ÖTEKI YAYINEVI 939-97ÖTEKI KLASIK Roman YAPIM Öteki Ajans

Transkript

ÖTEKI YAYINEVI 939-97ÖTEKI KLASIK Roman YAPIM Öteki Ajans
ÖTEKI YAYINEVI
939-97ÖTEKI KLASIK
Roman
YAPIM
Öteki Ajans
KAPAK TASARIMI
Arif Turan
REDAKTÖR
Celal Inal
BASKI ve CILT
Emel Matbaasi
BIRINCI BASKI
1994
IKINCI BASKI
1996
ÖTEKI, Açi Yayinciligin kurulusudur.
YÖNETIM YERI
Mediha Eldem Sokak 52/1
" 06421 Kizilay/ANKARA
Tel: 312 435 38 33
Fax: 312 433 96 09
ISBN 975-7782-57-2
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
ECINNILER
Cilt l
TÜRKÇESI
Reha PinarBirinci Bölüm
1.
BASLANGIÇ OLARAK
Pek saygideger Stepan Trofimovich Verkhovensky'nin biyografisinden bazi bilgiler.
Simdiye kadar kayda deger özelliklerin olmadigi kentimizdeki garip olaylari anlatmadan önce, tecrübeli bir
yazar olmadigimdan, biraz geriye gidip, pek becerikli ve saygideger Stepan Trofimovich Verkhovensky'mizi
ilgilendiren biyografik bilgilerle baslamanin gerekli oldugunu anladim. Aktarmak amacini güttügüm öykü daha
sonra anlatilacagina göre, bu bilgilerin, kentimizin sosyal ve politik tarihinin açiklanmasina hizmet edecegini
umarim.
Derhal söyleyeyim ki, Mr. Verkhovensky, aramizda daima, oldukça özel ve özel oldugu kadar da uygar bir rol
oynardi ve bu rolünübüyük bir tutkuyla severdi; öyle ki, bu rol olmadan onun, bir varlik gösteremeyecegini
düsünmemek elimden gelmez. Bu düsüncem, onu, bir sahne oyuncusuna benzettigimden dolayi degildir;
ayrica böyle bir niyetim de yok; üstelik ona son derece saygi duyarim. Belki de bu, sadece bir aliskanlik
meselesidir; daha dogrusu gençlik yillarindan beri, halk arasinda meshur bir insan olma arzusunun çok güçlü
olmasindan dogabilir. Örnegin, "mimli" bir adam olmaktan, ya da mimli oldugu kadar bir "sürgün" olmaktan
son derece hoslanirdi. Bu iki kelimenin, onu büyüleyen ve yillar boyunca kendisini yine kendi gözünde yavas
yavas yükselten, nihayet onu, benligini tatmin eden yüksek bir kaide üzerinde durdugunu zihninde
canlandirmasina neden olan, klasik bir görkemliligi vardir. Son yüzyilin hicivli bir Ingiliz romaninda, kahraman
olarak anilan Gulliver, halkin ancak on santim boyunda oldugu Lilliputlar ülkesinden dönüsünde, kendisini bir
dev olarak görmeye o kadar alismisti ki, Londra caddelerinde yürürken, kendisinin hƒlƒ bir dev oldugunu ve
onlarin cüce olduklarini düsünerek, onlari ezmemek amaciyla yoldan geçen arabalara ve insanlara önünden
kaçmalari için bagirirdi. Fakat, bu hareketleri halkin ona gülmesine ve onunla alay etmesine neden olurdu.
Hatta, bazi arabacilar kendisini dev olarak gören bu adama, kirbaçlarini acimadan indirirlerdi. Oysa, bu
dogru muydu? Aliskanlik bir insana neler yaptirmaz ki! Aliskanliklari, Bay Verkhovensky'yi ayni duruma
sokmustu. Bir farkla ki, onun, aliskanliklarindan ötürü karsilastigi tavir daha masum ve yumusakti.
Söylenmesi gerekirse, o son derece yüce bir insandi.
Dogrusu, yasantisinin sonuna dogru herkes tarafindan unutulmus oldugunu söylemem gerekir; oysa, diger
taraftan, hiç taninmamis oldugunu söylemek de çok saçma olur. Gerçekten, hiç kusku yoktur ki, O da çagin
ünlü kisileri arasina karismistir. Kisa bir süre için de olsa, adi, dönemin ünlü birçok insanlari tarafindan,
Chaadeyev, Belinsky, Granovsky ve henüz çalismalarina yeni yeni baslayan Herzen'in adlarinin yaninda
anilmistir. Fakat, Bay Verkhovensky'nin çalismalari, söylendigine göre, "ayni zamanda
6
gerçek olan bir olaylar kasirgasi"nin ardindan hemen hemen baslamasi ile sona ermesi bir oldu. Ve ne
umarsiniz? Sonunda, böyle bir "kasirga"nin, hatta "olaylar"in olmadigi anlasildi. Geçen gün güvenilir bir
kaynaktan büyük bir saskinlikla ögrendim ki, Bay Verkhovensky, aramizda hiçbir zaman, bizler gibi, bir
sürgün olarak yasamamis ve hiçbir zaman polis takibine ugramamistir. Bu sadece, bir insanin hayal gücünün
ne kadar canli oldugunu gösterir! Bütün yasantisi süresince belirli çevrelerce tanindigina, attigi her adimin
bilindigine ve kontrol edildigine, bütün samimiyeti ile inanirdi. Hatta, son yirmi yil içinde, birbirinden basarili
olan üç valimizin, ilimizi yönetmek için atandiklari zaman, üst makamlar tarafindan kendi hakkinda verilen
bazi bilgilerle doldurulduklarini düsünürdü. Eger, herhangi bir kimse, bizim hiç de art düsüncesi olmayan Bay
Verkhovenksy' mizi, inkƒr edilmez delillerle, korkmasi için hiçbir neden olmadigina inandirmaya kalkissa,
muhakkak ki, son derece gücenirdi. Bununla beraber son derece akilli ve yetenekli bir insan olduguna kusku
yoktu. Gerçi bilimsel alanda herhangi bir adim atmamis olmasina ragmen ona bilgin bile denebilirdi. Zaten
bilimsel bir çalismasi oldugunu da sanmam. Oysa, ögrenen insanlar için Rusya'da durum böyle degil midir?
Dis ülkelerden dönüsünde, kirk yaslarinin sonuna dogru kendisini, üniversite doçenti olarak tanitti. Fakat,
yanilmiyorsam, ancak birkaç ögretide bulunmustu... bunun, Araplar hakkinda oldugunu saniyorum. 1413 ve
1428 yillari arasindaki dönemde, küçük bir Alman kasabasi olan Hanau'nun toplumsal önemi hakkinda çok
parlak bir tezi savunma firsatini da bulmustu. Bununla beraber, bu savunmanin hangi özel ve oldukça
karanlik nedenden ötürü yapilmadigi bilinmiyor. Bu tez, devrin Slavcilarina yerinde ve aci veren bir darbe
oldugundan, kisa zamanda sayisiz ve amansiz düsman edindi. Daha sonra -üniversitedeki durumunu
kaybettikten sonra-sirf intikam alma ve nasil bir adam kaybettiklerini onlara anlatma bakimindan, Dickens'tan
çeviriler yapan ve George Sand'in fikirlerini yayimlayan ilerici aylik bir dergide, büyük davalarin nedenlerine
kadar inen, derinligine ve dikkatle yaptigi arastirmalari7nin ilk bölümünü yayimlamayi basardi; yanilmiyorsam bu arastirmalar, belirli bir devrin, belirli sövalyelerinin
dürüst ve ahlƒkli asaletlerinden ya da buna benzer bir seyden söz ediyordu. Nasil olursa olsun, bu
arastirmalar, asiri derecede yüksek ve olaganüstü yüce fikirler olarak yorumlandi. Sonradan çikan
söylentilere göre, bu arastirmalara devam etmesi hemen yasaklandi; hatta, ilerici dergi bile, arastirmalarin ilk
bölümünü yayimladigi için kazaya ugradi. Bu dogru olabilir; o günlerde böyle seyler olmuyor muydu? Fakat,
özellikle bu olayda böyle bir sey olmadigi ve yazarin basladigi isi bitiremeyecek kadar tembel oldugu
söylenebilir. Araplar hakkindaki ögretisine son vermesinin nedeni, birinin (olasilikla gerici düsmanlarindan)
yazdigi mektup sonucudur. Sonuç olarak, biri ondan bazi açiklamalar yapmasini istemisti. Dogru olup
olmadigini bilmiyorum; fakat, ileri sürüldügüne göre, o siralarda Petersburg'da devletin temelini sarsan on üç
üyesi bulunan, devlete karsi yikici bir örgüt ortaya çikarildi. Söylentilere göre, Fourier'in yapitlarini çevirmeye
niyetliydiler. O sirada, Moskova'daki otoriteler, Bay Verkshovensky'nin çok gençken, alti yil evvel Berlin'de
yazdigi ve teksir edilerek edebiyata merakli iki gençle bir ögrenci arasinda paylasilan siir tarzindaki bir
oyununu ellerine geçirdiler. O oyun, simdi masamin üzerinde duruyor. Kendi el yazisi ile kopya edilmis bu
yapiti, bir yil kadar önce bizzat Bay Verkhovensky göndermisti. Kendi imzasini tasiyan bu oyun kitabinin çok
güzel, kirmizi maroken bir cildi var. Sunu itiraf etmeliyim ki, oyunun edebi bir degeri var ve hatta onun
yetenekli oldugunu da söyleyebilirim; gariptir, ama, o zamanlar (otuz yillarinda) böyle dram yazarlari çoktu.
Oyunun ne oldugunu söylemeye gücüm yetmez; çünkü, samimi olmak gerekirse, basini ve sonunu ben de
anlayamadim. Faust'un ikinci bölümünü hatirlatan lirik ve dramatik türde yazilmis bir çesit öykü. Kadinlar
korosu ile açilir, erkekler korosu ile devam eder, sonra bazi ruhlarin korosu diger korolari takip eder ve
nihayet, yasamaya hevesli, fakat hiçbir zaman yasamamis olan ruhlarin korosu ile son bulur. Bütün bu
korolar belirli olmayan bir sarki söyler; daha çok birisinin laneti hakkinda; fakat bu lanette, yüksek bir doganin
8
telkini vardir. Sonra birden sahne degisir ve bir çesit "yasam bayrami" baslar. Bu bayramda böcekler bile
sarkiya katilirlar, bir kaplumbaga Latince, dini sözcükler söyleyerek görünür ve eger dogru hatirliyorsam, bazi
madenler bile -tamamen cansiz- su ya da bu sekilde koroya katilirlar. Aslinda, hepsi araliksiz olarak söylerler
ve konustuklari zaman birbirlerini belirsiz olarak yererler; fakat söyledikleri kelimeler gittikçe etkili olur.
Sonuçta, sahne yine degisir ve çorak bir araziye dönüsür; kültürlü genç bir adam kayalarin arasinda avare
avare dolasir; belirli otlan toplayip emer; bir peri, bu otlari neden emdigini sorar; kültürlü genç, içindeki
hayatin zenginligini hissetmek istedigini ve bu bitkilerin sularinda buldugunu, bütün arzusunun, mümkün
oldugu kadar çabuk inancini kaybetmek oldugunu söyler. (Gereksiz bir arzu gibi görünüyor). Sonra
tanimlanamayacak kadar güzel, genç bir adam, siyah atinin üstünde dörtnala gelir; pesinde bütün uluslardan
birlesmis büyük bir ordu vardir. Genç adam ölümü simgeler; bütün uluslar ölümü özlemektedir. Nihayet, son
sahnede, Kabil Kulesi görünür; bazi tutsaklar yeni bir umut sarkisi ile kuleyi tamamlamaktadirlar. Kulenin
tepesine eristikleri zaman, Tanri (zannederim Olimpos Tanrisi) komik bir tarzda kaçar ve insanlar hemen
onun yerine geçip yeni bir hayata baslarlar. iste o günlerde tehlikeli, sakincali olarak kabul edilen böyle bir
oyundu. Geçen yil bunu yayimlamak için Bay Verkhovensky'ye bir teklif yaptim. Çünkü, bugünlerde son
derece zararsiz kabul ediliyordu. Oysa, teklifimi gücenerek, nazikçe reddetti. Oyunun zararsiz oldugu
hakkindaki düsüncemden hosnut olmamisti ve hatta, iliskilerimiz iki ay boyunca kesildi. Ne tahmin edersiniz?
Birden ve burada yayimlama hazirliklarimi yaptigim sirada, oyun yayimlandi, -dogrusunu söylemek gerekirse,
devrim yapan bir ülkede- oyunun yayimlandigindan Bay Verkhovensky' nin haberi bile yoktu. Önce, müthis
telƒsa kapildi; solugu valinin yaninda aldi. Sonra, kendisini savunmak için Petersburg'a, onlara sadik
oldugunu anlatan bir mektup yazdi. Bu mektubu bana iki kere okudugu halde hiçbir zaman postalamadi;
çünkü, hangi adrese ve kime gönderecegini bilmiyordu. Bütün bir ay son derece rahatsiz oldu;
9fakat, kalben çok sevinçli olduguna inaniyordum. Birisinin ona sagladigi gazeteyi yatarken bile koynuna
aliyordu. Gündüzleri yataginin altina sakliyor, yatagini düzeltmelerine izin vermiyordu. Her gün telgraf
bekliyor ve bütün dünyaya alay ederek bakiyordu. iste o zamanlar benimle arkadaslik iliskilerini yine kurdu.
