Türk Dili ve Edebiyatı - MUZEB | TC Maltepe Üniversitesi Uzaktan

Transkript

Türk Dili ve Edebiyatı - MUZEB | TC Maltepe Üniversitesi Uzaktan
MALTEPE ÜNİVERSİTESİ MESLEK YÜKSEKOKULU
Uzaktan Eğitim:
Türk Dili 1
Hazırlayan ve sunan: Öğr. Gör. Yusuf ÇOTUKSÖKEN
1. BÖLÜM (1. ve 2. HAFTA)
Dil ve İletişim
İçerik: * Bu bölümde ilkin Türk Dili dersinin genel amaçları açıklanacak. *
İletişim ve dil konularında (doğal dil, beden dili) metinler okunup tartışılacak. *
Metin ve metin türleri. * Yazı türü: Söyleşi. Dil bilgileri: Dilin doğuşu. Dil ve
toplum. Dil ve düşünce. Dil ve edebiyat. *Dilin türleri. *
SLAYT 1
Başlık: Türk Dili 1 dersinin tanımı
* Merhaba! Sizlerle bu öğretim yılında, 2 yarıyıl Türk Dili dersi yapacağız,
haftada 2 saat. Önce tartışalım: Sizce bu ders niçin konulmuş olabilir? Bu dersten
beklentileriniz nedir? (Öğrencilerin yanıtlarını aldıktan sonra öğretim elemanı
dersle ilgili kısa açıklayıcı bilgiler verir, bu yarıyılda neler yapılacağını anlatır.)
(10 dakika kadar)
SLAYT 2
Başlık: Ön-hazırlık: Yaşamdaki güzellikler
Ne güzeldir
Ne güzeldir dört gözle beklediğin bir haberin gelmesi. Ağrının dinmesi. Yıllar
sonra bir gün bir yerde çocukluğunda annenin senin için yaptığı kurabiyelere
rastlamak. Yağmurdan sonra açan Güneş.
Buz gibi sokaktan sıcacık eve girmek. Yorgunluktan bitmişken yatağa uzanmak.
Tuttuğun takımın ezeli rakibini yenmesi. Kızgın kumlarda uzun uzun yattıktan
sonra bedeni denizin serinliğine bırakmak
Sabahları kızarmış ekmek kokusu ile uyanmak.. Bir doktor muayenehanesinin
kapısında şüpheleri dağıtmış olarak sevinçle çıkmak. Bir bahçenin önünden
geçerken duyduğun hanımeli kokusu.
Sabah uyanıp o günün tatil olduğunu hatırlamak. " Artık bitti" derken seni
arayıvermesi.
Yaşlı ana babanın hala çaldığınız kapının arkasında ya da hattın öbür ucunda
olması.
Fırından yeni çıkmış ekmeğin köşesi. Bir köşede birbirine sarılmış uyuyan kedi
1
yavruları. Evinden pişmekte olan yemek kokusunun yayılması. Soğuktan titrerken
eline tutuşturulan bir bardak çay.
Meteliksiz bir günde çoktandır giymediğin ceketin cebinden para çıkması. Uzun
sıcak bir çınar altı.
SLAYT 3
Başlık:
Sabahtan beri ayağını vuran ayakkabıları çıkardığın an. Sudan bir sebeple
küstüğün arkadaşınla barışmak. Yıkanmış, ütülenmiş, mis gibi kokan yatak
takımlarının koynunda uyumak. Bir sandalın kenarına oturarak bacaklarını denize
sallandırmak En sevdiğin yemeğin ilk lokmasını ağzına aldığın an.
EN ÖNEMLISI NEFES ALMAK, KONUŞMAK, DUYMAK, YÜRÜMEK,
GÖRMEK, ANLAMAK.
Ne güzeldir arkadaşlarından, sevdiklerinden, sevgiliden alacağın sıcacık bir
merhaba....
HEPİNİZE MERHABA!...
* Biz de size bu öğretim yılı başında “Merhaba!” diyoruz. Okuduğumuz metinle
ilgili olarak şunu soralım: Sizin için “ne güzeldir!” diyebileceğiniz daha başka
neler var? Kısaca anlatır mısınız?
SLAYT 4
Başlık: Dilin tanımı ve işlevleri
Anlama-kavrama
Şimdi de dili ve işlevlerini anlatan bir metni (Yusuf Çotuksöken’in metni)
okuyup üzerinde tartışalım. (Metni sesli okurken, sözcükleri doğru ve anlaşılır
biçimde seslendirelim, vurgulara ve duraklara özen gösterelim. Bu arada önemli
bulduğumuz cümlelerin altını çizelim.)
SLAYT 5
Başlık:
DİL NEDİR? İŞLEVLERİ NEDİR?- Yusuf ÇOTUKSÖKEN
“En değerli varlığınız nedir?” diye sorsalar herkes ayrı yanıt verir: Kimi
sağlığım, kimi ailem, kimi aklım, kimi ülkem, kimi sevgilim, kimi dinim …kimi de
dilim der. Şöyle bir düşünecek olursak, en değerli varlığım dilimdir diyenlerin
haklı olduğunu düşünmeye başlarız. Nasıl mı? Şöyle: İnsanoğlu doğal ve
toplumsal çevresini hep dili aracılığıyla tanımıştır. Ünlü bir düşünürün güzel bir
sözü vardır: “Dilimin sınırları dünyamın sınırları” (Witgenstein) diye. Diyesim o
2
ki, benim içine doğduğum dünyayı ben dilim aracılığıyla kavrıyor, yorumluyor ve
güzelleştirmeye çalışıyorum.
SLAYT 6
Başlık:
Peki dil nedir? Çok değişik tanımları yapılmıştır, bundan sonra da yapılacaktır.
Herkes kendi açısından, duruşuna, amacına göre tanımlayabilir dili. Salt dil
açısından bakıldığında dil, belli bir anlamı üretmek üzere seslerin belirli bir sıraya
göre dizilmesidir. Kişi açısından “duy-guları, düşünceleri, tasarımları başkalarına
aktarmaya yarayan gelişmiş bir dizge” olarak tanımlanabilir. Düşünce/düşünme
bağlamında dil “insanın dış-dünya üzerine yaptığı düşünsel üretimi yansıtmaya
yarayan kavramlardan oluşan dizgedir. Onlara göre dil düşünceyi, düşünce dili
sürekli etkiler. İletişim açısından bakıldığında kişiler ve kurumlar arasında bağ
kuran, ilişkiyi sağlayan sesli/yazılı araçtır. Kültür açısından da dil “en geniş
anlamda kültürün oluşturucusu, saklayıcısı ve taşıyıcısı olan toplumsal kurumdur.
Ulus açısından ise, tek tek bireyleri belli ekonomik, tarihsel, ülküsel amaçlar
doğrultusunda birleştiren, toplum haline getiren en etkili kurumdur.
Dil bir soyutlamadır aslında. Ne demek bu? Açıklayalım: Biz, dünyayı sözcük ve
söz dizileri kurarak anlamaya ve anlatmaya çalışıyoruz. Sözcükler üretiyoruz,
çevremizdeki her somut nesneye bir ad veriyoruz, soyut durumları da
adlandırabiliyoruz. Durum, eylem, bağlantı, ilişki gibi durumlar için kullanacağımız
sözler de yaratıyoruz. Özetle dış dünyayı dilimizle yeniden kuruyoruz. Bunu da
soyutlama adını verdiğimiz yöntemle yapıyoruz. Bununla da yetinmiyoruz. Zihinsel ve
bedensel üretimimizle elde ettiğimiz bilgi, düşünce, tasarım, vb’yi dille
somutlaştırabiliyoruz. Özellikle yazının bulunuşundan sonra bunları yazıya geçirip
günümüzün insanlarına ve gelecek kuşaklara aktarabiliyoruz.
SLAYT 7
Başlık:
Her birimiz bu dünyaya dilyetisiyle, dil öğrenme yetisiyle doğduk, bu yetimizi
çevremizin yardımıyla geliştirerek içinde yaşadığımız toplumun dilini öğrendik,
bu dil aracılığıyla çevremizle iletişim kurmaya başladık. Kişiliğimiz ve kimliğimizi
oluşturduk. Bu süreç her insan için böyledir.
