Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Sistemi ve Türkiye

Transkript

Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Sistemi ve Türkiye
Araştırma Raporu/12
06.11.2015
Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Sistemi ve Türkiye
Behsat Ekici1
ÖZET
Uyuşturucu, günümüzde en önemli uluslararası güvenlik sorunlarından biridir. Tüm
ülkeleri sarsan bu tehdide karşı geçtiğimiz yüzyıllık süreçte kompleks bir uluslararası
sistem inşa edilmiştir. 1912 Hague Konvansiyonu ile başlayan süreç 1961 BM Tek
sözleşmesi, 1971 Psikotrop Maddeler Sözleşmesi ve 1988 BM Uyuşturucu ve Psikotrop
Maddeler Sözleşmesi ile devam etmiştir. Uyuşturucuyla mücadele alanında INCB,
UNODC, CND, CARICC, SELEC, Europol ve Interpol gibi çok sayıda uluslararası
organizasyon faaliyet göstermeye başlamıştır. Uluslararası kuruluşlar ve devletlerin
uyuşturucu problemine karşı bir yol haritasına ihtiyaç duymaları neticesinde, Birleşmiş
Milletler tarafından Siyasi Deklarasyon ve Eylem Planı (SDEP) imzalanmıştır.
Günümüzde özellikle BM nezdinde yapılan uluslararası toplantılarda SDEP tavsiyelerinin
ne kadar yerine getirildiği gündemin ana unsuru olarak ortaya çıkmaktadır. Devletler ulusal
politika ve stratejilerini SDEP hükümlerine göre dizayn etmektedir. Türkiye ve diğer
ülkeler bu tavsiyelere ilişkin neler yapıldığı konusunda BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi
(UNODC) ve Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu’na (INCB) değişik sualnameler
doldurarak göndermektedir. Bu makale Siyasi Deklarasyon ve Eylem Planının temel
konuları olan arzla mücadele, taleple mücadele ve uyuşturucudan elde edilen karaparayla
mücadele konularında mevcut küresel sistemin nasıl çalıştığını ve Türkiye’nin bu sistemde
ne rol oynadığını ortaya koymaktadır.
Anahtar kelimeler: Uyuşturucu diplomasisi, uluslararası organizasyonlar, uluslararası
güvenlik, sınıraşırı uyuşturucu trafiği
1
Doç.Dr. Behsat Ekici 13 Yıl boyunca çalıştığı KOM Daire Başkanlığında çok sayıda uluslararası toplantı ve
inisiyatifte ülkemizi temsil etmiştir. Büyük çaplı BM toplantılarına başkanlık, eşbaşkanlık ve ropörtörlük
yapmıştır.
Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Sistemi ve Türkiye
International Drug Control System and Turkey
ABSTRACT
Transnational drug trade is one of the principal threats to international security. Throughout the last century,
global community has forged a complex multilateral counternarcotics system against the omnipresent drug
threat. The 1912 Hague Convention, 1961 UN Single Convention, 1971 Convention on Psychotropic
Substances and 1988 UN Convention against Narcotic Drugs and Psychotropic Substances laid the grounds
for the international control regime. Many international organizations such as INCB, UNODC, CND,
CARICC, SELEC, Europol and Interpol have been established to coordinate the global and regional drug
enforcement. Subsequent efforts to build a roadmap for international counternarcotics initiatives culminated
in Political Declaration and Plan of Action on International Cooperation toward an Integrated and Balanced
Strategy to Counter the World Drug Problem. This UN document constitutes the framework for most CND,
INCB and UNODC meetings, where representatives of the states address how their governments fulfill the
requirements in Political Declaration and Plan of Action. Most states design their counternarcotics policies in
line with the commitments in the Political Declaration. Every year competent state authorities respond to
questionnaires of INCB and UNODC about specific activities under the Plan of Action. This article discusses
how global drug control system works under supply reduction, demand reduction and anti-money laundering
pillars of the Plan of Action. The paper also explores the role of Turkish government within the international
drug control regime.
Keywords: Drug Diplomacy, International Organizations, International Security, Transnational Drug Trade
GĐRĐŞ
Yasadışı uyuşturucu maddelerin üretimi ve kaçakçılığı günümüzde en önemli uluslararası
güvenlik sorunlarından birisi haline gelmiştir ve küresel diplomaside geniş yer
bulmaktadır. Uyuşturucu tehdidi birkaç ülkede yoğunlaşmış olsa da, dünyada bu
problemden etkilenmeyen hiçbir ülke yoktur. Organize suç grupları, ülkeler arasında var
olan sınırları tanımayarak, kaynak ülkelerden pazar ülkelere yasadışı ticareti yürütmekte ve
karşılığında devasa paralar kazanmaktadırlar. Bundan dolayıdır ki, sınır aşırı uyuşturucu
madde ticaretiyle hiçbir ülkenin tek başına mücadele etmesi mümkün değildir. Devletler
bunun
farkında
olarak
uyuşturucu
maddeyle
mücadele
alanında
uluslararası
konvansiyonlar imzalamış ve organizasyonlar oluşturmuştur. Özellikle pazar konumunda
olan Batılı ülkelerin liderliğinde kompleks bir uluslararası uyuşturucuyla mücadele sistemi
geliştirilmiştir.
Uluslararası uyuşturucuyla mücadele sisteminin temelleri, 1909 yılında toplanan
Şhangai Komisyonu ve 1912 Hague Konvansiyonu tarafından atılmıştır. Ancak, I. Dünya
Savaşının araya girmesiyle uluslararası çalışmalar yavaşlamıştır. Đkinci Dünya Savaşından
sonra ise dünyanın iki kutuplu stratejik mücadeleye girmesiyle, uyuşturucuyla mücadele
jeopolitik gündemin gölgesinde kalmıştır. Bununla beraber, özellikle Batı Bloğunun
girişimleri doğrultusunda Birleşmiş Milletler (BM) 1946 yılında uyuşturucuyla ilgili
Behsat EKİCİ
MİSAM
küresel eşgüdüm görevini üstlenmiştir. BM bünyesinde Uyuşturucu Maddeler Komisyonu
(CND) kurulmuş ve küresel uyuşturucuyla mücadele çalışmaları koordine edilmeye
çalışılmıştır.
CND uyuşturucuyla mücadelede uluslararası sistemin yasal zeminini oluşturmak
üzere öncelikle Đngiltere-Çin Afyon savaşlarından itibaren o güne kadar imzalanan çok
sayıdaki dağınık sözleşmeleri tek çatı altında toplamaya çalışmıştır. Bu amaç
doğrultusunda çalışmaların hızlanmasıyla 1961 yılında BM Tek sözleşmesi ortaya
çıkmıştır. Bu anlaşma, uluslararası mevzuatı tek çatı altında birleştirmiş; uyuşturucu
maddelerin üretimi, kaçakçılığı ve kullanımını yasaklamış ve devletleri uyuşturucuyu
yasaklayan kanunlar yapmaya ve mücadeleci kuruluşlar ihdas etmeye teşvik etmiştir. BM
uluslararası sözleşmelerin ülkeler tarafından nasıl uyguladığını gözlemlemek amacıyla
Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulunu (INCB) kurmuştur.
1970’li yıllara gelinirken dünyada doğal uyuşturucuların yanında metamfetamin,
barbituratlar, trankilizanlar, LSD, ATS, Benzodiazepin ve MDMA gibi sentetik
uyuşturucular ortaya çıkmış ve kullanımı hızla yayılmıştır. BM Uyuşturucu Maddeler
Komisyonu (CND) bu yeni gelişmelere karşı BM 1971 yılında ‘Psikotrop Maddeler
Sözleşmesi’ni hazırlamıştır. Sözleşme, psikotrop maddelerin listesini çıkarmış ve
tamamının üretimini, kaçakçılığını ve kullanımını yasaklamıştır. Ayrıca, yeni maddeler
ortaya çıktıkça bu listeye eklenmektedir. Böylece BM, bu sözleşmeyle yeni çıkan
psikotrop maddelere karşı uluslararası erken uyarı sistemini uygulamaya koymuştur.
1980’li yıllara gelindiğinde ise, dünyada büyük çaplı uyuşturucu kartelleri ortaya
çıkmıştır. Kolombiya’da Kali ve Medellin Karteli, Çin’de Triadlar ve Japonya’da Yakuza
uyuşturucu ticaretinde büyük aktörler haline gelmiştir. Türkiye’de de bu yıllarda
Baybaşinler, Cantürkler, Hidayetler, Aylar, Buldanlar, Soytaşlar, Yakutlar gibi eroin
kaçakçığı yapan önemli aileler sahneye çıkmıştır. Devletler bu etkili organize suç örgütleri
karşısında büyük bir şok yaşamışlardır. BM bu büyük çaplı organizasyonların
durdurulabilmesi
amacıyla,
1988
yılında,
‘Uyuşturucu
ve
Psikotrop
Maddeler
Sözleşmesi’ni çıkarmıştır. Sözleşme, uyuşturucu madde kaynaklı karaparanın müsaderesi,
ara kimyasalların denetim altına alınması ve kontrollü teslimat gibi kilit uygulamaları
yürürlüğe koymuştur.
3
Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Sistemi ve Türkiye
Birleşmiş Milletler sözleşmelerinin tamamlanmasından sonra dünya çapında
uyuşturucuyla mücadeleyi koordine edecek bir teşkilata ihtiyaç duyulmuştur. Zira
CND’nin yılda bir toplanarak aldığı kararlar, uyuşturucuyla mücadelede sürekliliği
sağlayamamıştır. Bundan dolayıdır ki, 1991 yılında, CND’nin sekretaryasını yapmak,
uluslararası projeleri yürütmek, ülkeler arasında koordinasyon sağlamak, dünya çapında
bilgileri toplayarak stratejik analiz raporları sunmak amacıyla, BM Uyuşturucu Kontrol
Programı (UNDCP) kurulmuştur. 2002 yılında UNDCP’nin ismi BM Uyuşturucu ve Suç
Ofisi’ne (UNODC) dönüştürülmüştür. Bu dönüşüm sürecinde kuruma uyuşturucunun yanı
sıra diğer organize suçlar ve terörle mücadele görevleri de verilmiştir.
Birleşmiş Milletler Sözleşmelerinden sonra en önemli metin, 1998 yılında çıkarılan
ve 2009 yılında yenilenen “Siyasi Deklarasyon ve Eylem Planı”dır (SDEP). Siyasi
Deklarasyon, bir anlamda küresel uyuşturucuyla mücadelenin yol haritasını çizmektedir.
SDEP içerisinde yer alan hükümler tüm CND, HONLEA ve Alt Komisyon toplantılarının
gündemini oluşturmaktadır. Türkiye, her yıl düzenli olarak CND toplantılarına
katılmaktadır. Toplantılara EGM-KOM, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik
Komutanlığı, Gümrük Muhafaza Genel Müdürlüğü, Toprak Mahsulleri Ofisi ve Dışişleri
Bakanlığı temsilcileri iştirak etmektedir. Toplantıların gündemini, SDEP’in temel konuları
olan; talep azaltımı, üretimle mücadele, kaçakçılıkla mücadele, ara kimyasallar ve karapara
konusunda devletlerin neler yaptığı gibi konular oluşturmaktadır. Ayrıca ülkeler, CND’ye
karar tasarıları sunmakta ve toplantı sürecinde bu kararlar tartışılmaktadır. Delegelerin
üzerinde anlaştıkları CND kararları tüm ülkelere gönderilerek küresel uyuşturucuyla
mücadelede takip edilmesi gereken yol çizilmektedir.
Türkiye’de, uluslararası uyuşturucuyla mücadele sistemi konusunda kamuoyu
yeterince aydınlatılmamıştır. Devletin uyuşturucuyla mücadelede yürüttüğü dış politika,
kurumlar içerisinde kalmış ve kamuoyu çok fazla bilgilendirilmemiştir. Bu makalede,
Siyasi Deklarasyonun temel hükümleri çerçevesinde uluslararası uyuşturucu sisteminin
yapısı, Türkiye’nin küresel sistem içerisinde oynadığı rolü, uluslararası organizasyonlarla
etkileşimi, ikili ve çok taraflı işbirliği, uyuşturucuyla uluslararası arenada mücadele
edilirken karşılaşılan sorunlar ve bu sorunlara karşı çözüm önerileri tartışılmaktadır.
Burada öne sürülen argümanlar yazarın yaklaşık 13 yıl boyunca Türkiye’yi temsilen
katıldığı uluslararası toplantı ve inisiyatiflerde yaptığı gözlemlere ve araştırmalara
dayanmaktadır.
Behsat EKİCİ
MİSAM
UYUŞTURUCU ARZIYLA MÜCADELE
Küresel uyuşturucu pazarları karşılıklı bağımlılık ilkesi çerçevesinde çok iyi entegre
olmuştur. Uluslararası piyasada, madde türüne göre çok yönlü arz eğilimleri
bulunmaktadır.
Her maddenin üretimi ve tüketimi farklı bölgelerde olabilmektedir.
Örneğin eroin, Afganistan’da üretilip, büyük oranda Avrupa ve Rusya pazarında
tüketilmektedir. Kokain Güney Amerika’da üretilip, çoğunlukla ABD ve Avrupalı
bağımlılar tarafından kullanılmaktadır. Sentetik uyarıcılarda ise, çok daha karmaşık bir
üretim ve tüketim yapısı söz konusudur. Bu maddeler her yerde üretilip, her yerde
tüketilebilmektedir.
Đran’da üretilen metamfetamin Uzakdoğu pazarında kullanılırken,
Hollanda’da üretilen ecstasy Türkiye’de pazara sürülmektedir. Bu nedenlerle küresel
uyuşturucu ticaretine karşı sofistike bir uluslararası sistem geliştirmek çok önemlidir.
1961, 1971 ve 1988 BM sözleşmelerince uyuşturucu üretimi ve kaçakçılığı
yasaklanarak küresel arzla mücadelenin temelleri atılmıştır. Siyasi Deklarasyonda ise BM
konvansiyonlarına dayararak küresel arzla mücadeleye yön verilmiştir. Ülkeler uyuşturucu
üretimine karşı alternatif kalkınma programları uygulamaya, mevcut ekim alanlarını
sistematik bir şekilde imha etmeye, organize suç gruplarına karşı etkin polisiye önlemler
geliştirmeye, uyuşturucu üretiminde kullanılan kimyasalların sıkı bir şekilde takip
edilmesine, uyuşturudan elde edilen parayla mücadele etmek için etkin önlemler almaya ve
sınıraşırı uyuşturucu kaçakçılarına karşı uluslararası işbirliğine davet edilmiştir.
Uyuşturucu üretimiyle mücadele
Dünya’da uyuşturucuyla kaynağında mücadele etmek için çok ciddi adımlar atılmaktadır.
Gelişmiş ülkeler tarafından her yıl Afganistan, Kolombiya ve Meksika gibi kaynak
ülkelere uyuşturucuyla mücadele için milyarlarca dolar yardım yapılmaktadır. ABD ve
AB, kendi topraklarına ulaşmadan uyuşturucunun yakalanmasını sağlamak için kaynak ve
transit ülkelere yardım etmektedirler. Amerikan yardımı daha çok kokainin kaynak ve
güzergâh ülkeleri olan Kolombiya, Peru, Bolivya ve Meksika’ya yönelmektedir. Amerika
tarafından 2012 yılında uyuşturucuyla mücadeleye 26 Milyar Dolar harcanmış ve bunun
2,1 Milyar Doları dış yardımlara ayrılmıştır (Wyler, 2012). Bu yardımlar eğit-donat
şeklinde olabildiği gibi, doğrudan para yardımı şeklinde de yapılabilmektedir. ABD
5
Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Sistemi ve Türkiye
dışında Đngiltere, Almanya ve Rusya gibi büyük ülkeler uyuşturucu üretimiyle mücadele
konusunda çok ciddi dış yardımlar yapmaktadırlar.
