Hans von Aiberg`e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ

Transkript

Hans von Aiberg`e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ
Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ
PRE-ERGENEKON: HANS VON AİBERG
ARZ'IN DABBE'SİNE YAPILAN ZULÜM
PRE-ERGENEKON: HANS VON AĠBERG
Öncesi ve sonrasıyla 1997 Medya tuzakları...
KESİM -I1980'lerin ortasından itibaren Türkiye'de kitapları yayınlanan Hans von Aiberg'den 90'ların
baĢından itibaren haber alamayan okurları, 6 Mart 1997 gecesi bir sürprizle karĢılaĢmıĢlardı.
7 yıllık suskunluk orucunu açarak YaĢar Nuri Öztürk'ün FLASH TV'deki IĢığa Çağrı
programına canlı yayında telefonla katılan Aiberg, hafif aksanlı Türkçe'siyle izleyicilerin
karĢısına çıkmıĢtı.
KonuĢmasında, Ġslam dininin, Ortodoksluk ve Katoliklik anlamlarında Sünnilik ile ġafilik
süreçlerini yaĢadığını, artık üçüncü bir döneme doğru gittiğini belirterek özetle Ģunları
söylemiĢti:
"Ali İmran Suresinin 100 İla 104. ayetleri bunun haberini veriyor. Protest bir dönemdeyiz.
Ben bir Protest'im. İslam'ı çok seviyorum, buna gönül verdim. Ancak, rezil, kepaze
ediyorlar benim dinimi! Buna hakları yok!
Siz ve sizin gibi düşünen kişiler ve benim gibi Protestler, bu dini yıpratmaya çalışanları,
Allah inşaa elbirliği ile, Allah yolunda alt etmekte başarılı olacağız. Buna gönülden
inanıyorum."
Sonrasında, Y.N. Öztürk ile izleyicilerin yoğun isteklerini kıramamıĢ, bir hafta sonra, 13 Mart
1997 tarihinde, programa bu defa konuk olarak katılmıĢtı. "Kur'an ve Evren" konulu yayında
görüĢlerini ve teorilerini fırsat bulduğu ölçüde anlatmıĢtı.
Onun din hakkındaki açıklamalarında "Hiç bir aksaklık olmadığını" belirten Öztürk, bilimsel
konularda ise "Kendi alanına girmediğini" söyleyerek sessiz kalmıĢtı. Ancak 20 Mart 1997
tarihindeki ikinci programa, bilimsellikle uzaktan yakından ilgisi olmayan üç kiĢiyi,
konuğunu "Sorguya çektirmek" üzere davet etmiĢti.
(IĢığa Çağrı, iki program birlikte tek video)
Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip
olmadıkları her hallerinden belli olan üç kiĢi, anlamsız konuĢmaları ile Aiberg'i program
boyunca yargılamıĢlardı.
Biri "Pizzacıda pizza yerken" kitaplarını okuduğunu söylemiĢ, diğeri "Kitapları yalnızca
taradığından" söz etmiĢti. Niyetlerinin "Üzüm yemek değil bağcıyı dövmek" olduğu, yani ne
derse desin onu hırpalamak üzere oraya geldikleri besbelliydi. (Gelirken göz attım diyen Edip
Yüksel, Aiberg'in araya girmesiyle 20 yıl öncelere uzanıvermiĢti. Hatta aynı Edip, "ben bunun
için [yani bu program için, görevli olarak] gelmedim" gibi bir açıklama yapma GEREĞĠ
duymuĢtu.)
Tutup da Cantor Kümesinden, Hilbert Uzayından, Planck Sabitinden, Heisenberg'in
Belirsizlik Ġlkesinden vb. söz edecek halleri elbette yoktu. Ama Aiberg'in anlattıklarından
hiçbir Ģey anladıkları da yoktu!
Yalnızca, "Danimarkalı, profesör vb." olup olmadığını, zaman zaman terbiye sınırlarını
zorlayarak kendi üsluplarınca sorgulamıĢlardı. Kitaplarını pizzacıda okumakla veya taramakla
ancak bu kadarını yapabilmiĢlerdi.
Hesaba çektikleri kiĢi ise, ekranları baĢında programı izleyen milyonların Ģahitliğinde, bir
bilgin tevazu ve nezaketi içinde soruları yanıtlamaya çalıĢmıĢtı.
Aslolan kimlik bilgileri miydi, geçmiĢi miydi? Yoksa ortaya koyduğu eserlerindeki içerik
miydi? Aslolan biçimi miydi, yoksa içi miydi? Aslolan zarf mıydı, yoksa mazruf muydu?
(Evet ikinci programın sonlarında bunları soruyordu Aiberg ve o yayının baĢlarında "kimlik
bilgileri benim için ĠKĠNCĠ planda diyordu Y.N.Öztürk.)
Üstelik ilk programda Aiberg, "Teorik fizikçi ve matematikçiler ile rahatlıkla tartıĢmaya hazır
olduğunu" beyan etmiĢti. Oysa karĢısında konuĢlandırılıp konuĢturulan zatı muhteremler,
onun verdiği bilgilerin çok uzağındaydılar. Bilimsel tartıĢma bir yana, aynı dilden bile
konuĢamamıĢlardı.
Aiberg yıllar sonra Ģöyle söyleyecekti:
26 Ocak 2003
TV'de NEYSEM ONU SÖYLEMEDİM Mİ? Ötekiler gülünç olmadılar mı? Ben
VAKARIMLA ve melamiliğimle ve güleryüzlü sevgimle orada HANİF ahlakıyla
bulunmadım mı? Hatta beni aşırı yumuşak bile buldular.
Hayır, oraya bir TAKTİK veya ROL olarak çıkmadım, KENDİMDİM, ta kendimdim,
SEVGİ doluydum, SEVGİYDİM, ORADA ben BEN olarak vardım. Sen sen değilsen, ROL
yaparsın, ya da hırçınlaşıp cerbezelik yaparsın.
Şu açık oturumlarda o ROL KESENLERİ görüyorum, gördükçe de şu dürüstlüğü
ÇOOOOK SEVİYORUM. ALLAH da dürüstü çok sever.
Hv.Æiberg
Ama Öztürk dürüstçe davranmamıĢtı. Misafir ettiği insanın yazdıklarını değerlendirebilecek
bilim adamı kimliğine sahip tek bir kiĢiyi dahi programa davet etmemiĢti.
Nedeni; ilk yayından sonra Atv-Sabah Grubu tarafından bombardımana tutulmasıydı.
ĠĢin içine kıskançlık ve çıkar iliĢkileri girince kolay yolu seçmiĢti. Konuğunun canlı yayında
rezil edilerek bir daha sokağa bile çıkamayacak hale getirilmesini sağlayacaktı.
Öncesi ve sonrasıyla 1997 Medya tuzakları...
KESİM -IIÖztürk ikinci programda, "Olmayan bir Ģeyi var gösterme var. ġimdi sizin tahsiliniz nedir?
Bunları nasıl..." diyerek masanın üzerine istiflediği kitapları göstermiĢ, sonra Ģöyle devam
etmiĢti: "Diyorlar ki: Cinlerden yardımcısı var onun, Cinler yazdırıyor..."
Diyenler kimlerdi: F-Tipi-Tip’in “telekulağı” AMG ve ATV-SABAH Grubu...
Dolayısıyla, “IĢığa Çağrı” programında yaĢananların içeriklerine girilmeden önce, medyada
kopan fırtınalara ve perde arkalarında yatan sebeplere bakılmalıydı.
Bu yazının bir önceki kesiminde açıklanan ve üstteki yazıyla yeniden hatırlatılan AMG
eksenli iliĢkiler yumağının dıĢında, ATV-SABAH Grubu cephesindeki hareketlilik
“organizasyonun kamuoyuna yansıyan görünür tarafı”ydı. (Yani o günlerde adı ağza
alınmayan ERGENEKON muharebesinin TARAF+ları en baĢtan belirlenmiĢti. AKP
döneminde baĢlatılan muhabere sürecinin doğrudan muhatabı ve ĠLK ERGENEKON (PREERG) muharebesini bizzat yaĢayan ise HANS von AĠBERG’ti.)
Operasyon hazırlık sürecinin 1997 yılındaki “görünen medya” tarafı Ģöyleydi:
6 Mart 1997: IĢığa Çağrı, HvA, telefon bağlantısı.
13 Mart 1997: IĢığa Çağrı, HvA, program konuğu.
20 Mart 1997: IĢığa Çağrı, HvA, program konuğu.
14 Mart 1997 ve sonrası: ATV Ana Haber, Siyaset Meydanı
19-26 Mart 1997: Aktüel Dergisi
21-22-23-24 Mart 1997: Sabah Gazetesi
YaĢar Nuri ÖZTÜRK, ikinci programa çağırdığı “uzman” konukların ve telefonla bağlanan
Kezban HATEMĠ gibi saldırganların eĢliğinde FLAH TV’de…
Ali KIRCA, ATV Ana Haber ve Siyaset Meydanı’nda…
Tevfik YENER ve Selahattin DUMAN ikilisi SABAH Gazetesinde…
ġahin Artan ismi üzerinden organize olan “ekip” AKTÜEL Dergisi’nde…
Görsel ve yazılı medyaya yansımayan perde arkası kulislerde…
“Fremen Mızıkçıları” olarak hep bir ağızdan Hans von Aiberg aleyhinde karalama
kampanyası baĢlatmıĢlardı.
Örneğin “Ġftira atmak ve komplo kurmak konusunda tescilli bir uzman” olan Tevfik Yener,
“Esrarengiz Profesör Hans Aiberg Olayı” baĢlığıyla üç gün boyunca iftira üstüne iftira
yağdırmıĢtı.
Ġftiracı olduğu ona bir iftira değildi çünkü bunu bizzat kendisi itiraf etmiĢti. Hatta baĢka
gazeteciler, örneğin Hasan Karakaya (Akit), Hasan Sutay ve Selahattin KarakıĢ (Zaman,
7.2.1999) tarafından haber yapılmıĢtı. Yener’in kendi kaleminden Sabah gazetesinde
aĢağıdaki makale yayınlanmıĢtı:
“Ben gazete yönetiyordum. BarıĢ Manço müzisyendi. BarıĢ'ı alaycı bir dille eleĢtiren yorumhaber yaptırdım. BarıĢ susmadı. BaĢka bir gazetede, aynı alaylı dili kullanarak yanıt verdi.
BarıĢ'ın da dili kılıçtan keskindi. Bayağı öfkelenmiştim.
Aradan onbeĢ gün geçti. MuhteĢem Lunapark Gazinosu açılıyordu. Gazete ilanına baktım.
BarıĢ Manço ve Kurtalan Ekspres kadrodaydı. Ve Mehter Takımı kılığında Ģov yapacaklardı.
Bu ilanı görünce 'Hah!.' dedim 'ġimdi bak neler olacak?'
Muhabir arkadaĢım Erkan Özmen'e aynen Ģunları söyledim:
-Lunapark Gazinosu'na git. Sofra kur. Barış sahneye çıkınca, rakı şişesini görüntüye
sokarak fotoğraf çek!.
Ertesi gün Erkan, istediğim fotoğrafı getirdi. Önde kocaman yeni rakı ĢiĢesi, ardında Mehter
ve Yeniçeri giysileriyle BarıĢ Manço ve Kurtalan Ekspres. Birinci sayfanın tam göbeğine
kocaman koydum o fotoğrafı. Başlık şöyleydi:
'Mehter Takımı rakı mezesi oldu'.
Tepkilerden çekinen gazino, Barış Manço'nun programını hemen kaldırdı. Bunu öğrenince
içim 'cızz..' etti. Ben toydum ve avanaklık etmiĢtim. Çok üzüldüm.
Üç dört gün sonra bir tomar mektup masamın üstüne kondu. Hepsi de BarıĢ Manço
hayranlarından geliyordu.
Adana'dan geleni asla unutmadım. 14 yaĢında, Ebru adında bir kız Ģöyle yazıyordu: Lütfen
BarıĢ Manço'yu bir daha üzmeyin. Kırıcı olmayın, barışçı olun. Ġmza: BarıĢsever Ebru. Bu
mektup; gazetecilik hayatımın en önemli derslerinden birisiydi. Çok geçmedi BarıĢ ile
birbirimizi yakından tanıdık. Saygın dostum oldu.
Kısa süre önce karĢılaĢmıĢtık. Eski günlere gitmiĢtik. Ben: 'BarıĢ, o mehter haberinden hala
utanıyorum?' demiĢtim. Sadece Ģunları söyledi BarıĢ: '27 Kasım 1973 idi.' 26 yıl sonra günü
gününe hatırlıyordu. Ġz bırakmıĢtı demek ki o haber. 'Buna daha çok üzüldüm.' dedim. O da
'Hıncımı aldım ya!.. Oh olsun!' demiĢti, gülmüĢtük.
