SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN

Transkript

SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN
SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN ALEYHİNE SONUÇLANIRSA!? - Milli Çözüm Dergi
Yazar Ufuk EFE
05 Ocak 2010
Soysuzlar konuyu sulandırmak ve saptırmak için sorup durmaktaydı:
“Efendim, T.C. Devleti ve mahkemeleri kendi askerini ve bağlı birimlerini soruşturamaz,
araştıramaz ve denetleme yapamaz mıydı?”
Elbette ve tabiî ki yapacaktı.. Ama asıl sorun, TSK’yı soruşturanların BOP Eş
Başkanlarına bağlı olmasıydı… Yani, dış güçler hesabına, ordumuzun baskına
uğramasıydı…
Ve bütün bumların marazlı ve garazlı medyaya malzeme yapılmasıydı!
Bu uygulamalar, Hz. Mevlana’nın:
“Aradığı hain adam, yatak odasına sızmış, hanımıyla uğraşıyor; zavallı ahmak ise, silahını
alıp bahçe duvarında düşman kolluyor” sözlerini hatırlatmaktaydı.
Gladyo ve NATO güdümlü kontrgerillanın yerli elemanları, Özel Kuvvetlerden ve
Seferberlik dairesinden temizlenince, bunların çoğu CIA ve MOSSAD’ın kontrolündeki
FETULLAHÇILIK bünyesinde, Emniyet ve mahkemelerin bazı birimlerinde yuvalandığı
konuşulmakta, bu iddiaları doğrulayan girişim ve gelişmeler yaşanmaktaydı.
Ankara 11. Ceza Hakimi Kadir Kayan Kirazlıdere’deki Ankara Seferberlik Başkanlığındaki
kozmik odada 5. dalgayı bulan ve kimisi 40 saate yaklaşan arama, araştırma ve not almaları
onu çok önemli bilgilere ulaştırmıştı. Biliyorsunuz 11. Ağır Ceza, eski Devlet Güvenlik
Mahkemesi yerine bakmaktaydı.
1 / 21
SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN ALEYHİNE SONUÇLANIRSA!? - Milli Çözüm Dergi
Yazar Ufuk EFE
05 Ocak 2010
Bu incelemeler, sözde Bülent Arınç’a yönelik suikast iddiaları nedeniyle başlamıştı.
Ancak bu iddialarla ilgili sorgulanan 8 asker, sonunda serbest bırakılmıştı. Bazı
çevrelerce “AKP’nin korkusuzca baskını ve demokrasi kahramanlığı” gibi sunulan
yorumlara ve sulandırılmaya çalışılan hukuki aramalara, Genelkurmayın, beklenenin
aksine gayet soğukkanlı ve ağırbaşlı davranması ve kolaylık sağlaması ardından
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, birden ağız değiştirip; “medyada TSK’ya yönelik haksız
ve dayanaksız itham ve iftiraların sabır taşını çatlatma noktasına ulaştığı ve buna tepkisiz
kalınamayacağı” anlamında açıklamalar yapması;
“Ava çıkan AKP’lilerin, kendilerinin tuzağa yakalanacağının” ipuçlarını taşımaktaydı.
Zaten bir taraf, defalarca ve her fırsatta: “TSK asimetrik ve sistemli bir saldırıyla karşı karşıyadır”
diye uyarıyor…
Diğer taraf ise, her seferinde önce horozlanıp, kulağı çekilince de: “kurumlar arası bir kavga ve
kutuplaşma iddiaları asılsızdır!” açıklamasını yapıyorsa… Artık “ay bacayı çoktan aşmıştı” ve
“cin şişeden çıkmıştı.”
Göreceğiz, kimin çarpılacağı ise, çarşı kapandıktan sonra belli olacaktı…
2009’un son MGK toplantısı, basın bildirisinde, Arınç’a suikast iddialarına ve Seferberlik
Başkanlığı baskınlarına tek kelime olsun değinilmemesi ise, TSK’nın rahatlığını ve kendinden
emin tavrını yansıtıcı mesajlar taşımaktaydı ve hıyanet cephesinde derin bir tedirginlik
yaratmıştı.
Önemli düzeltme: Baskına uğrayan “Seferberlik Tetkik Kurulu” değil, ANKARA
SEFERBERLİK BAŞKANLIĞIYDI!
Önce basın yanlışlıkla veya kasıtla bir gerçeği çarpıtmaktadır: Subayları gözaltına alınan ve
kozmik odalarına girilen yer “Seferberlik Tetkik Kurulu” değil, “Ankara Seferberlik Bölge
2 / 21
SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN ALEYHİNE SONUÇLANIRSA!? - Milli Çözüm Dergi
Yazar Ufuk EFE
05 Ocak 2010
Başkanlığı”dır ve Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlıdır.
Seferberlik Tetkik Kurulu, Türkiye’nin NATO’ya girmesinin bir sonucu olarak doğan ve üye
ülkeleri NATO aracılığıyla denetime almayı amaçlayan yapılanmadır. Bu kurul, NATO’ya üye
ülkelerle eşzamanlı olarak 27 Eylül 1952 yılında Yüksek Savunma Kurulu kararıyla ortaya
çıkmış ve bizzat Amerikan Askeri Yardım Heyeti’nin binasında faaliyete başlamıştır. Bunun
kuruluşuna imza atanlar Başbakan Adnan Menderes ve Milli Savunma Müsteşarı Org. Salih
Coşkun olmuşlardı. İlk Başkanlığını Kore’de çarpışan Korgeneral Daniş Karabelen’in yaptığı
Kurul’un çekirdek kadrosunu Kore’den dönen ve Gayrı Nizami Harp Stratejisi’ni öğrenen
subaylar oluşturmuştu. Giderlerini ABD’nin karşıladığı bu Kurul’a verilen görev; anti-emperyalist,
anti-Amerikancı bir rejim değişikliğini engellemek ve mevcut rejimi Sovyet tehdidi varsayımı
üzerinden kontrol altında tutmaktı. Öyle ki; CIA ve Adnan Menderes hükümeti arasında
imzalanan 1959 tarihli bir anlaşmada, “Gizli Ordu”nun “rejime kaşı iç ayaklanma durumunda”
harekete geçirileceği bile belirtiliyordu.