Afgan eroiniyle mücadelede uluslararası inisiyatifler
2002 yılında ABD’nin Afganistan’ı işgalinden sonra ülkedeki uyuşturucu problemi
patlama göstermiştir. Bu süreçten sonra uluslararası uyuşturucu diplomasisinin en önemli
gündemi, Afganistan’da gerçekleşen devasa üretim olmuştur. UNODC tarafından
hazırlanan dünya uyuşturucu raporuna göre Afganistan küresel eroin üretiminin %80’ini
tek başına gerçekleştirmiştir (UNODC, 2014). 2014 yılı itibariyle afyon ekimi tüm
zamanların rekorunu kırarak 224,000 hektarda gerçekleşmiştir (UNODC, 2014b). O yıl
Afganistan’da 6400 ton eroin üretilmiş ve dünya pazarlarına dağıtılmıştır. UNODC’ye
göre Afgan eroininden yıllık yaklaşık 70 milyar dolar para kazanılmaktadır (UNODC,
2011b). Bu paranın büyük bir çoğunluğu uluslararası karteller ve terör örgütlerinin
kasasına girmektedir.
Afghanistan ve çevresinde bulunan ülkelerde; AB, NATO, NATO, AGIT, BM,
ABD, Rusya, Đngiltere, Almanya ve Türkiye gibi aktörlerin yürütttüğü programlar
bulunmaktadır. Türkiye’de hâlihazırda Sivas Polis Meslek Yüksek Okulunda her yıl çok
sayıda Afgan polisine temel polislik eğitimi verilmektedir (Ekici & Çoban, 2014). Bunun
dışında TADOC’ta da kapasite geliştirme programları kapsamında çok sayıda uzmanlık
eğitimi verilmiştir. Türkiye dışında Amerika Birleşik Devletleri, Đngiltere, Almanya ve
birçok ülke bu kapasite geliştirmeye katkı sağlamaya çalışmaktadır. Ayrıca UNODC,
OSCE, BOMCA ve NATO-Rusya Konseyi bu tür çalışmalara katkı sağlamaktadır.
Uluslararası diplomatik platformlarda, ABD, Afganistan’da uyuşturucu sorununu
çözmeye çalışan başat ülke olarak öne çıkmaktadır. ABD, Afganistan’da uyuşturucu
üretimine son vermek için işgal sonrası 7.6 milyar dolardan fazla para harcamıştır
(MacKenzie, 2014). ABD’nin narkotikle mücadele yardımları genelde Adalet Bakanlığına
Bağlı Uyuşturucuyla Mücadele Teşkilatı (DEA) ve Dışişleri Bakanlığına bağlı Uluslararası
Narkotik ve Polisiye Đşler Bürosu (INL) tarafından organize edilmektedir. Ancak ISAF
bünyesinde bulunan Amerikan Askeri kanadı, Afganistan’da yoğun bir uyuşturucuyla
mücadele politikası yürütülmesinin terörle mücadelenin altını oyacağını savunmaktadır
(Carpenter 2004). Generaller ordunun uyuşturucuyla mücadelede kullanılmasına karşı
çıkmakta ve kendi askerlerinin Afgan halkıyla karşı karşıya gelmesini istememektedirler.
Üst düzey Amerikalı komutanlara göre, halkın önemli bir kısmı afyon üretiminden
Behsat EKİCİ
MİSAM
geçimini sağladığından, ISAF’ın narkotik polisi gibi operasyon yapması toplumda tepki
uyandıracak ve Taliban gibi örgütlere desteği artıracaktır (Schweich, 2008).
Afganistan’da Dünya Bankası, AB, UNDP, USAID ve UNODC tarafından
uyuşturucu
üretimine
karşı
çeşitli
alternatif
kalkınma
ve
tarım
programları
uygulanmaktadır. Gelinen nokta itibariyle, bu programların hemen hepsinin başarısızlıkla
sonuçlandığı açıkça ortadadır. Bugün Afganistan, afyon ekonomisine aşırı bağımlı hale
gelmiştir. Bunun birkaç sebebi vardır: Birincisi, Sovyetler ve Amerikalılar tarafından
ülkenin bombalanması sırasında sulama kanalları yok edilmiştir. Daha sonradan yapılan
bazı sulama kanalları ise, maalesef, meyve ve sebzeden ziyade afyon tarlalarına
yönlendirilmektedir (Wold Bank, 2004). Đkincisi, çeşitli uluslararası kuruluşlar tarafından
verilen alternatif tarım yardımı kayırma yöntemi ile dağıtılmaktadır. Parayı genellikle
savaş ağaları ve zengin toprak sahipleri almakta, küçük çiftçiye verilen yardımlardan ise,
kabile liderleri komisyon kesmektedirler (Rubin, 2007).
UNODC, Avrupa Birliği ve
Dünya Bankası tarafından verilen paralar sürekli değildir. Bir yıl verilen para ertesi yıl
kesilebilmektedir. Neticede verilen paralar kimseyi tatmin etmeyince, herkes afyon
ekmeye devam etmektedir. Üçüncüsü, buğday ve diğer ürünler Afyona göre çok daha az
para getirmektedir. Bu nedenle ekilebilir alanların çoğu afyon tarlasına dönüştürülmüştür.
Bugün Afganistan, buğday dâhil tüm tarım ürünlerini ithal etmektedir. Tabi ithal edilen
yiyecek, zaten fakir olan halka pahalıya satılmaktadır. Dördüncüsü,
afyon tarımı
milyonlarca Afgan vatandaşına iş imkânı sağlamıştır (Wold Bank, 2004). Tarlaların imha
edilmesi bu insanların işsiz kalmasına yol açacak ve açlık sınırına itecektir.
Afgan eroini konusunda her yıl yüzlerce toplantı düzenlenmektedir. Bu
toplantılardan bazıları UNODC, OSCE, CARICC, ECO-DOCCU, SELEC, INTERPOL ve
EUROPOL gibi uluslararası kuruluşların organizasyonunda gerçekleştirilmektedir.
Afganistan’da açlık sınırında yaşayan bir çiftçinin durumu Avrupa’da 5 yıldızlı otellerde,
lüks toplantı salonlarında tartışılmaktadır. Amerikan işgali sonrasında 14 yıl boyunca bu
tartışmaların
kayda
değer
bir
netice
vermediği
gözlemlenmiştir.
Uluslararası
organizasyonlar, Afganlılara tavsiye üstüne tavsiye vermektedirler. Katılım sağlayan
Afganlılar, genelde bu uluslararası kuruluşların verdiği harcırahla geldiklerinden hiç sesleri
çıkmamaktadır.
Afganistan’la
ilgili
toplantılarda
yönlendirdiğine de rastlanmamaktadır.
7
Afgan
temsilcilerin
tartışmayı
Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Sistemi ve Türkiye
Afgan eroin üretimine karşı en önemli çok taraflı projelerden birisi, Paris Paktı’dır.
Paris Paktı, Afgan eroiniyle mücadeleye birkaç yönden katkı sağlamaktadır: Birincisi,
kısaca ‘ADAM’ adı verilen ‘Otomatize Edilmiş Donör Yardım Programı’ çerçevesinde
Afgan eroinine karşı mücadeleye katkı sağlamak isteyen devletler ve kuruluşlar, muhatap
sıkıntısı yaşamamaktadırlar (Paris Pact, 2008). Đkincisi, üst düzey devlet yetkilileri ve
uzmanlar çeşitli toplantılarda bir araya gelerek, sorunu gözden geçirmekte ve çeşitli tavsiye
kararları yayınlamaktadırlar. Üçüncüsü, Paris Paktı’nın Afganistan ve çevresinde bulunan
ülkelerde stratejik analistleri bulunmaktadır (UNODC, 2008b). Bu analistler bölgedeki
uyuşturucu trendlerini ve politikalarını analiz ederek, politika yapıcılara tavsiyelerde
bulunmaktadırlar.
Paris Paktı projesi, 2015 yılı itibariyle yaklaşık 12 yıl devam ettirilmiştir. Ancak bu
süreçte, Afgan eroiniyle mücadele konusunda, proje kapsamında önemli bir mesafe
alınamamıştır. Bu makalenin yazarı da bugüne kadar çok sayıda Paris Paktı toplantısına
katılım sağlamış ve projenin nasıl yürüdüğünü yakından gözlemlemiştir. Paris Paktının
birkaç nedenden dolayı başarısız olduğu değerlendirilmektedir: Birincisi, uzun yıllar
boyunca Paris Paktı toplantılarında gündem sürekli tekrarlanmış ve çıkmaza girilmiştir.
Tavsiye kararlarının Afganistan ve çevre ülkeleri tarafından uygulamaya konulamaması,
Paris Paktını etkisiz bir diplomatik platform haline getirmiştir. Đkincisi, donörler uzun
yıllar boyunca sağladıkları yardımın bir sonuç doğurmadığını gördüklerinden, projeye
finans sağlama konusunda daha isteksiz davranmaya başlamışlardır. Türkiye de,
başlangıçta Paris Paktına daha olumlu yaklaşıp maddi yardımlarda bulunurken, son
yıllarda bu destek azalmıştır.
Kokainle mücadelede uluslararası inisiyatifler
Kolombiya, Meksika, Bolivya ve Peru gibi ülkelerin orduları, ABD’ye karşı herhangi bir
tehdit oluşturmamaktadırlar. Ancak bu ülkeler üzerinde üretilen uyuşturucu, her yıl
onbinlerce Amerikan vatandaşının hayatını kaybetmesine yol açmaktadır. ABD, Irak ve
Afganistan savaşında kaybettiği askerlerlerin toplam sayısından daha fazlasını (43,982
kişi) her yıl uyuşturucuya kurban vermektedir (Hedegard, Chen & Warner, 2015). Bu
nedenlerle ABD, Kolombiya, Peru ve Bolivya hükümetlerine koka üretim alanlarının
imhası için büyük baskı kurmuştur. 1990 ila 1998 yılları arasında ABD, Kolombiya’da
ulusal polis teşkilatını ve orduyu güçlendirmek için 731 Milyon Dolar harcamıştır
Behsat EKİCİ
MİSAM
(Fukumi, 2008). Ekonomik krizle boğuşan Latin Amerikalılar ekonomik yardımları alarak
bir anlamda boyunduruk altına girmişlerdir.
Batı’nın Kolombiya kokaini konusunda en öne çıkan girişimi Kolombia Planı
olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliğinin Kolombiya’da üretimi
durdurmak için başlattıkları ortak plan; polisiye, ekonomik ve sosyal yönleri içeren entegre
bir yaklaşımı içermektedir. Plan çerçevesinde Kolombiya’ya 7,5 Milyar Dolar yardım
planlanmıştır (Fukumi, 2008). Plana göre, 6 yıllık süre içerisinde Kolombiya kökenli
kokain arzında %50 oranında azalma planlanmıştır. Proje kapsamında, uyuşturucu
üretiminde büyük rol oynayan FARC terör örgütü de hedeflenmiştir (Boville, 2004).
FARC’la müzakerenin en önemli noktalarından birisini, kokain üretimi ve ticaretinin
durdurulması oluşturmaktadır. Plan çerçevesinde ABD daha çok polisiye mücadeleyi
desteklemiş, AB ise alternatif kalkınma ve talep azaltımı gibi daha yumuşak konulara
destek vermiştir (Veiletta, 2005). Kolombia planına destek anlamında en büyük katkıyı
ABD sağlamıştır. Ancak, Latin Amerika’daki kokain üretimi sorununun, uluslararası
donörlere bağlı kalarak çözülmeyeceği bir gerçektir. Diğer taraftan, başlangıçta taahhüt
edilen dış yardımın önemli bir kısmı da zaten verilmemiştir. Plan kapsamında kokain
ekilen alanlarda alternatif tarım ve kalkınma girişimleri kayda değer bir başarı
yakalayamamıştır (O’Connor 2009). ABD çok sayıda Kolombiyalı polis ve askere
uyuşturucu ile mücadele eğitimi vermiştir. Ancak imha edilen koka üretim alanlarının
miktarı çok sınırlı kalmıştır (UNODC 2012). Đmha edilen alanların yerine yapılan ekim,
Amazon ormanlarının içerisine kaydırılmıştır. Amazon ormanlarının derinliklerine
helikopter ve araçla ulaşamayan Kolombiya devlet güçleri büyük zorluklar yaşamıştır
(Gootenberg 2008). Bu süreçte daha yumuşak bir tavır sergileyen AB ise askeri yöntemlere
çekimser bir tavır sergilemiş ve insan hakları ihlallerine karşı çıkmıştır.
Bolivya 1998 yılında kadar dünyada en çok koka yaprağı üreten ülke olmuştur. O
yıllarda Bolivya’da kokain sektöründe çalışanların sayısının, 80 bin ila 350 bin arasında
değiştiği tahmin edilmektedir (Agreda, 2000). Daha sonra Bolivya hükümetinin, ABD
desteği ile uygulamaya koyduğu
“Dignity Plan” çerçevesinde yürüttüğü olağanüstü
çalışmalar neticesinde, ülkede, yasadışı koka ekim alanlarında çok ciddi bir düşüş
görülmüştür (Toledo 2007). Dignity planı kokain yakalama, ekili alanları kurutma,
alternatif kalkınma ve önleme yönlerini birleştiren entegre bir program halinde
uygulanmıştır. Ancak Bolivya Hükümeti, koka yaprağının yasal üretimine uluslararası
9
Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Sistemi ve Türkiye
sistemin izin vermesi gerektiğini savunmaktadır. Bugün itibariyle Bolivya ile uluslararası
toplum arasında koka yaprağı konusunda derin ayrılıklar mevcuttur. 1961 BM Uyuşturucu
Maddeler Tek Sözleşmesine göre koka yaprağının ekilip büyütülmesi yasaktır. BM
sözleşmesinin yasakçı hükümlerinin uygulanması konusunda ABD liderliğindeki Batılı
ülkeler ısrarcı davranmaktadırlar. Ancak Batılı devletlerin tavrı, Bolivyalı yetkililer
tarafından şiddetli bir şekilde eleştirilmektedir. 2013 yılında BM Uyuşturucu Maddeler
Komisyonu toplantısında Bolivya Devlet Başkanı’nın yaptığı konuşma çok yankı
uyandırmıştır. Başkan, koka yaprağının Bolivya’da geleneksel olarak üretildiğini, halk
arasında ağrı kesici olarak çiğnendiğini, ayrıca koka yapraklarının sabun, şampuan, reçel
ve
çay
yapımında
kullanıldığını
dile
getirmiştir.
Koka
yaprağının
tamamen
yasaklanmasının Bolivya halkına büyük ekonomik zarar getireceğini ve ülkesinin tüm
uluslararası baskılara rağmen yasal üretime devam edeceğini vurgulamıştır.
Kolombiya ve Bolivya’da dönem dönem görülen büyük çaplı imha programlarına
rağmen, Latin Amerika’da koka bitkisi imha çalışmaları büyük bir başarısızlıkla
sonuçlanmıştır (Sanchez, Kraybil & Thompson, 2003). Bunun birkaç nedeni vardır:
Birincisi, bir ülkede koka üretim alanlarına ABD’nin baskısıyla yapılan baskınlar üretimin
diğer ülkelere kaymasına yol açmaktadır. Örneğin, 2000 yılı başlarında Kolombiya
hükümetinin
yoğun baskıları sonrasında karteller üretimi Bolivya ve Peru’ya
kaydırmışlardır (UNODC, 2011). Đkincisi, devletlerin havadan ilaçlamaya karşı
olmasından dolayı imha, manuel olarak yapılmaktadır (Mejda & Poseda, 2008). Bu
durumda, yüzbinlerce hektar alanın sınırlı sayıda işçi ile imha edilmesi mümkün
olamamaktadır. Üçüncüsü, karteller kokain üretilen bölgeleri korumakta ve birçok alana
hükümet güçleri girememektedir (Restrepo & Gizado 2003; Boville 2004). Dördüncüsü
alternatif kalkınma için sunulan ürünler, koka bitkisinden çok daha az kar getirmektedir.
Çiftçiler, riskli olsa da daha karlı olan yasadışı üretime meyletmektedirler.
