Köy-Koop Haber Gazetesi 7. Sayı

Transkript

Köy-Koop Haber Gazetesi 7. Sayı
MAYIS 2012
Yıl:1 Sayı:7
OKUL SÜTÜ PROJESİNE
MUTLAKA DEVAM EDİLMELİ
Süne’nin Gen
Haritası Çıkartılıyor!
»» Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın, Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı
işbirliğinde düzenlediği "Okul Sütü Projesi" kapsamında Mayıs ayında uygulamaya başlanılan
proje ile 32 bin 500 okulda 7,2 milyon öğrenci süt ile buluşmuştu.
Yaşanan talihsiz olaylar projenin başarısını gölgede bırakmak istedi. Yıllardır çıkmaza giren bu ve
buna benzer projelerin hayata geçirilmesini isteyen Köy-Koop Merkez Birliği, Okul Sütü Projesinin başlamasındaki mutluluğunu yine bu sayfalardan dile getirmişti.
Okul sütü projesi sadece çocuklarımızın
geleceğini değil, üreticilerimizin de geleceğini ilgilendirmektedir. Sağlıklı çiğ sütün
elde edilmesi, soğutulması, taşınması, işlenmesi,
okullara dağıtımının uygun şartlarda yapılması
gerekmektedir.
Ekonomik veya başka nedenler ile süt içemeyen
veya bunu alışkanlık haline getirememiş çocuklarımız için oldukça önemli olan bu projenin ülke
geneline yayılmasını umut ediyoruz. İngiltere’de
1934 yılında uygulanan bu proje Dünya genelinde
onay görmüş 85 ülkede uygulanmış, 36 ülkede de
halen uygulanmaya devam etmektedir. Japonya
toplam süt üretiminin %9’unu, Amerika %7’sini,
Kanada %3’ünü, Finlandiya %7’sini okul sütü olarak ayırarak gelecek nesillerin daha sağlıklı yetişmesini sağlamaktadır.
Yakup YILDIZ
Yaşanan sorunların tekrarlanabileceği göz önüKöy-Koop Genel Başkanı
ne alınarak tüm önlemlerin alınması gerekÇiğ sütün elde edilmesinde kooperatiflerin önemi
mektedir. Süt gibi çok değerli bir besin maddesinin çok sayıda
yadsınamaz. Bu projede çiğ sütün soğutma tanklarında muhaçocuğumuza ulaşması önemlidir. Süt ve süt ürünlerinin topfaza edildiği kooperatifler üzerinden sağlanması hem üreticimilumumuz için önemi bilinerek bu ürünlerin sağlıklı bir şekilde
zi hem de tüketicimizi korumak açısından oldukça önemlidir.
üretimini ve güvenilir biçimde tüketimini artırmak hepimizin
sorumluluğundadır. Sağlıklı nesiller oluşturmak için hep birlikOkul sütü projesinde yaşanan sıkıntıları göz önüne alarak, yate çalışılmalı ve bununla birlikte üreticimizin de korunmasını
pılacak düzenlemelerle hem çocuklarımızın hem de ailelerinin
sağlamalıyız. Tüm ilgili kişi ve kuruluşların bu projeye destek
yeniden okul sütü projesine sıcak bakması sağlanmalıdır. Görvermesini bekliyoruz.
sel ve basılı medyada sütün önemi üzerinde tekrar tekrar duKöy-Koop Merkez Birliği Yönetim Kurulu
rulmalı sütün üzerindeki bulutlar kaldırılmalıdır.
1. Ulusal Süt Zirvesi
»»Köy-Koop Bursa Birliği 2012 Uluslararası
Kooperatifler Yılı Etkinlikleri Çerçevesinde;
“Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerinin Dünü,
Bugünü, Yarını” Konulu Bir Panel Düzenledi.
»»Expo Link Fuarcılık tarafından
Burdur'da ilk kez düzenlenen Fuar, 18- 20
Mayıs tarihleri arasında gerçekleşti.
Köy-Koop Bursa Tarım Kooperatifleri Birliğince 09 Mayıs 2012
tarihinde Almira Otelde gerçekleştirilen panelde, Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Hasan VURAL,
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Mustafa KAYMAKÇI, Kulaca Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi
Başkanı Ahmet UĞUR ve Mali Müşavir Selahattin PEHLİVAN
konuşmacı olarak yer aldı. Gazeteci Yazar Tuncer BEYDAĞI moderatörlüğünde gerçekleşen panelde; Vali Yardımcısı Hüseyin
EREN, Köy Koop Merkez Birliği Başkanı Yakup Yıldız, Ziraat
Odası Başkanları, Bölge birlik başkanları ve üreticiler paneli izleyenler arasındaydı. » Syf 4’de
Burdur'da, 350 markanın ve 237 standın yer
aldığı fuara Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali
Yıldırım ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakan Yardımcısı Kudbettin Arzu da katıldı.
72 bin kişinin ziyaret
ettiği fuarda Köy-Koop Burdur Birliği standı büyük ilgi
gördü. » Syf 3’de
Röportaj
“Ülkemizde Biyolojik
Mücadele Uygulamaları
İstenilen Düzeyde Değil”
» Syf 11’de
Tübitak tarafından desteklenen ve Kanada Tarım Bakanlığı
araştırıcıları ile ortak yürütülen proje kapsamında pek çok
yeni gen bulundu. Yakın zamanda araştırma sonuçlarını
prestijli bilim dergilerinde yayınlamaya hazırlanan proje
ekibi, bu yeni keşiflerinin tüm dünya bilim adamlarına tanıtılması için bu yıl Ağustos ayından Güney Kore’de düzenlenecek olan Dünya Entomoloji Kongresine de davet edilmiş
durumda. » Syf 8’de
Burdur Ulusal Hayvancılık ve
Süt Endüstrisi Fuarı Yapıldı
Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerinin
Dünü, Bugünü, Yarını
Prof. Dr. Cem ÖZKAN ile
biyolojik mücadele ve
biyolojik mücadelede
doğal düşman böceklerin
kullanımına yönelik, Böcek
Üretim Merkezi (BÖCÜM)
hakkında konuştuk.
»»Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Bitki Koruma Bölümü araştırıcıları
ülkemizin ve Ortadoğu’nun en önemli tahıl
zararlılarından Süne’nin gen haritasının
çıkartılmasında büyük bir adım attı.
»»Ulusal Süt Zirvesi Süt ve Süt Endüstrisi
Konferansı 21-23 Mayıs 2012 tarihleri
arasında İzmir’in Çeşme ilçesinde düzenlendi.
Konferansa birçok akademisyen, kooperatif-birlik başkanları ve süt firmaları yöneticileri katıldı.
Ulusal düzeyde ilk kez düzenlenen süt zirvesinde; sağlıklı
beslenmede sütün önemi ve
gıda güvenliği, çiğ süt ve süt ürünleri üretimi ve kalitesi,
süt, hayvancılığı, hayvan sağlığı ve refahı, süt politikaları ve
ekonomisi, 2023 süt vizyonu konuları ele alındı. » Syf 13’de
Umut ÖZDİL
Erol AKAR
Dünden Bugüne
Kooperatifçilik -7» Syf 2’de
14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü…
Kooperatifçilik…
Pastörize Siyaset…
» Syf 5’de
Kooperatiflerde Kurumsal
Yapının Güçlendirilmesi
» Syf 15’de
Prof.Dr. MUSTAFA KAYMAKÇI
Ünal ÖRNEK
Prof.Dr. Numan AKMAN
Süt’de Doğru Politikalar!
» Syf 4’de
Kooperatifler Yılında
Çiftçiler Gününü Kutlamak
» Syf 15’de
Türkiye’de Kırmızı Et
Üretimi
» Syf 18’de
Erdoğan YILDIZ
Dr. Umut TOPRAK
Melih ÜLGEN
Neden Kooperatifçilik?
Tarladan Mektup Var?
» Syf 6’da
» Syf 10’da
KOSGEB Destek
Programları!
» Syf 20’de
Hadi İLBAŞ
KOOPERATİFÇİLİK
DÜNDEN BUGÜNE KOOPERATİFÇİLİK -7-
MAYIS
»»1950’LERDE KURULAN İLK KOOPERATİF
Bilindiği gibi Köy Kalkınma Kooperatifleri, yasa
henüz çıkmadığı için 1964’lerde hazırlanan ana
sözleşmeye göre kurulmaya başlandı. Yasa 1969
da çıktı. Ne var ki, Muhittin Kozanoğlu adlı arkadaşımız ilk ormancılık kooperatifini 1950’lerde
Adana’nın Saimbeyli İlçesinde kurdu.
ğer, her mutluluk sonsuz değilmiş… Her kıvanç
arkasında bir dert sürükler dururmuş… O önem
vermediğimiz takırtıları bir gün ta yanı başımızda, ta canevimizde duyduk. Sağa baktık: arkadaşlarımız , kardeşlerimiz, ana-babamız yerlerde
can veriyor. Sola baktık: yeşil yeşil dallar sessiz,
hareketsiz toprakla öpüşüyor.Anldım gerçeği,
anladım ama, ölümün soğuk eli yakama yapışMuhittin Kozanoğlu bir öğretmendi.
Mehmet Hadi İLBAŞ mıştı. Son bir defa heybetli gövdemi sağa sola
Kendisiyle 1946’larda Talas
Köy-Koop Eski Genel Başkanı çevirerek ufuklara baktım. Tek bir ağaç, tek bir
Amerikan Kolejinde tanışmış, dost
yeşil nokta kalmamıştı. Bütün gücümle bağırdım.
olmuştuk. Oraya İngilizce öğrenmek için
Bu, bir bağırmadan daha çok bir haykırmaydı: KIYMAYIN
gelmişti. Benim de Talas’a ikinci gelişimdi.
BANA…BENİM TÜRKİYEME… AĞAÇSIZ BARAJLARINIZ
Öğretmen yardımcılığı yapıyordum. Muhittin
KUPKURU, FABRİKALARINIZ ÖLÜ, KALKINMANIZ BOŞ
Kozaoğlu İngilizce öğrenip Amerika’ya gitmeyi
BİR ÇABA OLACAK ÇATLAK DUDAKLARINIZLA “SU!”
düşünüyordu.
DİYE İNLEYECEK, KIVRILAN ELLERİNİZ HAVAYA KALKIP “YAĞMUR” DİYE YAKARACAK. AMA SİZE KİMSE SES
Ben 1949 da ayrılarak Ankara’ya giderek Hukuk Fakültesine
VERMEYECEK… ÇOCUKLARINIZ, TORUNLARINIZ SİZİ
girmiştim. 1952-53 yıllarında Tuzla Uçaksavar Okulunda ye- LANETLE ANACAK…”
dek subaylığımı yaparken Muhittin Kozanoğlu vereme yakaM.Hadi İLBAŞ
landığını ve İstanbul’da ünlü bir verem Hastanesinde yattığıPazar Postası, 8 Nisan 1959
nı haber verdi. Hafta sonları kendisini ziyaret ediyordum. Bir
Amerikalılar aya bir uydu göndermişler, uydu aya iniş yaparak içindeki astronot aya ayak basmıştı. Bu günlerde Muhittin
Kozanoğlu bana telefon etti. 25 – 30 kadar köylüyü getirerek
Amerikan Sefaretinin karşısına dikmişti. Köylüler Amerikalı
astronotun kutsal ayı kirlettiği iddiası ile Amerikan Sefaretini
taşa tutacaklardı.
1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’na göre kurulan KöyKoop Merkez Birliği; Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal
Amaçlı Kooperatiflerin merkezi kuruluşudur. Tarıma ait
farklı çalışma alanlarında (Hayvancılık-Süt üretimi ve
işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi, zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi, çiçekçilik,
fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir.
YAYIN KURULU
• Prof.Dr. Lütfü ÇAKMAKÇI
• Dr. Bediha DEMİRÖZÜ
• Dr. Caner KOÇ
• Dr. Tuba ŞANLI
• Dr. Güray AKDOĞAN
• Dr. Levent DOĞANKAYA
• Dr. Alper Serdar ANLI
• Dr. Umut TOPRAK
SA
M
LA
AÇLI KOO
PE
RI
M
Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar.
R
MA
IN
K
Ğİ • KÖY
KA
L
Kuşadası-Güzelçamlı mevkiinde yer alan, denize uzaklığı 300
metre olan tesis, 60 yatak kapasitesine sahip.
Türkiye’deki Tüm Ortak Kooperatiflerimize ve Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı Mensuplarına %20 İndirim
Uygulanmaktadır.
• Dr. Özdal KÖKSAL
RK
Köy-Koop Eğitim ve Dinlenme Tesisi
• Dr. Hilal TUNCA
LİKLERİ M
E
REZERVASYON: 0256 646 13 43 - 0312 419 63 95
• Dr. Yener ATASEVEN
BİR
Mete Akyol’la aynı okulun mezunlarıydık. Kendisine telefon
edip durumu anlattım. Mete, “abi çok acayip olmaz mı?” diye
cevap verdi. Ben, “Mete, yanına bir foto muhabiri al ve bu durumu tespit et” dedim. Mete istemiyerek de olsa, bir fotoğrafçı ile Amerikan Sefaretine gitti.
Köylüler, Sefarete taş atacaklarmış gibi, ellerini havaya kaldırmışlardı. Fotoğrafçı bu durumu tespit etti. Mete de köylülerin
protesto nedeni ile ilgili bir yazı yazdı. Ve bu Milliyet’te çıktı.
Mete’nin bu yazısı, o yıl haber dalında birincilik ödülünü aldı.
Muhittin Kozanoğlu daha sonra 1163 sayılı yasayla kurulan
Adana Birliğin yönetim kurulunda görev aldı. Oradan KöyKoop Merkez Birliğinde Adana Birliğini temsil eden üyelerden biri oldu.
Şimdi hayatta olmayan bu ilginç arkadaşımın kooperatifçilik
serüvenini aktarmakla ona olan dostluk görevimi yerine getirmiş oluyorum. – Sürecek -
KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ
V E D İ Ğ E R TA
Mete Akyol o zaman Milliyet Gazetesinde
yazıyordu. Kozanoğlu, Mete Akyol’a haber
vermemi, gelip köylülerin elleri taşlarla
Amerikan Sefaretini protesto anlamına gelen
hallerini tespit etmesini ve bu konuda bir yazı
yazmasını istedi.
F
Kısa zamanda acı gerçek kulaktan kulağa yayıldı: KALKINMA VAAAR! Motorlar insafsızca köklerimizi koparıp
toprakla ilişiğimizi kesti. Baltalar hiç acımadan yanımıza
böğrümüze indi. Her yerden “KIYMAYIN BANA .. BEN AĞACIM.. GÜNAHIM NE BENİM?” çığlıkları yükseliyordu. Bir
süre sonra ne bir ses, ne bir çığlık… Yalnız motor homurtuları, kazma-kürek gürültüleri…
Ne zaman doğduğumu, nasıl büyüdüğümü pek hatırlamıyorum. Düşünmeye başladığım zaman ormanda hayli boy
atmış, güçlü kuvvetli bir ağaçtım. Yazın hayvanlarla kuşların kurduğu karışık bir orkestra günün değişik saatlerinde
konserler verir; kışın üstümüzü örten beyaz karların altında
derin uykuya dalardık. Günlerimiz mutluluk içinde, saatlerimiz kıvançla örülü , Tanrıdan başka isteğimiz olmadan
yaşayıp gidiyorduk.
Arada sırada uzaktan gelen takırtılar rahatımızı pek kaçırmaz; bu takırtıların aslını öğrenmeye çalışmazdık. Me-
KÖY-KOOP
MERKEZ BİRLİĞİ
YÖNETİM KURULU
İ
AT
Ne olmuştu? Göze mi gelmiştik? Bir
sabah hepimiz gözlerimizi şimdiye kadar
işitmediğimiz bir gürültüyle açtık.
Motor sesleri, kazma-kürek, balta takırtıları
şehri altüst ediyordu.
Burada Muhittin Kozanoğlu’nun ilginç
davranışlarından birini nakletmeden
geçemiyeceğim.
RLİ
Bizi anne babalarımızdan ayırıp bir kamyona yükleyerek
tozlu topraklı bir şehre getirdikleri günü hiç unutmam. O her
bakımdan rahat, verimli topraklardan zorla sökülüp uzaklaştırılmamız, bize hayatımızın sonu gibi geldi.Eminim, arkamızdan tüm orman ağlamıştır.Zaten bir balta sesi, kazma
kürek gürültüsü büyüklü küçüklü ağaçların , çalıların, hatta
otların gözyaşı dökmesi için yeterli bir sebepti.
Üstü başı yollar kadar tozlu topraklı ameleler, bizi bir bir
şehrin çeşitli yerlerine diktiler; su verdiler. Biraz kendimize
gelir gibi olmuştuk. Herhalde öksüzlüğümüzü unutturmak
için olacak, her gün muntazaman suluyorlar havalandırmak amacıyla diplerimizi kazıyorlar, bızı kendi çocukları
gibi koruyorlardı. Günler, aylar, yıllar hep böyle geçti. Her
ne kadar arada sırada yolunu şaşırmış b ir otomobil, gözleri dönmüş bir kamyon arkadaşlarımızdan birisine toslayıp
hayatına son veriyorduysa da, bu değişik çevre, sağımızdan,
solumuzdan geçen insan kalabalığı, geceleri karanlıkta altımızda oturup birbirlerini içini döken sevgililer.. hepsi, hepsi
hoşumuza gidiyordu.
Büyümüş serpilmiştik artık. Dallarımız birbirine karışmış,
uzaktaki dostlarımızı selamlamak fırsatına ermiştik. Her
yerde sadık birer sevgilimiz olan kuşlar burada da dallarımız arasında yuvalarını kurmuşlar, tatlı cıvıltılarıyla b izi
eğlendiriyorlardı.
Birleşmiş Milletler örgütü, Uluslararası Sütçülük Federasyonun (IDF) 1956 yılında aldığı bir kararla her yıl 21
Mayıs günü tüm üye ülkelerde " Dünya Süt Günü " olarak
kutlanmaktadır.
1991 yılından itibaren Ülkemizde de 21 Mayısın " Dünya
Süt Günü" olarak kutlanması kabul edildiğinden, 21 - 28
Mayıs tarihlerini kapsayan hafta ' Süt Haftası ' olarak kutlanıyor.
Dünya Süt Günü kutlamalarının amacı, sağlıklı nesiller
yetiştirilmesine yardımcı olmak, süte olan talebi canlandırmak, her yaş grubundaki bireylere süt içme alışkanlığı
kazandırmak, süt ve mamullerinin tüketimini artırmaktır.
Neden Süt
7'den 70'e herkesin tüketmesi gereken en önemli besinlerin başında gelen süt; yetişkinlerde kemik erimesine karşı, gebelerde rahat bir uyku, çocuklarda ise gelişim için
tercih ediliyor. Sütü içmek kadar, onu korumayı bilmek
de önem taşıyor. Süt, insan neslinin çoğalması için önemli bir besindir. Yeni doğan bir bebeğin, ilk besin gereksinimi anne sütüyle başlar.
Niçin Süt Günü
Çünkü yıllık kişi başına içme sütü tüketimi Avrupa Birliği ülkelerinde 89 kilo, Avustralya'da 107 kilo, Amerika'da
83 kilo düzeyinde iken bu rakam Türkiye'de ancak 26 kilo
civarında seyrediyor.
Köy-Koop Merkez Birliği olarak, tüm üreticilerimizin ve
tüketicilerimizin “ Dünya Süt Günü “`nü kutluyoruz.
Bİ
BEN AĞACIM KIYMAYIN BANA
Kooperatifin giderlerini karşılamak için Çukurovada bir arazi kiralamışlardı. Orada çeşitli ürünleri yetiştiriyor, satıp giderlerini karşılayacak kadar para kazanıyorlardı. O günlerde
Amerikan Gönüllüleri diye bir kuruluş ortaya çıkmıştı.Genç
kızlar ve erkeklerden oluşan grup Türkiye’yi dolaşıyordu. Muhittin Kozanoğlu onların Ankara’daki merkezi ile ilişki kurmuş, onlardan destek alıyordu.
Daha sonra Muhittin Kozanoğlu, Köy Kalkınma Kooperatifleri ana sözleşmesine uyum sağlayarak kooperatiflerini 1163
sayılı yasaya uygun kooperatif durumuna getirdi.
TÜM ÜRETİCİLERİMİZİN VE
TÜKETİCİLERİMİZİN DÜNYA SÜT
GÜNÜNÜ KUTLUYORUZ
Z
gidişimde aynı odada Kalan arkadaşı Kozanoğlu’nun hastaneden taburcu edildiğini söyledi.
1956’lı yıllarda haftalık Pazar Postası’nda ve Ulus Gazetesi’nde
köşe yazarlığı yapıyordum. Bir sabah Muhittin Kozanoğlu
Ulus Gazetesi’ne çıkıp geldi. Şaşırmıştım, hastalığı tamamen
atlatmıştı ve memleketi Saimbeyli’de bir Ormancılık Kooperatifi kurduğu müjdesini.verdi. Amaç Ormanları korumak, orman tahribatını önlemekti. Bana ormancılık, ormanların korunması konusunda mümkün olduğu kadar çok yazı yazmamı
söyledi. Hemen her hafta ya Pazar Postası’nda ya da Ulus Gazetesindeki köşemde ormanlar ve ormanların korunması ile
ilgili yazılar yazdım. Yazılarım Türkiye Ormancılar Derneğinin dikkatini çekmişti. Beni Ormancılık konusunda yaptıkları
her toplantıya çağırıyorlardı. Muhittin Kozanoğlu’nun isteği
üzerine 8 Nisan 1959 tarihinde Pazar Postasında yazdığım bir
yazıyı aşağıda aktarıyorum.
21
DÜNYA SÜT GÜNÜ
KUTLU OLSUN
E
2
̇
̇
Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği
İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan:
S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı
Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına
Yakup YILDIZ
Sorumlu Yazıişleri Müdürü:
Mehmet VAROL
Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL
Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ
Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR
Reklam Müdürü: Yasemin ACAR
Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara
Tel: 0312.419 63 95-96 Faks: 0312. 419 63 95-96
Web: www.koy-koop.org • E-posta: [email protected]
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Mayıs 2012 ANKARA
Baskı:
Atalay Matbaacılık Ltd. Şti.
Elif Sk. Sütçü Kemal İşhanı No:7/236-237 İskitler - ANKARA
Tel: 0312. 384 41 82
Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
̇
̇ Mayıs 2012
Köy-Koop Merkez Birliği
GÜNDEM
“Sütüme Dokunma! Hayat Sütle Başlar”
»»Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanlık Konferans Salonu’nda,
‘’Sütüme Dokunma! Hayat Sütle Başlar’’ konulu panel düzenlendi.
Panelde katılımcılara okul sütü ile Atatürk Orman Çiftliği üretimi sütler
dağıtıldı ve sütlü tatlılar ikram edildi.
Burdur Ulusal Hayvancılık ve Süt
Endüstrisi Fuarı
»»Expo Link Fuarcılık tarafından Burdur'da ilk kez düzenlenen
Burdur Ulusal Hayvancılık ve Süt Endüstrisi Fuarı, Burdur Uzay
Çatı Fuar Alanı'nda 18- 20 Mayıs tarihleri arasında yapıldı.
Burdur'da, 350 markanın ve 237 standın yer
aldığı fuara Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım ile Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakan Yardımcısı Kudbettin Arzu da katıldı. Saygı duruşu ve İstiklal
Marşı'nın okunması ile başlayan törende
Burdur Gençlik Merkezi öğrencileri tarafından Teke Yöresi Halk Oyunları yarışması yapıldı. Açılış konuşmaları çerçevesinde
Burdur Belediye Başkanı Sebahattin Akkaya, CHP Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkan, AKP Burdur Milletvekili Bayram Özçelik ve AKP Burdur Milletvekili Hasan Hami
Yıldırım birer konuşma yaparak, vatandaşların fuar açılışından sonra gerçekleşecek Süt
İçme Rekoru'na katılmalarını istedi.
Panelin açılış konuşmaları; Ankara Zootekni
Derneği Başkanı Prof.Dr. Gürsel Dellal, Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği Genel Başkanı Cemalettin Özden, Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof.Dr.
Ahmet Çolak ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Hayvancılık Genel Müdürü Ali Karaca
tarafından yapıldı.
Ankara Zootekni Derneği Başkanı Prof. Dr.
Gürsel Dellal sütün günümüzde dünyada ve
Türkiye'de en önemli tarımsal ürün olduğunu
belirterek, 2010 yılı FAO rakamlarına göre, sütün Türkiye'deki toplam değerinin yaklaşık 4
milyar lira olduğunu söyledi.
Sütün insan sağlığı ve beslenmesinin yanında
ülke ekonomisine de son derece büyük katkı
sağlayan bir ürün olduğunu son dönemlerde,
sütün insan sağlığına etkileri konusunda bir
bilgi kirliliği oluştuğunu anımsattı.
Bu konudaki argümanlardan birinin de ''süt
kanser yapar'' argümanı olduğunu aktaran
Dellal, ''Bugün ABD'de, belki çocuklardan
daha çok erginler süt tüketiyor. Eğer böyle bir
sav doğru olmuş olsaydı, ABD'nin büyük bir
kısmının, süte bağlı kansere yakalanmış olması gerekecekti. Böyle bir şey yok'' dedi.
AB’de, okul sütünün yanı sıra,
yakında meyve ve sebzelerin de
okullarda dağıtılması gündemde
Dellal, Okul Sütü Projesi'ne olumlu baktıklarını, AB ülkelerinde ve dünyanın çoğu ülkesinde bunun uygulandığını, AB'de, okul sütünün yanı sıra, yakında meyve ve sebzelerin de
okullarda dağıtılmasının gündeme geleceğini
belirten Dellal, Türkiye'de de başlayan bu tür
çalışmaların sekteye uğratılmadan desteklenmesi gerektiğini söyledi.
Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez
Birliği Genel Başkanı Cemalettin Özden de
Avrupa'da kişi başı yıllık 245 litrenin üzerinde
süt tüketildiğini, Türkiye'de ise tüketilen sütün
içecekler arasındaki payının ise yüzde 9 olduğunu dile getirdi. Özden, Okul Sütü Projesi'nin
genç nesillerin sağlıklı gelişmesinin önemli
olduğunu, özellikle okullarda gazlı içeceklerin
yasaklanmasının ardından süte karşı yürütülen olumsuz kampanyaların bu dönemde yoğunlaştığını savundu.
Türk insanı süt içmiyor
Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet
Çolak ise süt, et ve yumurta ile ilgili olumsuz görüşlerin dile
getirildiğini anımsatarak, ''Türk insanının,
Türk çocuğunun, tüketeceği hayvansal üretim üzerine çok ciddi
polemikler, çok ciddi
spekülasyonlar yapılmaktadır'', Türkiye'de süt
fazlalığı değil, açığının bulunduğunu belirtti.
Çolak, ''Çünkü Türk insanı süt içmiyor. Türk
çocuğunun süt içmesi lazım. Türkiye'de yaşayan herkesin her yaş grubunda insanın süt içmesi lazım'' ifadesini kullandı. Çolak, toplum-
da sütle ilgili yaratılan bilgi kirliliğini önlemek
ve toplumu bu konuda bilgilendirmek amacıyla bu paneli düzenlediklerini dile getirdi.
Çolak, Okul Sütü Projesi uygulamasını bir sosyal proje ve sosyal devlet anlayışının göstergesi olduğunu son derece olumlu bulduklarını, ''Okul Sütü Projesi çok doğru bir projedir''
dedi. Ankara Üniversitesi olarak bu projenin
tümüyle yanında ve devamından yana olduklarını, kusursuz sürdürülmesi konusunda da
üzerlerine ne düşerse yerine getirmeye hazır
olduklarını belirtti.
''Bu projenin tek amacı
çocuklarımızın sağlıklı beslenmesini
sağlamak ve ülkemizdeki süt
tüketimi alışkanlığını artırmaktır''
Panelde,
Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Hayvancılık
Genel Müdürü
Ali Karaca ise
Okul Sütü Projesi kapsamında
dağıtılan sütleri,
önce kendisinin
içtiğini kaydeden
Karaca, ''Gerçekten şimdiye kadar, iddia ediyorum, siz de hepiniz için ve bakın tadına, marketlerdeki dağıtılan sütten daha kaliteli. Çünkü
ben, Okul Sütü Programı'na başlarken, gıda
kodeksinde en kaliteli süt olan tam yağlı sütün
şartlarını teknik şartnameye koydum'' diye konuştu.
Okul Sütü Projesi'nin, Türkiye'de ilk defa uygulanan bir proje olduğunu ve şimdiye kadar 1
milyon 200 bin öğrenciyi geçen bir uygulama
yapılmadığını belirten Karaca, ''Ülkemizde şu
anda 32 bin 574 okulda, 7 milyon 185 bin 21
öğrenciye okul sütü dağıtılıyor. Sütlerimiz 200
mililitrelik UHT kutu içerisinde, tam yağlı UHT
süttür. Türkiye şartlarında, çocukların sağlığı
açısından en uygun sütün UHT süt olması nedeniyle bunu tercih ettik” dedi.
Panel, Süt Üretimi: Kimler için?
Nereden? Nasıl?, Okul sütü ve
önemi, Avrupa Birliği Uyum
Sürecinde Sütte Malite ve FVO
Misyonu, Süt Hakkında Doğrular
ve Yanlışlar, konu başlıklarının
tartışılmasının ardından sona erdi.
3
Açılış konuşmasını yapan Burdur Belediye
Başkanı Sabahattin Akkaya, fuarın Burdur’a
hayırlı olmasını diledi. Okul sütünün devam
etmesini isteyen CHP Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan, “Okul sütü yetmez
öğrencilerimize; okul fındığı, okul elması ve
okul kayısısı da olmalı.” dedi.
Burdur’un hayvancılıkla ön plana çıktığını belirten AKP Burdur Milletvekili Bayram Özçelik, “Burdur hayvancılığı babadan görme yöntemlerle değil, en modern sistemlerle yapıyor.
Burdur’da hayvan başına düşen süt miktarı
Avrupa standartlarında. Hayvancılığın markası olan ilimizde bu fuarın açılması nasıl bir
marka olduğumuzun göstergesi. Fuar herkese hayırlı olsun.” şeklinde konuştu.
Burdur’un hayvancılık sektörü bakımından önemli bir potansiyele sahip olduğunu
dile getiren Burdur Valisi Süleyman Tapsız,
‘Çalışan nüfusun yüzde 60’ı tarım alanında
faaliyet gösteriyor. Geçen yıl tarım alanında
Burdur’daki çiftçilere 75 milyon lira destek
verildi. Bu fuarın da ticari bir köprü olacağına inanıyorum. Burdur’da bir laktasyondaki
süt miktarı 6 ton, 140 bin kayıtlı kültür ırkı
hayvanı, 4 üretici birliği ve 3 üst birlik ile
Burdur Türkiye’de tarımsal örgütlenme bakımından birinci sırada” dedi.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakan Yardımcısı Kudbettin Arzu ise, “daha önce tarıma 1,9
milyar Dolar destek verilirken, hükümetimiz
döneminde geçen yıl 7,2 milyar destek verildi, yani yaklaşık 7-8 kat desteklerde bir artış
oldu. Yine, tarımda 23 milyar Dolar gayrisafi
milli hasıladan 63 milyar dolar gayrisafi milli
hasılaya geldik, 15 milyar dolar ihracata yükseldik. Türkiye tarım sektöründe dünyada
11’inci sıradan 7’nci sıraya yükseldi.” dedi.
Ulusal Hayvancılık ve Süt Endüstrisi Fuarı'
nda Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanı Binali Yıldırım, Türkiye'nin tarım
ihracatının 4 milyar dolardan 15 milyar dolara yükseldiğini, "Bunda Burdur çiftçisinin,
hayvancılıkla uğraşan, üreten Anadolu insanının, 75 milyonun alın teri vardır. Burdur'a
tarım ve hayvancılık alanında 13 trilyon lira
destek verildi, destekler 2011 yılında 76 trilyon liraya çıktı" dedi.
Tarım desteklemelerinin 5 kat arttığını söyleyen Yıldırım, Ziraat Bankası'ndan tarım
alanında verilen kredi miktarının 2003 yılında 8.5 trilyon iken, 2011 yılında bu rakamın
271 trilyon liraya çıktığını ifade etti.
Burdur'da ilk kez düzenlenen Ulusal Tarım
ve Süt Endüstri Fuarı açılış kurdelesi, Burdur Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği tarafından yapılan 4 m uzunluğundaki maket
ineğin önünde kesildi.
Bakan Yıldırım Kepenek Giydi
Açılış kurdelesinin kesilmesinden sonra
Bakan Binali Yıldırım'a Köy-Koop Genel
Başkanı Yakup Yıldız tarafından kepenek
giydirildi. Fuarı gezen Bakan Yıldırım, Türk
kahvesi içti, sipsi çaldı, Burdur ceviz ezmesi
ve eriştesinin tadına baktı. Bakan Yıldırım,
vatandaşlarla da sohbet etti.
Köy-Koop Burdur Birliği Fuar Standında Yerini Aldı
İlk defa düzenlenen ve 72 bin kişinin ziyaret
ettiği fuarda Köy-Koop Burdur Birliği standı
büyük ilgi gördü.
Birinci gün süt içme rekor denemesi
yapıldı
Burdur Valisi Süleyman Tapsız, Buna katkıda bulunan herkese teşekkür ediyorum.
Dünya ikincisi olduk, Türkiye rekorunu da
kırdık.” dedi.
Burdur Ulusal Hayvancılık ve Süt Endüstrisi Fuarı, Seneye 5 Gün Olacak
Kadın çiftçilerin yoğun ilgi gösterdiği fuar
önümezdeki yıl 5 gün ziyarete açık olacak.
4
̇
̇
Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
[email protected]
SÜT’DE DOĞRU POLİTİKALAR!
»»Süt ve ürünleri, temel bir gıda maddelerimizin en
önemlilerinden kabul ediliyor. Bu nedenle, konuya
sağlıklı bir bakış açısı getirmek için üretimden tüketime
değin, sürecin bütünsel olarak ele alınması gerekiyor.
ÜRETİM POLİTİKALARI
Kısa Dönemde: Fiyat oluşumunda,
müdahaleci kuruluşlar devreye sokulmalı. Desteklemeler en az Tarım
Kanunu’nda belirtilen oran düzeyine
çıkarılmalı. Destekleme ve düzenlemelerde bir büyüklük sınırının getirilmeli, bu bağlamda istihdam ve
verimlilik açısından küçük ve orta ölçekli köylü işletmeler öne çıkarılmalı.
Küçük ve orta ölçekli işletmelerin sorunları, kooperatif örgütlenmesi ile
aşılmalı.
Uzun dönemde: Hayvancılık işletmelerinin uzmanlaşması, kooperatifleşme ile birlikte planlanmalı. Desteklemeler, türler temelinde yeniden
gözden geçirilmeli. Koyun ve keçinin
göreli payı, sütlerinin peynir ve yoğurt
yapımındaki önemlerinden dolayı
artırılmalı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde toprak reformu yapılmalı ve koyunculuk öne çıkarılmalı.
PAZARLAMA VE
ÖRGÜTLENME
POLİTİKALARI
Kamu iktisadi kuruluşları yeniden kurulmalıdır.
Süt sektöründe çok sayıda bulunan örgütlerin (Birlikler, Kooperatifler, Dernekler, Ulusal Süt Konseyi,
Sanayici Örgütleri vb) görev alanları yeniden tanımlanmalıdır.
Üretimden pazarlanmaya değin desteklemeler kooperatifler aracığıyla
gerçekleştirilmeli.
Kooperatif Güçlendirilmelidir.
Bu amaçla;
• Girdilerden alınan KDV’ler ile mazottan alınan ÖTV sıfırlanmalı.
• Sanayi tesisleri kurmaları için ekonomik, sosyal ve yasal önlemler alınmalı. Sütünü tarımsal amaçlı kooperatifler kanalıyla pazarlayan ve
işleyen üreticilere daha yüksek destekleme primi uygulanmalı. Soğuk
zincire sahip, teknik eleman çalıştıran ve laboratuar hizmeti veren kooperatiflere maliyetlerini karşılamak
amacıyla teknik destek verilmeli.
• Süt ve süt ürünleri, temel gıda maddesi kapsamına alınmalıdır. Bu bağlamda Kooperatif üyelerinin; yem,
tohum, gübre, motorin, ilaç ve aşı gibi
temel girdilerinden KDV oranı sıfırlanmalı, kooperatiflerin pazarladığı
ürünlerde KDV oranı %8’den %1’e
düşürülmelidir. Anılan uygulama, tüketici fiyatlarına doğrudan yansıyacak
ve tüketimi artıracağı gibi kooperatifleri kayıt dışılıktan doğan haksız rekabete karşı da koruyacaktır.
• Üretim ve tüketim kooperatifleri
arasında eşgüdüm sağlanmalı.
• Köy koperatifleri yerine ilçe merkezli kooperatifleşmeye yönelmeli.
İç pazarı koruyacak ve dış ticarette ihracatı geliştirecek düzenlemeler yapılmalıdır.
• İşlenmiş Tarım Ürünleri’nin ithalatında iç üretim korunmalı.
• Dahili İşleme Rejimi’ne asla yönelmemeli.
• Damızlık ve damızlık dışı hayvan
dışalımına karşı tavır alınmalı.
• Anaç dışsatımında önlemler alınmalı.
• Kaçak hayvan ile ürün çıkışı ve girişi mutlaka engellenmeli.
SÜT’TE DOĞRU DAĞITIM
POLİTİKASI NE OLMALI?
