Kocaeli Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi 2014 Yılı

Transkript

Kocaeli Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi 2014 Yılı
İNTERN ARAŞTIRMALARI SERİSİ
2015

Kocaeli Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi 2014
Yılı Ölüm İstatistiklerinin Değerlendirilmesi

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Ve Cerrahi Tıp
Bilimleri Bölümlerinde Çalışan Araştırma Görevlilerinin
Mezuniyet Sonrası Eğitimlerinin Değerlendirilmesi

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin
Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimlerini Değerlendirmesi

Kocaeli İli Derince İlçesi Aile Sağlığı Merkezleri’ne Kayıtlı 024 Aylık Bebek Ve Çocukların Aşılanma Durumu

Kocaeli İli Derince İlçesindeki Asm’lere 16 Ekim 2015
Tarihinde Başvuranlarda Deprem Konusunda Risk Algısı Ve
Hazırlıklı Olma Durumu

Kocaeli İli Derince İlçesi Toplum Sağlığı Merkezi Ve Aile
Sağlığı Merkezleri Tarafından Tespit Edilen Obez Kişilerin
Değerlendirilmesi
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI
ANABİLİM DALI
İNTERN ARAŞTIRMALARI SERİSİ
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ ARAŞTIRMA VE UYGULAMA HASTANESİ
2014 YILI ÖLÜM VERİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
2015 YILI HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI
OCAK-ŞUBAT İNTERN GRUBU ARAŞTIRMASI
Stj. Dr. Rrva Kırkoç
Stj. Dr. Büşra Yılmaz
Stj. Dr. Naşide Altınok
Stj. Dr. Erdal Demir
Stj. Dr. Nadira Nabiyeva
Stj. Dr. Hakan Gültekin
Stj. Dr. Olcay Tambahçeci
Stj. Dr. Uğur Yüreğir
Stj. Dr. Turan Şahin
Stj. Dr. Muhittin Aksoy
Stj. Dr. Arda Topçu
Stj. Dr. Okan Akdeniz
Stj.Dr. Ebru Sakar
Stj.Dr. Orkun Dinç
Stj.Dr. Güldeniz Çetin
Stj.Dr. Mustafa Baştürk
Stj.Dr. İsmail Oğuz
Stj.Dr. İbrahim Özgür Gündoğdu
Stj.Dr. Ali Atilla Aksoy
Stj.Dr. Didem Baş
Stj.Dr. Ahmet Faruk Orhan
Stj.Dr. Erkan Atak
Stj.Dr. Cüneyt Yeniay
Stj.Dr. Sevde Kaya
Stj. Dr. Fuat Erdoğmuş
Stj. Dr. Uğur Kaya
Stj. Dr. Enes Baki Bilecen
Stj. Dr. Esra Koçkan
Stj. Dr. Esra Babaoğlu
Stj. Dr. Samet Yazıcı
Stj. Dr. Şahin Pekyürek
Stj. Dr. Hazan Koncagül
Stj. Dr. Etkin Gürcan
Stj. Dr. Çağcan Ölmez
Stj. Dr. Gülbeddin Işık
Danışmanlar: Dr. Seval Arslan, Dr Hakan Kara
Doç. Dr. Çiğdem Çağlayan
- ŞUBAT 2015 KOCAELİ -
ÖZET
Bir ülkenin sağlık alanında toplanan istatistiksel verileri ve bunlardan elde edilen objektif göstergeler,
toplumların sağlık düzeyinin saptanması, önceliklerin belirlenmesi, sağlık hizmetlerinin planlanması,
hizmet sunumunun başarılı olup olmadığının değerlendirilmesi ve karşılaştırma yapılması için önemlidir.
Ölüm nedenlerinin ve hızlarının saptanması halk sağlığı ve koruyucu hizmetleri açısından, önlenebilir
ölümlerin ortadan kaldırılması için önem taşımaktadır.
Hastanemizde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin istatistiksel açıdan değerlendirilmesi ve hastane
hizmetlerinin planlanmasına katkı sunmak amacıyla yapılan bu tanımlayıcı araştırmada 611 ölüm
değerlendirilmiştir. Değerlendirilen ölümlerin %60.1'i erkek cinsiyette olup, %44.7'si 65 yaş ve üzeridir.
Hastanemizin genel mortalite hızı binde 17.7'dir. Ölenlerin hastaneye yatış nedenleri arasında birinci
sırada %31.1 ile kanserler, ikinci sırada % 23.1 ile kardiyovasküler hastalıklar bulunmaktadır.
Ölüm nedenlerinin tam ve doğru olarak saptanabilmesi için hekim ve tıp öğrencilerine yönelik eğitimlerde
konuya ağırlık verilmelidir. Formların yasal prosedüre uygun ve tam olarak doldurulması ile ölüm
nedenlerinin saptanabilmesi sağlık hizmetlerinin planlanması açısından yönlendirici olacaktır.
Anahtar Sözcükler: Ölüm istatistikleri, mortalite oranı, ölüm nedeni
1. GİRİŞ
Bir ülkenin sağlık alanında toplanan istatistiksel veriler ve bunlardan elde edilen objektif göstergeler,
toplumların sağlık düzeyinin saptanması, önceliklerin belirlenmesi, sağlık hizmetlerinin planlanması,
hizmet sunumunun başarılı olup olmadığının değerlendirilmesi ve karşılaştırma yapılması için önemlidir1.
Sağlık sistemlerindeki ihtiyaçlar; finansman, hizmet planlaması, beklenen yaşam süresinin hesaplanması,
yerleşim yerleri, bölgeler ve ülkeler arası karşılaştırmalar, toplumların sağlık düzeyinin saptanması,
önceliklerin belirlenmesi ve hizmet sunumunun başarılı olup olmadığının değerlendirilmesi açısından
önemlidir. Bu parametreleri değerlendirebilmek için ölüm kayıtlarına gereksinim vardır. Bu bilgiyi
sağlayan veri kaynaklarının sürekli, güvenilir, tam ve kıyaslanabilir olması büyük önem taşımaktadır2.
Ülkemizde ölüm bildirimlerinin toplanmasına 1931 yılında başlanmış ve 1949 yılı sonuna kadar nüfusu en
fazla olan 25 il merkezi, 1950-1957 yılları arasında bütün il merkezleri kapsanmıştır. 1982 yılından
itibaren bucak ve köylerde meydana gelen ölümler hakkındaki bilgiler de toplanmaya başlanmış ise de bu
yerleşim birimlerinden gelen verilerin çok eksik olması nedeniyle henüz genel değerlendirmeye
sokulmamışlardır. Bu nedenle de Türkiye’de ölümlere ilişkin il ve ilçe merkezlerinden daha küçük
yerleşim birimlerini de kapsayan tüm Türkiye’yi temsil yeteneğinde sürveyans bilgisi bulunmamaktadır.
TÜİK yalnızca il ve ilçe merkezlerinde meydana gelen ölümler hakkındaki bilgileri toplayabilmektedir 3.
1.1. Ölüm Verilerinin Amacı Nedir? 4
 Nüfusun mortalite kavramını ve zaman içerisindeki değişimini değerlendirmek;
 Ölüm oranlarında bölgesel farklılıkları belirlemek ve bu farklılıkların nedenlerini araştırmak;
 Halk sağlığı konularında , bebek ve anne ölümleri, bulaşıcı hastalıkları , kazaları ve intihar
eğilimlerini takip etmek;
 Çevresel ve mesleki etkenlere ve yaşam tarzına bağlı olan sağlık risklerini belirlemek;
 Sağlık araştırmasını ve sağlık bakım önceliklerini ve kaynak belirlemek;
 Sağlık tesislerini, hizmetlerini ve insan kaynaklarını planlamak;

Önleme ve koruma programlarını planlamak ve bu programların sonuçlarını değerlendirmek;
 Sağlık programlarını geliştirmek ve sonuçlarını değerlendirmek
 Ölüm belgeleri, tarihsel olarak hem hukuki, hem de halk sağlığı belgeleridir.
 Bu önemli özellikleri nedeniyle, bir bölgede olan ölümler hakkında zamanında, doğru, tam ve
kapsamlı veri elde etmek zorunluluğu vardır.
 Bir sağlık yöneticisi, ancak, bölgesinde olan ölümleri sayı ve nitelik yönünden bilme şansına sahip
olduğunda, yapacağı planlama ve yürütme hizmetlerinde başarı şansına sahip olacaktır.
Ölümlere ilişkin veriler ölüm kaydına (sayı ve dağılım) ve ölüm belgesine (neden) dayanır. Ölüm kayıtları
sadece bir toplumda belirli bir sürede meydana gelen ölüm sayısını değil, ölümlerin yaş, cins, meslek gibi
özelliklerini ve ölümün tıbbi nedenini de bildirir. Böylece ölüm bakımından yüksek risk taşıyan gruplar ile
en çok ölüme yol açan hastalıklar ve nedenler bulunur5.
Bireylerin sağlıkları ve ölümleri ile ilgili bilgiler sağlık kurumları tarafından oluşturulan dosyalara ve
belirli kayıt formlarına kaydedilmektedir. Bu şekilde toplumun sağlık sorunları saptanabilmekte ve bu
sorunların önceliğine göre sağlık hizmetleri planlanmakta ve uygulanmaya çalışılmaktadır. Ancak ölümle
ilgili istatistiklerin kalite ve geçerlilikleri ölüm nedenlerinin doğru tanımlanmasına bağlıdır. (cumhuriyet)
Ölüm nedenlerinin ve hızlarının saptanması halk sağlığı ve koruyucu hizmetleri açısından önlenebilir
ölümlerin ortadan kaldırılması için önem taşımaktadır5.
Ülkemizde doğum - ölüm ile ilgili kayıt tutan kurumlar; aile sağlığı merkezleri, hastaneler, il ve ilçe nüfus
müdürlükleri, belediyeler olup veriler Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından işlenmektedir. Ölümle
ilgili iş ve işlemler ise, "Mezarlık Yerlerinin İnşaası ile Cenaze Nakil ve Defin İşlemleri Hakkında
Yönetmelik" çerçevesinde ilgili kurumlarca yürütülmektedir. Bu yönetmeliğe istinaden düzenlenen ölüm
belgesi (gömme izin belgesi) ve diğer belgeler elle doldurulup, daha sonra istatistiki değerlendirme için
elektronik ortama aktarılmak amacıyla "Ölüm bildirim Sistemi (ÖBS) yazılım programı geliştirilmiştir.
Yazılım www.obs.gov.tr adresinde hizmete sunulmuş olup 01.01.2013 tarihinden itibaren ülke genelinde
kullanılmaya başlanmıştır 7.
1.2. Sistemin İşleyişi
Ölüm, sağlık kurumlarında gerçekleşmiş ise ölümle ilgili bilgiler, bu kurumdaki görevli hekim tarafından
ÖBS’ ye kaydedilir. Ölen kişi için düzenlenen ölüm belgesinin üç nüsha halinde çıktısı sisteminden alınır ve
imzalanır. İki nüshası ölenin yakınlarına verilir. Bir nüsha Halk Sağlığı Müdürlüğü’ne gönderilir.
Ölüm, sağlık kurumları dışında gerçekleşmiş ise ölüm belgesi düzenleme ile ilgili işlemler belediye
hekiminin asli görevi olduğundan (belediyenin bu kapsamında sözleşme ile hizmet aldığı hekimler
belediye hekimi sayılır) birinci maddede belirtildiği şekilde bu görev yerine getirilir. Bu görev belediye
tarafından karşılanamıyor ise;
a) Mesai saatleri içerisinde ölüm belgesi düzenleme ile ilgili işlemler; öncelikle toplum sağlığı merkezi
hekimi, yoksa aile hekimi tarafından birinci maddede belirtildiği şekilde yapılır.
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 2
b) Mesai saatleri dışında ölüm belgesi düzenleme ile ilgili işlemler yapmak üzere Halk Sağlığı
Müdürlükleri’nce yakın ilçeler bölgeleştirilerek ilin tamamı bu hizmeti akacak şekilde yukarıda sayılan
hekimleri kapsamak üzere nöbet listeleri hazırlanır. Bölgenin özelliğine göre, ihtiyaç duyulduğunda hekim
ile birlikte hekim dışı sağlık personeli içinde müdürlükçe nöbet listesi oluşturulabilir. Ölüm kaydı hekim
tarafından birinci maddede belirtildiği şekilde yapılır.
c) Halk Sağlığı Müdürlükleri ve belediyeler nöbet tutan kendi personeli için nöbet süresince kullanılmak
üzere internete her yerde bağlanabilen bilgisayar, bundan gerekli belgelerin çıktısını alabilecek yazıcı ve
şoförlü araç bulundurur.
Ölüm belgesinin teknik kontrolü ve onaylanması,
a) Halk Sağlığı Müdürlüğü tarafından, ICD10 kodlamaları ve ölüm nedeni belgelenmesine dair eğitim almış
en az 1 hekim görevlendirilerek ölüm belgelerinin kontrolü sağlanır.
b) ÖBS’ ye kaydedilen her ölüm belgesi kaydı teknik doğruluğu açısından Halk Sağlığı Müdürlüğünde bu
işle görevli hekim tarafından kontrol edilir. Gerektiğinde ölüm belgesi, eksik bilgilerin düzeltilmesi kaydı
yapan hekime iade edilebilir. İade edilen kayıt belgeyi dolduran hekim tarafından en geç 1 iş günü
içerisinde düzeltilerek güncellenmelidir.
c) Kontrolü yapılmış ve usulüne uygun doldurulmuş belgeler ÖBS üzerinden kaydedilerek TÜİK’e iletilir
d) Halk sağılığı müdürlüğüne iletilen imzalı ölüm belgeleri de düzenli aralıklarla Merkezi Nüfus İdaresi
Sistemine (MERNİS) gönderilir.
Genel hükümler;
a)Uygulamada her türlü kişisel bilgilerin gizliliği esastır. Bu kapsamda sisteme giriş yapacak olan kişiler,
kaydı bulunan kişi bilgilerinin amaç dışı kullanımını engelleyecek tedbirleri almak, kişisel hakları ve
mahremiyete riayet etmekle yükümlüdür.
b) Ölüm belgelerinin hekim tarafından doldurulması esastır.
c) Düzenlenen bütün ölüm belgelerinin birer sureti dolduran tarafından Halk Sağlığı Müdürlüğüne
gönderilecektir.
d) Ölümle ilgili belge düzenlemesi gecikmeye sebebiyet vermeden, ÖBS’ de, süratle yapılmalıdır.
e) Her ilde vatandaşların sağlık kurumu dışındaki ölüm olaylarını bildirecekleri bir telefon numarası
belirlenmeli, vatandaşları ve bütün yöneticileri(muhtarlar dahil) duyurulmalıdır. Bu telefon numarası 7
gün 24 saat esasıyla ulaşılabilir olmalıdır. Bu numarayı Halk Sağlığı Müdürlükleri belirleyerek ilan
edecektir.
f) ÖBS, cenazenin nakline ilişkin belgelerin(yol izni belgesi, geçiş izni belgesi) düzenlenmesine de uygun
olup, ihtiyaç varsa bunun içinde çıktı alınacaktır.
g) Ölüm belgesi düzenleme yetkilisi(özel hallerde hekim dışı yetkili) tarafından cenazenin bulunduğu
yerde kayıt yapılamaması durumunda, verilen belge Halk Sağlığı Müdürlüğüne ulaştığında görevlendirilen
personel tarafından ÖBS’ ye girişi yapılmalıdır. ÖBS’ ye giriş yapıldıktan sonra ÖBS’ de her kayda özel
olarak oluşturulan ‘’ form numarası’’ ıslak imzalı ölüm belgesinin üzerine yazılarak ölümün ÖBS’ ye
kaydedildiği teyit edilmelidir.
h) Kayıt sürecine ilişkin diğer hususlar ÖBS yardım dokümanında ayrıntılı açıklanmış olup işlemlerin
buna göre yapılması gerekmektedir. ÖBS yazılımında gerekli görülen duyurular, güncelleme işlemleri ve
yeni istekler sistem üzerinden bildirilecektir.
i) Türkiye İstatistik Kurumu tarafından tedarik edilerek yurt genelinde 4 yıldır kullanılmakta olan ölüm
formu 1 Ocak 2013 tarihinden sonra kullanılmayacaktır.
j) Sistemin tamamıyla elektronik ortamda yürütülmesine ilişkin e-imza çalışmaları devam etmektedir.
k) Gerekli desteği sağlamak amacıyla (0312) 565 57 34-57-58 telefon numaraları tahsis edilmiş ve
[email protected] e-posta adresi oluşturulmuştur.
l) Sistemin yerleştiği ve ihtiyaç kalmadığına dair ayrı bir talimat gönderilene kadar bilgiler ÖBS’ ye
kaydedilmekle birlikte ıslak imzalı çıktı mutlaka alınacaktır. 7
Çalışmanın amacı, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin
istatistiksel açıdan değerlendirilmesi ve hastane hizmetlerinin planlanmasına katkı sunmaktır.
2. GEREÇ VE YÖNTEM
2.1. Araştırma Bölgesinin Tanımlanması
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nin 2015 yılı verilerine göre, yatak kapasitesi 710 olup ve
50’si yoğun bakıma aittir. 28 servis, 1 yoğun bakım ünitesi, 1 yanık ünitesi,1 acil servis ünitesi olmak üzere
toplam 31 birimden oluşmaktadır.
TUİK 2013 verilerine göre ülkemizdeki toplam sağlık kurumu sayısı 30.116, yataklı sağlık kurumu 1.517,
yataksız sağlık kurumu sayısı 28.599, hastanelerin toplam yatak kapasitesi 202.031 ve 1000 kişi başına
düşen yatak sayısı 2.635’dir. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi ülkemizdeki yataklı hastanelere
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 3
ait toplam yatak kapasitesinin % 0.35’ini oluşturmaktadır. 2014 yılında çeşitli servislere 34.501 hasta
yatırılmıştır.
2.2. Araştırma Tekniği
Araştırmada hastane arşivinden alınan ölüm kayıtları incelenmiş olup, tanımlayıcı nitelikte bir çalışma
yapılmıştır. Bu çalışma kapsamda 611 ölüm raporu incelenmiştir ve eksik veriler hastane kayıt
sisteminden (HUY) tamamlanmıştır.
2.3. Alınan İzinler
KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi Başhekimliği’nden yazılı olarak izin alınmıştır.
2.4. Araştırmanın Değişkenleri
Araştırmada veriler; yaş grubu, cinsiyet, hastaneye yatış nedeni, ölüm nedeni, ölümlerin gerçekleştiği
aylar ve saatler, yatış süreleri, günlük vardiyalar ve servislere göre gruplandırıldı.
Hastaneye başvuru ve ölüm nedenlerinin gruplandırılmasında İnternational Classification of Diseases
(ICD-10) hastalık sınıflandırılması kullanılmıştır. Bir çok ülkede uzun yıllardan beri kullanılmakta olan bir
hastalık sınıflama sistemi olan ICD-10 hastalıkları 21 başlık altında toplamıştır. Bu 21 başlık; kanserler,
enfeksiyon hastalıkları, benign neoplaziler, kardiyovasküler hastalıklar, solunum sistemi hastalıkları, GİS
hastalıkları, böbrek ve üriner sistem hastalıkları, yenidoğan ve konjenital hastalıklar ve diğerleri şeklinde
gruplandırılmıştır.
Servisler; dahili servisler, cerrahi servisler, acil servis, çocuk hastalıkları (yenidoğan, çocuk acil, çocuk
cerrahisi), yoğun bakım (çocuk yoğun bakım, çocuk cerrahisi yoğun bakım, genel yoğun bakım, koroner
yoğun bakım, kardiyovasküler cerrahi yoğun bakımı), hematoloji- onkoloji servisi olarak
gruplandırılmıştır.
Çalışma saatleri vardiyalara bölünmüş olup; 00:01-08:00, 08:01-16:00, 16:01-24:00 saat aralıkları
şeklinde sınıflandırılmıştır.
Ölümlerin yatış sürelerine göre dağılımı; aynı gün, 1-2gün, 2-7gün, 8 gün ve üzeri şeklinde
sınıflandırılmıştır.
Ölümlerin yaşa göre dağılımı; 0-1 yaş, 1-4 yaş, 5-14 yaş, 15-24 yaş, 25-34 yaş, 35-44 yaş, 45-54 yaş, 55-64
yaş ve 65 yaş ve üzeri şeklinde sınıflandırılmıştır.
Ölüm nedenleri 2014 yılı içerisinde ölen 611 kişinin girilen hastalık tanıları üzerinden 9 başlık olarak
gruplandırılmış olup, mortalite hızı ise "2014 yılında hastanede ölenlerin sayısı / 2014 yılında
hastaneye yatan hasta sayısı x 1000" formülüne göre hesaplanmıştır.
2.5. Veri Toplama Araçları
Araştırmamızda veri kaynağı olarak başhekimlik tarafından verilen Excel veri tabanı ve eksik veriler için
de HUY sisteminden alınan veriler eklenerek kullanılmıştır. Çalışma 1 Şubat 2015- 25 Şubat 2015 tarihleri
arasında yürütülmüştür.
2.6. İstatistiksel Analiz
Veri analizinde SPSS 13.0 istatistik paket programı kullanılmıştır.
2.7. Araştırmanın Kısıtlılıkları
Başhekimlikten Excel dosyası olarak alınan verilerden eksik veriye sahip olan hastalarınki HUY
sisteminden tek tek hasta dosyalarına ulaşıldı. HUY sistemindeki ölüm belgeleri incelenirken verilerde
ölüm saati, ölüm tanısı hastanın kişisel bilgilerinde eksiklikler olduğu gözlemlendi. Formlar doldurulurken
zaman kısıtlılığı nedeniyle Excel dosyasının ve ölüm formlarının yanlış, eksik ya da başka bir tanı ile
doldurulmuş olma ihtimali, yanlış değerlendirmeye sebep olmuş olabilir.
3. BULGULAR
Tablo-1. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin cinsiyete göre
dağılım
Cinsiyet
Sayı
Yüzde
Erkek
367
60.1
Kadın
244
39.9
Toplam
611
100,0
KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin %60.1’i erkek, %39.9’u
kadındır.
Tablo-2. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin yaşa göre
dağılımı
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 4
Yaş
Grubu
0-1
1-4
5-14
15-24
25-34
35-44
45-54
55-64
65veüstü
Toplam
Ölüm
Yüzde
76
11
18
12
11
30
61
119
273
611
12,4
1,8
2,9
2,0
1,8
4,9
10,0
19,5
44,7
100,0
KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin yaşa göre dağılımı
incelendiğinde, %44.7’lik bir oranla 65 ve üstü yaş grubu ilk sıradadır. %19,5’lik oranla 55-64 yaş grubu
ikinci sırada gelirken, 0-1 yaş grubu ölümlerin %12,4’lük bir yüzdeyle üçüncü sıradadır. En az ölüm ise 14 yaş ve 25-34 yaş gruplarında görülmektedir.
Tablo-3. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin bölümlere
göre dağılımı ve mortalite hızı
Bölüm
Ölüm Sayısı
Yüzde
Yatan Hasta Sayısı
Mortalite
Oranı(‰)
Cerrahi Bölümler
16. 892
2.2
37
6,1
Dahili Bölümler
82
13,4
123
20,1
44
7,2
71
11,6
Yoğun Bakım
254
Çocuk YBÜ
Hematoloji +
Onkoloji
Acil
Çocuk Hastalıkları
9.291
8.8
1.404
87.6
Hesaplanamadı
4.193
16.9
41.5
2.721
93.3
38
6,2
205
185.3
Çocuk Cerrahisi YBÜ
2
0.3
24
83.3
Yenidoğan YBÜ
0
0
0
0
Genel YBÜ
112
18,3
1.290
86.8
KVC YBÜ
28
4,6
371
75.4
Koroner YBÜ
74
12,1
831
89.0
611
100
34.501
17.7
TOPLAM
Hastanemizdeki genel mortalite oranı ‰ 17.7’dir. Mortalite oranı yoğun bakım ünitesinde en yüksektir.
Yoğun bakımlar içerisinde ölüm oranı en çok olan çocuk yoğun bakım ünitesidir.
Tablo-4. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin aylara göre
dağılımı
Ay
Sayı
Yüzde
Ocak
53
8,7
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 5
Şubat
47
7,7
Mart
47
7,7
Nisan
44
7,2
Mayıs
59
9,7
Haziran
55
9,0
Temmuz
50
8,2
Ağustos
41
6,7
Eylül
47
7,7
Ekim
55
9,0
Kasım
63
10,3
Aralık
50
8,2
TOPLAM
611
100,0
Tablo-5. KOÜ Araştırma Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölüm nedenlerinin
hastanede yatış süresine göre dağılımı
Ölüm Nedenleri
Kanserler
Benign neoplazmlar
Kardiyovasküler
sistem hastalıkları
Enfeksiyon
hastalıkları
Solunum sistemi
hastalıkları
GİS hastalıkları
Böbrek ve üriner
sistem hastalıkları
Yenidoğan ve
konjenital
hastalıklar
Diğer
TOPLAM
Aynı
Gün
5
Yüzde
%
5,2
1-2
Gün
8
Yüzde
%
5,6
2-7
Gün
11
Yüzde
%
6,8
8 Gün Ve
Üzeri
10
Yüzde
%
4,8
Toplam
34
Yüzde
%
5,6
1
1,0
4
2,8
1
0,6
5
2,4
11
1,8
25
25,8
24
16,7
36
22,4
43
20,6
128
20,9
9
9,3
21
14,6
29
18,0
38
18,2
97
15,9
17
17,5
28
19,4
26
16,1
31
14,8
102
16,7
4
4,1
4
2,8
6
3,7
17
8,1
31
5,1
4
4,1
10
6,9
3
1,9
10
4,8
27
4,4
3
3,1
16
11,1
11
6,8
11
5,3
41
6,7
29
29,9
29
20,1
38
23,6
44
21,1
140
22,9
97
100,0
144
100,0
161
100,0
209
100,0
611
100,0
Hastanede gerçekleşen ölümler yatış sürelerine göre incelendiğinde diğer nedenler tüm gün gruplarında
önde gelen ölüm nedenidir. İkinci nedenlere baktığımızda aynı gün gerçekleşen ölümlerde KVS
hastalıkları, 1-2 gün içinde gerçekleşenlerde solunum sistemi hastalıkları, 2-7 gün içinde ve 8 gün ve
üzerinde gerçekleşenlerde ise KVS hastalıkları dikkati çekmektedir.
Enfeksiyon hastalıkları ve solunum sistemi hastalıklarında yatış süresi uzadıkça ölüm sayısının arttığı
gözlenmiştir.
Tablo-6. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin günlük
vardiyalara göre dağılımı
Vardiya
Sayı
Yüzde
00:01-08:00
175
28,6
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 6
08:01-16:00
16:01-24:00
Toplam
207
33,9
229
37,5
611
100,0
KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin günlük vardiyalara
göre dağılımında % 37,5 ile en çok 16:01-24.00 vardiyasında; en az % 28,6 ile 00:01-08:00 vardiyasında
ölümlerin gerçekleştiği görülmüştür.
Tablo-7. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin hastaneye
yatış nedenlerine göre dağılımı
Yatış Nedenleri
Ölüm Sayısı
Yüzde
Kanserler
190
31,1
Benign neoplazmlar
9
1,5
Kardiyovasküler sistem hastalıkları
141
23,1
Enfeksiyon hastalıkları
57
9,3
Solunum sistemi hastalıkları
38
6,2
GİS hastalıkları
34
5,6
Böbrek ve üriner sistem hastalıkları
13
2,1
Yenidoğan ve konjenital hastalıklar
43
7,0
Diğer
Toplam
86
611
14,1
100,0
2014yılında meydana gelen ölümlerin hastaneye yatış nedenlerine baktığımızda %31,1 ile kanserler 1.
sırada , % 23,1 ile kardiyovasküler sistem hastalıkları 2. sıradadır, en az ise % 1,5 ile benign neoplazmlar
görülmektedir.
Tablo-8. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin nedenlerine
göre dağılımı
Ölüm Nedenleri
Ölüm Sayısı
Yüzde(%)
Kanserler
34
5,6
Benign neoplazmlar
11
1,8
Kardiyovasküler sistem hastalıkları
128
20,9
Enfeksiyon hastalıkları
97
15,9
Solunum sistemi hastalıkları
102
16,7
GİS hastalıkları
31
5,1
Böbrek ve üriner sistem hastalıkları
27
4,4
Yenidoğan ve konjenital hastalıklar
41
6,7
Diğer
140
22,9
Toplam
611
100,0
KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2013 yılında meydana gelen ölümlerin nedenlerine göre
dağılımına baktığımızda; ölüm nedenleri arasında birinci sırada %22,9 ile diğer nedenler, ikinci sırada
%20,9 ile KVS Hastalıkları bulunmaktadır. En az ölüm nedeni ise %1,8 ile benign neoplazmlardır.
Tablo-9 KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin hastaneye
yatış nedenleri ve ölüm nedenlerine göre dağılımı
Nedenler
Hastaneye Yatış
Yüzde
Ölüm Sayısı
Yüzde
Sayısı
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 7
Kanserler
190
31,1
34
5,6
9
1,5
11
1,8
141
23,1
128
20,9
57
9,3
97
15,9
38
6,2
102
16,7
34
5,6
31
5,1
Böbrek ve üriner
sistem hastalıkları
13
2,1
27
4,4
Yenidoğan ve
konjenital hastalıklar
43
7,0
41
6,7
86
14,1
140
22,9
611
100,0
611
100,0
Benign neoplazmlar
Kardiyovasküler sistem
hastalıkları
Enfeksiyon hastalıkları
Solunum sistemi
hastalıkları
GİS hastalıkları
Diğer
Toplam
2014 yılında hastanemizde gerçekleşen ölümleri incelediğimizde hastaneye yatış nedenlerinde birinci
sırayı kanserler alırken, bunu KVS hastalıkları ile yenidoğan ve konjental hastalıklar izlemektedir. Ölüm
nedenlerine bakacak olursak ilk sırada diğer nedenler, ikinci sırada KVS hastalıkları, üçüncü sırada
solunum sistemi hastalıkları yer almaktadır.
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 8
Tablo-10. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin nedenlerine
ve cinsiyete göre dağılımı
Ölüm Nedenleri
Erkek
Yüzde
Kadın
Yüzde
Toplam
Yüzde
Kanserler
20
58.8
14
41.2
34
5,6
Benign neoplazmlar
8
72.7
3
27.3
11
1,8
Kardiyovasküler sistem
80
62.5
48
37.5
128
20,9
hastalıkları
Enfeksiyon hastalıkları
53
54.6
44
45.4
97
15,9
Solunum sistemi hastalıkları
66
64.7
36
35.3
102
16,7
GİS hastalıkları
17
54.8
14
45.2
31
5,1
Böbrek ve üriner sistem
15
55.6
12
44.4
27
4,4
hastalıkları
Yenidoğan ve konjenital
28
68.3
13
31.7
41
6,7
hastalıklar
Diğer
80
57.1
60
42.9
140
22,9
Toplam
367
60.1
244
39.9
611
100
Tüm ölüm nedenlerine bakıldığında her ölüm nedeni için de ayrı ayrı erkeklerde ölümler daha fazla
görülmektedir.
Tablo-11. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin nedenlerine
ve yaş gruplarına göre dağılımı
0-1 Yaş
%
1-4
Yaş
%
5-14
Yaş
%
15-24
Yaş
%
25-34
Yaş
%
3544
Yaş
%
4554
Yaş
%
55-64
Yaş
%
65
Yaş
Üstü
%
Toplam
%
1
1,3
0
,0
3
16,7
2
16,7
1
9,1
2
6,7
3
4,9
6
5,0
16
5,9
34
5,6
2
2.6
0
0
0
0
0
0
0
0
1
3.3
4
6.6
2
1,7
2
7
11
1,8
66
24,
2
128
20,9
Ölüm
Nedenleri
Kanserler
Benign
neoplazmlar
Kardiyovasküler
sistem
hastalıkları
Enfeksiyon
hastalıkları
Solunum
sistemi
hastalıkları
GİS hastalıkları
Böbrek ve
üriner sistem
hastalıkları
Yenidoğan ve
konjenital
hastalıklar
Diğer
Toplam
7
9,2
1
9,1
3
16,7
4
33,3
2
18,2
5
16,7
14
23,0
26
21,
8
4
5,3
3
27,3
3
16,7
1
8,3
1
9,1
5
16,7
15
24,6
20
16,
8
45
16,
5
97
15,9
11
14,5
5
45,5
2
11,1
1
8,3
0
0
6
20
11
18
19
16
47
17,
2
102
16,7
4
5,3
0
0
1
5,6
1
8,3
0
0
1
3,3
2
3,3
9
7,6
13
4,8
31
5,1
1
1,3
1
9,1
0
0
0
0
0
0
2
6,7
2
3,3
6
5
15
5,5
27
4,4
39
51,3
1
9,1
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
1
0,4
41
6,7
7
9,2
0
0
6
33,3
3
25
7
63,6
8
26,7
10
16,4
31
140
22,9
76
100
11
100
18
100
12
100
11
100
30
100
61
100
119
611
100
26,
1
100
68
273
24,
9
100
Ölümlerin nedenlerine ve yas gruplarına göre dağılımında 0-1 yaş aralığında en sık % 51,3 ile yenidoğan
ve konjenital hastalıklar, 1-4 yaş aralığında en çok % 45,5 ile solunum sistemi hastalıkları, 5-14 yaş
aralığında % 33,3 ile diğer, 15-24 yaş aralığında % 33,3 ile kardiyovasküler sistem hastalıkları, 25-34 yaş
aralığında % 63,6 ile diğer, 35-44 yaş aralığında % 26,7 ile diğer, 45-54 yaş aralığında % 24,6 ile
enfeksiyon hastalıkları, 55-64 yaş aralığında % 26,1 ile diğer, 65 yaş üstü % 24,9 ile diğer olarak
görülmektedir. Kanserler en çok 55-64 yaş aralığında, bening neoplazmlar en çok 45-54 yaş aralığında,
KVS hastalıkları, enfeksiyon hastalıkları, solunum sistemi hastalıkları, Gis hastalıkları, böbrek ve üriner
sistem hastalıkları ve diğer nedenler en çok 65 yaş ve üstünde, yenidoğan ve konjenital hastalıklar en çok
0-1 yaş aralığında görülmüştür.
4. TARTIŞMA
Bireylerin sağlıkları ile ilgili çeşitli bilgiler yaşamları boyunca sağlık kurumlarınca toplanmakta ve bunlar
kayıt formlarına kaydedilmektedir. Böylelikle toplumun sağlık sorunları ve bu sorunlardaki değişiklikler
saptanabilmektedir. Bunlar arasında ölüm istatistikleri, bir ülkenin sağlık hizmetlerinin kalitesi ve
yaygınlığı hakkında bilgi vermekte ve ülkeler arasında sağlık hizmetlerinin kalitesinin karşılaştırılması
imkanını sağlamaktadır.
2014 yılında Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi'nde 34.501 hasta hastaneye yatırılmış,
611 ölüm gerçekleşmiştir.
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 9
Tablo-12. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2012, 2013 ve 2014 yıllarında meydana gelen
ölümlerin cinsiyete göre dağılımlarının karşılaştırılması
Ölümlerin Cinsiyete
2012 Yılı KOÜ
2013 Yılı KOÜ
2014 Yılı KOÜ
Göre Dağılımı
Araştırma Ve
Araştırma Ve
Araştırma Ve
Yüzdesi
Uygulama Hastanesi
Uygulama
Uygulama
(%)
Hastanesi(%)
Hastanesi(%)
Erkek
59.9
59,7
60.1
Kadın
40.1
40,3
39.9
Çalışmamızda incelediğimiz 611 ölümün 367’si erkek(%60.1), 244 ü (%39.9) kadın cinsiyettir. 2012
yılında hastanemizde gerçekleşen ölümlerin verileriyle cinsiyet yönünden paralellik gösterdiği
görülmektedir. 2013 yılı verilerinde benign neoplazm, GİS hastalıkları ile böbrek ve üriner sistem
hastalıkları haricindeki nedenlerde yine erkek cinsiyetin baskın olduğunu görmekteyiz.
TÜİK Ölüm İstatistikleri 2013 verilerine göre ise, erkek cinsiyette ölüm oranı %55.1 kadın cinsiyette ise
%44.9 olup hastanemizin verileriyle paralellik göstermektedir
Tablo-13. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2012, 2013 ve 2014 yıllarında meydana gelen
ölümlerin yaş gruplarına göre dağılımlarının karşılaştırılması
Yaş Grubu
2012 Ölüm
2013 Ölüm 2014 Ölüm
2012
2013
2014
Sayısı
Sayısı
Sayısı
%
%
%
0-1
68
73
76
9.9
11,3
12,4
2-14
29
30
29
4.2
4,6
4,7
15-65
292
256
233
42.6
39,6
38,2
65 ve üzeri
294
288
273
42.9
44,5
44,7
Eksik Veri
3
0
0
0.4
0
0
Toplam
686
647
611
100
100
100
Hastanemizde 2014 yılında gerçekleşen 611 ölümün 273’ü (%44.7) 65 yaş ve üzeri yaş grubunda
gerçekleşmiş olup hastanemizin 2012 ve 2013 yılı verileriyle paralellik göstermektedir ve 2014 yılı
ölümlerinin 233’ü (%38.1) 15-65 yaş arasında, 105’ü (%17.1) 0-14 yaş grubunda görülmektedir
0-14 yaş grubu ölüm oranı TÜİK 2013 (%5.5) verilerinin 3 katından fazladır. Bunun nedeni olarak da
hastanemizin 3. basmak bir hastane olması ve bundan dolayı riskli gebelerin ve konjenital hastalıklar gibi
3. basamak dışında tedavisi mümkün olmayan hastaların bizim hastanemizde tedavi görmesinden dolayı
kaynaklandığı ön görülebilir.
Hastanemizin 2013 verilerine göre ise, 0-14 yaş arası 103 (% 15.9) ölüm, 15 yaşından sonra da ölümlerin
544 (%84.1) ölüm gerçekleşmiş, 15-64 yaş aralığı ölüm oranları %39.6 olarak belirlenmiştir. Ölenlerin yaş
dağılımında hastanemizin 2013 verileriyle karşılaştırdığımızda 0- 14 yaş aralığın da %1.2’lik bir artış söz
konusu iken 15-64 yaş aralığında ise %1.5’lik bir düşüş saptanmıştır. 65 yaş ve üstü ölümlerde ise anlamlı
bir değişiklik olmamıştır.
Tablo-14. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2012, 2013 ve 2014 yıllarında meydana gelen
ölümlerin ölüm nedenlerine göre dağılımlarının karşılaştırılması
Ölüm Nedenleri
Ölüm
Ölüm
Ölüm
2012
2013
2014
2014
2014
Sayısı
Sayısı
Sayısı
%
%
%
Yatış
Yatış %
2012
2013
2014
Nedeni
Kanserler
261
254
34
38,0
39.3
5,6
190
31,1
Benign SınıflandıSınıflandı10
11
1.5
1,8
9
1,5
neoplazmlar rılmamış
rılmamış
Kardiyovasküler
sistem
152
164
128
22.2
25.3
20,9
141
23,1
hastalıkları
Enfeksiyon
62
19
97
9.0
2.9
15,9
57
9,3
hastalıkları
Solunum sistemi
40
36
102
5.5
5.6
16,7
38
6,2
hastalıkları
GİS hastalıkları
4
28
31
3.5
4.3
5,1
34
5,6
Böbrek ve üriner Sınıflandı25
27
Sınıflandı3.9
4,4
13
2,1
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 10
sistem
hastalıkları
Yenidoğan ve
konjenital
hastalıklar
Diğer
Tanı girilmeyen
Toplam
rılmamış
rılmamış
Sınıflandırılmamış
46
41
Sınıflandırılmamış
7.1
6,7
43
7,0
134
10
686
65
0
647
140
0
611
19.5
1.5
100,0
10,0
0
100,0
22,9
0
100,0
86
0
611
14,1
0
100,0
2014 yılında hastanemizde gerçekleşen 611 ölümün 190’ı kanser nedeniyle yatmakla birlikte bunların
34’ünün (%5.6) primer ölüm nedeni olarak kanser olduğu görülmüştür. Bunun nedeni ise kanser
nedeniyle yatırılıp ikincil veya eklenen başka bir nedene bağlı olarak ölüm gerçekleşmiştir. 141 (%23.1)
hastanın kardiyovasküler sistem hastalıkları nedeniyle yatışı gerçekleşmiş olup bunların 128’inin primer
ölüm nedeni kardiyovasküler sistem hastalıkları olduğu görülmüştür. 2013 yılı hastanemiz ölümleriyle
karşılaştırıldığında kanser ölümlerinin 254 (%39.3), kardiyovasküler sistem hastalıkları ölümlerinin 164 (
%25.3) olduğu görülmektedir ki, bunların içinde ana nedenin kanser veya eklenen ikinci bir durum
olduğu bilinmemektedir.
Sağlık Bakanlığı 2013 Sağlık İstatistikleri Yıllığı’na göre ise kardiyovasküler sistem hastalıkları nedenli
ölümler % 39.78 ile 1.sırada yer almaktadır.% 21.32 oranı ile de ardından neoplazi nedenli ölümler
2.sırada yer almaktadır. 10
Dünya Sağlık Örgütü 2012 ölüm istatistiklerine göre dünya genelinde yaklaşık 56 milyon kişi ölmüştür.
DSÖ 2012 Ölüm İstatistikleri sosyoekonomik düzeye göre gruplara ayrıldığında, değişimler olmakla
birlikte ölüm nedenlerinin başında 17.5 milyon ölümle her iki cinsiyette de kardiyovasküler hastalıklar
kaynaklı ölümler önde gelmektedir. Buna ek olarak düşük gelirli ülkelerde solunum sistemi kaynaklı
enfeksiyon hastalıkları ilk sıradadır.
Ölümlerin gerçekleştiği bölümlerdeki dağılımını inceleyecek olursak, en fazla ölümün (254 ölüm, % 41.57
ölüm oranı) görüldüğü ve mortalite hızının (93.34) da en yüksek olduğu yoğun bakım ünitelerinin
ardından hematoloji ve onkoloji bölümleri ( 123 ölüm, ‰87.6 mortalite oranı) gelmektedir. Hastanemizin
2013 verilerine baktığımızda, 261 ölüm (%40.34 mortalite oranı)ile yoğun bakım ünitesi ilk sırada iken,
bunu 137 ölüm (%21.2) ile hematoloji ve onkoloji bölümleri izlemektedir. Hastanemizin 2014 yılı
verilerinde, 2013 yılına göre yoğun bakım ölüm oranında %1.23 bir artış olmuştur. Hastanemiz onkoloji
servisinde mortalite oranının yüksek olmasının temel sebebi olarak bölgemizde yoğun sanayinin yaratmış
olduğu çevre kirliliğinin bulunması ve hastanemizin kanser vakalarında önde gelen bir merkez oluşu
düşünülebilir.
Hastanemizin mortalite hızı binde 17.7 olup geçen yıl bu hız binde 21.37 olarak tespit edilmiştir. 2014
yılında binde 3.67’lik bir düşüş saptanmıştır. Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2013 verilerine göre hastanelerde
mortalite oran, binde 16.7, üniversite hastanelerinde binde 25.3. Dolayısıyla üniversitemizdeki mortalite
oranı diğer hastanelerle benzerlik göstermekte ancak diğer üniversite hastaneleri verilerinden yüksektir.
9, 10
Hastanemizde aylara göre dağılımda belirgin fark görülmemekle birlikte, ölümlerin en çok olduğu aylar
Kasım (%10.3) ve Mayıs (%9.7) gerçekleşmiştir. Hastanemizin 2013 yılı araştırmasında ise ölümlerin yılın
ilk aylarında fazla olduğu görülmüştür.
Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde ölümlerin yatış nedenleri arasında kanserler ve
kardiyovasküler sistem hastalıkları ön plandadır, bu durumun nedeni olarak hastanemizin üçüncü
basamak sağlık kuruluşu olmasından dolayı geniş bir çevredeki kanser ve kardiyovasküler sistem
hastalarının büyük bir kısmının hastanemizde tedavi alıyor olması öngörülmektedir. Diğer bir neden ise
Kocaeli'de sanayiden kaynaklanan çevre kirliliğinin bu hastalıkların görülme sıklığını ve bu hastalıklara
bağlı mortaliteyi artırmış olduğu düşünülebilir.
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
Ölüm formlarının doğru doldurulması ve kayıtlara da eksiksiz geçirilmesi için hem tıp fakültesi
eğitimlerinde hem de mezuniyet sonrasında uyum eğitimleri yapılmasıyla; belirli aralıklarla yataklı tedavi
kurumlarında ölüm nedenlerinin doğrulanmasına yönelik araştırmalar yapılmasının zorunlu hale
getirilmesi; ayrıca, kesin ölüm nedenlerinin saptanması için gerekirse patolojik otopsilerin yapılmasını
gerektirmektedir.
Temel ölüm nedeni olan kronik hastalıklar doğru bir şekilde irdelenerek kayıtlara geçirilmeli bu kayıtlar
düzenli olarak kontrol edilmelidir. Böylece hastanemizde tutulmuş olan kayıtların da güvenilirliği
arttırılmış olacaktır.
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 11
Ölüm nedenlerinin ve hızlarının saptanması halk sağlığı ve koruyucu hizmetleri açısından önlenebilir
ölümlerin ortadan kaldırılması için önem taşımaktadır.
Ölüm nedenlerinin tam ve doğru olarak saptanabilmesi için hekim ve tıp öğrencilerine yönelik eğitimlerde
konuya ağırlık verilmelidir.
Formların yasal prosedüre uygun ve tam olarak doldurulması ile ölüm nedenlerinin saptanabilmesi sağlık
hizmetlerinin planlanması açısından yönlendirici olacaktır.
KAYNAKLAR
1- Okyay, P., Atasoylu, G., Meteoğlu, D., Demiröz, H., Çobanoğlu, M. Beşer, E., Aydın İli'nde 2004 Yılı Bebek Ölümleri ve Ölü
Doğumlar: Bildirim Sorunları, Tanımlayıcı Özellikleri ve Nedenleri, ADÜ Tıp Fakültesi Dergisi 2006; 7(2) : 3 - 12
2- Çilingiroğlu, N., Hacettepe Üniversitesi Erişkin Hastanesi’ndeki 2004 Yılı Ölümlerinin Değerlendirilmesi, 2004
3- Meral D, Hilal A, Çekin N, Gülmen MK, Akçan R., Defin Ruhsatlarında Belirtilen Ölüm Nedenlerinin İrdelenmesi, XII. Ulusal Ali
Tıp Günleri Paneller ve Poster Sunuları Kitabı. Antalya 2005: 200-4.
4-Anonymus,
TÜİK,
Ölüm
Nedenleri
Eğitim
Dökümanı,
http://www.gaziantepsaglik.gov.tr/hayati_veriler/Olum_Nedeni_Istatistikleri_Egitim_Materyali.pdf (erişim tarihi: 03.02.2015
saat: 12.15)
5- Osman E., Bursa İli Nilüfer İlçesinde Meydana Gelen Ölümlerin Değerlendirilmesi, TAF Preventine Medicine Bulletin, 2006:5
(4).
6- Bütün, C., Beyaztaş, FC., ÇElik, MM., Kılıçcıoğlu, B. , Defin Ruhsatlarında Belirtilen Ölüm Nedenlerinin İncelenmesi,
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, 28 (3): 79 – 83, 2006
7- T.C.Sağlık Bakanlığı, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanlığı ÖBS Genelgesi ( 30546965-1104, 10.01.2013)
(http://thsk.saglik.gov.tr/dosya/istatistik-bilgiislem/26122012092923.pdf {erişim tarihi: 03.02.2015 saat: 12.25)
8- KOÜ Araştırma Ve Uygulama Hastanesi Halk Sağlığı AD, KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesinde 2012 Yılında Meydana
Gelen Ölümlerin Değerlendirilmesi, Kocaeli,2013
9- KOÜ Araştırma Ve Uygulama Hastanesi Halk Sağlığı AD, KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesinde 2013 Yılında Meydana
Gelen Ölümlerin Değerlendirilmesi, Kocaeli,2014
10- TÜİK 2013 Ölüm İstatistikleri (http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=16050) (erişim tarihi:25.02.2015)
11- TÜİK 2013 Ölüm Nedeni İstatistikleri (http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=16162) (erişim
tarihi:25.02.2015)
12- Sağlık Bakanlığı 2013 Sağlık İstatistikleri Yıllığı,2013
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 12
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI
ANABİLİM DALI
İNTERN ARAŞTIRMALARI SERİSİ
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DAHİLİ VE CERRAHİ TIP
BİLİMLERİ BÖLÜMLERİNDE ÇALIŞAN ARAŞTIRMA
GÖREVLİLERİNİN MEZUNİYET SONRASI EĞİTİMLERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
2015 YILI HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI
MART-NİSAN İNTERN GRUBU ARAŞTIRMASI
İnt. Dr. Fatma Karakaş
İnt.Dr.Veysel Sarı
İnt.Dr.Batuhan Çokyaşar
İnt. Dr. Numan Aydın
İnt.Dr.Esra Nur Nalbant
İnt.Dr.Yusuf Algül
İnt. Dr. Hande Damgacı
İnt.Dr.Hande Kazancı
İnt.Dr.Gamze Orhan
İnt. Dr. Kürşat Çetin
İnt.Dr.Rıdvan Yazgu
İnt.Dr.Hanife Abanus
İnt. Dr. Özge Keleşer
İnt.Dr.M.Fatih Alptekin
İnt.Dr.Büşra Çetin
İnt.Dr.ZeynepTözendemir
İnt.Dr.Sibel Yeşiltepe
İnt.Dr.Oğuzhan Tekin
İnt. Dr. Meltem Gül
İnt.Dr.İbrahim E. Arslanhan
İnt.Dr.Ahmet Ergün
İnt. Dr. Ayşe Albayrak
İnt.Dr.Erkam Çoşkun
İnt.Dr.H.İbrahim Turna
İnt.Dr.İsmail Enes Kızıldağ
İnt.Dr.Yusuf Ali Şendil
İnt.Dr.Tuğçe Bölme
İnt.Dr.Ebru Karakaya
İnt.Dr.Büşra Yemiş
İnt.Dr.Ümran Akdemir
İnt.Dr.Canan Kader
İnt.Dr.Şafak Sezer
İnt. Dr. İsmail Sarbay
İnt. Dr. Fettah Karayel
İnt. Dr. Erhan Ayas
İnt.Dr. Merve Kılıç
Danışmanlar: Dr. Barış Can, Dr. Osman Özkan Keskin
Doç. Dr. Çiğdem Çağlayan
- NİSAN 2015 KOCAELİ -
ÖZET
Tıpta Uzmanlık Eğitimi, Sağlık Bakanlığı tarafından düzenlenen esaslara göre yürütülen ve tıp
doktorlarına belirli alanlarda özel yetenek ve yetki sağlamayı amaçlayan bir yükseköğrenimdir. Bu
araştırmada, Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde uzmanlık eğitimlerini
sürdürmekte olan asistan hekimlerin mezuniyet sonrası uzmanlık eğitiminin niteliği, eğitimini etkileyen
etmenler ve kendi eğitimleri hakkındaki değerlendirmelerinin ortaya konması amaçlanmıştır.
Araştırmaya Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili ve Cerrahi Tıp Bilimleri bölümlerinde çalışan 245
araştırma görevlisi hekim katılmıştır. Kesitsel araştırma tekniği kullanılmıştır. Veri toplama aracı olarak
literatür taraması yapılarak oluşturulan soru formu kullanılmıştır.
Araştırma görevlilerinin %24,2’si yeterli ve dengeli beslendiğini, %20,7’si çalışma saatlerinin düzenli
olduğunu %33,8’i yasal izinlerini kullanamadığını, %59,6’sı mobbinge, %9,6’sı fiziksel şiddete uğradığını,
%84,8’i eğitimleri ile ilgili olmayan işlerde görevlendirildiğini, %75,2’si fiziksel kapasitesinin üzerinde
çalıştığını, %27,3’ü seminer ve literatür saati uygulanmadığını %45,5’i zorunlu rotasyonlara gitmediğini
belirtmiştir.
Asistan hekimlerin büyük çoğunluğunun çalışma koşulları ve aldıkları eğitimden memnun olmadıkları
açıkça görünmektedir. Sorumlu yöneticilerin mevcut koşulların iyileştirilmesi, sağlıklı bir çalışma ortamı
ve verimli bir eğitim sunulması için daha çok çaba göstermeleri gerekmektedir.
Anahtar Sözcükler: Tıp Asistanlığı, Mezuniyet Sonrası Tıp Eğitimi, Kişisel Memnuniyet
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 1
1. GİRİŞ
1.1. Tıpta Uzmanlık
Yüksek Öğrenim Kurumu’na göre: Tıpta Uzmanlık Eğitimi, Sağlık Bakanlığı tarafından düzenlenen esaslara
göre yürütülen ve tıp doktorlarına belirli alanlarda özel yetenek ve yetki sağlamayı amaçlayan bir
yükseköğrenimdir.
1.2. Tıpta Uzmanlık Öğrencisi
Kurumlarındaki ünvanları ne olursa olsun, yönetmelik ve ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde
programlarda uzmanlık eğitimi gören, araştırma ve uygulama yapan kişilerdir.
Uzmanlık eğitiminin amacı; insan sağlığını önceleyen, nitelikli sağlık hizmeti vermek üzere gerekli bilimsel
bilgi, beceri ve etik değerlere uygun tutumla donatılmış uzman hekim yetiştirmektir.
Uzmanlık eğitimi süreci bir eğitim müfredatı doğrultusunda, eğitici olma niteliği kazanmış eğiticilerin
gözetimi altında, yeterli bir eğitim donanımına sahip olan eğitim kurumlarında verilmesi gereken bir
süreçtir. Bu süreçte asistan, hastaya sunulan sağlık hizmetlerinde sorumluluk alır ve uygulama
becerilerini geliştirerek deneyim kazanır1.
1.3. Mezuniyet Sonrası Eğitimin Gereklilikleri
Mezuniyet sonrası eğitimi için sayılan gereklilikleri gözden geçirirsek 2;
1.3.1 Eğitimin içeriği;
* Kuramsal eğitim
* Uygulamalı eğitim
1.3.2. Eğitimin değerlendirilmesi;
Uzmanlık öğrencisi eğitimini değerlendirme
* Eğiticinin nitelikleri
* Eğitim veren kurumun nitelikleri
* Uzmanlık eğitimini etkileyen etkenler
1.4. Çalışma Koşulları
1.4.1. Çalışma ortamından kaynaklanan riskler;





