ADDİS ABABA Afrika`nın - muğla dalaman havalimanı

Transkript

ADDİS ABABA Afrika`nın - muğla dalaman havalimanı
Eylül | September 2012 Sayı | Issue 14
Alabilirsiniz | Your Complimentary Copy
Turizmin kalbinde bakir kalan bir cennet
DALAMAN
An untrodden paradise in the heart of tourism
Babaya vefanın albümüdür
A fidelity album to father
ADDİS ABABA Afrika’nın ‘yeni çiçeği’
‘New Flower’ of Africa
1
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
Binali Yıldırım
Ulaştırma Denizcilik ve
Haberleşme Bakanı
Minister of Transport,
Maritime Affairs and
Communication
Değerli vatandaşlarım;
Fellow citizens;
Türkiye’nin hem küresel ekonomide hem de uluslararası platformda ‘yükselen yıldız’ olduğunun en
önemli göstergelerinden biri de havalimanlarımız.
Başta Avrupa Birliği’ndeki ekonomik durgunluk
olmak üzere küresel ekonominin yaşadığı sorunlara
rağmen İstanbul Atatürk Havalimanı’nın, gerek
yolcu gerekse iniş-kalkış yapan uçak sayısında
rekor üstüne rekor kırıyor olması buna en iyi
örneklerden biri… Bir ülkenin cazibe merkezi
olmasının en dikkat çekici kıstaslarından biri de
havalimanlarının yaşadığı yoğunluk zira… Hepimizin
gördüğü gibi bölgenin öne çıkan metropolü olan
İstanbul’a artık iki havalimanı da yetmiyor.
Şimdi üçüncü havalimanının en kısa sürede hizmete
girmesi için hummalı bir faaliyet içerisindeyiz.
Yüksek Planlama Kurulu kararının çıkmasıyla en
geç eylül ayı içerisinde ihale ilanına çıkmayı
planlıyoruz. Havalimanının yapılacağı bölgeyle
ilgili kamulaştırma çalışmaları şimdiden
başlamış durumda… İhale ilanına çıktıktan sonra
ilgili firmalara tekliflerini hazırlamaları için iki ay
süre vereceğiz. Amacımız aralık ayı içerisinde
ihaleyi sonuçlandırmak.
Bu havalimanının yapımında da devletin kasasından
para çıkmayacak. Bugüne dek havalimanlarımıza
yapılan 2 milyar dolarlık yatırımı bu yöntemle,
devlete tek kuruş yük olmadan gerçekleştirmeyi
başardık. Şimdi de küresel sivil havacılık sektöründe beğeniyle izlenen yap-işlet-devret modeliyle
yaptığımız yatırımlara devasa bir yatırım eklemek
için yola çıkacağız.
Üç etap halinde inşa edilecek İstanbul’un üçüncü
havalimanının maliyetinin 10 milyar lirayı aşacağını
tahmin ediyoruz. Teklifte ne gelecek onu şimdiden bilemeyiz tabii. Ama tahminimiz bu… Ancak
bugüne kadar çıktığımız ihalelerde karşılaştığımız
ilgi dikkate alınırsa pek çok uluslararası ve ulusal
firmanın ihalede önemli bir yarışa girişeceğini şimdiden söyleyebilirim. Pek çok Alman, Japon, Çin ve
Fransız firmasının yetkililerinin konunun detaylarını
öğrenmek için ülkemizi ziyaret ettiklerini biliyor
olmak, ihaleye uluslararası ölçekte büyük bir ilginin
olacağını söylemem için yeterli…
Bir dünya kenti İstanbul… Başdöndürücü gelişme
hızıyla ancak birkaç kentle kıyaslanacak kadar
büyük ve özel… Belki Çin’in birkaç kentiyle
kıyaslanabilir bu gelişme hızı… Yapacağımız
üçüncü havalimanının bu devasa potansiyele sahip
kentimize yaraşacak büyüklük, teknolojik üstünlük
ve estetik mimariye sahip olacağını da şimdiden
müjdelemek isterim…
One of the signs of Turkey’s being the ‘rising
star’ in both the global economy and the
international platforms is our airports. In spite of
all the problems the global economy has been
experiencing as in the recession in the European
Union, İstanbul Airport’s record breaking statistics
in both number of passengers and in that of flights
stand as one of the best examples... Because, one
of the distinguishing criteria for a country’s being
an attraction center is the intensity its airports
experiences... As we all know, as the leading
metropolis in the region, two airports are not
adequate any more for İstanbul. We have been in
intense work of introducing the third airport as
soon as possible. After the emergence of the
decision of The High Council of Planning, we predict
to declare the tender announcement in September
the latest. Expropriation work considering the
region where the airport to be built has already
started... After the tender announcement we
will give two months to firms to prepare their
respective bids. We aim to conclude the bid within
December.
No money will be spent out of the state budget for
the construction of this airport either. We have so
far succeeded to realize 2 billion dollars investment
in our airports without spending a single dime
out of the state budget. Now we are ready to add
one more investment with build-operate-transfer
method which has been admired very much by the
international civil aviation industry.
We assume the cost of İstanbul’s third airport that
will be built at three separate stages to be over 10
billion liras. We can not know what offers we will
be facing with; however, this is what we presume.
I can easily say considering our previous
experiences that many national and international
firms will be competing for the bid. Knowing that
the authorities of several German, Japanese,
Chinese and French companies have been visiting
our country to be able to learn about the project
details, I can easily say that there will be a great
interest in our project at international platforms.
İstanbul is a global city... It can only be compared to
a few others with its mesmerizing growth rate – so
great and special... It may be compared to couples
of Chinese cities... I proudly wish to announce
that the third airport to be built will have the
grandeur, technological superiority and aesthetical
architecture to befit our city with this gigantic
potential...
İyi uçuşlar dilerim…
I wish you a pleasant flight...
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
3
Orhan Birdal
Yönetim Kurulu Başkanı ve
Genel Müdür
Executive Board Chairman
and General Manager
Değerli misafirlerimiz;
Dear Guests;
Yeni havalimanlarını hizmete sokmaya yönelik çalışmalarımız hızla
devam ediyor. Şimdi önümüzde dev bir proje var. İstanbul’a üçüncü
havalimanını kazandırmak için çalışıyoruz. 150 milyon yolcu kapasiteli
olacak yeni havalimanı dünyada ilk üçte yer alacak. Bu yıl sonuna doğru
ihale şartlarının tamamını oluşturarak ihaleye çıkacağız ve imzalar atılmış olacak. Ve en kısa sürede İstanbul üçüncü havalimanına kavuşacak.
Çalıştığımız öyle firmalar var ki, ihale tarihinden önce yaptıkları işleri
eksiksiz teslim ediyorlar. Mesela ilk bölgesel havalimanımız olan Zafer
Havalimanı’nın normal yapım süresi 2014’tü. İmza töreninde Sayın
Bakanımız 2013 Ağustos tarihi için söz almıştı. Ama firmamız çok gayretli ve yoğun bir çalışma göstererek bu yıl ekim ayında havalimanını
hizmete sunacak.
İstanbul için yapılacak olan yeni havalimanımızla Türkiye dışından da
birçok firma ilgileniyor. Şimdiden bizlerle irtibata geçenler var ve biz
onları bilgilendiriyoruz. Sonuçta bu havalimanımız bittiğinde ‘en gözde
havalimanı’ olacağından kimsenin şüphesi olmasın.
Bingöl ve Şırnak havalimanları bu yıl açılacak ve açıldıktan sonra
DHMİ’ye devredilecek. Şu anda Ağrı, Kars ve Adıyaman havalimanlarının yeni terminal binalarının yapımı devam ediyor. Hakkari, Bingöl ve
Şırnak havalimanlarını Bakanlığımız bünyesindeki Alt Yapı Yatırımları
Genel Müdürlüğü inşa ediyor. Bu çalışmalar bittiğinde de işletmesi
kurumumuza devredilecek.
Yoğun çalışmalarımız sonucunda Atatürk Havalimanı’ndaki rötarlı
kalkışlar sıfırlandı. Bu havalimanımızdaki en ufak bir hareketi takip
edip raporlayarak, oluşan hatalara anında müdahale edip düzeltiyoruz.
Havalimanına inen uçakları 24 saat takip altında tutuyoruz.
Havalimanlarında tüm yolcularımızın konforlu bir yolculuk yapmasına yönelik girişimlerimiz de devam ediyor. Tüm havalimanlarında
başlatmış olduğumuz ‘Engelsiz Havalimanı’ çalışmalarında ilk mutlu
sonucu aldık. Engelli vatandaşlarımıza yönelik çalışma ve düzenlemeler Erzincan Havalimanı’nda tamamlandı ve Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nden ‘Engelsiz
Havalimanı’ belgesini almaya ilk hak kazanan Erzincan Havalimanı oldu.
Amacımız tüm havalimanlarımızda devam eden ‘Engelsiz Havalimanı’
çalışmalarını bir an önce tamamlamak ve tüm havalimanlarımızın bu
belgeyi almasını sağlamak… Yavru Vatan’da da hizmetlerimizi sürdürüyoruz. Ercan Havalimanı’nda görüş koşullarının uygun olmadığı durumlarda, uçakların rahatlıkla iniş kalkış yapmasına imkân tanıyan aletli iniş
sistemi 16 Ağustos 2012 tarihinde hizmete girdi.
Çalışmalarımız yurtiçiyle sınırlı değil. Somali’nin
başkenti Mogadişu’nun dünyayla bağlantısını sağlayan Aden
Abdulle Havalimanı’nı uçuşa hazır hale getirdik. DHMİ’nin Somali’deki
ekibi tarafından VOR/DME/NDB istasyonu ve kontrol kulesine
haberleşme cihazlarının montaj çalışmaları tamamlandı.
Ülkemizde ve yurtdışında verdiğimiz hizmetleri artırmayı ve geliştirmeyi
sürdüreceğiz. Amacımız, Türkiye’nin küresel sivil havacılık sektöründe
örnek gösterilen bir ülke olmasını sağlamak.
Our efforts to introduce new airports into the service have been
going on without any cease. There is a giant project now in front of
us. We have been working on the third airport in İstanbul. This 150
million passenger capacity airport will be in the first three in world.
We will be ready for tendering the bid and the signatures will be on
paper towards the end of this year. Istanbul will have her third airport
as soon as possible.
We have been working with such companies that they fully complete
the projects before the due date. For instance, the actual due date
for Zafer Airport which is our first regional airport was 2014; our
minister was promised for August 2013. But, the firm, as a result
of a very intense work, will introduce the airport into the service in
October 2012.
Several foreign companies are also interested in the construction
of İstanbul’s third airport. Some have already contacted us and we
have been informing them. No one should have any concern: when
completed, this airport will be ‘the most favorite airport’. Bingöl
and Şırnak airports will be in service this year; then they will be
transferred to the SAA. Nowadays, the construction work for new
terminal buildings of Ağrı, Kars and Adıyaman Airports has been
going on. Hakkari, Bingöl and Şırnak Airports are being constructed
by the General Directorate of Infrastructure Investments of our
Ministry; then it will also be transferred to our establishment to
operate.
With our intense work, delayed take-offs at Atatürk Airport have
been reduced to zero. Our teams are observing, reporting and
immediately interfering even with the most minor moves at our
airports to keep everything run smoothly. We keep all aircraft using
our airports under observation on 24 hour basis.
We continue our enterprises for our passengers to have comfortable
trips. We got our first happy result from ‘ Abled Airport’ project that
we have began to perform at all airports. All arrangements for the
disabled passengers are done at the Erzincan Airport and it’s the
first airport that deserved to get “Abled Airport” certificate from
the Ministry of Transportation, Naval and Communication, General
Management of Civil Aviation. Our plan is to finish our work that is
still going on in all airports as soon as possible and make all the
airports to get this certificate.
We also keep serving at ‘Baby Land’ Cyprus. The Instrument Landing
System to help aircrafts land on and take off easily in severe
conditions at Ercan Airport was introduced into the service on
August 16, 2012.
Our work is not limited within our borders. We have prepared
Somalia’s connection with the rest of the world –the Aden Abdulle
Airport ready for flights. The mounting of VOR/DME/NDB station and
the communication devices of the control tower has been completed
by the SAA’s technical team consisting in Somalia. We will continue
increasing and developing our services in and out of the country. Our
aim is to make Turkey as a global model-state in civil aviation industry.
İyi uçuşlar dilerim…
Wish you a pleasant flight...
4
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
EYLÜL - SEPTEMBER
2012
AĞUSTOS
- AUGUST 2012
5
13
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
6 MERCEK / ZOOM
Sivil havacılıktan son haberler
Latest news from civil aviation
20 SEYAHAT / TRAVEL
Güneyin parlayan yıldızı: Dalaman
Shining star of the south: Dalaman
26 UÇUŞ NOKTASI / FLIGHT POINT
Muğla-Dalaman Havalimanı
Muğla-Dalaman Airport
40 SÖYLEŞİ / INTERVİEW
Fatih Erkoç: Son albümü babaya vefanın en güzel örneği
Fatih Erkoç: His last album is for fidelity to his father
48 SPOR / SPORT
Karada yelken açmak
Sailing on land
56 MUTFAK KÜLTÜRÜ / CULINARY CULTURE
Osmanlı’nın leziz balık yemekleri
Delicious fish food of Ottomans
62 KEŞİF / EXPLORE
Addis Ababa: Afrika’nın ‘yeni çiçeği’
Addis Ababa: Africa’s ‘new flower’
68 ÇEVRE / ENVIRONMENT
Gelecek sizin ellerinizde…
The future in your hands
72 HAVACILIK TARİHİ / HISTORY OF AVIATION
Tayyare Makinist Mektebi’nin öyküsü
Story of Aircraft Machinist’s School
78 TARİHİN İZİNDE / RETRACE
Aslanların koruduğu bir Hitit kentinin izinde
In search of a Hittite city guarded by lions
82 SANATÇI GÖZÜYLE / ARTIST’S VIEW
Gelinciklere aşık bir ressam: Hikmet Çetinkaya
A painter in love with poppies: Hikmet Çetinkaya
88 ETKİNLİKLER / EVENTS
Festivaller, konserler, sergiler
Festivals, concerts, exhibitions
98 BULMACA/ PUZZLE
6
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
68
KÜRESEL ISINMAMAK SİZİN ELİNİZDE...
It’s up to you not to ‘global-warm’...
72
YÖNETİM / MANAGEMENT
DALAMAN
DHMİ Genel Müdürlüğü
Personeli Yardımlaşma Vakfı
Emek 8. Cadde 75. Sokak No: 7/1
Emek - Ankara / TÜRKİYE
Turizmin kalbinde bakirliğini koruyor
DHMİ Personeli Yardımlaşma Vakfı
Adına Sahibi Onursal Başkan
Honorary President and Owner
on behalf of DHMI Personnel
Assistance Foundation
Orhan Birdal
Untrodden in heart of tourism
20
40
Yayın Kurulu | Publishing Board
Funda Ocak, Mehmet Ateş,
Mehmet Karakan, Cemal Köksal,
K. Zafer Topuz, Ahmet Ergin,
Mustafa Karpuzcu, Cengiz Kurt,
Ali Fuat Emre, Ayhan Öztekin,
Meral H. Çakır, Alaattin Çınar
YAYIN / PUBLISHING
FORA MEDYA
İstanbul: Valikonağı Caddesi Valikonağı Plaza
No: 173/3 Nişantaşı 0212 246 60 65
Ankara: Mahatma Gandi Caddesi No: 90/8
Gaziosmanpaşa
0312 437 10 90 - 437 10 88
Genel Koordinatör | General Coordinator
Doğan Uluyüz (Sorumlu)
[email protected]
Yazı İşleri Müdürü | Chief Editor
Süleyman Karan
[email protected]
Editör | Editor
Ayşegül Aydın
82
Sanat Yönetmeni | Art Director
Ersan Gör
İngilizce Bölüm Editörü | English Section Editor
Ömer Genç
56
Reklam Departmanı
Advertisement Department
Müge Özturk
[email protected]
Nilgün Çelebioğlu
[email protected]
Pınar Güneş
[email protected]
Fatih Erkoç
Zeynep Kam
[email protected]
Reklam rezervasyon: 0212 272 41 19
Katkıda Bulunanlar | Contributors
Ali Can Gedik, Berna Balcı,
Ceren Demirdöven, Sezai Özden, Yunus Aydın
Baskı | Printing
Bilnet Matbaacılık
Biltur Basım Yayın ve Hizmet A.Ş.
Dudullu Org. San. Bölgesi 1. Cad. No: 16
Ümraniye-İST
Tel: 444 44 03
62
Addis Ababa
Basım Yeri ve Tarihi
Place and Date of Publication
İstanbul, Eylül - September 2012
Yayın Türü | Type of Publication
Yerel, aylık, süreli
Local, monthly, periodical
ISSN 1306 - 6323
www.foramedya.com
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
7
mercek | zoom
Atatürk
Havalimanı,
Avrupa
yedincisi
AtatÜrk
Airport:
7th in Europe
Türkiye genelinde iç hat uçak trafiği, bir önceki yılın
temmuz ayına göre, yüzde 0.6 artışla 58 bin 229, dış hat
uçak trafiği yüzde 4 artışla 57 bin 536, üst geçiş (owerfilght)
uçak trafiği ise 26 bin 179 olarak gerçekleşti. Toplam uçak
trafiği ise yüzde 2.3 artışla 141 bin 949 oldu. 2012 Temmuz
sonu itibarıyla ise; Türkiye geneli iç hat uçak trafiği yüzde
4 artışla 343 bin 363, dış hat uçak trafiği yüzde 5 artışla
270 bin 85, overflight (üstgeçiş) trafiği 161 bin 920 olurken,
toplam uçak trafiği yüzde 3 artışla 775 bin 268 olarak
gerçekleşti.
Temmuz ayında 33 bin 226 uçağın iniş kalkış yaptığı İstanbul
Atatürk Havalimanı, Avrupa havalimanları günlük kalkış
trafiği sıralamasında günlük 520 kalkış ortalamasıyla
yedince sıraya yükseldi. Ülkemiz ise Avrupa hava sahasına
günde eklediği 82 ilave trafikle Avrupa hava sahasına trafik
ekleyen ülkeler arasında beşinci oldu.
Türkiye geneli havalimanlarından 2012 Temmuz ayında
toplam 14 milyon 831 bin 203 yolcu hizmet aldı, geçen yılın
temmuz ayına göre yolcu sayısı iç hatlarda yüzde 3.9 artışla
6 milyon 290 bin dış hatlarda ise 8 milyon 540 bin 600 oldu.
Türkiye’nin ilk
‘Engelsiz Havalimanı’;
Erzincan Havalimanı
Özürlüler
Kanunu ile ilgili genelgeler ve Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM) tarafından
başlatılan ‘Engelsiz Havalimanı Projesi’
kapsamında; engelli vatandaşlarımıza yönelik
çalışma ve düzenlemeler Erzincan Havalimanı
tarafından tamamlandı. Yapılmış olan proje
başvurusu, 13 Ağustos 2012 tarihinde SHGM’ce
incelendi ve istenilen koşullara uygunluğu
neticesinde ‘Engelsiz Kuruluş’ unvanı sertifikasını
almaya hak kazandı.
8
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Last month, compared to July 2011, domestic flight traffic was
realized as 58 thousand 229 with 0.6% increase; international flight
traffic as 57 thousand 536 with 4% increase; and, over-flight traffic
as 26 thousand 179 in all over Turkey. Total number was 141 thousand
949 with 2.3% increase. As by the end of July 2012, domestic flight
traffic was actualized as 343 thousand 363 with 4% increase;
international flight traffic as 270 thousand 75 with 5% increase; and
over-flight traffic as 161 thousand 920, and the total flight traffic was
realized as 775 thousand 268 with 3% increase.
İstanbul Atatürk Airport with 33 thousand 226 airplanes landing
and taking off has reached to the seventh place among the all other
European airports with an average of 520 take off per day in July.
Turkey, with an average 82 additional flights in European airspace,
has become the fifth among the countries adding flights in their
airspaces.
At Turkish airports in general, by July 2012, 14 million 831 thousand
203 passengers were served in total; compared to the same month
of the previous year, number of passengers at domestic lines was
realized as 6 million 290 thousand with 3.9% increase, and 8 million
540 thousand 600 increase at international lines.
Turkey’s first ‘BarrierFree Airport’:
Erzİncan Airport
Within the framework of ‘Barrier-Free Airports Project’ initiated by
the circular concerning Disability Law No. 5378, and by the Directorate
General of Civil Aviation (GDCA), the work and regulations for disabled
passengers have been completed at Erzincan Airport. The project
application was inspected by the GDCA on August 13, 2012 and Erzincan
Airport has been certified as the ‘Barrier-Free Establishment’.
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
9
mercek | zoom
DHMİ,
Somali’yi
kanatlandırdı
SAA wings Somalia
Dalaman Havalimanı
‘Yeşil Kuruluş’
unvanı aldı
Dalaman Aİrport
receives ‘Green
Establishment’
title
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından
başlatılan Yeşil Havalimanları (Green Airport)
projesi kapsamında, Muğla-Dalaman Havalimanı
‘Yeşil Kuruluş’ unvanı aldı. Muğla-Dalaman
Havalimanı’nca gerçekleştirilen proje başvurusunu
7 Ağustos 2012 tarihinde inceleyen SHGM, istenilen
koşulları yerine getirdiğini tespit ettiği Dalaman
Havalimanı’na ‘Yeşil Kuruluş’ unvanı sertifikası
verdi. DHMİ işletiminde bulunan havalimanları
içerisinde ‘Yeşil Kuruluş’ sertifikası almaya hak
kazanan Dalaman Havalimanı, ‘Yasal Çevre
Mevzuatları’ ve ‘Yeşil Havalimanı’ projesinin
şartlarını uygulayarak DHMİ işletiminde ‘Yeşil
Havalimanı Kuruluşu’ unvanını alan ilk
havalimanı oldu.
Within the ‘Green Airports Project’ framework initiated
by the General Directorate of Civil Aviation (GDCA), Muğla
Dalaman Airport has been honored with the ‘Green Airport’
title. The project application of Muğla Dalaman Airport was
examined on August 7, 2012 by GDCA and was presented
the ‘Green Airport’ certificate fulfilling all the requirements.
Dalaman Airport that received this title among the airports
run by our Directorate General, has become the first
airport within our institution’s airport pool to be given the
‘Green Airport’ title satisfying the ‘Legal Environmental
Regulations’ and ‘ Green Airport’ project pre-requisites.
10
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Somali’nin dış dünyaya açılan en önemli
kapılarından biri olan başkent Mogadişu’daki
Aden Abdulle Havalimanı’nı, yoğun çalışmalar
sonucu uçuşa hazır hale getiren DHMİ, hava
trafiği hizmetinin sağlanması için ekip ve
ekipman desteğini sürdürüyor. Geçen yıl eylül
ayından itibaren Somali’de çalışmalar yürüten ve
havalimanını uçuşa hazır hale getiren DHMİ, hava
trafiği hizmetinin sağlanması için ekip ve ekipman
ğini sürdürüyor.
Bu kapsamda Somali Mogadişu Havalimanı`nda
hava trafiğine hizmet etmek üzere bir VOR (VHF
Omni-directional Radio Range), bir DME (Distance
Measurement Radio Range), bir NDB (Nondirectional Radio Beacon) cihazla bu cihazlara
ait anten, akü, jeneratör, split klima yakıt tankı
gibi malzemeler tahsis edilerek sevkıyatları
gerçekleştirildi.
After making it ready for the flights after a very
intense work, The Turkish State Airports Authority keeps on
providing technical and equipmental support for Somalia’s
capital Mogadishu’s Aden Abdulle Airport which is one of
the most important gates of the country opening to outer
world. The SAA which has been continuing its intense work
in Somalia since September 2011 to make the airport ready
for flights keeps his support to have the airport continue
the aviation operations.
Within this frame, to operate the aviation traffic at Somalia
Mogadishu Airport, a VOR (VHF Omni-directional Radio
Range), a DME (Distance Measurement Radio Range),
and NDB (Non-Directional Radio Beacon) devices, their
antennas, accumulators, generators, split AC fuel tank have
been provided and transferred.
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
11
mercek | zoom
Ercan Havalimanı’nda
iniş ve kalkışlar çok daha güvenli
Safer landing and take off at Ercan Airport
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)
Ercan Havalimanı’na uçaklar artık daha güvenli
iniş-kalkış yapabilecek. Kurulumunu DHMİ’nin
gerçekleştirdiği, Ercan Havalimanı’nda görüş
koşullarının uygun olmadığı durumlarda,
uçakların rahatlıkla iniş kalkış yapmasına
imkân tanıyan aletli iniş sistemi 16 Ağustos 2012
tarihinde hizmete girdi. Kurulum çalışmaları
kapsamında; öncelikle sistemin kurulabilirliğiyle
altyapı ihtiyaçlarının belirlenmesi amacıyla,
3-7 Mayıs 2010 tarihleri arasında, DHMİ Genel
Müdürlüğü’nden şube müdürü seviyesinde
görevlendirilen iki kişilik teknik ekip tarafından,
Ercan Havalimanı’nda keşif ve fizibilite
çalışması yapıldı. Yapılan çalışma neticesinde
havalimanının 29 pistine, elektronik sinyal
performansı açısından, ILS sistemi kurulabileceği
tespit edildi.
Sonraki süreçte sistemin kurulumu için gerekli
kamulaştırma, saha tesviyesi, istasyonların
yerleri, enerji, uzak kumanda gibi teknik altyapı
ihtiyaçları belirlendi. İhtiyaçların tespitinin
ardından maliyeti toplam 3 milyon 964 bin
lira olan projenin, Türkiye’de uygulandığı
şekilde altyapı hazırlığı, inşaat ekipman temini,
elektronik olarak iki safhada ve tamamının DHMİ
koordinasyonunda yürütülmesine karar verildi.
23 Temmuz 2012 tarihi itibarıyla sistemlerin,
montajları tamamlanarak uçuş kontrole hazır
hale getirildi. 13 Ağustos 2012 tarihinde başlayan
uçuş testleri, 16 Ağustos 2012 tarihinde bitti.
Aynı tarih itibarıyla sistem hizmete verildi ve
AIP’te (Havacılık Bilgi Dokümanı) yayım süreci
başlatıldı.
