VERGİ HUKUKU kopya - Türk
Transkript
VERGİ HUKUKU kopya - Türk
619 Ortadoğu Neresi? Uluslararası İlişkilerde Bölgesel Alt Sistem Olarak Ortadoğu’yu Tanımlama ve Sınıflandırma Sorunu Yrd. Doç. Dr. Osman Nuri ÖZALP ÖZET Bu makalede uluslararası ilişkiler açısından Ortadoğu teriminin içeriği incelenecektir. Kökeni antik çağlara kadar giden Doğu tabiri; coğrafi bir bölgeyi tanımlamaktan ziyade, yüzyıllar boyu kültürel anlamda Avrupa’nın karşıt dünyasını betimlemek için kullanılmıştır. Haçlı Seferleri’nden itibaren ise; Doğu (Orient) İslam ile, Batı (Oksident) da Hıristiyanlık ile özdeşleşerek, iki farklı inanç sistemine bağlı bir boyut kazanmıştır. Bu anlamıyla Doğu ve Batı’nın coğrafi sınırları değil, düşünceleri ifade ettiğini söyleyebiliriz. Terminolojide Doğu ile ilgili Near East, Middle East, Far East gibi farklı tanımlamaların ortaya çıkışı Avrupa merkezli olup, 19. yy’daki Batı emperyalizminden bağımsız düşünülemez. Modern siyasi bir terim olan Ortadoğu (Middle East) ise, II. Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası ilişkiler literatürüne girmiş ve bölge ülkeleri tarafından da benimsenmiştir. Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve özellikle 11 Eylül’den sonra terminolojiye Büyük Ortadoğu (Greater Middle East), Genişletilmiş Ortadoğu (Broader Middle East), İslami Ortadoğu (Islamic Middle East) gibi siyasi içerikli terimler girmiştir. İslam dünyasının demokratikleştirilmesi bağlamında Amerika tarafından geliştirilen yeni tanımlamaların içeriği, bölgede “model ülke” olma özelliği olan Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir. Anahtar Kelimeler: Orient, Yakındoğu, Orta Doğu, Büyük Ortadoğu, Genişletilmiş Ortadoğu, İslami Ortadoğu, Bölgesel Alt Sistem Olarak Ortadoğu. Kırklareli Üniversitesi İ.İ.B.F. 620 Where is the Middle East? The Definition and Classification Problem of the Middle East as a Regional Subsystem in International Relations Abstract This article examines the content of the Middle East term in terms of international relations. The term of East which goes back to ancient times, has been used to describe the rest, outside of Europe in cultural expressions instead of a geographical region to portray opposite world for centuries. Since the Crusades, East (Orient) was identified with Islam and West (Occident) became identical with Christianity, based on two different belief systems. We can say that East and West mean thoughts, not geographical borders in this context. The emergence of different terms related to the East like Near East, Middle East and Far East were Eurocentric and they cannot be considered without taking Western imperialism into account in 19th century. A modern political term, the Middle East has entered into the literature of international relations and has also been adopted by countries in the region. With the end of the Cold War and especially after September 11, new political thematic terms like the Greater Middle East, the Broader Middle East and Islamic Middle East has entered into the daily terminology. The content of new definitions developed by the US in the context of democratization of the Islamic world closely concerns Turkey which has a model country characteristic in the region. Key Words: Orient, Near East, Middle East, Greater Middle East, Broader Middle East, Islamic Middle East, the Middle East as a Regional Subsystem. 1. GİRİŞ Yaklaşık kırk beş yılı aşkın bir süre önce Pearcy, Ortadoğu’nun gerçekte tanımlanamayan bir bölge olduğunu provokatif bir biçimde ileri sürmüştür1. Gerçekten bölge ile ilgili Batı dillerinde kesinlik ifade etmeyen çok farklı tanımlamaların kullanıldığını görmekteyiz. Özellikle son yıllarda bilimsel literatürde ve medyada sıkça kullanılan “Büyük 1 G. E Pearcy: “The Middle East – an Indefinable Region”, Department of State Publication 7684, Near and Middle East Series 72, Washington, 1964, sh. 1–12. 621 Ortadoğu”, “Genişletilmiş Ortadoğu”, “İslami Ortadoğu” gibi kavramlar da, bölgenin sınırlarının tam olarak neresi olduğu sorusunun cevabını her zamankinden daha fazla önemli kılmaktadır. Peki bölge gerçekten uygun bir şekilde tanımlanamaz mı? Ortadoğu neresidir? Sınırları coğrafi olarak nerede başlamakta ve bitmektedir? Bu çalışmada, tanımlama sorunsalı bağlamında Ortadoğu’nun neresi olduğu ya da Ortadoğu’dan ne anlaşılması gerektiği uluslararası ilişkiler açısından ele alınacaktır. Ancak bölge ile alakalı Doğu (Orient) ve Ortadoğu terimlerinin antik Yunan’dan beri Batı’nın karşıtı olarak kullanılan bir fikri konsept olduğu göz önünde bulundurulursa, kesin coğrafi bir tanımlamanın mümkün olamayacağı anlaşılacaktır. Çünkü zamanla terim ile ilgili tarihi, kültürel, dini, coğrafi, siyasi ve iktisadi pek çok boyut iç içe geçmiş bulunmaktadır. Çalışmada bölgeyi daha iyi analiz edebilmek için, uluslararası ilişkilerde Bassam Tibi’nin Ortadoğu için geliştirdiği bölgesel alt sistem konseptinden yararlanılacaktır. Ancak Ortadoğu ile ilgili yaklaşımları daha iyi kavrayabilmek için, eski çağlardan günümüze kadar terminolojinin nasıl oluştuğuna kısaca bakmamız gerekmektedir. 2. DOĞU NERESİ? Doğu ile ilgili algı ve tanımlamaların ilk kez antik eserlerde yer aldığını ve bunların da modern çağlara ait zihinsel tasarımlara doğrudan etki ettiğini görmekteyiz2. Eski Yunan’da coğrafi anlamda Doğu, başlangıçta Mısır’ı kapsıyordu. Yeni Asur Krallığı’nın yıkılışı (MÖ. 911–610) ardından Büyük Pers İmparatorluğu’nun kurulmasıyla (Ahameniş Hanedanı, MÖ. 550–330) Anadolu’nun Perslerin hâkimiyetine girmesi Yunan literatüründe ve düşüncesinde derin izler bırakmıştır. Bu döneme ait Persler ve Eski Yunanlılar arasındaki savaşların etkileri ise, günümüze kadar süren iki farklı coğrafyaya ait zihni tasavvurların kaynağını oluşturmaktadır. Antik Yunan yazarı Eshilos’un3 (MÖ. 524– 2 Daha fazla bilgi için bkz. Reinhold Bichler: “Der ‘Orient’ im Wechselspiel von Imagination und Erfahrung: Zum Typus der ‘orientalischen Despotie”, Robert Rottinger, Andreas Luther, Josef Wiesehöfer (Ed.): Getrennte Wege? Kommunikation, Raum und Wahrnehmungen in der Alten Welt, Verlag Antike, Frankfurt, 2007 sh. 475. 3 Latince Aischylos ya da Aeschylus. 622 456) Persliler4 adlı oyununda, Perslerin özellikleri despotluk olarak karakterize edilmektedir5. Böylece Asya, coğrafi bölge olarak despotluğun ve barbarlığın simgesi olmuştur. Gerçi Eshilos’un eserinde Asya, Avrupa’nın karşı kutbu olarak tasvir edilmemiş ancak bu bakış açısı daha sonraki yazarları etkilemiştir. Eshilos yine eserlerinde antik dünyada Araplardan ilk kez bahseden yazardır.6 Eshilos’un etkisini daha sonra tarihçilerin babası sayılan Halikarnassoslu Herodot’un (M.