tanzimat edebiyatı ders notları
Transkript
tanzimat edebiyatı ders notları
11.SINIF TÜRK EDEBİYATI TANZİMAT EDEBİYATI DERS NOTLAARI 1 TANZİMAT'I HAZIRLAYAN DIŞ GELİŞMELER 1. Aydınlanma Felsefesi Aydınlanma felsefesi ya da 18. yüzyıl felsefeleri genel olarak insanın kendisinin, yaşamın düzenlenmesini yeniden gündeme almış, hem düşüncenin hem de toplumsal yaşamın köklü değişimlere uğrayacağı bir sürecin fikirsel/felsefi başlatıcısı olmuştur. Bu yüzyılın sonlarına doğru meydana gelen Fransız devrimi (1789), ve ardından gerçekleşen modernleşme süreçleri, düşünsel anlamda etkilerini ve kaynaklarını aydınlanma felsefesinde bulmaktadır. Din ya da Tanrı merkezli toplumsal yapının ve düzenlemelerin yerini bu süreçte akıl merkezli toplumsal düzenlemeler arayışı alır. Geniş ve genel anlamıyla aydınlanma, Ortaçağ'da hüküm süren dünya görüşüne karşı yeni bir dünya görüşünün ortaya çıkması ve temellendirilmesi olarak belirtilir. Bu yüzyıl yeni bir ideal ile tarih sahnesinde yer alır; bu ideale göre, aklın aydınlattığı kesin doğrulara ve bilginin ilerlemesine dayanan entelektüel bir kültür egemen olmalıdır ve bu kültür sonsuz bir şekilde ilerlemelidir. Böylece ilerleme ideali, insanın geleneğin köleliğinden kurtularak sürekli mutluluk ve özgürlük yolunda gelişeceği düşüncesine dayandırılır. Aydınlanma felsefesinin kaynağı Rönesans felsefesi ve özellikle de 17. yüzyıl felsefesinin ortaya koyduğu ilkelerdir. Rönesans 'tan itibaren düşüncenin tarihsel otoritelerden kurtulması, bilgi ve yaşam hakkında akla ve deneyime dayanmaya başlaması söz konusudur. 17. yüzyılda bu gelişmeler sistemleştirilip temel ilkelere dönüştürülmeye başlanmış, rasyonalizmin belirginleştiği bu yüzyılda aydınlanma felsefesinin düşünsel temelleri bir anlamda hazırlanmıştır. Sekülerleşme (insanın Tanrı`dan, din`den bağımsızlaşması; otorite, hegemonya ve meşruiyet kaynaklarını Tanrı-merkezli bir din`e dayandırmaması; insanın aklını, özgür iradesini ve seçimini `kilise` otoritesinden ve tasallutundan kurtarması demektir.) aydınlanma felsefesinin ve genel anlamda aydınlanmacılığın her tür girişiminde temel olmuş olan bir yönelimdir. 18. yüzyıl felsefesinde bir yanda rasyonalizmin öte yandan ampirizmin güçlenmesi ve bunlardan meydana gelen teorik sorunların yeni birtakım sentezlerle aşılmaya çalışılması söz konusu olacaktır. Aydınlanma çağı, akim ışığında felsefenin de yepyeni bir etkileyicilikle ortaya çıkışma, yaygınlaşmasına, yeni sentezlerle sistematikleştirilmesine etki etmiştir. Bu bakımdan bu yüzyıla "felsefe yüzyılı" denmesi de söz konusudur. Aydınlanma Çağı, 'akıl'ı kurucu ilke olarak benimseyerek, tüm toplumsal yaşamın ve düşünüşün buna göre şekillendirilmesine yönenilen dönemdir. Kant, aydınlanmacılığı, "aklı kullanma cesareti" olarak tanımlandığında, genel olarak Aydınlanma Çağı'nın felsefesini vermektedir. 18. yüzyılda Avrupa'da ortaya çıkıp gelişmiş ve "aydınlanma" fikriyle yaygınlaşmıştır. Kant, aydınlanma düşüncesinin kurucu ilkesi olan akıl konusunda şöyle der "Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır: Sapare Aude! Aklını kendin kullanmak cesaretini göster! Sözü şimdi Aydınlanmanın parolası olmaktadır." Aydınlanma çağının ana fikri, akıl aracılığıyla doğru bilgilere ulaşılabileceği ve bu doğru bilgi ile de toplumsal yaşamın düzenlenebileceğidir. Öte yandan bilim alanındaki önemli gelişmeler de aydınlanma çağma öncülük eder ve bu çağda ayrıca çok yoğun yeni bilimsel gelişmeler kaydedilir. Daha 15.yüzyıldan itibaren meydana gelmeye başlayan yeni keşifler ve icatlar bu süreci hazırlamış, bunun sonunda da "karanlık çağ" olarak değerlendirilen Ortaçağdın sonuna gelinmiştir. Deney ve gözlem, aklın uygulama araçları olarak bu dönemde bilimsel yöntemin ilkeleri biçiminde ortaya çıkmış ve doğa bilimlerinde önemli gelişmelere kaynaklık etmiştir. Dinde meydana gelen yenileşme hareketleri de, dinsel düşüncenin giderek geriletilmesi ve aydınlanmacılıkla birlikte kuruculuk ve egemenlik gücünü kaybetmesiyle sonuçlanmıştır. Rönesans ve reformlarla başlayan bu gelişmeler, aydınlanmacılıkla doruğuna varmış ve buradan itibaren modernite denilen sürecin oluşumunu hazırlamıştır. Bu süreç aydınlamacılıkta ifadesini bulan köklü bir zihin değişikliği anlamına gelmektedir. Newton ve Kopernik ile tüm bir evren-dünya kavrayışı değişime uğramış, Descartes ve Kant gibi isimlerle bu değişen zihniyetin felsefi düşüncesi geliştirilmiştir. Avrupa 'daki endüstri devrimleri'de bu sürecin maddi temelini oluşturmaktadır. Yeni ve bambaşka toplumsal ve ekonomik ilişkiler içerisinde yaşamaya başlayan insanlar, ortaya çıkan yeni düşünce biçimleriyle dünyaya bambaşka gözlerle bakmaya başlamışlardır.Bunun sonucunda modem yaşamın temellleri atılmıştır. 1789 Fransız ihtilalinin temelinde, Fransız aydınlanmacılığının belirleyici bir etkisi vardır. Aydınlanmanın doğuşunda ve gelişmesinde belirleyici olan bazı isimler: Newton Kopernik Galileo Laplace Dekart Jean-Jacques Rousseau Francis Bacon David Hume Immanuel Kant Claudie Andrien Helvetius Ettienne Bunnot de Condillac Lois Rene de Caradeux de la Chalotais Gothold Ephraim L-essing Julien Offrey de Lamettrie Thomas Hobbes John Locke Berkeley Leibniz Denis Diderot Voltaire Montesquieu Tanzimat'la birlikte edebiyatımıza giren "akıl, deneyim, ilerleme" kavramları aydınlanma düşüncesiyle ilişkilidir. Rönesans Rönesans "yeniden doğuş" anlamına gelen süreçtir. 15. yüzyılda başlayan bu süreç, aynı yüzyıl içinde bütün Avrupa'ya yayıldı. Bu yenilikte, Roma ve Grek başarılarının yeniden cezalandırılması istemi vardır. Rönesans şu temel anlayışlara dayanıyordu. Yeryüzü ilgi çekici ve araştırılmaya değer yerdir. İhsan güçlüdür ve bu gücüyle büyük başarılar elde edebilir. İnsanın sürekli faal olması şerefli bir şeydir ve "gerçek" güzeldir. Bu anlayışlara bağlı olarak da yaşadığımız dünya o kadar ilgi çekici bir yerdir ki, başka dünyaları düşünmenin hiçbir anlamı yoktur, anlayışı hakimdir. Rönesans Döneminin yaratıcılığının esas yürütücü gücü tüccarlardır. Bunlar en kârlı ticaretin hangi alanda olduğunu araştırdılar ve bu yoldan sağladıkları zenginlikleri, sanat ve endüstri yeniliklerine yatırdılar. Rönesans; Floransa. Venedik, İngiltere, Portekiz, Hollanda gibi küçük kent-devletlerinde ya da metropollerde doğmuştur. Nihayet 11. yüzyılın sonundan itibaren başlayan Haçlı Seferleri sırasında Avrupalılar Müslüman ülkelerdeki parlak medeniyetle ilk defa karşı karşıya geldiler. Daha sonra bu medeniyet Endülüs Emevileri vasıtasıyla Avrupa 'ya geçti. İslam âlimlerinin fen sahasında verdiği eserler Avrupa dillerine çevrildi ve okutuldu. Böylece Batı 'da ilmi sahada ilerleme ve teknik gelişmelerin temeli atılmış oldu. Avrupa'da sanat ve bilimin geliştirilmesi, canlandırılması için girişilen ve daha sonra Rönesans adı verilen 2 asıl hareket ise 1453'te İstanbul'un fethini müteakip ilk defa ciddi bir şekilde İtalya 'da ortaya çıktı. Hareketin öncülüğünü İtalya 'nın yapmasının en önemli sebepleri şunlardır: Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettikten sonra, isteyen bilim adamlarının İtalya 'ya gidebileceklerini bildirmesi: İslâm medeniyeti ve ilmî hareketleri hakkında en fazla bilgiye sahip bulunan bu Bizanslı âlimlerin bilim ve sanat alanında yaptıkları çevirmeler ve yazdıkları eserlerin yayınlanması sonunda İtalya 'da yaşayan insanların bilgi ufukları genişledi ve derinleşti. Doğu dünyası ile en çok İtalya gemicilerinin münasebette bulunmaları ve bunların İslam ülkelerindeki zenginlik, refah, nizam, intizam, adalet ve iman hürriyetini her vesileyle dile getirmeleri. Ortaçağ Avrupası'nda en zengin memleketin İtalya olması: İtalya'da bulunan Cenova, Venedik, Piza ve Floransa şehirleri Haçlıları barındırmaktan ve baharat ticaretini ellerinde tutmaktan dolayı dünyanın en zengin şehirleri hâline gelmişlerin. Zamanla bu şehirlerde devlet idaresi tüccar prenslerin veya sadece tüccarların eline geçti. Bu zenginler de aynen İslam ülkelerinde şahit oldukları uygulamalara benzer olarak şairleri, sanatkârları, fikir adamlarım himayeye ve teşvik etmeye başladılar. Rönesans üzerinde derin araştırmalar yapan Burkhard: "Rönesans insanın keşfedilmesidir, "demektedir. Gerçekten de Ortaçağ'da Avrupa 'da insanın hiçbir kıymeti yoktu. Engizisyon mahkemelerinde yüzbinlerce insan haksız yere ve çok defi sırf servetlerini ele geçirebilmek için öldürüldü. Papazlar çeşitli menfaatler kar-şılığında günahları affediyorlardı. Hatta cennetten yerler satıyorlardı. Mantık ve insani esaslar kaybolmuştu. İslam âlimlerinin kitaplarını okuyarak dünyanın döndüğünü ilan eden Galile ve daha pekçok düşünür çeşitli işkenceler görmüş pek çoğu öldürülmüştür. Bu itibarla Rönesans hareketi ilim ve teknikteki ilerlemenin yanışım insan ve tabiat sevgisini de beraberinde getirdi. Rönesansın öncüleri, sanat faaliyetlerinin yanısıra edebiyat, tarih ve arkeolojiye de önem verdiler. Resim ve tasvir anlayışı gelişti. Mimaride gotik tarzı terk edilerek barok ve rokoko üslubu geliştirildi. Rönesans mimarlığının başlıca özellikleri ölçü, sadelik ve tabiiliktir. Bu şekilde İtalya 'da başlayan Rönesans hareketi kısa zamanda bütün Avrupa 'da yayıldı. Rönesans daha ziyade Fransa 'da sanat; Almanya 'da dinî tablo ve resimler; İngiltere 'de edebiyat; İspanya 'da resim ve edebiyat alanında gelişti. İtalya 'daki Rönesans hareketinde eski Yunan ve Roma ediplerinden Tacitus, Sophokles, Domosten, Platon, Çiçeron ve Virgil 'in eserleri tekrar ortaya çıkarıldı. İtalyan fikir adamı ve yazarlarından Machiavel (1469-1530), Ariosto (1474-1535), Tasso (1544-1595) yetişip eserler verdiler. Machiavel'in Hükümdar adlı eseri meşhurdur. Ressamlardan Rafael (1483-1520) aynı zamanda heykeltraş, mimar ve edebiyatçı da olan Leonardo da Vinci (1452-1591), Mikelanj (1475-1564) bu devirde İtalya'da yetişen sanatkârlardır. Fransa, edebiyat ve fikir sahalarında İtalya'yı geçerek; Ronsard (1525-1585), Montaigne (1533-1592), Rabelais (1495-1555), mimarlıkta Louvre Sarayım yapan Pierre Loscot, Tuileries Sarayı 'm yapan Jean Bullant, resimde de François Clouet yetiştiler. Fransız krallarından I. François (1515-1547) zamanında College de France kuruldu. Almanya 'da daha çok dinî alanda değişiklikler oldu. Almanya'da hümanizm akımında Erasmus (1467-1536), Röklen (1452-1522), Luther (1483-1546), resimde Albrecht Dürer (1471-1528) yetişti. İngiltere'de tiyatro sahasmda eserleriyle tamnan Şekspir (1564-1610), İspanya'da Donkişot yazarı Cervantes (1547-1616), ressam Velasquez (1599-1660), Hollanda'da ressam Rembrand (1607-1669), Polonya'da İslam alimlerinden sonra Avrupa'da ilk defa dünyanın güneş etrafmda döndüğünü söyleyen Kopernik (1473-1543) yetiştiler. Diğer Avrupa Ülkelerinde Rönesans Fransa 'da Rönesans 'a krallar öncülük etti. Piyer Lesko en önemli Rönesans sanatçısıdır. Almanya'da Rönesans hümanizm ile başladı. Martin Luter (Luther) ve Erasmus dinsel konulan incelediler. Albert Dürer dinî tablolar yaptı. İngiltere 'de Şekspir (Shakespeare), İspanya'da Cervantes ünlü eserler yazdılar Rönesans'ın sonuçlan: skolastik görüş (kilisenin dar görüşü) yıkılmıştır. Yerine pozitif (bilimsel) düşünce hakim olmuştur. Reform hareketlerini hazırlamıştır. Bilim ve teknikteki gelişmeler hızlanmıştır. Avrupa 'da sanattan zevk alan aydın (burjuva) sınıf ve halk sınıfı oluşmuştur. Din adamlarının ve kilisenin halk üzerindeki otoritesi sarsılmıştır. Avrupa'nın her yönden gelişmesine ve güçlenmesine öncülük etmiştir. BATI EDEBİYATIN VE AKIMLAR YUNAN EDEBİYATI Coğrafi sınırları Batı Anadolu, Ege adaları ve bugünkü Yunanistan olarak belirlenebilecek Eski Yunan Edebiyatı, MÖ 9. yy’dan MS 2. yy’a kadar dünya edebiyatının ilk aşamasını oluşturur. Sanatçının “akıl yoluyla güzellikler yaratma”, bu dönem edebiyatının dayandığı temel ilkedir. Yunan edebiyatında özellikle epik şiir (destan), didaktik şiir, pastoral şiir ( kır şiiri ),tragedya, komedya, fabl ( masal ), tarih, biyografya, söylev felsefe türlerinde eserler verilmiştir. 1. DÖNEM : ( MÖ 9. ve 8. yüzyıllar ) DESTAN ÇAĞI Bu dönemde yetişen Homeros ( MÖ 9. yüzyıl ), Yunan edebiyatının olduğu kadar bütün dünya edebiyatlarının da en eski ve en büyük destan şairidir. •HOMEROS ( MÖ 9. yüzyıl ) (DESTAN) İlyada, Odeysseia İlyada, MÖ 1200civarında Yunanlılarla Troyalılar ( Truvalılar ) arasında olduğu bilinen savaşa dairdir. Savaşın çıkış nedeni, Truva’ya gidiş ve çarpışmalar hakkındadır. Homeros, bu iki destanı halk arasından derleyip kendi hayal gücüyle besleyerek düzenleyip yazmıştır. ( Bazı kaynaklar, günümüzde bilinen metnin, daha sonra, (6. yüzyılda) bir şairler kurulu tarafından halk arasından derlenip, Homer’in metnine uygun olarak yeniden yazıldığını belirtir.) •HESİODOS ( MÖ 8. yy ) (DESTAN, DİDAKTİK ŞİİR) Hesiodos’un şiirleri Dünya edebiyatında didaktik şiir türünün ilk örnekleri sayılır. Cosmos, Tanrıların Yaratılışı, İşler Ve Günler 2. DÖNEM : ( MÖ 7. ve 6. yüzyıllar ) ARKAİK ÇAĞ Bu dönemde özellikle lirik şiir ve fabl türleri gelişmiştir. •ALKAİOS ( MÖ 7. Yy ) Lirik şiir •SAPPHO ( MÖ 7. ve 6. yy ) İlk Yunan kadın şairidir. Lirik aşk şiirleri yazmıştır. •ANAKREON ( 6. YY ) Lirik Şiir •AİSOPOS ( MÖ 6. yy ) Yazdığı hayvan masallarıyla (fabl) ünlüdür. Fabllarıyla, kendinden sonra gelen masalcıları ve ünlü Fransız yazarı La Fontaine'i etkilemiştir. Manzum hayvan masallarının ( FABL ) dünyadaki ilk ustası olarak bilinir. 3. DÖNEM : ( MÖ 5. ve 4. yy ) KLÂSİK ÇAĞ •AİSKHYLOS ( MÖ 5. yy ) TRAGEDYA Yunan tragedyasının üç büyük yazarından biridir. Tragedyada bazı yenilikler yapmış, oyunlarına ikinci oyuncuyu eklemiş, 3 oyunlarında korkunç sahneler yerine ilginç maskeler, kostümler kullanmıştır. Tragedyalar yoluyla insan dünyasını aydınlatan ozanların başında gelir. Agememnon, Zincire Vurulmuş Prometeus … •SOPHOKLES ( MÖ 5. yy ) TRAGEDYA İyi bir öğrenim gördükten sonra yirmi yedi yaşında tragedya yarışmasında Aiskhylos’a karşı üstünlük kazanmıştır. Oyuna üçüncü oyuncuyu katmıştır. Eserlerinde genellikle, aile kişileri arasındaki bağlantıları ele almıştır. Kişilerini alın yazılarıyla savaştırarak onlara mitolojidekinden daha belirgin kişilikler kazandırmıştır. Kral Oidipus, Antigone, Elektra, Aias, Oidipus Kolonos’ta… •EURİPİDES ( MÖ 5. YY ) TRAGEDYA Eski Yunan tragedya yazarlarındandır. Tiyatro sanatına, konu, sahne düzeni ve dekor yönünden yenilikler getirmiştir. Oyunlarında gerçek karakterlere yer vermiştir. (Andromakhe, Hippolytos, İphigenia Aulis’te) •ARİSTOPHANES ( MÖ 5./4.yy ) KOMEDYA Antik Yunan edebiyatının en büyük komedya yazarıdır. Toplumu, insanları eleştirmekten çekinmez. Onun komedyalarında kahraman olarak karşımıza, genellikle köylü sınıfı temsil eden kişiler çıkar. Kurbağalar, Kuşlar, Eşekarıları, Atlılar, Barış LÂTİN EDEBİYATI MÖ 2. yy’ın ortalarına doğru Yunanistan Romalıların siyasal egemenliği altına girince Lâtin Edebiyatı’nın ilk ürünleri Yunan Edebiyatı’nın etkisi altında oluşmuştur. Lâtin yazarları, eserlerini Yunanlı yazarları örnek alarak oluşturmuşlardır. Ancak Lâtin yazarlar Yunan yazarlar kadar özgür olamamışlar, bu nedenle mesela komedyalarında yergiden, alaydan çok; karmaşık olaylara entrik öğelere ağırlık vermiştir. Latin Edebiyatında önemli sanatçılar şunlardır: •PLAUTUS ( MÖ 2.yy ) : KOMEDİ Çömlekler •TERENTİUS ( MÖ 2.yy ) : Komedi Kaynanalar •CATO ( MÖ 3.yy-2yy ) : Söylev •HORATİUS ( MÖ 1. yy ) : lirik ve didaktik şiir Odlar, Epodlar, Yergiler •LUCRETİUS ( MÖ 1. yy ) :Lirik Ve Didaktik Şiir •OVİDİUS ( MÖ 1. yy-MS 1.yy ) : Lirik Şiir Değişmeler •MENANDROS ( MÖ 4. yy ) KOMEDYA •ENNİUS ( MÖ 2. yy ) : Tragedya •HEREDOTOS ( MÖ 5. yy ) TARİH •VERGİLİUS ( MÖ 1.yy ) : Pastoral, Lirik, Didaktik Şiir Latin edebiyatının en önemli ozanlarından olan Vergilius, pastoral şiirin en önemli temsilcilerindendir. Ahenkli, canlı bir söyleyişi vardır. Aeneis, Çoban Şiirleri, Çiftçilik Şiirleri •THUKYDİDES ( MÖ 5. yy ) TARİH •KSENOPHON ( MÖ 4. yy ) TARİH Anabasis ( On Binlerin Dönüşü ) •DEMOSTHANES ( MÖ 4. yy ) SÖYLEV •SOKRATES ( MÖ 5. yy ) Akılcı felsefenin kurucusudur. Eski Yunan edebiyatının ünlü filozofudur. Ahlak felsefesinin kurucusudur, ilk anlambilimci olan Sokrates, hiçbir eser yazmamıştır. •PLATON/EFLATUN ( MÖ 5.VE 4. yy) Sokrates’in öğrencisidir. “DEVLET” adını verdiği didaktik eserinde hocası Sokrates’in düşüncelerine de yer vererek devlet ve toplum, toplum yönetimi, ruh, ölümsüzlük, bilgi teorileri gibi konuları işler. Ayrıca KANUNLAR adlı eseri de vardır. •ARİSTOTELES ( MÖ 4. yy ) Eflatun’dan da dersler alan Aristoteles, felsefe tarihinin kurucusu sayılır. Platon'la birlikte Batı felsefesinin en önemli temsilcilerindendir. Doğaya karşı gerçekçi bir yaklaşım sergiler. (Poetika) 4.DÖNEM : ( MÖ 3. ve 2. yy ) İSKENDERİYE ÇAĞI İskender’in ölümünden sonra İskenderiye bir kültür merkezi haline gelmiş, büyük kitaplıklar kurulmuş, en ünlü bilgin ve sanatçılar davet edilmiştir. Bu dönemde özellikle filoloji gelişmiştir. 