Biyolojik
Kimyasal
Fizyolojik
Psikolojik
Ergonomik olarak beş grupta toplanabilir
1.4.2. Çalışma süreleri;



657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 99. maddesi uyarınca haftalık çalışma süresi 40 saattir.
Ayrıca sağlık hizmeti alanında iyonlaştırıcı radyasyon kaynakları ile çalışan personelin haftalık
çalışma süresi 35 saat olarak düzenlenmiştir.
Uzmanlık öğrencilerinin nöbet uygulaması üç günde birden daha sık olmayacak şekilde
düzenlenecek olup uzmanlık öğrencilerinin eğitim aldıkları programların çalışma ve eğitim
düzenlerini aksatmamak ve hasta ile çalışan güvenliği dikkate alınarak nöbet uygulaması,
kurumlar tarafından aylık ortalama üç günden daha sık olmayacak şekilde düzenlenecektir.
1.4.3. Sağlık çalışanlarının yıllık izin süresi;




Çalışma süresi 10 yıl olana kadar 20 gün (657, 2547 ve 4/B’li personel),
Çalışma süresi 10 yılın üzerinde olanlar için 30 gün (657, 2547 ve 4/B’li personel)
Doğumdan önce sekiz hafta,
Doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam 16 hafta analık izni verilir.
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 2
1.5. Türkiye’de Durum
1.5.1. Asistan sayıları2
Tablo 1. 2014 yılı Sağlık Bakanlığı ve YÖK’e bağlı Akademik Kadro Sayıları
Profesör
Doçent
Yard.
Doçent
Toplam
Öğretim Üyesi
Arş.
Gör.
Bir Öğretim Üyesine
Düşen Arş. Gör.
Sağlık
Bakanlığı
322
928
1717
2967
7297
2,45
YÖK
6413
2692
3889
12994
13527
1,04
Toplam
6735
3620
5606
15961
20824
1,30
1.5.2. Uzmanlık eğitimi veren kurumlar;






Üniversite Hastaneleri
Eğitim Araştırma Hastaneleri
GATA
Adli Tıp Kurumları
İstanbul Kardiyoloji Enstitüsü
İstanbul Çocuk Sağlığı Enstitüsü
1.5.3. Sorunlar;







Sağlık Durumu
Yeterli ve Dengeli Beslenme
Çalışma Saatleri
İzinler
İş kazaları ve Meslek Hastalıkları
Mobbing ve Fiziksel Şiddet
Tezler
1.6. Araştırmanın Amacı
Bu araştırmada, Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde uzmanlık eğitimlerini
sürdürmekte olan asistan hekimlerin;



Mezuniyet sonrası uzmanlık eğitiminin niteliğinin,
Mezuniyet sonrası uzmanlık eğitimini etkileyen etmenlerin değerlendirilmesinin
Uzmanlık öğrencilerinin kendi eğitimleri hakkındaki değerlendirmelerinin gösterilmesi
amaçlanmıştır.
2. GEREÇ VE YÖNTEM
2.1. Araştırmanın Yeri
Araştırma Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde yapılmıştır. Hastane
Başhekimliği’nden alınan bilgilere göre kurumda 48 tanesi yoğun bakım yatağı olmak üzere toplamda 704
tane hasta yatağı bulunmakta ve poliklinikte, günde ortalama 2000 hastaya hizmet verilmektedir.
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 3
2014 verilerine göre kurumda;





111 profesör
61 doçent
54 yardımcı doçent
329 araştırma görevlisi
676 diğer sağlık personeli hizmet vermektedir.
2.2. Araştırma Evreni
Bu araştırmanın evrenini Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili ve Cerrahi Tıp Bilimleri bölümlerinde
çalışan 276 araştırma görevlisi hekim oluşturmuştur.
Yanlılık oluşturmaması için Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda uzmanlık eğitimi alan 13 araştırma görevlisinin
araştırmaya dahil edilmemesi ve 18 araştırma görevlisine pilot çalışma uygulanması nedeniyle çalışmaya
245 araştırma görevlisi alınmıştır.
Evrendeki araştırma görevlilerinden;









10 tanesi yoğun olması,
8 tanesi ameliyathanede olması,
7 tanesi gebelik izninde olması,
6 tanesi katılmak istememesi,
4 tanesi yıllık izinde olması,
4 tanesi kongrede olması,
4 tanesi uzman olması,
3 tanesi kurum dışında olması,
1 tanesi geçiş yapması nedeniyle, toplamda
uygulanamamıştır.
47 araştırma
görevlisine soru
formu
2.3. Araştırmanın Tipi
Kesitsel araştırma tekniği kullanılmıştır.
2.4. Veri Toplama Araçları
Veri toplama aracı olarak literatür taraması yapılarak oluşturulan soru formu kullanılmıştır.
Soru formunun anlaşılabilirliğini değerlendirmek amacıyla, araştırma öncesinde basit rastgele örnekleme
yöntemiyle on sekiz araştırma görevlisine pilot çalışma yapılmıştır.
2.5. Araştırmanın Değişkenleri
2.5.1. Sosyodemografik Özellikler

Yaş

Cinsiyet

Medeni durumu

Sahip olunan çocuk sayısı
2.5.2. Sağlık Durumu

Algılanan sağlık

Son 15 günde hastalık geçirip geçirmediği

Beslenme
2.5.3. Çalışma Koşulları

Günlük çalışma saati

Yasal izin kullanabilme durumu

İş kazası geçirme durumu

Mesleksel hastalık geçirme durumu

Fiziksel kapasitesinin üzerinde çalıştığını düşünme durumu
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 3

Eğitimi ile ilgili olmayan işleri yaptığını düşünme durumu

Bölüm içi çalışanlar arası ilişki

Psikolojik şiddete uğrama

Fiziksel şiddete uğrama
2.5.4. Eğitim Durumu

Tez konusu ve danışmanının belirlenme durumu

Seminer/Literatür saati uygulanma durumu

Zorunlu rotasyona gidebilme durumu

Kongreye katılma durumu

Bildiri hazırlama durumu

Araştırma ekibinde bulunma durumu

Konsey toplantısına katılabilme durumu

Bölümünde mortalite toplantısı yapılma durumu

Cerrahi bölümlerde ameliyat öncesi vaka toplantısı yapılma durumu
2.6. Araştırmanın Uygulanması
Araştırma 20–29 Nisan 2015 tarihlerinde, 6. sınıf Mart-Nisan Halk Sağlığı Staj Grubu öğrencileri
tarafından yapılmıştır.
Soru formu katılımcıların kendileri tarafından boş vakitlerinde gözlem altında yanıtlama tekniği ile
doldurulmuştur.
2.7. Araştırmanın Analizi
SPSS 16.0 paket programına veriler girildi ve istatistiksel analizde tanımlayıcı analizler ve ki-kare testi
kullanılmıştır.
2.8. Araştırmanın Kısıtlılıkları
Soru formu uzunluğu nedeniyle çalışma koşullarının yoğun olan katılımcılar isteksiz olabilir ve sonuna
kadar aynı özenle doldurmamış olabilirler.
Araştırma görevlilerinin çalışmanın gizliliği konusunda çekinceleri olabileceği için sorulara doğru yanıt
vermemiş olabilirler.
2.9. Araştırmanın Güçlü Yönleri
Araştırma evreninin %80,8’ine ulaşılmıştır.
3. BULGULAR
Tablo 2. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin cerrahi ve dahili branşlara göre dağılım durumu
Bölümler
Sayı
Yüzde
Cerrahi
73
36,9
Dahili
125
63,1
198
100,0
Toplam
Araştırmaya katılan Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili ve Cerrahi Tıp Bilimleri Bölümlerinde görevli
araştırma görevlilerinin %63,1’lik (125) kısmı dahili branşlarda, %36,9’luk (73) kısmı cerrahi branşlarda
çalışmaktadır (Tablo-2).
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 4
Tablo 3. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin Sosyodemografik Özellikleri
Özellikler
Sayı
Yüzde (%)
Yaş
25-26
48
24,2
27-28
65
32,8
29-30
36
18,2
31 ve üzeri
49
24,7
Cinsiyet
Erkek
104
52,5
Kadın
94
47,5
Medeni Durum
Bekar
124
62,6
Evli
74
37,4
Sahip Olunan Çocuk Sayısı
0
161
81,3
1
30
15,2
2
7
3,5
198
100,0
Toplam
Araştırma görevlilerinin yaş ortalaması 28,98 ± 3,54’tür. En küçük yaş 25 olup en büyüğü 49’dur.
Araştırma görevlilerinin cinsiyet dağılımları yaklaşık olarak eşit olup %52,5’si (104) erkek, %47,5’si (94)
kadındır. Katılımcıların %62,6’sı (124) bekardır (Tablo-3).
Tablo 4. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin sağlık durumları
Sayı
Yüzde
Algılanan Sağlık
Çok iyi
37
18,7
İyi
88
44,4
Orta
53
26,8
Kötü
17
8,6
Çok kötü
3
1,5
Son 15 Gün İçinde Hastalık Geçirme
Hayır
145
73,2
Evet
53
26,8
Yeterli ve dengeli beslenme
Toplam
Hayır
126
63,6
Evet
48
24,2
Kararsızım
24
12,1
198
100,0
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 5
Araştırma Görevlilerinin %63,1’i (125) algılanan sağlık durumlarını iyi ve çok iyi olarak değerlendirmekte,
%26,8’i (53) son 15 gün içerisinde hastalık geçirdiğini ifade etmekte ve yalnızca %24,2’si (48) yeterli ve
dengeli beslendiğini düşünmektedir (Tablo-4).
Tablo 5. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin çalışma saatlerinin düzenli olup olmama durumu
Çalışma Saatleri
Sayı
Yüzde
Düzenli değil
129
65,2
Düzenli
41
20,7
Değişiyor
28
14,1
198
100,0
Toplam
Araştırma görevlilerinin yalnızca %20,7’si (41) çalışma saatlerinin düzenli olduğunu düşünmektedir
(Tablo-5).
Tablo 6. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin yasal izinlerini kullanabilme durumu
İzin Kullanabilme
Sayı
Yüzde
Kullanamıyorum
67
33,8
Kullanabiliyorum
131
66,2
198
100,0
Toplam
Araştırma görevlilerinin %33,8’i (67) yasal izinlerini kullanamadığını belirtmiştir (Tablo-6).
Tablo 7. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin işle ilgili sağlık durumu
Sayı
Yüzde
İş Kazası Geçirme
Hayır
152
76,8
Evet
46
23,2
Mesleksel Maruziyet Sebebiyle Hastalık Geçirme
Hayır
165
83,3
Evet
33
16,7
Mobbinge Uğrama Durumu
Hayır
80
40,4
Evet
118
59,6
Fiziksel Şiddete Uğrama Durumu
Toplam
Hayır
179
90,4
Evet
19
9,6
198
100,0
Araştırma görevlilerinin %23,2’si (46) iş kazası geçirmiş, %16,7’si (33) mesleksel maruziyet nedeniyle
hastalık geçirdiğini ifade etmiştir. Mobbing ve fiziksel şiddete uğrama durumlarına baktığımızda ise
%59,6’sı (118) mobbinge, %9,6’sı (19) fiziksel şiddete uğradığını belirtmişlerdir (Tablo-7).
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 6
Tablo 8. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin fiziksel kapasiteleri üzerinde çalışıp çalışmama
durumu sorusuna yanıtları
Yanıtlar
Sayı
Yüzde
Kesinlikle katılıyorum
89
44,9
Katılıyorum
60
30,3
Kararsızım
12
6,1
Katılmıyorum
34
17,2
Kesinlikle katılmıyorum
3
1,5
198
100,0
Toplam
Araştırma görevlilerinin %75,2’si (149) fiziksel kapasitesinin üzerinde çalıştığını düşünmektedir (Tablo8).
Tablo 9. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin eğitimleri ile ilgili olmayan işlerde görevlendirilmesi
durumu
Sayı
Yüzde
Hayır
30
15.2
Evet
168
84.8
198
100.0
Toplam
Araştırma görevlilerinin %84,8’i (168) eğitimleri ile ilgili olmayan işlerde görevlendirildiğini
düşünmektedir (Tablo-9).
Tablo 10. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin bölüm içi çalışanlar ile arasındaki ilişkileri durumu
sorusuna yanıtları
Yanıtlar
Sayı
Yüzde
Çok memnunum
28
14,1
Memnunum
113
57,1
Kararsızım
30
15,2
Memnun değilim
15
7,6
Hiç memnun
değilim
12
6,1
198
100,0
Toplam
Araştırma görevlilerinin %71,2’si (141) bölüm içi çalışanlar ile ilişki durumunu çok memnun ve memnun
olarak belirtmektedir (Tablo-10).
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 7
Tablo 11. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin eğitim danışmanını bilme durumu
Sayı
Yüzde
Hayır
57
28,8
Evet
141
71,2
198
100,0
Toplam
Araştırma görevlilerinin %28,8’i (57) eğitim danışmanlarını bilmediklerini belirtmiştir (Tablo-11).
Tablo 12. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin ihtisas sürelerinin yarısını tamamlayanlarda tez
konusu ve tez danışmanının belirlenme durumu
Sayı
Yüzde
Belirlenmedi
25
23.8
Belirlendi
80
76.1
105
100.0
Toplam
İhtisas süresinin yarısını tamamlayan araştırma görevlilerinin %23,8’i (25) tez konusu ve tez
danışmanının belirlenmediğini belirtmiştir (Tablo-12).
Tablo 13. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin bölümlerinde seminer ve literatür saati
uygulanması durumu
Seminer ve Literatür Saati
Sayı
Yüzde
Uygulanmıyor
54
27,3
1 saat/hafta
69
34,8
2 saat/hafta ve üzeri
75
37,8
198
100,0
Toplam
Araştırma görevlilerinin %27,3’ü (54) seminer ve literatür saati uygulanmadığını belirtmiştir (Tablo-13).
Tablo 14. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin bölümlerinde kendilerine yönelik ders alma
durumu
Ders Saati
Sayı
Yüzde
Almıyorum
121
61,1
1 saat/hafta
42
21,2
2 saat/hafta ve üzeri
35
17,6
198
100,0
Total
Araştırma görevlilerinin %61,1’i (121) bölümlerinde kendilerine yönelik ders almadığını belirtmiştir
(Tablo-14).
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 8
Tablo 15. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin eğitimlerinin mesai saatleri içinde yapılma durumu
Sayı
Yüzde
Hayır
58
29,3
Evet
116
58,6
Değişiyor
24
12,1
198
100,0
Toplam
Araştırma görevlilerinin %58,6’sı (116) eğitimlerini mesai saatleri içinde aldığını belirtmiştir (Tablo-15).
Tablo 16. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin zorunlu rotasyonlara gitme durumu
Sayı
Yüzde
Gitmiyorum
90
45,5
Gidiyorum
108
54,6
198
100,0
Toplam
Araştırma görevlilerinin %45,5’i (90) zorunlu rotasyonlara gitmediğini belirtmiştir (Tablo-16).
Tablo 17. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinden zorunlu rotasyonlara gidebilenlerin,
rotasyonlarda eğitime dahil olabilme durumu
Rotasyonlarda eğitime
dahil olabilme durumu
Sayı
Yüzde
Evet
94
87,0
Hayır
14
13,0
108
100,0
Toplam
Araştırma görevlilerinden zorunlu rotasyonlara gidenlerin %13’ü (14) rotasyonlarında eğitim süreçlerine
dahil olamadığını belirtmiştir (Tablo-17).
Tablo 18. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin anabilim dalı ile ilgili kongreye katılma durumu
Kongre Sayısı
Sayı
Yüzde
Hayır
83
41,9
1
56
28,3
2 ve üzeri
59
29,8
198
100,0
Toplam
Araştırma görevlilerinin %41,9’u (83) kongreye katılmadığını belirtmiştir (Tablo-18).
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 9
Tablo 19. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin yazılı veya sözlü bildiri hazırlama durumu
Sayı
Yüzde
Hayır
113
57,1
Poster
52
26,3
Sözlü sunum
15
7,6
Poster ve sözlü sunum
18
9,1
198
100,0
Toplam
Araştırma görevlilerinin %57,1’i (113) yazılı veya sözlü bildiri hazırlamadığını belirtmiştir (Tablo-19).
Tablo 20. Araştırmaya katılan Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili ve Cerrahi Tıp Bilimleri
Bölümlerinde Görevli Araştırma Görevlilerinin araştırma ekibinde yer alma durumu
Sayı
Yüzde
Hayır
122
61,6
1
47
23,7
2 ve üzeri
29
14,6
198
100,0
Toplam
Araştırma görevlilerinin %61,6’sı (122) araştırma ekibinde yer almadığını belirtmiştir (Tablo-20).
Tablo 21. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin konseylere katılması durumu
Sayı
Yüzde
Hayır
55
27,8
Evet
143
72,2
198
100,0
Total
Araştırma görevlilerinin %27,8’i (55) konseylere katılmadığını belirtmiştir (Tablo-21).
Tablo 22. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin bölümlerinde mortalite toplantısı yapılma durumu
Total
Sayı
Yüzde
Hayır
173
87,4
Evet
25
12,6
198
100,0
Araştırma görevlilerinin %87,4’ü (173) bölümlerinde mortalite toplantısı yapılmadığını belirtmiştir
(Tablo-22).
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 10
Tablo 23. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin cerrahi bölümlerinde olanların ameliyat öncesi
vaka tartışma toplantısı yapması durumu
Sayı
Yüzde
Hayır
46
63,0
Evet
27
37,0
73
100,0
Toplam
Cerrahi bölümlerdeki araştırma görevlilerinin %63’ü (46) ameliyat öncesi vaka tartışma toplantısı
yapılmadığını belirtmiştir (Tablo-23).
Tablo 24. Dahiliye ve cerrahi tıp bilimlerine göre 2 yılını tamamlamış araştırma görevlilerinin tez
danışmanının belirlenmesi durumu arasındaki farkın incelenmesi
Dahili
Cerrahi
n
%
Tez danışmanı
belirlenmiş
50
Tez danışmanı
belirlenmemiş
Toplam
Toplam
n
%
n
%
79,4
30
71,4
80
76,2
13
20,6
12
28,6
25
23,8
63
100,0
42
100,0
105
100,0
Dahiliye ve cerrahi tıp bilimlerine göre 2 yılını tamamlamış araştırma görevlilerinin tez danışmanının
belirlenmesi durumu arasında istatiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır. (p= 0,35) (p>0,05)
Tablo 25. Dahiliye ve cerrahi tıp bilimlerine göre araştırma görevlilerinin zorunlu rotasyona gidebilme
durumlarının arasındaki farkın incelenmesi
Dahili
Cerrahi
Toplam
n
%
n
%
Zorunlu rotasyona
gidebilenler
78
62,4
30
41,1
108
Zorunlu rotasyona
gidemeyenler
47
37,6
43
58,9
90
45,4
125
100,0
73
100,0
198
100,0
Toplam
n
%
54,5
Cerrahi tıp bilimlerinde zorunlu rotasyona gidebilen araştırma görevlilerinin sayısı dahili tıp
bilimlerindekilerden istatiksel olarak anlamlı ölçüde daha az olarak saptanmıştır. (p=0,004) (p<0,05)
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 11
Tablo 26. Dahiliye ve cerrahi tıp bilimlerine göre araştırma görevlilerinin seminer literatür saati uygulama
durumlarının arasındaki farkın incelenmesi
Dahili
Cerrahi
Toplam
n
%
n
%
n
%
Seminer ve literatür
saati uygulananlar
93
74,4
52
71,2
145
73,2
Seminer ve literatür
saati uygulanmayanlar
32
25,6
21
28,8
53
26,8
125
100,0
100,0
198
100,0
Toplam
73
Dahiliye ve cerrahi tıp bilimlerine göre araştırma görevlilerinin seminer literatür saati uygulama
durumlarının arasında istatiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır (p=0,62) (p>0,05).
Tablo 27. Dahiliye ve cerrahi tıp bilimlerine göre araştırma görevlilerinin kendilerine yönelik ders
uygulanma durumlarının arasındaki farkın incelenmesi
Dahili
Cerrahi
Toplam
n
%
n
%
n
Kendilerine yönelik
ders alıyor
57
45,6
20
27,4
77
38,9
Kendilerine yönelik
ders almıyor
68
54,4
53
72,6
121
61,1
125
100,0
73
100,0
Toplam
%
198
100,0
Cerrahi tıp bilimlerinde kendisine yönelik ders uygulanan araştırma görevlisi sayısı dahili tıp bilimlerine
göre istatiksel olarak anlamlı ölçüde daha az olarak saptanmıştır. (p=0,011) (p<0,05)
Tablo 28. Dahiliye ve cerrahi tıp bilimlerine göre araştırma görevlilerinin kongreye katılma durumlarının
arasındaki farkın incelenmesi
Dahili
Cerrahi
Toplam
n
%
n
%
n
Kongreye katılanlar
62
49,6
53
72,6
115
58,1
Kongreye katılmayanlar
63
50,4
20
27,4
83
41,9
100,0
73
100,0
198
100,0
Toplam
125
%
Dahili tıp bilimleri araştırma görevlilerinden kongrelere katılanların sayısının cerrahi tıp bilimleri
araştırma görevlilerine göre istatiksel olarak anlamlı ölçüde daha az olduğu saptanmıştır. (p=0,002)
(p<0,05)
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 12
Tablo 29. Dahiliye ve cerrahi tıp bilimlerine göre araştırma görevlilerinin algılanan sağlık durumlarının
arasındaki farkın incelenmesi
Dahili
n
Toplam
Cerrahi
Toplam
%
n
%
n
%
İyi
85
68,0
40
54,8
125
63,2
Orta
28
22,4
25
34,2
53
26,7
Kötü
12
9,6
8
11,0
20
10,1
125
100,0
73
100,0
198
100,0
Dahiliye ve cerrahi tıp bilimlerine göre araştırma görevlilerinin algılanan sağlık durumlarının arasında
istatiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır. (p=0,14) (p>0,05)
4. TARTIŞMA
Tıp fakültesi dahili ve cerrahi tıp bilimleri bölümlerinde çalışan araştırma görevlilerinin mezuniyet
sonrası eğitimlerinin değerlendirilmesine yönelik yapılan bu çalışma fakültemizde ilk kez yapılan bir
çalışma olması ve koşulların iyileştirilebilmesine katkıda bulanabilecek olması açısından önem arz
etmektedir.
Çalışmamızın evreni 245 kişi olarak belirlenmiş ve bu kişilerin 198’ine ulaşılmıştır. Akpınar ve arkadaşları
2005 yılında Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yaptıkları araştırmada 300 kişiye ulaşılmayı
hedeflemiş ancak 130 kişiye ulaşabilmişlerdir3. Bu yönüyle bizim araştırmamıza katılım oranı çok daha iyi
durumdadır. Bu çalışmadaki katılım oranının yüksekliğini soru formunu uygulatan intern doktorların
eğitimleri süresince araştırma görevlileri ile kurdukları iletişim etkili olmuş olabilir.
Hastanemizdeki asistanların %10’u sağlık durumunun iyi olmadığını belirtiyor, İlhan ve arkadaşlarının,
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yaptığı araştırmada sağlık durumuna çok kötü ve kötü
diyenlerin oranı %16 bulunmuştur4. Kıyaslamaya göre asistanlarımızın hissedilen sağlığının nispeten iyi
olduğunu söyleyebiliriz.
Hastanemizdeki asistanların %34'ü yasal izinlerini kullanamamakta olup, Türk Tabipler Birliği Tıpta
Uzmanlık Eğitimi Raporu’na göre bu oran %48 olarak saptanmıştır2. Bu durum hastanemizde görev
yapmakta olan asistanlarımız için daha iyi gibi gözükse de; asistanlarımızın üçte birinin izin kullanamadığı
gözden kaçırılmamalıdır.
Araştırmamıza göre asistanlarımızın %75’i fiziksel kapasitelerinin üstünde çalıştığını düşünmektedir.
Türk Tabipleri Birliği Tıpta Uzmanlık Eğitimi Raporu’nda bu oran %66 2; İlhan ve arkadaşlarının yaptığı
araştırmaya göre %74’tür4. Bununla kıyaslandığında hastanemizde çalışan asistanların iş yükünün daha
fazla olduğu görülmektedir.
Asistan hekimlerin çalıştıkları bölümde çalışanlar arası ilişkiden memnuniyet oranı; TTB Raporu’nda
%672, Akpınar ve arkadaşlarının çalışmasında %81 olarak saptanmıştır3. Bizim çalışmamızda ise çok
memnun ve memnun olanlar %71olarak bulunmuştur.
Türk Psikiyatri Dergisi’nde yayımlanan Dikmetaş ve arkadaşlarının asistan hekimlerin mobbing ve
tükenmişlik düzeylerinin incelenmesi çalışmasına göre asistan hekimlerin mobbinge uğrama oranı %37
bulunmuştur8. Bizim yaptığımız araştırmada bu oran kaygı verici düzeyde %60 olarak saptanmıştır.
Mobbing hastanelerde yaygın olarak görülen ve sağlık çalışanları için tedbir alınmasını gerektiren
düzeyde ciddi bir mesleki sağlık ve güvenlik riski oluşturmaktadır.
2005 yılında Fırat Üniversitesi’nde yapılan çalışmaya göre; tıp fakültelerinde uzmanlık eğitimi alan
hekimlerin %68’i fiziksel ve cinsel şiddete maruz kalmıştır. Açık ve arkadaşlarının çalışmasına göre;
katılımcıların %67’si sözlü, %16’sı fiziksel, %3’ü ise cinsel şiddet veya tacize maruz kaldığını bildirmiştir7.
İlhan ve arkadaşlarının Gazi Üniversitesi’nde yaptıkları araştırmada, araştırma görevlisi doktorların
%60’u çalışma yaşamları boyunca iş yerinde şiddet ile karşılaştıklarını ifade etmişlerdir 4. Akpınar ve
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 13
arkadaşlarının çalışmasında fiziksel şiddete uğrayanlar %13 olarak bulunmuştur 3. Bizim yaptığımız
araştırmada ise; fiziksel şiddet %10 olarak bulunsa da sağlıkta şiddetin hiçbir türlüsü veya oranı kabul
edilebilir değildir.
İzmir Tabip Odası’nın çalışmasında, Adnan Menderes Üniversitesi Hastanesi asistanlarının %90’ı; Ege
Üniversitesi Hastanesi asistanlarının ise %99’u seminer saatinin uygulandığını belirtiyor 6. TTB'nin
araştırmasında bu oran Devlet Üniversiteleri, Eğitim Araştırma Hastaneleri ve Vakıf Hastaneleri’nde
sırasıyla %53, %55 ve %46 olarak saptanmıştır2. Bizim çalışmamızda seminer/literatür saati uygulanıyor
diyenler %72 oranında bulunmuştur. Araştırmamızda, araştırma görevlilerinin bölümlerinde kendilerine
yönelik ders durumu %61 oranında yapılmıyor olarak saptanmıştır. İzmir Tabip Odası’nın çalışmasında
ise bu oran Adnan Menderes Üniversitesi Hastanesi’nde %23; Ege Üniversitesi Hastanesi‘nde %41 olarak
bulunmuştur6.
Bizim çalışmamıza göre araştırma görevlilerinin %62’si herhangi bir araştırma ekibinde yer almamıştır.
İzmir Tabip Odası’nın çalışmasında ise bu oranlar Adnan Menderes Üniversitesi Hastanesi için %83; Ege
Üniversitesi Hastanesi için %75 olarak bulunmuştur6.
Anabilim Dalı ile ilgili kongrelere katılım oranı; Hıdıroğlu ve arkadaşlarının çalışmasında %475; Akpınar
ve arkadaşlarının çalışmasında %72 olarak bulunmuştur3. Bizim yaptığımız çalışmada %58 olarak
saptanmıştır. Hekimlerin kendi branşları ile ilgili alanlarda gelişen tıp bilimini ve teknolojisini yakından
takip etmelerini sağlaması yönüyle bilimsel kongrelere katılımı oldukça önemli olmasına rağmen
araştırma görevlilerimizin %42’sinin hiçbir kongreye katılmamış olması oldukça düşündürücüdür.
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
Asistan hekimlerin büyük çoğunluğu çalışma saatlerinin uzadığını, meslektaşlarından veya çalışma
arkadaşlarından psikolojik baskı gördüklerini, özlük haklarının yeterince teslim edilmediğini, bölüm içi
eğitimlerin gerektiği kadar yapılamadığını ve eğitim dışı işleri yapmak zorunda olduklarını belirtmişlerdir.
Bu kapsamda fakültemizde mezuniyet sonrası eğitim alan araştırma görevlilerinin yaşadıkları sorunların
çözümü için önerilerimiz:
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
Uzmanlık eğitimi verilen kurumlardaki olumsuz çalışma koşulları düzeltilmelidir.
Asistan hekimlerin uzun çalışma saatleri ve uzamış nöbetleri sınırlanmalıdır.
Asistan hekimlerin eğitim ile ilgili memnuniyetlerini artırıcı önlemler alınmalıdır.
Uzmanlık eğitimi verilen kurumlarda uzmanlık eğitiminin belirlenen standartlarda uygulanması
sağlanmalıdır.
Uzmanlık eğitimi verilen kurumlarda eğitimin öncelenmesini sağlayacak önlemler alınmalıdır.
Asistan hekimlerin eğitim dışı işlerde çalıştırılmaları önlenmelidir.
Asistan hekimlerin yasal izinlerini kullanabilmeleri sağlanmalıdır.
Asistan hekimlerin meslektaşlarından veya çalışma arkadaşlarından gördükleri psikolojik baskı
konusunda farkındalık yaratılmalı, gerekli durumlarda hangi merciye başvurabileceği konusunda
bilgilendirilmelidir.
Anabilim dallarınca asistan hekimlerin eğitimleriyle ilişkili kongrelere ve araştırmalara
katılımları daha çok teşvik edilmelidir.
6. KAYNAKÇA
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği. Resmi Gazete. Sayı : 28983
Tıpta Uzmanlık Eğitimi Raporu. Türk Tabipleri Birliği 2015.
Akpınar F, Borlu A, Şarlı ŞM ve ark. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde İhtisas Yapan Asistanların Yaşam Biçimleri
ve Karşılaştıkları Sorunlar. TAF Prev Med Bull 2008; 7(4):311-316
İlhan MN, Özkan S, Kurtçebe ZÖ, Aksakal FN. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde Çalışan Araştırma Görevlileri ve
Intörn Doktorlarda Şiddete Maruziyet ve Şiddetle İlişkili Etmenler. Toplum Hekimliği Bülteni. Cilt 28, Sayı 3, Eylül-Aralık 2009.
Hıdıroğlu S, Önsüz MF, Topuzoğlu A, Karavuş M. Öğretim üyesi, Uzman ve Asistan Doktorların Mesleki Gelişim Kavramına Bakış
Açılarının Değerlendirilmesi. Marmara Medical Journal 2010;23(3);360-368.
Gültekin BK, Söylemez A, Dereboy İF. Ege ve Adnan Menderes Tıp Fakültelerinde Uzmanlık Eğitimi Tıpta Uzmanlık Öğrencisi
Bakış Açısı İle. ADÜ Tıp Fakültesi Dergisi 2006; 7(2) : 17 – 21.
Açık Y, Deveci SE, Güneş G ve ark. Türkiye’de Tıp Fakültelerinde Uzmanlık Eğitimi Almakta Olan Hekimlerin Sözel, Fiziksel ve
Cinsel Şiddete Maruz Kalma Sıklığı. IX. Halk Sağlığı Günleri, Bildiri Özet Kitabı, 415, Ankara, 2005.
Dikmetaş E, Top M, Ergin G. Asistan Hekimlerin Tükenmişlik ve Mobbing Düzeylerinin İncelenmesi. Türk Psikiyatri Dergisi.
2011;22.
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 14
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK
SAĞLIĞI ANABİLİM DALI
İNTÖRN ARAŞTIRMALARI SERİSİ
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ (KOUTF)
MEZUNİYET ÖNCESİ TIP EĞİTİMİNİ DEĞERLENDİRME
RAPORU
2015 YILI HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI
MAYIS-HAZİRAN İNTERN GRUBU ARAŞTIRMASI
İnt.Dr.Mehmet Sina ZENGİN
İnt.Dr.Nurefşan YAMAN
İnt.Dr.Emre IŞIK
İnt.Dr.Ahmet Murat KAZAN
İnt.Dr.Alev AYDIN
İnt.Dr.Şeyma Büşra UÇMA
İnt.Dr.Mustafa UZUN
İnt.Dr.Cevat ÇELENK
İnt.Dr.Fethullah YILMAZ
İnt.Dr.Hasan CİNBAT
İnt.Dr.Sevil AYDOĞAN
İnt.Dr.Özge KÜMBETLİ
İnt.Dr.Sinan AKTÜRK
İnt.Dr.Cansu Selin KETENCİ
İnt.Dr.Melike DEMİR
İnt.Dr.Berna KATI
İnt.Dr.Tuba ÇITIRIK
İnt.Dr.Mehmet KARAGÜLLE
İnt.Dr.Zeynep DOĞAN
İnt.Dr.Sıddık Burak ÇİÇEK
İnt.Dr.İrem Dilara KÜRKÇÜOĞLU
İnt.Dr.Mehmet MENKEN
İnt.Dr.Büşra TEMİZ
İnt.Dr.Hatice YILMAZ
İnt.Dr.Elif DURDAĞI
İnt.Dr.Duygu MUHİDDİN
İnt.Dr.Nuray ÇOLAPKULU
İnt.Dr.Nebahat Zeynep GÖZAL
İnt.Dr.Selime KAHRAMAN
İnt.Dr.Feyza YEĞİN
İnt.Dr.Mesut YILMAZ
İnt.Dr.İbrahim Halil AKDEMİR
İnt.Dr.Sinan YAŞAROĞLU
İnt.Dr.Fatih KULA
İnt.Dr.Sefa KEŞAN
Danışmanlar: Dr. Bedriye İlkay Yatar , Dr. Utku Urgan
Doç. Dr. Çiğdem Çağlayan
HAZİRAN 2015 KOCAELİ
ÖZET
Günümüzde tıp eğitiminin amaç ve hedefleri konusunda belirgin ve net bir saptamanın bulunmadığı
gözlenmektedir.
Kesitsel tipte araştırmada, çalışmanın evrenini oluşturan 210 intörnün tamamına ulaşılması hedeflenmiş
ve %85.2’i(179) çalışmaya dahil olmuştur. 15-19 Haziran 2015 tarihlerinde yapılan araştırmada veri
toplama aracı olarak 2003 yılından itibaren intern gruplarına uygulanan standart anket formu ve yaş,
cinsiyet ve sosyoekonomik düzeyi sorgulayan form kullanılmıştır.
Genel hekimlik görüşleri, her ders için derse ayrılan zamanın ve içeriğinin yeterliliği, her staj için teorik ve
pratik eğitimlerin yeterliliği, bazı klinik girişim ve değerlendirmeleri yapabilme, koruyucu hekimlik
konularının yeterliliği, intörnlük dönemindeki stajların yeterliliği ve öneriler sorgulandı. SPSS 20.0 paket
programına veriler girilmiş ve tanımlayıcı analizler yapılmıştır.
Katılımcıların, yaş ortalaması 24,7 ve büyük çoğunluk (%73,7) il merkezi doğumludur. Hekim adayları
arasında meslek yaşamları ile ilgili beklentilerinin gerçekleşmesi konusunda umutsuz olanların oranı
%44,1 olarak bulunmuştur. %21,8’sının ise fikirleri eğitim süresince olumlu yönde değişmiştir. Pratik
uygulama yapmaktaki yeterliliklerine ilişkin verilen yanıtlar büyük değişkenlik göstermektedir. Kan
alma(%95,5), idrar sonrası takma (%92,7), enjeksiyon-pansuman yapma (%87,2) becerilerinde öğrenciler
kendilerini büyük oranda yeterli görmektedirler.
Fakülte yönetimi tarafından internün net görev tanımı yapılmalı; işlevi, sorumlulukları ve özlük hakları
tanımlanmalı. Tıp öğrencilerine tıp eğitiminin ömür boyu devam eden bir eğitim olduğu bilinci verilerek
kendi kendine eğitme yeteneği kazandırılmalıdır.
Anahtar
Sözcükler:
Tıp
Eğitimi,
tıp
öğrencileri,
Key Words: Medical education, medical students,
klinik
beceri,
entegre
eğitim
clinical skills, integrated education,
1.GİRİŞ
Günümüzde sağlık hizmetlerinin önemli bir kısmını oluşturan tıp fakülteleri ve eğitim programları dikkate
alındığında; tıp eğitiminin amaç ve hedefleri konusunda belirgin ve net bir saptamanın bulunmadığı
gözlenmektedir. Yaşam boyu süren tıp eğitiminin temeli, mezuniyet öncesi dönemde atılmaktadır. Bu
dönemde yapılan eğitimin titizlikle belirlenmesi, ulaşılabilir, ölçülebilir amaç ve hedefleri olması
gereklidir. Tıp eğiminin niteliğinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar 1980’lerin başından beri
yürütülmektedir ve bu çalışmalar hem ülkemizde hem de uluslararası platformda her ülkenin yetkili
kurumları aracılığıyla var olan eğitimi şekillendirmektedir.1
1.1.Konu Başlıkları
Konumuzu ele alırken önce tıp eğitimiyle ilgili genel bilgileri hatırlayıp sonrasında asıl konumuz olan
Türkiye’de tıp eğitimini örnekleriyle inceleyeceğiz. Başlıklarımız şu şekilde sıralanacak:

Tıp eğitiminin kısa tarihi

Dönemlerine göre tıp eğitimi

Modellerine göre tıp eğitimi

Dünyada tıp eğitimi

Türkiye’de tıp eğitimi

KOU tıp fakültesinde tıp eğitimi
1.1.1.Tıp Eğitimi Kısa Tarihi
Ortaçağın başlangıcında, hekimlik yaşlı ustaların yanında çıraklık yaparak öğrenilen bir işti. Bu ilk
öğrencilerin / çırakların bütün zamanı şifalı otları öğrenmekle geçerdi. Bu dönemler için, sistematik bir
eğitim sürecinden bahsedilemez. Hekimliğin meslek olarak tanımlandığı ilk yazılı kaynaklar M.Ö.
18.yüzyılda yazılan Hammurabi kanunlarıdır. Antik Mısır’da (M.Ö.12.yüzyıl) papirüslerde hekimlik
mesleğinin uygulanması ile ilgili kanunlar belirtilmiştir. Hekimler hastaya zarar vermesi haline göre değil
belirtilen yöntemlere uyup uymamasına göre cezalandırılması yöntemi izlenmiş bu da hekimlik
eğitiminde ilk ortak eğitim müfredatının oluşmasını sağlamıştır.2
Manas Destanı’nda anlatılanlara göre ilk çağ orta asya bozkırlarında şamanlar bir ücret almadan
obalarındaki insanların tedavisinden (şifalı otlar ve büyüler kullanılırdı.) sorumluydu. Obanın demircisi
ise cerrahlık işlerinden sorumluydu.2
Tarihte ilk tıp okulu Antik Yunan dünyasında M.Ö. 700 yılında Knidos' da açıldı. Hipokrat (M.Ö. 3.yy
Yunanistan) büyülü şifalı yöntemleri, batıl inançları reddederek gözlemlere ve akla dayalı olarak tıbbın bir
bilim dalı haline gelmesine önayak olmuş ve Kos Adası Hekimlik Okulu’nu kurmuştur. 2
Hindistan’da Manu Kanunları’nda; (M.Ö.2 yüzyıl) hekimlik ve cerrahlık iki ayrı zanaat olarak
değerlendirilmekte, yetki, sorumluluklar ve hata yaptıklarında ödenmesi gereken para cezaları
yazmaktadır.2
Eski Romalılar doktorları küçümser ve hekimliği yalnızca kölelere uygun bir meslek olarak görürlerdi. Bu
yüzden tıpla hiç ilgilenmediler ve aileden biri hastalandığı zaman ona bakması için evlerinde hekimlikten
anlayan bir köle bulundurmakla yetindiler. Hatta, eski yunan dünyasının ünlü tıp bilginleri bile İtalya'ya
gittiklerinde yeterince saygı görmezlerdi. Bunlardan biri de, Eskiçağ tıbbının Hipokrat' tan sonraki en
büyük ustası sayılan Galenos'tu. M.S 2. yüzyılda yaşayan Galenos Mısır'daki İskenderiye kentinde, o
dönemin en yetkin tıp okulunda eğitim gördükten sonra Roma'ya giderek İmparator Marcus Aurelius'un
saray doktorluğunu üstlendi. O çağda kadavraların (ölü insan vücutlarının) kesilerek incelenmesine
yasalar izin vermiyordu. Bu yüzden anatomi çalışmalarını hayvan ölüleri üzerinde yürütmek zorunda
kalan Galenos, bütün güçlüklere karşın, kasların ve damarların yapısına ilişkin çok değerli bilgiler edindi.2
Batı dünyasında akademi öncesi ilk tıp eğitimin 10.yüzyılın sonunda Salerno’da başladığı söylenebilir. O
yıllarda Arap tıbbı, batıdan çok daha ileri bir noktadaydı. Arapça metinlerin Avrupa dillerine çevrilmesiyle
Bologna ve Montpellier skolastik tıbbın yeşerdiği ilk ve önemli merkezler oldular. Tıp öğrencilerinin
standart yöntemlerle eğitim gördükleri ilk tıp okulları bunlardır. O dönemde tıp eğitimi tamamen dinin
etkisi ve kontrolü altındaydı. Cerrahlık, tıp eğitiminin dışında tutuluyordu, cerrahi işlemleri berberler
gerçekleştiriyordu.2
Rönesans, tıp eğitimine eleştirel akıl ve yaratıcılık getirdi. Postmortem diseksiyonların Galen’i kanıtlamak
için değil, düzeltmek için yapılması bu dönemde başladı. Tıbbi metinlerin daha düzgün yazılması ve
çevrilmesi bu dönemde yaygınlaştı. Metinlerin basılıp dağıtılabilmesi bilim insanları için fikirlerini çok
daha geniş coğrafyada ifade etme şansı yarattı, tıbbi bilgi alış-verişini kolaylaştırdı.2
16. ve 17. yüzyıl ise büyük biyoloji devrimlerinin gerçekleştiği dönemler oldu. Pedagoji anlamında bir ilk
olan Leyden tıp okulunda eğitim sadece kitaplara değil gözlemlere ve deneylere dayandırılmaya başlandı.2
Fransız devrimiyle insanlık tarihinde çok şey değişti. Bu büyük toplumsal devinim tıp eğitimi tarihini de
derinden etkiledi. Klasik üniversiteler, bu dönemde ağır baskılara uğradılar. Tam tersine akademik
olmayan merkezler ve bunların eğitim anlayışları desteklendi. Hastanede eğitim, bu yaklaşımların bir
sonucu olarak ortaya çıktı. Şehirlerde büyük hastanelerin kurulması, hastaların yatırılarak tedavi edilmesi
bu döneme rastlar. Tıp öğrencileri gerçek anlamda hastalar üzerinde eğitim görme fırsatını ilk defa bu
sayede buldular. “Klinikopatolojik eğitim yaklaşımı” bu dönemde geliştirildi. Cerrahinin tıp eğitimi
kapsamına girmesi yine bu dönemde sağlandı.1
19. yüzyıl tıp bilimi ve eğitimi için çok parlak bir dönemdir. Oxford ve Cambridge’in akademik tıp
merkezleri, yerlerini Londra ve Edinburgh’da tıp eğitimi yapılan ünlü hastanelere bıraktı. Modern
(bilimsel) tıbbın kökleri de bu döneme, Pierre Charles Alaxandre Louis’in tıp alanında istatistik bilimini
kullanmasına dayandırılır. Deneysel yöntemlerin ve istatistiğin modern bilimsel tıbbın vazgeçilmez
parçalarını oluşturması bu döneme rastlar. 19. yüzyıl ortalarında temel tıp eğitiminin fizyoloji, patoloji ve
bakteriyoloji laboratuvarlarında verilmesini kurumsallaştıran Alman tıp ekolü, tıp eğitimi tarihinde bir
dönüm noktası oluşturur. 19. yüzyıl, tıp eğiminde Avrupa’nın özellikle Alman ekolünün öne çıktığı, 20.
yüzyıl ise tıp eğitimini Amerika Birleşik Devletleri’nin şekillendirdiği dönemler olmuşlardır. 1
Türkiye’de Cumhuriyet öncesi dönemde ilk Tıp Okulu II. Mahmut zamanında 14 Mart 1827’de açılmıştır.
Bunu 1847’de Mekteb-i Tıbbiye-yi Şahane ismiyle açılan Askeri Tıp Okulu izlemiştir. 1909 yılında İstanbul
Tıp Fakültesi kurulmuştur.1
Cumhuriyet döneminde, 1945’te Ankara Ünivesitesi Tıp Fakültesi, 1955’te Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi,
1963’te Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1966’da Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1966’da Atatürk
Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1967’de İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve 1968’de Erciyes
Üniversitesi Tıp Fakültesi kurulmuştur.1
1.1.2.Dönemlerine Göre Tıp Eğitimi
Dönemlerine göre tıp eğitimi üç başlık altında değerlendirilebilir. Bunları sıralayacak olursak.1
1-Mezuniyet öncesi tıp eğitimi
2-Mezuniyet sonrası tıp eğitimi (uzmanlık eğitimi)
3-Sürekli tıp eğitimi
Biz bu başlıklardan birincisinden söz edeceğiz.
1.1.3.Modellerine Göre Tıp Eğitimi
Tıp eğitiminin modelleri üç temel sistem üzerine kurulmuştur. Bunlar:
Klasik eğitim: Disiplin temelli eğitimdir. Temel ve klinik bilimler arasında kesin ayrım yapılır. Bilginin
temel kaynağı eğiticidir. Bunun olumlu tarafı eğiticilerin tecrübelerinden direk olarak faydalanılabilir.
Planlaması ve uygulaması pratiktir. Öğrencinin neyi öğreneceğine eğitici kendisi karar verir. Öğrencilere
büyük gruplar halinde eğitim verilir. Temel bilimler ilk 2 yılda, klinik bilimler son 3 yılda okutulur.
Dezavantajları; eğiticiler dersleri çoğu kez birbirlerinden habersiz hazırlar ve bu durum tekrarlara sebep
olabilir. Öğrencilerle eğitim verenler birebir ilişki kuramadığı için çoğu kez öğrencilerin akıllarındaki
sorular cevapsız kalır.2
Entegre eğitim: Sistem/organ temelli eğitimdir. Konular ilgili bütün bilim dallarının katkısı ile birlikte
hazırlanıp sunulur. Bütüncül tıp yaklaşımı esas alınır. Temel bilimler ile klinik bilimler birlikte öğretilir.
Yatay entegrasyon farklı bilim dalları arasında etkin işbirliği ve iletişim sağlamayı amaçlar. Dikey
entegrasyon temel bilimler ile klinik bilimleri ilişkilendirir. Klinik bilgi temel bilimlerin konularında
düşünmeyi güçlendirmek, yapılandırmak ve genişletmek için kullanılır. Öğrencilerin hasta ile daha erken
yıllarda tanışmaları hedeflenir. İçerik merkezli yaklaşım esastır.1
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015
Sayfa 4
Bilim dalı esaslı müfredata kıyasla, daha az öğretim üyesi merkezlidir. Öğrenci değerlendirmede yazılı,
ancak disiplinler arası sınavlar, bazen de çoktan seçmeli sınavlar yapılır.2
Aktif eğitim:

Probleme dayalı eğitim

Yeterliğe dayalı eğitim

Topluma dayalı /yönelimli eğitim

Çıktıya dayalı eğitim

Kavrama dayalı eğitim
Öğrenciler serbest ya da bir eğitim yönlendiricisi eşliğinde grup çalışmaları yaparlar. Öğretim üyeleri
eğitim yönlendiricisi işlevini üstlenir. O konuda uzman olmasına gerek yoktur. Öğrenciler sadece
akademik yeteneklerine göre seçilmez. Grup çalışmaları benimsenir. Klinik deneyimler erken yıllarda
kazandırılır. Matriks organizasyon esas alınır. Öğretim üyesi/öğrenci oranı yüksektir. Problemleri hemen
tüm öğretim üyelerini kapsayan müfredat komitesi seçer ve oluşturur. Kendi kendine öğrenmeyi esas alır.
Temel bilimler klinik problemleri çözme uğraşının sonucu olarak öğrenilir. Müfredat yapısında bütüncül
tıp yaklaşımı benimsenir. 1
Tablo-1 UÇEP 2002 ve 2014 Eğitim yaklaşımı ve eğitimin ana dayanakları, değişim yönü ve gerekçeleri
Ulusal ÇEP 2002
Ulusal ÇEP 2014
Değişim yönü ve gerekçesi
A. Eğitim yaklaşımı ve eğitimin ana dayanakları
Temel bileşenleri:
Temel bileşenleri:
1. Mezuniyet öncesi tıp
eğitimin amaç ve hedefleri
1. Mezuniyet öncesi tıp
2. Hastalık / Durum
Semptom Listesi
/
eğitimin amacı ve
yeterlikler çerçevesi
ulusal
3. Beceri Listesi
2. Semptomlar
Listesi
/Durumlar
4. Tutum ve Davranış
3. Çekirdek Hastalıklar /
Hedefleri
Klinik Problemler Listesi
4.Temel
Hekimlik
Uygulamaları Listesi
Temel ve klinik bilimlerin eğitim
içeriklerine (konular, ders başlıkları)
dayalı yaklaşım ve öğrenim hedeflerini
bilgi, beceri ve tutum hedefleri şeklinde
ayıran parçalı yaklaşım yerine eğitim
çıktılarına dayalı daha bütüncül bir
yaklaşım belirlendi.
Bu doğrultuda;
a. Hastalık / Durum / Semptom Listesi ile
Beceri Listesi farklı bir çerçevede
yeniden sistematize edildi.
b. Ulusal ÇEP-2002’deki Tutum ve
Davranış
Hedefleri,
profesyonelliğe
yönelik yeterlikler çerçevesinde ele
alındı.
A. Eğitim yaklaşımı ve eğitimin ana dayanakları
Mezuniyet öncesi tıp
Mezuniyet öncesi tıp
eğitimin amaç ve hedefleri:
eğitiminin amacı ve ulusal
Bilgi hedefleri, devinimsel
beceriler ve mesleki tutumlar
yeterlikler çerçevesi
Eğitim çıktılarına dayalı yaklaşım
çerçevesinde, bilgi, beceri ve tutum
hedefleri gibi parçalı bir yaklaşım yerine
daha
bütüncül
bir
yaklaşım
benimsenerek sırasıyla;
a.Ulusal yeterlikler çerçevesinin
b.Fakülte eğitim çıktılarının / mezuniyet
yeterliklerinin
c.Fakülte eğitim programları çıktılarının
belirlenmesi şeklinde bir yol benimsendi.
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015
Sayfa 5
Eğitim içeriğin belirlenmesi sırasında temel alınacak ana listeler
1. Hastalıklar /Durumlar
/Semptomlar Listesi
1.Ulusal yeterlikler çerçevesi
/ Fakülte Eğitim Çıktıları
2. Beceri Listesi
2. Semptomlar
Listesi
/Durumlar
3. Çekirdek Hastalıklar /
Klinik Problemler Listesi
4.
Temel
Hekimlik
Uygulamaları Listesi
Beceri
Listesinin
başlıkları:
alt
(a)Uygulamalı beceriler,
(b) Entelektüel beceriler,
(c) İletişim Becerileri
(d)Bilgi ye erişim becerileri
Temel Hekimlik Uygulamaları
Listesinin alt başlıkları:
(a) Genel ve soruna yönelik
öykü alma
(b) Genel ve soruna yönelik
fizik muayene,
(c) Kayıt tutma, raporlama ve
bildirim,
(d) Laboratuvar testleri ve
ilgili diğer işlemler,
(e) Girişimsel ve
olmayan
uygulamaları ve (f)
hekimlik, toplum
uygulamaları
girişimsel
hekimlik
Koruyucu
hekimliği
Ulusal ÇEP-2002’de tek liste altında
sıralanan semptom, durum ve hastalıklar
Ulusal ÇEP-2014’de iki farklı liste halinde
sunuldu:
1. Semptomlar / Durumlar Listesi:
Hekimin ilk karşılaşma durumları.
2. Çekirdek Hastalıklar / Klinik
Problemler Listesi: Hekimin kendisine
gelen
semptomu
veya
durumu
değerlendirdikten sonra tanımladığı
hastalıklar veya klinik problemler
sonrasında semptomlar / durumlar ile
hastalıklar
/
klinik
problemler
eşleştirilerek
fakültelerin
eğitim
içerikleri ve yöntemlerini belirleme
aşamasında kullanacakları bir çerçeve
sunuldu. Öğrenme düzeyleri yeniden
düzenlendi: Ulusal ÇEP-2002’deki “B”
(bilgi düzeyi) ÖnT (ön Tanı) ile
değiştirildi, “İ” (İzlem) yeni bir kod
olarak tanımlandı
Ulusal ÇEP-2002’teki beceri listesi,
yeterliklere dayalı eğitim yaklaşımı
çerçevesinde ele alınarak yeniden
düzenlendi.
Entelektüel
beceriler,
iletişim becerileri ve bilgiye erişim
becerilerinin yeterlikler başlığı altında
ele alınması benimsendi.
Ulusal
ÇEP-2014’de
tıp
fakültesi
mezunun sağlık bakımı sürecinde
uygulaması gereken temel hekimlik
uygulamaları 5 alt başlık altında
toplandı. Hekimlik uygulamaları için dört
öğrenme düzeyi tanımlanarak her bir
uygulama düzeylendirildi.
Eğitim içeriği ve yöntemleri
Ulusal ÇEP-2014’te teorik ve uygulamalı eğitim içeriklerinin belirlenmesi ve entegre bir şekilde
düzenlenmesi, öğrenme ve değerlendirme yöntemlerinin seçimi, Fakülte ÇEP’ lerinin hazırlanması ve
klinik öncesi ve klinik dönem eğitim programlarının geliştirilmesi sürecinde tıp fakültelerine destek
sağlamak amacıyla genel bir çerçeve sunuldu.
Günümüz Türkiye'sinde sayısı her gün artan tıp fakülteleri, çoğunlukla entegre tıp eğitimi sistemini, bir
bölümü ise klasik tıp eğitimi sistemini uygulamaktadır. Bazı tıp fakültelerinde (Dokuz Eylül Üniversitesi ve
Ankara Üniversitesi Tıp Fakülteleri) probleme dayalı tıp eğitimi sistemi uygulanmaya başlanmıştır.1
1.1.4.Dünyada Tıp Eğitimi
Tıp eğitimi konusunda en önemli belgelerden biri olan Edinburgh Bildirgesi” tıp eğitiminin amacını “Tüm
insanların sağlık düzeylerini yükseltecek hekim yetiştirmek” olarak açıklamaktadır. 1988 yılında
yayınlanan bildirgede tıp eğitimi ile ilgili reform yapılması önerilen ana konu başlıkları şunlardır: Tıp
eğitimi için uygun eğitim ortamının sağlanması, ulusal sağlık gereksinimlerine uygun müfredat
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015
Sayfa 6
hazırlanması, hastalıkları önleyici ve sağlığı geliştirmeye yönelik çalışmaların vurgulanması, yaşam boyu
aktif eğitim, yeterliğe dayalı eğitim, eğiticilerin eğitimi, temel tıp ve klinik uygulamaların entegrasyonu, tıp
eğitimi ile sağlık hizmetleri arasında eşgüdümün sağlanması, multidisipliner eğitim ve sürekli tıp
eğitimidir. Hekimlerin dikkatli bir dinleyici, gözlemci ve duyarlı bir iletişimci ve etkin bir klinisyen olarak
yetişmeleri beklenmektedir.¹
Yine Edinburgh da 1993 yılında yapılan Dünya Tıp Eğitimi Zirvesinde;22 eylem önerisi sunulmuştur.
Edinburgh Bildirgesi temel alınarak daha geniş kapsamlı bir öneri paketi sıralanmıştır ve 4 ana başlık
altında toplanmıştır. Bunlar: Tıp eğitiminde uygulama ve politikalar, eğitimsel yanıt, tıp eğitiminin
sürekliliği ve öğrenimde birlikteliktir.²
1.1.5.Türkiye’de Tıp Eğitimi
Dünyadaki gelişmelere paralel olarak son yıllarda ülkemizde de tıp fakültelerindeki eğitim kalitesinin
artırılması için önemli girişimler başlatılmıştır. Bu konuda yapılmış en önemli çalışmalardan biride; TıpSağlık Bilimleri Eğitim Konseyince 2 Şubat 2002’de Çukurova Üniversitesi’nde yapılan toplantıda oybirliği
ile kabul edilmiş ve 1 Ocak 2003’te yürürlüğe girmiş olan Tıp Fakülteleri Ulusal Çekirdek Eğitim Programı
(UÇEP)’dir .¹
Tıp fakültelerinin mezuniyet öncesi eğitimindeki amaç ve hedeflerinin saptanması, ulusal gereksinimle
uyumlu Çekirdek Eğitim Programının (ÇEP) geliştirilmesi ve tüm tıp fakültelerindeki müfredat
programının ÇEP ile uyumlu hale getirilmesi için çalışılmaktadır. Mezuniyet öncesi Ulusal ÇEP, ülkemizde
uygulanması gereken mezuniyet öncesi tıp eğitiminin, ulusal ölçekte ana hatlarını çizen ve temel
dayanaklarını sıralayan çerçeve programdır. Ülkemizdeki tıp fakültelerinin eğitim programlarının
oluşturulması veya iyileştirilmesinde kullanılacakları ana çerçeveyi sunan, eğitim içeriklerinin
belirlenmesinde, eğitim strateji ve yöntemlerinin seçiminde tıp fakültelerine yol gösterme amacını taşıyan
bu program, geniş bir katılımla hazırlanmış, hazırlık sürecinde paydaş görüşlerine yer verilmiş ve düzenli
aralıklarla güncellenmesi planlanmış ulusal bir belgedir. Ulusal ÇEP ‐2014 ’ün dört temel bileşeni:
1. Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimin Amacı ve Ulusal Yeterlikler Çerçevesi
2. Semptomlar ve Durumlar Listesi
3. Çekirdek Hastalıklar / Klinik Problemler Listesi
4. Temel Hekimlik Uygulamaları Listesi ³
Ulusal çekirdek eğitim programı başlıca üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde ‘Hastalık-Durum
Semptom Listesi’ verilerek, soruna ilişkin öğrencilere kazandırılması gereken bilginin derecesi
belirtilmektedir. Raporun ikinci bölümünde öğrencilere kazandırılması gereken ‘Beceriler’ listelenmiştir.
Üçüncü bölümde ise iyi hekimlik uygulamaları için öğrencilere kazandırılması gereken ‘Tutum Ve
Davranışlar' listelenmiştir. Rapor, bugünkü sağlık gerçeklerine göre hazırlanmış öneriler olup, tıptaki
gelişmelere ve Türkiye'nin sağlık gereksinimlerine göre en geç 4 yılda bir gözden geçirilerek geliştirilmesi
planlanmıştır.⁴
Ülkemizde Türk Tabipleri Birliği mezuniyet öncesi tıp eğitiminin niteliğini artıracak çalışmalara önem
verip yetkili kurullarınca katılım sağlamaktadır. TTB hekimlerin mesleki yeterliliğinin devamı ve
eğitimlerini çeşitli şekilde izler. Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitiminin meslek uygulamasındaki önemini göz
önüne alarak yıllardan beri her platformda, tıp eğitimini nitelik ve nicelik yönünden irdeleyip görüşünü
dile getirmekte, daha iyiye gitmesi için kamuoyu oluşturmaya çalışmaktadır. Türk Tabipleri Birliği toplum
sağlığını önceleyen bir eğitim programı ile öğrenenlerin merkezde olduğu altyapı sorunlarının en aza
indirildiği, eğiticilerin özlük haklarının geliştirildiği bilimsel özerk bir üniversite içerisinde tıp fakültesi
yapısı için çalışmalara katılmaktadır. TTB tıp fakültesi öğrencilerine TÖK aracılığıyla ulaşmaktadır ve
hazırlamış oldukları Tıp Öğrencileri Kolu İç Tüzüğü gereğince “Sağlığın herkese eşit ve ücretsiz sunulması
gereken bir hak olduğu gerçeğini esas almak” düşüncesini eğitim sürecinin temel taşı olarak oturtmaya
çalışmaktadır. Ayrıca yapmış olduğu yayınlarla ve en son 2010 yılında yedincisi yayınlanmış olan
Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Raporu ile ülkemizde tıp eğitimini her noktada irdeleyen ve çözüm önerileri
sunan önemli bir kurum olmuştur.⁵
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de tıp eğitimi standardize edilmeye çalışılmaktadır. Bu amaçla
kurulmuş olan Ulusal Tıp Eğitimi Akreditasyon Kurumu (UTEAK) akredite olmak isteyen tıp fakülteleri
için fakülte tarafından “mutlak” karşılanması gereken temel standartlar ile eğitim programının niteliğini
geliştirmeye yönelik, fakülte tarafından karşılanması durumunda yüksek nitelik göstergesi olan gelişim
standartları belirlemiştir. UTEAK “Tıp fakülteleri eğitim programlarında, öğrencilerin mezuniyet
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015
Sayfa 7
aşamasında sahip olması gereken yetkinlikleri tanımlamalı ve eğitim programında yer vermelidir” der ve
ilave eder: “Bu yetkinlikler şu alanları kapsamalıdır:
1)Temel ve klinik bilgi, beceriler
2)Davranış ve sosyal bilimler, tıpta insan bilimleri, adli tıp, toplumsal ve etik öğeler
3)Genel hekimlik becerileri (analitik, eleştirel düşünme, klinik sorgulama-akıl yürütme, problem çözme,
bilgiye ulaşma ve kullanma, yaşam boyu öğrenme, iletişim, ekip çalışması vb). Bu yetkinlikler listesi,
mezuniyet öncesi eğitime ayrılan süreye uygun ölçüde, hekimliğin tüm yönlerini kapsamalı; temel ve
klinik bilimler ile ilgili bilgi ve beceriler yanı sıra hekime yakışır tutum ve davranışın kazandırılması için
davranış bilimleri, sosyal bilimler ve insani bilimlerden de yararlanılmalıdır.”⁶
Tüm dünyada ve ülkemizde tıp eğitiminde esas olarak alınan bu öneriler, tam anlamıyla uygulanmaya
başladığında; Dr. Nusret Fişek’in; “Tüm kişilerin sağlık düzeyini yükseltme, iş verimini arttırma,
hastalıklardan korunma, hastalıkları tedavi etme veya hastalığın gidişini yavaşlatarak hayatı uzatma,
hastalık veya kaza sonucu sakat kalanları ise işe alıştırmak için bilgi üretme ve bu bilgileri uygulamalıdır.”6
diyerek önemini vurguladığı koruyucu hekimliği esas alan hekimler yetişecektir.
1.1.6.KOÜ Tıp Fakültesinde Tıp Eğitimi
Fakültemizde; 128 profesör, 73 doçent, 38 yardımcı doçent, 3 uzman, 2 öğretim görevlisi bulunmaktadır.
Fakültemizde temel olarak eğitici merkezli, sistem temelli, karma eğitim modeli uygulanmaktadır. Bunun
yanı sıra değişik eğitim yöntemlerinden yararlanılmaktadır. Birinci, üçüncü ve altıncı sınıflarda toplum
sağlığı ile ilgili teorik ve uygulamalı derslerle toplum temelli eğitim yaklaşımından örnekler, programda
yer almaktadır. Stajlarda teorik dersler ve hasta başı eğitim uygulaması temel alınmaktadır. Birinci sınıfta
ilk beş gün, altıncı sınıfta ilk gün uyum programı yer almaktadır. Üçüncü sınıfta yer alan ‘toplum sağlığı
ders kurulu’nda toplumda sık karşılaşılan hastalıklardan korunma ve tedavi konusunda farklı klinik
dalların katkısı sağlanmaktadır. Klinik Farmakoloji kursu sırasında simule hasta uygulaması yer
almaktadır.
Düzenlenen öğrenci kongresi programındaki bilimsel oturumlarla belli sayıda öğrencinin teorik ve
uygulamalı eğitiminde yararlı, kısmen öğrenci merkezli bir uygulama yapılmaktadır. Son sekiz yıldır
“Hekimliğe Hazırlık Programı” başlığı altında dikey bir programa yer verilmektedir. Birinci sınıfta ilk
dönem boyunca haftada yarım gün olarak bir öğretim üyesi danışmanlığında “toplumsal duyarlılık ve
öğrenci araştırması” programda yer almaktadır. On iki yıldır geliştirilerek yapılan bu uygulama öğrenci
merkezli eğitim yöntemiyle araştırma, veri elde etme, yorumlama, sunum becerisi, ekip çalışma becerisi
kazandırmayı hedeflemektedir. Son sekiz yıldır dönem 1, 2 ve 3 programı içinde ikişer kez öğrenci
merkezli öğrenim (PDÖ) uygulamalarına yer verilmektedir. Klinik Beceri Laboratuvarı programında ilk üç
yılda ders kurullarına dağılmış küçük grup uygulamalarıyla temel mesleki becerilerin kazandırılması
hedeflenmektedir.
Amacı öğrencilere genel fizik muayene becerilerini kazandırmak olan, Fizik Muayene Stajı eğitim
sisteminin bir parçasını oluşturmaktadır. Bu sayede Dönem 4 öğrencileri dönem başında genel fizik
muayene becerilerini alarak stajlarında hastalarının fizik muayenelerini yapabilecek bilgi ve beceriye
sahip olacak, dönem boyunca gidecekleri stajlarda da ileri muayene becerilerini tamamlayacaklardır.
Staj gruplarındaki öğrencilerden ve öğretim üyelerinden gelen geri bildirimler değerlendirilerek bu yıldan
itibaren üçüncü sınıfta ders kurullarında ilgili organ ve sistemlerin muayenesini yapmak üzere küçük grup
çalışmaları programa yerleştirilmiştir.
Birinci dönem Sosyal Tıp Ders Kurulu’nda gerçekleştirilen birinci basamak sağlık kuruluşları, okul ve semt
ziyaretleri, üçüncü sınıfta gerçekleştirilen birinci ve ikinci basamak sağlık kuruluşu ziyareti, altıncı sınıfta
iki aylık halk sağlığı stajı topluma dayalı eğitim modeline yönelik uygulamalardır (KOÜTF 2015).
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015
Sayfa 8
Tablo-2 Dönemlere göre KOÜ Tıp fakültesi eğitim programında kullanılan yöntemler
Dönem 1
Dönem 2
Dönem 3
Dönem 4
Dönem 5
Dönem 6
Kuramsal
dersler
(%70)
Kuramsal
dersler
(%70)
Kuramsal
dersler (%80)
Kuramsal
dersler
(%60)
Kuramsal
dersler
(%60)
Hasta sorumluluğu
(%30)
Laboratuar
uygulaması
(%13)
Laboratuar
uygulaması
(%15)
Hasta
başı
eğitim (%20)
Hasta
başı
eğitim (%20)
Probleme
dayalı
uygulamalar
(%5)
Probleme
dayalı
uygulamalar
(%5)
Klinik
uygulama
(%15)
Klinik
uygulama
(%20)
Klinik beceri
laboratuarı
(%5)
Klinik beceri
laboratuarı
(%5)
Öğrenci
araştırması
(%5)
Klinik
korelasyon
(%5)
Sosyal Tıp
uygulaması
(%2)
Laboratuar
uygulaması
(%10)
Probleme
dayalı
uygulamalar
(%5)
Kliniğe
hazırlık (Öykü
alma
ve
muayene
becerisi) (%2)
Seçmeli
(%5)
staj
Toplum Sağlığı
uygulaması
(%3)
Klinik
(%30)
görevler
Poliklinik
uygulaması (%10)
Nöbetler (%10)
Halk Sağlığı
(%13)
stajı
Konseylerde
olgu
tartışması (%5)
Klinik Farmakoloji
Kursu (%2) (Öğrenci
merkezli eğitim ve
simule
hasta
uygulaması)
Tablo-3 KOÜ Tıp yıllara göre öğrenci sayılarının dağılımı
2.AMAÇ
Bu araştırmanın amacı, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi son sınıf öğrencilerinin aldıkları tıp eğitimi ile
ilgili görüşlerini alarak, öğrencilerin algısı üzerinden tıp eğitiminin durumunu saptamaktır.
3.GEREÇ VE YÖNTEM
3.1.Araştırma Yeri
Araştırma Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapılmıştır.
3.2.Araştırma Evreni
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi 2014-2015 yılı Dönem VI öğrencileri araştırma evrenini
oluşturmaktadır. Araştırma kapsamında 210 intern doktor yer almaktadır. Araştırmaya 179 kişi
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015
Sayfa 9
katılmıştır. Araştırmanın kapsayıcılığı %85.2’dir. Araştırmaya katılmayan 31 kişi ( %14,8) reddeden veya
ulaşılamayan kişilerdir.
3.3.Araştırma Örneklemi
Evrendeki tüm kişilere ulaşılması hedeflenmiş, örnek seçilmemiştir. İntörnlük dönemindeki tüm
öğrencilere uygulanmıştır.
3.4.Araştırmanın Tipi
Kesitsel araştırma.
3.5.Ölçüm Araçları
Veri toplama aracı olarak 2003’ten itibaren intern gruplarına uygulanan standart anket formudur.
Genel özellikler: yaş, cinsiyet ve sosyoekonomik düzey sorgulandı.
3.6.Değişkenler






