tanzimat edebiyatı ders notları

Transkript

tanzimat edebiyatı ders notları
11.SINIF
TÜRK EDEBİYATI
TANZİMAT
EDEBİYATI
DERS NOTLAARI
1
TANZİMAT'I HAZIRLAYAN DIŞ GELİŞMELER
1. Aydınlanma Felsefesi
Aydınlanma felsefesi ya da 18. yüzyıl felsefeleri genel
olarak insanın kendisinin, yaşamın düzenlenmesini yeniden
gündeme almış, hem düşüncenin hem de toplumsal yaşamın
köklü değişimlere uğrayacağı bir sürecin fikirsel/felsefi başlatıcısı
olmuştur. Bu yüzyılın sonlarına doğru meydana gelen Fransız
devrimi (1789), ve ardından gerçekleşen modernleşme süreçleri,
düşünsel anlamda etkilerini ve kaynaklarını aydınlanma
felsefesinde bulmaktadır.
Din ya da Tanrı merkezli toplumsal yapının ve
düzenlemelerin yerini bu süreçte akıl merkezli toplumsal
düzenlemeler arayışı alır. Geniş ve genel anlamıyla aydınlanma,
Ortaçağ'da hüküm süren dünya görüşüne karşı yeni bir dünya
görüşünün ortaya çıkması ve temellendirilmesi olarak belirtilir.
Bu yüzyıl yeni bir ideal ile tarih sahnesinde yer alır; bu ideale
göre, aklın aydınlattığı kesin doğrulara ve bilginin ilerlemesine
dayanan entelektüel bir kültür egemen olmalıdır ve bu kültür
sonsuz bir şekilde ilerlemelidir. Böylece ilerleme ideali, insanın
geleneğin köleliğinden kurtularak sürekli mutluluk ve özgürlük
yolunda gelişeceği düşüncesine dayandırılır.
Aydınlanma felsefesinin kaynağı Rönesans felsefesi ve özellikle
de 17. yüzyıl felsefesinin ortaya koyduğu ilkelerdir. Rönesans 'tan
itibaren düşüncenin tarihsel otoritelerden kurtulması, bilgi ve
yaşam hakkında akla ve deneyime dayanmaya başlaması söz
konusudur. 17. yüzyılda bu gelişmeler sistemleştirilip temel
ilkelere dönüştürülmeye başlanmış, rasyonalizmin belirginleştiği
bu yüzyılda aydınlanma felsefesinin düşünsel temelleri bir
anlamda hazırlanmıştır. Sekülerleşme (insanın Tanrı`dan,
din`den bağımsızlaşması; otorite, hegemonya ve meşruiyet
kaynaklarını Tanrı-merkezli bir din`e dayandırmaması; insanın
aklını, özgür iradesini ve seçimini `kilise` otoritesinden ve
tasallutundan kurtarması demektir.) aydınlanma felsefesinin ve
genel anlamda aydınlanmacılığın her tür girişiminde temel
olmuş olan bir yönelimdir.
18. yüzyıl felsefesinde bir yanda rasyonalizmin öte
yandan ampirizmin güçlenmesi ve bunlardan meydana gelen
teorik sorunların yeni birtakım sentezlerle aşılmaya çalışılması
söz konusu olacaktır. Aydınlanma çağı, akim ışığında felsefenin
de yepyeni bir etkileyicilikle ortaya çıkışma, yaygınlaşmasına,
yeni sentezlerle sistematikleştirilmesine etki etmiştir. Bu
bakımdan bu yüzyıla "felsefe yüzyılı" denmesi de söz
konusudur.
Aydınlanma Çağı, 'akıl'ı kurucu ilke olarak benimseyerek, tüm
toplumsal yaşamın ve düşünüşün buna göre şekillendirilmesine
yönenilen dönemdir. Kant, aydınlanmacılığı, "aklı kullanma
cesareti" olarak tanımlandığında, genel olarak Aydınlanma
Çağı'nın felsefesini vermektedir. 18. yüzyılda Avrupa'da ortaya
çıkıp gelişmiş ve "aydınlanma" fikriyle yaygınlaşmıştır.
Kant, aydınlanma düşüncesinin kurucu ilkesi olan akıl
konusunda şöyle der "Aydınlanma, insanın kendi suçu ile
düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu
ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının
kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin
olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de
aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve
yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini
gösteremeyen insanda aramalıdır: Sapare Aude! Aklını kendin
kullanmak cesaretini göster! Sözü şimdi Aydınlanmanın parolası
olmaktadır."
Aydınlanma çağının ana fikri, akıl aracılığıyla doğru bilgilere
ulaşılabileceği ve bu doğru bilgi ile de toplumsal yaşamın
düzenlenebileceğidir. Öte yandan bilim alanındaki önemli
gelişmeler de aydınlanma çağma öncülük eder ve bu çağda
ayrıca çok yoğun yeni bilimsel gelişmeler kaydedilir. Daha
15.yüzyıldan itibaren meydana gelmeye başlayan yeni keşifler ve
icatlar bu süreci hazırlamış, bunun sonunda da "karanlık çağ"
olarak değerlendirilen Ortaçağdın sonuna gelinmiştir. Deney ve
gözlem, aklın uygulama araçları olarak bu dönemde bilimsel
yöntemin ilkeleri biçiminde ortaya çıkmış ve doğa bilimlerinde
önemli gelişmelere kaynaklık etmiştir.
Dinde meydana gelen yenileşme hareketleri de, dinsel
düşüncenin giderek geriletilmesi ve aydınlanmacılıkla birlikte
kuruculuk ve egemenlik gücünü kaybetmesiyle sonuçlanmıştır.
Rönesans ve reformlarla başlayan bu gelişmeler, aydınlanmacılıkla doruğuna varmış ve buradan itibaren modernite
denilen sürecin oluşumunu hazırlamıştır. Bu süreç
aydınlamacılıkta ifadesini bulan köklü bir zihin değişikliği
anlamına gelmektedir.
Newton ve Kopernik ile tüm bir evren-dünya kavrayışı değişime
uğramış, Descartes ve Kant gibi isimlerle bu değişen zihniyetin
felsefi düşüncesi geliştirilmiştir. Avrupa 'daki endüstri
devrimleri'de bu sürecin maddi temelini oluşturmaktadır. Yeni ve
bambaşka toplumsal ve ekonomik ilişkiler içerisinde yaşamaya
başlayan insanlar, ortaya çıkan yeni düşünce biçimleriyle
dünyaya bambaşka gözlerle bakmaya başlamışlardır.Bunun
sonucunda modem yaşamın temellleri atılmıştır. 1789 Fransız
ihtilalinin temelinde, Fransız aydınlanmacılığının belirleyici bir
etkisi vardır.
Aydınlanmanın doğuşunda ve gelişmesinde belirleyici olan bazı
isimler:
Newton
Kopernik
Galileo
Laplace
Dekart
Jean-Jacques Rousseau
Francis Bacon
David Hume Immanuel Kant Claudie Andrien Helvetius
Ettienne Bunnot de Condillac Lois Rene de Caradeux de la
Chalotais Gothold Ephraim L-essing Julien Offrey de Lamettrie
Thomas Hobbes John Locke Berkeley Leibniz Denis Diderot
Voltaire Montesquieu
Tanzimat'la birlikte edebiyatımıza giren "akıl, deneyim, ilerleme"
kavramları aydınlanma düşüncesiyle ilişkilidir.
Rönesans
Rönesans "yeniden doğuş" anlamına gelen süreçtir. 15.
yüzyılda başlayan bu süreç, aynı yüzyıl içinde bütün Avrupa'ya
yayıldı. Bu yenilikte, Roma ve Grek başarılarının yeniden
cezalandırılması istemi vardır. Rönesans şu temel anlayışlara
dayanıyordu.
Yeryüzü ilgi çekici ve araştırılmaya değer yerdir.
İhsan güçlüdür ve bu gücüyle büyük başarılar elde edebilir.
İnsanın sürekli faal olması şerefli bir şeydir ve "gerçek"
güzeldir. Bu anlayışlara bağlı olarak da yaşadığımız dünya o
kadar ilgi çekici bir yerdir ki, başka dünyaları düşünmenin
hiçbir anlamı yoktur, anlayışı hakimdir.
Rönesans Döneminin yaratıcılığının esas yürütücü gücü
tüccarlardır. Bunlar en kârlı ticaretin hangi alanda olduğunu
araştırdılar ve bu yoldan sağladıkları zenginlikleri, sanat ve
endüstri yeniliklerine yatırdılar. Rönesans; Floransa. Venedik, İngiltere, Portekiz, Hollanda gibi küçük kent-devletlerinde ya da
metropollerde doğmuştur.
Nihayet 11. yüzyılın sonundan itibaren başlayan Haçlı Seferleri
sırasında Avrupalılar Müslüman ülkelerdeki parlak medeniyetle
ilk defa karşı karşıya geldiler. Daha sonra bu medeniyet Endülüs
Emevileri vasıtasıyla Avrupa 'ya geçti. İslam âlimlerinin fen
sahasında verdiği eserler Avrupa dillerine çevrildi ve okutuldu.
Böylece Batı 'da ilmi sahada ilerleme ve teknik gelişmelerin
temeli atılmış oldu.
Avrupa'da sanat ve bilimin geliştirilmesi,
canlandırılması için girişilen ve daha sonra Rönesans adı verilen
2
asıl hareket ise 1453'te İstanbul'un fethini müteakip ilk defa
ciddi bir şekilde İtalya 'da ortaya çıktı. Hareketin öncülüğünü
İtalya 'nın yapmasının en önemli sebepleri şunlardır:
Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettikten sonra,
isteyen bilim adamlarının İtalya 'ya gidebileceklerini bildirmesi:
İslâm medeniyeti ve ilmî hareketleri hakkında en fazla bilgiye
sahip bulunan bu Bizanslı âlimlerin bilim ve sanat alanında
yaptıkları çevirmeler ve yazdıkları eserlerin yayınlanması
sonunda İtalya 'da yaşayan insanların bilgi ufukları genişledi ve
derinleşti.
Doğu dünyası ile en çok İtalya gemicilerinin
münasebette bulunmaları ve bunların İslam ülkelerindeki
zenginlik, refah, nizam, intizam, adalet ve iman hürriyetini her
vesileyle dile getirmeleri.
Ortaçağ Avrupası'nda en zengin memleketin İtalya
olması: İtalya'da bulunan Cenova, Venedik, Piza ve Floransa
şehirleri Haçlıları barındırmaktan ve baharat ticaretini ellerinde
tutmaktan dolayı dünyanın en zengin şehirleri hâline gelmişlerin.
Zamanla bu şehirlerde devlet idaresi tüccar prenslerin veya
sadece tüccarların eline geçti. Bu zenginler de aynen İslam
ülkelerinde şahit oldukları uygulamalara benzer olarak şairleri,
sanatkârları, fikir adamlarım himayeye ve teşvik etmeye
başladılar.
Rönesans üzerinde derin araştırmalar yapan Burkhard:
"Rönesans insanın keşfedilmesidir, "demektedir. Gerçekten de
Ortaçağ'da Avrupa 'da insanın hiçbir kıymeti yoktu. Engizisyon
mahkemelerinde yüzbinlerce insan haksız yere ve çok defi sırf
servetlerini ele geçirebilmek için öldürüldü. Papazlar çeşitli
menfaatler kar-şılığında günahları affediyorlardı. Hatta cennetten
yerler satıyorlardı. Mantık ve insani esaslar kaybolmuştu. İslam
âlimlerinin kitaplarını okuyarak dünyanın döndüğünü ilan eden
Galile ve daha pekçok düşünür çeşitli işkenceler görmüş pek
çoğu öldürülmüştür. Bu itibarla Rönesans hareketi ilim ve
teknikteki ilerlemenin yanışım insan ve tabiat sevgisini de
beraberinde getirdi. Rönesansın öncüleri, sanat faaliyetlerinin
yanısıra edebiyat, tarih ve arkeolojiye de önem verdiler. Resim
ve tasvir anlayışı gelişti. Mimaride gotik tarzı terk edilerek
barok ve rokoko üslubu geliştirildi. Rönesans mimarlığının
başlıca özellikleri ölçü, sadelik ve tabiiliktir.
Bu şekilde İtalya 'da başlayan Rönesans hareketi kısa zamanda
bütün Avrupa 'da yayıldı. Rönesans daha ziyade Fransa 'da sanat;
Almanya 'da dinî tablo ve resimler; İngiltere 'de edebiyat; İspanya
'da resim ve edebiyat alanında gelişti. İtalya 'daki Rönesans
hareketinde eski Yunan ve Roma ediplerinden Tacitus,
Sophokles, Domosten, Platon, Çiçeron ve Virgil 'in eserleri tekrar
ortaya çıkarıldı. İtalyan fikir adamı ve yazarlarından Machiavel
(1469-1530), Ariosto (1474-1535), Tasso (1544-1595) yetişip
eserler verdiler. Machiavel'in Hükümdar adlı eseri meşhurdur.
Ressamlardan Rafael (1483-1520) aynı zamanda heykeltraş,
mimar ve edebiyatçı da olan Leonardo da Vinci (1452-1591),
Mikelanj (1475-1564) bu devirde İtalya'da yetişen sanatkârlardır.
Fransa, edebiyat ve fikir sahalarında İtalya'yı geçerek; Ronsard
(1525-1585), Montaigne (1533-1592), Rabelais (1495-1555),
mimarlıkta Louvre Sarayım yapan Pierre Loscot, Tuileries Sarayı
'm yapan Jean Bullant, resimde de François Clouet yetiştiler.
Fransız krallarından I. François (1515-1547) zamanında College
de France kuruldu. Almanya 'da daha çok dinî alanda
değişiklikler oldu. Almanya'da hümanizm akımında Erasmus
(1467-1536), Röklen (1452-1522), Luther (1483-1546), resimde
Albrecht Dürer (1471-1528) yetişti. İngiltere'de tiyatro sahasmda
eserleriyle tamnan Şekspir (1564-1610), İspanya'da Donkişot
yazarı Cervantes (1547-1616), ressam Velasquez (1599-1660),
Hollanda'da ressam Rembrand (1607-1669), Polonya'da İslam
alimlerinden sonra Avrupa'da ilk defa dünyanın güneş etrafmda
döndüğünü söyleyen Kopernik (1473-1543) yetiştiler.
Diğer Avrupa Ülkelerinde Rönesans
Fransa 'da Rönesans 'a krallar öncülük etti. Piyer Lesko
en önemli Rönesans sanatçısıdır. Almanya'da Rönesans
hümanizm ile başladı. Martin Luter (Luther) ve Erasmus dinsel
konulan incelediler. Albert Dürer dinî tablolar yaptı. İngiltere 'de
Şekspir (Shakespeare), İspanya'da Cervantes ünlü eserler
yazdılar Rönesans'ın sonuçlan: skolastik görüş (kilisenin dar
görüşü) yıkılmıştır. Yerine pozitif (bilimsel) düşünce hakim
olmuştur. Reform hareketlerini hazırlamıştır. Bilim ve teknikteki gelişmeler hızlanmıştır. Avrupa 'da sanattan zevk alan aydın
(burjuva) sınıf ve halk sınıfı oluşmuştur. Din adamlarının ve
kilisenin halk üzerindeki otoritesi sarsılmıştır. Avrupa'nın her
yönden gelişmesine ve güçlenmesine öncülük etmiştir.
BATI EDEBİYATIN VE AKIMLAR
YUNAN EDEBİYATI
Coğrafi sınırları Batı Anadolu, Ege adaları ve bugünkü
Yunanistan olarak belirlenebilecek Eski Yunan Edebiyatı, MÖ
9. yy’dan MS 2. yy’a kadar dünya edebiyatının ilk aşamasını
oluşturur. Sanatçının “akıl yoluyla güzellikler yaratma”, bu
dönem edebiyatının dayandığı temel ilkedir.
Yunan
edebiyatında özellikle epik şiir (destan), didaktik şiir,
pastoral şiir ( kır şiiri ),tragedya, komedya, fabl ( masal ),
tarih, biyografya, söylev felsefe türlerinde eserler verilmiştir.
1. DÖNEM : ( MÖ 9. ve 8. yüzyıllar ) DESTAN ÇAĞI
Bu dönemde yetişen Homeros ( MÖ 9. yüzyıl ), Yunan
edebiyatının olduğu kadar bütün dünya edebiyatlarının da en
eski ve en büyük destan şairidir.
•HOMEROS ( MÖ 9. yüzyıl ) (DESTAN)
İlyada, Odeysseia
İlyada, MÖ 1200civarında Yunanlılarla Troyalılar ( Truvalılar )
arasında olduğu bilinen savaşa dairdir. Savaşın çıkış nedeni,
Truva’ya gidiş ve çarpışmalar hakkındadır. Homeros, bu iki
destanı halk arasından derleyip kendi hayal gücüyle besleyerek
düzenleyip yazmıştır. ( Bazı kaynaklar, günümüzde bilinen
metnin, daha sonra, (6. yüzyılda) bir şairler kurulu tarafından
halk arasından derlenip, Homer’in metnine uygun olarak
yeniden yazıldığını belirtir.)
•HESİODOS ( MÖ 8. yy ) (DESTAN, DİDAKTİK ŞİİR)
Hesiodos’un şiirleri Dünya edebiyatında didaktik şiir türünün ilk
örnekleri sayılır.
Cosmos, Tanrıların Yaratılışı, İşler Ve Günler
2. DÖNEM : ( MÖ 7. ve 6. yüzyıllar ) ARKAİK ÇAĞ
Bu dönemde özellikle lirik şiir ve fabl türleri gelişmiştir.
•ALKAİOS ( MÖ 7. Yy ) Lirik şiir
•SAPPHO ( MÖ 7. ve 6. yy )
İlk Yunan kadın şairidir. Lirik aşk şiirleri yazmıştır.
•ANAKREON ( 6. YY ) Lirik Şiir
•AİSOPOS ( MÖ 6. yy )
Yazdığı hayvan masallarıyla (fabl) ünlüdür. Fabllarıyla,
kendinden sonra gelen masalcıları ve ünlü Fransız yazarı La
Fontaine'i etkilemiştir. Manzum hayvan masallarının ( FABL )
dünyadaki ilk ustası olarak bilinir.
3. DÖNEM : ( MÖ 5. ve 4. yy ) KLÂSİK ÇAĞ
•AİSKHYLOS ( MÖ 5. yy ) TRAGEDYA
Yunan tragedyasının üç büyük yazarından biridir. Tragedyada bazı
yenilikler yapmış, oyunlarına ikinci oyuncuyu eklemiş,
3
oyunlarında korkunç sahneler yerine ilginç maskeler, kostümler
kullanmıştır. Tragedyalar yoluyla insan dünyasını aydınlatan
ozanların başında gelir.
Agememnon, Zincire Vurulmuş Prometeus …
•SOPHOKLES ( MÖ 5. yy ) TRAGEDYA
İyi bir öğrenim gördükten sonra yirmi yedi yaşında tragedya
yarışmasında Aiskhylos’a karşı üstünlük kazanmıştır. Oyuna
üçüncü oyuncuyu katmıştır. Eserlerinde genellikle, aile kişileri
arasındaki bağlantıları ele almıştır. Kişilerini alın yazılarıyla
savaştırarak onlara mitolojidekinden daha belirgin kişilikler
kazandırmıştır.
Kral Oidipus, Antigone, Elektra, Aias, Oidipus Kolonos’ta…
•EURİPİDES ( MÖ 5. YY ) TRAGEDYA
Eski Yunan tragedya yazarlarındandır. Tiyatro sanatına, konu, sahne
düzeni ve dekor yönünden yenilikler getirmiştir. Oyunlarında
gerçek karakterlere yer vermiştir. (Andromakhe, Hippolytos,
İphigenia Aulis’te)
•ARİSTOPHANES ( MÖ 5./4.yy ) KOMEDYA
Antik Yunan edebiyatının en büyük komedya yazarıdır. Toplumu,
insanları eleştirmekten çekinmez. Onun komedyalarında kahraman
olarak karşımıza, genellikle köylü sınıfı temsil eden kişiler çıkar.
Kurbağalar, Kuşlar, Eşekarıları, Atlılar, Barış
LÂTİN EDEBİYATI
MÖ 2. yy’ın ortalarına doğru Yunanistan Romalıların
siyasal egemenliği altına girince Lâtin Edebiyatı’nın ilk ürünleri
Yunan Edebiyatı’nın etkisi altında oluşmuştur. Lâtin yazarları,
eserlerini Yunanlı yazarları örnek alarak oluşturmuşlardır.
Ancak Lâtin yazarlar Yunan yazarlar kadar özgür olamamışlar,
bu nedenle mesela komedyalarında yergiden, alaydan çok;
karmaşık olaylara entrik öğelere ağırlık vermiştir. Latin
Edebiyatında önemli sanatçılar şunlardır:
•PLAUTUS ( MÖ 2.yy ) : KOMEDİ
Çömlekler
•TERENTİUS ( MÖ 2.yy ) : Komedi
Kaynanalar
•CATO ( MÖ 3.yy-2yy ) : Söylev
•HORATİUS ( MÖ 1. yy ) : lirik ve didaktik şiir
Odlar, Epodlar, Yergiler
•LUCRETİUS ( MÖ 1. yy ) :Lirik Ve Didaktik Şiir
•OVİDİUS ( MÖ 1. yy-MS 1.yy ) : Lirik Şiir
Değişmeler
•MENANDROS ( MÖ 4. yy ) KOMEDYA
•ENNİUS ( MÖ 2. yy ) : Tragedya
•HEREDOTOS ( MÖ 5. yy ) TARİH
•VERGİLİUS ( MÖ 1.yy ) : Pastoral, Lirik, Didaktik Şiir
Latin edebiyatının en önemli ozanlarından olan Vergilius, pastoral
şiirin en önemli temsilcilerindendir. Ahenkli, canlı bir söyleyişi
vardır.
Aeneis, Çoban Şiirleri, Çiftçilik Şiirleri
•THUKYDİDES ( MÖ 5. yy ) TARİH
•KSENOPHON ( MÖ 4. yy ) TARİH
Anabasis ( On Binlerin Dönüşü )
•DEMOSTHANES ( MÖ 4. yy ) SÖYLEV
•SOKRATES ( MÖ 5. yy )
Akılcı felsefenin kurucusudur. Eski Yunan edebiyatının ünlü
filozofudur. Ahlak felsefesinin kurucusudur, ilk anlambilimci olan
Sokrates, hiçbir eser yazmamıştır.
•PLATON/EFLATUN ( MÖ 5.VE 4. yy)
Sokrates’in öğrencisidir. “DEVLET” adını verdiği didaktik
eserinde hocası Sokrates’in düşüncelerine de yer vererek devlet
ve toplum, toplum yönetimi, ruh, ölümsüzlük, bilgi teorileri gibi
konuları işler. Ayrıca KANUNLAR adlı eseri de vardır.
•ARİSTOTELES ( MÖ 4. yy )
Eflatun’dan da dersler alan Aristoteles, felsefe tarihinin
kurucusu sayılır. Platon'la birlikte Batı felsefesinin en önemli
temsilcilerindendir. Doğaya karşı gerçekçi bir yaklaşım sergiler.
(Poetika)
4.DÖNEM : ( MÖ 3. ve 2. yy ) İSKENDERİYE ÇAĞI
İskender’in ölümünden sonra İskenderiye bir kültür
merkezi haline gelmiş, büyük kitaplıklar kurulmuş, en ünlü
bilgin ve sanatçılar davet edilmiştir. Bu dönemde özellikle
filoloji gelişmiştir.
5. DÖNEM : ( MÖ 2. yy – MS 2. yy ) YUNAN – LÂTİN
ÇAĞI
Bu dönem Yunan edebiyatının gerileme dönemidir.
Yunan edebiyatının biyografya türünde yetiştirdiği en önemli
yazarı PLUTARKHOS ( MS46 – 120 ) tur.
•CİCERO ( MÖ 1. yy ) : Söylev
Latin edebiyatının en büyük hatibi olarak kabul edilir. Yazılarında
iyi bir hatibin özelliklerini, neler bilmesi gerektiğini dile getirmiştir.
Nutuklarının (konuşmalarının) her biri, başlı başına birer sanat eseri
sayılır.
•SENECA ( MÖ 1. yy-MS 1. yy ) : Felsefe, Tragedya, Mektup,
Diyalog…
Latin edebiyatının en büyük filozofudur. Etkili konuşması ve engin
bilgisiyle yaşadığı çağda ünlenir. Klasik Yunan tragedyalarından
esinlenerek trajediler yazmıştır. Fakat bunlar sahneye konulmak
için değil de sanki yüksek sesle okunmak içindir. Shakespeare
gibi önemli sanatçıları etkilemiştir.
•TACİTİUS ( MS 1. yy ) : Tarih
Lâtin edebiyatının son büyük tarihçisi sayılmaktadır. Eserlerinde
ahlâki bir amaç gütmüş, devrin kötülüklerini eleştirmiştir.
ORTAÇAĞ DÖNEMİ
Siyasal tarihçiler Batı Roma İmparatorluğunun
yıkılışından (476) Osmanlıların İstanbul’u fethine (1453) kadar
yaklaşık bin yıllık süreyi insan düşüncesinin gelişimi açısından
“karanlık yıllar“ olarak belirlerler. Çok tanrılı dinlerden tek
tanrılı dinlere geçilen bu dönemde din, düşüncenin önünde
büyük bir engel olmuştur.
Bu dönemde Hıristiyanlık (kilise) akla ve güzelliğe
önem veren, tanrılarla insanları iç içe yaşatan ve mitolojiyle
süslü Eski Yunan ve Lâtin Edebiyatı’nın devamına engel
olmuştur. Ortaçağ’da Kilise’nin, din adamlarının ve din
kitaplarının bilgi ve düşünceleri egemen olmuştur.
Ortaçağ boyunca Avrupa’nın toplumsal yapısı da
önemli ölçüde değişmiş, güçlü imparatorluklar yıkılmış,
toplumsal sınıflar arasında ayrılıkların arttığı feodaliteler (
4
derebeylikler ) kurulmuştur. Topraklar soyluların ve kilisesin
malı olmuştur. Böyle bir ortamda sanatçılar da feodal beylerin
koruması ya da kilisesin baskısı altında “öteki dünya”
düşüncesini işlemişlerdir.
Ortaçağ boyunca işlenen konulardan biri de
kahramanlık ve şövalyelik destanları olmuştur. Dilden dile
dolaşan bu destanlar, 12. yy’da yazıya geçirilmiştir. Olayları
birbirine benzemesine karşın İskandinavların,
Keltlerin,
Slavların,
Saksonların bu destanlardan farklı şarkıları
doğmuştur. Finlilerin Kalavela,
Gallilerin Olwen,
Mobinogion, Angola
Saksonların
BeoWulf
gibi
kahramanlık destanları hep bu yüzyılda yazıya geçirilmiştir.