Seferberlik Tetkik Kurulu’nun ismi 1965 yılında Özel Harp Dairesi oldu. Daire, ABD’nin
kontrolünde uzun yıllar Kontrgerilla olarak hizmet verdi. Daire’nin resmi varlığı, 1974 yılında
Genelkurmay Başkanı Semih Sancar’ın Başbakan Ecevit’ten “acil bir ihtiyaç için” para
istemesiyle ortaya çıkmıştı.
Ancak 1980’lerin sonuna doğru TSK içinde, ABD’nin stratejik hedefleri konusunda fikir
değişiklikleri oluşmaya başlamıştı. Öyle ki, 1986 yılında ABD, şimdilerde uygulatmaya çalıştığı
“Türkiye himayesinden Kürdistan Planı”nı Türk Ordusu’na da dayatmıştı. Plan, Genelkurmay
Başkanı Org. Nejdet Üruğ’un sert direnciyle karşılaştı. Bu tarih, Türk Ordusu’nun da NATO
üyeliğini ve ABD ile ilişkilerini sorguladığı bir dönemin başlangıcıydı. İşte bu süreçte, 1990
yılında Özel Harp Dairesi, Özel Kuvvetler Komutanlığı’na dönüştürülüp, 1992’de de personeli
yeniden yapılandırıldı. Bu sadece bir isim değişikliği değil, ABD ve İsrail güdümüne isyandı ve
Özel Kuvvetler Komutanlığı ile bu birim ABD sultasından çıkarılmıştı! ÖKK, TSK’nın seçkin gücü
olmanın ötesinde, artık Milli bir Kuvvetin adıydı.
ÖKK’ya yönelik en somut ABD saldırısı 4 Temmuz 2003 tarihindeki “Çuval Operasyonu”ydu…
Bugün Arınç’a suikast yapacağı iddiasıyla subayları gözaltına alınan, karargâhına baskın
yapılan ÖKK, 4 Temmuz 2003’te de yine “Peşmerge liderlerine suikast yapacağı” iddiasıyla
baskına uğramıştı! O gün, “karşılık vermeyin” emriyle başına çuval takılan ve kriptolarına el
koyulan subayların, bugün de kozmik odalarına Terörle Mücadele Polisleri baskın yapmıştı.
3 / 21
SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN ALEYHİNE SONUÇLANIRSA!? - Milli Çözüm Dergi
Yazar Ufuk EFE
05 Ocak 2010
Aynı ÖKK, Gölbaşı’nda kendi yeri ve binası için çalışmaya başladığında da, yolsuzluk
iddialarıyla saldırıya uğramıştı. İçi boşaltılan ve etkisi kısıtlanan Milli Güvenlik Kurulu’nun
Toplumsal İlişkiler Başkanlığı’nı ÖKK bünyesine katmak ve ÖKK’yı 2006 yılında tümen
seviyesinden kolordu seviyesine çıkarmak da ABD ve İsrail’in saldırganlığını artırmıştı.
ÖKK’ya yönelik giderek artan ve karargâhının basılması noktasına kadar varan saldırının en
önemli nedenlerinden biri de; Org. Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığı döneminde yapılan bir
uyarlamaydı. Gayrı Nizami Harp tanımını değiştiren ÖKK, tanıma şu ifadeyi ekledi: “Düşmanın
fiziki, ekonomik, psikolojik, siyasi vb. işgallerine maruz kalmış bir bölgede işgali ortaya
çıkarmak, engellemek ve karşı tedbirleri uygulamak” Bu ifade yalnızca 50 yıldır NATO
aracılığıyla ve Özel Harp Dairesi üzerinden denetlenen TSK’nın yaptığı bir tanım değişikliği
değil aynı zamanda yeni sürece ilişkin tehdidin kaynağına yönelik bir durum saptamasıydı!
Artık İsrail ve ABD, bölge politikalarını TSK’yı “ikna etmeden” hayata geçiremeyeceğinin
farkındaydı. TSK’yı sindirmenin en kritik mevzilerinden biri de Özel Kuvvetler Komutanlığı’nı
karalayıp elini kolunu bağlamaktı. Anlaşılan, süreç daha da hızlanacaktı.” Saptama ve uyarıları
dikkate alınmalıydı.
Ankara 11. Ağır Ceza Hâkimi:
- Emniyet, eski İstihbarat Daire Başkanı ve Fetullahçı Ramazan Akyürek’in isteği üzerine
Türkiye’de hala çok tartışılan “genel dinleme kararı” çıkaran
- Fetullah Gülen aleyhindeki davayı beraatla bağlayıp Cemaati aklayan
- Sonradan Ergenekon’la birleştirilen Danıştay saldırısı davasına bakıp karara bağlayan
- Derin ve hain güçlerin tezgâhlayıp bu menfur olayı Müslümanlara ve İslam’a saldırmayı ve
halkımızı Alevi-Sünni diye kışkırtmayı amaçlayan, Sivas Madımak dosyasını sonuçlandıran
- Ve nihayet günler süren meşhur Ankara Seferberlik Başkanlığı baskınlarını başlatıp
başında bulunan ve Devlet çok gizli ve hayati belge ve bilgilerine ulaştığı için “her şeyi bilen
adam” unvanı yakıştırılan insandı.
Kimse bu yargıcımıza “önyargılı veya taraflı” ithamı yapamazdı ve hiç kimse, “her şeyi bilen
adam”ın ve “sırlı kasaların anahtarını kullanan Zat”ın vereceği kararlara hiçbir kusur
bulamazdı!...
4 / 21
SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN ALEYHİNE SONUÇLANIRSA!? - Milli Çözüm Dergi
Yazar Ufuk EFE
05 Ocak 2010
Bu arada, Danıştay, hakim ve savcıların iki yıl önce Adalet Bakanlığınca çıkarılan ve Teftiş
Kurulu müfettişlerinin talimatıyla, hakimlerin dinleme kararı veremeyeceklerini açıklamış ve ilgili
yönetmeliği durdurma kararı almıştı.
Peki, daha önceki kanunsuz aramalar ne olacaktı ve hala “resmi ve hukuki dayanak” sayılacak
mıydı?
TSK ile hesaplaşma hazırlığı mıydı?
Hakim ve Savcıların Ankara Seferberlik Başkanlığındaki arama ve incelemesi boyunca
Genelkurmay Başkanlığı’nın komuta kademesinde ışıklar söndürülmüyordu.
Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Servet Yörük’ün ise günlerdir hiç uyumadığı
konuşuluyordu.