İnsan dışındaki canlıların da bir dili olduğunu söylüyor uzmanlar, ama onların
dilleri insan dili gibi karmaşık ve çok işlevli değil. Çoğu kez içgüdüsel özellikler
taşıyor, gelişmiyor…
İnsanoğlu, yaşamın hemen her kesitinde dilini çok amaçlı, çok işlevli olarak
kullanıyor. Şöyle bir düşünün bir günde kaç saat konuşuyoruz, dinliyoruz,
okuyoruz, yazıyoruz, yani dilimizi etkin ve edilgin biçimde kullanıyoruz? Kişiye,
çevreye, koşullara, durumlara göre değişebilir ama bir gerçek var ki, günün
önemli bir bölümünü dilimizi kullanarak geçiriyoruz, iş, aile, arkadaş çevresinde.
SLAYT 8
Başlık:
3
Dil birden çok işlevi olan bir toplumsal kurumdur: Yalnızlığımızı gidermek, bir
sorunumuzu çözmek, bir derdimizi paylaşmak gibi amaçlarla yakınlarımızla bir
araya gelip söyleşiyor, onları telefonla arayıp konuşuyoruz (iletişim işlevi). Gün
geliyor, başımızdan geçen bir iyi bir olayı sevinçle, coşkuyla, kötü bir olayı ise
üzülerek, korkunç bir olayı ürküntüyle anlatıyoruz. Evde bir tamir yaparken çekici
yanlışlıkla elimize vurduğumuzda kendimizi tutamayıp ağzımızdan küfürler
kaçırıveriyoruz (anlatım işlevi). Ders verirken bizi dinlemeyen öğrencileri tatlı
sert bir dille uyarıyoruz (uyarma işlevi) ya da verdiğimiz ödevleri zamanında
bitirip teslim etmeleri gerektiğini söylüyoruz (buyurma işlevi). Sevdiklerimize çok
yumuşak bir dil kullanıyoruz, hele sevdiğimiz çok özel bir kimseyse içimizden
geçen en güzel sözlerle ona sesleniyoruz ya da içimize yeni katılan birini
çevremizdekilere tanıtıyoruz (çağrı işlevi). Dedikoduyu sevdiğimizden olacak,
kendimize yakın bildiklerimizle bir araya geldiğimizde birilerini çekiştirmeden
edemiyoruz (kişilerarası ilişki işlevi). Bizden alanımızla ilgili bir konuşma
yapmamız istendiğinde, bir topluluğun karşısında ciddi, planlı, ilgi çekici bir
biçimde anlatmak için uğraş veriyoruz (toplumsal işlev). Kimi insanlarımız (kimi
sanatçılar) dille plastik bir malzeme gibi oynuyorlar, yani şiir yazıyorlar,
romanlar öyküler yazıyorlar(yazınsal/ sanatsal işlevi). Düş kurmadan yaşayabilir
miyiz? Düşlerimizi, hayallerimizi, geleceğe ilişkin planlarımızı başkalarıyla
paylaşıyoruz (düşsel işlev). Yaşadığımız yeri, tanıdığımız bir kimseyi,
çevremizdeki bir aracı belirgin ve ayırıcı özellikleriyle tanıtmaya çalışıyoruz
(betimsel işlevi)…Böylelikle insanlarla iletişim kurmak, birtakım duygu ve
düşünceleri paylaşmak istiyorlar. Şunu da unutma-yalım: Çoğu kez,
anlattıklarımızda dilin birkaç işlevini birden kullanabilmekteyiz.
SLAYT 9
Başlık:
Dikkat ettiyseniz bütün bunları, bu yapıp etmelerimizi çevremizdekilerle iletişim
kurmak, bir topluluğa aidiyetimizi pekiştirmek, birtakım duygu ve düşünceleri
paylaşmak, belli bir amaç uğruna işbirliği yapmak, dayanışma içine girmek gibi
amaçlarla yapıyoruz. Böylelikle bir topluluğun bireyi olma konumuna da gelmiş
oluyorum. Dilim beni birey, kişi, yurttaş olma sürecinde hep destekliyor.
Sözlerimi şöyle noktalayabilirim: Dilim varsa ben de varım, dilim benim kişisel ve
toplumsal kimliğim-dir bir bakıma. Bütün soyut ve somut üretimimiz dilimizde bir
karşılık bulur. Yaşamak, birlikte mutlu olmak demek olduğuna göre, dilimizi insan
haklarını gözete-rek, en işlevsel biçimde kullanma becerisini de iyi biçimde
öğrenmemiz gerekir. Ralph Nicols’un şu sözü anlamlı: “Tüm insanların en temel
gereksinimi anlamak ve anlaşılmaktır. İnsanları anlamanın en iyi yolu onları
dinlemektir.”Peki, şimdi de biz soralım: Anlaşılmak için ne yapılmalıdır? Yanıtı açık,
dilin işlevlerinin ayırdında olup dili etkili biçimde kullanabilmek.
SLAYT 10
Başlık:
Anlama-kavrama soruları:
4
1) Dilin birey/kişi açısından önemi nedir?
2) Dilin toplum/ulus açısından önemi nedir?
3) Günlük konuşmada dilinizi hangi işlevleriyle kullandığınızı örnekleriyle
anlatınız.
SLAYT 11
Başlık: Söyleşi (sohbet)
Yazı türü:
Bu metin bir söyleşidir. Söyleşi (sohbet) deneme ile köşeyazı (fıkra) ile
benzerlikleri çok olan bir yazı türüdür. Tıpkı benzeri yazı türlerinde olduğu gibi
söyleşide de yazar okurlarıyla söyleşiyormuş gibi, seçtiği konuda kendi
görüşlerini rahatça dile getirir, okurunu düşündürmek, söyleşiye onu da katmak
ister. Genellikle günlük konular üzerine yazılan söyleşide yalın, açık, kıvrak bir
dil kullanılır. Yazar zaman zaman sorular sorarak dikkati canlı tutmaya çalışır.
Okurların çok sevdiği türler arasında yer aldığını söylemeliyiz. Söyleşi türünde
Ahmet Rasim (Ramazan Sohbetleri), Suut Kemal Yetkin (Edebiyat Söyleşileri),
Nurullah Ataç (Karalama Defteri), Şevket Rado (Eşref Saati), ünlenmişlerdir.
Son yıllarda “röportaj" da söyleşi sözüyle karşılanmaya başlandı. Bu konuda
röportaj ile ilgili bilgileri almanızda yarar var. Ayrımı nedir diye soracak olursanız
şöyle bir açıklama yapılabilir: Söyleşide sadece yazar ve yazısı vardır. Röportaj
anlamındaki söyleşide soruları soran bir kimse ve buna yanıtlar veren ikinci bir
kimse bulunmaktadır. Tekniği de farklıdır, (BKZ. RÖPORTAJ)
SLAYT 12
Başlık: İletişim
UYGULAMA
Alıştırma 1: Bir Fransız yazarı “Anadilim benim gerçek yurdumdur.” diyordu.
Bu görüş sizce de doğru mu? Bu konudaki görüşlerinizi belirtiniz.
Alıştırma 2: Biz dilimizi öğrenirken aynı zamanda toplumumuzun değerlerini de
mi öğreniyoruz? Nasıl? Örneklendirerek anlatabilir misiniz?
SLAYT 13
Başlık: İletişim
BİLGİLENME=> İLETİŞİM NEDİR?
Tartışalım:
- Bulunduğunuz hangi ortamlarda, hangi yöntem ve araçlarla iletişim kurarsınız? (Dille,
beden diliyle, yazılı, iletişim araçlarıyla: telefon, faks, e-posta, internet ortamında vd) *
Başkalarıyla iletişim kurmada kendinizi başarılı görür müsünüz? Genelde hangi tip
insanlarla iletişim sorunları yaşamaksınız?
5
İLETİŞİM; yaşanmış gerçeklerin (gözlem, yaşantı vb), duyguların,
düşüncelerin, bilgilerin karşılıklı olarak bir kimseden başkasına/başkalarına
değişik yollarla (sözle, yazıyla, bedenle vd yollarla) iletilmesidir. İletişim, kişileri
belirli bir yerde, belirli bir zamanda, belirli bir ilişki çerçevesinde birbirine
bağlayan bir süreçtir.
