spor etkınlığı bağımlılıktan uzak tutar

Transkript

spor etkınlığı bağımlılıktan uzak tutar
SPOR ETKINLIĞI BAĞIMLILIKTAN UZAK TUTAR
30
www.yesilay.org.tr
949
ŞUBAT 2013 88.YIL 5 TL
Bağımlılığı önlemede
akran perspektifi
10
16
ERGEN, AKRAN İLIŞKILERI
VE BAĞIMLILIK DÖNGÜSÜ
18
GENÇLERIN BIRBIRINE
TESIRI: AKRAN EĞITIMI
KURUCUSU
Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman Uzman
Derginin Tesisi:1925
TÜRKİYE YEŞİLAY CEMİYETİ
ADINA İMTİYAZ SAHİBİ
Genel Başkan Prof. Dr. M. İhsan Karaman
GENEL YAYIN KOORDİNATÖRÜ
Sümeyya Olcay [email protected]
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Av. Osman Baturhan Dursun
çalışma grubu
Esra Önal
Asude Zeynep Cömert
Murat Karaca
Rabia Koyuncu
Meryem Olcay
Halil Kökcü
Muhammet Celep
Saliha Büşra Selman
Ahmet Kaynar
Betül Olcay
Onur Ulukuz
Reklam Proje Koordinatörü
Sekans Yapım
Şakir Sarı
[email protected]
0216 557 8035
www.sekans.com
dergİ abone-dağıtım
Nazlı Sarı
0216 557 8035
[email protected]
YEŞİLAY TANITIM VE ORGANİZASYON
Ferdinaz Koyuncu
YAYIN KURULU
Prof. Dr. M. İhsan Karaman, Prof. Dr. Medaim
Yanık, Dr. Ahmed Özdinç, M. Pervin Tuba Durgut,
Dr. M.Ata Öztürk, Esra Albayrak, Doç. Dr. Yusuf
Adıgüzel, Uz. Dr. Havva Sula, Prof. Dr. Dilşad
Türkdoğan, Prof. Dr. Sefa Saygılı, Arif Çifçi
İDARE YERİ
Nuruosmaniye Cd. No: 17/1
Cağaloğlu/İstanbul
T (212) 527 16 83 – F (212) 522 84 63
GRAFİK TASARIM
Sekans Yapım
BASKI
Ömür Matbaacılık AŞ
YAYIN TÜRÜ
Süreli ISSN 1330-3950
Yurtiçi Abonelik, Yıllık 60 TL
Yurdışı Abonelik, Yıllık 120 TL
Posta Çeki: 1054174 Sirkeci/İSTANBUL
Hesap Bilgileri
Bankasya Üsküdar Şubesi
Şube Kodu:58 Hesap No:467557
IBAN TR300020800058004675570019
Yeşilay Dergisi, devletin tüm sorumlu mercilerine muntazaman ulaştırılmaktadır.
Dergide yayınlanan makalelerin fikri
sorumluluğu yazarlarına aittir.
d o s y a
12
Bağımlılığı Önlemede ‘Akran Perspektifi’
Akran eğitimi farklı amaçlar doğrultusunda farklı yaş ve çevrelerden
oluşan gruplar için kullanılabilir. Akran eğitimi bilgi, davranış ve tutum değiştirmek amacıyla yapılan planlı bir eğitim yöntemidir.
22
30
32
Gençleri madde kullanımında en
çok etkileyen ortam arkadaş grubu
Aile ve Akran Gruplarının
Ergenlerin Madde Kullanımına Etkisi
Spor etkinliği
bağımlılığıktan uzak tutar
20 Gençlerin birbiri üzerinde tesiri: Akran Eğitimi
40
42
44
52
tiyatro: böyle olur
zenginin mutfağı
sinema: içinizdeki
kaplana dur deyin
bağımlılık üzerine
didaktik olmayan bir oyun
kavimler
kapısı ünye
Ergen, Akran
İlişkileri
ve Bağımlılık
Döngüsü
18
BAŞYAZI
Akran Eğitimi
ve Bağımlılık
Çocukların hatta bebeklerin insan grupları içerisinde
en çok kendi yaşıtları ile ilgilendikleri görülür. Yolda,
çarşıda, pazarda kendisi gibi birini görünce tepkileri
ve ilgileri farklılaşır. Bu tavır aslında kendini konumlandırma çabasıdır. Bu durum hayatı ve çevresinde
olup bitenleri algılama ve anlamlandırma, daha çok
ortak payda aramayla alakalıdır. Çevrede olup bitenleri anlamlandırma hususunda kendini benzerleriyle
kıyas etme çabası yani ortamlarda kendi fizikî görünümüne yakın olana karşı geliştirdiği seçicilik hayatın belli bir döneminde kendini daha baskın bir şekilde hissettirir. Bu dönem ergenlik olarak tabir edilen
ve çocuğun aile gibi dar bir çerçevenin dışına çıkmasının ilk dönemlerinden başlayıp hukukî/cezaî bir sınır kabul edilen bir döneme kadar devam eder.
Aile ortamından yeni çıkmaya başlayan çocuğun
“kötü” ile ya da “farklı” olanla hatta alternatiflerle tanışması da bu dönemin başlangıcına denk gelir.
Dışarıya karşı korunaklı bir ortamdan çıkan bu birey
ailenin kendi inanç, ahlak, örf ve ananesince şekillenen belirli bir kalıbın dışıyla da tanışmış olur. Aile ortamında hazır cevaplar ve çoğu kez teke indirgenmiş
doğrularla yaşamaya alışan çocuk yine formel bir
eğitime tabi tutulduğu okula giderken aynı zamanda farklı algı, bilgi ve kültürlerden hatta eğilimlerden gelen akranlarıyla tanışır. Aynı algı ve zekâ düzeylerine sahip oldukları için yeni karşılaştıkları şeyleri farklı kanallardan cevaplamaya başlayan ve kendilerine telkin edilenin dışında bir gerçeklikle karşılaşan akranların dayanışma duyguları kuvvetlenir.
Hatta bu bilgi ve ilgi beraberinde hiyerarşik bir yapılanmayı getirir. Bu yeni karşılaşılan durum, beraberinde aile ve okul tarafından bireye verilen eğitim ve
telkinlerin süzgeçten geçirildiği ayrı bir değerlendirme ölçüsü yani filtre çıkarır. Bu yüzden çocuğun aile
ve okuldan ayrı bir varlık olmaya başladığı bu dönemde bağımlılıkla tanışma ihtimali ortaya çıkar.
Bağımlılığın birçok sebebi var. Psikolojik, fizyolojik, kültürel ve çevresel birçok faktörün devreye girdiği bu sahada bir tek sebep ve buna bağlı olarak geliştirilecek metotlar üzerinden netice elde etmek mümkün değildir. Zaten böyle bir kolaycılığa
kaçmak da avcıyı gören deve kuşunun tepkisinden
farksızdır. Sigara, alkol, uyuşturucu ve buna yeni ek-
lemeye başladığımız teknoloji bağımlılığı birçok kapıdan girebilmekte ve kendine yeni alanlar ve kurbanlar bulmaktadır. Bağımlılığın sebepleri yanında,
asıl dikkatten kaçırmamamız gereken bir başka husus da bağımlılık araçlarıdır. Yani bireyi, genci etkileyen ve onu bağımlı hale getiren vasıtalar…
Bunların başında medyayı saymak fazla abartılı bir seçim olmaz. Zira geleneksel toplum hayatında insanların ve özellikle çocuk ve gençlerin tercih ve beğenilerinde, ailenin yanında daha muayyen
bir çevrenin, yani mahallenin büyüklerinin, ağabeylerinin, konu-komşunun fikri, düşüncesi ve tepkisi belirleyici iken; gelişen teknoloji, medya ve şehirleşmenin getirdiği serbestlik bu algıyı değiştirmiştir.
Hz. Ali’nin “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” vecizesiyle ifade ettiği “aidiyetin kişiyi toplum nezdinde murakabe altında tutan etkisi” ortadan kalkmış durumda. Halk bilgeliğinin, kişiliklerin ve mizaçların uyuşmasını ifade eden ve gencin/çocuğun daha ilk başta eğilimlerini ve tercihlerini kontrol altında tutabilme imkânı tanıyan “Hacı
hacıyı Mekke’de; hoca hocayı tekkede bulur” deyişi buna işaret eder. Şehirleşme, teknolojinin yaygınlığı ve nüfusun artışı bu kontrol mekanizmasını zayıflattığı gibi kötülüğün ve madde bağımlılığın yaygınlaşmasına da önayak olmaktadır. Medya ve teknolojiyle birleşen bu faktörler, çocuğun aileden ve
okuldan gördüğü eğitim ve terbiyeyi ikinci, hatta
üçüncü plana atmaktadır. Dolayısıyla yeni yetişen
birey, aldığı eğitim ve terbiye doğrultusunda bir şahsiyet olmaktan uzaklaşmaktadır. Sonuçta düzgün
bir şekilde eğitilmemiş ve aile terbiyesi almamış birey sayısının çokluğu, aradaki etkileşimi hızlandırmakta ve akranların daha baskın olduğu bir kişilik
gelişimi belirleyici olmaktadır.
Medya ve bağımlılık endüstrisinin pazarlama
stratejileri aracılığıyla aile ve okuldaki didaktik eğitim sürecinin dışına çıkan birey, özgürlük adı altında daha kolay etkilenir ve avlanır hale gelmektedir. Aile-okulun sürekli müdahale eden, sınırlayan
ve hoşlanmadığı şekilde zorlayan telkin ve yasaklarından kurtulmayla birlikte gelen bu açılım, çocuğu/
genci “özgür olmak” ve “kendini gerçekleştirmek”
gibi telkinlere açık hale getirmektedir. Yeni yetişen
bireydeki bu bağımsızlık arayışı, aynı zamanda bağımlılığın
aracı haline gelivermektedir. Kendisine yöneltilen telkinlerin baskısıyla birleşen özgürlük temasının artık iki otoritesi ve unsuru kalmaktadır. Birisi; idealize edilen ve pazarlanan bu dünya; ikincisi, aynı ilgi ve beklentiler içerisine girdiği
akranların takdiri… İyi ve sorumluluk sahibi bir insan olmanın zorluklarına sırt çeviren bireyin takdir ve tebrik göreceği
tek yer akranlardır.
“Akran gayreti” olarak ifade edilebilecek bu durum bireye iki fayda sağlamaktadır. Birincisi, aile ve okul gibi
otoritelerin onaylamadığı durum ve eğilimleri beğenen,
takdir eden bir merci bulmak. İkincisi ise, kötü kabul edilen
şeyleri yapan akranların da kötülüğü yapıyor olmalarının
verdiği psikolojik güven. Bunun sonucunda aile ve okulun
giderek artacak tenkit ve baskılarının yalnızlaştırdığı çocuk/genç, akran grupları içerisinde daha güçsüz kalacaktır. Gruba dâhil olmak ve grup aidiyeti içinde varlığını kabul ettirmek için grubun ilgi ve eğilimlerine uygun şekilde
davranmak, grubun istediği ve beklediği fedakârlıkları ve
teşebbüsleri yapmak zorunda kalacak gencin nerede duracağını tahmin etmek artık zordur.
Peki, ne olacak? Bir defa çocukların geniş bir aile ortamında anne-baba, dede-nine ve akranı akraba çocuklarıyla büyüdüğü, mahallede akraba, tanış ve büyüklerin gözetiminde bir edep ve terbiyeden geçtiği bir ortam yok ve
en azından nüfusun birçoğu için mümkün de gözükmüyor. O zaman mevcut durumu ölçü kabul edip “neler yapabiliriz” sorusuna cevap aramalıyız. Medya, teknolojinin yaygınlığı, parçalanmış aileler, bağımlılık endüstrisinin çabaları… Bütün bu handikapların yanı başında hemen akla ilk gelen şeyler. Burada yapılabilecek şeyleri gözden geçirirken bu
araçları kullananların yöntemlerini tersine çevirmek yapılabilecek şeylerden biri olmalıdır. Bağımlılığın araçları olan
medya ve teknolojinin sigara, içki ve uyuşturucuya karşı mücadelede kullanıldığı ve olumlu geri dönüşlerin olduğu hepimizin malumudur. Sigarayla mücadele kapsamında
yayınlanan reklamların, dumansız hava sahası projelerinin
olumlu neticeleri ortadadır. İşte bundan hareketle, bağımlılığın yayılmasında etkin olan akran etkileşimini tersine çevirmek bir seçenek olarak karşımızda durmaktadır. Çünkü o
yaşlarda bir çocuk veya gence ulaşmanın en kolay yolu yine
onun akranlarıdır.
Gençlerimizden iyi aile terbiyesi almış, eğitimi ve gelişimi sağlıklı olan, şahsiyet ve karakter sahibi olanlar
azımsanamayacak kadar çoktur. Burada yapılması gereken ve bizim Yeşilay’ın yeni döneminde çizdiğimiz vizyonun önemli bir ayağını teşkil eden şey; gençleri bu yönde teşvik etmektir. Gençlik, duygu ve düşünce olarak saf
ve temiz olunan zamanların en önemli bölümünü teşkil
eder. Çünkü genç insanlarda adalet talebi, kendini doğru
ve iyi idealler uğrunda feda etme duygusu yoğundur. Bu
yüzden gençlerimizi eğiterek ve gönüllü hale getirerek
akranlarının bağımlılığına karşı mücadele etme ve onlara
iyi rol-model olma konusunda yönlendirme imkânı önümüzde durmaktadır. Kendini ailesinin ve okulunun verdiği eğitim ve telkinler dışında arayışlara yönelten gençler,
zihnen ve bedenen sağlıklı, hayata ve geleceğe güvenle
bakan akranlarını çok daha kolay kabullenecek ve kötülüğün ve bağımlılığın aracı olan akran grupları bu sayede
sağlıklı, eğitimli ve geleceğe güvenle bakan nesillerin yetişmesinde ön ayak olacaklardır. Bunun yanında bu yola
girmiş, kendini sosyal fayda ve insan merkezli düşünmeye adamış bir neslin yetişmesi geleceğimiz ve milletimizin yarınları için bir teminat olacaktır.
Özgürlük adı altında gençlerimize sunulan ve onları bağımlılık endüstrisinin ağına düşüren bu arayışları bir ideal
etrafında birleştirip, yarınlarımıza fikri, ahlakı ve şahsiyeti
sağlam gençler yetiştirmek için onları sorumluluk sahibi kılmak birinci hedefimiz olmalıdır.
Sevgili Yeşilay Dostları,
Ocak ayı içerisinde ülkemizin değişik bölgelerindeki on
şubemiz genel kurullarını başarıyla tamamlayarak yeni yönetim ve denetim organlarını seçtiler. İlk defa göreve gelen
veya hizmet bayrağını taşımaya devam eden tüm şube yöneticilerimizi tebrik ediyor, başarılı çalışmalarının devamını diliyorum. Bu arada, Ocak ayının son hafta sonunda, Genel Merkez yönetim kurulunu temsilen şahsım ve üç arkadaşım Ankara’da tüm şube yöneticilerimizle bir araya gelerek çok verimli bir tanışma ve istişare toplantısı gerçekleştirdik. Türkiye Yeşilay Cemiyeti, pek yakında ülkemizin her
tarafına yayılacak olan güçlü ve dinamik şubeleriyle bağımlılık karşısındaki yılmaz mücadelesini daha etkin bir şekilde
sürdürmeye devam edecektir.
Daha etkin ve güçlü bir Yeşilay için, el ele, gönül gönüle…
prof. dr. m.İhsan karaman
Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı
06
t
Haber
Filistin Yeşilay’ı kuruluyor
ürkiye Yeşilay Cemiyeti’nin, yeni dönemde gerçekleştirmeyi vadettiği “uluslararası açılım ve
diğer ülkelere model STK olma” hedefinde çok
önemli bir adım atıldı. Filistin ile Türkiye arasında Filistin Yeşilay’ı kurulması konusunda bir
prensip anlaşması imzalandı. Ülkemizde bulunan Filistin Gazze Hükümeti Eski Sağlık Bakanı Dr. Basim Naim, beraberindeki heyetle Sepetçiler Kasrı/Yeşilay Kültür Merkezi’ne gelerek Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı
Prof.Dr.M.İhsan Karaman’ı ziyaret etti. Ziyarette
Genel Başkan Yardımcıları Dr.Kerem Kınık ve
Dr.M. Akif Seylan da bulundu.
Konuk Bakan Dr.Basim Naim, Yeşilay’ın
misyon ve vizyonundan çok etkilendiklerini ve ülkelerinde de gençliğin bağımlılık tehdidi altında olduğunu ifade etti. Dr.Naim, İsrail’in
ilaç görüntüsü ve formatında bağımlılık yapıcı
maddeleri Gazze’ye soktuğunu belirtti. İsrail’in
Filistin’li gençlerin bu maddelere alışmasını sağladıklarını belirterek, kendilerinin de Yeşilay
benzeri bir kuruma ihtiyaçları olduğunu söyle-
di. Genel Başkan Karaman, yeni görev dönemlerinde, Yeşilay’ı bir model STK olarak dünyaya
tanıtacaklarını ve yakından uzağa tüm ülkelerde birer Yeşilay Cemiyeti kurulmasına öncülük
edeceklerini belirterek, Filistin Yeşilay’ı kurulması konusunda bir prensip anlaşması imzalamayı teklif etti. Heyetin bu teklifi büyük bir heyecanla kabul etmesinin ardından, bizzat Prof.
Dr.M.İhsan Karaman ve Dr. Basim Naim tarafından İngilizce ve Arapça olarak elle yazılan
tarihi anlaşma metni taraflarca imzalandı.
Böylece, Filistin Yeşilay’ı kuruluş çalışmaları
resmen başlatılmış oldu. Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Prof.Dr.M.İhsan Karaman,
Şubat sonunda Kahire’de yapılacak olan FIMA
(Federation of Islamic Medical Associations) yönetim kurulu toplantısında, üye ülkelerde Yeşilay kurulması teklifini gündeme getirerek uluslararası açılıma hız vereceklerini kaydetti. İmza töreninin ardından, Dr.Karaman ve
Dr.Naim karşılıklı olarak birbirlerine bir lale ebrulu tablo ile Filistin kefiyesi hediye ettiler. y
Yeşilay’dan nargile
yasağına tam destek eşilay Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. M. İhsan
Karaman, “nargilelik tütün mamulü sunumu” yapılan mekânlarla ilgili yapılan
yeni düzenlemeye Yeşilay’ın ulusal kampanyalarla destek vereceğini söyledi. Karaman “Nargile nikotinin dağıtım araçlarından biri, ama bu yasak kapsamına kapalı alanlarda tütünsüz nargile adı altında içilen ürünlerin de dahil edilerek, Sağlık Bakanlığımız tarafından gerekli yasal düzenlemelerin en kısa zamanda devreye alınması gerekmektedir” dedi. Türkiye’de kamusal alanlarda nargile içilmesi ile ilgili kanun yürürlüğe girdi. Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman, “Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin “nargilelik tütün mamulü sunumu” yapılan
mekânlarla ilgili yapılan bu düzenlemeyi
desteklediğini söyledi. Karaman, özellikle
gençleri hedef alan nargile salgını konusunda bilinçlendirici ulusal kampanyalarla bu
mücadeleye destek vereceklerini açıkladı.
Gençleri nikotin bağımlısı yapan süreçte
ilk adım olan nargile içilen mekânların kültürel bir değer gibi gösterildiğini ifade eden
Karaman, “Nargilenin ucuz ve ulaşılabilir
olması, sosyalleşme aracı gibi görülmesi ve
gençlerin nargilenin zararları konusunda yeterli bilinçte olmaması bu salgının özellikle
gençleri etkileyecek şekilde hızla yayılmasına ve halk sağlığı için büyük bir tehdide dönüşmesine yol açmaktadır” diye konuştu.
Yeni düzenlemenin halk sağlığı açısından
olumlu bir gelişme olduğunu belirten Karaman, şöyle devam etti: “Bu düzenlemelerle birlikte, nargilelik tütün mamulü sunumu
yapan kişilerin, nargile sunum uygunluk
belgesini alması gerekecek. Bu belge olma-
dan kafe, kahvehane gibi isimler altında hiçbir işletmede nargile sunumu yapılamayacak. Bu alandaki denetimsizliği ortadan kaldıracak ve sektörün kayıt altına alınmasını
sağlayacaktır. Bununla birlikte kapalı alanlarda tütünsüz nargile adı altında ürünler
için de gerekli yasal düzenlemelerin de Sağlık Bakanlığımız tarafından en kısa zamanda devreye sokulması gerekmektedir.”
19 Mayıs 2008 tarihinden yürürlüğe giren
Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi
ve Kontrolü Hakkında Kanun’un halk sağlığına olumlu yansımaları görüldüğünü belirten Karaman, “Mevcut yasal düzenlemeleri
ile ülkemiz tütün ürünlerinin zararlarından
korunmak yolunda önemli adımlar atmış ve
tütün kontrolü alanında dünyada lider ülkeler arasına girmeyi başarmıştır” dedi. 4207
sayılı Kanunun 2’nci maddesi 6’ncı fıkrasında “tütün ürünü” ibaresi tüttürme, emme,
çiğneme ya da buruna çekerek kullanılmak
üzere üretilmiş, hammadde olarak tamamen
veya kısmen tütün yaprağından imal edilmiş madde olarak tanımlandığını hatırlatan
Karaman, kanun kapsamına bir tütün ürünü olan nargilenin de girdiğini vurguladı.
08
y
Haber
Yeşilay şubeleriyle
dayanışma toplantısı
eşilay Şubeleriyle dayanışma toplantısı
Türkiye Yeşilay Cemiyet Genel Başkanı Prof. Dr.
M. İhsan Karaman Yeşilay Şubeleriyle bir araya geldi. Ankara’da düzenlenen programa Yeşilay Genel Başkan Yardımcısı Dr. M.Akif Seylan, Genel Sekreter Ziya Yılmaz, Genel Sekreter Yardımcısı Osman Baturhan Dursun’un yanı
sıra TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyon Başkanı Prof. Cevdet Erdöl, Tütün
ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu (TAPDK)
Başkanı Av. Suat Evcimen, Başkan Vekili Seyit
Ali Kurtuluş ve TAPDK uzmanları da iştirak
etti. Anadolu’dan gelen ve bulundukları il ve ilçelerde birçok başarılı faaliyete imza atmış olan
Yeşilay şube yetkililerine emeklerinden dolayı
teşekkür eden Karaman, Yeşilay’ın 70. dönemiyle birlikte gelişen yeni vizyonu hakkında katılımcılara bilgi verdi. Karaman “Model bir STK
olabilmemiz ve Genel Merkezimizin güçlü bir
yapıya sahip olabilmesi için bu ulvi ve büyük
hizmete kendilerini adayan şubelerimizin de
güçlü olması gerekir. Yeni dönemde Genel Merkez olarak şubelerle sürekli istişare halinde olup
güç birliği yapacağız” şeklinde konuştu.