Günümüzde, Amerika kıtasındaki en büyük uyuşturucuyla mücadele gündemi,
Meksikalı uyuşturucu kartelleridir. Birçok uzmana göre ülkede Sinaloa, Los Zetas,
Tijuana/AFO, Juárez/CFO, Beltran Leyva, Gulf, ve La Familia Michoacana olmak üzere 7
büyük organizasyon bulunmaktadır (Beittel, 2013; Dudley, 2010; Astargo & Shirk 2010) .
Ancak, Meksika Başsavcısı Jesus Morillo Karam, bu karteller dışında ülkede 60 ila 80
uyuşturucu organizasyonun daha faaliyet gösterdiğini beyan etmiştir (Corcoran 2012).
Meksika hükümeti, 2006 ve 2013 yılları arasında uyuşturucu savaşından 70 Binden fazla
insanın hayatını kaybettiğini rapor etmiştir. Transborder Institute uzmanları tarafından
Behsat EKİCİ
MİSAM
hazırlanan kapsamlı raporda ise, ölü sayısının 120 Bin ila 125 Bin arasında değiştiği
vurgulanmıştır (Molzahn Rodriques and Shirk 2013).
ABD Hükümeti uyuşturucuyla mücadelede Meksika hükümetini desteklemektedir.
Bu destek çoğunlukla parasal yardım olsa da
zaman zaman oprerasyonel istihbarat
sağlanmaktadır . Washington tarafından, 2008 ila 2012 yılları arasında Meksika
Hükümetine 1.4 Milyar Dolarlık eğitim, donanım ve diğer malzeme yardımı yapılmıştır
(Astargo & Shirk 2010). Amerikalılar, dünyanın neresinde olursa olsun kendi ülkelerine
zararı
dokunan
uyuşturucu
kaçakçılarını
yakalayarak
ABD’de
yargılamaya
çalışmaktadırlar. Meksika ve Kolombiya gibi ülkelerde, bazen, kartel liderlerinin yolsuzluk
ve tehditten dolayı yeterince cezalandırılamadığı görülmekte ve bundan dolayı bahse konu
liderler ABD’ye iade edilerek hak ettikleri cezayı almaları sağlanmaya çalışılmaktadır.
Sentetik Uyarıcılarla Mücadelede Uluslararası Đnisiyatifler
Sentetik uyarıcılar, üretimi ve kaçakçılığı uluslararası arenada kontrol altına alınması en
zor maddelerdir. Bu sebepledir ki, bugün piyasada Amfetamin türü uyarıcılar, Ecstasy ve
Metamfetaminin binlerce çeşidi bulunmaktadır. Sentetik uyarıcılar, çok farklı kimyasal
maddelerden yapılabildikleri için, dünyanın her tarafında üretilebilmektedirler. Örneğin,
metamfetamin hem Meksika’da, hem ABD’de, hem Đran’da, hem de Uzakdoğu’da
rahatlıkla üretilebilmektedir. Bu maddelerin nasıl yapıldığına dair bilgiler internette
mevcuttur. Üretim yapabilmek için basit kimya bilgisi ve birkaç mutfak eşyası yeterlidir.
Bu nedenlerle dünyanın her yerinde organize suç grupları, sentetik uyarıcıları üreterek,
tüketime sunmakta ve fırsat bulduklarında daha karlı dış pazarlara ihraç etmektedirler.
Eroin ve kokainde olduğu gibi kaçakçılık belirli rotaları izlememekte ve binlerce farklı
güzergâh arasında cereyan etmektedir. Bu gerekçelerle, sentetik uyarıcılara karşı büyük
çaplı bir küresel sistem geliştirmek imkânsızdır.
Sentetik uyarıcılar konusunda en kapsamlı inisiyatif, UNODC tarafından
uygulamaya konulan, ‘Küresel Sentetik Đzleme: Analiz, Raporlama ve Trendler
Programı’dır (SMART) (UNODC, 2008). Bu program dünya genelinde sentetik uyarıcılara
yönelik olarak üretim, tüketim ve kaçakçılık eğilimlerine yönelik olarak veri
toplamaktadır. Toplanan veriler, SMART projesinde görevli analistler tarafından tahlil
edilerek, rapor haline getirilmektedir. Bu raporlar genellikle Güney ve Orta Amerika,
Afrika ve Uzakdoğu gibi öncelikli bölgeler üzerine yoğunlaşmaktadır. Küresel sentetik
11
Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Sistemi ve Türkiye
uyarıcılarla mücadele konusunda belirlenen politikalara, SMART raporları yön
vermektedir. Europol ve EMCDDA ise, benzer analiz ve raporlama faaliyetlerini Avrupa
çapında yürütmektedir (Europol 2011, EMCDDA 2014) .
Sentetik uyarıcılarla mücadele alanında yürütülen uluslararası operasyonel projeler,
daha çok ikili bazda yürütülmektedir. Türkiye’nin Captagon ticaretine karşı Suudi
Arabistan ile yürüttüğü verimli işbirliği neticesinde milyonlarca tablet yakalanmıştır. Son
yıllarda Türkiye’yi yakından etkileyen Metamfetamin maddesine karşı çeşitli uluslararası
projeler geliştirilmiştir (Ekici & Ozbay, 2013). Interpol tarafından Iran kaynaklı
Metamfetaminin Uzakdoğu’ya kaçakçılığına karşı ülkeler arası işbirliğini artırmak
amacıyla ICE TRAIL ismiyle bir proje başlatılmıştır. Proje kapsamında; Interpol merkezi,
Đran ve Almatı’da bulunan CARICC merkezinde çeşitli toplantılar yapılmıştır. Bu
toplantılara Türkiye’den de temsilciler katılmıştır. Devam eden toplantılar neticesinde,
delegeler kurdukları gayriresmi network sayesinde operasyonel bilgi paylaşımı
yapmışlardır. Ancak bu bilgi paylaşımında Đnterpol fazla etkili olmamıştır. Merkezi
Romanya’da Bulunan SELEC’te, Metamfetamin konusunda uluslararası işbirliğine
yardımcı olmaktadır. Örneğin, 2012 yılında Türkiye ve Romanya arasında metamfetamin
kaçakçılığına karşı yürütülen ikili operasyonel işbirliğine SELEC aracı olmuş ve uluslar
arası organizasyonlar çökertilmiştir. (Ekici & Ozbay, 2013).
Yakın zamanlara kadar sentetik uyarıcıların üretim ve dağıtım merkezleri genelde
Batılı ülkeler olmuştur. Üretim yapan Batılı ülkeler bu nedenle 1971 Psikotrop Maddeler
sözleşmesine karşı çıkmıştır. Uluslararası sistemde uyuşturucunun kaynağı gelişmekte olan
ülkelerse ciddi baskılar kurulmakta, ancak Batılı ülkelere herhangi bir yaptırım
uygulanmamaktadır. Örneğin, Hollanda tüm Avrupa’nın ecstasy dağıtım merkezi olmuştur.
Tüm BM sözleşmelerine aykırı bir şekilde uyuşturucu kullanımı pratikte serbest
bırakılmıştır. Interpol, Europol, INCB ve UNODC gibi kuruluşlarca yayınlanan çeşitli
raporlar, Hollanda’nın, sentetik uyuşturucu üssü haline geldiğini açıkça vurgulamıştır. Tüm
bunlara rağmen, Hollanda üzerinde uluslararası toplantılarda kayda değer bir baskı yoktur.
Küresel Uyuşturucu Kaçakçılığıyla Mücadele
Küresel uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadelede çok farlı aktörler rol oynamaktadır. Bu
aktörlerin bir kısmı neoliberal yaklaşımla kurulan uluslararası organizasyonlardır.
Behsat EKİCİ
MİSAM
Uyuşturucuyla mücadele alanında kurulan UNODC, CARICC, SELEC, DOCCU ve
BOMCA gibi kuruluşlar, devletlerarası işbirliğini koordine etmektedir. Ancak, realist
yaklaşım sergileyenler, bahsi geçen kuruluşların önemli aktörler olmadığını, operasyonel
güçlerinin bulunmadığını, bütçe açısından güçlü devletlere bağımlı olduklarını ve
dolayısıyla bağımsız aktörler olmadığını savunmaktadırlar. Realistlere göre küresel
sistemde asıl önemli aktörler, ABD ve Rusya gibi büyük ülkelerdir.
Küresel uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadele etmeye çalışan uluslararası kuruluşlar
arasında UNODC öne çıkmaktadır. UNODC, dünyanın 150 ülkesinde ofisi olması
nedeniyle, en geniş networke sahip uyuşturucuyla mücadele teşkilatıdır. Ancak UNODC
ülke ofisleri, doğrudan operasyonel projelerde görev almamakta ve daha çok stratejik
analiz, kapasite geliştirme ve eğitim alanlarında faaliyet göstermektedirler. UNODC’nin
küresel arzla mücadeleye dolaylı katkısı, farklı projelerle gerçekleşmektedir. Bu
projelerden bazıları şu şekilde sıralanabilir:
•
Merkezi Asya Bilgi ve Koordinasyon Merkezi (CARICC),
2007 yılından
itibaren faaliyete geçirilmiştir. Kurumun merkezi, Kazakistan’ın Almatı
şehrindedir. CARICC içerisinde; Rusya, Kazakistan, Türkmenistan, Tacikistan,
Özbekistan ve Azerbaycandan gümrük, polis ve istihbarat teşkilatı temsilcileri
bulunmaktadır. Bu irtibat görevlileri, kendi ulusal kurumları ile üye ülkelerin
kurumları
arasında
bilgi
paylaşımına
aracı
olmaktadırlar.
Örneğin,
Tacikistan’da faaliyet gösteren bir uyuşturucu şebekesine karşı yürütülen
soruşturmada, Rusya ile bağlantılar çıkması durumunda, bu bilgiler CARICC’te
bulunan Rus temsilcilerine aktarılmakta ve Rusya’nın Federal Uyuşturucuyla
Mücadele Servisi (FSKN) soruşturmaya dahil edilmektedir. CARICC’e
gözlemci olan Türkiye, kurumla çok pozitif ilişkiler geliştirmiştir. KOM
tarafından yürütülen soruşturmalarda, Türk uyuşturucu şebekelerinin sevkiyat
için CARICC ülkelerini kullandığının görülmesi üzerine, operasyonel bilgiler
CARICC ile paylaşılmış ve yakalamalar gerçekleştirilmiştir. Örneğin, 2013
yılında Đran’dan getirdiği eroini Azerbaycan üzerinden Rusya’ya sevk eden bir
grubun bilgilerinin CARICC ile paylaşılması üzerine, Azerbaycan’da 26 kg
eroin yakalanmıştır (Ekici & Çoban, 2014).
•
UNODC tarafından kuruluşuna önayak olunan bir başka koordinasyon
merkezi; Afganistan, Pakistan ve Đran arasında 2009 yılında faaliyete geçen
13
Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Sistemi ve Türkiye
Üçlü Đnisiyatiftir. Đnisiyatif çerçevesinde Tahran’da, Ortak Planlama Hücresi
kurulmuş ve bu ortak hücreye her ülkeden temsilciler gönderilmiştir. Đrtibat
görevlileri, kendi ulusal kurumlarınca gönderilen operasyonel bilgileri ilgili
ülkeyle paylaşarak, uyuşturucu yakalaması gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar.
Đnisiyatif, ayrıca, her ülkenin sınırlarında meydana gelen kaçakılık olayları
hususunda bilgi paylaşımını sağlamaktadır. Gerek UNODC, gerekse de üç
ülkenin temsilcileri uluslararası toplantılarda inisiyatifin bölgesel bilgi
paylaşımı konusunda hayli faydalı olduğunu ifade etmektedirler.
•
UNODC’nin koordine ettiği en doğrudan operasyonel proje Konteyner Kontrol
Projesidir (CCP). UNODC ve Dünya Gümrük Örgütü (WCO), dünyada yılda
600 Milyondan fazla konteyner sevkiyatı olmasına ve küresel ticaretin
%90’ından
fazlasının
konteynerler
aracılığıyla
yapılmasına
rağmen,
konteylerlerin sadece %2’sinin kontrol edilebildiğini vurgulamaktadır (UNODC
& WCO 2013). Bu kaygıdan hareketle, 2003 yılında limanları daha sıkı kontrol
etmek amacıyla başlatılan CCP, bugüne kadar Benin, Cape Verde, Kosta Rika,
Guatemala,
Pakistan,
Panama,
Senegal,
Togo
ve
Türkmenistan’da
uygulanabilmiştir. UNODC temsilcileri, Türkiye’nin katılması ve Đstanbul’da
konteyner kontrol ünitesi kurulması konusunda ısrarcı olmasına rağmen, Türk
makamları buna karşı çıkmıştır. CCP kapsamında öncelikle, katılımcı ülkelere
kontrol ünitesi kurulmaktadır. Akabinde, ünitelerde görev yapan personel risk
analizi, profilleme, kargo denetleme ve yakalama sonrası soruşturma
konularında eğitimden geçirilmektedir. Ayrıca dünyanın çeşitli ülkelerinde
kurulan CCP’lerin birbirleriyle irtibatlandırılması sağlanarak, bilgi/istihbarat
paylaşımı hızlandırılmaktadır.
Uyuşturucu ve organize suçlarla mücadele alanında görev yapan uluslararası
organizasyonlar genelde Batılı ülkelerin kontrolü ve liderliği altındadır. Bunun istisnai
olduğu az sayıda örnekler bulunmaktadır. Bunlardan biri Shanghai Đşbirliği örgütünün
içerisinde bulunan Bölgesel Antiterörizm Altyapısıdır (RATS). Bu kurum daha çok Rusya
ve Çin etkisi altındadır. Đkinci bir organizasyon Türkiye, Đran ve Pakistan’ın nüfuzu
altından olan Ekonomik Đşbirliği Teşkilatı (EĐT) bünyesinde kurulan Uyuşturucu ve
Organize Suçlar Koordinanasyon Ünitesidir (DOCCU). Bu üniteyi hâlihazırda Avrupa
Birliği finanse etmektedir. Kuruluş döneminde DOCCU’nun başında bir müddet Türk
temsilci yeralmış, arkasından Đranlı ve Pakistanlı yetkililer başkanlığı sırasıyla
Behsat EKİCİ
MİSAM
devralmıştır. Ancak DOCCU, operasyonel koordinasyon konusunda taahhütlerini, pratikte
yerine getirememektedir. Üye ülkelerin operasyonel birimlerini temsilen görevlileri
bulunmamaktadır. Ayrıca pratikte KOM, Iran Uyuşturucuyla Mücadele Genel Müdürlüğü
ve Pakistan Uyuşturucuyla Mücadele Gücü DOCCU’yu bir operasonel bilgi paylaşımı
vasıtası olarak görmemektedir. ECO, genelde, ekonomik işbirliğini geliştirmek için
kurulduğundan, üye ülkeler tarafından güvenlik işbirliği kanalı olarak kullanılmamaktadır.
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ortaya çıkan bağımsızlığını elde eden devletlerin
ortak sorunlarından biri, sınır kontrolünün zayıf olmasıdır. Bu durum, uyuşturucu
kaçakçılarının çok rahat hareket etmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu ülkelerden giden
uyuşturucu çoğu kez Avrupa Birliği pazarına girmektedir. Bu konunun bilincinde olan
Avrupa Birliği ve Dünya Bankası, eski Sovyet ülkelerinde sınır güvenliğini artırmak için,
çeşitli projeler uygulamaktadır. Bu projelerden biri, Merkezi Asya Sınır Yönetimi
(BOMCA) projesidir. 2004 yılından sonra BOMCA Orta Asya’da 52 sınır geçiş noktası, 6
eğitim merkezi, 3 köpek eğitim merkezi ve veteriner ünitesi inşa etmenin yanısıra, 3
Binden fazla personeli eğitmiş ve 200 araç sağlamıştır (Kakharov, 2014). Finansmanın
büyük bir kısmı Avrupa Birliği’nce karşılanmasına rağmen, ABD’de bazı programları
finanse etmiştir. BOMCA tarafından eğitilen ve donanım desteği sağlanan sınır kontrol
görevlileri arasından irtibat noktaları oluşturularak, uyuşturucu kaçakçılığına karşı bilgi
paylaşımı sağlanmaya çalışılmaktadır.