12
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
The Turkish Republic of Northern Cyprus Ercan Airport will now
have safer landing and take off. Instrument Landing System (ILS) which
helps aircrafts land or take-off easily at low visibility was introduced
into the service on August 16, 2012 as being established by the State
Airport Authorities (SAA). A technical team of two Branch Managers
employed by the SAA General Directorate conducted a research and
feasibility investigation at Ercan Airport between 3 and 7 May 2010. After
the necessary studies it was decided to set ILS for electronic signaling
performance on the 29 RW of Ercan Airport.
In the following process, in order to set the system, technical
infrastructure needs such as expropriation, field leveling, stations’
places, energy and remote control systems were identified. After
identification of the needs for this 3 million 964 thousand TL costing
project, infrastructure setting, construction equipment supply and
electronic applications have been –as it is done in Turkey- decided to be
run under the inspection of the State Airports Authority to be realized at
two phases.
As of July 23, 2012, the assemblies of the systems were completed to be
ready for the flight control. Flight tests which began on August 13, 2012,
ended on August 16, 2012. As of the same date, the system was brought
into the service and AIP (Aeronautical Information Document) publication
process started.
KALKIŞA
ÇOK MU
VAR?
NE GÜZEL.
Uçağınızı beklerken iyi vakit geçirmeniz için TTNET WiFi
havaalanlarında da sizinle. Gelin, mail’lerinize bakın,
dizilerinizi ya da filmlerinizi izleyin, geçen zamanı
dolu dolu yaşayın.
Günlük ya da saatlik TTNET WiFi Paketleri’nden biri
tam size göre. Üstelik kota derdi de yok.
Sizi de ttnetwifi.com.tr’ye bekliyoruz.
TTNET’le her şey mümkün!
Ayrıntılı bilgi ve kampanya koşulları için
www.ttnetwifi.com.tr | 444 0 375
EYLÜL
- SEPTEMBER
AĞUSTOS
- AUGUST 2012
13
9
mercek | zoom
HAVACILIK ELEKTRİĞİ TEKNİK PERSONELİ
AVIATION ELECTRICITY TECHNICAL PERSONNEL
Havalİmanlarının aydınlık yüzlerİ
Bright sides of airports
Elektrik bir havalimanın can damarı… Uçakların iniş kalkışlarındaki aydınlatmadan tutun,
havalimanının tüm birimlerinin sağlıklı ve güvenli hizmet verebilmesi için kesintisiz olarak
elektriğe gereksinimi var. DHMİ Genel Müdürlüğü İşletme Dairesi Başkanlığı bünyesinde hizmet
veren Havacılık Elektriği Teknik Personeli, havalimanlarını aydınlatıyor.
Electricity is the lifeblood of an airport... All units at an airport in order to be able to give a proper and
secure service including the lightning for the landing and take off need a constant source of electricity.
Aviation Electricity Technical Personnel that operate under the SAA General Directorate, Department of
Administrative Affairs is the assurance of well-lit airports.
Günümüz şartlarında uçmak insanlar için ne kadar
sıradan ise, yaşayan birer organizma olan havalimanlarının
bütün kılcal damarlarına işleyerek can veren elektrik enerjisinin
kesintisiz devrede olması bütün elektrik, mekanik, elektronik ve
seyrüsefer sistemleri ve ışıl ışıl yanan havalimanı ışıkları için son
derece önemlidir.
Ülkemizde havaalimanlarının işletilmesinden sorumlu kuruluş
olan DHMİ (Devlet Hava Meydanları İşletmesi) Genel Müdürlüğü
İşletme Dairesi Başkanlığı bünyesinde görev yapan Havacılık
Elektriği Teknik Personeli (ATSEP POWER SUPPLY TECHNICAL
STAFF); hava seyrüsefer hizmetlerinin sürdürülmesinde aktif
rol oynamaktadır. Hava seyrüsefer sistemlerinin ICAO kuralları
doğrultusunda kesintisiz hizmet verebilmesini teminen gerekli
14
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Providing a continuous flow of electricity diffusing into all
capillary systems to keep all the electronical, mechanical and
navigational units work at brightly lit airports which are in fact
living organisms is as ordinary as flying for people these days.
ATSEP Power Supply Technical Staff, which operates under
the Department of Administrative Affairs of the SAA General
Directorate which is the institution responsible for operating
airports in Turkey, plays an active role in providing continuity
at air navigational services. This personnel takes precautions
for aviation services to continuously perform according to the
ICAO regulations; prepares energy automation projects both for
station-based and airport-based cases; plans the investments
on systems and leads in the realization process; and fulfils all
tedbirleri alan, gerek istasyon, gerek havalimanı bazlı her türlü
enerji otomasyonu projelerini hazırlayan, sistem yatırımlarını
planlayarak gerçekleştirilmesinde yönlendirici olarak rol alan bu
personel, mevcut sistemlerin bakım ve onarımı görevlerini her
türlü olumsuz şartlarda dahi yerine getiriyor.
Havacılık sektöründe otorite olarak kabul edilen uluslararası
kuruluşlar ICAO (International Civil Aviation Organization),
FAA (Federal Aviation Administration), EUROCONTROL (The
European Organisation for the Safety of Air Navigation) ve IATA
(International Air Transport Association) tarafından koyulmuş
olan kurallar ve kaideler, hava seyrüsefer teknik hizmetlerinin
teknik yeterliliği uygun personel tarafından sağlanmasını
gerektiriyor.
Bu amaçla ICAO tarafından yayınlanan ‘ATSEP Eğitim
Dokümanları’ndaki güç sistemleri yedi başlık altında
sınıflandırılmıştır:
1. Enerji dağıtımı
2. Kesintisiz güç kaynakları
3. Jeneratör sistemleri
4. Aküler ve akü grupları
5. Güç dağıtım şebekesi
6. Güvenlik tutumu ve fonksiyonel güvenlik
7. Sağlık ve güvenlik
HAVACILIK ELEKTRİK BİRİMLERİNİN
HİZMET VERDİĞİ SİSTEM VE BİRİMLER
Hava Seyrüsefer Sistemleri: Havacılık Elektriği Teknik Personeli
tarafından RADAR, VOR, DME, NDB, yaklaşma cihaz ve sistemleri,
navigasyon sistemleri, kule haberleşme sistemleri, havacılık
haberleşme bilgi sistemleri gibi sistemlerinin enerjisiz kalmaması için;
a) Yüksek gerilim sistemleri (Enerji nakil hatları, SCADA kontrollü
kuvvet santrali ve trafo istasyonları, yeraltı enerji dağıtım ve fiber
optik haberleşme sistemleri)
b) Güç elektroniği ve sistem otomasyonları
c) Kesintisiz güç kaynakları (UPS)
d) Yedek enerji sistemlerinin (SCADA kontrollü elektrojen
grupları gibi)
kinds of tasks such as the maintenance and repair
of the existing systems in a high sense of duty even
under adverse conditions.
The rules and regulations put forth by internationally
accepted aviation industry authorities such as
ICAO (International Civil Aviation Organization), FAA
(Federal Aviation Administration), EUROCONTROL
(The European Organization for the Safety of Air
Navigation) and IATA (International Air Transport
Association) demand air navigation technical
services to be given by certified personnel.
The power systems, therefore, in the ICAO-released
‘ATSEP Educational Documents’ are classified under
seven titles:
1. Power distribution
2. Uninterruptible power supplies
3. Generator sets
4. Batteries and battery stations
5. Power supply network
6. Safety attitude and functional safety
7. Health and safety
Görsel ILS olarak
adlandırılabilen PAPI ışık
sistemleri açık havalarda
gece 32 kilometre, gündüz
ise 13 kilometreye kadar
tesirli görüş mesafesiyle
hizmet verebilirken uçağın
teker koymasına da, düzgün
bir iniş yapmasına da
yardımcı olur.
PAPI lighting systems, which
can also be called as Visual ILS,
serve with the visibility up to
32 kilometers at night in clear
weather, and 13 kilometers during
the day helping the aircraft
with a proper landing until the
wheel-touch.
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
15
mercek | zoom
e) Yenilenebilir (alternatif) enerji sistemlerinin (kojenerasyon, rüzgâr
türbinleri ve güneş panellerinden oluşan hibrit enerji sistemleri)
temin, tesis ve işletilmesine yönelik olarak proje, yatırım kontrol,
bakım ve onarım görevlerini yerine getirerek hava seyrüsefer
emniyetinin sağlanmasına hizmet veriliyor.
PAT Sahası Özel Aydınlatma Sistemleri: ICAO Annex dizilim kuralları
doğrultusunda, işaret amaçlı olan bu ışık sistemleri, uçağa düzgün
yaklaşma ve düzgün iniş açısı sağlar. Uçakların havalimanına hassas
yaklaşmasını sağlamak üzere CAT-I, CAT-II, CAT-III seviyesinde özel
aydınlatma sistemleri tesis edilir.
Görsel ILS olarak adlandırılabilen PAPI ışık sistemleri açık havalarda
gece 32 kilometre, gündüz ise 13 kilometreye kadar tesirli görüş
mesafesiyle hizmet verebilirken uçağın teker koymasına da, düzgün
bir iniş yapmasına da yardımcı olur. Bu hizmet; ILS özelliği olmayan
uçaklar ve ILS özelliği olmakla beraber görsel olarak desteklenmesi
talep edilen uçaklar için en etkin görsel yardımcı olduğu göz önüne
alındığında, PAPI ışık sistemleri bir havalimanına olmazsa olmazı
olarak karşımıza çıkıyor.
SYSTEMS AND UNITS THAT POWER SUPPLY
TECHNICAL STAFF SERVE
Air navigation Systems: The Power Supply
Technical Staff serve to keep systems
such as RADAR, VOR, DME, NDB, approach
gadgets and systems, navigation systems,
tower communication systems, aviation
communication information systems with
a constant run of electricity. In order to
be able to do that it supplies, establishes
and operates accomplishing duties such
as project planning, investment control,
maintenance and repair including:
a) High-voltage systems (Power grids,
SCADA-controlled power plants and
transformer stations, underground
power distribution and fiber-optic
communication systems)
b) Power electronics and systems
automation
c) Uninterruptible power supplies (UPS)
d) Replacement of energy systems (such
as SCADA controlled generating sets)
e) Renewable (alternative) energy
systems (cogeneration, wind turbines
and hybrid energy system consisting of
solar panels).
PAT Course Special Lighting Systems:
In accordance with the sequence rules
of ICAO Annex, these indicator lighting
systems provides proper approach and
smooth landing angle for the aircraft.
In order to ensure a safe approach for
the planes, CAT-I, CAT-II and CAT-III level
special lighting systems are installed.
PAPI lighting systems, which can also
be called as Visual ILS, serve with the
visibility up to 32 kilometers at night in
16
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
EYLÜL
- SEPTEMBER
AĞUSTOS
- AUGUST 2012
17
25
mercek | zoom
Havacılık Bilgi Yayınları: Havayolu şirketleri ve uçakların kullanımına
sunmak üzere elektrik sistemleriyle ilgili AIP, NOTAM gibi bilgi ve verilerini
hazırlayarak seyrüsefer ünitesi aracılığıyla yayınlanmasını sağlar.
Genel Elektrik Sistemleri: Havalimanı genel elektrik enerjisi ihtiyaçlarının
giderilmesi amacıyla terminal, kargo, güvenlik birimleri, yer hizmet
kuruluşları, akaryakıt tesisleri, idari hizmet binaları gibi tesislere de hizmet
veriliyor, elektronik ve mekanik gibi ünitelerle koordineli çalışarak teknik
destek sağlanıyor.
clear weather, and 13 kilometers during
the day helping the aircraft with a
proper landing until the wheel-touch.
Given that PAPI Lightning Systems is the
most effective visual aid for the planes
without ILS or the planes that need a
visual back-up although they have ILS,
it becomes as a crucial feature for any
airport.
Aeronautical Information Publications:
They prepare -and publish via the
navigation unit- the necessary
information and data on electrical
systems like AIP and NOTAM to be used
by the technical staff, airlines and
aircrafts.
General Electrical Systems: In order
to answer the needs of the airport’s
overall electrical energy terminal,
cargo, security units, ground service
facilities, fuel facilities, administrative
buildings are being served and
technically supported working in
coordination with electronical and
mechanical units.
18
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
www.airastana.com
Yeni hattımız
HONG KONG
Orta ve Güney Asya'nın En İyi Havayolu, Skytrax World Airline Awards 2012
İstanbul – Almatı – Hong Kong gidiş dönüş uçuş tarifesi:
Uçuş no
Gün
Destinasyon
KC 912
KC 929
1,4
1,4
IST ALA
ALA HKG
KC 930
2,5
KC 911
2,5
Varış
Uçak tipi
12:10/11:20
01:35+1
20:20/19:35
09:45+1
Airbus 320
Boeing 757
HKG ALA
22:15
03:25+1
Boeing 757
ALA IST
07:25+1
10:10+1
Airbus 320
İstanbul Şehir Ofisi
Telefon :+90 212 343 49 60/61
E-mail : [email protected]
Kalkış
İstanbul Havalimanı Ofisi
Telefon: +90 212 465 53 93
E-mail :[email protected]
Avrasya'nın kalbinden
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
19
seyahat | travel
Boşuna değil Dalaman’a havalimanı yapılması ve o
havalimanının yaz boyu dolu olması… Dalaman’ın
kendisi pek çok doğal ve tarihi güzelliği barındırmakla
kalmıyor, Fethiye, Datça, Dalyan, Köyceğiz ve
Marmaris’e de çok yakın mesafede bulunuyor. Yani
Dalaman’ı tercih ettiyseniz tatilde, bir yolculukla beşaltı yöreyi gezmek ve konaklamak mümkün. Önce
Dalaman, ardından diğer tatil yöreleri…
DALAMAN
Turizmin kalbinde bakirliğini koruyor
Untrodden in heart of tourism
Yazı - By: Ayşegül Aydın
20
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
It is not in vain to build
an airport at Dalaman;
it has been full during
summer season...
Dalaman, besides having
many natural and
historical assets, are very
close to Fethiye, Datça,
Köyceğiz and Marmaris,
too. If Dalaman is your
choice for vacation, it
is possible to add three
or more places to visit
during your holiday. First
Dalaman and then the
other vacation spots...
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
21
seyahat | travel
Biraz Ege, biraz Akdeniz... İki yavrusunu da
kucaklayabilecekmiş gibi kollarını açmış bir anne
Dalaman. Her anne gibi, kendi değerini sessiz
sedasız var etmiş bugüne dek. Ege’nin ‘incileri’ne,
Akdeniz’in meşhur kumsallarına ulaşmak için
önce ondan izin almak gerek. Dalaman Havalimanı
oraya bunun için kondurulmuş sanki. Oradan izni
koparan, Ege’nin ve Akdeniz’in turistik koylarına ve
beldelerine koşturabilir. Fakat işte belki de en büyük
yanılgı burada. Dalaman’ı ünlülerin uğrak yeri, gezi
rehberlerinin baştacı ya da turizm ekonomisinin
mihenk taşı olarak duymuşluğunuz olmayabilir. Buna
aldanmayın. Nitekim şimdilerde ufak ufak da olsa,
dokunulmamış doğasıyla ‘turizmin yükselen yıldızı’
namını almaya hak kazanmış görünüyor Dalaman.
Hiçbir nedenle değilse bile bu yüzden, geçilip gidilecek
değil, durup bakılacak güzellikleriyle ilgiyi hak
ediyor. Öyle ya, siz değil misiniz artık her tarafın
fazla ‘dokunulmuş’ olmasından yakınan. Köylerin,
adaların, koyların doğal yapısını yitirdiğinden şikâyet
etmediniz mi daha bu yaz başında? Yıllık izninizi
kullandınız ve dönüş yolundasınız belki de. Kara
kara düşünüyorsunuz, gelecek yıl nereye gideceğiz?..
Yıl boyu orasından burasında didiklene didiklene
dokunulmamış tarafı kalmayan ruhunuzu biraz olsun
sağaltacağınız bir yer arıyorsunuz çünkü. Aradığınız o
yer Dalaman olmasın?
Arkeolojik kazı yapılmadığına sevinmeli mi?
Dalaman’ın ‘bakir’ kalışında bölgede arkeolojik
kazıların yapılmıyor olmasının da payı var kuşkusuz.
Oysa bu bölgede kalıntıların olmaması imkânsız.
Tarihi kalıntıların ortaya çıkarılmaması bilim adına
üzüntü verici olsa da, bazı şeylerin belli bir yabanilikte
kalmasının çekici tarafı yok değil. Düşünün ki,
yüzyıllar öncesinden kalma kaya mezarları, eski
şehir kalıntıları kendilerini size gösterdikleri ölçüde
oradalar. Üzerlerine yığılmış yeni toprakların
arasından sıyrıldıkları kadarıyla görüyorsunuz her
birini. Bu, insanın merak duygusunu kışkırttığı kadar,
hayal dünyasını da zenginleştirmez mi?
22
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Dalaman’da başka yerde
göremeyeceğiniz ve
sizi şaşırtacak şeyler
var. Garip olan bunların
kökeninin Mısır’a
dayanıyor olması!..
Mesela hiçbir zaman
tren gelmemiş bir
istasyon. Sebebi Osmanlı
döneminde Mısır’da
yaşanan bir bürokratik
komedi… Diğeri ise zenci
vatandaşların kurduğu
bir köy. Yine Mısır
Hidivi’nin katkılarıyla…
In Dalaman there are
surprising things that you
can not see any where else.
The weird thing about them
that they go back to the
ancient Egypt! For instance,
a train station that has
never had a train at all;
the reason is a diplomatic
comedy that took place in
Egypt during the Ottoman
Empire period... Another one
is a village established by
the African people –again
by the contributions of the
Ottoman Governor of Egypt...
Some Aegean and some Mediterranean...
Dalaman is like a mother with arms open to
hug both children; like all mothers, Dalaman
has established its own value in silence. To
reach the ‘pearls’ of Aegean and the famous
beaches of Mediterranean, one has to get her
permission first; this must be the reason to
built an airport in Dalaman. Once you get the
permit, the touristic bays and towns welcome
you with open arms. However, there stands the
biggest illusion: you may not hear Dalaman as a
celebrity’s vacation spot, a guide-book-favorite
or the corner stone of tourism economy. Don’t
get fooled by this; Dalaman has recently been
considered as the ‘rising star’ of tourism. If not
for something else but for only this reason it
deserves the attention; not to pass by but to
stay and enjoy with its untrodden nature. Aren’t
you the ones who always complain about the
spoiled vacation spots? Isn’t it you who were
grouching about villages, islands and bays losing
their naturalistic appearance? You had your
vacation and perhaps you are on the way back
home. You have already begun to think where
to go next summer. You are looking for a place
to heal your wounded soul; can that place be
Dalaman?
Is It better to have no excavatIons?
Having no excavation in the region has
something to do with Dalaman’s still-being
untrodden. However, it is impossible not to have
archaeological remains in this region. Although
it is scientifically unfortunate to keep all these
remains under ground, it is also attractive to
leave certain things as they are. Consider it this
way: centuries old rock tombs or the remains
of an old city are there only if they are visible.
You see each as the earth on them permits. It
provokes one’s curiosity as well as enriching the
imagination, doesn’t it?
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
23
seyahat | travel
A hIstory wIth parades of peoples
Lukka, Lec, Solimos, Kava, Persian, Hellenic, Athenian,
Roman, Arabian, Byzantine, Menteşoğulları and the Ottoman
peoples had been the quests in the region. Lycians, one of
the greatest civilizations of Anatolia, lived here for about
sixteen hundred years. Lycian rock tombs, Hippocome
(Horce City), Octapolis (Eight Cities) remains, parts of the
ancient city wall at Delikli Kavak district, the Seljukian
fortress on Ardıçlı Tepe (Hill), the old Byzantine winery at
Hisar district, Carian rock tombs and walls in Kalinda village,
Monastry Hill at Gürköy district, Blacksmiths Market, Gökdağ
rock tombs, Kavaklı Dede Shrine, Ak Shrine, Ak Bridge,
Cleopatra Bath are among the most important historical
spots in the region.
Kavimlerin geçit yaptığı bir tarih
Lukkalar, Lekler, Solimoslular, Kavalılar, Persler, Helenler,
Atinalılar, Romalılar, Araplar, Bizans, Menteşoğulları
ve Osmanlılar bölgenin tarih içindeki misafirleri olmuş.
Anadolu’nun büyük uygarlıklarından Likyalılar bin 600 sene
bu topraklarda yaşamışlar. Likya kaya mezarları, Hippokome
(At Şehri), Oktapolis (Sekiz Şehir) eski şehir kalıntıları, Delikli
Kavak semtindeki antik kent sur kalıntıları, Ardıçlı Tepe’deki
Selçuklu surları, Hisar semtindeki eski Bizans dönemine ait
şaraphane, Kalinda Köyü’ndeki Karya dönemine ait kaya
mezarları ve surlar, Gürköy’de Manastır Tepesi, Demirci Çarşısı,
Gökdağ kaya mezarları, Kavaklı Dede Türbesi, Ak Türbe, Ak
Köprü, Kleopatra Hamamı bölgenin tarihi yerlerinden.
Bu istasyona hiç tren uğramadı!
Dalaman’dan çevresine doğru yapılan tüm yolculuklarda
sağınızda solunuzda yükselen yamaçlara yerleşmiş kaya
mezarları, coğrafyayla tarihin kucaklaşması gibi gelir insana.
Tarih, coğrafyanın içinde kendine bir kucak bulmuş da, oraya
yerleşmiştir sanki.
Dalaman deyince, tarihin insana yaptığı bir şakadan da söz
etmek gerek. Dünya üzerinde 1 kilometre bile tren yolunun
döşeli olmadığı ama eşsiz güzellikte bir tren istasyonuna sahip
yegâne ‘durak’tır Dalaman. Bu, tarih baba tarafından çağlar
sonra yaşayacak çocuklarına bir şakadır sanki. Kaderin cilvesi
diyenler de olacaktır tabii. O kısmı, tarihe ve hayata bakışınıza
göre değişir. 20’nci yüzyıl başında Mısır valisinin bıraktığı
bir armağan olarak da görülebilir bu. Hikâye şu; Mısır valisi
(o zamanlar hidiv denirmiş) Dalaman’da geniş mülkler satın
almış. Çiftlikler kurmuş. Gel gör ki, Mısır’ın imar bakanlığında
bazı dosyalar birbirine karışmış. Valinin çiftlik planlarıyla
İskenderiye’ye yapılacak tren garının planını içeren dosyalar
karışmış ve tren istasyonu için gerekli bütün malzemeler
deniz yoluyla Dalaman’a gönderilmiş! Demek ki, bugün tüm
ihtişamıyla orada dikili olan taş yapının yerinde valinin çiftliği
olmalıymış aslında. Hata fark edildiğinde iş hangi aşamadaymış
bilinmez. Fakat garın önünde bir dekorun parçası gibi duran
kısacık rayların garı tamamladığını belirtmeli. Bu haliyle
bakınca, gerçeküstü bir kurguya sahip masalların havası esiyor
Dalaman’da. Ya da bir turizm kitabının sayfaları matbaada
karışmış gibi. Nasıl yorumlarsanız yorumlayın, tarihin ya da
valinin Dalaman’a sevimli, şiirli bir hediyesi olmuş bu tren garı,
sırf onu görmek için bile gidilmeye değer.
24
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
No traIn has ever come to thIs statIon!
When you travel around Dalaman, the rock tombs here and
there on high cliffs seem as an embracement of nature and
history; as if history finds a nest in the arms of geography to
settle.
When talking about Dalaman, one should mention about
the joke history makes to its people. Dalaman has the sole
and a beautiful train station in the world with not even 1
kilometer of railway in or out – just like a practical joke of
‘father’ history to his children in next generations. Some
may call it an ‘irony of fate’ depending on how they look
at life and history. It may also be considered as a gift left
by the Ottoman Governor of Egypt in the beginning of the
20th century. Here is the story: The Governor of Egypt (then
called as ‘Hıdiv’) bought lands in Dalaman. He established
farms. Alas, there had been some problems with some files
at the Egyptian Ministry of Public Works and the plans for the
Governor’s farms in Dalaman had accidentally been replaced
with those of a train station to be built in Alexandria. All
material to build a station had been shipped to Dalaman.
According to the story, in the place of the magnificent train
station there should have been the Governor’s farm in
fact. It is not clearly known at what stage the construction
was when the mistake had been discovered, but the short
line of rails in front of the station accomplishes the whole
decoration. When looked through this perspective, Dalaman
seems to have the surreal fiction of older tales; or, rather the
pages of a tourist book have been misplaced in the printing
office. How ever you interpret the story, the train station has
been a nice gift from the Governor to Dalaman; only for this
building it is worth to pay a visit there.
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
25
seyahat | travel
Dalaman Çayı; rafting için yaratılmış
“Bu kadar edebiyat yeter, buraya gezmeye
geldik” diyorsanız, Dalaman’da yapılabilecek
en keyifli aktiviteyi söylemenin tam zamanı.
Tabii ki rafting. Rafting için adres Dalaman
Çayı. Pek çoklarının Dalaman’a asıl geliş
nedeni bu bile olabilir. Burada rafting
aktivitesini gerçekleştiren acentelerin
donanımı karşısında şapka çıkartmayan yok.
Zaten Dalaman Çayı’nın debisinin rafting için
biçilmiş kaftan olduğunu uzmanları söylüyor.
Bir tarafı deniz, bir tarafı dalyan
Rafting’ten yorgun düşüp kumsal keyfi
yapmak isteyenler içinse önerimiz İztuzu
Plajı. Plaj, güzelliğini uzun ve kumlu olmasına
olduğu kadar, önünün ve arkasının suyla
çevrelenmiş olmasına da borçlu. Şöyle de
tarif edebiliriz: Köyceğiz’den gelen nehrin
oluşturduğu dalyanla Akdeniz arasına
şıkışmış şerit şeklinde ilginç bir plaj... Ayrıca
burası dünyaca ünlü caretta caretta’ların da
yumurtlama yeri. Unutulmaması gereken bir
şey de plajın asıl sahibinin bu kaplumbağalar
olduğu, siz onların misafirisiniz... Bu yüzden
herhangi bir su sporu yapılması mümkün
değil burada.
İlla ki spor diyenlere rüzgâr sörfü
yapabilecekleri Sarıgerme Plajı’nı önerebiliriz.
