TURK-MUS-I - turkmus2016

Transkript

TURK-MUS-I - turkmus2016
TURK-MUS-I
Multidisipliner Ultrasonografi Sempozyumu
18-20 Şubat 2016
Swiss Otel
Ankara
BİLDİRİ ÖZET
KİTABI
www.turkmus2016.org
TURK-MUS-I
Multidisipliner Ultrasonografi Sempozyumu
18-20 Şubat 2016,Swiss Otel - Ankara
İÇİNDEKİLER
BAŞKANIN MESAJI
KURULLAR
BİLİMSEL PROGRAM
KURS PROGRAMLARI
DESTEKÇİLER
SPONSORLAR
SÖZLÜ BİLDİRİLER
POSTER BİLDİRİLER
TURK-MUS-I
Multidisipliner Ultrasonografi Sempozyumu
18-20 Şubat 2016,Swiss Otel - Ankara
SEMPOZYUM BAŞKANININ MESAJI
Değerli meslektaşlarımız,
Son yılllarda gittikçe artan öneme sahip kas iskelet sisteminin ultrasonografik görüntülemesi
konusunda ilki düzenlenecek olan TURK-MUS - I (Mulltidisipliner Ultrasonografi Sempozyumu)
toplantısını gerçekleştirmekten büyük mutluluk duymaktayız.
FTR, Romatoloji, Radyoloji, Nöroloji, Spor Hekimliği, Dermatoloji, Anesteziyoloji, Ortopedi,
Çocuk Nöroloji, Çocuk Romatoloji, Acil Tıp ve Geriatri branşlarını bir araya getireceğimiz üç günlük
sempozyumda 7 farklı kurs ve çok farklı konuları tartışacağımız 15 ana oturum yer alacaktır.
Klinik pratiğinde bu yöntemi kullanmakta olan hekimlerin tecrübelerini, bu konuya yeni ilgi
duyan meslektaşlarımızın da heyecanlarını bizlerle paylaşmasını bekliyoruz.
Sempozyumumuzda sunulacak poster ve sözlü bildiriler, değerlendirme jürisi tarafından
değerlendirilecek ve en iyi bildiri ödülünü alan kişi veya kişiler sempozyumun son günü Olgularla
Görüntü Yarışması’nda açıklanacaktır.
Sonraki yıllarda daha güçlü ve geleneksel hale dönüşeceğini ümit ettiğimiz bu birlikteliğin tüm
branşlara yepyeni bir soluk katmasını, eğitici ve keyifli bir sempozyum geçirmenizi gönülden
dileriz.
Saygılarımızla
TURK-MUSKULUS adına
Prof. Dr. Levent Özçakar
Sempozyum Başkanı
TURK-MUS-I
Multidisipliner Ultrasonografi Sempozyumu
18-20 Şubat 2016,Swiss Otel - Ankara
KURULLAR
Sempozyum Başkanı
Levent Özçakar
Bilimsel Sekreterya
Şule Şahin Onat
Murat Kara
Eda Gürçay
Düzenleme Kurulu
Elif Akalın
Kenan Akgün
Semih Akkaya
Banu Anlar
Nilgün Atakan
Zeynep Birsin Özçakar
Murat Bozkurt
Erkan Demirkaya
Sibel Doğan
Gürhan Dönmez
Sacit Güleç
Yavuz Gürkan
Meltem Gülhan Halil
Levent Ertuğrul İnan
Ömer Karadağ
Bahadır Konuşkan
Ercan Kurt
Şerefnur Öztürk
Salih Pay
Ufuk Sekir
Zekeriya Ülger
Bülent Ülkar
Murat Yeşilaras
Aslıhan Yürüktümen Ünal
NOT: Soyadına göre alfabetik olarak sıralanmıştır.
TURK-MUS-I
Multidisipliner Ultrasonografi Sempozyumu
18-20 Şubat 2016,Swiss Otel - Ankara
19 Şubat 2016, Cuma
08.30 - 08.45 AÇILIŞ
08.45 - 10.00
Oturum Başkanları: Ayşen Akıncı Tan, Hatice Bodur
08.45 - 09.15
Klinisyenin Bakışı: 19 Neden
Levent Özçakar
09.15 - 09.30
Kas İskelet Radyoloğunun Bakışı
Üstün Aydıngöz
09.30 - 10:00
Ultrason Fiziği
Abdullah Ruhi Soylu
10.00 - 10.30
Çay ve Kahve Arası
10.30 - 12.00
SPOR YARALANMALARINDA GÖRÜNTÜLEME
Oturum Başkanları: Bülent Ülkar, Ufuk Sekir
10.30 - 11.00
Kas Yaralanmaları
Fatih Tok
11.00 - 11.30
Tendon-Ligaman Yaralanmaları
Ahmet Yeşildağ
Murat Bozkurt
12.00 - 13.30
Öğle Yemeği
Salon - 1
TURK-MUS-I
Multidisipliner Ultrasonografi Sempozyumu
18-20 Şubat 2016,Swiss Otel - Ankara
19 Şubat 2016, Cuma
13.30 - 15.00
Oturum Başkanları:
Salon - 1
PERİFERİK SİNİR HASTALIKLARINDA GÖRÜNTÜLEME
Levent İnan, Haluk Topaloğlu
13.30 - 14.00
Periferik Sinir Hastalıkları
Murat Kara
14.00 - 14.30
Nöromusküler Hastalıklar
İlker Yağcı
14.30 - 15.00
Sözel Bildiriler
Önemi ve Sinir İletim Çalışmalarıyla Korelasyonu
Ozan Volkan Yurdakul
OP-02
Does Habitual Joint Cracking Impress Hand Grip Strength and Metacarpal Cartilage
Thickness?
Timur Ekiz
OP-03
Ultrasonographic Assessment of the Distal Femoral Cartilage Thickness in Patients With
Homozygous Sickle Cell Disease
Mustafa Turgut Yıldızgören
OP-04
Hemiplejik Omuz Ağrısı Tedavisinde Tekrarlayan Supraskapular Sinir Bloğunun Etkinliğinin
Değerlendirilmesi
Yasemin Pekin Doğan
15.00 - 15.30
Çay ve Kahve Arası
15.30 - 17.00
Oturum Başkanları: Füsun Köseoğlu, Murat Bozkurt
15.30 - 16.00
Yumuşak Doku Tümörleri
Ülkü Kerimoğlu
16.00 - 16.30
Solunum Kasları, Diyafram, Spinal Kord
Alper Murat Ulaşlı
16.30 - 17.00
Akılcı İlaç Kullanımı
Aslı Çalışkan
TURK-MUS-I
Multidisipliner Ultrasonografi Sempozyumu
18-20 Şubat 2016,Swiss Otel - Ankara
19 Şubat 2016, Cuma
10.30 - 12.00
Oturum Başkanları:
İNFLAMATUVAR HASTALIKLARDA GÖRÜNTÜLEME
Salih Pay, Ömer Karadağ
10.30 - 11.00
Romatoid Artritte Görüntüleme
Salih Pay
11.00 - 11.30
Spondiloartropatilerde Görüntüleme
Ömer Karadağ
11.30 - 12.00
Kristal Artropatiler ve Polimiyaljia Romatikada Görüntüleme
Muhammet Çınar
12.00 - 13.30
Öğle Yemeği
13.30 - 14.30
Oturum Başkanları:
CİLT HASTALIKLARINDA GÖRÜNTÜLEME
Nilgün Atakan, Şebnem Ataman
Feride Göğüş
14.00 - 14.30
Diğer Cilt Hastalıkları
Sibel Doğan
14.30 - 15.00
Sözel Bildiriler
Kutanöz Sinir Bloğu Etkinliğinin Karşılaştırılması
Sibel Çağlar Okur
Duygu Geler Külcü
OP-07
an Ultrasonographic Study
Mustafa Turgut Yıldızgören
OP-08
Clinical and Sonoelastographic Assesment, Preliminary Reports
Ali Erdem Baki
15.00 - 15.30
Çay ve Kahve Arası
Salon - 2
TURK-MUS-I
Multidisipliner Ultrasonografi Sempozyumu
18-20 Şubat 2016,Swiss Otel - Ankara
20 Şubat 2016, Cumartesi
09.00 - 10.00
ÇOCUKLARDA GÖRÜNTÜLEME
Oturum Başkanları: Mithat Haliloğlu, Fatoş Yalçınkaya
09.00 - 09.30
Gelişimsel Kalça Displazisi
Berna Oğuz
09.30 - 10.00
Eklem Hastalıkları
Erhan Çapkın
10.00 - 10.30
Sunucular :
OLGULARLA GÖRÜNTÜ YARIŞMASI
Kenan Akgün, Aslı Çalışkan
10.30 - 11.00
Çay ve Kahve Arası
11.00 - 12.00
ENGELLİ HASTALARDA GÖRÜNTÜLEME
Oturum Başkanları: Elif Akalın, Bilge Yılmaz
Timur Ekiz
11.30 - 12.00
12.00 - 13.30
Tekerlekli Sandalye Kullananlarda Overuse Sorunları
Eda Gürçay
Öğle Yemeği
13.30 - 15.00
GİRİŞİMSEL ULTRASONOGRAFİ
Oturum Başkanları: Kenan Akgün, Serpil Savaş
13.30 - 14.00
Inraartiküler Enjeksiyonlar
Deniz Palamar
14.00 - 14.30
Periartiküler Enjeksiyonlar
Levent Tekin
14.30 - 15.00
Kas Enjeksiyonları
Belgin Erhan
15.00 - 15.30
Çay ve Kahve Arası
15.30 - 16.30
Oturum Başkanları: Arzu On, Gülümser Aydın
15.30 - 16.00
Yeni Teknolojiler
Alparslan Bayram Çarlı
16.00 - 16.30
Ultrason ve Bilimsel Araştırmalar
Nuray Akkaya
16.30
KAPANIŞ
Salon - 1
TURK-MUS-I
Multidisipliner Ultrasonografi Sempozyumu
18-20 Şubat 2016,Swiss Otel - Ankara
20 Şubat 2016, Cumartesi
09.00 - 10.00
YAŞLILARDA GÖRÜNTÜLEME
Oturum Başkanları: Mehmet Akif Karan, Zekeriya Ülger
09.00 - 09.30
Sarkopeni
Mehmet Emin Kuyumcu
09.30 - 10.00
Yaşlılarda Sık Görülen Kas İskelet Sistemi Sorunları
Kenan Akgün
10.30 - 11.00
Çay ve Kahve Arası
11.00 - 12.00
TRAVMADA GÖRÜNTÜLEME
Oturum Başkanları: Yıldıray Çete, Semih Akkaya
11.00 - 11.30
Kırıklar
Murat Yeşilaras
11.30 - 12.00
Kafa İçi Basınç Artışı
Aslıhan Yürüktümen Ünal
12.00 - 13.30
Öğle Yemeği
13.30 - 15.00
GİRİŞİMSEL ULTRASONOGRAFİ
Oturum Başkanları: Sacit Güleç, Ercan Kurt
13.30 - 14.00
Üst Ekstremite Periferik Sinir Blokları
Yavuz Gürkan
14.00 - 14.30
Alt Ekstremite Periferik Sinir Blokları
Ercan Kurt
14.30 - 15.00
Santral Sinir Blokları
İsmet Topçu
Salon - 2
TURK-MUS-I
Multidisipliner Ultrasonografi Sempozyumu
18-20 Şubat 2016,Swiss Otel - Ankara
KURS PROGRAMLARI
18 Şubat 2016
TEMEL KAS İSKELET SİSTEMİ ULTRASONOGRAFİ KURSU
Kurs Koordinatörü: Prof. Dr. Levent Özçakar
EĞİTİCİLER
Levent Tekin, Nuray Akkaya, Eda Gürçay, Alparslan Bayram Çarlı, Şule Şahin Onat, Aslı Çalışkan, Levent Özçakar, Ayşe Merve
Ata, Murat Kara, Fatih Tok, Erhan Çapkın
09.00 Temel prensipler
(demo)
(pratik)
(demo)
(pratik)
12.30 Öğle yemeği
(demo)
(pratik)
(demo)
(pratik)
16.30 Örnek patolojiler
17.00 Kapanış
BOTULİNUM TOKSİN ENJEKSİYONLARI KURSU
Kurs Koordinatörü: Doç. Dr. Murat Kara
13.30 Spastik kasın değerlendirilmesi ve EMG’nin katkısı
Arzu On
14.00 İskelet kasının yapısı ve USG'nin yeri
Bayram Kaymak
14.30 Üst ekstremite kaslarının görüntülenmesi
Alper Murat Ulaşlı
15.00 Üst ekstremite kaslarının görüntülenmesi (pratik)
16.00 Alt ekstremite kaslarının görüntülenmesi
Fatih Tok
16.30 Alt ekstremite kaslarının görüntülenmesi (pratik)
17.30 Kapanış
TURK-MUS-I
Multidisipliner Ultrasonografi Sempozyumu
18-20 Şubat 2016,Swiss Otel - Ankara
KURS PROGRAMLARI
18 Şubat 2016
AnatoMUS - V KURSU
Kurs Koordinatörü: Prof. Dr. Kenan Akgün
09.00 Açılış
Kenan Akgün
09.10 El ve el-bilek anatomisi
Bülent Yalçın
(pratik)
Alper Murat Ulaşlı
(pratik)
11.30 El yaralanmaları
Elif Akalın
12.00 Öğle yemeği
13.30 Ayak ve ayak-bilek anatomisi
Sedat Develi
(pratik)
Deniz Palamar Kadıoğlu
(demo)
(pratik)
16.00 Ayak yaralanmaları
Figen Ayhan
16.30 Kapanış
TURK-MUS-I
Multidisipliner Ultrasonografi Sempozyumu
18-20 Şubat 2016,Swiss Otel - Ankara
KURS PROGRAMLARI
19 Şubat 2016
GİRİŞİMSEL ULTRASONOGRAFİ KURSU
Kurs Koordinatörü: Prof. Dr. Levent Özçakar
13.30 Farklı dokuların görüntülenmesi
Ayşe Merve Ata
(pratik)
Hakan Genç
(pratik)
Levent Özçakar
20 Şubat 2016
İNFLAMATUVAR HASTALIKLARDA GÖRÜNTÜLEME KURSU
Kurs Koordinatörü: Prof. Dr. Hakan Erdem, Doç. Dr. Ömer Karadağ
EĞİTİCİLER
Hakan Erdem, Ömer Karadağ, Muhammet Çınar
09.00 Sinovit ve tenosinovit: Tanımlanması, saptanması ve pitfalls
Hakan Erdem
09.25 Tendinosis, entesopati ve entezit: Tanımlanması, saptanması ve pitfalls
Ömer Karadağ
09.50 Kıkırdak ve kemik anormallikleri: Tanımlanması, saptanması ve pitfalls
Muhammet Çınar
10.15 Kahve molası
10.30 Birinci rotasyon
10.30 İkinci rotasyon
10.30 Üçüncü rotasyon
TURK-MUS-I
Multidisipliner Ultrasonografi Sempozyumu
18-20 Şubat 2016,Swiss Otel - Ankara
KURS PROGRAMLARI
20 Şubat 2016
PERİFERİK SİNİR GÖRÜNTÜLEME KURSU
Kurs Koordinatörü: Prof. Dr. Levent Özçakar
EĞİTİCİLER
Levent Tekin, Levent Özçakar, Eda Gürçay, Murat Kara, Şule Şahin Onat, Ayşe Merve Ata
09.00 Temel prensipler
09.30 Üst ekstremite periferik sinirlerin görüntülenmesi
(pratik)
(pratik)
11.30 Periferik sinir patolojileri
12.00 Kapanış
PERİFERİK SİNİR BLOKLARI KURSU
Kurs Koordinatörü: Prof. Dr. Ercan Kurt
EĞİTİCİLER
Ercan Kurt, Yavuz Gürkan, İsmet Topçu
(genel bilgiler)
09.30 İnterskalen/supraklavikular bloklarının US ile görüntülenmesi (pratik)
09.45 İnfraklavikular/aksiller bloklarının US ile görüntülenmesi (pratik)
10.30 Lomber ve sakral pleksus bloğunda US kullanımı ve sonoanatomi (genel bilgiler)
(pratik)
(pratik)
12.00 Kapanış
TURK-MUS-I
Multidisipliner Ultrasonografi Sempozyumu
18-20 Şubat 2016,Swiss Otel - Ankara
DÜZENLEME KURULUNA DESTEKLERİ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİZ.