5. DÖNEM : ( MÖ 2. yy – MS 2. yy ) YUNAN – LÂTİN ÇAĞI Bu dönem Yunan edebiyatının gerileme dönemidir. Yunan edebiyatının biyografya türünde yetiştirdiği en önemli yazarı PLUTARKHOS ( MS46 – 120 ) tur. •CİCERO ( MÖ 1. yy ) : Söylev Latin edebiyatının en büyük hatibi olarak kabul edilir. Yazılarında iyi bir hatibin özelliklerini, neler bilmesi gerektiğini dile getirmiştir. Nutuklarının (konuşmalarının) her biri, başlı başına birer sanat eseri sayılır. •SENECA ( MÖ 1. yy-MS 1. yy ) : Felsefe, Tragedya, Mektup, Diyalog… Latin edebiyatının en büyük filozofudur. Etkili konuşması ve engin bilgisiyle yaşadığı çağda ünlenir. Klasik Yunan tragedyalarından esinlenerek trajediler yazmıştır. Fakat bunlar sahneye konulmak için değil de sanki yüksek sesle okunmak içindir. Shakespeare gibi önemli sanatçıları etkilemiştir. •TACİTİUS ( MS 1. yy ) : Tarih Lâtin edebiyatının son büyük tarihçisi sayılmaktadır. Eserlerinde ahlâki bir amaç gütmüş, devrin kötülüklerini eleştirmiştir. ORTAÇAĞ DÖNEMİ Siyasal tarihçiler Batı Roma İmparatorluğunun yıkılışından (476) Osmanlıların İstanbul’u fethine (1453) kadar yaklaşık bin yıllık süreyi insan düşüncesinin gelişimi açısından “karanlık yıllar“ olarak belirlerler. Çok tanrılı dinlerden tek tanrılı dinlere geçilen bu dönemde din, düşüncenin önünde büyük bir engel olmuştur. Bu dönemde Hıristiyanlık (kilise) akla ve güzelliğe önem veren, tanrılarla insanları iç içe yaşatan ve mitolojiyle süslü Eski Yunan ve Lâtin Edebiyatı’nın devamına engel olmuştur. Ortaçağ’da Kilise’nin, din adamlarının ve din kitaplarının bilgi ve düşünceleri egemen olmuştur. Ortaçağ boyunca Avrupa’nın toplumsal yapısı da önemli ölçüde değişmiş, güçlü imparatorluklar yıkılmış, toplumsal sınıflar arasında ayrılıkların arttığı feodaliteler ( 4 derebeylikler ) kurulmuştur. Topraklar soyluların ve kilisesin malı olmuştur. Böyle bir ortamda sanatçılar da feodal beylerin koruması ya da kilisesin baskısı altında “öteki dünya” düşüncesini işlemişlerdir. Ortaçağ boyunca işlenen konulardan biri de kahramanlık ve şövalyelik destanları olmuştur. Dilden dile dolaşan bu destanlar, 12. yy’da yazıya geçirilmiştir. Olayları birbirine benzemesine karşın İskandinavların, Keltlerin, Slavların, Saksonların bu destanlardan farklı şarkıları doğmuştur. Finlilerin Kalavela, Gallilerin Olwen, Mobinogion, Angola Saksonların BeoWulf gibi kahramanlık destanları hep bu yüzyılda yazıya geçirilmiştir. Almanların Nibelungen destanı da kahramanlık destanlarıyla şövalyelik destanları arasında bir geçiştir. Fransızların Chanson de Roland ve İspanyolların Cid’i bu dönemin iki önemli şövalyelik destanıdır. Yaşamıyla Ortaçağ’ın; ama eserleriyle Rönesans’a giden yolun açıcısı olan Dante ( 1265–1320 ), en önemli İtalyan şairdir. Eserlerinde evrensel bir konuyu, “aşk ve sevgi “ yi işlemiştir. Üç bölümden oluşan (Cehennem – Araf – Cennet) dinsel destanı İlahi Komedya – Tanrısal Komedya dünya edebiyatının temel yapıtlarındandır. HÜMANİZM 14. yüzyıl’a doğru Ortaçağ’ın kabuğu kırılmaya başlandı. İtalya’da aydın, sanatçı ve bilginler tekrar Eski Yunan ve Latin Edebiyatı’na dönmeye başladılar. Aklı dinin tutsaklığından kurtardılar. Bunu gerçekleştirenlere ve insanlık sevgisini temel alıp insanı yüceltenlere hümanist, bu düşünceye de hümanizm dendi. Kuşkusuz bu gelişmeyi, yeni ticaret yollarının bulunuşu, keşifler, icatlar, Galileo ve Copernicus’in düşünceleri, matbaanın bulunuşu ve kitapların basılışı beslemiştir. Dante’nin tohumlarını ektiği Rönesans düşüncesi kendisini izleyen diğer sanatçılarda yeşermeye başladı. Petrarca bunlardan biridir. Lirik ve insancıl soneleri, halk diliyle yazılmış ve bugünlere kadar taşınmıştır. Boccacio da Rönesans’ın öncü yazarlarındandır. Küçük öykü türünün yaratıcısıdır. On kişinin anlattığı yüz öyküden oluşan Decameron adlı yapıtıyla tanınmıştır. RÖNESANS EDEBİYATI 14. yüzyılın sonların da başlayan Rönesans (Yeniden Doğuş), 17. Yüzyıla kadar sürer. Aklın ve bilincin kilisenin baskısından kurtulduğu ve özgürleştiği Rönesans Batı’daki aydınlanmanın temelidir. Sanatta gelişme ve yaratıcılık dönemin en önemli özelliğidir. Eski Yunan ve Latin Edebiyatı’nın ünlü yapıtları Avrupa dillerine çevrilmiştir. Ariosto’nun Çılgın Orlando, Tasso ’nun Kurtarılmış Kudüs adlı destanları Rönesans döneminin İtalya’daki en önemli yapıtlarıdır. Çağdaş romanın öncüsü ve temel taşlarından biri olan İspanyol yazarı Cervantes (1547–1616)’in Don Kişot’u çağın en önemli yapıtıdır. Galetea, Örnek Alınacak Hikâyeler adlı yapıtlar da Cervantes’indir. Öte yandan Fransa’da 15. yüzyılda yaşayan François Villon de Rönesans şiirinin ilk örneklerini verir: Küçük Vasiyetname, Büyük Vasiyetname. Eski Yunan şiir türlerini Fransız Edebiyatı’na sokan Ronsard (1524–1585), Gargantua ve Pantaqruel adlı romanlarıyla Rabelais (1490–1533), Denemeler’iyle özgür düşüncenin öncüsü olan Mantaigne (1533–1592) Rönesans döneminin Fransız yazarlarıdır. İngiliz Rönesansçıları arasında William Shakespeare’in (1564–1616) özel bir yeri vardır. İnsanın olumlu, olumsuz bütün yönsemelerini ustaca işlemesi, oyunlarının çağları aşmasının temel nedenidir. Tragedyaları: Romeo ve Juliet, Hamlet, Macbeth, Othello, Kral Lear …; komedyaları: Venedik Taciri, Yanlışlıklar Komedyası, Windsor’lu Şen Kadınlar. Oyunlarını hem şiir, hem düzyazı, hem de ikisinin karışımıyla yazmıştır. Her sınıftan insanın duygu ve tutku dünyasına girerek “klasisizm”i aşmış “romantizm”in ilham kaynağı olmuştur. Thomas More (1478–1535) da İngiliz Rönesans’ının önemli temsilcilerindendir. Utapia adlı yapıtıyla kötülüğün, bencilliğin insanların birbirini severek yaşadığı bir dünyanın özlemini dile getirir. Bilimsel düşünüş ve yöntemin babası Denemeler adlı yapıtıyla Francis Bacon (1561–1626), Peri Kraliçe adlı şiirleriyle Edmund Spenser (1552–1599), Kaybolmuş Cennet adlı destanıyla John Milton (1608–1674) da İngiliz Rönesansçılarındandır. HÜMANİZM VE RÖNESANS (15yy - 16yy’ın ilk yarısı) İTALYA’DA •DANTE (1253–1321) İtalyan edebiyatının en büyük şairidir. Büyük bir hümanisttir. Rönesans’ı hazırlayanların başında yer alır. Lirik aşk şiirleriyle tanınır. İlahi Komedya (Cehennem-Araf-Cennet), Denemeler, Yeni Hayat •PETRARCA (1304–1374) Lirik şiirin kurucusu. “AFRİKA“ adlı Lâtince destanı ve “MEKTUPLAR” adlı eseri ile ün yapmıştır. •BOCCACİO (1313–1373) Küçük hikâye türünün kurucusu Decameron ( Bir veba salgınından kaçan ve bir villaya sığınan on kişinin anlattığı yüz hikâyeden oluşmuştur. Çoğu,eski halk masallarından alınmıştır. İçlerinde rahibeler, saçları sarıya boyanmış sevgililer, aldatılmış kocalar, aldatan kadınlar, hizmetçiler, uşaklar… gibi değişik insan tipleri vardır. Böylece Ortaçağ’ın dinsel konularını bir yana atarak, doğrudan doğruya insandan söz etmiştir. •ARİOSTA (1474–1533) Epik Şiir Çılgın Orlando, yapma bir destandır. •TASSO (1544–1595) Epik Şiir Kurtarılmış Kudüs, yapma destandır. Eserinin konusunu 1. Haçlı Seferi’nden almıştır. •MACCHİAVELLİ (1469–1527) Ülke birliğinin sağlanıp korunması, devlet yönetimi olarak yaşam ve insan davranışları konusunda görüşlerini içeren “ Prens “ adlı eseriyle tanınır. FRANSA’DA •VİLLON (15.yy) Fransız edebiyatının ilk lirik şairi; Ortaçağ’dan Rönesans’a geçiş dönemi •RONSARD (16.yy) Eski yunan şiir türlerini Fransız edebiyatına sokar. Fransız şiirinin temelini atan sanatçı olarak nitelenir. •REBALAİS (16.yy) Roman Gargantua, Pantaqruel •MONTAİGNE (16.yy) Deneme türü Montaigne, dünyanın en ünlü deneme ustasıdır. Hatta deneme türünün kurucusudur. Denemelerinde içten bir anlatım kullanmıştır. Düşüncelerini en kestirme yoldan aktarmıştır. Denemeler 5 NOT: Dante, Petrarca, Boccacio,Rebalais, Montaigne, Ronsard ilk Hümanistler olarak bilinirler. İSPANYA’DA •CERVANTES (16.yy)Roman türü •DONKİŞOT ( Şövalye romanlarını yermek için yazılmıştır. Toplumda değer yitiren eski kurumların geçersizliğini anlatırken; düş dünyası ile gerçek hayat arasında yer alan iki tipin karşıtlığını da verir.) İNGİLTERE’DE •SHAKESPEARE(16.yy) Tiyatro, romantizmin habercisi. Dramları: romeo ve juliet, hamlet, kral lear, macbeth, othello, jules cesar… Komedyaları: venedik taciri, yanlışlıklar kamedyası, windsorlu şen kadınlar… Soneler •BACON (16/17.yy) Denemeler •THOMAS MORE (15/16.yy) Utopıa •EDMUND SPENSER (1552-1599 ) Peri Kraliçe •MİLTON (17.yy) Kaybedilmiş Cennet EDEBİYAT AKIMLARI Sanat ve edebiyatın yüzyıllar boyu süren gelişmesine bakıldığında bu gelişmenin içinde yeşerdiği toplumun yapısındaki gelişme ve değişmelerle sıkı bir ilişki içinde olduğu görülür. Düşünce sistemleri de toplumsal gelişmeye denk düştüğü zaman bu gelişmenin önünü açan, onu hızlandıran bir rol oynar. Bu nedenle sanat ve edebiyatın iki ayağı vardır: Düşünce sistemi ve toplumsal yapı. Bu iki ayağın denk basması, sanat ve edebiyatta ortak duyarlıklar, görüşler ve anlayış sistemleri oluşturur. İşte, sanat ve edebiyatımızdaki bu ortak sistemlere akım denir. Toplum yaşamındaki gelişme ve değişmeler düşünce sistemine (felsefeye) ve oradan sanat-edebiyata yansır ve sanatçılar yeni anlayışlara yönelir. Her akım böyle bir arayışın sonunda ortaya çıkmış, değişen değerler sistemi, akımların birbirini çoğunlukla tepmesini, bazen de aşmasını getirmiştir. Avrupa kaynaklı belli başlı sanat ve edebiyat akımlarının belirgin izleri, en çok şiir, öykü, roman ve tiyatroda görülür. Ortaya çıkış sırasına göre edebiyat alanında görülen akımları şöyle sıralayabiliriz: KLASİSİZM ( KURALCILIK ) (17.yy) 17 . yüzyılda,”hümanizm” kaynaklı Rönesans hareketi Fransa’da klasisizme dönüşmüştür. Bu yüzyılın ilk yıllarında Fransa bir kargaşa döneminden yeni çıkmıştır. “Ülkeye çeki düzen verecek tek güç krallık” düşüncesi aydın sanatçılar üzerinde etkili olmuştur. Topluma “mutlak monarşiyle” sanat ve edebiyata da “belli kurallar”la egemen olunmuştur. Kral ve çevresinin ideal yaşamı sanatçıya esin kaynağı olmuştur. Bu çağın sanatındaki insan soylu ve seçkindir. Soyluların sanat beğenisi, klasisizmin belirleyici ölçüsü olmuştur. Demokratik ilişkilerin hak ve özgürlükleri monarşiyle kesildiği bu dönemde sanat ve edebiyatta toplumsal eleştiride söz konusu değildir. Öte yandan Descartes’in akılcılık felsefesi, klasizmin düşünsel temelini oluşturmuştur. Aşk, kin, sevinç, ... gibi duygular yanıltıcıdır, gerçek ve doğru yalnızca akıl yoluyla bulunabilir: “Düşünüyorum öyleyse varım” Eleştirmen Boileau, “Şiir Sanatı” (L’ art Poetique) adlı yapıtında klasisizmin temel ilkelerini ortaya koymuştur. “Aklı seviniz, eserleriniz görkem ve değerini akıldan alsın.” diyerek klasik eserin felsefesini açıklamıştır. Özellikleri Akıl ve sağduyu önemlidir, duygu ve hayal dışlanmıştır. Dış dünyanın, doğanın betimlenmesinden kaçınılmıştır. Doğa olarak, insanın doğası, iç dünyası, değişmeyen yanı ele alınmıştır. İdeal insan tipleri yaratılmıştır. Bu nedenle kahramanlar halk içinden değil, soylu sınıftan seçilmiştir. Karakteristik ve yerel olan değil, evrensel ve kalıcı olan seçilmiştir. Eserler ahlaka uygun oluşturulmuştur, aşırı tutkular akılla denetim altına alınmış ve erdem vurgulanmıştır. Olayların gerçek olması değil, gerçeğe uygun olması önemsenmiştir. Konudan çok, konunun işleniş biçimine önem verilmiştir. Sanatçılar eserlerinde kişiliklerini gizlemişlerdir. Kaba halk konuşmalarına yer verilmemiş, seçkin kişilerin dili yeğlenmiştir. Anlatım, her çeşit süsten, yapaylıktan uzak, açık ve yalın kılınmıştır. Sosyal ve fiziksel çevreye yer verilmemiştir. Eski Yunan ve Latin Edebiyatı örnek alınmıştır. Bu edebiyatın konuları kimi zaman aynı adlarla yeniden işlenmiştir. Tüm edebi türler için geçerli olan akım, etkisini daha çok tiyatroda göstermiş, bu türde üç birlik kuralı uygulanmıştır. • MALHERBE (155–1628) Şiir • CORNEİLLE (1606–1690) Tregedya Fransız tragedyasının öncü yazarlarındandır. Horace, Le Cid, Cinna • RACİNE (1639–1690) Tragedya Eserlerinde ihtiraslarına esir olan insanın zaaflarını ortaya koymuştur. Bu yüzden oyunlarında kahraman yerine, genel insan tipleri vardır. Andromak, Phedre, Iphegenia • MOLİERE (1622–1673) Komedya Dünya edebiyatının en önemli komedi yazarlarındandır. “Güldürürken düşündüren komedi” çığırının öncüsüdür. Eserlerinde toplumdaki aksaklık ve düzensizlikleri eleştirmiştir. Her çağ ve toplumda rastlanabilecek gülünç, ama düşündürücü kişileri sahnede canlandırmıştır. Cimri, Tartuffe, Hastalık Hastası Don Juan, Kibarlık Budalası, Zorla Evlenme, Gülünç Kibarlar, Zoraki Hekim, Kocalar Mektebi, Karılar Mektebi, Adamcıl, George Dandini, Scapin’in Dolapları, Bilgiç Kadınlar… • LA FONTAINE (1621–1685) FABL Fontaine, masalları dilden dile dolaşan Eski Yunan sanatçısı Aisopos’tan ( Ezop ) etkilenmiştir. İnsanların kurnazlık, cimrilik gibi kusurlarını, gülünç bir biçimde anlatmak için kahramanlarını hayvanlar arasından seçmiştir. Ağustosböceği İle Karınca, Karga İle Tilki, Kurt İle Kuzu, Aslan İle Fare … 6 • LA BRUYERE (1645–1696) Portre Karakterler • DESCARTES (1596–1650) Felsefe • BOILEAU (1636–1711) Şair ve eleştirmendir. Klâsisizm akımının kuramcısıdır. Şiir Sanatı • PASCAL (1623–1662) Felsefe Düşünceler • Mme DE LA FAYETTE • FENELON Telemak Roman • Mme DE SEVİGNE • SAIN SİMON • BOSSUET Roman Mektup Anı Hitabet Türk Edebiyatı’nda edebiyatın öykü, roman, tiyatro gibi türleri ortaya çıktığında Batı’da klasisizm çoktan bitmişti. Bu nedenle Türk Edebiyatı’nda bir klasik dönemden söz edilemez. Ancak klasizmin konuya değil, konunun işlenişine (biçimine) önem veren anlayışıyla Divan şiiri arasında benzerlikler görülür. Öte yandan, Şinasi, Ahmet Vefik Paşa, Ali Bey ve Yusuf Kamil Paşa gibi Tanzimat’ın birinci dönem sanatçıları, batılı klasik sanatçıların yapıtlarını Türkçeye çevirerek, uyarlayarak bu akımı Türk edebiyatına taşımıştır. ROMANTİZM (COŞUMCULUK) (19.yy’ın ilk yarısı) Toplumsal ve yaşamdaki değişmelerden kaynaklanan romantizm, klasisizmin dayandığı kurallara karşı bir tepki olarak doğmuştur. 18. yüzyılda İngiltere’de başlayan romantizm, Fransız edebiyatını da etkisine alarak 19. yüzyılın ilk yarısında klasisizme egemen olmuştur. Romantizmin gelişmesinde, hiç kuşkusuz “Aydınlanma Çağı” düşünürlerin ve Krallığa karşı Cumhuriyetçiliğin güçlenmesinin etkisi temel belirleyicidir. J.J Rousseau, Voltaire, Montesquieu, Diderot gibi Aydınlanma Çağı (18. Yüzyıl) düşünürlerinin geliştirdiği “özgürlük”, “demokrasi”, “insan hakları” gibi kavramlar romantizmin düşünsel temelini oluşturmuştur. AYDINLANMA ÇAĞI FİLOZOFLARI •MONTESQUIEU (1689-1755) Ünlü Fransız filozoflarındandır. 18. yüzyılda yaşayan Montesquieu, hem toplumu hem bireyi karmaşık ilişkiler içinde bir bütün olarak ele alır. Kanunların Ruhu •VOLTAİRE (1694-1778) Roman : Zadig, Candide Yapma Destan : Henriade Felsefe Sözlüğü… Felsefe : Felsefe Mektupları, •JEAN JACQUES ROUSSEAU (1712 – 1778) Her şeyi doğada, doğanın saflığında bularak ona bağlanmanın, onu taklit etmenin doğru yolu göstereceğini ileri sürmüş; böylece romantizmin hazırlayıcısı olmuştur. Toplum düzeni konusunda da “eşitlik” ve “özgürlük” ü esas aldığı için Fransız İhtilali’ni düşünce yönünden etkilemiştir. Emile, İtiraflar, Toplum Sözleşmesi 1789 Fransız İhtilali’yle güçlenen Cumhuriyetçilik de romantizmin siyasal ortamını belirlemiştir İngiliz edebiyatında ilk örnekleri görülen romantizm, Fransa’da bulduğu düşünsel ve siyasal ortam içinde bir sanat akımı olarak belirginleşmiş ve ilkeleri de Victor Hugo’nun Cromwell adlı dramının önsözünde açıklanmıştır. Özellikleri Klasisizmin biçime öze ilişkin tüm kuralları reddedilmiştir. Aklın, mantığın ve sağduyunun yerini, bireysel duygu, hayal ve heyecanlar almıştır. Klasik tragedya ve komedyanın bütün bağlayıcı kuralları bırakılmış bu iki tür dram türünde bütünleştirilmiştir. (Öncüsü Shakespeare’dir) Duygulu ve coşkulu olan romantikler yapıtlarında Kişiliklerini gizlemezler, anlattıkları olaylar karşısındaki tavırlarını açıkça ortaya koyarlar. Dış dünyayı, doğayı renkli, abartılı betimlemelerle anlatmışlar, doğayı sanatçının esin kaynağı olarak değerlendirmişlerdir. Klasisizmdeki evrenselin, genelin ve tipin yerini; ulusal, yerel ve karakter almıştır. Ulusal tarihe, dinsel konulara yönelmiştir; ölüm, acı, aşk, intihar temalarına ağırlık vermişlerdir. Eski Yunan ve Latin mitolojisi yerini, Hıristiyanlık mucizelerine, ulusal destanlara, efsanelere bırakmıştır. Dil ve anlatımda klasikler gibi disiplinli ve özenli değildirler. İşledikleri konular, iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin, akkara karşıtlıkları içinde ele alınmıştır. Toplumsal olumsuzluklara karşı çıkılmış ve “toplum için sanat” anlayışı benimsenmiştir. FRANSA’DA • CHATEABRIAND (1768–1848) ROMAN Gezgin ve yazardır. Fransız edebiyatının 19. yüzyıl romantik sanatçılarındandır. Eserlerinde doğa sevgisi, geçmiş zaman özlemi, dinsel inançlara bağlılık gibi konuları ele almıştır. Atala, Mezar Ötesinden, Anılar… • VİCTOR HUGO (1802-1885) ROMAN, TİYATRO, ŞİİR “Cromwell” adlı eserinin önsözünde romantizmin ilkeleri ortaya koymuştur. Böylece bu akımın temsilcisi ve dram türünün yaratıcısı olmuştur. 1830’da oynanan “Hernani” adlı dramıyla romantizmde klâsisizme karşı büyük başarı sağlamıştır. Roman: Sefiller, Notre Dame’ın Kamburu, Oyun: Cromwell, Hernani, Kral Eğleniyor, Ruy Blas… • ALEKSANDRE DUMAS PERE (1802–1870) ROMAN Fransız edebiyatının büyük romancılarındandır. 19. yüzyılda yaşayan Dumas Pere, üç yüze yakın macera romanı yazmıştır. Birçok eseri Türkçeye çevrilmiştir. Üç Silahşörler, Monte Kristo Kontu • ALEKSANDRE DUMAS FİLS A. Dumas Pere’in oğludur. Kamelyalı Kadın • ALFRED DE MUSSET ROMAN, ŞİİR Fransız edebiyatının 19. yüzyıl romantik yazar ve şairlerindendir. Kısa ve uzun öyküler, atasözlerine uygulanmış oyunlar, yergili diyaloglar, şiirler, soneler yazmıştır. Bir Zamane Çocuğun İtirafları, Eceler, Tanrıya Bağlanan Umut… 7 • LAMARTİNE (1790–1869) ŞİİR, ROMAN Romantik dönemin ilk şairlerindendir. 19. yüzyılda yaşayan Lamartine, Fransız şiirine 18. yüzyılın klasik kalıplarından farklı, yeni ve canlı bir yapı kazandırmıştır. Şiirin yanı sıra kısa öyküler, tarihi ve siyasi yazılar da yazmıştır. Graziella, Raphael(Roman) Airane Düşünceler(Şiir) • GEORGE SAND (1804–1876) ROMAN Pembe Ve Beyaz, İndiana, Bir Yocunun Mektupları ALMANYA’DA • GOETHE (1749–1832) ŞİİR, TİYATRO, ROMAN Alman edebiyatının dünyaca ünlü şair ve yazarıdır. 1749'da doğmuş, 1832'de ölmüştür. Romantizmin en büyük temsilcilerindendir. Yalnız Avrupa edebiyatını değil, dünya edebiyatını derinden etkilemiştir. Roman ve oyunların yanı sıra şiirler de yazmıştır. Faust(Oyun), Genç Warther’ın Acıları (Roman) • SCHILLER ( 1759–1806) TİYATRO Alman edebiyatının en büyük sanatçılarındandır. 18. yüzyılda yaşamıştır. Goethe'nin yakın dostudur. Sanatta güzellik ve ahlakı, insana faydalı olanı aramış ve bu yönde eserler vermiştir. Öğretici ve sembolik “balad”ları, düşündürücü felsefi şiirleri, özellikle özgürlük sevgisini dile getiren romantik tiyatro eserleriyle tanınmıştır. Haydutlar, Don Carlos, Wilhelm Tell İNGİLTERE’DE • LORD BYRON (1788–1824) ŞİİR İngiliz edebiyatının önemli romantik şairlerindendir. Yazdığı şiirlerle Avrupalı birçok şairi etkilemiştir, “Don Juan” adındaki şiir kitabı ünlüdür. • SHELLEY ŞİİR • SIR WALTER SCOTT (1771-1832) TARİHSEL ROMAN Tılsım, Manastır, Tehlikeli Şato… RUSYA’DA •ALEKSANDR PUŞKİN (1799-1839) Modern Rus edebiyatının kurucusudur. Şair ve yazardır. Fransız kültürü etkisinde yetişmiş, romantizm akımını benimsemiştir. Yüzbaşının Kızı(Hikâye), Çingeneler(Şiir) Türk Edebiyatı’nda romantizm Batı’daki önemini yitirdikten sonra etkili olmuştur. En çok Tanzimat Edebiyatı’nı etkisi altına alan romantizmin özellikleri, Namık Kemal, Ahmet Mithat ve Abdülhak Hamit’in eserlerinde gözlenebilir. REALİZM(GERÇEKÇİLİK) (19.yy’ın ikinci yarısı) Romantizmin hayal ve duyguya yaptığı vurguya bir tepki olarak doğan realizm, 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra dünya edebiyatını geniş ölçüde etkilemiştir. 