekmeye
çalıştığı kırmızı çizgilerin sayısı durmaksızın artıyor ve alanı
genişliyor. Bu kırmızı çizgiler devletin onları aşamayacağı
anlamına gelmez, ki zaten cenaze yürüyüşüne bile vahşice
saldırmıştır. Fakat her aştığında, karşısında daha büyük,
daha öfkeli, daha militan kitleleri, eylem dalgaları, toplumsal patlamaları bulabileceği anlamına gelir. Önemi şudur ki,
devlet denen diktatörlük aygıtının pervasızlıklarını sınırlayanın temsili demokrasi ve seçim sandıkları değil, sınıfsaltoplumsal güç dengeleri ve bu dengelerde değişim olduğuna
dair bir anlayış kitlelerde de gelişmeye başlamıştır.
Gezi’yle birlikte gelişen toplumsal öz savunma bilinç ve
yeteneği, emeğin kolektif öz savunma bilinç ve yeteneğinin
gelişimi ile birleşmelidir. Bir iş katliamı, bir işçi direnişine
polis saldırısı karşısında onbinlerce, yüzbinlerce işçi fiili
greve çıktığında, sokaklara döküldüğünde, bu da bir kırmızı
çizgi, sınıfın kolektif eylem gücü ile ortaya koyduğu toplumsal-siyasal bir norm haline gelir.
Patronları, devlet yöneticilerini işçi sınıfına, emeğe her saldırılarında bir değil iki kere düşünmek zorunda bırakır.
En önemlisi burjuvazinin sınıf diktatörlüğü devletini ehlileştirmenin tek yolunun, onu yıkmaktan geçtiğine dair sosyal
devrim anlayışını yaygınlaştırma görevidir.” (Berkin Eylemleri ve Sonrası: Gelişmelerin Yönü, Devrimci Proletarya, 15
Mart 2014)
Haziran Direnişiyle, kent-mekan-doğa sorununun nasıl yeni
bir toplumsal-sınıfsal içerik ve biçim kazandığını, Berkin eylemleriyle çocuk sorununun nasıl yeni bir toplumsal-sınıfsal
içerik ve biçim kazandığını gördük. Soma madenci katliamı
ve eylemleri dalgası ile, iş cinayetleri, işçi sağlığı ve güvenliği
de yeni sınıfsal-toplumsal mücadele içeriği ve biçimi ile dolmaktadır.
8-
Soma eylemlerinin ikinci gününde geleneksel sol
sendika ve meslek odalarının işbırakma ve yürüyüş
kararlarının yanısıra çok sayıda örgüt ve işçi platformunun grev, boykot, işgal, direniş çağrılarının nasıl bir seyir
izleyeceğini göreceğiz.
Türkiye’nin en büyük işçi katliamının yaşandığı Soma, aynı
zamanda işçi sınıfı mücadelelerinin Gezi hareketiyle daha
fazla kaynaşmasının, Gezi’nin ve yeni kuşakların sınıfsal ve
antikapitalist bilinç ve mücadele damarının gelişiminin bir
dinamiğidir.
14 Mayıs akşamı Taksim ve kent merkezlerinde yapılan
kitlesel eylemler kadar, Soma Holdingin plaza ve şubeleri
önünde yapılan eylemler, Soma’da başbakan ve bakanların
olduğu AKP konvoyuna ve temsilciliklerine karşı Somalı işçilerin yaptığı eylemler, bir çok ilde bulunan madenci
anıtları önündeki eylemler, eylemlerde taşınan veya yüzünü karaya boyayarak yapılan maden işçisi simgeleri, sosyal
medyada onbinlerce kişinin profil resimlerini maden işçisi
resimleriyle değiştirmesi, yine sosyal medyada AKP’ye ve
Soma Holding’e tepkilerin yanısıra doğrudan kapitalizm ve
sermayeye karşı tepkilerin yaygınlığı önemli göstergelerdir.
2008 krizinden bu yana yeni bir patlama yapan işçi cinayet
ve katliamlarının yarattığı bir birikim ve doğurduğu -etkisi
halen oldukça sınırlı olsa da- işçi sağlığı ve güvenliği meclisleri, iş katliamlarında öldürülen işçilerin ailelerinin mücadeleleri, Ostim İşçi Sağlığı Meclisi gibi sahaya da taşınmaya
başlayan işçi örgütlenmesi deneyim ve girişimleri vardır.
Soma madenci katliamı ise neoliberal kapitalizmin pervasızlığında nitel bir sıçrama olduğu ölçüde, birkaç günlük işbırakma ve eylem dalgasının ötesinde, işçi kitlelerinin emeğin
(antikapitalist dinamiklerini de geliştirecek) özsavunmasında, sınıf olarak örgütlenme, dayanışma ve mücadele dinamiğiklerinde yeni ve nitel bir sıçrama ve seferberlikle ancak
yanıtlanabilir.
Tekel işçilerinin direnişinden bu yana her yıl artan sayıda
işçi direnişi, 2013'te 500 işçi direnişi, Greif ve Yatağan gibi
direnişlerin etkisi, 1 Mayıs’ta bir çok ilde işçi katılımının
artması, yasaklı Taksim 1 Mayıs’ına AKP ve yasak karşıtlığı
kadar kendi sınıf kimlik ve istemleriyle gelen işçilerin kendiliğinden eylem inisiyatifleri, Soma maden işçisi katliamına
karşı fiili grevler ve eylem dalgasıyla da birleşerek, yeni işçi
kitlelerinin mücadeleler içinde genişleyen temelden sınıf
oluşumuna doğru yeni bir yaygınlaşma ve ivmelenme itilimi
kazandırabilir ve kazandırmalıdır. Ancak bu, 14-15 Mayıs
Soma eylemlerinin önemi kadar, arkasının komünistler, sınıf
bilinçli ve öncü işçiler tarafından daha odaklanmış, kararlı,
enerjik, istikrarlı, kolektif sınıf örgütlenmesi ve inisiyatifi
seferberliği ile getirilmesine bağlı olacaktır.
AKP’nin Koç ve TÜSİAD vb ile uzlaşma süreci ve başta
Ulusal İstihdam Stratejisi olmak üzere mali oligarşik yeniden yapılandırma saldırganlığının her düzeyde yoğunlaşması, burjuva klikler arası mücadelenin nisbeten yumuşayıp
işçi sınıfına karşı saldırganlığın artmasıyla, sınıflar arası
karşıtlığı da şiddetlendirerek, sınıf mücadelesinin zeminini güçlendirecek ve sertleştirecektir.
İşçi sınıfının çalışma alanı/fabrika ve işyerlerindeki örgütlenme ve direnişleri nisbi bir gelişme içindeyken, Gezi’nin
tabanını ve ağırlığını oluşturan yeni işçi ve işçileşme sürecindeki kitlelerin kent, mekan, meydan, doğa, genç, kadın,
alevi, LGBTİ gibi mücadeleler de kaçınılmaz olarak bununla
daha fazla iç içe geçme eğilimi göstermektedir. Şimdi işçileşme süreçlerinde en az bunlar kadar önemli moment olduğu
gibi, iş cinayetlerine karşı işçi sağlığı ve güvenliği ve bir bütün olarak emeğin korunması mücadelesinde olmazsa olmaz
bir yeri olan “6 saatlik işgünü, insanca yaşanacak ücret”
mücadelesini sınıfın ortak talebi olarak yükseltmenin tam
zamanı. Şimdi, yalnız Soma Holdingin değil, tümü işçi kanı,
kemikleri, sefalet ve kölelik birikimi üzerinde yükselen tüm
o banka, borsa, holding, AVM, plaza-müteahhit egemenliğine farklı bir gözle bakmanın ve içinden ve dışından işçi
örgütlenmeleri ve eylemleriyle sarsmanın zamanı.
9-
- Çalışma ve Enerji bakanları, başbakan ve hükümet derhal istifa etmelidir.
-Soma Holding patron ve yöneticileri, iş katliamlarından
sorumlu olan tüm patron, devlet ve belediye yetkilileri
derhal tutuklanmalı ve cezalandırılmalıdır.
-Taşeron, esnek, güvencesiz kölelik sistemi derhal, kayıtsız
koşulsuz kaldırılmalıdır.
-Ulusal İstihdam Stratejisi paketleri ve özelleştirmeler
derhal kaldırılmalıdır.
