2007-7-8 - Sosyal-İş

Transkript

2007-7-8 - Sosyal-İş
TEMMUZ/AĞUSTOS
AYLIK YAYIN ORGANI
YIL:41
SAYI:2007/7-8
UNUTMAYACAĞIZ
Genel Başkanımızı ölümsüzlüğe uğurladık
Genel Başkanımız yakalandığı
amansız hastalığa ne yazık ki yenik
düştü, 19 Temmuz 2007 günü kaybettik. 22 Temmuz’da yapılan genel
seçimlerin ulaşımı çok zorlaştıracağı
düşüncesi ile cenaze törenini 24 Temmuz günü düzenleyerek ölümsüzlüğe uğurladık Genel Başkanımızı…
İlki Sendikamızın önünde, çok sevdiği Ruhi Su’nun ezgileri eşliğinde
yapılan törende sendikamız üyeleri, temsilcileri, yöneticileri ve çalışanları ile dostları, yoldaşları bir
kez daha selamladılar kendisini…
Törende
Genel
Sekreterimiz
Tamer Atış, DİSK Genel Başkanı
Süleyman Çelebi, yoldaşları adına
Gazeteci-Yazar Varlık Özmenek
ve ailesi adına kızlarından Selcen
Soytekin birer konuşma yaptılar.
Genel Sekreterimiz şunları söyledi:
“Değerli Dostlar, bugün ne yazık ki Özcan
Kesgeç’i uğurlamak için toplandık. Bu
görevi yerine getireceğiz. Ama keşke
böyle bir göreve zorunlu kalmasaydık.
hapishane
arkadaşları
Abdullah
Baştürk’ler,
Kemal Nebioğlu’lar, İsmail
Hakkı Önal’lar, Demirhan
Tuncay’lar
ve
diğer
mücadele arkadaşları gibi, O
da aramızdan erken ayrıldı.
Bugün İ. Hakkı Önal’ı da
saygıyla anıyoruz. Yarın da
Kenan Budak’ı anacağız.
Genel Sekreterliğini yapıyorum. Bu alanda
öğrendiğim doğruların hemen tamamını
O’ndan öğrendim. Kimi doğrularımın
doğru olmadığını da O’ndan öğrendim.
O, bizim için sadece Genel Başkan değildi.
Bizim dostumuz, arkadaşımız, öğretmenimiz,
ağabeyimiz
ve
elbette
yoldaşımız…
İlk tanıdığımda evli olduğunu,
cukları olduğunu biliyordum.
raları öğrendim ki, O’nun
ğu daha varmış, SOSYAL-İŞ
Bugün O’nu anlatmaya zamanımız elvermez. O’nun hakkında söylenecek çok söz
var ve burada bulunan siz değerli dostlarına O’nu anlatmaya kalkışmayacağım,
Sosyal-İş’i çocuklarından da önde tuttuğuna
eminim. Ama şuna da eminim, bu ilk çocuğu
ailesi de öylesine özümsemiş, öylesine sevmiş ki,
bunu anlamak ve anlatabilmek çok kolay değil…
Ben Özcan Kesgeç’i 1974 yılında bu sendikaya
adım attığımda tanıdım. 10 yıldan bu yana
12 Eylül faşist darbesi, Sosyal-İş’e ve
DİSK’e ağır darbeler vurdu. Bu darbelerden
Özcan Kesgeç’in ailesi de en az o kadar
ağır bir şekilde etkilendi. Ama bir kez olsun,
kendilerinin uğradığı zorbalığı, Sosyalİş’in uğradığı zorbalığın önünde görmediler.
BAŞKANDAN
Özcan Kesgeç
Genel Başkanımız Özcan
Kesgeç’in köşesini, O’nun
çeşitli zaman ve yerlerde
ülke sorunları ve işçi sınıfının
sendikal mücadelesine ilişkin
konuşmalarından paragraflar
alarak sürdürmek istiyoruz.
Devamı Sayfa 2’de
ikiz kız çoDaha sonbir çocuADINDA…
İşte, Özcan Kesgeç, sendikal mücadelesine ailesini katmayı, sorunları birlikte göğüslemeyi, mücadeleyi birlikte yürütmeyi böylesine başarabilmiş bir önderimizdi.
Aramızdan çok erken ayrıldı. Yine aramızdan 12
Eylül zorbalıkları nedeniyle erkenden ayrılan
Asla kindar bir insan değildi, ama tek bir kini vardı;
12 Eylül’cülerle hesaplaşmak. O’nun 12 Eylül’le
hesaplaşmak hedefi kişisel
değildi, idamla yargılanması da değildi, tek bir
ekseni vardı ; Sosyal-İş’e
yani ilk çocuğuna verdiği ağır darbelerdi O’nun
hesabı ve elbette DİSK’e verdiği darbelerdi.
O bu hesabı gördü. Sosyal-İş bugün
dimdik
ayakta.
O’nun
mücadeleciliği,
kararlılığı, doğru politikaları, birikimleri
ile Sosyal-İş dimdik ayakta. O’nun tek
tutkusu bu idi ve sanıyorum şimdi mutlu…
O’nun mutluluğu bizim mutluluğumuz, ama yeter
mi? Elbette yetmez. O, Sosyal-İş’i ayağa kaldırdı,
biz yaşatacağız. 12 Eylül’le hesabımız bitmedi. Mücadeleye devam edeceğiz. Sana söz veriyoruz….
Sana çok teşekkür ediyoruz…, Değerli Genel Başkanımız…, Sevgili Özcan abi……”
Devamı Sayfa 6’da
Temmuz can yaktı
Mahmut Seren’i de kaybettik
DİSK Genel Başkan
Yardımcısı ve Genel-İş
Genel Başkanı Mahmut
Seren’i de ani bir kalp krizi
sonucunda kaybettik.
Haberi sayfa 8’de
2 • Sosyal-İş Gazetesi
Sayfa 1’den devam B A Ş K A N D A N
Bu bağlamda, bu sayımızda Genel Başkanımızın,
sendikamızın yeniden faaliyete başladığı 1992
yılından bu yana gerçekleştirilen Genel Kurul
toplantılarını açış konuşmalarından alıntılar
vererek, ortaya koyduğu görüşlerin ne denli doğru
olduğunu ve ne denli güncelliğini koruduğunu
siz okuyucularımızla paylaşmak istiyoruz.
11 Nisan 1992
» 12 Eylül 1980 darbesi ile kesintiye uğratılan,
aslında yok edilmek istenen, sendikamızın doğal
gelişimi, 12 yıl aradan sonra, bu kongremiz ile
kaldığı yerden; ama yeni durumlara uygun ve
yeni arayış ve yapılanma ile sürecektir. 12 Eylül’e
ilişkin ayrıntılı değerlendirmeye girmeyeceğim.
Çok söylendi. Biliniyor. Bugün bile ülkemize,
demokrasimize, halkımıza getirdiği tahribat sürüyor. 12 Eylül rejiminin tümü ile tasfiyesi için,
geçmişimizle gelecek arasındaki ilişkiyi ve bütünlüğü
doğru
çözümlemek
gerekiyor.
» Sosyal-İş’in
tarihi, büyük oranda, hukuksal
statüleri ne olursa olsun, tüm çalışanların grevli
toplu iş sözleşmeli sendika hak ve özgürlüklerine
sahip olmalarının savaşımıdır. Bu nedenle de bu
genel kurulu oluşturan siz delegelerin, hepimizin
onurlu olduğu kadar, sorumluluk da gerektiren
görevi bulunmaktadır. Dünyaya bir canlı getiren
ana gibi, çocuğunuza yeniden hayat vereceksiniz.
korkmayan sendikacılar gereklidir. Sendikalar
somut sendikal hizmetlere ağırlık vermek, sendikal hizmetleri arttırmak, çeşitlendirmek, kişiselleştirmek, sendika üyesine, ailesine somut kazançlar sağlamak zorundadır. Global sorunlara,
onların güncelleşen yansımalarına, silahlanmaya,
çevreye, yoksulluğa karşı savaşımı ete kemiğe
büründürmeyi günlük işi sayan anlayış gereklidir.
Yarın değil tüm bunlar için, bugün, hemen şimdi
diyen anlayışı egemen kılmak görevini içselleştiren bir sendikal yapı gereklidir.Bunları gerçekleştirmeye uğraşan, bunların yolunu bulan, sömürüsüz, baskısız bir dünyaya çoğulcu yapımızla
ulaşan, insanı merkeze koyan, insanı hiçbir amaç
için araç yerine koymaya kalkışmayan bir sendikal yapılanmayı elbirliği ile gerçekleştireceğiz.
» Bazıları hala memurlara sendika kurma hakkı-
nın verilmesinden söz etmektedirler. Oysa bunlar,
bugün memur denilenlerin sendika kurmalarının
önünde hiçbir yasal engel olmadığını ya bilmemektedirler yada bilmezlikten gelmektedirler. Günümüzde memur denilen çalışanların sendikalaşma
alanındaki sorunları; anayasal ve yasal güvenceden
» Sendikalar, genel tanımıyla, işçilerin hak ve çı-
karlarını işyerinde ve dışında koruyup, geliştiren
örgütlerdir. Sendikalar yeni taleplere, zamana, aynı
yer ve zaman içinde işçilerin değişik kesimlerinin
farklılık gösteren istemlerine yanıt vermelidir. Benzer olguların değişik toplumlardaki değişik etkilerine göre yapılanmalı ve mücadele biçimlerini belirlemelidir. Bunu yapabilen sendikalar, üyelerine
karşı görevlerini yapmış, ülke kalkınmasına katkıda bulunmuş, demokrasinin kökleşip gelişmesine,
özgür bireylerden oluşan özgür bir topluma ulaşılmasına, sömürüsüz, baskısız bir dünyanın kurulmasına kendi işlevlerini koyabilmiş olacaklardır.
» İşçi sınıfının yapısındaki nitel ve nicel değişim
çok önem taşımaktadır. Kafa ve kol emeği arasındaki fark yok olmaya yüz tutarken, bilgili, en
gelişkin teknolojiyi kullanabilen işçi sayısı artmaktadır. Hukuksal statülere göre bölünmüşlük
ortadan kalkmakta, ücretlilerin tüme yakını işçi
sınıfı içindeki yerini almakta, ücretli emek tanımına dönüş yaşanmaktadır. Kısaca üretimin ve
üretim
sürecinin
niteliği
değişmektedir.
leşme uyarınca, memurların YASA ZORU ile, işçilerden ayrı olarak sendika kurmalarını dayatmanın
olanağı yoktur. Zira 87 sayılı sözleşme, tüm çalışanların-İŞÇİLERİN DEĞİL- özgürce diledikleri
sendikaları kurma ve üye olma hakkını garanti altına almaktadır. Dileyen memurlar işçilerle birlikte, dileyenler de ayrı sendikalar kurabilecekler
veya sendikalara üye olabileceklerdir. Buna kendi
özgür istençleri ile kendileri karar vereceklerdir.
Faşist ve otoriter rejimler dışında bu böyledir.
» Kaldı ki bugün ülkemizde MEMUR’un kim oldu-
ğu belli değildir. Daha doğrusu bu konuya ilişkin uygulama perişandır. Aynı kurumda işçi-memur aynı işi
yaparak çalışmaktadır. Kamu otoritesini kullanan kişi
olan memur, bizde adeta kamuda çalışan olmuştur.
» Koç’un üniversitesi veya Sabancı’nın lisesin-
de çalışanın işçinin, kamudaki memur, Akbank’ta
çalışanın işçi, Ziraat Bankası’nda çalışanın memur sayıldığı garabet başka nerede vardır.Bu
örnekler
daha
da
çoğaltılabilir.
lemez tek reçetesi, tek doğrusu sayanlara ve bunu
sorgulamasız alkışlayanlara soruyorum: Bugün
memur çalıştırdığını söylediğimiz kurumlar özelleşince, PTT, TEK, SSK v.s. gibi kurumlarda çalışanlar bir gecede patronları değiştiği için işçi olamayacaklar mıdır? Otuz yıldır işçi olan TÖBANK
çalışanları bir gecede memur olmamışlar mıdır?
» Bu düzenlemeyle, 2822’nin 12. maddesi ile
yoksun oluşlarıdır, yoksa sendika kurmalarının yasak oluşu değil. Bu bakış açısı ne yapmak istediklerinin anlaşılması bakımından önemlidir.
