40 sayfalar

Transkript

40 sayfalar
Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 31/124
M. Ö. 2. yy'da Likya birligini bassehri olan Xanthos, 42 yilinda bu kez Romali Brutus tarafindan yerle bir
edilmis ancak ardindan Imp. Marcus Antonius'un gayretleriyle yeniden imar görmüstür. M. S. I. yy. 'da Roma
egemenligi altindaki Xanthos'ta Imp. Vespasianus adina tak yaptirilmis, günümüze kalmis
Roma yapilarinin çogu bu dönemde insa edilmistir.
Bizans egemenligi sirasinda psikoposluk merkezi olan Xanthos, bu dönemde birçok yeni
yapiya kavusmustur. Ancak 7. yy'dan sonra Arap akinlari sehrin terk edilmesine sebep
olmus, 1838'de yeniden kesfedilip talan edilmesine kadar yani basindaki Kinik'ta ufak bir
köy olarak yasamini sürdürmüstür. Sehirdeki kazi çalismalari, 1950 yilindan beri Fransiz
arkeologlar tarafindan yürütülmektedir. Xanthos'un her iki akropolü de degisik örgü
sistemlerinin görüldügü sur duvarlari ile çevrili olup Likya akropolünü dogudan çevreleyen
poligonal teknikteki sur M. Ö. 4. yy. 'a aittir. Güney yönündeki sur ile Esen çayi tarafindaki surlarin bir kismi,
Hellenistik devirde yapilmis düzgün bloklardan olusur. Geri kalan surlar harçli duvarlari ile Bizans dönemine
aittir.
Bizans sur kalintisinin kuzeyindeki sahayi Roma devri tiyatrosu kaplar. Xanthos'un en ilginç kalintilari,
tiyatronun batisinda yer alir. bunlardan ilki; yüksek dikdörtgen yekpare kaide üzerindeki ölü ailesi ile yanindaki
kadin gövdeli, kus kanatli yaratiklar olan ve ölülerin ruhlarini gökyüzüne tasidiklarina inanilan "Harpy"
kabartmalarina sahiptir. Bugün orijinal bloklari, Biritish Museum'da sergilenen Harpy aniti, M. Ö. 5. yy'a
tarihlenmekte; bu anit mezarin yaninda 4. yy. 'a ait diger bir kaideli Likya lahdi yer almaktadir. Tiyatronun
kuzeyindeki kare sekilli alan ise Roma devri agorasidir. Agoranin kuzey-dogu kösesinde, yekpare dikdörtgen
gövdesinde Likya yazisiyla yazilmis kitabeye sahip anit mezar yükselir. Harp anitina benzer kabartmali mezar
odasinda sahip oldugu düsünülen anitin gövdesindeki kitabe, günümüze dek bulunmus Likya dilindeki en uzun
kitabe olup, Kherei adli Xanthos'lu prensin serüvenlerini anlatmaktadir. Roma akropolünde de birçok kaya
mezari ve kaideli mezari yan yana görmek mümkündür. Bunlardan kaidesi disinda tümü British Museum'a
tasinmis olan M. Ö. 4. yy'a ait Payava lahdi en ülü olanidir. Xanthos'un diger ünlü aniti ise yine British
Museum'da sergilenen Nereidler anitidir. Günümüz kalintilarina çikan rampanin sag kenarinda sadece
temelleri kalmis olan tapmak planli anit, sütunlari arasindaki su perileri Nereidlerin heykellerinden dolayi bu
adla anilmakta olup, M. Ö. 4. yy'a aittir.
http://www. alllycia. com/sehirler/turkish/xanthos. html
Letoon
Kaş-Fethiye yolu takip edildiğinde, Xanthos'u geçtikten 4 km
sonra güneye ayrılan yoldan Letoon'a ulaşılır. Letoon'un Lykia
şehir devletlerinin, kültür merkezi olduğu düşünülmektedir. O
dönemlerde milli festivaller burada yapılırdı ve papazları da
federasyonda en yüksek mevkiye sahipti.
Letoon'a adı, efsanelerden gelir. Tanrılar kralı Zeus, Leto'ya aşık
olur ve birlikteliklerinden, Leto ikiz çocuklarına hamile kalır.
Zeus'un kıskanç karısından korkan Leto kaçar ve Delos'a gelir.
Burada çocukları Apollon ve Artemis'i doğurur. Hera'dan daha
çok uzaklaşabilmek için Lykia'ya, Anadolu kıyılarına kaçkaç.
Yolda karşılaştığı kurtlar ona Xanthos Nehri'ne kadar kılavuzluk
eder. Leto minnettarlık içinde nehri Apollon'a adar ve o zamana
kadar "Termilles" adıyla bilinen yere Yunanca kurt anlamına gelen, "lykos" sözcüğünden türetilmiş olan "Lykia"
adını verir.
1962 yılında başlayan kazılar sonucunda yanyana üç mabet gün ışığına çıkarılmıştır. Bunlardan ilki İon
düzeninde, 6x11 sütun sayılı, 30m x 15m boyutlarında olan ve mimari süslemelerinden MÖ 150-100 yıllarında
Leto için inşa edildiği düşünüşen bir mabettir. Doğusunda Dor düzeninde 11x6 sütun sayılı, 27m x 15m
boyutlarında başka bir mabet daha vardır. Kazılar esnasında Artemis'i temsil eden yayı, okkılıfını ve Apollon'u
temsil eden liri resmeden, Hellenistik tazda yapılmış bir mozaik de bulunmuştur. İon ve Dor tarzlı tapınakların
arasında daha küçük boyutlarda (18m x 8m) ve harika olarak nitelendirilebilecek duvar işçiliğiyle inşa edilmiş
bir tapınak daha vardır.
Tapınakların güneyinde, MS 7. yy'da terkedilmiş olan, bazilika şeklinde bir kilise ve bir de manastır
bulunmuştur.
Kazılar sırasında tapınak kalıntılarının arasında Lykia tarihine ışık tutabilecek ve yazısının çözümüne yardımcı
olabilecek nitelikte yazıtlar bulunmuştur. Bu yazıtlardan en önemlisi Büyük İskender'in (Yunanca Alexandros,
İngilizce Alexander) Letoon'a ziyaretini anlatandır. Aram, Yunan ve Lykia dillerinde yazılmış olan ve
Kaunos'un mitolojik kurucusu "Basileus"u anlatan yazıt, Lykia yazısına ışık tutabilecek nitelikte bir arkeolojik
keşiftir.
Şehirde MS 8 yy'dan sonrasına ait kalıntı izi görülmez. Arap akınlarının başlaması ve Hristiyanlığın putperest
yapılarına karşı acımasız olan tutumu yüzünden şehrin terk edildiği düşünülmektedir.
http://wowturkey. com/forum/viewtopic. php?t=11316
Hazırlayan: Kültür ve Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberi Muammer Çelik. Tel: 0532-2643999 muammer@muammercelik. com
Kaynaklar metinlerin altında belirtilmiştir. Bu çalışma tamamen ücretsizdir. Ticari kullanımlar için kaynaklarda belirtilen adreslere başvurun.
Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 32/124
6. Gün: 28. 01. 2010 PERŞEMBE:
FETHİYE – KAUNOS – KÖYCEĞİZ – MARMARİS (180 km)
DALYAN
Dalyan’dan İstuzu kumsalı, Dalyanağzı plaj tesislerine ulaştıran
yolun son 1 km’sinden plaja inmeyip sola tepelere çıkan yol,
Dalyan’ı ayaklar altına seren Radar (Türk Telekom) kulesiyle, Aşı
koyuna götürür.
Yolun büyük bölümü asfalttır ve çam ağaçları içinden dolana kıvrıla çıkar dağın doruklarına
çıktıkça her dönemeçte Dalyan Deltası bir başka güzel serilir ayaklar altına. .
Radara giden yol stabilizedir. Kulenin bulunduğu tepeye çıktığınızda olağanüstü bir
manzarayla karşılaşacaksınız. Bir yanınızda, deltası, kanalları, kumsalı ve şehriyle tüm
Dalyan, ileride Köyceğiz gölü ve Köyceğiz, daha ötelerde Sandras dağları, batınızda sarp yamaçların denizle
buluştuğu koylar, biraz ileride Sarıgerme sahili ve Babaada. . .