-Kapitalizme yeni bir rant ve kar kapısı ve sermaye sağlığı ve güvenliğinden başka bir şey olmayan -“İş sağlığı ve
güvenliği yasası” derhal kaldırılmalı, işçilerin seçtiği temsilciler tarafından denetlenen tam kapsamlı İşçi Sağlığı ve
Güvenliği yasası çıkarılmalıdır.
-Tüm sendikaların iş yerlerindeki tam yetkili taban komite ve komisyonlarıyla birlikte çalışacak, —-İşçi Sağlığı ve
Güvenliği birimleri ve uzmanları olmalıdır. Bu görevini
yapmayan sendika yöneticileri derhal görevden alınmalıdır.
-Çalışma koşulları üzerinde tam yetkili işçi kontrolü.
-6-8 saatlik iş günü, tüm işçilere grevli, TİSli sendika ve
işçi komite ve meclisleri kurma hakkı.
-Kahrolsun banka, borsa, holding, müteahhit
diktatörlüğü, kahrolsun ücretli kölelik düzeni!
-Kapitalizm öldürür, kapitalizmi öldürelim!
İnsanca bir yaşam için sosyalist devrim!
9 işçi meclisi
10
işçi meclisi
Emeğin
korunması
mücadelesi
Emeğin korunması mücadelesi, işçi sınıfının çalışma ve yaşam
koşullarına karşı özsavunma eylemidir. Bununla birlikte emeğin
korunması mücadelesi, işçi sınıfının nihai kurtuluşuna, sömürülmekten, ücretli emek ve işgücü olmaktan kurtulmasına, çalışma
köleliliğinin bütünüyle ortadan kaldırılmasına bağlanan ve bunu içerimine alarak sınıfa karşı sınıf, kapitalizme karşı komünizm ekseninden
yürütülen bir mücadele olmalıdır.
Kapitalist birikimin mutlak genel yasası,
ve yöneticisi haline gelecektir.
artellerin kesilmesi, fiili durum yaratma eylemen kesin ifadelerinden birini -artan
(…) Emeğin korunması mücadelesi, işçi sınıfının leri… Katil sermaye! Emeği katledenlere, tahrip
yoksullaşma ve çürüme kadar- emekgücünün
çalışma ve yaşam koşullarına karşı özsavunma
edenlere, çürütenlere karşı emeğin yumruğu!
değersizleştirilmesinde bulmaktadır. Bugün artık eylemidir. Bununla birlikte emeğin korunması
Emeğin yumruğu, işçi sınıfının militan mücadele
herkesin artık çıplak gözle de gördüğü gibi vasıflı mücadelesi, işçi sınıfının nihai kurtuluşuna,
biçimlerinin basitten karmaşığa geliştirilmesi,
emekgücünün de yığınsal değersizleşmesi dahil
sömürülmekten, ücretli emek ve işgücü olmaktan emeğin korunması mücadelesinin olmazsa olmaz,
olmak üzere, emekgücünün değersizleşmesi
kurtulmasına, çalışma köleliliğinin bütünüyle
en temel halkalarından biridir.
hızlanmaktadır. Proletaryanın öz savunma
ortadan kaldırılmasına bağlanan ve bunu içermücadeleleri, emeğin korunması mücadelesi
imine alarak sınıfa karşı sınıf, kapitalizme karşı
4- Tekelci kapitalistlerin sektörler, bölgeler,
biçiminde gelişecektir. Bu mücadeleler içinde
komünizm ekseninden yürütülen bir mücadele
ülke ve dünya çapında emekgücü fiyatlarını
sınıfsal kazanımlar artacak, yeni sınıfsal güç
olmalıdır. Çıkışını komünizmden alan sosyalbastırmak, tarihsel mücadele kazanımları ve
dengeleri de adım adım oluşacaktır. Ancak
ist devrimci proletarya ekseninden yürütülen
sosyal haklardan kalanları da gaspetmek, işçileri
kapitalist üretim ilişkileri sürdüğü, emekgücü
emeğin korunması mücadelesi anlayışımızın,
çıplak işgücüne indirgemek ve birbiriyle en
meta olarak kaldığı sürece, yavaşlatılmak, yer
tüm küçük burjuva ezilenci, güvencesizliği
diptekine doğru ölümcül rekabete indirgemek
yer duraksatılmak ve tersine çevrilmek dışında,
temel alan, bulanık toplumsal hareketçi, halkın politikalarına, işçi sınıfını parçalayıcı üretim ve
kapitalizmin emekgücünü değersizleştirme yasası hakçısı anlayışlarıyla temel ayrımları şunlardır: emek organizasyonlarına, esnek ve güvencesiz
kendi yıkıcı işlevini sürdürecektir. Bu yasayı
çalışma biçimlerine, biri ötekini büyüten rekaortadan kaldırmanın tek yolu, emekgücünün
1- Emeğin korunması mücadelesi, sosyalist
bet, işsizlik ve aşırı çalışmaya karşı köktenci bir
meta karakterini, ücretli köleliği, meta
mücadele yürütülüretim ve işbölümü ilişkilerini ormelidir. İşçi sınıfı
Biz emeğin kapitalist özel mülkiyet ve sermayeye bağlı olmaktan,
tadan kaldırmaktır.
içinde rekabetin
ücretli emek olmaktan, meta üretir olmaktan, bilinen nesneleştirici biçimi- önlenerek, kolekNihani çözüm, emeğin devasa ölçekte
tif işçi bilincinin,
yle çalışmadan, belirli bir işe, bir mekana ve zamana bağlı olmaktan kurgelişen üretimin asli unsuru, yüklenicisi,
sınıfın örgütlenmesi
tularak özgürleşmesini, kendini ve toplumu gerçekleştirme ve geliştirme
temeli olmaktan çıkmasıdır. Üretimin
ve birliğinin daha
etkinliğine
dönüşmesini
savunuyoruz.
kolektif sahibi, tasarlayıcısı ve yöyüksek biçimlerini,
neticisi haline gelmesidir. Günümüzde
sınıfsal paylaşım,
üretkenliğin muazzam gelişmiş bilimsel, teknolo- devrimci proletarya önderliğinde yürütülür.
dayanışma ve birleşik mücadele kültürü, burjuva
jik, organizasyonal güçleri, toplumsal akıl,
ideo-kültürüne ve önyargılarına karşı proleter
üretici güçlerin artan ölçüde esas temeli haline
2- Kapitalizmin geldiği gelişme ve çürüme
sınıf ideolojisi, onuru ve kültürü geliştirilmelidir.
gelmekte, ancak kapitalist üretim ilişkilerinin
düzeyinden geriye doğru ya da mevcut durumu
artan ölçüde canlı emek sömürüsü gereksinkorumak için değil, ileriye, kitleleri kapital5- Emeğin korunması mücadelesini yürütürken,
mesiyle, toplumsal emek kendi öz ürünü olan
izmi yıkmaya yaklaştırmaya doğru yürütülür.
kesinlikle bugünkü biçimiyle emeği ve çalışmayı
üretim araçlarının olağanüstü gelişmesi altında
Emeğin korunması emeğin gelişen ve çürüyen
fetişleştirmeyeceğiz. Biz emeğin kapitalist özel
ezdirilmekte, kıyıcılaşan artıdeğer sömürüsüne
kapitalizmden korunmasıdır ve ileri birleşik
mülkiyet ve sermayeye bağlı olmaktan, ücretli
tabi tutulmaktadır. Proleter sosyalist devrim ve
toplumsal emeğin bağdaşmaz hale geldiği seremek olmaktan, meta üretir olmaktan, bilinen
konseyler iktidarı yoluyla, tüm üretim araçları
maye egemenliğine saldırısı ile mümkündür.