» İkinci nokta ise memurlar için ayrı, işçiler için
ayrı sendika yasaları düzenlenmesinin istenip istenmediğidir. Memurlar için ayrı yasa düzenlemesini istemek: öncelikle bu çalışanları, hukuksal
kategorilerle işçi sınıfından ayırmak, tüm çalışanların hukuksal statüleri ne olursa olsun, sendikal
hak ve özgürlüklerden aynı oranda yararlandırmak
demektir. Bunları kabul etmek mümkün değildir.
» Kamuda çalışan öğretmenler sendikalaşabil-
mekte buna karşın özel eğitim ve öğretim kurumlarında çalışan ve hukuksal statüleri işçi olan öğretmenlerin ise sendika yasağı bulunmaktadır.
Bu garabet hemen kaldırılmalıdır. Bu kaldırılmadıkça bu alandaki sözlerin inandırıcı olmaktan
uzak olacağı gibi, böylesi bir durum ortada iken
kamuda çalışan öğretmenlerin grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı da son derece tehlikededir.
» Hiçbir gerekçeyi birliğin sağlanmasının önüne koy-
mayacağız. Sendikal hareketin en büyük gövdesinin,
olması gereken yerde olmadığı sürece başarılı olunamayacağı inancındayız. Genelde demokrasi, sendikal
demokrasi ve sendikacılığın evrensel ilkeleri dışında
ayrılık nedeni tanımamak gerektiğine inanıyoruz.
19 Haziran 1993
Demokrasi ve demokratikleşme her şeyden önce
emekçilerin sorunudur. Bir başka deyişle, çalışanların hak ve özgürlükleri, demokratik bir çerçevede
ise, o ülkede demokrasinin varlığından ve demok-
»Artık kaybedecek bir şeyi olmayan işçiler de- »
ğil, kazanacak çok şeyi olan işçiler vardır. Masaya elini vurarak hak alacağını sanan değil, bilgili,
teknolojiyi kullanabilen, öneren, diyalogdan
» Bu iktidar döneminde onaylanan 87 sayılı söz-
» Özelleştirmeyi yaşamın tartışılmaz ve vazgeçi-
» 1969 Nisan’ındaki genel kurulda Genel Sekre-
ter seçilerek göreve başlamıştım. 26 yıl geçmiş.
Bunun 23 yılını görevde geçirmişim. 23 yılın 5 yılını da hapiste. Bu demektir ki, Sosyal-İş’in günahında da sevabında da birinci derecede sorumluluğum var. Bugün huzurunuzda tüm bu geçmişimle
bulunuyorum. Bu genel kurulun, yalnızca bugünü
ve geleceği değil, Sosyal-İş’in bütününü değerlendirmesini istiyorum. Burada bu geçmişi birlikte
yaşadığımız, Sosyal-İş’in 26 yıllık mücadelesi
içinde yaşamış arkadaşlarım da var. Bu devamlılığın mutluluk ve kıvanç verici olduğu kadar, umut
verici olduğunu da vurgulamak istiyorum.
ratikleşmeden söz edilebilir. Bunun temel ölçütü
ise sendikal hak ve özgürlüklerin ne durumda olduğu, bu alanın ne denli demokratik olduğudur.
getirilen, toplu iş sözleşmesi yapabilmek için işkolunda bulunan işçilerin en az %10’unu üye
yapma koşulu; sözleşme yapmaya yetkili sendikayı belirleme değil, bu alanda faaliyette bulunabilmenin ÖN KOŞULUDUR. Bıkmadan yinelediğim bir örnek vereceğim. 200 bin işçinin var
olduğu bir işkolunda 19.999 işçi bir araya gelip
sendika kursa bu işçiler kurdukları bu sendikaları
eliyle kendileri için bile toplu iş sözleşmesi yapamıyorlarsa, burada kurulan sendika biçimseldir.
Özde sendika kurma hakkı yok edilmiştir. Kaldı
ki, hiçbir yerde ve hiçbir zaman sendikaların binlerle, onbinlerle kurulduğu görülmemiştir. Bunun
olanağı yoktur. Yaşama uygun değildir.
» Aslında bu düzeltme 1970’lerde yapılmak istenmişti. %10 yerine sendikal faaliyet için 1/3’ü üye yapmak koşulu getirilmişti. İşçilerin 15-16 Haziran karşı
koyuşları ile geriye gönderildi. 12 Eylül rejimi 15-16
Haziran’ın yaptırmadığını yaptı. Bugün de sürüyor.
» Bu gün 15-16 Haziran’ı işçi sınıfının dar sendi-
kal anlayışı aşarak gerçekleştirdiği bu eylemin
sahipliğini yapmak yükümlülüğünde olanların birinci görevi, o kazanımı geri almaktır. Bu sağlanmadıkça yapılan her şey moda deyimle nostaljidir.
» Türk-İş’in en son genel kurulunda 2822’nin 12.
maddesi dahil pek çok antidemokratik hükümlerinin kaldırılması karar altına alınmıştır. Oysa tüm
bunları Türkiye’de yazıp söyleyen Türk-İş ve Sayın Genel Başkanı UÇÖ’de %10 barajının kaldırılmasına karşı çıkmakta ve bu barajın “sarı sendikacılığı”
önlediğini
ileri
sürmektedir.
» Doğrusu sendikaları sarı, kırmızı v.s. gibi renk-
Sosyal-İş Gazetesi • 3
lerle tanımlama yanlısı değilim. Bunu doğru da
bulmuyorum. Ancak Sayın Meral’in bu yaklaşımı
ile Türk-İş için yıllardır kullanılan “sarı sendika”
tanımlamasını kabullendiğini üzülerek görmekteyim. Zira sendikal hareketi, sendikal alanı, sendikal
örgütlenme özgürlüğünü, işçilerin özgür istençlerine değil de; yasa ile getirilen kısıtlamalara, yasa
zoru ile örgütlenmelere bağlayan anlayış “sarı sendikacılığın” en temel tanımıdır. İşçiye güvensizliğin, çalışanların özgür seçimine dayalı güçlülüğe
inanmayışın, çoğulculuğa hayır deyişin ifadesidir.
» Bize göre, emekçileri ve çalışanları bekleyen
çok zor bir dönem başlamaktadır. Sendikal alanı,
çalışma yaşamını, devletin hak verme alanından
çıkartan; bu alanı özgürlükler alanı durumuna
getiren bir anlayış, öncelikle işçi sınıfında, onun
memur denen kesiminde, sendikalarda, siyasal
iktidarlarda ve işverenlerde egemen olmalıdır.
Bu anlamda sendikal alanı tümüyle toplu sözleşme düzeni ile özgürleştirip, özerkleştirmeden demokratikleştirme gerçekleştirilemez.
» Hem örgütleneceğiz, hem de hukuk savaşı ve-
receğiz. Barajı yıkacağız. Özgürlükler önünde baraj bırakmayacağız. Sulara gem vuran barajlardan
aydınlıklar doğar; özgürlüklere gem vuran barajlar ise o aydınlıkları boğar. Ekonomik gelişme,
demokrasinin aydınlığında olursa insana mutluluk
verir ve insanın insanlaşmasına katkı sağlar.
25 Haziran 1994
Biz, ülkemizin ulusal sınırları içinde bütünlüğünü savunuyoruz, savunmaya da devam edeceğiz.
Bunu, aksini söylemek suç sayıldığı için söylemiyoruz. Türkiye Cumhuriyetinin, yurttaşlarımızın ve ulusumuzun çıkarı bunu gerektirdiği,
buna inandığımız için söylüyoruz. Ancak buna
en aykırı düşüncelerin bile söylenebilmesi gerekliliğini savunuyoruz. Biz, ulusumuzun büyük çoğunluğunun bizim gibi düşündüğüne inanıyoruz.
Bundan en küçük bir kuşku bile duymuyoruz.
» Hemen belirtelim ki, ümmet’ten, ulus olmaya
geçtiğimiz Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında,
dinin devlet denetimine alınması amacıyla yapılan düzenlemeleri, pragmatik ve rasyonel bir
yaklaşım olarak görüyoruz. Bugün 70 yılı aşkın
bir süre sonra laikliğin neresindeyiz ve nasıl laik
oluruzu tartışıyoruz.
» Laik bir devlet anlayışında Diyanet İşleri gibi
bir devlet kurumu olamaz ve devlet yapılanması
içinde yer alamaz. Bütçeden, inanan, inanmayanlar ve çeşitli dinsel inançlara mensup yurttaşların vergilerinden, böyle bir kuruma para aktırı-
» Bugün başat sorunumuzu demokrasiyi işler ve
işlevli kılamayışımız oluşturuyor. Toplum ve birey olarak demokrasiyi bir yaşam biçimi haline
getiremeyişimiz, demokrasi dışı çözümlerin sözünün edilebilmesine yol açıyor.
»Askeri darbelerin oluşturduğu Anayasal ve ya-
sal çerçeve ve düzenlemelerle demokrasiyi yaşattığımız savları ciddi ciddi ileri sürülebiliyor.
Böyle olunca da demokratik kurumların ve bunların işleyişinin biçimsel yanı ön plana çıkıyor.
Asıl özü, işleyişi geriye itiliyor.
» Kitabından dolayı bilim adamını, düşüncelerinden
dolayı sendikacıyı, bir toplantıya gönderdiği mesajdan ötürü yazar ve gazeteciyi hapse atma, farklı demokratik söyleminden ötürü, siyasal partileri kapatma
ayıbı
ile
demokrasiyi
kuramayız
demokratikleşmeyi sağlayamayız, nitekim sağlayamadık da...12 Eylül Anayasa’sı, bu çerçeveye bağlı
çıkartılmış olan tüm yasalar yürürlükte. Bunlarda
bunca yıl geçmiş olmasına karşın ciddi bir değişikliği
gerçekleştiremedik. Bunun nedenleri, yukarıda belirtmeye çalıştığımız temel yaklaşımda yatmaktadır.
» Düşünceyi terör, düşüneni ve yazarı terörist
gören anlayışa da karşıyız. Bu bağlamda da Terörle Mücadele Yasası’nın 8. maddesinin ivedilikle kaldırılmasını istiyoruz. Kimilerince bu, bahane olarak ileri sürülüyor olsa bile, her türlü
düşünceye, düşündüklerini örgütlü olarak söyleme ve yayma olanağı tanımayan yapıların şiddete
ve teröre zemin hazırladıkları, yasadışılığı yeşerttikleri bir gerçektir. Bunun için de demokrasinin
evrensel kurum ve kurallarla işler ve işlevli kılınması, teröre ve şiddete karşı en etkin mücadele
yöntemlerinin başında gelmektedir. Bizim demokrasi için mücadelemizin bir diğer adı da, bu
nedenle teröre ve şiddete karşı mücadeledir.
tır. Bir başka deyişle hukuksal statüleri memur
olan öğretmenlerin sendika hakkı vardır, hukuksal statüleri işçi olan öğretmenlerin sendika hakkı yoktur. Ama Devlet İstatistik Enstitüsünün 93
yılı itibariyle, sayıları 40 bine ulaştığını saptadığı
ve sendika üyesi olması yasak olan bu öğretmenler, % 10 işkolu barajında hesaba dahildirler.
» Bugün
ülkemizde kamu çalışanlarının
(yaygın ve bilinen söyleyişle memurların) sendikalaşması olgusu, yıllardır bilinçli olarak engellenmiş, saptırılmış ve biriktirilmiş bir sorunlar
yumağı durumundadır. Saptırılan konunun başında “memur” tanımı yer almaktadır. Yalın bir anlatımla “memur” kamu erkini, devlet adına doğrudan kullanan ve bu kullanıma doğrudan yardımcı
olanların, diğer bir deyişle onlar olmazsa kamu
gücünün kullanımında olanaksızlıklar ortaya çıkacağı yadsınamayacak olan çalışanların adı ve
hukuksal statüsüdür. Uluslararası ve de ulusal
hukukumuzda var olan tanım ve kapsam böyledir. Oysa Türkiye’de idare hukukunun evrensel
ilkelerine aykırı ve zıt bir memur uygulaması
oluşturulmuştur. Burada altının önemle çizilmesi
gereken nokta şudur: Memur denilen çalışanların
kendi istençleri ile ayrı sendikalarda örgütlenmeleri ayrı bir şeydir, yasa zoru ile ayrı sendikalaşmalarını zorunlu kılmak başka bir şeydir. Olmaması gereken, memurların yasa zoru ile, ayrı
sendikalarda örgütlenmek zorunda bırakılmalarıdır. Unutulmamalıdır ki, Avrupa ülkelerinin bir
kısmında sendikalar yasası mevcut olmadığı gibi,
çoğunda da sendikal yasalar genel çerçevededir.