Genel hekimlik görüşleri
Her ders için derse ayrılan zamanın ve içeriğinin yeterliliği
Her staj için teorik ve pratik eğitimlerin yeterliliği
Bazı klinik girişim ve değerlendirmeleri yapabilme
Koruyucu hekimlik konularının yeterliliği
İntörnlük dönemindeki stajların yeterliliği ve öneriler sorgulandı.
3.7.Araştırmanın Uygulanması
Araştırma 15-19 Haziran 2015 tarihlerinde, Mayıs-Haziran Halk Sağlığı Staj Grubu İntörn Doktorları
tarafından yapılmıştır.
Araştırma dahilinde tüm intörn doktorlara hazırlanmış olan anket dağıtılmıştır. Anketi kişiler kendileri
doldurmuştur. Seçmeli vb. stajlar nedeniyle uzakta olan öğrencilere e-posta yoluyla ulaştırılarak
uygulanmıştır.
3.8.Araştırmanın Analizi
SPSS 20.0 paket programına veriler girildi ve tanımlayıcı analizler yapıldı.
3.9.Araştırmanın Kısıtlılıkları
Araştırma soruları geçmişe dönük olduğu için bazı bilgilerin hatırlanmasında zorluklar yaşanabilir.
Anket uzun olduğu için katılımcılar doldurmak istemeyebilir ve anketi sonuna kadar aynı özenle
doldurmayabilir.
Ardı ardına benzer sorular olduğu için kişiler şartlanarak benzer cevapları verebilir.
Bu çalışma, Mayıs-Haziran 2015 Halk Sağlığı stajı grubu tarafından Halk Sağlığı Anabilim Dalı’ndan bir
öğretim üyesinin danışmanlığında, 15-29 Haziran 2015 tarihleri arasında yürütülmüştür.
3.10. Kocaeli Üniversitesi’nin Tanıtımı
Üniversite, 3 Temmuz 1992 tarihi ve 3837 sayılı Kanun ile Kocaeli Üniversitesi adını almıştır. Kocaeli
Üniversitesi Tıp Fakültesi 1992-2005 yılları arasında Derince Sopalı Çiftliği’nde eğitim vermiş olup, 2005
yılında Umuttepe yerleşkesine geçilmiştir. Tıp Fakültesi kapsamında 125 Profesör, 70 Doçent, 42 Yardımcı
Doçent ve 3 Uzman öğretim görevlisi vardır. Kocaeli Tıp Fakültesi’nde entegre eğitim sistemi
uygulanmaktadır.
4.BULGULAR
Katılımcıların yaş ortalaması 24,7 ± 1,1’dir. Tıp fakültesi öğrencilerinin çoğu 24 yaşında mezun
olmaktadır. Araştırmaya katılanlarda erkek sıklığı daha fazladır. Katılımcıların büyük çoğunluğu il merkezi
doğumludur. (Tablo-4).
Tıp fakültesi öğrencilerinin babalarının çoğu (%40,8) üniversite mezunu iken, annelerinde bu oran daha
düşüktür (%17,9,). Annelerin büyük çoğunluğu ev kadınıdır (%79,9). Başkasının işinde çalışanların oranı
%55,3’le en yüksektir. (Tablo-5).
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015
Sayfa 10
Tablo-4 Katılımcıların Sosyodemografik Özellikleri
Özellik (n=179)
Sayı
%
23
3
1,7
24
101
56,4
25
42
23,5
26 ve Üstü
33
18,4
Erkek
99
55,3
Kadın
80
44,7
İl
132
73,7
İlçe
28
15,6
Köy
19
10,6
Yaş (Yıl)
Cinsiyet
Doğum Yeri
Tablo-5 Katılımcıları Sosyoekonomik Özellikleri
Sayı
Yüzde
İlkokul ve Altı
51
28,5
Ortaokul
26
14,5
Lise
28
15,6
Üniversite
73
40,8
Diğer
1
0,6
Başkasının İşinde Çalışıyor
99
55,3
Kendi Hesabına Çalışıyor
25
14,0
Yanında Başkasını Çalıştırıyor
37
20,7
Tarım İşiyle Uğraşıyor
9
5,0
Çalışmıyor-emekli
9
5,0
İlkokul ve Altı
95
52,1
Ortaokul
11
6,1
Lise
39
21,8
Üniversite
32
17,9
Diğer
2
1,1
Ev Kadını
143
80,9
Diğer
34
19,1
Babanın Öğrenim Durumu (n=179)
Aile Reisinin İşteki Konumu (n=179)
Annenin Öğrenim Durumu (n=179)
Annenin İşi (n=179)
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015
Sayfa 11
Hekim adayları arasında meslek yaşamları ile ilgili beklentilerinin gerçekleşmesi konusunda umutsuz
olanların oranı %44,1 olarak bulunmuştur. Altı (%3,4) kişinin ise geleceğe yönelik hiçbir beklentisi
bulunmamaktadır. Hekimlerimizin bu kadar umutsuz olmalarının nedenleri kişilerin gelecekleri
hakkındaki belirsizlik, uzmanlık kaygısı, sürekli değişen sağlık politikaları, hekim ücretleri arasındaki
farklılıklar ve pratisyen hekim olarak hizmet sunmada meydana gelen daralma olabilir (Tablo-6).
Tablo-6 Meslek yaşamları ile ilgili beklentilerinin
gerçekleşmesine dönük umutları (n=179)
Sayı
Yüzde
Umutluyum
20
11,2
Kısmen Umutluyum
74
41,3
Umutlu Değilim
79
44,1
Hiçbir Beklentim Yok
6
3,4
Toplam
179
100,0
Hekim adayları arasında hekimlik mesleği insanlara yararlı olmak için seçenlerin oranı %64,2 ile en
yüksek bulunmuştur. Prestiji yüksek bir meslek olduğu için hekimliği seçenlerin oranı ise %50,2’dır.
Ayrıca para için hekimlik mesleğini seçenlerin oranı ise %31,2’tir. Aileleri istediği için hekimlik mesleğini
seçenlerin oranı ise % 35,1dür.
Tablo-7 Hekimliği seçme nedenleri* (n=179)
Sayı
Yüzde
İnsanlara yararlı olmak
115
64,2
Prestij için
90
50,2
Para için
56
31,2
Aileleri istediği için
63
35,1
Diğer
17
9,4
*Bu soruya birden fazla yanıt verildi.
Araştırmaya katılanların %59,2 gibi çok büyük bir bölümünün 6 yıllık tıp eğitimi sonucunda görüşler
olumsuz yönde değişmiştir. Bu oranın yüksekliğinin nedeni: eğitime başlarken kendi gözlemleri
neticesinde oluşan; yüksek prestij ve gelir beklentisinin gerçekle bağdaşmadığının fark edilmesi olabilir.
Eğitim süresince karşı karşıya kaldıkları ders yükü, eğitim problemleri ve mezuniyet sonrası sistemin
getirdiği sorunlar (ekonomik sorunlar, malpraktis, mecburi hizmet) hekimlik mesleği hakkındaki düşünce
değişimlerinin diğer nedenleri olabilir.
Katılımcıların %19’u ise hekimlik mesleği hakkındaki düşüncelerinde hiçbir değişiklik olmamıştır.
%21,8’sının ise fikirleri eğitim süresince olumlu yönde değişmiştir (Tablo-8).
Tablo-8 Katılımcıların altı yıllık eğitim sonrasında hekimlik mesleği hakkındaki
düşüncelerinde meydana gelen değişiklikler (n=179)
Hekimlik mesleği hakkındaki düşüncesi
Sayı
Yüzde
Olumsuz yönde değişti
106
59,2
Değişmedi
34
19,0
Olumlu yönde değişti
39
21,8
Toplam
179
100,0
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015
Sayfa 12
Katılımcıların %26,8’si tekrar hekimlik mesleğini seçmek konusunda olumsuz görüş bildirmişken
katılımcıların %48’ü olumlu görüş bildirmişlerdir. Bu da bize hekimlik mesleğinin tüm olumsuz
düşüncelere rağmen insanlara yararlı olmak ve prestij için tercih edildiğini göstermektedir (Tablo-9).
TABLO-9 Katılımcıların tekrar hekimlik mesleğini seçip
seçmeyeceklerine ilişkin düşünceleri (n=179)
Sayı
Yüzde
Evet
86
48,0
Belki
45
25,0
Hayır
48
26,8
Toplam
179
100,0
Araştırmaya katılan öğrencilerin 86’sı öğretim üyelerinin bilgi aktarımını sorunlu bir alan olarak
tanımlamıştır ve %48’i öğretim üyelerinin kesinlikle eğitim almaları gerektiğini düşünmektedir.
TABLO-10 Katılımcıların öğretim üyelerinin eğitici eğitimi almalarına
ilişkin düşünceleri (n=179)
Sayı
Yüzde
Evet, Kesinlikle
120
67.0
Evet, Kısmen
48
26,8
Hayır, Yeterliler
11
6,2
Toplam
179
100,0
Tablo-11’de ilk göze çarpan tüm alanlarda mezuniyet sonrası beklenen işlevlere uygunluk açısından
verilen teorik eğitimin daha fazla yeterli görülmesidir. Ayrıca uygulamalı eğitimin yeterliliği konusunda
katılımcılar olması gerektiği düzeyin pratik yoğunluklarının yeniden düzenlenmesinin elzem bir ihtiyaç
olduğunu göstermektedir. Kuramsal eğitimde en yeterli görülen ders %63,7 ile Halk Sağlığı iken
uygulamalı eğitimde ise en yeterli görülen ders %68,7 ile Adli Tıp’tır. En yetersiz görülen dersler kuramsal
eğitimde (%60,3) ve uygulamalı eğitimde (%47,5) Kadın Doğum dersleridir.
Katılımcıların genel olarak klinik stajlarda koruyucu hekimlik ile ilgili konuların anlatılmadığını
düşündükleri görülmektedir. Anlatılan bölümlerde de yetersiz kalındığının düşünüldüğü görülmektedir.
Koruyucu hekimlik konularının daha fazla anlatıldığı ve yeterli görüldüğü stajlar arasında Göğüs
Hastalıkları (%26,8) dikkat çekmektedir. Bu veriler ışığında genel olarak koruyucu hekimliğe ve
1.basamak sağlık hizmetlerine yönelik eğitime gerekli önemin verilmediğini söyleyebiliriz (Tablo-12).
Araştırma grubunun pratik uygulama yapmaktaki yeterliliklerine ilişkin verilen yanıtlar büyük
değişkenlik göstermektedir. Örneğin; doğum yaptırma (%82,1), lumbal ponksiyon yapma (%80,4),dışkı
yayması değerlendirmesi (%59,8),göz dibi muayenesi (%55,9) becerileri konusunda çok az öğrenci
kendini yeterli görürken; kan alma(%95,5), idrar sonrası takma (%92,7), enjeksiyon-pansuman yapma
(%87,2) becerilerinde öğrenciler kendilerini büyük oranda yeterli görmektedirler. Sorgulanan 18 pratik
uygulamanın sadece 5 tanesinde katılıcıların yarısından fazlası kendisini yeterli görmektedir. Bu veriler
ışığında internlik döneminin “pratik uygulamalar eğitimi” kapsamının bir standardının olmadığı
söylenebilir (Tablo-13).
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015
Sayfa 13
TABLO-11 “Birinci basamakta çalışacak hekimden beklenen işlevlere uygunluk açısından aşağıdaki alanlarda verilen eğitimi ne
kadar yeterli görüyorsunuz?” sorusuna verilen yanıtlar
Kuramsal Eğitim (Teorik)
Dersler
n
Uygulamalı Eğitim (Pratik)
Yeterli
Kısmen Yeterli Yetersiz
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
n
Yeterli
Kısmen Yeterli Yetersiz
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Genel Cerrahi
179 64
35,8
70
39,1
45
25,1
179 86
48.0
68
38.0
25
14.0
Beyin Cerrahisi
179 32
17,9
45
25,1
100
55,9
179 56
31,3
47
26,3
76
42,5
Acil Tıp
179 77
43.0
60
33.5
42
23,5
179 72
40,2
72
40,2
34
19.0
KBB
179 65
36,3
72
40,2
41
22,9
179 91
50,8
58
32,4
30
16,8
Ortopedi
179 75
41,9
65
36,3
39
21,8
179 95
53,1
54
30,2
29
16,2
Üroloji
179 53
29,6
69
38,5
54
30,2
179 76
42,5
62
34,6
41
22,9
Göz Hastalıkları
179 36
20,1
57
31,8
85
47,5
179 58
32,4
48
26,8
73
40,8
Kadın Doğum
179 29
16,2
41
22,9
108
60,3
179 43
24.0
50
27,9
85
47,5
FTR
179 94
52,5
61
34,1
23
12,8
179 98
54,2
58
32,4
22
12,3
Dermatoloji
179 97
54,7
57
31,8
23
12,8
179 114
63,7
53
29,6
11
6,1
Göğüs Hast.
179 97
54,2
61
34,4
19
10,6
179 108
60,3
57
31,8
13
7,3
Psikiyatri
179 101
56,4
52
29,1
24
13,4
179 103
57,5
63
35,2
12
6,2
Nöroloji
179 54
30,2
55
30,7
68
38.0
179 68
37,4
65
36,4
47
26,3
Enfeksiyon Hast.
179 84
46,9
68
38.0
26
14,5
179 95
53,1
64
35,8
20
11,2
Dahiliye
179 53
29,6
79
44,2
47
26,3
179 70
39,1
66
36,9
43
24.0
Kardiyoloji
179 72
40,2
83
46,4
24
13,4
179 86
48.0
75
41,9
18
10,1
Pediatri
179 94
52,5
63
35,2
22
12,3
179 104
58,1
58
32.5
17
9,5
Halk Sağlığı
179 114
63,7
48
26,8
17
9,5
179 113
63,1
48
26,8
18
10,1
Adli Tıp
179 109
60,9
54
30,2
16
8,9
179 123
68,7
43
24.0
13
7,3
Farmakoloji
179 78
43,6
63
34,6
39
21,8
179 80
44,7
65
36,3
34
19.0
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015
Sayfa 14
TABLO-12 Klinik stajlarda koruyucu hekimlik konularının anlatılması ile ilgili görüşler
Stajlar
n
Anlatılmadı
Sayı
Anlatıldı
Yetersiz
Kısmen Yeterli
Yeterli
%
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Genel Cerrahi
179 69
38,5
46
25,7
44
24,6
20
11,2
Beyin Cerrahi
179 102
57,0
43
24,0
29
16,2
5
2,8
FTR
179 54
30,2
34
19,0
55
30,7
36
20,1
KBB
179 64
35,8
30
16,8
55
30,8
30
16,8
Dermatoloji
179 56
31,3
28
15,6
56
31,3
39
21,8
Ortopedi
179 74
41,3
30
16,8
53
29,6
22
12,3
Göğüs Hastalıkları
179 34
19,0
36
20,1
61
34,1
48
26,8
Psikiyatri
179 63
35,2
41
22,9
49
27,4
26
14,5
Nöroloji
179 80
44,7
45
25,1
47
26,3
7
3,9
Üroloji
179 71
39,7
43
24,0
50
27,9
15
8,4
Enfeksiyon
Hastalıkları
179 45
25,1
36
20,1
62
34,6
36
20,1
Göz Hastalıkları
179 80
44,7
47
26,3
36
20,1
16
8,9
Kadın Doğum
179 87
48,6
40
22,3
45
25,1
7
3,9
Endokrin
179 55
30,7
54
30,2
55
30,7
15
8,4
Pediatri
179 29
16,2
39
21,8
82
45,8
29
16,2
Kardiyoloji
179 40
22,3
39
21,8
66
36,9
34
19,0
Gastroenteroloji
179 50
27,9
57
31,8
51
28,5
21
11,7
Nefroloji
179 75
41,9
42
23,5
54
30,2
8
4,5
Hematoloji
179 75
41,9
41
22,9
47
26,2
16
8,9
Çocuk Cerrahisi
179 90
50,3
37
20,7
34
19,0
18
10,1
Plastik Cerrahi
179 97
54,2
33
18,4
25
14,0
24
13,4
Çocuk Psikiyatrisi
179 63
35,2
35
19,6
52
29,0
29
16,2
Tablo 14’de hekimlik mesleğine ilişkin bir takım değerlerle ilgili görüşler verilmiştir. Verilerin gösterdiği
en çarpıcı durum katılımcıların %87,7’sinin hekimlik mesleğinin prestijinin azaldığına inanmalarıdır.
İntern hekimlerin büyük bir kısmı (%73,2,) hekimlik mesleğinin kutsal olduğunu ve yine önemli bir kısmı
(%72,1) hekim ile hasta arasına para ilişkisinin girmemesi gerektiğine inanıyor. Katılımcıların %55,3’inin
sağlık hizmetlerinin adil toplanan vergilerce karşılanması gerektiğini düşünmektedir.
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015
Sayfa 15
Tablo 13: “Pratik Uygulamalarda Ne Kadar Yeterlisiniz?” Sorusuna Verilen Yanıtlar
Yeterli, yapabilirim
Kısmen yeterli
Yetersizim
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Uygulama
n
Doğum yaptırma
179 7
3,9
25
14.0
147
82,1
Vaginal muayene
179 26
14,5
42
23,5
111
62
Sütur atma
179 118
65,9
54
30,2
7
3,9
Damar yolu açma
179 84
46,9
75
41,9
20
11,2
Enjeksiyon, pansuman yapma
179 156
87,2
21
11,8
2
1,1
İdrar sondası takma
179 166
92,7
10
5,6
3
1,7
Nazogastrik sonda takma
179 131
73,2
38
21,2
10
5,6
Entübasyon yapma
179 43
24.0
88
49,1
48
26,8
Atel uygulama
179 74
41,3
77
43.0
28
15,6
Lumbal ponksiyon yapma
179 10
5,6
25
14.0
144
80,4
Göz dibi muayenesi
179 23
12,8
56
31,3
100
55,9
Burun tamponu uygulaması
179 61
34,1
87
48,6
31
17,3
Dışkı yayması değerlendirme
179 17
9,5
55
30,7
107
59,8
İdrar mikroskopisi değerlendirmesi
179 43
24.0
88
49,1
48
26,8
Periferik yayma değerlendirmesi
179 42
23,5
81
45,3
56
31,3
Rektal tuşeyle prostat muayenesi
179 75
41,9
72
40,3
32
17,9
Kulaktan buşon temizleme
179 37
20,7
53
29,6
89
49,7
Kan alma
179 171
95,5
6
3,3
2.0
1,1
Hekim adaylarından ülkemiz sağlık sisteminin halk sağlığı açısından geliştiğini (%10,6)ve ülkemizdeki
siyasi iradenin bu konu ile ilgili etkin bir çalışma yaptığını düşünenlerin (%6,1) oranı dikkat çekici
derecede azdır (%8.2). Meslek örgütlerinin hekim haklarının savunulması konusundaki etkinlikleri
%57,5’i bir katılımcı grubu tarafından yetersiz görülmektedir.
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015
Sayfa 16
Tablo-14 Hekimlik Mesleğine İlişkin Görüşler
Görüşler
Tamamen
katılıyorum
Kısmen
katılıyorum
Katılmıyorum
N
Sayı
%
Sayı
%
Sayı %
Hekimlik mesleği kutsaldır
179
131
73,2
34
19.0
14
7,8
Hekimin esas görevi tedavi ile ilgilenmektir.
179
62
34,6
101
56,4
16
8,9
179
69
38,5
90
50,3
20
11,2
179
8
4,5
14
7,8
157 87,7
179
85
47,5
72
40,2
22
12,3
Hükümetler, vergilerle, tüm sağlık hizmetlerini 179
karşılamalıdır
99
55,3
71
39,7
9
5.0
179
129
72,1
39
21,8
11
6,1
179
19
10,6
53
29,6
107 59,8
179
11
6,1
62
34,6
106 59,2
179
4
2,2
72
40,2
103 57,5
179
20
11,2
101
56,4
58
179
8
4,5
66
36,9
105 58,7
179
30
16,8
80
44,7
69
Hekimler kendi çıkarlarından önce halkın sağlık
sorunlarını düşünmelidirler
Ülkemizde hekimlik toplumsal prestiji giderek artan
bir meslektir
Vatandaşlar sağlık hizmeti için para ödememelidir
Hekim ile hasta arasında para ilişkisi olmamalıdır
Ülkemizdeki sağlık sistemi halk sağlığının
gereksinimleri gözetildiğinde giderek gelişmektedir
Ülkemizin siyasi yönetimi halk sağlığını geliştirici
çalışmalar yapmaktadır
Ülkemizde meslek örgütlerimiz ve sendikalar hekim
haklarının savunulması ve halk sağlığı sorunları
açısından etkilidir
Ülkemizde hekimler mesleklerini yeterince iyi bir
şekilde yerine getirmektedir
Ülkemizde
toplumun
sağlık
hizmetlerinin
yönetimine yeterli derecede katılımı sağlanmaktadır
Ülkemiz hekim hatalarını denetlenmesi ile ilgili
mekanizmalar yeterince iyi işlemektedir
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015
32,4
39,5
Sayfa 17
Katılımcılar genel olarak internlik döneminde alınan stajlardan Kadın Doğum %22,3 oranında yetersiz
bulunurken; Halk Sağlığı (%60,9) ve Psikiyatri (%51,4) stajları intern hekimler tarafından en yeterli
stajlar olarak değerlendirilmiştir. (Tablo-15).
Tablo-15 İnternlik Döneminde Alınan Stajların Yeterliliği Hakkındaki Görüşler
Yeterli
Kısmen Yeterli
Yetersiz
Bu stajı almadım
Stajlar
n
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Halk Sağlığı
179
48
26,8
109
60,9
14
7,8
8
4,5
Psikiyatri
179
37
20,7
92
51,4
38
21,2
12
6,7
Seçmeli
179
38
21,2
81
46,3
34
19.0
26
14,5
Pediatri
179
44
24,6
58
32,4
57
31,8
20
11,2
Cerrahi
179
40
22,3
75
41,9
57
31,8
7
3,9
Dahiliye
179
34
19.0
54
30,2
52
29.0
39
21,8
Kadın Doğum
179
29
16,2
29
16,2
40
22,3
81
45,3
Araştırmaya katılan öğrencilerin 1-5. Dönemler arasında alınan ders saatlerinin yeterliliği ile ilgili
düşünceleri değerlendirildiğinde Göğüs Hastalıkları (%,92,7) KBB (%91,1) Üroloji (%89,4) en yeterli
dersler olarak bulunurken, en yetersiz dersleri Acil Girişim (%58), Aile Hekimliği dersleridir. (%45). Ders
içeriğinin yeterliliği açısından en yeterli olanlar FTR (%88,8), Göğüs Hastalıkları (%92,2), ders içeriği en
yetersiz olanlar Acil Girişim (%35,2), Aile Hekimliği (%44,7), ders içeriği en fazla olarak değerlendirilenler
ise Halk sağlığı ve (%38), Anestezi (%35,8) olarak saptanmıştır.
Tablo-16 İnternlik Döneminde Alınan Stajların ders saat ve içeriğinin Yeterliliği Hakkındaki Görüşler
Dersin Saati
Dersler
n
Yeterli
Ders İçeriği
Yetersiz
Fazla
Yeterli
Yetersiz
Aşırı Yüklü
Sayı
%
Say
ı
%
Sayı
%
Sayı
%
Say
ı
%
Sayı
%
Acil Girişim
179
88
49,2
86
48.0
5
2,8
113
63,1
63
35,2
3
1,7
Adli Tıp
179
152
84,9
14
7,8
13
7,3
151
84,4
15
8,4
13
7,3
Aile Hekimliği
179
86
48.0
81
45,3
12
6,7
88
49,2
80
44,7
11
6,1
Anatomi
179
141
78,8
19
10,6
19
10,6
121
67,6
33
18,4
25
14.0
Anesteziyoloji
179
123
68,7
32
17,9
24
13,4
85
47,5
30
16,8
64
35,8
Beyin Cerrahisi
179
112
62,6
58
32,4
9
5.0
114
63,7
54
30,2
11
6,1
Bilgisayar
Bilimi
179
107
59,8
42
23,5
30
16,8
106
59,2
46
25,7
27
15,1
Biyofizik
179
110
61,5
54
30,2
15
8,4
108
60,3
57
31,8
14
7,8
Biyoistatistik
179
116
64,8
41
22,9
22
12,3
107
59,8
44
24,6
28
15,6
Biyokimya
179
104
58,1
26
14,5
49
27,4
64
35,8
54
30,2
61
34,1
Çocuk Cerrahisi
179
136
76.0
38
21,2
5
2,8
135
75,4
26
14,5
18
10,1
Çocuk
Psikiyatrisi
179
149
83,2
13
7,3
17
9,5
140
78,2
10
5,6
29
16,2
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015
Sayfa 18
Çocuk Sağlığı Ve
Hastalıkları
179
150
83,8
19
10,6
10
5,6
141
78,8
21
11,7
17
9,5
Davranış
Bilimleri
179
103
57,5
60
33,5
16
8,9
108
60,3
51
28,5
20
11,2
Dermatoloji
179
142
79,3
10
5,6
27
15,1
128
71,5
9
5.0
42
23,5
Embriyoloji
179
130
72,6
29
16,2
20
11,2
92
51,4
48
26,8
39
21,8
Enfeksiyon
Hastalıkları
179
154
86.0
14
7,8
11
6,1
145
81.0.
18
10,1
16
8,9
Farmakoloji
179
131
73,2
39
21,8
9
5.0
117
65,4
42
23,5
20
11,2
Fizyoloji
179
129
72,1
39
21,8
11
6,1
101
56,4
60
33,5
18
10,1
FTR
179
157
87,7
15
8,4
7
3,9
159
88,8
13
7,3
7
3,9
Genel Cerrahi
179
155
86,6
15
8,4
9
5.0
147
82,1
18
10,1
14
7,8
Göğüs Cerrahisi
179
139
77,7
23
12,8
17
9,5
120
60,7
22
12,3
37
20,7
Göğüs
Hastalıkları
179
166
92,7
8
4,5
5
2,8
165
92,2
9
5.0
5
2,8
Göz Hastalıkları
179
130
72,6
26
14,5
23
12,8
106
59,2
43
24.0
30
16,8
Halk Sağlığı
179
103
57,5
11
6,1
65
36,3
100
55,9
11
6,1
68
38.0
Histoloji
179
129
72,1
21
11,7
29
16,2
113
63,1
32
17,9
34
19.0
İç Hastalıkları
179
130
72,6
34
19.0
15
8,4
101
56,4
44
24,6
34
19.0
179
119
66,5
38
21,2
21
11,7
89
49,7
58
32,4
32
17,9
Kalp
Damar
Cerrahisi
179
122
68,2
42
23,5
14
7,8
127
70,9
30
16,8
22
12,3
Kardiyoloji
179
140
78,2
36
20,1
3
1,2
132
73,2
25
14.0
22
12,3
KBB
179
163
91,1
12
6,7
4
2,2
155
86,6
15
8,4
9
5.0
Mikrobiyoloji
179
141
78,8
14
7,8
24
13,4
101
56,4
28
15,6
50
27,9
Nöroloji
179
148
82,7
18
10,1
13
7,3
119
66,5
40
22,3
20
11,2
Nükleer Tıp
179
99
55,3
66
36,9
14
7,8
103
57,5
62
34,6
14
7,8
Organik Kimya
179
120
67.0
24
13,4
35
19,6
100
55,9
34
19.0
45
25,1
Ortopedi
179
148
82,7
13
7,3
18
10,1
114
63,7
14
7,8
51
28,5
Patoloji
179
140
78,2
29
16,2
10
5,6
114
63,7
37
207
28
15,6
Plastik Cer.
179
131
73,2
41
22,9
7
3,9
139
77,7
28
15,6
12
6,7
Psikiyatri
179
145
81.0
7
3,9
27
15,1
140
78,2
9
5.0
30
16,8
Radyoloji
179
117
65,4
58
32,4
4
2,2
123
68,7
49
27,4
7
3,9
Tıbbı Biyoloji ve
Genetik
179
133
74,3
28
15,6
18
10,1
115
64,2
34
19.0
30
16,8
Tıp Etiği ve Tıp
Tarihi
179
121
67,6
12
6,7
46
25,7
115
64,2
19
10,6
45
25,1
Üroloji
179
160
89,4
14
7,8
5
2,8
146
81,6
20
11,2
13
7,3
Kadın
Hastalıkları
Doğum
ve
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015
Sayfa 19
5.TARTIŞMA
Tıp eğitiminin niteliğinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar 1980’lerin başından beri yürütülmektedir. Bu
alanda dönüm noktası kabul edilen 1988 Edinburgh Bildirgesi ve 1993 Dünya Tıp Eğitimi Zirvesi
önerilerine bakıldığında tıp eğitiminin amacı tüm bireyler için sağlığın gelişimini sağlayacak hekimler
yetiştirmek olarak tanımlanmıştır. Günümüzde modern tıp eğitiminin ana prensipleri, öğrenci merkezli,
problem çözmeye dayalı, entegre, seçmeli, sistematik olması kabul görmekte ve tüm dünyada tıp eğitimi
bu prensipler doğrultusunda değişime uğramaktadır. Son yıllarda öğrenci sayılarında görülen artış küçük
grup çalışmalarını güçleştirmektedir. Birçok tıp fakültesinin eğitim programına yön veren Ulusal Çekirdek
Eğitim Programının güncellenmesi, eğitim programlarının gözden geçirilmesi gereklidir. Fakültelerde
öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı kadar tam zamanlı çalışan öğretim üyesi sayısı da oldukça
belirleyicidir. Başta sağlık politikaları olmak üzere performans uygulamaları öğretim üyelerinin hizmet
işlevini eğitim görevinin önüne almaya zorlamaktadır. Tıp fakültesinde klinik döneme, özellikle 5 yıllık
birikimlerin pratiğe döküldüğü intörnlük dönemine ilişkin çalışmaların arttırılması gerekliliği ortadır.
Öğrenciler aşırı uzmanlaşmış alanlarda, kendileri için yapılandırılmamış eğitim ortamlarına katılarak,
temel bilgi beceri düzeylerinden uzak bir eğitim almaktadır.
Araştırmamız Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde son sınıf öğrencileri üzerinde yürütülmüştür. Bu
araştırma ilk kez 2003 yılında fakültemizde uygulanmıştır. Bu 12. araştırmadır.
Bu bölümde, önceki yıllarda yapılmış araştırmalar ile karşılaştırma yapılmıştır. Katılımcıların, yaş
ortalaması 24,7 (çoğu 24 yaşında-%56,4), erkekler (%55,3) daha fazladır. Büyük çoğunluk il merkezi
doğumludur(%73,7). Geçmiş yıllardaki verilerle karşılaştırıldığında yaş ve cinsiyet açısından anlamlı bir
değişiklik yoktur. Doğum yeri “kırsal alan” olanlar geçen yıllara göre azalmıştır.
2008(%14,2)
2013(%11,8)
2014(%10,1)
2015(%10,6)
Bu Türkiye genelinde kentleşme eğilimine uygundur. Katılımcıların babalarının çoğu (%56,4) lise ve
üniversite mezunu iken, annelerinde bu oran daha düşüktür (%49,7).
Annelerin büyük çoğunluğu ev kadınıdır (%79,9). Geçmiş yıllara bakıldığında ev kadını olan annelerin
oranı azalmıştır. Başkasının işinde çalışanların oranı %55,3’le en yüksektir. Geçen yıla bakıldığında
babaların üniversite okumuşluk oranı azalmıştır.
2008(%35,7),
2014(%44.5),
2015(%40,8).
Annelerin eğitim düzeyine bakıldığında ise ilkokul mezunu olanların arttığı görülmektedir.
2008(%42),
2014(%31),
2015(%52,1).
Sonuç olarak yıllar içerisinde genel olarak anne ve baba eğitim düzeyinin azaldığı söylenebilir.
2015 yılına baktığımızda ‘umutlu değilim’ diyenlerin daha büyük çoğunluğu oluşturduğu
görülmektedir(%44,1).Geçmiş yıllarla karşılaştırdığımızda ‘kısmen umutluyum’ diyenler daha büyük
çoğunluktaydı
2008 (%51)
2013 (%46)
2014 (%38)
2015 (%41,3)
Umutsuzluğun kaynakları, ekonomik ya da sosyal nedenler olabilir;

hekim ücretlerinin giderek azalması
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015
Sayfa 20

tıp öğrencilerinin uzman olma ümitlerinin azalması

pratisyen hekimlerin çalışma koşullarının kötüleşmesi

sürekli yeni tıp fakültelerinin açılması ve mezun olan hekim sayısının artması ile hekim
emek gücünün değersizleştirilmesi

hekime şiddetin giderek artması ve son yıllardaki hekimlerin aleyhinde olan sağlık
politikaları