Aradan 26 yıl geçti.
Hala utanıyorum. 35 yıllık gazetecilik yaĢamımda, üzüntüsünü hep taĢıdığım üç hatamdan
birisi BarıĢ'a yaptığım haksızlıktı.
BarıĢ beni affetmiĢti; ama bir daha özür diliyorum.”
Yener, alaycı davranan kendisi olduğu halde, benzer yaklaĢım karĢısında hoĢgörüsünü
koruyamayıp öfkeye kapılmıĢtı. Yalnızca Ģan-Ģöhret arzusunun ardına takılıp haber peĢinde
koĢmak, doğru olmasa da bir yere kadar belki anlaĢılabilirdi. Ne var ki Tevfik Yener’in
tutumu farklıydı: PLANLI ve ORGANİZE biçimde (ekip-örgüt hazırlayarak, tuzak-komplo
kurarak) suç iĢlemiĢti.
Durduk yerde Hans von AĠBERG aleyhinde yazmasının sebebi, yalnızca içinde yeraldığı
medya ekibine borazancılık yapmak ya da arkadaĢlarını kıramamak mıydı? Oysa o grupta çok
sayıda gazeteci vardı. Karalama kampanyasına katılmak ona mı kalmıĢtı?
Aktüel’de olduğu gibi yeni yetme yazarlardan birilerine haber yaptırılabilirdi. Ama o öyle
davranmadı ve öne çıkarak “Hans”a kendisi saldırdı, üç gün boyunca yazıp çizdi. Alıp
veremediği neydi? KiĢisel hesaplar peĢinde miydi?
“Hippi” görünümlü, “gazeteye iĢe aldığı genç” bir delikanlının, “Boynuz kulağı geçer” misali
yükseliĢini mi hazmedememiĢti? “Hans'ı yakından tanırım, onu medyatik Ģahsiyet yapan
benim” sözleriyle “Hans”ı kıskandığını mı anlatmak istemiĢti? Çünkü “Hans” kısa sürede
basamakları birer birer (çok hızlıca yukarılara) tırmanmıĢ, o ise yerinde saymıĢtı. ġöyle ki;
Daha önce Günaydın Gazetesinin Genel Yayın Müdürü olan Aiberg, Sabah Gazetesinde yine
aynı göreve getirilmiĢti. Müdürlük görevi bekleyen Yener de kıyameti koparmıĢtı.
AnlaĢılan o günleri unutamamıĢtı.
Selahattin Duman’ı Sabah gazetesinde iĢe alan Aiberg sonradan “istifa” ederek gazeteden
ayrılınca, yerine müdürlük görevine Zafer Mutlu getirilmiĢti. Selahattin Duman onun
yardımcısı yapılırken, Tevfik Yener yine birşey olamamıştı.
Belki de “Hans’ı TV programına çıkarmayı” düĢünmüĢtü, ama bunu YaĢar Nuri Öztürk
baĢarınca kıskanmıĢtı. Sonra da BarıĢ Manço örneğindeki gibi bir plan yapmıĢ; kendisi gibi
“Asabi” olan Ali Murat Güven’in, Resul Tosun yönetimindeki Yörünge dergisinin kapağına
yerleĢtirdiği SAHTE "Hans" fotoğrafını alıp Sabah’ın sayfalarına taĢımıĢtı.
Öncesi ve sonrasıyla 1997 Medya tuzakları...
KESİM -IIITevfik Yener, üç gün boyunca iftiralarını sıralarken, yine de yaĢadığı, tanık olduğu ya da
anlayamadığı gerçekleri saklayamamıĢtı. BaĢtan aĢağı çeliĢkiler yumağını andıran yazılarında
Yener, düĢüncelerini okurlarıyla Ģöyle paylaĢmıĢtı:
“MüthiĢ adamsın Hans.
Televizyonda bir göründün ortalığı karıĢtırdın.
Ġlahiyatçı Profesör Sayın YaĢar Nuri Öztürk, bizim Hans'ı Flash TV'deki programına davet
etmiĢ. Yayın canlı. YaĢar Bey'i tanırsınız. TV'deki din sohbetlerinden, dini yazılarından
bilirsiniz. Gerçek din bilgini. ÇağdaĢ, aydın insandır.
Yani demek istiyorum ki; Profesör YaĢar Nuri Öztürk güvenilir kiĢidir. Ġlahiyat Fakültesi
Dekanı'dır.
Hans Ayberg de bir baĢka profesör. 10 adet kitap yazmıĢ adam. Bunlar kolay yazılır kitaplar
değil. Din, dünya, Tanrı, yaratılıĢ gibi konuların ilimini, bilimini, felsefesini yapmıĢ. "Ġnciğini,
cinciğini çıkarmıĢ."
13 Mart gecesi Flash TV: Saat: 21.00. IĢığa Çağrı programı.
Programı yöneten Prof. YaĢar Nuri Öztürk ve Prof. Hans Von Ayberg de gecenin konuğu.
Vay sen misin davet eden? Hans öyle Ģeyler söylüyor ki herkes dilini yutuyor, nefesini tutuyor.
Çenesiyle "Arz'dan ArĢ'a" çıkıyor. AnlaĢılmayan "bilimsel" sözcüklerine hayranlık büyük:
"-Vay canına, bizde böyle adamlar yetiĢmiyor. Baksana Alman'mıĢ." Hans, muhabbetin
gazıyla uzayda geziniyor.
Bu TV programından sonra herkes Profesör Hans Von Ayberg'i konuĢuyor.
Ertesi gün TV haberlerinde Hans'tan söz ediliyor, dergiler, gazeteler yazıyor. Hepsi aynı
soruyu soruyorlar: Kimdir bu Profesör Doktor Hans Von Ayberg?
*Kendisinin söylediği gibi; Danimarkalı asil bir ailenin Alman pasaportlu aristokrat oğlu
mu? Yoksa, kimliğini gizleyen bir Türk mü?
*Önce Hıristiyandı da, sonra mı Müslüman oldu? Yoksa Anadolu'nun bir yerinde Müslüman
mı doğdu?
*Kopenhaglı mı, Denizlili mi, Sivaslı mı, Ispartalı mı? Yoksa Konyalı mı?
*Gerçekten profesör mü? Doktorası, profesörlüğü Heidelberg, Freiburg, Sorbon
Üniversiteleri'nden mi, yoksa kaldırım üniversitesinden mi?
*Saçları gerçekten sarı mı? Yoksa aslında siyah saçlı da, sarıya mı boyuyor?
*Acaba saçları takma mı, kendi saçı mı. Firkete ile mi tutturuyor? Yoksa ekme saç mı?
*ġarlatan mı, bilgin mi?
Herkes iĢte bu soruları soruyor.
Bu arada, Hans'ı programına çıkarıp "günün adamı" yapan Prof. YaĢar Nuri Öztürk'ün bir
sözü dikkatten kaçıyor "-Ortada adamın 10 kitabı var kardeĢim."
Yani, TV programına çıkardığı Hans'ı kaldırımdan toplamadı YaĢar Bey. Ben, televiyon
programı yapsaydım Hans her defasında alırdım, ratingi de tavana vurdururdum. Rakip
tanımazdım. Hatta bir yıl önce hazırladığım bir TV programının planında Hans sürekli
vardı. Çünkü Hans "çok ilginç" bir kişidir. TV programım gerçekleşseydi Hans'ı daha
önce tanıyacaktı herkes. Ama her hazırladığım TV programı gibi o da buzdolabında kaldı.
Demek ki Hans'ı TV programında düĢünmekte isabet etmiĢim. Konuk olduğunda bile ortalığı
nasıl karıĢtırdı.
ġimdi yukarıdaki sorulara tek tek cevap vermeye çalıĢayım.
Hans'ı yakından tanırım. Çünkü onu "medyatik Ģahsiyet" yapan benim.
1983 yılında, Mazlum Göknel arkadaĢımla birlikte Posta adında aile gazetesini yayına
sokmuĢtuk.
Gazetemiz 700.000 gibi çok önemli satıĢa ulaĢmıĢtı.
Bir hanım okurumuz telefon ederek "Yıldız Falı tatmin edici değil, daha geniĢletemez
misiniz?" dedi.
Hemen bir astroloji uzmanı aratmaya baĢladık. Kim tavsiye etti hatırlamıyorum "Bu iĢi çok
iyi bilen biri var" dediler. "-Getirin o zaman" dedik.
Ertesi gün odaya bir hippi girdi. Uzun boylu, zarif, temiz yüzlü bir genç. Elini kibarca uzattı:
"-Bendeniz Doçent Doktor Hans Von Ayberg."
Mükemmel bir Türkçe ile konuĢuyordu. Alman veya Danimarkalı vurgusu yoktu dilinde.
Kanarya sarısı saçları baĢına bir firkete ile tutturulmuĢtu.
Ben ĢaĢırmıĢtım. Yıldız Falı uzmanı olarak beklediğimiz kiĢi Alman çıkmıştı. Oturmasını rica
ettim ve sordum:
"-Siz Alman mısınız Herr Von Ayberg?"
"-Hayır Danimarkalı'yım, fakat Alman vatandaĢıyım."
Enteresan.
Hans, ufak bir para karşılığı "fal" köĢemizi yazıyordu. Onu merak ediyordum.
Yazısını getirdiği bir gün Almanca çevirmen arkadaĢ iĢten ayrılmıĢtı. Hans'a bu iĢi teklif
ettim. Alman değil miydi, o zaman Almanca'dan çeviri yapabilirdi.
Hemen kabul etti. ĠĢte onu, birlikte çalıĢınca tanımaya baĢladım.
Çevirilerindeki Türkçe'sinin güzelliği dikkat çekiciydi.
Bir süre sonra Hans'ın sadece Almanca'dan değil, İngilizce'den, Fransızca'dan,
İtalyanca'dan, İspanyolca'dan çeviriler yaptığını gördüm. Hayret ki ne hayret.
Adam hiç ses etmeden, kafası önünde çalışıyor da çalışıyor.
Bu arada senli benli olmuĢtuk:
-Hans sen kaç dil biliyorsun?" diye sordum.
-Hemen hemen bütün dilleri..." cevabını verdi.
-Yani?
-Rusça, Arapça, Farsça ne bileyim biraz Hintçe filan bilirim iĢte...
Esrarengiz adamdı. Nezaket icabı özel yaĢamıyla ilgili soru da soramıyordum. Hans'ın
anlattıklarıyla yetiniyordum.
Almanya'da Heidelberg ve Freiburg, Fransa'da Sorbon Üniversitelerinde okumuĢtu. Doçentti.
Ne doçenti? Soramadım, o da söylemedi.
Ancak; hangi dilden çeviri yapsa mükemmel yapıyordu.Bilimsel zor konuları bile
uzmanlara parmak ısırtacak ustalıkta çeviriyordu.
Kadınlar Hans'ın peĢinde
Hans'ın kimliği, geçmiĢi hakkında merakım iyice artmıĢtı. Bu sırada okurlardan gelen
telefonlar ve mektuplar dikkatimi çekti. Hemen herkes Hans'tan "bir çare" bekliyordu. Yıldız
Falı ve astroloji konusundaki yazıları okuru çarpmıĢtı.
Hans ile tanıĢmak, fallarına baktırmak istiyorlardı.
Bir süre sonra gazetenin kapısını Hans'ın okurları kuşatmaya başladı.
Kadınlar, görevlilerle kavga ediyor, Hans'ı görmeden gitmek istemiyorlardı.
Mazlum'la karar verdik Hans'ın astroloji köĢesini hemen yarım sayfaya çıkardık. Ġlgi her gün
arttı. Yetmedi tam sayfa yaptık. Mektuplar çuvallarla geliyordu. Yetmedi bir buçuk sayfa
yaptık. O da yetmedi iki sayfaya yaydık Hans'ı. ġimdi o, tam iki gazete sayfasının yazarıydı.
"Yüzüğümü kim çaldı Sayın Ayberg?"
Hans'tan çare bekleyenler neler sormuyordu ki? Hatırlıyorum bir kadın yazmıĢtı:
"Sayın Hans Ayberg. Çok kıymetli tek taĢ yüzüğüm evde kayboldu. Yüzüğümü nerede
bulacağımı söyler misiniz?"
Bizim Hans da gazeteye Ģöyle bir cevap yazmıĢ:
"Yüzüğü görümcen çaldı. Sen üzülesin diye yaptı. Bir haftaya kadar yüzüğü getirip yatağının
altına bırakacak. Bekle, sakın üstüne gitme yoksa kan çıkar."
Bunları okuyunca Hans'a dedim ki:
"-Gözünü seveyim böyle Ģeyler yazma. Kadın gidip görümcesinin boğazına sarılırsa?"