» Bütçe açığının belirleyici olanı da ücretler değillamaz.
Dinsel
organizasyon,
devletin
denetleyiciliği -ki bu denetleyecilik din ve vicdan özgürlüğünün sağlanması içindir- o dine
mensup olanların örgütlenmesine bırakılır.
» Laik devlet’te din öğrenimi, hele bizdeki uy-
gulamasıyla belli bir mezhebin öğrenimi, temel
öğretim de zorunlu kılınamaz. Devletin İmamHatip liseleri genel eğitim ve öğretim kurumları
haline dönüştürülmelidir. İmam ve Hatip yetiştirmek isteyenler, özel okullar yasası çerçevesinde
kendi okullarını kendileri kurmalıdır. Tekrar ediyoruz; Laik devlet, hiçbir din için, din adamı yetiştirmez. Yetiştirmek isteyenlere bu olanağı verir
ve ortamını hazırlar.
» Bugün şeriatçı akımlara, siyasal dinci örgüt-
lenmelere kaynaklık eden bu yapıdır. Bu yapı ortadan yok edilmeli, dinsel guruplara para dahil
her tür devlet desteği kaldırılmalıdır. Bu yapıldığı
takdirde, ülkemizde inanan ve inancının gereğini
yapan Anadolumuz Müslümanları, ortaçağ karanlığının özlemcilerine gereken dersi verecektir.
Sivas’lar olmayacak, diri diri insan yakan ortaçağ
büyücüleri ülkemizde hortlayamayacaktır. Böylesi gerçek bir laiklik, ülkemizin ve demokrasimizin çimentosu olma görevini yerine getirecektir.
Türkiye’de din ve inanç sahiplerinin sorunu yoktur. Sorun yaratanlar siyasallaşmış dincilerdir.
Bunun yeri ise, daha önce de değindiğimiz gibi
din ve vicdan özgürlüğü değil, siyasal arenadır.
» İşkolumuzdaki özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlerin sendika üyesi olması yasak-
dir. Belirleyici olan borçların anapara ve faizleridir.
Bu ise KİT’lerin sahibinin kamu olduğu gerçeğinin
yok sayılarak, bilinçli olarak bu kuruluşları yok
etme operasyonunun sonucudur. Bütçe açığı, gelirden çok harcama yapmakla oluşur. Ancak gelirden
çok harcama yapmak, her zaman fazla harcama
yapmış olmak anlamına gelmez. Nitekim Türkiye
OECD ülkeleri içinde kişi başına en düşük harcama yapan ülke durumundadır. Vergi toplama durumunda olanların, dayandıkları sosyal güçler nedeniyle vergi toplayamamaları, bütçe gelirlerinin
olması gereken kadar olmayışının temel nedenidir.
Bu gerçek gözardı edilmemelidir. Zira bu siyasal
iktidar gerçeğidir, siyasal yönetim gerçeğidir.
» Ne gariptir ki bugün Türkiye’de gerekeni yap-
ma ve önlem alma durumunda olanlar da, bu bozukluklardan şikayet eder durumdadırlar. Satma,
kapatma sözcükleriyle ifadesi doğru olan özelleştirme de, ülkemizde bu çarpık anlayışı sürdürmenin bir aracı olarak ortadadır. Ayrıntıya girmeden değineceğim. Bugün özelleştirme için ileri
sürülen gerekçelerin büyük çoğunluğu doğru değildir. Ne KİT’lerin ekonomik gerekçelerle elden
çıkarılması gerektiği, ne ekonomimiz için gerekli
olmadığı, ne de teknolojilerinin tümü ile geri olduğu doğru değildir.
»Yapılmak istenen, kamunun iktisadi girişimle-
rinin tümü ile ortadan kaldırılması, kamunun
ekonomik işletmecilikten tümü ile dışlanmasıdır.
Bu ideolojik bir tavırdır. Bugün kamunun ekonomik işletmecilikte olmadığı “liberal” bir ekonomi yeryüzünde yoktur.
»Avrupa Birliğine üye olabilmek için KİT’lerin
4 • Sosyal-İş Gazetesi
Sayfa 3’den devam B A Ş K A N D A N
özelleştirilmesinin zorunlu olduğu yolunda, başta Dünya Bankası olmak üzere, kimi çevrelerce
ileri sürülen görüşler de saptırmadan başka bir
şey değildir. Avrupa Birliğinin kuruluş sözleşmesi olan Roma Antlaşması “Topluluk üyelerinin
mülkiyet yapısı kendi bilecekleri bir iştir. Avrupa
Topluluğu, üyelerindeki mülkiyet yapısına karışmaz” demektedir. Türkiye’de, fabrikalarını işletemeyen, işletmemek için direnişte olan
sermaye’ye KİT’leri satmak için direniliyor.
Buna
dikkatinizi
çekmek
istiyorum.
» Burada yeri gelmişken S.S.K. üzerine de kısa-
ca bazı şeyler söylemek istiyorum: Sosyal Sigortalar Kurumunda, Kurum çalışanlarının oyları ile
seçilip yönetim kurulu üyeliği yapmış birisi olarak da buna kendimi zorunlu hissediyorum. 1946
yılında 4792 sayılı yasa ile kurulan kurum, o tarihte bugünkünden daha demokratik ve işlevli bir
yasal düzenleme ve anlayışla kurulmuştur. Ne
yazık ki bugün, bu anlayıştan eser yoktur.
1946’larda, siyasal iktidarların tasallutundan
uzak olması gerçeği korunarak “Mali ve idari
bakımdan özerk” genel kurulları bugünkünden
daha etkili olarak kurulan kurum, zaman içinde
yasasındaki “mali ve idari özerkliği” sözde korunarak doğrudan bir devlet kurumu haline dönüştürülmüştür. Kaynakları insafsızca, hazine ve işverenler için kullanılır hale getirilmiş işçilerin
kurumda söz sahibi olmaları göstermelik bir hale
gelmiştir. Özünde; “sosyal” olan bir sigorta kurumu, sosyalliği de tartışılır hale getirilirken, sigortacılığın bilimsel ve teknik gereklerine hiç önem
verilmemiştir. Adeta yukarıda belirttiğim gibi bir
mali
finans
kurumu
haline
gelmiştir.
emek
örgütleriyle
diyalog
kurmaksızın
bildiklerini yapmaları aslında bizden “uzlaşma”
değil
“uzlaşmacılık”
yani
“teslimiyet”
istediklerini göstermektedir. Bu yol çıkmaz
yoldur ve onlar bunun meydana getireceği
olumsuzlukların da sorumlusu olacaklardır.
» Biz herşeyi açık, üyelerimizin ve kamu oyu-
nun önünde ve bilgisi içinde tartışır ve yaparız.
İşyerinden onbirlerce işçi çıkartılırken, sözde aslanlar gibi kükreyip, timsah gözyaşları dökmeyiz, dökemeyiz. Refahlı Belediyeler, teşkilat emriyle binlerce işçiyi çıkartırken, Refah Partisi,
özelleştirmelerin ve dışa bağımlılığın kalesi pasifik ülkelerini överken, onun genel merkezlerinde
şov yapmayız. Biz konuşuruz. Uzlaşmaya çalışırız. Uzlaştığımız yerde uzlaşırız. Uzlaşamadığımız yerde, çatışırız. Demokratik haklarımızı kullanarak ve demokratik yöntemlerle çatışmanın da
en iyisini yaparız. Tekrar ediyoruz. Kimse bizden
uzlaşma
diye
uzlaşmacılık
beklemesin.
28 Haziran 1997
» Nedir bu kriz? Tek bir cümleyle ifade edilecek
olursa, demokrasi krizidir. Ülkemizde, ne yazık
ki 70 yılı aşkın bir geçmişe sahip olan Cumhuriyetimiz, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti
ilkesi bağlamında demokrasisini henüz yerleşti-
» Bugün sol siyasal partiler, somut çözüm öneri-
leri, somut politikalar üretip, ortaya koyamamaktadırlar. Doğrusu, Türkiye’de merkez sağ söylemlerle, sosyal demokrat söylemler arasındaki
fark belirsizleşmiştir.
» Bizim sendikal anlayışımız, salt üyelerimizin,
bir meslek gurubunun çıkarlarını düşünmek ve
savunmakla sınırlı değildir. Bir çıkar örgütü olarak bu görevlerimizdendir. Ama biz aynı zamanda bunun yanısıra, tüm çalışanların çıkarlarını da
koruyup geliştirmeyi, sınıf temsilcisi, çalışan sınıfların sendikal alandaki temsilcisi olma anlayışını da taşıyoruz. Tüm çalışanların sermaye sınıfı
karşısında çıkarlarının birliğini savunuyoruz. İşte
bunlar, bizim kitle ve sınıf sendikacılığı dediğimiz anlayışımızın somutlanışıdır. Bu bizim, çıkar
örgütü olmamızın yanısıra, toplumsal örgüt olmamızın ifadesidir. Bu anlayışımız nedeniyle,
ülkemizin tüm sorunları bizim sorunlarımızdır.
Bizim, işçi sınıfı ve tüm emekçilerin hiçbir çıkarı, ülke çıkarı ile çelişmez.
» Sermaye
sınıfının ve siyasal iktidarların,
“uzlaşma” sözünü sürekli söyleyip, buna karşın
» Değerli
arkadaşlar, burada izninizle yine
güncel olan laiklik konusundaki görüşlerimi
aktarmaya çalışacağım. Öncelikle yapılagelen
bir yanlışın altını çizmek istiyorum. Hatırlarsınız,
geçmişte bu ülkede sosyalizmi savunanlar,
sosyalizmin karşısına faşizmi çıkartırlardı. Yani
sosyalizm de, faşizm de aynı şeymiş gibi,
birbirinin karşıtıymış gibi ifade edilirdi. Oysa
sosyalizmin karşıtı kapitalizm, faşizmin karşıtı
ise demokrasidir. Bu gerçeği gözardı etmek
isteyenler, sanki sosyalizmi demokrasi dışı bir
anlayış, bir yöntem, bir istem gibi göstermeye
çalışırlardı. Bugün de şeriatın karşısına laikliği
getirmeye çalışıyorlar. Laiklik şeriatın karşıtı
değildir. Şeriatın karşıtı demokrasidir. Laiklik
demokrasinin içselleşmiş bir öğesidir, bir
bütünüdür. Şeriat ise demokrasi dışı bir
yapılanmanın adıdır. Biliyorsunuz demokrasi
yüzyıllar
önce
Avrupa’da
burjuvazinin
önderliğinde, aristokrasiye ve kiliseye karşı
verilen savaşımla kazanıldı. Daha yalın bir
ifadeyle egemenlik gökyüzünden yeryüzüne,
tanrı buyruğundan insan istencine indirgendi.
Oysa şeriat, egemenliği hala gökyüzünde
tutmak
istemekte.
O
yüzden
şeriatçılar
demokrasi
yanlısı
olamazlar.
» Demokrasi
ve demokratlık gerçekten çifte
normları kaldırmaz. Bugün siyasi parti kapatmalarının yasaya aykırı olduğunu savunan, haktan
hukuktan söz eden çok geniş bir çevre var. Onlara, şunları sormak lazım.
» Emeğin, emekçi sınıfların ve politikalarının ege-
men olduğu bir siyasal iktidar, ülkemizi aydınlıklara ulaştıracaktır. Bugün emekten yana örgütlenmelerin bölünmüşlüğü, bir başka ifade ile sol’un
bölünmüşlüğü ciddi bir sorundur. Gerek siyasal
alanda ve gerekse sendikal alanda bölünmüşlüğü
savunmak kuşkusuz gericiliktir. Böyle olmakla birlikte, solun birliğini salt sayıların toplanmasına, sol
partilerin ve sendikaların biraraya gelmiş olmasına
indirgemek de tehlikeli bir yanılgıdır.
Birliği ile ölçerek ve onları olduğu gibi kopyalamaya çalışarak belli bir yere varma imkanımız
olabilir mi?