Programa katılmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyon Başkanı Prof. Cevdet Erdöl ise gençlerin uğrak yeri olan bir Yeşilay hayal ettiğini, bunun da yurdun dört bir köşesinde Yeşilay’a gönül vermiş şube ve temsilcilerle
gerçekleşeceğini ifade ederek sözlerine şöyle devam etti: “Ülkemizde tütün kanunu uygulaması
dünyada örnek bir uygulama haline geldi. Tütün
kullanımı yanı sıra ortaöğretime kadar düşen alkol kullanımını da sigara kullanımını geçmiş durumda. Kanunen okulların 100 metre yakınına
kadar alkol satılmaması gerekir. Bu tür kanunların uygulanması için Yeşilay şube ve temsilcilerinin uyarılarda bulunmasının önemi büyüktür.”
TAPDK uzmanları da tütün ve alkol politikaları
hakkında bilgilendirme sunumları yaptı.
Şube Yetkilileriyle Toplantı
Şube yetkililerinin öneri ve taleplerinin dile getirildiği toplantıda çeşitli kararlar alındı. Yeşilay
Üsküdar Şube Başkanı Burcu Tuğaç ise kendisi tarafından yapılan eğitim sunumları sonunda
anket uygulaması gerçekleştirdiğini ve böylece bir Yeşilay algısı sonucuna ulaşabildiğini belirtti. Dizi ve sinemalarda alkollü içecek sahnelerinin çok fazla olduğunu ve bunun da gençleri
özendirmeyle olumsuz etkilediğini dile getiren
Isparta Şube Başkanı Hasan Özgüleç medyada alkol görsellerinin yasaklanması için önemli adımlar atılması gerektiğini belirtti. Kayseri
Şube Başkanı Ayhan Aydın ise bağımlılık bilinçlendirmesinin öncelikle ebeveynden başladığını
vurgulayarak halka yönelik projelerin gerçekleştirilmesini talep etti. Bulunduğu üniversitede Yeşilay Kulübünü kurarak öğrencilerle çalışmalar yaptığını dile getiren Karabük Şube Başkanı Dr. İsmail Karacan genç potansiyelin bulunduğu noktalarda Yeşilay’ın da yer alması ge-
rektiğini söyledi. Yeşilay Yalova Şube Başkan Yardımcısı Mehmet Çalışkan sporun sağlıklı bir hayat
için önemli olduğunu vurgulayarak Şube olarak
bu konuda gerekli çalışmaları yapacaklarını ifade
etti. Programa il olarak ev sahipliği yapan Ankara Şube Başkanı Şemsettin Toprak ise bakanlık ve
kuruluşlarla hareket ederek gençlerle kampanyalar düzenleyeceklerini dile getirdi. Kocaeli Şubesi
Genel Sekreteri Bilal Baskonuş da böyle bir toplantının düzenlenmesinde emeği geçenler teşekkür
etti. Yeşilay Kütahya Şube Başkan Yardımcısı Nuri
Çetin finansını AB Bakanlığının sağladığı iki farklı projede yer aldıklarını ve bu proje kapsamında
İtalya ve İsveç’e gidildiğini, orada bağımlıları tedavi edebilmek için oluşturulan rehabilitasyon merkezlerini gezdiklerini ifade etti. Yeşilay Hatay Şube
Başkanı Hidayet Şişkin ise şubeler tarafından yapılacak projelere destek sağlanması konusunda Valiliklerin motive edilmesi gerektiğini söyledi.
Gençlere yönelik bütçe tahsisli bir proje yürüttüklerini söyleyen Konya Şube Başkanı Ali Sabri
Pişkin ise güçlü bir ekonomiye sahip sektörle mücadele edildiğini ve bu mücadelede başarılı olmanın yolunun gençlerle birlikte çalışmalar yapmaktan geçtiğini vurguladı. Bursa Şube Başkanı Raci
Arvas bu tür programların devamını beklediklerini ifade etti. Yeşilay Fatih Şube Başkanı Ramazan Akgün ise üretilecek projelere sponsorluk bulunmasının ve kurumlar ile iyi ilişkiler geliştirerek projelere destek sağlanmasının önemine dikkat çekti. Şube toplantısında genel bir değerlendirme yapan Yeşilay Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman görsel anlamda görünürlüğü artırıcı
kamu spotu ve bilgilendirici görsel çalışmalar için
hazırlıklar olduğunu; bu çalışmaların pedagojik
formasyona uygun olması için çalışıldığını, şubelere finansal destek sağlanması konusunda çağa uygun, hedefe dayalı, uygulanabilir projeler üretmek
ve uygulamak gerektiğini, yer tahsisi konusunda şubelerin bulundukları illerde uygun yer tespiti
yapmalarını ve Genel Merkezi bilgilendirmelerini,
bu durumda tespiti yapılan yerin tahsisi konusunda destek verileceğini ifade etti.
10
Haber
Yenilenen yönetim kadrosu ile son günlerde projelerini
Başbakan Erdoğan, İBB Başkanı Kadir Topbaş ile paylaşan
Türkiye Yeşilay Cemiyeti, İstanbul Valisi Hüseyin Avni
Mutlu’yu da makamında ziyaret etti. Görüşmeye Yeşilay
Cemiyeti Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman,
Yönetim Kurulundan üyelerinden Dr. Kerem Kınık, Dr.
Mehmet Akif Seylan ve Uzm. Dr. İbrahim Topçu iştirak etti.
İstanbul Valisi’nden
Yeşilay’ın projelerine
tam destek
y
eşilay Cemiyeti Genel Başkanı
Prof. Dr. M. İhsan Karaman beraberinde Yeşilay Yönetim Kurulu heyetiyle birlikte, İstanbul Valisi
Hüseyin Avni Mutlu’yu makamında ziyaret etti. İstanbul Valisi Mutlu, ziyaret sırasında özellikle kapalı alanlarda sigara tüketimi konusunda sıkı bir mücadele verdiklerini ifade ederek “bu konuda taviz
vermiyoruz ve konuyu hep gündemimizde tutuyoruz” dedi.
Yenilenen yönetim kadrosu ile
son günlerde projelerini Başbakan
Erdoğan, İBB Başkanı Kadir Topbaş ile paylaşan Türkiye Yeşilay
Cemiyeti, İstanbul Valisi Hüseyin
Avni Mutlu’yu da makamında ziyaret etti. Görüşmeye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Prof. Dr. M.
İhsan Karaman, Yönetim Kurulundan üyelerinden Dr. Kerem Kınık,
Dr. Mehmet Akif Seylan ve Uzm.
Dr. İbrahim Topçu iştirak etti. Yeşilay’ın yeni vizyonu ve çalışmaları hakkında Mutlu’ya bilgi veren Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel
Başkanı Prof. Dr. İhsan Karaman;
“93 yıldır Yeşilay, bağımlılıklarla mücadelesinde bu önleyici ve bilinçlendirici misyonu üstlenmiş bulunmakta. Yeni yönetim olarak bu
noktada azim ve karar sahibiyiz”
dedi. Bağımlılıkla mücadele konusunda tüm sistemlerini yenileyerek yeni projeler ürettiklerini ifade
eden Karaman; “Gençliği, geleceği
asıl tehdit eden bağımlılıklardır. 23
şube ve 104 temsilcimizle ve Başbakanımızın da talebiyle her ilde bir
şube kurarak teşkilatımızı etkin bir
şekilde büyütüyoruz. Tüm insanlığın kabul gördüğü bilimsel ve kanıta dayalı çalışmalarımız ve söylemlerimizle hareket edeceğiz” dedi.
Karaman, bahar aylarında Başbakanlığın desteği ile Valiliğin de ev
sahipliğini yapacağı, alkol üzerine
uluslararası bir kongre düzenlemeyi planladıklarını ifade etti.
Yeni yapılanmanın oldukça dinamik ve ümit verici olduğunu ifade eden İstanbul Valisi Hüseyin
Avni Mutlu; “Yeşilay çocukluğumuzdan beri tanıdığımız, iç içe yaşadığımız bir kurumdur. İlkokul
yıllarında Yeşilay ve Kızılay kollarında olmak büyük bir imtiyazdı,
statüydü bizim için. Yeşilay’ın kendini canlandırmaya ihtiyacı var.
Kızılay bir afet olduğu zaman devreye giriyor ancak Yeşilay bağımlılık gibi bir afet ile sürekli karşı karşıya. Bu noktada Yeşilay’ın daha dinamik, daha etkin olmaya ihtiyacı
var. “ diye konuştu.
yrd. doç. dr. celalettin içmeli
Klinik Psikolog/Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi
Bağımlılığı Önlemede
‘Akran Perspektifi’
G
ençlerin eğlenmek, sosyal ve duygusal ihtiyaçlarını gidermek,
sorunlardan uzaklaşmak, heyecan aramak veya başkaldırı
gibi nedenlerle madde kullanmaya yöneldikleri görülmektedir. Ergenlik döneminde maddeye alışma, ailesel veya okulla ilgili sorunlardan kaynaklanır. Aile içi ilişkilerin sağlıklı olmaması, aşırı disiplin, aşırı rahatlık, tutumda tutarsızlık,
anne-babadan birinin kaybı, kalabalık aile, denetimsizlik, babanın madde kullanımı, evde bu maddelerin bulunması, aile
üyelerinde psikiyatrik bir rahatsızlığın olması maddeyi kullanmaya sevk eden nedenlerden sayılır. Bu durumlar, gencin
okul sorunlarına da neden olur. Okulda ya da çevrede kötü
arkadaşlar edinebilir, derslerdeki başarısızlığı zamanla genci okuldan soğutur, okuldan kaçmasına sebep olur. Aynı durumda olan gençler birbirlerini bularak ve etkileyerek sigara,
alkol ya da uçucu madde kullanmaya başlar.
Lise öğrenimini tamamlayarak üniversiteye gelen gençler, aile ve çevrenin denetiminden uzaklaşmaları ve özgür bir
ortamda bulunmaları nedeniyle daha çok sigara ya da diğer
maddeleri kullanma alışkanlıkları kazanırlar. Ergen, yaşadığı
çevrede kitle iletişim araçları yoluyla edindiği yeni arkadaşlar
sebebiyle ya da madde ile ilgili bilgilere ulaşarak etkilenebilir. Bu yola ilk önce deneme amacıyla girebilir, daha sonra ise
can sıkıntısı, eğlence ve arkadaşlarının etkisi ile madde kullanımına başlamış olur. Giderek bu durum artar ve düzenli bir
kullanıcı durumuna gelir. Fiziksel bağımlılık ergeni maddeyi
sürekli kullanmaya yöneltir. Burada önemli olan gencin bunlarla nasıl baş edebileceği, maddeden nasıl kurtulabileceği,
sorunlarını nasıl çözebileceği, onu bağımlılıktan kurtaracak
kişisel kaynakların kimler ve neler olabileceğidir.
Madde kullanımını önleme programları birçok farklı kanallarla yapılabilir. Bunların başında farmakolojik tedavi ol-
duğu gibi, okul, aile, sivil toplum kuruluşları
ve medya gelmektedir. Okullar genel olarak
ergenlerin öğrendiklerinden en fazla verim
alınan kurumlardır. Okullarda çeşitli derslerin üniteleri içinde konular işlense de, gençlerin birbirini etkilemeleri ve akran eğitimi yoluyla madde kullanımını önleme girişimleri
son yıllarda oldukça önemsenmektedir.
Akran Nedir?
Akran, aynı sosyal gruba dâhil insanlar için
kullanılan yaş, cinsiyet, cinsel yönelim, meslek, sosyo-ekonomik, sağlık durumu gibi ortak özellikleri temel alır. Akran, kişiyi olumsuz yönde etkileyebileceği gibi özellikle ergenlik döneminde olumlu davranışlar kazanılması konusunda katkı sağlayabilen kimsedir. Bir konuda çalışma yapacak kimseler akran grubunu oluştururlar. Akran ilişkisi ve
yakın arkadaşlık ergen gelişiminde önemlidir. Hayatın her alanında yaşanan değişim ve
gelişmeler, yaşanan sorunlar bireyde çatışma-
ya neden olabilir ve kişi çözüm yolları bulamayabilir. Özellikle ergenlik döneminde genç
hem “kendini tanıma” hem de yeni bir “kimlik arayışı” içine girme sürecindedir.
Akran Eğitimi Nasıl Oluşur?
Akran eğitimi farklı amaçlar doğrultusunda
farklı yaş ve çevrelerden oluşan gruplar için
kullanılabilir. Akran eğitimi bilgi, davranış
ve tutum değiştirmek amacıyla yapılan planlı
bir eğitim yöntemidir. Akran grubunda gencin görüş açısı genişlemekte, özdeşim yani
“model alma” ile genç yeni davranışlar kazanabilmektedir. Gençler burada işbirliği ve takım ruhunu geliştirmekte, birbirlerini etkileyebilmektedirler. Günümüzde akran eğitimi dünya çapında olduğu gibi ülkemizde de
HIV, AIDS ile mücadele, cinsel sağlık ve maddenin kötüye kullanımı konularında yaygın
olarak kullanılmaktadır.
Akran eğitimi gençler için önemli örnek
teşkil edebilir. Akran eğitimi bilgi paylaşımı
“
Akran eğitimi farklı amaçlar doğrultusunda farklı yaş
ve çevrelerden oluşan gruplar için kullanılabilir. Akran eğitimi bilgi,
davranış ve tutum değiştirmek amacıyla
yapılan planlı bir eğitim yöntemidir.
ötesinde davranış değişikliğini hedefler. Yapılan araştırmalarda ergenler, sorunlarını akranları ile paylaşınca daha rahatlamış hissederler. Akranların duygularını yetişkinlerden daha iyi anladığına
inanırlar. Akran gruplarıyla daha fazla vakit geçirmeye, kendilerini
o grubun bir parçası olarak görmeye başlarlar. Ergenlik döneminde
gençler otoriteye karşı tavırlarından dolayı, daha çok kendi yaş grubuyla empati kurar ve etkilenirler.
Ergenlik döneminde yoğunlaşan “ait olma, kabul görme, bağlanma” gibi sosyal ihtiyaçlar gencin tümüyle akran grubunun kontrolüne girmesine yol açabilir. Yani burada akran grubu, akran eğitimi sürecinde bilgi, tutum, inanç ya da davranış yönünden gelişim gösterir.
Akran eğitiminde “akranlar” kendi aralarında cinsel konularda daha
rahat konuşur ve bilgi edinirler. Özellikle ülkemizde mahrem sayılan
cinsellik konularında kendini ve karşı cinsi tanıma, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunma, gebelikten korunma konularında olduğu gibi okul sorunları, aile sorunları konularında da etkili olurlar. Ancak biz burada daha çok madde kullanımı konusunda akran eğitiminin nasıl bir perspektif içinde yürütüleceğine değineceğiz. Akran eğitimine katılan genç, madde kullanımı konusunda nasıl ve neden başladığını, ne miktarda aldığını, arkadaş ve çevre şartlarının kendini ne
düzeyde etkilediğini daha rahat ifade edecektir.
Akran eğitimi programları ülkemizde son beş altı yıldan beri birçok lise ve üniversitelerde yapılmaktadır. Liselerde rehberlik birimi tarafından gönüllü ve lider öğrenciler seçilerek belirli bir program çerçevesinde bilgi ve beceriler kazandırılıp, destek ve dayanışma yoluyla öğrenciler arasında ilişki kurulup sorunlarını paylaşmaları sağlanır.
Yapılan araştırmalar, gençlerin okulda yaşadığı sorunlarını daha çok
arkadaşlarıyla paylaştığını göstermiştir. Gencin ergenlik döneminde
otoriteye karşı koyma isteği, verilecek her türlü mesajın etkisini azaltmaktadır. Ancak bu dönemde grup dinamiği önem taşıdığından, sorunlarını arkadaşlarıyla paylaşma ya da akran eğitimine girme, eğitimin veriliş tarzı, lider kişinin kimliği mesajın gücünü etkileyecektir.
Bu nedenle madde kullanımı konusunda da mesajın doğrudan akran
tarafından verilmesi etkiyi artıracaktır. Özellikle üniversitede okuyan
gençler ailesinden uzak kaldığından, oluşan arkadaş grupları gençlerin davranışlarını şekillendirmede ve sosyal kuralları benimsemede
etkili olmaktadır. Yapılan çalışmalar; gençlerin bağımlılık yapan maddeleri ilk kez, yaşadıkları sosyal ortamdan tanıdıkları kendi akranları
ile denediklerini göstermiştir. Bu nedenle olumsuz akran grubu etkisi-
15
“
Ülkemizde lise ve üniversite öğrencilerinde
yapılan araştırmalarda, madde kullanımının
genel olarak artış gösterdiği, madde kullanımına yol açan çevresel risk faktörleri üzerine yapılan araştırmalarda da arkadaş etkisinin ön plana çıktığı belirtilmiştir.
ni azaltmak için üniversitelerde de akran eğitimi modelinin uygulanması önemsenmelidir.
Akran Eğiticisinin Özellikleri
Akran eğitimi yapacak kişilerin kişilik özellikleri bakımından sosyal, güvenilir, duyarlı, empati kurabilen, sakin, esnek, model olma özelliği olan kimliğe sahip olmaları gerekir. Akran eğitimi ya da desteği verecek kişilere, bir
program doğrultusunda karşı tarafın duygularını anlama ve anlatma, sözlü ve sözsüz
davranışlar, sorun çözme teknikleri, olumlu
iletişim, empati, etkin dinleme, beden dili ve
faydalı olacağı alan konusunda bilgi ve beceriler kazandırmaya yönelik bir eğitim verilmelidir. Bunlar kendi grubu üzerinde etkili olacağı gibi diğer gruplarla da bağlantı sağlayabilme özelliğine sahip olmalıdır.
Akran eğiticilerin hedef kitle için daha güvenilir olmaları gerekir. Akran eğiticiler maddenin kötüye kullanımı konusunda bir eğitim
programı hazırlamalıdır. Bu kişinin madde
bağımlılığı konusunda temel bilgilere sahip
olup, sorulacak sorulara da yeterli cevap verebilmesi, ayrıca bu alanda yazılmış kaynaklara
ulaşabilmesi ve sağlaması gerekir. Eğitici, zaman zaman madde kullanımında bedensel,
ruhsal, ekonomik bakımdan zarar gören kimseleri de gruba alarak konuşturabilir. Ayrıca
bu konuda hazırlanmış CD, film ve video gösterileriyle konuyu pekiştirebilir.
Akran eğiticisi gruba ve bireylere yargılayıcı bir üslup kullanmamalıdır. Akranlarının
düşünce ve davranışlarını nasıl algıladıkları konusuna hakim olmalıdır. Akran eğiticileri, çevresinde bu alanda çalışma yapan akademik kişileri, uzmanları, emniyet mensuplarını, tedavide başarılı olmuş kişileri, hatta gençlerin sevdiği, hoşlandığı madde kullanıp bırakmayı başaran müzisyen, sporcu ve sanatçıların bilgilerini sunmalarını sağlamalıdır.
Madde kullanan kişilerin doğrudan bu etkin-
likte yer alması önlemedeki başarıyı artıracaktır. Akran eğitimcisi mimikleri ve beden dilini kullanarak dikkat çekici hareketlerde bulunmalıdır. Konuşma süresince göz temasında bulunarak, ses tonunu gerektiği hallerde
değiştirerek ve mizah yeteneğini kullanarak
ilgi çekmelidir. Akran, çalışma yapacağı yeri
ilan edip üye sayısını 10 ile 30 arasında tutmalıdır. Yuvarlak bir oturma biçimi tercih edip,
ortamın rahatlatıcı olmasını sağlamalıdır. Akran toplantıya katılanları kısa zamanda tanıyıp, isimleri ile hitap etmelidir.Sorulan soruları tartışma başlatmak üzere gruba yansıtmalı, konuyu zorla ikna etme yoluna gitmemeli,
bunu zamana bırakmalıdır. Konuşulan konuların gerekirse gizli kalacağına dair güvence
vermelidir. Sosyal bakımdan yeterli olan akran, gruba model olacak, aktif katılımı sağlayarak kişilerin kendilerini özgür hissetmelerine yardımcı olacaktır.
Planlamanın Yapılması
Bağımlılığı önleme konusunda verimli bir akran eğitimi programında planlama önem taşır. Burada uygulamaya ne kadar zaman ayrılacağı belirtilir. Planlamada hedef kitle, yaş
ve cinsiyet belirlenir, ihtiyaçlar saptanır. Konu
tartışmaya açılır. Tartışmada geri bildirime
ve çıkan sonuçlara dikkat çekilir. Daha sonra programın etkinliği değerlendirilir. Davranış değişiklikleri olup olmadığı hedef alınır.
Gencin agresif davranışları, okul başarı düzeyi, uyumu, özdenetim, aile ve akran ilişkilerinin ve maddeyi artık kullanmama konusundaki tutum değişiklikleri saptanır. Programın
sonunda teşekkür ve plaket verilebilir.
Önleme Programları
Hedef kitlenin ne tür maddeyi kullandığı, ne
amaçla kullandığı, ne zamandan beri kullandığı, konuyla ilgili bilgi ve tutumları, yaşadığı muhit, aile ve kültürel yapısı, çevre ile iliş-
kileri hakkında bilgi alınmalıdır. Özellikle
bu konuları içeren anketler uygulanarak bir
önleme programı geliştirilebilir. Akran, gruba madde kullanımının olumsuz sonuçlarını saymalarını ve tartışmalarını ister. Konuşulanlar dışında ele alınmayan konular varsa ilave edilir.Madde kullanımının bedensel
riskler bakımından nefes darlığı, astımı alevlendirdiği, akciğerlere zarar verdiği, kronik
bronşit yaptığı, gebeliğe zarar verdiği, cinsel
gücü olumsuz etkilediği, kalp şikayetlerini
artırdığı, enfaktüse neden olduğu, felç yapabileceği, akciğer, pankreas ve mesane kanserine neden olacağı konuları ileriki programlar çerçevesinde tartışılır.Riskler bakımından
tütün kullanıcılarının çocuklarında daha
yüksek içme eğiliminin olduğu, bayanlarda
düşük doğum kilosu, ani bebek ölümleri, astım ve solunum enfeksiyonlarının olduğu konuları tartışılabilir.