18. ve 19. yüzyıl Avrupası’nda görülen toplumsal hareketlilik, toplumsal sınıfları, mücadele içinde yeni çalkantılara, aydınları da yeni arayışlar içine itmiştir. Bu arayışlarda temel temayül, toplum gerçekliğinin tanınması olmuştur. Bu nedenle, Auguste Comte’un pozitivizm (olguculuk) felsefesi, realizmin düşünsel temelini oluşturmuştur. Çünkü pozitivizm, doğa olaylarının (gerçekliğin) doğa ötesi görüşlerle (metafizik) değil; olgular (olaylar) arasındaki bağlantının gözlem ve deneylerle bulunacak yasalarıyla açıklanabileceğini ileri sürer. Öte yandan müspet bilimlerdeki (fizik, kimya, biyoloji) gelişmelerin, varlıkların ve olayların, duygu ve hayallerle değil; maddi gerçekliklerle açıklanabileceğini ortaya koyması, pozitivizmin edebiyata yansıması olan realizme üstünlük kazandırmıştır. Böylece, duygu ve hayallerden yola çıkan sanatçının toplumsal beklentilere yanıt veremeyeceği, sanatçının bir ahlakçı gibi değil, bir bilim adamı gibi gördüklerini anlatmak zorunda olduğu kabul edilmiştir. Realizmin yaygınlaşmasından önce, romantik kuşak içinde yer alan Balzac, Stendhal gibi öncü realistleri de unutmamak gerekir. Ancak realizmin romantizmden asıl kopuşu, Gustove Flauber’in “Madam Bovary” adlı romanı (1857) ile gerçekleşmiştir. Özellikleri Sanatçı, anlattıklarını gözlemlerine dayandırır; duygu ve imgelerin yerini insan ve toplum gerçekleri alır. Sanatçı; kendi duygu ve düşüncelerini gizler; yapıtında tarafsız bir gözlemcidir. İnsan ve toplum, klasiklerde “olması gerektiği gibi”, romantiklerde “istedikleri gibi” realistlerde “olduğu gibi” yansıtılır. Olgu ve olayların ortaya çıkışındaki sosyal nedenler araştırılır. Kişiliğin oluşumunda çevrenin önemini kabul ettiklerinden, kişilerin yaşadıkları ortam, sosyal çevre bütün ayrıntılarıyla tanıtılır. İşlenen olaylar güncel yaşamdan, kişiler halk tabakalarından alınır. Toplumsal konuları işlerler; ama toplum sorunları karşısında tarafsız kalırlar. Sanatı, toplumsal mücadele de bir araç olarak görmediklerinden “sanat sanat içindir” anlayışındadırlar. Anlatıma önem verip özen gösterdiklerinden birer üslupçudurlar. Bu nedenle, örneğin kişiler, sosyal düzeylerine uygun değil; sanatçının üslubuna uygun konuşturulur. Konu kadar, biçim güzelliği de önemlidir. Bu nedenle dil ve anlatım süsten, abartıdan, özentiden uzaktır. Realizm, daha çok roman, öykü ve tiyatro türlerinde etkili olmuştur. FRANSA’DA •BALZAC (1799-1850) ROMAN, ÖYKÜ, TİYATRO Fransız edebiyatında öncü realist yazarlarındandır. Önceleri tiyatroya ilgi duyar, ilk eseri bir tiyatro oyunudur. Ancak eser başarıya ulaşamaz. Tiyatroda başarılı olamayacağını anlayınca romana yönelir. Gerçekçi romanın öncüsü kabul edilen Balzac, güçlü gözlemlerle başarılı romanlar yazar. Goriot Baba, Vadideki Zambak, Eugenie Grandet, Köy Hekimi Tılsımlı Deri, İnsanlık Komedyası (Dizi Romanlarının Genel Adı) •STENDHAL (1783–1842) ROMAN Fransız edebiyatının önemli realist yazarlarındandır. İlk önce tiyatro ve felsefeye ilgi duyar, sonra romana yönelir. Romanlarında başarılı psikolojik çözümlemeler yapmıştır. Güçlü gözlemleri, karakter çözümlemeleri, yalın sayılabilecek üslubuyla sık okunan bir yazar olmuştur Kırmızı Ve Siyah, Parma Manastırı… •GUSTAVE FLAUBERT (1821–1880) ROMAN Fransız edebiyatının dünyaca ünlü romancılarındandır. Yaşamdaki çarpıklıklardan, aksaklıklardan kaçarak sanata sığınır. Eserlerinde hayalindeki ideal insanlığı anlatmıştır. Madam Bovary adlı romanı, döneminde büyük tartışmalara yol açar. Madame Bovary, Salambo… 8 İNGİLTERE’DE •DANIEL DEFOE (1659–1731) ROMAN Robinson Cruose ( Romanda, ıssız bir adada yalnız başına yıllarca yaşayan bir insanın serüvenini anlatır. ) •CHARLES DICKENS (1812–1870) ROMAN Gösterişsiz fakat güçlü bir anlatımı vardır. Kendini belli etmeyen ince bir mizah anlayışıyla yazar. Öyküler ve gezi notları da yazmıştır. Davıd Copperfıeld, Antikacı Dükkânı, Oliver Twıst, İki Şehrin Hikâyesi •JONATHAN SWİFT (1667–1745) ROMAN Gullıver’in Gezileri ( Romanda, gemilerde çalışan Gulliver’in dört hayali ülkeye yaptığı gezileri anlatır. ) RUSYA’DA •TOLSTOY (1828–1910) ROMAN Rus edebiyatında Realizmin önemli temsilcilerindendir. Ortaya koyduğu eserler ve sanatçı kişiliğiyle yaşadığı döneme damgasını vuran Tolstoy, Dünya edebiyatının da en büyük yazarlarındandır. Eserleri günümüzde de hâlâ ilgiyle okunmaktadır. Savaş Ve Barış, Anna Karenina, Diriliş, Hacı Murad, Yaşayan Ölü, İvan İlyiç’in Ölümü… •DOSTOYEVSKİ (1821–1881) ROMAN Rus edebiyatının dünyaca ünlü romancılarındandır. Dinine ve geleneklerine bağlı olan Dostoyevski'nin eserlerinde psikolojik çözümlemeler geniş bir yer tutar. Realizmin etkisiyle yazdığı eserleri tüm dünyada hâlâ ilgiyle okunmaktadır. Suç Ve Ceza, Budala, Karamazov Kardeşler, Ezilenler, Kumarbaz, Ecinniler, İnsancıklar… •MAKSİM GORGİ (1868–1936) ROMAN Toplumcu gerçekçi romanın kurucusu sayılır. Eserlerinde çocukluk ve gençlik yıllarında yaşadığı acı dolu hayatı, Rusya'daki yoksulluk yıllarını anlatmıştır. Betimlemelerdeki ustalığıyla keskin bir gözlemci olduğunu göstermiştir. Tiyatro oyunları ve anılarını kaleme aldığı eserleriyle de Rus edebiyatına katkıda bulunmuştur. Ana, çocukluğum, arkadaş, ekmeğimi kazanırken, benim üniversitelerim •GOGOL (1809–1852) ROMAN, TİYATRO Rus edebiyatının romancı ve oyun yazarlarındandır. 1836'da döneminin devlet bürokrasisini eleştiren “Müfettiş” adlı oyunu sahnelenir. Bu eseri resmi çevrelerin tepkisini çeker ve Rusya'yı terk etmek zorunda kalır. Gogol, konularını günlük yaşamdan alır. Eserlerinde insan davranışlarını gerçekçi bir şekilde anlatmıştır. Ölü Canlar, Müfettiş (Oyun), Petersburg Hikâyeleri, Taras Bulba… •ANTON ÇEHOV (1860–1904) ÖYKÜ, TİYATRO Rus edebiyatının tiyatro ve öykü yazarlarındandır. Modern kısa öykünün en önemli temsilcisidir. Yazdığı bir öykü kitabıyla Rus Akademisi tarafından verilen Puşkin ödülünü kazanır. Daha sonraları yaklaşık 1000 sözcükten oluşan kısa öykü türünü başlı başına bir sanat haline dönüştürür. Çehov, durum öykücülüğünün kurucusu sayılır. Maupassant'ın öncüsü olduğu olay öykücülüğünün alternatifi olan bu yeni öykü anlayışı, sonraki dönem öykücülerini de etkiler. Sanatçı, modern öykücülüğe zemin hazırlamıştır. Türk edebiyatında Memduh Şevket Esendal'ı etkilemiştir. Oyun: Martı, Vanya Dayı, Vişne Bahçesi, Üç Kızkardeş, Hikâyeler •TURGENYEV (1818–1883) ROMAN Rus edebiyatının realist çizgideki romancı ve öykücülerindendir. iyi bir eğitim alan Turgenyev, Almanca, İngilizce ve Fransızcayı ana dili gibi konuşur. Tarih, klasik filoloji dallarında çalışmalar yapar, Yunanca ve Latince öğrenir. Eserlerinde köylülerin yaşamını, çektiği sıkıntıları dile getirir. Babalar Ve Oğullar, Bahar Seli, Taşralı Kadın… •ŞOLOHOV (1905- ? ) ROMAN Ve Durgun Akardı Don, Donda Hasat AMERİKA’DA •JACK LONDON ROMAN Martin Eden, Kurt Kanı, Uçurum İnsanları, Vahşetin Çağrısı… •MARK TWAIN ( 1835–1910) ROMAN, ÖYKÜ Amerikan edebiyatının usta yazarlarındandır. Gazetecilik de yapan Twain, güldürü ustasıdır. Serüvenci bir yazardır, dünya klasikleri arasına girmiş önemli eserlere imza atmıştır. Tom Sawyer’in Maceraları, Huckleberry Fınn’in Başından Geçenler, Missisipi’de Hayat… •JOHN STEINBECK (1902–1968) ROMAN, ÖYKÜ Natüralist bir gerçekçilik, hayal gücüyle beslenen bir gözlemcilik, yazarın en belirgin özelliğidir. Fareler Ve İnsanlar, Gazap Üzümleri, Bitmeyen Kavga, Sardalya Sokağı, Kenar Mahalle •ERNEST HEMINGWAY (1898–1961) ROMAN Yazar ve gazetecidir. Eserlerini Paris’e yerleştikten sonra yazmıştır. 1954’te Nobel ödülünü almıştır. Silahlara Veda, Çanlar Kimin İçin Çalıyor, İhtiyar Balıkçı •HERMAN MERVILLE (1819–1891) Moby Dıck (Beyaz Balina) ROMAN İRLANDA’DA •OSCAR WİLDE (1854–1900) Şair eleştirmen, oyun yazarı ve eleştirmendir. Nüketli, alaycı, iğneleyici bir dili vardır. Realist akıma yakındır. Dorian Grey’in Portresi, Mutlu Prens, Salome •BERNARD SHAW ( 1856–1950) Toplumcu gerçekçi bir yazardır. 1925’te Nobel aldı. Roman ve oyunlarında mizah ve hiciv önemli bir yer tutar. Türk Edebiyatı’nda realizmin ilk etkileri Tanzimat Edebiyatı’nın kuruluş döneminden sonra ortaya çıkmaya başlar. Sami Paşazade Sezai’nin öykülerinde, Recaizade Mahmut Ekrem’in romanlarında ve Nabizade Nazım’ da realizmin ilk etkilerine rastlanır. Öte yanlan Batılı anlamda realizmin, Türk Edebiyatı’nda Servet-i Fünun döneminde uygulanır: Halit Ziya Uşaklıgil. Milli Edebiyat ve Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı’ndan geçerek realizmin, çeşitli uygulamalarıyla günümüz edebiyatına dek ulaşmıştır. PARNASİZM (19.yy’ın ikinci yarısı) Şiir ile düzyazının oluşum süreçleri farklıdır. Bu nedenle, öykü, roman ve tiyatroda realizmin uygulanışıyla şiirde uygulanışı farklı olmuştur. Parnasizm, şiirde realizmdir. 19. yüzyılına ikinci yarısında Fransa’da romantik şiire bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Kuşkusuz, realizmin sosyal, düşünsel ve sanatsal dayanakları, parnasizmin de dayanaklarıdır. Realistler gibi “sanat sanat içindir” düşüncesinde 9 olan parnesyenler de sanatla güzelliğe güzel biçimlerde ulaşacağını düşünmüşler, realistlerden farklı olarak toprak sorunlarına uzak durmuşlardır. Özellikleri: Romantizmde terk edilen Eski Yunan ve Latin Edebiyatı ‘na, mitolojisine tekrar dönülmüştür. Bu özelliğiyle klasisizme yaklaşır. Tarihi olaylar, efsanevi kişiler, eski uygarlıklar konu edinilmiş; Hint, Mısır, Filistin gibi uzak ve yabancı ülkelerin efsanelerinden yararlanılmış; şiire egzotik (yabancı) bir hava getirilmiştir. Duygu hayalden, düşünce ve nesnelliğe açılmıştır şiir. Betimleme önem kazanmış, kişilikler gizlenmiş, dış doğa yansıtılmıştır. Biçim ve söyleyiş güzelliği önem kazanmış; bu nedenle ölçü ve uyak öne çıkmış; şiirde konuya uygun bir ritim yaratılmak istenmiştir. Felsefeyle ilgili düşünceler, bilimsel ve teknik konular şiire girmiştir. NOT 1 :Parnasçılar, plâstik (görme duyusuna seslenen; mimarlık, heykelcilik, resim gibi) güzelliğe tutkun olup egzotik temalar (yabancı memleketlerle ilgili konular) üzerinde çalışmaktan zevk duymuşlardır. NOT 2 :Parnasçılar, uyak ve ölçüye sıkı sıkıya bağlanmışlar, hatta “Biz, nazım sanatı denince ölçü ve uyaktan başka bir şey anlamıyoruz.” diyecek kadar ileri gitmişlerdir. NOT 3:Parnasyen şair, âlimane şiir yazar. İçinde kendi duyguları bulunmaz. Üslubu, betimlemeleri mümkün olduğu kadar canlı, renkli ve parlaktır. Gelenek haline gelmiş nazım şekillerini altüst etmeyi düşün-mez. Aksine bütün nazım kurallarını harfi harfine uygulamak ister. Romantiklerin lirizminden mümkün olduğu kadar kaçar. Kısaca ressam ve heykeltıraşın yaptığını, o şiirde yapmak ister. •JOSE MARIA DE HEREDİA ( 1842–1905) En önemli eseri “ GANİMETLER “dir. Bizde Yahya Kemâl bir süre onun etkisinde kalmıştır. •FRANÇOİS COPPEE (1842-1908) Tevfik Fikret Coppee’den etkilenmiştir. •THEODERE BANVİLLE •LECONTE DE LİSLE •THEOPHİLE GAUTIER (1811–1972) •SULLY PRUDHOMME Türk Edebiyatı’nda bütün özellikleriyle olmasa da Tevfik Fikret’in şiirlerinde ve Osmanlı tarihinin görkemli dönemlerine özlem duyması ve sese, ahenge önem vermesi nedeniyle Yahya Kemal’in şiirlerinde parnasizmin kimi özellikleri gözlenebilir. NATÜRALİZM (DOĞALCILIK) (19.yy’ın sonraları) “Bilimsel gerçekçililik” demek olan natüralizm realizme bir tepki olarak değil, onun bir ileri aşaması olarak 19.yüzyılın sonlarında Fransa’da biçimlenmiştir. Bu biçimlenişte, Hippolyte Taine’in “determinizm” (gerekircilik), Claude Bernard’ın “deneysel uygulama” ve Darvin’in “evrim” ve “soyaçekim” düşüncesi natüralizmin düşünsel, bilimsel alt yapısını oluşturmuştur. Çünkü C. BERNARD, doğa olaylarında aynı nedenlerin aynı koşullarda aynı sonuçları doğuracağını ileri süren determinizmden yararlanarak deney yönetiminin fizyoloji ve hekimlikte canlı varlıklar üzerinde uygulanabileceği kanıtlamıştır. Emile Zola da “deneysel yöntem”in edebiyatta da uygulanabileceğini ileri sürerek natüralizmin gözlemine “bilimsel deney” i de eklenmiştir. Natüralizmin ilkelerini Zola “Deneysel Roman“ adlı 20 ciltlik yapıtında açıklamıştır. Özellikleri İnsanın duyguları, tutkuları, düşünceleri, davranışları soyaçekim ve toplumbilim yasalarıyla açıklanmıştır. İnsan ve toplum, bilimsel determinizm yöntemiyle incelenmiştir. (gerekircilik) Yaşam, her türlü yönüyle ele alınır; iyi-kötü ayrımı yapılmaz. Kişiliğin oluşumunda çevrenin etkisi kabul edildiğinden, sosyal çevreyle ilgili betimlemelere geniş yer verilmiştir. İçgüdü insanı yönlendiren bir etken olarak gösterilmiş, bu nedenle gerçeğin yansıtılmasında, çirkin, kaba ve ayıbın sınırları kaldırılmıştır. Yaşam bir laboratuvar, insanlar da deney aracı olarak görülmüştür. Yazar bir bilim adamı tarafsızlığıyla kişiliğini gizlemiş, üslupçuluğa karşı çıkılmış ve kişiler sosyal düzeylerine uygun hareket ettirilip konuşturulmuştur. Çevreyi ve insanı, yaşadıkları dönemin sosyal çöküntüleri içinde ele aldıklarından eserlerine bir kötümserlik havası egemen olmuştur. Sanatı, toplum sorunlarını yansıtarak bu sorunların çözümünde bir araç olarak görmüşler ve sanattan toplumsal yarar bekleyen anlayışın içinde olmuşlardır. Tiyatroda dekor, kostüm ve aksesuara önem vermişlerdir. FRANSA’DA • EMİLE ZOLA (1840–1902) ROMAN Romanlarında insanların en çirkin ve gizli yönlerini gerçeğe uygun olarak açıkladı. Kalıtım kanunlarının toplum üzerindeki etkilerini belirtti. Bilime güvenilmesini, insanların eğitilmesini ve toplumun gelişmesi konuları üzerinde durdu. Meyhane, Germinal, Nana, Gerçek, Emek, Toprak, Hayvanlaşan İnsan… •ALPHONSE DAUDET (1940–1897) ROMAN, ÖYKÜ Eserlerini Naturalizmin etkisiyle yazan Fransız yazardır. Eserlerinde betimlemelere önem vermiş, ayrıntılı betimlemeler yapmıştır, iyimser ve canlı bir anlatım kullanmıştır. Eserleri, Değirmenimden Mektuplar(Öykü) Pazartesi Hikâyeleri(Öykü), Küçük Şeyler(Öykü), Jack(Roman), Tarasconlu Tartarin(Roman)… •GONCOURT KARDEŞLER (Edmond ve Jules ) ROMAN Goncourt Kardeşler, Naturalizmin, Emile Zola'dan sonraki en önemli temsilcileridir. Eserlerini bilime, gözleme dayanan bir yöntemle, büyük bir titizlikle yazmışlardır. Artistik üslubun yaratıcıları arasında sayılır. Germinie Lacarteux •GUY DE MAUPASSANT (1850–1893) ÖYKÜ, ROMAN Fransız edebiyatının ünlü roman ve öykü yazarıdır. Yazdığı öykülerle dünya edebiyatını etkilemiştir. Maupassant, olay ağırlıklı öyküler yazmıştır. Olaya dayalı öykü türünün kurucusu sayılmıştır. Üslubu sade, süssüz ve açıktır. Usta öykücü, iki yüzün üzerinde öykü yazmıştır. Türk edebiyatında Ömer Seyfettin'in öykülerinde, Maupassant'ın etkilerini görmek mümkündür. Klasik olay öykü türünün ustasıdır. Öykü: Ay Işığı, Tombalak; Roman: Bir Hayat, Güzel Dost… 10 NORVEÇ’TE •HENRİK IBSEN (1828–1906) TİYATRO Hürriyet, aile, ahlak ve benzeri konularda, keskin üsluplu dramlar yazmış. Danimarka’nın ve tüm İskandinav ülkelerinin birliğini ve yükselişini sağlamayı ülkü edinmiştir. Hortlaklar, Halk Düşmanı, Peer Gynt, Nora… Türk Edebiyatı’nda natüralizmin bilinçli uygulayıcısı Hüseyin Rahmi Gürpınar’dır. Ondan önce Tanzimat Edebiyatı’nda Nabizade Nazım’ın “Karabibik” adlı uzun öyküsünde natüralizmin kimi özelliklerine Türk Edebiyatı’nda ilk kez rastlanır. SEMBOLİZM ( SİMGECİLİK ) (19.yy’ın sonları) Sembolizm, 19. yüzyılın sonlarında parnasyen şiire tepki olarak doğmuş bir akımdır. Sembolizm kendisinden sonra ortaya çıkan şiir akımlarının çoğunu etkilemiştir. Realist ve natüralist edebiyatın egemen olduğu dönemde iyice belirginlik kazanan karamsarlık ve bezginlik, “gelişen bilimin insana beklenen mutluluğu getirmediği” düşüncesini beslemiş; “Dünya bir tasarımdır, bir hayalden ibarettir,” biçimindeki “idealizm”in Fransa’da yaygınlaşmasına yol açmıştır. Öte yandan Almanya’da Shopenhauer’un her olayı “hayali ve esrarlı olgular” biçiminde açıklayan idealist felsefesi, ruhsal bunalım içindeki genç kuşağın “geleneğin dışında yeni bir yol bulmak” isteğini güçlendirmiştir. Böylece edebiyat, bilimden ve aydınlıktan uzaklaşarak, yarı karanlık ve belirsiz sezgilere, fizyolojiden psikolojiye, gözlem ve deneyden duygu ve bilinçaltına, nesnellikten öznelliğe yönelmiştir. Fransa’da sembolizmin öncüsü olan Charles Baudelaire, bu akımın ilkelerini “Kötülük Çiçekleri” adlı şiir kitabında uygulanmıştır. Özellikleri Parnasizmin kovduğu duygu ve hayal şiire geri dönmüştür. Ancak bu romantizme dönüş değildir. Anlam açıklığını düzyazıya özgü bir özellik olarak görmüşler, şiirde kapalılığı savunmuşlar: herkesin kendine göre yorumlayabileceği bir şiiri amaçlamışlardır. Şiirde ritme önem vermişler, sözcüklerin müziğine dayanan bir iç ahenk kurmaya çalışmışlardır. Şiirin, gerçeği değil, gerçekliğin (doğanın) şairdeki izlenimlerini anlatması gerektiğini savunmuşlardır. Nesneler birer sembol olarak ele alınmış; sembollerde, iç dünya ile dış dünya arasında bağlantı kurulmuş; bu nedenle mecazlı anlatıma ve imgeye sık sık başvurulmuştur. Gerçeğin çıplaklığına karşı olduklarından, akşam saatleri, mehtap, yarı karanlık ve loş ortamlar şiirde dekor olarak seçilmiştir. En çok, ölüm düşüncesi, sessizlik, durgun sular, sararmış yapraklar, güneşin batışı, kimsesiz kırlar, uzak ülkeler anlatılmıştır. Toplum sorunlarından uzak kalınmış, “sanat sanat içindir” anlayışına yakın durulmuştur. Sembolizm, çağdaş şiiri en çok etkileyen akım olmuştur. •CHARLES BAUDELAİRE (1821–1867) ŞİİR Sembolizmin ilk temsilcilerindendir. Şiirde biçim kusursuzluğuna önem vermekle birlikte daima kendi izlenimlerini anlatması, şiirde kapalılığa önem vermesi, duyguları sözcüklerin açık anlamlarıyla anlatmaktan çok ahenkleriyle sezdirmeye çalışması bakımından tam bir sembolisttir. Köyülük (Elem) Çiçekleri… STEPHANE MALLERME ŞİİR Sembolizmin temsilcilerinden olan Fransız şairdir. Baudlaire ile Edgar Alen Poe'den etkilenir. Mallarme, genç şairlerle yaptığı toplantılarda etkili konuşmalar yapar, dünya edebiyatını da eserleriyle etkiler. Çapkın Törenler, Tatlı Şarkı, Mutluluk Türküleri •PAUL VERLAINE (1844–1896) ŞİİR Fransız edebiyatının önemli şairlerindendir. Dünya edebiyatında da en çok okunan şairlerdendir, ilk önce Parnas şiir akımıyla tanışsa da Sembolizmin etkisindedir. Verlaine, şiirleriyle olduğu kadar şiir ve şairlerle ilgili yazdığı yazılarıyla da sanat dünyasında yankı uyandırmıştır. İyi Şarkı, Sözsüz Romanslar, Usluluk •MAURICE MAETERLINCK TİYATRO •ARTUR RİMBAUD (1854-1891) ŞİİR Fransız edebiyatının ünlü sembolist şairlerinden biridir. Rimbaud'un şiirlerinde sözcükler, yepyeni biçimlerle birleşir. Onun kendine özgü bir şiir dili vardır. Hayal dünyasındaki sıra dışı görüntüler şiirlerine yansır. Birçok şiiriyle sürrealistler için zengin bir kaynak olmuştur. Cehennemde Bir Mevsim, İlhamlar, Işıklar •PAUL VALERY (1871-1945) ŞİİR Şiirlerinde özellikle dil ve ahenge önem vermiştir. Onun şiir anlayışı şöyle özetlenebilir : “Şiir, ne düşüncelerle ne duygularla yazılır; şiir, sözcüklerle yazılır. “ Genç Orman, Charmes •EDGAR ALLAN POE 1809-1849) Amerikan edebiyatının şair ve yazarlarındandır. Şiirlerindeki büyülü dil, onların bugün bile sevilerek okunmasını sağlamıştır. Sembolizmin önde gelen temsilcilerindendir. Kendisi Baudelaire’den etkilendiği gibi, Fransız şairlerini büyük ölçüde etkilemiştir. Modern “küçük öykü” türünün yaratıcısı sayılabilir. ANNABEL LEE VE KUZGUN şiirleri ünlüdür Bizde sembolistler: Servet-i Fünûn’da Cenap Şahabettin’in Elhân-ı Şitâ şiirinde sembolist özellikler görülür. Tevfik Fikret’in Çınar şiir örneği sayılabilir. Asıl uygulayıcı Ahmet Hâşim’dir. Yahya Kemâl, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas, Ahmet Hamdi Tanpınar sembolist özellikli şairlerimizdir. EMPRESYONİZM ( İZLENİMCİLİK ) (19.yy’ın sonları) 19. yüzyıl sonlarında resim sanatında egemen olmuş bir akımdır. Akımın etkileri edebiyat ve müzik sanatında da görülmüştür, sembolizmin bir aşaması olarak kabul edilir. Özellikleri Duyuların, nesnel gerçekliğin, dış doğanın olduğu gibi algılanmasını engellediğinden hareketle, algılanan durumların gerçek ve dış dünya değil, onun hayallerle süslenmiş izlenimleri olduğu sonucuna varılmıştır. Doğanın tüm ayrıntılarıyla anlatılmasının olanaksızlığı nedeniyle, ancak doğadan edinilen izlenimlerin anlatılabileceği savunulmuştur. İnsanın çevresini saran evrene ve sosyal çevreye ilgisiz kalınmış, sanatçılar kendi iç dünyalarını dile getirmeyi amaçlamışlardır. Bu nedenle “sanat eseri, onu yaratanın tam kişiliğini belirtir” düşüncesi öne çıkmıştır. 11 •RİLKE •HOPKİNS •SAMUEL BECKET ( 1906–1989) Hem İngilizce hem Fransızca romanlar ve oyunlar yazmıştır. 