Alfabetik olarak sıralanmıştır.
TURK-MUS-I
Multidisipliner Ultrasonografi Sempozyumu
18-20 Şubat 2016,Swiss Otel - Ankara
SPONSORLARIMIZA DESTEKLERİ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİZ.
Firma sıralaması sponsorluk desteklerine göre kategorize edilmiştir.
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
SÖZLÜ BİLDİRİLER
1
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
OP 01 KARPAL TÜNEL SENDROMUNDA ULTRASONOGRAFİK ÖLÇÜMLERİN,
MEDİAN–ULNAR ORANININ DİAGNOSTİK ÖNEMİ VE SİNİR İLETİM ÇALIŞMALARIYLA
KORELASYONU
1
2
3
Ozan Volkan Yurdakul , Nilgün Mesci , Yılmaz Çetinkaya , Duygu Geler Külcü
2
1
Gaziosmanpaşa Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği,
İstanbul
2
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği, İstanbul
3
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji Kliniği, İstanbul
Amaç: Bu çalışmada, ultrasonografi ile ölçülen median-ulnar sinir kesitsel alan oranının karpal tünel
sendromu (KTS) tanısını destekleyip desteklemediğini belirlemek ve KTS tanısında kullanılan diğer
ölçümlerle birlikte güvenilirliğini ve elektrofizyolojik bulgular ile korelasyonunu saptamayı amaçladık.
Gereç-Yöntem: Çalışmaya klinik ve elektrofizyolojik olarak KTS tanısı almış 50 el (31 hasta) ve 62
sağlıklı el (37 kontrol) alındı. Psiform kemik hizasında ölçülen kesitsel alan (CSApsiform), 4 cm’den
hesaplanan şişme oranı(SR), palmar yaylaşma(fleksör retinakulumun palmar yer değiştirme miktarı)
ve psiform kemik hizasındaki CSApsiform/ulnar CSA (CSAulnar) değerleri yönünden iki KTS alt
gurubu (sadece duyusal etkilenim olanlar ve hem duyusal hem motor etkilenim olanlar) kontrol grubu
ile karşılaştırıldı. Ayrıca bu değerlerin median birleşik kas aksiyon potansiyeli (BKAP) distal latansı ve
duyusal aksiyon potansiyeli (DAP) iletim hızı ile korelasyon analizi yapıldı. CSAulnar guyon kanalında
psiform kemiğin en çıkıntılı olduğu hizadan ölçüldü. Ulnar bifurkasyon mevcutsa iki parçanın kesitsel
alanı ayrı ayrı ölçülerek sonuçları toplandı. CSApsiform/ulnar CSA (CSAulnar) cut-off değeri ROC
analiziyle hesaplandı.
Bulgular: Hastaların yaş ortalamaları 46.39±7.19 olup, kadın/erkek oranı: 27/4 idi. Gruplar arasında
vücut kütle indeksi, yaş, boy, kilo ve cinsiyet açısından fark yoktu. Tüm parametreler (CSApsiform, SR,
palmar yaylaşma, CSApisiform/CSAulnar) KTS grubunda kontrol grubundan anlamlı daha yüksekti
(p<0.05), fakat KTS grubu alt gruplara ayrıldığında sadece duyusal etkilenimi olanlarda kontrol
grubuna göre anlamlı yüksek olan tek parametre CSApsiform idi (p<0.05). Hem duyusal hem motor
etkilenim olanlarda diğer parametreler de kontrol grubuna göre anlamlı yüksekti (p<0.05). Tüm
parametreler median BKAP distal latansı ile pozitif korele, SR hariç tüm parametreler median DAP
iletim hızı ile negatif koreleydi. CSApisiform/CSAulnar>=1.79 değeri KTS tanısını %70 sensitivite ve
%79 spesifitesi ile koydurabiliyordu.
Sonuç: Tüm ölçülen parametreler, KTS tanısında değerli geçerli olup, bu çalışmanın sonuçlarına göre
sadece CSApsiform erken dönemde (saf duyusal etkilenim) KTS tanısında daha duyarlıdır.
CSApisiform/CSAulnar oranı KTS tanısında, bahsedilen diğer US metodları kadar yüksek duyarlılığa
sahip bulunmamıştır.
Anahtar Kelimeler: Karpal tünel sendromu, median–ulnar oranı, ultrasonografi, elektronöromiyografi
2
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
Pisiform kemik hizasında medyan sinir kesitsel alan ölçümü
Pisiform kemik hizasından ulnar sinir kesitsel alan ölçümü
A ve B ile gösterilen bifurkasyon alanları toplanarak toplam kesitsel alan elde edilmiştir.
Tablo 1. KTS ve kontrol gruplarının demografik özellikleri
Kontrol grubu
(n=37)
Ort±SD(min-max)
KTS grubu
(n=31)
Ort±SD(min-max)
p-değeri
Yaş
45.16±13.11(25-75)
46.39±7.19(29-60
0.644
Boy(m)
1.62±0.06(1.53-1.78)
1.59±0.08(1.50-1.79)
0.062
Kilo(kg)
72.38±13.82(48-103)
74.77±14.15(48-109)
0.484
VKİ(kg/m2)
27.51±5.60(16.90-39.10) 29.56±5.75(17.63-44.79) 0,144
Cinsiyet(E/K) 5/32
4/27
1.000
3
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
Tablo 2. KTS ve kontrol grubu arasında ultrasonografik değerlerin karşılaştırılması
Kontrol grubu KTS grubu
(n=62)
(n=50)
p-değeri
Ort±SD
Ort±SD
CSApisiform(mm2)
8.46±1.89
13.83±4.43 0.001
Şişme oranı
1.00±0.18
1.15±0.29
0.001
Palmar yaylaşma(cm) 0.13±0.07
0.17±0.09
0.004
CSAulnar(mm2)
4.86±1.17
5.94±1.45
0.001
CSApisiform/CSAulnar 1.88±0.72
2.45±0.98
0.001
Tablo 3. Üç grup arasında ultrasonografik ölçümlerin karşılaştırılması
Kontrol
(n=62)
Ort±SD
Duyusal etkilenim Duyusal+Motor etkilenim
(n=18)
(n=32)
p-değeri
Ort±SD
Ort±SD
CSApisiform(mm2)
8.46±1.89 10.83±2.93
15.52±4.26
0.001
Şişme oranı
1.00±0.18 1.00±0.25
1.24±4.26
0.001
Palmar yaylaşma(cm) 0.13±0.07 0.17±0.14
0.18±0.04
0.013
CSAulnar(mm2)
4.86±1.47 5.74±1.27
6.06±1.55
0.001
CSApisiform/CSAulnar 1.88±0.72 1.95±0.56
2.73±1.06
0.001
4
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
OP 02 DOES HABİTUAL JOİNT CRACKİNG İMPRESS HAND GRİP STRENGTH AND
METACARPAL CARTİLAGE THİCKNESS?
1
2
1
1
Mustafa Turgut Yıldızgören , Timur Ekiz , Serif Nizamoğulları , Nilgün Üstün , Ayse Dicle
1
1
3
Turhanoglu , Hayal Güler , Murat Kara
1
Mustafa Kemal University Medical School, Department of Physical Medicine and Rehabilitation,
Hatay
2
Elbistan State Hospital, Department of Physical Medicine and Rehabilitation, Kahramanmaras
3
University Medical School, Department of Physical Medicine and Rehabilitation, Hacettepe, Ankara
Objective: To compare cartilage thickness as measured by ultrasound (US) with hand grip strength as
measured by dinamometer of participants with knuckle cracking habits.
Materials-Methods: In this cross-sectional study, sixty consecutive participants aged between 20-30
years were included. Participants were divided into two categories (none and >5 times/day) according
to their frequency of joint cracking habits. The metacarpal head cartilage thickness was assessed
bilaterally using ultrasound. Hand grip strength was measured using a Jamar Analogue Dynamometer.
Results: The mean age of the participants are 24.6±1.5 years. 25 (41.6%) subjects were not joint
crackers (none), 35 (58.3%) subjects were joint crackers [>5 times/day]. No statistically significant
difference was determined between the second metacarpal cartilage thickness of the groups (p>0.05).
No statistically significant difference was determined between the hand grip strength of the groups
(p>0.05). There was no correlation between the thickness of metacarpal head cartilage and hand grip
strength.
Conclusion: Habitual joint cracking does not impress hand grip strength and metacarpal cartilage
thickness. But nevertheless knuckle cracking’s long-term effects remain a bit of a mystery. Further
studies might tackle this distinction and so might define whether or not harmless cartilage and hand
strength.
Keywords: Hand grip strength, joint cracking, knuckle cracking, metacarpal head cartilage
5
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
OP 03 ULTRASONOGRAPHIC ASSESSMENT OF THE DISTAL FEMORAL CARTILAGE
THICKNESS IN PATIENTS WITH HOMOZYGOUS SICKLE CELL DISEASE
1
2
1
1
Mustafa Turgut Yıldızgören , Mehmet Rami Helvacı , Nilgun Ustun , Kasim Osmanoglu , Ayse
1
Dicle Turhanoglu
1
Mustafa Kemal University Medical School, Department of Physical Medicine and Rehabilitation,
Hatay
2
Mustafa Kemal University Medical School, Department of Internal Medicine, Hatay
Objective: To compare the distal femoral cartilage thickness of patients with sickle cell disease (SCD)
with those of healthy subjects using ultrasonography (US).
Materials-Methods: The study comprised 30 patients with SCD (16M, 14F; mean age: 30.1 years)
and 30 age-sex matched healthy subjects. Demographic features and medications of the patients
were recorded. With the knees held in maximum flexion, the femoral cartilage thickness was
measured bilaterally with a 7-12 MHz linear probe. Using US, 3 mid-point measurements were taken
from both knees: lateral femoral condyle (LFC), intercondylar area (ICA) and medial femoral condyle
(MFC).
Results: Patients with SCD had thinner femoral cartilage thickness values at LFC (p=0.004), at MFC
(p=0.000) and ICA (p=0.002) when compared to those of the healthy subjects. Patients with SCD also
had lower Hb levels (p=0.000) levels. Weak positive correlations were determined between Hb levels
and US measurements in the SCD group at MFC (r =0.331 , p=0.010), and ICA (r =0.289 , p=0.025 ).
Low levels of Hb seem to affect the femoral cartilage thickness.
Conclusion: These preliminary findings of decreased femoral cartilage thickness in SCD patients
should be complemented with future studies. The possibility of early knee joint degeneration and
eventual osteoarthritis in SCD should be kept in mind.
Keywords: Femoral cartilage, hemoglobin, sickle-cell disease, ultrasound
Figure-1
Figure 1. Ultrasonographic image illustrating the distal femoral cartilage measurements in both right
and left knee. LFC: lateral femoral condyle; ICA: intercondylar area; MFC: medial femoral condyle.
6
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
OP 04 HEMİPLEJİK OMUZ AĞRISI TEDAVİSİNDE TEKRARLAYAN SUPRASKAPULAR SİNİR
BLOĞUNUN ETKİNLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
1
2
1
1
Yasemin Pekin Doğan , Alper Tunga Doğan , Sibel Çağlar Okur , Nil Sayıner Çağlar , Veysel
3
4
Erden , Emine Nur Özyuvacı
1
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği, İstanbul
Amerikan Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon Departmanı, İstanbul
3
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, İstanbul
4
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim dalı, İstanbul
2
Amaç: İnme sonrası omuz ağrısı hastaların rehabilitasyona katılımını güçleştirmekte ve hastanede
yatış süresini uzatabilmektedir. Fizik tedavi yöntemleri, eklem içi enjeksiyonlar gibi tedavilere yanıtsız
vakaların rehabilitasyonunda güçlükler bulunmaktadır. Supraskapular sinir bloğunun tedavide en az
diğer yöntemler kadar başarılı olduğu gösterilmiş ancak üstünlüğü saptanamamıştır. Tekrarlanan blok
uygulamalarının etkinliğini araştıran çalışma bulunmamaktadır. Çalışmamızda amaç hemiplejik omuz
ağrısı tedavisinde tekrarlanan supraskapular sinir bloğunun etkinliğini plasebo enjeksiyon ile
karşılaştırarak araştırmaktır.
Gereç-Yöntem: İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Fizik Tedavi Kliniği’nde hemipleji
rehabilitasyonu yapılan ve hemiplejik tarafta omuz ağrısı olan 40 hasta çalışmaya alındı. Hastalar
çalışma grupları hakkında bilgisi olmayan fiziyatrist tarafından Ashworth spastisite skalası, eklem
hareket açıklığı(EHA) ölçümü, Brunnstrom evrelemesi açısından değerlendirildi. Ağrı değerlendirimi
vizüel analog skala(VAS) ile yapıldı. Hastalar blok uygulanacak hastalar ve plasebo enjeksiyon
hastaları olmak üzere randomize olarak iki gruba ayrıldı. Blok grubuna ultrasonografi kılavuzluğunda
supraskapular sinire ulaşılarak, %0,5levobupivakain 5ml ve 40mg triamsinolon-asetonid yapıldı.
Plasebo grubuna ise ultrasonografi eşliğinde 5ml serum-fizyolojik kas içine uygulandı.
Her iki gruba 3 hafta ara ile 3 kez enjeksiyon yapılarak 1-4-7. haftalarda grup bilgisinden habersiz bir
fiziyatrist tarafından muayene ölçütleri ve ağrı değerlendirimi tekrarlandı. Çalışma süresince tüm
hastalar egzersiz programına alındı ve analjezik tedavi verildi.
Bulgular: İki grubun verileri karşılaştırıldığında 1. haftada EHA ölçümü açısından iki grup arasında
anlamlı fark saptanmazken blok yapılan grupta EHA ölçümleri özellikle 4. ve 7. haftalarda plasebo
gruba göre anlamlı olarak artmış bulundu (p<0,001). VAS ölçümü blok grubunda plaseboya kıyasla ilk
enjeksiyondan itibaren tüm ölçüm haftalarında istatistiksel olarak anlamlı azalmış bulundu (p<0,001).
Brunnstrom motor evrelemesi ve Ashworth skalası açısından iki grup arasında anlamlı fark
saptanmadı.