Birincisi; Yerel Üret, Yerel Tüket ve Sağlıklı Kal” dır. “Yerel
Üret, Yerel Tüket ve Sağlıklı Kal” konusu neden önemlidir?
• Süt başta olmak üzere besinler tüketiciye varana kadar besin değerlerini
kaybederler. Bu süre zaman ve ulaşım
açısından ne kadar kısa ise besinler
kalitelerini o ölçüde korurlar.
• Besinlerin taşınması için de enerji
gereksinmesi vardır. Bir yılda tüketilen enerjinin % 2 -17 sinin besin
taşımacılığında harcandığı bilinmektedir. Besinleri yerel üretilip yerel
tüketilmesinde, taşımacılığa ayrılan
enerji en düşük düzeydedir.
• İnsan sağlığına en uygun besin kendi ekosisteminde yetişen ürünlerdir.
• Bu nedenlerden dolayı, Avrupa’da
büyük dev süt fabrikaları yerine
kentlerin etrafında, onların gereksinmelerini karşılayacak kapasitelerde
fabrikalar kurulmaktadır. Türkiye’de
ise dev fabrikalar yüzlerce kilometre
uzaktan aldıkları sütleri işlerler ve
yine yüzlerce hatta binlerce kilometre uzaktaki kentlere pazarlarlar. Bu
durum, parakende süt fiyatlarını artırdığı gibi sütün kalitesini de olumsuz etkiler.
İkincisi; Dağıtılacak sütler, Türkiye’ nin her yanında örgütlenmiş süt kooperatiflerinden alınmalıdır.
• Türkiye, süt sığırcılığında da çiftçilerin büyük bir çoğunluğu küçük
ve orta ölçekli işletmelerdir. Kooperatifler genellikle küçük çiftçilerden
ürünleri alır ve işlerler. Bu nedenle
besin değerleri endüstriyel tarımla
elde edilenlerden yüksektir.
• Kooperatifler sağlıklı koşullarda ve
sıkı denetim altında ürünlerini işlerler, merdivenaltı üretim yapmazlar.
Kooperatiflerin ürünleri sağlık açısından güvencelidir, tüketicilere aracısız ve kısa yoldan ulaştırıldığı için
daha ucuzdur.
• Kooperatifler çiftçilerin tarımsal
ürünlerini işleyip pazarladıkları için
onları aracılara karşı korur, onların
emeğini en iyi şekilde değerlendirir.
Üçüncüsü ise; sütler, pastörize süt şeklinde dağıtılmalıdır.
“Yerel Üret, Yerel Tüket ilkesi”nin
gerçekleştirilmesi ve soğuk zincirin
kurulması durumunda pastörize süt
dağıtımı temel alınmalıdır. Pastörize sütlerin, UHT şeklinde işlenmiş
sütlerden önemli farklılıkları vardır.
Örneğin B serisi vitaminler ile C vitaminlerin kimileri, UHT teknolojisiyle
yüksek düzeyde kaybolmaktadır. A
vitamininde ise özellikle depolama
sırasında kayıp artmaktadır. Diğer
yandan, özellikle okulların kapalı olduğu aylarda,UHT süt yerine peynir
dağıtımı üzerinde durulmalıdır.
“Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerinin
Dünü, Bugünü, Yarını”
»»Köy-Koop Bursa Birliği 2012 Uluslararası Kooperatifler Yılı Etkinlikleri
Çerçevesinde; “Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerinin Dünü, Bugünü, Yarını”
Konulu Bir Panel Düzenledi.
Köy-Koop Bursa Tarım Kooperatifleri Birliğince 09 Mayıs 2012 tarihinde Almira Otelde
gerçekleştirilen panelde, Uludağ Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Hasan VURAL, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Öğretim Üyesi Prof Dr. Mustafa KAYMAKÇI,
Kulaca Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi
Başkanı Ahmet UĞUR ve Mali Müşavir Selahattin PEHLİVAN konuşmacı olarak yer aldı.
Gazeteci Yazar Tuncer BEYDAĞI moderatörlüğünde gerçekleşen panelde; Vali Yardımcısı
Hüseyin EREN, Köy Koop Merkez Birliği Başkanı Yakup YILDIZ, Bilim Teknoloji ve Sanayi
İl Müdürü Fevzi YILDIZ, Bursa İl Gıda Tarım
ve Hayvancılık Müdürlüğü, İl Müdür Yardımcısı Gürsel GÜNAY, Kırsal Kalkınma ve Örgütlenme Şube Müdürü Ömer CEYLAN, Damızlık
Sığır Yetiştiricileri Birliği Başkanı İsmail ANIL,
Kastamonu Köy-Koop Başkanı Erol AKAR , Balıkesir
Köy-Koop Birlik Başkanı aynı zamanda Köy-Koop
Merkez Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Cemil İLCAN,
Or-Koop Bursa Bölge Birlik Başkanı İlhami İLHAN,
Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürleri, Köy-Koop
Bursa Bölgesi Tarımsal Kooperatifler Birliği Yönetim
Kurulu Başkanı Erdoğan YILDIZ, Ziraat Odası Başkanları, kooperatif başkanları ve üreticiler paneli izleyenler arasındaydı.
Panelin açılış konuşmasını Köy-Koop Bursa Bölgesi
Tarımsal Kooperatifler Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Erdoğan YILDIZ yaptı. “Kooperatiflerimiz” konulu
sinevizyon gösterisi ile panele başlandı.
Panelistler; "Tarımsal Pazarlama ve Kooperatiflerin
Önemi, Tarım ve Kooperatifçilik, Başarı Öyküsü ile
Yeni Türk Ticaret Kanunu ve Kooperatiflerde Kurumsallaşma" konulu sunumlarını izleyicilerle paylaştılar.
Neden Dünya Uluslararası Kooperatifler Yılı
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu; kooperatiflerin
sosyo-ekonomik kalkınmaya, yoksulluğun azaltılmasına, istihdam yaratılmasına ve sosyal bütünleşmeye
olan katkılarını vurgulayarak 2012 yılını "Uluslararası Kooperatifler Yılı" olarak ilan etti. Bu yılın ilanı
"Kooperatif İşletmeler Daha İyi Bir Dünya Kurar"
ana temasıyla, dünyada kooperatiflerin kurulmasını
ve gelişmesini teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Ayrıca;
bireylerin, toplulukların ve devletlerin Binyıl Kalkınma Hedefleri gibi uluslararası kabul görmüş hedeflere
ulaşmasına, kooperatif kuruluşlarının katkısının önemine vurgu yapmaktadır.
Panel Başkanı Tuncer Beybağ; “Dünya ticaretinde
üretimden tüketime kadar uzanan zincirde özel sektör, devlet kuruluşları ve kooperatifler olarak üç ana
temelde yer almaktadır. Ancak içlerinde tek demokratik yapıya sahip olan sektör kooperatiflerdir. Bu
nedenle dünya üzerindeki özel sektörler küreselleştirilen dünyada mali sıkıntılara girip iflaslarla karşılaşarak el değiştiriken devlet kuruluşları ise özelleştirmelerle satılırken kooperatifler ulusların milli
sermayesi olarak ayakta kalmaktadır. İşte bu yüzden
Birleşmiş Milletler 2012 yılını Kooperatifçilik Yılı ilan
ederek krizdeki çıkışlarda kooperatifleri model olarak göstermiştir. Biz bu panelde Türkiye’deki kooperatifçiliği masaya yatıracağız” dedi.
Kapitalist anlayıştaki tarım şirketleri dünya ticaretinde krizin başlamasını tetiklediler
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.
Dr. Mustafa Kaymakçı; “Kırsalın küçük ve orta büyüklükteki üreticileri bir araya gelerek üretimden
tüketime kadar demokratik bir paylaşımla ürettiklerine katma değerler kazandırarak faaliyetlerini sürdürmektedirler. Küreselleştirilen dünyada üretimin
ancak dev işletmelerle sağlanacağını savunan uluslararası kapitalist anlayıştaki tarım şirketleri zamanla ortaya koydukları verimsiz ve pahalı maliyetli
üretimleriyle doğanın ve çevrenin düzenini bozarak
tüm insanlığa ait tohumun mülkiyetini ferdileştirerek dünya ticaretinde krizin başlamasını tetiklediler.
Orta ve küçük işletmelerin bir araya gelerek kurduğu
tarımsal kalkınma kooperatifleri küresel kriz karşısında ortaya koydukları demokratik işletme yapılarıyla kar ve zarraı eşit bir şekilde paylaşarak bu
bütün dünyayı etkileyen krizde ayakta kalarak ülke
sermeyelerini korumuşlardır.” dedi.
Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi
Prof Dr. Hasan Vural; “Kooperatiflerin birlikte üretimlerdeki girdilerini ucuza getiren anlayışlarıyla
pazarlamadada kayıtlı yapılarıyla üreticiden tüketiciye yada üretimden tüketime ulaşmalarıyla ülke
ekonomisinde kalıcı olduklarını ve ticari yapımıza
istikrar getirmilerdir. Dünyada amerika gibi kapitalist ülkelerde bile kooperatifçiliğe özen gösterilmektedir. Amerikada 125000 kooperatif bulunmaktadır.
AB ülkelerinde üreimde ve ihracatta kooperatifler %
70-80 lere çıkmıştır” dedi.
Mali Müşavir Selahattin Pehlivan, Yeni Türk Ticaret
Kanunu ve Kooperatiflerde Kurumsallaşma konulu
bir konuşma yaptı. Yeni düzenlemelerin defter tasdikleri üye kayıt defterleri ile demirbaş kooperatifi envanterleri ile ilgili bilgiler verirken kanundaki yalnışlıklardan doğru uygulamalardan bahsetti.
Kulaca Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Ahmet Uğur, kooperatifinin “Başarı Öyküsü”nden
bahsetti. Kooperatifçiliğin gönül işi olduğunu özveriyle çalışmak gerektiğini söyledi. Başarının ise köylünün
ürettiği ürüne katma değerler kazandırarak ülke milli
hasılasından hak ettiği payı almalarının sağlanmasıyla
olacağını belirtti. “Bizler köylümüzün ürettiği domates ve biberi salça haline getirerek ve ondan değişik
lezzetler üreterek paketleyip katma değer yarattık”
sözleriyle konuşmasına devam etti. Panel sonunda kooperatifçiliğe uzun yıllar hizmet etmiş kooperatif başkanlarına ve panelistlere plaket töreni yapıldı.
Kırsal Alan Destiğiyle 30 Köylüye 120 Düve Verildi
»»Burdur'un Ağlasun ilçesine bağlı Kibrit köyünde 30 aileye 120 düve dağıtıldı.
Burdur'un Ağlasun ilçesine bağlı Kibrit köyünde 30 aileye 120 düve dağıtıldı.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Başbakanlık
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü
işbirliği ile yürütülen 'Kırsal Alanda Sosyal Destek'
projesi çiftçiyi desteklemeye devam ediyor. Sınırlı Sorumlu Kibrit Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatif'in
hazırladığı proje ile 120 düve yeni sahiplerine teslim
edildi. Dağıtımı yapılacak gebe düvelerin 2 yıl ödemesiz çiftçiye verildiğini söyleyen İl Tarım Müdürü Ahmet Dallı, "Ödemeler 2 yıldan sonra 8 yıl içerisinde
faizsiz taksitlerle ödenecek. Dağıtımı yapılan düveler
kaliteli hayvanlardan seçilmiştir. Düvelerin 1 yıllık
hayvan sigortaları yapılmıştır." dedi.
̇
̇ Mayıs 2012
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
TMO Buğdayda Tek Alıcı
Olmaktan Çıkıyor
»» Bu yıl TMO’nun yanı sıra ruhsat almış
lisanslı depo şirketleri de çiftçiden buğday alımı
yapacak.
Bakanlar Kurulu’nda bekleyen kararname TMO’nun buğday alımında 2012 yılında yeni bir buğday alım stratejisi uygulayacak. TMO
artık buğdayda tek alıcı olmaktan çıkacak. TOBB ve TMO’nun ortak kurduğu şirkete bağlı lisanslı depolar TMO adına makbuz senedi karşılığında alım yapabilecekler.
2011 yılında 21 milyon tonun üzerindeki buğday üretiminin 931
bin tonunu satın alan TMO, bu yıl tek alıcı olmaktan çıkacak.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın hazırladığı yeni hububat kararnamesi Bakanlar Kurulu gündeminde bekliyor. TOBB ile
TMO’nun ortaklığında kurulan TMO-TOBB Lisanslı Depoculuk
A.Ş. (LİDAŞ) bu yıl buğday alımlarına başlayacak.
Yeni işleyişte, çiftçiler ürettikleri buğdayı ruhsatlı lisanslı depolara da makbuz karşılığında teslim edebilecek. Ürün sahibine kalite
analizi yapılan ürünün özelliklerini belirten bir makbuz senedi
verilecek. Ürün sahibi makbuz senedi ile TMO’dan ürününün parasını alacak.
Ürününü satmak istemeyen çiftçi ise makbuz senedini elinde tutacak. Piyasa fiyatı istediği seviyeye geldiğinde TMO’ya ya da ticaret borsalarında satış yapabilecek. Depolarda bekleyen buğdaylar
için üreticiden kira ücreti alınmayacak.
Bu yıl alım döneminde ayrıca isteyen çiftçi sıraya girmeden telefonla randevu alarak da ürününü teslim edebilecek.
Buğday alımında lisanslı depoların daha etkin hale getirilmesini öngören düzenlemeye rağmen, halen ruhsat alabilmiş Polatlı’daki 40
bin tonluk depo için ruhsatlı tek lisanslı depo şirketi LİDAŞ oldu.
Makarnanın Rengi Daha Sarı Olacak
»»GAP Uluslararası Tarımsal Araştırma ve
Eğitim Merkezi, katkı maddesi kullanılmaksızın
makarnaya doğal sarı rengini verecek buğday
çeşidi geliştirdi.
‘Güney Yıldızı’ adı verilen buğdayın ekimine başlandı. Bu yıl içinde
özel sektöre satışa çıkacak. Hedef, dünya pazarına açılmak.
Makarnanın yeni gözdesi ‘güney yıldızı’
Buğday çeşidi geliştirmek için 12 yıldır çalışmaların yapıldığı
merkez, şimdiye kadar 13 tane makarnalık buğday çeşidini tescil
ettirdi. Bunlar arasından en dikkat çekici olanı ise ‘güney yıldızı’
olarak gösteriliyor.
Katkılı ve zenginleştirilmiş makarnaların üretim aşamasında vitamin ve sebze tozu gibi maddeler kullanılarak makarnanın parlak,
sarı ve camsı özellik alması sağlanıyordu. Bu yıl ekimine başlanan
‘güney yıldızı’, içerdiği renk pigmentleri sayesinde, katkı maddesi
kullanılmadan üretim yapma imkanı sunuyor. Makarna, buğday,
irmik ve kuskus yapımında kullanılacak güney yıldızı, bu özelliği
ile sanayiciye üretim aşamasında büyük kolaylık sağlayacak.
Kaliteli ve Verimli
Güney Yıldızı kalite ve verimlilik özellikleri ile de ön plana çıkıyor. Yaklaşık yüz santimetre uzunluğunda olan buğday, hektar
başına 6 bin 550 kilogram verime sahip.
Protein oranı 14.4-20.8 ile bin dane ağırlığı 42.1 gram olan güney
yıldızı, diğer makarnalık buğday çeşitlerinden ayrılıyor. Hastalıklar
ile kuraklık ve sulu şartlara dayanıklılık konusunda da farklılık gösteren bu çeşit için özel sektörden şimdiden talep geldiği belirtiliyor.
Buğday çeşidini geliştiren merkez, yeni
buğday çeşidinin bu yıl özel sektöre satışına başlamayı planlıyor.
Satılan veya üretim hakkının
devredildiği özel sektör ile
anlaşma yapacak olan merkez, ürünün yurt dışına ihraç
imkanını da şart koşuyor.
5
14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü…
Kooperatifçilik… Pastörize Siyaset…
»»14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nde devletin zirvesi Ankara’da bir araya geldi.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nce düzenlenen etkinlikte, okul sütü projesinde
yaşananlar siyasetçilerimizin gündeminin ilk sırasındaydı. Tarım sektörünün
yapısal sorunları ve bunların çözümü
noktasında verilen mesajlar, sıradan
cümlelerin ötesine pek geçemedi.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel
Başkanı Şemsi Bayraktar, uzun sayılabilecek açılış konuşmasına tarım ve
gıda sektörünü küresel ölçekte değerlendirmek ile başladı ve ilerledikçe çok
başarılı bir şekilde Türk üreticisinin
tarlasına kadar inmeyi başardı. Tarım
sektöründeki yaşanan olumlu – olumsuz gelişmeleri çok net bir biçimde
aktardı. Özellikle kırsal kesimi kalkındıracak olan tarımda, genç nüfusun
muhafaza edilmesi gerektiğini söylemesi kırsalda yaşadığımız temel sorunun en net ifadesi oldu.
Üç başlığı ön plana çıkaralım…
TZOB Başkanı’nın en çok alkış aldığı
bölümlerden biri, Ziraat Bankası ve
Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığı
ile üreticilerimize sıfır ve düşük faizli
kredi kullandırılmasına yönelik uygulamada memur kefil, ipotek olarak
menkul ve gayri menkul istenmesinin
eleştirilmesi oldu.
Yatırım kredilerinde ilk kredi açarken
toplam kullandırılan kredinin, yüzde
2’si kadar komisyon alınıyor. Ayrıca her
yıl için kredi bitene kadar kalan anapara üzerinden yüzde 1 dönemsel komisyon kesiliyor. Bunun dışında ipotek
bedeli, limit tesis masrafı alınıyor. Hayat ve tarım sigortası yaptırması talep
ediliyor. Bankanın bu konuda yeniden
bir düzenleme yapması gerekiyor diyen
Şemsi Bayraktar, Ziraat Bankası’ndan
kredi kullanamayan çiftçilerin yüksek
faiz uygulayan bankalara yönelmesini,
bankaların yabancı sermayeli olması
nedeni ile tehlikeli buluyor.
Kadın üreticilerimizin ilgisi dikkat çekici idi. Günlük giysileri ile toplantıya katılan ve Cumhurbaşkanı, Başbakan ve
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı’na
hediye vermek için yarıştılar.
Bu tabloyu tahmin eden TZOB Başkanı Şemsi Bayraktar, 2011 yılında toplam 6 milyon 973 bin çalışan kadının
2 milyon 944 bini tarımda istihdam
edildi. Çalışan kadınların yüzde 42,2’si
tarımda istihdam edilirken, tarımda
çalışan kadınların yüzde 48’ini kadınlar oluşturdu bilgisini verdikten sonra
şu değerlendirmeyi yaptı ‘’ Türk tarımı
ancak, kadınların potansiyelini açığa
çıkarabildiği ve kadınların toplumsal
refahtan pay alabildiği ölçüde gelişebilir. Tarımda sürdürülebilir kalkınma
için devletimiz ve sivil toplum örgütlerimiz işbirliği içine girmeli, kadın
çiftçilerin sorunlarını hızlı bir şekilde
çözüme kavuşturulmalıdır.
2012 BM Dünya Kooperatifler yılı içindeyiz… Tarım sektörümüzün önemli
sorunlarımızdan biri örgütlenmedir. Bu gerçekten hareketle TZOB
Başkanı’nın şu tespitini önemsemek
gerekiyor ‘’ Ne yazık ki üreticilerimiz,
birlikte iş yapma, kıt kaynakları birleştirerek güç oluşturma beceri ve bilgisinden yoksundur. Güçlü ekonomik
organizasyonlara sahip olmadıkları
için çiftçilerimizin, ürün ve girdi fiyatlarını belirleme veya etkileme gücü ve
inisiyatifi yoktur. Bu nedenle planlama
yapılamadığından, arz-talep dengesi
sağlanamamaktadır.’’
Değerli okuyucularımız, Dünya
kooperatiflerinin yüzde 10’u ülkemizde
bulunuyor. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın gö-
Umut ÖZDİL
TRT - Bu Toprağın Sesi
Programı Sunucusu
www.bts.gen.tr · [email protected]
rev ve sorumluluk alanında faaliyet gösteren 27 ayrı türde yaklaşık 85 bin kooperatif var. 13 bin tanesi tarım ile ilgili.
Ülkemizde ‘Türkiye
Kooperatifçilik Strateji Belgesi
ile birlikte hedefler belirlendi.
Kamu teşkilatlanması ve kooperatiflere hizmet sunum biçimin yeniden yapılandırılması, eğitim – bilgilendirme
ve ar-ge faaliyetlerinin geliştirilmesi,
kooperatifler arası işbirliği imkanlarının arttırılması, sermaye yapısı ile kredi –finansmana erişim olanaklarının
güçlendirilmesi, iç ve dış denetimin
düzenlenmesi, yönetim kapasitesinin
artırılması ve mevzuat altyapısının
uluslararası esas ve ihtiyaçlara göre belirlenmesi olarak sıralanan bu hedeflere ulaşma noktasında kat ettiğimiz
mesafe ne yazık ki yeterli değil.
Yılın ortasına geldiğimiz bu günlerde
eylem planında yer alan hedeflerin ne
kadarının gerçekleştiğini www.turkiye2012koop.org adresinden takip edebilir, kendi kararınızı oluşturabilirsiniz.
Tekrar 14 Mayıs Dünya Çiftçiler
Günü’ne dönecek olursak; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün tarım ile ilgili detay sayılabilecek
konulara hakim olması toplantıya
katılan üreticilerimizin dikkatini
çekti. ‘’Türkiye’nin kapasitesini, imkanlarını düşündüğümüzde üretimimizin daha da ileri gidebileceğini biliyoruz. Bunun için de sizlerin daha verimli
bir tarım, ziraat politikası içerisinde
daha verimli olması tabii ki hepimizin
en büyük arzusudur. Onun için tarımın girdileri konusunda titiz çalışmaların yapıldığını da biliyorum. Gerek
toprakların toplulaştırılması ki Türkiye
için çok hayati derecede önemli bir konudur. Maalesef miras hukukumuzdan
dolayı küçük küçük parçalara bölünen
topraklar verimi azaltmaktadır, diğer
yandan da en önemli konulardan birisi
sulanacak arazilerin tamamının sulanır
hale getirilmesidir’’ vurgusu yapan Sayın Cumhurbaşkanı, ‘’Özellikle sulama
kanallarının bir an önce bitirilmesi Türk
tarımını, Türk çiftçisini çok daha güçlü
hale getirecektir ve üretim kapasitemizi
inanılmaz şekilde artıracaktır. Oradan
aldığımız bilgilerde bana dediler ki sulanan Şanlıurfa toprakları, sulanan Adıyaman toprakları, sulanacak Diyarbakır
toprakları 1’e 40 misli en az topraktaki
geliri artırmakta. Daha önceki kurak
toprakların geliriyle sulanmış toprakların geliri arasında 40 misli fark oluyorsa o zaman bütün gücümüzle bu sulama
kanallarını bitirmemiz gerekir.’’ dedi.
Toprağı berekete dönüştüren çiftçiye bütün imkanlarını kullanarak
sahip çıktıklarını belirten, kendi
kendine yetecek bir tarımsal üretim potansiyeline sahip olmasının
Türkiye’nin en büyük gücü olduğunun altını çizen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise; hükümetleri döneminde Türkiye’yi her alanda
güçlendirirken tarımın en başta gelen
alanlar arasında yer aldığını söyledi.
Erdoğan, şöyle devam etti: ‘’Tarımı
stratejik bir alan olarak gördük ve bütün adımlarımızı ona göre attık. Böylece tarımsal gayrisafi yurtiçi hasılamızı 2002 yılındaki 23,7 milyar dolar
üzerinden 2011 yılında yüzde 165’lik
artışla 62,7 milyar dolara ulaştırdık,
tarım sektöründeki kişi başına geliri
2000 yılındaki 1000 dolar seviyesinden 2011’de 3 bin 653 dolara yükselttik. Genel ihracatımızla tarım ürünleri
ihracatımızı da oldukça yüksek alanlara çıkardık. 2002 yılında 3 milyar dolar
olan tarım ürünleri ihracatımız, 2011
yılında yüzde 282’lik bir artışla 15,3
milyar dolara ulaştı. Bütün bu gelişmeler sonunda Türkiye tarımsal ekonomik büyüklük bakımından dünyada
11’inci, Avrupa’da 4’üncü sıradayken,
dünyada 7’inciliğe, Avrupa’da 1’inciliğe
yükseldi.
Elbette bu sonuçlar kendi kendine
ortaya çıkmadı. Geçtiğimiz 9,5 yıl boyunca tarımda yapısal bir dönüşüm
gerçekleştirdik. Bu dönüşümün yasal
altyapısını kurmak için 13 kanun çıkardık. Kaliteyi, sağlığı, verimliliği ve kırsal kalkınmayı esas alan 52 yeni destek
uygulamasını hayata geçirdik.
Üreticilerimize 2003-2012 döneminde
toplamda 46 milyar 400 milyon lira
nakit tarımsal destek ödemesi yaptık.
2002 yılında çiftçilerimize 1 milyar
868 milyon lira tarımsal destek ödemesi yapılmışken, 2011 yılında biz bu
rakamı yüzde 274’lük bir artışla 7 milyar 100 milyon liraya ulaştırdık. Destek
ödemelerini yılın ilk yarısında yaparak
çiftçimizin mağduriyetine meydan vermedik. Tarımsal girdilerin en önemli
destekleri bizim dönemimizde verilmeye başlandı’’
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise özellikle 2 konuda
hükümete yüklendi; Mazot başta
olmak üzere girdi maliyetleri ve
okul sütü programı!
1,5 liraya mal edilen mazotun 2,5 liraya
çiftçiye verilmesini de eleştiren Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
‘’Neden 1,5 liraya vermiyorsun sen
çiftçiye mazotu? ‘Efendim hiç kimseye
vermiyoruz’. Yatlara veriyorsun ama.
Başkalarına veriyorsun çiftçiye gelince
vermiyorsun. Çiftçi sabahın köründe
kalkar tarlasına gider, üretimini yapar
eşiyle çalışır, toprakla haşır neşir olur.
Onun emeği var; ona 1,5 liraya vermiyorsun, yatta gezen adama götürüyorsun 1,5 liraya veriyorsun.’’
Hükümetin her fırsatta çiftçiye destek
vereceğini söylediğini, ama bunun gerçeği yansıtmadığını da söyleyen Kılıçdaroğlu, Türkiye’de mazot tüketiminin
yılda 13 milyar litre olduğu, çiftçinin
kullandığı mazotun miktarının ise 3,5
milyar litre olduğunu ifade etti.
Kılıçdaroğlu, ‘’3,5 milyar litre karşılığında çiftçiden ÖTV ve KDV olarak 9
milyar lira vergi alınıyor. Peki, çiftçiye
verilen teşvik ne? 6-7 milyar lira. Sol
cebine koyuyor 6 milyar lira, sağ cebinden alıyor 9 milyar lira. Bunun adı da
çiftçiye destek oluyor’’ dedi.
Yazının başında da belirtmeye
çalıştığımız gibi Okul Sütü programı 14 Mayıs Dünya Çiftçiler
Gününe damgasını vurdu. Bu
konuda söylenenleri yazımızın
içeriğine bilerek almadık. Bizce
bu konu siyasetin malzemesi olmamalı - ki oldu. Ülke bölündü.
Çocukları bu sorumsuz siyasi kısırlık sonucu oluşan ruhsal çöküntüden uzak tutmak en iyisi.
6
̇
̇
Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği
AB - KOOPERATİFÇİLİK
Erdoğan YILDIZ
Köy-Koop Yönetim Kurulu Üyesi
Köy-Koop Bursa Birlik Başkanı
NEDEN KOOPERATİFCİLİK?
»»Dünyada ve ülkemizde kooperatifçiliğin
gelişimine baktığımızda, kooperatifçiliğin
başlangıcı sayılan 1840’dan günümüze
kadar gelen süreçte üç önemli somut gerçeği
görüyoruz.
Birincisi, kooperatifler piyasa ekonomisinde krizlere karşı en dayanıklı ekonomik üretim ve örgütlenme modeli olduğu görülmüştür. Kooperatifler krizlerden en az zararla çıkmıştır.
İkincisi, kooperatifler her siyasal ve ekonomik sistemde kendine yer bulmuş olmalarına rağmen bakıldığında ülkelerin
demokratik gelişimleriyle orantılı gelişmiş ve demokrasisi gelişmiş ülkelerde daha fazla ön plana çıkmaktadır. Bu da kooperatiflerin en demokratik örgütler olduğunun göstergesidir.
Üçüncüsü ise birleşmiş milletlerin 2012 yılını kooperatifler yılı
ilan ederken altını ısrarla çizdiği konu kooperatiflerin en iyi sosyal örgütlenme modeli olduğunu ilan etmesidir.
Ülkemize baktığımızda kooperatif sektörüyle ilgili çok yanlış algılar vardır bu özellikle bilinçli olarak yapılmaktadır. Bir
ülkede kooperatifçiliğin gelişmesi kapitalist sermayenin işine
gelmemektedir piyasa ekonomisi içerisinde kurulan yüzlerce
şirket batarken kimse ses çıkarmazken süreç içerisinde bir iki
kooperatif batsa hemen kötü örnekmiş gibi lanse edilmektedir.
Oysa geçmiş yıllara baktığımızda kooperatifçilik sektörü pırıl
pırıl ülkenin aydınlık yüzü olarak görülecektir 1970’li yıllarda
tarıma modernliği getiren kooperatif sektörüdür.
Yine, konut sektöründe gecekondudan apartmana, modern konuta kooperatif eliyle geçildiği bir gerçektir.
Ayrıca kooperatifler perakende sektöründe tanzim satışlar yoluyla bu ülkeye süper market anlayışını uluslararası sermayeden önce getirmiştir. Fakat tanzim satışların korunmaması
yerli üreticinin ürününü satan milli kuruluşlar olan üreticinin
öncüsü olan tanzim satışlar kapatılmıştır. Özelleştirme adına yapılmıştır tüm bunlar, bu üzerinde düşünülmesi gereken
önemli bir konudur.
Gelinen noktada tarımsal kalkınma kooperatiflerinin ciddi finansal sorunları bulunmaktadır.
Karma ekonomik sistemden, serbest piyasa ekonomik
sistemine geçerken kooperatiflerin ekonomik yapılarının güçlendirilmesi gerekirdi kurumsal yapıları eğitimlerle güçlendirilmeliydi. Üst örgütlenme mutlaka
desteklenmeliydi; bunlar maalesef yapılmadı.
Piyasa ekonomisinde vahşi rekabet ve riskler olduğundan, yöneticiler inisiyatif almaktan çekinmekte ve kooperatiflerin kurumsal ve ekonomik yapılarının güçlü olmaması önemli riskler
doğurmaktadır.
Tarım kooperatiflerinin bir birini destekleyen üç ana unsurdan
oluşmaları gerekmektedir; finansman, üretim ve pazarlama.
Finansman sorununun çözümü için kooperatif bankası kurulmalı ya da Tarım Kredi Kooperatifleri asli görevlerine dönerek;
kooperatiflere ve üreticilere kredi sağlamalıdır.
Tarımsal kalkınma kooperatifleri, ortaklarına ucuz girdi sağlamalı, ürünün daha ucuza maletmeli, ortaklarının ürettiği
ürünleri gıda kodeksine uygun tüm standart belgelerini alarak
ambalajlama-paketleme yaparak katma değer ve istihdam acısından ortaklarına ve ülkemize önemli bir katkı sağlayacaktır.
14
MAYIS
DÜNYA ÇİFTÇİLER GÜNÜ
KUTLU OLSUN
14 Mayıs 1946 Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyon'unun
kuruluş tarihidir. Bu kuruluşun kısa adı İFAB' tır.
80 ülkeden 115 tarımsal organizasyonun üye olduğu, dünyadaki 600 milyon çiftçiyi temsil eden Uluslararası Tarım Üreticileri
Federasyonu (IFAP) tarafından 1984 yılında Hindistan’da alınan karar doğrultusunda, IFAP’ın 1946 yılındaki kuruluş günü
olan 14 Mayıs, her yıl “Dünya Çiftçiler Günü” olarak çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de her yıl 14 Mayıs’ta,
düzenlenen toplantılarla tarım sektörünün ekonomik ve sosyal
açıdan önemi vurgulanmakta, çiftçilerin hatırlanması, tarımsal
sorunların gündeme gelmesi sağlanmaktadır.
14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nün, aklında üretmek ve üreterek
bu ülkenin topraklarına değer katmaktan başka düşüncesi, emeğinin karşılığını almaktan başka gayesi olmayan milyonlarca üreticiye atfedilmiş ve tüm dünyada kutlanan bir gündür.
Gece gündüz, sıcak soğuk dinlemeden çalışan, üreten tüm
çiftçilerimizin Dünya Çiftçiler Günü kutlu olsun.
Köy-Koop Merkez Birliği Yönetim Kurulu
KOOPERATİF
»»Kooperatifçiliğe gönül vermiş sevgili okurlar, Geçen yazımızda, ülkemizin tarım alanında
AB ile ilgili pozisyonuna farklı bir bakış açısından bakmış ve Bakanlığımızın AB’ye uyum ile
ilgili sorumluluğuna bahsetmiştim.
Bu yazımızda ise; AB’de kooperatiflerin
görevlerine, piyasadaki etkinliklerine
değinmek ve Bakanlığımızda sürdürülmekte olan çalışmalar hakkında bilgi
vermek istiyorum.
Daha önce de değindiğimiz gibi, AB’nin
hem kendi içinde, hem de ülkemiz ile
olan ilişkileri öncelikle karşılıklı çıkara
dayanmaktadır. AB’nin ilk kuruluşundan bu güne kadar geliştirilen bütün
ortak politikalarında bunu görmek
mümkündür. Bu durum Ortak Tarım
Politikası için de geçerlidir.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, büyük
yıkımların ardından özellikle Kuzey
Avrupa ülkelerinde büyük bir açlık yaşanmıştır. Avrupalılar bir daha savaş
görmemek amacıyla çıktıkları birlik
olma yolunda, bu açlığı hiçbir zaman
unutmamışlar ve tarıma hep özel bir
önem vermişlerdir. Bu durum giderek
öyle bir hale gelmiştir ki; 1940-50 yılları arasında yaşanan açlıktan yaklaşık 25
yıl sonra, AB’nde tarım ürünleri dağları
oluşmuştur. Tarım alanında uygulanan
ortak politikaların finansmanı için harcanan para, AB ortak bütçesinin 3/4’
üne yaklaşmıştır. 1980’li yıllardan sonra bu duruma bir düzenleme getirilmeye çalışılmışsa da geçen yıllar boyunca,
hatta Dünya Ticaret Örgütü’nün kısıtlamalarına ve yasaklamalarına rağmen
AB ortak bütçesi içinde tarıma ayrılan
pay %45’lerin altına düşürülememiştir.
sında güçlü olabilmesi için bir örgütün
korumasına ihtiyacı vardır. Bir diğer
faktör ise; kamunun teşviklerinden faydalanabilme isteğidir.
Dr. Erhan EKMEN
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
Teşkilatlanma Daire Başkanlığı
Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma Grubu
Sorumlusu
tır. Bu destek tedbiri daha sonra halen
ülkemizin de içinde olduğu AB Katılım
Öncesi Mali Yardım Destekleri (IPA)
içinde kırsal kalkınma ile ilgili IV. bileşen olan IPARD kapsamında önemli bir
destek olarak tekrar gündeme gelmiştir.
Peki AB, kırsal kalkınma ve OPD uygulamalarının hayata geçirilmesinde niçin
üretici örgütlerinden istifade etmektedir ? Bundan çıkarı nedir ?
Avrupa Birliği’nin üretici örgütlerine
yönelik politikası, ağırlıklı olarak kendisini OPD’nin uygulanması ve kırsal
kalkınma ile ilgili mevzuatta göstermektedir.
Üretici örgütlerinden istifade etme yaklaşımı ilk defa OPD’de 1966, kırsal kalkınma alanında ise, 1978 tarihli mevzuat ile ortaya çıkmıştır. Zaman içinde bir
çok ürünün OPD uygulamasında üretici
örgütleri ön plana çıkmaya başlamıştır. Daha sonra 2000’li yıllarda Ortak
Tarım Politikası içinde çevre ve kırsal
yaklaşımın yeniden önem kazanması ile
birlikte kırsal kalkınmada üretici örgütleri konusu tekrar gündeme gelmiştir.
Özelikle “Mevcut Örgütlerin Yeniden
Yapılandırılması Desteği” adı altında
Dünya Ticaret Örgüt tarafından da tasvip edilen destekler verilmeye başlamıştır. Bu dönemde Merkezi Doğu Bloğu
ülkelerinin adaylık sürecinde uyumları
için verilen destekler (SAPARD) kapsamında “Üretici Örgütlerinin Yeniden
Kurulması Tedbiri” olarak uygulanmış-
Ortak Balıkçılık Politikası (OBP) ve
Ortak Tarım Politikası (OTP) politikalar altında Kırsal Kalkınma Tedbirleri
ve Ortak Piyasa Düzenlerine ilişkin
Avrupa Birliği ortak mevzuatında örgütlenme ile ilgili 100’den fazla mevzuat bulunmaktadır. Ürün ve ürün
gruplarına göre ayrı ayrı belirtilen bütün bu AB mevzuatında Üretici Örgütlerinin Görevleri Genel Olarak aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
1 - Üretimi, talebe bağlı olarak, kalite,
standart ve miktar açısından planlamak.
2 - Üyeleri tarafından üretilen ürünlerin
piyasaya satışını - arzını düzenlemek.
3 - Üretim maliyetlerini azaltıcı tedbirler almak.
4 - Piyasada fiyat istikrarını sağlayıcı
müdahalelerde bulunmak.