Hans kendinden emin cevap verdi:
"-Merak etmeyin efendim. Kan çıkmayacak. Kadın yüzüğüne kavuĢacak."
Hans'ın davranıĢları zaten garipti. Fazla üstelemedim. Aradan 10 gün geçti. Yüzüğünü
kaybeden kadın gazeteye gelerek Hans'ın ellerine sarılmaz mı? Yüzüğü yatağın altında
bulmuĢtu. Hem de görümcenin misafir geldiği gece.
Acaba Hans bizi etkilemek için bir tanıdığına "yüzük oyununu" mu oynatmıĢtı? Bu kuĢkum
uzun sürmedi. Hans'a teşekkür için gelen kadın sayısı o kadar arttı ki, bu kadar oyuncu
tanıdık bulamazdı. Bir çok isabetli kehanetlerde(?) bulununca Hans'ın Ģöhreti iyice arttı.
Kadınlar ağızdan ağıza Hans'ın ününü yayıyordu.
Her sabah gazetenin kapısında gördüğümüz 10-12 kadar hanımın Hans'ın okuru olduğunu
biliyorduk artık.
Yabancı Profesörlere karĢı bizim Doçent Hans Ayberg
Bir gün ünlü bir bilim dergisinden çeviri yapıyordu. (New Scientist veya American Scientist
olabilir.) Birden durdu. Bana geldi:
"-Bu dergide verilen formüller yanlış."
Öf, sıkılmıştım artık:
"-Hans çok işim var. Allahaşkına tiyatroyu bırak, zamanımı çalma. Yani, o derginin
profesör yazarları yanlış biliyor öyle mi?"
-Evet. Yanlış yazmışlar.
-Doğrusunu sen biliyorsun ha?
-Evet efendim. Bu kimyasal formüllerin sonucu yanlışa götürüyor.
-Sen nereden biliyorsun peki?
Bu soruma yanıt vermedi. Kırılmıştı, gitti yerine oturdu. Söylenmeye başladı:
"-Formüller yanlış işte..."
Çok yorgundum, sinirliydim. Fırladım, elinden dergiyi kaptım ve bağırdım:
"-Yaz bakalım doğrusunu o zaman."
Hemen karalamaya başladı, Hans'ın yazdığı kağıdı ve dergiyi bir arkadaşımıza vererek:
"-Hıfzısıhha'ya veya Kimya Fakültesi'ne git. Nereye gidersen git, güvenilir bir kurumdan
hangisi doğruymuş öğren. Doğruyu da, yanlışı da tasdik ettir." dedim. Yaptığı ukalalığa
karşı Hans'a "mahçubiyet" cezası verecektim.
Amma velakin.
İşte bundan sonrası gerçekten ilginç.
Hans'ın yazdığı formül doğru çıktı. Yahu nasıl olur? Bayağı şaşırmıştım. Derken; bir ay
sonra şaşkınlığım müthiş bir meraka döndü. Çünkü aynı dergi, bizim tartışmalı formülle
ilgili, bir önceki sayısında yaptığı hatadan dolayı özür diliyor "düzeltme" yayınlıyordu.
Düzeltme Hans'ın yazdığı ve bizim profesörlerin onayladığı gibiydi.
Böyle bir şey olamazdı. Hans baĢıma dikilmiĢ dergiyi gösteriyordu. Donuk bakıĢlarla yüzüme
bakıyordu. Ben de ayağa kalktım:
"-Bana bak. Formülün doğrusunu nasıl bildin söyle bakalım" dedim.
"-Bakın. Ben kimyacı değilim. Ama her konuyu herkesten iyi bilirim. Çünkü benim temasta
olduğum cinler, ruhlar var. Onlara danıĢıyorum. Dünyanın en zor problemlerini, fizik-kimya
formüllerini saniyede çözerim. Çünkü ruhlar bana hemen doğrusunu iletiyor."
-Yaaaaa?
-Evet öyle Tevfik Bey. Size garip gelebilir ama doğrusu budur.
Ben Ģimdi ne diyeyim? Belki tesadüfen bildiği bir formül karĢısına çıkmıĢtı. Ama biliyordu ya.
Hans ile çalıĢmaya devam ettik.
Onun Alman pasaportlu Danimarkalı olduğuna asla inanmamıĢtım. Doçent olduğuna da.
Yıllarım geçti Avrupa'da. Bir Türk'ü Alman diye yutmam mümkün değildi.
Bence Heidelberg veya Freiburg Üniversiteleri'ni de bitirmemiĢti. Sorbon'u da.
Gelgelelim bu kadar bilgiyi nasıl edinmiĢti?
"Sen hangi okulda okudun? Gerçeği söyle arkadaĢ." diye sormak kabalık olmaz mıydı?
Bir hekim kadar tıp bilgisine, bir profesör kadar fen bilgisine sahip gözüküyordu. Dikkat:
"Gözüküyordu" diyorum, "sahipti" demiyorum.
Çünkü biz gazeteciydik, hekim veya kimyager veya fizikçi değildik. Ama, uzmanlara her
kontrol ettirdiğimde Hans'ın yazdıkları hatasız çıkmıştı. Az bilinen dillerden çevirilerini bir
bilene sorduğumda "doğru tercüme" yanıtı almıştım.
Ne diyeyim? Demek ki çok bilgili çocuktu.
Bilgilerini cinlerden ve ölmüĢ bilim adamlarının "arkadaĢ olduğu" ruhlarından aldığını
söylüyordu. ĠĢte o kadarını bilemem.
"Sana cinlerimi gönderiyorum Ali!"
Bir gün gazeteci arkadaĢımız Ali Galip Vural nedense Hans'a kızdı. Bir iĢi aksatmıĢtı
herhalde. Çünkü Hans, bir gün atom karınca gibi çalıĢır, iki gün iĢi sallardı. Üç gün biyonik
adam olur, iki gün kaybolurdu.
Ali Galip epey söylendi. Daima sakin tabiatlı olan Hans:
"-Ali Bey. Bana hakaret ettiniz. Size cinlerimi gönderiyorum. Onlar sizi cezalandıracak" dedi.
Ali ve hepimiz güldük.
Üç gün sonra Ali Galip bana geldi, bakın ne dedi:
"-Abi Ģu Hans'a söyleyin cinlerini üstümden çeksin. Üç gündür her iĢim ters gidiyor. Arabayı
çarptım, aileden ağır hastalanan oldu, maddi manevi hasar görüyorum."
-Ali, herhalde dalga geçmiyorsun?
-Abi lütfen. Böyle nezaketsizlik benden bekler misiniz.
Ali Galip, aklı baĢında bir arkadaĢımızdır. Doğaüstü olayları da iyi bilirdi, din konularını da.
Ters giden iĢlerinden "öyle bunalmıĢtı ki, kurtulmak için Hans'ın cinlerini bile kabule razıydı"
diye değerlendirmiĢtim. Belki de çok kiĢi Hans'ın "gücünü(?)" böyle durumlarda hissetti(!).
Adnan Kahveci sormuĢtu "Hans nedir?"
Hans, yazılarıyla artık Ģöhret olmuĢtu. Gazeteden uzaklaĢmaya baĢladı. ĠĢleri iyice
aksatıyordu. Bir gün ciddi olmasını söyledim. BaĢını eğdi:
"- Dört çocuğum ve bir karım var. Çok kazanmam gerekiyor. Fal bakıyorum, iyi para
veriyorlar."
Hans evliliğini de Ģöyle anlatmıĢtı:
"-Sokakta dört çocuklu bir gariban kadın gördüm. Kadın - Açım, çocukların babası beni
sokağa attı- dedi. Ben de tuttum o kadınla evlendim."
Bir süre sonra tamamen kaybolan Hans'tan haber aldığımda Ankara'daymıĢ. Rahmetli Adnan
Kahveci bir gece evden aramıĢtı:
"-Yahu bu Hans Ayberg diye biri var. Olağanüstü yeteneklerinden söz ediliyor. Senin
gazetede çalıĢmıĢ. Nasıl biridir?" diye sormuĢtu.
Ben de Adnan Kahveci'ye "Fal mı baktıracaksın?" diye sordum. GülmüĢ Ģunları söylemiĢti:
"-Ankara barlarında servet karĢılığı fal baktığını söylediler. Bir de kitap yazmıĢ. BoĢ adam da
değil. Kafa karıĢtıran bir tip. Bunlar sonradan cemaat, tarikat kurmaya kalkarlar bela
olurlar. Gerekirse takibat yaptıracağım."
O zaman bakan olan Kahveci'ye, Hans'ın "o bildiği tür" din taciri üçkağıtçılar kadar
uyanık olmadığını, saf bir "uçuk" olduğunu söylemiĢtim. Yıldız Falı bakıyor, Tarot açıyor,
kehanetlerde bulunuyordu. Anlattığı "bilimsel masallar" çevresini heyecanlandırıyor ve
topladığı ilgiden mutlu oluyordu.
Eğer Ali Kalkancı'nın ticari zekası Hans'ta olsaydı şimdi trilyon yapmıştı.
Neyin nesi bu Hans Ayberg?
Kendisine "Hans Ayberg" diyor. Gerçek ismini asla öğrenemedim. "Bizim Hans"ın rüzgarına
dikkat edilmeli. Yazdığı 10 kitap neden rekor sayıda okuyucu buluyor? İlahiyatçılar,
fizikçiler, biyologlar ve diğer bilimciler ne sebepten Hans'a ilgi duyuyor?
10 kitap dolusu yazı yazmıĢ. Bu kadar bilgiyi nasıl toplamış?
Cahil deli mi, bilgili deli mi? Dahi mi, anasının gözü tezgahtar mı?
Yazdıkları tamamen saçma mı? Peki, kim incelemiş?
Bu soruların cevabı yok. Yazdıklarını yalanlayan bir uzman da duymadık. Belki de "deli
saçması" diye bilim adamları kitaplarını okumuyor. Bir okusunlar.
***
Peki Hans neden "profesörüm, quantum fizikçisiyim" diye yalan söylüyor?
Bunun adına "ruhsal ben" derler (psychological me). Yani: Ruhsal ben'ci, kendinde bütün
bedensel ve ruhsal niteliklerin varolduğuna inanır. Bu kadar bilgi kimde bulunabilir? Ancak
bir profesörde. O zaman "profesörüm" diyeceksin. Yutarlar mı?
Bazı bazı yutturdu iĢte. Tercüman Gazetesi 10 yıl kadar önce Hans'ı "Allahtanımazken
Müslüman olan Alman Profesör" diye tanıtmıĢtı. Hans orada bir "Alman profesör olarak"
gazetenin anonsuna göre: Allahtanımazlıktan kurtulmanın yolunu anlatacaktı.
Anonsu görür görmez Tercüman'a telefon ederek uyarmıştım. Sanırım ya rahmetli Kemal
Ilıcak Bey'i ya da Nazlı Ilıcak Hanım'ı aramıĢtım. Çok yıl oldu unutmuşum.
Büyük rezalet olacaktı. Anonslar hemen durduruldu. Hans ortadan kayboldu.
Yalan söylemeseydi...
Hans boĢ değil. Bir kaç dili iyi biliyor. Din bilgisi güçlü. Fen bilimlerinden haberdar. Hayli
kitap okumuĢ. Felsefe, sosyoloji de biliyor. Astrolojide uzman. Ancak; çok önemsediği
psikoloji konusunda kendine hiç eğilmemiĢ.
Eğer "Alman, Danimarkalı, Hans, Prof." gibi gereksiz palavralara sapmasaydı saygın bir yer
kazanabilirdi. Kendisine "Ģarlatan" dedirtmezdi.
Hans olayı, Türk toplumu için önemli bir uyarıdır.
Hans'ın bu kadar ilgi görmesinin sebebi; Yıldız Falı, kehanet tutkunları ve din tartıĢması
meraklısı cahillerin ilgisi. Hans da zaten ortamını "cahil bilmiĢler" arasında buluyor.
Yıldız Falı'na umut bağlayanlar, kehanete inananlar Hans'ın profesörlüğünü mü araĢtırır.
Fal baktıranlar ne söylerseniz inanmaya hazır tiplerdir. Onların kendisine verdiği önemden
Hans sarhoĢ oldu, attı tuttu: Quantum fizikçisi profesör. Alman ve de Danimarkalı. Bir sürü
üniversiteden diploma, doktora ve tezler, tezler.
Çok Ģey biliyordu ama hiçbirisi değildi.
O kendine bu ünvanları yakıĢtırıyor, profesörlüğün anasının ak sütü gibi hakkı olduğuna
inanıyor ve yalan söylüyor. Yutturuyor da.
