Kocaeli Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi 2014 Yılı
Transkript
Kocaeli Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi 2014 Yılı
İNTERN ARAŞTIRMALARI SERİSİ 2015 Kocaeli Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi 2014 Yılı Ölüm İstatistiklerinin Değerlendirilmesi Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Ve Cerrahi Tıp Bilimleri Bölümlerinde Çalışan Araştırma Görevlilerinin Mezuniyet Sonrası Eğitimlerinin Değerlendirilmesi Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimlerini Değerlendirmesi Kocaeli İli Derince İlçesi Aile Sağlığı Merkezleri’ne Kayıtlı 024 Aylık Bebek Ve Çocukların Aşılanma Durumu Kocaeli İli Derince İlçesindeki Asm’lere 16 Ekim 2015 Tarihinde Başvuranlarda Deprem Konusunda Risk Algısı Ve Hazırlıklı Olma Durumu Kocaeli İli Derince İlçesi Toplum Sağlığı Merkezi Ve Aile Sağlığı Merkezleri Tarafından Tespit Edilen Obez Kişilerin Değerlendirilmesi KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI İNTERN ARAŞTIRMALARI SERİSİ KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ ARAŞTIRMA VE UYGULAMA HASTANESİ 2014 YILI ÖLÜM VERİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ 2015 YILI HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI OCAK-ŞUBAT İNTERN GRUBU ARAŞTIRMASI Stj. Dr. Rrva Kırkoç Stj. Dr. Büşra Yılmaz Stj. Dr. Naşide Altınok Stj. Dr. Erdal Demir Stj. Dr. Nadira Nabiyeva Stj. Dr. Hakan Gültekin Stj. Dr. Olcay Tambahçeci Stj. Dr. Uğur Yüreğir Stj. Dr. Turan Şahin Stj. Dr. Muhittin Aksoy Stj. Dr. Arda Topçu Stj. Dr. Okan Akdeniz Stj.Dr. Ebru Sakar Stj.Dr. Orkun Dinç Stj.Dr. Güldeniz Çetin Stj.Dr. Mustafa Baştürk Stj.Dr. İsmail Oğuz Stj.Dr. İbrahim Özgür Gündoğdu Stj.Dr. Ali Atilla Aksoy Stj.Dr. Didem Baş Stj.Dr. Ahmet Faruk Orhan Stj.Dr. Erkan Atak Stj.Dr. Cüneyt Yeniay Stj.Dr. Sevde Kaya Stj. Dr. Fuat Erdoğmuş Stj. Dr. Uğur Kaya Stj. Dr. Enes Baki Bilecen Stj. Dr. Esra Koçkan Stj. Dr. Esra Babaoğlu Stj. Dr. Samet Yazıcı Stj. Dr. Şahin Pekyürek Stj. Dr. Hazan Koncagül Stj. Dr. Etkin Gürcan Stj. Dr. Çağcan Ölmez Stj. Dr. Gülbeddin Işık Danışmanlar: Dr. Seval Arslan, Dr Hakan Kara Doç. Dr. Çiğdem Çağlayan - ŞUBAT 2015 KOCAELİ - ÖZET Bir ülkenin sağlık alanında toplanan istatistiksel verileri ve bunlardan elde edilen objektif göstergeler, toplumların sağlık düzeyinin saptanması, önceliklerin belirlenmesi, sağlık hizmetlerinin planlanması, hizmet sunumunun başarılı olup olmadığının değerlendirilmesi ve karşılaştırma yapılması için önemlidir. Ölüm nedenlerinin ve hızlarının saptanması halk sağlığı ve koruyucu hizmetleri açısından, önlenebilir ölümlerin ortadan kaldırılması için önem taşımaktadır. Hastanemizde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin istatistiksel açıdan değerlendirilmesi ve hastane hizmetlerinin planlanmasına katkı sunmak amacıyla yapılan bu tanımlayıcı araştırmada 611 ölüm değerlendirilmiştir. Değerlendirilen ölümlerin %60.1'i erkek cinsiyette olup, %44.7'si 65 yaş ve üzeridir. Hastanemizin genel mortalite hızı binde 17.7'dir. Ölenlerin hastaneye yatış nedenleri arasında birinci sırada %31.1 ile kanserler, ikinci sırada % 23.1 ile kardiyovasküler hastalıklar bulunmaktadır. Ölüm nedenlerinin tam ve doğru olarak saptanabilmesi için hekim ve tıp öğrencilerine yönelik eğitimlerde konuya ağırlık verilmelidir. Formların yasal prosedüre uygun ve tam olarak doldurulması ile ölüm nedenlerinin saptanabilmesi sağlık hizmetlerinin planlanması açısından yönlendirici olacaktır. Anahtar Sözcükler: Ölüm istatistikleri, mortalite oranı, ölüm nedeni 1. GİRİŞ Bir ülkenin sağlık alanında toplanan istatistiksel veriler ve bunlardan elde edilen objektif göstergeler, toplumların sağlık düzeyinin saptanması, önceliklerin belirlenmesi, sağlık hizmetlerinin planlanması, hizmet sunumunun başarılı olup olmadığının değerlendirilmesi ve karşılaştırma yapılması için önemlidir1. Sağlık sistemlerindeki ihtiyaçlar; finansman, hizmet planlaması, beklenen yaşam süresinin hesaplanması, yerleşim yerleri, bölgeler ve ülkeler arası karşılaştırmalar, toplumların sağlık düzeyinin saptanması, önceliklerin belirlenmesi ve hizmet sunumunun başarılı olup olmadığının değerlendirilmesi açısından önemlidir. Bu parametreleri değerlendirebilmek için ölüm kayıtlarına gereksinim vardır. Bu bilgiyi sağlayan veri kaynaklarının sürekli, güvenilir, tam ve kıyaslanabilir olması büyük önem taşımaktadır2. Ülkemizde ölüm bildirimlerinin toplanmasına 1931 yılında başlanmış ve 1949 yılı sonuna kadar nüfusu en fazla olan 25 il merkezi, 1950-1957 yılları arasında bütün il merkezleri kapsanmıştır. 1982 yılından itibaren bucak ve köylerde meydana gelen ölümler hakkındaki bilgiler de toplanmaya başlanmış ise de bu yerleşim birimlerinden gelen verilerin çok eksik olması nedeniyle henüz genel değerlendirmeye sokulmamışlardır. Bu nedenle de Türkiye’de ölümlere ilişkin il ve ilçe merkezlerinden daha küçük yerleşim birimlerini de kapsayan tüm Türkiye’yi temsil yeteneğinde sürveyans bilgisi bulunmamaktadır. TÜİK yalnızca il ve ilçe merkezlerinde meydana gelen ölümler hakkındaki bilgileri toplayabilmektedir 3. 1.1. Ölüm Verilerinin Amacı Nedir? 4 Nüfusun mortalite kavramını ve zaman içerisindeki değişimini değerlendirmek; Ölüm oranlarında bölgesel farklılıkları belirlemek ve bu farklılıkların nedenlerini araştırmak; Halk sağlığı konularında , bebek ve anne ölümleri, bulaşıcı hastalıkları , kazaları ve intihar eğilimlerini takip etmek; Çevresel ve mesleki etkenlere ve yaşam tarzına bağlı olan sağlık risklerini belirlemek; Sağlık araştırmasını ve sağlık bakım önceliklerini ve kaynak belirlemek; Sağlık tesislerini, hizmetlerini ve insan kaynaklarını planlamak; Önleme ve koruma programlarını planlamak ve bu programların sonuçlarını değerlendirmek; Sağlık programlarını geliştirmek ve sonuçlarını değerlendirmek Ölüm belgeleri, tarihsel olarak hem hukuki, hem de halk sağlığı belgeleridir. Bu önemli özellikleri nedeniyle, bir bölgede olan ölümler hakkında zamanında, doğru, tam ve kapsamlı veri elde etmek zorunluluğu vardır. Bir sağlık yöneticisi, ancak, bölgesinde olan ölümleri sayı ve nitelik yönünden bilme şansına sahip olduğunda, yapacağı planlama ve yürütme hizmetlerinde başarı şansına sahip olacaktır. Ölümlere ilişkin veriler ölüm kaydına (sayı ve dağılım) ve ölüm belgesine (neden) dayanır. Ölüm kayıtları sadece bir toplumda belirli bir sürede meydana gelen ölüm sayısını değil, ölümlerin yaş, cins, meslek gibi özelliklerini ve ölümün tıbbi nedenini de bildirir. Böylece ölüm bakımından yüksek risk taşıyan gruplar ile en çok ölüme yol açan hastalıklar ve nedenler bulunur5. Bireylerin sağlıkları ve ölümleri ile ilgili bilgiler sağlık kurumları tarafından oluşturulan dosyalara ve belirli kayıt formlarına kaydedilmektedir. Bu şekilde toplumun sağlık sorunları saptanabilmekte ve bu sorunların önceliğine göre sağlık hizmetleri planlanmakta ve uygulanmaya çalışılmaktadır. Ancak ölümle ilgili istatistiklerin kalite ve geçerlilikleri ölüm nedenlerinin doğru tanımlanmasına bağlıdır. (cumhuriyet) Ölüm nedenlerinin ve hızlarının saptanması halk sağlığı ve koruyucu hizmetleri açısından önlenebilir ölümlerin ortadan kaldırılması için önem taşımaktadır5. Ülkemizde doğum - ölüm ile ilgili kayıt tutan kurumlar; aile sağlığı merkezleri, hastaneler, il ve ilçe nüfus müdürlükleri, belediyeler olup veriler Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından işlenmektedir. Ölümle ilgili iş ve işlemler ise, "Mezarlık Yerlerinin İnşaası ile Cenaze Nakil ve Defin İşlemleri Hakkında Yönetmelik" çerçevesinde ilgili kurumlarca yürütülmektedir. Bu yönetmeliğe istinaden düzenlenen ölüm belgesi (gömme izin belgesi) ve diğer belgeler elle doldurulup, daha sonra istatistiki değerlendirme için elektronik ortama aktarılmak amacıyla "Ölüm bildirim Sistemi (ÖBS) yazılım programı geliştirilmiştir. Yazılım www.obs.gov.tr adresinde hizmete sunulmuş olup 01.01.2013 tarihinden itibaren ülke genelinde kullanılmaya başlanmıştır 7. 1.2. Sistemin İşleyişi Ölüm, sağlık kurumlarında gerçekleşmiş ise ölümle ilgili bilgiler, bu kurumdaki görevli hekim tarafından ÖBS’ ye kaydedilir. Ölen kişi için düzenlenen ölüm belgesinin üç nüsha halinde çıktısı sisteminden alınır ve imzalanır. İki nüshası ölenin yakınlarına verilir. Bir nüsha Halk Sağlığı Müdürlüğü’ne gönderilir. Ölüm, sağlık kurumları dışında gerçekleşmiş ise ölüm belgesi düzenleme ile ilgili işlemler belediye hekiminin asli görevi olduğundan (belediyenin bu kapsamında sözleşme ile hizmet aldığı hekimler belediye hekimi sayılır) birinci maddede belirtildiği şekilde bu görev yerine getirilir. Bu görev belediye tarafından karşılanamıyor ise; a) Mesai saatleri içerisinde ölüm belgesi düzenleme ile ilgili işlemler; öncelikle toplum sağlığı merkezi hekimi, yoksa aile hekimi tarafından birinci maddede belirtildiği şekilde yapılır. HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 2 b) Mesai saatleri dışında ölüm belgesi düzenleme ile ilgili işlemler yapmak üzere Halk Sağlığı Müdürlükleri’nce yakın ilçeler bölgeleştirilerek ilin tamamı bu hizmeti akacak şekilde yukarıda sayılan hekimleri kapsamak üzere nöbet listeleri hazırlanır. Bölgenin özelliğine göre, ihtiyaç duyulduğunda hekim ile birlikte hekim dışı sağlık personeli içinde müdürlükçe nöbet listesi oluşturulabilir. Ölüm kaydı hekim tarafından birinci maddede belirtildiği şekilde yapılır. c) Halk Sağlığı Müdürlükleri ve belediyeler nöbet tutan kendi personeli için nöbet süresince kullanılmak üzere internete her yerde bağlanabilen bilgisayar, bundan gerekli belgelerin çıktısını alabilecek yazıcı ve şoförlü araç bulundurur. Ölüm belgesinin teknik kontrolü ve onaylanması, a) Halk Sağlığı Müdürlüğü tarafından, ICD10 kodlamaları ve ölüm nedeni belgelenmesine dair eğitim almış en az 1 hekim görevlendirilerek ölüm belgelerinin kontrolü sağlanır. b) ÖBS’ ye kaydedilen her ölüm belgesi kaydı teknik doğruluğu açısından Halk Sağlığı Müdürlüğünde bu işle görevli hekim tarafından kontrol edilir. Gerektiğinde ölüm belgesi, eksik bilgilerin düzeltilmesi kaydı yapan hekime iade edilebilir. İade edilen kayıt belgeyi dolduran hekim tarafından en geç 1 iş günü içerisinde düzeltilerek güncellenmelidir. c) Kontrolü yapılmış ve usulüne uygun doldurulmuş belgeler ÖBS üzerinden kaydedilerek TÜİK’e iletilir d) Halk sağılığı müdürlüğüne iletilen imzalı ölüm belgeleri de düzenli aralıklarla Merkezi Nüfus İdaresi Sistemine (MERNİS) gönderilir. Genel hükümler; a)Uygulamada her türlü kişisel bilgilerin gizliliği esastır. Bu kapsamda sisteme giriş yapacak olan kişiler, kaydı bulunan kişi bilgilerinin amaç dışı kullanımını engelleyecek tedbirleri almak, kişisel hakları ve mahremiyete riayet etmekle yükümlüdür. b) Ölüm belgelerinin hekim tarafından doldurulması esastır. c) Düzenlenen bütün ölüm belgelerinin birer sureti dolduran tarafından Halk Sağlığı Müdürlüğüne gönderilecektir. d) Ölümle ilgili belge düzenlemesi gecikmeye sebebiyet vermeden, ÖBS’ de, süratle yapılmalıdır. e) Her ilde vatandaşların sağlık kurumu dışındaki ölüm olaylarını bildirecekleri bir telefon numarası belirlenmeli, vatandaşları ve bütün yöneticileri(muhtarlar dahil) duyurulmalıdır. Bu telefon numarası 7 gün 24 saat esasıyla ulaşılabilir olmalıdır. Bu numarayı Halk Sağlığı Müdürlükleri belirleyerek ilan edecektir. f) ÖBS, cenazenin nakline ilişkin belgelerin(yol izni belgesi, geçiş izni belgesi) düzenlenmesine de uygun olup, ihtiyaç varsa bunun içinde çıktı alınacaktır. g) Ölüm belgesi düzenleme yetkilisi(özel hallerde hekim dışı yetkili) tarafından cenazenin bulunduğu yerde kayıt yapılamaması durumunda, verilen belge Halk Sağlığı Müdürlüğüne ulaştığında görevlendirilen personel tarafından ÖBS’ ye girişi yapılmalıdır. ÖBS’ ye giriş yapıldıktan sonra ÖBS’ de her kayda özel olarak oluşturulan ‘’ form numarası’’ ıslak imzalı ölüm belgesinin üzerine yazılarak ölümün ÖBS’ ye kaydedildiği teyit edilmelidir. h) Kayıt sürecine ilişkin diğer hususlar ÖBS yardım dokümanında ayrıntılı açıklanmış olup işlemlerin buna göre yapılması gerekmektedir. ÖBS yazılımında gerekli görülen duyurular, güncelleme işlemleri ve yeni istekler sistem üzerinden bildirilecektir. i) Türkiye İstatistik Kurumu tarafından tedarik edilerek yurt genelinde 4 yıldır kullanılmakta olan ölüm formu 1 Ocak 2013 tarihinden sonra kullanılmayacaktır. j) Sistemin tamamıyla elektronik ortamda yürütülmesine ilişkin e-imza çalışmaları devam etmektedir. k) Gerekli desteği sağlamak amacıyla (0312) 565 57 34-57-58 telefon numaraları tahsis edilmiş ve [email protected] e-posta adresi oluşturulmuştur. l) Sistemin yerleştiği ve ihtiyaç kalmadığına dair ayrı bir talimat gönderilene kadar bilgiler ÖBS’ ye kaydedilmekle birlikte ıslak imzalı çıktı mutlaka alınacaktır. 7 Çalışmanın amacı, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin istatistiksel açıdan değerlendirilmesi ve hastane hizmetlerinin planlanmasına katkı sunmaktır. 2. GEREÇ VE YÖNTEM 2.1. Araştırma Bölgesinin Tanımlanması Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nin 2015 yılı verilerine göre, yatak kapasitesi 710 olup ve 50’si yoğun bakıma aittir. 28 servis, 1 yoğun bakım ünitesi, 1 yanık ünitesi,1 acil servis ünitesi olmak üzere toplam 31 birimden oluşmaktadır. TUİK 2013 verilerine göre ülkemizdeki toplam sağlık kurumu sayısı 30.116, yataklı sağlık kurumu 1.517, yataksız sağlık kurumu sayısı 28.599, hastanelerin toplam yatak kapasitesi 202.031 ve 1000 kişi başına düşen yatak sayısı 2.635’dir. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi ülkemizdeki yataklı hastanelere HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 3 ait toplam yatak kapasitesinin % 0.35’ini oluşturmaktadır. 2014 yılında çeşitli servislere 34.501 hasta yatırılmıştır. 2.2. Araştırma Tekniği Araştırmada hastane arşivinden alınan ölüm kayıtları incelenmiş olup, tanımlayıcı nitelikte bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışma kapsamda 611 ölüm raporu incelenmiştir ve eksik veriler hastane kayıt sisteminden (HUY) tamamlanmıştır. 2.3. Alınan İzinler KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi Başhekimliği’nden yazılı olarak izin alınmıştır. 2.4. Araştırmanın Değişkenleri Araştırmada veriler; yaş grubu, cinsiyet, hastaneye yatış nedeni, ölüm nedeni, ölümlerin gerçekleştiği aylar ve saatler, yatış süreleri, günlük vardiyalar ve servislere göre gruplandırıldı. Hastaneye başvuru ve ölüm nedenlerinin gruplandırılmasında İnternational Classification of Diseases (ICD-10) hastalık sınıflandırılması kullanılmıştır. Bir çok ülkede uzun yıllardan beri kullanılmakta olan bir hastalık sınıflama sistemi olan ICD-10 hastalıkları 21 başlık altında toplamıştır. Bu 21 başlık; kanserler, enfeksiyon hastalıkları, benign neoplaziler, kardiyovasküler hastalıklar, solunum sistemi hastalıkları, GİS hastalıkları, böbrek ve üriner sistem hastalıkları, yenidoğan ve konjenital hastalıklar ve diğerleri şeklinde gruplandırılmıştır. Servisler; dahili servisler, cerrahi servisler, acil servis, çocuk hastalıkları (yenidoğan, çocuk acil, çocuk cerrahisi), yoğun bakım (çocuk yoğun bakım, çocuk cerrahisi yoğun bakım, genel yoğun bakım, koroner yoğun bakım, kardiyovasküler cerrahi yoğun bakımı), hematoloji- onkoloji servisi olarak gruplandırılmıştır. Çalışma saatleri vardiyalara bölünmüş olup; 00:01-08:00, 08:01-16:00, 16:01-24:00 saat aralıkları şeklinde sınıflandırılmıştır. Ölümlerin yatış sürelerine göre dağılımı; aynı gün, 1-2gün, 2-7gün, 8 gün ve üzeri şeklinde sınıflandırılmıştır. Ölümlerin yaşa göre dağılımı; 0-1 yaş, 1-4 yaş, 5-14 yaş, 15-24 yaş, 25-34 yaş, 35-44 yaş, 45-54 yaş, 55-64 yaş ve 65 yaş ve üzeri şeklinde sınıflandırılmıştır. Ölüm nedenleri 2014 yılı içerisinde ölen 611 kişinin girilen hastalık tanıları üzerinden 9 başlık olarak gruplandırılmış olup, mortalite hızı ise "2014 yılında hastanede ölenlerin sayısı / 2014 yılında hastaneye yatan hasta sayısı x 1000" formülüne göre hesaplanmıştır. 2.5. Veri Toplama Araçları Araştırmamızda veri kaynağı olarak başhekimlik tarafından verilen Excel veri tabanı ve eksik veriler için de HUY sisteminden alınan veriler eklenerek kullanılmıştır. Çalışma 1 Şubat 2015- 25 Şubat 2015 tarihleri arasında yürütülmüştür. 2.6. İstatistiksel Analiz Veri analizinde SPSS 13.0 istatistik paket programı kullanılmıştır. 2.7. Araştırmanın Kısıtlılıkları Başhekimlikten Excel dosyası olarak alınan verilerden eksik veriye sahip olan hastalarınki HUY sisteminden tek tek hasta dosyalarına ulaşıldı. HUY sistemindeki ölüm belgeleri incelenirken verilerde ölüm saati, ölüm tanısı hastanın kişisel bilgilerinde eksiklikler olduğu gözlemlendi. Formlar doldurulurken zaman kısıtlılığı nedeniyle Excel dosyasının ve ölüm formlarının yanlış, eksik ya da başka bir tanı ile doldurulmuş olma ihtimali, yanlış değerlendirmeye sebep olmuş olabilir. 3. BULGULAR Tablo-1. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin cinsiyete göre dağılım Cinsiyet Sayı Yüzde Erkek 367 60.1 Kadın 244 39.9 Toplam 611 100,0 KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin %60.1’i erkek, %39.9’u kadındır. Tablo-2. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin yaşa göre dağılımı HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 4 Yaş Grubu 0-1 1-4 5-14 15-24 25-34 35-44 45-54 55-64 65veüstü Toplam Ölüm Yüzde 76 11 18 12 11 30 61 119 273 611 12,4 1,8 2,9 2,0 1,8 4,9 10,0 19,5 44,7 100,0 KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin yaşa göre dağılımı incelendiğinde, %44.7’lik bir oranla 65 ve üstü yaş grubu ilk sıradadır. %19,5’lik oranla 55-64 yaş grubu ikinci sırada gelirken, 0-1 yaş grubu ölümlerin %12,4’lük bir yüzdeyle üçüncü sıradadır. En az ölüm ise 14 yaş ve 25-34 yaş gruplarında görülmektedir. Tablo-3. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin bölümlere göre dağılımı ve mortalite hızı Bölüm Ölüm Sayısı Yüzde Yatan Hasta Sayısı Mortalite Oranı(‰) Cerrahi Bölümler 16. 892 2.2 37 6,1 Dahili Bölümler 82 13,4 123 20,1 44 7,2 71 11,6 Yoğun Bakım 254 Çocuk YBÜ Hematoloji + Onkoloji Acil Çocuk Hastalıkları 9.291 8.8 1.404 87.6 Hesaplanamadı 4.193 16.9 41.5 2.721 93.3 38 6,2 205 185.3 Çocuk Cerrahisi YBÜ 2 0.3 24 83.3 Yenidoğan YBÜ 0 0 0 0 Genel YBÜ 112 18,3 1.290 86.8 KVC YBÜ 28 4,6 371 75.4 Koroner YBÜ 74 12,1 831 89.0 611 100 34.501 17.7 TOPLAM Hastanemizdeki genel mortalite oranı ‰ 17.7’dir. Mortalite oranı yoğun bakım ünitesinde en yüksektir. Yoğun bakımlar içerisinde ölüm oranı en çok olan çocuk yoğun bakım ünitesidir. Tablo-4. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin aylara göre dağılımı Ay Sayı Yüzde Ocak 53 8,7 HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 5 Şubat 47 7,7 Mart 47 7,7 Nisan 44 7,2 Mayıs 59 9,7 Haziran 55 9,0 Temmuz 50 8,2 Ağustos 41 6,7 Eylül 47 7,7 Ekim 55 9,0 Kasım 63 10,3 Aralık 50 8,2 TOPLAM 611 100,0 Tablo-5. KOÜ Araştırma Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölüm nedenlerinin hastanede yatış süresine göre dağılımı Ölüm Nedenleri Kanserler Benign neoplazmlar Kardiyovasküler sistem hastalıkları Enfeksiyon hastalıkları Solunum sistemi hastalıkları GİS hastalıkları Böbrek ve üriner sistem hastalıkları Yenidoğan ve konjenital hastalıklar Diğer TOPLAM Aynı Gün 5 Yüzde % 5,2 1-2 Gün 8 Yüzde % 5,6 2-7 Gün 11 Yüzde % 6,8 8 Gün Ve Üzeri 10 Yüzde % 4,8 Toplam 34 Yüzde % 5,6 1 1,0 4 2,8 1 0,6 5 2,4 11 1,8 25 25,8 24 16,7 36 22,4 43 20,6 128 20,9 9 9,3 21 14,6 29 18,0 38 18,2 97 15,9 17 17,5 28 19,4 26 16,1 31 14,8 102 16,7 4 4,1 4 2,8 6 3,7 17 8,1 31 5,1 4 4,1 10 6,9 3 1,9 10 4,8 27 4,4 3 3,1 16 11,1 11 6,8 11 5,3 41 6,7 29 29,9 29 20,1 38 23,6 44 21,1 140 22,9 97 100,0 144 100,0 161 100,0 209 100,0 611 100,0 Hastanede gerçekleşen ölümler yatış sürelerine göre incelendiğinde diğer nedenler tüm gün gruplarında önde gelen ölüm nedenidir. İkinci nedenlere baktığımızda aynı gün gerçekleşen ölümlerde KVS hastalıkları, 1-2 gün içinde gerçekleşenlerde solunum sistemi hastalıkları, 2-7 gün içinde ve 8 gün ve üzerinde gerçekleşenlerde ise KVS hastalıkları dikkati çekmektedir. Enfeksiyon hastalıkları ve solunum sistemi hastalıklarında yatış süresi uzadıkça ölüm sayısının arttığı gözlenmiştir. Tablo-6. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin günlük vardiyalara göre dağılımı Vardiya Sayı Yüzde 00:01-08:00 175 28,6 HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 6 08:01-16:00 16:01-24:00 Toplam 207 33,9 229 37,5 611 100,0 KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin günlük vardiyalara göre dağılımında % 37,5 ile en çok 16:01-24.00 vardiyasında; en az % 28,6 ile 00:01-08:00 vardiyasında ölümlerin gerçekleştiği görülmüştür. Tablo-7. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin hastaneye yatış nedenlerine göre dağılımı Yatış Nedenleri Ölüm Sayısı Yüzde Kanserler 190 31,1 Benign neoplazmlar 9 1,5 Kardiyovasküler sistem hastalıkları 141 23,1 Enfeksiyon hastalıkları 57 9,3 Solunum sistemi hastalıkları 38 6,2 GİS hastalıkları 34 5,6 Böbrek ve üriner sistem hastalıkları 13 2,1 Yenidoğan ve konjenital hastalıklar 43 7,0 Diğer Toplam 86 611 14,1 100,0 2014yılında meydana gelen ölümlerin hastaneye yatış nedenlerine baktığımızda %31,1 ile kanserler 1. sırada , % 23,1 ile kardiyovasküler sistem hastalıkları 2. sıradadır, en az ise % 1,5 ile benign neoplazmlar görülmektedir. Tablo-8. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin nedenlerine göre dağılımı Ölüm Nedenleri Ölüm Sayısı Yüzde(%) Kanserler 34 5,6 Benign neoplazmlar 11 1,8 Kardiyovasküler sistem hastalıkları 128 20,9 Enfeksiyon hastalıkları 97 15,9 Solunum sistemi hastalıkları 102 16,7 GİS hastalıkları 31 5,1 Böbrek ve üriner sistem hastalıkları 27 4,4 Yenidoğan ve konjenital hastalıklar 41 6,7 Diğer 140 22,9 Toplam 611 100,0 KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2013 yılında meydana gelen ölümlerin nedenlerine göre dağılımına baktığımızda; ölüm nedenleri arasında birinci sırada %22,9 ile diğer nedenler, ikinci sırada %20,9 ile KVS Hastalıkları bulunmaktadır. En az ölüm nedeni ise %1,8 ile benign neoplazmlardır. Tablo-9 KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin hastaneye yatış nedenleri ve ölüm nedenlerine göre dağılımı Nedenler Hastaneye Yatış Yüzde Ölüm Sayısı Yüzde Sayısı HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 7 Kanserler 190 31,1 34 5,6 9 1,5 11 1,8 141 23,1 128 20,9 57 9,3 97 15,9 38 6,2 102 16,7 34 5,6 31 5,1 Böbrek ve üriner sistem hastalıkları 13 2,1 27 4,4 Yenidoğan ve konjenital hastalıklar 43 7,0 41 6,7 86 14,1 140 22,9 611 100,0 611 100,0 Benign neoplazmlar Kardiyovasküler sistem hastalıkları Enfeksiyon hastalıkları Solunum sistemi hastalıkları GİS hastalıkları Diğer Toplam 2014 yılında hastanemizde gerçekleşen ölümleri incelediğimizde hastaneye yatış nedenlerinde birinci sırayı kanserler alırken, bunu KVS hastalıkları ile yenidoğan ve konjental hastalıklar izlemektedir. Ölüm nedenlerine bakacak olursak ilk sırada diğer nedenler, ikinci sırada KVS hastalıkları, üçüncü sırada solunum sistemi hastalıkları yer almaktadır. HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 8 Tablo-10. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin nedenlerine ve cinsiyete göre dağılımı Ölüm Nedenleri Erkek Yüzde Kadın Yüzde Toplam Yüzde Kanserler 20 58.8 14 41.2 34 5,6 Benign neoplazmlar 8 72.7 3 27.3 11 1,8 Kardiyovasküler sistem 80 62.5 48 37.5 128 20,9 hastalıkları Enfeksiyon hastalıkları 53 54.6 44 45.4 97 15,9 Solunum sistemi hastalıkları 66 64.7 36 35.3 102 16,7 GİS hastalıkları 17 54.8 14 45.2 31 5,1 Böbrek ve üriner sistem 15 55.6 12 44.4 27 4,4 hastalıkları Yenidoğan ve konjenital 28 68.3 13 31.7 41 6,7 hastalıklar Diğer 80 57.1 60 42.9 140 22,9 Toplam 367 60.1 244 39.9 611 100 Tüm ölüm nedenlerine bakıldığında her ölüm nedeni için de ayrı ayrı erkeklerde ölümler daha fazla görülmektedir. Tablo-11. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2014 yılında meydana gelen ölümlerin nedenlerine ve yaş gruplarına göre dağılımı 0-1 Yaş % 1-4 Yaş % 5-14 Yaş % 15-24 Yaş % 25-34 Yaş % 3544 Yaş % 4554 Yaş % 55-64 Yaş % 65 Yaş Üstü % Toplam % 1 1,3 0 ,0 3 16,7 2 16,7 1 9,1 2 6,7 3 4,9 6 5,0 16 5,9 34 5,6 2 2.6 0 0 0 0 0 0 0 0 1 3.3 4 6.6 2 1,7 2 7 11 1,8 66 24, 2 128 20,9 Ölüm Nedenleri Kanserler Benign neoplazmlar Kardiyovasküler sistem hastalıkları Enfeksiyon hastalıkları Solunum sistemi hastalıkları GİS hastalıkları Böbrek ve üriner sistem hastalıkları Yenidoğan ve konjenital hastalıklar Diğer Toplam 7 9,2 1 9,1 3 16,7 4 33,3 2 18,2 5 16,7 14 23,0 26 21, 8 4 5,3 3 27,3 3 16,7 1 8,3 1 9,1 5 16,7 15 24,6 20 16, 8 45 16, 5 97 15,9 11 14,5 5 45,5 2 11,1 1 8,3 0 0 6 20 11 18 19 16 47 17, 2 102 16,7 4 5,3 0 0 1 5,6 1 8,3 0 0 1 3,3 2 3,3 9 7,6 13 4,8 31 5,1 1 1,3 1 9,1 0 0 0 0 0 0 2 6,7 2 3,3 6 5 15 5,5 27 4,4 39 51,3 1 9,1 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 1 0,4 41 6,7 7 9,2 0 0 6 33,3 3 25 7 63,6 8 26,7 10 16,4 31 140 22,9 76 100 11 100 18 100 12 100 11 100 30 100 61 100 119 611 100 26, 1 100 68 273 24, 9 100 Ölümlerin nedenlerine ve yas gruplarına göre dağılımında 0-1 yaş aralığında en sık % 51,3 ile yenidoğan ve konjenital hastalıklar, 1-4 yaş aralığında en çok % 45,5 ile solunum sistemi hastalıkları, 5-14 yaş aralığında % 33,3 ile diğer, 15-24 yaş aralığında % 33,3 ile kardiyovasküler sistem hastalıkları, 25-34 yaş aralığında % 63,6 ile diğer, 35-44 yaş aralığında % 26,7 ile diğer, 45-54 yaş aralığında % 24,6 ile enfeksiyon hastalıkları, 55-64 yaş aralığında % 26,1 ile diğer, 65 yaş üstü % 24,9 ile diğer olarak görülmektedir. Kanserler en çok 55-64 yaş aralığında, bening neoplazmlar en çok 45-54 yaş aralığında, KVS hastalıkları, enfeksiyon hastalıkları, solunum sistemi hastalıkları, Gis hastalıkları, böbrek ve üriner sistem hastalıkları ve diğer nedenler en çok 65 yaş ve üstünde, yenidoğan ve konjenital hastalıklar en çok 0-1 yaş aralığında görülmüştür. 4. TARTIŞMA Bireylerin sağlıkları ile ilgili çeşitli bilgiler yaşamları boyunca sağlık kurumlarınca toplanmakta ve bunlar kayıt formlarına kaydedilmektedir. Böylelikle toplumun sağlık sorunları ve bu sorunlardaki değişiklikler saptanabilmektedir. Bunlar arasında ölüm istatistikleri, bir ülkenin sağlık hizmetlerinin kalitesi ve yaygınlığı hakkında bilgi vermekte ve ülkeler arasında sağlık hizmetlerinin kalitesinin karşılaştırılması imkanını sağlamaktadır. 2014 yılında Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi'nde 34.501 hasta hastaneye yatırılmış, 611 ölüm gerçekleşmiştir. HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 9 Tablo-12. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2012, 2013 ve 2014 yıllarında meydana gelen ölümlerin cinsiyete göre dağılımlarının karşılaştırılması Ölümlerin Cinsiyete 2012 Yılı KOÜ 2013 Yılı KOÜ 2014 Yılı KOÜ Göre Dağılımı Araştırma Ve Araştırma Ve Araştırma Ve Yüzdesi Uygulama Hastanesi Uygulama Uygulama (%) Hastanesi(%) Hastanesi(%) Erkek 59.9 59,7 60.1 Kadın 40.1 40,3 39.9 Çalışmamızda incelediğimiz 611 ölümün 367’si erkek(%60.1), 244 ü (%39.9) kadın cinsiyettir. 2012 yılında hastanemizde gerçekleşen ölümlerin verileriyle cinsiyet yönünden paralellik gösterdiği görülmektedir. 2013 yılı verilerinde benign neoplazm, GİS hastalıkları ile böbrek ve üriner sistem hastalıkları haricindeki nedenlerde yine erkek cinsiyetin baskın olduğunu görmekteyiz. TÜİK Ölüm İstatistikleri 2013 verilerine göre ise, erkek cinsiyette ölüm oranı %55.1 kadın cinsiyette ise %44.9 olup hastanemizin verileriyle paralellik göstermektedir Tablo-13. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2012, 2013 ve 2014 yıllarında meydana gelen ölümlerin yaş gruplarına göre dağılımlarının karşılaştırılması Yaş Grubu 2012 Ölüm 2013 Ölüm 2014 Ölüm 2012 2013 2014 Sayısı Sayısı Sayısı % % % 0-1 68 73 76 9.9 11,3 12,4 2-14 29 30 29 4.2 4,6 4,7 15-65 292 256 233 42.6 39,6 38,2 65 ve üzeri 294 288 273 42.9 44,5 44,7 Eksik Veri 3 0 0 0.4 0 0 Toplam 686 647 611 100 100 100 Hastanemizde 2014 yılında gerçekleşen 611 ölümün 273’ü (%44.7) 65 yaş ve üzeri yaş grubunda gerçekleşmiş olup hastanemizin 2012 ve 2013 yılı verileriyle paralellik göstermektedir ve 2014 yılı ölümlerinin 233’ü (%38.1) 15-65 yaş arasında, 105’ü (%17.1) 0-14 yaş grubunda görülmektedir 0-14 yaş grubu ölüm oranı TÜİK 2013 (%5.5) verilerinin 3 katından fazladır. Bunun nedeni olarak da hastanemizin 3. basmak bir hastane olması ve bundan dolayı riskli gebelerin ve konjenital hastalıklar gibi 3. basamak dışında tedavisi mümkün olmayan hastaların bizim hastanemizde tedavi görmesinden dolayı kaynaklandığı ön görülebilir. Hastanemizin 2013 verilerine göre ise, 0-14 yaş arası 103 (% 15.9) ölüm, 15 yaşından sonra da ölümlerin 544 (%84.1) ölüm gerçekleşmiş, 15-64 yaş aralığı ölüm oranları %39.6 olarak belirlenmiştir. Ölenlerin yaş dağılımında hastanemizin 2013 verileriyle karşılaştırdığımızda 0- 14 yaş aralığın da %1.2’lik bir artış söz konusu iken 15-64 yaş aralığında ise %1.5’lik bir düşüş saptanmıştır. 65 yaş ve üstü ölümlerde ise anlamlı bir değişiklik olmamıştır. Tablo-14. KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 2012, 2013 ve 2014 yıllarında meydana gelen ölümlerin ölüm nedenlerine göre dağılımlarının karşılaştırılması Ölüm Nedenleri Ölüm Ölüm Ölüm 2012 2013 2014 2014 2014 Sayısı Sayısı Sayısı % % % Yatış Yatış % 2012 2013 2014 Nedeni Kanserler 261 254 34 38,0 39.3 5,6 190 31,1 Benign SınıflandıSınıflandı10 11 1.5 1,8 9 1,5 neoplazmlar rılmamış rılmamış Kardiyovasküler sistem 152 164 128 22.2 25.3 20,9 141 23,1 hastalıkları Enfeksiyon 62 19 97 9.0 2.9 15,9 57 9,3 hastalıkları Solunum sistemi 40 36 102 5.5 5.6 16,7 38 6,2 hastalıkları GİS hastalıkları 4 28 31 3.5 4.3 5,1 34 5,6 Böbrek ve üriner Sınıflandı25 27 Sınıflandı3.9 4,4 13 2,1 HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 10 sistem hastalıkları Yenidoğan ve konjenital hastalıklar Diğer Tanı girilmeyen Toplam rılmamış rılmamış Sınıflandırılmamış 46 41 Sınıflandırılmamış 7.1 6,7 43 7,0 134 10 686 65 0 647 140 0 611 19.5 1.5 100,0 10,0 0 100,0 22,9 0 100,0 86 0 611 14,1 0 100,0 2014 yılında hastanemizde gerçekleşen 611 ölümün 190’ı kanser nedeniyle yatmakla birlikte bunların 34’ünün (%5.6) primer ölüm nedeni olarak kanser olduğu görülmüştür. Bunun nedeni ise kanser nedeniyle yatırılıp ikincil veya eklenen başka bir nedene bağlı olarak ölüm gerçekleşmiştir. 