Tam bir iletişimin gerçekleşebilmesi için iletişime geçen bireyler arasında
bilgi, düşünce, gözlem, izlenim, duygu vb’nin karşılıklı olarak hiçbir engellemeye
uğramadan iletilmesi gerekir. Tam bir iletişimde, verici (konuşmacı, ya da iletiyi
veren araç), alıcı (dinleyici), ileti (mesaj: alıcıya gönderilen uyarı ya da düşünce),
kanal ( hava, elektrik telleri, kitle iletişim araçları vd), kod (doğal dil ya da başka
anlatım yolları, sözgelimi beden dili) gibi kavram/ terimler bulun-maktadır.
Konuşmacı (verici) insan ise görevi, dinleyicinin/dinleyicilerin (alıcı) söylediğini
anlamış olduklarından emin olunca sona erer. Bunun gibi dinleyicilerden gelen bir
ileti alıp da, bu iletiyi anladığını dinleyicilere ikna edici bir biçimde belirtince (sözlü
yanıt verme, bedenle tepki gösterme vb) göre-vini tamamlamış olur. Özetle, verici,
iletişim sürecinde alıcıdan iletisine karşılık alamadığı sürece iletişim tamamlanmış
sayılmaz.
SLAYT 14
Başlık:
İletişim sürecinde kişilerin türdeş olması (aynı topluluktan olma, aynı kültürel
ortamda yetişme, ortak amaç ve değerleri benimseme vb gibi) karşılıklı
etkileşimin tam ve verimli olmasını sağlayacaktır. İletişim boyunca verici ve alıcı
gönderilen iletileri sürekli olarak algılama süzgecinden geçirir. Bu süzgeçten
geçirme sırasında, iç (iletilenlerin karışık/düzensiz/anlaşılması zor olması,
dinleyicinin dalgın olması, dinlememesi, o sırada aklının başka şeylerle meşgul
olması vd) ve dış nedenlerle (çevredeki gürültü, sesin kısıklığı, verici ile alıcı
arasındaki uzaklık vd) alıcı iletiyi vericinin kastettiği biçimde algılamayabilir.
Yanlış algılama olasılığı, hem dinleyici hem de konuşmacı için geçerli olabilir.
Çünkü nasıl verici iletisini kendi değerleri, gereksinmeleri, alışkan-lıkları,
eğilimleri doğrultusunda oluşturup gönderiyorsa, böyle algılanmasını istiyorsa;
dinleyici de bu iletiyi kendi değerleri, gereksinmeleri, duyguları ve geçmiş
deneyimleri bağlamında ele alıp yorumlar. Buradaki eksik ve yanlış anlama ya da hiç
anlamama, birtakım ciddi sorunlar yaratabilir. Çözümü ise (eğer verici bir
konuşmacıysa) konuşmacının gerektiği durumlarda (özellikle iletinin tam olarak
anlaşılmadığını anlaması durumunda), iletiyi yeniden aktarabilir değişik örneklerle
başvurabilir, kimi çizelgeler oluşturabilir, dinleyicilerin duygularına seslenebilir,
dahası uzun bir konuşmaysa özet yapabilir.
SLAYT 15
Başlık: Beden dili
6
Tartışalım:* Anadilinizin yetmediği durumlarda duygu ve düşüncelerinizi hangi
yollarla/araçlarla anlatırsınız?
İletişimde öncelikle doğal dil (sözlü ve yazılı anlatım) etkin biçimde
kullanılmaktadır. Ancak kimi durum ve bağlamlarda dil-ötesi davranış ve araçlara
başvurduğumuz da olmaktadır, sıklıkla. Aşağıda beden dili ile kurulan iletişim
üzerine hazırlanmış kısa bir metin var; bunu okuyup tartışalım.
SLAYT 16
Başlık:
BEDEN DİLİ - DOĞRU VE ETKİN İLETİŞİM - Hadiye KAMANLI
İnsanlığın temel dürtülerinden biri olan “topluma ait olma hissi”, çağlar
boyunca iletişimi zorunlu kılmıştır. Tarih öncesi devirlerde, çeşitli sesler ve
hareketlerle iletişim sağlanmıştır. İnsanlığın zaman içerisindeki evrimiyle sesler
önce hecelere, sonra sözcüklere, cümlelere ve en sonunda dillere dönüşmüş,
hareketler ise, ne yazık ki, iletişimde zamanla daha az fark edilen bir konuma
gelmiştir. Yine de insanoğlu bu eski dilini hiçbir zaman unutmamış ve sözcüklerini
daima hareketlerle bezemiştir. Beden dili, birçoğumuzca istemsiz olarak
kullanılıyor ve sadece bilinçaltı tarafından algılanıyor olsa da, bu dilin iletişim
içerisinde olduğumuz kişinin beş duyusuna da hitap edebilmek ve etkin bir izlenim
elde edebilmek açısından önemi büyüktür. Beden dilini incelemek kişiyi,
insanların zihnini okuyabilen biri haline getirmediği gibi, onların hareketlerinden
gizli düşüncelerini öğrenme yeteneğini de kazandırmaz. Beden dili, bize
bilinçaltımızla konuşmayı ve onu anlamayı öğretir; bu yüzden çok güçlü bir
iletişim aracıdır.
SLAYT 17
Başlık:
Aşağıda, sağlıklı ve özgüvenli bir iletişim için beden dilinin nasıl kullanıldığını,
biraz da esprili olarak açıklamaya çalışacağım:
* Selam verirken veya tehdit altındayken avuç içinin karşıdakine dönük olarak
kaldırılmasının sebebi; bilinçaltında o kişiye güven aşılama isteği bulunmasıdır. (
- Bak elimde taş, sopa falan yok. Benden sana zarar gelmez.)
* Konuşulan konudan hoşlanmamışsak veya o konuyla ilgilenmiyorsak
kollarımızı kavuşturmamızın bilinçaltındaki sebebi; yaşamsal önemi olan
organlarımızı güvence altına alma isteğidir. ( - Gerginim. Bu konularla
ilgilenmiyorum, o yüzden içime döndüm ve kendimle ilgileniyorum. )
* Sürekli saçla, takılarla oynamak, ritm tutmak, kalem çevirmek, etrafa
bakınmak; huzursuzluğun ve azalan dikkatin belirtileridir. ( - Bitse de
kurtulsam… Şu proje işini nasıl yapsak acaba? )
* Yumrukları sıkmak, yüzü sebepsiz yere ekşitmek, diş gıcırdatmak; artan
stresin ve olumsuzluğun habercisidir. ( - Zor dayanıyorum. Biraz daha konuşursa
ne yaparım bilemiyorum. )
7
* Vücudun genel duruşu da, o anki ruhsal durumumuz hakkında ipuçları
vermektedir. Örneğin kamburun çıkarılmadığı, dik ve dengeli bir duruş; kişinin
özgüvenli, fiziksel ve ruhsal anlamda sağlıklı ve dinç olduğu etkisini bırakır. ( Sağlıklıyım. Güçlü biriyim. İşine yarayabilirim. Ne dersin? )
SLAYT 18
Başlık:
* Omuzların düşük olduğu, vücut ağırlığının önde toplandığı, başın öne düştüğü
duruş karamsarlık ve çekingenliği temsil etmektedir. Bu konumdayken elleri
dibine kadar ceplere sokmak ise bedenle temas haline geçip iç gerginliği azaltmak
içindir. ( - Hiçbir şeyi doğru düzgün yapamıyorum. Şu anda ıssız bir adada tek
başıma olmayı ne çok isterdim!)
* Göğüs gerilerek, ayaklar açılarak vücut alanının arttırıldığı, başın yan
arkada, başparmak dışarıda olmak üzere ellerin ceplerde tutulduğu konumda; kişi
kendine olan aşırı güvenini yansıtmaktadır ve bu pek hoş karşılanmaz. (Aranızdaki en iyisi benim. Ben her işi hallederim… Müthişim…)
* Konuşurken göz temasından kaçınılması, boş boş ve sabit bir noktaya bakma,
ellerle ağzın örtülmeye çalışılması kişinin büyük ihtimalle yalan söylediğinin
göstergesidir. ( - Senden kaçıyorum. Gözlerimin yalanımı açığa vurmasından
koruyorum ve bu sözlerimin sorumluluğunu üstlenmiyorum. )
* Tokalaşırken de insanlar birtakım özelliklerini gösterirler. Güvenli ve dengeli
bir tokalaşmada eller yere dik olacak biçimde tutulmalı, ne halsiz bir şekilde
bırakılmalı ( - Ben bir ölü balığım. Hiçbir şey için halim yok ve kimseye fayda
sağlayamayacak kadar güçsüzüm. ), ne de çok fazla sıkılmalıdır. ( - Seni ezerim.