Türkiye’nin en etkin olduğu uluslararası kuruluşlardan biri Güneydoğu Avrupa
Kanun Uygulama Merkezi’dir (SELEC). Başlangıçta Güneydoğu Avrupa Đşbirliği
Đnisiyatifi (SECI) olarak kurulan merkezin ismi, 2011 yılında SELEC olarak
değiştirilmiştir. Kuruluşun merkezi, Romanya’nın Bükreş kentinde bulunmaktadır. Üyeleri
Arnavutluk, Bosna Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Makedonya, Yunanistan, Macaristan,
Moldova, Montenegro, Romanya, Sırbistan ve Türkiye’dir. Her ülkenin SELEC
merkezinde irtibat görevlileri bulunmakta ve bilgi paylaşımına yardımcı olmaktadır.
SELEC’in en önemli fonksiyonlarından biri, üye ülkeler arasında güven ortamı
oluşturmasıdır. Kuruluş, operasyonel konuları bünyesinde bulunan görev güçleri
vasıtasıyla yürütmektedir. Uyuşturucu görev gücü en faal yapılanmasıdır. Gerçekte
operasyonel anlamdaki faaliyetlerin büyük bir kısmı bu görev gücü kapsamında
yürütülmektedir. Türkiye kurulduğu günden itibaren SELEC’in uyuşturucu görev gücüne
sürekli katılım sağlamakta, operasyonel projelerini desteklemekte ve bilgi/istihbarat
15
Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Sistemi ve Türkiye
paylaşımında bulunmaktadır. SELEC bütçesi büyük oranda Amerika ve Türkiye tarafından
karşılandığından, karar alma sürecinde bu iki ülkenin yaklaşımı belirleyici rol
oynamaktadır. Avrupa Birliği ülkeleri özellikle 2007 yılında Bulgaristan ve Romanya’nın
üyeliğe alınması sonrasında Türk-Amerikan bloğuna karşı bir gruplaşma sürecine
girmişlerdir.
Dünyanın en büyük uyuşturucu pazarlarından olan Avrupa Birliği, başta uyuşturucu
olmak üzere, tüm sınıraşırı suçlarla mücadeleyi koordine etmek amacıyla EUROPOL’u
kurmuştur. Merkezi Hollanda’nın Hague şehrinde bulunan organizasyonun, 900 civarında
personeli mevcuttur (Europol, 2014). Europol’e göre, kuruluşun 100 analisti ve 185 irtibat
görevlisi bulunmaktadır. Europol Avrupa çapında çok sayıda sınıraşırı soruşturmayı
koordine ettiğini iddia etmektedir. Geçmişte, Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyelik süreci,
Europol yetkililerince suistimal edilmek istenmiş ve Europol’un KOM veri tabanına
ulaşımı de-facto üyelik şartı gibi dayatılmıştır. Türk yetkililer bunun bir üyelik şartı
olmadığını dile getirmiş ve AB’nin tek taraflı veri girişimi talebini net bir şekilde
reddederek. KOM verileri karşılığında Avrupalı tüm kurumların ve Europol’ün veri
tabanına ulaşma şartı ileri sürmüşlerdir. Avrupalılar bu talebi reddetmiş ve gerekçe olarak
da Türkiye’de veri koruma kanununun bulunmamasını göstermişlerdir.
Gerek Europol’ün gerekse de diğer uluslararası organizasyonların kendi
operasyonel kapasitesi yoktur. Dünya’da yapılan uyuşturucu yakalamalarında uluslararası
kuruluşların katkısı önemsizdir. Uluslararası kuruluşların iddia edilen operasyonel
faaliyetleri genelde irtibat sağlama, koordine etme ve analizle sınırlıdır. Hiçbir
operasyonda SELEC, CARICC ve Europol yetkilileri gidip mahkemeden dinleme talep
edememektedirler. Uluslararası kuruluşlar, teknik ve fiziki takip yapamaz, muhbir
kullanamaz ve uyuşturucuya el koyup, adli süreci takip edemezler. Filmlerde yansıtıldığı
gibi, Interpol’ün yabancı ülkelerde operasyon yapma yetkisi yoktur. Mahkemeye delil
sunma, suçluları yakalayıp hâkim önüne çıkarma, fezleke hazırlama ve/veya tanıkları
koruma gibi görevleri yoktur. Uluslararası kuruluşlar istihbarat üretme bakımından,
ülkelerin
operasyonel
kurumlarına
bağımlıdırlar.
Bir
ülke
istihbarat
sağlamayı
reddettiğinde uluslararası kuruluşun yapabileceği birşey yoktur. Örneğin, BKA,
Almanya’nın KOM ile ortak yürüttüğü bir soruşturmaya Europol’ü karıştırmazsa,
Europol’ün dosyanın içeriğine hâkim olması mümkün değildir. Soruşturmayı yürüten
savcının gizlilik kararı koyması durumunda, uluslararası kuruluşlar mahkeme süreci sona
erene kadar dosyadan haberdar olamazlar. Uluslararası kuruluşların içerisinde çalışan
Behsat EKİCİ
MİSAM
stratejik analistler de, tamamen ülkelerin sağladığı verilere bağlıdırlar. Örneğin, ulusal
kurumlarımızın UNODC’ye doldurduğu sualnamelerde (ARQ) yazılanlar kuruluşun
stratejik analistlerinin Türkiye hakkında temel verisini oluşturur. UNODC’nin Türkiye
hakkında yapacağı yorumlar ARQ ile tezat teşkil edemez.
Güçlü ülkeler uluslararası soruşturmalarda kendi kapasitesine dayanmakta ve
diplomatik mekanizmalarını etkin bir şekilde kullanmaktadırlar. Örneğin, ABD hükümeti
uluslararası kuruluşların, dünya çapında kanunları uygulama gücünün olmadığını açıkça
görmüştür. Bu sebepledir ki, DEA 67 ülkede kurmuş olduğu 86 ofis aracılığıyla, dünya
çapında uyuşturucuyla mücadele çalışmalarını yürütmeye çalışmaktadır (DEA, 2015).
ABD’nin kurduğu irtibat görevlisi ağı dünyanın tüm uluslararası kuruluşlarının
operasyonel gücünden daha fazladır. ABD ile ilişkileri iyi olan ülkeler, DEA’nin
operasyonel faaliyetlerine izin vermekte ve işbirliği yapmaktadır. Ancak ABD ile ilişkileri
iyi olmayan ülkeler ile güçlü ülkeler DEA’nın operasyonel faaliyet yürütmesine engel
olmaktadır. DEA, 1980 ve 1990’lı yıllarda Türkiye’de narkotik birimleri üzerinde çok
etkili olmuştur. Türk kurumlarına yapılan yardımlar nedeniyle DEA ajanları, birçok
operasyonel bilgiyi kolaylıkla elde edebilmişlerdir. Ancak 2000 yılı sonrasında güçlenen
ve bütçesi artırılan organize suçlarla mücadele birimleri, DEA irtibat görevlilerine daha
dengeli bir yaklaşım göstermişlerdir. DEA’nın yardım önerileri reddedilmiş ve bilgi
paylaşımında mütekabiliyet esası gözetilmeye çalışılmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri, küresel uyuşturucuyla mücadele stratejisinin
belirlenmesinde Birleşmiş Milletler ile birlikte başat rol oynamıştır. 1961 Tek
sözleşmesinde de görüldüğü gibi Birleşmiş Milletler uyuşturucu üretimi, kaçakçılığı ve
kullanımının kesin olarak yasaklanmasından yana tavır koymuştur. BM’nin bu net tavrının
arkasında, ABD’nin duruşu önemli rol oynamıştır. ABD, dünyada uyuşturucuyla
mücadeleye en çok bütçe ayıran ülkedir. 2013 yılında Washington, uyuşturucuyla
mücadeleye 26 milyar dolar harcamıştır (White House, 2015). Dünya’da uyuşturucuyla
mücadele etmeye çalışan tüm uluslararası kuruluşların toplam bütçesi ABD’nin yıllık
harcamaları yanında oldukça mütevazı kalmaktadır. ABD dünya çapında çok sayıda
uyuşturucuyla mücadele inisiyatifine finansman sağlamakadır. Bunlar arasında; Merida
Đnisiyatifi, Konteyner Kontrol Programı, Paris Paktı, Karayip Bölgesi Güvenlik Đnisiyatifi
ve Orta Asya Bölgesel Güvenlik Đnisiyatifi sayılabilir. ABD’nin dünya çapında yürüttüğü
17
Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Sistemi ve Türkiye
uyuşturucuyla mücadele çalışmalarında Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve
Uyuşturucuyla Mücadele Teşkilatı (DEA) kilit rol oynamaktadır.
Geçtiğimiz 40 yıllık süreçte ABD hükümetleri, uyuşturucuyla mücadeleyi bahane
ederek, Latin Amerika ülkelerine askeri, diplomatik ve ekonomik yaptırımlar uygulamıştır
(Boville, 2004; Gootenberg, 2008). Değişik dönemlerde ABD tarafından Latin Amerika
ülkelerinde özel kuvvetler kullanılmış ve suçluların yanı sıra çok sayıda suçsuz da
yargılanmadan katledilmiştir. Ancak Washington’un bu militarist yaklaşımı büyük tepkiler
doğurmuştur. Bir yandan Latin Amerika ülkeleri, egemenliklerinin ihlal edildiğini dile
getirirken, diğer yandan özellikle Marksist insan hakları savunucuları ABD’nin,
uyuşturucuyla mücadele etme bahanesiyle çok sayıda Güney Amerikalıya işkence ettiğini
ve öldürdüğünü uluslararası kamuoyuna aktarmışlardır (Bagley, 2001). Marksistler
Amerika’nın uyuşturucuyla mücadelesinin neo-emperyal politikalarına bir örtü olduğunu
ve bu minvalde yapılan Amerikan müdahalelerinin bölgede istikrarsızlığı tetiklediğini,
ekonomik gelişmeyi geciktirdiğini vurgulamışlardır. Latin Amerika’da narko-dolarlarla
finanse edilen isyancı gruplar, bölgeyi istikrarsızlaştırmışlardır. Ancak ABD’nin bu
gruplara müdahalesi bu istikrarsızlığı daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramamıştır.
Rusya, dünyada uyuşturucudan en çok etkilenen ülkelerden birisidir. UNODC
(2011b; UNODC, 2014) kaynaklarına göre, ülkede yılda yaklaşık 70 ton eroin
tüketilmektedir. Bu rakam toplam AB pazarına yakındır. Uyuşturucu kaynaklı ölümlerin
hızla artması, Putin yönetimini alarm durumuna getirmiştir. Gelinen nokta itibariyle Rus
devleti, uyuşturucuyla mücadeleye büyük önem vermektedir. Ülkede sadece uyuşturucuyla
mücadele etmek için bir federal teşkilat (FSKN) kurulmuştur. Uyuşturucuya verilen önem
doğrultusunda diplomatik alanda çeşitli atılımlar başlatılmıştır. Putin hükümeti,
UNODC’ye aktardığı kaynağı büyük ölçüde artırmış ve en büyük donörlerden birisi haline
gelmiştir (UNODC, 2012). Bunun karşılığını da fazlasıyla almaktadır. Eski Dışişleri Bakan
Yardımcısı olan Yury Fedotov, UNODC başkanlığına (executive director) atanmıştır.
Akabinde, UNODC’de kilit konumlara çok sayıda Rus getirilmiştir. Bugün, kurum
içerisinde yapılan tüm atamalar Rusların onayından geçmekte ve Rusların istemediği bir
aday kesinlikle bir pozisyon alamamaktadır.
Rus temsilcilerin her yıl BM Uyuşturucu Maddeler Komisyonu (CND), Paris Paktı
ve diğer stratejik toplantılarda çok kilit rol oynadığı gözlemlenmektedir. Ruslar,
toplantılara üst düzeyde katılım sağlamakta ve katılımcılar toplantıya çok iyi hazırlanarak
Behsat EKİCİ
MİSAM
gelmektedir. Rus temsilciler tarafından CND toplantılarında karar tasarıları sunulmakta ve
gayrı
resmi
görüşmelerle, bu tasarıların diğer ülkeler tarafından onaylanması
sağlanmaktadır. CND toplantılarındaki söylemleriyle Rusya, Afgan eroinini Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyine taşımaya çalışmaktadır. Burada Ruslar tarafından
amaçlananın eroini uluslararası bir tehdit kabul ettirerek, Rusya’nın, Afganistan ve Orta
Asya’ya müdahalesine imkân sağlamak olduğu düşünülmektedir.
Uyuşturucuyla mücadele, ABD ve Rusya arasındaki stratejik savaşın ve Orta Asya
jeopolitiğinin bir parçası haline gelmiştir. ABD Orta Asya’da ki yaptığı uyuşturucuyla
mücadeleye giderek artan oranda kaynak ayırmaktadır. Her yıl Afganistan ve Orta Asya
ülkelerine, milyonlarca dolar uyuşturucuyla mücadele yardımı yapılmaktadır (INL, 2012).
Bu yardımlar ve müdahalenin önemli bir kısmı, US CENTCOM tarafından koordine
edilmektedir. Bu yardımların amaçlarından biri CSTO’nun kontrol altına alınmasıdır.
NATO, Partnership for Peace (PfP) programı çerçevesinde Orta Asya ülkelerine;
uyuşturucu, organize suç ve terörle mücadele eğitimi vermektedir. ABD ve NATO’nun
buradaki amacı, Orta Asya ülkelerine “en büyük probleminiz olan terörizm ve organize
suçlara karşı sizin yanınızdayım, Rusya ekseninden çıkın” mesajını vermektir. Bu amaç
doğrultusunda Amerikan uyuşturucuyla mücadele teşkilatı DEA, “vetted units” ismi
altında özel birimler kurmaya başlamıştır. Bunlara karşılık olarak Rusya, Orta Asya
ülkelerine giderek artan oranda uyuşturucuyla mücadele yardımı yapmaktadır. Đkincisi,
CSTO ülkeleri arasında uyuşturucu ve terörizmle mücadeleye yönelik çalışmalar
yürütülmekte ve CSTO başat uluslararası örgüt gibi yansıtılmaktadır. Rusya, Şanghay
Đşbirliği Örgütünün (SCO) de uyuşturucuyla mücadele gündemine el atmasını sağlamıştır.
Rusya tarafından çeşitli kalemlerde Afganistan, Tacikistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve
Özbekistan’da uyuşturucuyla mücadele eden kurumların güçlendirilmesi için her yıl
milyonlarca dolar yardım yapılmaktadır. 2014 yılında ISAF güçlerinin Afganistan’dan
çekilmesinden sonra, Rusya’nın daha aktif rol oynadığı görülmektedir. Rusya, ABD ve
NATO’yu Afganistan’da uyuşturucu konusunda “hiç birşey” yapmamakla suçlamaktadır.
Bu konuda hem Rusya Devlet Başkanı Putin’in hem de diğer üst düzey yetkililerin benzer
tutum sergilediği görülmektedir.