Yola devam edenler, mavi yolculuk teknelerinin çok sevdiği Aşı koyuna ulaşırlar. Piknik yapmak, gözlerden
uzak denize girmek için idealdir bu koylar.
Tekne ve Mehtap turları
Dalyan ya da Marmaris çıkışlı tekne turlarında, Dalaman yönünde Aşı ve
Bakardi koyları, Ekincik tarafında ise Ekincik körfezi içindeki koylar, özellikle de
Semizce koyu ziyaret edilir.
Ayrıca geceleri Dalyan çıkışlı mehtap turları da yapılır, ayın dolunay olduğu
evrelerde.
Dalyan çıkışlılarda kanallarda dolaşılır, sonra İstuzu kumsalına ve denize çıkılır.
Tur müzikli ve eğlencelidir.
İsteyenler ayın ışığıyla oynaşan sulara da bırakabilirler kendilerini.
Kaynak: http://www. muglakulturturizm. gov. tr/tr/12400. asp
Dalyan ve Kaunos Tarihi
Efsaneye göre Apollon'un oğlu olan Karya Kralı
Miletos'un biri erkek biri kız olmak üzere ikiz
çocukları dünyaya gelir. Erkek olana Kaunos, kız
olana Byblis adi verilir. İkizler birbirini çok sever.
Byblis'in erkek kardeşine olan sevgisi o kadar
büyüktür ki, onu biran görmese huzuru kaçar.
Byblis'in bu sevgisi artik kardeş sevgisini asmaya
başlamıştır. Bir gün Byblis dayanamaz,
kardeşine bir mektup yazar ve sevgisini açıklar.
Bu durumu öğrenen Kaunos çok üzülür ve utanç
duyar, en çıkar yolun kenti terk etmek olduğuna
karar verir ve yandaşlarından bir grup ile
beraber, bugün kalıntılarını gördüğümüz Kaunos
kentinin bulunduğu yere gelir. Ve burada bir kent
kurarak kente kendi adini verir. Byblis ise bir
daha ikiz kardeşini görememenin üzüntüsü ile
çılgına döner, onu aramak için dağlara doğru
koşar, gözyaşları sel gibidir. Kardeşini
bulamayacağını anlayan Byblis, hayatına son
vermek ister ve yüksek bir kayanın üzerinden
kendini atar. Nympeler (Su Kaynağı Tanrıçaları) ona acır ve Byblis'i bir pınara dönüştürürler. Efsane bu ya,
derler ki, Calbis Nehri (Dalaman Çayı) Byblis'in gözyaşlarından oluşmaktadır.
Kaunos antik kentinin kurulusu M. Ö. 10. yy kadar dayanmaktadır. Kentte Profesör Cengiz Işık başkanlığında
arkeolojik kazılar devam etmekte. Araştırmalar sonucunda Kaunos'ta Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans
dönemlerine ait kalıntılar bulunmuş.
Antik çağda önemli bir liman konumunda olan şehir, Dalyan Deltasının oluşması nedeniyle bugün deniz
kıyısından uzaklaşmıştır. Antik çağın önemli coğrafyacısı Strabon (Skylaks) "Kaunos kıyıdadır ve Calbis
yanında akar. " demiştir. Kaunos coğrafi durumu göz önüne alındığında Karye'nin güney kıyısında Rodos'un
karsısındadır. Çevresi, kuzeyde Menderes ovasına açılan dağlarla, bati yönde ise denize bakan Kaya
mezarları ve vadileriyle Karye'nin öteki kısımlarından ayrılmış, yüzünü doğuya ve güneydeki Likya'ya
çevirmiştir.
Kaunos'un Karya-Likya sınırında kurulduğu söyleniyor. Antik Kaunos Kenti, denizden 152 m. yükseklikte
Akropol is ile onun güneybatısındaki, yüksekliği yaklaşık 50 m. olan Küçük Kale ve bu iki tepenin kuzeybatı
eteklerinin oluşturduğu denize bir dil gibi uzanan yarim ada üzerine kurulmuştur. Arkaik ve Erken Klasik
Hazırlayan: Kültür ve Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberi Muammer Çelik. Tel: 0532-2643999 muammer@muammercelik. com
Kaynaklar metinlerin altında belirtilmiştir. Bu çalışma tamamen ücretsizdir. Ticari kullanımlar için kaynaklarda belirtilen adreslere başvurun.
Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 33/124
Çağlarda Kaunos, Akropol is ve Küçük Kale'nin sırtlarında geçen surlar ile şehrin ortasında, Agora'daki
Vespasian Çeşmesi'nin 30 m. güneydoğusunda açığa çıkartılan sur duvarlarının arasındaki çanak içinde
bulunuyordu. Şehrin iskan bölgesinin henüz yeterince kazılmış olmaması, şehir planı hakkında yeterli bilgiyi
vermiyor. Ancak Hekatomnidler Dönemi'nde genişletilen şehrin bir teraslar şehri olduğu açıktır. Takip eden
dönemlerde, önceki teraslar onarılarak kullanılmaya devam ederken, yeni ve büyük teraslarda inşa edilmiş.
KAUNOSUN SIYASI TARIHI
". . . Iyonya'ya baş eğdiren Harpagos, Karyalilar, Kaunos'lular ve Likyalılar üzerine yürüdü. . " der Herodot.
Geçmişi M. Ö 10. yy kadar uzanan Kaunos kenti ilk kez Herodot'un tarih kitabında görülür. Kaunos Perslerin
Güneydoğu Anadolu'yu ilk istilası sonrası Pers idaresine girmiştir. Persler iç islerine karışmamışlar ve fazla
vergi almamışlar. Buda kentin çabuk kalkınmasına neden olmuştur.
M. Ö. 387 yılında Hellenler ile imzalanan Kral Barısından sonra Kaonus, kendilerini Pers Satraplari olarak
tanımlayan yerel bir sülalenin, Hekatomindler Sülalesinin yönetimi altına girmiştir. Asya' nın Büyük İskender
tarafından istila edilmesi ile Persler'in bölgedeki yönetimi sona ermiştir. Büyük Isken derin M. Ö. 323 yılında
ölmesi üzerine yeni Satraplik dağılımında Karya'nin Asandors'a verilmesi üzerine Kaunos, Rodoslular ile
birlikte hareket etmiş ve Anadolu kıyısında ki ve kıyıya yakin şehirlerini içine alan Rodos Periasi'na dahil
olmuştur. Kent, M. Ö. 3 yy'da sürekli olmasa da Ptolemaioslar'in yönetiminde kalmıştır. Ptolemaioslar'in bu
hakimiyeti M. Ö 288-287 yılına tarihlenen Lmyra'da bulunmuş bir karar yazıtı ile teyit edilmektedir. Kaunos'un
Rodos'a karsı M. Ö. 167 yılında ki isyanı sonrası kent, Roma Senatosu kararı ile Rodos hegemonyasından
kurtulmuş, bağımsızlığını kazanmıştır. M. Ö. 88 yılında ki Mithridates savasından sonra Romalılar Kaunos'u
Rodos'un idaresinde bırakmışlardır. Çok geçmeden (M. Ö. 84-81) Rodos'un idaresinden kurtulmuş olan kent,
artik Roma'nın Asya eyaletine bağlı şehirlerinden biri olmuştur. Kentin Hıristiyanlık çağında uzun ve önemli bir
tarihi geçmişi vardır. Genç Antik dönemden başlayarak Orta Çağın içlerine kadar Doğu Roma ve Likya kilisesi
eyaletine bağlı kalmıştır. Kent iki Bisof (Hıristiyan aleminin en yüksek rütbeli din adamı) ile temsil ediliyordu.
Bu dönemle birlikte kent artik iki isimle anılmaktadır. Kaunos-Hagia.
Gittikçe bir köy kimliğine bürünen Kaunos, 13. yy 'in üçüncü çeyreğinden itibaren bölgeye hakim olan
Uçtürkler'in 15. yy'in baslarından itibaren ise Mentesoğulları'nin hakimiyeti altındadır. Fatih Sultan Mehmet
zamanın da, Menteşe Beyliği'nin de ortadan kalkması ile tüm Batı Anadolu, Osmanlı idaresine girmiştir.