Almanların Nibelungen destanı da kahramanlık destanlarıyla
şövalyelik destanları arasında bir geçiştir. Fransızların Chanson
de Roland ve İspanyolların Cid’i bu dönemin iki önemli
şövalyelik destanıdır.
Yaşamıyla Ortaçağ’ın; ama eserleriyle Rönesans’a
giden yolun açıcısı olan Dante
( 1265–1320 ), en önemli
İtalyan şairdir. Eserlerinde evrensel bir konuyu, “aşk ve sevgi “
yi işlemiştir. Üç bölümden oluşan (Cehennem – Araf – Cennet)
dinsel destanı İlahi Komedya – Tanrısal Komedya dünya
edebiyatının temel yapıtlarındandır.
HÜMANİZM
14. yüzyıl’a doğru Ortaçağ’ın kabuğu kırılmaya
başlandı. İtalya’da aydın, sanatçı ve bilginler tekrar Eski Yunan
ve Latin Edebiyatı’na dönmeye başladılar. Aklı dinin
tutsaklığından kurtardılar. Bunu gerçekleştirenlere ve insanlık
sevgisini temel alıp insanı yüceltenlere hümanist,
bu
düşünceye de hümanizm dendi. Kuşkusuz bu gelişmeyi, yeni
ticaret yollarının bulunuşu, keşifler, icatlar, Galileo ve
Copernicus’in düşünceleri, matbaanın bulunuşu ve kitapların
basılışı beslemiştir.
Dante’nin tohumlarını ektiği Rönesans düşüncesi
kendisini izleyen diğer sanatçılarda yeşermeye başladı.
Petrarca bunlardan biridir. Lirik ve insancıl soneleri, halk
diliyle yazılmış ve bugünlere kadar taşınmıştır. Boccacio da
Rönesans’ın öncü yazarlarındandır. Küçük öykü türünün
yaratıcısıdır. On kişinin anlattığı yüz öyküden oluşan
Decameron adlı yapıtıyla tanınmıştır.
RÖNESANS EDEBİYATI
14. yüzyılın sonların da başlayan Rönesans (Yeniden
Doğuş), 17. Yüzyıla kadar sürer. Aklın ve bilincin kilisenin
baskısından kurtulduğu ve özgürleştiği Rönesans Batı’daki
aydınlanmanın temelidir. Sanatta gelişme ve yaratıcılık dönemin
en önemli özelliğidir. Eski Yunan ve Latin Edebiyatı’nın ünlü
yapıtları Avrupa dillerine çevrilmiştir.
Ariosto’nun Çılgın Orlando, Tasso ’nun Kurtarılmış
Kudüs adlı destanları Rönesans döneminin İtalya’daki en
önemli yapıtlarıdır.
Çağdaş romanın öncüsü ve temel taşlarından biri olan
İspanyol yazarı Cervantes (1547–1616)’in Don Kişot’u çağın
en önemli yapıtıdır. Galetea, Örnek Alınacak Hikâyeler adlı
yapıtlar da Cervantes’indir. Öte yandan Fransa’da 15. yüzyılda
yaşayan François Villon de Rönesans şiirinin ilk örneklerini
verir: Küçük Vasiyetname, Büyük Vasiyetname.
Eski Yunan şiir türlerini Fransız Edebiyatı’na sokan
Ronsard (1524–1585), Gargantua ve Pantaqruel adlı
romanlarıyla Rabelais (1490–1533), Denemeler’iyle özgür
düşüncenin öncüsü olan Mantaigne (1533–1592) Rönesans
döneminin Fransız yazarlarıdır.
İngiliz
Rönesansçıları
arasında
William
Shakespeare’in (1564–1616) özel bir yeri vardır. İnsanın
olumlu, olumsuz bütün yönsemelerini ustaca işlemesi,
oyunlarının çağları aşmasının temel nedenidir. Tragedyaları:
Romeo ve Juliet, Hamlet, Macbeth, Othello, Kral Lear …;
komedyaları: Venedik Taciri, Yanlışlıklar Komedyası,
Windsor’lu Şen Kadınlar.
Oyunlarını hem şiir, hem düzyazı, hem de ikisinin karışımıyla
yazmıştır. Her sınıftan insanın duygu ve tutku dünyasına girerek
“klasisizm”i aşmış “romantizm”in ilham kaynağı olmuştur.
Thomas More (1478–1535) da İngiliz Rönesans’ının
önemli temsilcilerindendir. Utapia adlı yapıtıyla kötülüğün,
bencilliğin insanların birbirini severek yaşadığı bir dünyanın
özlemini dile getirir. Bilimsel düşünüş ve yöntemin babası
Denemeler adlı yapıtıyla Francis Bacon (1561–1626), Peri
Kraliçe adlı şiirleriyle Edmund Spenser (1552–1599),
Kaybolmuş Cennet adlı destanıyla John Milton (1608–1674)
da İngiliz Rönesansçılarındandır.
HÜMANİZM VE RÖNESANS (15yy - 16yy’ın ilk yarısı)
İTALYA’DA
•DANTE (1253–1321)
İtalyan edebiyatının en büyük şairidir. Büyük bir hümanisttir.
Rönesans’ı hazırlayanların başında yer alır. Lirik aşk şiirleriyle
tanınır.
İlahi Komedya (Cehennem-Araf-Cennet), Denemeler,
Yeni Hayat
•PETRARCA (1304–1374)
Lirik şiirin kurucusu. “AFRİKA“ adlı Lâtince destanı ve
“MEKTUPLAR” adlı eseri ile ün yapmıştır.
•BOCCACİO (1313–1373)
Küçük hikâye türünün kurucusu
Decameron ( Bir veba salgınından kaçan ve bir villaya sığınan
on kişinin anlattığı yüz hikâyeden oluşmuştur. Çoğu,eski halk
masallarından alınmıştır. İçlerinde rahibeler, saçları sarıya
boyanmış sevgililer, aldatılmış kocalar, aldatan kadınlar,
hizmetçiler, uşaklar… gibi değişik insan tipleri vardır. Böylece
Ortaçağ’ın dinsel konularını bir yana atarak, doğrudan doğruya
insandan söz etmiştir.
•ARİOSTA (1474–1533) Epik Şiir
Çılgın Orlando, yapma bir destandır.
•TASSO (1544–1595) Epik Şiir
Kurtarılmış Kudüs, yapma destandır. Eserinin konusunu 1.
Haçlı Seferi’nden almıştır.
•MACCHİAVELLİ (1469–1527)
Ülke birliğinin sağlanıp korunması, devlet yönetimi olarak
yaşam ve insan davranışları konusunda görüşlerini içeren
“ Prens “ adlı eseriyle tanınır.
FRANSA’DA
•VİLLON (15.yy)
Fransız edebiyatının ilk lirik şairi; Ortaçağ’dan Rönesans’a
geçiş dönemi
•RONSARD (16.yy)
Eski yunan şiir türlerini Fransız edebiyatına sokar. Fransız
şiirinin temelini atan sanatçı olarak nitelenir.
•REBALAİS (16.yy) Roman
Gargantua, Pantaqruel
•MONTAİGNE (16.yy) Deneme türü
Montaigne, dünyanın en ünlü deneme ustasıdır. Hatta deneme
türünün kurucusudur. Denemelerinde içten bir anlatım
kullanmıştır. Düşüncelerini en kestirme yoldan aktarmıştır.
Denemeler
5
NOT: Dante, Petrarca, Boccacio,Rebalais, Montaigne, Ronsard
ilk Hümanistler olarak bilinirler.
İSPANYA’DA
•CERVANTES (16.yy)Roman türü
•DONKİŞOT ( Şövalye romanlarını yermek için yazılmıştır.
Toplumda değer yitiren eski kurumların geçersizliğini
anlatırken; düş dünyası ile gerçek hayat arasında yer alan iki
tipin karşıtlığını da verir.)
İNGİLTERE’DE
•SHAKESPEARE(16.yy) Tiyatro, romantizmin habercisi.
Dramları: romeo ve juliet, hamlet, kral lear, macbeth, othello,
jules cesar…
Komedyaları: venedik taciri, yanlışlıklar kamedyası, windsorlu
şen kadınlar…
Soneler
•BACON (16/17.yy)
Denemeler
•THOMAS MORE (15/16.yy)
Utopıa
•EDMUND SPENSER (1552-1599 )
Peri Kraliçe
•MİLTON (17.yy)
Kaybedilmiş Cennet
EDEBİYAT AKIMLARI
Sanat ve edebiyatın yüzyıllar boyu süren gelişmesine
bakıldığında bu gelişmenin içinde yeşerdiği toplumun
yapısındaki gelişme ve değişmelerle sıkı bir ilişki içinde olduğu
görülür.
Düşünce sistemleri de toplumsal gelişmeye denk
düştüğü zaman bu gelişmenin önünü açan, onu hızlandıran bir
rol oynar. Bu nedenle sanat ve edebiyatın iki ayağı vardır:
Düşünce sistemi ve toplumsal yapı.
Bu iki ayağın denk basması, sanat ve edebiyatta ortak
duyarlıklar, görüşler ve anlayış sistemleri oluşturur. İşte, sanat
ve edebiyatımızdaki bu ortak sistemlere akım denir.
Toplum yaşamındaki gelişme ve değişmeler düşünce
sistemine (felsefeye)
ve oradan sanat-edebiyata yansır ve
sanatçılar yeni anlayışlara yönelir. Her akım böyle bir arayışın
sonunda ortaya çıkmış, değişen değerler sistemi, akımların
birbirini çoğunlukla tepmesini, bazen de aşmasını getirmiştir.
Avrupa kaynaklı belli başlı sanat ve edebiyat
akımlarının belirgin izleri, en çok şiir, öykü, roman ve tiyatroda
görülür. Ortaya çıkış sırasına göre edebiyat alanında görülen
akımları şöyle sıralayabiliriz:
KLASİSİZM ( KURALCILIK ) (17.yy)
17 . yüzyılda,”hümanizm” kaynaklı Rönesans
hareketi Fransa’da klasisizme dönüşmüştür.
Bu yüzyılın ilk yıllarında Fransa bir kargaşa döneminden yeni
çıkmıştır. “Ülkeye çeki düzen verecek tek güç krallık”
düşüncesi aydın sanatçılar üzerinde etkili olmuştur. Topluma
“mutlak monarşiyle” sanat ve edebiyata da “belli kurallar”la
egemen olunmuştur. Kral ve çevresinin ideal yaşamı sanatçıya
esin kaynağı olmuştur. Bu çağın sanatındaki insan soylu ve
seçkindir. Soyluların sanat beğenisi, klasisizmin belirleyici
ölçüsü olmuştur. Demokratik ilişkilerin hak ve özgürlükleri
monarşiyle kesildiği bu dönemde sanat ve edebiyatta toplumsal
eleştiride söz konusu değildir.
Öte yandan Descartes’in akılcılık felsefesi, klasizmin
düşünsel temelini oluşturmuştur. Aşk, kin, sevinç, ... gibi
duygular yanıltıcıdır, gerçek ve doğru yalnızca akıl yoluyla
bulunabilir: “Düşünüyorum öyleyse varım”
Eleştirmen Boileau, “Şiir Sanatı” (L’ art Poetique)
adlı yapıtında klasisizmin temel ilkelerini ortaya koymuştur.
“Aklı seviniz, eserleriniz görkem ve değerini akıldan alsın.”
diyerek klasik eserin felsefesini açıklamıştır.
Özellikleri
Akıl ve sağduyu önemlidir, duygu ve hayal dışlanmıştır.
Dış dünyanın, doğanın betimlenmesinden kaçınılmıştır. Doğa
olarak, insanın doğası, iç dünyası, değişmeyen yanı ele
alınmıştır.
İdeal insan tipleri yaratılmıştır. Bu nedenle kahramanlar halk
içinden değil, soylu sınıftan seçilmiştir.
Karakteristik ve yerel olan değil, evrensel ve kalıcı olan
seçilmiştir.
Eserler ahlaka uygun oluşturulmuştur, aşırı tutkular akılla
denetim altına alınmış ve erdem vurgulanmıştır.
Olayların gerçek olması değil, gerçeğe uygun olması
önemsenmiştir.
Konudan çok, konunun işleniş biçimine önem verilmiştir.
Sanatçılar eserlerinde kişiliklerini gizlemişlerdir.
Kaba halk konuşmalarına yer verilmemiş, seçkin kişilerin
dili yeğlenmiştir.
Anlatım, her çeşit süsten, yapaylıktan uzak, açık ve yalın
kılınmıştır.
Sosyal ve fiziksel çevreye yer verilmemiştir.
Eski Yunan ve Latin Edebiyatı örnek alınmıştır. Bu
edebiyatın konuları kimi zaman aynı adlarla yeniden işlenmiştir.
Tüm edebi türler için geçerli olan akım, etkisini daha çok
tiyatroda göstermiş, bu türde üç birlik kuralı uygulanmıştır.
• MALHERBE (155–1628) Şiir
• CORNEİLLE (1606–1690) Tregedya
Fransız tragedyasının öncü yazarlarındandır.
Horace, Le Cid, Cinna
• RACİNE (1639–1690) Tragedya
Eserlerinde ihtiraslarına esir olan insanın zaaflarını ortaya
koymuştur. Bu yüzden oyunlarında kahraman yerine, genel
insan tipleri vardır.
Andromak, Phedre, Iphegenia
• MOLİERE (1622–1673) Komedya
Dünya edebiyatının en önemli komedi yazarlarındandır.
“Güldürürken düşündüren komedi” çığırının öncüsüdür.
Eserlerinde toplumdaki aksaklık ve düzensizlikleri eleştirmiştir.
Her çağ ve toplumda rastlanabilecek gülünç, ama düşündürücü
kişileri sahnede canlandırmıştır.
Cimri, Tartuffe, Hastalık Hastası Don Juan, Kibarlık Budalası,
Zorla Evlenme, Gülünç Kibarlar, Zoraki Hekim, Kocalar
Mektebi, Karılar Mektebi, Adamcıl, George Dandini, Scapin’in
Dolapları, Bilgiç Kadınlar…
• LA FONTAINE (1621–1685) FABL
Fontaine, masalları dilden dile dolaşan Eski Yunan sanatçısı
Aisopos’tan ( Ezop ) etkilenmiştir. İnsanların kurnazlık, cimrilik
gibi kusurlarını, gülünç bir biçimde anlatmak için
kahramanlarını hayvanlar arasından seçmiştir.
Ağustosböceği İle Karınca, Karga İle Tilki, Kurt İle Kuzu,
Aslan İle Fare …
6
• LA BRUYERE (1645–1696) Portre
Karakterler
• DESCARTES (1596–1650) Felsefe
• BOILEAU (1636–1711)
Şair ve eleştirmendir. Klâsisizm akımının kuramcısıdır.
Şiir Sanatı
• PASCAL (1623–1662) Felsefe
Düşünceler
• Mme DE LA FAYETTE
• FENELON
Telemak
Roman
• Mme DE SEVİGNE
• SAIN SİMON
• BOSSUET
Roman
Mektup
Anı
Hitabet
Türk Edebiyatı’nda edebiyatın öykü, roman, tiyatro
gibi türleri ortaya çıktığında Batı’da klasisizm çoktan bitmişti.
Bu nedenle Türk Edebiyatı’nda bir klasik dönemden söz
edilemez. Ancak klasizmin konuya değil, konunun işlenişine
(biçimine) önem veren anlayışıyla Divan şiiri arasında
benzerlikler görülür. Öte yandan, Şinasi, Ahmet Vefik Paşa, Ali
Bey ve Yusuf Kamil Paşa gibi Tanzimat’ın birinci dönem
sanatçıları, batılı klasik sanatçıların yapıtlarını Türkçeye
çevirerek, uyarlayarak bu akımı Türk edebiyatına taşımıştır.
ROMANTİZM (COŞUMCULUK) (19.yy’ın ilk yarısı)
Toplumsal ve yaşamdaki değişmelerden kaynaklanan
romantizm, klasisizmin dayandığı kurallara karşı bir tepki
olarak doğmuştur. 18. yüzyılda İngiltere’de başlayan
romantizm, Fransız edebiyatını da etkisine alarak 19. yüzyılın
ilk yarısında klasisizme egemen olmuştur.
Romantizmin
gelişmesinde,
hiç
kuşkusuz
“Aydınlanma Çağı” düşünürlerin ve Krallığa karşı
Cumhuriyetçiliğin güçlenmesinin etkisi temel belirleyicidir.
J.J Rousseau, Voltaire, Montesquieu, Diderot gibi
Aydınlanma Çağı (18. Yüzyıl) düşünürlerinin geliştirdiği
“özgürlük”, “demokrasi”, “insan hakları” gibi kavramlar
romantizmin düşünsel temelini oluşturmuştur.
AYDINLANMA ÇAĞI FİLOZOFLARI
•MONTESQUIEU (1689-1755)
Ünlü Fransız filozoflarındandır. 18. yüzyılda yaşayan Montesquieu,
hem toplumu hem bireyi karmaşık ilişkiler içinde bir bütün olarak
ele alır.
Kanunların Ruhu
•VOLTAİRE (1694-1778)
Roman : Zadig, Candide
Yapma Destan : Henriade
Felsefe Sözlüğü…
Felsefe : Felsefe Mektupları,
•JEAN JACQUES ROUSSEAU (1712 – 1778)
Her şeyi doğada, doğanın saflığında bularak ona
bağlanmanın, onu taklit etmenin doğru yolu göstereceğini ileri
sürmüş; böylece romantizmin hazırlayıcısı olmuştur. Toplum
düzeni konusunda da “eşitlik” ve “özgürlük” ü esas aldığı için
Fransız İhtilali’ni düşünce yönünden etkilemiştir.
Emile, İtiraflar, Toplum Sözleşmesi
1789 Fransız İhtilali’yle güçlenen Cumhuriyetçilik de
romantizmin siyasal ortamını belirlemiştir İngiliz edebiyatında
ilk örnekleri görülen romantizm, Fransa’da bulduğu düşünsel ve
siyasal ortam içinde bir sanat akımı olarak belirginleşmiş ve
ilkeleri de Victor Hugo’nun Cromwell adlı dramının
önsözünde açıklanmıştır.
Özellikleri
Klasisizmin biçime öze ilişkin tüm kuralları reddedilmiştir.
Aklın, mantığın ve sağduyunun yerini, bireysel duygu, hayal
ve heyecanlar almıştır.
Klasik tragedya ve komedyanın bütün bağlayıcı kuralları
bırakılmış bu iki tür dram türünde bütünleştirilmiştir. (Öncüsü
Shakespeare’dir)
Duygulu ve coşkulu olan romantikler yapıtlarında
Kişiliklerini gizlemezler, anlattıkları olaylar karşısındaki
tavırlarını açıkça ortaya koyarlar.
Dış dünyayı, doğayı renkli, abartılı betimlemelerle
anlatmışlar, doğayı sanatçının esin kaynağı olarak
değerlendirmişlerdir.
Klasisizmdeki evrenselin, genelin ve tipin yerini; ulusal,
yerel ve karakter almıştır.
Ulusal tarihe, dinsel konulara yönelmiştir; ölüm, acı, aşk,
intihar temalarına ağırlık vermişlerdir.
Eski Yunan ve Latin mitolojisi yerini, Hıristiyanlık
mucizelerine, ulusal destanlara, efsanelere bırakmıştır.
Dil ve anlatımda klasikler gibi disiplinli ve özenli
değildirler.
İşledikleri konular, iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin, akkara karşıtlıkları içinde ele alınmıştır.
Toplumsal olumsuzluklara karşı çıkılmış ve “toplum için
sanat” anlayışı benimsenmiştir.
FRANSA’DA
• CHATEABRIAND (1768–1848) ROMAN
Gezgin ve yazardır. Fransız edebiyatının 19. yüzyıl romantik
sanatçılarındandır. Eserlerinde doğa sevgisi, geçmiş zaman özlemi,
dinsel inançlara bağlılık gibi konuları ele almıştır.
Atala, Mezar Ötesinden, Anılar…
• VİCTOR HUGO (1802-1885) ROMAN, TİYATRO, ŞİİR
“Cromwell” adlı eserinin önsözünde romantizmin ilkeleri
ortaya koymuştur. Böylece bu akımın temsilcisi ve dram
türünün yaratıcısı olmuştur. 1830’da oynanan “Hernani” adlı
dramıyla romantizmde klâsisizme karşı büyük başarı
sağlamıştır.
Roman: Sefiller, Notre Dame’ın Kamburu, Oyun: Cromwell,
Hernani, Kral Eğleniyor, Ruy Blas…
• ALEKSANDRE DUMAS PERE (1802–1870) ROMAN
Fransız edebiyatının büyük romancılarındandır. 19. yüzyılda
yaşayan Dumas Pere, üç yüze yakın macera romanı yazmıştır.
Birçok eseri Türkçeye çevrilmiştir.
Üç Silahşörler, Monte Kristo Kontu
• ALEKSANDRE DUMAS FİLS
A. Dumas Pere’in oğludur.
Kamelyalı Kadın
• ALFRED DE MUSSET ROMAN, ŞİİR
Fransız edebiyatının 19. yüzyıl romantik yazar ve şairlerindendir.
Kısa ve uzun öyküler, atasözlerine uygulanmış oyunlar, yergili
diyaloglar, şiirler, soneler yazmıştır.
Bir Zamane Çocuğun İtirafları, Eceler, Tanrıya Bağlanan
Umut…
7
• LAMARTİNE (1790–1869) ŞİİR, ROMAN
Romantik dönemin ilk şairlerindendir. 19. yüzyılda yaşayan
Lamartine, Fransız şiirine 18. yüzyılın klasik kalıplarından farklı,
yeni ve canlı bir yapı kazandırmıştır. Şiirin yanı sıra kısa öyküler,
tarihi ve siyasi yazılar da yazmıştır.
Graziella, Raphael(Roman) Airane Düşünceler(Şiir)
• GEORGE SAND (1804–1876) ROMAN
Pembe Ve Beyaz, İndiana, Bir Yocunun Mektupları
ALMANYA’DA
• GOETHE (1749–1832) ŞİİR, TİYATRO, ROMAN
Alman edebiyatının dünyaca ünlü şair ve yazarıdır. 1749'da doğmuş,
1832'de ölmüştür. Romantizmin en büyük temsilcilerindendir.
Yalnız Avrupa edebiyatını değil, dünya edebiyatını derinden
etkilemiştir. Roman ve oyunların yanı sıra şiirler de yazmıştır.
Faust(Oyun), Genç Warther’ın Acıları (Roman)
• SCHILLER ( 1759–1806) TİYATRO
Alman edebiyatının en büyük sanatçılarındandır. 18. yüzyılda
yaşamıştır. Goethe'nin yakın dostudur. Sanatta güzellik ve ahlakı,
insana faydalı olanı aramış ve bu yönde eserler vermiştir. Öğretici
ve sembolik “balad”ları, düşündürücü felsefi şiirleri, özellikle
özgürlük sevgisini dile getiren romantik tiyatro eserleriyle
tanınmıştır.
Haydutlar, Don Carlos, Wilhelm Tell
İNGİLTERE’DE
• LORD BYRON (1788–1824) ŞİİR
İngiliz edebiyatının önemli romantik şairlerindendir. Yazdığı
şiirlerle Avrupalı birçok şairi etkilemiştir, “Don Juan” adındaki
şiir kitabı ünlüdür.
• SHELLEY
ŞİİR
• SIR WALTER SCOTT (1771-1832) TARİHSEL ROMAN
Tılsım, Manastır, Tehlikeli Şato…
RUSYA’DA
•ALEKSANDR PUŞKİN (1799-1839)
Modern Rus edebiyatının kurucusudur. Şair ve yazardır. Fransız
kültürü etkisinde yetişmiş, romantizm akımını benimsemiştir.
Yüzbaşının Kızı(Hikâye), Çingeneler(Şiir)
Türk Edebiyatı’nda romantizm Batı’daki önemini
yitirdikten sonra etkili olmuştur. En çok Tanzimat Edebiyatı’nı
etkisi altına alan romantizmin özellikleri, Namık Kemal, Ahmet
Mithat ve Abdülhak Hamit’in eserlerinde gözlenebilir.
REALİZM(GERÇEKÇİLİK) (19.yy’ın ikinci yarısı)
Romantizmin hayal ve duyguya yaptığı vurguya bir
tepki olarak doğan realizm, 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra
dünya edebiyatını geniş ölçüde etkilemiştir.
18. ve 19. yüzyıl Avrupası’nda görülen toplumsal
hareketlilik, toplumsal sınıfları, mücadele içinde yeni
çalkantılara, aydınları da yeni arayışlar içine itmiştir. Bu
arayışlarda temel temayül, toplum gerçekliğinin tanınması
olmuştur.
Bu nedenle, Auguste Comte’un pozitivizm
(olguculuk) felsefesi, realizmin düşünsel temelini oluşturmuştur.
Çünkü pozitivizm, doğa olaylarının (gerçekliğin) doğa ötesi
görüşlerle (metafizik) değil; olgular (olaylar) arasındaki
bağlantının gözlem ve deneylerle bulunacak yasalarıyla
açıklanabileceğini ileri sürer.
Öte yandan müspet bilimlerdeki
(fizik, kimya,
biyoloji) gelişmelerin, varlıkların ve olayların, duygu ve
hayallerle değil; maddi gerçekliklerle açıklanabileceğini ortaya
koyması, pozitivizmin edebiyata yansıması olan realizme
üstünlük kazandırmıştır. Böylece, duygu ve hayallerden yola
çıkan sanatçının toplumsal beklentilere yanıt veremeyeceği,
sanatçının bir ahlakçı gibi değil, bir bilim adamı gibi
gördüklerini anlatmak zorunda olduğu kabul edilmiştir.
Realizmin yaygınlaşmasından önce, romantik kuşak
içinde yer alan Balzac, Stendhal gibi öncü realistleri de
unutmamak gerekir. Ancak realizmin romantizmden asıl
kopuşu, Gustove Flauber’in “Madam Bovary” adlı romanı
(1857) ile gerçekleşmiştir.
Özellikleri
Sanatçı, anlattıklarını gözlemlerine dayandırır; duygu ve
imgelerin yerini insan ve toplum gerçekleri alır.
Sanatçı; kendi duygu ve düşüncelerini gizler; yapıtında
tarafsız bir gözlemcidir.
İnsan ve toplum, klasiklerde “olması gerektiği gibi”,
romantiklerde “istedikleri gibi” realistlerde “olduğu gibi”
yansıtılır.
Olgu ve olayların ortaya çıkışındaki sosyal nedenler
araştırılır.
Kişiliğin oluşumunda çevrenin önemini kabul ettiklerinden,
kişilerin yaşadıkları ortam, sosyal çevre bütün ayrıntılarıyla
tanıtılır.