Türkiye’de faaliyet gösteren organize suç grupları gerektiğinde çok sayıda ülkeyle
bağlantı kurmaktadırlar. Örneğin, orta ve büyük çaplı eroin örgütlerinin bir hücresi Đran’da
temin edicilerle irtibat kurarak uyuşturucuyu temin etmekte, organizasyonun diğer kanadı
19
Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Sistemi ve Türkiye
ise; Hollanda, Almanya ve Đngiltere çeşitli bağlantılar kurarak uyuşturucuyu pazarlamaya
çalışmaktadır (Ekici & Çoban, 2014). 2000 yılı sonrasında Türkiye’de uyuşturucuyla
mücadelede büyük atılımlar olmuş ve Türkiye, küresel uyuşturucu ile mücadele
politikasında giderek daha fazla söz sahibi olmaya başlamıştır. Türkiye Uluslararası
Uyuşturucu ve Organize Suçlarla Mücadele Akademisi (TADOC)
84 ülkenin polis,
istihbarat ve gümrük personeline uyuşturucuyla mücadele eğitimi vermiştir. 2012 ve 2013
yıllarında dünya eroin yakalamalarında birinci olan ve bu haliyle AB ülkelerinin iki katı
eroin eroin yakalayan Türkiye, küresel uyuşturucuyla mücadele diplomasisinde ilgi odağı
haline gelmiştir. KOM tarafından yapılan kapsamlı soruşturmalar UNODC, INCB,
CARICC ve SELEC gibi organizasyonların toplantılarında “best practice” olarak
anlatılmıştır. Bu süreçte uluslararası organizasyonların çıkardığı raporlarda Türkiye’nin
uyuşturucuyla mücadelesi hakkında övgü dolu ifadeler yer almıştır. Özellikle KOM Daire
Başkanlığı, Uzakdoğu’dan Amerika’ya geliştirmiş olduğu operasyonel bağlantılar
nedeniyle, dünyanın önemli aktörlerinden biri haline gelmiştir. KOM, sağladığı
operasyonel istihbarat ile Orta Asya, Avrupa, Amerika ve Uzakdoğu’da uyuşturucu ile
mücadele eden birimlere uyuşturucu yakalamaları yaptırmıştır.
Uyuşturucu Üretiminde Kullanılan Ara Kimyasallarla Mücadele
Her uyuşturucuyu üretmek için çeşitli kimyasal maddeler gerekmektedir. Eroin üretiminde
kullanılan temel kimyasal asetik anhidrittir. Kokain laboratuarlarının vazgeçilmezi
potasyum permanganat maddesidir. Sentetik uyarıcı üretiminde ise efedrin, pseudoefedrin,
APAAN, P2P ve amfetamin gibi maddeler kullanılmaktadır. Ara kimyasalların üretildiği
yerler, kaçağa kaydırma yöntemleri ve laboratuvar aşamasında kullanılışları farklılık
göstermektedir. Uyuşturucu organizasyonları psikotrop maddeleri neredeyse sınırsız
kimyasal madde versiyonundan üretebilmektedir. Bu maddelerin çok büyük bir kısmı
uluslararası kontrole tabi olmayan maddelerdir.
1980’li yıllarda, dünyanın çeşitli bölgelerinde ortaya çıkan devasa uyuşturucu
kartellerinin büyük laboratuvarlar işleterek piyasaya yüklü miktarlarda uyuşturucu arzı
sağladığı gözlemlenmiştir. Örneğin, Medellin ve Kali kartellerinin sadece kokain
kaçakçılığı yapmakla kalmayıp, aynı zamanda büyük çaplı laboratuvarlar işlettikleri açıkça
görülmüştür. Yine Baybaşinler, Cantürkler, Ay ailesi ve Konuklu ailesi gibi Kürt
organizasyonların da büyük çaplı eroin laboratuvarı işleterek Avrupa’yı eroine boğduğu
Behsat EKİCİ
MİSAM
tespit edilmiştir. Sadece hammadde ile mücadelenin, arzla mücadelede tek başına yeterli
olmadığı açıkça anlaşılmış ve bu bağlamda, uyuşturucu üretiminde kullanılan maddelerle
mücadelenin, uluslararası sistemin önemli bir fonksiyonu olması vurgulanmaya
başlanmıştır.
1961 Tek Sözleşmesi ve 1971 Psikotrop Maddeler Sözleşmesinde uyuşturucu
üretiminde kullanılan kimyasallar hakkında bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle o
yıllarda CND’ye katılan temsilciler, BM konvansiyonlarının ara kimyasalları kapsayacak
şekilde düzenlenmesi gerektiğini vurgulamışlardır. 1988 BM Uyuşturucu ve Psikotrop
Maddeler Sözleşmesinde, ara kimyasallar detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Sözleşme
kapsamında, ülkelere, Tablo 1 ve Tablo 2’de yer alan ara kimyasalların üretim ve
dağıtımını kontrol etme yükümlülüğü getirilmiştir. Bu yükümlülük kapsamında
kimyasalları üreten şirketler ve şahıslar denetim altına alınmış ve lisans zorunluluğu
getirilmiştir. Ülkelere şüpheli sevkiyatları tespit edip, gerekli yasal işlemleri yürütme ve
gerektiğinde uluslararası arenada sevkiyatın tarafı olan diğer ülkeleri bilgilendirme şartı
konulmuştur. 1988 BM Sözleşmesi kapsamında, INCB ara kimyasalların kontrolü
konusunda hükümetlere yardımcı olmakla görevlendirilmiştir. Her yıl hükümetler INCB
tarafından
gönderilen
sualnamelere
ara
kimyasalların
kontrolü
konusunda
gerçekleştirdikleri çalışmaları yazmaktadırlar. Bu sualnamelerden yola çıkılarak INCB
tarafından yıllık Ara Kimyasallar Raporu hazırlanmaktadır.
Siyasi Deklarasyon ve Eylem Planı’nda, ara kimyasalların kontrolü daha detaylı
olarak ele alınmıştır. 1988 Sözleşmesinde önerilen hususlara ek olarak, laboratuvarlar da
örnek almak suretiyle maddenin menşeini tespit etme; INCB ve UNODC’ye danışma
mekanizmaları kurma; internet üzerinden uluslararası bilgi değişimi sağlama; yasadışı
imalatı tespit etme konusunda ulusal kapasiteyi geliştirme; etkili ulusal mevzuat çıkarma;
internet üzerinden Đhraç Öncesi Bilgilendirme (Pen-Online) sistemini kullanarak risk
analizleri yapma; sanayicilerle sıkı ilişkiler geliştirerek şüpheli sevkiyatların ihbar
edilmesini sağlama; kurumlararası koordinasyonu artırma; uyuşturucu üretiminde
kullanılmaya başlanan yeni kimyasallara yönelik uyarı sistemi geliştirip en kısa zamanda
yasal kontrol altına alma ve uluslararası işbirliği ve koordinasyonu geliştirme zorunluluğu
getirilmiştir (UNODC, 2009).
INCB tarafından koordine edilmeye çalışılan mevcut sistem birçok zorluklarla
karşılaşmaktadır. Bunlardan en önemlisi uyuşturucu üretiminde kullanılan kimyasalların
21
Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Sistemi ve Türkiye
büyük bir kısmının 1988 Sözleşmesi kapsamı dışında olmasıdır. Yani yasal olarak şirketler
istedikleri gibi ithal ve ihraç edebilmektedirler. Đkinci büyük engel dünya çapında üretim
yapan şirketlerin sahiplerinin çok güçlü olmasıdır. Şirketler devletin her sevkiyatlarını
kontrol etmesini istememektedirler. Kurulan üst düzey bağlantılar sayesinde, kimyasalların
polis tarafından izlenmesinin önüne geçilmektedir. Üçüncüsü, pratikte ticaretin boyutu çok
büyük olduğundan, şüpheli sevkiyatları ve kaçağa kayma olaylarını tespit etmek oldukça
zordur. Türkiye’de kimyasal ithali yapan binlerce şirket bulunmaktadır. Bu şirketler
yaptıkları çoğu alımları devlete bildirmemektedirler. Benzer durum diğer ülkeler için de
söz konusudur. Dördüncüsü, devletler pratikte kimyasalların kontrolünü uyuşturucuyla
mücadelenin önemli bir unsuru olarak görmemektedir. Kimyasal kontrolü bürolarında çok
az sayıda personel çalışmaktadır. Sınırlı sayıda personelin bir yandan bürokratik işlemleri
yürütmesi, diğer yandan tüm kimyasal sevkiyatlarını düzenli olarak gözden geçirerek, risk
analizi yapması mümkün değildir.
Beşincisi, kimyasallar, dünyanın birçok ülkesinde
üretilmektedir. Herhangi bir ülkenin sıkı kontrol uygulaması sonrasında, kaçakçılar, asiti
veya ara maddeyi bir başka ülkeden temin edebilmektedirler.
INCB tarafından geliştirilen en önemli sistemlerden birisi, Đhraç Öncesi
Bilgilendirme (Pen-Online) sistemidir. Pen-Online, INCB temsilcilerince uzun süredir tüm
uluslararası toplantılarda tanıtılmakta ve ülkeler katılmaya teşvik edilmektedir. Bu sisteme
göre, ara kimyasalları ihraç edecek olan ülkeler; yapılan sevkiyatı, alan-satan şirketleri,
maddelerin miktarını ve alışverişin tarafı olan şahısları internet üzerinden veri girişi
yaparak kaydetmektedirler. INCB yetkilileri ve alıcı ülkenin yetkilendirilen makamları,
sevkiyat bilgilerini kontrol ederek, şüpheli bir durum olup olmadığı konusunda risk analizi
yapmaktadırlar. Hâlihazırda sistemden 150 ülkeye kullanıcı yetkisi verilmiştir (INCB,
2014). INCB, aylık olarak 2100 sevkiyat konusunda sisteme veri girişi yapıldığını
belirtmiştir. Ancak, dünya çapında yapılan tüm sevkiyatlar açısından bu rakam oldukça
mütevazı kalmaktadır. INCB’ye (2014) göre, ülkelerin %40’ı hiç veri girişi
yapmamaktadırlar. Veri girişi yapan ülkeler de tüm sevkiyatları girmemektedirler. Her ne
kadar Pen-Online sistemi, kaçakçılığı tespit etmek için kurulan küresel bir sistem olsa da,
uyuşturucu üretiminde kullanılan ara kimyasalların çok büyük bir kısmı kayıt dışı olarak
nakledilmektedir.
2013 yılında Batı Asya’da 61 ton Asetik Anhidrit (AA) maddesi
yakalanmıştır. Son yıllarda Đran’ın, Afganistan’daki eroin laboratuvarlarında kullanılan AA
maddesinin, önemli kaynaklarından biri halinde geldiği görülmektedir.
Behsat EKİCİ
MİSAM
Asetik anhidrit (AA), Dünya’da en yaygın olarak üretilen uyuşturucu maddelerden
biri olan eroinin, üretim aşamasındaki temel kimyasalıdır. INCB tarafından başlatılan
Prizm Projesi, uluslararası AA ticaretinde şüpheli sevkiyatları tespit etmek, kaçağa
kaydırılan AA maddesini yakalamak ve Afganistan çevresinde odaklanan eroin
laboratuvarlarına AA akışını durdurmak amacıyla başlatılmıştır. Proje kapsamında, PenOnline sistemi etkin bir şekilde kullanılmaktadır. Ayrıca, Ara Kimyasal Olay Đletişim
Sistemi (PICS) sayesinde katılımcılar, AA yakalamaları hakkında bilgileri anında
paylaşabilmektedirler. Operasyona Türkiye dâhil 42 ülke katılmaktadır ve 16 ülke yapılan
risk analizleri neticesinde Afganistan’a gitmekte olan AA maddesi yakalandığını
bildirmiştir.
Cohesion Projesi ise, INCB tarafından kokain üretiminde kullanılan potasyum
permanganat maddesine karşı uygulamaya konulmuştur ve uygulama olarak Prizm Projesi
ile aynı sistematiği kullanmaktadır. Ancak, dünya geneli potasyum permanganat
yakalamalarında, INCB projelerinin rolü çok sınırlıdır. Ülkelerin kendi başına yaptığı
yakalamalar çok daha yüksektir. 2013 yılı itibariyle dünyada 17 ülkede, toplam 58 ton
potasyum permanganat yakalanmıştır (INCB, 2014).
INCB raporuna göre en yüksek
yakalamalar sırasıyla; Kolombiya (22 ton), Brezilya (15 ton), Đspanya (5.9 ton), Paraguay
(3.7 ton), Çin (3,5 ton), Bolivya (3.1 ton),
Peru (2.8 ton) ve Katar’da (1.6 ton)
gerçekleştirilmiştir. Kolombiya Uyuşturucuyla Mücadele Teşkilatı, hem kokain, hem de
potasyum permanganat yakalamasında istikrarlı bir şekilde liderliği sürdürmekte ve küresel
arzla mücadele çalışmalarına büyük katkılar sağlamaktadır.
Günümüzde, küresel sistemde ara kimyasalların kontrolünde en büyük sıkıntı,
sentetik uyarıcıların imalatında yaşanmaktadır. Ecstasy, Amfetamin ve Metamfetamin gibi
bilinen sentetik uyarıcıların, binlerce farklı türevi bulunmaktadır. Her farklı türev için
birçok alternatif bulunmaktadır. Örneğin, Amfetamin tabletlerinin üretiminde; alphaPhenylacetoacetonitrile (APAAN), 1-phenyl-2-propanone (P-2-P), Efedrin ve Pseudo
Efedrin gibi maddeler kullanılabilmektedir. Uzun yıllar ticareti serbest olan APAAN,
ancak 2014 yılında CND tarafından 1988 sözleşmesi kapsamında kontrole tabi maddeler
listesine eklenebilmiştir (INCB 2014). Genellikle Çin’den temin edilen APAAN maddesi,
dünyanın her tarafına özellikle Avrupa’ya ihraç edilmektedir. 2013 yılında Çinli
makamlarca, kaçağa kaydırılan 13,5 ton APAAN maddesi ele geçirilmiştir. Amfetamin
üretiminin Ortadoğu’ya kaymasından sonra Mısır, Kuveyt, Lübnan gibi ülkelere yüklü
miktarda ara madde sevkiyatı gözlenmiştir. Özellikle metamfetaminin ana üretim
23
Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Sistemi ve Türkiye
merkezleri olan Kuzey Amerika ve Uzakdoğu ülkeleri, efedrin ve pseudoefedrin
yakalamalarında dünyada başı çekmektedirler. Sadece 2013 yılında, Çin tarafından 11 ton
ham efedrin, 5.7 ton efedrin preperatları ve 908 kg pseudo efedrin yakalanmıştır (INCB,
2014). Komşumuz Đran’da, 2013 yılında, 445 metamfetamin laboratuvarı ile birlikte 3.7
ton metamfetamin yakalaması yapılmıştır (INCB, 2014). Bu yakalamaların hemen
hiçbirisi, herhangi bir uluslararası proje kapsamında olmamıştır. Tamamen ulusal
kurumların çalışmalarına dayanmaktadır.
Türkiye’de, 1980 ve 1990’lı yıllarda, özellikle Hakkari, Van ve Đstanbul çevresinde
çok sayıda laboratuar kurulmuştur (Ekici & Çoban, 2014). Van ve Hakkâri bölgesinde
kurulan laboratuarlar, genelde kırsal kesimdeki ahırlarda, garajlarda ve çiftlik evlerinde
faaliyet göstermiştir. O yıllarda gerek polisin, gerekse de jandarmanın teknik takip ve
istihbarat analizi kapasitesi sınırlı olduğundan, Hakkâri ve Yüksekova’daki laboratuarlara
ulaşmak çok zor olmuştur. Đstanbul ve çevresinde ise eroin üretimi, genelde büyük çaplı
organizasyonlarca yapılmıştır. Bu organizasyonlar öncelikle bazmorfini depolara aktarmış,
Avrupa ve Rusya’dan yasal kullanım için ithal edilen AA maddesini kaçağa kaydırmış ve
sonrasında büyük bir gizlilik içerisinde eroini üretmişlerdir. Bu laboratuvarlara, yüklü
miktarda Avrupa kökenli AA maddesi sevkiyatı olmuştur.
Bu yıllarda Avrupalılar,
katıldıkları toplantılarda sürekli olarak eroinin Türkiye’den geldiğini savunmuşlardır. 1970
ve 1980’li yıllarda, Avrupa piyasasında kahverengi “Türk eroini” nin hakim olduğu, çeşitli
uluslararası kuruluşların, devlet kurumlarının ve araştırma merkezlerinin yayınladığı
raporlarda dile getirilmiştir.