Çok güçlüyüm. ) Ayrıca elin yukarıdan ve avuç içi aşağıya dönük olarak
uzatılması üstünlüğün sembolüdür. Karşısındaki kişi tam tersi şekilde elini
uzatarak yanıt veriyorsa; bu o kişinin üstünlüğünün kabul edildiğinin
göstergesidir.
SLAYT 19
Başlık: İletişim
* Beden dilinin yanı sıra kıyafetlerin, aksesuarların ve genel görünümün de
izlenimdeki etkisi büyüktür. Örneğin; bayanlarda saçı sıkı sıkı toplamak ciddiyetin
simgesi iken, kısa saç sıradışılığı, çok uzun saç ise özgürlüğü simgeler. Kol
düğmeleri, kravat iğneleri ve saat gibi aksesuarlar kişinin yaşam tarzı hakkında
büyük ipuçları verebilir. Taşınan çantanın statü belirtileri ise artık klişeleşmiştir
(okul çantası, bayan çantası vs.). Kıyafetlerin temizliği, ütüsü, ayakkabının boyalı
olup olmaması, parfüm ve makyaj da çeşitli etkiler bırakmaktadır. Kişinin
kıyafetlerine gösterdiği özen, doğrudan kendisine ver-diği değer olarak
algılanmakta ve kişi bu algı doğrultusunda değerlendirilmektedir. Öte yandan tatil
günlerinde ve piknik gibi aktivitelerde abartılı bir şıklık ve makyaj; o kişinin
amacının aksine olumsuz bir imaj oluşturabilmektedir. Her zaman “Ben
buradayım!” diye bağıran parfüm veya tıraş losyonu kullanmak ise, hem rahatsız
edicidir, hem de bir süre sonra dikkat çekiciliğini kaybetmeye mahkûmdur.
8
Beden dili günlük hayatımıza farklı bir bakış açısı kazandırırken, kendimizi
daha yakından tanımamıza yardımcı olur. Vermek istediğimiz izlenim için gerçek
bir destektir ve onun yardımıyla oluşturduğumuz imaj daha geçerli ve kalıcı
olacaktır. Ayrıca iş hayatında bizi daha prestijli bir konuma getirip, elde ettiğimiz
imajı sürdürmemize yardımcı olabilir. Yeter ki, kişiler sahip oldukları bu evrensel
dile yeterince ilgi göstersin; doğa burada da cömertliğini gösterecektir ve birey
karşılığını fazlasıyla alacaktır. Kaynak: Beden Dili; Prof. Dr. Acar Baltaş, Zuhal
Baltaş)
(http://www.ba.metu.edu.tr/~manclub/yayinlar/glokal/glokalarsivi/sayi12/beden_dili.htm)
SLAYT 20
Başlık:
Tartışalım: 1) Bedeninizi tanıyor musunuz? Beden diliyle hangi iletileri
gönderebilirsiniz? Sevincinizi, kızgınlığınızı, şaşkınlığınızı, aldırmazlığınızı,
sevginizi hangi beden hareketleriyle anlatırsınız?
2) Uzmanlara göre beden dili sözlü iletişimden daha inandırıcıdır. Albert
Mehrabian bir iletinin toplam etkisini şöyle özetler:
% 7 sözel iletişim (sözcükler)
% 38 ses (yükseklik, ton, ritim vb)
% 55 beden hareketleri (özellikle yüz ifadeleri).
Siz bu görüşe katılıyor musunuz? Kendi yaşamınızdaki deneyimlere göre
yanıtlayınız.
3)Konuşurken bedenini hiç kullanmayan ya da abartılı (çok hareket ederek)
kullananlar hakkında neler düşünüyorsunuz?
SLAYT 21
Başlık: Dilin doğuşu
Dilin Doğuşu
“Dil nasıl doğmuştur?”, “ Diller bir kaynaktan mı, başka başka kaynaklardan mı çıkmıştır?” gibi sorular pek çok dilciyi, felsefeciyi, toplumbilimciyi tarih
boyunca yakından ilgilendirmiştir. Bu konularda araştırmalar yapılmış olmasına
karşın bugüne değin hemen hiçbir kuram, dilin doğuşunu ve kaynağını tam olarak
açıklayamamıştır.
Dil olgusunu çeşitli boyutlarıyla incelemeden önce şu bilgilere bir göz atalım:
Dünyamız 13,5 milyar yaşında. İnsanoğlunun yeryüzüne çıkışı yaklaşık 3 milyon
yıl önce. İnsanoğlu son 100 bin yılda birbiriyle konuşmaya çalışarak iletişim
kurmayı başarmış. Dünyadaki ilk yazılı belgeler bundan 5-6 bin yıl öncesinden
kalmadır (Sümerce belgeler, MÖ 3. veya 4. bin yıllar). İlk Türkçe yazılı belgelerse
MS VII.-VIII. yüzyıla kadar gitmektedir (Orhon ve Yenisey yazıtları).
Dilin doğuşuyla ilgili kuramları da şöyle özetleyebiliriz:
 Bir öbek dilci, dillerin “yansıma” türü sözcüklerden doğduğunu ileri
sürmektedir (Türkçe’den örneklendirelim: üf, üflemek, hır, hırlamak, me,
melemek, hor, horultu, horlamak, horuldamak…)
9
 Başka bir öbek dilci dilin ünlemlerden doğduğu, ünlemlerden öbür sözcük
türlerinin türediği görüşünü savunurlar.
 Dilin ortak çalışma birlikte iş görmeden doğduğunu ileri süren dilciler de
vardır. Bunlara göre yapılan ilk işler "kazmak"tır, ilk insan sesleri de bununla
ilgilidir.
Çocuk dili üzerinde yapılan araştırmalar, bu sorunun aydınlatılmasında
yardımcı olmaktadır. Çocuğun çıkardığı ilk sesler ve bu sözlerin anlattığı
kavramlarla dilin doğuşu arasında ilişki kurulmaktadır. Çocuğun çıkardığı ilk sesler
içgüdüseldir, bu nedenle de hayvan bağırmalarını anımsatır. Bu sesler zamanla
sözcüklere dönüşmekte ve uzlaşmalı değerler kazanınca toplumun dilini
oluşturmaktadır. Dilin bir kaynaktan değil de, başka başka kaynaklardan doğduğu
görüşü yaygındır.
SLAYT 22
Başlık: Dil ve düşünce
Dil ve Düşünce
 Dil, düşüncenin aracıdır, dilsiz düşünülemez.- Nurullah Ataç
 Dilini işlemeyen kişi, düşüncesini işlemiyor demektir.- Nurullah Ataç
J. Vendryes, “İnsan nesnelerin varlığını ancak onları adlandırarak
kavrayabilmiştir.” der. Evren karmaşık bir yapıdadır, onu kavrayabilmek için
onunla ilgili bilgileri elde etmek zorundayız. Bir durumun, oluşumun vb’nin bilgi
haline gelebilmesi zihinsel bir işlemi gerektirir. Bunun yöntemleri ve araçları
vardır: gözlem, deney, araştırma; tez, antitez, sentez. Bilgileri düşünce düzlemine
çekerek kavrayabiliriz. Bilgi de, buluş da ancak dille olanaklı duruma gelir. Dille
düşünce birbirinden ayrılmaz iki bölümdür. Dil olmadan düşünce, düşünce
olmadan da dil olamaz. Dil düşüncenin bir anlatım kalıbıdır. İnsan gözlem,
izlenim, deneyim vb’yi düşünme düzleminde simgeleştirerek kavranabilir duruma
getirir. Ancak dilsel simgelerle (göstergelerle/sözcüklerle) gösterdikleri arasında
kesin bir ilişki yoktur. Sözgelimi bizim su dediğimiz nesneye İngilizler water,
Fransızlar l’eau, Araplar mâ, Farslar âb derler. Bunlar uzlaşmalı
değerlendirmelerdir. Dil dış-dünyayı adlandırarak düşünme düzlemine çeker.