5 - Uygulama için bir fon oluşturmak ve
bunu finanse etmek.
6 - Destekleme, depolama, girdi gibi
yardımlarını dağıtmak.
7 - Üyeleri ve üretimlerini kayıt altına
almak.
Aslında açlığın, savaştan daha büyük
yıkımlara neden olduğu gören nesiller
açısından tarıma büyük destekler vermek gayet normal bir tutumdur.
Avrupa Birliği’nde tarım sektörü, her
üye ülkeye ortak yükümlülükler getiren
Ortak Tarım Politikası (OTP) ve Ortak
Balıkçılık Politikası (OBP) adı verilen
yöntemler ile idare edilmektedir. Kırsal kalkınmanın da içinde yer aldığı bu
politikaların uygulanabilmesi, Ortak
Piyasa Düzenleri (OPD) adı verilen bir
sistemin işletilebilmesi ile yakından
ilişkilidir. Ürün veya ürün gruplarına
ilişkin Ortak Piyasa Düzenleri; üretim,
destekleme, işleme, pazarlama, dış ticaret, stoklama, kalite standartları ve
üretici örgütlenmesi gibi konularda
hükümler içermektedir. Kooperatifler,
üretici örgütlenmesi ile ilgili işte bu
noktada ortaya çıkmakta ve sistemin
işleyişi açısından çok önemli roller üstlenmektedirler.
Yani sonuçta kaybedenin olmadığı bütün tarafların kazandığı bir durum ortaya çıkmaktadır.
8 - Ürünlerin işlenmesi ve atıkların değerlendirilmesinde çevreyi koruyucu
tekniklerin uygulanmasını sağlamak.
9 - Su ve toprak kaynakları ile peyzajın
korunması ve biyolojik çeşitliliğin sürdürülmesine yönelik uygulamaları teşvik etmek.
AB Komisyonu açısından bu sorunun
cevabı; verilen desteklere ve uygulanan
politikalara ait verilerin doğruluğunu
arttırmak ve kararların uygulanabilirliğini sağlamak olarak açıklanabilir. Yani
AB Komisyonu, verilen paraların doğru
yere harcandığının izlenebilirliğini ve
bildirimlerin güvenilirliğini arttırmaya
çalışmaktadır.
Bu konuda, üye devlet açısından da bir
çıkar söz konusudur. AB Komisyonu’na
hesap verme durumunda olan üye devletler, OPD uygulanmasından sorumlu
çeşitli kurum ve kuruluşların görevlerinin bir kısmını üretici örgütlerine
devrederek sahada büyük kolaylıklar
ve maddi kazançlar sağlanabilmektedir. Örneğin Üye ülkeler teşvikler karşılığında OTP hedeflerine ulaşabilmek
için piyasa müdahalesi ve girdi desteği,
standartlara uyum kontrolü, arzı düzenleme ve denetleme, çevreyi koruma
ve kırsal kalkınma gibi konularda aldıkları önlemleri üretici örgütleri aracılığı
yürütmektedirler
Burada üretici açısından da bir takım
faydalar bulunmaktadır. AB üyesi hiçbir ülkede üreticilerin bir örgüte üye
olmaları yönünde yasal zorunluluk yoktur. Buna rağmen, üreticiyi örgütlenmeye zorlayan faktörler vardır. Burada
en önemli faktör, serbest piyasa koşullarında pazar baskısıdır. Üreticinin;
piyasalarda uygun fiyatı bulabilmesi,
üretimlerini yönlendirebilmesi, standartlara uyabilmesi ve alıcılar karşı-
AB ülkelerinde üretici örgütleri; sayısal
açıdan küçülürken, ekonomik anlamda
büyümeye başlamışlardır. Global yapı
karşısında örgütler sınır aşan işbirliği
ve faaliyetlere önem vermeye başlamışlardır. Örgütlerin AB politikaları çerçevesinde faaliyetlerini sürdürmelerinde
sahip oldukları teknik ve ekonomik
kapasite ön plana çıkmıştır. Ülkemizde
de örgütleri bu yapı içinde etkinlikleri
kapasitelerinin arttırılması ile yakından
ilgili olacaktır.
Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde olan
ülkemiz, AB’ne tam üye olduğunda diğer bütün ortak sorumluluk ve politikalarda olduğu gibi OTP ve OBP’nı da
benimsemek ve bunları milli tarım politikasının üstünde uygulamak zorunda
olacaktır. Bu politikaların uygulama
yöntemi olan OPD’de AB mevzuatında
belirtilen minimum sınırlar dahilinde
aynen uygulanacaktır.
OPD’nin Türkiye’de uygulanabilmesi
için oluşturulacak idari yapılanmada;
öncelikle mevcut potansiyelin ne olduğunun bilinmesi ve bundan nasıl faydalanılabileceğinin iyi tespit edilmesi,
bunun üzerine eksik kalan yapıların
AB’dekine benzer bir şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. İşte bu noktada; mevcut üretici örgütlerine önemli
görevler düşmektedir. Bu nedenle ülkemizdeki üretici örgütlerinin, Avrupa
Birliği üyesi ülkelerindeki emsalleri ile
aynı sorumlulukları üstlenebilecekleri
bir yapıda olmaları sağlanmalıdır. Burada üretici adına yapılacak işlerin yine
üretici tarafından yapılması en doğru
yaklaşım olacağı dikkate alınırsa; en
büyük sorumluluk üretici örgütlerinin
olacaktır.
̇
̇ Mayıs 2012
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Kastamonu Veteriner Hekimler Odasıyla
Kastamonu Köy-Koop Birliği arasında
işbirliği protokolü imzalandı. »»Köy Koop Başkanı Erol Akar ile Kastamonu Veteriner Hekimler
Odası Başkanı İlhan Uzun arasında işbirliği protokolü imzalandı.
Kastamonu Ticaret Borsası toplantı salonunda düzenlenen işbirliği protokolünde
konuşan Kastamonu Köy-Koop Başkanı
Erol Akar, "Dünyada ve Türkiye'nin gelişmiş bölgelerindeki gelişmiş kooperatifçilik
hadisesi maalesef Kastamonu'da çok gecikmeli olarak başlatılabildi” dedi.
Akar, 1995 yılına kadar olan sürede kooperatiflerimiz vardı. Ama bu kooperatiflerimiz yalnız başına kendi imkanlarıyla kendi
ölçekleriyle bir şeyler yapma çabası içersindeler.” diyerek sözlerine şöyle devam etti:
“Her türlü koordinasyondan uzak, ciddi
manada kooperatifçiliğimizin gelişmesini
sağlayacak fırsatlar, imkanlar veya alt yapı
ile organizasyon ve koordinasyon sağlanabilmesi gibi sorunlarımız vardı. 1995 yılında Köy-Koop birliğini faaliyete geçirdiklerinde iki tane konu üzerinde bizler özellikle
bölge şeklinde, veyahut işletme müdürlüğü
bazında 1-2 kooperatif bu hizmetleri götürebilme noktasına doğru taşıyabilmemiz
lazım ki finansal yönden, hizmet kapasitesi yönünden, diğer konularda daha büyük
çaplı hizmetler verilebilsin. Dolayısıyla
bunları artık hepimizin dikkat almasında
yarar var."
Alman Kooperatifler Konfederasyonunda
Proje Müdürü Handan Avşar ise, Kastamonu'daki kooperatifçiliği küçümsememek
gerektiğini, Kastamonu'nun hem ormancılık alanında olsun hem de hayvancılık alanında önder iller arasında bulunduğunu ve
bu bakımdan Kastamonu'nun kooperatif
bakımından iyi durumda olduğunu söyledi.
Konuşmaların ardından merkez ve ilçelerden gelen kooperatif başkanlarına sunum yapıldı. Sunumdan sonra Kastamonu
Bakanlık, Balık Varlığını Kurtarmak
İçin Tekne Sayısını Azaltacak
»»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, balıkçılıkta aşırı ve bilinçsiz
avlanmaya karşı harekete geçti.
Balık varlığının korunmasına yönelik çalışma başlatan Bakanlık, denizlerde avlanan 20 binin üzerindeki tekne sayısının azaltılmasını hedefliyor. Balıkçılardan gelen talep üzerine 2012 destekleme
programına dahil edilen uygulamayla, sektörden
ayrılmak isteyen tekne sahipleri desteklenecek.
Uygulama Türkiye'deki avlanma
kapasitesinin yüzde 90'ına sahip
olan 12 metre ve üzerindeki tekne
sahiplerini kapsıyor.
Balıkçılığı bırakmak isteyen tekne sahipleri,
gemi boyuna göre bakanlıktan destekleme alacak. İlk defa hayata geçecek uygulama ile 12
metre ve üzerindeki balıkçı gemilerinin yüzde 5
azaltılması hedefleniyor. Toplam av miktarının
yüzde 10'una sahip 12 metrenin altındaki gemiler ise uygulamanın dışında tutuluyor.
Av miktarı aynı kalmasına rağmen 2002 yılına
kadar sürekli artış gösteren tekne sayısı, denizlerdeki balık varlığını tehlikeye atıyor. Aşırı tekne sayısı sektörde faaliyet gösteren balıkçıları da
olumsuz etkiliyor.
Denizlerde aşırı avlanmanın
önüne geçmek isteyen Bakanlık,
balıkçılığı bırakmayan isteyen
teknesi sahiplerine mağdur olmadan
sektörden ayrılma imkanı sunuyor.
çalışmaya başladık. Bunlardan bir tanesi
sütle ilgili pazarlama faaliyetleriydi. Diğeri
de ormanla ilgili faaliyetler yer aldı" dedi.
Kastamonu'da kooperatifçilik düzeyinde
bir eğitim sorunu olduğuna dikkat çeken
Akar, şöyle konuştu: "Kooperatiflerimizle
birebir ilgilenip kooperatiflerin performansını nasıl geliştiririz? kooperatifleri daha
iyi noktalara nasıl taşıyabiliriz? Onlarla
daha farklı nasıl hizmetler yürütebiliriz?
şeklinde çalışma dönemini de başlatmış
oluyoruz. Kooperatiflerimiz çeşitli sorunları var. Bunların başında çok küçük birimler
halinde kaldık. Kooperatifi olan bir köye
gittiğimizde artık göç veriyoruz. Göç vermekten sadece nüfusun diğer bir kalanını
bir yere taşımız olmuyoruz. Ekonomisini
de son derece etkiliyor. Orman üretiminde
artık öyle bir noktadayız ki gidişatımız iyiye
doğru gitmiyor. İş yaptıracak, çalıştıracak
adam bulmakta iyice zorlanmaya başladık.
Biz artık bu birim kooperatifleriyle yani
küçük kooperatiflerle bir yere varamayacağız. Bunun için bir havza bazında veya bir
Köy-Koop Başkanı Erol Akar ile Kastamonu Veteriner Hekimler Odası Başkanı İlhan
Uzun arasında işbirliği protokolü imzalandı.
Protokolle, veteriner hekimler
odasına bağlı hizmetli veteriner
hekim, kooperatif ortaklarına
asgari ücret tarifesinden % 25
indirimli hizmet verecek
Köy Koop Başkanı Akar, bu protokolle hekimlerden alacakları hizmet oranını arttırmayı hedeflediklerini, Kastamonu’da
kurumlar arası işbirliğinin sağlanması adına bu protokolün iyi bir örnek olduğunu
söyledi.
Kastamonu Veteriner Hekimler Odası Başkanı İlhan Uzun ise, amaçlarının burada
en iyi en kaliteli ve en güzel hizmeti zamanında verebilmek olduğunu ifade ederek,
"Kastamonu'da iki kişiyi bir araya getirmek
mümkün değil. Fakat biz bunları artık kırmak istiyoruz" dedi.
Kırmızı Et Üretimi İstatistikleri
»» Kırmızı et üretimi ile ilgili istatistikleri yayınlayan TÜİK 2012
yılına ait Ocak-Şubat-Mart aylarını içeren üretim rakamlarını
açıkladı.
Kırmızı Et Üretim İstatistikleri,
1. Dönem 2012
Üçer aylık dönemler halinde yayımlanmaya başlanan kırmızı et üretim istatistikleri,
hayvansal ürünleri girdi olarak kullanan
sanayinin NACE Rev.2’ye göre 10.11 ve
15.11 başlığı altında faaliyet gösteren işletmelerden derlenmektedir.
Kırmızı et üretimi 171 465 ton
Toplam kırmızı et üretimi, kurban bayramını içeren bir önceki döneme göre %37,5
oranında azalırken, bir önceki yılın aynı
dönemine göre %8,6 oranında arttı.
Sığır eti üretimi 149 722 ton
Sığır eti üretimi, kurban bayramını içeren
bir önceki döneme göre %32,6 oranında
azalırken, bir önceki yılın aynı dönemine
göre %12 oranında arttı.
Koyun eti üretimi 17 330 ton
Koyun eti üretimi, kurban bayramını içeren bir önceki döneme göre %56,4 oranında azalırken, bir önceki yılın aynı dönemine göre %12,7 oranında azaldı.
7
Balıkçılığın ekonomik sürdürülebilirliğine de
olumlu yansıyacak proje, balıkçılık yapmaya devam eden tekne sahiplerinin de ekonomik olarak rahatlamasına yardımcı olacak. Aynı zaman-
da sürdürülebilir avcılığın sağlanmasına yönelik
bir adım olarak değerlendirilen uygulama ile av
ile av gücü arasındaki dengenin kurulmasına
katkı sağlanacak. Bu sayede denizlerdeki balık
varlığı da korunmuş olacak.
Kendi istekleri ile desteklemeden faydalanarak
gemilerini avcılıktan çıkaracak gemi sahipleri,
geminin tüm haklarını Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'na devredecek. Bakanlık bu gemileri çeşitli amaçlarla kullanmayı planlıyor.
Gemilerin bir kısmını su ürünleri araştırma
kuruluşlarına veya üniversitelere vermeyi planlayan bakanlık, bir kısmını da TİKA aracılığıyla
Afrika ülkelerinden bazılarına yardım amaçlı
verecek. Kullanılamaz durumda olan gemileri
ise Makine Kimya Endüstri Kurumu tarafından
hurda olarak değerlendirilecek. Uygulama sonuçlarına göre, projenin sonraki yıllarda da devam ettirilmesi planlanıyor.
8
̇
̇
Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Süne’nin Gen Haritası Çıkartılıyor!
»»Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü araştırıcıları ülkemizin ve Ortadoğu’nun en önemli tahıl zararlılarından Süne’nin gen
haritasının çıkartılmasında büyük bir adım attı.
Tübitak tarafından desteklenen ve Kanada Tarım
Bakanlığı araştırıcıları ile ortak yürütülen proje kapsamında pek çok yeni gen bulundu.
ma ekibi hangi genlerin bu
proseste rol aldığını bulmaya
başlamış. Dr. Güz, bu reaksiyonların ardındaki fizyolojik
ve biyokimyasal mekanizmalar hakkında bilinenlerin
dünyada çok az olması nedeniyle mevcut projenin bu
alana önemli bir katkısının
olacağına inanıyor.
Süne malum yurdumuzda ve pek
çok Ortadoğu Asya ülkesinde
başta buğday olmak üzere pek
çok hububatın ana zararlısı
konumunda.
Popülasyon yoğunluğunun yüksek olduğu yerlerde, mücadele yapılmadığı zaman süne zararı
% 100’e varan oranlara ulaşabilmekte. Geçmiş
yıllarda devlet tarafından yürütülmekte olan
uçakla kimyasal ilaç uygulamaları ise hedef
alınmayan pek çok canlının da ilaçlamadan
etkilenmesi nedeniyle yasaklandı ve üreticiler
süne ile kendileri mücadele etmeye başladı.
Tarım ilaçlarının neden olduğu çevre kirliliği,
hedef alınmayan organizmaların ölümü ve zararlılarda direnç gibi sorunlar nedeniyle süne
de alternatif mücadele araştırmaları bu süreçte hız kazandı. Süne’de alternatif mücadele
yöntemleri üzerine olan araştırmalarda parazitoit ve entomopatojen funguslar gibi bazı
faydalı etmenler denense de Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü
Böcek Moleküler Biyolojisi Araştırma Ekibinden Dr. Nurper Güz, Dr. Umut Toprak ve
Prof. Dr. Oktay Gürkan yepyeni bir strateji
geliştirmeyi hedefliyor. Bu stratejide sünenin
biyolojik döngüsündeki fizyolojik farklılıkların
genetik kökeni araştırılarak moleküler tekniklerle yeni bir mücadele stratejisi geliştirilmesi
hedefleniyor.
Araştırma ekibinden Dr.
Umut Toprak ise, kışın dağlardaki çok düşük hava sıcaklığında bile sünenin yaşamına
devam edebildiğine dikkat çekerek projedeki başka bir yönü
vurguluyor. Nitekim grubun
Ecem Konca, Dr. Umut Toprak, Dr. Nurper Güz,
yaptığı araştırmalar sünenin
Prof. Dr. M. Oktay Gürkan, Aslı Dağeri
kışın donmaya dayanımı sağlayan
arabalarımızdaki
antifrizler gibi bir antiNitekim sünelerin yaşamı aktif ve pasif olmak
friz
proteini
kodladığını
ve bu proteinin kışın
üzere iki döneme ayrılmakta. Aktif dönem yakböceğin
donmasını
engellediğini
gösteriyor. Dr.
laşık 3-4 ay sürüp özellikle ilkbahar sonu ve yaz
Toprak,
donmaya
dayanım
sağlayan
bu proteidöneminde tarlalarda bitki üzerinde beslenen
nin
kültür
bitkilerine
aktarılarak
dona
dayanıklı
süne bireylerinden oluşurken pasif dönem ise
bitkiler elde edilebileceğine de dikkat çekiyor.
ortalama 7 ay olup sonbahar ile dağlara göçüp,
kış mevsiminin tamamını ve ilkbaharın bir kısmını dağlardaki kışlaklarda uyku (diyapoz) halinde geçiren bireylerden oluşmakta.
Araştırma ekibinden Dr. Nurper Güz, kışın
gerçekleşen diyapozun sünenin biyolojisi açısından fizyolojik bir gereklilik olduğuna dikkat
çekerek, kışlayan süne bireylerinde aktif bir
beslenme olmamasına rağmen, bireylerin metabolizma faaliyetlerini sürdürerek yaşamına
devam edebilmelerinin belirli fizyolojik değişimleri gerektirdiğini belirtiyor.
Proje kapsamında yazın beslenen ve kışın dağlarda kar altında kışlayan süne bireylerinin yağ
dokularındaki genler tanımlanarak hangi genlerin kışın hangi genlerin yazın aktif olduğu
Prof. Dr. Dwayne Hegedus
bulunmuş durumda.
Kanada Tarım Bakanlığı Araştırıcısı
Burada ilginç olan nokta süne’nin
yaz esnasında biriktirdiği yağları
kışın çeşitli genleriyle enerji için
kullanması.
Nitekim kışlama öncesinde sünelerin ciddi
miktarda yağlandığı görülmekte. İşte araştır-
Araştırmalara Kanada’dan destek veren proje danışmanlarından Kanada Tarım Bakanlığı
Araştırıcısı Prof. Dr. Dwayne Hegedus ise,
“Süne her ne kadar Amerika kıtasında bulunmasa da benzer türlerin orada da yer aldığını
ve süneye ait elde edilen gen bilgilerinin çok
değerli bir kaynak teşkil edeceğini” belirtiyor.
Bakan Eker, Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü’nün
80. Genel Kurulu’na Katıldı
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker, bütün ülkelerin, dünya
hayvan sağlığı konusunda küreselleşmenin getirdiği yeni tehditlere karşı, uyanık ve
dikkatli olmaları gerektiğini söyledi.
Bakan Eker, Fransa’nın başkenti
Paris’te
düzenlenen Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü’nün 80. Genel
Kurulu’nda yaptığı konuşmada, örgütün, bu toplantıyla hayvan sağlığı konusunda dünyanın en etkili ve
kapsamlı buluşmasını sağladığını kaydetti.
Bakan Eker, tarihte hayvanların yol
açtığı bulaşıcı hastalıkların yarattığı
felaketlerin, doğal afetlerden daha
fazla zararlara yol açtığına dikkati
çeken Bakan Eker, 18. yüzyılın ilk
yarısında salgın hastalıklar yüzünden 200 milyon sığırın telef olduğunu, tarım üretiminin durmasıyla
açlık tehlikesinin ortaya çıktığını,
ekonomik ve sosyal yaşamın durma
noktasına
geldiğini günümüzde küreselleşmenin getirdiği
sorunlara dikkati
çekerek,
nüfus
artışının, özellikle
gelişmekte olan
ülkelerde güvenli ve kaliteli gıda ihtiyacına olan
talebi de artırdığını, hükümetlerin bu zorluklara karşı, üretimi artırma
yöntemlerini geliştirmek
için uğraştığını, ”Küresel
ısınma, insan sağlığını
tehdit eden ürünler, biyolojik çeşitliliğin sağlanması, uluslararası ticareti artırırken, gıda güvenliğinin sağlanması gibi konular
önemli tartışma konularını oluşturmaktadır” dedi.
Bakan Eker, sınır ötesine geçebilen bulaşıcı hayvan hastalıklarının,
uluslararası ticareti ciddi bir şekilde
engellediğini, ulaşıcı hayvan hastalıklarının gıda güvenliği ile ülkelerin
ekonomilerine ciddi bir tehdit oluşturduğunu tek çarenin bu konuda
ülkeler arasındaki yakın işbirliği ve
etkili bir kontrolün, olması gerektiğini söyledi.
Hayvan sağlığı konusunda üyelere sağladığı bilimsel ve teknik tavsiyelerle Dünya Hayvan Sağlığı
Örgütü’nün önemli rol oynadığını
belirterek, Türkiye olarak 84 yıldır
bu örgütün üyesi olmakta büyük
gurur ve mutluluk duyduklarını,
bu işbirliğinin kesintisiz sürmesini
arzu ettiklerini belirten Bakan Eker;
“Yeni küresel sorunlar ve gıda güvenliği” gibi konuların daha fazla ön
plana çıkmasının veteriner hekimlerin sorumluluk alanlarını da doğal
olarak genişlettiğini, ”Gıda güvenliği, kamu sağlığı, organik gıda ve çevre güvenliği, biyotıp gibi konuların
araştırma alanlarının genişlemesi,
bu mesleğin artık çok disiplinli ve
evrensel bir yaklaşım benimsemesi
ihtiyacını da açıkça ortaya koymaktadır” diye konuştu.
Bakan Eker, Dünya Hayvan Sağlığı
Örgütü’nün uluslararası ticarette
ortaya çıkan bulaşıcı hastalıkların
sonuçları ve risklerini düşürmek
için yaptığı bilgilendirme ve uyarı
mekanizmasının çok önemli olduğunu bildirerek, ”Türkiye olarak,
Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü’nün
çalışmalarından önemli ölçüde yararlanıyoruz. Türkiye’deki veterinerlik hizmetlerinin geliştirilmesinde de yine örgüt önemli destek
vermektedir” dedi.
Tabi bütün konu dönüp dolaşıp bu bilgilerin
süne mücadelesinde nasıl kullanılabileceğine
geliyor.
Dr. Toprak bu noktada “Sünenin fizyolojisinde
hayati olan gerek kışın ihtiyaç duyulan enerjiyi sağlayan yağ dokularının gerekse de kışın
dona dayanımı sağlayan anti-friz proteinlerinin böcek tarafından kullanımının bazı moleküler tekniklerle engellenerek sünenin biyolojik döngüsünün kırılabileceğini” belirtiyor
ve “bu konseptin sadece süneyi etkileyeceğini
ve çevre açısından güvenli olacağını” ekliyor.
Proje araştırıcılarından Prof. Dr. Oktay
Gürkan ise geliştirilecek mücadele stratejisinin “Entegre Zararlı Yönetimi” çalışmalarıyla
da uyumlu bir şekilde kullanılabileceğini ve bu
şekilde mücadeledeki başarı şansının daha da
artırabileceğine dikkat çekiyor.
Yakın zamanda araştırma
sonuçlarını prestijli bilim
dergilerinde yayınlamaya
hazırlanan proje ekibi, bu yeni
keşiflerinin tüm dünya bilim
adamlarına tanıtılması için
bu yıl Ağustos ayından Güney
Kore’de düzenlenecek olan Dünya
Entomoloji Kongresine de davet
edilmiş durumda.
Araştırma kapsamında Bitki Koruma Bölümünde master ya da doktoralarını yapan öğrenciler de bulunuyor. Doktora öğrencilerinden Aslı Dağeri, master öğrecilerinden Ecem
Konca bu kapsamda Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümünde çalışmalarına devam ederken, diğer doktora
öğrencilerinden Mouzghan Mousavi ise şu an
Kanada Saskatoon Research Centre’da Prof.
Dr. Dwayne Hegedus’un moleküler genetik laboratuvarında çalışmalarına devam etmekte.
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Çolak ise, fakülte yönetimi olarak biyoteknolojik çalışmalara oldukça
önem verdiklerini ve Bitki Koruma Bölümünde devam ettirilmekte olan süne projesinin bu
anlamda tarımsal biyoteknoloji ve süne mücadelesi alanlarına önemli katkılar sağlayabileceğine inandığını belirtiyor.
Buğdayda Büyük Tehlike
»»Rüzgârla hızla yayılan bir mantar türü küresel
buğday üretimini tehdit ediyor.
Buğday üretimi tehlikeye
sokan bu yeni mantar
türünün
milyonlarca
insanı açlığa sürükleyebileceği belirtiliyor.
Tarım ürünlerine zarar veren hastalıklarla
mücadelede
sağlanan
büyük başarılar üzerine
kaynakların bir bölümü
başka alanlara kaydırıldı. Ancak büyük başarıların ardından rehavetle
birlikte geri gelen hastalıklardan biri de buğdayda kara pas olarak bilinen gövde mantarı oldu.
Son olarak 35 yıl önce Avustralya’da görülen bu mantarın kökünün kazındığı düşünülürken hastalık Uganda’da başgösterip hızla yayılmaya başladı. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü FAO, Afrika, Ortadoğu ve
Asya’da toplam 29 ülkede, dünya buğday üretiminin üçte birine denk gelen ürünün, Ug 99 mantarından etkilendiğini ya da risk altında olduğunu
bildiriyor.
Rüzgarla hızla yayılan mantarın grip virusü gibi sürekli evrim geçirdiği ve
dünyadaki buğday türlerinin bu salgına karşı savunmasız olduğuna dikkat çekiliyor. Büyük kayıplara yol açan salgının küresel boyuta ulaşması
halinde son dönemde hasattaki azalma yüzünden yükselişe geçen buğday
fiyatlarını daha da artıracağı belirtiliyor. Fiyatlardaki artışın gıda güvenliğini azalttığını vurgulayan gözlemciler gıdanın etkili bir koz haline geldiğine ve tarımsal üretimi güçlü olan ülkelerin küçük bir hareketinin bütün
ülkeleri etkilediğine vurgu yapıyorlar.
Hastalık yüzünden milyonlarca insanın açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceğine dikkat çeken uzmanlar derhal harekete geçilerek tedbir alınması gerektiği uyarısında bulunuyor.
̇
̇ Mayıs 2012
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
SÜT HAKKINDAKİ DOĞRULAR VE YANLIŞLAR
»»Süt, çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimi ve yetişkinlerin sağlıklı bir yaşam sürmeleri için
gerekli besin maddelerini bileşiminde yeterli ve dengeli biçimde bulunduran bir üründür.
Sütün beslenme ve sağlıkla ilgili, bu güne kadar bilinen özelliklerine yenileri eklendikçe, değeri daha fazla artmaktadır. Gelişmiş ülkelerde artan meşrubat tüketimine
karşı sütü cazip kılmak, gelişmemiş ülkelerde de hayvansal protein ihtiyacını karşılamak üzere kampanyalar ve okul sütü
programları yürütülmektedir. Buna rağmen sütle ilgili yanlış beyanlar toplumların gündemini meşgul etmekte ve bu da
insanların kutu sütü, hazır yoğurt gibi süt
ürünlerine karşı olumsuz bir tutum geliştirmelerine neden olmaktadır. Bu yanlışlardan bazıları şöyle sıralanabilir:
• Süt kalp krizi riskini artırır!
Süt, kalp hastalığına yol açmaz. Kalp
hastalığı riskini artıran faktörlerden birisi yağlı yiyeceklerin tüketimidir. Dolayısıyla, az yağlı süt ürünlerini tüketmek
suretiyle sütten beklenen yarar sağlanabilir. Ancak, sürekli olarak az yağlı ya da
yağsız süt ve ürünlerini tüketmenin A ve
D vitaminlerinde eksikliğe yol açabileceği unutulmamalıdır.
• Süt ve ürünleri kilo problemine
yol açar!
Kilo sorunu değişik faktörlerden kaynaklanabilir. Bu faktörlerden en önemlisi, vücudun ihtiyaç duyduğundan daha
fazlasının tüketilmesi ve harcanmayan
enerjinin yağ halinde depolanmasıdır.
Yetişkinler, az yağlı ya da yağsız süt ve
ürünlerini tüketmek suretiyle dengeli bir
beslenme tarzı izleyebilirler.
• Süt astıma yol açar!
Normal bireylerde süt astıma yol açmaz.
Ancak, bebeklik çağında süt alerjisi olan
bireylerde daha ileriki yaşlarda astıma
yakalanma riski ortaya çıkabilir. Süt içtikten sonra, bazı insanların ağız ve boğazlarında ince bir katman halinde süt
bulaşığı kalır. Sütün normal kremamsı
dokusundan ibaret olan bu kalıntı, ancak, aşırı derecede süt alerjisi olan bireylerde sorun yaratabilir.
• Çiğ sütte sindirim sistemi için yararlı bakteriler vardır!
Çiğ süt, insanlarda hastalıklara (kimisi
ölümcül) yol açan mikroorganizmalar
için (Escherichia coli , Salmonella, Coxiella burnetti Mycobacterium tuberculosis, Staphylococcus aureus gibi) iyi bir
• Ispanak kalsiyum yönünden süt
kadar zengin bir gıdadır!
Bir bardak sütteki kalsiyum ancak 16
kase ıspanak tüketimiyle karşılanabilir.
Pastörize süt osteoporoza karşı korunmada etkili değildir.
Prof.Dr. Asuman Gürsel KIRAL
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Süt Teknolojisi Bölümü
[email protected]
gelişme ortamıdır. Çiğ sütteki bakteriler
bağırsaklar için yararlı (probiyotik) bakteriler değildir. Bir mikroorganizmanın
probiyotik olması için patojen olmaması ve insan kökenli (insanların bağırsağında rastlanan türden) olması gerekir.
Çiğ sütteki bakteriler, tipik olarak, insan
kökenli olmayan bakterilerdir. Bunlar,
süte, enfekte meme dokularından (örneğin, mastitise yakalanmış hayvanlardan), süt hayvanının çevresinden (örn.,
toprak, su, ahır) ve sağım makinasından
bulaşan bakterilerdir. Çiğ süt tüketimini savunanlar, bifidobakteriler olarak
bilinen bakterilerin çiğ sütteki yararlı
bakteriler olduğunu belirtmektedir. Bu
bakteriler, normal olarak, insanlar ve
hayvanların bağırsak florasını oluşturan
bakteriler arasında yer almakta, dolayısıyla dışkıda bulunmaktadır. Gerçekte,
hijyenik kurallara uyularak üretilen çiğ
sütte bifidobakterilerin bulunmaması gerekir. Çiğ sütte bifidobakterilerin varlığına rastlanması, o sütün fekal bulaşmaya
uğradığını ve kötü hijyenik koşullarda
sağıldığını belirtmektedir.
• Çiğ sütte sindirimi kolaylaştıran
daha fazla enzim vardır !
Sütte, birçok enzim doğal olarak bulunmaktadır. Bunların bir kısmı proteolitik
ve lipolitik karakterde enzimlerdir. Sütteki doğal ya da bakteriyel proteazların
insanlarda, proteinlerin sindiriminde,
fizyolojik rolü olduğuna dair herhangi
bir bulgu mevcut değildir. Sütte doğal
olarak bulunan başlıca lipolitik enzim
ise lipaz’dır. Sütteki lipidlerin parçalanması üzerinde lipaz enziminin fizyolojik
herhangi bir rolü bulunmamaktadır. Süt
lipidlerinin parçalanması, sindirim sisteminde, mide ve pankreastan salgılanan
lipazlar yardımıyla gerçekleşmektedir.
Pastörize sütün osteoporoza karşı etkili bir koruma sağlamadığı ya da çiğ sütün osteoporoz açısından daha iyi bir
gıda olduğuna dair iddiaları kanıtlayan
herhangi bir bilimsel çalışma bulunmamaktadır. Pastörizasyon işlemi, sütteki
kalsiyum miktarını ve kalsiyumun biyoyarayışlılığını etkilememektedir.
9
21 Mayıs Dünya Süt
Günü Kutlandı
»»Uluslararası sütçülük federasyonu' nun
1956 yılında aldığı bir karar gereğince,
21 mayıs günü, federasyon'a üye tüm
ülkelerde "dünya süt günü" olarak
kutlanıyor.
Bu çerçevede, 21 mayıs dünya süt günü' nün içinde bulunduğu 21–25 mayıs tarihlerini kapsayan hafta, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı tarafından "süt haftası" olarak ilan
edildi. Hafta dolayısıyla Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı' nca süt tüketimini artırma kampanyası da başlatıldı.
21 Mayıs Dünya Süt Günü Atatürk Orman Çiftliği Sergi ve
Müze Salonu'nda düzenlenen Süt Pikniğiyle kutladı
• Laktozu sindiremeyen (laktoz intolerant) bireyler süt ve ürünlerini
tüketemez!
Laktoz intoleransı, süte karşı gösterilen
alerjik reaksiyon değildir. Laktozun (süt
şekeri) sindirim sisteminde parçalanma
şekliyle ilgili bir husustur. Normal koşullarda, laktoz ince bağırsakta laktaz
enzimi olarak adlandırılan bir enzim
yardımıyla parçalanmaktadır. Laktoz intolerant bireylerde ise, laktaz enziminin
aktivitesi düşük düzeyde olduğu için, laktoz parçalanamadan kalmaktadır. Laktoz
intoleransı olan bireyler, süt ürünlerini
tüketebilirler. Bu bireylerin günde 11 g
kadar laktoz tüketebilecekleri kabul edilmektedir. Ancak, günlük 200-250 ml süt
tüketimine karşılık gelen bu miktarın
herhangi bir yan etkiyle karşılaşmadan
sindirilebilmesi için, gün içerisine bölünen miktarlar halinde ve yemeklerle birlikte alınması önerilmektedir. Bu konuda
izlenebilecek diğer bir yol, laktozu daha
az olan ürünleri, örneğin, laktozu parçalanmış içme sütü (tercihan tam yağlı),
çikolatalı süt, yoğurt ve sert peyniri tüketmektir.
Sonuç olarak, sütün çiğ halde tüketilmesinin sağlık açısından pek çok tehlikesi bulunmaktadır. Kutu sütleri, ister
pastörize isterse UHT sterilize süt olsun,
besleyici değerleri çiğ süte yakın, sindirimleri kolay ürünlerdir. Süt, 1 yaşına
kadar olan bebeklerle bazı metabolik
rahatsızlıkları olan ya da süte karşı aşırı
duyarlı bireyler hariç, normal ve sağlıklı
çocuklar ve yetişkinler için dengeli ve yeterli bir besin kaynağıdır.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Atatürk
Orman Çiftliği’nde (AOÇ) yapılan Dünya Süt Günü kutlamalarına katıldı.
Kutlama etkinliklerinde süt ve süt ürünlerinin dağıtımı,
yarışmalar ve inek sağımı yer aldı. Stantları gezen Bakan
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker;. 21 Mayıs
1956 yılından bu yana dünyada süt gününün kutlandığını
belirterek, dengeli ve sağlıklı beslenme için süt, et, balık
ve yumurtadaki hayvansal protein tüketiminin çok önemli
olduğunu, bunların içinde de en önemli ve faydalı besinlerden birinin süt olduğunu söyledi.
İçerdiği, protein, kalsiyum, fosfor, vitamin ve mineraller
açısından, bebeklikten çocukluğa, erişkinlikten yaşlılığa
insan ömrünün bütün dönemlerinde süte ihtiyaç bulunduğunu anlatan Eker, sütü başta çocuklar olmak üzere kadın erkek herkesin tüketmesi gerektiğini ifade etti.
Türkiye'de 13,5 milyon ton süt üretildiğine işaret eden
Eker, göreve geldiklerinde 8 milyon ton süt üretildiğini,
bunun önemli bir artış olduğunu belirtti.
Eker, çocuklara, gazlı, boyalı, asitli, şekerli içecekler yerine süt tüketme tavsiyesinde bulundu.
Bakan Eker, anne babaların da sadece çocuklarına ''süt iç''
demekle kalmaması gerektiğini, örnek teşkil etmek inandırıcı olmak için annelerinin kendilerinin de süt içmesini
tavsiye etti.
“Tohum biyolojik bir silahtır”
Türkiye'nin yeni keçi ırkı 'Bolacalı' basına tanıtıldı!
»» İstanbul’da “Şifa Veren Bitkiler” konferansına katılan Prof. Dr.
İbrahim Saraçoğlu, “Tohum, biyolojik bir silahtır” dedi.
»»Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Veteriner Fakültesi'nce hazırlanan
proje kapsamında, Amerika ve Van'da yetiştirilen iki keçi türünden, suni
tohumlama yöntemi ile yeni bir ırk elde edildi.