2000’li yıllardan sonra Türk kurumlarının kapasitesini geliştirmeleri neticesinde,
Türkiye’de faaliyet gösteren laboratuvarlar kapatılmıştır. AA yakalamalarında Türkiye,
uzun yıllar dünya lideri olmuş ve INCB’nin Topaz Operasyonuna en büyük katkıyı
sağlamıştır (Ekici & Çoban, 2014). Ancak eroin üreticilerinin Çin, Kore, Đran, Hindistan ve
Rusya gibi alternatif kaynaklara yönelmeleri neticesinde, Türkiye üzerinden geçen AA
miktarı önemli oranda azalmıştır. 2000 yılı sonrasında, Batılı uzmanların Türkiye
hakkındaki olumsuz imajı, zamanla kaybolmuştur. Türkiye hâlihazırda INCB tarafından
koordine edilen Prizm projesi ve CARICC tarafından koordine edilen TARCET projesine
destek sağlamaktadır.
UYUŞTURUCU TALEBĐYLE MÜCADELE
Dünya’da yaygın bir kitle uyuşturucu kullanmakta ve kullanım hemen yıl artmaktadır.
UNODC’ye (2015) göre, küresel bazda uyuşturucu kullanıcılarının ortalama sayısı 246
Behsat EKİCİ
MİSAM
milyondur. Her ne kadar dönem dönem uyuşturucu yakalamaları artsa da, uyuşturucu
talebinde kayda değer bir düşüş sağlanamamaktadır. Küresel uyuşturucu talebi sadece
seviyesini korumamış, aynı zamanda dönüşüm de göstermiştir. Her yıl çok sayıda
uyuşturucu pazara giriş yapmaktadır. Sadece 2012 yılında, AB erken uyarı sistemi 73 Yeni
Psikotrop Madde (NPS) tespit etmiştir (Gomis, 2014). Uyuşturucu kullanımının bu denli
yaygın olması, gerek devletlerde, gerekse de uluslararası kuruluşlarda panik havası
oluşturmaktadır.
Talep azaltımıyla ilgili çalışmalarda en büyük atılım 1961 Sözleşmesiyle atılmıştır.
Sözleşmeyle bütün dünyada tüm uyuşturucu maddelerin kullanımı yasaklanmıştır. 1961
Sözleşmesi tüm ülkeleri uyuşturucu kullanımının önlenmesi konusunda gerekli tedbirleri
almaya
davet
ederek,
bir
anlamda
bu
alanda
uluslararası
rejimin
doğuşunu
simgelemektedir. Bu Sözleşmeyle, daha önceki tüm sözleşmelerde öngörülen hükümler
birleştirilmiş ve entegre bir sistem ortaya konulmuştur. 1972 Sözleşmesi devletlere
uyuşturucu kullanıcılarının tespit edilmesi, tedavi edilmesi, rehabilitasyon ve sosyal
entegrasyonun sağlanması çağrısında bulunmuştur. 1988 Sözleşmesi ise, ülkeleri
uyuşturucu ve psikotrop maddelerin talebinin azaltılması ve ortadan kaldırılması için
gerekli önlemleri almaya davet etmiştir.
Siyasi Deklarasyon ve Eylem Planı günümüzde talep azaltımı konusunda
uluslararası sistemin temelini oluşturur. Siyasi Deklarasyonda devletlerden arz ve taleple
mücadeleyi dengeli bir şekilde ele alma, UNODC, Dünya Sağlık Örgütü ve UNDP ile
birlikte çalışma, talep azaltımı konusunda etkin kurumlar oluşturma, kapsamlı tedavi ve
rehabilitasyon programları uygulamaya koyma ve ulusal talep konusunda bilimsel veri
toplama ve analiz etme istenmektedir (UNODC, 2009). Her yıl CND toplantılarından önce
ülkelere gönderilen sualnamelerde, talep azaltımına yönelik neler yapıldığının detaylı bir
şekilde bildirilmesi talep edilmektedir.
Uyuşturucu kullanım sorununa karşı, dünyanın hemen her ülkesi tarafından talep
azaltımı projeleri uygulanmaktadır. Talebin azaltılması için uluslararası organizasyonlar da
çok sayıda inisiyatif başlatmakta, ancak kayda değer bir sonuca ulaşılamamaktadır. 1961,
1971 ve 1988 Sözleşmelerinin yanı sıra, siyasi deklarasyonda yer alan hükümlere rağmen,
talep azaltımı konusunda yerleşmiş bir uluslararası sistem bulunmamaktadır. Arzla
mücadeleye göre projeler, genellikle daha yereldir. Uyuşturucu kullanım trendleri çok hızlı
değiştiğinden, uzun vadeli programların uygulanması çoğu kez mümkün değildir. Pratikte,
her ülkenin kendi bağımlısıyla ilgilenmesi prensibi benimsenmiştir. Bağımlılar, nadiren
25
Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Sistemi ve Türkiye
gidip başka bir ülkede uyuşturucu kullanmaktadırlar. Yine kullanmak amacıyla uyuşturucu
temini için başka ülkelere giden ve gittiği ülkenin kamu güvenliğini tehdit eden bağımlı
sayısı oldukça sınırlıdır. Taleple mücadelede yapılan uluslararası inisiyatifler, daha çok;
tedavi ve rehabilitasyon konusunda tecrübe paylaşımı, yeni maddeler konusunda erken
uyarı ve zayıf ülkelerin kapasitesinin geliştirilmesine yöneliktir. Arzla mücadelede olduğu
gibi, uluslararası ortak operasyonlara çok fazla rastlanmamaktadır. BM’nin dengeli
yaklaşım söylemlerine rağmen, taleple mücadele, uluslararası toplantılarda arzla
mücadelenin gölgesinde kalmaktadır.
Uluslararası sistemin teşekkülünde temel argümanlardan birisini, arzın mı talebi
tetiklediği, yoksa talebin mi arzı yukarı çektiği konusu oluşturmaktadır. Davenport-Hines
(2012) ve Lyman (2014) gibi uzmanlar uyuşturucu kullanımının, üretimi ve kaçakçılığı
yönlendirdiğini dile getirmişlerdir.
Bu anlayışa göre, Avrupa’daki eroin kullanımı,
Afganistan’daki Afyon üretimini tetiklemektedir. Yine, ABD’deki kokain kullanımı Güney
Amerika’daki kokain üretimini şekillendirmektedir. Karşı argümana göre ise, uluslararası
mafya, yüksek kar elde etmek için uyuşturucuyu üçüncü dünya ülkelerinde ürettirmekte ve
gelişmiş ülkelerde yüksek karla satmaktadır (Abadinsky, 2012). Parası bol olan AB ve
ABD gibi yerlerde uyuşturucunun kolay bulunması kullanımı teşvik etmektedir.
Uluslararası sistemin BM gibi çok taraflı aktörleri her iki argümanın da geçerli yönleri
olduğunu kabul etmişlerdir. Özellikle, Siyasi Deklarasyon ve Eylem Planıyla birlikte
devletler uyuşturucu politikasında dengeli davranmaya davet edilmektedir. Yani, bir
yandan arzı sağlayan organize suç gruplarıyla diğer yandan da uyuşturucu kullanımıyla
mücadeleyi içeren entegre devlet politikaları teşvik edilmektedir.
Uluslararası projeler, genellikle, talep azaltımı konusunda zayıf olan ülkelerin
kapasitesinin geliştirilmesine yöneliktir. UNODC dünya genelinde birçok ülkede taleple
mücadele programları uygulamaktadır. UNODC programları önleme, tedavi ve topluma
entegrasyon çerçevesinde şekillenmektedir. Ayrıca UNODC, ülkelerdeki uyuşturucu
kullanımının boyutlarını tespit ederek sağlam politikalar üretebilmek amacıyla, ulusal veri
toplama sistemlerinin geliştirilmesine katkı sağlamaktadır. UNODC talep azaltımı
çalışmalarından en önemlisi de ulusal uzmanların yetişmesini sağlayacak eğitim
programlarının düzenlenmesidir. Bu programlar daha çok Kamboçya, Myanmar, Vietnam,
Orta Asya ülkeleri, Endonezya ve Malezya’da uygulanmaktadır (UNDOC, 2015b). Ancak,
UNODC tarafından uygulanan bu programlar, donör ülkelerin yönlendirmesiyle
yapılmaktadır. Örneğin, bütçeyi sağlayan ABD ise, INL temsilcilerinin görüşleri
doğrultusunda proje ülkeleri seçilmektedir.
Behsat EKİCİ
MİSAM
Amerika Birleşik Devletleri dünyanın en büyük uyuşturucu pazarıdır. Ulusal
kurumlar tarafından yaklaşık 24.6 milyon bağımlı olduğu ve 2013 yılında 43,982 kişinin
uyuşturucu kullanmaktan hayatını kaybettiği rapor edilmiştir (Hedegard, Chen & Warner,
2015).
Ülkede önleme, tedavi ve rehabilitasyonu içeren çok kapsamlı talep azaltımı
programları uygulanmaktadır. ABD, kendi ülkesinin sınırlarının dışında, çok sayıda
ülkenin de taleple mücadelesini güçlendirmek için çeşitli yardım programları
uygulamaktadır. ABD Dışişleri Bakanlığı bünyesinde bulunan Uluslararası Narkotik ve
Polis Đşleri Bürosu (INL) tarafından, dış yardım kapsamında çeşitli ülkelerde taleple
mücadele programları uygulanmaktadır. INL’e (2013) göre, bu programlar aşağıda
belirtilen beş temel başlık altında yapılmaktadır:
• Uyuşturucusuz Toplum Koalisyonu Programı çerçevesinde; Meksika, Latin
Amerika, Asya ve Afrika’da bulunan temel uyuşturucu üretim bölgelerinde sivil
toplum kuruluşları bir araya getirilerek, uyuşturucu problemiyle mücadele edilmeye
çalışılmaktadır.
• Tedavi Alanında Bölgesel Eğitim Programı çerçevesinde 9 haftalık sertifikalı
eğitim programları düzenlenmektedir. Bu program; Afrika, Güney Amerika, Orta
Asya, Güneybatı Asya, Orta Amerika ve Meksika bölgelerini hedef almaktadır.
• Önleme Alanında Bölgesel Eğitim Programı çerçevesinde, 1 haftalık sertifikalı
eğitim
programlarıyla
uzmanlar
yetiştirilmektedir.
Program
çerçevesinde;
Karayipler, Güney Amerika ve Orta Amerika hedef alınmaktadır.
• Kadınların Uyuşturucu Tedavisi Đnisiyatifi çerçevesinde, bağımlı kadınlara yönelik
tedavi konusunda eğitim desteği, araştırma, lobicilik ve gösteri programları
düzenlenmektedir. Bu inisiyatif Latin Amerika, Afrika ve Asya’yı hedef
almaktadır.
• Çocuk Uyuşturucu Bağımlılığı Đnisiyatifi çerçevesinde; Latin Amerika, Güneybatı
Asya ve Afganistan’da tedavi protokolleri ve müfredat hazırlanmıştır.
Talep azaltımı konusunda en gizemli yerlerden birisi Rusya’dır. Rusya’da ne kadar
uyuşturucu bağımlısı olduğu konusunda birbiriyle çelişen raporlar sunulmaktadır.
Rusya’nın Federal Uyuşturucuyla Mücadele Teşkilatına göre, ülkedeki uyuşturucu
bağımlıları 2011 yılında 670,000 civarı iken, bu rakam 2014 yılında 1,5 milyona çıkmıştır
(U.S. Department of State, 2014). Rusya devletine göre, ülke nüfusunun %2,3’ü opiat,
27
Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Sistemi ve Türkiye
%1,4’ü ise eroin bağımlısıdır (UNODC, 2012). UNODC tarafından yayınlanan 2011
Dünya Uyuşturucu raporunda, Rus nüfusunun %1,64’ünün, yani yaklaşık 1,7 milyon
Rus’un afyon/eroin kullandığını belirtilmiştir (UNODC, 2011). Macrothink Enstitüsünden
Maria Garcia’ya (2014) göre, ülkede 2.5 milyon uyuşturucu bağımlısı bulunmaktadır ve
bunların %90’ı eroin bağımlılarıdır. Bu tahmine göre, Rusya’da 2 milyon 250 bin eroin
bağımlısı vardır. Rus eroin bağımlılarının, yılda yaklaşık 70 ton eroin kullandığı tahmin
edilmiştir. Tüm bu rakamlardan anlaşıldığı üzere, Rusya, eroin ticareti ve bağımlılığından
çok ciddi bir şekilde etkilenmektedir. Rusya, uyuşturucu arzıyla mücadelede Orta Asya
ülkelerine cömert yardımlarda bulunurken, talep azaltımı konusunda aynı proaktif
yaklaşımı sergilememektedir. Rusya’nın kendi talep azaltımı programlarının da çok zayıf
olduğu bilinmektedir.
Avrupa, uyuşturucudan en fazla etkilenen bölgelerden birisidir. AB çapında
uyuşturucu talep azaltımı politikalarının daha sağlam temellere dayandırılması amacıyla ve
sağlıklı veri toplama ihtiyacını karşılamak üzere, Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu
Bağımlılığı Đzleme Merkezi (EMCDDA) kurulmuştur. Kuruluşun tüm AB ülkelerinde ve
Türkiye’de ofisleri bulunmaktadır. Her ulusal ofis, yıllık olarak ülkelerinde arz ve talepte
yaşanan gelişmeleri raporlamaktadır. Türkiye’de TUBĐM, bu kuruluşun ulusal temas
noktası görevini yürütmektedir. Avrupa ülkelerinin ulusal kurumları tarafından çeşitli talep
azaltımı programları uygulanmaktadır. Bu programlar EMCDDA temas noktasına
bildirilmektedir. EMCDDA bu uygulamalar arasında en iyi örnekleri web sitesinde
yayınlayarak, diğer ülkelere örnek sağlamaya çalışmaktadır. EMCDDA Avrupa Birliği’ne
yeni katılan ve üye ülkelerin talep azaltımı programlarının geliştirilmesine yardımcı
olmaktadır.
Türkiye’de talep azaltımı yönünde yapılan çalışmalar, 2008 yılında Türkiye
Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı Đzleme Merkezinin (TUBIM) kurulmasından sonra
daha sistematik hale gelmiştir. EMCDDA Ulusal Temal Noktası fonksiyonunu üslenen
TUBIM gerek merkez birimleri, gerekse taşra yapılanması ile talep azaltımı konusunda
ulusal koordinasyonu sağlamakta, politika ve strateji geliştirilmesine liderlik yapmaktadır.
Talep azaltımının önleme boyutları büyük ölçüde TUBĐM uzmanları tarafından
yapılmaktadır. Bağımlıların tedavisi ise Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi ve Eğitim
Merkezi (AMATEM) tarafından gerçekleştirilmektedir. TUBĐM 32 farklı kurumdan oluşan
Ulusal Uyuşturucu Koordinasyon Kurulunun sekretaryasını da yapmaktadır. Ayrıca
TUBIM, ‘Ulusal Uyuşturucu Politika ve Strateji Belgesinin ve Ulusal Uyuşturucu Eylem
Planının’ hazırlanmasından ve takibinden sorumludur. TUBĐM koordinesinde hazırlanan
Behsat EKİCİ
MİSAM
Türkiye Uyuşturucu Raporu, arz ve talep konusunda ulusal verileri analiz eden ve
Türkiye’de uyuşturucu sorununun en kapsamlı resmini ortaya koyan düzenli bir rapordur.
Bu rapor, ulusal politika ve stratejinin belirlenmesinde yetkili kurumlara ışık tutmaktadır.
Ancak tüm bunlara rağmen, Türkiye bağımlılıkla mücadele konusunda arzla mücadelede
olduğu kadar uluslararası sisteme katkı sağlayamamaktadır.
UYUŞTURUCU KAYNAKLI PARAYLA MÜCADELE
Sınıraşırı
uyuşturucuyu
tetikleyen
en
önemli
unsur
paradır.