Düşüncenin oluşturulabilmesi için ilk işlem soyutlamadır. Soyutlama ve genelleme
bilgiye dönüşür. Bilgi düşünmeyi olanaklı kılar; bilgiler yeni yeni düşünceler
üretilmesine olanak sağlar. Düşünceler dilde somutlaşır. İşte bu aşamada dil
düşünceyi, düşünce de dili sürekli olarak etkiler durur.
SLAYT 23
Başlık: Dil ve toplum
Dil ve Toplum
10

Dil, bütün insanlık kültürünün içinde biriktiği bir araç değil, kültürün
kendisidir. Çünkü hiçbir düşünce, hiçbir duygu dile dönüşmeden var olamaz.Bedrettin Cömert
İnsanlar toplum olarak örgütlenip yaşamak durumundadır. Örgütlü toplum
uzlaşmalı kurumları gerektirir. Dil de toplumsal kurumlardan biridir. Öbür deyişle
toplumu oluşturan etkenlerin başında dil gelir. Birey, bir toplumun içinde doğar;
inançlar, gelenekler, görenekler, kültür, sanat gibi kurumlar onun yaşama alanını
oluşturur. Toplumun kültürüyle olgunlaşır birey. Bu toplumsal kültür öğeleri
çoğunlukla dille aktarılır bireye. Bütün kültürel/toplumsal öğeler dile yansımıştır.
Birey, çevresini her yönüyle diliyle tanır, kavrar, yorumlar. Her dil içinde bulunduğu
toplumsal kültürün, uygarlığın verimleriyle biçimlenir. İşlevini de bu çerçevede
gerçekleştirir. Bir dilin sözlüğü o dili kullanan toplumun geniş anlamda kültürünü,
sanatını, yaşama biçimini yansıtır. Sözgelimi dilini bildiğimiz ama kendisini
tanımadığımız bir toplumun sözlüğünü inceleyerek o toplumun nasıl bir toplum
olduğunu anlayabiliriz.
Dil yalnızca iletişimi sağlayan bir araç değil, aynı zamanda ilettiğini de içeren
bir kültür kaynağıdır. Dil aktarıcı özelliğinin yanı sıra yaratıcı bir işlev de görür.
Bütün kültürel akımlar, oluşumlar, düşünsel gelişmeler, sanatsal üretimler dilin
yaratıcılığının kanıtlarıdır.
Dil, toplumsal yönlendirmede de önemli işlevi olan bir kurumdur. Toplumsal
gelişmelerin iste-nilen yönde olmasında da dilin payı büyüktür. Yasaları ve
yönetmelikleri örnek olarak gösterebiliriz.
SLAYT 24
Başlık:Dil ve edebiyat
Dil ve Edebiyat
Edebiyat da, dille iletişim kuran bir sanatsal etkinlik alanıdır. Edebiyat da
ortak dil üzerine temellendirilir. Ancak her edebiyatçı farklı bir söylem geliştirir.
Bu da doğal/gündelik dilden çok farklıdır. Günlük yaşamın gerçekliği ile sanatsal
gerçeklik apayrıdır. Sanatsal gerçeklik, her ne kadar günlük yaşam gerçekliğinden
yola çıksa da, özellikleri ona benzese de, yapay/kurmaca gerçekliktir; günlük
yaşamın gerçekliğiyle birebir örtüşmez. Ancak edebiyatın dili de kendi bütünlüğü
içinde bir inandırıcılığa sahiptir.
Edebiyatçının yapıtları aracılığıyla ilettiği anlamlar, mesajlar da kurmaca
gerçeklikle ilgilidir. Edebiyatçı, kurmaca gerçekliğini dille aktarır. Her sanat
yapıtı biriciktir, tektir. Kendi içinde bir gerçekliği vardır. Nesneler, kişiler, olaylar
da bu gerçeklik bağlamındadır.
Her edebiyatçı farklı bir dil kurar yapıtları aracılığıyla. Bu nedenle edebiyat,
ortak dilin malzeme-sini kullansa bile bu farklılığı nedeniyle özel bir dil sayılır.
Dil araştırmalarında bu dile üstdil adı verilir. Tıpkı bilim dillerine üstdil dendiği
gibi.
SLAYT 25
11
Başlık:Dilin türleri
DİLİN TÜRLERİ
*anadil: Bir ya da birçok dilin türemiş olduğu kök dil. Latince Roman dillerinin
(Fransızca, İspanyolca, İtalyanca gibi), Ana Türkçe de Türk dillerinin (Türkiye
Türkçesi, Azerice, Özbekçe, Kazakça, Türkmence gibi) anadilidir.
*anadili: Bireyin annesinden, aile ve yaşadığı çevreden öğrendiği dil.
*lehçe: Bir anadilin tarihsel gelişimi içinde, değişik çağlarda ve coğrafi alanlarda
oluşan, ses, yapı ve sözdizimi bakımından az çok farklar içeren dallarından her
biri.
*ağız: Bir lehçe içinde, değişik alanlara ve sınıflara göre farklı özellikler gösteren
dallardan her biri.
*doğal dil: İnsan diline özgü sesli bildirişim aracı.
*yapay dil: Değişik diller konuşan insanlar arasında anlaşmayı sağlamak için özel
olarak oluşturulan dil. Örneğin Esperanto, İdo, Oksidental, Volapük.
*kültür dili: Kültür etkinliklerinde, dilbilgisi kurallarına özen gösterilerek
kullanılan dil.
*uygarlık dili: Bir uygarlığın, kültürün yayılmasına aracılık eden, başka dilleri de
etkileyen gelişmiş dil.
*ölçünlü (standart) dil: Bir toplulukta, başlangıçta yöresel bir ağızdan
kaynaklanan, yazım ve söyleyiş özellikleri kural olarak benimsenen, eğitim
kurumlarıyla kitle iletişim araçlarında kullanılan dil.
*resmi dil: Bir ülkede yasayla kabul edilen dil.
*bilim dili: Bilimsel yapıtlarda kullanılan, kendine özgü terminolojisi ve söylemi
bulunan dil.
*özel dil: Bir toplumda geçerli ortak dilden ayrı ama ondan türemiş olan, yalnız
belli çevrelerce kullanılan, toplumun her kesimince anlaşılmayan, kendine özgü,
sözcük, deyim ve deyişlerden oluşan özel dil.
*argo: Bir toplumda bireyin içinde bulunduğu sınıfa, yaşa, özellikle mesleğe göre
belirlenen dillerden her biri.
*yaşayan dil: Günümüzde konuşulan ve yazılan dil.
*ölü dil: Bugün hiçbir toplulukça konuşulmayan, varlığı yazılı belgeler
aracılığıyla saptanan dil. Örneğin Latince, Sanskritçe, Hititçe gibi.
*yazı dili: Bir ülkede yazılı ürünlerde kullanılan dil.
* arı dil: İçinde hemen hiçbir yabancı dil öğesi (sözcük, ek vb) bulunmayan dil.
Hemen hiçbir dil arı dil olarak nitelendirilemez, çünkü her dilde yabancı dil
öğelerine rastlanır.
*çocuk dili: Çocuğun dil edinme sürecinde kullandığı, kendine özgü özellikleri
bulunan (kendine özgü ürettiği sözcükler, kurduğu cümleler b) dil türü.
12
* yazın (edebiyat) dili: Yazın yapıtlarında (roman, öykü, şiir vd) kullanılan,
yazardan yazara farklılıklar gösteren,
kimi durumlarda anlaşılması özel
yeterlikler gerektiren dil türü.
SLAYT 26
Başlık: Metin ve metin türleri
Metin ve Metin Türleri
Şimdi metin türleri üzerinde duracağız. Önce aşağıdaki metinleri okuyalım.
DİNSEL EĞİTİM - LAİK EĞİTİM - Satı ERİŞEN
Dinsel eğitim programı ve yöntemiyle, yapısı gereği, inanca dayanır. Dinsel
eğitimde kuşku küfürdür. Oysa laik eğitimde çıkış noktası bilimsel kuşkudur.