Peki, Savcılar nerede, ne arıyordu?
Aranan yer Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın alt birimi. Özel Kuvvetler Genelkurmay 2’inci
Başkanı’na bağlı. Diğer bir deyişle aranan yer Genelkurmay Karargâhı.
Bazı tahminlere göre Savcılar, Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine dava açabilmek için delil
arıyordu.
Çünkü dava açmak için ellerinde halen gerekli ve yeterli delil bulunmuyordu.
Savcı Bilgili arama kararını Ankara 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nden alıyordu.
5 / 21
SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN ALEYHİNE SONUÇLANIRSA!? - Milli Çözüm Dergi
Yazar Ufuk EFE
05 Ocak 2010
Karar, “Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve bazı hükümet üyelerine yönelik planlar olup
olmadığını tespit için Ankara Seferberlik Başkanlığı’nda arama yapılmasına” imkân
tanıyordu.
Ama savcılar, hükümet üyelerine yönelik suikast planlarını bulamıyordu.
Seferberlik Başkanlığı’nın istihbarat yapma yetkisi yoktu. Suikast planlaması da mümkün
görülmüyordu. Çünkü “savaştan önce güç oluşturması da yasak” sayılıyordu.
Ancak “özel kuvvet personeli kanun ve yönetmeliklere aykırı davranmış olamaz mı?”
deniyordu.
“Kanunsuz emir verildiği” iddiaları da konuşuluyor, ama bu tarz bir emrin emarelerine
henüz rastlanmıyordu.
Peki, savcılar ne bulmuştu?
Medyaya sızan ilk bilgilere göre kozmik odalarda Ankara Bölgesi (Ankara, Kırıkkale,
Çankırı, Eskişehir vd.) için hazırlanan harekât planları, izin belgeleri ve personel kayıtları
çıkıyordu.
İzinler, muhtemel hangi durumda, hangi personel ya da birimin nasıl hareket edeceğini ve
yetkilerini düzenleyen belgelere dayanıyordu. Olası bir savaş durumunda, örneğin
devletin zirvesinde yer alan kişilerin; hangi askerler tarafından, hangi yöntemlerle nereye
saklanacağını gösteriyordu. Bu planların Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda
bulunmasının nedeni ise Başkent’in halen Ankara olmasıydı.
Görünen o ki savcılık mutlaka bir dava açacaktır. Hazırlanacak iddianame ise yeni
tartışmalar, belki de yeni kapışmalar başlatacaktır.
6 / 21
SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN ALEYHİNE SONUÇLANIRSA!? - Milli Çözüm Dergi
Yazar Ufuk EFE
05 Ocak 2010
Seferberlik kurumunun konumu ve sorumlulukları:
Genelkurmay 2. Başkanlığında Özel Kuvvetler Komutanlığı kendisine bağlı olan E. Org. Edip
Başer’in belirttiğine göre:
TSK; ülkeyi savunma konusunda farklı varsayım ve olasılıkları hesaba katarak, muhtemel bir
işkâl saldırısı durumunda, o bölgede sivil halkı da organize edip gayri nizami harp ekiplerini
oluşturmakla da görevli ve yetkili kılınmıştır. İşte Ankara Seferberlik başkanlığı da bu amaçlı bir
yapılanmadır.
Çok gizli stratejik bilgi ve belgelerin herhangi bir şekilde dışarıya (medyaya ve sorumluluk
taşımayan ve kontrol altında tutulamayan şahıs ve kurumlara) sızdırılması Türkiye için
onarılmaz yaralar açacaktır.
Devletin en stratejik sırları “kozmik Büro”da saklanır.
Maalesef, TSK’ya karşı bir yıpratma, yaralama faaliyetlerinin ve asimetrik saldırı girişimlerinin
giderek arttığını üzüntü ve endişeyle izliyoruz.
Ve aziz milletimize, bütün kurumlarına sahip çıkmasını bekliyoruz. Özellikle bazı medyanın
orduyla polisi karşı karşıya getirme ve kışkırtma heveslerine de milletimizin pirim vermemesini
diliyoruz.
“Ben, iktidarın ve diğer siyasi aktör ve sorumluların ülkenin sürüklendiği çok hassas
süreci iyi okumaları, tansiyonu daha da yükseltecek tavırlardan sakınmaları ve bazı
kurumların sabrını daha fazla zorlamaması gerektiğine inanıyorum.
Ülkeye yönelik ani bir saldırı veya işgal durumunda Devletin zirvesindeki şahsiyetlerin
7 / 21
SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN ALEYHİNE SONUÇLANIRSA!? - Milli Çözüm Dergi
Yazar Ufuk EFE
05 Ocak 2010
saklanıp korunacağı özel yer altı sığınakları ve labirent planlarıyla ilgili şifreli kriptolar…
Ve yine, komşu ülkelerden ve denizlerden Türkiye’ye yönelik konuşlanmış füze rampaları,
askeri hava alanları ve saldırı ihbarlarıyla ilgili saptama ve karşı tedbir programları da bu
birimin çok özel dairelerinde saklanmaktaydı.
Seferberlik Başkanlığı: görevi gereği, belli yerlerde ve belirli hedefler çerçevesinde silah ve
mühimmat depolamak,
Farklı bölgelerde toplum üzerinde etkin şahsiyetlerle ve kanaat önderleriyle mümkün ve
muhtemel tehdit ve tehlikelere karşı münasip ölçülerde irtibat ve ittifak imkânları aramak ve
düşman işgallerine karşı her türlü sivil direniş hazırlıklarını yapmakla da sorumlu bir teşkilattır.
Bu yöndeki bütün plan, program ve hazırlıkları da, haliyle “çok gizli devlet sırrı” özelliği
taşımaktaydı.
Genelkurmay Başkanlığının Seferberlik Karargâhında bir hafta boyunca arama yapan 11.
Ağır Ceza Mahkemesine özel kurye ile bir yazı göndererek:
“Kozmik odadaki bütün kripto metinlerin; oldukça önemli ve çok gizli devlet sırlarını
içerdiğinden, ilgili kanun ve tüzükler gereği, bunlarla ilgili, toplanan tüm belgelerin ve
elde edilen bilgi özetlerinin ve hazırlanan kopyaların, prosedüre uygun biçimde yakılıp
imha edilmesi gerekmektedir” anlamında hatırlatmalar yapması da, bu bilgi ve belgelerin
medyaya ve başka makamlara servis edilmesi konusundaki haklı endişelerini
yansıtmaktaydı.
