7 7 % = 7 - Kale Tasarım Merkezi

Transkript

7 7 % = 7 - Kale Tasarım Merkezi
=7 7% =
7$;
==%7 ! !<!!%7=7 7% ==77$67=7
7 7 $7 ==7 !7 %7 %7 7 7 =7
<=; =<==7 =7 7 7 :7 =7 <==7 !7 $7
8=; 7 $;7 =$==$7 9 ::$7 $7 87 $!7 <7
; 7 ;==7 ;7 =7 "7 =7 4!7 :7
7% =7$7=7=;=7779$:7=7=$7= =$7
"577=$7;<%7=7 7$$7"7"7 !!7!7
<!:::7"<7:;::$!6
=7 < 7 :7 7 $7 $7 =#7 $7 7
&7=8=7 77==7 ==7 7!!7
= 7==%7: =;7=7 8=7!!!7"77
%7 67 !7 =7 =7 7 8 ==$7 <!7 7
4%7%57% 777=%=7;77==7;$779%7
!!77==77$%$74; <%57 7$==7
$77%7"% 7$7=% 787 "=7<!7! 7
;=<!777%=7!7 87$777=8=7
=7 7% =7=8=7=7=77$%7%7
7=;=7! 7<=7:%7<=7;7787==77$7
!79==$7%78$7$%7==$
$%%7 9$=7 8;= =7 !7 4:=7 %7 ! 57
7 $;$7 7 7 $$7 :7 7 7
==77==7=74 =57!7=<7;%7
=7=$7:%7=7$%77$7=7
7 9==7 $7 $ 7 =%7 =7 $<7 =7
=; ==789%:7$9 ==79$779$677=7$7;==77
7 $7 7 $7 !::7 :$7 7 $$%7 ==%77
= !7==7:="= ==77 %=7==777
!7 %7 7 = !7 7 #=7 7 ;7 =;=7
!;7 7 7 =%7 7 ==7 7 "7 7 ===7
77 ==79:$:7 !%$7::7=79=777677
9$:7==7=8=7=79%:7 :=<=77"7=; 6
=7$7=%
!-217'/17
2-21+',)1'0'/*--)/+)3*(.-
2!$î+!,+!,%ª4!3!2)-ª-%2+%:îªîì"î2,îêî9,%ª(!:)2,!.-)ì4)2
ª/#!+ª
3!9)ª
2!$î+!,î.ª/+52,!2).!ª!2-!ê!.)$)2
30/01/2011
03
Sibel Baştimur
[email protected]
AJANDANIZA EKLEYİN
Uluslararası ticaret çok hızlı gelişirken fuarların önemi de artıyor. Sadece firmalar
açısından değil tasarımcılar için de önemli bir buluşma mekanı olan fuarlar,
önümüzdeki günlerde yoğun bir program ile gündemimizde olacak.
İMOB, 1- 5 Şubat
Dünyanın en büyük mobilya fuarları
arasında yer alan İstanbul Mobilya
Fuarı İMOB, 7. kez mobilya sektörünü
bir araya getiriyor. 120 bin metrekare
alanda düzenlenen fuar, İstanbul Fuar
Merkezi/ CNR Expo’da 01-05 Şubat 2011
tarihleri arasında gerçekleşecek. ITE
Group Plc. Türkiye Ofisi E Uluslararası
Fuarcılık (EUF) tarafından, Türkiye
Mobilya Sanayicileri Derneği (MOSDER)
işbirliği ile düzenlenen fuar, tüm mobilya
profesyonellerine ev sahipliği yapacak.
Fuar, 5 gün süresince, 9 salonda, 350’ye
yakın katılımcıyla 100 binin üzerinde
ziyaretçi ağırlamayı hedefliyor. Yurt
içinden olduğu kadar yurt dışından
da yoğun ilgi gören İMOB 2011’i, Dış
Ticaret Müsteşarlığı koordinatörlüğünde
ve İstanbul İhracatçı Birlikleri Genel
Sekreterliği organizatörlüğünde 31 Ocak–
3 Şubat tarihleri arasında 50 ülkenin alım
heyetleri ziyaret edecek.
İstanbul Mobilya Fuarı, İMOB kapsamında
her yıl düzenlenen ve geleneksel hale
gelen İMOB Mobilya Tasarım Yarışması,
bu yıl da fuara heyecan katacak. Yetenek
ve hayal gücünün birleştiği pek çok
tasarım; Nilgün Çarkacı, ETMK Başkan
Yardımcısı Gamze Güven, Marmara
Üniversitesi İç Mimarlık Bölüm Başkanı
Prof. Dr. İnci Deniz Ilgın, MSGSÜ İç
Mimarlık Bölüm Başkanı Yrd. Doç.
Dr. Saadet Aytıs ve Adnan Serbest
Mobilya Yönetim Kurulu Başkanı Adnan
Serbest’ten oluşan jüri tarafından
değerlendirilecek.
Officeexpo, 1-5 Şubat
CNR Expo Fuar Merkezi’nde 1-5 Şubat
2011 tarihleri arasında düzenlenecek Ofis
Mobilyaları Fuarı Officexpo’nun 2011’de
de sektör ticaretini şekillendirmesi
bekleniyor. “Dünyanın Yeni Çalışma
Alanları Kültürü” teması ile yola çıkan ve
yeni yılda da büyük ilgi görmesi beklenen
organizasyona 100’ün üzerinde firmanın
katılımı hedefleniyor.
OMSİAD (Ofis Mobilyaları Sanayici ve İş
Adamları Derneği) desteğinde 20 bin m2
alanda düzenlenecek Ofis Mobilyaları
Fuarı ile 2010’da olduğu gibi 2011’de de
öncelikli olarak proje/taahhüt alanında
kurumsal alıcılara çözümler sunulması
amaçlanıyor. Türkiye’de katma değeri
yüksek ürünler üreten sektörün en
önemli ticaret kapısı haline gelen fuara
15 bin ziyaretçi bekleniyor. İMOBİstanbul Mobilya Fuarı ile eş zamanlı
01
düzenlenecek olan ve bu sayede katılımcı
ve ziyaretçilerinin tasarım, yenilik, konfor
ve diğer alanlardaki değişimi gözleme
fırsatı bulacakları organizasyon, panel,
sergi ve workshoplarıyla da gündem
yaratacak. AB ülkeleri, komşu ülkeler,
Ortadoğu ve yakın coğrafya ülkeleri
Officexpo’nun hedef ziyaretçi ülkelerini
oluşturuyor.
Unicera, 2-6 Mart
Türk seramik sektörü, bu yıl 23’üncüsü
gerçekleştirilecek olan UNICERA
Uluslararası Seramik Banyo Mutfak Fuarı
için 2-6 Mart 2011 tarihleri arasında
TÜYAP’ta buluşuyor. Türkiye Seramik
Federasyonu ve TİMDER işbirliğiyle
gerçekleştirilen UNICERA Uluslararası
Seramik Banyo Mutfak Fuarı, zengin
hammadde kaynakları, iyi eğitilmiş iş
gücü ve son teknolojilerle kurulan modern
tesisleriyle hızla büyüyen sektörün en
geniş katılımcı kitlesine sahip olma
özelliğini taşıyor. Sadece Türkiye’de değil
yurtdışında marka olmuş ve beklentilere
cevap verebilen, seramik otoriteleri
tarafından kabul gören, rakiplerini
geride bırakarak her yıl büyüyen tek fuar
olma özelliğine sahip olan UNICERA,
Avrupa’nın en iyi iki fuarından biri olarak
görülüyor.
Dekoreks, 2-6 Mart
“Modern, geleneksel, teknolojik ve
nostaljik… En yeni dekorasyon, mobilya
ve aydınlatma trendlerini” buluşturmayı
hedefleyen Dekoreks 2-6 Mart tarihleri
02
arasında TÜYAP’ta. Fuar, UNICERA ile
eş zamanlı olarak TÜYAP Kongre Fuar
Merkezi’nde açılıyor. Yaşam alanlarını
kişisel ihtiyaçlar doğrultusunda yeniden
yaratma imkanı sunan aksesuar, mobilya,
aydınlatma zemin ve dekorasyon
malzemelerinin en son tasarım ve
çözümlerini bir arada sunan fuar, sektör
profesyonellerine ve ziyaretçilerine
trendleri yakında görme ve değerlendirme
olanağı sağlıyor.
i-deco, 3-6 Mart
Tasarım ile sanat arasındaki sınırları
her geçen yıl biraz daha esneten,
sanatsal ve sıra dışı bir dokunuşa
sahip fikir ve objeleri öne çıkaran ideco İstanbul, zeka, ilham ve farklı
fikirlerin buluşacağı bir platform
olmak üzere yola çıkıyor. İstanbul
Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Turizm
Atölyesi ve Endüstriyel Tasarımcılar
Meslek Kuruluşu’nun (ETMK) da destek
verdiği fuar, tasarım profesyonellerini
İstanbul’a yakışır bir platformda bir
araya getirecek, yeni projelerin ve
ticari oluşumların itici gücü olacak.
Bu yıl tüm dünyadan 600 markanın
katılacağı i-deco İstanbul’u 20 binden
fazla kişinin ziyaret etmesi bekleniyor.
Fuarı iç mimarlar, dekoratörler, oteller,
showroom’lar, restoran ve bar sahipleri,
tasarım öğrencileri ve tüm dekorasyon
meraklılarından oluşan geniş bir kitle
ziyaret edecek. Fuar İtalya, İngiltere,
İspanya, Yunanistan, Ukrayna, Rusya ve
İsrail gibi ülkelerden ziyaretçileriyle de
dikkat çekiyor.
i-deco İstanbul, genç ve deneyimli
tasarımcıların birbirinden yeni
ürünlerine de sahne olacak. Fuarın ideas salonunda tasarımın marka isimleri
gelecek trendlere dair öngörülerini
sergilerken, fuaye alanındaki
“Genç Tasarımcı” bölümünde genç
profesyoneller yaratıcı fikirlerini
somutlaştırma ve sergileme imkanı
bulacak. Fuar kapsamında Türkiye’ye
davet edilerek fuar programı dahilinde
konuşma yapacak olan tasarım alanında
dünya çapında ün kazanmış sürpriz
isimler merakla bekleniyor.
01. ideco fuarından.
02. Dekoreks fuarından.
04
Bikem İbrahimoğlu
[email protected]
2011 İÇİN ‘YOĞUN’ TRENDLER
Maison & Objet fuarıyla birlikte bu yıl nelerden etkileneceğimize dair işareti
alıyoruz: Yoğunluk! “Beş duyunun, duyguların volümünü arttıralım ki varlığımızın
yoğunluğunu anlayalım” mesajı şiddetle “hissettiriliyor”.
Günlük yaşam ipinin iyice gergin olduğu
çağımızda hem daha uzun hem daha iyi
yaşamak istiyoruz. Bunun doğal sonucu
hayatın tadını maksimum çıkartmanın
yollarını aramak. Yeni enerjiler sayesinde
kuvvetli belki de ekstrem deneyimler
edinmek. Ama aynı derecede de ipin
ucunu bırakmayı bilmek. 3 boyutlu
yaşamın sırlarını arttırılmış bir gerçeklik,
ancak gerçek kalmayı beceren bir
gerçeklikte bulmalıyız. 3 tema, ‘hipnotik’,
‘yüksek tansiyon’ ve ‘unplugged’ bize bu
ruhu değişik boyutlarıyla taşıyor.
duyarlık kazandığı yeni ve yoğun bir
dünyanın kapılarını bizlere açıyor.
‘Yüksek Tansiyon’ teması ışığın ve rengin
yoğunluğunu az veya çok olarak değişik
derecelerde kullanıyor. Bu arayışa Ingo
Maurer design’in güzel katkısı, bir kısmı
yerçekimine karşı yukarıya dönük bir
kısmı ise aşağıya bakacak şekilde iki tel
arasına gerili ‘Hoi Polloi’ ve ‘WoonderLux’
isimli biri yüksek diğeri düşük voltajli
LED ampul tasarımları. ‘Yüksek tansiyon’
konsepti sesleri destek olarak kullandiığı
gibi, seslere mekan, görsel kılıflara da
duyarlı. Büyük parlak bir pırlanta gibi,
şeffaf polikarbonat fasetlerden oluşan
Harman Kardon markasının Gla 55 modeli
hoparlörler mükemmel ses kalitesinin
yanında göz zevkimizi de okşuyor.
‘Hipnotik’ konsept olarak metamorfozlar
zamanındayız diyor. Işık ve üç boyutlu
efektler mekanları dinamikleştiriyor,
yeni perspektifler kazandırıyor. Sergideki
birçok ‘psychedelic’ obje, duvar süsleri,
optik kırılımlı masalar, siyah beyaz
spiral desenli kahve mug’ları dışında bu
tema birçok enstalasyon ve kurumsal
örneği kapsıyor. Fransa’nın kuzeydoğu
şehri Metz’de açılan Shigeru Ban imzalı
Georges Pompidou müzesinin iç tasarımı,
Türkiye’de de gösterilen kahve markası
Illy’nin Berlin galerisindeki boyuttan
boyuta geçen çizgi, renk ve geometrik
şekillerle dolu mekanı ya da tavan-duvar
her tarafı kaplayan siyah beyaz dama
motiflerinden ve benzeri
şişirilebilir devasa topların etrafa
saçıldığı, Fendi’nin Milano’daki ‘Vertigo’
isimli başdöndüren enstalasyonu
hipnotik temasının bazı örnekleri. Bu
geometrik ve hareket halindeki kinetik
estetik aynı zamanda kompleks formlar
kullanarak, çok fasetli aynlarda oluşan
sınırsız yansımalara başvurarak yarattığı
karmaşayla bize biraz neye uğradığımızı
da şaşırttırıyor.
‘Yüksek tansiyon’ hislerimizi ve
algılarımızı, beş duyumuza birden çağrı
yaparak nasıl daha da güçlendirebilirizin
yollarına bakıyor. Tasarım sıcak ve soğuk,
hafif ve ağır gibi kontrastları bir arada
bulunduruyor. Electronic Shadow’un
cama projeksiyon sayesinde yarattığı
fonda ses destekli, ateş, füzyon ve mağma
görüntüleri ya da bizi kutupların ortasına
taşıyan çalışması herkesi etkiliyor.