Ö 490–425) Tarih adlı eserinde görmekteyiz. “Tarih Avrupalılarla Asyalılar arasındaki düşmanlığın söylencesel başlangıcı üstüne bir önsözle açılır7.” Öyle ki Herodot, daha henüz ikinci cümlesinde Yunanlılar ve Barbarlar ayrımını yapmaktadır8. Avrupa ve Asya’dan açıkça bahsedilerek, Yunanlıların ülkesi Avrupa ve Asya arasında tanımlanmaktadır9. Herodot, Persliler karşısında muzaffer Yunanlıları kutlarken; Helenleri, Avrupalıları Barbarlara karşı konumlandırmaktadır. Bu bakış açısı, daha sonraları iki farklı medeniyetin karşıtlığının sembolü haline gelmiştir: Avrupa ve Asya. Antik dünyada Eshilos, Euripides ve Herodot gibi yazarların eserlerine baktığımızda, Yunan yazınında Doğu karşıtı bir klişeleştirmenin temellerinin atıldığını söyleyebiliriz. Ortaçağ Avrupası’nda ise; Romalılar, kökünü Latince güneşin doğuşu anlamına gelen ‘’sol oriens’’ kelimelerinden alan Oriens terimini, bölge tanımlaması amacıyla kullanmışlardır. Bununla da Roma İmparatorluğu’nun doğu yarısını yani Bizans’ı (395-1453) kastetmişlerdir10. Yine bu 4 Eshilos’un Persliler adlı eseri antik dünyadan günümüze kalan en eski drama özelliğini taşımaktadır. MÖ 472’de ilk kez Atina’da oynanmıştır. 5 Bichler, Der ‘Orient’ im Wechselspiel von, sh. 478. 6 Alfred Schlicht: Die Araber und Europa 2000 Jahre gemeinsamer Geschichte, Kohlhammer, Stuttgart, 2008, sh.12. 7 Robert Irwin: Oryantalistler ve Düşmanları, Çev. Bahar Tırnakcı, YKY, İstanbul, 2008, sh. 18. 8 Herodotos: Tarih, Çev. Müntekim Ökmen, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2009, Birinci Kitap Klio sh. 5. 9 Antik dünyada Yunanlılar Peleponnes’in kuzeyinde kalan ve bugün Balkan olarak adlandırdığımız bölgeyi Avrupa olarak adlandırıyorlardı. Yüzyıllar sonra bu kavram genişleyerek kıtanın tamamı için kullanılır olmuştur. 10 Andreas Pflitsch: Mythos Orient Eine Entdeckungsreise, Herder, Freiburg/ Basel, 2003, sh. 11; Anja Jedlitschka: Weibliche Emanzipation in Orient und Okzident. Von der Unmöglichkeit die Andere zu befreien, Ergon Verlag, Würzburg, 2004, sh. 22. 623 dönemde terim, Kutsal Kitap geleneği bağlamında en geniş anlamıyla Kutsal Toprak (Holy Land) olarak adlandırılan Kudüs’ün doğusu için de kullanılmıştır. Ortaçağ’da 11. yy’ın sonlarında Haçlı Seferleri’nin başlamasıyla, Antik çağlardan beri pek değişmemiş olan Avrupa’nın dünya tasavvuru genişlemeye başlamıştır11. Haçlı Seferleri sayesinde kültürler arası bilgi ve mal transferi gelişmiş, bu sayede Avrupalılar ilk kez zengin Antik dünyanın mirasını kazanmaya başlamışlardır. Aristo’nun eserleri Arapçadan Latinceye çevrilerek, Batı düşüncesini yeniden şekillendirmeye başlamıştır. Ortaçağ Avrupasında Haçlı Seferleri ile, İslam dini Doğu’nun en önemli karakteristik özelliklerinden biri haline gelmiştir. Böylece, Hıristiyan Batı (Occident) ile İslami Doğu (Orient) arasında, farklı iki inanç sistemi bağlamında bir ilişkinin temelleri de atılmıştır. Doğu (Orient) tabiri, genel olarak Avrupa’da 19. yy’a kadar Arapça konuşan ülkeler, Türkiye, İran, Hindistan ve hatta Çin’i de içine alacak şekilde geniş bir bölgeyi tanımlamak için kullanılmıştır. Zamanla Batı dillerinde bölgesel anlamda çok farklı tanımlamalara da yer verilmiştir12. Farklı zamanlardaki dilleri ve tanımlamaları göz önünde bulunduran Krause, gerçekte Ortadoğu ile ilgili tanımlamaları açık ve sistematik bir şekilde sınıflandırmanın mümkün olmadığını dile getirmektedir13. Ancak bu farklı tanımlamalarda ortak olan bir şey varsa, o da Avrupa perspektifli bakış açısıdır. Çünkü sadece Avrupa’dan bakıldığı zaman Doğu yakın, orta veya uzak olmaktadır. Daha doğrusu modern anlamda Orta Doğu tabirini anlayabilmek için, emperyalizmin tarihi sürecine bakmak gerekmektedir14. Napolyon’un Mısır Seferi’nden (1798-1801) sonra, Avrupalı büyük güçler arasında Doğu’nun ele geçirilmesi ve paylaşımı amacıyla bir yarış başladı. Bölge Avrupa açısından jeopolitik bir bütün olarak görülmek11 Kay Peter Jankrift: Europa und der Orient im Mittelalter, WBG, Darmstadt, 2007, sh. 12. 12 Örneğin Almanca Morgenland, Levante, Fruchtbarer Halbmond, Vorderasien, Vorderer Orient, Naher Osten, Mittlerer Osten; Fransızca Proche Orient, Moyen Orient; İngilizce Far East, Near East, Middle East gibi. 13 R. Dietrich Krause: “Orient, Naher und Mittlerer Osten Die Begriffe im Wandel der Zeit”, Geographische Rundschau, 1, 1993, sh. 4. 14 Bassam Tibi: Konfliktregion Naher Osten Regionale Eigendynamik und Groβmachtinteressen, Beck, München, 1989, sh. 55. 624 teydi. Öyle ki, bölgeye ait kısmi problemler o zamandan beri bağımsız olarak ele alınamamaktadır, çünkü bir bütün olarak dünya politikasının içine entegre olmuştur15. Söz konusu durum günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Bu zamana kadar Doğu için kullanılan gerek East, gerekse Orient tabirleri bütün Asya’yı kapsamaktaydı. Asya ve Avrupa arasındaki ilk ayrımlaştırma 19. yy’da ortaya çıkmış; artık Avrupalılar tarafından Çin, Japonya, Malezya ve Endonezya için Uzak Doğu (Far East) tabiri kullanılmaya başlanmıştır. Bu ayrım, 19. yy’ın sonuna kadar yaygınlık kazanmıştır. Avrupa için Doğu, artık Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarından başlamaktaydı. Osmanlı İmparatorluğu ‘’Boğaz’ın hasta adamı’’ olarak 19 yy’da yıkılış sürecindeyken, Avrupalı güçlerin farklı ulusal çıkarları nedeniyle İmparatorluğun topraklarının paylaşımı bir çatışma haline dönüştü. Çöküş halindeki Osmanlı İmparatorluğu’ndan kim hangi bölgeyi alacaktı? Çok kısa olarak özetlenebilecek bu çatışma, Avrupa’da Doğu Sorunu (Eastern Question) olarak adlandırılmıştır16. Hemen hemen Ortadoğu ile alakalı bütün siyasi tanımlamalar ve büyük kısmıyla siyasi sınır değişikliklerinin temeli, 19. yy’ın sonu veya 20 yy’ın ilk yarısında; İngilizler, Fransızlar, Ruslar ve Almanların bu bölgede egemenlik ve nüfuz alanlarını kurmaya başlamalarına dayanmaktadır17. Bu bağlamda, 1890 yılında terminolojide bir değişiklik meydana gelmiş ve ilk kez Near East (Yakın Doğu) tabiri kullanılmaya başlanmıştır. Near East, daha ziyade Balkan bölgesini içine alan Güneydoğu Avrupa’yı tanımlamak için kullanılmaktaydı. Hala Osmanlının bir parçası olan bölge, Hıristiyan Avrupalı olması nedeniyle yakındı (Near); aynı zamanda hala Doğu (East) idi; çünkü Doğulu bir devlet olan Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altındaydı18. 15 Jedlitschka, Weibliche Emanzipation in Orient, sh. 22. 16 Uluslar arası ilişkiler açısından Doğu Sorunu ile ilgili olarak bkz. Carl L Brown: International Politics and the Middle East. Old Rules Dangerous Game, I. B. Tauris, London, 1984, sh. 87–138. 17 Eckart Ehlers, [et al.]: Der Islamische Orient Grundlagen zur Länderkunde eines Kulturraums, Isl. Wiss. Akad, Köln, 1990. sh.10. 18 Bernard Lewis: The Middle East and the West, Weidenfeld and Nicolson, London, 1968, sh. 10. 