İşlenen olaylar güncel yaşamdan, kişiler halk
tabakalarından alınır.
Toplumsal konuları işlerler; ama toplum sorunları karşısında
tarafsız kalırlar. Sanatı, toplumsal mücadele de bir araç olarak
görmediklerinden “sanat sanat içindir” anlayışındadırlar.
Anlatıma önem verip özen gösterdiklerinden birer
üslupçudurlar. Bu nedenle, örneğin kişiler, sosyal düzeylerine
uygun değil; sanatçının üslubuna uygun konuşturulur.
Konu kadar, biçim güzelliği de önemlidir. Bu nedenle dil ve
anlatım süsten, abartıdan, özentiden uzaktır.
Realizm, daha çok roman, öykü ve tiyatro türlerinde etkili
olmuştur.
FRANSA’DA
•BALZAC (1799-1850) ROMAN, ÖYKÜ, TİYATRO
Fransız edebiyatında öncü realist yazarlarındandır. Önceleri
tiyatroya ilgi duyar, ilk eseri bir tiyatro oyunudur. Ancak eser
başarıya ulaşamaz. Tiyatroda başarılı olamayacağını anlayınca
romana yönelir. Gerçekçi romanın öncüsü kabul edilen Balzac,
güçlü gözlemlerle başarılı romanlar yazar.
Goriot Baba, Vadideki Zambak, Eugenie Grandet, Köy Hekimi
Tılsımlı Deri, İnsanlık Komedyası (Dizi Romanlarının Genel
Adı)
•STENDHAL (1783–1842) ROMAN
Fransız edebiyatının önemli realist yazarlarındandır. İlk önce tiyatro
ve felsefeye ilgi duyar, sonra romana yönelir. Romanlarında başarılı
psikolojik çözümlemeler yapmıştır. Güçlü gözlemleri, karakter
çözümlemeleri, yalın sayılabilecek üslubuyla sık okunan bir yazar
olmuştur
Kırmızı Ve Siyah, Parma Manastırı…
•GUSTAVE FLAUBERT (1821–1880) ROMAN
Fransız edebiyatının dünyaca ünlü romancılarındandır. Yaşamdaki
çarpıklıklardan, aksaklıklardan kaçarak sanata sığınır. Eserlerinde
hayalindeki ideal insanlığı anlatmıştır. Madam Bovary adlı romanı,
döneminde büyük tartışmalara yol açar.
Madame Bovary, Salambo…
8
İNGİLTERE’DE
•DANIEL DEFOE (1659–1731) ROMAN
Robinson Cruose ( Romanda, ıssız bir adada yalnız başına
yıllarca yaşayan bir insanın serüvenini anlatır. )
•CHARLES DICKENS (1812–1870) ROMAN
Gösterişsiz fakat güçlü bir anlatımı vardır. Kendini belli
etmeyen ince bir mizah anlayışıyla yazar. Öyküler ve gezi
notları da yazmıştır.
Davıd Copperfıeld, Antikacı Dükkânı, Oliver Twıst, İki Şehrin
Hikâyesi
•JONATHAN SWİFT (1667–1745) ROMAN
Gullıver’in Gezileri ( Romanda, gemilerde çalışan Gulliver’in
dört hayali ülkeye yaptığı gezileri anlatır. )
RUSYA’DA
•TOLSTOY (1828–1910) ROMAN
Rus edebiyatında Realizmin önemli temsilcilerindendir. Ortaya
koyduğu eserler ve sanatçı kişiliğiyle yaşadığı döneme damgasını
vuran Tolstoy, Dünya edebiyatının da en büyük yazarlarındandır.
Eserleri günümüzde de hâlâ ilgiyle okunmaktadır.
Savaş Ve Barış, Anna Karenina, Diriliş, Hacı Murad, Yaşayan
Ölü, İvan İlyiç’in Ölümü…
•DOSTOYEVSKİ (1821–1881) ROMAN
Rus edebiyatının dünyaca ünlü romancılarındandır. Dinine ve
geleneklerine bağlı olan Dostoyevski'nin eserlerinde psikolojik
çözümlemeler geniş bir yer tutar. Realizmin etkisiyle yazdığı
eserleri tüm dünyada hâlâ ilgiyle okunmaktadır.
Suç Ve Ceza, Budala, Karamazov Kardeşler, Ezilenler,
Kumarbaz, Ecinniler, İnsancıklar…
•MAKSİM GORGİ (1868–1936) ROMAN
Toplumcu gerçekçi romanın kurucusu sayılır. Eserlerinde çocukluk
ve gençlik yıllarında yaşadığı acı dolu hayatı, Rusya'daki yoksulluk
yıllarını anlatmıştır. Betimlemelerdeki ustalığıyla keskin bir
gözlemci olduğunu göstermiştir. Tiyatro oyunları ve anılarını kaleme
aldığı eserleriyle de Rus edebiyatına katkıda bulunmuştur.
Ana, çocukluğum, arkadaş, ekmeğimi kazanırken, benim
üniversitelerim
•GOGOL (1809–1852) ROMAN, TİYATRO
Rus edebiyatının romancı ve oyun yazarlarındandır. 1836'da
döneminin devlet bürokrasisini eleştiren “Müfettiş” adlı oyunu
sahnelenir. Bu eseri resmi çevrelerin tepkisini çeker ve Rusya'yı terk
etmek zorunda kalır. Gogol, konularını günlük yaşamdan alır.
Eserlerinde insan davranışlarını gerçekçi bir şekilde anlatmıştır.
Ölü Canlar, Müfettiş (Oyun), Petersburg Hikâyeleri, Taras
Bulba…
•ANTON ÇEHOV (1860–1904) ÖYKÜ, TİYATRO
Rus edebiyatının tiyatro ve öykü yazarlarındandır. Modern kısa
öykünün en önemli temsilcisidir. Yazdığı bir öykü kitabıyla Rus
Akademisi tarafından verilen Puşkin ödülünü kazanır. Daha sonraları
yaklaşık 1000 sözcükten oluşan kısa öykü türünü başlı başına bir
sanat haline dönüştürür. Çehov, durum öykücülüğünün kurucusu
sayılır. Maupassant'ın öncüsü olduğu olay öykücülüğünün
alternatifi olan bu yeni öykü anlayışı, sonraki dönem öykücülerini
de etkiler. Sanatçı, modern öykücülüğe zemin hazırlamıştır. Türk
edebiyatında Memduh Şevket Esendal'ı etkilemiştir.
Oyun: Martı, Vanya Dayı, Vişne Bahçesi, Üç Kızkardeş,
Hikâyeler
•TURGENYEV (1818–1883) ROMAN
Rus edebiyatının realist çizgideki romancı ve öykücülerindendir. iyi
bir eğitim alan Turgenyev, Almanca, İngilizce ve Fransızcayı ana
dili gibi konuşur. Tarih, klasik filoloji dallarında çalışmalar yapar,
Yunanca ve Latince öğrenir. Eserlerinde köylülerin yaşamını,
çektiği sıkıntıları dile getirir.
Babalar Ve Oğullar, Bahar Seli, Taşralı Kadın…
•ŞOLOHOV (1905- ? ) ROMAN
Ve Durgun Akardı Don, Donda Hasat
AMERİKA’DA
•JACK LONDON ROMAN
Martin Eden, Kurt Kanı, Uçurum İnsanları, Vahşetin Çağrısı…
•MARK TWAIN ( 1835–1910) ROMAN, ÖYKÜ
Amerikan edebiyatının usta yazarlarındandır. Gazetecilik de
yapan Twain, güldürü ustasıdır. Serüvenci bir yazardır, dünya
klasikleri arasına girmiş önemli eserlere imza atmıştır.
Tom Sawyer’in Maceraları, Huckleberry Fınn’in Başından
Geçenler, Missisipi’de Hayat…
•JOHN STEINBECK (1902–1968) ROMAN, ÖYKÜ
Natüralist bir gerçekçilik, hayal gücüyle beslenen bir
gözlemcilik, yazarın en belirgin özelliğidir.
Fareler Ve İnsanlar, Gazap Üzümleri, Bitmeyen Kavga,
Sardalya Sokağı, Kenar Mahalle
•ERNEST HEMINGWAY (1898–1961) ROMAN
Yazar ve gazetecidir. Eserlerini Paris’e yerleştikten sonra
yazmıştır. 1954’te Nobel ödülünü almıştır.
Silahlara Veda, Çanlar Kimin İçin Çalıyor, İhtiyar Balıkçı
•HERMAN MERVILLE (1819–1891)
Moby Dıck (Beyaz Balina)
ROMAN
İRLANDA’DA
•OSCAR WİLDE (1854–1900)
Şair eleştirmen, oyun yazarı ve eleştirmendir. Nüketli, alaycı,
iğneleyici bir dili vardır. Realist akıma yakındır.
Dorian Grey’in Portresi, Mutlu Prens, Salome
•BERNARD SHAW ( 1856–1950)
Toplumcu gerçekçi bir yazardır. 1925’te Nobel aldı. Roman ve
oyunlarında mizah ve hiciv önemli bir yer tutar.
Türk Edebiyatı’nda realizmin ilk etkileri Tanzimat
Edebiyatı’nın kuruluş döneminden sonra ortaya çıkmaya başlar.
Sami Paşazade Sezai’nin öykülerinde, Recaizade Mahmut
Ekrem’in romanlarında ve Nabizade Nazım’ da realizmin ilk
etkilerine rastlanır. Öte yanlan Batılı anlamda realizmin, Türk
Edebiyatı’nda Servet-i Fünun döneminde uygulanır: Halit Ziya
Uşaklıgil. Milli Edebiyat ve Cumhuriyet Dönemi
Edebiyatı’ndan geçerek realizmin, çeşitli uygulamalarıyla
günümüz edebiyatına dek ulaşmıştır.
PARNASİZM (19.yy’ın ikinci yarısı)
Şiir ile düzyazının oluşum süreçleri farklıdır. Bu
nedenle, öykü, roman ve tiyatroda realizmin uygulanışıyla şiirde
uygulanışı farklı olmuştur. Parnasizm, şiirde realizmdir. 19.
yüzyılına ikinci yarısında Fransa’da romantik şiire bir tepki
olarak ortaya çıkmıştır.
Kuşkusuz, realizmin sosyal, düşünsel ve sanatsal
dayanakları, parnasizmin de dayanaklarıdır.
Realistler gibi “sanat sanat içindir” düşüncesinde
9
olan parnesyenler de sanatla güzelliğe güzel biçimlerde
ulaşacağını düşünmüşler, realistlerden farklı olarak toprak
sorunlarına uzak durmuşlardır.
Özellikleri:
Romantizmde terk edilen Eski Yunan ve Latin Edebiyatı
‘na, mitolojisine tekrar dönülmüştür. Bu özelliğiyle klasisizme
yaklaşır.
Tarihi olaylar, efsanevi kişiler, eski uygarlıklar konu
edinilmiş; Hint, Mısır, Filistin gibi uzak ve yabancı ülkelerin
efsanelerinden yararlanılmış; şiire egzotik (yabancı) bir hava
getirilmiştir.
Duygu hayalden, düşünce ve nesnelliğe açılmıştır şiir.
Betimleme önem kazanmış, kişilikler gizlenmiş, dış doğa
yansıtılmıştır.
Biçim ve söyleyiş güzelliği önem kazanmış; bu nedenle ölçü
ve uyak öne çıkmış; şiirde konuya uygun bir ritim yaratılmak
istenmiştir.
Felsefeyle ilgili düşünceler, bilimsel ve teknik konular şiire
girmiştir.
NOT 1 :Parnasçılar, plâstik (görme duyusuna seslenen;
mimarlık, heykelcilik, resim gibi) güzelliğe tutkun olup egzotik
temalar (yabancı memleketlerle ilgili konular) üzerinde
çalışmaktan zevk duymuşlardır.
NOT 2 :Parnasçılar, uyak ve ölçüye sıkı sıkıya bağlanmışlar,
hatta “Biz, nazım sanatı denince ölçü ve uyaktan başka bir şey
anlamıyoruz.” diyecek kadar ileri gitmişlerdir.
NOT 3:Parnasyen şair, âlimane şiir yazar. İçinde kendi
duyguları bulunmaz. Üslubu, betimlemeleri mümkün olduğu
kadar canlı, renkli ve parlaktır. Gelenek haline gelmiş nazım
şekillerini altüst etmeyi düşün-mez. Aksine bütün nazım
kurallarını harfi harfine uygulamak ister. Romantiklerin
lirizminden mümkün olduğu kadar kaçar. Kısaca ressam ve
heykeltıraşın yaptığını, o şiirde yapmak ister.
•JOSE MARIA DE HEREDİA ( 1842–1905)
En önemli eseri “ GANİMETLER “dir. Bizde Yahya Kemâl bir
süre onun etkisinde kalmıştır.
•FRANÇOİS COPPEE (1842-1908)
Tevfik Fikret Coppee’den etkilenmiştir.
•THEODERE BANVİLLE
•LECONTE DE LİSLE
•THEOPHİLE GAUTIER (1811–1972)
•SULLY PRUDHOMME
Türk Edebiyatı’nda bütün özellikleriyle olmasa da
Tevfik Fikret’in şiirlerinde ve Osmanlı tarihinin görkemli
dönemlerine özlem duyması ve sese, ahenge önem vermesi
nedeniyle Yahya Kemal’in şiirlerinde parnasizmin kimi
özellikleri gözlenebilir.
NATÜRALİZM (DOĞALCILIK) (19.yy’ın sonraları)
“Bilimsel gerçekçililik” demek olan natüralizm
realizme bir tepki olarak değil, onun bir ileri aşaması olarak
19.yüzyılın sonlarında Fransa’da biçimlenmiştir.
Bu biçimlenişte, Hippolyte Taine’in “determinizm”
(gerekircilik), Claude Bernard’ın “deneysel uygulama” ve
Darvin’in “evrim” ve “soyaçekim” düşüncesi natüralizmin
düşünsel, bilimsel alt yapısını oluşturmuştur.
Çünkü C. BERNARD, doğa olaylarında aynı
nedenlerin aynı koşullarda aynı sonuçları doğuracağını ileri
süren determinizmden yararlanarak deney yönetiminin fizyoloji
ve hekimlikte canlı varlıklar üzerinde uygulanabileceği
kanıtlamıştır.
Emile Zola da “deneysel yöntem”in edebiyatta da
uygulanabileceğini ileri sürerek natüralizmin gözlemine
“bilimsel deney” i de eklenmiştir. Natüralizmin ilkelerini Zola
“Deneysel Roman“ adlı 20 ciltlik yapıtında açıklamıştır.
Özellikleri
İnsanın duyguları, tutkuları, düşünceleri, davranışları
soyaçekim ve toplumbilim yasalarıyla açıklanmıştır.
İnsan ve toplum, bilimsel determinizm yöntemiyle
incelenmiştir. (gerekircilik)
Yaşam, her türlü yönüyle ele alınır; iyi-kötü ayrımı
yapılmaz.
Kişiliğin oluşumunda çevrenin etkisi kabul edildiğinden,
sosyal çevreyle ilgili betimlemelere geniş yer verilmiştir.
İçgüdü insanı yönlendiren bir etken olarak gösterilmiş, bu
nedenle gerçeğin yansıtılmasında, çirkin, kaba ve ayıbın
sınırları kaldırılmıştır.
Yaşam bir laboratuvar, insanlar da deney aracı olarak
görülmüştür.
Yazar bir bilim adamı tarafsızlığıyla kişiliğini gizlemiş,
üslupçuluğa karşı çıkılmış ve kişiler sosyal düzeylerine uygun
hareket ettirilip konuşturulmuştur.
Çevreyi ve insanı, yaşadıkları dönemin sosyal çöküntüleri
içinde ele aldıklarından eserlerine bir kötümserlik havası
egemen olmuştur.
Sanatı, toplum sorunlarını yansıtarak bu sorunların
çözümünde bir araç olarak görmüşler ve sanattan toplumsal
yarar bekleyen anlayışın içinde olmuşlardır.
Tiyatroda dekor, kostüm ve aksesuara önem vermişlerdir.
FRANSA’DA
• EMİLE ZOLA (1840–1902) ROMAN
Romanlarında insanların en çirkin ve gizli yönlerini gerçeğe
uygun olarak açıkladı. Kalıtım kanunlarının toplum üzerindeki
etkilerini belirtti. Bilime güvenilmesini, insanların eğitilmesini
ve toplumun gelişmesi konuları üzerinde durdu.
Meyhane, Germinal, Nana, Gerçek, Emek, Toprak, Hayvanlaşan
İnsan…
•ALPHONSE DAUDET (1940–1897) ROMAN, ÖYKÜ
Eserlerini Naturalizmin etkisiyle yazan Fransız yazardır. Eserlerinde
betimlemelere önem vermiş, ayrıntılı betimlemeler yapmıştır,
iyimser ve canlı bir anlatım kullanmıştır. Eserleri,
Değirmenimden Mektuplar(Öykü) Pazartesi Hikâyeleri(Öykü),
Küçük
Şeyler(Öykü),
Jack(Roman),
Tarasconlu
Tartarin(Roman)…
•GONCOURT KARDEŞLER (Edmond ve Jules ) ROMAN
Goncourt Kardeşler, Naturalizmin, Emile Zola'dan sonraki en
önemli temsilcileridir. Eserlerini bilime, gözleme dayanan bir
yöntemle, büyük bir titizlikle yazmışlardır. Artistik üslubun
yaratıcıları arasında sayılır.
Germinie Lacarteux
•GUY DE MAUPASSANT (1850–1893) ÖYKÜ, ROMAN
Fransız edebiyatının ünlü roman ve öykü yazarıdır. Yazdığı
öykülerle dünya edebiyatını etkilemiştir. Maupassant, olay ağırlıklı
öyküler yazmıştır. Olaya dayalı öykü türünün kurucusu sayılmıştır.
Üslubu sade, süssüz ve açıktır. Usta öykücü, iki yüzün üzerinde
öykü yazmıştır. Türk edebiyatında Ömer Seyfettin'in öykülerinde,
Maupassant'ın etkilerini görmek mümkündür. Klasik olay öykü
türünün ustasıdır.
Öykü: Ay Işığı, Tombalak; Roman: Bir Hayat, Güzel Dost…
10
NORVEÇ’TE
•HENRİK IBSEN (1828–1906) TİYATRO
Hürriyet, aile, ahlak ve benzeri konularda, keskin üsluplu
dramlar yazmış. Danimarka’nın ve tüm İskandinav ülkelerinin
birliğini ve yükselişini sağlamayı ülkü edinmiştir.
Hortlaklar, Halk Düşmanı, Peer Gynt, Nora…
Türk Edebiyatı’nda natüralizmin bilinçli uygulayıcısı
Hüseyin Rahmi Gürpınar’dır. Ondan önce Tanzimat
Edebiyatı’nda Nabizade Nazım’ın “Karabibik” adlı uzun
öyküsünde natüralizmin kimi özelliklerine Türk Edebiyatı’nda
ilk kez rastlanır.
SEMBOLİZM ( SİMGECİLİK ) (19.yy’ın sonları)
Sembolizm, 19. yüzyılın sonlarında parnasyen şiire
tepki olarak doğmuş bir akımdır. Sembolizm kendisinden sonra
ortaya çıkan şiir akımlarının çoğunu etkilemiştir.
Realist ve natüralist edebiyatın egemen olduğu
dönemde iyice belirginlik kazanan karamsarlık ve bezginlik,
“gelişen bilimin insana beklenen mutluluğu getirmediği”
düşüncesini beslemiş; “Dünya bir tasarımdır, bir hayalden
ibarettir,” biçimindeki “idealizm”in Fransa’da yaygınlaşmasına
yol açmıştır.
Öte yandan Almanya’da Shopenhauer’un her olayı
“hayali ve esrarlı olgular” biçiminde açıklayan idealist
felsefesi, ruhsal bunalım içindeki genç kuşağın “geleneğin
dışında yeni bir yol bulmak” isteğini güçlendirmiştir.
Böylece edebiyat, bilimden ve aydınlıktan uzaklaşarak,
yarı karanlık ve belirsiz sezgilere, fizyolojiden psikolojiye,
gözlem ve deneyden duygu ve bilinçaltına, nesnellikten
öznelliğe yönelmiştir.
Fransa’da sembolizmin öncüsü olan Charles
Baudelaire, bu akımın ilkelerini “Kötülük Çiçekleri” adlı şiir
kitabında uygulanmıştır.
Özellikleri
Parnasizmin kovduğu duygu ve hayal şiire geri dönmüştür.
Ancak bu romantizme dönüş değildir.
Anlam açıklığını düzyazıya özgü bir özellik olarak görmüşler,
şiirde kapalılığı savunmuşlar: herkesin kendine göre
yorumlayabileceği bir şiiri amaçlamışlardır.
Şiirde ritme önem vermişler, sözcüklerin müziğine dayanan
bir iç ahenk kurmaya çalışmışlardır.
Şiirin, gerçeği değil, gerçekliğin (doğanın) şairdeki
izlenimlerini anlatması gerektiğini savunmuşlardır.
Nesneler birer sembol olarak ele alınmış; sembollerde, iç
dünya ile dış dünya arasında bağlantı kurulmuş; bu nedenle
mecazlı anlatıma ve imgeye sık sık başvurulmuştur.
Gerçeğin çıplaklığına karşı olduklarından, akşam saatleri,
mehtap, yarı karanlık ve loş ortamlar şiirde dekor olarak
seçilmiştir.
En çok, ölüm düşüncesi, sessizlik, durgun sular, sararmış
yapraklar, güneşin batışı, kimsesiz kırlar, uzak ülkeler
anlatılmıştır.
Toplum sorunlarından uzak kalınmış, “sanat sanat içindir”
anlayışına yakın durulmuştur.
Sembolizm, çağdaş şiiri en çok etkileyen akım olmuştur.
•CHARLES BAUDELAİRE (1821–1867) ŞİİR
Sembolizmin
ilk
temsilcilerindendir.
Şiirde
biçim
kusursuzluğuna önem vermekle birlikte daima kendi
izlenimlerini anlatması, şiirde kapalılığa önem vermesi,
duyguları sözcüklerin açık anlamlarıyla anlatmaktan çok
ahenkleriyle sezdirmeye çalışması bakımından tam bir
sembolisttir.
Köyülük (Elem) Çiçekleri…
STEPHANE MALLERME ŞİİR
Sembolizmin temsilcilerinden olan Fransız şairdir. Baudlaire ile
Edgar Alen Poe'den etkilenir. Mallarme, genç şairlerle yaptığı
toplantılarda etkili konuşmalar yapar, dünya edebiyatını da
eserleriyle etkiler.
Çapkın Törenler, Tatlı Şarkı, Mutluluk Türküleri
•PAUL VERLAINE (1844–1896) ŞİİR
Fransız edebiyatının önemli şairlerindendir. Dünya edebiyatında da
en çok okunan şairlerdendir, ilk önce Parnas şiir akımıyla tanışsa da
Sembolizmin etkisindedir. Verlaine, şiirleriyle olduğu kadar şiir ve
şairlerle ilgili yazdığı yazılarıyla da sanat dünyasında yankı
uyandırmıştır.
İyi Şarkı, Sözsüz Romanslar, Usluluk
•MAURICE MAETERLINCK
TİYATRO
•ARTUR RİMBAUD (1854-1891) ŞİİR
Fransız edebiyatının ünlü sembolist şairlerinden biridir. Rimbaud'un
şiirlerinde sözcükler, yepyeni biçimlerle birleşir. Onun kendine
özgü bir şiir dili vardır. Hayal dünyasındaki sıra dışı görüntüler
şiirlerine yansır. Birçok şiiriyle sürrealistler için zengin bir kaynak
olmuştur.
Cehennemde Bir Mevsim, İlhamlar, Işıklar
•PAUL VALERY (1871-1945) ŞİİR
Şiirlerinde özellikle dil ve ahenge önem vermiştir. Onun şiir
anlayışı şöyle özetlenebilir : “Şiir, ne düşüncelerle ne duygularla
yazılır; şiir, sözcüklerle yazılır. “
Genç Orman, Charmes
•EDGAR ALLAN POE 1809-1849)
Amerikan edebiyatının şair ve yazarlarındandır. Şiirlerindeki
büyülü dil, onların bugün bile sevilerek okunmasını sağlamıştır.
Sembolizmin önde gelen temsilcilerindendir. Kendisi
Baudelaire’den etkilendiği gibi, Fransız şairlerini büyük ölçüde
etkilemiştir. Modern “küçük öykü” türünün yaratıcısı sayılabilir.
ANNABEL LEE VE KUZGUN şiirleri ünlüdür
Bizde sembolistler: Servet-i Fünûn’da Cenap
Şahabettin’in Elhân-ı Şitâ şiirinde sembolist özellikler görülür.
Tevfik Fikret’in Çınar şiir örneği sayılabilir. Asıl uygulayıcı
Ahmet Hâşim’dir. Yahya Kemâl, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet
Muhip Dıranas, Ahmet Hamdi Tanpınar sembolist özellikli
şairlerimizdir.
EMPRESYONİZM ( İZLENİMCİLİK ) (19.yy’ın sonları)
19. yüzyıl sonlarında resim sanatında egemen olmuş
bir akımdır. Akımın etkileri edebiyat ve müzik sanatında da
görülmüştür, sembolizmin bir aşaması olarak kabul edilir.
Özellikleri
Duyuların, nesnel gerçekliğin, dış doğanın olduğu gibi
algılanmasını engellediğinden hareketle, algılanan durumların
gerçek ve dış dünya değil, onun hayallerle süslenmiş
izlenimleri olduğu sonucuna varılmıştır.
Doğanın tüm ayrıntılarıyla anlatılmasının olanaksızlığı
nedeniyle, ancak doğadan edinilen izlenimlerin anlatılabileceği
savunulmuştur.
İnsanın çevresini saran evrene ve sosyal çevreye ilgisiz
kalınmış, sanatçılar kendi iç dünyalarını dile getirmeyi
amaçlamışlardır.
Bu nedenle “sanat eseri, onu yaratanın tam kişiliğini
belirtir” düşüncesi öne çıkmıştır.
11
•RİLKE
•HOPKİNS
•SAMUEL BECKET ( 1906–1989)
Hem İngilizce hem Fransızca romanlar ve oyunlar yazmıştır.
1969’da Nobel almıştır; fakat reddetmiştir.
Godot’yu Beklerken, Oyunun Sonu, Molloy…
***Sembolist şairler A. Rimbaud ve Paul Verlaine aynı
zamanda empresyonist şairler olarak da kabul edilir.
FÜTÜRİZM ( GELECEKÇİLİK )
Yaşamda her şeyin sürekli hareket durumunda
olduğundan yola çıkarak, sanatında bu harekete uyması
gerektiğini ileri süren bir akımdır.