Sonuç: Bu bulgular tek sefer yapılan supraskapular sinir bloğunun sadece ağrı kontrolünde etkili
olduğunu, ancak EHA ölçümü üzerine etkisinin olmadığını göstermiştir. Düzenli rehabilitasyon
uygulamalarının yanısıra tekrarlanan blok uygulaması ile daha iyi ağrı kontrolü ve özellikle üçüncü
enjeksiyondan sonra çok daha iyi EHA ölçümü ve fonksiyonel kazanım sağlanabileceği söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: Ağrı, blok, inme, supraskapular, ultrasonografi
7
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
Supraskapuler blok öncesi
Supraskapuler blok öncesi ultrasonografi görüntüsü
Supraskapuler blok sonrası
Supraskapuler blok sonrası ultrasonografi görüntüsü.
8
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
OP 05 MERALJİA PRESTETİCA TEDAVİSİNDE PREGABALİN KULLANIMI İLE
ULTRASONOGRAFİ EŞLİĞİNDE LATERAL FEMORAL KUTANÖZ
ETKİNLİĞİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
1
2
1
3
SİNİR
BLOĞU
Sibel Çağlar Okur , Meltem Vural , Yasemin Pekin Doğan , Murat Mert , Nil Sayıner Çağlar
1
1
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği, İstanbul
Bakirköy Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği, İstanbul
3
Yeni Yüzyıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı, İstanbul
2
Amaç: Meraljia parestetika (MP) lateral femoral kutanoz sinirin (LFCN) inguinal ligament altında
tuzaklanması sonucu uyluk ön yüzünde ağrı ve/veya parestezi ile karakterizedir. LFCN lumbal
pleksustan köken alan, inguinal ligamanın altından femoral bölgeye ulaşan saf sensöriyal sinirdir. En
sık tuzaklanma nedeni obezite, diabetes mellitus, yaşlanma ve gebeliğe bağlı olan basılardır. Tanı
nörolojik muayene, elektromyografi (EMG) ile konulur. Yaygın olarak yapılan ultrasonografi (USG)
kılavuzluğunda LFCN bloğu tanısal ve tedavi edici bir yöntemdir. MP tedavisinde hastanın
bilgilendirilmesi, dar giysilerden kaçınılması ve kilo kontrolu önemlidir. Konservatif tedavide ilk seçenek
pregabalin ve gabapentin’dir. Çalışmamızın amacı MP’li hastalarda ultrasonografi kılavuzluğunda
LCFN blokajı ile oral pregabalin(300mg/gün) tedavisinin etkinliğini karşılaştırmaktır
Gereç-Yöntem: Çalışmaya fiziksel tıp ve tedavi polikliniklerinde EMG ile MP tanısı konan 38
(15erkek,18kadın) hasta alındı. Demografik verileri, hastalık süreleri, vücut-kütle indeksi (BMI), eşlik
eden DM varlığı kaydedildi. Hastalar randomize olarak iki gruba ayrıldı. Grup1’e USG eşliğinde LCFN
bloğu uygulandı. 22G’ lik iğne ile 30 mg triamsinolon, 4cc prilokain enjeksiyonu in-plane teknikle
yapıldı. Grup2’ye başlangıç dozu olarak pregabalin 75 mg 2x1,1 hafta sonra 150 mg 2x1 olarak tedavi
başlandı. Hastalar tedavinin başında ve 4 hafta sonra olmak üzere 2 kez degerlendirildi. Ağrının
değerlendirilmesinde vizuel analog skala (VAS), nöropatik ağrı değerlendirilmesinde “Douleur
Neuropathique 4”( DN4) formu kullanıldı.
Bulgular: Gruplar arasında demografik veriler, BMI ve DM’li hasta oranları bakımından istatistiksel
olarak anlamlı fark saptanmamıştır (p>0,05). Grup 1’de blok öncesi ve sonrası DN4 ölçümleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmüştür (p<0,001). Gruplar DN4 ölçümleri açısından
karşılaştırıldığında grup 1’de anlamlı düzelme görülmüştür (p<0,001). Gruplar arasında VAS ölçümleri
açısından anlamlı fark gözlenmezken her iki grupta kendi içinde önceki ve sonraki VAS değerleri
bakımından anlamlı düzelme görülmüştür.
Sonuç: USG kılavuzluğunda yapılan LFCN sinir blokajı MP’ye bağlı oluşan nöropatik ağrı tedavisinde
oral pregabalin tedavisine üstün, kolay uygulanabilen, ucuz ve sistemik yan etkileri olmayan iyi bir
tedavi seçeneğidir.
Anahtar Kelimeler: Lateral femoral kutanoz sinir, meraljia parestetika, pregabalin, ultrasonografi
9
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
OP 06 SHORT-TERM EFFICACY OF ULTRASOUND-GUIDED INJECTIONS IN PATIENTS WITH
PIRIFORMIS SYNDROME
1
1
1
2
Duygu Geler Külcü , Nilgün Mesci , Sevilay Batıbay , Aslıhan Taraktaş , İlknur Aktaş
2
1
Haydarpaşa Numune Education and Research Hospital, Department of Physical Medicine and
Rehabilitation, İstanbul
2
Fatih Sultan Mehmet Education and Research Hospital, Department of Physical Medicine and
Rehabilitation,İstanbul
Purpose: The purpose of this study was to evaluate the short-term efficacy of ultrasound (us)guided steroid and local anaesthetic injections in patients with piriformis syndrome (PS).
Patients and Methods: 17 patients (14/3:female/male; mean age 56.2 years) were diagnosed with
PS based on clinical history, tenderness on piriformis muscle, Freiberg test, Pace sign and flexionadduction-internal rotation (FADIR) test results. Patients who had all tests positive accepted as PS.
The procedure was carried out using a ultrasound device (Mindray, China) equipped with a 5-2.5 mhz
multifrequency curvilinear transducer. The patient was placed in a prone position. The probe was
placed in a transverse position to identify the sacral cornu, than moved in a lateral direction toward the
greater trochanter until it was visualized on the lateral side of the us screen. The ilium was also
visualized on the medial side. The piriformis was noted to be superficial to the ilium deep to the
gluteus maximus. (figure 1). Confirmation of the visualization of the piriformis was performed by
externally rotating the patient’s hip (video-1). A 22 gauge needle was advanced at a 45° angle in a
medial to lateral approach along the long axis angled toward the muscle. Once the needle was
visualized in the piriformis muscle, 4 cc of 1% prilocaine and 1ml betametasone combination was
injected (video-2).
The therapeutic effect was evaluated at baseline and 1 week after the injection by VAS during sitting
(0-10), tenderness on the piriformis muscle (absent/present), Pace sign(absent/present), Freiberg
test(absent/present) and FADIR test(absent/present). Within group statistics were done by McNemar
Test and Wilcoxon Test.
Results: VAS improved from 9.2±1.4 to 3.7±0.1 (p<0.001). Tenderness (82%), freiberg test (80%),
pace
sign
(76.5%)
and
FADIR
test
(82%)
significantly
dissapeared
(p<0.001)
Conclusion: Us-guided steroid combined with local anesthetic injection may be an effective treatment
option for patients with PS.
Keywords: Piriformis muscle syndrome, Injection, Ultrasonography
figure-1
Ultrasound image of the piriformis muscle. The piriformis muscle appears as a hyperechoic band deep
in the gluteus maximus muscle.
10
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
OP 07 ASSESSMENT OF THE ANTERIOR TALOFIBULAR LIGAMENT THICKNESS IN PATIENTS
WITH CHRONIC STROKE: AN ULTRASONOGRAPHIC STUDY
1
1
2
Mustafa Turgut Yıldızgören , Onur Velioglu , Ozcan Demetgul , Ayse Dicle Turhanoglu
1
1
Mustafa Kemal University Medical School, Department of Physical Medicine and Rehabilitation,
Hatay
2
Mustafa Kemal University Medical School, Department of Neurology, Hatay
Objective: To compare anterior talofibular ligament (ATFL) thicknesses of chronic stroke patients with
those of healthy subjects using ultrasonography.
Materials-Methods: The study included a total of 28 patients (mean age, 59.0±11.1 years, mean body
mass index (BMI) 25.4±4.3 kg/m²) and a control group of age, gender and BMI-matched healthy
subjects. Demographic and clinical characteristics of the patients, i.e. age, weight, height, Brunnstrom
stage, functional ambulation scale, Ashworth scale and duration of hemiplegia were recorded. An
ultrasonographic image of the ATFL was obtained from each ankle. The thickness of the ATFL was
measured at the midpoint of the ligament between the attachments on the lateral malleolus and talus
using ultrasonography.
Results: In the study group the mean thickness of the ATFLs of the affected side (2.75±0.41 mm) and
the unaffected side (2.42±0.30 mm) were thicker than the mean ATFL thickness of the healthy control
group (2.35±0.19 mm) (p=0.007, p=0.000, respectively). No differences were seen between the two
sides of the control group. The ashworth score of the spastic ankle was not significantly correlated with
the ATFL thickness. Also Brunnstrum stage, FAS and disease duration were not correlated with the
ATFL thickness.
Conclusion: Chronic stroke patients have a thicker anterior talofibular ligament on both the affected
and unaffected side, compared to healthy subjects. This architectural feature of the ATFL may
contribute to the development of equinovarus deformity together with spastic muscles. Therefore, it
can be suggested that early treatment of deformed ligaments and spastic muscles is needed to
prevent equinovarus deformity in patients with stroke.
Keywords: Anterior talofibular ligament, equinovarus deformity, ultrasound
11
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
A longitudinal image of the anterior talofibular ligament.
Figure-1: A longitudinal image of the anterior talofibular ligament. The linear probe positioned in a
slightly oblique position from the lateral malleolus (LM) to the talus (T) (A). The ligament thickness
measured halfway between the two bony landmarks of the ankle (B).
12
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
OP 08 EFFECTS OF DRY NEEDLING AND KINESIO TAPING APPLICATION IN TREATMENT OF
MYOFASCIAL
TRIGGER
POINTS;
CLINICAL
AND
SONOELASTOGRAPHIC
ASSESMENT, PRELIMINARY REPORTS
1
2
2
1
Ali Erdem Baki , Emrah Çağlar , Ömer Yazgan , Selda Sarıkaya , Eylül Yağıcıbulut Eren
1
2
1
Bülent Ecevit Universitesi Tıp Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Zonguldak
Bülent Ecevit Universitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Zonguldak
Objective: To compare the effects of DN (dry needling) and KT (kinesio taping) treatment in active
MTrPs
(myofascial
trigger
points)
with
ultrasonography
and
physical
findings.
Materials-Methods: Until now sixteen patients with thirty painful MTrPs in upper fibers of trapezius
muscle enrolled in a randomise prospective trial of three times dry-needling or kinesio taping
treatments. Solid filament needles inserted and manipulated inside the MTrPs in the prone position.
Space Correction “Star” technique applied with kinesio tapes ( 2.5*5 cm size). Trigger points were
evaluated before and after treatment with VAS (visual analog scale) for pain in rest and with palpation,
and TrMT (trapezius muscle thickness), and shear wave velocity with B-mode ultrasound with a linear
transducer in the transverse plane. At the end of the study we aime to reach forty patients.
Results: Both in the needle and kinesio taping groups, pain in rest and with palpation, were found
statistically decreased (p=0.000, p=0.002 respectively). Velocity speed mean levels decreased
statistically significant in the needle group (p=0,001) but not in the kinesio taping group (p=0,117).
TrMT were found significantly increased only in the needle group (p=0.02). The difference in pain
changes (before and after treatment) between groups was not statistically significant (p=0,289).
Conclusion: According to this preliminary results, although there is no statistically difference in pain
reduction between the groups, dry needling seems to be more effective than kinesio taping which is
contributed by decreased velocity levels and increased in TrMT. DN have significant effects on the
shear modulus of MTrPs, and shear modulus measurement is enough sensitive to assess these
effects which also seems to be corelate with pain reduction. However, at the end of the study there will
be more certain results will be available.
Keywords: Dry needling, kinesio taping, sonoelastography, myofascial trigger points
13
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
Kinesio taping application
Trapezius muscle sonoelastography
14
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
Trapezius muscle thickness
Dry needling group results
Dry needling n:17 Before treatment After treatment P value
VASrest
5.9
2.4
0.000
VASpalpation
6.7
3.2
0.000
TrMT (mm)
8.2
9.9
0.020
Velocity (m/sn)
3.54
2.89
0.001
Kinesio taping group results
Kinesio taping n:13 Before treatment After treatment P value
VASrest
4.8
2.1
0.02
VASpalpation
5.3
2.7
0.03
TrMT (mm)
9.6
10.2
0.262
Velocity (m/sn)
3.39
3.04
0.117
15
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
POSTER BİLDİRİLER
16
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
PP 01 THE RELATIONSHIP BETWEEN FEMORAL CARTILAGE THICNESS AND MUSCLE
STRENGTH IN KNEE OSTEOARTHRITIS
1
1
Serpil Tuna , Nilüfer Balcı , Levent Özçakar
1
2
2
Akdeniz University Medical School, Department of Physical Medicine and Rehabilitation, Antalya
Hacettepe University Medical School, Department of Physical Medicine and Rehabilitation, Ankara
Objective: To explore whether femoral cartilage thickness is related (and changes) with muscle
strength in subjects with knee osteoarthritis (OA)
Materials-Methods: Forty patients (27 F, 13 M) with knee OA were enrolled in the study.
Isokinetic/isometric knee muscle strength measurementsi were performed at baseline, end of the
muscle strengthening program and 3rd month control visit using a biodex dynamometer. Femoral
cartilage thicknesses were measured using ultrasonography.
Results: Seventy-nine knees of 40 patients (27 F, 13 M) aged 52.03±11.72 years were analyzed.
Isometric peak torque and total work values were significantly higher than the baseline measurements
at 3rd month controls (all p<0.05). Cartilage thicknesses were significantly higher than the baseline
measurements (all p<0.05) on the 3rd month (Table 1) Femoral cartilage thicknesses were positively
correlated with isometric strength values at baseline and 3rd month. (Table 2)
Conclusion: We propose that femoral cartilage thicknesses increase on the 3rd month of
strengthening therapy. Since this late phase thickening parallels the earlier increase in muscle
strength (starting, on the 1st month), we speculate that regeneration rather than edema might be the
primary underlying cause.
Keywords: Osteoarthritis, knee, isokinetic, cartilage, ultrasound
17
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
Table 1. Baseline, 1st and 3rd month values of femoral cartilage thickness and knee muscle
strengths
Baseline
3rd month (Mean±Std) p
(Mean±Std)
LFC
19.25±3.10
20.71±3.34
0.001*
ICA
20.63±4.74
21.73±4.56
0.028*
MFC
19.24±3.98
20.44±4.14
0.037*
exisomet30pt
93.63±52.23 97.85±59.60
0.028*
flxisomet30pt
87.18±42.78 91.23±53.97
0.028*
exisokin60pt
74.27±52.48 86.26±62.54
0.001*
flxisokin60pt
53.23±34.27 67.08±59.43
0.001*
exisokin180 work 33.23±32.59 47.79±40.75
0.001*
flxisokin180 work 35.42±28.64 47.83±33.08
0.002*
*: P<0.05 LFC: Lateral femoral condyle ICA: İntercondylar area MFC: Medial femoral condyle
exisomet30pt: At 30°, isometric extensor peak torque values flxisomet30pt: At 30°, isometric flexor
peak torque values exisokin60pt: At 60°/sec, isokinetic extensor peak torque values flxisokin60pt: At
60°/sec, isokinetic flexor peak torque values exisokin180 work: At 180°/sec, isokinetic extensor work
values flxisokin180 work: At 180°/sec, isokinetic flexor work values
Table 2. The correlation between femoral cartilage thickness and knee muscle strengths.