1969’da Nobel almıştır; fakat reddetmiştir. Godot’yu Beklerken, Oyunun Sonu, Molloy… ***Sembolist şairler A. Rimbaud ve Paul Verlaine aynı zamanda empresyonist şairler olarak da kabul edilir. FÜTÜRİZM ( GELECEKÇİLİK ) Yaşamda her şeyin sürekli hareket durumunda olduğundan yola çıkarak, sanatında bu harekete uyması gerektiğini ileri süren bir akımdır. Fütürizmde geçmişin tüm sanat kuralları bir yana bırakılarak, hayatın dinamizmine, yaşamın sürekliliğine uygun yeni biçimler aranmıştır. Dinamizmi, hızı, makineyi, şiire sokmak amacı güdülmüştür. Atılganlık, gözü peklik ve çalışmanın kutsallığı savunulmuştur. Şiirde geleneğe bağlı tüm öğeler, şiir birimi, ölçü, uyak atılmış; özgür şiir biçimi kullanılmıştır. •MARİNETTİ Türk Edebiyatı’nda sembolizmin en önemli temsilcisi Ahmet Haşim birçok kaynakta empresyonist olarak da nitelenmiştir. EKSPRESYONİZM ( DIŞAVURUMCULUK ) 20. yüzyılın başında Almanya’da empresyonizme, özellikle de natüralizme bir tepki olarak doğmuştur. Bu akım resimde ortaya çıkmış, daha sonra edebiyata yansımıştır. Ekspresyonizm, insanın iç dünyasındaki duyguları anlatmaya, dışa vurmaya, önem veren bir akımdır. Bir başka ifadeyle bu akım, sanayi çağının anlamsızlaştırdığı yaşama karşı “ruhun isyanı”dır. Ekspresyonizm, insanın iç dünyasını, duygularını, ruh dalgalanmalarını dışa vurmayı amaçlar. Ekspresyonistler, iç gözleme, öznel gerçekçiliğe büyük önem vermişledir. •JAMES JOYCE (1882–1941) İrlanda asıllı şair, roman ve öykü yazarıdır. “ULYSESS” adlı romanı dünya çapında üne sahiptir. Dublinliler, Sürgünler, On Paralık Şiirler… •FRANZ KAFKA (1883-1924) ROMAN, ÖYKÜ Çekoslovak yazardır. Ölüm, intihar gibi temaları çok işler. Dava, Şato, Yitik, Değişim, Çin Seddi… •T.S. ELLİOT ( 1888-1965) Amerikan asıllı şair; şiir, oyun, deneme ve eleştiri yazarıdır. Çorak Ülke, Boş Adamlar, Katedralde Cinayet, Kutlu Çarşamba… •O. NEİL TİYATRO KÜBİZM 20. Yüzyılın başında ortaya çıkan ve daha çok resim alanında kendini gösteren, sonradan öteki sanat dallarını da etkileyen, konunun yalnızca görünen taraflarını değil, görünmeyen yönlerini de göstermeye çalışan bir akımdır. Sözgelimi “Ressam, balkonda bulunan bir adamın resmini yapmak istediği zaman, yalnızca adamın dış görünüşünü çizmekle yetinmeyecek, balkondaki adamın sokağa ait bütün duyumlarını aynı tablonun içine yerleştirecektir. Kübizme göre yaşam, çok boyutludur. İnsan yaşam denilen olay içinde birçok şeyi hep birden görmektedir. Öyleyse insanı bütün düşüncelerinden soyutlayamayız. Empresyonizme tepki olarak doğmuştur. Her şeyi geometrik bir biçimde görmeye ve göstermeye çalışır. Şairler şiirlerinde, çözümleme – sentez metodunu kullanmışlardır. Eşyanın dış görünüşüyle birlikte özünün de gösterilmesi gerektiğini savunur. Resimde Picasso; edebiyatta G. Apollinaire, Andre Salmon, Max Jacob gibi şairler bu akımı kökleştirmeye ve geliştirmeye çalışmışlardır. Fakat bütün çabalara rağmen, bu akım uzun ömürlü olamamıştır. Türk edebiyatında bütün şiirleriyle Kübizmi temsil eden bir edebiyat sanatçısı yoktur. •VİLADEMİR MAYAKOVSKİ (1894–1930) Toplumcu ve fütürist ( gelecekçi ) bir şairidir. Halk diliyle biçime önem vererek şiirler yazmış, Rus şiirinde yeni bir dönem açmıştır. Bizde Nazım Hikmet, Mayakovski’den çok etkilenmiştir. Türk Edebiyatı’nda Nazım Hikmet’in kimi şiirlerinde etkileri görülür. DADAİZM Fütürizm, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da yerini Dadaizm’e bırakmıştır. Kişiyi aklın tutsaklığından, aklın kurduğu düzenden sanatı dil, ölçü, uyak, biçim ve anlam kaygılarından kurtarmak; kalıplaşmış bütün sistemleri, kuralları, gelenekleri yıkmak amaç güdülmüştür. Kuralsızlık kural olarak benimsenmiştir. Anlamsız olan “dada” sözcüğünü kendine ad olarak seçen akım, sanatı da ortadan kaldırma eğilimi göstermiştir. Kurucusu Tristan Tzara’dır. Dadaizm 1922’den sonra yerini sürrealizme bırakmıştır. NEOKLASİSİZM 19. yy sonlarında “ Klasisizm” e dönüş eğilimleri şeklinde belirmiştir. Bizde Yahya Kemâl’de etkisi görülür. ( Şiirlerinin biçimce eski, öz yönünden yeni oluşu ile dikkati çeker. ) SÜRREALİZM ( GERÇEKÜSTÜCÜLÜK ) Dilimize “gerçeküstücülük” terimiyle çevrilen sürrealizm sanata, gerçeğin üstünü, ötesini, dışını değil; üst gerçeği (sanatçının daha önemli bulduğu bir gerçeği, gerçekliği) anlatmaya çalışır. 20. yüzyılın sanat akımı olan sürrealizm, bu “üst gerçeği”, “bilinçaltı” olarak belirler. Çünkü Sigmund Freud’un insanın bilinçaltına yönelik açıklamaları, sürrealizme kaynaklık etmiştir. Freud’a göre insan “akıl”la “alışılmış”la davranışlarını sınırlamış ve gerçekliğini ortaya koyamamıştır. İnsanın rüyada ve sanrılık halindeki akıl ve mantığın denetiminden kurtulmuş halini ele alan Freud, insanın gerçek olarak anlaşılması için, aklın, mantığın, geleneklerin etkisinden kurtulması gerektiğini belirtir. Sürrealistler de bilinçaltının karanlık ve karmaşık dünyasını sanata yansıtmak istemiştir. Bir ruh doktoru olan şair, A. Breton, sürrealizmin ilkelerini “Birinci Sürrealizm Manifestosu” adlı eserinde açıklamıştır. Özellikleri Bilinç ve akıl değil, bilinçaltı temel alınmıştır. Bilinç durumundan çıkarak (ipnoz durumu) hiçbir şey düşünülmeden ve tasarlanmadan yazmak yöntemi benimsenmiştir. 12 Gülmenin insanı ikiyüzlülükten kurtaracağını söyleyen sürrealistler, mizaha ve espriye önem verirler. Sanat yapıtlarının iradi değil, çağrışımsal ve ruhsal otomatizm ürünü olduğunu göstermek için “rüya öyküleri”, ”ipnotizmada sorulara verilen yanıtlar”, “ruhsal otomatizm yazıları” gibi yöntemler kullanılmıştır. Akıl ve mantıkla şiirin bulunmadığına inanılmış, dış gerçeklik nesnel bağlantılarını kaybetmiş, imajlarda “olmazlar olur” yapılmıştır. İç akışı engellediğine inanıldığından noktalama işaretleri kullanılmamıştır. Gelenek, görenek ve törelerden, bunların sınırlayıcılığından kaçınılmıştır. BATI EDEBİYATINDAN BAŞKA BAZI ÖNEMLİ SANATÇILAR •ANDRE BRETON (1896–1966) •GRİMM KARDEŞLER (JACOP 1785–1863 ve WİLHELM GRİMM 1786–1859) Birlikte Alman folkloru, dili ve edebiyatı üzerinde yaptıkları çalışmalarla ün kazanmışlardır. Eserleriyle çocuk edebiyatının da ünlüleri arasında yer almışlardır. Derledikleri ve yazdıkları masallar “Grimm Masalları” adıyla dünya dillerine ve Türkçeye de çevrilmiştir. “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler” bunların en tanınmışıdır. •LUİS ARAGON •PAUL ELUARD, (1895–1952) Edebiyat hayatına dadacılarla benimsemiştir. girmiş, sonra sürrealizmi Türk Edebiyatı’nda Garip şiir akımının kimi şiirlerinde bu akımın izleri görülmektedir. Ayrıca günümüz çağdaş şairlerinden Cemal Süreya, İlhan Berk, Ece Ayhan, Edip Cansever, Turgut Uyar yer yer üstgerçekçilik izleri taşır (II. Yeni şairleri) EGZİSTANSİYALİZM ( VAROLUŞÇULUK ) Var olmanın özden önce geldiğini ileri süren egzistansiyalizmin tarihsel kökleri oldukça eskilere gider. İnsanın kendi varlığını, kendisinin yarattığını ileri süren bir öğretidir bu. Varoluşçuluğun bir sanat akımı olarak biçimlenişi, bu öğretinin etkisiyledir. Egzistansiyalistlere göre tüm varlıklar var oluşlarından önce gerçekleştirilmişlerdir. Bu nedenle örneğin ağaç ağaçlığını yapamaz artık; ama insan kendini yapabilir. İnsan kendi özünü oluştururken yalnızdır ve özgürdür. Bu özünü oluşturma süreci seçeneklerle doludur. İnsanın karşı karşıya kaldığı bu seçme durumu ona yoğun sorumluluklar yükler ve bu da kişiyi bunalıma düşürür. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra J.Paul Sartre ile gittikçe güçlenen bu akım, Descartes’in “Düşünüyorum öyleyse varım” görüşünü tersine çevirerek “Var olduğum için düşünüyorum” tezine ulaşır ve özgürlüğü kısıtlayan hiçbir engeli tanımaz. İnsana büyük değer veren var oluşçular insana yapılan haksızlıklardan herkesi sorumlu tutarak egzistansiyalizme toplumcu bir özellik kazandırırlar. •J.P.SARTRE (1905–1980) ROMAN, ÖYKÜ, OYUN Son dönemin en önde gelen düşünür ve sanatçılarından olan Sartre, egzistansiyalizm akımının kurucusu ve savunucularındandır. Bulantı, Özgürlük Yolları, Akıl Çağı (Roman), Sinekler, Mezarsız Ölüler, Kirli Eller, Saygılı Yosma (Oyun)… •ALBERT CAMUS (1913–1960) Yabancı, Veba (Roman) •ANDRE GİDE (1869–1951) Fransız edebiyatının ünlü deneme ve roman yazarıdır. 1947 Nobel kazanmıştır. Sanat eserlerinde biçime önem vermez. Ecinniler, Kalpazanlar, Dar Kapı, Dünya Nimetleri… •KARL JASPERS •HANS CHRİSTİAN ANDERSEN (1805–1875) Danimarkalı, dünyaca ünlü masal yazarıdır. Şiir, roman, tiyatro, gezi notu türünden eserler de vermiştir. Ama bütün dünya onu “Andersen Masalları” adıyla da bilinen masalları ile tanır. •CHARLES PERRAULT ( 1628–1703) Yapma masallarla adını ölümsüzleştirmiş bir şair ve yazardır. ( Hikâyeleri aslında, oğlunun yazdığı öne sürülmüştür. ) Parmak Çocuk, Külkedisi, Çizmeli Kedi gibi masallar onun eseridir. •KNUT HAMSUN (1859–1952) Norveçli romancı. Eserlerinin çoğu kendisiyle ilgilidir. Açlık adlı romanında gerçek bir olayı işler. Hamsun, kişilerin dış görünüşünden çok, ruh hallerini ve bilinçaltlarında kalmış düşünce ve emellerini anlatmakta ustalık gösterir. Açlık, Dünya Nimeti, Toprak Yeşerince, Serserilik Günleri, Rosa, Pan, Göçebe… •JULES VERNE ( 19. yy ) 19. yy Fransız romancılarındandır. Yaşadığı dönem, Fransa’nın ve dünyanın icatlarla, keşiflerle çalkalandığı, büyük denizlere seferler düzenlendiği bir dönemdi. O, bu koşullar altında hayale dayanan, bilimsel buluşlar üstüne kurulan romanlara yöneldi. Balonla Beş Hafta, Aya Seyahat, Deniz Altında Yirmi Bin Fersah, Kaptan Grant’ın Çocukları… •PİERRE LOTİ (1850–1923) Fransızdır. Denizcilik mesleği dolayısıyla gezdiği ülkeleri anlatan “egzotik roman” türünde eserleriyle tanınır. İstanbul’a defalarca gelmiştir. “Aziyade” romanında İstanbul’u anlatmıştır. Türk dostudur. 1. Dünya Savaşı sırasında Türkiye’nin haksızlığa uğradığını savunmuş, Kurtuluş Savaş’ımızı destekleyen yazılar yazmıştır. Aziyade, İzlanda Balıkçısı, Bayan Krizantem… •BERTOLD BRECHT ( 1898–1956) Alman edebiyatının ünlü şairi ve tiyatro yazarıdır. “Epik Tiyatro”nun kurucusudur. Cesaret Ana, Kafkas Tebeşir Dairesi, Carar Ana’nın Silahlar, Baal, Adam Adamdır… •HEİNRİCH BÖLL ( 1917–1985) 20. yy’da yetişmiş Alman yazarlarının en büyüğü sayılabilir. Öykü, roman ve tiyatro yazarıdır. 1972’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştır. “Gündelik gerçekleri” yansıtır. Tren Zamanında Geldi, Yarın Ve Dün, Palyaço, Toplum Dışı, Bir Ağız Dolusu Toprak, İlk Yılların Emeği, Cüce Ve Bebek… •ALAİN (1868–1951) Fransız filozofu ve deneme yazarıdır. Felsefe öğretmenliği onu Descartes çizgisinde etkiler. Hümanizmi savunur. Uzlaşmacı ve barıştan yana bir tutum sergiler. Onun şüpheyi yöntem olarak kullanma anlayışı, sürekli yeni arayışlara yönelmesini sağlar. 13 • ELENOR PORTER Polyanna ( 19. yy ) • EDMONDO DE AMICIS ( 1846 – 1908 ) Çocuk Kalbi •CARLO COLLODİ ( 1826 -1890 ) Pinokyo TANZİMAT'I HAZIRLAYAN İÇ GELİŞMELER Tanzimat'ı ortaya çıkaran nedenleri, 18. yy'da Osmanlı toplumunun tüm kurum ve kuruluşlarını ayakta tutan, inanç, düşünce, bilim ve felsefe, askerî, maliye, hukuk, idare, ekonomik ve siyaset alanındaki değişim ve dönüşümlerden ayrı düşünemeyiz. Nitekim , bu değişim ve dönüşümlerin yaşanmasında, Batılı devletlerin Osmanlı toplumu üzerindeki etkisi de önemlidir. Bu bağlamda Tanzimat'ı ortaya çıkaran nedenleri iç ve dış faktörler olarak iki kısımda ele alabiliriz. İç faktörler, Tanzimat’ın bir sonuç olarak ortaya çıktığı Osmanlı Batılılaşma hareketlerini anlatırken genel olarak üzerinde durulan hususlardır. Dış faktörler ise cereyan eden hadiselerdir. Gerçekten 16. yy'dan beri Osmanlı Devleti sahip olduğu üstünlüğü kaybedip, devlet kurumlarının ve kanunların asrın ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte olmaması, devletin maddi ve manevi gücünü kaybetmiş olması, bunun sonucunda her sahada yenilgiye uğraması yeniden ve geniş bir ıslahat hareketini zorunlu kılıyordu. Bununla birlikte, Osmanlı Devleti'nin müdahale edemediği alanlardaki gelişmeler Tanzimat'ın alanında daha güçlü belirleyiciler olarak ortaya çıkmıştır. Bu gelişmelere bakacak olursak; Tanzimat'ı hazırlayan siyasi gelişmelerden biri, Osmanlı kendi içinde bir kuvvet olan Mısır valisi Mehmet Ali Paşanın, Osmanlı 'ya karşı elde etmiş olduğu basımlardır. Nitekim 2. Mahmut zamanında, Mısır valisi Mehmet Ali Paşa, Fransızların yardımı ile birçok reform yapmış ve oldukça güçlenmiştir. Mora isyanını bastırılmasında gösterdiği yararlılıklardan dolayı kendisine Girit valiliği vaat edilmiştir. Ancak, Paşa bunun yanında Suriye valiliğini de istemiş ve bu isteği sultan tarafından reddedilmiştir. Bu gelişmeler üzerine, Mısır ile Osmanlı Devleti arasında savaş hâli başlamıştır. 2. Mahmut'un Mehmet Ali Paşa karşısında aldığı yenililer Osmanlı Devleti'ni Tanzimat'a zorlayıcı bir etki yapmıştır. Bunun yanında Mısır meselesi Tanzimat'ın sadece yeni bir düzen isteğinden değil, kendini koruma ihtiyacından kaynaklandığının somut bir göstergesidir. Saltanata yapılmış en somut tehdit Mısır ve Mehmet Ali Paşa'dır. Mısır, Tanzimat'ı iki boyutta etkiliyor. Hem bir model hem de zorlayıcı bir neden olarak. Yeniçeriliğe karşı kazanılan zafer gününde Mahmut'un giysileri Mısır'ın Türkiye'deki yenilikler için model olması boyutunu veriyor. Daha sonra Mısır ile savaş ve bu savaşın yol açtığı utanç verici yenilgiler, Mısır'ın zorlayıcı yanını getiriyor. Fakat ister model olsun, isterse zorlayıcı, Mısır 19. yy Türk aydın ve yenilik tarihinde önemli bir yere sahip bulunuyor. Tanzimat'ın ilanında Mısır'ın zorlayıcı etkisinin model olma etkisinden daha etkili olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Mısır meselesi, Osmanlı Devleti'ni yabancı devletlerle birçok antlaşma yapmak zorunda bırakmıştır. Özellikle İngiltere ile yapılan ticaret antlaşması, 2. Mahmut'un Mehmet Ali Paşa'ya karşı İngiliz desteğini sağlamasının bedeli olarak imzalamıştır. Tanzimat'ı hazırla-I im ekonomik gelişmeler ise Mısır meselesi ile bağlantılı olan Tanzimat Fermanı'nın ilanından önce, 16 Ağustos 1838'de İngiltere ile imzalanan Balta Limanı Antlaşması’dır. Balta Limanı Antlaşması ile birlikte, İngilizlere ticari alanda geniş imtiyazlar sağlanmıştır. Bu durum, İngilizlerin Osmanlılar üzerinde daha fazla nüfuz sağlamasına olanak tanımıştır. 1838 Osmanlı-İngiliz ticaret antlaşmasını 25 Kasım 1838'de Fransa ile imzalanan ticaret antlaşması izlemiştir. Daha sonra benzer hükümler ihtiva eden antlaşmalar Sardunya, Gelemenk, Belçika, Prusya, Sicilya ve Brezilya gibi devletlerle de imzalanmıştır. Osmanlı Devleti'nin kötü durumda olan ekonomisi, yabancı devletlerle yapılan antlaşmalarla daha kötüye gitmiştir. Ayrıca Batılı devletlere antlaşmalarla verilen imtiyazlar, Osmanlı Devleti'nde nüfuz sahibi olmalarına yol açmıştır. Balkanlardaki milliyetçilik hareketleri ve Avrupa devletlerinin baskıları da Tanzimat'ı hazırlayan sosyal, siyasal gelişmeler çerçevesinde önemlidir.1189'da Fransız ihtilalinin bir sonucu olarak ortaya çıkan milliyetçilik hareketi Avrupa 'yi etkisine almış, bu durumdan Osmanlı Devleti 'nin Avrupa 'da yer alan eyaletleri de etkilenmiştir. Özellikle Avrupa devletlerinin dini unsurları kullanarak azınlıkları kışkırtmaları ve Hıristiyan tebaanın haklarını korumak bahanesi ile Osmanlı Devleti'ne yaptığı baskılar siyasi ve hukuki ıslahatlar yapma zorunluluğunu doğurmuştur. "Avrupalı devletler, Hıristiyanlıklarını bahane ederek, Osmanlı Devleti'ni zayıf düşürmek için gayrimüslim unsurlara hamilik yapmaya başlamıştır. Rusya bir taraftan Balkanlarda Bulgarları destekliyor ve Bulgar milliyetçiliğini körükleyerek onları Osmanlı 'ya karşı isyana teşvik ediyordu. Diğer taraftan Osmanlı Devleti'ndeki Rum ve Ermeni Ortodoksların dini haklarını gerekçe göstererek bu cemaatlerle ilişkiye geçiyor ve açıkça Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışıyordu. Ermenilerin Katolik oldukları tezinden hareketle Fransa'da Katolik cemaati ile, ilgili oldukları devlete telkinlerde bulunuyordu. Hıristiyan mezhepler vasıtası ile kendi çıkarlarını koruyan Fransa ve Rusya'nın faaliyetlerini izleyen İngiltere'de aynı yöneteme başvurarak bölgede Protestanlık propagandası yaptı ve bir Protestan cemaati oluşturdu. İngiltere'nin bu teşebbüsünü Almanya ve ABD de desteklemiştir. Bununla birlikte, Tanzimat'a Batının etkisinin devlet zihniyetindeki değişmelerde görmekteyiz. Nitekim, Batı memleketlerine elçilikle giden devlet adamlarımız, orada uyanan yeni devlet anlayışı, hürriyet ve eşitlik fikirlerinden etkilenmişlerdir. Osmanlı toplumunda 3. Selim 'in başlattığı yeniliklerin 2. Mahmut tarafından daha katı ve kararlı şekilde yürütülmesi ile, ülkenin kapıları Batı 'ya açılmış oldu. Devletin öncelikle askeri, idari ve mali alanlarda yaptığı değişikliklerle, merkezi idarenin güçlenmesi ve otoritesinin ülkenin her yerinde hakim kılınması isteniyordu. Ancak açılan kapıdan sadece askeri, idari ve mali alanlardaki kurum ve fikir-ter gelmiyordu. Avrupa 'da köklü bir değişimin ateşini körükleyen Fransız ihtilalinin devrimci fikirlerine de ilgi fazlaydı. Bu fikirlerin yurda girişini sağlayan tüm bu gelişmeler, Osmanlı'nın içinde bulunduğu durumdan kurtuluşunun, yalnızca askeri ve teknik ıslahatlarla mümkün olamayacağı fikrini doğurmuştur. Bu noktada, Tanzimat, siyasi-hukuki ıslahatları kapsayan bir program olarak gündeme gelmiştir. Faaliyetler, yeni kurulan askeri okullardaki Fransız öğretmenlerin çalışmaları ile Fransız hükümetinin İstanbul'daki propaganda girişimleriydi. Ayrıca Batı ülkelerine gönderilen öğrenciler, diplomatik görevliler, Batı dillerini bilen ve bu dillerde yazılanları okuyan genç bürokrat ve aydınların faaliyetleri de Batılı fikirlerin tanınmasını sağlıyordu. 3. Selim döneminden itibaren Batı başkentlerinde açılan düzenli temsilciliklerde görevlendirilen genç memurlar Avrupa 'daki gelişmeleri ve fikirleri yerinde tanıma olanağı buldular. Bunun yanında 1821 'de kurulan Tercüme Odası 'nın Türk yenilik tarihinde önemi büyüktür. 1821 'de Bab-ı Ali'de kurulan tercüme odasında Batı dillerini öğrenen genç kuşaklar, Avrupa'da çıkan yayınları ve Batı 'yi daha yalandan tanıma imkânı bulan gençler, devletin yeni bürokrat sınıfım oluşturdular. Tanzimat Döneminin ünlü sadrazamları, Ali, Fuat, Reşit Paşalar da içinde olmak üzere pek çok yenilikçi aydın ve bürokrat ilk eğitimlerini Tercüme Odası'nda gördüler. Tanzimat Fermanı (Tanzimat-I Hayriye) - (Gülhane Hatt-I Hümayunu) - 3 Kasım 1839 Tanzimat Fermanını, Londra elçiliğinden Dışişleri Bakanlığına getirilen " Mustafa Reşit Paşa " hazırlamıştır. 