Yasal
ticaretle
karşılaştırılamayacak kadar yüksek kar marjı, kısa zamanda zengin olmak isteyen
şebekeler için çok cazip bir motivasyondur. Uyuşturucudan kazanılan yıllık paranın 100
Milyar Dolar ila 1 Trilyon Dolar arasında olduğu tahmin edilmektedir. Ancak BM
kaynakları son olarak bu rakamın yaklaşık 320 Milyar Dolar civarında olduğunu
vurgulamıştır (UNODC, 2011b). Dünyada cereyan eden uyuşturucu akışının ters
istikametinde para akışı olmaktadır. Paranın sınıaşırı transferi uyuşturucudan çok daha
kolay olmaktadır. Latin Amerika’dan Hollanda’ya giden kokainin üretim aşamasından
tüketiciye ulaşıncaya kadar ki zaman aralığı bir seneyi geçmektedir. Yine, Afganistan’da
üretilen bir eroinin Hollanda’daki kullanıcıya ulaşması bir yılı bulabilmektedir. Tersi
istikametinde gerçekleştirilen para transferi ise, hiçbir emeğe gerek duymadan, internetin
başında 10 saniyede gerçekleştirilebilmektedir.
Uluslararası uyuşturucuyla mücadele sisteminde en sıkıntılı konulardan birisi kara
parayla mücadeledir. Uyuşturucu yakalamaları ve tutuklamalar kara para soruşturmalarıyla
birleştirilmediğinde büyük çaplı grupların çökertilmesi mümkün olmamaktadır. Organize
suç grupları, yatırımlarını çok farklı ülkelere yapabildiğinden, karapara ile mücadelede
sınır aşırı işbirliği bir zorunluluktur. Karapara konusunda, ülkelerin işbirliği yapmalarını
sağlayacak bir uluslararası sistem kurulması, uyuşturucudan zarar gören ülkelerin uzun
zamandır vurguladığı bir husustur.
Uyuşturucu kaynaklı parayla mücadelenin temelleri büyük çaplı kartellerin ortaya
çıktığı 1980’li yıllarda atılmıştır. Karteller uyuşturucu imalatı, kaçakçılığı ve dağıtımı
konusunda tekelleşmeye gitmiş ve milyarlarca dolar parayı kontrol eder hale gelmişlerdir.
Kazanılan para sayesinde uyuşturucu mafyasının sahip oldukları silahlı güç ve siyasi nüfuz
korkutucu boyutlara ulaşmıştır. 1988 yılında çıkarılan BM Konvansiyonu’yla uyuşturucu
kaçakçılığından elde edilen her türlü gelire, organize suç gruplarının mal varlıklarına ve
uyuşturucu üretim ve kaçakçılığında kullanılan araçlara el konulması kararı alınmıştır.
29
Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Sistemi ve Türkiye
2000 yılında Đmzalanan Sınıraşan Organize Suçlara Karşı BM Konvansiyonu devletlerin
karaparayla mücadele alanında denetleme mekanizması oluşturmasını, mali istihbarat
birimi kurmasını ve uluslararası işbirliğini geliştirmesini zorunlu kılmıştır. Gününüzde
uyuşturucu kaynaklı karaparayla mücadelenin en önemli adımlarından birisi Siyasi
Deklarasyon ve Eylem Planınıyla atılmıştır. SDEP’de uyuşturucu kaynaklı karaparayla
mücadelede ulusal mevzuatın ve kurumların güçlendirilmesi, müsadere konusunda
uluslararası işbirliğinin arttırılması, karapara aklayan suçluların iadesine imkan tanınması,
bankacılık sisteminde karaparayı önleyecek düzenlemeler yapılması ve etkili finansal
istihbarat üniteleri kurulması gibi kapsamlı tedbirler sunulmuştur (UNODC, 2009).
1990 yılında FATF tarafından yayınlanan 40 tavsiye kararı küresel karaparayla
mücadele rejimine ışık tutmuştur. 2003 yılında gözden geçirilen tavsiye kararlarına
terörizmin finansmanı konusunda 9 madde daha eklenmiştir. FAFT’ın çoğunluğu OECD
mensupları olmak üzere Türkiye dâhil 34 üyesi bulunmaktadır. Kuruluşa üyelik herkese
açık değildir. FATF tavsiyeleri ülkelere karaparayla mücadele konusunda izlenmesi
gereken politikalar konusunda yol göstermektedir. Ancak, ülkelerin uygulamaması
durumunda ciddi bir ceza mekanizması bulunmamaktadır. 1999 yılından sonra FATF
tarafından tavsiyelere uymayan ülkeler konusunda bir karaliste çıkarılmıştır. Ancak,
sonradan IMF ve Dünya Bankasının karşı çıkmasıyla listeleme politikasına son verilmiştir.
Uyuşturucunun bu denli büyük karlar getirmesi nedeniyle, organize suç grupları,
parayı nasıl kullanacakları konusunda sürekli stratejiler geliştirmiştir. Uluslar arası arenada
uyuşturucu kaynaklı yasadışı gelir birkaç şekilde değerlendirilir: Birincisi, paranın bir
kısmı yeni uyuşturucu üretme veya satın alma işinde kullanılır. Đkinci önemli masraf
kalemi, sevkiyatlarda görev alanlara ve silahlı militanlara yapılan ödemelerdir. Üçüncüsü,
yeni silah ve araç satın almakta kullanılmaktadır. Dördüncüsü, devlet görevlilerine rüşvet
verilir. Beşincisi ve asıl uğraştıran kısım geriye kalan parayla nerelere yatırım
yapılacağıdır. Uyuşturucu baronları hayatlarının sonuna kadar “kaçakçı” olarak anılmak
istemediklerinden, yatırım yapılmak istenen uyuşturucunun bir kısmı aklanmak
durumundadır. Baronlar için önemli olan, bir “iş adamı” olabilmek ve saygın bir kimlik
kazanmaktır. Bunun için çok farklı para aklama yöntemlerine başvururlar.
Batılı ülkeler kâğıt üzerinde küresel karaparayla mücadele rejiminin başat
savunucuları gibi görülmekte ve offshore bankaları, Đsviçre ve Afganistan gibi ülkeleri
suçlamaya devam etmektedirler. Ancak, pratikte uyuşturucu parasının çok büyük bir kısmı
Batılı ülkelerin ekonomik sistemine akmaktadır. Birçok uzmana göre, dünyada uyuşturucu
ticaretinden elde edilen gelirin çok önemli bir kısmı, Amerikan ekonomisine sıcak para
Behsat EKİCİ
olarak aktarılmaktadır.
MİSAM
2001 yılında FBI, dünyada aklanan karaparanın yarısından
fazlasının ABD’de bulunduğunu rapor etmiştir (Mitchell, 2004). ABD Hazine Bakanlığı,
bu paranın %99,9’unun ortaya çıkarılamadığını vurgulamıştır (Looney, 2012). Woodrow
Wilson Merkezinden Bruce Bagley’e göre, yıllık olarak Amerika’ya yaklaşık 150 milyar
dolar uyuşturucu parası girmektedir (Bagley, 2012). Bu para, neredeyse Türkiye’nin yıllık
toplam ihracatı kadardır. Uyuşturucu parasının, Amerikan ekonomisini ayakta tutmakta
önemli bir rol oynadığı söylenebilir. Özellikle, likidite ve nakit ihtiyacının giderilmesi
konusunda, Amerikan ekonomisi için can simidi vazifesi görmektedir.
Afganistan, Batı tarafından uyuşturucu ve karapara konusunda en çok eleştirilen
ülkelerden birisidir. Ülkede üretilen eroinden, yıllık yaklaşık 70 milyar dolar para
kazanılmaktadır (Bagley, 2012). Ancak bu paranın sadece 2-3 Milyar Doları Afganistan
içerisinde yolsuz devlet görevlileri, eroin laboratuvarı sahipleri, savaş ağaları, kabile
liderleri ve çiftçiler arasında paylaşılmaktadır (UNODC, 2011b). Tarlasına afyon ekerek
tüm sıkıntıyı çeken çiftçi, Afganistan içerisinde kalan paranın cüzi bir kısmından
faydalanmakta ve genelde açlık sınırında yaşamaktadır (World Bank, 2004).
Ancak
karteller hiçbir zaman Afganistan’a uzun süreli yatırım yapmamaktadırlar. Temelde para
Avrupa ve Amerika bankalarına yatırılır ve gerektiğinde gayrı menkul, otel, restoran,
kumarhane, gazino, kuyumcu ve döviz bürosu gibi yatırımlar için kullanılır (Naim, 2005).
FATF, BM ve diğer kuruluşların çok sayıda tavsiye kararı olmasına rağmen,
bankalar, şüpheli bildirimler konusunda elini taşın altına sokmamaktadırlar. Bankalar
karaparayla mücadele konusunda isteksizdir. Hiçbir banka, kendi müşterisini kaçırmak
istememektedir. Uyuşturucu kaçakçıları, sürekli olarak sıcak para girişi sağladığından,
zamanla, özel ilgi gösterilen “saygın müşteriler” haline gelmiştir. Parasına el koymak için
ihbar etmeyi, hemen hiçbir zaman akıllarından geçirmemektedirler. Kamu yetkilileriyle
katıldıkları toplantılarda ise risk analizi yaptıklarını, şüpheli hareketleri sürekli olarak takip
ettiklerini ve devletle işbirliği yapmaya her zaman hazır olduklarını beyan etmektedirler;
ama iş pratiğe geldiğinde, bunların hiçbiri gerçekleşmez (Naim, 2005). Türkiye’de bugüne
kadar hiçbir bankanın ihbarıyla herhangi bir uyuşturucu kaçakçısı hakkında soruşturma
başlatılmamıştır. Benzer durum diğer ülkeler için de söz konusudur. Yine banka
bildirimiyle uyuşturucu parasına el koyma oldukça sınırlıdır.
bankaları
uyuşturucu
parasını
aklama
nedeniyle
Uluslararası sistemde
cezalandıracak
bir
mercii
bulunmamaktadır. Bu cezasızlık ortamında, bankalar, uyuşturucu parasına karşı kapitalist
zihniyeti devam ettirmektedir.
31
Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Sistemi ve Türkiye
Finansal deregülasyon ortamında, sınıraşırı para transferi konusunda devletlerin
kontrolü azalmıştır. Para, istenilen döviz türüne anında çevirilebilmekte ve dünyanın her
yerine anında transfer edilebilmektedir. Uyuşturucu parasının transferi için bankalar
dışında; havala, Western Union, bitcoin gibi çok farklı yöntemler doğmuştur. Özellikle
havala sistemi, geleneksel kaçakçılar arasında yaygın olarak kullanılmaktadır. Zaman
zaman kaçakçıların parayı kuryeler aracılığıyla gönderdiği de olmaktadır. Bu yöntemler
sayesinde kaçakçılar,
devletlerin
radarına
takılmadan
yüklü
miktarlarda parayı
gönderebilmektedirler. Uluslararası karaparayla mücadele rejimi, yukarıda anlatılan bu
yöntemlerle mücadele konusunda yetersiz kalmıştır.
Uluslararası uyuşturucu ticaretinde kilit bir konumda olan Türkiye, aynı zamanda
yoğun bir karapara akışına maruz kalmaktadır. 1990’lı yıllarda Financial Action Task
Force (FATF), Türkiye’ye çok ciddi eleştirilerde bulunmuştur. FATF’ın çıkardığı çeşitli
raporlarda, Türkiye’de karapara aklama konusunda yeterince denetleme olmadığı ifade
edilmiştir (Ergül, 2005). Bu tür kurumlarda Avrupalı uzmanların yoğun olarak yer alması,
Türkiye’nin her zaman aleyhine olmuştur. Örneğin Hollandalılar, kendi hükümetlerinden
aldıkları talimat üzerine, FATF etiketini kullanarak Türkiye’ye saldırmıştır. Türkiye’yi
doğrudan eleştirmek istemeyen ülkeler, uluslararası kuruluşların arkasına saklanmıştır.
Maalesef Türkiye’nin bu kurumlarda gerekli nitelik ve nicelikte uzmanının bulunmaması
nedeniyle, çıkan raporlarda yer alan sert yorumların önüne geçilememiştir.
Karaparayla mücadele alanında faaliyet gösteren FATF’ın yanısıra Egmont
Grubunun da üyesi olan Türkiye; Avrupa devletlerinin ve uluslararası kuruluşların
baskıları sonucunda 4208 sayılı kara parayla mücadele kanunu çıkarmış ve Mali Suçlarla
Mücadele Kurumu’nu (MASAK) ihdas etmiştir. Ancak, bu kanun karaparayla mücadele
anlamında önemli bir mevzuat gelişmesi olsa da operasyonel açıdan hiçbir zaman gerektiği
gibi işletilememiştir. MASAK soruşturmalarında, 1996-2003 yılları arasında 500 dosya
incelenmiş, 59 dosya savcılığa intikal ettirilmiş ve sadece iki kişi tutuklanabilmiştir
(Kucukuysal & Köse, 2012). Kurumda sınırlı sayıda uzman çalışmaktadır. Türkiye’de her
yıl sadece 100 binin üzerinde uyuşturucu suçu işlenmektedir. Para amaçlı diğer organize
suçlarda hesaplandığında her dosyanın MASAK tarafından incelenmesinin imkansız
olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Bürokrasi içerisinde boğulan MASAK belirli verilere
ulaşmak için çok sayıda yazışmalar yapmakta ve bir dosyanın soruşturulması aylar
almaktadır. MASAK, bir dosyayı soruşturana kadar organize suç grupları çok sayıda para
transferi gerçekleştirebilmektedirler.
Behsat EKİCİ
MİSAM
Türkiye’de, uyuşturucudan ve suçtan elde edilen gelirle mücadele etmek amacıyla,
Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı bünyesinde, Suç Gelirleriyle Mücadele
Şube Müdürlüğü ve bu şubenin taşra teşkilatı olarak, illerin KOM Şube Müdürlükleri
bünyesinde büro amirlikleri kurulmuştur. KOM bünyesindeki yeni yapının, MASAK’ın
verimsizliğine bir çare olacağı düşünülmüştür. Ancak gelinen nokta itibariyle Suç Gelirleri
büroları, tüm illerde fonksiyonel hale getirilememiştir. KOM, banka ve malvarlığına ilişkin
verilere ulaşamamaktadır. Banka transferine ilişkin verileri elde edebilmek için, mahkeme
kararına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu konuda, BDDK ve MASAK’la işbirliği zorunlu hale
gelmektedir. Suç sayısının aşırı fazla olması nedeniyle, bürokratik süreçle elde edilen para
hareketleri çok yavaş ve yetersiz kalmaktadır.
SONUÇ VE ÖNERĐLER
Uyuşturucuyla mücadele konusunda son bir asırdır kompleks bir uluslararası sistem
geliştirilmiştir. Bu sistem dahilinde devletler ve uluslararası kuruluşlar tarafından
sürdürülen mücadeleye devasa kaynaklar ayrılmasına rağmen, uyuşturucu giderek büyüyen
bir tehdit olmaya devam etmektedir. Uyuşturucu üretimi, kaçakçılığı ve kullanımı her yıl
biraz daha artış göstermektedir. Dünya genelinde her yıl uyuşturucudan ölenlerin sayısı
artmaktadır. Ampirik veriler küresel uyuşturucuyla mücadele rejiminin gerek arz, gerek
talep ve gerekse de kara parayla mücadele alanlarında istenilen sonuçları elde edemediğini
göstermektedir.
Uyuşturucunun arz boyutuyla mücadelede kurulan sistemin verimsiz olduğu güncel
UNODC raporları tarafından açıkça ortaya konmuştur. Tüm uluslararası çabalara rağmen
Afganistan 2015 yılında rekor düzeyde üretim göstermiştir. Kolombiya, Peru ve Bolivya
tarafından piyasaya sürülen kokain miktarında kayda değer bir azalma görülmemiştir. Tüm
dünya genelinde sentetik uyarıcıların ve yeni psikotrop maddelerin üretimi hızla
yayılmaktadır. Üretim bölgelerinde uluslararası kuruluşlar tarafından koordine edilen
alternatif kalkınma politikalarının da başarısız olduğu görülmektedir. Bu gerçekler
doğrultusunda arzla mücadele alanında küresel sistemin başarılı olabilmesi için aşağıdaki
politikaların uygulanması önem arz etmektedir.