Arktik buz tabakasına oyulmuş hissi
veren beyaz polistiren koltuklar, Eelko
Moorer’in tüy yerine kauçuk hissinde
üretandan yapılmış beyaz kutup ayısı
postu, ya da Tokujin Yoshioka tarafından
Kartell için tasarlanan, tamamen şeffaf
ancak oturunca oturma hissini veren
‘görünmezler’ serisinin koltukları
malzemelerin yüzeylerini çalışıyor,
dokunuş sayesinde sürprizler yakalıyor,
tekno bir şiir gibi duyuların daha da
‘Unplugged’ ise tabiri caizse fişi
tamamen çekiyor. Stres, hız ve
dünyanın tektipliliğinden kaçışın
yolunu yavaşlamakta, doğada, insan
emeğine geri dönüşte buluyor. Yeni
lüks, sadeleştirilmiş, basitleştirilmiş
bir hayatın konforundan oluşuyor.
Yanı başımızda olan ama aslında
farketmediklerimizi yeniden keşfetmenin
zevkinden geçiyor. Duvara asılan
salamlar, sosisler kurutulmus etler
yöresel tatları gündeme getiriyor.Tahta
süpürge, fırça ya da en basitinden
çubuk merdivenler hiç de nostaljik
değil. Scholten&Baijings tarafından
tasarlanan ‘Butte’ erzak saklama kutuları,
çok eskiden gelen Hollanda’nın seyahat
sandığı geleneğinden esinleniyor.
Milano’dan bir esinti de Appo Design’ın
İtalyan Trattoria manzaralarını çağrıştıran
ve eski şarap şişelerinin ağzına takılan
mantardan meyve, çiçek ve bisküvi
tepsileri.
01
Tevekkeli değil Maison&Objet’nin bu sene
için seçtiği tasarımcılar Paris’in ilk 50
katlı ekolojik gökdeleninin (flower tower)
mimari Edouard François, bitkilerin
büyüme şekli ve dokularını tasarımlarında
esas alan Ronan&Erwan Bouroullec ve
New York’taki Buddakan Restaurant ya da
Tiananmen Meydanı’ndaki eski Amerikan
Büyükelçiliği yeni Fransız restaurantı
Maison Boulud’un iç mekanlarının
yaratıcısı, tarzlarını değişik doğal
malzemelerin birarada kullanımı ile klasik
tekniklere modern detaylar eklemeye
dayandıran Gilles& Boissier.
02
03
04
01. Fendi’nin hipnotik estalasyonu.
02. Ingo Maurer’in Hoi Polloi
aydınlatması.
03. Yüksek tansiyon konseptli koltuklar.
04. Harman Kardon hoparlör
30/01/2011
05
Gözde Severoğlu
[email protected]
İlk adımları 1950 yılında atılan, Chicago
Athenaeum Mimarlık ve Tasarım
Müzesi’nin Avrupa Mimarlık Sanat
Tasarım ve Kentsel Çalışmalar Merkezi
işbirliği ile gerçekleştirdiği Good Design,
ürünün, firmanın ve tasarımcının
bilinirliğini arttırmayı ve inovasyonun
önemini vurgulamayı hedefliyor. Bu yıl,
45 ülkeden, elektronikten mobilyaya, yer
kaplamalarından ulaşıma 24 kategoride
aldığı başvurular arasından 500’den
fazla ürün Good Design 2010 ödülü ile
taçlandırıldı. Amerika 178, Almanya
134, İtalya 50 ödüle layık görülürken
ödül alan 37 ülke arasına giren Türkiye;
elektronik, mobilya ve mutfak cihazları
kategorilerinde 9 ödülün sahibi oldu.
KRİZ GOOD DESIGN’I
ETKİLEMİYOR
Tasarım yarışmalarının başlangıcı niteliğindeki Good Design
ödülleri, global düzeyde devam eden ekonomik krize rağmen
bu sene rekor sayılabilecek çeşitlilikte başvuru aldı.
Elektronik Ürün Yılı
Good Design 2010, bu sene elektronik
kategorisinde alınan 91 ödül ile elektronik
ürün yılı oldu. California tabanlı Apple’ın
laptopları, Motorola iletişim araçları,
Microsoft’un klavyeleri, Kodak’ın dijital
kameraları, Türkiye’den elektronik devi
Arçelik ve Vestel’in Led ve Lcd TV’leri,
HP’nin yazıcıları, Vodaphone’nun
özelleşmiş cep telefonları ve daha bir çok
öncü firmanın ürünü ödüllendirildi.
Ulaşım kategorisinde; en inovatif
otomobillerin, traktörlerin ve
motorsikletlerin yenilerinin katıldığı
yarışmada; BMW Mini Countryman
2010, 5 Serisi ve iki ayrı otomobili ile 4,
Mercedes-Benz E sınıfı Cabrio ve F-800
2010 ile 2 ve Volkswagen Toureg ve Jetta
2010 modelleri ile 2 ödülün sahibi oldu.
01
5 ödül, İsveç tabanlı Electrolux’ün
Brezilya’da tasarlanan bulaşık makinesi
ve Amerika’da tasarlanan süpürgeleri
ile 2 ödül sahibi oldu. Makio Hasuiki’nin
İtalyan Indesit için tasarladığı fırın ve
davlumbaz da ödüllendirildi. İran asıllı,
Alman mimar Hadi Teherani tarafından
Poggenpohl Möbelwerke için tasarlanan
şık ve minimal mutfak tasarımının üst bir
simgesi niteliğindeki +ARTESIO ödüllü
ürünler arasında yer aldı. Aynı kategoride,
Arçelik firmasının fırın ve domino
ocakğı da ödüle layık görüldü. Gündelik
yaşamımızın içerisindeki fincandan,
elektronik ürünlere farklı kategorideki
ürünler, dünyanın en önemli tasarımcıları
ve aynı şekilde ünlü üreticilerinin
ödüllendirildiği Good Design 2010
yarışmasının diğer kazananlarına
müzenin websitesinden ulaşabilirsiniz:
www.chi-athenaeum.org. Tüm kazananlar,
Chicago Athenaeum müzesinin Good
Design 2010 Sergisi kapsamında Haziran
2011’de müzede sergileniyor olacak.
01. Microsoft Arc klavye.
02. Philippe Starck tasarımı
Kartell koltuklar
03. Hadi Teherani mutfak tasarımı
04. Sea-Doo 210 Challenger.
KIA Otima 2010, jüriden özel bir takdir
alırken, ödül alanlar arasındaki Hindistan
markası TATA’nın küçük arabası
da çarpıcı tasarımı, performansı ve
ulaşılabilir fiyatı ile dikkat çekti. 23 ft.’lik
ödüllü BRP Sea-Doo 210 Challenger SE,
şık ve dinamik tasarımı ile kullanıcısının
spor zevkine uygun ve en iyi olmak için
tasarlanmış.
Mobilyaya 57 Ödül!
Türkiye’den Derin Design’in inovatif
firmalar arasında gösterildiği ve FEK
modüler mobilyası ile ödüle layık
görüldüğü ofis ve ev mobilyaları
kategorisinde, diğer çarpıcı ve inovatif
ürünler yoğunlukla İtalya, Finlandiya,
İspanya, Danimarka ve Almanya’dan
geldi. Bu kategoride, aralarında Naoto
Fukasawa, Philippe Starck ve Stefan
Heiliger’in de tasarımlarının olduğu 57
ödül sahibini buldu.
02
Mutfakta İşbirliği
Hindistan’da tasarlanan Whirpool’un
yeni bulaşık makineleri, buzdolapları
3 ödül, Bosch ve Siemens’in yeni
buzdolapları, ocakları, bulaşık makineleri
03
04
06
Dilek Himam
[email protected]
TASARIM, TEKNOLOJİ VE DENEYİM
İzmir Ekonomi Üniversitesi, 12-13 Mayıs’ta 4T Toplantısına ev sahipliği yapacak.
Toplantıda, tasarım ile teknoloji ikilisi farklı açılardan masaya yatırılacak.
Teknoloji, tasarım tarihinin kuruluşundan
beri öncelliği olan bir tema. Tasarım
nesnesinin aynı zamanda bir teknoloji
ürünü olduğu; tasarımın yeni teknolojileri
çağırdığı kadar teknolojinin de tasarımı
belirlediği; bu karşılıklı etkileşimin
tasarımın sosyal boyutlarından hiç de
kopuk olmadığı; teknoloji ve iktidar
ilişkisi eleştirel tasarım pratikleri için hep
gündemde kalması gereken tartışmalar.
Dijital teknolojilerin giderek artan ağırlığı
diğer sosyal ve teknik faktörlerle birlikte
nesne, servis, süreç, sistem tasarımı gibi
alanlara yayılan tasarıma yeni bir kapı
aralayarak insan-çevre-nesne ilişkisinde
deneyim tasarlama konusunun gündeme
gelmesine yol açtı.
Deneyim olgusunu dolaysız olarak
özne-nesne ilişkisi bağlamında ele
almak mümkün. Mekanik, elektrik ve
elektronik teknolojilerinin ürünü olan
tasarımların bedensel, zihinsel ve psişik
deneyimlerle kurdukları ilişkinin ne denli
farklı olabilecekleri aşikar olduğu kadar
halen araştırılmaya ve kuramlaştırmaya
açık. Öte yandan bu öznel deneyimlerin
ekonomik, politik ve kültürel iktidar
öğeleriyle nasıl eklemlendikleri de önemli
araştırma alanları.
Her yeni teknolojinin kendine özgü biçim
ve deneyimler üretmesi yanısıra geleceğe
yönelik ya da eskiye öykünen deneyimleri
de üretmeye çalışması tasarımın
ve teknolojinin deneyimle ilişkisini
düşünmeye yönlendirici olgular. Öte
yandan kullanıcının ürünlerden beklentisi
giderek başka bir boyuta, nostaljik
olarak yaşadığı, ya da potansiyel olarak
yaşayacağı deneyime odaklanmakta,
‘deneyim’ tasarımla içselleştirilmiş, işlev,
estetik, etik, prestij, statü gibi olguları
içinde barındıran bir kavram olarak
yükselmekte.
Bu yılki 4T toplantısı Türkiye tasarım
tarihinde üretilen nesnelerin teknolojik
bağlamları çerçevesinde farklı temaları
gündeme getiriyor. “Tasarım, teknoloji
endüstriyel tasarımda farklı teknolojilerin
doğurduğu gündelik kullanım
nesnelerinin apayrı bedensel deneyimler
doğurmaları...
Tasarım nesnelerinin teknolojisiyle
bellek ilişkileri; geleceğe yönelik tasarım
olgusunun yarattığı çekicilik; tasarım
teknolojilerinin nostalji olgusuyla
eklemleniş biçimleri; dijital teknolojilerin
yarattığı yeni iletişim biçimleriyle
tasarımın etkileşiminin oluşturduğu
öznesel deneyimler ise “Tasarım,
teknoloji ve zihinsel/duygusal/psişik
deneyimler” kategorinde ele alınacak.
ve bedensel deneyimler” teması
tasarlanan nesnenin teknolojisiyle fiziksel
bedenlerin ilişkilerine odaklanmayı
amaçlıyor. Moda alanında formel ve spor
giysilerin farklı beden dilleri yaratmaları;
mimarlıkta geleneksel ve dijital
teknolojilerle üretilen mekanların farklı
bedensel karşılaşmalara yol açmaları;
“Tasarım, teknoloji ve iktidar”
kategorisindeki sunumların ise tasarım,
teknoloji ve iktidar ilişkisini kişisel ya
da toplumsal deneyimler tabanında
irdelemesi bekleniyor. Cep telefonlarının
giderek karmaşık elektronik ağlara
dönüşmesini protesto eden sadece
konuşma amaçlı modellerin üretilmesi en
güncel örneklerden.
Şanel Şan
[email protected]
Sahipsiz Sokak Hayvanlarını Koruma
Derneği (SHKD) ve Çift Geyik Karaca
işbirliği ile gerçekleşen ve Türkiye’nin en
büyük hayvan hakları projesi olan Kırmızı
Kulübe projesi renkli bir gece ile yola
çıktı. Ünlüler, tasarımcılar ve mimarların
bir araya geldiği ve Çift Geyik Karaca
markasının 2011 İlkbahar-Yaz defilesi ile
renklenen bir lansmanla tanıtılan projeye
ilgi yoğundu.
KIRMIZI KULÜBE
Tasarımcılar, Türkiye’nin en büyük hayvan
hakları projesi olarak tanımlanan “Kırmızı
Kulübe” için kolları sıvadı.
Esma Sultan Yalısı’nda “İn-Sanat Bahçesi”
üst başlığı ile düzenlenen gecede 6
önemli tasarımcı ve mimarın “insanların
hayvanlar üzerindeki terörünü aktarmak
üzere” tasarladığı kafesler sergilenirken,
kafesler içerisinde Semaver Kumpanya
oyuncuları tarafından canlı bir protesto
gerçekleştirildi. Duyarlı projede kafes
tasarımlarına imza atan isimler ise
şöyleydi: Derin Sarıyer, Nazlı Gönensay,
Nahide Büyükkaymakçı, Nihan Yardımcı,
Kaan Çetinkaya ve Cengiz Kurt.
İçinde bulunduğu toplumun her
kesiminden kanaat önderlerinin verdiği
destekten ötürü plaket aldıkları gece bir
moda sürprizine de sahne oldu. İtalyan
tasarımcı Alfio Bonacchi ile anlaşan Çift
Geyik Karaca’nın “In-Sanat Bahçesi”
başlıklı sezon lansmanında, Bonacchi’nin
tasarımları da ilk defa moda severlerle
buluştu. Gianni Versace, Donna Karan,
Calvin Klein gibi dünyaca ünlü isimlerinin
koleksiyonunu hazırlayan tanınmış
tasarımcının işleri ilgi çekti.