nesneleştirici biçimiyle çalışmadan, belirli
ve koşulları; bilim ve teknoloji, organizasyon ve Tüm bu taleplerde toplumsal emek üretkenliğinin bir işe, bir mekana ve zamana bağlı olmaktan
yönetim, toprak, su, enerji kaynakları, haber ve bugünkü (bilimsel, teknolojik, organizasyonal…) kurtularak özgürleşmesini, kendini ve tobilgi kaynakları ve erişimi derhal burjuva özel
gelişme düzeyinde, bu sorunların hızla çözülmplumu gerçekleştirme ve geliştirme etkinliğine
mülkiyet ve tasarrufu olmaktan çıkarılacak,
esinin, bu taleplerin hızla gerçekleştirilmesinin
dönüşmesini savunuyoruz. Bugün emeğin
toplumsal mülkiyet haline getirilecektir. Buolanaklı ve kaçınılmaz olduğunu, bunu engelleykorunması mücadelesini yürütürken, emeğin
unla da kalmadan, proletaryanın üretim araçları
en ve derinleştirenin ise bunları doğrudan
korunması sorununun, nihai olarak ancak
ve koşullarının yalnızca biçimsel toplumsal
sermaye düzeni olduğu bir ajitasyon-propaganda “kaldırılmasıyla”, yani üretimin asli taşıyıcısı,
sahibi değil, toplumsal tasarlayıcı, kullanıcısı
refleksi haline getirilmelidir: Proletarya sosyalhamalı ve temeli olmaktan çıkması, kolektif
ve yöneticisi haline gelmesini sağlayacak toizminin güncellenmesi ve gündemleştirilmesi, bu sahibi, tasarımcısı ve yöneticisi haline gelmesiyle
plumsal üretim, emek ve yönetim örgütlenmesi
dinamiklerin içinden yürütülmelidir.
mümkün olduğunu vurgulayacağız.
gerçekleştirilecektir. Kapitalist üretim ilişkilerinin
kaldırılmasıyla üretkenlik araçlarının gelişmesi
3- Protest tarzdan çıkılmalıdır. Emeğin
6- Emeğin değersizleşmesi, işsizlik, mali sermaye
görülmemiş bir hız kazanacaktır. Herkesin
korunması mücadelesi, işçi sınıfının
ve meta egemenlik ilişkileri ile birlikte boyutlanan
çalışma saatleri 6 saat üst sınırından başlayarak
özsavaşımı, özgüveni, öz onuru, öz örgütlençürüme ve asalaklaşmanın toplumsallaşmasına
düşen, çalışma koşulları hızla iyileşen işçi, tüm
mesinin, öz inisiyatifinin geliştirilmesi mücade- karşı mücadele de emeğin korunması mücadelesişçilerin kafa işçisi, tüm yönetilenlrin yöneten
lesidir. İşçi sınıfı adına, işçi sınıfı için değil,
inin doğrudan kapsamındandır.
olması sürecinde, emek de üretimin asli unsuru,
işçi sınıfının mücadelesidir. İlgili kurumların
Komünist Devrim Örgütü Mücadele
çarkı, vidası olmaktan çıkacak, doğrudan öznesi
kapısına dayanılması, işgaller, yolların ve ana
Platformu‘ndan
11
işçi meclisi
Yeni bir yaşam için savaşmak
Kapitalizmde özgürlük, demokrasi ve insan haklarının temelinde meta egemenlik ilişkileri yer alıyor. Metalar
dünyası büyüdükçe insanlar dünyası küçülüyor. İnsanı düşkünleştiren meta tapınmacılığı, burjuva medya, bilinç
endüstrisi, toplum mühendisliği, kamuoyu yönetimi, psikolojik savaş aygıtları ile tamamlanıyor.
Emeğimizin devleşen toplumsal üretkenliği,
karşımıza kıyıcı bir düşman olarak, tüm yaşam enerjimizi sömüren sermaye biçimiyle çıkıyor. Emek
üretkenliği artıyor; ürettiği artıdeğer çoğalıp sermayeyi büyüttükçe işçinin sömürülmesi ve köleliği
de büyüyor. Emeği ne kadar toplumsallaşırsa
emekçi o kadar parçalanıp o kadar yalnızlaşıyor.
Sömürü de işsizlik de ortadan kalkabilecekken
büyüyor. İşçiler zahmetli ve köreltici çalışma
biçiminden özgürleşebilecekken çalışma köleliği
ağırlaşıyor. Çalışma süreleri kısalabilecekken
uzuyor. Bugün son derece gelişmiş üretim
araçlarına sahip olanlar, en karmaşık egemenlik
araçlarına, tüm yaşam araçlarına, zihinsel-kültürel araçlara da hükmediyorlar. Yaşamlarımıza,
geleceğimize dair kararlar oligarşik tekelci aygıtlar
tarafından alınıyor. Sınıfsal, toplumsal, bireysel
özlem ve ihtiyaçlarımıza şaşmaz biçimde karşıt
kararların birçoğundan haberdar bile olmuyor,
yine kabullenmek, yine boyun eğmek zorunda
kalıyoruz.
Toplumsal emeğimizin bugünkü görülmemiş
genişlik ve çeşitlilikteki ürünleri, karşımıza ancak
yaşayabilecek kadarını satın alabildiğimiz çıldırtıcı
metalar dünyası olarak çıkıyor. Emekgücünün
genişleyen ve derinleşen temelde metalaştırılması,
işçiyi de her tülü hak ve güvenceden soyulmuş bir
ücrete tabi çıplak işgücüne indirgiyor.
Kapitalizm aklı, bilgiyi, eğitimi, sağlığıa,
duyguları, kişiliği, kültürü, sanatı, hayalleri,
aşkı da metalaştırıyor. Kar için üretilen ve ancak
parası olanın satın alacağı şeyler haline getiriyor.
Tüm ihtiyaçlar karşılanabilecekken, özgürce yepyeni ihtiyaçlar yaratıp kendimizi geliştirebilecekken,
en yaşamsal ihtiyaçlarımızı bile karşılamakta
zorlanıyoruz.
Toplumsal emeğin ürettiği zenginlik, soyutlanıp
ve soyutlaşıp karşımıza bizimle alay eden para
olarak çıkıyor. Para, burjuvazi için sermaye
Bir devrime, yaşamı bütünüyle yeni temellerde kurma olanağını bize
kazandıracak bir devrime ihtiyacımız var. Bu, komünizmdir! Kapitalizmi yıkarak
ihtiyacımız olan bu toplumu kurmak için savaşmadıkça kölelikten kurtulamayız.
biriktirme, bizim için çıplak ücrete indirgenip
sömürülme aracı. Her şeye para, milyar dolarlara mali sermaye hükmediyor. Milyar dolarlarla
üretimin toplumsallaştırılmasının son sınırına
kadar genişletilmesi bir yandan yeni ve daha
yüksek bir üretim tarzının -sosyalizmin- arifesini
oluştururken, bugün devasa boyutlara ulaşmış
bir asalaklık ve mali haydutluk biçimiyle sürüyor.
Kapitalizm emeğin toplumsal yetilerini son
sınırına kadar geliştirirken, bunu emeğin daha
fazla sömürülmesine bağımlı kılıyor ve emekçiyi güdükleştiriyor. İşçinin toplumsal yaşamı
bankalarla ilişkisine, toplumsal ihtiyaçları da kredi
kartı ve borçlara bağlanıyor.
Burjuva demokrasisinin işçilere sunduğu 10-12
saatlik çalışma, hafta sonu tatilinin yok edilmesi,
kadınların ve çocukların da en ağır ve tehlikeli
işlerde ezilmesidir. Her gün iş katliamlarında
parçalanmaktır. İşçiler sakatlar, hastalar ordusuna dönüştürülürken kısmi sağlık güvencelerinin bile ortadan kaldırılmasıdır. İşçiler 10-15
yılda çalışamaz hale getirilirken emeklilik yaşının
uzatılmasıdır! Hiçbir şey kapitalizmi bunlardan
daha iyi anlatamaz!
En gelişkin burjuva demokrasileri dahi işçilerin
kölece çalışması ve sömürülmesi üzerinden
yükseliyor. Sınıfsal, toplumsal ve bireysel özgürlük yoksunluğu, yaşamlarımızın hücreleştirilmesi,
insanın çürütülmesi üzerinden yükseliyor.