Başarı ve Değerlendirme
Akran bu konuda başarı elde etmiş ergenlere “Bak artık rengin eskisinden daha canlı,
yüzünde sivilceler ve kırışıklıklar azaldı, artık yiyeceklerin tadını daha iyi anlamaya başladın. Sanırım koku duyun düzeldi, son zamanlarda harçlığından tasarruf ediyorsun ve
kendine besleyici şeyler alabiliyorsun. Ağzın
ve elbiselerin kokmuyor. Sadece madde kullananlarla değil tüm arkadaşlarınla konuşup
ilişki kurabiliyorsun” şeklindeki gözlemlerini ifade eder. Duygusal bakımdan “Artık iyi
düşünebiliyorsun, notlarında yükselme var.
Sınıfta söz alarak katılımcı oluyorsun. Artık
dikkatin dağılmıyor. Daha önce katılmadığın fiziksel etkinliklere katılmaya başladın.
Seni seviyorum. Sen aslında çok iyi yürekli bir arkadaşsın” şeklindeki övgüleriyle ergeni yüreklendirir. Onun sportif etkinliklere, müzik, folklor, tiyatro, el sanatları, izcilik,
dağcılık, su sporları gibi etkinliklere, toplumsal yardım kampanyalarına katılmasını önerir, motive eder. Çevresinde sigara ve
madde kullanan kişilerden uzak durmasını ister. Çevresinde, ailesinde içen varsa yanında içmemeleri konusunda destek olmalarını sağlar.1-2 haftalık yoksunluk döneminde olumsuz duygu durum, sigara ve madde
alma dürtülerinin olabileceğini belirtir. Gerekirse aile ziyaretleri yapar. Tüm bu işlevler akran eğitimine katılan liderlerin ve katılımcıların ekip ruhuyla çalışmalarıyla başarıya ulaşılmış olur. Sonuçlar, sigara ve madde kullanmayı önleme çalışmalarında “akran eğitimi” nin henüz yeterince uygulanamadığını göstermektedir. Ülke genelinde ortaokul ve liseler yanında üniversite öğrencilerine yönelik, “Gençlik Dayanışma Birimleri” oluşturularak akran eğitimi perspektifi
doğrultusunda bağımlılığı önleme çalışmalarının yapılması önemsenmelidir.
17
Ergen, Akran İlişkileri
ve Bağımlılık Döngüsü
Sokak yaşamında arkadaş, merak, ilgi ve çıkar
grupları çocuğu madde kullanmaya yöneltir.
fatih kılıçarslan
Sosyal Hizmet Uzmanı / Aile-Der Yön. Kur. Bşk.
Ü
18
lkemizde meydana gelen toplumsal değişme, iç göç hızının artması, kentleşme, işsizlik, kadın ve erkek rolünde değişim ve aile
kurumunun parçalanmasına paralel olarak
artan sosyal sorunlardan en çok etkilenen
çocuk ve ergenlerdir. Ergenlik dönemi, çocuğun bireyselleşme, bağımsızlaşma ve ailesi dışında akran gruplarıyla ilişkiye geçme
dönemidir. Ergenin duyguları inişli çıkışlıdır, fiziksel özellikleri değişim geçirir. Ailesi dışında, arkadaşları ergen için önemlidir.
Akran grupları içerisinde yer edinme, saygı görme çabası gösterir. Genç, bu dönemde anne babasından ayrı bir varlık, farklı
kişi olduğunu hisseder. Bir başkasına benzemeye çalışabilir, rol modelleri vardır. Sosyal
varlık olarak, aile dışına çıkarak toplumsal
ilişkilerini geliştirmeye başlar, arkadaş grubuyla etkileşime girer. Bu şekilde ergenin
kimlik kazanım süreci hızlanır.
Akran gruplarının ergen üzerinde etkilerini Duck (1973) şöyle özetlemiştir:
•Bireye ait olma duygusu sağlaması
•Bireyin duygusal bütünlüğünü ve kararlılığını sağlaması
•Bireye iletişim fırsatı sağlaması
•Bireye yardım ve destek sağlaması
•Bireye değerli olduğu duygusunu vermesi
•Bireye başkalarına yardım etme fırsatı sağlaması
•Kişiliğin desteklenmesi
Ergende meydana gelen fiziksel, ruhsal ve davranışsal değişim ebeveynlerde kaygıya yol açabilir, aile içi strese neden olabilir. Yaşanan hızlı değişim aile içi
krizlere, ebeveynleriyle ilişkilerde çatışmalara yol açabilir. Eşler çocukları üzerinde otoriter, baskıcı veya koruyucu, kollayıcı tutumlar sergiler. Kontrollerini arttırmaya çalışır, koruyucu kollayıcı bir tavır alırlar, çevreye güvenmeyerek, toplumdan çocukları adına korkarlar.
Bu yaklaşım çocuk üzerinde baskının
artmasına sebep olur. Ergen için bu dönemde arkadaşlarının önemi büyüktür. Arkadaşlar, tutum ve davranışları ile birbirlerini etkilerler. Genç, arkadaş grupları içinde onay görür, takdir görür. Arkadaşlar arasında gruplar oluşturulur ve bu grupların
kendilerine özgü kuraları vardır. Ergen onu
en iyi anlayan kişilerin artık arkadaşları olduğunu düşünmektedir. Ergen, kınanma,
eleştirilme, beğenilmeme kaygılarından dolayı gruptan çıkmaktan çekinebilir. Sokakta yaşamayı alışkanlık haline getirir. Sokak onun bir parçası olur. Sokakta bir kimlik, güç kazanır. Sokak yaşamında arkadaş,
merak, ilgi ve çıkar grupları çocuğu madde
kullanmaya yöneltir.
Madde kullanmayı çocuğun modelleme
ile ilişkisine bağlayabiliriz. Çocuk ya arkadaşından birini ya da anne babasından bi-
risini model alır. Çocuğun çevresinde ve ailesinde böyle modeller varsa, maddeye yönelme riski çok daha yüksektir.
Bağımlılık Özellikleri
Madde ve uyuşturucu kullanan bir çocuğun tutum, davranış ve psikolojisinde belirgin değişikler yaşanır. Çocuk ya içine kapanır ya da aşırı hareketlilik, öfke patlamaları
gösterir. Yalan söyleme, yaşamdan zevk almama, kendini mutsuz hissetme, aile ve toplumdan uzaklaşarak içe kapanma vs. uyum
ve davranış sorunları baş gösterebilir. Çocuğun ders kalitesinde düşme, sınıfta kalma
ya da okulda öğretmenleri tarafından sürekli uyarı cezaları aldığı gözlenir. Bedeninde
belirgin değişiklikler ortaya çıkar. Aşırı kilo
kaybı, kollarında iğne izleri, sürekli öksürmesi, gözlerinde kızarıklık, uyku düzeninde
bozukluk oluşur. Giyim tarzı değişir, kollarında dövme ya da kesikler görülür.
Sağlıklı Ebeveyn Yaklaşımları
Çocukluk ve ergenlik çağı potansiyel ve güçlü bir enerjiyi temsil eder. Dolayısıyla çocuğun sağlıklı bir şekilde bu enerjisini harcayacak alanlar oluşturulmalı, çocuğun psikolojisine uygun iletişim yaklaşımları geliştirilmelidir. Ebeveynler çocuğu tanımlamak, sınırlamak, ne yapacağını belirlemek yerine çocuğu
tanıma, anlama çabası gençlik dönemi ruhsal
sorunun çözümüne kolaylık sağlar. Bir gencin sorunlarını anlamada, sorunlarını tanımlamada, sağlıklı teşhisler koymak için o gencin nasıl bir evreden, nasıl bir süreçten geçtiğini iyi gözlemleyebilmek gerekmektedir.
Ebeveynler her şeyden önce iyi bir gözlemci
olmalıdır. Çocuğunu doğumdan itibaren nasıl
bir gelişim süreçlerinden geçtiği kişilik, duygusal ve sosyal gelişim özellikleri hakkında
bilgi sahibi, ayrıca çocuğunun ilgi, merak ve
yetenekleri hususunda fikir sahibi olmalıdır.
Ebeveynler çocuklarıyla açık, duygularını anlamaya dönük ve güvenli iletişim kurmalı, çocuklarını dinleme ve anlama becerisi geliştirmeli, eleştirmek, yargılamak, suçlamak ve akıl vermekten kaçınılmalıdır. Rehber
ana-baba modeli olarak söyleyerek değil; göstererek, örnek ve olumlu model olarak çocuklarını eğitmeli, çocuğun sınırlarını, yaşamın
kural ve değerlerini oluşturmasına yardımcı
olmalıdır. Çocuğa bilgiyi kullanabilme beceri
ve davranış eğitimi verilmelidir.
Özellikle yanlışlıklar karşısında, zararlı alışkanlıklara özendiren arkadaş çevresine karşı çocuğumuza “hayır” diyebilmeyi öğretmeli, kendi özgüveni oluşturmasına destek
olarak, sağlıklı sınırlar geliştirmesine yardımcı olunmalıdır. Böylece genç, kendisini zararlı
alışkanlıklara sevk eden arkadaşlarını durdurabilecek, kendi arasına mesafe koyarak madde bağımlılığından koruyabilecektir.
Gençlerin birbiri üzerinde
tesiri: Akran Eğitimi
Akran eğitimci birey, genç olmanın anlamının, sorumluluklarının ve zorluklarının farkında olan, birçok konularda akranlarına oranla daha donanımlı ve
çevresine telkin ve tavsiyelerde bulunan bir arkadaş olarak algılanmaktadır.
Psk. rabia aksoy
A
kran; yaş, meslek, cinsiyet, sosyoekonomik ve/veya sağlık durumu bakımından ortak özelliklere sahip, aynı sosyal gruba dâhil insanlar demektir. Akran eğitimi ise, sosyal etkileşim içerisinde olan, statü bakımından birbirleriyle eşit durumda olan, dil, tutum ve davranış açısından benzerlik gösteren gruplarda, yaklaşım, davranış ve bilgiyi modifiye etmek ve gençlerin kendi sağlıklarını koruma bilincini kazanmaları amacıyla gerçekleştirilen planlı, programlı bir eğitim yöntemidir. Akran eğitimi,
küçük gruplarla veya bireysel iletişim
yoluyla, işyerleri, dini mekânlar, okullar, kulüpler, üniversiteler gibi gençlerin
bulunabileceği birçok farklı mekânlarda
gerçekleştirilebilir.
Akran eğitimi, belirli konularda gönüllü ve öncü gençlerin eğitilmesi ve
bunun sonucunda kazanılan bilgilerin akranlarla paylaşılmasına dayanır ve toplumda örnek davranış modeli
oluşturulmasına yardımcı olur. Gençlerin birçok bilgi ve davranışı akranlarından aldığı düşüncesinin dikkate alınması sonucu, son yıllarda birçok alanda akran eğitimi yoluyla eğitim modelleri gelişmeye başlamıştır. Ortaöğretim
öğrencileri ile yapılan bilgi yarışması,
rol-oyun veya hikâyeler gibi etkileşim-
li metotlar kullanarak sergilenen programlar, gençlik kulüplerinde sahnelenen tiyatro oyunları ve oyun sonrasında gerçekleştirilen grup tartışmaları akran eğitimi etkinliklerine birer örnek
olarak gösterilebilir.
Günümüzde akran eğitimi, dünya çapında HIV/AIDS ile savaş ve üreme sağlığı programlarında oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. Ayrıca akran eğitimi madde kullanımını engelleme ve birçok sağlık konularını kapsayan büyük bir
bulmacanın önemli bir parçası olarak düşünülmektedir. Bu nedenle, akran eğitimi
toplumun tamamını kapsayacak ciddi bir
gayret ve tutumun parçası olmalıdır.
Niçin akran eğitimi gereklidir?
Genç bir bireyin tutum ve davranışları
üzerinde akran grubunun önemli derecede tesiri bulunmaktadır. Genç fertlerin
özellikle hassas veya kültürel bakımdan
tabu olarak kabul edilen birçok konularda, önemli bilgilerin büyük bir kısmını
akranları vasıtasıyla elde etmesi tahminlerin ötesinde değildir. Akran eğitiminin
temelinde yer alan önemli bir husus, akran eğitimcilerinin zamanla hedef kitleleri tarafından kazandıkları, takdire değer konumdur. Akran eğitiminde rol
alan genç bireyler, dilin kullanımı, mü-
zik anlayışı, toplumsal roller ( öğrencilik,
kulüp arkadaşlığı vb.) açısından ortak ilgi
alanlarına sahip olunduğundan bilgi transferinin daha kolay olduğu gerçeğini ve akran grubunda gençlerin görüş açılarının genişlediğini de belirtmektedirler.
Akran eğitimci birey, genç olmanın anlamının, sorumluluklarının ve zorluklarının
farkında olan, birçok konularda akranlarına
oranla daha donanımlı ve dolayısıyla çevresine telkin ve tavsiyelerde bulunan bir arkadaş olarak algılanmaktadır.
21
potansiyeli taşımalıdır.
• Hedef kitle tarafından kabul gören ve saygı duyulan bir birey olmalıdır.
• Eğitimlerde programdaki planlamalara
göre tam katılımı sağlamalıdır.
Akran eğitimci olmak gençlere ne kazandırır?
• Eğitim sonrasında iyi ve etkili bir iletişim
ve dinleme becerisi kazanılır.
• Sorumluluk alma duyguları gelişir.
• Akranları tarafından saygı duyulan ve kabul gören bir birey olurlar.
Akran eğiticisinin seçiminde • Liderlik vasıfları gelişir.
dikkat edilmesi gereken hususlar
Akran eğitimi, gençlerin kendi sağlıkları• Etkili bir etkileşim ve dinleme yeteneğine na gerekli önemi vermeleri için ve kendi ilgi
alanlarındaki konularda etkinliklere katılsahip olmalıdır.
maları açısından önemli imkânlar sunmak• Liderlik potansiyeline sahip olmalıdır.
la beraber, aynı zamanda da gün geçtikçe
• Gerekli zaman, istek ve enerjiye sahip olsosyal ve manevi sorumluluklarından hızla
malıdır.
• Yargılayıcı bir tutum ve davranış içinde ol- uzaklaşan gençleri yetkilendirmek bakımından da toplum açısından önemli bir düzenmamalıdır.
leme yolu olarak kabul edilmelidir.
• Akranları açısından örnek bir birey olma
Akran eğitimiyle bağımlılığı önlemek iyi bir yöntem. Hele bir de bu metodun Narkotik’le yürütüldüğünü düşünün. “Hedef Sensin-Madde Bağımlılığına Hayır” projesiyle bağımlılığa karşı müdahale yöntemleri geliştiren İstanbul Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde görevli Madde Kullanımıyla Mücadele Büro Amiri Dr. Ali Ünlü ve Psikoloji Danışmanı Komiser Uğur Evcin bu
tür çalışmaları yapan öncü isimler.. Bizler de kendileriyle bir araya gelerek madde bağımlılığı hakkındaki çalışmaları üzerine Dr. Ünlü ve Komiser Evcin’le bilgilendirici bir söyleşi gerçekleştirdik.
söyleşi
Dr. Ali Ünlü ve Psk. Dan. Kom. Uğur Evcin:
Gençleri madde
kullanımında en
çok etkileyen ortam
arkadaş grubu
s ö y l e ş İ s ü m eyya o l c ay f o t o ğ r a f be t ü l k o yu n c u
22
Türkiye’de Polis Akademisi’nden mezun olduktan sonra Amerika’da da yine bu alanlarda iyi bir eğitimden geçiyorsunuz. Bilhassa
devletin madde bağımlılığına karşı aldığı önlem ve tedbirlerin etkisi konusunda yaptığınız
teziniz APPAM’e aday gösteriliyor. Bu tezinizin içeriğinden bahsedebilir misiniz?
Ali Ünlü: ABD gibi büyük ülkelerde uyuşturucu problemi çok evvelinden kendi toplumlarına girmiş vaziyette. Onlar bir takım çözüm metotları geliştirmişler sürekli. Belki gelişmiş ülkelerde bir akademisyenin çalışabileceği en zor alanlardan biri
madde bağımlılığı konusudur. Nerdeyse
söylenmedik söz kalmamıştır. Ben de bu
konularda çalışmak üzere ABD’ye gittim.
Bana verilmiş ayrıca bir görev vardı. Narkotik şubede çalışıyordum. ABD’de çocukların madde kullanımını incelemek istedim ve daha ziyade Amerika bu problemle
nasıl baş ediyor veya baş etmek için ne tür
model geliştirmiş; bu modellerin içerisinde
hangisi daha etkili bunu anlamak istedim
tezimde. Şöyle bir farklılığı oldu. Malum,
bilim de geliştiği için yeni analiz metotları
gelişiyor sürekli. Önceden tek boyutlu sosyal hadiseyi ölçebilirken, artık yeni analiz metotlarıyla birden fazla boyutu birlikte
değerlendirip, birlikte sentez yapabiliyorsunuz. Ben de buradan yola çıktım ve kabaca üç alanda çalışma yaptım. Çalışmamın temelini ise şu oluşturdu; madde kullanımında çocuğun arkadaş çevresinden
mi daha çok etkilendiğini, yoksa anne babasının çocuk üzerinde daha çok mu etkili olduğunu yoksa çocuğun okul dışında vakit geçirdiği ortamların, katılmış olduğu aktivitelerin onun davranışları üzerinde mi etkili olduğunu anlamaya çalıştım. Burada 3 alanda da farklı farklı projeler var. Özellikle gelişmiş ülkelere baktığımızda bazı projeler sadece gençlerin kendisini eğitmeye yöneliktir, bazı projeler aile
yönünde eğitim vermektedir. Bazı projeler de çocuğun aktivitelere katılmasına yöneliktir. Aynı anda hepsine yönelik faaliyet
yapmak mümkün değil veya peyderpey
yaparsınız.
Bu çalışma size hangi alana yatırım yapacağınızı yol göstermiş oldu…
Gençlerin en çok neye ihtiyacı var? Bunu
anlamak için yola çıktık ve bahsettiğim
üç boyutu da bir arada görebildiğimiz
için şu çıktı karşımıza; bu üç değişken
arasında en önemli faktör arkadaş. Sonrasında aile, sonrasında çocukların katılmış olduğu aktiviteler onların davranışlarını etkileyebilen unsurlar olarak ortaya çıktı. Ancak bu da yaşa göre değişiyor. Yani her dönemde hepsi aynı türden etkiye sahip değil. Amerikan toplumu için söyleyeyim; orada 15 yaşına kadar aile çocuk üzerinde çok etkili. Ailenin çocukla iletişimi kuvvetli olursa, aile
gözetim ve eğitim görevini yaparsa çocuğun davranışları otomatik olarak değişiyor. Ama 16 yaşına girdikten sonra
bu kontrol tamamen arkadaşlara geçiyor.
Çünkü 16 yaş Amerika için birçok eyalette ehliyet alabildikleri yaş. Özgürlüklerin başladığı yaş. Orada çok fazla toplu ulaşım aracı olmadığı için gençler tek
ulaşım vasıtası olarak kendi araçlarını
kullanıyorlar. Kendileri araba kullanmaya, trafiğe çıkmaya başladıkları zaman
özgürlüklerini de almaya başlamış oluyorlar. Ama gençlerin de arkadaşlarından etkilenmesi, onların nerede sosyalleştiklerine göre değişebiliyor. Eğer gençler arkadaşlarıyla yetişkin gözetiminde
bir aktiviteye katılabiliyorlarsa problem
yok. Olumlu anlamda akranların etkisi
var. Ama arkadaşlarıyla sadece bir araya
gelip eğleniyorlarsa, eğlenmek için vakit
geçiriyorlarsa o tür grupların içerisinde
madde kullanım riski çok yüksek. Tezde
de bunların birbiriyle ilişkisini gösterebildiğimiz ve çok somut doneler elde etti-
Uğur Evcİn
ğimiz için bölümümüz çalışmamızı sahiplendi ve
ABD’de kamu yönetimi alanındaki büyük bir birliğe aday olarak gösterdi. Bu da beni onure etti.
Sosyal sermaye teorisini nasıl dâhil ettiniz çalışmanıza?
Sosyal sermayede şu var; insanlar kimlerle çok
daha fazla iletişime geçiyorlarsa onların değer
yargılarını, fikirlerini benimsemeye başlıyorlar.
Bu ilişkinin sıklığı ve kuvveti ne kadar artarsa o
insanlardan etkilenme derecesi de o kadar fazla artıyor. Mesela o örneklem içerisinde baktığımız zaman gençler vakitlerinin büyük bir kısmını anne ve babalarının yanında geçiriyor, fiziksel olarak bu böyle gözüküyor. 16 yaşına geldikten sonra zamanının büyük kısmını okulda ve
haliyle arkadaşlarıyla geçiriyor. Okuldan çıktıktan sonra eve gelmiyorsa veya eve geldikten sonra sosyal ağlarla arkadaşlarıyla görüşmeye devam ediyorsa, aile bağından daha kuvvetli iletişimi arkadaşlarıyla gerçekleştirmiş oluyor böylece.
Ailesinden daha fazla bağı arkadaşlarıyla kuruyor. Bunun aile içindeki sosyal ilişkilerin etkisini
farklı değişkenlerle ölçüyoruz. İşte çocukla ne kadar sıklıkla iletişim kurabiliyorlar, beraber ne tür
aktiviteler yapıyorlar, anne baba çocuğun ödevlerini kontrol ediyor mu, aferin evladım güzel iş çıkardın diyor mu, çocuğu onure ediyor mu, bunun gibi çocukla etkileşimi ölçebilecek bağlara bakıyoruz. Aynı şekilde çocuk dışarıda, okul
sonrasında kaç tane okul tabanlı aktiviteye katıldı veya dini kurumların aktivitelerine ne sıklıkla katıldı? Dini kurumdan kastımız sadece kiliseye veya camiye gidip ibadetini yapması değil bu
organizasyonların yapmış olduğu farklı yardım
faaliyetlerine gönüllü olarak katılmasıdır. Bunun
dışında çocuk herhangi bir spor faaliyetine, kültürel faaliyetlere katılıyorsa o kurumun değerlerini benimsemeye başlıyor demektir.