Bunun için de, ister toplumsal bilimlerde, ister deneysel bilimlerde olsun yöntem
gözleme, deneye ve kanıtlamaya dayalıdır. Laik eğitim çocukların bilimsel
düşünce yeteneklerini geliştirmeyi ister. Bunun sonucu olarak da sorun çözme,
neden-sonuç ilişkilerine varma, yeni durumlara uyma gücünde, yapıcı, yaratıcı,
yeniliklere açık kafalar oluşturmayı amaçlamıştır. Dinsel eğitim ise tanrı
buyruklarını, peygamber sözlerini hiç tartışmasız öğrenip saklayıp (hıfzedip)
aktarma görevinde, dolayısıyla durumkoruyucu (statükocu) kafalar yetiştirir. Laik
eğitim düşünce eğitimi, bir us (akıl) eğitimi amaçlarken, dinsel eğitim bir bellek
eğitimi yapar.
Bilindiği gibi batı dünyası, bellek eğitimi yapan, dogmatik ortaçağ karanlığından ancak usun işletilmesi ve değerlendirmesine dayanan bir usçulukla
kurtulmuş, aydınlığa çıkmış, ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmıştır. Batı dünyası
bu süreci yaşarken Osmanlı imparatorluğunda medrese giderek canlılığını ve
gelişme gücünü yitirmiş dogmacı kafaların oluştuğu salt dinsel okul durumuna
dönüşmüştür. Bunun sonucu olarak da Osmanlı imparatorluğu usçu Avrupa
karşısında Viyana kapılarından ters yüzü dönerek gerilemeye başlamıştır.
Tanzimat usçu kafaların önemini kavramış, devletin kurtuluşunu bunda görmüş,
bu yolda birtakım önlemler almıştır. Ancak dinsel eğitimin yaşamasına göz yummak zorunda kalmıştır. Bu tutum usçu Avrupa karşısında Osmanlı devletinin
Ankara kapılarına dek ilerlemesine yol açmıştır. Öyleyse salt usçu bir eğitim ve
öğretim bir ulus savunma ve bağımsızlık gereğidir. Atatürk işte bu gerçeği
görmüş, cumhuriyetten hemen sonra 3 mart 1340 (1924)’ta ilk iş olarak eğitim
birliği yasasını çıkarmış, dinsel okulları büsbütün kaldırmıştır.
Her eğitim program ve yöntemi, bir toplumsal yönetim biçimini oluşturur.
Ortaçağın skolastik eğitimi, kişiliği gelişmemiş, sorun çözme gücünden yoksun
kafalar yetiştirmiştir. Feodalite ya da monarşi bunun sonucudur. Us eğitimin
sonucu olarak da kişilikler gelişmiş, kişi hakları savunulur olmuş, kişiler yönetime
katılabilecek düzeye ulaşmış, bir Fransız devrimi gerçekleşmiş, uluslar giderek
demokrasiyle yönetilir olmuşlardır. Öyleyse dinsel eğitimin egemen olduğu
toplumlarda totaliter rejimin egemen olması da söz konusudur. Ayrıca dinsel
13
eğitim, yazgıya inanan dolayısıyla sömürülmeye yatkın insan örneğini de yaratır.
(Cumhuriyet, 23 ocak 1976)
*
SLAYT 27
Başlık:
Anlatamıyorum
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce
Bir yer var; biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.- Orhan Veli KANIK
SLAYT 28
Başlık:
Cimri ile Hoca
Cimri ve de boş boğazın biri Hocaya:
- Ya Nasrettin Hoca, demiş, demek parayı çok seviyorsun. Acaba neden ?
Hoca cevabını yapıştırmış:
- Senin gibilere muhtaç olmamak için...
Tartışalım: Gelin birlikte bu metinlerin biçim-içerik-dil ve anlatım yönünden
benzerlik ve farklılıklarını tartışalım.
SLAYT 29
Başlık: Metin ve türleri
METİN ve TÜRLERİ
Bilgi vermek, uyarmak, coşku yaratmak, korkutmak, eğlendirmek gibi değişik
amaçlarla sözcüklerle (tümce, paragraf vb) oluşturulmuş bütüne metin adı verilir.
Biraz önce incelediğimiz okuma parçalarının hepsi birer metindir.
Metinler konuşma ve yazma bakımından önce sözlü metin, yazılı metin olarak
ikiye ayrılır.
14
Sözlü metin, herhangi bir ortamda, herhangi bir amaçla konuşma biçiminde
oluşturulmuş metindir.
Yazılı metin ise, adı üzerinde yazı biçimine getirilmiş, yazıya dökülmüş metindir.
SLAYT 30
Başlık:
İletişim açısından metinler, genel olarak iki kümeye ayrılır:
a) Bilgilendirici/kullanmalık metinler: Gerçek yaşam ile doğrudan özdeş,
okura/alıcıya gerçek dünyada yararlı olabilecek bilgileri sağlamaya yönelik olan (
bilimsel metinler, gazete, dergi haberleri, yorumlar, makaleler, bildiriler,
reklamlar, söyleşiler, mektuplar, sözlük ve ansiklopedi metinleri, dilekçe, telgraf,
hava raporu, yemek tarifleri, ilaç reçeteleri… gibi),
b) Yazınsal/ kurmaca metinler: Gerçek yaşam ile doğrudan özdeş olmayan,
bunu yansıtmayı amaçlayan "öz-göndergeli" metinler olarak betimlenen ( roman,
öykü, şiir, oyun, deneme... gibi).
SLAYT 31
Başlık:
Sunuluş biçimi açısından da metinler üç kümeye ayrılır:
a) sözlü metinler,
b) yazılı metinler,
c) görsel metinler (fotoğraf, resim, karikatür vd).
Yazılış biçimleri bakımından ise;
a) düzyazı metinler,
b) manzum (şiir türünde) metinler olarak ikiye ayrılır.
SLAYT 32
Başlık: Bilgilendirici/kullanmalık metinler
Bilgilendirici/Kullanmalık metin türleri
Bilgilendirici/kullanmalık metinlerde geçen dilsel göstergeler, olaylar vb okuru
yaşadığımız dünyada karşılığı olan varlıklara, olgulara gönderir. Böylelikle okur bu
varlık ve olguların gerçekliğini gözlem ve deneyleriyle denetleyebilir. Özetle
bilgilendirici metinler doğrudan yaşadığımız dünyadan söz eder. Bilgilendirici
metinler, ya düşünsel ya da bilgilendirici amaçlı olabilmektedir. Bilgilendirici
metinlerde dil, bilgiyi okura iletebilecek biçimde düzenlenir. Yazar/metin
söylenilenlerin amaçladığı biçimde algılanmasını ister. Hemen her tümce bir anlam
vermek üzere düzenlenir. Bu tür metinlerde sözcükler bilinen ve yaygın
anlamlarıyla kullanılır. Bilgilendirici metinler, okurun metnin iletisini tam ve doğru
olarak algı-lanmasını bekler; metnin okur üzerindeki etkisi doğrudandır. Örneğin okur,
bir yemek tarifinde kullanılacak araç-gereçleri ve yemeğin yapılış biçimini öğrenir;
kendisi de bu yemeği hazırlayabilir. Bunun gibi gazetede okuduğu bir haberin
doğruluğunu küçük bir araştırma yaparak öğrenebilir. Bir reçetede geçen ilaçları
15
eczaneden alıp içindeki tanımlığı okuduktan sonra nasıl kullanılacağını öğrenebilir ve
buna göre kullanabilir. Özetle bilgilendirici/kullanmalık metinlerde, okur metindeki
iletiyi bulmak ve bunu kendi bilgi ve deneyimleriyle karşılaştırıp yaşamına geçirmek
durumundadır. Bilgilen-dirici metinler; makale, köşeyazısı, bilimsel yazı, rapor,
tutanak, iş mektubu, dilekçe, ilan, reklam, reçete, gibi yazıları kapsar.
UYARI: Yazınsal/kurgulayıcı metinleri daha sonraki derslerimizde göreceğiz.