LFC
ICA
MFC
BASELİNE
exisomet30pt
r=0.030 r=0.012 r=0.008
exisokin180work r=0.031 r=0.007 r=0.017
flxisokin180work r=0.032 r=0.006 r=0.011
3rd MONTH
exisomet30pt
NC
NC
NC
exisokin180work r=0.032 r=0.049 r=0.003
flxisokin180work r=0.039 NC
r=0.002
r: Correlation Coefficient, NC: Non-correlate LFC: Lateral femoral condyle ICA: İntercondylar area
MFC: Medial femoral condyle exisomet30pt: At 30°, isometric extensor peak torque values
exisokin180 work: At 180°/sec, isokinetic extensor work values flxisokin180 work: At 180°/sec,
isokinetic flexor work values
18
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
PP 02 MEME KANSERİNE BAĞLI LENFÖDEMDE CİLT-CİLTALTI ULTRASONOGRAFİNİN
KOMPLEKS DEKONJESTİF TEDAVİ TAKİBİNDEKİ YERİ
1
2
2
2
F Figen Ayhan , Burcu Duyur Çakıt , Sefa Gümrük , Hakan Genç , Aynur Karagöz
2
1
Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği, Ankara - Uşak
Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Yüksek Okulu, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Bölümü, Uşak
2
Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği, Ankara
Amaç: Meme kanserine bağlı lenfödem (MKBL) meme kanseri ve/veya tedavisine bağlı gelişen aynı
taraf kol ve gövde kuadranında şişlikle karakterizedir. Lenfödem hem yüzeyel (epifasyal) hem de derin
(subfasyal) lenfatik sistemi etkilemektedir. Klinik olarak yüzeyel sistemde hem cilt hem de ciltaltı bağ
dokusu şişmiştir. Ama lenfödemin başlıca ciltaltı dokuyu etkilediği düşünülmektedir. Bu çalışmanın
amacı MKBL olan kadınlarda cilt ve ciltaltı şişliğinin kompleks dekonjestif tedavi öncesi ve sonrasında
volar taraftaki 6 çevresel ölçüm bölgesinde yüzeyel ultrasonografi (US) ile değerlendirmekti.
Gereç-Yöntem: Kırk-yedi MKBL tanılı kadın hastada, doksandört kol çalışmaya alındı. Her iki kol,
dirsek ve önkol (volarde dirseğin 7,14 ve 21cm proksimali, dirsek, dirseğin 7,14,ve 21cm distali) cilt ve
ciltaltını görüntülemek için GE Logic P5 cihaz ve 12 MHz lineer prob kullanıldı. Cilt kalınlığı echogirişinin dibi ile cilt-ciltaltı sınırı arasından ölçüldü. Ciltaltı kalınlığı ise cilt-ciltaltı sınırından ciltaltı-kas
sınırı arasındaki mesafe olarak ölçüldü.
Bulgular: Hastaların yaş ortalaması: 55,76±8,65 yıl, ortalama lenfödem süresi 4,3±4,25 yıl ve vücut
kitle indeksi (VKİ) ortalaması 31,22±4,92 kg/m2 olarak saptandı. Tedavi öncesi ve sonrası çevresel
ölçümlerde belirgin azalma mevcut (p<0,05). Fakat US ile değerlendirilen cilt+ciltaltı kalınlıklarının
toplamı sadece dirseğin 21 cm üzerinde tedavi öncesi ve sonrası azalma gösterdi (p<0,001). Tedavi
öncesi ve sonrası çevresel ölçümleri ve cilt+ciltaltı kalınlıkları arasında anlamlı korelasyon mevcuttu
(r>0.55, p<0.001).
Sonuç: MKBL’de US ile yüzeyel lenfatik sistem olan cilt+ciltaltı kalınlık ölçümü rutin olarak yapılan
çevresel ölçümle korele olan ve katkı sağlayan bir yöntem olabilir. Tedavi öncesi ve sonrası çevresel
ölçümleri ve US-cilt+ciltaltı kalınlıkları arasında anlamlı korelasyon olmasına rağmen, sadece kolda
volar proksimal lenfatik territory (dirseğin 21 cm üzerindeki cilt+ciltaltı doku kalınlığı) US ölçümü tedavi
takiplerindeki anlamlı azalma gösterdi. Öte yandan tedavi öncesi ve sonrasında anlamlı azalma
gösteren geleneksel çevresel ölçümler, olasılıkla fasyanın üstünde ve altında yer alan yüzeyel ve derin
sistemi beraber değerlendirdiğı için, hala önemini korumaktadır
Anahtar Kelimeler: Meme kanseri, lenfödem, çevresel ölçüm, ultrasonografi
19
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
PP 03 BOYUN AĞRISI AYIRICI TANISINDA KAS İSKELET SİSTEMİ ULTRASONOGRAFİSİNİN
ÖNEMİ: OLGU SUNUMU
1
2
3
Ali Yavuz Karahan , Ender Salbaş , Pelin Yıldırım , Çiğdem Salbaş
4
1
Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü, Konya
Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Manisa
3
Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü, Kocaeli
4
Akhisar Devlet Hastanesi, Radyoloji Bölümü, Manisa
2
Amaç: Kas iskelet sistemi Ultrasonografi (USG)’ si taşınabilir olmasının yanı sıra anlık görüntüleme
olanağı sağlayan, kas iskelet sistemi hastalıklarının ayırıcı tanısında kullanımı ve önemi gün geçtikçe
artan bir görüntüleme yöntemidir. Bu yazıda boyun ağrısı şikâyeti ile başvuran hastada USG
yardımıyla sternokleidomastoid (SKM) kasın mastoid çıkıntıya yapıştığı yerde saptanan hematom ile
tanı ve tedavideki rota değişikliğini sunmayı ve boyun ağrısı ayırıcı tanısında USG’ nin önemini
vurgulamayı amaçladık.
Olgu: 34 yaşındaki erkek hasta ağırlık kaldırma egzersizleri sonrasında başlayan ve giderek
şiddetlenen boyun ağrısı nedeniyle aile hekimine başvurmuş. Hastaya miyofasiyal ağrı sendromu
tanısı ile parasetamol, topikal non-steroid, sıcak uygulama, germe egzersizleri tedavisi düzenlenmiş.
Yakınmalarında belirgin bir düzelme olmayan hastanın boyun ağrısı özellikle boyun hareketleri
esnasında artıyormuş. Poliklinikte değerlendirilen hastanın muayenesinde servikal vertebra eklem
hareketleri (aktif ve pasif fleksiyon, sağa rotasyon ve lateral fleksiyon) ağrılı ve kısıtlılıydı. Sol SKM’ nin
mastoid çıkıntıya yapışma yerine basmakla oluşan hassasiyet ve ağrı yayılım göstermiyordu. Nörolojik
muayenesi normaldi. Muayene esnasında USG ile değerlendirilen hastada SKM’nin mastoid prosesse
yapışma yerinde 1,7x1,1mm boyutlarında anekoik perifasiyal hematom saptandı. Hastanın tedavisi
lokal soğuk uygulama, kompresyon amacıyla viskoelastik boyun yastığı kullanımı, bilateral SKM’ye
inhibisyon tekniği ile uygulanan kinezyolojik bantlama olarak düzenlendi. Boyun hareketleri ilk 48 saat
için kısıtlandı ve sonrasında germe içermeyen eklem hareket açıklığı egzersizleri planlandı. İkinci hafta
kontrollerinde ağrılarında belirgin gerileme saptanan hastanın USG incelemesinde hematomun
boyutlarıda küçülme gözlendi.
Sonuç: Akut boyun ağrısı tanı algoritmasında travma gibi başlatıcı bir nedenin bulunmadığı olgular
için görüntüleme yöntemlerine başvurulması gerekli görülmemektedir. Ancak USG ile incelendiğinde
kas dokusundaki hacimsel artış, ödem ve sıvı birikimi gibi bulgular net biçimde görülebilir.
Polikliniğinde USG cihazı olan hekimler için, ek maliyete neden olmadan baş ve boyun bölgesi için de
kullanılabilmekte ve kullanımına yönelik kontrendikasyon bulunmamaktadır. Özellikle klinik
muayeneye eş zamanlı uygulanabilirliği ile spor veya travma ilişkili boyun ağrılarının ayırıcı tanısında
klinisyene klinik kolerasyon ve önemli avantajlar sağlayabilir.
Anahtar Kelimeler: Boyun, egzersiz, hematom, ultrasonografi
20
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
Figur 1
Sternokleidomastoid kasın mastoid prosesse yapışma yerinde 1,7x1,1mm boyutlarında anekoik
perifasiyal hematom
21
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
PP 04 TANISAL ULTRASONOGRAFİ İLE HETEROTOFİK OSSSİFİKASYON TANI VE TAKİBİ:
VAKA SUNUMU
İlknur Aktaş, Feyza Ünlü Özkan, Meryem Yılmaz Kaysın, Pınar Akpınar
Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü, İstanbul
Amaç: Tanısal ultrasonografi (USG)'nin heterotofik ossifikasyon (HO) ayırıcı tanısı ve takibindeki
önemini ortaya koymaktır.
Olgu: 48 yaşında erkek olgu hipertansiyona bağlı subaraknoid kanama sonrası opere edilmiş. Yoğun
bakımda 1.5 ay kalan hastanın kliniğimize rehabilitasyon amacıyla geldiğinde yapılan muayenesinde;
Bilişsel fonksiyonları iyi idi, oturma ve ayakta durma dengesi yoktu. Üst ekstremite muayenesinde; kas
kuvvetleri 4/5 idi, duyu muayenesi normaldi, patolojik refleks ve spastisitesi yoktu. Her iki alt ekstremite
kas kuvvetleri 1/5 idi. Babinski refleksi bilateral pozitifti, derin tendon refleksleri hiperaktifti. Alt
ekstremitede spastisite Aschworth sınıflamasına göre grade 4 idi. Sakral bölgede 3.derece yarası
mevcuttu. Yara kültüründe üreme olması nedeniyle antibiyotik başlandı. İdrar, gaita inkontinansı olan
hastanın daimi sondası mevcuttu. İdrar yolu enfeksiyonu nedeniyle antibiyotik kullanmaktaydı. Bu
arada sağ kalçada ısı artışı, şişlik ve eklem hareket açıklığında ileri derecede kısıtlılık gelişti. Hastada
subfebril ateş olması ilk olarak enfeksiyon olasılığını akla getirdi ve kalça eklemine tanısal USG yapıldı
(resim1). İncelemede HO düşündüren yaygın akustik gölgelenmeler bulunması üzerine pelvis grafisi
ve alkalen fosfataz istendi. Alkalen fosfataz değeri normalin 3 katı kadar artış olan hastanın pelvis
grafisinde sağ kalça çevresinde ileri derecede ossifikasyon alanları tespit edildi (resim2). Heterotopik
ossifikasyon tanısıyla medikal tedavi olarak endometazin 150 mg/gün başlandı. Alt ekstremitede
spastisite nedeniyle hijyen sağlamada zorluk çekilen hastanın bilateral iliopsoas, abduktor kaslar,
rektus femoris, hamstringlerine USG rehberliğinde Botulinum toksin enjeksiyonu yapıldı. Medikal
tedavi olarak tizanidin başlandı, 18 ml/gün dozuna çıkıldı. Spastisitede gelişme olmaması üzerine
lioresal başlandı artırılarak 20 mg/gün dozuna çıkıldı. Hastanın rehabilitasyonu halen devam
etmektedir.
Sonuç: Tanısal USG, HO tanısı yanında enfeksiyon ve derin ven trombozu gibi ayırıcı tanıda
düşünülmesi gereken patolojilerin değerlendirilmesinde de çok önemli bir yöntemdir.
Anahtar Kelimeler: Tanısal ultrasonografi, heterotofik ossifikasyon, ayırıcı tanı
22
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
(resim1) Sağ kalça ultrason görüntüsü
(resim2) Sağ kalça direk grafi görüntüsü
23
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
PP 05 SUPRAKLAVİKULER YAKLAŞIMLA SUPRASKAPULAR SİNİR BLOĞUNUN KLİNİK
ETKİNLİĞİNİN ARAŞTIRILMASI
1
2
2
2
Alper Tunga Dogan , Yasemin Pekin Doğan , Sibel Çağlar Okur , Nil Sayıner Çağlar , Veysel
3
4
Erden , Emine Nur Özyuvacı
1
Amerikan Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Departmanı, İstanbul
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği, İstanbul
3
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, İstanbul
4
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim dalı, İstanbul
2
Amaç: Supraskapular sinir blokajı omuz bölgesinin birçok ağrılı durumunda etkili bir tedavi yöntemidir.
Sıklıkla ultrasonografi kılavuzluğunda yapılan blok, sinirin supraspinöz fossada tespit edilmesi ile
uygulanmaktadır. Klasik posterior yaklaşım, kemik yapılardaki değişiklikler ve derin yerleşimli bir sinir
olması nedeniyle uygulamada zorluklar içerebilmektedir.
Supraskapular sinir servikal 5.sinir kökünden veya brakial pleksusun superior trunkusundan ayrılarak
omohyoid kas altından geçer, klavikulaya yakın şekilde seyreder, supraskapuler çentiğe doğru ilerler
ve motor-duyusal dallarına ayrılır. Çalışmamızın amacı omuz ağrısı olan hastalarda supraklavikuler
yaklaşımla yapılan supraskapuler sinir bloğunun klinik etkinliğini klasik blok yöntemiyle karşılaştırarak
araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza en az 4 haftadır devam eden omuz ağrısı nedeniyle fizik tedavi
polikliniğine başvuran 40 hasta alındı. Hastaların eklem hareket açıklığı(EHA) ölçümleri yapıldı. Omuz
ağrısı için vizüel analog skala(VAS), ağrının üst ekstremite dizabilitesine katkısını değerlendirmek için
“disability-of-arm-shoulder-and-hand-questionnaire”(DASH) ölçütleri kullanıldı. Hastalar randomize
olarak iki gruba ayrıldı.
Birinci gruba supraklavikular yaklaşımla supraskapular blok, hasta yatar pozisyondayken lineerultrasonografi probu ile (EsaoteMyLab-5,10-18Mhz) omohyoid kas altında supraskapuler sinir, brakial
pleksus ve subklavyen arter görüntülendikten sonra supraskapular sinire posteriordan “in-plane” olarak
yapıldı, 5ml %0,5levobupivakain uygulandı.
İkinci gruba klasik yaklaşımla hasta oturur pozisyondayken prob skapular spinöz çıkıntıya transvers
olarak yerleştirildi. Supraspinatus kasının hemen altında skapular çentikte supraskapular sinir tespit
edilerek “in-plane” yaklaşımla 5ml %0,5levobupivakain uygulandı. Tüm hastalara omuz egzersiz
eğitimi verilerek işlemler sonrası 3. haftada kontrol ölçümleri yapıldı ve işlem öncesi veriler ile
karşılaştırıldı.