141 (%23.1) hastanın kardiyovasküler sistem hastalıkları nedeniyle yatışı gerçekleşmiş olup bunların 128’inin primer ölüm nedeni kardiyovasküler sistem hastalıkları olduğu görülmüştür. 2013 yılı hastanemiz ölümleriyle karşılaştırıldığında kanser ölümlerinin 254 (%39.3), kardiyovasküler sistem hastalıkları ölümlerinin 164 ( %25.3) olduğu görülmektedir ki, bunların içinde ana nedenin kanser veya eklenen ikinci bir durum olduğu bilinmemektedir. Sağlık Bakanlığı 2013 Sağlık İstatistikleri Yıllığı’na göre ise kardiyovasküler sistem hastalıkları nedenli ölümler % 39.78 ile 1.sırada yer almaktadır.% 21.32 oranı ile de ardından neoplazi nedenli ölümler 2.sırada yer almaktadır. 10 Dünya Sağlık Örgütü 2012 ölüm istatistiklerine göre dünya genelinde yaklaşık 56 milyon kişi ölmüştür. DSÖ 2012 Ölüm İstatistikleri sosyoekonomik düzeye göre gruplara ayrıldığında, değişimler olmakla birlikte ölüm nedenlerinin başında 17.5 milyon ölümle her iki cinsiyette de kardiyovasküler hastalıklar kaynaklı ölümler önde gelmektedir. Buna ek olarak düşük gelirli ülkelerde solunum sistemi kaynaklı enfeksiyon hastalıkları ilk sıradadır. Ölümlerin gerçekleştiği bölümlerdeki dağılımını inceleyecek olursak, en fazla ölümün (254 ölüm, % 41.57 ölüm oranı) görüldüğü ve mortalite hızının (93.34) da en yüksek olduğu yoğun bakım ünitelerinin ardından hematoloji ve onkoloji bölümleri ( 123 ölüm, ‰87.6 mortalite oranı) gelmektedir. Hastanemizin 2013 verilerine baktığımızda, 261 ölüm (%40.34 mortalite oranı)ile yoğun bakım ünitesi ilk sırada iken, bunu 137 ölüm (%21.2) ile hematoloji ve onkoloji bölümleri izlemektedir. Hastanemizin 2014 yılı verilerinde, 2013 yılına göre yoğun bakım ölüm oranında %1.23 bir artış olmuştur. Hastanemiz onkoloji servisinde mortalite oranının yüksek olmasının temel sebebi olarak bölgemizde yoğun sanayinin yaratmış olduğu çevre kirliliğinin bulunması ve hastanemizin kanser vakalarında önde gelen bir merkez oluşu düşünülebilir. Hastanemizin mortalite hızı binde 17.7 olup geçen yıl bu hız binde 21.37 olarak tespit edilmiştir. 2014 yılında binde 3.67’lik bir düşüş saptanmıştır. Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2013 verilerine göre hastanelerde mortalite oran, binde 16.7, üniversite hastanelerinde binde 25.3. Dolayısıyla üniversitemizdeki mortalite oranı diğer hastanelerle benzerlik göstermekte ancak diğer üniversite hastaneleri verilerinden yüksektir. 9, 10 Hastanemizde aylara göre dağılımda belirgin fark görülmemekle birlikte, ölümlerin en çok olduğu aylar Kasım (%10.3) ve Mayıs (%9.7) gerçekleşmiştir. Hastanemizin 2013 yılı araştırmasında ise ölümlerin yılın ilk aylarında fazla olduğu görülmüştür. Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde ölümlerin yatış nedenleri arasında kanserler ve kardiyovasküler sistem hastalıkları ön plandadır, bu durumun nedeni olarak hastanemizin üçüncü basamak sağlık kuruluşu olmasından dolayı geniş bir çevredeki kanser ve kardiyovasküler sistem hastalarının büyük bir kısmının hastanemizde tedavi alıyor olması öngörülmektedir. Diğer bir neden ise Kocaeli'de sanayiden kaynaklanan çevre kirliliğinin bu hastalıkların görülme sıklığını ve bu hastalıklara bağlı mortaliteyi artırmış olduğu düşünülebilir. 5. SONUÇ VE ÖNERİLER Ölüm formlarının doğru doldurulması ve kayıtlara da eksiksiz geçirilmesi için hem tıp fakültesi eğitimlerinde hem de mezuniyet sonrasında uyum eğitimleri yapılmasıyla; belirli aralıklarla yataklı tedavi kurumlarında ölüm nedenlerinin doğrulanmasına yönelik araştırmalar yapılmasının zorunlu hale getirilmesi; ayrıca, kesin ölüm nedenlerinin saptanması için gerekirse patolojik otopsilerin yapılmasını gerektirmektedir. Temel ölüm nedeni olan kronik hastalıklar doğru bir şekilde irdelenerek kayıtlara geçirilmeli bu kayıtlar düzenli olarak kontrol edilmelidir. Böylece hastanemizde tutulmuş olan kayıtların da güvenilirliği arttırılmış olacaktır. HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 11 Ölüm nedenlerinin ve hızlarının saptanması halk sağlığı ve koruyucu hizmetleri açısından önlenebilir ölümlerin ortadan kaldırılması için önem taşımaktadır. Ölüm nedenlerinin tam ve doğru olarak saptanabilmesi için hekim ve tıp öğrencilerine yönelik eğitimlerde konuya ağırlık verilmelidir. Formların yasal prosedüre uygun ve tam olarak doldurulması ile ölüm nedenlerinin saptanabilmesi sağlık hizmetlerinin planlanması açısından yönlendirici olacaktır. KAYNAKLAR 1- Okyay, P., Atasoylu, G., Meteoğlu, D., Demiröz, H., Çobanoğlu, M. Beşer, E., Aydın İli'nde 2004 Yılı Bebek Ölümleri ve Ölü Doğumlar: Bildirim Sorunları, Tanımlayıcı Özellikleri ve Nedenleri, ADÜ Tıp Fakültesi Dergisi 2006; 7(2) : 3 - 12 2- Çilingiroğlu, N., Hacettepe Üniversitesi Erişkin Hastanesi’ndeki 2004 Yılı Ölümlerinin Değerlendirilmesi, 2004 3- Meral D, Hilal A, Çekin N, Gülmen MK, Akçan R., Defin Ruhsatlarında Belirtilen Ölüm Nedenlerinin İrdelenmesi, XII. Ulusal Ali Tıp Günleri Paneller ve Poster Sunuları Kitabı. Antalya 2005: 200-4. 4-Anonymus, TÜİK, Ölüm Nedenleri Eğitim Dökümanı, http://www.gaziantepsaglik.gov.tr/hayati_veriler/Olum_Nedeni_Istatistikleri_Egitim_Materyali.pdf (erişim tarihi: 03.02.2015 saat: 12.15) 5- Osman E., Bursa İli Nilüfer İlçesinde Meydana Gelen Ölümlerin Değerlendirilmesi, TAF Preventine Medicine Bulletin, 2006:5 (4). 6- Bütün, C., Beyaztaş, FC., ÇElik, MM., Kılıçcıoğlu, B. , Defin Ruhsatlarında Belirtilen Ölüm Nedenlerinin İncelenmesi, Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, 28 (3): 79 – 83, 2006 7- T.C.Sağlık Bakanlığı, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanlığı ÖBS Genelgesi ( 30546965-1104, 10.01.2013) (http://thsk.saglik.gov.tr/dosya/istatistik-bilgiislem/26122012092923.pdf {erişim tarihi: 03.02.2015 saat: 12.25) 8- KOÜ Araştırma Ve Uygulama Hastanesi Halk Sağlığı AD, KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesinde 2012 Yılında Meydana Gelen Ölümlerin Değerlendirilmesi, Kocaeli,2013 9- KOÜ Araştırma Ve Uygulama Hastanesi Halk Sağlığı AD, KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesinde 2013 Yılında Meydana Gelen Ölümlerin Değerlendirilmesi, Kocaeli,2014 10- TÜİK 2013 Ölüm İstatistikleri (http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=16050) (erişim tarihi:25.02.2015) 11- TÜİK 2013 Ölüm Nedeni İstatistikleri (http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=16162) (erişim tarihi:25.02.2015) 12- Sağlık Bakanlığı 2013 Sağlık İstatistikleri Yıllığı,2013 HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 12 KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI İNTERN ARAŞTIRMALARI SERİSİ KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DAHİLİ VE CERRAHİ TIP BİLİMLERİ BÖLÜMLERİNDE ÇALIŞAN ARAŞTIRMA GÖREVLİLERİNİN MEZUNİYET SONRASI EĞİTİMLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ 2015 YILI HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI MART-NİSAN İNTERN GRUBU ARAŞTIRMASI İnt. Dr. Fatma Karakaş İnt.Dr.Veysel Sarı İnt.Dr.Batuhan Çokyaşar İnt. Dr. Numan Aydın İnt.Dr.Esra Nur Nalbant İnt.Dr.Yusuf Algül İnt. Dr. Hande Damgacı İnt.Dr.Hande Kazancı İnt.Dr.Gamze Orhan İnt. Dr. Kürşat Çetin İnt.Dr.Rıdvan Yazgu İnt.Dr.Hanife Abanus İnt. Dr. Özge Keleşer İnt.Dr.M.Fatih Alptekin İnt.Dr.Büşra Çetin İnt.Dr.ZeynepTözendemir İnt.Dr.Sibel Yeşiltepe İnt.Dr.Oğuzhan Tekin İnt. Dr. Meltem Gül İnt.Dr.İbrahim E. Arslanhan İnt.Dr.Ahmet Ergün İnt. Dr. Ayşe Albayrak İnt.Dr.Erkam Çoşkun İnt.Dr.H.İbrahim Turna İnt.Dr.İsmail Enes Kızıldağ İnt.Dr.Yusuf Ali Şendil İnt.Dr.Tuğçe Bölme İnt.Dr.Ebru Karakaya İnt.Dr.Büşra Yemiş İnt.Dr.Ümran Akdemir İnt.Dr.Canan Kader İnt.Dr.Şafak Sezer İnt. Dr. İsmail Sarbay İnt. Dr. Fettah Karayel İnt. Dr. Erhan Ayas İnt.Dr. Merve Kılıç Danışmanlar: Dr. Barış Can, Dr. Osman Özkan Keskin Doç. Dr. Çiğdem Çağlayan - NİSAN 2015 KOCAELİ - ÖZET Tıpta Uzmanlık Eğitimi, Sağlık Bakanlığı tarafından düzenlenen esaslara göre yürütülen ve tıp doktorlarına belirli alanlarda özel yetenek ve yetki sağlamayı amaçlayan bir yükseköğrenimdir. Bu araştırmada, Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde uzmanlık eğitimlerini sürdürmekte olan asistan hekimlerin mezuniyet sonrası uzmanlık eğitiminin niteliği, eğitimini etkileyen etmenler ve kendi eğitimleri hakkındaki değerlendirmelerinin ortaya konması amaçlanmıştır. Araştırmaya Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili ve Cerrahi Tıp Bilimleri bölümlerinde çalışan 245 araştırma görevlisi hekim katılmıştır. Kesitsel araştırma tekniği kullanılmıştır. Veri toplama aracı olarak literatür taraması yapılarak oluşturulan soru formu kullanılmıştır. Araştırma görevlilerinin %24,2’si yeterli ve dengeli beslendiğini, %20,7’si çalışma saatlerinin düzenli olduğunu %33,8’i yasal izinlerini kullanamadığını, %59,6’sı mobbinge, %9,6’sı fiziksel şiddete uğradığını, %84,8’i eğitimleri ile ilgili olmayan işlerde görevlendirildiğini, %75,2’si fiziksel kapasitesinin üzerinde çalıştığını, %27,3’ü seminer ve literatür saati uygulanmadığını %45,5’i zorunlu rotasyonlara gitmediğini belirtmiştir. Asistan hekimlerin büyük çoğunluğunun çalışma koşulları ve aldıkları eğitimden memnun olmadıkları açıkça görünmektedir. Sorumlu yöneticilerin mevcut koşulların iyileştirilmesi, sağlıklı bir çalışma ortamı ve verimli bir eğitim sunulması için daha çok çaba göstermeleri gerekmektedir. Anahtar Sözcükler: Tıp Asistanlığı, Mezuniyet Sonrası Tıp Eğitimi, Kişisel Memnuniyet HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 1 1. GİRİŞ 1.1. Tıpta Uzmanlık Yüksek Öğrenim Kurumu’na göre: Tıpta Uzmanlık Eğitimi, Sağlık Bakanlığı tarafından düzenlenen esaslara göre yürütülen ve tıp doktorlarına belirli alanlarda özel yetenek ve yetki sağlamayı amaçlayan bir yükseköğrenimdir. 1.2. Tıpta Uzmanlık Öğrencisi Kurumlarındaki ünvanları ne olursa olsun, yönetmelik ve ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde programlarda uzmanlık eğitimi gören, araştırma ve uygulama yapan kişilerdir. Uzmanlık eğitiminin amacı; insan sağlığını önceleyen, nitelikli sağlık hizmeti vermek üzere gerekli bilimsel bilgi, beceri ve etik değerlere uygun tutumla donatılmış uzman hekim yetiştirmektir. Uzmanlık eğitimi süreci bir eğitim müfredatı doğrultusunda, eğitici olma niteliği kazanmış eğiticilerin gözetimi altında, yeterli bir eğitim donanımına sahip olan eğitim kurumlarında verilmesi gereken bir süreçtir. Bu süreçte asistan, hastaya sunulan sağlık hizmetlerinde sorumluluk alır ve uygulama becerilerini geliştirerek deneyim kazanır1. 1.3. Mezuniyet Sonrası Eğitimin Gereklilikleri Mezuniyet sonrası eğitimi için sayılan gereklilikleri gözden geçirirsek 2; 1.3.1 Eğitimin içeriği; * Kuramsal eğitim * Uygulamalı eğitim 1.3.2. Eğitimin değerlendirilmesi; Uzmanlık öğrencisi eğitimini değerlendirme * Eğiticinin nitelikleri * Eğitim veren kurumun nitelikleri * Uzmanlık eğitimini etkileyen etkenler 1.4. Çalışma Koşulları 1.4.1. Çalışma ortamından kaynaklanan riskler; Biyolojik Kimyasal Fizyolojik Psikolojik Ergonomik olarak beş grupta toplanabilir 1.4.2. Çalışma süreleri; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 99. maddesi uyarınca haftalık çalışma süresi 40 saattir. Ayrıca sağlık hizmeti alanında iyonlaştırıcı radyasyon kaynakları ile çalışan personelin haftalık çalışma süresi 35 saat olarak düzenlenmiştir. Uzmanlık öğrencilerinin nöbet uygulaması üç günde birden daha sık olmayacak şekilde düzenlenecek olup uzmanlık öğrencilerinin eğitim aldıkları programların çalışma ve eğitim düzenlerini aksatmamak ve hasta ile çalışan güvenliği dikkate alınarak nöbet uygulaması, kurumlar tarafından aylık ortalama üç günden daha sık olmayacak şekilde düzenlenecektir. 1.4.3. Sağlık çalışanlarının yıllık izin süresi; Çalışma süresi 10 yıl olana kadar 20 gün (657, 2547 ve 4/B’li personel), Çalışma süresi 10 yılın üzerinde olanlar için 30 gün (657, 2547 ve 4/B’li personel) Doğumdan önce sekiz hafta, Doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam 16 hafta analık izni verilir. HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 2 1.5. Türkiye’de Durum 1.5.1. Asistan sayıları2 Tablo 1. 2014 yılı Sağlık Bakanlığı ve YÖK’e bağlı Akademik Kadro Sayıları Profesör Doçent Yard. Doçent Toplam Öğretim Üyesi Arş. Gör. Bir Öğretim Üyesine Düşen Arş. Gör. Sağlık Bakanlığı 322 928 1717 2967 7297 2,45 YÖK 6413 2692 3889 12994 13527 1,04 Toplam 6735 3620 5606 15961 20824 1,30 1.5.2. Uzmanlık eğitimi veren kurumlar; Üniversite Hastaneleri Eğitim Araştırma Hastaneleri GATA Adli Tıp Kurumları İstanbul Kardiyoloji Enstitüsü İstanbul Çocuk Sağlığı Enstitüsü 1.5.3. Sorunlar; Sağlık Durumu Yeterli ve Dengeli Beslenme Çalışma Saatleri İzinler İş kazaları ve Meslek Hastalıkları Mobbing ve Fiziksel Şiddet Tezler 1.6. Araştırmanın Amacı Bu araştırmada, Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde uzmanlık eğitimlerini sürdürmekte olan asistan hekimlerin; Mezuniyet sonrası uzmanlık eğitiminin niteliğinin, Mezuniyet sonrası uzmanlık eğitimini etkileyen etmenlerin değerlendirilmesinin Uzmanlık öğrencilerinin kendi eğitimleri hakkındaki değerlendirmelerinin gösterilmesi amaçlanmıştır. 2. GEREÇ VE YÖNTEM 2.1. Araştırmanın Yeri Araştırma Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde yapılmıştır. Hastane Başhekimliği’nden alınan bilgilere göre kurumda 48 tanesi yoğun bakım yatağı olmak üzere toplamda 704 tane hasta yatağı bulunmakta ve poliklinikte, günde ortalama 2000 hastaya hizmet verilmektedir. HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 3 2014 verilerine göre kurumda; 111 profesör 61 doçent 54 yardımcı doçent 329 araştırma görevlisi 676 diğer sağlık personeli hizmet vermektedir. 2.2. Araştırma Evreni Bu araştırmanın evrenini Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili ve Cerrahi Tıp Bilimleri bölümlerinde çalışan 276 araştırma görevlisi hekim oluşturmuştur. Yanlılık oluşturmaması için Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda uzmanlık eğitimi alan 13 araştırma görevlisinin araştırmaya dahil edilmemesi ve 18 araştırma görevlisine pilot çalışma uygulanması nedeniyle çalışmaya 245 araştırma görevlisi alınmıştır. Evrendeki araştırma görevlilerinden; 10 tanesi yoğun olması, 8 tanesi ameliyathanede olması, 7 tanesi gebelik izninde olması, 6 tanesi katılmak istememesi, 4 tanesi yıllık izinde olması, 4 tanesi kongrede olması, 4 tanesi uzman olması, 3 tanesi kurum dışında olması, 1 tanesi geçiş yapması nedeniyle, toplamda uygulanamamıştır. 47 araştırma görevlisine soru formu 2.3. Araştırmanın Tipi Kesitsel araştırma tekniği kullanılmıştır. 2.4. Veri Toplama Araçları Veri toplama aracı olarak literatür taraması yapılarak oluşturulan soru formu kullanılmıştır. Soru formunun anlaşılabilirliğini değerlendirmek amacıyla, araştırma öncesinde basit rastgele örnekleme yöntemiyle on sekiz araştırma görevlisine pilot çalışma yapılmıştır. 2.5. Araştırmanın Değişkenleri 2.5.1. Sosyodemografik Özellikler Yaş Cinsiyet Medeni durumu Sahip olunan çocuk sayısı 2.5.2. Sağlık Durumu Algılanan sağlık Son 15 günde hastalık geçirip geçirmediği Beslenme 2.5.3. Çalışma Koşulları Günlük çalışma saati Yasal izin kullanabilme durumu İş kazası geçirme durumu Mesleksel hastalık geçirme durumu Fiziksel kapasitesinin üzerinde çalıştığını düşünme durumu HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 3 Eğitimi ile ilgili olmayan işleri yaptığını düşünme durumu Bölüm içi çalışanlar arası ilişki Psikolojik şiddete uğrama Fiziksel şiddete uğrama 2.5.4. Eğitim Durumu Tez konusu ve danışmanının belirlenme durumu Seminer/Literatür saati uygulanma durumu Zorunlu rotasyona gidebilme durumu Kongreye katılma durumu Bildiri hazırlama durumu Araştırma ekibinde bulunma durumu Konsey toplantısına katılabilme durumu Bölümünde mortalite toplantısı yapılma durumu Cerrahi bölümlerde ameliyat öncesi vaka toplantısı yapılma durumu 2.6. Araştırmanın Uygulanması Araştırma 20–29 Nisan 2015 tarihlerinde, 6. sınıf Mart-Nisan Halk Sağlığı Staj Grubu öğrencileri tarafından yapılmıştır. Soru formu katılımcıların kendileri tarafından boş vakitlerinde gözlem altında yanıtlama tekniği ile doldurulmuştur. 2.7. Araştırmanın Analizi SPSS 16.0 paket programına veriler girildi ve istatistiksel analizde tanımlayıcı analizler ve ki-kare testi kullanılmıştır. 2.8. Araştırmanın Kısıtlılıkları Soru formu uzunluğu nedeniyle çalışma koşullarının yoğun olan katılımcılar isteksiz olabilir ve sonuna kadar aynı özenle doldurmamış olabilirler. Araştırma görevlilerinin çalışmanın gizliliği konusunda çekinceleri olabileceği için sorulara doğru yanıt vermemiş olabilirler. 2.9. Araştırmanın Güçlü Yönleri Araştırma evreninin %80,8’ine ulaşılmıştır. 3. BULGULAR Tablo 2. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin cerrahi ve dahili branşlara göre dağılım durumu Bölümler Sayı Yüzde Cerrahi 73 36,9 Dahili 125 63,1 198 100,0 Toplam Araştırmaya katılan Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili ve Cerrahi Tıp Bilimleri Bölümlerinde görevli araştırma görevlilerinin %63,1’lik (125) kısmı dahili branşlarda, %36,9’luk (73) kısmı cerrahi branşlarda çalışmaktadır (Tablo-2). HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 4 Tablo 3. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin Sosyodemografik Özellikleri Özellikler Sayı Yüzde (%) Yaş 25-26 48 24,2 27-28 65 32,8 29-30 36 18,2 31 ve üzeri 49 24,7 Cinsiyet Erkek 104 52,5 Kadın 94 47,5 Medeni Durum Bekar 124 62,6 Evli 74 37,4 Sahip Olunan Çocuk Sayısı 0 161 81,3 1 30 15,2 2 7 3,5 198 100,0 Toplam Araştırma görevlilerinin yaş ortalaması 28,98 ± 3,54’tür. En küçük yaş 25 olup en büyüğü 49’dur. Araştırma görevlilerinin cinsiyet dağılımları yaklaşık olarak eşit olup %52,5’si (104) erkek, %47,5’si (94) kadındır. Katılımcıların %62,6’sı (124) bekardır (Tablo-3). Tablo 4. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin sağlık durumları Sayı Yüzde Algılanan Sağlık Çok iyi 37 18,7 İyi 88 44,4 Orta 53 26,8 Kötü 17 8,6 Çok kötü 3 1,5 Son 15 Gün İçinde Hastalık Geçirme Hayır 145 73,2 Evet 53 26,8 Yeterli ve dengeli beslenme Toplam Hayır 126 63,6 Evet 48 24,2 Kararsızım 24 12,1 198 100,0 HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 5 Araştırma Görevlilerinin %63,1’i (125) algılanan sağlık durumlarını iyi ve çok iyi olarak değerlendirmekte, %26,8’i (53) son 15 gün içerisinde hastalık geçirdiğini ifade etmekte ve yalnızca %24,2’si (48) yeterli ve dengeli beslendiğini düşünmektedir (Tablo-4). Tablo 5. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin çalışma saatlerinin düzenli olup olmama durumu Çalışma Saatleri Sayı Yüzde Düzenli değil 129 65,2 Düzenli 41 20,7 Değişiyor 28 14,1 198 100,0 Toplam Araştırma görevlilerinin yalnızca %20,7’si (41) çalışma saatlerinin düzenli olduğunu düşünmektedir (Tablo-5). Tablo 6. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin yasal izinlerini kullanabilme durumu İzin Kullanabilme Sayı Yüzde Kullanamıyorum 67 33,8 Kullanabiliyorum 131 66,2 198 100,0 Toplam Araştırma görevlilerinin %33,8’i (67) yasal izinlerini kullanamadığını belirtmiştir (Tablo-6). Tablo 7. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin işle ilgili sağlık durumu Sayı Yüzde İş Kazası Geçirme Hayır 152 76,8 Evet 46 23,2 Mesleksel Maruziyet Sebebiyle Hastalık Geçirme Hayır 165 83,3 Evet 33 16,7 Mobbinge Uğrama Durumu Hayır 80 40,4 Evet 118 59,6 Fiziksel Şiddete Uğrama Durumu Toplam Hayır 179 90,4 Evet 19 9,6 198 100,0 Araştırma görevlilerinin %23,2’si (46) iş kazası geçirmiş, %16,7’si (33) mesleksel maruziyet nedeniyle hastalık geçirdiğini ifade etmiştir. Mobbing ve fiziksel şiddete uğrama durumlarına baktığımızda ise %59,6’sı (118) mobbinge, %9,6’sı (19) fiziksel şiddete uğradığını belirtmişlerdir (Tablo-7). HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 6 Tablo 8. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin fiziksel kapasiteleri üzerinde çalışıp çalışmama durumu sorusuna yanıtları Yanıtlar Sayı Yüzde Kesinlikle katılıyorum 89 44,9 Katılıyorum 60 30,3 Kararsızım 12 6,1 Katılmıyorum 34 17,2 Kesinlikle katılmıyorum 3 1,5 198 100,0 Toplam Araştırma görevlilerinin %75,2’si (149) fiziksel kapasitesinin üzerinde çalıştığını düşünmektedir (Tablo8). Tablo 9. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin eğitimleri ile ilgili olmayan işlerde görevlendirilmesi durumu Sayı Yüzde Hayır 30 15.2 Evet 168 84.8 198 100.0 Toplam Araştırma görevlilerinin %84,8’i (168) eğitimleri ile ilgili olmayan işlerde görevlendirildiğini düşünmektedir (Tablo-9). Tablo 10. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin bölüm içi çalışanlar ile arasındaki ilişkileri durumu sorusuna yanıtları Yanıtlar Sayı Yüzde Çok memnunum 28 14,1 Memnunum 113 57,1 Kararsızım 30 15,2 Memnun değilim 15 7,6 Hiç memnun değilim 12 6,1 198 100,0 Toplam Araştırma görevlilerinin %71,2’si (141) bölüm içi çalışanlar ile ilişki durumunu çok memnun ve memnun olarak belirtmektedir (Tablo-10). HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 7 Tablo 11. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin eğitim danışmanını bilme durumu Sayı Yüzde Hayır 57 28,8 Evet 141 71,2 198 100,0 Toplam Araştırma görevlilerinin %28,8’i (57) eğitim danışmanlarını bilmediklerini belirtmiştir (Tablo-11). Tablo 12. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin ihtisas sürelerinin yarısını tamamlayanlarda tez konusu ve tez danışmanının belirlenme durumu Sayı Yüzde Belirlenmedi 25 23.8 Belirlendi 80 76.1 105 100.0 Toplam İhtisas süresinin yarısını tamamlayan araştırma görevlilerinin %23,8’i (25) tez konusu ve tez danışmanının belirlenmediğini belirtmiştir (Tablo-12). Tablo 13. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin bölümlerinde seminer ve literatür saati uygulanması durumu Seminer ve Literatür Saati Sayı Yüzde Uygulanmıyor 54 27,3 1 saat/hafta 69 34,8 2 saat/hafta ve üzeri 75 37,8 198 100,0 Toplam Araştırma görevlilerinin %27,3’ü (54) seminer ve literatür saati uygulanmadığını belirtmiştir (Tablo-13). Tablo 14. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin bölümlerinde kendilerine yönelik ders alma durumu Ders Saati Sayı Yüzde Almıyorum 121 61,1 1 saat/hafta 42 21,2 2 saat/hafta ve üzeri 35 17,6 198 100,0 Total Araştırma görevlilerinin %61,1’i (121) bölümlerinde kendilerine yönelik ders almadığını belirtmiştir (Tablo-14). HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 8 Tablo 15. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin eğitimlerinin mesai saatleri içinde yapılma durumu Sayı Yüzde Hayır 58 29,3 Evet 116 58,6 Değişiyor 24 12,1 198 100,0 Toplam Araştırma görevlilerinin %58,6’sı (116) eğitimlerini mesai saatleri içinde aldığını belirtmiştir (Tablo-15). Tablo 16. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin zorunlu rotasyonlara gitme durumu Sayı Yüzde Gitmiyorum 90 45,5 Gidiyorum 108 54,6 198 100,0 Toplam Araştırma görevlilerinin %45,5’i (90) zorunlu rotasyonlara gitmediğini belirtmiştir (Tablo-16). Tablo 17. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinden zorunlu rotasyonlara gidebilenlerin, rotasyonlarda eğitime dahil olabilme durumu Rotasyonlarda eğitime dahil olabilme durumu Sayı Yüzde Evet 94 87,0 Hayır 14 13,0 108 100,0 Toplam Araştırma görevlilerinden zorunlu rotasyonlara gidenlerin %13’ü (14) rotasyonlarında eğitim süreçlerine dahil olamadığını belirtmiştir (Tablo-17). Tablo 18. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin anabilim dalı ile ilgili kongreye katılma durumu Kongre Sayısı Sayı Yüzde Hayır 83 41,9 1 56 28,3 2 ve üzeri 59 29,8 198 100,0 Toplam Araştırma görevlilerinin %41,9’u (83) kongreye katılmadığını belirtmiştir (Tablo-18). HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 9 Tablo 19. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin yazılı veya sözlü bildiri hazırlama durumu Sayı Yüzde Hayır 113 57,1 Poster 52 26,3 Sözlü sunum 15 7,6 Poster ve sözlü sunum 18 9,1 198 100,0 Toplam Araştırma görevlilerinin %57,1’i (113) yazılı veya sözlü bildiri hazırlamadığını belirtmiştir (Tablo-19). Tablo 20. Araştırmaya katılan Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili ve Cerrahi Tıp Bilimleri Bölümlerinde Görevli Araştırma Görevlilerinin araştırma ekibinde yer alma durumu Sayı Yüzde Hayır 122 61,6 1 47 23,7 2 ve üzeri 29 14,6 198 100,0 Toplam Araştırma görevlilerinin %61,6’sı (122) araştırma ekibinde yer almadığını belirtmiştir (Tablo-20). Tablo 21. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin konseylere katılması durumu Sayı Yüzde Hayır 55 27,8 Evet 143 72,2 198 100,0 Total Araştırma görevlilerinin %27,8’i (55) konseylere katılmadığını belirtmiştir (Tablo-21). Tablo 22. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin bölümlerinde mortalite toplantısı yapılma durumu Total Sayı Yüzde Hayır 173 87,4 Evet 25 12,6 198 100,0 Araştırma görevlilerinin %87,4’ü (173) bölümlerinde mortalite toplantısı yapılmadığını belirtmiştir (Tablo-22). HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 10 Tablo 23. Araştırmaya katılan araştırma görevlilerinin cerrahi bölümlerinde olanların ameliyat öncesi vaka tartışma toplantısı yapması durumu Sayı Yüzde Hayır 46 63,0 Evet 27 37,0 73 100,0 Toplam Cerrahi bölümlerdeki araştırma görevlilerinin %63’ü (46) ameliyat öncesi vaka tartışma toplantısı yapılmadığını belirtmiştir (Tablo-23). Tablo 24. Dahiliye ve cerrahi tıp bilimlerine göre 2 yılını tamamlamış araştırma görevlilerinin tez danışmanının belirlenmesi durumu arasındaki farkın incelenmesi Dahili Cerrahi n % Tez danışmanı belirlenmiş 50 Tez danışmanı belirlenmemiş Toplam Toplam n % n % 79,4 30 71,4 80 76,2 13 20,6 12 28,6 25 23,8 63 100,0 42 100,0 105 100,0 Dahiliye ve cerrahi tıp bilimlerine göre 2 yılını tamamlamış araştırma görevlilerinin tez danışmanının belirlenmesi durumu arasında istatiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır. (p= 0,35) (p>0,05) Tablo 25. Dahiliye ve cerrahi tıp bilimlerine göre araştırma görevlilerinin zorunlu rotasyona gidebilme durumlarının arasındaki farkın incelenmesi Dahili Cerrahi Toplam n % n % Zorunlu rotasyona gidebilenler 78 62,4 30 41,1 108 Zorunlu rotasyona gidemeyenler 47 37,6 43 58,9 90 45,4 125 100,0 73 100,0 198 100,0 Toplam n % 54,5 Cerrahi tıp bilimlerinde zorunlu rotasyona gidebilen araştırma görevlilerinin sayısı dahili tıp bilimlerindekilerden istatiksel olarak anlamlı ölçüde daha az olarak saptanmıştır. (p=0,004) (p<0,05) HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 11 Tablo 26. Dahiliye ve cerrahi tıp bilimlerine göre araştırma görevlilerinin seminer literatür saati uygulama durumlarının arasındaki farkın incelenmesi Dahili Cerrahi Toplam n % n % n % Seminer ve literatür saati uygulananlar 93 74,4 52 71,2 145 73,2 Seminer ve literatür saati uygulanmayanlar 32 25,6 21 28,8 53 26,8 125 100,0 100,0 198 100,0 Toplam 73 Dahiliye ve cerrahi tıp bilimlerine göre araştırma görevlilerinin seminer literatür saati uygulama durumlarının arasında istatiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır (p=0,62) (p>0,05). Tablo 27. Dahiliye ve cerrahi tıp bilimlerine göre araştırma görevlilerinin kendilerine yönelik ders uygulanma durumlarının arasındaki farkın incelenmesi Dahili Cerrahi Toplam n % n % n Kendilerine yönelik ders alıyor 57 45,6 20 27,4 77 38,9 Kendilerine yönelik ders almıyor 68 54,4 53 72,6 121 61,1 125 100,0 73 100,0 Toplam % 198 100,0 Cerrahi tıp bilimlerinde kendisine yönelik ders uygulanan araştırma görevlisi sayısı dahili tıp bilimlerine göre istatiksel olarak anlamlı ölçüde daha az olarak saptanmıştır. (p=0,011) (p<0,05) Tablo 28. Dahiliye ve cerrahi tıp bilimlerine göre araştırma görevlilerinin kongreye katılma durumlarının arasındaki farkın incelenmesi Dahili Cerrahi Toplam n % n % n Kongreye katılanlar 62 49,6 53 72,6 115 58,1 Kongreye katılmayanlar 63 50,4 20 27,4 83 41,9 100,0 73 100,0 198 100,0 Toplam 125 % Dahili tıp bilimleri araştırma görevlilerinden kongrelere katılanların sayısının cerrahi tıp bilimleri araştırma görevlilerine göre istatiksel olarak anlamlı ölçüde daha az olduğu saptanmıştır. (p=0,002) (p<0,05) HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 12 Tablo 29. Dahiliye ve cerrahi tıp bilimlerine göre araştırma görevlilerinin algılanan sağlık durumlarının arasındaki farkın incelenmesi Dahili n Toplam Cerrahi Toplam % n % n % İyi 85 68,0 40 54,8 125 63,2 Orta 28 22,4 25 34,2 53 26,7 Kötü 12 9,6 8 11,0 20 10,1 125 100,0 73 100,0 198 100,0 Dahiliye ve cerrahi tıp bilimlerine göre araştırma görevlilerinin algılanan sağlık durumlarının arasında istatiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır. (p=0,14) (p>0,05) 4. TARTIŞMA Tıp fakültesi dahili ve cerrahi tıp bilimleri bölümlerinde çalışan araştırma görevlilerinin mezuniyet sonrası eğitimlerinin değerlendirilmesine yönelik yapılan bu çalışma fakültemizde ilk kez yapılan bir çalışma olması ve koşulların iyileştirilebilmesine katkıda bulanabilecek olması açısından önem arz etmektedir. Çalışmamızın evreni 245 kişi olarak belirlenmiş ve bu kişilerin 198’ine ulaşılmıştır. Akpınar ve arkadaşları 2005 yılında Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yaptıkları araştırmada 300 kişiye ulaşılmayı hedeflemiş ancak 130 kişiye ulaşabilmişlerdir3. Bu yönüyle bizim araştırmamıza katılım oranı çok daha iyi durumdadır. Bu çalışmadaki katılım oranının yüksekliğini soru formunu uygulatan intern doktorların eğitimleri süresince araştırma görevlileri ile kurdukları iletişim etkili olmuş olabilir. Hastanemizdeki asistanların %10’u sağlık durumunun iyi olmadığını belirtiyor, İlhan ve arkadaşlarının, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yaptığı araştırmada sağlık durumuna çok kötü ve kötü diyenlerin oranı %16 bulunmuştur4. Kıyaslamaya göre asistanlarımızın hissedilen sağlığının nispeten iyi olduğunu söyleyebiliriz. Hastanemizdeki asistanların %34'ü yasal izinlerini kullanamamakta olup, Türk Tabipler Birliği Tıpta Uzmanlık Eğitimi Raporu’na göre bu oran %48 olarak saptanmıştır2. Bu durum hastanemizde görev yapmakta olan asistanlarımız için daha iyi gibi gözükse de; asistanlarımızın üçte birinin izin kullanamadığı gözden kaçırılmamalıdır. Araştırmamıza göre asistanlarımızın %75’i fiziksel kapasitelerinin üstünde çalıştığını düşünmektedir. Türk Tabipleri Birliği Tıpta Uzmanlık Eğitimi Raporu’nda bu oran %66 2; İlhan ve arkadaşlarının yaptığı araştırmaya göre %74’tür4. Bununla kıyaslandığında hastanemizde çalışan asistanların iş yükünün daha fazla olduğu görülmektedir. Asistan hekimlerin çalıştıkları bölümde çalışanlar arası ilişkiden memnuniyet oranı; TTB Raporu’nda %672, Akpınar ve arkadaşlarının çalışmasında %81 olarak saptanmıştır3. Bizim çalışmamızda ise çok memnun ve memnun olanlar %71olarak bulunmuştur. Türk Psikiyatri Dergisi’nde yayımlanan Dikmetaş ve arkadaşlarının asistan hekimlerin mobbing ve tükenmişlik düzeylerinin incelenmesi çalışmasına göre asistan hekimlerin mobbinge uğrama oranı %37 bulunmuştur8. Bizim yaptığımız araştırmada bu oran kaygı verici düzeyde %60 olarak saptanmıştır. Mobbing hastanelerde yaygın olarak görülen ve sağlık çalışanları için tedbir alınmasını gerektiren düzeyde ciddi bir mesleki sağlık ve güvenlik riski oluşturmaktadır. 