öğrencilerdeki umutsuzluğun artmasındaki nedenler arasında düşünülebilir.
Hekimlik mesleğini seçme sebepleri arasında; insanlara yararlı olmak için grubun %64,2 ile en yüksek
iken prestiji yüksek bir meslek olduğu için seçenler %50,2’sini, para için hekimlik mesleğini seçenler
%31,2’sini, aileleri istediği için hekimlik mesleğini seçenler ise % 35,1’ini oluşturmaktaydı. Geçmiş yıllara
baktığımızda prestiji ve para için mesleği seçme oranlarının azalmış olduğu görülüyor. Bu verilere göre
hekimlik mesleğinin idealizmin daha ön plana çıktığı, maddi yönünün daha geri planda kaldığı
düşünülebilir. Aile isteği ve insanlara yararlı olmak amacıyla mesleği tercih etme yüzdesi dönemsel olarak
farklılıklar göstermektedir. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi son sınıf öğrenciler ile yapılan benzer bir
çalışmanın (2005) verilerine göre 7: Öğrencilerin %67.4’ünün tıp fakültesi tercihinde tıbba ilgisi,
%51.4’ünde ise aile teşviki etkili olmuştur. Öğrencilerden 25’i (%13.8) tıbbı yüksek gelir kazandıracak bir
meslek sahibi olmak için tercih etmiştir. Araştırmaya katılanların %59,2 gibi çok büyük bir bölümünün 6
yıllık tıp eğitimi sonucunda görüşleri olumsuz yönde değişmiştir.
Geçmiş yıllarla kıyaslandığında da olumsuz yönde düşünenlerin oranının gittikçe arttığı görülmüştür.
2008(%58.0),
2013( %45.0),
2014(%66,9),
2015(%59,2)
Bu oranın yüksekliğinin nedeni: eğitime başlarken kendi gözlemleri neticesinde oluşan; yüksek prestij ve
gelir beklentisinin gerçekle bağdaşmadığının fark edilmesi olabilir.
Eğitim süresince karşı karşıya kaldıkları ders yükü, eğitim problemleri ve mezuniyet sonrası sistemin
getirdiği sorunlar (ekonomik sorunlar, malpraktis, mecburi hizmet) hekimlik mesleği hakkındaki düşünce
değişimlerinin diğer nedenleri olabilir. %26.8’i tekrar hekimlik mesleğini seçmek konusunda olumsuz,
%48’i olumlu görüş bildirmişlerdir. Bu da bize hekimlik mesleğinin tüm olumsuz düşüncelere rağmen
insanlara yararlı olmak ve prestij için tercih edildiğini göstermektedir. Fakat bu soruya verilen evet
cevabında son 2 yıla oranla olumlu yanıtlarda artış olduğu görülmüştür.
2008(%55.0),
2013(%30.0),
2014(%40.3)
Araştırmaya katılan öğrencilerin %86’sı öğretim üyelerinin bilgi aktarımını sorunlu bir alan olarak
tanımlamıştır ve %67’si öğretim üyelerinin kesinlikle eğitim almaları gerektiğini düşünmektedir. Geçmiş
yıllara bakıldığında da bu oranın benzer şekilde yüksek olduğu görülmektedir. Bu oranın yüksek olması
öğretim üyelerinin bu konuya gereken hassasiyeti göstermesini bir ihtiyaç haline getirmektedir. Birinci
Basamakta Çalışacak Hekimden Beklenen İşlevlere Uygunluk Açısından verilen eğitim
değerlendirildiğinde; dikkatimizi çeken tüm alanlarda verilen teorik eğitimin uygulamalı eğitime göre
daha yeterli olduğu görülmüştür. Ayrıca uygulamalı eğitimin yeterliliğinin yeniden düzenlenmesinin
elzem bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Kuramsal eğitimde en yeterli görülen ders %63,7 ile Halk
Sağlığı iken uygulamalı eğitimde ise en yeterli görülen dersler %68,7 ile Adli Tıp’ tır. En yetersiz görülen
ders kuramsal eğitimde (%60,3) ve uygulamalı eğitimde (%47,5) Kadın Hastalıkları ve Doğum dersidir.
Geçmiş verileri değerlendirdiğimizde, en yeterli uygulamalı eğitim 2008’de Halk Sağlığı, 2014’te ise Adli
Tıp dersleridir. En yeterli kuramsal eğitim 2008’de Halk Sağlığı, 2014’te Göğüs Hastalıkları dersleridir.
Katılımcıların genel olarak klinik stajlarda koruyucu hekimlik ile ilgili konuların anlatılmadığını
düşündükleri görülmektedir. Anlatılan bölümlerde de yetersiz kalındığının düşünüldüğü görülmektedir.
Koruyucu hekimlik konularının daha fazla anlatıldığı ve yeterli görüldüğü stajlar arasında Göğüs
Hastalıkları (2015’te %26,8) dikkat çekmektedir. 2. Sırada Dermatoloji (2015’te %21,8) ve 3.sırada FTR
ve Enfeksiyon Hastalıkları (2015’te %20,1) bulunmaktadır.
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015
Sayfa 21
Bu veriler ışığında genel olarak koruyucu hekimliğe ve 1.basamak sağlık hizmetlerine yönelik eğitime
gerekli önemin verilmediğini söyleyebiliriz. 2015’te koruyucu hizmetlerin anlatılması konusunda yetersiz
görülen staj Gastroenteroloji’dir. (%31,8) Diğer yetersiz görülen stajlar sırasıyla: Endokrin, Göz
Hastalıkları, Genel Cerrahi, Nöroloji, Beyin Cerrahisi gelmektedir. Araştırma grubunun pratik uygulama
yapmaktaki yeterliliklerine ilişkin verilen yanıtlar büyük değişkenlik göstermektedir. Örneğin; doğum
yaptırma, lumbal ponksiyon yapma, dışkı yayması değerlendirmesi, göz dibi muayenesi becerileri
konusunda çoğu öğrenci kendini yetersiz görürken; kan alma, idrar sonrası takma, enjeksiyon-pansuman
yapma becerilerinde öğrenciler kendilerini büyük oranda yeterli görmektedirler. Sorgulanan 18 pratik
uygulamanın sadece 5 tanesinde katılımcıların yarısından fazlası kendisini yeterli görmektedir. Bu
veriler ışığında internlük döneminin “pratik uygulamalar eğitimi” kapsamının bir standardının olmadığı
söylenebilir. Bu değerlendirmenin 2014 te yapılan araştırmayla tamamen uyumlu olduğunu söyleyebiliriz.
Geçmiş yıllara baktığımızda ilk üç sıranın pratik yeterlilik anlamında değişimin olmadığı göze
çarpmaktadır.
1.sırada: Kan alma,
2.sırada: İdrar sondası takma
3.Sırada: Enjeksiyon, pansuman görülmektedir.
Yine araştırma sonuçlarına bakıldığında öğrencilerin periferik yayma, idrar mikroskobisi, dışkı yayması
gibi mikroskobik değerlendirme konularında yetersizlikleri, eğitimlerinin gelişmiş laboratuarlara sahip ve
aşırı uzmanlaşmanın olduğu üniversite hastanelerinde verilmesi ile ilgili olabileceğini düşündürmektedir.
Tıp öğrencilerinin klinik becerileri kazanabilmesi amacıyla beceri laboratuarlarından yararlanılması son
dönemde giderek yaygınlaşan bir yaklaşımdır. Bu laboratuarlarda, hasta üzerinde yapıldığında tolere
edilemeyecek bir takım sorunlara neden olabilecek girişimler yetkinlik kazanana kadar defalarca
yapılabilmektedir. Ancak beceri laboratuarları her tıp fakültesinde olmadığı gibi laboratuarların olanakları
de yetersiz olabilmektedir. Diğer yandan, gerek klinikte gerekse laboratuarda bazı becerilerin
aktarılabilmesi için öğretim üyesi sayısının yeterli olması da önemlidir. Yıllar içinde giderek artan tıp
öğrencisi sayısı, hem öğretim üyelerinin sayıca yetersiz kalmasında hem de eğitimin örgütlenmesinin
önemli faktörlerdir. Kocaeli Tıp Fakültesi klinik beceri laboratuarına sahip olup birinci sınıftan itibaren
uygulamalı eğitimler için kullanılmaktadır. Pratik yetersizlik anlamında ise ilk üç sırayı genel olarak,
doğum yaptırma, lumbal ponksiyon, periferik vajinal muayene almaktadır. Araştırmada dikkat çekici
bulgulardan bir diğeri ise öğrencilerin yeterli olduklarını düşündükleri uygulama ve becerilerin genellikle
yatan hastalara yapılan rutin işlemler olmasıdır. Özellikle görev tanımı belirsiz olan internler hastanede
bakım işlerinde görev alarak, bazen asistan hekimlerin bazen de hemşirelerin yaptıkları işleri
yapmaktadırlar. Dolayısıyla klinik uygulama ve beceri kazandırma, sistematik bir eğitim yerine hizmet
üretimine dayalı çalışmalar yapmanın bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Tıp eğitiminde pratik
uygulamaların temel tıp bilgilerinin üzerine bina edildiği düşünüldüğünde, tıp fakültelerindeki pratik
uygulama eksikliğinin temel tıp bilgileri konusuna hâkimiyet noktasında yaşanan yetersizliğin doğal
sonucu olduğu gösterebilir. Hekimlik mesleğine ilişkin bir takım değerlerle ilgili görüşler incelendiğinde
verilerin gösterdiği en çarpıcı durum katılımcıların %87,7’sının hekimlik mesleğinin prestijinin azaldığına
inanmalarıdır. Bu oran geçen sene ile karşılaştırıldığında (2014: %80,6) artış göstermiştir. İntern
hekimlerin büyük bir kısmı (%73,2) hekimlik mesleğinin kutsal olduğunu ve yine önemli bir kısmı
(%72,1) hekim ile hasta arasına para ilişkisinin girmemesi gerektiğine inanıyor. Bu durumun geçen
seneyle uyumlu olduğu tespit edilmiştir. Katılımcıların %55,3’ü sağlık hizmetlerinin adil toplanan
vergilerce karşılanması gerektiğini düşünmektedir. Bu oran geçen sene ile karşılaştırıldığında
(2014:%69,8) belirgin azalmıştır. Hekim adaylarından ülkemiz sağlık sisteminin halk sağlığı açısından
geliştiğini (%10,6) ve ülkemizdeki siyasi iradenin bu konu ile ilgili etkin bir çalışma yaptığını düşünenlerin
(%6,1) oranı dikkat çekici derecede azdır. Meslek örgütlerinin hekim haklarının savunulması konusundaki
etkinlikleri %57,5’lik bir katılımcı grubu tarafından yetersiz görülmektedir. Geçmiş yıllara baktığımızda
‘’Hekimlik mesleği kutsaldır.’’ diyenlerin oranında giderek bir azalma görülmüş, son yılda ise artış
gözlenmiştir.
2003(%85),
2008(%77),
2014(%69),
2015(%73,2).
‘Ülkemizde hekimler mesleklerini yeterince iyi bir şekilde yerine getirmektedir’ diyenlerin oranında
giderek artış gözlenmektedir.
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015
Sayfa 22
2003(%2,0),
2008(%4,0),
2014(%9,0),
2015(%11,2).
‘Ülkemiz hekim hatalarını denetlenmesi ile ilgili mekanizmalar yeterince iyi işlemektedir’ diyenlerin
oranında giderek artış gözlenmiş, son yıl ise azalma tespit edilmiştir.
2003(%2,0),
2008(%3,0),
2014(%19,0),
2015(%16,8).
‘Ülkemizde Hekimlik Toplumsal Prestiji Giderek Artan Bir Meslektir’ cümlesine katılmayanların oranı
yıllar içinde giderek artmıştır.
2003(%54,0),
2008(%75,0),
2013(%74,5)
2014(%80,6),
2015(%87,2).
‘Ülkemizde Toplumun Sağlık Hizmetlerinin Yönetimine Yeterli Derecede Katılımı Sağlanmaktadır’
cümlesine katılmayanların oranı yıllar içinde azalmış, son yıl artış göstermiştir.
2003(%66,0),
2008(%60,0),
2013(%46,0)
2014(%38,3),
2015(58,7).
Katılımcılar genel olarak internlik döneminde alınan stajlardan Pediatri(%31,8), Cerrahi (%31,8)
oranında en yetersiz bulunurken; Halk Sağlığı(%26,8) stajı intern hekimler tarafından en yeterli staj
olarak değerlendirilmiştir. 2014’teki çalışmaya göre ise; İnternlük dönemindeki stajların yeterliliği
değerlendirildiğinde en yeterli bulunan stajlar:
Acil Tıp (%79,1), Halk Sağlığı (%68) olarak görülmüştür. En yetersiz staj ise Kadın Hastalıkları ve Doğum
stajıdır. (%64,1), %42,2 oranıyla Dahiliye stajı da fakültemizdeki yetersiz stajlardandır. Sonuçlar 2014 yılı
ile karşılaştırıldığında; kadın hastalıkları ve doğum stajını henüz almayanlarının oranının %15,6 iken, bu
sene %45,3 olduğu görülmüştür. İnternlük dönemindeki temel hedef olan hekim adaylarını mesleğe
hazırlamanın fakültemizde yetersiz olduğu ve özellikle pediatri ve cerrahi stajlarının memnuniyetsizlik ve
yetersizlik oranlarının yüksek olması mesleki eğitimden çok işgücü amaçlı çalıştırılmasına bağlanabilir.
Tabi çalışmamızda nedenlere yönelik bir araştırma yapılmadığından nedenler kesin olarak
bilinememektedir. 2015 yılında araştırmaya katılan öğrencilerin 1-5. dönemler arasında alınan ders
saatlerinin yeterliliği ile ilgili düşünceleri değerlendirildiğinde Göğüs hastalıkları(%92,7), KBB(%91,1),
Göğüs Hastalıkları (%86,0), Üroloji (%89,4)’yi en yeterli dersler olarak bulunurken; en yetersiz dersleri
Acil (%48), Aile hekimliği(%45,3), saati fazla olan dersler ise Halk Sağlığı (%36,3), Biyokimya (%27,4)
olarak saptanmıştır. Ders içeriğinin yeterliliği açısından en yeterli olanlar Göğüs Hastalıkları(%92,2),
FTR(%88,8); ders içeriği en yetersiz olanlar Aile Hekimliği(%44,7), Acil girişim(%35,2); ders içeriği en
fazla olarak değerlendirilenler ise Halk sağlığı(%38), Anestezi(%35,8), Biyokimya(%34,1) olarak
saptanmıştır. 2014 verilerine göre fakültemiz tıp eğitimi programında yer 1-5. dönemlerde alan ders
saatler ile ilgili, katılımcıların %59,1’i Acil girişim, % 44,1 Aile hekimliği derslerini yetersiz görmüşlerdir.
Ders içeriği olarak intörn hekimlerin %55,1’i Acil tıp, %46,5’i aile hekimliği derslerini yetersiz
bulmuşlardır. İntörn hekimlerin yapmış olduğu önerilerin çoğunda intörnlerin görev tanımının yapılması,
sekreterlik, hemşirelik, personel işlerinin intörnlere yaptırılmaması ve daha çok hasta tanısı ve tedavisi
odaklı bir eğitim almaları sağlanması yer almaktadır. 1.Tıp fakültesindeki eğitimin 1 ve 5.dönemleri için
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015
Sayfa 23
yapılan öneriler ise; dönem 1,2,3’teki teorik derslerin azaltılması, ders notları ile birlikte ders kitaplarının
okunmaya özendirilmesi; dönem 4 ve 5’teki eğitimin daha çok pratik uygulamalar içermesi ve genel olarak
aşırı ders yükünün ve yoğunluğunun azaltılması yer almaktadır.
6.SONUÇ ve ÖNERİLER
Fakültemizde daha iyi bir tıp eğitimi için eğitim becerileri kursunun öğretim görevlileri için öneriler
doğrultusunda uygulanması ve bu kursa katılmayan öğretim görevlilerinin teşvik edilmesi sağlanmalıdır.
Günümüzde ülkemiz tıp fakültesi öğrencilerinin okullarını bitirmelerini takiben birinci basamak sağlık
kuruluşlarında, sahip oldukları kabul edilen bu niteliklerle hizmet vermeleri mecburi bir süreçtir. Bu
açıdan tıp fakültesinin son iki sınıfındaki öğrencilerin pratik uygulama eksikliklerinin bulunması
ciddiyetle değerlendirilmesi gereken bir durum olarak algılanmalıdır. Son yıllarda tıp eğitiminde, tüm
dünyada ve ülkemizde büyük bir değişim süreci yaşanmaktadır. Klasik eğitim sistemi yerini, öğrenci
merkezli aktif eğitim sistemlerine bırakmakta ve topluma dayalı tıp eğitimi kavramı gündeme
gelmektedir. Günümüzde hizmet vereceği toplumun temel sağlık sorunlarına egemen, bunların korunma,
tedavi yollarını iyi bilen hekimlere gereksinim duyulmaktadır. Ülkemizde tıp fakülteleri son yıllarda bu
konuda atılımlar yapmasına rağmen hala, ulusal sağlık sorunlarımızdan uzak, toplumda çok az görülen
hastalıkların ayrıntılı olarak bilindiği, ileri derecede uzmanlık düzeyi gerektiren bilgilerle donatılmış ve
tek amacı TUS’u kazanmak olan öğrenciler yetiştirmektedir. Sağlık politikalarındaki olumsuzluklar,
ülkenin gereksinimi olan hekim modelini belirlemeyi güçleştirmekte, “nasıl bir hekim yetiştirilmeli?”
sorusunun yanıtı bulunamamakta, 1. basamak sağlık hizmetlerinin geliştirilmemesi ise tıp eğitiminin
uzmanlık yönelimli olması ile sonuçlanmaktadır. Tıp eğitiminin genel pratisyen yetiştirmeye dayalı
olmaması önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Sağlığa ve eğitime genel bütçeden ayrılan payların
yetersizliği, gereksiz yere ve gerekli donanımdan yoksun tıp fakültesi açılmaya devam edilmesi; tıp
fakültelerindeki kontenjanların kapasitenin üzerinde oluşu Türkiye'deki tıp eğitiminin önündeki belli başlı
sorunlardır. Ülkemizde hekimliğin, özellikle de pratisyen hekimliğin içinde bulunduğu durumun,
öğrencilerin gelecek kaygısını artırdığı düşünülmektedir. Bu nedenle birinci basamakta çalışma
koşullarının düzeltilmesine ve toplumdaki pratisyen hekim imajının iyileştirilmesine yönelik çabaların
artırılması gerektiği düşünülmektedir. Birinci basamak sağlık hizmetlerine daha fazla önem verilmeli ve
buna göre ders içerikleri yeniden düzenlenmelidir. Tüm dallar eğitim programlarında koruyucu hekimliğe
yönelik yer vermelidirler ve kadın- doğum, dahiliye ve genel cerrahi gibi dalların üzerine bu konuda daha
fazla önem verilmelidir. Teorik ders yükü azaltılarak pratik eğitim zenginleştirilmeli ve sayısı
arttırılmalıdır. Dönem 3 de teorik ve klinik eğitim arasında korelasyon sağlanmalıdır. Çekirdek eğitim
programında teorik derslerdeki bilgi yükü azaltılarak konunun özünün öğretilmesine çalışılmalıdır.
Fakülte yönetimi tarafından internün net görev tanımı yapılmalı; işlevi, sorumlulukları ve özlük hakları
tanımlanmalı. Tıp öğrencilerine tıp eğitiminin ömür boyu devam eden bir eğitim olduğu bilinci verilerek
kendi kendine eğitme yeteneği kazandırılmalıdır. KOÜ Tıp Fakültesi öğretim üyelerinin aralarında
yaşadıkları fikir ayrılıklarını diğer çalışanlara ve intern hekimlere yansıtmamaları gerekmektedir. Meslek
hayatlarına özendirmeleri yetersiz kalmakta ve bu durumda intern hekimlerin umutsuzluk yaşamalarına
neden olmaktadır. İntern hekimlerin mesai saatleri içerisinde yaşadıkları kazalar iş kazası kapsamında
değerlendirilerek, bildirimleri yapılmalıdır. Öğretim elemanlarının eğitim materyalleri sağlık alanındaki
gelişmeler takip edilerek, daha sık güncellenmelidir. Sınavlar hekimlik bilgisinden çok ezber yeteneğini
ölçmemelidir.
Kaynakça
1.
Sayek İ, Odabaşı O, Kiper N. TTB Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Raporu. Birinci Baskı. TTB Yayınları. Aralık 2010. Ankara.
2.
Terzi C, Sacaklioglu F, Sayek I. 2020 Yılında Türkiye’de Tıp Eğitimi. 2000-2020 Sürecinde Nasıl Bir Dünya, Türkiye, Sağlık,
Tıp Ortamı Öngörülebilir, Oluşturulabilir? TTB Yayınları 2002: 157-95
3.
Yücesoy M, Taşkıran HC, Çelebi İ ve ark. Tıp eğitiminde mesleksel becerilerin yeri: Dokuz Eylül Üniversitesi Deneyimi. DEU
Tıp Fakültesi Dergisi 2002. Aktif Eğitim Özel Sayısı: 67-71.
4.
Göçgeldi E, Özvarış ŞB, Sayek İ, Tıp eğitiminde değişim. Hacettepe Tıp Dergisi 2005; 36(1): 65-74.
5.
Canbaz S, Sunter. Tıp fakültesi son sınıf öğrencilerinin kaygı düzeyi ve etkileyen faktörler. Genel Tıp Dergisi 17(1): 15-19.
6.
Üniversitelerarası Kurul Tıp-Sağlık Bilimleri Eğitim Konseyi (2002) “Türkiye’deki Tıp Fakülteleri İçin Ulusal Çekirdek
Eğitim Programı”.
7.
Mazıcıoğlu, M. Mümtaz, Melis Naçar, and Osman Günay. "Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki Eğitimin Öğrenciler
Tarafından Değerlendirilmesi." Türkiye Aile Hekimliği Dergisi 2007; 9(3): 113-116.
8.
Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Raporu; 2008 TTB
9.
Demirel E. Tıp Eğitimi Sistemleri, Yöntemleri ve Tıp Fakültelerinin Sorumlulukları Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi
Dergisi 2006; 23(1):1-
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015
Sayfa 24
3http://www.balkanmedicaljournal.org/sayilar/26/buyuk/T%E2%80%BAp%20E%C2%A4itimi%20Sistemleri.pdf
Erişim:20.06.2015
10.
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi (KOUTF) “Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Özdeğerlendirme Raporu” 2003
11.
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi (KOUTF) “Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Özdeğerlendirme Raporu” 2008
12.
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi (KOUTF) “Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Özdeğerlendirme Raporu” 2010
13.
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi (KOUTF) “Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Özdeğerlendirme Raporu” 2013
14.
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi (KOUTF) “Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Özdeğerlendirme Raporu” 2014
15.
Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Ulusal Çekirdek Eğitim Programı (UÇEP)-2014
http://tip.kocaeli.edu.tr/docs/ulusalcep2014.pdf Erişim:20.06.2015
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015
Sayfa 25
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI
ANABİLİM DALI
İNTÖRN ARAŞTIRMALARI SERİSİ
KOCAELİ İLİ DERİNCE İLÇESİ AİLE SAĞLIĞI MERKEZLERİ’NE
KAYITLI 0-24 AYLIK BEBEK VE ÇOCUKLARIN AŞILANMA DURUMU
2015 YILI HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI
TEMMUZ-AĞUSTOS İNTERN GRUBU ARAŞTIRMASI
İnt. Dr. Ezgi Şimşek
İnt.Dr. Mahsum Solmaz
İnt.Dr. Burak Uysal
İnt. Dr. Tugay Önal
İnt.Dr. Muhammed Halit
Tekeci
İnt.Dr. Gizem Karagözlü
İnt. Dr. Büşra Öztürk
İnt.Dr. Nur Şen
İnt. Dr. Egemen Keser
İnt. Dr. Nur Beyza Tükek
İnt.Dr.Alp Ömer Cantürk
İnt.Dr. Başar Doğantürk
İnt.Dr. Merve Bulut
İnt. Dr. Aziz Demir
İnt. Dr.Meryem Günister
İnt.Dr. Sefa Kurt
İnt.Dr. Ufuk Üzüm
İnt.Dr.BaharFunda
Sevinçoğlu
İnt. Dr. Cansu Birincioğlu
İnt. Dr. Semih Sağır
İnt.Dr. Öykü Denizeri
İnt.Dr. Sümeyye Nur
Bayram
İnt.Dr. Jülide Yazıcı
İnt.Dr. Fatma Bolat
İnt.Dr. Emre Eserli
İnt.Dr. Elvide Nur Çelik
İnt.Dr. Walaa Alsharbajı
İnt.Dr. Eranıl Aslan
İnt.Dr. Çağdaş Can Yücepur
İnt.Dr. Emrah Erbay
İnt.Dr. Umut Mete Durmaz
İnt.Dr. Tuğba Aladağ
Danışmanlar: Dr. Özlem Onat, Dr. Tamer Üçüncü
Doç. Dr. Çiğdem Çağlayan
1
- NİSAN 2015 KOCAELİ -
ÖZET
Amaç: Bu araştırmada Kocaeli ili Derince ilçesinde bulunan Aile Sağlığı Merkezlerine kayıtlı 0-24 aylık
bebek ve çocukların aşılanma durumunun saptanması amaçlanmıştır.
Gereç-Yöntem: Kesitsel tipteki araştırmanın evrenini Kocaeli İli Derince İlçesi’ndeki 8 ASM’ye kayıtlı 24
ay ve altındaki çocuklar oluşturmaktadır. Veriler 11-14 Ağustos 2015 tarihleri arasında toplanmıştır. Bu
araştırmada iki çalışma yapılmıştır. Birinci çalışmada; ASM’lere ait kayıt sistemindeki verilere ulaşılarak
0-24 aylık çocukların aşılanma durumu belirlenmeye çalışılmıştır. İkinci çalışma ise; 11-14 Ağustos 2015
tarihlerinde Derince İlçesi ASM polikliniklerine başvuran ve ankete katılmayı kabul eden annelerle yüz
yüze görüşülerek yapılmıştır.
Bulgular: Derince ilçesinde ASM’lerde yapılan araştırmada elde edilen verilere göre en düşük aşılanma
yüzdesi KPA-R’de %98.3, en yüksek HepA-2’de %99.9 olarak saptanmıştır. Araştırmaya göre en çok
geciken aşı %77.9 yüzdesiyle BCG aşısıdır. En az geciken aşı ise %1.3 yüzdesiyle HepA-2 olarak
saptanmıştır. Yine bu araştırmadaki aşılama yüzdelerinde erkeklerin aşılanma yüzdesi kızların aşılanma
yüzdesinden fazla bulunmuştur. Derince İlçesi’nde ASM’lerde yapılan araştırmada ebeveynlerin eğitim
düzeyi arttıkça aşılama düzeyleri artmaktadır.
Sonuç: Çocukluk çağı aşılamaları, koruyucu sağlık hizmetleri için yaşamsal öneme sahiptir. Aşılanmanın
önündeki engellerle ilgili toplumun daha büyük ve daha farklı kesimlerini kapsayan bu tarz çalışmaların
artması, temel sağlık hizmetlerinin en önemlilerinden olan aşılamanın yaygınlaşması ve verimliliğinin
arttırılması konusunda yönlendirici olacaktır.
Anahtar Sözcükler: Aşılama, çocuk, koruyucu sağlık hizmeti
2
1. GİRİŞ
İmmunite denilince, enfeksiyon hastalıklarından korunma anlaşılır.1 Bağışıklık, aktif ve pasif olmak üzere
iki şekilde kazanılır. Aktif bağışıklık ya aşılarla ya da hastalığın geçirilmesi ile sağlanır. Bu bağışıklık daha
uzun sürelidir. Pasif bağışıklık ise diğer insanlar ya da hayvanlardan alınan antikorların transferi ile
sağlanır. Bu yolla elde edilen bağışıklık kısa süreli olup verilen immunglobulin miktarına bağlı olarak
birkaç hafta ile birkaç ay arasında değişir. Anneden bebeğe plasenta yolu ile antikorların geçmesi, kan ve
kan ürünlerinin verilmesi (tam kan, plazma, eritrosit ve trombosit süspansiyonları, immunglobulin
preparatları gibi) pasif bağışıklık sağlayan durumlardır.2
Aşı; bir hastalığa karşı spesifik koruma sağlamak amacıyla hazırlanmış immünobiyolojik bir materyaldir.
Yakın tarihe kadar bulaşıcı hastalıklarla mücadelede insanlar salgınlar karşısında çaresiz kalırken tıp
bilimindeki gelişmelere bağlı olarak antibiyotiklerin bulunması bulaşıcı hastalıkların tedavisinde önemli
katkılar sağlamış ve etkili tedavi hizmetleri ile ölümlerin büyük ölçüde önüne geçilmiştir. Koruyucu sağlık
hizmetlerine verilen önemin giderek artması, besin hijyeninin gelişmesi, içme ve kullanma suyunun
güvenilir hale getirilmesi pek çok bulaşıcı hastalığın görülmesini önlemiştir. Ancak bu önlemler
hastalıkların görülme sıklıklarını ve ölümleri azaltmakla beraber ortadan kaldıramamıştır. Özellikle viral
kaynaklı bulaşıcı hastalıklara karşı etkili ilaçların olmaması sonucu bu hastalıkların neden olduğu
salgınların önüne geçilememiştir. Geçen yüzyıldan itibaren yaygın olarak kullanılan aşıların amacı;
yakalanıldığında yan etki, sakatlık ve ölüm olasılığı yüksek olan enfeksiyon hastalıklarına karşı
korumaktır. Aynı zamanda o hastalığın o bölgeden (eliminasyon) ve yeryüzünden ortadan kalkmasını
(eradikasyon) sağlamaktır. 3
Ülkemizde de bu bağlamda aşı uygulamalarına 1930’larda “Çiçek Aşısı” ile başlanmıştır. DSÖ, aşının çocuk
sağlığına katkılarını göz önünde bulundurarak 1974 yılında “Genişletilmiş Bağışıklama Programı’nı
başlatmıştır. Bu programda temel olarak 6 tane aşı ile korunabilir hastalık (difteri, boğmaca, tetanos,
verem, polio ve kızamık) hedeflenmiştir. Türkiye’de “Genişletilmiş Bağışıklama Programı” (GBP) 1981
yılında başlamış, aşılama çalışmalarına 1985 yılındaki “Aşı Kampanyası” ile hız verilmiştir. Aşının
kullanıldığı ilk yıllardan günümüze kadar çiçek hastalığı aşı ile eradike edilmiş (1977 yılında) ve çiçek aşısı
da tüm dünya programlarından kaldırılmıştır. 4
Ülkemizde yürütülen Genişletilmiş Bağışıklama Programı’nda son dönemde de önemli gelişmeler
kaydedilmiştir. 2006 yılından itibaren aşı takvimine üç yeni antijen (kızamıkçık, kabakulak ve hemofilous
influenza tip b eklenmiş, 2008 yılı başından itibaren DaBT-İPA-Hib beşli aşısının ve 2008 yılı Kasım
ayından itibaren de konjuge pnömokok aşısının kullanımı başlatılmıştır.
Genişletilmiş Bağışıklama Programı (GBP) kapsamında; Boğmaca, difteri, tetanoz, kızamık, kızamıkçık,
kabakulak, tüberküloz, poliomyelit, hepatit-B, hemofilus influenza tip b’ye bağlı hastalıklar ile
streptokokus pnömoniya’ya bağlı invaziv pnömokokal hastalıkların ve bu hastalıklardan kaynaklanan
bebek ve çocuk ölümlerinin ve sakatlıkların engellenmesi hedeflenmektedir. Temel amaç; doğan her
bebeğin aşı takvimine uygun olarak yukarıda sayılan hastalıklara karşı bağışık kılınmasıdır.
Genişletilmiş deyimi ise aşısız veya eksik aşılı bebek ve çocukların tespit edildiği anda aşılanmasının
sağlanması ve bu uygulamanın ülke genelinde her yerde eşit olarak yapılması anlamını vurgulamak için
kullanılmaktadır.5Böylece aşılanmamış kişilerin, aşılanan kişiler sayesinde, hastalık etkeni ile temaslarının
azalması sonucu, toplumda o hastalığın görülme hızı azalır bu toplumsal bağışıklık olarak nitelendirilir 6
3
Sağlık Bakanlığının belirlediği aşılama programı aşağıdaki şekilde gösterilmiştir:
Şekil 1: T.C Sağlık Bakanlığı Çocukluk Dönemi Aşı Takvimi
Sağlık Bakanlığı’nın belirlemiş olduğu bu aşılama takvimine göre1yaşını doldurmuş bir çocuğun tüm
aşılarının zamanında ve eksiksiz yapılmasına tam aşılılık denir.
Aşılanarak bağışık hale gelmiş bireylerin oluşturduğu toplumlar, hastalıkların yayılmasına karşı direnç
gösterirler. Bu yolla henüz aşılanmamış, aşılanmaya engel oluşturan bir hastalığı olanlar da korunmuş
olur. Eğer aşı yapılmazsa aşı ile önlenebilir hastalıkların sıklığı ve bu hastalıklara bağlı sakatlık ve ölüm
artar. 7
1.1. Araştırmanın Amacı
Bu araştırmada; Kocaeli ili Derince ilçesinde bulunan aile sağlığı merkezlerine kayıtlı 0-24 aylık bebek ve
çocukların aşılanma durumunun saptanması ve araştırma süresince ASM’lere başvuran annelere
uygulanan anketlerle; çocuğun yaşı, cinsiyeti, ailenin kaçıncı çocuğu olduğu ve annelerin eğitim
durumlarının aşılama düzeylerine etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
2. GEREÇ VE YÖNTEM
2.1. Araştırma Yeri
Yenikent ASM, Yavuz Sultan ASM, Çınarlı ASM, Dumlupınar ASM, Çenedağ ASM, İbni Sina ASM, Sırrıpaşa
ASM, Mersincik ASM
2.2. Araştırma Evreni
Araştırmaya Kocaeli Derince İlçesi ASM’lere (Yenikent ASM, Çenedağ ASM, İbn-i Sina ASM, Yavuz Sultan
ASM, Çınarlı ASM, Dumlupınar ASM, Mersincik ASM, Sırrıpaşa ASM) kayıtlı 24 ay ve altındaki çocuklar
alınmıştır. Araştırma evrenindeki çocuk sayısı 3985'dir. Araştırmada verilerine ulaşılabilen çocuk sayısı
1558'dir. Bu veriler nüfusun %39’ una ait verilerdir.
Ayrıca; yapılan araştırma süresince ASM’lere başvuran ve 0-24 ay çoçuk sahibi olan 84 anneye soru formu
uygulanmıştır.
2.3. Araştırma Örneklemi
Evrendeki tüm kişilere ulaşılması hedeflenmiş, örnek seçilmemiştir.
2.4. Araştırmanın Tipi
Kesitsel araştırma tekniği kullanılmıştır.
2.5. Veri Toplama Araçları
Veri toplama aracı olarak; aşı düzeyi bilgi formu kullanılmıştır. Bunun yanında 0-24 ay çocuğu olup, sağlık
kuruluşuna başvuran ve uygulamaya katılmayı kabul eden annelere anket uygulanmıştır.
4
2.6. Araştırmanın Değişkenleri
Aşı Anketi
Bağımlı Değişkenler:

Aşılanma durumu
Bağımsız Değişkenler:




Çocuğun yaşı
Çocuğun cinsiyeti
Çocuğun ailenin kaçıncı çocuğu olduğu
Annenin eğitim durumu
Aşı Formu
Bağımlı Değişken:

Aşılanma durumu
Bağımsız Değişken:


Çocuğun yaşı
Çocuğun cinsiyeti
2.7. Tanımlar
Aşıların zamanında yapılması: Aşı takvimi ile çocuğun doğum tarihine göre belirlenen aşıların eksiksiz
olarak yapılmış olması. Aşının zamanında yapılmaması: Aşının, aşı takvimi ile çocuğun doğum tarihine
göre belirlenen günde yapılmaması. Aşının zamanının gelmemesi: Aşının, aşı takvimi ile çocuğun doğum
tarihine göre belirlenen gününün gelmemesi. Aşının geç yapılması: Aşının, aşı takvimi ile çocuğun doğum
tarihine göre belirlenen günden sonraki bir günde yapılması.
2.8. Araştırmanın Uygulanması
Araştırma 11.08.2015-14.08.2015 tarihlerinde Temmuz-Ağustos 6.sınıf Halk Sağlığı Staj Grubu öğrencileri
tarafından yapılmıştır.
Bu araştırmada iki çalışma yapılmıştır:
Birinci çalışmada; ASM’lere ait kayıt sistemindeki verilere ulaşılarak 0-24 aylık çocukların aşılanma
durumu belirlenmeye çalışılmıştır.
İkinci çalışma ise;11-14 Ağustos 2015 tarihlerinde Derince İlçesi ASM polikliniklerine başvuran ve ankete
katılmayı kabul eden annelerle yüz yüze görüşülerek yapılmıştır.
2.9. Araştırmanın Analizi
SSPS 13.0 Paket Programı’na veriler girilmiş ve tanımlayıcı analizler yapılmıştır.
2.10. Araştırmanın Kısıtlılıkları
Mersincik ve Sırrıpaşa ASM’de veriler; doktorların izin vermemesi nedeniyle alınamamıştır. Veri
alınabilen diğer ASM’lerde çalışan bazı doktor ve ebelerin izinli olması nedeniyle veriler eksik alınmıştır.
Yapılan anketlere katılan ebeveynler isim, iletişim gibi bilgileri vermek istemediklerinden bu bilgiler eksik
kalmıştır. ASM’lerde bilgilerin alındığı veri tabanında aşılanmama nedenleri belirtilmediğinden aşı bilgi
formunda sorgulanan mazeretler eksik kalmıştır.Çalışılan bazı ASM’lerde doktorların verileri paylaşmak
istememesinden dolayı veri ulaşımı kısıtlanmıştır.
Hepatit aşısı 1. dozun zamanında yapılma oranı %92,8’dir. Beşli karma aşısının 1. dozunun gecikme oranı
%76,9, 2. dozunun %69,3, 3. dozunun %65,0, rapelin 18,1‘dir. KPA aşısının 1. dozunun gecikme oranı
%77,0, 2. dozunun %69.4, 3. dozunun %64,8, rapelin %32,8 ’dir. BCG aşısının gecikme oranı % 77,9’dur.
KPA rapeli yapılmamışların %1,7’ dir.
5
3. BULGULAR
3.1. Aile Sağlığı Birimlerinin Kayıtlarına Göre Aşılanma Durumları
Grafik 1: Aşılanma Durumları
Hepatit B 1. dozun gecikme süresi ortalama 0,4, 2.dozun 2,25, 3 dozun 7,46 gündür. Beşli karma 1. dozun
gecikme süresi ortalama 4,75, 2. dozun 5,74, 3. dozun 7,72, rapelin 11,84 gündür. Hepatit A 1. dozun
gecikme süresi ortalama 12,2, 2.dozun 5,0 gündür. KPA 1. dozun gecikme süresi ortalama 4,72, 2. dozun
5,81, 3. dozun 8,05, rapelin 5,37 gündür. OPA 1. dozun gecikme süresi ortalama 7,79, 2. dozun 12,02
gündür. BCG aşısının gecikme süresi ortalama 5,99 gündür. KKK aşısın gecikme süresi ortalama 5,22
gündür. Suçiçeği aşısının gecikme süresi ortalama 5,25 gündür.
6
Tablo 1: Kocaeli İli Derince İlçesinde Bulunan Aile Sağlığı Merkezlerine Kayıtlı 0-24 Aylık Bebek ve
Çocuklara Ait Aşıların Gecikme Süreleri
Hepatit B 1
Hepatit B 2
Hepatit B 3
Beşli Karma 1
Beşli Karma 2
Beşli Karma 3
Beşli Karma Rapel
Hepatit A 1
Hepatit A 2
KPA 1
KPA 2
KPA 3
KPA Rapel
OPA 1
OPA 2
BCG
KKK
Suçiçeği
Ortalama
0.40±2.33
2.25±3.94
7.46±7.14
4.75±4.86
5.74±5.85
7.72±7.10
11.84±7.95
12.20±7.89
5.00±7.34
4.72±4.67
5.81±5.87
8.05±10.21
5.37±6.44
7.79±9.18
12.02±7.97
5.99±5.85
5.22±6.27
5.25±6.29
Ortanca
0.00
1.00
6.00
3.00
4.00
6.00
10.00
11.00
3.00
3.00
4.00
6.00
3.00
6.00
11.00
4.00
3.00
3.00
Minimum
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
Maksimum
30.00
60.00
81.00
60.00
80.00
81.00
31.00
31.00
28.00
30.00
80.00
197.00
30.00
197.00
31.00
60.00
30.00
30.00
Tablo 2: Kocaeli İli Derince İlçesinde Bulunan Aile Sağlığı Merkezlerine Kayıtlı 0-24 Aylık Bebek ve
Çocuklara Ait Her Bir Aşıya Göre 1 Yaş Altı ve Üstü Aşısız Olma Sıklığı
Hep B-3
Beşli Karma 3
Beşli Karma Rapel
Hepatit A 2
KPA 3
KPA Rapel
OPA 2
BCG
KKK
Suçiçeği
1 Yaş ve Altı
(%)
1.2
1.0
0.0
0.0
1.2
0.5
0.0
1.4
0.2
0.4
1 Yaş Üstü
(%)
0.8
0.9
2.3
0.3
0.3
3.4
2.5
0.8
2.2
2.2
Tablo 3: Kocaeli İli Derince İlçesinde Bulunan Aile Sağlığı Merkezlerine Kayıtlı 0-24 Aylık Bebek ve
Çocuklara Ait Her Bir Aşıda Çocuğun Cinsiyetine Göre Aşısız Olma Sıklığı
Hep B-3
Beşli Karma 3
Beşli Karma Rapel
Hepatit A 2
KPA 3
KPA Rapel
OPA 2
BCG
KKK
Suçiçeği
Erkek
1.0
1.0
1.1
0.0
0.9
1.7
1.2
1.2
1.0
1.2
Kadın
1.1
1.1
0.8
0.3
1.1
1.8
0.8
1.1
1.1
1.1
7
Uygulanan Soru Formlarına Ait Sonuçlar
Uygulanan soru formlarında sorgulanan; çocuklara ait; cinsiyet, doğum sırası, aşı kartı, aşı durumu, aşıyla
korunan hastalık geçirme durumu, anneye ait; annenin eğitim düzeyi değişkenleri tablo 4’te gösterilmiştir.
Tablo 4: Araştırma Süresince ASM’lere Başvuran ve 0-24 Ay Çoçuk Sahibi Olan Annelere ve Çocuklara Ait
Bazı Veriler
Değişkenler
Gruplar
Sayı
Yüzde
Cinsiyet
Erkek
45
53,6
Kadın
39
46,4
Doğum Sırası
1
24
28,6
2
40
47,6
3
18
21,4
4
2
2,4
Annenin Eğitim Düzeyi
Eğitimi yok /
2
2,4
İlkokulu bitirmemiş
İlkokul
19
22,6
Ortaokul
14
16,7
Lise ve üzeri
49
58,3
Aşı Kartı
Var
84
100,0
Yok
0
0,0
Aşı Durumu
Tam
84
100,0
Tam Değil
0
0,0
Aşıyla Korunan Hastalık
Evet
5
6,0
Geçirme Durumu
Hayır
79
94,0
Aşılananların%53,6’sı erkek, %46.4’sı kadındır. Aşılanan çocuklar içinde; doğum sırası 1 olanlar %28.6,
doğum sırası 2 olanlar %47.6, doğum sırası 3 olanlar %21.4, doğum sırası 4 olanlar %2.4 tür. Aşılanan
çocukların annelerinin eğitim düzeyi; eğitimi yok/ilkokulu bitirmemiş olanlar %2.4, ilkokul mezunu
olanlar %22.6, ortaokul mezunu olanlar %16.7, lise ve üzeri eğitim düzeyinde olanlar %58.3 tür. Aşı kartı
ankete tabi olan annelerin %100 ünde bulunmaktadır. Ankete tabi olan annelerin çocuklarında aşılanma
durumu %100 saptanmıştır. Aşıyla korunan çocukların hastalığı geçirme oranı %6.0’dır.
4. TARTIŞMA
Bu araştırmada Derince Bölgesi’ndeki Sırrıpaşa, Yavuz Sultan, Çınarlı, Dumlupınar, Yenikent, Mersincik,
İbn-i Sina ve Çenedağ ASM’lerinde kayıtlı 0-24 ay çocuklarda aşılanma düzeyinin belirlenmesi
hedeflenmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün UNICEF ile birlikte yürüttüğü Avrupa’daki aşılanma düzeyinin belirlendiği 2014
yılında yapılan, hedef popülasyonun ne kadarının aşılandığını gösteren araştırmadaki veriler Tablo 5’te
belirtilmiştir:
Tablo 5: Avrupa’daki hedef populasyona ait aşılanma yüzdeleri,2014 8
Aşılar
Yüzde
BCG
94
DTP1
97
DTP3
95
HEP B
39
HEP B3
82
HİB 3
85
MCV 1
94
MCV 2
84
PAB
90
PCV 3
44
POL 3
95
ROTA
7
TT2 PLUS
83
8
Derince ilçesinde ASM’lerde yapılan araştırmada elde edilen verilere göre en düşük aşılanma oranı KPAR’de %98.3, en yüksek HepA-2’de %99.9 olarak saptanmıştır. Bu veriler DSÖ’ nün verilerinin yanında
oldukça yüksek gözlenmiştir.
TÜİK’in 2002-2013 yılları arasında yaptığı çalışmanın 2013 yılındaki verilerine göre aşılanma oranları
DaBT-1 %97, DaBT-2 %98, DaBT-3 %98, BCG %96, HBV-3 %97, KKK %98, KPA-3 %97 şeklinde olmakla
beraber genişletilmiş bağışıklama programındaki diğer aşılara ilişkin başka bir veri saptanmamıştır. Fakat
bu araştırmanın kapsamında cinsiyet ve yaş grubu bulunmamaktadır.9
TÜİK verileriyle Derince ilçesinde ASM’lerde yapılan araştırmadaki veriler birbiriyle örtüşmektedir.
TNSA’nın 2013 yılında yapmış olduğu 15-26 aylık çocukları kapsayan aşılama oranları; BCG %94, DaBT1%94, DaBT-2 %89, DaBT-3 %86, Kızamık %90, HBV-1 %96, HBV-2 %92, HBV-3 %87, Pnömokok-1 %90,
Pnömokok-2 %85, Pnömokok-3 %82, aşısız oran ise %3 saptanmıştır. TNSA da yapılan araştırmada
cinsiyete ilişkin veri bulunmamaktadır.10
TNSA verileri ile kıyaslandığında; Derince ilçesinde ASM’lerde yapılan araştırmada elde edilen veriler
daha yüksek aşılanma oranı olduğunu göstermiştir.
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu verilerine göre 2002-2012 yıllarındaki aşılanma yüzdeleri tablo 6’ da
gözlenmektedir.
Tablo 6: Yıllara göre aşılama oranları, (%), Türkiye11
AŞILAR
DaBT1
DaBT2
DaBT3
BCG
HBV3
KKK
KPA3
2002
82
80
78
77
72
82
-
2009
97
96
96
96
94
97
97
2010
98
98
97
97
96
97
95
2011
98
98
97
95
96
98
96
2012
97
97
97
96
97
96
97
Derince ilçesinde ASM’lerde yapılan araştırmada da benzer veriler elde edilmiştir.
Derince İlçesi’nde ASM’lerde yapılan araştırma kapsam bakımından aşılanma oranlarını; zamanında
yapılmış, zamanı gelmemiş, gecikmiş ve yapılmamış olmak üzere cinsiyet ve yaş grubu da göz önünde
bulundurularak yapılmıştır. Buna göre; HBV sırasıyla %92.8-%0-%6.7-%0.4, HBV-2 sırasıyla %34.5-%3.6%61.2-%0.6, HBV-3 sırasıyla %7.3-%28-%63.7-%1, DaBT-1 sırasıyla %13.7-%8.4-%76.9-%1, DaBT-2
sırasıyla %13.4-%16.8-%69.3-%0.6, DaBT-3 sırasıyla %6.2-%27.8-%65-%1, DaBT-R sırasıyla %1.2%79.8-%18.1-%1, HepA-1 sırasıyla %1.2-%79.9-%17.8-%1.2, HepA-2 sırasıyla %0.4-%98.1-%1.3-%0.1,
KPA-1 sırasıyla %13.7-%8.3-%77-%1, KPA-2 sırasıyla %13.1-%16.9-%69.4-%0.6, KPA-3 sırasıyla %6.6%27.6-%64.8-%1, KPA-R sırasıyla %7.6-%57.9-%32.8-%1.7, OPA-1 sırasıyla %6.3-%28.4-%64.3-%1,
OPA-2 sırasıyla %1.2-%79.8-%18-%1, BCG sırasıyla %12.4-%8.6-%77.9-%1.2, KKK sırasıyla %7.8-%57.5%33.7-%1, Suçiçeği sırasıyla %7.7-%57.6-%33.5-%1.2 bulunmuştur.
Derince İlçesi’nde ASM’lerde yapılan araştırmada tanımlanmış olan gecikme süresi Sağlık Bakanlığı’nca
tanımlanmış olan gecikme süresi olmayıp, aşıların yapılması için uygun görülen 1 aylık dönem de gecikme
süresi olarak kabul edilmiştir. Bu veri hem gerçek gecikmeyi hem de araştırmada tanımlanan gecikmeyi
içermektedir. Bu nedenle gecikme süresi olması gerekenden fazla olarak sonuçlara yansımıştır.
Araştırmaya göre en çok geciken aşı %77.9 oranıyla BCG aşısıdır. En az geciken aşı ise %1.3 oranıyla
HepA-2 olarak saptanmıştır. Bunun nedeni ise HepA-2 aşısının % 98.1’ inin zamanının gelmemesi olabilir.
Bu fark ise evrenden kaynaklanabilir.
İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması-1 (İBBS-1)’e göre 2012 yılı beşli karma aşı (DaBT+IPA+Hib)
üçüncü doz aşılama oranı Türkiye’de %97, Doğu Marmara’ da %98’dir. TÜİK 2013’e göre beşli karma aşı
(DaBT+IPA+Hib) üçüncü doz aşılama oranı Türkiye’de %98, Doğu Marmara’da %98’dir. Derince İlçesi’nde
ASM’lerde yapılan araştırmada ise %99 bulunmuştur.
9
İBBS-1’e göre 2012 yılı HBV-3 aşılama oranı Türkiye’de %97, Doğu Marmara’da %97’dir. 2012 yılı KKK
aşılama oranı ise Türkiye’de %96, Doğu Marmara’da %94’tür. Her iki aşı için Derince İlçesi’nde ASM’lerde
yapılan araştırmada ise aşılama oranı %99 bulunmuştur.12
Tezcan ve Kurtuluş Yiğit’in ‘Aşılanma ve Çocuk Sağlığı’ adlı araştırmaları sonucunda; aşıların cinsiyetlere
göre dağılımları aşağıdaki tablo 7’de belirtilmiştir:
Temel
Özellik
Erkek
Kadın
Tablo 7: Aşı olan çocukların cinsiyete göre yüzdesi13
BCG
89.0
86.4
1
87.4
89.6
DBT
2
78.0
73.5
3
66.3
62.4
1
95.8
93.6
Polio
2
85.1
80.4
3
73.9
64.0
Kızamık
80.0
78.8
Yapılan araştırmada elde edilen verilere göre; BCG E %53.1, K %46.9, DaBT-1 E%53.1, K%46.9, DaBT-2
E%53.1, K%46.9, DaBT-3 E%53.1, K%46.9, OPA-1 E%53.1, K%46.9, OPA-2 E%53.1, K%46.9, Kızamık
E%53.1, K%46.9’dir. Buna göre; Derince İlçesi’nde ASM’lerde yapılan araştırmada aşılama oranlarında
erkeklerin aşılanma oranları kızların aşılanma oranlarından fazladır. Sabahat Tezcan ve Elif Kurtuluş
Yiğit’in ‘Aşılanma ve Çocuk Sağlığı’ adlı araştırmalarında da erkek aşılanma oranları fazladır, bu da
Derince İlçesi’nde ASM’lerde yapılan araştırmada elde edilen verilerle uyumludur.
Derince İlçesi’nde ASM’lerde yapılan araştırmada ebeveynlerin eğitim düzeyi arttıkça aşılama oranları
artmaktadır.
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
3 doz halinde uygulanan aşıların 2. ve 3. dozlarındaki yapılmama oranı, 1. dozun yapılmama oranından
daha yüksek olduğu bulunmuştur.
En yüksek zamanında aşılanma oranı %92.8 ile Hepatit B1`dir. Bunun nedeni olarak doğumla beraber
yapılması düşünülebilir.
Aşı takvimine göre en geç yapılan aşı Hepatit A2 olmasına rağmen aşının gecikme oranı %1.3’tür. Bunun
sebebi olarak araştırmadaki çocukların aşılarının %98.1’inin zamanının gelmemiş olması düşünülebilir.
En çok yapılmama oranına sahip aşının %1.7 ile KPA-Rapel olduğu görülmüştür.
Sonuç olarak; çocukluk çağı aşılamaları, koruyucu sağlık hizmetleri için yaşamsal öneme sahiptir.
Aşılama çalışmalarında gerekli teknik altyapının ve personelin sağlanmasının yanı sıra, önemli bir diğer
konu da; çocuğun ailesinin yeterli şekilde bilgilendirilip, aşının gerekliliğine inandırılmasıdır.
Aşılama hedeflerinin henüz gerisinde olan ülkemizde, çocukluk çağı aşıları hakkında aile bilgi düzeyinin
arttırılması, aşılama çalışmalarının önündeki en önemli engellerden biri olan bilgisizliği ortadan
kaldıracaktır. Annelerin eğitim düzeylerine uygun bilgilendirme stratejileri geliştirilmesi bu konuda
yararlı olacaktır.
Aşılanmanın önündeki engellerle ilgili toplumun daha büyük ve daha farklı kesimlerini kapsayan bu tarz
çalışmaların artması, temel sağlık hizmetlerinin en önemlilerinden olan aşılamanın yaygınlaşması ve
verimliliğinin arttırılması konusunda yönlendirici olacaktır.
6. KAYNAKÇA
1. Peter G., 1997 RedBook: Report of the Committee on Infectious Diseases. 24th ed. Elk Grove Village, IL: American Academy of
Pediatrics, 1997:116-120.
2. Akşit S., Aşılarla İlgili Genel Kurallar, Klinik Gelişim Dergisi 2012;25(1):4-12
3. Akın L., Aşılamaya Bağlı Toplumsal Kazanımlar. Halk Sağlığı Temel Bilgiler 2015;cilt 3:1456-1470
4. Özmert E. Dünya'da ve Türkiye'de Aşılama Takvimindeki Gelişmeler. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 2008; 51: 168-175
5. Sağlık Bakanlığı Genişletilmiş Bağışıklama Programı Genelgesi, 2009
6. http://www.dicle.edu.tr/ Erişim Tarihi: 26.08.2015
10
7. http://karabuk.hsm.saglik.gov.tr/ Erişim Tarihi:26.08.2015
8. http://www.who.int/ Erişim tarihi 25.08.15
9. http://www.tuik.gov.tr/ Erişim tarihi 26.08.15
10. http://www.hips.hacettepe.edu.tr/ TNSA_2013 Erişim tarihi 25.08.15
11. http://sbu.saglik.gov.tr/ Erişim tarihi 25.08.15
12. http://www.istanbulsaglik.gov.tr/ Erişim tarihi 26.08.15
13. Tezcan S., Yiğit E.K., Aşılanma ve Çocuk Sağlığı, Bölüm 11, 2013
14. http: //saglik.gov.tr/ Erişim tarihi 26.08.15
11
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI
ANABİLİM DALI
İNTERN ARAŞTIRMALARI SERİSİ
KOCAELİ İLİ DERİNCE İLÇESİNDEKİ ASM’LERE 16
EKİM 2015 TARİHİNDE BAŞVURANLARDA DEPREM
KONUSUNDA RİSK ALGISI ve HAZIRLIKLI OLMA DURUMU
2015 YILI HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI
EYLÜL- EKİM İNTERN GRUBU ARAŞTIRMASI
İnt. Dr. Semra Karaman
İnt. Dr. Gülşah Keçebaş
İnt. Dr. Şule Demirekin
İnt. Dr. Ceyda Erişti
İnt. Dr. Minel Gül
İnt. Dr. ÖzlemTekin
İnt. Dr. Handenur Tunç
İnt. Dr. Yener Araçlıoğlu
İnt. Dr. Fatih Özsaray
İnt. Dr. Erhan Caner Akkaya
İnt. Dr. Emre Çubuklu
İnt. Dr. Oğuzhan Değercan
İnt. Dr. Çiğdem Yalçın
İnt. Dr. Zülal Yakut
İnt. Dr. Ece Orbay
İnt. Dr. Anıl Alp Emre
İnt. Dr. Servet Kartal
İnt. Dr. Ali Özcan Çakır
İnt. Dr. Bilal Yılmaz
İnt. Dr. Nevzat Uslu
İnt. Dr. Ezgi Çetin
İnt. Dr. Faruk Temez
İnt. Dr. M. Cemal Alagöz
İnt. Dr. Özlem ÖN
İnt. Dr. Eyüp Özdemir
İnt. Dr. Esra Nur Kopukaya
İnt. Dr. Enes Bayram
İnt. Dr. Semih Serhatlıoğlu
İnt. Dr. Elif Nur Baynal
İnt. Dr. C. Erman Aytekin
İnt. Dr. Aysen Ekin Dülek
İnt. Dr. Canan Taşdemir
İnt. Dr. Berkay Genç
İnt. Dr. M. Mustafa Taşçı
İnt. Dr. Mustafa Suner
Danışman Asistan Doktorlar: Hande Cihan, Bayram Mercimek
Danışman Öğretim Görevlisi: Prof. Dr.Nilay Etiler
- NİSAN 2015 KOCAELİ -
ÖZET
Deprem; beklenmeyen bir zamanda meydana gelen, bireysel/toplumsal zararlara yol açan ve can ya da
mal kayıplarının yaşanabildiği doğa olayıdır. Bu araştırmada Kocaeli ili Derince ilçesindeki Aile Sağlığı
Merkezlerine başvuranlarda deprem konusunda risk algısı ve hazırlıklı olma durumu ve bunu etkileyen
etmenlerin ortaya konması amaçlanmıştır.
Araştırmaya 16.10.2015 tarihinde Kocaeli ili Derince ilçesinde bulunan 7 Aile Sağlığı Merkezine
başvuran 347 kişi katılmıştır. Kesitsel tipteki bu araştırmada, veri toplama aracı olarak literatür taraması
yapılarak oluşturulan soru formu kullanılmıştır
Araştırmaya katılanların %67,4'ü olabilecek depremler açısından endişe duydugunu belirtmiştir.
Katılımcılardan Marmara Depremini yaşayanların %13,4’ü can kaybı, %18,7 ‘si mal kaybı, %9,8’i hem can
hem mal kaybı yaşamış olduğunu belirtmiştir. Katılımcıların %84’ü deprem çantası bulundurmadıklarını,
çök kapan tutun hareketini bilenler %60,8 olarak bulunmuştur. Deprem ile ilgili eğitim alma yüzdesi ise
%55,3 bulunmuştur.
Çalışmaya katılanların büyük çoğunluğunun deprem konusunda endişeli oldukları fakat bununla ilgili
herhangi bir hazırlık yapmadıkları ve eğitim almadıkları görülmektedir. Deprem konusunda ilgili
kurumların üstlerine düşen vazifeyi yerine getirmeleri ve toplumdaki insanlar bu konuda eğitilip
bilinçlenmesinin sağlanması, olası bir deprem felaketinde meydana gelebilecek can ve mal kayıplarını en
aza indirmede çok önemli bir yere sahiptir.
Anahtar Kelimeler : Deprem, Risk Algısı, Deprem Endişesi
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 1
1. GİRİŞ
1.1.Deprem Nedir?
Deprem; beklenmeyen bir zamanda meydana gelen, bireysel/toplumsal zararlara yol açan ve can ya da
mal kayıplarının yaşanabildiği doğa olayıdır. Deprem tehlikesinin şiddeti ise söz konusu doğa olayının
meydana getirdiği can ve mal kayıpları, yaralanmalar ve yapısal hasarlar gibi tahriplerle ölçülmektedir(1).
1.2. Deprem Türleri
Cisimlerin bir etki altında yaptıkları bir hareket de deprem olarak nitelendirilebildiğinden
depremler; Yapay depremler ve doğal depremler olarak ikiye ayrılır. Depremler büyüklüğü, şiddeti
ve zamanı belli olan yapay depremler ve parametreleri önceden belli olmayan doğal depremler
olarak sınıflandırmak mümkündür. Yapay depremlerin etkileri belli olduğu için incelemeye konu
olmazken doğal depremlerin parametreleri kesin olarak belli değildir. Doğal depremler, doğadaki
değişiklikler sonucu oluşan depremleri oluş nedenlerine göre; tektonik depremler, volkanik
depremler, çöküntü depremler olarak sınıflandırılır. Dünyada olan depremlerin büyük bir bölümü
yukarıda anlatılan biçimde oluşmakla birlikte az miktarda da olsa başka doğal nedenlerle de olan
deprem türleri bulunmaktadır. Levhaların hareketi sonucu olan depremler genellikle tektonik
depremler olarak nitelenir ve bu depremler çoğunlukla levhalar sınırlarında oluşurlar. Dünya ve
Türkiye’de olan depremlerin %90'ı bu gruptandır. İkinci tip depremler volkanik depremlerdir.
Bunlar volkanların püskürmesi sonucu oluşurlar. Yerin derinliklerinde ergimiş maddenin yeryüzüne
çıkışı sırasındaki fiziksel ve kimyasal olaylar sonucunda oluşan gazların yapmış oldukları
patlamalarla bu tür depremlerin meydana geldiği bilinmektedir. Bunlar da yanardağlarla ilgili
olduklarından yereldirler ve önemli zarara neden olmazlar. Japonya ve İtalya'da oluşan depremlerin
bir kısmı bu gruba girmektedir. Türkiye'de aktif yanardağ olmadığı için bu tip depremler
olmamaktadır. Bir başka tip depremler de çöküntü depremlerdir. Bunlar yer altındaki boşlukların
(mağara, su yolları), kömür ocaklarında galerilerin, tuz ve jipsli arazilerde erime sonucu oluşan
boşluklara tavan bloğunun çökmesi ile oluşurlar. Hissedilme alanları yerel olup enerjileri azdır fazla
zarar getirmezler. Büyük heyelanlar ve gökten düşen meteorların da küçük sarsıntılara neden olduğu
bilinmektedir. Odağı deniz dibinde olan derin deniz depremlerinden sonra, denizlerde kıyılara kadar
oluşan ve bazen kıyılarda büyük hasarlara neden olan dalgalar oluşur ki bunlara tsunami denir.
Merkezi deniz içerisinde olan depremlerinin çok görüldüğü Japonya'da tsunami'den 1896 yılında
30.000 kişi ve 2004 Güney Asya’da oluşan tsunamide ise 300.000 kişi ölmüştür(1).
1.3.Depremin Şiddeti:
Depremin nasıl oluştuğunu, deprem dalgalarının yerkabuğu içinde ne şekilde yayıldıklarını, deprem
ölçü aletlerini ve deprem kayıtlarının değerlendirilmesini inceleyen bilim dalına sismoloji denir(1).
Herhangibir derinlikte olan depremin, yeryüzünde hissedildiği bir noktadaki etkisinin ölçüsü olarak
tanımlanmaktadır. Diğer bir deyişle depremin şiddeti, onun yapılar, doğa ve insanlar üzerindeki
etkilerinin bir ölçüsüdür. Bu etki, depremin büyüklüğü, odak derinliği, uzaklığı yapıların depreme
karşı gösterdiği dayanıklılık dahi değişik olabilmektedir. Şiddet depremin kaynağındaki büyüklüğü
hakkında doğru bilgi vermemekle beraber, deprem dolayısıyla oluşan hasarı yukarıda belirtilen
etkenlere bağlı olarak yansıtır(1).
Depremin şiddeti, depremlerin gözlenen etkileri sonucunda ve uzun yılların vermiş olduğu
deneyimlere dayanılarak hazırlanmış olan "Şiddet Cetvelleri"ne göre değerlendirilmektedir XII şiddet
derecesini kapsamaktadır. Bu cetvellere göre,şiddeti V ve daha küçük olan depremler genellikle
yapılarda hasar meydana getirmezler ve insanların depremi hissetme şekillerine göre
değerlendirilirler(2).
VI-XII arasındaki şiddetler ise, depremlerin yapılarda meydana getirdiği hasar ve arazide
oluşturduğu kırılma, yarılma, heyelan gibi bulgulara dayanılarak değerlendirilmektedir (2).
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 2
Tablo 1: Depremlerin şiddet ve magnitüdleri değerleri arasındaki dönüşümlerin gösterimi
Şekil 1: Türkiye Deprem Fay Haritası
Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF): Saroz Körfezi’nden başlar, Marmara Denizi, Sapanca Gölü, Adapazarı,
Tosya ve Erzincan üzerinden Van Gölü kuzeyine kadar uzanır(2).
Doğu Anadolu Fay Hattı (DAF): Hatay grabeninden başlar, K. Maraş, Adıyaman, Malatya ve Elazığ
ovalarından geçerek Bingöl’e kadar sokulur(2).
Batı Anadolu Fay Hattı (BAF): Ege Bölgesi’nde, kuzeyden güneye doğru uzanan çok sayıdaki fay
hatlarından oluşur(2).
Fay hatları, yer kabuğunun zayıf ve hareket halindeki bölgeleridir. Volkanik sahalar, genç kıvrım
dağları ve deprem alanlarının uzanışı fay hatlarıyla paralellik gösterir(2).
Daha önce görülen Erzurum, Erzincan, Van, Bolu, Çankırı, Tokat, Adapazarı, Kütahya, Burdur, Lice,
Bingöl, Dinar, Ceyhan, Gölcük ve Düzce depremlerinin büyük oranda can ve mal kaybına neden
olmasında, bu kentlerin fay hatları üzerinde yer almalarının önemli rolü olmuştur(2).
Ülkemiz bağlamında değerlendirildiğinde Türkiye, Akdeniz deprem kuşağı üzerinde bulunmakta ve
genel hatlarıyla da bir deprem bölgesi sayılmaktadır. Türkiye deprem bölgeleri haritasına göre, nüfusun
%95’i deprem tehlikesi altında yaşamaktadır. Ayrıca büyük sanayi merkezlerinin %98,3’ü ve barajların
%91,6’sı etkin deprem bölgelerinin üzerinde yer almaktadır.Türkiye coğrafyası içerisinde; Marmara, Batı
Anadolu, Doğu Anadolu ve Kuzey Anadolu yıkıcı deprem riski taşıyan bölgeler olarak gösterilmektedir (2).
Etkileri açısından deprem, toplumdaki gündelik işleyişi sarstığından ve toplum içerisindeki düzeni
değiştirip çatışma ve değişmeyi zorunlu kıldığından derin toplumsal sonuçlara yol açabilmektedir.
Nitekim deprem nedeniyle insanların yaşamları alt üst olmakta, mevcut sosyal düzenin yıkılması ve
sosyal çözülmelerin yaygınlaşmasıyla toplumda yeniden düzenleme ihtiyacı ortaya çıkabilmektedir. Bu
noktada depremin bir afet olarak tanımlanması, toplum üzerinde yarattığı geniş çaplı etkilerden
kaynaklanmaktadır(3).
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 3
1.4.Depremde Toplumsal Algı Ve Hazırlıklı Olma
Genel olarak afetler, fiziksel alt yapının üst yapıda önemli değişmelere yol açarak risk ya da tehlike
oluşturma durumu olarak tanımlanabilir. Özelde ise afet, doğal veya doğal olmayan bir olay sonucunda
çok sayıda insanın yaralanması ya da ölmesi veya mal ve mülkün zarar görmesi ve bu sırada yerel ilk
yardım ve kurtarma kaynaklarının yetersiz kalması olarak da değerlendirilebilir. Bir afet olarak
depremin dışında; taşkın, baskın, fırtına, heyelan ve volkan patlamalarının yaratmış olduğu bir dizi
değişim ve dönüşümde insan yaşamını etkileyebilmektedir. Mekan olarak doğal çevrenin yol açabileceği
fiziki ve sosyal sorunlar, yerkürenin yerleşim alanı olarak doğal afetler sonucunda yeniden şekillenmesi
ve düzenlenmesinde insan faktörünün ve toplumsal boyutluluğunun önemini artıran bir özellik
taşımaktadır. Temel sorunsal ise doğa olaylarının önceden tahmin edilememesi gerçeği değil, doğa
olaylarına karşı ne oranda hazırlıklı olunabildiğidir. UNISDR ve TACTIC’in hazırlıklı olma tanımı “olası,
olması muhtemel veya mevcut tehlike olaylarının etkilerini etkin olarak öngörmek, bu etkilere tepki
vermek ve zarar azaltmak için devletler, risk yönetimi kurumları, toplumlar ve bireyler tarafından
gelıştırılen bilgi ve kapasiteler”(3) .
2. GEREÇ ve YÖNTEM

2.1.Araştırmanın tipi: Kesitsel tipte bir araştırmadır.

2.2.Araştırmanın yeri: Kocaeli ili Derince ilçesi Aile Sağlığı Merkezlerinde uygulanmıştır.

2.3.Araştırmanın evreni: 16.10.2015 tarihinde Derince ilçesinde bulunan 7 Aile Sağlığı
Merkezine başvuran kişiler örnek seçimine gidilmeden araştırmaya alınmıştır.

2.4.Araştırmanın kapsamı: Araştırmanın yapıldığı tarihte ankete katılmayı kabul eden 15 yaş
üstü 347 kişiye anket uygulanmıştır.

2.5.Araştırmada kullanılan araç-gereç: Araştırmacılar tarafından hazırlanan anket formu
kullanılmıştır. Anket formunda sosyo-demografik özelliklere ait 5 soru, deprem yaşanmışlık
öyküsünü sorgulayan 4 soru, depremde risk algısıyla ilgili 6 soru, deprem anında yapılması
gerekenlerle ilgili 3 soru sorulmuştur.

2.6.Araştırmanın uygulama şekli: Veriler katılımcılarla yüz yüze görüşülerek toplanmıştır.
Verilerin toplanması için kurumlardan gerekli izin alınmıştır. Ayrıca araştırmaya katılan kişilere
sözel olarak çalışmayla ilgili bilgi verilmiş ve sözel onamları alınmıştır.

2.7.Araştırmanın sınırlılıkları: Araştırma 1999 Gölcük Depremi baz alınarak incelendiğinden,
bu araştırmada deprem yaşanmışlık öyküsü ile ilgili bilgilerde hafıza faktörü nedeniyle “hatırlama
yanlılığı”ndan (recall bias) söz edilebilir. Ardı ardına benzer sorular olduğu için kişiler
şartlanarak benzer cevaplar verebilir. Ayrıca araştırma, yalnızca 16.10.2015 tarihinde ASM’lere
başvuran kişilere ulaşılmış olması nedeniyle Derince’nin genel nüfusunu kapsamak konusunda
yetersiz olabilir.

2.8.Araştırmanın değişkenleri:
2.8.1.Bağımlı değişkenler:

Son yaşanan depremlerden sonra herhangi bir endişe duyma

1999 Marmara Depremi’ni yaşama

Marmara Depremi dışında herhangi bir deprem yaşamış olma

Yaşadığı depremde herhangi kaybı olma

Depremle ilgili eğitim almış olma

Farklı cinsiyetlerde olma

Farklı yaş gruplarında olma
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 4
2.8.2.Bağımsız değişkenler:


Son yaşanan depremlerin ardından herhangi bir endişe duyma

Evine zorunlu deprem sigortası yaptırma

Daha önce depremle ilgili eğitim almak

Deprem için yardım çantası bulundurmak

Yaşadığı konutun depreme dayanıklı olup olmadığı düşüncesi

Yattığı odada sarsıntıda oluşabilecek tehlikeleri tespit edip düşebilecek/devrilebilecek
eşyaları sabitleme
2.9.Araştırmada kullanılan terimler:
Zorunlu Deprem Sigortası: Doğal Afetler Sigorta Kurumu(DASK) tarafından yaptırılması
zorunlu olan depremin ve deprem sonucu meydana gelen yangın, infilak, tsunami ve yer
kaymasının doğrudan neden olacağı maddi zararları, poliçede belirtilmiş limitler dahilinde nakit
olarak karşılayan sigortadır.
Deprem çantası: İçinde depremden sonra insanların hayatlarına devam edebilmelerine ve çevre
ile iletişim kurabilmelerine yardımcı olacak eşyaları ve malzemeleri içinde bulunduran çantadır.
Çök-Kapan-Tutun: Deprem, uçak kazası, heyelan, bomba patlaması ve bomba tehdidi, yıldırım ve
hortum gibi tehlikelerde uygulanan ve vücudun kapladığı alanı küçültüp, havada uçan, saçılan ve
dökülen cisimlerden koruyacak ve onlara hedef olma ihtimalini azaltacak bir yöntemdir.

2.10.Araştırmanın Analizi: SPSS 16.0 programına veriler girildi ve tanımlayıcı analizler yapıldı.