• Üretim
bölgelerindeki
uyuşturucuyla
mücadele
birimlerinin
kapasitesinin
geliştirilmesi en önemli hamledir. Afganistan, Kolombiya, Bolivya ve Peru gibi
ülkelerde narkotik personeli özel olarak seçilip eğitilmeli ve yolsuzluğa
33
Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Sistemi ve Türkiye
karışmadığı müddetçe başka görevlerde kullanılmamalıdır. Uyuşturucuyla
mücadele birimlerine donör ülkeler tarafından koordineli bir şekilde modern takip
ve soruşturma ekipmanları sağlanmalıdır. ABD tarafından uygulanan “Embedded
Units” uygulaması pilot kabul edilmeli, akabinde merkez ve taşra ünitelerinin
benzer şekilde uzmanlaşması sağlanmalıdır.
• Uyuşturucuyla mücadele birimleri yolsuzluktan ve siyasi nüfuzdan arındırılmalıdır.
Bu birimleri yolsuzluktan arındırmak anlamında etkili bir ceza ve ödül sistemi
uygulanmalıdır. Yolsuzluğu izlemek için özel bir büro kurulmalı, yolsuzluğa
karışanlar derhal devlet memurluğundan atılmalı ve illegal mal varlıkları müsadere
edilmelidir. Üretim bölgelerinde maaşları düşük olan narkotik personelinin motive
edilmesi için operasyon tazminatları artırılmalıdır. Yakalanan uyuşturucu ve
çökertilen organizasyonlar göz önünde bulundurularak cömert bir ikramiye sistemi
kurulmalıdır. Muhbirlerin korunması için özel üniteler kurulmalı, ihbarcılar
ödüllendirilmelidir. Üretici ülkeler gerekli bütçeye sahip olana kadar uluslararası
organizasyonlar ve donör ülkeler bu ödüllendirme sistemini finanse etmelidir.
• Uyuşturucu laboratuvarlarında kullanılan ara kimyasalların kontrolünde ABD,
Rusya, Çin, Japonya ve Kore gibi üretici ülkeler ihracatlarını daha etkin bir şekilde
kontrol altına alarak kaçağa kaymayı önlemelidir. Ülkeler INCB tarafından
geliştirilen Pen Online ve PICS sistemlerini etkin bir şekilde kullanmalıdır. Ara
kimyasalların yakalanmasından sonra uluslararası “backtracking” yani geriye
dönük soruşturma yürütülmeli, maddenin kaynağı, nereye gönderildiği ve
kaçakçılığının kimler tarafından yapıldığı etraflı bir şekilde ortaya konmaya
çalışılmalıdır. Laboratuar yakalamalarından sonra alınan örnekleri tüm ülkeler
INCB’ye
göndermeli
ve
bir
veri
tabanı
oluşturulmalıdır.
Bu
şekilde
laboratuvarların profili ortaya konulacaktır.
• Uluslararası operasyonel işbirliği konusunda irtibatı sağlayan CARICC, Üçlü
Đnisiyatif ve SELEC gibi organizasyonlar daha etkin olarak kullanılmalıdır. Bu
organizasyonlar bürokratik engellerden kurtarılarak birer füzyon merkezine
dönüştürülmelidir. Türkiye bu organizasyonlar içerisinde operasyonel olarak daha
etkin bir şekilde yer almalıdır.
Uyuşturucu konusunda uluslararası sistemin başarısız olmasının en önemli
sebeplerinden biri talebin durdurulamamasıdır. ABD, Rusya, Avrupa Birliği ve Uzakdoğu
gibi gelişmiş bölgelerde uyuşturucu kullanımı bir türlü kontrol altına alınamamaktadır.
Behsat EKİCİ
MİSAM
Yüksek talep olduğu müddetçe üretimin, kaçakçılığın ve birçok ülkeyi kasıp kavuran
uyuşturucu savaşlarının önüne geçilmesi mümkün değildir. Siyasi Deklarasyon ve Eylem
Planında ısrarla “dengeli bir yaklaşım” üzerinde durulmasına rağmen uluslararası sistem
genelde arz azaltımına yoğunlaşmıştır. Talep azatlımı konusunda pilot uygulamalarla
gelişmekte olan ülkelere ABD ve AB uzmanlarınca eğitim verilmektedir. Ancak Türkiye
dahil gelişmekte olan tüm ülkelerde talep azaltımı istenilen seviyeye ulaşmamıştır. Bu
doğrultuda gerek Türkiye’nin gerekse diğer ülkelerin talep azaltımı, tedavi ve
rehabilitasyon konularına daha çok kaynak ayırması hayati önem arz etmektedir. Ayrıca,
ABD ve AB’nin “en iyi uygulamalar” konusunda gelişmekte olan ülkelere rol modeli
olması uluslararası sistemin başarısına katkı sağlayacaktır.
Küresel uyuşturucuyla mücadele sisteminin en zayıf halkası hiç şüphesiz kara parayla
aklamaya karşı yürütülen çalışmalardır. 1988 Sözleşmesi ve Siyasi Deklarasyonda
özellikle vurgulanmasına karşın gerek Türkiye’de gerekse diğer ülkelerde uyuşturucu
şebekelerinin parasına büyük ölçüde dokunulamamaktadır. Bunun en önemli sebebi hiçbir
ülkenin sıcak parayı kaçırmak istememesidir. Đkinci sebebi ise gittikçe profesyonelleşen
aklama metotları karşısında bürokratik sistemde boğulan kamu kurumlarının çok yavaş ve
etkisiz kalmasıdır. Organizasyon üyeleri yakalandıktan sonra başlatılan karapara
soruşturması genellikle sonuca ulaşamamaktadır. Büyük çaplı organizasyonların
çökertilebilmesi için uyuşturucu soruşturmalarıyla eş zamanlı olarak karapara soruşturması
başlatılmalıdır. Bu şekilde bir yandan örgütün üyeleri ve faaliyetleri deşifre edilirken diğer
taraftan
parayı
nasıl
kullandıkları
ortaya
çıkarılacak
ve
müsadere
için
delil
toplanabilecektir. Siyasi iradenin soruşturma sürecinde Banka verilerine online olarak
ulaşma konusunda Suç Gelirleriyle Mücadele birimlerine destek vermesi önemlidir.
Uluslar arası arenada narkotikle mücadele alanında kullanılan üst düzey teknik ve fiziki
takip imkanlar kara parayla mücadele alanında da etkin bir şekilde kullanılmalıdır. Ülkeler
karşılıklı olarak para akışı konusunda birbirlerinin taleplerine cevap verebilmek için irtibat
noktaları kurmalı ve ortak soruşturmalarda anlık istihbarat akışı sağlanabilmelidir.
35
Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Sistemi ve Türkiye
REFERANSLAR
Abadinsky, H. (2012). Organized Crime. Belmont: Wadsworth Cengage Learning.
Agreda, J. (2000). An Alternative Strategy in Fighting Cocaine Trafficking in Bolivia,
Charlisle: U.S. Army War College.
Astorgo, L. & Shirk D. (2010). Drug Trafficking Organizations and Counter Drug
Strategies in the U.S. Mexican Context. USMEX WP 10-01.
Bagley, B. M. (2001). Drug Trafficking, Political Violence and U.S. Policy in Colombia in
the 1990s. University of Miami: School of International Studies.
Bagley, B. (2012). Drug Trafficking and Organized Crime in the Americas: Major Trends
in the Twenty-First Century. Woodrow Wilson International Center for Scholars.
Beittel, J. S. (2013). Mexico’s Drug Trafficking Organizations: Source and Scope of the
Violence. CRS Report For Congres. 15 Nisan 2013.
Boville B. (2004). The Cocaine War in Context: Drugs and Politics, New York: Algora
Publishing.
Carpenter, T.G. (2004). How the Drug War in Afghanistan Undermines America’s War on
Terror. CATO Institute, Foreign Policy Briefing. No.84. November 10, 2004.
Chossudovsky, M. (2005). The Spoils of War: Afghanistan’s Multibillion Dollar Heroin
Trade, Washingtion’s Hidden Agenda: Restore the Drug Trade. Global Research 14
Haziran 2015.
Corcoran, P. (2001). A Survey of Mexico’s Trafficking Networks, Sigh Crimet: Organized
Crime in the Americas, June 27, 2011.
Corcoran P. (2012). Mexico Has 80 Drug Cartels: Attorney General. In Sight Crime:
Organized Crime in the Americas. December 20, 2012.
Garcia, M.L.T. (2014). Russia and Intolerance toward Drug Problems. Journal of
Sociaological Research, Vol.5, No.1.
Gootenberg P. (2008). Andean Cocaine: The Making of a Global Drug, Chapel Hill:
University of North Caroline Press.
Davenport-Hines, R. (2012). The Pursuit of oblivion: A social history of drugs. London:
Phoenix Press.
DEA.
(2015).
Foreign
Office
Locations,
13
Eylül
2015
http://www.dea.gov/about/foreignoffices.shtml, sitesinden alınmıştır.
tarihinde
Dudley, S. S. (2010). Drug Trafficking Organizations in Central America: Transportitas,
Mexican Cartels and Maras. Woodrow Wilson International Center for Scholars:
Mexico Institute. Working Paper Series on U.S.- Mexico Security Collaboration.
Ekici, B. & Coban A. (2014). Afghan Heroin and Turkey: Ramifications of an
International Security Threat. Turkish Studies. Turkish Studies , "15/2", Haziran2014.
Ekici, B. & Ozbay S. (2013). Iranian Methamphetamine and Turkey: An Emerging
Transnational Threat. Trends in Organized Crime. Volume 16. Number 2. June
1013.
Behsat EKİCİ
MİSAM
EMCDDA. (2014). European Drug Report 2014: Trends and Developments. Luxemburgh:
Publication Office of European Union.
Ergul, E. (2005). Kara Ekonomi ve Aklama Suçu, Ankara: Adalet Yayınevi.
Europol. (2011). EU Organized Crime and Threat Assesment, OCTA 2011. Hague:
European Police Office.
Europol. (2014). Europol Review: General Report on Europol Activities 2014. Hague:
Europol Corporate Communications.
Fukumi, S. (2008). Cocaine Trafficking in Latin America: EU and US Policy Responses.
Burlington: Ashgate Publishing.
Gomis, B. (2014). Illicit Drugs and International Security: Toward UNGASS 2016,
Chatham House: Briefing Paper, ISD BP 20014/01.
INL. (2012). The Central Asia Counternarcotics Initiative (CACI). U.S. Department of
State: Bureau of International Narcotics and Law Enforement Affairs.
Jorge, O. M. (1998). The Drug Trade, Politics and the Economy: The Colombian
Experience. Latin America and the Multinational Drug Trade, edited by Elizabeth
Joyce and Carlos Malamud, ch. 3. London: Institute of Latin American Studies.
Hedegaard, H.; Chen L,H. & Warner, M. (2015). Drug poisoning deaths involving heroin:
United States, 2000–2013. NCHS data brief, no 190. Hyattsville, MD: National
Center for Health Statistics.
Kakharov, S. (2014). Institutional Development and Capacity Building within BOMCA
Tajikistan. Presentation at European Union External Action Feb 20, 2014.
Kucukuysal, B. & Köse, Y. (2012). Karaparanın Aklanması Sorunu: Bir Türkiye
Perspektifi. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. Sayı 28.
Looney, S.P. (2012). Diffusion of the Unproven: The Global Anti-Money Laundering
Regime, Central European University, Budapest.
Lyman, M. D. (2014). Drugs in Society. New York: Routledge.
MacKenzie, J. (2014). The US Spent 7.6 Billion on A Drug War in Afghanistan, Where
Opium Production Just Hit a New Record High. Mint Press News, 23 Ekim 2014.
Mejia D. & Posada C. E. (2008). Cocaine Production and Trafficking: What We Know?
World Bankc:Policy Research Working Paper 4618.
Mitchell, Daniel, 2004, “US Government Agencies Confirm That Low –tax Jurisdictions
are not money laundering Havens”, Journal of Financial Crime 11, No.2.
McCoy, A. (2003). The Politics of Heroin: Complicity in the Global Drug Trade. Chicago:
Lawrence Hill Books.
Molzahn, C. O., Rodriguez F., & Shirk, A. (2013). Drug Violence in Mexico: Data and
Analysis Through 2012, Trans-Border Institute (TBI), February 2013.
Naim, M. (2005). Illicit: How Smugglers, Traffickers, and Copycats are Hijacking the
Global Economy. New York: Anchorbooks.
O’Connor, D. (2009). Political Economy of Colombia’s Cocaine Industry, Rap. Polit
(Colombia), vol 14. No.1.
37
Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Sistemi ve Türkiye
Paris Pact. (2008). Paris Pact Initiative: An International Partnership to Counter Afghan
Opiates Trafficking and Consumption. Vienna: United Nations
Rubin, B. (2007). Saving Afghanistan. Foreign Affairs, January/February, 2007.
Restrepo, A. L.& Guizado, A.C. (2003). From Smugglers to Drug Lords: Twentieth
Century Colombian Drug Traffickers. Canadian Journal of Latin American and
Caribbean Studies, Vol.28, No. 55-56.
Sanchez, R. M.; Kraybil, D & Thompson, S. (2003). An Econometric Analysis of Coca
Eradication Policy in Colombia. World Development, Vol 3, No. 2, pp 375-383.
Schweich, T. (2008). Is Afghanistan a Narco-State. New York Times. July 27, 2008.
Toledo, H. (2007). Coca Substitution and Free Trade in Bolivia: The Pending Crisis.
Review of Development Economics. Volume 11, Issue 1, pp 63-77.
U.S. Department of State. (2014). International Narcotics Control Strategy Report:
Volume I: Drug and Chemical Control. Washington, DC.
UNODC. (2008). The Global Smart Programme: A Strategic response to the synthetic
drug problem. Vienna: United Nations Publications.
UNODC. (2008b). Rainbow Strategy: A Regional Solution to a National Challange,
Vienna: United Nations.
UNODC. (2009). Political Declaration and Plan of Action on International Cooperation
Towards and Integrated and Balanced Strategy to Counter the World Drug
Problem. New York: United Nations Publications.
UNODC. (2011). World Drug Report. Vienna: United Nations Publications.
UNODC. (2011b). Global Afghan Opium Trade: A Threat Assessment. Vienna: United
Nations Publications.
UNODC. (2011c). The Transatlantic Cocaine Market. Vienna: United Nations
Publications.
UNODC. (2012). World Drug Report. Vienna: United Nations Publications.
UNODC. (201b). Transnational Organized Crime in Central America and the Caribbean:
A Threat Assessment, New York: United Nations Publications.
UNODC. (2012c). Fundraising Strategy 2012-2015. United Nations Office on Drugs and
Crime.
UNODC. (2014). World Drug Report. Vienna: United Nations Publications.
UNODC. )2014b). Afghan Opium Survey 2014. Vienna: United Nations Publications.
UNODC. (2003). The Opium Economy in Afghanistan. Vienna: United Nations
Publications.
UNODC & WCO. (2013). Container Control Programme Annual Progress Report.
United Nations Office on Drugs and Crime and World Customs Organization Joint
Report.
Veiletta, C. (2005). Plan Colombia; A Progress Report. CRS Report for Congress, RL
32774.
White House. (2015). The National Drug Control Budget: FY 2013 Funding Highlights,
Washington DC: Office of National Drug Control Policy.
Behsat EKİCİ
MİSAM
World Bank. (2004). Afghanistan: State Building, Sustaining Growth, and Reducing
Poverty: Country Economic Report. No. 29551-AF September 9, 2004.
Wyler, S.L. (2012). International Drug Control Policy Background and U.S. Responses.
Conressional Research Service 7-5700, RL 34543.
39