2005 yılında Fırat Üniversitesi’nde yapılan çalışmaya göre; tıp fakültelerinde uzmanlık eğitimi alan hekimlerin %68’i fiziksel ve cinsel şiddete maruz kalmıştır. Açık ve arkadaşlarının çalışmasına göre; katılımcıların %67’si sözlü, %16’sı fiziksel, %3’ü ise cinsel şiddet veya tacize maruz kaldığını bildirmiştir7. İlhan ve arkadaşlarının Gazi Üniversitesi’nde yaptıkları araştırmada, araştırma görevlisi doktorların %60’u çalışma yaşamları boyunca iş yerinde şiddet ile karşılaştıklarını ifade etmişlerdir 4. Akpınar ve HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 13 arkadaşlarının çalışmasında fiziksel şiddete uğrayanlar %13 olarak bulunmuştur 3. Bizim yaptığımız araştırmada ise; fiziksel şiddet %10 olarak bulunsa da sağlıkta şiddetin hiçbir türlüsü veya oranı kabul edilebilir değildir. İzmir Tabip Odası’nın çalışmasında, Adnan Menderes Üniversitesi Hastanesi asistanlarının %90’ı; Ege Üniversitesi Hastanesi asistanlarının ise %99’u seminer saatinin uygulandığını belirtiyor 6. TTB'nin araştırmasında bu oran Devlet Üniversiteleri, Eğitim Araştırma Hastaneleri ve Vakıf Hastaneleri’nde sırasıyla %53, %55 ve %46 olarak saptanmıştır2. Bizim çalışmamızda seminer/literatür saati uygulanıyor diyenler %72 oranında bulunmuştur. Araştırmamızda, araştırma görevlilerinin bölümlerinde kendilerine yönelik ders durumu %61 oranında yapılmıyor olarak saptanmıştır. İzmir Tabip Odası’nın çalışmasında ise bu oran Adnan Menderes Üniversitesi Hastanesi’nde %23; Ege Üniversitesi Hastanesi‘nde %41 olarak bulunmuştur6. Bizim çalışmamıza göre araştırma görevlilerinin %62’si herhangi bir araştırma ekibinde yer almamıştır. İzmir Tabip Odası’nın çalışmasında ise bu oranlar Adnan Menderes Üniversitesi Hastanesi için %83; Ege Üniversitesi Hastanesi için %75 olarak bulunmuştur6. Anabilim Dalı ile ilgili kongrelere katılım oranı; Hıdıroğlu ve arkadaşlarının çalışmasında %475; Akpınar ve arkadaşlarının çalışmasında %72 olarak bulunmuştur3. Bizim yaptığımız çalışmada %58 olarak saptanmıştır. Hekimlerin kendi branşları ile ilgili alanlarda gelişen tıp bilimini ve teknolojisini yakından takip etmelerini sağlaması yönüyle bilimsel kongrelere katılımı oldukça önemli olmasına rağmen araştırma görevlilerimizin %42’sinin hiçbir kongreye katılmamış olması oldukça düşündürücüdür. 5. SONUÇ VE ÖNERİLER Asistan hekimlerin büyük çoğunluğu çalışma saatlerinin uzadığını, meslektaşlarından veya çalışma arkadaşlarından psikolojik baskı gördüklerini, özlük haklarının yeterince teslim edilmediğini, bölüm içi eğitimlerin gerektiği kadar yapılamadığını ve eğitim dışı işleri yapmak zorunda olduklarını belirtmişlerdir. Bu kapsamda fakültemizde mezuniyet sonrası eğitim alan araştırma görevlilerinin yaşadıkları sorunların çözümü için önerilerimiz: 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. Uzmanlık eğitimi verilen kurumlardaki olumsuz çalışma koşulları düzeltilmelidir. Asistan hekimlerin uzun çalışma saatleri ve uzamış nöbetleri sınırlanmalıdır. Asistan hekimlerin eğitim ile ilgili memnuniyetlerini artırıcı önlemler alınmalıdır. Uzmanlık eğitimi verilen kurumlarda uzmanlık eğitiminin belirlenen standartlarda uygulanması sağlanmalıdır. Uzmanlık eğitimi verilen kurumlarda eğitimin öncelenmesini sağlayacak önlemler alınmalıdır. Asistan hekimlerin eğitim dışı işlerde çalıştırılmaları önlenmelidir. Asistan hekimlerin yasal izinlerini kullanabilmeleri sağlanmalıdır. Asistan hekimlerin meslektaşlarından veya çalışma arkadaşlarından gördükleri psikolojik baskı konusunda farkındalık yaratılmalı, gerekli durumlarda hangi merciye başvurabileceği konusunda bilgilendirilmelidir. Anabilim dallarınca asistan hekimlerin eğitimleriyle ilişkili kongrelere ve araştırmalara katılımları daha çok teşvik edilmelidir. 6. KAYNAKÇA 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği. Resmi Gazete. Sayı : 28983 Tıpta Uzmanlık Eğitimi Raporu. Türk Tabipleri Birliği 2015. Akpınar F, Borlu A, Şarlı ŞM ve ark. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde İhtisas Yapan Asistanların Yaşam Biçimleri ve Karşılaştıkları Sorunlar. TAF Prev Med Bull 2008; 7(4):311-316 İlhan MN, Özkan S, Kurtçebe ZÖ, Aksakal FN. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde Çalışan Araştırma Görevlileri ve Intörn Doktorlarda Şiddete Maruziyet ve Şiddetle İlişkili Etmenler. Toplum Hekimliği Bülteni. Cilt 28, Sayı 3, Eylül-Aralık 2009. Hıdıroğlu S, Önsüz MF, Topuzoğlu A, Karavuş M. Öğretim üyesi, Uzman ve Asistan Doktorların Mesleki Gelişim Kavramına Bakış Açılarının Değerlendirilmesi. Marmara Medical Journal 2010;23(3);360-368. Gültekin BK, Söylemez A, Dereboy İF. Ege ve Adnan Menderes Tıp Fakültelerinde Uzmanlık Eğitimi Tıpta Uzmanlık Öğrencisi Bakış Açısı İle. ADÜ Tıp Fakültesi Dergisi 2006; 7(2) : 17 – 21. Açık Y, Deveci SE, Güneş G ve ark. Türkiye’de Tıp Fakültelerinde Uzmanlık Eğitimi Almakta Olan Hekimlerin Sözel, Fiziksel ve Cinsel Şiddete Maruz Kalma Sıklığı. IX. Halk Sağlığı Günleri, Bildiri Özet Kitabı, 415, Ankara, 2005. Dikmetaş E, Top M, Ergin G. Asistan Hekimlerin Tükenmişlik ve Mobbing Düzeylerinin İncelenmesi. Türk Psikiyatri Dergisi. 2011;22. HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 14 KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI İNTÖRN ARAŞTIRMALARI SERİSİ KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ (KOUTF) MEZUNİYET ÖNCESİ TIP EĞİTİMİNİ DEĞERLENDİRME RAPORU 2015 YILI HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI MAYIS-HAZİRAN İNTERN GRUBU ARAŞTIRMASI İnt.Dr.Mehmet Sina ZENGİN İnt.Dr.Nurefşan YAMAN İnt.Dr.Emre IŞIK İnt.Dr.Ahmet Murat KAZAN İnt.Dr.Alev AYDIN İnt.Dr.Şeyma Büşra UÇMA İnt.Dr.Mustafa UZUN İnt.Dr.Cevat ÇELENK İnt.Dr.Fethullah YILMAZ İnt.Dr.Hasan CİNBAT İnt.Dr.Sevil AYDOĞAN İnt.Dr.Özge KÜMBETLİ İnt.Dr.Sinan AKTÜRK İnt.Dr.Cansu Selin KETENCİ İnt.Dr.Melike DEMİR İnt.Dr.Berna KATI İnt.Dr.Tuba ÇITIRIK İnt.Dr.Mehmet KARAGÜLLE İnt.Dr.Zeynep DOĞAN İnt.Dr.Sıddık Burak ÇİÇEK İnt.Dr.İrem Dilara KÜRKÇÜOĞLU İnt.Dr.Mehmet MENKEN İnt.Dr.Büşra TEMİZ İnt.Dr.Hatice YILMAZ İnt.Dr.Elif DURDAĞI İnt.Dr.Duygu MUHİDDİN İnt.Dr.Nuray ÇOLAPKULU İnt.Dr.Nebahat Zeynep GÖZAL İnt.Dr.Selime KAHRAMAN İnt.Dr.Feyza YEĞİN İnt.Dr.Mesut YILMAZ İnt.Dr.İbrahim Halil AKDEMİR İnt.Dr.Sinan YAŞAROĞLU İnt.Dr.Fatih KULA İnt.Dr.Sefa KEŞAN Danışmanlar: Dr. Bedriye İlkay Yatar , Dr. Utku Urgan Doç. Dr. Çiğdem Çağlayan HAZİRAN 2015 KOCAELİ ÖZET Günümüzde tıp eğitiminin amaç ve hedefleri konusunda belirgin ve net bir saptamanın bulunmadığı gözlenmektedir. Kesitsel tipte araştırmada, çalışmanın evrenini oluşturan 210 intörnün tamamına ulaşılması hedeflenmiş ve %85.2’i(179) çalışmaya dahil olmuştur. 15-19 Haziran 2015 tarihlerinde yapılan araştırmada veri toplama aracı olarak 2003 yılından itibaren intern gruplarına uygulanan standart anket formu ve yaş, cinsiyet ve sosyoekonomik düzeyi sorgulayan form kullanılmıştır. Genel hekimlik görüşleri, her ders için derse ayrılan zamanın ve içeriğinin yeterliliği, her staj için teorik ve pratik eğitimlerin yeterliliği, bazı klinik girişim ve değerlendirmeleri yapabilme, koruyucu hekimlik konularının yeterliliği, intörnlük dönemindeki stajların yeterliliği ve öneriler sorgulandı. SPSS 20.0 paket programına veriler girilmiş ve tanımlayıcı analizler yapılmıştır. Katılımcıların, yaş ortalaması 24,7 ve büyük çoğunluk (%73,7) il merkezi doğumludur. Hekim adayları arasında meslek yaşamları ile ilgili beklentilerinin gerçekleşmesi konusunda umutsuz olanların oranı %44,1 olarak bulunmuştur. %21,8’sının ise fikirleri eğitim süresince olumlu yönde değişmiştir. Pratik uygulama yapmaktaki yeterliliklerine ilişkin verilen yanıtlar büyük değişkenlik göstermektedir. Kan alma(%95,5), idrar sonrası takma (%92,7), enjeksiyon-pansuman yapma (%87,2) becerilerinde öğrenciler kendilerini büyük oranda yeterli görmektedirler. Fakülte yönetimi tarafından internün net görev tanımı yapılmalı; işlevi, sorumlulukları ve özlük hakları tanımlanmalı. Tıp öğrencilerine tıp eğitiminin ömür boyu devam eden bir eğitim olduğu bilinci verilerek kendi kendine eğitme yeteneği kazandırılmalıdır. Anahtar Sözcükler: Tıp Eğitimi, tıp öğrencileri, Key Words: Medical education, medical students, klinik beceri, entegre eğitim clinical skills, integrated education, 1.GİRİŞ Günümüzde sağlık hizmetlerinin önemli bir kısmını oluşturan tıp fakülteleri ve eğitim programları dikkate alındığında; tıp eğitiminin amaç ve hedefleri konusunda belirgin ve net bir saptamanın bulunmadığı gözlenmektedir. Yaşam boyu süren tıp eğitiminin temeli, mezuniyet öncesi dönemde atılmaktadır. Bu dönemde yapılan eğitimin titizlikle belirlenmesi, ulaşılabilir, ölçülebilir amaç ve hedefleri olması gereklidir. Tıp eğiminin niteliğinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar 1980’lerin başından beri yürütülmektedir ve bu çalışmalar hem ülkemizde hem de uluslararası platformda her ülkenin yetkili kurumları aracılığıyla var olan eğitimi şekillendirmektedir.1 1.1.Konu Başlıkları Konumuzu ele alırken önce tıp eğitimiyle ilgili genel bilgileri hatırlayıp sonrasında asıl konumuz olan Türkiye’de tıp eğitimini örnekleriyle inceleyeceğiz. Başlıklarımız şu şekilde sıralanacak: Tıp eğitiminin kısa tarihi Dönemlerine göre tıp eğitimi Modellerine göre tıp eğitimi Dünyada tıp eğitimi Türkiye’de tıp eğitimi KOU tıp fakültesinde tıp eğitimi 1.1.1.Tıp Eğitimi Kısa Tarihi Ortaçağın başlangıcında, hekimlik yaşlı ustaların yanında çıraklık yaparak öğrenilen bir işti. Bu ilk öğrencilerin / çırakların bütün zamanı şifalı otları öğrenmekle geçerdi. Bu dönemler için, sistematik bir eğitim sürecinden bahsedilemez. Hekimliğin meslek olarak tanımlandığı ilk yazılı kaynaklar M.Ö. 18.yüzyılda yazılan Hammurabi kanunlarıdır. Antik Mısır’da (M.Ö.12.yüzyıl) papirüslerde hekimlik mesleğinin uygulanması ile ilgili kanunlar belirtilmiştir. Hekimler hastaya zarar vermesi haline göre değil belirtilen yöntemlere uyup uymamasına göre cezalandırılması yöntemi izlenmiş bu da hekimlik eğitiminde ilk ortak eğitim müfredatının oluşmasını sağlamıştır.2 Manas Destanı’nda anlatılanlara göre ilk çağ orta asya bozkırlarında şamanlar bir ücret almadan obalarındaki insanların tedavisinden (şifalı otlar ve büyüler kullanılırdı.) sorumluydu. Obanın demircisi ise cerrahlık işlerinden sorumluydu.2 Tarihte ilk tıp okulu Antik Yunan dünyasında M.Ö. 700 yılında Knidos' da açıldı. Hipokrat (M.Ö. 3.yy Yunanistan) büyülü şifalı yöntemleri, batıl inançları reddederek gözlemlere ve akla dayalı olarak tıbbın bir bilim dalı haline gelmesine önayak olmuş ve Kos Adası Hekimlik Okulu’nu kurmuştur. 2 Hindistan’da Manu Kanunları’nda; (M.Ö.2 yüzyıl) hekimlik ve cerrahlık iki ayrı zanaat olarak değerlendirilmekte, yetki, sorumluluklar ve hata yaptıklarında ödenmesi gereken para cezaları yazmaktadır.2 Eski Romalılar doktorları küçümser ve hekimliği yalnızca kölelere uygun bir meslek olarak görürlerdi. Bu yüzden tıpla hiç ilgilenmediler ve aileden biri hastalandığı zaman ona bakması için evlerinde hekimlikten anlayan bir köle bulundurmakla yetindiler. Hatta, eski yunan dünyasının ünlü tıp bilginleri bile İtalya'ya gittiklerinde yeterince saygı görmezlerdi. Bunlardan biri de, Eskiçağ tıbbının Hipokrat' tan sonraki en büyük ustası sayılan Galenos'tu. M.S 2. yüzyılda yaşayan Galenos Mısır'daki İskenderiye kentinde, o dönemin en yetkin tıp okulunda eğitim gördükten sonra Roma'ya giderek İmparator Marcus Aurelius'un saray doktorluğunu üstlendi. O çağda kadavraların (ölü insan vücutlarının) kesilerek incelenmesine yasalar izin vermiyordu. Bu yüzden anatomi çalışmalarını hayvan ölüleri üzerinde yürütmek zorunda kalan Galenos, bütün güçlüklere karşın, kasların ve damarların yapısına ilişkin çok değerli bilgiler edindi.2 Batı dünyasında akademi öncesi ilk tıp eğitimin 10.yüzyılın sonunda Salerno’da başladığı söylenebilir. O yıllarda Arap tıbbı, batıdan çok daha ileri bir noktadaydı. Arapça metinlerin Avrupa dillerine çevrilmesiyle Bologna ve Montpellier skolastik tıbbın yeşerdiği ilk ve önemli merkezler oldular. Tıp öğrencilerinin standart yöntemlerle eğitim gördükleri ilk tıp okulları bunlardır. O dönemde tıp eğitimi tamamen dinin etkisi ve kontrolü altındaydı. Cerrahlık, tıp eğitiminin dışında tutuluyordu, cerrahi işlemleri berberler gerçekleştiriyordu.2 Rönesans, tıp eğitimine eleştirel akıl ve yaratıcılık getirdi. Postmortem diseksiyonların Galen’i kanıtlamak için değil, düzeltmek için yapılması bu dönemde başladı. Tıbbi metinlerin daha düzgün yazılması ve çevrilmesi bu dönemde yaygınlaştı. Metinlerin basılıp dağıtılabilmesi bilim insanları için fikirlerini çok daha geniş coğrafyada ifade etme şansı yarattı, tıbbi bilgi alış-verişini kolaylaştırdı.2 16. ve 17. yüzyıl ise büyük biyoloji devrimlerinin gerçekleştiği dönemler oldu. Pedagoji anlamında bir ilk olan Leyden tıp okulunda eğitim sadece kitaplara değil gözlemlere ve deneylere dayandırılmaya başlandı.2 Fransız devrimiyle insanlık tarihinde çok şey değişti. Bu büyük toplumsal devinim tıp eğitimi tarihini de derinden etkiledi. Klasik üniversiteler, bu dönemde ağır baskılara uğradılar. Tam tersine akademik olmayan merkezler ve bunların eğitim anlayışları desteklendi. Hastanede eğitim, bu yaklaşımların bir sonucu olarak ortaya çıktı. Şehirlerde büyük hastanelerin kurulması, hastaların yatırılarak tedavi edilmesi bu döneme rastlar. Tıp öğrencileri gerçek anlamda hastalar üzerinde eğitim görme fırsatını ilk defa bu sayede buldular. “Klinikopatolojik eğitim yaklaşımı” bu dönemde geliştirildi. Cerrahinin tıp eğitimi kapsamına girmesi yine bu dönemde sağlandı.1 19. yüzyıl tıp bilimi ve eğitimi için çok parlak bir dönemdir. Oxford ve Cambridge’in akademik tıp merkezleri, yerlerini Londra ve Edinburgh’da tıp eğitimi yapılan ünlü hastanelere bıraktı. Modern (bilimsel) tıbbın kökleri de bu döneme, Pierre Charles Alaxandre Louis’in tıp alanında istatistik bilimini kullanmasına dayandırılır. Deneysel yöntemlerin ve istatistiğin modern bilimsel tıbbın vazgeçilmez parçalarını oluşturması bu döneme rastlar. 19. yüzyıl ortalarında temel tıp eğitiminin fizyoloji, patoloji ve bakteriyoloji laboratuvarlarında verilmesini kurumsallaştıran Alman tıp ekolü, tıp eğitimi tarihinde bir dönüm noktası oluşturur. 19. yüzyıl, tıp eğiminde Avrupa’nın özellikle Alman ekolünün öne çıktığı, 20. yüzyıl ise tıp eğitimini Amerika Birleşik Devletleri’nin şekillendirdiği dönemler olmuşlardır. 1 Türkiye’de Cumhuriyet öncesi dönemde ilk Tıp Okulu II. Mahmut zamanında 14 Mart 1827’de açılmıştır. Bunu 1847’de Mekteb-i Tıbbiye-yi Şahane ismiyle açılan Askeri Tıp Okulu izlemiştir. 1909 yılında İstanbul Tıp Fakültesi kurulmuştur.1 Cumhuriyet döneminde, 1945’te Ankara Ünivesitesi Tıp Fakültesi, 1955’te Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1963’te Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1966’da Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1966’da Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1967’de İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve 1968’de Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi kurulmuştur.1 1.1.2.Dönemlerine Göre Tıp Eğitimi Dönemlerine göre tıp eğitimi üç başlık altında değerlendirilebilir. Bunları sıralayacak olursak.1 1-Mezuniyet öncesi tıp eğitimi 2-Mezuniyet sonrası tıp eğitimi (uzmanlık eğitimi) 3-Sürekli tıp eğitimi Biz bu başlıklardan birincisinden söz edeceğiz. 1.1.3.Modellerine Göre Tıp Eğitimi Tıp eğitiminin modelleri üç temel sistem üzerine kurulmuştur. Bunlar: Klasik eğitim: Disiplin temelli eğitimdir. Temel ve klinik bilimler arasında kesin ayrım yapılır. Bilginin temel kaynağı eğiticidir. Bunun olumlu tarafı eğiticilerin tecrübelerinden direk olarak faydalanılabilir. Planlaması ve uygulaması pratiktir. Öğrencinin neyi öğreneceğine eğitici kendisi karar verir. Öğrencilere büyük gruplar halinde eğitim verilir. Temel bilimler ilk 2 yılda, klinik bilimler son 3 yılda okutulur. Dezavantajları; eğiticiler dersleri çoğu kez birbirlerinden habersiz hazırlar ve bu durum tekrarlara sebep olabilir. Öğrencilerle eğitim verenler birebir ilişki kuramadığı için çoğu kez öğrencilerin akıllarındaki sorular cevapsız kalır.2 Entegre eğitim: Sistem/organ temelli eğitimdir. Konular ilgili bütün bilim dallarının katkısı ile birlikte hazırlanıp sunulur. Bütüncül tıp yaklaşımı esas alınır. Temel bilimler ile klinik bilimler birlikte öğretilir. Yatay entegrasyon farklı bilim dalları arasında etkin işbirliği ve iletişim sağlamayı amaçlar. Dikey entegrasyon temel bilimler ile klinik bilimleri ilişkilendirir. Klinik bilgi temel bilimlerin konularında düşünmeyi güçlendirmek, yapılandırmak ve genişletmek için kullanılır. Öğrencilerin hasta ile daha erken yıllarda tanışmaları hedeflenir. İçerik merkezli yaklaşım esastır.1 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015 Sayfa 4 Bilim dalı esaslı müfredata kıyasla, daha az öğretim üyesi merkezlidir. Öğrenci değerlendirmede yazılı, ancak disiplinler arası sınavlar, bazen de çoktan seçmeli sınavlar yapılır.2 Aktif eğitim: Probleme dayalı eğitim Yeterliğe dayalı eğitim Topluma dayalı /yönelimli eğitim Çıktıya dayalı eğitim Kavrama dayalı eğitim Öğrenciler serbest ya da bir eğitim yönlendiricisi eşliğinde grup çalışmaları yaparlar. Öğretim üyeleri eğitim yönlendiricisi işlevini üstlenir. O konuda uzman olmasına gerek yoktur. Öğrenciler sadece akademik yeteneklerine göre seçilmez. Grup çalışmaları benimsenir. Klinik deneyimler erken yıllarda kazandırılır. Matriks organizasyon esas alınır. Öğretim üyesi/öğrenci oranı yüksektir. Problemleri hemen tüm öğretim üyelerini kapsayan müfredat komitesi seçer ve oluşturur. Kendi kendine öğrenmeyi esas alır. Temel bilimler klinik problemleri çözme uğraşının sonucu olarak öğrenilir. Müfredat yapısında bütüncül tıp yaklaşımı benimsenir. 1 Tablo-1 UÇEP 2002 ve 2014 Eğitim yaklaşımı ve eğitimin ana dayanakları, değişim yönü ve gerekçeleri Ulusal ÇEP 2002 Ulusal ÇEP 2014 Değişim yönü ve gerekçesi A. Eğitim yaklaşımı ve eğitimin ana dayanakları Temel bileşenleri: Temel bileşenleri: 1. Mezuniyet öncesi tıp eğitimin amaç ve hedefleri 1. Mezuniyet öncesi tıp 2. Hastalık / Durum Semptom Listesi / eğitimin amacı ve yeterlikler çerçevesi ulusal 3. Beceri Listesi 2. Semptomlar Listesi /Durumlar 4. Tutum ve Davranış 3. Çekirdek Hastalıklar / Hedefleri Klinik Problemler Listesi 4.Temel Hekimlik Uygulamaları Listesi Temel ve klinik bilimlerin eğitim içeriklerine (konular, ders başlıkları) dayalı yaklaşım ve öğrenim hedeflerini bilgi, beceri ve tutum hedefleri şeklinde ayıran parçalı yaklaşım yerine eğitim çıktılarına dayalı daha bütüncül bir yaklaşım belirlendi. Bu doğrultuda; a. Hastalık / Durum / Semptom Listesi ile Beceri Listesi farklı bir çerçevede yeniden sistematize edildi. b. Ulusal ÇEP-2002’deki Tutum ve Davranış Hedefleri, profesyonelliğe yönelik yeterlikler çerçevesinde ele alındı. A. Eğitim yaklaşımı ve eğitimin ana dayanakları Mezuniyet öncesi tıp Mezuniyet öncesi tıp eğitimin amaç ve hedefleri: eğitiminin amacı ve ulusal Bilgi hedefleri, devinimsel beceriler ve mesleki tutumlar yeterlikler çerçevesi Eğitim çıktılarına dayalı yaklaşım çerçevesinde, bilgi, beceri ve tutum hedefleri gibi parçalı bir yaklaşım yerine daha bütüncül bir yaklaşım benimsenerek sırasıyla; a.Ulusal yeterlikler çerçevesinin b.Fakülte eğitim çıktılarının / mezuniyet yeterliklerinin c.Fakülte eğitim programları çıktılarının belirlenmesi şeklinde bir yol benimsendi. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015 Sayfa 5 Eğitim içeriğin belirlenmesi sırasında temel alınacak ana listeler 1. Hastalıklar /Durumlar /Semptomlar Listesi 1.Ulusal yeterlikler çerçevesi / Fakülte Eğitim Çıktıları 2. Beceri Listesi 2. Semptomlar Listesi /Durumlar 3. Çekirdek Hastalıklar / Klinik Problemler Listesi 4. Temel Hekimlik Uygulamaları Listesi Beceri Listesinin başlıkları: alt (a)Uygulamalı beceriler, (b) Entelektüel beceriler, (c) İletişim Becerileri (d)Bilgi ye erişim becerileri Temel Hekimlik Uygulamaları Listesinin alt başlıkları: (a) Genel ve soruna yönelik öykü alma (b) Genel ve soruna yönelik fizik muayene, (c) Kayıt tutma, raporlama ve bildirim, (d) Laboratuvar testleri ve ilgili diğer işlemler, (e) Girişimsel ve olmayan uygulamaları ve (f) hekimlik, toplum uygulamaları girişimsel hekimlik Koruyucu hekimliği Ulusal ÇEP-2002’de tek liste altında sıralanan semptom, durum ve hastalıklar Ulusal ÇEP-2014’de iki farklı liste halinde sunuldu: 1. Semptomlar / Durumlar Listesi: Hekimin ilk karşılaşma durumları. 2. Çekirdek Hastalıklar / Klinik Problemler Listesi: Hekimin kendisine gelen semptomu veya durumu değerlendirdikten sonra tanımladığı hastalıklar veya klinik problemler sonrasında semptomlar / durumlar ile hastalıklar / klinik problemler eşleştirilerek fakültelerin eğitim içerikleri ve yöntemlerini belirleme aşamasında kullanacakları bir çerçeve sunuldu. Öğrenme düzeyleri yeniden düzenlendi: Ulusal ÇEP-2002’deki “B” (bilgi düzeyi) ÖnT (ön Tanı) ile değiştirildi, “İ” (İzlem) yeni bir kod olarak tanımlandı Ulusal ÇEP-2002’teki beceri listesi, yeterliklere dayalı eğitim yaklaşımı çerçevesinde ele alınarak yeniden düzenlendi. Entelektüel beceriler, iletişim becerileri ve bilgiye erişim becerilerinin yeterlikler başlığı altında ele alınması benimsendi. Ulusal ÇEP-2014’de tıp fakültesi mezunun sağlık bakımı sürecinde uygulaması gereken temel hekimlik uygulamaları 5 alt başlık altında toplandı. Hekimlik uygulamaları için dört öğrenme düzeyi tanımlanarak her bir uygulama düzeylendirildi. Eğitim içeriği ve yöntemleri Ulusal ÇEP-2014’te teorik ve uygulamalı eğitim içeriklerinin belirlenmesi ve entegre bir şekilde düzenlenmesi, öğrenme ve değerlendirme yöntemlerinin seçimi, Fakülte ÇEP’ lerinin hazırlanması ve klinik öncesi ve klinik dönem eğitim programlarının geliştirilmesi sürecinde tıp fakültelerine destek sağlamak amacıyla genel bir çerçeve sunuldu. Günümüz Türkiye'sinde sayısı her gün artan tıp fakülteleri, çoğunlukla entegre tıp eğitimi sistemini, bir bölümü ise klasik tıp eğitimi sistemini uygulamaktadır. Bazı tıp fakültelerinde (Dokuz Eylül Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakülteleri) probleme dayalı tıp eğitimi sistemi uygulanmaya başlanmıştır.1 1.1.4.Dünyada Tıp Eğitimi Tıp eğitimi konusunda en önemli belgelerden biri olan Edinburgh Bildirgesi” tıp eğitiminin amacını “Tüm insanların sağlık düzeylerini yükseltecek hekim yetiştirmek” olarak açıklamaktadır. 1988 yılında yayınlanan bildirgede tıp eğitimi ile ilgili reform yapılması önerilen ana konu başlıkları şunlardır: Tıp eğitimi için uygun eğitim ortamının sağlanması, ulusal sağlık gereksinimlerine uygun müfredat Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015 Sayfa 6 hazırlanması, hastalıkları önleyici ve sağlığı geliştirmeye yönelik çalışmaların vurgulanması, yaşam boyu aktif eğitim, yeterliğe dayalı eğitim, eğiticilerin eğitimi, temel tıp ve klinik uygulamaların entegrasyonu, tıp eğitimi ile sağlık hizmetleri arasında eşgüdümün sağlanması, multidisipliner eğitim ve sürekli tıp eğitimidir. Hekimlerin dikkatli bir dinleyici, gözlemci ve duyarlı bir iletişimci ve etkin bir klinisyen olarak yetişmeleri beklenmektedir.¹ Yine Edinburgh da 1993 yılında yapılan Dünya Tıp Eğitimi Zirvesinde;22 eylem önerisi sunulmuştur. Edinburgh Bildirgesi temel alınarak daha geniş kapsamlı bir öneri paketi sıralanmıştır ve 4 ana başlık altında toplanmıştır. Bunlar: Tıp eğitiminde uygulama ve politikalar, eğitimsel yanıt, tıp eğitiminin sürekliliği ve öğrenimde birlikteliktir.² 1.1.5.Türkiye’de Tıp Eğitimi Dünyadaki gelişmelere paralel olarak son yıllarda ülkemizde de tıp fakültelerindeki eğitim kalitesinin artırılması için önemli girişimler başlatılmıştır. Bu konuda yapılmış en önemli çalışmalardan biride; TıpSağlık Bilimleri Eğitim Konseyince 2 Şubat 2002’de Çukurova Üniversitesi’nde yapılan toplantıda oybirliği ile kabul edilmiş ve 1 Ocak 2003’te yürürlüğe girmiş olan Tıp Fakülteleri Ulusal Çekirdek Eğitim Programı (UÇEP)’dir .¹ Tıp fakültelerinin mezuniyet öncesi eğitimindeki amaç ve hedeflerinin saptanması, ulusal gereksinimle uyumlu Çekirdek Eğitim Programının (ÇEP) geliştirilmesi ve tüm tıp fakültelerindeki müfredat programının ÇEP ile uyumlu hale getirilmesi için çalışılmaktadır. Mezuniyet öncesi Ulusal ÇEP, ülkemizde uygulanması gereken mezuniyet öncesi tıp eğitiminin, ulusal ölçekte ana hatlarını çizen ve temel dayanaklarını sıralayan çerçeve programdır. Ülkemizdeki tıp fakültelerinin eğitim programlarının oluşturulması veya iyileştirilmesinde kullanılacakları ana çerçeveyi sunan, eğitim içeriklerinin belirlenmesinde, eğitim strateji ve yöntemlerinin seçiminde tıp fakültelerine yol gösterme amacını taşıyan bu program, geniş bir katılımla hazırlanmış, hazırlık sürecinde paydaş görüşlerine yer verilmiş ve düzenli aralıklarla güncellenmesi planlanmış ulusal bir belgedir. Ulusal ÇEP ‐2014 ’ün dört temel bileşeni: 1. Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimin Amacı ve Ulusal Yeterlikler Çerçevesi 2. Semptomlar ve Durumlar Listesi 3. Çekirdek Hastalıklar / Klinik Problemler Listesi 4. Temel Hekimlik Uygulamaları Listesi ³ Ulusal çekirdek eğitim programı başlıca üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde ‘Hastalık-Durum Semptom Listesi’ verilerek, soruna ilişkin öğrencilere kazandırılması gereken bilginin derecesi belirtilmektedir. Raporun ikinci bölümünde öğrencilere kazandırılması gereken ‘Beceriler’ listelenmiştir. Üçüncü bölümde ise iyi hekimlik uygulamaları için öğrencilere kazandırılması gereken ‘Tutum Ve Davranışlar' listelenmiştir. Rapor, bugünkü sağlık gerçeklerine göre hazırlanmış öneriler olup, tıptaki gelişmelere ve Türkiye'nin sağlık gereksinimlerine göre en geç 4 yılda bir gözden geçirilerek geliştirilmesi planlanmıştır.⁴ Ülkemizde Türk Tabipleri Birliği mezuniyet öncesi tıp eğitiminin niteliğini artıracak çalışmalara önem verip yetkili kurullarınca katılım sağlamaktadır. TTB hekimlerin mesleki yeterliliğinin devamı ve eğitimlerini çeşitli şekilde izler. Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitiminin meslek uygulamasındaki önemini göz önüne alarak yıllardan beri her platformda, tıp eğitimini nitelik ve nicelik yönünden irdeleyip görüşünü dile getirmekte, daha iyiye gitmesi için kamuoyu oluşturmaya çalışmaktadır. Türk Tabipleri Birliği toplum sağlığını önceleyen bir eğitim programı ile öğrenenlerin merkezde olduğu altyapı sorunlarının en aza indirildiği, eğiticilerin özlük haklarının geliştirildiği bilimsel özerk bir üniversite içerisinde tıp fakültesi yapısı için çalışmalara katılmaktadır. TTB tıp fakültesi öğrencilerine TÖK aracılığıyla ulaşmaktadır ve hazırlamış oldukları Tıp Öğrencileri Kolu İç Tüzüğü gereğince “Sağlığın herkese eşit ve ücretsiz sunulması gereken bir hak olduğu gerçeğini esas almak” düşüncesini eğitim sürecinin temel taşı olarak oturtmaya çalışmaktadır. Ayrıca yapmış olduğu yayınlarla ve en son 2010 yılında yedincisi yayınlanmış olan Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Raporu ile ülkemizde tıp eğitimini her noktada irdeleyen ve çözüm önerileri sunan önemli bir kurum olmuştur.