2.11.Araştırmanın hipotezleri:
1.
Son yaşanan depremlerin ardından herhangi bir endişe duyanlarda zorunlu deprem
sigortası yaptırma, eğitim alma, deprem için yardım çantası bulundurma, sarsıntı anında
oluşabilecek tehlikeleri tespit edip düşebilecek eşyaları sabitleme olasılığı fazladır.
2.
Marmara 1999 depremini yaşayanlarda zorunlu deprem sigortası yaptırma, eğitim alma,
deprem için yardım çantası bulundurma, yaşadığı konutun depreme dayanıklı olduğunu
düşünme, sarsıntı anında oluşabilecek tehlikeleri tespit edip düşebilecek eşyaları
sabitleme olasılığı fazladır.
3.
Marmara depremi dışında herhangi bir deprem yaşayanlarda endişe duyma,
yaşayanlarda zorunlu deprem sigortası yaptırma, deprem için yardım çantası
bulundurma, yaşadığı konutun depreme dayanıklı olduğunu düşünme, sarsıntı anında
oluşabilecek tehlikeleri tespit edip düşebilecek eşyaları sabitleme olasılığı fazladır.
4.
Yaşadığı depremde herhangi bir kaybı olanlarda yaşayanlarda zorunlu deprem sigortası
yaptırma, eğitim alma, deprem için yardım çantası bulundurma, yaşadığı konutun
depreme dayanıklı olduğunu düşünme, sarsıntı anında oluşabilecek tehlikeleri tespit edip
düşebilecek eşyaları sabitleme olasılığı fazladır.
5.
Daha önce depremle ilgili eğitim alanlarda, deprem çantası bulundurma ve oluşabilecek
tehlikeleri tespit edip devrilebilecek/düşebilecek eşyaları bulundukları yerde sabitlemiş
olma ihtimali fazladır.
6.
Farklı cinsiyetlerde; endişe duyma, zorunlu deprem sigortası yaptırma, deprem için
yardım çantası bulundurma, yaşadığı konutun depreme dayanıklı olduğunu düşünme,
sarsıntı anında oluşabilecek tehlikeleri tespit edip düşebilecek eşyaları sabitleme oranı
değişebilir.
7.
Farklı yaş gruplarında; endişe duyma, zorunlu deprem sigortası yaptırma, deprem için
yardım çantası bulundurma, yaşadığı konutun depreme dayanıklı olduğunu düşünme,
sarsıntı anında oluşabilecek tehlikeleri tespit edip düşebilecek eşyaları sabitleme oranı
değişebilir.
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 5
3. BULGULAR
Araştırmamıza toplam 347 kişi katıldı. Yaşları 15-78 arasında değişiyordu, katılanların yaş ortalaması
38’dir.
Tablo 2: Araştırmaya katılanların cinsiyete göre dağılımı
Cinsiyet
Sayı
Yüzde
Erkek
149
42,9
Kadın
198
57,1
Toplam
347
100,0
Araştırmaya katılanlarda %57,1 ile çoğunluğu kadınlar oluşturmaktadır
Tablo 3: Araştırmaya katılanların İlçelere göre dağılımı
İlçe
Sayı
Yüzde
Derince
330
95,1
İzmit
15
40,3
Körfez
2
0,6
Toplam
347
100,0
Araştırmaya katılanların çoğu %95 ile ASM bölgemiz olan Derince ilçesindendir..
Tablo 4: Araştırmaya katılanların medeni durumlarına göre dağılımı
Medeni Durum
Sayı
Yüzde
Bekar
100
28,8
Evli
217
62,5
Dul
20
5,8
Boşanmış
10
2,9
Toplam
347
100,0
Araştırmaya katılanların çoğunluğunu (%62,5) evliler oluşturuyordu.
Tablo 5: Araştırmamıza katılanların çalışma durumlarına göre dağılımları
Çalışma Durumu
Sayı
Yüzde
Çalışmıyor
184
53,0
Çalışıyor
163
47,0
Toplam
347
100,0
Araştırmaya katılanlar çalışmayan ve 24 farklı meslekte çalışan kişilerden oluşmaktaydı. Çalışan grubun
çoğunu işçiler oluşturmaktaydı.
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 6
Tablo 6: ‘’Marmara depremini yaşadınız mı?’’ sorusuna yanıt durumları
Cevap
Sayı
Yüzde
Hayır
101
29,1
Evet
246
70,9
Toplam
347
100,0
Ankete katılanların çoğu Marmara Depremini yaşayanlardan oluşuyordu.
Tablo 7: ‘’Başka deprem yaşadınız mı?’’ sorusuna yanıt durumu
Cevap
Sayı
Yüzde
Hayır
175
50,4
Evet
172
49,6
Toplam
347
100,0
Tablo 8: ‘’Marmara Depreminde kaybınız oldumu? Ne tür kayıp oldu?’’ sorusuna yanıt durumu
Cevap
Sayı
Yüzde
Kaybım Yok
233
67,1
Can
37
10,7
Mal
51
14,7
Can ve Mal
26
7,5
Toplam
347
100,0
Çoğunluk can ve mal kaybı yaşamayanlardan oluşuyor.
Tablo 9: ’’Son depremden sonra endişe duyuyor musunuz?’’ sorusuna yanıt durumu
Cevap
Sayı
Yüzde
Hayır
113
32,6
Evet
234
67,4
Total
347
100,0
Araştırmaya katılanların %67,4'ü gelecek depremler açısından endişe duyduğunu belirtiyor.
Tablo 10: Zorunlu deprem sigortası yaptırma durumu
Cevap
Sayı
Yüzde
Hayır
113
32,6
Evet
234
67,4
Toplam
347
100,0
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 7
Tablo 11: Depremle ilgili eğitim alma durumu
Sayı
Yüzde
Hayır
113
32,6
Evet
234
67,4
Toplam
347
100,0
Tablo 12: Eğitim alanların eğitimi nerden aldıklarının dağılımı
Evet
Hayır
Televizyon
92
255
İnternet
46
301
Okul
90
257
Diğer
25
322
234 kişi(%67,4) deprem ile ilgili eğitim aldığını belirtmiştir. Eğitim alanların eğitim alma yolları olarak;
televizyon, internet, okul ve diğer seçenekleri içerisinde bir veya birden fazla seçim yapmışlardır.234 kişi
arasında 92 kişi televizyondan,46 kişi internetten,90 kişi okulda ve 25 kişi de diğer yollar aracılığıyla
eğitim aldığını belirtmiştir.
Tablo 13: Deprem durumunda acil telefon numarası bilme durumunun dağılımı
Cevap
Sayı
Yüzde
Hayır
112
32,3
Evet
235
67,7
Toplam
347
100,0
Tablo 14: Deprem durumunda bilinen acil telefon numaralarını bilenlerin dağılımı
Bilinen Numara
Evet
Hayır
112
210
137
155
128
219
Diğer
122
225
Deprem durumunda 235 kişi(%67,7) deprem durumunda arayacağı telefon numarasını bildiğini
söylemiştir.Bu kişilerden 210 kişi 112’yi 128 kişi 155’i ve 122 kişi diğer bir telefon numarasını cevap
olarak anketimizde vermiştir.
Tablo 15: Yardım çantası bulundurma durumu
Cevap
Sayı
Yüzde
Hayır
292
84,1
Evet
55
15,9
Toplam
347
100,0
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 8
Tablo 16: Evinizin dayanıklı olduğunu düşünüyor musunuz sorusuna yanıt durumu
Cevap
Sayı
Yüzde
Hayır
123
35,4
Evet
224
64,6
Toplam
347
100,0
Tablo 17: ‘’Deprem anında balkondan uzak durulmalı mı?’’ sorusuna yanıt durumu
Cevap
Sayı
Yüzde
Katılıyorum
329
94,8
Katılmıyorum
8
2,3
Bilmiyorum
10
2,9
Deprem anında balkondan uzak durması gerektiğini düşünen kişi sayısı 329’dur(%94,8).
Tablo 18: Cinsiyete göre deprem endişesi durumu
Endişe Durumu
Cinsiyet
Erkek
Sayı
Yüzde
Kadin
Sayı
Yüzde
Topiam
Sayı
Yüzde
Duymuyor
Duyuyor
65
84
43,6%
56,4%
48
150
24,2%
75,8%
113
234
32,6%
67,4%
Kadınlar erkeklere göre daha endişeli görünüyor.
Tablo 19: Marmara depremini yaşayan ve yaşamayanlardaki can ve mal kaybı durumu
Depremde Kayıp
Marmara
Depremi’ni
Hayır
Sayı
Yüzde
Yaşadınız mı?
Evet
Sayı
Yüzde
Toplam
Sayı
Yüzde
Kayıp Yok
Can Kaybı
Mal Kaybı
Can ve Mal
Kaybı
90
4
5
2
89,1%
4,0%
5,0%
2,0%
143
33
46
24
58,1%
13,4%
18,7%
9,8%
233
37
51
26
67,1%
10,7%
14,7%
7,5%
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 9
Marmara Depremi’ni yaşamayan; başka bir deprem yaşayanlarda herhangi bir kayıp yaşama oranı
Marmara Depremi’ni yaşayanlara göre belirgin ölçüde az durumda. Marmara Depremi’ni yaşayanlarda
can/mal/can ve mal kaybı yaşayanlar %42 oranında.
Tablo 20 : Marmara Depremini yaşayanların yatak odasındaki tehlikeleri tespit etme durumu
Sayı
Yüzde
Yapanlar
122
%50,4
Yapmayanlar
124
%49,6
Toplam
246
%100,0
Tablo 21: Marmara Depremini yaşayanların deprem sigortası yaptırma durumu
Sayı
Yüzde
Yaptıranlar
180
%73,2
Yaptırmayanlar
66
%26,8
Toplam
246
%100,0
4. TARTIŞMA
Araştırmamızda çeşitli kısıtlılıklar bulunmaktadır. Çalışma Derince bölgesi ASM’lere başvuran 347 kişi
üzerinden yapıldığı için bölgeyi temsil etmekten uzaktır. Bilgi, tutum ve davranışı etkileyebilecek diğer
faktörler (ekonomik düzey, evin niteliği vb.) doğru bilgi alınamayacağı kaygısı ile sorulamamıştır. Yine de
sonuçların depreme hazırlık gibi önemli bir konuda değer taşıyan ipuçları sağlayacağı düşünülmektedir.
Yaptığımız ankete katılanların %57’sini kadınlar oluşturmaktadır. Kadınların %75,8’i endişeli
bulunmuştur. Erkeklerin ise %56,4’ü endişelidir. Bu fark istatistiksel olarak da anlamlıdır (p<0,01).
Yaş gruplarına göre baktığımız zaman 31-54 yaş arası grubun endişe konusunda %79,4 gibi bir oranla en
yüksek endişe oranına sahip olan grup olduğunu görmekteyiz (p<0.05). 1999 yılında bu yaş grubunun 1639 yaş arasındadır ve depremden psikolojik olarak en çok etkilenen grup olduğu görülmektedir. 55 yaş ve
üzeri katılımcılarda endişe oranı %64,9 iken, 30 yaş ve altı katılımcılarca endişe oranı %68,5
bulunmuştur. Toplama bakıldığında bu oranın %61,9 olduğu görülmektedir.
Kocaeli’de Sağlık ve Çevre Müdürlüklerinde çalışan meslek gruplarının topluma ve kendileriyle ailelerine
yönelik risk algılarının belirlenmesi için yapılan 132 kişinin katıldığı bir çalışmada katılımcılar topluma
yönelik olarak doğal afetleri yüksek riskli olarak değerlendirmişlerdir. Katılımcıların %78’i doğal afetlerin
toplum için yüksek riskli olduğunu düşünmektedir. Doğal afetlerin bu denli yüksek oranda riskli
olduğunun belirtilmesi, bölgede 17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan ve binlerce ölüm ve yaralanma ile
sonuçlanan merkez üssü Gölcük ilçesi olan depremle ilişkili olabilir (4).
Mileti ve arkadaşları ABD’de yaptıkları bir araştırmada depremle ilişkili risk algılarının depreme hazırlık
çalışmalarındaki yerini değerlendirmişler ve kişilerin riski anlamaları, inanmaları ve kişiselleştirmeleri ile
kendi yaşamlarına ilişkin cabalarda bulunabileceklerine dikkat çekmişlerdir. Risklerle ilgili bilgi
aktarımında risklerin özgüllüğü, kaynağı, sıklığı, kesinliği, doğruluğu gibi faktörlerin etkili olduğunu
bildirmişlerdir (5).
Ankete katılanlardan %53’lük bir kesim ise çalışmıyor. Derince bölgesi sanayi bölgesine yakın bir yer,
buna bağlı olarak bölgede bulunan ve anketimize katılan çalışanların çoğunun mesleğinin işçi olduğunu
görülmektedir. İşçiler ankete katılanların %8ini oluşturmaktadır.
Derince bölgesi 17 Ağustos 1999’da Gölcük merkezli depremden etkilenen bir bölgedir ve anketimize
katılanların %70’inin Marmara Depremi’ni yaşadığını görülmektedir.
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 10
Katılımcılardan Marmara Depremi’ni yaşayanların %13,4 can kaybı %18,7 mal kaybı %9,8 hem can hem
mal kaybı yaşamıştır. 2001 yılında yapılan bir araştırmaya göre 17 Ağustos depremini yasayanların büyük
bir kısmı ev eşyalarını kaybetmişler, kiralık ev ve dükkân gibi gelir kaynaklarından mahrum olmuşlardır
(6). Afetlerin arkalarında bıraktıkları hasar can kayıpları ve bina molozlarından ibaret değildir. Kocaeli
Depremi’nden sağ kurtulan 43953 kişiden 505’i hayatlarına engelli olarak devam etmek zorunda kalmıştır
(7).
Coburn ve Spence (1992) düşük bir gayrısafi yurtiçi hasılaya sahip fakir ülkelerde yaşanan doğal afetlerin,
mutlak değeri ne kadar az olursa olsun, ülke ekonomisi üzerinde yıkıcı etkiler bıraktığını ifade etmişlerdir
(8).
30 yaş altı deprem ile ilgili eğitim alma yüzdesi %68,1 ile en yüksek orana sahiptir. Yaş arttıkça bu oran
azalmaktadır. 55 yaş üzeri katılımcılarda deprem ili ilgili eğitim alma yüzdesinin %45,2 lere kadar
düştüğü görülmektedir. Katılımcıların hepsine baktığımızda toplamda deprem ile ilgili eğitim alma
yüzdesi ise %55,3 bulunmuştur. Bu da bize deprem ile ilgili eğitimin yetersiz olduğunu göstermektedir.
Eğitimli katılımcıların %26,5’i televizyondan, % 13,3’ü internetten, %25.9’u okuldan,%7,2’si diğer
kaynaklardan bu eğitimi almışlardır. Anketimize katılanların yaklaşık yarısının bir eğitimi yoktur.
Cinsiyetle deprem eğitimi alma arasında bir fark saptanmamıştır. Depremin zararlı etkilerinin
azaltılmasında en önemli husus insanların eğitimli olmasıdır. Deprem eğitimi de diyebileceğimiz bu
durum insanların hayatta kalmasını ve daha az zarar görmesini sağlayacak en önemli unsurdur. Hurnen &
McClure (1997)’a göre, deprem bilgi düzeyi yüksek adayların deprem zararlarını azaltma çalışmalarına
daha fazla katıldıkları görülmüştür. Rüstemli ve Karancı (1999) yüksek eğitim düzeyine sahip bireylerin,
deprem zararlarının azaltılması konusunda daha bilinçli davrandıkları ve depremlere karşı daha hazır
olduklarını belirtmektedirler (9).
Afet zararlarını azaltmak ve hazırlıklı olma davranış ve örgütlenmelerini birey, aile, mahalle, yerel
yönetim, bölgesel, ulusal ve uluslararası boyutlar gibi farklı düzeylerde ele almak gerekmektedir (Karancı,
2007). Okullarda öğrencilere anasınıfından itibaren eğitim verilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Halkın
kitle iletişim araçları, kurslar gibi çeşitli yollarla bilinçlendirilmesine ihtiyaç vardır. Russel & diğerleri
(1995) (11).
Çök kapan tutun hareketini bilenler %60,8 olarak bulunmuştur.
Katılımcıların %84’ünün deprem çantası bulunmamaktadır. 2005’te Antalya’da yapılan bir araştırmaya
katılan 198 kişiden 1 kişinin deprem çantası olduğu tepit edilmiştir (11).
Marmara depremi yaşayanların %73,2’si zorunlu deprem sigortasını yaptırmıştır(p < 0.05). Bu fark
istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Marmara depremini yaşamayanlarda ise bu oran %53,4
bulunmuştur. 2014 yılında Türkiye’deki 6.4 milyon konutun deprem sigortası mevcuttur. Fakat yine de bu oran
yapılması gereken sigortanın sadece %36.5’ine denk gelmektedir. 2000 yılında bu oran %4 olduğu için o yıla kıyasla
durum oldukça iyi görünmektedir. Türkiye’de 17 milyon 661 bin konut mevcuttur. 6 milyon 437 bin konut ise
deprem sigortası yaptırmıştır. Üretilen DASK sigorta primi ise, 715 milyon 728 bin 11 bin lira olarak belirlenmiştir.
Zorunlu deprem sigortası yaptırma oranının en yüksek olduğu bölge ise, Marmara Bölgesi’dir (12).
Yine depremi yaşayanların yaklaşık yarısı yattığı odadaki tehlikeleri tespit ettiğini belirtmektedir ve
tespit edenlerin yüzde %44,2si bu eşyaları sabitlemiştir. Yarısından fazlası tehlikenin farkında olmasına
rağmen bunun için önlem almamıştır
5. SONUÇ ve ÖNERİLER
Yurdumuz dünyanın en etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunmaktadır. Geçmişte
yurdumuzda birçok yıkıcı depremler olduğu gibi, gelecekte de sık sık oluşacak depremlerle büyük can ve
mal kaybına uğrayacağımız akıldan çıkarılmamalıdır. Deprem Bölgeleri Haritasına göre, yurdumuzun
%92'sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun %95'inin deprem tehlikesi altında yaşadığı
ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin %98'i ve barajlarımızın %93'ünün deprem bölgesinde bulunduğu
bilinmektedir. Son 58 yıl içerisinde depremlerden, 58.202 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 122.096 kişi
yaralanmış ve yaklaşık olarak 411.465 bina yıkılmış veya ağır hasar görmüştür. Sonuç olarak denilebilir
ki, depremlerden her yıl ortalama 1.003 vatandaşımız ölmekte ve 7.094 bina yıkılmaktadır. Bu durum
geçmişte meydana gelmiş olan deprem sonuçlarından ders alınmasının önemini ortaya koymaktadır (13).
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 11
Planlama ve Denetim
Depremlere ilişkin üniversiteler, meslek odaları ile uygulamacı kamu kurumlarının bilgi ve deneyim
birikimine dayanarak, piyasacı/özelleştirmeci anlayışlardan bağımsız bir önlemler bütünü
oluşturulmalıdır. Deprem öncesi, deprem sırası ve sonrasında yapılacak çalışmalara ilişkin kamu yararı ve
ülke çıkarını gözeten ulusal bir deprem politikası belirlenmeli, bu çerçevede bir Ulusal Deprem Stratejisi
ve Türkiye Deprem Master Planı hazırlanmalıdır. Afet olgusu karşısında planlama, araştırma, gözlem,
zarar azaltma, hazırlık, acil müdahale ve iyileştirme yöntemleri kamu düzeyinde geliştirilmelidir. Deprem
zararlarını azaltma önlemleri, İmar Yasası ve ilgili mevzuatlara yansıtılmalı, kent planlaması ve yapı
üretimi bütünlüklü bir şekilde ele alınmalı ve hızla Afet Yönetimi Stratejik Planı oluşturulmalıdır. Deprem
hasarı ve can kayıplarının azaltılmasının bilinen tek yolu mühendis, mimar ve Şehir plancılarının ortak
çabalarıyla depreme dayanıklı yerleşim alanları ve yapılar tasarlamak ve üretmektir. Denetimsiz
yapılaşmayı teşvik ve yapı denetimini ticarileştirme/özelleştirme politikalarından vazgeçilmeli, kamusal
denetim güçlendirilmeli. Yapı Denetim sürecine dahil kurum ve kuruluşların görev, yetki ve
sorumlulukları yeniden tanımlanmalıdır. Bu nedenle ticari yanı ağır basan zoraki çok elemanlı, hantal
yapılı, mali açıdan çok külfetli yapı denetim şirketi modeli yerine; uzmanlık ve ahlaki niteliklere sahip yapı
denetçilerinin etkinliğine dayalı bir Yapı Denetim Uygulaması modeli geliştirilmelidir. Yapı denetiminde
meslek odalarının sürece daha etkin katılımını sağlayacak yeni bir planlama, tasarım, üretim ve denetim
süreci modeline ivedi bir ihtiyaç duyulmaktadır. Bu kapsamda, ticarileştirmeyi esas alan 4708 Sayılı Yapı
Denetim Yasası özel olarak iptal edilerek yeni bir yasa çıkarılmalı; 3194 Sayılı İmar Yasası ve bağlı ikincil
mevzuat, söz konusu model esas alınarak yeniden düzenlenmelidir. Bütün kamu yapıları yasa kapsamına
alınmalıdır. TOKİ, KİPTAŞ ve benzeri kuruluşların inşaatlarının denetimi, yapı denetim sistemine dahil
edilmelidir. Yapı üretimi düzeninin asli öğelerinden olan müteahitliğin tanımı netleştirilmeli yapı ile ilgili
uzmanlığı olmayan meslek sahiplerinin yapım işini üstlenmesi engellenmelidir (14).
Eğitim
Toplumun bilinçlendirilmesi meslek odaları, üniversiteler, ilgili kamu kurumları ve ilgili kuruluşların
katılımıyla yapılmalıdır. Depremlere karşı toplumsal önlemler bağlamında mahallelerden başlayarak
katılımcılığı temel alan eğitim programlarına ve örgütlenmelere yönelinmelidir. Bu çalışmalar kamu ve
özel tüm kurum ve kuruluşlar ile sivil halkı kapsamalıdır. Afet Hazırlıklarının başarıya ulaşabilmesi için
birey, aile, mahalle, kurum ve kuruluş, ilçe ve il düzeyinde planlama yapmak gerekmektedir. Yapılan
planlar uygulanabilir olmalı ve her yıl tatbikatlarla denenmelidir. Böylece planın eksik, hatalı kısımlarını
düzeltme imkanı doğar. Tatbikat sayesinde personel afet öncesi, sırası ve sonrası yapması gerekenler
konusunda daha bilinçli davranmış olur. Afette zarar azaltma çalışmalarının önemli ayağından birini de
eğitim oluşturmaktadır. Afet eğitimi Milli Eğitim müfredatında ders olarak yer almalıdır. Bu eğitimler okul
öncesinde başlamalı ve ilköğretim boyunca devam etmelidir. Bu derslerde afetlere ilişkin alınacak
önlemler ile ilkyardım, yangın konularını da kapsamalıdır. Ayrıca ilgili kuruluşların yapacağı depreme
yönelik çalışmalar, seminerler ve televizyonlarda yayınlanacak kamu spotları ile halkın deprem
konusunda bilinçlenmesi sağlanmalıdır. Bunun yanı sıra afetlere karşı alınacak önlemler konusunda
yapılacak eğitimlerde, halk, özel ve resmi kurum ve kuruluşların personeli ve hizmet gruplarının personeli
ile kriz merkezinde görevlendirilecek kadro personel, hedef kitle olarak alınmalıdır (15).
Kentsel Dönüşüm
Sosyo-ekonomik, fiziksel ve işlevsel açıdan karmaşık bir yapı sergileyen kentlerde kent dokusunun
yenilenmesi, belirli bir politika, belirli bir bütünlük, teknik ve yöntemle yapılmalı; böylelikle dinamik ve
eyleme dönük bir plan elde edilmelidir. Kentsel dönüşüm, kentlerde sürdürülebilir kalkınmanın
sağlanabilmesinde önemli bir araçtır. Kentsel dönüşüme konu olan alana yaklaşımın temelinde alanın
sosyal, ekonomik ve fizik-mekansal durumuna ilişkin analizler yer almalıdır. Kentsel dönüşüm projeleri
kent içinde sosyal eşitsizlik yaratmamalı, belli gruplar açısından bir ödül vasfı taşımamalı, farklı gelir
grupları arasında adaletsizliğe yol açmamalı ve gecekondu gibi yasadışı kullanımları özendirici
olmamalıdır. Kentsel dönüşüm süreci yasam şartlarının ve toplam yasam kalitesinin iyileşmesine yol
açarak, kamunun katılımını sağlamak suretiyle, toplumun kente ilgisinin artmasına olanak tanır. Bu
sürecin toplum tarafından kabulü dönüşüm eylemini başarıya ulaştıracak önemli bir aşamadır. Kentsel
dönüşümün içinde önemli yeri olan bir başka dinamik kentsel korumadır. Çöküntü bölgelerinin büyük
bölümünün kentsel kültür mirasının parçaları olduğu düşünülürse, korumasız bir dönüşümün kent
kimliğine vereceği zarar kolaylıkla tahmin edilebilir. Bu nedenle ilke ‘koruma destekli kentsel dönüşüm”
olmalıdır. Kentsel dönüşüm, kentin özgün kimliğini yok etmemeli, ona zarar vermemeli, aksine özgün
kimliğin ortaya çıkmasına yardımcı olmalıdır. Buna bağlı olarak, dönüşüm alanlarına verilecek yeni
işlevler, özgün kimlikle tezat teşkil etmemelidir. Kentsel dönüşüm, deformasyona uğramış kentsel
çevrenin kalitesini yükseltmede en önemli araçlardan biridir. Kentsel çevre kalitesinin yükseltilmesine
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 12
bağlı olarak, kentsel dönüşüm vasıtasıyla, çevre sağlığını korumada önemli bir adım atılmış olur. Kentsel
dönüşüm, kent estetiği, kentsel alanda bütünlük ve kent imajı gibi konularda başarıya ulaşmada etkili bir
eylem türüdür(15).
Kentsel dönüşüm planlama ve tasarımda bütüncüllüğü ve sürdürülebilirliği yakalamalı, bunu yaşam
kalitesini arttırıcı tedbirlerle bağdaştırmalıdır. Yerel yönetimler yerel halkın gereksinmelerini ve bu
gereksinmeleri karşılayacak araçları saptarken, yerel halk içindeki alt grupların özel gereksinmelerini de
dikkate alacak ve sosyo-ekonomik koşulları iyileştirecek ortak amaçlar benimseyen yerel programlar
geliştirmelidirler. Yerel yönetimlerin kentsel dönüşüm uygulamalarını, imar programları paralelinde
oluşturulacak belli bir kentsel dönüşüm programı doğrultusunda gerçekleştirmeleri, dönüşüm
uygulamasının kurgusunda gerekli olan sistematiği oluşturmak ve dönüşüm uygulamasını başarıya
taşımak açısından önemlidir. Kentsel dönüşüm programları, içinde ekonomik ve sosyal programları da
barındırmalı ve öngördüğü kararlar ile yenileme uygulamalarının temel sorunları olan sosyal ve ekonomik
sorunları kendi içinde çözümlemelidir. Kentsel dönüşüm projeleri söz konusu kentsel dönüşüm
programlarında öngörülen ilkeler doğrultusunda oluşturulmalıdır. Kentsel dönüşüm projeleri bütüncül
bir kent planı ile uyumlu bir yaklaşımla hazırlanmalı, etaplar halinde ve öncelikli alanlardan başlamak
suretiyle yürütülmelidir (15).
Kentsel dönüşüm proje ve uygulamalarında sosyal, ekonomik, yasal-yönetsel, planlama ve tasarım
boyutlarına bir bütün ve birbirleriyle etkileşim halinde yer verilirse sağlıklı sonuçlar elde edilebilir. Bunun
sağlanabilmesi için ise; yerel yönetimler, özel sektör, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve yerel halk
bu projelerde söz sahibi olmalıdır. Ülkemizde yaşanan dönüşüm süreçleri ele alındığında ise; kentsel
dönüşüm projelerinin baş aktörleri olarak belediyeler ve TOKİ karşımıza çıkmakta, dönüşüm projelerine
karşı duran ya da alternatifler ortaya koyan sivil toplum kuruluşları ve yerel halk yok sayılmaktadır. Bu
nedenle kentsel dönüşüm projelerinin katılım odaklı olduğunu dile getirmek çok da sağlıklı olmayacaktır.
Katılım odaklılık kentsel dönüşüm projelerinde sermayenin tahakkümünü meşrulaştırmak için kullanılan
argümanlar olmaktan öteye gidememektedir. İnsanları rezidanslara, alışveriş merkezlerine ya da yeni
gecekondulara, sağlıksızlığa ve yoksulluğa mahkûm eden bir anlayış söz konusudur. Bu bağlamda, kentsel
dönüşümün altında sağlıklı kentler yaratma mantığının bulunması bir yana, kamusal alanı ve kamusal
insanı yok eden anlayışla sağlıksız bireyler yaratmak yatmaktadır. Bununla birlikte katılım/yönetişim
sözcüğünü dilinden düşürmeyen merkez ve yerel iktidar, yapılan planlama çalışmalarında halkın sesini,
varlığını ve yaşam hakkını ortadan kaldırmaktadır. Ülkemizde kentsel dönüşüm olgusu yasadışı yollarla
oluşturulmuş gecekonduların ve kaçak yapıların yoğun olduğu alanların dönüştürülmesi olarak
algılanmakta ve bu yönde projeler oluşturulmaktadır. Bir başka ifadeyle ülkemizde kentsel dönüşüm
yalnızca fiziksel ve ekonomik bir süreç olarak değerlendirilmekte, toplumsal yönü göz ardı edilmektedir.
Oysa kent, semt, mahalle gibi ölçekler ya da en genel anlamıyla mekânlar; sadece fiziksel ve demografik
olarak ölçülebilen sayısal büyüklükler değil, belli bir tarihsel dönemde, belirli toplumsal sınıflar tarafından
belirli maliyetler ödenerek sosyal olarak kurulmuş ölçeklerdir. Yapılması gereken kentleri sadece fiziksel
ve ekonomik birer olgu olarak gören kapitalist anlayışın ürünü olarak ortaya çıkan kentsel dönüşüm
projelerini bir kenara bırakıp, kentlerin toplumsal ve kültürel yapılarını da göz önünde bulunduran ve tüm
kentsel aktörlerin katılımını sağlayan projeler geliştirmektir. Her şeyden öte kentlilerin yaşam alanlarına
ilişkin söz sahibi kılındığı, toplumsal ve mekânsal ayrışmayı körüklemeyen ve yoksul/marjinal kesimleri
dışlamayan bir planlama anlayışının geliştirilmesi gerekmektedir (16).
Çevresel Etki ve Atıklar:
Enkaz kaldırma ve enkaz altındaki cesetlerin çıkartılması biran önce tamamlanmalıdır. Bölgede yaşanan
büyük ölçekli depremin çevreye zarar verecek birçok sonucunun olabileceği öngörülmelidir. Büyük sanayi
kuruluşları başta olmak üzere tek tek durum tespitinin yapılması ve o ana kadar olabilmiş kimi sızıntıların
çözümü konusunda bilimsel ve etkili programların geliştirilmesi zorunludur. Çevresel etkilerin halk
sağlığına yönelik tehdidi düşünülerek önlem ve uyarılar geliştirilmelidir. Depreme bağlı olarak çok farklı
türde ve büyük ölçüde atık sorunu bulunmaktadır. Çöplerin ve tıbbi atıkların toplanmasına sağlık
açısından özel bir öncelik gösterilmelidir (17).
Sağlık Hizmetinin Organizasyonu:
Koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetleri sağlık ocakları ve hastaneler üzerinden yürütülecektir. İlk
olarak bölgedeki mevcut sağlık kuruluşlarının hasar ve personel durumuna ilişkin bilgiler bütünüyle
netleştirilmelidir. Bunu takiben mevcut binaların güvenli olup olmadığına dair çalışmalar tamamlanmalı
ve güvenlikli olduğu belgelenen yapılarda hizmet sürdürülmelidir. Bölgede ağırlık birinci basamak
kurumlarına verilmelidir. Bu anlamda çadır kentler ve yeni oluşturulacak kalıcı yerleşim bölgeleri sağlık
ocağı işlevi görecek birimler içermeli ya da içerecek biçimde düzenlenmelidir. Bu birimlerde kayıt ve
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 13
günlük bilgi akışı başta olmak üzere bağışıklama, gebe takibi, yenidoğanların izlenmesi vb. kişiye ve
çevreye yönelik koruyucu ve tedavi edici hizmetler ile çadır kentlerin sağlık koşulları sürekli olarak
denetlenmelidir. Hizmetin ücretsiz ve nitelikli olması konusu tartışma düzeyinde dahi gündeme
getirilmemelidir. Psikolojik rahatsızlıkların önümüzdeki günlerde artması beklenmelidir. Bu anlamda
birinci basamakta hizmet veren personelin tercihan birinci basamakta ruh sağlığı hizmetleri alanında
eğitim görenlerden seçilmesi ve gerektiğinde uzmanlarla desteklenmesi yerinde olacaktır. Ayrıca çadır
kentler ve toplu yerleşim merkezlerinde başta çocuklar olmak üzere özel programlar desteklenmeli ve
geliştirilmelidir (17).
Depremden doğal olarak sağlık çalışanları da her anlamda etkilenmiştir. TTB’nin girişimleriyle bölgedeki
sağlık çalışanları için belli bir süre izin gündeme getirilmiştir. Ancak bunun yeterli olmayacağı
öngörülmelidir. Talep halinde idari olarak izin verilmeli ayrıca bölgeden tayin talepleri gündeme
geldiğinde uygun bulunarak karşılanmalıdır. Bir seneyi bulabilecek bir süre için hizmetin gönüllüler
üzerinden kalıcı ya da rotasyonla götürülmesi planlanmalıdır. Ancak her iki başlıkta da giden sağlık
personelinin bölgede sağlıklı konutlarda ve alt yapısı sağlanarak kalmaları güvence altına alınmalıdır (17).
6. KAYNAKÇA
1-Depremle İlgili Teknik Bilgiler. Erişim Adresi:http://www.koeri.boun.edu.tr/sismo/Personel/comoglu/depremnedir/, Erişim
Tarihi: 15.10.2015
2-İlk Proje Bilgilendirme Raporu: D10.3 Tactıc, Erişim Adresi:
https://www.tacticproject.eu/sites/default/files/publilcations/D10.3_Final_Turkish%20Translation.pdf, Erişim Tarhi: 15.10.2015
3- Kolukırık S. Tuna M. Türk Medyasında Deprem Algısı: Marmara Depremi Örneği Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi. 2009, Erişim
Adresi: http://dergipark.ulakbim.gov.tr/esosder/article/viewFile/5000068245/5000063308, . Erişim Tarihi:15.10 2015
4- İzmit Kent Kurultayı. Kocaeli Deprem Sonrası Demografik Ekonomik ve Sosyal Durumu. Ed: Sevim Y. Araştırma dizisi. İzmit 2000.
5- Mileti DS, Farhar BC, Fitzpatrick C, Helmericks SG. Public perception and response to the Parkfield California Earthquake
prediction. Advances in risk analysis. The analysis, communications and perception of risk. Ed: Garrick B.J., Gekler W.C. Plenum
Press. New York and London, 1987 (9): 321-34.
6- Kasapoğlu, A., Ecevit M., Depremin Sosyolojik Araştırması, Sosyoloji Derneği Yayınları, 2001, pp. 91.
7- T.C. Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi, “Depremler 1999”, Ağustos 2002.
8- Coburn,A. and Spence, R., 1992. Earthquake Protection, John Wiley & Sons.
9- Hurnen, F. and J. Mcclure. (1997). The effect of increased earthquake knowledge on perceived preventability of earthquake
damage. The Australasian Journal of Disaster and Trauma Studies (Electronic Journal), 3, 133-149.
10- Rüstemli, A., Karancı, A.N. (1999). Correlates of earthquake cognitions and preparedness behavior in a victimized population.
The Journal of Social Psychology,139 (1),91-101.
11- Russell, L.A., J.D. Goltz and L. B. Bourque. (1995). “Preparedness and hazard mitigationactions before and after two earthquakes”.
Environment and Behavior, 27, 6, :744-770.
12-Coşkun E. Betonarme Yapıların Geleneksel Yöntemlerle Depreme Karşı Güçlendirilmesi. T.C. İstanbul Kültür Üniversitesi İnşaat
Mühendisliği Bölümü.Erişim Adresi: http://web.iku.edu.tr/~ecoskun/Guclendirme.pdf, Erişim Tarihi: 15.10.2015
13-Türkiye’de Deprem Gerçeği Ve Tmmob Makina Mühendisleri Odası’nın Önerileri
http://www.mmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=30181#.VmM4THbhDIU
Oda Raporu. Erişim
adresi:
14- Özden P P. Türkiye’de Kentsel Dönüşümün Uygulanabilirliği Üzerine Düşünceler. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Dergisi. Sayı:35. 2006
15- Ergün C. Türkiye’de Kentsel Dönüşüm Uygulamaları Ve Gülsuyu Mahallesi Örneği. Sosyoloji Derneği. 1990
16- TTB Deprem Raporu. Erişim Adresi: http://www.ttb.org.tr/odd/index.php?option=com_content&task=view&id=26&Itemid=46,
Erişim Tarihi: 15.10.2015
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 14
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI
ANABİLİM DALI
İNTERN ARAŞTIRMALARI SERİSİ
KOCAELİ İLİ DERİNCE İLÇESİ TOPLUM SAĞLIĞI MERKEZİ ve AİLE
SAĞLIĞI MERKEZLERİ TARAFINDAN TESPİT EDİLEN OBEZ
KİŞİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
2015 YILI HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI
KASIM-ARALIK İNTERN GRUBU ARAŞTIRMASI
İnt. Dr. Güven Onur AFACAN
İnt. Dr. Gökhan AKÇİÇEK
İnt. Dr. Musa ÇALLI
İnt.Dr. Abdussamet FARAŞOĞLU
İnt.Dr. Uğur DOĞAN
İnt.Dr. Gökhan BİRŞEN
İnt.Dr. Mert Bener BAYRAMOĞLU İnt.Dr. Sezgin UZUNGENÇ
İnt.Dr. Cenk ERDOĞAN
İnt.Dr. Ferhat ÖKTEM
İnt.Dr. Mesut DEMİR
İnt.Dr. Hakan EŞKARA
İnt.Dr.Hakan ÇELİK
İnt.Dr.Ceren ALTINTAŞ
İnt.Dr. Elif GENCER
İnt.Dr. Ahsen Banu TİRYAKİ
İnt.Dr. Veysi KAPAĞAN
İnt.Dr.Hafize SER
İnt.Dr. Gizem ÇETİN
İnt.Dr. Ceyda KOÇ
İnt.Dr. Yener AKTÜRK
İnt.Dr. Ahmet Alperen ÖZTÜRK
İnt.Dr. Aslan ÇELİK
İnt.Dr. Ufuk ÇINAR
İnt.Dr. Elif Naz KADEM
İnt.Dr.Rıdvan VAROL
İnt.Dr. Özgür YILMAZ
İnt.Dr. Makbule Nur DOĞRUYOL İnt.Dr. Özcan BOZTEPE
İnt.Dr.Mustafa TEKDAL
İnt.Dr. Hasibe Özlem PEKMEZ
İnt.Dr.İrem YAZICI
İnt.Dr. Sinem CELEP
İnt.Dr. Gülden Deniz BAYRAKÇI
İnt.Dr.Mehmet AKSU
İnt.Dr.Uğur POSTAL
İnt.Dr.Ertuğrul HATİPOĞLU
İnt.Dr.Fuat YILDIZ
İnt.Dr.Oğuz TURHAN
Danışmanlar: Dr.Ebru KARACA ,
Dr.Özgür SANCAR
Prof.Dr.Nilay ETİLER
H A L K S A Ğ L I Ğ I İ N -ARALIK
T E R N 2015
ARA
ŞTIRMALARI
KOCAELİ -
Sayfa 1
ÖZET
Obezite vücutta sağlığı bozacak miktarda yağ dokusu birikimidir. Obezite hem gelişmiş hem de gelişmekte
olan ülkelerde sağlığı bozan en önemli sorunlardan biridir.
Bu araştırmada Derince ilçesindeki bazı aile sağlığı merkezlerine kayıtlı obez hastaların değerlendirilmesi
amacıyla; beslenme durumlarının antropometrik ölçümlerinin (boy uzunluğu ve vücut ağırlığı)
değerlendirilmesi ve büyüme göstergelerinin saptanması, (zayıflık, normal ağırlık, hafif şişmanlık ve
şişmanlık ) beslenme davranışları ve fiziksel aktivite düzeylerinin tanımlanması tarafımızca belirlenen
araştırma yöntemi ve soru formlarını kullanılarak; karşılaştırılabilir verilerin temin edilmesi kronik
hastalıkların obeziteye etkisi araştırılmıştır.
Tanımlayıcı tip bir araştırmadır. Araştırmaya Kocaeli İli Derince İlçesi Toplum Sağlığı Merkezi ve Aile
Sağlığı Merkezlerine kayıtlı 324 kişi katılmıştır. Katılımcıların %20,7’si erkek, %79,3’ü kadındır. Veri
toplama aracı olarak literatür taraması yapılarak elde edilen soru formları kullanılmıştır.
Obez olan kişilerde en önemli neden olarak ailesel nedenler başta olmak üzere toplumsal ve çevresel
birçok neden öne çıkmaktadır. Öncelikli olarak topluma yönelik önlemler ayrıca da kişilere yönelik
alınabilecek önlemler obeziteyi ve sonuçta oluşabilecek sağlık sorunlarını önlemede önemlidir.
Anahtar sözcükler: Obezite, Obezlerin Değerlendirilmesi, Yaşam Kalitesi, Önlemler
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 2
1. GİRİŞ
Tarihsel süreç içerisinde aşırı kilo ve obezite hemen tüm toplumlarda sağlık ve zenginlik belirtisi olarak
algılana gelmiştir. İnsanoğlunun tarih boyunca açlık, kıtlık ve yokluklarla mücadele ettiği düşünülürse
böyle bir algının olması doğal görünmektedir. Açlık ve yokluk bugün de bazı topluluklarda var olsa da
artık, beslenme noksanlığı ve infeksiyon hastalıklarına bağlı sağlık sorunları yerini, çoğu yerde aşırı
beslenme ve obezitenin getirdiği sağlık sorunlarına bırakmıştır. Obezite, başlangıçta gelişmiş ülkelerin
sorunu olarak kabul edilirken gelişmekte olan ülkelerde de gelir düzeylerinin artması, batı yaşam tarzının
benimsenmesi, enerji alımı artarken enerji harcanmasının azalması ve nihayet kırsaldan kente göç olgusu
ile birlikte kaçınılmaz olmuştur. Sonuçta obezite prevalansı, dünyada doğu-batı veya zengin-yoksul
toplum ayırımı gözetmeksizin giderek artmaktadır.
Günümüzde önlenebilir ölümlerin sigaradan sonra gelen ikinci önemli nedeni obezitedir. Dünya Sağlık
Örgütü (DSÖ) 1998 Deklarasyonu’nda modernizasyon ve ekonomik büyümenin, standartlarda artışa yol
açarak obeziteyi küresel bir epidemi haline getirdiğini, 2002 yılında ise 21. yüzyılın en önemli sağlık
sorunu olarak kalacağını bildirmiştir. En basit tanımı ile obezite, vücutta aşırı yağ birikimidir. Ortalama
vücut ağırlığına sahip erkeklerde vücut yağı %15-20, kadınlarda ise %25-30 arasındadır. Vücut yağ
yüzdesini belirlemek kolay olmadığı için obezite, aşırı yağdan daha çok aşırı kilo olarak
tanımlanmaktadır1.
DSÖ, fazla kiloluluk ve obezite tanımını beden kitle indeksine [BKİ = Ağırlık (kg) / Boy (m2 )] dayanarak
yapmaktadır.
Buna göre;
• Fazla kiloluluk: BKİ = 25,0-29,9 kg/m2 ve
• Obezite: BKİ ≥30 kg/m2 olarak kabul edilmektedir. 1
Şekil 1. Obezitenin patofizyolojisi
1.1 Obezitenin Tanımı ve Sınıflandırılması
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından obezitenin tanımı şu şekilde yapılmıştır: “Sağlığı bozacak ölçüde
yağ dokularında anormal veya aşırı miktarda yağ birikmesidir”. Diğer bir deyişle obezite vücut yağ
oranının artması ve davranış, endokrin ve metabolik değişikliklerle karakterize kompleks, multifaktöryel
bir hastalıktır.1
Obezite özelliklerine göre birkaç farklı şekilde sınıflandırılabilir.1
1.1.1 Yağ dokusunun dağılımı ve anatomik özelliklerine göre:
1.1.1.a. Hiperselüler obezite: Yağ hücre sayısının artışı ile seyreden obezitedir ve çocukluk çağındaki
obezite tipidir. Nadiren erişkin dönemde de ortaya çıkabilir.
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 3
1.1.1.b. Hipertrofik obezite: Yağ hücrelerinin büyüklüğü ve lipit içeriğindeki artış ile karakterizedir.
Erişkin dönemde ve gebelikte başlayan obezite bu tiptedir.
1.1.1.c. Yağ dağılımına göre obezite:
i. Android tip obezite (abdominal/santral): Yağ dokusu karın ve göğüste birikmiştir.
ii. Gynoid tip obezite (gluteal/ periferal): Yağ dokusu kalça ve uylukta toplanmıştır.
1.1.2 Obezitenin başlama yaşına göre:
1.1.2.a. Çocukluk yaş grubunda başlayan obezite
1.1.2.b. Erişkin dönemde başlayan obezite
1.1.3. Etiyolojiye göre:
1.1.3.a. Basit Obezite (Eksojen Obezite)
1.1.3.b. Metabolik ve hormonal bozukluklara sekonder obezite
i . Endokrin nedenler
1. Hipotalamik bozukluklar
Frohlich Sendromu
Travma
Tümör (Kraniyofarenjiyoma)
Post-enfeksiyöz (Ensefalit)
2. Cushing hastalığı ve Sendromu
3. Hipotiroidizm
4. Büyüme hormonu eksikliği
5. Pseudohipoparatiroidi
6. İnsülinoma, Hiperinsülinizm
7. Polikistikover Sendromu
ii. İlaçlar
1. Glukokortikoidler
2. Amitriptilin (Trisiklikantidepresanlar)
3. Siproheptadin
4. Fenotiazin
5. Östrojen
6. Progesteron
7. Lityum
1.1.3.c. Genetik sendromlar ile birlikte olan obezite
i. Prader-Willi Sendromu
ii. Bardet- Biedl Sendromu
iii. Cohen Sendromu
iv. Carpenter Sendromu
v. Turner Sendromu
vi. Alström Sendromu
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 4
1.2 Obeziteye İkincil Sağlık Sorunları
Beden kitle indeksi ≥25 kg/m2 olan veya bel çevresi (BÇ) kadınlarda 80 cm, erkeklerde 94 cm veya daha
fazla olanlarda kilo fazlalığının ilerlemesini engellemek ve eşlik eden diğer faktörleri tespit etmek gerekir.
Tip 2 Diyabet, hipertansiyon (HT) ve kardiyovasküler hastalıklar (KVH) için risk durumu kilo fazlalığının
derecesi ile de ilişkilidir2(Tablo 1).
Tablo-1: Obezitenin BKİ, bel çevresi ve ilişkili hastalık riskine göre sınıflandırılması
BKİ
(Kg/m2)
Obezite Bel Çevresine
Sınıfı Göre
Hastalık
Riski
18,5-24,9
Obez
30,0-34,9
Fazla Kilolu
25,0-29,9
35,0-39,9
Morbid Obez ≥40
erkek≥102
-
-
kadın≥80
Düşük Kilolu <18,5
Normal
erkek ≥94
-
1
2
3
artmış
yüksek
çok yüksek
aşırı yüksek
kadın≥88
-
yüksek
çok yüksek
çok yüksek
aşırı yüksek
1.2.1. Eşlik eden hastalıklar: Koroner kalp hastalığı (KKH), diğer aterosklerotik hastalıklar, Tip 2
Diyabet ve OSAS mortalite için çok yüksek risk kategorisini oluşturur. Obezitede aynı zamanda osteoartrit,
kolelitiyazis gibi morbiditeyi arttıran diğer hastalıkların da sıklığı artar.2
1.2.2. Kardiyovasküler risk faktörleri: Obez olgularda değerlendirilmesi gereken diğer kardiyovasküler
risk faktörleri arasında HT, dislipidemi (düşük HDL-kolesterol, yüksek LDL-kolesterol,
hipertrigliseridemi), bozulmuş açlık glukozu, ailede erken KKH hikayesi, ileri yaş (erkekte ≥45, kadında
≥55) ve sigara içimi sayılabilir.2
1.2.3. Koroner kalp hastalığı: Obezitenin KKH ve kardiyovasküler mortalite artışına neden olduğu
birçok gözlemsel çalışmada gösterilmiştir. NHS’de BKİ <21 kg/m2 olanlara göre düzeltilmiş KKH riski BKİ
21-22,9 kg/m2 olanlarda 1,2 kat, 23-24,9 kg/m2 olanlarda 1,5 kat, 25-28,9 kg/m2 olanlarda 2,1 kat ve
≥29 kg/m2 olanlarda 3,6 kat artmıştır. INTERHEART çalışmasında ilk myokard infarktüsü (MI) geçirme
riskinin %20’si obeziteye bağlanabilir. KKH riski BKO 0,8’in üzerinde ise hızla artar. KKH riskindeki artışın
yaklaşık olarak yarısı obezitenin kan basıncı ve lipidler üzerine olan olumsuz etkilerinden kaynaklandığı
söylenebilir.2
1.2.4. Kalp yetersizliği ve atriyal fibrilasyon: BKİ ≥30 kg/m2 olan kişilerde non-obezlere göre kalp
yetersizliği riski 2 kat, atriyal fibrilasyon riski ise 1,5 kat yüksek bulunmuştur. Diğer komorbid durumlara
göre düzeltildikten sonra BKİ’de her 1 kg/m2 artışın, kalp yetersizliği riskini erkeklerde %5, kadınlarda
ise %7 arttırdığı tespit edilmiştir. Erkeklerde kalp yetmezliği olgularının %11’i, kadınlarda %14’ü sadece
obeziteyle ilişkilidir. Kilo fazlalığı, subklinik sağ ventrikül disfonksiyonu ile de ilişkili olup bu ilişkinin
OSAS, Tip 2 diyabet ve HT’den bağımsız olduğu belirlenmiştir.2
1.2.5. İnme: BKİ ≥27 kg/m2 olması ve de 18 yaşından sonra kilo almış olmanın iskemik inme riskinde
artışa neden olduğu gösterilmiştir. BKİ <21 kg/m2 olmasına göre rölatif risk 27-28,9 kg/m2 arasında 1,8 ,
BKİ 29-31,9 kg/m2 arasında olanlarda 1,9 ve BKİ ≥32 kg/m2 olanlarda ise 2,4 tür. Obezite ayrıca derin
ven trombozu ve pulmoner emboli riskinde de artışa neden olur. Obezitede demans görülme sıklığı da
artmıştır.2
1.2.6. Gastrointestinal ve hepatobiliyer hastalıklar: Obezite hepatobilyer sistemi de etkiler. Kilo
alımıyla orantılı olarak kolelityazis riski artmaya başlar. Obezite aynı zamanda non-alkolik yağlı karaciğer
hastalığına da yol açar. Ayrıca obezitede gastroözofajiyal reflü hastalığı, erozif özofajit, özofagus
adenokarsinomu ve mide kanseri riskleri de artmıştır.2
1.2.7. Eklem hastalıkları: Obezlerde genellikle dizlerde ve ayak bileğinde osteoartrit sıklığı artmıştır.
Osteoartrit obezite maliyetinin önemli kısmını oluşturur. Yine gut artiriti görülme sıklığı da obezlerde
artmıştır.2
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 5
1.2.8. Solunum sistemi: Obezitede obezite hipoventilasyon sendromu ve OSAS gibi ciddi solunum
bozuklukları görülebilir. Obezite OSAS için en iyi kanıtlanmış risk faktörüdür. BKİ ve boyun çevresi, BKO
gibi ilişkili göstergeler arttıkça OSAS prevalansı artar. Solunum fonksiyonlarında ayrıca rezidü akciğer
hacminde artış, akciğer kompliyansında azalma, ventilasyon perfüzyon anomalileri gibi değişiklikler
olabilir.2
1.2.9. Kanser: Obezitede bazı kanser tiplerinin sıklığı artar. BKİ’de 5 kg/m2 artış erkeklerde özofagus,
tiroid, kolon ve renal kanserlerinin görülme riskini sırasıyla 1,52 , 1,33 , 1,24 ve 1,24 kat arttırır.
Kadınlarda ise endometriyum, safra kesesi, özofagus ve renal kanserleri görülme sıklığı obez bireylerde
sırasıyla 1,59 , 1,59 , 1,51 ve 1,34 kat artar. BKİ, Asya-Pasifik popülasyonlarında ayrıca meme kanseriyle
de ilişkilidir.2
1.2.10. Polikistik over sendromu (PKOS): Obezlerde viseral obeziteyle ilişkili olarak testosteron üretimi
artmıştır. Bu nedenle hirşutizm ve adet düzensizlikleri görülebilir. PKOS, kadınlarda hirsutizmin en sık
nedeni olup, obez kadınlarda daha sık görülür.2
1.2.11. Böbrek hastalığı: Önemli epidemiyolojik çalışmalarda obezite kronik böbrek hastalığı için
bağımsız risk faktörü olarak bulunmuştur. Obezite ve erişkin hayatta kilo alımı, böbrek taşı riskini arttırır.
Kadınlarda fazla kilo ve obezite üriner inkontinans için önemli risk faktörleridir.2
1.2.12. Genitoüriner hastalıklar: Fazla kilolu ve obez kadınlarda seksüel uyarılma ve orgazm
problemleri daha sıktır. Erkeklerde ise obezite erektil disfonksiyon için bağımsız bir risk faktörüdür.
Obezite ayrıca psikososyal sorunlar ve depresyonla da ilişkilidir.2
1.3. Araştırmanın Amacı
Bu çalışmadaki amacımız Kocaeli İli Derince Toplum Sağlığı Merkezi Obezite birimine ve /veya Aile Sağlığı
Merkezlerine kayıtlı obez kişilerin çeşitli özellikleri açısından değerlendirilmesidir.
2. GEREÇ VE YÖNTEM
1. Araştırmanın tipi: Tanımlayıcı çalışma tipi kullanılmıştır.
2. Araştırmanın yapıldığı yer/tarih: Araştırma Kocaeli İli Derince ilçesinde 01.12.2015-10.12.2015
tarihleri arasında yapılmıştır.
3. Araştırmanın Evreni: Bu araştırmanın evrenini Kocaeli İli Derince İlçesi Toplum Sağlığı Merkezi ve
Aile Sağlığı Merkezlerinde kayıtlı olan obez bireyler oluşturmuştur.
Kocaeli ili Derince İlçesi Toplum Sağlığı Merkezi (TSM) Obezite birimine kayıtlı olan 799 hasta liste
halinde alınmıştır. Fakat bazı Aile Sağlığı Merkezlerinin (ASM) araştırmaya katılmak istememesi, iletişim
bilgilerini paylaşmak istememesi ve Toplum Sağlığı Merkezindeki kayıtlı bireylerin iletişim bilgilerinin
tam olmaması nedeniyle hedeflenen 799 kişinin tamamına ulaşılamamıştır.
Araştırmamızda 481 kişinin iletişim bilgilerine ulaşılabilmiş, fakat iletişim kayıtlarının güncel olmamasına
bağlı olarak 295 kişiyle iletişime geçilebilmiştir. Bunlardan 178 kişi çalışmaya katılmayı kabul etmiştir .
İletişim bilgilerini paylaşmayan ASM’lerde ise 1-10 Aralık 2015 tarihlerinde ASM’ye herhangi bir nedenle
başvurmuş, BKİ 25 ve üzeri saptanan 146 kişi daha araştırmaya dahil edilmiştir. Böylelikle 324 kişi
çalışmaya dahil edilmiştir.
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 6
Tablo-2: TSM Obezite Biriminde kayıtlı olan ve çalışmaya katılan ASM’lerdeki obez bireylerin dağılımı
ASM
Toplam Obez Sayısı Ulaşılan Katılan
Çınarlı
50
Çenedağ
Dumlupınar
Fatih
Mersincik
Sırrıpaşa
Yavuz Selim
Yenikent
Toplam
58
28
14
81
57
30
42
59
26
34
131
481
26
26
35
19
23
81
295
16
18
14
11
15
60
178
4. Araştırmanın Değişkenleri:
1. Bağımlı değişkenimiz obezitedir.
2. Bağımsız değişkenler:
a. Sosyodemografik özellikler
-Doğum tarihi, cinsiyet, medeni durum, eğitim düzeyi, meslek
b. Özgeçmiş-soygeçmiş:
-Kronik hastalık, ilaç kullanımı, kilo verme için tıbbi başvuru, aile öyküsü
c. Fiziksel aktivite:
-Spor yapma, spora engel durum varlığı
d. Fizik muayene
-Boy
-Kilo
-Bel çevresi
-BKI
5. Veri Toplama Araçları: Veri toplama aracı olarak; 6 grup halinde oluşturulan taslak formların
ortaklaştırılmasıyla tek bir soru formu haline getirilmiş olan soru formu kullanılmıştır. Oluşturulan soru
formu Kocaeli Üniversitesi Hastanesi'nde rastgele 20 kişide pilot çalışma ile sınanmıştır. Gerekli
düzenlemelerden sonra son şekli verilmiştir.
6. Araştırmanın Uygulanması: Araştırma 01.12.2015-10.12.2015 tarihleri arasında 6.Sınıf Kasım/Aralık
Halk Sağlığı Staj Grubu Öğrencileri tarafından Derince TSM'den alınan bilgiler ışığında obez bireylere
ulaşılıp, ASM'ye çağrılarak boy kilo ölçümü yapılmış ve soru formu yüzyüze uygulanmıştır.
7. Araştırmanın Analizi: SPSS 16.0 paket programına veriler girilmiştir. İistatistiksel analizde tanımlayıcı
analizler, grup karşılaştırmalarında ki kare testi kullanılmıştır.
8. Araştırmanın Kısıtlılıkları: ASM'lerin iletişim bilgilerini paylaşmaması veya araştırmaya katılmak
istememesi, iletişim bilgilerinin güncel olmaması veya bu bilgilerin eksik oluşu nedeniyle kişilere
ulaşılamaması, mesai saatlerine denk geldiği için bazı kişiler işyerinden çıkıp çalışmamıza katılamaması,
kişilerin akademik çalışmalara karşı ilgisiz ve bilgisizliği soru formlarında geçen 'obezite' ifadesinin bazı
bireyleri rahatsız etmesi, verilen cevapların doğruluğunun bilinmemesi, çalışmamızın kısıtlılıklarındandır.
9. Araştırmanın güçlü yönleri: Boy kilo değerleri araştırmacılar tarafından bizzat ölçülmüştür, kişilerin
beyanına dayalı değildir.
Soru formu yüz yüze uygulanmıştır
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 7
3. BULGULAR
I: SOSYODEMOGRAFİK ÖZELLİKLER
II: ÖZGEÇMİŞ-SOYGEÇMİŞ
III: FİZİKSEL AKTİVİTE
IV: FİZİK MUAYENE
BÖLÜM-I: SOSYODEMOGRAFİK ÖZELLİKLER
Tablo-3: Olguların Sosyodemografik Dağılımı
Cinsiyet
Medeni Durum
Erkek
20.7
22
6.8
Evli
275
84.9
Eşini kaybetmiş
18
5.6
21-30
14
41-50
100
>60
43
Bekar
<20
51-60
Okur Yazar Değil
Okur-Yazar
9
6
79.3
2.8
1,9
4,3
75
23,1
81
25,0
12
13
30,9
13,3
3.7
4.0
İlkokul Mezunu
144
44.4
Lise Mezunu
92
28.4
Ortaokul Mezunu
İş Durumu
67
257
31-40
Eğitim Durumu
Yüzde
Kadın
Boşanmış
Yaş grupları
Sayı
Üniversite Mezunu
Çalışmıyor,emekli
37
26
11.4
8.0
45
13.9
Çalışmıyor,ev hanımı
178
54.9
Çalışıyor
60
18.5
Çalışmıyor,iş arıyor
Çalışmıyor,diğer
5
36
1.5
11.1
Katılımcıların %20,7’si erkek, %79,3’ü kadındır. Katılımcıların %6,8’i bekar, %84,9’u evli, %2,8’i
boşanmış, %5,6’sı eşini kaybetmiştir. Katılımcıların %1,9’u 20 yaş altı, %4,3’ü 21-30, %23,1’i 31-40,
%30,9’u 41-50, %25’i 51-60, %13,3’ü de 60 yaş üstüdür. Katılımcıların %3,7’si okur yazar değil, %4’ü
okur yazar, %44,4’ü ilkokul mezunu, %11,4’ü ortaokul mezunu, %28,4’ü lise mezunu, %8’i üniversite
mezunudur. Katılımcıların %13,9’u emekli, %1,5’i iş aramakta, %54,9’u ev hanımı, %11,1’i diğer
sebeplerle çalışmıyor, %18,5’i de çalışmaktadır.
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 8
Tablo-4: BKİ’ye göre obezite dağılımı
Sayı
Yüzde
Minimum
Obez olmayanlar
76
23,5
22
Toplam
324
100
Obez olanlar
248
(BKİ 30 ve üzeri)
(BKİ 30’un altı)
76,5
Maksimum
30
53,55
29,7
Tablo-5: BKİ’ye göre obez olan ve olmayanların kadın-erkek dağılımı
Obez Olmayanlar
Kadın
Sayı
Yüzde
Sayı
Yüzde
20
26,3
47
19,0
56
Erkek
Toplam
Obez Olanlar
76
73,7
201
100
81,0
248
100
Obez olmayanların % 73,7’si kadın, %26,3’ü erkektir. Obez olanların %81’i kadın, %19’u erkektir. p-değeri
0,165492’dir. Obez olanlar ve olmayanlarda, p < 0,05’e göre cinsiyet açısından anlamlı farklılık
saptanmamıştır.
Tablo-6: Katılımcıların yaş dağılımını tanımlayan ölçütler
Ortalama
47,13 yıl
Mod
54
Ortanca
47 yıl
SS
±12,02
Katılımcıların yaş ortalaması 47,13’tür.
BÖLÜM-II : ÖZGEÇMİŞ-SOYGEÇMİŞ
Tablo-6: Obez olan ve olmayanlarda kronik hastalık varlığı
Kronik
Hastalık
Obez Olmayanlar
Var
Yok
Toplam
Obez Olanlar
Sayı
Yüzde
Sayı
Yüzde
Toplam
Yüzde
36
47,4
75
30,2
111
34,3
40
76
52,6
100
173
248
69,8
100
213
324
65,7
100
Obez olmayanların %52,6’sında kronik hastalık vardır, %47,4’ünde kronik hastalık yoktur. Obez olanların
% 69,8’inde kronik hastalık vardır, %30,2’sinde kronik hastalık yoktur. p-değeri 0,005915’dir. Obez olan
ve olmayanlarda, p <0,05’e göre kronik hastalık varlığı açısından anlamlı farklılık bulunmaktadır.
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 9
Tablo-7: Obez olan ve olmayanlarda; kronik hastalıkların dağılımı ile ilaç kullanımı varlığı
Kronik
Hastalık
Obez Olmayanlar
Yüksek
Tansiyon
Romatizmal
Hastalık
Yüzde
Sayı
Yüzde
Toplam
2
3,3
19
6,3
21
22,6
3
Şeker
12,9
6
9,6
11
KOAH
1
Kanser
4,8
8
Tiroid
Kalp Hastalığı
Düzenli İlaç
Kullanımı
Sayı
14
Astım
Obez Olanlar
17,7
1,6
0
0
77
17
25,7
5,7
67
22,3
18
6
39
13
4
1,3
1
0,3
91
20
75
50
24
5
1
Diğer
TOPLAM
17
62
27,5
100
58
300
19,4
100
362
Var
33
46,4
150
60,4
183
Toplam
71
100
248
100
319
Yok
38
53,6
98
39,6
75
136
Obez olmayanların %22,6’sı yüksek tansiyon, %3,3’ü astım, %4,8’i romatizma, %12,9’u şeker, %17,7’si
tiroid, %9,6’sı kalp, %1,6’sı KOAH hastasıdır, %27,5’i de diğer hastalıklar grubundadır. Obez olanların
%25,7’si yüksek tansiyon, %6,3’ü astım, %5,7’si romatizma, %22,3’u şeker, %13’si tiroid, %6’sı kalp,
%1,3’sı KOAH, %0,3’ü kanser hastasıdır, %19,4’ü de diğer hastalıklar grubundadır. Obez olmayanların
%46,4ü, obez olanların %60,4’ü düzenli ilaç kullanmaktadır. Obez olmayanların %53,6’sı, obez olanların
%39,6’sı düzenli ilaç kullanmamaktadır.p-değeri 0,035382’dir. Obez olan ve olmayanlarda, p <0,05’e göre
düzenli ilaç kullanımı açısından anlamlı farklılık bulunmaktadır.
Tablo-8: Obez olan ve olmayanlarda uykuda solunum sıkıntısı varlığı ve çeşitleri
Uykuda
Solunum
Sıkıntısı
Türler
Obez Olmayanlar
Evet
Obez Olanlar
Sayı
Yüzde
Sayı
Yüzde
Toplam
53
107
160
23
30,2
141
56,9
164
Hayır
Toplam
76
69,8
100
248
43,1
100
324
Apne
5
20
27
16,7
32
1
4
8
4,9
Horlama
19
Toplam
25
Diğer
76
127
100
162
78,4
146
100
178
9
Obez olmayanların %30,2’si,obez olanların %56,9’u uykuda solunum sıkıntısı yaşamaktadır. Obez
olmayanların %69,8’inde, obez olanların %43,1’inde uykuda solunum sıkıntısı yoktur.Obez olmayanların
%20’sinde,obez olanların %16,7’sinde apne problemi; obez olmayanların %76’sında, obez olanların
%78,4’ünde horlama problemi;obez olmayanların %4’ünde, obez olanların %4,9’unda diğer problemler
bulunmaktadır.
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 10
Obez olan ve olmayanlarda p <0,05’e göre uykuda solunum sıkıntısı açısından yapılan değerlendirmede
anlamlı farklılık bulunmuştur.
Tablo-9: Obez olan ve olmayanlarda kilo ile ilgili müdahale yapılma varlığı ve çeşitleri
Obez Olmayanlar
Kilo ile ilgili
Müdahale
Var
Yapılan
Müdahaleler
Obez Olanlar
Sayı
Yüzde
Sayı
Yüzde
Toplam
47
95
142
29
38,2
153
61,7
182
Yok
Toplam
76
61,8
100
248
38,3
100
324
Diyet
23
48,9
113
41,0
136
Bitkisel Tedavi
6
12,7
51
18,5
57
Egzersiz
17
Hap
36,2
1
Ameliyat
2,1
0
Akupunktur
0
0
Diğer
12
2
0
0
Toplam
92
0
47
100
2
4
276
33,3
4,3
0,7
0,7
1,5
100
109
13
2
2
4
319
Katılımcılardan obez olmayanlarda kilo ile ilgili müdahelede bulunanlar %38,2,bulunmayanlar
%61,8’dir.Katılımcılardan obez olanlarda kilo ile ilgili müdahelede bulunanlar %61,7,bulunmayanlar
%38,3’dür.
Kilo ile ilgili müdahalede bulunanlarda obez olmayanların %48,9’u diyet,%36,2’si egzersiz,%12,7si
bitkisel tedavi, %2,1’i hap,%0’ı ameliyat, akupunktur,diğer yöntemlerini kullanmıştır.
Kilo ile ilgili müdahalede bulunanlarda obez olanların %41,0’ı diyet,%33,3’ü egzersiz,%18,5’i bitkisel
tedavi,%4,3’ü hap,%0,7’si ameliyat, akupunktur,%1,5’i diğer yöntemlerini kullanmıştır.
p-değeri 0 ,000297’dir.Obez olan ve olmayanlarda p<0,05’e göre kilo ile ilgili müdahele yapanlar ve
yapmayanlar arasında anlamlı bir farklılık saptanmıştır.
Tablo-10: Obez olan ve olmayanlarda ailede kilo sorunu varlığı
Ailede Başka
Kilo Sorunu
Olan
Obez Olmayanlar
Evet
Hayır
Toplam
Obez Olanlar
Sayı
Yüzde
Sayı
Yüzde
Toplam
50
61,8
107
43,1
152
31
81
38,2
100
141
248
56,9
100
172
324
Katılımcılardan obez olmayanlarda ailede başka kilo sorunu olanlar %38,2 olmayanlar
%61,8’dir.Katılımcılardan obez olanlarda ailede başka kilo sorunu olanlar %56,9 olmayanlar %43,1’dir.
p-değeri 0,003647’tir. Obez olan ve olmayanlarda p<0,05’e göre ailede başka kilo sorunu varlığı açısından
anlamlı farklılık saptanmıştır.
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 11
BÖLÜM-III: FİZİKSEL AKTİVİTE
Tablo-11: Obez olan ve olmayanlarda spor yapma varlığı ve çeşitleri
Spor
Aktivitesi
Obezite Olanlar
34
119
Sayı
Yüzde
Toplam
42
76
55,3
Dans
Koşma
Var
Yok
Spor
Çeşitleri
Obezite Olmayanlar
Yürüme
Yüzme
Bisiklet
Diğer
Toplam
Sayı
Yüzde
Toplam
100
129
248
52,1
100
171
1
2,6
3
2,3
4
5
13,2
4
3,1
9
44,7
31
81,6
0
110
0
0
2,3
2
2,6
38
84,6
3
0
1
47,9
100
141
2
6,1
130
324
3
1,6
8
153
9
100
159
Katılımcılarda obez olmayanlarda spor aktivitesi yapma varlığı %44,7 yapmama varlığı %55,3’tür. Obez
olanlarda spor aktivitesi yapma varlığı %47,9 yapmama varlığı 52,1’dir.
Katılımcılar arasında obez olmayanlarda spor aktivitesinde bulananlardan %2,6’sı dans, %81,6’sı yürüme,
%13,2’si koşma, %0’ı yüzme ve bisiklet, %1’i diğer aktiviteleri yapıyor.
Katılımcılar arasında obez olanlarda spor aktivitesinde bulananlardan %2,3’ü dans, %84,6’sı yürüme,
%3,1’i koşma, %2,3’ü yüzme, %1,6’sı bisiklet, %6,1’i diğer aktiviteleri yapıyor.
p-değeri0,619841’tir.Obez olan ve olmayanlarda, p<0,05’e göre spor yapma varlığına göre anlamlı farklılık
saptanmamıştır.
Tablo-12: Obez olan ve olmayanlarda fiziksel aktiviteye engel durum varlığı
Fiziksel
Aktiviteye
Engel Durum
Obezite Olmayanlar
Var
Yok
Toplam
Sayı
Yüzde
69
90,8
7
76
9,2
100
Obezite Olanlar
Sayı
Yüzde
Toplam
194
78,3
263
54
248
21,7
100
61
324
Katılımcılar arasında obez olmayanlarda fiziksel aktiviteye engel durumu var olanlar %9,2 olmayanlar
%90,8’dir. Obez olanlarda fiziksel aktiviteye engel durumu olanlar %21,7, olmayanlar % 78,3’tür
p-değeri 0 ,014238’dır. Obez olan ve olmayanlarda p değeri<0,05’e göre fiziksel aktiviteye engel durum
varlığı açısından anlamlı farklılık saptanmıştır.
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 12
BÖLÜM-IV: FİZİK MUAYENE
Tablo-13: BKİ’ye göre obezite dağılımı
Obez Olanlar (BKİ 30 ve
üzeri)
Obez Olmayanlar (BKİ
30’un altı)
Toplam
Sayı
Yüzde
Minimum
Maksimum
76
23,5
22
29,7
248
324
76,5
30
100
53,55
Katılımcıların %76,5’i obez, %23,5’i obez değildir.
Tablo-14:Bel çevresi ölçümlerinin dağılımını tanımlayan ölçütler
Ortalama
104,2 cm
Mod
110
Ortanca
SS
104 cm
±12,58
Katılımcıların bel çevresi ortalaması 104,2 cm’dir.
Tablo-15:Cinsiyete göre bel çevresi ölçümü dağılımı
Bel Çevresi
Kadın
Erkek
Normal
Artmış Risk
Sayı
Yüzde
24
9,4
4
1,6
Yüksek Risk
TOPLAM
221
249
86,0
Normal
8
12,3
45
69,2
Artmış Risk
12
TOPLAM
65
Yüksek Risk
100
18,5
100
Katılımcılarda bel çevresine göre normal olan kadınlar %1,6 artmış riske sahip olanlar %9,4 yüksek riske
sahip olanlar %86,0’dır.Bel çevresine göre normal olan erkekler %12,3 artmış riske sahip olanlar %18,5
yüksek riske sahip olanlar %69,2’dır.
4.TARTIŞMA
Araştırmamıza katılan kadın oranı %79,3’tür. Bunun sebebi kadınların iş hayatına katılımının daha az
olması ve araştırmaya katılım olanağının daha iyi olması olabilir. Bunun yanı sıra obeziteden rahatsızlık
duyma olarak baktığımızda kadınların daha çok çözüm arayışında oldukları göz önüne alınabilir. Çalışan
kadınlarda obezite %18,1 iken çalışmayan kadınlarda %37,1 dir. 3
Toplumdaki obezlerin %38,4 ‘ ü erkek, %61,6 ‘sı kadındır. 4Bizim araştırmamızda bu oran erkeklerde
%19, kadınlarda %81; bunun nedeni araştırmamıza katılan kadınların erkeklere oranla sayısının yaklaşık
4 kat fazla olması ile açıklanabilir.
Öykü ve ölçümle elde edilen veriye göre araştırmada bulunan toplam hipertansiyon prevalansı yüzde 24
olup 5 araştırmamızda ise bu oran obez olanlarda %25,7. Diyabetus mellitus Türkiye prevelansı %16,5
6iken araştırmamızda obezler arasında bu oran %22,3 olduğu görülmektedir. Ayrıca araştırmamızdaki
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 13
obez olmayanların kronik hastalık oranı % 52,6 iken obez olanlarda bu oran %65,7dir. Yapılan başka bir
araştırmaya göre genel popülasyonda tip 2 diyabetin riski artan vücut kitle indeksi (BKİ) ile doğru orantılı
olarak artar. Normal kilolu bireylerle karşılaştırıldığında, 55 yaş altı BKİ: 40’tan büyük olan kişilerde tip 2
diyabet riski erkeklerde 18,1 kat ve kadınlarda 12,9 kat artar. 7
Türk toraks derneğinin yapmış olduğu bir araştırmaya göre BKİ’si 30’un altında olan bireylerde horlama
oranı %26.2, OSAS oranı ise %73.7’dir. BKİ’si 30’un üstünde olan katılımcılarda ise horlama oranı %14,9
,OSAS oranı ise %85,03 olarak bulunmuştur. Yaptığımız çalışmada BKİ’si 30’un altında olanlarda horlama
oranı %20 iken BKİ’si 30’un üstünde olanlarda %78,4 olarak bulunmuştur.Yaptığımız çalışmada BKİ’si
30’un altında olanlarda OSAS oranı %20 iken BKİ’si 30’un üstünde olan katılımcılarda bu oran %16,7
olarak bulunmuştur. 8 Horlama ile obezite arasındaki ilişki bu çalışmada da saptanmıştır. Ancak yaptığımız
çalışmada OSAS sıklığında diğer araştırmayla farklı sonuçlara ulaşılmıştır.
Katılımcıların %56,2’sinin müdahalede bulunduğu ve bu müdahalelerin %42,6’sının diyet, %34,1’inin
egzersiz, %17,8’inin bitkisel tedavi, %4,1’inin hap, %0,6 sının ameliyat ve %0,6’sının da akupunktur
olduğu görülmektedir. Bu durum diyetin basit, ucuz, kolay uygulanabilir bir yöntem olmasına bağlı olarak
ilk başvurulan yöntem olmasını açıklayabilir. Aynı zamanda diyet kitle iletişim araçlarda ön planda olan
zayıflama yöntemi olarak işlenmektedir. Tv programlarında en fazla beslenme konuları işlenmektedir.
Buradaki temel yaklaşım, zayıflama yöntemleri, kilo almamanın yolları, diyetler olup programların
içeriklerinde şişmanlatmayan diyetler, yemek tarifleri saptanmıştır.9
Televizyon, kadınların en fazla kullandığı kitle iletişim aracı olma özelliğindedir. Hemen tüm toplumların
dış görünüşe, çekicilik, güzel ve yakışıklı olmaya verdikleri önem ister istemez hemen herkeste hoş ve
beğenilir olma arzusunu yaratmış, insanlar daha güzel görünmek uğruna yoğun çabalar sarf etmeye
başlamışlardır. Fiziki görünüşe verilen önem çoğunlukla kitle iletişim araçlarıyla tüm toplumlara,
dolayısıyla da tek tek bireylere ulaştırılırken insanlar da bu tür görüş ve değerlendirmelere
koşullanmışlardır.10
Hastaların %47,2’si fiziksel aktivitede bulunurken; fiziksel aktivitenin %88,7’sini yürüme
oluşturmaktadır. Türkiye genelinde fiziksel aktivite yapma oranı %28,1 ( yürüyüş erkeklerde %60,4
kadınlarda %79,4) iken araştırmamıza katılan obezlerde bu oran %47,9’dur. 11Türkiye verileri ile korele
olarak çoğunluğunu yürümenin oluşturduğu görülmektedir.
Diğer bir yöntem olarak katılımcılardan obez olanların %18,8’inin bitkisel tedaviye başvurduğu
görülmektedir. Diyet ve egzersiz yöntemini denememiş veya denemiş ve başarılı olamamış bireyler
bitkisel tedavi yöntemlerine doğru kaymakta ve bu amaçla sıklıkla bitkisel ürünler kullanmaktadır. Kilo
verdirdiği ileri sürülen bitkisel zayıflama ürünlerinin içeriklerinde üreticileri tarafından “Altın çilek,
African mango, Acai berry, Meksika biberi” gibi bitkilerin yer aldığı belirtilmektedir. Ancak yapılan birçok
araştırmada bu ürünlerin içinde tiroid hormonları, diüretikler, laksatifler, kafein, sempatomimetikler ve
sibutramin gibi çok çeşitli ilaç etken maddesinin bulunduğu gösterilmiştir. Bitkisel zayıflama ürünlerinin
içeriğinde belirtilmeyen ya da gizlenen bu aktif ilaçlar normal bireylerde dahi istenmeyen veya yan
etkilere neden olabilirken duyarlı bireylerde ise ölüme kadar varabilen istenmeyen sonuçlara neden
olabilirler. Bu yüzden bitkisel ürünler içinde zayıflama ürünleri oldukça önemli bir yer tutmaktadır. 12
Katılımcılara genel olarak baktığımızda %53,1’inin, obez olanların ise %56,9’unun, obez olmayanların da
%38,2’sinin ailesinde aşırı kilo sorunu olan birey mevcut. Yapılan aile çalışmalarında obezitenin %25-40
oranında genetik sebeplerle kalıtsal olarak ortaya çıktığı gösterilmiştir.
Birçok genin obezite ile birlikteliği görülmüş, bu sebeple obezitenin poligenik olduğu sonucuna
varılmıştır13.
5. SONUÇ ve ÖNERİLER