14 Ferman, Topkapı Sarayının Gülhane bahçesinde, padişah, sadrazam, yabancı devletlerin elçileri, patrikler, büyük devlet memurları önünde "Mustafa Reşit Paşa " tarafından okunmuştur. Yeniçeri Ocağı’nın bozulmaya başlaması nedeniyle Sultan II. Mahmud döneminde başlayan yenilik hareketleri ve Sultan Abdülmecid'in tahta çıkar çıkmaz ıslahat hareketine devam etmek amacında olduğunu göstermesi Osmanlı Devlet yapısındaki değişimin başlangıcıydı. Sadrazam Mustafa Reşid Pasa, Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nu Padişah adına kaleme almış; devlet ve birey arasındaki ilişkilerde devletin modernleştirilmesi amacına dayanan temel ilkeler kabul ve ilan edilmiştir. İlanının Nedenleri : *Avrupalıların içişlerimize karışmasını engellemek *Halkın sosyal yapısında yenilikler yaparak çağdaşlaşmayı sağlamak *Mısır valisi M.Ali Paşa’ya karşı Avrupalı devletlerin desteğini sağlamak ÖNEMİ: Tanzimat fermanıyla Osmanlılara " Kanun " gücü girmiş oluyordu. Başka bir sonucu da, eğitimde Tanzimat dönemi aydın tipini yetiştirerek vermiştir. Islahat Fermanı (1856) Tanzimat fermanı yeterli bulunmayarak, gayr-i Müslimlere daha fazla hakların verilmesi için 1856'da yayınlanan ferman. Gülhâne Halt-i Hümâyûnu gibi, imparatorlukta yapılması kararlaştırılan yeni bir düzenin program ve prensiplerini içine alır. Bu ferman esas olarak Tanzimat hükümlerini tekrarlayan, onları açıklayan ve genişleten bir fermandır. I. Meşrutiyet (23 Aralık 1876) (Kanun-i Esasi) ( İlk Anayasa ) Tanzimat döneminde, Avrupa ile yakın ilişkiler içinde olan, Avrupa'yı yakından gören ve onların Osmanlı Devleti üzerine siyasi emellerini öğrenen bir aydın sınıf yetişti. Bunlara "Jön Türkler" ya da "Genç Osmanlılar " denilmiştir. Mithat Paşa, Namık Kemal, Ziya Paşa , Serasker Hüseyin Avni Paşa önemli temsilcileridir. Genç Osmanlılar, Osmanlı Devletinin kurtuluşunu içinde yaşayan halka yönetme hakkı vermekle, gerçekleşeceğine inanıyorlardı.Böylece halk yönetime katılacak, kendisini temsil edecek, dış devletlerin Osmanlı Devleti içine müdahalesine ortam hazırlanmamış olacaktı. Meşrutiyeti ilan etme sözü veren, II.Abdülhamit V.Murat'ın yerine tahta çıkarılmıştır. ÖNEMİ: *Osmanlı Devletinde ilk kez rejim değişikliği oldu. *Tüm azınlık guruplara parlamentoda temsil hakkı tanınmıştır. *Osmanlı halkı ilk kez yönetime katılma, seçme ve seçilme haklarına kavuşmuştur. *Osmanlı Devletinde ilk kez Anayasal düzen kuruldu. *Osmanlı Parlamentosu; Padişahın seçtiği üyelerden oluşan Ayan Meclisi ve Halkın seçtiği milletvekillerinden oluşan millet meclisi olarak iki meclisten oluşmuştur. Meclis başkanlığına Ahmet Vefik Paşa seçilmiştir. Not: 1877-78 Osmanlı - Rus Savaşının başlaması üzerine, II. Abdülhamit, parlamentoyu dağıtarak, Meşrutiyet rejimini yürürlükten kaldırmış, 30 yıl boyunca sıkı bir yönetim izlemiştir. TANZİMAT EDEBİYATININ YENİLEŞME DÖNEMİ (HAZIRLIK SAFHASI) Osmanlı Devleti'ndeki yenileşme hareketleri 17. yüzyılın sonundaki Karlofça Antlaşması (1699) ile başlamıştır. Osmanlı İmparatorluğu, 17. yüzyıla dek dünyanın büyük devletlerinden biriydi. Ancak bu yüzyılın sonlarında ülke küçülmeye başladı. Karlofça antlaşmasıyla başlayan toprak kaybı, devlet adamlarını derin derin düşünmeye yöneltti. Toprak kayıplarının nedeni ordunun savaş alanlarında yenilmesiydi. Bu tespit, olgunun bir yüzünü, askerî yönünü dışa vuruyordu. Oysa sadece askeri örgütler değil devletin çeşitli kurumlan çağın ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaklaşmıştı. Ancak bunu görmek isteyenlerin sayısı son derece azdı. O nedenle Osmanlı İmparatorluğundaki çağdaşlaşma hareketi askerî alanda başlatıldı. Amaç imparatorluğu eski gücüne kavuşturmaktı. Tanzimat devrine gelinceye kadar ülkede bazı yenilik hareketlerine girişildi. Ancak bunlar planlı programlı çalışmalar olmadığı için, sadece yeniliği başlatan devlet adamının yaşamıyla özdeşleşti. Yenilikçi kişinin ölümü ile yenilikler de ortada kaldı. Paris ve Londra elçiliklerinde bulunmuş olan Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa, Osmanlı İmparatorluğu'nda Tanzimat Dönemi olarak tarihe geçecek bir olayı başlatmıştır. 3 Kasım 1839'da Gülhane Hatt-ı Hümayunu adı verilen bir belgeyi devlet ileri gelenlerinin, yabancı elçilerin, halkın önünde okumuştur. "Tanzimat ", düzenlemeler demektir. Her alanda düzenlemeler yapılacağının duyurulduğu bu fermana Tanzimat Fermanı; bu fermanın ilanıyla başlayan döneme de Tanzimat Dönemi denir. Fermanın en dikkat çekici yanı, Osmanlı Devleti'nin, Batılı devletlerin anayasalarında yer alan insanın temel hak ve özgürlüklerinin korunması ilkesini kabul etmesi ve bunu resmî bir törenle duyurmasıdır. Böylece imparatorlukta hukuk devletine doğru bir yöneliş de başlamıştır. Tanzimat’la gelen yenilik ve düzenlemeler, hemen hemen yaşamın her alanını kapsamıştır. Tanzimat Fermanı'nda, Batılı anlamda bir düzene duyulan gereksinim açıkça belirtilmişti. Önce yönetim merkezi olarak Babıâli güçlendirildi. II. Mahmut zamanında kurulmuş olan Meclis-i Ahkâm-ı Adliye yeniden düzenlendi. Yeni meclislerin kurulması kararlaştırıldı. Ceza ve ticaretle ilgili yasalar çıktı (1840'ta Ceza Kanunnamesi, 1850'de Ticaret Kanunnamesi). Osmanlı yurttaşı olan herkesin yasa önünde eşit olduğu vurgulanıyordu. Ayrıca üyeleri arasına yabancıların da katıldığı karma ticaret mahkemeleri kuruldu. 1864'te Vilayet Nizamnamesi çıkarıldı. Ülke vilayetlere, vilayetler sancaklara, sancaklar kazalara, kazalar da karyelere (köylere) ayrıldı. Vilayetlerin başına valiler, sancakların basma mutasarrıflar, kazaların başına da kaymakamlar getirildi. Ayrıca kazalarda, sancaklarda ve vilayetlerde birer idare meclisi kuruldu. Ekonomik Alanda Yapılan Yenilikler: Osmanlı yöneticileri devletin düzlüğe çıkabilmesi için ekonomik kaynakların verimli hâle getirilmesini istiyorlardı. Bu nedenle de vergi düzenini çağdaşlaştırmaya karar verdiler. Çünkü hem yeterince vergi toplanamıyor, hem de vergi toplayıcıların baskısı yüzenden devletle halk karşı karşıya geliyordu. Bunu önleyebilmek için merkezden sancaklara "muhasıl" adıyla birer memur atandı. Bu memurun başkanlığında Muhasıllık Meclisi adı verilen bir meclis kuruldu. Fakat beklenen vergi toplanamadı. Vergi sistemi büyük ölçüde değiştirildi. 1841'de ilk kağıt para çıkarıldı. Hazine bonosu biçimindeki bu paranın adı "kaime" idi. Fakat beklenen sonuç alınamayınca, 1844'te kaldırıldı. Bankalar kurulmaya başlandı. İlk kurulan banka olan İstanbul Bankası çok geçmeden kapandı. Menafi Sandığı adıyla kurulan kurum ise Ziraat Bankasına dönüştürüldü. Ülke ekonomisinin kötüye gitmesi üzerine İngiliz ve Fransız firmalarından borç para alındı. Böylece ilk borç para Tanzimat döneminde alındı. Fakat faizleriyle birlikte büyük bir sorun olan bu borç, sonunda devleti iflasa sürükledi ve 1881'de Düyun-ı Umumiye'nin kurulmasına yol açtı. Askerî Alanda Yapılan Yenilikler: Ordu, başlarında müşirlerin bulunduğu beş ordu biçiminde düzenlendi. Adı Asakir-i Nizamiye-i Şahane'ye çevrildi. Askerlik süresi beş yıl olarak belirlendi. Askere alma işi kuraya bağlandı. 15 Toplumsal Alanda Yapılan Yenilikler: Toplumsal alanda ilk dikkati çeken, yenilikler haberleşme ve ulaşımdaki gelişmelerdir. Bu dönemde yeni posta istasyonları kurulmuş, postanın sağlıklı yürümeni iyin yeni yollar yapılmış, telgraf idaresi kurulmuş, deniz ulaşımında gelişmeler olmuştur. Demiryolları da ilk kez bu dönemde yapılmaya başlamıştır. Kentlerde belediyeler kurulmuştur. Kültürel Alanda Yapılan Yenilikler: Kültürel yenilikler edebiyat, eğitim ve gazetecilik olmak üzere üç alana yayılmıştır. a)Eğitim Alanda Yapılan Yenilikler 1846'da Meclis-i Maarif-i Umumiye kuruldu. Bu kurum daha sonra nazırlığa dönüştürüldü (1846). Bu, Türkiye'de ilk eğitim bakanlığı demektir. Rüştiyelerin sayısı artırıldı. Daha önemlisi ilk kız rüştiyesi İstanbul'da kuruldu (1858). Rüştiyenin üzerinde öğretim yapan idadilerin ilki ise 173'te kuruldu. Öte yandan Robert Koleji, Galatasaray Sultanîsi ve Darüşşafaka adlarında üç özel okul açıldı. Tanzimat döneminde eğitim konusunda görülen önemli atılımlardım biri de öğretmen yetiştirmek için okullar açılmasıdır. Darülmuallimîn-i Sıbyan, sıbyan adı verilen okullara, Darülmuallimîn-i İdadîlere öğretmen yetiştirmek için kurulan okullardır (1868). Darülmuallimat kız çocuklara bayan öğretmen yetiştirmek için açıldı (1870). Mesleğe yönelik eğitimde de ilerleme kaydedildi. 1859'da, sonradan Siyasal Bilgiler Fakültesine dönüşecek olan Mekteb-i Mülkiye kuruldu. 1875"te askerî rüştiyeler öğretime başladı. Daha sonra başka meslek okullarının açılması sürdü. 1846'daki ilk denemeden sonra 1870'te Darülfünun (üniversite) kurulmuştur. Ancak kimi medresecilerin iftiraları üzerine ertesi yıl kapatılır. 1876'da yeniden aynı adla açılır. 1851'de üniversitede okunacak kitapların hazırlanması için kurulun Encümen-i Daniş ise bilim akademisi niteliğinde önemli bir kurumdur. Ayrıca bu dönemde azınlık ve yabancı okulları da eğitim dünyasında yerini almıştır. b)Gazetecilik Alanda Yapılan Yenilikler (1840). Bu resmî, yan resmî gazetelerde zaman zaman yabancı dilde yayımlanan gazetelerden yapılan çeviriler yayımlanır; böylece batıdan haberler, bilgiler verilirdi. Ceride-i Havadis'i bir meslek gazetesi olan Vekayi-i Tıbbiye izledi. Türkçe özel gazeteler 1860'tan sonra çıkmaya başlamıştır. İlki, Agâh Efendi ile Şinasi'nin çıkardıkları Tercüman-ı Ahvâl'dir (1860). İlk edebî tefrika da burada yayınlanmıştır. Yenileşme (Hazırlık) Dönemi Özellikleri(1839-1860) 1-Osmanlı aydınlarının Batı kültürünü, edebiyatını tanıma ve tanıtma çabalarına başladığı dönemdir. 2-Bu dönem Batı’dan, özellikle Fransız edebiyatından, bazı şiir, hikaye ve roman çevirilerinin yapıldığı bir geçiş dönemidir. 3-İlk çeviri roman, Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği “Tercüme-i Telemak”tır. 4-İlk şiir çevirileri ise Şinasi ve Ethem Paşa’nın J.J. Rousseau, V. Hugo, Lamaritine gibi Fransız şairlerden yaptıkları çevirilerdir. 5-İlk Türk gazetesi olan ve devlet eliyle çıkarılan Takvim-i Vekayi bu dönemde de yayını sürdürür. 6-Yine bu dönemde yarı resmi bir gazete olan Ceride-i Havadis’le (1840) tıpçıların çıkardığı Vakayi-i Tıbbiye (1850) yayın hayatına başlamıştır. 7-Osmanlıcadan sonra Fransızca en önemli edebi dil konumuna gelir. 8-Elçiliklerde tutulan “Seferatname” adlı günlükler, Batı kültürünün tanınmasına yardımcı olur. 9-Bu dönem; toplum, siyaset ve sanat yönünden Tanzimat edebiyatının oluşmasına elverişli bir dönemdir. Tanzimat Edebiyatının Yenileşme Dönemi (Hazırlık Safhası )Edebiyatçıları SADULLAH PAŞA ( 1838 – 1891) Tanzimat devri devlet adamı ve şâir.Sadullah Paşa, devlet adamlığı yanında edebiyatla da uğraşmıştır.Yazdıklarının içinde en önemlisi On dokuzuncu Asır Manzumesidir.Sadullah Paşa’nın Batı dillerinden yaptığı tercümelerin en meşhuru Göl adlı eseridir. Berlin Mektupları, Charlottenbourg Sarayı, Paris Ekspozisyonu, Cevdet Paşaya Mektup, bilinen eserleridir. Berlin Mektupları, Tanzimat devri seyahat edebiyatının ilk örnekleridir. MÜNİF PAŞA (1828 – 1910) Münif Paşa her ne kadar Divan geleneğinden gelmiş olsa da Tanzimat’ın ilk yıllarından kullandığı sade dil ile ön plandadır. Eserleri: Mecmua-i Fünûn (Çeşitli bilim, fikir ve sanat konularından bahseden dergi), Dâsitân-ı Âl-i Osman, Telhis-i Hikmet-i Hukuk, Hikmet-i Hukuk (Hukuk bilgileri kitapları), İlm-i Servet (Ekonomi bilgileri). AKİF PAŞA (1787 – 1845) Akif Paşa Tanzimat döneminde yazdığı şiir ve nesirlerinde kullandığı halk dilini yakın dili ile ön plana çıkmıştır. Özellikle on birli hece vezniyle yazdığı şiirlerle sadeleşme adına önemli bir iş yapmıştır. Eserleri: Tabsıra, Eser-i Akif Paşa (Muhtelif mektupları), Adem Kasidesi ETHEM PERTEV PAŞA (1824 – 1872) 1824 senesinde Erzurum’da doğan Ethem Pertev Paşa, Tanzimat döneminin devlet adamı ve şairidir. Fransızcadan şiir çevirisi yapanların başında yer aldı. Türk edebiyatında ilk mizahçılardandır. Jean Jacques Rousseau’dan, Volter’den ve Victor Hugo’dan şiir tercümeleri bulunmaktadır. YUSUF KAMİL PAŞA(1808 – 1876) Dilimize çevirdiği Fenélon’un Telemaque’ı Türkçe yayınlanan ilk çeviri romandır (1862). AHMET CEVDET PAŞA (1822 – 1895) Ahmet Cevdet Paşa, ilk Türk kadın romancı olarak tanınan Fatma Aliye Hanım’ın babasıdır. Eserleri: 1. Tarih-i Cevdet 5. Tezakir-i Cevdet ve Maruzat 2. Kısas-ı Embiya 6. Mecelle 3. Belagat- ı Osmaniye 4. Kavaid-i Osmaniye: 1850 yılında yayınlanmıştır. I. DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI ÖZELLİKLERİ (1860-1878) 1-1860 yılında Şinasi ve Agah Efendi’nin beraber çıkardıkları Tercüman-ı Ahval gazetesiyle birlikte bu dönem başlar. 2-Fransız İhtilal’inin getirdiği özgürlük, halk, adalet, müsavat gibi yeni kavramlar bu dönemde ortaya atılmıştır. 3-Özgürlük , halk, adalet ve eşitlik kavramlar doğrultusunda bu dönemin yazarları padişahın yetkilerinin kısıtlanması ve meşrutiyete geçip meclis kurulması için halka Batı’daki sistemleri anlatmaya başladılar. Hatta bundan dolayı birçok sanatçı baskı ve sansüre uğradılar. 4-Bu dönemin başlıca yazarları Şinasi,Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Mithat Efendi, Ahmet Vefik Paşa Ahmet Cevdet Paşa’dır. 5-Bu yazarların yegane düşünceleri halkı eğitmek ve onları aydınlatmaktır. 6-Halkı eğitmeyi amaç edindiklerinden dilde sadeleşmeyi savunmuşlar ve “sanat için sanat” anlayışıyla eserler vermek istemişlerdir. NOT: Her ne kadar dilde sadeleşmeyi savundularsa da içinde yetiştikleri kültürde Divan edebiyatının etkisi çok büyük olduğu için bunu bir iki yazar dışında başaran olmamıştır 16 7-Bu dönemde yazan ve eser veren yazarlarda bir fikir birlikteliği yoktur.Mesela Servet-i Fünun edebiyatı içindeki her yazar aynı duygu ve düşünüşe sahip iken buradaki her yazar aynı şeyi düşünmez ve değerlendirmez. Örnek olarak Ali Suavi, değişik dönemlerde değişik fikir akımlarına inanıp savunduğu için çok fazla itibar görmez. Yine Ziya Paşa önce halkın edebiyatını övüp Divan edebiyatını eleştirirken daha sonra bunun tersini söylemiştir ve bu yüzden Namık Kemal’le tartışma içine girmiştir. 8-Bu dönemde edebiyata yeni türler girmiştir. Bunlar roman, hikaye,gezi yazısı, makale,deneme, eleştiri, tiyatro, röportaj gibi yeni türler girmiştir. NOT: Tanzimat edebiyatına bu türler yeni girmekle birlikte bu türle aynı özellikleri gösteren ürünler aslında edebiyatımızda daha önce farklı isimler altında kullanılmaktaydı. Mesela gezi yazısı yerine seyahatnameler , tiyatro yerine geleneksel Türk tiyatrosu vardı.Dolayısıyla bu türlerden bazıları edebiyatımıza yeni girmekle birlikte (roman gibi) bazıları da farklı isim ve şekilde aynı işlevi sağlıyordu. NOT: Eskiden var olan türleri (şiir gibi) yazarken zorlanmadan yazmışlar fakat yeni türleri yazarken biraz zorlanmışlardır. 9-Bu yeni giren türlerde eser veren yazarların sanatsal kaygılarının olmaması verdikleri eserlerin kusurlu olmasına neden olmuştur. Roman yazarken teknik kusurlar yani uzun betimlemeler, tesadüfler, gereksiz açıklamalara yer vermişlerdir. 10-Fransız edebiyatı kendilerine örnek almışlar ve burada ortaya çıkan romantizm akımının etkisinde kalmışlardır.(Şinasi ve Ahmet Vefik Paşa yazarlar da klasizmle yazmışlardır. ) 11-Ortaya atılan fikirleri ve eserleri halka anlatmak ve halkı eğitmek için en çok gazete kullanılmıştır.Kolay okunur olması, ucuz olması , halkın anlayacağı dille yazılması gibi sebeplerle Tanzimat aydını tarafından çok kullanılmıştır. 12-Divan edebiyatında önemli olan ne anlattığı değil nasıl anlattığındır. Yani önemli olan “İÇERİK” değil “ÜSLUP” önemlidir. Ama Tanzimat edebiyatından bu durum tam tersinedir. 13-Divan edebiyatında konu bütünlüğü yerine parça güzelliği varken Tanzimat’ta konu bütünlüğü daha ön plana çıkmaktadır. 14-Şiirin konusu genişlemiştir.İnsana dair her şey şiire konu edinilmektedir. 15-İlk defa noktalama işaretleri Şinasi tarafından bu dönemde kullanılmıştır. Tanzimat’ın I. Dönem sanatçıları ŞİNASİ (1826-1871) Tanzimat edebiyatının öncü ve yenilikçi şairi, yazarı ve düşünürüdür. *İlk özel gazete (Tercüman-ı Ahval), ilk makale (Mukaddime), *İlk tiyatro eseri (Şair Evlenmesi), ilk şiir çevirileri, ilk dil çalışmaları ona aittir. İlk kez noktalama işaretlerini de o kullanmıştır. *Şiirde şekil olarak Divan edebiyatı geleneğine bağlı olmasına rağmen içerikte değişiklikler yapmış, eski şekillerle yeni kavramları anlatmıştır. *Yazıyı süsten ve sanattan kurtararak düşünceyi ön plana çıkarmıştır. Böylece dilde sadeleşme hareke-tine öncülük etmiştir. *Nesirlerinde dil sadedir. Şiirlerinde aruz veznini kullanmıştır ve dil pek sade değildir. *Klasisizmden etkilenmiştir. *La Fontaine’den Fabl’lar tercüme etmiştir. *Tanzimat Fermanını ilan eden Mustafa Reşit Paşa için yazdığı iki kaside oldukça önemlidir. Bu kasidelerdeki övgüler Divan edebiyatından daha ileridir. Eserleri: Durub-u Emsal-i Osmaniye (1863) : Osmanlı atasözlerini derlediği bir kitaptır. Şair Evlenmesi (1860) : Türk edebiyatında batı tarzında yazılan ilk tiyatro eseridir. Eser tek perdelik bir töre komedisidir. Konusu, birbirini görmeden görücü usulü ile evlenme adetidir. Batı tesiri altında fakat yerli malzeme ile işlenmiş milli bir tiyatrodur. Kahramanları halktan seçilmiştir. Sevgilisi yerine onun için çirkin ablası ile evlendirilen Müştak Bey’in başına gelenler anlatılır. Tercüme-i Manzume (1869) : Fransızcadan Türkçeye ilk şiir çevirileri sayılır. Müntehabat-ı Eş’ar (1862) : Şinasi’nin kendi şiirlerini topladığı bir eserdir. Müntehabat-ı Tasvir-i Efkar (1885) : Makalelerin yer aldığı üç ciltlik bir eserdir. Tercüman-ı Ahval ve Tasvir-i Efkar : Şinasi’nin çıkarmış olduğu gazetelerdir. ZİYA PAŞA (1825-1880) *Devlet memurluğunda değişik kademelerde memur olarak çalışan Ziya Paşa, valiliğe kadar yükselmiştir. Vezirlik rütbesiyle Konya ve Adana valiliklerinde bulunmuştur. *Ziya Paşa, fikirleriyle yenilikçi; eserleri ve yaşantısıyla eskiye, eski edebiyata bağlıdır. Bu tezat ve ikilik, onun hem yaşantısına hem eserlerine yansımıştır. *Doğu kültürüyle yetişmiştir. Şiirlerini Divan şiiri üslubuyla yazmıştır. Oldukça başarılı, lirik şiirleri vardır. Hece ölçüsüyle yazdığı bir türkünün dışında bütün şiirlerinde aruzu kullanmıştır. Ziya Paşa, Türk edebiyatında terkib-i bent ve terci-i bent türlerinin en önemli sanatçılarındandır. Divan şiiri tarihi olarak nitelendirilebilecek Harabat'ı yazmıştır. *Batı uygarlığını tanımadan önceki şiirleri Divan şiiri tarzındadır. Bu şiirleri oldukça başarılıdır, dili süslü ve sanatlıdır. Özdeyiş (vecize) haline gelmiş dizeleri vardır: "Bi-baht olanın bağına bir katresi düşmez Bârân yerine dürr-i güher yağsa semadan" (bi-baht; bahtsız, bârân: yağmur, dürr-i güher: inci) *Lirik sayılabilecek gazelleri vardır, kasideler yazmıştır. *Ziya Paşa, önce "Şiir ve İnşa" adlı makalesinde Divan şiiri¬ni Türk şiiri kabul etmez; Halk şiirini Türk şiiri olarak görür. 1874'te yayımladığı Harabat antolojisinin mukaddimesinde (önsöz) ise Divan şiirini savunur, Halk şairlerinin şiirlerini aşağılar, alaya alır. *Sade dili beğenir, takdir eder; ama Arapça, Farsça tamlamalarla yüklü bir dil kullanır. *Şiirleri Külliyat-i Ziya Paşa ve Eşar-ı Ziya adlarıyla yayımlanmıştır. *Terci-i bent'inde felsefi ve dini konuları işler. Bağdatlı Ruhi'nin terkib-i bentine nazire olarak yazdığı Terkib-i bent'te sosyal değerleri gündeme getirir. Toplum yaşantısındaki çarpıklıkları eleştirir. O iyi bir hiciv (yergi) ustasıdır. Bazen toplumu eleştirir, bazen de bir siyasi rakibini. Zafer-nâme adlı uzun şiirinde Girit savaşında donanmaya büyük yenilgi yaşatan Ali Paşa'yı över görünerek hicveder. "Vermedi ablukada şan-ı donanmaya halel İngiliz devletine olsa sezadır amiral" *(Donanmanın şanını küçük düşürmedi, bundan dolayı İngiliz devletine amiral olsa yaraşır.) *Ziya Paşa'nın şairliğinin dışında gazeteciliği ve düzyazı türünde de eserleri vardır. *Londra'da Hürriyet gazetesini çıkarmış, bu gazetede çeşitli yazıları yayımlanmıştır. *"Rüya" sanatçının düzyazı türünde, siyasi eleştiri niteliği taşıyan eseridir. *"Defter-i Âmal"de çocukluk anılarını anlatmıştır. Şair, Rousseau'nun Emile adlı eserini çevirmiştir. 