⁵ Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de tıp eğitimi standardize edilmeye çalışılmaktadır. Bu amaçla kurulmuş olan Ulusal Tıp Eğitimi Akreditasyon Kurumu (UTEAK) akredite olmak isteyen tıp fakülteleri için fakülte tarafından “mutlak” karşılanması gereken temel standartlar ile eğitim programının niteliğini geliştirmeye yönelik, fakülte tarafından karşılanması durumunda yüksek nitelik göstergesi olan gelişim standartları belirlemiştir. UTEAK “Tıp fakülteleri eğitim programlarında, öğrencilerin mezuniyet Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015 Sayfa 7 aşamasında sahip olması gereken yetkinlikleri tanımlamalı ve eğitim programında yer vermelidir” der ve ilave eder: “Bu yetkinlikler şu alanları kapsamalıdır: 1)Temel ve klinik bilgi, beceriler 2)Davranış ve sosyal bilimler, tıpta insan bilimleri, adli tıp, toplumsal ve etik öğeler 3)Genel hekimlik becerileri (analitik, eleştirel düşünme, klinik sorgulama-akıl yürütme, problem çözme, bilgiye ulaşma ve kullanma, yaşam boyu öğrenme, iletişim, ekip çalışması vb). Bu yetkinlikler listesi, mezuniyet öncesi eğitime ayrılan süreye uygun ölçüde, hekimliğin tüm yönlerini kapsamalı; temel ve klinik bilimler ile ilgili bilgi ve beceriler yanı sıra hekime yakışır tutum ve davranışın kazandırılması için davranış bilimleri, sosyal bilimler ve insani bilimlerden de yararlanılmalıdır.”⁶ Tüm dünyada ve ülkemizde tıp eğitiminde esas olarak alınan bu öneriler, tam anlamıyla uygulanmaya başladığında; Dr. Nusret Fişek’in; “Tüm kişilerin sağlık düzeyini yükseltme, iş verimini arttırma, hastalıklardan korunma, hastalıkları tedavi etme veya hastalığın gidişini yavaşlatarak hayatı uzatma, hastalık veya kaza sonucu sakat kalanları ise işe alıştırmak için bilgi üretme ve bu bilgileri uygulamalıdır.”6 diyerek önemini vurguladığı koruyucu hekimliği esas alan hekimler yetişecektir. 1.1.6.KOÜ Tıp Fakültesinde Tıp Eğitimi Fakültemizde; 128 profesör, 73 doçent, 38 yardımcı doçent, 3 uzman, 2 öğretim görevlisi bulunmaktadır. Fakültemizde temel olarak eğitici merkezli, sistem temelli, karma eğitim modeli uygulanmaktadır. Bunun yanı sıra değişik eğitim yöntemlerinden yararlanılmaktadır. Birinci, üçüncü ve altıncı sınıflarda toplum sağlığı ile ilgili teorik ve uygulamalı derslerle toplum temelli eğitim yaklaşımından örnekler, programda yer almaktadır. Stajlarda teorik dersler ve hasta başı eğitim uygulaması temel alınmaktadır. Birinci sınıfta ilk beş gün, altıncı sınıfta ilk gün uyum programı yer almaktadır. Üçüncü sınıfta yer alan ‘toplum sağlığı ders kurulu’nda toplumda sık karşılaşılan hastalıklardan korunma ve tedavi konusunda farklı klinik dalların katkısı sağlanmaktadır. Klinik Farmakoloji kursu sırasında simule hasta uygulaması yer almaktadır. Düzenlenen öğrenci kongresi programındaki bilimsel oturumlarla belli sayıda öğrencinin teorik ve uygulamalı eğitiminde yararlı, kısmen öğrenci merkezli bir uygulama yapılmaktadır. Son sekiz yıldır “Hekimliğe Hazırlık Programı” başlığı altında dikey bir programa yer verilmektedir. Birinci sınıfta ilk dönem boyunca haftada yarım gün olarak bir öğretim üyesi danışmanlığında “toplumsal duyarlılık ve öğrenci araştırması” programda yer almaktadır. On iki yıldır geliştirilerek yapılan bu uygulama öğrenci merkezli eğitim yöntemiyle araştırma, veri elde etme, yorumlama, sunum becerisi, ekip çalışma becerisi kazandırmayı hedeflemektedir. Son sekiz yıldır dönem 1, 2 ve 3 programı içinde ikişer kez öğrenci merkezli öğrenim (PDÖ) uygulamalarına yer verilmektedir. Klinik Beceri Laboratuvarı programında ilk üç yılda ders kurullarına dağılmış küçük grup uygulamalarıyla temel mesleki becerilerin kazandırılması hedeflenmektedir. Amacı öğrencilere genel fizik muayene becerilerini kazandırmak olan, Fizik Muayene Stajı eğitim sisteminin bir parçasını oluşturmaktadır. Bu sayede Dönem 4 öğrencileri dönem başında genel fizik muayene becerilerini alarak stajlarında hastalarının fizik muayenelerini yapabilecek bilgi ve beceriye sahip olacak, dönem boyunca gidecekleri stajlarda da ileri muayene becerilerini tamamlayacaklardır. Staj gruplarındaki öğrencilerden ve öğretim üyelerinden gelen geri bildirimler değerlendirilerek bu yıldan itibaren üçüncü sınıfta ders kurullarında ilgili organ ve sistemlerin muayenesini yapmak üzere küçük grup çalışmaları programa yerleştirilmiştir. Birinci dönem Sosyal Tıp Ders Kurulu’nda gerçekleştirilen birinci basamak sağlık kuruluşları, okul ve semt ziyaretleri, üçüncü sınıfta gerçekleştirilen birinci ve ikinci basamak sağlık kuruluşu ziyareti, altıncı sınıfta iki aylık halk sağlığı stajı topluma dayalı eğitim modeline yönelik uygulamalardır (KOÜTF 2015). Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015 Sayfa 8 Tablo-2 Dönemlere göre KOÜ Tıp fakültesi eğitim programında kullanılan yöntemler Dönem 1 Dönem 2 Dönem 3 Dönem 4 Dönem 5 Dönem 6 Kuramsal dersler (%70) Kuramsal dersler (%70) Kuramsal dersler (%80) Kuramsal dersler (%60) Kuramsal dersler (%60) Hasta sorumluluğu (%30) Laboratuar uygulaması (%13) Laboratuar uygulaması (%15) Hasta başı eğitim (%20) Hasta başı eğitim (%20) Probleme dayalı uygulamalar (%5) Probleme dayalı uygulamalar (%5) Klinik uygulama (%15) Klinik uygulama (%20) Klinik beceri laboratuarı (%5) Klinik beceri laboratuarı (%5) Öğrenci araştırması (%5) Klinik korelasyon (%5) Sosyal Tıp uygulaması (%2) Laboratuar uygulaması (%10) Probleme dayalı uygulamalar (%5) Kliniğe hazırlık (Öykü alma ve muayene becerisi) (%2) Seçmeli (%5) staj Toplum Sağlığı uygulaması (%3) Klinik (%30) görevler Poliklinik uygulaması (%10) Nöbetler (%10) Halk Sağlığı (%13) stajı Konseylerde olgu tartışması (%5) Klinik Farmakoloji Kursu (%2) (Öğrenci merkezli eğitim ve simule hasta uygulaması) Tablo-3 KOÜ Tıp yıllara göre öğrenci sayılarının dağılımı 2.AMAÇ Bu araştırmanın amacı, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi son sınıf öğrencilerinin aldıkları tıp eğitimi ile ilgili görüşlerini alarak, öğrencilerin algısı üzerinden tıp eğitiminin durumunu saptamaktır. 3.GEREÇ VE YÖNTEM 3.1.Araştırma Yeri Araştırma Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapılmıştır. 3.2.Araştırma Evreni Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi 2014-2015 yılı Dönem VI öğrencileri araştırma evrenini oluşturmaktadır. Araştırma kapsamında 210 intern doktor yer almaktadır. Araştırmaya 179 kişi Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015 Sayfa 9 katılmıştır. Araştırmanın kapsayıcılığı %85.2’dir. Araştırmaya katılmayan 31 kişi ( %14,8) reddeden veya ulaşılamayan kişilerdir. 3.3.Araştırma Örneklemi Evrendeki tüm kişilere ulaşılması hedeflenmiş, örnek seçilmemiştir. İntörnlük dönemindeki tüm öğrencilere uygulanmıştır. 3.4.Araştırmanın Tipi Kesitsel araştırma. 3.5.Ölçüm Araçları Veri toplama aracı olarak 2003’ten itibaren intern gruplarına uygulanan standart anket formudur. Genel özellikler: yaş, cinsiyet ve sosyoekonomik düzey sorgulandı. 3.6.Değişkenler Genel hekimlik görüşleri Her ders için derse ayrılan zamanın ve içeriğinin yeterliliği Her staj için teorik ve pratik eğitimlerin yeterliliği Bazı klinik girişim ve değerlendirmeleri yapabilme Koruyucu hekimlik konularının yeterliliği İntörnlük dönemindeki stajların yeterliliği ve öneriler sorgulandı. 3.7.Araştırmanın Uygulanması Araştırma 15-19 Haziran 2015 tarihlerinde, Mayıs-Haziran Halk Sağlığı Staj Grubu İntörn Doktorları tarafından yapılmıştır. Araştırma dahilinde tüm intörn doktorlara hazırlanmış olan anket dağıtılmıştır. Anketi kişiler kendileri doldurmuştur. Seçmeli vb. stajlar nedeniyle uzakta olan öğrencilere e-posta yoluyla ulaştırılarak uygulanmıştır. 3.8.Araştırmanın Analizi SPSS 20.0 paket programına veriler girildi ve tanımlayıcı analizler yapıldı. 3.9.Araştırmanın Kısıtlılıkları Araştırma soruları geçmişe dönük olduğu için bazı bilgilerin hatırlanmasında zorluklar yaşanabilir. Anket uzun olduğu için katılımcılar doldurmak istemeyebilir ve anketi sonuna kadar aynı özenle doldurmayabilir. Ardı ardına benzer sorular olduğu için kişiler şartlanarak benzer cevapları verebilir. Bu çalışma, Mayıs-Haziran 2015 Halk Sağlığı stajı grubu tarafından Halk Sağlığı Anabilim Dalı’ndan bir öğretim üyesinin danışmanlığında, 15-29 Haziran 2015 tarihleri arasında yürütülmüştür. 3.10. Kocaeli Üniversitesi’nin Tanıtımı Üniversite, 3 Temmuz 1992 tarihi ve 3837 sayılı Kanun ile Kocaeli Üniversitesi adını almıştır. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi 1992-2005 yılları arasında Derince Sopalı Çiftliği’nde eğitim vermiş olup, 2005 yılında Umuttepe yerleşkesine geçilmiştir. Tıp Fakültesi kapsamında 125 Profesör, 70 Doçent, 42 Yardımcı Doçent ve 3 Uzman öğretim görevlisi vardır. Kocaeli Tıp Fakültesi’nde entegre eğitim sistemi uygulanmaktadır. 4.BULGULAR Katılımcıların yaş ortalaması 24,7 ± 1,1’dir. Tıp fakültesi öğrencilerinin çoğu 24 yaşında mezun olmaktadır. Araştırmaya katılanlarda erkek sıklığı daha fazladır. Katılımcıların büyük çoğunluğu il merkezi doğumludur. (Tablo-4). Tıp fakültesi öğrencilerinin babalarının çoğu (%40,8) üniversite mezunu iken, annelerinde bu oran daha düşüktür (%17,9,). Annelerin büyük çoğunluğu ev kadınıdır (%79,9). Başkasının işinde çalışanların oranı %55,3’le en yüksektir. (Tablo-5). Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015 Sayfa 10 Tablo-4 Katılımcıların Sosyodemografik Özellikleri Özellik (n=179) Sayı % 23 3 1,7 24 101 56,4 25 42 23,5 26 ve Üstü 33 18,4 Erkek 99 55,3 Kadın 80 44,7 İl 132 73,7 İlçe 28 15,6 Köy 19 10,6 Yaş (Yıl) Cinsiyet Doğum Yeri Tablo-5 Katılımcıları Sosyoekonomik Özellikleri Sayı Yüzde İlkokul ve Altı 51 28,5 Ortaokul 26 14,5 Lise 28 15,6 Üniversite 73 40,8 Diğer 1 0,6 Başkasının İşinde Çalışıyor 99 55,3 Kendi Hesabına Çalışıyor 25 14,0 Yanında Başkasını Çalıştırıyor 37 20,7 Tarım İşiyle Uğraşıyor 9 5,0 Çalışmıyor-emekli 9 5,0 İlkokul ve Altı 95 52,1 Ortaokul 11 6,1 Lise 39 21,8 Üniversite 32 17,9 Diğer 2 1,1 Ev Kadını 143 80,9 Diğer 34 19,1 Babanın Öğrenim Durumu (n=179) Aile Reisinin İşteki Konumu (n=179) Annenin Öğrenim Durumu (n=179) Annenin İşi (n=179) Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015 Sayfa 11 Hekim adayları arasında meslek yaşamları ile ilgili beklentilerinin gerçekleşmesi konusunda umutsuz olanların oranı %44,1 olarak bulunmuştur. Altı (%3,4) kişinin ise geleceğe yönelik hiçbir beklentisi bulunmamaktadır. Hekimlerimizin bu kadar umutsuz olmalarının nedenleri kişilerin gelecekleri hakkındaki belirsizlik, uzmanlık kaygısı, sürekli değişen sağlık politikaları, hekim ücretleri arasındaki farklılıklar ve pratisyen hekim olarak hizmet sunmada meydana gelen daralma olabilir (Tablo-6). Tablo-6 Meslek yaşamları ile ilgili beklentilerinin gerçekleşmesine dönük umutları (n=179) Sayı Yüzde Umutluyum 20 11,2 Kısmen Umutluyum 74 41,3 Umutlu Değilim 79 44,1 Hiçbir Beklentim Yok 6 3,4 Toplam 179 100,0 Hekim adayları arasında hekimlik mesleği insanlara yararlı olmak için seçenlerin oranı %64,2 ile en yüksek bulunmuştur. Prestiji yüksek bir meslek olduğu için hekimliği seçenlerin oranı ise %50,2’dır. Ayrıca para için hekimlik mesleğini seçenlerin oranı ise %31,2’tir. Aileleri istediği için hekimlik mesleğini seçenlerin oranı ise % 35,1dür. Tablo-7 Hekimliği seçme nedenleri* (n=179) Sayı Yüzde İnsanlara yararlı olmak 115 64,2 Prestij için 90 50,2 Para için 56 31,2 Aileleri istediği için 63 35,1 Diğer 17 9,4 *Bu soruya birden fazla yanıt verildi. Araştırmaya katılanların %59,2 gibi çok büyük bir bölümünün 6 yıllık tıp eğitimi sonucunda görüşler olumsuz yönde değişmiştir. Bu oranın yüksekliğinin nedeni: eğitime başlarken kendi gözlemleri neticesinde oluşan; yüksek prestij ve gelir beklentisinin gerçekle bağdaşmadığının fark edilmesi olabilir. Eğitim süresince karşı karşıya kaldıkları ders yükü, eğitim problemleri ve mezuniyet sonrası sistemin getirdiği sorunlar (ekonomik sorunlar, malpraktis, mecburi hizmet) hekimlik mesleği hakkındaki düşünce değişimlerinin diğer nedenleri olabilir. Katılımcıların %19’u ise hekimlik mesleği hakkındaki düşüncelerinde hiçbir değişiklik olmamıştır. %21,8’sının ise fikirleri eğitim süresince olumlu yönde değişmiştir (Tablo-8). Tablo-8 Katılımcıların altı yıllık eğitim sonrasında hekimlik mesleği hakkındaki düşüncelerinde meydana gelen değişiklikler (n=179) Hekimlik mesleği hakkındaki düşüncesi Sayı Yüzde Olumsuz yönde değişti 106 59,2 Değişmedi 34 19,0 Olumlu yönde değişti 39 21,8 Toplam 179 100,0 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015 Sayfa 12 Katılımcıların %26,8’si tekrar hekimlik mesleğini seçmek konusunda olumsuz görüş bildirmişken katılımcıların %48’ü olumlu görüş bildirmişlerdir. Bu da bize hekimlik mesleğinin tüm olumsuz düşüncelere rağmen insanlara yararlı olmak ve prestij için tercih edildiğini göstermektedir (Tablo-9). TABLO-9 Katılımcıların tekrar hekimlik mesleğini seçip seçmeyeceklerine ilişkin düşünceleri (n=179) Sayı Yüzde Evet 86 48,0 Belki 45 25,0 Hayır 48 26,8 Toplam 179 100,0 Araştırmaya katılan öğrencilerin 86’sı öğretim üyelerinin bilgi aktarımını sorunlu bir alan olarak tanımlamıştır ve %48’i öğretim üyelerinin kesinlikle eğitim almaları gerektiğini düşünmektedir. TABLO-10 Katılımcıların öğretim üyelerinin eğitici eğitimi almalarına ilişkin düşünceleri (n=179) Sayı Yüzde Evet, Kesinlikle 120 67.0 Evet, Kısmen 48 26,8 Hayır, Yeterliler 11 6,2 Toplam 179 100,0 Tablo-11’de ilk göze çarpan tüm alanlarda mezuniyet sonrası beklenen işlevlere uygunluk açısından verilen teorik eğitimin daha fazla yeterli görülmesidir. Ayrıca uygulamalı eğitimin yeterliliği konusunda katılımcılar olması gerektiği düzeyin pratik yoğunluklarının yeniden düzenlenmesinin elzem bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Kuramsal eğitimde en yeterli görülen ders %63,7 ile Halk Sağlığı iken uygulamalı eğitimde ise en yeterli görülen ders %68,7 ile Adli Tıp’tır. En yetersiz görülen dersler kuramsal eğitimde (%60,3) ve uygulamalı eğitimde (%47,5) Kadın Doğum dersleridir. Katılımcıların genel olarak klinik stajlarda koruyucu hekimlik ile ilgili konuların anlatılmadığını düşündükleri görülmektedir. Anlatılan bölümlerde de yetersiz kalındığının düşünüldüğü görülmektedir. Koruyucu hekimlik konularının daha fazla anlatıldığı ve yeterli görüldüğü stajlar arasında Göğüs Hastalıkları (%26,8) dikkat çekmektedir. Bu veriler ışığında genel olarak koruyucu hekimliğe ve 1.basamak sağlık hizmetlerine yönelik eğitime gerekli önemin verilmediğini söyleyebiliriz (Tablo-12). Araştırma grubunun pratik uygulama yapmaktaki yeterliliklerine ilişkin verilen yanıtlar büyük değişkenlik göstermektedir. Örneğin; doğum yaptırma (%82,1), lumbal ponksiyon yapma (%80,4),dışkı yayması değerlendirmesi (%59,8),göz dibi muayenesi (%55,9) becerileri konusunda çok az öğrenci kendini yeterli görürken; kan alma(%95,5), idrar sonrası takma (%92,7), enjeksiyon-pansuman yapma (%87,2) becerilerinde öğrenciler kendilerini büyük oranda yeterli görmektedirler. Sorgulanan 18 pratik uygulamanın sadece 5 tanesinde katılıcıların yarısından fazlası kendisini yeterli görmektedir. Bu veriler ışığında internlik döneminin “pratik uygulamalar eğitimi” kapsamının bir standardının olmadığı söylenebilir (Tablo-13). Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015 Sayfa 13 TABLO-11 “Birinci basamakta çalışacak hekimden beklenen işlevlere uygunluk açısından aşağıdaki alanlarda verilen eğitimi ne kadar yeterli görüyorsunuz?” sorusuna verilen yanıtlar Kuramsal Eğitim (Teorik) Dersler n Uygulamalı Eğitim (Pratik) Yeterli Kısmen Yeterli Yetersiz Sayı % Sayı % Sayı % n Yeterli Kısmen Yeterli Yetersiz Sayı % Sayı % Sayı % Genel Cerrahi 179 64 35,8 70 39,1 45 25,1 179 86 48.0 68 38.0 25 14.0 Beyin Cerrahisi 179 32 17,9 45 25,1 100 55,9 179 56 31,3 47 26,3 76 42,5 Acil Tıp 179 77 43.0 60 33.5 42 23,5 179 72 40,2 72 40,2 34 19.0 KBB 179 65 36,3 72 40,2 41 22,9 179 91 50,8 58 32,4 30 16,8 Ortopedi 179 75 41,9 65 36,3 39 21,8 179 95 53,1 54 30,2 29 16,2 Üroloji 179 53 29,6 69 38,5 54 30,2 179 76 42,5 62 34,6 41 22,9 Göz Hastalıkları 179 36 20,1 57 31,8 85 47,5 179 58 32,4 48 26,8 73 40,8 Kadın Doğum 179 29 16,2 41 22,9 108 60,3 179 43 24.0 50 27,9 85 47,5 FTR 179 94 52,5 61 34,1 23 12,8 179 98 54,2 58 32,4 22 12,3 Dermatoloji 179 97 54,7 57 31,8 23 12,8 179 114 63,7 53 29,6 11 6,1 Göğüs Hast. 179 97 54,2 61 34,4 19 10,6 179 108 60,3 57 31,8 13 7,3 Psikiyatri 179 101 56,4 52 29,1 24 13,4 179 103 57,5 63 35,2 12 6,2 Nöroloji 179 54 30,2 55 30,7 68 38.0 179 68 37,4 65 36,4 47 26,3 Enfeksiyon Hast. 179 84 46,9 68 38.0 26 14,5 179 95 53,1 64 35,8 20 11,2 Dahiliye 179 53 29,6 79 44,2 47 26,3 179 70 39,1 66 36,9 43 24.0 Kardiyoloji 179 72 40,2 83 46,4 24 13,4 179 86 48.0 75 41,9 18 10,1 Pediatri 179 94 52,5 63 35,2 22 12,3 179 104 58,1 58 32.5 17 9,5 Halk Sağlığı 179 114 63,7 48 26,8 17 9,5 179 113 63,1 48 26,8 18 10,1 Adli Tıp 179 109 60,9 54 30,2 16 8,9 179 123 68,7 43 24.0 13 7,3 Farmakoloji 179 78 43,6 63 34,6 39 21,8 179 80 44,7 65 36,3 34 19.0 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015 Sayfa 14 TABLO-12 Klinik stajlarda koruyucu hekimlik konularının anlatılması ile ilgili görüşler Stajlar n Anlatılmadı Sayı Anlatıldı Yetersiz Kısmen Yeterli Yeterli % Sayı % Sayı % Sayı % Genel Cerrahi 179 69 38,5 46 25,7 44 24,6 20 11,2 Beyin Cerrahi 179 102 57,0 43 24,0 29 16,2 5 2,8 FTR 179 54 30,2 34 19,0 55 30,7 36 20,1 KBB 179 64 35,8 30 16,8 55 30,8 30 16,8 Dermatoloji 179 56 31,3 28 15,6 56 31,3 39 21,8 Ortopedi 179 74 41,3 30 16,8 53 29,6 22 12,3 Göğüs Hastalıkları 179 34 19,0 36 20,1 61 34,1 48 26,8 Psikiyatri 179 63 35,2 41 22,9 49 27,4 26 14,5 Nöroloji 179 80 44,7 45 25,1 47 26,3 7 3,9 Üroloji 179 71 39,7 43 24,0 50 27,9 15 8,4 Enfeksiyon Hastalıkları 179 45 25,1 36 20,1 62 34,6 36 20,1 Göz Hastalıkları 179 80 44,7 47 26,3 36 20,1 16 8,9 Kadın Doğum 179 87 48,6 40 22,3 45 25,1 7 3,9 Endokrin 179 55 30,7 54 30,2 55 30,7 15 8,4 Pediatri 179 29 16,2 39 21,8 82 45,8 29 16,2 Kardiyoloji 179 40 22,3 39 21,8 66 36,9 34 19,0 Gastroenteroloji 179 50 27,9 57 31,8 51 28,5 21 11,7 Nefroloji 179 75 41,9 42 23,5 54 30,2 8 4,5 Hematoloji 179 75 41,9 41 22,9 47 26,2 16 8,9 Çocuk Cerrahisi 179 90 50,3 37 20,7 34 19,0 18 10,1 Plastik Cerrahi 179 97 54,2 33 18,4 25 14,0 24 13,4 Çocuk Psikiyatrisi 179 63 35,2 35 19,6 52 29,0 29 16,2 Tablo 14’de hekimlik mesleğine ilişkin bir takım değerlerle ilgili görüşler verilmiştir. Verilerin gösterdiği en çarpıcı durum katılımcıların %87,7’sinin hekimlik mesleğinin prestijinin azaldığına inanmalarıdır. İntern hekimlerin büyük bir kısmı (%73,2,) hekimlik mesleğinin kutsal olduğunu ve yine önemli bir kısmı (%72,1) hekim ile hasta arasına para ilişkisinin girmemesi gerektiğine inanıyor. Katılımcıların %55,3’inin sağlık hizmetlerinin adil toplanan vergilerce karşılanması gerektiğini düşünmektedir. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015 Sayfa 15 Tablo 13: “Pratik Uygulamalarda Ne Kadar Yeterlisiniz?” Sorusuna Verilen Yanıtlar Yeterli, yapabilirim Kısmen yeterli Yetersizim Sayı % Sayı % Sayı % Uygulama n Doğum yaptırma 179 7 3,9 25 14.0 147 82,1 Vaginal muayene 179 26 14,5 42 23,5 111 62 Sütur atma 179 118 65,9 54 30,2 7 3,9 Damar yolu açma 179 84 46,9 75 41,9 20 11,2 Enjeksiyon, pansuman yapma 179 156 87,2 21 11,8 2 1,1 İdrar sondası takma 179 166 92,7 10 5,6 3 1,7 Nazogastrik sonda takma 179 131 73,2 38 21,2 10 5,6 Entübasyon yapma 179 43 24.0 88 49,1 48 26,8 Atel uygulama 179 74 41,3 77 43.0 28 15,6 Lumbal ponksiyon yapma 179 10 5,6 25 14.0 144 80,4 Göz dibi muayenesi 179 23 12,8 56 31,3 100 55,9 Burun tamponu uygulaması 179 61 34,1 87 48,6 31 17,3 Dışkı yayması değerlendirme 179 17 9,5 55 30,7 107 59,8 İdrar mikroskopisi değerlendirmesi 179 43 24.0 88 49,1 48 26,8 Periferik yayma değerlendirmesi 179 42 23,5 81 45,3 56 31,3 Rektal tuşeyle prostat muayenesi 179 75 41,9 72 40,3 32 17,9 Kulaktan buşon temizleme 179 37 20,7 53 29,6 89 49,7 Kan alma 179 171 95,5 6 3,3 2.0 1,1 Hekim adaylarından ülkemiz sağlık sisteminin halk sağlığı açısından geliştiğini (%10,6)ve ülkemizdeki siyasi iradenin bu konu ile ilgili etkin bir çalışma yaptığını düşünenlerin (%6,1) oranı dikkat çekici derecede azdır (%8.2). Meslek örgütlerinin hekim haklarının savunulması konusundaki etkinlikleri %57,5’i bir katılımcı grubu tarafından yetersiz görülmektedir. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015 Sayfa 16 Tablo-14 Hekimlik Mesleğine İlişkin Görüşler Görüşler Tamamen katılıyorum Kısmen katılıyorum Katılmıyorum N Sayı % Sayı % Sayı % Hekimlik mesleği kutsaldır 179 131 73,2 34 19.0 14 7,8 Hekimin esas görevi tedavi ile ilgilenmektir. 179 62 34,6 101 56,4 16 8,9 179 69 38,5 90 50,3 20 11,2 179 8 4,5 14 7,8 157 87,7 179 85 47,5 72 40,2 22 12,3 Hükümetler, vergilerle, tüm sağlık hizmetlerini 179 karşılamalıdır 99 55,3 71 39,7 9 5.0 179 129 72,1 39 21,8 11 6,1 179 19 10,6 53 29,6 107 59,8 179 11 6,1 62 34,6 106 59,2 179 4 2,2 72 40,2 103 57,5 179 20 11,2 101 56,4 58 179 8 4,5 66 36,9 105 58,7 179 30 16,8 80 44,7 69 Hekimler kendi çıkarlarından önce halkın sağlık sorunlarını düşünmelidirler Ülkemizde hekimlik toplumsal prestiji giderek artan bir meslektir Vatandaşlar sağlık hizmeti için para ödememelidir Hekim ile hasta arasında para ilişkisi olmamalıdır Ülkemizdeki sağlık sistemi halk sağlığının gereksinimleri gözetildiğinde giderek gelişmektedir Ülkemizin siyasi yönetimi halk sağlığını geliştirici çalışmalar yapmaktadır Ülkemizde meslek örgütlerimiz ve sendikalar hekim haklarının savunulması ve halk sağlığı sorunları açısından etkilidir Ülkemizde hekimler mesleklerini yeterince iyi bir şekilde yerine getirmektedir Ülkemizde toplumun sağlık hizmetlerinin yönetimine yeterli derecede katılımı sağlanmaktadır Ülkemiz hekim hatalarını denetlenmesi ile ilgili mekanizmalar yeterince iyi işlemektedir Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015 32,4 39,5 Sayfa 17 Katılımcılar genel olarak internlik döneminde alınan stajlardan Kadın Doğum %22,3 oranında yetersiz bulunurken; Halk Sağlığı (%60,9) ve Psikiyatri (%51,4) stajları intern hekimler tarafından en yeterli stajlar olarak değerlendirilmiştir. (Tablo-15). Tablo-15 İnternlik Döneminde Alınan Stajların Yeterliliği Hakkındaki Görüşler Yeterli Kısmen Yeterli Yetersiz Bu stajı almadım Stajlar n Sayı % Sayı % Sayı % Sayı % Halk Sağlığı 179 48 26,8 109 60,9 14 7,8 8 4,5 Psikiyatri 179 37 20,7 92 51,4 38 21,2 12 6,7 Seçmeli 179 38 21,2 81 46,3 34 19.0 26 14,5 Pediatri 179 44 24,6 58 32,4 57 31,8 20 11,2 Cerrahi 179 40 22,3 75 41,9 57 31,8 7 3,9 Dahiliye 179 34 19.0 54 30,2 52 29.0 39 21,8 Kadın Doğum 179 29 16,2 29 16,2 40 22,3 81 45,3 Araştırmaya katılan öğrencilerin 1-5. Dönemler arasında alınan ders saatlerinin yeterliliği ile ilgili düşünceleri değerlendirildiğinde Göğüs Hastalıkları (%,92,7) KBB (%91,1) Üroloji (%89,4) en yeterli dersler olarak bulunurken, en yetersiz dersleri Acil Girişim (%58), Aile Hekimliği dersleridir. (%45). Ders içeriğinin yeterliliği açısından en yeterli olanlar FTR (%88,8), Göğüs Hastalıkları (%92,2), ders içeriği en yetersiz olanlar Acil Girişim (%35,2), Aile Hekimliği (%44,7), ders içeriği en fazla olarak değerlendirilenler ise Halk sağlığı ve (%38), Anestezi (%35,8) olarak saptanmıştır. Tablo-16 İnternlik Döneminde Alınan Stajların ders saat ve içeriğinin Yeterliliği Hakkındaki Görüşler Dersin Saati Dersler n Yeterli Ders İçeriği Yetersiz Fazla Yeterli Yetersiz Aşırı Yüklü Sayı % Say ı % Sayı % Sayı % Say ı % Sayı % Acil Girişim 179 88 49,2 86 48.0 5 2,8 113 63,1 63 35,2 3 1,7 Adli Tıp 179 152 84,9 14 7,8 13 7,3 151 84,4 15 8,4 13 7,3 Aile Hekimliği 179 86 48.0 81 45,3 12 6,7 88 49,2 80 44,7 11 6,1 Anatomi 179 141 78,8 19 10,6 19 10,6 121 67,6 33 18,4 25 14.0 Anesteziyoloji 179 123 68,7 32 17,9 24 13,4 85 47,5 30 16,8 64 35,8 Beyin Cerrahisi 179 112 62,6 58 32,4 9 5.0 114 63,7 54 30,2 11 6,1 Bilgisayar Bilimi 179 107 59,8 42 23,5 30 16,8 106 59,2 46 25,7 27 15,1 Biyofizik 179 110 61,5 54 30,2 15 8,4 108 60,3 57 31,8 14 7,8 Biyoistatistik 179 116 64,8 41 22,9 22 12,3 107 59,8 44 24,6 28 15,6 Biyokimya 179 104 58,1 26 14,5 49 27,4 64 35,8 54 30,2 61 34,1 Çocuk Cerrahisi 179 136 76.0 38 21,2 5 2,8 135 75,4 26 14,5 18 10,1 Çocuk Psikiyatrisi 179 149 83,2 13 7,3 17 9,5 140 78,2 10 5,6 29 16,2 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015 Sayfa 18 Çocuk Sağlığı Ve Hastalıkları 179 150 83,8 19 10,6 10 5,6 141 78,8 21 11,7 17 9,5 Davranış Bilimleri 179 103 57,5 60 33,5 16 8,9 108 60,3 51 28,5 20 11,2 Dermatoloji 179 142 79,3 10 5,6 27 15,1 128 71,5 9 5.0 42 23,5 Embriyoloji 179 130 72,6 29 16,2 20 11,2 92 51,4 48 26,8 39 21,8 Enfeksiyon Hastalıkları 179 154 86.0 14 7,8 11 6,1 145 81.0. 18 10,1 16 8,9 Farmakoloji 179 131 73,2 39 21,8 9 5.0 117 65,4 42 23,5 20 11,2 Fizyoloji 179 129 72,1 39 21,8 11 6,1 101 56,4 60 33,5 18 10,1 FTR 179 157 87,7 15 8,4 7 3,9 159 88,8 13 7,3 7 3,9 Genel Cerrahi 179 155 86,6 15 8,4 9 5.0 147 82,1 18 10,1 14 7,8 Göğüs Cerrahisi 179 139 77,7 23 12,8 17 9,5 120 60,7 22 12,3 37 20,7 Göğüs Hastalıkları 179 166 92,7 8 4,5 5 2,8 165 92,2 9 5.0 5 2,8 Göz Hastalıkları 179 130 72,6 26 14,5 23 12,8 106 59,2 43 24.0 30 16,8 Halk Sağlığı 179 103 57,5 11 6,1 65 36,3 100 55,9 11 6,1 68 38.0 Histoloji 179 129 72,1 21 11,7 29 16,2 113 63,1 32 17,9 34 19.0 İç Hastalıkları 179 130 72,6 34 19.0 15 8,4 101 56,4 44 24,6 34 19.0 179 119 66,5 38 21,2 21 11,7 89 49,7 58 32,4 32 17,9 Kalp Damar Cerrahisi 179 122 68,2 42 23,5 14 7,8 127 70,9 30 16,8 22 12,3 Kardiyoloji 179 140 78,2 36 20,1 3 1,2 132 73,2 25 14.0 22 12,3 KBB 179 163 91,1 12 6,7 4 2,2 155 86,6 15 8,4 9 5.0 Mikrobiyoloji 179 141 78,8 14 7,8 24 13,4 101 56,4 28 15,6 50 27,9 Nöroloji 179 148 82,7 18 10,1 13 7,3 119 66,5 40 22,3 20 11,2 Nükleer Tıp 179 99 55,3 66 36,9 14 7,8 103 57,5 62 34,6 14 7,8 Organik Kimya 179 120 67.0 24 13,4 35 19,6 100 55,9 34 19.0 45 25,1 Ortopedi 179 148 82,7 13 7,3 18 10,1 114 63,7 14 7,8 51 28,5 Patoloji 179 140 78,2 29 16,2 10 5,6 114 63,7 37 207 28 15,6 Plastik Cer. 179 131 73,2 41 22,9 7 3,9 139 77,7 28 15,6 12 6,7 Psikiyatri 179 145 81.0 7 3,9 27 15,1 140 78,2 9 5.0 30 16,8 Radyoloji 179 117 65,4 58 32,4 4 2,2 123 68,7 49 27,4 7 3,9 Tıbbı Biyoloji ve Genetik 179 133 74,3 28 15,6 18 10,1 115 64,2 34 19.0 30 16,8 Tıp Etiği ve Tıp Tarihi 179 121 67,6 12 6,7 46 25,7 115 64,2 19 10,6 45 25,1 Üroloji 179 160 89,4 14 7,8 5 2,8 146 81,6 20 11,2 13 7,3 Kadın Hastalıkları Doğum ve Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015 Sayfa 19 5.TARTIŞMA Tıp eğitiminin niteliğinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar 1980’lerin başından beri yürütülmektedir. Bu alanda dönüm noktası kabul edilen 1988 Edinburgh Bildirgesi ve 1993 Dünya Tıp Eğitimi Zirvesi önerilerine bakıldığında tıp eğitiminin amacı tüm bireyler için sağlığın gelişimini sağlayacak hekimler yetiştirmek olarak tanımlanmıştır. Günümüzde modern tıp eğitiminin ana prensipleri, öğrenci merkezli, problem çözmeye dayalı, entegre, seçmeli, sistematik olması kabul görmekte ve tüm dünyada tıp eğitimi bu prensipler doğrultusunda değişime uğramaktadır. Son yıllarda öğrenci sayılarında görülen artış küçük grup çalışmalarını güçleştirmektedir. Birçok tıp fakültesinin eğitim programına yön veren Ulusal Çekirdek Eğitim Programının güncellenmesi, eğitim programlarının gözden geçirilmesi gereklidir. Fakültelerde öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı kadar tam zamanlı çalışan öğretim üyesi sayısı da oldukça belirleyicidir. Başta sağlık politikaları olmak üzere performans uygulamaları öğretim üyelerinin hizmet işlevini eğitim görevinin önüne almaya zorlamaktadır. Tıp fakültesinde klinik döneme, özellikle 5 yıllık birikimlerin pratiğe döküldüğü intörnlük dönemine ilişkin çalışmaların arttırılması gerekliliği ortadır. Öğrenciler aşırı uzmanlaşmış alanlarda, kendileri için yapılandırılmamış eğitim ortamlarına katılarak, temel bilgi beceri düzeylerinden uzak bir eğitim almaktadır. Araştırmamız Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde son sınıf öğrencileri üzerinde yürütülmüştür. Bu araştırma ilk kez 2003 yılında fakültemizde uygulanmıştır. Bu 12. araştırmadır. Bu bölümde, önceki yıllarda yapılmış araştırmalar ile karşılaştırma yapılmıştır. Katılımcıların, yaş ortalaması 24,7 (çoğu 24 yaşında-%56,4), erkekler (%55,3) daha fazladır. Büyük çoğunluk il merkezi doğumludur(%73,7). Geçmiş yıllardaki verilerle karşılaştırıldığında yaş ve cinsiyet açısından anlamlı bir değişiklik yoktur. Doğum yeri “kırsal alan” olanlar geçen yıllara göre azalmıştır. 2008(%14,2) 2013(%11,8) 2014(%10,1) 2015(%10,6) Bu Türkiye genelinde kentleşme eğilimine uygundur. Katılımcıların babalarının çoğu (%56,4) lise ve üniversite mezunu iken, annelerinde bu oran daha düşüktür (%49,7). Annelerin büyük çoğunluğu ev kadınıdır (%79,9). Geçmiş yıllara bakıldığında ev kadını olan annelerin oranı azalmıştır. Başkasının işinde çalışanların oranı %55,3’le en yüksektir. Geçen yıla bakıldığında babaların üniversite okumuşluk oranı azalmıştır. 2008(%35,7), 2014(%44.5), 2015(%40,8). Annelerin eğitim düzeyine bakıldığında ise ilkokul mezunu olanların arttığı görülmektedir. 2008(%42), 2014(%31), 2015(%52,1). Sonuç olarak yıllar içerisinde genel olarak anne ve baba eğitim düzeyinin azaldığı söylenebilir. 2015 yılına baktığımızda ‘umutlu değilim’ diyenlerin daha büyük çoğunluğu oluşturduğu görülmektedir(%44,1).Geçmiş yıllarla karşılaştırdığımızda ‘kısmen umutluyum’ diyenler daha büyük çoğunluktaydı 2008 (%51) 2013 (%46) 2014 (%38) 2015 (%41,3) Umutsuzluğun kaynakları, ekonomik ya da sosyal nedenler olabilir; hekim ücretlerinin giderek azalması Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015 Sayfa 20 tıp öğrencilerinin uzman olma ümitlerinin azalması pratisyen hekimlerin çalışma koşullarının kötüleşmesi sürekli yeni tıp fakültelerinin açılması ve mezun olan hekim sayısının artması ile hekim emek gücünün değersizleştirilmesi hekime şiddetin giderek artması ve son yıllardaki hekimlerin aleyhinde olan sağlık politikaları öğrencilerdeki umutsuzluğun artmasındaki nedenler arasında düşünülebilir. Hekimlik mesleğini seçme sebepleri arasında; insanlara yararlı olmak için grubun %64,2 ile en yüksek iken prestiji yüksek bir meslek olduğu için seçenler %50,2’sini, para için hekimlik mesleğini seçenler %31,2’sini, aileleri istediği için hekimlik mesleğini seçenler ise % 35,1’ini oluşturmaktaydı. Geçmiş yıllara baktığımızda prestiji ve para için mesleği seçme oranlarının azalmış olduğu görülüyor. Bu verilere göre hekimlik mesleğinin idealizmin daha ön plana çıktığı, maddi yönünün daha geri planda kaldığı düşünülebilir. Aile isteği ve insanlara yararlı olmak amacıyla mesleği tercih etme yüzdesi dönemsel olarak farklılıklar göstermektedir. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi son sınıf öğrenciler ile yapılan benzer bir çalışmanın (2005) verilerine göre 7: Öğrencilerin %67.4’ünün tıp fakültesi tercihinde tıbba ilgisi, %51.4’ünde ise aile teşviki etkili olmuştur. Öğrencilerden 25’i (%13.8) tıbbı yüksek gelir kazandıracak bir meslek sahibi olmak için tercih etmiştir. Araştırmaya katılanların %59,2 gibi çok büyük bir bölümünün 6 yıllık tıp eğitimi sonucunda görüşleri olumsuz yönde değişmiştir. Geçmiş yıllarla kıyaslandığında da olumsuz yönde düşünenlerin oranının gittikçe arttığı görülmüştür. 2008(%58.0), 2013( %45.0), 2014(%66,9), 2015(%59,2) Bu oranın yüksekliğinin nedeni: eğitime başlarken kendi gözlemleri neticesinde oluşan; yüksek prestij ve gelir beklentisinin gerçekle bağdaşmadığının fark edilmesi olabilir. Eğitim süresince karşı karşıya kaldıkları ders yükü, eğitim problemleri ve mezuniyet sonrası sistemin getirdiği sorunlar (ekonomik sorunlar, malpraktis, mecburi hizmet) hekimlik mesleği hakkındaki düşünce değişimlerinin diğer nedenleri olabilir. %26.8’i tekrar hekimlik mesleğini seçmek konusunda olumsuz, %48’i olumlu görüş bildirmişlerdir. Bu da bize hekimlik mesleğinin tüm olumsuz düşüncelere rağmen insanlara yararlı olmak ve prestij için tercih edildiğini göstermektedir. Fakat bu soruya verilen evet cevabında son 2 yıla oranla olumlu yanıtlarda artış olduğu görülmüştür. 2008(%55.0), 2013(%30.0), 2014(%40.3) Araştırmaya katılan öğrencilerin %86’sı öğretim üyelerinin bilgi aktarımını sorunlu bir alan olarak tanımlamıştır ve %67’si öğretim üyelerinin kesinlikle eğitim almaları gerektiğini düşünmektedir. Geçmiş yıllara bakıldığında da bu oranın benzer şekilde yüksek olduğu görülmektedir. Bu oranın yüksek olması öğretim üyelerinin bu konuya gereken hassasiyeti göstermesini bir ihtiyaç haline getirmektedir. Birinci Basamakta Çalışacak Hekimden Beklenen İşlevlere Uygunluk Açısından verilen eğitim değerlendirildiğinde; dikkatimizi çeken tüm alanlarda verilen teorik eğitimin uygulamalı eğitime göre daha yeterli olduğu görülmüştür. Ayrıca uygulamalı eğitimin yeterliliğinin yeniden düzenlenmesinin elzem bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Kuramsal eğitimde en yeterli görülen ders %63,7 ile Halk Sağlığı iken uygulamalı eğitimde ise en yeterli görülen dersler %68,7 ile Adli Tıp’ tır. En yetersiz görülen ders kuramsal eğitimde (%60,3) ve uygulamalı eğitimde (%47,5) Kadın Hastalıkları ve Doğum dersidir. Geçmiş verileri değerlendirdiğimizde, en yeterli uygulamalı eğitim 2008’de Halk Sağlığı, 2014’te ise Adli Tıp dersleridir. En yeterli kuramsal eğitim 2008’de Halk Sağlığı, 2014’te Göğüs Hastalıkları dersleridir. Katılımcıların genel olarak klinik stajlarda koruyucu hekimlik ile ilgili konuların anlatılmadığını düşündükleri görülmektedir. Anlatılan bölümlerde de yetersiz kalındığının düşünüldüğü görülmektedir. Koruyucu hekimlik konularının daha fazla anlatıldığı ve yeterli görüldüğü stajlar arasında Göğüs Hastalıkları (2015’te %26,8) dikkat çekmektedir. 2. Sırada Dermatoloji (2015’te %21,8) ve 3.sırada FTR ve Enfeksiyon Hastalıkları (2015’te %20,1) bulunmaktadır. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015 Sayfa 21 Bu veriler ışığında genel olarak koruyucu hekimliğe ve 1.basamak sağlık hizmetlerine yönelik eğitime gerekli önemin verilmediğini söyleyebiliriz. 2015’te koruyucu hizmetlerin anlatılması konusunda yetersiz görülen staj Gastroenteroloji’dir. (%31,8) Diğer yetersiz görülen stajlar sırasıyla: Endokrin, Göz Hastalıkları, Genel Cerrahi, Nöroloji, Beyin Cerrahisi gelmektedir. Araştırma grubunun pratik uygulama yapmaktaki yeterliliklerine ilişkin verilen yanıtlar büyük değişkenlik göstermektedir. Örneğin; doğum yaptırma, lumbal ponksiyon yapma, dışkı yayması değerlendirmesi, göz dibi muayenesi becerileri konusunda çoğu öğrenci kendini yetersiz görürken; kan alma, idrar sonrası takma, enjeksiyon-pansuman yapma becerilerinde öğrenciler kendilerini büyük oranda yeterli görmektedirler. Sorgulanan 18 pratik uygulamanın sadece 5 tanesinde katılımcıların yarısından fazlası kendisini yeterli görmektedir. Bu veriler ışığında internlük döneminin “pratik uygulamalar eğitimi” kapsamının bir standardının olmadığı söylenebilir. Bu değerlendirmenin 2014 te yapılan araştırmayla tamamen uyumlu olduğunu söyleyebiliriz. Geçmiş yıllara baktığımızda ilk üç sıranın pratik yeterlilik anlamında değişimin olmadığı göze çarpmaktadır. 1.sırada: Kan alma, 2.sırada: İdrar sondası takma 3.Sırada: Enjeksiyon, pansuman görülmektedir. Yine araştırma sonuçlarına bakıldığında öğrencilerin periferik yayma, idrar mikroskobisi, dışkı yayması gibi mikroskobik değerlendirme konularında yetersizlikleri, eğitimlerinin gelişmiş laboratuarlara sahip ve aşırı uzmanlaşmanın olduğu üniversite hastanelerinde verilmesi ile ilgili olabileceğini düşündürmektedir. Tıp öğrencilerinin klinik becerileri kazanabilmesi amacıyla beceri laboratuarlarından yararlanılması son dönemde giderek yaygınlaşan bir yaklaşımdır. Bu laboratuarlarda, hasta üzerinde yapıldığında tolere edilemeyecek bir takım sorunlara neden olabilecek girişimler yetkinlik kazanana kadar defalarca yapılabilmektedir. Ancak beceri laboratuarları her tıp fakültesinde olmadığı gibi laboratuarların olanakları de yetersiz olabilmektedir. Diğer yandan, gerek klinikte gerekse laboratuarda bazı becerilerin aktarılabilmesi için öğretim üyesi sayısının yeterli olması da önemlidir. Yıllar içinde giderek artan tıp öğrencisi sayısı, hem öğretim üyelerinin sayıca yetersiz kalmasında hem de eğitimin örgütlenmesinin önemli faktörlerdir. Kocaeli Tıp Fakültesi klinik beceri laboratuarına sahip olup birinci sınıftan itibaren uygulamalı eğitimler için kullanılmaktadır. Pratik yetersizlik anlamında ise ilk üç sırayı genel olarak, doğum yaptırma, lumbal ponksiyon, periferik vajinal muayene almaktadır. Araştırmada dikkat çekici bulgulardan bir diğeri ise öğrencilerin yeterli olduklarını düşündükleri uygulama ve becerilerin genellikle yatan hastalara yapılan rutin işlemler olmasıdır. Özellikle görev tanımı belirsiz olan internler hastanede bakım işlerinde görev alarak, bazen asistan hekimlerin bazen de hemşirelerin yaptıkları işleri yapmaktadırlar. Dolayısıyla klinik uygulama ve beceri kazandırma, sistematik bir eğitim yerine hizmet üretimine dayalı çalışmalar yapmanın bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Tıp eğitiminde pratik uygulamaların temel tıp bilgilerinin üzerine bina edildiği düşünüldüğünde, tıp fakültelerindeki pratik uygulama eksikliğinin temel tıp bilgileri konusuna hâkimiyet noktasında yaşanan yetersizliğin doğal sonucu olduğu gösterebilir. Hekimlik mesleğine ilişkin bir takım değerlerle ilgili görüşler incelendiğinde verilerin gösterdiği en çarpıcı durum katılımcıların %87,7’sının hekimlik mesleğinin prestijinin azaldığına inanmalarıdır. Bu oran geçen sene ile karşılaştırıldığında (2014: %80,6) artış göstermiştir. İntern hekimlerin büyük bir kısmı (%73,2) hekimlik mesleğinin kutsal olduğunu ve yine önemli bir kısmı (%72,1) hekim ile hasta arasına para ilişkisinin girmemesi gerektiğine inanıyor. Bu durumun geçen seneyle uyumlu olduğu tespit edilmiştir. Katılımcıların %55,3’ü sağlık hizmetlerinin adil toplanan vergilerce karşılanması gerektiğini düşünmektedir. Bu oran geçen sene ile karşılaştırıldığında (2014:%69,8) belirgin azalmıştır. Hekim adaylarından ülkemiz sağlık sisteminin halk sağlığı açısından geliştiğini (%10,6) ve ülkemizdeki siyasi iradenin bu konu ile ilgili etkin bir çalışma yaptığını düşünenlerin (%6,1) oranı dikkat çekici derecede azdır. Meslek örgütlerinin hekim haklarının savunulması konusundaki etkinlikleri %57,5’lik bir katılımcı grubu tarafından yetersiz görülmektedir. Geçmiş yıllara baktığımızda ‘’Hekimlik mesleği kutsaldır.’’ diyenlerin oranında giderek bir azalma görülmüş, son yılda ise artış gözlenmiştir. 2003(%85), 2008(%77), 2014(%69), 2015(%73,2). ‘Ülkemizde hekimler mesleklerini yeterince iyi bir şekilde yerine getirmektedir’ diyenlerin oranında giderek artış gözlenmektedir. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015 Sayfa 22 2003(%2,0), 2008(%4,0), 2014(%9,0), 2015(%11,2). ‘Ülkemiz hekim hatalarını denetlenmesi ile ilgili mekanizmalar yeterince iyi işlemektedir’ diyenlerin oranında giderek artış gözlenmiş, son yıl ise azalma tespit edilmiştir. 2003(%2,0), 2008(%3,0), 2014(%19,0), 2015(%16,8). ‘Ülkemizde Hekimlik Toplumsal Prestiji Giderek Artan Bir Meslektir’ cümlesine katılmayanların oranı yıllar içinde giderek artmıştır. 2003(%54,0), 2008(%75,0), 2013(%74,5) 2014(%80,6), 2015(%87,2). ‘Ülkemizde Toplumun Sağlık Hizmetlerinin Yönetimine Yeterli Derecede Katılımı Sağlanmaktadır’ cümlesine katılmayanların oranı yıllar içinde azalmış, son yıl artış göstermiştir. 2003(%66,0), 2008(%60,0), 2013(%46,0) 2014(%38,3), 2015(58,7). Katılımcılar genel olarak internlik döneminde alınan stajlardan Pediatri(%31,8), Cerrahi (%31,8) oranında en yetersiz bulunurken; Halk Sağlığı(%26,8) stajı intern hekimler tarafından en yeterli staj olarak değerlendirilmiştir. 2014’teki çalışmaya göre ise; İnternlük dönemindeki stajların yeterliliği değerlendirildiğinde en yeterli bulunan stajlar: Acil Tıp (%79,1), Halk Sağlığı (%68) olarak görülmüştür. En yetersiz staj ise Kadın Hastalıkları ve Doğum stajıdır. (%64,1), %42,2 oranıyla Dahiliye stajı da fakültemizdeki yetersiz stajlardandır. Sonuçlar 2014 yılı ile karşılaştırıldığında; kadın hastalıkları ve doğum stajını henüz almayanlarının oranının %15,6 iken, bu sene %45,3 olduğu görülmüştür. İnternlük dönemindeki temel hedef olan hekim adaylarını mesleğe hazırlamanın fakültemizde yetersiz olduğu ve özellikle pediatri ve cerrahi stajlarının memnuniyetsizlik ve yetersizlik oranlarının yüksek olması mesleki eğitimden çok işgücü amaçlı çalıştırılmasına bağlanabilir. Tabi çalışmamızda nedenlere yönelik bir araştırma yapılmadığından nedenler kesin olarak bilinememektedir. 2015 yılında araştırmaya katılan öğrencilerin 1-5. dönemler arasında alınan ders saatlerinin yeterliliği ile ilgili düşünceleri değerlendirildiğinde Göğüs hastalıkları(%92,7), KBB(%91,1), Göğüs Hastalıkları (%86,0), Üroloji (%89,4)’yi en yeterli dersler olarak bulunurken; en yetersiz dersleri Acil (%48), Aile hekimliği(%45,3), saati fazla olan dersler ise Halk Sağlığı (%36,3), Biyokimya (%27,4) olarak saptanmıştır. Ders içeriğinin yeterliliği açısından en yeterli olanlar Göğüs Hastalıkları(%92,2), FTR(%88,8); ders içeriği en yetersiz olanlar Aile Hekimliği(%44,7), Acil girişim(%35,2); ders içeriği en fazla olarak değerlendirilenler ise Halk sağlığı(%38), Anestezi(%35,8), Biyokimya(%34,1) olarak saptanmıştır. 2014 verilerine göre fakültemiz tıp eğitimi programında yer 1-5. dönemlerde alan ders saatler ile ilgili, katılımcıların %59,1’i Acil girişim, % 44,1 Aile hekimliği derslerini yetersiz görmüşlerdir. Ders içeriği olarak intörn hekimlerin %55,1’i Acil tıp, %46,5’i aile hekimliği derslerini yetersiz bulmuşlardır. İntörn hekimlerin yapmış olduğu önerilerin çoğunda intörnlerin görev tanımının yapılması, sekreterlik, hemşirelik, personel işlerinin intörnlere yaptırılmaması ve daha çok hasta tanısı ve tedavisi odaklı bir eğitim almaları sağlanması yer almaktadır. 1.Tıp fakültesindeki eğitimin 1 ve 5.dönemleri için Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015 Sayfa 23 yapılan öneriler ise; dönem 1,2,3’teki teorik derslerin azaltılması, ders notları ile birlikte ders kitaplarının okunmaya özendirilmesi; dönem 4 ve 5’teki eğitimin daha çok pratik uygulamalar içermesi ve genel olarak aşırı ders yükünün ve yoğunluğunun azaltılması yer almaktadır. 6.SONUÇ ve ÖNERİLER Fakültemizde daha iyi bir tıp eğitimi için eğitim becerileri kursunun öğretim görevlileri için öneriler doğrultusunda uygulanması ve bu kursa katılmayan öğretim görevlilerinin teşvik edilmesi sağlanmalıdır. Günümüzde ülkemiz tıp fakültesi öğrencilerinin okullarını bitirmelerini takiben birinci basamak sağlık kuruluşlarında, sahip oldukları kabul edilen bu niteliklerle hizmet vermeleri mecburi bir süreçtir. Bu açıdan tıp fakültesinin son iki sınıfındaki öğrencilerin pratik uygulama eksikliklerinin bulunması ciddiyetle değerlendirilmesi gereken bir durum olarak algılanmalıdır. Son yıllarda tıp eğitiminde, tüm dünyada ve ülkemizde büyük bir değişim süreci yaşanmaktadır. Klasik eğitim sistemi yerini, öğrenci merkezli aktif eğitim sistemlerine bırakmakta ve topluma dayalı tıp eğitimi kavramı gündeme gelmektedir. Günümüzde hizmet vereceği toplumun temel sağlık sorunlarına egemen, bunların korunma, tedavi yollarını iyi bilen hekimlere gereksinim duyulmaktadır. Ülkemizde tıp fakülteleri son yıllarda bu konuda atılımlar yapmasına rağmen hala, ulusal sağlık sorunlarımızdan uzak, toplumda çok az görülen hastalıkların ayrıntılı olarak bilindiği, ileri derecede uzmanlık düzeyi gerektiren bilgilerle donatılmış ve tek amacı TUS’u kazanmak olan öğrenciler yetiştirmektedir. Sağlık politikalarındaki olumsuzluklar, ülkenin gereksinimi olan hekim modelini belirlemeyi güçleştirmekte, “nasıl bir hekim yetiştirilmeli?” sorusunun yanıtı bulunamamakta, 1. basamak sağlık hizmetlerinin geliştirilmemesi ise tıp eğitiminin uzmanlık yönelimli olması ile sonuçlanmaktadır. Tıp eğitiminin genel pratisyen yetiştirmeye dayalı olmaması önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Sağlığa ve eğitime genel bütçeden ayrılan payların yetersizliği, gereksiz yere ve gerekli donanımdan yoksun tıp fakültesi açılmaya devam edilmesi; tıp fakültelerindeki kontenjanların kapasitenin üzerinde oluşu Türkiye'deki tıp eğitiminin önündeki belli başlı sorunlardır. Ülkemizde hekimliğin, özellikle de pratisyen hekimliğin içinde bulunduğu durumun, öğrencilerin gelecek kaygısını artırdığı düşünülmektedir. Bu nedenle birinci basamakta çalışma koşullarının düzeltilmesine ve toplumdaki pratisyen hekim imajının iyileştirilmesine yönelik çabaların artırılması gerektiği düşünülmektedir. Birinci basamak sağlık hizmetlerine daha fazla önem verilmeli ve buna göre ders içerikleri yeniden düzenlenmelidir. Tüm dallar eğitim programlarında koruyucu hekimliğe yönelik yer vermelidirler ve kadın- doğum, dahiliye ve genel cerrahi gibi dalların üzerine bu konuda daha fazla önem verilmelidir. Teorik ders yükü azaltılarak pratik eğitim zenginleştirilmeli ve sayısı arttırılmalıdır. Dönem 3 de teorik ve klinik eğitim arasında korelasyon sağlanmalıdır. Çekirdek eğitim programında teorik derslerdeki bilgi yükü azaltılarak konunun özünün öğretilmesine çalışılmalıdır. Fakülte yönetimi tarafından internün net görev tanımı yapılmalı; işlevi, sorumlulukları ve özlük hakları tanımlanmalı. Tıp öğrencilerine tıp eğitiminin ömür boyu devam eden bir eğitim olduğu bilinci verilerek kendi kendine eğitme yeteneği kazandırılmalıdır. KOÜ Tıp Fakültesi öğretim üyelerinin aralarında yaşadıkları fikir ayrılıklarını diğer çalışanlara ve intern hekimlere yansıtmamaları gerekmektedir. Meslek hayatlarına özendirmeleri yetersiz kalmakta ve bu durumda intern hekimlerin umutsuzluk yaşamalarına neden olmaktadır. İntern hekimlerin mesai saatleri içerisinde yaşadıkları kazalar iş kazası kapsamında değerlendirilerek, bildirimleri yapılmalıdır. Öğretim elemanlarının eğitim materyalleri sağlık alanındaki gelişmeler takip edilerek, daha sık güncellenmelidir. Sınavlar hekimlik bilgisinden çok ezber yeteneğini ölçmemelidir. Kaynakça 1. Sayek İ, Odabaşı O, Kiper N. TTB Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Raporu. Birinci Baskı. TTB Yayınları. Aralık 2010. Ankara. 2. Terzi C, Sacaklioglu F, Sayek I. 2020 Yılında Türkiye’de Tıp Eğitimi. 2000-2020 Sürecinde Nasıl Bir Dünya, Türkiye, Sağlık, Tıp Ortamı Öngörülebilir, Oluşturulabilir? TTB Yayınları 2002: 157-95 3. Yücesoy M, Taşkıran HC, Çelebi İ ve ark. Tıp eğitiminde mesleksel becerilerin yeri: Dokuz Eylül Üniversitesi Deneyimi. DEU Tıp Fakültesi Dergisi 2002. Aktif Eğitim Özel Sayısı: 67-71. 4. Göçgeldi E, Özvarış ŞB, Sayek İ, Tıp eğitiminde değişim. Hacettepe Tıp Dergisi 2005; 36(1): 65-74. 5. Canbaz S, Sunter. Tıp fakültesi son sınıf öğrencilerinin kaygı düzeyi ve etkileyen faktörler. Genel Tıp Dergisi 17(1): 15-19. 6. Üniversitelerarası Kurul Tıp-Sağlık Bilimleri Eğitim Konseyi (2002) “Türkiye’deki Tıp Fakülteleri İçin Ulusal Çekirdek Eğitim Programı”. 7. Mazıcıoğlu, M. Mümtaz, Melis Naçar, and Osman Günay. "Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki Eğitimin Öğrenciler Tarafından Değerlendirilmesi." Türkiye Aile Hekimliği Dergisi 2007; 9(3): 113-116. 8. Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Raporu; 2008 TTB 9. Demirel E. Tıp Eğitimi Sistemleri, Yöntemleri ve Tıp Fakültelerinin Sorumlulukları Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2006; 23(1):1- Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015 Sayfa 24 3http://www.balkanmedicaljournal.org/sayilar/26/buyuk/T%E2%80%BAp%20E%C2%A4itimi%20Sistemleri.pdf Erişim:20.06.2015 10. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi (KOUTF) “Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Özdeğerlendirme Raporu” 2003 11. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi (KOUTF) “Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Özdeğerlendirme Raporu” 2008 12. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi (KOUTF) “Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Özdeğerlendirme Raporu” 2010 13. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi (KOUTF) “Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Özdeğerlendirme Raporu” 2013 14. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi (KOUTF) “Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Özdeğerlendirme Raporu” 2014 15. Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Ulusal Çekirdek Eğitim Programı (UÇEP)-2014 http://tip.kocaeli.edu.tr/docs/ulusalcep2014.pdf Erişim:20.06.2015 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Eğitimlerini Değerlendirmesi Araştırması-2015 Sayfa 25 KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI İNTÖRN ARAŞTIRMALARI SERİSİ KOCAELİ İLİ DERİNCE İLÇESİ AİLE SAĞLIĞI MERKEZLERİ’NE KAYITLI 0-24 AYLIK BEBEK VE ÇOCUKLARIN AŞILANMA DURUMU 2015 YILI HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI TEMMUZ-AĞUSTOS İNTERN GRUBU ARAŞTIRMASI İnt. Dr. Ezgi Şimşek İnt.Dr. Mahsum Solmaz İnt.Dr. Burak Uysal İnt. Dr. Tugay Önal İnt.Dr. Muhammed Halit Tekeci İnt.Dr. Gizem Karagözlü İnt. Dr. Büşra Öztürk İnt.Dr. Nur Şen İnt. Dr. Egemen Keser İnt. Dr. Nur Beyza Tükek İnt.Dr.Alp Ömer Cantürk İnt.Dr. Başar Doğantürk İnt.Dr. Merve Bulut İnt. Dr. Aziz Demir İnt. Dr.Meryem Günister İnt.Dr. Sefa Kurt İnt.Dr. Ufuk Üzüm İnt.Dr.BaharFunda Sevinçoğlu İnt. Dr. Cansu Birincioğlu İnt. Dr. Semih Sağır İnt.Dr. Öykü Denizeri İnt.Dr. Sümeyye Nur Bayram İnt.Dr. Jülide Yazıcı İnt.Dr. Fatma Bolat İnt.Dr. Emre Eserli İnt.Dr. Elvide Nur Çelik İnt.Dr. Walaa Alsharbajı İnt.Dr. Eranıl Aslan İnt.Dr. Çağdaş Can Yücepur İnt.Dr. Emrah Erbay İnt.Dr. Umut Mete Durmaz İnt.Dr. Tuğba Aladağ Danışmanlar: Dr. Özlem Onat, Dr. Tamer Üçüncü Doç. Dr. Çiğdem Çağlayan 1 - NİSAN 2015 KOCAELİ - ÖZET Amaç: Bu araştırmada Kocaeli ili Derince ilçesinde bulunan Aile Sağlığı Merkezlerine kayıtlı 0-24 aylık bebek ve çocukların aşılanma durumunun saptanması amaçlanmıştır. Gereç-Yöntem: Kesitsel tipteki araştırmanın evrenini Kocaeli İli Derince İlçesi’ndeki 8 ASM’ye kayıtlı 24 ay ve altındaki çocuklar oluşturmaktadır. Veriler 11-14 Ağustos 2015 tarihleri arasında toplanmıştır. Bu araştırmada iki çalışma yapılmıştır. Birinci çalışmada; ASM’lere ait kayıt sistemindeki verilere ulaşılarak 0-24 aylık çocukların aşılanma durumu belirlenmeye çalışılmıştır. İkinci çalışma ise; 11-14 Ağustos 2015 tarihlerinde Derince İlçesi ASM polikliniklerine başvuran ve ankete katılmayı kabul eden annelerle yüz yüze görüşülerek yapılmıştır. Bulgular: Derince ilçesinde ASM’lerde yapılan araştırmada elde edilen verilere göre en düşük aşılanma yüzdesi KPA-R’de %98.3, en yüksek HepA-2’de %99.9 olarak saptanmıştır. Araştırmaya göre en çok geciken aşı %77.9 yüzdesiyle BCG aşısıdır. En az geciken aşı ise %1.3 yüzdesiyle HepA-2 olarak saptanmıştır. Yine bu araştırmadaki aşılama yüzdelerinde erkeklerin aşılanma yüzdesi kızların aşılanma yüzdesinden fazla bulunmuştur. Derince İlçesi’nde ASM’lerde yapılan araştırmada ebeveynlerin eğitim düzeyi arttıkça aşılama düzeyleri artmaktadır. Sonuç: Çocukluk çağı aşılamaları, koruyucu sağlık hizmetleri için yaşamsal öneme sahiptir. Aşılanmanın önündeki engellerle ilgili toplumun daha büyük ve daha farklı kesimlerini kapsayan bu tarz çalışmaların artması, temel sağlık hizmetlerinin en önemlilerinden olan aşılamanın yaygınlaşması ve verimliliğinin arttırılması konusunda yönlendirici olacaktır. Anahtar Sözcükler: Aşılama, çocuk, koruyucu sağlık hizmeti 2 1. GİRİŞ İmmunite denilince, enfeksiyon hastalıklarından korunma anlaşılır.1 Bağışıklık, aktif ve pasif olmak üzere iki şekilde kazanılır. Aktif bağışıklık ya aşılarla ya da hastalığın geçirilmesi ile sağlanır. Bu bağışıklık daha uzun sürelidir. Pasif bağışıklık ise diğer insanlar ya da hayvanlardan alınan antikorların transferi ile sağlanır. Bu yolla elde edilen bağışıklık kısa süreli olup verilen immunglobulin miktarına bağlı olarak birkaç hafta ile birkaç ay arasında değişir. Anneden bebeğe plasenta yolu ile antikorların geçmesi, kan ve kan ürünlerinin verilmesi (tam kan, plazma, eritrosit ve trombosit süspansiyonları, immunglobulin preparatları gibi) pasif bağışıklık sağlayan durumlardır.2 Aşı; bir hastalığa karşı spesifik koruma sağlamak amacıyla hazırlanmış immünobiyolojik bir materyaldir. Yakın tarihe kadar bulaşıcı hastalıklarla mücadelede insanlar salgınlar karşısında çaresiz kalırken tıp bilimindeki gelişmelere bağlı olarak antibiyotiklerin bulunması bulaşıcı hastalıkların tedavisinde önemli katkılar sağlamış ve etkili tedavi hizmetleri ile ölümlerin büyük ölçüde önüne geçilmiştir. Koruyucu sağlık hizmetlerine verilen önemin giderek artması, besin hijyeninin gelişmesi, içme ve kullanma suyunun güvenilir hale getirilmesi pek çok bulaşıcı hastalığın görülmesini önlemiştir. Ancak bu önlemler hastalıkların görülme sıklıklarını ve ölümleri azaltmakla beraber ortadan kaldıramamıştır. Özellikle viral kaynaklı bulaşıcı hastalıklara karşı etkili ilaçların olmaması sonucu bu hastalıkların neden olduğu salgınların önüne geçilememiştir. Geçen yüzyıldan itibaren yaygın olarak kullanılan aşıların amacı; yakalanıldığında yan etki, sakatlık ve ölüm olasılığı yüksek olan enfeksiyon hastalıklarına karşı korumaktır. Aynı zamanda o hastalığın o bölgeden (eliminasyon) ve yeryüzünden ortadan kalkmasını (eradikasyon) sağlamaktır. 3 Ülkemizde de bu bağlamda aşı uygulamalarına 1930’larda “Çiçek Aşısı” ile başlanmıştır. DSÖ, aşının çocuk sağlığına katkılarını göz önünde bulundurarak 1974 yılında “Genişletilmiş Bağışıklama Programı’nı başlatmıştır. Bu programda temel olarak 6 tane aşı ile korunabilir hastalık (difteri, boğmaca, tetanos, verem, polio ve kızamık) hedeflenmiştir. Türkiye’de “Genişletilmiş Bağışıklama Programı” (GBP) 1981 yılında başlamış, aşılama çalışmalarına 1985 yılındaki “Aşı Kampanyası” ile hız verilmiştir. Aşının kullanıldığı ilk yıllardan günümüze kadar çiçek hastalığı aşı ile eradike edilmiş (1977 yılında) ve çiçek aşısı da tüm dünya programlarından kaldırılmıştır. 4 Ülkemizde yürütülen Genişletilmiş Bağışıklama Programı’nda son dönemde de önemli gelişmeler kaydedilmiştir. 2006 yılından itibaren aşı takvimine üç yeni antijen (kızamıkçık, kabakulak ve hemofilous influenza tip b eklenmiş, 2008 yılı başından itibaren DaBT-İPA-Hib beşli aşısının ve 2008 yılı Kasım ayından itibaren de konjuge pnömokok aşısının kullanımı başlatılmıştır. Genişletilmiş Bağışıklama Programı (GBP) kapsamında; Boğmaca, difteri, tetanoz, kızamık, kızamıkçık, kabakulak, tüberküloz, poliomyelit, hepatit-B, hemofilus influenza tip b’ye bağlı hastalıklar ile streptokokus pnömoniya’ya bağlı invaziv pnömokokal hastalıkların ve bu hastalıklardan kaynaklanan bebek ve çocuk ölümlerinin ve sakatlıkların engellenmesi hedeflenmektedir. Temel amaç; doğan her bebeğin aşı takvimine uygun olarak yukarıda sayılan hastalıklara karşı bağışık kılınmasıdır. Genişletilmiş deyimi ise aşısız veya eksik aşılı bebek ve çocukların tespit edildiği anda aşılanmasının sağlanması ve bu uygulamanın ülke genelinde her yerde eşit olarak yapılması anlamını vurgulamak için kullanılmaktadır.5Böylece aşılanmamış kişilerin, aşılanan kişiler sayesinde, hastalık etkeni ile temaslarının azalması sonucu, toplumda o hastalığın görülme hızı azalır bu toplumsal bağışıklık olarak nitelendirilir 6 3 Sağlık Bakanlığının belirlediği aşılama programı aşağıdaki şekilde gösterilmiştir: Şekil 1: T.C Sağlık Bakanlığı Çocukluk Dönemi Aşı Takvimi Sağlık Bakanlığı’nın belirlemiş olduğu bu aşılama takvimine göre1yaşını doldurmuş bir çocuğun tüm aşılarının zamanında ve eksiksiz yapılmasına tam aşılılık denir. Aşılanarak bağışık hale gelmiş bireylerin oluşturduğu toplumlar, hastalıkların yayılmasına karşı direnç gösterirler. Bu yolla henüz aşılanmamış, aşılanmaya engel oluşturan bir hastalığı olanlar da korunmuş olur. Eğer aşı yapılmazsa aşı ile önlenebilir hastalıkların sıklığı ve bu hastalıklara bağlı sakatlık ve ölüm artar. 7 1.1. Araştırmanın Amacı Bu araştırmada; Kocaeli ili Derince ilçesinde bulunan aile sağlığı merkezlerine kayıtlı 0-24 aylık bebek ve çocukların aşılanma durumunun saptanması ve araştırma süresince ASM’lere başvuran annelere uygulanan anketlerle; çocuğun yaşı, cinsiyeti, ailenin kaçıncı çocuğu olduğu ve annelerin eğitim durumlarının aşılama düzeylerine etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. 2. GEREÇ VE YÖNTEM 2.1. Araştırma Yeri Yenikent ASM, Yavuz Sultan ASM, Çınarlı ASM, Dumlupınar ASM, Çenedağ ASM, İbni Sina ASM, Sırrıpaşa ASM, Mersincik ASM 2.2. Araştırma Evreni Araştırmaya Kocaeli Derince İlçesi ASM’lere (Yenikent ASM, Çenedağ ASM, İbn-i Sina ASM, Yavuz Sultan ASM, Çınarlı ASM, Dumlupınar ASM, Mersincik ASM, Sırrıpaşa ASM) kayıtlı 24 ay ve altındaki çocuklar alınmıştır. Araştırma evrenindeki çocuk sayısı 3985'dir. Araştırmada verilerine ulaşılabilen çocuk sayısı 1558'dir. Bu veriler nüfusun %39’ una ait verilerdir. Ayrıca; yapılan araştırma süresince ASM’lere başvuran ve 0-24 ay çoçuk sahibi olan 84 anneye soru formu uygulanmıştır. 2.3. Araştırma Örneklemi Evrendeki tüm kişilere ulaşılması hedeflenmiş, örnek seçilmemiştir. 2.4. Araştırmanın Tipi Kesitsel araştırma tekniği kullanılmıştır. 2.5. Veri Toplama Araçları Veri toplama aracı olarak; aşı düzeyi bilgi formu kullanılmıştır. Bunun yanında 0-24 ay çocuğu olup, sağlık kuruluşuna başvuran ve uygulamaya katılmayı kabul eden annelere anket uygulanmıştır. 4 2.6. Araştırmanın Değişkenleri Aşı Anketi Bağımlı Değişkenler: Aşılanma durumu Bağımsız Değişkenler: Çocuğun yaşı Çocuğun cinsiyeti Çocuğun ailenin kaçıncı çocuğu olduğu Annenin eğitim durumu Aşı Formu Bağımlı Değişken: Aşılanma durumu Bağımsız Değişken: Çocuğun yaşı Çocuğun cinsiyeti 2.7. Tanımlar Aşıların zamanında yapılması: Aşı takvimi ile çocuğun doğum tarihine göre belirlenen aşıların eksiksiz olarak yapılmış olması. Aşının zamanında yapılmaması: Aşının, aşı takvimi ile çocuğun doğum tarihine göre belirlenen günde yapılmaması. Aşının zamanının gelmemesi: Aşının, aşı takvimi ile çocuğun doğum tarihine göre belirlenen gününün gelmemesi. Aşının geç yapılması: Aşının, aşı takvimi ile çocuğun doğum tarihine göre belirlenen günden sonraki bir günde yapılması. 2.8. Araştırmanın Uygulanması Araştırma 11.08.2015-14.08.2015 tarihlerinde Temmuz-Ağustos 6.sınıf Halk Sağlığı Staj Grubu öğrencileri tarafından yapılmıştır. Bu araştırmada iki çalışma yapılmıştır: Birinci çalışmada; ASM’lere ait kayıt sistemindeki verilere ulaşılarak 0-24 aylık çocukların aşılanma durumu belirlenmeye çalışılmıştır. İkinci çalışma ise;11-14 Ağustos 2015 tarihlerinde Derince İlçesi ASM polikliniklerine başvuran ve ankete katılmayı kabul eden annelerle yüz yüze görüşülerek yapılmıştır. 2.9. Araştırmanın Analizi SSPS 13.0 Paket Programı’na veriler girilmiş ve tanımlayıcı analizler yapılmıştır. 2.10. Araştırmanın Kısıtlılıkları Mersincik ve Sırrıpaşa ASM’de veriler; doktorların izin vermemesi nedeniyle alınamamıştır. Veri alınabilen diğer ASM’lerde çalışan bazı doktor ve ebelerin izinli olması nedeniyle veriler eksik alınmıştır. Yapılan anketlere katılan ebeveynler isim, iletişim gibi bilgileri vermek istemediklerinden bu bilgiler eksik kalmıştır. ASM’lerde bilgilerin alındığı veri tabanında aşılanmama nedenleri belirtilmediğinden aşı bilgi formunda sorgulanan mazeretler eksik kalmıştır.