Fütürizmde geçmişin tüm sanat kuralları bir yana
bırakılarak, hayatın dinamizmine, yaşamın sürekliliğine uygun
yeni biçimler aranmıştır. Dinamizmi, hızı, makineyi, şiire
sokmak amacı güdülmüştür. Atılganlık, gözü peklik ve
çalışmanın kutsallığı savunulmuştur. Şiirde geleneğe bağlı tüm
öğeler, şiir birimi, ölçü, uyak atılmış; özgür şiir biçimi
kullanılmıştır.
•MARİNETTİ
Türk Edebiyatı’nda sembolizmin en önemli temsilcisi Ahmet
Haşim birçok kaynakta empresyonist olarak da nitelenmiştir.
EKSPRESYONİZM ( DIŞAVURUMCULUK )
20. yüzyılın başında Almanya’da empresyonizme,
özellikle de natüralizme bir tepki olarak doğmuştur. Bu akım
resimde ortaya çıkmış, daha sonra edebiyata yansımıştır.
Ekspresyonizm, insanın iç dünyasındaki duyguları
anlatmaya, dışa vurmaya, önem veren bir akımdır.
Bir başka ifadeyle bu akım, sanayi çağının anlamsızlaştırdığı
yaşama karşı “ruhun isyanı”dır. Ekspresyonizm, insanın iç
dünyasını, duygularını, ruh dalgalanmalarını dışa vurmayı
amaçlar. Ekspresyonistler, iç gözleme, öznel gerçekçiliğe büyük
önem vermişledir.
•JAMES JOYCE (1882–1941)
İrlanda asıllı şair, roman ve öykü yazarıdır. “ULYSESS” adlı
romanı dünya çapında üne sahiptir.
Dublinliler, Sürgünler, On Paralık Şiirler…
•FRANZ KAFKA (1883-1924) ROMAN, ÖYKÜ
Çekoslovak yazardır. Ölüm, intihar gibi temaları çok işler.
Dava, Şato, Yitik, Değişim, Çin Seddi…
•T.S. ELLİOT ( 1888-1965)
Amerikan asıllı şair; şiir, oyun, deneme ve eleştiri yazarıdır.
Çorak Ülke, Boş Adamlar, Katedralde Cinayet, Kutlu
Çarşamba…
•O. NEİL TİYATRO
KÜBİZM
20. Yüzyılın başında ortaya çıkan ve daha çok resim
alanında kendini gösteren, sonradan öteki sanat dallarını da
etkileyen, konunun yalnızca görünen taraflarını değil,
görünmeyen yönlerini de göstermeye çalışan bir akımdır.
Sözgelimi “Ressam, balkonda bulunan bir adamın resmini
yapmak istediği zaman, yalnızca adamın dış görünüşünü
çizmekle yetinmeyecek, balkondaki adamın sokağa ait bütün
duyumlarını aynı tablonun içine yerleştirecektir.
Kübizme göre yaşam, çok boyutludur. İnsan yaşam
denilen olay içinde birçok şeyi hep birden görmektedir. Öyleyse
insanı bütün düşüncelerinden soyutlayamayız.
Empresyonizme tepki olarak doğmuştur. Her şeyi
geometrik bir biçimde görmeye ve göstermeye çalışır. Şairler
şiirlerinde, çözümleme – sentez metodunu kullanmışlardır.
Eşyanın dış görünüşüyle birlikte özünün de gösterilmesi
gerektiğini savunur.
Resimde Picasso; edebiyatta G. Apollinaire, Andre
Salmon, Max Jacob gibi şairler bu akımı kökleştirmeye ve
geliştirmeye çalışmışlardır. Fakat bütün çabalara rağmen, bu
akım uzun ömürlü olamamıştır.
Türk edebiyatında bütün şiirleriyle Kübizmi temsil
eden bir edebiyat sanatçısı yoktur.
•VİLADEMİR MAYAKOVSKİ (1894–1930)
Toplumcu ve fütürist ( gelecekçi ) bir şairidir. Halk diliyle
biçime önem vererek şiirler yazmış, Rus şiirinde yeni bir dönem
açmıştır. Bizde Nazım Hikmet, Mayakovski’den çok
etkilenmiştir.
Türk Edebiyatı’nda Nazım Hikmet’in kimi şiirlerinde
etkileri görülür.
DADAİZM
Fütürizm, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da
yerini Dadaizm’e bırakmıştır. Kişiyi aklın tutsaklığından,
aklın kurduğu düzenden sanatı dil, ölçü, uyak, biçim ve anlam
kaygılarından kurtarmak; kalıplaşmış bütün sistemleri,
kuralları, gelenekleri yıkmak amaç güdülmüştür. Kuralsızlık
kural olarak benimsenmiştir.
Anlamsız olan “dada” sözcüğünü kendine ad olarak
seçen akım, sanatı da ortadan kaldırma eğilimi göstermiştir.
Kurucusu Tristan Tzara’dır. Dadaizm 1922’den sonra
yerini sürrealizme bırakmıştır.
NEOKLASİSİZM
19. yy sonlarında “ Klasisizm” e dönüş eğilimleri
şeklinde belirmiştir.
Bizde Yahya Kemâl’de etkisi görülür. ( Şiirlerinin
biçimce eski, öz yönünden yeni oluşu ile dikkati çeker. )
SÜRREALİZM ( GERÇEKÜSTÜCÜLÜK )
Dilimize “gerçeküstücülük” terimiyle çevrilen
sürrealizm sanata, gerçeğin üstünü, ötesini, dışını değil; üst
gerçeği (sanatçının daha önemli bulduğu bir gerçeği, gerçekliği)
anlatmaya çalışır.
20. yüzyılın sanat akımı olan sürrealizm, bu “üst
gerçeği”, “bilinçaltı” olarak belirler. Çünkü Sigmund
Freud’un insanın bilinçaltına yönelik açıklamaları, sürrealizme
kaynaklık etmiştir.
Freud’a göre insan “akıl”la “alışılmış”la davranışlarını
sınırlamış ve gerçekliğini ortaya koyamamıştır. İnsanın rüyada
ve sanrılık halindeki akıl ve mantığın denetiminden
kurtulmuş halini ele alan Freud, insanın gerçek olarak
anlaşılması için, aklın, mantığın, geleneklerin etkisinden
kurtulması gerektiğini belirtir.
Sürrealistler de bilinçaltının karanlık ve karmaşık
dünyasını sanata yansıtmak istemiştir.
Bir ruh doktoru olan şair, A. Breton, sürrealizmin
ilkelerini “Birinci Sürrealizm Manifestosu” adlı eserinde
açıklamıştır.
Özellikleri
Bilinç ve akıl değil, bilinçaltı temel alınmıştır.
Bilinç durumundan çıkarak (ipnoz durumu) hiçbir şey
düşünülmeden ve tasarlanmadan yazmak yöntemi
benimsenmiştir.
12
Gülmenin insanı ikiyüzlülükten kurtaracağını söyleyen
sürrealistler, mizaha ve espriye önem verirler.
Sanat yapıtlarının iradi değil, çağrışımsal ve ruhsal otomatizm
ürünü olduğunu göstermek için “rüya öyküleri”, ”ipnotizmada
sorulara verilen yanıtlar”, “ruhsal otomatizm yazıları” gibi
yöntemler kullanılmıştır.
Akıl ve mantıkla şiirin bulunmadığına inanılmış, dış gerçeklik
nesnel bağlantılarını kaybetmiş, imajlarda “olmazlar olur”
yapılmıştır.
İç akışı engellediğine inanıldığından noktalama işaretleri
kullanılmamıştır.
Gelenek, görenek ve törelerden, bunların sınırlayıcılığından
kaçınılmıştır.
BATI EDEBİYATINDAN BAŞKA BAZI ÖNEMLİ
SANATÇILAR
•ANDRE BRETON (1896–1966)
•GRİMM KARDEŞLER
(JACOP 1785–1863 ve WİLHELM GRİMM 1786–1859)
Birlikte Alman folkloru, dili ve edebiyatı üzerinde yaptıkları
çalışmalarla ün kazanmışlardır. Eserleriyle çocuk edebiyatının
da ünlüleri arasında yer almışlardır. Derledikleri ve yazdıkları
masallar “Grimm Masalları” adıyla dünya dillerine ve Türkçeye
de çevrilmiştir. “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler” bunların en
tanınmışıdır.
•LUİS ARAGON
•PAUL ELUARD, (1895–1952)
Edebiyat hayatına dadacılarla
benimsemiştir.
girmiş,
sonra
sürrealizmi
Türk Edebiyatı’nda Garip şiir akımının kimi
şiirlerinde bu akımın izleri görülmektedir. Ayrıca günümüz
çağdaş şairlerinden Cemal Süreya, İlhan Berk, Ece Ayhan,
Edip Cansever, Turgut Uyar yer yer üstgerçekçilik izleri taşır
(II. Yeni şairleri)
EGZİSTANSİYALİZM ( VAROLUŞÇULUK )
Var olmanın özden önce geldiğini ileri süren
egzistansiyalizmin tarihsel kökleri oldukça eskilere gider.
İnsanın kendi varlığını, kendisinin yarattığını ileri süren bir
öğretidir bu. Varoluşçuluğun bir sanat akımı olarak biçimlenişi,
bu öğretinin etkisiyledir.
Egzistansiyalistlere göre tüm varlıklar var oluşlarından
önce gerçekleştirilmişlerdir. Bu nedenle örneğin ağaç ağaçlığını
yapamaz artık; ama insan kendini yapabilir. İnsan kendi özünü
oluştururken yalnızdır ve özgürdür. Bu özünü oluşturma süreci
seçeneklerle doludur. İnsanın karşı karşıya kaldığı bu seçme
durumu ona yoğun sorumluluklar yükler ve bu da kişiyi
bunalıma düşürür.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra J.Paul Sartre ile
gittikçe güçlenen bu akım, Descartes’in
“Düşünüyorum öyleyse varım” görüşünü tersine çevirerek
“Var olduğum için düşünüyorum” tezine ulaşır ve özgürlüğü
kısıtlayan hiçbir engeli tanımaz.
İnsana büyük değer veren var oluşçular insana yapılan
haksızlıklardan herkesi sorumlu tutarak egzistansiyalizme
toplumcu bir özellik kazandırırlar.
•J.P.SARTRE (1905–1980) ROMAN, ÖYKÜ, OYUN
Son dönemin en önde gelen düşünür ve sanatçılarından olan
Sartre,
egzistansiyalizm
akımının
kurucusu
ve
savunucularındandır.
Bulantı, Özgürlük Yolları, Akıl Çağı (Roman), Sinekler,
Mezarsız Ölüler, Kirli Eller, Saygılı Yosma (Oyun)…
•ALBERT CAMUS (1913–1960)
Yabancı, Veba (Roman)
•ANDRE GİDE (1869–1951)
Fransız edebiyatının ünlü deneme ve roman yazarıdır. 1947
Nobel kazanmıştır. Sanat eserlerinde biçime önem vermez.
Ecinniler, Kalpazanlar, Dar Kapı, Dünya Nimetleri…
•KARL JASPERS
•HANS CHRİSTİAN ANDERSEN (1805–1875)
Danimarkalı, dünyaca ünlü masal yazarıdır. Şiir, roman, tiyatro,
gezi notu türünden eserler de vermiştir. Ama bütün dünya onu
“Andersen Masalları” adıyla da bilinen masalları ile tanır.
•CHARLES PERRAULT ( 1628–1703)
Yapma masallarla adını ölümsüzleştirmiş bir şair ve yazardır. (
Hikâyeleri aslında, oğlunun yazdığı öne sürülmüştür. )
Parmak Çocuk, Külkedisi, Çizmeli Kedi gibi masallar onun
eseridir.
•KNUT HAMSUN (1859–1952)
Norveçli romancı. Eserlerinin çoğu kendisiyle ilgilidir. Açlık
adlı romanında gerçek bir olayı işler. Hamsun, kişilerin dış
görünüşünden çok, ruh hallerini ve bilinçaltlarında kalmış
düşünce ve emellerini anlatmakta ustalık gösterir.
Açlık, Dünya Nimeti, Toprak Yeşerince, Serserilik Günleri,
Rosa, Pan, Göçebe…
•JULES VERNE ( 19. yy )
19. yy Fransız romancılarındandır. Yaşadığı dönem, Fransa’nın
ve dünyanın icatlarla, keşiflerle çalkalandığı, büyük denizlere
seferler düzenlendiği bir dönemdi. O, bu koşullar altında hayale
dayanan, bilimsel buluşlar üstüne kurulan romanlara yöneldi.
Balonla Beş Hafta, Aya Seyahat, Deniz Altında Yirmi Bin
Fersah, Kaptan Grant’ın Çocukları…
•PİERRE LOTİ (1850–1923)
Fransızdır. Denizcilik mesleği dolayısıyla gezdiği ülkeleri
anlatan “egzotik roman” türünde eserleriyle tanınır. İstanbul’a
defalarca gelmiştir. “Aziyade” romanında İstanbul’u anlatmıştır.
Türk dostudur. 1. Dünya Savaşı sırasında Türkiye’nin haksızlığa
uğradığını savunmuş, Kurtuluş Savaş’ımızı destekleyen yazılar
yazmıştır.
Aziyade, İzlanda Balıkçısı, Bayan Krizantem…
•BERTOLD BRECHT ( 1898–1956)
Alman edebiyatının ünlü şairi ve tiyatro yazarıdır. “Epik
Tiyatro”nun kurucusudur.
Cesaret Ana, Kafkas Tebeşir Dairesi, Carar Ana’nın Silahlar,
Baal, Adam Adamdır…
•HEİNRİCH BÖLL ( 1917–1985)
20. yy’da yetişmiş Alman yazarlarının en büyüğü sayılabilir.
Öykü, roman ve tiyatro yazarıdır. 1972’de Nobel Edebiyat
Ödülü’nü kazanmıştır. “Gündelik gerçekleri” yansıtır.
Tren Zamanında Geldi, Yarın Ve Dün, Palyaço, Toplum Dışı,
Bir Ağız Dolusu Toprak, İlk Yılların Emeği, Cüce Ve Bebek…
•ALAİN (1868–1951)
Fransız filozofu ve deneme yazarıdır. Felsefe öğretmenliği onu
Descartes çizgisinde etkiler. Hümanizmi savunur. Uzlaşmacı ve
barıştan yana bir tutum sergiler. Onun şüpheyi yöntem olarak
kullanma anlayışı, sürekli yeni arayışlara yönelmesini sağlar.
13
• ELENOR PORTER
Polyanna
( 19. yy )
• EDMONDO DE AMICIS ( 1846 – 1908 )
Çocuk Kalbi
•CARLO COLLODİ ( 1826 -1890 )
Pinokyo
TANZİMAT'I HAZIRLAYAN İÇ GELİŞMELER
Tanzimat'ı ortaya çıkaran nedenleri, 18. yy'da Osmanlı
toplumunun tüm kurum ve kuruluşlarını ayakta tutan, inanç,
düşünce, bilim ve felsefe, askerî, maliye, hukuk, idare, ekonomik
ve siyaset alanındaki değişim ve dönüşümlerden ayrı düşünemeyiz.
Nitekim , bu değişim ve dönüşümlerin yaşanmasında, Batılı
devletlerin Osmanlı toplumu üzerindeki etkisi de önemlidir. Bu
bağlamda Tanzimat'ı ortaya çıkaran nedenleri iç ve dış faktörler
olarak iki kısımda ele alabiliriz. İç faktörler, Tanzimat’ın bir
sonuç olarak ortaya çıktığı Osmanlı Batılılaşma hareketlerini
anlatırken genel olarak üzerinde durulan hususlardır. Dış faktörler
ise cereyan eden hadiselerdir. Gerçekten 16. yy'dan beri Osmanlı
Devleti sahip olduğu üstünlüğü kaybedip, devlet kurumlarının
ve kanunların asrın ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte
olmaması, devletin maddi ve manevi gücünü kaybetmiş olması,
bunun sonucunda her sahada yenilgiye uğraması yeniden ve
geniş bir ıslahat hareketini zorunlu kılıyordu. Bununla birlikte,
Osmanlı Devleti'nin müdahale edemediği alanlardaki gelişmeler
Tanzimat'ın alanında daha güçlü belirleyiciler olarak ortaya
çıkmıştır. Bu gelişmelere bakacak olursak;
Tanzimat'ı hazırlayan siyasi gelişmelerden biri, Osmanlı kendi
içinde bir kuvvet olan Mısır valisi Mehmet Ali Paşanın,
Osmanlı 'ya karşı elde etmiş olduğu basımlardır. Nitekim 2.
Mahmut zamanında, Mısır valisi Mehmet Ali Paşa, Fransızların
yardımı ile birçok reform yapmış ve oldukça güçlenmiştir. Mora
isyanını bastırılmasında gösterdiği yararlılıklardan dolayı
kendisine Girit valiliği vaat edilmiştir. Ancak, Paşa bunun
yanında Suriye valiliğini de istemiş ve bu isteği sultan tarafından
reddedilmiştir. Bu gelişmeler üzerine, Mısır ile Osmanlı Devleti
arasında savaş hâli başlamıştır. 2. Mahmut'un Mehmet Ali Paşa
karşısında aldığı yenililer Osmanlı Devleti'ni Tanzimat'a
zorlayıcı bir etki yapmıştır. Bunun yanında Mısır meselesi
Tanzimat'ın sadece yeni bir düzen isteğinden değil, kendini
koruma ihtiyacından kaynaklandığının somut bir göstergesidir.
Saltanata yapılmış en somut tehdit Mısır ve Mehmet Ali
Paşa'dır. Mısır, Tanzimat'ı iki boyutta etkiliyor. Hem bir model
hem de zorlayıcı bir neden olarak. Yeniçeriliğe karşı kazanılan
zafer gününde Mahmut'un giysileri Mısır'ın Türkiye'deki
yenilikler için model olması boyutunu veriyor. Daha sonra Mısır
ile savaş ve bu savaşın yol açtığı utanç verici yenilgiler, Mısır'ın
zorlayıcı yanını getiriyor. Fakat ister model olsun, isterse
zorlayıcı, Mısır 19. yy Türk aydın ve yenilik tarihinde önemli
bir yere sahip bulunuyor. Tanzimat'ın ilanında Mısır'ın zorlayıcı
etkisinin model olma etkisinden daha etkili olduğunu
söyleyebiliriz. Nitekim Mısır meselesi, Osmanlı Devleti'ni
yabancı devletlerle birçok antlaşma yapmak zorunda
bırakmıştır. Özellikle İngiltere ile yapılan ticaret antlaşması, 2.
Mahmut'un Mehmet Ali Paşa'ya karşı İngiliz desteğini
sağlamasının bedeli olarak imzalamıştır. Tanzimat'ı hazırla-I im
ekonomik gelişmeler ise Mısır meselesi ile bağlantılı olan
Tanzimat Fermanı'nın ilanından önce, 16 Ağustos 1838'de
İngiltere ile imzalanan Balta Limanı Antlaşması’dır. Balta
Limanı Antlaşması ile birlikte, İngilizlere ticari alanda geniş
imtiyazlar sağlanmıştır. Bu durum, İngilizlerin Osmanlılar
üzerinde daha fazla nüfuz sağlamasına olanak tanımıştır. 1838
Osmanlı-İngiliz ticaret antlaşmasını 25 Kasım 1838'de Fransa
ile imzalanan ticaret antlaşması izlemiştir. Daha sonra benzer
hükümler ihtiva eden antlaşmalar Sardunya, Gelemenk, Belçika,
Prusya, Sicilya ve Brezilya gibi devletlerle de imzalanmıştır.
Osmanlı Devleti'nin kötü durumda olan ekonomisi, yabancı
devletlerle yapılan antlaşmalarla daha kötüye gitmiştir. Ayrıca
Batılı devletlere antlaşmalarla verilen imtiyazlar, Osmanlı
Devleti'nde nüfuz sahibi olmalarına yol açmıştır.
Balkanlardaki milliyetçilik hareketleri ve Avrupa
devletlerinin baskıları da Tanzimat'ı hazırlayan sosyal, siyasal
gelişmeler çerçevesinde önemlidir.1189'da Fransız ihtilalinin bir
sonucu olarak ortaya çıkan milliyetçilik hareketi Avrupa 'yi
etkisine almış, bu durumdan Osmanlı Devleti 'nin Avrupa 'da yer
alan eyaletleri de etkilenmiştir. Özellikle Avrupa devletlerinin
dini unsurları kullanarak azınlıkları kışkırtmaları ve Hıristiyan
tebaanın haklarını korumak bahanesi ile Osmanlı Devleti'ne
yaptığı baskılar siyasi ve hukuki ıslahatlar yapma zorunluluğunu
doğurmuştur. "Avrupalı devletler, Hıristiyanlıklarını bahane
ederek, Osmanlı Devleti'ni zayıf düşürmek için gayrimüslim
unsurlara hamilik yapmaya başlamıştır. Rusya bir taraftan
Balkanlarda Bulgarları destekliyor ve Bulgar milliyetçiliğini
körükleyerek onları Osmanlı 'ya karşı isyana teşvik ediyordu.
Diğer taraftan Osmanlı Devleti'ndeki Rum ve Ermeni
Ortodoksların dini haklarını gerekçe göstererek bu cemaatlerle
ilişkiye geçiyor ve açıkça Osmanlı Devleti'nin iç işlerine
karışıyordu. Ermenilerin Katolik oldukları tezinden hareketle
Fransa'da Katolik cemaati ile, ilgili oldukları devlete telkinlerde
bulunuyordu. Hıristiyan mezhepler vasıtası ile kendi çıkarlarını
koruyan Fransa ve Rusya'nın faaliyetlerini izleyen İngiltere'de
aynı yöneteme başvurarak bölgede Protestanlık propagandası
yaptı ve bir Protestan cemaati oluşturdu. İngiltere'nin bu
teşebbüsünü Almanya ve ABD de desteklemiştir. Bununla
birlikte, Tanzimat'a Batının etkisinin devlet zihniyetindeki değişmelerde görmekteyiz. Nitekim, Batı memleketlerine elçilikle
giden devlet adamlarımız, orada uyanan yeni devlet anlayışı,
hürriyet ve eşitlik fikirlerinden etkilenmişlerdir.
Osmanlı toplumunda 3. Selim 'in başlattığı yeniliklerin
2. Mahmut tarafından daha katı ve kararlı şekilde yürütülmesi
ile, ülkenin kapıları Batı 'ya açılmış oldu. Devletin öncelikle
askeri, idari ve mali alanlarda yaptığı değişikliklerle, merkezi
idarenin güçlenmesi ve otoritesinin ülkenin her yerinde hakim
kılınması isteniyordu. Ancak açılan kapıdan sadece askeri, idari
ve mali alanlardaki kurum ve fikir-ter gelmiyordu. Avrupa 'da
köklü bir değişimin ateşini körükleyen Fransız ihtilalinin
devrimci fikirlerine de ilgi fazlaydı. Bu fikirlerin yurda girişini
sağlayan tüm bu gelişmeler, Osmanlı'nın içinde bulunduğu
durumdan kurtuluşunun, yalnızca askeri ve teknik ıslahatlarla
mümkün olamayacağı fikrini doğurmuştur. Bu noktada, Tanzimat,
siyasi-hukuki ıslahatları kapsayan bir program olarak gündeme gelmiştir.
Faaliyetler, yeni kurulan askeri okullardaki Fransız öğretmenlerin
çalışmaları ile Fransız hükümetinin İstanbul'daki propaganda
girişimleriydi. Ayrıca Batı ülkelerine gönderilen öğrenciler,
diplomatik görevliler, Batı dillerini bilen ve bu dillerde yazılanları
okuyan genç bürokrat ve aydınların faaliyetleri de Batılı fikirlerin tanınmasını sağlıyordu. 3. Selim döneminden itibaren Batı
başkentlerinde açılan düzenli temsilciliklerde görevlendirilen
genç memurlar Avrupa 'daki gelişmeleri ve fikirleri yerinde tanıma
olanağı buldular. Bunun yanında 1821 'de kurulan Tercüme Odası 'nın
Türk yenilik tarihinde önemi büyüktür. 1821 'de Bab-ı Ali'de kurulan
tercüme odasında Batı dillerini öğrenen genç kuşaklar,
Avrupa'da çıkan yayınları ve Batı 'yi daha yalandan tanıma imkânı
bulan gençler, devletin yeni bürokrat sınıfım oluşturdular. Tanzimat
Döneminin ünlü sadrazamları, Ali, Fuat, Reşit Paşalar da içinde olmak
üzere pek çok yenilikçi aydın ve bürokrat ilk eğitimlerini Tercüme
Odası'nda gördüler.
Tanzimat Fermanı (Tanzimat-I Hayriye) - (Gülhane Hatt-I
Hümayunu) - 3 Kasım 1839
Tanzimat Fermanını, Londra elçiliğinden Dışişleri
Bakanlığına getirilen " Mustafa Reşit Paşa " hazırlamıştır.
14
Ferman, Topkapı Sarayının Gülhane bahçesinde,
padişah, sadrazam, yabancı devletlerin elçileri, patrikler, büyük
devlet memurları önünde "Mustafa Reşit Paşa " tarafından
okunmuştur. Yeniçeri Ocağı’nın bozulmaya başlaması nedeniyle
Sultan II. Mahmud döneminde başlayan yenilik hareketleri ve
Sultan Abdülmecid'in tahta çıkar çıkmaz ıslahat hareketine
devam etmek amacında olduğunu göstermesi Osmanlı Devlet
yapısındaki değişimin başlangıcıydı. Sadrazam Mustafa Reşid
Pasa, Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nu Padişah adına kaleme almış;
devlet ve birey arasındaki ilişkilerde devletin modernleştirilmesi
amacına dayanan temel ilkeler kabul ve ilan edilmiştir.
İlanının Nedenleri :
*Avrupalıların içişlerimize karışmasını engellemek
*Halkın sosyal yapısında yenilikler yaparak çağdaşlaşmayı
sağlamak
*Mısır valisi M.Ali Paşa’ya karşı Avrupalı devletlerin desteğini
sağlamak
ÖNEMİ: Tanzimat fermanıyla Osmanlılara " Kanun "
gücü girmiş oluyordu. Başka bir sonucu da, eğitimde Tanzimat
dönemi aydın tipini yetiştirerek vermiştir.
Islahat Fermanı (1856)
Tanzimat fermanı yeterli bulunmayarak, gayr-i
Müslimlere daha fazla hakların verilmesi için 1856'da
yayınlanan ferman. Gülhâne Halt-i Hümâyûnu gibi,
imparatorlukta yapılması kararlaştırılan yeni bir düzenin
program ve prensiplerini içine alır. Bu ferman esas olarak
Tanzimat hükümlerini tekrarlayan, onları açıklayan ve
genişleten bir fermandır.