Bundan, onun ne kadar iyi kalpli ve kin tutmayan bir insan oldugunu anlasilir.
***
Inançlari yüzünden sikinti çekmemis oldugunu hiçbir zaman iddia etmem; oysa, inaniyorum ki, kendisine
gerekli açiklamalar yapilmis olsaydi, Araplar hakkindaki ögretilerine devam edebilirdi. Fakat, o zamanlar
yükselme tutkusunun seline kapilmis gidiyordu ve bütün çalismalarinin "olaylar kasirgasi" tarafindan
yikildigina inaniyordu. Eger, tüm gerçegin söylenmesi gerekirse, meslek hayatindaki degisikligin gerçek
nedeni, bir tümgeneralin karisi, Varvara Petrovna Stavrogin'in son derece nazik teklifi ve bu teklifin
yinelenmesiydi. Kadin, tek oglunun egitiminin, çok iyi ve yetenekli bir egitmen, ayni zamanda dost olan Bay
Verkhoversky tarafindan yapilmasini arzu ediyordu. Bu is için teklif edilen maasin, göz kamastirici yüksekligi
söz konusu olamazdi. Bu teklif ona, ilk defa Berlin'deyken yapilmisti. Bu teklifin yapildigi tarih, tesadüfen, ilk
karisinin ölüm tarihine rastlamisti. ilk karisi bizim ilden hafifmesrep bir kizdi. Onunla evlenisi, düsüncesiz,
genç bir adam oldugu zamana rastlar. O genç kadinla oldukça sikintili günler geçirdigine inanirim. Çok
cazibeli ve güzel olan karisiyla anlasamamasinin nedeni, onu geçindirmekten yoksun olmasi ve bazi çok
ince hususlardi. Üç yillik bir ayriliktan sonra karisi, bes yasinda bir erkek çocugu birakarak Paris'te öldü. Bay
Verkhovensky, üzüntülü günlerinden birinde çocugundan "ilk mutlu ve askimizin bulutlanmadigi" günlerin
hatirasi diye sözetmisti. Çocuk Rusya'ya gönderilmis, uzak bir ilde, uzaktan akraba olan teyzeler tarafindan
10
yetistirilmisti. Bay Verskhovensky böyle bir haldeyken, Bayan Stavrogin'in teklifini reddederek, hiç neden
yokken Berlin'li, konuskan olmayan bir kizla evlendi. Henüz karisinin ölümü üzerinden bir yil geçmemisti.
Fakat, evlenmesinin disinda, egitmen olarak görevi kabul etmemesinin baska nedenleri de vardi. O zamanlar
taninmak sevdasi ile yanip tutustugundan, dillere destan olan taninmis bir profesörün sözlerine kanmis,
üniversitede doçentlik teklifini kabul etmisti. Zaten uzun süreden beri kendisini buna hazirliyor, kartal
kanatlarim denemek istiyordu. Ve simdi, kanatlan kirildiktan sonra, daha evvel reddetmekte hakli olup
olmadigini düsünmedigi teklifi hatirlamasi normaldi. Evliliginden bir yil sonra karisinin ani ölümü bu konuyu
kesin olarak çözümledi. Samimi olayim: Bayan Stavrogin'in atesli sempatisi, paha biçilmez ve klasik dostlugu
her seyi kökünden çözümlemisti. Tabii, dostluk hakkinda böyle deyisler kullanilabilirse... Bay Verkhovensky,
kendisini bu dostlugun kollarina firlatip atti ve her sey yirmi yil sürece çözümlenmis oldu. "Kollarina firlatip
atti" deyisini kullandim diye yanlis fikirlere kapilinmasini arzu etmem; kollarin, en yüksek moral duygusu
anlaminda degerlendirilmesi gerekir. Bu iki kayda deger varlik, soylu ve zarif bir beraberlik kurarak sonsuza
dek birlestiler.
Ayni zamanda, Bay Varkhovensky'nin egitmenligi kabul etmesinin baska bir nedeni de vardi. Ilk karisindan
miras olarak kalan yer, (burasi küçük bir yerdi) kentimizin birkaç mil ötesinde, Stav-rogin'lerin gösterisli
arazilerinin bulundugu Skvoreshniki'ye yakindi. Ayrica, kendisini ögrenme gibi büyük bir konuya verebilmesi
her zaman mümkündü ve çalisma odasinin sessiz yalnizliginda, zengin Rus edebiyati hakkinda pek derin
arastirmalar yapabilirdi. Burada, üniversitede oldugu gibi, arastirmalarindan baska islerle de ugrasmayacakti.
Bu arastirmalar, hiçbir zaman meydana çikmadi; fakat, diger taraftan, hayatinin geri kalan kismini, yirmi
yildan fazlasini, "canli bir sitem heykeli" olarak geçirebileceginin mümkün oldugunu anladi. Zaten bu söz,
taninmis bir ozanin siirinde de geçiyordu.
11Canli bir sitem heykeli.
Vatanimin önünde duruyordum, Liberal ülkücü.
Belki de, ozanin aklindaki kisi, eger arzu ederse, hayati süresince böyle poz vererek durmaya hakki olan
kisiydi. Dogrusunu söylemek gerekirse, bizim Bay Verkhovensky, böyle kimseleri kendine örnek alan biriydi;
ayrica, ayakta durmaktan çabukça yorulur, sik sik yatmayi tercih ederdi. Fakat, onun hakkini vermis olmak
için, uzanip yatmis bile olsa, yine de canli "sitem heykeli" pozunu korurdu özellikle; bu bile, dar kafali
halkimiz için oldukça yeterliydi. Onu, kulübümüzde kƒgit oynamak üzere masaya oturdugu zaman
görmeliydiniz. Tüm tavirlari sanki söyle söylüyordu: "Kƒgitlar! Oturmus sizinle oynuyorum! Iliskilerimi
korumak için mi? Fakat bundan sorumlu olan kim? Meslek hayatimi kim yikti ve beni sizinle oynamaya
zorladi? Oh, yok ol Rusya." Sonra, kibar bir tavirla kupa kozunu oynardi.
Dogrusunu söylemek gerekirse, kƒgit oyununa bayilirdi. Özellikle son yillarda, daima kaybetmesinden ötürü,
Bayan Stavrogin'le sik sik tartismalara girisirdi. Bu tartismalari pek can sikici olurdu. Bunlari daha sonra
anlatacagim. Surasini isaret etmek isterim ki, vicdanli bir insandi (bazen) ve bu yüzden sik sik kederlenirdi.
Bayan Stavrogin'le yirmi yillik arkadasliklari süresince, yilda üç ya da dört kez, düzenli olarak, aramizda
"yurttas kederi" diye bilinen bir üzüntüye kapilirdi. Bizim pek saygideger Bayan Stavrogin, özellikle bu deyisi
begenirdi. Daha sonralari, "yurttaslik kederi" hastaligi yani sira, bir de sampanya hastaligina kapildi. Fakat,
isbilir Bayan Stavrogin, bütün hayati süresince, onu, bu önemsiz arzularina karsi bütün gücü ile korudu. Ve
dogrusu, çok garip davranislari olmasindan ötürü onun bir bakiciya ihtiyaci vardi. Coskun bir kederin tam
ortasinda kahkahalarla gülmeye baslardi. Kendi kendine konustugu bile olurdu; tabii, bu konusmalari nükteli
olurdu. Ve Bayan
12
Stavrogin onun böyle nükteli konusmalarindan çekinirdi. Çünkü, hayatinda en çok korktugu, nükteli
konusmalardi. Daima en üstün nedenlerle görevini yapan klasik bir kadindi. Bu üstün kadinin, zavalli olarak
kabul ettigi arkadasi üzerindeki etkisi, yirmi yil sürdü. Bu kadindan ayrica sözetmeliyim ki, bunu da simdi
yapmak ka-rarindayim.
Garip dostluklar vardir; iki dost, birbirlerini hemen hemen öldürmek üzere hazirdir. Bütün yasantilari
süresince bu böyle sürer gider ve ayrilmayi kesin olarak düsünmezler; tartisan kisi, yakin dostluklarini
bozacak olursa, hastalanir ve hatta kederinden ölebilir. Bayan Stavrogin ile yaptigi özel tartismalardan sonra,
onun yanindan ayrilisi üzerine, Bay Verkhovensky'nin kanepeden firlayarak kalkip duvari yumrukladigina kaç
kere tanik olmusumdur.
Söylediklerimde zerre kadar yalan yok. Hatta, bir keresinde duvarin sivasini bile yikmisti. Bu kadar ince
ayrintilari nasil bildigim sorulabilir. Bunlara yakindan tanik oldugumu söylersem ne dersiniz? Ya Bay
Verkhovensky, Bayan Stavrogin'le yaptigi konusmayi renkli kelimelerle anlatirken basini omzuma dayayarak
defalarca aglamissa? Fakat, bu aglamalar sonunda, daima degismez davranislari vardi. Ertesi sabah,
kendisine nankörlügünden ötürü iskence yapmaya hazirdir; ya aceleyle beni çagirtir ya da kosarak bana gelir
ve Bayan Stavrogin'in ne kadar serefli, hassas bir insan oldugunu söylerdi. Sadece bana gelmekle de
kalmaz, Bayan Stav-rogin'e mektuplar yazar ve içini döktügü bu mektuplara da imzasini basardi. Birkaç gün
evvel, yabanci birine, onu evinde sirf ününden yararlanmak için tuttugunu, bilgisine ve kabiliyetine
imrendigini, bu nedenle ondan nefret ettigini; fakat, bu nefretini açik olarak gösteremedigini çünkü, onu
terkettigi zaman Bayan Stavrogin'in, kültürüne zarar verecegini bildigini; bu kadar alçalabildigi için
13kendinden igrendigini ve en berbat bir ölümü hakettigini; ondan, kaderini çizecek son kelimeleri
söylemesini bekledigim falan yaziyordu; tabii bütün bu yazdiklari, nükteli bir anlatim tasiyordu. Bunu
okuduktan sonra, elli yasindaki masum çocuklarin, sinir buhranlari sonucu isi nereye kadar vardirdiklarini
anlarsiniz!... Küçük bir konudan dolayi aralarinda çikan tartisma sonucu yazdigi bu mektuplardan birini de
ben okudum. Anladigima göre, birbirlerine oldukça igneli sözler söylemis ve birbirlerini kirmislar. Mektubu
okuduktan sonra dehsete kapilmis ve göndermemesi için yalvarmistim.
Büyük bir hararetle:
- Bu mümkün degil, demisti. Böylesi daha onurlu bir davranis. Görevim bu. Ona her seyi anlatmadigim
takdirde kahrimdan ölebilirim.
Ve o mektubu gönderdi.
Bayan Stavrogin -iste burada ayriliyorlardi- böyle bir mektubu hiçbir zaman göndermezdi. Bay
Verkhovensky'nin yazmaya karsi büyük tutkusu oldugu bir gerçektir. Ayni evde kaldiklari halde Bayan
Stavrogin'e mektup yazar; sinir nöbetleri aninda bu mektuplar günde ikiye çikardi. Bayan Stavrogin'in, günde
iki mektup da alsa, bunlari büyük bir dikkatle okudugunu kesin olarak biliyorum. Onlari okuduktan sonra,
siraya koyarak özel bir kutuda saklardi. Ayrica, onlari kalbinin bir hazinesi olarak kabul ederdi. Sonra,
dostunu bütün gün cevap bekler olarak birakir; sanki hiçbir seyin önemi yokmus ve bir gün evvel aralarinda
önemli bir olay geçmemis gibi davranarak onunla görüsürdü. Zamanla, onu öyle bir alistirdi ki, Bay
Verkhovensky, bir gün önce olan olaylari ona hatirlatmak cesaretini bulamazdi; fakat, dostunun gözlerine
sert bir bakisla bakmaktan da geri durmazdi. Bay Verkhovensky, olanlari çok çabuk unutmakla beraber,
Bayan Stavrogin, kolay kolay unutmazdi. Onun sogukkanliligindan cesaret alan Bay Verkhovensky,
arkadaslari geldigi zaman, sampanya içerek eglenirken bol bol güler ve bütün saklabanliklarini döktürürdü.
Böyle anlarda, Bayan Stavrogin ona ze14
hirli bir nefretle bakardi; ama, o, bunun farkina bile varmazdi. Aradan bir hafta, belki bir ay, hatta alti ay
geçtikten sonra, nasil oldugu bilinemez, yazdigi mektuplarda kullanmis oldugu bir deyisi hatirlar, öylesine
üzülür ve acinirdi ki, midesine sancilar girer kivranirdi. Bu özel sancilari, bazi hallerde, bir sinir soku geçirdigi
zaman tutardi. Beden yapisinin degisik bir özelligi de buydu.