Fatih Altaylı’nın yazdığına göre: Bir muhbir, Önce Özel Kuvvetlere telefon edip;
“aradığınız şahıs filan adrestedir” demiş. Ardından aynı kişi Emniyete telefon edip, “iki
şahıs filan adreste şüpheli tarassut ve tavırlar içindedir” şeklinde ihbar yapmış yani bu
olayı dışarıdan birileri tezgâhlamıştır.
Bu arada, Arınç’a yönelik eylem olacağı ihbarını bildiren telefon numarasının belirlenmesi
için TİB’e gönderdiği yazının yanıtı savcılığa ulaştı. Arınç’a yönelik suikast amacıyla iki
8 / 21
SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN ALEYHİNE SONUÇLANIRSA!? - Milli Çözüm Dergi
Yazar Ufuk EFE
05 Ocak 2010
aracın Çukurambar’da “dolaştığı” bilgisi verilen ihbarın geldiği telefon numarası Türk
Telekom sistemine dahil çıkmadı. TİB’in gönderdiği yazıya göre, aramanın büyük
olasılıkla yurtdışında bir aboneye ait olduğu açıklandı.
Bu haber bile tezgâhın iç yüzünü gayet net olarak sunmaktaydı.
Bu Özel Kuvvetlerin Kuzey Irak’taki varlığından ciddi rahatsızlık duyanlar vardır.
Bülent Arınç’a suikast tiyatrosu bu birimin beynine sızmaya bir bahane olarak
kullanılmıştır.
AKP ve arkasındaki güçlerin bir hesabı ve planı da, TSK’yı bir askeri darbeye en azından
sert bir muhtıra vermeye mecbur bırakacak kışkırtma ve sıkıştırmalarla, ordunun sabır
taşını çatlatmaktır!
Süleyman Demirel’in kâhyası ve DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un “Sayın
Arınç'a suikast iddiası, eğer varsa vahim. Ama daha önce suikastlar dönemi yaşamış bir
Türkiye, bir Osmanlı dönemi var. Oraya bakarsanız, eğer suikast yapılacaksa Sayın
Arınç'a sıra gelmez... Yani birileri suikast yapmaya başlarsa Sayın Arınç'tan başlamaz.”
Sözleri ise oldukça çarpıcı ve şaşırtıcıydı! Yani Cindoruk Bülent Arınç’ı “suikasta değer”
bile bulmamıştı.
Arınç’ın Donkişotluk damarı!
Bülent Arınç sanki bir düşman kalesi daha düşürmüş Donkişot edasıyla:
“Arı kovanına çomak soktuğumuza inanıyorum” diyordu.
9 / 21
SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN ALEYHİNE SONUÇLANIRSA!? - Milli Çözüm Dergi
Yazar Ufuk EFE
05 Ocak 2010
Bülent Arınç böylece; TSK’yı ve Özel Kuvvetler Komutanlığına bağlı Ankara Seferberlik
Teşkilatını yabani ve zehirli eşek arılarına benzetiyordu.
Bay Bülent daha ileri giderek “Devlet sırlarının saklandığı yani bir nevi T.C.’nin “harim-i ismeti”
sayıldığı kozmik odadan “kozmetik oda” diye bahsederek tiyniyet ve seviyesini de ortaya
koyuyordu.
Oysa bize göre işin doğrusu şuydu:
Evet, Kahraman Silahlı Kuvvetleri ve Ona bağlı Seferberlik Başkanlığı NATO’ya girişle birlikte
Gâvur ve düşman güçlerin kontrol ve güdümüne sokulma bağlarından, özellikle 12 Eylül
harekâtından sonra adım adım kurtularak, Milli ve haysiyetli bir yapılanmaya yöneldiği ve bal
arıları misali lezzetli ve izzetli üretimler gerçekleştirdiği için, bazı yabani ve gayrı milli ayıların
hücumuna uğruyordu!.. Daha doğrusu kuduz kunduzlar, kutsallarımıza sataşıyordu. Oysa
Bülent Arınç gibi birisi suikasta uğramaya değil, söz konusu yapılacak kadar bile
önemsenmiyordu. Aşağılık kompleksiyle ve suçluluk psikolojisiyle ucuz kahramanlığa çok
muhtaç ve meraklı bulunan Yahudi uşağı bazı AKP kurmaylarının, uyuz tavırları kendilerini ele
veriyordu.
Aynı süreçte DTP’nin yasaklı milletvekilleri Ahmet Türk’ü ve yol arkadaşlarını, “Apo’ya Sn. dedi
diye yakalayıp mahkemeye götürmek üzere, BDP merkezine polislerin gönderilmesi de, AKP
hükümetini ve yandaş mahkemeleri, “tarafsız ve tutarlı” gösterme ve hedef saptırma
operasyonuna benziyordu. Adam olana sormazlar mı: “Kandilden gelen, Sn. Öcalan’ın emriyle
hareket ettiklerini söyleyen ve asla pişmanlık göstermeyen” eşkıyaları çadır mahkemelerinde
serbest bırakıyorsunuz da, DTP’nin Öcalan’a sayın demeleri mi size dokunuyordu?
Oysa Genelkurmayın ve ilgili kurumların açıkladıklarına göre: Bülent Arınç’ın sokağı civarında
yakalanan iki subay, “Bilgi sızdırdığından şüphe edilen ve köstebek olduğu zannedilen bir
Kurmay Albayı, bir yıldır izledikleri” resmen tespit ve tescil ediliyordu.
Yakalanan Albay ve Binbaşı ayrıca “yutmaya çalıştığı iddia edilen adres yazılı kâğıt parçasının”
ise montlarının cebine kimler tarafından ve niçin konulduğunu anlayamadıklarını ve zaten son
derece teknolojik ve profesyonel izleme görevlileri olarak böyle basit adres kâğıtlarına ihtiyaç
duymayacak kadar ileri bir seviye ve statüye sahip bulunduklarını belirtiyordu.
10 / 21
SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN ALEYHİNE SONUÇLANIRSA!? - Milli Çözüm Dergi
Yazar Ufuk EFE
05 Ocak 2010
Bülent Arınç’ın Cumhurbaşkanlığı hesapları mı?