Kaynak: http://www. dalyandostlarievi. com/default. asp?p=tarih
Marmaris
Marmaris Türkiye’nin en Marmaris popüler tatil merkezlerinden birisidir. Özel araçla gidiyorsanız çamlar
arasından Marmaris’e doğru inen yolda "İşte Marmaris" yazılı tabelayı görünce bir mola verip kenti kuşbakışı
seyredebilirsiniz. Son 15 yılda çok hızlı bir yapılaşma yaşandı ama yine de güzel görünür kent, bu noktadan.
Marmaris yaz aylarında 100. 00’i bulan şehir içi nüfusuyla artık devasa bir tatil şehri durumundadır. Otellerin
yatak kapasitesi 60, 000’i aşmıştır. Her bütçeye uygun otel bulmak mümkündür. Yüzlerce lokanta, cafe,
eğlence yeri açılmıştır.
Hazırlayan: Kültür ve Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberi Muammer Çelik. Tel: 0532-2643999 muammer@muammercelik. com
Kaynaklar metinlerin altında belirtilmiştir. Bu çalışma tamamen ücretsizdir. Ticari kullanımlar için kaynaklarda belirtilen adreslere başvurun.
Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 34/124
Onca yapılaşmaya rağmen, yapılan çevre düzenlemeleri ve arıtma sistemleri sayesinde kent içindeki
plajlardan denize girilebilen ender kentlerimizdendir. Daha temiz deniz, daha boş sahiller arayanlar için
karadan ya da tekne turlarıyla ulaşılabilen koyları vardır. Su ve doğa sporları meraklılarına, oteller ve seyahat
acentaları çok çeşitli seçenekler sunar.
Kent merkezindeki en önemli tarihi yapı Kale’dir. Kale ilk kez İonialılar tarafından yapılmıştı. Bugünkü kale
1522’de Osmanlılar tarafından yapılmış olandır. Kale, 1914 yılında bir Fransız savaş gemisinden atılan top
ateşi sonucu büyük zarar görmüş. Cumhuriyet döneminde kale yerleşime açılmış ve 18 konut, çeşme
yapılmış. 1980-90 Yılları arasında restore edilen Kale’nin içinde bugün müze yer almaktadır. Kalenin girişi
doğrudan bahçeye açılıyor. Avlunun iki yanından surlara merdivenlerle çıkılıyor. Surlardan çevreyi izlemeli.
Kapalı mekanlardan ikisi arkeoloji müzesi olarak düzenlenmiş. Bahçede ve bu iki salonda bölgedeki
kazılardan elde edilen eserler, amphoralar, Knidos, Burgaz, Hisarönü kazılarından elde edilen pişmiş toprak,
cam eserler, sikke ve süs eşyaları sergileniyor. Galerilerden biri Türk Evi olarak düzenlenmiş etnografya
salonu, bir diğeri de kale komutanının odasıdır.
Kentteki diğer bir Osmanlı yapısı da Hafza Sultan Kervansarayı’dır. 1545 Yılında yapıldığı üzerindeki yazıtta
belirtilmiştir. Üzeri kemerlerle örtülü Kervansaray, kaleye çıkan dar ve basamaklı sokağın hemen girişindedir.
Kervansaray’ın 7 küçük ve bir büyük odası günümüzde turistik eşya ve hediyelik satan dükkanlara tahsis
edilmiş.
Çarşı içindeki Tarihi Bedesten ise, eskiden olduğu gibi bugün de alışveriş merkezi olma özelliğini sürdürüyor.
Alışverişi yapanlar ve satılan ürünler değişmiş sadece, her şey turistik olmuş.
Marmaris yakın çevresinde Osmanlı dönemine tarihlenen başka eserler de var. Kemeraltı Mahallesi’ndeki
İbrahim Ağa Camisi 1789’da, Muğla yolunun 10. Km’sindeki Taşhan ve Kemerli Köprü ise 1552’de yapılmıştır.
Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos seferine çıkmadan önce ziyaret ettiği kehanetleriyle ünlü Sarıana’nın
türbesi aynı adlı mahallededir. Rivayete göre Rodos seferine hazırlanan koca Osmanlı ordusunun bütün
askerleri Sarıana’nın tek ineğinin sütüyle kahvaltı yapmış.
İskele ve yat limanı çevresinde
Marmaris Netsel Marinası Güney Ege’nin en büyük ve modern marinasıdır. Net Holding tarafından işletilen
marinada, yatlara her türlü servis verilmektedir. Marina ile çarşı arasındaki rıhtıma ise Mavi Yolculuk ve
günübirlik gezi tekneleri bağlanırlar.
Yat limanından Venedik deresini takip ederek içeri yöneldiğinizde barlar sokağına çıkacaksınız. Her türlü
müzik zevkine hitap eden barlar sağlı sollu bu sokakta sıralanır.
Çoğu eski Marmaris evlerinin restorasyonuyla dönüştürülmüştür bugünkü işlevlerine. Yüksek duvarlarla çevrili
eğlence kompleksleri de açılmıştır bu bölgede son yıllarda. Eğlence sabahın ilk ışıklarına kadar sürer.
Rıhtım boyunca sıralanan bar ve lokantalar ise günbatımı öncesinde dolmaya başlar. Rıhtıma paralel ve dik
inen sokaklar Marmaris’in gece yaşamının en renkli noktasını oluştururlar. Müziğin ve eğlencenin her türü
vardır.
Eski kent devasa bir alışveriş merkezi gibidir. Araç trafiğine kapalı, üstü tentelerle örtülü sokaklara sıralanmış
dükkanlar ve tezgahlar çok renkli bir görüntü oluştururlar. Alışveriş niyetiniz olmasa bile, bu sokaklarda
dolaşmaktan keyif alacaksınız.
Hazırlayan: Kültür ve Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberi Muammer Çelik. Tel: 0532-2643999 muammer@muammercelik. com
Kaynaklar metinlerin altında belirtilmiştir. Bu çalışma tamamen ücretsizdir. Ticari kullanımlar için kaynaklarda belirtilen adreslere başvurun.
Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 35/124
7. Gün: 29. 01. 2010 CUMA:
MARMARİS – STRATONİKEİA – BODRUM (170 km)
Stratonikeia, Muğla’nın Yatağan İlçesine bağlı Eskihisar köyündedir. Günümüzde Yatağan Termik santralının
burada kurulması yöreyi olumsuz etkilemiş, çıkan zehirli gaz, vs. dolayısıyla
köy terk edilmiştir.
Antik çağ yazarlarının Karia’da bir kent olarak isminden söz ettiği Stratonikeia
Eskihisar köyü ile iç içedir. Pluturcharkhos’un belirttiği gibi kent ismini, yaygın
bir mitolojik öyküye göre genç ve güzel bir kadın ile onun coşkulu aşkından
almıştır.
Karia’nın bu antik kentinde Stratonikeia isimli, güzelliğiyle ün yapmış bir kız
yaşarmış, Kral Seleukos Nikator’un karısı ölünce kendine yeni bir eş aramış
ve sonunda Stratonikeia’yı
görmüş ve onunla evlenmeyi istemiş. Bu sırada kız, Seleukos’un oğlu Antiochos ile çılgın bir aşk yaşıyormuş.
Buna rağmen kral ile evlenmek zorunda kalmış. Ancak Seleukos oğlunun sevgilisi ile evlendiğini bilmiyormuş.
Düğünün hemen ardından Antiochos hastalanmış, yataklara düşmüş, hastalığına hiçbir hekim çare
bulamamış. O sırada Karia’da bulunan ünlü bir Mısırlı hekim olan Herostratos saraya çağırılmış, hastayı bir de
onun görmesi istenmiş. Mısırlı hekim de günlerce uğraşmış ama hastanın tedavisini o da yapamamış. Bir gün
Stratonikeia hastanın odasına girmiş ve o anda Antiochos’un yüzü kızarmış, kalbi daha hızlı atmaya başlamış.
Bu durumu gören, iki sevgilinin bakışlarından bir şeyler sezinleyen hekim Stratonikeia odadan çıkar çıkmaz
Antiochos’u sıkıştırmış ve gerçeği öğrenmiş. Ama bu durumu krala nasıl söyleyecektir? Hekim uzun uzadıya
düşünmüş ve Seleukos’un huzuruna çıkmış, ve aralarında şöyle bir konuşma geçmiş:
Kral Hazretleri, oğlunuzun hastalığının ne olduğunu anladım. Oğlunuz
benim karıma aşık ve o yüzden de yataklara düşmüştür.