Hiç kusku yok ki, Bayan Stavrogin, ondan sik sik nefret ederdi; fakat, Bay Verkhovensky'nin sonuna kadar
göremedigi bir husus, nihayet onun oglu, ondan olma bir varlik, hatta onun bir bulusu haline gelmis
olmasiydi. Bay Verkhovensky, onun eti, kemigi olmustu; onu yalniz, "yeteneklerini kiskanmasi" nedeniyle
evinde barindirip bakmamisti. Böyle düsünülmesi, kadim kimbilir ne kadar üzmüstür... Sürekli nefretinin,
kiskançliginin ve küçük görmesinin yani sira ona, kalbinin en gizli köselerine; saklanmis bir sevgi besliyor
olmaliydi. Onu en küçük bir lekeden dahi korurdu. Tam yirmi iki yil onun üzerine titredi. Onun, bir sair, bir
bilgin ya da bir hayat adami olarak ünü tehlikeye girecek olsa, gecelerini uykusuz geçirirdi. Onu icat etmisti
ve kendi icadina, önce kendisi inanmisti. Bay Verkhovenksy, onun gördügü bir çesit rüyaydi... Fakat
karsiliginda ondan çok seyler isterdi. Hatta, bazen, ondan bir köle bagliligi beklerdi. Onun, nasil kindar bir
insan olduguna ina-nilamaz! Bunun hakkinda iki öykü anlatsam fena olmaz sanirim.
***
Kölelerin özgürlüklerine kavusacaklari hakkindaki söylentilerin ilk çiktigi, tüm Rusya'nin birden yüzü güldügü,
tamamen yeni bir dogus hazirliklarina basladigi zamana rastlayan günlerden birinde, reformla yakindan ilgili
ve yüksek tabaka ile siki iliskileri bulunan Petersburg'lu bir Baron, kentimizden geçerken Bayan Stavrogin'i
ziyaret etti. Kocasinin ölümüyle, yüksek sosyetedeki baglarinin zayiflamasi ve gittikçe azalarak tamamen
kopmasindan ötürü, Bayan Stavrogin için böyle bir ziyaret çok önemliydi. Baron,
15bir saat kadar kaldi ve çay içti. Yanlarinda baska kimse yoktu. Bayan Stavrogin, Stepan Verkhovensky'yi
davet etti ve Baronla tanistirdi. Baron, Bay Verkhonevsky'nin itibarini daha önce duymustu ya da duymus
göründü; fakat, çay içerken onunla pek az ilgilendi. Bay Verkhonevsky, onun üzerinde iyi bir etki birakmak
için elinden gelen gayreti esirgemiyordu. Ayrica, davranislari son derece kibar ve göz aliciydi. Her ne kadar
soylu bir aileden gelmiyorsa da, Moskova'da aristokrat bir ailenin yaninda yetismis oldugundan, onla! gibi
davraniyordu. Fransizcayi bir Parisli kadar düzgün konusurdu. Bu bakimdan, Bayan Stavrogin tasrada bile
yasasa, etrafinda ne çesit insanlarin bulundugunu anlamamak mümkün degildi. Baron, bunu anlamis
olmaliydi. Oysa, beklenilen sonuç alinamadi. Baron henüz etrafa yayilmis olan büyük reform söylentilerinin
dogrulugunu onaylarken, Bay Verkhovensky, coskunlugunu engelle yemeyerek" Yasa!", diye haykirdi; bu
haberden duydugu asiri heyecani anlatabilmek için de bagirmasi ile beraber bir el hareketi de yapmisti.
Haykirisi fazla yüksek sesle degildi. Hatta, kibarca da denilebilirdi; gerçekte, coskunlugu içten dogan bir
davranis degildi. ve çay partisinden önce, davranislarini ayna karsisinda yarim saat kadar büyük bir dikkatle
incelemisti; fakat görünüse göre, bir hata olmustu; çünkü, hafifçe gülümseyen Baron, bu büyük olay
karsisinda tüm Rus ulusunun duygulanmasinin normal oldugunu söyledi. Bundan sonra, Baron, hemen kalkti
ve Bay Verkhovensky' nin elini sikmak için iki parmagini uzatmayi da unutmadi. Bayan Stavrogin, büyük
salona döndügü zaman masanin üzerindeki bir seyle ilgileniyormus gibi üç dakika kadar bir sey söylemedi;
sonra birden Bay Verkshovensky'ye döndü. Soluk bir yüz ve ates püsküren gözlerle tislar gibi fisildadi:
- Bu yaptiginizdan ötürü sizi hiç affetmeyecegim!... Ertesi günü dostuyla karsilastigi zaman sanki hiçbir sey
olmamis gibi davrandi; o olaya hiçbir sekilde deginmedi. Ancak, on üç yil sonra, kötü bir aninda, olayi
hatirladi ve dostuna sitem etti; on üç yil evvelki gibi, rengi yine soluk, gözleri ates püskürüyordu.
16
Ömründe ancak iki kere Bay Verskhovensky'ye "Bu yaptiginizdan ötürü sizi hiç affetmeyecegim!" demisti.
Baronun yaninda olan olay ikinciydi; fakat, birinci olay da en az onun kadar karakteristikti ve görünüse göre,
Bay Verskhovensky'nin geleceginde büyük bir rol oynamistir. Bu bakimdan, birinci olaya da deginmem
gerekiyor.
Bu olay, 1855 yili ilkbaharinin mayis ayina rastlar. Hareket halindeki orduya katilmak üzere aceleyle Kirim'a
gitmekte olan, akilsiz, yasli bir centilmen olan Tümgeneral Stavrogin'in mide kanamasindan öldügü haberi
Skvoreshniki'de duyuldugu zamana aittir. Dul kalan Bayan Stavrogin, büyük bir yas içindeydi. Kocasindan
dört yildan beri ayri yasayan Bayan Stavrogin, büyük bir yas içindeydi. Kocasindan ayri yasamasi, karakter
ayriligi nedeniyleydi. Kocasina bir aylik baglamisti. (Tümgeneralin, 150 köylüsü ve ücretlerini ödemek
zorunda kaldigi bir ordusu ve sosyete ile iliskileri vardi; bütün para ve Skvoreshniki, çok zengin, Devlet
müteahhidi bir adamin tek kizi olan Bayan Stavrogin'indi.) Böyle olmakla beraber, ölüm haberinin ahi
olmasindan sarsilmisti. Bay Verk-shovensky'nin daima onun yaninda bulundugunu söylemek gereksiz
olacak.
Mayisin en civcivli zamaniydi; Geceler son derece güzel oluyordu; yabani kirazlar çiçek açmisti. Iki dost her
gece bahçede bulusur ve karanlik bastirana kadar kameriyede oturur, birbirlerine içlerini dökerlerdi.
Romantik anlar da olurdu... Yasantisindaki degisikligin etkisi altinda kalan Bayan Stavrogin, her
zamankinden daha çok konusurdu. Dostuna kopmaz baglarla baglanmis görünürdü ve böylece birçok gece
geçirdiler. Birden Bay Verk-hovensky'nin aklina garip bir düsünce saplandi: "Acaba bu teselli kabul etmeyen
kadin, yas tuttugu yilin sonunda, ondan bir evlenme teklifi mi bekliyordu?" Bu saçma bir fikirdi; fakat, gözü
yükseklerde olan bir adamin manevi gelismesinin çok yönü oldugundan, isteklerini artirmak izin bazen böyle
saçma fikirlere saplandigi gerçektir. Bu düsünceyi, büyük bir dikkatle kafasinda evirip çevirdi ve sonunda,
durumun böyle olduguna karar verdi. Bunun üzerinde,
17tekrar düsündü: "Kadinin büyük bir gelecegi oldugu muhakkak, ama..." Bayan Stavrogin güzel sayilmazdi;
uzun boylu, soluk benizli, kemikleri çok iri ve at gibi uzun yüzlü bir kadindi. Bay Verk-hovensky, gittikçe
tereddüt ediyordu; kusku içinde kivraniyordu ve karar veremedigi için birkaç kere de agladi (zaten sik sik
aglardi). Geceleri kameriyede otururlarken yüzüne, elinde olmayarak, kaprisli ve alayci bir anlatim geliyordu.
Bu anlatim, biraz isveli ve tepeden bakan anlam da tasiyordu. Her nasilsa bu, iradesi disinda oluyordu ve
gerçekten bir insan ne kadar onurlu ise, yüzünün anlatimi da o kadar açik olurdu. Bu kuskularin ne kadar
dogru oldugunu ancak Allah bilir; fakat onun kalbinde Bay Verkhovensky'nin kuskularini dogru çikaracak
hiçbir his olmadigini söylemek daha dogru olur kanisindayim. Ve ayrica, istedigi kadar ünlü olsun, Stavrogin,
ismini onun ismi ile degistirmeye niyetli degildi. Olasilikla, bir adamla ayni fikirde olmasi, tamamen kadinca
bir arzu ve böyle durumlarda çok normal olan özlem olabilirdi. Nitekim, bugüne kadar kadin kalbinin
derinliklerine inilememistir diyebilirim; yazmaya devam edecegim.
Dostunun yüzündeki garip anlatimi sezmekte gecikmedigini söyleyebilirim. Çünkü, çok hassas ve sezgi gücü
yüksek bir kadindi. Ayrica, Bay Verkhovensky, böyle zamanlarda çok safti. Geceler eskisi gibi devam ediyor,
konusmalar hep sairane ve çok daha ilginç oluyordu. Bir gün, hava karardigi zaman, çok canli ve sairane
konusmalardan sonra, iki dost, Bay Verkhovensky'nin oturdugu barakanin merdivenlerinde, birbirlerinin
ellerini sicak ve candan bir tavirla sikarak neseyle ayrilmislardi. Bay Verkhovensky, her yaz, Skvoreshniki
villasindan, hemen hemen bahçenin ortasinda duran bu küçük barakaya tasinirdi: Odasina henüz girmis,
kederli düsüncelere dalmis, elinde henüz yakmadigi bir püro, pencerinin önünde yorgun ve hareketsiz
duruyor ve tüy gibi hafif bulutlarin ayin yanindan kayarak geçisini seyrediyordu ki, aniden duydugu bir hisirti
ile sasirarak arkasina döndü. Dört dakika kadar önce ayrilmis oldugu Bayan Stavrogin'in yine gelmis
oldugunu gördü. Kadinin soluk yüzü hemen hemen mavilesmis, dudaklari kisilmisti ve uç18
lan arada sirada titriyordu. Bayan Stavrogin, amansiz bir ifadeyle gözlerini Bay Verkhovensky'nin gözlerine
dikerek tam on saniye konusmadan durdu; sonra, aceleyle fisildadi:
- Bu yaptiginizdan ötürü sizi hiç affetmeyecegim!...
On yil sonra, Bay Verkhovensky, kapiyi özellikle kilitleyerek bu üzücü olayi bana fisiltiyla anlattigi zaman, çok
sasirmis oldugundan Bayan Stavrogin'in gittiginin farkina bile varmadigini yeminle söylemisti. Bayan
Stavrogin bu olaydan bir daha söz etmedigi ve iliskilerinin hiçbir sey olmamis gibi devam ettigi için Bay
Verkhovensky, bu olayin hastaliktan önce görülen bir kƒbus oldugunu kabul etmisti. Nitekim, bu olaydan
sonra, o gece hastalanmis ve hastaligi on bes gün sürmüs, dolayisiyla, kameriyede bulusmalari
kendiliginden son bulmustu.
Bununla beraber, bu olayin bir kƒbus oldugunu bile düsünse, yine de devamim her gün beklemis ve bunun
bitmis olduguna inanmak istememisti.
***
Hatta, bütün hayati boyunca giydigi giysilerini bile, Bayan Stavrogin, bizzat diktirmisti. Pek göz alici ve özel
giysilerdi; uzun etekli, dügmeleri neredeyse bogaza kadar iliklenen, fakat, üzerine çok güzel oturan bir ceket;
yumusak genis kenarli sapka (yazlari hasir olurdu); iri baglanmis, uçlari sarkan beyaz kravat; gümüs basli
baston ve omuzlarina kadar uzanan uzun saç. Bay Verkhovensky'nin saçlari koyu kahverengiydi. Son
zamanlarda sakaklarindan itibaren kirlasmaya baslamisti. Daima sinek kaydi tiras olurdu. Gençliginde çok
yakisikli oldugunu söylerler. Fakat kanimca, yasliliginda çok daha etkili bir görünüsü vardi. Ayrica, elli üç
yasinda oldugu halde ona yasli denemezdi. Fakat, kendini begenmisligin yani sira, genç oldugunu iddia
etmektense, yasli olmayi tercih eder ve yasiyla son derece gururlanirdi. Uzun boyu,
19ince yapisi ve omuzlarina kadar dökülen saçlariyla bir piskoposu andirirdi. Ya da daha çok yazin bahçede,
çiçek açmis bir leylak agacinin altindaki bankta, iki elini gümüs basli bastonuna dayamis, yaninda açik bir
kitap, dalgin ve hülyali gözlerle günesin batisini seyrederken, otuz yillarindaki yayinlarda yapitlarinin yaninda
bir de basma resmi çikan oyun yazan Kukolnik'i andirirdi. Kitaplarla ilgili olarak sunu söylemem gerekir ki,
son zamanlarda okumaktan kaçinir görünürdü. Fakat bu, hayatinin son anlarinda olmustu. Bayan
Stavrogin'in siparis ederek getirttigi çok sayidaki gazete ve dergiyi devamli olarak okurdu. Agirbasliligindan
bir sey kaybetmemeye dikkat ederek Rus Edebiyati'nin yaptigi ilerlemelerle yakindan ilgilenirdi. Bir ara, iç ve
dis politika ile ilgilenmis; fakat, bundan kisa bir süre sonra nedense vazgeçmisti. Sik sik olagelen olaylardan
biri de, bahçeye çikarken yanina De Tocqueville'yi almasi ve cebinde de bir Paul de Kock'u gizlice
tasimasidir. Bununla beraber, önemsiz bir olaydir bu.