Yurtdışındaki çalışmalarınızdan sonra Türkiye’de
madde kullanımına yönelik çalışmalara başladınız.
Özellikle Hedef Sensin projesiyle bu konuda çok iyi
adımlar attınız. Bu açıdan şunu sormak isterim; madde kullanımına başlamada akranlık nasıl etki gösterir?
Ali Ünlü: Maddeler ile bilgiler gençlerin yetişkinlerden öğrenemeyecekleri bilgilerdir. Aslında bu
biraz yetişkinlerinden kabahati. Kalkıp doğrudan maddelerin kendisiyle, etkileriyle ve kullanım neticeleriyle ile bilgileri çocuklara anne babalar vermiyor veya okulda buna yönelik bir eği-
“
Maddeler ile bilgiler gençlerin yetişkinlerden öğrenemeyecekleri bilgilerdir.
bu biraz yetişkinlerinden kabahati. Kalkıp maddelerin kendisiyle, etkileriyle ve
kullanım neticeleriyle ile bilgileri çocuklara anne babalar vermiyor veya
okulda buna yönelik bir eğitim çok yok.
tim çok yok. Veya olsa da çocuklar bu
tür bilgileri yetişkinlerden değil akranlarından öğrenmeyi tercih ediyorlar. Çünkü gizli saklı olan bir şey bu.
Şöyle düşünelim; bir çocuk gelse annesine esrar nedir, eroin nedir ben merak ediyorum diye sorsa, anne baba
sakin sakin esrar şundan yapılır, şöyledir, böyledir diye anlatmaz. Hemen
bir panik havasına bürünür. Niye sordun, kim kullanıyor, sen kullandın mı
diye hemen sorgulamaya başlar. Gençlere şu soruyu soruyoruz; siz hiç hayatınızda illegal bir madde ismi duydunuz mu? Evet duyduk. Bununla ilgili hiç büyüklerinizden, yetişkinlerden birine bu nedir diye sordunuz
mu? Hayır. Kime sordun? İşte burada
o konudaki tüm bilgileri arkadaşlarından öğreniyorlar veya internetten öğreniyorlar. Böyle bir problem var. Bilgiyi edinme kaynakları olması gereken
kaynaklar değil. Arkadaşlarından öğrendikleri için onlardan ya eksik öğreniyorlar ya da yanlış öğreniyorlar.
Çünkü genelde maddeden beklenen
etkiler eğer birileri kullandıysa abartarak, vurgulayarak paylaşılıyor.
Akran projenizde bunu üzerine şekillendi…
Gençler tür bilgileri yanlış öğreniyor.
Böyle bir durum söz konusu olduğu
için bir akran projesi geliştirdik. Bizim,
gençlerin bu şekilde doğal bilgi edinme kanallarına, networklarına girme-
miz mümkün değil. İki tane lise öğrencisi bir araya geldiğinde madde nedir
diye konuştukları zaman bizim o arada devreye girip madde şudur deme
şansımız yok. Bunu bildiğimiz için de
onların networklarında güçlü olan aktörleri tespit edelim, onlara gereken
eğitimi, desteği verelim istedik. Bu tür
bilgilendirmeleri de yetişkinler değil
de daha rahat kabul edecekleri arkadaşlarının vasıtasıyla yapalım dedik.
Akran projemiz böyle başladı. Biz okul
tabanlı bu çalışmayı yürütüyoruz. Bu
konuda rehber öğretmenleri bize destek sağlıyorlar. Proje uyguladığımız
okullardaki rehber öğretmenler her sınıftan ikişer tane öğrenci seçiyor. Seçtikleri bu öğrencinin 3 tane özelliğinin olmasını istiyoruz. Bir; sigara, alkol
gibi madde kullanmaması, iki; örnek,
rol model olabilmesi, öğretmeni, anne,
babası, diğer arkadaşları baktığı zaman evet bu iyi çocuk diyecek karakterde olması lazım çocuğun. Üçüncüsü ise; popüler öğrenci olması. Öğrenci
çok iyidir ama arkadaşlarının üzerinde
bir tesiri olmayabilir. O tür kişiler proje kapsamında bizim birinci kişilerimiz değil. Bu 3 özelliği yansıtabilen öğrencilerden seçiyor öğretmenler. Bu şekilde ortalama bir okulda 30 ile 40 kişi
arasında bir grup oluşturmuş oluyoruz. Biz bu grupla her ayda iki defa bir
araya geliyoruz. Toplantının birincisinde eğitim yapıyoruz. Diğerinde ise on-
25
ların motivasyonunu sağlamak ve bu konuda en azından alternatif yaşam tarzları sunmak için farklı etkinlikler düzenliyoruz. Bu eğitimlerde biz daha ziyade maddelerin içeriklerini değil de madde bağımlılığının ne olduğunu, insanların maddelerin kötü olduğunu bilmesine rağmen neden kullanabildiğini, kullandıktan sonra
bağımlılıkların neticelerinin neler olabileceğini, grup baskısının ne olduğunu, hayır
deme becerisinin nasıl gelişmesi gerektiğini, stres ve problemlerle nasıl baş edilebileceğini başta olmak üzere bilumum yaşam
becerilerini, sosyal etkiyle ilgili ve bağımlılıklarla ilgili temel bilgileri veriyoruz. Bununla ilgili bir kitap da geliştirdik. Ve nihayetinden gençlere şunu söylüyoruz. Sizden
burada edindiğiniz bilgileri durmadan her
gördüğünüz ortamda arkadaşlarınıza anlatmanızı beklemiyoruz. Sadece yeri geldiğinde, böyle bir konu açıldığında, biri yanlış bir bilgi verdiğinde veya o ortamda birileri bir madde çıkarıp arkadaşlarına teklif ettiğinde bu konuda ayağa kalkıp hayır
diyebilecek olan, doğru bilgi verecek olan
gençleri istiyoruz. Bu noktada öğrencilerin
ekstra bir yükümlülükleri yok, ekstra zamanlarını alacak bir sorumluluk da vermiyoruz onlara. Normal günlük ilişkiler sırasında bu tür konular konuşuluyor. Konuşulduğu zaman sadece doğru bilgiler verilmesini bekliyoruz.
Projeniz ne zamandır devam ediyor? İstediğiniz sonuçlara ulaşabiliyor musunuz?
3 yıldır bu projeyi uyguluyoruz. Proje uygulamadan önce o okulda bir ön tez uyguluyoruz. Projeyi uyguladıktan sonra yılsonunda bir de son tez uyguluyoruz. En azından şunları görebiliyoruz. Mesela çocukların arkadaşlarından doğru bilgi alma düzeyleri nerden nereye kadar çıkmış, çocukların maddelere bakışları, tutumları madde
kullanımıyla ilgili davranışlarında ne kadar değişiklik olmuş, bunları gözlemleyebiliyoruz ve bu anlamda olumlu neticeleri
alıyoruz. EMCDDA**’nın bünyesinde oluşturduğu Best Projects diye bir portalı var.
Avrupa’daki en iyi uygulamaları kendi sistemine alıp, diğer ülkelerle paylaşıyor. O
portala Türkiye’den ilk giren bu proje oldu.
Çünkü uyguladığınız zaman ne tür netice-
lere alacağınızı somut olarak görebiliyorsunuz. Biz şu an bunu İstanbul’da her üç ilçede toplam 15 lisede bu projeyi uygulamaya
devam ediyoruz. Aynı zamanda proje içerisinde gerek belediye gençlik meclisleri olsun, gerek üniversite öğrencileri bize destekte bulunuyor.
Diğer illere örnek olacak bir proje bu. Türkiye
genelinde böylesi çalışmalara ihtiyaç muhakkak vardır…
Bu doğal öğrenme metodu olduğu için her
yerde uygulanabilir bir proje. Bu projeyi
yürütmek için neticede bir insan kaynağına ihtiyacınız var. Bu konuda eğitimli birinin olması gerekiyor. Biz kendi personelimizi eğitip projeye uygun hale getirdik;
ancak diğer illerin de bu tür çalışmayı rahat uygulayabilmesi için gerekli olacak materyalleri de şu an hazırladık. Materyaller
ve proje taslağını birine verdiğimiz zaman
eğer yazılı şartlara dikkat ederek projeyi
uygularsa başarı elde etmiş olurlar.
Madde kullanımında en önemli etken hiç şüphesiz akran baskısı. ‘Hayır’ diyememe ve ‘bir
kerecikten bir şey olmaz’ cümlesi çok mu etkili
çocuk veya genç üzerinde?
Uğur Evcin: Burada yaptığımız çalışmalar
daha çok gelişim odaklı gelişiyor. İnsanlarda şu mantık var; sanıyorlar ki madde kullanımı problemi ortaya çıktığında biz ufak
birkaç şey söylediğimizde bu konuyu çözebiliriz. Yurtdışında yapılan çalışmalarda
anaokulundan itibaren madde kullanımıyla mücadele başlıyor. Ama temelde 0-6 yaş
çocuğa gidip de maddeyi anlatmıyorlar.
Neyi anlatıyorlar; örneğin ilaçların kullanma yöntemini anlatıyorlar. İlaçların doktor
tarafından verildiğini, doktor dışında verilmediğini, bunu anne kullanıyorsa baba
kullandığı zaman ona zararlı olabileceğini,
aynı şekilde çocuğun da başkasının ecza
dolabındaki ilaçları doktor vermediği sürece kullanamayacağını, evde anne, babanın
da ilacını kullanmaması gerektiğini anlatarak başlıyorlar. Aile de bu konuda bilinçli. Aile daha bu süreçte çocuğa neyin zararlı olduğunu, yaşamında bazı şeylerin faydalıyken bazı şeylerin kendi kullanım prosedürü dışında kullanıldığında zararlı olduğunu anlatmaya çalışıyor. O yüzden ha-
alİ ünlü
yır deme süreci çok önemli. Ali Amirimizin de anlattığı gibi biz gidip gençlere maddeleri anlatmıyoruz zaten. Biz gençlere gidip ne anlatıyoruz? Eğer sizin iletişim becerileriniz güçlü değilse, arkadaşlarınız arasında kendinizi iyi ifade edemiyorsanız, çevrenizde sağlıklı bir sosyal ortamınız yoksa bir problemle karşılaştığınız zaman bunu doğru insandan
destek alıp çözemiyorsanız zaten hayır deme beceriniz otomatik olarak düşüyor. Ama çevrenizde size
doğru yolu gösterebilecek, doğru adımlar attırabilecek, içinizde bir problem yaşadığınızda, heyecanlandığınızda, kendinizi doğru ifade etmek istediğinizde bunu doğru şekilde ifade edebiliyorsanız zaten madde kullanmıyorsunuz.
Asıl problem burada. Diğer hususlarda arkadaş etkisi
içerisinde hayır demek çok daha zor…
Uğur Evcin: Şöyle bir senaryo düşünelim; var olan
arkadaş grubu içerisindesiniz. Arkadaş grubunuzla birlikte bir arkadaşınızın evine gittiniz. O esnada arkadaşınız sigara kullandığını gördünüz ama
o esnada evde bulunan dört arkadaşın üçünün sigara içtiğini bilmiyordunuz. Biri çıkardı içmeye
başladı. İşte burada o üç kişi içerken dördüncü ki-
şinin içmemesi hele bir de arkadaş grubu içerisinde çok daha zor. O yüzden hayır diyememek arkadaş etkisinde çok zor. Normalde dışarıdan bir insan size madde getirse almazsınız. Çünkü aileden
gelen, bizim kendi kültürümüze de oturmuş olan
yabancıdan, tanımadığın birinden herhangi bir şey
alma algısı mevcut. Madde kullanım problemini de o yüzden vurguluyoruz. Gaye gençleri kendi arkadaşından bile şüphelendirmek, böyle bir duyum oluşturmak, böyle bir tanım oluşturmak değil. Ama sonuçta insanın kendi dürtüleri içerisinde
şüpheciliği var. Biz sadece bu şüpheciliği olumlu
yönde kullanmasını istiyoruz gençten. Mesela sana
hap tarzında ağrı kesici bir ilaç verdiklerinde en
azından şunu sormalarını bekliyoruz bizler gençten; bu ağrı kesici ilacın ismi ne? Bunun prospektüsü var mı? Bunun ağrı kesici bir ilaç olduğunu
gösteren bir kutusu var mı? Bunu sormak sonuçta
karşıdaki arkadaşını rencide etmeyecek. Sen sağlıklı bir şekilde sorguladığın için ve aile seni doktor
tavsiyesi olmadan bir ilaç kullanama yönünde eğittiği için bu davranışlar seni daha kontrollü yapıyor.
Bizler de bunu odaklaştırmaya çalışıyoruz.
27
28
Bu şekilde eğitim alamamış çocuklar bu tür baskıyla nasıl başa çıkacaklar? Bu konuda kimlere, ne tür görevler
düşmekte?
Ali Ünlü: İş dönüp dolaşıp gelişim konusuna geliyor. O yaşa kadar annesi, babası çocuğu doğru yetiştiremediyse, okulda çocuğun yaşam becerileri geliştirilemediyse ve çocuk olumsuz bir ortamda maddeyle karşılaştıysa ve hiç kimse herhangi bir
tedbir alamadıysa sırtını dön, git demek zor. Anne
baba çocukla yeterince ilgilenemediyse, okulun akran baskısı, grup aidiyeti, yaşam becerileri, iletişim
gibi konularda o eksiği doldurması gerekir. Hadi
orda da bazı problemler olabilir; o zaman çocuğun
sosyal hayatını kapsayacak tedbirlerin alınması gerekiyor. O tür çocukların sokakta başıboş, kontrolsüz bir biçimde istediği insanlarla vakit geçirmesinin önüne geçilmesi gerekiyor. Ki onlar maddeyle karşılaştıklarında onların hayır deme ihtimalleri
çok daha düşük. En azından dış tedbirleri korursunuz. Ama o da yapılamazsa büyük bir sıkıntının olduğu gayet açıktır.
Eğitim-öğretim müfredatlarında bağımlılıklar ve iletişim konusunda yeterli derecede içerik mevcut mu?
Ali Ünlü: Belki birçok ders içerisinde parça parça
vardır ama buna benzer bu amaçla hazırlanmış ayrı
derslerin olması muhakkak etkili olacaktır.
Uğur Evcin: Geçenlerde bir rapor yayımlandı. Raporda Türkiye’deki gençlerin günde yaklaşık 5-7 saatlerini televizyon ve internet karşısında geçirdikleri
saptanmış. Şöyle düşünelim; bir gencin günde 5 saatini televizyon karşısında geçirmesi haftada 35 saate tekabül ediyor. Normalde haftada 30 saat ders alıyor. Ama çocuk 35 saat kendi seçtiği kanalı izliyor,
kendi seçtiği internet sayfasına giriyor ve öğrenme böyle gerçekleşiyor. Ama milli eğitimde zorunlu olan derslere çocuk çoğunlukla giriyor. Bir kısmını alıyor, bir kısmını tam olarak almıyor. Önemli olan bir noktada aynı çocuk bir hafta boyunca ne
kadar etkin vakit geçiriyor? Etkin vakitten kastımız
şu; normalde baktığımızda aile günde 5 saat birlikte
oluyor ama çocuğa vakit olarak 1-3 saat vakit harcıyor. Zaten o da babanın televizyon karşısında, annenin mutfakta zaman geçirmesiyle kaynıyor. Bunları dikkate aldığınızda çocuk aileden görmediği iletişimi dışarıda arıyor, internet üzerinden, televizyon
üzerinden yine dışarıda arkadaşları ile birlikte vakit
geçiriyor. Gencin alternatifinin olması lazım. Bu bir
eğitim programı olmalı veya dersler o şekilde işlenmeli. Aile bununla ilgili öncü olup buna göre adım
atmalı. Bu çerçevede hayır demek sağlıklı olarak
gerçekleşir. Biz okullarda 1 saatlik eğitim veriyoruz.
Biz bu eğitimi verdiğimizde onların kulağına su kaçırıyoruz. Bu farkındalık kazandırmak açısından
önemli bir şey. Ama davranışı değiştirip geliştirmek
için çok daha farklı yollar izlenmeli. Bizler davranış
eğitimleri vermek için yıllık eğitimler alıyoruz.
Ali Ünlü: Gençlerin bu konuyu anlayabilmesi, benimseyebilmesi günlük hayatına uygulayabilir hale
gelmesi için akran projesini bu yüzden 1 yıllık uyguluyoruz. Biz onlara maddeyle karşılaştıklarında nasıl hayır diyebilecekleri, bu konuda onlara bilgi verdiğinde nasıl cümleye başlayacaklarına kadar
bilgileri anlatıyoruz. Onlar da deneme yanılmayla,
zorlandıkları konularda tekrar bize dönerek, bizlere
danışarak öğrenmeyi pekiştiriyorlar.
Çocuğa bu noktada yön veren ailedir. Aile perspektifinden akran ilişkisini nasıl değerlendirirsiniz?
Ali Ünlü: Bizim ailelere yönelik şu an 4 farklı projemiz var. Bunların en temeli farklı organizasyonlarla bir araya gelen ailelere eğitim vermek. Örneğin okul toplantıları. Sadece ailelere ihtar niteliğinde bir program hazırlıyoruz. Bu birinci adımı. Şu
an yürüttüğümüz kalkınma ajansının da desteklediği bir projemiz daha var; aile destek projesi diye.
3 ilçede uyguluyoruz bu projeyi. Proje kapsamında
18 yaşından küçük olup da polisin madde kullanmaktan yakaladığı çocukların ailelerini tespit ettik, ortalama her ilçede son bir yılda yakalanan ikiyüze yakın aile var. Bu aileleri tek tek ziyaret ediyoruz. Bu konuda eğitim almış ekiplerimiz var. Bu
arkadaşlar aileleri ziyaret edip önce bağımlılığın
ne olduğunu, bu aşamada çocuklarına nasıl yardımcı olabileceklerini, çocuk yakalandığında denetimli serbestlik sistemine göre nasıl hareket edeceklerini içeren bir eğitim sunuyoruz. Kaynakları
yani kitapçıkları da onlara ulaştırıyoruz ve onlardan şunu istiyoruz; çocuğunuzu biz istediğimizde
bize gelmesini sağlayın. Burada çocuklara yönelik
psiko-drama eğitimleri hazırladık.
Uğur Evcin: Psiko-dramanın temelinde de gencin
iletişim derecesini, sosyal desteğini artırmak, karar
verme becerisini geliştirme mantığı var.
“
İş dönüp dolaşıp gelişim konusuna geliyor. O yaşa kadar
annesi, babası çocuğu doğru
yetiştiremediyse, okulda çocuğun yaşam
becerileri geliştirilemediyse ve çocuk
olumsuz bir ortamda maddeyle karşılaştıysa ve hiç kimse herhangi bir tedbir
alamadıysa sırtını dön, git demek zor.
“Ailelere vereceğimiz eğitimlerle aile kanalıyla
madde bağımlısı bir çok aileye de ulaşmayı hedefliyoruz.”
Ali Ünlü: Şu an projeye yeni başladığımız
için o aşamaya henüz gelmedik. Şu an aileleri ziyaret etme safhasındayız. Her ilçede
uzman isimler tarafından o çocuklara psikodrama eğitimleri verilecek. Bir nevi onların tekrar topluma kazandırılması sağlanacak ve meslek edinme kurslarına yönlendirilecek. Onların kursları, hocaları, malzemeleri hazırlandı. Ve bunların yine yaşam tarzlarını benimseyebilmeleri için beraber aktiviteler düzenlenecek. Ve böylece bu 3 ilçedeki çocukları ve ailelerini bilinçlendirmeye, çocuklarını eğiterek sahip çıkarak tekrar topluma katkısı sağlamaya çalışarak proje hedeflerimize ulaşacağız. Bu pilot bir çalışma. İkinci bir projemiz olan Lider Aileler
Eğitim Programını şuan Zeytinburnu’ndan
başladık. Bu proje kapsamında toplum içerisinde aktif olan ailelerin gelerek bizden eğitim almasını sağlıyoruz. Belediye bunun organizasyonunu yapıyor. Kent konseyinden,
okul aile birliği üyelerinden, diyanetin öğretmenlerinden, siyasi partilerin kadın kollarına kadar farklı aktif bireyler bize geliyorlar. Biz burada 12 saatlik bir eğitim sunuyoruz. Bu eğitimde ailelerin ne yapması gerektiğini, çocuklarını korumak için ne tür ted-
birler almaları gerektiğini, hangi ailelerin
risk altında olduğunu, o ailelerin nelere dikkat etmesi gerektiğiyle ilgili tüm eğitimleri
veriyoruz. Hedefimiz 2013 yılında 500 tane
aileyi bu şekilde eğitmek. Ve 500 ailenin her
biri sokağa çıkıp komşularına, aynı akran
projesinde olduğu gibi bizim ulaşamadığımız yerlerde, çay sohbetlerinde, günlerde ve
benzeri farklı etkinliklerde diğer ailelere bu
eğitimi verecek doğal olarak. Ve biz bu şekilde ailelere ulaşabilecek bir iletişim kanalı açmış olacağız. Öte yandan bu aileler toplumda bu tür farkındalık oluştururken, bu problemle karşılaşmış ailelerle karşılaşacaklar. Ve
o ailelerin o problemle nasıl baş edeceklerini çok yönlendiremeyebilirler diye biz ikinci
bir eğitim paketi açtık. Bu Lider Aileler toplumu bilgilendirirken eğer karşılarına çocuğu madde kullanan aile çıkarsa diyecekler
ki belediye ile emniyetin böyle bir hizmeti
var, dilerseniz bu desteği alabilirsiniz diyecekler. O aileler buraya geldiği zaman (çocuğu madde kullanan aileler) onlara da 5 saatlik ikinci bir eğitimle, çocuklarını o aşamada nasıl kurtarabileceklerini öğretmeye çalışcağız. Bu da aileler ile ilgili dördüncü projemiz. Vereceğimiz bu eğitimler normalde
bütçesi yüksek olan eğitimler. Ama biz bu
hizmeti gençlerin ve ailelerin ayaklarına kadar götürmüş olacağız.
ÇEVİRİ
“
Arkadaş grubunun madde kullanımı, ergenlerin madde kullanımıyla doğrudan ilişkilidir ve
onlar üzerinde çok güçlü bir etkiye sahiptir.