I. Meşrutiyet (23 Aralık 1876) (Kanun-i Esasi)
( İlk Anayasa )
Tanzimat döneminde, Avrupa ile yakın ilişkiler içinde
olan, Avrupa'yı yakından gören ve onların Osmanlı Devleti
üzerine siyasi emellerini öğrenen bir aydın sınıf yetişti. Bunlara
"Jön Türkler" ya da "Genç Osmanlılar " denilmiştir. Mithat
Paşa, Namık Kemal, Ziya Paşa , Serasker Hüseyin Avni Paşa
önemli temsilcileridir.
Genç Osmanlılar, Osmanlı Devletinin kurtuluşunu
içinde yaşayan halka yönetme hakkı vermekle, gerçekleşeceğine
inanıyorlardı.Böylece halk yönetime katılacak, kendisini temsil
edecek, dış devletlerin Osmanlı Devleti içine müdahalesine
ortam hazırlanmamış olacaktı.
Meşrutiyeti ilan etme sözü veren, II.Abdülhamit
V.Murat'ın yerine tahta çıkarılmıştır.
ÖNEMİ:
*Osmanlı Devletinde ilk kez rejim değişikliği oldu.
*Tüm azınlık guruplara parlamentoda temsil hakkı tanınmıştır.
*Osmanlı halkı ilk kez yönetime katılma, seçme ve seçilme
haklarına kavuşmuştur.
*Osmanlı Devletinde ilk kez Anayasal düzen kuruldu.
*Osmanlı Parlamentosu; Padişahın seçtiği üyelerden oluşan
Ayan Meclisi ve Halkın seçtiği milletvekillerinden oluşan millet
meclisi olarak iki meclisten oluşmuştur. Meclis başkanlığına
Ahmet Vefik Paşa seçilmiştir.
Not: 1877-78 Osmanlı - Rus Savaşının başlaması üzerine, II.
Abdülhamit, parlamentoyu dağıtarak, Meşrutiyet rejimini
yürürlükten kaldırmış, 30 yıl boyunca sıkı bir yönetim
izlemiştir.
TANZİMAT EDEBİYATININ YENİLEŞME DÖNEMİ
(HAZIRLIK SAFHASI)
Osmanlı Devleti'ndeki yenileşme hareketleri 17. yüzyılın
sonundaki Karlofça Antlaşması (1699) ile başlamıştır. Osmanlı
İmparatorluğu, 17. yüzyıla dek dünyanın büyük devletlerinden biriydi.
Ancak bu yüzyılın sonlarında ülke küçülmeye başladı. Karlofça
antlaşmasıyla başlayan toprak kaybı, devlet adamlarını derin derin
düşünmeye yöneltti. Toprak kayıplarının nedeni ordunun savaş
alanlarında yenilmesiydi. Bu tespit, olgunun bir yüzünü, askerî yönünü
dışa vuruyordu. Oysa sadece askeri örgütler değil devletin çeşitli
kurumlan çağın ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaklaşmıştı. Ancak
bunu görmek isteyenlerin sayısı son derece azdı. O nedenle Osmanlı
İmparatorluğundaki çağdaşlaşma hareketi askerî alanda başlatıldı.
Amaç imparatorluğu eski gücüne kavuşturmaktı.
Tanzimat devrine gelinceye kadar ülkede bazı yenilik hareketlerine
girişildi. Ancak bunlar planlı programlı çalışmalar olmadığı için,
sadece yeniliği başlatan devlet adamının yaşamıyla özdeşleşti.
Yenilikçi kişinin ölümü ile yenilikler de ortada kaldı.
Paris ve Londra elçiliklerinde bulunmuş olan Hariciye
Nazırı Mustafa Reşit Paşa, Osmanlı İmparatorluğu'nda Tanzimat
Dönemi olarak tarihe geçecek bir olayı başlatmıştır.
3 Kasım 1839'da Gülhane Hatt-ı Hümayunu adı verilen bir
belgeyi devlet ileri gelenlerinin, yabancı elçilerin, halkın önünde
okumuştur.
"Tanzimat ", düzenlemeler demektir. Her alanda
düzenlemeler yapılacağının duyurulduğu bu fermana Tanzimat
Fermanı; bu fermanın ilanıyla başlayan döneme de Tanzimat
Dönemi denir.
Fermanın en dikkat çekici yanı, Osmanlı Devleti'nin, Batılı
devletlerin anayasalarında yer alan insanın temel hak ve
özgürlüklerinin korunması ilkesini kabul etmesi ve bunu resmî bir
törenle duyurmasıdır. Böylece imparatorlukta hukuk devletine doğru
bir yöneliş de başlamıştır.
Tanzimat’la gelen yenilik ve düzenlemeler, hemen hemen
yaşamın her alanını kapsamıştır.
Tanzimat Fermanı'nda, Batılı anlamda bir düzene duyulan gereksinim
açıkça belirtilmişti.
Önce yönetim merkezi olarak Babıâli güçlendirildi. II. Mahmut
zamanında kurulmuş olan Meclis-i Ahkâm-ı Adliye yeniden
düzenlendi. Yeni meclislerin kurulması kararlaştırıldı. Ceza ve
ticaretle ilgili yasalar çıktı (1840'ta Ceza Kanunnamesi, 1850'de
Ticaret Kanunnamesi).
Osmanlı yurttaşı olan herkesin yasa önünde eşit olduğu
vurgulanıyordu. Ayrıca üyeleri arasına yabancıların da katıldığı karma
ticaret mahkemeleri kuruldu. 1864'te Vilayet Nizamnamesi
çıkarıldı. Ülke vilayetlere, vilayetler sancaklara, sancaklar
kazalara, kazalar da karyelere (köylere) ayrıldı. Vilayetlerin başına valiler, sancakların basma mutasarrıflar, kazaların başına da kaymakamlar
getirildi. Ayrıca kazalarda, sancaklarda ve vilayetlerde birer idare
meclisi kuruldu.
Ekonomik Alanda Yapılan Yenilikler: Osmanlı yöneticileri devletin
düzlüğe çıkabilmesi için ekonomik kaynakların verimli hâle
getirilmesini istiyorlardı. Bu nedenle de vergi düzenini çağdaşlaştırmaya karar verdiler. Çünkü hem yeterince vergi toplanamıyor, hem de
vergi toplayıcıların baskısı yüzenden devletle halk karşı karşıya
geliyordu. Bunu önleyebilmek için merkezden sancaklara "muhasıl"
adıyla birer memur atandı. Bu memurun başkanlığında Muhasıllık
Meclisi adı verilen bir meclis kuruldu. Fakat beklenen vergi
toplanamadı. Vergi sistemi büyük ölçüde değiştirildi.
1841'de ilk kağıt para çıkarıldı. Hazine bonosu
biçimindeki bu paranın adı "kaime" idi. Fakat beklenen sonuç
alınamayınca, 1844'te kaldırıldı. Bankalar kurulmaya başlandı. İlk
kurulan banka olan İstanbul Bankası çok geçmeden kapandı. Menafi
Sandığı adıyla kurulan kurum ise Ziraat Bankasına dönüştürüldü. Ülke
ekonomisinin kötüye gitmesi üzerine İngiliz ve Fransız firmalarından
borç para alındı. Böylece ilk borç para Tanzimat döneminde alındı.
Fakat faizleriyle birlikte büyük bir sorun olan bu borç, sonunda devleti
iflasa sürükledi ve 1881'de Düyun-ı Umumiye'nin kurulmasına yol
açtı.
Askerî Alanda Yapılan Yenilikler: Ordu, başlarında müşirlerin
bulunduğu beş ordu biçiminde düzenlendi. Adı Asakir-i Nizamiye-i
Şahane'ye çevrildi. Askerlik süresi beş yıl olarak belirlendi. Askere
alma işi kuraya bağlandı.
15
Toplumsal Alanda Yapılan Yenilikler: Toplumsal alanda ilk dikkati
çeken, yenilikler haberleşme ve ulaşımdaki gelişmelerdir. Bu
dönemde yeni posta istasyonları kurulmuş, postanın sağlıklı
yürümeni iyin yeni yollar yapılmış, telgraf idaresi kurulmuş,
deniz ulaşımında gelişmeler olmuştur. Demiryolları da ilk kez
bu dönemde yapılmaya başlamıştır. Kentlerde belediyeler
kurulmuştur.
Kültürel Alanda Yapılan Yenilikler:
Kültürel yenilikler
edebiyat, eğitim ve gazetecilik olmak üzere üç alana yayılmıştır.
a)Eğitim Alanda Yapılan Yenilikler
1846'da Meclis-i Maarif-i Umumiye kuruldu. Bu
kurum daha sonra nazırlığa dönüştürüldü (1846). Bu, Türkiye'de
ilk eğitim bakanlığı demektir. Rüştiyelerin sayısı artırıldı. Daha
önemlisi ilk kız rüştiyesi İstanbul'da kuruldu (1858). Rüştiyenin
üzerinde öğretim yapan idadilerin ilki ise 173'te kuruldu. Öte
yandan Robert Koleji, Galatasaray Sultanîsi ve Darüşşafaka
adlarında üç özel okul açıldı. Tanzimat döneminde eğitim
konusunda görülen önemli atılımlardım biri de öğretmen
yetiştirmek için okullar açılmasıdır.
Darülmuallimîn-i Sıbyan, sıbyan adı verilen okullara,
Darülmuallimîn-i İdadîlere öğretmen yetiştirmek için kurulan
okullardır (1868). Darülmuallimat kız çocuklara bayan
öğretmen yetiştirmek için açıldı (1870).
Mesleğe yönelik eğitimde de ilerleme kaydedildi.
1859'da, sonradan Siyasal Bilgiler Fakültesine dönüşecek olan
Mekteb-i Mülkiye kuruldu. 1875"te askerî rüştiyeler öğretime
başladı. Daha sonra başka meslek okullarının açılması sürdü.
1846'daki ilk denemeden sonra 1870'te Darülfünun
(üniversite) kurulmuştur. Ancak kimi medresecilerin iftiraları
üzerine ertesi yıl kapatılır. 1876'da yeniden aynı adla açılır.
1851'de üniversitede okunacak kitapların hazırlanması için
kurulun Encümen-i Daniş ise bilim akademisi niteliğinde önemli
bir kurumdur. Ayrıca bu dönemde azınlık ve yabancı okulları da
eğitim dünyasında yerini almıştır.
b)Gazetecilik Alanda Yapılan Yenilikler
(1840). Bu resmî, yan resmî gazetelerde zaman zaman
yabancı dilde yayımlanan gazetelerden yapılan çeviriler
yayımlanır; böylece batıdan haberler, bilgiler verilirdi. Ceride-i
Havadis'i bir meslek gazetesi olan Vekayi-i Tıbbiye izledi.
Türkçe özel gazeteler 1860'tan sonra çıkmaya
başlamıştır. İlki, Agâh Efendi ile Şinasi'nin çıkardıkları
Tercüman-ı Ahvâl'dir (1860). İlk edebî tefrika da burada
yayınlanmıştır.
Yenileşme (Hazırlık) Dönemi Özellikleri(1839-1860)
1-Osmanlı aydınlarının Batı kültürünü, edebiyatını tanıma ve tanıtma
çabalarına başladığı dönemdir.
2-Bu dönem Batı’dan, özellikle Fransız edebiyatından, bazı şiir, hikaye
ve roman çevirilerinin yapıldığı bir geçiş dönemidir.
3-İlk çeviri roman, Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği
“Tercüme-i Telemak”tır.
4-İlk şiir çevirileri ise Şinasi ve Ethem Paşa’nın J.J. Rousseau, V. Hugo,
Lamaritine gibi Fransız şairlerden yaptıkları çevirilerdir.
5-İlk Türk gazetesi olan ve devlet eliyle çıkarılan Takvim-i Vekayi bu
dönemde de yayını sürdürür.
6-Yine bu dönemde yarı resmi bir gazete olan Ceride-i Havadis’le
(1840) tıpçıların çıkardığı Vakayi-i Tıbbiye (1850) yayın hayatına
başlamıştır.
7-Osmanlıcadan sonra Fransızca en önemli edebi dil konumuna gelir.
8-Elçiliklerde tutulan “Seferatname” adlı günlükler, Batı kültürünün
tanınmasına yardımcı olur.
9-Bu dönem; toplum, siyaset ve sanat yönünden Tanzimat edebiyatının
oluşmasına elverişli bir dönemdir.
Tanzimat Edebiyatının Yenileşme Dönemi
(Hazırlık Safhası )Edebiyatçıları
SADULLAH PAŞA ( 1838 – 1891) Tanzimat devri devlet
adamı ve şâir.Sadullah Paşa, devlet adamlığı yanında edebiyatla
da uğraşmıştır.Yazdıklarının içinde en önemlisi On dokuzuncu
Asır Manzumesidir.Sadullah Paşa’nın Batı dillerinden yaptığı
tercümelerin en meşhuru Göl adlı eseridir. Berlin Mektupları,
Charlottenbourg Sarayı, Paris Ekspozisyonu, Cevdet Paşaya
Mektup, bilinen eserleridir. Berlin Mektupları, Tanzimat devri
seyahat edebiyatının ilk örnekleridir.
MÜNİF PAŞA (1828 – 1910) Münif Paşa her ne kadar Divan
geleneğinden gelmiş olsa da Tanzimat’ın ilk yıllarından
kullandığı sade dil ile ön plandadır.
Eserleri: Mecmua-i Fünûn (Çeşitli bilim, fikir ve sanat
konularından bahseden dergi), Dâsitân-ı Âl-i Osman, Telhis-i
Hikmet-i Hukuk, Hikmet-i Hukuk (Hukuk bilgileri kitapları),
İlm-i Servet (Ekonomi bilgileri).
AKİF PAŞA (1787 – 1845) Akif Paşa Tanzimat döneminde
yazdığı şiir ve nesirlerinde kullandığı halk dilini yakın dili ile ön
plana çıkmıştır. Özellikle on birli hece vezniyle yazdığı şiirlerle
sadeleşme adına önemli bir iş yapmıştır.
Eserleri: Tabsıra, Eser-i Akif Paşa (Muhtelif mektupları), Adem
Kasidesi
ETHEM PERTEV PAŞA (1824 – 1872) 1824 senesinde
Erzurum’da doğan Ethem Pertev Paşa, Tanzimat döneminin
devlet adamı ve şairidir. Fransızcadan şiir çevirisi yapanların
başında yer aldı. Türk edebiyatında ilk mizahçılardandır. Jean
Jacques Rousseau’dan, Volter’den ve Victor Hugo’dan şiir
tercümeleri bulunmaktadır.
YUSUF KAMİL PAŞA(1808 – 1876) Dilimize çevirdiği
Fenélon’un Telemaque’ı Türkçe yayınlanan ilk çeviri romandır
(1862).
AHMET CEVDET PAŞA (1822 – 1895) Ahmet Cevdet Paşa,
ilk Türk kadın romancı olarak tanınan Fatma Aliye Hanım’ın
babasıdır.
Eserleri:
1. Tarih-i Cevdet
5. Tezakir-i Cevdet ve Maruzat
2. Kısas-ı Embiya
6. Mecelle
3. Belagat- ı Osmaniye
4. Kavaid-i Osmaniye: 1850 yılında yayınlanmıştır.
I. DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI
ÖZELLİKLERİ (1860-1878)
1-1860 yılında Şinasi ve Agah Efendi’nin beraber çıkardıkları
Tercüman-ı Ahval gazetesiyle birlikte bu dönem başlar.
2-Fransız İhtilal’inin getirdiği özgürlük, halk, adalet, müsavat gibi
yeni kavramlar bu dönemde ortaya atılmıştır.
3-Özgürlük , halk, adalet ve eşitlik kavramlar doğrultusunda bu
dönemin yazarları padişahın yetkilerinin kısıtlanması ve meşrutiyete
geçip meclis kurulması için halka Batı’daki sistemleri anlatmaya
başladılar. Hatta bundan dolayı birçok sanatçı baskı ve sansüre
uğradılar.
4-Bu dönemin başlıca yazarları Şinasi,Namık Kemal, Ziya Paşa,
Ahmet Mithat Efendi, Ahmet Vefik Paşa Ahmet Cevdet Paşa’dır.
5-Bu yazarların yegane düşünceleri halkı eğitmek ve onları
aydınlatmaktır.
6-Halkı eğitmeyi amaç edindiklerinden dilde sadeleşmeyi
savunmuşlar ve “sanat için sanat” anlayışıyla eserler vermek
istemişlerdir.
NOT: Her ne kadar dilde sadeleşmeyi savundularsa da içinde
yetiştikleri kültürde Divan edebiyatının etkisi çok büyük olduğu için
bunu bir iki yazar dışında başaran olmamıştır
16
7-Bu dönemde yazan ve eser veren yazarlarda bir fikir birlikteliği
yoktur.Mesela Servet-i Fünun edebiyatı içindeki her yazar aynı
duygu ve düşünüşe sahip iken buradaki her yazar aynı şeyi düşünmez
ve değerlendirmez. Örnek olarak Ali Suavi, değişik dönemlerde
değişik fikir akımlarına inanıp savunduğu için çok fazla itibar
görmez. Yine Ziya Paşa önce halkın edebiyatını övüp Divan
edebiyatını eleştirirken daha sonra bunun tersini söylemiştir ve bu
yüzden Namık Kemal’le tartışma içine girmiştir.
8-Bu dönemde edebiyata yeni türler girmiştir. Bunlar roman,
hikaye,gezi yazısı, makale,deneme, eleştiri, tiyatro, röportaj gibi yeni
türler girmiştir.
NOT: Tanzimat edebiyatına bu türler yeni girmekle birlikte bu türle
aynı özellikleri gösteren ürünler aslında edebiyatımızda daha önce
farklı isimler altında kullanılmaktaydı. Mesela gezi yazısı yerine
seyahatnameler , tiyatro yerine geleneksel Türk tiyatrosu
vardı.Dolayısıyla bu türlerden bazıları edebiyatımıza yeni girmekle
birlikte (roman gibi) bazıları da farklı isim ve şekilde aynı işlevi
sağlıyordu.
NOT: Eskiden var olan türleri (şiir gibi) yazarken zorlanmadan
yazmışlar fakat yeni türleri yazarken biraz zorlanmışlardır.
9-Bu yeni giren türlerde eser veren yazarların sanatsal kaygılarının
olmaması verdikleri eserlerin kusurlu olmasına neden olmuştur.
Roman yazarken teknik kusurlar yani uzun betimlemeler, tesadüfler,
gereksiz açıklamalara yer vermişlerdir.
10-Fransız edebiyatı kendilerine örnek almışlar ve burada ortaya
çıkan romantizm akımının etkisinde kalmışlardır.(Şinasi ve Ahmet
Vefik Paşa yazarlar da klasizmle yazmışlardır. )
11-Ortaya atılan fikirleri ve eserleri halka anlatmak ve halkı eğitmek
için en çok gazete kullanılmıştır.Kolay okunur olması, ucuz olması ,
halkın anlayacağı dille yazılması gibi sebeplerle Tanzimat aydını
tarafından çok kullanılmıştır.
12-Divan edebiyatında önemli olan ne anlattığı değil nasıl
anlattığındır. Yani önemli olan “İÇERİK” değil “ÜSLUP” önemlidir.
Ama Tanzimat edebiyatından bu durum tam tersinedir.
13-Divan edebiyatında konu bütünlüğü yerine parça güzelliği varken
Tanzimat’ta konu bütünlüğü daha ön plana çıkmaktadır.
14-Şiirin konusu genişlemiştir.İnsana dair her şey şiire konu
edinilmektedir.
15-İlk defa noktalama işaretleri Şinasi tarafından bu dönemde
kullanılmıştır.
Tanzimat’ın I. Dönem sanatçıları
ŞİNASİ (1826-1871)
Tanzimat edebiyatının öncü ve yenilikçi şairi, yazarı ve
düşünürüdür.
*İlk özel gazete (Tercüman-ı Ahval), ilk makale (Mukaddime),
*İlk tiyatro eseri (Şair Evlenmesi), ilk şiir çevirileri, ilk dil
çalışmaları ona aittir. İlk kez noktalama işaretlerini de o
kullanmıştır.
*Şiirde şekil olarak Divan edebiyatı geleneğine bağlı olmasına
rağmen içerikte değişiklikler yapmış, eski şekillerle yeni
kavramları anlatmıştır.
*Yazıyı süsten ve sanattan kurtararak düşünceyi ön plana
çıkarmıştır. Böylece dilde sadeleşme hareke-tine öncülük
etmiştir.
*Nesirlerinde dil sadedir. Şiirlerinde aruz veznini kullanmıştır
ve dil pek sade değildir.
*Klasisizmden etkilenmiştir.
*La Fontaine’den Fabl’lar tercüme etmiştir.
*Tanzimat Fermanını ilan eden Mustafa Reşit Paşa için yazdığı
iki kaside oldukça önemlidir. Bu kasidelerdeki övgüler Divan
edebiyatından daha ileridir.
Eserleri:
Durub-u Emsal-i Osmaniye (1863) : Osmanlı atasözlerini
derlediği bir kitaptır.
Şair Evlenmesi (1860) : Türk edebiyatında batı tarzında yazılan
ilk tiyatro eseridir. Eser tek perdelik bir töre komedisidir.
Konusu, birbirini görmeden görücü usulü ile evlenme adetidir.
Batı tesiri altında fakat yerli malzeme ile işlenmiş milli bir
tiyatrodur. Kahramanları halktan seçilmiştir. Sevgilisi yerine
onun için çirkin ablası ile evlendirilen Müştak Bey’in başına
gelenler anlatılır.
Tercüme-i Manzume (1869) : Fransızcadan Türkçeye ilk şiir
çevirileri sayılır.
Müntehabat-ı Eş’ar (1862) : Şinasi’nin kendi şiirlerini topladığı
bir eserdir.
Müntehabat-ı Tasvir-i Efkar (1885) : Makalelerin yer aldığı üç
ciltlik bir eserdir.
Tercüman-ı Ahval ve Tasvir-i Efkar : Şinasi’nin çıkarmış
olduğu gazetelerdir.
ZİYA PAŞA (1825-1880)
*Devlet memurluğunda değişik kademelerde memur olarak
çalışan Ziya Paşa, valiliğe kadar yükselmiştir. Vezirlik
rütbesiyle Konya ve Adana valiliklerinde bulunmuştur.
*Ziya Paşa, fikirleriyle yenilikçi; eserleri ve yaşantısıyla eskiye,
eski edebiyata bağlıdır. Bu tezat ve ikilik, onun hem yaşantısına
hem eserlerine yansımıştır.
*Doğu kültürüyle yetişmiştir. Şiirlerini Divan şiiri üslubuyla
yazmıştır. Oldukça başarılı, lirik şiirleri vardır. Hece ölçüsüyle
yazdığı bir türkünün dışında bütün şiirlerinde aruzu kullanmıştır.
Ziya Paşa, Türk edebiyatında terkib-i bent ve terci-i bent
türlerinin en önemli sanatçılarındandır. Divan şiiri tarihi olarak
nitelendirilebilecek Harabat'ı yazmıştır.
*Batı uygarlığını tanımadan önceki şiirleri Divan şiiri
tarzındadır. Bu şiirleri oldukça başarılıdır, dili süslü ve
sanatlıdır. Özdeyiş (vecize) haline gelmiş dizeleri vardır:
"Bi-baht olanın bağına bir katresi düşmez
Bârân yerine dürr-i güher yağsa semadan"
(bi-baht; bahtsız, bârân: yağmur, dürr-i güher: inci)
*Lirik sayılabilecek gazelleri vardır, kasideler yazmıştır.
*Ziya Paşa, önce "Şiir ve İnşa" adlı makalesinde Divan şiiri¬ni
Türk şiiri kabul etmez; Halk şiirini Türk şiiri olarak görür.
1874'te yayımladığı Harabat antolojisinin mukaddimesinde
(önsöz) ise Divan şiirini savunur, Halk şairlerinin şiirlerini
aşağılar, alaya alır.
*Sade dili beğenir, takdir eder; ama Arapça, Farsça
tamlamalarla yüklü bir dil kullanır.
*Şiirleri Külliyat-i Ziya Paşa ve Eşar-ı Ziya adlarıyla
yayımlanmıştır.
*Terci-i bent'inde felsefi ve dini konuları işler. Bağdatlı Ruhi'nin
terkib-i bentine nazire olarak yazdığı Terkib-i bent'te sosyal
değerleri gündeme getirir. Toplum yaşantısındaki çarpıklıkları
eleştirir. O iyi bir hiciv (yergi) ustasıdır. Bazen toplumu eleştirir,
bazen de bir siyasi rakibini. Zafer-nâme adlı uzun şiirinde Girit
savaşında donanmaya büyük yenilgi yaşatan Ali Paşa'yı över
görünerek hicveder.
"Vermedi ablukada şan-ı donanmaya halel
İngiliz devletine olsa sezadır amiral"
*(Donanmanın şanını küçük düşürmedi, bundan dolayı İngiliz
devletine amiral olsa yaraşır.)
*Ziya Paşa'nın şairliğinin dışında gazeteciliği ve düzyazı
türünde de eserleri vardır.
*Londra'da Hürriyet gazetesini çıkarmış, bu gazetede çeşitli
yazıları yayımlanmıştır.
*"Rüya" sanatçının düzyazı türünde, siyasi eleştiri niteliği
taşıyan eseridir.
*"Defter-i Âmal"de çocukluk anılarını anlatmıştır. Şair,
Rousseau'nun Emile adlı eserini çevirmiştir.
17
Eserleri:
Şiir : Eş’ar-ı Ziya, Zafarname (Hiciv), Terkib-i Bend ve Terci-i
Bend.
Nesir : Harabat, Rüya (Edebiyatımızda ilk mülakat), Defter-i
Amal (Anı), Veraset Mektupları, Engizisyon Tarihi (çeviri),
Endülüs Tarihi (çeviri), Emil (çeviri).
Harabat : Arapça, Farsça, Türkçe şiir antolojisidir. Eserin
mesnevi tarzında yazılmış önsözünde, Ziya Paşa, şiir ve
edebiyat anlayışını açıklamıştır. Bu önsözünde Z. Paşa’nın “Şiir
ve İnşa” makalesinde savunduğu fikirlerin tersini savunduğu,
Divan şiirini yücelttiği görülür. Bu yüzden Namık Kemal, Ziya
Paşa’ nın bu eserine, Tahrib-i Harabat, Takib adlı eserleriyle
cevap vermiştir.
NAMIK KEMAL (1840-1888)
*Edebiyatımızda vatan şairi olarak tanınır.
*Edebiyatımızda hürriyet kavramını ilk kullanan sanatçıdır.
*Romantizmden etkilenmiştir. Hikaye dışında edebiyatın hemen
her türünde eser vermiştir.