» 1971’de Türkiye’nin Meclis’e girmiş ilk sosrememiştir. Demokrasinin en temel öğelerinden
olan, olmazsa olmaz koşulu, örgütlenme özgürlüğü, ifade özgürlüğü alanında henüz demokratik
bir kurumlaşmaya ulaşılmamıştır. Bir başka ifadeyle, sanırım şunu söylemek doğrudur. Ülkemizde üretici, emekçi kesimlerin örgütlülüğü bu
anlamda sağlanamamıştır. Ülkemiz geçmişine
baktığımız zaman -biraz sonra ana başlıklarıyla
değinmeye çalışacağım gibi- bugünkü sorunlarımızın temelinde önemli ölçüde emekçi örgütlenmesinin sağlanması bir yana, bu örgütlenmenin
önüne konulan engeller ve zaman zaman bu örgütlenmeyi yok eden girişimler yatmaktadır. Ülkemizdeki ekonomik krizde ve bugün güncelliğini koruyan laiklik krizi de bu temel olgudan
bakıldığında değerlendirilebilir. Değerli arkadaşlar, bu konu üzerinde çok ciddi olarak durmak
lazım. Bu konu üzerinde dururken “Türkiye’de
artık sağın solun modası geçti, dünya globalleşti,
biz de buna ayak uydurmalıyız, artık o eski demode söylemleri bırakın” diyenlere ve gerçekten
Türkiye’de bu koşulların solu yükseltmesi gereksimesine rağmen, olmamasını, olamamasını irdelerken, Türkiye ile Avrupa arasında çok basit kıyaslamalar yapmaya çalışacağım.
» Emek-sermaye çelişkisini görmezlikten gele-
rek, bunu yok sayarak, Türkiye’yi Avrupa ile kıyaslayarak ve üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa
yalist partisi T.İ.P. kapatılırken neredeydiniz?
1974 de o demokrasi havarisi geçinenler, şeriatçıları af kapsamına almadılar mı? Sivas’ta 37 canı
cayır cayır yakan vahşet ortadayken bunların avukatlığına soyunanlar kimlerdir. Demokrasi şehidi
verdikleri övünenlerin, bir karıncayı bile incitmemiş Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan
asılırken demokratlıkları nerede gizliydi? Metin
Göktepe öldürüldüğünde ne yaptınız ve hala ne
yapıyorsunuz? Gencecik çocuklar işkence görüyor bu memlekette kılınız niçin kıpırdamıyor?
29 Nisan 2000
»Yeni yüzyıla küreselleşen kapitalizm koşulla-
rında giriyoruz. Bu, sermaye ihracının, sermaye
dolaşımının ve ticaretin önündeki tüm engellerin
büyük ölçüde kaldırılmış olmasını, var olan daha
doğrusu “kalabilmiş” olan engellerin de üç beş
yıl içinde kaldırılması üzerine yoğunlaşılmış olmasını ifade ediyor. Ulusötesileşmiş küresel sermayenin temel ve belirleyici güç haline gelmiş
olması, küreselleşmenin bir yanını; bu güçle birlik olan ve ülkenin ekonomi politikalarını belirleyen uluslararası mali kuruluşların varlığı ise bir
diğer yüzünü oluşturuyor. Bu durum ulus-devlet
yapılarının güç kaybına uğramasına neden olmaktadır. Bir başka deyişle ulus-devlet, küreselleşmenin önünde engel olarak görülmekte ve yok
edilmeye çalışılmaktadır.
» Küresel rekabet, kayıt dışına kayan istihdamı
artırmaktadır. Bu ise dünya işçileri bakımından
güvencesiz bir yaşam demektir. İşsizlik büyümekte ve ücretler düşmektedir. Kuralları, güçlü-
Sosyal-İş Gazetesi • 5
ler kendi haklarına refah sağlayacak şekilde koymakta ve bunlara da bizim uymamızı
istemektedirler. Serbest ekonomi yada serbest piyasa dedikleri onlar için bir amaç değil kendi
toplumlarına refah sağlamanın ekonomik araçlarıdır. Özelleştirme, sosyal devleti yok etme, başta
sosyal güvenlik olmak üzere kamunun insana ait
tüm alanlara yatırım yapmasını ve kaynak aktarmasını önleme hep bu küreselleşme amacı içindir.
» Tüm bu alanlardaki sorunları, salt teknik so-
runlar gibi görmek son derece yanlıştır. Sorunların temeli, küresel ideolojidir. İdeolojiler öldü
diyenler, tek bir ideolojiyi dayatmaktadırlar. Ekonomideki durumdan, sadece borsa endeksini,
repo faizini anlayanlar, sanayi üretiminin bir önceki yıla göre %3.1 düştüğünü, hangi teknik nedenle açıklayabileceklerdir?
» Devlet
müdahalelerinin ve korumacılığının,
ekonomide rant ve haksız kazançlar yarattığını;
ücretliler ile emek yoğun sektörlerin aleyhine sonuçlar verdiğini; bu nedenlerle de devletin iktisadi ve sosyal işlevleri bakımından küçülmesi gerektiğinin bayraktarlığı, medya-sermaye ve
sözcüsü iktisatçılar tarafından yapıldı. Serbest piyasa ekonomisinin -bu da ne demekse- bu duruma son vereceği ileri sürüldü. Peki, nasıl oldu da
geride bıraktığımız son 20 yılda, rant-avanta ve
vurgun oluşumu açısından, kaynakların giderek
artan biçimde işadamları siyasi iktidar-mafya üçgeni tarafından paylaşılması Cumhuriyet tarihimizde eşi görülmemiş biçimde gerçekleşmiştir.
Bizlerin,
yani
tüm
emekçilerin
hiçbir istemimiz ülke çıkarlarıyla çelişmez. Bizim tüm istemlerimiz, ulusumuzun
büyük
çoğunluğunun
yararlarının
ifadesidir. Bizler, bunun için bağımsızlıkçı,
antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşımızın
değerlerini savunuruz. Bunu savunmak ülkemizi dünyadan soyutlamak ve yalnızlaştırmak
demek değildir. Tam aksine ülkemizi emperyalist ülkelerin, ulusötesi tekellerin arka bahçesi
olmaksızın dünya ile onurlu biçimde bütünleşmek demektir. Bunu örgütlenerek ve birbirimizi
severek başarabiliriz.
demokratikleşme diye anlattılar. Kalkınmanın,
gelişmenin tek yolu olarak dayattılar. Durum ortada. Bu sav, çağımızın en büyük yalanlarından
birisidir. Oysa çağımızda demokrasiye yönelik
en büyük tehdit, uluslararasılaşmış bulunan tekelci sermayenin varlığından kaynaklanmaktadır.
Geçmişte sermayenin yarattığı Hitler, Mussolini,
Pinoche’nin bizdeki benzerlerini iyi tanımalı ve
onlara fırsat vermemeliyiz.
gerçekten sağlamalı, insanlarımızın bu hakkını kendi anadilleri ile kullanabilmelerini gerçekleştirmeliyiz.
20 Aralık 2003
» Bizim ise, işletmeleri ve fabrikaları kimin veya
» Ülkemizde düşünce ve ifade özgürlüğünü
» İnsanlık tarihi iki düşüncenin çarpışmasının
tarihidir. Ben ve Biz. İnsan kendine yetenden fazlasını üretmeye başladığından beri ürettiği fazlaya el koymaya çalışanlarla mücadele etmiştir.
Üretime, artı-değere el koymaya çalışan -Bendüşüncesi, bencil düşünce, insanlık tarihi boyun-
» Başta Konfederasyonumuz olmak üzere diğer
sendikal kuruluşlardan farkımızı ve farklılığımızı, işçi sınıfı ve kamuoyu gözünde, yokmuş gibi
gösteren davranış ve eylemlerden kaçınmalıyız.
Zira gerçek bir güçbirliği varolanları yok sayarak
değil, farklılıklara rağmen somut konularda birleşmelerle gerçekleşir. Bu tutum ve davranış her
alandaki toplumsal uzlaşma için de pusula olmalıdır. Uzlaşma, teslimiyetin adı değildir. Uzlaşma,
savunduğunuz temel değerlerden vazgeçmek de
hiç değildir. Uzlaşma, toplumda savunduğunuz
temel değerlerin ortaklaşması için verilen bir savaşımdır. Bu, tüm sosyal sınıf ve taraflar için de
böyledir. Bu nedenle Konfederasyonumuz başta
olmak üzere dünyayı ve ülkemizi bilen, araştıran,
açıklayan ve bizlere gösterilmek isteneni değil,
gerçeği kamuoyuna anlatan örgütler olmalıyız.
Bilgi çağını yakalamak da zaten budur.
» DİSK ve bağlı sendikaların ayırt edici özellik-
lerinin başında ekonomik mücadelenin yanı sıra
siyasal mücadelenin vazgeçilmezliği ve gerekliliği ilkesi gelir. Bu husus 12 Eylül sonrası DİSK
anatüzüğü hükmü haline de gelmiştir. DİSK, tüzüğüne göre DİSK’in amaç ve ilkelerini benimseyen, DİSK’in istemlerine sahip çıkan siyasal
parti veya partilerin her düzeyde iktidara gelmesi
için çaba harcamakla yükümlüdür. Bu konuda
özenli olmak ve gerekli tutarlılığı göstermek zorundayız. Her türlü sömürüye karşı olan DİSK’in
dünya görüşünü belirleyen de bu anlayıştır.
yasetten ayrılması gerektiği kandırmacası ile,
ülke ekonomisinin yönetimini, tekelci şirketlere,
tekelci medyaya ve onların siyasal sözcülerine
terk etmelerini gözlerden saklayacaklarını sanmaktadırlar.
kimlerin yönettiği; neyin, nasıl üretileceğine ve
üretilenin nasıl dağıtılacağına kimin karar vereceği konuları üzerine yoğunlaşmamız gerekmektedir. Kandırılmaktan kurtuluşumuzun yolu da
buradan geçmektedir. Bize benimsetilmeye çalışıldığı gibi, önce zenginleşelim, sonra refahı halka yayalım değil, refahı halka yayarak zenginleşmedir doğru olan, insancıl olan, adaletli olan.
» Sosyal Güvenlik Kurumları, tek çatı altında
toplanmalı, norm ve standart birliği kademeli
olarak mutlaka sağlanmaktadır. Sosyal güvenliğe, devletin düzenli prim katkısı sağlanmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, Sosyal Güvenliğe bütçeden
aktarılan parayı açık sayan zihniyet, sosyal devlete reddiyedir. Sosyal Güvenliği özelleştirmeye
yönelik gizli ve sinsi düzenlemelerden kaçınılmalıdır. Buna izin vermemiz asla düşünülemez.
» TBMM’nde sol bir siyasal partinin yer almayı-
şının doğurduğu olumsuzluklar, her geçen gün
emekçi sınıflar açısından daha da somut görülmektedir. Başta sendikalar olmak üzere tüm
emek örgütleri bu tablonun oluşmasındaki sorumluluklarını çok ciddi biçimde gözden geçirmek zorundadırlar.
» Diğer yandan bu değişimciler, ekonominin si-
» Biz, sendikal birliği de, sol’da siyasal birliği
ca düşündüğünü gerçekleştirmek için her yolu
denemiştir. Bu düşüncede olanlar sınırsız hırsları
ile bitmez tükenmez savaşlara neden olmuşlardır.
İnsanları köleleştiren diktatörleri, tiranları yaratan
“ben” düşüncesidir. Ben düşüncesi Hitler, Mussolini, Pinoche gibi faşistlerin peşinden, günümüzün
faşistlerini de yaratmıştır. Bunlar renk, din, dil, ırk
gibi farklılıkları malzeme yaparak toplumda huzursuzluğun, terörün, savaşın yaratıcısı olmuşlardır. Kısaca sağ düşüncenin temelinde “Ben” düşüncesi yatar. “Biz” diye düşünenler üretimden
gelen güçlerini toplum yararına kullanmak isteyenlerdir. Biz düşüncesi paylaşımın, dayanışmanın, barışın, huzurun kaynağıdır. Kısaca sol düşüncenin temelini “Biz” düşüncesi oluşturur.
» Sayın Başbakan, Türk-İş Genel Kurulunda iş-
çileri, emekçileri kastederek, “Türkiye siz değilsiniz” buyurdular. Yani siz kim oluyorsunuz, şunun şurasında 4-5 milyon sigortalı işçisiniz. “Bu
düzeni nasıl değiştirirsiniz” demeye getirdiler.
Sayın Başbakan yanılıyor arkadaşlar, hem de
öyle bir yanılıyor ki ;
» Bizler, yani işçiler ve emekçiler, yani ücretle
geçinenler, üretenler, aritmetik olarak da 20 milyon çalışan insanın 15 milyonunu temsil ediyoruz. İstemlerimizle, işçi sınıfı olarak en az 60
milyon yurttaşımızın da istemlerinin sahibi ve takipçisiyiz. Yani Türkiye biziz arkadaşlar, BİZ
TÜRKİYE’YİZ ....