625 3. Ortadoğu’nun Modern Siyasi Bir Terim Olarak Ortaya Çıkışı Yukarıda da dile getirildiği gibi, 19. yy’ın sonuna kadar bütün Doğu’yu tanımlamak için terminolojide Near East ve Far East tabirlerinin kullanıldığını görüyoruz. Ancak Eylül 1902’de Amerikalı donanma tarihçisi A. Th. Mahan, İngiliz National Review dergisinde ‘’The Persian Golf and International Relations’’ adlı bir makale yayınlayarak, Aden Körfezi ve Hindistan için ilk kez Middle East (Ortadoğu) tabirini kullanmıştır 19. Mahan’ın konseptine göre Middle East, Süveyş ve Singapur arasında kalan bölge idi. Mahan’ın makalesinden iki ay sonra ise, İngiliz Times gazetesi muhabiri Valentin Chirol’ün “Middle East Question’’ adını taşıyan bir yazı dizisi yayınlamıştır20. Böylece Mahan ve Chirol’ün yayınlarından sonra, merkezi Hindistan olan Middle East tabiri uluslararası literatüre yerleşmiştir. Yukarıdaki gelişmeler ışığında kısaca özetlersek; I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar Doğu’yu tanımlamak için The Near East, The Middle East ve The Far East olmak üzere üç farklı terimin yerleştiğini görmekteyiz. Her terim belli bir bölgeyi tanımlamak için kullanılırken, içerik olarak The Near East Türkiye’yi; The Middle East Hindistan’ı ve The Far East ise Çin’i kapsamaktaydı21. I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu çöküşü engellemek amacıyla, Fransa ve İngilizlere karşı Almanya ile müttefik oldu. Bu ise, Osmanlı İmparatorluğu üzerinde nüfuz kazanma amacıyla Avrupalı devletler arasındaki rekabetin kızışmasına yol açmıştır. Fransa ve İngiltere, Arapları Osmanlı İmparatorluğu’na karşı desteklerken; kendi aralarında da hala Osmanlı egemenliği altında bulunan Arap topraklarının nasıl paylaşılacağı konusunda gizli Sykes-Picot Antlaşması’nı (1916) imzalamışlardır22. 19 Roderic H. Davison: “Where is The Middle East?”, Richard H. Nolte (Ed.), The Modern Middle East, Atherton, New York, 1963, sh. 17. 20 Ibid, sh. 17. 21 Ibid, sh. 18. 22 Rene Klaff: Konfliktstrukturen und Auβenpolitik im Nahen Osten Das Beispiel Syrien, Dunker und Humblot, Berlin, 1993, sh. 50. 626 Söz konusu gizli plan ve sonraki San Remo Konferansı’na göre; (1920) Suriye ve Lübnan Fransız; Filistin, Irak ve Trans-Jordan (Ürdün) ise İngiliz idaresine bırakılıyordu.23 Bu tarihi gelişmeler ışığında, Ortadoğu ile ilgili tanımlama ve içerik değişimi gerekiyordu. Nitekim İngiliz bakış açısına göre, 1 Mart 1921’de Kolonilerden Sorumlu Dışişleri Bakanı Winston Churchill, Royal Geographical Society’nin de katkılarıyla Middle East teriminin içeriğini, İstanbul Boğazı’ndan Hindistan’ın batı sınırlarına kadar olan bölge olarak belirlemekteydi. O zamana kadar Middle East teriminin içinde kalan Hindistan, artık yeni içerik tanımlamasıyla dışarı çıkarılmış oluyordu. Middle East tabiri, böylece Near East tabirinin içeriğiyle kastedilen coğrafi alanı kapsamaya başlamıştı24. 4. Soğuk Savaş Döneminde Ortadoğu Terimi II. Dünya Savaşı’ndan sonra global anlamda büyük güçlerin yapısıdaki değişikliğe paralel olarak bölge de değişmeye başladı. Savaştan İngilizlerin zayıflayarak çıkması, bölge sınırlarını daha da belirsiz hale getirdi. Bölgede artık Pax Britannica yerine Pax Americana ikame olurken, Ortadoğu enerji kaynakları nedeniyle Amerika nezdinde stratejik açıdan önemli bir bölge konumunu kazandı25. II. Dünya Savaşı sırasında Middle East tabiri, özellikle İngilizlerin etki alanı Malta’dan İran ve Suriye’ye, oradan da Etiyopya’ya kadar alanı kapsayan Middle East Command (Orta Doğu Komutanlığı) ile popüler hale gelmiştir26. Terim, özellikle savaştan sonra uluslar arası ilişkiler literatürüne sağlam bir şekilde yerleşmiştir. Near East terimi ise, Middle East tanımlamasının yoğun kullanımı karşısında önem ve içeriğini kaybetmeye başlamıştır. İngilizce konuşulan ülkelerde Middle East terimi siyasi dilde artık bölge için kullanılan tek tabir konumuna gelmiştir. 23 Sykes-Picot sürecinde İngiliz-Fransız rekabeti ve Arap politikası için bkz. Elie Kedouri: England and the Middle East. The Destruction of the Ottoman Empire, The Harvester Pr., Hassocks, 1978; Brown, International Politics and, sh. 117. 24 Davison, “Where is The Middle East?”, sh. 19. 25 Tibi, Konfliktregion Naher Osten, sh. 56. 26 Davison, “Where is The Middle East?”, sh. 20. 627 İngilizce anlamıyla bu terim, bölge ülkelerinin kendileri tarafından da kabul edilerek, gündelik dile kesin bir şekilde yerleşmiştir27. 5. Ortadoğu’yu Sınırlandırma Sorunu Ortadoğu terimi, uluslar arası literatürde yerleşiklik kazanmasına rağmen, Ortadoğu’nun hangi coğrafi alanları, ülkeleri kapsadığı konusunda ortak bir kabul yoktur28. Peki o zaman Ortadoğu tam olarak nerede durmaktadır? Farklı çıkarlar, kriterler ve bilimsel disiplinler nedeniyle Ortadoğu’nun sınırları çok farklı biçimlerde tespit edilmektedir. Çok geniş anlamıyla, Ortadoğu’nun güneyde Etiyopya’dan kuzeyde Türkiye’ye kadar; doğuda ise Afganistan ve Pakistan’dan batıda Fas’a kadar olan bölgeyi kapsadığını belirtebiliriz. Bu geniş coğrafi alan içinde, Ortadoğu sınırlarının belirlenmesi ile ilgili çok farklı kriter ve yaklaşım bulunmaktadır. Çalışmamızda bu farklı görüşlerin belli başlılarını sunarak, konunun bilimsel literatürde ne kadar karmaşık bir yapıya sahip olduğunu göstermeye çalışacağız. Ortadoğu’nun sınırlarını belirleme ile ilgili coğrafi kriterleri göz önünde bulunduran yazarlara baktığımızda ise, yine farklı yaklaşımlar görmekteyiz. Örneğin Tunçdilek’e göre Ortadoğu; Karadeniz, Akdeniz, Kızıldeniz, Basra Körfezi ve Hazar Denizi arasında kalan bölgedir29. İsviçreli Coğrafyacı Boesch, Ortadoğu için Almanca olarak Mittlerer Osten terimini kullanırken, bölgenin sınırlarını da Levant kıyıları ve hinterlandı, Dicle ve Fırat nehirlerinin ovaları, Kuzey Arap çöl bölgeleri ve Basra Körfezi arasındaki coğrafi alan olarak görmektedir30. Steinbach/Hofmayer/Schönborn tarafından çıkarılan Politisches Lexikon Nahost (Ortadoğu’nun Siyasi Lexikası) adlı eserde ise, bölge batıda Fas, doğuda ise Pakistan arasında kalan alan olarak tanımlanmaktadır31. Daha sonra Steinbach/Robert tarafından çıkarılan iki ciltlik Handbuch 27 Türkçe, Ortadoğu; Arapça, Şark ul Evsat; Farsça, Khavarmiyaneh; İbranice, ha Mizrah ha Tichon. 28 Margret Johannsen: Der Nahost-Konflikt, VS, Wiesbaden, 2006, sh. 11. 29 Necdet Tunçdilek: Güneybatı Asya, İst. Ünv. Yay, İstanbul, 1971, sh. 3. 30 Ehlers, Der Islamische Orient, sh. 12. 31 Udo Steinbach[u.a.]: Politisches Lexikon Nahost, Beck, München, 1979. 