Ayrıca çocuklu aileler için de ideal özelliklere
sahip bir plaj burası. Metrelerce yüzseniz
bile sığ kalabilen bir denizin kıyısı olduğu
için güvenli. Dalaman termal turizmde de
iddialı. Kapıkargın ve İncebel kükürtlü su
kaynaklarının şifalı olduğuna inanılıyor.
Yöredeki tek kaplıca olan Thememaris Termal
Otel de, Sarıgerme sahil şeridinde bulunuyor.
Bir de Sarsala Plajı var; burası daha çok
yatçıların uğradığı, salaş balıkçı lokantasıyla
sempatik olsa da, karayoluyla ulaşması zor
bir plaj.
26
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Dalaman RIver: Perfect for raftIng
If you say “enough is enough for stories, we are here to go around”,
it is the best time to reveal the best activity to do in Dalaman: It is
rafting, of course. The right address for rafting is Dalaman River.
It might be the main reason for many people for visiting Dalaman.
The well equipped travel agencies for rafting here are admirable. All
experts agree on Dalaman River’s flow making it perfect place for
rafting.
Sea on one sIde, fIsh-garth on the other
We suggest Iztuzu Beach for some pleasure on sandy beach after
rafting activities. The beach owes its beauty not only to its long
sandy shore but also to be surrounded with water. To make it
clear: it is an interesting long and thin beach trapped between the
Mediterranean and the fish-garth formed by the river runs through
Köyceğiz... This beach is also the nesting place for the world famous
caretta caretta sea turtles. One thing to keep in mind that these
turtles are the real owners of the beach; you are only their guests...
Therefore, no water sports are allowed here.
If you insist on water sports, we can recommend you the Sarıgerme
Beach. This beach is also an ideal place for families with children; it
is safe for being very shallow for tens of meters. Dalaman is assertive
in thermal tourism too. Kapıkargın and Incebel sulphurous thermal
sources are believed to be good for health. The only thermal facility,
Thememaris Termal Hotel, is located on Sarıgerme coast. There is
also Sarsala Beach; it is mainly the beach for yachters with its downat-heels fish restaurant – difficult to reach by land.
Her koy, ayrı bir güzellik
Plaj değil de koy tercih edenler için,
Dalaman’ın iki koyunu hemen söyleyelim;
Kleopatra Koyu (Hamam Koyu da deniliyor)
ve Bedri Rahmi Koyu. Bu iki koy dışındaki
koyların da içinde bulunduğu gezi
programlarına tekne turları aracılığıyla
katılmak tabii ki mümkün. Kapıdağ
Yarımadası çevresindeki koylar Mavi Yolculuk
rotasının vazgeçilmezleri. Sarsala Koyu
bunlardan biri. Sarsala Koyu, korunaklı yapısı
ve doğal plajıyla hem denize girmek hem
de tekenede gecelemek için ideal bir durak.
Sayılabilecek sayısız koydan bir diğeri de
Darboğaz’dan Karanlıkiçi’ne girdiğinizde
göreceğiniz Göbün Koyu. Çam ve zeytin
ağaçlarıyla yeşilin her tonuna sahip. Başınızı
kaldırıp baktığınızda kral mezarları ve Kaunos
kalıntılarını görüyorsunuz. Denizden kıyıya
dönüp bakmayı sevenler için başka türlü
bir haz...
Çevredeki yörelerE de
uğramak gerek
Dalaman’a gelmişken Dalyan’a, Köyceğiz’e,
Göcek’e uğramamak olmaz. Zaten Dalyan’dan
tutulabilecek günlük gezi tekneleri sizi
Köyceğiz’e, Göcek’e ve öteki koylara
götürecektir. Güzelliğine düşkün olanlar,
ya da ihtiyacı olduğunu düşünenler çamur
banyosu yapabilirler. Biraz kötü kokmak
pahasına da olsa, buraya kadar gelip ritülleri
eksik bırakmak istemeyebilirsiniz.
Each cove Is another beauty
For travelers who prefer coves rather than the beaches, here is
two of them: Cleopatra Cove (also called ‘Hamam Cove’) and Bedri
Rahmi Cove. It is possible visit the coves other than these two
simply by joining the daily boat tours. The coves around Kapıdağ
Peninsula are among the musts of any Blue Voyage route. Sarsala
Cove is one of them; it is a perfect spot to swim and overnight with
its protected location and its natural beach. One of the innumerable
coves is Göbün Cove that you see when you enter Karanlıkiçi through
Darboğaz. It has all the shades of green with pine and olive trees.
When you look at cliffs, the remains of Kaunos ancient city and its
rock tombs; it is a different pleasure especially for the ones who like
watching land from sea.
SurroundIngs also deserve payIng a vIsIt
When in Dalaman, one should pay a visit to Dalyan, Köyceğiz and
Göcek. The rental daily boat tours take you to Köyceğiz, Göcek and
the other coves. For people who keen on their looks or for ones who
think they need it, the mud bath is an ideal stop. You may smell
terrible, but you may not want to miss this ritual.
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
27
seyahat | travel
Afrikalı vatandaşların köyü
Dalyan’daki Kaunos Antik Kenti, bölgenin
en ilgi çekici tarihi kalıntıları sayılabilir.
Buradaki tiyatro da görülmeye değer. Kaya
mezarlarından söz etmeye bile gerek yok.
Dalaman’ın kültürü açısından çok ilginç
bir özelliği de, zenci nüfusunun çok fazla
olduğu bir köyünün olması. Bizim Mısır
valisinin işi diyebiliriz buna da. Malum
inşaat çalışmaları sırasında ülkesinden
buraya getirdiği zenci vatandaşlar Mısır’a
dönmeyince onların soyundan insanlar da
bugünün zenci Türk vatandaşları olarak
bu köyde yaşamlarını sürdürür olmuşlar.
Köyün ismi de konuya hiç de tezat
oluşturmayacak şekilde, ‘Akıncı Köyü’.
Köy demişken, Dalaman’ın kültüründe
size ilginç gelebilecek ve incelemenizi
önerebileceğimiz birkaç şey var. Bu
bölgedeki köy düğünleri, el sanatları, yörük
çadırları ve göçer yaşamı, ev tipleri, halk
pazarları, köy çerçileri, çalgılar, yöresel
giyisiler, kültürel konulara ilgi duyanların
gözlemlemekten keyif alacağı zenginlikler.
Yöresel lezzetlerin başında
Ege otları var
Hani derler ya, yediğin içtiğin sende kalsın
gördüklerini anlat... İşte şimdi, gidip de
tadacağınız ve sizde kalacak lezzetlere
geldi sıra... Dalaman’ın toprağından
yetişen, kendine özgü otları olduğunu
hemen belirtelim. Bu yörede yetişen
(kayazak, semiz otu, sarı ot, geren,
labada) otlardan, yörenin kadınları lezzetli
yemekler yapıyorlar. Bu yemekleri esnaf
lokantalarında bulabilirsiniz.
Ayrıca ilginç bir restoran var ki,
mahkûmların kendi elleriyle yetiştirdikleri
ürünlerden yapılan yiyecekleri servis
ediyor. Cezaevi Restoranı, Gazi Bulvarı
üzerinde, bu iş için kurulmuş. Turizmin bu
bakir bölgesi, kollarını açmış sizi bekliyor...
İncitmeden dokunmanız için.
28
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Rafting ve rüzgar
sörfü Dalaman’da
yapabileceğiniz su
sporları arasında.
Dalaman Çayı, rafting
için yaratılmış sanki…
Bunun yanı sıra bir yanı
deniz bir yanı tatlı su
olan plajları da her yerde
bulamazsınız. Yine de
sıkılırsanız, Fethiye,
Marmaris ve Datça pek
yakında…
Rafting and wind surf
are among the sportive
activities you can do in
Dalaman. Dalaman River is
perfect for rafting... You can
not find beaches with sea
water on one side and fresh
water on the other anywhere
else other than Dalaman. If
you still get bored, consider
the nearby towns of Fethiye,
Marmaris and Datça...
A vIllage of AfrIcan people
The ancient city of Kaunos in Dalyan can be considered as the
most important historical ruin. Especially the ancient theatre is
worth seeing; needless to mention the rock tombs. On of the most
interesting features of Dalaman that it has a village with a dense
African population. We may call it as another gift of the Governor
of Egypt. The Egyptian workers who were brought to work at the
construction of the train station had stayed here; their grand
children today live in this village as the African citizens of the Turkish
Republic. The name of the village fits the situation: Akıncı (Frontiers’)
Village. Talking about villages, there are couples of things to mention
about Dalaman folklore: village weddings, hand crafts, nomad tents
and nomadic lifestyle, housing types, public markets, village vendors,
musical instruments, local costumes are interesting subjects for
culture enthusiasts.
Aegean herbs lead local delIcacIes
As in the famous saying “Keep what you’ve eaten to yourself, tell us
what you’ve seen”, here comes the samples that you will keep to
yourselves. Let us mention first that there are certain herbs special
to Dalaman soil. Local women make delicious dishes with local herbs
such as kazayak, purslane, yellow weed, geren and labada. You can
also find these at local restaurants.
There is an interesting restaurant that has food cooked and served by
the prisoners of the local penitentiary. The Cezaevi (Jail) Restaurant
is located on Gazi Boulevard; it was established especially for this
purpose. This untrodden touristic region is waiting for you to touch
without hurting it.
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
29
seyahat | travel
DALAMAN’DAN BİR KUŞ UÇUŞU MESAFEDE
BIRD’S FLY DISTANCE TO DALAMAN
Huzur mu? Tam adresi…
DATÇA
Tranquility? The right address...
Ege’den Akdeniz’e geçişin gümrük kapısı Datça’dır aslında. Dalaman onun biraz
aşağısında kalır. Ama Dalaman’a gelmişken, “Civarda kalbimizi fethedecek nereler
var?” diyorsanız, ilk işiniz Datça Yarımadası’nı keşfetmek olmalı. Datça’nın
bunaltıcı sıcaklarda insanı serinleten rüzgârı meşhurdur. Merkezi olduğu kadar
köyleriyle ve o köylerden iniliveren küçük koylarıyla Datça sakin ve huzurlu
bir tatil için birebirdir. Palamut Bükü ve Hayit Bükü en bildik koylarıdır. Datça
ayrıca Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak ilan edildiğinden, doğası bozulmamıştır.
235 kilometrelik sahil şeridi ve 52 koyu, Knidos antik kentiyle en önemli turizm
merkezlerinden birisidir. Datça’nın birçok mavi bayraklı plajı bulunduğunu da
söyleyelim: Aktur Tatil Sitesi Plajı, Aktur Kamping Plajı, Karaincir Plajı, Hastanealtı
Plajı, Periliköşk Plajı, Billurkent Plajı... Trekking, sörf, yelken gibi doğa ve su
sporları için Datça çok uygun bir yarımadadır. Bunda sürekli esen rüzgârın da payı
var kuşkusuz. Bodrum ve Fethiye gibi turizm merkezlerinden Datça’nın koylarına
yatların akın ediyor olması da yarımadanın burada inci gibi parladığının en önemli
işaretlerinden biri olmalı. Ayrıca Datça’ya gitmişken bademinden tatmamak, artık
ismi Datça’yla özdeşleşmiş şairimiz Can Yücel’i anmamak da olmaz...
30
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
The main customs gate from Mediterranean to
Aegean is in fact Datça. Dalaman is located a
little below it. However, when in Dalaman, if you
are wondering what to discover around, your
first thing to do should be to discover Datça
Peninsula. Datça is famous with its cooling
breeze in sweltering hot days. Datça is a perfect
spot for a calm and peaceful holiday with its
villages and its bays that are reached through
those villages –as well as its center. Palamut
Bükü and Hayit Bükü are among the commonly
known coves. Since it is a Special Environmental
Protection Area, the nature there is unspoiled.
It is one of the most promising vacation spots
with its 235 km long coastal line, with its 52
coves, and with Knidos ancient city. There are
so many ‘blue-flagged’ beaches in Datça: Aktur
Holiday Village Beach, Aktur Camping Beach,
Karaincir Beach, Hastanealtı Beach, Periliköşk
Beach and Billurkent Beach. Datça is an ideal
peninsula for trekking, surfing, sailing kind of
outdoor sports; mainly because of its constant
wind. Sailboats rushing to Datça from places like
Fethiye and Bodrum should be a real sign that
Datça is the shining pearl of the region. When in
Datça, one should taste its famous almond and
remember our famous poet Can Yücel.
TEMMUZ
- JULY 2012
EYLÜL
- SEPTEMBER
2012
27
31
seyahat | travel
MARMARİS
‘Merkez kaç’ yapan kazanır!
‘Centrifugal’ moves win!
Marmaris de yine Dalaman’ın yakınındaki turizm
merkezlerinden biri. Gerçi Dalaman ya da Datça’nın
sakinliğinden sonra Marmaris’in merkezine adım
attığınızda kendinizi bu ‘medeniyet’in bir parçası gibi
hissetmeniz bir hayli zor. Tahminimiz o ki, yeniden
doğanın renklerine dönmek, kendinizi insan eliyle
yaratılmış renklerden uzaklaştırmak isteyeceksiniz.
Neyse ki çaresiz değilsiniz. Marmaris’in merkezinden
köylerine, koylarına, limanlarına ve ormanlarına giden
minibüslerden herhangi birine atlamanız yeterli. Öyle ki,
burada elinizi sallasanız sakinliğe yeniden kavuşacağınız
güzellikte yerlere çarparsınız. Bunlardan en meşhurları,
Turunç, Bozburun ve Selimiye olsa gerek. Turunç ve
Selimiye gerçekten yeşilin ve mavinin kucaklaşmasını
yaşatıyor insana. Bozburun, adından da anlaşılacağı
gibi onların yanında biraz ‘boz’ kalıyor. Tabii mavi
yolculukların en çok tercih edilen güzergâhı Gökova
Körfezi’ni unutmamak gerek. Birini saysak ötekinin
hatırı kalıyor, o yüzden Marmaris’in çevresinde ziyaret
edilebilecek öteki yerleri isimleriyle anıp geçeceğiz:
Çamlı Köy, Boncuk Koyu, Sedir Adası, Karacasöğüt’te
şelale, mağara ve antik yerleşimler, Kumlubük, Bayır
Köyü, Çiftlik Koyu, Turgut Köyü, Orhaniye, Kızkumu,
Söğüt Köyü, Taşlıca Köyü, Serçe Limanı, Bozukkale
Limanı, Hisarönü Köyü, Bördübet Koyu, Bencik Limanı...
Muğla yolu üzerinde Marmaris’in ilk özel Etnografya ve
Arkeoloji Müzesi olduğunu da hatırlatalım...
32
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Marmaris is one of the tourism centers around Dalaman. Although after
the tranquility in Datça and Dalaman, it is difficult to feel yourself as a
part of this ‘civilization’. What we guess, you will try to leave this man
made color as soon as possible to go back to that created by nature
itself; you are not hopeless: Just jump to one of the buses to reach the
villages, coves, harbors and forest. There are so many places to give
you that tranquility back. Among the most famous of those are Turunç,
Bozburun and Selimiye. Turunç and Selimiye are placed that the green
literally meets the blue. Bozburun (Gray Cape) as the name defines is
a bit barren compared to the others. Gokova Bay, the famous spot of
Blue Voyagers, should not be forgotten. Just counting the names take a
while, hence we do that: Çamlı Village, Boncuk Cove, Sedir Isle, waterfall,
cave and ancient ruins at Karacasöğüt, Kumlubük, Bayır Village, Çiftlik
Cove, Turgut Village, Orhaniye, Kızkumu, Söğüt Village, Taşlıca Village,
Serçe Harbor, Bozukkale Harbor, Hisarönü Village, Bördübet Cove, Bencik
Harbor... We should remind that Marmaris’s first private Ethnographical
and Archaeological Museum is on the way to Muğla...
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
33
seyahat | travel
Ölüdeniz ile sınırlı kalmayın
Do not limit yourself with Ölüdeniz
FETHİYE
Fethiye denilince akla Ölüdeniz gelecektir mutlaka. Ölüdeniz’in
gökyüzünden çekilmiş fotoğraflarına baktığınızda sizde uyanan
o sukûneti içine girdiğinizde bulabilir misiniz, emin değiliz ama
turizmin tüm civcivli haline rağmen ‘gidip de görmemek olmaz’
dediğimiz bir kumsal burası. Ayrıca spor meraklıları için burada
yamaç paraşütünün âlâsının yapıldığını belirtelim. Tabii Fethiye
sadece Ölüdeniz demek değil. İkinci sırayı Kelebekler Vadisi
alıyor. Kelebekler Vadisi deyince hayalinizde canlanan fotoğrafla
ne kadar örtüşeceğini bilemiyoruz, kelebekler giderek azalmış
olsa da bu bölgenin doğası bozulmamış yerlerden olduğunu
söyleyebiliriz. Ama galiba en etkileyici olan da Saklıkent’tir.
Fethiye’ye 50 kilometre mesafede, Türkiye’nin en büyük kanyonu
olan Saklıkent’in fotoğrafları, içine girdiğinizde yaşayacağınız
duyguya yaklaşamaz bile. Gökyüzünü örtercesine yükselen
kayalar arasında koca bir nehir akar. Üstelik sizin o nehrin içinde
yürüme şansınız vardır. Saklı bir kenti yürüye yürüye keşfetme
hazzı duyarsınız. Ayaklarınızı okşayan suyun serinliği bambaşka
bir hazdır. Ayrıca,
Fethiye çevresindeki
antik kentlerin
bazıları şöyledir:
Telmessos, Tlos,
Pınara, Letoon,
Sidyma ve Ksantos.
Bunların dışında
zengin eserleriyle
Fethiye Müzesi de
ziyaret edilebilir.
34
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Say Fethiye, and comes Ölüdeniz to mind first. We are not
sure whether you can find the calmness you are familiar
through the aerial photos of Ölüdeniz when you enter, but it
is certainly a must-see place. For sports enthusiast, we have
to mention that this is the place for paragliding. Fethiye does
not only mean Ölüdeniz, for sure. Butterfly Valley takes the
second pole position. It may not fit the photo you dream of
since the number of butterflies is getting less and less each
year; however, this is still an untrodden place. Saklıkent, on
the other hand, must be the most impressive spot here. The
photos of Saklıkent –the biggest canyon in Turkey and it is
50 km to Fethiye- is nothing compared to your personal
experience once you get there: a river flows between the cliffs
rising to the sky. You have the chance to walk in this river.
You have the pleasure of discovering a hidden paradise on
foot. The cool water embracing your feet gives a matchless
pleasure. Some of the ancient cities around Fethiye are as
follows: Telmessos, Tlos, Pınara, Letoon, Sidyma and Xanthos.
Another place to visit should be the Fethiye Museum with its
rich collection.
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
35
uçuş noktası | fligth point
MUĞLA-DALAMAN HAVALİMANI
Önceliği; çevreye ve insana saygı…
MUĞLA-DALAMAN AIRPORT
Respect to environment and people is its priority...
Çeyreye dost uygulamalarıyla ‘Yeşil Kuruluş’ unvanına sahip olan Muğla-Dalaman
Havalimanı, aynı zamanda mimarisiyle de bir ödüle hak kazandı. Dalaman Havalimanı
Dış Hatlar Yolcu Terminali; mimarisiyle Londra’da ‘Çevreye Duyarlılık’ ödülünün sahibi
oldu. Bu ödülün yanı sıra hizmete girdiği yıl ‘Dünyanın En İyi Terminalleri’ sıralamasında
13’üncü sırada yer aldı.
Muğla-Dalaman Airport which has the ‘Green Establishment’ title for its environment
friendly approaches has also been awarded for its architecture. Dalaman Airport
International Passenger Terminal for its architecture was esteemed the ‘Environment
Awareness’ award in London. Together with this award, it was also ranked as the 13th
airport among the ‘World’s Best Terminals’ in its first year.
36
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Ege Bölgesi’nin ve ülkemizin en yüksek turizm
potansiyeline sahip kenti Muğla… Bu sebeple Muğla’da iki
önemli havalimanı birden hizmet veriyor. Bodrum ve çevresine
hizmet veren Milas-Bodrum Havalimanı ile birlikte MuğlaDalaman Havalimanı, yaz aylarında milyonlarca yerli ve yabancı
turistin tatil yörelerine hızlı ve konforlu şekilde ulaşmasını
sağlıyor. Özellikle Fethiye, Marmaris ve Datça’da konaklayacak
yolcular Muğla-Dalaman Havalimanı’nı tercih ediyor.
1981 yılında hizmete giren Dalaman Havalimanı, DHMİ
Genel Müdürlüğü ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı ortak
kullanımında bulunuyor. Şehre uzaklığı 6 kilometre... Dalaman
Havalimanı’nda; 21,588 metrekarelik terminal binası, 96,417
metrekarelik dış hatlar terminal binası, 3,000 metre x 45 metre
boyutlarında beton iki pist, 35 uçak park yeri olan iki beton
apron bulunuyor. Havalimanında seyrüsefer hizmetleri, bir PSR
radarı, bir SSR radarı, bir ILS, bir VOR, iki DME ve bir NDB ile
yürütülüyor.
Muğla-Dalaman Havalimanı İç Hatlar Terminali’nin yapımına
1976 yılında başlandı ve 1981 yılında hizmete açıldı. Ağustos
2006’da yap-işlet-devret modeliyle ATM işleticiliğinde Dış
Hat Terminal Binası’nın hizmete girmesiyle mevcut dış hatlar
binası DHMİ tarafından İç Hatlar Terminali olarak kullanılmaya
başlandı.
Terminal toplam 10,633 metrekarelik alana inşa edildi. Yolcu
kullanım alanı ise 8,265 metrekare... İç Hatlar Terminali’nde
dört köprü ve 18 kontuar hizmet veriyor. Terminal önünde 490
araçlık kapasiteye sahip açık otopark bulunuyor. Yolcuların
havalimanından şehir merkezine ve çevreye ulaşımı HAVAŞ
otobüsleri ve taksilerle gerçekleşiyor.
Muğla is the city with the highest tourism potential
both in Aegean region and in entire Turkey... For this very
reason, two important airports operate together in Muğla.
Together with Milas-Bodrum Airport which serves to Bodrum
and the surroundings, Muğla-Dalaman Airport helps millions
of vacationers reach the vacation spots fast and comfortably.
Especially the passengers stay in Fethiye, Marmaris and Datça
prefer Muğla-Dalaman Airport.
Dalaman Airport which has been serving since 1981 is being cooperated by the SAA Directorate General and the Turkish Air Force.
It is 6 km to the city center... At Dalaman Airport, there is a 21, 588
sq meters domestic terminal; a 96, 417 sq meters international
terminal; 3.000 meters by 45 meters two concrete stripes; two
concrete aprons with 35 aircrafts parking capacity. The aviation
services at the airports is being provided with one PSR radar, one
SSR radar, one ILS, one VOR, two DME and one NDB.
The construction project of Muğla-Dalaman Airport Domestic
Terminal initiated in 1976 and brought into the service in 1981.
The existing international terminal building was by the SAA
made into the new domestic terminal in August 2006 after the
new international terminal building was completed by ATM as
a BOT project. The terminal has been built in 10, 633 sq meters
area; 8, 265 sq meters of which is for passenger use only... Four
bridges and 18 counters serve at the domestic terminal. There
serves an open car park with 490 vehicles capacity in front of
the terminal. The passenger transportation to and from the city
center is provided by HAVAŞ buses and taxis.
RespectIng the needs of dIsabled passengers
Significant investments have been made in order to be able to
have disabled passengers travel comfortably. Touch-routes
have been established at the Domestic Terminal for blind
passengers. A 1.000 meters path between the buildings of the
airport complex has been converted into a pedestrian walk
separated with phosphorus indicators.
Open Gate ApplIcatIon
The International Terminal with 96, 417 sq meters of an interior
complex -34, 152 sq meters of which is being the passenger
area, was commissioned as a build-operate-transfer (BOT)
project by the SAA and opened on July 1, 2006. It serves with
Engelli yolcuların konforlu bir yolculuk yapabilmeleri amacıyla önemli yatırımlar yapıldı. İç Hatlar
Terminali’nde görme engelli kullanıcılara yönelik olarak hissedilebilir yol inşa edildi. Havalimanı
yerleşkeleri arasında veya kaldırımı bulunmayan 1,000 metrelik güzergah, taşıt yolundan parlayıcı
dubalarla ayrılarak yürüme yoluna dönüştürüldü.
Significant investments have been made in order to be able to have disabled passengers travel comfortably.
Touch-routes have been established at the Domestic Terminal for blind passengers. A 1.000 meters path between
the buildings of the airport complex has been converted into a pedestrian walk separated with phosphorus
indicators.
Engelli yolcuların gereksinimleri dikkate alındı
Dalaman Havalimanı’nda engelli yolcuların konforlu bir
yolculuk yapabilmesi amacıyla önemli yatırımlar yapıldı. İç
Hatlar Terminali’nde tüm engelli yolcuları kapsayacak şekilde
görme engelli kullanıcıların gereksinimleri de dikkate alınarak
hissedilebilir zemin uygulaması yapıldı. Havalimanı yerleşkeleri
arasında veya kaldırımı bulunmayan 1,000 metrelik güzergâh,
alan taşıt yolundan parlayıcı dubalarla ayrılarak yürüme yoluna
dönüştürüldü.
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
37
uçuş noktası | flight point
Open Gate uygulaması
DHMİ Genel Müdürülüğü’nce
yap-işlet-devret (YİD)
kapsamında inşa ettirilen Dış
Hatlar Terminali 1 Temmuz 2006
tarihinde hizmete açıldı. 34,152
metrekare yolcu kullanım alanı
olmak üzere 96,417 metrekare
kapalı alana sahip Dış Hatlar
Terminali’nde sekiz yolcu
köprüsü ve 60 check-in kontuarı
hizmet veriyor. Yolcu konfor
ve memnuniyetiyle işletme
fonksiyonlarına maksimum cevap
verecek şekilde dizayn edilen Dış
Hatlar Terminal binasında Open
Gate uygulaması yapılıyor.
Çevreye saygı ‘Yeşil
Kuruluş’ unvanını getirdi
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
(SHGM) tarafından başlatılan
‘Yeşil Havalimanları’ (Green
Airport) projesi kapsamında,
7 Ağustos 2012 tarihinde
DHMİ işletiminde bulunan
havalimanları içerisinde, ‘Yasal
Çevre Mevzuatları’ ve ‘Yeşil
Havalimanı’ projesinin şartlarını
uygulayarak ‘Yeşil Havalimanı’
unvanını alan ilk havalimanı oldu.