Bunun üzerine kral : Benim sevgili oğlumdan karını esirgeyecek misin?
Oğlumu kurtarmalıyız. Deyince hekim düşünmüş ve sonra yanıtını
vermiş: Kralım siz kendinizi benim yerime koyun. Siz benim yerimde
olsaydınız ne yapardınız? Oğlum, benim karımı sevmiş olsaydı hiç
düşünmez verirdim. Çünkü Antiochos benim her şeyimdir. Hekim de
zaten böyle bir anı kollamaktaymış. Hemen yanıtını vermiş;
-O halde size gerçeği söylemeliyim. Oğlunuz kraliçe Strtonikeia’ya aşıktır.
Siz onunla evlenmeden önce de birlikte büyük bir aşk yaşamışlar.
Kral son derece şaşkındır.
Peki o halde evlensinler. Demiş. Bundan sonra Stronikeia ile Antiochos
evlenmişler ve kısa bir süre sonra da kral tahtını oğluna bırakmış. İşte Antiochos uğruna babasını kaybettiği
güzeller güzeli sevgilisi Strotonikeia’’ın adına bu kenti kurmuş. Bu olaya değinen Byzantion’lu Stephanos M.
Ö. 281-261 yılları arasında kentin kurulduğunu söyler. Plutarchos de Kral Seleukos’un karısı Stratonikeia ile
oğlu Antiochos’un yaşadıkları aşka değinmiş ve: “Baba kral, genç karısı ile oğlu arasında geçen gizli aşkı
öğrenince M. Ö. 294’de karısından ayrılmış ve her ikisini de ülkenin kuzeyine göndermiştir” demiştir. Öte
yandan antik yazarlardan Appian da kenti bu tarihte Seleukos’un genç karısı adına kurduğunu ileri sürmüştür.
Antik çağ tarihçilerinden Pausanios ile Stephanos aynı yerde bulunan Khrysaonis ve İdrias isimli iki kentten
söz etmişlerdir. Ancak bu iki ismin kentten çok bölge ismi olması da olasıdır. Nitekim İdrios ismiyle bilinen
bölgede bir konfederasyon kurulduğu; Zeus Khrysaoraus’un burada önemli bir mabet olduğu antik tarihlerde
yazılıdır. Ayrıca Khrysaonis ismi de bazen Karia birliği ile eş tutulmuştur. Bir görüşe göre de Lykialılar
tarafından kurulan ilk kenttir. Buradaki ilk antik yerleşim Akdağ ve Kurukümes tepelerinin kesiştiği noktada,
Kadıkulesi’nin kuzey yamaçlarında kurulmuştur. Bu tepenin güney-doğusu sarp ve kayalık olup mahalli halk
tarafından “Karşıyaka” ismiyle anılır. İşte burası topografik yapısından ötürü savunmaya son derece elverişli
olduğundan ilk yerleşimin surları buradadır. M. Ö. IV. yy. a ait olan bu sur aşağı yukarı 3500 m. uzunluğunda
olup, iki taraftan tiyatronun arka hizasında birleşir. Aşağıdaki şehir kurulduktan sonra burası da M. Ö. III. yy. a
ait bir sur duvarı ile çevrilmiştir. Yukarıdaki şehir Zeus Khrysaoreus’a (altın kılıçlı Zeus) ait bir kült merkezidir.
M. Ö. VI. yy. da Lydia krallığı bölgeye egemen olmuşsa da Persler M. Ö. 546’da buna son vermişlerdi. Bu
durum Büyük İskender’in Batı Anadolu’ya gelişine kadar sürmüştür.
İskender’in ölümünden sonra Anadolu’da generaller arasında gelişen savaşlardan ötürü kendilerini korumaya
çalışan yöre halkı Stratonikeia’nın olduğu yerdeki kutsal bir alanda toplanmışlar ve kendi aralarında bir birlik
kurmuşlardır. Khrysaonis Birliği olarak tarihe geçen bu birliğin konumu henüz anlaşılamamıştır. Seleukoslar
Manisa yakınlarında Lysimachos ile yapılan Kurupedion savaşını M. Ö. 281’de kazandıktan sonra tüm yöreye
egemen olmuşlardır. Kral Seleukos’un aynı yıl ölmesi üzerine, ülkenin yönetimi oğlu Antiochos’a geçmiştir. Bu
devirde kent gelişmiş ve görkemli yapılarla bezenmiştir. Makedonya’dan getirilen göçmenlerle de nüfusun
artması sağlanmıştır. Bundan sonra Stratonikeia birkaç kez Rodos’un eline geçmiştir. Tarihçi Titus Livius
Rodosluların M. Ö. 201’de ellerinden kaçırırlar fakat M. Ö. 197’de kent tekrar Rodos Pareasının eline geçer.
M. Ö. 167’de Rodos elçisi Roma senatosuna giderek bu kentin kendilerine verilmesini istemiştir. Pontus kralı
Mithridates Roma bağımlısı olan Stratonikeia’yı M. Ö. 88’de ele geçirmesinin ardından kent Sulla tarafından
geri alınır. Romalılar Pontuslulara karşı koyuşlarından dolayı kenti ödüllendirir ve bundan sonra da bağımsız
bir kent olur. Stratonikeia Roma egemenliği altında da önemini korumuş, Bizans döneminde Aphrodisias’a
Hazırlayan: Kültür ve Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberi Muammer Çelik. Tel: 0532-2643999 muammer@muammercelik. com
Kaynaklar metinlerin altında belirtilmiştir. Bu çalışma tamamen ücretsizdir. Ticari kullanımlar için kaynaklarda belirtilen adreslere başvurun.
Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 36/124
bağlı önemli bir piskoposluk merkezi olmuştur. Ancak uğradığı deprem sonunda önemini yitirerek
terkedilmiştir.
Stratonikeia’yı ilk kez A. Laumonier 1933’de yayınladığı “Notes sur un voyage un Caria” isimli kitabında
tanıtmıştır. Prof. Dr. Yusuf Boysal 1967 yılında burada kazılara başlamış ve bu çalışması halen de
sürmektedir. Bu kazılarda çıkan kitabelerden kentin bütün tarihçesi ortaya çıkmıştır. Ayrıca Roma dönemine
ait olan birçok yapıları da ortaya çıkarmıştır.
A. Laumonier’in sözünü ettiği kentin ünlü mabedinin tiyatronun bulunduğu terasın altında olduğu da kazılar
sonunda ortaya çıkmıştır. Ancak bu mabedin kimin tarafından ve hangi tanrıya saygı duyulması için yapıldığı
aydınlanamamıştır. George E. Bean’in Serapis Mabedi olarak isimlendirdiği bu mabedi Haufmann ve Prof.
Ekrem Akurgal Bouleterion olduğunu iddia etmiştir. Ancak yapılan araştırmalar bu yapının geç Helenistik veya
erken Roma döneminde yapıldığı da ileri sürülmüşse de bu da açıklık kazanamamıştır. Yapının içerisindeki
oturma kademelerine güney ve kuzeydeki merdivenlerle çıkılmaktadır. Oldukça yüksek duvarları son derece
ince bir taş işçiliği ile yapılmıştır. Kuzey duvarının dış yüzünün tamamı ile iç yüzünün bazı kısımlarında Grekçe
ve Latince kitabeler ile kaplanmıştır. Bu yazıtlarda savaşın önlenmesi ve uzak denizleri bağışlaması için
Helios, Zeus ve Serapis’e sunulan adaklardan söz edilmektedir. Ayrıca diğer bir yazıtta ise bir yılın aylarını
simgeleyen on iki dize bulunmaktadır. Ekim ayı ile başlayan dizelerin sağında Grek sayıları ile belirtilen ayın
günleri yer almaktadır. Akrostiş oluşturacak biçimdeki dizelerin ilk harflerinden yazarın Menippos isimli bir kişi
olduğu anlaşılmaktadır. Burada Menippos, iyi eğitim görmemiş kentli dostlarının akıllarını güçlendirmeyi
amaçladığını yazmaktadır.