*Şiirlerinde biçim yönünden eskiye bağlı kalmışsa da vatan,
millet, özgürlük gibi yeni konuları işlemiş “toplum için sanat”
anlayışını benimsemiştir. Hürriyet Kasidesi, Vatan Mersiyesi,
*Vatan Şarkısı bu konulardaki şiirleridir.
Eserleri :
Romanları : İntibah (1876), Cezmi
Eleştiri : Tahrib-i Harabat, Takip, Renan Müdafaanamesi,
Mukaddime-i Celal
Şiirleri : Hürriyet Kasidesi, Vatan Mersiyesi, Vatan Şarkısı
Tarihi Kitapları : Tarih-i Osmani (1889), Büyük İslam Tarihi
(1875), Kanije Muhasarası (1874), Silistre Muhasarası (1874),
Devr-i İstila, Barika-i Zafer
Tiyatro : Vatan Yahut Silistre (1873), Gülnihal (1875), Zavallı
Çocuk (1873), Akif Bey (1874), Celaleddin Harzemşah (1875),
Kara Bela (1878)
AHMET MİTHAT EFENDİ (1844-1912)
*Tanzimat’ın en çok yazan ve okunan yazarıdır. 200’ü aşkın
eseri vardır.
*Hemen her konuda çalakalem yazmıştır.
*Halka okuma zevkini aşılayan yazar olarak bilinir.
*Eserlerinin tümü teknik açıdan kusurludur.
*Romantizmden etkilenmiştir.
*Eserlerinde bilgilendirmek esastır. Her fırsatta halka bir şeyler
anlatmaya çalışır. Bazen romanın akışını keser uzun uzun
açıklamalar yapar ve okuyucuya bilgiler verir.
Eserleri :
Romanları : Felatun Beyle Rakım Efendi, Hasan Mellah
Hüseyin Fellah
Hikaye : Kıssadan Hisse, Letaif-i Rivayet
Gezi : Avrupa’da Bir Cevelan
Gazete : Bedir, Devir, Tercüman-ı Hakikat
Felatun Beyle Rakım Efendi (1875) : Batı uygarlığını özde
kavramayan, biçimde kalanların düştükleri gülünç durumları
anlatılır. Eser, Batı kültü-rüne özenen Felatun Bey’le, bu kültürü
özümsemiş Rakım Efendi’nin serüveni, Medeniyet değiştiren bir
toplumun hikayesidir.
AHMET VEFİK PAŞA (1823-1891)
Bu dönemde milliyetçilik ve Türkçülük hareketlerinin en önemli
isimlerindendir.
Tiyatroya yaptığı hizmetlerle tanınır.
Türkçenin sadeleşmesi doğrultusunda çalışmıştır. Dili yalındır.
Klasisizmden etkilenmiştir.
Moliere’in hemen hemen bütün eserlerini Türkçeye çevirmiş.
Eserleri:
Tiyatro : Zor Nikah, Zoraki Tabip, Tabib-i Aşk, Azarya
Şiir : Savruk, Adamcıl, Kocalar Mektebi, Okumuş Kadınlar,
Tartüf
Sözlük : Lehçe-i Osmani
ALİ BEY (1844-1889)
*Direktör Ali Bey diye de tanınır.
*Diyojen gazetesindeki çalışmaları ile, memleketimizde mizah
edebiyatının gelişmesine katkıda bulun-muştur.
*Osmanlı Tiyatrosu’nun kurulmasında emeği geçmiş.
*Eserlerinde İstanbul Türkçesini bütün incelikleriyle kullanarak
günümüzün dil anlayışına ulaşmıştır.
*Tiyatro, mizah ve gezi yazısı türünde eserler veren Ali Bey,
*Moliere’in bir eserini “Ayyar Hamza” adıyla Türkçeye adapte
etmiştir.
*Lehçetü’l Hakayık adlı küçük bir mizahi eseri de vardır.
ŞEMSETTİN SAMİ (1850–1904)
*Türk edebiyatında ilk yerli roman olarak bilinen Taaşşuk-ı Talat ve
Fitnat'ın yazarıdır.
*Dil ve sözlük alanındaki çalışmaları ve eserleri ile tanınır. Kamus-ı
Türki adlı sözlüğün yazarıdır. Kamus-ı Fransevi ve altı ciltlik
ansiklopedik sözlük özelliği taşıyan Kamusu'l-Âlam diğer önemli
yapıtlarıdır.
*Şemsettin Sami "Sefiller" ve "Robinson" adlı eserleri Türkçeye
çevirmiştir. Tiyatro türünde dram olarak yazdığı Besa, Şeydi Yahya
ve Gave adlı üç eseri vardır.
*Yazar, Sabah ve Tercüman-ı Şark adlı gazeteleri çıkar¬mıştır.
*Orhun Yazıtları ve Kutadgu Bilig üzerinde son dönemde çalışmaları
olmuştur.
II. DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI
ÖZELLİKLERİ (1876-1896)
1- II. Abdülhamit ‘93 Harbinde ordunun yenilmesini bahane ederek
Meclis-i Mebusan’ı kapatmıştır.
2-Meclis-i Mebusan’ı kapattıktan sonra Meşrutiyete ve bunu
savunan aydınlar üzerinde baskı kurmaya başlamıştır. Bundan sonra
İstibdat dönemi başlayacak halk ve aydınlar istediklerini kolay kolay
savunamayacaktır.
3-Başlıca yazarlarımız Abdülhak Hamit Tarhan, Recaizade Mahmut
Ekrem, Sami Paşazade Sezai, Nabizade Nazım, Şemsettin Sami ve
Muallim Naci’dir.
4-Bu dönemde I. dönem gibi sanatın halkın için olması anlayışı
bırakılmış yerine sanat için anlayışı çerçevesinde eserler verilmiştir.
5-Yine I. dönemdeki gibi halk, adalet,özgürlük konuları bırakılmış,
baskıdan dolayı bireysel konulara yönelmişlerdir.
6-Dilde sadeleşme savunulmaktan vazgeçilmiş ve Arapça ve Farsça
kelimeler eserlerde daha fazla kullanılmaya başlanmıştır.
7- I. döneminde Divan edebiyatı nazım kalıp kullanılırken yerine
Batı’dan alınan nazım biçimleri kullanılmıştır.Bunu kullananların
başında da Abdülhak Hamit Tarhan gelmektedir.
8-Birinci dönemde halkı aydınlatma aracı olarak kullanılan gazete
ve tiyatro kullanılmaz olmuştur.
9-Gazete, baskı ve sansürden dolayı çıkmaz olmuş zaten de ileriki
dönemde tek amacı sanat yapmak olan Servet-i Fünun döneminde
yerini dergiciliğe bırakmıştır.
10-Tiyatro yazılmış ;fakat oynanacak mekan olmadığı için sadece
okunmak için yazılmaya başlanmıştır.
11-Roman ve hikayede Batı tekniği açısından daha olumlu eserler
verilmiştir. I.döneminde kusurlu eserler verilirken şimdi biraz daha
nitelikli eserler verilmeye başlanmıştır.
12-Romantizmin yanı sıra realizm ve natüralizm kullanılmıştır.
NOT: Tanzimat’ın ikinci dönemi birinci dönemi baskı ve sansürün
fazla olması nedeniyle bir kaçış edebiyatı olarak göze çarpmaktadır.
Sürekli takip edilen ve kovuşturma alan dönemin yazarları özgürlük ,
hak, adalet, eşitlik konuları bırakıp yerine bireysel konulara
yönelmişler.
18
NOT: II.dönem yazarları sanat için sanat anlayışı ile yazdıkları için
“Modern Türk Edebiyatı”nı kurma yolunda önemli adımlar
atarlar.Her ne kadar eleştirilseler de “Servet-i Fünun” yazarlarının
yetişmesinde bu dönemin payı büyüktür.
II. Dönem Tanzimat Edebiyatı Sanatçıları
RECÂİZADE MAHMUT EKREM (1847–1914)
*Tanzimat edebiyatının ikinci dönemi Recaizade Mahmut
Ekrem ile başlar. O, Hariciye Nezareti'ndeki (Dışişleri
Bakanlığı) memurluğu sırasında Namık Kemal ile tanışmış,
yakın dostluk kurmuştur. Değişik görevlerde bulunmuş,
Galatasaray Sultanisi'nde edebiyat öğretmenliği de yapmıştır.
*Recaizâde Mahmut Ekrem edebiyatın hemen her dalında eser
vermiştir. Devrinde "üstat" olarak tanınır. Servet-i Fünûncular
da onun etrafında toplanmışlardır.
*Ona göre şiirin tek gayesi güzelliktir. Şiirin gayesi olan
güzellik tabiatta ve insandadır. "Güzel olan her şey şiirin
konusudur." Şiirde dil ve üsluba büyük özen gösterir. Süslü bir
üslubu vardır. Dili yalın değildir. Onun şiirlerindeki başlıca
temalar "aşk" ve "tabiat'tır. Yaşamındaki üzücü olaylar
nedeniyle şiirlerinde acı ve kedere sıkça rastlanır. Ölümü konu
edinen şiirleri vardır. Bunda genç yaşta ölen oğlu Nijad Ekrem
etkili olmuştur. Hüzünlü duygular, ölümü hatırlatan doğa
manzaraları, romantik güzellikler onun şiirlerinde sık rastlanan
ayrıntılardır. Şiirlerinde romantizmin etkisi vardır.
*Şiir kitapları: Nağme-i Seher, Yadigâr-ı Şebab, Zemzeme (I,
II, III), Pejmürde, Nefrin
*Şiirle ilgili görüşlerini Talim-i Edebiyat'ta, III.
Zemzeme'nin önsözünde, Takdir-i Elhan'da, Pejmürde'de
ayrıntılı biçimde açıklar.
*Recaizâde'nin Muhsin Bey ve Şemsa adlı hikâye kitapları
vardır; ancak bunlar pek başarılı değildir. Bu hikâyeler teknik
bakımdan çok zayıftır, şairane tasvirlerle doludur.
*Yazarın Araba Sevdası adlı romanı edebiyatımızda romantizmden realizme geçişin başarılı bir örneğidir. Romanda hem
olaylar, hem karakterler bütünüyle doğal ve yerlidir. Yazar
Batılılaşma uğruna katlanılan komiklikleri, kahramanın düştüğü
zavallı durumu anlatır. Romanın kahramanı Bihruz Bey
mirasyedi bir paşazadedir. Bütün işi gücü, merakı alafranga
giyinmek, alafranga yaşam tarzını yarım yamalak uygulamak,
berberlerle, garsonlarla Fransızca konuşmaktır. Yerli ve milli
olan hiçbir şeyi beğenmez. Adını bile bilmediği birine âşık
olmuştur. Ona, içinde Fransızca sözcükler geçen mektuplar
yazar; yazdığını beğenmez yırtar, yenisini yazar.
*Recaizade Mahmut Ekrem'in tiyatro eserleri de vardır. Onun
ilk eseri Afife Anjelik'tir. Komedi türünde bir oyunu olan Çok
Bilen Çok Yanılır oldukça başarılı bir eserdir. Vuslat adlı
oyununda Namık Kemal'in Zavallı Çocuk adlı eserinin etkisi
çok açıktır. Yazar Chateaubhand'ın Atala adlı romanını
Türkçeye çevirerek oyun haline getirmiştir.
*Yazar bu dönemdeki önemli tiyatro yazarlarımızdandır.
*Recaizâde eski edebiyat taraftarları ile uzun süren tartışmalara
girmiştir. Özellikle, Divan edebiyatını savunan Muallim Naci ile
aralarında kafiye konusunda çıkan tartışmalar olmuştur.
Kafiyenin kulak için olduğu görüşünü ileri sürmüştür. Şiirle
ilgili eleştiri ve düşüncelerini Zemzeme'nin önsözünde
açıklamıştır. Takdir-i Elhan da eleştiri türündeki bir eseridir.
*Recaizâde; roman, hikâye, tiyatro, eleştiri, edebiyat bilgileri,
mensur şiir türlerinde eserleri olan bir sanatçıdır.
SAMİ PAŞAZADE SEZAİ (1860–1936)
*İstanbul’da doğan yazar, devrin ileri gelen devlet adamlarından
Sami Paşa'nın oğlu olduğu için "Sami Paşazade" olarak tanınır.
*Roman, hikâye, tiyatro türünde eserleri vardır.
*Yazarın önemli eseri "Sergüzeşt" adlı romanıdır. Romanda
kölelik teması işlenir. Dilber adlı cariye kızın bir konağa
satıldıktan sonra konağın sahibi paşanın oğlu ile arasındaki aşk
macerası anlatılır. Dilber iyi yetiştirilmiş, piyano çalmayı ve
Fransızcayı öğrenmiştir. Daha sonra başka yerlere satılan kız Nil
Nehri'ne atlayıp intihar eder.
*Yazar, romanda esir ticaretinin sosyal hayattaki yerini realist
biçimde anlatır. Karakter ve mekân tasvirlerinde genellikle
realisttir.
*"Küçük Şeyler", yazarın küçük hikâyelerinin toplandığı
kitabıdır. Bu hikâyeler Batı tekniğinde yazılmış ilk Türkçe
denemelerdir.
*"İclal" adlı eserinde yeğeni İclal'in ölümü üzerine yazdığı
mensur mersiye, bazı düzyazıları ve hikâyeleri vardır.
Rümûzül-Edeb de de yine bazı küçük hikâyeleri ve makaleleri
vardır.
*Yazarın ayrıca "Şir" adlı bir tiyatro eseri vardır.
ABDÜLHAK HAMİT TARHAN (1852-1931)
*"Şair-i Azam" (büyük şair) olarak bilinen Abdülhak Hâmit
İstanbul'da, Paris'te, Tahran'da öğrenim görmüştür. Değişik
ülkelerdeki elçiliklerde birçok görevlerde bulunmuştur. Paris,
Bombay, Londra gibi büyük merkezlerde bulunmuştur.
Fransızcayı, Farsçayı ve Arapçayı bu dillerin konuşulduğu
ülkelerde öğrenmiş, geliştirmiştir.
*Şiir ve tiyatro türünde eserleri vardır.
*Tanzimat şiirinin en renkli şairidir.
*Tanzimat şiirindeki Batılılaşma hareketinin asıl büyük
devrimcisi Hâmit'tir.
*Divan edebiyatını bitiren isim olmuştur. Kurallarla pek ilgisi
olmayan şair, Batı şiirinde görüp beğendiği Türk şiirinde
olmayan her özelliği hiç çekinmeden alıp uygulamaya koymuştur. Kullandığı biçimler arasında hem Doğu'ya hem Fransız
şiirine ait olanlar olduğu gibi hiçbir kurala bağlı olmayanlar da
vardır.
*Onun belirli bir dil anlayışı yoktur. Bazı şiirlerinde yalın bir
Türkçe kullanır, bazılarında ise Arapça, Farsça sözcükleri yoğun
biçimde kullanır.
*Şiirlerinde çok ince duygu ve düşüncelerin yanında basit duygu
ve düşüncelere rastlamak da mümkündür. O, tam bir tezatlar
şairidir. Düzensizlik ve karışıklık şeklindeki değişiklik onun
kişiliğinin ve şiirlerinin belirgin özelliğidir.
*Şiirlerinde taşkınlık, yücelik ve söyleyişteki tezat dikkat çeker.
*Onun şiirlerinde kullandığı asıl temalar "aşk" ve "tabiattır.
"Ölüm, yokluk, hiçlik, umut, insanlık, yurt sevgisi" şiirlerinde
sık işlediği temalardır.
*İlk şiir kitabı olan "Sahra"da pastoral nitelikteki şiirleri vardır. Bu şiirlerde gözleme dayanmayan bir kır ve köy hayatının
övgüsü vardır. "Belde"de ise şehir hayatını (Paris'teki sanat ve
eğlence hayatını) anlatır.
*İlk eşi Fatma Hanım'ı kaybetmesi üzerine şiirde "ölüm"
temasına yönelir, "Makber'ı yazar. Ölü, Hacle bu konuyu
işleyen şiirleri içerir. Bu şiirlerinde metafizik düşünceye yönelir.
*Garam'da hüzünlü bir aşk hikâyesi konu edilir. İlham-ı Vatan
ve Yadigâr-ı Harp adlı eserlerinde yurt sevgisini dile getirir.
Tayflar Geçidi, Ruhlar ve Arziler'de bazı kişilerin ruhlarını
karşılıklı konuşturur.
*Hamit'in 21 tiyatro eseri vardır. Bu oyunların bazıları şiir,
bazıları düzyazı biçiminde, bazılarında ise şiirle düzyazı karışık
biçimdedir. Şiir şeklinde yazdığı oyunların bir kısmında aruz
ölçüsünü, bazılarında da hece ölçüsünü kullanmıştır.
Tiyatrolarında olaylar genellikle uzak ülkelerde geçer.
Konularını eski Doğu ve İslam tarihinden almıştır.
*Hamit'in oyunları sahnelenmeye uygun değildir, çoğu
okunmak amacıyla yazılmıştır.
*Oyunlarının tümü dramdır. Romantik dramın etkisiyle yazdığı
oyunlarında Shakespeare'den gelme bir etki söz konusudur.
19
Konusu 19. yüzyıl İngiltere’sinde geçen Finten adlı oyununda
Macbeth'in tesiri çok açıktır. Bu oyun onun en başarılı
tiyatrosudur. Nesteren ve Eşber adlı oyunlarında ise klasik
yazar Cornaille'in etkisi vardır.
*Macera-yı Aşk, Sabr u Sebat ve İçli Kız adlı oyunlarında
yerli konuları işlemiştir. Duhter-i Hindu, Tarık, Zeynep ve
Finten'de konular, uzak ülkelerden ya da tarihten alınmıştır.
*Diğer tiyatro eserleri arasında yer alan "Tezer, İlhan, Turhan,
Hakan, Sardanapal" tarihi konuları işlediği oyunlardır.
NABİZADE NAZIM (1862-1893)
*Askeri Mühendis Mektebi'ni yüzbaşı rütbesiyle bitiren yazar,
şiirler yazmış olsa da asıl olarak roman ve hikâye yazarı olarak
tanınmıştır.
*Genç yaşta ölmüş olmasına rağmen yazdığı roman ve hikâyeler
adını unutulmaktan kurtarmıştır. Tanzimat döneminin son
yıllarında ortaya çıkmaya başlayan realist ve natüralist eğilimin
temsilcilerindendir.
*Karabibik ve Zehra adlı eserleri ile tanınmıştır.
*Karabibik tam olarak realist sayılabilecek bir uzun hikâyedir.
Kahramanı bir köylü olan ve olayların Antalya'nın bir köyünde
geçtiği bu hikâye, köy yaşantısını realist biçimde yansıtır.
Yazar, köylülerin şivelerini de aynen vermiştir, eserde pek çok
mahalli sözcük geçer. Bu eser, köy romanı tarzının ilk örneği
sayılır.
*Yazarın asıl başarılı yapıtı "Zehra" adlı romanıdır. Romanda
olay kıskançlık teması üzerine kurgulanmıştır. Yazar, olayı ve
olayın geçtiği çevreleri realist bir çizgide tasvir eder.
Romandaki psikolojik çözümlemeler oldukça başarılıdır. Bu
bakımdan Türkçedeki ilk psikolojik roman denemesi sayılır.
*"Yadigârlarım, Zavallı Kız, Bir Hatıra, Sevda, Haspa,
Seyyie-i Tesamüh" yazarın büyük hikâyeleridir. Ayrıca Yunan
ve Latin mitolojisinden söz eden "Esatir" adlı bir eseri vardır.
MUALLİM NACİ (1850–1893)
*Asıl adı Ömer'dir. Kendi kendini yetiştirmiştir. Hukuk
Mektebi'nde ve Galatasaray Sultanisi'nde edebiyat öğretmenliği
yapmıştır.
*Eski şiirin temsilcisi olarak tanınmasına rağmen, Batılı şiir
tarzında başarılı örnekler yazmıştır.
*Şairin şiir, eleştiri, anı, edebiyat bilgileri ve sözlük alanında
eserleri vardır.
*Edebiyattaki eski-yeni kavgasında eski edebiyat taraftarlarının
lideri olarak kabul edilmiştir. Eski şiiri çok iyi bilen biridir.
Fransız edebiyatını tanıdıktan sonra Batılı tarzda şiirler
yazmıştır, bunlar başarılı örneklerdir. Batı şiirini tanıdıktan
sonra da eski şiirden tümüyle vazgeçememiştir. Şiirlerinde yalın
bir Türkçeyi başarıyla kullanmıştır. Şiirin biçiminde ve özünde
yenilikler yaptı. Halk edebiyatı nazım biçimlerinden yararlandı.
Yabancılaşmaya karşı Türk kültürünü savunmuştur.
*Şiirleri Sümbüle, Ateşpare, Şerare, Füruzan adlı kitaplarda
toplanmıştır.
*Ahmet Mithat Efendi'nin çıkardığı Tercüman-ı Hakikat
gazetesinin edebiyat sayfasını yönetti. Bu sırada Recaizâde ile
eski-yeni (eski edebiyat-yeni edebiyat) tartışmasını sürdürdü.
Recaizâde'nin Zemzeme ve Takdir-i Elhan'daki eleştirilerine
Demdeme'de cevap verdi.
*Yazarın, Ömer'in Çocukluğu adlı yapıtında anıları yer
almaktadır.
*Istılah-ı Edebiye adlı yapıtı edebiyat terimleri ile ilgilidir.
Ayrıca Lügat-ı Naci adlı bir sözlüğü vardır.
TANZİMAT DÖNEMİ ÖĞRETİCİ METİNLERİ
Tanzimat edebiyatında gazetelerle birlikte öğretici
metinler yapı değiştirmiş, Batılı öğretici metinler edebiyatımıza
kazandırılmıştır. Tanzimat döneminde Şinasi, Namık Kemal’le
başlayan gazetecilik çok gelişmiş ve gazete etkili bir iletişim
aracı olmuştur. Bu gazetelerde makale, fıkra, deneme, tenkit
gibi öğretici metinlere de yer verilir. Ayrıca anı, günlük, mektup
gibi türler Tanzimat’ la birlikte önem kazanmış ve Batılı bir
hüviyete bürünmüştür. Şunu da unutmamak gerekir ki bu
dönemin bir çok edebi türünde öğreticilik hakimdir.
Öğretici metinlerin genel özellikleri:
*Divan edebiyatındaki münacat, methiye, dua gibi bölümler
yoktur.
* Toplumsal konulara ve sorunlara yer verilmiştir.
* Hürriyet, eşitlik, kanun, bilim ve teknikle ilgili Batılı
kavramlar konu olarak işlenmiştir.
* “Sanat, toplum içindir.” anlayışı benimsenmiştir.
* Öğretici metinler toplum için, toplumun anlayacağı bir dille
yazılmıştır.
*Tanzimat Dönemi Edebiyatı öğretici metinlerinde ikilik yani
eski-yeni, yerli-Batılı çatışması temada, dilde (Arapça, Farsça
kelime ve kavramlarla –yeni kavramlar) , ifade biçimlerinde
varlığını hissettirmiştir.
*İlk makale Şinasi’nin yazdığı “Tercüman-ı Ahval
Mukaddimesi”dir.
Tanzimat Döneminde Gazete
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Tanzimat edebiyatının ilk
dönemi için çerçeve teklif ederken sarf ettiği "Bu devirde gazete
hemen tüm yeniliği idare eder." cümlesi de gazetenin yeni
edebiyatın temelinde çok önemli bir işlevi yerine getirdiği
şeklinde anlamak gerekir.
Gazete Osmanlı toplumunda değişimin hızlandırıcısı
olmuştur. Aydınları etrafında toplamış. Batı'yla tanıştırmış (ilk
tercüme faaliyetlerinin mekanı gazetelerdi), fikri grupları ve
ayrılıkların arenası olmuş ve bütün bir toplum hayatının
değişmesinde önemli rol oynamıştır.
19. asrın münekkitlerinden Tanpınar gazeteyi ve
işlevini şöyle yorumlar: "Bütün işaretler oradan gelir. Kalabalık
onun etrafında kurulur. Okumayı o yazar. Mekteplerin uzak bir
gelecek için hazırladığı dağı o tutuşturur."
Tiyatro, tercüme ve telif ilk örneklerini gazete
vasıtasıyla verir. Makale, deneme, tenkit gibi türler gazete
bünyesinde gelişmiş türlerdir. Bu türler vesilesiyle politika,
güncel ve hayatî meseleler, fikri cereyanlar günün hadisesi
olmaya başlar. Bu gelişmelerden sonra Osmanlı'da gazeteler
hızla yayılmaya ve açılmaya başlar. Matbuat artık güncel ve
siyasî hayatın bir parçası haline gelmiştir.
Sonuç olarak:
*Osmanlı Devletinde yayımlanan ilk resmi gazete Takvim-i
Vekayi’dir (1831)( Cumhuriyetin ilanından sonra resmi gazete
olarak devam eder.)
*Bundan sonra Ceride-i Havadis (1840) adlı yarı resmi bir
gazete çıkarılmıştır( İngiliz Churchill tarafından).
*İlk edebi ve özel gazete ise Şinasi ve Agâh Efendi tarafından
çıkarılan Tercümân-ı Ahval (1860) daha sonra Şinasi
tarafından çıkarılan Tasvir-i Efkâr (1862) gelir.
*Böylece yeni yazı türlerinin gelişmesine ortam hazırlanmış
olur.
*Tiyatro, tercüme ve telif ilk örneklerini gazete vasıtasıyla verir.
*Makale, deneme, tenkit gibi türler gazete bünyesinde gelişmiş
türlerdir.
*Gazete, Osmanlı toplumunda değişimin hızlandırıcısı olmuştur.
20
TANZİMAT DÖNEMİNDE COŞKU VE HEYECAN DİLE
GETİREN METİNLER (ŞİİR)
Tanzimat edebiyatı sanatçıları her şeyden önce şiirin
konusunu ve anlatımını değiştirdiler. Namık Kemal “Lisan-i
Osmani’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazalar” isimli uzun
makalesinde şiirin, fikrin gelişmesine ve halkın eğitilmesine
olan büyük hizmetinden söz eder.
Divan
edebiyatının
gerçekle
ilgisizliğine,
yapmacıklığına, boşluğuna şiddetle hücum eden Namık Kemal,
edebiyatın yeniden düzenlenmesini ister.
Bunun içinde her şeyden önce yeni bir anlatım yolu,
yeni bir dil bulunmasını gerekli görür. Dilin bir an önce
konuşma diline yaklaştırılması gerekliliğini savunur.Buna
rağmen Tanzimat şiirinin dilinin sade olduğunu söylemek
zordur.
Tanzimat şirinin Divan şiirine bağlı kaldığı unsurlar
daha çok biçim alanındadır. Bu dönemde halk şiirine ve hece
veznine olan ilgi biraz artmışsa da divan şiiri ve aruz eski
hakimiyetini sürdürmüştür.