628 des Nahen und Mittleren Ostens adlı çalışmada da aynı şekilde, bölge batıda Mağrib, doğuda Pakistan arasındaki alan olarak teyit edilmektedir32. Steinbach kendi bakış açısına göre, bölge için Naher und Mittlerer Osten tabirlerini beraber kullanırken, Kuzey Afrika Kanadı ve Güneybatı Asya Kanadı şeklinde ayrımlaştırmaya gitmektedir33. Amerikalı Hurewitz ise, Ortadoğu’yu Fas ve Afganistan arasındaki bölge olarak tanımlamaktadır34. Buna karşı günümüzde yaşayan önemli bölge uzmanlarından biri olan Brown ise, Ortadoğu’yu eski Osmanlı İmparatorluğu’nun sahip olduğu alanlar olarak görmektedir35. Çünkü Brown’a göre, bugünkü Ortadoğu’ya ait olan Cezayir, Tunus, Libya, Lübnan, Mısır, Suriye, Filistin, Irak ve Arap Yarımadası ve tabii ki Türkiye Cumhuriyeti 19. yy’a kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altındaydı. Bu içeriğe ait tanımlamada Ortadoğu bölgesi, Fas ve İran haricindeki Osmanlı coğrafyasına ait alanları kapsamaktadır diyebiliriz. Hudson ise, Ortadoğu’yu üç kısmi sistemden oluşan bir bütün olarak görmektedir: Arap Doğusu (Maşrık), Kuzey Afrika (Mağrib) ve Körfez Bölgesi (Haliç)36. Bölgenin önde gelen uzmanlarından sayılan Tibi de, Ortadoğu’yu Hudson gibi üç alt bölgeye ayırmakta; ancak bu alt sisteme ait ülkeleri ise merkezi ve kenar ülkeler olarak sınıflandırmaktadır37. 32 Udo Steinbach(Hrsg.): Der Nahe und Mittlere Osten Politik, Gesellschaft, Wirtschaft, Geschichte, Kultur, Leske&Büdrich, Opladen, 1988, sh. 16. 33 Ibid. 34 Jacob Hurewitz: Middle East Politics, Praeger, New York, 1969, sh. 3. 35 Brown, International Politics and, sh. 7–11. 36 Michael D. Hudson: “The Middle East”, World Politics, Ed. James Rosenau, Free Press, New York, 1976 sh. 483. 37 Tibi, Konfliktregion Naher Osten, sh. 73. 629 Tibi’ye göre Bölgesel Alt Sistem Olarak Ortadoğu ve Kısımları Arap Doğusu (Maşrık) Körfez Bölgesi (Haliç) Arap Batısı (Mağrib) Merkez Devl. Kenar Devl. Merkez Devl. Kenar Devl. Merkez Devl. Kenar Devl. Mısır Türkiye Irak Bahreyn Cezayir Tunus İsrail Kıbrıs İran Katar Fas Moritanya Suriye Sudan S. Arabistan B. A. E. Libya Ürdün K. Yemen Kuveyt Umman Lübnan G. Yemen Kaynak: Tibi, Konfliktregion Naher Osten, sh. 76. Tibi’ye göre bir devletin bölgeye dahil olması, ilgili devletin alt sisteme entegre olup olmamasına bağlıdır. Genel olarak, Soğuk Savaş’ın sonuna kadar olan dönemde bilimsel literatürde bölgeyi tanımlama ve sınırlandırma kriterleri konusundaki yaklaşımlar yukarıda anlatılanlar şeklinde olmuştur. Ancak Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle, uluslararası ilişkilerdeki köklü değişimler ve Orta Asya ülkelerinin bağımsızlıklarını kazanmaları, Ortadoğu ile ilgili terminolojiyi esaslı bir şekilde değiştirmiştir. 5.1 Sovyetler Birliği’nin Dağılışı ve Dağılışın Ortadoğu Terminolojisine Etkisi Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile uluslararası ilişkilerde büyük bir değişim süreci yaşanmış ve bu değişim dünyanın bütün coğrafi bölgeleri gibi Ortadoğu’yu da derinden etkilemiştir38. Öyle ki, Ortadoğu’yu tarif ve sınırlama ile ilgili bütün tanımlamalar değişmiştir. Uluslar arası ilişkilerdeki yeni gelişmeler bağlamında, Ortadoğu ile ilgili belli başlı yaklaşımlara kısaca değinilecektir. 38 Soğuk Savaş’ın bitiminin Ortadoğu’ya etkisi konusunda bkz. Heinz-Dieter Winter: “Vom Kriesenbogen zur stabilen Friedensordnung?”, WeltTrends, No 16, 1997, sh. 95–112; Helmut Hubel: Das Ende Kalten Krieges im Orient. Die USA die Sowjetunion und die Konflikte in Afghanistan, am Golf und im Nahen Osten (1979–1991), Oldenbourg, München, sh. 246–255. 630 Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra, Orta Asya ve Kafkasya’da nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ve İslami kültür geleneğine sahip Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan bağımsızlığını kazanmıştır. Halen çok yönlü transformasyon sürecinde bulunan bu ülkeler bazı yazarlara göre, İslami kimliklerinden dolayı kültürel ve siyasi anlamda yeni büyük bir bölgenin oluşumuna yol açmışlardır. Örneğin Lewis’e göre kültürel, etnik, linguistik ve dini olarak geçmişte tarihi Ortadoğu’nun bir parçası olan bu ülkeler, bağımsızlıklarını kazanmalarıyla tekrar bu tarihi dimensiyonun oluşmasını sağlamışlardır. Ona göre “Bu Yeni Ortadoğu’nun oluşumu gerçekte Eski Ortadoğu için en önemli gelişmelerden birisidir39. Gerçekten Lewis’in yukarıda dile getirdiği özellikler, bu ülkeleri bağımsızlıklarından sonra Ortadoğu ile yoğun bir ilişki içine girmeye yöneltmiştir. Uluslararası ilişkilerde Ortadoğu ve çatışma uzmanları (conflict researcher) bölge ile ilgili olarak, kültürel ve dini özelliğin belirleyici en önemli unsur olduğunu vurgulamaktadır. Bu bakış açısına sahip olan yazarlardan Trautner, bölge için artık İslami Orient (islamischer Orient) terimini önermektedir40. Çünkü Batı-Sahra’dan Tacikistan’a kadar olan coğrafyadaki ülkelerde farklı formlarda da olsa, hakim olan İslam kültürüdür. Bu bağlamda, Lindholm da İslami Ortadoğu terimini seçmiştir41. Uluslararası ilişkilerde çatışma uzmanı olan Pfetsch de, bölge için kültürel yakınlığı dikkate alarak hemen hemen aynı anlamdaki Arap-İslam Dünyası (arabisch-islamische Welt) terimini kullanmaktadır42. Büttner/Scholz ise, Sovyetler Birliği’nin dağılışından sonra oluşan yeni siyasi gelişmeler neticesinde, Ortadoğu’nun sınırlarının Orta Asya’yı da içine alacak bir şekilde genişlediğini belirterek; Moritanya’dan Orta Asya’ya kadar olan coğrafi bölge için, İslami-Oriental Dünya ya da İsla39 Bernard Lewis: “Rethinking the Middle East”, Foreign Affairs, No 4, 1992, sh. 103. 40 Bernard Trautner: Konstruktive Konfliktbearbeitung im Vorderen und Mittleren Orient: Ansätze der Deeskalation und Beilegung nationaler und internationaler Konflikte 1945–1995, Lit, Münster, 1997, sh. 9. 41 Charles Lindholm: İslami Ortadoğu Tarihsel Antropoloji, Çev. Balkı Şafak, İmge, İstanbul, 2004, sh. 29. 42 Frank R. Pfetsch (Hrsg.): Konflikte seit 1945: Daten-Fakten-Hintergründe. Bd. 5: Arabisch-islamische Welt, Ploetz, Freiburg/Breisgau, 1991, sh. 7. 631 mi-Oriental Bölge tabirini kullanmaktadır43. Bunun yanında Büttner/Scholz, bölge için tarihi, siyasi veya medya gereksinimlerinden doğan tanımlamaların; aslında günümüzde hem içe hem de dışa yönelik bir ayrımlaşmayı zorlaştırdığını da ifade ederek, Ortadoğu’nun bir alt sistem olarak tanımlanması gerekliliğini savunmaktadır44. Çünkü Moritanya’dan Afganistan’a kadar olan coğrafi bölge, uluslararası ilişkiler açısından ortak bir çatışma yapısına sahiptir. Gantzel/Schwinghammer de, Sovyetler Birliği’nin dağılışı ile bölgenin Kafkasya ve Orta Asya’yı da içine alacak şekilde genişlediğini dile getirirken, diğer yazarlardan farklı olarak Gürcistan’ı da Ortadoğu içinde görmektedir45. 1990’lı yıllardaki siyasi değişimlerden dolayı Schmid ise, bütün bölgeyi, farklı coğrafi çatışma alanlarını göz önünde bulundurarak dört alt bölgeye ayırmaktadır46: Orta Asya, Maşrık, Körfez Bölgesi ve Mağrib. Pawelka ise, bölge sınırlarının tarihi süreç içinde dinamik bir yapıya ve İslami karaktere sahip olduğunu vurgulayarak, sınırlarının Sovyetlerin dağılışından sonra Afrika’nın Atlantik kıyılarından Orta Asya’nın Altay Dağları’na kadar uzandığını belirtmektedir47. 