Parantez içinde kalmak üzere Kukolnik'in portresinden de bahsedecegim. Bayan Stavrogin, henüz genç
kizliginda Moskova'daki yatili bir okulda ögrenciyken bu resim eline geçmisti. Yatili okullarda her genç kizin,
yazi ve resim ögretmenlerine ƒsik oldugu gibi o da bu portreye hemen ƒsik oldu. Fakat burada önemli olan,
Bayan Stavrogin'in genç bir kizken yaptigi degil, o portreyi elli yasina kadar çeyiz sandiginda saklamasidir.
Belki, Bay Verkhovensky'ye diktirdigi elbiselerin o portredeki giysilere benzemesinin nedeni de budur. Fakat,
sunun surasi da muhakkak ki, bu da önemi olmayan bir noktadir.
Ilk yillarda ya da daha kesin söylemek gerekirse, Bayan Stavrogin'in yaninda kaldigi sürenin ilk yarisinda,
Bay Verkhovensky, hƒlƒ bir kitap yazmayi düsünüyor ve her gün ciddi olarak kitabina baslamaya niyet
ediyordu. Fakat, Bayan Stavrogin'in yaninda kaldigi sürenin ikinci yarisinda, bildigi her seyi unutmus
görünüyordu. Günler geçtikçe bize sik sik söyle söylerdi: "Çalismaya hazir görünüyorum, bütün malzemeyi
toplamis durumdayim fakat, her na20
silsa, çalismaya bir türlü baslayamiyorum. Hiçbir sey yapamiyorum!" Sonra basini kederle önüne egiyordu.
Süphesiz ki bu hareketi, fikir kurbani olarak ününü bizim gözümüzde çogaltmak içindi; fakat, kendisi baska
bir seyin pesindeydi. Çogu kez "Unutuldum! Artik kimseye faydali degilim!" diye dert yanardi. Bu siddetli
ümitsizlik, onda, özellikle ellinci yasinin sonlarina dogru görülmeye baslamisti. Bayan Stavrogin, nihayet
bunun ciddiyetini kavramisti. Ayrica, dostunun unutulmus oldugunu ve kimseye yararli olmadigi gerekçesini
kabul edemezdi. Onun düsüncelerini saplantidan kurtarmak ve bir yenilik vermek amaci ile onu Moskova'ya
götürdü. Moskova'da dünya edebiyatinin gelismeleri ile yakindan ilgilenen
bir sürü dostlari vardi. Bununla beraber, Moskova'ya gitmeleri bile
yeterli olmamis gibi görünüyordu.
Garip bir zamandi; yeni bir heyecan vardi; geçmisteki sessizlige benzemeyen, gerçekten garip bir seydi. Her
yerde hissedildigi kadar, Skvoreshniki'de de hissediliyordu. Kentimize kadar ulasan birçok söylenti vardi.
Gerçek, genellikle az ya da çok biliniyordu. Fakat, gerçege ek olarak belirli fikirlerin de geldigi açikti ve
önemli olan bu düsüncelerin asiri çokluguydu. Bu da çok sasirtici oluyordu. Bir kimsenin kendisini bu fikirlere
alistirmasi hemen hemen imkƒnsizdi ya da onlarin tam olarak ne anlama geldigini anlamak mümkün degildi.
Bayan Stavrogin kadin oldugu halde, onlarin anlamlarinda gizli bir sey oldugundan süpheleniyordu. Hatta,
gazete ve dergileri, dis ülkelerde basilmis yasak yayinlari okumaya baslamisti. Hatta, o günlerde, yavas
yavas ortaya çikan devrimci bildirileri bile okuyordu (onlarin hepsini temin edebiliyordu); fakat, bütün bunlar
aklini karistirmaktan baska bir ise yaramiyordu. Mektuplar yazmaya basladi; fakat, mektuplarina çok az
cevap aliyordu ve bu uzadikça anlamlarini çözmek de zor oluyordu. "Bütün bu düsünceleri" açiklamasi için,
büyük bir ciddiyetle Bay Verk-hovensky'yi yanina çagirir, oysa onun yaptigi açiklamalar bile yetersiz kalirdi.
Bay Verkhovensky'nin genel duruma bakisi yüksektendi; unutulmus ve kimseye yararli olamama
düsüncesine siki
21siki sarilmisti. Nihayet, Bay Verkhovensky de hatirlandi; önceleri dis ülkelerde basilan dergilerde, sürgün
bir düsünce suçlusu olarak anildi ve çok geçmeden adi, ünlü yildizlar arasinda eski bir yildiz olarak
Petersburg'da agizdan agiza dolasmaya basladi. Bazi nedenlerden ötürü Radsihchev ile karsilastirildi.
Sonra, biri ortaya çikti ve onun ölüm haberini yayimlayarak, hakkinda biyografik bilgi verecegine dair söz
verdi. Bay Verkhovensky birden dirildi ve gururlandi. Çagdas insanlara karsi duydugu küçümseme derhal
yok oldu ve bu hareketlere katilarak gücünü onlara göstermek arzusuyla yanip tutustu. Bayan Stavrogin,
derhal kendine olan güvenini tekrar kazandi ve yogun bir çalismaya giristi. Vakit geçirmeden Peters-burg'a
gitmeye, her seyi yerinde ögrenmeye ve mümkün olursa, bütün inançlari ile bu yeni ise atlamaya karar
verdiler. Öte yandan, Bayan Stavrogin, kendi adina bir dergi yayinlamaya ve ömrünün geri kalan kismini bu
ugurda harcamaya niyetli oldugunu bildirdi. Durumun bu kadar ileriye gittigini gören Bay Verkhovensky,
daha fazla magrurlasmis ve Petersburg yolculugunda Bayan Stavrogin'e patronluk taslamaya baslamisti ki,
bu durum Bayan Stavrogin'in gözünden kaçmamisti. Bunu ilerde hatirlayacagi kesindi. Aslina bakilacak
olursa, onun bu yolculuga çikmasinda önemli bir neden daha vardi; bu da, sosyetedeki eski iliskilerini
yeniden canlandirmak amaciydi. Kendisini sosyeteye su ya da bu sekilde hatirlatmasi gerektigine inaniyordu.
Hiç degilse bir kere denemis olacakti. Bu yolculugun resmi nedeni, o siralarda Petersburg Lisesi'ni yeni
bitken tek oglunu görmekti.
***
Hemen hemen bütün kisi Petersburg'da geçirdiler. Büyük perhiz zamani, her nasilsa, her sey gökkusagi
rengini veren sabun köpügü bir balon gibi sönüp bitti. Rüyalari da bir anda yok olmus ve karisikliklar
aydinlanacagina büsbütün içinden çikilmaz duruma girmisti. Bütün çabalamalara ragmen küçük bir iliski
disinda
22
yüksek sosyete ile tatmin edici bir bag kurulamamisti. Gururu incinen Bayan Stavrogin önce "yeni
düsünüs"lere karsi asiri bir ilgi gösterdi ve evinde gece partileri vermeye basladi. Aydin kisilere davetiyeler
gönderdi. Kisa bir süre içinde yüzlercesi Bayan Stavrogin'in evinde toplanmaya basladi. Daha sonralari, artik
davet edilmeden de gelmeye basladilar. Gelirken de arkadaslarini da getirdiler. Bayan Stavrogin, hayatinda
bu kadar aydini birarada görmemisti. Inanilmaz derecede kendini begenmis kimselerdi. Bunu da sanki,
baslica görevleri buymus gibi saklamiyorlardi. Bazilari (her ne kadar zararsizsa da) sarhos bile geliyor, fakat
bu tutumlarini, sanki bir gün önce ögrendikleri zarafet belirtisi gibi gösteriyorlardi. Tümünün görünüsünde, bir
seyden son derece gu-rurlaniyormus gibi bir hƒl vardi. Her birinin yüzünden, çok önemli bir sirri henüz
ögrenmis gibi garip bir anlatim yansiyordu. Birbirlerine küfür ediyorlar ve bundan gururlaniyorlardi. Ne
yazdiklarini anlamak oldukça güçtü. Fakat birbirlerine küfür ederek konusanlar arasinda, elestirmenler,
romancilar ve tiyatro yazarlari, yergi yazarlari ve muhabirler vardi. Bay Verkhovensky, onlarin arasinda,
hareketlerin yönetildigi en yüksek noktaya çikmisti. Bu zor bir yükselisti; fakat, onu açik kollarla karsiladilar.
Bununla beraber, bir fikri temsil etmesi disinda onu taniyan ve onun hakkinda bilgi sahibi olan kimse yoktu.
Onlarin arasinda o kadar hünerlice davranislarda bulundu, onlari o kadar ikna etti ki, pek kurumlu ve
görkemli tutumlarina ragmen Bayan Stavrogin'in salonlarina iki kere geldiler. Bu insanlar, çok ciddi ve son
derece kibar kimselerdi; çok terbiyeli davranislari vardi; digerleri onlardan açik olarak çe-kiniyorlardi; fakat,
kaybedecek zamanlari olmadigi da açikti. Toplantilara iki yada üç eski edebiyatçi da geliyordu. O tarihte bir
rastlanti sonucu Petersburg'da bulunuyorlardi ve Bayan Stavrogin uzun süreden beri onlarla olan iliskilerini
en güzel ve hos bir sekilde sürdürmüstü. Bu gerçekten ünlü sanatçilarin çok sessiz olmalari ve bazilarinin hiç
çekinmeden toplantida bulunan döküntü kisilere yanasmasi, Bayan Stavrogin'i hayrete düsürüyordu. Ilk
zamanlar, Bay Verkhovensky'nin sansi vardi; onlar tarafindan tutulmus ve
23edebi toplantilarda halkin önüne çikarilmisti. Böyle genel toplantilarin birinde kürsüye ilk defa çiktigi
zaman, bes dakika süreyle halk tarafindan çilginca alkislanmisti. Dokuz yil sonra bu olayi, sükran
duygusundan çok artistik yeteneginden ötürü, göz yaslariyla andi. Bizzat kendisi, (sadece bana ve sir olarak)
"Size yemin eder ve bu hususta bahse girerim ki" demisti. "O kalabalik arasinda benim hakkimda en küçük
bilgisi olan kimse yoktu." Kayda deger bir itirafti bu; kürsüye çiktigi zaman, o heyecaninin arasinda durumunu
açik olarak sezinledigine göre, keskin bir zekƒsi var demekti; fakat diger y andan, dokuz yil sonra bu olayi
içinde bir küskünlük duyarak hatirlamasi keskin bir zekƒsi olmadiginin açik bir kanitiydi. Bir ara toplanmis iki
ya da üç protesto bildirisini imzalamaya zorlandi (kendisi bunlarin neyin aleyhine oldugunu bilmiyordu); onlari
imzaladi. Bayan Stavrogin de bazi "igrenç hareketler" aleyhine bir protesto imzalamaya zorlandi ve imzaladi
da. Her ne kadar bu "yeni" adamlar Bayan Stavrogin'in partilerinde çogunlugu olusturuyorlarsa da, bazi
nedenlerden ötürü, Bayan Stavrogin'e, alayli ve saklamadiklari bir küçümseme ile bakmalarinin görevleri
oldugunu düsünüyorlardi. Bay Verkhovensky, kederli anlarinda, bu olaylardan söz ederken, Bayan
Stavrogin'in, onu, o zamandan beri kiskandigini ima ederdi. Kuskusuz ki, Bayan Stavrogin, bu insanlarla
isbirligi yapmak için ortak yönleri olmadigini biliyor, fakat, yine de asiri bagimlilik ve kadinlara vergi isterik bir
sabirsizlikla, onlari evinde topluyordu. Daha önemlisi, daima bir seyler olmasini bekliyordu. Gece
toplantilarinda çok az konusur; arzu ettigi takdirde istedigi kadar konusabilecekken, genellikle dinlemeyi
tercih ederdi. Bütün konusmalari, sansürün kaldirilmasi, Rus Alfabesi' nin Latin Alfabesi ile degistirilmesi, bir
gün evvel sürgüne gönderilmis olan biri, çarsida olan uygunsuz bir olay, Rusya'daki yabanci uyruklulari göz
önüne alarak federal bir mesrutiyet kurulmasinin yararlari, ordunun ve donanmanin kaldirilmasi, Polonya'nin
Dinyeper nehrine kadar yeniden kurulmasi, tarimda reform ve siyasal bildiriler, verasetin, ailenin, çocuklarin,
din adamlarinin kaldirilmasi, kadin haklan, kimsenin bagislamadigi Bay Krayevsky'nin debdebeli evi
24
ve su ya da bu konu üzerine oluyordu. Bu "yeni" insan sürüsünde dalaverecilerin çok oldugu kadar dürüst
insanlarin da bulundugu açikti. Dürüst insanlar, kaba ve dürüst olmayanlardan çok daha anlasilmaz kisilerdi;
fakat, hangisi hangisinin oyuncagidir bilinemez. Bayan Stavrogin, bir dergi yayimlamak niyetinde oldugunu
söyledigi zaman, yaptigi toplantilara daha çok insan katilmaya basladi. Fakat, hemen hemen ayni anda,
onun bir kapitalist ve kötü niyetli bir kisi oldugunu söylemeye basladilar. Bu suçlamalarin teklifsizligi, ancak
onlarin beklenmedik hareketler yapmalari ile denklestirile-bilir. Rahmetli Tümgeneral Stavrogin'in eski bir
dostu ve meslektasi olan, oldukça degerli (tabii kendi alaninda), bizim çok inatçi ve huysuz olarak
tanidigimiz, çok yiyen ve dinsizlikten çekinen yasli general Ivan Drozdov, Bayan Stavrogin'in böyle aksam
toplantilarindan birinde, taninmis bir gençle tartismaya girisince, genç adamin ilk söyledigi su oldu:
- Böyle konusabildiginize göre bir general olmalisiniz.