CENGİZ KURT
‘Süre ve kullanım amacını göz önünde bulundurarak oldukça kolay üretilebilen,
hafif, kalıcı olmayan, düşük bütçeli bir modelin doğru olacağını düşünerek, basit
bir metal çemberin üzerine yerleştirilmiş elektrik borularının modelin çatısında
buluşması ile oluşacak altı açık bir küre formu tasarımı sonuçlandırdı.’
DERİN SARIYER
‘Tasarımın fonksiyon ve estetik
ile bağlantılı, duyulara hitap
eden ve hayranlıkla ilişkisi
perspektifinden bakarsak kafes
tasarlamanın paradoksal bir yönü
var. Fakat bu proje fonksiyondan
ziyade, sanat açısından ele
alınmak üzere yapılandırıldı.
Tasarımcılar hayvan haklarına
dikkat çekmek üzere imgesel bir
açıdan yaklaştılar bu projeye.’
30/01/2011
07
Türkü Şahin
[email protected]
3. Napolyon’un eşi imparatoriçe
Eugenie’nin terzisi, mezura ve prova
mankeninin yaratıcısı Alexis Lavigne
tarafından Paris’te 1841 yılında kurulan
Esmod, 14 ülkede 20 okul ve 350 kişilik
öğretmen kadrosuyla eğitim vermekte.
Okulu kurarken terziliğe bir eğitim
metodu getirmeyi amaçlayan Lavigne’in
düşleri Berlin, Beyrut, Pekin, Bordeux,
Jakarta, Dubai, Lyon, Moskova, Münih,
Osaka, Oslo, Paris, Rennes, Roubaix,
San Paulo, Seul, Sousse, Şam, Tokyo ve
Tunus’tan sonra İstanbul’da da kapsamlı
bir moda eğitimine dönüşmüş şekilde
gerçekleşirken Esmod İstanbul da
hedeflerini her geçen gün genişletiyor.
ESMOD’A YAZ GELECEK
Geçen yıl İstanbul’da 21. şubesini açan dünyanın en eski
moda okulu Esmod, önümüzdeki yaza yeni programıyla ve
genç yeteneklere yönelik tasarım yarışmasıyla giriyor.
Bu yıl düzenleyeceği yarışmanın
birincisine 2011–2012 akademik yılında
başlayacak Esmod İstanbul ‘Moda
Tasarımı ve Teknikleri’ diploma programı
için 3 yıllık eğitim bursu verecek olan
Esmod, yarışmanın ikinci ve üçüncüsünü
ise 2011 yazında düzenlenecek Esmod
Istanbul ‘Moda Tasarımı ve Modelistlik’
yaz okulu için eğitim bursu ile
ödüllendiriyor.
Jüriyi oluşturan Esmod İstanbul
temsilcileri, Esmod International
öğretmenleri, Türk tasarımcıları ve
profesyonelleri lise son sınıf öğrencileri
için düzenleyecekleri yarışmanın temasını
ise ‘Küçük Siyah Elbise’ olarak belirledi.
En az dokuz sayfadan oluşacak olan
başvuru dosyasında 1926’da Coco
Chanel tarafından yaratılan küçük siyah
elbisenin tarihçesinin anlatılması,
katılımcının kendi dünyasını gösteren,
görsel ve anahtar kelimelerle hazırlanmış
tema, malzeme yelpazesi (mümkünse
yeni kumaş ve malzeme yaratılması),
5 farklı küçük siyah elbise tasarımı
(tercih doğrultusunda çizim, boyama,
kolaj, fotoğraf gibi farklı teknikler
kullanılabilir), her bir elbise tasarımının
gerisindeki ‘büyük fikrin’ anlatılması
isteniyor.
Yapılacak ilk değerlendirme sonucunda
ilk 10’a kalan katılımcılar belirlenip
Esmod İstanbul’da jüriye davet edilecek.
Jürinin temel değerlendirme kriterleri,
‘yaratıcılık’ ve ‘satılabilirlik’. Esmod’un
yeni yıl planlarına yenilik getiren yaz
okulu ise moda tutkunlarına, mesleklerini
seçmek üzere olan, ya da moda okumakta
olup geliştirmek istedikleri bir dersi
almak isteyen öğrencilere, kendilerini
tanıma, geliştirme ve ne istediğine karar
verme şansı sunuyor.
Selin Sezer Güra
[email protected]
İSTANBUL İÇİN IFW VAKTİ
İstanbul Fashion Week’in dördüncüsü 3-6 Şubat arasında Santralistanbul’da
yapılacak. Etkinlikte Mehtap Elaidi, Atıl Kutoğlu gibi isimlerin defileleri var.
İstanbul Fashion Week’in (IFW)
dördüncüsü, Şubat ayı başında
Santralistanbul’da kapılarını açıyor.
İstanbul’un en büyük moda etkinliğinde,
Mehtap Elaidi, Atıl Kutoğlu, Gamze
Saraçoğlu ve Özgür Mansur gibi isimlerin
yeni koleksiyonları görücüye çıkacak.
Moda sektöründe, dünyaca ünlü moda
evlerine; Türk moda tasarım trendlerini
duyurmayı hedefleyen ve yabancı
basının tüm ilgisini İstanbul’a çekmek
üzere kurgulanmış olan İstanbul Fashion
Week (IFW); ülkemizin tüm tekstil ve
moda endüstrisini aynı platformda
buluşturmaya devam ediyor.
Bu yıl dördüncüsü düzenlenecek olan
İstanbul Fashion Week 2011, 3–6 Şubat
tarihleri arasında, Santralistanbul’da
moda severleri bir araya getirmeye
hazırlanıyor.
350 kişilik iki ayrı salonda düzenlenecek.
İstanbul’un en büyük moda etkinliği
olarak kabul edilen, Türk moda
sektörüne yön veren, birçok moda
tasarımcısı ve giyim markasını
tek bir çatı altında toplayan İFW,
İTKB’nin organizasyonunda, Moda
Tasarımcıları Derneği (MTD) ve İstanbul
Moda Akademisi (İMA) işbirliğiyle
Santral İstanbul’un ana galerisinde
gerçekleşecek.
9 Solo Defile
Aralarında Mehtap Elaidi, Atıl Kutoğlu,
Gamze Saraçoğlu ve Özgür Mansur gibi
önemli isimlerin de bulunduğu dokuz
tasarımcının solo defile düzenleyeceği
ve üç karma defilenin yer alacağı
organizasyonda, bu yıl toplam18
tasarımcı ve dokuz marka yer alıyor.
İlki Ağustos 2009’da gerçekleştirilen
IFW, ilk üç günde 25 bin ziyaretçiye
ulaşmış, 2010 yılında İstanbul’un, Avrupa
başkenti olmasının da etkisiyle; şehre ilk
üç günde 11 milyon dolar kazandırmıştı.
150 basın mensubunun ilgiyle takip ettiği
İstanbul Fashion Week 2010’a Alessandra
Ambrosio, Anna Kournikova, Alek Vek,
Alexandra Richards, Patricia Field, Vogue
İtalya’nın editörü Anna Piaggi ve Elle
Amerika stil editörü Kate Lanphaer gibi
ünlü isimler de katılmış, İstanbul’u dünya
gündeminin üst sıralarına taşımıştı.
İstanbul Fashion Week kapsamında
yapılacak defilelerde; markalar ve
tasarımcılar, Sonbahar/Kış 2012
koleksiyonlarını tanıtma fırsatı bulurken,
defileler, modaseverlerin organizasyonu
rahatlıkla takip edebilmesi için 700 ve
Dört günde 21 defile düzenlenecek
olan IFW’de, bu yıl Özlem Süer, Bahar
Korçan, Hakan Yıldırım ve Ümit Ünal
bulunamayacaklar. Arzu Kaprol ise
Kuruçeşme Couture Showroom’da yeni
koleksiyonunu tanıtacak.
Bu yıl ise; Türkiye’nin en büyük moda
platformu olan İstanbul Fashion Week ile
moda tutkunları önce modaya, sonrasında
da 16 Mart-26 Nisan tarihleri arasında
hayat bulacak olan Shopping Fest ile
alışverişe doyacak.
08
Banu Pekol
[email protected]
SÜS VE KAÇINILMAZ VARLIĞI
19. yüzyıl sanat eleştirmeni John Ruskin, “unutmayın ki hayatta en güzel
şeyler en gereksiz olanlardır” diye yazar. Güzelleşmenin ayrılmaz parçası olan
süslemelerin de gereksiz olduğunu söyleyebilir miyiz peki?
01
“Cumartesi kibarı gibi süslenmişsin”
cümlesi, bizde ‘süslü’ olmanın pek
olumlu bir iması olmadığına işaret
ediyor. Buna rağmen ülkemizde süse
meraklı olmadığımızı da söyleyemeyiz:
Elektrik trafolarına Safranbolu Evi süsü
vermek, Tofaş’ları modifiye etmek,
metro duraklarındaki sütünlara yapay
tarihi motifler giydirmek; hepsi günlük
hayatta karşımıza çıkmasına alıştığımız
manzaralar. Aslında arabalarımızı
modifiye etmeye, bir nevi o objeyi
kişiselleştirme çabası diyebiliriz. Belki de
süsleme sahiplenme isteğinden geliyor:
benim arabam, benim çantam, İstanbul’un
trafosu veya metrosu..
02
bu müdahalelerin aslında doğal (ve
sağlıklı) olduğunu savunanlar da var.
bezeme temasıyla bitmek bilmeyen
takıntısının bir işareti.
Peki herkesin takdir edebileceği süsler
yapmak mümkün mü? Ve süs dediğimizde
illa ‘güzellik’ mi ima ediyoruz? Günümüzde
bu iki soru, zor ve derinlikli konuların
üstesinden gelmeyi seven sanatçı ve
tasarımcıları bir hayli meşgul ediyor.
Çağdaş sanatın yaramaz çocuğu Damien
Hirst’ın 18 Ocak’ta Hong Kong’da açılan
resim ve heykel sergisinde, daha önceki
eserinden aşina olduğumuz pırlantalı
kafatasının bu sefer (19. yy’dan kalma
bir çocuk kafatasının şeklini kullanan)
8128 pembe pırlantalısı sergileniyor. Bir
kafatasını pırlanta ile süslemek, Hirst’in
Ruskin’in düşüncesinin tersine gidip,
gerekli şeyleri güzelleştirmekten,
süslemekten bahsedecek olursak mesela:
bir sandalyeyi ne kadar süsleyebiliriz?
İspanyol sanatçı Maximo Riera’nin hayvan
ve mobilyanın evliliğinden doğmuş
‘Hayvan Sandalyeleri’ koleksiyonunun
parçalarından biri olan Antapot Sandalye
buna çarpıcı bir cevap. Sandalyeyi günlük
hayatımızdaki banalliği sebebiyle seçen
Riera, nesnenin temel işlevini izleyicisi,
kendisi ve çevresi arasında daha güçlü
bir bağlantı sağlayarak çözüyor. En son
Londra Tasarım Festivali kapsamında
Boğaz Köprüsü’nde Hollandalı aydınlatma
şirketi City Light tarafından tasarlanan
‘janjanlı’ ışıklar ilk takıldığında bir hayli
tartışma yaratmıştı, gerçekten de bu
köprüye nereden baksak kadraja giren
İstanbul manzaraları onu kişiselleştirmeye
yetmiyor mu acaba?
Modernizmin öncü mimarlarından Le
Corbusier, 1920’lerin ortasında Bordeaux
yakınındaki Pessac’ta 50 kadar konut inşa
ettiğinde insanlara düşük maliyetli, içinde
yaşandığı zaman ‘çalışacak’ homojen,
modüler ‘yaşam makineleri’ sunmayı
amaçlamıştı. Oysa, inşaatın üzerinden 35
sene geçmeden, konutların sakinleri evleri
süslemeye başlamıştı. Kimi ev sahibi,
mimarın imzası sayılabilecek teras çatının
üzerine beşik çatı eklemiş, açık girişlere
garaj kapısı koymuş, geniş camları küçük
ve panjurlu pencerelerle değiştirmiş,
beyaz duvarlara renkli fayanslar
yapıştırmıştı. Tüm bu değişiklikler katı
modernistler tarafından eleştirilirken,
gerçekleşen ‘Adorn’ (Süsle) adlı sergi,
etrafta her daim sade ve nötr gördüğümüz
şeyleri süsleyen bir grup tasarımcının
(grafik olsun, mobilya olsun) tasarımdaki
bu bezeme fenomenini sorgulaması
üzerineydi. Sergilenen eserler arasında
bu konuya tipografi tasarımının
penceresinden yaklaşan Türk grafik
tasarımcı ve tipograf Didem Öğmen’in
elde tasarladığı serisinde, günlük
hayattan aşina olduğumuz bilgilendirme
işaretlerindeki harflerin temel formlarına
ek özellikler katılmış. Normalde en
sade ve jenerik şekliyle okuduğumuz
tabelalarda temsil edilen işaretler, çeşitli
tipografik süslemeler sayesinde daha
güçlü bir kimlik kazanmış: yardımsever
bir hastane H’si, bilgili ve kuvvetli bir
information İ’si veya gotik hatlı, alevli bir
Yangın Çıkışı tabelası!
Tüm bu süslemeler daha ‘doğru’ çözümler
sunmak adına üretilmekten ziyade,
hayatımıza alternatif birtakım renkler ve
yaratıcı deneyler katıyor, sıradanlaşmış
objelere yeni bir pencereden bakmamızı
sağlıyorlar. Bu çok yönlü olguyu bir
ifade şekline dönüştürdüğümüzde,
sunduğu ilginç ürün ve mekan tasarımı
çeşitlerini ‘alıp süslemiş işte sadece’
diye küçümseyici bir tavırla göz ardı
edemeyeceğimizi görüyoruz. Sonuçta,
süsleme olgusundan kaçabilen hiçbir
tasarımcı yok aslında, zira süslemeden
kaçınmak bile onun varlığından güçlü bir
etkilenmeye işaret etmiyor mu?