5.2 11 Eylül 2001’den Sonra Ortadoğu Terimi İle İlgili Gelişmeler 11 Eylül 2001 terör saldırıları uluslararası sistemi derinden etkilediği gibi, Ortadoğu ile ilgili terim ve kapsam tartışmalarını da derinden etkilemiştir48. Terör saldırılarının hemen ardından, uluslararası ilişkiler 43 Friedemann Büttner/ Fred Scholz: “Islamisch-orientalische Welt: Kulturtradition und Unterentwicklung”, Nohlen, Dieter (Ed.): Handbuch der Dritten Welt Band Nordafrika und Naher Osten, Dietz, Bonn, 1993, sh. 16. 44 Büttner/Scholz, Islamisch-orientalische Welt, sh. 42. 45 Klaus J.Gantzel/Thorsten Schwinghammer: Die Kriege nach dem Zweiten Weltkrieg 1945–1992: Daten und Tendenzen, Lit, Münster, 1995, sh. 39. 46 Claudia Schmid: Der Israel-Palästina Konflikt und die Bedeutung des Vorderen Orient als sicherheitspolitische Region nach dem Ost-West-Konflikt, Nomos, Baden-Baden, 1993, sh. 26. 47 Peter Pawelka/Hans-Georg Wehling (Hrsg.): Der Vordere Orient an der Schwelle zum 21. Jahrhundert. Politik, Wirtschaft, Gesellschaft. Opladen, Verlag, Westdt, 1999, sh. 7. 48 11 Eylül 2001 sonrası Ortadoğu’nun yeni jeopolitik durumu ile ilgili olarak bkz. Sigrid Faath (Ed.): Neue geopolitische Konstellationen im Nahen Osten nach dem 11. September 2001, DÜI, Hamburg, 2003. 632 literatürüne, Ortadoğu’nun jeopolitik olarak yeniden düzenlenmesi bağlamında Greater Middle East (Büyük Ortadoğu), Broader Middle East (Genişletilmiş Ortadoğu) veya Islamic Greater Middle East (İslami Büyük Ortadoğu) gibi tanımlamalar girmiştir. Tanımlama ve kapsam konusunda 19. yy ve 20. yy’da olduğu gibi, günümüzde 21. yy’ın başında da Ortadoğu ile ilgili terminoloji büyük güçler tarafından belirlenmektedir.49 Ortadoğu’nun neresi olduğu ve hangi ülkeleri kapsadığı ya da nasıl olması gerektiği konusundaki terminoloji, bugün global anlamda tek süper güç olan Amerika tarafından belirlenmektedir. Bununla birlikte Amerika kavramların içeriğini de belirleyen bir güç sahibidir. (Definitionsmacht). Amerikalı siyaset bilimci Harkavy, jeopolitik gelişmeler ışığı çerçevesinde ilk kez Greater Middle East konsepti ile ilgili bir makale yayınlamıştır50. Daha sonraları ise, Clinton yönetiminde görev alan stratejistlerden Ronald D. Asmus ve Kenneth M. Pollack, Büyük Ortadoğu’nun demokratik transformasyonu fikrini geliştirmiştir. Nitekim 2002 sonbaharında görüşlerini yeni bir transatlantik projesi olarak yayımlamışlardır51. Kısaca özetleyecek olursak, Asmus ve Pollack’a göre; Amerika uzun bir periyot içinde Büyük Ortadoğu’nun siyasi dönüşümü için inisiyatif almalı ve girişimde bulunmalıdır. Kısa bir süre sonra iktidara gelen George W. Bush yönetiminde etkili olan Neoconlar ise, Ortadoğu’da demokratikleşme konusunda radikal bir yeni başlangıç yapılmasını savunmuştur. Bu bağlamda, Başkan Bush 2003 yılının sonlarına doğru her fırsatta Greater Middle East Initiative (GMEI) adlı projesini dile getirmeye başlamıştır. Söz konusu proje ile, bütün İslam dünyasında demokrasinin yerleştirilmesi amaçlanmaktaydı52. 49 Hans-Georg Ehrhardt/Margret Johannsen (Hrsg.): Herausforderung Mittelost: Übernimmt sich der Westen?, Nomos, Baden-Baden, 2005, sh. 11. 50 Robert Harkavy: “Strategic Geography and the Greater Middle East”, Naval War College Review No 4, 2001, sh. 37–53.; Robert Harkavy/ Geoffrey Kemp: Strategic Geography and the Changing Middle East: Concepts, Definitions, and Parameters, Brookings Pres, Washington, 1997. 51 Kenneth P.Pollack/ Ronald D. Asmus: “The New Transatlantic Project”. Policy Review, October/November, 2002. 52 Bruno Schoch: “Washingtons “Greater Middle East Initiative” – eine ernst zu nehmende Vision”, Ehrhart/Johannsen: Herausforderung Mittelost: Übernimmt sich der Westen?, 2005, sh. 30–48. 633 Projenin örnek konsepti, önce Amerika’nın Georgia Eyaleti Sea Island şehrinde toplanan G–8 Zirvesi’nde somut hale getirilirken; daha sonra içeriği de ilk kez Londra’da İngilizce yayın yapan El-Hayat gazetesinde yayınlanmıştır53. Projede Büyük Ortadoğu olarak tarif edilen coğrafya, Arap Ligi ülkeleri, İsrail, İran, Türkiye, Afganistan ve Pakistan’ı kapsamaktaydı. Orta Asya ülkeleri ise, konsept içinde yer almamaktaydı; çünkü bu ülkeler zaten 11 Eylül saldırılarından sonra Amerika ile terörle mücadele politikası kapsamında ortak hareket ederek, kendi topraklarında da askeri üst konuşlandırmaya başlamışlardı. Büyük Ortadoğu Projesi yayınlandıktan sonra gerek Avrupa Birliği’nde, gerekse Arap dünyasında sert bir şekilde eleştirilmiştir. Özellikle AB, Büyük Ortadoğu Projesi’ne alternatif olarak 22 Mart 2004’te ilk konseptini “Avrupa Birliği’nin Akdeniz ve Ortadoğu ile Stratejik Ortaklığı” adı altında duyurmuştur54. Bu bağlamda, yoğun tartışma ve görüşmelerden sonra Sea Island’daki G–8 Zirvesi’nde (9 Haziran 2004) Gretaer Middle East Initiative (GMEI) konsepti, yeni şekli Broader Middle East Initiative (BMEI) olarak kabul edilmiştir55. Genişletilmiş Ortadoğu konseptinin Büyük Ortadoğu’dan farkı, Körfez ülkeleri ve Kuzey Afrika ülkelerini de içine alacak şekilde belirlenmiş olmasıdır. Genel olarak Batı’nın bu projelerle hedefi, İslam dünyasının büyük bir kısmında siyasi ve iktisadi reform süreçlerini başlatarak, destek vererek; bölgede uzun vadeli istikrar, refah ve demokrasiye dayalı ortak bir yapı oluşturmaktır. Kuşkusuz Batı tarafından vizyon olarak seçilen projelerde eksiklik, bu hedefe nasıl ulaşılacağı konusunda olan strateji yoksunluğudur56. Ayrı bir çalışmanın konusu olacak olan İslam dünya53 Konsept Working Paper “G8 Greater Middle East Partnership” olarak Al Hayat Gazetesi’nde 13.02.2004’te yayınlanmıştır. 54 AB’nin konsepti için bkz. Muriel Asseburg: “Demokratieförderung in der arabischen Welt – hat der partnerschaftliche Ansatz der Europäer versagt?”, Orient, No 2, 2005, sh. 272–290. 55 US Department of State: Partneship for Progress and a Commen Future with the Region of the Broader Middle East and North Africa. Fact Sheet, The White Hause Office of the Press Secretary, June 9, 2004. 56 Ortadoğu’ya yönelik transformasyon süreci ile ilgili olarak Amerika ve Avrupa arasındaki yaklaşım farklılıkları için bkz. Elmar Janssen: Stabilität in Nahost? Transformationsansätze von USA und EU und strukturelle Hindernisse einer Friedensordnung, m-ress, München, 2005; Martin Beck: “Von der Spannung über die Krise zur Gemeinsamkeit? Zu den auβenpolitischen Ansätzen und Perspektiven der USA und der EU gegenüber dem Nahen Osten”, 634 sının demokratikleştirilmesi konusunda, Amerika ve AB arasında yöntem açısından keskin görüş ayrılığı vardır. Bu da bölge için ilgili projelerin başarı şansını azaltmaktadır. Genişletilmiş Ortadoğu terimi, 2004 yılı 28/29 Haziran’ında İstanbul’da yapılan NATO Zirvesi’nde de kabul edilmiş, ancak gerek bilimsel literatürde gerekse kamuoyunda Büyük Ortadoğu terimi benimsenmiştir. Bugün de ülkemizde terim olarak Büyük Ortadoğu tanımlaması, günlük kullanımda dahi yer edinmiş durumdadır. Bu sebeple çalışmamızda tanımlama olarak Büyük Ortadoğu terimi tercih edilecektir. Ancak Büyük Ortadoğu’nun hangi ülkeleri kapsadığı konusu, yine daha önceki tanımlamalarda gördüğümüz gibi açık değildir. Gerçi yeni terimden bölgenin sınırlarının daha da genişletilmiş bir içeriğe sahip olduğu rahatlıkla anlaşılmaktadır. Fakat hangi ülkelerin bu terimin içine girdiği konusu, yine kullananlara göre farklılık kazanmaktadır. Kısaca özetlemek gerekirse; 11 Eylül saldırılarından sonra Amerika, Büyük Ortadoğu Projesi ile bölgeyi siyasi olarak yeniden tanımlamış ve sınırlarını genişletmiştir. 