17 Eserleri: Şiir : Eş’ar-ı Ziya, Zafarname (Hiciv), Terkib-i Bend ve Terci-i Bend. Nesir : Harabat, Rüya (Edebiyatımızda ilk mülakat), Defter-i Amal (Anı), Veraset Mektupları, Engizisyon Tarihi (çeviri), Endülüs Tarihi (çeviri), Emil (çeviri). Harabat : Arapça, Farsça, Türkçe şiir antolojisidir. Eserin mesnevi tarzında yazılmış önsözünde, Ziya Paşa, şiir ve edebiyat anlayışını açıklamıştır. Bu önsözünde Z. Paşa’nın “Şiir ve İnşa” makalesinde savunduğu fikirlerin tersini savunduğu, Divan şiirini yücelttiği görülür. Bu yüzden Namık Kemal, Ziya Paşa’ nın bu eserine, Tahrib-i Harabat, Takib adlı eserleriyle cevap vermiştir. NAMIK KEMAL (1840-1888) *Edebiyatımızda vatan şairi olarak tanınır. *Edebiyatımızda hürriyet kavramını ilk kullanan sanatçıdır. *Romantizmden etkilenmiştir. Hikaye dışında edebiyatın hemen her türünde eser vermiştir. *Şiirlerinde biçim yönünden eskiye bağlı kalmışsa da vatan, millet, özgürlük gibi yeni konuları işlemiş “toplum için sanat” anlayışını benimsemiştir. Hürriyet Kasidesi, Vatan Mersiyesi, *Vatan Şarkısı bu konulardaki şiirleridir. Eserleri : Romanları : İntibah (1876), Cezmi Eleştiri : Tahrib-i Harabat, Takip, Renan Müdafaanamesi, Mukaddime-i Celal Şiirleri : Hürriyet Kasidesi, Vatan Mersiyesi, Vatan Şarkısı Tarihi Kitapları : Tarih-i Osmani (1889), Büyük İslam Tarihi (1875), Kanije Muhasarası (1874), Silistre Muhasarası (1874), Devr-i İstila, Barika-i Zafer Tiyatro : Vatan Yahut Silistre (1873), Gülnihal (1875), Zavallı Çocuk (1873), Akif Bey (1874), Celaleddin Harzemşah (1875), Kara Bela (1878) AHMET MİTHAT EFENDİ (1844-1912) *Tanzimat’ın en çok yazan ve okunan yazarıdır. 200’ü aşkın eseri vardır. *Hemen her konuda çalakalem yazmıştır. *Halka okuma zevkini aşılayan yazar olarak bilinir. *Eserlerinin tümü teknik açıdan kusurludur. *Romantizmden etkilenmiştir. *Eserlerinde bilgilendirmek esastır. Her fırsatta halka bir şeyler anlatmaya çalışır. Bazen romanın akışını keser uzun uzun açıklamalar yapar ve okuyucuya bilgiler verir. Eserleri : Romanları : Felatun Beyle Rakım Efendi, Hasan Mellah Hüseyin Fellah Hikaye : Kıssadan Hisse, Letaif-i Rivayet Gezi : Avrupa’da Bir Cevelan Gazete : Bedir, Devir, Tercüman-ı Hakikat Felatun Beyle Rakım Efendi (1875) : Batı uygarlığını özde kavramayan, biçimde kalanların düştükleri gülünç durumları anlatılır. Eser, Batı kültü-rüne özenen Felatun Bey’le, bu kültürü özümsemiş Rakım Efendi’nin serüveni, Medeniyet değiştiren bir toplumun hikayesidir. AHMET VEFİK PAŞA (1823-1891) Bu dönemde milliyetçilik ve Türkçülük hareketlerinin en önemli isimlerindendir. Tiyatroya yaptığı hizmetlerle tanınır. Türkçenin sadeleşmesi doğrultusunda çalışmıştır. Dili yalındır. Klasisizmden etkilenmiştir. Moliere’in hemen hemen bütün eserlerini Türkçeye çevirmiş. Eserleri: Tiyatro : Zor Nikah, Zoraki Tabip, Tabib-i Aşk, Azarya Şiir : Savruk, Adamcıl, Kocalar Mektebi, Okumuş Kadınlar, Tartüf Sözlük : Lehçe-i Osmani ALİ BEY (1844-1889) *Direktör Ali Bey diye de tanınır. *Diyojen gazetesindeki çalışmaları ile, memleketimizde mizah edebiyatının gelişmesine katkıda bulun-muştur. *Osmanlı Tiyatrosu’nun kurulmasında emeği geçmiş. *Eserlerinde İstanbul Türkçesini bütün incelikleriyle kullanarak günümüzün dil anlayışına ulaşmıştır. *Tiyatro, mizah ve gezi yazısı türünde eserler veren Ali Bey, *Moliere’in bir eserini “Ayyar Hamza” adıyla Türkçeye adapte etmiştir. *Lehçetü’l Hakayık adlı küçük bir mizahi eseri de vardır. ŞEMSETTİN SAMİ (1850–1904) *Türk edebiyatında ilk yerli roman olarak bilinen Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat'ın yazarıdır. *Dil ve sözlük alanındaki çalışmaları ve eserleri ile tanınır. Kamus-ı Türki adlı sözlüğün yazarıdır. Kamus-ı Fransevi ve altı ciltlik ansiklopedik sözlük özelliği taşıyan Kamusu'l-Âlam diğer önemli yapıtlarıdır. *Şemsettin Sami "Sefiller" ve "Robinson" adlı eserleri Türkçeye çevirmiştir. Tiyatro türünde dram olarak yazdığı Besa, Şeydi Yahya ve Gave adlı üç eseri vardır. *Yazar, Sabah ve Tercüman-ı Şark adlı gazeteleri çıkar¬mıştır. *Orhun Yazıtları ve Kutadgu Bilig üzerinde son dönemde çalışmaları olmuştur. II. DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI ÖZELLİKLERİ (1876-1896) 1- II. Abdülhamit ‘93 Harbinde ordunun yenilmesini bahane ederek Meclis-i Mebusan’ı kapatmıştır. 2-Meclis-i Mebusan’ı kapattıktan sonra Meşrutiyete ve bunu savunan aydınlar üzerinde baskı kurmaya başlamıştır. Bundan sonra İstibdat dönemi başlayacak halk ve aydınlar istediklerini kolay kolay savunamayacaktır. 3-Başlıca yazarlarımız Abdülhak Hamit Tarhan, Recaizade Mahmut Ekrem, Sami Paşazade Sezai, Nabizade Nazım, Şemsettin Sami ve Muallim Naci’dir. 4-Bu dönemde I. dönem gibi sanatın halkın için olması anlayışı bırakılmış yerine sanat için anlayışı çerçevesinde eserler verilmiştir. 5-Yine I. dönemdeki gibi halk, adalet,özgürlük konuları bırakılmış, baskıdan dolayı bireysel konulara yönelmişlerdir. 6-Dilde sadeleşme savunulmaktan vazgeçilmiş ve Arapça ve Farsça kelimeler eserlerde daha fazla kullanılmaya başlanmıştır. 7- I. döneminde Divan edebiyatı nazım kalıp kullanılırken yerine Batı’dan alınan nazım biçimleri kullanılmıştır.Bunu kullananların başında da Abdülhak Hamit Tarhan gelmektedir. 8-Birinci dönemde halkı aydınlatma aracı olarak kullanılan gazete ve tiyatro kullanılmaz olmuştur. 9-Gazete, baskı ve sansürden dolayı çıkmaz olmuş zaten de ileriki dönemde tek amacı sanat yapmak olan Servet-i Fünun döneminde yerini dergiciliğe bırakmıştır. 10-Tiyatro yazılmış ;fakat oynanacak mekan olmadığı için sadece okunmak için yazılmaya başlanmıştır. 11-Roman ve hikayede Batı tekniği açısından daha olumlu eserler verilmiştir. I.döneminde kusurlu eserler verilirken şimdi biraz daha nitelikli eserler verilmeye başlanmıştır. 12-Romantizmin yanı sıra realizm ve natüralizm kullanılmıştır. NOT: Tanzimat’ın ikinci dönemi birinci dönemi baskı ve sansürün fazla olması nedeniyle bir kaçış edebiyatı olarak göze çarpmaktadır. Sürekli takip edilen ve kovuşturma alan dönemin yazarları özgürlük , hak, adalet, eşitlik konuları bırakıp yerine bireysel konulara yönelmişler. 18 NOT: II.dönem yazarları sanat için sanat anlayışı ile yazdıkları için “Modern Türk Edebiyatı”nı kurma yolunda önemli adımlar atarlar.Her ne kadar eleştirilseler de “Servet-i Fünun” yazarlarının yetişmesinde bu dönemin payı büyüktür. II. Dönem Tanzimat Edebiyatı Sanatçıları RECÂİZADE MAHMUT EKREM (1847–1914) *Tanzimat edebiyatının ikinci dönemi Recaizade Mahmut Ekrem ile başlar. O, Hariciye Nezareti'ndeki (Dışişleri Bakanlığı) memurluğu sırasında Namık Kemal ile tanışmış, yakın dostluk kurmuştur. Değişik görevlerde bulunmuş, Galatasaray Sultanisi'nde edebiyat öğretmenliği de yapmıştır. *Recaizâde Mahmut Ekrem edebiyatın hemen her dalında eser vermiştir. Devrinde "üstat" olarak tanınır. Servet-i Fünûncular da onun etrafında toplanmışlardır. *Ona göre şiirin tek gayesi güzelliktir. Şiirin gayesi olan güzellik tabiatta ve insandadır. "Güzel olan her şey şiirin konusudur." Şiirde dil ve üsluba büyük özen gösterir. Süslü bir üslubu vardır. Dili yalın değildir. Onun şiirlerindeki başlıca temalar "aşk" ve "tabiat'tır. Yaşamındaki üzücü olaylar nedeniyle şiirlerinde acı ve kedere sıkça rastlanır. Ölümü konu edinen şiirleri vardır. Bunda genç yaşta ölen oğlu Nijad Ekrem etkili olmuştur. Hüzünlü duygular, ölümü hatırlatan doğa manzaraları, romantik güzellikler onun şiirlerinde sık rastlanan ayrıntılardır. Şiirlerinde romantizmin etkisi vardır. *Şiir kitapları: Nağme-i Seher, Yadigâr-ı Şebab, Zemzeme (I, II, III), Pejmürde, Nefrin *Şiirle ilgili görüşlerini Talim-i Edebiyat'ta, III. Zemzeme'nin önsözünde, Takdir-i Elhan'da, Pejmürde'de ayrıntılı biçimde açıklar. *Recaizâde'nin Muhsin Bey ve Şemsa adlı hikâye kitapları vardır; ancak bunlar pek başarılı değildir. Bu hikâyeler teknik bakımdan çok zayıftır, şairane tasvirlerle doludur. *Yazarın Araba Sevdası adlı romanı edebiyatımızda romantizmden realizme geçişin başarılı bir örneğidir. Romanda hem olaylar, hem karakterler bütünüyle doğal ve yerlidir. Yazar Batılılaşma uğruna katlanılan komiklikleri, kahramanın düştüğü zavallı durumu anlatır. Romanın kahramanı Bihruz Bey mirasyedi bir paşazadedir. Bütün işi gücü, merakı alafranga giyinmek, alafranga yaşam tarzını yarım yamalak uygulamak, berberlerle, garsonlarla Fransızca konuşmaktır. Yerli ve milli olan hiçbir şeyi beğenmez. Adını bile bilmediği birine âşık olmuştur. Ona, içinde Fransızca sözcükler geçen mektuplar yazar; yazdığını beğenmez yırtar, yenisini yazar. *Recaizade Mahmut Ekrem'in tiyatro eserleri de vardır. Onun ilk eseri Afife Anjelik'tir. Komedi türünde bir oyunu olan Çok Bilen Çok Yanılır oldukça başarılı bir eserdir. Vuslat adlı oyununda Namık Kemal'in Zavallı Çocuk adlı eserinin etkisi çok açıktır. Yazar Chateaubhand'ın Atala adlı romanını Türkçeye çevirerek oyun haline getirmiştir. *Yazar bu dönemdeki önemli tiyatro yazarlarımızdandır. *Recaizâde eski edebiyat taraftarları ile uzun süren tartışmalara girmiştir. Özellikle, Divan edebiyatını savunan Muallim Naci ile aralarında kafiye konusunda çıkan tartışmalar olmuştur. Kafiyenin kulak için olduğu görüşünü ileri sürmüştür. Şiirle ilgili eleştiri ve düşüncelerini Zemzeme'nin önsözünde açıklamıştır. Takdir-i Elhan da eleştiri türündeki bir eseridir. *Recaizâde; roman, hikâye, tiyatro, eleştiri, edebiyat bilgileri, mensur şiir türlerinde eserleri olan bir sanatçıdır. SAMİ PAŞAZADE SEZAİ (1860–1936) *İstanbul’da doğan yazar, devrin ileri gelen devlet adamlarından Sami Paşa'nın oğlu olduğu için "Sami Paşazade" olarak tanınır. *Roman, hikâye, tiyatro türünde eserleri vardır. *Yazarın önemli eseri "Sergüzeşt" adlı romanıdır. Romanda kölelik teması işlenir. Dilber adlı cariye kızın bir konağa satıldıktan sonra konağın sahibi paşanın oğlu ile arasındaki aşk macerası anlatılır. Dilber iyi yetiştirilmiş, piyano çalmayı ve Fransızcayı öğrenmiştir. Daha sonra başka yerlere satılan kız Nil Nehri'ne atlayıp intihar eder. *Yazar, romanda esir ticaretinin sosyal hayattaki yerini realist biçimde anlatır. Karakter ve mekân tasvirlerinde genellikle realisttir. *"Küçük Şeyler", yazarın küçük hikâyelerinin toplandığı kitabıdır. Bu hikâyeler Batı tekniğinde yazılmış ilk Türkçe denemelerdir. *"İclal" adlı eserinde yeğeni İclal'in ölümü üzerine yazdığı mensur mersiye, bazı düzyazıları ve hikâyeleri vardır. Rümûzül-Edeb de de yine bazı küçük hikâyeleri ve makaleleri vardır. *Yazarın ayrıca "Şir" adlı bir tiyatro eseri vardır. ABDÜLHAK HAMİT TARHAN (1852-1931) *"Şair-i Azam" (büyük şair) olarak bilinen Abdülhak Hâmit İstanbul'da, Paris'te, Tahran'da öğrenim görmüştür. Değişik ülkelerdeki elçiliklerde birçok görevlerde bulunmuştur. Paris, Bombay, Londra gibi büyük merkezlerde bulunmuştur. Fransızcayı, Farsçayı ve Arapçayı bu dillerin konuşulduğu ülkelerde öğrenmiş, geliştirmiştir. *Şiir ve tiyatro türünde eserleri vardır. *Tanzimat şiirinin en renkli şairidir. *Tanzimat şiirindeki Batılılaşma hareketinin asıl büyük devrimcisi Hâmit'tir. *Divan edebiyatını bitiren isim olmuştur. Kurallarla pek ilgisi olmayan şair, Batı şiirinde görüp beğendiği Türk şiirinde olmayan her özelliği hiç çekinmeden alıp uygulamaya koymuştur. Kullandığı biçimler arasında hem Doğu'ya hem Fransız şiirine ait olanlar olduğu gibi hiçbir kurala bağlı olmayanlar da vardır. *Onun belirli bir dil anlayışı yoktur. Bazı şiirlerinde yalın bir Türkçe kullanır, bazılarında ise Arapça, Farsça sözcükleri yoğun biçimde kullanır. *Şiirlerinde çok ince duygu ve düşüncelerin yanında basit duygu ve düşüncelere rastlamak da mümkündür. O, tam bir tezatlar şairidir. Düzensizlik ve karışıklık şeklindeki değişiklik onun kişiliğinin ve şiirlerinin belirgin özelliğidir. *Şiirlerinde taşkınlık, yücelik ve söyleyişteki tezat dikkat çeker. *Onun şiirlerinde kullandığı asıl temalar "aşk" ve "tabiattır. "Ölüm, yokluk, hiçlik, umut, insanlık, yurt sevgisi" şiirlerinde sık işlediği temalardır. *İlk şiir kitabı olan "Sahra"da pastoral nitelikteki şiirleri vardır. Bu şiirlerde gözleme dayanmayan bir kır ve köy hayatının övgüsü vardır. "Belde"de ise şehir hayatını (Paris'teki sanat ve eğlence hayatını) anlatır. *İlk eşi Fatma Hanım'ı kaybetmesi üzerine şiirde "ölüm" temasına yönelir, "Makber'ı yazar. Ölü, Hacle bu konuyu işleyen şiirleri içerir. Bu şiirlerinde metafizik düşünceye yönelir. *Garam'da hüzünlü bir aşk hikâyesi konu edilir. İlham-ı Vatan ve Yadigâr-ı Harp adlı eserlerinde yurt sevgisini dile getirir. Tayflar Geçidi, Ruhlar ve Arziler'de bazı kişilerin ruhlarını karşılıklı konuşturur. *Hamit'in 21 tiyatro eseri vardır. Bu oyunların bazıları şiir, bazıları düzyazı biçiminde, bazılarında ise şiirle düzyazı karışık biçimdedir. Şiir şeklinde yazdığı oyunların bir kısmında aruz ölçüsünü, bazılarında da hece ölçüsünü kullanmıştır. Tiyatrolarında olaylar genellikle uzak ülkelerde geçer. Konularını eski Doğu ve İslam tarihinden almıştır. *Hamit'in oyunları sahnelenmeye uygun değildir, çoğu okunmak amacıyla yazılmıştır. *Oyunlarının tümü dramdır. Romantik dramın etkisiyle yazdığı oyunlarında Shakespeare'den gelme bir etki söz konusudur. 19 Konusu 19. yüzyıl İngiltere’sinde geçen Finten adlı oyununda Macbeth'in tesiri çok açıktır. Bu oyun onun en başarılı tiyatrosudur. Nesteren ve Eşber adlı oyunlarında ise klasik yazar Cornaille'in etkisi vardır. *Macera-yı Aşk, Sabr u Sebat ve İçli Kız adlı oyunlarında yerli konuları işlemiştir. Duhter-i Hindu, Tarık, Zeynep ve Finten'de konular, uzak ülkelerden ya da tarihten alınmıştır. *Diğer tiyatro eserleri arasında yer alan "Tezer, İlhan, Turhan, Hakan, Sardanapal" tarihi konuları işlediği oyunlardır. NABİZADE NAZIM (1862-1893) *Askeri Mühendis Mektebi'ni yüzbaşı rütbesiyle bitiren yazar, şiirler yazmış olsa da asıl olarak roman ve hikâye yazarı olarak tanınmıştır. *Genç yaşta ölmüş olmasına rağmen yazdığı roman ve hikâyeler adını unutulmaktan kurtarmıştır. Tanzimat döneminin son yıllarında ortaya çıkmaya başlayan realist ve natüralist eğilimin temsilcilerindendir. *Karabibik ve Zehra adlı eserleri ile tanınmıştır. *Karabibik tam olarak realist sayılabilecek bir uzun hikâyedir. Kahramanı bir köylü olan ve olayların Antalya'nın bir köyünde geçtiği bu hikâye, köy yaşantısını realist biçimde yansıtır. Yazar, köylülerin şivelerini de aynen vermiştir, eserde pek çok mahalli sözcük geçer. Bu eser, köy romanı tarzının ilk örneği sayılır. *Yazarın asıl başarılı yapıtı "Zehra" adlı romanıdır. Romanda olay kıskançlık teması üzerine kurgulanmıştır. Yazar, olayı ve olayın geçtiği çevreleri realist bir çizgide tasvir eder. Romandaki psikolojik çözümlemeler oldukça başarılıdır. Bu bakımdan Türkçedeki ilk psikolojik roman denemesi sayılır. *"Yadigârlarım, Zavallı Kız, Bir Hatıra, Sevda, Haspa, Seyyie-i Tesamüh" yazarın büyük hikâyeleridir. Ayrıca Yunan ve Latin mitolojisinden söz eden "Esatir" adlı bir eseri vardır. MUALLİM NACİ (1850–1893) *Asıl adı Ömer'dir. Kendi kendini yetiştirmiştir. Hukuk Mektebi'nde ve Galatasaray Sultanisi'nde edebiyat öğretmenliği yapmıştır. *Eski şiirin temsilcisi olarak tanınmasına rağmen, Batılı şiir tarzında başarılı örnekler yazmıştır. *Şairin şiir, eleştiri, anı, edebiyat bilgileri ve sözlük alanında eserleri vardır. *Edebiyattaki eski-yeni kavgasında eski edebiyat taraftarlarının lideri olarak kabul edilmiştir. Eski şiiri çok iyi bilen biridir. Fransız edebiyatını tanıdıktan sonra Batılı tarzda şiirler yazmıştır, bunlar başarılı örneklerdir. Batı şiirini tanıdıktan sonra da eski şiirden tümüyle vazgeçememiştir. Şiirlerinde yalın bir Türkçeyi başarıyla kullanmıştır. Şiirin biçiminde ve özünde yenilikler yaptı. Halk edebiyatı nazım biçimlerinden yararlandı. Yabancılaşmaya karşı Türk kültürünü savunmuştur. *Şiirleri Sümbüle, Ateşpare, Şerare, Füruzan adlı kitaplarda toplanmıştır. *Ahmet Mithat Efendi'nin çıkardığı Tercüman-ı Hakikat gazetesinin edebiyat sayfasını yönetti. Bu sırada Recaizâde ile eski-yeni (eski edebiyat-yeni edebiyat) tartışmasını sürdürdü. Recaizâde'nin Zemzeme ve Takdir-i Elhan'daki eleştirilerine Demdeme'de cevap verdi. *Yazarın, Ömer'in Çocukluğu adlı yapıtında anıları yer almaktadır. *Istılah-ı Edebiye adlı yapıtı edebiyat terimleri ile ilgilidir. Ayrıca Lügat-ı Naci adlı bir sözlüğü vardır. TANZİMAT DÖNEMİ ÖĞRETİCİ METİNLERİ Tanzimat edebiyatında gazetelerle birlikte öğretici metinler yapı değiştirmiş, Batılı öğretici metinler edebiyatımıza kazandırılmıştır. Tanzimat döneminde Şinasi, Namık Kemal’le başlayan gazetecilik çok gelişmiş ve gazete etkili bir iletişim aracı olmuştur. Bu gazetelerde makale, fıkra, deneme, tenkit gibi öğretici metinlere de yer verilir. Ayrıca anı, günlük, mektup gibi türler Tanzimat’ la birlikte önem kazanmış ve Batılı bir hüviyete bürünmüştür. Şunu da unutmamak gerekir ki bu dönemin bir çok edebi türünde öğreticilik hakimdir. Öğretici metinlerin genel özellikleri: *Divan edebiyatındaki münacat, methiye, dua gibi bölümler yoktur. * Toplumsal konulara ve sorunlara yer verilmiştir. * Hürriyet, eşitlik, kanun, bilim ve teknikle ilgili Batılı kavramlar konu olarak işlenmiştir. * “Sanat, toplum içindir.” anlayışı benimsenmiştir. * Öğretici metinler toplum için, toplumun anlayacağı bir dille yazılmıştır. *Tanzimat Dönemi Edebiyatı öğretici metinlerinde ikilik yani eski-yeni, yerli-Batılı çatışması temada, dilde (Arapça, Farsça kelime ve kavramlarla –yeni kavramlar) , ifade biçimlerinde varlığını hissettirmiştir. *İlk makale Şinasi’nin yazdığı “Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi”dir. Tanzimat Döneminde Gazete Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Tanzimat edebiyatının ilk dönemi için çerçeve teklif ederken sarf ettiği "Bu devirde gazete hemen tüm yeniliği idare eder." cümlesi de gazetenin yeni edebiyatın temelinde çok önemli bir işlevi yerine getirdiği şeklinde anlamak gerekir. Gazete Osmanlı toplumunda değişimin hızlandırıcısı olmuştur. Aydınları etrafında toplamış. Batı'yla tanıştırmış (ilk tercüme faaliyetlerinin mekanı gazetelerdi), fikri grupları ve ayrılıkların arenası olmuş ve bütün bir toplum hayatının değişmesinde önemli rol oynamıştır. 19. asrın münekkitlerinden Tanpınar gazeteyi ve işlevini şöyle yorumlar: "Bütün işaretler oradan gelir. Kalabalık onun etrafında kurulur. Okumayı o yazar. Mekteplerin uzak bir gelecek için hazırladığı dağı o tutuşturur." Tiyatro, tercüme ve telif ilk örneklerini gazete vasıtasıyla verir. Makale, deneme, tenkit gibi türler gazete bünyesinde gelişmiş türlerdir. Bu türler vesilesiyle politika, güncel ve hayatî meseleler, fikri cereyanlar günün hadisesi olmaya başlar. Bu gelişmelerden sonra Osmanlı'da gazeteler hızla yayılmaya ve açılmaya başlar. Matbuat artık güncel ve siyasî hayatın bir parçası haline gelmiştir. Sonuç olarak: *Osmanlı Devletinde yayımlanan ilk resmi gazete Takvim-i Vekayi’dir (1831)( Cumhuriyetin ilanından sonra resmi gazete olarak devam eder.) *Bundan sonra Ceride-i Havadis (1840) adlı yarı resmi bir gazete çıkarılmıştır( İngiliz Churchill tarafından). *İlk edebi ve özel gazete ise Şinasi ve Agâh Efendi tarafından çıkarılan Tercümân-ı Ahval (1860) daha sonra Şinasi tarafından çıkarılan Tasvir-i Efkâr (1862) gelir. *Böylece yeni yazı türlerinin gelişmesine ortam hazırlanmış olur. *Tiyatro, tercüme ve telif ilk örneklerini gazete vasıtasıyla verir. *Makale, deneme, tenkit gibi türler gazete bünyesinde gelişmiş türlerdir. *Gazete, Osmanlı toplumunda değişimin hızlandırıcısı olmuştur. 