"General" deyiminden daha kötü bir hakaret sözü bulamadigi için böyle söylemis olmaliydi.
General Drozdov, birden parlayarak:
- Evet, efendim, dedi. Evet bir generalim, hem de tümgeneral. Çarima büyük hizmetlerde bulundum. Ve siz,
efendim, genç bir köpek ve dinsizin birisiniz.
Bu konusmayi hiç de hos olmayan bir rezalet izledi. Ertesi gün, bu olay basinda yer almisti. Generali derhal
evinden kovmadigi gerekçesi ile Bayan Stavrogin'in "igrenç hareketi"ni protesto ederi bir bildiri için imza
toplanmaya baslandi. Resimli dergilerden birinde, Bayan Stavrogin'in, General'in ve Bay Verkhovensky'nin
gurur kirici bir karikatürü, "üç gerici dost" basligiyla yayimlandi. Hatta, bu karikatürün altinda devrin en ünlü
bir ozani tarafindan özellikle bu olay için yazilmis birkaç kelimelik bir yergi siiri de vardi. Kendimden sunu
ekleyebilirim ki, o devirde, orduda general rütbesindeki subaylarin çogu, sanki, hizmet ettikleri çar
kendilerine
25aitmis gibi, "Çarima hizmet ettim..." sözünü kullanmak aliskan-ligindaydilar.
Süphesiz, bu olay üzerine Petersburg'da kalmalari mümkün degildi. Özellikle, Bay Verkhovensky için
Petersburg serüveni tam bir fiyaskoyla sonuçlanmisti. Kendisine hƒkim olamayarak, sanatin imtiyazlarindan
söz ederek herkesin kendisine eskisinden daha fazla gülmesine neden olmustu. Halkin önüne çiktigi son
günde, "sürgün" olmasina güvenip, yurtseverce bir açiklikla onlarin kalplerini etkileyecegini tasarladigi bir
konusma yapmak istedi. "Ana Vatan" kelimesinin yararsizligini ve saçmaligini kabul etmeye arzuluydu; dinin
zararli oldugu fikrini kabul etmeye hazir oldugunu bildirdi; fakat, kararli bir tavir takinip, Puskin'in her seyden
önemli, hem de çok önemli oldugunu bagira bagira söyledi. Öyle bir "yuh" çektiler, onu öyle bir yuhaladilar ki,
dinleyicilerin gözleri önünde, henüz kürsüden inmeden hüngür hüngür agladi. Bayan Stavrogin, onu yari ölü
bir halde eve götürdü. Saçma sapan mirildaniyordu:
- On m'a traite comme un vieux bonnet de cotton! (Bana kötü bir pamuk takke gibi davrandilar.)
Bayan Stavrogin, bütün gece onunla ilgilendi. Ona, defne yapragi ve kiraz kaynatip içirdi. Sonra gün
agarincaya kadar:
- Hƒlƒ yararlisiniz. Halkin önüne yine çikacaksiniz. Baska bir yerde degerinizi takdir edeceklerdir.., diye
tekrarlayip durdu.
Ertesi sabah erkenden, içlerinden üçünün yabanci oldugu bes edebiyatçi centilmen, Bayan Stavrogin'i
ziyarete geldi. Bayan Stavrogin'e, çikarmak istedigi derginin sorumlulugunu tetkik ettiklerini ve bir karara
vardiklarini bildirdiler. Bayan Stavrogin, muhakkak ki, dergisinin sorumlulugunu inceleyip karar vermeleri için
herhangi bir ricada bulunmamisti. Bu kisilerin vardiklari karar, dergiyi kurduktan sonra, serbest bir kooperatif
tarafindan idare edilmek üzere sermayesiyle birlikte onlara devredilmesiydi. Derhal Skvoreshniki'ye dönecek
ve beraberinde "güne uymayan" Bay Verkhovensky'yi de götürmeyi unutmayacakti. Haksizlik yapmak
26
amacinda olmadiklarindan, derginin sahibi oldugunu unutmayacaklar ve her yil, net kazancin altida birini
göndereceklerdi. Yapilan bu teklifteki en dokunakli husus, bu bes kisiden dördünün, kisisel bir çikarlari
olmamasiydi.
Bay Verkhovensky, bu olay hakkinda söyle söylerdi:
- Büyük bir saskinlik içinde Petersburg'dan ayrildik. Olanlardan bir sonuç çikartamayacak kadar saskindim.
Moskova'ya kadar, tekerleklerin tikirtilarina uyarak saçma sapan misralar söylemisim, Allah biliyor ya ne
olduklarini, hiç hatirlamiyorum. Sanki, orada bir sey bulacakmisim gibi kendime ancak Moskova'da
gelebildim. Ah, dostlarim!..
Derin bir iç çekisiyle devam ederdi:
- Uzun bir süreden beri kutsal sayilan büyük bir düsüncenin, bazi bozguncular tarafindan caddelerde
sürüklenerek kendileri gibi sersemlere götürülmesi, insanin içini nasil hüzne bogar bilemezsiniz. Bu
düsünceye birden, bitpazarinda rastlarsiniz. Artik taninmayacak durumda, çamura bulanmis, üstünkörü bir
tarafa atilmis, ne sekli kalmis ne armonisi, çocuklarin elinde oyuncak olmus görürsünüz! Hayir! Bizim
zamanimizda baskaydi; elde etmeye çabalamadigimizdan degil. Hayir, hayir, hiçbir zaman böyle degildi.
Artik hiçbir seyi taniyamiyorum... Fakat bizim devrimiz yine dogacak ve sallantida olan her sey yine yerli
yerine oturacak. Aksi halde kimbilir neler olacak?
***
Petersburg'dan dönüslerinden hemen sonra, Bayan Stavrogin, dostunu "dinlenmek" üzere Avrupa'ya yolladi;
ayrica, bir süre ayrilmalari gerektigini hissediyordu. Bay Verkhovensky, yolculuguna büyük bir coskunlukla
basladi.
- Orada yeniden hayat bulacagim, diye mirildaniyordu. Nihayet, orada çalismaya baslayabilecegim.
27Fakat Berlin'den gönderdigi ilk mektuplarinda, yine eskiye dönüyordu.
Bayan Stavrogin'e:
"Kalbim kirik" diye yazdi. "Hiçbir seyi unutamiyorum. Berlin'deki her sey bana geçmisimi, ilk deliliklerimi ve
istirabimi hatirlatiyor. Karim nerede? Onlarin ikisi de neredeler? Onlar için, hiçbir zaman degerli olmadigim iki
melegim neredesiniz? Oglum, sevgili oglum nerede? Ve nihayet ben neredeyim? Bugün, sakalli Yunan
Ortodoks soytarisi Andreyev diye biri, peut briser mon exi-tence en deux (varligimi ikiye bölerken)... falan
filan."
Ogluna gelince, Bay Verkhovensky, onu ancak iki kere görmüstü. Ilk görüsü dogdugu zaman, ikinci görüsü
ise, yakin bir geçmiste, Petersburg'da üniversiteye girisinde olmustu. Daha önce de söyledigim gibi, oglunun
bütün hayati (geçimini Bayan Stavrogin sagliyordu) Skvoreshniki'ye bes yüz mil uzakliktaki Orenburg ilinde
geçmisti. Andreyev'e gelince, bizim ilden basit bir tüccar, dükkƒn sahibi, çok garip, kendi kendini yetistirmis
bir arkeolojik ve antik Rus eserleri toplamaya merakli bir kimseydi. Ara sira, Bay Verkhovensky ile bilgi
yarisina kalkar, çesitli akimlar üzerine, özellikle, "gelisme" akimi üzerine onunla tartisirdi. Kir sakalli ve büyük
gümüs çerçeveli gözlüklü, degerli tüccarin, Bay Verk-hovensky'nin küçük arazisinden (Skvoreshniki'ye yakin)
satin aldigi kesimlik odun hesabindan halen 400 ruble borcu vardi. Gerçi, Bayan Stavrogin, dostunu Berlin'e
göndermeden önce, onun bütün ihtiyaçlarini karsilayacak kadar para vermisti; ama, Bay Verkhovensky belki
kendi özel bir ihtiyaci için olacak, bu 400 rubleyi almakta israr etmisti. Andreyev, bir ay daha beklemesini
söyledigi zaman aglamakli oldu. Andreyev'in böyle bir erteleme istegine de hakki yok degildi; çünkü, Bay
Verkhovensky'nin paraya ihtiyaci oldugu bir dönemde taksit borcunu, vakti henüz gelmedigi halde alti ay
önceden ödemisti. Bayan Stavrogin, ilk mektubu büyük bir dikkatle okudu ve "Onlarin ikisi neredeler?"
sözünün altini kalemle çizdi ve bir de tarih koyduktan sonra çekmecesine kilitledi. Bay
28
Verkhovensky süphesiz ki ölen iki karisini düsünmüstü. Bayan Stavrogin'in Berlin'den aldigi ikinci mektupta
konu çok degisikti.
"Günde on iki saat çalisiyorum. (Bayan Stavrogin, keske yedi saat deseydi, diye mirildandi.) Kütüphaneleri
dolasarak kitaplar karistiriyor ve notlar aliyorum; profesörlerle görüstüm. Soylu Dundasov ailesiyle eski
dostlugumu yeniden canlandirdim. Bayan, Dundasov sahane bir kadin! Size çok saygilari var. Genç kocasi
ve üç yegeni Berlin'deler. Gençlerle gün agarincaya kadar oturup söylesiyoruz ve hemen hemen Atina
partilerine benziyor; ama, onlarin incelik ve nezaketine saygi duymak gerekir; buradaki her sey soylu; bol
müzik, Ispanyol havasi, insanlarin yeniden canlandirilmalari hülyasi, ebedi güzellik, Sistine Meryem Ana
tasfiri, karanlikla degisen isik; fakat, güneste bile lekeler vardir! Ah, dostum, benim soylu ve sadik dostum,
kalben sizinle beraberim ve ben sizinim; daima sizinleyim, en tout pays (her ülkede), hatta, dans le pays de
Makar et de ses veaux, (Makar'in davar sürüsünü asla sürmedigi yer), ki bunu hatirlarsiniz, Petersburg'dan
ayrilmadan evvel korku içinde titreyerek sözederdik. Bunlari gülümseyerek hatirliyorum. Siniri geçtikten
sonra kendimi daha güvende hissettim; garip ve yeni bir duygu; bu kadar yildan sonra ilk defa..." vesaire,
vesaire.
Bayan Stavrogin mektubu katlarken:
-Hepsi saçma, diye karar verdi. Sayet gün isigina kadar Atina partilerindeyse, günde on iki saat kitap
karistiramaz demektir. Acaba, bu mektubu yazarken sarhos muydu? Dundasov denen kadin bana nasil
selam gönderebilir? Ama yine de çilginliklarini yapsin...
"Dans le pays de Makar et de ses veaux" deyisi, "Makar'in davar sürüsünü asla sürmedigi yer" "Sibirya'da"
anlamina gelirdi. Bay Verkhovensky, Rus atasözlerini ve yerlesmis halk deyimlerini en saçma bir sekilde
Fransizcaya çevirirdi. Süphesiz ki, bunlari çok iyi anlar, iyi tercüme edebilirdi; ama, bunu sirf laf olsun diye
yapiyor ve ince zekƒsinin bir kaniti kabul ediyordu.
29Fakat, Bay Verkhovensky'nin bu coskunlugu fazla uzun sürmedi. Avrupa'da ancak dört ay kalabildi ve
hemen Skvoreshniki'ye döndü. Son mektuplari, uzaktaki dostuna besledigi en duygulu sevgi sözleriyle dolu
ve hasret gözyaslariyla islakti. Sadik köpekler gibi evlerine asiri bir baglilik gösteren insanlar vardir. Iki
dostun bulusmalari çok heyecanli oldu. iki gün sonra her sey eskisi gibiydi; hatta, eskisinden de sikici olmaya
basladi. Bay Verkhovensky, on bes gün sonra bana çok gizli olarak "Dostum" dedi. "Sevgili dostum,
kelimelerle anlatamayacagim bir sey ögrendim: Je suis un (ben bir) basit sigintidan, et rien de plus! (baska
bir sey degilim) Mais r-r-rien de plus! (Baskabir sey!)".
***
Hemen hemen dokuz yil süren ve derin bir sessizlikle geçen devre basladi. Belirli araliklarla basini omzuma
dayayip hiçkirarak aglamalari mutlulugumuzla hiç de ilgili degildi. Bu süre içinde Bay . Verkhovensky'nin
nasil olup da sismanlamadigina hep hayret ederim. Ondaki bütün degisiklik, burnunun biraz daha kizarmasi
ve biraz daha yumusak huylu olmasindan öteye gitmiyordu. Yavas yavas etrafini bir arkadas grubu sarmaya
basladi; ama, bu grup hiçbir zaman kalabalik olmadi. Her ne kadar Bayan Stavrogin, bizim grupla pek az
ilgileniyor görünüyorsa da biz onu daima koruyucumuz olarak görüyorduk. Petersburg'da aldigi dersten
sonra ilimize temelli olarak yerlesti. Kislari sehirdeki evinde, yazlari ise, sehir disindaki konaginda geçirirdi.