Stratonikeia’nın akropolü bugünkü köyün güneyindedir. Akropolü kuşatan surların pek azı günümüze
gelebilmiştir. Ancak günümüze ulaşan kalıntılardan taşların oldukça geniş ve ince bir işçiliği olduğu dikkati
çekmektedir. Kapı kemerinin bir bölümü ile önündeki Korinth düzenindeki yivsiz sütun günümüze
ulaşabilmiştir. Çevresinde Roma ve geç Antik döneme tarihlenen birçok heykeltraşi eser bulunmuştur.
Üzerinde bir araba yarışının da tasvir edildiği bu anıtsalkapı Lagina’ya kadar uzanan kutsal yolun
başlangıcıdır. Mimari elemanların üzerinde görülen bezemeler. özellikle korinth başlıkları bu kapının M. S. II.
yy. ın ortalarında yapıldığına işaret etmektedir. Bunun yanı sıra yerleşim alanının kuzey-doğusunda bir kalenin
kalıntıları ile karşılaşılmıştır.
Bouleterion’un batısındaki agora son kazılarda ortaya çıkmıştır. Agoradan günümüze yalnızca mermer
duvarları çok iyi bir durumda gelebilmiştir. Agora duvarlarının kalıntıları köyün sokaklarından birinde boylu
boyunca uzanır. Bu duvarın kuzeyinde Yusuf Boysal’ın 1980’ deki kazısında çıkardığı yuvarlak yapı da
Agora’ya bağlı bir ünitedir. Kentin güneyindeki dağın eteğine yaslanmış olan tiyatro oldukça iyi korunmuştur.
Oturma kademelerinden 10. 000 kişilik bir tiyatro olduğu anlaşılmaktadır. Cavea, orijinal konumunu korumuş
olup Mimar Vitrius’un koyduğu kurala uygun olarak kuzeye bakar ve merdivenlerle dokuz künei’ye ayrılır.
Scene Roma devrinde yeniden yapılmıştır. Yusuf Boysal’ın 1985’de yaptığı kazıda ortaya çıkardığı Tiyatro’nun
Roma İmparatoru Augustos zamanında yenilendiği anlaşılmaktadır. Bu dönemde Hellenistik devirde yapılmış
olan Scene’nin yerine üç katlı bir scene inşa edilmiştir. Diazoma ve sahne binası halen toprak altındadır.
Mimari üslubundan Helenistik dönemde yapıldığı ve Roma zamanında da bazı eklemelerin yapıldığı
anlaşılmaktadır. Bölgede görülen depremlerden tiyatro binası çarpılmıştır. Batı Paradosunun yeri belli
olmasına karşılık doğu girişi belirsizdir.
Heredotos’un Karia’ya gelenlerin toplandığı ve önemli kararların alındığını söylediği Augustos mabedi
Tiyatro’nun cavea’sının hemen arkasında oluşturulmuş bir teras üzerinde yer alır ve kente hakim bir
konumdadır. . Tapınağın tiyatro caveasının arkasında ve orkestra aksında yer alması Anadolu’nun hiçbir
yerinde rastlanmamıştır. Tapınağın ebadı dıştan 7, 15 x 11. 11 m. dir. Yivli sütunlar attik ion kaide üzerinde üç
tamburun üzerinde yükselir. Yerel olarak “tuz taşı” diye adlandırılan beyaz mermerler çok ince bir işçilikle
işlenmiştir. Mimari elemanlarından ve çeşitli motiflerin stillerinden Augustos tapınağıdır M. S. I. yy. ın ilk
çeyreğinde inşa edilmiş olduğunu gösterir.
Kentin önemli yapılarından biri de kuzey-batıdaki Gymnasion’dur. Kazılarda ortaya çıkarılan 105 x 180 m.
ölçüsündeki kuzey duvarı boyunca yapılan çalışmalarda Gymnasium’un dikdörtgen plânlı ve oldukça büyük
ölçülerde bir yapı olduğu anlaşılmıştır. Helenistik Çağda Miletos’da yapılan Gymnasium ile arasında oldukça
büyük bir benzerlik vardır. Kuzey duvarının ortasında yarım daire plânlı bir eksedra ve bunun iki yanında da
yine dikdörtgen plânlı ikişer büyük oda bulunmaktadır. İtinalı bir işçiliği olan bu odaların mermer duvarlarının
büyük bir bölümü ayaktadır.
Kentin batısındaki nekropol alanının ortasından geçen kutsal yol 1985 ve 1986 yıllarında buradan kömür
çıkarılmasından ötürü ortadan kalkmış mezarların çoğu kömür yığınlarının altında kalmıştır. Burada rastlantı
sonucu ortaya çıkan mezarlardan birisinde bulunan bir cam şişe bugün Bodrum Arkeoloji Müzesi’ndedir.
Ampboriskos denilen bu şişe bugüne kadar ele geçen tek örnektir. Parfüm şişesi olduğu sanılan bu
ampboriskosun üzerinde kabartma olarak Troia savaşından sonrası resmedilmiştir.
Bugün kazı evinin hemen yanı başında Gladyatör mezarları bulunmuştur. Bu mezarların taşları Muğla
Müzesi’nde sergilenmektedir.
Evlerin duvarlarında antik parçalar bolca kullanılmıştır. Hatta bunlardan birinin pencere sövesinde Çift Ağızlı
Labrandis baltası motifinin işlendiği parça da vardır.
http://www. didimli. com/galeri/stratonikeia. htm
Hazırlayan: Kültür ve Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberi Muammer Çelik. Tel: 0532-2643999 muammer@muammercelik. com
Kaynaklar metinlerin altında belirtilmiştir. Bu çalışma tamamen ücretsizdir. Ticari kullanımlar için kaynaklarda belirtilen adreslere başvurun.
Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 37/124
Bodrum
"Sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin, senden öncekiler de böyleydiler. Akıllarını hep Bodrum’da bırakıp
gittiler. . . "
Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı böyle yazmıştı Bodrum için. Türkiye’nin tatil yöreleri içinde hiç bir
yer Bodrum kadar değişik bir imaja sahip değildir. Herkesin ayrı bir Bodrum’u vardır. İsterseniz Bodrum’u
Türkiye’ye ve dünyaya tanıtan Halikarnas Balıkçısı’nın Bodrum’u ile başlayalım:
"Eskiden evler, savaş ve savunma için yüksek yamaçlara kondurulurdu. Bunlara ev değil "kule" denirdi. Ama
deniz özlemiyle, maviye imrenişten ötürü yerlerinde duramayarak, çam kokan nalınlarıyla, tıngır mıngır yokuş
aşağı seğirtmişler; iki koyun gıcır gıcır çakılları boyunca dizilmişler. Arkada kalanlar ayak uçlarına kalkarak
kızkardeşlerinin omuzları üzerinden denize bakakalmışlar. Kimi cesur evler de denize dalıp kayık olmuşlar ve
dalgalar üzerinde oynaya güle, karadaki pısırık kızkardeşleriyle alay etmişler. İşte bundan dolayı kayıklarla
evlerin, bir de mandalin bahçelerinin sıkı fıkı akrabalığı vardır. Denizde gidip gelmekten usanan kayıklar ya ev
ya da mandalin bahçesi olurlar. "
Görüp yaşamayana, Bodrum’u tanımayana yalan gelebilir ama Cevat Şakir’in dedikleri aynıyla vakidir, inanın.
Bodrum ülkemizin adından en çok söz edilen tatil yörelerindendir. Bodrum’u tanıtan Halikarnas Balıkçısı ve
onun Bodrum’a sevdalandırdığı aydınlarımızın, Bodrum’u mesken tutup yılın büyük bölümünü ya da tümünü
orada geçiren yazar-çizerlerimizin bu ünde büyük payları vardır. Selim İleri’nin, Vedat Türkali’nin ve daha nice
yazarımızın romanları, hikayeleri vardır Bodrum’da geçen. Ünü gittikçe artan, ünü arttıkça kalabalığı da artan
Bodrum’da bildiğiniz bir şairimize, yazarımıza ya da ressamımıza rastlarsınız mutlaka bir yerlerde.