Kapitalizmde özgürlük, demokrasi ve insan
haklarının temelinde meta egemenlik ilişkileri
yer alıyor. Metalar dünyası büyüdükçe insanlar
dünyası küçülüyor. İnsanı düşkünleştiren meta
tapınmacılığı, burjuva medya, bilinç endüstrisi,
toplum mühendisliği, kamuoyu yönetimi, psikolojik savaş aygıtları ile tamamlanıyor. Toplumsal
üretkenlik artan ölçüde toplumsal akla bağlı hale
gelir, bilginin üretimi toplumsallaşır, işçi sınıfının
kafa emeği-kol emeği bileşimi yükselirken, kölece
çalışma ve kölece yaşam kölece düşünmeyle
tamamlanıyor. Yaşam zehirleniyor, beynimiz
keçeleştiriliyor. Alıklaştırılıyoruz. Yaşamlarımıza
dışımızda ve üstümüzde olan, ama içimize de
nüfuz eden bir güç hükmediyor. Burjuvazi sadece
sermayesiyle ve zorbalık gücüyle değil, fikirleriyle, kültürüyle de topluma hükmediyor. Kendi
gerçek sınıfsal-toplumsal istem, gereksinme ve
özlemlerimize en aykırı biçimde, patron kafasıyla
düşünüyor, kendimize bile burjuvazinin sömürü
ve egemenliğinin gerekleri açısından bakıyoruz.
Kalabalıklar içerisinde yalnızlaşıyor, varlık
içerisinde yoksunlaşıyoruz. Bir kutupta sermaye birikimi ve sefahat, diğer kutupta sefalet,
yozlaşma ve cehalet gelişiyor, çürüme derinlemesine toplumsallaşıyor. Tekelci mali oligarşik
burjuva sınıf, dünyanın hakimi, efendisi durumunda. Evrenselleşen emeğin, evrenselleşen aklın,
evrenselleşen kültürün, evrenselleşen insanın
üstüne çöreklenmiş, hepsini kendisine mal etmiş,
hepsini sınırlamış, bütün gücü elinde toplamış
olarak dünyaya hükmediyor. Umutsuz ve geleceksisiz!
Hiçbir reform, hiçbir iyileştirme bu durumu
ortadan kaldıramaz. Değiştiremez, çözemez! Yeni
bir yaşam perspektifine, yeni bir siyasal, ekonomik,
toplumsal sisteme ihtiyacımız var. Bütün hücrelerinden özgürlük fışkıracak, bize sınıfsal, toplumsal
ve bireysel kurtuluşu, insanlığın kurtuluşunu
getirecek bir yaşam için yeni bir umuda, yeni
bir manifestoya ihtiyacımız var. Boyun eğmeden
yaşamaya, yalnız sömürülmeye değil köleliğe,
aşağılanmaya karşı da sınıf kinimizi büyütmeye,
onurumuzu korumaya, kendimizle ilgili kararları
kendimiz vermeye, bugünü ve geleceğimizi ellerimize almaya, mücadele ederek ve savaşarak
özgürleşmeye ihtiyacımız var.
Bir devrime, yaşamı bütünüyle yeni temellerde
kurma olanağını bize kazandıracak bir devrime
ihtiyacımız var. Bu, komünizmdir! Kapitalizmi
yıkarak ihtiyacımız olan bu toplumu kurmak için
savaşmadıkça kölelikten kurtulamayız. Kapitalist kölelik sistemini sonuna kadar yıkmadan ve
komünizm için savaşmadan özgür olamayız.
Komünist Devrim Örgütü Mücadele
Platformu’ndan
12
işçi meclisi
Bankaların kirli reklamı
Soma’da Türkiyenin en büyük işçi
katliamının tarihe kanla yazıldığı
bir sürece tanıklık ediyoruz. Bir
çok kentte katliamı protesto etmek
isteyen onbinlerce insan yine polis şiddetine maruz kaldı, ”Soma
katliamı” eylemlerinde devlet asıl
yüzünü yine maskeleyemedi.
Burjuva devletin her türlü toplumsal dayanışma ve paylaşıma
düşmanlığını, kitlelerin gönüllü
dayanışma seferberliğine saldırıp
bastırmaya çalışmasını Marmara,
Van depremlerinden de, Pamir
seferberliğinden de, Berkin eylemlerinden de vs iyi biliyoruz. Ve
Soma’da da gördük ki Bakan Yıldız’ın
beyanında ”Kurtarma ekipleri
yeterli, hariçten gelen olmasın,
almayacağız” tarzında yaklaşımı da
bunun açık bir kanıtı.
Bu süreçte karşılaştığımız ikiyüzlü tavırların başka bir biçimi de
bankalardan geldi. Bankaların
Soma’daki ”kredi müşterileri” kararı
gündemimize oturdu.
Kimilerinin takdirle karşılayarak
alkışladığı bu tavrın arkasındaki
neoliberal kapitalizmin vicdanlara oynayan kirli yüzü ise bizlerin
gözünden kaçmıyor.
Neoliberal kapitalizmin, yalnızca
dar anlamda ekonomik, yalnızca
dar anlamda siyasal, yalnızca dar
anlamda toplumsal değil, bir bütün
olarak bir medeniyet krizinin, bir
insanlık krizinin adı olduğunu çok
iyi biliyoruz.
Ve biz beyaz yakalı işçiler olarak bu
kirli, ikiyüzlü tavrın teşhirini, yol
alma sürecimizde önemsiyoruz.
Hemen hemen tüm bankalar
gerek açıktan gerekse kendi iç
yazışmalarında Soma’da hayatını
kaybeden işçi kardeşlerimizin
borçlarını sildiklerini, hayatta kalanların ise borçlarını
BDDK’nın süre sınırları dahilinde
erteleyeceklerini beyan ettiler.
Bir banka genel müdürünün kendi
Twiter hesabından ”Hayatını kaybeden işçilerin tüm kredi borçlarını
siliyoruz” ifadesi üzerine kamuoyundan gelen, ”Dayatılan hayat
sigortaları zaten bunu karşılıyor,
reklam peşinde koşuyorsunuz” tepkisi üzerine ikinci bir açıklama yapmak zorunda kalarak hayat sigortası
tazminatından feragat ettiklerini
açıklamak zorunda kalmaları da
oldukça dikkat çekici.
Kredilere mahkum, ipotek altına
alınan yaşamların karşısında, buna
ortak olan sermaye gruplarının,
bankaların ne kadar insan odaklı
olduklarını biliyor, yaşıyoruz.
İşte geçmişten örnekler;
15 Mayıs 2011: İzmit’te büfe işleten
45 yaşındaki Alemdar Hança,
bankaya olan 60 bin TL kredi borcunu ödeyemeyince girdiği bunalım
sonucu evinin banyosunda kendisini
iple asarak yaşamına son verdi.
21 Haziran 2011: Konya’da bir
tatlıcıda garson olarak çalışan 31
yaşındaki Mustafa G., ödeyemediği
15 bin TL’lik banka kredisi borcu
yüzünden girdiği psikolojik bunalım
sonucu ruhsatsız tabancası ile intihar
etti.
22 Haziran 2011: Giresun Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi 3.
sınıf öğrencisi 22 yaşındaki Ü.G.H.
Giresun’da kaldığı özel yurtta çok
sayıda ilaç içerek intihara kalkıştı.
Kız öğrencinin kredi ve yurt borcunu ödeyemediği için bunalıma
girdiği belirtildi.
25 Haziran 2011: İzmir Konak
Belediyesi İdari İşler Müdürlüğü’nde
bina içi temizlik personeli olarak
görev yapan 27 yaşındaki Hüseyin
Karabacak, kredi kartı borçları
yüzünden canına kıydı. 4 yıldır
Konak Belediyesi’nde çalışan ve 8
ay önce evlenen Karabacak’ın 8 bin
TL’ye yakın kredi kartı borcunun
olduğu, arkadaşlarına bu borçlarını
ödeyemediği için dert yandığı belirtildi. Borçları nedeniyle sıkıntıda
olmasına rağmen, arkadaşlarına sık
sık espri yaptığı ve hayatla barışık
bir kişiliğe sahip olduğu belirtilen
Karabacak’ın öğle yemeği arasında
Konak Belediyesi binasının çatısına
çıkıp hiç beklemeden aşağıya atladığı
ortaya çıktı.
”İnsan odaklı” çalıştıkları
kandırmacasıyla bu reklamı yapan bankaların ne derecede insan
odaklı oldukları da farklı tarzlarla hem kendi işçilerine hem de
”müşterilerine” hayatı zindan etmelerinden anlaşılabilir. Aslında bir
sanayi işçisinden daha fazla ücret
almayan, fakat çalıştığı ortamın konfuruyla kodlanan ve beyaz yakalı işçi
tabiriyle sınıftan uzaklaştırılmaya
çalışılan bizlerin de yaşamları her
gün sinsice tüketilme ve çürütülme
çabası içinde.