20 TANZİMAT DÖNEMİNDE COŞKU VE HEYECAN DİLE GETİREN METİNLER (ŞİİR) Tanzimat edebiyatı sanatçıları her şeyden önce şiirin konusunu ve anlatımını değiştirdiler. Namık Kemal “Lisan-i Osmani’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazalar” isimli uzun makalesinde şiirin, fikrin gelişmesine ve halkın eğitilmesine olan büyük hizmetinden söz eder. Divan edebiyatının gerçekle ilgisizliğine, yapmacıklığına, boşluğuna şiddetle hücum eden Namık Kemal, edebiyatın yeniden düzenlenmesini ister. Bunun içinde her şeyden önce yeni bir anlatım yolu, yeni bir dil bulunmasını gerekli görür. Dilin bir an önce konuşma diline yaklaştırılması gerekliliğini savunur.Buna rağmen Tanzimat şiirinin dilinin sade olduğunu söylemek zordur. Tanzimat şirinin Divan şiirine bağlı kaldığı unsurlar daha çok biçim alanındadır. Bu dönemde halk şiirine ve hece veznine olan ilgi biraz artmışsa da divan şiiri ve aruz eski hakimiyetini sürdürmüştür. Divan şiirinin nazım şekilleri aynen kullanılmıştır (Gazel, kaside, terkib-i bent müseddes, murabba gibi şekiller). Şiirin konusu değişmiş, aşk, hasret, ayrılık gibi kişisel konular bir yana bırakılmış, eşitlik, özgürlük, adalet, hukuk gibi toplumsal konulara önem verilmiştir. Ancak bu daha çok I.Tanzimatçılar denen Şinasi,Ziya Paşa,Namık Kemal gibi sanatçılarda görülür. II.Tanzimatçılar denen Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit, Samipaşazade Sezai’de ise kişisel konular yeniden ele alınmıştır. Sonuç olarak: *Her iki dönem şairleri biçim yönünden Divan şiiri geleneğine bağlı kalmışlardır. *Her iki dönem şairleri “Romantizm”in etkisinde kalmışlardır.Bu dönem şiirinin Batı düşüncesiyle klasizm ve romantizm edebi akımlarıyla ilişkisi vardır. *1.dönem şairleri “toplum için sanat” anlayışını; 2.dönem şairleri ise “sanat için sanat” anlayışını benimsemişlerdir. *1.dönem şairleri “vatan, millet, adalet” gibi konuları ele alırken; 2. dönemdekiler “aşk, doğa, ölüm” gibi konuları ele almışlardır. Dolayısıyla konu ve temada yenilik yapmayı başarmışlardır. *1.dönem şairleri dilde sadeleşmeyi amaçlamış ancak bunda başarılı olamamışlardır. 2. dönem şairleri ise ağır olan bu dili daha da ağırlaştırmışlardır. *Şiirde sanatlı söyleyiş her iki dönem şairleri için de amaç olmaktan çıkmıştır. *İki dönemin şairleri de şiirde parça güzelliğini bırakıp bütün güzelliğine ve konu birliğine önem vermiştir. *Aruz ölçüsü kullanılmaya devam ederken az da olsa hece ölçüsü kullanılmıştır. *Gazel, kaside, terkib-i bent gibi eski nazım şekilleri kullanılmaya devam etmiştir *Özellikle ikinci dönem sanatçıları yeni nazım şekilleriyle şiir yazmada başarılı olmuşlardır. (A.Hamit Tahran, Recaizade Mahmut Ekrem başarılıdır). *Tanzimat şairleri bireysel duygu düşünce ve anlatıma önem vermiş, böylece Türk edebiyatına Batı’daki bireyci anlayışı getirmişlerdir. Tanzimat’ta şiirin özellikleri ve İki dönemin karşılaştırılması I. ve II. dönem şairleri, Divan şiiri geleneğine bağlı kalmışlardır. I. Dönem şairleri vatan, millet, özgürlük, adalet gibi toplumsal konulara yönelmişler; II. Dönem şairleri tabiat, aşk, ölüm gibi kişisel konulara önem vermişlerdir. I. dönem şairleri “sanat, toplum içindir.” ilkesini, II. dönem şairleri “sanat, sanat içindir.” ilkesini benimsemişlerdir. I. dönem şairleri dilde sadeleşmeyi savunmuşlardır, ancak uygulayamamışlardır, II. dönem şairleri ise dili iyice ağırlaştırmışlardır. Her iki dönemin şairleri Romantizm’in etkisinde kalmıştır. Şiirde parça güzelliği bırakılmış, konu birliğine ve bütün güzelliğine önem verilmiştir. Şiirde sanatlı söyleyiş esas maksat olmaktan çıkarılmıştır. Divan Şiiri ve Tanzimat Şiirinin Benzerlikleri ve Farklılıklar A.Benzerlikleri *Nazım şekilleri benzer:…. Kaside, gazel, terkib-i bend, müseddes vb. *Ölçü benzer: …….Aruz ölçüsüyle şiirler yazılır. *Kafiyeleniş benzer. *Dil benzer:….Arapça-Farsça kelime ve tamlamaların kullanılması B. Farklılıkları 1. Tema –Konu (İçerikle İlgili) Divan Şiirinde: Aşk, tabiat, tasavvuf,ahlak,övgü (devlet ve din büyüklerine) Tanzimat Şiirinde: Halkı aydınlatmaya yönelik yeni tema ve konular işlenmiştir. Hürriyet, eşitlik, adalet, kanun, yönetimden ve dönemden şikayet vb. 2.Yapı Özellikleri Divan Şiirinde: Genellikle beyitler kullanılır, ölçü aruzdur, Kafiyelenişi nazım biçimi belirler Göz için kafiye benimsenir. Nazım biçimlerinin belirli bölümleri vardır. Şiir, nazım biçimine göre adlandırılır. Tanzimat Şiirinde: Divan şiiri nazım biçimleri kullanılmasına rağmen klasik yapıda bazı değişiklikler yapılır. Beyit sayılarının değiştirilmesi bölümlerin bulunmaması, bazen mahlasların kullanılmaması bazı şairlerin aruz ölçüsünü yanında heceyi kullanmaları, ayrıca şiirlerde başlıklara nazım biçiminin yanında konu adının da eklenmesi gibi… Zengin kafiye benimsenmiş, divan şiirinin aksine “Kafiye kulak içindir.” (Aynı ses veren değişik harfler kafiye sayılır.) anlayışı Recaizade Mahmud Ekrem tarafından ileri sürülmüş zamanla taraftar kazanmıştır. 3.Dil Ve Anlatım Özellikleri Divan Şiirinde: Arapça ve Farsça tamlamalara söz sanatlarına yer verilmesinden dolayı ağır bir dil vardır. Tanzimat Şiirinde: Halkın anlayacağı bir dilde yazma anlayışına rağmen Arapça - Farsça kelime ve tamlamaların kullanıldığı görülür.Dildeki en büyük farklılık yeni kavramlara yer verilmesidir. OLAY ÇEVRESİNDE GELİŞEN METİNLER A)Anlatmaya Bağlı Metinler( Roman- Hikaye) Tanzimat dönemi öncesi Türk Edebiyatı'nda hikaye ve roman türleri yoktu. Olay kaynaklı tür olarak mesneviler kullanılmıştır. Bunların da teknik olarak hikaye ve romana benzediği söylenemezdi. Bu metinlerde tekrarlanan konular söz ustalığını göstermek için işlenirdi. Tanzimat, nesir alanında bir çığır açmış, onu şiirden daha etkili bir hale getirmiştir. Süsten, özentiden uzak, halkın okuması, bilgilenmesi amacıyla eserler ortaya koyulmuştur. Türk Edebiyatı'nda roman çevirilerle başlamıştır. Bu alanda ilk eser Yusuf Kamil Paşa'nın Fenelon adlı Fransız yazardan çevirdiği “Telemak” adlı romandır. Bir çok teknik kusurlarla dolu olan bu eserin kahramanlarının yabancı olmasına rağmen büyük ilgi gördü. Konusuyla, kahramanlarıyla ilk Türk romanı ise Şemseddin Sami'nin 21 yazdığı Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı bir aşk romanıdır.Bu da bir çok kusurlarla dolu basit bir romandır. Edebi sayılabilecek ilk roman Namık Kemal'in “İntibah” adlı romanıdır. Sonuç olarak: *İlk çeviri roman Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği Telemak’tır. *İlk yerli romanımız Şemseddin Sami’nin yazdığı “Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat”tır. *İlk edebi romanımız Namık Kemal’in yazdığı “İntibah”tır. *İlk tarihi romanımız Namık Kemal’in yazdığı “Cezmi”dir. *İlk köy romanımız Nabizade Nazım’ın yazdığı “Karabibik”tir. *Konular genellikle günlük yaşamdan ya da tarihten alınmıştır. Kölelik ve cariyelik, görmeden evlilik, yanlış Batılılaşma gibi konulara yer verilmiştir. *Yazarlar, kişiliklerini eserlerine yansıtmışlardır. *Romanlar teknik bakımdan oldukça zayıftır. Yer yer olayların akışı kesilerek okuyucuya bilgiler verilmiştir, uzun uzun tasvirler yapılmış, tesadüflere sıkça yer verilmiştir. *Kahramanlar tek yönlüdür; hep iyi ya da hep kötü. *1. dönemde romanın amacı halkı eğitmek iken 2. dönemde amaç sanattır. *1. dönem “Romantizm”in, 2.dönem “Realizm”in etkisinde kalmıştır. * Hikaye alanında ise yine ilk eserler Tanzimat döneminde verilmiştir. Daha önce halk hikayeleri olsa da bunlar belli konuların dışına çıkmaz ve masal karakteri gösterirdi. Özellikle Ahmet Mithat halk hikayeleri ile batı tekniğini birleştirdi. “Letaf-i Rivayat” adlı hikaye serisi ile halk hikayelerini modernleştirmeye çalıştı ve bu alandaki ilk Batılı eserlerdendir. Ancak modern anlamda ilk hikayecilik Samipaşazade Sezai'nin “Küçük Şeyler” adlı eseriyle başlar. *İlk hikaye kitabımız Ahmet Mithat Efendi’nin “Letaif-i Rivayat”ıdır. B) Göstermeye Bağlı Edebi Metinler ( Tiyatro) Tanzimat dönemine gelinceye kadar edebiyatımızda Batılı anlamda sahne tiyatrosu görülmez. Ancak halk arasında Karagöz ile Hacivat, ortaoyunu, meddah gibi geleneksel halk tiyatrosu vardır: Karagöz gölge oyunudur. Değişik söz oyunlarıyla yanlış anlaşılan sözlerle güldürü unsuru sağlanır.Eğlendirme amacı taşır.Karagöz adlı cahil biriyle Hacivat adlı bilgili geçinen biri arasındaki atışmalarla sürer gider. Ortaoyunu ise şehir meydanlarında ya da kendileri için hazırlanan yerlerde Pişekar, Kavuklu, Zenne gibi sabit tiplerle oynanan güldürü amaçlı seyirlik oyundur. Meddah tek kişilik bir oyundur. Yüksekçe bir yere çıkan meddah, değişik şivelerle konuşarak anlattığı bir olayla güldürü oluşturur. Bu oyunlar belli bir metne dayanmayan, oyuncuların oyun esnasında konuşmalarıyla oluşan oyunlardır. Eğitici bir amaç taşımaz. Tanzimat tiyatrosu ile tiyatro bir okul sayılmış, halkın eğitilmesinde bir araç sayılmıştır. Bunlarda sosyal eğitim ön plandadır. Toplumda görülen aksaklıklara doğrudan doğruya dokunmak veya tarihin ibret verici olaylarını ele alıp onlardan ahlaki sonuçlar çıkarmak amaçlanmıştır. Tanzimat tiyatrosunda dil ve üslup konuşma diline ve üslubuna çok yaklaşmıştır. Fakat ikinci dönem Tanzimatçılarda bilhassa Hamit’in eserlerinde doğallığını gittikçe kaybetmiş,süslü,yapmacıklı bir hale gelmiştir. Tanzimat döneminin yayınlanan ilk tiyatro eseri Şinasi'nin “Şair Evlenmesi” adlı tek perdelik komedisidir. Tiyatro alanında eğitici eserler ise Namık Kemal tarafından verilmiştir. Ahmet Vefik Paşa bu dönemde tiyatro çalışmalarıyla tanınmış başka bir isimdir. Bursa’da bir tiyatro yaptırmış, burada tercüme ettiği eserleri sahnelettirmiş, halkı tiyatroya gitme konusunda yönlendirmiştir. Moliere’in hemen hemen bütün eserlerini çevirmiştir. Sonuç olarak: *İlk ciddi tiyatro 1867’de Güllü Agop’un idare ettiği Osmanlı Tiyatrosu’dur. *İlk Türk piyesi küçük bir dram olan “Hikaye-i İbrahim Paşa ve İbrahim Gülşeni”dir. *Batılı anlamdaki ilk tiyatro Şinasi’nin yazdığı “Şair Evlenmesi” adlı töre komedisidir. *Sahnelenen ilk tiyatromuz ise Namık Kemal’in yazdığı “Vatan Yahut Silistre”dir. *Tiyatro, halkı eğitmek amacından dolayı daha çok okunmak için yazılmıştır. *I. dönem tiyatrolarının dili 2. döneme göre daha anlaşılır bir niteliktedir. TANZİMAT DÖNEMİ EDEBİYATININ GENEL ÖZELLİKLER A. Bu dönem sanatçıları, Divan edebiyatında hiç bulunmayan makale, tiyatro, roman, hikaye, anı, eleştirme gibi yeni edebiyat türleri getirmişler, Divan edebiyatında bulunan şiir, tarih, mektup gibi edebiyat türlerini Batı anlayışına göre yenileştirmişlerdir. B. Tanzimat edebiyatının özellikle ilk döneminde yetişen sanatçıların çoğu (Ziya Paşa, Namık Kemal) Montesquieu, Rousseau, Voltaire gibi Fransız yazarlarının etkisi altında kalarak, makale ve şiirlerinde zulme, haksızlığa, geriliğe karşı şiddetli bir dille mücadeleye girişmişler; vatan, millet, hürriyet, hak, adalet, kanun, meşrutiyet gibi kavramları yaymaya çalışmışlar, “toplum için sanat” anlayışını benimsemişlerdir. C.Tanzimat edebiyatının ikinci döneminde yetişen sanatçılar ise (Recai-zâde Mahmut Ekrem, Abdülhak Hâmit, Sami Paşa-zâde Sezai) toplum işlerine daha az karışmışlar, “sanat için sanat” anlayışını benimser görünmüşlerdir.“Her güzel şey şiire konu olabilir.” anlayışını savunmuşlardır. D. Çoğu Fransız edebiyatını örnek olarak alan bu sanatçıların bir kısmı Klasisizm (Şinasi, Ahmet Vefik Paşa, Ali Bey)bir kısmı Romantizm (Namık Kemal) bir kısmı da Realizm (Recai-zâde Mahmut Ekrem, Sami Paşazâde Sezai Nabi-zâde Nâzım.) akımlarının etkisi altında eserler vermişlerdir. E. Tanzimat edebiyatı, Divan Edebiyatı'nın tersine olarak, seçkin kişiler için değil, halk için meydana getirilen bir edebiyat düşüncesiyle ortaya çıkmıştır. Bu görüşü benimseyen Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat, Ali Bey özellikle makale, tiyatro, anı, kısmen de olsa roman türlerinde eserler vermişlerdir. Tanzimat edebiyatının ikinci devrinde yetişen Recai-zâde Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit, başta olmak üzere bazı edebiyatçılar ise bu amaçtan uzaklaşmış görünmektedirler. F. Dilin sadeleşmesi, konuşma dilinin yazı dili haline gelmesi düşüncesi savunulmuştur. Dil konusunda bu düşünceyle birlikte, eski alışkanlıklarından kurtulup da öz Türkçe yazılmış değildir. Türkçe, daha çok, tiyatro; anı, mektup, bir dereceye kadar da makale ve romanlarda kullanılmıştır. Edebi Türk nesrinin temeli bu dönemde ve Şinasi tarafından atılmıştır. Cümlelerin uzunluğu kısalmış, anlaşılır cümleler kurulmaya çalışılmıştır G. Tanzimat edebiyatının ikinci devrinde yetişen sanatçılar ise konuşma dilinden uzaklaşarak Divan Edebiyatı geleneklerini sürdürmüşlerdir. H. Divan şiirindeki “bölüm güzelliğine” karşın “konu bütünlüğüne, güzelliğine” önem vermişler. 22 TANZİMAT EDEBİYATI DÖNEMİ ESERLERİMİZ DERGİ VE GAZETELER BEDİR: Ahmet Mithat Efendi; gazete; 1870 yılında çıkarılan kısa süreli bir gazetedir… CERİDE-İ HAVADİS: 1840 yılında çıkarılan ilk yarı resmi gazetedir… DEVİR: Ahmet Mithat Efendi; gazete; 1872 yılında çıkarılan kısa süreli bir gazetedir… DİYOJEN: Teodar Kasap; dergi; ilk mizah dergidir… HÜRRİYET: 1867 yılında Ziya Paşa ile Namık Kemal Londra’da beraber çıkardıkları bir gazetedir… İBRET: Namık Kemal; gazete; 1872 yılında çıkarılmıştır… MECMUA-YI FÜNUN: Münif Paşa; dergi; 1862 yılında çıkarılan ilk dergidir… MUHBİR: Ali Suavi; gazete; 1867 yılında çıkarılan bu gazete, dönemin yönetim biçimini sert bir dille eleştirdiği için kısa bir süre sonra kapanmıştır… TAKVİM-İ VAKAYİ: 1831 yılında devlet eliyle çıkarılan ilk resmi gazetedir. Türk toplumu ilk bu gazete ile tanışmıştır. Bir resmi gazetedir, devletin yayın organıdır… TASVİR-İ EFKÂR: 1862 yılında Şinasi tarafından çıkarılmıştır; Şinasi Paris’e gidince bu gazeteyi Namık Kemal’e devretmiştir ve bir süre sonra da gazete kapanmıştır… TERCÜMAN-I AHVAL: İbrahim Şinasi ile Agâh Efendi’nin 1860 yılında birlikte çıkardıkları ilk özel gazetedir. Ayrıca bu gazete ile Tanzimat Edebiyatı başlar… TERCÜMAN-I HAKİKAT: 1878 yılında Ahmet Mithat Efendi tarafından çıkarılmıştır; II. Abdülhamit döneminde yayımlanan en önemli gazetedir; yönetime karşı siyasal muhalefet yapmak yerine halkı eğitici ve okuma alışkanlığı kazandırıcı bir yayın politikası izlemiştir… DİĞER BAZI ESERLER HİKÂYE-İ İBRAHİM PAŞA VE İBRAHİM-İ GÜLŞENİ: Hayrullah Efendi, ilk tiyatro denemesi, 1844 MUHAVERAT-I HİKEMİYE: Münif Paşa; düzyazı; edebiyatımızdaki ilk düzyazı çevirileridir; 1859 yılında Fransız yazar Fenelon’dan çevrilmiştir… TABSIRA: Akif Paşa; anı; Türk edebiyatının anı türündeki ilk eseridir… TELEMAK: Yusuf Kamil Paşa; roman; edebiyatımızdaki ilk çeviri romanıdır; 1862 yılında Fransız yazar Fenelon’dan çevrilmiştir; eser yayımlandığı zaman büyük bir ilgi görmüş, yedi yılda dört kez basılmıştır; didaktik bir eserdir. Bu eser modern roman anlayışıyla ilgisi yoktur… MUHADERAT: İlk kadın romancımız Fatma Aliye Hanım’ın romanı, 1892 … ŞİNASİ DURUB-I EMSAL-İ OSMANİYE: Şinasi; sözlük; yazarın Türk atasözlerini derlediği bir eserdir… LA FONTAİNE’DEN ÇEVİRİLER: Şinasi; fabl; edebiyatımızdaki ilk fabl çevirileridir; Fransız yazar La Fontaine’den çevirmiştir… MÜNTEHABAT-I EŞARIM: Şinasi; şiir; yazarın kendi yazdığı şiirlerini topladığı bir eserdir… ŞAİR EVLENMESİ: Şinasi; tiyatro; Türk edebiyatında batılı anlamda ilk tiyatro eseridir; bir töre komedyası özelliği taşıyan eser görücü usulü evliliğin sakıncalarını konu almaktadır; tek perdelik bir komedidir; Batı tarzında yazılmasına karşın geleneksel Türk tiyatrosunun da etkileri görülür; klasisizm akımının etkisinde yazılmış üç birlik kuralına uyulmuştur; oyun kahramanları kendi kişiliğine uygun konuşturulmuştur; eser tekniği yerli, içeriği canlı ve sade bir dille yazılmıştır… TERCÜMAN-I AHVAL MUKADDİMESİ: Şinasi; makale; edebiyatımızdaki ilk makale örneğidir; bu makaleyi ilk “ Tercüman-ı Ahval “ gazetesinde yayımlamıştır, noktalama işaretlerini ilk defa burada uygulamıştır… TERCÜME-İ MANZUME: Şinasi; şiir çevirisi; edebiyatımızdaki ilk şiir çevirileridir; yazarın şiir alanındaki ilk eseridir; Fransız şiirinden yaptığı çevirilerin yer aldığı bir kitaptır; La Fontaine, Racine ve Fenelon’un şiirlerini Türkçeye çevirerek bu eserde toplamıştır; yazarın bu eseri ortaya koymadaki amacı Klasik Fransız şiirini tanıtmaktır… NAMIK KEMÂL CEZMİ: Namık Kemal; roman; Türk edebiyatının ilk tarihi romanıdır; Türk – İran savaşları anlatılır; taht kavgası konu edilir; roman, Kırım Şehzadesi Adil Giray'ın yaşadığı aşk ve Cezmi'nin onu kurtarmak isterken geçirdiği serüvenleri anlatır… İNTİBAH: Namık Kemal; roman; Türk edebiyatının ilk edebi romanıdır; eserde cariyelik konusu işlenmiştir; roman, Ali Bey adlı toy bir delikanlının yaşamı ve evlilik macerası konu edinir; eser teknik olarak pek başarılı değildir; iyi ve kötü tipler gerçekten uzak, aşırı niteliklere sahiptir… AKİF BEY: Namık Kemal; tiyatro; yine yazarın Magosa'da yazdığı bu eserinde, yurtsever bir deniz subayının göreve koştuğu sırada karısının kendisine bağlılık göstermeyişini anlatırken, ahlaksal bir yorum da getirmiştir… CELALETTİN HARZEMŞAH: Namık Kemal; tiyatro; 15 perdelik tarihi bir oyundur; eser oynanmak için değil okunmak için yazılmıştır; Namık Kemal'in en beğendiği yapıtı olarak bilinir; oyun, Moğollara karşı İslam dünyasını koruyan Celaleddin Harzemşah'ın kişiliği çevresinde gelişir; bu eserde Namık Kemal, İslam birliği düşüncesini kapsamlı bir biçimde sergilemiştir… GÜLNİHAL: Namık Kemal; tiyatro; yazarın tiyatro eserleri içinde teknik yönden en başarılı oyunudur; yazarın, Magosa'dayken yazdığı bu eserinde baskıya ve zulme karşı duyduğu tepkiyi dramatik bir biçimde dile getirmiştir; oyunun sahnelenmesinde pek çok bölüm sansür tarafından çıkarılmıştır… KARA BELA: Namık Kemal; tiyatro; yazarın piyeslerinin içindeki en zayıfı ve kendisinin esas meseleleri ile irtibatı en gevsek olanıdır; Magosa'da yazılan bu eser, saray hizmetindeki bir harem ağasının, bir şehzadeyi seven ve babası Hint hükümdarı olan bir kıza olan aşkı ile bunların ölümlerine yol açan faciayı anlatır; bu bakımdan konusu itibariyle Kara Bela diğer tiyatrolardan ayrılmaktadır; Kara Bela'da padişahlara ders verilmek istenmiş, sarayların iç yüzü halkın gözleri önüne serilmek istenmiştir… VATAN YAHUT SİLİSTRE: Namık Kemâl; tiyatro; Türk Edebiyatı'nın batılı anlamda yazılıp oynanan ilk tiyatro yapıtıdır; bu oyun Gedikpaşa Tiyatrosu’nda oynanmıştır; yazarın tiyatroların içinde en çok yankı uyandıran oyunudur; teknik bakımdan kusurludur; toplumun bozulan moralini düzeltmek amacıyla yazılmıştır; bu oyundan sonra yazar sürgüne gönderilmiştir; kısaca bu oyunda, Türk-Rus Savası'nda gönüllü olarak cepheye giden sevgilisinin ardından, cephede O'nunla beraber bulunmak ve onunla aynı kaderi paylaşmak için asker kıyafetine girip, Silistre müdafasına iştirak eden genç bir kız ile genç bir adamın aşkı etrafında gelişerek, Türk askerinin vatan uğruna gösterdiği fedakârlığı canlandırır… ZAVALLI ÇOCUK: Namık Kemâl; tiyatro; yazar bu eserinde görücü yoluyla evlenmeye karşı çıktığı anlatır… HIRRENAME: Namık Kemal; şiir; 1872 yılında mizah dergisi Diyojen'de yayınlanmıştır; şairin Sadrazam Mahmud Nedim Paşa'yı hicveden şiiridir… BAHAR-I DÂNİŞ ÖNSÖZÜ: Namık Kemâl; eleştiri… EDEBİYATIMIZ HAKKINDA BAZI MÜLAHAZATI ŞAMİLDİR: Namık Kemal; eleştiri; edebiyatımızdaki ilk eleştiri yazısıdır, 1866 … İRFAN PAŞA’YA MEKTUP: Namık Kemâl; eleştiri… 23 MUKADDEME-İ CELAL: Namık Kemâl; eleştiri; Celalettin Harzemşah oyunun başına koyduğu bir önsözdür; bu önsözde Türk edebiyatının romantizm akımının temel ilkelerini ortaya koymuştur; ayrıca Batı edebiyatı ile Doğu edebiyatını karşılaştırmış, tiyatro, roman türleri üstünde durmuştur… RENAN MÜDAFAANAMESİ: Namık Kemâl; eleştiri; yazar bu eserini, Fransa Akademisi üyesi mütefekkir Ernest Renan tarafından İslamiyet’in ilerleme ve ilim karşıtı olduğuna dair yayımladığı kırk sayfalık makalesine karşı yazmıştır… TAHRİB-İ HARABAT: Namık Kemâl; eleştiri; yazar