O tutulan kitaplarında nedir acaba Hans'ın yaptığı? Alman filozofu Prof. Reichenbach'ın
"Setzung" diye adlandırdığı "ortaya atmak, koymak"tır. "Ortaya kumar parası gibi koyulan
yargı veya bilgi. Doğru da olabilir, yanlıĢ da. Kazanmak kadar, kaybetmek de var."
"Setzung- yargı koymak" ciddi tezler için söylenmiĢ. Hans bunu "yersen"e mi uygulamıĢ
acaba? Kitaplarını okumadım, fikrim yok.
Din tartıĢmalarında medyanın büyük hatası
Son yıllarda Türkiye'de "Din Deliliği" yaygınlaĢtı. Osmanlıca'da "Cinneti diniye" denilen
delilik türüne yakın aĢırılıkta "din tartıĢmaları" medyaya yerleĢti. Hıristiyanlar'ın da "Folie
religieuse" dediği "din deliliği" diyebileceğimiz tartıĢmalar Müslümanlığa hiç yakıĢmıyor.
Özellikle TV'lerde her gün din tartıĢması olunca, dini istismar edene de fırsat doğuyor. Bir
takım hokkabazlar bilgin, Ģeyh diye takdim ediliyor.
Allah'ın buyrukları yorumlanıyor, büyük hata yapılıyor.
Yapılmaması gereken yorumlarla saf insanların kafası karıĢtırılıyor. Üç kağıtçı yorumcular
bu yüzden vurgun ortamı buluyor. Cahil din dolandırıcıları, Ģeyh ve cemaat sahibi kisvesi
altında öyle zengin oluyorlar, öyle semiriyorlar ki uçkurlarını tutamayıp kendilerine sığınan
kızların ırzına geçiyorlar.
ġimdi; dini yorumlamak, Allah'ı açıklamak Hans'a, Ali Kalkancı'ya Ģuna buna mı kalmıĢ?
Oysa:
"Allah'ın buyurdukları yorumlanamaz.
Yorum bir tahmindir. Allah'ın buyrukları üstünde tahminlere dayanarak fikir yürütmek doğru
değildir. Çünkü tahminde yanılıp; bir ayeti, Allah'ın kasdına aykırı yorumlama da olabilir. Bu
ise sapkınlık olur. Ayetlerin dıĢ anlamına inanmak (zahirine inanmak) ve iç anlamlarını
(batınını) Allah'a bırakmak gerekir."
Yukarıdaki yorum Sahabe (Hz. Muhammet'in yakınındakiler) tarafından yapılmıĢtır.
YaratılıĢı, evreni, Allah'ı kimse "tam ve doğru" yorumlayamaz. Çünkü evrenin yaratılıĢından
beri, baĢlangıçtan bugüne akıp gelmek gerekir. Bu mümkün mü? Bir filmin karelerine tek tek
bakarak filmi anlayamazsınız. BaĢından sonuna hareketli olarak izlemeniz gerekir.
Din konularını TV haberlerinde, tartıĢmalarda Ģova çevirenler iyi yapmıyorlar.
Cahiller kitap yazıyor, yoruma kalkıĢıyor çıkar için veya "aferin budalası" olduklarından
günaha giriyorlar. Yapmayın.
***
Bizim Hans'a dönelim. Kültürlü, efendi, iyi bir çocuktur. Onun ihtiyacı "profesörlük ve
Almanlık" iddiasından kurtulacağı esaslı bir tedavidir.
Hans ve benzerleri nasıl ortam buluyor?
Feodal-dinsel cahillik sürüyor. Tanrı hakkında bilgisizlik "din çıkarcılarının" iĢine yarıyor.
Ölüm korkusu, ölümden sonrasının merakı, Tanrı nedir, yaratılıĢ nasıl olmuĢtur gibi sorular
bazı kimselerde ruhsal bozukluk yaratıyor. O zaman, cahillerin tarifeli akıl hocası yarı
cahiller müĢterisini buluyor. Yarı cahiller hiç bir konuda bilgi sahibi olmadığından din
bilgini kisvesine bürünüyor. Birbirlerini de "alim" diye gösteriyorlar.
Din konusunda sorusu olanlar ve sadece doğruyu öğrenmek isteyenler Diyanet'in "Fetva
Bürosu"nu arasın.”
Ġftira atmak için komplo kurduğu kendi ağzından tescillenen Tevfik Yener; "Hans'ı yakından
tanırım" derken, "Gerçeği benden dinleyin!" derken, kamuoyunun karĢısına HANSOLOG
edasıyla çıkmıĢ, ancak Hans von Aiberg hakkında "çok ileri ve aydınlatıcı" bilgiler sunarken,
yine kendi ağzından yakayı ele vermiĢti:
"Kitaplarını okumadım, fikrim yok."
Birlikte çalıĢtığı dönemde Aiberg’in engin, benzersiz ve ĢaĢırtıcı özelliklerine tanık olduğu
halde; bir tek kitabını dahi okumaya tenezzül etmezken, kıskançlık değilse baĢkaca hangi
sebeplerden ötürü “Hans”a karĢı saldırıya geçmiĢti?
Ġftira mı yoksa itiraf mı, sövgü mü yoksa övgü mü olduğu anlaĢılamayan, baĢtan sona
tutarsızlık kokan yazısında; kitaplar hakkında hiçbir okuyucu görüĢ ve/ya eleĢtirisine yer
verememiĢti. Kendisi zaten okumadığı için tek laf edememiĢti. Ama bir insanın fikir, düĢünce
ve dünya görüĢlerini sorgulayacağına, onu dıĢ görünüĢüyle ve çok merak ettiği halde
öğrenemediği özel yaĢantısıyla yargılamaktan da geri durmamıĢtı.
Bilimsel birikimi, altyapısı olmayan Yener, Aiberg’in ilmi karĢısında iĢin içinden
çıkamayınca, “Kendin çal kendin oyna” ya da “Minareyi çalan kılıfını hazırlar” misali,
kestirmeden bir yanıt bulmuĢtu:
“Bilgilerini cinlerden ve ölmüĢ bilim adamlarının arkadaĢ olduğu ruhlarından aldığını
söylüyordu. ĠĢte o kadarını bilemem.”
Hans von Aiberg’in yazılarını okuyan hemen herkes bilmekteydi ki; cinler bilim ve sanat
yapamazlar, uygarlık kuramazlar; ölmüĢ olanlar da “Berzah”tan geçemezlerdi. AnlaĢılan
Aiberg, Yener’i fena kafalamıĢtı ya da Yener hiçbir Ģey anlayamayıp yeni senaryo
denemelerine baĢlamıĢtı.
Öncesi ve sonrasıyla 1997 Medya tuzakları...
KESİM -IVAktüel, Kırca ve Yener’le kol kola, el ele, ATV-SABAH Grubunun iftira trenine binen diğer
isim ise Selahattin Duman’dı. “Oksijenle sarartıldıktan sonra canlanıp kepeklenen peruğun
mucidi” Duman, “Hans”ı duman (!) etmiĢti:
“Ġki üç günden beri odamın telefonları "Hans Ayberg" için çalıyor.. Arayanlar da aklı
baĢında diye bildiğim yayın organlarının muhabirleri..
YeĢim "Sizi Aktüel'den arıyorlar.. Tempo'dan arıyorlar.." dedikçe, içimden "Medyamızda
yine fikir darlığı baĢladı.. Aklımdan sebeplenmek için arıyorlardır.." diye düĢünüp, telefona
yapıĢıyorum:
- Buyrun ben Selahattin Duman.. Sorun söyleyelim.. Ġsteyin çalalım..
- Hans Ayberg'le ilgili bir sorumuz olacaktı..
Bir değil, iki değil.. Hemen her üç telefondan biri bu Hans Ayberg için çalmaya baĢlayınca
benim de sinirlerim ufaktan ufaktan yerinden oynamaya baĢladı..
Kendi kendime "Nasıl bir icraat yaptı ki bütün medya leĢkerlerini peĢine düĢürdü?" diye
sormaya baĢladım.. Bir de beni "Hans Ayberg uzmanı" yerine koymalarına içerledim..
***
Bu Hans Ayberg'i Günaydın gazetesinde çalıĢırken tanıdım.. Zayıf, avurtları çökük, yeĢil
camlı numaralı gözlük takan bir oğlan.. Gazeteye kimin getirdiği, Veb Ofset'te nasıl
yuvalandığını bilen yok..
Ama her taĢın altından çıkıyor.. Sürekli daktilo başında, takır takır yazılar yazıyor..Galiba
Tevfik Yener'in çıkardığı Posta gazetesinde buna bir de köĢe vermiĢlerdi..
Astroloji, tılsım, cifir, gizli bilimler gibi konularda ipe sapa gelmez Ģeyler yazıp, okur
mektuplarına cevaplar veriyordu..
Birden Ģöhret oldu..
Bizim ahaliye akıllı bir laf etsen, katiyen zihninde tutamaz.. Ama akla mantığa sığmayacak ne
varsa sular seller gibi dinler, son harfine kadar kaçırmadan beller..
Hele cindi, Ģeytandı lafı ettin mi eli ayağı kesilir.. Cinlerin kerametine, hükümet
büyüklerimizin kerametinden daha çok inanır.. Bu Hans Ayberg de bunu bildiğinden,
kaleminin kuvvetini iyice "akla ziyan" konulara verdi..
Diyelim ki bir hanım okur mektubunda "sürekli baĢ ağrısı çekmekten" yakınıyor.. Hans'ın
cevabı hazır:
"Kozmik evrendeki zamansız gaz patlamaları yüzünden, kaderinizi belirleyen yıldızın
yörüngesinde 3.8 derecelik bir sapma tesbit ettim.. Uzaydan gelen ultraviyole ıĢınlarının
değiĢen açısı sizde baĢ ağrısı yapıyor.. Yıldızınız altı yıl sonra normal yörüngesine girecek, bu
ağrılardan tamamen kurtulacaksınız.. ġimdilik her akĢam bir asprin için.."
***
Böyle bir akla kim dayanabilir ki..
VatandaĢın kanına biraz da Tevfik Ağabey girdi.. "Bizim memlekette yerli malı bilim
adamının itibarı, bir siyasi partinin ilçe baĢkanından ileri gitmez.. Gel seni Alman yapalım.."
deyip Hans Ayberg ismini icat etti.. Oğlanın kafasına bir de peruk uydurdular..
Ama peruk esmerdi.. Alman dediğin de sarışın olduğundan uymuyordu.. Karşı eczaneden
alınan iki şişe oksijen bu sorunu da halletti.. Peruğu oksijene yatırıp bir güzel sararttılar..
Çok da güzel oldu.. Öyle ki hakiki Alman'a göstersen "Evet.. Bu bir Alman peruğudur.." diye
fetva verir, aklına kıl kadar Ģüphe gelmez..
Peruğu kafasına geçiren Hans Ayberg'in fotoğrafını çekip gazetedeki köĢesine koydular..
Böylece okurlara daha bir itimat geldi..
Gazeteye mektup yağmaya baĢladı.. Kelli felli köĢe yazarları sabah akĢam memleket
meseleleri hakkında fetva verip, karĢılığında bir iki mektubu zor görürken; bu Hans Ayberg'e
gelen mektupları odacılar SANA kolilerine sığdıramıyorlardı..
O sırada gazetenin içinde bir video çalınma olayı patlak verdi.. Gazete yönetimi ille de
demirbaĢa kayıtlı videoyu bulma derdine düĢtüğünden, günde üç beĢ soruĢturma birden
yapılmaya baĢlandı..
Ama ne videoyu bulabildiler ne de aleti kimin zaptettiğini.. ĠĢte Hans Ayberg'in kerametine ilk
kez tanık olmamız o günlere rastlar..
Video bulunuyor...
Hans Ayberg gazetenin idarecilerine gidip "Merak etmeyin, video şu tarihte bulunacak.."
raporunu verdi.. Allahın bir hikmeti, çalınan alet tam söylediği gün ve saatte bulunmasın
mı?
O andan itibaren gazetede yatıp kalkan, pisliğinden kimsenin yanına sokulmaya cesaret
edemediği adam Veb Ofset'in en popüler adamı oldu.. Bırakın popüler olmayı, kendisine
mürid bile peydahlandı..
Hans Ayberg'in gazeteci milleti için "Bunların da dıĢarıdaki sersemlerden bir farkı yok.."
hükmüne varıp, ağız değiĢtirmesi o günlerin iĢidir.. BaĢladı abuk sabuk konuĢmaya:
- Ben aslen Almanım.. Bohr Üniversitesi'ndeki Astrofizik kürsüsünde asistanım.. Doktora
çalıĢmalarım için Türkiye'ye geldim..
- Freiburg Üniversitesi Transpsikoloji kürsüsünde iki yıl öğretim görevlisi olarak çalıĢtım..