Sermayenin azami kar hedefi
karşısında bizlerin payına düşen
ise madenlerde, fabrikalarda
ölüm, plazalarda, ofislerde ise adım
adım çürüme.
Somada bir maden işçisinin beyanı
”Madende çalışmaya mecburum,
çünkü kredi borçlarım var” üzerinden diyebiliriz ki: Küresel ölçekte
genişleyen kredi sistemi, yalnızca
kapitalist üretimin değil kapitalizmde yaşayabilmenin de zorunlu
koşulu haline gelmiştir. Özel sermayenin bankalara olan toplam
kredi borçları devlet borçlarını,
vatandaşın bankalara olan toplam
borçları ise -tüketici kredileri, kredi
kartı borçları vs.- sermayeninkini
geçmeye başladığı bu süreçte,tüketici
kredileri, banka kartları, emekçilerin en temel gereksinimlerini
karşılamasının zorunlu koşulu haline
gelirken bir de bankalar tarafından
soyulmalarını, ücretli köleliğe mali
köleliğin eklenmesini sağlamaktadır.
Soma’daki sermaye katliamı
karşısında bankaların kendini temize
çıkarma çabası nafile! Bir avuç
kömür uğruna hayatları ellerinden
çalınan tüm işçi arkadaşlarımızın
borçlarını silme adıyla yaptığınız her
türlü reklamınızı lanetliyoruz!
Beyaz Yakalı İşçiler
13
işçi meclisi
Kaza değil katliam
Amaç kar uğruna olduğu zaman adam öldürmenin cinayet sayılmadığı kapitalizm koşullarında konuşabiliyor, ellerinize bulaşmış tüm işçi kanlarına rağmen masum pozları takınıyorsunuz. Eli kulağındadır bir çağ yangınının. İşte o
zaman, o gün geldiğinde katlettiğiniz tüm o yoksullar işçiler teker teker yakanıza yapışıp, hesabını soracaktır.
Büyük bir işçi katliamının yaşandığı
SOMA kömür madeni ocağının
girişinde şöyle yazıyor:
“Bir avuç kömür için, Bir ömür
verenlere…”
İlk anda işçi sınıfına bir saygının
ifadesi izlenimi veriyor gibi.
Sanki madenlarde hayatını kaybeden onbinlerce işçiye bir saygı
duruşu…Ama sözün içerdiği
anlamı derinleştirdiğimizde Türkiye işçi sınıfının çalışma (ve
tabi ki yaşam) koşullarını, ne
uğruna, ne karşılığında hayatını
ortaya koyduğunu görüyorsunuz.
Doğrudur, ocaklardan çıkarılan
milyonlarca ton kömürden işçilere
düşen bir avuçtur. Geriye kalan o
milyonlarca ton kömür sermaye
sınıfının, patronların hanesine
yazılmıştır. Soma Kömür İşletmeleri
A.Ş’nin patronu, çok değil, 5 yılda
işte böyle milyon dolarları istif
edebilmiştir.
en alt sınırda tutmaya zorlar. İşte
tüm bunların toplamında Soma’
daki işçi katliamının birinci elden
sorumlusu olan Alp Gürkan’ın
sırrı ortaya çıkar. TKİ ‘nin 130-140
dolara malettiği kömürü 23-80
dolara kadar indirir. Tabi bu devletten kiralama bedelidir. Bunun
içinde daha firmanın karı vardır.
Ve hakikaten işçiye düşün bir avuç
kömürdür!
sağlanmasında etkin olması gereken sınıfın öz örgütlerin olan
sendikaların patron sendikacılığına
dönüşmesi nedeniyle madenlarde
güvenlik sıfıra inmiştir. Soma ‘daki
katliamın ardından sendikanın bir
faaliytine açıklamasını duymadık.
Yüzlerce madencinin ölümünden
patronlar, devlet kadar bu
sendikacılarda sorumludurlar. Kolektif bir suç vardır ortada ve hepsi
bu yakışırdı.
AKP iktidarı sermayenin
önündeki tüm kural ve disiplin gibi bağlayıcılıkları esneten
taşeronlaştırma, kuralsızlaştırma,
örgütsezleştirme saldırılarını
dizginlerinden boşaltan bir yönetim
anlayışını hayata geçirmiştir. 12
yıllık AKP iktidarı döneminde azgın
neoliberal çalışma koşullarında
işçi sınıfının yaşadığı ölümlü ve
sakat kalmalı kazaların oranında
ki sıçrama koyu bir sermaye
seviciliğine işaret etmektedir. Halk,
millet, miili irade, kimsesizlerin
kimsesiyiz gibi demogojik söylemlerin yaşananlar karşısında tuttuğu
yer mide bulantısından öte değildir.
Bugün tepeden tırnağa tüm devletlüler, sermaye sahipleri üzüntülerini beyan ediyorlar, başsağlığı
diliyorlar. Daha önce yüzlerce
seferinde olduğu gibi. Üzüntülerinizi de, taziye taziye messajlarınızı
Katliamdan kısa bir süre önce Soma
da alıp cehenneme gidin! Bugün bir
Holding patronu övünerek anlatmış:
cenderede tuttuğunuz işçi sınıfının
“Türkiye Kömür İşletmeleri Soma’da
verdiği canların tüm sorumlusu,
kömürü kendisi çıkarırken tonunu
katili sizsiniz. Ve bunun bedelini
130-140 dolara mal ediyordu. Biz
ödeyeceksiniz. Amaç kar uğruna
ihaleye girip,tonunu 23-80 dolara
olduğu zaman adam öldürmenin
çıkarma taahhütü verdik. Başardık.”
cinayet sayılmadığı kapitalizm
Evet, başardılar! Bu başarı serkoşullarında konuşabiliyor,
mayesine sermaye katarken o
ellerinize bulaşmış tüm işçi
başarıdan maden işçisinin payına
kanlarına rağmen masum pozları
ise Türkiye madencilik tarihinin
takınıyorsunuz. Eli kulağındadır
en büyük katliamı düştü. Başardık
cezalandırılmalıdır.
bir çağ yangınının. İşte o zaman, o
diye gurula konuşan patron Alp
Soma'daki katliamın ardından bir
gün geldiğinde katlettiğiniz tüm o
Gürkan, bu başarısının sırrını
çok güvenlik uzmanı çıkıp yorumBir süre önce Zonguldak Karadon’da yoksullar işçiler teker teker yakanıza
ise “işçi verimliliğini arttıran
larda bulunmakta, ileri kapitalist
yaşanan katliam karşısında döneyapışıp, hesabını soracaktır. Size
yöntemleri bulup uygulamak”
ülkelerdeki güvenlik önlemlermin Çalışma Bakanı hayatını
tavsiyemiz ölülerimizden ama
olarak açıklamış. Aslında bir
inden dem vurmakta, devleti ve
kaybeden maden işçileri için “güzel ama daha çok yaşayanlarımızdan
sırrı değil, sermayenin kadim
maden sahiplerini bu önlemleri
öldüler” diyebilmişti. Bugün de
korkmanızdır. Ölü bedenlerden
gerçeğini tekrar etmiş. İşçinin
almadıkları, denemedikleri için
Başbakan kameraların karşısında
yükselen kavga ve mücadele ruhu
verimliliğini artırmaktan kastedilen eleştirmektedirler. Haklıdırlar,
yan geldiği koltuğunda, kendinden
yaşayanlarımızın gözlerinde
şudur: İşçinin ürettiği üründen
söyledikleri her şey doğrudur. Fakat emin bir edayla, yaşananlardan
büyüyor. Büyüdükçe bileniyor.
payına düşen kısmın sürekli
yetersizdir. Çünkü sermaye sınıfı
zerre kadar acı duymayan, duyÇağ yangını başladığında bu defa
aşağı bastırılması, ya da patronun
da, onun devletide toplumun, işçi gusal bir yalancı tavıra dahi gerek
devrimci proletarya tüm azametikarşılığını (artı değer) ödemediği
sınıfının mücadelesi içerisinde
görmeyen bir muhtedir hırsıyla “bu yle, bilenmiş olarak meydanlara
emeğinin payını arttırmaktır. Emek koyduğu toplumsal sınırlamalar,
ölümlerde hükümetimize düşen
çıktığında; karşınızda yoksulluğu
gücünün karşılığı en az ödenen
zorunluluklar olmaksızın, işçinin sorumluluk var mı?“ gibi çok basit
altında ezilmiş toplumsal gücünden
işçi sermayesinin gözünde en ver- ücretinin düşüklüğüne de çalışma bir soru soran gazeteciye öfkelenibi haber ayağındaki çizmenin sedyimli işçidir.