Ama elbette sadece buradan gelmiyor ünü. Bodrum’un engin yürekli süngercileri, denizlere sevdalı kaptanları,
balıkçıları, beyaz badanalı evleri, evlerin duvarlarına sarılmış mor çiçekli begonvilleri, içinde olmasa da
çevresindeki pırıl pırıl koyları ve en çok da gündoğumuna doğru uzayıp giden geceleri ününe ün katıyor
Bodrum’un.
Bodrum yalnızca dinlenilecek bir yer değildir. Tatile mutlaka eğlence katılır. Bodrum tatilinde gün ikiye bölünür.
Gündüz masmavi bir koyda denize girilir, parlak güneşin yakıcılığına bırakılır bedenler, yani dinlenilir de
geceye hazırlanılır. Gün batıp da yıldızlar gökyüzünü süslediğinde yeni bir hayatın çağrısı duyulur. Bu çağrıya
kulak tıkamak mümkün değildir. Bodrum gecesinin çağrısıdır bu. Dostlukların, düşlerin, aşkların çağrısına kim
karşı koyabilir? Hele bir de dolunay süslüyorsa gökyüzünü!. .
Kıyı boyunda, çevre köylerde ve koylarda, beyaz badanalı evlerin kıyısına dizildiği sokaklarda, yamaçlarda
lokantalar geceye hazırdır. Usta balıkçıların ağlarına, oltalarına paçayı kaptırmış balıklar buzlara yatırılmıştır.
Orfozlar, renkli skaroslar, midye dolmaları, kalamarlar ve mutlaka ahtapotlar!. . Bodrum’da rakı sofrası
kurulmuşsa ahtapot salatası olmazsa olmaz. Ahtapotlarından mı, pişiren ustalardan mıdır bilinmez ama
öyledir.
Bodrum’da herkes kendi gönlüne göre bir yer bulur akşamı geçirecek. Balıkçı meyhanesi de vardır, pizzacı da.
Fasıl geçilen yer de vardır, rock müzik de. Barlar Sokağı, Cumhuriyet Caddesi, Neyzen Tevfik Caddesi,
Azmakbaşı; kısacası her yer barlarla, meyhanelerle doludur. Seçim sizin.
Bodrum’da tarihin zenginliği
Bodrum sadece deniz ve güneş değildir, sadece renkli geceler de değildir. İnsanoğlunun Bodrum’daki
macerasının 3000 yıla uzanan bir tarihi var. Bodrum’lu Tarihçi Herodot kentin MÖ. 1000 yıllarında Dorlar
tarafından bugün kalenin bulunduğu yerde kurulduğunu yazıyor. O zaman burası adaymış.
Halikarnassos en parlak dönemini MÖ. IV. yy’da yaşamış. Burayı Karya başkenti yapan Mausolos’un 24 yıl
süren yönetiminde dünyanın yedi harikasından biri sayılan ve günümüze ancak temelleri ulaşabilen muhteşem
Mausoleion anıtının yapımına başlanmıştı. Onun ölümünden sonra hem karısı, hem de kızkardeşi olan II.
Hazırlayan: Kültür ve Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberi Muammer Çelik. Tel: 0532-2643999 muammer@muammercelik. com
Kaynaklar metinlerin altında belirtilmiştir. Bu çalışma tamamen ücretsizdir. Ticari kullanımlar için kaynaklarda belirtilen adreslere başvurun.
Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 38/124
Artemisia anıt mezarın yapımını sürdürdü. O da tamamlayamadan ölünce sanatçılar kendi olanaklarıyla anıtı
tamamladılar. 36 sütunla çevrili İon tarzı tapınak bölümü, onun üzerinde 24 basamaklı piramix ve en üstte atlı
bir araba ile Mausolos ve Artemisia’nın mermer heykellerinden oluşan 42 metrelik muhteşem bir eser ortaya
çıktı. Heykeller ve bazı kabartmalar bugün British Museum’dadır. Kaçırılmamış, padişahın izniyle
götürülmüştür.
Artemisia ölünce yerine İdrius, ondan sonra da Prenses Ada başa geçmiş. Küçük kardeşi tarafından tahttan
indirilen Ada kente hakim olan İskender (MÖ. 334) tarafından tekrar tahta çıkarılmıştır.
(Ada’yı Bodrum Kalesi’nde ziyaret edeceğiz. )
İskender’den sonra bölge Lysimachos’un (MÖ. 301), sonra Ptolemaios’ların egemenliğine girmiş. MÖ. 189’da
Rodos, 167’de Bergama Krallığı’na bağlanmış, MS. IV. yy’da Karia döneminde Piskoposluk Merkezi haline
gelmiştir. 1274’de Menteşe Beyliği bu bölgede kurulmuş ve Kanuni Süleyman zamanında Osmanlı
topraklarına katılmıştır.
Eski kent bütünüyle bugünkü yerleşimin altında kaldığı için fazla bir şey ortaya çıkarılamamıştır. Bodrum’un
üst tarafından geçen karayolunun yanındaki tepede
bulunan ve restore edilen tiyatro da Maussollos döneminde yapılmıştı. Kent surlarının bir kısmı Gümbet
yolundaki Myndos kapısında görülebilmektedir. Kentin simgesi sayılan Kale’nin gördüğümüz sonuncusu Saint
Jean Şovalyeleri tarafından Sultan Çelebi Mehmet’in izniyle yapılmıştır. 1402’de yapımına başlanan kaleye
zamanla eklemeler yapılmıştır. Bir depremle yıkılan Mausolleion’un kalıntıları kalede yapı taşı olarak
kullanılmışlardı. Kalenin kuleleri yapılışlarına göre Fransız, İtalyan, Alman, İspanyol ve İngiliz Kulesi olarak
adlandırılırlar. Kale bugün müze olarak düzenlenmiştir. Ülkemizin ilk ve tek sualtı müzesi buradadır.
Bodrum Yarımadasının Antik Yerleşimleri
Halikarnassos’tan başka yarımadada en az 12 antik kent daha var.
Bu kentler sırasıyla Pedasa, Telmissos (Gürece), Termera ve Aspat kalesi, Müsgebi (Ortakent),
eski ve yeni Myndos, Uranion, Madnasa, Sibda(Side), Yeni Karyanda, Syangela, Theangela,
Kindye(Sığırtmaç), Eski Karyanda ve Bargylia’dır.
Bunların büyük bölümü Leleg yerleşimleridir. Halikarnassos kralı 2. Mausolos döneminde bu yerleşimlerin
altısının halkı Halikarnassos’a göçe zorlanmış, eski Myndos ve Syangela ise farklı yerlerde Helenistik
düzende yeniden kurulmuştur. Böylelikle dağınık ve güçsüz kentçikler yerine güçlü ve mamur bir
Halicarnassos yaratılması sağlanmıştır.
Bargylia dışındaki yerleşimlerde bugüne ulaşan kalıntılar genellikle sur ve burç parçalarıdır. Yerleşimler
genellikle dağlık tepelik yerlerdedir ve yorucu bir tırmanışı gerektirir. Arkeolojiye meraklı olanlar ile zaman
ayırıp doğada yürüyüş ve keşif keyfi yaşamak isteyenlere önerilir. Kalıntılardan çok çevreye hakim
manzaranın etkileyici olduğunu not edelim. (Bu yerleşimleri de içine alan yürüyüş parkurları için Bodrum
rehber sayfalarında, Bodrum Çevresinde Yürüyüş Parkurları yazısına bakınız. )
Pedasa, Bodrum’dan kuş uçuşu 4 km kuzeyde, ormanla kaplı tepelerden birindedir. Yol olmadığı için ancak
yürüyerek ulaşılabilir. Meraklısına keyifli bir yürüyüş ve olağanüstü keşif olanağı sunacaktır bu gezi. Kalıntılar
tepede 150 metre çapındaki bir daire içinde izlenebilir. Genellikle sur ve iç kale kalıntılarıdır bunlar. Alanın
güney ve güneydoğusuna düşen yamaçlarda ise Leleg’lere özgü türbe biçimli mezarlar görülecektir.
Telmissos, Bodrum-Turgutreis yolu üzerinde Ortakent’i geçtikten 3 km sonra, Gümüşlük sapağından 2 km
önce Gürece köyündedir ve kalıntıların bulunduğu tepe anayolun kuzeyine düşer. Tepede Helenistik dönem
burç kalıntıları izlenir. Tarihçi Heredot, Telmissos’ta Apollon Tapınağı’nın bulunduğunu, tapınağın bilicilikte
oldukça ünlü olduğunu anlatır. Tapınaktan bugüne iz kalmamış.