03
01. Boğaz Köprüsü’nün bol tartışmalı
aydınlatmaları
02. Damien Hirst’ün pırlantalı kurukafasi
03. Maximo Riera’nın ahtapot sandalyesi
30/01/2011
09
Dilek Öztürk
ESKİNİN
[email protected]
Duchamp’la ve Bauhaus akımıyla birlikte
kapanan modernizm dönemi bize miras
olarak hiçbir şey bırakmadı. “Everything
has been done before”* Her şey daha
önce yapıldı ve bizim neslimize de eşsiz
şeyler üretmek için daha çetin bir sanat ve
tasarım ortamı kaldı. Bu durum sonucunda
‘yeniden tasarlama’ (Re-design) kavramının
ortaya çıkması kaçınılmaz oldu.
Son yıllarda, geçen yüzyılda kullanılan
ürünler form değiştirerek yeniden
hayatımıza girmeye başladı. Renk ve üretici
değiştirerek piyasaya sunulan bu ürünlerin
hedef kitlesi de oldukça geniş. Eskinin
objeleri şimdinin ‘it’ ya da ‘chic’ tabir
edilen ürünleri haline geldi. Mesela yeniden
üretilen renkli Casio saatler, eskiden rus
ajanların kullandigi Lomo/Diana marka
fotoğraf makineleri, plastik çantalarpoşetler, berjer koltuklar gibi.... Daha zevkli
ve eğlenceli formlara giren bu ürünlerin
çoğu yeniden kullanılabilen malzemeden
yapılıyor ve Dünya’daki binlerce kullanıcı
kitlesiyle artık bir stil belirler hale geldi.
‘CHIC’LERİ
Casio saatler, Fuji fotoğraf filmleri, Sony
walkman… Dünün “değer”leri bugün
hâlâ yanıbaşımızdaysa boş yere değil!
Plastic Fantastic!
Plastik artık çok güncel ve poplüler bir
malzeme. Sağlığa ve doğaya zararlı
bir malzeme olması ise tasarım için
kullanılmasını engellemedi, aksine plastikle
yapılan ürünlerin sayısı gün geçtikçe
artıyor. Bunda plastiği geri dönüştürerek
kullanmanın da payı büyük.
01
02
30 yıldan ve yaklaşık satılan 200 kopyadan
sonra Sony, walkman üretimini durdurdu.
Günümüzde, iPod ve mp3 playerlardan
sonra Sony, kasetçalarlar için böylesine
büyük bir ölçekte üretime gerek olmadığına
karar verdi. Kasetçalar kültürünün ne
zaman formunu değiştirip yeniden
hayatımıza gireceği ise meçhul.
*Modernizm bittikten sonra sanat
dünyasının girdiği buhran için kullanılan
bir kalıp. Her şey daha önceden yapıldı ve
artık üretilecek yeni bir sanat-mimari akım
kalmadı.
01. Pop-art berjer
02. 06. Melissa ayakkabılar
03. Sony walkman
04. Casio saat
05. Diana fotoğraf makinesi
03
‘Lomo’lamak
Lomo, 1904 yılında Rusya’da kurulan
04
Berjer
Baba koltuğu, okuma koltuğu ya da
televizyon koltuğu olarak da bilinen
berjerlerin şimdi malzemeleri değişti
ve daha modern formlar kazandı. Eski
formlarını koruyan koltuklar ise kitsch
görünümleriyle dikkat çekiyor. Kullanıp
kullanmamak tartışılır ama hiç de fena
değiller...
Elveda Kasetçalar
İlk kasetçalar, 1979 yılında Sony firması
tarafından Japonya’da piyasaya sürülmüştü.
O zamanlarda müziğinizi cebinize koyup
yürümek fikri çok tutuldu ve ‘walkman’
terimi global anlamda kullanılmaya
başlandı.
Brezilyalı bir ayakkabı markası olan
Melissa, ünlü tasarımcılar ve mimarlara
tasarlattığı plastik ayakkabılarla biliniyor.
Melissa’lar, birçok ülkede mağazalarda
değil tasarım dükkanlarında satılılıyor.
Eskiden ‘makosen’ dediğimiz, ucu sivri ve
üstü desenli ayakkabılar, şimdi Alexandre
Herchovitch’in tasarımlarıyla farklı bir
şekilde hayatımıza girdi. Klasik, plastik
ama gayet ‘chic’! Bir yandan plastik
poşetlerin de yeniden ve tekrar tekrar nasıl
kullanılacağı tartışılıyor.
Renkli Casiolar
Çocukluğumuzun Casio saatleri de
piyasadan çekilmişken, şimdi inanılmaz bir
renk skalasıyla yeniden üretildi. Asker saati
olarak da bilinen bu dayanıklı ürünleri en
çok da bayanlar talep ediyor günümüzde.
fotoğraf makinesi ve lens üreticisi firma.
1940 Rusya’sında ise ajanların ellerinde
dolaşan Lomo marka fotoğraf makineleri
günümüz dünyasında halen popülaritesini
koruyor. Bir dönem Eminönü’ndeki
Polonya pazarında bulunan makineler
artık sadece internet üzerinden satışıyor.
Üretici fabrikalar kapandı ve artık bu
fotoğraf makinelerinin dış yüzyi plastikle
kaplanıyor. Plastik kullanıldığı halde
fiyatları eskisine göre neredeyse iki
katı artan makineler, hâlâ yüzlerce kişi
tarafından tercih ediliyor. Lomo, Holga
ve Diana isimlerindeki bu 3 ürün, vizöre
bakmadan, omuz, kalça hizasında, ‘eski’
görünümlü fotoğraflar çekme modasını
başlattı. Bu üçlüye, Agfa, Fuji ve Kodak’ın
yeni üretilen filmleri de eşlik etti.
05
06
10
E. Seda Kayım
HOLLYWOOD’UN
[email protected]
Hollywood sinemasının karakter
örüntülerini oluştururken kullanmayı
sevdiği detaylardan birinin ‘mimarlık
mesleği’ olduğunu belirtmek yanlış
olmayacaktır. Sayısız filmde yeniden
betimlenen mimar figürünün, bir yandan
‘olmak istenen kişi’ şeklinde sunulması
ilginçtir: ‘Something About Mary’
filminde Matt Dillon, filmin esas kızı
Cameron Diaz’ı etkilemek için mimar
olduğu yalanını söyler. Seinfeld’in ikonik
karakteri George Costanza da, hemen her
fırsatta özgüvenini cilalamak adına bu
yalana başvurur; hatta bu uğurda kendine
‘Art Vandelay’ isimli bir alter-ego yaratır.
Mimarizm ekibi, daima mimar olmak istediğini ifade eden Brad
süpürge ile kaykaycı kovalayan” Gehry’si arasındaki sahicilik ç
Öte yandan Amerikan komedi
sinemasında, bir karakterin ‘zeki’ ve
‘entelektüel’ olduğunu ifade etmek adına
da ona sıklıkla mimarlığın yakıştırıldığı
söylenebilir: ‘You, Me and Dupree’de
Matt Dillon, ‘The Cable Guy’da Matthew
Broderick ve ‘My Super Ex-Gilrfriend’de
Luke Wilson, başlarına türlü talihsizlik
gelen mimarları canlandırırlar. ‘Indicent
Proposal’da Woody Harrelson veya
‘Jungle Fever’da Wesley Snipes da,
hafif aristokrasi sosu katılmış, hayatın
semeresini değil tokadını yemiş, ancak
yine de ‘sanatından ödün vermeyen’
mimarlar olacaklardır.
Söz konusu mimar stereotipinin
‘olmazsa olmaz’ı kalın siyah çerçeveli
gözlük, portmin ve T-cetveli şeklinde
genellenebilir. Genellenebilir, çünkü
stereotipler üzerinden işlemek gibi
kendisine özel ancak son derece verimli
bir üretim güzergahına sahip Hollywood
sinema ve televizyonu, herkesi ve her
şeyi tek tipleştirdiği gibi mimara da
karikatürize bir görsel atfeder. Bize
de, 1949 tarihli mimar melodramı
‘Fountainhead’den 2006 tarihli mimar
komedisi ‘Click’e Hollywood sinema ve
televizyonunun nasıl bir ‘mimar’ hayal
ettiğine göz atmak düşer.
“Inception”
‘Mimar kişi’, 2010’un gişe fatihlerinden
‘Inception’ (Başlangıç) ile belki de
ilk kez bu kadar yüceltildi. Hatta 21.
yüzyıl itibariyle mimarlık üretiminin
temel sorunsallaştırmalarından biri
haline gelen ‘yarı-tanrı’ mimar figürü,
Ariadne karakteri üzerinden neredeyse
yeniden diriltildi. 1990 sonrasında
Hollywood’un hala masa başında
rapido ve T cetveli ile çizim yapan
mimar karakterler yaratmasından
sıtkı sıyrılmış bizler, Ellen Page’in
en azından maket ile çalışmasından
memnuniyet duyduk. Ancak diğer
yandan da karakterin, disiplinin
hem en temel aracı hem de en temel
sorunsalı olan temsiliyetleri üretirken,
bunları ‘en saf hali ile yaratım’ olarak
nitelendirmesi karşısında, tüm
mimarların bir mimarlık metodolojisi
dersine ihtiyacı olduğunu hatırladık.
“Fountainhead”
“Click”
Mimarlığı, barınma eylemine ilişkin bir
üretimden daha fazlası olarak gören
Howard Roark karakteri üzerine kurulu
1949 yapımı ‘Fountainhead’, dahi sanatçı
şeklindeki kimlik deskripsiyonuna bir
de süper-starlık mertebesi ekleyiveren
mimarlara ilişkin melodramatik bir hikaye
sunuyor. Çiftliğinde çalışan hizmetlinin
cinnet getirerek evi ateşe vermesi üzerine
eşini ve çocuğunu kaybeden Frank
Lloyd Wright’ın, iniş-çıkışlı hayatından
feyz alındığı her halinden bellidir
‘Fountainhead’in.
Adam Sandler’ın başrolünde
olduğu ve –hepimizin elbet bir gün
aklından geçmiş olan- “Bir mimar
hayatını, televizyon kumandası
ile hızlıca ileriye alabilirse ne
olur?” sorusunu soran (!) absürt
komedi “Click”in, günümüz “orta
sınıf, beyaz yakalı” mimarını
başarı ile tanımladığı söylenebilir:
Bitimsiz bir iş stresi ve müteakip
tatminsizlik ile aşağılanma,
dengesiz çalışma saatlerine
bağlı kötü yemek alışkanlıkları,
sınırlı bütçe nedeniyle oturulan
toplu konut dairesi içerisinde
uyumsuzca parlayan bir Eames
koltuk, hiçbir şart altında herhangi
bir şeyi yetiştiremememin
sonucu umarsızca hayata isyan
ve düzene karşı çıkma… Tüm
bunlara elbette, maket yaparken
sürekli olarak yapıştırıcıya maruz
kalan beynin yarattığı gerçeklik
algısından sapma ve seslerin
yükselmesi, zamanın daha hızlı
akması sanrıları da eklenebilir.
Böyle düşünüldüğünde Sandler’ın
yarattığı karakter, belki hepsinden
gerçekçidir.
30/01/2011
N MİMAR AŞKI
d Pitt gibi gerçek bir figür ile The Simpsons’ın “Bilbao önünden
çizgisinde, Hollywood’un “mimar” anlatılarını araştırdı.
11
“One Fine Day”
Jenerasyonumuzun “The Notebook”u
olarak görülebilecek bu film, George
Clooney ile Michelle Pfeiffer’ı bir araya
getirip, ortaya sulu bir romantizm
sunmaktan daha fazlasını yapıyordu.
Pfeiffer’ın canlandırdığı “Melanie”
karakteri, işkolik ve mükemmeliyetçi
kadın mimar canlandırması ile,
Hollywood’un erkek egemen mimar
tablosuna nefes aldırıyordu. Pfeiff
er’ın yemek dökülen gömleğini oğlunun
dinozorlu tişörtü ile değiştirmesi,
düşüp kırdığı maketini iptidai
yöntemlerle düzeltmeye çalışması
ve oğlunun oyuncak otomobillerini
–ölçek dışı kalsalar da- panikle
maketine yerleştirmesi, günümüz
mimarının trajikomik ve klişeliği
içimizi acıtan gerçekleriydi. Karakterin
yorgunluk bağlantılı sakarlığı, nevrotik
denilebilecek çıkışları ve pek de parlak
olmayan yapı önerisi de…
“Firewall”
2006 yapımı bu film, şirketi için
tasarladığı dolandırıcılık karşıtı
yazılımı “hacklemek” ve kendi şirketini
dolandırmak durumunda bırakılan
Harrison Ford’un, Virginia Madsen
tarafından canlandırılan mimar eşini,
büyük bir firma çalışanı olarak kurgular
ve bir bilgisayar başına oturtur.
Hem de uygulama projesi çizerken…
Üstelik detay tasarlamak üzere…
Kadın mimar – bilgisayar – uygulama
üçlüsü, Holywood’un stereotiplerinden
uzaklaşarak günümüz ortalama
mimarına en yakın portreyi ortaya koyan
“Firewall”u selamlamamız için yeterlidir.
“(500) Days of
Summer”
“The Lake
House”
“How I Met Your
Mother”
CBS’in müthiş popülerlikteki televizyon
dizisi, hikayesini altı sezondur genç
mimar Ted Mosby’nin sosyal hayatı
üzerine kuruyor. Bu dizideki ‘mimar’
figürünün bizi güldüren iki yanı mevcut:
İlki Ted’in, süzme kitschlikte işler çıkaran
İsveçli tasarım ikilisi ‘Sven’ ile giriştiği
rekabet… Diğeri, bir gökdelenin tasarımını
tek tabanca evinde kotarmaya kalkması…
Keanu Reeves ile Sandra Bullock’u
göl üzerinde yükselen bir cam evde
buluşturan film, mimarlık mesleğine sahip
ana karakterini sıradan bir konutta değil
de, mesleki formasyonunun yaratıcılığı
hatırlatan türden bir mekanda ikamet
ettirdiği için kayda değer görülebilir.
Ancak 2004 yapımı filmde mimarın hala
çizim masası kullanıyor olması abestir.
“The Belly of an
Architect”
1987 tarihli bu filmin ekseninde iki
mimar figürü, Brian Dennehy tarafından
canlandırılan kurmaca Stourley Kracklite
ve 18. yüzyılın önemli Fransız mimarı
Etienne-Louis Boullée bulunuyor. Film,
Kracklite’ın ölümsüzlük sorgulamaları ve
tarihi figürlere karşı geliştirdiği takıntılar
üzerinden, mimarların ‘yarı-tanrı’
komplekse eğilimlerini masaya yatırıyor.