5.3 Türkiye ve Orta Asya Ortadoğu Bölgesel Alt Sistemine Dâhil Edilebilir mi? Uluslararası ilişkilerde bölgesel alt sistemlerle ilgili teoriler 50’li yılların sonundan itibaren literatüre girmiştir. Amerikalı Siyaset bilimci ve Ortadoğu uzmanı olan Leonard Binder, 1958 yılında yazdığı “The Middle East as a Subordinate International System”57 adlı makalesi ile, ilk kez uluslararası sistemde bölgesel farklılaşma olduğunu ve bölgesel alt sistemlerin de kendi içlerinde parçaları ile bir düzen oluşturduğunu dile getirmiştir. Binder’in bu çalışmasından sonra, pek çok siyaset bilimci uluslararası ilişkilerde bölgesel alt sistemlerle ilgili farklı konsept geliştirmiştir. Ancak bunlar arasında da, ortak bir görüş yoktur. Ehrhart/Johannsen: Herausforderung Mittelost: Übernimmt sich der Westen?, sh. 164–180.; Isabel Shäfer: “Die “Strategische Partnerschaft der EU mit dem Mittelmeerraum und dem Nahen Osten” – eine europäische Alternative zur “Broader Middle East Initiative?”, Ehrhart/Johannsen: Herausforderung Mittelost: Übernimmt sich der Westen?, sh. 128–148. 57 Leonard Binder: “The Middle East as a Subordinate International System” World Politics, No 10, 1958, sh. 408–429. 635 Binder’in konsepti, 80’li yılların sonunda Suriye asıllı Alman siyaset bilimci ve Ortadoğu uzmanı Bassam Tibi tarafından geliştirilmiş ve Ortadoğu’da kullanılmıştır58. Tibi’ye göre, bölgesel alt sistemler bir taraftan sistemin kendine özgü dinamiklerini barındırırken; bir taraftan da yapısal olarak, karşılıklı etkileşim halinde uluslararası sistem ile entegre halindedir. Kısacası, global sistemin altında sınıflandırılır. Tibi’ye göre, 1989/90 yıllarına kadar bölgede yerel, bölgesel ve uluslararası çatışma alanları ile bir bağlantı (linkage) oluşmuştur59. Daha önce de bahsettiğimiz gibi, Tibi Ortadoğu’yu uluslararası sistemin bir alt bölgesi olarak görmekte; bu alt bölgeyi de merkez ve kenar ülkelerden oluşan Maşrık, Mağrib ve Körfez Bölgesi olarak üç kısmi alana ayırmaktadır. Ancak Tibi’nin 1989 yılında geliştirmiş olduğu bu konseptten sonra, uluslararası sistem kökten bir değişikliğe uğramıştır. Sovyetlerin yıkılışından sonra iki kutuplu düzen kaybolmuş ve Soğuk Savaş sona ermiştir. Uluslararası sistemde yeni bir devir açan bu değişikliklerden sonra, Tibi’nin konsepti bağlamında aşağıdaki sorulara nasıl yanıt verebiliriz: • Bölgesel alt sistemler yine uluslararası sistemin altında düşünülebilir mi? • Türkiye Ortadoğu bölgesel alt sistemine dâhil edilebilir mi? • Sovyetler Birliği’nin dağılışı ile bağımsızlıklarını kazanan Orta Asya ülkeleri de bu sistemin içinde düşünülebilir mi? Kanaatimizce, 1989’dan sonra Ortadoğu daha yüksek derecede bir otonomiye sahip olarak bölgesel alt sistem olma özelliğini devam ettirmektedir. Krause’ye göre, Sovyetlerin yıkılışından sonraki gelişmeler Ortadoğu’yu siyasi ve tarihi anlamda birleştirmiş; öyle ki eskiden kültürel coğrafya olarak Orient adı altında tanımlanan bölge, tekrar aynı yapıya dönüşmüştür60. Bu sebeple, bölge sınırları artık İslami karakterinden dolayı geniş tanımlanmaya başlanmıştır. Nitekim ekonomik ve siyasi farklılıklara rağmen, Batı-Sahra’dan Tacikistan’a kadar olan coğrafi bölgenin en temel karakteristik özelliği, toplumsal yapının İslami kültüre sahip olmasıdır61. 58 Tibi, Konfliktregion Naher Osten. 59 Ibid, s. 46. 60 Krause, Naher und Mittlerer Osten, sh. 9. 61 Trautner, Konstruktive Konfliktbearbeitung im Vorderen, sh. 9. 636 Ortadoğu bölgesi, günümüzde dünya politikası için önemli konumunu muhafaza etmektedir. Ancak dünyanın en çatışmalı bölgesi olan Ortadoğu için bölge dışı büyük güçler olan Amerika ve AB, uzun dönemde barışçıl bir düzenin tesisi amacıyla siyasi sistemleri dönüştürmek istemektedir. Bu bağlamda, bir önceki kısımda bahsettiğimiz Amerikalıların Büyük Ortadoğu Projesi, bölgede demokratik siyasi yapıların inşasını hedeflemektedir. Ancak Amerikalılar metot olarak radikal yöntemlerle bunu gerçekleştirmek isterken, Avrupalılar daha ziyade istikrarlı ve aşamalı bir şekilde bu sürecin desteklenmesini savunmaktadır62. Siyasi dönüşüm için farklı yöntemleri benimsemiş olan Amerika ve AB’nin ortak politika güdemeyişleri, bölgenin istikrarını da zayıflatmaktadır. Bu yüzden bölgenin başarılı dönüşümü için, transatlantik bir işbirliği sadece Ortadoğu için değil, uluslararası ilişkiler açısından da büyük önem taşımaktadır. 5.3.1 Türkiye’nin Dâhil Edilmesi Önceki kısımlarda gördüğümüz gibi, Tibi 1989 yılındaki çalışmasında Ortadoğu bölgesel alt sisteminde Türkiye’yi Arap Doğusu (Maşrık) adı altında ve kenar ülke olarak sınıflandırmıştı. Ancak özellikle II. Körfez Savaşı ve ondan sonraki gelişmeler nedeniyle, pek çok yazar Türkiye’nin kenar ülke konumundan çıkarak, merkez ülke konumuna geçtiğini belirtmektedir 63. Son yıllardaki siyasi gelişmeleri göz önünde bulundurursak, Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde bölgesel alt sistem olarak Ortadoğu’ya dahil edilebileceğini söyleyebiliriz. Türkiye’nin Ortadoğu’da merkezi bir ülke ve etkin bir bölgesel oyuncu konumuna gelmesinde ise, aşağıdaki faktörleri sayabiliriz: • İkinci Körfez Savaşı’nda etkin rol oynaması 62 Avrupa ve Amerika’nın Ortadoğu’da demokrasi teşviki hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Sabine Giesendorf: Politische Konditionalität der EU – eine erfolgreiche Demokratieförderungsstrategie?, Nomos, Baden Baden, 2009, sh. 43–77. 63 Trautner: Eigendynamik, regionale Einbindung und Internationalisierung zwischenstaatlicher Konflikte im Nahen und Mittleren Osten: Erster und Zweiter Golfkrieg, Heidelberg Univ., Magisterarbeit 1992 sh. 33; Philip Robins: “Turkish Policy and the Gulf Crisis. Adventure or Dynamics?”, Dodd, Clement H (Ed.): Turkish Foreign Policy. New Prospects. Huntingdon: The Eothen Press 1992, s. 85. 637 • Kürt Sorunu’nun sınır aşırı bir boyut kazanması • Bölgede su sorununun önem kazanması ve Türkiye’nin Dicle ve Fırat’ın kaynak ülkesi olması • Amerika tarafından Türkiye’nin Müslüman devletler için model ülke olarak Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde desteklenmesi Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, Türkiye Orta Asya ülkeleri için model ülke olarak lanse edilmiş ve Türkiye de bu amaçla yoğun ekonomik, siyasi, kültürel ve diplomatik girişimlerde bulunmuştu. 