Arınç’a suikast planı yaptığı iddia edilen iki subayın Arınç’ın evinin önünde yakalandığı, hatta bu
subayların elinde Arınç’ın ev krokisinin yer aldığı yazılmıştı.
Gündeme bomba gibi düşen bu olayla ilgili Genelkurmay Başkanlığı beklenen açıklamayı
sonunda yapmıştı. Genelkurmay’ın açıklamasının satır aralarında çok dikkat çekici detaylar
vardı.
“Söz konusu askeri personel, uzun süredir devam eden, kastedilen bölgeye yakın bir yerde
oturan ve bilgi sızdırdığı iddia edilen bir askeri personel hakkında bilgi toplamak üzere
görevlendirilmişlerdir.”
İşte bu cümle; Bülent Arınç’a suikast iddiasının yalan olduğunu gösteriyor, ayrıca
Genelkurmay’ın, kendi içindeki köstebekleri yakalamak için çalışmalar içinde olduğunu
kanıtlıyordu. Akıllara birçok soru takılıyordu.
Peki, kimdi bu köstebek? Genelkurmay’dan bilgi sızdırdığı iddia edilen askeri personel
araştırılırken neden böyle bir yaygara kopartıldı? Arınç neden konunun aslını Genelkurmay’a
sormadan, söz konusu suikast açıklamalarında bulundu?
Arınç’ın verdiği demeçler, Genelkurmay’ın istihbarat faaliyetiyle ilgili önemli bir araştırmasını
açıklamak zorunda bıraktı. İşte bu durum söz konusu köstebeğin, kendisi hakkında bilgi
toplandığını fark etmesine yol açmış olmadı mı? Tüm bu yaşananlar ve bilgi karmaşası acaba o
köstebeğin bulunmasına bir perde örtmek için miydi?
Evet, asıl mesele köstebek operasyonun yapılmasını engellemek miydi?
11 / 21
SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN ALEYHİNE SONUÇLANIRSA!? - Milli Çözüm Dergi
Yazar Ufuk EFE
05 Ocak 2010
Bülent Arınç’ta Abdullah Gül’den sonra Cumhurbaşkanlığına oynuyordu, Tayip Erdoğan’da..
Aralarında çok gizli bir yarışma, bir birini caydırma ve ayak kaydırma oyunları sergilendiği
seziliyordu.
PKK'nın Bülent Arınç hayranlığı!
İmralı’da tutuklu bulunan Abdullah Öcalan’ın iddiasına göre, AKP içinde iki kesim arasında
mücadele vardı. Bu iki kesimden biri demokratikleşme yanlısı iken diğeri baskıcı eğilimler
taşımaktaydı. Öcalan’ın teziyle Bülent Arınç, AKP içerisinde demokrat kesimin temsilcisi
konumundaydı. Ancak Arınç’tan partide rahatsız olanlar vardı.
Apo Öcalan “suikast iddiasıyla Arınç’ın çevresinin kuşatılacağını ve bu şekilde susturulacağını”
ortaya atmıştı!?
Reşadiye’yi CIA-MOSSAD güdümündeki PKK’lı otonom bir grup yapmıştı!
Abdullah Öcalan, açıklamasında Reşadiye saldırısına ilişkin düşüncelerini aktarmıştı. Öcalan’ın
ifadesine göre PKK’da kendi kararlarını kendisi veren otonom gruplar vardı. Bu gruplar kendi
inisiyatifleri ile eylem yapıyorlardı. Öcalan’a göre Reşadiye’de eylem yapan grup bu otonom
sınıftandı.
Bütün bunlar şu anlamı taşımaktaydı:
PKK içinde sayısı az, ama ağırlığı fazla öyle eylem grupları ve cinayet mangaları vardı ki, bunlar
CIA MOSSAD gibi dış güçlerin kontrolünde bulunmaktaydı.
Tokat Reşadiye yakınlarındaki katliamı da böyle bir ekip yapmıştı ve maalesef tutuklanan köy
muhtarı gibi çevre sakinlerinden yardım almışlardı.
12 / 21
SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN ALEYHİNE SONUÇLANIRSA!? - Milli Çözüm Dergi
Yazar Ufuk EFE
05 Ocak 2010
Fetullahçılar Fevzi İşbaşaran’a komplo mu kurmuşlardı?
NTV’de akşam haberleri ve “Canlı Gaste” programlarına katıldıktan sonra, AKP Elazığ
Milletvekili Feyzi İşbaşaran’ın başına gelmeyen kalmamıştı. Önce haber bülteninde ardında da
canlı yayında “Polisin içinde 3 - 4 ayrı grup var. Tarikat yanlısı grup da, tarikat karşıtı grup da
var, çok farklı gruplar da var. Suikast iddiası tarikat karşıtı olan grubun komplosudur” diyerek
emniyeti karşısına almıştı.
Bununla yetinmeyen İşbaşaran İnternethaber’e yaptığı açıklamada “Polis içinde çeteler var.
Tuzak kuruyorlar. Amaçları, hükümet ile Genelkurmay'ı kavga ettirmek. Bu son suikast işinde bu
açıkça ortaya çıktı. O işin hikaye olduğu, yalan olduğu açığa çıktı. Yok ağzından kağıt çıktı
filan... Olacak iş mi? Bizimkiler de maaşallah her şeye atlıyorlar. Gelinen noktada TSK ile
hükümet karşı karşıya kalıyor. Oysa olan polis içindeki bir takım çetelerin kurduğu tuzak”
şeklinde çok ciddi iddialar sıralamıştı.
İşte ne olduysa bu açıklamalardan sonra oldu. Bu iki haberin hemen ardından Feyzi
İşbaşaran’ın alkollü bir şekilde polis memurları ile tartıştığı görüntüler ortaya çıktı. Fetullahçı
Cemaate yakın Cihan Haber Ajansı logosuyla yayınlanan ve polislerin arasından çekildiği
açıkça görülen görüntüler, Habertürk Gazetesi’nin iddiasına göre Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’a da yollanmıştı.
Fetullahçılar tüm kaynaklarında bu görüntüleri yayınlayarak İşbaşaran’ın iddialarını kendi
üzerine aldığını ispatlamıştı. Zaman Gazetesi polisler ile vekilin tartışmasını geniş bir haber
olarak aktarmıştı. Gazete arabada sanatçı Çiğdem Tunç’un bulunduğunu da gündeme taşımıştı.