- Almanya'nın en tanınmıĢ bioritm ve teoloji uzmanıydım..
***
Biz "fesüphanallah.." çektikçe Hans azıtmayı sürdürdü.. Artık hayal gücü sınır
tanımadığından geceleri "ot sardığını" filan düĢünmeye baĢlamıĢtık:
- Ben Almanya'da ateisttim.. Müslüman olduktan sonra Türkiye'de yaĢamayı seçtim..
O böyle konuĢtukça biz sinirleniyor, "Ulan kerhaneci.. Sen ne zaman Alman oldun?" diye
itiraz ediyorduk.. O hiç sinirlenmeden Avrupa üniversitelerindeki akademik çalıĢmalarından
söz ediyordu..
Güzel Allahım.. Sabrımızı deniyordu herhalde.. O günlerde elimizi Hans Ayberg'in kanına
bulamadıysak, gördüğümüz aile terbiyesi sayesindedir..
ġimdi bunları niye anlatıyorum?
Ġlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. YaĢar Nuri Öztürk bu Hans Ayberg'i televizyonda yaptığı
bir programa çıkarmıĢ ve "Evren'in kurallarını Kur'an'a göre açıklayan ünlü bir kuantum
fizikçisi" olarak seyircisine takdim etmiĢ..
Hans Ayberg de televizyon sayesinde Türkiye'nin en ünlü isimlerinden biri olmuĢ..
Böyle bir cevheri yakından tanımak hepinizin hakkıdır.. Yarın da Hans'ın UFO'larla iliĢkisini
anlatacağım..”
Selahattin Duman'ın 22 Mart tarihli ikinci makalesi ise aynen Ģöyleydi:
“Eğer bu Hans Ayberg'in oksijene yatırıp sararttığı peruk kendiliğinden canlanmasaydı, belki
keramet sahibi olup olmadığı tartıĢılmazdı..
Oğlanın kendisine Alman süsü vermek için taktığı peruk durduk yerde canlandı..
Kendiliğinden kepek üretmeye başladı..
O günlerde çalıĢtığımız Günaydın gazetesi bu kepek olayı yüzünden resmen ikiye bölündü..
Gazetenin bir bölümü perukta kepek üremesini hijyenik bir sorun olarak gördüler..
Bir kısmı da "Peruğa can veren Allahın hikmetinden sual olunmaz.." deyip Hans'ın yanında
saf tuttular.. Hani "ġeyh uçmaz, müridleri uçurur.." derler ya! O hesap..
***
Oğlan boĢ durmuyor.. Eline Alman Stern dergisinin promosyonu olan bir astroloji çarkı
geçirmiĢ.. Önüne gelenin istikbalini okuyor..
Doğum tarihini günü ve saatiyle söylüyorsun.. Bir de annenin adını.. Alıyor mukavva çarkı..
Bir ordan döndürüp bakıyor, bir bu yandan.. Çark 12 burca göre bölünmüĢ ama üzerinde
yazılanlar Almanca..
O yüzden bu Hans'ın ne gördüğünü anlamak da mümkün olmuyor.. O ise Almanca tek cümle
kuramadığı halde, çarkın söylediklerini bülbül gibi tekrarlıyor.. Gel de inanma..
Ben Ģahsen böyle Ģeylere inanmam..
Nitekim benim falıma baktığı zaman da söylediklerine inanmamıĢtım.. "Sen büyük bir adam
olacaksın.. Herkes ağzının içine bakacak.." demiĢti. Ben de kafa bulmuĢtum..
Tercüman kazığı...
Günler gelip geçerken, bu Hans'ın durmadan yeni bir marifeti çıkıyordu.. Hergün hakkında
yeni birĢey duyuyorduk. Nitekim bir zamanlar Tercüman Gazetesi'ni de kazıkladığı anlaĢıldı..
GitmiĢ gazeteye.. "Ben aslen Almanım.. Lahey Üniversitesinde nükleer fizik uzmanıydım..
Allaha inanmazdım.. Ġslamiyeti seçtikten sonra Türkiye'ye yerleĢtim.." demiĢ..
Tercüman gazetesi de solcularla nizalı ya! Hemen kaleme sarılıp kocaman bir anons
hazırlamıĢlar ve Hans'ı gazetenin tepesinden okurlarına takdim etmiĢler..
"Ben bir Allahsızdım.." baĢlığının altına döĢemiĢler yazıyı.. Artık akıllarına ne ilham
geldiyse.. Anons aynen Ģöyle:
"Almanya'da doğdu.. Ġyi bir hristiyan olarak yetiĢtirildi.. "
"Hristiyanlık onu tatmin etmediğinden ateist (Tanrı Tanımaz) oldu.."
"Ateist bir toplum yaratmak için savaĢ açtı.. Ateistlik bir felsefe değildi.. Marksist oldu.."
"Lahey Üniversitesi'nde profesörlük yaptı.."
"ArayıĢ dönemine girdi.. Kur'an'la tanıĢtı.. Ve hidayete ererek Muhammed Hans Ayberg
oldu.."
Eğer o sıralarda birinin aklına "Ulan bu herif profesörse diploması nerede.. Almansa
pasaportu nerede?" sorusu gelmese bizim Hans Ayberg'in anlattıklarını dizi dizi
yayınlayacaklarmıĢ.
Hans'a "Ġtimatsızlık gibi olmasın ama Ģu belgelerini getirsen de bir görsek.." demiĢler..
Bizimki anında ortadan kaybolmuĢ.. Ondan sonra da kapağı, bizim çalıĢtığımız dönemdeki
Günaydın'a atmıĢ..
***
Bizim gazetedeki UFO merakını da bu Hans Ayberg çıkardı.. Bir UFO muhabbeti baĢladı ki
bitmek bilmiyor..
UFO'lar gelip gidiyor.. Lakin bizim Hans Ayberg'den baĢka göreni de yok.. Kendine
uydurduğu tipleri de yanına alıp geceleri gazetenin çatısına çıkarıyor.. Sabaha kadar UFO
gözcülüğü yaptırıyor..
Mevsim yaz, hava açık olduğundan vücuda bir zararı yok. Lakin akla ziyan bir iĢ.. Bizim
gazetedeki aĢırı Hans Aybergçiler ancak yaz bitiminde duruma uyandılar.. Hans'ın bunlara
UFO'ları neden hedef gösterdiği meydana çıktı..
Nevale meselesi...
Yaz ortasında bir gazetenin çatısında tüneyip UFO beklemek nasıl mümkün olur.. UFO
dediğin Ģey, askeriyenin nizamiye nöbetçisi gibi kaskatı beklenmez ki.. Oturacaksın, muhabbet
edeceksin.. BirĢeyler yiyecek, cıgara tellendireceksin..
Hans da aynen böyle yapmıĢ.. Kurduğu UFO tarikatının üyeleri yaz boyunca nevaleyi çatıya
taĢımıĢlar..
O da yemiĢ içmiĢ, bol bol cıgara tellendirmiĢ.. Bu arada bol bol UFO hikayeleri anlatıp
inançlarını pekiĢtirmeyi de ihmal etmemiĢ.. Böylece elini cebine atmadan bütün bir yazı karnı
tok, sırtı pek geçirmiĢ..
ĠĢleri yolundaydı.. Fakat paraya ve maddiyata düşkünlüğü baĢını yedi.. Taksitle mal aldığı
mağazaların elemanları, borç taktıkları birer ikiĢer kapıya dizilmeye baĢladılar.. ġikayetler
artınca Hans'a da yol göründü.. Geldiği gibi aniden, sessiz sedasız ortadan kayboldu..
***
Hans Ayberg'in son zuhuru yeniden medya marifetiyle oldu..
Oturup altı kitap yazmıĢ.. "Arzdan ArĢa" en tutulanı.. Bu arada Almanya'nın istikbalini pek
hayırlı görmediğinden olacak, Danimarka kimliğine geçmiş.. Yazdıklarını doktora tezi kabul
edip kendini profesörlüğe terfi ettirmiĢ..
Bir de imzasına "Von" sözcüğünü ekletmiĢ.. "Von" aristokratlar tarafından kullanılan bir
sıfat.. Alimliği zaten tartıĢılmayan Hans Von Ayberg böylece asaletini de ikmal etmiĢ..
O perukla baĢka türlü görünmesi mümkün değildi zaten.. Asaleti taa uzaklardan belli olurdu..
Koy Prens Charles ile yanyana.. Hangisi daha asil ayırt edemezsin..
Son olarak da "NASA'da bir bilimadamı olarak 2.5 yıl gizli müslümanlık yaptığı" hikayesini
diline dolamıĢ..
Ramazanda oruç tuttuğu anlaĢılmasın diye dudaklarına ketçap sürüp öyle dolaĢıyormuĢ ki
hamburger yedi zannetsinler..
(Yazarın dualı notu: Aklıma mukayyet ol yarabbi..)
Ġki gündür neden Hans Ayberg'i anlattığımı da söyleyip artık bu mevzuyu kapatayım..
Benim korkum bu adamın Tansu Hanım'ın yakın çevresine kadar sokulmasıdır.. Bir becerirse
Özer Bey'i de kendine uydurur.. Çünkü onun da böyle fizik ötesi Ģeylere merakı var..
Ondan sonra ayıkla pirincin taĢını.. Artık askerler bile memleketi ellerinden geri alamaz..”
Öncesi ve sonrasıyla 1997 Medya tuzakları...
KESİM -VSelahattin Duman, sayfalarını iĢgal ettiği gazetede ve de geçmiĢte, aleyhinde iki gün yazı
döĢediği kiĢiyle birlikte çalıĢtığı halde, onun Günaydın gazetesine nasıl ve kim tarafından
alındığını bilen birine rastlayamamıĢtı. Üstelik o kiĢi hem Günaydın hem de Sabah’ta
müdürlükler yapmakla kalmamıĢ, kendisini iĢe almıĢtı.
“İki büyük gazetenin müdürü ve genel koordiratörü, genel yayın danışmanı oldum. Benim
yerime Zafer Mutlu geçti. Ben istifa ettim ve ayrıldım. Çünkü adımı falcıya çıkarmışlardı
insanlar ve okuyucular.”
Hv.Æiberg
Sabah gazetesinde Duman’ı iĢe alan üstteki satırların sahibi Aiberg istifa edip de yerine Zafer
Mutlu müdür olduğunda, onun yardımcılık görevine getirilen kendisi değil miydi? Ne
unutkandı (!) Ģu insanoğlu ve ne nankör (nan=ekmek, kör, adı üstünde)…
Yazdığı bir doğru vardı Duman’ın: Aiberg’i Tevfik Yener ALMAN yapmıştı. Gerçekten de
Aiberg hiçbir zaman ve hiçbir yerde “Almanım” dememiĢti. Çünkü değildi. Ama iĢ
“Almanca”ya gelince Duman yine çuvallamıĢtı.
“Almanca TEK KELİME kuramadığı halde…” diyerek HĠÇ ALMANCA BĠLMEDĠĞĠNĠ
iddia (iftira) ettiği Hans'ın, Almanca’sının nasıl olduğunu aynı gazetede Yener de yazmıĢ,
Duman’ı yine yalancı çıkartmıĢtı:
“Hans, ufak bir para karĢılığı "fal" köĢemizi yazıyordu. Onu merak ediyordum.
Yazısını getirdiği bir gün Almanca çevirmen arkadaĢ iĢten ayrılmıĢtı. Hans'a bu iĢi teklif
ettim. Alman değil miydi, o zaman Almanca'dan çeviri yapabilirdi.
Hemen kabul etti. ĠĢte onu, birlikte çalıĢınca tanımaya baĢladım.
Çevirilerindeki Türkçe'sinin güzelliği dikkat çekiciydi.
Bir süre sonra Hans'ın sadece Almanca'dan değil, Ġngilizce'den, Fransızca'dan,
Ġtalyanca'dan, Ġspanyolca'dan çeviriler yaptığını GÖRDÜM. Hayret ki ne hayret.”
“Bu arada senli benli olmuĢtuk:
- Hans sen kaç dil biliyorsun? diye sordum.
- Hemen hemen bütün dilleri... cevabını verdi.
- Yani?
- Rusça, Arapça, Farsça ne bileyim biraz Hintçe filan bilirim iĢte...”
Hızını alamayan Duman, Hans'ın kafasına peruk takmıĢ, olmadı eczaneden oksijen alıp
sarartmıĢtı. Sonra kıvırtmıĢ, ikinci günkü yazısının hemen baĢında “peruğu kepeklendirmek”
suretiyle kendisini yalanlamıĢtı.
Önce;
“Gel seni Alman yapalım, deyip...
Oğlanın kafasına bir de peruk uydurdular...
Ama peruk esmerdi.