90’lı yıllarda özellikle Amerika, Orta Asya’da İran’ın nüfuzunu engellemek için Türkiye’yi hem jeo-stratejik, hem de Orta Asya’da model ülke olması açısından desteklemiştir. Türkiye’nin bölgesel önemi özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra daha da artmıştır. Amerikalılar bu sefer Büyük Ortadoğu Projesi ile bütün İslam dünyasında; hem İslami bir sosyo-kültürel yapıya sahip, aynı zamanda demokratik bir siyasi sistemi başarı ile işleten Türkiye’yi model ülke olarak sunmaya ve desteklemeye başlamıştır. Özellikle Bush yönetiminde etkili olan Neoconlara göre, Türkiye bütün İslam dünyası için en iyi model ülkeydi. Amerika 90’lı yıllarda Orta Asya’da olduğu gibi, 11 Eylül’den günümüze kadar olan süreçte, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Türkiye’yi İslam dünyasında demokratik model ülke olarak desteklemeye devam etmektedir. Bu bağlamda, Türkiye’nin AB üyeliği süreci Amerikalı yönetimler tarafından özellikle desteklenmiştir64. Çünkü AB sayesinde demokrasi standartlarını yükselten bir Türkiye, Ortadoğu’da yönlendirici ve model konumundaki bir ülke olabilecektir. Türkiye’nin AB aday ülke statüsünü kazanmasında Amerika’nın oynamış olduğu rolü ve baskıyı, Ortadoğu’nun uzun vadeli transformasyonu bağlamında stratejik öneme haiz bir karar olarak görmek gerekir65. Amerika’nın Türkiye’ye karşı olan politikası, bölgesel ve global yönelimli bir politikanın parçası olarak da düşünülebilir. Türkiye, bu 64 Amerika perspektifinden Türkiye’nin AB üyeliğinin desteklenmesi ile ilgili olarak bkz. Carsten Hanke: “Die Beitrittsperspektive der Türkei zur Europäischen Union aus der Sicht der USA”, Kölner Arbeitspapiere zur internationalen Politik, No 43, 2006. 65 Janssen, Der Nahost-Konflikt, sh.136. 638 çerçevede AB için de bölgede önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye, Ortadoğu’ya yönelik bazı konularda Amerika ve AB ile görüş farklılığına sahip olsa bile; demokrasi ve İslam’ı bir arada yürüten başarılı bir Türkiye, Batı’nın İslam dünyasına yönelik politikaları için fevkalade önem taşımaktadır. Müslüman kültürel kimliğiyle modern, demokratik ve iktisadi olarak başarılı, AB standartlarına sahip bir Türkiye; Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya’da model ülke olarak önemli bir rol oynayacağı gibi, söz konusu bölgelerde istikrarı teşvik edici politikaların da etkin bir uygulayıcısı olabilir. Türkiye, bu özellikleri ile Amerika ve AB için uluslararası ilişkilerde Büyük Ortadoğu’da çıpa konumunda bir ülkedir. Yukarıda dile getirilen özelliklerden dolayı, Türkiye AKP iktidarı döneminde Ortadoğu’da önemli bir bölgesel oyuncu konumuna gelmiştir. Son yıllardaki tüm bu gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye Ortadoğu bölgesel alt sistemine dâhil edebilir. 5.3.2 Orta Asya’nın Dâhil Edilmesi Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra Orta Asya ülkelerinin bağımsızlıklarını kazanmaları, aynı zamanda Ortadoğu bağlamında yeni terim tartışmalarını da gündeme getirmiştir. Orta Asya ve Kafkasya kültürel, etnik, linguistik ve dini açıdan geçmişte tarihsel anlamda Orient’in bir parçası idi. Örneğin Ortaçağ’da Orta Asya İslam medeniyetinin kenarında değil, merkezinde bir bölgeydi66. Öyle ki Farabi, Buhari, Biruni, İbn-i Sina, Maturidi, Ali Kuşçu gibi İslam dünyasının pek çok önemli şahsiyeti Orta Asya’dan çıkmıştır. Orta Asya cumhuriyetlerinin Sovyetler Birliği’nden kopmaları ve bağımsız olmalarıyla, İslam dünyası kültürel anlamda eski tarihi coğrafi genişliğine tekrar kavuşmuş oldu diyebiliriz. Bağımsızlıktan sonra Orta Asya ülkelerinin diğer İslam devletleri ile olan ilişkileri her alanda yoğunluk kazanmaya başlamıştır. Bu gelişmeler dikkate alındığında, Tibi’nin konseptine göre Ortadoğu bölgesel alt sisteminin Kafkasya ve Orta Asya’yı da kapsayıp kapsamadığı tartışılabilir67. 66 Bert Fragner/Andreas Kappeler (Ed.): Zentralasien. 13.bis 20. Jahrhundert. Geschichte und Gesellschaft, Promedia, Wien, 2006.; Andrea Strasser (Ed.): Zentralasien und Islam, Dt. Orient-Inst., Hamburg, 2002. 67 Krause, Naher und Mittlerer Osten, sh. 3. 639 Tibi’nin konseptine göre, bölgesel alt sistemler sadece coğrafi alanlar olmayıp, aynı zamanda yapısal ilişkiler ve spesifik formlarda karşılıklı etkileşim sürecinin var olduğu sistemlerdir. Bu karşılıklı etkileşim süreci linguistik, normatif, etnik, sosyo-ekonomik, kültürel ve kimliğe ait faktörler çerçevesinde cereyan edebilir. Konumuzla ilgili olarak yukarıdaki faktörleri göz önünde bulundurursak, Orta Asya’da halkın büyük çoğunluğunun İslam dinine olan aidiyetinden ve yükselen bir İslami kimliğinin varlığından söz edebiliriz. Bölge ülkelerinin Türkiye’ye olan etnik akrabalığı (Tacikistan hariç) ve dini mensubiyetten dolayı, diğer İslam ülkeleri ile olan ilişkiler Ortadoğu’nun bölge üzerindeki etkisini göstermektedir. Nitekim bütün Orta Asya ülkeleri 90’lı yıllarda İslam Konferansı’nın üyesi olmuşlardır. Sovyetlerin yıkılışından sonra, Kafkasya ve özellikle Orta Asya’da Suudi Arabistan, İslam’ın Vahhabi, Türkiye Sünni, İran ise Şii formunu yaymak için rekabete girişmişlerdir. Bu bağlamda Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve Pakistan da İslami faaliyetler alanında aktif girişimlerde bulunmuşlardır. Yine Orta Asya ülkelerinden İslam dünyasındaki üniversitelere yoğun öğrenci akını olmuştur. Sadece Türkiye, 10.000’den fazla Orta Asyalı öğrenciye burs imkanı vermiştir. Bu öğrencilerin değişik İslami ülkelerde eğitim görmeleri, onların farklı İslami hareketlerle de tanışmalarını ve etkileşim içinde olmalarını sağlamıştır. Robins de dört kriter nedeniyle Ortadoğu sınırlarının Orta Asya’yı da içine alacak şekilde genişletilebileceğini savunmaktadır68: Devlet sistemi, kültür, din ve lisan. Yine Robins, her iki bölgenin de ortak tarihi, kültürel ve siyasi bir mirasa sahip olduğunu ifade etmektedir. Ortadoğu’daki devlet sistemi, Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yy’da yıkılma sürecine girmesi ve nihayet I. Dünya Savaşı’ndan sonra da Avrupalı kolonyal güçlerin bu toprakları ele geçirerek bölüşmeleri neticesinde oluşmuştur. Bölgedeki bugünkü devlet sınırlarının hiçbir tarihi kökü yoktur; çünkü kolonyal güçler tamamen kendi çıkarları doğrultusunda devlet yapıları ya da idare bölgeleri oluşturmuşlardır. 68 Philipp Robins: “The Middle East and Central Asia”, Peter Ferdinand (Ed.): The New Central Asia and its Neighbours, Royal Institute of International Affairs, Pinter, London, 1994, sh. 55–74. 640 Orta Asya’da da aynı devlet kurma sürecinin varlığını görmekteyiz. 