Çalışılan bazı ASM’lerde doktorların verileri paylaşmak istememesinden dolayı veri ulaşımı kısıtlanmıştır. Hepatit aşısı 1. dozun zamanında yapılma oranı %92,8’dir. Beşli karma aşısının 1. dozunun gecikme oranı %76,9, 2. dozunun %69,3, 3. dozunun %65,0, rapelin 18,1‘dir. KPA aşısının 1. dozunun gecikme oranı %77,0, 2. dozunun %69.4, 3. dozunun %64,8, rapelin %32,8 ’dir. BCG aşısının gecikme oranı % 77,9’dur. KPA rapeli yapılmamışların %1,7’ dir. 5 3. BULGULAR 3.1. Aile Sağlığı Birimlerinin Kayıtlarına Göre Aşılanma Durumları Grafik 1: Aşılanma Durumları Hepatit B 1. dozun gecikme süresi ortalama 0,4, 2.dozun 2,25, 3 dozun 7,46 gündür. Beşli karma 1. dozun gecikme süresi ortalama 4,75, 2. dozun 5,74, 3. dozun 7,72, rapelin 11,84 gündür. Hepatit A 1. dozun gecikme süresi ortalama 12,2, 2.dozun 5,0 gündür. KPA 1. dozun gecikme süresi ortalama 4,72, 2. dozun 5,81, 3. dozun 8,05, rapelin 5,37 gündür. OPA 1. dozun gecikme süresi ortalama 7,79, 2. dozun 12,02 gündür. BCG aşısının gecikme süresi ortalama 5,99 gündür. KKK aşısın gecikme süresi ortalama 5,22 gündür. Suçiçeği aşısının gecikme süresi ortalama 5,25 gündür. 6 Tablo 1: Kocaeli İli Derince İlçesinde Bulunan Aile Sağlığı Merkezlerine Kayıtlı 0-24 Aylık Bebek ve Çocuklara Ait Aşıların Gecikme Süreleri Hepatit B 1 Hepatit B 2 Hepatit B 3 Beşli Karma 1 Beşli Karma 2 Beşli Karma 3 Beşli Karma Rapel Hepatit A 1 Hepatit A 2 KPA 1 KPA 2 KPA 3 KPA Rapel OPA 1 OPA 2 BCG KKK Suçiçeği Ortalama 0.40±2.33 2.25±3.94 7.46±7.14 4.75±4.86 5.74±5.85 7.72±7.10 11.84±7.95 12.20±7.89 5.00±7.34 4.72±4.67 5.81±5.87 8.05±10.21 5.37±6.44 7.79±9.18 12.02±7.97 5.99±5.85 5.22±6.27 5.25±6.29 Ortanca 0.00 1.00 6.00 3.00 4.00 6.00 10.00 11.00 3.00 3.00 4.00 6.00 3.00 6.00 11.00 4.00 3.00 3.00 Minimum 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 Maksimum 30.00 60.00 81.00 60.00 80.00 81.00 31.00 31.00 28.00 30.00 80.00 197.00 30.00 197.00 31.00 60.00 30.00 30.00 Tablo 2: Kocaeli İli Derince İlçesinde Bulunan Aile Sağlığı Merkezlerine Kayıtlı 0-24 Aylık Bebek ve Çocuklara Ait Her Bir Aşıya Göre 1 Yaş Altı ve Üstü Aşısız Olma Sıklığı Hep B-3 Beşli Karma 3 Beşli Karma Rapel Hepatit A 2 KPA 3 KPA Rapel OPA 2 BCG KKK Suçiçeği 1 Yaş ve Altı (%) 1.2 1.0 0.0 0.0 1.2 0.5 0.0 1.4 0.2 0.4 1 Yaş Üstü (%) 0.8 0.9 2.3 0.3 0.3 3.4 2.5 0.8 2.2 2.2 Tablo 3: Kocaeli İli Derince İlçesinde Bulunan Aile Sağlığı Merkezlerine Kayıtlı 0-24 Aylık Bebek ve Çocuklara Ait Her Bir Aşıda Çocuğun Cinsiyetine Göre Aşısız Olma Sıklığı Hep B-3 Beşli Karma 3 Beşli Karma Rapel Hepatit A 2 KPA 3 KPA Rapel OPA 2 BCG KKK Suçiçeği Erkek 1.0 1.0 1.1 0.0 0.9 1.7 1.2 1.2 1.0 1.2 Kadın 1.1 1.1 0.8 0.3 1.1 1.8 0.8 1.1 1.1 1.1 7 Uygulanan Soru Formlarına Ait Sonuçlar Uygulanan soru formlarında sorgulanan; çocuklara ait; cinsiyet, doğum sırası, aşı kartı, aşı durumu, aşıyla korunan hastalık geçirme durumu, anneye ait; annenin eğitim düzeyi değişkenleri tablo 4’te gösterilmiştir. Tablo 4: Araştırma Süresince ASM’lere Başvuran ve 0-24 Ay Çoçuk Sahibi Olan Annelere ve Çocuklara Ait Bazı Veriler Değişkenler Gruplar Sayı Yüzde Cinsiyet Erkek 45 53,6 Kadın 39 46,4 Doğum Sırası 1 24 28,6 2 40 47,6 3 18 21,4 4 2 2,4 Annenin Eğitim Düzeyi Eğitimi yok / 2 2,4 İlkokulu bitirmemiş İlkokul 19 22,6 Ortaokul 14 16,7 Lise ve üzeri 49 58,3 Aşı Kartı Var 84 100,0 Yok 0 0,0 Aşı Durumu Tam 84 100,0 Tam Değil 0 0,0 Aşıyla Korunan Hastalık Evet 5 6,0 Geçirme Durumu Hayır 79 94,0 Aşılananların%53,6’sı erkek, %46.4’sı kadındır. Aşılanan çocuklar içinde; doğum sırası 1 olanlar %28.6, doğum sırası 2 olanlar %47.6, doğum sırası 3 olanlar %21.4, doğum sırası 4 olanlar %2.4 tür. Aşılanan çocukların annelerinin eğitim düzeyi; eğitimi yok/ilkokulu bitirmemiş olanlar %2.4, ilkokul mezunu olanlar %22.6, ortaokul mezunu olanlar %16.7, lise ve üzeri eğitim düzeyinde olanlar %58.3 tür. Aşı kartı ankete tabi olan annelerin %100 ünde bulunmaktadır. Ankete tabi olan annelerin çocuklarında aşılanma durumu %100 saptanmıştır. Aşıyla korunan çocukların hastalığı geçirme oranı %6.0’dır. 4. TARTIŞMA Bu araştırmada Derince Bölgesi’ndeki Sırrıpaşa, Yavuz Sultan, Çınarlı, Dumlupınar, Yenikent, Mersincik, İbn-i Sina ve Çenedağ ASM’lerinde kayıtlı 0-24 ay çocuklarda aşılanma düzeyinin belirlenmesi hedeflenmiştir. Dünya Sağlık Örgütü’nün UNICEF ile birlikte yürüttüğü Avrupa’daki aşılanma düzeyinin belirlendiği 2014 yılında yapılan, hedef popülasyonun ne kadarının aşılandığını gösteren araştırmadaki veriler Tablo 5’te belirtilmiştir: Tablo 5: Avrupa’daki hedef populasyona ait aşılanma yüzdeleri,2014 8 Aşılar Yüzde BCG 94 DTP1 97 DTP3 95 HEP B 39 HEP B3 82 HİB 3 85 MCV 1 94 MCV 2 84 PAB 90 PCV 3 44 POL 3 95 ROTA 7 TT2 PLUS 83 8 Derince ilçesinde ASM’lerde yapılan araştırmada elde edilen verilere göre en düşük aşılanma oranı KPAR’de %98.3, en yüksek HepA-2’de %99.9 olarak saptanmıştır. Bu veriler DSÖ’ nün verilerinin yanında oldukça yüksek gözlenmiştir. TÜİK’in 2002-2013 yılları arasında yaptığı çalışmanın 2013 yılındaki verilerine göre aşılanma oranları DaBT-1 %97, DaBT-2 %98, DaBT-3 %98, BCG %96, HBV-3 %97, KKK %98, KPA-3 %97 şeklinde olmakla beraber genişletilmiş bağışıklama programındaki diğer aşılara ilişkin başka bir veri saptanmamıştır. Fakat bu araştırmanın kapsamında cinsiyet ve yaş grubu bulunmamaktadır.9 TÜİK verileriyle Derince ilçesinde ASM’lerde yapılan araştırmadaki veriler birbiriyle örtüşmektedir. TNSA’nın 2013 yılında yapmış olduğu 15-26 aylık çocukları kapsayan aşılama oranları; BCG %94, DaBT1%94, DaBT-2 %89, DaBT-3 %86, Kızamık %90, HBV-1 %96, HBV-2 %92, HBV-3 %87, Pnömokok-1 %90, Pnömokok-2 %85, Pnömokok-3 %82, aşısız oran ise %3 saptanmıştır. TNSA da yapılan araştırmada cinsiyete ilişkin veri bulunmamaktadır.10 TNSA verileri ile kıyaslandığında; Derince ilçesinde ASM’lerde yapılan araştırmada elde edilen veriler daha yüksek aşılanma oranı olduğunu göstermiştir. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu verilerine göre 2002-2012 yıllarındaki aşılanma yüzdeleri tablo 6’ da gözlenmektedir. Tablo 6: Yıllara göre aşılama oranları, (%), Türkiye11 AŞILAR DaBT1 DaBT2 DaBT3 BCG HBV3 KKK KPA3 2002 82 80 78 77 72 82 - 2009 97 96 96 96 94 97 97 2010 98 98 97 97 96 97 95 2011 98 98 97 95 96 98 96 2012 97 97 97 96 97 96 97 Derince ilçesinde ASM’lerde yapılan araştırmada da benzer veriler elde edilmiştir. Derince İlçesi’nde ASM’lerde yapılan araştırma kapsam bakımından aşılanma oranlarını; zamanında yapılmış, zamanı gelmemiş, gecikmiş ve yapılmamış olmak üzere cinsiyet ve yaş grubu da göz önünde bulundurularak yapılmıştır. Buna göre; HBV sırasıyla %92.8-%0-%6.7-%0.4, HBV-2 sırasıyla %34.5-%3.6%61.2-%0.6, HBV-3 sırasıyla %7.3-%28-%63.7-%1, DaBT-1 sırasıyla %13.7-%8.4-%76.9-%1, DaBT-2 sırasıyla %13.4-%16.8-%69.3-%0.6, DaBT-3 sırasıyla %6.2-%27.8-%65-%1, DaBT-R sırasıyla %1.2%79.8-%18.1-%1, HepA-1 sırasıyla %1.2-%79.9-%17.8-%1.2, HepA-2 sırasıyla %0.4-%98.1-%1.3-%0.1, KPA-1 sırasıyla %13.7-%8.3-%77-%1, KPA-2 sırasıyla %13.1-%16.9-%69.4-%0.6, KPA-3 sırasıyla %6.6%27.6-%64.8-%1, KPA-R sırasıyla %7.6-%57.9-%32.8-%1.7, OPA-1 sırasıyla %6.3-%28.4-%64.3-%1, OPA-2 sırasıyla %1.2-%79.8-%18-%1, BCG sırasıyla %12.4-%8.6-%77.9-%1.2, KKK sırasıyla %7.8-%57.5%33.7-%1, Suçiçeği sırasıyla %7.7-%57.6-%33.5-%1.2 bulunmuştur. Derince İlçesi’nde ASM’lerde yapılan araştırmada tanımlanmış olan gecikme süresi Sağlık Bakanlığı’nca tanımlanmış olan gecikme süresi olmayıp, aşıların yapılması için uygun görülen 1 aylık dönem de gecikme süresi olarak kabul edilmiştir. Bu veri hem gerçek gecikmeyi hem de araştırmada tanımlanan gecikmeyi içermektedir. Bu nedenle gecikme süresi olması gerekenden fazla olarak sonuçlara yansımıştır. Araştırmaya göre en çok geciken aşı %77.9 oranıyla BCG aşısıdır. En az geciken aşı ise %1.3 oranıyla HepA-2 olarak saptanmıştır. Bunun nedeni ise HepA-2 aşısının % 98.1’ inin zamanının gelmemesi olabilir. Bu fark ise evrenden kaynaklanabilir. İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması-1 (İBBS-1)’e göre 2012 yılı beşli karma aşı (DaBT+IPA+Hib) üçüncü doz aşılama oranı Türkiye’de %97, Doğu Marmara’ da %98’dir. TÜİK 2013’e göre beşli karma aşı (DaBT+IPA+Hib) üçüncü doz aşılama oranı Türkiye’de %98, Doğu Marmara’da %98’dir. Derince İlçesi’nde ASM’lerde yapılan araştırmada ise %99 bulunmuştur. 9 İBBS-1’e göre 2012 yılı HBV-3 aşılama oranı Türkiye’de %97, Doğu Marmara’da %97’dir. 2012 yılı KKK aşılama oranı ise Türkiye’de %96, Doğu Marmara’da %94’tür. Her iki aşı için Derince İlçesi’nde ASM’lerde yapılan araştırmada ise aşılama oranı %99 bulunmuştur.12 Tezcan ve Kurtuluş Yiğit’in ‘Aşılanma ve Çocuk Sağlığı’ adlı araştırmaları sonucunda; aşıların cinsiyetlere göre dağılımları aşağıdaki tablo 7’de belirtilmiştir: Temel Özellik Erkek Kadın Tablo 7: Aşı olan çocukların cinsiyete göre yüzdesi13 BCG 89.0 86.4 1 87.4 89.6 DBT 2 78.0 73.5 3 66.3 62.4 1 95.8 93.6 Polio 2 85.1 80.4 3 73.9 64.0 Kızamık 80.0 78.8 Yapılan araştırmada elde edilen verilere göre; BCG E %53.1, K %46.9, DaBT-1 E%53.1, K%46.9, DaBT-2 E%53.1, K%46.9, DaBT-3 E%53.1, K%46.9, OPA-1 E%53.1, K%46.9, OPA-2 E%53.1, K%46.9, Kızamık E%53.1, K%46.9’dir. Buna göre; Derince İlçesi’nde ASM’lerde yapılan araştırmada aşılama oranlarında erkeklerin aşılanma oranları kızların aşılanma oranlarından fazladır. Sabahat Tezcan ve Elif Kurtuluş Yiğit’in ‘Aşılanma ve Çocuk Sağlığı’ adlı araştırmalarında da erkek aşılanma oranları fazladır, bu da Derince İlçesi’nde ASM’lerde yapılan araştırmada elde edilen verilerle uyumludur. Derince İlçesi’nde ASM’lerde yapılan araştırmada ebeveynlerin eğitim düzeyi arttıkça aşılama oranları artmaktadır. 5. SONUÇ VE ÖNERİLER 3 doz halinde uygulanan aşıların 2. ve 3. dozlarındaki yapılmama oranı, 1. dozun yapılmama oranından daha yüksek olduğu bulunmuştur. En yüksek zamanında aşılanma oranı %92.8 ile Hepatit B1`dir. Bunun nedeni olarak doğumla beraber yapılması düşünülebilir. Aşı takvimine göre en geç yapılan aşı Hepatit A2 olmasına rağmen aşının gecikme oranı %1.3’tür. Bunun sebebi olarak araştırmadaki çocukların aşılarının %98.1’inin zamanının gelmemiş olması düşünülebilir. En çok yapılmama oranına sahip aşının %1.7 ile KPA-Rapel olduğu görülmüştür. Sonuç olarak; çocukluk çağı aşılamaları, koruyucu sağlık hizmetleri için yaşamsal öneme sahiptir. Aşılama çalışmalarında gerekli teknik altyapının ve personelin sağlanmasının yanı sıra, önemli bir diğer konu da; çocuğun ailesinin yeterli şekilde bilgilendirilip, aşının gerekliliğine inandırılmasıdır. Aşılama hedeflerinin henüz gerisinde olan ülkemizde, çocukluk çağı aşıları hakkında aile bilgi düzeyinin arttırılması, aşılama çalışmalarının önündeki en önemli engellerden biri olan bilgisizliği ortadan kaldıracaktır. Annelerin eğitim düzeylerine uygun bilgilendirme stratejileri geliştirilmesi bu konuda yararlı olacaktır. Aşılanmanın önündeki engellerle ilgili toplumun daha büyük ve daha farklı kesimlerini kapsayan bu tarz çalışmaların artması, temel sağlık hizmetlerinin en önemlilerinden olan aşılamanın yaygınlaşması ve verimliliğinin arttırılması konusunda yönlendirici olacaktır. 6. KAYNAKÇA 1. Peter G., 1997 RedBook: Report of the Committee on Infectious Diseases. 24th ed. Elk Grove Village, IL: American Academy of Pediatrics, 1997:116-120. 2. Akşit S., Aşılarla İlgili Genel Kurallar, Klinik Gelişim Dergisi 2012;25(1):4-12 3. Akın L., Aşılamaya Bağlı Toplumsal Kazanımlar. Halk Sağlığı Temel Bilgiler 2015;cilt 3:1456-1470 4. Özmert E. Dünya'da ve Türkiye'de Aşılama Takvimindeki Gelişmeler. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 2008; 51: 168-175 5. Sağlık Bakanlığı Genişletilmiş Bağışıklama Programı Genelgesi, 2009 6. http://www.dicle.edu.tr/ Erişim Tarihi: 26.08.2015 10 7. http://karabuk.hsm.saglik.gov.tr/ Erişim Tarihi:26.08.2015 8. http://www.who.int/ Erişim tarihi 25.08.15 9. http://www.tuik.gov.tr/ Erişim tarihi 26.08.15 10. http://www.hips.hacettepe.edu.tr/ TNSA_2013 Erişim tarihi 25.08.15 11. http://sbu.saglik.gov.tr/ Erişim tarihi 25.08.15 12. http://www.istanbulsaglik.gov.tr/ Erişim tarihi 26.08.15 13. Tezcan S., Yiğit E.K., Aşılanma ve Çocuk Sağlığı, Bölüm 11, 2013 14. http: //saglik.gov.tr/ Erişim tarihi 26.08.15 11 KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI İNTERN ARAŞTIRMALARI SERİSİ KOCAELİ İLİ DERİNCE İLÇESİNDEKİ ASM’LERE 16 EKİM 2015 TARİHİNDE BAŞVURANLARDA DEPREM KONUSUNDA RİSK ALGISI ve HAZIRLIKLI OLMA DURUMU 2015 YILI HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI EYLÜL- EKİM İNTERN GRUBU ARAŞTIRMASI İnt. Dr. Semra Karaman İnt. Dr. Gülşah Keçebaş İnt. Dr. Şule Demirekin İnt. Dr. Ceyda Erişti İnt. Dr. Minel Gül İnt. Dr. ÖzlemTekin İnt. Dr. Handenur Tunç İnt. Dr. Yener Araçlıoğlu İnt. Dr. Fatih Özsaray İnt. Dr. Erhan Caner Akkaya İnt. Dr. Emre Çubuklu İnt. Dr. Oğuzhan Değercan İnt. Dr. Çiğdem Yalçın İnt. Dr. Zülal Yakut İnt. Dr. Ece Orbay İnt. Dr. Anıl Alp Emre İnt. Dr. Servet Kartal İnt. Dr. Ali Özcan Çakır İnt. Dr. Bilal Yılmaz İnt. Dr. Nevzat Uslu İnt. Dr. Ezgi Çetin İnt. Dr. Faruk Temez İnt. Dr. M. Cemal Alagöz İnt. Dr. Özlem ÖN İnt. Dr. Eyüp Özdemir İnt. Dr. Esra Nur Kopukaya İnt. Dr. Enes Bayram İnt. Dr. Semih Serhatlıoğlu İnt. Dr. Elif Nur Baynal İnt. Dr. C. Erman Aytekin İnt. Dr. Aysen Ekin Dülek İnt. Dr. Canan Taşdemir İnt. Dr. Berkay Genç İnt. Dr. M. Mustafa Taşçı İnt. Dr. Mustafa Suner Danışman Asistan Doktorlar: Hande Cihan, Bayram Mercimek Danışman Öğretim Görevlisi: Prof. Dr.Nilay Etiler - NİSAN 2015 KOCAELİ - ÖZET Deprem; beklenmeyen bir zamanda meydana gelen, bireysel/toplumsal zararlara yol açan ve can ya da mal kayıplarının yaşanabildiği doğa olayıdır. Bu araştırmada Kocaeli ili Derince ilçesindeki Aile Sağlığı Merkezlerine başvuranlarda deprem konusunda risk algısı ve hazırlıklı olma durumu ve bunu etkileyen etmenlerin ortaya konması amaçlanmıştır. Araştırmaya 16.10.2015 tarihinde Kocaeli ili Derince ilçesinde bulunan 7 Aile Sağlığı Merkezine başvuran 347 kişi katılmıştır. Kesitsel tipteki bu araştırmada, veri toplama aracı olarak literatür taraması yapılarak oluşturulan soru formu kullanılmıştır Araştırmaya katılanların %67,4'ü olabilecek depremler açısından endişe duydugunu belirtmiştir. Katılımcılardan Marmara Depremini yaşayanların %13,4’ü can kaybı, %18,7 ‘si mal kaybı, %9,8’i hem can hem mal kaybı yaşamış olduğunu belirtmiştir. Katılımcıların %84’ü deprem çantası bulundurmadıklarını, çök kapan tutun hareketini bilenler %60,8 olarak bulunmuştur. Deprem ile ilgili eğitim alma yüzdesi ise %55,3 bulunmuştur. Çalışmaya katılanların büyük çoğunluğunun deprem konusunda endişeli oldukları fakat bununla ilgili herhangi bir hazırlık yapmadıkları ve eğitim almadıkları görülmektedir. Deprem konusunda ilgili kurumların üstlerine düşen vazifeyi yerine getirmeleri ve toplumdaki insanlar bu konuda eğitilip bilinçlenmesinin sağlanması, olası bir deprem felaketinde meydana gelebilecek can ve mal kayıplarını en aza indirmede çok önemli bir yere sahiptir. Anahtar Kelimeler : Deprem, Risk Algısı, Deprem Endişesi HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 1 1. GİRİŞ 1.1.Deprem Nedir? Deprem; beklenmeyen bir zamanda meydana gelen, bireysel/toplumsal zararlara yol açan ve can ya da mal kayıplarının yaşanabildiği doğa olayıdır. Deprem tehlikesinin şiddeti ise söz konusu doğa olayının meydana getirdiği can ve mal kayıpları, yaralanmalar ve yapısal hasarlar gibi tahriplerle ölçülmektedir(1). 1.2. Deprem Türleri Cisimlerin bir etki altında yaptıkları bir hareket de deprem olarak nitelendirilebildiğinden depremler; Yapay depremler ve doğal depremler olarak ikiye ayrılır. Depremler büyüklüğü, şiddeti ve zamanı belli olan yapay depremler ve parametreleri önceden belli olmayan doğal depremler olarak sınıflandırmak mümkündür. Yapay depremlerin etkileri belli olduğu için incelemeye konu olmazken doğal depremlerin parametreleri kesin olarak belli değildir. Doğal depremler, doğadaki değişiklikler sonucu oluşan depremleri oluş nedenlerine göre; tektonik depremler, volkanik depremler, çöküntü depremler olarak sınıflandırılır. Dünyada olan depremlerin büyük bir bölümü yukarıda anlatılan biçimde oluşmakla birlikte az miktarda da olsa başka doğal nedenlerle de olan deprem türleri bulunmaktadır. Levhaların hareketi sonucu olan depremler genellikle tektonik depremler olarak nitelenir ve bu depremler çoğunlukla levhalar sınırlarında oluşurlar. Dünya ve Türkiye’de olan depremlerin %90'ı bu gruptandır. İkinci tip depremler volkanik depremlerdir. Bunlar volkanların püskürmesi sonucu oluşurlar. Yerin derinliklerinde ergimiş maddenin yeryüzüne çıkışı sırasındaki fiziksel ve kimyasal olaylar sonucunda oluşan gazların yapmış oldukları patlamalarla bu tür depremlerin meydana geldiği bilinmektedir. Bunlar da yanardağlarla ilgili olduklarından yereldirler ve önemli zarara neden olmazlar. Japonya ve İtalya'da oluşan depremlerin bir kısmı bu gruba girmektedir. Türkiye'de aktif yanardağ olmadığı için bu tip depremler olmamaktadır. Bir başka tip depremler de çöküntü depremlerdir. Bunlar yer altındaki boşlukların (mağara, su yolları), kömür ocaklarında galerilerin, tuz ve jipsli arazilerde erime sonucu oluşan boşluklara tavan bloğunun çökmesi ile oluşurlar. Hissedilme alanları yerel olup enerjileri azdır fazla zarar getirmezler. Büyük heyelanlar ve gökten düşen meteorların da küçük sarsıntılara neden olduğu bilinmektedir. Odağı deniz dibinde olan derin deniz depremlerinden sonra, denizlerde kıyılara kadar oluşan ve bazen kıyılarda büyük hasarlara neden olan dalgalar oluşur ki bunlara tsunami denir. Merkezi deniz içerisinde olan depremlerinin çok görüldüğü Japonya'da tsunami'den 1896 yılında 30.000 kişi ve 2004 Güney Asya’da oluşan tsunamide ise 300.000 kişi ölmüştür(1). 1.3.Depremin Şiddeti: Depremin nasıl oluştuğunu, deprem dalgalarının yerkabuğu içinde ne şekilde yayıldıklarını, deprem ölçü aletlerini ve deprem kayıtlarının değerlendirilmesini inceleyen bilim dalına sismoloji denir(1). Herhangibir derinlikte olan depremin, yeryüzünde hissedildiği bir noktadaki etkisinin ölçüsü olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir deyişle depremin şiddeti, onun yapılar, doğa ve insanlar üzerindeki etkilerinin bir ölçüsüdür. Bu etki, depremin büyüklüğü, odak derinliği, uzaklığı yapıların depreme karşı gösterdiği dayanıklılık dahi değişik olabilmektedir. Şiddet depremin kaynağındaki büyüklüğü hakkında doğru bilgi vermemekle beraber, deprem dolayısıyla oluşan hasarı yukarıda belirtilen etkenlere bağlı olarak yansıtır(1). Depremin şiddeti, depremlerin gözlenen etkileri sonucunda ve uzun yılların vermiş olduğu deneyimlere dayanılarak hazırlanmış olan "Şiddet Cetvelleri"ne göre değerlendirilmektedir XII şiddet derecesini kapsamaktadır. Bu cetvellere göre,şiddeti V ve daha küçük olan depremler genellikle yapılarda hasar meydana getirmezler ve insanların depremi hissetme şekillerine göre değerlendirilirler(2). VI-XII arasındaki şiddetler ise, depremlerin yapılarda meydana getirdiği hasar ve arazide oluşturduğu kırılma, yarılma, heyelan gibi bulgulara dayanılarak değerlendirilmektedir (2). HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 2 Tablo 1: Depremlerin şiddet ve magnitüdleri değerleri arasındaki dönüşümlerin gösterimi Şekil 1: Türkiye Deprem Fay Haritası Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF): Saroz Körfezi’nden başlar, Marmara Denizi, Sapanca Gölü, Adapazarı, Tosya ve Erzincan üzerinden Van Gölü kuzeyine kadar uzanır(2). Doğu Anadolu Fay Hattı (DAF): Hatay grabeninden başlar, K. Maraş, Adıyaman, Malatya ve Elazığ ovalarından geçerek Bingöl’e kadar sokulur(2). Batı Anadolu Fay Hattı (BAF): Ege Bölgesi’nde, kuzeyden güneye doğru uzanan çok sayıdaki fay hatlarından oluşur(2). Fay hatları, yer kabuğunun zayıf ve hareket halindeki bölgeleridir. Volkanik sahalar, genç kıvrım dağları ve deprem alanlarının uzanışı fay hatlarıyla paralellik gösterir(2). Daha önce görülen Erzurum, Erzincan, Van, Bolu, Çankırı, Tokat, Adapazarı, Kütahya, Burdur, Lice, Bingöl, Dinar, Ceyhan, Gölcük ve Düzce depremlerinin büyük oranda can ve mal kaybına neden olmasında, bu kentlerin fay hatları üzerinde yer almalarının önemli rolü olmuştur(2). Ülkemiz bağlamında değerlendirildiğinde Türkiye, Akdeniz deprem kuşağı üzerinde bulunmakta ve genel hatlarıyla da bir deprem bölgesi sayılmaktadır. Türkiye deprem bölgeleri haritasına göre, nüfusun %95’i deprem tehlikesi altında yaşamaktadır. Ayrıca büyük sanayi merkezlerinin %98,3’ü ve barajların %91,6’sı etkin deprem bölgelerinin üzerinde yer almaktadır.Türkiye coğrafyası içerisinde; Marmara, Batı Anadolu, Doğu Anadolu ve Kuzey Anadolu yıkıcı deprem riski taşıyan bölgeler olarak gösterilmektedir (2). Etkileri açısından deprem, toplumdaki gündelik işleyişi sarstığından ve toplum içerisindeki düzeni değiştirip çatışma ve değişmeyi zorunlu kıldığından derin toplumsal sonuçlara yol açabilmektedir. Nitekim deprem nedeniyle insanların yaşamları alt üst olmakta, mevcut sosyal düzenin yıkılması ve sosyal çözülmelerin yaygınlaşmasıyla toplumda yeniden düzenleme ihtiyacı ortaya çıkabilmektedir. Bu noktada depremin bir afet olarak tanımlanması, toplum üzerinde yarattığı geniş çaplı etkilerden kaynaklanmaktadır(3). HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 3 1.4.Depremde Toplumsal Algı Ve Hazırlıklı Olma Genel olarak afetler, fiziksel alt yapının üst yapıda önemli değişmelere yol açarak risk ya da tehlike oluşturma durumu olarak tanımlanabilir. Özelde ise afet, doğal veya doğal olmayan bir olay sonucunda çok sayıda insanın yaralanması ya da ölmesi veya mal ve mülkün zarar görmesi ve bu sırada yerel ilk yardım ve kurtarma kaynaklarının yetersiz kalması olarak da değerlendirilebilir. Bir afet olarak depremin dışında; taşkın, baskın, fırtına, heyelan ve volkan patlamalarının yaratmış olduğu bir dizi değişim ve dönüşümde insan yaşamını etkileyebilmektedir. Mekan olarak doğal çevrenin yol açabileceği fiziki ve sosyal sorunlar, yerkürenin yerleşim alanı olarak doğal afetler sonucunda yeniden şekillenmesi ve düzenlenmesinde insan faktörünün ve toplumsal boyutluluğunun önemini artıran bir özellik taşımaktadır. Temel sorunsal ise doğa olaylarının önceden tahmin edilememesi gerçeği değil, doğa olaylarına karşı ne oranda hazırlıklı olunabildiğidir. UNISDR ve TACTIC’in hazırlıklı olma tanımı “olası, olması muhtemel veya mevcut tehlike olaylarının etkilerini etkin olarak öngörmek, bu etkilere tepki vermek ve zarar azaltmak için devletler, risk yönetimi kurumları, toplumlar ve bireyler tarafından gelıştırılen bilgi ve kapasiteler”(3) . 2. GEREÇ ve YÖNTEM 2.1.Araştırmanın tipi: Kesitsel tipte bir araştırmadır. 2.2.Araştırmanın yeri: Kocaeli ili Derince ilçesi Aile Sağlığı Merkezlerinde uygulanmıştır. 2.3.Araştırmanın evreni: 16.10.2015 tarihinde Derince ilçesinde bulunan 7 Aile Sağlığı Merkezine başvuran kişiler örnek seçimine gidilmeden araştırmaya alınmıştır. 2.4.Araştırmanın kapsamı: Araştırmanın yapıldığı tarihte ankete katılmayı kabul eden 15 yaş üstü 347 kişiye anket uygulanmıştır. 2.5.Araştırmada kullanılan araç-gereç: Araştırmacılar tarafından hazırlanan anket formu kullanılmıştır. Anket formunda sosyo-demografik özelliklere ait 5 soru, deprem yaşanmışlık öyküsünü sorgulayan 4 soru, depremde risk algısıyla ilgili 6 soru, deprem anında yapılması gerekenlerle ilgili 3 soru sorulmuştur. 2.6.Araştırmanın uygulama şekli: Veriler katılımcılarla yüz yüze görüşülerek toplanmıştır. Verilerin toplanması için kurumlardan gerekli izin alınmıştır. Ayrıca araştırmaya katılan kişilere sözel olarak çalışmayla ilgili bilgi verilmiş ve sözel onamları alınmıştır. 2.7.Araştırmanın sınırlılıkları: Araştırma 1999 Gölcük Depremi baz alınarak incelendiğinden, bu araştırmada deprem yaşanmışlık öyküsü ile ilgili bilgilerde hafıza faktörü nedeniyle “hatırlama yanlılığı”ndan (recall bias) söz edilebilir. Ardı ardına benzer sorular olduğu için kişiler şartlanarak benzer cevaplar verebilir. Ayrıca araştırma, yalnızca 16.10.2015 tarihinde ASM’lere başvuran kişilere ulaşılmış olması nedeniyle Derince’nin genel nüfusunu kapsamak konusunda yetersiz olabilir. 2.8.Araştırmanın değişkenleri: 2.8.1.Bağımlı değişkenler: Son yaşanan depremlerden sonra herhangi bir endişe duyma 1999 Marmara Depremi’ni yaşama Marmara Depremi dışında herhangi bir deprem yaşamış olma Yaşadığı depremde herhangi kaybı olma Depremle ilgili eğitim almış olma Farklı cinsiyetlerde olma Farklı yaş gruplarında olma HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 4 2.8.2.Bağımsız değişkenler: Son yaşanan depremlerin ardından herhangi bir endişe duyma Evine zorunlu deprem sigortası yaptırma Daha önce depremle ilgili eğitim almak Deprem için yardım çantası bulundurmak Yaşadığı konutun depreme dayanıklı olup olmadığı düşüncesi Yattığı odada sarsıntıda oluşabilecek tehlikeleri tespit edip düşebilecek/devrilebilecek eşyaları sabitleme 2.9.Araştırmada kullanılan terimler: Zorunlu Deprem Sigortası: Doğal Afetler Sigorta Kurumu(DASK) tarafından yaptırılması zorunlu olan depremin ve deprem sonucu meydana gelen yangın, infilak, tsunami ve yer kaymasının doğrudan neden olacağı maddi zararları, poliçede belirtilmiş limitler dahilinde nakit olarak karşılayan sigortadır. Deprem çantası: İçinde depremden sonra insanların hayatlarına devam edebilmelerine ve çevre ile iletişim kurabilmelerine yardımcı olacak eşyaları ve malzemeleri içinde bulunduran çantadır. Çök-Kapan-Tutun: Deprem, uçak kazası, heyelan, bomba patlaması ve bomba tehdidi, yıldırım ve hortum gibi tehlikelerde uygulanan ve vücudun kapladığı alanı küçültüp, havada uçan, saçılan ve dökülen cisimlerden koruyacak ve onlara hedef olma ihtimalini azaltacak bir yöntemdir. 2.10.Araştırmanın Analizi: SPSS 16.0 programına veriler girildi ve tanımlayıcı analizler yapıldı. 2.11.Araştırmanın hipotezleri: 1. Son yaşanan depremlerin ardından herhangi bir endişe duyanlarda zorunlu deprem sigortası yaptırma, eğitim alma, deprem için yardım çantası bulundurma, sarsıntı anında oluşabilecek tehlikeleri tespit edip düşebilecek eşyaları sabitleme olasılığı fazladır. 2. Marmara 1999 depremini yaşayanlarda zorunlu deprem sigortası yaptırma, eğitim alma, deprem için yardım çantası bulundurma, yaşadığı konutun depreme dayanıklı olduğunu düşünme, sarsıntı anında oluşabilecek tehlikeleri tespit edip düşebilecek eşyaları sabitleme olasılığı fazladır. 3. Marmara depremi dışında herhangi bir deprem yaşayanlarda endişe duyma, yaşayanlarda zorunlu deprem sigortası yaptırma, deprem için yardım çantası bulundurma, yaşadığı konutun depreme dayanıklı olduğunu düşünme, sarsıntı anında oluşabilecek tehlikeleri tespit edip düşebilecek eşyaları sabitleme olasılığı fazladır. 4. Yaşadığı depremde herhangi bir kaybı olanlarda yaşayanlarda zorunlu deprem sigortası yaptırma, eğitim alma, deprem için yardım çantası bulundurma, yaşadığı konutun depreme dayanıklı olduğunu düşünme, sarsıntı anında oluşabilecek tehlikeleri tespit edip düşebilecek eşyaları sabitleme olasılığı fazladır. 5. Daha önce depremle ilgili eğitim alanlarda, deprem çantası bulundurma ve oluşabilecek tehlikeleri tespit edip devrilebilecek/düşebilecek eşyaları bulundukları yerde sabitlemiş olma ihtimali fazladır. 6. Farklı cinsiyetlerde; endişe duyma, zorunlu deprem sigortası yaptırma, deprem için yardım çantası bulundurma, yaşadığı konutun depreme dayanıklı olduğunu düşünme, sarsıntı anında oluşabilecek tehlikeleri tespit edip düşebilecek eşyaları sabitleme oranı değişebilir. 7. Farklı yaş gruplarında; endişe duyma, zorunlu deprem sigortası yaptırma, deprem için yardım çantası bulundurma, yaşadığı konutun depreme dayanıklı olduğunu düşünme, sarsıntı anında oluşabilecek tehlikeleri tespit edip düşebilecek eşyaları sabitleme oranı değişebilir. HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 5 3. BULGULAR Araştırmamıza toplam 347 kişi katıldı. Yaşları 15-78 arasında değişiyordu, katılanların yaş ortalaması 38’dir. Tablo 2: Araştırmaya katılanların cinsiyete göre dağılımı Cinsiyet Sayı Yüzde Erkek 149 42,9 Kadın 198 57,1 Toplam 347 100,0 Araştırmaya katılanlarda %57,1 ile çoğunluğu kadınlar oluşturmaktadır Tablo 3: Araştırmaya katılanların İlçelere göre dağılımı İlçe Sayı Yüzde Derince 330 95,1 İzmit 15 40,3 Körfez 2 0,6 Toplam 347 100,0 Araştırmaya katılanların çoğu %95 ile ASM bölgemiz olan Derince ilçesindendir.. Tablo 4: Araştırmaya katılanların medeni durumlarına göre dağılımı Medeni Durum Sayı Yüzde Bekar 100 28,8 Evli 217 62,5 Dul 20 5,8 Boşanmış 10 2,9 Toplam 347 100,0 Araştırmaya katılanların çoğunluğunu (%62,5) evliler oluşturuyordu. Tablo 5: Araştırmamıza katılanların çalışma durumlarına göre dağılımları Çalışma Durumu Sayı Yüzde Çalışmıyor 184 53,0 Çalışıyor 163 47,0 Toplam 347 100,0 Araştırmaya katılanlar çalışmayan ve 24 farklı meslekte çalışan kişilerden oluşmaktaydı. Çalışan grubun çoğunu işçiler oluşturmaktaydı. HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 6 Tablo 6: ‘’Marmara depremini yaşadınız mı?’’ sorusuna yanıt durumları Cevap Sayı Yüzde Hayır 101 29,1 Evet 246 70,9 Toplam 347 100,0 Ankete katılanların çoğu Marmara Depremini yaşayanlardan oluşuyordu. Tablo 7: ‘’Başka deprem yaşadınız mı?’’ sorusuna yanıt durumu Cevap Sayı Yüzde Hayır 175 50,4 Evet 172 49,6 Toplam 347 100,0 Tablo 8: ‘’Marmara Depreminde kaybınız oldumu? Ne tür kayıp oldu?’’ sorusuna yanıt durumu Cevap Sayı Yüzde Kaybım Yok 233 67,1 Can 37 10,7 Mal 51 14,7 Can ve Mal 26 7,5 Toplam 347 100,0 Çoğunluk can ve mal kaybı yaşamayanlardan oluşuyor. Tablo 9: ’’Son depremden sonra endişe duyuyor musunuz?’’ sorusuna yanıt durumu Cevap Sayı Yüzde Hayır 113 32,6 Evet 234 67,4 Total 347 100,0 Araştırmaya katılanların %67,4'ü gelecek depremler açısından endişe duyduğunu belirtiyor. Tablo 10: Zorunlu deprem sigortası yaptırma durumu Cevap Sayı Yüzde Hayır 113 32,6 Evet 234 67,4 Toplam 347 100,0 HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 7 Tablo 11: Depremle ilgili eğitim alma durumu Sayı Yüzde Hayır 113 32,6 Evet 234 67,4 Toplam 347 100,0 Tablo 12: Eğitim alanların eğitimi nerden aldıklarının dağılımı Evet Hayır Televizyon 92 255 İnternet 46 301 Okul 90 257 Diğer 25 322 234 kişi(%67,4) deprem ile ilgili eğitim aldığını belirtmiştir. Eğitim alanların eğitim alma yolları olarak; televizyon, internet, okul ve diğer seçenekleri içerisinde bir veya birden fazla seçim yapmışlardır.234 kişi arasında 92 kişi televizyondan,46 kişi internetten,90 kişi okulda ve 25 kişi de diğer yollar aracılığıyla eğitim aldığını belirtmiştir. Tablo 13: Deprem durumunda acil telefon numarası bilme durumunun dağılımı Cevap Sayı Yüzde Hayır 112 32,3 Evet 235 67,7 Toplam 347 100,0 Tablo 14: Deprem durumunda bilinen acil telefon numaralarını bilenlerin dağılımı Bilinen Numara Evet Hayır 112 210 137 155 128 219 Diğer 122 225 Deprem durumunda 235 kişi(%67,7) deprem durumunda arayacağı telefon numarasını bildiğini söylemiştir.Bu kişilerden 210 kişi 112’yi 128 kişi 155’i ve 122 kişi diğer bir telefon numarasını cevap olarak anketimizde vermiştir. Tablo 15: Yardım çantası bulundurma durumu Cevap Sayı Yüzde Hayır 292 84,1 Evet 55 15,9 Toplam 347 100,0 HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 8 Tablo 16: Evinizin dayanıklı olduğunu düşünüyor musunuz sorusuna yanıt durumu Cevap Sayı Yüzde Hayır 123 35,4 Evet 224 64,6 Toplam 347 100,0 Tablo 17: ‘’Deprem anında balkondan uzak durulmalı mı?’’ sorusuna yanıt durumu Cevap Sayı Yüzde Katılıyorum 329 94,8 Katılmıyorum 8 2,3 Bilmiyorum 10 2,9 Deprem anında balkondan uzak durması gerektiğini düşünen kişi sayısı 329’dur(%94,8). Tablo 18: Cinsiyete göre deprem endişesi durumu Endişe Durumu Cinsiyet Erkek Sayı Yüzde Kadin Sayı Yüzde Topiam Sayı Yüzde Duymuyor Duyuyor 65 84 43,6% 56,4% 48 150 24,2% 75,8% 113 234 32,6% 67,4% Kadınlar erkeklere göre daha endişeli görünüyor. Tablo 19: Marmara depremini yaşayan ve yaşamayanlardaki can ve mal kaybı durumu Depremde Kayıp Marmara Depremi’ni Hayır Sayı Yüzde Yaşadınız mı? Evet Sayı Yüzde Toplam Sayı Yüzde Kayıp Yok Can Kaybı Mal Kaybı Can ve Mal Kaybı 90 4 5 2 89,1% 4,0% 5,0% 2,0% 143 33 46 24 58,1% 13,4% 18,7% 9,8% 233 37 51 26 67,1% 10,7% 14,7% 7,5% HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 9 Marmara Depremi’ni yaşamayan; başka bir deprem yaşayanlarda herhangi bir kayıp yaşama oranı Marmara Depremi’ni yaşayanlara göre belirgin ölçüde az durumda. Marmara Depremi’ni yaşayanlarda can/mal/can ve mal kaybı yaşayanlar %42 oranında. Tablo 20 : Marmara Depremini yaşayanların yatak odasındaki tehlikeleri tespit etme durumu Sayı Yüzde Yapanlar 122 %50,4 Yapmayanlar 124 %49,6 Toplam 246 %100,0 Tablo 21: Marmara Depremini yaşayanların deprem sigortası yaptırma durumu Sayı Yüzde Yaptıranlar 180 %73,2 Yaptırmayanlar 66 %26,8 Toplam 246 %100,0 4. TARTIŞMA Araştırmamızda çeşitli kısıtlılıklar bulunmaktadır. Çalışma Derince bölgesi ASM’lere başvuran 347 kişi üzerinden yapıldığı için bölgeyi temsil etmekten uzaktır. Bilgi, tutum ve davranışı etkileyebilecek diğer faktörler (ekonomik düzey, evin niteliği vb.) doğru bilgi alınamayacağı kaygısı ile sorulamamıştır. Yine de sonuçların depreme hazırlık gibi önemli bir konuda değer taşıyan ipuçları sağlayacağı düşünülmektedir. Yaptığımız ankete katılanların %57’sini kadınlar oluşturmaktadır. Kadınların %75,8’i endişeli bulunmuştur. Erkeklerin ise %56,4’ü endişelidir. Bu fark istatistiksel olarak da anlamlıdır (p<0,01). Yaş gruplarına göre baktığımız zaman 31-54 yaş arası grubun endişe konusunda %79,4 gibi bir oranla en yüksek endişe oranına sahip olan grup olduğunu görmekteyiz (p<0.05). 1999 yılında bu yaş grubunun 1639 yaş arasındadır ve depremden psikolojik olarak en çok etkilenen grup olduğu görülmektedir. 55 yaş ve üzeri katılımcılarda endişe oranı %64,9 iken, 30 yaş ve altı katılımcılarca endişe oranı %68,5 bulunmuştur. Toplama bakıldığında bu oranın %61,9 olduğu görülmektedir. Kocaeli’de Sağlık ve Çevre Müdürlüklerinde çalışan meslek gruplarının topluma ve kendileriyle ailelerine yönelik risk algılarının belirlenmesi için yapılan 132 kişinin katıldığı bir çalışmada katılımcılar topluma yönelik olarak doğal afetleri yüksek riskli olarak değerlendirmişlerdir. Katılımcıların %78’i doğal afetlerin toplum için yüksek riskli olduğunu düşünmektedir. Doğal afetlerin bu denli yüksek oranda riskli olduğunun belirtilmesi, bölgede 17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan ve binlerce ölüm ve yaralanma ile sonuçlanan merkez üssü Gölcük ilçesi olan depremle ilişkili olabilir (4). Mileti ve arkadaşları ABD’de yaptıkları bir araştırmada depremle ilişkili risk algılarının depreme hazırlık çalışmalarındaki yerini değerlendirmişler ve kişilerin riski anlamaları, inanmaları ve kişiselleştirmeleri ile kendi yaşamlarına ilişkin cabalarda bulunabileceklerine dikkat çekmişlerdir. Risklerle ilgili bilgi aktarımında risklerin özgüllüğü, kaynağı, sıklığı, kesinliği, doğruluğu gibi faktörlerin etkili olduğunu bildirmişlerdir (5). Ankete katılanlardan %53’lük bir kesim ise çalışmıyor. Derince bölgesi sanayi bölgesine yakın bir yer, buna bağlı olarak bölgede bulunan ve anketimize katılan çalışanların çoğunun mesleğinin işçi olduğunu görülmektedir. İşçiler ankete katılanların %8ini oluşturmaktadır. Derince bölgesi 17 Ağustos 1999’da Gölcük merkezli depremden etkilenen bir bölgedir ve anketimize katılanların %70’inin Marmara Depremi’ni yaşadığını görülmektedir. HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 10 Katılımcılardan Marmara Depremi’ni yaşayanların %13,4 can kaybı %18,7 mal kaybı %9,8 hem can hem mal kaybı yaşamıştır. 2001 yılında yapılan bir araştırmaya göre 17 Ağustos depremini yasayanların büyük bir kısmı ev eşyalarını kaybetmişler, kiralık ev ve dükkân gibi gelir kaynaklarından mahrum olmuşlardır (6). Afetlerin arkalarında bıraktıkları hasar can kayıpları ve bina molozlarından ibaret değildir. Kocaeli Depremi’nden sağ kurtulan 43953 kişiden 505’i hayatlarına engelli olarak devam etmek zorunda kalmıştır (7). Coburn ve Spence (1992) düşük bir gayrısafi yurtiçi hasılaya sahip fakir ülkelerde yaşanan doğal afetlerin, mutlak değeri ne kadar az olursa olsun, ülke ekonomisi üzerinde yıkıcı etkiler bıraktığını ifade etmişlerdir (8). 30 yaş altı deprem ile ilgili eğitim alma yüzdesi %68,1 ile en yüksek orana sahiptir. Yaş arttıkça bu oran azalmaktadır. 55 yaş üzeri katılımcılarda deprem ili ilgili eğitim alma yüzdesinin %45,2 lere kadar düştüğü görülmektedir. Katılımcıların hepsine baktığımızda toplamda deprem ile ilgili eğitim alma yüzdesi ise %55,3 bulunmuştur. Bu da bize deprem ile ilgili eğitimin yetersiz olduğunu göstermektedir. Eğitimli katılımcıların %26,5’i televizyondan, % 13,3’ü internetten, %25.9’u okuldan,%7,2’si diğer kaynaklardan bu eğitimi almışlardır. Anketimize katılanların yaklaşık yarısının bir eğitimi yoktur. Cinsiyetle deprem eğitimi alma arasında bir fark saptanmamıştır. Depremin zararlı etkilerinin azaltılmasında en önemli husus insanların eğitimli olmasıdır. Deprem eğitimi de diyebileceğimiz bu durum insanların hayatta kalmasını ve daha az zarar görmesini sağlayacak en önemli unsurdur. Hurnen & McClure (1997)’a göre, deprem bilgi düzeyi yüksek adayların deprem zararlarını azaltma çalışmalarına daha fazla katıldıkları görülmüştür. Rüstemli ve Karancı (1999) yüksek eğitim düzeyine sahip bireylerin, deprem zararlarının azaltılması konusunda daha bilinçli davrandıkları ve depremlere karşı daha hazır olduklarını belirtmektedirler (9). Afet zararlarını azaltmak ve hazırlıklı olma davranış ve örgütlenmelerini birey, aile, mahalle, yerel yönetim, bölgesel, ulusal ve uluslararası boyutlar gibi farklı düzeylerde ele almak gerekmektedir (Karancı, 2007). Okullarda öğrencilere anasınıfından itibaren eğitim verilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Halkın kitle iletişim araçları, kurslar gibi çeşitli yollarla bilinçlendirilmesine ihtiyaç vardır. Russel & diğerleri (1995) (11). Çök kapan tutun hareketini bilenler %60,8 olarak bulunmuştur. Katılımcıların %84’ünün deprem çantası bulunmamaktadır. 2005’te Antalya’da yapılan bir araştırmaya katılan 198 kişiden 1 kişinin deprem çantası olduğu tepit edilmiştir (11). Marmara depremi yaşayanların %73,2’si zorunlu deprem sigortasını yaptırmıştır(p < 0.05). Bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Marmara depremini yaşamayanlarda ise bu oran %53,4 bulunmuştur. 2014 yılında Türkiye’deki 6.4 milyon konutun deprem sigortası mevcuttur. Fakat yine de bu oran yapılması gereken sigortanın sadece %36.5’ine denk gelmektedir. 2000 yılında bu oran %4 olduğu için o yıla kıyasla durum oldukça iyi görünmektedir. Türkiye’de 17 milyon 661 bin konut mevcuttur. 6 milyon 437 bin konut ise deprem sigortası yaptırmıştır. Üretilen DASK sigorta primi ise, 715 milyon 728 bin 11 bin lira olarak belirlenmiştir. Zorunlu deprem sigortası yaptırma oranının en yüksek olduğu bölge ise, Marmara Bölgesi’dir (12). Yine depremi yaşayanların yaklaşık yarısı yattığı odadaki tehlikeleri tespit ettiğini belirtmektedir ve tespit edenlerin yüzde %44,2si bu eşyaları sabitlemiştir. Yarısından fazlası tehlikenin farkında olmasına rağmen bunun için önlem almamıştır 5. SONUÇ ve ÖNERİLER Yurdumuz dünyanın en etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunmaktadır. Geçmişte yurdumuzda birçok yıkıcı depremler olduğu gibi, gelecekte de sık sık oluşacak depremlerle büyük can ve mal kaybına uğrayacağımız akıldan çıkarılmamalıdır. Deprem Bölgeleri Haritasına göre, yurdumuzun %92'sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun %95'inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin %98'i ve barajlarımızın %93'ünün deprem bölgesinde bulunduğu bilinmektedir. Son 58 yıl içerisinde depremlerden, 58.202 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 122.096 kişi yaralanmış ve yaklaşık olarak 411.465 bina yıkılmış veya ağır hasar görmüştür. Sonuç olarak denilebilir ki, depremlerden her yıl ortalama 1.003 vatandaşımız ölmekte ve 7.094 bina yıkılmaktadır. Bu durum geçmişte meydana gelmiş olan deprem sonuçlarından ders alınmasının önemini ortaya koymaktadır (13). HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 11 Planlama ve Denetim Depremlere ilişkin üniversiteler, meslek odaları ile uygulamacı kamu kurumlarının bilgi ve deneyim birikimine dayanarak, piyasacı/özelleştirmeci anlayışlardan bağımsız bir önlemler bütünü oluşturulmalıdır. Deprem öncesi, deprem sırası ve sonrasında yapılacak çalışmalara ilişkin kamu yararı ve ülke çıkarını gözeten ulusal bir deprem politikası belirlenmeli, bu çerçevede bir Ulusal Deprem Stratejisi ve Türkiye Deprem Master Planı hazırlanmalıdır. Afet olgusu karşısında planlama, araştırma, gözlem, zarar azaltma, hazırlık, acil müdahale ve iyileştirme yöntemleri kamu düzeyinde geliştirilmelidir. Deprem zararlarını azaltma önlemleri, İmar Yasası ve ilgili mevzuatlara yansıtılmalı, kent planlaması ve yapı üretimi bütünlüklü bir şekilde ele alınmalı ve hızla Afet Yönetimi Stratejik Planı oluşturulmalıdır. Deprem hasarı ve can kayıplarının azaltılmasının bilinen tek yolu mühendis, mimar ve Şehir plancılarının ortak çabalarıyla depreme dayanıklı yerleşim alanları ve yapılar tasarlamak ve üretmektir. Denetimsiz yapılaşmayı teşvik ve yapı denetimini ticarileştirme/özelleştirme politikalarından vazgeçilmeli, kamusal denetim güçlendirilmeli. Yapı Denetim sürecine dahil kurum ve kuruluşların görev, yetki ve sorumlulukları yeniden tanımlanmalıdır. Bu nedenle ticari yanı ağır basan zoraki çok elemanlı, hantal yapılı, mali açıdan çok külfetli yapı denetim şirketi modeli yerine; uzmanlık ve ahlaki niteliklere sahip yapı denetçilerinin etkinliğine dayalı bir Yapı Denetim Uygulaması modeli geliştirilmelidir. Yapı denetiminde meslek odalarının sürece daha etkin katılımını sağlayacak yeni bir planlama, tasarım, üretim ve denetim süreci modeline ivedi bir ihtiyaç duyulmaktadır. Bu kapsamda, ticarileştirmeyi esas alan 4708 Sayılı Yapı Denetim Yasası özel olarak iptal edilerek yeni bir yasa çıkarılmalı; 3194 Sayılı İmar Yasası ve bağlı ikincil mevzuat, söz konusu model esas alınarak yeniden düzenlenmelidir. Bütün kamu yapıları yasa kapsamına alınmalıdır. TOKİ, KİPTAŞ ve benzeri kuruluşların inşaatlarının denetimi, yapı denetim sistemine dahil edilmelidir. Yapı üretimi düzeninin asli öğelerinden olan müteahitliğin tanımı netleştirilmeli yapı ile ilgili uzmanlığı olmayan meslek sahiplerinin yapım işini üstlenmesi engellenmelidir (14). Eğitim Toplumun bilinçlendirilmesi meslek odaları, üniversiteler, ilgili kamu kurumları ve ilgili kuruluşların katılımıyla yapılmalıdır. Depremlere karşı toplumsal önlemler bağlamında mahallelerden başlayarak katılımcılığı temel alan eğitim programlarına ve örgütlenmelere yönelinmelidir. Bu çalışmalar kamu ve özel tüm kurum ve kuruluşlar ile sivil halkı kapsamalıdır. Afet Hazırlıklarının başarıya ulaşabilmesi için birey, aile, mahalle, kurum ve kuruluş, ilçe ve il düzeyinde planlama yapmak gerekmektedir. Yapılan planlar uygulanabilir olmalı ve her yıl tatbikatlarla denenmelidir. Böylece planın eksik, hatalı kısımlarını düzeltme imkanı doğar. Tatbikat sayesinde personel afet öncesi, sırası ve sonrası yapması gerekenler konusunda daha bilinçli davranmış olur. Afette zarar azaltma çalışmalarının önemli ayağından birini de eğitim oluşturmaktadır. Afet eğitimi Milli Eğitim müfredatında ders olarak yer almalıdır. Bu eğitimler okul öncesinde başlamalı ve ilköğretim boyunca devam etmelidir. Bu derslerde afetlere ilişkin alınacak önlemler ile ilkyardım, yangın konularını da kapsamalıdır. Ayrıca ilgili kuruluşların yapacağı depreme yönelik çalışmalar, seminerler ve televizyonlarda yayınlanacak kamu spotları ile halkın deprem konusunda bilinçlenmesi sağlanmalıdır. Bunun yanı sıra afetlere karşı alınacak önlemler konusunda yapılacak eğitimlerde, halk, özel ve resmi kurum ve kuruluşların personeli ve hizmet gruplarının personeli ile kriz merkezinde görevlendirilecek kadro personel, hedef kitle olarak alınmalıdır (15). Kentsel Dönüşüm Sosyo-ekonomik, fiziksel ve işlevsel açıdan karmaşık bir yapı sergileyen kentlerde kent dokusunun yenilenmesi, belirli bir politika, belirli bir bütünlük, teknik ve yöntemle yapılmalı; böylelikle dinamik ve eyleme dönük bir plan elde edilmelidir. Kentsel dönüşüm, kentlerde sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesinde önemli bir araçtır. Kentsel dönüşüme konu olan alana yaklaşımın temelinde alanın sosyal, ekonomik ve fizik-mekansal durumuna ilişkin analizler yer almalıdır. Kentsel dönüşüm projeleri kent içinde sosyal eşitsizlik yaratmamalı, belli gruplar açısından bir ödül vasfı taşımamalı, farklı gelir grupları arasında adaletsizliğe yol açmamalı ve gecekondu gibi yasadışı kullanımları özendirici olmamalıdır. Kentsel dönüşüm süreci yasam şartlarının ve toplam yasam kalitesinin iyileşmesine yol açarak, kamunun katılımını sağlamak suretiyle, toplumun kente ilgisinin artmasına olanak tanır. Bu sürecin toplum tarafından kabulü dönüşüm eylemini başarıya ulaştıracak önemli bir aşamadır. Kentsel dönüşümün içinde önemli yeri olan bir başka dinamik kentsel korumadır. Çöküntü bölgelerinin büyük bölümünün kentsel kültür mirasının parçaları olduğu düşünülürse, korumasız bir dönüşümün kent kimliğine vereceği zarar kolaylıkla tahmin edilebilir. Bu nedenle ilke ‘koruma destekli kentsel dönüşüm” olmalıdır. Kentsel dönüşüm, kentin özgün kimliğini yok etmemeli, ona zarar vermemeli, aksine özgün kimliğin ortaya çıkmasına yardımcı olmalıdır. Buna bağlı olarak, dönüşüm alanlarına verilecek yeni işlevler, özgün kimlikle tezat teşkil etmemelidir. Kentsel dönüşüm, deformasyona uğramış kentsel çevrenin kalitesini yükseltmede en önemli araçlardan biridir. Kentsel çevre kalitesinin yükseltilmesine HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 12 bağlı olarak, kentsel dönüşüm vasıtasıyla, çevre sağlığını korumada önemli bir adım atılmış olur. Kentsel dönüşüm, kent estetiği, kentsel alanda bütünlük ve kent imajı gibi konularda başarıya ulaşmada etkili bir eylem türüdür(15). Kentsel dönüşüm planlama ve tasarımda bütüncüllüğü ve sürdürülebilirliği yakalamalı, bunu yaşam kalitesini arttırıcı tedbirlerle bağdaştırmalıdır. Yerel yönetimler yerel halkın gereksinmelerini ve bu gereksinmeleri karşılayacak araçları saptarken, yerel halk içindeki alt grupların özel gereksinmelerini de dikkate alacak ve sosyo-ekonomik koşulları iyileştirecek ortak amaçlar benimseyen yerel programlar geliştirmelidirler. Yerel yönetimlerin kentsel dönüşüm uygulamalarını, imar programları paralelinde oluşturulacak belli bir kentsel dönüşüm programı doğrultusunda gerçekleştirmeleri, dönüşüm uygulamasının kurgusunda gerekli olan sistematiği oluşturmak ve dönüşüm uygulamasını başarıya taşımak açısından önemlidir. Kentsel dönüşüm programları, içinde ekonomik ve sosyal programları da barındırmalı ve öngördüğü kararlar ile yenileme uygulamalarının temel sorunları olan sosyal ve ekonomik sorunları kendi içinde çözümlemelidir. Kentsel dönüşüm projeleri söz konusu kentsel dönüşüm programlarında öngörülen ilkeler doğrultusunda oluşturulmalıdır. Kentsel dönüşüm projeleri bütüncül bir kent planı ile uyumlu bir yaklaşımla hazırlanmalı, etaplar halinde ve öncelikli alanlardan başlamak suretiyle yürütülmelidir (15). Kentsel dönüşüm proje ve uygulamalarında sosyal, ekonomik, yasal-yönetsel, planlama ve tasarım boyutlarına bir bütün ve birbirleriyle etkileşim halinde yer verilirse sağlıklı sonuçlar elde edilebilir. Bunun sağlanabilmesi için ise; yerel yönetimler, özel sektör, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve yerel halk bu projelerde söz sahibi olmalıdır. Ülkemizde yaşanan dönüşüm süreçleri ele alındığında ise; kentsel dönüşüm projelerinin baş aktörleri olarak belediyeler ve TOKİ karşımıza çıkmakta, dönüşüm projelerine karşı duran ya da alternatifler ortaya koyan sivil toplum kuruluşları ve yerel halk yok sayılmaktadır. Bu nedenle kentsel dönüşüm projelerinin katılım odaklı olduğunu dile getirmek çok da sağlıklı olmayacaktır. Katılım odaklılık kentsel dönüşüm projelerinde sermayenin tahakkümünü meşrulaştırmak için kullanılan argümanlar olmaktan öteye gidememektedir. İnsanları rezidanslara, alışveriş merkezlerine ya da yeni gecekondulara, sağlıksızlığa ve yoksulluğa mahkûm eden bir anlayış söz konusudur. Bu bağlamda, kentsel dönüşümün altında sağlıklı kentler yaratma mantığının bulunması bir yana, kamusal alanı ve kamusal insanı yok eden anlayışla sağlıksız bireyler yaratmak yatmaktadır. Bununla birlikte katılım/yönetişim sözcüğünü dilinden düşürmeyen merkez ve yerel iktidar, yapılan planlama çalışmalarında halkın sesini, varlığını ve yaşam hakkını ortadan kaldırmaktadır. Ülkemizde kentsel dönüşüm olgusu yasadışı yollarla oluşturulmuş gecekonduların ve kaçak yapıların yoğun olduğu alanların dönüştürülmesi olarak algılanmakta ve bu yönde projeler oluşturulmaktadır. Bir başka ifadeyle ülkemizde kentsel dönüşüm yalnızca fiziksel ve ekonomik bir süreç olarak değerlendirilmekte, toplumsal yönü göz ardı edilmektedir. Oysa kent, semt, mahalle gibi ölçekler ya da en genel anlamıyla mekânlar; sadece fiziksel ve demografik olarak ölçülebilen sayısal büyüklükler değil, belli bir tarihsel dönemde, belirli toplumsal sınıflar tarafından belirli maliyetler ödenerek sosyal olarak kurulmuş ölçeklerdir. Yapılması gereken kentleri sadece fiziksel ve ekonomik birer olgu olarak gören kapitalist anlayışın ürünü olarak ortaya çıkan kentsel dönüşüm projelerini bir kenara bırakıp, kentlerin toplumsal ve kültürel yapılarını da göz önünde bulunduran ve tüm kentsel aktörlerin katılımını sağlayan projeler geliştirmektir. Her şeyden öte kentlilerin yaşam alanlarına ilişkin söz sahibi kılındığı, toplumsal ve mekânsal ayrışmayı körüklemeyen ve yoksul/marjinal kesimleri dışlamayan bir planlama anlayışının geliştirilmesi gerekmektedir (16). Çevresel Etki ve Atıklar: Enkaz kaldırma ve enkaz altındaki cesetlerin çıkartılması biran önce tamamlanmalıdır. Bölgede yaşanan büyük ölçekli depremin çevreye zarar verecek birçok sonucunun olabileceği öngörülmelidir. Büyük sanayi kuruluşları başta olmak üzere tek tek durum tespitinin yapılması ve o ana kadar olabilmiş kimi sızıntıların çözümü konusunda bilimsel ve etkili programların geliştirilmesi zorunludur. Çevresel etkilerin halk sağlığına yönelik tehdidi düşünülerek önlem ve uyarılar geliştirilmelidir. Depreme bağlı olarak çok farklı türde ve büyük ölçüde atık sorunu bulunmaktadır. Çöplerin ve tıbbi atıkların toplanmasına sağlık açısından özel bir öncelik gösterilmelidir (17). Sağlık Hizmetinin Organizasyonu: Koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetleri sağlık ocakları ve hastaneler üzerinden yürütülecektir. İlk olarak bölgedeki mevcut sağlık kuruluşlarının hasar ve personel durumuna ilişkin bilgiler bütünüyle netleştirilmelidir. Bunu takiben mevcut binaların güvenli olup olmadığına dair çalışmalar tamamlanmalı ve güvenlikli olduğu belgelenen yapılarda hizmet sürdürülmelidir. Bölgede ağırlık birinci basamak kurumlarına verilmelidir. Bu anlamda çadır kentler ve yeni oluşturulacak kalıcı yerleşim bölgeleri sağlık ocağı işlevi görecek birimler içermeli ya da içerecek biçimde düzenlenmelidir. Bu birimlerde kayıt ve HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 13 günlük bilgi akışı başta olmak üzere bağışıklama, gebe takibi, yenidoğanların izlenmesi vb. kişiye ve çevreye yönelik koruyucu ve tedavi edici hizmetler ile çadır kentlerin sağlık koşulları sürekli olarak denetlenmelidir. Hizmetin ücretsiz ve nitelikli olması konusu tartışma düzeyinde dahi gündeme getirilmemelidir. Psikolojik rahatsızlıkların önümüzdeki günlerde artması beklenmelidir. Bu anlamda birinci basamakta hizmet veren personelin tercihan birinci basamakta ruh sağlığı hizmetleri alanında eğitim görenlerden seçilmesi ve gerektiğinde uzmanlarla desteklenmesi yerinde olacaktır. Ayrıca çadır kentler ve toplu yerleşim merkezlerinde başta çocuklar olmak üzere özel programlar desteklenmeli ve geliştirilmelidir (17). Depremden doğal olarak sağlık çalışanları da her anlamda etkilenmiştir. TTB’nin girişimleriyle bölgedeki sağlık çalışanları için belli bir süre izin gündeme getirilmiştir. Ancak bunun yeterli olmayacağı öngörülmelidir. Talep halinde idari olarak izin verilmeli ayrıca bölgeden tayin talepleri gündeme geldiğinde uygun bulunarak karşılanmalıdır. Bir seneyi bulabilecek bir süre için hizmetin gönüllüler üzerinden kalıcı ya da rotasyonla götürülmesi planlanmalıdır. Ancak her iki başlıkta da giden sağlık personelinin bölgede sağlıklı konutlarda ve alt yapısı sağlanarak kalmaları güvence altına alınmalıdır (17). 6. KAYNAKÇA 1-Depremle İlgili Teknik Bilgiler. Erişim Adresi:http://www.koeri.boun.edu.tr/sismo/Personel/comoglu/depremnedir/, Erişim Tarihi: 15.10.2015 2-İlk Proje Bilgilendirme Raporu: D10.3 Tactıc, Erişim Adresi: https://www.tacticproject.eu/sites/default/files/publilcations/D10.3_Final_Turkish%20Translation.pdf, Erişim Tarhi: 15.10.2015 3- Kolukırık S. Tuna M. Türk Medyasında Deprem Algısı: Marmara Depremi Örneği Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi. 2009, Erişim Adresi: http://dergipark.ulakbim.gov.tr/esosder/article/viewFile/5000068245/5000063308, . Erişim Tarihi:15.10 2015 4- İzmit Kent Kurultayı. Kocaeli Deprem Sonrası Demografik Ekonomik ve Sosyal Durumu. Ed: Sevim Y. Araştırma dizisi. İzmit 2000. 5- Mileti DS, Farhar BC, Fitzpatrick C, Helmericks SG. Public perception and response to the Parkfield California Earthquake prediction. Advances in risk analysis. The analysis, communications and perception of risk. Ed: Garrick B.J., Gekler W.C. Plenum Press. New York and London, 1987 (9): 321-34. 6- Kasapoğlu, A., Ecevit M., Depremin Sosyolojik Araştırması, Sosyoloji Derneği Yayınları, 2001, pp. 91. 7- T.C. Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi, “Depremler 1999”, Ağustos 2002. 8- Coburn,A. and Spence, R., 1992. Earthquake Protection, John Wiley & Sons. 9- Hurnen, F. and J. Mcclure. (1997). The effect of increased earthquake knowledge on perceived preventability of earthquake damage. The Australasian Journal of Disaster and Trauma Studies (Electronic Journal), 3, 133-149. 10- Rüstemli, A., Karancı, A.N. (1999). Correlates of earthquake cognitions and preparedness behavior in a victimized population. The Journal of Social Psychology,139 (1),91-101. 11- Russell, L.A., J.D. Goltz and L. B. Bourque. (1995). “Preparedness and hazard mitigationactions before and after two earthquakes”. Environment and Behavior, 27, 6, :744-770. 12-Coşkun E. Betonarme Yapıların Geleneksel Yöntemlerle Depreme Karşı Güçlendirilmesi. T.C. İstanbul Kültür Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü.Erişim Adresi: http://web.iku.edu.tr/~ecoskun/Guclendirme.pdf, Erişim Tarihi: 15.10.2015 13-Türkiye’de Deprem Gerçeği Ve Tmmob Makina Mühendisleri Odası’nın Önerileri http://www.mmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=30181#.VmM4THbhDIU Oda Raporu. Erişim adresi: 14- Özden P P. Türkiye’de Kentsel Dönüşümün Uygulanabilirliği Üzerine Düşünceler. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi. Sayı:35. 2006 15- Ergün C. Türkiye’de Kentsel Dönüşüm Uygulamaları Ve Gülsuyu Mahallesi Örneği. Sosyoloji Derneği. 1990 16- TTB Deprem Raporu. Erişim Adresi: http://www.ttb.org.tr/odd/index.php?option=com_content&task=view&id=26&Itemid=46, Erişim Tarihi: 15.10.2015 HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 14 KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI İNTERN ARAŞTIRMALARI SERİSİ KOCAELİ İLİ DERİNCE İLÇESİ TOPLUM SAĞLIĞI MERKEZİ ve AİLE SAĞLIĞI MERKEZLERİ TARAFINDAN TESPİT EDİLEN OBEZ KİŞİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ 2015 YILI HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI KASIM-ARALIK İNTERN GRUBU ARAŞTIRMASI İnt. Dr. Güven Onur AFACAN İnt. Dr. Gökhan AKÇİÇEK İnt. Dr. Musa ÇALLI İnt.Dr. Abdussamet FARAŞOĞLU İnt.Dr. Uğur DOĞAN İnt.Dr. Gökhan BİRŞEN İnt.Dr. Mert Bener BAYRAMOĞLU İnt.Dr. Sezgin UZUNGENÇ İnt.Dr. Cenk ERDOĞAN İnt.Dr. Ferhat ÖKTEM İnt.Dr. Mesut DEMİR İnt.Dr. Hakan EŞKARA İnt.Dr.Hakan ÇELİK İnt.Dr.Ceren ALTINTAŞ İnt.Dr. Elif GENCER İnt.Dr. Ahsen Banu TİRYAKİ İnt.Dr. Veysi KAPAĞAN İnt.Dr.Hafize SER İnt.Dr. Gizem ÇETİN İnt.Dr. Ceyda KOÇ İnt.Dr. Yener AKTÜRK İnt.Dr. Ahmet Alperen ÖZTÜRK İnt.Dr. Aslan ÇELİK İnt.Dr. Ufuk ÇINAR İnt.Dr. Elif Naz KADEM İnt.Dr.Rıdvan VAROL İnt.Dr. Özgür YILMAZ İnt.Dr. Makbule Nur DOĞRUYOL İnt.Dr. Özcan BOZTEPE İnt.Dr.Mustafa TEKDAL İnt.Dr. Hasibe Özlem PEKMEZ İnt.Dr.İrem YAZICI İnt.Dr. Sinem CELEP İnt.Dr. Gülden Deniz BAYRAKÇI İnt.Dr.Mehmet AKSU İnt.Dr.Uğur POSTAL İnt.Dr.Ertuğrul HATİPOĞLU İnt.Dr.Fuat YILDIZ İnt.Dr.Oğuz TURHAN Danışmanlar: Dr.Ebru KARACA , Dr.Özgür SANCAR Prof.Dr.Nilay ETİLER H A L K S A Ğ L I Ğ I İ N -ARALIK T E R N 2015 ARA ŞTIRMALARI KOCAELİ - Sayfa 1 ÖZET Obezite vücutta sağlığı bozacak miktarda yağ dokusu birikimidir. Obezite hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde sağlığı bozan en önemli sorunlardan biridir. Bu araştırmada Derince ilçesindeki bazı aile sağlığı merkezlerine kayıtlı obez hastaların değerlendirilmesi amacıyla; beslenme durumlarının antropometrik ölçümlerinin (boy uzunluğu ve vücut ağırlığı) değerlendirilmesi ve büyüme göstergelerinin saptanması, (zayıflık, normal ağırlık, hafif şişmanlık ve şişmanlık ) beslenme davranışları ve fiziksel aktivite düzeylerinin tanımlanması tarafımızca belirlenen araştırma yöntemi ve soru formlarını kullanılarak; karşılaştırılabilir verilerin temin edilmesi kronik hastalıkların obeziteye etkisi araştırılmıştır. Tanımlayıcı tip bir araştırmadır. Araştırmaya Kocaeli İli Derince İlçesi Toplum Sağlığı Merkezi ve Aile Sağlığı Merkezlerine kayıtlı 324 kişi katılmıştır. Katılımcıların %20,7’si erkek, %79,3’ü kadındır. Veri toplama aracı olarak literatür taraması yapılarak elde edilen soru formları kullanılmıştır. Obez olan kişilerde en önemli neden olarak ailesel nedenler başta olmak üzere toplumsal ve çevresel birçok neden öne çıkmaktadır. Öncelikli olarak topluma yönelik önlemler ayrıca da kişilere yönelik alınabilecek önlemler obeziteyi ve sonuçta oluşabilecek sağlık sorunlarını önlemede önemlidir. Anahtar sözcükler: Obezite, Obezlerin Değerlendirilmesi, Yaşam Kalitesi, Önlemler HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 2 1. GİRİŞ Tarihsel süreç içerisinde aşırı kilo ve obezite hemen tüm toplumlarda sağlık ve zenginlik belirtisi olarak algılana gelmiştir. İnsanoğlunun tarih boyunca açlık, kıtlık ve yokluklarla mücadele ettiği düşünülürse böyle bir algının olması doğal görünmektedir. Açlık ve yokluk bugün de bazı topluluklarda var olsa da artık, beslenme noksanlığı ve infeksiyon hastalıklarına bağlı sağlık sorunları yerini, çoğu yerde aşırı beslenme ve obezitenin getirdiği sağlık sorunlarına bırakmıştır. Obezite, başlangıçta gelişmiş ülkelerin sorunu olarak kabul edilirken gelişmekte olan ülkelerde de gelir düzeylerinin artması, batı yaşam tarzının benimsenmesi, enerji alımı artarken enerji harcanmasının azalması ve nihayet kırsaldan kente göç olgusu ile birlikte kaçınılmaz olmuştur. Sonuçta obezite prevalansı, dünyada doğu-batı veya zengin-yoksul toplum ayırımı gözetmeksizin giderek artmaktadır. Günümüzde önlenebilir ölümlerin sigaradan sonra gelen ikinci önemli nedeni obezitedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 1998 Deklarasyonu’nda modernizasyon ve ekonomik büyümenin, standartlarda artışa yol açarak obeziteyi küresel bir epidemi haline getirdiğini, 2002 yılında ise 21. yüzyılın en önemli sağlık sorunu olarak kalacağını bildirmiştir. En basit tanımı ile obezite, vücutta aşırı yağ birikimidir. Ortalama vücut ağırlığına sahip erkeklerde vücut yağı %15-20, kadınlarda ise %25-30 arasındadır. Vücut yağ yüzdesini belirlemek kolay olmadığı için obezite, aşırı yağdan daha çok aşırı kilo olarak tanımlanmaktadır1. DSÖ, fazla kiloluluk ve obezite tanımını beden kitle indeksine [BKİ = Ağırlık (kg) / Boy (m2 )] dayanarak yapmaktadır. Buna göre; • Fazla kiloluluk: BKİ = 25,0-29,9 kg/m2 ve • Obezite: BKİ ≥30 kg/m2 olarak kabul edilmektedir. 