Bunun yanı sıra Dalaman
Havalimanı Dış Hatlar Yolcu
Terminali; mimarisiyle Londra’da
‘Çevreye Duyarlılık’ ödülü kazandı.
Hizmete girdiği yıl ‘Dünyanın En
İyi Terminalleri’ sıralamasında
13’üncü sırada yer aldı.
38
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Litvanya’dan bir kardeş: Kaunas Havalimanı
Kaunas Havalimanı ile Dalaman Havalimanı, kardeş havalimanı ilan edildi.
Litvanya’nın Kaunas Havalimanı yetkililerinin daveti üzerine DHMİ Genel
Müdürü Orhan Birdal ve beraberindeki heyet, Kaunas Havalimanı’nda
incelemelerde bulundu. Dalaman Havalimanı Başmüdürü Cevat Yılmaz ve
Dalaman Havalimanı Dış Hatlar Terminal işletmecisi ATM’nin Genel Müdürü
Hamdi Güvenç’in de katıldığı ziyaret çerçevesinde, Litvanya Ulaştırma
Bakanlığı, Vilnius Şehri Belediye Başkanlığı ve Kaunas Havalimanı yetkilileriyle
toplantı yapılarak bilgi alışverişinde bulunuldu.
LIthuanIan sIster: Kaunas AIrport
Kaunas Airport and Dalaman Airport have been
declared as the sister airports. On Lithuanian
Kaunas Airport authorities’ invitation, The
SAA Director General Orhal Birdal and the
accompanying Turkish authorities had
researches at Kaunas Airport. During the visit
which is also participated by Dalaman Airport
Head of Directors Cevat Yılmaz and Dalaman
Airport International Terminal operator ATM’s
Director General Hamdi Güvenç, official meeting were held with the Lithuanian Transportation
Ministry, Vilnius Municipality Directorate and Kaunas Airport Authorities.
eight aircraft connection tunnels and 60 check-in counters.
The International Terminal which has been designed to answer the passenger comfort and
the requirements of the operational functions has international standards of security that
introduces the Open Gate service.
Envıronmental awareness brıngs ‘Green Establıshment’ tıtle
Within The Civil Aviation General Directorate (SHGM) initiated project of the ‘Green Airports’,
Muğla-Dalaman Airport was given the ‘Green Airport’ title. August 7, 2012, the SHGM
presented Muğla-Dalaman Airport the ‘Green Establishment’ certificate. Muğla-Dalaman
Airport has become the owner of the first ‘Green Airport Establishment’ title among the other
SAA operated airports. Besides, with the architecture of its International Terminal, Dalaman
Airport was awarded with ‘Environmental Consciousness’ award in London. The year it was
introduced into the service it ranked the 13th on ‘The World’s Best Terminals’ list.
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
39
röportaj | interwiew nterwiew
“Bu albüm babama
vefa borcumdur!”
Müziğe tutkuyla bağlı bir
müzisyen...Yaptığı işin
bilincinde usta bir sanatçı...
Araba sürmeyi çok seviyor...
Modayla arası iyi değil...
Bebop dinliyor, seyahat etmeye
bayılıyor... Son albümüyle
babasına olan vefa borcunu
ödediğini söylüyor... Fatih Erkoç
ile müzik ve yaşam üzerine
keyifli bir sohbet yaptık.
A musician who is devoted to
music with passion… An artist
who is conscious of what he’s
doing… He loves driving…
He’s not good with fashion…
He listens to bebop… He likes
travelling… He says he has paid
his duty of loyalty to his father
with his last album. We had
a lovely chat with Fatih Erkoç
about music and life.
“I have paid my duty of
loyalty to my dad”
Yazı - By: Ceren Demirdöven
Bir nesil var ki onun şarkılarıyla büyüdü... Üç-dört
yaşlarındayken babası Hasan Erkoç’un eline tutuşturduğu bir
kemanla başlayan müzik tutkusunu nisan ayında ‘Babamdan
Miras’ albümüyle pekiştiren Fatih Erkoç, “Yıllar ve farklar var
arada” diyor 1987’de çıkardığı ilk albümü ‘Yol Verin A Dostlar’
ile son albümü ‘Babamdan Miras’ı karşılaştırdığında. O artık
yaptığı işin çok daha bilincinde, müziği çok daha iyi kavramış
ve geçen yıllara inat hâlâ müziğe dört elle sarılmış usta bir
müzik adamı. Türkiye’deki müziğin geleceğinden umutlu.
Yakın zamanda açacağı müzik okuluyla müziğin daha da fazla
yaşamının içinde olacağını söylüyor.
40
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
A generation is grown up with his songs… His passion of music
started at the age of 3-4 when his father Hasan Erkoç gave him a violin.
With his last album “Heritage From My Father” (Babamdan Miras) that
released on April, he strengthen this passion. When he compares his
first album “Let Me Go My Friends” (Yol Verin A Dostlar) which was
released in 1987 and his last album “heritage from my father”, he
says “there are so many years and so many differences”. He is now a
musician who is more conscious of what he’s doing, comprehended
more and still sticked heart and soul to music. He’s hopeful about the
future of music in Turkey. He’s planning to open a music school soon
and he says that he will be much more involved with music then.
Nisan ayında yeni albümünüz ‘Babamdan
Miras’ı çıkardınız. Nedir o miras?
‘Babamdan Miras’ benim babama ithaf ettiğim
bir Türk sanat müziği albümüdür. Babam
Hasan Erkoç bir ud sanatçısı, yani udiydi. Ben
üç-dört yaşlarımdayken bana bir keman aldı
ve beni sanat müziğinin içine soktu. Ona olan
vefa borcumu bu albümle ödemeye çalıştım.
Aynı zamanda, sanat müziğimizin yüzyıllar
boyu çalınıp dinlenmesi için bu müziğe
kendimce yaptığım bir katkıdır bu albüm.
You have released your new album “Heritage From
My Father” (Babamdan Miras) last April. What’s that
heritage?
“Babamdan Miras” is a Turkish Classical Music album
that I’ve dedicated to my dad. My father Hasan
Erkoç was a lutist. He was a lute artist actually. He
bought me a violin when I was 3-4 years old and he
introduced me with Turkish Classical Music. I’ve tried
to pay my duty of loyalty with this album. Besides,
it’s also a contribution to our Turkish Classical Music
for it to be played and listened for ages.
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
41
röportaj | interwiew
What has changed in your music life since you first
started music? Where does Fatih Erkoç see himself?
I’ve comprehended much better what I’m doing and I’ve
became a better musician and a singer. I’ve left İstanbul
Municipality Conservatory in 1971 but now I’m an İstanbul
University State Conservatory undergraduate degreed
musician. Moreover, Turkey didn’t know me then, in 1971,
but today almost everyone knows me. Furthermore, I
appreciate the love and respect anyone shows me. That’s
one of the important factors for me to help find myself.
Artık Türkiye’de
müthiş müzisyenler
var. Bu müthiş
müzisyenlerin
çoğalması
bence en önemli
gelişmelerden biri.
Turkey has
great musicians
nowadays and
this is the best
improvement I
guess.
Sanat hayatınızda neler değişti, neler gelişti? Fatih Erkoç şu an kendini
nerede görüyor?
Mesleğimi daha iyi algıladım ve daha iyi bir müzisyen ve yorumcu
oldum. 1971’de İstanbul Belediye Konservatuarı’ndan ayrılmıştım,
bugün ise İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı lisans mezunu
bir müzisyenim. Bunlardan başka Türkiye 1971’de beni tanımıyordu,
bugün ise tanımayan neredeyse kimse yok... Ayrıca beni tanıyanların
bana göstermiş oldukları sevgi ve saygı da, beni ben yapan öğelerden
biri. Herkese minnettarım. Onlar sayesinde müziğimi insanlara
dinletebiliyorum.
Ülkede sanat, özellikle müzik alanındaki gelişmeler, eksiler, artılar neler
size göre?
Artık Türkiye’de müthiş müzisyenler var. Bu müthiş müzisyenlerin
çoğalması bence en önemli gelişmelerden biri. Yani Türk müzisyenleri
artık enstrümanlarını çok ama çok çalışmaları gerektiğini biliyorlar
ve birçoğu bunu yapıyor. Hem de bilinçli olarak... Bir de artık gittikçe
daha fazla müzik okulu ya da kursu açılıyor. Ancak maalesef hepsi
aynı kalitede müzik eğitimi veremiyor. Çocuklarını bu tip okul ya da
kurslarda okutan aileler, onların bir an önce, hemencecik bilinen bir
şeyleri çalmalarını istiyorlar. Bence bunda acele ediyorlar. Bazı okul ya
da kurslar, sınav yapıp öğrenci almıyorlar. Herkes okula ya da kursa
gelebilir, yeter ki parasını ödesin. Bu çok yanlış diye düşünüyorum.
Yeteneği hiç gelişmemiş bir insanı müzikten başka yönlere kaydırmak
gerekir. Ritmi ve kulağı zayıf olan birisi müzisyen olamaz...
Eksilerden biri, bence halkın iyi müziğe gereken önemi vermemesi, ilgi
göstermemesi. Ayrıca iyi müzik çalınan mekânlarda ses düzenlerinin
birçoğunun hâlâ Avrupa düzeyinde olmaması ve patronların da müziğe
gereken saygıyı göstermemesi, eksilerdendir bence. Özellikle caz müziği
ve Türk müziği enstrümanları çalan müzisyenlerin fevkalâde geliştiğini
görmek beni çok sevindiriyor ve aynı zamanda umutlandırıyor...
42
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
What are the improvements in music in Turkey? Or are
there any?
Turkey has great musicians nowadays and this is the
best improvement I guess. Turkish musicians are more
conscious and they know they have to work a lot and
most of them does. Besides, more and more music
schools or courses are being opened. But unfortunately
not every of them can give real quality education. Some
families, who send their children to those courses, are
very hasty about them to play a song immediately.
They shouldn’t do that for my opinion. Some schools
and courses don’t chose the students by exams. They
say, everybody can come unless they pay for it. That’s
nonsense. What if that child is not talented in music?
No need to force him/her. She/he must be canalized to
some other thing that he could do better.
One of the negative thing is I think, people don’t pay
much attention to good music. Besides, in some good
music places, they still don’t have good quality surround
systems and the bosses also don’t pay much respect to
music. But apart from that, seeing the musicians who
plays jazz and Turkish music instruments are improving
gradually, makes me happy and gives me hope.
EYLÜL
-MAYIS
SEPTEMBER
- MAY 2012
AĞUSTOS
- AUGUST
2012
43
63
röportaj | interwiew
What does Fatih Erkoç listen or who ?
Sometimes I listen to my own albums and some of my
songs which are not in any of my albums and I work
on them. I have a nice digital radio also. I find some
good jazz stations and enjoy listening them. I prefer
especially Bebop.
Can you say, “Music is a way of living for me”?
When being involved with so many different kind
of music, naturally it becomes your way of living.
Actually I don’t prefer this but it happenes like that
somehow. I’m planning to open a music school in the
upcoming days and I will be more involved with music
then.
Do you believe in talent?
Yes, a little bit! But Dr. Shinici Suzuki don’t. Suzuki
believes that, if you educate children well, starting
from very young ages, their talent would improve.
I agree with that but I still think that some of the
children is born less or more talented than the others.
Fatih Erkoç ne dinler, kimi dinler?
Arada kendi albümlerimi ve albümlere girmemiş bazı
şarkılarımı dinler, onlar üzerinde çalışırım. Bir de
güzel bir dijital radyom var, onunla dünyanın bazı
harika caz çalan istasyonlarını bulur, caz dinlerim.
Özellikle de bebop tarzı caz çalan istasyonları...
“Müzik benim için bir yaşam biçimi” diyebiliyor
musunuz?
Bu kadar farklı müzikle haşır neşir olunca, doğal olarak
yaşam biçimi haline geliyor müzik. Aslında böyle
olmasını istemiyorum ama mecburen oluyor. Hele
önümüzdeki günlerde bir de müzik okulu açacağım
için daha da çok yaşamımın içinde olacak müzik!..
Yeteneğe inanıyor musunuz?
Eh, biraz inanıyorum!.. Ancak Dr. Shinichi Suzuki
pek inanmıyor. Suzuki, kendi metodunda, çocukların
çok küçük yaşlarda ve doğru eğitildiklerinde,
yeteneklerinin gelişeceğini söylüyor. Buna ben de
katılıyorum ama yine de bazılarının diğerlerine
kıyasla daha çok ya da daha az yetenekli doğduklarını
düşünüyorum.
Bir nesil, sizin parçalarınızla büyüdü. ‘Yol Verin A
Dostlar’ ile ‘Babamdan Miras’ı karşılaştırdığınızda
neler söyleyebilirsiniz?
Yıllar ve farklar var arada... Hem de çok sayıda... Bir
kere ’Yol Verin A Dostlar’ çok güzel bir şarkı olmasına
karşın, o şarkının ismini alan albüm bilinçsizce
yapılmış bir albüm oldu. 1987’de çıktı. ‘Babamdan
Miras’ ise çok ama çok daha bilinçli bir çalışmayla
yapıldı.
Enstrüman çalmanızın müziğinize katkısı ne oldu?
Sizce müzikle uğraşan herkesin bir enstrüman çalması
şart mıdır?
Katkısı ortada... Bir albümü tek başıma
bitirebiliyorum. Tabii ki bir şarkıcının bir enstrüman
çalma zorunluluğu yoktur. Ama en azından piyanoyu
herkesin biraz tanıması ve gerekirse bir şarkıcının
kendi kendine eşlik edebilmesi gerekir. Dolayısıyla,
hem piyanoyu hem de solfeji iyi derecede bilmek, bir
müzisyene büyük fayda sağlar.
44
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Tabi ki bir şarkıcının
bir enstrüman çalma
zorunluluğu yoktur.
Ama en azından
piyanoyu herkesin
biraz tanıması
ve gerekirse bir
şarkıcının kendi
kendine eşlik
edebilmesi gerekir.
Of course it’s not
necessary to play an
instrument but at least
every musician should
know piano and if
necessary he/she could
accompany him/herself.
A generation is grown up with your songs. What can
you say when comparing “Yol Verin A Dostlar” and
“Babamdan Miras”?
There are so many years and differences between
them. “Yol Verin A Dostlar” (Let Me Go My friends)
was a very good song but that album was made very
unconsciously. It was released in 1987. Besides that,
“Babamdan Miras” is a product of a more and more
conscious work.
Did playing instruments make a big contribution to
your music? Do you think every musician should play
an instrument?
Contribution is obvious. I can finish the whole album
by myself. Of course it’s not necessary to play an
instrument but at least every musician should know
piano and if necessary he/she could accompany him/
herself. So, playing piano and knowing about solfege
would make the best.
EYLÜL -MAYIS
SEPTEMBER
- MAY 2012
45
How do you go along with fashion?
Not very well. Actually I rather not to go along well. I have
more important things to deal with and other occupations to
spend my time with in my life.
Do you have any “I wish I had…” is in your life?
Yes, some. My most important “I wish” is, “I wish I have
stayed in Norway for 1 year instead of 11 years”
Modayla aranız nasıl?
Çok iyi değil. İyi olmasını istemem de zaten. Hayatta benim yapmam
gereken ve zamanımı daha iyi değerlendirebileceğim uğraşlarım var...
Yaşamınızda ‘keşke’leriniz oldu mu?
Ufak tefek oldu elbet. En önemli ‘keşkem’, Norveç’te 11 yıl kalmış
olmaktır, sadece bir yıl kalmalıydım diye düşünüyorum.
Sık yolculuk yapar mısınız?
Hem de nasıl... Arabayla özellikle... Araba kullanmayı da çok severim.
Eskiden bir minibüsüm vardı, İstanbul’dan Antalya’ya işe giderken,
orkestramı da alır o minibüsle giderdim. Tabii ki minibüsü ben
kullanırdım. Bir keresinde Kadıköy’de bir barda çaldık. Sabah 03:00’te
bitti program. Ertesi akşam da Antalya programı var... Ben oturdum
minibüsümün şoför koltuğuna ve bir fincan kahve içip orkestramla
yola revân olduk. Antalya’ya 7-8 saat sonra vardık ve işten önce bir
güzel uyku çektim. Ertesi sabah yine yollara vurduk tabii ki... Norveç
ve Danimarka’da da çok yolculuklarım oldu. Herhalde bugüne kadar
birkaç milyon kilometre yapmışımdır şoför olarak.
Ama uzun zamandan beri, konserlere giderken tabii ki havayolunu
kullanıyorum.
Yurtdışına çıkarken en çok hangi havalimanın tercih edersiniz?
Sabiha Gökçen Havalimanı olursa çok ama çok sevinirim. Çünkü evim
Kozyatağı’nda...
Türkiye ve yurtdışındaki havalimanlarını karşılaştırdığınızda neler
söyleyebilirsiniz?
Bence en iyileri Türkiye’de... Türkiye her şeyiyle Avrupa’dan daha
iyi. Bunu yurtdışında 11 yıl yaşamış ve dokuz yıl da Norveçli bir
hanımefendiyle evli kalmış bir müzisyen söylüyor! Ve de neredeyse tüm
dünyayı görmüş olan bir müzisyen... Bir de şu var tabii; havalimanlarını
iyi kullanmayı öğrenirsek, iyi müzik dinlemesini de öğreniriz diye
düşünüyorum...
Havalimanlarının eski ve yeni hallerini düşündüğünüzde ne gibi farklar
var sizce?
Eskiler nostaljik oldu artık dimağlarımızda. Şimdikiler ise çok rahat
ve modern. Ama bazı insanların bu güzel ortama kendilerini adapte
edemediklerini görüp üzülüyorum. Hem de çok kızıyorum!
46
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Do you travel often?
Oh, yes so much. Especially with car. I love driving. I had a
minibus once. When I was going to Antalya from İstanbul,
I used to take my orchestra with me and drive with that
minibus. Of course I was the driver. Once we played at a bar
in Kadıköy. Program finished at about 03:00 a.m. and the
next night we were going to Antalya. I sat the driver’s seat,
drunk a cup of coffee and we set off. It took 7-8 hours to
Antalya and I had a good sleep before work. Next morning
we were on the roads again… I also drove a lot in Denmark
and Norway. I must have made a couple of million kilometers
totally as a driver since today. For a long time I’m using
airways when I’m going to concerts.
Which airport do you prefer when you are going abroad?
I prefer Sabiha Gökçen Airport because my house is in
Kozyatağı.
What can you say when you compare the airports in Turkey
and abroad?
I think the best ones are in Turkey. But you feel so stupid
when you are forced to pay a fortune for a simple sandwich.
But still, Turkey is so much better than Europe in many
ways. I, a musician who has lived in abroad 11 years and was
married a Norwegian Lady for 9 years is saying this. Also, had
seen all around the world almost. For my opinion, if we learn
to use the airports much better, we could also learn to listen
good music.
Are there any differences between the old and new styles of
the airports?
Old is nostalgic. Now they are more comfortable and modern
of course but sometimes I feel sad and angry of seeing some
people can not adopt themselves to this nice atmosphere.
EYLÜL
- SEPTEMBER
AĞUSTOS
- AUGUST 2012
47
spor | sport
a
r
a
l
a
r
a
k
n
i
ğ
i
d
e
m
l
i
Hiç b
ç
a
n
e
k
l
e
y il to unknown lands
Sa
e
ay hom
t
s
o
t
ed
ave
on’t h d; all you ne
d
u
o
y
the
siast
to en
ced by
enthu n is about
i
t
g
c
n
i
a
l
r
i
o
a
been p
a seas
are a s
If you ays when se g which has
d
in
these for land sail century.
th
d
is win since the 6
e
Chines
By:
Yazı -
48
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
ül
Ayşeg
Aydın
Eğer bir yelken tutkunuysanız deniz sezonunu yavaş
yavaş kapatmaya hazırlandığımız bu sezonda ille de
evinize kapanmak zorunda değilsiniz. Zira Çinliler’in
6’ncı yüzyıldan beri yaptığı kara yelkenciliği için tek
ihtiyacınız rüzgâr.
Rüzgâr sadece denizde esmez ki…
Öyleyse neden yelken keyfini denizle sınırlamalı?..
Bazıları sıınrlamıyor zaten… Deniz kenarından
tutun çöllere kadar pek çok yerde, yelken
yapıyorlar! Bunun için gereken bir araba ve bir
yelken… Tabii ki rüzgârı en iyi şekilde kullanmaya
yönelik bir tasarıma ve teknolojiye sahip olması
şart... Eğer böyle bir aparatınız varsa, rüzgârı da
arkanıza aldınız mı, sizi kimse tutamaz! Artık siz de
bir kara yelkencisiniz demektir.
Kara yelkenciliği ülkemizde henüz çok yaygın
olmasa da ABD, Yeni Zelanda, Avustralya veya
Belçika gibi birçok ülkede oldukça popüler. Üç
tekerlekli bir aracın pilotuyla başrolü üstlendiği
bu sporda araç, pilotun kullandığı pedallar,
kollar ve yelken yardımıyla hız ve yön kazanıyor.
Üstelik pilotlar yelkenin açısını kullanarak hâkim
rüzgârdan kat kat fazla hızlara ulaşabiliyorlar.
Wind does not blow only on sea... Then why to limit the
sailing pleasure to only sea? Some already don’t... They sail everywhere;
from beaches to deserts! All you need is a car and a sail with the design and
technology to use the wind efficiently... If you have these apparatus, and if
you take the wind behind, no one can stop you! You are a land-sailor now.
Although it is not very common in our country, land sailing is very popular
in some countries like the USA, New Zealand, Australia and Belgium. This
three-wheeled vehicle plays the leading role with its pilot and maneuvers
via pedals, handles and a sail; pilots, using the angles of the sail, can reach
faster speeds than the wind itself.
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
49
spor | sport
Mini-yelken ucuz ve pratik
Kara yelkenleri değişiklik gösteren özellikleri
doğrultusunda sınıflara ayrılıyor. Örneğin
ikinci sınıf bir kara yelkeni 8 metreye kadar
ulaşabilen direğiyle diğerlerine nazaran
oldukça geniş ve güçlü. Ancak devasa boyutu
hızını kısıtlayabiliyor. Bu sınıf Amerika’daki
yarışlarda pek tercih edilmezken, Avrupa’daki
geniş sahillerde oldukça rağbet görüyor.
Üçüncü sınıf tekneler ise görünümleriyle ikinci
sınıfa oldukça benzeseler de, onlara nazaran
daha küçük boyutlu oluyorlar. Fakat onların
hızları da saatte 113 km’ye kadar ulaşabiliyor.
Bunların yanı sıra özellikle bu spora yeni
başlayanları cezbedecek ‘mini-yelken’ diye
anılan bir sınıf da mevcut. Boyları 5 metre
civarında olan bu yelkenler hem demonte
edilip arabada taşınabilme özelliklerinden hem
de tüm diğer sınıflara nazaran daha düşük
bütçelere hitap ettiklerinden, kara yelkenleri
arasında oldukça popülerler.
6’ncı yüzyıla uzanan mazi
Şampiyonaları artık çok çeşitli ülkelerde
gerçekleşen kara yelkenciliği, 1950’li yıllardan
beri resmi olarak yarış sporu sayılıyor. Fakat
mazisi çok daha eskilere, ta 6’ncı yüzyıla kadar
uzanıyor. Günümüzde polyester ve fiberglastan
üretilen araçlar, o dönemde tahtadan tekerlere
50
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
MInI-saIl: ınexpensıve and practıcal
There are classifications for land sails according to their features. For instance,
the second class land sail with its eight-meter must is quite wide and strong
compared to others. However, its gigantic size can limit its speed. Although this
class of land sail is not very much preferred at the races in the States, it is very
popular at large European beaches. The third class vehicles –though they are
similar to the second class ones in appearance- are
smaller in size compared to them. However, they
can reach up to a speed of 113 kms per hour.
Besides all these, there is one more class
for the beginners called ‘mini-sail’. These
five meter sails are very popular among
the land sails for that they can be demounted and carried easily and also
affordable for limited budgets.
Goes back to the sıxth century
Land sailing has been accepted as a
competitive sportive activity since 1950;
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
51
spor | sport
sahip tabii. Ancak bu da Eski Mısırlılar’ın boş
zamanlarında eğlenmeleri için yeterli oluyor. Bu
tarz yelkenli kara taşıtlarıyla ilgili ilk yazılı belge
ise 522-554 yılları arasında Çin İmparatorluğu’nu
üstlenen Yuan Lian’ın, ‘Book of the Golden Hall
Master’ adlı kitabında yer alıyor. İmparator
kitapta, Gaocan Vuşu adlı bir adamın yelkenle
giden bir araç tasarladığını ve tek seferde 30’a
yakın kişi taşıdığını söylüyor.
Karada yelken kullanmak uzun süre Çinliler’e
mahsus kalsa da, ülkeye giden Avrupalı gezginlerin
oldukça ilgisini çekiyor. Modern matbaanın da
icadından sonra özellikle 16’ncı yüzyılda birçok
yazılı metinde Çin’in bu taşıtı konuşuluyor.
Zaten modern kara yelkeninin ilk adımları da
bu dönemden hemen sonra 1600 yılında Flaman
bilim insanı Simon Steven’ın aldığı görev üzerine,
Flaman Prensi Maurice Orange için bir kara
yelkeni tasarlamasıyla atılıyor. Ancak Orange’ın
da bu taşıtı istemesindeki amaç taşımacılık değil,
misafirlerini eğlendirmek.
Eğlenceden hız rekorlarına
1900’lü yıllara geldiğimizde ise eğlence gezmeleri
yerini iyice spora bırakıyor. Fransa ve Belçika
sahillerinde yarışlar başlarken, Amerika da
kuru nehirlerde taşımacılık yaptığı bu taşıta gün
geçtikçe daha çok alışıyor. Öyle ki, 1967’de Sahra
Çölü’nde gerçekleştirilen 2,700 km’lik yarışta,
yedi ülkeden katılan takımlar arasında, Amerikalı
Larry Pardey, Richard Arthur ve Warren Zeibarth
daha önce yapılmış skorları ikiye katlayan
bir dereceyle birincilik kazanarak National
Geographic gibi ünlü dergilere kapaktan girmeyi
başarıyorlar.