bu eserini Ziya Paşa’nın yazmış olduğu “ Harabat “ adlı eserine karşı yazmıştır. Amacı, Ziya Paşa’nın çelişkili düşüncelerini eleştirmektir… TAKİP: Namık Kemal; eleştiri; Ziya Paşa’ yönelik eleştirisini Tahrib-i Harabat sonra Takip’le sürdürmüştür… TALİM-İ EDEBİYAT ÜZERİNE BİR RİSALE: Namık Kemâl; eleştiri… HİLÂL-İ OSMANİ: Namık Kemâl; konusu ve biçimi yeni şiir… HÜRRİYET KASİDESİ: Namık Kemal; şiir; bu şiirde “ hürriyet “ teması üzerinde durulmuştur; şiir dönemin sosyal ve siyasal olaylarını dile getirir; şairin hürriyete ( özgürlüğe ) olan tutkusunun ifade eder; şairin en ünlü şiiridir… VAVEYLA: Namık Kemâl; konusu ve biçimi yeni şiir… MOGASA ANILARI: Namık Kemâl; anı; yazarın Mogasa’da sürgünde olduğu zamanlarda yazdığı anılarıdır… EVRAK-I PERİŞAN: Namık Kemâl; Bu kitapta Selahattin Eyyüb Fatih ve Sultan Selim hakkında biyografileriyle, Osmanlıların yükselme devirlerine ait Devr-i İstilâ adlı bir makalesi vardır… KANİJE: Namık Kemâl; tarih… ZİYA PAŞA DEFTER-İ ÂMÂL: Ziya Paşa; anı; Jean Jacque Rousseau’nun “ İtiraflar “ adlı eserinden etkilenerek yazmıştır; batılı anlamda anı türünün ilk örneklerindendir; yazarın çocukluk anılarını anlattığı bir eserdir; yarım kalmış bir eserdir… EMİLE: Ziya Paşa; düzyazı; Jean Jacque Rousseau’dan Türkçeye çok güzel bir dille çevirdiği bir eserdir… ENGİZİSYON TARİHİ: Ziya Paşa; tarih; çeviri bir eserdir… EŞAR-I ZİYA: Ziya Paşa; şiir kitabı; şairin kendi yazdığı şiirlerinin bulunduğu bir şiir kitabıdır; bu eser şairin ölümünden sonra yayınlanmıştır… HARABAT MUKADDİMESİ: Ziya Paşa; Harabat’ın önsözü olan bu makale, bizde ilk edebiyat tarihi taslağı sayılır. Ziya Paşa’nın burada verdiği hükümlerin yanlış ve eksik tarafları, bilgi hataları ilk önce Namık Kemal’in hücumlarına uğramıştır… HARABAT: Ziya Paşa; antoloji; Türk edebiyatının ilk antoloji eseridir; Türk, Arap ve Fars edebiyatından seçme şiirlerin yer aldığı bir divan şiiri antolojisidir; ayrıca yazar bu eserin başına bir önsöz koyarak Şiir ve İnşa makalesindeki düşüncesini değiştirerek gerçek edebiyatın Divan Edebiyatı olduğunu savunmuştur… RÜYA: Ziya Paşa; mülakat ( röportaj ); edebiyatımızdaki mülakat türündeki ilk eseridir; karşılıklı konuşmalar biçiminde yazmıştır; yazar eserinde çocukluk anılarını anlatmıştır; ayrıca yine bu eserinde Sadrazam Ali Paşa’yı eleştirmiş, onun kötü bir yönetim göstermesinden ötürü görevden alınması gerektiği üzerinde durmuştur… ŞİİR VE İNŞA: Ziya Paşa; makale; yazar bu eserinde, Halk şiirinin bizim gerçek şiirimiz olduğunu söylemiş ve Divan şiirini eleştirmiştir… ZAFERNAME: Ziya Paşa; eleştiri; nazım-nesir karışımı bir eserdir; şair bu eserinde, dönemin sadrazamı olan Ali Paşa’yı eleştirmek için yazmıştır; mizahi yönleri bulunan bu eser “ kaside, tahmis, şerh “ olmak üzere üç bölümden oluşur; önemli bir hiciv örneğidir… AHMET MİTHAT EFENDİ DÜRDANE HANIM: Ahmet Mithat Efendi; roman; macera romanı sayılabilecek bu eser, vaka kuruluşu, aksiyonu, şahıslar kadrosu; ayrıca aşk ve adalet duygularındaki derinliğiyle dikkat çeker; romanda, toplumda genç kızların eğitimi, evlilik kurumunu merkeze alması bakımından dikkate değer bir eserdir… FELATUN BEY’LE RAKIM EFENDİ: Ahmet Mithat Efendi; roman; yazarın Rodos adasında sürgün olduğu yıllarda yazdığı bir romandır; yazar bu romanında iki tipin çatışmasını anlatır; romanda Felatun Bey, Batı’ya özenen, halktan uzaklaşan ve alafranga davranışlarıyla gülünç duruma düşen bir tiptir. Rakım Efendi ise, akıllı, yeniliklere açık, eğitime önem veren, çalışkan bir tiptir; Rakım Efendi, Ahmet Mithat Efendi’nin kendi yaşamından bir yansımasıdır adeta; roman romantik anlayışa uygun bir biçimde yazılmıştır… HASAN MELLAH: Ahmet Mithat Efendi; roman… HENÜZ ON YEDİ YAŞINDA: Ahmet Mithat Efendi; roman; Ahmet Mithat Efendi’nin doğalcılığa yöneldiği romanıdır; romanda, Kalyopi’nin başından geçenleri anlatırken dönemindeki Beyoğlu’nun fuhuş dünyasını da, gerçekçi ve doğalcı bir anlatımla gözler önüne serer; bir kızın fuhuşa sürüklenmesinin nedenlerini araştırır ve nasıl kurtulacağı konusunda, ahlâkçı bir gözle öneriler getirir… HÜSEYİN FELLAH: Ahmet Mithat Efendi; roman; romanda, Hüseyin Fellah adlı bir gencin, bir gece İstanbul'da düşmanları tarafından bıçaklanarak karanlık bir köşeye atılır. O gece kendisine yardım eden Hüsna Hanım ve kızı Şehlevend'le Hüseyin Fellah'ın yolları tekrar Cezayir'de, garip bir biçimde kesişmesinden sonraki olayları anlatır; iyiyle kötünün mücadelesini, 'aşk' ekseninde konu alan Hüseyin Fellah “ tek başına bir okul “ olarak tanımlanan, sade bir dille, halkın zevkine göre ve halk için faydalı eserdir… JÖN TÜRKLER: Ahmet Mithat Efendi; roman; Ahmet Mithat Efendi'nin 10 yıllık bir sükût devresinden sonra kaleme aldığı Jön Türk romanı konusunu II Abdülhamit idaresinin zulme dayanan baskılı döneminden alır. Esasında Abdülhamit’e büyük bir sadakatle bağlı olduğunu bildiğimiz Ahmet Mithat’ın böyle bir konuyu ele alması, eserin 'Meşrutiyet idaresine hâkim olan ittihatçıların maddî ve manevî baskısı altında yazılmış olduğu' nu düşündürmektedir… KARNAVAL: Ahmet Mithat Efendi; roman… PARİS’TE BİR TÜRK: Ahmet Mithat Efendi; roman… KISSADAN HİSSE: Ahmet Mithat Efendi; hikâye… LETAİF-İ RİVAYET: Ahmet Mithat Efendi; hikâye; Türk edebiyatının hikâye türünün ilk örneğidir; 24 kitaplık bir hikâye dizisidir; bu eserdeki hikâyelerin bazıları Batı’dan adapte edilmiştir; hikâyeler de abartılı bir romantizm etkisi görülür; olması mümkün gözükmeyen olayların hikâye edildiği bu eserler sürükleyiciliği yönüyle kendini okutmuştur… YENİÇERİLER: Ahmet Mithat Efendi; hikâye… MENFA: Ahmet Mithat Efendi; anı; 1873 yılında Rodos adasına sürgüne gönderilen yazarın bu döneme ait hatıralarını anlattığı eseridir; ayrıca bu eserinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun en karışık yıllarına ait önemli bilgiler yer almaktadır… AVRUPA’DA BİR CEVELAN: Ahmet Mithat Efendi; gezi yazısı; Ahmet Mithat Efendi’nin 1889'da Stockholm'de yapılan Şarkiyatçılar Kongresi'ne Osmanlı delegesi olarak gitmiş, ardından Paris'teki Dünya Sergisi'ni ve Avrupa'nın birçok şehrini ziyaret etmiş, bu seyahatini anlattığı eseridir… AÇIK BAŞ: Ahmet Mithat Efendi; oyun… ÇENGİ: Ahmet Mithat Efendi; oyun… ÇERKES ÖZDENLER: Ahmet Mithat Efendi; oyun… EYVAH: Ahmet Mithat Efendi; oyun… SİYAVUŞ: Ahmet Mithat Efendi; oyun… 24 ŞEMSETTİN SAMİ TAAŞŞUK-I TAL’AT VE FİTNAT: Şemseddin Sami; roman; edebiyatımızdaki ilk yerli romandır; romantik bir aşk macerasının anlatıldığı eser tekniği ve karakterleri yönünden pek başarılı değildir; romanda görücü usulü ile evlilik ve bunun sakıncaları anlatılır; eserde Talat ve Fitnat'ın aşkı anlatılır; romanın dili dönemine göre oldukça sadedir; romantizmin akımın etkisinde yazılmış bir eserdir… KAMUS-I ARABÎ: Şemseddin Sami; sözlük; Arapça – Türkçe bir sözlüktür… KAMUS-I FRANSEVİ: Şemseddin Sami; sözlük; Fransızca – Türkçe bir sözlüktür… KAMUS-I TÜRKÎ: Şemseddin Sami; sözlük; “ Türk “ adını taşıyan ilk sözlüktür; Türkçe bir sözlüktür; yazar bu eserinde, Osmanlıcada kullanılan, ancak konuşulan Türkçeye girmeyen Arapça ve Farsça sözcükleri ayıkladı, Türkçe kökenli sözcüklere ağırlık verdi; ayrıca, Türkçeyi zenginleştirmek için dile tekrar kazandırılması gerektiğine inandığı doğu Türkçesine ve Anadolu Türkçesine özgü kelimelere yer verdi… KAMUSÜ’L ALAM: Şemseddin Sami; sözlük; çok geniş bir sözlüktür; 6 ciltlik bir ansiklopedik özelliği taşır; Türkçe hazırlanmış en kapsamlı modern ansiklopedik bir eserdir… ROBENSON CRUSOE ( ÇEVİRİ): Şemseddin Sami; roman; ünlü İngiliz yazar Daniel Defoe’nun eserinin Türkçeye çevirisidir... SEFİLLER ( ÇEVİRİ ): Şemseddin Sami; roman; ünlü Fransız yazar Victor Hugo’nun eserini Türkçeye çevirisidir… BESA YAHUT AHDE VEFA: Şemsettin Sami, oyun… GAVE: Şemsettin Sami; oyun SEYDİ YAHYA: Şemseddin Sami; tiyatro; Şeydi Yahya, Şemsettin Sami'nin ikinci tiyatro oyunudur. Matbuatı Ceyyide yayınlarının ikincisi olarak yayınlanan oyun, "beş fasıldan ibaret bir facia"dır. Oyunun ilk iki perdesi Raze kalesinde, son üç perdesi ise Kaştale şehrinde geçer. Olay hicri 9. yüzyılın sonları ile 10. yüzyılın başlarında Endülüs'te cereyan etmektedir… Paşa; komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye çevirisidir… OKUMUŞ KADINLAR ( MENSUR ÇEVİRİ ) : Ahmet Vefik Paşa; komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye çevirisidir… AZARYA ( UYARLAMA ) : Ahmet Vefik Paşa; komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye uyarlamasıdır… DEKBAZLIK ( UYARLAMA ) : Ahmet Vefik Paşa; komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye uyarlamasıdır… MERAKİ ( UYARLAMA ) : Ahmet Vefik Paşa; komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye uyarlamasıdır… TABİB-İ AŞK ( UYARLAMA ) : Ahmet Vefik Paşa; komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye uyarlamasıdır… YORGAKİ DANDİNİ ( UYARLAMA ) : Ahmet Vefik Paşa; komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye uyarlamasıdır… ZOR NİKÂHI ( UYARLAMA ) : Ahmet Vefik Paşa; komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye uyarlamasıdır… ZORAKİ TABİB ( UYARLAMA ) : Ahmet Vefik Paşa; komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye uyarlamasıdır… AHMET VEFİK PAŞA LEHÇE-İ OSMANÎ: Ahmet Vefik Paşa; sözlük; yazar bu sözlüğünde Türkçe sözcüklerle dilimizde kullanılmakta olan yabancı sözcükleri ayrı ayrı toplamıştır; ayrıca bu sözlükte “ Türk “ sözcüğünün açıklanmasında Osmanlıların büyük Türk milletinin bir parçası olduğunu ortaya koymuştur… MÜNTAHABAT-I DURUB-I EMSAL : Ahmet Vefik Paşa; sözlük; yazarın Türk atasözlerini toplayıp derlediği bir atasözü sözlüğüdür… ŞECERE-İ TÜRK: Ahmet Vefik Paşa; tarih; Ebulgazi Bahadır Han’ın eserinin Osmanlıcaya çevirisidir… ADAMCIL ( MANZUM ÇEVİRİ ) : Ahmet Vefik Paşa; komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye çevirisidir… SAVRUK (MANZUM ÇEVİRİ ) : Ahmet Vefik Paşa; komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye çevirisidir… TARTÜF ( MANZUM ÇEVİRİ ) : Ahmet Vefik Paşa; komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye çevirisidir… DON CİVANİ ( MENSUR ÇEVİRİ ) : Ahmet Vefik Paşa; komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye çevirisidir… DUDU KUŞLARI ( MENSUR ÇEVİRİ ) : Ahmet Vefik Paşa; komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye çevirisidir… İNFİAL-İ AŞK (MENSUR ÇEVİRİ) : Ahmet Vefik Paşa; komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye çevirisidir… KADINLAR MEKTEBİ ( MANZUM ÇEVİRİ ) : Ahmet Vefik Paşa; komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye çevirisidir… KOCALAR MEKTEBİ ( MANZUM ÇEVİRİ ) : Ahmet Vefik ABDÜLHAK HAMİT TARHAN DUHTER-İ HİNDU: Abdülhak Hamit Tarhan; mensur oyun; yazar bu oyununda uzak bir ülkede geçen bir olayı anlatmıştır… EŞBER: Abdülhak Hamit Tarhan; aruzla yazılan ilk manzum oyun, 1880 … FİNTEN: Abdülhak Hamit Tarhan; mensur oyun; yazarın en başarılı oyundur; 19. yüzyıl İngiltere’nde geçen bu oyunda Macbeth’in etkisi vardır… İÇLİ KIZ: Abdülhak Hamit Tarhan; mensur oyun… İLHAN: Abdülhak Hamit Tarhan; manzum oyun… LİBERTE: Abdülhak Hamit Tarhan; manzum oyun… DİREKTÖR ÂLİ BEY AYYAR HAMZA ( UYARLAMA ): Direktör Ali Bey; komedi; ünlü Fransız yazar Moliere’nin eserinin Türkçeye çevirisidir… KOKONA YATIYOR: Direktör Ali Bey; komedi… LEHÇETÜ’L HAKAYIK: Direktör Ali Bey; sözlük; yarın mizahi bir sözlüğüdür, ilk özdeyişler kitabı olarak da kabul edilir… MİSAFİR-İ İSTİSKAL: Direktör Ali Bey; komedi… SEYAHAT JURNALI: Direktör Ali Bey; günlük; Türk edebiyatının batılı anlamda ilk günlük türünde eserdir… MECERA-YI AŞK: Abdülhak Hamit Tarhan; mensur oyun; yazarın ilk tiyatro eserdir; yazarın Tarhan’daki hayatını anlattığı bir eserdir… NESTEREN: Abdülhak Hamit Tarhan; manzum oyun; yazar bu eserinde zalim bir hükümdara başkaldırmayı anlatır; bu eserden sonra yazarın Paris Büyükelçiliği'nde İkinci Kâtipliği görevinden alınır... SABR U SEBAT: Abdülhak Hamit Tarhan; mensur oyun… SARDANAPAL: Abdülhak Hamit Tarhan; manzum oyun… TARIK YAHUT ENDÜLÜS FETHİ: Abdülhak Hamit Tarhan; mensur oyun… TEZER: Abdülhak Hamit Tarhan; manzum oyun… ZEYNEP: Abdülhak Hamit Tarhan; yarısı manzum, yarısı mensur oyun… BUNLAR O’DUR: Abdülhak Hamit Tarhan; şair bu şiirinde ölüm teması üzerinde durmuştur DİVANELİKLERİM YAHUT BELDE: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; yazar bu şiirini Batı nazım biçimleriyle yazmıştır; şiirde yazarın Paris izlenimlerini anlatılır… 25 GARAM: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; şair bu şiirinde hüzünlü bir aşk hikâyesini anlatmıştır… HACLE: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; şiirde ölüm teması ele alınmıştır… İLHAM-I VATAN: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; şair bu şiirinde yurt sevgisini konu edinmiştir… MAKBER: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; yazar bu şiirini, ilk eşi Fatma Hanım’ın Beyrut’ta ölümü üzerine yazmıştır, şiirde derin bir ölüm teması işlenmiştir; yazarın en meşhur şiiridir… ÖLÜ: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; şiirde ölüm teması ele alınmıştır… SAHRA: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; edebiyatımızdaki ilk pastoral şiirdir; yazarın ilk şiiridir; yazarın bu eserinde pastoral nitelikli şiirleri vardır; bunlar gözleme dayanmayan, kır ve köy hayatının övgüsü olan şiirleridir… TAYFLAR GEÇİDİ: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir kitabı… VALİDEM: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; edebiyatımızdaki kafiyesiz ilk şiirdir; şair bu şiirinde annesini anlatmıştır… RECAİZADE MAHMUT EKREM ARABA SEVDASI: Recaizade Mahmut Ekrem; roman; Türk edebiyatının ilk realist ( gerçek ) romanıdır; yazar bu romanda yanlış Batılaşma anlayışını mizahi öğelerle gözler önüne sermektedir; romanda geçen olaylar ve karakterler bütünüyle doğal ve yerlidir; roman, Batılaşmayı yanlış anlayan, kendi kültürüne yabancılaşmış bir genç olan Bihruz Bey’in yaşadıklarını anlatır; yazar yanlış Batılaşmayı anlatırken Bihruz Bey’in içine düştüğü Batı hayranlığına uğruna yapılan komiklikleri anlatır… MUHSİN BEY: Recaizade Mahmut Ekrem; hikâye… ŞEMSA: Recaizade Mahmut Ekrem; hikâye… AFİFE ANJELİK: Recaizade Mahmut Ekrem; tiyatro; yazarın ilk tiyatro eserdir; yazar bu eserinde, daha çok devrin tiyatroya olan eğilimleri dolayısıyla yazarı tarafından bu yolda denenmiş bir eserdir; eser, edebiyat tarihimizin öncü birikimleri arasında sayılmalıdır… ATALA: Recaizade Mahmut Ekrem; oyun; yazar bu eserini, Fransız yazar Chateaubriand roman türündeki eserini Türkçeye çevirerek oyun haline getirmiştir… ÇOK BİLEN ÇOK YANILIR: Recaizade Mahmut Ekrem; tiyatro; komedi türünde yazılmış bir eserdir; yazar bu eserinin konusunu Binbir Gündüz Hikâyeleri’nden almıştır; eserde, kendi kazdığı kuyuya yine kendisi düşen Maraş kadısı Azmi Efendi'nin serüvenini anlatır… VUSLAT: Recaizade Mahmut Ekrem; tiyatro; yazarın bu eserinde, Namık Kemal’in eseri olan “ Zavallı Çocuk “ adlı tiyatro eserinin etkisinde kaldığı görülür… AH NEJAT: Recaizade Mahmut Ekrem; şiir; 15 yaşındayken veremden ölen oğlunun anısına kaleme aldığı şiiridir; elem ve hüznün ağır bastığı bir şiirdir… NAĞME-İ SEHER: Recaizade Mahmut Ekrem; şiir kitabı; şairin ilk şiir kitabıdır; buradaki şiirleri genellikle Divan şiirinin özelliklerini taşıyan şiirleridir… NİJAD EKREM: Recaizade Mahmut Ekrem; şiir kitabı; 1900'de henüz 15 yaşındayken veremden ölen oğlunun anısına kaleme aldığı eseridir; içinde oğlunun yazıları da vardır… PEJMÜRDE: Recaizade Mahmut Ekrem; şiir kitabı… YADİGÂR-I ŞEBAB: Recaizade Mahmut Ekrem; şiir kitabı; şairin Tanzimat şiiri geleneğine uygun yazdığı şiirleridir; şiirlerinde bireysel temalara yer vermiştir… ZEMZEME 1-2-3: Recaizade Mahmut Ekrem; şiir kitabı… TAKDİR-İ ELHAN: Recaizade Mahmut Ekrem; eleştiri; yazarın şiirle ilgili görüşlerini yer aldığı Zemzeme adlı şiir kitabının önsözüne koyduğu eleştiri türündeki bir eserdir; yazar bu eserinde kafiyenin kulak için olduğunu savunmuştur. Buna karşılık Muallim Naci’de kafiyenin göz için olduğunu savunarak Zemzeme’ye karşı Demdeme’yi yazmıştır… KUDEMADAN BİRKAÇ ŞAİR: Recaizade Mahmut Ekrem; eleştiri; biyografik bir eserdir; eserde bazı şairleri kendi kişisel duygularıyla eleştirmiştir… ZEMZEME ÖNSÖZÜ: Recaizade Mahmut Ekrem; eleştiri… TALİM-İ EDEBİYAT: Recaizade Mahmut Ekrem; düzyazı; yazarın kendi hazırladığı edebiyatla ilgili görüşlerini bir araya getirdiği bir kitaptır; bir ders kitabıdır; öğretmenlik yaparken öğrencilerine okuttuğu bir eserdir; Yeni edebiyatı örneklendiren bir eserdir… SAMİPAŞAZADE SEZAİ SERGÜZEŞT: Sami Paşazade Sezai; roman; romanın Türk edebiyatındaki önemi, romantizm akımından realizme geçişini gösteren bir eserdir; edebiyatımızdaki ilk gerçekçi romanlardan biridir; yazar bu romanda esaret ve insan ticareti konuşlarını eleştirmiştir; romanda, Kafkasya’dan kaçırılarak İstanbul’a getirilen dokuz yaşarında güzel bir Çerkez kızı olan Dilber’in yaşadığı sıkıntıları anlatır… KÜÇÜK ŞEYLER: Sami Paşazade Sezai; hikâye; edebiyatımızdaki Batılı anlamda ilk hikâye eseridir; küçük hikâye türünün ilk örneğidir; yazar bu eserini Alphonse Daudet’in etkisiyle yazmıştır… ŞÎR: Sami Paşazade Sezai; tiyatro; üç perdelik bir oyundur… İCLÂL: Sami Paşazade Sezai; anı; yazarın bu eserinde, yeğeni İclâl’in ölümü üzerine yazdığı mersiye, bazı nesirleri ve hatıraları vardır… RUMUZ-UL EDEP: Sami Paşazade Sezai; anı, gezi yazısı ve söyleşi türündeki bir eserdir… MUALLİM NACİ ATEŞPARE: Muallim Naci; şiir kitabı… FÜRUZAN: Muallim Naci; şiir kitabı… SÜNBÜL: Muallim Naci; şiir kitabı… ŞERARE: Muallim Naci; şiir kitabı… KÖYLÜ KIZLARIN ŞARKISI: Muallim Naci; şiir; edebiyatımızda köyden söz eden ilk şiirdir… DEMDEME: Muallim Naci; şiir - eleştiri; Recaizade Mahmut Ekrem’in Zemzeme ve Takdir-i Elhan’daki eleştirilerine karşı yazmıştır… ISTILAHAT-I EDEBİYE: Muallim Naci; eleştiri; edebiyatla ilgili terimlerin olduğu eleştiri türündeki bir eserdir… LÜGAT-I NACİ: Muallim Naci; sözlük; yazar bu eserinde, Osmanlı Türkçesine Arapça, Farsçadan geçmiş kelimelerle Batı dillerinden geçmiş kelimeleri içinde toplamış, tamamen edebi bir lügat oluşturmuştur… ÖMER’İN ÇOCUKLUĞU: Muallim Naci; anı; yazar bu eserinde, sekiz yaşına kadar yaşadığı günleri anlattığı bir anı kitabıdır; yazar çocukluk günlerini anlatırken, içinde yaşadığı toplumun inançları, gelenekleri, hassasiyetleri konusunda pek çok bilgiyi de okuruna aktarır… NABİZADE NAZIM HEVES ETTİM: Nabizade Nazım; şiir kitabı… KARABİBİK: Nabizade Nazım; roman; edebiyatımızda ilk köy romanı olarak kabul edilir; eser romandan çok uzun hikâye özelliklerine sahiptir; edebiyatımızda realizmin başarılı örnekleri arasında yer alır; yazar bu romanında, Antalya’nın Kaş ilçesinin Beymelik köyünde babasından kalma tarlanın dört dönümünü komşusuna satan Karabibik’in, kalan sekiz dönümünü de Yosturoğlu’na kaptırmamak için ortaya koyduğu çabayı anlatır… YADİGÂRLARIM: Nabizade Nazım; hikâye… ZAVALLI KIZ: Nabizade Nazım; hikâye… ZEHRA: Nabizade Nazım; roman; edebiyatımızın ilk tezli romanıdır; ilk psikolojik roman denmesi de sayılır; yazar romanında “ kıskançlık “ teması üzerinde durmuştur; romandaki psikolojik tahliller ve kıskançlık psikolojisinin geliştirilmesi özenle anlatılmıştır; yazar olayı ve olayın geçtiği çevreyi realist bir biçimde anlatmıştır… 26