ve yaşam koşullarına karşı da
yor: “Bu işin kaderinde bu var”
eyi kirleteceğinden çok insani bir
kayıtsızdır. Onlar için asgari had’de, diyebiliyor. Ne hükümetin, ne iş
endişe duyan gariban işçi değil, sınıf
Tabi bununla bitmez verimlisefalet koşullarında yaşaması norverenin sorumluluğunu kabul etmi- kimliği ve kişiliğiyle buluşmuş bir
lik artışı, yani patronun karının
mal ve olması gerekendir. Ve seryor. Şirketin tüm denetlemelerden
proleter bulacaksınız.
büyüyen oranı. Bir de işletme
mayesi açısından en az maliyetli un- geçtiğini bir sorun görülmediğini
giderleri denen kalemler vardır.
surdur. Bir madende ya da işyerinde söylüyor. Bunuda Soma’ da yüO zaman bir avuç kömür uğruna
İşin bir parçası olan, patronun
bir ampül bile sermaye için maliyet zlerce işçinin katledildiği bir maden değil sosyalist bir dünya için ömürgözünde ölü yatırım anlamına gelen anlamına gelirken işçi için böyle
ocağının yanı başında söylüyor!
lerini vermekten çekinmeyen,
kalemler. İşyeri koşullarının sağlık
bir derdi yoktur. Milyonlarca işsiz
Hiçbir sorun yoktu diyor!
sizin sömürücü karanlığınızı
kurallarına uygun şekilde düzenlen- ona kepçesini bedelsiz dolduracağı
tarihe gömecek bir devrimci sınıf
mesi, özellikle tehlikeli iş kollarında bir havuz gibidir. Bu yüzden eyMadenciliğin uluslararası bilimbulacaksınız!..
güvenlik önlem ve ekipmanları vd.
lemli, güçlü, örgütlü karşı çıkışlar
sel kurallarının iç mevzuatta
Bu kategoriye girer. Gözü azami
barındırmadıkça işçi taleplerine,
tanınmamasının geirdiği sahtekarca Ercan Akpınar
kardan başka Bir şey görmeyen
uyarılarına, onların kazalarda sakat rahatlıkla söylüyor. Peki madem sopatron hem bunları kısıtlar, varsa
kalmasına da ölmesine de aldırmaz. run yoktu, bu sonuca nasıl ulaştık?
Sincan 1 Nolu F Tipi Hapishanesi
asal zorunluluklar etrafında dolanır; İşçi sınıfının çalışma koşullarında
Heralde o da takdiri ilahidir. Her iki B1-53
hem de işçinin ücretini alabilecek
koruyucu güvenlik önlemlerinin
sözünden biri inşallah olanlarada
14
işçi meclisi
Hoşgelmedin Erdoğan
Almanya’nın Köln kentinde Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu’nun örgütlediği miting ve
yürüyüşe, Almanya basınına göre 80 bin kişi,
organizasyon komitesinden yapılan açıklamaya
göreyse 150 bin civarında katılım oldu. Bu eylem, son yılların en kitlesel göçmen eylemi olma
özelliğiyle de öne çıktı.
Alevi derneklerinin aldığı kararla, eyleme Soma
işçileriyle dayanışma amaçlı ve katliamı lanetlemek için madenci kasklarıyla yüründü ve sahnenin yanına madencileri anan bir pankart asıldı.
Bu, Soma katliamını Avrupa kamuoyuna taşımak, açısında önemliydi. Eyleme Soma katliamı,
Okmeydanı’nda katledilen Uğur Kurt, Ayhan
Yılmaz ve tüm bu yaşananların üzerinden Tayyip
Erdoğan ve AKP karşıtlığı damgasını vurdu. Bu
karşıtlık öyle bir hal almış durumdaydı ki, kimilerinde aranan tek kriter Tayyip Erdoğan’a karşı
olmaktı. Eyleme Esad pankartlarıyla, MHP sembolleriyle katılan gençlerden tutun, faşist diktatörlük döneminin ateşli savunucusu İP çetesine
kadar her kesimden katılım vardı. Diğer tarafta,
bu kesimle Öcalan resim ve posterleriyle yürüyen Kürtlerin arasında yer yer gerilim yaşansa da
hakim olan genel anlayış şuydu: “Olsun onlar da
Tayyip’e karşı”
Esad posterleri ve pankartları taşıyan yaklaşık 300
kişilik bir grubun Devrimci Proletarya ve Partizan
korteji arasına girmek
istemesine müdahale eden
DP kitlesi ile bu grup
arasında kısa bir gerilim
oldu. Eylem komitesinin
Esad grubunu yürüyüş korteji dışına çekmesi ve
kenardan yürümelerini söylemesiyle olay büyümeden yatıştı.
Eyleme Turkiyeli devrimci demokratik örgütler
de kitesel katılım gösterdi. Özelikle Alevilere
dayanan ve politikalarını da onlar üzerinden
üreten örgütlerde belli bir kitlesellik vardı.
Partizan, ADHK, DHKC, Alevi tabanından
da beslenerek belli bir kitlesellik yakalamıştı.
Özellikle gençlerin geniş bir katılım gösterdiği
DİDF (Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu)
korteji en kitlesel ve en örgütlü yapı olarak göze
çarptı. Devrimci Proletarya, Kızılbayrak ve
Alınteri’de eyleme katılım gosterdi.
Türkiyeli örgütlerin görsellik etki ve propaganda temasının öne çıkan vurgusu devrim
şehitleri oldu. Partizan ve ADHK İbrahim
Kaypakkaya’nın resminin olduğu pankartları
en önde taşıdılar. Alınteri de son bir yıldır yaptığının bir tekrarını Köln’de de yapmış oldu ve
Tahsin’den Ethem’e vurgusuyla şehitler ve onun
yaratacağı etki üzerinden bir politika üretmeye devam etti. Devrimci Proletarya olarak,
“Madencinin Katili Kapitalizmdir” yazan
Devrimci Proletarya imzalı Almanca pankart
ve flamalarımızla eyleme katıldık. ”Kahrolsun
kapitalizm”, “Kapitalizme köle olmayacağız”,
“Soma’nın katili kapitalist devlet”, “Kahrolsun
ücretli kölelik düzeni”,´´İşçiler ölüyor sermaye
büyüyor“,´´İşçilerin katili ücretli kölelik düzeni´´ sloganlarını sık sık attık. Bunun dışında genel ve yaygın atılan sloganlar: “Her yer
Taksim, her yer direniş”, Her yer Soma, her yer
direniş” sloganlarıyla, AKP ve Tayyip karşıtı sloganlar oldu.
Bir referandumun sonucu ve köleliğin toplumsallaşması!
İsviçre’de sendikaların öncülük yaptığı 4000
Frank asgari ücret (Mindestlohn Initiative) talepli referandum % 76.3 gibi yüksek bir oyla reddedildi.
Yaklaşık olarak üç yüz otuz bin işçi ve emekçinin
yaşamını ilgilendiren ve bir parça da olsa ekonomik yaşamlarının iyileştirilmesine yönelik 18
Mayıs’ta yapılan referandumda ne yazık ki, mevcut kölelik koşullarının devamında karar kılındı.
Oylamanın sonuçlanmasından hemen sonra
UNIA sendikasının başkanı Vania Alleva: “Sonuç
şaşırtıcı olmadı, bir hafta öncesinden seçimin
kaybedileceğini anladık yine de büyük bir hayal
kırıklığı yaşıyoruz. Bu sonuç üçüz otuz bini aşkın işçinin problemini çözmedi ve işçiler düşük
ücretle çalışmaya devam edecekler bu bir skandaldır. Evet, seçimi kazanamadık fakat kazanmış
olduğumuz önemli şeyler oldu. Kampanya sürecinde bu düzeyde düşük ücretle işçi çalıştırıldığını büyük bir çoğunluk bilmiyordu, biz insanların
bunun farkına varmasını sağladık. Bu önemli bir
kazanımdır. Asgari ücret inisiyatifinin meseleyi
referanduma taşıması sonucu belli bazı büyük
firmalar üzerinde baskı oluşturarak maaşların
yükseltilmesi sağlandı. Daha iyi çalışma koşulları
ve daha iyi bir ücret için mücadelemiz devam
edecek. Bizi destekleyen herkese teşekkür ederiz”
dedi.