Aile ve Akran Gruplarının
Ergenlerin Madde
Kullanımına Etkisi
Stephen J. Bahr, John P. Hoffmann, Xiaoyan Yang çeviri murat karaca
30
7. sınıftan 12. sınıfa kadar toplam 4.200
ergen katılımcının kullanıldığı bu araştırmada, ergenlerin madde kullanmasında aile ve arkadaş gruplarının etkisini tahmin edebilmek için “Negatif İkili Araştırma Tekniği”ni kullandık. Arkadaş grubunun madde kullanımı, ergenlerin madde kullanımıyla doğrudan ilişkilidir ve onlar üzerinde çok güçlü bir
etkiye sahiptir. Ailenin ya da kız-erkek
kardeşlerin madde kullanım alışkanlıkları da ergenlerin madde kullanımları
üzerinde güçlü bir etkiye sahiptir.
Ergenlerin madde kullanımıyla ilgili çalışmalarda, ailenin etkisine karşı arkadaş gruplarının etkisi devam eden
bir problemdir. Bir yandan, teoriler ve
araştırmalar ergenlerin madde kullanımında baş faktörün aile olduğunu bizlere vaaz etmektedir. (Robertson, & Ushery, Hawkins, Catalano, & Miller). Diğer yandan, ailenin etkisinin göreceli olarak daha az olduğu ve asıl önemli faktörün arkadaş grupları olduğu teorisi de araştırmaların temelini oluşturmaktadır. (Aseltine, Bahr, Maughan,
Marcos, & Lİİ) Bu problemin çözümünü
açıklığa kavuşturmak için, ergenlerin
madde kullanımını ilerletmesinde etkili
olan toplumsal güçleri iyi anlamak gerekmektedir. Bu çok önemli bir mesele-
dir; çünkü birçok madde bağımlılığıyla mücadele programı okul merkezlidir
ve sadece arkadaş grupları üzerine yoğunlaşır. O yüzden bu çalışmanın amacı, hem aile hem de arkadaş gruplarının
etkileri üzerinde yoğunlaşmaktır.
Toplumsal Öğrenme Teorisi
Teorik olarak, aile ve arkadaşlık ilişkileri ergenlerin madde kullanımları üzerinde önemli faktörlerdir; çünkü her iki
grup da tutum ve davranışların öğrenildiği ilk ve ayrıcalıklı yerlerdir. Toplumsal öğrenme teorisine göre, birey
madde kullanımına küçük ve resmi olmayan arkadaş grubunda başlar. Bu
yüzden bu teori; bizlere insanların tekrar ve pekiştirme yöntemleriyle eğitilip,
iyi ya da kötü davranışları edinebileceğini söylemektedir. Örneğin; alkol tüketiminin olduğu bir ailede birey bu davranışı gözlemler, bir süre sonra bu davranışa karşı iyi bir tutum geliştirir ve en
sonunda bu davranışı olumlu bir bağlama oturtarak onu tecrübe edinmeye başlar (Wills, Mariani, & Filer, 1996).
Yine benzer bir şekilde, eğer bireyin arkadaş çevresinde de alkol kullanımı
mevcutsa, ergenler bu davranışı olumlu
bir toplumsal pekiştirme olarak yorumlayıp alkol kullanımına başlayacaklar-
dır (Petraitis, Flay, &Miller). Birçok toplumsal öğrenme teorisyeni, arkadaş grubu üzerine yoğunlaşırlar; çünkü ergenlerin ailelerinden giderek bağımsızlaşarak kimlik edindikleri en önemli yer arkadaş gruplarıdır.
Oysaki aile; alkol ve diğer maddeleri kullanmada tutum ve davranışların öğrenildiği
önemli bir toplumsal birim olarak karşımıza
çıkmaktadır. Örneğin Sutherland’ın “Farklı
Topluluk Teorisi”, öğrenmenin; “sıklık”, “süreç”, “yoğunluk” ve “sosyal etkileşimde öncelikli grup” gibi önemli faktörlere bağlı olduğunu söylemektedir. Eğer ergenler madde kullanan ve madde kullanımına karşı
olumlu tutum ve tavırları olan arkadaşlarıyla “sıklıkla” görüşür ve etkileşime girerlerse,
büyük bir olasılıkla madde kullanımına karşı olumlu bir tavır ve tutum edineceklerdir.
Eğer bu etkileşim ve beraberlik uzun bir süreç boyunca devam ederse, madde kullanımı öncesi içselleştirme durumu gerçekleşecektir. Eğer etkileşim ve beraberlik yüzeysellik ve rutin dışında yoğunluk kazanırsa, işte
o zaman büyük bir olasılıkla madde kullanımı davranışı öğrenilecektir. Yoğun etkileşim
ve beraberlik ise, öncelikli gruplar olan aile
ve arkadaş grubunda gerçekleşmektedir.
Toplumsal Kontrol Teorisi
Toplumsal kontrol kuramının başlıca önermesi; bireylerin toplumsal değerlere ve
normlara bağlığını vurgulamasıdır. Bu kurama göre bireylerin, aile, okul, din ve arkadaş
gibi geleneksel kurum ya da unsurlara bağlılık düzeylerinin güçlü olması, suçları engelleyici bir işlev görmektedir. Yine bu kurama göre, ergenler sapkın davranışlara karşı güçlü etkilere sahiptirler ve eğer aile ve diğer toplumsal kurumların ergen üzerinde
kontrol edici bir gücü yoksa ergenler kendi
arzu ve isteklerine göre davranırlar. Sosyal
kontrol teorisyenleri ergenlerin madde kullanımı bağlamında “Eğer ergen ailesine sıkıca bağlıysa ve kendisini onlara yakın hissediyorsa, ailesini hoşnut edecek bu sapkın
davranışlara karşı mesafeli durmak zorunda
kalacaktır. Eğer ergenler ebeveynlerine sıkıca bağlı değil ve kendisini onlara yakın hissetmiyorsa, onların istek ve arzularına uymak zorunda kalmayıp kendi istek ve arzularına uyarak madde kullanımına başlayabileceklerdir.” olduğu görüşündedirler. Yine
benzer bir bakış açısı ile bakarsak, ergenler üzerinde ailelerin kontrolü yoğun ve sıkı
olursa bu sefer de durum ters teperek ergenleri madde kullanımına itebilir.
Aile ve Akran Grubu Etki Modeli
Sosyal öğrenme teorisiyle birlikte değerlendirildiğinde, birçok araştırmacı ergenlerin madde kullanımında arkadaş grubunun
güçlü etkisini belgeleriyle ortaya koymuştur.
Ergenler madde bağımlısı kişilerle her arkadaşlık kurduklarında, büyük bir olasılıkla madde kullanımına doğru yol alacaklardır. Arkadaş grupları ergenler açısından genellikle madde kullanımının ilk tanışıldığı
ve cesaretlendirildiği yerlerdir. Eğer ergenlerin arkadaş grupları herhangi bir maddeyi
hiç kullanmıyorsa; o zaman ergenin kullanma olasılığı ciddi oranda düşecektir. Ayrıca
arkadaş seçimi etkisi de önemli bir sorundur
ve gözden kaçmaması geren bir meseledir.
Ailenin Madde Kullanım Alışkanlıkları
Mevcut araştırmalar; ailelerin madde kullanımına karşı tavır ve tutumları, ergenlerin madde kullanımına başlamasında önemli bir etken olduğunu göstermektedir. Örneğin; Brook, Whiteman, Gordon ve Cohen’in
araştırmalarında annelerin sigara kullanımına karşı toleranslı yaklaşımlarının ergenlerin madde kullanmaya başlamalarında olumlu bir etken olduğunu belirtmiştir.
Barnes ve Welt’e göre “Eğer ebeveynler alkol
kullanımını onaylamıyorlarsa, ergenlerin alkol kullanmaya başlama olasılıkları daha
düşüktür. Ancak ebeveynler alkol kullanıyorlarsa, bu sefer ergenlerin alkol kullanma
olasılığı daha fazla olacaktır.” yönündedir.
söyleşi
A LP A SL A N B A K İ E RT E K İ N :
Spor etkinliği
bağımlılığıktan
uzak tutar
Başarıları ve mütevazılığı ile bilinen bir sima Alpaslan Baki Ertekin. Spor A.Ş. Genel
Müdürü olarak İstanbul’a ve İstanbul halkının spor hayatına kazandırdığı katkıları ise
tartışılmaz… Bizler de böylesi başarılara imza atmış Spor A.Ş. Genel Müdürü Ertekin’i
makamında ziyaret ederek hem spor sevgisinin, bilincinin kazandırılmasının önemini
hem de çocuklarda spor alışkanlığını oluşturmanın gerekliliğini konuştuk.
s ö y l e ş İ s ü m eyya o l c ay f o t o ğ r a f r abia K o yu n c u
Sosyoloji mezunusunuz. Daha sonrasında uluslararası ticaret eğitimlerinizle birlikte kariyerinize birçok alan eklediniz. Bu süreç içerisinde spor ile
olan alakanız nasıl başladı?
Spor AŞ.’ye gelmeden önce birçok firmada üst
düzey yöneticilik yaptım. Aynı zamanda farklı
illerde Dünya Ticaret Merkezlerinin genel müdürlüğü görevini yönettim. Başbakanlık 2010
Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nda İBB adına
yürütme kurulu görevinde de bulundum. Yine
aynı şekilde İBB iştiraklerinde danışmanlık görevlerini yürüttüm. İBB iştiraklerinin içinde yer
aldığım için bu tür şirketlerin işleyiş biçimlerini, yürütme sistemini tam olarak idrak etmiştim. Tüm bunlar sonrasında da İstanbul’u bir
spor kenti yapmak için 2009 yılında Spor AŞ.
Genel Müdürü pozisyonuna atandım.
2012 yılını İstanbul’un Avrupa Spor Başkenti olarak birçok aktivite ile tamamladık. Şüphesiz bu
aktivitelerden en önemlisi Yeşilay’ın da görselle-
riyle birlikte yer aldığı Avrasya Maratonu’ydu. Şu
anda hazırlıkları içerisinde olduğunuz 2020 Olimpiyat oyunları için İstanbul’u neler bekliyor?
Avrupa Spor Başkentliği ; nüfusu 500 binin üzerinde olan şehirlere verilen bir unvan. Birçok
Avrupa şehri bu unvana sahip oldu. Bu unvanı veren kurum ACES: Avrupa Spor Başkentliği kurumu. Avrupa Parlamentosu içinde bir kurul. İstanbul’un spora yaptığı yatırımların, genişletilen imkânların hepsi bu kurul tarafından değerlendirildi ve o değerlendirmeler üzerine İstanbul Avrupa Spor Başkenti oldu. 2012
Spor Başkentliği süresine çok ciddi destekler aldık. İBB Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş,
Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Sayın
Egemen Bağış ve yanı sıra sanat, spor ve siyaset dünyasından çok önemli isimlerin desteklerini aldık. Başta Avrasya Maratonu olmak üzere basketbol, güreş, satranç, yüzme gibi branşlarda uluslar arası olimpiyatlar düzenledik, te-
41
sislerimizin kapasitesini artırdık, yeni tesisler açtık. Bunun yanı sıra engelli sporcularımıza yönelik şampiyonalar gerçekleştirdik ve 2012 yılında İstanbul’un Avrupa Spor Başkenti olmasının hakkını verdik. Şimdi hedefimizde 2020
var. 2020 Olimpiyat Oyunları’na İstanbul olarak
ev sahipliği yapmak istiyoruz. Bu yönde çok ciddi çalışmalarımız mevcut. Bu olimpiyatla sadece İstanbul’u değil Türkiye’yi çok heyecanlı ve
güzel şeyler beklemekte. Hedefimiz 2020 Olimpiyat Oyunları’yla birlikte İstanbul’u daimi bir
spor başkentine dönüştürmek ve bunun yanında
İstanbulumuz’u tüm dünya ülkelerini tanıtmak.
Spor AŞ’nin misyon olarak belirttiği gibi halka spor
sevgisini ve bilincini kazandırmak, çalışmalarınızın
temelini oluşturuyor. Bir bilinçten söz etmemiz için
kişiye spor alışkanlığını kazandırmayı da amaçlamamız gerekmektedir. Bu açıdan baktığımızda halkımızda spor alışkanlığı nasıl bir durumda?
Sizin de belirttiğiniz gibi halkımıza spor bilincini yüklemek için onlara bu alışkanlığı kazandırmamız gerekir. Tabi herkesin spor salonlarına gidiyor olma imkânından söz etmek pek mümkün olamıyor maalesef. Bizim de amaçlarımızı bu oluşturuyor zaten; İstanbul halkının fiziksel ve ruhsal sağlığını güçlendirmek, yeteneklerini geliştirmek için spor tesislerinden yararlanmalarını ve spor etkinliklerine aktif olarak katılmalarını sağlayabilmenin sorumluluğu var
üzerimizde. Bir de tüm bunlar için halkımıza
bu tür imkânları sunmamız gerekiyor. Bizler de
bu amaçla İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait
spor salonlarını daha işlevsel hale getirerek hem
imkânlarını hem de kapasitelerini artırarak halkımıza bir spor hizmeti sunmak istedik. Söz konusu spor salonlarını işleterek sadece halkımızın
vakit geçireceği bir yer olarak konuşlandırmayıp bunun yanında sporun her dalında ulusal ve
uluslararası nitelikte, teknik, bilimsel, eğitsel, turistik, festival, yarışmalar, seminer ve benzeri organizasyonları düzenlemeyi; araştırma ve eğitim çalışmaları yapmayı faaliyetlerimizin arasına
yerleştirdik. Daha doğrusu tüm çalışmalarımız,
bunlar öncelik olarak alınarak yapıldı. Ulusal ve
uluslararası spor organizasyonları da düzenleyerek halkımızda spor alışkanlığını çok yüksek seviyelere getirdiğimize inanıyorum. Daha önceleri bu tür faaliyetler pek yapılmamaktaydı veya
halkımızın spor yapacağı alanlar çok sınırlıydı.
Haliyle halkımızda spor alışkanlığı anlayışı ve
alışkanlığı düşüktü. Ama şu anda yediden yetmişe tüm İstanbul Halkı sporla ilgileniyor. Tesislerimize gidiyor, hizmetlerimizden yararlanıyor.
Akran eğitimiyle bir çocuğun kendi yaşıtlarına öğrendiklerini aktarması en iyi öğrenme yollarından birisidir.
Bu şekilde çocukları bir araya getiren en önemli faaliyet ise spordur. Bu bağlamda sporun öğreticiliği hakkında bizlere neler aktarabilirsiniz?
Spor zihinsel ve fiziksel bir aktivitedir. Gelişen
teknoloji ve hızlı yaşam beraberinde sedanter yaşamı da getirmiştir maalesef. Bu da beraberinde
birçok sağlık sorunu getirmiştir. Bireysel ve top-
33
lumsal sorunlara da yol açabilecek bu durumun önlenmesi noktasında en önemli etkenin fiziksel aktivitelerin artmasıyla gerçekleştiğine inanmaktayız. Bu sebeple bu
tür yapılan çalışmalarımızın önemi ve sayısı her geçen gün artmaktadır. Tüm bunların yanında en önemli meselemiz ise, aslında çalışmalarımızın temelinde yatan amacımız erken yaştan itibaren fiziksel aktivitelere katılımın arttırılması ve gelecekte oluşabilecek olası riskleri minimuma indirmektir. Spor sektörünün ekonomik olanaklarının büyümesi, başarıya yönelik spora katılımın kaliteli bir şekilde daha çok sayıda çocuk ve genci spor etkinliklerine yöneltmeyi başarmıştır. Bir gencin spor yapması demek zihnini o anda meşgul ettiği faaliyete
odaklaması demektir. Bu da gencin zihnini meşgul edecek birçok şeyden genci uzak
tutması anlamına gelir. Sporun öğreticiliği
bu noktada üzerinde önemle durulması gereken bir konu. Çocukları daha aktif bir yaşama teşvik etmek, onların boş zamanlarını
sokakta boş bırakmak yerine veya internet
ortamına salmak yerine onları kendi akranlarıyla birlikte bir araya getirerek, zihinlerini daha doğru bir şeye yönlendirmek, onların kimliklerini, davranış ve tutumlarını
geliştirmek için spor yaptırmak olmazsa ol-
mazlardandır. Spor çocukların fiziksel ve
psikolojik olarak büyüme ve gelişmelerinde
önemli rol oynar. Onlara aktif bir yaşam biçimi kazandırır, ileride oluşabilecek hastalık risklerini azaltır, onların vücut sağlıklarını olumlu etkiler, entelektüel gelişimlerine
katkı sağlar, vücudun hareket kabiliyetini
anlama ve değerlendirmelerine büyük ölçüde olanak sağlar, kişisel ve sosyal gelişimlerine katkı sağlar. Tüm bunların yanı sıra
spor etkinliği Yeşilay’ın da mücadele alanları olan sigara, uyuşturucu maddeleri internet bağımlılığı gibi zararlı alışkanlıklardan
çocukları uzak tutar.
Gençlere sigara içme, internette fazla zaman
harcama, alkolden uzak dur diyoruz; ama neye
yakın duracakları konusunda alternatif aslında
pek sunamıyoruz. Toplumumuzun genel yapısında didaktik bir algı var. Bu noktada bilhassa STK’ların gençleri yönlendirmesinde nasıl bir
çalışma içerisinde olmaları gerekir?
Sizin de belirttiğiniz gibi toplumumuzda
bir direktiflik, bir öğreticilik mevcut. Kurallar kesin, şu şöyle olacak, şunu böyle yapacaksın, oraya gitme, şundan uzak dur gibi
cümlelerle çocuklarımızı yetiştiriyoruz. Bu
aslında toplumumuzun ve temel taş olan
ebeveynlerin büyük bir yanılgısı. Gençlerimiz boş zamanlarını değerlendirecek bir
“
Bir gencin spor yapması demek
zihnini o anda meşgul ettiği faaliyete odaklanması demektir. Bu
da gencin zihnini meşgul edecek birçok şeyden genci uzak tutması anlamına gelir.
uğraş içerisinde yer almak istiyorlar. Ama
biz onlara bu tür alternatifleri sunamadığımız zaman veya bunlar kısıtlı kaldığı zaman gençler de kendilerine daha cazip gelen arkadaş ortamlarını seçiyorlar veya internet kafelerde saatlerini harcıyorlar. Burada STK’lara ve gençlerin yeteneklerini artıracak, zamanlarını daha verimli geçirtebilecek spor kulüplerine, tesislere, kültür ve sanat kurslarına, bilgi evlerine önemli görevler düşmektedir. STK’lar görünürlüklerini
iyi artırmalı ve gençlere sosyal sorumluluk
bilincini yüklemek ve geliştirmek için çeşitli faaliyetlerde bulunmalıdır. Yani gençleri kendilerine çekebilmelidirler. Sonuçta STK’ların çoğu kamu yararına olan kuruluşlardır. Ve toplumun refah düzeyini artırmak için hizmet ederler. Bu tür gönül kuruluşlarının da elbette gönül paydaşları da
çok olacaktır. STK’lar buradan yola çıkarak gönül ve çözüm ortaklarıyla birlikte etkinlik ve faaliyetler düzenleyerek çocuk ve
gençleri kendilerine çekebilirler. Amaç yine
aynı; çocuğu zararlı alışkanlıklardan, bağımlılıktan ve teknolojinin dayattığı hareketsizlik ve pasiflikten uzak tutmak.
Spor AŞ. olarak “Sporla Sağlıklı Nesillere Doğru” adında yürütmekte olduğunuz bir etkinlik
mevcut. Bu projeden bahsedebilir misiniz? Proje hedeflemiş olduğu amaçlarına ulaşıyor mu?
Spor AŞ’nin kurulduğu tarihten bu yana
yürütmüş olduğu birçok sosyal sorumluluk
projesi mevcuttur. Bunlardan en önemlisi
2008 yılında hayata geçirilen “Ücretsiz Spor
Projesi” ve şimdiki adıyla “Sporla Sağlıklı
Nesillere Doğru” projesidir. Şu anda 35 adet
spor tesisimizde basketbol, yüzme, pilates,
savunma, aerobik gibi yaklaşık 9 branşta
eğitimler vermekteyiz. Bu proje sadece çocukları kapsamıyor. Özellikle ev hanımları, emekliler ve öğrenciler gibi aktif çalışma
hayatı içerisinde yer almayan kesime bilinçli spor yapma alışkanlığını kazandırarak
sağlıklı bir yaşam sürmelerine yardımcı olmayı amaçladık. Bu projede çok cüzi bir aidat ücretiyle halkımıza geniş spor imkanları sunduk. Projemiz halen devam etmekte
ve hafta içi her gün 08.00-18.00 arası tesislerimiz hizmet vermektedir.
93 yıllık bir cemiyet olarak, sigara, alkol, uyuşturucu ve uçucu madde bağımlılığı, kumar ve
teknoloji bağımlılığına karşı mücadele eden,
gençleri bunlara karşı bilinçlendiren Yeşilay olarak, Spor AŞ ile birlikte bağımlılıklardan uzak
durulması adına nasıl çalışmalar yapabiliriz?
Ben Boğaziçi Üniversitesi mezunuyum.
Üniversite yıllarımda arkadaşlarım kulüp,
parti dolaşırken ben ve çok değerli arkadaşım, aynı zamanda Boğaziçi Üniversiteliler Derneği(BURA)’nde aktif olan Sunusi Mısıroğlu Yeşilay Kulübü’nde yer almıştık. Üniversite yıllarım sigara içen, alkol
tüketen arkadaşlarımı uyarmak ve onları
bu konularda bilinçlendirmekle geçti diyebilirim. Ben de iyi bir Yeşilaycıyım. Yeşilay
Cemiyeti ülkemizin ve tarihimizin en güzide sivil toplum kuruluşudur. Değeri ve
mücadele alanları tartışılmazdır. Gençliğimizi zararlı maddelerin endüstrilerine karşı korumak ve onları bilinçlendirmek için
ülkemizin en ihtiyaç duyduğu kuruluşların başında gelir Yeşilay. Bizler Spor AŞ.
olarak Yeşilay’a her zaman açığız, her zaman destek vermeye hazırız. Nitekim bunun son örneğini en son yapılan Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’na Yeşilay’ı da ortak ederek tüm sporcuları Yeşilay’la tanıştırmakla yaşadık. Bu tür ortak faaliyetlerimiz ile şahsım ve kurumumuz adına elimizden geleni yapmaya hazır olduğumuzu önemle belirtmek isterim. Yeşilay’la zaten aynı amaçları taşıyoruz; gençliğimizi
zihinsel ve fiziksel aktivitelerle onlara sağlıklı hayat bilincini sporla kazandırarak
onları bağımlılıklardan korumak, onlara
sosyal sorumluluk bilinci yüklemek.