Basit bir kadın-erkek ilişkisi üzerine
örülen bu sıra dışı romantik komedi,
nasıl kadın-erkek ilişkilerini tersinden
okumayı deniyorsa, “üstün başarı,
zeka ve karizma” denkleminin karşılığı
olarak Hollywood sinemasının –deyim
yerindeyse- cılkını çıkardığı mimar
figürünü de tersinden okumayı deniyor.
Çünkü filmin ana karakterlerinden
Tom Hansen üzerinden duygusal, pek
cesaretli olmayan ve özgüven eksikliği
çeken bir mimar tasvirleniyor. Uzunca
süredir çalıştığı kutlama kartı firmasında
–belki tasarım altyapısının da bir getirisi
olarak- yaratıcı kutlama mesajları
düşleyebilen karakterin, mimarlık
yapmayı özlediği zamanlarda insanların
kollarına ya da evinin duvarlarına
romantik eskizler yapması, bu tersten
okumayı bir miktar darboğaza sokuyor.
Hansen’ın –hemen her mimar gibiiş bulamaması ve ilgisiz sektörlerde
çalışması ise olayı güncel mimarlık
ortamı nezdinde kurtarıyor.
12
Meltem Cansever
[email protected]
KENTSEL TASARIMA SİVİL MÜDAHALE
Mümkün mü? Kentsel tasarıma siviller anlamlı bir etkide bulunabilir mi? Henüz
altı ayını dolduran İstanbul SOS Girişimi bu konuda umut vaat ediyor.
UNESCO’nun İstanbul’u tehlike altındaki
kültür mirası ilan etme girişiminde
bıçağın kemiğe dayanması üzerine
örgütlenen girişim, düzenlediği geniş
katılımlı toplantılardan kent gezilerine,
gösterilerden imza kampanyalarına kent
belleğinde yer etmeye başlıyor.
Kavafis yürekleri titreten şiirinde kendi
kentimizden başka gidecek yer olmadığını
söyler. Ya kent biterse? Silueti, tarihi
giderse, kamusal alanları kalmazsa,
İstanbullular nereye gidecek? Haydarpaşa
yanıp kül olursa, kamuya kapatılırsa,
sahiller kalmazsa, tarihi yarımadanın
silueti bozulursa, ahşap evler yanarsa,
okullar otel olursa… Kaldığımız şehir
‘başka’ olacak böyle giderse. İstanbul
onyıllardır ‘imdat’ diyor, çığlığı UNESCO
tarafından çoktan duyulmuş durumda.
1985’ten bu yana Dünya Kültür Mirası
Listesi’nde yer alan imparatorluklar
başkenti, 2003’ten bu yana gelişen,
geçtiğimiz yılın Haziran ayında doruğa
çıkan süreç içinde bu listeden çıkarılma
tehlikesiyle karşı karşıya. Bu da hem
prestij kaybı hem de önemli uluslararası
desteklerden yoksun kalmak demek.
UNESCO’nun 1 Haziran 2010 tarihli Dünya
Mirası Komitesi Taslak Kararı, başta
Haliç Metro Geçiş Köprüsü olmak üzere
dünya mirası alanlarında ve çevresindeki
olumsuz gelişmeler nedeniyle Dünya
Mirası Listesi’nden çıkarılabileceği
ifadesi yer alıyordu. Konuyla ilgili çeşitli
uluslararası görevlerde bulunmuş olması
nedeniyle bu süreci yakından izleyen
ODTÜ Mimarlık’tan Prof. Cevat Erder’in
çağrısıyla bir araya gelen öğretim üyeleri,
mimarlar ve birçok farklı meslekten
kişiler önce bir dilekçeyi imzaya açtılar,
Galatasaray’da toplandılar, İstanbul’un
SOS çağrısını kaldırımlara yazarak
İstanbul SOS adıyla, hiyerarşik olmayan,
yalnızca gönüllülüğe dayanan bir girişimi
başlattılar. Atlas dergisinin de işin içinde
olmasıyla daha iyi tanındılar. Adresleri
yalnızca sanal ortamda, istanbulsos.
wordpress.com
Haliç Köprüsü Kritik
UNESCO’nun kararının en önemli
konularından birini, devasa ayakları
olan Haliç Metro Köprüsü oluşturuyordu.
Paha biçilmez şaheser Süleymaniye’nin
oluşturduğu silueti bastıracak bu
yaklaşımdan vazgeçildi, önümüzdeki
Şubat ayında düzeltilmiş tasarım yeniden
UNESCO tarafından masaya yatırılacak.
Ama iş bununla bitmiyor; UNESCO
Eminönü ve Fatih başta olmak üzere AB
fonlarıyla yıllar süren çabalarla restore
edilmiş evleri de tehlikeye sokarak Fener
ve Balat’ı da tamamen değiştirecek şu
5366 sayılı yasanın da durdurulmasını
istiyor. Uluslararası örgüt, ayrıca yer
yer Bizans’ın ilk günlerinden izler
taşıyan İstanbul Surları’nın restorasyon
sürecinden bilgi alamadığından
yakınıyor. Bir de tarihsel yarımadaya
her gün 75.000 aracın girmesine
neden olacak tünel projesi var, ahşap
yapılar da korunmuyor! UNESCO tüm
bunların olmadığı bir yönetim planının
yürürlüğe koyulmasını talep ediyor.
Bize tüm basın organlarından ulaşan
haberler UNESCO’nun son kararının artık
herhangi bir tehlike taşımadığı yönünde.
Ama orijinal metin bunun hiç de böyle
olmadığını gösteriyor, önümüzdeki
aylarda değiştirilen metro projesi ve
talep edilenlere göre yapılanlar yeniden
değerlendirilecek.
İstanbul SOS Girişimi, bu tehlikenin
altını çizdiği sorunlar üzerine birkaç kez
geniş katılımlı toplantılar düzenledi,
kentlinin kentine sahip çıkması, tanıması
için geziler gerçekleştirdi. Ama el
attığı sorunlar bunlarla sınırlı değil,
Tarlabaşı’ndaki yıkıma karşı da sesini
yükseltti mesela. Düzenlenen son toplantı
ve gezi, Kasım’da çatısı yanıp giden
Haydarpaşa ile ilgiliydi. Haydarpaşa’ya
Sadakat Toplantısı’nda bu kez devletin
temsilcisi olarak TCDD 1. Bölge Müdürü
Hasan Gedikli de vardı. Katılımcılar
Haydarpaşa Garı’nın tarihinden yarınına
akademisyenlerden ve meraklılardan
çok değerli bilgiler aldılar, bilinmeyen
birçok binasını en ince ayrıntısına kadar
tanıyabildiler. Ama en büyük kazanım
farklı taraflarda yer alan kişilerin birbirini
dinlemesi, birbirini anlamaya çalışması
oldu. Haydarpaşa’nın Geleceği başlıklı
forumu yöneten Gürhan Ertür’ün söylediği
gibi, tüm tarafların “kazan-kazan”
formülüne ulaşmasına kadar tartışmadan
bu kentin sorunları çözülmeyecek.
Mimarlar ve şehir planlamacılarının yanı
sıra tasarımcıların da kentsel tasarıma
doğrudan katılımı gerekiyor. İstanbul’un
bir tasarım kenti olması isteniyorsa
önce elde kalan değerler korunmalı,
geliştirilmeli.
30/01/2011
13
Türkü Şahin
[email protected]
TÜRK MODACILAR
NİYE MODA OLUYOR?
İstanbul kültür başkentliğini Turku ve Tallinn’e bırakadursun,
Türk tasarımcılar için 2010, öncesi ve sonrası çok da farklı
değil. Moda tasarımcıları ise başı çekenlerden.
01
Hüseyin Çağlayan ve Ayşe-Ece Ege
kardeşler İstanbul Modern’in geçtiğimiz
yıl yurtdışından ağırladığı misafirleri
oldu. İstanbul’dan önce Londra
Tasarım Müzesi ve Tokyo Çağdaş Sanat
Müzesi’nde eserleri sergilenen Hüseyin
Çağlayan’ın on altı yıllık tasarım geçmişi,
Dice Kayek’in Paris Les Arts Decoratifs
Müzesi’nden sonra İstanbul’a gelen
‘İstanbul Contrast’ adlı koleksiyonu
aslında birer öze geri dönüş hikayesi.
Kıbrıs doğumlu ve eğitimini Londra’da
tamamlamış Hüseyin Çağlayan’ın;
mimari, felsefe, tarih, biyoloji, antropoloji
ve teknolojiyi harmanlayan genetik,
göç ve kültürel kimlik, belki parantez
içinde sıla özlemi ve çocukluk anıları
gibi çeşitli temalarla oluşturduğu
koleksiyonların ona dünyanın en yaratıcı
moda tasarımcılarından biri kimliğini
kazandırmaması imkânsızlaşıyor.
İstanbul’un önemli mimari eserlerini
konu alan parçalardan oluşan ‘İstanbul
Contrast’ koleksiyonu ile Ayşe-Ece Ege’nin
başarısı ise hem Türkiye hem dünya
çapında perçinlendi.
Avusturya’nın en önemli bin kişisi
sıralandığında ‘bir dünya tasarımcısı’ adı
altında 238. sırada gösterilen Atıl Kutoğlu
üniversite eğitimini tamamladıktan sonra
yaşamaya ve çalışmaya devam ettiği
Avusturya’dan yola çıkıp tüm Avrupa’yı
sonra da New York’u kasıp kavuran
nitelikte ve özgünlükte tasarımlar
sergiledi. 2000 yılındaki Gustav Klimt
retrospektifi, Klimt’in eserleri ile birlikte
02
sergilenmeye layık görüldü. Osmanlı
kıyafetlerini belki bu güne kadar en
minimal işleyen tasarımcılardan Kutoğlu.
1980’lerde Rıfat Özbek’le başlayan bu
furya, Bora Aksu, Aslı Filinta ve her geçen
gün bir sonraki kuşağı da içine almakta
olan tasarımcılar kervanı ile devam
etmekte.
yapmasıyla bağdaştırdığını söylüyor
geçtiğimiz yaz gerçekleştirdiği İstanbul
Moda Akademisi söyleşisinde. Kültürel
yapısını, örf ve adetlerini Türk olarak
tanımlayan Çağlayan, disiplin anlayışı ve
çalışma biçimini ise İngiliz yanı olarak
betimliyor. Paris’te yaşayan Ayşe-Ece Ege
ise İstanbul Kontrast koleksiyonlarında
İstanbul’un karakteristik özellik taşıyan
tarihi binalarını, lalesini ve Türk lokumunu
sert strüktürün yansıtıldığı mimari bir
tat taşıyan giysiler ile ortaya koyarlarken
yine kendi benliklerini paylaşıyorlar
sergilerinde. Nedret Taciroğlu, New York’ta
düzenlediği 2011 sonbahar/kış defilesinde
Nemrut Dağı’na benzeyen giysileri ve huni
şapkalarıyla şaşırtıyor moda severleri.
Peki tüm bu maceraperestlerin başarı
öykülerinin altında yatan ortak nokta ne
olabilir? Hüseyin Çağlayan başarısını;
disiplin anlayışı, çalışkanlığı, çevresini
genişletmekte fayda sağlayan insan sever
karakter yapısı ve en önemlisi kişisel
tatmini için, kaygılarından, özlemlerinden
ve hayallerinden yola çıktığı tasarımlar
03
Biraz geriye gittiğimizde ise ‘Türk
modacılar kuşatması’ tarihinde Rıfat
Özbek, Atıl Kutoğlu gibi tasarımcıların
Türkiye’de Amerikan bayrağı baskılı
t-shirtlerin moda olduğu yıllarda
Avrupalılara ay yıldızlı giysiler
giydirdiğini görüyoruz. Buradan
çıkarılabilecek çok da fazla yargı yok. Her
şey ortada.
Tüm bahsedilen ve bahsedilmeyen
moda tasarımcılarının dünya çapında
başarı elde etmelerinin ana nedeni,
yıllandıkça pekişmiş bir kültürü
modernle birleştirerek kimliklerini
özgürce ortaya koymaları ve dünya
modasının arayışında olduğu yeni
detayları, her yıl dünyanın dört bir
yanından tasarımcıların koleksiyonlarını
hazırlarken uğramadan edemedikleri
Kapalıçarşı’nın kumaşlarıyla, toplumun
kişilikli yapısıyla harmanlamaları.
Kimisi Türk bayrağı temasını modernize
ediyor, kimisi ise sanatçı kişiliğini ortaya
koymak için ayrıldığı ülkesine özlemini
dışa vurmak için sadece araç olarak
kullanıyor modayı. Ama hepsi dünya
standartlarında işler çıkartmaya layık
görmüş kendini. Netice aynı: Başarı. En
önemli gereksinim ise açık: Özgüven,
‘öze güven’.
01. Hüseyin Çağlayan 2003 sonbahar kış
ambimorfik koleksiyonundan
02. NedretTaciroglu koleksiyonundan
03. Ayşe Ece Ege kardeşlerin İstanbul
Contrast koleksiyonundan.
14
Pelin Özgen
[email protected]
Dünyanın en büyük yapı fuarları arasında
gösterilen Bau 2011’e bu sene ziyaretçi
akımı olduğı gibi, firma katılımı da rekor
düzeydeydi. 180,000 metrekarelik fuar
alanındaki devasa hollerde 46 ülkeden
2058 katılımcı firma yeni ürünlerini
tanıtma imkanı buldu.
Ana teması çevreye duyarlılık ve
sürdürülebilirlik olan fuara uluslararası
düzeyde gelen ziyaretçi sayısındaki
önemli artış, yapı sektöründeki
canlanmayı resmettiği gibi Asya ve Doğu
Avrupa’dan gelen katılımcı ve ziyaretçiler
arasında uluslararası ticaretinde
geliştirdiği söylenebilir.