» Bize yıllardır, kapitalizmi, kapitalistleşmeyi
de savunuyoruz. Birliğin gerçekleşme sürecinde
de, güç birliğini savunuyoruz. Önümüzde yerel
seçimler var. Söylediklerimin bu açıdan önemli
olduğu kanısındayım. Avrupa’da sol partiler, işçi
sınıfının sendikal örgütleri ile doğrudan ve dolaylı ilişkiler içinde gelişmişlerdir. Ne yazık ki
bu ilişki, ülkemizde tam olarak var olamamış, 12
Eylül sonrası daha da eksilmiştir. İçinde bulunduğumuz koşullar ve dönem, Türkiye’de bu kopukluğa tahammülün kalmadığını gözler önüne
sermektedir. İşçilerin ve emekçilerin örgütlü olarak siyasete damgalarını vurmadıkları bir ortamda İMF politikalarını da, YENİ emperyalizmin
saldırılarını da önlemek olanağı yoktur.
DİSK’imizin ve bağlı sendikalarının ayırt edici
özelliklerinin başında, ekonomik mücadelenin
yanısıra siyasal mücadelenin vazgeçilmezliği ve
gerekliliği ilkesi gelir. Bu nedenlerle yerel seçimler, solun güç birliği açısından partilere de sendikalara da sorumluluklar yüklemektedir.
» Anlatmaya çalıştığım gibi düzeni değiştirme
mücadelemizin içinden geliyoruz. Ama bugün
ne yazık ki, düzenin kimilerimizi değiştirip dönüştürdüğünü de görüyoruz. Dün yanımızda
olanlar bugün Türkler’i öldürenlerle değişim
adına yan yana gelebiliyorlar. Bu da benim kanıma dokunuyor.
Genel Başkanımızın çok sevdiği bir dize;
Ne ah edin dostlar, ne ağlayın!
Dünü bugüne,
Bugünü yarına bağlayın! (N.Hikmet)
6 • Sosyal-İş Gazetesi
Sayfa1’den devam
Genel Başkanımızı ölümsüzlüğe uğurladık
DİSK Başkanı Süleyman Çelebi
Genel Sekreterimizden sonra söz alan DİSK
Genel Başkanı Çelebi; “Özcan abi diyoruz,
bizim abimizdi. Özcan abi, sınıf sendikacılığının öncülüğünü yapan, sınıf sendikacılığının
politik mücadelesini de veren, doğru önderlik
yapan, yalpa yapmayan, diz çökmeyen onurlu
bir mücadeleciydi. Doğru önderlik yaptı. Onun
hiçbir zaman dik duruşundan ödün vermediğini hepimiz biliriz. Bütün içtenliğimle söylüyorum, başucu kitabımız gibiydi. DİSK Başkanı
seçildiğimden sonra önemli konularda her zaman kendisine danışırdım ve bize yol gösterir,
birikimlerini bizimle paylaşır, bunu bir içtenlikle, sorumlulukla yaparak bize katkı sunardı. Hepimizin başı sağ olsun.” diye konuştu.
imzaladı ve 1 Mayıs’ın İşçi Bayramı olduğunu
işverene imzalattı. Ve sonra dedi ki “Bu imzayı
attırdık da, bakalım bizim yanımıza bunu bırakırlar mı?”. Bırakmadılar, 13 Eylül 1980’de
bir gitti 5 yıl. Döndüğünde elbisesinin içine iki
tane Özcan sığardı. Çok acılar çekti. Sonuçta
ölümüne neden olan acılar çekti. Ama yılmadı, döndüğünün ertesi günü hemen mücadeleye
başladı. Hiç unutmuyorum 1986 yılında Bilim
ve Sanat Dergisi’ndeyiz, Özcan bir yazı getirdi.
1 Mayıs’ın tarihçesini yazmış ve imzasını atmış.
Özcan’a dedim ki, bu yazıyı basacağız ama bir
çalıntı yapacağım, senin yazını çalacağım. Kendi imzamı atıp yayınlayacağım, ama bir gün
bu çalıntımı açıklayacağım, çünkü artık yeter
dedim ve onun yazısını kendi imzamla yayınladım. İşte şimdi bunu sizlere açıklıyorum” diyerek bu anlamlı “çalıntısını” herkesle paylaştı.
Genel Başkanımızın eşi Emine Kesgeç,
kızları ve yakınları
Genel Sekreterimiz Tamer Atış törende
Törende yoldaşları adına konuşma yapan
Gazeteci-Yazar Varlık Özmenek ise;
“Özcan benim yoldaşım, canım ciğerim. Ne diyeyim, ne yazayım onun için, söylenecek o kadar çok şey var ki… Ama içinden bir şey seçmek
lazım…Biz hangi ülkede yaşıyoruz. O ülkenin
emeğine bakacaksınız, o ülkenin 1 Mayıs’larına
bakacaksınız. 1977 yılı 1 Mayıs katliamının
30. yılında 2007 yılı 1 Mayısında yaşananlara
bakacaksınız, devlet vahşetine bakacaksınız.
Ben Özcan Kesgeç’i bu vurgu ile anlatacağım.
Çünkü Özcan Kesgeç, Türkiye’de dünya sınıf
hareketinde de çok önemli bir toplu sözleşmeye
imza atmış ve attırmış bir kişiliktir. Biliyorsunuz,
12 Eylül 1980’den önce, 1977 1 Mayıs katliamından sonra Özcan Kesgeç bir banka ile TİS
Ailesi adına kısa bir teşekkür konuşması yapan
kızı Selcen de; “Babam için söylenecek çok
şey var ama, iki kelime O’nu çok iyi özetliyor.
O bizim ve çocukluğumuzun oyun arkadaşıydı.
Öyle bir oyun arkadaşıydı ki bizden ayrı kaldığı 5 yıl boyunca birlikte yarattığımız ritüellerle
o 5 yılı hiçbir şekilde ayrı geçirmememizi sağladı. Geriye döndüğünde, bıraktığı iki küçük
kızını küçük birer kadın olarak geriye aldı. O
süreçte bizlerin en iyi arkadaşı oldu. Bize çok
şey öğretti. Birlikte yaşamdan keyif almayı öğretti. Yaşamın bütün zorluklarına rağmen, keyif alarak, umut ederek, sorumluluk duyarak,
başımızı öne eğmeden, ayakta durmayı öğretti. Öldüğü zaman bizden ayrı kalmayacağına
inanıyorum. Çünkü O her zaman bize ulaşmanın yolunu buldu, ölmediğini düşünüyorum.
Gazeteci-Yazar Varlık Özmenek
Kızı Selcen Soyatekin
Bu arada zaman zaman kıskandığımız üçüncü
kardeşimize de bizim iyi günümüzde, kötü günümüzde her zaman yanımızda olduğu için bütün Sosyal-İş ailesine teşekkür etmek istiyoruz,
Sosyal-İş gerçekten bizim her zaman üçüncü
kardeşimizdi.” diyerek duygularını dile getirdi.
Sendikamızın önündeki törenden sonra Kocatepe Camiinde yapılan törenin ardından Ankara Karşıyaka Mezarlığında yapılan tören ile
Genel Başkanımızı ölümsüzlüğe uğurladık…
Törene katılım yüksek oldu…
Genel Başkanımızın cenaze törenine DİSK
Genel Başkanı Süleyman Çelebi’nin yanısıra
DİSK Genel Sekreteri Musa Çam, Genel Başkan Yardımcıları Adnan Serdaroğlu ve Mahmut
Seren, DİSK Yönetim Kurulu Üyeleri Kamer
Aktaş ve Celal Ovat, CHP Milletvekilleri Oğuz
Oyan, Kemal Kılıçdaroğlu, CHP eski Milletvekilleri Prof. Yakup Kepenek, Enver Öktem, Ethem Cankurtaran, Av.Halit Çelenk ve eşi Şekibe
Av. Halit Çelenk ve eşi törende
Çelenk, eski Çalışma Bakanı Mehmet Moğultay, eski Maliye Bakanı Zekeriya Temizel, SHP
Genel Başkanı Murat Karayalçın, SHP Genel
Sekreteri Ahmet Güryüz Ketenci, DİSK eski
Genel Başkanı Rıdvan Budak, DİSK eski Genel Sekreteri Mehmet Atay, DİSK eski Yönetim Kurulu Üyeleri Ömer Çiftçi, Hasan Kaya,
M.Ali Akgün, EMEP Genel Başkan Yrd. Haydar Kaya, KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı
Tombul, TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı,
eski Başkanı Kaya Güvenç, TTB eski 2. Başkanı Metin Bakkalcı, TKP MYK Üyesi İlhan
Akalın ve Ankara İl Başkanı Erhan Nalçacı,
7 • Sosyal-İş Gazetesi
Törenden görüntüler
SDP MYK Üyesi Hüseyin Taka, eski Çankaya
Belediye Başkanı Doğan Taşdelen ve Yardımcısı Mahmut Kurtulmaz, Eski Mamak Belediye Başkanı İsmail Değerli, Genel-İş Sendikası
Genel Sekreteri Kani Beko ile Yönetim Kurulu Üyeleri Erol Ekici, Ali Şahin, İsmail Özhamarat, Fahrettin Tecimer, Remzi Çalışkan, eski
Petkim-İş Başkanı Mustafa Karadayı, eski
Tek-Ges İş Başkanı Selahattin Sayın, Oleyis
Sendikası Yönetim Kurulu Üyelerinden Seyfettin Baş ve eski Y.K.Ü.Süleyman Doğan, Raci
Kırdar, Ankara şube yöneticilerinden Hasan
Yağız, B.Metal-İş Sendikası Yönetim Kurulu
Üyeleri Süleyman Türker, Celalettin Aykanat,
DİSK/Tümka-İş Genel Başkanı Kemal Yılmaz, Emekli-Sen Genel Başkanı Veli Beysülen
ve tüm Yönetim Kurulu Üyeleri ile şube yöneticileri, Dev-Yapı-İş Sendikası Genel Başkanı
Dursun Açıkbaş, Sine-Sen Genel Sekr. Ahmet
Keskin, DİSK Tarım-İş Sendikası eski genel
başkanları Yalçın Talaka ve Ahmet Ağar, Genel-İş eski Genel Sekreteri Cemal Aslan, BES
Genel Başkanı Mustafa Çınar ile Genel Sekr.
Hüseyin Gölpınar, Tarım Orkam-Sen Genel
Başkanı Sezai Kaya ve Genel Örg. Sek. Şükrü
Durmuş, Halkevleri Genel Başkanı Abdullah
Aydın, Petrol-İş Ankara Şube Başkanı Mustafa Özgen, Bayındır Hastanesi Başhekimi
Dr. Hakan Akhan, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği
Vakfı Başkanı Prof.Dr.Gürhan Fişek, Metro
Grosmarketler Genel Müdürü Hakan Ergin
ve beraberinde Mağazalar İ.K. Müdürü Murat
Ayayadın, Ankara Mağ.Müdürü Ümit Obruk,
Bölge İ.K.Müd. Yardımcıları Murat Köseoğlu, Hasan Okan, Nejat Yılmaz, Metin Çalman,
Ank.Per.Müd. Serkan Koç, DMO Personel
Metro Genel Müdürü Hakan Ergin, Ank.
Mğz.Müd. Ümit Obruk cenaze töreninde
yöneticilerimizle
Şubesi Müdürü Adalet Temurtürkan, T. Ziraatçiler Derneği Başkanı İbrahim Yetkin, Çağdaş
Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Ahmet
Abakay, 21 Mayıs Harbiyeliler Derneği Yönetici ve üyeleri, Prof. Mesut Gülmez (TODAİE), Prof. Raşit Kaya (ODTÜ), Sendikamızın
eski GYK Üyelerinden ve yoldaşı Zeki Kılıç
ve eşi, Ersin Atlı ve kızı, yoldaşları Av. Vedat
Baranoğlu, Gazeteci-Yazar Varlık Özmenek, Av.
Erşen Sansal, Av. Nezahat Gündoğmuş, Asuman
Erdost, Haluk Erdost, eski SHP Milletvekili Av.
Kamil Ateşoğulları, Nart Bozkurt, Genel Başkanımızın lise öğretmenliği sırasında öğrencisi
Emekli Sandığı müdürlerinden Mithat Yeşilova, eski Ankara Şube Başkanımız Ekrem Ediş
ve eski Ank.Şube Yöneticilerimizden Mehmet
İpekçi, eski İstanbul Şube Başkanımız Ersin
Unaner, eski Adana Şube Başkanımız Hüseyin Kalantor, eski Genel Disiplin Kurulu
Sendikamız önündeki törenden
Üyemiz Ayfer Kantaş ve eşi Mustafa Kantaş,
sendikamızın savunmanlığını yapmış dostları Av. Hasan Şahin, Av. Hülya Ülkümen, Av.