Ancak yayınlanan görüntülerde İşbaşaran, kendisini çeviren kişinin polis olmadığını iddia
ediyordu. Çeviren kişiye kimlik soruyor, ancak polis olduğunu iddia eden şahıs yasal
zorunluluğu olmasına rağmen ısrarla kimlik göstermiyordu.
Peki, milletvekilinden şikâyetçi olan polisler, bu görüntüleri medya ve Başbakan’a göndermeye
niye kalkışmıştı? Ve bu görüntüler neden çekildiği gün değil de İşbaşaran’ın açıklamalarından
sonra yayınlanmıştı?
13 / 21
SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN ALEYHİNE SONUÇLANIRSA!? - Milli Çözüm Dergi
Yazar Ufuk EFE
05 Ocak 2010
Kaldı ki AKP’li Cemil Çiçek’te “Bülent Arınç’a yönelik bir suikastı doğrulayacak bilgilere sahip
olmadıklarını” açıklamıştı.
Morrison Süleyman’ın yeni açılımları!
Siyasi kulislerde geçen ay konuşulan konulardan birisi de; eski Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel’in MHP Okulu'nda ders vermesiydi.
Her ne kadar Demirel, "buraya gelişimin altında bir şey aramayın" dese de siyasi
kulislerde "öküzün altında buzağı aramak” gerekirdi."
Bilindiği gibi DYP-ANAP'ın DP çatısı altında birleşmesinin mimarı Süleyman Demirel’di.
Söylenenlere göre Demirel, önümüzdeki seçimde AKP'yi hükümetten düşürmek için,
DP-MHP ve SP ile yapılacak bir ittifak peşindeydi.
Bu siyasal stratejiye göre hareket eden Demirel, AKP'nin iktidardan inmesini isteyen
CHP'li seçmenlerin bu ittifakı destekleyeceğini beklemekteydi.
Bu arada Mustafa Sarıgül'ün de bu ittifaka alınmasının tartışıldığı haberleri gelmekteydi.
Cumhurbaşkanlığı'nın Haberal ilgisi Mason kaynaklı mıydı?
Eski YÖK başkanı, Yahudi asıllı bir Marunî ve meşhur Eski YÖK Başkanı, İhsan
Doğramacı’nın varisi olan Mehmet Haberal’le ilgili “İsrail’deki organ mafyasıyla
bağlantılı” iddiaları acaba ne derece doğruydu?
14 / 21
SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN ALEYHİNE SONUÇLANIRSA!? - Milli Çözüm Dergi
Yazar Ufuk EFE
05 Ocak 2010
Ergenekon soruşturması kapsamında yargılanan Prof. Dr. Mehmet Haberal, tutuklama
kararının çıktığı 17 Nisandan beri hapishane yüzü görmüyordu!
Sözde “kalp ritmi bozukluğu” teşhisi ile kaldırıldığı İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji
Enstitüsü’nde tam 8 ayı geride bırakan Haberal’ın ziyaretçileri eksik olmuyordu.
Samanyoluhaberin bilgisine göre, Haberal’ın Cumhurbaşkanlığı’ndan gelen biri
tarafından düzenli aralıklarla ziyaret ediliyordu. Yapılan kısa araştırmada, Haberal’ı
düzenli olarak ziyaret eden bu kişinin Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Aylin Cesur olduğu
ortaya çıkıyordu.
Aylin Hanım, aynı zamanda 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 13 yıllık özel
doktoruydu. Şimdilerde Baba’nın özel kalem müdürlüğünü ve basın müşavirliğini de
yürütüyordu. Demirel ile güne başlayan Aylin Cesur, tüm aktivitelerinde Baba’nın
yanından ayrılmıyordu. 1996’dan beri Çankaya Köşkü’nün doktor kadrosunda olan Aylin
Hanım, geçtiğimiz yıl Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Baba’ya ‘jesti’ ve özel talimatı ile
Köşk’e başdanışman atanıyordu. Hem Demirel’in hem Abdullah Gül’ün Başdanışmanı
olan Aylin Cesur’un sabataist olduğunu söylemek bize düşmüyordu.
Tabi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Başdanışmanı olarak maaş alan Aylin hanımın,
Gül’le birlikte Demirel’e hizmet etmeye devam ediyor olması da aslında çok şeyi
açıklıyordu.
Sonuç: Türk askerine karşı hazırlanan, ikinci çuval acaba kimin başına takılacaktı?
Tarih 06 Ekim 1981, Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat bir tören esnasında katledilmişti.
Suikastı düzenleyenlerin Müslüman Kardeşler olduğu söylendi. Sedat’ın İsrail’le yakınlaştığı için
öldürüldüğü iddia ve ifade edildi. Ancak şu gerçek özellikle gizlenmişti. Nil Deltası’nda
savaşmak üzere 1980 yılına kadar Mısır sadece bir TUGAY Özel Harekât Birliği yetiştirmişti.
1980 yılının ortalarına doğru Enver Sedat tarihi bir kararla ikinci bir Özel harekât Tugayı’nın
yetiştirilmesini emretmişti. Hemen işe başlandı 2 Tugaylık eleman seçilmiş ve yetiştirilmeye
girişilmişti. 1981 yılının Mayıs ayında tüm elemeler tamamlanmış ve elemeler sonucu elde 1
Tugay ve emniyet payı olarak da artı % 10 eleman seçilmişti. Enver Sedat, bu kararı vermeden
önce çevresinde çok güvendiklerine konuyu söylemişti. O günden itibaren ABD’nin ve İsrail’in
15 / 21
SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN ALEYHİNE SONUÇLANIRSA!? - Milli Çözüm Dergi
Yazar Ufuk EFE
05 Ocak 2010
hedefi haline gelmiş, kendisi ve ailesi ile ilgili pek çok dosya uluslar arası ve ulusal medyaya
servis edilmişti. Ve nihayet, İsrail’in güvenliğini tehdit eden bu özel kuvvetler yüzünden, Enver
Sedat Müslüman Kardeşler örgütünün bazı birimlerini taşeron olarak kullanan CIA ve MOSSAD
eliyle saf dışı edilmişti.
Peki, bizdeki Özel Kuvvetler Komutanlığı üzerinde estirilen ahlaksız fırtına ile bunun ne alakası
var diyebilirsiniz.