Alman dediğin de sarıĢın olduğundan uymuyordu…
KarĢı eczaneden alınan iki ĢiĢe oksijen bu sorunu da halletti…
Peruğu oksijene yatırıp bir güzel sararttılar…
Çok da güzel oldu...”
Sonra;
“Eğer bu Hans Ayberg'in oksijene yatırıp sararttığı peruk kendiliğinden canlanmasaydı...
Belki keramet sahibi olup olmadığı tartıĢılmazdı....
Oğlanın kendisine Alman süsü vermek için taktığı peruk...
Durduk yerde canlandı...
Kendiliğinden kepek üretmeye baĢladı...”
Yani;
“Gel seni Alman yapalım, deyip... Oğlanın kafasına bir de peruk uydurdular...”
“Oğlanın kendisine Alman süsü vermek için taktığı peruk...”
Duman, “Kepeklenen Peruk Mucidi” olmakla kalmamıĢtı. Hans'ın kafasına geçirilen o peruğu
önce başkalarına, sonra Hans'ın kendisine sararttırmıĢtı. Ama bir tek gerçeği yazmamıĢtı:
Peruk haberi YALANDI...
Ne diyordu Tevfik Yener: “Kanarya sarısı saçları baĢına bir firkete ile tutturulmuĢtu.”
Bir diğer ayrıntı Ģuydu: 6 evlilik yapan, ayrıca niĢanlılıklar yaĢayan Hans von Aiberg’in,
oğlan ve/ya oğlancılıkla uzaktan yakından zerrece ilgisinin olmadığı, kendisini geçmiĢten
bugüne yakından tanıyan herkesçe bilinmekteydi. Bu gerçeği diğer herkes gibi çok iyi
bilenlerden olan Selahattin Duman’ın yazıları boyunca 2de1 bu kelimeyi kullanmasının
sebebi neydi? Seçimler insanların kendilerini ilgilendirir elbette ve saygıyla da karĢılanabilir
ancak Duman’ın bu “oğlan” merakı nedendi? (Eskilerin, eĢeğimin alnı sakar adını bana
takar, diye bir sözü vardır ayrıca...)
(90'lardaki bu yalanların, iftiraların ve uydurmaların çook sonrasında; 2006 Haziran'ında, ama
çooook daha ileri gidilerek, asılsız yalanlar ve iğrenç iftiralarla yine Hans von Aiberg,
katlettirilmek amacıyla hedef gösterilecekti: bknz. Dabbetül Arz'a Yapılan Zulüm: Hans von
Aiberg F TĠPĠ ÖRGÜT tarafından nasıl öldürülmeye çalıĢıldı?)
Pisliğinden yanından kimsenin geçmediği, ot çektiğinden Ģüphe ettiği “oğlan”a gelen
mektuplar SANA koliLERine sığdırılamamıĢtı, ama o kadar kelli felli yazılara imza atan
yazarlar, dört gözle bekledikleri halde bir iki okur mektubu alamamıĢlardı. (Yörünge
dergisinin kapağına AMG tarafından konan, pislik içindeki SAHTE HANS fotoğrafıyla
Selahattin Duman’ın yazısı arasındaki “zaman-aĢırı kısa paslaĢma” dikkat çekiciydi.)
“Hans Ayberg de televizyon sayesinde Türkiye'nin en ünlü isimlerinden biri olmuĢ.”
1997’de “IĢığa Çağrı” programına çıkmadan çok önce, 1980’lerin ortasında yayınlanıp
90’larda EN ÇOK satan (BESTSELLER olan) kitapların yazarı olan Aiberg, kenarda
köĢede kalmıĢ, hiçbir baltaya sap olamamıĢ, ünlü olmanın sevdasına düĢmüĢ, para pul peĢinde
koĢan zavallı biriydi, öyle mi? Yoksa ortada, kimine malum kimine namalum tanısık
“EĢeğimin alnı sakar, adını bana takar” gibi bir durum mu vardı?
Ve yıllar sonra Aiberg Ģöyle yazacaktı:
11 ġubat 2004
Pek çok TV peĢimde, REKLAM isteğim de yok, medyatik olmak isteğim de yok.
Türkiye'nin en iyi müzisyenlerindenim. Evde müzik çalmıyorum...
Cem Uzan'ın son teklifi, haftada 60 bin dolar ve 500 bin dolar transfer ücreti…
AMA GĠTMEDĠM.
Cem ġaĢmaz, Duran Dündaroğlu, Muhasebe Müdürü ve hatta Sadettin Teksoy bu teklifi bana
getirdiler.
Alt tarafı canlı yayın yapacağım...
Hanginiz bana "PARA ve REKLAM BUDALASI" diyebilir?
Derseniz iftira olur.
Ġki büyük gazetenin müdürü ve genel koordiratörü, genel yayın danıĢmanı oldum.
Benim yerime Zafer Mutlu geçti. Ben istifa ettim ve ayrıldım.
Çünkü adımı falcıya çıkarmıĢlardı insanlar ve okuyucular.
Bugün Hans von Aiberg'i daha iyi tanıyabiliyorsunuz...
Bunlar REKLAM olmayan REKLAMlardı. Reklam değildi.
Ġsmiyle, Ģahidiyle ve deli paraların uçuĢtuğu ve ...
... sisteme girmeyen bir HANS von AĠBERG'i bugün biraz daha tanıdınız sanırım...
Hv.Äiberg
Öncesi ve sonrasıyla 1997 Medya tuzakları...
KESİM -VISelahattin Duman’ın TERCÜMAN yalanı ise bir tür fetokopiydi. Aynısını, rastlantı bu ya,
yine bir 22 Mart tarihinde (1987 yılında) NOKTA dergisi haber yapmıĢtı. (Sonradan, 12
Haziran 2006’da, yine Fetullah'ın emriyle Ali Murat Güven tarafından ancak Ġbrahim Doğan
imzasıyla F-Tipi organlarından AKSĠYON dergisi...)
Yani onlara göre Aiberg TERCÜMAN’ı kandırmıĢ, deyim yerindeyse kafalamıĢtı. Oysa
olayın aslı astarı bambaĢkaydı:
“Tercüman batmak üzereydi o zamanlar. Nazlı Ilıcak, okutmaya çalıĢıyordu çıplaklar
gazetesi Bulvar'ı. Taha Akyol yönetmendi. Ercan Arıklı denen bir ... da Nokta dergisindeydi.
Sansasyon üzerine satıĢ yapıyorlardı. İkisi anlaşmışlar ve Hans Aiberg'i MANŞET
yapmışlardı. Kim kimi kandırdı acaba?”
Hv.Aiberg
Yani o dönemde Bulvar-Tercüman-Nokta bir ekipti. Aiberg’in haberi dahi olmadan hakkında
“sansasyon” vb. amaçlarla haber yapılmıĢtı. Sabah-Atv-Aktüel de bir ekipti. Duman’ın
“Aktüel’den, Tempo’dan telefonlar geliyordu” yaygarası anlaĢılacağı üzerine yine
düzmece ve dümendi.
Zaten ATV-SABAH GRUBU’nun çıkardığı “Aktüel Dergisi” iki hafta boyunca (19 ve 26
Mart 1997 tarihlerinde) Hans von Aiberg’i aĢağılayıcı ve YaĢar Nuri Öztürk’ü UYARICI
nitelikte haberler yayınlamıĢtı.
19 Mart’ta, "Ġlahiyatçı Dekana Canlı Yayın Tuzağı" baĢlığıyla çıkan yazıda; Aiberg’in bir
Ģarlatan olduğu, Öztürk’ün aldatıldığı gibi hiçbir geçerli bilgiye-belgeye dayanmayan asılsız
ve haksız iddialarda bulunulmuĢtu. (Aktüel dergisindeki haberleri yapan ġahin, 1989’daki
kitap fuarındaki fedailerden biri olan ġahin miydi?)
Aktüel’in, ATV ve Sabah ile paralel yürüttüğü karalama /iftira atma kampanyanın amacı,
Aiberg’in yeniden ekrana çıkmasını önlemekti. (ATV-Sabah Grubu açısından mesele, aĢağılık
ve iğrenç de olsa; reyting, rant, kıskançlık vb. “basit” kiĢisel ihtiraslardı. Ne var ki iĢbirliği
yaptıkları F TĠPĠ TERÖR organizasyonun amacı; Aiberg’i “basit” bir TV programından
“geçici” olarak men etmek değil, kamuoyu önüne çıkmasını “ebediyen” engellemekti.)
26 Mart 1997 tarihinde Aktüel dergisi, Aiberg’in üvey kardeĢi müzisyen Ferdal ERATAK ile
yaptığı röportajı yayınlamıĢtı:
“- Ağabeyinizin adı nedir?
- Buradaki nüfus cüzdanına göre, “Bülent Ayberk”. Çift ad olarak Ģey yapılıyor. Kütükten
öğrenmişsiniz zaten.
- Peki, kendini neden Danimarkalı olarak tanıtıyor?
- Tanıtma olayı yok canım. Türk tabiyetine geçti. Çift hüviyetli yani.
- Annenizin ilk eĢi yabancı mıydı? Adını biliyor musunuz?
- Bilmiyorum da, bana söylenen, küçük yaĢtayken evlat alınmıĢ.
- Hangi okullarda okuduğunu biliyor musunuz?
- Almanya’da Freiburg Üniversitesi’nde eğitim görmüĢ. Belli bir eğitimi var yani. DıĢarıda
okumuĢ. Tam olarak Ģey yapamıyorum, kopukluk var dedim ya ben size. Ġstanbul’dan
Ankara’ya, oradan Ġzmit’e geçtik ve ayrı kaldık.
- Peki, Türkiye’ye kaç yaĢında geldi?
- Benim bildiğim değil de, bana söyleneni söyleyebilirim. 20’den önce olması gerekir. Çünkü
askerliğini de burada yaptı. Orada da yapmıĢ. İki askerlik yapma olayına girmiĢ. Herhalde
17 falan olması gerekir. Konuşması biraz bozuktu. Türkçe’yi tam olarak öğrenememişti.
Son zamanlarda bayağı ilerletmiĢ.
- Askerliğini nerede yaptı?
- Sivas, Konya, daha sonra da Kıbrıs’a gitti.
- Türkiye’ye geldiğinde siz kaç yaĢındaydınız?
- Daha evvelden. Ama ben 10 yaĢından sonrasını hatırlıyorum. Kendisi bazen anlatırdı.
Onları ben hatırlamıyorum bile. Size kesin bir yaĢ veremem.”
Rahmetli Eratak, üvey kardeĢinin sonradan Türk uyruğuna geçtiğini vurguladığı halde;
Aktüel dergisi söyleĢiyi yayınladığı sayfalarda, Aiberg’i yalancı çıkarıp kamuoyu önünde
küçük düĢürebilmek için, onun ezelden Türk olduğunu ileri sürmüĢtü (dahası kürt, arap vs.
artık hangisini tutturabilirlerse sallayıp sıkıyorlardı).
Aktüel’i o dönemde takip eden okurlar tarafından, sözkonusu derginin satıĢ yapabilmek için
olayları saptırdığı, hatta asılsız senaryolar yarattığı bilinmekteydi. Bu durum diğer basın
organlarınca da zaman zaman ortaya konulmuĢtu.
Ferdal Eratak, Aiberg’in yabancı uyruklu olduğunu bilen, kamuoyu önünde bu gerçeği
kanıtlayabilecek neredeyse tek kişiydi. Ne var ki 2005 yılı Ocak ayında ġÜPHELĠ biçimde
vefat edecekti.
Aiberg, özkardeĢi gibi sevdiği ERATAK’ın gerek vefatının ardından gerekse sonradan, duygu
ve düĢüncelerini dile getirecekti. PaylaĢımlarından biri Ģöyleydi:
24 Ocak 2005
"Türkiye’deki tek akrabam, biricik yegane akrabam FERDAL ERATAK geçen hafta vefat
etti.O kim derseniz, Müfide Atalay’ın yegane oğlu, yani benim özden öte cankardeĢim. 41
yaĢındaydı... Artık Türkiye’de tek bir akrabam bile kalmadı. Dostlar sağolsun! Ben onun
cenazesinde bulunamadım :(((
Mezarının bile neresi olduğunu bilmiyorum. Zamanla öğreneceğim...Türkiye’de bir tek
akrabası bile olmayan tek insan benim herhalde. (1965’den beri buradayım ve bir tek
akrabam dahi yok.) Bütün basın organları benim akrabalarımı araĢtırmıĢlar ve bir tek tane
bile bulamamışlardı. KARDEġĠM Ferdal’ı sadece Aktüel dergisi bulmuĢtu."