SLAYT 33
Başlık: Uygulama
UYGULAMA-1
Alıştırma : Bu yıl zorlu bir sınavdan geçip üniversiteye başladınız. Peki, şimdi
soralım: Üniversiteden neler bekliyorsunuz? Bu konuda kısa bir metin
oluşturunuz (200 sözcük kadar). Ödevinizi çalışma defterinize geçiriniz.
SLAYT 34
Başlık: Uygulama
UYGULAMA-2: Aşağıdaki test sorularını yanıtlayalım.
1. Aşağıda dilin işlevleriyle ilgili olarak verilen bilgilerden hangisi
yanlıştır?
A) Dil estetik hazlar vermek için de kullanılabilir.
B) Dil seslenme ve çağrı yapma işine yarar.
C) Dil toplumsal ilişkileri düzenlemez.
D) Dil aynı zamanda kültürün taşıyıcılığı görevini de üstlenmiştir.
E) Dil kavramlar aracılığıyla düşünce üretmemize yarar.
2) Aşağıda verilen tanımlardan hangisi “özel dil”i betimler?
A) İnsan diline özgü sesli bildirişim aracı.
B) Bireyin annesinden, aile ve yaşadığı çevreden öğrendiği dil. Bireyin
annesinden, aile ve yaşadığı çevreden öğrendiği dil.
C) Bir toplulukta, başlangıçta sözlü dildeki baskın bir yöresel ağızdan
kaynaklanan, yazım ve söyleyiş özellikleri kural olarak benimsenen, eğitim
kurumlarıyla kitle iletişim araçlarında kullanılan dil.
D) Bir toplumda geçerli ortak dilden ayrı ama ondan türemiş olan, yalnız
belli çevrelerce kullanılan, toplumun her kesimince anlaşılmayan, kendine
özgü, sözcük, deyim ve deyişlerden oluşan dil.
E) Bir toplumda bireyin içinde bulunduğu sınıfa, yaşa, özellikle mesleğe
göre belirlenen dillerden her biri.
16
3. Aşağıdaki yazı türlerinden hangisi bilgilendirici metin türleri arasında
değerlendirilir?
A) roman
B) öykü
C) ilan
D) oyun
E) şiir
4)
İletişim olgusunun gerçekleşebilmesi için hangisine gereksinme
yoktur?
A)
B)
C)
D)
E)
amaç
kanal
alıcı
verici
kod
5) Dilin doğuşuyla ilgili hangi bilgi yanlıştır?
A)
B)
C)
D)
E)
Dil ünlemlerden doğmuştur.
Dil yinelemelerden doğmuştur.
Dil yansıma sözcüklerden doğmuştur.
Dil insan eylemlerinden doğmuştur.
İnsanlar dili hazır bulmuşlardır.
SLAYT 35
Başlık: Bir öneri
DİKKAT! Her gün en az bir iki gazete, hafta en az iki dergi, her ay en az iki
kitap okuyalım, her akşam en çok bir/bir buçuk saat tv izleyelim. Radyo dinlemeyi
de unutmayın… İnternetten de yararlanmamız gerekir.
İlgi alanlarınızla ve ders konularınızla ilgili yazı, haber, fotoğraf ve karikatürleri
seçip kendimiz için bir arşiv (belgelik) oluşturalım.
SLAYT 36
Başlık: Argo
EK OKUMA
SİZ DE Mİ ARGO SÖZLERE KARŞISINIZ? - Yusuf ÇOTUKSÖKEN
Dil zaptiyeleri, tutucular, kendine ahlakçı toplum mühendisliği görevi
yükleyenler, toplumsal gelişmeleri hep tek “doğru” çizgi olarak görüp değerlen-
17
dirmek isteyenler; bir şiirde, öyküde, dizi filmde, şarkı sözünde argo kapsamına
girecek türden deyişlere (sözcük, deyim; kalıpsöz vb) rastlamayagörsün, hemen
kutsal görevlerini anımsayıp çalakalem ortalığa atılırlar: Dilimiz elden gidiyor,
toplumumuz kirleniyor, buna bir “dur!” diyecek vatan evladı yok mu?...
Oysa, dilin değişik kullanım katmaları bulunduğunu, her kullanım katmanın
da kendine özgü bir sözdağarcığı içerdiğini bilenler için argo çok farklı, çok değişik
güzellikleri içinde barındıran bir alan. Çünkü argo, kimilerinin sandığı gibi sadece
“kaba, teklifsiz sözler, küfürler”den oluşmuyor; argonun içinde eğretilemeli birçok
sözcük ve deyim, ince anlam ayrımlarını veriyor; ayrıca argonun dilin sözvarlığı
açısından beslendiği kaynaklardan biri olduğu alanın uzmanlarınca tartışmasız
kabul ediliyor.
Nedir argo? diye soracak olursanız… Argo; bir toplumda geçerli genel dilden
ayrı, ondan türemiş olan, yalnızca belirli çevrelerce kullanılan, toplumun her
kesimince anlaşılmayan, kendine özgü sözcük ve deyimlerden oluşan özel bir dildir.
Özel dil de, yalnızca bu dili konuşan kimselerin bildiği sözcük ve deyimlerden oluşur.
Bu bakımdan her özel dil argo değildir.
SLAYT 37
Başlık:
Argo, genel argo ve alan argoları (jargon) adı verilen bölümlerden oluşur. Genel
argonun içine, alt kültür gruplarının kullandığı diller, belli gruplara özgü diller,
alan argoları, standart dışı ya da tabu sayılan dillerden kaynaklanan sözcük ve
deyimler girer. Bu özel sözcük ve deyimlerin anlamlarını, sadece kullananlar bilir.
Gruba özgü diller; meslek, yaş, hobi, çıkar vb yönlerden ortak olan topluluklarca
kullanılır. Gruba özgü dillerde teknik olmayan sözcükler yoğunluk taşır. Alan
argosu ise adı üzerinde meslek, ticaret, bilim, sanat gibi yönlerden ortak
özellikler taşıyan grupların daha çok teknik sözcük ve deyimlerini içerir.
Hemen bütün dünya dillerinde argo, özel diller ile alan argoları arasında yer
alır; en önemli işlevi de ölçünlü (standart) dilin sözvarlığını sürekli besleyip
zenginleştirmesidir.
Argo, çokluk dille iletişimin sınırlı bir topluluğa özgü olmasını isteyenlerce
oluşturulmuştur. Bu sınırlı toplulukta, anlamını sadece topluluk üyelerinin
bileceği sözcük ve deyimler kullanılır. Bu dar çevrede argo, bir tür savunma ve
korunma içgüdüsü, grup kimliği oluşturma kaygısı, özenti, eğlence, ilgi ve dikkati
çekme vd gerekçelerle geliştirilir; giderek egemen konumda olan toplulukdışı
birey ve gruplarla alay etmek, onlardan öç almak, onlara duyulan tepkiyi
dışlaştırmak, bir suçu, sırrı, inancı, müstehcenliği gizlemek gibi amaçlar da
argonun oluşmasında etkin rol oynar.
SLAYT 38
Başlık:
Her toplumda, argoyu yaratan pek çok alt kültür grupları bulunmaktadır. Meslek
gruplarının (askerler, denizciler, seyyar satıcılar, şoförler, müzisyenler, sporcular
vd) yanı sıra tutuklular, uyuşturucu kullananlar, hırsızlar, kumarcılar, kabadayılar,
18
dilenciler, yasadışı iş yapanlar, azınlıklar, göçmenler, ayrıca gece-kondularda
yaşayanlar, siyasal örgütler, din grupları, kültür ve sanat dernekleri, öğrenciler vd
argonun gelişip serpildiği verimli alanlar olarak kabul edilir.
Biraz önce de söylediğimiz argo, kişi ve gruplarla genel toplum kural ve
değerleri konusunda yaşanan uyuşmazlıktan, çokluk da çatışmadan kaynaklanır.