Küresel Eşkıya ABD’nin Irak’ta düzenlediği ilk ÇUVAL OPERASYONU Türk Özel Kuvvetler
Komutanlığı üzerinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne, Türk Milleti’ne bir meydan okumaydı ve
maalesef istenilen sonuca ulaşmıştı. Onurumuz, gururumuz iki paralık edilip kırılmıştı. O tarihten
sonra Ortadoğu ve Kafkaslar Bölgesi’nde bizimle hareket etme isteğinde olan tüm unsurlar,
başta Türkmenler Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne güvenemez olmuşlardı.
2006 yılında Türk Özel Kuvvetler Komutanlığı Tümen seviyesinden Kolordu seviyesine çıkarıldı.
ABD, İsrail ve onların Türkiye’deki artıkları bas bas bağırmaya başlamıştı.
Bu operasyon, acaba Bülent Arınç’a karşı yapılacağı iddia edilen düzmece suikast iddiasından
sonra, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başına yine Özel Kuvvetler Komutanlığı üzerinden İKİNCİ
ÇUVAL geçirme hazırlığı mıdır? Mısır’daki İhvanı Müslümin Amerikan güdümlü taşeron
takımları yerinde, bizde Fetullahçılar işbaşındadır. Küresel Eşkıya’nın süper teknolojisi
kullanılarak, Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndaki bütün bilgisayarlardan bilgiler çekilsin, işlensin ve
sonunda da Türkiye’deki hain çetelerin eline, bulmaları gereken her türlü doküman ve belgenin
haritasına kadar her şey verilsin isteyen dış güçler ve işbirlikçiler vardır.
Yoksa bu operasyona, Kırma OBAMA’nın Afganistan’da kullanılmak üzere istediği Türk Askeri
birlikleri konusunda Türk Genelkurmay Başkanlığı’nın İTİRAZI ve teklifi REDDETMESİ
sonucunda mı karar çıkmıştır? Operasyon için, 1999 yılından beri devam eden hazırlıklardan
elde edilen tüm saptırılmış saptamalardan ve Özel Harekât’ın çok önemli noktalarına sızan
rütbeli-rütbesiz Fetullahçıların raporlarından büyük ölçüde faydalanılmıştır.
Çünkü, Orgeneral KIVRIKOĞLU’ndan bu yana Özel Kuvvetler Komutanlığı, NATO’nun ve
ABD’nin “çantada keklik” gördüğü bir kuvvet olmaktan çıkmış ve MİLLİ hedeflere odaklanmıştır.
Özel Kuvvetler Komutanlığı felç edilmeden Türk Silahlı Kuvvetleri’ne zarar verebilmek
16 / 21
SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN ALEYHİNE SONUÇLANIRSA!? - Milli Çözüm Dergi
Yazar Ufuk EFE
05 Ocak 2010
neredeyse imkânsızdır. Dahası, Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın başına çuval geçirilmeden
Türkiye Cumhuriyeti teslim alınamayacaktır. Peki, komutanlar neden bu denli sessiz ya da
tepkisiz bir tavır takınmaktadır? Bunun hikmeti önümüzdeki süreçte anlaşılacaktır.
Bu olayı olağan bir hukuki süreç saymak ve böyle yansıtmak en hafif ifade ile şarlatanlıktır.
Türk Özel Kuvvetler Komutanlığı’na karşı ilk operasyon Efsane Başbakan ve Milli Kahraman
Erbakan’ın en hayırlı ve başarılı iktidarına yönelik, Siyonist tertipli 28 Şubat’ın Paşa-maşası Org.
Çevik BİR denen mezhebi, meşrebi, menşei belirsizin planı ve komutası ile başlatılmıştı. “Nasıl
olur?” demeyin. 28 ŞUBAT denen şarlatanlığı bambaşka kılıflar altında tezgâhlayıp uygulatan
bu adam emekli olduktan sonra, siyonizmin adamı ve Fetullah’ın taraftarı İhsan KALKAVAN’a
yüksek fiyatlı kiralık danışman olarak atanmıştı. Bu Çevik Bir AKP’nin bile Avrupa ve Amerika
pazarlayıcısıydı.
“Sabır testi” baskınları ve “testiyi kırma” hesapları!
Türk Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda yapılan aramalar esnasında o karargâhta olmasına
ve üst düzeyde bulunmasına rağmen pek çok rütbelinin Nüfuz Etmesi’ne dahi izin
verilmemiş KOZMİK BELGELER’e, hiçbir güvenlik soruşturması yapılmamış savcılar ve
hâkimler belgelere nüfuz etmiş, belgeler kamerayla da olsa kopyalanmıştır. Bunun anlamı
şudur. KLERANS İHLALİ. Yani, KOZMİK BELGELER artık birer paçavradır. Aslında
usulüne uygun teknolojik aygıtlarla yakılarak yok edilmesi istenen Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin varlığı ve bekası ile ilgili ÇOK GİZLİ gizlilik derecesine sahip dokümanlardır.
Kısaca Türkiye Cumhuriyeti Devleti şu anda savunmasız durumdadır.
Özel Kuvvetler Komutanlığı aynı planları sil baştan yapmak zorundadır ve bunun için gereken
en az süre 8 aydır.
Burada kullandığımız KLERANS kavramı, en basit ifade ile “ilgili şahısların YETKİ düzeylerini
belirleyen GÜVENLİK ve görev belgesi” anlamındadır. Bu belge rütbesi ne olursa olsun birine
verilmesi gerekiyorsa, o kişinin yedi ceddi, eşi, çocukları, akrabaları, özel bağlantıları,
arkadaşları, eş ve dostları, tarikat ve örgüt bağlantıları özenle araştırılmaktadır.
17 / 21
SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN ALEYHİNE SONUÇLANIRSA!? - Milli Çözüm Dergi
Yazar Ufuk EFE
05 Ocak 2010
Aramalara sadece bir polisin o da elinde kamera ile sızabilmiş olması belki bir tesellidir. Çünkü,
bu kez Fettoş’un copları, ERGENEKON sürecinde olduğu gibi neyin savcısı olduğu belli
olmayan adama dikte edemeyeceklerdir. Savcı adına atacakları sahte imzalarla arama,
tutuklama yapamayacaklar, tahliye isteklerini bürolarında yazıp imzalayıp başvuran
müvekkillere RED kararlarını tebliğ edemeyeceklerdir.
Hatırlar mısınız bilmem, bir ara PKK’nın sivil kopyası DTP’nin, yani “Armenian and Kurdish
Party’in” bir kuklası “Ankara’da Özel Kuvvetler Komutanlığı Karargâhı’nın ne işi var diye
zırlamıştı.”