Necdet Okcan, Av. Boran Çiçekli, Av. Mehmet
Emrah Güzel, Genel-İş eski hukukçularından
Av. Fügen Duman Çiçekli, Eski Çalışma Genel
Müdürü İsmail Bayer, B.Metal-İş eski Genel
Başkanı Ziya Yılmaz, DİSK Genel Sek. Yard.
Perihan Sarı, DİSK Ankara Merkez Temsilcisi
Tayfun Görgün, Akdeniz Bölge Temsilcisi Recep Koç, Marmara Bölge Temsilcisi Hüseyin
Yaman, Trakya Temsilcisi Arif Kuday, Yazar
Atilla Aşut, Yazar Yıldırım Koç, Prof. Süleyman Coşkun (A.Ü.İlet.F.), Prof. Anıl Çeçen
(A.Ü.Hukuk Fakültesi), Prof. Sinan Sönmez
(Atılım Üniversitesi), Çankaya Belde A.Ş.
eski Genel Müdürü Yunus Murat Güztoklusu,
78’liler Derneği Başkanı Ruşen Sümbüloğlu,
Genel –İş Sendikasının Ankara Bölge Başkanı Muharrem Topalak, Şube Başkanları Muharrem Arslan(Mamak), Mehmet Karagöz(İstanbulBölge), Cengiz Durmuş(Bursa), B. Metal-İş
Anadolu Şubesi Yönetim Kurulu Üyeleri ve
çalışanları, B.Metal-İş İstanbul Sefaköy Şube
Başkanı Murat Karadeniz, Tez Koop-İş eski
Genel Başkanı Sadık Özben, DİSK çalışanları, Genel-İş Sendikası üyeleri ve çalışanları,
Oleyis Sendikası üyeleri ve çalışanları, Dev
Maden-Sen çalışanları, sendikamızın eski çalışanları Saliha Ermiş, Balı Polat, Kazım Ağacık,
Hürü Şahin ve eşi, sendikamızın tüm yönetim,
denetim, disiplin kurulu üyeleri, Şube Başkan ve
yöneticileri ile tüm işyerlerimizden temsilcilerimiz ve üyelerimiz ve ismine burada yer veremediğimiz için özür dilediğimiz nice dostları katılarak, yoldaşlarından Neşet Kocabıyık tören
Sendikamız önündeki törenden
hazırlıklarından, gazete ilanlarının hazırlıklarına
kadar hep yan yana olarak O’nu uğurladılar.
Gelen Taziye Mesajları
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu,
CHP Grup Başkanvekilleri Kemal Anadol ve
Algan Hacaloğlu, Munise ve Sadun Aren, DİSK
Yönetim Kurulu, Çankaya Belediye Başkanı
Prof. Dr. Muzaffer Eryılmaz, İşçi Partisi Genel
Başkanı Doğu Perinçek ve Sendika Bürosu Başkanı Mehmet Akkaya, Kemal Türkler Eğitim
ve Kültür Vakfı Başkanı Sebahat Türkler, Anadolu Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr.
H. Nüvit Gerek, Berlin-Brandenburg Türkiye
Toplumu (TBB) sözcüsü Safter Çınar, Lastikİş Genel Başkanı Abdullah Karacan, BankSen Yönetim Kurulu, Nakliyat-İş Sendikası
Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu ve
Genel Sekreteri Yurdal Şenol, DİSK Basın-
Törenden görüntüler
8 • Sosyal-İş Gazetesi
Sayfa7’den devam
Temmuz can yaktı
Mahmut Seren’i de kaybettik
İş Sendikası Genel Başkanı Ertuğrul Bilir ve
Genel Sekreteri Mustafa Yamak, Dev-Sağlık
İş Genel Başkanı Dr.Arzu Çerkezoğlu ve eski
Başkanı Doğan Halis,Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız, İHD Merkez Yönetim Kurulu, TİSK Genel Sekreteri Bülent
Pirler, Kamu-İş Genel Sekreteri Erhan Polat,
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Yön.
Kur.Başkanı Ertuğrul Ünlütürk, İstanbul Tabip Odası Başkanı Dr. Özdemir Aktan, ESM
Yönetim Kurulu, SODEV Başkanı Aydın
Çıngı ve Başkanvekili Erol Kızılelma, ODTÜ
Mezunları Derneği Yön. Kur. Başkanı Himmet Şahin, TÜMTİS Merkez Yönetim Kurulu, TezKoop-İş Genel Başkanı Gürsel Doğru,
sendikamız savunmanlarından Av. İbrahim
Bahçıvancılar(İzmir), Av.Gürkut Acar (Antalya), Metro Grosmarket Hukukçularından
Av. Semra Barlass, DMO Isparta Bölge Müdürü Hayati Kayabaş, Disk Ege Tekstil Bölge
Temsilcisi Emin Aşkın, Disk Marmara Bölge
Temsilcisi Hüseyin Yaman, Birleşik Metal-İş
Sendikası Anadolu Şubesi Yönetim Kurulu,
Oleyis Antalya Bölge Şube Yönetim Kurulu,
Genel-İş Sendikası İzmir 1 Nolu Şube Başkanı
Saim Geylani, Genel-İş Sendikası 3 Nolu Bölge
Başkanı Veysel Demir,Tekstil İşçileri Sendikası
Mensa Şube Başkanı Necdet Kuzu, Otomobil-İş
Sendikası eski Genel Başkanı Celal Özdoğan, T.
Sağlık İşçileri Sendikası Genel Başkanı Mustafa Başoğlu, SSK eski Genel Müdürü Mustafa Mut, Göztepe İlköğretim Okulu İşçileri,
DİSK çalışanları Selma Ergün, Demet Yıldırım,
Meral Şahin, Lastik-İş eski uzmanı Kemal Özkan, DMO İşyeri Sendika Temsilcileri İsmail
Şahin(Elazığ), Eşref Uçar (Diyarbakır), Abdurrahman De-mir(Gaziantep), Arap Erol(İstanbul),
Hasan Taşpunar(Afyon), Veysel Güreşçi(Mersin),
Zahir Bulat(Bursa), Erol Yalçın(Samsun), Mehmet Karakoç(Isparta), İrfan Ekmekçi(Zonguldak),
Metin Karakoç(Erzurum), Nevzat İskender
(Trabzon), Harita Ve Kadastro Müh. Odası
İşyeri Sendika Temsilcisi Şeyda Işık, Osmanlı
Bankası’ndan 12 Eylül öncesi İşyeri Sendika
Temsilcisi Halit Çalışkan (Eskişehir) Genel Başkanımızın yaşamını yitirmesinden duydukları
üzüntülerini, gönderdikleri mesajlarla bildirdiler…
DİSK Genel Başkan Yardımcısı ve Genelİş Genel Başkanı Mahmut Seren’i de ani
bir kalp krizi sonucunda kaybettik. Daha,
Genel Başkanımız Özcan Kesgeç’in
defnedilişinin üzerinden 3 gün geçmişti
ki, DİSK ve Genel-İş camiası bu acı
haberle yıkıldı.Genel Başkanımızın ölüm
haberini alır almaz Yönetim Kurulu ile
birlikte sendikamıza koşup gelen, cenaze
törenimiz için elinden geleni esirgemeyen
Mahmut Seren arkadaşımızı, henüz
Mahmut Seren Genel Başkanımızın bir teşekkür ziyareti bile yapamadan
cenaze töreninde DİSK Genel
kaybetmenin acısını yaşıyoruz. Tüm DİSK
Sekreteri Musa Çam ile birlikte
ve Genel-İş camiasının başı sağ olsun.
ACI TEMMUZ – AĞUSTOS
Kemal Türkler, Kemal Nebioğlu, Kenan Budak
ve İsmail Hakkı Önal anıldı
Kemal Türkler
DİSK’in kurucu
Genel Başkanı
Kemal Türkler
katledilişinin 27.
yılında törenlerle anıldı. Evinin
önünde faşistlerin
saldırısı sonucu
yaşamını yitiren Kemal Türkler, öldürüldüğü 22 Temmuz
1980 tarihinde henüz 54 yaşındaydı.
Kenan Budak
25 Temmuz
1981’de polisler
tarafından öldürülen
DİSK/İleri Deri-İş
Sendikası Başkanı
Kenan Budak
katledilişinin 26.
yılında mezarı
başında anıldı.
Mehmet Ali Aybar
Kemal Nebioğlu
Eski DİSK Genel
Başkanı Kemal
Nebioğlu ölümünün
birinci yılında
mezarı başında
anıldı. İlk TİP
(Türkiye İşçi Partisi) kurucularından,
Gıda-İş Genel Başkanı Nebioğlu 10
Ağustos 2006’da yaşamını yitirmişti.
İsmail Hakkı Önal
DİSK Genel-İş Sendikası eski
Genel Başkanı İsmail Hakkı
Önal ölümünün 5. yılında
mezarı başında anıldı. Müteveffa Genel Başkanımız Özcan
Kesgeç’in defin töreninden
sonra yapılan anma törenine
sendikamızdan yönetici ve üyelerimizin
tamamı katıldılar. 12 Eylül hapishanelerinde 5 yıl yan yana yatan iki mücadele
arkadaşı aynı mezarlıkta birbirine çok
yakın yerlerde ölümsüzlüğe yattılar.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) eski Genel
Başkanı M. Ali Aybar ölümünün 12.
yılında 10 Temmuz’da mezarı başında
anıldı. Türkiye Sosyalist hareketinin
daima anılacak önderlerinden olan
Aybar, Sosyalist Devrim Partisinin de
kurucu genel başkanı idi.
Can Baba anıldı
Ünlü ozan Can
Yücel ölümünün
8. yılında 13
Ağustos’da
Datça’daki mezarı
başında törenle
anıldı.
9 • Sosyal-İş Gazetesi
HUKUK KÖŞESİ
S. Ayşegül DOĞAN SIRMAGÜL
Sosyal-İş Danışman Avukatı
EŞİTLİK İLKESİ VE EŞİT DAVRANMA BORCU
Eşitlik adaletin en önemli koşullarından biridir. Aristo’ya göre; “Adaletin ön
koşuludur eşitlik.”, Kant’a göre ise adalet
eşitlikten kaynaklanmıştır. Hangi çağda
olursa olsun ‘eşitlik’ adaletin ayrılmaz bir
parçası olmuştur her zaman.
Bu ilke, çeşitli işyerlerinde çalışan işçilerin çoğalması ile birlikte işverenlerin de
sosyal düşüncelerle işçilere bir takım yardımlar sağlamaları ile meydana gelen bir
gerekliliğin ürünü olarak doğmuştur. Eşitlik terim olarak, özdeşlik(ayniyet) anlamına gelmektedir. Özdeşliğin söz konusu olabilmesi için de kıyas yapılan iki şeyin tıpa
tıp aynı olması gerekmektedir. Bu durumda ‘mutlak eşitlik’ söz konusudur. Ancak
yeryüzünde yaşayan hiçbir varlık birbirinin
aynı değildir; O nedenle de mutlak eşitlik
ancak düşünce boyutunda var olabilecek
bir kavramdır. Yasaların ele aldığı biçimdeki eşitlik, ‘nisbi(göreli) eşitlik’tir.
Özel hukukta ‘Eşit davranma ilkesi’
adı ile anılan ilke, aslında kamu hukukundan doğmuştur. Devletin yasa çıkartırken
ve bunları uygularken bireyleri eşit olarak ele alması anayasa hukukunun, onlara
kamu hizmeti sunulurken objektif davranılması ve eşit işlem yapılması gerekliliği
ise idare hukukunun temel ilkelerindendir. Kamu hukukundaki eşitlik bireylerin
yükümlülüklere eşit oranda katılmalarını
öngörmektedir. İşverenin eşit işlem borcu
hukukumuzda Anayasa’nın 10. maddesi
ile hakkaniyet ilkesi ve dürüstlük kuralı temeline yerleştirilmiştir. Eşitlik ilkesi 4857
Sayılı İş Kanunu’nun 5. maddesinde yerini almıştır.
‘Eşitlik ilkesi’ İş Hukukunda ‘Eşit
Davranma Borcu’ olarak tezahür eder. Bu
borç; ‘İşverenin işyerinde çalışan işçilerine akla uygun ve haklı bir neden olmadıkça farklı davranmaması’ anlamına gelir.