19. yy’da Kafkasya ve Orta Asya bölgeleri, Çarlık Rusya’nın hâkimiyeti altındaydı. 1917 Ekim Devrimi’nden sonra Moskova, 1920’li yıllarda Orta Asya’da yeni idari birimler kurmaya başladı. Yeni idari sınırlar bölgenin hiçbir tarihsel, etnik, kültürel ve sosyal yapısına uymayan bir şekilde kararlaştırılmıştır. Bu idari düzenlemelere göre Özbekistan, Türkmenistan (1924); Tacikistan (1929); Kazakistan ve Kırgızistan (1936) Sovyet Cumhuriyetleri olarak oluşturulmuştur. Söz konusu sınır ve isim altında oluşturulan devletlerin hiçbiri Ekim Devrimi’nden önce mevcut değildi. Ortadoğu’da olduğu gibi, Orta Asya’da da toplumsal yapıda İslami kültür etkilidir. Uzun süreli istikrarlı bir siyasi düzen; ancak İslami güçlerin siyasi sisteme entegrasyonu ile mümkün olabilecektir. Genel olarak bölgede İslam’ın siyasi yaşamda gün geçtikçe etkinliğini arttırdığını söyleyebiliriz. Kaldı ki, bölgenin liderleri de ulus kurma sürecinde (nation building process) islami kültür ve sembollerden yararlanmaktadır. Yukarıda kısaca anlatılanlar çerçevesinde, Orta Asya ve Ortadoğu’nun şu benzer yapısal özelliklere sahip olduklarını söyleyebiliriz: Devlet idarecilerinin meşruiyet eksikliği; zayıf devletlilik, aile, devlet ve toplumsal otoriter yapı formları; kişilere bağlı ilişki sitemi (klan, kabile, soy, etnik/dini/bölgesel cemaatler; klient ve patronaj ilişkileri); İslam’ın siyasi sisteme entegrasyonu sorunu; kuvvetli bölgesel, etnik ve dini kimlikler; informel yapılar. 11 Eylül saldırılarından sonra, Orta Asya ülkeleri Amerika’nın Afganistan’a girmesiyle uluslararası gündemin merkezine yerleşmiştir. Bölge ülkeleri, terör ile mücadelede Amerika ve NATO’ya destek vermişlerdir. 11 Eylül olayları, aynı zamanda uluslararası ilişkilerde zayıf ve çöküş halindeki devletlerin varlığına da dikkat çekmiştir. Afganistan’ın militan İslamcıların eline geçmesi, devletler üstü terör ağının zayıf devletlilik halindeki ülkeleri nasıl ele geçirebileceğine örnek teşkil etmektedir. Bu bağlamda, bölgesel istikrar için tehditler dışarıdan değil, daha ziyade Orta Asya ülkelerinin iç yapılarındaki erozyondan meydana gelmektedir. Dini, etnik ve bölgesel kimlikler gibi pek çok alanda çö- 641 züm bekleyen sorunlar, bölgenin uzun süreli bir gerginlik içinde bulunacağına işaret etmektedir. Yukarıda kısaca değindiğimiz nedenlerden dolayı, Orta Asya ülkelerini de Ortadoğu bölgesel alt sistemine dâhil edebiliriz. 6. Sonuç Doğu (Orient) teriminin içeriği tarihi süreç içinde incelendiğinde, Batı’nın doğusundaki bütün kültürler için kullanılan genel bir tanımlama olduğu görülmektedir. Doğu coğrafi olmaktan ziyade, tamamen Batı’ya ait soyut bir düşüncedir. Bu algı biçimi ise, yüzyıllar boyunca Avrupa’nın siyasi, dini ve düşünce yapısına tesir etmiştir. Siyasi terminolojide ise, Doğu ile ilgili farklı terimlerin kökeni 19. yy’ın sonunda ya da 20 yy’ın başında Avrupa emperyalizmine dayanmaktadır. Bu bağlamda, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış sürecinde topraklarının paylaşımı ile ilgili rekabetin, uluslararası ilişkiler alanında Doğu Sorunu (Eastern Question) olarak adlandırıldığını görmekteyiz. Ortadoğu (Middle East) teriminin siyasi literatürde yaygınlaşması II. Dünya Savaşı’ndan sonra olmuştur. Ancak bölgenin hangi ülkeleri ve coğrafi alanları kapsadığı konusunda bir görüş birliği yoktur. Ortadoğu’yu tanımlama konusunda Tibi’nin bölgesel alt sistem konseptini daha açıklayıcı görmekteyiz. Konsepte göre; bölge bir taraftan kendine ait sistemsel özelliklere sahipken, diğer taraftan global dünya politikasına entegre olmuştur. Ülkelerin bölgesel alt sisteme aidiyetleri ise; tarihi özelliklere göre değil, siyasi kriterlere göre belirlenmektedir. Bunlar ise; yapısal bağlar ve interaksiyon yoğunluğudur. Kuşkusuz Tibi’nin 1989’daki konseptinden sonra uluslararası sistem büyük bir değişim geçirmiştir. Dünyadaki iki kutuplu yapının ortadan kalkmasıyla, bölgeselleşme sürecinin ve bölgesel siyasi yapıların uluslararası sistemde ağırlık kazandığını görmekteyiz. Global çatışmalar artık yerini bölgesel çatışmalara bırakmıştır. Bu bağlamda, Tibi’nin Ortadoğu ile ilgili geliştirmiş olduğu konsept, açıklayıcı özelliğini korumaktadır. Soğuk Savaş’ın bitiminden günümüze kadar olan sürece baktığımızda, Türkiye’nin Ortadoğu bölgesel alt sistemine entegre olduğu ve merkezi bir ülke konumuna geldiği söylenebilir. 642 Terminolojide son yıllarda ortaya atılan Büyük Ortadoğu teriminin, bölgenin yakın dönemi ve halen içinde bulunduğu süreç dikkate alındığında uygun bir tanımlama olduğu kabul edilebilir. Bölgesel alt sistem olarak Büyük Ortadoğu’yu ise, ait oldukları çatışma alanlarına göre kendi içinde de aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz. Büyük Ortadoğu 1. Arap Batısı (Mağrib), Mısır, Sudan, Güney Sudan69 2. Arap Doğusu (Maşrık), Türkiye, İslami Kafkasya 3. Afrika Boynuzu: Etyopya, Somali, Cibuti, Eritre 4. Körfez Bölgesi (Haliç) 5. Orta Asya 6. Güney Asya: AfPak70 (Afganistan ve Pakistan) Sonuç olarak, Ortadoğu ile ilgili bilimsel literatürde çok farklı tanımlama ve Ortadoğu’nun sınırları konusunda görüş birliği olmamasının nedenleri aşağıdaki gibi özetlenebilir: - Farklı ülkelerin farklı resmi kurumları, Ortadoğu için farklı tanım ve sınır belirlemektedir. - Farklı ilim dalları Ortadoğu için farklı tanımlamalar kullanmaktadır. - Ortadoğu’nun tanımı farklı çıkarlar nedeniyle, çeşitli şekillerde yapılabilir. - Ortadoğu ile ilgili tanımlamaların çoğu Avrupa merkezli olup; İngiltere, Fransa ve Almanya’da farklı zamanlarda ve farklı içeriklerle belirlenmiştir. - Avrupa merkezli tanımlamaların çoğu emperyalist bakış açısıyla ve ilgili büyük güçlerin çıkarlarına göre oluşmuştur. 69 Güney Sudan, 9 Ocak 2011’de yapılan “Bağımsızlık Referandumu”na göre 9 Temmuz 2011 tarihinde bağımsızlığını ilan etmiştir. Bu da Ortadoğu’da sınırların akışkan özelliğini göstermektedir. 70 AfPak terimi ilk kez Başkan Barack Obama’nın Afganistan ve Pakistan özel temsilcisi Richard Holbrook tarafından kullanılmıştır. 643 - Ortadoğu (Middle East) terimi öncelikle coğrafi bir tanımlama olmayıp, modern siyasi bir terimdir. Yine dünya politikasında ve bölgenin içindeki değişikliklere göre dinamik, akışkan bir özelliğe sahiptir (Greater Middle East, Broader Middle East vb). Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölge coğrafyasının hem günümüzdeki siyasi gelişmelerini daha iyi anlayabilmek, hem de büyük güçlerin yakın geleceğe yönelik bölgesel siyasi perspektiflerini öngörebilmek açısından, tanımlama ile ilgili tartışmalar önem kazanmaktadır. Bu bağlamda Ortadoğu teriminin coğrafi bir sınırlamayı değil, siyasi ve kültürel bir kimliği içerdiği unutulmamalıdır. Dünya politikasındaki değişim ve bölgesel gelişmelere paralel olarak, Ortadoğu ile ilgili yeni tanımlamaların yapılması her zaman muhtemeldir.