Toplum Sağlığı Merkezi ve Aile Sağlığı Merkezindeki hasta iletişim bilgileri güncel değildir.
Bilgilerin güncellenmesi için kişilerin ASM’ye başvurusu beklenmemelidir.
Daha önce TSM’de bulunan diyetisyen ile başlayan Obez kişilerin takip sistemi diyetisyenin
başka bir yere tayin olmasıyla aksamıştır. Bu yüzden sağlık hizmeti aksamayacak şekilde
planlanmalıdır.
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 14













Aile Sağlığı Merkezlerindeki Aile Sağlığı Birimine kayıtlı olan her bireyin beden kitle indeksi
kayıtlarda bulunmamaktadır. Aile hekimleri nüfuslarındaki her bireyin boy ve kilosunu
ölçerek kayıtlarda bulunmasını sağlamalıdır.
Toplum Sağlığı Merkezinde bulunan obezite birimi kendilerine kayıtlı olan obez kişileri belirli
periyotlarla kontrole çağırmamaktadır. Belirli bir takip sistemi kurulup obez bireylerin
düzenli takibi sağlanmalıdır.
Ülke genelinde obeziteyle mücadele eylem planı oluşturularak İlgili kurum ve kuruluşlarla
işbirliği içinde bu planın etkin bir biçimde uygulanması sağlanmalıdır.
Ulusal politikalarda gıda sektörüyle iş birliği sağlanarak gıda katkı maddeleri engellenmeli,
gıdaların tuz konsantrasyonu düşürülmeli, GDO’lu besinlerin üretiminin önüne geçilmelidir.
Reklam ve pazarlama faaliyetleri tüketicinin doğru seçim yapmasını sağlayacak şekilde
düzenlenmelidir
Topluma doğru mesajların ulaştırılması için medyayla işbirliği sağlanmalıdır.
Okul kantinlerinde gazlı ve şekerli içeceklerin satışı yasaklanmalıdır.
Okullarda öğrenci, eğitim çalışanları ve öğrenci velilerine gıda güvenliği konusunda
bilgilendirme seminerleri verilmeli, daha sağlıklı yemekleri tüketmeleri teşvik edilmeli
Tüm vatandaşların ucuz ve sağlıklı gıdaya ulaşımı sağlanmalı
Sağlıksız gıdaların satışı yasaklanmalı
Fiziksel egzersiz yapılan ortamlar çoğaltılmalı, kullanılan egzersiz aletlerinin ergonomik
olması sağlanmalı ve kişilerin ortama ulaşılabilirliği artırılmalıdır.
Diyet tedavisine ulaşma olanaklarının artırılmalı, 1. basamakta diyet danışmanlığı
yapabilecek personel bulundurulmalıdır.
Yürüyüş ve bisiklet yollarının halkın kullanabileceği güvenli bir şekilde düzenlenmelidir.
6.KAYNAKLAR
1. Eker E, Şahin M: Birinci Basamakta Obeziteye Yaklaşım. sted 2002; cilt 11, sayı 7, 246.
2.http://www.turkendokrin.org/files/file/OBEZITE_TTK_web.pdf , 23.12.2015
3.Arslan C, Ceviz D. Ev Hanımı ve Çalışan Kadınların Obezite Prevalansı ve Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışlarının Değerlendirilmesi.
Fırat Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi. 2007;21:211-220
4.Ünal B, Ergör G, Horasan GD ve ark. Türkiye Kronik Hastalıklar ve Risk Faktörleri Sıklığı Çalışması. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu
Yayınları. 2013:69
5.Satman İ ve TURDEP-II Çalışma Grubu. TURDEP-II. 2010
6.Türk Eczacılar Birliği Yayını Meslek İçi Sürekli Eğitim Dergisi; 2010:69-70
7.Ayık SÖ, Akhan G, Peker Ş. Obstruktif Uyku Apne Sendromlu Olgularda Obezite Sıklığıve Ek Hastalıklar.
2011;12:105-10
Türk Toraks Dergisi.
8.Etiler N, Zengin Ü. Televizyon Kanallarındaki Gündüz Programlarında Kadın Sağlığı ve Toplumsal Cinsiyete Bakışın
Değerlendirilmesi. Turk J Public Health. 2015;13(2)
9.Tezcan B. Obez Bireylerde Benlik Saygısı, Beden Algısı ve Travmatik Geçmiş Yaşantılar. Uzmanlık Tezi. 2009;24
10.Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması. Sağlık Bakanlığı Yayını.
11.https://www.doktorsitesi.com/makale/bitkisel-zayiflama-urunleri erişim tarihi 28.12.2015
12.Serter R. Obezite Atlası. 2003:28
HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI
Sayfa 15

Benzer belgeler