Prof.Dr. İbrahim Saraçoğlu; “Lale kültürünün Hollandalılara kaptırıldığını,
Osmanlı’nın 700-750 yıllık otacı kültürü var. Bitkiler, otacı, aktar kültürü
Türkiye’nin bundan 1 yıllık kaybı 38
milyar dolar. Sarıkantaron bitkisini biliyorsunuz. Türkiye’den gidiyor bu bitki.
Özellikle Batı Karadeniz ve Ege bölgesinde bulunur. Biraz sıkıntılı, biraz depresif
haliniz varsa sarıkantaron bitkisini kullanın. Ama bu bitki bizden Almanya’ya
gidiyor. Kilosu 55 kuruştan Türkiye’den
toplanıyor.” dedi.
Köküyle Söküp Götürüyorlar
Prof.Dr. İbrahim Saraçoğlu, “Çok acı bir
şey. Köylüler bunu makasla kesmiyor.
Köküyle söküp götürüyorlar. Çünkü değerini bilmiyorlar. Anadolu boşaldı. Ama
göreceksiniz Anadolu’ya bir hücum başlayacak. Bu göç başladığında tohumlarımızı
bulamayacağız. Bir şeyleri ekip, biçmemiz
lazım. Tohum yok. Tohum biyolojik bir
silahtır. Onun yapısını öyle bir değiştirirsiniz ki kansere de, MS’e de neden olur.
Birçok hastalığa sebebiyet verir. 28 Ağustos 2009′da Hüseyin Çubukçu diye bir
vatandaş ki bunun gibi binlercesi bana
geliyor. ‘Hocam ben Amerika’ya sık sık
gidip, geliyorum. Şimdi gümrükte tohum
getirdiniz mi? diye soruyorlar bana’ dedi.
Bakın uyuşturucu, silah mı getirdin diye
sormuyorlar. Çünkü tohum çok tehlikeli
bir silahtır.”
Prof.Dr. Saraçoğlu, “Aile içi dengeden
tutun, siyasi dengelere kadar, dengeyi
bozduğunuz zaman sorunlarla karşılaşırsınız. Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesine gittiğinizde patlıcan çok tüketilir.
Fakat bu insanlar, musakkasını, kebabını
yedikten sonra üzerine karpuzunu tüketirler. Siz şimdi bu yörenin insanlarına
mangoyu, kiviyi, ananası yedirirseniz, bu
üç meyve de tropik meyvedir. O insanların sağlığını bozarsınız.”
YYÜ Veteriner Fakültesi Öğretim Görevlisi Dr. Memiş Bolacalı ve 5 kişilik araştırma grubu tarafından yaklaşık bir yıl önce ''Kıl keçisi ve boer melezi
keçilerin çeşitli verim özelliklerinin araştırılması''
konulu proje hazırlandı.
Proje kapsamında, Amerika'da yetiştirilen boer
cinsi keçi ile Van'da yetiştirilen 60 kıl keçisini suni
tohumlama yöntemi ile melezleyen Bolacalı ve
araştırma ekibinin çalışması meyvelerini vermeye başladı. Uygulama alanı taşlık ve dağlık arazi
yapısına sahip Çatak ilçesi olarak seçilen projede,
suni tohumlama yapılan dişilerden ilk etapta 5'i
yavruladı.
Türkiye'nin 'yeni keçi ırkı' olarak tanıtılan keçi türüne ise ''Bolacalı'' adı verildi.
Dr.Bolacalı, anavatanı Güney Afrika olan ve
Amerika'da da yetiştirilen boer cinsi keçileri, et
veriminin yüksek olması nedeniyle tercih ettiklerini, ergin erkek keçilerin canlı ağırlığının 150 kilograma kadar çıktığını söyledi.
Bolacalı, suni tohumlama yöntemiyle yaptıkları
çalışma sonunda ilk etapta 5 yavrunun dünyaya
geldiğini bildirerek, bir haftalık süre içinde de yeni
yavruların doğacağını ve toplamda suni tohumlama yapılan 60 keçiden 55'inden yavru beklediklerini kaydetti.
Bolacalı, ''Projemizin bu noktaya gelmesi bizim
için çok önemliydi. Türkiye'ye yeni bir keçi ırkı
kazandırdığımız için ekip olarak çok mutluyuz.
Umut ediyorum ki bu ırkın yaygınlaşması ile ülkemizdeki kırmızı et ihtiyacını ve dışa bağımlılığı
en alt seviyeye düşüreceğiz. Projemiz, verilen desteklerle bundan sonrası için de kararılıkla devam
edecek'' dedi.
YYÜ Rektörü Prof. Dr. Peyami Battal öğretim elemanlarının Türkiye'ye kazandırdığı yeni keçi türünün ilçede ve bölgede yaygınlaşması için suni tohumlama yapılmasını olumlu bulduğunu söyledi.
Battal, ''Böyle bir keçi ırkının memleketimize,
Van'a kazandırılmasında görev alan öğretim elemanlarımıza teşekkür ediyorum'' diye konuştu.
10
̇
̇
Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Tire’de Süt İşleme Tesisi Hizmete Açıldı
Dr. Umut TOPRAK
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Bitki Koruma Bölümü
[email protected]
Tarladan Mektup Var!
»»Bu sayıdaki yazımızda köşemizi tarladan
gönderilen bir mektuba ayırıyoruz! Mektubu
gönderen aslında hepimizin tanıdığı birisi:
Peygamberdevesi olarak bilinen Mantis
religiosa!
Sözü Mantis’e bırakmadan önce kendisini
biraz daha tanıtalım. Mantis religiosa zararlı böceklerle beslenen bir faydalı olup,
doğal ekosistemin sevimli canlılarından.
Uzun boyunları ve dikenli yapıdaki adeta bir kıskaç gibi olan ön bacakları, yeşil
renkleri ve iri gözleriyle hepimizin doğada zaman zaman gördüğü sevimli avcı böcekler! Şimdi sözü daha fazla uzatmadan
Mantis religiosa’ya bırakalım!
“Sayın Üretici Abilerim ve Ablalarım!
Malum baharın gelmesiyle birlikte doğa
canlandı. Bizler ve diğer böcek kardeşlerimiz evlerimizden çıktık, bitkiler ise tüm
doğayı yemyeşil bir şekilde donattı. Baharı çok seviyoruz, ne de olsa doğa tüm
nimetlerini baharla birlikte hepimize ve
diğer gezegen sakinlerine sunuyor. Sular
çağlıyor, yiyecek bol oluyor! Biz Mantis’ler
avcılıkla geçinen böcekleriz, o açıdan bitki
yemeyiz. Hayatımızı diğer bazı zararlı böceklerle beslenerek kazanıyoruz. Aslında
siz üretici abi ve ablalarımızın yetiştirdiğiniz bitkileri yiyen diğer böcek arkadaşlarımıza çok da kızamıyoruz, ne de olsa
herkes işini yapıyor! Aslında doğanın o
güzel dengesi içerisinde her şey güzel bir
şekilde yürüyor.
Benim bu mektubu yazma gerekçem baharla birlikte tarımsal sahalarda uygulanan kimyasal tarım ilaçları üzerine. Çok
fazla uygulanan bu tarım ilaçlarından biz
faydalılar da olumsuzca etkileniyoruz.
Geçenlerde birkaç genç Mantis bundan
dolayı ne yazık ki zehirlendi. Biz anne ve
baba Mantis’ler olarak her ne kadar çocuk
Mantis’lere tarım ilacı uygulanan yerlere
girmeyin desek te çocuklar çok meraklı
oluyor ve ilaçlama sahalarına girebiliyor.
Bu durumdan aslında gelin böceği ve bal
arısı gibi kardeşlerimiz hatta kuşlar ve diğer bazı doğa sakinleri de oldukça olumsuz
etkilenmekte. Nitekim gelin böceği kardeşlerimiz de yaprak biti yemeyi çok seviyorlar ve ilaçlı sahalara girince zehirlenebiliyorlar. Bal arısı kardeşlerimiz ise çiçekten
çiçeğe konarak hem bitkilerinizi tozlaştırıyorlar hem de hepimizin çok sevdiği balı
üretiyorlar. Ama onlar da ne yazık ki aşırı
ilaç uygulamalarından oldukça rahatsız.
Geçenlerde bal arısı bir arkadaşım beni
bir uzaktan arı bir akrabasıyla tanıştırdı.
Onlar ise zararlı böceklere yavrularını
içeren yumurtalarını bırakarak yaşamını
devam ettiriyormuş. Siz sanırım onlara
parazitoit diyormuşsunuz.
Bu parazitoit arı ablamız, tarım ilaçlarının
direk zehirleyici etkisi bir yana yumurtasını koyabileceği zararlı böcek bulamadığından dert yandı ve yavrularının yeterince beslenemediğini söyledi. Tarımsal
ilaç uygulamaları sizin de ürünleriniz yetiştirmek için belki de gerekli ama bizim
gibi avcı ve parazitoitlikle geçinen faydalı
kardeşlerinizi destekler ve bizim etkinliğini artırırsanız aslında biz size çok iş
bırakmayız ve tarlanızdaki bir sürü yaprak bitini ve diğer zararlıyı yiyebiliriz ya
da parazitleriz. Geçenlerde bir gazetede
okuduk, bizim etkinliklerimizi artırarak
mücadele yapmayı düşünen bazı araştırıcı
abilerimiz ve ablalarımız bizi kullanarak
“biyolojik mücadele” adı verilen bir stratejiyi yaygınlaştırmaya çalışıyorlarmış.
Biz seve seve böyle bir ekip içinde çalışmak isteriz. Bu kapsamda bizim etkinliğimizi artırıcı önlemler alınamaz mı?
Mesela bizim için tarla kenarlarında özel
korunaklı küçük evcikler yapılamaz mı
içine de azcıcık mama konulamaz mı? Mesela o konuştuğum parazitoid abla, balla
besleniyormuş arazi kenarlarında bir tabak içinde biraz şekerli su ya da bal olsa
ne güzel olur diyor. Yani biz desteklenirsek dediğim gibi size çok iş bırakmayız ve
zararlı olan böcekleri azaltırız. Ama tarım
ilacı uygulamalarında olduğu gibi bütün
zararlıları da yok etmemizi bizden istemeyin lütfen. Çünkü onları yok edersek tamamen, biz ne yiyeceğiz, bizler de aç kalır ve
ölürüz. Ya da kuş abilerimiz ve ablalarımız
ne yer, onlar da aç kalır. Geçenlerde köyde
bir evin önünden geçerken televizyona takıldı gözüm, bir Ziraat Mühendisi abimiz
“Sürdürülebilir Tarım” diye bir şeyden
bahsetti, baya ilgimi çekti. Böyle bir tarım
uygulamasında tolere edilebilir zararlardan bahsediyordu ve amaç bütün zararlılarının kökünü kurutmak değil diyordu.
Çünkü dediğim gibi yiyecek zararlı böcek bulamazsak biz de ölürüz ve ertesi yıl
ürünlerinize daha çok zararlı böcek gelir,
ve biz olmadığımız için de zarar katlanır.
Aslında uyguladığınız ilaçlar sizleri de etkiliyor diye biliyoruz. Bazı böcek kardeşlerimiz insanlar niye kendilerini de etkileyen bu böcek öldürücüleri bu kadar çok
kullanıyor anlayamadıklarını söylüyorlar.
Çünkü o tarım ilacı kalıntıları sonra ürünler üzerinde tüketici abi ve ablalarımıza
da ulaşabiliyormuş.
Ben 200 çocuk babasıyım, eşim çocuklarla tarladaki evimizde ilgileniyor. Yakında
çocuklara avlanmayı ve saklanmayı öğreteceğim. Aslında biz çok iyi kamufle olabiliyoruz. Onun için dikkatle bakarsanız
bizi yapraklar arasında görebilirsiniz. Çocuklar daha kanatları olmadığı için biraz
ürkekler. Pek çok avcı kardeşimiz yumurtalarını kış öncesinde bir paket halinde
yapraklara ya da dallara bırakabiliyor.
Onun için her yumurta paketini lütfen zararlı gibi görmeyin.
Nitekim ilkbaharda bu yumurtalardan
çıkan genç Mantis’ler baya oburca zararlı böcekleri yiyebilir. Lütfen bizi ve diğer
faydalıları koruyun ve ilaç uygularken
en azından daha düşük dozlarda ve daha
uzun aralıklarda uygulayın. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Hepinize bütün ailem ve tarladaki diğer böcek kardeşlerim
adına teşekkür eder, saygılarımı sunarım.”
Evet Mantis’in mektubu böyle. Yıllar önce
bulduğum bir Mantis’i kavanozda beslemiş ve bu sevimli canlıları çok sevmiştim. Hatta onu doğaya bırakırken üzülmüştüm! Sonuçta doğadaki Mantis gibi
faydalıların ve diğer birçok canlının da
yaşama hakkının olduğunu unutmamak
lazım. Aslında bu faydalıların en azından
korunması bile tarımsal mücadele için oldukça önemli bir katkı olacaktır.
Bugün tarım ilacı kullanımı bir gerçektir ve
çok etkili bir alternatifi bulunmamaktadır.
Teknolojinin ilerlemesiyle çevre için daha
güvenli ve spesifik böcek ilaçları geliştirilmektedir. Ancak hepimiz bu sürece katkıda bulunabiliriz. En azından güzel tarım
uygulamalarıyla doğru ve sadece gerektiği kadar ilaç kullanmak ve de mümkün
olduğunca az ilaçlama yapmak sadece bu
canlıların korunmasına katkıda bulunmayacak aynı zamanda tüketicilere de kalıntı
problemi olmayan ya da çok az bulunan
ürünlerin ulaştırılabilmesini sağlayacaktır.
»»Tire Süt Kooperatifi tarafından Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulan Süt
İşleme Tesisi törenle hizmete girdi.
Açılış töreninde konuşan Tire Süt Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük, Tire Süt
Kooperatifi’nin bugün Birleşmiş Milletler (BM) tarafından dünyanın en iyi kırsal modeli seçildiğini
hatırlatarak, “Atatürk’ün çizdiği yoldan şaşmadık.
‘Sömürüye, vahşi kapitalizme karşı Türkiye’nin
yol haritası tekelleşme değil kooperatifçilik olmalıdır’ dedik. Bunu gerçekleştirdik.” dedi.
Tire Kaymakamı Hüseyin Ergi, Tire Süt
Kooperatifi’nin bir başarı öyküsü olduğunu ifade etti. Törene katılarak bir konuşma yapan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu
da, Büyükşehir Belediyesi’nin okullarda süt dağıtımına başladığını hatırlatarak, “Bu proje dört
dörtlük bir projedir.” dedi.
Aziz Kocaoğlu, Tire Süt Kooperatifi ile sürdürdükleri ‘okul sütü’ uygulamasının Türkiye
Cumhuriyeti’ne örnek olduğunu belirterek, belediye olarak yeni dönemde düşük gelir grubunda
ve 0-5 yaş arası çocuğu bulunan ailelere haftada 2
litre süt dağıtacaklarını bildirdi.
Törende Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü
Ahmet Güldal da kısa bir konuşma yaptı. Konuşmaların ardından tesisin açılışı dualarla gerçekleştirildi.
Tire Süt Kooperatifi Bayilik Vermeye Başladı
»»İlk Satış mağazasının açılışı için çalışmaları Narlıdere’de başlatan Tire
Süt Kooperatifi, bayilik yöntemiyle (franchising) İzmir’in her semtinde satış
mağazası kurmak için düğmeye bastı.
İzmir’in değişik semtlerinde bayilik almak isteyen
yatırımcıların taleplerini değerlendirdiklerini ve
yeni yatırımcılara da kapılarının açık olduğunu
belirten Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut
Eskiyörük, “İzmir’de Üreticiyle Tüketici, Tire Süt
Kooperatifi Satış Merkezlerinde buluşacak” dedi.
2 bin üreticinin birlikteliğiyle
Avrupa’dan birçok kuruluşun örnek
aldığı bir kırsal kalkınma modeli
oluşturduk.
Tire Süt Kooperatifinin çalışmalarını özetleyen
Başkan Eskiyörük, üreticiyi destekleyerek maliyetleri en aza indirgediklerini, kaliteli üretimi
sağladıklarını ve üreticinin ürünlerini mamüle
dönüştürdüklerini, gıda güvenliği konusunda son
derece ciddi çalışmalar yapıldığını; “2 bin üreticinin birlikteliğiyle Avrupa’dan birçok kuruluşun
örnek aldığı bir kırsal kalkınma modeli oluşturduk. Bu yapılanma içerisinde üreticilerimizin
ihtiyaçlarını karşılayıp destekleyerek yüksek kalitede üretim yapmalarını sağladık. Tüm bu çalışmalarla kaliteli üretimle gıda güvenliğini sağladık” diye konuştu.
Eskiyörük, Tire Süt Kooperatifi olarak kurdukları
Süt ve Et İşleme Tesisi’yle üreticinin ürününü mamule dönüştürerek halka kaliteli ürün ulaştırmak
için tüm alt yapı çalışmalarının tamamlandığını;
“Oluşturduğumuz alt yapı ile sütü soğuk zincir
içerisinde kontrollü şekilde topluyoruz. Üreticinin
ürünlerini mamule dönüştürmek için ileri teknoloji sistemlerinin kullanıldığı Süt İşleme ve Et
İşleme Tesisi kurduk. Geldiğimiz noktada üretim
tesislerimizde Avrupa’dan bile daha kaliteli süt ve
süt ürünleri üretmekteyiz. Tüm bu çalışmaların
sonucunda şimdi en önemli safhaya geldik. Yola
çıkarken kendimize koyduğumuz hedef olan ‘Üreticiden Tüketiciye’ sloganını hayata geçiriyoruz”
Tire Süt İzmir’de
Her İlçeye Bayilik Veriyor
İzmir’de yakın zamanda ilk mağazanın
Narlıdere’de açılacağını müjdeleyen Başkan Eskiyörük, İzmir’in her ilçesinde bir satış mağazası
açılmasını hedeflediklerini söyledi. Bu doğrultuda
girişimcilerden gelen talepleri değerlendirdiklerini ve bayilik teklifinde bulunanlarla sürekli olarak
görüştüklerini dile getiren Mahmut Eskiyörük,
“İzmir’in her semtinde Tire Süt Kooperatifi’nin
satış mağazalarını açmayı hedefliyoruz. Bayilik
(Frenchisig) sistemiyle Tire Süt Kooperatifi Satış
Merkezi markası adı altında bayilikler vermekteyiz. İzmir’deki ilk bayimizi Narlıdere’de açıyoruz.
Konum olarak araç park yeri sorunu olmayan vatandaşlarımızın kolay ulaşabileceği merkezi konumdaki yerleri tercih ediyoruz” dedi.
Tire Süt’ün Türkiye çapında büyük bir marka haline geldiğini bu nedenle de yatırımcılardan bayilik için yoğun talep geldiğini sözlerine ekleyen
Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük,
tüm talepleri değerlendirdiklerini yeni tekliflere
de açık olduklarını dile getirdi. Yatırımcılardan
gelen talepler doğrultusunda İzmir’in her ilçesinde yakın zamanda açılışlar yapılacağını kaydeden
Eskiyörük; “Bizler tüm çalışmalarımızda öncelikle üretici ve tüketicinin memnuniyetini hedefliyoruz. Çünkü biz bir kooperatifiz, yani ticari amaçların aksine doğrudan vatandaşın faydası için
kurulmuş bir organizasyonuz. Var olmamızın en
temel amacı üretici ve tüketiciyi buluşturmaktır.
Attığımız her adımda üreticiye ve tüketiciye daha
kaliteli ve ekonomik hizmet vermenin mücadelesini veriyoruz” diye konuştu.
Tire Süt Kooperatifi ürünlerini tercih eden vatandaşların hem sağlıklı beslendiklerinin hem de
üreticiye destek olduklarının altını çizen Mahmut Eskiyörük “Üreticiden Tüketiciye sloganının
açılımı ticaret zinciri içersinde aracılar olmadan
üreticinin ürününün doğrudan tüketiciye ulaştırılmadır. Böylece üretici maddi olarak güçlenme
ve rekabet etme şansı yakalayacaktır. Tüketici de
kaliteli ve doğal ürünü daha ucuza alabilecektir.
Çünkü bu sistemde ürünün değerine fazladan kar
oranı koyan aracılar bulunmamaktadır” dedi.
̇
̇ Mayıs 2012
Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
11
“Ülkemizde Biyolojik Mücadele
Uygulamaları İstenilen Düzeyde Değil”
• Emel Tuğrul
»»Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Özkan ile biyolojik mücadele ve
biyolojik mücadelede doğal düşman böceklerin kullanımına yönelik Böcek Üretim Merkezi (BÖCÜM) hakkında konuştuk.
Köy-Koop (K.K) - Sayın Hocam, öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
Bizim
açımızdan
Biyolojik
Mücadele
uygulamaları
istenilen
düzeyde
değildir.
Zararlılarla
mücadele
denildiği
zaman ilk
akla gelen
yöntem
Kimyasal
Savaşımdır.
Ancak
ülkemiz
biyoçeşitliliği,
biyolojik
mücadele
etmenlerinin
varlığı
bakımından
da oldukça
zengindir.
Ben Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Entomoloji Anabilim Dalı’nda Öğretim
üyesiyim, 1990 yılından beri de Entomoloji alanında
çalışmaktayım.
(K.K) - Sayın Hocam Entomoloji Nedir?
Entomoloji Böcek Bilimi olarak bilinmektedir. Ancak entomoloji, böcekler dışında tarımda ekonomik
önemi olan birçok zararlı grubu (akarlar, nematotlar,
kemirgenler vb) üzerinde de çalışmaktadır. Diğer taraftan doğada bu zararlılarla beslenen, onları baskı altına alan birçok doğal düşman tür bulunmaktadır. Bu
doğal düşmanlar üzerindeki çalışmalar ise Entomoloji
alanında Biyolojik Mücadele olarak bilinir. Benim de
ana çalışma konum Biyolojik Mücadele’dir.
(K.K) - Biyolojik Mücadele’nin tanımını yapar
mısınız ve Biyolojik Mücadelede hangi etmenler kullanılır?
Tarımda problem olan hastalık, zararlı ve yabancıotlara karşı insan eli yardımıyla bu etmenleri baskılayan
etmenlerin kullanıldığı mücadele yöntemine Biyolojik
Mücadele denmektedir. Biyolojik Mücadelede hastalık, zararlı ve yabancıotları baskılayan birçok canlı etmen kullanılabilir. Biyolojik Mücadelede yoğun olarak
kullanılan canlı grupları parazitoitler, predatörler ve
mikrobiyal etmenlerdir. Ayrıca yabancıotların biyolojik mücadelesinde fitofag türler (bitki yiyenler) de
kullanılmaktadır. Biyolojik mücadelede en fazla kullanılan canlı grubu parazitoit ve predatör böceklerdir.
Parazitoitler; zararlı türlerin yumurta, larva, pupa ve
ergin gibi farklı biyolojik dönemlerinin birinin içine ya
da üzerine kendi yumurtasını bırakmakta ve yaşamının belirli bir dönemini bu zararlı üzerinde beslenerek
geçirmektedir. Bu beslenme sırasında da bu zararlı
türün ölmesine neden olmaktadır. Parazitoitlerde yumurta koyma işini sadece dişiler gerçekleştirdiği için
zararlı türleri baskılama işini sadece dişi parazitoitlerin gerçekleştirdiğini söyleyebiliriz.
Predatörler ise avcı böcekler olarak bilinirler ve yaşamları süresince birden fazla av tüketirler. Avcı böceğin hem erkek hem de dişisi, zararlı böcekleri tüketir.
Bazı avcı böceklerin de sadece larva dönemi avcıdır.
Avcı böcekler içinde ‘Gelin Böceği’ ya da ‘Uğur Böceği’
olarak bilinen tür, halk arasında en iyi bilinen örnektir. Uğur Böceği’nin hem larva, hem de ergin dönemi
avcıdır. Uğur Böceği’nin tükettiği zararlı
türler arasında yaprak biti, kabuklu bit,
koşnil ve unlu bitler bulunmaktadır.
Mikrobiyal etmenler ise zararlı etmenleri
hastalandırarak gelişimlerini engellemektedir. Örneğin Bacillus thuringiensis, biyolojik mücadele uygulamalarında kullanılan bakteri kökenli etkili bir mikrobiyal
emendir. Bu bakteri günümüzde ilaç bayilerinde preparat halinde satışa sunulmakta ve birçok önemli böceğin larva mücadelesinde etkili olarak kullanılmaktadır.
(K.K) - Sayın Hocam, ülkemizde Biyolojik Mücadele yeterince uygulanmakta mıdır?
Bizim açımızdan Biyolojik Mücadele uygulamaları istenilen düzeyde değildir. Zararlılarla mücadele denildiği zaman ilk akla gelen yöntem Kimyasal Savaşımdır. Ancak ülkemiz biyoçeşitliliği, biyolojik mücadele
etmenlerinin varlığı bakımından da oldukça zengindir.
Dolayısıyla tarım alanlarının sürdürülebilir kullanımı,
insan sağlığının korunması ve özellikle bitki koruma
yönüyle dış ülkelere olan bağımlığın azaltılması için
biyolojik mücadele ürünlerinin ülkemizde yaygınlaştırılması gerekmektedir. Tarımda gelişmiş ülkelerde
olduğu gibi ülkemizde de biyolojik mücadele, önemli
ve etkili bir sektör olabilir. Bu konuda başta üniversiteler ve ilgili bakanlıklar olmak üzere birçok kurum,
kuruluş ve firmanın etkin rol alması gerekmektedir.
Bugün ülkemizde hormon kullanımın önlemek için
kullanılan Bombus adlı arı üretimi ve kullanımı,
önemli bir sektör haline gelmiş durumdadır. Bu arının
ülkemizde kullanımında uluslararası firmalar öncülük
etmiştir. Günümüzde ise bu arıların üretimi ülkemizde
de gerçekleştirilmektedir. Zararlı türler üzerinde etkili
olan parazitoit ve predatörleri üreten iki uluslararası
firma desteği ile son birkaç yıldır özellikle güney bölgelerimizdeki seralarda üretici boyutunda çok etkili
Biyolojik Mücadele çalışmaları gerçekleştirmektedir.
Örneğin bu uluslararası firmalarda teknik elaman olarak çalışan yüksek lisans öğrencilerimizden biliyoruz
ki güney bölgelerimizdeki seralarda yıllık 60’a kadar
çıkan tarım ilacı kullanımının aynı seralarda biyolojik
mücadele etmenlerinin kullanımıyla 3-4’e indirilebilmiştir. Bu sonuçların iyi analiz edilmesi ve değerlendirilmesi ile ülkemizde kronik sorun haline gelmiş olan
tarımın sürdürülebilirliği, üretici sağlığı, gıda güvenli,
ihracat gibi konularda yaşanan sorunlara önemli katkılar sağlanabilir düşüncesindeyim.
(K.K) - Sayın Hocam ülkemizde Biyolojik Mücadelenin yaygınlaştırılması ve bir sektör haline
getirilebilmesi için öncelikle neler yapılmalıdır?
Bu alanın bir sektör haline gelebilmesi birçok faktöre
bağlıdır, ancak öncelikli olarak eş zamanlı iki temel
çalışmanın gerçekleştirilmesi gerektiğine inanıyorum.
Bunlardan ilki, başta üreticiler olmak üzere konu ile
ilgili kesimlerin biyolojik mücadele konusunda bilgilendirilmeleri ve devamında üreticilerde biyolojik
mücadele etmenlerinin kullanımı konusunda bir talep
oluşturulmasıdır. İkincisi de biyolojik mücadele etmenlerinin temini ve/veya etkili kullanımı için gerekli
teknolojilerin ve teknik hizmetlerin kullanıma hazır
hale getirilerek üreticiye sunulmasıdır.
Bu arada biyolojik mücadelede böceklerin kullanıldığı tek yöntemin, parazitoit ve predatörlerin üretilipsalma yöntemi olmadığı bilinmelidir. Doğada mevcut
olan ve zararlıları baskı altına alan biyolojik mücadele
etmeni olan canlıların korunması, etkinliklerinin arttırılması da etkili bir biyolojik mücadele yöntemidir.
Biyolojik mücadelede kullanımı ve önerisi ihmal edilmemesi gereken bu yöntemin yayınlaştırılması için
üreticilerin biyoloji, ekoloji (çevre bilimi) ve alternatif
mücadele yöntemleri konusunda sürekli bilgilendirilmesi ve yönlendirilmesi gereklidir. Herhangi bir girdi
kullanımı gerektirmeyen bu yöntem ile birçok zararlı
problemi çözülebilmektedir.
Teknik anlamda ülkemizde birçok üniversite ve araştırma kuruluşu, biyolojik mücadele etmenleri üzerinde
uzun yıllardır birçok temel bilimsel çalışma gerçekleştirmektedir. Biyolojik mücadele konusundaki bu temel
çalışmaların; uygulamaya dönük kitle üretim, salım,
tarım ilaçlarının yan etkisi, depolama, nakliye ve kalite
kontrol teknolojileriyle geliştirilmesi gerekmektedir. Bu
amaçla bölümümüzde benim de içinde bulunduğum biyolojik mücadele çalışma grubu, biyolojik mücadelede
doğal düşman böceklerin kullanımına yönelik Böcek
Üretim Merkezi (BÖCÜM)’ni kurmuştur.
(K.K) - Sayın Hocam, Böcek Üretim Merkezi
(BÖCÜM) hakkında bilgi verir misiniz, ne çalışıyorsunuz, nerelerden destek alıyorsunuz?
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma
Bölümü Entomoloji Anabilim Dalı tarafından kurulan Böcek Üretim Merkezi (BÖCÜM)’ün temel
amaçları, birçok kurum ve kuruluşun ihtiyaç duyduğu
standart test böcek üretimlerinin sağlanması, biyolojik
mücadelede zararlı böceklere karşı kullanılacak doğal
düşman böceklerde kitle üretim, depolama, nakliye ve
kalite kontrol konularında teknolojilerin geliştirilmesi,
ayrıca eğitim için gerekli canlı test materyallerinin sürdürülebilirliğinin sağlanmasıdır. Şu anda bölümümüzde bu işlerin gerçekleştirilmesi için beş adet klimatize
edilmiş böcek yetiştirme odamız bulunmaktadır.
Biyolojik mücadelenin en önemli ilkelerinden biri sürdürülebilirliktir. Bu ilke her ne kadar biyolojik mücadele de kullanılan etmenler için geçerli gösterilse de
bizler bu sürdürülebilirlik ilkesini biyolojik mücadele
çalışanları açısından da önemsemekteyiz. Bu yüzden
laboratuvarlarımızda biyolojik mücadele konusunda
uzun yıllardır (23 yıl) sürdürülebilir olarak çok sayıda
böcek kültürünün yetiştiriciliği yapılmaktadır. Böcek
üretim merkezimizde on farklı zararlı (fitofag) böcek
türü yetiştirilmektedir. Bunlar, Un Güvesi, İncir Güvesi, Balmumu Güvesi, Kurumeyve Güvesi, Pirinç Biti,
Mısır Biti, Ekin Kambur Biti, Fasülye Tohum Böceği,
Pamuk Yaprak Kurdu ve Yeşil Kurt’tur. Yine bu merkezde zararlı böcekleri baskı altına alan altı farklı doğal düşman parazitoit arıcık yetiştirilmektedir. Kitle
üretimi de yapılabilen bu faydalı arıcıklar (parazitoitler), Venturia canescens, Chelonus oculator, Bracon hebetor, Trichogramma pintoi ve Lariophagus
distinguendus’tur. Predatör (avcı) bir tür olarak ise
Anthocoris nemoralis üzerinde çalışılmaktadır. Biyolojik mücadele etmeni bu altı tür ile 23 yıldır yoğun
çalışmalar sürdürmekteyiz. Diğer taraftan bölümümüzde bir kısmı emekli olmuş hocalarımızdan biyolojik mücadele konusundaki birikimlerini de sayarsak
biyolojk mücadele konusunda bölüm olarak en az 50
yıllık birikime sahibiz. Bu birikimi üretici düzeyinde
kullanabildik mi? sorusunun cevabı ise şimdilik istenen bir cevap değil; ancak genç araştırıcıların biyolojik
mücadele konusunda çalışma isteği, bizleri bu konuda
ümitlendirmektedir. Söz konusu böceklerin üretiminde bölümümüz uzman elamanları dışında çok sayıda
lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencileri gönüllü
olarak aktif bir şekilde görev almaktadır.
Bizler bu çalışmalar için en önemli desteği yukarıda
açıkladığım üzere biyolojik mücadelenin sürdürülebilirlik felsefesinden görüyoruz. Biyolojik mücadele çalışmalarına olan desteklere bakacak olursak, bu
destekler ülke genelinde çok sınırlı olmuştur, dahası
bu desteklerde sürdürülebilirlik felsefesini de göremiyoruz. Neyse, sorduğunuz için söylüyorum bunları…,
bazen futbolcular gibi “Önümüzdeki maçlara bakacağız” gibi düşünmenin faydalı olacağına inanıyorum.
Biz BÖCÜM laboratuvarlarında yapılan çalışmalarla
bu doğal düşman böceklerin günlük üretimlerini bir
milyona kadar çıkartabildik, üretimde depolama ve
kalite kontrol çalışmalarına başladık ve önemli mesafeler kaydettik. Örneğin ülkemizde domateste önemli sorun olan Tuta zararlısının çözümü için üç arıcık
(Chelonus oculator, Bracon hebetor, Trichogramma pintoi), Armut pisillidi zararlısının çözümü için
ise predatör Anthocoris nemoralis’in kitle üretimine
yönelik çalışmaların çok önemli bir kısmı tamamlanmış durumdadır. Ülkemiz biyoçeşitliğinin önemli bir
göstergesi olan ve zararlıların önlenmesinde oldukça
etkili olabilecek bu faydalı böceklerin daha büyük ölçekli kitle üretim metotlarını belirlenmesi ve üreticiye
ulaştırılması konusunda BÖCÜM, diğer ilgili kurum
ve firmalardan gelecek paylaşımlara açıktır.
12
̇
̇
Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği
SÜT
Üretimden Tüketime Süt ve Sağlık Sorular ve Yanıtlar -2»»Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü, Hacettepe Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Orta Doğu Üniversitesi Gıda
Mühendisliği Bölümü, Türk Toksikoloji Derneği, Ankara Tabip Odası, TMMOB Gıda Mühendisleri Odası ve Ziraat Mühendisleri Odasının ortaklaşa
gerçekleştirdikleri “Üretimden Tüketime Süt ve Sağlık Soru ve Yanıtlar”
15
UHT süte koruyucu katkı
maddesi katılıyor mu?
HAYIR, UHT tekniği ile sterilize edilen süt ürünlerinde herhangi bir koruyucu katkı maddesi
kullanılmamaktadır. Ticari içme sütü üretiminde (pastörizasyon, UHT), sütün temel
besin öğelerinde (protein, yağ, karbon- hidrat) önemli bir değişim olmazken, suda çözünen bazı vitaminlerde kayıplar oluşmaktadır.
Bunlar kaynatma işlemiyle karşılaştırıldığında önemsenmeyecek düzeydedir.
16
17
UHT süt kullanılar ak
yoğurt yapılabilir mi?
EVET, yoğurt, kefir gibi fermente ürünler UHT
süt kullanılarak rahatlıkla üretilebilir.
Evde yapılan yoğurt mu,
yoksa endüstri yoğurdu mu
tüketilmelidir?
Gerek evde, gerekse endüstride üretilen yoğurt
tüketilebilir. Ancak, evde üretilen yoğurtların üretiminde genel olarak kullanılan teknolojik uygulamalarda bazı hatalar veya eksiklikler gözlenmektedir. Temel hatalardan
en önemlisi, hammadde olarak yararlanılan
sütün kuru maddesini artırmak için sütün
uzun süre kaynatılmasıdır. Gerçekte yoğurt
üretiminde uygulanan sıcaklık/süre kombinasyonları (örneğin 85°C/20-30dakika), süt
proteinleri arasındaki etkileşim, diğer bir
ifade ile proteinlerin (serum proteinleri ve
kazein) birbirine bağlanmasını sağlayarak,
bir ağ yapısının oluşmasını olanaklı kılar.
Bu değişimin yoğurdun pıhtı sıkılığı üzerine
etkisi son derece önemlidir. Özetle, kıvamlı bir yoğurdun oluşmasında, sütteki serum
proteinlerinin uygulanan sıcaklık ve süre
normuna bağlı olarak, belirli düzeyde değişime uğraması (denatürasyon) zorunludur.
Oysa evde uygulanan kaynatmada, anılan
serum proteinlerinin hemen hemen tamamının denatürasyona uğraması iki açıdan
olumsuzluk yaratır. Birincisi üretilen yoğurdun kıvamı/sertliği çok düşük olur, ikincisi
ise, değişim sonucu serum proteinleri kabın çeperlerine yapışarak ortamdan ayrılır.
Oysa, serum proteinleri, insan sağlığı açısından son derece önemli işlevlere sahiptir. Dolayısıyla, evde kaynatma sırasında serum
proteinlerinin ortamdan ayrılması yoğurdun
besin değerinde önemli kayıplara yol açar.
Evde yoğurt üretiminde, başka bir sorun,
yararlanılan kültürden (mayadan) kaynaklanabilir. Evde üretim için, sütün mayalanmasında bir gün önceki yoğurt kullanılır.
Yoğurt kültürü iki bakteriden oluşmuştur.
Evdeki mayalıklarda, yoğurt bakterilerinden
başka mikroorganizmalar (kontaminantlar)
çoğunluktadır.