Bulgular: Grupların işlem öncesi ve 3.haftası değerlendirilen EHA, VAS, DASH skoru ortalamalarında
istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. Tedavi ile her iki grubun işlem öncesine göre 3.hafta
kontrollerinde EHA ölçümlerinde istatistiksel olarak anlamlı artış, VAS, DASH skorlarında anlamlı
düşüş saptandı. İki farklı blok grubunun parametrelerde yaptığı düzelme yönünden birbirlerine
üstünlüğü gösterilemedi.
Sonuç: Supraklavikuler yaklaşımla yapılan supraskapular blok klinik olarak sıklıkla kullanılan klasik
yöntem kadar etkilidir. Bu yöntemin supraskapular blok planlanan ancak yüzüstü veya oturur
pozisyona getirilmesi güç olan hastalarda etkin bir alternatif olabileceğini düşünüyoruz.
Anahtar Kelimeler: Ağrı, blok, omuz, supraskapular, ultrasonografi
24
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
Supraklavikuler yaklaşımla proksimal supraskapular blok öncesi
Supraklavikuler yaklaşımla proksimal supraskapular blok öncesi ultrasonografi görüntüsü.
Supraklavikuler yaklaşımla proksimal supraskapular blok sonrası
Supraklavikuler yaklaşımla proksimal supraskapular blok sonrası ultrasonografi görüntüsü
25
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
PP 06 AKUT MONOARTRİT KLİNİĞİ İLE SEYREDEN BİR EWİNG SARKOMU ÖYKÜSÜ
1
1
1
2
Erkan Özduran , Aliye Yıldırım Güzelant , Ayşe Banu Sarıfakıoğlu , Meltem Öznur , Özgür
3
4
Karakoyun , Mücahit Doğru
1
Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Tekirdağ
Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı, Tekirdağ
3
Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı, Tekirdağ
4
Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Tekirdağ
2
Amaç: Primer malign kemik tümörleri tüm kanserlerin %2’sini oluşturur. Diz ağrısı yetişkinlerin %25’ini
etkilemekte, hareket kısıtlılığı ve düşük hayat kalitesine neden olmaktadır. Bu olgu sunumu ile diz
ağrısının nadir bir sebebi olan Ewing Sarkomunun tartışılması amaçlanmıştır.
Olgu: Polikliniğimize 2 yıldır aralıklı olarak 4 kez sağ dizinde şişlik ve hareket kısıtlılığı tarif eden 18
yaşında erkek olgu başvurdu. Öyküde ateş ve halsizlik yakınmalarının olduğu antibiyotik tedavisi
aldığı, eklem içi effüzyonun aspire edilmiş olduğu öğrenildi. Muayenede sağ dizin -20 derece
ekstansiyonda, 90 derecede fleksiyonda kısıtlı olduğu, eklemin şiş, hassas ve eklem aralığında
effüzyon olduğu tespit edildi. Akut faz reaktanlarında yükseklik, diz içi eklem aspiratında 1000
lökosit/mm3, diz magnetik rezonans görüntülemede popliteal fossa superiorunda abse formasyonu ve
sağ popliteal bölgeye yapılan ultrasonografide “sağ femur posterior komşuluğunda intermuskuler
alana uzanan yer kaplayıcı kitle “tespit edildi. İlgili bölgeden yapılan tru-cut biyopsinin patolojik
değerlendirmesi sonucunda Ewing sarkomu ile uyumlu olduğu tespit edildi. Mevcut klinik ve radyolojik
bulgular eşliğinde kondrosarkom ön tanısı ile Ortopedi ve Travmatoloji kliniğine yönlendirildi.
Sonuç: Sonuç olarak tekrarlayan diz monoartriti kliniğiyle gelen vakalarda kemiğin primer tümörleri
akılda tutulmalı, klinik, radyolojik ve histopatolojik verilerin tümü dikkate alınmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Monoartrit, Ewing Sarkomu, diz ağrısı
26
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
PP 07 İBANDRONİK ASİT KULLANIMINA BAĞLI İNKOMPLET ATİPİK FEMUR FRAKTÜRÜ:
OLGU SUNUMU
Gürkan Yılmaz, Ayşe Peyman Yalçın, Şebnem Ataman, İsmihan Sunar
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Romatoloji Bilim Dalı,
Ankara
Amaç: Osteoporoz tedavisinde bifosfonatların kullanımı kırıkların önlenmesinde temel tedavi
yaklaşımı olarak yerini korumaktadır. Son yıllarda, uzun süredir bifosfonat tedavisi alanlarda atipik
femur fraktürleri olarak bilinen subtrokanterik ve femoral şaft kırık riskinin arttığına dair çok sayıda
bildiri bulunmaktadır. Bu raporların pek çoğu en yaygın kullanılan bifosfonat olan alendronat ile
ilişkilidir, ibandronik asit kullanımı sırasında atipik femur kırıklarının gelişimine dair ise veriler
yetersizdir. Burada osteoporoz tanısıyla 5 yıl ibandronik asit kullanmış olan ve inkomplet atipik femur
fraktürü gelişen bir olgu sunulacaktır.
Olgu: 80 yaşında kadın hasta 8 aydır giderek artan sol uyluk ağrısı ile polikliniğimize başvurdu. Ağrısı
zamanla artış göstermişti, yürümekle ve hareket etmekle ağrısı artıyordu. Travma, ateş, kilo kaybı
öyküsü yoktu. Osteoporoz tanısıyla 5 yıl ibandronik asit tedavisi alan hastanın tedavisine 7 ay önce
ara verilmişti. Fizik muayenesinde sol kalça ve diz hareket açıklıkları tamdı, düz bacak kaldırma
testleri negatifti, kas gücü kaybı ve duyu defisiti yoktu, presyonla sol uylukta hassasiyeti mevcuttu.
Grafisinde solda inkomplet atipik femur kırığı tespit edilen hastaya Ortopedi tarafından profilaktik
intramedüller çivileme yapıldı.
Sonuç: Bifosfonatlar osteoporoz tedavisinde temel tedavi ajanlarıdır. Ancak uzun süreli kullanımlarına
bağlı kemik remodelingini baskılayarak atipik femur kırığına yol açabilmeleri nedeniyle endişeler
bulunmaktadır. Bifosfonat kullanımına bağlı atipik femur kırığı gelişimi oldukça nadir bir
komplikasyondur. Tahmini sıklığı yaklaşık her 10.000 hastada 2.3’tür. Bu kırıklar genellikle çok uzun
süreli, ara verilmeksizin kullanılan bifosfonatlara bağlı görülmektedir ve genellikle komplet fraktürler
şeklinde karşımıza çıkmaktadır. İbandronik asit kullanımı sonrasında görülmesi daha da nadirdir.
Bizim olgumuz bu açıdan önem taşımaktadır. İnkomplet kırıklar tedavi edilmezse komplet hale gelerek
katastrofik olabilirler. Ayrıca bu atipik kırıklar travma sonrası gelişen kırıklardan karakteristik olarak
farklıdırlar ve daha yavaş kaynarlar. Bu yüzden bu atipik femur kırıklarının tedavisi bifosfonatların
kesilmesinin yanı sıra cerrahidir. Bifosfonatların 3-5 yıldan daha uzun süreli kullanılmaları
önerilmemektedir. Uzun süreli bifosfonat kullanan hastalarda yeni gelişen uyluk ağrılarında atipik
femur kırığı açısından uyanık olunmalıdır.
Anahtar Kelimeler: İbandronik asit, inkomplet atipik femur fraktürü, intramedüller çivileme
27
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
Operasyon öncesi
Operasyon sonrası
28
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
PP 08 ROMATOİD ARTRİT VE CROHN HASTALIĞININ NADİR BİRLİKTELİĞİ
1
2
1
Hatice Reşorlu , Erdem Akbal , Ferhat Gökmen , Yılmaz Savaş
1
1
Çanakkale Onsekiz Mart üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı,
Çanakkale
2
Çanakkale Onsekiz Mart üniversitesi Tıp Fakültesi, İç hastalıkları Anabilim Dalı, Çanakkale
Amaç: Crohn hastalığı gastointestinal sistemin herhangi bir kısmını tutabilen, kronik inflamatuar
barsak hastalıkları grubundan otoimmün bir hastalıktır. Romatoid artrit ise (RA) primer olarak
sinoviumu etkileyen kronik inflamatuar bir hastalıktır. Her iki hastalığın aynı anda görülmesi oldukça
nadirdir. Bu olgu sunumunda romatoid artrit ve crohn hastalığı birlikteliği olan hasta tartışılacaktır.
Olgu: 4 yıldır seropozitif RA tanısı olan, 50 yaşında erkek hasta kanlı ishal ve kolik tarzı karın ağrısı
şikayetleri ile başvurdu. RA tedavisi metotreksat salazoprin, hidroksiklorokin kombinasyonu şeklinde
düzenlenmişti ve hasta medikal tedavisini düzenli olarak aldığını ifade etmekteydi. Fizik muayenede
batın alt karanlarda hassasiyet dışında bulgu yoktu. Eklem muayenesinde her iki metakarpofalangeal
ekleminde hassasiyet tesbit edildi, el deformitesi izlenmedi. Dizlerde genu varum deformitesi saptandı.
Laboratuar çalışmasında sedimentasyon 22 mm/h, CRP 1,21 mg/dl, RF+, anti CCP+ olarak bulundu.
Karın ağrısı nedeniyle yapılan gaita tetkikinde enfeksiyoz orjin saptanmadı. Kolonoskopide ileumda
inflamasyon tesbit edildi ve eş zamanlı alınan biopsi sonucunda histopatolojik tanı crohn hastalığı ile
uyumlu olarak raporlandı. Tedavi protokolüne mesalazin ve azatiopürin eklendi. Genel durumu
düzelen hastanın takibi devam etmektedir.
Sonuç: Gastrointestinal sistem şikayetleri ve simetrik poliartiküler artrit birlikteliği, RA ile crohn
hastalığına bağlı artrit ayırıcı tanısında zorluk oluşturabilir. Bu hastalarda romatoid faktör ve özellikle
de Anti CCP antikorlarının varlığı romatoid artrit tanısını belirlemede yol gösterici olmaktadır. Romatoid
artritin ve Crohn hastalığı birlikteliği olan hastalar, ekstraintestinal-ekstraartiküler tutulum ve çoklu ilaç
kullanımına bağlı komplikasyonlar açısından dikkatli takip edilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Romatoid artrit, crohn hastalığı, komplikasyon
29
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
PP 09 EFÜZYON MU SİNOVYAL HİPERTROFİ Mİ?
1
2
2
2
Aslıhan Taraktaş , Duygu Geler Külcü , Nilgün Mesci , Sevilay Çüçen , İlknur Aktaş
1
2
1
Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği, İstanbul
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği, İstanbul
Amaç: Romatoid artrit (RA) proliferatif hipervaskülerize sinovit ile karakterize otoimmün kronik
inflamatuar bir hastalıktır. Tutulan eklemlerde sinovyal hipertrofi ve efüzyona bağlı olarak şişlik, ağrı ve
fonksiyon kısıtlılığı gelişir.
Olgu: 46 yaşında bayan hasta polikliniğimize sağ dizde ağrı ve şişlik şikayeti ile başvurdu.
Anamnezinden; 15 yıldır RA tanısı ile takipli olduğunu ve hastalık aktivitesinin metotreksat,
salazopyrin, prednisolone ile kontrol altına alınamadığı için tedavisinin son 1 yıldır infliximab 200mg/8
hft, salazopyrin 200mg 2x2 ve leflunomid 20mg 1x1 şeklinde düzenlendiğini öğrendik. Yaklaşık 10-ay
önce sağ diz baker kist rüptürü geliştiğini belirten hastanın fizik muayenesinde sol el bileğinde, sağ
dirsekte ve her iki dizde hassasiyeti (+) sağ diz suprapatellar şişlik(+) saptanırken; ısı artışı ve
kızarıklık yoktu. Diz eklem hareket açıklığı ağrılı ve kısıtlıydı. Laboratuvar sonuçları; sedimantasyon:
41mm/saat, C-reaktif protein:2.2 mg/dL, Hemogram: Normal, DAS28 skoru: 5.72(sedimantasyon ile).
Sağ diz eklem efüzyonu boşaltılması planlanan hastanın eklem aspirasyonu yapıldığında mayi
gelmemesi üzerine hastanın diz eklemi ultrasonografi (USG) ile değerlendirildi. USG sonucunda
suprapatellar bursada yoğun sinovyal hipertrofi gözlenirken efüzyon olmadığı görüldü.
Sonuç: USG'da efüzyon anekoik veya hipoekoik, sıkıştırılabilir özellik gösterir. Az miktarda sıvının da
eşlik edebileceği sinovit ise homojen, sıkıştırılamayan, sinoviyal proliferasyonu gösteren zayıf ekoların
düzensiz kümelenmelerine bağlı ekojen eklem aralığı genişlemesi ve/veya sinoviyada homojen kalık
artışı şeklinde görülür. USG sayesinde hastamızdaki eklem şişliğinin sinovyal hipertrofiye bağlı olarak
geliştiğini ve efüzyonun bu tabloya eşlik etmediğini görüntülemiş olduk. Sinovyal sıvının
gösterilmesinde, sinovya ve yumuşak doku inflamasyonu hakkında daha fazla bilgi vermesiyle USG
konvansiyonel radyografilere kıyasla çok daha duyarlıdır. Sinovyal inflamasyonun derecesi ve hastalık
aktivitesinin değerlendirlmesinde önemli rolü vardır. Sinovyal doku ile sıvının ayrımının yapılmasına
yardımcı olan USG; kolay uygulanabilirliği ve ucuz olmasıyla diğer görüntüleme yöntemlerine göre öne
çıkmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Sinovyal hipertrofi, efüzyon, ultrasonografi
30
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
Suprapatellar sinovyal hipertrofi
Suprapatellar sinovyal hipertrofi
31
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
PP 10 BILATERAL ACHILLES TENDON XANTHOMA IN A PATIENT WITH HYPERLIPIDEMIA
AND BEHCET'S DISEASE
1
2
3
Ahmet Kıvanç Cengiz , Şeref Kelkit , Aysun Yakut Cengiz , Kayhan Karakuş
2
1
Sivas Numune Hospital, Department of Rheumatology, Sivas
Sivas Numune Hospital, Department of Radiology, Sivas
3
Turgut Özal University, Faculty of Medicine Department of Radiology, Ankara
2
Objective: Xanthomas in Achilles tendon are rare and mostly associated with primary hyperlipidemia.
Here we would like to present a patient with Behcet’s disease who was referred to the rheumatology
department with complaint of asymptomatic enlargement in both Achilles tendons.
Case: A 30 years old woman with diagnosis of Behcet’s disease was referred to the rheumatology
department because of painless masses in Achilles tendons which gradually enlarged. She had
recurrent aphthous ulcers in oral cavity, history of genital ulcers, erythema nodosum and was on
regular colchicine treatment for more than 10 years. She did not have vascular, gastrointestinal or
ophtalmologic involvement of Behcet’s disease. She had first noticed a nodular enlargement in her
right Achilles tendon approximately 5 years ago. The lesion gradually enlarged with in years and a
similar lesion had occurred on the left Achilles 2 years ago. Achilles tendons were not tender. She did
not have inflammatory back pain or history of arthritis. Ankle ultrasound (US) and magnetic resonance
imaging (MRI) were performed. The US (Fig. 1) revealed thickening in Achilles tendon and
heterogenicity with hypoechoic and small hyperechoic areas within the tendon. In MRI thickening in
Achilles tendon and reticular pattern with signal heterogenicity within the tendon were reported. The
presence of these xanthomas brought to mind the possibility of hyperlipidemia. In laboratory tests total
serum cholesterol was 487 mg/dL (40-200), LDL level was 471 mg/dL (70-130), triglycerides level was
214 mg/dL (50-200). Low-fat diet and exercise programme were given. Rosuvastatin 10 mg was
prescribed.