52
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
the championships take place in different
countries. However, its history goes back as far
as the 6th century. The vehicles that have been
made out of fiberglass and polyester today
had of course wooden wheels then. We come
across with the earliest written document on
this kind of a sailed land vehicle in the ‘Book of
the Golden Hall Master’ by the Chinese Emperor
Yuan of Liang who reigned between 522 and
554 AD. The Emperor says in his book that a
man called Gaocang Wushu designed a land
vehicle with sail and carried thirty people at
once.
Although it had been a ‘Chinese thing’ to sail
on land for a long time, it draws attention of
the European travelers too. Especially after the
invention of the modern printing machine, this
Chinese vehicle was mentioned in many books
after the 16th century. The earliest prototype
of a land-sail was made in 1600 by Dutch
scientist Simon Steven who was commissioned
by the Prince of Flanders Maurice of Orange to
design a land vehicle with sails. The purpose
why the Prince wants him to design such a
thing is not to use it for transportation but to
entertain his guests.
From amusement to speed records
When we reach 1900s, the amusement trips
are replaced by sportive activities. While
races begin on the coasts of France and
Belgium, America gets used to this vehicle
for transportation on dry river beds. It comes
to such a point that American Larry Pardey,
Richard Arthur and Warren Zeibarth winning
Kara kayağı her mevsim yapılabilecek
bir spor. Zevkli, heyecanlı, farklı... Bunun
yanı sıra adrenalin de yüklü... Rüzgar ne
kadar eserse hızınız da o kadar artıyor.
Bazen en hızlı spor otomobilleri geçecek
hıza bile ulaşmak mümkün. Tabii bu
durdumlarda küçük de olsa bir kaza
riski var.
Land sailing is a kind of sport that you can do
every season. Enjoyable, exciting, different...
Besides it’s full of adrenaline... Your speed
depends on how fast is the wind blows.
Sometimes you can be even faster than the
fastest cars. But unfortunately there’s a little
accident risk in that.
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
53
spor | sport
Sporun günümüzdeki
hız rekorunu ise İngiliz
sporcu Richard Jenkins
elinde tutuyor. 32
yaşındaki mühendis,
2009 yılında Nevada’daki
İvanpah Nehri kıyısındaki
kuru bir arazide kullandığı
‘Greenbird’ adlı bükülmeyen
kara yelkeniyle saatte 202.9 km hıza
ulaşarak, 1999’da Amerikalı Bob Schumacher’in aynı
bölgede kaydettiği 187 km hızını oldukça aşıyor.
Plaj rüzgarını küçümsemeyin
Eğer keyifli bir kara yelkeni yarışı izlemek istiyorsanız
Dünya Kara Yelkenciliği Federasyonu (FISLY) her
iki yılda bir dünya şampiyonaları düzenliyor. Eğer
izlemekle yetinmeyip “Ben de yapacağım” diyorsanız
İskoçya’daki St. Andrews Plajı, Galler’de Newborough
Plajı, Avustralya’daki Eyre ve Lefroy nehirleri, Yeni
Zelanda’daki Waikanae Plajı bu sporun yapıldığı
oldukça popüler yerler arasında. California’daki
El Mirage ve Nevada’daki Black Rock Çölü’nü de
deneyebilirsiniz. Fakat ilk defa kara yelkenine
binecekseniz uyaralım; plajlardaki rüzgarı küçümseyip
ulaştığı şaşırtıcı hızlar sonucunda yaralananlar da
oluyor. Bizden söylemesi... En iyisi ilk binişte bir
eğitmene danışmak.
54
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
the race doubling the previous scores at
1967’s 2700 km race in Sahara desert
and become the cover story of the
National Geographic. The speed record
of the sport today is hold by the British
sportsman Richard Jenkins. This 32 year
old engineer in 2009, reaching 202.9 kms
per hour with his land sail called ‘Greenbird’
on a deserted land near Ivanpah River in Nevada,
breaks American Bob Schumacher’s record of 1999
with 187 km that was done in the same region.
Do not underestImate beach wInd
If you want to watch a nice land sail race, the World
Federation of Land Sailing (FISLY) organizes world
championships biannually. Should your interest be
there to try it by yourself St Andreas Beach in Scotland,
Newborough Beach in Wales, Eyre and Lefroy Rivers in
Australia, Waikanae Beach in New Zealand are among
the popular places for this sport. You may also try El
Mirage in California and Black Rock desert in Nevada.
But be careful if it would be the first time you try a land
sail: underestimating light wind at beaches may result
in accidents with serious injuries. The best way is to
consult with a professional before you try it.
EYLÜL - SEPTEMBER
2012
AĞUSTOS
- AUGUST 2012
55
79
mutfak kültürü | culinary culture
Osmanlı’da
balık zamanından
yadigar tarifler
Balık mevsimi açılmak üzere…
Pek çoğumuz o günü iple çekiyor.
Bu Osmanlı İmparatorluğu’nda da
böyleydi. Balıkseverler o zaman çok
daha şanslıydı, zira ne denizin bereketi
kesilmişti ne de balıkların lezzeti…
İşte size o zamanlardan bugüne gelen
birkaç balık yemeği tarifi…
Yazı - By: Ömür Akkor
Balık mevsimi yaklaşırken
bu sayıda sizlere Osmanlı’nın balık
mutfağından bahsetmek istiyorum.
Biz şimdilerde genel olarak ızgara ya
da kızartma olarak yesek de Osmanlı
mutfağında balık yemekleri günümüzden
çok daha çeşitlidir. Gerek balık faunasının
çeşitliliği, gerek maharetli ustaların
yaratıcılığı özellikle Osmanlı’da deniz
mutfağını bambaşka bir hale getirmiştir.
Bu yazıdaki balık tarifleriniz sizlere
ilk yemek kitabımız olan ‘Melce-üt
Tabbahin’den seçtim. Ancak önce
ilk yemek kitabımızdan bahsetmek
istiyorum.
“Yahni kebâb-u mâst-bâ hergiz neyâyed
pîş i mâ / Ey tâl’-i bed baht-ı mâ hep
şûrba hep şûrba / Önüme asla yahni,
kebap ve bozcaaş gelmez / Ey kötü talih
bizim bahtımıza hep çorba hep çorba mı
gelecek”
‘Melce-üt Tabbâhîn’ yani ‘Aşçıların
Sığınağı’ basılmış ilk Türkçe yemek
kitabıdır. İlk baskısı 1844 yılında
İstanbul’da yapılmıştır. Yazarı, II.
Mahmut tarafından açılmış Batılı anlamda
ilk tıp fakültesi Mekteb-i Tıbbıye-i
Adliye-i Şahane hocalarından Mehmet
56
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Kamil’dir. Yazarın tıp hocası olması
yemeğin sağlıkla ilişkisinin günümüzden
yıllar öncesinde başladığının önemli bir
göstergesidir. Kitap, 1844-1888 yılları
arasında dokuz baskı daha yapmış
ve kendisinden sonra basılan birçok
yemek kitabına temel teşkil etmiştir.
Mehmet Kamil’in kitabının önsözünde
yer alan yukarıdaki mısralarına halkta
kayıtsız kalmayarak kitabı dokuz baskıya
ulaştırmıştır. Mehmet Kamil kitabında
bu kitabı İstanbul’da hep aynı yemekleri
yapan yanı sırada yaptığı yemeklerle
malzemeleri ziyan eden kadın, erkek tüm
aşçıların elinden bıkan ve feryat eden
halkı bu tecrübesizlerden kurtarmak için
yazdığını belirtir.
Ottoman recipes dating back to ‘fish times’
It’s almost fishing season... We long for it as they used to do in Ottoman period.
Fish lovers were luckier then; the sea was fecund and the fish was tastier...
Here are some fish recipes from old times...
As the fish season arrives I would like to talk about the
Ottoman fish cuisine in this issue. Although we prefer fish grilled
or fried these days, it was done in various ways in Ottoman
kitchen. The richness of fish fauna and the creativity of able cooks
created a rich sea food kitchen in Ottoman cuisine. I have chosen
the fish recipes for this issue from our first cook book ‘Melce-üt
Tabahhin’. But first of all, I would like to talk about the book.
“Yahni kebâb-u mâst-bâ hergiz neyâyed pîş i mâ / Ey tâl’-i bed
baht-ı mâ hep şûrba hep şûrba / Never served stew, kebab or
‘bozcaaş’ / O my bad luck, here comes soup, and always soup”
‘Melce-üt Tabahhin’ meaning ‘Cooks’ Shelter’ is the first cook
book printed in Turkish. The first edition was in 1844 in Istanbul.
The author, Mehmet Kamil, was one of the professors at the first
modern Medical School established by Mahmut II the Ottoman
Sultan. The author’s being a medical doctor proves that the
relationship between health and cooking goes way back then.
The book had eight more editions between 1844 and 1888 setting
an example for the other cook books that came after. His readers
reacted positively to the above mention verse from the preface
of Mehmet Kamil’s book carrying it up to the eighth edition. The
author indicates that he wrote the book to save people of Istanbul
from inexperienced male or female cooks who prepare always the
same dishes wasting delicious ingredients.
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
57
mutfak kültürü | culinary culture
Şimdi bu ilk yemek kitabımızı bir yana bırakarak
çevirilerini ablam Zennup Pınar’ın, düzenlemelerini
eniştem Ramazan Çakmakcı’nın ve tariflerini ikizim
Yunus Emre’nin günümüze uyarladığı ve önümüzdeki
yıl kitapçı raflarında olacak olan ‘Osmanlı Deniz
Mutfağı’ kitabının içinden Osmanlı mutfağına ait olan
ve Melce-üt Tabbahin’den seçtiğimiz yemeklere bir
göz atarak geçmişe yolculuğa başlayalım…
UT
PALAM
PİLAVI ICE PILAF
Leaving the book alone, let us begin our journey to
past checking out the dishes chosen from ‘Melce-üt
Tabahhin’ which takes place in my book called ‘Ottoman
Seafood Cuisine’ to be on the bookstore shelves next
year; the old text were translated by my sister Zennup
Pınar, edited by my brother-in-law Ramazan Çakmakçı,
and the recipes adopted to the present day by my twin
Yunus Emre for the book.
Malzemeler: 1 kg palamut balığı (fileto açılacak)…
İki su bardağı pirinç, bir çay bardağı zeytinyağı,
yarım çay kaşığı tarçın, iki çay kaşığı tuz…
IngredIents: 1 kg bonIto (fIllet)... Two glasses of rIce, a tea glass of olIve
oIl, half a tea spoon full of cInnamon, two tea spoon full of salt...
BONITO R
(Bu tarifin orjinali lüfer balığıyla yapılmaktadır, ancak gelecek nesiller
de lüfer yiyebilsinler diye artık lüfer balığı avlamıyoruz, satmıyoruz,
pişirmiyoruz!!!)
(The original recipe is actually with bluefish; however, for
the next generation to be able to eat bluefish, we do not
catch, sell or cook it!)
Tarifi: Balıklarımızı temizleyip yıkadıktan sonra tuzlayıp hazır edin.
Tencereye zeytinyağını koyup yanmaya başlayınca dört bardak su ilave
edin. Kaynamaya başlayınca temizlenmiş pirinci yıkayın ve suyun içerisine
koyun, balıkları da pirincin üzerine yatırın ve tencerenin kapağını kapatın.
Tamamen suyunu çektiğinde biraz dinlendirip pilavı tabaklara servis edin
ve üzerine balıkları düzenlice koyup tarçın ilave ederek servise sunun.
RecIpe: Have the fish ready after washing and adding salt.
Put olive oil in the pot and add 4 glasses of water when
it’s hot. When boils, wash the rice and add in the pot; then
place the fillet fish on rice. Place the pot lid on. When water
is absorbed by rice, wait for a while and serve it on the plate
placing the fish on top; and then add some cinnamon.
58
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Malzemeler: 500 gr. levrek, 500 gr.
aşurelik buğday, üç baş kuru soğan,
bir çay bardağı zeytinyağı, çeyrek bağ
maydanoz, bir su bardağı üzüm sirkesi,
iki yumurta sarısı, bir limon, bir tutum
safran, bir çay kaşığı tarçın, bir çay kaşığı
kuru nane, bir çay kaşığı karabiber,
iki çay kaşığı tuz…
IngredIents: 500 gr. sea-bass, 500 gr. husked
wheat, three onIons, one tea glass full of olIve
oIl, a quarter bunch of parsley, one glass full of
wIne vInegar, two egg yolks, one lemon, a pInch
of saffron, one teaspoon full of cInnamon, one
teaspoon of drIed mInt, one teaspoon full of black
pepper, two tea spoon full of salt ...
BALIK SI
ÇORBA
Tarifi: Yarım kilo aşurelik buğdayı beş bardak suyla kaynatıp buğday
çatlamaya başlayınca kepçeyle karıştırarak üzerine üç-dört kez su
ilave edip helmesini artırın. Daha sonra o helmeyi ince süzgeçten
geçirip bir kaba alın. Balıkları temizledikten sonra yıkayıp tuzlayın.
Kuru soğanı doğrayıp zeytinyağında kavurmaya başlayın, kavrulmaya
yakın maydanoz ve naneyi ilave edip biraz daha kavurun ve beş
bardak su ilave edip kaynatın, daha sonra suyunu süzüp bir tencereye
alın ve balıkları ilave edin. 15-20 dakika pişirin ve piştikten sonra
balıkları ayıklayıp bir kenara alın. Süzdüğünüz suya buğday helmesi,
iki yumurta sarısı, bir tutam safran ve baharatları atarak yumurtanın
kokusu gidinceye kadar pişirin. Tabaklara ayıkladığımız balıkları dizip
suyunu da üzerine ilave edin. Tarçınını ilave edip soğuyunca servise
sunun.
RecIpe: Boil the husked wheat in five glasses of water. When wheat crakes,
add water three or four times stirring it with a scoop to make it denser. Then
strain it and take it into a separate bowl. Wash and salt the fish. Chop the
onions and fry it in olive oil; add parsley and mint; fry it for a while all together;
add five glasses of water and boil it. Then rinse it and take it in a separate pot;
add the fish. Cook it for 15-20 minutes. Take the fish out of the pan. In the
rinsed water, add wheat, two egg yolks, saffron and the other herbs; cook it
until the egg smell disappears. Place the fish in the bowl and the boiled rinsed
water on top. Add cinnamon on top. It is ready to serve when it temperates.
P
FISH SOU
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
59
mutfak kültürü | culinary culture
Malzemeler: 1 kg. levrek veya uskumru balığı,
iki kuru soğan, bir limon, yarım çay bardağı
zeytinyağı, yarım çay bardağı sirke, yarım çay
bardağı su, yarım çay kaşığı tarçın, bir çay
kaşığı tuz…
IngredIents: 1 kg sea-bass or mackerel, two onIons, one
lemon, half a tea cup of olIve oIl, half a cup of vInegar,
half a cup of water, half a teaspoon of cInnamon, a
teaspoon of salt ...
PAPAZ İ
YAHNİS TEW
S
PRIEST’S
RecIpe: After cleaning the fish, put it in a pot
of boiling water and boil it for 7-10 minutes.
Take the fish bones off when cooled. Then chop
onions in rings and roast them in olive oil. Put
half of the onions on the pan, place the fish on
anions, and add one more layer of onion rings
on top. Add salt, vinegar and water and cook
it at low heat. After it’s done, serve it adding
lemon juice and cinnamon on top.
Tarifi: Balıklarımızı temizledikten sonra, bir tenceredeki kaynamış suya atalım ve 7-10 dakika haşlayalım. Balıklar
soğuduğunda kılçıklarını temizleyelim. Daha sonra soğanları halka halka doğrayıp bir tavaya dizelim ve zeytinyağında biraz
kavuralım. Soğanların yarısını tavaya dizip üzerine ayıklanmış balık parçalarını onun üstüne de kalan soğanları yayıp tuz, sirke
ve suyu ilave edip kısık ateşte pişirelim, piştikten sonra servise sunarken üzerine limon sıkıp tarçınla servis edelim.
Malzemeler: Yarım kilo gül yaprağı, bir buçuk
su bardağı su, 1 kilo 750 gr toz şeker
IngredIents: Half a kIlo of rose petals, one and a half
cups of water, 1 kIlo 750 grams of sugar
Tarifi: Gül yapraklarının büyüklerini ayırın ve beyaz kısımlarını makasla
kesip bu uçları ve küçük yaprakları suyla birlikte bir tencereye koyup bir
taşım kaynatın. Sonra bu suyu bir süzgeçten geçirin ve yaprakları iyice sıkıp
atın. Gülsuyunu toz şekererle birlikte şeker eriyene kadar karıştırın ve sonra
ayırdığınız büyük yaprakları ekleyin. Koyulaşana kadar karıştırarak kaynatın
ya da bir tabakta deneyin, eğer tabağa yapışıyorsa olmuş demektir, ateşten
alın. Soğuyunca kavanozlara doldurun ve hava almayacak şekilde ağızlarını
kapatıp serince bir yerde saklayın. Her bir kase gülbeşekere 1 litre buzlu su
ilave ederek şerbet olarak ikram edin. 15’inci yüzyıl Osmanlı mutfağında
balık yemeklerinden sonra gülbeşeker veya şerbeti ikram edildiği Şeyhi
tarafından kayıtlara geçmiştir.
Recipe: Take the bigger rose petals, cut white parts with scissors. Add these fringes
and smaller leaves in water, and bring to a boil. Then take this water through a colander
and squeeze the leaves before you get rid of them. Mix sugar with rose water and
then stir until sugar is dissolved, and then add the big rose leaves you kept aside. Boil
it stirring until thickened; or try it on a plate: if it sticks it’s ready. Then remove it off
fire. Pour it in jars; close them tight and keep in a cool place.
You should add 1 liter of iced water into each bowl of
‘gülbeşeker’; now it is ready to serve as sherbet
(syrup). It was recorded by Şeyhî that during the
15th century in Ottoman cuisine, gülbeşeker
sherbet was served after sea food plates.
KER
E
Ş
E
B
L
GÜ
İ
ŞERBET ER SHERBET
60
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
K
GÜLBEŞE
EYLÜL
- SEPTEMBER
2012
AĞUSTOS
- AUGUST 2012
61
43
ADDIS AB
keşif | discovery
Özgür Afrika’nın soylu ‘yeni çiçeği’
Batılılar Habeşistan’a Etiyopya adını vermiş… Bu Yunanca isim, ‘yanık yüz’
anlamına geliyor. Bu ismi vermişler ama kolonileştirmeyi başaramamışlar bu ülkeyi…
Biz Etiyopya değil Habeşistan diyeceğiz bu güzel Afrika ülkesine… Gizli ırkçılık yapmak
yerine… Bu 2 bin 500 yıllık halka başkentlik yapan Addis Ababa’nın ismi ise Afrika’nın
umudunun simgesi sanki; ‘yeni çiçek’!
62
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
ABABA
The noble ‘new flower’ of Free Africa
Westerners call Habeşistan as Ethiopia... This Greek origined word means ‘sunburn face’. They
call it so; however they couldn’t colonize the country... We will call this beautiful African country
Habeşistan, instead of Ethiopia in order not to be a hidden racist... The capital of this 2 thousand
500 years, Addis Ababa, literally means ‘new flower’ as if it is the symbol of a new hope!
Yazı - By: Berna Balcı
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
63
keşif | discovery
Africa has become almost equivalent of
colonization in our consciousnesses. Without thinking
the situation in their own lands, people justify it easily:
Africa equals to colony. But, there is one African
country that makes the difference; its name ironically
reveals the colonial mentality. The name Ethiopia –in
older days it was Habeşistan- comes from Greek. It’s
so weird that it reveals the racist perspective with the
wording: ‘Ethio’ means sunburn, and ‘Pia’ is face...
Obviously, the white man decided that if a face is not
white, it must be sunburn! Don’t you also think it’s
ironic that a country which has never become a colony
had been called so? Perhaps we have to think more on
hidden colonialism...
Rosebud of AfrIca
Probably for this very reason one hesitates using the
name Ethiopia for this country; Habesistan is at least
more local. God knows what kind of secrets Habeşistan
keeps, by the way... Whatever, this article is not on
Ethiopia or Habeşistan; it is on Addis Ababa... The
capital of Habeşistan holds its country’s hand to rise
like a piece of bread on the ground. Addis Ababa means
‘New Flower’ in local language. In spite of ‘Sunburn
Face’ it is an optimistic and warming name...
Afrika neredeyse sömürge kelimesiyle
eşanlamlı hale geldi bilinçlerimizde. Hiç
kimse kendi toprağında işler ne alemde diye
düşünmezken, kolayca yapıştırıyor etiketi; Afrika
eşittir sömürge. Ama ezber bozan bir Afrika
ülkesi var ki, ironik bir şekilde ismi sömürgeci
bir mantığı ele veriyor. Eski ismi Habeşistan olan
Etiyopya’nın bu yeni ismi Yunanca’dan geliyor.
Tuhaf ki, ırkçı bakış açısını çırılçıplak ele veren
kelimelerle: ‘Ethio’ yanık anlamına geliyor. ‘Pia’
ise yüz... Beyaz adam, beyaz olmayan yüzün
ancak ‘yanmış’ olabileceğine hükmetmiş demek!
Sizce de hiçbir zaman sömürge olmamış bir
ülkenin isminin bu şekilde belirlenmiş olması
ironik değil mi? Belki de artık gizli sömürgecilik
üzerine daha çok düşünmemiz gerekiyor...
Afrika’nın goncası
Galiba bunun da etkisiyle, insanın içi el vermiyor
Etiyopya ismini kullanmaya, Habeşistan hiç
değilse daha yerel. Hoş, onu deşsek neler çıkar
kim bilir altından... Neyse ki, bu yazının konusu
Habeşistan/Etiyopya değil; Addis Ababa…
Habeşistan’ın başkenti, ülkenin bağımsızlık
ruhunu ‘yere düşen ekmek’ gibi elinden tutup
kaldırıyor. Yerel dilde ‘yeni çiçek’ anlamına
geliyor Addis Ababa. ‘Yanık yüz’ün aksine insana
iyimserlik veren, içini ısıtan bir isim...
Aslında Addis Ababa yalnızca Habeşistan’ın değil,
tüm Afrika’nın başkenti olarak da düşünülüyor.
Çünkü burası ekonomik, sosyal ve siyasi hayatın
başdöndürücü merkezi âdeta.
Addis Ababa’da 80 farklı dil konuşuluyor.
64
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Afrika hakkındaki
önyargılarınızı yıkacak
bir kent Addis Ababa; göz
kamaştıran mimarisiyle,
ekonomisiyle, farklı etnik
grupların bir arada barış
içinde yaşıyor olmasıyla…
Bu demek değil ki Afrika’nın
kaderinde açlık ve
yoksulluğun izleri yok. Var
ama, bir o kadar da umut var!
Addis Ababa is a city determined
to change all your prejudices
about Africa wit its astonishing
architecture, its economy, and
with its uniting different ethnic
groups... It does not mean that it
has no sign of hunger and poverty
–the fate of Africa; but, besides all
these, there is also hope!
keşif | discovery
Addis Ababa, in fact, is considered as the capital
of the entire Africa –not only which of Habesistan
since this is the mind bugling center of the
economic, social and political life.
80 different languages are spoken in Addis
Ababa. The city with its Christian, Muslim and
Jewish communities is a very important cross
road having an international airports and a well
functioning railroad network. Besides its leather,
metal and textile production, the city has a
crucial importance for coffee, tobacco and diary
products.
The most significant touristic visits in the city are
St. George Cathedral (1896), Palace of Menelik II,
and museums exhibiting several archaeological,
ethnical and artistic pieces. St George Cathedral
is a circular building with a small museum inside.
Trinity Orthodox Cathedral, on the other hand, has
been built in memory of gaining the freedom after
Italian invasion between 1936 and 1941.
ArchaeologIcal remaIns on sale
The most important of all is for sure the National
Museum. One expects the remains of the skeleton
of ‘Lucy’- the oldest human discovered in Addis
Ababa to be exhibited here; alas, ‘uncolonized’
Ethiopia sold Lucy’s bones to the USA for 60
thousand US dollars. What you can see in the
museum is unfortunately the replicas of her
bones. Addis Ababa University has made the city
an important learning center with is music and
performance arts schools, and many research
institutes. For being the center of the African
Union and the African Economic Council of
the United Nations, Addis Ababa houses many
international conferences.
Hıristiyan, Müslüman ve Yahudi toplulukların yaşadığı şehir,
uluslararası havaalanı ve demiryoluyla önemli bir kavşak. Deri, metal
ve tekstil üretiminin yanı sıra kahve, tütün ve süt ürünleri üretimi
açısından kent büyük bir ticari önem taşıyor.
Şehrin en önemli turistik yapıları, Aziz George Katedrali (1896), II.
Menelik Sarayı ile arkeolojik, etnolojik ve sanatsal birçok eseri içeren
müzeler. Aziz George Katedrali yuvarlak bir bina... İçinde bir de küçük
müzesi bulunuyor. Trinity Ortodoks Katedrali ise İtalyanlar’ın 19361941 yılları arasındaki işgalinden sonra kavuşulan özgürlüğün anısına
yapılmış.
Arkeolojik buluntular satılmış!
Müzelerden en önemlisi kuşkusuz Ulusal Müze. Addis Ababa’da
bulunan ve ‘Lucy’ adının verildiği, dünyada bulunan en eski insan
buluntusuna ait kemiklerin bu müzede sergilenmesi beklenir.
Ancak ‘sömürgeleştirelememiş’ olan Etiyopya, topraklarına ait bu
arkeolojik buluntuyu yılda 60 bin dolara ABD’ye satmış. Müzede
karşılaşabilecekleriniz, bu kemiklerin temsili birer kopyası ne yazık ki.
Addis Ababa Üniversitesi, müzik ve sahne sanatlarına yönelik yüksek
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
65
keşif | discovery
okulları ve birçok araştırma enstitüsü şehri önemli
bir eğitim merkezi haline getirmiş. Afrika Birliği’nin
ve Birleşmiş Milletler Afrika Ekonomik Kurulu’nun
merkezi olması nedeniyle birçok uluslararası
konferansa evsahipliği yaptığını da hemen ekleyelim.
Göz kamaştıran mimari gelenek
Afrika denilince gözünüzün önüne gelen
‘medeniyetten yoksun’ görüntüleri hemen silmenizi
öneririz. Çünkü bu kent mimari açıdan da son derece
gelişmiş... Eğer bir zenginlik göstergesi ise ihtişamlı
oteller, görkemli villalar ‘aç Afrika’ fikrini de yıkabilir.