35
36
Kitap
Dünyanın bütün çocukları
Pal Sokağındandır!
irem koç-gözde şengül
Ferenc Molnar, 12 Ocak 1878 Budapeşte doğumlu olan yazar ilk öykülerini 19 yaşındayken yayımlamıştır. Yazarın 10 bölümde hazırladığı Pal
Sokağı Çocukları’nın birinci bölümü okul gazetesinde yayınlanmış ve 1907 yılında kitap haline
getirilmiştir. Pal Sokağı Çocukları zamandan ve
mekândan bağımsız kendi yolunda yürüyen bir
edebiyat şaheseridir. Bu kitabın ilginç olan tarafı yayımlandığı her ülkede olay haline gelmesi ve yeni baskılarının yapılmasıdır hiç kuşkusuz. İlki 1929 yılında olmak üzere bu kitap beş
kez film konusu olmuştur, ayrıca
tiyatrolarda sahnelenmiş ve çizgi film haline de getirilmiştir. Nemecsek, Boka, Csonakos, Gereb,
Feri Ats, Pasztor Kardeşler ve diğerleri… Binalarla kuşatılmış arsa
için birbirleriyle amansız bir mücadeleye giren iki çocuk çetesi:
Pal Sokağı Çocukları ve Kırmızı
Gömlekliler. Tek istedikleri arsada özgürce oyun oynayabilmek!
Nemecsek, Boka, ve Pal Sokaferenc molnar
ğının diğer çocukları yoksul bir
Yapı Kredi Yayınları
semt olan Josefvarostan’da ortaya
çıkarlar. Hikâye Pasztor kardeşlerin Pal Sokağı çocuklarından bazılarının bilyelerine el koymasıyla başlar. Pal Sokağı çocuklarının sahiplendiği boş olan arsada olay, geri kalan Pal Sokağı çocuklarına ve başkanları olan
Boka’ya anlatılır. Grubun en büyüğü olan Boka
her şeyde sakin durmasına, kavgalara karışmamasına, olgun düşünmesine, arabulucucluk yapmasına rağmen bu olayda arkadaşlarına destek
verecektir. Bir süre sonra Nemecsek arsada tek
başınayken kızıl gömleklilerin başkanı Feri Ats
arsada Pal Sokağı çocuklarının kırmızı yeşil bayraklarını çalar. Bu durum kendilerini tam bir as-
ker gibi gören Pal Sokağı çocukları için bir savaş davetidir. Böylece Boka, Nemecsek ve Csele kızıl gömleklilerin bölgesine gidip duvarlarına ‘Pal Sokağı çocukları buradaydılar ‘ yazılı bir
kâğıt yapıştırırlar. Tam bu esnada kendi arkadaşları olan Gereb’i görürler ve ihaneti yüzünden
Nemecsek ağlar ama Boka’nın tembihi üzerine kimseye söylemezler bunu. Bu sırada Nemecsek iki kere soğuk suya düşer. Bu da onun ilerleyen zamanlarda hastalanmasına sebep olur. Kızıl gömlekliler arsa bayrağını almak için tam bir
grup gibi savaş planı yaparlar, bildiri yayınlarlar,
harita çizerler. Kızıl gömlekliler gelir, Pal Sokağı çocuklarıyla savaşırlar ve kazanırlar. Nemecsek hasta haliyle Pal Sokağı çocuklarına yardım
eder; hatta kızıl gömleklilerin başkanını alt eder.
Arsayı geri almalarına rağmen yine de her şey
yoluna girmemiştir.
Ve bugün Pal Sokağı Çocukları bütün dünyada tanınmakta ve ihanete karşı kopmaz dostluğu temsil etmektedirler. Oyun ya da ciddi mücadele, dostluk ya da ihanet, birbirine kenetlenme yada gruplara bölünme her şeye rağmen var
olma yada sevdiği şeyler uğruna ölümü göze
alma ikiliklerinin çocukların dünyasında da yaşanabileceğini gösteriyor bu hikaye aslında bizlere. İyiliğin ve dürüstlüğü çocuk gözünden bizlere kanıtlıyor, akran eğitiminin önemini anlatıyor. Yani Pal Sokağı’nın yüz yıl önceki mesajı hala yaşıyor. 2006 yılında 11 yaşındaki Macar öğrenci Dani Bodnar okul ödevinde Erno
Nemecsek’in kendini feda etmesini şöyle anlatır:
“Kendimi çok kötü hissettim. Arsa için neden
savaşmak zorunda olduğumuzu düşünüyordum. Çünkü orası bizim ülkemizdi, bizim oyun
sahamızdı. Orası öyle bir yer ki ateşler içinde olsak bile uğrunda savaşmalıyız. Arsa bize göre
bizim vatanımızdı çünkü”.
37
Kültür-Sanat
Tiyatroya ilgi 10 yılda yüzde 75 arttı
Devlet tiyatrolarına ilgi 2002’den bu yana yüzde 75 artarak, 1 milyon 777 bin seyirci rakamına ulaştı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın verilerine göre, 2011-2012 sezonunda Devlet Tiyatroları’nda 152 oyun
sahnelendi. 2002 yılında 4 bin 420 olan temsil sayısı, 2007-2008 sezonunda 4 bin 757’ye, 2008-2009 sezonunda 5 bin 74’e, 2009-2010 sezonunda 5 bin 625’e, 2010-2011 sezonunda 5 bin 785’e, 2011-2012 sezonunda
ise 6 bin 2’ye yükseldi. Böylece 2002’den bu yana temsil sayısında yüzde 35’lik artış sağlandı. 2002’de 8
bin 300 olan koltuk sayısı, yüzde 141 artışla 20 binlere ulaştı. 2002 yılında 1 milyon 14 bin 57 olan seyirci
sayısı, 2011-2012 tiyatro sezonu sonunda yüzde 75 artış sağlayarak 1 milyon 777 bin 743 seyirciye ulaştı.
Dünyanın ilk ‘masa bilgisayarı’
Çinli bilgisayar üreticisi Lenovo, dünyanın ilk ‘masa bilgisayarını’ sunmaya hazırlanıyor. Her ne kadar bir tableti andırsa da, aile boyu bilgisayar 68.5 santimetrelik ekran
genişliğiyle bir kişi için fazlasıyla büyük. Çinli üretici, ekran genişliği 68.5 cm (27 inç) olan bilgisayarın, tüm yüzeylere konularak kullanılacağını, böylece iki veya daha fazla insana yararlanma fırsatı vereceğini belirtti. Windows
8 Pro işlerim sistemiyle çalışacak olan dev tablet (masa)
bilgisayarı, bu hafta ABD’nin Las Vegas kentinde başlayan Tüketici Elektronikleri Fuarı’nda görücüye çıkacak.
‘IdeaCentre Horizon Table PC’ adı verilen bilgisayar, fuarda Lenovo’nun Windows 8’li yeni IdeaPad ve ThinkPad notebook’ları ile sunulacak. Dev bilgisayarın, ABD’de
1.699 dolardan satışa sunulması bekleniyor. Aile boyu bilgisayarın, yazın piyasaya çıkacağı tahmin ediliyor.
38
Kültür-Sanat
Dünya büyüklüğünde 17 milyar gezegen var’
Gök bilimciler, yapılan araştırmalar ışığında Güneş Sistemi’nin yer aldığı Samanyolu Galaksisi’nde Dünya büyüklüğünde ‘en
az’ 17 milyar gezegen bulunabileceğini ifade
etti. Astronomi dünyası ilk kez, Güneş Sistemi dışında Dünya büyüklüğünde kaç tane
gezegen bulunabileceğine dair rakam sunmuş oldu. Bilim insanları, 13.2 milyar yaşındaki Samanyolu Galaksisi hakkında en dikkat çekici rakamlardan birini sundu. Yapılan
en son araştırmalar, çapı 100-120 bin ışık yılı
olan galakside, Dünya ile aynı büyüklükte
en az 17 milyar gezegen bulunduğunu gösterdi. Gök bilimciler, Samanyolu’nda 200-400
milyar yıldızın yer aldığını düşünüyor. Her
bir yıldızın, en az bir gezegene sahip olduğu düşünüldüğünde, galaksideki geze-
gen sayısının çok daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. ABD’nin Massachusetts eyaletindeki Harvard-Smithsonian Astrofizik
Merkezi’nden Francois Fressin, California’da
düzenlenen Amerikan Astronomi Topluluğu
Konferansı’nda yaptığı açıklamada, “Yüksek rakama rağmen 17 milyar gezegenden
kaç tanesinin su içerdiğini tahmin etmek
için erken olduğunu” ifade etti. Gelişmiş teleskop ve uydularla son yıllarda Güneş Sistemi dışında yüzlerce gezegen keşfeden gök
bilimciler, en son araştırmalarında 2009’dan
bu yana yeni gezegenler arayan Kepler uzay
aracının verilerini kullandı. Fressin ve ekibi,
Samanyolu Galaksisi’nde yer alan her altı gezegenden en az birinin Dünya büyüklüğünde olduğu sonucuna vardı.
124 yaşında
rekor peşinde
Pasif içicilik
bunama nedeni
Çinli bilim adamlarının İngiliz ve Amerikalı meslektaşlarıyla Çin’in beş bölgesinde
yaptığı, 60 yaşın üzerindeki yaklaşık 6 bin
kişinin katıldığı araştırma, sigara dumanına maruz kalan kişilerde bunama riskinin
arttığını gösterdi. Araştırmacılar, pasif içicilerde ciddi bunama belirtileri gördü. Belirtilerin dumana maruz kalma oranı ve
süresine göre değiştiği belirtildi. Araştırma, ‘’Occupational and Environmental
Medicine’’ dergisinde yayımlandı. Pasif
içiciliğin kalp-damar, solunum yolları hastalıkları ile akciğer kanseri riskini artırdığı
biliniyordu. Ancak bunama riskini artırdığı ilk kez bilimsel olarak ortaya konuldu.
Türkoğlu Belediyesi, ilçede yaşayan
ve nüfus cüzdanında doğum yılı 1889
olan Mehmet Tatar’ın’’dünyanın en
yaşlı insanı’’ unvanı alması için Guinness Rekorlar Kitabı’na başvurdu.
Geçen Ramazan Bayramı’nda bir şeker firmasının reklam filminde oynayarak Türkiye’nin dikkatini çeken
Mehmet Tatar, şimdi de Guinness Rekorlar Kitabı’na girerek, adını dünyaya duyurmak istiyor. Türkoğlu Belediye Başkanı Mustafa Taşhan, ‘’Kendisi yaklaşık 1,5 yıl öncesine kadar
ilçe merkezine 55 kilometre uzaklıktaki Kaledibi köyünde yaşıyordu. Yıllarca hayvancılık yaptığını biliyoruz.
İlerleyen yaşına rağmen ihtiyaçlarını
kendisi karşılayabiliyor. Belediye olarak kendisine destek olmaya çalışıyoruz. Yaptığımız başvurunun olumlu
olacağını düşünüyoruz.’’ Mehmet Tatar, ‘’Allah’a çok şükür bir asrı geçirdim. Benden öncekilerin hepsi ömrünü tamamladı. Benden yaşlısı kalmadı. İnsanlara buradan tavsiyem doğal
beslensinler. Sebze, meyve, süt, yoğurt
ve bal tüketsinler. O zaman sağlıklı ve
uzun yaşayabilirler.’’ diye konuştu.
40
Tiyatro
Böyle olur
zenginin mutfağı
Muhammet celep
Türk tiyatrosunun genç yaşta kaybettiği Vasıf Öngören’in Zengin Mutfağı adlı
oyunu, bu sefer kızı Aslı Öngören’in yönetmenliğinde, geçtiğimiz ayın sonlarında, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda tekrar seyirci karşısına çıktı. İlk olarak 1977
yılında sahnelenen oyun, 1988 yılında
yönetmen Basar Sabuncu tarafından beyaz perdeye de aktarılmış. Başrolde de
usta oyuncu Şener Şen var. Oyunun yeniden seyirci karşısına geçmesinin hemen akabinde(ikinci gününde), sahnelendiği sırada protesto edildiğini ve sahnelendiği ilk yıllarda da bombalı bir saldırıya maruz kaldığını haber sitelerinden öğrenince oyun fazlasıyla merakımı celbetti ve kendimi Muhsin Ertuğrul
Sahnesi’nde buldum.
Zengin Mutfağı, kendisini oyun
boyu görmediğimiz; ama adını sıkça
duyduğumuz, döneminin büyük patronlarından birinin mutfağından, 70’li
yıllarda ülkemizde yaşanan sağ-sol çatışmalarına ve işçi hareketlerine tarihi
tanıklık etme iddiası taşıyan bir oyun.
Bu tarihi tanıklık oyunun tek mekânı
olan mutfakta, suya sabuna dokunmayıp “bana dokunmayan yılan bin
yaşasın”cı bir aşçı, nişanlısıyla küçük bir
evde mutlu bir gelecek hayaliyle yaşayan genç bir hizmetçi ve onun fakir bir
üniversite öğrencisi olan nişanlısı, patronun şoförü ve şoförün işçi hareketinin
ve sendikasının içerisinde aktif olan kardeşi arasında gerçekleşen olaylarla mutfağın aşçısının gözünden aktarılmakta.
O yıllarda yaşanan ve 15-16 Haziran olayları olarak bilinen işçi hareketinin bastırılıp sıkıyönetim ilan edilmesiyle birlikte “düzene” karşı bir daha böyle bir eyleme girişilmemesi için devlet
ve patronlar sıkı bir işbirliği içine girerler. Bu uğurda eyleme katılan işçileri işlerinden çıkardıkları gibi, bu eylemi organize edenlerin yakalanması için de ciddi ödüller vermeyi, gazete ve radyolarda
bu şahısları afişe etmeyi, bu görev için
özel ajanlar yetiştirmeyi de ihmal etmezler. Tam bu noktada patronlar ve devlet, sıkıyönetimden de faydalanarak, eylemlere katılan ve çoğunluğunun solcu
“moskof”ların oluşturduğu işçilere karşı; kendi elleriyle besleyerek silahlandırıp
yetiştirdiği milliyetçi damarı olan gençleri kullanırlar ve bu da ülkede tam anlamıyla kaotik bir ortam oluşturur. Oyun
ise bu kaotik ortamda insanların ne uğruna, neleri ve neden seçtiklerini sorgulayıp ortaya koymaya çalışmakta.
Tüm bu olaylar beş kişilik bir oyuncu
kadrosu ve sahne olarak sadece mutfak
kullanılmasına rağmen -şaşırtıcı derecede- enfes bir biçimde sahnelenmiş. Bu
güzel aktarımda üzerinden 35 yıl geçse
de oyunun eskimeyen sağlam metninin
yanı sıra, sahne tasarımı ve harikulade
Oyuncuların performansının harikulade olduğunu ifade etmiş olsam da, aşçı Lütfi Usta rolündeki Murat Garipağaoğlu’nun performansına duyduğum hayranlığı ayrıca belirtmeliyim. Şivesinden
mimiklerine, yürüyüşünden duruşuna, her şeyiyle kendine hayran
bırakan, ayakta alkışlanası bir
performans göstermiş.
oyunculukların etkin olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bunun yanında yönetmenin oyunun ilk halinden ayrıldığı iki husus da oyuna ayrı bir güzellik
katmış: Birincisi sahnenin hemen yanında oyunun
müziklerinin canlı icra edilmesi, ikincisi de oyunun
arasına serpiştirilmiş şarkılar.
Peki, ne olmuş da bu oyuna, biri bombalı, iki saldırı yapılmış? Oyunu izlediğinizde cevabı tahmin
etmeniz çok da zor olmuyor açıkçası. Nişanlısının
bir zengin mutfağında çalışmasını kendisine yediremeyen ve mutlu bir evlilik hayaliyle yanıp tutuşan üniversiteli gencin giriştiği hiçbir iş yolunda gitmez hatta öldürülme tehlikesiyle burun buruna gelir. Aşçının bu duruma gönlü el vermez ve son çare
olarak genci evin sahibi patrona iş ricasıyla götürür. Patronla yapılan görüşme olumlu geçer ve genç
adam patron tarafından (sonradan ajanlık eğitimi
olduğunu öğrendiğimiz) eğitim için bir yere gönderilir. Döndüğünde saflığından yararlanılarak adeta beyni yıkanmış ve milliyetçi duyguları galeyana
getirilmiş, ‘astığım astık, kestiğim kestik’ bir ülkü-
cü karakter olarak karşımıza çıkar. Karakter, oyun
boyu öyle abartılı işlere imza atıp öyle yerin dibine sokulmuş ki, temsil ettiği ülkücü kesimin de
bu –bence aşırı abartılı- temsiliyetten rahatsızlık duyup galeyana gelerek bu tepkileri vermiş olduklarını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok.
Oyuncuların performansının harikulade olduğunu ifade etmiş olsam da, aşçı Lütfi Usta rolündeki Murat Garipağaoğlu’nun performansına duyduğum hayranlığı ayrıca belirtmeliyim. Şivesinden
mimiklerine, yürüyüşünden duruşuna, her şeyiyle
kendine hayran bırakan, ayakta alkışlanası bir performans göstermiş.
Yazının buraya kadarki kısmından da anlaşılacağı üzere, oyun bol miktarda yakın tarihimizin
siyasi olaylarını içermekte ve yaşanan olaylara ciddi analizler yapıp bu toplumsal kavgayı seyircisine taraf olarak sunmakta. Şahsi düşüncem, yoğun
emek harcanmış ve böylesi güzel bir ürün ortaya
koymuş bu oyunu izleyip izlettirirseniz pişman olmazsınız yönünde. Tabi takdir sizin…
42
Sinema
İçinizdeki
kaplana dur deyin
esra önal
Hayvanlar ve insanlar yaradılış itibariyle farklı
olan iki ayrı cins. Bu farklılık hayvanlarla dost
olmamızı engeller mi, yoksa onlara kendimizi iyi bir şekilde ifade edebilir miyiz? Bir köpeği pekâlâ üç beş komutla eğitip sadık dostumuz haline getirebilirsiniz ama ya söz konusu bir Bengal kaplanıysa? Her ne kadar söz etmekle kalmayıp şartların da anormal olduğunu kabul etsek de; Pi’nin yaşadıklarında vardır bir hikmet deyip bu filmi oturup izlemenizi tavsiye ederiz. Kanadalı yazar Yann Martel’in, 2002 yılında Mann Booker edebiyat ödülülıfe of pi
nü getiren Life Of Pi adlı ünlü rotür:
manından uyarlanan film, Taymacera, dram
vanlı ünlü yönetmen Ang Lee tayönetmen:
ang lee
rafından sinemaya 3 boyutlu olaOyuncular:
rak kazandırıldı. Filmde anlatısuraj sharma, irfan khan,
lan hikâyenin tamamına yakıadil hüseyin, ayush tandon
nı, okyanusta küçük bir kurtarma botunda kahramanımız Pi ile
kaplan arasında geçtiğinden yönetmenin zor
bir işi başardığını görmekteyiz. Bir de Pi rolünü canlandıran 17 yaşındaki Suraj Sharma’nın
ilk oyunculuk deneyimi olduğunu öğrenince,
filmdeki muhteşem oyunculuğunu daha çok
hissediyoruz. Ayrıca film “en iyi film”, “en iyi
yönetmen” ve “en iyi görüntü” dâhil 11 dalda
altın heykele aday gösterilmiş.
Pi Hindistan’da yaşayan bir ailenin oğludur. Babasının hayvanat bahçesinde, hayvanlarla vakit geçirmekten hoşlanır. Aynı zaman-
Ayın
fİlmİ
da Pi, mensup olduğu Hinduizm dininin yanında diğer dinleri de araştırma meraklısıdır. Gerçek Tanrının peşindedir. En sonunda 3
dini birlikte yaşamaya başlar. Pi’nin inanç konusundaki arayışları ve ailesiyle arasında geçen diyaloglar ya da kendi adının neden Pi olduğu veya Bergama kaplanına neden Richard
Parker denildiği gibi detaylar çok sıcak ve samimi bir şekilde aktarılmış izleyiciye.
Hayat güzel bir şekilde akıp giderken Pi babasının Kanada’ya gitme fikriyle yıkılır, çünkü âşık olmuştur. Babasının ise maddi kaygıları vardır ve hayvanların Kanada’da daha çok
para etmesini Hindistan’dan gitmek için yeterli sebep olarak görür. Hayvanlarla birlikte bir
yük gemisinde yolculukları başlar. Artık filmin içinde kendimizi kaybetme zamanıdır. Bir
fırtına çıkar ve gemi sulara gömülür. Pi kendini kurtarma botunda bulur ama yalnız değildir. Yaralı bir zebra, dişi bir orangutan, bir sırtlan ve adı Richard Parker olan Bengal kaplanı
ile birlikte aynı bottadırlar. Hayatta kalma mücadelesi başlamıştır artık. İlk atağı sırtlan, yaralı zebraya yapmıştır. Ardından dişi orangutan sırtlanı durdurmaya çalışır fakat sırtlan
dişi orangutanı da öldürdükten sonra kaplan
Richard ortaya çıkar.
Pi ile kaplanın aynı botta 227 gün kalmaları ve okyanusun ortasında mucizevî olaylar yaşamaları öyle güzel yansıtılmış ki, gerçek
hayatla alakanızın tamamen kesildiğini ve filmin içinde olduğunuzu iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Ta ki yaşadıklarını yıllar son-
İnsanın özünü
kaplan Richard
ile görmemizi
sağlayan ve filmi
inanç konusuyla
zenginleştirip izleyiciye iki hikaye sunan bu filmde konuların havada kalmadığını
görüyoruz. Gerçek Tanrı arayışıyla birlikte yaşanılan olağanüstü durumlar
ve insanın benliğini bulma süreci görsel efektlerin muhteşemliğiyle izleyiciye
sunulmuş.
ra ateist bir yazara anlatan Pi’nin ikinci bir
hikâye daha anlatmasına kadar. Bu hikayeyle birlikte irkilip kendimize geliyoruz.