Ortakent’teki Müsgebi de bir Leleg yerleşimidir. Bu yerleşimin nekropolisinde yapılan kazılarda, MÖ 15-13.
yüzyıla tarihlenen Miken çanak çömlekleri bulunmuştur.
Aspat kalesi Akyarlar Aspat koyuna bakan konik tepenin doruklarında, Termera antik yerleşimi ise 2 km
yukarıda Mandra köyünün 1 km üzerindeki Asarlık Tepe’dedir. Aspat-Mandra köyü arasında yol yoktur.
Yürümek gerekir.
Ama Mandra köyüne Telmissos’un bulunduğu Gürece köyünden başlayan yolu
izleyerek araçla ulaşılabilir.
Termera kenti de diğer Leleg kentleri gibidir ve bugüne ulaşan kalıntı yok denecek kadar azdır. Doruktaki iç
kale tümüyle yıkılmış, alttaki surların bir bölümü ise ayaktadır.
Eski Myndos’da bir Leleg kentidir. Kadıkalesi’nden 1 km içeride, Bozdağ denen tepenin üzerindedir. Tepeye
yol yoktur ve yürüyüş yaklaşık 1 saat sürer. Tepede kentin surlarının ve kare planlı bir yapının kalıntılarını
bulacaksınız. Doruktan bugünkü Gümüşlük kentini ve yarımadanın büyük bölümünü içine alan manzara son
derece etkileyicidir. Eski Myndos halkı, 2. Mausolos döneminde Yeni Myndos’a yerleştirilmiş.
Yeni Myndos Gümüşlük köyü ile iç içedir. Kent Mausolos döneminden sonra pek imar görmemiş, Roma
egemenliğinde ise neredeyse unutulmuş olduğu için, bugüne ulaşan kalıntılar diğer yarımada kentlerinde
olduğu gibi yok denecek kadar azdır. Kenti çevreleyen sur kalıntıları, Gümüşlük karşısındaki adacıkta da
izlenir.
Turgut Reis’ten çıkıpda Gümüşlük kavşağına ulaşıldığında ve kavşaktan Gümüşlük’e doğru 1 km
ilerlendiğinde yolun 50 metre kadar uzağında kaya mezarları göze çarpar.
Hazırlayan: Kültür ve Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberi Muammer Çelik. Tel: 0532-2643999 muammer@muammercelik. com
Kaynaklar metinlerin altında belirtilmiştir. Bu çalışma tamamen ücretsizdir. Ticari kullanımlar için kaynaklarda belirtilen adreslere başvurun.
Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 39/124
Yalıkavak’ın 3 km güneybatısında Geriş Köyü’nün üstündeki iki tepede, adı Uranion olduğu sanılan Leleg
yerleşiminin kalıntıları vardır. Kıyıdaki tepenin üzerinde anıtsal mezar(Mausoleion) kalıntıları sur ve burç
kalıntıları, diğer tepede ise sur kalıntıları izlenebilir.
Türkbükü ve Gölköy’e hakim tepeliklerden birinde Madnasa (Kökpınar Tepesi), diğerinde ise
Sibda/Side (Karadağ) yerleşimleri bulunur. Her iki yerleşimden de bugüne ulaşan kalıntılar akropolis’teki sur
ve burç kalıntıları ile etrafa dağılmış keramik çanak çömlek parçacıklarıdır.
Sibda için Yukarı Gölköy yolundan çıkıpda Belen köyüne araçla gelmek gerekiyor. Belen’den başlayan
yürüyüş 40 dakika sonra kilise ve kale kalıntılarına ulaştırıyor önce. Sonra bir 40 dakika daha yürüyerek Sibda
kalıntılarının bulunduğu Karadağ zirvesine çıkılıyor. Kalıntılar değil ama yarımadanın bu bölümünü ayaklar
altına seren manzara çok güzel.
Yarımadanın Gökova körfezi tarafında, Çiftlik köyüne bağlı Alazeytin mahallesinin üzerindeki tepenin
doruğunda, Syangela kenti kalıntıları bulunur. Mahallenin bitiminden kalıntıların bulunduğu tepeye zeytinlikler
arasından geçen 20 dakikalık yürüyüşle çıkılır.
Bugüne ulaşan kalıntılar surlar, evler ve diğer yapılardır. Tepeden Gökova körfezi ve Orak adası görülür.
2. Mausolos’un Syangela halkını yerleştirmek için kurdurduğu Thaengela ise Mumcular-Bodrum yolu
üzerindeki Pınarlıbelen köyünün mahallesi Etrim köyünün 1. 5 km üzerindeki tepededir. Köyden tepeye olan
patika yol oldukça diktir ve yürüyüş zaman alır. Köyden rehber almakta yarar vardır. Tepedeki kalıntılar bu
kadar zahmete değer düzeyde değildir. Ama spor olsun isterseniz, hava sıcak değilse ve zamanınız da varsa
böyle bir keşif ilgi çekici olabilir. Kentten bugüne ulaşan kalıntılar arasında diğer Leleg kentlerinde olduğu gibi
burç ve sur kalıntıları ön plandadır. Helen uygarlığının izlerini de taşıyan kentte ayrıca Stadion benzeri bir
yapı, anıt mezarlar, kamu yapıları ve evler, kuyu ve sarnıçlardan kalıntılar bulacaksınız.
Kndye: Milas-Bodrum karayolu üzerinde, Güllük sapağını geçtikten sonra sağda, Kemikler köyü ile Sığırtmaç
köyü arasındaki tepelik alanlardadır. Anayola oldukça yakın olan tepelerde kaba duvar parçalarından başka
bir kalıntının bulunmadığı bu antik yerleşme Kndye kentidir.
Sığırtmaç köyünden Güllük körfezine yönelindiğinde, Varvil koyuna uzanan yarımadanın ucunda Bargylia
antik yerleşimine ulaşılır. Kalıntıların bulunduğu alan anayola 4 km uzaklıktadır. Arazi aracıyla ulaşılabilir.
Güllük’ten tekneyle gelmek daha kolaydır.
Helen ve Roma uygarlıklarının etkisinde oldukça parlak bir dönem geçiren Bargylia’da sütunları ve duvarları
etrafa dağılmış Roma Tapınağı, kabartmalı bir sunak, ancak küçük bölümü bugüne ulaşan tiyatro, sütun
dayanakları kalmış bir stoa kalıntısı, Roma dönemi su kemerlerinden küçük bir parça, kent surları, ilkçağ
mezarlığı izlenebilir.
Güvercinlik karşısındaki Salih Adası üzerinde Karyanda kentine ait olduğu ileri sürülen kalıntılardan söz
ediliyor. Yeni Karyanda’nın ise bugünkü Gölköy’de olduğu iddia ediliyor. Ama her iki yerleşimi de kanıtlayacak
kalıntıları görebilmek mümkün değil.
HALİKARNAS
Halikarnassos, şimdiki kalenin bulunduğu yarımada üstünde Zephyria adında küçük bir kentçiğin yerinde
gelişmiştir. Kurucusu Troezenli Poseidon oğlu Anthes’tir. Aioller, İyonlar ve ardından güney Ege kıyılarına
gelen Dorlar yörede altı kent ile birlik oluşturmuşlardı.
Halikarnassos’un büyümesi Karya satrapı Mausollos döneminde olmuştur. Liman kentlerinin getirdiği
olanakları bilen Mausollos, surlarla çevirttiği kenti Hellen geleneklerine göre oluşturdu. Roma çağında uzun
süredir hiç deprem yüzü görmemiş olmakla övünen Halikarnassos, tarihçi Herodotos’un doğum yeridir. 1291
yılında bölgeyi elegeçiren Menteşe Türkleri’nin ardından Osmanlı döneminde, 1424 yılında, Bodrum Menteşe
sancağının sınırları içinde kaldı.
Mausolleion: Karya satrapı Mausollos’un ölümüyle eşi ve kızkardeşi Artemisia tarafından İ. Ö. 350 yılında
yaptırtılan anıt mezarın mimarı Pytheos idi. Halikarnassos’un
orta yerinde geniş bir arazi üstünde yükselen yapı, kaide
kesiminde heykellerle bezeliydi. İyon sütunlarından oluşan orta
kesiminin duvarları da kabartma dizileri ile zenginleştirilmişti.