Kendisini dünyanın lider fuarı olarak
konumlandıran Bau 2011, uluslararası
profilini genişletmek için bu sene ciddi
atılımlar gerçekleştirmiş. Münih Yeni
Ticaret Fuar Merkezi’ndeki tüm iç sergi
alanını kapsayan alana yayılan 17 salonda
mimari ve inşaat sektörünün nabzını
tutarak, inşaat malzemeleri temalarına
göre yapılandırıldı.
EN ÇEVRECİ
YAPI FUARI
Almanya’nın Münih kentinde iki yılda
bir düzenlenen Bau Fuarı, 150 ülkeden
gelen 238.000 ziyaretçinin katılımı ile
17-22 Ocak arasında gerçekleşti.
Binaların Geleceği
Katılımcıların sunumlarının yanı sıra
BAU 2011’de BAU Ekstra sloganıyla
ziyaretçilerin, en iyi uzmanların ve
endüstri temsilcilerinin katıldığı, değerli
bilgiler edinebilecekleri üç forum
seçme şansları vardı. Bu forumlar fuarın
tam kalbinde yer aldı ve bu önemli
oturumların hepsine katılım ücretsizdi.
‘Binaların Geleceği’ forumunda dünyanın
her yerinden önemli planlamacılar,
mimarlar ve inşaat mühendisleri, proje
örnekleri sunarak, gelecekte bizi nelerin
bekledigini açıkladılar.
‘Makro Mimarlık’ forumu mimarların
şimdiki ve gelecekteki rolleri üzerine
ışık tuttu. Sabahları, mimarlar ve
şirket temsilcileri ortak projelerinin
sunumlarını yaptıkları forumun
ögleden sonraki oturumlarına bir
‘eğilim panel’i disiplinlerarası temel bir
araştırmanın sonuçlarını ortaya koydular.
Sürdürülebilirlik ve dijitalizasyon gibi
mega eğilimlerin gelecekte mimarlık,
ürünler ve süreçler üzerinde ne gibi
etkiler yapacaklarını incelediler. Binaların
Modernizasyonu ve Bakımı, Almanya’daki
ve yurtdışındaki pek çok şirketin
kazançlarının büyük bir bölümünü elde
ettikleri bir alan olduğu için bu konuya
özel olarak ayrılmış ayrı bir forum yapıldı.
‘Akıllı Bina’ özel gösteriminde,
Fraunhofer-Allianz Bau inşaat
araştırmalarından çıkan, yenilikçi
teknolojileri sundular. Bu birlikte yer
alan 16 üye, inşaat pratikleriyle ilişkili
örnekler kullanarak konut ve ticari
mülkler için yeni teknolojilerin, ürün
ve sistem çözümlerinin ana hatlarını
ziyaretçilerle paylaştılar.
Mimarlar, mühendisler, enerji
danışmanları, iç tasarımcılar, peyzaj
mimarları, yerel ve ulusal inşaat
otoriteleri, yapı mühendisleri,
yatırımcılar: konut birlikleri, özel
ve yerel otorite geliştiricileri, emlak
yöneticileri, fon yöneticileri, ajanslar,
perakendeciler/perakende zincirleri,
tesis yöneticilerinin ziyaretçi olarak
katılım gösterdiği fuarda ayrıca inşaat
sektöründen tente/panjur montajcıları,
duvarcılar, marangozlar, beton
uzmanları, alçıpancı, dış cephe ustaları,
tesisatçılar, seramik ustaları, camcılar,
ısıtma mühendisleri, yalıtım ustaları,
doğramacılar, bahçe düzenleyicileri,
maden işçileri, boyacılar, parke yer
ustaları, sıvacılar, su tesisatçıları, çatı
tamirciler, tesviyeciler, güneş enerjisi
teknolojisi uzmanları gibi geniş katılımcı
profili fuarı ziyaret etti.
Türkiye’den de yapı sektöründen
firmaların da katıldığı fuarda Çanakkale
Seramik&Kalebodur markaları ile
yerini alan Kaleseramik firması 2 farklı
standda yeniliklerini tanıtma imkanı
buldu. 1000x3000x3 mm’lik boyutları
ile dünyanın en büyük ve en çevreci
porselen seramiği Kalesinterflex
ürününü dış alanda tanıtırken, sektörde
bir ilk olma özelliği taşıyan, ürünlerin
yaşam kalitesini arttıran KaleGuard’ı
ziyaretçilerle paylaştı.
30/01/2011
15
Eray Çaylı
[email protected]
KAYKAY SADECE KAYKAY DEĞİL
Kimine gere masum bir spor dalı, kimine göre ise kent mekânlarının düzenini
bozan baş belası. Kaykayı kent için önemli kılan mimarlık ve tasarımla ilişkisi.
2010’un son çeyreğinde, önce Bursa’daki
Kaplıkaya Cazibe Merkezi adlı mekânda,
sonra da Denizli Adalet Parkı’nda
yapımları tamamlanan iki açıkhava
kaykay parkı halkın kullanımına açıldı.
‘Kaykay parkı’ terimi ayrıca, tanıtımı
yapılan her yeni konut projesiyle birlikte
de kulağımıza çalınır oldu: Örneğin
son günlerde çokça tartışılan My World
Europe Ayazma projesi kapsamında
inşa edilecekler arasında bir kaykay
parkının da adı geçiyor. Ancak, kaykayın
tasarım ve mimarlık açısından önemi, ona
tahsis edilen bu yapılı çevre elemanları
bağlamıyla sınırlı değil.
Kaykayı yalnızca bir spor olarak
gören yaklaşım onun kent kültürü
açısından sahip olduğu büyük önemi
gözden kaçırıyor. Zira kaykay aynı
zamanda, kentsel mekânın önceden
kurgulanmamış tercihler doğrultusunda
kullanılmasının bir örneği. Kaykay
bu yönüyle, 60’ların sonunda ortaya
çıkan modernite eleştirisinin Batı’daki
kent yaşamının sıkıcılığı ve buradaki
bireyin sıkışmışlığına karşı geliştirdiği
‘taktik’lerin de güncel bir mirasçısı
aslında. Michel de Certeau ve Henri
Lefebvre gibi düşünürlerin başını çektiği
bu eleştiri akımı, kentli bireylerin
yürümek gibi en temel gündelik eylemleri
dahi dönüştürücü etkilere yol açacak
şekilde kendilerine mal edebileceklerini
savunuyordu. Kent mekânlarını edilgen
birer tüketici olarak kendilerine
sunulduğu şekliyle kullanacağı
varsayılan bireylerin, bu taktikler
sayesinde yaşadıkları kentleri yeniden
yorumlamaları ve adeta kendilerine
göre yeniden tasarlamaları söz konusu
olmaktaydı.
De Certeau gibilerinin yürümek eylemi
için söylediğini günümüze bakıldığında
kaykay için söylemek mümkün.
Kaykaycılar bu yönleriyle kimi zaman
tasarımcı ve mimarların bir tamamlayıcısı
gibi de hareket etmiş oluyorlar. Zira
kimi mimar ve plancıların kısaca SLOAP
(‘space left over after planning’) diye
adlandırdığı ‘planlama sonrası arta kalan
alan’ların nasıl değerlendirilebileceğine
dair en yaratıcı öneriler kaykaycılardan
geliyor. Üstelik bunu yalnızca dört küçük
tekerleğin ayakta tuttuğu bir tahta
parçası ve kendi bedenlerini kullanarak
yapıyorlar. Bu nedenle, Iain Borden
gibi mimarlık tarihçileri onlara ‘edimsel
mimarlık eleştirmenleri’ adını takıyor.
Ancak kaykaycıların kent mekânlarının
kullanımına ilişkin tercihleri her zaman
hoş karşılanmıyor. Zira onlarınki
nihayetinde doğrudan kâr amacı taşıyan
bir kullanım biçimi değil. Her ne kadar
kıyafetleriyle, ekipmanlarıyla ve hatta
bilgisayar oyunlarıyla koca bir sektör
haline gelmiş olsa da, sokaklarda en
temel haliyle sergilendiği zaman kaykay,
herhangi bir sermaye birikimi ya da rant
yaratmıyor. Kaykay bu özelliğiyle mülk
sahiplerine, siyasetçilere—ve dolayısıyla
kent plancılarına—korkulu rüyalar
gördürmeye devam ediyor. Kaykay
parkları da, işte bu ‘korkulu rüyalar’dan
kurtulabilmek için geliştirilen tasarım
çözümleri olarak görülebilir.
Şu günlerde İsveç’in başkenti
Stokholm’de de farklı çevrelerden gelen
bir grup insan şehirlerine yeni bir kaykay
parkı kazandırmak için kolları sıvamış
durumda. Highvalley Skateworld adı
verilen bu parkın Avrupa’nın en büyüğü
olması planlanıyor. Proje yaklaşık 7
milyon TL’ye karşılık gelen bir bütçeye
sahip ve kentin güney banliyölerinden
Högdalen’deki 8 dönümlük bir araziye
uygulanacak. Proje, şehirdeki kaykay
kulüplerinden Subsurfers’ın masaya
getirdiği bir öneri üzerine gündeme
gelmiş ve şu anda yerel siyasetçilerin
de desteğini almış durumda. Park için
ilk tasarım önerisi verilmiş bile. Öneriyi
sunan Amerikalı Stefan Hauser’in CV’sine
baktığımızda kaykay parkı tasarımının
uzmanlık gerektiren bir iş kolu haline
geldiğine de tanıklık etmiş oluyoruz.
Nitekim Hauser, Porto Riko’daki ofisinden
dünyanın dört bir yanına iş yapan bir
tasarımcı ve tasarladığı ise yalnızca
kaykay parkları. Dünyadaki meslektaşları
ise bir elin parmaklarını geçmiyor.
Stokholm Gençlik ve Spor İl Müdiresi
Madeleine Sjöstedt, Highvalley
Skateworld için “Bir demokrasi projesi”
diyor. Asistanı ise partilerinin sahip
olduğu merkez sağ ideolojiye gönderme
yapıyor ve söze Stokholm’de onyıllar
boyu hüküm sürmüş sosyal demokratları
eleştirerek başlıyor. Onların kendi
modernite anlayışlarına uygun olarak
tepeden inmeci bir yaklaşımla inşa
ettiklerini savunduğu Stokholm’ün
artık kendileri tarafından tabandan
başlanarak yapılandırılacağını söylüyor.
Ne kadar ciddi olduğunu kanıtlamak
istercesine, Björk’ün Hunter şarkısından
ödünç alarak belediyenin toplantı
odasındaki tahtaya yazdığı “Özgürlüğü
düzenleyebileceğimi sanmıştım / Ne
kadar İskandinavyalı’ymışım” dizelerini
gösteriyor. “Bu bize ders olmalı, geçmişin
hatalarını tekrar etmeyeceğiz” diyor.
Yalnızca dünya piyasasını elinde tutan
üç dört tasarımcının üzerinde söz sahibi
olabileceği bir proje tepeden inmecilikten
kaçınma ilkesiyle ne kadar örtüşebilir?
Zaman gösterecek. Şu an yapabileceğimiz
ise, kaykayın zaten kendiliğinden özgür
olan ruhunun gri betonlar arasında
yitirilmemesini dilemek.
16
Emine Merdim Yılmaz
[email protected]
TRAFİK IŞIKLARINA
DEVRİM GEREK!
Trafik ışıkları hep aynı. Peki, renk körleri için daha uygun,
çevreye daha duyarlı ya da yuvarlak değil de kare olsalardı?
Weburbanist alternatif trafik ışığı tasarımlarını derledi.
Renk Körleri için Trafik Işığı:
UNISignal
Kırmızı ve yeşil rengi birbirinden
ayıramayanlar için tasarlanan bu trafik
ışığında “dur” ve “git” arasındaki fark
şekille ayrıştılıyor. Bu ışık sayesinde
renk körleri üçgen “dur”, daire “bekle”,
kare olan ise “git” demek.
Control Safety Traffic Light
Trafik ışıkları keşfedildiği zamandan
beri, kullanılan malzemeden dolayı
fonksiyonlarına pek çok sınırlama
getirildi. LED aydınlatma, önceki
nesildeki normal ampüllere göre daha
sınırsız bir potansiyele sahip. Tek
bir trafik ışığı üzerinde hız sınırı, yol
durumu, acil durum aracının yaklaştığına
dair bilgi veriliyor.
The Eko Stoplight
Tasarımcı Damjan Stankovic, trafik
ışıklarında uzun süre beklediğimiz
zaman arabanın motorunu durdurursak
çevreye daha duyarlı davranacağımızı
düşünüyor. Peki bu nasıl yapacağız?
Türkiye’de sıklıkla gördüğümüz geriye
doğru sayan trafik ışığının farklı bir
versiyonu. Bu tasarımda sayılar yok saat
yönünde ilerleyen çizgiler var.
IBM’nin Kontrol Konsepti
IBM’in de Eko Stoplight’a benzer
bir kontrol sistemi var fakat burada
sürücülere herhangi bir inisiyatif
kullanma seçeneği sunulmuyor. Patentli
fikir, trafik ışığında yapılan uzun
beklemelerde arabaların motorlarını
kontrol ederek kapatma ve ışık yanınca
yeniden başlatma prensibine dayanıyor.
Böylelikle uzun beklemelerde benzinden
de tasarruf ediliyor. Tabii ki, hiçkimse
arabasının motoruna kontrol edilmesini
istemez bu fikir de sadece teorik bir
uygulama.
The Marshalite
Charles Marshall tarafından 1936 yılında
tasarlanan Marshalite, trafik ışıklarının
babası sayılabilir. Yaya ya da sürücülere
ne yapmalarını, bunun için ne kadar
zamanlarını gösteren bir mekanik
ibreydi. Marshalite, 1970’lere kadar
Avusturalya’da kullanıldı fakat tasarım
alanındaki etkisi hala devam ediyor.
The Luxofor Trafik Işığı
Rus tasarım stüdyosu Art Lebedev
[email protected]
GALATAMODA’DA YENİLİK
Beyoğlu Belediyesi ve Moda Tasarımcıları Derneği’nin
ortaklaşa düzenlediği Galatamoda yalnızca defilelere değil
seminerlere de ev sahipliği yaptı.