Özellikle mikroorganizmaların ayrı bir grubu olan mayalar ortama hakimdir. Çünkü bu
grup, yoğurt bakterilerine göre aside daha da
yanıklıdır ve daha düşük sıcaklıklarda gelişebilir. Evlerde üretilen yoğurtlarda ortaya çıkan gaz çıkışına bağlı kabarma, bulaşan mayalardan kaynaklanır. Yoğurdun tad aroması
da istenilen nitelikte değildir.
Bu hatalar önlendiği takdirde, evde yapılan
yoğurdun tüketilmesinde elbette sakınca bulunmamaktadır. Bu bağlamda, evde yoğurt
yapımında aşağıdaki önerinin dikkate alınması gerekmektedir:
Pastörize ya da UHT süt, 40°C-50°C’de ısıtma, 1 litre süte 1-2 çorba kaşığı süttozu ilavesi, süttozunun çözünmesi için karıştırma,
80°C-85°C/20-30 dakika ısı uygulaması,
42°C-43°C’ye soğutma, %2-3’lük kültür ilavesi (mayalama),
42°C-43°C’de 3-4 saat inkübasyon, buzdolabında muhafaza.
18
Homojenizasyon ne
anlama gelmektedir?
Sütte ortalama olarak 2-4 mikrometre çapında tanecikler halinde bulunan süt yağı, süt
bir süre kendi haline bırakıldığında yüzeyde
toplanır. Süt yağının sütün üst yüzeyinde toplanarak kaymak tabakası oluşturmasını önlemek ve süt içerisinde eşit biçimde dağılmasını
sağlamak amacıyla, çok küçük parçalara ayrılması işlemine homojenizasyon denir. Genellikle 50-70°C’de ve 150 bar basınç altında gerçekleştirilen bu uygulama sonucunda,
sütteki yağ tanecikleri çapı 1 mikrondan daha
küçük olan tanecikler haline dönüştürülmektedir. Homojenizasyon işlemiyle sütün sindirimi de kolaylaşmaktadır. Bu işlem sayesinde, paketlenmiş sütün, saklama süresince
kaymak tutması engellenmiş olur.
19
Pastörize ve UHT sütün
açılmadan ve açıldıktan
sonra dayanma süresi ne
kadardır?
Pastörize sütlerin raf ömrü, ambalajı açılmadan, buzdolabında saklandığı takdirde, 5 ile
7 gün arasındadır. Kimi kaynaklarda bu süre
3-21 gün olarak da belirtilmektedir. Ambalajı açıldığında dayanma süresi kısalır, 1-2
gün arasında değişir. UHT sütler ambalajı açılmadan oda ısısında 3 ay saklanabilir.
Ambalajı açıldıktan sonra, UHT sütler de
buzdolabında saklamak koşuluyla bir hafta
içerisinde tüketilmelidir.
20
Kaynatılmış sütle,
pastörize ve UHT sütlerin
besin değerleri arasında
farklılık var mıdır?
Sütün kaynatılması sonucunda, suda çözünen
ve ısıya duyarlı olan vitaminlerde (B kompleksi vitaminler, C vitamini) fazla miktarda
kayıp meydana gelmektedir.
Pastörizasyon ve UHT (sterilizasyon) uygulamaları, kontrollü ısıl işlem uygulamaları
olarak kabul edilmektedir.
Bu uygulamalar, sütün doğal, biyolojik ve
besleyici değerinde en az değişim yaratacak,
fakat sütü mikrobiyolojik açıdan güvenli kılacak şekilde yürütülen işlemlerdir. Dolayısıyla,
pastörize ve UHT sütlerin besin değeri birbirine yakın ve kaynatılmış sütten daha fazladır.
21
Günlük yaşamda
ulaşılabilen süt
alternatifleri ile ilgili
bilinmesi gerekenler nelerdir?
Tüketim ile ilgili olarak son zamanlarda kamuoyunda tartışılan UHT süt, içme sütü tüketiminde bir zorunluluk değildir.
Pastörize süt bu bağlamda aynı değerdedir,
ancak süt asla çiğ olarak tüketilmemelidir.
Eğer güvenli gıdaya ulaşım söz konusu değilse (örneğin metropoller dışında ve/veya onların da banliyöleri dahil, kırsal kentlerde ve
kırsal alanda, ekonomik koşulların yetersizliği söz konusu olduğunda), İSTENİLDİĞİ
AN, İSTENİLEN MİKTARDA işlenmiş içme
sütüne ulaşmanın ve sütü satın almanın sorun olduğu durumlarda ya da hayvan sahibi/
üreticilerden içme sütü ve süt ürünleri temini durumlarında sağlıklı hayvanlardan sağlanabilen çiğ sütün,
10 dakika kaynatıldıktan sonra içilmesi ve süt
ürünlerine işlenmesi de elbette olanaklıdır.
Kaynatılmış sütün (en az10 dakika), bilinen
düzeyde süt bileşenleri kaybı söz konusudur,
ancak tüketilmesinde asla bir sakınca yoktur.
Beslenmedeki yeri bu koşullarda önemlidir.
22
Süt tozu nedir? Süt
ve yoğurt üretiminde
süt tozu kullanılmakta
mıdır?
Süt tozu, sütteki suyun tamamına yakın kısmının
buharlaştırılıp ayrılmasıyla elde edilen toz
halindeki süt ürünüdür. Sütün bileşiminde
yüksek oranda su bulunduğu (ortalama %86)
için, sıvı halde saklanması güçtür ve depolanması için büyük alanlara gereksinim vardır.
Bu nedenle, özel kurutma ekipmanları yardımıyla kontrollü koşullarda teknolojik uygulamalarla, süt toz haline dönüştürülmektedir.
Nem içeriği çok düşük olduğu (en fazla %5)
için, süttozları belirli sıcaklık ve nem koşullarında, ambalajı zarar görmemiş durumda 1
yıl kadar dayanabilirler.
Pastörize ve UHT sütlerin üretiminde süt
tozu kullanılmamaktadır. Yoğurt üretiminde ise süt tozu, yoğurttaki kuru madde miktarını artırmak ve uygun kıvamı sağlamak
için %3-4 oranında kullanılmaktadır. Aksi
durumda, elde edilen yoğurt gevşek, kaşık
daldırıldığında kolaylıkla su salan bir yapıya sahip olur. Süt tozunun yoğurda eklenen
zararlı bir katkı maddesi olarak algılanması
son derece yanlıştır. Çünkü süt tozu yabancı
bir madde değil, sütün özüdür.
23
Isı uygulaması ile sütteki
mikroorganizmaları
öldürülmesi sütü zararlı
bir içecek haline getirir mi?
HAYIR. Aksine pastörizasyon ve UHT sterilizasyon gibi ısıl işlem uygulamaları, çiğ sütte
bulunabilecek hastalık nedeni olan mikroorganizmaların yok edilmesini sağlayarak, süt
tüketiminden kaynaklanabilecek zehirlenme
ve salgın durumlarını en az düzeye indirger.
Örneğin, Amerika’da yapılan bir çalışmaya
göre, 2000-2008 yılları arasında çiğ süt ve
süt ürünlerinin tüketiminden kaynaklanan
salgın sayısı 29 iken, ısıl işlem uygulanmış
süt ve süt ürünlerinden kaynaklanan salgın
sayısı sadece 2’dir.
24
UHT süt ve pastörize süt
ürünleri içilmeden önce
kaynatılmalı mıdır?
HAYIR. UHT ve pastörize sütler, sağlık tehdidi
oluşturacak ve bozulmaya neden olabilecek
mikroorganizmalardan zaten arındırılmıştır.
Bu nedenle, bu ürünlerin tüketilmeden önce
kaynatılmasına gerek yoktur.
25
UHT süt ambalajlarının
özellikleri nelerdir?
Ambalajlamanın
insan sağlığına zararlı
herhangi bir etkisi var mıdır?
UHT süt ambalajları, sütün bozulmasına neden
olabilecek özellikle de ışık ve oksijen gibi
çevresel faktörleri engellemek amacıyla tasarlanmış çok katmanlı ambalajlardır. Esas
olarak kartonolan ambalajın polietilen ve
alüminyum folyo katmanları bulunmaktadır.
Bu katmanlar, gıda kodeksine uygun materyallerden üretilmektedir. Dolayısıyla, bu güne
kadar UHT süt ambalajlarının insan sağlığına
zararlı herhangi bir etkisi görülmemiştir.
26
Hangi hayvanların
sütleri tüketilebilir, en
uygunu hangisidir?
Süt teknolojisinde, inek, koyun, keçi ve manda sütleri çeşitli süt ürünlerinin üretiminde
hammadde olarak kullanılmaktadır.Ancak,
içme sütlerinin tamamına yakını inek sütünden üretilmektedir. Süt protein alerjisi bulunan bireyler hariç, normal ve sağlıklı bireyler
tarafından bu sütler rahatlıkla tüketilebilir.
Keçi sütü de içme sütü olarak kullanılabilir.
27
Sütün mayalanması
ne anlama gelmektedir?
Yoğurt üretiminde; ısıl işlemden sonra 40°C45°C’ye kadar soğutulmuş olan süte 1:1
oranında Streptococcus thermophilus ve
Lactobacillus delbrueckii subsp. bulgaricus
bakterilerini içeren starter kültür (yoğurt
mayası) katılması işlemine mayalama veya
inokülasyon adı verilir. Peynir üretiminde
ise mayalama, süte peynir mayası olarak adlandırılan pıhtılaştırıcı enzimlerin katılması
anlamına gelmektedir.
28
Süte zararlı kimyasal
maddeler bulaşabilir mi?
İçme suyu dahil her gıdaya zararlı kimyasal
maddeler bulaşalabilir. Sütte bu maddelerin
bulunmaması için alınacak önlemler başta
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı olmak
üzere kamunun sorumluluğundadır.
29
Gerektiğinde süt analizi
nerede yapılabilir?
Bireysel olarak bu olanak
var mıdır?
30
Süt şişmanlatır mı?
Yağlı, yarım yağlı,
yağsız sütlerden hangisi
seçilmelidir?
Gerek duyulan durumlarda, sütün analizi üniversitelerin ilgili bölüm laboratuvarlarında,
Hıfzısıhha Enstitüsü laboratuvarlarında,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Ulusal
Referans Laboratuvarı ve il kontrol laboratuarlarında, özel sektör gıda laboratuvarlarında yapılabilir.
Süt, bileşiminde yer alan, protein, laktoz, kalsiyum gibi besin maddeleri nedeniyle besleyici
değeri yüksek bir gıdadır.
Diğer tüm gıdalarda olduğu gibi, sütten beklenen yararın sağlanabilmesi için de ölçülü
miktarda tüketilmesinde (günde 2-3 bardak)
yarar vardır.Tam yağlı sütte en az %3, yarım
yağlı sütte %1.5 ve yağsız sütte de %1.5’in
altında yağ bulunmaktadır. Bunların seçiminde tüketicinin damak zevki ön planda
olmaktadır.
Vücut ağırlığını kontrol altında tutmak isteyen bireyler yarım yağlı ya da yağsız sütleri
tercih edebilirler. Ancak, sürekli yağsız süt
tüketmenin A vitamini eksikliğine yol açabileceği de akılda tutulmalıdır.
31
Sütün kaliteli olması ne
anlama gelmektedir?
Kaliteli çiğ süt üretimi; hayvan sağlığı, hayvan barınaklarının özellikleri, besleme, sağım koşulları, üretilen sütün soğutulması ve
benzeri birçok faktörün bir bütünlük içinde
uygulanması ile son derece zahmetli bir uğraştır.
Süt ürünlerine işlenecek çiğ sütün sağlıklı
hayvanlardan elde edilmesi ve gıda kodeksine uygun özellikler taşıması gerekir.
Bu üretilecek süt ürünlerinin kalitesi açısından önemlidir. Herhangi bir teknolojik işlemden (pastörizasyon, UHT sterilizasyon)
geçmeden tüketime sunulan süt sağlıklı süt
olarak kabul edilemez.
Kaliteli, güvenilir süt, tüketicilerin beklentileri doğrultusunda ve gıda kodeksine uygun
olarak üretilen süttür.
Tüketicilerin, sütü satın alırken, üretim iznine sahip bir işletme tarafından üretilmiş olmasına, ambalajlı ve ambalajının bozulmamış olmasına ve üzerinde etiket bilgilerinin
(üretim, son kullanma tarihi, bileşimi vb.)
bulunmasına dikkat etmeleri gerekir.
̇
̇ Mayıs 2012
Köy-Koop Merkez Birliği
SÜT
13
1. Ulusal Süt Zirvesi Yapıldı
»»21-23 Mayıs 2012 tarihleri arasında düzenlenen Ulusal Süt Zirvesi Süt ve Süt Endüstrisi Konferansı birçok akademisyen, kooperatif - birlik
başkanları ve süt firmaları yöneticilerinin katılımıyla gerçekleşti.
Ulusal düzeyde ilk kez düzenlenen süt zirvesinde;
sağlıklı beslenmede sütün önemi ve gıda güvenliği, çiğ süt ve süt ürünleri üretimi ve kalitesi, süt, hayvancılığı, hayvan sağlığı ve refahı,
süt politikaları ve ekonomisi, 2023 süt vizyonu
konuları ele alındı.
Ulusal Süt Zirvesindeki ilk oturumu Ege Üniversitesi Tire Kutsan Meslek Yüksek Okulu
Müdürü Prof. Dr. Harun Uysal, Ankara Üni-
versitesi Gıda Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Nevzat Artık, Pınar Süt Eskişehir Fabrika Direktörü Gürkan Hekimoğlu, İzmir Gıda Tarım
ve Hayvancılık İl Müdürü Ahmet Güldal gerçekleştirdi.
İlk olarak konuşma yapan Ege Üniversitesi Tire
Kutsan Meslek Yüksek Okulu Müdürü Prof.Dr.
Harun Uysal, Türkiye’nin coğrafi olarak çok
önemli bir yerde olduğuna dikkatleri çekerek
şöyle konuştu: “Türkiye’nin coğrafi konumundan ötürü çok üstün özellikleri var. Coğrafi
özelliklerinden ötürü tarım alanları geniş. Aynı
anda birçok mevsimi yaşıyoruz. Genç nüfusumuz çok dinamik. Bölgelerimiz hem büyükbaş
hem de küçükbaş hayvancılık yapmaya uygun.
Ayrıca, Türkiye’nin en önemli avantajı büyük
pazara yakın olmasıdır. Ortadoğu, Rusya ve Çin
gibi yeni ve büyük pazarlara çok yakın konumda. Bu avantajı kullanabiliriz”
Akredite laboratuvarların az sayıda olduğunu
söyleyen Uysal; “Bir süt üreticisi antibiyotikli
sütü alıp bir firmaya götürüyor. Firma antibiyotikli sütü almıyor. Sonra üretici başka firmaya gidiyor ve sütü 35 kuruşa satıyor. O firmada
o sütü kaşar peyniri yapıp marketlerde 5 Türk
lirasına satıyor. Bunlara dikkat etmeliyiz” diyerek uyarıda bulundu.
Türkiye Süt Tozunda İhracat Yapacak
Konuma Geldi
Türkiye’nin süt ürünleri açısından yüzyıllar
öncesine dayanan kültürel zenginliği olduğunu dile getiren Uysal; sözlerine şöyle devam
etti: “Teşviklerle birlikte birçok yabancı ülkede
firmalarımız ticaret yapmakta. Bunu görmek-
teyiz. Bu açıdan süte verilen teşvik desteklenmelidir. Ancak, üretimin az hayvanla çok sayıda işletmeye yapılması sıkıntı olmaktadır.
Üretimdeki dalgalanma sütte önemli bir problem. Ancak, süt tozuna yönelik yapılan politikalar süt tozu ihtiyacımızı karşılamış. Artık
ithalat yapmamıza gerek kalmamıştır. Hatta
elimizdeki süt tozu miktarı ihracat yapılacak
konuma gelmiştir.”
Süt üretimindeki mevsimsel değişikliklerin
süt fiyatlarına etki etmesini istemediklerini
dile getiren İzmir Gıda, Tarım ve Hayvancılık
İl Müdürü Ahmet Güldal; “Hedefimiz, sütün
kalitesini korumak, sütün üretimden tüketime kadar olan süreci izlenebilir yapmak, sütü
üreten işletmelere ahır ve sağım hijyenikliğine
yönelik eğitim çalışmaları yapacağız. Ayrıca,
hayvan bakıcılarını eğiteceğiz. Soğutulmuş ve
kaliteli süte farklı fiyat verilmesini sağlamak
istiyoruz. Kayıtsız işletmelerin kısa sürece
kayıt altına alacak şartlara kavuşması için bir
ekip kurduk yıl sonuna kadar kayıtsız işletmeleri kayıt altına almayı planlıyoruz. Gıda ile ilgili resmen savaş veriyoruz. Hafta sonları gece
gündüz demeden alınan ihbarları bakanlık talimatı ile çok yoğun tempoda çalışıyoruz.”dedi.
Köy-Koop Merkez Birliği Süt
Zirvesindeydi
1. Ulusal Süt Zirvesinde Köy-Koop Merkez
Birliği adına konuşma yapan Köy-Koop Merkez Birliği Genel Başkan Vekili Mehmet Varol,
tarımın öneminden bahsederek, “tarım birilerine, yabancılara emanet edilmeyecek kadar
önemli ve stratejik bir sektördür, onun içindir
ki, üretmek, sağlıklı ürünü inadına üretmek
zorundayız” dedi.
Varol, üreticilerin misyonu; sağlıklı, devamlılık gösteren, istihdamı artırmak için üretmek
olduğunu, üretmenin de yetmediğini de söyleyerek; planlamanın, kaliteyi artırmanın, üretimi artırmanın, dünya pazarlarına ulaşmanın
önemini belirtti.
Varol, “Tarım ve hayvancılık bir bütünün parçaları, hayvancılığın sadece süt
olarak değil, et üretimindeki yeri de çok
önemli” dedi.
Tarım ve hayvancılıkta hedeflerimizi, AB ya da
Kopenhag kriterleri denilmesinden rahatsızlık
duyduklarını belirten Varol, “üretimimiz kendi
insanımız ve dünya insanları içindir” dedi.
Süt sığırcılığı sektörünün güçlü ve zayıf yönlerini anlatan Varol; küçük işletmelerin desteklenerek verimli hale getirilmesi, her köy veya
kasabada kooperatif aracılığı
ile ortak sağım üniteleri, ortak
makina parkları, köy ve kasabalarımızda alt yapı çalışmaları yapılarak yeni hayvancılık
bölgelerinin, bu bölgelerde
silaj depoları, yem depoları,
merkezi sağım üniteleri oluşturulmasının gerektiğini, iklim
şartlarına uygun ırklar seçilerek, hayvan başına verimliliğin
artırılması
zorunluluğunun,
gelişmiş dünya ülkelerinde
olduğu gibi kooperatiflerin
güçlendirilmesinin, örgütlerin
görev tanımlarının kuruluş kanunlarına uygun olarak belirlenmesinin, eğitimin örgütler
kanalı ile yapılmasının, üretim
ve tüketim planlaması yapılmasının, tarım politikalarının
Mehmet VAROL - Köy-Koop Merkez Birliği Başkan Vekili
oluşturulmasının, iç pazarın
yanı sıra, kalite ve markamız
kantinlerinde sağlıksız, asitli içeceklerin yaile dünya pazarında yer almamızın gerekliliğisaklanmış olmasının, bazı sektörleri rahatsız
ni dile getirdi.
ettiğini düşündüğünü, sözde bilim insanları,
2009 yılına kadar hükümetin ve bakanlığın,
asitli içecekler sektörünün paralı kalemşorlahayvancılık ve süt sektörüne bakış açısını eleşrını şiddetle kınadığını belirterek sözlerine son
tiren Varol, “2008 yılında geliyorum diyen
verdi.
kriz, 2009 yılında sektörü vurdu. Bu krizin
Çeşme ilçesinde düzenlenen 1. Ulusal
arkasında hükümetimiz ve bakanlığımız doğSüt Zirvesi 23 Mayıs 2012 tarihinde sona
ru politikaları hayata geçirerek, çökmek üzere
erdi. Zirvenin ardından açıklanan sonuç bilolan sektörü kurtardı. Bu günlerde süt üretimi,
dirgesinde hükümetin yürüttüğü Okul Sütü
tüketimi ve pazarlanmasında sorunlar yaşanProgramı’nın devam etmesi gerektiği belirtildi.
dığını, ancak krizlerin önüne geçildi. Hükümetimiz, bakanlıklarımız, konu uzmanı bürokratZirveye katılan kooperatif ve birlik başkanlalarımıza sektörün içinden biri olarak teşekkür
rının imzasıyla açıklanan sonuç bildirgesinde,
ediyorum” dedi.
düzenlenen zirvenin başta üretici olmak üzere
sektörün tüm paydaşlarının ortak iradesini orYılların özlemi olan “Okul Sütü Projesi”
taya koyduğu ve Türk tarımının geleceğine daha
üreticilerin talebi doğrultusunda hayata
Umutlu bakmasının yolunu açtığı belirtildi.
geçirildiğini söyleyen Varol, hükümetten
başka taleplerinin de olduğunu belirtti.
Okul Sütü Programı’nın hayata geçirilmesinYerelde çalışan orta ölçekli mandıralar, koopeden dolayı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
ratif işletmelerin ürettiği ürünlerin yoksul aileve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi
lere dağıtılan gıda torbalarında yer almasının
Eker’e teşekkür edilen açıklamada, şu taleplere
uygun olacağını söyledi.
yer verildi: “Okul Sütü Programı’nın mutlaka
devam etmesini istiyoruz. Soğutulmuş çiğ süOkul Sütü Projesi’nin öneminden bahtün destek kapsamına alınmasını olumlu karseden Varol, yapılan eleştiriler konuşılıyoruz. Türkiye’nin Uluslararası Sütçülük
sunda sözlerine şöyle devam etti. ProjeFederasyonu’nun 2016 yılında yapılacak topnin, üretimde ve dağıtımdaki soğuk zincirde,
lantısına aday olmasını ve bu önemli toplantıöğrencilere ulaştırılması noktasında bir sorun
nın İzmir’de yapılmasını talep ediyoruz. Miras
olursa eleştirilmesi gerekir. Herkes eleştiride
yolu ile arazi bölünmesi kaba yem ekilişinde
bulunmakta, daha da önemlisi konu uzmanı
hayvancılığımıza olumsuz etki yapmaktadır.
olduğunu iddia eden bazı kişiler, UHT süt ile
Miras hukukunun bu olumsuz durumu telafi
pastörize sütün farkını bilmeden, okul sütüedici biçimde düzenlenmesi ve arazi bütünlünün peynir altı suyundan yapıldığını iddia etğünün sağlanmasını talep ediyoruz.”
mektedirler. Bu kişilerde kasıt aradığını, okul
Bakan Eker: Türkiye 2016 Uluslararası Süt Zirvesine talip
»»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Türkiye’nin 2016 Uluslararası Süt Zirvesi’ne talip olduğunu açıkladı.
Bakan Eker, “Türkiye’nin bu organizasyona ev
sahibi olma hakkını kazanması durumunda,
İzmir’in evsahipliği yapması, bu kente yakışacaktır’’ dedi.
İzmir’de gerçekleşen Ulusal Süt Zirvesi 2012
Süt ve Süt Endüstrisi Konferansı’na katılan
Bakan Eker, Bakanlık olarak et ve süt üreticileri ile tüketicilerini koruma amaçlı bir düzenleyici kurumu oluşturma çalışmalarında son
aşamalara geldiklerini ifade etti. Bu kurumun
piyasayı gerektiğinde regüle edecek kurumun
ani fiyat değişikliklerinden hem üreticileri
hem de tüketicileri koruyacağını söyleyen Bakan Eker, geçmişte ‘üvey evlat’ olarak görülen
ve tarım teşviklerinin sadece yüzde 4’ünü alabilen hayvancılık sektörünü geliştirmek için de
strateji geliştirdiklerini vurguladı. Bakan Eker,
yapılan düzenlemelerle tarım destekleri içinde
hayvancılığın oranını yüzde 27-28 düzeyine
getirdiklerini bildirerek, son 3 yılda koyun ve
keçi sayısında önemli artış olduğunu kaydetti. Anadolu coğrafyasının küçükbaş hayvan
yetiştiriciliğine daha uygun olması nedeniyle,
büyükbaş hayvan ıslahına önem verdiklerini
anlatan Bakan Eker, saf ırk oranının çoğalmasına paralel verimliliğin de artığını belirt-
ti. Hayvan ithalatı nedeniyle eleştirildiklerini,
oysa ırk ıslahı amacıyla ithalatın 1925’te ilk kez
yapılmaya başlanan bir uygulama olduğunu
kaydeden Bakan Eker, hayvancılıkta daha da
ilerlemek için en öncelikli konunun işletmelerin büyütülmesi olduğunu ifade etti. Son sekiz
yılda bu yönde ciddi çalışmaların yapıldığını
anlatan Bakan Eker, bu dönemde 50 ve daha
fazla büyükbaş hayvanı olan 20 bin yeni işletme kurulduğunu dile getirdi.
Toplantıda konuşan Ulusal Süt Konseyi Baş-
kan Yardımcısı ve Namık Kemal Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Zootekni Bölüm Başkanı Muhittin Özder, Okul Sütü Projesi’nin 36 ülkede uygulandığını, Tayland’da üretilen sütün
yüzde 25’inin okullarda dağıtıldığını belirterek, ‘’Türkiye’de üretilen sütün yüzde 5 ile 7’si
okullarda dağıtılacak. Bu gözardı edilmemeli’’ dedi. Ulusal Süt Konseyi olarak Okul Sütü
Projesi’ni desteklediklerini, ‘gençlerin sağlıklı
gelişimi ile düzenli tüketim alışkanlığına sahip
olmalarının’ konseyin temel hedefleri arasında bulunduğunu vurgulayan Özder, hedefleri
arasında süt üretiminde istikrarın sağlanmasının da yer aldığını ifade etti. Özder, ‘’Okul
Sütü Projesi 85 ülkede uygulandı, 36 ülkede
halen uygulanmakta. Uygulayan ülkeler arasında Tayland’da ülke içi üretilen sütün yüzde
25’i ABD’de ise yüzde 7’si okullarda dağıtılıyor.
Türkiye’de üretilen sütün yüzde 5 ile 7’si okullarda dağıtılacak. İşin bu kısmı da gözardı edilmemeli’’ diye konuştu.
Gürcistan Acara Özerk Bölgesi Tarım Bakanı Donari Surmanidze de çok uygun iklim ve
coğrafyaya sahip bölgelerinde hayvancılık, süt
ürünleri ve tavukçuluk alanlarında ciddi yatırımlara ihtiyaç duyulduğunu belirterek, Türk
girişimcileri, bölgeye yatırım yapmaya davet
etti. İzmir Valisi Cahit Kıraç da İzmir’de günde
300 bin çocuğa süt içirmeye devam ettiklerini
anlatarak, bu uygulamanın devam etmesini istediklerini kaydetti. İzmir’in önemli bir tarım
ve hayvancılık kenti olduğuna işaret eden Kıraç, sığır sütünün yüzde 9’nun bu kentte üretildiğini vurguladı.
İzmir’de günde 3 bin ton süt üretildiğini açıklayan Kıraç, ‘’İzmir, süt üretimi ve endüstrisinin
önemli aktörlerinden biridir. 2016 yılındaki
Uluslarararası Süt Zirvesi için en uygun kentin
İzmir olduğunu düşünüyorum. Buradan aday
olduğumuzu ilan ediyorum’’ dedi.
Uluslararası Sütçülük Federasyonu Başkanı
Richard Doyle da federasyon bünyesinde bin
200 uzmanın çalıştığını, 18 farklı çalışma komitesinin görev yaptığını kaydetti. Doyle, ‘sütün kalitesi ile endüstriyel kullanımının artırılması ve çiftlik yönetimi’’ gibi alanlarda yapılan
çalışmalar hakkında bilgi verdi.
İzmir Ticaret Borsası Başkan Vekili Barış Kocagöz ise bazı sorunların ortaya çıktığı sektörün geleceğine şekil verilmesi gerektiğini
belirterek, sektör konseylerinin de güçlendirilmesini istediklerini vurguladı.
14
̇
̇
Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği
TARIMDA SAĞLIK
TARIMSAL MAKİNALARIN KULLANIMINDA
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
»»Tarımsal faaliyetlerin gerçekleştirilebilmesi için birçok araç ve gereç, en eski çağlardan beri kullanılagelmiştir. Artan nüfus ile birlikte özellikle
son 250 yıldır, tarımsal ürünlere olan talep de aşırı miktarda artmıştır. Malthus gibi bazı bilim adamları ve düşünürler ise nüfus artışı ve yiyecek
artışı oranlarının dengelenmemesi durumunda ortaya çıkabilecek ciddi tehlikeleri ortaya koymaya çalışmışlardır.
Açlık çağlar boyunca ve hala günümüzde bile insanoğlunun karşı karşıya bulunduğu en ciddi
tehlikelerden biridir.
Tarlaları sürmek, tohumları ekmek, gübrelemek, sulamak ve ekinleri hasat etmek ya da
toplamak için saban ve hayvan gücü ile birlikte
mekanik birçok alet kullanılmıştır. Ancak sanayi devrimi ile birlikte, buhar gücünün yaygın
olarak kullanılmaya başlaması, tarım sektörünü de yakından etkilemiştir.
Devrimle birlikte, hayvanların yürüttükleri
işler çok daha hızlı, seri ve hatasız bir şekilde
makinalar tarafından yapılmaya başlanmıştır.
Daha sonra akaryakıtla çalışan diğer motorlu
makinaların keşfiyle birlikte, hem verim daha
da artmış hem de insangücüne olan bağımlılık
giderek azalmıştır.
Günümüzde gelişen teknoloji ile birlikte,
ekimden hasata kadar yapılan bütün işlerde
makinalar kullanılmaktadır. Bu zamandan büyük bir kazanç sağlarken, verimlililk konusunda da çok ciddi katma değerler sağlamaktadır.
Bu nedenle, gelişmiş tarım tekniklerinin uygulandığı çağdaş ülkelerde, nüfusun sadece çok
küçük bir oranı çiftçilik yapmaktadır. Makinaların kullanılması, büyük arazilerin kolayca
ekilmesini-biçilmesini sağladığı için tarımsal
reformun gerçekleştirilmesini de kolaylaştırmıştır.
Tarım makinalarının kullanımı verimliliği
arttırmaktadır ancak bunun yanında birçok
tehlikeyi de beraberinde getirmektedir. Bu
makinaları kullananların, iş sağlığı ve güvenliği bakımından tehlikeleri iyi tanımaları gerekmektedir.
ABD’de, makinalara ve yüksek teknolojiye dayalı tarım faaliyetleri sürdürülmektedir. Tarım
sektörü ABD’de 100.000 kişi başına en çok
ölüm görülen sektörlerden biridir. Bütün sektörlerin ortalaması (1980-1989) 100 bin kişi
için 7,0 iken tarım için bu 22,9 olmuştur. Makinaların doğurduğu tehlikeler, gerçekten çok
ciddidir.
ABD’de çiftliklerde yaşayan 19 yaş altındaki
2,000,000 çocuktan, her yıl 100,000 kadarı
üretim ve çiftlikte yapılan işlerle bağlantılı bir
sebepten ötürü kazaya uğramaktadır. Tarım,
genç işçilerin çok görüldüğü bir sektördür.
Makinalaşmanın bu kadar yoğun olması, beraberinde birçok risk getirmektedir.
ILO’nun 1921 tarihli Tarımda Asgari Yaş Sözleşmesinin tamamlayıcısı olarak görülebilecek
1973 tarihli 138 sayılı sözleşmesinde, 15 yaşı
tamamlamak ve zorunlu eğitimi bitirmiş olmak bir sınır olarak görülmüş, ayrıca tehlikeli
işlerde de 18 yaş altı yasak olarak kabul edil-
miştir. Tarım makinaları, son derece tehlikelidir. Bu nedenle mevzuatta tarım makinaları
için de 18 yaş sınır olarak kabul edilmelidir.
venlik kurallarına uymayı ihmal etmektedir. Kazalar çoğu
zaman sakatlıklara ve hatta
ölümlere neden olmaktadır.
Bu nedenle tehlikelere karşı
uyanık olmak ve önlem almak
gerekmektedir.
Biçme makinası, traktör, öğütücü, biçer döğer, körük, kıyma makinası, matkap, balya
makinası birbirinden farklı
görünse de, benzer tehlikeler
yaratmaktadırlar:
Kesilme,
parçalanma, makinaların içine çekilme veya çalışırken
fırlattıkları nesnelere maruz
kalma.
Tarım makinaları; keskin köşelere, dişlilere ve zincirlere,
dönen millere, haraketli bıçaklara ve kaldıraçlara sahiptir. Makinaların üzerinde çalışırken düşme ve yakınında
bulunma da yaralanmalara
neden olabilmektedir.
Makinaların bazı tehlikeli parçalarının üzeri,
işin gerekleri nedeniyle tamamen kapatılamaz. Makinaları kullananlar bakım için bazı
koruyucu parçaları yerinden çıkardıktan sonra
geriye takmamaktadır. Bu çok ciddi tehlikelere
neden olmaktadır.
Genel olarak makinaların doğurduğu tehlikeleri aşağıdaki ana-başlıklar halinde toplamak
mümkündür.
Kesme Noktaları
TEHLİKELER
Tarım makinalarının büyük bir miktarda güç
kullanıyor olması, yaptıkları işin hem makinayı kullanan hem de etrafında ve yakınında
duranlar açısından tehlikeli olmasına neden
olmaktadır. Makinaları üretenler güvenlik konusunda önlemler alsalar da, işin doğası gereği
bazı risklerden kaçınmak mümkün olmamaktadır. Tarım makinalarının neden olduğu kazaların önemli bir bölümü insan hatalarından
kaynaklanmaktadır.
Birçok durumda kullanıcı, birşeyi unutmakta, risk almakta, uyarıyı dikkate almamakta,
yeterince dikkatli davranmamakta ya da gü-
Tıpkı makaslarda olduğu gibi keskin iki yüzeyin birbirine güç kullanılarak yaklaştırılması
tehlikeli noktalar oluşturur. Kesme amamcıyla yapılmış olan bıçaklar gibi toprağı delmek
kumaş parçaları, bu dönen parçalara yaklaşırken kişilerin haberi olmamakta ve bir anda
parmakların, ellerin veya ayakların kısıtırılmasına neden olmaktadır.
Sıkışma noktaları
Özellikle hareket eden iki parçanın birbirinin
içine geçmesi veya yaklaşması sırasında bazı
önemli tehliekeler meydana gelebilir. Traktörlerin arkasına takılan ve bağlanan bazı parçalar vardır. Traktörler bu parçaları çekerken,
bu parçaların üzerindeki makinalar kesme ve
biçme gibi çeşitli işleri yaparlar. Bu parçalar
traktöre bağlanırken motor hala çalışıyorsa eller ve parmaklar ani bir hareket sonucunda iki
parçanın arasına sıkışablir.
Spiral yaylar
Yaylar genellikle esneklik özelliklerine sahip
oldukları için tarım makinalarında da sıkça
kullanılırlar. Bir güç ile esnetilmemişken ya da
gerilmemişken bir tehlike arz etmezler. Ancak
gergin durumdayken, gevşeme sırasında hareket yönlerine bağlı olarak kıstırabilir ya da
sıkıştırabilirler. Bu nedenle spiral yaylarla da
dikkat etmek gerekmektedir.
Hidrolik sistemler
amacıyla kullanılan burgulu matkaplar da kesme noktaları oluşturur. Büyük bir güçle dönerek toprağı delen bu makinalar aynı zamanda
birer kesme noktalarıdır.
Bu nedenle tarım işçileri bu konularda eğitilmeli ve tehlikeleri iyice öğrenmeleri sağlanmalıdır. Bu tür kesici ve delici makinalar aynı
zamanda büyük bir güçle çalıştığı için yakın
çevreye topraktaki çakıl ve taş gibi bazı sert
nesneleri de fırlatırlar.
Kıstırma noktaları
Dönen iki parçanın tıpkı çamaşır makinalarının sıkmak için kullanılan merdanelerinde olduğu gibi nesneleri kıstırma noktaları oluşturması oldukça tehlikelidir. Kayış ve zincirlerle
çalışan silindirik dişliler de yine aynı şekilde
kıstırma noktaları oluşturular.
Elbette kendi başlarına hareket ederken bu
parçaların oluşturduğu bir tehlike yoktur. Bu
kıstırma noktalarına ellerin, parmakların ya
da ayakların yaklaşması tehlikeli sonuçlar
doğurmaktadır. Özellikle giyilen elbislere son
derece dikkat edilmelidir. Yırtık, sökük ve bol
elbiseler her zaman çok tehlikelidir. Sarkan
Hidrolik makinalar çok yüksek basınç altında
sıvılar içerirler. Bu nedenle bu sistemlere ayit
olan parçalar sıkıştırılır, gevşetilir ya da çıkarılırken öncelikle basıncın alınması gerekir.
İğne deliği kadar bir aralıktan bile jet hızıyla
fışkıran basınçlı sıvılar insan derisini rahatlıkla delebilirler. Ayrıca unutmamak gerekir ki bu
sıvılar genellikle çok sıcaktır. Hidrolik makinalarla ilgili çalışmalar yapılmadan önce sistemi
çalıştıran motor kapatılmalı ve basınç alınmalıdır aksi takdirde çok tehlikeli kazalarla karşılaşmak olasıdır. (www.isguvenligi.net )
̇
̇ Mayıs 2012
Köy-Koop Merkez Birliği
KOOPERATİFÇİLİK
15
Kooperatifler Yılında Çiftçiler Gününü Kutlamak
»»14 Mayıs geldiğinde dünyanın her tarafında Dünya çiftçiler günü kutlanır.