Ve işverenin işçileri arasında keyfi ayrım
yapmasını yasaklar. Ancak bunu mutlak
eşitlik olarak düşünmemek gerekir. Öyle
durumlar olabilir ki, objektif kriterler karşısında işçiler arasında farklı uygulamalar
olabilir. Bunun aksine, işvereni şekli eşitliğe zorlamak esasen eşitsizliğe yol açar.
Bu da eşit davranma borcuna aykırılık
oluşturur. Nitekim işçiler arasında yapılacak karşılaştırmada fark olarak telakki
edilebilecek kriterler, ancak aynı nitelikteki işi yapıyor olmaları durumunda dikkate alınabilir. Eşit davranma ilkesi tüm
işçilerin hiçbir farklılık gözetilmeksizin
aynı duruma getirilmesini değil, gerçekten eşit durumdaki işçilerin farklı işleme
tabii tutulmasını önlemeyi amaçlar. Burada önemli olan nokta; “Eşit işe eşit ücret”
kriteridir. İş Kanunu anlamında ‘eşit iş’
aynı nitelikte iş ya da eşit değerde iş olarak
algılanmaktadır. Eşitlik ilkesine aykırılık
aynı zamanda işverenin gözetim borcunun
da ihlali anlamına gelir. İşveren gözetim
borcunu ihlal ederken; Eşitlik, doğruluk,
dürüstlük kurallarına aykırı davranarak
hakkını kötüye kullanmaktadır.
Eşit davranma borcuna aykırılığın
oluşabilmesi için, işçinin hukuken talep
hakkı bulunan bir durumun mevcut
olması gerekmektedir. Bu durumlar da,
işverenin ücretlere, yönetim ve disiplin
hakkına dayanarak yaptığı işlemlere
ilişkindirler. 2821 Sayılı Sendikalar
Kanunu’nun 31. maddesinde de, eşit
davranma borcuna aykırılığın sendikal
sebeplerle olamayacağı konusundan
bahsedilmiştir.
4587 Sayılı İş Kanunu eşit davranma
borcuna aykırı davranan işveren için tazminat ve bunun yanında cezai yaptırım
olarak da idari para cezası öngörmüştür.
(İş Kanunu’nun 99. maddesi) Eğer söz konusu davranışlar ‘sendikal bir neden’e dayanıyorsa o zaman 2821 Sayılı Sendikalar
Kanunu’nda yer alan ve ‘sendikal tazminat’ olarak nitelendirilen bir tazminat söz
konusu olabilecektir. Ayrıca bu tazminatlar dışında işçinin şartları varsa genel hükümler çerçevesinde işverene karşı manevi tazminat, hatta maddi tazminat talebinde de bulunması mümkündür. İş Kanunu
anlamında açılacak davalarda ispat yükü
işçinin omuzlarındadır. Ancak iş akdinin
feshi durumunda eşit davranma borcuna
aykırılık iddiasının ileri sürülmesi halinde
ve işçi aykırılığı ispat edememekle birlikte
ihlalin varlığı ihtimalini güçlü bir şekilde
gösteren bir durumu ortaya koyduğu takdirde bunun aksini ispatlamakla işveren
yükümlü olmaktadır.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi,
2004/8671 E, 2004/24558 K Sayılı,
01.11.2004 tarihli kararında; “İşverenin işyerindeki tüm işçilere zam yaptığı
halde davacı işçiye zam yapmamış olduğu için işçinin iş akdini feshetmesini
haklı fesih olarak değerlendirerek kıdem tazminatı talebini kabul etmiştir.”
KİTAP TANITIMI
ÖRGÜTSÜZLERİN ÖRGÜTLENMESİ
Enformal Sektörde İşçi Örgütleri
Fatma Ülkü Selçuk (Atölye Yayınevi Ankara 2002)
“Ekmek
peşinde daha
fazla ve daha
hızlı çalışmak
zorunda
bırakılan
yığınlar, kar
peşinde daha
fazla ve daha
çabuk kazanma savaşı
veren devlerin
gölgesi altında
eziliyor. Trilyonlar sınır
tanımayan
dev şirketlere
akarken,
emekleri ile
geçinenler yokluğa ve yoksulluğa mahkum ediliyor.”
Kitabın “sunuş” bölümünde F. Ülkü Selçuk böyle
diyor; “İşte bu kitap da, kan kaybeden gövdesine merhem bulmaya çalışan işçi örgütlerinin
öyküsünü anlatıyor.”
Yazarın 1999’da bitirdiği “Enformal Sektörde
İşçi Örgütleri” adlı yüksek lisans tezi, kitabın
omurgasını oluşturuyor.
Yazar, “Enformal Sektör Kavramı ve Kapsamı”
bölümünde, “Özellikle üçüncü dünya ülkelerinde,
enformal sektörün işsizlik sorununu hafifletmesi,
kitlelere iyi-kötü bir gelir sağlaması, ekonomiye
katkıda bulunması gibi gerekçelerle hükümetler de
sektöre karşı göz yumucu davranışlara yönelmiştir”
yorumunu yapıyor. Biz de buna, “politik destek
sağlama” yorumunu eklersek yanlış olmaz.
Dünyada ve Türkiye’de enformal sektörün
yapısının incelendiği kitapta bu alanda örgütlenmelerin sendikal sendikal örgütlenmeye etkileri
irdelenmiş. Bu örgütlenmelere ait dünyadan ve
Türkiye’den örnekler verilmiş. Her ne kadar
içerisinde bazı yanlış bilgiler olsa da sendikamız
Sosyal-İş’in bu alandaki çalışmalarından da örnekler verilmiş. Örgütlenme yöntemleri, karşılaşılan
zorluklar anlatılmış. Kitabın sonunda, yazarın
“Bazı Önerileri” bölümü yer alıyor.
Sendikal çalışmalarda etkin rol almak isteyenler
için faydalı bilgiler içeren bir eser.
10 • Sosyal-İş Gazetesi
Ankara Tabip
Odasında uyuşmazlık
Ankara Tabip Odası ile Sendikamız
arasında bağıtlanacak 5’inci dönem
TİS görüşmelerine 29 Haziran’da
başlandı. Bugüne kadar yapılan
görüşmelerde TİS önerimizin 40
maddesi üzerinde anlaşma sağlandı.
Hafta tatili ve parasal konularla ilgili
maddeler üzerinde Oda yönetiminin
görüşlerini belirledikten sonra
sendikamıza
görüşme
çağrısı
yapacaklarını belirtmeleri üzerine
ara verilmişti. Ancak aradan geçen
yaklaşık iki haftalık süre içinde
Oda yönetiminden herhangi bir
görüşme
çağrısı
gelmemiştir.
FARKINDAMISINIZ...!
Bu durumda 2822 sayılı T.İ.S.
Grev ve Lokavt Kanunu’nun
21. maddesi uyarınca 60 günlük
süre
tamamlandığından,
hiç
istemediğimiz
halde
“Resmi
Arabulucu”nun devreye girmesi
söz konusu olabilecektir. Kardeş
örgütler
olarak
Arabulucuya
gitmeden
çözümlemeyi
arzu
ettiğimizi bu uğurda elimizden gelen
gayreti gösterdiğimiz bu işyerinde
Resmi Arabulucu sürecinde de
anlaşma sağlanamazsa sendikamız
yasal olarak ne yazık ki GREV
Kararı almak zorunda kalacaktır.
Jeoloji Mühendisleri Odası
TİS görüşmeleri devam ediyor
Jeoloji Mühendisleri Odası
ile
sendikamız
arasında
bağıtlanacak
6’ncı
dönem
TİS görüşmeleri 10 Ağustos
günü başladı. TİS öneriler-
imiz üzerinde bugüne kadar
yapılan
görüşmelerde
13 madde üzerinde anlaşma
sağlandı. Kalan maddelerle ilgili görüşmeler devam ediyor.
Şube Genel Kurullarımız Başlıyor
Sendikamız, dört yıllık çalışma
döneminin
ardından
Olağan
Genel Kurullar dönemine girdi.
Tüzüğümüz
gereği
önce
Şube Genel Kurullarının tamamlanmasının ardından Genel
Merkez Genel Kurulu yapılacak.
Geçtiğimiz
günlerde
işyerlerinde yapılan delege seçim-
leri ile hazırlıkları tamamlanan
şubelerimizden İstanbul ve Ankara
Şubelerimizin Genel Kurulları
30 Eylül 2007 tarihinde; İzmir
Şubemizin Genel Kurulu 5 Ekim
2007’de,Antalya Şubemiz ise 7 Ekim
2007’de Genel Kurulunu topluyor.
Tüm şubelerimizin Genel Kurul
çalışmalarına başarılar diliyoruz.
Genel Denetim Kurulumuz Toplandı
Genel Denetim Kurulumuz Muammer Özkan başkanlığında Yazman Ali Ünal ve Üye
Mehmet Gündoğdu’nun katılımları ile 02 Eylül’de toplandı. Yönetsel ve parasal konularında
yaptığı incelemeler sonucunda, sendikamızın tüm çalışmalarını tüzük ve yasalara uygun bulan
Genel Denetim Kurulu, düzenlediği raporda tüm yönetici ve personele teşekkür etti.
CerrefourSa’da “Mutlu Son”..!
CarrefourSa Mağazalarında toplu
iş sözleşmesi imzalanmış… Birileri
mutlu olmuş..!
Biz kimlerin mutlu olduğunu anlamakta güçlük çekiyoruz. Bir yıl için
ücretlerine %6 zam yapılan işçiler
mi, %6 zam yapan işveren mi? Üç
yıllığına sadece enflasyona bağlanan
işçiler mi, bunu zaten uygulayan
işveren mi? Kim mutlu..!?
Ölümler “normal”miş..!
Geçtiğimiz günlerde tersanelerde
yaşanan 15 günde 5 ölüm olayları
üzerine yeni Çalışma Bakanı inceleme yapmış…
Sonuç; Eyvah dedirtecek düzeyde.
Bakan şunu söylemiş “Bunları
Türkiye şartlarında gayet normal
karşılıyoruz”..!
Gelişen Türkiye’de, işçinin ölmemesi için önlem almak yerine ölmeyi,
daha doğrusu önlem almayarak
öldürmeyi “normal” karşılayan bir
anlayış..!
Eyvah ki ne eyvah…
“Sivil” Anayasa
Sivil olmayı sadece üniforma
giymemek ile eşdeğer bulan bir
anlayış ile “sivil anayasa” taslağı
hazırlanıyormuş..!
Taslak o denli sivil ve o denli sivilce
hazırlanıyormuş ki, hiçbir sivil
göremiyormuş..!
Sahi 12 Eylül’cülerin anayasasını
hazırlayan Prof. Orhan Aldıkaçtı
üniformalı mıydı..?
İşsizlik artıyor…
Türkiye İstatistik Kurumu’nun
(TÜİK) verilerine göre Mayıs 2007
itibariyle işsizlik oranı yüzde 15,1’e
ulaştı. Bir danışmanlık şirketince
yapılan araştırmaya göre ise beyaz
yakalılar da yüzde 35 oranı ile
işsizlik kıskacında. Genel Müdür,
genel müdür yardımcısı, direktör,
müdür gibi üst düzey çalışanların
işsizlik oranı bir yılda yüze 13’den
21’e fırlamış. Konumları ne olursa
olsun tüm emeğini satarak geçimini
sağlayanların sendika ihtiyacı çok
açık görülmüyormu?!
11 • Sosyal-İş Gazetesi
İstanbul Tabip Odası’nda
örnek bir sözleşme
2006 yılında örgütlenme tercihlerini
sendikamızda
kullanarak
üye olan İstanbul Tabip Odası
çalışanları
adına
yürüttüğümüz
TİS görüşmeleri 28 Ağustos günü
varılan anlaşma ile sonuçlandı.
Anlaşmaya göre;
Sözleşmenin
birinci
yılında
ücretlere %13-30, ikinci yılında
ÜFE-TÜFE ortalaması kadar zam
yapıldıktan sonra oluşan ücretlere
bu oranın %35’i kadar zam sağlandı.