Arka sokaklarda ne olup bittiğini keşfetmek size
düşmüş tabii. Ana caddeler bazen yanıltıcı olabilir.
Öte yandan şehrin pek de planlı bir yapılaşmaya sahip
olmadığını belirtmeliyiz. Üç bölüme ayrılan şehrin
doğu bölgesi devlet ve eğitim binalarının bulunduğu
bölge. Menelik ve Jubilee sarayları, Meskal (Devrim)
Meydanı ve Hilton Oteli burada.
Merkez Bölgesi, kentin ticari bölümü sayılıyor.
Belediye Binası, Aziz George Katedrali, bankaların
genel merkezleri bu bölgede yer alıyor.
Kentin Batı Bölgesi, ülke çapında ithalat ve ihracatın
merkezi konumunda. Kentin bu bölümünde yer
alan Büyük Cami, Addis Ababa’nın en güzel dini
mimarilerinden biri. Ayrıca, Addis Ababa’nın
Medhane Alem Katedrali, Afrika’da yer alan ikinci
büyük katedral.
66
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Addis Ababa’nın arka sokaklarında ne
olup bittiğini keşfetmek size düşüyor.
Ancak ihtişamlı otelleri ve görkemli
villaları bir önyargıyı yıkıyor. Afrika
Boynuzu’nda her yerde yoksulluk
olmuyormuş!
It’s up to you to discover what goes
on at dark alleys of Addis Ababa. Its
sumptuous hotels and splendid villas
subvert a prejudice; poverty is not
everywhere in the Horn of Africa.
AstonıshIng archıtectural tradıtıon
We recommend you to get rid of those ‘barbaric’ visions when
said Africa. Because, the city is very developed; especially
architecturally... If they are signs of wealth, sumptuous hotels,
magnificent villas can easily destroy the ‘Hungry Africa’
thoughts. It will be yours to discover what goes on in back alleys
of course since the main boulevards might be illusory. We, on
the other hand, have to admit that the city does not have a
working urban planning. The city is divided into three divisions:
Eastern Division is the one with the state and educational
buildings. Menelik and Jubilee Palaces, Mescal (Revolution)
Square and Hilton Hotel are here.
Central Division is accepted as the commercial section of the
city. Municipal Buildings, St George Cathedral, headquarters of
banks are in this region.
The West end of the city is the center of nation wide import
and export. The Grand Mosque in this region is one of the most
beautiful examples of religious architecture in the city. Besides,
Medhane Alem Cathedral is the second biggest cathedral in Africa.
Obviously landscaping is as important as architecture for a city. In
this manner, we should mention the Africa Park –it is one of the most
beautiful parks of Addis Ababa. The park, which is close to the African
Economic Council of the United Nations headquarter, has been built by
Sheikh Mohammed el Amudi.
GettIng lost along no-name streets
Addis Ababa certainly exists to demolish all the prejudices about Africa;
the weather is not sweltering even in summer. It is also said that crime
rate in the city is not very high.
Streets in Addis Ababa are crowded all day long. It is so weird that
streets and alleys have no names in this city of 2 million people; it is so
easy to get lost in this city!
Let’s full stop with a minor warning: Before going to Ethiopia, be sure
you get vaccinated for yellow fewer – a deadly disease. Once you get
vaccinated, you are protected for 10 years. In order for the vaccine to
produce anticores and therefore to protect you, you should get it 10
days prior to your visit; you can get it at harbors and airports for free.
Kuşkusuz bir kentin mimarisinin
yanında çevre düzenlemesi de
çok önemli. Bu anlamda Addis
Ababa’nın en güzel parklarından
biri olan Afrika Parkı’nı anmalıyız.
Birleşmiş Milletler Afrika Ekonomi
Komisyonu’nun genel merkezi
yakınlarında yer alan park, Şeyh
Muhammed el Amudi tarafından
inşa edilmiş.
İsimsiz caddelerde
kaybolmak
Addis Ababa, sanki Afrika’ya ilişkin
ön yargıları yıkmak için ‘var olmuş’.
Öyle ki, yazın bile hava bunaltıcı
değil. Kentte suç oranlarının fazla
yüksek olmadığı söyleniyor.
Addis Ababa’da caddeler günün her
saatinde oldukça kalabalık.
2 milyonun üzerinde nüfusu olan
kentte caddelerin ve sokakların
isimlerinin olmayışı ilginç. Yani bu
kentte kaybolmak işten bile değil!
Küçük bir uyarıyla noktayı koyalım:
Etiyopya’ya giderken, ölümcül bir
hastalık olan sarı hummanın aşısını
olmak gerekiyor. Yapılan bu aşı,
sizi 10 yıl boyunca koruyor. Liman
ve havaalanlarında ücretsiz olarak
yaptırılan aşının antikor üretmeye
başlaması ve sizi koruyabilmesi için
en az 10 gün önceden yaptırılması
lazım.
Bu şehre gelmeden önce
mutlaka bazı sağlık
önlemlerini almanız
lazım. Özellikle sarı
humma aşısı yaptırmadan
yola çıkmayın. Bu
aşı havalimanları ve
limanlarda ücretsiz olarak
yapılıyor.
You must definitely take
certain health precautions
before coming to this city.
Never hit the road without
yellow fewer vaccine; you
can get it at harbors and
airports for free.
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
67
çevre | environment
It’s up to you not to ‘global-warm’...
Küresel
ısınmamak
sİzİn elİnİzde…
Çağın en büyük sorunlarından biri olan ‘küresel ısınma’ tüm dünyayı tehdit ederken
çözüm yine insanoğlunun elinde duruyor. Üstelik bu çözüm için çok da büyük
düşünmenize gerek yok. Bir bez çantayla dünyanın sürdürebilirliğine katkıda
bulunabilirsiniz. İşte çevreye biraz daha duyarlı yaşamak için ihtiyacınız olan püf noktaları.
While one of the most crucial problems of our age -‘global warming’ threatens the world,
the solution is still in the hand of human kind; you do not have to thing big for this solution.
You can contribute to the global sustainability just by using a cotton bag. Here some clues
you may need to live a bit more environmentally responsive.
Değişime evden başlayın
Evinizdeki birkaç alışkanlığınızı değiştirerek hem tasarruf
yapabilir hem de çevreye saygınızı artırabilirsiniz. Örneğin
camlar ve kapılar ısı değişimini oldukça etkiler. Yani klimanızı
çalıştırmadan önce bir cam açarak daha az elektrik tüketirsiniz.
Yine kışın bir hırka giyerek doğalgaz kullanımınızı azaltabilirsiniz.
Bunun yanı sıra sarı ampul yerine daha uzun ömürlü ve
daha az enerji harcayan floresan kullanarak tüketimi en aza
indirebilirsiniz. Elektronik eşyalarınızı kullanmadığınızda
bekleme moduna almak yerine kapatıp fişini çekmek bile dünya
için büyük bir adım olacaktır. Üstelik bu adımların hepsi daha az
fatura ödemenizi sağlayarak cüzdanınıza olumlu etkisini anında
gösterecektir.
68
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Start the change at home
You can both make a saving and increase your respect to
environment just by changing some of your habits. For
instance, windows and doors affect the heat transfer; you
can consume less electric by opening a window instead
of turning the AC on. You can reduce your natural gas
consumption wearing a pullover. Instead of a yellow light
electric bulb, you can use fluorescent lamps to reduce your
electric consumption. It will make a big difference to pull your
electronic equipments out of electric when they are not in use
–instead of keeping them at stand-by. With all these, you will
not only help the global warming but also save money paying
lower bills.
Kağıt deme ağaç de
Ağaçlar doğaya salınan karbonu emmekte büyük bir
rol oynarlar. Siz de gereksiz kâğıt kullanımının bir ağaç
kesmekten farksız olduğunu unutmayın. Örneğin bir
bilgisayarınız ya da akıllı telefonunuz olduğu halde
hâlâ faturalarınızı kâğıt olarak alıyorsanız, siz de bu
suça ortak oluyorsunuz demektir. Ayrıca yazıcınızın
ayarlarını değiştirip bir kâğıdın iki tarafına da çıktı alarak
bu kullanımı da minimuma indirebilirsiniz. Not almak
için yine defter yerine telefonunuzu kullanırsanız hem
iletişim çağının getirdiği modernliğe ayak uydurur hem
de bu süreç içerisinde bir orman kurtarırsınız. Kısacası
kağıt aklınızda hep ağaç olarak kalmalı.
Don’t call ıt paper – call ıt tree
Trees have a vital role in absorbing the carbon
released in nature. Remember: unnecessary use
of paper is no different than cutting a tree. For
instance, if you still have your bills in printed papers
although you have a computer or a smart phone,
you are the partner of this crime. You can adjust
your printer settings to print on both sides of paper;
that helps a lot. If you use your telephone to take
notes instead of a notebook you both get along
with the age of communication and save a forest.
In short, you should always keep paper in your
mind as a tree.
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
69
çevre | environment
Su hayattır
Küresel ısınmanın önüne geçmediğimiz sürece bulmakta en çok
zorlanacağımız şeylerden birinin su olacağını unutmayın. Çoğu
insan dişlerini fırçalarken ya da traş olurken musluğu hep açık
tutarak bu su rezervini boşa harcarken, siz dünyaya bir iyilik
yapabilirsiniz. Duşta 5 dakika daha az kalmak, arabanızı ya da
balkonunuzu hortum yerine kovayla yıkamak yine çok işe yarayan
önlemler. Sifonlarınızı sızıntıya karşı gözden geçirerek de çok
büyük bir israfa karşı durmuş olursunuz.
Hem şık, hem duyarlı
Markete gidip de en ufak alışverişiniz için bile poşet istemeden
önce küresel ısınmayı düşünün ve çantanıza sığabilecek eşyaları ait
oldukları yere bırakın. İşinizi kolaylaştırmak için hemen her yerde
çok çeşitli ve güzel modellerini bulabileceğiniz bez çantalardan
birini sürekli çantanızda gezdirebilirsiniz. Ayrıca doğada yok olması
çok zor olan bu poşetleri kullanmak yerine değişik desenli bir bez
çanta seçerseniz hem daha şık hem daha duyarlı olabilirsiniz.
Alırken seçici olun
Alışveriş yaparken seçtiğiniz ürünlere dikkat ederek de küresel
ısınmanın önüne geçebilirsiniz. Çünkü özellikle ithal malların
nakliyesi sırasında dünyaya büyük miktarda sera gazı salınıyor.
Oysa gerek markette yiyecek ihtiyacınızı gerekse bir mağazada
kıyafet ihtiyacınızı karşılarken buna dikkat ederseniz, hem bu
karbon salımının önüne geçer hem de yerel ekonomiye katkıda
bulunursunuz. Ürünün nereden geldiğini anlamak içinse etiketine
bakmanız yeterli. Gereksiz ambalaja sahip ürünlerden vazgeçtiğiniz
takdirde firmaların da bunu dikkate alacağını unutmayın.
Hobiniz bahçe olsun
Kendinize bir hobi arıyorsanız, küresel ısınmanın çok büyük bir
tehdit oluşturduğu bu kritik dönemde bahçeyle uğraşmak dünya
için de faydalı olacaktır. Kendi sebze ve meyvenizi yetiştirerek
organik beslenmenin yanı sıra az önce bahsettiğimiz nakliye
sırasındaki salımı da önlersiniz. Ayrıca unutmamak gerekir
ki dalından meyve yemek için bahçenize diktiğiniz her ağaç
atmosferdeki karbon miktarının azalmasına oldukça yardımcı olur.
Water Is vItal
Please remember that if we do not stop the global
warming, one of the vital items we will have difficulty to
find is water. While many people waste water keeping it
running while brushing their teeth or shaving, you can do
a favor to world. Staying five minutes less in the shower,
washing your car or your balcony with a bucket of water
instead of water running out a hose help a lot. You can
also save a big amount of water if you check your water
reservoir for any leakage.
ChIck and responsIve
Think of global warming before asking for a plastic bag at
a market; use your own bag for the items that fit. You can
keep one of those handy and beautiful cloth bags in your
purse to use in grocery shopping. You can be more chick
and environmentally conscious if you use those cloth bags
instead of plastic ones.
Be selectIve whIle buyIng
You can stop global warming just by being selective when
shopping. Excess amount of greenhouse gas emission is
realized especially during transferring the imported items.
If you consider this fact while grocery shopping or shopping
for clothes in a store, you can reduce this emission and
also help the local economy. In order to understand the
country of the origin of an item, just check its label. Please
remember that, if you by pass the items with unnecessary
packaging, the firm will take it into consideration.
Let your garden become your hobby
If you are looking for a hobby, you have your garden: in this
critical term of global warming being the biggest threat for
our world, gardening seems to be the best hobby. Growing
your vegetables and fruits you can support the organic
nutrition as well as reducing the greenhouse gas emission
since you cause less transportation. Please keep in mind
that every single tree you plant to have fresh fruit for your
children will also help reducing the amount of carbon in
the atmosphere.
70
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
71
havacılık tarihi | history of aviation
72
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Makinist uç derse
uçar uçaklar…
Planes can fly only if machinists permit…
23 Nisan 1926 tarihi Türk sivil havacılık tarihinde önemli bir
dönüm noktasıdır. O tarihte Yeşilköy’de Tayyare Makinist Mektebi
hizmete girdi. Türk Tayyare Cemiyeti’ne bağlı bir oluşumla birçok
sorun aşılmış oldu. Böylelikle Atatürk’ün “İstikbal göklerdedir”
sözü doğrultusunda, sivil havacılığa yönelik teknik personel
yetiştirecek bir kuruma kavuştu Türkiye…
“…Uçuştan önce,
uçacak olan tayyareyi
hazırlayan makinistin
görevi ve sorumluluğu
büyüktü. Onun
küçücük bir hatası,
bir pilotu düşürebilir,
April 23, 1926 is a turning point in Turkish civil aviation with the
initiation of the Aircraft Mechanics School in Yeşilköy. To bypass
certain difficulties it was established as a sub-branch of the Turkish
Airplane Society. Hence, Turkey had an institution to train civil aviation
personnel fulfilling Atatürk’s motto: “The future is in the sky”...
• Yazı - By: Mustafa KILIÇ / Havacılık Tarihi Araştırmacı Yazar / Aviation History Researcher - Writer
20- 30 bin liralık bir
tayyareyi parça parça
ederdi…”
“...Before the flight,
the responsibility
and the mission of
the engineer who
was to make the
airplane ready for
flight was big. The
smallest mistake he
would make could
cause a pilot crashed
the plane of 20-30
thousand Liras...”
1924 yılında Hava Kuvvetleri Müfettişi Muzaffer Ergüder, yeniden
yapılandırılmaya başlayan Hava Kuvvetleri’nde makinistlerin rolünü böyle
açıklıyordu. Daha önceki yıllarda da makinist yetiştirilmeye başlanmasına
karşın, organize olunamamış ve savaş yıllarında bu eksikliğin ne kadar
önemli olduğu ortaya çıkmıştı.
İlk olarak Avrupa’nın İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya gibi dört devletin
hava teşkilatı üzerinde 20 Aralık 1923’ten 29 Nisan 1924’e kadar yapılan derin
incelemelerden sonra düzenlenen hava savunma programı, 1924 Haziran
ayında ilgili yüksek makamlara sunulmuş ve buradaki hedef alınmış olan
havacılığa ülkemizde varmak için iki yıl içinde toplam olarak 25 milyon lira
harcanması gerektiği o zamanın parasıyla tespit edilmişti.
Air Force Inspector Muzaffer Ergüder was explaining the engineers’ role at the Air Force
being renewed in 1924 as stated above. Although engineers in previous years had been
trained –but not well organized- it was understood how vital their position was the
during the war years.
The air defense program which was organized after studying the organizations of four
European states – England, France, Italy and Germany- from December 23, 1923 to
April 29, 1924, was presented to higher authorities in June 1924 stating that a total sum
of 25 million liras had to be invested in two years in order to reach to desired level for
aviation in Turkey.
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
73
havacılık tarihi | history of aviation
Havacılığa transfer olan bahriyeliler
Bağımsızlık mücadelemiz başladığında Hava Kuvvetlerimiz içinde
çalışan sanatkârlar arasında, hava mühendisliği tahsil etmiş bir
tek kişi bile yoktu. Nihayet Türk Deniz Kuvvetleri’nde yetişmiş
birkaç çarkçının kabiliyetleri denizcilik alanında edindikleri okul ve
gemi makineleri bilgilerine dayanıyordu. Gemi çarkçılarının üstün
gayretleri sayesinde bu kişiler Deniz Kuvvetleri’nde edindikleri bilgi
ve tecrübeyle Hava Kuvvetleri’nde çalışarak, deneme yanılmaları da
gözlemleyerek birer pratik havacılık sanatkârı olmuşlardı.
İrtifa kazanmak için ilk adım: Türk Tayyare Cemiyeti
TBMM’de yapılan çalışmalarda havacılığımızın bir an önce Avrupa
havacılığı seviyesine getirilmesi gerekliliği üzerinde duruluyordu.
Hava Kuvvetleri Müfettişliği o zamanlar İzmir’de konuşluydu.
İzmir’in gözü kulağı Meclis’te alınacak kararlardaydı. Bir gün
İzmir’deki karargâha aşağıda kısaca özetlenen telgraf geldiğinde yer
yerinden oynamıştı.
“…Sarf edilen çabalar ilk sonucu vermiş Türk Tayyare Cemiyeti’nin
(T.Ta.C.) kurulması ve bu cemiyetin başkanlığının tarafımdan
üstlenilmesi emredilmiştir. Bu cemiyetin kurulması için
tarafınızdan düşünülmüş esaslar ve hazırlanmış bir yönerge varsa
acele bana ulaştırılması için emir verilmesini rica ederim.
Cevat ABBAS Bolu Mebusu…”
Çok geçmeden ulu önder Atatürk’ün himayelerinde T.Ta.C.
Ankara’da kurulur. 16 Şubat’ta kuruluşu tamamlanan cemiyetin
tüzüğü 15 Mart 1925’te TBMM’de onaylanarak yürürlüğe girer.
Cevat Abbas Bey ve arkadaşlarının üstün gayretleri sonucunda
cemiyet yurt genelinde teşkilatlanmasını kısa sürede tamamlar. Bu
süreçteki en önemli destek Türk Ocakları’ndan gelir.
5 Temmuz 1925 tarihinde T. Ta. C. Başkanı Cevat Abbas Bey
başkanlığında yurtdışına havacılığı araştırma ve inceleme gezisine
gidilir. Bu gezide Hava Kuvvetleri’ni temsilen Binbaşı Hasan
İskender, T. Ta. C. Fen Şubesi Şefi Vecihi Hürkuş ve İstihbarat Şubesi
Şefi Şakir Hazım da ekipte yer alırlar. Yurtdışına gidiş sebeplerinin
başında Hava Kuvvetleri’nin ve özellikle de Genel Kurmay Başkanı
Fevzi Çakmak’ın önemle üzerinde durdukları bir konu ağır
basmaktadır. Kurtuluş Savaşı’nda eksikliğini çok hissettikleri
tayyare makinistlerinin bir an önce yetiştirilebilmesi için, makinist
okulu açılması. Ekip bu konuya ağırlık verir.
Seyahate çıkılacağı gün İstanbul’da güzel bir tesadüf de yaşanır.
Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak ile Cevat Abbas Bey
karşılaşırlar. Aralarında sohbet ettikleri konu yine aynıdır, makinist
okulu. Fevzi Paşa“…Yapacağınız geziye özel bir önem vermekteyiz.
Özellikle makinist okulu için hızlı davranılmasının gerekliliğini
söylemeliyim. Okul yeri olarak Ankara’yı öncelikli olarak
düşünmeyiniz, Ayastofanos’taki (Yeşilköy/İstanbul) terk edilmiş
durumdaki eski okul binalarının geçici olarak kullanılması daha
uygun olacaktır...” der.
Bu gezi sırasında birçok ülke havacılığı yakından incelenmişti.
Hem teknik anlamda ilerlemiş, hem de ekonomik olan makinistlik
kabiliyetinin kazanılması için Fransızlar’ın Hanriot fabrikaları
tercih edilmişti. Her türlü malzeme ve eğitim araçları Fransa’dan
gelecektir. Eğitimi verecek öğretmenler de Fransa’dan iki yıllığına
Türkiye’ye gelecek ve iki yıl içersinde 200 öğrenciyi mükemmel
şekilde yetiştirdikten sonra, tüm malzemeyi bırakarak Fransa’ya
74
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Naval offıcers beıng transferred to avıatıon
When our war of independence has started, there was not
even one single person in our Air Force who studied airline
engineering. The expertise of a few engineers who were
trained at the Turkish Naval Forces was based on their
maritime-school education for ship engines. These ship
engineers of the Naval Forces, with their extraordinary
effort, carried their experiences to the Air Force; and, they
became airline masters practically through a trial-anderror learning period.
Fırst step to gaın altıtude:
turkısh aeronautıcal assocıatıon
Studies in Parliament indicated the necessity of bringing
the level of Turkish aviation to that of the European
aviation as soon as possible. The Air Force Inspectorate
was based in Izmir at the time. İzmir was watching the
Parliament with four ears and eyes. One day a telegraph
–briefly summarized below- received at the headquarter
based in İzmir shaking the ground:
Soon, under the auspices of the great leader Atatürk, The
Turkish Aviation Society (T.Ta.C.) is established in Ankara.
The statute of the society is completed on February 16,
and takes effect on March 15, 1924 after the Parliament’s
approval. Through the outstanding efforts by Cevat
Abbas Bey and his friends, the organizational procedures
throughout the country are completed in a very short
period. During this period, the most important support
comes from Türk Ocakları (Turkish Society).
On July 5, 1925, the T. Ta. C led by the president Cevat
Abbas Bey organizes an aviation research and investigation
döneceklerdir. Her sene yetiştirilecek 100 öğrenciye karşılık Hanriot
firmasına 45.000 TL. ödenecektir. Türk Tayyare Cemiyeti inşaatı
ve okulun idamesi de dahil olmak üzere, makinist okulunu mali
yönden finanse edecekti. Ayrıca T. Ta. C. Hava Kuvvetleri’ne yardıma
da başlamıştı. Bir kısım satın almaların bedellerini ödüyordu.
Makinist okulunun eğitimi doğrultusunda Fransa’dan uçak alımı da
yapılıyordu. O yıllarda Türk Hava Kuvvetleri envanterinde bulunan
eğitim uçaklarının yüzde 90’ı Fransız uçaklarından oluşuyordu.
29 Ağustos 1925 tarihinde T. Ta. C. ile Hanriot yetkilileri arasında
makinist okulu için anlaşmaya varılmış ve mukavele imzalanmıştır.
Ödemeler taksitler halinde yapılacaktır. İlk taksit olarak 7.500 TL,
ödenecektir. Anlaşma gereği ilk ödeme tarihi 10 Eylül 1925’tir.
Havacılık mektebine kavuşunca…
23 Nisan 1926 tarihinde İstanbul, Yeşilköy’de Tayyare Makinist
Mektebi açıldı. Yeşilköy hem bir havacılık merkeziydi, hem de
Lozan Antlaşması gereği boğazların 15 kilometre etrafına askeri tesis
yapılamıyordu. Okulun sivil olması da sağlanarak, Türk Tayyare
Cemiyeti’ne bağlı bir oluşumla birçok sorun aşılmış oldu. Ayrıca
okulun yönetiminde görev alacak olan subaylar da sivil görev
yapacaklardı. Bunlar okul müdürü Yarbay Salim İlkuçan ve müdür
yardımcısı Yüzbaşı Avni Okar’dı.
trip abroad participated by Major Hasan İskender to
represent the Air Force; by Vecihi Hürkuş –the T. Ta. C
Science Office Chief; and, by Şakir Hazım – the Chief of the
Intelligence Office. The main target of this trip –on which
the Air Force and especially Fevzi Çakmak, the Chief of
Staff give a great emphasis- was to initiate the school for
aviation mechanics in order to train airplane mechanics as
soon as possible especially after experiencing the lack of
whom during the War of Independence. The team focuses
especially on this target. There happens a nice coincidence
in Istanbul: The Deputy Cevat Abbas Bey run across with
The Chief of Staff Fevzi Çakmak. They talk on the same
subject: the school for aviation mechanics. Fevzi Pasha
says “... We take your visit very seriously. I have to say
that our main emphasis is on the initiation of the school
for aviation mechanics. Do not consider Ankara as the
location for the school; the old weary school buildings at
Ayastefanos (Yeşilköy/İstanbul) would be very suitable...”
The aviation technologies of many countries had been
inspected during this visit and the French Hanriot factories
had been chosen for their advanced technologies and the
economics of educating the aviation mechanics. All the
necessary equipments and educational tools came from
France. The French trainers were responsible to educate
200 students in two years and to be back to their country
leaving all the tools and equipments in Turkey. For every
100 students to be trained every year, 45.000 TL was
paid to Hanriot Company which was asked to finance the
mechanics school and the construction of the school and
that of the Turkish Aviation Society. Besides, T.Ta.C had
already started assisting the Air Force; it was paying bills
for some purchases. Parallel to the education in mechanics
school, airplanes had been bought from France. In those
years, 90 percent of the Turkish Air Force training aircrafts
in the inventory consisted of French originated planes.
The T.Ta.C and Hanriot authorities signed contracts and
agreed on the establishment of machinist school on
August 29, 1925. Payments were made in installments.
7500 TL as the first installment was paid. The agreed date
of the first payment was September 10 1925.
“…Sarf edilen çabalar ilk sonucu vermiş Türk Tayyare Cemiyeti’nin (T.Ta.C.) kurulması
ve bu cemiyetin başkanlığının tarafımdan üstlenilmesi emredilmiştir. Bu cemiyetin
kurulması için tarafınızdan düşünülmüş esaslar ve hazırlanmış bir yönerge varsa acele
bana ulaştırılması için emir verilmesini rica ederim.
Cevat ABBAS Bolu Mebusu…”
“...Efforts had given the first results and the establishment of the Turkish
Aeronautical Association (T.Ta.C.) and its presidency to be fulfilled by me has been
ordered. I kindly request that if there is any instructions and guidelines already
prepared by you, I would like to be delivered them as soon as possible.