Conclusion: In US examination thickening in Achilles tendons associated with hyperechoic areas
support the diagnosis of xanthomas. Xanthomas are mostly associated with primary hyperlipidemia.
Detection of xanthomas can lead to diagnosis of hyperlipidemia and early diagnosis of hyperlipidemia
is crucial to prevent its devastating complications.
Keywords: Achilles tendon, hyperlipidemia, xanthoma
32
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
Figure 1
Thickening in Achilles tendon with hypoechoic and hyperechoic areas within the tendon body in crosssectional and longitudinal planes
Figure 2
Sagittal T1-weighted MRI shows prominent thickening in Achilles tendon and signal heterogeneity
within the tendon body
33
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
PP 11 USG BULGULARI İLE TANI ALAN BİR PMR OLGUSU
Feyza Ünlü Özkan, Berrrak Taş, Pınar Akpınar, İlknur Aktaş
Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği, İstanbul
Amaç: Polimyaljiya romatika (PMR), ileri yaş grubunda omuz ve pelvik kuşak ağrısı, sabah tutukluğu
ile karakterize inflamatuvar bir hastalıktır. 2012 yılında yapılan düzenleme ile PMR'nin klasifikasyon
kriterlerine ultrasonografi (USG) bulgularının eklenmesiyle kriterlerin özgüllüğü artmıştır.Burada USG
bulguları ile PMR tanısı alan bir olgu sunulacaktır.
Olgu: 72 yaşındaki kadın hasta her iki dizde ağrı ve yürüme güçlüğü şikayetiyle başvurdu. Yürüteç ile
ambule olan hasta tetkik ve rehabilitasyon amacıyla servisimize yatırıldı. Fizik muayenede her iki dizde
EHA kısıtlı ve ağrılıydı, ısı artışı saptanmadı, sağda minimal efüzyon mevcuttu. Diz fleksiyonu sağda
100, solda 120 derece ölçüldü. Bilateral kalça ve bel hareketleri açık ve ağrısızdı. Sol omuz EHA tüm
yönlere kısıtlı ve ağrılıydı. Manuel kas testinde bilateral iliopsoas ve kuadriseps kas gücü 4+/5
bulundu. Laboratuar tetkikinde sedimentasyon 110 mm/saat CRP:4,4 mg/dl Lökosit:8800 Hb:9,7 MCV:
84,5 Plt:418000, 25(OH)D vitamini:12,4 Ca:9,3 P:4,9 Parathormon:31,8 olarak saptandı. Karaciğer,
böbrek fonksiyon testleri ve elektrolitler normal sınırdaydı. D vitamini replasmanı, fizik tedavi ve alt
ekstremite güçlendirme programına alınan hastada sedimentasyon yüksekliğini araştırmak amacıyla
ileri tetkikler yapıldı. Akciğer grafisinde vasküler yapıda belirginleşme saptanması üzerine çekilen
toraks BT’de mediastende maksimum 13,5 mm çaplı lenadenopatiler (LAP) saptandı, radyolojik takip
önerildi. Boyun ve aksiler USG’de patolojik LAP saptanmadı. Protein elektroforezi normal sınırlardaydı,
prokalsitonin, idrar kültürü, Brusella ve gaitada gizli kan negatif bulundu. Her iki omuz USG ile
değerlendirildi; solda daha belirgin olmak üzere bilateral subdeltoid bursit ve bisipital tendinit saptandı.
Takibi sırasında her iki el MKP eklemlerinde ve sağ el bileğinde ağrı ve şişlik gelişti. Kontrol
tetkiklerinde sedim:119 CRP:5,5 RF, anti CCP ve ANA negatif bulunması üzerine PMR ön tanısıyla
12,5 mg/gün prednisolone başlandı. Tedavinin üçüncü gününde eklem ağrılarında azalma gözlendi,
10. gün yapılan laboratuar kontrolünde sedim:27 CRP:0,1 idi. Tek kanedyenle ambule olan olgunun
tedavisi 10 mg/gün prednisolone ile devam etmektedir.
Sonuç: PMR tanısında USG bulgularının dikkate alınması klinisyene fayda sağlar ve yol göstericidir.
Anahtar Kelimeler: Ultrasonografi, polimiyalji romatika, tanı
34
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
PP 12 TRIGGER FINGER: ULTRASOUND-GUIDED INJECTION WITH AN IN-PLANE APPROACH
UNDER THE A1 PULLEY
Mustafa Turgut Yıldızgören, Onur Velioglu, Hayal Guler
Mustafa Kemal University Medical School, Department of Physical Medicine and Rehabilitation, Hatay
Objective: Trigger finger (TF) is caused by a disparity in the size of the flexor tendons and the
surrounding retinacular pulley system at the A1 pulley which overlies the MCP joint. The diagnosis of
TF remains clinical, and treatment options include activity modification, splinting, nonsteroidal
antiinflammatory drugs, injection or physical therapy. If symptoms do not improve with conservative
therapy after four to six weeks, a local glucocorticoid injection may be suggested prior to surgical
therapy. Although blind injections are largely successful, severe complications such as tendon rupture
and digital necrosis have been reported after injections due to steroid infiltration into unintended areas,
including tendons and vessels. Thus, ultrasound guided injections are more reliable than blind
injections due to real-time imaging. Two approaches may be taken for TF injections; the in-plane
approach or the out-of-plane approach. The needle enters the skin at the side of the probe in the inplane approach. Despite the viabilty of both options, the out-of-plane approach provides poorer
visualization of the needle, because only one short segment of the needle is visible in this approach.
Case: A 65-year old male was referred to our outpatient clinic with a 3-month history of hand pain and
locking of the index finger during active flexion-extension activity. His medical history was
unremarkable. Musculoskeletal examination revealed tenderness, nodules, and locking of the
metacarpophalangeal (MCP) joint of the right index finger. Laboratory tests were within normal limits.
Longitudinal ultrasound imaging showed a thickening of the A1 pulley (Fig. 1A), and axial ultrasound
imaging showed synovial sheath effusion (Fig. 1B). Real-time ultrasound-guided methylprednisolone
acetate with a local anesthetic injection was performed under the A1 pulley (Fig. 1C), and follow-up
examinations were recommended.
Conclusion: Ultrasound-guided injections are more accurate and safer than blind applications and the
in-plane approach is more reliable than the out-of-plane approach.
Keywords: Trigger finger injection, ultrasound, in-plane approach
35
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
Figure-1
Figure 1. Longitudinal view (A) and axial view (B) of right 2nd flexor tendons centered at MCP joint.
Thickened A1 pulley (arrow) and synovial sheath effusion (arrowhead). A1-pulley injection with
methylprednisolone acetate under local anesthetic. The needle is seen in the space between the A1pulley and the flexor digitorum tendons (C). pp= proximal phalanx; mc= metacarpal; * flexor digitorum
tendons.
36
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
PP 13 ULTRASOUND DIAGNOSIS OF THE PHALANX FRACTURE NOT DESIGNATED BY
PLAIN RADIOGRAPHS
1
1
2
Mustafa Turgut Yıldızgören , Kasım Osmanoğlu , Timur Ekiz , Ayse Dicle Turhanoglu
1
1
Mustafa Kemal University Medical School, Hatay, Department of Physical Medicine and
Rehabilitation, Hatay
2
Elbistan State Hospital, Department of Physical Medicine and Rehabilitation, Kahramanmaras
Objective: By and large, plain radiographs are the initial imaging modality for the visualization of bone
injuries. Nonetheless, in case of high clinical suspicion -if the plain radiographs are normal-, advanced
imaging modalities are usually required. Computed tomography (CT) and magnetic resonance
imaging (MRI) are also utilized to provide a better evaluation of the fracture for optimal treatment
planning when a more detailed evaluation of the fracture is needed. For instance; MRI should be
performed to provide the precise diagnosis of stress fractures in cases with normal radiographs. On
the other hand, US has become widely used and increasingly gained importance for the injuries of the
musculoskeletal system with several advantages (lack of ionizing radiation, patient friendly, ease of
application, repeatable, cheaper than MRI and CT, non-invasive, provides multi-planar and dynamic
imaging). Likewise, US is very likely to detect cortical lesions of the bone.
Case: A 19-year-old man was seen due to pain in his left index finger. Medical history yielded a roller
press injury to his left hand three weeks previously. Physical examination revealed pain with the
palpation and motions of the second proximal phalanx, swelling and normal range of motion. Plain
radiographs were not remarkable (Fig. 1A&B). Longitudinal and axial ultrasound (US) images clearly
designated cortical collapse at dorsal surface of the proximal phalanx (Fig. 1C&D) compared with the
other side (Fig. 1E&F). Overall, the patient was diagnosed with non-displaced stable fracture of the
proximal phalanx and he was treated with static splinting for three weeks.
Conclusion: US is a convenient imaging modality to visualize the bone injuries for the initial
evaluation if the plain radiographs are normal or not available.
Keywords: Phalanx fracture, plain radyograph, ultrasound
Figure-1
Figure 1. Normal X-ray imaging of the second finger on anteroposterior (A) and lateral (B) views.
Longitudinal (C) and axial (D) ultrasonographic views illustrate the cortical collapse at dorsal aspect of
the proximal phalanx (arrow) when compared with the right side (E, F).
37
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
PP 14 ULTRASONOGRAPHIC ASSESSMENT OF EARLY BONE EROSIONS IN ADDITION TO
SOFT-TISSUE CHANGES İI RHEUMATOID ARTHRITIS
Mustafa Turgut Yıldızgören, Kasım Osmanoğlu, Nilgun Ustun
Mustafa Kemal University Medical School, Department of Physical Medicine and Rehabilitation, Hatay
Objective: Structural damage in Rheumatoid Arthritis begins at a very early stage of the disease. In
daily clinical practice, although conventional radiography is the most common imaging tool adopted for
detecting and scoring joint damage, it is not adequate to detect early bone erosions and soft-tissue
changes. On the other hand, a number of reports have described the efficacy of magnetic resonance
imaging (MRI) in demonstrating synovitis and bone changes with a greater sensitivity than
conventional radiography. Ultrasound (US), as a non-invasive technique, multi-planar imaging method
can detect sensitively small bone erosions. US might be considered as a valuable tool for early
detection of bone erosion especially when MRI is not available or affordable.
Case: A 55-year old male presented at the outpatient clinic with painful swelling and morning stiffness
in both wrists, and finger joints which had started 6 weeks previously. The morning stiffness in both
hands and wrists lasted for up to 2 hours and improved with activity. On detailed questioning, there
was no significant past medical history. On physical examination, there was deformity and swelling on
the wrists and hands. Soft-tender swellings were determined in the metacarpophalangeal (MCP) and
proximal interphalangeal (PIP) joints of the second to the fifth digits of both hands. The serum Creactive protein level, anti-CCP level and erythrocyte sedimentation rates were increased (CRP=68
mg/L; ESR=87 mm/h; anti-CCP=364 UI/mL). Rheumatoid factor levels were within the normal range.
The leukocyte count, hepatitis markers, ANA, anti-dsDNA were also normal. Anteroposterior hand and
wrist radiographs showed soft tissue swelling without erosion (Fig.1A). Longitudinal (Fig.1B) and axial
(Fig.1C) ultrasound images showed effusion, and cortical bone erosion on the radial side of the 2nd
MCP joint (arrow).
Conclusion: US can be considered a reliable technique which detects more erosions than
radiography, especially in early RA.
Keywords: Bone erosions, early arthritis, ultrasound
Figure
Figure. Anteroposterior hand &wrist radiograph showing soft-tissue swelling without erosion (A),
longitudinal (B) and axial (C) ultrasound image cortical bone erosion on radial side of the 2nd MCP
joint (arrow).
38
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
PP 15 ANKİLOZAN SPONDİLİT, PRİMER BİLİYER SİROZ VE GENERALİZE
BİRLİKTELİĞİ OLAN HASTADA BAŞARILI İNFLİXİMAB TEDAVİSİ
1
2
2
Hatice Reşorlu , Sevilay Kılıç , Selda Işık , Ferhat Gökmen
MORFEA
1
1
Çanakkale Onsekiz Mart üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim
Dalı,Çanakkale
2
Çanakkale Onsekiz Mart üniversitesi Tıp Fakültesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, Çanakkale
Amaç: Primer biliyer siroz (PBS) etyolojisi tam olarak bilinmeyen intrahepatik safra kanallarında
inflamasyon ve kolestaza neden olan kronik bir hastalıktır. Generalize morfea(GM) ise, lokalize
sklerodermanın bir subtipidir. Aynı hastada eş zamanlı PBS, ankilozan spondilit ve generalize
morfeanın (GM) birlikteliği literatür bilgilerimize göre bir ilktir. Bu yazıda üçlü otoimmun patolojisi olan
hastamızda infliximab tedavisine alınan yanıtı literatür eşliğinde sunduk.
Olgu: 56 yaşında kadın hasta halsizlik her iki el ve ayak eklemlerinde ağrı inflamatuar bel ağrısı ile
başvurdu. Romatolojik sorgusunda özellik olmayan hastanın dorsal, gluteal ve uyluk bölgesinde sütlü
kahve renginde maküler plaklar gözlendi. Yapılan muayenesinde sol 2, 3, 4. metakarpofalengeal ve
sol 4. proksimal interfalengeal eklemlerde hassasiyet ve sağ ayak 3. parmakta daktilit saptandı.
Laboratuar incelemelerinde eritrosit sedimentasyon oranı (ESR) 86 mm/sa (N:0-20), C-reaktif protein
(CRP) 5.53 mg/dl (N< 0,5), alkalen fosfataz (ALP) 403U/L (N:35-104), diğer biyokimyasal parametreler
normal bulundu. Çekilen sakroiliak eklem MR ında eklemin inferiorunda sakroiliit gözlendi.(Şekil 2).
HLA B27 + bulundu. Hastanın CRP 8,53 mg/dl, ESR 111 mm/sa, ALP 419 U/L ALT 31 U/L (N: 5-33)
ve AST 40 U/L (N: 5-32), GGT 182 U/L (N:11-50) di. Anti mitokondrial antikor (AMA) ve anti
mitokondrial M2 antikorları + di. Ciltteki maküler lezyonlardan alınan biopsi, morfea ile uyumlu
bulundu.Hasta primer bilier siroz, ankilozan spondilit ve morfea tanılarını eş zamanlı aldı. Hastaya
ursodeoksi kolik asit (UDCA) 250mgX3/gün) lokal steroid ve infliximab 300mg 0,2,6. haftalarda ve
sonrasında 8 haftada bir idame olacak şeklinde başlandı. 2 ay sonraki kontrolünde AST, ALT, ALP,
ESR, değerlerinin azaldığı CRP negatif olduğu ve hastanın şikayetlerinin gerilediği gözlendi. Hasta
halen infliximab tedavisine devam etmektedir.