Bizim tasra sosyetemizde geçen son yedi yil sirasinda, Bayan Stavrogin bu kadar etkili ve otoriter olmamisti;
yani, simdiki valimizin atanmasina kadar geçen süre içinde. Önceki valimiz, unutulmaz, iyi tabiatli Ivan
Osipovich, Bayan Stavrogin'in yakin bir akrabasiydi ve ona bazi yardimlarda bulunmustu. Valinin karisi
Bayan Stavrogin'i hosnut edemeyeceginden son derece korkar, tir tir titrerdi. Tasra sosyetemiz de ona son
derece büyük bir saygiyla bagliydi. Bu bakimdan, Bay Verk30
hovensky'nin durumu da sarsilmaz bir noktadaydi. Kulübe üyeydi, kƒgit oyununda kaybettigi zaman
agirbasliligini hiç bozmazdi. Gerçi, ona sadece bir "ögretim üyesi" olarak bakarlardi; ama, herkes sayardi.
Daha sonralari, Bayan Stavrogin onun ayri bir evde oturmasina razi oldugu zaman, kendimizi eskisinden çok
daha özgür hissettik. Haftada iki kere evinde toplanirdik; sampanyaya acimadigi zamanlar toplantilarimiz çok
daha neseli olurdu. Sarap, yine Andreyev'in dükkƒnindan gelirdi. Bayan Stavrogin her alti ayda bir dükkƒnin
borcunu öderdi ve bu borcun ödendigi gün, Bay Verkhovensky daima sinirsel gastrit sancilarindan kivranip
dururdu.
Grubun en yasli üyesi, Liputin adinda, orta yasli bir memur, ilde dinsizligi ile taninan büyük bir liberal adamdi.
Ikinci kez genç ve güzel bir kadinla evlenmis ve oldukça yüklü bir drahoma almisti. Ayrica, yetiskin üç kizi
vardi. Ailesini, Tanri korkusu içinde ve kafes arkasinda yasatirdi. Son derece cimriydi. Maasindan artirdigi
para ile bir ev satin almis ve oldukça yüklü bir para da biriktirmisti. Huzursuz bir adamdi ve isinde de fazla
yükselememisti. Halk arasinda pek sayilmaz ve yüksek çevrelere alinmazdi. Ayrica, birçok kere siddetle
cezalandirilmis, son derece dedikoducu ve iftiraci bir adamdi. Bir keresinde, bir subay tarafindan ve bir
keresinde de iyi ve taninmis bir aile reisi olan toprak sahibi bir adam tarafindan cezalandirilmisti. Fakat, onun
keskin zekƒsini, arastirici zihnini ve kendisine özgü canli nesesini severdik. Aslinda, Bayan Stavrogin onu hiç
sevmezdi; fakat, nasilsa, Bayan Stavrogin'le beraber oldugu zaman onun hosuna gidecek bir seyler yapmayi
basarirdi.
Bayan Stavrogin, geçen yil grubumuza giren Shatov'u da sevmezdi. Shatov, daha önceleri ögrenciydi; fakat,
bazi olaylardan sonra üniversiteden atilmisti. Çocuklugunda Bay Verkhovensky' nin ögrencisiydi ve
Stavrogin'in bir kölesi olarak dünyaya gelmisti; son usaklarindan biri olan Pavel Fedorov'un ogluydu ve
Bayan Stavrogin'in çok iyiligini görmüstü. Shatov'un gururunu ve nankör olusunu hos karsilamamisti ve
üniversiteden atilir atilmaz hemen ona kosmamasini kesin olarak bagislamiyordu; tersine, Shatov o zaman
31Bayan Stavrogin'in acele olarak gönderdigi mektuba bile cevap vermemis; münevver bir tüccarin
çocuklarina, büyük bir alçakgönüllülükle ögretmen olmayi üstün tutmustu. Ögretmenden çok çocuklarin
egitmeni olarak tüccar ailesi ile birlikte Avrupa'ya gitmisti; o zamanlar Avrupa'yi görmek için çok
sabirsizlaniyordu. Çocuklarin ayni zamanda bir de bakicisi vardi; bu bakici, ailenin tam yolculuga çikacagi
zaman, çok az bir ücreti kabul ettiginden ötürü tutulmus, sen ve canli bir Rus kiziydi. Iki ay sonra tüccar, bu
kizi "serbest fikirli" diye isten çikardi. Shatov da kizin pesinden gitti ve Cenova'da evlendiler. Üç hafta
beraber yasadilar ve sonra aralarinda ortak bir bag olmadigini anlayan özgür insanlar gibi ayrildilar; tabii,
ayrilmalarinin bir nedeni de yoksulluklariydi. Bundan sonra, Shatov, Avrupa'da uzun süre tek basina dolasti
durdu. Bazi limanlarda hamallik ve sokaklarda boyacilik yaparak yetersiz bir kazançla kit kanaat geçindi.
Nihayet, bir yil önce, dogdugu sehre döndü ve dönüsünden bir ay sonra topraga verdigi yasli halasinin evine
yerlesti. Bayan Stavrogin tarafindan yetistirilen, onun göz bebegi, zenginlik içindeki kiz kardesi Dasha'yi çok
seyrek görüyor ve onunla bir iliski kurmuyordu. Aramizda daima içine kapanik durur ve pek konusmazdi;
ama, ara sira, inançlarina dokunuldugunda, öfkeyle agzina geleni söylemekten kendini alamazdi. Bay
Verkhovensky bazen alay ederdi: "Shatov'la tartismaya baslamadan önce onu sikica baglamak gerekiyor";
fakat, onu severdi. Shatov, Avrupa'da, eski inançlarini kökten degistirmis ve savurganliktan vazgeçip tutumlu
olmustu. Sabit bir fikre saplanan ve bu fikri aklindan silip atamayan ülküsel Rus kisilerinden biriydi. Onlarin
böyle düsüncelere karsi koyacak güçleri yoktur; fakat, ona ihtirasla baglidirlar ve bundan sonra bütün
ömürleri, sanki üzerlerine çökmüs, onlari yari yariya ezen büyük bir tasin altinda istirapla geçer. Görünüste
Shatov inançlarina tamamen uymus görünürdü: kaba, sari saçlari karmakarisik, kisa, genis omuzlu, kalin
dudakli, gür kasli, kirisik alinli ve sanki daima bir seyden utaniyormus gibi önüne bakan ve dostça olmayan
bakisli bir gençti. B asinda daima, bir türlü yatmayan bir tutam saç vardi. Yirmi yedi ya da yirmi sekiz yas32
larindaydi. Bayan Stavrogin bir keresinde ona dik dik baktiktan sonra:
- Karisinin ondan kaçmasina hiç sasmiyorum, demisti.
Yoksullugunu dikkate almadan elinden geldigi kadar temiz giyinmeye gayret ederdi. Bayan Stavrogin'den
yine yardim istememis, kit kanaat geçinip gidiyordu. Dükkƒnlarda çalisarak her çesit isi görürdü. Bir zaman,
tezgƒhtar yardimcisi, baska bir zaman da bir tüccarin yardimcisi olarak, vapurla mal götürecekti; fakat, yola
çikmadan önce hastalandi. Umursamadan katlandigi yoksullugun derecesini ölçmek bence çok güçtür.
Hastaligindan sonra, Bayan Stavrogin, kimligini gizleyerek, kimsenin haberi olmadan ona, 100 ruble
gönderdi. Fakat, paranin nereden geldigini ögrendi; biraz tereddütten sonra kabul etti ve Bayan Stavrogin'e
tesekkür etmek için gitti. Bayan Stavrogin onu büyük bir sicaklikla karsiladi; ama, o, Bayan Stavrogin'in
umdugunu veremedi. Tek kelime söylemeden, mahcup mahcup önüne bakip aptal aptal gülümseyerek bes
dakika kadar Bayan Stavrogin'in yaninda oturdu. Birden, Bayan Stavrogin'in söylemek istediklerini bitirmesini
beklemeden, yerinden kalkti; acemice ve kaçamak bir selam verdi. Utancindan kipkirmizi olmustu. Saskinligi
arasinda Bayan Stavrogin'in çok degerli bir sehpasina çarpip, sehpanin devrilerek kirilmasina neden oldu;
sonra, utancindan yerin dibine geçercesine Bayan Stavrogin'in yanindan ayrildi. Bu olaydan sonra, Liputin,
Shatov'a siddetle çatti. Eski hanimindan sikilmadan 100 ruble almasina, üstelik ona tesekkür bile
etmemesine son derece sinirlendi. Ona söylemedigini birakmadi. Shatov, ilin kenar mahallerinin birinde tek
basina yasar ve içimizden kimsenin gidip onu görmesine razi olmazdi. Bay Verkhovensky'nin toplantilarina
düzenli olarak gelir ve ondan ödünç gazete ve kitap alirdi.
Bay Verkhovensky'nin toplantilarina gelen, ilimizin memurlarindan olan, Virginsky adinda genç bir adam
daha vardi. Her bakimdan Shatov'dan tamamen degisik karakterde gibi görünür, fakat biraz ona benzerdi. O
da "evcil" bir gençti. Son derece sessiz,
33otuzuna yeni basmis, özellikle kendi kendini yetistirmis, iyi ögrenim görmüs bir gençti. Yoksul, evli, küçük
bir devlet memuruydu ve halasiyla baldizina da bakiyordu. Karisi ve ailenin içindeki bütün kadinlar en ileri
düsünceleri tasiyan insanlardi; ama, çok kaba görünüsleri vardi. Bay Verkhovnsky'nin baska bir konu üzerine
söyledigi gibi, "sokaga düsen bir fikir" olayiydi. Her seyi kitaplardan aliyorlardi ve Petersburg ya da
Moskova'daki küçük ilerici gruplarimizin ilk söylentilerinde her seylerini feda etmeye hazirdilar. Yeter ki böyle
bir sey onlardan istenmis olsun. Bayan Virginsky ilimizde tecrübeli bir ebeydi; genç kizliginda Petersburg'da
uzun süre kalmisti. Virginsky'nin kendisi de çok temiz kalpliydi ve su muhakkak ki, hayatimda bu kadar
onurlu ve inançlarinda tutkuyla bagli bir adama çok ender rastlayabilirdim. Bana, çogu kez gözleri parlayarak
"bu parlak umutlardan hiçbir zaman geri kalmayacagim" derdi. Bu "parlak umutlar"dan sakin ve duyarak
sözederken, daima sanki, bir sirdan söz ediyormus gibi, yari fisiltiyla konusurdu. Oldukça uzun boylu, fakat
son derece zayif ve dar omuzlu, seyrek kizil saçliydi. Bazi düsünceleriyle Bay Verkhovensky'nin ustalikla
alay etmesini uysallikla karsilar; fakat, bazen Bay Verkhovensky'ye ustalikla cevap verir ve onu güç duruma
sokardi. Bay Verkhovensky ona çok iyi davranirdi; zaten genellikle hepimize babacan davranirdi.
Virginsky'ye, alayci bir tavirla:
- Hepiniz 'yari-pismis' kimselersiniz, derdi. Sizin gibi olan herkes de böyledir. Ama yine de, itiraf etmeliyim ki,
Virginsky, Petersburg'da chez ces s‚minarites (toplantilara katilanlarda), 'dar-düsünceliligi' sizde görmedim;
fakat, yine de 'yari-pismis'siniz. Shatov tamamen pismis olmayi çok arzu ederdi; fakat korkarim ki, o da,
sadece yari-pismistir.
Liputin sordu:
- Peki ben nasilim?
- Siz sadece ikisinin ortasindasiniz, ki böyle olmaniz her yerde geçerlidir... kendinize göre.
34
Liputin bu söze gücendi.
Resmi nikƒhi üzerinden henüz bir yil geçmeden, Virginsky hakkinda, karisinin aniden onu birakmak
istedigime Lebyatkin'le anlasmis oldugu söyleniyordu. Sözü edilen Lebyatkin, ilimize yeni gelmis, daha
sonralari çok süpheli bir kisi oldugu ve söyledigi gibi yüzbasi olmadigi anlasilmisti. Bütün bildigi, biyik
burmak, içmek ve akla gelmeyen saçmaliklar üzerine konusmakti. Bu adam, yüzsüz bir sekilde
Virginsky'lerin evine yerlesti. Baskasinin sirtindan geçinmek pek hosuna gidiyor olmaliydi. Nihayet, evin
efendisinin evlilik hayatini tehlikeye soktu. Karisi tarafindan bosanma ihtari yapildiktan sonra Virginsky'nin
söyle söyledigini anlattilar:
- Dostum, su ana kadar seni sadece seviyordum; fakat, simdi sana saygi duyuyorum.