Üç yüz elli bin civarındaki düşük ücretli işçilerin
büyük bölümünü hizmet sektöründe çalışan kadınlar oluşturuyor. Çalışma yaşamında daha çok
kadınların uğradığı ücret eşitsizliğine yönelik eşit
işe eşit ücret talepli çalışmaların da nasıl bir sonuçla karşılanacağına cevap niteliğinde bir referandum gerçekleşmiş oldu. Bunun adı demokrasi
oluyor, yani Avrupa demokrasisi! Yani patronlar
için demokrasisi, işçi ve emekçiler için kölelik.
En başta para sermaye olmak üzere bütün basın yayın organları, iletişim araçları, zihinsel
üretici güç ve olanakları burjuvazinin elinde
bulunduğu sürece ister temsili demokrasi ister
referandum (halk oylaması), sonucu baştan
belli bir orta oyunundan ibarettir.
Sendikaların, işçiler lehine
iki yıl boyunca gündemleştirdiği ulusal çapta bir
asgari ücret uygulaması
talebinin reddedilmesi,
bir toplumun burjuva demokrasilerinde kapitalist
sisteme nasıl içerildiğinin
ve teslim alındığının en çarpıcı kanıtı oldu. Yaklaşık iki
yıl önce gerçekleştirilen bir
başka referandumda ise beş
hafta olan yıllık izinin altı
haftaya çıkarılması talebi de
yine yüksek bir oy oranıyla
reddedilmişti.
Bu iki örnek üniversitelerde
tez olarak çalışmayı fazlasıyla hak eden cinsten toplumsal bir vakadır. Ve
aynı zamanda kapitalizmin yarattığı toplumsal
çürümenin de en belirgin kanıtıdır.Kapitalist
sistem Bir toplumun kendine ihaneti, kendini
yadsıması veya bir akrep gibi kendini sokması ve
zehirlemesi değilse nedir?
Faşist diktatörlüklerde uygulanan her türlü
baskı ve zorla elde edilen toplumsal onay ve
rıza burjuva demokrasilerinde bin bir yol ve
yöntemle işçi sınıfı ve emekçiler kapitalist kölelik düzenine bağlanır. Dikta rejimlerine oranla
burjuva demokrasilerinde baskı ve şiddet daha
sınırlıdır. Daha doğrusu şiddet araçlarını ihtiyaç
duyduğu her durumda kullanmak üzere saklı
tutar. Fakat en başta “sivil toplum kuruluşları”
aracılığıyla olmak üzere kapitalist egemenlik
ilişkilerinin en ince, en manipülatif, en vahşi izolasyon yöntemleriyle emekçileri kapitalist sisteme
bağlıyorlar.
Emeğin değersizleştirilmesi, işçinin sıradan bir
nesneye dönüştürülmesi, sınıf çelişkilerinin
üzerinin örtülmesi (hepimiz aynı gemideyiz)
neoliberal kapitalist sistemin en belirgin karakteristiğidir. İçi sınıfının yarattığı toplumsal
zenginlik kendisinin köleliğinin en önemli aracına dönüşüyor. Dolayısıyla emperyalist kapitalizm
En başta para sermaye olmak üzere
bütün basın yayın organları, iletişim araçları, zihinsel üretici güç ve olanakları burjuvazinin elinde bulunduğu sürece ister
temsili demokrasi ister referandum (halk
oylaması), sonucu baştan belli bir orta
oyunundan ibarettir.
gerçek anlamda izolasyonun toplumsallaştırılma
sı ve iş sınıfı ve emekçilerin nesneleştirilmesidir.
Burjuvazi çıkarlarını, işçi ve emekçilerin çıkarlarıyla bir ve aynı olduğunu her gün ve her yerde
propaganda eder. Örneğin patron demek yerine
“işveren” kavramını kullanır. Ve Bizlere iş ve ekmek veriyor fikri yaratarak kendilerine minnet
etmemizi sağlamaya çalışırlar ki, bunu büyük
oranda da başarmış durumdalar.
Oysa kim kime iş veriyor? Kim kimi doyuruyor?
İşçi ve emekçiler hem kendi temel ihtiyaçlarını
yaratırlar hem de burjuvazinin zenginliğini. Ancak işçi ve emekçiler bunun tersini düşünür ve
şükrederler. Üreten ve yaratan işçi ve emekçiler,
zenginleşen ve tüketen Patronlar!
İşçi sınıfı ve emekçiler tercihini yapmalıdır. Ya
özgür bir dünya için sosyalizm ya kölelik!
15
işçi meclisi
“Türkiye turizm için cennet,
işçiler için cehennem!”
“Yüzlerce Madencinin Ölumune Sessiz Kalma,
Öfkeni Haykır, Grevle Destekle
Türkiye’de Soma Holding’e ait linyit ocağında
yüzlerce işçi karbonmonoksit gazına maruz kalarak boğularak hayatını kaybetti..
Yaşayabilmek için yerin altına, ölümün koynuna
inmek zorunda bırakılan işçiler, iş güvenliğini ve
işçi sağlığını hiçe sayan holdingler ve kapitalist
hukümet tarafından katledildi.
Resmi açıklamalara göre ölü işçi sayısı 284. Madende bulunan ve yaşamlarından umut kesilen
işçi sayısı ise 18.
Bir ton kömürün maliyetini 134 dolardan 23
dolara düşürmekle övünen holdingler, işçilerin
cesetleri üzerinden yükseliyor.
İşçiler ölüyor sermaye büyüyor!
Dün Rana Plaza bugün Soma!
Onlar çalışırken öldüler. Ölen işçilerin anısına
sessiz kalma, öfkeni haykır! Grevle destekle.
Soma’da katledilen maden işçileri için Türkiye Kültür Turizm Ofisi önünde buluşuyoruz.”
çağrısıyla Paris‘te Soma katliamını kınayan bir
eylem gerçekleştirdik. Devrimci
Proletarya okurları olarak katledilen Soma madencilerinin
sesini dünyanın ve burjuvazinin
en ünlü cadde ve mekanlarından
Paris’in Champs-Élysées‘de haykırdık.
Soma’da katledilen maden işçileri için Devrimci Proletarya’nın
çağrısıyla Paris’in en işlek caddesi Champs-Élysées’de bulunan Türkiye Kültür ve
Turizm Elçiliği önünde bir eylem gerçekleştirildi.
Eylem öncesi Fransızlara ve Türkiyelilere yonelik
yaygın olarak eylemin çağrısı yapıldı.
Eylemde iki pankart kullanıldı. Bunlardan biri
yere serildi. Yerdeki pankarta bir madenci silueti
çizildi. Resmin üzerine
“Ils Sont Morts En Travaillant, Capitalisme
Tue!” (Onlar Çalışarak
Öldüler, Kapitalizm Öldürüyor!) yazıldı. Diğer
tarafına “Soma’da 300
madenci öldü” yazıldı, bir
baret ile pankartın bazı
yerlerine sembolik olarak
kömür koyuldu. Açılan
diğer pankartta ise “300
Mineurs Sont Morts En
Travaillant” (300 madenci
çalışarak öldü), A Bas Le Capitalisme, Vive Le
Socialisme!” (Kahrolsun Kapitalizm, Yaşasın
Sosyalizm) yazılıydı. Bu pankart Türkiye Turizm
ve Kültür Elçiliği’nin sinevizyon ekranına asıldı.
Flama ve dövizlerin de açıldığı gösteride Fransızca ve Türkçe konuşmalar yapıldı, ayrıca Fransızca
bildiriler okundu.
Katledilen madenciler şahsında sınıf mücadelelerinde kaybetiklerimiz için bir dakikalık saygı
duruşu gerçekleştirildi ve sembolik olarak 5 dakikalık oturma eylemi yapıldı. 40 dakika süren
ve bitiriliş konuşması ile sonlandırılan eylemde
Grup Yorum‘un Madenci marşı, Çav Bella gibi
parçalar eşliğinde sloganlar atıldı. Katılımcı
olarak göçmen işçi ve öğrencilerin, devrimci ve
demokratların ağırlıkta olduğu eylemi Paris’te
yaşayan ya da turist olarak bulunan Türkiyeliler
de izledi. İçlerinde türbanlı kadınlar da vardı.