Cevat ABBAS, Bolu Deputy... “
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
75
havacılık tarihi| history of aviation
Fransızlar’ın kaldığı
yerden Türk öğretmenler
işi devraldı
Tayyare Makinist Mektebi’nden
ilk iki yıl 200 öğrenci eğitim
aldı. Bu öğrencilerden iki yılda
172 kişi makinist olarak mezun
oldu. 15 Eylül 1928 tarihinden
sonra makinist okulunun
giderleri yine eskisi gibi T. Ta. C.
tarafından karşılanmak kaydıyla
Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı
‘Yeşilköy Hava Gedikli Küçük Zabit
Makinist Mektebi’ adıyla eğitime
devam etti. Eğitim süresi iki
yıla çıkartılan okuldan astsubay
makinistler mezun olmaya başladı.
1935’e kadar İstanbul’da eğitime
devam edildikten sonra, 2 Eylül
1935’te okul Eskişehir’e alındı.
Ardından Fransız öğretmenler
ülkelerine döndüler ve eğitim Türk
öğretmenler tarafından verilmeye
devam edildi.
76
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Bir süre Fransız
eğitmenlerin ders verdiği
mektepten iki yıl içinde 172
makinist mezun oldu. 1935
yılına kadar İstanbul’da
eğitime devam edildikten
sonra, 2 Eylül 1935 yılında
okul Eskişehir’e taşındı.
Bü süreçte Fransız
eğitmenlerden bayrağı
okuldan mezun olan
eğitmenler aldı. Artık
tümüyyle milli bir havacılık
eğitim kadrosuna sahiptik.
172 machinists graduated in
two years from the school
where French trainers had
served for a while. The
education was given in
Istanbul until 1935; then,
it was moved to Eskişehir
in September 2, 1935.
Meanwhile, new graduates
took over the training
responsibility from the
French teachers. We finally
had a national teaching
crew in aviation.
When havIng the avIAtıon school...
The Aviation Machinists School was established in Yeşilköy,
Istanbul on April 23, 1926. Yeşilköy was an aviation center;
however, due to the Treaty of Lausanne, it was forbidden to
establish military facilities 15 km from the straits. Hence, the
school was initiated as a civilian school through the Turkish
aviation Society to overcome this difficulty. The staff to work
at school performed as civilian teachers: They were the
principal and deputy Lieutenant Colonel Salim İlkuçan and
vice manager Captain Avni Okar.
Turkısh teachers take ıt over
from theır French colleagues
In the first two years, 200 students were trained at the
Aviation Machinist School. 172 of them were graduated in the
end of these two years. The school carried on as ‘Yeşilköy
Small Warrant Officer Machinists’ School’ being a sub brunch
of the Ministry of National Defense after September 15, 1928
being financed by the T.Ta.C as before. The school term was
increased to two years graduating the machinists as Junior
Officers. After continuing its education in Istanbul until 1935,
it was transferred to Eskişehir on September 2, 1935. After
this change, French teachers returned to their country and
the Turkish teachers continued giving the necessary training.
EYLÜL - SEPTEMBER
2012 51
AĞUSTOS
- AUGUST 2012
77
tarihin izinde | retrace
78
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Malatya’nın Darende İlçesi’ne
bağlı Yenice Köyü’ne 3 kilometre
uzaklıkta yer alan mevkide bulunan
kaya taşı ‘Aslantaş’ heykellerinin
Hitit dönemi eserlerinden olduğu
ve kayıp Hitit şehirlerinden birinin
kapısı olduğu düşünülüyor. Milattan
önce 1500-2000’li yılların başında
yontulduğu tahmin edilen ve Hitit
İmparatorluğu dönemine ait olduğu
sanılan ‘Aslantaş’ heykelleri; Yenice
Köyü’nde kuzey-güney yönünde
ayakta durur vaziyette ve kaya
taşının yontulmasıyla yapılmış.
Aralarında yaklaşık olarak 4 metre
civarında mesafe bulunan heykeller,
birbirlerine paralel olarak, başları
kuzeye bakar şekilde duruyorlar.
Taştan yapılan heykellerin her biri
yaklaşık olarak 4-5 ton ağırlığında.
It is believed that the ‘Aslantaş’
stone statues which are three kilometers
to Yenice village of Darende town in
Malatya belong to the Hittite period and
in fact they indicate one of the gates of a
lost Hittite city. The ‘Aslantaş’ monuments
which were being built out of rock stone
standing in the north-south direction of
Yenice village are believed to be carved
sometime between BC 1500 and 2000
–the Hittite period. The ‘Aslantaş’ stone
statues weigh 4-5 tons each heading
north being parallel to one another within
4 meters distance
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
79
tarihin izinde | retrace
Geç Hitit Dönemi şehir devletlerinden biri olan ve tarihi Hitit
kitabelerinden öğrenilen Malatya’nın; M.Ö. 1750 yıllarında, Hitit
kralları II. Mursilis, Muvatalli ve III. Hattusilis dönemlerinde,
Kuzey Suriye ile Anadolu arasında önemli bir yol kavşağında
olması nedeniyle Hitit birliğine girdiği ve bir Hitit şehri olduğu
sanılıyor.
Hitit şehirlerinin alamet-i farikası
Ağustos ayında başlayan kazılar, yaklaşık bir ay sürecek ve
‘Aslantaş’ heykellerinin çevresinde kalan bölümlerde, üç-dört
noktada çalışma yapılacak. Bu çalışmayla bölgenin pek çok
kayıp Hitit şehrinden birisi olup olmadığı tespit edilecek.
Hititler’in şehirlerinin girişine insan başlı, aslan gövdeli, kartal
kanatlı sfenks ya da girişin iki tarafına aslan figürü koydukları
bilindiğinden, Yenice’de bulunan iki aslan figürünün bir
şehrin girişindeymiş gibi yan yana durması, 2 metreyi bulan
yükseklikleri kayıp Hitit şehri tezini güçlendiriyor.
Malatya Arkeoloji Müzesi yöneticileri ve Türkiye’nin önemli
akademisyenlerinin yürüteceği kazıya, Malatya Valiliği Koruma
Uygulama ve Denetim Bürosu Başkanı (KUDEB) Sanat Tarihçisi
Levent İskenderoğlu başkanlık edecek.
Resim K
aynakla
Aslan T
rı:
ektaş, B
ora Bilg
Ertuğru
in,
l Anıl, E
rcümen
Süer, C
t
üneyt S
üer, 20
11
J. H. Ha
ynes, 18
Harvard
81/2,
Univers
ity Libra
ry
It is believed that Malatya which was one of the Late Hittite Period
city-states mentioned with its history in the Hittite documents, for
being at the junction of the cross roads between Syria and Anatolia,
became a Hittite city entering the Hittite union during the reigns of
the Hittite kings Mursilis II, Muvattali and Hattusilis III around BC 1750.
Trademark of the HIttIte cItIes
The excavation begins in August to continue for about a month
focusing around the ‘Aslantaş’ monuments at three or four spots.
With this research, the expectation is to understand whether this
region is one of the lost Hittite cities or not.
Knowing that the Hittites always placed human headed, lion bodied,
eagle winged sphinx figures at the entrance of their cities, the 2
meter high ‘Aslantaş’ statues standing as if they guard the gate of a
city add on the experts’ expectations of discovering a lost Hittite city.
The director of the excavation operated by the Malatya Archaeology
Museum experts and the distinguished Turkish academics will be the
KUDEB chairman and art historian Levent Iskenderoğlu.
Photographs:
Aslan Tektaş, Bora Bilgin, Ertuğrul Anıl, Ercüment Süer, Cüneyt Süer, 2011 J. H.
Haynes, 1881/2, Harvard University Library
80
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
EYLÜL
- SEPTEMBER
AĞUSTOS
- AUGUST 2012
81
65
sanatçı gözüyle | artist’s view
“I owe to this red fragile flower”
Onun gelinciğe borcu var. Belki aslında hepimizin var... Gelincik ve resim sanatına doğru Hikmet
Çetinkaya ile keyifli bir yolculuk yaptık.
He owes to poppy or maybe we do as well…We had an enjoyable journey to art of painting and the world of
poppy with Hikmet Çetinkaya.
Yazı - By: Ceren Demirdöven
82
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
It’s only a flower for most of us…But you
Çoğumuza göre yalnızca bir çiçek
o. Oysa içerdiği anlam öyle derin ki...
Gelinciğin özel dünyasına girdiğinde,
tüm duyguları, sevmeyi, değer vermeyi,
hatırlamayı, yaşamda alınan her nefesin
ne kadar önemli olduğunu anlıyor
insan... Gelincik asla sadece bir çiçek
değil; o, nazlı, hüzünlü bir kan çiçeği
Gelibolulular’ın deyimiyle. İçimizde saklı
kalan en derin duyguların simgesi; vefanın
sembolü o... Bize ‘insan’ olduğumuzu
yeniden hatırlatıp, belki de yüzleşmekten
kaçtığımız en derin duygularımızla
yüzleştiriyor gelincik... Gelincik
şurubunun aşk acısını dindirdiğine
inanılırmış eski Yunan’da... Uyku tanrısı
gelincikten örülü bir taç takarmış aşk acısı
çekenlerin başına... Peki ya ölen askerlerin
her bahar açan gelinciklerle yeniden
doğduğunu biliyor muydunuz? Gelinciğin
büyülü öyküsünü tablolarına yansıtan bir
adam var; ona ‘gelincik adam’ diyorlar. Adı
Hikmet Çetinkaya...
would never know how really deep meanings it has
actually… When you walk in to the world of poppy, you
understand how important all that feelings are; loving,
appreciating, remembering and also every breath we
take… Poppy is not only a flower. It’s a blood flower
coy and sad as the people in Gallipoli says… It’s the
symbol of the deepest feelings we have inside; symbol
of fidelity. It remind us our humanity and maybe brings
us face to face with our deepest feelings. Did you know
that poppy syrup eases the pangs of love? Hypnos,
the god of sleep used to make a crown to people who
suffers from love or did you hear that dead soldiers
born again every spring as a poppy? There’s a man who
paints the magical story of poppy as everyone calls him
“the poppy man”. His name is Hikmet Çetinkaya.
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
83
sanatçı gözüyle | artist’s view
Resme kaç yaşınızda başladınız?
Hani derler ya, “Küçüklüğümden beri resim yapmasını çok severim”
veya “Çocukluğumda her tarafı boyardım, boyamayı çok severdim”
diye, benim hiç öyle değil. Birincisi, küçüklüğümde resim yapmasını
hiç sevmezdim. Hatta öyle ki ortaokul yıllarımda hiç sevmediğim dersti
resim. Çünkü resim malzemesi pahalıydı. Zaten babamın aylık geliri
sınırlıydı, ancak önemli olan okul malzemeleri alınırdı. Resim dersi
malzemesi olmadığı için de öğretmenimden sürekli dayak yerdim. Ne
öğretmenini severdim, ne de dersini.
Çocukluğumu yaşayamadan büyüdüğüm için, ne evin duvarlarını
boyayabildim, ne de boya yapacak zamanım oldu. Küçük yaşta, büyük
insanlar gibi para kazanma derdine düşmüştüm. 17 yaşında, toprak
vazoları boyayıp satmak suretiyle, boyalarla tanıştım. O tarihten bu yana,
54 yaşındayım, 37 yıldır her şeyi, her yeri boyuyorum. Küçüklüğümde
duvarları boyayamamanın hırsını alırcasına boyuyorum…
Resimlerinizi hangi tekniğe göre yapıyorsunuz?
Empresyonist tarz çalışıyorum. Yani izlenimcilik. Renkçi ve lekeci bir
tarzım var. Çoğunlukla yağlıboya çalışıyorum, ama akrilik boya veya
değişik malzemelerle de çalıştığım oluyor. Spatula, fırça, tarak gibi
malzemeler ve serpme, püskürtme gibi teknikler de kullandığım oluyor..
Resim yapmak için günün en çok
hangi saatini tercih ediyorsunuz?
Veya özel bir mekân?
Genellikle saat 09.30 gibi her gün
atölyemin kapısından içeri girerim.
Sert bir sabah kahvesinden sonra,
paletimi, boyalarımı, fırçalarımı
izlerim. O havayı atmosferi
yakalarım ve elime fırçayı alır,
başlarım tuvalde boyalarla dans
etmeye. Yüreğim nereye götürürse,
sürüklenirim oraya. Çoğu zaman
gece 24.00 de atölyemi kapatırım.
Anadolu’daki inanışlara göre bir
bölgede ne kadar çok asker ölürse o
bölgede gelincik çiçeğinin biteceğine
inanılır, bunun gibi başka inanışlar
da var mı?
Hiç olmaz mı? Romalılar döneminde
de, asil ve soylu Romalı öldüğü
Resim benim için, bir konuşma biçimi, günlük
tutma, rahatlama yöntemidir.
Painting is a way of talking, relaxing, like keeping a
diary for me.
84
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
How old were you when you started painting?
You know, everybody says they love painting
since their childhood or they used to paint
everywhere in the house when they were a
child but it wasn’t like that for me. First, I never
liked painting then. Besides, painting was the
class I hated most in secondary school because
painting materials were expensive. My father’s
salary was limited and we always had to buy the
necessary school materials only. My teacher
used to beat me up because I never had any
materials for his class. I never liked him and
his class. Because I grow up without living my
childhood, I haven’t had a chance to paint the
walls or had any time for painting. I had to earn
my own Money like adults when i was little. I met
with painting when I was 17 as i started to paint
clay vases and sell them Since then, I’m 54 now,
i’m painting everything and everywhere for 37
years. I’m painting like I have never had a chance
to paint before.
Which techniques do you use when painting?
I can say i’m an impressionist. I have a colorist
and spottist style. I mostly work with oil paintings
but i also use acrylics and many different paints.
Altough i use materials like spatula, brush, comb
and techniques like strewing and spraying.
Which time of the day do you chose for painting
mostly and do you have a special place?
Generally i walk in to my studio like 9:30 a.m
everyday. After a strong morning coffee, I clean
up my paints, brushes and my palette. When I
catch the right atmosphere, I pick up my brush
and start to dance with by paints. I go wherever
my heart takes me to. Mostly I close my studio
about 12:00 a.m at night.
According to a belief in Anatolia, if soldiers die
somewhere, poppies will grow up there. Are
there more beliefs like that?
Of course there are. For example in the period of
Romans, when a noble dies, he borns again as a
poppie. In the culture of Greek, they say, the god
of sleep, hypnos makes a crown made of Poppies
for the heads of people who can’t sleep because
of pangs of love. Also they say poppie syrub eases
the pangs of love.
Who is your favourite Turkish painter?
I would like to explain the meaning of artist first.
Paint artist is a person who has a brush in one
hand and paints all the time, and a book on the
other hand, reads searches, comments, also
has moral in heart. Adnan Turani, Mustafa Ayaz,
Kayahan Keskinok, Mustafa Ata, Adnan Çoker,
Devrim Erbil, Burhan Doğançay are my favourites.
How many exhibitions did you hold? How many in
Turkey, how many abroad?
I’ve hold 89 big individual exhibitions. 19 of them
were abroad. Countries like Sweden, Austria,
Bulgaria, Greece, France, Canada, Kyrgyzistan, and
Cyprus but mostly in France, Canada and Bulgaria.
I’m going to hold an exhibition in New York on 9th
October 2012. I had 700 group exhibitions also.
Besides that, 8 of my 150X150 cm paintings have
excepted to Canada/Ottawa War Museum and
also Kyrgyzistan / Bishkek National Museum have
excepted my paintings as well.
zaman da gelincik olarak dünya ya geri dönüyor. Atina kültüründe
de, uyku tanrısı Hipnoz’un, aşk acısı çekip uyuyamayanların başına,
gelinciklerden yapılmış bir taç yaptığı söylenir. Aynı zamanda gelincik
şurubunun da, aşk acısını dindirdiğine inanılır.
En beğendiğiniz Türk ressamı kimdir?
Önce burada sanatçının tanımını yapmak istiyorum. Resim sanatçısı, bir
elinde fırça olan, devamlı resim yapan, diğer elinde kitap olan, devamlı
okuyan, araştıran, yorum yapan ve yüreğinde de terbiye ve ahlak olan kişi
benim gözümde örnek bir sanatçıdır. Ve ben de böyle olmaya çalışıyorum.
Adnan Turani, Mustafa Ayaz, Kayahan Keskinok, Mustafa Ata, Adnan
Coker, Devrim Erbil, Burhan Doğançay gibi ustaları çok beğenirim.
Kaç sergi açtınız? Kaçı Türkiye de kaçı yurtdışında?..
Şimdiye kadar 89 tane kişisel büyük sergi... Bu sergilerin 19 tanesini
yurtdışında açtım. İsveç, Avusturya, Bulgaristan, Yunanistan, Fransa,
Kanada, Kırgızistan ve Kıbrıs’ta sergilerim oldu. En çok Fransa,
Bulgaristan ve Kanada’da açtım. 9 Ekim 2012 tarihinde de New York’
ta sergim olacak. 700 kadar da karma sergi etkinliğim oldu. Bunların
yanında Kanada / Ottowa War Museum da sekiz tane 150 cm x 150 cm
boyutlarında eserlerim müzeye alındı. Kırgızistan / Bişkek Ulusal Müze ye
de eserlerim kabul edildi.
How do Turkish people see art of painting? Can
you compare the aspects between Turkish people
and foreigners?
Turkish people are interested mostly with it’s
magazine part instead of artists and art. It’s not
really important for them what the art tells or
what the artist wanted to say. Artist’s love life,
personal life is more important for them. So, I
can not say we are very interested in painting.
How many people among us went to an art
gallery? How many among us have an original
painting at home? These are all about reading
and having an interest. It’s not necessary to talk
about foreigners. This is something we all know.
I hope one day we’ll have long cues in front of
art galleries. But I should say that I’m not a fan of
foreign people or foreign countries. I love living in
Turkey.
Türk insanının resim sanatına bakışıyla yabancıların bakışı arasında ne gibi
farklar görüyorsunuz?
Türk insanı, resim sanatı ve sanatçı yerine, onun magazin yönüyle daha
çok ilgileniyor. Sanatçının verdiği eser, içeriği, anlatmak istediği pek
önemli değil, sanatçının özel hayatı, aşkları, konuşmaları daha çok ilgi
çekiyor. Çok fazla ilgili olduğumuzu söyleyemem. İçimizde kaç kişi
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
85
sanatçı gözüyle | artist’s view
bir resim galerisine gidip de bir sergiyi gezdik?
Kaçımızın evinde bir sanatçıya ait orijinal bir sanat
eseri var? Bu biraz da kitap okuma, ilgi duymayla
orantılı.
Yabancıları söylemeye gerek yok. Malum herkesin
bildiği, gördüğü bir tablo bu. Umarım bizde de
resim galerilerimizin, müzelerimizin önünde uzun
kuyruklar oluşur. Hemen şunu burada belirtmek
istiyorum, kesinlikle yabancı hayranlığım yok,
Türkiye’de olmaktan, yaşamaktan son derece
mutluyum.
Sosyal sorumluluk projelerinizden söz eder misiniz?
İşte bu benim en hassas konularımdan birisidir. Ben
çok zor şartlarda yetiştiğim için, yokluğu da, acıyı
da, çaresizliği de iyi bilirim. Bilmenin de ötesinde
yaşadım, kemiklerime, iliklerime kadar hissettim.
Şimdi Allah’a çok şükür yaşam koşullarım iyi. Yani
karşı kaldırıma geçince, diğer kaldırımdaki yaşam
mücadelesi veren insanları görünce, “Bana ne?.. Ben
iyiyim, ben kendimi kurtardım artık” diyemezsiniz.
Sanatçısınız, duygularınız var. Yemeğinizi rahat
yitemezsiniz, uykunuzu uyuyamazsınız. Özellikle
çocuk, anne ve hayvan sevgisi bende çok yüksektir.
Çocuk Esirgeme Kurumu, LÖSEV, Körler Vakfı,
Zihinsel Engelliler Derneği, Şizofreni Derneği,
Bedensel Engelliler Derneği, Kadın Sığınma Evleri
(Gelincik Projesi), Yaşlılar Bakım Evi (Huzur Evi),
öğrenci bursu veren kurum ve dernekler, hayvan
barınakları gibi birçok sosyal projeye imza attım.
Bizzat görev aldım, çalıştım. Bu faaliyetlerde
bulunan derneklerde de üyeliğim devam ediyor.
86
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Küçüklüğümde
resim yapmayı
hiç sevmezdim!
I never liked
painting when I
was a child
Can you tell us about your social responsibility projects?
That’s the situation I’m very sensitive about. Because I grow
up in a very difficult conditions I know all about poverty, pain
and despair. Without only knowing, I have lived and felt those
to my bones. Now, thank to my god, my life conditions are fine.
But when you jump from a bad life conditions to a good one,
that doesn’t mean that you should close your eyes to people
who still suffer. You are an artist, you have feelings. You can
not eat your meal or sleep in peace. Especially, child, mother
and animal love is so important for me. I’ve put my signature
under many projects in Society of protection of Children, LÖSEV,
Blinds Foundation, Mentally disabled Foundation, Schizoprenia
Assosiation, Physically Disabled Foundation, Battered Woman’s
Shelters (Poppy Project) Almshouse, many associations and
foundations that give scholarships to students, animal shelters.
I’m also a member of those associations.
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
87
sinema | cinema
SADAKATSİZLER/LES INFIDELES
Vizyon tarihi: 14 Eylül 2012 Yönetmen: Jean Dujardin, Gilles Lellouche, Emmanuelle Bercot Oyuncular: Jean Dujardin, Gilles Lellouche, Alexandra Lamy Tür: Komedi Yapım: Fransa
Release Date: 14 September 2012 Directors: Jean Dujardin, Gilles Lellouche, and Emmanuelle Bercot Starring: Jean Dujardin, Gilles Lellouche, Alexandra Lemy Genre: Comedy Production: France
Jean Dujardin yeni filmi ‘Sadakatsizler’de seyirciye erkeğin
ihanetini anlatıyor. Toplam sekiz yönetmenin kısa filmlerinin
buluştuğu bu seçkide yönetmen koltuğuna da oturan Dujardin
ayrıca her filmde, farklı karakterleri canlandırıyor. Yönetmen
koltuğundaki bir diğer aktör Gilles Lellouche de aynı şekilde
ona eşlik ediyor. Her biri birbirinden çapkın bu adamların
hikâyelerinin anlatıldığı filmin mekânları Las Vegas’ın
kumarhanelerine kadar uzanıyor. 31. İstanbul Film Festivali’nde
de gösterilen film eğlenceli bir gün geçirmek için ideal.
Handsome actor Jean Du Jardin, tells about the
infidelity of men in his last film The Players. In this
composition of short films of eight directors, Jean
DuJardin is one of them; besides, he performs eight
different characters in each of them. Gille Lellouche,
also one of the directors, accompanies him. The
scenes of the film which tells the story of these two
womanizers vary to Las Vegas casinos. The film was
shown at the 31st Istanbul Film Festival. Great to
have fun.
CESUR/BRAVE
Vizyon tarihi: 7 Eylül 2012 Yönetmen: Mark Andrews, Brenda Chapman Oyuncular: Kelly MacDonald, Billy Connolly, Emma Thompson Tür: Animasyon, Macera, Komedi Yapım: ABD
Release date: 7 September 2012 Directors: Mark Andrews, Brenda Chapman Starring: Kelly MacDonald, Billy Connolly, Emma Thompson Genre: Animation, Adventure, Comedy Production: USA
Hayatta kendi yolunu çizmeye kararlı Prenses
Merida, ülkesinde yüzyıllardan beri süren bir
geleneğe karşı çıkar. Merida’nın kararları krallık
içerisindeki düzeni bozar ve Lord MacGuffin,
Lord Macintosh ve Lord Dingwall bu yetenekli,
kızıl saçlı kızdan hiç hoşlanmazlar. Okçulukta
oldukça yetenekli Prenses, Bilge Kadın’a
başvurduğunda ise uğursuz bir dileğin onu
beklediğini öğrenir. Prenses’in bu korkunç
laneti ortadan kaldırması için okçuluğunun
yanında cesaretini de kullanması gerekecektir.
‘İnanılmaz Aile’, ‘Ratatouille’ gibi başarılı
animasyonlarda imzası olan Mark Andrews ve
‘Aslan Kral’ın yönetmeni Brenda Chapman bu
Pixar klasiği için beraber çalışıyor.
Princess Merida who is determined to
follow her own path in life protests against
centuries old tradition in her country.
Merida’s decisions disordinate the order
in the kingdom and so, Lord MacGuffin,
Lord Macintosh and Lord Dingwall do not
like this talented red haired girl. Princess
who is very talented at archery finds
out that a very unfortunate wish awaits
when she consults to the Wise Woman.
Princess needs to be brave besides using
her archery skills to get rid of the curse.
Mark Andrews of “Ratatouille” and Brenda
Chapman of “Lion King” direct this film
together for this Pixar classic.
REC 3 / [REC]³ GénesIs
Vizyon tarihi: 28 Eylül 2012 Yönetmen: Paco Plaza Oyuncular: Leticia Dolera, Diego Martín, Ismael Martínez Tür: Korku, Gerilim, Dram Yapım: İspanya
Release date: 28 September 2012 Director: Paco Plaza Starring: Leticia Dolera, Diego Martin, Ismael Martinez Genre: Horror, Thriller, Drama Production: Spain
Koldo ve Clara için evlenecekleri gün hayatlarının neredeyse
en önemli günüdür. Her şey çok normal başlamıştır. İnsanlar
dans ederek bu mutlu çiftin neşesine ortak olurlar. Fakat
birden bire bazı misafirler, ne olduğu tam anlaşılmayan bir
hastalığın belirtilerini göstermeye başlar. Sonunda kendilerini
bir kâbusun içinde bulan gelin ve damadın hayatlarının en
mutlu günü de hayatlarının en korkunç gününe dönüşür. REC
serisinin bu son filminde set apartmandan çıkıyor ve zombi
virüsü bu defa düğüne sıçrıyor. Bu son film de yine Paco Plaza
tarafından yönetiliyor. Plaza senaryoyu de Luiso Alejandro
Berdejo ile birlikte yazmış.