Fakat, bu eski Roma sözünün gerçekten söylenmis oldugundan kusku duyarim; tersine, onun yüksek sesle
agladigi söylenir. Bir gün, Virginsky'nin açiga çikmasindan on bes gün sonra, bütün aile hep beraber,
arkadaslari ile çay içmek için il disindaki bir korulukta piknige gitti. Virginsky asiri derecede neseliymis gibi
görünüyordu. Hatta, dansa bile katildi; fakat, aniden ve belirli bir tartisma olmadan, tek basina kankan dansi
yapan dev Lebyatkin'i saçlarindan tutup yere devirdikten sonra bagirip çagirarak, aglayarak yerlerde
sürüklemeye basladi. Dev o kadar korkmustu ki, yerlerde sürüklendigi sürece ne tek bir kelime söyleyebildi
ve ne de kendini korumak için bir hareket yapabildi; fakat, bundan sonra kurtulup ayaga kalktigi zaman her
namuslu insan gibi yüzü kipkirmizi oldu. Virginsky, bütün geceyi, karisinin önünde diz çöküp özür dilemekle
geçirdi; fakat, bütün çabalan bosuna oldu; çünkü, Lebyatkin'den özür dilemeyi reddetmisti. Ayrica, inancinin
kit oldugu bir kadina, yanlis anladigi bir seyi anlatirken, onun ayaklarina kapanmasinin gereksiz oldugu
söylendi. Yüzbasi, kisa bir süre sonra kayiplara karisti; fakat, yakin zamanda kiz kardesiyle beraber, yeni
yeni amaçlarla tekrar ortaya çikti, bundan daha sonra sözedecegim. Zavalli "evcil"in kalbini bize açmak
aliskanliginda
35olmasi ve bizim arkadasligimiza ihtiyaci oldugunu söylemek yanlis olmaz. Bununla beraber, ailevi
konularindan bize sözetmis oldugunu hiç sanmam. Sadece bir kere, Bay Verkhovensky'den birlikte,
dönerken durumunu kapali bir ifadeyle anlatti; ama birden kolumu yakaladi ve büyük bir coskuyla haykirdi.
- Bu bir sey degil! Sadece özel bir olay. "Sorun"umuzla hiçbir sekilde ilgili degildir, olamaz da.
Arada sirada toplantilarimiza katilan konuklarimiz da olurdu. Yüzbasi Kartuzov gibi, Lyamshin adinda bir
Yahudi de zaman zaman ortaya çikardi. Arastirici bir zekƒya sahip olan yasli bir centilmen de toplantilara
katilirdi; ama, adamcagiz öldü. Liputin bir gün, Sloczewski adinda sürgün bir Polonyali papaz getirdi; onu bir
süre için aramiza kabul ettik. Daha sonralari toplantilarimiza katilmasini izin vermedik.
***
Bir ara ilde, grubumuzun, serbest düsüncenin, kötülügün ve dinsizligin yuvasi oldugu söylentileri dolasti; bu
söylentiler, aklimda kaldigina göre, daima esrarliydi. Fakat, grubumuzda bütün yaptigimiz, en masum,
eglenceli, neseli tipik Rus liberaline ait konusmalardi. "Daha yüksek liberalizm" ve "daha yüksek liberal";
yani, hiçbir gayesi olmayan bir liberal sadece Rusya'da mümkündür. Her akilli insan gibi Bay
Verkhovensky'ye de bir dinleyici gerekti ve buna ek olarak, düsünceleri yaymak gibi yüksek bir görevin
yerine getirildigine inanci olmasi gerekirdi. Ve nihayet, sampanya içebilecegi; bir sise sarabin basinda,
Rusya hakkinda çok iyi bilinen gerçekler ve "Rusyalinin ruhu"ndan, genellikle Tanridan, özellikle "Rusyalinin
Tanrisi"ndan sözedebilecegi; herkesin bildigi ve yüzlerce defa tekrarlayarak ezberledigi Rusya'daki skandal
haberlerini tekrarlayabilecegi biri olmaliydi. Skandal söylentilerinin ilde ayrintilariyla anlatilmasindan, ara sira,
sert ve üstün ahlƒk ka36
rarlarina varilmasindan ötürü bir karsilik gütmüyorduk. Ayni zamanda, Dünya sorunlari, Avrupa'nin kaderi ve
insanligin gelecegi üzerine tartisiyorduk; önceden haber vermek moda olduguna göre, Fransa'da kralligin
kalkmasi, ile beraber, Fransa'nin ikinci planda kalan bir devlet haline gelecegini ve bunun çok geçmeden
olacagini kesinlikle ileri sürüyorduk. Papanin Birlesik Italya'da basit bir Baspiskopos rolünü kabullenecegine
dair çok önceden kehanette bulunmustuk ve bu bin yillik sorunun, insanlik düsünceleri, endüstri ve demiryolu
çagimizin çok önemsiz bir konusu olduguna iliskin bir kusku duymamistik. Fakat, "Rus'un daha yüksek
liberalizm''!, daima her seyi silip atiyordu. Bay Verkhovensky bazen 'sanat üzerine konusur ve bu
konusmalari da oldukça güzel olurdu; ama, biraz belirsiz olurdu. Ara sira Bay Verkhovensky gençlik
arkadaslarindan sözederdi; bunlar, Rus gelisme tarihinde isim yapmis kimselerdi, onlari saygiyla anar; ama,
bu ilgisi biraz da kiskançlik içerirdi. Sayet canimiz çok sikilacak olursa, çok güzel piyano çalan ufak tefek
Yahudi Lyamshin, (postanede memurdu) piyanonun basina geçer, bir seyler çalmaya baslar, arada domuz,
gök gürültüsü, ilk çocuguna lohusa kadin ve yeni dogmus çocuk taklidi falan yapardi. Zaten onu sirf bunun
için çagirirdik. Çok içip, iyice sarhos oldugumuzda, (sik olmamakla beraber bazen sarhos olurduk)
heyecanlanirdik. Bir keresinde, Lyamshin'in esliginde, avazimiz çiktigi kadar "Marseillaise" (Fransiz Milli
Marsi) sarkisini söyledik; ama, bunun bütün gece sürüp sürmedigini bilmiyorum. 19 Subat'ta, kölelerin
esaretten kurtulmasinin büyük gününde heyecanla toplandik ve bize erismesinden çok önce onu karsilamak
için içmeye, serefine kadeh tokusturmaya basladik. Bu çok zaman önceydi; Shatov'la Virginsky'nin
gelisinden önceydi; o zamanlar Bay Verkhovensky, halen Bayan Stavrogin'in evinde oturuyordu. Büyük
günden bir süre önce, Bay Verkhovensky kendi kendine, eski bir liberal toprak sahibinin yazmis olmasi
muhtemel, herkesçe taninmis, biraz gerçege uymayan bir dizeyi mirildanmak huyunu edinmisti.
37Köylüler geliyor, baltalar ellerinde, Kötü bir sey olmak üzere...
Tam sözlerini hatirlayamamakla beraber böyle bir sey olmasi gerekir. Bayan Stavrogin, bir gün, onun böyle
mirildandigim duydu ve:
- Saçma! Saçma!, diye haykirarak rastlantiyla orada hazir bulunan Liputin ve Bay Verkhovensky'ye alayla
söyle dedi:
-Ülkemizin emlak sahipleri, kazandiklari zaferden sarhos olan eski kölelerinden ciddi bir zarar görecek
olurlarsa çok acikli olurdu.
Ve sahadet parmagini bogazinin etrafinda dolastirdi.
Bay Verkhovensky iyi niyetle cevap verdi:
-- Cher ami, inanin (ayni isareti tekrarladi) onlarin yapacaklari kötü bir hareket ne toprak sahiplerine, ne de
ulusumuza yararli olur. Anlayisimiza baslica engel kafalarimiz olduguna göre, onlar da olmazsa hiçbir sey
yapamayiz.
Sunu da ekleyeyim ki, bizi destekleyen birçok insan, bildirinin yayinlanacagi gün, Liputin'in önceden söyledigi
gibi, olaganüstü bir olayin meydana gelmesini bekledi. Köylülerin ve Devletin, sözüm ona, ileri gelenleri bile
böyle bir olayi beklemislerdi. Bay Verk-hovensky'nin de böyle bir seye inandigini zannediyorum ki, büyük
günün hemen aksami Bayan Stavrogin'e kendisini Avrupa'ya göndermesi için ricalarda bulunmaya basladi;
kisa zamanda hu-zursuzlasmisti. Fakat, büyük gün geçti ve Bay Verkhovensky'nin yüzüne yine magrur bir
gülümseme geldi. Genellikle Ruslarin karakterleri, özellikle Rus köylülerinin karakterleri hakkinda birkaç
ilginç söz söyledi.
Konusmasinin sonlarina dogru:
- Acelesi olan insanlar gibi, dedi. Biz de sevgili köylülerimize 'çok aceleci davrandik. Onlari modaya soktuk
ve edebiyatimizin
bütün bir bölümü, sanki yeni bulunmus bir hazineymis gibi yillarca
38
onlardan sözetti. Kirli kafalarina defne dalindan çelenk koyduk. Rus köyü, bin yildan beri bize, Kamarinsky
dansindan baska bir sey vermedi. Insanlik duygusundan yoksun garip bir Rus sairi, büyük Rasel'i sahnede
ilk gördügü zaman, heyecanla haykirdi: "Rasel'i bin Rus köylüsüne degismem." Daha ileri gitmeye hazirim:
Rusya'daki bütün köylüleri bir Rasel ugruna severek feda ederdim. Olaylari daha ayik olarak görmenin
zamanidir ve bouquet de I'imp‚ratrice (Imparatoriçe'nin buketi) için dogal asaletimizde yanilmamaliyiz. Liputin
derhal kabullendi; fakat, Rus köylüsünü yalan söylemeden övmenin o zaman için gerekli oldugunu, hatta
yüksek sosyete hanimlarinin bile Grigorovich'in romani "Zavalli Sefil Anton"u okurken çiftliklerinin kƒhyalarina
mektup gönderip, artik kölelere mümkün oldugu kadar insanca davranilmasini istediklerini söyledi.
Kötü bir sans eseri olarak, Anton Petrov olayiyla ilgili söylentilerin hemen ardindan Skvoreshniki'den on mil
uzaklikta bir karisiklik oldu. Oraya acele olarak bir askeri birlik gönderdiler. Bay Verkhovensky bu kez o
kadar heyecanlandi ki bizi bile korkuttu. Kulüpte bagira çagira, oraya daha fazla asker gönderilmesinin
gerekli oldugunu ve baska bölgeden telgrafla yardim istemelerinin sart oldugunu söyledi, kosarak valiye gitti
ve onu, bu iste bir parmagi olmadigina inandirmaya çalisti. Eski iliskilerinden dolayi kendisini bu ise
karistirmamasini rica etti ve Petersburg'daki gerekli yerlere, vermis oldugu ifadenin rapor edilmesini istedi.
Allatilan ki, bu olay kötü sonuçlar dogurmadan sönüp bitti; fakat, o zaman Bay Verkhovensky'ye hayret
etmeme engel olamadim.
Çok iyi bilindigi gibi üç yil sonra, halk milliyetçilikten sözetmeye basladi ve "kamuoyu" dogdu. Bay
Verkhovensky bol bol gülüyordu.
-Dostlarim, diye talimat veriyordu. Gazetelerde yazdiktan gibi milliyetçiligimiz hakikaten 'dogdu' ise,
çocuklarimiz hƒlƒ okulda, bir Alman okulunda, bir Almanca kitabin basina oturmus ve bitmeyecekmis gibi
görünen Almanca dersini tekrarlayip duruyor.
39Alman ögretmen arzu ettigi an, onu, önünde diz çöktürür. Alman ögretmeni takdir ederim; fakat, hiçbir
seyin olmadigi, böyle bir seyin dogmamis oldugu, her seyin eskisi gibi Allah'in buyurduguna göre olmasi
daha olasidir. Görüsüme göre Rusya için bu yeterli, pour nötre sainte Russie (bizim aziz Rusya'miz için).
Ayrica, bütün, bu Slav hareketleri ve uluslar, yeni olabilmeleri için çok eskidirler. Aslinda, milliyetçilik, sadece
Moskova kulüplerinde konusulmasi disinda, vatanimizda hiçbir zaman var olmamistir. Tabii Prens Igor'un
zamanindan söz etmiyorum. Aslinda bütün bunlar- bos oturmanin sonucudur. Her sey, asillerden sonra
gelen tabakanin sevimli, kültürlü ve garip issizliginden dogmaktadir. Son otuz bin yildan beri ayni seyi
tekrarlayip duruyoruz. Kendi çalismalarimizla nasil yasanacagini bilmiyoruz. Simdi "dogus" üzerine yapilan
bütün söylentiler kamuoyundan ibarettir; yoksa, gökten zembille, mi indi, dersiniz? Kendimize ait fikirlerin
ortaya çikmasi için, önce . kendimize ait bir isin bulunmasi gerektigini anlamiyorlar mi? Bir sey verilmeden
bir sey almak asla söz konusu, olamaz. Eger çalisirsak, o zaman kendimize özgü bir fikrimiz olabilir. Ama,
hiçbir zaman çalismayacagimiz için simdiye kadar bizim yerimize çalisanlar, yani Avrupa, son iki yüzyildan
beri ögretmenimiz olan Almanlar, bizim hesabimiza düsüneceklerdir. Ayrica, Rusya, Almanlar
olmadan
ve çalismadan kendi basimiza çö-zümleyemeyecegimiz kadar büyük bir sorundur, bizim için. Son
yirmi yildan beri her seyimi ortaya dökerek toplumu çalismaya zorladim. Ömrümü bu yola verdim; yararli
olacagina bütün kalbimle inandim. Artik inanmiyorum ama, çan çalmaya devam ediyorum, son nefesime
kadar da çalmaya devam edecegim; onlari bu yöne dogrultana kadar ipe asilmaktan geri kalmayacagim.