Bunun dışında Japon ve çeşitli Avrupa ülkelerinden turistler de kısa sürelerle de olsa eylemi
izleyip kaydettiler. Champs-Élysées, Paris’in en
işlek ve turistik caddesi. Bundan dolayı eylem ve
gösterilere (özellikle de kitlesel ve trafiği tıkayan)
yasak. Buradaki tek akışın alışveriş ve ticaret üzerinden olması esas olan. Hak arama ve sorun dile
geçirmek için yasak, her türlü eğlence, kutlama
ve tören için ise sınırsız serbestlik var. Bu durum
doğallaşmış ve kabullenilmiş bir realite. Eylemi
burada gerçekleştirmek, eşsiz ve benzersiz ve
sadece AKP’ye özgü sayılan, ancak dünyanın her
yerinde geçerli olan “Taksim yasağı”nı da hedefleyen bir anlam taşıdı. Eyleme polis müdahalesi
olmadı.
Paris’te Soma Katliamı Eylemi
Fransa’da kemer sıkma eylemleri
Soma’da sermaye devletinin yapmış
olduğu işçi katliamina karşı bir eylemde Paris’te gerçekleştirildi. Kitle
örgütlerinin çağrısıyla akşam saat
18.00'da Paris Strasbourg semtinde
bir eylem gerçekleştirildi.
“Bu bir kaza değil katliam” pankartının
yanı sıra “İşçiler ölüyor plazalar yükseliyor kahrolsun kapitalizm” “Kaza
değil katliam, katilleri kapitalistlerdir”
imzalı Devrimci Proletarya dövizlerinin de açıldığı eylemde sık sık “Kahrolsun kapitalizm, yaşasın sosyalizm”,
“Kahrolsun ücretli kölelik düzeni” vb
sloganlar atıldı.
Eylem yapılan yürüyüşün ardından
sonlandırıldı. Yaklaşık 200 kişinin
katıldığı eylemde Devrimci Prole-
Kemer sıkma politikalarına karşı
Fransa’nın birçok şehrinde gösteriler düzenlendi. Bu gösterilerin en
kitlesel olanı Paris’te gerçekleşti. 15
bin kişinin katıldığı gösteriyi CGT,
CFDT, CFTC, FA-FP, FSU, FO,
Solidaires ve Unsa sendikalarının
çağrısıyla sağlık çalışanları,
öğretmenler, itfaiyeciler, eğitimciler,
birlikte örgütledi. Yapılan kesintilerde elde etmeyi düşündükleri
60 milyar euroluk tasarrufun 32
milyar eurosunu sözde işsizleri ise
alsınlar diye teşfik olarak vereceklerini açıklıyorlar önceki yürüyüşleri
aksine CGT bu yürüyüşte hem az
bir katılım sağlamıştı hemde biraz
dostlar alışverişte görsün misali bir
tarya okurları kalabalık bir katılım
gerçekleştirdi. Eylemde öfke hat
safhadaydı.
Berlin’de Soma katliamı bir eylemle kınandı
“Soma bir kaza
yada kader değil,
sermayenin gözü
dönmüş kar
hırsının sonucudur” şiarıyla
düzenlenen anma
ve dayanışma
eylemine yüzlerce
kişi katıldı.
Eylemciler “Bir
avuç kömür için
bir ömür verenlere”,
“Kaza değil cinayet, kader değil
katliam” sloganları
ile Berlin
sokaklarını inletti.
Eylem yaklaşık 2
saat sürdü.
hazırlıkla katıldılar. Bunun nedeni
CGT‘nin ikdidardaki paketin sahibi
Sosyalist Parti’ye olan göbekten
bağlılığı. Eyleme Devrimci Proletarya olarak afiş ve çağrılarımızla
oluşturduğumuz stantla Türkiye’deki
madenci katliamıyla ilgili hem sistem teşhirini hemde bilgilendirme
gerçekleştirdik.
Mezar kazıcısı olacağız:
Ya ölülerimiz ya kapitalizm için
Önsöz: Soma’da acımız dağ, öfkemiz
volkan
yuvarlanıyor iri, sıcak damlalar
kömür tozlu yanaklarımızdan
yuvarlanıyor iri, sıcak damlalar
kalbimizde!
kalbimiz artık dar geliyor bize!
kopararak
kanlı sargıları
yaramızdan!
dişi bir kaplanız ki biz
dişlerimizde taşıyoruz, altın başlı
yavrularımızın ölüsünü…
kimin kızıl gönüllü sarı alnına
sardık sevginin beyaz çiçekli
örgüsünü!
kan geliyor kainatın rengi bize!
yuvarlanıyor iri, sıcak damlalar
kömür tozlu yanaklarımızdan
kalbimize!
Hikaye: Bu bir sınıf kavgası!
onların kolunda 700 milyonluk saat
yoktu
onlar, üç kuruş ekmek parası için
kazma salladılar, zehir soludular
başlarını sokacakları bir evleri olsundu,
çocuklar aç açıkta kalmasındı
yeter kigüvenceleri yoktu onların,
yarınları yoktu
olsun diye çocuklarının yarını
kazma salladılar, zehir soludular
sınıfımızın birer parçasıydı onlar
kendimiz için sınıf olabilseydik
şayet,
onlar da olacaktı
ücretli kölelik düzenini yıkabilecek
sınıfın birer üyesi.
yanıyordu yüzlerce metre yerin altı
Ahmet’i Mehmet’i, Mustafa’yı,
Cemal’i,
daha yüzlercesini yutan ocak.
gördüklerinde dumanı,
soluduklarında zehri
sevdikleri düştü akıllarına,
kimi evin yarım kalan kredi borcunu
düşündü
doğmamış çocuğunu,
davetiyesini dağıttığı oğlunun sünnetini…
birbirlerine son sözleri ne oldu bilinmez
ama biri vardı ki,
oğluna son sözünü avucunda
taşıdı…
kapitalizmin fıtratında
zehir soluyup yerin yedi kat altında
ölmek,
13 yaşında başını pres makinasına
kaptırmak,
“15'inde bir fidan Berkin Elvan” var,
bizim fıtratımızda mezar kazıcı olmak…
sınıf kardeşlerimizin cansız bedenlerinin değil
onları ölümün karanlık delhizlerine
yollayan
bu köhne düzenin mezar kazıcısı!
Soma’da maden işçileri
koşamadılar kömür karası alınlarla
hayatın sesine
dövüşebilselerdi daha önce dövüşen
sınıf kardeşleri gibi,
dövüşebilseydik insanca koşullarda
çalışıp yaşamak
ücretli kölelik düzenini yıkmak için
ölümkent olmayacaktı SOMA.
Kıssadan hiss: Kendisi için sınıf olmak!
burjuvazi,
katletti içimizden yüzlercemizi
bu Soma’daki yüzlerce ölü
-ayağa kalkıp safımızı bilirsekölmeyen ölümsüzlerdir!
yas tutmak yok,
acımızı soğutacak hiçbir şey yok!
acımız öfkemizi bilesin.
burjuvazi,
birer, ikişer, onar, yüzer katletti;
kavgaya davet etti bizi
davetleri kabulümüzdür!
biz nasıl bilirsek
yaşamın kapısına varmak için hep
beraber
ölüm ocağında oksijeni sıraya
koymasını,
sevincimizi acımıza ortak edip
paylaşmasını
bileceğiz insanca yaşamasını ve
ölmesini
bu dünya soğusun,
sınıfsız sömürüsüz bir dünya olsun
diye
hepimiz – birimiz için,
birimiz – hepimiz için!
DİPNOT: Nazım Hikmet’in Sacco ile Vanzetti şiirinden uyarlanmıştır.

Benzer belgeler

Soma`da katleden ücretli kölelik düzenidir!

Soma`da katleden ücretli kölelik düzenidir! yetindiler. Birçok sendikanın böylesi bir toplu işçi katliamına derli toplu bir refleks dahi verememesinin arkasında işçi sağlığı ve güvenliği konusunun sendikaların gündeminde olmaması gerçeği yat...

Detaylı