Hv.Æiberg
Bülent Ayberk olarak T.C kimlik bilgileri üzerinden 2006 Haziran ayında kayıtlara geçen
Emniyet ve Savcılık ifadelerinde; Hans von Aiberg’in ilk-orta-lise eğitimini Ġstanbul ilinde
tamamladığı yazılacaktı.
T.C bilgilerine göre Bülent AYBERK'in doğum tarihi 1947 olduğuna göre (18 yaĢının altında
olduğu için TC kaydına geçerken 1945 değil 1947 yazılmıĢtı), bu tarihten taa 1960'lı
yılların ortalarına kadar kendisini tanıyan (Mahalle komşuları, okul arkadaşları,
öğretmenler vb.) kim vardı?Biri çıkıp da "Evet ya beraber top oynardık... Mahallenin
haşarısıydı... Zeki öğrenciydi... vs... vs..." diyen bir tek kişi var mıydı?
Ayrıca Aiberg ailesinin bir süre ikamet ettiği Balıkesir ili Sındırgı Ġlçesindeki 2 katlı eski bir
yapıda çok sonradan yangın çıkmıĢtı. Binanın alt katı Emniyet iken, üst katı Nüfus dairesi idi.
Tuhaf olansa, komple yani alt-üst AHġAP olan binanın yalnızca üst katının küle dönmesiydi.
Kısacası; yıllarca Aiberg’in geçmiĢini deĢmeye çalıĢanlar, ellerine geçirdikleri -ki resmi
kayıtlarda zaten varolan- T.C kimlik bilgileri üzerinden atıp tutmuĢlar; ancak onun
Türkiye’de doğup okuduğuna tanıklık edecek bir tek yakınını bulamamışlardı. Sonunda
bir kiĢiyi yakalamıĢlardı, Aiberg’in üvey kardeĢini, ama yine çuvallamıĢlardı. Çünkü
Rahmetli Ferdal ERATAK -ki tek canlı tanıktı- Aktüel dergisinin TUZAK sorularına verdiği
yanıtlarda gerçekleri bildiği kadarıyla açıkça ifade etmiĢti.
Hal böyle iken; hiçbir araĢtırma yapma gereği duymadan, sorgulamadan, aynı haber kaynaklı
bir dergi, gazete ve TV kanalının yaptığı yayınlardan etkilenen (?) Öztürk, “Din tüccarlarına
ve yobazlara karĢı onun safında yeralmak isteyen” Aiberg’e destek vermemiĢ, aksine, “ĠĢin
içinden paçayı sıyırarak nasıl çıkarım?” diyerek kolay yolu seçmiĢti: Ġkinci programa önceden
anlaĢtığı üç kiĢiyi çıkartarak, Aiberg’i sözde yargısız infaz etmek istemiĢti.
Yayınların ardından tuzağa (!) düĢtüğüne inanmıĢ, ikinci programda Aibreg'in "Siz tuzağa
düşmüş değilsiniz hocam" demesine rağmen, aklınca Aiberg’i “bu defa” kendisi tuzağa
düĢürüp temize çıkmaya çalıĢmıĢtı. Gerçekten kolay ama kalleĢ bir yol seçmiĢti. Ancak
yaptığı seçimle, hem el verdiği hareketin vebalini üstlenmiĢ, hem de Aiberg’i daha yakından
tanıma fırsatını kaçırmıĢtı.
Eğer medyadan bu kadar tırsmayıp /etkilenmeyip biraz iyi niyetli davranmıĢ olsaydı, kuldan
değil ALLAH'tan korkasaydı, ikinci programa, Aiberg ile bilimsel tartıĢmaya girebilecek,
hiç değilse bilim adamı kimliği taĢıyan en az birini çıkartırdı.
Öztürk’ün tutumu, canlı yayına telefonla katılan okurlar tarafından bozulmaya çalıĢılmıĢtı.
Aiberg’i tanımayan salondaki birkaç izleyici bile yapılan zulüm karĢısında “vicdanen”
müdahale etmek zorunda kalmıĢtı.
Ancak ne Öztürk ne de “uzman” konukları, Aiberg’i ve okurlarının söylediklerini anlayıp
değerlendirebilecek kapasitede değillerdi. Gereksiz tartıĢmalar yaratarak tarafsız
izleyicilerin kafalarını karıĢtırmıĢlar ve ilk kez bir TV programında toplumun karĢısına çıkan
Aiberg’in anlaşılmaması için ellerinden geleni artlarına koymamıĢlardı.
Tüm olumsuzluklara ve “Öztürk’ün tarihi HAKEM REZALETĠ tekerrürü”ne rağmen Aiberg,
ulaĢması gereken yerlere ve alacaklı olan kiĢilere gerekli mesajları vermeyi baĢarmıĢtı.
Öncesi ve sonrasıyla 1997 Medya tuzakları...
KESİM -VII-
Aynı Öztürk, programa telefonla katılan, Türk düĢmanlığına yönelik çıkıĢları kamuoyunca
bilinen ve tescillenen Kezban HATEMĠ’nin söylemleri karĢısında önce afallamıĢ, bocalamıĢ,
ne var ki ardından Hans von Aiberg’in Türkiye’de yayınlanan kitaplarının BEST-SELLER
olduğunu itiraf etmek zorunda kalmıĢtı. Hatta konukları arasında yeralan bir Cağaloğlu
uzmanından (Akif K.) teyit alarak BİRBUÇUK MİLYON (dil sürçmesiyle birbuçuk
MİLYAR diyordu) satış rakamını vurgulamıĢtı. Sözde 3. Baskıyı bir türlü geçemeyen ve
gayrıresmi-karaborsa yayınları bilinmeyen kitapların 1997 yılındaki RESMİ SATIŞ
RAKAMLARINA ULAŞMASI yabana atılır türden miydi?
Üstelik bu rakamlar 1997'de dile getirenlerdi. Yalnızca karaborcasıların değil; yayınevinin de
gayrıresmi bastığı kitapların sayısı neydi? (Hans von Aiberg, iki baskı izni vermiĢti onlara ve
gelirini de BOSNA'da zulme uğrayan insanlara hibe etmiĢti.) Yani kitapların hep 1. ve 2.
baskıları ortalıkta dolanıyor, bir türlü devamı gelmiyordu, öyle mi? Ama milyonlarca
satılıyordu. Bırakalım dünü, bugün bile bir yayınevi kaç yüz bin baskı yapabiliyor? (100 bin
bastıkları zaman devasa reklamlara giriĢiyorlar ki çok istisnai yazarlar için çok özel
durumlarda bu ancak mümkün olabilir.) Sözün özü: 2000'lerin baĢlarında, Aiberg'in "Arz'dan
ArĢ'a" kitapları milyonlarca insana ulaĢmıĢtı.
Milyonlarca insanın okuduğu eserlerin içerikleri üzerinde uzun uzadıya ve derinlemesine
durup düĢünmek gerekirken, Hatemi’nin “Diploma, kimlik bilgileri vb.” isteklerine boyun
eğen Öztürk, canlı yayında milyonların gözü önünde “Hazır Hans’ı yakalamıĢken” fırsatını
elinin tersiyle tepmiĢti.
Ġlerleyen yıllarda gizli tanıklık yaparak Sevgi Ererenol’un da aralarında bulunduğu
ulusalcıların tutuklanmalarını sağlayacak olan Patrikhane Avukatı Hatemi’nin
bozgunculuğu yetmezmiĢ gibi, programa hangi amaçla katıldığı dahi anlaĢılamayan (!) bir
diğer provakatör Edip Yüksel’in edepsizliklerine Öztürk neden ve nasıl katlanmıĢtı?
Aiberg'i hiç tanımadığını söylemeye yeltenen edepsiz, “Sakalını ne yaptın Edip?” diye soran
Aiberg’in karĢısında tuhaf biçimde sırıtmıĢ, 6 ay boyunca aynı mekanda (Asır Ajans) birlikte
çalıĢtıkları halde kendisini “15 dakika tanıdığını” gözlerinin içine baka baka -YALANsöylemiĢti.
YaĢar Nuri Öztürk'ün programında Aiberg’e saldırması karşılığında hem röportaj
yapacaklarını hem de Amerika gidiĢ-dönüĢ biletini sağlayacaklarını söyleyen “Aktüel
Dergisinin ġahin Organizasyonu”yla Aiberg’in karĢısına oturtmuĢlardı ve bu vatandaĢ
(pardon ABD vatandaĢı) üç kuruĢluk uçak bileti uğruna eski arkadaĢını tanımamazlıktan
gelmiĢti. Yani karĢılığında “15 dakikadan fazla tanıĢmıyoruz” diyerek yalancılığın daniskasını
yapmıĢtı. (Edip Yüksel’in bizzat kendisi ve 19org militan havarileri tarafından 2001-2003
yıllarında Aiberg’e internet üzerinden nasıl saldırılar düzenlediğine dair örnekler, ileride bi
izni ALlah inĢaa ayrıntılanacaktır.)
Kezban Hatemi ile Edip Yüksel’in “Hadi bakalım, göster de görelim!” tavırlarına çanak tutan
Öztürk’e, hukukçuları aracılığıyla istenen tüm belgeleri sunacağını belirten Aiberg’in ikinci
programın ardından ortadan kaybolması üzerine, kimlik bilgilerini vb. veremeyeceği için
kaçtığı söylenmiĢti.
Oysa komplonun kurulduğu programda Öztürk, canlı yayında kendisine kekeleyerek “Siz
kimlik taĢıyor musunuz?” diye sormuĢ, ceketinin iç ceplerinde kimliğini arayan misafirinin
karĢısında (Kameralar önünde "kimliği olmadığını düĢündüğünden olsa gerek" tavrı-rolü
sergileyerek) tuhaf bir yüz ifadesi takınmıĢ, Aiberg kimliğini çıkartıp uzattığında ise mahcup
olup utanmıĢ, kimliğe elini uzatamamıĢtı. (Oysa program öncesi o kimliği görmüĢtü.)
Katılımcılardan, TV karĢısındakilere kadar; programı canlı yayında izleyenler, Y.N.
Öztürk’ün utancına tanık olmuĢlar, onu ve diğerlerini kınamıĢlardı. Ne var ki Aiberg kaçmış
(!) ve kayıplara karışmıştı (öyle mi) .!?
Sevgideğer Äiberg, 2001 yılında yeninden ortaya çıktığında ise, biriken ve yağmur gibi gelen
özel soruları da yanıtlamaya baĢlayacaktı. Gerek kimliği ve geçmiĢi ile ilgili ayrıntıları,
gerekse YaĢar Nuri Öztürk’ün programına nasıl katıldığını, o sırada ve sonrasında neler
yaĢandığını örnekler vererek açıklayacaktı:
30 Mart 2003
Hv.Äiberg
<Soru> Geçici belgeyle yaĢadığınızı duymuĢtum. Öztürk hocanın yıllar önce yaptığı
programda nüfus cüzdanınızı göstermiĢsiniz. VatandaĢlıktan mı çıkartıldınız, yoksa o
programda geçici belge mi gösterdiniz?
Hans'a alıĢmalıyız veya alıĢmaya çalıĢmalıyız.
Hans Aiberg doğduğu ülkenin vatandaĢıdır.
O ülke ise Avrupa Birliği'ne girmiĢtir.
O ülke mevzuatında, "Çift vatandaĢlık" anayasa ile yasaktır.
Eğer baĢka ülke uyruğuna geçmek isterseniz, kendi ülkeniz sizi sepetler ve bir daha da sahip
çıkmaz!
Sizin kendi öz ülkenizi beğenmediğinizi düĢünür ve kovarak cezalandırır.
Ama 8 yıl kadar size "piĢman olma süresi" de tanır.
Bunu kullandım ve Ecevit-Erbakan Koalisyonu döneminde TC yurttaĢlığına müracaat ettim.
Ġsmimi seçmeyi bana bırakmamıĢlardı.
Adıma Kıbrıs Fatihi Karaoğlan'ın adı olan Bülent Ecevit demiĢlerdi.
Necmettin Erbakan von Aiberg de olabilirdim.
Anlayacağınız, hasbel kader Bülent Ecevit von Aiberg ol+muĢ+um, ki haberim yok idi.
Benim mahkeme açma belgemde yazılı olan “HUNNES von Aiberg” idi. (Soyadı
değiĢtirilemiyor.)
Arap ismi diye reddetmiĢler, kendileri benim iĢim Bakanlar Kurulu’ndan çıkmaya kadar
uzamasın diye, özel kalem müdürünün iĢgüzarlığıyla (Kendisi “Sürpriz” diyor) bana Bülent
Ecevit von Aiberg YAZMIġLAR.
Kötü bir sürprizdi gerçekten.
Ben adıma çıkmasına rağmen bu kimliği hiç kullanmadım.
Evlilik için yenilemek zorunda kaldım.
O kimliği daha önce de Y. N. Öztürk görmüĢtü.