“Acaba”lar kafamızda şekil vermeye başlıyor. İnsanın acziyetini, küçüklüğünü, nefsinin azgınlığını kaplan Richard üzerinden
görüyoruz. Çünkü Pi’nin kendi benliğinin
yansımasıdır kaplan. Kaplanı terbiye etmesiyle birlikte her şey daha da kolaylaşacaktır.
Kaplanı uysal hale getirene kadar kendine
yaptığı küçük salda duran Pi, zaman geçtikçe kaplanın kendisi için önemli olduğunu
ve yaşaması gerektiğini anlar. Çünkü kendini kaplandan korumak için uyanık kalmak zorundadır. Kendi menfaati için kaplanı da yaşatmak zorundadır bir nevi. Hayatta kalmak için bir çok zorlukla baş etmek
zorunda olan Pi bir çok mucizevi olay da
yaşar okyanusta. İşte tüm bu olayların görsellik kalitesinin yüksek olması, filmi sahiplenmeniz için bir neden oluyor aslında. Şiddetli bir fırtınanın etkisiyle Pi’nin kurtarıcı olarak Tanrı’ya sitem ve şükür içeren bir
şekilde yalvarması, daha sonradan etobur
bitkilerle kaplı bir adaya ulaşması gerçek
Tanrı’yı bulmasına yardımcı oluyor. Ulaştığı ada mirketlerin yaşadığı, gündüzleri her
şeyin normal olduğu geceleri ise suların asite dönüşmesiyle birlikte yok oluşun gerçekleştiği bir yere dönüşüyor. Adada bulduğu
bir diş ise orayı terk etmesi için Tanrı’nın bir
işaretidir sanki ve Pi bu durumun farkındadır. Kurtuluşa erip karaya vardıklarında ise
kaplan Richard arkasına bakmadan yoluna
devam ediyor. Bu sırada Pi kaplanın arkasına dönüp son kez kendisine bakmasını, vedalaşmasını istiyor. Her ne kadar kaplanın
dost olmadığını, sadece bir hayvan olduğunu, babasından çocukken aldığı bir ders ile
hatırlasa da; kaplanın arkasını dönüp bakmadan uzaklaşması Pi’yi çok üzüyor.
Birileri Pi’yi bulup hastaneye kaldırdıklarında batan geminin tek şahidi olarak Pi
ile görüşmek isteyen sigortacılar gelir. Pi
yaşadıklarını anlattığında iki sigortacı da
inanmaz bu hikayeye. Pi bu sefer izleyicinin
irkilmesine sebep olan ikinci hikayeyi anlatarak filmden kopmamıza neden olur. Ama
bu kopuş sıradan bir kopuş değil aksine
film üzerinde düşünmemizi sağlıyor.
İnsanın özünü kaplan Richard ile görmemizi sağlayan ve filmi inanç konusuyla
zenginleştirip izleyiciye iki hikaye sunan
bu filmde konuların havada kalmadığını
görüyoruz. Gerçek Tanrı arayışıyla birlikte yaşanılan olağanüstü durumlar ve insanın benliğini bulma süreci görsel efektlerin muhteşemliğiyle izleyiciye sunulmuş. Yarı fantastik bir film olma özelliği
taşıyan Life Of Pi’nin genç oyuncusu Suraj Sharma’nın göz dolduran performansını da gözden kaçırmamak gerekir. İzlediğinizde pişmanlık duygusu duymayacağınız “vay be!” dedirten kaliteli bir Ang Lee
filmidir. 7 yaş sınırı olmakla beraber ailece
izleyebileceğiniz iyi bir yapıt.
söyleşi
Bağımlılık üzerine
didaktik olmayan bir oyun
Genİş açı dar açı
‘B
eynin sana küçük bir oyun oynadı. Her bağımlı zihnin oynadığı
gibi.” sloganıyla yola çıkan ve “Geniş Açı - Dar Açı” adlı tiyatro
oyununu yazan Filiz Adıgüzel bu oyunda neyi amaçlamış olabilir?
söyleşİ esra önal
Yönetmenliğini Nilay Doğan ve Vahit
Atan’ın yaptığı oyun, sigara, alkol, internet,
iş ve uyuşturucu bağımlısı beş sıradan insanın bağımlılık süreçlerini atlattıkları rehabilitasyon merkezinde geçmektedir. Tedavilerini tamamlayan bu beş kişi bağımlılıklarından tamamen arındıklarını kanıtlamak
için kendi bağımlılık dönemlerinden birer
hikâyelerini psikiyatristlerinin önderliğinde
tiyatro oyunu haline getirmektedirler. Bizler
de seyirci olarak oyun boyu bu prova sürecine şahit olmaktayız. Bu oyun seyircinin iç
dinamiğinin sadece seyretmek ve verili bilgiyi almak üzere otomatikleşmediği, oyunun her anında aktif olduğu ve hem tiyatral hem de sosyal bilinçlenme adına pozitif
beslenerek izlediği bir oyun. Filiz Adıgüzel
yazdığı bu oyunda bağımlılıkların tümünün insan hayatını ciddi bir şekilde çıkmaza
soktuğunu ve bu süreci izleyene direkt mesaj verme derdine düşmeden izleyiciyi tamamen özgür bıraktıklarını, “oyunda gençlerimize parmak sallayarak didaktik dersler
veren bir reji üslubu yerine, durumun abartısızca canlandırıldığında zaten tehlikeli olduğunu objektif bir şekilde ortaya koyan ve
‘zararlı olana bağlanma’ diye emir vermek
yerine ‘zararlı olana bağlanırsan içine saplanacağın yaşam şekli budur’ diyen bir reji
üslubunu tercih ettik.” sözleriyle dile getirmektedir. Yönetmen Nilay Doğan İtalya, İngiltere ve Yeditepe Üniversitesi’nde oyunculuk üzerine eğitim almış bulunmaktadır.
Yönetmen Vahit Atan ise Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde oyunculuk bölümünden mezun olmuş ve yüksek
lisansını Kadir Has Üniversitesi’nde yönetmenlik üzerine yapmıştır.
Öncelikle ‘Neden Tiyatro?’
Vahit Atan: Tiyatro Sanatı kendi tarihi boyunca insanlar üzerinde bir çok misyon üst-
lenmiş bir sanattır. Bir tiyatro oyunu boyunca izleyici ve sanatçı aynı havayı teneffüs
ederek bir aradadır ve aynı konu üzerine etkileşimde bulunurlar. Bu sebepledir ki tiyatro izleyiciye hemen her sanattan daha hızlı
ve daha derin etki eder. “Bir musibet bin nasihatten daha iyidir” sözü Türkiye coğrafyasında yaşayan çoğu insanın bildiği ve hatta benimsediği bir sözdür ki tiyatro burada sözü edilen musibet sözcüğünü insanların birebir fiziksel gerçeklik boyutunda yaşamasına gerek duyurmaz. İşte tiyatronun o
çok güçlü etkisi burada devreye girer. Tiyatro sayesinde seyirci sahnedeki birden
fazla olayı oyun boyunca yaşantılar ve kendisi için nice nasihatin başaramadığı dersleri çıkarır. Tiyatro, içerisinde bütün sanatları
barındırır, harmanlar ve süzgecinden geçirerek seyircisine sunar. Ayrıca Osmanlı döneminde İstanbul’da ikamet eden ve eğitimi
için Viyana’ya yerleşen Jacop Levy Moreno
tıp eğitimi görmüş ve uzmanlık alanını psikiyatri olarak yapmıştır. Moreno, 1921 - 1945
yılları arasını kapsayan uzunca bir süreçte Viyana’da kurduğu küçük tiyatro gruplarıyla ve Amerika’da yaptığı çalışmalarla
tiyatro’nun psikolojideki tedavi etkisini psikodrama olarak isimlendirip kanıtlamıştır.
Günümüzde hızlı ve etkili bir tedavi yöntemi olarak kullanılan psikodrama da tiyatronun canlandırma ve anı tekrar yaşatma tekniklerinden faydalanır. Bağımlılık yaşamın
içinde türlü sebeplerle başlamış ve bitirilmesi mümkün olan bir süreçtir. Amacımız bağımlılık denilen bu sancılı sürecin kişinin
hayatını ne denli kalitesiz bir hale getirebileceğini tiyatro ile ortaya koymaktır.
Oyunun Adının Geniş Açı – Dar Açı olması
Bağımlı insanlar kendilerine geniş bir perspektiften bakamıyorlar ne yazık ki. Oyunumuzda psikiyatrist Emel Hanım bağım-
45
“
“Bir musibet bin nasihatten daha
iyidir” sözü Türkiye coğrafyasında yaşayan çoğu insanın bildiği ve hatta benimsediği bir sözdür ki tiyatro burada sözü edilen musibet sözcüğünü
insanların birebir fiziksel gerçeklik boyutunda yaşamasına gerek duyurmaz.
46
lı olan hastalarına yaşadıkları durumlara dar açıdan değil geniş açıdan bakmalarını sağlamakta. Dar açı’dan baktıklarında
kendi bağımlılık nedenlerinin haklı olduğunu sanıyorlar. Fakat geniş açıdan bakmaya başladıklarında hiç de haklı sebeplere sahip olmadıklarını görüyorlar. İşte tam
da bu yüzden “Geniş Açı – Dar Açı.”
Oyunun konusunun oluşturulma aşaması
Nilay Doğan:”Geniş Açı Dar Açı “ isimli oyunumuzu yazarımızdan kaleme almasını istediğimizde, ortak bir fikir birliği sağlayabilmek için bağımlıların bağımlı olma sebepleri ve bu bağımlılıklardan kurtulmalarının yollarını keşfetmek üzere geniş bir araştırma sürecine girdik. Yaptığımız bu araştırmalar sonucunda en etkili çözümün Jacop Levy
Moreno’nun Psikodrama yöntemi olduğunda fikir birliği sağladık. Bu doğrultuda oyunumuzda bağımlı kişilerin hikayelerinin anlatılmasına ve oyundaki bu
bağımlı kişilerin bir rehabilitasyon merkezinde psikiyatristlerinin uyguladığı
psikodrama yöntemi ile bağımlılıklarından tamamen arınmalarının oyunun temel konusu olmasına karar verdik.
Oyunda Amaçlanan Hedef
Vahit Atan: Oyunumuzda önceliğimiz
seyirciye tiyatro seyrettirmek ve bu seyir halindeyken alt belleğine bağımlılıkların kötü yanlarını iletmektir. Bu yüzden
oyunda seyredilirliği ön plana çıkarmak
adına çalışmalar yapmaktayız. Metindeki
diyalogları daha gündelik dile çevirmek
ve seyirci kitlemizin daha iyi anlayabilmesini sağlamak üzerine çalıştık. Seyircinin
algısını daha zinde tutabilmek için oyuna
komedi anları da ekledik. Metinde yazılı olan ve oyun gereği kullanılan bağımlılık objelerinin birebir kullanılmayıp imgelemleri üzerine yaptığımız çalışmalar var.
Örneğin; Zeren karakterinin sahnesinde
alkol kullanımı bulunmakta. Biz bu alkol
kullanımını birebir olarak göstermeyi istemedik. Çünkü belirli maddeleri sahnede göstermenin aynı zamanda özendirici
etkisi olabileceği kaygısındayız. Fakat hissiyat olarak aynı illüzyonu farklı bir şekilde verebileceğimizi ve hatta daha da etkili
olacağı kanaatindeyiz. Zeren sahnesinde,
Zeren karakteri elinde şişe veya kadeh yerine, bileğine kelepçe ile bağlanmış bir tekerlekli serum ayağıyla karşımıza çıkacak.
Aynı zamanda serum olması gereken yerde üzerinde kuru kafa bulunan şişeler yer
almakta. Bu serum ayağı karakterin sahnede fiziksel eylemlerini zorlaştırırken, bu
ayağa kelepçe ile bağlı olması alkolün kişinin hayatını nasıl hapis aldığını da seyirciye hissettireceği kanaatindeyiz.
Oyunun Hedef Kitlesi
Oyunumuz beş bağımlılığı (internet, iş,
sigara, alkol ve madde Bağımlılığı) işlemekte. Bu açıdan baktığımızda 14 ve üzeri her yaştan seyirciye hitap edebilecek
bir oyun olduğuna inanıyoruz. Ama asıl
hedef kitlemiz tabii ki lise ve üniversite
gençliği. Özellikle de lise. Çünkü amacımız bağımlı olanları bağımlılıktan kurtarmaktan daha çok hiç bağımlı olma
eğilimi göstermemelerini sağlamak. Ayrıca bağımlı olduğunun farkında olmayanların da farkındalıklarını sağlamak. Ye-
şilay Cemiyeti rehabilitasyon merkezleri ve
ek bilinçlendirme çalışmaları ile bağımlı olduğunu kabul eden insanlara en güzel şekilde yardım elini uzatmaktadır. Biz de Yeşilay Cemiyeti Tiyatrosu olarak bağımlılıklarının farkında olmayanların bu durumu algılamalarını sağlar ve Yeşilay’dan destek talebinde bulunmalarında bir pay sahibi olabilirsek bize düşen görevi kısmen de olsa yerine getirmiş sayabiliriz kendimizi. Ancak bu
oyundaki birincil hedefimiz gençlerin bu tuzak anlarını önceden görüp bağımlılık durumuna hiç yakalanmamalarını sağlamak. Uma-
rız bu konuda önemli bir yol kat edebiliriz.
Geniş Açı Dar Açı oyuncu kadrosu
Oyuncu kadrosuna baktığımızda Elif Akbaydoğan, Kerim Urun, Nihan Çalışkan Aypolat, Can Kayhan Berkin, Gülay Hayır, Mustafa Dileklen ve Yiğit Aksütlü’yü görmekteyiz.
Konusu ve oyunculukların kaliteli oluşuyla
hayli dikkat çeken tiyatro oyununun istenilen amacına ulaşmasını ve bağımlılıklar konusunda gençlerimizi hür iradeleriyle bilinçlenmelerinin sağlamasını temenni eder, bu
tiyatroda emeği geçen senarist, yönetmenler
ve oyunculara da teşekkür ederiz.
SPOR
SAMBO
Putin ve Fedor’un Sambo’sunu Türkiye’ye getiren SSCB şampiyonu Gadir Mammadov ile Taksim’de başlayıp, Sepetçiler Kasrı’nda son bulan bir serüvenle uzun
bir söyleşi yaptık… Sambo hakkında hiç bilgisi olmayan okurlar bu söyleşiyi
okuduktan sonra inanıyoruz ki Sambo hakkında bir çok bilgiye sahip olacaklar…
s ö y l e ş İ a h m e t k ay n a r f o t o ğ r a f s a l i h a büş r a s e l m a n
Öncelikle Gadir Mammadov kimdir, Samboyla
nasıl tanıştınız?
1975 Azerbaycan doğumluyum. Burada nasıl mahallelerde futbol oynanıyorsa bizler de
Azerbaycan’da da çimlerde güreş yapıyorduk.
6-7 yaşlarında ağabeyim elimden tutup Sambo salonuna götürdü beni. Ve en büyük şansım
9 kere dünya şampiyonu olmuş bir sporcunun
salonunda başlamak oldu. Yıllarca okuldan döner dönmez spor çantamı alıp salona gittim büyük bir heyecanla.
Başarılarınızdan ve hayatınızdan bahseder misiniz?
Ortaokul yıllarında bölge ve il şampiyonalarına katıldım ve başarı gösterdim. Ondan sonra Azerbaycan şampiyonlukları gelmeye başladı. En büyük başarımsa 91 yılında 53 kilo’da
SSCB şampiyonluğumdu. Bu bana Master
Sambo ünvanını kazandırdı. Sambo SSCB öncesi ve sonrası diye ikiye ayrılıyor. SSCB zamanında Sambo birleştirici bir etkiye sahipti. Çok
ağır idman kamplarında eğitim alınırdı. Bugün
dünyada Samboyu yönetenler eskiden benimle yan yana güreşen kişilerden oluşmakta. Tekniğimden dolayı hala Sambo sohbetlerinde konuşulurum. Sovyet zamanında Sambo’da kariyer yapmış olmak benim için büyük şanstı. Sovyet dağıldıktan sonra, siyasi dünya spor dünyasını da etkiledi. 93-94 yılında antrenörlüğe geçiş yaptım. Almanya ve Hollanda’da 3 yıl hocalık yaptım. Sonrasında Azerbaycan Sambo
Federasyonu’nda dış ilişkiler sorumluluğu yaptım ve Rus konsolosluğunda danışman olarak
2008 yılına kadar hizmet ettim.
Türkiye’ye gelip Samboyu burada tanıtma fikri
nasıl ortaya çıktı?
Sambo benim için bir yaşama biçimi. 14 yaşında kolum kırılınca, canım acıdığı için değil artık
babam Samboya izin vermez diye ağlamıştım.
Sambo her sambo sporcusu için hayatın bütünüdür. Sadece spor olarak bakmayız. Bu düşünceyle Türkiye’de iken zaten kontakta olduğum dünya Sambo federasyonlarıyla bağlantı kurdum. İlk amacımız Türk sporuna ve gençliğine katkıda bulunmaktı. İkinci amaçsa Sambonun yaygınlaşmasıydı. İkisi de hayatımı feda
edebileceğim kadar önemli konulardı.
Zorluklarla karşılaştınız mı bu noktada?
Zorluklara hiçbir zaman konsantre olmadım.
Bu sayede zorluklar konusunda sıkıntım olmadı. Hep nasıl aşarız dedik ve aştık.
Sambo’nun bulunuşu veya üretiliş süreci hakkında bilgi verir misiniz? Sambo bir Rus sporu mudur
yoksa Asya halklarının komplike bir ürünü müdür?
Sambo 1923 yılında SSCB’nin ilk yıllarında bulundu. Sambonun diğer branşlardan en büyük farkı bir grup profesyonel tarafından üretilmiş olması ve sentez edilmesidir. Bu ekipte judocular, uzak doğu sporcuları ve bilim adamları vardı. Uygulanabilir ve komplike bir branş ortaya koymak isteyen bu kişiler Sibirya, Kafkas,
Orta Asya milli güreşleri ve Uzak Doğu sporlarını sentezlediler. Pratik yönlerini ortaya çıkardılar ve ilk olarak “sam” adını koydular. Sam
kendin demektir. Silahsız, aletsiz kendini savunma anlamına gelir. Sonradan sambo olarak
kullanılmaya devam edildi. Anatoliy Karlanbiyev en popüler ekip üyesidir. 1938 yılına kadar
senteze devam etti ve onu düzenli bir spor haline getirdi. 16 Kasım 1938 yılında Sambo SSCB
tarafından resmi spor branşı olarak kabul edildi. 16 Kasım Dünya Sambo günü olarak kutlanır. Rus polisi, askeri ve istihbaratı Sambo çalışmak zorundadır. Kullanılabilirlik bu birimler tarafından kontrol edilmiş ve onaylanmıştır. 1975 yılında ilk Avrupa ve dünya şampiyonası yapılmıştır. İlk şampiyonları kuşaklar arasındaki zincir sebebiyle şimdiki sporcular tanır ve sever. Sambo camiasında bu bağlar çok
önemlidir. İnsanlar Sambo sayesinde kaynaşıyor. Biz Türkiye’de bunu uygulamak istiyoruz.
Spor kardeşliktir sözünün sadece lafta olmadığını göstermek istiyoruz. Sambonun şu anda 79
ülkede resmi federasyonu vardır. 2020 olimpiyatlarında Sambo aday oyundur. 2020’ye İstanbul da aday şehirdir. En büyük heyecanımız gelecek günlerde kendi ülkemizde güreşebilmektir. Universiad, FISU, Anti Doping gibi kurumlar da resmi branşıdır. Rusya Sambo Federasyonu Fahri Başkanı ise Vladimir Putin’dir.
Şu an İstanbul’da ve Türkiye’de Sambo eğitimi
yapılabilecek yerler neresidir?
İstanbul ilk durağımızdı ama son durak olmayacak diye ümit ediyoruz. Bizim amacımız 81
ile yaygınlaşmak. Gençlik ve Spor Bakanlığı
yardımıyla bunu başarabileceğimize inanıyoruz. Şu anda Ortaköy’de bir salonu Sambo salonu olarak düzenliyoruz. Yabancı spor kulübü
bünyesindeki salonun tadilatı devam ediyor. İşi
biraz ağırdan alıyoruz. Çünkü gelişmekte olan
spor branşları bünyesine geçebilmek için bakanlığa başvuru yaptık. İl Gençlik Spor Müdürlüğü
tarafından bu başvuru kabul edilirse bize birkaç
salon daha tahsis edilecektir. Biz gençlerin Sambo yapamaması için ortaya koyabilecekleri bütün bahaneleri yok etmeye çalışacağız. Biz bü-
49
“
Sam kendin demektir. Sambo
ise silahsız, aletsiz kendini savunma anlamına gelir. Sambocular olarak amacımız sağlıklı gençliğe
ve sağlıklı bir topluma dikkat çekmek.
tün potansiyel şampiyonalara ulaşacağız. Ortaköy’de
daha çok asistan hoca eğitimi veriyoruz. Yayılış öncesi
antrenör eksikliğini kaldırmayı amaçlıyoruz.
Yaş grubu olarak bir kısıtlamanız var mıdır? 18 yaşından
sonra Samboya başlayan birinin başarı şansı nasıldır?
Sporun yaş olarak kısıtlaması olmaz. Sambo insanlara
ruhsal ve fiziksel yönden katkı yapan bir daldır. Başlangıç yaşı 6-7 yaşlarıdır. Sonu yoktur. Başlayınca zorlanırsınız ancak sonradan alışır ve devam edersiniz.
Hangi şampiyonalara sporcu yetiştiriyorsunuz? Takımınız şu ana kadar hangi başarıları elde etti? Yetiştirdiğiniz ve başarı kazanan sporcular varsa onları tanıtabilir misiniz?
2009 yılında dernekleştik. Avrupa ve dünya Sambo federasyonlarıyla iş birliği içinde bakanlık bilgisi
dâhilinde aktif bir şekilde çalışmalara başladık. 2011 yılında Avrupa Sambo, 2012 yılında Dünya ve Universiad Sambo şampiyonalarına katıldık. Bu şampiyonaların en küçüğüne 63 ülke katılıyor. Euro Sport canlı yayınlar yapıyor. Henüz yeni sporcularımızla mücadele
ettiğimiz için şimdilik tecrübe kazanmaya çalışıyoruz.