Çiftçinin ve tarımın dünya için önemi anlatılır. Sokaktaki insandan politikacılara
kadar her seviyedeki insana mesaj verilir. Tarımı desteklemek geleceğimizi
desteklemektir diye.
Çiftçilerin sorunlarının çözümünün
Gerek iç gerekse dış pazarda
sadece çiftçilere faydası olmadığı,
rekabet gücünü elde etmekte,
ülkenin de menfaatine olduğu ifade
üretim ve pazardaki dalgalanedilir. Çiftçinin desteklenmesinin
malardan kendini korumaktabir yönüyle ülkenin gıda güvenliğini
dır. Pazarda gerçek rekabetin
Ünal ÖRNEK
sağlamak olduğu vurgulanır.
sağlanmasında üreticinin ve
Ziraat Yüksek Mühendisi tüketicinin menfaatlerinin koAslında birçoğumuz tarımın ve çiftrunmasında rol oynamaktadır.
çinin öneminin farkındayız. Biliyoruz ki; tarım insanlık için nasıl önemli ise tarım içinde
Batı çiftçisi kooperatiflerini sahiplenmekte, kooperatiçiftçiler o kadar önemlidir. Tarımsal üretimi yapan
fini sadece yüksek fiyat veren ve kendine her zaman
çiftçilerdir. Gıdayı da üreten çiftçilerdir. Bugün artık
menfaat sağlayan bir aracı gibi görmeyip, kooperainsanlık şunun bilincindedir. Çiftçilik yapılmazsa gıda
tifinin pazardaki zor günlerinde düşük fiyatla ürün
da üretilemeyecektir. Belki içinde bulunduğumuz yüzvermekten çekinmemektedir. Çiftçiler kooperatifin
yılda küresel ısınmanın yol açtığı iklim değişikliği nesahibi olduğu bilinci ile hareket etmekte, işine gelmedeniyle gıda güvenliği fazla dillendirilmeye başlansa
diğinde kooperatifini karalama ve siyasilere şikâyet
da, gerçekte dünyada yüzyıllardan beri gıda savaşları
etme yerine, yönetimine talip olma veya muhalif bir
yaşanmaktadır.
ortak olarak yönetime gerekli eleştirileri yöneltmekten çekinmemektedir. Kooperatiflerini basit siyasi ve
19. yüzyıla kadar tarım ve gıda dünya gündeminin ön
menfaat tartışmaların içine çekmemektedirler.
sırasında iken, sanayileşme süreci ile birlikte enerji kullanımının artması sonucu 19. ve 20. yüzyıllarda
Bugün ülkemiz gündemindeki tablo hepimizin önündünyanın siyasi gündeminde petrol konusu daha fazla
dedir. Tarım işletmelerindeki yapısal sorunlar hala
ön planda olmuştur. 21 yüzyılda ise çevre sorunları ve
karşımızdadır. Tarım ürünleri pazarlamasında sodaralan gıda kaynakları nedeniyle gıda ve su sorunları
runlar devam etmektedir. Artan akaryakıt fiyatlarının
petrolden daha fazla tartışılmaya başlanmıştır.
gölgesinde şekillenen girdi fiyatları ile pazarda rekabet edecek düşük fiyatın yakalanması hayal gibi kalBu tartışmalar ışığında gelecekte yaşanması kaçınılmaz
maktadır. Yeterli geliri elde edemeyen üreticiler borç
olan gıda sorununun çözümü için bilim adamları tarım
batağı içindedirler. Bırakın sosyal güvenlik primlerini
teknolojisi konusunda yoğun bir çaba içine girmişlerödemek geçimlerini bile sağlamada güçlük çekmekdir. İnsanlığın önünü açacak çözümler üretmeye çalıştedirler. Kırsalda yoksulluk hızla yükselmekte ve göç
maktadırlar. Ancak iyi niyetli çabalar yanında gıdanın
devam etmektedir. Kooperatifler ne girdi ne de ürün
gelecekte silah olarak kullanması olasılığı dünyayı rapazarında etkin rol oynayamamaktadırlar. Bu yönhatsız etmektedir. Gıdada tekelleşme tehlikesi ülkelede hizmet veren kooperatiflerin iyi niyetli çabaları da
rin gıda güvenliğini kadar gıda güvenirliliği konusunda
buna yetmemektedir. Üretici örgütlerinin yer almadığı
politika geliştirmelerini mecburi hale getirmektedir.
serbest pazar ekonomisi üreticinin aleyhine işlemekteDiğer taraftan dünyada başta Afrika ülkeleri olmak
dir. Devletçe verilen desteklerle onca yeni örgüt kurulüzere olmak üzere birçok ülkede yıllardan beri açlık
masına rağmen yine de sorunlar yaşanmaktadır.
ve yoksulluk sorunu yaşanmakta milyonlarca insan
Çözüm; ortağının desteğini alan, siyasi baskılardan ve
ölmekte, zarar görmekte ya da sağlık sorunları ile bohesaplardan uzak, kötü niyetli yöneticilerin gölgesinde
ğuşmaktadır. İnsanlığın karşı karşıya olduğu bu üzücü
olmayan güçlü kooperatifler ile mümkündür. Çünkü
tabloda sorunlar ve çözüm yolları olmasına rağmen
kooperatifler sosyal ve ekonomik amaçlı tüm ortakne gelişmiş ülkeler bu sorunu çözmek için kalıcı tedların menfaatini gözeten ticari örgütlenmelerdir. Batı
birler almaya yanaşmakta, ne de geri kalmış ülkelerin
dünyasının kalkınmasında önemli rol üstlenen koopeyöneticileri yeterli gayreti göstermektedir. Özellikratifler ülkemiz için tarımdaki çıkış noktasıdır. Bugüle Afrika’da yaşanan açlık karşısında yapılan yardım
ne kadar devletin verdiği destekleri akıllıca kullanan
kampanyalarının büyük bir kısmı gelişmiş ülkelerin
ve büyük başarılar sağlayan kooperatiflerin hikâyeleri
gösterisinden öteye gitmemektedir. Yardımlar bazen
ortadadır. Bir zamanlar KÖY-KOOP’un bu ülkede 600
halka bile ulaşmamaktadır.
sanayi tesisine, TARİŞ’in yüzlerce sanayi tesisine ve bir
Her ne kadar Birleşmiş Milletler ve FAO dünyayı açlık
bankaya sahip olduğu unutulmamalıdır. Pankobirlik’in
ve gelecekte yaşanacak gıda krizi için uyarsa da dünya
ve Tarım Kredi’nin başarıları gözardı edilmemelidir.
pazarlarındaki acımasız rekabet geri kalmış ülkelerin
Son günlerde basında yer alan Tire Süt Kooperatifinin
tarımını olumsuz etkilemekte, pazarlar gelişmiş ülkeet ve sütteki başarıları ortadadır. İstedikten sonra üllerin destekli tarım ürünlerinin baskısı altında şekilkemizde de kooperatifler batı ülkelerinde olduğu gibi
lenmektedir. Bir ölçüde dünya pazarlarındaki fiyatlar
önemli başarılara imza atabilmektedirler.
ile oynanmakta, daha ucuza ithal edelim kolaycılığı
2012 Uluslararası Kooperatifler yılını kutladığımız bu
politikası tercih edildiğinde, bundan o ülkenin tarıyılda 14 Mayıs Dünya Çiftçiler gününü kutlarken koomı ve çiftçisi zarar görmektedir. Zayıf olan ve hüküperatifçilik konusunda bir zamanlar ülkemizde de bir
met baskısından çekinen üretici örgütleri bu duruma
ölçüde var olan, bugün dünyanın tercih ettiği okullarmüdahale edememekte, ithalatı destekleyenler ise geda kooperatifçiliği sevdirme ve teşvik etme politikasılişmiş ülkelerdeki çiftçinin ucuz maliyetini sağlayan
na yeniden dönülmesi gerektiğini bilmeliyiz. Sadece
kolaylıkları ve destekleri görmezlikten gelmektedirler.
kırsalda değil tüm alanlarda kooperatifler daha ilkokul
Çiftçilik insanlığın en eski mesleğidir. Dünyanın en
çağından itibaren sevdirilmeli ve okullardaki kantinzor mesleklerinden biridir. Bedensel güç olduğu kadar
lerin kooperatifler eliyle işletilmesini teşvik etmeliyiz.
bilgi ve deneyim isteyen bir meslektir. Doğayı, çevreyi,
Bugün başta ABD, Japonya, Malezya, İngiltere olmak
bitkiyi ve hayvanı sevmeyen insan çiftçilik yapamaz.
üzere birçok ülkede bile bu yönde politikalar uygulanAslında çiftçilik bir yaşam tarzıdır. Bugün dünyada çiftdığını unutmamalıyız.
çilik ailece yapılan bir iş kolu gibidir. Bunların büyük
bir bölümü de polikültür dediğimiz birden fazla alanda
Tarımın, çiftçilerin ve kooperatifleşmenin neden
üretim yapılan işletmelerden oluşur ve bu işletmelerde
önemli olduğunu, neden toplumun tamamını ilgilentarımsal üretim 24 saat devam eden bir süreç gibidir.
dirdiğini anlamalı ve anlatmalıyız. Bugüne kadar yaAileler büyük küçük beraberce adeta tüm gün çalışır.
şadığımız deneyimlerden ders çıkarmalıyız. Dünyada
tarımdaki sorunların kooperatifçilikle çözüldüğünü
Ülkemizde de tarımsal üretimin tamamına yakın kısmı
artık anlamalıyız. Türk tarımının ve çiftçisinin sorunküçük aile işletmeleri tarafından yapılır. Çiftçilerimizin
larının çözümünün ekonomik örgütlenmeden yani koyeterli finansman kaynakları yoktur. İşletmeler küçük
operatifçilikten geçtiği gerçeğini görmeliyiz.
olduğu kadar parçalı ve dağınıktır. Bu durum işletmelerin verimli çalışmasını güçleştirdiği gibi gelişmesinin
Aksi halde yoksullaşan çiftçi ve her geçen gün güç
önündeki en büyük engel olarak görülmektedir. İşletkaybeden örgütsel yapılar altında 14 Mayıs Çiftçiler
melerin ekonomik anlamda bir güç birliği sağlamadan
Gününü kutlayacağımızı, kürsülerden dertlerimiz anpazarda etkin olmaları ve yeni teknoloji kullanmaları
latmaktan kurtulamayacağımızı bilmeliyiz. Bazen hüoldukça zordur. Bu nedenle küçük üreticilerin koopekümetlerin bile çözemeyeceği beklentilerle zaman kayratifleşmeden sorunlarından kurtulması ve gelişme
bedeceğimizi anlamalıyız. Çiftçinin sektördeki sosyal
elde etmesi uzak bir hayal olarak görülmektedir.
ve ekonomik gücünün kooperatifler olduğu gerçeğinin
farkına varmalıyız.
Bugün batı ülkelerinin kalkınmasının temelinde çiftçilerin ve kooperatiflerinin payı büyüktür. Bugün bile
Güçlü kooperatiflerin sosyal ve ekonomik olarak güçlü
batı çiftçisi güçlü kooperatifleri ile tarımsal üretimden
ve bilinçli çiftçiler yaratacağını, bu çiftçilerin desteği
elde ettiği gelir ile gerek kendisinin gerekse ülkesinin
ile gerçek ve aktif bir üretici örgütlenmesinin yaratılaekonomisine katkı sağlamakta ve refah düzeyini daha
bileceğini bilmeliyiz. İşte o zaman oluşturulan birlikteda artırmaktadırlar. Sorunlarına kooperatifleri aracılik ile 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günlerini daha anlamlı
lığıyla büyük ölçüde kendisi çözüm yolu bulmaktadır.
kutlamalıyız.
Erol AKAR
Köy-Koop
Kastamonu Birlik Başkanı
KOOPERATİFLERDE KURUMSAL
YAPININ GÜÇLENDİRİLMESİ
ZORUNLULUĞU VE ÇÖZÜMLER
»»Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerinde yaşanan en
önemli sorunlardan birisi köyden kente yaşanan
göç olgusu nedeniyle birim kooperatiflerin giderek
küçülmesidir.
Diğer taraftan Örgüt çeşitliliği yüzünden birimler giderek küçülmekte ve zafiyetleri artmakta, üretici
mevcut örgüt yapısı içerisinde rekabet gücü oluşturamamaktadır.
Hatta bu yapılanma içerisinde sadece kooperatifler değil hiçbir üretici örgütünün arzulanan kurumsal kapasiteye ulaşması mümkün
olmayacaktır.
Yaşanan göç ve örgüt çeşitliliği sonucu olarak, birim kooperatiflerde:
Sermaye birikimi sağlanamamakta,
İş gücü yetersizliği ortaya çıkmakta,
Kredi kullanma ve Proje uygulama
olanağı giderek azalmakta,
Kurumsallaşma sağlanamamakta,
Yönetim ve denetim kurullarının
oluşturulmasında dahi zorluklar
yaşanmaktadır.
Bu nedenle;
Havza bazında, güçlü, profesyonelce yönetilen kooperatiflerin kurulması ve kurulmuş kooperatiflerin
birleştirilmesi yönünde çalışmaların başlatılması gerekmektedir.
Arzulanan hedefe ulaşmak için
farklı argümanlar ve kriterler kullanılabilir.
Kooperatiflerden alınacak hizmetlerde üye sayısı, çalışma alanı,
Teknik eleman ve mekanizasyon
durumu ve diğer alt yapı kapasiteleri ile ilgili kriterler esas alınarak işlendirilmelerinde, (Örneğin,
orman üretiminde, bu ve benzeri
kriterlerin uygulanması)
Proje uygulaması ve Kredi verilmesinde,
Tarımsal desteklemelerin verilmesinde,
Kooperatif birleşmelerinin ve tasfiyelerinin kolaylaştırılması gibi
özendirici tedbirlerin alınması halinde birim kooperatiflerin daha
güçlü hale getirilmesi mümkün
olacaktır. Çözümlerin oluşturulmasının zor olacağı düşüncesine
katılmak mümkün değildir.
Çünkü;
Yeni oluşumların sağlanması yönünde geçmiş yıllardan bu güne
önemli örnekler vardır.
Örneğin;
Kooperatiflerin ilk kurulduğu 1960
yıllarda yurt dışına işçi gönderilmesinde sağlanan öncelikler,
Orman kooperatiflerinin kurulmasının ana sebebi diyebileceğimiz
%25 ilave destek verilmesi,
Yakın geçmişte süt desteklemesine
0,015 krş fark verilmesi nedeniyle
sayıları beş yüzleri bulan üretici birlikleri kurulmuş olması gibi
veya benzeri argümanların kullanılması ile bu yapılar kolaylıkla
oluşturulabilmiştir.
Bu sorunların çözümü için, en kısa
süreç içerisinde, Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı, Orman ve
Su İşleri Bakanlığı ve Merkez Birliklerinin yetkilileri ile müşterek
çalışmaların başlatılması önemli
bir adım olacaktır.
Gelişmiş ülkelerdeki kooperatiflerin benzer süreçleri yaşadığı, hatta
kooperatif birleşmelerinin halen
devam ettiği, bu süreç içerisinde
uluslararası faaliyet yürüten devasa şirketler haline geldikleri ve
banka sistemlerini oluşturdukları
dikkate alındığında alınacak tedbirlerin ne kadar önemli olduğu
görülecektir.
Hiç şüphesiz başka başka sorunlar
da vardır.
Ancak, gerek siyasi iradenin ve
gerekse bürokrasinin bu konuda
atacağı her adıma destek olmakta,
gerçek kooperatifçilerin asıl görevi
olmalıdır.
Ağaçta Mantar Çiftçilerin Kazanç Kapısı Oldu
»»Çarşamba Ovası'nı kaplayan kavak, söğüt ağaçları
mantar yetiştiriciliğinde kullanılmaya başlandı
Samsun-Çarşamba Gıda Tarım ve
Hayvancılık İlçe Müdürlüğü'nün öncülüğünde başlatılan çalışma ile ağaç
mantarı yetiştiriciliği yaygınlaşıyor.
Kayın Mantarı da denilen mantarlar,
çeşitli ağaç kütüklerine aşılanarak
çiftçilere önemli bir gelir kapısı oluyor. Çalışma ile hastalık ve zararlılara dayanıklı, düşük ve yüksek sıcaklıklara kolay adapte olabilen, yüksek
miktarda besleyiciliği olan, lezzetli
bir mantar çeşidi olan ürün sayesinde Çarşamba Ovası'nın, orman olmasının önüne geçilmesi hedefleniyor.
Yenikaracalı köyünde, Gıda Tarım
ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü ve
Ondokuzmayıs Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü
işbirliği ile “Ağaç Mantarı Yetiştiriciliği” yaygınlaştırma ve tanıtım programı düzenlendi. Ağaç mantarının
nasıl yetiştirileceği, ağaç kütüklerine
mantarın nasıl aşılanacağı uygulamalı olarak çiftçilere gösterildi
Samsun Gıda Tarım ve Hayvancılık
İl Müdürü Kadir Güven, "Pazarda
yüksek fiyatlara satılacak olan bu
gibi ürünler hem çiftçiye getiri sağlayacak ve hem de atıl durumdaki kaynakların üretime dahlini mümkün
kılacaktır. Bu bağlamda bütün emeği
geçenleri katkılarından dolayı ve bizzat çiftçimizin kendisini de cesaret ve
ilgisinden dolayı kutluyorum." dedi.
16
̇
̇
Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği
KOOPERATİFLERİMİZ
KÖY-KOOP BURSA BİRLİĞİ Zeytin Diyarı
»»Köy-Koop Bursa Bölge Birliği, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’na dayanılarak 1998 yılında kurulmuştur.
Köy-Koop Bursa Bölge Birliğimiz, 1998 yılında,
üreticilerimizin müşterek iş yapma ihtiyacı
duyduğu konularda, gelişmiş ülkelerdeki, kooperatifçilik modellerini örnek alınarak, üreticinin örgütlü bir yapı içerisinde sorunlarını çözmelerine katkı sağlayabilmek amacıyla, 1163
Sayılı Kooperatifler Kanununa dayanılarak
kurulmuştur. 2012 itibarıyla ilimizde toplam
kooperatif sayımız 290’a ulaşmıştır.
Çalışma konuları itibari ile çok amaçlı bir birlik
statüsünde olup, bünyesinde tarım, hayvancılık, ürün işleme, girdi temini ve ürün pazarlaması yapan birim kooperatiflerini kapsamaktadır. Birliğimiz, bağlı birim kooperatiflerin
faaliyet konuları dikkate alınarak kurumsal
yapısını oluşturmaya çalışmıştır.
Birliğimiz, Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal
Amaçlı Kooperatif Birlikleri Merkez Birliği
(KÖY-KOOP) ortağıdır.
İLÇELERE GÖRE ÜYE SAYIMIZ
Osmangazi
14
Kestel
11
Orhangazi
9
İnegöl
8
Gürsu
7
Gemlik
7
Yalova
6
Mudanya
6
Yıldırım
5
İznik
5
Karacabey
3
Yenişehir
3
Keles
1
Mustafa Kemel Paşa
1
Kooperatifler birlik ruhunun kalesidir. Birliğimiz bu söylemle faaliyetlerini sürdürmektedir.
Birliğimiz Yalova ve Bursa illerini kapsamaktadır. Haziran itibarıyla üye sayımız 87’e ulaşmıştır. Üyelerimizin üye sayısı toplamı ise
14300 kişidir.
Birliğin Varlıkları
Birliğimizin; 14 adet, 36 bin top kapasiteli
soğuk hava deposuna, 14 adet de, 27 bin top
kapasiteli zeytin işleme ve depolama tesisleri
mevcuttur. 2 adet günlük 120 ton işleme kapasiteli zeytinyağı fabrikası, 1 adet 1.500 ton
salça fabrikası, 2 adet günlük 22 ton işleme
kapasiteli süt işleme ve ambalajlama tesisi bulunmaktadır.
Aktif istihdam önlemleri hibe programı teklif
çağrısına birliğimizin, Hayvancılığı Geliştirme
Birliğinin ve Tarım İl Müdürlüğünün ortaklaşa
oluşturduğu Organik Tarımda Kadın İstihdamı konulu projeyle katılım sağlanmıştır.
Erdoğan YILDIZ
Köy-Koop Yönetim Kurulu Üyesi
Köy-Koop Bursa Birlik Başkanı
Köy-Koop Bursa Bölge Birliğimizin Hizmetleri
Birim kooperatiflerimiz ortaklarına süt ve
anaç sığır icmallerini düzenleyerek, kooperatif
ve ortaklarının devlet desteklerinden faydalanmalarını sağlamaktadır.
Kooperatif ortaklarımızın ve yöneticilerimizin;
kooperatifçilik ve kooperatif yöneticileri, desteklemeler konusunda eğitim ve bilgilendirme
toplantıları düzenlemektedir.
Birim kooperatiflerimizin yıllık olağan genel
kurul toplantılarına iştirak edilerek, genel kurulların sağlıklı yapılmasına destek olunmaktadır. Birim kooperatiflerimiz arasında birbirleri ile olan yardımlaşma, dayanışmayı çeşitli
etkinliklerle sağlamaktayız.
Birliğimiz bağlı birim kooperatiflerimizin
ürünlerinin yurt genelinde pazarlanması amacıyla çeşitli fuarlarda ya da organizasyonlarda
tanıtımına katkı sağlamaktayız.
Kooperatiflerimize yeni çıkarılan ya da düzenleme yapılan kanun ve yönetmeliklerle ilgili,
Köy-Koop Merkez Biriliğimiz ile koordineli
olarak, birim kooperatiflerimize bilgilendirme
çalışmalarında bulunmaktayız.
Birlik olarak çalışmalarımızın temelini, ortaklarımızın ürünlerinin değerlendirilmesi,
pazarlanmasını sağlamak ana hedeflerimizi
oluşturmaktadır.
Eğitim ve Destek Hizmetleri:
Birliğimize bağlı bu işletmelerde sigorta kapsamında çalışan 820 kalifiye eleman bulunmaktadır. Birliğimize bağlı kooperatiflerimiz
yatırım ve işletme sermayesi olarak yaklaşık
300 milyon tl Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca kullandırılarak desteklenmiştir.
Bursa ilimiz tarımda ürün çeşitliliği açısında
ilk sıralarda yer almaktadır. İlimizle özdeşleşmiş tarımsal ürünlerimiz bulunmaktadır. Bunlardan birkaçını saymak gerekirse; Bursa siyah
inciri, Gemlik sofralık zeytin ve zeytinyağı,
şeftali ve Deveci armudu bulunmaktadır. Bu
ürünlerin önemli bir kısmının depolanması,
ambalajlanması ve pazarlanmasında birim kooperatiflerimizin öncülüğünde yapılmaktadır.
nan Sorunlar konulu seminer yapılmıştır Aynı
konulu eğitim Bursa Ticaret Odasının katkılarıyla tekrarlanmıştır..
Birliğimize bağlı 87 tarımsal kooperatifimizin
ürünlerinin satışının yapılacağı KOOPERATİF
PAZARI oluşturulması planlanmış,bunun için
çalışmalara başlanmıştır. Kooperatif pazarı ile
hem üretici hem tüketici kazanç sağlayacatır.
Suluk meyve ile ilgili ilimizde faaliyet gösteren
firmalarla görüşmeler yapılmış, kalite ve fiyatlandırma konusunda ortak çalışmanın nasıl
yapılması gerektiği konuşulmuştur
IRFO (çiftçi örgütlerinin kurumsal güçlendirilmesi) projesi kapsamında 19 birim kooperatifimizde eğitimler düzenlenmiştir. Birim
kooperatiflerimizin ve çalışan personellerinin
eğitimleri gerçekleştirilmiştir. Eğitimlerde
kullanmak üzere eğitim cd si hazırlatılmıştır.
Proje kapsamında Uludağ Alkoçlar otelde yöneticilerin eğitimi konulu seminer çalışması
yapılmıştır. Son olarak eğiticilerin eğitimi konulu 2 hafta süren ürgüpte gerçekleşen eğitimler yapılmıştır.
DNV(det norske veritas) firması ile global
gap, İyi Tarım Uygulamaları Ve Gıda Standartları konulu eğitim çalışması yapılmıştır.
Birlik olarak Bursa Tarım Fuarlarına katıldık,
kamuoyunda tanınma ve etkinlik düzeyimizi
artırmaya çalıştık.
Soğuk hava deposu bulunan birim kooperatiflerimizde çalışan elemanların forklift operatörlüğü sertifakısının olmadığı gözlemlenmiştir. Bu nedenle makine mühendisleri odası ile
işbirliği yapılarak 15 gencimize belge alınması
sağlanmıştır. Aynı zamanda istihdama katkı
sağlanmıştır.
Bursa Valiliğinin öncülüğünde oluşturulan
Bursa’da süt içimini artırmak amacıyla oluşturulan Süt Platformuna aktif katılım sağlanmıştır.
Köy-Koop Merkez Birliğimizin, Tarım İl Müdürlüğünün düzenlediği toplantılara birliğimizi temsilen gitmeye özen gösterilmektedir.
Tarım İl Müdürlüğü ve Halk Eğitim Merkezleri ile birlikte Meyvecilik, Mekanizasyon, İyi
tarım uygulamaları ve europgap, Zeytin yetiştiriciliği ve işleme, Hayvancılık, Tarla bitkileri, Bitki besleme Sebzecilik konularında
birliğimize başvuru yapan 12 birim kooperatifimizde sertifikalı eğitimler yapılmış, tarımın
bilinçli yapılmasına katkı sağlanmış ve gençlerimize Avrupa Birliği uyum sürecinde yeni iş
imkânları sağlama yoluna gidilmiştir.
Tarım İl Müdürlüğü Destekleme Şubesi ile birlikte Kooperatifçilik Ve Kooperatiflerde Yaşa-
Tarımsal Yayım Ve Danışmanlık Teknik Komitesi, Bursa Kent Konseyi ve Bursa Ticaret
Odası 55. Yaş Sebze Meyve Teknik Komitesinde çalışmalar sürdürülmektedir.
Kooperatiflerimize faaliyetlerle ilgili konularda eğitim hizmeti verilmekte, sempozyum ve
paneller düzenlenmektedir. Bu kapsamda en
yakın zamanda “Kooperatiflerin, Dünü, Bugünü, Yarını” konulu bir panel Bursa’da gerçekleştilmiştir.
Kooperatif yönetici kadrosunun iletişim teknikleri, modern yönetim, proje planlama, kooperatiflerde muhasebe ve denetim konuları ile
kooperatif ortaklarına yönelik olarak üretim
ve pazarlama konularında bölgeler itibariyle
eğitimler gerçekleştirilmektedir.
Kooperatif ortaklarına, mevcut teknik kadromuz tarafından yapılacak olan yatırım ve faaliyet konularında her türlü hizmeti de verilmektedir.
ZEYTİNİYLE, DOĞASIYLA
GEMLİK
»»Gemlik zeytini Ülkemizin en iyi,en kaliteli
siyah sofralık zeytinlerin elde edildiği Gemlik
çeşididir. Yıllık zeytin üretimimiz 35
Bin ton civarında olup zeytin ağaç
sayımız 2.300.000.’dir.
Gemlik İlçesi Bursa İlinin 30 km kuzeybatısında Marmara denizi kıyısında Gemlik Körfezinde bulunan Orhangazi, Yalova , Mudanya
İlçeleri ve Bursa İlinin arasında Kurulmuş
şirin bir ilçedir.
Gemlik tarihiyle, turizmiyle , zeytini, balığı
,sanayisi ve deniziyle yeşil ve mavinin birleştiği dünyada ender rastlanan yerlerdendir.
Eşsiz güzellikleri ile bir doğa harikası olan
Gemlik Bursa çevresinde kurulan en eski
bir yerleşim bölgesidir.
Ekonomik yapıyı oluşturan ana
yapı tarımdır
Bu sektör içinde yer alan önemli ekonomik
dilim zeytinciliktir. Gemlik zeytini Ülkemizin en iyi,en kaliteli ve lezzetli siyah sofralık
zeytini olarak bilinir ve tanınır. Bölgemizde
başta incir olmak üzere çeşitli meyveler yetiştirilmektedir. Marmara denizinin verimliliği
balık hallerine hamsi,istavrit,paparin, sardalya, palamut ,kefal, mezgit ,çinekop,lüfer
izmarit,ispari,kolyoz,tekir, dil,pisi , kırlangıç, karides, midye v.s. olarak yansımaktadır.Bu verimliliği yanında herdem yeşil
gemlik
zeytininin yeşil
görüntüsü ile marmaranın
mavisinin güzelliği yanı sıra gerek Gemlik
zeytini gerekse maramara ‘nın balığı mutfakları şenlendirip , sofraları doyumsuz lezzet
ve tadlara kavuşturmaktadır.
Tarıma dayalı sanayi gün geçtikçe gelişmekte olup , Zeytin yağı ve sabun fabrikaları ile
diğer sanayi kuruluşlarının büyüyüp gelşmesi ile de ilçe göç almaya devam etmektedir.
Tarım arazisinin % 56.7 ‘ sinde
zeytin üretimi yapılmaktadır.
Gemlik İlçesi Türkiye ‘nin en kaliteli sofralık siyah zeytininin yetiştiği yerlerdendir.
Bu da ilçe ve köylerin Zeytin ve Zeytin Yağı
üretim sektörünü olumlu yönde etkilemektedir. Konservecilik sektörünün gelişmesi
ile birlikte sebze ve meyvecilik gelişmektedir. Köylerimiz geçimini tarımsal üretimden
sağlamaktadır. Başta zeytin ve diğer bitkisel
üretimlerin yanısıra az miktarda büyük ve
küçük baş hayvancılık da yapılmaktadır. .
İlçede tavukçuluk ve balıkçılık yaygınlaşmaktadır.
̇
̇ Mayıs 2012
Köy-Koop Merkez Birliği
BAŞARILI KOOPERATİFLERİMİZ
17
S.S. AĞAKÖY TARIMSAL KALKINMA
KOOPERATİFİ - Gürsu/BURSA
S.S. ÇINARLI KÖYÜ TARIMSAL KALKINMA
KOOPERTİFİ- Mudanya/BURSA
»» Bursa’nın Gürsu ilçesine bağlı Ağaköy’de 1958 yılında kurulmuştur.
»»Kooperatifimiz 2006 yılında Mudanya ilçesi Çınarlı köyünde
kurulmuştur.
Ağaköy bir çiftlik arazisi üzerinde kurulmuş olup;
yaklaşık 3000 dönüm araziye sahiptir.Cumhuriyet öncesi yıllarda kuru tarım yapılan köyde
genellikle hububat üretimi yapılmıştır.
Üzerinde bulunduğu arazinin coğrafi özelliği nedeniyle hububat üretimi dışında hiçbir
tarımsal faaliyet gösterebilme durumu yok
iken, Cumhuriyetin ilk yıllarında ova ıslah
planı gereğince açılan kanallar ve Toprak-Su
ile DSİ tarafından yapılan yatırımlar neticesi
sulu tarıma geçme imkanına kavuşan tüm ova
köyleri gibi Ağaköy’de sebze çiftçiliğine geçmiştir.1945-1950 yıllarına kadar sebze üretimi
yapan Ağaköy halkı bu yıllardan sonra şeftali ve
diğer meyve çeşitlerinin üretimine yönelmiştir.
1950-1960 yılları arasında sebze ve meyve
üretimi ile gelirini elde eden köy halkı 1958
yılında kurulan kooperatif vasıtas ile ürününü
İstanbul-Ankara-İzmir gibi büyük şehirlerde
pazarlama imkanına kavuşmuş olup; 19601970 yılları arasında tamamen meyve üretimine ağırlık vermiştir. Meyve üretiminin artması
ve piyasalardaki arz-talep dengesinin köy halkının aleyhine işlerlik göstermesi sonucunda
1975 yılında kooperatifçe soğuk hava deposu
kurulması planlanmış ve proje 1977 yılında
hayata geçirilmiştir.
Köy halkının üretimini arz-talep dengesi koşullarının olumsuzluğundan kurtaran depoculuk hareketi üretimi olumlu yönde etkilemiştir.
S.S.Ağaköy Tarımsal Kalkınma Kooperatifi olarak bünyemizde bulunan 33 üyemizle beraber
iyi tarım uygulamasına 02/03/2010 tarihinde
yola çıkarak ve avecert international sertifikasyon firmasıyla 05/06/2010 tarihinde anlaşma
yapılarak resmen İTU(iyi tarım uygulaması)’ya
geçmiş bulunmaktayız.21/07/2010 tarihinde
yapılan tüm analiz ve tahliller İTU tüzüğüne
uygun olarak başarıyla tamamlanmış olup 33
üyemizde İTU ( iyitarım uygulaması) sertifikası alarak mutlu sona ulaşılmıştır . 33 üyemizde
yapılan tahlil sonuçlarında hiçbir üyemizde
ruhsatsız ilaç kullanımı ve ilaç kalıntısına rastlanılmamıştır.
Üreticilerini, üretmiş olduğu zeytini
hammadde olarak değil işlenmiş
olarak satmak istemesi neticesinde 2010 yılında zeytin salamura
tesisi kurulmuş, paketleme ve ambalajlanarak pazara ulaştırılmaya
başlanmıştır. Ortak sayısı 96 dır.
100 tonluk zeytin salamura tesisi
bulunan kooperatifimizde; günlük
1 ton paketleme kapasitesine sahip bulunmaktadır.
Trilyebirlik markası ile siyah zeytin ve zeytinyağı üretmektedir.
Zeytin için, 16 çeşit ambalaj bulunmakta olup, 250 gr’lık ambalajdan, 15 kg’lık ambalaja kadar
paketleme yapılmaktadır. Ürünler iç piyasaya arz edilmektedir.
S.S. KAZIKLI KÖYÜ TARIMSAL KALKINMA
KOOPERATİFİ – Gürsu/BURSA
»»Kazıklı Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Bursa'nın Gürsu ilçesine bağlı Kazıklı
köyünde 1984 yılında kurulmuştur.
S.S. Kazıklı Köyü Tarımsal Kalkınma
Kooperatifinin 191 ortağı bulunmaktadır. Köy bir çiftlik arazisi üzerinde kurulmuş olup; yaklaşık 5.000
dönüm araziye sahiptir. Köyde 230
hane bulunmakta olup köy nüfusu
925 kişidir. Cumhuriyet öncesi yıllarda kuru tarım yapılan köyde genellikle hububat üretimi yapılmıştır.
Üzerinde bulunduğu arazinin coğrafi
özelliği nedeniyle hububat üretimi
dışında hiçbir tarımsal faaliyet gösterebilme durumu yok iken, Cumhuriyetin ilk yıllarında ova ıslah planı gereğince açılan kanallar ve Toprak-Su
ile DSİ tarafından yapılan yatırımlar
neticesi sulu tarıma geçme imkanına
kavuşan tüm ova köyleri gibi Kazıklı
Köyü de sebze çiftçiliğine geçmiştir.
1945-1950 yıllarına kadar sebze üretimi yapan Kazıklı köy halkı bu yıllardan sonra şeftali ve diğer meyve
çeşitlerinin üretimine yönelmiştir.
1950-1960 yılları arasında sebze ve
meyve üretimi ile gelirini elde eden
köy halkı 1984 yılında kurulan kooperatif vasıtası ile ürününü İstanbulAnkara-İzmir gibi büyük şehirlerde
pazarlama imkanına kavuşmuş olup;
1960-1970 yılları arasında tamamen
meyve üretimine ağırlık vermiştir.
Meyve üretiminin artması ve piyasalardaki arz-talep dengesinin köy halkının aleyhine işlerlik göstermesi sonucunda (çünkü ürün hasat dönemi
tüm ova köylerde aynı dönemde olduğundan) 2005 yılında kooperatifçe
soğuk hava deposu kurulması planlanmış ve Tarım Bakanlığı Destekleme Genel Müdürlüğüne proje başvurusu yapılmış ve 2006 yılında 1.000
ton/yıl kapasiteli Soğuk Hava Deposu hayata geçirilmiştir. Köy halkının
üretimini arz-talep dengesi koşullarının olumsuzluğundan kurtaran depoculuk hareketi üretimi olumlu yönde etkilemiştir. Kooperatifimiz en çok
armut, şeftali yetiştirmektedir.
Kooperatifin bünyesinde;
• Soğuk hava deposu: Kooperatif
ortaklarımızın tarladan toplamış oldukları çeşitli meyveler kooperatifimize ait kantarda tartımı yapıldıktan
sonra, ön soğutma odalarına alınarak, ön soğutma işlemi bittikten sonra, ürün çeşidine ve ürünün sahipliğine göre ayrı ayrı odalarda forklifle
istiflenerek malların korunması sağlanmaktadır. Ayrıca müşterinin isteğine göre malları depodan forklifle
çıkarmak ve gerekirse nakliye araçlarına yüklenmesini sağlamak bu bölümün görevleri arasındadır.
• Kantar işletmeciliği: Ortaklarımıza ait meyveleri soğuk hava
deposuna girmeden önce veya çıktıktan sonra miktarlarını tayin
etmek,ihracata satılan, iç piyasaya,
tüccara veya illerdeki hallere gönderilen malların tartımı kantarımızda
gerçekleştirilmektedir.
• Shell petrol bayiliği; Ortaklarımızın her türlü araç yakıt ihtiyaçla-
rını (traktör, binek araç, kamyonet,
kamyon) karşılamaktadır.
• Kooperatife ait bahçe işletmeciliği: Kooperatifimize ait bahçede 5
çeşit şeftali üretimi gerçekleştirmekte olup; 15 yıllık ağaçlarımızın tüm
bakım, ilaçlama, yer sürme, gübreleme ve sulama faliyetlerini yürütmekteyiz.