Divan şiirinin nazım şekilleri aynen kullanılmıştır
(Gazel, kaside, terkib-i bent müseddes, murabba gibi şekiller).
Şiirin konusu değişmiş, aşk, hasret, ayrılık gibi kişisel
konular bir yana bırakılmış, eşitlik, özgürlük, adalet, hukuk gibi
toplumsal konulara önem verilmiştir. Ancak bu daha çok
I.Tanzimatçılar denen Şinasi,Ziya Paşa,Namık Kemal gibi
sanatçılarda görülür.
II.Tanzimatçılar denen Recaizade Mahmut Ekrem,
Abdülhak Hamit, Samipaşazade Sezai’de ise kişisel konular
yeniden ele alınmıştır.
Sonuç olarak:
*Her iki dönem şairleri biçim yönünden Divan şiiri geleneğine
bağlı kalmışlardır.
*Her iki dönem şairleri “Romantizm”in etkisinde
kalmışlardır.Bu dönem şiirinin Batı düşüncesiyle klasizm ve
romantizm edebi akımlarıyla ilişkisi vardır.
*1.dönem şairleri “toplum için sanat” anlayışını; 2.dönem
şairleri ise “sanat için sanat” anlayışını benimsemişlerdir.
*1.dönem şairleri “vatan, millet, adalet” gibi konuları ele
alırken; 2. dönemdekiler “aşk, doğa, ölüm” gibi konuları ele
almışlardır. Dolayısıyla konu ve temada yenilik yapmayı
başarmışlardır.
*1.dönem şairleri dilde sadeleşmeyi amaçlamış ancak bunda
başarılı olamamışlardır. 2. dönem şairleri ise ağır olan bu dili
daha da ağırlaştırmışlardır.
*Şiirde sanatlı söyleyiş her iki dönem şairleri için de amaç
olmaktan çıkmıştır.
*İki dönemin şairleri de şiirde parça güzelliğini bırakıp bütün
güzelliğine ve konu birliğine önem vermiştir.
*Aruz ölçüsü kullanılmaya devam ederken az da olsa hece
ölçüsü kullanılmıştır.
*Gazel, kaside, terkib-i bent gibi eski nazım şekilleri
kullanılmaya devam etmiştir
*Özellikle ikinci dönem sanatçıları yeni nazım şekilleriyle şiir
yazmada başarılı olmuşlardır. (A.Hamit Tahran, Recaizade
Mahmut Ekrem başarılıdır).
*Tanzimat şairleri bireysel duygu düşünce ve anlatıma önem
vermiş, böylece Türk edebiyatına Batı’daki bireyci anlayışı
getirmişlerdir.
Tanzimat’ta şiirin özellikleri ve İki dönemin
karşılaştırılması
I. ve II. dönem şairleri, Divan şiiri geleneğine bağlı
kalmışlardır.
I. Dönem şairleri vatan, millet, özgürlük, adalet gibi toplumsal
konulara yönelmişler; II. Dönem şairleri tabiat, aşk, ölüm gibi
kişisel konulara önem vermişlerdir.
I. dönem şairleri “sanat, toplum içindir.” ilkesini, II. dönem
şairleri “sanat, sanat içindir.” ilkesini benimsemişlerdir.
I. dönem şairleri dilde sadeleşmeyi savunmuşlardır, ancak
uygulayamamışlardır, II. dönem şairleri ise dili iyice
ağırlaştırmışlardır.
Her iki dönemin şairleri Romantizm’in etkisinde kalmıştır.
Şiirde parça güzelliği bırakılmış, konu birliğine ve bütün
güzelliğine önem verilmiştir.
Şiirde sanatlı söyleyiş esas maksat olmaktan çıkarılmıştır.
Divan Şiiri ve Tanzimat Şiirinin Benzerlikleri ve Farklılıklar
A.Benzerlikleri
*Nazım şekilleri benzer:…. Kaside, gazel, terkib-i bend,
müseddes vb.
*Ölçü benzer: …….Aruz ölçüsüyle şiirler yazılır.
*Kafiyeleniş benzer.
*Dil benzer:….Arapça-Farsça kelime ve tamlamaların
kullanılması
B. Farklılıkları
1. Tema –Konu (İçerikle İlgili)
Divan Şiirinde: Aşk, tabiat, tasavvuf,ahlak,övgü (devlet ve din
büyüklerine)
Tanzimat Şiirinde: Halkı aydınlatmaya yönelik yeni tema ve
konular işlenmiştir. Hürriyet, eşitlik, adalet, kanun, yönetimden
ve dönemden şikayet vb.
2.Yapı Özellikleri
Divan Şiirinde: Genellikle beyitler kullanılır, ölçü aruzdur,
Kafiyelenişi nazım biçimi belirler Göz için kafiye benimsenir.
Nazım biçimlerinin belirli bölümleri vardır. Şiir, nazım
biçimine göre adlandırılır.
Tanzimat Şiirinde: Divan şiiri nazım biçimleri kullanılmasına
rağmen klasik yapıda bazı değişiklikler yapılır. Beyit sayılarının
değiştirilmesi bölümlerin bulunmaması, bazen mahlasların
kullanılmaması bazı şairlerin aruz ölçüsünü yanında heceyi
kullanmaları, ayrıca şiirlerde başlıklara nazım biçiminin yanında
konu adının da eklenmesi gibi…
Zengin kafiye benimsenmiş, divan şiirinin aksine
“Kafiye kulak içindir.” (Aynı ses veren değişik harfler kafiye
sayılır.) anlayışı Recaizade Mahmud Ekrem tarafından ileri
sürülmüş zamanla taraftar kazanmıştır.
3.Dil Ve Anlatım Özellikleri
Divan Şiirinde: Arapça ve Farsça tamlamalara söz sanatlarına
yer verilmesinden dolayı ağır bir dil vardır.
Tanzimat Şiirinde: Halkın anlayacağı bir dilde yazma
anlayışına rağmen Arapça - Farsça kelime ve tamlamaların
kullanıldığı görülür.Dildeki en büyük farklılık yeni kavramlara
yer verilmesidir.
OLAY ÇEVRESİNDE GELİŞEN METİNLER
A)Anlatmaya Bağlı Metinler( Roman- Hikaye)
Tanzimat dönemi öncesi Türk Edebiyatı'nda hikaye ve
roman türleri yoktu. Olay kaynaklı tür olarak mesneviler
kullanılmıştır. Bunların da teknik olarak hikaye ve romana
benzediği söylenemezdi. Bu metinlerde tekrarlanan konular söz
ustalığını göstermek için işlenirdi. Tanzimat, nesir alanında bir
çığır açmış, onu şiirden daha etkili bir hale getirmiştir. Süsten,
özentiden uzak, halkın okuması, bilgilenmesi amacıyla eserler
ortaya koyulmuştur. Türk Edebiyatı'nda roman çevirilerle
başlamıştır. Bu alanda ilk eser Yusuf Kamil Paşa'nın Fenelon
adlı Fransız yazardan çevirdiği “Telemak” adlı romandır. Bir
çok teknik kusurlarla dolu olan bu eserin kahramanlarının
yabancı olmasına rağmen büyük ilgi gördü. Konusuyla,
kahramanlarıyla ilk Türk romanı ise Şemseddin Sami'nin
21
yazdığı Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı bir aşk romanıdır.Bu da
bir çok kusurlarla dolu basit bir romandır. Edebi sayılabilecek
ilk roman Namık Kemal'in “İntibah” adlı romanıdır.
Sonuç olarak:
*İlk çeviri roman Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği
Telemak’tır.
*İlk yerli romanımız Şemseddin Sami’nin yazdığı “Taaşşuk-ı
Talat ve Fitnat”tır.
*İlk edebi romanımız Namık Kemal’in yazdığı “İntibah”tır.
*İlk tarihi romanımız Namık Kemal’in yazdığı “Cezmi”dir.
*İlk köy romanımız Nabizade Nazım’ın yazdığı “Karabibik”tir.
*Konular genellikle günlük yaşamdan ya da tarihten alınmıştır.
Kölelik ve cariyelik, görmeden evlilik, yanlış Batılılaşma gibi
konulara yer verilmiştir.
*Yazarlar, kişiliklerini eserlerine yansıtmışlardır.
*Romanlar teknik bakımdan oldukça zayıftır. Yer yer olayların
akışı kesilerek okuyucuya bilgiler verilmiştir, uzun uzun
tasvirler yapılmış, tesadüflere sıkça yer verilmiştir.
*Kahramanlar tek yönlüdür; hep iyi ya da hep kötü.
*1. dönemde romanın amacı halkı eğitmek iken 2. dönemde
amaç sanattır.
*1. dönem “Romantizm”in, 2.dönem “Realizm”in etkisinde
kalmıştır.
* Hikaye alanında ise yine ilk eserler Tanzimat döneminde
verilmiştir. Daha önce halk hikayeleri olsa da bunlar belli
konuların dışına çıkmaz ve masal karakteri gösterirdi. Özellikle
Ahmet Mithat halk hikayeleri ile batı tekniğini birleştirdi.
“Letaf-i Rivayat” adlı hikaye serisi ile halk hikayelerini
modernleştirmeye çalıştı ve bu alandaki ilk Batılı eserlerdendir.
Ancak modern anlamda ilk hikayecilik Samipaşazade Sezai'nin
“Küçük Şeyler” adlı eseriyle başlar.
*İlk hikaye kitabımız Ahmet Mithat Efendi’nin “Letaif-i
Rivayat”ıdır.
B) Göstermeye Bağlı Edebi Metinler ( Tiyatro)
Tanzimat dönemine gelinceye kadar edebiyatımızda
Batılı anlamda sahne tiyatrosu görülmez. Ancak halk arasında
Karagöz ile Hacivat, ortaoyunu, meddah gibi geleneksel halk
tiyatrosu vardır:
Karagöz gölge oyunudur. Değişik söz oyunlarıyla
yanlış anlaşılan sözlerle güldürü unsuru sağlanır.Eğlendirme
amacı taşır.Karagöz adlı cahil biriyle Hacivat adlı bilgili geçinen
biri arasındaki atışmalarla sürer gider.
Ortaoyunu ise şehir meydanlarında ya da kendileri için
hazırlanan yerlerde Pişekar, Kavuklu, Zenne gibi sabit tiplerle
oynanan güldürü amaçlı seyirlik oyundur.
Meddah tek kişilik bir oyundur. Yüksekçe bir yere
çıkan meddah, değişik şivelerle konuşarak anlattığı bir olayla
güldürü oluşturur.
Bu oyunlar belli bir metne dayanmayan, oyuncuların
oyun esnasında konuşmalarıyla oluşan oyunlardır. Eğitici bir
amaç taşımaz.
Tanzimat tiyatrosu ile tiyatro bir okul sayılmış, halkın
eğitilmesinde bir araç sayılmıştır. Bunlarda sosyal eğitim ön
plandadır. Toplumda görülen aksaklıklara doğrudan doğruya
dokunmak veya tarihin ibret verici olaylarını ele alıp onlardan
ahlaki sonuçlar çıkarmak amaçlanmıştır. Tanzimat tiyatrosunda
dil ve üslup konuşma diline ve üslubuna çok yaklaşmıştır. Fakat
ikinci dönem Tanzimatçılarda bilhassa Hamit’in eserlerinde
doğallığını gittikçe kaybetmiş,süslü,yapmacıklı bir hale
gelmiştir.
Tanzimat döneminin yayınlanan ilk tiyatro eseri
Şinasi'nin “Şair Evlenmesi” adlı tek perdelik komedisidir.
Tiyatro alanında eğitici eserler ise Namık Kemal tarafından
verilmiştir.
Ahmet Vefik Paşa bu dönemde tiyatro
çalışmalarıyla tanınmış başka bir isimdir. Bursa’da bir tiyatro
yaptırmış, burada tercüme ettiği eserleri sahnelettirmiş, halkı
tiyatroya gitme konusunda yönlendirmiştir. Moliere’in hemen
hemen bütün eserlerini çevirmiştir.
Sonuç olarak:
*İlk ciddi tiyatro 1867’de Güllü Agop’un idare ettiği Osmanlı
Tiyatrosu’dur.
*İlk Türk piyesi küçük bir dram olan “Hikaye-i İbrahim Paşa
ve İbrahim Gülşeni”dir.
*Batılı anlamdaki ilk tiyatro Şinasi’nin yazdığı “Şair
Evlenmesi” adlı töre komedisidir.
*Sahnelenen ilk tiyatromuz ise Namık Kemal’in yazdığı
“Vatan Yahut Silistre”dir.
*Tiyatro, halkı eğitmek amacından dolayı daha çok okunmak
için yazılmıştır.
*I. dönem tiyatrolarının dili 2. döneme göre daha anlaşılır bir
niteliktedir.
TANZİMAT DÖNEMİ EDEBİYATININ GENEL
ÖZELLİKLER
A. Bu dönem sanatçıları, Divan edebiyatında hiç bulunmayan
makale, tiyatro, roman, hikaye, anı, eleştirme gibi yeni edebiyat
türleri getirmişler, Divan edebiyatında bulunan şiir, tarih,
mektup gibi edebiyat türlerini Batı anlayışına göre
yenileştirmişlerdir.
B. Tanzimat edebiyatının özellikle ilk döneminde yetişen
sanatçıların çoğu (Ziya Paşa, Namık Kemal) Montesquieu,
Rousseau, Voltaire gibi Fransız yazarlarının etkisi altında
kalarak, makale ve şiirlerinde zulme, haksızlığa, geriliğe karşı
şiddetli bir dille mücadeleye girişmişler; vatan, millet, hürriyet,
hak, adalet, kanun, meşrutiyet gibi kavramları yaymaya
çalışmışlar, “toplum için sanat” anlayışını benimsemişlerdir.
C.Tanzimat edebiyatının ikinci döneminde yetişen sanatçılar ise
(Recai-zâde Mahmut Ekrem, Abdülhak Hâmit, Sami Paşa-zâde
Sezai) toplum işlerine daha az karışmışlar, “sanat için sanat”
anlayışını benimser görünmüşlerdir.“Her güzel şey şiire konu
olabilir.” anlayışını savunmuşlardır.
D. Çoğu Fransız edebiyatını örnek olarak alan bu sanatçıların bir
kısmı Klasisizm (Şinasi, Ahmet Vefik Paşa, Ali Bey)bir kısmı
Romantizm (Namık Kemal) bir kısmı da Realizm (Recai-zâde
Mahmut Ekrem, Sami Paşazâde Sezai Nabi-zâde Nâzım.)
akımlarının etkisi altında eserler vermişlerdir.
E. Tanzimat edebiyatı, Divan Edebiyatı'nın tersine olarak,
seçkin kişiler için değil, halk için meydana getirilen bir edebiyat
düşüncesiyle ortaya çıkmıştır. Bu görüşü benimseyen Şinasi,
Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat, Ali Bey özellikle
makale, tiyatro, anı, kısmen de olsa roman türlerinde eserler
vermişlerdir. Tanzimat edebiyatının ikinci devrinde yetişen
Recai-zâde Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit, başta olmak üzere
bazı edebiyatçılar ise bu amaçtan uzaklaşmış görünmektedirler.
F. Dilin sadeleşmesi, konuşma dilinin yazı dili haline gelmesi
düşüncesi savunulmuştur. Dil konusunda bu düşünceyle birlikte,
eski alışkanlıklarından kurtulup da öz Türkçe yazılmış değildir.
Türkçe, daha çok, tiyatro; anı, mektup, bir dereceye kadar da
makale ve romanlarda kullanılmıştır. Edebi Türk nesrinin temeli
bu dönemde ve Şinasi tarafından atılmıştır.
Cümlelerin uzunluğu kısalmış, anlaşılır cümleler
kurulmaya çalışılmıştır
G. Tanzimat edebiyatının ikinci devrinde yetişen sanatçılar ise
konuşma dilinden uzaklaşarak Divan Edebiyatı geleneklerini
sürdürmüşlerdir.
H. Divan şiirindeki “bölüm güzelliğine” karşın “konu
bütünlüğüne, güzelliğine” önem vermişler.
22
TANZİMAT EDEBİYATI DÖNEMİ ESERLERİMİZ
DERGİ VE GAZETELER
BEDİR: Ahmet Mithat Efendi; gazete; 1870 yılında çıkarılan
kısa süreli bir gazetedir…
CERİDE-İ HAVADİS: 1840 yılında çıkarılan ilk yarı resmi
gazetedir…
DEVİR: Ahmet Mithat Efendi; gazete; 1872 yılında çıkarılan
kısa süreli bir gazetedir…
DİYOJEN: Teodar Kasap; dergi; ilk mizah dergidir…
HÜRRİYET: 1867 yılında Ziya Paşa ile Namık Kemal
Londra’da beraber çıkardıkları bir gazetedir…
İBRET: Namık Kemal; gazete; 1872 yılında çıkarılmıştır…
MECMUA-YI FÜNUN: Münif Paşa; dergi; 1862 yılında
çıkarılan ilk dergidir…
MUHBİR: Ali Suavi; gazete; 1867 yılında çıkarılan bu gazete,
dönemin yönetim biçimini sert bir dille eleştirdiği için kısa bir
süre sonra kapanmıştır…
TAKVİM-İ VAKAYİ: 1831 yılında devlet eliyle çıkarılan ilk
resmi gazetedir. Türk toplumu ilk bu gazete ile tanışmıştır. Bir
resmi gazetedir, devletin yayın organıdır…
TASVİR-İ EFKÂR: 1862 yılında Şinasi tarafından çıkarılmıştır;
Şinasi Paris’e gidince bu gazeteyi Namık Kemal’e devretmiştir
ve bir süre sonra da gazete kapanmıştır…
TERCÜMAN-I AHVAL: İbrahim Şinasi ile Agâh Efendi’nin
1860 yılında birlikte çıkardıkları ilk özel gazetedir. Ayrıca bu
gazete ile Tanzimat Edebiyatı başlar…
TERCÜMAN-I HAKİKAT: 1878 yılında Ahmet Mithat Efendi
tarafından çıkarılmıştır; II. Abdülhamit döneminde yayımlanan
en önemli gazetedir; yönetime karşı siyasal muhalefet yapmak
yerine halkı eğitici ve okuma alışkanlığı kazandırıcı bir yayın
politikası izlemiştir…
DİĞER BAZI ESERLER
HİKÂYE-İ İBRAHİM PAŞA VE İBRAHİM-İ GÜLŞENİ:
Hayrullah Efendi, ilk tiyatro denemesi, 1844
MUHAVERAT-I HİKEMİYE: Münif Paşa; düzyazı;
edebiyatımızdaki ilk düzyazı çevirileridir; 1859 yılında Fransız
yazar Fenelon’dan çevrilmiştir…
TABSIRA: Akif Paşa; anı; Türk edebiyatının anı türündeki ilk
eseridir…
TELEMAK: Yusuf Kamil Paşa; roman; edebiyatımızdaki ilk
çeviri romanıdır; 1862 yılında Fransız yazar Fenelon’dan
çevrilmiştir; eser yayımlandığı zaman büyük bir ilgi görmüş,
yedi yılda dört kez basılmıştır; didaktik bir eserdir. Bu eser
modern roman anlayışıyla ilgisi yoktur…
MUHADERAT: İlk kadın romancımız Fatma Aliye Hanım’ın
romanı, 1892 …
ŞİNASİ
DURUB-I EMSAL-İ OSMANİYE: Şinasi; sözlük; yazarın Türk
atasözlerini derlediği bir eserdir…
LA
FONTAİNE’DEN
ÇEVİRİLER:
Şinasi;
fabl;
edebiyatımızdaki ilk fabl çevirileridir; Fransız yazar La
Fontaine’den çevirmiştir…
MÜNTEHABAT-I EŞARIM: Şinasi; şiir; yazarın kendi yazdığı
şiirlerini topladığı bir eserdir…
ŞAİR EVLENMESİ: Şinasi; tiyatro; Türk edebiyatında batılı
anlamda ilk tiyatro eseridir; bir töre komedyası özelliği taşıyan
eser görücü usulü evliliğin sakıncalarını konu almaktadır; tek
perdelik bir komedidir; Batı tarzında yazılmasına karşın
geleneksel Türk tiyatrosunun da etkileri görülür; klasisizm
akımının etkisinde yazılmış üç birlik kuralına uyulmuştur; oyun
kahramanları kendi kişiliğine uygun konuşturulmuştur; eser
tekniği yerli, içeriği canlı ve sade bir dille yazılmıştır…
TERCÜMAN-I AHVAL MUKADDİMESİ: Şinasi; makale;
edebiyatımızdaki ilk makale örneğidir; bu makaleyi ilk “
Tercüman-ı Ahval “ gazetesinde yayımlamıştır, noktalama
işaretlerini ilk defa burada uygulamıştır…
TERCÜME-İ
MANZUME:
Şinasi;
şiir
çevirisi;
edebiyatımızdaki ilk şiir çevirileridir; yazarın şiir alanındaki ilk
eseridir; Fransız şiirinden yaptığı çevirilerin yer aldığı bir
kitaptır; La Fontaine, Racine ve Fenelon’un şiirlerini Türkçeye
çevirerek bu eserde toplamıştır; yazarın bu eseri ortaya
koymadaki amacı Klasik Fransız şiirini tanıtmaktır…
NAMIK KEMÂL
CEZMİ: Namık Kemal; roman; Türk edebiyatının ilk tarihi
romanıdır; Türk – İran savaşları anlatılır; taht kavgası konu
edilir; roman, Kırım Şehzadesi Adil Giray'ın yaşadığı aşk ve
Cezmi'nin onu kurtarmak isterken geçirdiği serüvenleri anlatır…
İNTİBAH: Namık Kemal; roman; Türk edebiyatının ilk edebi
romanıdır; eserde cariyelik konusu işlenmiştir; roman, Ali Bey
adlı toy bir delikanlının yaşamı ve evlilik macerası konu edinir;
eser teknik olarak pek başarılı değildir; iyi ve kötü tipler
gerçekten uzak, aşırı niteliklere sahiptir…
AKİF BEY: Namık Kemal; tiyatro; yine yazarın Magosa'da
yazdığı bu eserinde, yurtsever bir deniz subayının göreve
koştuğu sırada karısının kendisine bağlılık göstermeyişini
anlatırken, ahlaksal bir yorum da getirmiştir…
CELALETTİN HARZEMŞAH: Namık Kemal; tiyatro; 15
perdelik tarihi bir oyundur; eser oynanmak için değil okunmak
için yazılmıştır; Namık Kemal'in en beğendiği yapıtı olarak
bilinir;
oyun, Moğollara karşı İslam dünyasını koruyan
Celaleddin Harzemşah'ın kişiliği çevresinde gelişir; bu eserde
Namık Kemal, İslam birliği düşüncesini kapsamlı bir biçimde
sergilemiştir…
GÜLNİHAL: Namık Kemal; tiyatro; yazarın tiyatro eserleri
içinde teknik yönden en başarılı oyunudur; yazarın,
Magosa'dayken yazdığı bu eserinde baskıya ve zulme karşı
duyduğu tepkiyi dramatik bir biçimde dile getirmiştir; oyunun
sahnelenmesinde pek çok bölüm sansür tarafından
çıkarılmıştır…
KARA BELA: Namık Kemal; tiyatro; yazarın piyeslerinin
içindeki en zayıfı ve kendisinin esas meseleleri ile irtibatı en
gevsek olanıdır; Magosa'da yazılan bu eser, saray hizmetindeki
bir harem ağasının, bir şehzadeyi seven ve babası Hint
hükümdarı olan bir kıza olan aşkı ile bunların ölümlerine yol
açan faciayı anlatır; bu bakımdan konusu itibariyle Kara Bela
diğer tiyatrolardan
ayrılmaktadır; Kara Bela'da padişahlara ders verilmek istenmiş,
sarayların iç yüzü halkın gözleri önüne serilmek istenmiştir…
VATAN YAHUT SİLİSTRE: Namık Kemâl; tiyatro; Türk
Edebiyatı'nın batılı anlamda yazılıp oynanan ilk tiyatro yapıtıdır;
bu oyun Gedikpaşa Tiyatrosu’nda oynanmıştır; yazarın
tiyatroların içinde en çok yankı uyandıran oyunudur; teknik
bakımdan kusurludur; toplumun bozulan moralini düzeltmek
amacıyla yazılmıştır; bu oyundan sonra yazar sürgüne
gönderilmiştir; kısaca bu oyunda, Türk-Rus Savası'nda gönüllü
olarak cepheye giden sevgilisinin ardından, cephede O'nunla
beraber bulunmak ve onunla aynı kaderi paylaşmak için asker
kıyafetine girip, Silistre müdafasına iştirak eden genç bir kız ile
genç bir adamın aşkı etrafında gelişerek, Türk askerinin vatan
uğruna gösterdiği fedakârlığı canlandırır…
ZAVALLI ÇOCUK: Namık Kemâl; tiyatro; yazar bu eserinde
görücü yoluyla evlenmeye karşı çıktığı anlatır…
HIRRENAME: Namık Kemal; şiir; 1872 yılında mizah dergisi
Diyojen'de yayınlanmıştır; şairin Sadrazam Mahmud Nedim
Paşa'yı hicveden şiiridir…
BAHAR-I DÂNİŞ ÖNSÖZÜ: Namık Kemâl; eleştiri…
EDEBİYATIMIZ HAKKINDA BAZI MÜLAHAZATI
ŞAMİLDİR: Namık Kemal; eleştiri; edebiyatımızdaki ilk eleştiri
yazısıdır, 1866 …
İRFAN PAŞA’YA MEKTUP: Namık Kemâl; eleştiri…
23
MUKADDEME-İ CELAL: Namık Kemâl; eleştiri; Celalettin
Harzemşah oyunun başına koyduğu bir önsözdür; bu önsözde
Türk edebiyatının romantizm akımının temel ilkelerini ortaya koymuştur; ayrıca Batı edebiyatı
ile Doğu edebiyatını karşılaştırmış, tiyatro, roman türleri
üstünde durmuştur…
RENAN MÜDAFAANAMESİ: Namık Kemâl; eleştiri; yazar
bu eserini, Fransa Akademisi üyesi mütefekkir Ernest Renan
tarafından İslamiyet’in ilerleme ve ilim karşıtı olduğuna dair
yayımladığı kırk sayfalık makalesine karşı yazmıştır…
TAHRİB-İ HARABAT: Namık Kemâl; eleştiri; yazar bu eserini
Ziya Paşa’nın yazmış olduğu “ Harabat “ adlı eserine karşı
yazmıştır. Amacı, Ziya Paşa’nın çelişkili düşüncelerini
eleştirmektir…
TAKİP: Namık Kemal; eleştiri; Ziya Paşa’ yönelik eleştirisini