İnternet arama motorlarında o tarihe gidin ve bu operasyonun ne zaman ve ne maksatla
başlatıldığını anlamaya çalışın.
ATATÜRK’ün Gençliğe Hitabesi’ndeki şu cümleleri herkese hatırlatmanın tam zamanıdır:
“Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş,
bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu
şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip
olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri,
şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler.”
“Ama kimse korkuya, umutsuzluğa ve şüpheye kapılmasın, bu savaşı er ya da geç MİLLİ
KUVVETLER kazanacaktır. Akılla, inançla, çalışmayla ve davayı şahsi menfaatlerinin
üzerinde tutarak başaracaktır. Kutsal ideal adamı ve iddialı olmak lazımdır, beynimizdeki
son hücreyi de bu uğurda kullanmadan ölmek bizlere haramdır!” [1]
Sabah yazarı Hasan Bülent Kahraman, AKP’nin ve yandaş medya ekibinin Siyonist
İsrail’in ve küresel emperyalizmin gönüllü uşakları olduklarını şu yazıyla itiraf etmiş
bulunmaktaydı:
Ordunun yeni pozisyonu
18 / 21
SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN ALEYHİNE SONUÇLANIRSA!? - Milli Çözüm Dergi
Yazar Ufuk EFE
05 Ocak 2010
“Türkiye çok önemli bir dönemeç alıyor. Bu sadece Türkiye'nin değil, ABD'nin değil
dünya sermayesinin de bir isteğidir. Türkiye OD bölgesine ve Kuzey Irak'a açılırken oraya
küresel sermayeyi de sokmaktadır. Bir petrol bölgesinde küresel sermaye eğer hareket
edecekse öncelikle siyasal ve askeri güvenlik ve istikrar ister.
Temel iddiam şu: Türkiye yeni bir oluşumun etkisi altında. Kökleri dış politikada olan bu
oluşum Türkiye'yi Ortadoğu bölgesine yerleştiriyor ve özellikle ABD bu yeni projede
Türkiye'yle bir ittifak içinde görünüyor. Sadece Ortadoğu değil Balkanlar'da,
Kafkaslar'da, Afganistan'a kadar uzanan çok büyük bir alanda Türkiye çok önemli bir
güvenlik ve istikrar unsuru olarak şekilleniyor. Böyle bir harekete değil Türkiye dünyanın
hiçbir ülkesi, ordunun bilgisi, kabulü, desteği olmaksızın giremez. Dolayısıyla yakın
dönemde ordunun Türkiye'yi bağlayan uluslararası ilişkiler üstünden gelişen bir
pozisyonla etkinliği artacaktır...
Bugüne kadar her darbenin arkasında yer almış ABD şimdi açıkçası darbe girişimlerine
set çekerken ordunun iç politika etkinliğini artırması olanaksızdır. İşin belki daha önemli
yanı bizzat ordunun da disiplin dışı gelişmelerden ve darbe arayışlarından rahatsız
olmasıdır. Ordunun bugün devam eden araştırmalara, soruşturmalara, muhakemelere
açık veya örtülü katkı sağlamasıdır. Eğer bazı ilgili subaylar "Ordu arkamızda değil"
diyorsa bu kendi başına bile çok önemli bir göstergedir. Kaldı ki, Türkiye'nin zihninde
daima saklı tuttuğu emperyal düşüncelerin şu veya bu ölçüde gerçekleşmesi orduyu
daha fazla tatmin edecektir. Buradan şöyle bir sonuca varmak mümkün. Türkiye çok
önemli bir dönemeç alıyor. Bu sadece Türkiye'nin değil, ABD'nin değil dünya
sermayesinin de bir isteğidir. Türkiye OD bölgesine ve Kuzey Irak'a açılırken oraya
küresel sermayeyi de sokmaktadır. Bir petrol bölgesinde küresel sermaye eğer hareket
edecekse öncelikle siyasal ve askeri güvenlik ve istikrar ister. Bunu Türkiye
sağlayacaktır.
O koşulların temini ise ancak Türkiye'nin kendi iç sorunlarından arınmasıyla mümkündür.
Gene aynı noktaya geliyoruz. Bu muhakeme çerçevesinde Türkiye PKK sorunundan
kurtuluyor. Gene bu muhakeme çerçevesinde dünya Türkiye'de, ordunun içinde ortaya
çıkan toplumu, devleti, dünyayı ve bizzat orduyu da rahatsız eden unsurların
temizlenmesini ve ordunun salt bir güvenlik unsuru olarak hareket etmesini
istemektedir...” [2]
Açıkça ve hayâsızca; Amerikan uşaklıklarını ve siyonizmin zulmüne kâhyalıklarını itiraf
19 / 21
SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN ALEYHİNE SONUÇLANIRSA!? - Milli Çözüm Dergi
Yazar Ufuk EFE
05 Ocak 2010
eden ve bu gâvur kuklalığını iltifat sayacak kadar alçalan ukalalara şimdi sormak lazımdı:
İşte görüyorsunuz. Mahkeme kararıyla Ordu’nun mahremiyetine bile girebiliyorsunuz,
paşaları ve komutanları polis marifetiyle savcılıklara taşıyabiliyorsunuz, ama PKK’nın
sivil militanları olan BDP’lileri Apo’dan izin çıkmadıkça adliyeye getiremiyorsunuz.
Neden? Çünkü onlar imtiyazlıydı, birinci sınıf vatandaştı. Çünkü onların arkasında
sizlerin de patronu olan İsrail, ADB ve AB vardı.
Ama bizler, ülkenin aziz ve asil kesimleri, yani bu milletin kendisi ise, ne kadar saf ve
sadıktık, ne kadar hukuka ve devlete saygılıydık… Hâkimler, polisler çağırır çağırmaz
hemen koşardık… Üstelik horlanırdık, hırpalanırdık, hakarete uğrardık!...
[1] 28 Aralık 2009 / Cem Yaren
20 / 21
SEFERBERLİK SORUŞTURMASI YA, AKP VE F. GÜLEN ALEYHİNE SONUÇLANIRSA!? - Milli Çözüm Dergis
Yazar Ufuk EFE
05 Ocak 2010
[2] 30 Aralık 2009 / sabah
21 / 21

Benzer belgeler