• Zirai ilaç bayiği: Zirai ilaç bayiliğimizde Kooperatif ortaklarımızın,
çiftçilerinin yetiştirdikleri meyve ve
sebzelerin hastalıklardan korunması
için büyük firmalarla antlaşma yaparak uygun fiyatta ortaklarımıza ilaçlar temin etmekteyiz.
S.S. KATIRLI KÖYÜ TARIMSAL
KALKINMA KOOPERATFİ- Gemlik
»»Bursa ili Gemlik ilçesine bağlı Katirli Köyü'nün
toprak verimliliği ve arazinin coğrafi yapısı
nedeniyle Sofralık zeytin yetiştiriciliği içinde
bölgesinde özel bir yeri vardır.
Sanayi bölgesinden uzak olup denizden 450 metre yüksek
(yayla ortamında) zeytin
yetiştiriciliği yapılmaktadır.
Köylünün üretmiş olduğu zeytin kendi kurdukları kooperatif kanalıyla pazarlanmaktadır.
Bu kooperatifimiz 1981 yılında kurulmuş 1982 yılında faaliyete geçmiştir. Kendi köyünden ham olarak aldığı zeytinlerini kooperatif kendi özel
depolarında hazırlayıp gıda yönetmeliğine uygun olarak işleyerek satışa
sunmaktadır. Kooperatifçe işlenen ürün çok iyi özelliklere sahiptir.
S.S. KULACA KÖYÜ TARIMSAL
KALKINMA KOOPERATİFİ
»»Kooperatifimiz, 1974 Yılında salça yapımı ve sebze
meyve depolama amacı ile kurulmuştur.
1976 Yılında salça üretimine, 1979
Yılında soğuk hava depoculuğuna
başlamıştır.
Kuruluşunda 350 ton/yıl kapasiteli olan salça tesisleri bugün 1500
ton/yıl kapasiteye ulaşmıştır.
• Spor kulübü: Kulübümüz, köyümüzün gençlerinin spor yapmalarını
ve sosyal yönden gelişmelerini sağlamakta ve yarışmacı olarakta Bursa
2. amatör kümede mücadele etmelerini desteklemektedir.
• Servis işletmeciliği: Karşılıklı
olarak 2 adet minübüs aracımız, her
saat Köyümüzden ve Bursa’dan köyümüze yolcu taşıma işlemi gerçekleştirmektedir.
Kooperatifçilik anlayışıyla Kulaca
markası adı ile üretilen Domates,
tatlı biber,acı biber salça çeşitleri
ile yurt içi ve yurt dışına pazarlanmaktadır. Kalite yönetim sistem TSE-9000 ve gıda güvenliği
sistemi TSE 22000 belgeleri ile
üretim yapan kooperatif markalaşma ve kurumsallaşma yolunda
önemli mesafe almıştır. Kooperatif güvencesi ile yöresel ürünlerden üretilen tüm ürünler kalitesi
ve lezzetiyle yurt içi ve yurt dışında beğeni ile tüketilmektedir.
Ortaklı kooperatif Bursa’ya 50.km
İnegöl-Eskişehir yolu 5.ci km’de
1000 Nüfuslu tarihi özellikleri,
tabiat güzellikleri olan şirin köy
de bulunmaktadır.
18
̇
̇
Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Türkiye’de Kırmızı Et Üretimi (1)
Sığır Eti Üretimine Etçi Irkların Katkısı Ne Olur?
»»Prof. Dr. Numan AKMAN - Araş. Gör. Ayşe Övgü ŞEN - A.Ü. Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü
Giriş
Türkiye’nin, başta sığır eti olmak üzere kırmızı
et üretimiyle ilgili önemli sorunları olduğu 2010
yılının ikinci çeyreğinden itibaren iyice su yüzüne çıkmıştır. İzlenmekte olan etkisiz ya da olumsuz politikalarda ısrar edilirse mevcut sorunlar
daha da büyüyecektir. Yani, Türkiye daimi sığır
eti ithalatçısı durumuna düşecek, iç piyasa fiyatları aşağı çekilemeyecek, zaten yetersiz olan
kırmızı et üretimi artış hızı iyice yavaşlayacak ve
geçmiş yıllarda olduğu gibi kişi başına kırmızı et
üretimi azalmaya devam edecektir.
Türkiye’nin dünya sığır eti piyasalarının daimi
müşterisi ya da sığır eti ithalatına mahkum hale
gelmesini bir sorun olarak görmeyenler olabilir. Hatta bunun ülkeye birçok fayda sağladığını
düşünenlere ve bu faydaları sıralayanlara rastlamak da mümkündür. Nitekim 2010 yılında
başlatılan ithalatın gerekçesi de ülke insanlarına ucuz et yedirmek olarak sunulmuştur.
Bir sorunun varlığı kabul edilmeden sebepleri
ve çözümü üzerinde sağlıklı bir tartışma yürütülemez. Bu nedenle önce, 2000 yılından 2010
yılının ortalarına kadar hemen hiç sığır eti ile
kasaplık ve besilik sığır yanında koyun-kuzu
ithalatı yapmayan Türkiye’nin son 20 ayda
(Ağustos 2010-Mart 2012) bu grup ürünlerden
yaklaşık 1.8 milyar dolar tutarında ithalat yapmasının nedenleri ve ülke için bir sorun olup
olmadığı tartışılmalıdır. Gerçi, Türkiye’de tartışmaları sağlıklı bir zeminde yürütecek objektiflik konusunda bazı eksiklikler vardır. Ama
konu tarım, özellikle de hayvansal üretim olduğunda eksiklik bununla sınırlı kalmamakta,
tartışmaya kaynaklık edecek bilgilerdeki yetersizlik ve hatalar da gündeme gelmektedir.
Kırmızı Et ve Süt Üretimi İle İlgili İstatistikler
Tartışmaya katılanların yetersiz bulduğu veya
güvenmediği özelde hayvansal üretim, genelde
de tarımsal üretim ile ilgili istatistiklerdir. Bu
durum, yani istatistiklerin güvenilir ve doğru
bir zemine oturtulamamış olması, hemen her
dönem yöneticilere istatistikler üzerinde şu
ya da bu şekilde tasarrufta bulunma imkânı
sağlayabilmektedir. Örneğin, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden 2002 yılından 2004 yılına sağılan koyun ve keçi başına
süt veriminin sırasıyla %62 ve %78 artırıldığı,
2004-2011 yılları arasında ise söz konusu verimlerde hemen hiçbir değişiklik olmadığı hesaplanabilmektedir (Çizelge 1). Benzer durum
inek başına süt verimi için de geçerlidir. Kültür ırkı, kültür ırkı melezi ve yerli ırklar olarak
isimlendirilen gruplarda sağılan inek başına
süt verimi 2002 yılından 2004 yılına, aynı sırayla %33, %38 ve %80 artırılmış, ama 2004
yılından 2011 yılına hemen hiç değiştirilmemiştir . Bunlardan daha da ilginci bu durumun
herhangi bir değerlendirme ya da incelemeye
konu edilmemiş olmasıdır.
Çizelge 1.
Sağılan hayvan başına süt verimi*, kg
YIL
Koyun
Keçi
1991-2001**
48.1-48.7
2002
Prof.Dr. Numan AKMAN
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Zootekni Bölümü
sikliği gidermek için de 2010 yılından bu yana
kırmızı et üretimi daha gerçekçi olduğu ifade
edilen bir yolla tahmin edilmekte ve sonuçlar aylık olarak yayınlanmaktadır. “Hayvansal
ürünleri girdi olarak kullanan sanayinin NACE
Rev. 2’ye göre 10.11 ve 15.11 başlığı altında faaliyet gösteren işletmelerden” derlendiği ifade
edilen2 bu değerlerin güvenilirliği de tartışılabilir. Fakat 2010 yılından önceki değerler gibi
bunların üretimi her zaman eksik yansıttığını
veya yansıtacağını söylemek doğru olmaz.
Türkiye’nin kırmızı et üretimi çeşitli kaynaklarda, farklı değerlerle ifade edilmektedir. Örneğin TÜİK ve FAO veri tabanlarında 2008 ve
2009 yılları sığır eti üretimi aynı, fakat koyun
ve keçi eti üretim miktarları farklıdır. Bu ve
buna benzer nedenler, özellikle uzun dönemi
gerektiren mukayeselerde, kırmızı et üretimini; hayvan varlığı, popülasyonun kasaplık gücü
ve ortalama karkas ağırlığının bir fonksiyonu
olarak tahmin etmeyi gerekli kılabilmektedir.
Bu değişkenlere dayalı bir tahminde kullanılan değerlerin en güveniliri karkas ağırlığıdır.
Azından istatistiklerden 2010 yılından öncesi
için hesaplanacak ortalama karkas ağırlıklarının mezbaha kesimlerinden elde edilen gerçeğe
yakın değerler olma ihtimali oldukça yüksektir.
Toplam et üretimini tahmin etmede kullanılacak önemli unsurlardan biri olan “hayvan
sayısı”na ilişkin istatistiklerde de güven sarsıcı değişiklikler vardır. Örneğin 1991 yılından
2009 yılına kadar azalma eğilimi gösteren kıl
keçisi sayısı 2009 yılından 2010 yılına yaklaşık
1.16 milyon baş, 2010 yılından 2011 yılına da 1
milyon başa yakın artmıştır. Bir başka ifadeyle kıl keçisi sayısında son iki yılın artış hızları
sırasıyla %23 ve %16 olmuştur. Bu değerlere
akılcı bir açıklama bulmak pek mümkün değildir. Hele bir yılda sağlanan 1.16 milyon başlık sayısal artışın yaklaşık yarısının üç ildeki
(Mersin, Siirt ve Mardin) artıştan ileri geldiği,
bu illerdeki yıllık artış hızının %80-%120 arasında değiştiği ve bir ara keçi sayısının azaltılmasının kamu politikası olarak belirlendiği
gibi hususlar dikkate alınırsa, istatistiklerde
yer alan hayvan sayılarına, en azından keçi sayısına, güvenilemeyeceği daha kolay anlaşılır.
Keçidekine benzer bir durum Türkiye koyun
varlığının büyük bölümünü oluşturan yerli
koyun sayısı için de geçerlidir. Türkiye yerli koyun varlığında 2009 yılından 2010 yılına meydana geldiği ifade edilen toplam 1,28
Sığır
ne ölçüde güvenileceği ve bu durumun nedenleri etraflıca irdelenmelidir.
Türkiye kırmızı et üretiminin büyük bölümü sığırdan sağlanmaktadır. Son iki yılda
(2009’dan 2010’a ve 2010‘dan 2011’e) Türkiye
sığır sayısı sırasıyla yaklaşık 650 bin ve 1 milyon baş artmıştır. Bunlardan ilkinin yaklaşık
%40’ı beş ildeki (Sivas, Konya, Ardahan, Balıkesir ve Diyarbakır) sığır sayısının artışından
kaynaklanmıştır. İkinci dönemdeki 1 milyon
başlık artışın %25’i de yine beş ildeki (Konya,
Diyarbakır, Erzurum, Ağrı ve Van) artıştan
ileri gelmiştir. Koyun ve keçi sayısı için duyulan kaygı, bir ölçüde sığır sayısı için de geçerli
olabilir. Yalnız, sığır varlığının en azından bir
bölümü için güvenilir ve güncel sayılabilecek
kayıtlar olduğu da unutulmamalıdır.
Yukarıda sayılan kusurlarına rağmen TÜİK
veri tabanında yer alan hayvan sayıları ve bir
kısmı 9. Kalkınma Planı Hayvancılık Özel İhtisas Komisyonu raporunda da kullanılan kasaplık güç değerleri ile mezbaha kesimlerini
esas alan dönemler için TÜİK verilerinden
hesaplanan karkas ağırlıklarına dayalı olarak
yapılan kırmızı et üretim tahminleri ve kişi
başına düşen kırmızı et miktarları Çizelge
2’de verilmiştir. Çizelgeden görüleceği üzere
son 20 yıllık dönemde kırmızı et üretiminde
önemli bir değişiklik olmamış, ama kişi başına
kırmızı et üretimi, yaklaşık 2.5 kg azalmıştır.
Bu durum göz ardı edilerek, son birkaç yıldır
sorun olarak görülen fiyat artışını talebin yükselmesiyle açıklamak doğru olmaz. Çünkü ülke
nüfusu artarken üretim düşmekte, hatta aynı
kalmakta ise, fiyat artışını öncelikle arz düşüklüğüne yani üretim azlığına bağlamak gerekir.
Çizelge 2. Türkiye sığır, manda, koyun
ve keçi sayısı (1000 baş) ile kişi başına
kırmızı et üretimi (kg/kişi)
YILLAR
na sığır eti üretiminde ise önemli bir değişikliğin olmadığı, hatta yapılan canlı hayvan (kasaplık ve besilik) ithalatı nedeniyle biraz arttığı
bile söylenebilir.
Et ve Canlı Hayvan İthalatı
Türkiye’de kişi başına kırmızı et üretiminin artırılamaması, hatta azalması, çoğu kez önemli
bir sorun olarak görülmemiştir. Ancak kırmızı
et fiyatları artmaya başlayınca, başta yetkililer
olmak üzere toplumda hafif bir telaş veya bir
hareketlenme başlamıştır. Önceki yıllarda yok
pahasına süt ve et satan üreticilerin dertlerine
aldırış etmeyenler, sığır eti fiyatındaki artışı bile
üretim azlığı ile değil, büyük besicilerin spekülatif davranışları ile açıklama çabasına girmişlerdir. Bu suçlama gerçekçi bulunmuş olmalı
ki, ülkedeki birkaç büyük besiciyi terbiye etmek
için Hükümet; sığır eti, kasaplık sığır, besilik
sığır ve koyun-kuzu ithalatına karar vermiştir.
Öyle ki, 2012 yılı Mart ayına kadar olan son 20
aylık dönemde yaklaşık %60’ı sığır eti için olmak
üzere, bu unsurların ithalatına ödenen tutar 2.0
milyar dolara yaklaşmıştır. Kısaca Türkiye sadece doğrudan sığır eti ve kırmızı et üretiminde
kullanılacak canlı hayvanların ithalatına her ay
100 milyon dolara yakın para ödeyen bir ülke
haline gelmiştir. Bundan daha ilginci ise 2010
ve 2011 yıllarında, yani 24 ayda hayvancılığa
verilen desteklerin toplamı yaklaşık 3 milyar
TL iken, sadece canlı sığır ve koyun ile sığır eti
ithalatına 20 ayda ödenen tutarın 2,240 milyar
dolar, yani yaklaşık 4 milyar TL olmasıdır.
Daha önce söylendiği gibi, kırmızı et üretimine
koyun ve keçinin katkısı her geçen yıl azalmış,
dolayısıyla sığırın payı artmıştır. Hem bu değişim hem de sığır etinin kullanım alanlarının
fazlalığı, uluslar arası ticarete konu olması vb
özellikleri piyasayı sığır eti fiyatına daha duyarlı hale getirmiştir.
Hayvan Sayısı (1000 baş)
Kişi başına kırmızı et üretimi, kg/kişi/yıl
ManManKeçi
Keçi Toplam
Sığır
Koyun (Kıl+Ankara)
Sığır
Koyun (Kıl+Ankara)
da
da
Toplam
Üretim t
1991
11973 366 40432 10764
8,56
0,20
5,03
0,99
14,78
828439
1992
11951 352 39416 10454
8,56
0,20
5,01
0,98
14,76
840896
1993
11910 316 37541 10133
8,20
0,18
4,81
0,96
14,15
819652
1994
11901 305 35646
9564
7,98
0,16
4,53
0,90
13,56
798031
1995
11789 255 33791
9111
8,95
0,17
4,77
0,85
14,79
886610
1996
11886 235 33772
8951
9,05
0,15
4,24
0,80
14,23
863524
1997
11185 194 30238
8376
8,63
0,13
4,13
0,78
13,67
841962
1998
11031 176 29435
8057
8,18
0,11
3,81
0,74
12,84
802328
1999
11054 165 30256
7774
8,50
0,10
3,72
0,73
13,05
826980
2000
10761 146 208492 7201
8,14
0,09
3,68
0,70
12,61
810324
2001
10548 138 26972
7022
8,31
0,08
3,39
0,65
12,44
810114
2002
9803
121 25174
6780
8,25
0,08
3,39
0,69
12,40
818730
2003
9788
113 25432
6772
7,49
0,07
2,87
0,61
11,04
738490
Kültür Irkı
Melez
Yerli
2004
10069 104 25201
6610
7,97
0,07
2,86
0,58
11,48
777360
56.2-58.2
2797.7-2966.6
1947.8-2006.9
735.1-743.7
2005
10526 105 25304
6517
8,11
0,06
2,81
0,55
11,54
791308
48.2
59.0
2900.9
1961.5
735.7
2006
10871 101 25617
6643
8,26
0,06
2,70
0,53
11,54
801055
2003
61.7
89.0
3107.7
2042.4
978.0
2004-2011**
77.4-78.0
104.6-105.7
3879.1-3885.8
2705.9-2721.3
1313.3-1317.4
2007
11037
85
6286
9,36
0,06
2,87
0,58
12,87
903861
2008
10860
86 239975 5594
9,28
0,05
2,67
0,51
12,51
889,163
2009
10724
87
21750
5128
9,14
0,05
2,67
0,48
12,34
889273
2010
11370
85
23090
6293
8,93
0,06
2,53
0,43
11,94
871669
2011
12386
98
25032
7278
9,34
0,06
2,62
0,51
12,53
926750
2010*100
1991
2011*100
1991
95
23
57
58
104,3
30,4
50,2
42,9
80,8
105,2
103
27
62
68
109,1 30,7 52,1
*) http://tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?alt_id=46, den elde edilen verilerden hesaplanmıştır.
**) Bu yılların en küçük ve en büyük değerleri
Süt üretimi ile ilgili istatistikler için söylenenler
kırmızı et üretimi için geçerli değildir. Çünkü
istatistiklerde yer alan kırmızı et üretimi uzun
yıllar mezbaha kesimleri esas alınarak belirlenmiştir. Yani hemen tamamen resmi mezbahalarda kesilen hayvanlar ve bunlardan elde edilen et üretimi verilmiş, Türkiye’de yaygın olan
mezbaha dışı kesimlerde elde edilen et üretimi
resmi istatistiklere dahil edilememiştir. Yani
resmi istatistiklerde kırmızı et üretimi uzun
yıllar, gerekli uyarılar da yapılarak, gerçek değerinden daha düşük olarak yer almıştır. Bu ek-
milyon başlık sayısal artışın %50’den fazlası
üç ilde (Muş, Uşak ve Mardin) gerçekleşmiş
görünmektedir. Aynı şekilde 2009 yılından
2011yılına yerli koyun sayısı yaklaşık 3.1 milyon baş artmış, artışın 1.4 milyonu 5 ilde (Elazığ, Konya, Muş, Bitlis, Uşak) gerçekleşmiştir.
Buna karşılık aynı dönemde yaklaşık 1 milyon
başı Şanlıurfa’da olmak üzere, Şanlıurfa, Van,
Hakkari ve Gaziantep illeri koyun varlığı 1.2
milyon baş azalmıştır. Koyun sayısının artması arzulanan bir durum olsa da, bazı illerde iki
yılda %140’ı bulan sayısal artışların herhangi
bir açıklama olmaksızın yer aldığı istatistiklere
25462
Türkiye’de kişi başına kırmızı et üretiminin
son 20 yılda %15-20’ye yakın azalmış olması,
maliyetler aynı bile kalsa, tüketim isteğinde bir
azalma yoksa fiyat artışına yol açar. Kişi başına üretim bakımından azalma hızı en yüksek
olanlar manda, keçi ve koyun etidir. Kişi başı-
51,2
84,8
119,9
Sığır Eti Üretimi, Türkiye Sığır Eti Üretimini Etçi Irklarla mı Yapmalı? Etçi
Irktan Besi Materyali Yüksek Fiyatla
Satılabilir mi? Konuları ile Sonuç ve
Öneriler gelecek sayımızda devam edecektir.
̇
̇ Mayıs 2012
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Zirai ilaç kutuları geri dönüşüme gidecek
»»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde hayata
geçirilecek projeyle, zirai mücadelede kullanılan ilaçların ambalajları
geri dönüştürülecek.
Proje, mayıs ayının sonunda Kumluca’da başlayacak. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın
koordinatörlüğünde hayata geçirilecek projeyle, zirai mücadelede kullanılan ilaçların ambalajları geri dönüştürülecek. Proje, mayıs ayının
sonunda Kumluca’da başlayacak.
Koordinatörlüğünü Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ nın yaptığı proje ile zirai mücadelede kullanılan bitki koruma ürünlerinin
ambalaj ve atıklarının toprak altına gömülmesi, açıkta yakılması, rastgele çevreye atılması
ve başka amaçlarla kullanılması sona erecek.
Proje mayıs ayının son haftası pilot olarak
Antalya’nın Kumluca ilçesinde başlayacak ve
16 ay sürecek. Projenin ortaklığını Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı, Kumluca Belediyesi, Zirai
Mücadele İlaçları Üreticileri Derneği ve Tarım İlaçları Sanayi İthalatçıları ve İhracatçıları
Temsilcileri Derneği yapıyor.
Projeyle, çevre ve bitki sağlığı mevzuatı ile sağlık
koşullarına aykırı şekilde hareket edilmesinin
önüne geçilmesi hedefleniyor. Bu kapsamda,
bitki koruma ürünlerinin ambalaj ve atıkları,
uluslararası literatürlerde geçerliliği olan 'üçlü
yıkama yöntemi' ile tehlikesiz hale getirilip, çevre mevzuatına uygun şekilde toplanarak, geri
dönüştürülecek ya da bertaraf edilecek.
Kumluca’daki uygulamada; projeyle ilgili çiftçilere üçlü yıkama konusunda eğitim verilecek,
atık toplama noktaları oluşturulacak, toplanan
atıklar uygun şekilde geri dönüştürülecek veya
bertaraf edilecek. Ayrıca, sürdürülebilirliği sağlamak amacıyla izleme ve kontrol faaliyetleri
düzenlenecek. Proje sonunda elde edilen veriler
rapor haline getirilerek ardından hazırlanacak
mevzuatla ülke genelinde yaygınlaştırılacak.
Türkiye Pirinç Üretim Artışında Çin'i Solladı
»»Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının çeltik ürününe verdiği destekler
pirinçte hem üretimi, hem verimi hem de ihracatı arttırdı. Son 10 yılda
çeltik ekim alanları 60 bin hektardan 99 bin 300 hektar alana yükseldi.
Ekim alanlarındaki artışa paralel olarak 2002 yılında 360 bin ton olan çeltik üretimi, 2011 yılında 900 bin tona yükselerek üretimde yüzde
150 artış sağlandı. Böylece Türkiye son 10 yıl
içinde, başlıca çeltik üreticileri Çin, Hindistan
gibi ülkeleri geride bırakarak oransal olarak en
fazla pirinç üretimi gerçekleştiren ülke oldu.
Türkiye'nin yıllık pirinç tüketimi 500-580 bin
ton arasındadır. Bu miktar yaklaşık yüzde 60
randımanla 800-850 bin ton çeltiğe eşittir. 10
yıl önce pirinçte yeterlilik derecesi yüzde 35 iken
2011 yılında bu oran yüzde 90'a yükseldi. Böylece Türkiye, pirinçte kendine yeter hale gelmiştir.
Pirinç üretiminde yaşanan büyük artışlar, pirinç
ihracatını arttırırken ithalatı da düşürdü. 2002
yılında 2.3 bin ton olan pirinç ihracatı 2011 yılı
itibariyle 91 bin tona yükseldi. 2011 yılında en
çok çeltik ihracatı yapılan ülkeler ise Mısır,
Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Irak oldu.
Bm Yabancı Şirketlere Büyük Arazi Satışlarına
Kurallar Getirdi
»»Birleşmiş Milletler'e göre çokuluslu şirketler son 10-15 yıl içinde yoksul
ülkelerden milyonlarca hektar arazi satın aldı.
Yüz yıllardır bu arazilerde tapusuz oturan yerli halk
satıştan sonra yerlerinden sürülüyor, üretilen
gıda maddeleri başka ülkelere ihraç ediliyor.
Bu tür büyük arazi satışları, bedel ödenmiş olsa
da şüpheli koşullar altında yapıldığından “toprak gaspı” (land grabbing) olarak niteleniyor.
Uganda hükümeti böyle bir olayı belgeleyen
İngiliz yardım örgütü Oxfam'ı geçen hafta sınır dışı etmeye çalıştı. İngiliz bir yatırımcının
ağaç çiftliği kurmak için Ugandalı yetkililerle
yaptığı anlaşma sonucu 22 bin kişi yaşadıkları
yerleri terk etmek zorunda kalmış. Birkaç kuşak bu arazide yaşayan yoksul halka ne önceden haber verilmiş ne de tazminat ödenmiş.
www.enterthesolutıon.com
Okul Sütü Programı Bilim Kurulu,
Uygulamayı Durduracak Bir Durum Bulamadı
»»Okul Sütü Projesi kapsamında öğrencilere dağıtılan sütlerin
analiz sonuçlarını değerlendiren Okul Sütü Programı Bilim
Kurulu, uygulamanın kesintiye uğratılmasını veya durdurulmasını
gerektirecek bir durum tespit edilmedi.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından
süt dağıtımı yapılan bütün illerden
süt örnekleri alınarak ayrıntılı fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik
analizlere tabi tutulurken, örneklerin hiç birisinde hastalık yapıcı
mikroorganizma ya da bakteri toksinine rastlanmadı.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı' ndan yapılan yazılı açıklamada, okul çağı çocuklarına süt içme
alışkanlığı kazandırılması amacıyla
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı işbirliğinde Ulusal Süt
Konseyinin desteği ile 2 Mayıs'ta
'okul sütü' programı başlatıldığına
dikkat çekildi.
Açıklamada, "Bu program kapsamında
günde yaklaşık 7,2 milyon kutu süt dağıtımı
planlanmıştır. Söz konusu uygulamanın ilk
günlerinde çeşitli nedenlerle rahatsızlanan
bazı öğrenciler sağlık kuruluşlarına başvurmuştur. Sağlık ve gıda güvenilirliği yönünden programı ve gelişmeleri değerlendirmek, bir rapor hazırlamak ve kamuoyuyla
paylaşmak üzere Sağlık ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık bakanlıklarınca aşağıda isimleri
belirtilen uzmanlarla iki ayrı kurul oluşturulmuştur." denildi.
Her iki bilim kurulunun müşterek çalışması sonucunda süt, bileşiminde yer alan yüksek kalitede protein, yağ, laktoz, kalsiyum,
fosfor, riboflavin gibi bileşenler ile üstün
besleyici değere sahip olduğu belirlenirken,
"Sütün bileşimine bakıldığında çeşitli yaş
grupları için temel besin öğelerini içerdiği
görülmektedir." ifadelerine yer verildi.
Programın başlamasını takiben sağlık kuruluşlarına değişik şikayetlerle başvuruların
Bakanlık çeltikte yerli üretimi arttırmak amacıyla bu yılda destek uygulamasına devam ediyor. Bu kapsamda çeltiğe 2012 yılı itibariyle;
fark ödemesi desteği olarak kilogram başına
10 kuruş, dekar başına mazot desteği olarak 4
lira, gübre desteği için 5 lira, sertifikalı tohum
kullanım desteği için 8 lira, toprak analizi için
2,5 lira, organik tarım yapan üreticilere ise 10
lira destek veriyor.
Oxfam'ın suçu satışın yol açtığı sorunlara hükümetin dikkatini çekmesi. Özel şirketlerin yanı
sıra nüfusu giderek artan ya da toprakları tarıma uygun olmayan hükümetler, satın alma ya
da kira yoluyla yoksul ülkelerin tarım alanlarını
hatta balıkçılık için karasularını kendi çıkarına
kullanıyor.
Dünya Gıda Örgütü'ne bağlı komisyon arazi satışlarının şeffaf bir şekilde yapılmasını,
satışlarda yerel nüfusun haklarının güvence
altına alınmasını ve tapu anlaşmazlıklarına
çözüm yolu bulunmasını istiyor. Üç yıldır üzerinde çalışılan yönetmeliğin hazırlanmasına
150 ülkeden temsilci, uzman ve yetkili katıldı.
Ancak kurallar bağlayıcı değil.
19
HAL VE GİDİŞ
olması üzerine Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı tarafından süt dağıtımı
yapılan bütün illerden süt örnekleri alınarak ayrıntılı fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik analizlere
tabi tutulduğu belirtilen açıklamada, bugüne kadar örneklerin hiç
birisinde hastalık yapıcı mikroorganizma ya da bakteri toksinine
rastlanmadığına dair veriler mevcut olduğu vurgulandı.
Fiziksel özellikleri uygun olmadığı
bildirilen Sivas süt örnekleri hem
Sağlık Bakanlığı, hem de Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
laboratuvarlarında
incelendiği,
hastalık yapıcı mikroorganizma ya
da bakteri toksini ve diğer toksik
maddeler yönünden hiçbir olumsuzluğa rastlanmadığı aktarılan açıklamada,
"Sivas ili süt örneklerinde hastalık yapıcı olmayan (saprofit) mikroorganizmaların bulunması nedeniyle örnekler sterilite şartlarını
sağlamadığından; Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı'nca bu firmaya ait ürünlerin dağıtımı durdurulmuş ve bu firma dağıtım zincirinden çıkarılmıştır. Hastaneye başvuran
çocuklarla ilişkili olarak, mevcut veriler gıda
zehirlenmesini düşündürmemektedir. Ancak
okul sütü programının tüm aşamalarının dikkatlice ve titizlikle ileri incelemelerine devam
edilecektir." ifadeleri kullanıldı.
Türkiye'de süt tüketiminin sınırlı olduğu göz
önüne alındığında, okul sütü programı sağlıklı nesillerin yetiştirilmesinde ve beslenme ile ilişkili muhtemel sağlık sorunlarının
azaltılmasına katkı sağlayacağı vurgulanan
açıklamada, mevcut veriler ışığında, uygulamanın kesintiye uğratılmasını veya durdurulmasını gerektirecek bir durum tespit
edilmediği kaydedildi.
Sait MUNZUR
20
̇
̇
Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği
KIRSAL KALKINMA
KOSGEB DESTEK PROGRAMLARI!
Sertifikalı tohum
kullanım destekleri
»»Sertifikalı Tohum kullanım destek miktarları açıklandı.
Melih ÜLGEN
[email protected]
»»Değerli kooperatifçilerimiz. Yürütmekte olduğunuz projeli
faaliyetleriniz için mali destek alabileceğiniz bir başka kurum da
T.C. Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığıdır. Yani kısa ve bilinen adıyla “KOSGEB”.
KOSGEB desteklemeleri “KOBİ”lere yapılmaktadır ve öncelikle kooperatifimizin “KOBİ” statüsünde olup olmadığının sorgulanması gerekir.
Kooperatifimiz; bir ekonomik faaliyette bulunuyorsa, ikiyüzelli (250) kişiden az yıllık
çalışan istihdam ediyorsa ve yıllık net satış
hasılatı ya da mali bilançosu yirmi beş milyon (25.000.000) Türk Lirasını aşmıyorsa
"KOBİ" dir.
Destek Programları;
1. KOBİ Proje Destek Programı:
Programın Amacı;
KOBİ’lerin,
• Proje kültürü ve bilincinin oluşturulması,
• Proje yapabilme kapasitelerinin geliştirilmesi,
• Ulusal ve uluslararası rekabet güçlerinin ve
ülke ekonomisine sağladıkları katma değerin
arttırılmasıdır.
araya gelerek, ortak tedarik, ortak tasarım,
ortak pazarlama, ortak laboratuvar, ortak
imalat ve hizmet sunumu ve benzeri konularda hazırlayacakları projelerin desteklenmesi.
İşbirliği-Güçbirliği İşletici
Kuruluş Ortaklık Modelleri;
Program kapsamında tesis edilecek proje ortağı işletmeler;
• Mevcudiyetlerini koruyarak kurulacak işletici kuruluşa ortak olabilir.
• Bir kısmı ya da tamamı kendilerini feshederek kurulacak işletici kuruluşa ortak olabilir.
• Bir kısmı kendilerini feshederek ortaklardan birinin bünyesinde birleşebilir.
Desteklenecek Proje Konuları;
KOBİ’lerin,
• Üretim,
• Yönetim-Organizasyon,
• Pazarlama,
• Dış Ticaret,
• İnsan Kaynakları,
• Mali İşler ve Finans,
• Bilgi Yönetimi ve bunlarla ilişkili alanlarda
sunacakları;
istihdam, ihracat, pazar payı, verimlilik ve
kapasite artırıcı, maliyet düşürücü, ürün/
hizmet kalitesi yükseltici, bölgesel gelişim
düzeyine katkı sağlayıcı, kaynakların etkin
kullanımını sağlayıcı, kurumsallaşmaya yönelik, müşteri memnuniyetini artırmaya yönelik projeleri desteklenir.
KOBİ’lerin,
• Hammadde, ara mamul, mamul, lojistik
ve diğer hizmetleri daha hızlı ve ucuz temin
edebilmeleri amacıyla ortak tedarik,
• Üretim ve hizmet kapasitelerini, çeşitlerini,
verimliliğini ve kalitelerini artırmak amacıyla ortak imalat ve hizmet sunumu,
• Ürün ve hizmet kalitelerini yükseltmek,
ulusal ve uluslararası pazar paylarını artırmak, marka imajı oluşturmak, uluslararası
pazarın ihtiyaçlarına cevap vermeleri amacıyla ortak pazarlama,
• Ürün ve hizmet standartlarını geliştirmeleri amacıyla ortak laboratuvar,
• Müşteri istekleri ve pazarın talebi doğrultusunda ürün ve hizmet geliştirmeleri, ürettikleri ürün ve hizmetleri yeni pazarlara sunmaları amacıyla ortak tasarım,
vb. alanlarda ortak sorunlara ortak çözümler
getirecek projeler işletici kuruluş marifetiyle
desteklenir.
Desteklenecek Proje Giderleri;
Desteklenecek Proje Giderleri;
• Yeni istihdam olması şartı ile net personel
ücreti,
• Yeni makine-teçhizat, hammadde ve malzemeye ilişkin giderler,
• Proje hazırlama konusunda alınacak danışmanlık hizmeti ve Kurul tarafından uygun
bulunan diğer giderler.
Desteklenmeyecek Proje Giderleri;
• Arsa, bina, inşaat, tadilat, tefrişat vb.
• Taşıt aracı,
• Vergi, resim ve harçlar,
• Sosyal güvenlik primleri,
• Haberleşme giderleri,
• Proje ile ilgili olmayan personel giderleri,
• Enerji, su ve kira giderleri,
• Finansman giderleri,
• Proje ile ilişkilendirilmemiş diğer maliyetler.
urul tarafından uygun bulunması kayK
dı ile;
• Makine, teçhizat ve donanım giderleri (yeni
olma şartı ile),
• Proje ile ilgili personel giderleri (yeni istihdam olması şartı ile net ücret üzerinden),
• Teknik, hukuki ve mali danışmanlık giderleri,
• Proje, etüt , fizibilite çalışma giderleri,
• Proje ile ilgili hammadde ve malzeme giderleri,
• Proje ile ilişkilendirilmiş diğer giderler.
Desteklenmeyecek Proje Giderleri;
• Bina inşaat, tadilat, tefrişat.
• Gayrimenkul alım,
• Taşıt aracı alımı ve kiralama,
• Haberleşme, enerji ve su,
• Finansman giderleri,
• Proje ile ilgili olmayan personel giderleri,
• Vergi, resim ve harçlar.
Program Süresi, Destek Üst Limiti ve Oranı;
• Proje Süresi
: 6-24 Ay
• Destek Üst Limiti : 750.000 TL
Geri Ödemesiz
: 250.000 TL
Geri Ödemeli
: 500.000 TL
• Proje Destek Oranı: Bölgeye göre %50 - 60
Değerli kooperatifcilerimiz, KOSGEB desteklerinin devamı bir ay sonraki sayımızda
verilecektir. Selam ve saygılarımla.
Desteklenecek Projeler;
Program Süresi, Destek Üst Limiti
ve Oranı;
• Proje Süresi
: 6-24 Ay
• Destek Üst Limiti : 150.000 TL (Hibe)
• Proje Destek Oranı: Bölgeye göre %50 -60
2. İşbirliği Güçbirliği Destek Programı:
Programın Amacı;
KOBİ’lerin işbirliği-güçbirliği anlayışıyla bir
Karara göre tohum kullanım destek miktarları şu şekilde sıralanıyor.
• Buğday ve Yonca’da dekar başına 6 TL
• Arpa, Tritikale, Yulaf ve Çavdar’da 4.5 TL
• Çeltik ve Yer Fıstığın’da 8 TL
• Nohut, Kuru Fasulye ve Mercimek’de 7 TL
• Susam, Kanola ve Aspir’de 4 TL
• Patates ve Soya’da 20 TL
• Korunga ve Fiğ’de 3 TL olarak açıklandı.
Meyve fidanları ve diğer tohum kullanım
desteklerinde ise rakamlar şu şekilde sıralandı.
• Standart Bodur Meyve fidanları ve bahçe
tesisi için dekar başı 150 TL
• Sertifikalı olanlarda 350 TL
• Standart bağ ve meyve fidanları ile bahçe
tesisi için dekar başı 100 TL
• Sertifikalı olanlarda 230 TL
• Standart zeytin, yağlık çeşitler ve bahçe tesisi için dekar başı 50 TL,
• Sertifikalı olanlarda 100 TL
• Sertifikalı çilek fidanı desteği için dekar
başı 300 TL destekleme ödemesi yapılacak.