Etkinlikte 30 tasarımcı yer aldı. Bahar
Korçan, Begüm Salihoğlu, Bige Ökten,
Bihter Aida Pekin, Cem Lokmanhekim,
Çiğdem Akın, Deniz Kaprol, Ebru Günay,
Elif Cığızoğlu, Eynel Çelebi, Founta Günem,
Gamze Saraçoğlu, Gül Ağış, Jale Hürdoğan,
Hatice Gökçe, Mehtap Elaidi, Müge Ersin,
Nazlı Çetiner, Nejla Güvenç, Niyazi Erdoğan,
Özgür Masur, Özlem Ahıakın, Özlem İkiışık,
Özlem Kaya, Özlem Süer, Özlem Uygun,
Simay Bülbül, Tuvana Büyükçınar, Ümit
Aybek ve Zeynep Erdoğan, Galata Moda’da
koleksiyonlarını sergileyenler arasındaydı.
Etkinlikteki tasarımlarda gece grubu
ön planda tutulmuştu. Elif Cığızoğlu,
Niyazi Erdoğan, Özgür Masur ve Özlem
Ahıakın gibi isimler Galatamoda’ya özel
tasarımlarıyla dikkat çektiler. Bahar
Korçan festival için tasarladığı paltolar,
erkekler şapka tasarımları ve kaşkollar ile
büyük ilgi gördü. Bu yıl ilk kez erkek giysi
tasarımı yapan Niyazi Erdoğan ve Hatice
festivale renk kattı. Ebru Günay hırkalar
tasarımlar ve Özlem İkiışık’ın ayakkabı
tasarımları diğer ilgi çeken standlar
oldu. Çocuklar ise unutulmadı ve Nazlı
Çetiner’in Mandalinarossa markasında
minikler için parçalar tasarlandı. Ancak
tüm tasarımlar “giysi” değildi. Bige Ökten
Kum Saati Trafik Işıkları
Bu trafik ışığı kum saatinin bir
versiyonu. Şöförlere, bir sonraki ışık
yanana kadar ne kadar süre kaldığını
yazılı olarak gösteriyor. Tasarım olarak
başarılı, uygulama açısından pratik olsa
da renk körleri açısından tam bir felaket
olabilir.
Güneş Enerjili Dört-Yollu Trafik Işıkları
Yoğun bir trafikte, yayalar karşıdan
karşıya geçerken her zaman tehlike
altında. Hojoon Lim, tasarladığı yeni
güneş enerjili trafik ışığı ile yayalar ve
araçlar birbirinden ayrışıyor. Sistem,
bir karenin dört köşesini tutan 4
adet işaretten oluşuyor. Hangi taraf
beklemek zorundaysa orada ince bir
lazer çizgi yolu kesiyor ve zararsız bir
işaret göndererek karşıya geçmeyi
zorlaştırıyor. Fikren iyi olsa da
uygulaması oldukça zor bir tasarım.
Sıla Yılmaz
2007’deki ilk festivalden bu yana her yıl
katlanarak büyüyen Galatamoda Festivali bu
sene, geçen yıllardakinden farklı olarak hava
şartlarından dolayı kapalı bir çadır içinde
gerçekleşti.
tarafından tasarlanan trafik ışığı zarif ve
basit bir tasarım anlayışına dayanıyor.
Normal bir trafik ışığında kullanılan
standart ampüller için tasarlanan
dairesel lensler yerine, LED aydınlatma
için tasarlanan kare şeklinde lensler
kullanılmış. Bu tasarım ile trafik ışıkları
daha görünür ve okunması daha kolay.
festivale yılbaşı süsü, yastık gibi ürünlerle
katıldı. Takılarda ise Bihter Aida Pekin, Cem
Lokmanhekim, Deniz Kaprol ve Ümit Aybek
festivalde göz doldurdu. Geçen yıllarda
oluşan erkek koleksiyonunun eksikliğini
ise Galatamoda’da fiyatlar 20 TL ile 750 TL
arasında değişiklik gösterdi.
Galatamoda bu sene ilk defa seminerlere de ev
sahipliği yaptı. Tasarımcı Gamze Sarçaoğlu ve
Moda bloggerı Styleboom “Türkiye’de sokak
modası var mı?” konusunu konuştular. Niyazi
Erdoğan ve Barış Çamakçı ise “Erkek stilleri
ve uygulama metodları” üzerine konuştular.
Mehtap Elaidi “Markalaşma süreçleri ve
satış politikaları” üzerine konuştu. Styling
konusunda ise söz Deniz Marşan ve Başak
Dizer Fransez’e düştü.
30/01/2011
2011 YILININ
MOBİLYALARI
İzmir Ekonomi Üniversitesi, 120 öğrencinin katılımıyla
gerçekleşen dikkat çekici bir mobilya sergisinin kapılarını
açıyor. Sergi 28 Şubat’a kadar devam edecek.
İzmir ekonomi Üniversitesi Güzel
Sanatlar ve Tasarım Fakültesi İçmimarlık
ve Çevre Tasarımı ile Endüstriyel Tasarım
Bölümleri 3. Sınıf öğrencilerinin ortak
çalışmaları sonucu ortaya koydukları
mobilya tasarımları hayata geçirilerek
sergilenmeye başlandı. 17 Aralık 2010
tarihinde açılışı gerçekleştirilen sergi,
İzmir Ekonomi Üniversitesi Mütevelli
Heyet Başkanı Ekrem Demirtaş ve
sektörün önde gelen temsilcilerinin de
katılımı ile ziyaretçiler ile buluştu.
Şubat ayı sonuna kadar gösterimde
kalacak olan ve Mobilya Tasarımı dersi
kapsamında gerçekleştirilen sergiye,
GSTF çok amaçlı salonu ev sahipliği
yapıyor. Sergi, 120 yi aşkın öğrencinin
tasarım fikirlerinin oluşumundan
üretim sürecine dek içinde bulunarak
gerçekeleştirdiği; teknoloji, malzeme
kullanımı, üretim yöntemleri ve kişisel
yorum ve dışavurumların tasarım
ürünlerinde buluştuğu 65 grup
projesinden oluşuyor.
“Küçük ve kolay üretilebilir mobilyalar”
geliştirmek amacıyla geliştirilen
çözümlerin yer aldığı sergi büyük bir
hızla gelişen sektörün ihiyacı olan genç
tasarımcıların tasarım kalitesini, düşsel
kapasitesini gözler önüne sermeyi
amaçlamakta. Sektörü üniversite ile
buluşturan bu etkinlik öğrenciler için de
önemli bir motivasyon ve değerlendirme
sınavı niteliğinde olduğunu belirten GSTF
Endüstriyel Tasarım Bölüm Başkanı Yrd.
Doç.Dr. Ahmet Can Özcan; öğrencilerin
ilk dönem yaptığı tasarımların sadece
kağıt üzerinde kalmadığını, tüm
mobilyaların bu sergide vücut bulduğunu
dile getirip, bunun öğrenciler için çok
önemini vurgularken, kendi projelerini
sergide görmenin büyük bir motivasyon
sağlayacağını ifade ediyor.
Koordinatörlüğünü Yrd. Doç. Tolga
Benli’nin yaptığı ve gruplar içi
yürütücülükerini Öğr. Görevlileri
Cengiz Ultav, Ertan demirkan, Zeynep
Edes, Işıl Erniş ve Can Külahçıoğlunun
tarafından sürdürülen Mobilya Tasarımı
dersi kapsamında çalışan öğrenciler,
17
ettirme amacını taşıyoruz.” diyor.
Ekim başında başlayan derste herbiri
kavramsal temele dayalı, hikayesi olan
ve kullanıcı ürün ilişkileri önceden
kurgulanmış projeler ortaya konmuş.
Öğrencilerin işi ise tasarım süreci
içerisinde yaşam alanlarımızın ayrılmaz
parçası ve bir zamanlar mekanlar içinde
bir sosyal statü sembolü olan mobilyaları
endüstriyel ve seri üretime uygun bir
tasarım ürünü olarak kalmak anafikri ile
yorumlamak olmuş.
Bir bank yada tabure, askı birimi,
küçük bir masa ya da sehpa işlevlerini
yerine getirirken kendi kendine ayakta
durabilen ve öngörülen yükü taşıyabilen,
basit konstrüksiyon teknikleri ustaca
kullanılarak kolaylıkla üretilebilecek bir
mobilya tasarımını kendilerini verilen
dört adet anahtar kelime ışığında
gerçekleştirmişler.
Estetik ve fonksiyonu biraraya
getiren genellikle yalın çizgilere
sahip mobilyalarda malzeme
kombinasyonlarına ve karışık üretim
tekniklerinin kullanımına sıklıkla
rastlamakta. Kimi zaman teknoloji ve
yeni malzemelerin avantajını kullanan
tasarımlar, zaman zaman da doğanın
yumuşak izlerini taşıyan renk ve doku
örnekleri ile fark yaratıp kendine has bir
yenilik arayışını ortaya koyuyor.
01
ders sürecinde mobilyanın mekansal
anlamı, malzeme kullanımı ile tanışıp
üretim tekniklerini tanımlayabilmeyi
deneyimlemişler. Mobilyanın tarihsel
gelişimi konularında kendilerini
gelişitirirken, aynı zamanda süreç
içerisinde gelişen tasarım fikirlerini
prototipler haline getirmişler. Yrd. Doç.
Tolga Benli, “Öğrenciler tasarımları ortaya
koyarken üretim sürecindeki zorlukları
birebir yaşamış olmalaryla da sıradışı
bir deneyim kazandılar. Daha önceleri
2009 yılında Milano ve sonrasında birçok
yurtiçi fuarda yakaladığımız başarıları
geliştirerek diğer uluslararası ve yurtiçi
organizasyon ve fuarlarda da devam
02
İzmir ekonomi Üniversitesi Balçova
Kampüsü, GSTF İçmimarlık ve Çevre
Tasarımı ile Endüstriyel Tasarım
öğrencilerinin çalışmalarından oluşan
Mobilya Tasarım sergisi 17 Aralık- 28
Şubat 2010 tarihleri arasında IEU- GSTF
çok amaçlı salonunda görülebilecek.
01. Berkin Egemen Baş ve Fethiye Sena
Aysun tasarımı bank.
02. Çağdaş Yurdakul ve Egemen Tamcı
tasarımı bank.
18
Selin Sezer Güra
[email protected]
EN İYİ TASARIMLI OTELLER
Tasarımın turizm sektörüne katkısı, Londra’da düzenlenen Sleep Event kapsamında
verilen Avrupa Otel Tasarım Ödülleri ile tescillendi.
Otel tasarım endüstrisinin en önemli
ödül töreni olarak kabul edilen,
alanında başarılı mimar, tasarımcı ve
mühendislerin takdir edildiği Avrupa
Otel Tasarım Ödülleri, Sleep Event
2010 kapsamında, geçtiğimiz aylarda
Londra’da düzenlendi. Lancaster’da
yapılan ödül töreninde kategorilerine
göre titizlikle değerlendirilen adaylar hak
ettikleri ödüllerin sahibi oldular.
Ödülün tasarımcıları geleceğin oteli
konusunda kendi vizyonlarını ortaya
koymaları için motive etmesi amaçlıyor.
Bu ödül tasarımcılara, sürdürülebilir
alanlara ve ürün yeniliklerine
odaklanarak, kavramsal olarak geleceğin
otelinin neye benzeyeceğinin ve geleceğin
şehirlerinden nasıl etkileneceğinin
araştırılması fırsatını tanıyor.
Avrupa Otel Tasarım Ödülleri 2011’de
Yılın en iyi mimarı yapıtlarının
değerlendirildiği ödül töreninde; ‘Yılın
Mimarisi Ödülleri’ kategorisinde 3;
‘Yılın İç Tasarımı’ kategorisinde 6; diğer
kategorilerde ise toplam 14 ödül dağıtıldı.
Avrupa Otel Tasarım Ödülleri 2010’da
ilk kez verilen ‘Yarının Oteli Ödülü’ne;
sürdürülebilirlik, innovasyon, kentle
entegrasyon ve turizm sektörüne
sağladığı katkı gibi kriterleri içeren ‘re
inhabit’ projesiyle WATG’ye layık görüldü.
YILIN ÖDÜLLERİ
- Mevcut Otel Binasının Yenilenmesi:
NH Porta Rossa Floransa-İtalya
- Mevcut Binanın Otel Binasına
Dönüştürülmesi: Mandarin Oriental
Hotel Barselona-İspanya
- En İyi Yeni Otel Binası İnşaatı: Park
Inn Hotel Manchester-ingiltere
- En iyi Yatak Odası ve Banyo Tasarımı:
de verilmesi planlanan ‘Yarının Oteli
Ödülü’ için adayların dikkat etmesi
gereken bazı kriterler bulunuyor.
Öncelikle; başvurular, tümüyle bir
oteli, bir alanı, bir teknolojiyi ya da
bir ürünü açıklar nitelikte olmalı.
Ayrıca, aday olan kavramın tamamen
yenilikçi ve sürdürülebilir olması diğer
bir deyişle henüz olmayan veya yaygın
olarak kullanılmayan bir nitelikte
Park Plaza Westminster-İngiltere
- En İyi Kafe, Bar, Gece Kulubü ve
Lounge: Michelberger Hotel BerlinAlmanya
- En İyi Lobi ve Kamusal Alan: Lime
Wood Hotel Hampshire-İngiltere
- En iyi Restoran: Blanc RestaurantMandarin Oriental Hotel Barselonaİspanya
olması belirleyici bir kriter. Mekanın,
malzemenin ve ekonominin akıllıca
kullanıldığı ve kullanıcının ihtiyaçlarının
ya da isteklerinin incelikli bir şekilde
kavrandığı bir konsept arayan jürinin
bir diğer beklentisi; tasarım konseptinin
geleceğin şehrine entegre olabilmesi
ve de en önemlisi turizm ve eğlence
sektörüne değer katma potansiyeli
sağlamasıdır.
- En iyi Spa, Sağlık ve Dinlenme Alanı:
The Dorchester Londra-İngiltere
- En İyi Suit: The Romanos Costa
Navarino-Yunanistan
- Çevresel Sürdürülebilirlik Ödülü:
Crowne Plaza Copanhagen TowersDanimarka
- Yılın Otel Markası Ödülü: Konuk Odası
tasarımı ile Holiday Inn Express
Emine Merdim Yılmaz
[email protected]
FİLM DEKORU DEĞİL, GERÇEK!