Sözleşme ile ayrıca; Yılda 4 maaş
tutarında ikramiye; Her kıdem yılı
için ücretin %2’si oranında zam,
Ücretin %10’u tutarında aylık
Kasa Tazminatı; Mutemet veya
veznedarların
ücretinin
%10’u,
muhasebe kadrosunda çalışanların
%5’i
tutarında aylık Öğrenim
Tazminatı; Aylık 50,00 YTL/net
Yabancı Dil Tazminatı; Aylık 520,00
YTL/net Yönetici Sekreter Tazminatı;
06- yaş grubu 40,00 YTL/net, 6 yaş
üzeri için 33,00 YTL/net Çocuk
Yardımı; 45,00 YTL/net Yolluk;
400,00 YTL/net Evlenme Yardımı;
Her gün için 11,59 YTL/net Yemek
Yardımı; Mavi Kart bedeli veya net
70 bilet ücreti tutarında aylık Ulaşım
Yardımı; 320,00 YTL Gıda Yardımı;
Üyelerin öğrenim gören çocukları
için İlköğretimde 130,00 YTL/net,
Ortaöğretimde 200,00 YTL/net,
Yükseköğrenimde 260,00 YTL/
net Öğrenim Yardımı; Aylık 80,00
YTL/net Yakacak Yardımı; 100,00
YTL/net Bayram ve Yılbaşı Harçlığı;
150,00 YTL/net Ücretli İzin Ödeneği;
40,00 YTL/net (Oda dışında görev
yapanlara 62,00 YTL/net) Giyim
Yardımı; Aylık 21,00 YTL/net
Eğitim ve Kültür Ödeneği verilecek.
Bunların dışında rutin olmayan
hastalık, doğal afet, konut kredisi ve
vefa ödeneği yardımları yapılacak.
İşçi sayısına bakılmaksızın uygulanacak İş Güvencesi hükümleri ve 1 Mayıs
İşçi Sınıfının Birlik, Mücadele ve
Dayanışma Günü işe gelmeyen işçinin
ücretli izinli sayılması sözleşmenin
önemli kazanımları olarak yer aldı.
Gen.Sekr.Vekilimiz Ali Cancı, İst.Şube Bşk. Mustafa Ağuş ile Oda Yöneticileri
Prof.Dr. Özdemir Aktan, Dr. Hüseyin Demirdizen, Dr. Nazmi Algan, Dr. Ayşegül
Bilen, Dr. Özgür Kasap Çopur, Dr. Ali Küçük ve Dr. Güray Kılıç imza töreninde
DMO’da anlaşma sağlandı
Devlet Malzeme Ofisi ile Sendikamız arasında sürdürülen
5’inci dönem TİS görüşmelerinde TİS önerimizin 28.
madde “FAZLA ÇALIŞMA ve ÜCRETİ” maddeleri
üzerinde başlayan uyuşmazlık süreci Resmi Arabulucu
aşamasında da devam etmiş, anlaşma sağlanamamıştı.Resmi
Arabulucu Raporunun sendikamıza ulaşmasının ardından,
sendikamızca GREV Kararı alınmasına az bir sürenin kaldığı
27 Temmuz günü yapılan toplantıda anlaşma sağlandı.
Anlaşmaya göre; uyuşmazlık konusu olan maddeler
sendikamızın talebi doğrultusunda kabul edilirken, ücret
ve diğer parasal konularda %10’un altına düşmemek üzere
“Hükümet Protokolü”nün uygulanmasında mutabakat sağlandı.
Toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde
gösterdikleri iyi niyetli yaklaşımlarından dolayı İstanbul Tabip
Odası Yönetimine teşekkür ederiz.
Temsilcilerimizde
Değişiklikler
Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesinde yapılan işyeri
sendika temsilciliği seçiminde üyemiz Hüdane Şahin
temsilciliğe seçilmiştir.
Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İzmir Şubesinde
Selçuk Baydar,
Manisa Tabip Odasında Filiz Karaca,
İzmir Tabip Odasında Zeliha Canan Özlük yeniden işyeri
sendika temsilciliğine seçildiler.
Tüm Temsilcilere başarılar diliyoruz.
12 • Sosyal-İş Gazetesi
İşyeri Danışma
Kurulu Seçimleri
Metrolarda 2. dönem toplu iş
sözleşmesinin anlaşmayla sonuçlanmasının
ardından,
İşyeri
Sendika
Temsilciliği
Yönetmeliğinin 9. maddesi uyarınca
İşyeri Danışma Kurulu seçimlerinin
yenilenmesine
devam
edildi.
Alanya Mağazasında; Bülent
Uyar, Saniye Türker, Mustafa
Balcı, Murat Gencıl, Esma
Özdemir, Emine Durna Karaer,
Ali Ercan, Yeliz Ocak, Birol
Divarcı, Durali Uslu, Füsun Özalp,
Mehmet Çağlar, Sema Gönen
İzmir Mağazasında; Nurdan Dobur, Ümit Özcan, Özgür Özgün,
Bülent Sıvacı, Mustafa Değirmenci,
Özgür Kale, Taner Alca, Yasemin Maraşlı, Recai Çelik, Erhan
Koçer, Mehmet Özcan, Özhan
Sapmaz, Özgür Sandal, Ersoy
Sağsöz, Sevda Konu, Ersan Tilki
Bodrum Mağazasında; Aygün
Arslan, Sevtap Nayman, Kemal
Çeşmeli, Yelda Alaçeşme, Nurcan Akmeşe, Şerafettin Bozdağ,
Gönül Çırakoğlu, Nurcihan Aksoy,
Nergül Karadağ, Pınar Acarsoy
Adana
Mağazasında;
Ali
Karcaoğlu, Barış Ozan Uzun,
Veli Gökgül, Aydın Başak, Mehmet Albayrak, Seda Ünal, Harun
Dikici, Savaş Şimşek, Mehmet
Zahit Çelik, Olgun Bölük, Mehmet Güngörer, Özden Sokman,
Fatma Kargın, Mahmut Gümüşay
İşyeri Danışma Kurulu Üyeliklerine seçildiler. Göreve gelen
arkadaşlarımıza başarılar diliyoruz.
PAYLAŞTIKLARIMIZ
♦ Sendikamız Ankara Şube Sekreteri Nesimi Turgut’un kızı 22 Ağustos günü evlendi. Sevgili İlkem ve Hüseyin’i kutluyor, bir ömür boyu mutlu olmalarını diliyoruz.
♦ Metro Grosmarket Bursa Mağazası İşyeri Sendika Baştemsilcimiz Hüseyin Kaşif 21
Ağustos günü babasını yitirdi. Acısını paylaşıyor, kendisine ve ailesine başsağlığı diliyoruz.
♦ Genel-İş Sendikası İstanbul 2 No’lu Bölge Şube çalışanlarından üyemiz Murat
Akyol’un oğlu 19 Ağustos günü evlendi. Sevgili Aydın ve Fahriye’ye mutluluklar
diliyoruz.
♦ Metro Grosmarket Büyükçekmece Mağazası çalışanlarından üyemiz Deniz Günaydın 24
Ağustos günü Cem Baykal ile evlendi. Baykal çiftini kutluyor, mutluluklar diliyoruz.
♦ Metro Grosmarket Büyükçekmece Mağazası çalışanlarından Eda Sözmen ile Özer
Mendik 25 Ağustos günü evlendiler. Arkadaşlarımızı tebrik ediyor, mutluluklar diliyoruz.
♦ Metro Grosmarket Güneşli Mağazası çalışanlarından Neslihan Öztürk 26 Ağustos
günü evlendi. Neslihan ve Selçuk Cömert çiftine mutluluklar diliyoruz.
♦ Metro Grosmarket Alanya Mağazası çalışanlarından üyemiz Murat Yazar ve Ergün
Nişancı’nın kızları dünyaya geldi. Serya ve Nur Cennet’e hoş geldiniz diyor, sağlıklı
bir ömür diliyoruz.
♦ Metro Grosmarket Alanya Mağazası çalışanlarından üyemiz İlkay Gültekin eşini ve
eşinin ailesini elim bir trafik kazasında kaybetti. Arkadaşımızın acısını paylaşıyor,
kendisine ve tüm yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
♦ Metro Grosmarket Alanya Mağazası çalışanlarından üyemiz Sevgi Mercan amcasını
yitirdi. Kendisine ve tüm yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
♦ Metro Alanya Mağazası çalışanlarından üyelerimiz Nilay Durmuş ile Gökay Ilgın evlendiler. Arkadaşlarımızı kutluyor, mutluluklar diliyoruz.
♦ Metro Alanya Mağazası çalışanlarından üyelerimiz Emine Taşçıkıran Ağustos ayında, Yılmaz Sezen 1 Eylül günü nişanlandılar. Arkadaşlarımızı tebrik ediyoruz.
♦ TMMOB Şehir Plancıları Odası çalışanlarından işyeri sendika temsilcimiz Erdal
Dönmez’in oğlu 2 Eylül günü sünnet oldu. Sevgili Deniz’e geçmiş olsun dileklerimizi
gönderiyoruz.
♦ Metro Grosmarket Güneşli Mağazası çalışanlarından üyemiz Gökhan Pelitli’nin 24 Temmuz günü oğlu oldu. Sevgili Mehmet Burak’a sağlıklı bir yaşam diliyoruz.
♦ Metro Grosmarket Kozyatağı Mağazası çalışanlarından üyemiz Barış Özdilkural’ın 28
Temmuz günü oğlu oldu. Sevgili Vural’a mutlu bir ömür diliyoruz.
♦ MESAM çalışanlarından üyelerimiz Nesrin Açıkgöz ile Cenk İlhan 31 Ağustos günü
evlendiler. Arkadaşlarımıza mutlu bir beraberlik diliyoruz.
♦ Metro Adana Mağazası çalışanlarından İşyeri Sendika Temsilcisi Bilgin Özataş 27
Ağustos’ta evlendi. Kendisini ve eşini kutluyor, mutluluklar diliyoruz.
♦ Metro Ankara Mağazası çalışanlarından üyelerimiz Erhan Akçelik 1 Ağustos, Fatih Yamak 2 Ağustos günü evlendiler. Arkadaşlarımıza ve eşlerine bir ömür mutluluk diliyoruz.
♦ Metro Ankara Mağazası çalışanlarından üyelerimiz Birol Genç ve Harun Tonga’nın
Ağustos ayında oğulları doğdu. Minik arkadaşlarımıza hoş geldiniz diyoruz.
♦ Metro Adana Mağazası çalışanlarından üyemiz M. Zahit Çelik’in geçirdiği iş kazası
sonucu ayak parmakları kırıldı. Şu günlerde raporlu olan arkadaşımıza geçmiş olsun
dileklerimizi gönderiyoruz.
Bu bölümde yer almasını istediğiniz her türlü haberlerinizi, işyeri sendika temsilcilerimize, şubelerimize ve gazetemiz künyesinde yer alan e-posta adresi ile
faks numarasına gönderebilirsiniz.
SAHİBİ
SOSYAL-İŞ
Sendikası
adına
Genel Başkan
Özcan
KESGEÇ
Genel Yayın
Yönetmeni,
Sorumlu Yazı
İşleri Müdürü
Basın Yayın
Dairesi Başkanı
Tamer ATIŞ
Gen. Sekr.
TASARIM
Sosyal-İş Basın
Yayın Dairesi
Yerel Süreli Yayın
Yayın No:4337
Baskı Tarihi
17 Eylül 2007
YÖNETİM YERİ
SOSYAL-İŞ SENDİKASI
GENEL MERKEZİ
Mithatpaşa Cad. No: 56/10
Kızılay / Ankara
Tel: 0.312.430 17 73 (pbx)
Faks: 0.312.432 39 63
web: www.sosyal-is.org.tr
e-posta:[email protected]
BASKI:Öncü Basın Yayın Ltd.Şti.K.Karabekir Cad.No:85/2-Ankara Tel:0.312.384 31 20
SOSYAL-İŞ SENDİKASI ŞUBELERİ
ANKARA : Mithatpaşa Cad. 54/4 Kızılay e-posta: [email protected]
Tel
Faks
: 0.312.430 07 04
: 0.312.430 16 14
İSTANBUL: Guraba Hüseyin Ağa Mh. Mehmet Lütfi Sk. Karadeniz Apt. No:4/11 Aksaray
e-posta: [email protected]
Tel
Faks
: 0.212.523 24 89
: 0.212.534 30 88
ANTALYA : İsmetpaşa Cad. 453. Sokak. H. Atmaca Apt. No:15
Tel-Faks: 0.242.241 51 46
İZMİR : Mahmut Esat Bozkurt Cd. 1442 Sk. No:2 D:5 Alsancak
Tel-Faks : 0.232.465 07 09

Benzer belgeler

METRO Grosmarketler`de 3. Dönem TİS görüşmeleri başladı

METRO Grosmarketler`de 3. Dönem TİS görüşmeleri başladı Bunun 23 yılını görevde geçirmişim. 23 yılın 5 yılını da hapiste. Bu demektir ki, Sosyal-İş’in günahında da sevabında da birinci derecede sorumluluğum var. Bugün huzurunuzda tüm bu geçmişimle bulun...

Detaylı