88
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
For Koldo and Clara, their wedding day is their
most important day. Everything is very normal in
the beginning. People share the happiness of the
couple by dancing. Suddenly, some guests show
symptoms of an unknown disease; the most
beautiful day becomes for the young couple
the most horrifying day of their lives. In this last
film of the REC series, the set is moved out to
a wedding ceremony with its zombie virus. The
director is again Paco Plaza who co writes the
script with Luiso Alejandro Berdejo.
to life”.
336 Pages
Translated by: Ahmet Arpad
HeIne, İletişim Pu
All the deaths in the wo
rld
of music leave deep sor
row
behind as well as many
questions unanswered.
German writer Earnst
Wilhelm Heine, probably
being fascinated by the
se
question marks, makes
a
revolution and presents
the deaths of big musici
ans
in history to its reader’s
inspection. “These cases
were not made up by a
crime novelist. These are
true stories from the hist
ory
of music.” The author
says. Reading the book
you suddenly find yourse
lf
investigating the cases
of
famous musicians such
as
Mozart, Haydn, Pagannini,
Tchaikovsky and Hector
Berlioz trying to unveil a
curtain of secrets. 88 Pag
es
Translated by: Melike Özt
ürk
ozart? Ernst WIlhelm
Everest PublIshIng
The neglected but essential works
of Hans Fallada who became famous
with his book ‘Every Man Dies Alone’
continue meeting with the reader
through the world classics series
by Everest Publishing. Passed
away in 1947 from a heart failure
caused by drugs, Fallada reflects
his own life in “The Drinker”; it tells
the story of a businessman who
loses the control while trying to be
released from the monotony of his
marriage and duties. It was 1944, the
Nazi period in Germany, when the
author began writing “The Drinker”.
Fallada, sampling that a suppressive
society may limit the individual
freedom in several different ways,
never leaves irony and humor
though becomes harsh and touchy
sometimes. Hermann Hesse says
“Fallada deserves praise for writing
so realistic, so frankly and so close
The DrInker, Hans Fallada,
392 Pages
Translated by: Mahmut Özışık
CarrIon, MaxIme Chattam,
The rising star of the crime novels Maxim
e
Chattam’s new book “Carrion” is a comb
ination
of crime and thriller genres. “Carrion”
begins
with the preparation of a war; its name
, its time
and its place is unknown. Waiting for the
order
for an evacuation, the hung body of a soldie
r
is discovered in the storeroom of one of
the
evacuation ships. The killer cuts the victim
’s head
and replaces it with a ram’s head with
the mouth
shattered apart. As guessed by the Milita
ry Police
Chief Lieutenant Craig Frewin, this first
murder
is followed by others. The killer murders
and
displays the victims each time with archa
ic and
severe methods. These murders being
added on
top of the tension of the war create disco
mfort
among the soldiers; they become suspi
cious of
each other since everyone has his own
dark side.
Great dangers await Frewin and Ann who
start a
journey towards the depth of human psych
ology.
Maxime Chattam who has a degree in
criminology
in his last novel handles the relation betw
een
man and his fears claiming that fear is
always
needed. The novel enslaves its reader
with its
intriguing plot.
Doğan Books
Çevirmen: Ahmet Arpad
Who Murdered M
336 Sayfa
blIshIng
şim Yayınları
Yayınları
Müzik dünyasında bu zam
ana
kadar yaşanan ölümle
r
hayranlara büyük bir hüz
nün
yanı sıra soru işaretleri
de
bırakıyor. Alman yazar
Ernst
Wilhelm Heine da bu sor
u
işaretlerine takılmış ola
cak
ki polisiye yazarlığında
bir
devrim yapıyor ve tarihe
mal
olmuş müzik dehalarını
n
esrarengiz ölümlerini
okurun
kendi teftişine sunuyo
r. “Bu
vakalar bir polisiye yaz
arı
tarafından uydurulma
dı.
Söz konusu olan müzik
tarihinde gerçekten yaş
anmış
hikâyelerdir” diyen kita
pta
Mozart, Haydn, Pagani
ni,
Çaykovski, Hector Ber
lioz
gibi ünlü isimlerin ölü
m
hikâyelerini okudukça
kendinizi yazarla birlikte
bu
sır perdelerini aralam
aya
çalışırken buluyorsunuz
.
88 Sayfa
Çeviri: Melike Öztürk
Mozart’ı Kim Öld
ürdü? Ernst Wilhelm
Heine, İleti
392 Sayfa
Çeviren: Mahmut Özışık
kitap | book
Ayyaş, Hans Fallada, Everest
Kitap
Leş, Maxime Chattam, Doğan
Polisiye romanın yükselen yıldızı Frans
ız yazar
Maxime Chattam’ın yeni kitabı ‘Leş’, polisi
yeyi
gerilimle birleştiriyor. ‘Leş’, adı, zamanı
ve
mekânı belli olmayan bir savaşa hazırl
ıkla
başlıyor. Yapılacak bir çıkarma için harek
et
emri beklenirken, yola ilk koyulacak gemil
erden
birinin ambarında genç bir askerin asılm
ış cesedi
bulunur. Katil, kurbanın kafasını kesmiş
ve yerine
ağzını parçaladığı bir koçbaşı koymuştur
. Askeri
Polis Şefi Teğmen Craig Frewin’in tahm
in ettiği
gibi ilk cinayeti diğerleri izler. Katil her
defasında
vahşi ve arkaik yöntemlerle kurbanların
ı
parçalayıp teşhir etmektedir. Savaş ortam
ının
gerginliğine bu cinayetler eklenince, asker
ler
arasındaki huzursuzluk iyice artar ve herke
s
birbirinden şüphelenmeye başlar. Zira
herkesin
karanlık birer sırrı vardır. İnsan psikolojisin
in
çok karanlık bölgelerine doğru korkutucu
bir
yolculuğa çıkan Frewin ile Ann’i büyük
tehlikeler
beklemektedir. Kriminoloji eğitimi alan
Maxime
Chattam son romanında insanoğlunun
korkuyla
olan ilişkisini ele alarak, her zaman korku
ya
ihtiyaç duyulduğunu öne sürüyor. Roma
n şaşırtıcı
kurgusuyla okurunu esir alıyor.
‘Herkes Tek Başına Ölür’ ile
tüm dünyada büyük yankı
uyandıran Hans Fallada’nın
göz ardı edilen önemli eserleri,
Everest Yayınları’nın dünya
klasikleri dizisinde okurlarıyla
buluşmaya devam ediyor. 1947
yılında uyuşturucuya bağlı
kalp yetmezliğinden hayatını
kaybeden Fallada’nın özyaşam
öyküsünden izler taşıyan ‘Ayyaş’,
evliliğinin ve sorumluluklarının
boğuculuğundan kurtulabilmeye
çalışırken kontrolü tamamen
kaybeden bir işadamının hikâyesini
anlatıyor. Yapıtlarında insanların
hayatını kimi zaman gerçekçi kimi
zaman mizahi bir dille anlatan
yazarın, ‘Ayyaş’ı yazmaya başladığı
1944 yılında Almanya’da Nazi
dönemi sürüyordu. ‘Ayyaş’ta da
baskıcı bir toplumun insanın
özgürlüğünü farklı şekillerde
kısıtlayabileceğini örneklendiren
Fallada, yer yer sert ve dokunaklı
olmasına karşın ironi ile ince
mizahı da elden bırakmıyor.
Bu romanı ünlü İsviçreli yazar
Hermann Hesse “Bu kadar
gerçekçi, bu kadar dürüstçe,
hayata bu kadar yakın yazdığı için
Fallada övgüyü hak ediyor” diye
tanımlamıştı.
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
89
kültür-sanat | culture-art
•
•
•
•
i
m
i
v
k
a
T
k
i
l
n
i
k
Et
notes
EVENT
’de
Sanat eylülde Mardin
birçok
getirmeye çalışın. Çünkü
a rotanızı Mardin’e denk
z
ğini
Siz siz olun eylül sonund
ece
ebil
gör
e
liler’in gezdikleri yerlerd
ci
sanatçının işlerini Mardin
cak. Bu yılki başlığı ‘İkin
nali 21 Eylül’de başlaya
Bie
rdin
Ma
sı
Sarıaslan
a
Lor
ve
2. Uluslarara
bo
om
Col
lo
Pao
bienalin küratörlüğünü
Bakış’ olarak belirlenen
bir gezginin girmeyi
berberleri gibi normalde
rı,
cıla
çay
r’in
lile
rdin
üstlendi. Ma
, Edy Ferguson, Mona
dar
Bay
i
larında Fikret Atay, Sam
gibi
akıl edemeyeceği mekân
Sikander ve Pae White
Murat Şahinler, Shahzia
ileyici
etk
da
a
Hatoum, Hrair Sarkissian,
dah
ı
mın
orta
hi
ülebilecek. Mardin’in tari
sanatçıların eserleri gör
iyor.
ünü Döne Oytam üstlen
rlüğ
ktö
dire
alin
bien
ek
hale getirec
Alegria, adı gibi
mutluluk verecek
Gösteri sanatlarında yepyeni bir boyu
t açan dünyaca ünlü
gösteri topluluğu Cirque du Soleil’in
en popüler şovu ‘Alegria’,
22 Eylül’de İstanbul’da Ülker Sports Aren
a’da olacak. Sahne
tasarımı, müzikleri, dansları, kostümler
i ve makyajlarıyla
farklarını ortaya koyan topluluk geçti
ğimiz yıl İstanbul’a ilk
kez gelmiş ve 16 ‘Saltimbanco’ gösterisin
in tükenmesiyle
toplamda 80 bin kişiye ulaşmayı başar
mıştı. İspanyolca’da
mutluluk, sevinç ve başarı anlamların
a gelen ‘Alegria’ gösterisi
ise, toplamda 15 ülkeden 55 kişilik ulusl
ararası bir ekipten
oluşuyor. Akrobasi ve atletizmi sanat
ın opera ve barok
öğeleriyle birleştiren grubun bu ‘Alegri
a’ ile Rus barlarından
ateş toplarıyla nefes kesen jönglörler
e kadar toplamda dokuz
farklı şovla izleyicilere adı gibi mutluluk
vereceği kesin.
AlegrIa to brIng joy
as It means
Alegria, the most popular show of Cirq
ue du Soleil which
invented a new dimension in show art,
will be at Istanbul
Ulker Sports Arena on September 22.
The company with its
one of a kind stage design, music, danc
e, costumes and make
ups came to Istanbul last year and reach
ed to 80.000 people
selling out the tickets for its 16 ‘Saltimban
co’ shows. Alegria,
meaning joy, happiness and success
in Spanish, is performed
by 55 artists from 15 different countries.
Combining
acrobatics and athletics with opera and
baroque themes of
art, the company will certainly bring
joy to its audience with 9
different shows from Russian bars to
fire balls.
Mardin meets art
In September
rnational Mardin
September; the Second Inte
Try to pass by Mardin in
l have the
wil
you
ich
wh
ing
dur
ber 21,
Biannual starts on Septem
ple wander.
peo
al
loc
ere
works at places wh
chance to see the artists’
be
d to ‘The Second
al whose title was decide
The curators of the biannu
ces like barber shops
pla
At
and Lora Sarıaslan.
Look’ are Paolo Colombo
ret Atay, Sami Baydar,
of the artists such as Fik
and tea houses the work
rat Şahinler, Shahzia
Mu
ian
oum, Hrair Sarkiss
Edy Ferguson, Mona Hat
is the director of the
can be seen. Döne Otyam
Sikander and Pae White
rdin will become
Ma
of
e
historical atmospher
biannual with which the
more attractive.
90
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
s’ta m
o
d
a
en
Asp eri dev
lk
’nin i
t
t
tivali acak dör
s
s
e
F
gö
Bale e başlay
e
k
l
i
V
e
a
r
per
o
ylül’d
m is
dos O mişti. 3 E inci bölü olarak
ediy
spen
Kill Bill’in pan flütü
Türkiye’de
Yapılan 200’den fazla albüm, 600 milyo
ndan fazla albüm satışı,
90 altın ve platin albüm ödülü, sayısız
diğer ödüller ve beş kıtada
verdiği turnelerle dünyanın en başar
ılı pan flüt virtüozu Gheorghe
Zamfir, Türkiye’ye geliyor. Zamfir, altı
Romen müzisyen ve sekiz Türk
müzisyenden oluşan 14 kişilik orkes
trasıyla vereceği konserlerle,
Romen, Türk ve dünya müziklerinden
oluşan muhteşem bir repertuar
sunacak. Romen tarzı pan flütü gelişt
irerek 20 borulu sistemi 30’a
yükselten Zamfir, dudak hâkimiyetiy
le de her borudan dokuz tona
kadar değişik sesler çıkarmayı da başar
mıştı. ‘Once Upon a Time in
America’, ‘Karate Kid’ ve son olarak Taran
tino yapımı ‘Kill Bill Vol. 1’
için yaptığı müzikler ve pan flüt yoru
muyla dünya çapında üne kavuşan
sanatçıyı 1 Eylül’de İzmir Ekonomi Üniv
ersitesi Konser Salonu’nda,
2 Eylül’de Bursa Açıkhava Tiyatrosu’
nda veya 4 Eylül’de Antalya
Konyaaltı Açıkhava Tiyatrosu’nda izley
ebilirsiniz.
KIll BIll’s Pan Flute
In Turkey
World’s most esteemed pan flute virtu
oso Gheorghe Zamfir of more than
200 albums, more than 600 millions
of album sales, countless awards
and tours on five different continent
s, comes to Turkey. Zamfir, with its
orchestra composed of six Romanian
and eight Turkish musicians will
perform a magnificent repertoire of
Romanian, Turkish and World musi
c
at his concerts. Improving the Romanian
pan flute of 20 pipes to a system
with 30 pipes, Zamfir can get 9 diffe
rent tones from each pipe by using his
lip movements. Famous all around the
world with film scores including
“Once Upon a Time in America”, “Kar
ate Kid” and finally Tarantino’s “Kill
Bill Vol. 1” and with his pan flute perfo
rmances, the artist will be at Izmir
Ekonomi Universitesi Concert Hall on
September 1; at Bursa Açık Hava
Theatre on September 2; and, at Anta
lya Konyaaltı Açıkhava Theatre on
September 4.
ilk
ıA
a er
ği ik
raras uz’da son rgilenece ip. Sahne pera ve
e
lusla
h
O
t
e
fly’ il
l
19. U ü 4 Temm mansın se grama sa
v
De
utter alesi
B
n
r
o
u
m
r
o
m
s
f
ü
p
a
l
r
B
m
ad
pe
bö
bir
Sa
ve
nu ‘M
acak
sı ile
pera
teşem
muh ü aratmay in Opera rodüksiyo Devlet O karşısına
k
a
i
p
e
ü’
bölüm ’de Çin-P ın ortak se, Antaly ası seyirc uğu Göl
l
r
i
’n
‘K
ı
e
ü
,
s
l
e
p
ı
a
a
y
d
r
lül’
3E
estr
or’ o lulukla
nkar
. 6 Ey
p
i Ork
ermo
’de A
Bales n açılacak di Lamm e Bale To , 15 Eylül ser’
v
e
a
au
al
yenid dan ‘Luci let Opera en festiv i ‘Tannh mında
rk
eğ
ta
ev
ın
taraf . Türk D e sahnele hneleyec rkemli or
a
’d
ö
s
ak
l
g
c
ü
n
a
l
i
n
k
y
ı
E
i’n
ç
s’u
Bales
endo
ini 10
bales Opera ve ecek. Asp ir fırsat.
r
t
b
e
e
Devl ıyla sona n müthiş
içi
as
oper doymak
a
sanat
on
es
o
pera
wg
s
o
o
dos O which
n
e
h
p
s
S
art
lA
tiona
ond p
ces
spend
terna . The sec rforman
A
n
I
h
e
t
4
ith
9
p
y
In
1
l
s
w
u
e
u
s
J
on
pen
rgeo
of th
art
ded
4 go e stage o msun
al en
irst p
with
h
The f llet Festiv ember 3 st part. T ra and Sa ly”. On
t
a
r
p
i
pe
B
f
e
O
S
e
d
tterf
h
g
n
a
in on surpass t e-Beijin
m Bu ll perform
a
g
e
d
a
b
s
l
d
ine
, “M
wi l
ely
t wi
efinit ion of Ch rchestra and Balle Opera an ,
d
l
l
i
O
t
w
h
a
c
t
te
t
r
e
a
u
l
0
e
t
l
d
1
S
p
a
o
pr
the
te O
kish
nd B
a co
era a ntalya Sta pera. Tur Lake” on auser’ by
p
O
State ber 6, A moor” o m “Swan h ‘Tannh a great
it
m
er
is
or
Septe di Lamm will perf closing w th. This
dos.
s
s
a
15
e
t
i
i
i
c
e
spen
n
e
h
a
t
k
A
p
a
“Lu
t
n
n
m
o
m
e
o
l
t
c
l
i
e
i
C
l
f
l
i
t
w
Balle e festival ra and Ba l at magn
e
u
h
and t State Op d your so
ra
ee
Anka unity to f
rt
oppo
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
91
yolcu rehberi | passenger guide
Bunlar da unutulur mu demeyin…
Uçaktan İnerken
kontrolünüzü yapın!
See what we have left on a plane...
Check it before you leave the aircraft!
Avrupa’nın uçak bileti arama motoru Skyscanner, uçak
yolculuklarında en çok unutulan eşyaları araştırdı. En çok unutulan
eşyalar listesinin başında; kitaplar ve cep telefonları yer alıyor.
Listeye göre; uçaklarda alyanstan takma dişe kadar farklı ve ilginç
kişisel eşyalarını unutanlar da var.
Europe’s online flight ticket search engine Skyscanner has
searched for the most ‘left behind’ items at flights. On top of
the list there stand books and cell phones. According to the list,
there are people who leave interesting personal belongings from
wedding rings to dentures.
Seyahat etmek isteyenlere bini aşkın havayolunun milyonlarca rotası için en kısa
yoldan, en uygun fiyatlı uçak bileti alternatiflerini sunan Skyscanner, yolculara uçakta
en çok unuttukları eşyaları sordu. Ankete katılan 700 kişinin, yüzde 67’sinin yolculukları
sonrasında, uçakta mutlaka bir eşyasını unuttukları ortaya çıktı. Uçakta unutulan eşyalar
listesinin ilk sırasında kitaplar yer alırken, bu eşyaların üçte birini ise; fotoğraf makinesi,
cep telefonu ve tablet bilgisayar gibi değerli eşyalar oluşturuyor.
Skyscanner that provides for travelers the alternatives for the best priced airline tickets in
millions of flight routes of more than a thousand of airline companies asked passengers the items
they left on a plane. The poll of over 700 people also reveals that 67 percent of them left at least one
item behind after their flights. Books take the first place on the list of the forgotten items; one third
of these items are personal valuables such as cameras, cell phones and tablet pcs.
92
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
Alyans mı, tablet bilgisayar mı?
Ankete göre; cep telefonu ve tablet bilgisayar gibi telafi edilebilir
kayıpların yanı sıra, bazen de alyans gibi, manevi değeri yüksek
eşyalarını da unutanlar var. Anket sonuçlarında; uçakta alyansını
unutan yolcular, evlerine döndüklerinde eşleriyle gerginlik yaşadıklarını
belirtiyor.
Uçaklarda en çok unutulanlar arasında yer alan bir diğer eşya da
oyuncaklar. Skyscanner’ın anketine göre; katılımcıların yüzde 2’si,
uçakta çocuklarının oyuncaklarını unuttuklarını belirtiyor. Çocuklarının
en sevdikleri oyuncaklarını uçakta unutan ebeveynler ise çocuklarının
gerginliklerinin, kendilerine de yansıdığını üzülerek ifade ediyor.
Bunlar da unutulur mu?
Katılımcıların yüzde 5’i, pasaport ve diğer seyahat belgelerini uçakta
unutuyor. Özellikle yabancı bir ülkeye giderken önemli bir sorun haline
gelen bu durum, yolcuların geldikleri ülkelere geri gönderilmeleriyle
sonuçlanabiliyor.
Unutulan diğer eşyalar ise, anket sonuçlarını okuyanlara “Bu kadarı da
olur mu?” dedirtiyor. Ankete katılanlar arasında; uçakta iç çamaşırı,
takma diş ve trombonunu unutanlar bile var.
Katılımcıların üçte ikisinin, uçaktan bir şeylerini unutarak ayrıldığının
ortaya çıktığı Skyscanner anket sonuçlarına göre; uçakta en çok
unutulan eşyalar listesinde, ilk sırada kitaplar geliyor. Seyahat
sırasında kullanılması yasak olan cep telefonları ise ikinci sırada;
dergi ve gazeteler üçüncü sırada yer alıyor. Unutulan eşyalar listesinin
devamında; gözlük, kulaklık, pasaport ve kimlik, fotoğraf makinesi,
tablet bilgisayar, yiyecek, oyun konsolu, çanta ve oyuncaklar yer alıyor.
Weddıng rIng or tablet pc?
According to the poll, besides some replaceable
items such as cell phones or tablet computers, there
are some people who left a very valuable personal
item: their wedding rings; these people admit that
they had difficulties explaining their lost when they
got back home. Children’s toys are among the most
forgotten items. According to Skyscanner’s poll,
2% of the passengers admit that they left their
children’s toys on plane; they all talk sadly about
the unhappiness of their kids being reflected on
themselves.
How can these be left behInd?
5% of the participants left their passports or similar
travel documents on a plane. This becomes a crucial
problem especially traveling abroad, and it may end
up with being sent back home.
All the other items that were left behind provoke
one to say “How can these be left behind?” Among
the participants, there are people who left their
underwear, dentures and even a trombone! With
the poll it is understood that the two third of the
participants left something on the plane during their
flights. According to the results of Skyscanner’s
poll, books are among the most forgotten items.
Cell phones which are not allowed to use during
flights take the second position; magazines and
newspapers, the third. Sunglasses, earphones,
passports and ID cards, cameras, tablet pcs, food,
game pods, bags and toys take the other places in
the list of the left-behind items.
Uçaklarda En Çok
Unutulan Eşyalar Listesi
1. Kitap - %18
2. Cep Telefonu – %9
3. Dergi/Gazete ve Kıyafet – %8
4. Gözlük/Güneş Gözlüğü – %8
5. Kulaklık – %6
6. Pasaport/Kimlik – %5
7. Fotoğraf Makinesi – %3
8. Tablet Bilgisayar – %3
9. Yiyecek&Gıda Malzemesi – %3
10. Oyun Konsolu – %2
11. Çanta – %2
12. Diğer – %23
The Items most commonly leftbehInd on a plane
1. Book (18%)
2. Mobile phone (9%)
3. Magazine/newspaper/clothes (8%)
4. Glasses/Sunglasses (8%)
5. Headphones (6%)
6. Passport/identity documents (5%)
7. Camera (3%)
8. Tablet pc (3%)
9. Food (3%)
10. Game pod (2%)
11. Bag (2%)
12. Other (23%)
EYLÜL - SEPTEMBER 2012
93
94
92
EYLÜL
- SEPTEMBER
2012
AĞUSTOS
- AUGUST 2012
EYLÜL
- SEPTEMBER
AĞUSTOS
- AUGUST 2012
95
93
TÜRKİYE HAVALİMANLARINDAN
YERLİ HAVAYOLU
TAŞIYICILARININ TARİFELİ DIŞ
HAT UÇUŞ NOKTALARI
96
94
EYLÜL
- SEPTEMBER
2012
AĞUSTOS
- AUGUST 2012
EYLÜL
- SEPTEMBER
AĞUSTOS
- AUGUST 2012
97
95
İkisi bir
arada
Ünlü bir
şeker
Resimdeki
sanatçı
Bir sebze
Manisa’nın
bir ilçesi
Giysi
Tümör
İzmir’in
bir ilçesi
Parola
Vilayet
Ev bölümü
Sığır durdurma sözü
Tespih
tepeliği
Bir balık
türü
Lüksemburg TV’si
Bir tatlı
türü
Beyaz’ın
söyleyemediği harf
“Jet …”
(aktör)
Cezayir’de
bir ırmak
Bir süs
kpeği
Küçük
vapur,
istimbot
E
Y
L Y E
B A L I
İ L
R
S O M
E V A N
A R A
İ
İ T
F İ N O
A N A
Romatizma
ağrısı
Kuzu sesi
Bir ilimiz
Bir göz
rengi
Şiir
İtalya’nın
başkenti
Yat limanı
Ekmek
Kuzey Atlantik Paktı
İri taneli
bezelye
Yerine
getirme
Özen
Yabani
hayvan
barınağı
Eski bir
Anadolu
uygarlığı,
Hitit
M
E L
İ
O M
N A
İ
K A
İ N
O
E T
Samuray
kılıcı
Peru’nun
başkenti
Köpek
Düzine
sayısı
Pozitif
elektrot
Bir sayı
K
A
T
A
N
A
Kars’taki
ören yeri
A
N
İ
ÇÖZÜMLER
Yoksul
yiyecek evi
Muğla’nın
bir ilçesi
Gökçeada’nın
diğer adı
Baş çoban
F
F A S U
T O R
İ M
O H A
İ D E
R
M A R E T
A
K
L
M R O Z
E
Ç A T
Bir süs
kpeği
Bir sayı
“Jet …”
(aktör)
Cezayir’de
bir ırmak
Özen
Yabani
hayvan
barınağı
İri taneli
bezelye
Yerine
getirme
Kars’taki
ören yeri
Pozitif
elektrot
Bir balık
türü
Lüksemburg TV’si
Sığır durdurma sözü
Tespih
tepeliği
İ
A K
İ
U L
İ
E K
Eski bir
Anadolu
uygarlığı,
Hitit
Küçük
vapur,
istimbot
Gökçeada’nın
diğer adı
Baş çoban
Beyaz’ın
söyleyemediği harf
Yoksul
yiyecek evi
Muğla’nın
bir ilçesi
Bir tatlı
türü
İkisi bir
arada
Ünlü bir
şeker
Kuzey Atlantik Paktı
Ekmek
Ev bölümü
Yat limanı
Vilayet
İtalya’nın
başkenti
Parola
Düzine
sayısı
İzmir’in
bir ilçesi
Köpek
Şiir
Bir göz
rengi
Bir sebze
Resimdeki
sanatçı
Manisa’nın
bir ilçesi
Tümör
Samuray
kılıcı
Peru’nun
başkenti
Bir ilimiz
Kuzu sesi
Romatizma
ağrısı
Giysi
bulmaca | puzzle
TAV_İLAN
100
EYLÜL - SEPTEMBER 2012

Benzer belgeler