Sonuç: Otoimmun pekçok hastalığın patogenezinde ortak mekanizmalar sözkonusudur. Bu nedenle
anti TNF ajanların kullanımı, inflamatuar artritik patolojilerin yanı sıra kronik inflamatuar hastalıkların
tedavisinde de gün geçtikçe artmaktadır. Ancak PBS da Anti TNF ajanların etkinliğini değerlendirmek
için ileri araştırmalara gerek vardır.
Anahtar Kelimeler: Ankilozan spondilit, generalize morfea, primer biliyer siroz
39
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
PP 16 ROMATOİD ARTRİT HASTALARINDA SERUM ADİPONEKTİN DÜZEYLERİNİN İNSÜLİN
DİRENCİ VE İNFLAMATUAR GÖSTERGELERLE İLİŞKİSİ
Timuçin Kaşifoğlu, Şule Yaşar Bilge, Emel Gönüllü, Nilgün Kaşifoğlu, Cengiz Korkmaz
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Romatoloji Bilim Dalı, Eskişehir
Amaç: Klinik çalışmalar adiponektin düzeyleri ve inflamasyon belirteçleri arasında ters ilişki olduğunu
göstermektedir. Kronik inflamatuar bir otoimmün hastalık olan Romatoid Artrit (RA) hastalarında, antiinflamatuar etkileri olduğu savunulan adiponektin ile hastalık aktivitesi, akut faz yanıtı ve insülin direnci
arasında bir ilişki olup olmadığını araştırmayı amaçladık.
Gereç-Yöntem: Amerikan Romatoloji Birliği (ACR) tanı ölçütlerine uyan 65 RA hastası ile yine ACR
tanı ölçütlerine uyan 30 osteoartrit hastası (hastalıklı kontrol) çalışmaya alındı. Hasta ve kontrol
grubunda Diabetes Mellitus’u olan ve buna yönelik oral antidiyabetik ilaç ya da insülin kullananlar,
obeziteye yönelik ilaç kullanan hastalar ile hastalık modifiye edici ilaç (DMARD) kullanan RA hastaları
çalışmadan dışlandı. Tüm RA hastalarına metotreksat 10 mg/hft ve prednisolon 7,5 mg/gün başlandı.
RA hastalarında başlangıçta (0. ay) ve tedavinin 3. ayında vücut kitle indeksi (VKİ), akut faz
reaktanları, hastalık aktivite skoru-28 (DAS-28), açlık kan şekeri, serum kolesterol, insülin ve
adiponektin düzeylerine bakıldı. İnsülin direnci (İD), ‘homeostasis model assesment insulin resistance
index (HOMA-IR)’ ile [açlık insülin (µIU/mL) x açlık glukoz (mg/dL) / 405] formülü kullanılarak
hesaplandı.
Bulgular: 3. ay değerlendirmemizde adiponektin düzeyleri anlamlı şekilde artış gösterdi (p=0.03),
ancak RA hastalarının bazal adiponektin düzeyleri ile OA’li kontrol grubu arasında fark yoktu (p=0.5).
Adiponektinin hem 0. hem de 3. ay değerlerinin akut faz yanıtıyla ve hastalık etkinliğiyle korele
olmadığını saptadık. Beklendiği gibi akut faz yanıtı ve DAS-28 tedavi altında anlamlı düzeylerde
azaldı. İnsülin direncinde görülen azalma istatiksel olarak anlamlı değildi, ancak 0. ayda adiponektin
ile korelasyon göstermezken 3. ayda ters korelasyon göstermekteydi. Ayrıca RA hastalarında
tedavinin 3. ayında trigliserit ve LDL düzeylerinde anlamlı değişiklik gözlenmezken HDL düzeylerinde
artış olduğu saptandı (p<0.001).
Sonuç: Sonuç olarak, literatürden ve kendi çalışmamızdan elde edilen verilerin ışığında, adiponektinin
insülin duyarlılığını ve HDL düzeyini arttırıcı, anti-inflamatuar özellikleri olan, umut vaad eden bir tedavi
hedefi olabileceğini düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Adiponectin, romatoid artrit, inflamasyon
40
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
PP 17 PSÖRİAZİSLİ HASTALARDA PSORİATİK ARTRİT: KLİNİK VE RADYOLOJİK
ÖZELLİKLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
1
2
2
2
2
1
Hatice Reşorlu , Zerrin Öğretmen , Sevilay Kılıç , Selda Işık , Ayla Akbal , Coşkun Zateri , Sibel
3
Cevizci
1
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı,
Çanakkale
2
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, Çanakkale
3
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Çanakkale
Amaç: Psöriazis hastalarındaki radyolojik bulguları inceleyerek psöriatik artrit (PsA) hastalarını tespit
etmeyi ve radyolojik bulgulara göre PsA tanısı alan hastalardaki klinik bulguları değerlendirmeyi
amaçladık
Gereç-Yöntem: Çalışmamızda 2009-2014 yılları arasında polikliniğimize PsA ön tanısı ile
yönlendirilen 72 psöriasis tanılı hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hastaların el, ayak ve
sakroiliak eklem grafileri, hangi hastalarda klinik olarak PsA olduğunu bilmeyen, kas iskelet sistemi
radyolojisinde tecrübeli bir radyolog tarafından okundu. Tüm Psöriazisli hastalar, radyografik bulgulara
ve CASPAR kriterlerine göre değerlendirilerek PsA olan ve olmayan olarak iki gruba ayrıldı. Tüm
hastaların demografik verileri, hastalık süresi, tırnak tutulumu, sigara-alkol kullanımı kayıt edildi
Bulgular: Tüm olguların yaş ortalaması 47,24±14,61 yıl, ortalama hastalık süresi ise 14,13±11,92
yıldı. Çalışmamıza dahil ettiğimiz hastaların %54,2’si (n=39) sigara, %23,6’sı (n=17) alkol
kullanmaktaydı. Hastaların %56,9’unda (n=41) tırnak tutulumu mevcuttu. Hastaların %58,3’ünde
(n=42) radyolojik bulgulara göre PsA tespit edildi. Bu olgularda yaş ortalaması ve hastalığın başlangıç
yaşı, radyolojik olarak PsA olmayanlara göre daha yüksekti. Klinik olarak tüm hastaların sadece
%18,1’inde (n=13) CASPAR kriterlerine göre PsA saptandı. Tüm hastaların %70,8 inde (n=51) el
grafileri normal bulunurken, %29,2’sinde (n=21) ellerde PsA lehine radyolojik hasar saptandı. Ayak
grafilerinin %41,7’si (n=30) normal olarak yorumlandı. %55.6’sında (n=40) entezopati ve epin kalkanei,
%2.8’inde (n=2) PsA lehine radyolojik hasar görüldü. Hastaların %48,6’sında (n=35) sakroiliit tespit
edilirken, %51.4’ünde (n=37) normal olarak değerlendirildi
Sonuç: Radyolojik değerlendirmeye göre PsA olarak nitelendirdiğimiz hastaların oranı yüksek
bulunmuştur. Bu durumun ana nedeni asemptomatik-subklinik seyirli hastaların varlığıdır. Bu açıdan
psoriazis hastalarında detaylı öykü alınması ve iyi klinik muayene yapılması önemlidir. PsA tanısında
radyolojik ve klinik değerlendirme birlikte kullanılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Psöriatik artrit, psoriazis, radyoloji
41
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
PP 18 RADİAL SİNİR SCHWANNOMU
1
1
1
Tuğba Karaer , Murat Zinnuroğlu , Gülçin Kaymak Karataş , Levent Özçakar
1
2
2
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Ankara
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve rehabilitasyon Anabilim dalı, Ankara
Amaç: Schwannomlar üst ekstremite yumuşak doku tümörlerinin %5’ini schwannomlar oluşturur (1-2).
Sıklıkla ekstremitenin fleksör yüzünde ve dirsek distalinde görülürler (3). Bu yazıda kolda ekstansör
yüzde ve dirsek proksimalinde yer alan, elektronöromiyografi ve ultrason ile tanıya ulaşılan radial sinir
kılıfından köken alan bir schwannom olgusu sunulmuştur.
Olgu: 48 yaşındaki erkek hasta sağ üst ekstremitede dört ay önce başlayan ve progresyon gösteren
güçsüzlük ve ekstremite posterioru boyunca yayılan karıncalanma şikayetleriyle kliniğimize başvurdu.
Motor muayenesinde sağ el bilek ekstansiyonu 3+/5, ekstensör indisis proprius 3-/5 olup, diğer kaslar
normaldi. Sağ üst ekstremitede dokunma duyusu global hipoestezik ve derin tendon refleksleri
bilateral normoaktifti.
Hastanın sinir iletim çalışmasında, sağ radial süperfisiyal sinir duyu iletim çalışmasında duyu sinir
aksiyon potansiyeli (DSAP) elde edilemedi. Sağ ekstansör indisis proprius ve brakioradialis
kaslarından kayıtlama ile yapılan radial sinir motor iletim çalışmasında Erb-dirsek üstü segmentlerinde
motor iletim hızları yavaşlamıştı. İğne elektromiyografide bu kaslarda akut nörojenik bulgular saptandı.
Elde edilen bulgular sağda radial sinirin, brakioradialis kası dal ayrımının proksimalinde parsiyel
lezyonunu düşündürdü. Hastanın öyküsünde bu düzeyde lezyonu açıklayacak bir durum olmaması
nedeniyle ultrasonografi yapılması planlandı.
Ultrasonografide sağda spiral oluk proksimalinde hipoekoik, sınırları düzgün kitle formasyonu ve
distalinde radial sinirin ödemli olduğu saptandı. Radial schwannom ön tanısı ile yapılan manyetik
rezonans görüntülemesi (MRG)’da dirsek proksimalinde radial sinir düzeyinde sinirden ayrılamayan
ekspanse nodüler alan (periferik sinir kılıfı tümörü?) görülmesi ön tanımızı destekledi.
Hastada elde edilen bulgular radial sinirin spiral oluk düzeyinde lezyonunu desteklemektedir. Bu
durumda en sık olasılık olarak “Cumartesi gecesi paralizisi” akla gelmektedir. Bununla birlikte hastada
bu durumu düşündürecek öykü ve klinik bulgular olmadığından ve progresif seyir nedeniyle ilgili
bölgenin görüntüleme yöntemleri ile değerlendirilmesi planlanmış ve tanıya ulaşılmıştır.
Sonuç: Özellikle olağan tuzak bölgelerinde sıklıkla kompresyonlarla karşımıza gelen nöropatilerde
eğer durum açıklayacak öykü ve klinik özellikler mevcut değilse ve progresif seyir söz konusu ise
ultrason başta olmak üzere görüntüleme yöntemlerine başvurulmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Elektromiyografi, radial sinir, schwannom
Şekil 1
Şekil 1: Ekstansör indisis proprius kası konsantrik iğne kayıtlı radial sinir motor iletim çalışması
42
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
Şekil 2
Şekil 2: Brakioradialis kası konsatrik iğne kayıtlı radial sinir motor iletim çalışması
Tablo 1
Sağ radial sinir motor iletim çalışması sonuçları
43
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
PP 19 ROMATOİD ARTRİT KLİNİĞİ İLE PREZENTE OLAN TÜBERKÜLOZ LENFADENİT: VAKA
SUNUMU
Yeliz Zahiroğlu, Canan Aslan, Ömer Kuru
Ondokuzmayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Samsun
Amaç: Enfeksiyöz hastalıklar, inflamatuar artrit kliniği gibi prezente olabilirler.Biz bu vaka ile
romatolojik yakınmalarla gelen hastalarda enfeksiyöz hastalıkların da düşünülmesi gerektiğini
vurgulamak istedik.
Olgu: Altmışdokuz yaşında,kadın hasta,yaklaşık 6aydır olan el bilek ve metakarpafalengial(MCF)
eklemlerinde ağrı ve tutukluk ile başvurdu.El bileklerinde daha önce hafif şişlik de olmuştu.Sabah
tutukluğunu 45dakika tarifledi.Hasta bu şikayetlerle 4ay önce dış merkez Romatoloji’ye başvurmuş ve
Romatoid Artrit(RA) tanısıyla metotreksat 10mg/hafta subkutan,folbiol 5mg/hafta deflazokort 6mg/gün
verilmişti.Hasta ilaçlarını kullanmaktaydı ve bu tedaviden çok az fayda görmüştü.4ay önce başlayan
halsizlik,iştahsızlık, bu sürede 13kg kilo kaybı, ateş,gece terlemesi,miyalji,bulantı ve kusma
tarifledi.Fizik bakıda;genel durumu iyi,anemik görünümde,kan basıncı:130-80mmHg,nabız:92/dkritmik,ateş:36,3°C,BMI:26,7 kg/m2.Sıkma testleri negatifti.Sağ supraklavikuler bölgede 2x2cm
boyutunda
ele
gelen
kitle
mevcuttu.Hemoglobin:11,5mg/dl,
beyaz
küre
sayısı:18.610/uL,trombosit:526.000/uL,sedimentasyon 36mm/saat, CRP:11,8mg/L, ANA:1/1000+, RF
pozitif, AntidsDNA,ANA subgrupları, CCP, hepatit markerları, Anti HIV negatifti.Kan kültüründe üreme
olmadı.PPD 14mm, periferik yaymada nötrofil hakimiyeti vardı.Akciğer grafisi Resim1'deki
gibiydi.Çekilen boyun tomografisi;sağda sternocleidomastoid kası posteriorunda juguler ven
komşuluğunda 1,5cm çapında 1 adet, tiroid komşuluğunda 12x13 mm ve 12x11mm boyutunda 2adet
içerisinde milimetrik hipodens nekrotik alanlar bulunan lenfadenopati tespit edildi.Toraks
tomografisinde;her iki akciğer lobunda yaygın bir kısmı kalsifik milimetrik nodüller, paratrakeal,
prevasküler, aortikopulmoner, subkarinal,sağ hiler,en büyüğü paratrakeal 21x24mm boyutunda olmak
üzere çok sayıda nekrotik görünümlü lenf nodu mevcuttu.Brucella negatifti.Açlık mide sıvısında aside
rezistan bakteri araması ve mikobakteri kültürü negatifti.Hasta bronkoskopi eşliğinde biyopsiyi kabul
etmedi.Yapılan boyun lenf nodu eksizyonel biyopsi sonucu kazeifiye granülom olarak raporlandı.
Tanıda tüberküloz lenfadenit düşünülerek hastaya göğüs hastalıkları tarafından antitüberküloz tedavi
verildi. Takibinin 3. Ayında görülen ve antitüberküloz tedavisi devam eden hastanın semptomları
gerilemişti.
Sonuç: El bilek ve MCF’lerde artralji, sabah tutukluğu ve RF pozitifliği ile dış merkezde değerlendirilen
hastada ön planda RA düşünülmüş ve tedavi başlanmıştı.Biz bu vakada bazı enfeksiyöz hastalıkların
da RA kliniğine benzer şekilde prezente olabileceğini, RF ve ANA pozitifliği yapabileceğini, ayrıntılı
sistemik sorgulama ve fizik bakı ile saptayabileceğimiz bulgularla ayırıcı tanıda enfeksiyöz hastalıkları
da düşünmemiz gerektiğini vurgulamak istedik.