Türkiye Sambo Milli Takımı kuruldu. Lisanları Dünya
Sambo Federasyonu tarafından Türkiye adına ter döktüler. Asıl meyve bundan sonra toplanacaktır. Biz bugüne kadar temeli sağlam atmaya çalıştık. Üniversiteler
arası dünya kupasında Ersen Hatipoğlu 7. oldu. 2 yıllık
geçmişine rağmen disipliniyle büyük başarı kazandı.
Fırat Akar Sambo’da kısa ve orta vadede başarı umudumuz. Rüstem İminkariyev asistan hoca olarak arkadaşlarını motive ediyor. Bu da bir ekip başarısıdır.
Kötü alışkanlıklarından kurtulamayan bir kişinin Sambo geleceği ne durumdadır?
Bir kişi Sambo yaparak en ufak bağımlılığından kurtulursa bu bizim için büyük bir başarıdır. Toplumun
ve bireylerin sağlıklı olmasını istiyoruz. Bu da bilinçle
mümkündür. Kötü alışkanlığı olan birinin spor yaparken yaşadığı sıkıntılar gayet açıktır.
Bildiğim kadarıyla dersler biraz düzensiz, sürekli ara
veriliyor, yer değiştiriliyor. Bu sportif hedeflere ve sporcuların gelişimine olumsuz yansımıyor mu?
Ticari amaçlar olmayınca ufak kopuşlar gerçekleşiyor.
Zira Samboyu sadece salonda yapılan bir spor olarak görmüyoruz. Bakanlık çatısı altında büyüyüp ge-
lişecek bir spor için zaman zaman antrenmanlardan
ödün vermek zorunda kaldık. Bütün kriterleri yerine
getirmek ve bakanlığa eksiksiz başvuruda bulunmak
için uğraştık. Doğum sancısını attık diyebiliriz. Sambo
Türk sporuna kazandırılmıştır.
Yurtdışı ile kıyasladığında Türkiye’nin avantajları/dezavantajları nelerdir? Rusya gibi ülkelere karşı gerçekten
şansımız var mı?
İklim olarak güzel bir iklimimiz var. İstanbul ve
Antalya’ya dünyanın her yerinden uçak var. Bu
imkânlar bizim için büyük avantaj. Güreş bizim ata
sporumuz, bu bizim kanımızda var. Gelecekte bunu
ortaya çıkaracağız. Rusya gibi ülkelere karşı sportif başarı üstünlüğü ancak ve ancak Ülke olarak
Sambo’ya Rusya’nın verdiği önemi verdiğimiz zaman mümkün olabilir. Her hangi bir spor branşında
ehil kişiler işin başında olduğunda ve bu kişiler devlet tarafından desteklendiğinde başarı mutlaka gelir
Zaten sayın bakanımız olimpiyatlar sonrası giriştiği
yenilenme projesi de bu yöndedir.
Sambo da Türkiye’nin uluslararası anlamda başarı kazanılabilecek bir potansiyel görüyor musunuz?
Sport Samboda en az 11-12 yıllık bir eğitim süresi madalya getirir. Combat Sambo’da Türkiye olarak başarılıyız. 2-3 yıl içerisinde çok önemli başarılar gelecektir.
Sambonun daha iyi tanıtılması için ne gibi planlarınız var?
Sandayla ve sambayla karıştırılıyor. Tanıtım iki türlü olur. Halka ulaşırsınız. Potansiyel sporculara ulaşırsınız. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığıyla iletişime
geçerek liselere ve okullara ulaşmak istiyoruz. Dünyada ilk kez bizim ortaya attığımız ve ESF takvimine
yer alacak bir şampiyona çalışması içerisindeyiz. Bu
ilk kez yapılacak olan bizim ev sahipliği yapacağımız
Türki Cumhuriyetler Sambo şampiyonasıdır.
Son zamanlarda çok büyük bir MMA* rüzgârı esiyor.
MMA hakkında ülkemizdeki ve dünyadaki gelişimler
nasıl devam ediyor?
Rusya’da M1 en fazla söz sahibi olan kurumdur. Dünya genelinde 2011 yılında W-MMAA kuruldu. Bünyesinde 40 ülke var. 2012 Yapılan kongrede Rusya’da Fedor Emelianenko Türkiye’de ise ben başkan seçildim.
Avrupa ve dünya MMA organizasyonlarında mücadele
eden sporcunuz oldu mu?
Gadİr Mammadov
51
02 Aralık’ta St. Petersburg’ta Avrupa MMA şampiyonası yapıldı. O şampiyona da bizde Türk MMA
takımı olarak yer aldık. Savaş Bekar ve Yavuz Kazancı bizi temsil etti.
Fedor hakkında ne düşünüyorsunuz?
Fedor dünya Sambo elçisi. Samboyu dünyaya tanıttı ve sevdirdi. Sadece sportif başarısıyla değil,
karakteriyle de çok önemli işler yaptı. Kişiliği çok
kuvvetlidir. Fedor’un yüzüne baktığınızda onun
yüzünde zaferi görürsünüz. Sambo hiyerarşisinde Fedor’un büyüğü sayılırım. Ben 91 şampiyonuyum o ise 95 yılında başladı.
Gelecekte Türkiye’ye Fedor’u davet edecek misiniz?
Arkadaşım olduğu için Türkiye’deki Samboyla ilgili. Yakın gelecekte ülkeye davet edeceğim. Ayrıca önümüzdeki zamanlarda yapacağımız uluslar
arası turnuvaya Sayın V.Putin’i de davet edeceğiz.
Kendisi bildiğiniz gibi Dünya Sambo Federasyonu
Fahri Başkanıdır.
Sambo hangi malzemeler ile yapılıyor? Bu malzemelerin tedariki için herhangi bir sıkıntı var mı? Sambo giysisi yerine bjj gi’si veya judo judogi si kullanılabilir mi?
Barçofka(sambo ayakkabısı),spor şortu,
kurtka(sambo ceketi) kullanılıyor. Bunların hepsini dernek tedarik edebiliyor. Yakında spor
mağazalarına da ürettireceğiz. Kurtka diğer
gi’lerden farkı omuzluk, kalıp farkı, kemer deliği
vardır. Ama biz Samboyu denemek için gelenlere
deneme amaçlı kurtka tedarik ediyoruz.
Gelecekte Sambo Federasyonu ile Yeşilay’ın ortak çalışmaları olabilir mi? Yeşilay’a gerek Sambo gerek diğer
sporlar açısından ne gibi yükümlülükler yüklemeliyiz?
Gençlerdeki ruhsal boşluğu gidermek için bireysel
mücadele sporları onlara çok yardımcı olur. Sambo bu konuda Yeşilay’a yardımcı olacaktır. Yeşilay sporla ne kadar anılırsa, bağımlılarla ve halkla
daha farklı frekans yakalanabilir. Sporun içerisindeki kişiler olarak bizler Yeşilay’a elimizden gelen
desteği göstereceğiz. Biz sadece işimizle gündeme
gelmek istiyoruz. Türk spor tarihinde Sambo’nun
yanında adım geçerse bu onur bana yeter. Ekibime
tekrar teşekkür etmek istiyorum. Mehmet Yabancı, Ensar Kurt, Kamran Aliyev, Bülent Büyük. Her
biri çok fedakârlık yaptı. Her şey için onlara müteşekkirim. En önemlisi bugüne kadar ki tüm başarılarda, Sambo’ya başlamamda ve Türkiye’de yapılaşmamda en önemli pay sahibi olan şu an Avusturya Sambo Federasyonu eş başkanlığını yapan
aynı zamanda bizim onursal başkanımız olan ağabeyim Ali W.Mammadov’a ve Veli Ozan Çakır’a
ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum. Son olarak da
benle röportaj yaparak Sambo’nun tanınmasına vesile olduğunuzdan dolayı Yeşilay dergisine
ve sizlere teşekkürler ediyorum. Ortak etkinlik ve
projelerde görüşmek üzere diyorum.
* Dövüş kombinasyonunu içeren ve değişik tekniklerin kullanıldığı bir spor dalı.
kültür TANITIM
KAVİMLER KAPISI ÜNYE
Arif Takıcı yeşilay ünye temsilcisi
Orta Karadeniz bölgesinde yer alan Ünye,
Karadeniz’e özgü kıyı kentlerinin tüm özelliklerini bağrında taşır. Yeşille mavinin buluştuğu bu
şehir, tarih boyunca çeşitli kavimlere ev sahipliği
yapmıştır. Köklü bir tarihe, zengin bir kültüre sahiptir. Doğal güzellikleri, canlı sosyal yaşamıyla
Ünye günümüzde bile gelip geçenlerin dikkatini çekmektedir. Ünye’ye gelen konuklar kavimler
kapısı bu şehrin tarihsel mirasını izlemeden önce
denizin güneşle dans edişine tanık olur, Ünye pidesi (yağlı) yahut mevsimine göre hamsi ızgara,
hamsi tava, hamsi buğulama ve daha onlarca çeşit hamsi yemeğini doğal ortamında tadabilirler.
Ordu iline bağlı bir ilçedir. Doğusunda Ordu
ve batıda Samsun illeri yer alır. Ordu merkez ilçeye 63, Samsun’a 89 km. mesafededir. Ünye, Ordu
ilinin merkez ilçeden sonra en büyük kent merkezidir. Son nüfus sayımına göre Ünye merkez
nüfusu 80.000 kişi civarındadır. Ünye, bir zamanlar tarihi İpek Yolu’nun Karadeniz’le bağlantısı
durumundadır. Bununla birlikte Ünye’nin tarihsel konumu ve önemli bir ticaret merkezi olması
çok daha eski zamanlara dayanır.
Ünye’de ilk yerleşim
Ünye ve Cevizdere çevresinin, arkeolojik çalışmalar sonrasında Anadolu’nun en eski yerleşim
yerlerinden biri olduğu anlaşıldı. Ünyeli Etnograf
Prof. Dr. İ. Kılıç. Kökten’in 1944 ve 1963 yıllarında Cevizdere mevkiinde gerçekleştirdiği kazılarda Paleolitik Döneme ait buluntulara rastlanmıştır. MÖ. 10.000 ile 15.000 yıllarına tarihlenen çeşitli aletler ve çakmak taşından yapılmış bir balta bulunmuştur. Tozkoparan Mağarası civarın-
da elde edilen bu buluntular, Karadeniz’de bulunan en eski buluntulardandır. Ünye’de MÖ. 15
bin yılına kadar uzanan yerleşik hayatın devamında, MÖ. 2000’li yıllarda Kaşkalar ortaya çıkmıştır. Hitit yazılı kaynaklarında rastlanan Kaşkalar, Ünye çevresinde bilinen ilk kavimdir ve
Hititlerin düşmanıdır. Kaşkalar zaman zaman
başkent Hattuşaş’a (Boğazköy) kadar ilerlemişler,
bazen de bulundukları bölge Hititler tarafından
zapt edilmiştir. MÖ. 12. yüzyılda Hitit ve Kaşka
egemenliği bölgede son bulmuştur. Bu dönemde Ünye ve çevresinde hangi kavmin egemen olduğu bilinmemektedir. Hititlerden ve Kaşkalardan arta kalan halkların Asya kökenli kavimlerle
birlikte yaşadığı Ünye çevresinde MÖ. 9. yüzyıldan itibaren İskit egemenliği görülmüştür. 1071
Malazgirt Savaşı sonrası Selçuklular, Danişment
Beyleri ve Emiroğullarının egemenliğine giren
Ünye, Fatih Sultan Mehmet’in 1461’de Trabzon’u
fethiyle birlikte Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Osmanlı döneminde karmaşık kavimlerden
oluşan ama Hıristiyan olmaları nedeniyle Yunan dilini kullanan Rumlar, Ünye’de istihdam
edilen Ermeniler ve Müslüman Türklerle birlikte Ünye’nin etnik kaburgasını oluşturmuşlardır.
Oğuz boylarına bağlı Çepniler, Ünye’nin Türkleşmesini sağlayan en önemli topluluktur.
Osmanlı döneminde Ünye
Evliya Çelebi (1611-1683) Ünye Kalesi’ni eski zamanda Trabzon Tekfürü Ünyes adlı kralın yaptırdığını yazar. Seyahatname adlı eserinde Ünye’de
Yeniçeri Serdarı, Kale Dizdarı ve neferinden söz
eder. Canik Sancağı toprağında Voyvodalıktır, 100
akçalık kazadır diyerek Ünye’nin o dönemdeki yönetim biçimi hakkında bazı ayrıntılara yer verir.
16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman dönemi Salname ve diğer resmi kayıtlarda Ünye Kalesi’nde
32, şehirde 152 asker istihdam edildiği yer almaktadır. Kalede bulunanların biri dizdar, biri kethüda, biri mehter 29’u muhafızdır. Belli görevlerden muaf tutulma kaydıyla 8 nefer kalenin tamiratı işini üstlenmişlerdir. Aynı haklarla Ünye derbendinde 8 nefer beklemektedir. Bu dönemde
Ünye’nin 70.000 akçeden fazla yıllık geliri vardır.
Ünye Osmanlı dönemi boyunca Canik Sancağına bağlı bir kaza iken, 1864-68 yılları arasında Sancak yapılmıştır. Ünye XE “Ünye” sancağı; Merkez
kaza, Fatsa XE “Fatsa” , Niksar XE “Niksar” , Erbaa XE “Erbaa” , Bolaman XE “Bolaman” ve Ka-
rakuş XE “Karakuş” kazalarından oluşmaktadır.
Ünye Sancağının yönetim binası, bu dönemde bir
kısmı yanmış bulunan Hazinedar Süleyman Paşa
Sarayı’dır. Süleyman Paşa’nın torunu Mehmet Nurettin Paşa, kısaca söylenişiyle Nuri Paşa, Ünye
tarihinin ilk ve son sancak beyidir. Ünye Sarayı
adıyla bilinen konak, Hazinedar Süleyman Paşa
tarafından 19. yüzyılın başında inşa ettirmiştir.
Ancak bilinmeyen bir nedenden dolayı 50 yıl sonra çıkan bir yangında önemli tahribata uğramıştır.
Sonraki yıllarda tamamen yanan saraydan günümüze çeşmesi, hamamı ve deniz kıyısından yükselen surları kalmıştır. 1847’de Ünye’ye gelen Fransız gezgin Xavier Hommaire de Hell ve ressam Jules Laurens Ünye hakkında yazılı ve görsel önemli eserler vermişlerdir. Süleyman Paşa’nın sarayından bahseden ve resmini çizen bu iki gezgin sayesinde saray hakkında önemli bilgiler edinmekteyiz. Ünye’nin renkli sosyal bireşimi, beraberinde zengin bir kültür birikimi getirmiş, şehre daha
sonra dâhil olan Kafkas göçmeni Çerkezler ve
Gürcülerle birlikte daha da zenginleşmiştir.
1923 Lozan Antlaşması gereği Cumhuriyet’in
ilk yıllarında gerçekleştirilen mübadele nedeniyle Ünye’den 5000 civarında Rum göç etmiştir. Yerine gelen Selanik göçmenleri Ünye’de kalmayı tercih etmeyince, Ünye nüfusu yarıdan fazla
azalmış, işsizlik ve ekonomik bunalım nedeniyle Müslüman nüfusun da bir kısmı Ünye’yi terk
etmiştir. Karadeniz’in incisi şirin Ünye’nin tanıtımına matuf hazırlanan bu yazımızın hazırlanmasına yaptığı katkılardan dolayı, Ünye yerel
tarih Grubu üyesi Ahmet
Derya Varilci’ye de
ayrıca teşekkür
ediyorum.
54
Alıntılar
Biz apayrı bir medeniyetin çocuklarıyız; düşman bir medeniyetin, bambaşka ölçüleri olan, çok daha eski,
çok daha asil, çok daha insanca bir medeniyetin. Cemil Meriç
Bu gazetelerin yazı işlerinde çalışanları evlere uyuşturucu servisi yapan torbacılara benzetiyorum. Her
sabah insanların kapısına gazete değil, birer mutluluk hapı bırakıyorlar. Okurların kafası karışmasın
ve Kemalist imanları sarsılmasın diye çok uğraşıyorlar. Bu yüce amaçlar uğruna haberler çarpıtılıyor,
olayların arka planı karartılıyor. Okurun kafasını dumanlı tutmak için her şey yapılıyor. Ayhan Aktar
Zamandan kazanmak için elimden geldiğince az uyudum. Ergenlik çağımdan sonra bütün yaşamım
boyunca hiçbir gece yalnız yatmadım. Her gece koynumda bir dünya güzeli saydığım bir öykü, bir şiir,
bir oyun, bir roman, herhangi bir yazı tasarısı olmuştur; onlarla rüyamda yaşamışımdır. Aziz Nesin
Anılar tıpkı kokular gibi istenmese de aniden hücum eder. Nereden geldikleri bilinmeden
uzaklaştırılmaları mümkün değildir; tam tersine insanı peşlerine düşürüp daha çok hatırlamaya zorlarlar,
çünkü ilk andaki izlenim hiçbir zaman tam değildir. Anılar ısrarcıdır, çünkü bir noktada egemendirler ve
(her anlamda) kontrol dışıdırlar. Başka bir deyişle, geçmiş kendiliğinden bugün olur. Beatriz Sarlo
Bu yazılar www.alintidefteri.net esas alınarak hazırlanmıştır.
55
Şiir
Veda
Silahlara veda
Geceye rüyaya ve sana
Yalnızlığın geyik gözlü köşesinden
Düzenlerin çıkmazına
Çizdiğim resmin
Saat kulesi ağlıyor
Ağzım o çeşit yok
Şişe bu çeşit var
Sen bir gece gelsen
Güneş doğmasa
Gitmeden yine gelsen
Bu yeni geleni
Bu bize bakanı
Sana bir anlatsam
Güneş doğmasa
Sandıkların içini göstersem sana
Çizdiğim resmin
Yalnızlığın geyik gözlü köşesinde
Bir rafa koyabilsen
Olup biteni ve onları
Sabaha kadar konuşsak
O ürkek ürkek bakanı sana bir anlatsam
Ateşi karı tüfeği çeksem
Ocağa pencereye kapıya
Kemana veda
Yağmurda şeytan ve şapkası
Silahın ölümünü kutluyorum
Tren kaçırmış gibiyim
Sana veda
Sezai Karakoç
56
Hilal-i Ahdar
Fuhuş istatistiği
ç e v İ R İ A RİF ÇİFÇİ
Bir senede muayene edilen fahişelerin
miktarı hakkında vakit refikimiz emraz-ı
zühreviye muayenehanelerinin istatistiğini neşrediyor. Bir sene içersinde zabıta vesikasız olarak 999 kadın muayeneye sevk etmiş, bundan 392’si hastalıklı zuhur etmiştir. 1340 (1925) senesinde Emraz-ı Zühreviye Hastanesinde 356
frengili, 1664 bel soğukluğu ve buna mümasil hastalıklı kadın tedavi olunmuştur.
Bunların 881’i Türk, 761’i Rum, 176’sı Ermeni, 138’i Musevi, 94’ü Rus, mütebakiyesi milel-i saireye mensuptur.
Çok şükür rakı zincire bağlandı
Geçen nüshamızda Büyük Millet Meclisi
tarafından alenen kadehle rakı istimalinin ve sarhoşluğun meni hakkında verilen kararın bir an evvel tatbik edilmesini efkar-ı umumiyenin sabırsızlıkla beklediğini yazmış idik. Memnuniyetle müşahede ediyoruz ki hükümet halkı daha
fazla bekletmeden cezri (radikal) olarak
işe başlamıştır.
24 Şubat Salı akşamı saat yediden itibaren polis müdüriyeti tarafından verilen
bir emir üzerine umum rakı satanlara badema (bundan sonra) kadehle rakı verilemeyeceği tebliğ edilmiştir. Merkez memurları mıntıkaları dâhilindeki gazino, lokantalar vesair mahallere giderek vaziyeti izah etmişlerdir. Polis müdüriyeti aynı
zamanda müskirat depolarındaki rakıları
da sık sık kontrol ederek mazarlarını imha
edeceğini, her türlü hileye başvurarak
tespitinde bulunanları tecziye edeceğini
bildirmiştir. Kastomonu Mebusu Muhterem Halid Bey’in vermiş olduğu tarihi takrir bu suretle mevki-i tatbike konulurken
hatıra olmak üzere Dahiliye Vekaleti tarafından tamimen vilayetlere gönderilen
adliye encümeni matbasını sütunlarımıza iftiharla naklediyoruz. Şimdilik yegâne
temennimiz bu güzel ve mübarek kararın
devamlı tarzda tatbiki ve alenen sarhoşluğa cüret edenlerin tecziyesidir.
Mazbata sureti ber-vech-i atidir.
(Aşağıda olduğu gibidir)
“Men-i Müskirat Kanunu’nun tadiline
dair olan kanunnamenin altıncı maddesinde de hükümete tayin edilen ve ayrıca hazineye ait beyiye (satış) resmi vererek mezuniyet (izin) vesikası olan lokanta ve emsali mahallerde terkibinde cüzi
miktarda ispirto bulunup gayr-i müskir
olan bira, likör gibi mevadın (maddelerin)
istimali caizdir. “ ibaresini ihtiva eden son
fıkrasında mezkur bira ve likör gibi tabirinin rakıya şamil olup olmadığının tefsiri
talebini mutazammin olarak Kastamonu
Mebusu Halid Bey tarafından bil’ita (verilmesiyle) adliye ve kavanin-i maliye encümenlerine havale buyrulan takrir encümenimizce mütala ve tedkik olundu.
Mezkûr fıkra-i kanuniyede mezuniyet
vesikası alan lokanta ve emsali mahallerde terekkübünde gayet cüzi miktarda
bulunup gayr-ı müskir olan bira ve likör
istimali sarahaten tecviz (izin verilen) “ve
gibi” tabiriyle hükmü mezkûr bira ve likörün emsaline teşmil edilse de işbu hükmün medar-ı terkibinde gayet az miktarda ispirto bulunan ve müskir olmayan mevada hasrolunmuştur (sınırlandırılmıştır). Binaenaleyh müskir olmakla
mütearaf bulunan rakıda medar-ı hüküm
gayr-i mütehakkak olduğundan (kesin olmadığından) fıkra-i mezkure hükmünün
rakıya teşmil olunamayacağı ala tarik’it
tefsir takarrur eylemiş olmakla keyfiyet
heyet-i umumiyeye arz olunur.
60
Hikmetli Çizgiler