Flash TV giriĢinde kimlik alınıyor çünkü...
Merak edip bakmış Öztürk!
Uyruk değiĢtirenler için, kimlik belgesinin en altında "önceki adı soyadı" yazan, sizin için
kullanılmayan, fakat uyruk değiĢtirenler için doldurulan bir bölüm daha vardır.
Benimkinde Hans Peter von Aiberg (VE DEVAMI) var.
Bu belgeyi kendi ülkeme onaylatmadım, haberleri olmadı.
Haberleri olduğunda ise geç kalmıĢlardı, Avrupa Birliği'ne giriĢ ile birlikte AB vatandaĢı
olmuĢtum ve süreç geri alınamazdı.
Bülent Ecevit olmamak için o kimliği hiç kullanmadım, pasaportumu kullandım.
Her pasaportluya ise "geçici ikametgah belgesi" doldurulur.
Gerekirse kendi kimliğinizi kullanırsanız, bu geçici belge ortadan kalkar ve siz Türk
vatandaĢı sayılırsınız.
Mesela: Türk kimliğiyle (Türklere konan vizeyi alamazsam) çıkamazsam, kendi pasaportumla
çıkıyorum.
Bütün bunlara ek olarak Green Card sahibiyim, ama yurttaĢları değilim.
OLAY BUNDAN ĠBARET!
Üstelik "ġahsi soruları açıklamak" gibi bir huyum olmamasına karĢılık kuralımı çiğneyip
açıklama yaptım.
Bende dikkat ederseniz bir değil, AB, ABD, kendi ülkem ve Türkiyem'in kimliği var.
Dikkat ediniz ben aslında çok ZENGĠNĠM.
Cebimde 5 buçuk milyon olduğunu söylerken de bunu açıklayayım:
BUGÜN AĞAÇ BAYRAMI!
Bunu organize ettim ve etmeliydim.
Çünkü Lyons ve Rotary klüplerinin tekelindeki bu ağaçlandırmaya -alternatif- ağaçlandırma
kampanyası düzenledim.
Pazar pikniği tertipledim.
EĢi dostu çağırdım ve “GELECEĞĠM” diyenlere göre Piknik sipariĢi (Döner vb.) verdim.
Ama “Gelemeyeceğim, vazgeçtim, iĢim çıktı” diyen epeyce bir insanın biletini de ben satın
almak zorunda kaldım.
Döndüm, kalan paramı saydım ki, 5 milyon küsur kalmıĢ...
Ben zengin miyim?
Fakir miyim?
Somut olarak fakirim.
Soyut olarak çok zenginim.
Hans'ı anlamaya çalıĢmak budur...
Hans von Aiberg
05 Temmuz 2001
Hv.Æiberg
Turgut ÖZAL'a ve Namık Kemal ZEYBEK'e hizmet verdiğim doğrudur.
Çünkü ben her teklife gitmem.
ġu anda Ankara’dan çağrılıyorum.
ġu anda Uzanlar'ın TV'sinden 500 bin dolar transfer ve haftalık programların da herbirine 60
bin dolar teklifler de var.
Bu teklifleri, Uzan'ın muhasebecisi eĢliğinde, yönetim kurulu baĢkanı Cem ġaĢmaz, Star TV
genel müdürü Duran Dündaroğlu bizzat teklif ettiler.
ġu anda cebimde 15 milyon ile aybaĢını getirecek kadar yoksul olmama rağmen, burada
açıklayamayacağım nedenlerden dolayı bu teklifleri reddettim.
Aynı biçimde sevgili dostum Hulki Cevizoğlu da bana program teklif etti.
Bu nedenlerden birini açıklayabilirim:
Flash TV'de YaĢar Nuri Öztürk ile IĢığa Çağrı programında biri telefonla, ikisi canlı olmak
üzere toplam 12 saat yayın yaptım.
Bu yayınlar, diğer TV'lerin ratinglerini bozdu, Türkiye (tevazuyla söylüyorum) bize kilitlendi.
Ertesi gece bir daha banttan yayınlandı.
Cuma günü Siyaset Meydanı'nı da altüst edince, Ali Kırca telefon açtı ve "Cuma günü
yayınlayamazsın, seni Türkiye'ye hedef gösteririm" diye terbiyesizlik yaptı.
Aynı hafta Pazar günü öğleden sonra yayın bir daha tekrarlanınca bu kez "YaĢar Nuri Öztürk
bey" rahatsız oldu.
Çünkü kendi programı o güne kadar hiç tekrar edilmemiĢmiĢ.
Öte yandan Öztürk Hoca, ATV'de AyĢe Özgün programına ve zaman zaman Siyaset
Meydanı’na çıktığı için, bu gelir kapısını kapamak istemedi ve bana tavır almaya baĢladı.
Ama öyle bir baskı yaptı ki, izleyici, beni bir daha çağırmak zorunda kaldı.
Aynı gece ana haber bülteninde (Bantlarda kayıtlı, izleyenler de biliyor) benimle ilgili 25
dakika attı tuttu, iftirayı zannı sıraladı...
En sonra da "Hans Ayberg sıkıysa bu gece programa çıksın bakalım, ama çıkmayacaktır"
diye kendinden çok emin tehdidini gönderdi.
Ben tınmadım saat 21.30'da ayakta alkıĢlar arasında programa çıktım.
Öztürk bey bundan çok rahatsız oldu.
Sonra 23.00 haberlerinde bir saat mola verildiğinde, ATV muhabiri ve kameramanı bir kız ve
bir erkek geldiler, görüĢmek istiyoruz dediler, kabul ettim.
30 dakikalık mülakattan, ertesi gün sadece 1 dakikalık görüntü verdiler.
Gelelim o geceye...
Madem Flash TV beni bedava davet ediyor, can güvenliğimi de korumak zorunda değil
miydi? (Ertesi gün Çillerciler Flash TV'yi bastılar zaten, kurĢunlandı, bilen bilir, kırılmadık
hiçbir Ģey kalmadı.)
YaĢar Nuri Öztürk, benim can güvenliğimle ilgilenmek, beni sağsalim kaldığım otele
göndermek zorunda değil miydi? (Ona Göktuğlar, “Hans bey de çalıĢsın mı?” diye
sorduklarında, “Ġki cambaz bir ipte oynamaz" diye kıskançlığını bildirmiĢ. Zaten oradan
ayrılmak zorunda kaldı iki hafta sonra...)
Flash TV resmi korumaları beni geceleyin 03 cıvarı program çıkıĢında bekleyen 300 kadar
hayranımın elinden kurtarmak için, TepebaĢı’ndaki binanın arka bodrum kapısından
çıkardılar.
Orada "Hocam, bu araba size tahsis edildi, biz sizi otelinize bırakacağız," dediler.
KuĢkulanmadım baĢtan, çünkü otomobilin ön camında YÖRÜNGE dergisinin basın kartı
vardı.
Bindim. Gerisi çok nahoĢ, içeride muĢta ile beni hırpaladılar.
Tabancanın namlusunu boğazıma kadar soktular, "Ulan ...oğlu, sana bağıra bağıra TV'ye
çıkmayacaksın demedik mi?" diye verip veriĢtirdiler.
O gün korkunç bir kar tipisi vardı.
Köprü üzerinde, ıĢıklı coplarla trafik çevirmesi vardı.
"Araçlara zincir ikazı yapılıyordu."
Bir Ģanstı bu, onlar dehĢetle paniklediler, o kabadayıların nasıl ödlek olduğunu orada
gördüm.
"ġunu atın Ģarampole, ben U biçimi dönüyorum," dedi Ģoför...
Ġki kırık ve üç haftada ancak geçen muĢta yaralarıyla bu serüveni de tamamladım.
Bildiğim, Yörünge Dergisi, Ali ile baĢlayan iki isim ve Güzel ya da Güven gibi bir soyadı
vardı.
DüĢerken gördüm: Plakası 06 L 1444 idi...
Otele gittiğimde saat 06. olmuĢtu ve orada Aktüel Dergisi muhabirleri ve baĢka muhabirler
de vardı.
EĢimi ve çocuğumu ablukaya almıĢlardı lobide.
EĢim bunlardan ikisinin adını verdi:
Erhan ve Şahin diye...
Gerçekten Ali Kırca organizasyonu iyi çalıĢmıĢtı.
Aktüel iki hafta beni kapaktan verdi;
ġaklaban Selahattin Duman iki gün yazı yaptı.
Çetenin öteki üyesi Tevfik Yener de üç gün yazı yaptı;
Çetenin en baĢı Zafer Mutlu, Sabah gazetesinin baĢ sayfasında beni resimli haber verdi.
(Zafer ġimdi Mutsuz, çünkü üç yıl hapsi isteniyor, dün tutuklanmıĢ. Bu basın grubunun
Böyyük Patronu Dinç Bilgin ise bildiğiniz gibi HAPĠSTE... Selahattin Duman gazeteden
kovuldu, Ali Kırca asansörden bir düĢtü ki, bu daha ilk düĢüĢü, sonra onu ATV'den de Star'a
kovdular. Ama ben alnım açık buradayım dostum.)
Hans von Aiberg
17 Aralık 2003
Hv.Aiberg
Ali Kırca ve taĢeronu Yörünge dergicileri tarafından Flash TV'den hile ile kaçırılmıĢtım.
AMG de o dergideydi.
Hans von Aiberg
05 Mart 2001
Hv.Äiberg
EĢim, Y. N. Öztürk'ün programından sonra taze mason Ali Kırca’nın beni 4 saat kaçırdığını
yaĢadı. Daha o zaman birbuçuk yaĢında olan kızım .. için "Ben Gazeteciyim, Hocam çocuğu
bana emanet etmenizi söyledi, yoksa tehlikede" dediğini biliyor. (Bana soruyor ve yanıt belli:
Ben öyle bir Ģey söylemedim, söylesem sana bizzat BEN ya da CEP'ten söylerim.)
Hans von Aiberg
14 Ocak 2004
Hv.Æiberg
VATAN gazatesi denen paçavra, ZAFER MUTLU (Eski Sabah ekibi, mesela Tevfik Yener,
Selahattin Duman, Ercan Arıklı, Ali Kırca) değil midir?
Bunlar "Sabah kitapları" adı altında satılan Hans Aiberg kitaplarından KÖġEYĠ dönen, sonra
da yayın organları olan gazetelerinde her türlü YÜFTERA iddiaları atan yüksek derece
MASON grubu değil midir?
VATAN nasıl bir gazetedir?
Niçin Sabah grubundan ayrılmıĢtır?
DıĢ haberler konusundan neden MOSSAD'ın inisiyatifine girmiĢlerdir?
Hans von Aiberg
28 Aralık 2003
Hv.Aiberg
Mason Ali Kırca'nın beni AMG ekibine kaçırttığı gece, iki TV'nin birden iĢbirliği yaptığını
daha sonra öğrendim.
KaçırılıĢımdan Flash TV de sorumludur.
ATV ve Flash TV beni kandırmıĢtır.
Kaçırtıp öldürmeye çalıĢmıĢtır....
Bir Ģey daha var ki bunu sonra farkettik, onu da kayda geçmeliyim: O sırada eĢim ve henüz
bebek olan kızım... birlikte Sultanahmet’te bir otelde kalıyorduk. Benim sabaha karĢı gelmem
sırasında Ali Kırca'nın gönderdiği bir gazeteci, otelde "EĢimle röportaj yapmak için"(!)
bekliyormuĢ.
Otelin müdürü ve hissedarı Ģöyle anlattı: Ben, eĢim paniğe kapılmasın, kaçırıldım, siz
söylemeyin diye telefon ettimdi, benim telefonum üzerine müdür "Arayan Hans bey" diyor.
Adamın ilk tepkisi Ģu: "Nee, sağ mı?"
Bilinen tek Ģey, gazeteci kimliğinde adı Erhan. (Soyadını hatırlamıyor dostum.)
Onunla Ġzmir'de tesadüfen karĢılaĢtık ve gözümüzden kaçan bu "Ne? Sağ mı?" kelimesi
ortaya çıktı. Yani ÖLÜM HABERĠMĠ, çoluk-çocuk kaldığımız otel lobisinden
BEKLĠYORLARDI.
Bu ne cürettir ve bu bir ÇETE iĢidir!
RESMEN >>> Çete!
Hans von Aiberg
ĠĢte böyle…
pS. Ayrıca bakınız:
Hans von Aiberg F TĠPĠ tarafından nasıl öldürülmeye çalıĢıldı?
F-Tipi yöntem: Her yol mübah
AHC komplonun neresinde?
Müfteri Mustafa KarataĢ
Edepsizin önde gideni
AKP-C-F-iĢleme geçmiĢi
Hv.Aiberg f.b. fan sayfası paylaĢımı
...

Benzer belgeler