1 Şekil 1. Obezitenin patofizyolojisi 1.1 Obezitenin Tanımı ve Sınıflandırılması Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından obezitenin tanımı şu şekilde yapılmıştır: “Sağlığı bozacak ölçüde yağ dokularında anormal veya aşırı miktarda yağ birikmesidir”. Diğer bir deyişle obezite vücut yağ oranının artması ve davranış, endokrin ve metabolik değişikliklerle karakterize kompleks, multifaktöryel bir hastalıktır.1 Obezite özelliklerine göre birkaç farklı şekilde sınıflandırılabilir.1 1.1.1 Yağ dokusunun dağılımı ve anatomik özelliklerine göre: 1.1.1.a. Hiperselüler obezite: Yağ hücre sayısının artışı ile seyreden obezitedir ve çocukluk çağındaki obezite tipidir. Nadiren erişkin dönemde de ortaya çıkabilir. HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 3 1.1.1.b. Hipertrofik obezite: Yağ hücrelerinin büyüklüğü ve lipit içeriğindeki artış ile karakterizedir. Erişkin dönemde ve gebelikte başlayan obezite bu tiptedir. 1.1.1.c. Yağ dağılımına göre obezite: i. Android tip obezite (abdominal/santral): Yağ dokusu karın ve göğüste birikmiştir. ii. Gynoid tip obezite (gluteal/ periferal): Yağ dokusu kalça ve uylukta toplanmıştır. 1.1.2 Obezitenin başlama yaşına göre: 1.1.2.a. Çocukluk yaş grubunda başlayan obezite 1.1.2.b. Erişkin dönemde başlayan obezite 1.1.3. Etiyolojiye göre: 1.1.3.a. Basit Obezite (Eksojen Obezite) 1.1.3.b. Metabolik ve hormonal bozukluklara sekonder obezite i . Endokrin nedenler 1. Hipotalamik bozukluklar Frohlich Sendromu Travma Tümör (Kraniyofarenjiyoma) Post-enfeksiyöz (Ensefalit) 2. Cushing hastalığı ve Sendromu 3. Hipotiroidizm 4. Büyüme hormonu eksikliği 5. Pseudohipoparatiroidi 6. İnsülinoma, Hiperinsülinizm 7. Polikistikover Sendromu ii. İlaçlar 1. Glukokortikoidler 2. Amitriptilin (Trisiklikantidepresanlar) 3. Siproheptadin 4. Fenotiazin 5. Östrojen 6. Progesteron 7. Lityum 1.1.3.c. Genetik sendromlar ile birlikte olan obezite i. Prader-Willi Sendromu ii. Bardet- Biedl Sendromu iii. Cohen Sendromu iv. Carpenter Sendromu v. Turner Sendromu vi. Alström Sendromu HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 4 1.2 Obeziteye İkincil Sağlık Sorunları Beden kitle indeksi ≥25 kg/m2 olan veya bel çevresi (BÇ) kadınlarda 80 cm, erkeklerde 94 cm veya daha fazla olanlarda kilo fazlalığının ilerlemesini engellemek ve eşlik eden diğer faktörleri tespit etmek gerekir. Tip 2 Diyabet, hipertansiyon (HT) ve kardiyovasküler hastalıklar (KVH) için risk durumu kilo fazlalığının derecesi ile de ilişkilidir2(Tablo 1). Tablo-1: Obezitenin BKİ, bel çevresi ve ilişkili hastalık riskine göre sınıflandırılması BKİ (Kg/m2) Obezite Bel Çevresine Sınıfı Göre Hastalık Riski 18,5-24,9 Obez 30,0-34,9 Fazla Kilolu 25,0-29,9 35,0-39,9 Morbid Obez ≥40 erkek≥102 - - kadın≥80 Düşük Kilolu <18,5 Normal erkek ≥94 - 1 2 3 artmış yüksek çok yüksek aşırı yüksek kadın≥88 - yüksek çok yüksek çok yüksek aşırı yüksek 1.2.1. Eşlik eden hastalıklar: Koroner kalp hastalığı (KKH), diğer aterosklerotik hastalıklar, Tip 2 Diyabet ve OSAS mortalite için çok yüksek risk kategorisini oluşturur. Obezitede aynı zamanda osteoartrit, kolelitiyazis gibi morbiditeyi arttıran diğer hastalıkların da sıklığı artar.2 1.2.2. Kardiyovasküler risk faktörleri: Obez olgularda değerlendirilmesi gereken diğer kardiyovasküler risk faktörleri arasında HT, dislipidemi (düşük HDL-kolesterol, yüksek LDL-kolesterol, hipertrigliseridemi), bozulmuş açlık glukozu, ailede erken KKH hikayesi, ileri yaş (erkekte ≥45, kadında ≥55) ve sigara içimi sayılabilir.2 1.2.3. Koroner kalp hastalığı: Obezitenin KKH ve kardiyovasküler mortalite artışına neden olduğu birçok gözlemsel çalışmada gösterilmiştir. NHS’de BKİ <21 kg/m2 olanlara göre düzeltilmiş KKH riski BKİ 21-22,9 kg/m2 olanlarda 1,2 kat, 23-24,9 kg/m2 olanlarda 1,5 kat, 25-28,9 kg/m2 olanlarda 2,1 kat ve ≥29 kg/m2 olanlarda 3,6 kat artmıştır. INTERHEART çalışmasında ilk myokard infarktüsü (MI) geçirme riskinin %20’si obeziteye bağlanabilir. KKH riski BKO 0,8’in üzerinde ise hızla artar. KKH riskindeki artışın yaklaşık olarak yarısı obezitenin kan basıncı ve lipidler üzerine olan olumsuz etkilerinden kaynaklandığı söylenebilir.2 1.2.4. Kalp yetersizliği ve atriyal fibrilasyon: BKİ ≥30 kg/m2 olan kişilerde non-obezlere göre kalp yetersizliği riski 2 kat, atriyal fibrilasyon riski ise 1,5 kat yüksek bulunmuştur. Diğer komorbid durumlara göre düzeltildikten sonra BKİ’de her 1 kg/m2 artışın, kalp yetersizliği riskini erkeklerde %5, kadınlarda ise %7 arttırdığı tespit edilmiştir. Erkeklerde kalp yetmezliği olgularının %11’i, kadınlarda %14’ü sadece obeziteyle ilişkilidir. Kilo fazlalığı, subklinik sağ ventrikül disfonksiyonu ile de ilişkili olup bu ilişkinin OSAS, Tip 2 diyabet ve HT’den bağımsız olduğu belirlenmiştir.2 1.2.5. İnme: BKİ ≥27 kg/m2 olması ve de 18 yaşından sonra kilo almış olmanın iskemik inme riskinde artışa neden olduğu gösterilmiştir. BKİ <21 kg/m2 olmasına göre rölatif risk 27-28,9 kg/m2 arasında 1,8 , BKİ 29-31,9 kg/m2 arasında olanlarda 1,9 ve BKİ ≥32 kg/m2 olanlarda ise 2,4 tür. Obezite ayrıca derin ven trombozu ve pulmoner emboli riskinde de artışa neden olur. Obezitede demans görülme sıklığı da artmıştır.2 1.2.6. Gastrointestinal ve hepatobiliyer hastalıklar: Obezite hepatobilyer sistemi de etkiler. Kilo alımıyla orantılı olarak kolelityazis riski artmaya başlar. Obezite aynı zamanda non-alkolik yağlı karaciğer hastalığına da yol açar. Ayrıca obezitede gastroözofajiyal reflü hastalığı, erozif özofajit, özofagus adenokarsinomu ve mide kanseri riskleri de artmıştır.2 1.2.7. Eklem hastalıkları: Obezlerde genellikle dizlerde ve ayak bileğinde osteoartrit sıklığı artmıştır. Osteoartrit obezite maliyetinin önemli kısmını oluşturur. Yine gut artiriti görülme sıklığı da obezlerde artmıştır.2 HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 5 1.2.8. Solunum sistemi: Obezitede obezite hipoventilasyon sendromu ve OSAS gibi ciddi solunum bozuklukları görülebilir. Obezite OSAS için en iyi kanıtlanmış risk faktörüdür. BKİ ve boyun çevresi, BKO gibi ilişkili göstergeler arttıkça OSAS prevalansı artar. Solunum fonksiyonlarında ayrıca rezidü akciğer hacminde artış, akciğer kompliyansında azalma, ventilasyon perfüzyon anomalileri gibi değişiklikler olabilir.2 1.2.9. Kanser: Obezitede bazı kanser tiplerinin sıklığı artar. BKİ’de 5 kg/m2 artış erkeklerde özofagus, tiroid, kolon ve renal kanserlerinin görülme riskini sırasıyla 1,52 , 1,33 , 1,24 ve 1,24 kat arttırır. Kadınlarda ise endometriyum, safra kesesi, özofagus ve renal kanserleri görülme sıklığı obez bireylerde sırasıyla 1,59 , 1,59 , 1,51 ve 1,34 kat artar. BKİ, Asya-Pasifik popülasyonlarında ayrıca meme kanseriyle de ilişkilidir.2 1.2.10. Polikistik over sendromu (PKOS): Obezlerde viseral obeziteyle ilişkili olarak testosteron üretimi artmıştır. Bu nedenle hirşutizm ve adet düzensizlikleri görülebilir. PKOS, kadınlarda hirsutizmin en sık nedeni olup, obez kadınlarda daha sık görülür.2 1.2.11. Böbrek hastalığı: Önemli epidemiyolojik çalışmalarda obezite kronik böbrek hastalığı için bağımsız risk faktörü olarak bulunmuştur. Obezite ve erişkin hayatta kilo alımı, böbrek taşı riskini arttırır. Kadınlarda fazla kilo ve obezite üriner inkontinans için önemli risk faktörleridir.2 1.2.12. Genitoüriner hastalıklar: Fazla kilolu ve obez kadınlarda seksüel uyarılma ve orgazm problemleri daha sıktır. Erkeklerde ise obezite erektil disfonksiyon için bağımsız bir risk faktörüdür. Obezite ayrıca psikososyal sorunlar ve depresyonla da ilişkilidir.2 1.3. Araştırmanın Amacı Bu çalışmadaki amacımız Kocaeli İli Derince Toplum Sağlığı Merkezi Obezite birimine ve /veya Aile Sağlığı Merkezlerine kayıtlı obez kişilerin çeşitli özellikleri açısından değerlendirilmesidir. 2. GEREÇ VE YÖNTEM 1. Araştırmanın tipi: Tanımlayıcı çalışma tipi kullanılmıştır. 2. Araştırmanın yapıldığı yer/tarih: Araştırma Kocaeli İli Derince ilçesinde 01.12.2015-10.12.2015 tarihleri arasında yapılmıştır. 3. Araştırmanın Evreni: Bu araştırmanın evrenini Kocaeli İli Derince İlçesi Toplum Sağlığı Merkezi ve Aile Sağlığı Merkezlerinde kayıtlı olan obez bireyler oluşturmuştur. Kocaeli ili Derince İlçesi Toplum Sağlığı Merkezi (TSM) Obezite birimine kayıtlı olan 799 hasta liste halinde alınmıştır. Fakat bazı Aile Sağlığı Merkezlerinin (ASM) araştırmaya katılmak istememesi, iletişim bilgilerini paylaşmak istememesi ve Toplum Sağlığı Merkezindeki kayıtlı bireylerin iletişim bilgilerinin tam olmaması nedeniyle hedeflenen 799 kişinin tamamına ulaşılamamıştır. Araştırmamızda 481 kişinin iletişim bilgilerine ulaşılabilmiş, fakat iletişim kayıtlarının güncel olmamasına bağlı olarak 295 kişiyle iletişime geçilebilmiştir. Bunlardan 178 kişi çalışmaya katılmayı kabul etmiştir . İletişim bilgilerini paylaşmayan ASM’lerde ise 1-10 Aralık 2015 tarihlerinde ASM’ye herhangi bir nedenle başvurmuş, BKİ 25 ve üzeri saptanan 146 kişi daha araştırmaya dahil edilmiştir. Böylelikle 324 kişi çalışmaya dahil edilmiştir. HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 6 Tablo-2: TSM Obezite Biriminde kayıtlı olan ve çalışmaya katılan ASM’lerdeki obez bireylerin dağılımı ASM Toplam Obez Sayısı Ulaşılan Katılan Çınarlı 50 Çenedağ Dumlupınar Fatih Mersincik Sırrıpaşa Yavuz Selim Yenikent Toplam 58 28 14 81 57 30 42 59 26 34 131 481 26 26 35 19 23 81 295 16 18 14 11 15 60 178 4. Araştırmanın Değişkenleri: 1. Bağımlı değişkenimiz obezitedir. 2. Bağımsız değişkenler: a. Sosyodemografik özellikler -Doğum tarihi, cinsiyet, medeni durum, eğitim düzeyi, meslek b. Özgeçmiş-soygeçmiş: -Kronik hastalık, ilaç kullanımı, kilo verme için tıbbi başvuru, aile öyküsü c. Fiziksel aktivite: -Spor yapma, spora engel durum varlığı d. Fizik muayene -Boy -Kilo -Bel çevresi -BKI 5. Veri Toplama Araçları: Veri toplama aracı olarak; 6 grup halinde oluşturulan taslak formların ortaklaştırılmasıyla tek bir soru formu haline getirilmiş olan soru formu kullanılmıştır. Oluşturulan soru formu Kocaeli Üniversitesi Hastanesi'nde rastgele 20 kişide pilot çalışma ile sınanmıştır. Gerekli düzenlemelerden sonra son şekli verilmiştir. 6. Araştırmanın Uygulanması: Araştırma 01.12.2015-10.12.2015 tarihleri arasında 6.Sınıf Kasım/Aralık Halk Sağlığı Staj Grubu Öğrencileri tarafından Derince TSM'den alınan bilgiler ışığında obez bireylere ulaşılıp, ASM'ye çağrılarak boy kilo ölçümü yapılmış ve soru formu yüzyüze uygulanmıştır. 7. Araştırmanın Analizi: SPSS 16.0 paket programına veriler girilmiştir. İistatistiksel analizde tanımlayıcı analizler, grup karşılaştırmalarında ki kare testi kullanılmıştır. 8. Araştırmanın Kısıtlılıkları: ASM'lerin iletişim bilgilerini paylaşmaması veya araştırmaya katılmak istememesi, iletişim bilgilerinin güncel olmaması veya bu bilgilerin eksik oluşu nedeniyle kişilere ulaşılamaması, mesai saatlerine denk geldiği için bazı kişiler işyerinden çıkıp çalışmamıza katılamaması, kişilerin akademik çalışmalara karşı ilgisiz ve bilgisizliği soru formlarında geçen 'obezite' ifadesinin bazı bireyleri rahatsız etmesi, verilen cevapların doğruluğunun bilinmemesi, çalışmamızın kısıtlılıklarındandır. 9. Araştırmanın güçlü yönleri: Boy kilo değerleri araştırmacılar tarafından bizzat ölçülmüştür, kişilerin beyanına dayalı değildir. Soru formu yüz yüze uygulanmıştır HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 7 3. BULGULAR I: SOSYODEMOGRAFİK ÖZELLİKLER II: ÖZGEÇMİŞ-SOYGEÇMİŞ III: FİZİKSEL AKTİVİTE IV: FİZİK MUAYENE BÖLÜM-I: SOSYODEMOGRAFİK ÖZELLİKLER Tablo-3: Olguların Sosyodemografik Dağılımı Cinsiyet Medeni Durum Erkek 20.7 22 6.8 Evli 275 84.9 Eşini kaybetmiş 18 5.6 21-30 14 41-50 100 >60 43 Bekar <20 51-60 Okur Yazar Değil Okur-Yazar 9 6 79.3 2.8 1,9 4,3 75 23,1 81 25,0 12 13 30,9 13,3 3.7 4.0 İlkokul Mezunu 144 44.4 Lise Mezunu 92 28.4 Ortaokul Mezunu İş Durumu 67 257 31-40 Eğitim Durumu Yüzde Kadın Boşanmış Yaş grupları Sayı Üniversite Mezunu Çalışmıyor,emekli 37 26 11.4 8.0 45 13.9 Çalışmıyor,ev hanımı 178 54.9 Çalışıyor 60 18.5 Çalışmıyor,iş arıyor Çalışmıyor,diğer 5 36 1.5 11.1 Katılımcıların %20,7’si erkek, %79,3’ü kadındır. Katılımcıların %6,8’i bekar, %84,9’u evli, %2,8’i boşanmış, %5,6’sı eşini kaybetmiştir. Katılımcıların %1,9’u 20 yaş altı, %4,3’ü 21-30, %23,1’i 31-40, %30,9’u 41-50, %25’i 51-60, %13,3’ü de 60 yaş üstüdür. Katılımcıların %3,7’si okur yazar değil, %4’ü okur yazar, %44,4’ü ilkokul mezunu, %11,4’ü ortaokul mezunu, %28,4’ü lise mezunu, %8’i üniversite mezunudur. Katılımcıların %13,9’u emekli, %1,5’i iş aramakta, %54,9’u ev hanımı, %11,1’i diğer sebeplerle çalışmıyor, %18,5’i de çalışmaktadır. HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 8 Tablo-4: BKİ’ye göre obezite dağılımı Sayı Yüzde Minimum Obez olmayanlar 76 23,5 22 Toplam 324 100 Obez olanlar 248 (BKİ 30 ve üzeri) (BKİ 30’un altı) 76,5 Maksimum 30 53,55 29,7 Tablo-5: BKİ’ye göre obez olan ve olmayanların kadın-erkek dağılımı Obez Olmayanlar Kadın Sayı Yüzde Sayı Yüzde 20 26,3 47 19,0 56 Erkek Toplam Obez Olanlar 76 73,7 201 100 81,0 248 100 Obez olmayanların % 73,7’si kadın, %26,3’ü erkektir. Obez olanların %81’i kadın, %19’u erkektir. p-değeri 0,165492’dir. Obez olanlar ve olmayanlarda, p < 0,05’e göre cinsiyet açısından anlamlı farklılık saptanmamıştır. Tablo-6: Katılımcıların yaş dağılımını tanımlayan ölçütler Ortalama 47,13 yıl Mod 54 Ortanca 47 yıl SS ±12,02 Katılımcıların yaş ortalaması 47,13’tür. BÖLÜM-II : ÖZGEÇMİŞ-SOYGEÇMİŞ Tablo-6: Obez olan ve olmayanlarda kronik hastalık varlığı Kronik Hastalık Obez Olmayanlar Var Yok Toplam Obez Olanlar Sayı Yüzde Sayı Yüzde Toplam Yüzde 36 47,4 75 30,2 111 34,3 40 76 52,6 100 173 248 69,8 100 213 324 65,7 100 Obez olmayanların %52,6’sında kronik hastalık vardır, %47,4’ünde kronik hastalık yoktur. Obez olanların % 69,8’inde kronik hastalık vardır, %30,2’sinde kronik hastalık yoktur. p-değeri 0,005915’dir. Obez olan ve olmayanlarda, p <0,05’e göre kronik hastalık varlığı açısından anlamlı farklılık bulunmaktadır. HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 9 Tablo-7: Obez olan ve olmayanlarda; kronik hastalıkların dağılımı ile ilaç kullanımı varlığı Kronik Hastalık Obez Olmayanlar Yüksek Tansiyon Romatizmal Hastalık Yüzde Sayı Yüzde Toplam 2 3,3 19 6,3 21 22,6 3 Şeker 12,9 6 9,6 11 KOAH 1 Kanser 4,8 8 Tiroid Kalp Hastalığı Düzenli İlaç Kullanımı Sayı 14 Astım Obez Olanlar 17,7 1,6 0 0 77 17 25,7 5,7 67 22,3 18 6 39 13 4 1,3 1 0,3 91 20 75 50 24 5 1 Diğer TOPLAM 17 62 27,5 100 58 300 19,4 100 362 Var 33 46,4 150 60,4 183 Toplam 71 100 248 100 319 Yok 38 53,6 98 39,6 75 136 Obez olmayanların %22,6’sı yüksek tansiyon, %3,3’ü astım, %4,8’i romatizma, %12,9’u şeker, %17,7’si tiroid, %9,6’sı kalp, %1,6’sı KOAH hastasıdır, %27,5’i de diğer hastalıklar grubundadır. Obez olanların %25,7’si yüksek tansiyon, %6,3’ü astım, %5,7’si romatizma, %22,3’u şeker, %13’si tiroid, %6’sı kalp, %1,3’sı KOAH, %0,3’ü kanser hastasıdır, %19,4’ü de diğer hastalıklar grubundadır. Obez olmayanların %46,4ü, obez olanların %60,4’ü düzenli ilaç kullanmaktadır. Obez olmayanların %53,6’sı, obez olanların %39,6’sı düzenli ilaç kullanmamaktadır.p-değeri 0,035382’dir. Obez olan ve olmayanlarda, p <0,05’e göre düzenli ilaç kullanımı açısından anlamlı farklılık bulunmaktadır. Tablo-8: Obez olan ve olmayanlarda uykuda solunum sıkıntısı varlığı ve çeşitleri Uykuda Solunum Sıkıntısı Türler Obez Olmayanlar Evet Obez Olanlar Sayı Yüzde Sayı Yüzde Toplam 53 107 160 23 30,2 141 56,9 164 Hayır Toplam 76 69,8 100 248 43,1 100 324 Apne 5 20 27 16,7 32 1 4 8 4,9 Horlama 19 Toplam 25 Diğer 76 127 100 162 78,4 146 100 178 9 Obez olmayanların %30,2’si,obez olanların %56,9’u uykuda solunum sıkıntısı yaşamaktadır. Obez olmayanların %69,8’inde, obez olanların %43,1’inde uykuda solunum sıkıntısı yoktur.Obez olmayanların %20’sinde,obez olanların %16,7’sinde apne problemi; obez olmayanların %76’sında, obez olanların %78,4’ünde horlama problemi;obez olmayanların %4’ünde, obez olanların %4,9’unda diğer problemler bulunmaktadır. HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 10 Obez olan ve olmayanlarda p <0,05’e göre uykuda solunum sıkıntısı açısından yapılan değerlendirmede anlamlı farklılık bulunmuştur. Tablo-9: Obez olan ve olmayanlarda kilo ile ilgili müdahale yapılma varlığı ve çeşitleri Obez Olmayanlar Kilo ile ilgili Müdahale Var Yapılan Müdahaleler Obez Olanlar Sayı Yüzde Sayı Yüzde Toplam 47 95 142 29 38,2 153 61,7 182 Yok Toplam 76 61,8 100 248 38,3 100 324 Diyet 23 48,9 113 41,0 136 Bitkisel Tedavi 6 12,7 51 18,5 57 Egzersiz 17 Hap 36,2 1 Ameliyat 2,1 0 Akupunktur 0 0 Diğer 12 2 0 0 Toplam 92 0 47 100 2 4 276 33,3 4,3 0,7 0,7 1,5 100 109 13 2 2 4 319 Katılımcılardan obez olmayanlarda kilo ile ilgili müdahelede bulunanlar %38,2,bulunmayanlar %61,8’dir.Katılımcılardan obez olanlarda kilo ile ilgili müdahelede bulunanlar %61,7,bulunmayanlar %38,3’dür. Kilo ile ilgili müdahalede bulunanlarda obez olmayanların %48,9’u diyet,%36,2’si egzersiz,%12,7si bitkisel tedavi, %2,1’i hap,%0’ı ameliyat, akupunktur,diğer yöntemlerini kullanmıştır. Kilo ile ilgili müdahalede bulunanlarda obez olanların %41,0’ı diyet,%33,3’ü egzersiz,%18,5’i bitkisel tedavi,%4,3’ü hap,%0,7’si ameliyat, akupunktur,%1,5’i diğer yöntemlerini kullanmıştır. p-değeri 0 ,000297’dir.Obez olan ve olmayanlarda p<0,05’e göre kilo ile ilgili müdahele yapanlar ve yapmayanlar arasında anlamlı bir farklılık saptanmıştır. Tablo-10: Obez olan ve olmayanlarda ailede kilo sorunu varlığı Ailede Başka Kilo Sorunu Olan Obez Olmayanlar Evet Hayır Toplam Obez Olanlar Sayı Yüzde Sayı Yüzde Toplam 50 61,8 107 43,1 152 31 81 38,2 100 141 248 56,9 100 172 324 Katılımcılardan obez olmayanlarda ailede başka kilo sorunu olanlar %38,2 olmayanlar %61,8’dir.Katılımcılardan obez olanlarda ailede başka kilo sorunu olanlar %56,9 olmayanlar %43,1’dir. p-değeri 0,003647’tir. Obez olan ve olmayanlarda p<0,05’e göre ailede başka kilo sorunu varlığı açısından anlamlı farklılık saptanmıştır. HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 11 BÖLÜM-III: FİZİKSEL AKTİVİTE Tablo-11: Obez olan ve olmayanlarda spor yapma varlığı ve çeşitleri Spor Aktivitesi Obezite Olanlar 34 119 Sayı Yüzde Toplam 42 76 55,3 Dans Koşma Var Yok Spor Çeşitleri Obezite Olmayanlar Yürüme Yüzme Bisiklet Diğer Toplam Sayı Yüzde Toplam 100 129 248 52,1 100 171 1 2,6 3 2,3 4 5 13,2 4 3,1 9 44,7 31 81,6 0 110 0 0 2,3 2 2,6 38 84,6 3 0 1 47,9 100 141 2 6,1 130 324 3 1,6 8 153 9 100 159 Katılımcılarda obez olmayanlarda spor aktivitesi yapma varlığı %44,7 yapmama varlığı %55,3’tür. Obez olanlarda spor aktivitesi yapma varlığı %47,9 yapmama varlığı 52,1’dir. Katılımcılar arasında obez olmayanlarda spor aktivitesinde bulananlardan %2,6’sı dans, %81,6’sı yürüme, %13,2’si koşma, %0’ı yüzme ve bisiklet, %1’i diğer aktiviteleri yapıyor. Katılımcılar arasında obez olanlarda spor aktivitesinde bulananlardan %2,3’ü dans, %84,6’sı yürüme, %3,1’i koşma, %2,3’ü yüzme, %1,6’sı bisiklet, %6,1’i diğer aktiviteleri yapıyor. p-değeri0,619841’tir.Obez olan ve olmayanlarda, p<0,05’e göre spor yapma varlığına göre anlamlı farklılık saptanmamıştır. Tablo-12: Obez olan ve olmayanlarda fiziksel aktiviteye engel durum varlığı Fiziksel Aktiviteye Engel Durum Obezite Olmayanlar Var Yok Toplam Sayı Yüzde 69 90,8 7 76 9,2 100 Obezite Olanlar Sayı Yüzde Toplam 194 78,3 263 54 248 21,7 100 61 324 Katılımcılar arasında obez olmayanlarda fiziksel aktiviteye engel durumu var olanlar %9,2 olmayanlar %90,8’dir. Obez olanlarda fiziksel aktiviteye engel durumu olanlar %21,7, olmayanlar % 78,3’tür p-değeri 0 ,014238’dır. Obez olan ve olmayanlarda p değeri<0,05’e göre fiziksel aktiviteye engel durum varlığı açısından anlamlı farklılık saptanmıştır. HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 12 BÖLÜM-IV: FİZİK MUAYENE Tablo-13: BKİ’ye göre obezite dağılımı Obez Olanlar (BKİ 30 ve üzeri) Obez Olmayanlar (BKİ 30’un altı) Toplam Sayı Yüzde Minimum Maksimum 76 23,5 22 29,7 248 324 76,5 30 100 53,55 Katılımcıların %76,5’i obez, %23,5’i obez değildir. Tablo-14:Bel çevresi ölçümlerinin dağılımını tanımlayan ölçütler Ortalama 104,2 cm Mod 110 Ortanca SS 104 cm ±12,58 Katılımcıların bel çevresi ortalaması 104,2 cm’dir. Tablo-15:Cinsiyete göre bel çevresi ölçümü dağılımı Bel Çevresi Kadın Erkek Normal Artmış Risk Sayı Yüzde 24 9,4 4 1,6 Yüksek Risk TOPLAM 221 249 86,0 Normal 8 12,3 45 69,2 Artmış Risk 12 TOPLAM 65 Yüksek Risk 100 18,5 100 Katılımcılarda bel çevresine göre normal olan kadınlar %1,6 artmış riske sahip olanlar %9,4 yüksek riske sahip olanlar %86,0’dır.Bel çevresine göre normal olan erkekler %12,3 artmış riske sahip olanlar %18,5 yüksek riske sahip olanlar %69,2’dır. 4.TARTIŞMA Araştırmamıza katılan kadın oranı %79,3’tür. Bunun sebebi kadınların iş hayatına katılımının daha az olması ve araştırmaya katılım olanağının daha iyi olması olabilir. Bunun yanı sıra obeziteden rahatsızlık duyma olarak baktığımızda kadınların daha çok çözüm arayışında oldukları göz önüne alınabilir. Çalışan kadınlarda obezite %18,1 iken çalışmayan kadınlarda %37,1 dir. 3 Toplumdaki obezlerin %38,4 ‘ ü erkek, %61,6 ‘sı kadındır. 4Bizim araştırmamızda bu oran erkeklerde %19, kadınlarda %81; bunun nedeni araştırmamıza katılan kadınların erkeklere oranla sayısının yaklaşık 4 kat fazla olması ile açıklanabilir. Öykü ve ölçümle elde edilen veriye göre araştırmada bulunan toplam hipertansiyon prevalansı yüzde 24 olup 5 araştırmamızda ise bu oran obez olanlarda %25,7. Diyabetus mellitus Türkiye prevelansı %16,5 6iken araştırmamızda obezler arasında bu oran %22,3 olduğu görülmektedir. Ayrıca araştırmamızdaki HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 13 obez olmayanların kronik hastalık oranı % 52,6 iken obez olanlarda bu oran %65,7dir. Yapılan başka bir araştırmaya göre genel popülasyonda tip 2 diyabetin riski artan vücut kitle indeksi (BKİ) ile doğru orantılı olarak artar. Normal kilolu bireylerle karşılaştırıldığında, 55 yaş altı BKİ: 40’tan büyük olan kişilerde tip 2 diyabet riski erkeklerde 18,1 kat ve kadınlarda 12,9 kat artar. 7 Türk toraks derneğinin yapmış olduğu bir araştırmaya göre BKİ’si 30’un altında olan bireylerde horlama oranı %26.2, OSAS oranı ise %73.7’dir. BKİ’si 30’un üstünde olan katılımcılarda ise horlama oranı %14,9 ,OSAS oranı ise %85,03 olarak bulunmuştur. Yaptığımız çalışmada BKİ’si 30’un altında olanlarda horlama oranı %20 iken BKİ’si 30’un üstünde olanlarda %78,4 olarak bulunmuştur.Yaptığımız çalışmada BKİ’si 30’un altında olanlarda OSAS oranı %20 iken BKİ’si 30’un üstünde olan katılımcılarda bu oran %16,7 olarak bulunmuştur. 8 Horlama ile obezite arasındaki ilişki bu çalışmada da saptanmıştır. Ancak yaptığımız çalışmada OSAS sıklığında diğer araştırmayla farklı sonuçlara ulaşılmıştır. Katılımcıların %56,2’sinin müdahalede bulunduğu ve bu müdahalelerin %42,6’sının diyet, %34,1’inin egzersiz, %17,8’inin bitkisel tedavi, %4,1’inin hap, %0,6 sının ameliyat ve %0,6’sının da akupunktur olduğu görülmektedir. Bu durum diyetin basit, ucuz, kolay uygulanabilir bir yöntem olmasına bağlı olarak ilk başvurulan yöntem olmasını açıklayabilir. Aynı zamanda diyet kitle iletişim araçlarda ön planda olan zayıflama yöntemi olarak işlenmektedir. Tv programlarında en fazla beslenme konuları işlenmektedir. Buradaki temel yaklaşım, zayıflama yöntemleri, kilo almamanın yolları, diyetler olup programların içeriklerinde şişmanlatmayan diyetler, yemek tarifleri saptanmıştır.9 Televizyon, kadınların en fazla kullandığı kitle iletişim aracı olma özelliğindedir. Hemen tüm toplumların dış görünüşe, çekicilik, güzel ve yakışıklı olmaya verdikleri önem ister istemez hemen herkeste hoş ve beğenilir olma arzusunu yaratmış, insanlar daha güzel görünmek uğruna yoğun çabalar sarf etmeye başlamışlardır. Fiziki görünüşe verilen önem çoğunlukla kitle iletişim araçlarıyla tüm toplumlara, dolayısıyla da tek tek bireylere ulaştırılırken insanlar da bu tür görüş ve değerlendirmelere koşullanmışlardır.10 Hastaların %47,2’si fiziksel aktivitede bulunurken; fiziksel aktivitenin %88,7’sini yürüme oluşturmaktadır. Türkiye genelinde fiziksel aktivite yapma oranı %28,1 ( yürüyüş erkeklerde %60,4 kadınlarda %79,4) iken araştırmamıza katılan obezlerde bu oran %47,9’dur. 11Türkiye verileri ile korele olarak çoğunluğunu yürümenin oluşturduğu görülmektedir. Diğer bir yöntem olarak katılımcılardan obez olanların %18,8’inin bitkisel tedaviye başvurduğu görülmektedir. Diyet ve egzersiz yöntemini denememiş veya denemiş ve başarılı olamamış bireyler bitkisel tedavi yöntemlerine doğru kaymakta ve bu amaçla sıklıkla bitkisel ürünler kullanmaktadır. Kilo verdirdiği ileri sürülen bitkisel zayıflama ürünlerinin içeriklerinde üreticileri tarafından “Altın çilek, African mango, Acai berry, Meksika biberi” gibi bitkilerin yer aldığı belirtilmektedir. Ancak yapılan birçok araştırmada bu ürünlerin içinde tiroid hormonları, diüretikler, laksatifler, kafein, sempatomimetikler ve sibutramin gibi çok çeşitli ilaç etken maddesinin bulunduğu gösterilmiştir. Bitkisel zayıflama ürünlerinin içeriğinde belirtilmeyen ya da gizlenen bu aktif ilaçlar normal bireylerde dahi istenmeyen veya yan etkilere neden olabilirken duyarlı bireylerde ise ölüme kadar varabilen istenmeyen sonuçlara neden olabilirler. Bu yüzden bitkisel ürünler içinde zayıflama ürünleri oldukça önemli bir yer tutmaktadır. 12 Katılımcılara genel olarak baktığımızda %53,1’inin, obez olanların ise %56,9’unun, obez olmayanların da %38,2’sinin ailesinde aşırı kilo sorunu olan birey mevcut. Yapılan aile çalışmalarında obezitenin %25-40 oranında genetik sebeplerle kalıtsal olarak ortaya çıktığı gösterilmiştir. Birçok genin obezite ile birlikteliği görülmüş, bu sebeple obezitenin poligenik olduğu sonucuna varılmıştır13. 5. SONUÇ ve ÖNERİLER Toplum Sağlığı Merkezi ve Aile Sağlığı Merkezindeki hasta iletişim bilgileri güncel değildir. Bilgilerin güncellenmesi için kişilerin ASM’ye başvurusu beklenmemelidir. Daha önce TSM’de bulunan diyetisyen ile başlayan Obez kişilerin takip sistemi diyetisyenin başka bir yere tayin olmasıyla aksamıştır. Bu yüzden sağlık hizmeti aksamayacak şekilde planlanmalıdır. HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 14 Aile Sağlığı Merkezlerindeki Aile Sağlığı Birimine kayıtlı olan her bireyin beden kitle indeksi kayıtlarda bulunmamaktadır. Aile hekimleri nüfuslarındaki her bireyin boy ve kilosunu ölçerek kayıtlarda bulunmasını sağlamalıdır. Toplum Sağlığı Merkezinde bulunan obezite birimi kendilerine kayıtlı olan obez kişileri belirli periyotlarla kontrole çağırmamaktadır. Belirli bir takip sistemi kurulup obez bireylerin düzenli takibi sağlanmalıdır. Ülke genelinde obeziteyle mücadele eylem planı oluşturularak İlgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içinde bu planın etkin bir biçimde uygulanması sağlanmalıdır. Ulusal politikalarda gıda sektörüyle iş birliği sağlanarak gıda katkı maddeleri engellenmeli, gıdaların tuz konsantrasyonu düşürülmeli, GDO’lu besinlerin üretiminin önüne geçilmelidir. Reklam ve pazarlama faaliyetleri tüketicinin doğru seçim yapmasını sağlayacak şekilde düzenlenmelidir Topluma doğru mesajların ulaştırılması için medyayla işbirliği sağlanmalıdır. Okul kantinlerinde gazlı ve şekerli içeceklerin satışı yasaklanmalıdır. Okullarda öğrenci, eğitim çalışanları ve öğrenci velilerine gıda güvenliği konusunda bilgilendirme seminerleri verilmeli, daha sağlıklı yemekleri tüketmeleri teşvik edilmeli Tüm vatandaşların ucuz ve sağlıklı gıdaya ulaşımı sağlanmalı Sağlıksız gıdaların satışı yasaklanmalı Fiziksel egzersiz yapılan ortamlar çoğaltılmalı, kullanılan egzersiz aletlerinin ergonomik olması sağlanmalı ve kişilerin ortama ulaşılabilirliği artırılmalıdır. Diyet tedavisine ulaşma olanaklarının artırılmalı, 1. basamakta diyet danışmanlığı yapabilecek personel bulundurulmalıdır. Yürüyüş ve bisiklet yollarının halkın kullanabileceği güvenli bir şekilde düzenlenmelidir. 6.KAYNAKLAR 1. Eker E, Şahin M: Birinci Basamakta Obeziteye Yaklaşım. sted 2002; cilt 11, sayı 7, 246. 2.http://www.turkendokrin.org/files/file/OBEZITE_TTK_web.pdf , 23.12.2015 3.Arslan C, Ceviz D. Ev Hanımı ve Çalışan Kadınların Obezite Prevalansı ve Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışlarının Değerlendirilmesi. Fırat Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi. 2007;21:211-220 4.Ünal B, Ergör G, Horasan GD ve ark. Türkiye Kronik Hastalıklar ve Risk Faktörleri Sıklığı Çalışması. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Yayınları. 2013:69 5.Satman İ ve TURDEP-II Çalışma Grubu. TURDEP-II. 2010 6.Türk Eczacılar Birliği Yayını Meslek İçi Sürekli Eğitim Dergisi; 2010:69-70 7.Ayık SÖ, Akhan G, Peker Ş. Obstruktif Uyku Apne Sendromlu Olgularda Obezite Sıklığıve Ek Hastalıklar. 2011;12:105-10 Türk Toraks Dergisi. 8.Etiler N, Zengin Ü. Televizyon Kanallarındaki Gündüz Programlarında Kadın Sağlığı ve Toplumsal Cinsiyete Bakışın Değerlendirilmesi. Turk J Public Health. 2015;13(2) 9.Tezcan B. Obez Bireylerde Benlik Saygısı, Beden Algısı ve Travmatik Geçmiş Yaşantılar. Uzmanlık Tezi. 2009;24 10.Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması. Sağlık Bakanlığı Yayını. 11.https://www.doktorsitesi.com/makale/bitkisel-zayiflama-urunleri erişim tarihi 28.12.2015 12.Serter R. Obezite Atlası. 2003:28 HALK SAĞLIĞI İNTERN ARAŞTIRMALARI Sayfa 15