Piramitin tepe noktasında ise bir dört atlı araba, arabanın
üstünde iki figür durmaktaydı. Ünlü yontucular, Skopas,
Leokhares, Bryaksis ve
Timotheos kabartma ve heykelerin yontulmasında çalışmışlardı.
Görüldüğü gibi kent sanat açısından bir zirve yaşamış, ortaya
çıkan anıtyapı tüm dillere "mozole" biçimiyle girmiştir.
Mausollos, yakılan dev bir ateşte kül haline gelmiş, mezar
odasına çeşitli armağanlar konduktan sonra kapısı dev bir taşla
örtülmüştü. Mezarın giriş basamaklarında ise son yolculuğa
uğurlanırken kesilen kurbanların kemikleri bulundu. Yapıyı taş
ocağı gibi kullanan Rodos şövalyeleri, St. Peter/Bodrum kalesini
inşa ettiler. 1857’de British Museum adına kazı yapan Sir
Charles Newton ise kalanları derledi, adı geçen müzeye taşıdı.
Son yıllarda modern araştırma ve kazılar Danimarkalı Christian
Jeppesen tarafından yürütülmüş, ele geçen bulgular yapının
Hazırlayan: Kültür ve Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberi Muammer Çelik. Tel: 0532-2643999 muammer@muammercelik. com
Kaynaklar metinlerin altında belirtilmiştir. Bu çalışma tamamen ücretsizdir. Ticari kullanımlar için kaynaklarda belirtilen adreslere başvurun.
Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 40/124
yakınındaki müzede sergilenmeye başlamıştır. Mausolleion, eski Gümüşlük yolu üstünde, Tepecik camiinden
içeriye dönen sokağın sonunda yeralır.
http://mugla. turizm. gov. tr
Bodrum Tarihi
Halikarnassos‘ta (Bodrum‘un eski adı) M. Ö. 484 yılında doğan ve "Tarihin Babası" olarak bilinen HEREDOT‘a
göre Bodrum Dor‘lar tarafından kurulmuştur. Daha sonra Karya ve Leleg‘ler bu bölgeye yerleşmişlerdir. M. Ö.
650 yılında Megeralılar gelerek şehri genişletmişler adını da Halikarnassos olarak değiştirmişlerdir. Bodrum M.
Ö. 386 yılında Persler‘in egemenliğine girmiştir.
Halikarnassos en parlak devrini M. Ö. 353 yılında Karya bölgesinin başkenti olunca yaşamıştır. Dünyanın yedi
harikasından biri olan Mausoleum bu dönemde Kral Mausolos‘un anısına kızkardeşi ve aynı zamanda karısı
olan Artemisia tarafından yaptırılmıştır.
Bodrum M. Ö. 192 Romalıların eline geçmiş ancak bu dönemde önemli bir gelişme göstermemiştir. M. S. 395
yılında Bizaslıların, M. S. XI yüzyılda Türklerin eline geçmiştir. I. Haçlı savaşlarında Bizanslıların, XIV. yüzyılda
tekrar Türklerin eline geçmiştir. 1415 yılında Rodos Şövalyelerinin eline geçmiştir. 1522 yılında Kanuni Sultan
Süleyman döneminde tekrar Osmanlı İmparatorluğuna katılmıştır.
Cumhuriyetin ilanından sonra adı Bodrum olarak değiştirilmiştir.
Bodrum Kalesi
Bodrum Kalesi iki liman arasında, üç tarafı denizlerle çevrili kayalık
bir yarımada üzerine kurulmuştur. Kuzey yönünden karaya bağlıdır.
Kale kareye yakın bir plan göstermektedir. 180 x 185 metre
ölçülerindedir. En yüksek yeri deniz seviyesinden 47, 50 metre
yükseklikteki Fransız kulesidir. Bu kuleden başka İngiliz, İtalyan,
Alman kuleleri ile Yılanlı kule olmak üzere dört kule daha vardır.
Kalenin doğu duvarı dışında kalan bölümleri, çift beden duvarı ile
takviye edilmiştir. Şövalyeler denizde güçlü bir donanmaları olduğu
için, denizden yapılacak bir hücumu savuşturacaklarına
inandıklarından, deniz surlarını zayıf bırakmışlar, kara tarafındaki
surları kuvvetlendirmişlerdir.
İç kaleye, yedi kapı geçilerek ulaşılır. Kalenin I. kapısı kuzeybatı
köşesindedir. Kapıya karakol yanından bir rampa yol ile ulaşılır.
Rampa başlangıcında kapı meyilin arkasında kalmaktadır. Böylece kapı direk top atışlarından korunmuş
olmaktadır. Mermer kapı lentosu üzerinde Yunanca bir yazıt bulunmaktadır. 1512-1513 yıllarında kalede
komutanlık yapan Jacques Gatineau, kalede casusluk edeceklerin cezalandırılacağını ihtar etmektedir. Bu da
şövalyelerin çevrede yaşayanlara güvenmediğini göstermektedir.
Kapıdan içeri girildiğinde kuzey hendeği diye adlandırdığımız bölüme ulaşılır. Kapının iç tarafında üçlü bir
arma grubu yer almaktadır.
Bodrum kalesinin duvarlarında 249 arma vardır. Ayrıca 16 arma da müze bahçesinde sergilenmektedir. Bu
armalar genellikle birbirlerine benzemektedir. Asılları boyalı olan bu armaların boyaları silindiği için bir
kısmının kime ait olduğu bilinememektedir. Armaların üzerlerinde haçlar, düz veya yatay bantlar, ejder ve
aslan figürleri bulunmaktadır. Kale burçlarında bulunan armaların bazılarında boya izleri hala görülmektedir.
Fransız kulesinin kuzeydoğu üst köşesindeki bayrak üzerinde, doğu duvarı, seyirdim yolunun Fransız kulesine
bakan tarafında, Sen Katerin kabartmasında renk izlerine rastlanmaktadır.
Kalenin I. kapısının iç tarafında bulunan, üçlü arma grubunun ortasındaki arma, kale komutanı Jacques
Gatineau´ya aittir. Armaların altındaki Latince yazıda "İnanç, Katolik kilisesi adına burada Gatineau tarafından
korunacaktır. " denmektedir. Bu arma grubunun solunda, kapı lentosunun üzerindeki aslan Hellenistik Çağa
aittir.
Aslı bir arma köprüsü olan tahta köprüden, eğimli taş yola ulaşılır. Hendeğin içi liman yapılmadan önce
kısmen deniz suyu ile dolmaktaydı. Sağdaki moloz duvar, kale hapishane olarak kullanıldığı zaman ilave
edilmiştir. Kalın duvarlı, çatısı eğimli, büyük yapı top koruganıdır. Hendeğin batıdan gelecek hücumlara karşı
korunması için, üzerindeki armalardan anlaşıldığına göre 1513´te yapılmıştır. Top mazgalları, hendek ve liman
yönünde görülmektedir. Limana girecek teknelerin su kesimine ateş edebilmek amacıyla deniz seviyesine
yakındır.
Günümüzde kuzey hendeği Bodrum Festivali´nin yapıldığı, tiyatro oyunlarının oynandığı bir alan olarak
değerlendirilmektedir. Oturma kademelerinin gerisinde, hendeğin arkasında görülen mezar Roma Devrine
aittir.
II. kapı üzerinde en tepede taçlı bir kartalın bulunduğu üçlü bir arma grubu yer almaktadır. Üçlü arma
grubunun solunda tek bir arma yer almaktadır. Bu kapının solunda iptal edilmiş bir kapı bulunmaktadır.
Üzerinde iki arma bulunmaktadır. II. kapı geçildikten sonra küçük bir avluya varılır. Avlunun denize bakan
Hazırlayan: Kültür ve Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberi Muammer Çelik. Tel: 0532-2643999 muammer@muammercelik. com
Kaynaklar metinlerin altında belirtilmiştir. Bu çalışma tamamen ücretsizdir. Ticari kullanımlar için kaynaklarda belirtilen adreslere başvurun.

Benzer belgeler