Hayvancılık Kredisi
Veren Bankalar
Anaç sığır ve buzağı
desteklemeleri
yatırıldı
»»Ülkemizde hayvancılık kredisi
veren bankalar sıralaması
»»Tarımsal destekleme
ödemeleri kapsamında
anaç sığır ve buzağı
desteklemeleri 29 Mayıs
2012 tarihinde hesaplara
yatırıld.
Tarımsal destekleme ödemeleri kapsamında anaç sığır ve buzağı desteklemelerinin bugün hesaplara yatırılacağı bildirildi. Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı'ndan yapılan
açıklamaya göre, anaç sığır ve buzağı
desteklemesi olarak 560 milyon lira
ödeme yapılacak. Desteklemeler bugün itibarıyla hesaplarda olacak.
Hayvancılık kredisi veren bankalar içerisinde özel
bankalar ve devlet bankaları var. Bu bankalar;
Ziraat Bankası, Halk Bankası, TEB, Akbank,
Denizbank, Garanti Bankası.
Ziraat Bankası devlet destekli hayvancılık kredisi kullandırıyor. Sıfır faizli hayvancılık kredisi
ve faiz indirimli hayvancılık kredisi uygulaması
yapmakta.
Diğer hayvancılık kredisi veren bankalar ise hayvancılık kredisini 12 ay ile 60 ay arası vadeli vermektedir. Bankalara kredi geri ödemeleri, aylık,
üç aylık, altı aylık ve 12 aylık dilimler halindedir.
Her bankaya göre vade ve geri ödeme şekli değişmektedir. Özel bankalar hayvancılık kredisi
alma şartaları için kredi alacağınız bankayı seçtikten sonra ilgili banka şubesi ile detayları görüşebilirsiniz.
Birikim ve deneyimden doğan
büyük güç.
Pamuk küspesi üretiminde lider kuruluş.
322 4591212
www.serinler.com
̇
̇ Mayıs 2012
Köy-Koop Merkez Birliği
SAĞLIK
21
KIRIM-KONGO KANAMALI ATEŞİ ve KENELERİN ÖNEMİ
Nurgül KARAGÜL
Fizyoterapist
BEL SAĞLIĞIMIZI ÖNEMSEYELİM
»»Bel bölgesinde ortaya çıkan problemler
günlük hayatı olumsuz yönde etkiler ve kişinin
yaşam kalitesini düşürür
Özellikle kişide ‘ bel fıtığı’ varsa, günlük hayatında nelere dikkat
etmesi gerektiğini çok iyi bilmelidir. Bu konuda uzman kişilerden mutlaka destek alınmalıdır. Dikkat edilmesi gereken noktaları kısaca özetlersek;
• Yerden bir cisim alırken dizleri bükerek, çömelerek almalıyız.
• Ağır cisimleri kaldırmamaya özen göstermeliyiz.
• Uzun süre ayakta kalmamalı aynı şekilde uzun süre aynı şekilde oturmamalıyız. Her 30 dakikada bir 5 dakika bulunduğumuz
pozisyonu değiştirmeliyiz.
• Bel ağrısını, özellikle bacağa ve ayağa yansıyan ağrı, uyuşma,
karıncalanma gibi durumları dikkate almalıyız ve böyle bir sıkıntı varsa doktora başvurmalıyız.
»»İnsan ve hayvanlarda klinik ve subklinik seyreden ve son yıllarda daha sık görülmeye
başlayan virüs, bakteri ve parazit kaynaklı artropodların vektörlük yaptığı birçok hastalık
ortaya çıkmaya başlamıştır.Bu hastalıklar, ensefalit, ateşli hastalıklar, kanamalı ateşler,
poliartritler gibi kendini gösterebilir.
Ülkemizde 2000’li yıllardan sonra tespit
edilen ilkbahar ve yaz aylarında kendini
gösteren Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi
kene ısırığı ile bulaşan virüs kaynaklı
bir hastalıktır.İnsanlarda belirti gösteren hastalık kuş ve memeli hayvanlarda
herhangi bir klinik belirti oluşturmaz
sadece maksimum 10 gün taşıyıcı kalırlar.İnsanlarda ise %30-%50 ölümle
sonuçlanabilir.
İnsanlarda Klinik Belirtiler
• Ateş ,halsizlik, baş ağrısı, iştahsızlık,
aşırı duyarlılık, sırt ve bacak ağrıları,
• Yüz ve göğüste kan oturmaları, gözlerde kızarıklık,
• Gövde ve kol bacaklarda derialtı kanamalar,
• Kan İşeme, dışkıda kan,
• Ağır olgularda (5.gün) karaciğer, böbrek ve akciğer yetersizliği,
• 5-14. günlerde ölüm
• İyileşme 10. günden itibaren
Kuluçka süresi:
Kene ile bulaşma: 1-9 gün.
Kan ve diğer yollarla bulaşma: 5-6 gün
Ülkemizde bu hastalık % 7-8 gibi düşük
ölüm oranı ile seyretmektedir.
• Yatarken;
• Sırtüstü yatışta, dizlerimizi bükerek yatmalıyız.
• Yüzükoyun yatışta, karnınızın altına yastık koymalıyız.
• Yan yatışta, bacaklar arasına yastık koymalıyız.
• Aşırı kilodan kaçınmalıyız. İdeal kilonuzu kazanmak için bir
diyetisyenden yardım almalıyız.
• Yataktan kalkmadan önce tam yan dönmeli, daha sonra ellerimizle yataktan destek alarak kalkmalıyız.
• Araç kullanırken, koltuğumuz sert olmalı ve sırtımızı ince bir
yastıkla desteklemeliyiz.
• Bel ağrısının neden kaynaklandığını bilmeden bir doktora danışmadan ASLA belimizi çektirmemeliyiz. Bu durum bazen felce kadar giden sonuçları doğurabilir. Unutmayalım!
• Ayakta çalışırken gövdenin normalden fazla geriye gitmesine
izin vermemeliyiz. Aynı şekilde uzun süre eğilerek çalışmamalıyız yapmanız gerekiyorsa eğer yarım saatte bir dinlenmeliyiz.
• Ve mutlaka uzman doktor ve fizyoterapist tarafından önerilen
egzersizleri düzenli olarak yapmalıyız.
Hastalık etkeni 30’a yakın kene türünde saptanmıştır. Ülkemizde sığırlarda
daha çok rastlanan 2-3 konaklı Hyalomma cinsine ait Hyalomma marginatum
marginatum aktif taşıyıcıdır. Ayrıca
Rhipicephalus bursa (2 konaklı) türünde de etkene rastlanmıştır.Ülkemizin
hemen hemen her bölgesinde ilkbahar ve yaz aylarında (Mart-Eylül)çayır,
mera ve hayvanlarda görülen bu kenelerin erişkinleri sığırlar kadar diğer canlılara da saldırabilir. Hyalomma’lar erişkin dönemlerinde daha çok sığır gibi
büyük hayvanları tercih ederler ve kırsal kesimde daha yaygın bulunurlar.Bu
nedenle şehir merkezlerinde bu keneler
için çevresel ilaçlamalara gerek yoktur.
Keneler ısırmadan önce
ısıracakları bölgeye lokal
anestezik benzeri bir madde
salgılarlar
Bu nedenle ısırığı takiben eğer kene görülemez ise ilk 24-48 saatte ısırık farkedilemez. Taşıdıkları hastalık etkeni kan
emmeye bağlı olarak 12-16 saatte aktive
olarak tükrük bezlerine gelir ve bulaştırıcılık olur. Kırım-Kongo Kanamalı
Ateşi virüsü kan emme ile ilk 36 saatte kenede çoğalmasını tamamlayabilir.
Kene ısırığının 3-5.günlerinde bulaştırıcılık maksimuma ulaşır. Keneler bir
bölgeden diğerine ara dönemlerini geçirdikleri kuş ve kemiricilerle taşınır.Bu
nedenle keneleri bir yörede tamamen
yok etmek imkansızdır.
anda nakledemezler. Bu nedenle ilk
12-16 saat önemlidir. Kene ısığını tespit eden kişiler hemen en yakın sağlık
kuruluşuna başvurarak keneyi vücuttan
uzaklaştırması enfeksiyonun bulaşmasına engel olabilir.
Keneler mera ve mesken
keneleri olarak iki büyük
ailede olurlar.
Keneler Ve Hastalıktan Korunma
Hayvanlar ve barınakları kenelere karşı
ilaçlanmalı eğer hayvanlar yoğun kene
enfestasyonu olduğu dönemlerde meraya çıkıyorsa ,kontrol ve ilaçlama yapılabilir.
Çalı, su kenarları ve gür otların bulunduğu alanlara giren insanlar pantolon
paçaları çorap içinde olacak şekilde ve
uzun kollu giymeli
Bu bölgelere giren insanlar daha sonra
başta koltukaltı ve kasık bölgeleri olmak
üzere tüm vücutlarını kontrol etmeli.
Eğer keneye rastlarlarsa hemen sağlık
kuruluşuna başvurmalı, kene ezilmemeli, yapay ısı uygulanmamalı, herhangi
bir kimyasal madde uygulanmamalıdır.
Keneler, battığı yönün tam tersi yöne ani
tek hamle ile bir pensle çekilip alınabilir.
Bu hekim kontrolünde yapılmalıdır.
Çıkarılan keneler atılmaz.Tür teşhislerinin yapılması hastalığın hızlı tanısında ve diğer hastalıklardan ayırıcı tanıda
son derece önemlidir.
Keneler bulaştırdıkları enfeksiyon etkenlerini kan emmeye başladıkları
Mera keneleri daha yaygın olup bir, iki
veya üç konakçıda gelişimlerini tamamlarlar. Buna göre salgınların olduğu dönemlerde;
Bir konakçılılar: 23 gün
İki konakçılılar: 14 gün
Üç konakçılılar: 7 gün ara ile hayvanlarda ilaçlama gerektirebilirler.
Meralarda ise karışık otlatma kene populasyonunun gelişmesini olumsuz etkiler. Sabah erken saatler de eski bir pamuklu çarşafı meranın ve piknik alanının
değişik yerlerinde sürükleyerek kontroller yapılması alanda kene bulunup bulunmadığını anlamak için önemlidir.
Aşırı kontamine alanların sürülerek bir
sezon boş bırakılmaları kene ara dönemlerinin (larva, nimf) ve yumurtalarının
ölmesini sağlar. Ahır, ağıl ve hayvan barınakları sıvalı olmalı ve kenelerin barınacağı çatlaklar kapatılmalıdır.
Keçiboynuzunun faydaları
Süt Hipertansiyonunuzu Dengeliyor!
Keçiboynuzu yüzyıllardan beri insanların en
büyük besin kaynağı.
»»Sayısız yararı bulunan sütün kalp hastalıklarının önlenmesinde etkili olduğu belirtiliyor.
Akdeniz havzasında yetişen keçiboynuzu 5 bin yıldan beri insanların derdine deva olmaya devam ediyor. En önemli özelliği nefes
darlığına karşı oldukça etkili ve kan yapıcı olması.
“Keçiboynuzunun en önemli özelliği nefes darlığına karşı oldukça etkili olması. Alerjinin neden olduğu nefes darlığı problemlerinde de rahatlıkla kullanılabiliyor. Gençler kabuklu keçiboynuzu, yaşlılar ise genelde pekmez veya toz olanı tercih ediyor.
Çocuklarda kan yapması için günlük 50 gram, yetişkinlerde ise
100 gram kullanılması faydalı.
Keçiboynuzunun faydaları
• Nefes darlığına karşı çok etkili olan keçiboynuzu bronşları
açar, göğsü yumuşatır ve göğüs ağrısını azaltır.
• Balgamı ve öksürüğü keser.
• Astımda faydalıdır.
• Akciğer kanserine karşı koruyucu etki gösterir.
• Mide ve bağırsak hastalıklarında faydalıdır.
• Sinirleri rahatlatır.
• Vücudu şişmanlatır ve kan yapar.
• Özellikle çocukların zeka ve kemik gelişimini destekler.
• Hafızayı güçlendirir ve dikkati
arttırır.
• Kemik erimesini azaltır.
Uzmanlar, kalp sağlığını yakından ilgilendiren hipertansiyonu
önlemek için süt içilmesini önerirken yapılan araştırmalardan sütün hipertansiyonu dengelediği ifade ediliyor.
Bu nedenle her gün 2 bardak tüketilen sağlıklı süt ve türevleri
sayesinde hipertansiyondan ve koroner kalp hastalıklarından
da korunabileceği vurgulanıyor.
Süt ve süt türevlerinin içeriğinde kan yağları ve kan basıncının düşürülmesinde etkili olan protein, kalsiyum, fosfor gibi
besin öğelerinin olması nedeniyle, her gün yeterli miktarda
tüketimi koroner kalp hastalıklarından korunmada büyük
önem taşıyor.
Her gün düzenli içilen 2 bardak sağlıklı süt sayesinde hipertansiyon da dengeleniyor. Kan basıncı, kanın vücut atardamarlarına yaptığı basınçtır. Bu basınç, kanın vücutta dolaşımı,
gereken yerlere oksijen ve gıda vermesi, atıkları toplayarak
böbrek ve karaciğere götürmesi için gereklidir. Sistolik kan
Türkiye’de 24 saat
esasıyla hizmet veren
tek Merkez olan Ulusal
Zehir Danışma Merkezi,
zehirlenmeler hakkında
size bilgi verir...
basıncı yüksek olarak ve kalbin her kan pompalayışında ölçülen basınçtır. Diastolik kan basıncı ise kalp dinlenme halindeyken kaydedilen ve daha düşük ölçülen basınçtır. Hipertansiyon kan basıncındaki artıştır. Hipertansiyon kalbin iş
yükünü artırır ve atar damarlara zarar verir. Zaman içerisinde
özellikle kalp, böbrek, göz ve beyine kan götüren atar damarlarda harabiyet oluşur. Kalp, böbrek, göz ve beyin damarları
bu yüksek basınca uzun yıllar boyunca sessizce direnebilir. Bu
nedenle kan basıncındaki yükselme yıllarca belirti vermeden,
tamamen sessiz, sinsi, ilerleyebilir. Ancak bu hastalara zarar
vermediği anlamına gelmez. Yüksek tansiyon inme, kalp krizi
ve böbrek yetersizliğinin önemli kilit nedenlerinden biridir.
Sağlıklı yaşam için süt
22
̇
̇
Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği
ETKİNLİKLER
HAZİRAN 2012
TARIM FUARLARI TAKVİMİ
HAZİRAN AYI TARIM TAKVİMİ
TARLA ZİRAATI
a) Genel olarak toprak sürümü bitmiş olmalıdır. Ancak, Sonbahar ekimleri için toprak
sürüldüğü gibi, anızlar bozularak da ikinci
mahsul ekimi için toprak hazırlanır. Bazı
bölgelerde ikileme ve üçleme yapılır.
b) Bazı bölgelerde de geç kalınmakla beraber
tütün, ayçiçeği pamuk gibi mahsullerle ikinci mahsul olan mısır, bostan, fasulye, turp
ekimleri yapılır.
SEBZECİLİK
a) Serin bölgelerde sebze ekilecek toprakların hazırlığı ay başında bitmelidir.
07 Haziran - 09 Haziran 2012
Future Fısh Eurasıa 6. Uluslararası Su Ürünleri İhracat Ve İşleme, Akuakültür Ve Balıkçılık
Teknolojileri Fuarı
Akuakültür Ekipmanları, Balıkçılık Malzemeleri, Su Ürünleri İşleme Makineleri, Deniz Ürünleri - Uluslararası İzmir Fuar Alanı
Avrasya Fuarcılık
c) Her türlü mahsulde çapa, sulama, ot alma,
boğaz doldurma ve diğer bakım işleri yapılır.
d) Her türlü hastalık ve zararlılarla mücadele
devam eder.
e) Hububatta hasat ve harman işleri devam
eder. Mahsüller ambarlanır ve saklanır.
MEYVECİLİK
a) Bahçelerde ve fidanlıklarda toprak işlea)
Bazı bölgelerde bahçelerde ve fidanlıklarda
toprak işlemesi sürüm ve belleme devam
eder.
b) Dikim işleri bitmiştir.
c) Ilık bölgelerde sürgün göz aşısı başlar. Budama bitmiştir. Ancak bazı bölgelerde mücadele amacıyla kanserli dallar kesilir.Uç alma
devam eder. Sulama, çapa ve her türlü bakım
sıkı bir şekilde ay boyunca yürütülür. Meyvelerde seyreltme yapılır.
d) Meyve ağaçlarnıda görülecek her türlü
hastalıklara karşı mücadele yapılır.
DLG-ÖÇP Tarla Günleri 2012
Tohumlar, Gübreler, Zirai İlaçlar, Tarım Makinaları, Fidanlar Sulama Ekipmanları, Sera Teknolojileri, Fideler, Hayvancılık, Gıda Açık Alan
Uygulamalır Tarım Fuarı.
Osmangazi Tarım Meslek Lisesi Alanı
DLG Fuarcılık.
14 Haziran - 17 Haziran 2012
Seaxpo Turkey 2012 Su, Deniz ürünleri, Balıkçılık ve Teknolojileri Fuarı
Donmuş Taze Su ve Deniz Ürünleri üretimi, İşlenmesi, Ticareti, İşleme ve Paketleme Makineleri, Soğuk Hava Sistemleri, Açık Deniz Kafes
Sistemleri, Havuzlar, Tanklar, Ağ ve Sistemleri,
Aşı, İlaç, Kuluçka, Yem ve Yem Katkı Sanayi
İstanbul Fuar Merkezi
HKF Fuarcılık
Animalia İstanbul 2012 9. Hayvancılık ve Teknolojileri Uluslararası Fuarı
Süt ve Besi Sığırcılığı Entegreleri, Canlı Hayvan
Ticareti, Damızlık, Yem ve Hammadde, Sperma,
Besleme, Sulama Sistemleri, Laboratuvarlar ve
Analiz Cihazları, Süt ve Gıda Sanayi Üreticileri
İstanbul Fuar Merkezi
HKF Fuarcılık
c) Sebzelerde çapalama, uç alma, koltuk
alma, sulama ay boyunca devam eder. Gübreler sulama ile şerbet halinde verilir. Boğazlar doldurulur, çeşitli sebzeler sırıklara alınır
ve hereklere bağlanır.
d) Her türlü sebze hastalık ve zararlılarına
karşı mücadele devam eder.
e) Her çeşit sebze hasadı başlar. Sebzeler
ambalajlanarak piyasaya arz edilir. Bazıları yerinde salça, konserve, turşu, kurutma,
reçel şeklinde değerlendirilir. Domates suyu
çıkarılır.
BAĞCILIK
a) Bazı bölgelerde toprak işlemesi ve gübreleme devam eder.
b) Bağlarda sulama, uç alma, boğaz açma,
çapalama, hereklere bağlama ve diğer bakım
işleri devam eder.
c) Her türlü hastalık ve zararlılarla mücadele
yapılır. Ay sonuna doğru turfanda üzümler
hasat edilmeye başlanır. Piyasaya arz edilir.
20 Haziran - 24 Haziran 2012
3. Hediyelik Yöresel ve Geleneksel Ürünler Fuarı
Gıda, İçecek, Yiyecek, Hediyelik Eşya El Sanatları, Sanat
Antalya Fuar Merkezi
Forum Fuarcılık
21Haziran - 28Haziran 2012
El Sanatları Eğitim Merkezleri ve Tarımsal
Ürünler Sergisi
Ankara Zafer Çarşısı Sergi Salonu
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
23 Haziran - 29 Haziran 2012
Ordu 16. Karadeniz Sanayi ve Ticaret Fuarı
Tarım, Gıda ve Hayvancılık, Temizlik Ürünleri,
Bilgisayar, Eğitim, Ev Tekstil, El Sanatları, Ev
Elektroniği, Medikal Ürünler
Ordu Belediyesi Fuar Alanı
Ege Fuarcılık
TAVUKÇULUK
a) Kümeslerde bakım ve temizlik işleri devam eder.
b) Kuluçka işleri ayın başında biter. Tavuklara yeşil yemlerden başka takviye amacıyla
diğer yemlerden de verilir. Özellikle civcivlerin beslenmelerine önem verilmelidir.
c) Çeşitli tavuk hastalıklarına karşı mücadele
edilmeli ve tavukların gezindikleri yerler kireçlenmelidir.
ARICILIK
a) Bal ile dolmuş çerçeveler alınarak yeni boş
çerçeveler konulur. Kovanlarda bakım ve temizlik devam eder.
b) Her türlü hastalığa karşı mücadele devam
eder.
c) Bazı bölgelerde bal hasadı başlamıştır.
2012 - Panel-Kongre
▶▶
35. Dünya Bağ ve Şarap Kongresi
Tarih: 18-22.Haziran.2012
İl: İzmir
18 Haziran - 24 Haziran 2012
Edirne Sanayi ve İş Fuarı
Traktör ve Tarım Ekipmanları, Otomotiv, Beyaz
ve Kahverengi Eşya, Elektronik Aletler, Gıda
Edirne Fuar Alanı
Renkli Fuarcılık
HAYVANCILIK
a) Geceleri hayvanlara barınak yeri olan
ahırlarda temizlik, dezenfeksiyon ve diğer
bakım işleri devam eder.
b) Hayvanlar genel olarak meralarda beslenirler. Yeni doğan yavrulara kepek, yulaf ezmesi, fiğ ve yonca verilir. Kırkım devam eder.
c) Süt işlemesi ve değerlendirilmesi devam
eder.
d) Meralar hayvanların devamlı bulunacağı
yer olduğundan münavebeli otlatma yapılmalıdır. Çayır ve yem bitkilerinin hasadı, kurutulması ve depolanması devam eder.
e) Her türlü hayvan hastalık ve zararlılarına
karşı mücadele edilir.
b) Her türlü sebze tohumu ve fide ekim ve
dikimleri bu ay bitirilir. İkinci mahsul olarak ekilecek sebzeler ile Sonbahar turfandası
sebzelerin ekimleri yapılır.
07 Haziran - 10 Haziran 2012
14 Haziran - 17 Haziran 2012
e) Ilık bölgelerde her türlü meyve hasadı
başlar ambalajlanarak piyasaya sevk edilir.
Bazı meyvelerde kurutularak değerlendirilir.
▶▶
Tarla Günleri
“Tarımda Yenilikler ve Trendler”
Tarih: 7-10 Haziran 2012
İl: Tarım Meslek Lisesi Hürriyet / Bursa
▶▶
10. Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresi
Tarih: 05-07 Eylül 2012 İl: Selçuk Üni. Ziraat Fakültesi - Konya
▶▶
II. Yumuşak Çekirdekli Meyveler Sempozyumu
Tarih: 04-07. Eylül 2012
İl: Onsekiz Mart Üniversitesi - Çanakkale
KİTAP
Prof.Dr. Erhan REHBER
• Kooperatifçiliğin Tarihçesi
• Kooperatif Tanımı,
Sınıflandırılması
• Kooperatifçilik Değer ve İlkeleri
• Kooperatif Teorisi
• Dünya ve Türkiye'de
Kooperatifçilik
• Kooperatiflerin Geleceği
www.ekinyayinevi.com
Mevzuat
▶▶04 Mayıs 2012 Tarihli
ve 28282 Sayılı Resmî
Gazete, 2012/3008 2011
Yılında Yapılacak Tarımsal
Desteklemelere İlişkin Kararda
Değişiklik Yapılmasına Dair
Karar
▶▶04 Mayıs 2012 Tarihli
ve 28282 Sayılı Resmî
Gazete, 2012/3080 2012
Yılında Sulama Birliklerince
İşletilen Sulama Tesislerinde
Uygulanacak Su Kullanım
Hizmet Bedeli Tarifelerine
İlişkin Karar
▶▶04 Mayıs 2012 Tarihli ve
28282 Sayılı Resmî Gazete,
Türk Gıda Kodeksi Hayvansal
Gıdalarda Bulunabilecek
Farmakolojik Aktif Maddelerin
Sınıflandırılması ve Maksimum
Kalıntı Limitleri Yönetmeliği
▶▶07 Mayıs 2012 Tarihli
ve 28285 Sayılı Resmî
Gazete, 2012/3106 2012
Yılında Yapılacak Tarımsal
Desteklemelere İlişkin Karar
▶▶10 Mayıs 2012 Tarihli ve
28288 Sayılı Resmî Gazete,
6298 Bozulabilir Gıda
Maddelerinin Uluslararası
Taşımacılığı ve Bu Taşımacılık
Faaliyetinde Kullanılacak Özel
Ekipmana İlişkin Anlaşmaya
Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun
▶▶12 Mayıs 2012 Tarihli ve
28290 Sayılı Resmî Gazete,
Kızartma Amacıyla Kullanılan
Katı ve Sıvı Yağların Kontrol
Kriterleri Tebliği (Tebliğ No:
2007/41)’nin Yürürlükten
Kaldırılmasına Dair Tebliğ
▶▶17 Mayıs 2012 Tarihli
ve 28295 Sayılı Resmî
Gazete, Bitki Karantinası
Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
▶▶25 Mayıs 2012 Tarihli ve
28303 Sayılı Resmî Gazete,
Asma Fidanı ve Üretim
Materyali Sertifikasyonu ile
Pazarlaması Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
▶▶25 Mayıs 2012 Tarihli
ve 28303 Sayılı Resmî
Gazete, Çilek Fidesi Üretimi,
Sertifikasyonu ve Pazarlaması
Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
▶▶25 Mayıs 2012 Tarihli ve
28303 Sayılı Resmî Gazete,
Meyve Fidanı ve Üretim
Materyali Sertifikasyonu ile
Pazarlaması Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
̇
̇ Mayıs 2012
Köy-Koop Merkez Birliği
SPOR - TARIM BULMACA
19 Mayısın Ardından...
Adnan YAHŞİ
Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü
[email protected]
İlk defa bu yıl hükümetin genelgesiyle stadyumlar
dışında kutlanması planlanan ve kutlamaların
sorumluluğunun da Gençlik ve Spor Bakanlığına verildiği milli bayramımız, kimilerine göre
çok sönük, kimilerine göre de günün anlam ve
önemine uygun olarak kutlandı.
Peki milli bir bayramın kutlanışı bu kadar önemli mi?
Kesinlikle çok önemlidir. Çünkü milli bayramlar bir hatırlatmadır,unutturmama uğraşısıdır. Milli bayramlar, ulus olmayı, beraber aynı
kaderi, aynı üzüntüyü, aynı sevinci ve aynı yaşama gücünü paylaşmak zorunda olduğumuzu
hatırlatan gündür,günlerdir. Milli bayramlarımızın ortaklaşa çoşkuyla kutlanmasının toplumun birlik ve beraberliğinin sağlanmasında
ve bunun bireylerin bilincinde yer etmesinde
büyük önemi vardır.
19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor
Bayramı Büyük Ata’mızın doğum günüm dediği 19 mayıs tarihinin anlam ve önemine uygun
şekilde kutlanılmayı hak eden en önemli milli
bayramlarımızdandır. Yasalaştığı 20 Haziran
TARIM BULMACA
1
2
3
4
5
6
7
23
» 19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı yurtta ve yurtdışında milli bayramın ruhuna
yakışmayan tartışmaların gölgesinde kutlandı.
1938 tarihinde, önce Gençlik ve Spor Bayramı,07 Mart 1981 yılından itibaren de Atatürk’ü
Anma bölümü de eklenerek kutlanmaktadır.
Bu ayki yazımızda bayramın içeriğinde olması gereken ama çok da göz önüne alınmayan
Atatürk’ün sporla olan ilgisini ele alacağız. Atatürk iyi bir devlet adamıydı iyi bir askerdi ve o
günün şartlarına bakıldığında iyi de sporcuydu.
Atatürk’ün yaptığı işlere bakıldığında nedense
sporla ilgili konular yeterince dile getirilmemiştir. Ancak yakın çevresinin anlattıklarına ve kaynaklara göre sporun her türlüsüne
yoğun bir ilgisi vardı. Özellikle kişisel olarak
yaptığı sporlar, atıcılık, yürüyüş, avcılık, jimnastik, güreş, binicilik, yüzme, kürek, bilardo,
eskrim, satranç, briç ve danstı.
Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede yaşayıp
da su sporlarına ilgisiz olmamız onu son derece rahatsız ediyordu. Gerek yüzerek gerekse
kürek çekerek halkın arasına karışır ve milletine örnek olmaya çalışırdı.Kaynaklara baktığımızda Atatürk’ten sonra hiçbir devlet adamının mayoyla halkın arasında bir resminin bile
bulunmayışı ,elde bulunan resimlerin o günler
için ne anlam ifade ettiğinin büyük kanıtıdır.
Asker olmasının getirdiği tecrübeyle ustaca
ata binen önderimizin emirleriyle kurulan ve
Avrupa parkurlarında “Atatürk’ün Süvarileri”
adıyla nam salan Türk ekibinin uluslar arası başarıları da o dönemde en çok konuşulan
spor olaylarındandı.
Kurtuluş Savaşının ağır maddi yükü altında
ezilen Genç Türk Devletinin bütün kaynak ve
imkansızlıklara rağmen, 1924 Paris Olimpiyatlarına katılma kararının altında da Atatürk’ün
imzası vardı. Bu onun spora ve sporcuya verdi-
ği desteği göstermektedir. 3 atlet, 1 eskrimci, 4
güreşçi, 3 bisikletçi, 19 futbolcu ile katıldığımız
Paris Olimpiyatlarında sporcularımız başarılı
olamasalar da Genç Türkiye Cumhuriyetinin
dünya spor arenasında biz de varız gayretini
gösterme açısından örnek oldular.
1924 yılında Köy Yasası, 1930 yılında Belediye Yasası ve 1932 yılında Halkevleri Yasalarındaki spor alanları yapılmasındaki zorunluluklar, kişilere spor yaptırılmaya özendirici
maddeler sadece yurt içinde değil yurtdışında
da dikkat çekmiştir.
Atatürk’ün ölümü üzerine o dönemin en ünlü
günlük Fransız spor gazetesi L”Auto ‘da yayınlanan bir makalede şöyle yazılmıştır: “Dünyada ilk defa beden eğitimini zorunlu kılan
devlet adamıydı. Söylev ve kağıt üzerinde
kalmayan icraatlarıyla stadyumlar ve spor
tesisleri yaptırdı. Döneminde Türkiye’de spor
gittikçe artan önem ve değer kazandı…”
Günümüzün en popüler spor dallarından
futbol ile de Atatürk’ün ilgisi oldukça ilginçtir.
Zamanımızda neredeyse her ortamda konuşul-
masına rağmen Atatürk futbola hep mesafeli
olmuştur. Kaynaklara göre bunun en büyük
nedeni İstanbul’un işgal yıllarında spor kulüplerinin, işgal kuvvetleri takımlarıyla maçlar yapıp, onlarla dostane resimler çektirmeleriydi.
Bu durum Atatürk’ü çok üzüyordu. İşgal sırasında yabancı takımlarla maç yapmayan Fenerbahçe Takımına ise Atatürk’ün bu yüzden
sempati duyduğu biliniyordu.
Ölümünün üzerinden yıllar geçmesine
rağmen Atatürk’ün spor anlayışının, yaklaşımının güncelliğini hala koruduğunu görmekteyiz. Ülkelerin tanıtımında, propaganda aracı
olarak sporun ne kadar büyük bir güç olarak
kullanıldığı ortadadır. Uluslararası spor arenasında daha fazla başarı için,daha fazla tesis,
daha fazla “bizden” sporcuya ve daha fazla çalışmaya ihtiyacımız var.
Unutulmaması gereken ise şudur:
“Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki
asil kanda mevcuttur.”
Spor dolu günler sizinle olsun...
Y. İzzettin BAŞER
8
9
10
11
12
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
Soldan Sağa
1- 1940 Yılında Hasan Ali Yücel tarafından köy çocuklarını yetiştirmek
amacıyla kurulan okulların genel adı 2- Geniş toprakları olan, sözü geçen,
varlıklı kimse... Sezgin Burak’ın çizgi roman kahramanı 3- Düş... İhanet
etmek 4- Bir engeli sıçrayarak veya fırlayarak aşmak... Sakırga... 5- Rütbesiz asker... Bir mastar eki 6- Kırmızı... Temel, esas... Notada duraklama
işareti 7- Ün, şan... Eşi ölmüş veya eşinden boşanmış kadın veya erkek...
Kasaplık hayvanların kesilmiş ayağı 8- Genç dişi inek yavrusu... Ekin biçme
aleti 9- Hızlı koşan yırtıcı bir hayvan... Bir yağış şekli... En kısa zaman 10Türkiye’nin Asya kıtasında bulunan toprağı... İkincil 11- Eski Mısır da
güneş tanrısı... Bir isim 12- Bir süs ve gölge ağacı... Kemik ucu.
Yukarıdan Aşağıya
1- Bir koyun türü... Toprağı işlemek için kullanılan ağaç veya demir saplı
kazı aracı 2- Nasihat... Bir çam çeşiti 3- Yüksek yaz merası... Askerin su
kabı 4- Bir ajansımız... Toprağı dinlendirme 5- Biriçte sanzatü... Su sığırı
6- Alan... Altının simgesi 7- Eklem bacaklılarda bulunan özel solunum kanalları... Meşhur Türk şekerlemesi... 8- Bir sayı... Bir nota... Eski Mısır da
güneş tanrısı 9- Eski Yunan bir şehir devleti... 10- Nida... Beyaz... İlişkin
11- İtikat, iman... Bilen, bilgin 12- Korkuya çabuk kapılan... Para olarak değil, madde olarak verilen.
KAFALAR KARIŞINCA...
»»Hırsız bir evi gözüne kestirmiş, etrafı kolaçan etmiş. En iyisi balkondan girmek. Gece
bastırınca bahçeye dalmış, balkona tırmanmaya başlamış...
Bir adım, bir adım daha, tam çıkmak üzere, balkonun korkuluğu kırılıp kopmuş. Hırsız düşüp ayağını kırmış...
Sabah olunca, hırsız doğru “Hükm-i Karakuşî”leriyle
meşhur “Karakuş Kadı’ya gitmiş, hâlini göstermiş:
“Kadı Efendi, ben soymak için eve girecektim, fakat balkon korkuluğu çürük çıktı, koptu. Ben de düşüp ayağımı
kırdım!”
Kadı da pek anlamamış:
“Eeee ne istiyorsun, şimdi seni hırsızlığa teşebbüsten içeri atayım mı?”
“Hayır Kadı Efendi, bir dinleyin!”
“Anlat bakalım!”
“Ev sahibinden davacıyım. Eğer balkonun korkuluğunu
sağlam yaptırsaydı, ben de düşüp ayağımı kırmazdım...
Tamam hırsızlık suç ama, cezası balkondan düşüp ayak
kırmak değil!”
***
Karakuş Kadı keyiflenmiş, tam ona göre bir dava, çağırmış ev sahibini:
“Be adam, niçin evinin balkonunu sağlam yaptırmıyorsun? Korkuluk sağlam olsaydı bu adam düşüp ayağını
kırmazdı!”
Ev sahibi şaşırmış:
“Aman efendim, balkonun korkuluğunu marangoz Ahmet Usta yaptı. Çürük yaptıysa benim günahım ne?”
***
Marangoz gelmiş:
“Efendim ben balkonun korkuluğunu çakarken yoldan
yeşil başörtülü bir hanım geçiyordu. Başörtüsü o kadar
güzel yeşile boyanmıştı ki, herhâlde gözüm ona daldı. Çiviyi boşa çakmış olacağım!”
***
Kadı emretmiş:
“Hemen o yeşil başörtülü kadını bulup getirin!”
Kadıncağız gelmiş, tir tir titriyor:
“Kadı Efendi, benim günahım ne? Ben başörtüsünü, boyasın diye boyacıya verdim, o boyadı!”
Sıra boyacıya gelmiş; kadı sorguya çekmiş:
“Ulan, başörtülerini böyle göz alıcı renge boyuyorsun,
marangozun gözü başörtüsüne takılıyor, çiviyi boşa çakıyor. Balkona tırmanmaya çalışan hırsız düşüp ayağını
kırıyor!”
Boyacı, verecek cevap bulamayınca, kadı da hükmünü
vermiş:
“Götürün bu herifi asın!”
Biraz sonra cellat gelmiş:
“Kadı efendi, bu boyacının boyu sehpaya uzun geldiği için
asamıyorum!”
Kadı, elini sarığına dayamış, çözüm bulmuş:
“Git, kısa boylu bir boyacı bul, onu as!”
(* “Karakuş” Selâhaddin Eyyubî’nin döneminde sert kararlarıyla tanınan meşhur Kahire Kadısı)
EN İYİSİ BİZ EŞEK KALALIM!
Köylünün iki tane eşeği iki ineği varmış. İneklerine titizlikle bakar, yemini suyunu hiç ihmal
etmezmiş. Onları çok severmiş.
Bu durumdan sürekli rahatsız olan köylünün
eşekleri: “sahibimiz bize hiç bakmıyor, doğru
dürüst yem vermiyor üstelik durmadan bizi
çalıştırdığı gibi bizi sopalıyor” demişler.
Eşekler ertesi sabah köylünün ahırından kaçmaya karar vermişler. Ertesi sabah da kurban
bayramıymış.
Köylü erkenden kalkmış ineğin birini almış
onu öpüp, sevip, koklamış ve yatırmış kesmeye başlamış.
Bunu gören eşeklerin gözleri faltaşı gibi açılmış.
Eşeklerden birisi: “boşver arkadaş en iyisi biz
yine eşek kalalım” demiş.

Benzer belgeler