Anahtar Kelimeler: Romatoid Artrit, romatoid faktör pozitifliği, tüberküloz
44
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
Resim1:Akciğer grafisi
Sağda hiler dolgunluk
45
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
PP 20 ANKİLOZAN SPONDİLİT DE HASTALIK AKTİVİTESİ İLE YAŞAM KALİTESİ ARASINDAKİ
İLİŞKİ
1
Esra Sonbahar Bolat , Mustafa Çalış
1
2
2
29 Mayıs Devlet Hastanesi Ankara
Erciyes Üniversitesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Kayseri
Amaç: Bu çalışmada AS li hastaların hastalık aktivitesinin yaşam kalitesine ve fonksiyonel duruma
etkisi araştırıldı.
Gereç-Yöntem: Hastaların klinik olarak hastalık aktivitelerini değerlendirmek için; Bath Ankilozan
Spondilit Hastalik Aktivite Skoru (BASDAI) kullanıldı. Hastaların fonksiyonel aktiviteleri; Bath Ankilozan
Spondilit Fonksiyonel Indeks (BASFI) ile değerlendirildi. Tüm hastalara sosyo-demografik bulgular ve
hastalık ile ilgili genel değerlendirmelerini sorgulayan bir anket formu uygulanmıştır. Bu yolla sosyodemografik bulgular, emosyonel durumlar, hastalık ile ilgili genel değerlendirmeleri kaydedilmiştir. Tüm
hastalara romatizmal hastalıklar için geçerlik ve güvenirliği yapılmış olan kısa form (SF 36) yaşam
kalitesi ölçeği uygulanmıştır. Bu ölçek; fiziksel fonksiyon, mental saglık, rol kısıtlamaları (fiziksel ve
emosyonel sorunlara bağlı), sosyal fonksiyon, ağrı ve sağlığın genel olarak algılanması, vitalite (enerji)
gibi sağlığın 8 boyutunu 36 madde ile incelemektedir. Mental komponent (Mental Component Scale,
MCS) ve Fiziksel komponent (Physical Component Scale, PCS) olmak üzere iki özet skalası
mevcuttur.Çalışmaya 1984 modifiye New York kriterlerine göre kesin AS tanısı almış 45 hasta alındı.
Hastalar, BASDAI>=4 (grup 1) ve BASDAI<4 (grup 2) olanlar olmak üzere iki gruba ayrıldı. Grup 1’de
23 olgu, 2’de 22 olgu mevcuttu. Fonksiyonel durum [Bath Ankilozan Spondilit Fonksiyonel Indeksi
(BASFI), yaşam kalitesi ise kısa form (SF 36) yaşam kalitesi ölçeği ile değerlendirildi. İki grup yaşam
kalitesi ve fonksiyonel durum bakımından karşılaştırıldı.
Bulgular: Gruplar arasında yaş, cinsiyet ve hastalık süresi bakımından anlamlı fark yoktu. (p> 0.05).
Grup 1’deki hastaların fiziksel fonksiyon, ağrı, genel sağlık, mental sağlık SF 36 parametreleri ve
BASFI ile değerlendirilen fonksiyonel durumu grup 2’ deki hastalara göre anlamlı derecede daha
kötüydü (p<0.0001).
Sonuç: Çalışmamız hastalık aktivitesini belirlemek için seçilmiş eşik düzeyin fonksiyonel durum ve
yaşam kalitesi için belirleyici olduğunu göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: AS, BASDAI, BASFI, SF 36
46
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
PP 21 ŞİDDETLİ BOYUN AĞRISI, SERVİKAL TÜBERKÜLOZ AKTİVASYONUNA MI BAĞLI?
1
2
Canberk Gül , Sevinç Kalın , Asiye Simin Hepgüler
1
2
1
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyom Anabilim Dalı, İzmir
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İzmir
Amaç: Polikliniğimize şiddetli boyun ağrısı ve hareket kısıtlılığıyla başvuran, gençliğinde
tüberküloz(Tbc) lenfadenit geçirmiş bir olgunun sunumu amaçlanmıştır.
Olgu: 79 yaşında kadın hasta, 07.10.2015 tarihinde 2 aydır gittikçe artan, gece gündüz aynı şiddetle
devam eden şiddetli boyun ağrısı ile polikliniğimize başvurdu. 20’li yaşlarda geçirilmiş Tbc öyküsü,
diabetes mellitusu, hipertansiyonu, kalp yetmezliği, hipotiroidisi mevcut olan hastanın yapılan
muayenesinde; boyun hareketleri tüm yönlere ağrılı olup, görsel analog skalaya (VAS) göre, 8
şiddetinde idi. Eklem hareket açıklığı (ROM): fleksiyon 30°, ekstansiyon 20°, lateral fleksiyonlar 10°,
rotasyonlar ise 20° idi. Hastanın rutin kan tetkiklerinde: Sed: 19, CRP: 0.08 olup, diğer tetkikler
olağandı. İstenen 2 yönlü servikal grafide, C5-6 ve C6-7 disk aralığında daralma, skleroz artışı,
vertebraların posterior kenarlarında dejeneratif değişiklikler, geçirilmiş Tbc lenfadenite bağlı kalsifik
lezyonlar gözlendi(Şekil 1). Nodüller, ultrasonla değerlendirildiğinde, en büyükleri submandibuler
bölgede, uzun aksı 14 mm’ye ulaşan, çoğunlukla ön servikal üçgende izlenen yoğun kalsifiye multiple
lenf nodları mevcuttu. Nodların bir kısmı konglomere görünümde olup sağda juguler vene minimal
olarak basmaktaydı(Şekil 2). Akciğer PA grafisinde; Tbc lezyonlarında aktivasyon saptanmadı. Tbc’si
aktif olmayan hastaya, ağrı kesici medikal tedavi, boyun hareket açıklığını arttıracak germe
egzersizleri verildi. Bir ay sonra kontrole gelen hastanın boyun ağrısı VAS: 4, ROM: fleksiyon 40°,
ekstansiyon 40°, lateral fleksiyon 30°, ve rotasyonlar: 40° olarak kaydedildi
Sonuç: Tbc lenfadenit sıklıkla boyun bölgesi lenf nodlarını etkilemekte ve akciğer dışı tüberküloz
olgularının yaklaşık %30’unu, tüm Tbc olgularının %5’ini oluşturmaktadır (1). Baş-boyun bölgesinde
Tbc enfeksiyonu en sık boyunda LAP ile kendini göstermektedir. Bizim hastamızda geçirilmiş Tbc
lenfadenit olmakla birlikte, boyun ağrısı servikal bölgedeki dejeneratif değişikliklere bağlı olarak ortaya
çıkmıştır. Tbc enfeksiyonunun yaygın olduğu ülkemizde boyun bölgesinin şiddetli ağrılı durumlarında,
ağrının sebepleri arasında Tbc de araştırılmalıdır.
1. Serin DÇ, Pullukçu H, Arda B, Hekimgil M, Taşbakan MS, Ceylan N ve ark. Tüberküloz lenfadenit:
Üç olgu. Aknem Der 2010;24(3):136–40
Anahtar Kelimeler: Boyun ağrısı, tüberküloz, lenf nodu kalsifikasyonu
47
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
Şekil 1
servikal vertebra grafisi
Şekil 2
48
TURK-MUS-I
18-20 !ubat 2016, Swiss Otel, Ankara
PP 22 F"Z"YATR"STLER AÇISINDAN DER"N VEN TROMBOZUNUN TANISINDA ULTRASONUN
ÖNEM"
1
1
!ule !ahin Onat , Alper Murat Ula$lı , Murat Kara
2
1
Sa"lık Bakanlı"ı Ankara Fizik Tedavi E"itim ve Ara!tırma Hastanesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
Bölümü, Ankara
2
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü, Ankara
Kırk be! ya!ında erkek hasta üç gündür olan sol bacakta !i!lik ve a"rı !ikayetiyle geldi. Hasta iki yıldır
duedonum adenocarsinomu tanısıyla on iki kür sisplatin, irinotekan hidroklorür ve 5 florourasil tedavisi
almaktaydı. On altı ay önce sa" alt ekstremitede derin ven trombozu ve pulmoner emboli
geli!mesinden sonra enoksaparin kullandı"ı ve iki hafta önce kendi iste"iyle kesti"i ö"renildi. Yapılan
fizik muayenesinde bacak çapı ölçümlerinde sol alt ekstremitede patella alt ucunun 10 cm altında 2 cm
fark gözlendi. Homans belirtisi pozitifti. Hastanın yapılan sonografik incelemesinde sol bacak altında
sa" baca"a göre subcutan dokuda ve gastrocnemus kasında interstisyel ödem izlendi. B-mode
incelemede popliteal ven içerisinde trombüs ile uyumlu görünüm vardı. Doppler-mode incelemesinde
popliteal arterlerde akım izlenirken, popliteal ven ve distal kısmında akım izlenemedi ($ekil 1). Kalp
damar cerrahisiyle görü!ülen hastaya enoksaparin 1,2 mg/gün ba!landı.
Son yıllarda fiziyatristlerin klinik prati"inde ultrasonun kullanımı giderek artan bir öneme sahiptir. Kasiskelet sistemiyle ilgili problemlerin tanısının yanısıra vasküler sistemin görüntülenmesi de oldukça
pratik ve hasta tedavisi algoritması için hayatidir. Bu anlamda alt bacakta !i!lik ve a"rı !ikayetiyle
gelen hastada derin ven trombozu, kas içine kanama, strain, Baker kist rüptürü, heterotopik
ossifikasyon ayırıcı tanısı yapmak için ultrasonografi kullanımı büyük üstünlük sa"lamaktadır.
!ekil 1
Normal taraf (A) ve sol taraf (B) gastrocnemius kasının aksiyal görüntüsünde subkutan doku ve
kasdaki intersitsyel ödeme ba"lı artmı! kalınlık izlenmektedir. B-mode incelemesinde popliteal arter
(A) ve venin (V) longitidunal (C) ve aksiyal (D) kesitlerinde ven içindeki hipoekojen trombus (asteriks)
görünmektedir. Doppler incelemesinde (E) popliteal arterde akım gözlenirken tromboze (asteriks)
vende ve di"er kollateral venlerde akım izlenememektir.
!
49
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
INDEX
50
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
A
Akbal, A.
Akbal, E.
Akpınar, P.
Akpınar, P.
Aktaş, İ.
Aslan, C.
Ataman, Ş.
Ayhan, F. F.
B
Baki, A. E.
Balcı, N.
Batıbay, S.
Bilge, Ş. Y.
C-Ç
Çağlar Okur, S.
Çağlar, E.
Çalış, M.
Cengiz, A. K.
Çetinkaya, Y.
Cevizci, S.
Çüçen, S.
D
Demetgul, O.
Doğan, A. T.
Doğru, M.
Duyur Çakıt, B.
E
Ekiz, T.
Erden, V.
G
Geler Külcü, D.
Genç, H.
Gökmen, F.
Gönüllü, E.
Gül, C.
Güler, H.
Gümrük, S.
Güzelant, A. Y.
H
Helvacı, M. R.
Hepgüler, A. S.
I
Işık, S.
K
Kalın, S.
Kara, M.
Karaer, T.
Karagöz, A.
Karahan, A. Y.
Karakoyun, Ö.
Karakuş, K.
Kaşifoğlu, N.
Kaşifoğlu, T.
Kaymak Karataş, G.
Kaysın, M. Y.
Kelkit, Ş.
Kılıç, S.
Korkmaz, C.
Kuru, Ö.
PP-17 / 41
PP-08 / 29
PP-04 / 22
PP-11 / 34
OP-06 / 10, PP-04 / 22, PP-09 / 30, PP-11 / 34
PP-19 / 44
PP-07 / 27
PP-02 / 19
OP-08 / 13
PP-01 / 17
OP-06 / 10
PP-16 / 40
OP-04 / 7, OP-05 / 9, PP-05 / 24
OP-08 / 13
PP-20 / 46
PP-10 / 32
OP-01 / 2
PP-17 / 41
PP-09 / 30
OP-07 / 11
OP-04 / 7, PP-05 / 24
PP-06 / 26
PP-02 / 19
OP-02 / 5, PP-13 / 37
OP-04 / 7, PP-05 / 24
OP-01 / 2, OP-06 / 10, PP-09 / 30
PP-02 / 19
PP-08 / 29, PP-15 / 39
PP-16 / 40
PP-21 / 47
OP-02 / 5, PP-12 / 35
PP-02 / 19
PP-06 / 26
OP-03 / 6
PP-21 / 47
PP-15 / 39, PP-17 / 41
PP-21 / 47
OP-02 / 5
PP-18 / 42
PP-02 / 19
PP-03 / 20
PP-06 / 26
PP-10 / 32
PP-16 / 40
PP-16 / 40
PP-18 / 42
PP-04 / 22
PP-10 / 32
PP-15 / 39, PP-17 / 41
PP-16 / 40
PP-19 / 44
51
TURK-MUS-I
18-20 Şubat 2016, Swiss Otel, Ankara
M
Mert, M.
Mesci, N.
N
Nizamoğulları, S.
O-Ö
Öğretmen, Z.
Osmanoglu, K.
Özçakar, L.
Özduran, E.
Özkan, F. Ü.
Öznur, M.
Özyuvacı, E. N.
P
Pekin Doğan, Y.
R
Reşorlu, H.
S-Ş
Salbaş, Ç.
Salbaş, E.
Sarıfakıoğlu, A. B.
Sarıkaya, S.
Savaş, Y.
Sayıner Çağlar, N.
Sonbahar Bolat, E.
Sunar, İ.
T
Taraktaş, A.
Taş, B.
Tuna, S.
Turhanoglu, A. D.
Ü
Ünlü Özkan, F.
Üstün, N.
V
Velioglu, O.
Vural, M.
Y
Yağıcıbulut Eren, E.
Yakut Cengiz, A.
Yalçın, A. P.
Yazgan, Ö.
Yıldırım, P.
Yıldızgören, M. T.
Yılmaz, G.
Yurdakul, O. V.
Z
Zahiroğlu, Y.
Zateri, C.
Zinnuroğlu, M.
OP-05 / 9
OP-01 / 2, OP-06 / 10, PP-09 / 30
OP-02 / 5
PP-17 / 41
OP-03 / 6, PP-13 / 37, PP-14 / 38
PP-01 / 17, PP-18 / 42
PP-06 / 26
PP-04 / 22
PP-06 / 26
OP-04 / 7, PP-05 / 24
OP-04 / 7, OP-05 / 9, PP-05 / 24
PP-08 / 29, PP-15 / 39, PP-17 / 41
PP-03 / 20
PP-03 / 20
PP-06 / 26
OP-08 / 13
PP-08 / 29
OP-04 / 7, OP-05 / 9, PP-05 / 24
PP-20 / 46
PP-07 / 27
OP-06 / 10, PP-09 / 30
PP-11 / 34
PP-01 / 17
OP-02 / 5, OP-03 / 6, OP-07 / 11, PP-13 / 37
PP-11 / 34
OP-02 / 5, OP-03 / 6, PP-14 / 38
OP-07 / 11, PP-12 / 35
OP-05 / 9
OP-08 / 13
PP-10 / 32
PP-07 / 27
OP-08 / 13
PP-03 / 20
OP-02 / 5, OP-03 / 6, OP-07 / 11, PP-12 / 35, PP-13 / 37, PP-14 / 38
PP-07 / 27
OP-01 / 2
PP-19 / 44
PP-17 / 41
PP-18 / 42
52

Benzer belgeler