Tahrib-i Harabat sonra Takip’le sürdürmüştür…
TALİM-İ EDEBİYAT ÜZERİNE BİR RİSALE: Namık Kemâl;
eleştiri…
HİLÂL-İ OSMANİ: Namık Kemâl; konusu ve biçimi yeni
şiir…
HÜRRİYET KASİDESİ: Namık Kemal; şiir; bu şiirde “
hürriyet “ teması üzerinde durulmuştur; şiir dönemin sosyal ve
siyasal olaylarını dile getirir; şairin hürriyete ( özgürlüğe ) olan
tutkusunun ifade eder; şairin en ünlü şiiridir…
VAVEYLA: Namık Kemâl; konusu ve biçimi yeni şiir…
MOGASA ANILARI: Namık Kemâl; anı; yazarın Mogasa’da
sürgünde olduğu zamanlarda yazdığı anılarıdır…
EVRAK-I PERİŞAN: Namık Kemâl; Bu kitapta Selahattin
Eyyüb Fatih ve Sultan Selim hakkında biyografileriyle,
Osmanlıların yükselme devirlerine ait Devr-i İstilâ adlı bir
makalesi vardır…
KANİJE: Namık Kemâl; tarih…
ZİYA PAŞA
DEFTER-İ ÂMÂL: Ziya Paşa; anı; Jean Jacque Rousseau’nun “
İtiraflar “ adlı eserinden etkilenerek yazmıştır; batılı anlamda anı
türünün ilk örneklerindendir; yazarın çocukluk anılarını anlattığı
bir eserdir; yarım kalmış bir eserdir…
EMİLE: Ziya Paşa; düzyazı; Jean Jacque Rousseau’dan
Türkçeye çok güzel bir dille çevirdiği bir eserdir…
ENGİZİSYON TARİHİ: Ziya Paşa; tarih; çeviri bir eserdir…
EŞAR-I ZİYA: Ziya Paşa; şiir kitabı; şairin kendi yazdığı
şiirlerinin bulunduğu bir şiir kitabıdır; bu eser şairin ölümünden
sonra yayınlanmıştır…
HARABAT MUKADDİMESİ: Ziya Paşa; Harabat’ın önsözü
olan bu makale, bizde ilk edebiyat tarihi taslağı sayılır. Ziya
Paşa’nın burada verdiği hükümlerin yanlış ve eksik tarafları,
bilgi hataları ilk önce Namık Kemal’in hücumlarına
uğramıştır…
HARABAT: Ziya Paşa; antoloji; Türk edebiyatının ilk antoloji
eseridir; Türk, Arap ve Fars edebiyatından seçme şiirlerin yer
aldığı bir divan şiiri antolojisidir; ayrıca yazar bu eserin başına
bir önsöz koyarak Şiir ve İnşa makalesindeki düşüncesini
değiştirerek gerçek edebiyatın Divan Edebiyatı olduğunu
savunmuştur…
RÜYA: Ziya Paşa; mülakat ( röportaj ); edebiyatımızdaki
mülakat türündeki ilk eseridir; karşılıklı konuşmalar biçiminde
yazmıştır; yazar eserinde çocukluk anılarını anlatmıştır; ayrıca
yine bu eserinde Sadrazam Ali Paşa’yı eleştirmiş, onun kötü bir
yönetim göstermesinden ötürü görevden alınması gerektiği
üzerinde durmuştur…
ŞİİR VE İNŞA: Ziya Paşa; makale; yazar bu eserinde, Halk
şiirinin bizim gerçek şiirimiz olduğunu söylemiş ve Divan şiirini
eleştirmiştir…
ZAFERNAME: Ziya Paşa; eleştiri; nazım-nesir karışımı bir
eserdir; şair bu eserinde, dönemin sadrazamı olan Ali Paşa’yı
eleştirmek için yazmıştır; mizahi yönleri bulunan bu eser “
kaside, tahmis, şerh “ olmak üzere üç bölümden oluşur; önemli
bir hiciv örneğidir…
AHMET MİTHAT EFENDİ
DÜRDANE HANIM: Ahmet Mithat Efendi; roman; macera
romanı sayılabilecek bu eser, vaka kuruluşu, aksiyonu, şahıslar
kadrosu; ayrıca aşk ve adalet duygularındaki derinliğiyle dikkat
çeker; romanda, toplumda genç kızların eğitimi, evlilik
kurumunu merkeze alması bakımından dikkate değer bir
eserdir…
FELATUN BEY’LE RAKIM EFENDİ: Ahmet Mithat Efendi;
roman; yazarın Rodos adasında sürgün olduğu yıllarda yazdığı
bir romandır; yazar bu romanında iki tipin çatışmasını anlatır;
romanda Felatun Bey, Batı’ya özenen, halktan uzaklaşan ve
alafranga davranışlarıyla gülünç duruma düşen bir tiptir. Rakım
Efendi ise, akıllı, yeniliklere açık, eğitime önem veren, çalışkan
bir tiptir; Rakım Efendi, Ahmet Mithat Efendi’nin kendi
yaşamından bir yansımasıdır adeta; roman romantik anlayışa
uygun bir biçimde yazılmıştır…
HASAN MELLAH: Ahmet Mithat Efendi; roman…
HENÜZ ON YEDİ YAŞINDA: Ahmet Mithat Efendi; roman;
Ahmet Mithat Efendi’nin doğalcılığa yöneldiği romanıdır;
romanda,
Kalyopi’nin
başından
geçenleri
anlatırken
dönemindeki Beyoğlu’nun fuhuş dünyasını da, gerçekçi ve
doğalcı bir anlatımla gözler önüne serer; bir kızın fuhuşa
sürüklenmesinin nedenlerini araştırır ve nasıl kurtulacağı
konusunda, ahlâkçı bir gözle öneriler getirir…
HÜSEYİN FELLAH: Ahmet Mithat Efendi; roman; romanda,
Hüseyin Fellah adlı bir gencin, bir gece İstanbul'da düşmanları
tarafından bıçaklanarak karanlık bir köşeye atılır. O gece
kendisine yardım eden Hüsna Hanım ve kızı Şehlevend'le
Hüseyin Fellah'ın yolları tekrar Cezayir'de, garip bir biçimde
kesişmesinden sonraki olayları anlatır; iyiyle kötünün
mücadelesini, 'aşk' ekseninde konu alan Hüseyin Fellah “ tek
başına bir okul “ olarak tanımlanan, sade bir dille, halkın
zevkine göre ve halk için faydalı eserdir…
JÖN TÜRKLER: Ahmet Mithat Efendi; roman; Ahmet Mithat
Efendi'nin 10 yıllık bir sükût devresinden sonra kaleme aldığı Jön Türk
romanı konusunu II Abdülhamit idaresinin zulme dayanan baskılı
döneminden alır. Esasında Abdülhamit’e büyük bir sadakatle bağlı
olduğunu bildiğimiz Ahmet Mithat’ın böyle bir konuyu ele alması, eserin
'Meşrutiyet idaresine hâkim olan ittihatçıların maddî ve manevî baskısı
altında yazılmış olduğu' nu düşündürmektedir…
KARNAVAL: Ahmet Mithat Efendi; roman…
PARİS’TE BİR TÜRK: Ahmet Mithat Efendi; roman…
KISSADAN HİSSE: Ahmet Mithat Efendi; hikâye…
LETAİF-İ RİVAYET: Ahmet Mithat Efendi; hikâye; Türk
edebiyatının hikâye türünün ilk örneğidir; 24 kitaplık bir hikâye
dizisidir; bu eserdeki hikâyelerin bazıları Batı’dan adapte
edilmiştir; hikâyeler de abartılı bir romantizm etkisi görülür;
olması mümkün gözükmeyen olayların hikâye edildiği bu
eserler sürükleyiciliği yönüyle kendini okutmuştur…
YENİÇERİLER: Ahmet Mithat Efendi; hikâye…
MENFA: Ahmet Mithat Efendi; anı; 1873 yılında Rodos
adasına sürgüne gönderilen yazarın bu döneme ait hatıralarını
anlattığı
eseridir;
ayrıca
bu
eserinde,
Osmanlı
İmparatorluğu’nun en karışık yıllarına ait önemli bilgiler yer
almaktadır…
AVRUPA’DA BİR CEVELAN: Ahmet Mithat Efendi; gezi
yazısı; Ahmet Mithat Efendi’nin 1889'da Stockholm'de yapılan
Şarkiyatçılar Kongresi'ne Osmanlı delegesi olarak gitmiş,
ardından Paris'teki Dünya Sergisi'ni ve Avrupa'nın birçok
şehrini ziyaret etmiş, bu seyahatini anlattığı eseridir…
AÇIK BAŞ: Ahmet Mithat Efendi; oyun…
ÇENGİ: Ahmet Mithat Efendi; oyun…
ÇERKES ÖZDENLER: Ahmet Mithat Efendi; oyun…
EYVAH: Ahmet Mithat Efendi; oyun…
SİYAVUŞ: Ahmet Mithat Efendi; oyun…
24
ŞEMSETTİN SAMİ
TAAŞŞUK-I TAL’AT VE FİTNAT: Şemseddin Sami; roman;
edebiyatımızdaki ilk yerli romandır; romantik bir aşk
macerasının anlatıldığı eser tekniği ve karakterleri yönünden
pek başarılı değildir; romanda görücü usulü ile evlilik ve bunun
sakıncaları anlatılır; eserde Talat ve Fitnat'ın aşkı anlatılır;
romanın dili dönemine göre oldukça sadedir; romantizmin
akımın etkisinde yazılmış bir eserdir…
KAMUS-I ARABÎ: Şemseddin Sami; sözlük; Arapça – Türkçe
bir sözlüktür…
KAMUS-I FRANSEVİ: Şemseddin Sami; sözlük; Fransızca –
Türkçe bir sözlüktür…
KAMUS-I TÜRKÎ: Şemseddin Sami; sözlük; “ Türk “ adını
taşıyan ilk sözlüktür; Türkçe bir sözlüktür; yazar bu eserinde,
Osmanlıcada kullanılan, ancak konuşulan Türkçeye girmeyen
Arapça ve Farsça sözcükleri ayıkladı, Türkçe kökenli sözcüklere
ağırlık verdi; ayrıca, Türkçeyi zenginleştirmek için dile tekrar
kazandırılması gerektiğine inandığı doğu Türkçesine ve
Anadolu Türkçesine özgü kelimelere yer verdi…
KAMUSÜ’L ALAM: Şemseddin Sami; sözlük; çok geniş bir
sözlüktür; 6 ciltlik bir ansiklopedik özelliği taşır; Türkçe
hazırlanmış en kapsamlı modern ansiklopedik bir eserdir…
ROBENSON CRUSOE ( ÇEVİRİ): Şemseddin Sami; roman;
ünlü İngiliz yazar Daniel Defoe’nun eserinin Türkçeye
çevirisidir...
SEFİLLER ( ÇEVİRİ ): Şemseddin Sami; roman; ünlü Fransız
yazar Victor Hugo’nun eserini Türkçeye çevirisidir…
BESA YAHUT AHDE VEFA: Şemsettin Sami, oyun…
GAVE: Şemsettin Sami; oyun
SEYDİ YAHYA: Şemseddin Sami; tiyatro; Şeydi Yahya,
Şemsettin Sami'nin ikinci tiyatro oyunudur. Matbuatı Ceyyide
yayınlarının ikincisi olarak yayınlanan oyun, "beş fasıldan ibaret
bir facia"dır. Oyunun ilk iki perdesi Raze kalesinde, son üç
perdesi ise Kaştale şehrinde geçer. Olay hicri 9. yüzyılın sonları
ile 10. yüzyılın başlarında Endülüs'te cereyan etmektedir…
Paşa; komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye
çevirisidir…
OKUMUŞ KADINLAR ( MENSUR ÇEVİRİ ) : Ahmet Vefik
Paşa; komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye
çevirisidir…
AZARYA ( UYARLAMA ) : Ahmet Vefik Paşa; komedi; ünlü
Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye uyarlamasıdır…
DEKBAZLIK ( UYARLAMA ) : Ahmet Vefik Paşa; komedi;
ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye
uyarlamasıdır…
MERAKİ ( UYARLAMA ) : Ahmet Vefik Paşa; komedi; ünlü
Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye uyarlamasıdır…
TABİB-İ AŞK ( UYARLAMA ) : Ahmet Vefik Paşa; komedi;
ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye
uyarlamasıdır…
YORGAKİ DANDİNİ ( UYARLAMA ) : Ahmet Vefik Paşa;
komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye
uyarlamasıdır…
ZOR NİKÂHI ( UYARLAMA ) : Ahmet Vefik Paşa; komedi;
ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye
uyarlamasıdır…
ZORAKİ TABİB ( UYARLAMA ) : Ahmet Vefik Paşa;
komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye
uyarlamasıdır…
AHMET VEFİK PAŞA
LEHÇE-İ OSMANÎ: Ahmet Vefik Paşa; sözlük; yazar bu
sözlüğünde Türkçe sözcüklerle dilimizde kullanılmakta olan
yabancı sözcükleri ayrı ayrı toplamıştır; ayrıca bu sözlükte “
Türk “ sözcüğünün açıklanmasında Osmanlıların büyük Türk
milletinin bir parçası olduğunu ortaya koymuştur…
MÜNTAHABAT-I DURUB-I EMSAL : Ahmet Vefik Paşa;
sözlük; yazarın Türk atasözlerini toplayıp derlediği bir atasözü
sözlüğüdür…
ŞECERE-İ TÜRK: Ahmet Vefik Paşa; tarih; Ebulgazi Bahadır
Han’ın eserinin Osmanlıcaya çevirisidir…
ADAMCIL ( MANZUM ÇEVİRİ ) : Ahmet Vefik Paşa;
komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye
çevirisidir…
SAVRUK (MANZUM ÇEVİRİ ) : Ahmet Vefik Paşa; komedi;
ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye çevirisidir…
TARTÜF ( MANZUM ÇEVİRİ ) : Ahmet Vefik Paşa; komedi;
ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye çevirisidir…
DON CİVANİ ( MENSUR ÇEVİRİ ) : Ahmet Vefik Paşa;
komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye
çevirisidir…
DUDU KUŞLARI ( MENSUR ÇEVİRİ ) : Ahmet Vefik Paşa;
komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye
çevirisidir…
İNFİAL-İ AŞK (MENSUR ÇEVİRİ) : Ahmet Vefik Paşa;
komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye
çevirisidir…
KADINLAR MEKTEBİ ( MANZUM ÇEVİRİ ) : Ahmet Vefik
Paşa; komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye
çevirisidir…
KOCALAR MEKTEBİ ( MANZUM ÇEVİRİ ) : Ahmet Vefik
ABDÜLHAK HAMİT TARHAN
DUHTER-İ HİNDU: Abdülhak Hamit Tarhan; mensur oyun;
yazar bu oyununda uzak bir ülkede geçen bir olayı anlatmıştır…
EŞBER: Abdülhak Hamit Tarhan; aruzla yazılan ilk manzum
oyun, 1880 …
FİNTEN: Abdülhak Hamit Tarhan; mensur oyun; yazarın en
başarılı oyundur; 19. yüzyıl İngiltere’nde geçen bu oyunda
Macbeth’in etkisi vardır…
İÇLİ KIZ: Abdülhak Hamit Tarhan; mensur oyun…
İLHAN: Abdülhak Hamit Tarhan; manzum oyun…
LİBERTE: Abdülhak Hamit Tarhan; manzum oyun…
DİREKTÖR ÂLİ BEY
AYYAR HAMZA ( UYARLAMA ): Direktör Ali Bey; komedi;
ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye çevirisidir…
KOKONA YATIYOR: Direktör Ali Bey; komedi…
LEHÇETÜ’L HAKAYIK: Direktör Ali Bey; sözlük; yarın
mizahi bir sözlüğüdür, ilk özdeyişler kitabı olarak da kabul
edilir…
MİSAFİR-İ İSTİSKAL: Direktör Ali Bey; komedi…
SEYAHAT JURNALI: Direktör Ali Bey;
günlük; Türk
edebiyatının batılı anlamda ilk günlük türünde eserdir…
MECERA-YI AŞK: Abdülhak Hamit Tarhan; mensur oyun;
yazarın ilk tiyatro eserdir; yazarın Tarhan’daki hayatını anlattığı
bir eserdir…
NESTEREN: Abdülhak Hamit Tarhan; manzum oyun; yazar bu
eserinde zalim bir hükümdara başkaldırmayı anlatır; bu eserden
sonra yazarın Paris Büyükelçiliği'nde İkinci Kâtipliği
görevinden alınır...
SABR U SEBAT: Abdülhak Hamit Tarhan; mensur oyun…
SARDANAPAL: Abdülhak Hamit Tarhan; manzum oyun…
TARIK YAHUT ENDÜLÜS FETHİ: Abdülhak Hamit Tarhan;
mensur oyun…
TEZER: Abdülhak Hamit Tarhan; manzum oyun…
ZEYNEP: Abdülhak Hamit Tarhan; yarısı manzum, yarısı
mensur oyun…
BUNLAR O’DUR: Abdülhak Hamit Tarhan; şair bu şiirinde
ölüm teması üzerinde durmuştur
DİVANELİKLERİM YAHUT BELDE: Abdülhak Hamit
Tarhan; şiir; yazar bu şiirini Batı nazım biçimleriyle yazmıştır;
şiirde yazarın Paris izlenimlerini anlatılır…
25
GARAM: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; şair bu şiirinde hüzünlü
bir aşk hikâyesini anlatmıştır…
HACLE: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; şiirde ölüm teması ele
alınmıştır…
İLHAM-I VATAN: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; şair bu
şiirinde yurt sevgisini konu edinmiştir…
MAKBER: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; yazar bu şiirini, ilk eşi
Fatma Hanım’ın Beyrut’ta ölümü üzerine yazmıştır, şiirde derin
bir ölüm teması işlenmiştir; yazarın en meşhur şiiridir…
ÖLÜ: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; şiirde ölüm teması ele
alınmıştır…
SAHRA: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; edebiyatımızdaki ilk
pastoral şiirdir; yazarın ilk şiiridir; yazarın bu eserinde pastoral
nitelikli şiirleri vardır; bunlar gözleme dayanmayan, kır ve köy
hayatının övgüsü olan şiirleridir…
TAYFLAR GEÇİDİ: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir kitabı…
VALİDEM: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; edebiyatımızdaki
kafiyesiz ilk şiirdir; şair bu şiirinde annesini anlatmıştır…
RECAİZADE MAHMUT EKREM
ARABA SEVDASI: Recaizade Mahmut Ekrem; roman; Türk
edebiyatının ilk realist ( gerçek ) romanıdır; yazar
bu romanda yanlış Batılaşma anlayışını mizahi öğelerle
gözler önüne sermektedir; romanda geçen olaylar ve karakterler
bütünüyle doğal ve yerlidir; roman, Batılaşmayı yanlış anlayan,
kendi kültürüne yabancılaşmış bir genç olan Bihruz Bey’in
yaşadıklarını anlatır; yazar yanlış Batılaşmayı anlatırken Bihruz
Bey’in içine düştüğü Batı hayranlığına uğruna yapılan
komiklikleri anlatır…
MUHSİN BEY: Recaizade Mahmut Ekrem; hikâye…
ŞEMSA: Recaizade Mahmut Ekrem; hikâye…
AFİFE ANJELİK: Recaizade Mahmut Ekrem; tiyatro; yazarın
ilk tiyatro eserdir; yazar bu eserinde, daha çok devrin tiyatroya
olan eğilimleri dolayısıyla yazarı tarafından bu yolda denenmiş
bir eserdir; eser, edebiyat tarihimizin öncü birikimleri arasında
sayılmalıdır…
ATALA: Recaizade Mahmut Ekrem; oyun; yazar bu eserini,
Fransız yazar Chateaubriand roman türündeki eserini Türkçeye
çevirerek oyun haline getirmiştir…
ÇOK BİLEN ÇOK YANILIR: Recaizade Mahmut Ekrem;
tiyatro; komedi türünde yazılmış bir eserdir; yazar bu eserinin
konusunu Binbir Gündüz Hikâyeleri’nden almıştır; eserde,
kendi kazdığı kuyuya yine kendisi düşen Maraş kadısı Azmi
Efendi'nin serüvenini anlatır…
VUSLAT: Recaizade Mahmut Ekrem; tiyatro; yazarın bu
eserinde, Namık Kemal’in eseri olan “ Zavallı Çocuk “ adlı
tiyatro eserinin etkisinde kaldığı görülür…
AH NEJAT: Recaizade Mahmut Ekrem; şiir; 15 yaşındayken
veremden ölen oğlunun anısına kaleme aldığı şiiridir; elem ve
hüznün ağır bastığı bir şiirdir…
NAĞME-İ SEHER: Recaizade Mahmut Ekrem; şiir kitabı;
şairin ilk şiir kitabıdır; buradaki şiirleri genellikle Divan şiirinin
özelliklerini taşıyan şiirleridir…
NİJAD EKREM: Recaizade Mahmut Ekrem; şiir kitabı; 1900'de
henüz 15 yaşındayken veremden ölen oğlunun anısına kaleme
aldığı eseridir; içinde oğlunun yazıları da vardır…
PEJMÜRDE: Recaizade Mahmut Ekrem; şiir kitabı…
YADİGÂR-I ŞEBAB: Recaizade Mahmut Ekrem; şiir kitabı;
şairin Tanzimat şiiri geleneğine uygun yazdığı şiirleridir;
şiirlerinde bireysel temalara yer vermiştir…
ZEMZEME 1-2-3: Recaizade Mahmut Ekrem; şiir kitabı…
TAKDİR-İ ELHAN: Recaizade Mahmut Ekrem; eleştiri;
yazarın şiirle ilgili görüşlerini yer aldığı Zemzeme adlı şiir
kitabının önsözüne koyduğu eleştiri türündeki bir eserdir; yazar
bu eserinde kafiyenin kulak için olduğunu savunmuştur. Buna
karşılık Muallim Naci’de kafiyenin göz için olduğunu savunarak
Zemzeme’ye karşı Demdeme’yi yazmıştır…
KUDEMADAN BİRKAÇ ŞAİR: Recaizade Mahmut Ekrem;
eleştiri; biyografik bir eserdir; eserde bazı şairleri kendi kişisel
duygularıyla eleştirmiştir…
ZEMZEME ÖNSÖZÜ: Recaizade Mahmut Ekrem; eleştiri…
TALİM-İ EDEBİYAT: Recaizade Mahmut Ekrem; düzyazı;
yazarın kendi hazırladığı edebiyatla ilgili görüşlerini bir araya
getirdiği bir kitaptır; bir ders kitabıdır; öğretmenlik yaparken
öğrencilerine okuttuğu bir eserdir; Yeni edebiyatı örneklendiren
bir eserdir…
SAMİPAŞAZADE SEZAİ
SERGÜZEŞT: Sami Paşazade Sezai; roman; romanın Türk
edebiyatındaki önemi, romantizm akımından realizme geçişini
gösteren bir eserdir; edebiyatımızdaki ilk gerçekçi romanlardan
biridir; yazar bu romanda esaret ve insan ticareti konuşlarını
eleştirmiştir; romanda, Kafkasya’dan kaçırılarak İstanbul’a
getirilen dokuz yaşarında güzel bir Çerkez kızı olan Dilber’in
yaşadığı sıkıntıları anlatır…
KÜÇÜK ŞEYLER: Sami Paşazade Sezai; hikâye;
edebiyatımızdaki Batılı anlamda ilk hikâye eseridir; küçük
hikâye türünün ilk örneğidir; yazar bu eserini Alphonse
Daudet’in etkisiyle yazmıştır…
ŞÎR: Sami Paşazade Sezai; tiyatro; üç perdelik bir oyundur…
İCLÂL: Sami Paşazade Sezai; anı; yazarın bu eserinde, yeğeni
İclâl’in ölümü üzerine yazdığı mersiye, bazı nesirleri ve
hatıraları vardır…
RUMUZ-UL EDEP: Sami Paşazade Sezai; anı, gezi yazısı ve
söyleşi türündeki bir eserdir…
MUALLİM NACİ
ATEŞPARE: Muallim Naci; şiir kitabı…
FÜRUZAN: Muallim Naci; şiir kitabı…
SÜNBÜL: Muallim Naci; şiir kitabı…
ŞERARE: Muallim Naci; şiir kitabı…
KÖYLÜ KIZLARIN ŞARKISI: Muallim Naci; şiir;
edebiyatımızda köyden söz eden ilk şiirdir…
DEMDEME: Muallim Naci; şiir - eleştiri; Recaizade Mahmut
Ekrem’in Zemzeme ve Takdir-i Elhan’daki eleştirilerine karşı
yazmıştır…
ISTILAHAT-I EDEBİYE: Muallim Naci; eleştiri; edebiyatla
ilgili terimlerin olduğu eleştiri türündeki bir eserdir…
LÜGAT-I NACİ: Muallim Naci; sözlük; yazar bu eserinde,
Osmanlı Türkçesine Arapça, Farsçadan geçmiş kelimelerle Batı
dillerinden geçmiş kelimeleri içinde toplamış, tamamen edebi
bir lügat oluşturmuştur…
ÖMER’İN ÇOCUKLUĞU: Muallim Naci; anı; yazar bu
eserinde, sekiz yaşına kadar yaşadığı günleri anlattığı bir anı
kitabıdır; yazar çocukluk günlerini anlatırken, içinde yaşadığı
toplumun inançları, gelenekleri, hassasiyetleri konusunda pek
çok bilgiyi de okuruna aktarır…
NABİZADE NAZIM
HEVES ETTİM: Nabizade Nazım; şiir kitabı…
KARABİBİK: Nabizade Nazım; roman; edebiyatımızda ilk köy romanı
olarak kabul edilir; eser romandan çok uzun hikâye özelliklerine
sahiptir; edebiyatımızda realizmin başarılı örnekleri arasında yer alır;
yazar bu romanında, Antalya’nın Kaş ilçesinin Beymelik köyünde
babasından kalma tarlanın dört dönümünü komşusuna satan
Karabibik’in, kalan sekiz dönümünü de Yosturoğlu’na kaptırmamak
için ortaya koyduğu çabayı anlatır…
YADİGÂRLARIM: Nabizade Nazım; hikâye…
ZAVALLI KIZ: Nabizade Nazım; hikâye…
ZEHRA: Nabizade Nazım; roman; edebiyatımızın ilk tezli romanıdır;
ilk psikolojik roman denmesi de sayılır;
yazar romanında “ kıskançlık “ teması üzerinde durmuştur; romandaki
psikolojik tahliller ve kıskançlık psikolojisinin geliştirilmesi özenle
anlatılmıştır; yazar olayı ve olayın geçtiği çevreyi realist bir biçimde
anlatmıştır…
26

Benzer belgeler