Çin’de bir İngiliz pub’ı, Kahire’de bir çöp şehir veya Mitsubishi
‘marka’ bir ada. Yerleşim birimleri oldukça çeşitli doğrusu.
Bu yazıda konu edilen yerleşim yerlerinin
hepsi gerçek. Hiçbiri bir film dekoru
değil ancak filme konu olabilecek kadar
garipliği bünyelerinde barındıyorlar.
Nasıl mı? Haberlere konu olan çöp
evlerden sadece bir tane değil, bir
mahalle oluşturacak kadar çok olduğunu
düşünün. Bir de bu evlerin bazılarında
100’lerce domuz olsun. Ya da Oscar’lık
bir filme konu olan, içinden kanalizasyon
kanalı geçen, 1 milyon kişinin yaşadığı
bir mahalle hayal edin. O da olmazsa...
Geçmişte Dünya’nın en yoğun yerleşimi
iken şimdi terkedilmiş ve korku filmine
konu olacak kadar ürpertici yanı olan bir
ada düşünün. Hatta bir İngiliz kasabası
hayal edin, kırmızı tuğlalı evleri, pubı
olsun ama Çin’de olsun.
Manshiyat Naser (Çöp Şehir)
Kahire’de bulunan Manshiyat Naser,
Koptik Hristiyanlar ya da diğer ismiyle
Zabbaleenler’in yaşadığı bir bölge. Bir
diğer adı “çöp şehir” olan bu bölgede
yaşayanlar geçimlerini çöp toplayıp
paketleyerek kazanıyorlar. Sadece çöp
paketlemiyor, çöpün içinde yaşıyorlar.
Hatta bazı ailelerin evlerinde çöpteki
meyve-sebze ile beslenen 100’e yakın
sayıda domuzu var. Mısır Hükümeti, bu
çöp toplama işini yabancı şirketlere iş
olarak vererek Zabbaleenler’i başka bir iş
koluna yerleştirmeyi düşünüyor.
Dharavi
Hindistan’ın, Dharavi olarak bilinen
gecekondu mahallesinde yaşayan
küçük bir çocuğun hayat mücadelesinin
anlatıldığı “Slumdog Millionaire” filmi,
Hindistan’ın 1 milyondan fazla nüfusuyla
2,5 kilometrekarelik bir alan kaplayan
gecekondu mahallesi Dharavi’ye çekti.
Hindistan’ın finans merkezi Mumbai’nin
kalabalık, harap, gürültülü, dağınık ve
pis gecekondu mahallelerinden biri olan
Dharavi’de, bir uçtan diğerine uzanan dar,
kirli sokaklar, açık kanalizasyon kanalları
ve sıkışık kulübeler göze çarpıyor.
Pakistan’ın Karachi kentindeki Orangi
Town’dan sonra Asya’nın en büyük ikinci
gecekondu mahallesi olarak tanımlanan
Dharavi, kentin ana iki metro hattının
arasında konumlanıyor. Dünyadaki
en yüksek ev kiralarının bulunduğu
Mumbai’nin tam merkezinde yer almasına
rağmen, bu mahallede aylık 4 Dolar’a
kadar düşen fiyatlarda ev bulunabiliyor.
En küçük evlerde bile bir gaz sobası
ve elektrik bağlantısı olduğu bölgede,
bazı şanslı ailelerin sevdikleri dizileri
izleyebilecekleri, kablo bağlantılı renkli
televizyonları ve hatta video oynatıcıları
bulunuyor.
Gunkanjima
Mitsubishi, seneler önce denizin altında
kömür aramak için bir resif satın aldı ve
onu yapay bir adaya dönüştürdü. Geçen
zaman içinde bu ada kilometrekareye
85.000 kişinin düştüğü, Dünya’nın en
yoğun yerleşim yeri haline geldi (1959
yılında yapılan sayıma göre). Japonca’daki
adıyla Gunkanjima yani “Gemi Batığı
Adası” olan bu yapay ada denizde kömür
bitince 1975 yılında kapatıldı. Şu an ise
muhtemelen Dünya’daki en büyük hayalet
şehirlerden bir tanesi.
Earth Thames Town
Şangay’ın merkezinden sadece 32 km
uzaklıktaki 10.000 kişinin yaşadığı
EarthThames Town, giderek büyüyen
şehir merkezinin bir parçası. Kırmızı
tuğlalı binaları, kum taşından kilisesi,
market meydanı ve “pub”ıyla bu şehrin
Çin’de olduğuna inanmak imkansız.
Asla bir tema parkı değil, yaşayanları ile
gerçek bir kent.
30/01/2011
Moda
Tasarımcıları
&Bloggerlar
Concept designer store Building’den Bahar
Arasan’ın yeni projesi
Designers&Bloggers geçtiğimiz hafta başladı. Moda
bloggerı ve moda tasarımcılerını bir araya getiren projede; modacılar bloggerın
tarzına, blogunun özelliğine
ve hayal güçlerinin yönlendirdiği doğrultuda tasarımlar hazırlayacak. Katılımcı moda bloggerları, Alışveriş Cini, Bilun Şen, Buse Terim, Cindrellaundertheumbrella, Deniz Berdan, Fashion By Siu, Fashion Kido, Jojikmoda ,Nil Ertük, Off Ne
Giysem,Serapla Moda, Stilize, Styleboom, Zetfashion. Genç moda tasarımcıları ise; Banu Güven, Berra
Yurtman, Burcu Aslan, Cihan Nacar, Deniz Değirmendereli, Gizem Baş, Gizem
Akgönül, Melahat Pehlivan,
Nazlı Ceylan, Nihan Peker,
Nilay Sorgüven, Kiki’s Design, Songül Cabacı.
Trend Eğitimi
27 Ocak tarihinde
Michael Bonzom Deri
Hazır Giyim, Ayakkabı
ve Çantada 20112012 Sonbahar/Kış
Moda Trenleri semineri
verdi. Michael Bonzom,
Paris’teki Nelly Rodi
ajansın trend yöneticisi
ve bunu dışında Esmod
Moda Okulu’nda moda
ile ilgili dersler veriyor.
İstanbul Tekstil ve
Konfeksiyon İhracatçı
Birlikleri’nin Dış
Ticaret Kompleksi’nde
düzenlediği seminerler
ile büyük ilgi
görüyor. Seminer
programını itkib.org.
tr web adresinden
öğrenebilirsiniz.
Kadıköy
İskelesi
Serap Alp
[email protected]
Öğrenci
Sergisi
Doğuş Üniversitesi
Endüstri Ürünleri Tasarım
Bölümü Öğrenci İşleri
Sergisi, 5 Ocak Çarşamba
günü üniversitenin Sanat
ve Tasarım Fakültesi
Sergi Salonu’nda tasarım
dünyası ve meraklıları
için kapılarını açtı.
Sergi Doğuş Üniversitesi
Sanat ve Tasarım
Fakültesi Endüstri
Ürünleri Tasarım bölüm
öğrencilerinin ürünleri ve
görsellerinden oluşuyor.
Sergi meraklıları için 18
Şubat tarihinde kadar
açık olacak.
Design Lab
2011
Lisans ve lisansüstü eğitimi gören endüstriyel tasarım öğrencilerinin sabırsızlıkla beklediği her yıl farklı bir temayla geleceğin ev aletlerini tasarlamaya davet
eden Design Lab bu yıl,
ev aletlerine “Akıllı Hareketlilik” kazandırarak,
gelecekte insanların yiyeceklerini nasıl hazırlayıp saklayacaklarına, elbiselerini ve bulaşıklarını nasıl yıkayacaklarına
ya da kurutacaklarına dair zamana ve mekana uygun, yenilikçi, kullanışlı, yaratıcı ve çevre dostu
çözüm önerileri getirmeleri bekleniyor. Yarışmaya katılmak isteyen tasarımcılar, 1 Mayıs 2011
Pazar günü saat 23:59’a
kadar Design Lab internet sitesinden yarışmaya
başvurabilecekler.
İstanbul
Tramvayı
İstanbul Ulaşım A.Ş. tarafından tasarımı ve mühendisliği gerçekleştirilen ve sonuca göre seri üretimi Türkiye’de yapılacak
olan iki farklı tramvay modeli görücüye çıktı. http://
www.istanbultramvayiniseciyor.com/ web adresinden, A ve B modeli olarak
adlandırılan her iki tramvay arcına ait teknik bilgi ve görsellerini inceleyerek oy verebilirsiniz. İstanbullulara güvenen İstanbul
Ulaşım A.Ş. şehir hatları
vapurunun seçimini de interaktif olarak yapmıştı. İstanbul Tramvayı’nın oy verme süresi 31 Ocak’ta sonlanacak.
40. Yıl Ödüllü
Tasarımlar
1971 yılında Türkiye’de
ilk Endüstri Ürünleri
Tasarımı eğitimini
başlatan MSGSÜ Endüstri
Ürünleri Tasarımı
Bölümü, 2011 yılında
40. kuruluş yılını
kutluyor. Bölüm 40.
yılını çeşitli etkinliklerle
kutlamayı planlıyor.
Etkinlik kapsamında
yıl içerisinde bir çok
sergi düzenlenecek.
Bınların ilki mezunların
40 yılda içerisinde
gerçekleştirdiği başarılı
projelerden oluşan
sergi olacak. Serginin
14 Şubat’ta Mimar
Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi Mimar Sinan
Salonu’nda yapılması
planlanıyor. Etkinlik
takvimini msgsu.edu.
tr web adresinden takip
edebilirsiniz.
19
Logo Tasarımı
TÜSİAD, yeni kurumsal logosunu belirlemek
amacıyla düzenlediği yarışmanın son başvuru süresini uzattı. Zira seçici
kurul, katılan tasarımlar
arasında kalıcı nitelik taşıyacak bir çalışma bulamadı. TÜSİAD’ın son yaptığı açıklama “TÜSİAD
yönetimi, tasarımlar arasından ilk elemeyi geçenlerle birlikte değerlendirilmek üzere yarışmanın
davet usulü ile tamamlanması için sürenin uzatılmasına karar vermiştir” şeklinde oldu. Seçilen logo onaylandığı tarihten itibaren kurumsal kimlik çalışmalarında
TÜSİAD’ın esmi logosu
olarak kullanılacak.
WOHA
İstanbul’da
Dünyaca ünlü mimarlık
ofisi WOHA’nın kurucu
ortakları Wong Mun
Summ ve Richard
Hassell Yapı-Endüstri
Merkezi’nin konuğu
olarak İstanbul’a geliyor.
10 Şubat Perşembe saat
19.00’da Arçelik ana
sponsorluğunda, YEM’de
gerçekleştirilecek
konferansta sektördeki
mesleki iletişim ortamı
sağlamayı hedefliyor.
Mimarlık eğitimine ve
profesyonel oluşumlara
aktif olarak katkıda
bulunan WOHA mimarlık
ofisinin kurucu ortakları
Wong Mun Summ ve
Richard Hassell’in
sunumu simultane olarak
İngilizceden Türkçeye
çevrilecek. www.yem.
net web adresinden kayıt
yaptırabilirsiniz.
Kadıköy İskelesi ve Yakın
Çevresi Ulusal Öğrenci
Mimari Fikir Projesi
Yarışması, TMMOB
Mimarlar Odası İstanbul
Büyükkent Şubesi
tarafından düzenleniyor.
Yarışma mimarlık
öğrencilerinin, kentsel
mekân ve değişen
gereksinimler karşısında
bu mekânların yeniden
değerlendirilmesine
yönelik özgün fikirler
üretmelerini amaçlıyor.
Kayıt ve katılımın
ücretsiz olduğu yarışma
ulusal ve tek aşamalı
olarak yapılacak.
Yarışmada birinci gelen
proje 3 bin lira, ikinci
proje 2 bin lira, üçüncü
proje ise bin 500 lira
ile ödüllendirilecek.
Mansiyona değer görülen
beş projeye 100’er liralık
para ödülü dağıtılacak.
Vegesack
Türkiye’ye
geliyor
İstanbul Kültür
Sanat Vakfı’nın ilkini
2012’de düzenleyeceği
Uluslararası İstanbul
Tasarım Bienali’nin ön
etkinlikleri kapsamında
Vitra Tasarım Müzesi’ni
kuran Alexander von
Vegesack seminer
verecek. Herkese açık
ve ücretsiz olarak
düzenlenen seminer,
25 Şubat Cuma
günü saat 18.00’de
İstanbul Modern’de
gerçekleştirilecek.
Endüstriyel mobilya
tasarımcısı Alexander
von Vegesack’ın Thonet
Müzesi, ABD’nin önde
gelen 10 müzesinde yer
alıyor. Kayıt için www.
iksv.org web adresini
ziyaret edebilirsiniz.
Editör: Umut Kart Katkıda Bulunanlar: Erkan Aktuğ, Gözde Tüfekçi Sayfa Tasarımı: Emre Senan Tasarım ve Danışmanlık;
Emre Senan, Özge Güven Sayfa Düzeni: Taylan Polat Danışma Kurulu: Serhan Ada, Erdem Akan, İhsan Bilgin, Asiye
Bodur, Füsun Curaoğlu, Yeşim Demir, Ömer Durmaz, Alpay Er, Cem Erciyes, Sertaç Ersayın, Hakan Ertem, Güran
Gökyay, Korhan Gümüş, Gamze Güven, Gülay Hasdoğan, Tansel Korkmaz, Zeynep Bodur Okyay, Suha Özkan, Kuyaş
Örs, Nevzat Sayın, Emre Senan Reklam Müdürü: Devrim Peker Reklam Rezervasyon: Tayfun Elaldırsın Reklamlar
için Tel: 0212 505 6486 Fax: 0212 505 74 79 Hürriyet Medya Towers İstanbul Radikal Sanat Tel: 0212 449 65 27
[email protected], [email protected] Radikal’in ücretsiz ekidir.
"
!
! ! " !
!
!"
!" !
! ! "! ! ! !"

Benzer belgeler