Argo aynı zamanda bu grupların yaşam biçimlerini ve dünya görüşlerini de
yansıtır. Nükte yapmak, alay etmek, küçümsemek, düşmanlık göstermek gibi
amaçlarla üretilen argoda, yeni sözcükler ve yeni anlatım biçimleri geliştirilir;
bunlar benimsenirse yaygınlaşır, benimsenmezse yok olur gider. Şunun da altını
özellikle çizelim: Argo bir sözcük ya da deyim, belirli bir grubun dışına taşıp
genel dile girmeye başlayınca artık argoluğunu yitirir. Sözgelimi bugün gazlamak
(şoför argosunda “arabayı çok hızlı sürmek”, hafız / inek (öğrenci argosunda “çok
çalışan öğrenci”), abullabut / andavallı / düdük / hırbo / hıyar / kelek/ saloz /
şaban… (genel argoda “aptal” anlamında kullanılıyordu) gibi sözcükler bugün
ortak dilde de belli bir sıklıkla kullanılmaktadır. Yani artık bunlara argo dememek
gerekir; bağlamına ve içeriğine göre halk dili, teklifsiz dil, kaba kullanım gibi
değişik alt alanlarda değerlendirilir.
SLAYT 39
Başlık:
Hepimiz günlük ilişkilerimizde, değişik ortamlarda argo olup olmadığına pek de
dikkat etmeden birtakım argo sözcük ve deyimleri kullanırız. Özellikle senli benli
ortamlarda bu kullanım daha da artmaktadır. Yalnızca biz değil, edebi-yatçılar (şiir,
öykü, roman, oyun, anı, söyleşi vb türlerdeki yazı ve yapıtlarında) da, özel etkiler
yaratman üzere argoya başvurmuşlardır. Bunların yanı sıra gülmece ustaları, kimi
köşe yazarları da dile coşkulu bir tat katmak amacıyla argoyu ustaca kullanırlar.
Yeri gelmişken argoya yer verin bir iki şiir örneği aktaralım. Önce Necdet
Rüştü Efe’nin “Apaş” manilerinden birkaç örnek:
Meze koydum tepsiye
Taze pişti hepsi, ye..
Bizi dünyada var mı
Bastıran mandepsiye
…
Kız bana kaş göz etme
Bu kadar telaş etme
Beni seviyormuşsun
İnanmam tıraş etme…
Var iki yana volta
Olma kimseye balta
Mezesiz rakı olmaz
Bak şu yediği halta
…
SLAYT 40
Başlık:
Bir argolu şiir örneği de Suat Taşer’den:
“ABUZETTİN BEY”
Toriği çalıştır kaşalot
Gır geçme
Çaparize gelirsin sonra zıngadak
Kasıntıdan denizler bulanıyor
Bamya tarlası mı sandın dünyayı
Bak atı alan Üsküdar’ı dolanıyor
19
Her gün ağzın dört köşe
Ama çıngırağı çektiğinin resmidir
Kim dedi sana rüzgâra karşı işe
Fazla viraj alıyorsun ağır ol
Eşekten düşmüş karpuza dönersin sonra
Aheste çek kürekleri kendine gel
Asma sakal takma bıyık
Behey ıspanakzade
Bu gidişin sonu karanlık
Bu devran böyle kalmaz
İmam kayığı yanaştı mı iskeleye
Gözünün yaşına bakan olmaz
Tenhalarda bocurgat yaparsın
İşin gücün haminto
Bilirim her taşın altında sen varsın
Baba mirası değildir hayat
Söylemesi benden
İşlet toriği bay kaşalot
(Uyanış, S.5, Ağustos 1955)
SLAYT 41
Başlık:
Son aylarda basında, gerek şarkı sözlerinde (“kıl oldum abi”, “kız hepsi senin
mi?”, “sokarım politikana”, “kudurdum sayende” vd ) gerekse kimi dizilerde
(“yeme bizi oğlum”, “üşütük haspa”, “kal gelmek”=biraz daha fazla kalmak
istemek , “oha olmak”= çok şaşırmak vd) geçen kimi eski ve yeni argo
kullanımlar, bazı köşe yazarlarını ve aydınları rahatsız edip tepkiye yöneltirken
bazı yazar ve aydınlar ise bu gelişmeleri doğal ve olağan karşılamaktadırlar.
Bana göre, argo her dilin çok özel bir alanıdır; bu bakımdan kendine özgü
güzellikleri barındırır içinde. Şunu bir kez daha anımsatalım: Argo, yalnızca kaba
sözler, küfürlerden de oluşmaz. Bakın son yıllarda öğrenci argosunda kullanılan
“alakaya çay demle=ne alakası var”, süpzek<=süper+zekâlı kimse”,
yusuflamak=korkmak” gibi; siyaset argosunda geçen “Horzum’lamak=>
hortumla-mak=soymak, çalmak, yolsuzluk yapmak”; gibi sözlerden kimileri
genel dile de girmiştir. Bu nedenle söylemlerde bağlamı ve ölçüsü iyi ayarlanmış
birtakım argo sözler kullanmakla, argo söz ve deyimler türetmekle ne Türkçe yok
olur ne de Türkiye’ye bundan bir zarar gelir. Tersine argo dilin yaratıcılık
alanlarından biri olduğu için genel dile katılan argo sözler sözvarlığını
zenginleştirir, söyleyişlere renklilik, canlılık katar. Çünkü argo, özel bir ustalık
ister, her babayiğidin kendi yazınsal/düşünsel üretiminde argoyu kullanması,
argoya yeni sözcük ve terimler katması pek de harcı olmasa gerek.
SLAYT 42
Başlık:
Argo, sürekli değişir; bu nedenle argoyu izlemek ancak onun yazıya
geçmesiyle mümkündür. Bugüne kadar yapılan argo sözlüklerde argonun ancak
bir bölümü derlenebilmiştir. O da genel dile geçtiği kadarıyla ya da argonun
içinden gelen birinin bunu yazıya geçirmesiyle… Argoyu bütünüyle ne izleyebilir
ne de öğrenebilirsiniz. O özel bir dildir, siz onun ancak genel dile yansıyan
yönleriyle tanıyabilir ve isterseniz yararlanabilirsiniz… Argo tıpkı moda gibidir,
çabucak geçer, yenileri gelir…
Son olarak bir kitap önerisinde bulunmak istiyorum: 1999’da Marmara
Üniversitesi Türkiyat Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin düzenlediği Türk
Kültüründe Argo (Haarlem Hollanda, 2002) adlı toplantının metinleri
yayımlanmıştır. Emeği geçenlere teşekkür ederim. (Bu bilimsel toplantının
20
değerlendirme oturumunda, ben de bir konuşma yapmıştım. Dahası toplantıyı tanıtan
bir de yazım yayımlanmıştı, Varlık dergisinde, 2000’de. Bu yazıyı da kitaba
alabilselerdi iyi olurdu kanımca. Neyse…) Argoyla ilgili geniş bilgi edinmek
isteyenlere salık veririm bu kitabı. Bir de, Hulki Aktunç’un Büyük Argo Sözlüğü”nü
(2008’de yeni baskı yaptı-Y.Ç.) de masanızın üstünden eksik etmeyin, derim.
SLAYT 43
Başlık:
BİR SÖZCÜK ÇEVİRİSİNİN YOL AÇTIĞI TRAJEDİ
"İkinci Dünya Savaşı sonuna doğru, 1945 yılında Amerika Birleşik Devletleri
tarafından Japonya'ya teslim olma çağrısında bulunan bir nota verilmişti. Batı
düşüncesinin temelindeki ikilikli düzene göre, Japonya bu notayı ya kabul edebilirdi, ya da reddedebilirdi; başka bir olasılık bulunmazdı. Doğu kültüründeki
Japonlar için her şey bu kadar kesin olarak ikiye ayrılmamış oldu-mı içm: onların
cevap notasında ("rr. sözcüğü kullanılmıştı. Bu sözcük şu iki anlama da birden
gelebilmekteydi: 'Danışmada bulunmak üzere, bir cevabı şimdilik askıya almak'
ve 'Boş vermek, aldırmamak, kabul etmemek, reddetmek. ' ingilizceye yapılan
çeviride bu Japonca sözcüğün ince anlam ayrılığı kaybolunca, verilen cevap
'olumsuz' yani 'red' olarak yorumlanmış; bunun sonucunda da, iki atom bombası
Hiroşima ve Nagasaki üzerinde patlatılmıştı.
Özcan Başkan, "Bildirişim-insan-Dili ve Ötesi, Altın Kitaplar, İstanbul, 1988, s.61
21

Benzer belgeler