Yazik ki, sadece basimizi salladik. Büyük bir heyecanla alkisladik. Fakat baylar, bugün hƒlƒ ve sik sik böyle
'sevimli', 'zekice' liberal Rus saçmaliklarini duymaz miyiz?
Ögretmenimiz Tanri'ya inanirdi; bazen "anlamiyorum" derdi. "Neden herkes benim dinsiz oldugumu
düsünür? Allaha inancim
40
vardir, mais distinguons (ayirdedilmesi gerekir) Ona, sadece benim Içimde varligini hissettigim bir yaratiga
inandigim gibi inaniyorum. Benim, Nastasya'nin (hizmetçisi) inandigi gibi, ya da "ne olur ne olmaz" diye bazi
beylerin inandigi gibi, ya da sevgili Shatov'umuzun inandigi gibi inanmami bekleyemezsiniz; fakat hayir.
Shatov söz konusu olamaz; çünkü, Shatov, bir Moskova Slavophil'i gibi zorlukla inanir. Hiristiyanliga gelince,
onlara ne kadar saygi duyarsa duyayim Hiristiyan degilim. Daha çok büyük Goethe ya da eski bir Yunanli
gibi eski bir putperestim. George Sand'in büyük bir ustalikla anlattigi gibi, Hiristiyanlik kadini anlayamamistir.
Kiliseye gidip gitmedigime ve oruç tutup tutmadigima gelince, bunlari yerine getirip getirmedigimle neden
ilgilendiklerini bir türlü anlayamam. Yerli casuslarimiz ne kadar gayret ederlerse etsinler, Isa'nin müridi olmak
istemiyorum. 1847'de yurtdisinda olan Belinsky'nin, "bir çesit Allaha" inaniyor diye sitem ettigi o ünlü
mektubunu Gogol'a göndermis oldugu bilinir. Entre nous soit dit (aramizda kalmali), Gogol (o zamanin
Gogol'ü) o cümleyi ve tüm mektubu okudugu zamandan daha komik bir sey olabilecegine aklim ermiyor!..
Ama gülünç tarafini bir kenara birakip, gerçekleri daima kabullenen bir kimse olarak, sadece onlari gösteririm
ve: Onlar erkekti!, derim.. Vatandaslarini nasil seveceklerini, onlar için nasil üzüleceklerini, onlar için her
seylerini nasil feda edebileceklerini bilirlerdi; ayni zamanda, onlardan uzak kalmayi ve onlar için bazi seyleri
yapmamanin gerektigini de bilirlerdi. Belinsky gibi bir adamin, kurtulusu, yagsiz havuçlu bezelye yemeginde
aramasini nasil bekleyebilirsiniz!..
Fakat, sözün burasinda Shatov söze karisti.
Sandalyesinde huzursuzca kimildadiktan sonra, yere bakarak mirildandi:
- Söylediginiz bu adamlar halki hiçbir zaman sevmemislerdir, onlar için hiç aci çekmemislerdir ve onlar için
hiçbir sey feda etmemislerdir, daha çok, kendi rahatlari için ancak tasavvur etmislerdir.
41Bay Verkhoensky, öfkeyle haykirdi:
- Onlar halki sevmemisler mi? Ah, Rusya'yi o kadar çok sevmislerdir ki!
Shatov da gözlerinden ates püskürerek haykirdi:
-Ne Rusya'yi ne de halki sevdiler. Bilmedigin seyi sevemezsin ve onlarin Rus halkindan haberleri bile yok!
Hepsi, siz de onlara dahilsiniz. Rus halkina aldirmadilar bile, özellikle Belinsky; bu, Gogol'a yazdigi
mektuptan belli olmustur. Belinsky, tamamen Krylov'un efsanesindeki merakli adam gibi, antika esyalar
müzesindeki canli filin bile farkina varamiyor; fakat, bütün dikkatini Fransiz sosyalist bokböceklerine veriyor;
onlarin ötesine bile geçemiyor. Bununla beraber, onun hepinizden çok daha kafali oldugunu sanirim. Siz
sadece halka aldiris etmemekle kalmadiniz, onlara asiri bir igrenmeyle baktiniz. Halk deyince akliniza
sadece Fransiz halki geldi; hem de sadece Paris'te yasayanlar ve Rus halkinin onlara benzememesinden
utandiniz. Bu, çiplak bir gerçektir! Halki olmayan insanin Tanrisi da olmaz. Suna kesinlikle inanin ki, halka
karsi anlayislarini azaltanlar ve onlarla iliskilerini kaybedenler, kisa zamanda ve bu ölçüde kendi öz
babalarinin bile güvenini sarsacak bir dinsiz ya da kötü bir insan olacaktir. Gerçekten sözediyorum! Birçok
bakimdan bunun dogrulugu tanimlanmistir. Bu nedenledir ki, hepiniz ve hepimiz bu konuda, ya can sikici
dinsizler ya da sadece kötü kisileriz. Siz de Bay Verkhovensky. Sizi bunun disinda tutmuyorum. Aslinda tüm
konusmam sirf sizi düsünerek oldu. Bunu bilirseniz memnun olacagim.
Her zaman oldugu gibi böyle bir monologu bitirince (ve bu sik sik olurdu ona) Shatov sapkasini kapti ve
kapiya yöneldi. Artik her seyin bittigine ve Bay Verkhovensky ile bütün iliskilerinin tamamen kesildigine
inanci vardi. Fakat, Bay Verkhovensky onu daima tam zamaninda durdurmayi basarabiliyordu.
Oturdugu koltuktan elini babacan bir tavirla uzatarak:
- Bütün bu konusmalardan sonra barissak nasil olur, Shatov,' derdi.
42
Kaba ve utangaç olan Shatov ince ve kibar olmaktan hoslanmazdi. Distan kaba bir insan olmakla beraber,
içten son derece duygulu ve ince bir insandi. Bazen ölçüyü kaçirirdi; ama, bundan sikinti duyan yine kendisi
olurdu. Bay Verkhovensky'nin sözlerine karsilik içinden bir seyler mirildanarak ve iri bir ayi gibi yerinde
kapirdanarak birden gülümser, sapkasini elinden atarak, yine eski yerine otururdu. Tabii, bu olaydan sonra
hemen sarap ortaya gelir, Bay Verkhovensky uygun bir seyin, daha çok eski günlerin önderlerinden birinin
anisina kadeh kaldirirdi.
2
PRENS HARRY - BIR EVLENME TEKLIFI
Bayan Stavrogin'in, en azindan Bay Verkhovensky'ye hayranligi kadar tutkun oldugu bir kisi daha vardi
dünyada; tek oglu, Nicholas Stavrogin. Bay Verkhovensky onun ögreticisi olarak tutulmustu. O siralarda
çocuk sekiz yaslarindaydi ve babasi uçari general Stavrogin, karisindan ayri yasadigi için, çocuk tamamen
annenin bakimi altinda yetismisti. Samimiyetle söylemek gerekir ki, Bay Verkhovensky, ögrencisinin güvenini
kazanmasini ve onu kendine baglamasini çok iyi bilirdi. Bunun bütün sirri, kendisinin de bir çocuk olmasinda
sakliydi. O zamanlar orada degildim. Bay Verkhovensky'nin candan bir dosta ihtiyaci vardi. Çocuk biraz
palazlanir palazlanmaz, küçük oglani arkadas edinmekte gecikmedi. Her nasilsa bu o kadar dogal oldu ki,
aralarinda en ufak bir ayrinti dahi yoktu. O siralarda on ya da on bir yasinda olan bu küçük dostunu,
yaralanmis duygularini anlatmak; ya da yapmamasi gereken bir sey oldugunu düsünmeden, aile sirlarindan
sözetmek için gece yarisi dahi olsa, uyandirirdi. Birbirlerinin kollarina atilir, beraberce aglarlardi. Çocuk,
annesinin onu çok sevdigini bilmekle beraber, annesini pek sever görünmezdi. Bayan Stavrogin onunla fazla
konusmaz, ona çok az karisirdi; ama, her nasilsa, çocuk annesinin bakislarinin üstünde dolastigini daima
üzülerek hissederdi. Bununla beraber, Bayan Stavrogin oglunun egitimini ve terbiyesini çok
43güvendigi Bay Verkhovensky'ye birakirdi. O günlerde ona son derece güvenirdi. Sunu söylemenin dogru
oldugunu düsünürüm ki, ögretmen, ögrencisinin sinirlerini bir ölçüye kadar bozmaktan sorumludur. Nicholas
on alti yasina geldigi zaman liseye verildi. Son derece siska, asin sessiz ve dalgin bir çocuktu. (Daha
sonralari fiziki yapisinin gücü ile ünlü olmustu). Surasi da anlasilmalidir ki, eger iki dost birbirlerinin kollarinda
aglasiyorsa, bunun evdeki anlasmazliklardan dolayi olmasi sart degildir. Bay Verkhovensky, küçük dostunun
ruhuna girmesini, onda seçkin hisler uyandirmasini, üzüntünün belirsiz duygularini ona asilamasini çok iyi
basardi. (Bu eyleme, sanki böyle bir sey mümkünmüs gibi, çok deger verenler vardir.) Biraz geç de olsa,
ögretici ile ögrencisinin ayrilmalari çok iyi oldu.
Delikanli, lisede okudugu ilk iki yil, yaz tatillerinde eve gelirdi. Bayan Stavrogin ve Bay Verkhovensky'nin
Petersburg'da oldugu siralarda, annesinin evinde yapilan edebi toplantilarda bulunurdu. Sadece seyreder ve
dinlerdi. Çok az konusurdu; eskisi gibi yine sessiz ve utangaçti. Bay Verkhovensky'ye karsi eski bagliligi
olmakla beraber, biraz çekimserdi; onunla aralarindaki geçmisten sözetmek istemez gibi görünürdü.
Ögrenimini tamamladiktan sonra, annesinin istegine uyarak orduya basvurdu ve kisa zamanda, en taninmis
Atli Muhafiz Süvari Alayi'na girdi. Annesi onu resmi elbisesi ile görmesi için gelmemis, Petersburg'dan arada
sirada mektup yazmakla yetinmisti. Bayan Stavrogin, reformdan sonra eski gelirinin ancak yarisini aldigi
halde, ogluna gözünü kirpmadan para yollardi. Bayan Stavrogin uzun yillar yapmis oldugu tutumla oldukça
hatiri sayilir bir servet biriktirmisti. Oglunun Petersburg'un en yüksek sosyetesindeki iliskileri ile yakindan
ilgilenirdi. Kendisine kismet olmayan bütün seyler, zengin ve gelecegi pek parlak olan ogluna kismet
oluyordu. Bayan Stavrogin'in rüyasinda bile göremedigi sekilde dostluklarini yeniliyor ve her yerde büyük bir
ilgi ile karsilaniyordu. Fakat çok geçmeden garip söylentiler Bayan Stavrogin'e kadar gelmeye basladi; genç
adam birden bire eglence
44
ƒlemine dalmisti. Kendisini kumara ya da içkiye kaptirmis degildi; fakat, yabanice yapilan çilginliklarindan,
atinin ayaklari altinda ezilen insanlardan ve yüksek sosyetede iliski kurdugu bir kadina kabaca davrandiktan
sonra onu herkesin içinde rezil etmesinden söz ediliyordu. Bütün bu söylentilerde igrenç bir gerçegin payi
var gibi görünüyordu. Ayrica, bunlara ek olarak, basit bir kavgaci oldugu ve karsisindaki kimselere hakaret
etmekten zevk aldigi için, laf olsun diye kavga çikarip, hakaret ettigi de söyleniyordu. Bayan Stavrogin
meraklanarak üzüldü. Bay Verkhovensky, bütün bunlarin asiri zengin bir çevrenin ilk firtinali atilislari
oldugunu, zamanla bu firtinanin durulacagini ve oglunun hareketlerini, Shakespear'in bir kitabinda oldugu
gibi, Prens Harry'nin Falstaff, Poins ve Bayan Quikly ile beraber yaptiklari asiri çilginliklara benzeterek, onu
avutmaya çalisirdi. Bu kez, Bayan Stavrogin, son zamanlarda Bay Verkhovensky'ye "Saçma, saçma!" diye
bagirdigi gibi bagirmadi; tersine, onu dikkatle dinledi ve ondan durumu daha çok açiklamasini istedi. Sonra,
Shakspear'in ölmez oyununu alip bütün ayrintilarini inceleyerek okumaya basladi. Fakat, okudugu oyun
arasindaki benzerligi pek etkili bulmadi. Yazdigi birçok mektuba, büyük bir heyecanla cevap bekledi. Fazla
beklemesine de gerek kalmadi. Kisa bir süre sonra kötü haber hemen ulasti; Prens Harry, hemen hemen
ayni anda iki düello yapmis, birinde rakibini öldürmüs, ikincisinde ise agir yaralanmisti. Bu yüzden de askeri
mahkemeye verilmisti. Sonunda, rütbesinin indirilmesine, bazi haklarinin kaldirilmasina ve bir piyade alayina
sürgün gönderilmesine karar alinmisti. Bazi sözügeçer kisilerin sayesinde bu kadar ucuz kurtulabildigi de
söylenmiyor degildi.
1863 yilinda nasil olduysa tekrar göze girdi; bir serit verip onu çavus yaptilar ve sonra, oldukça çabuk olarak
eski rütbesi geri verildi. Bu süre içinde, Bayan Stavrogin, Petersburg'a, rica dolu en azindan yüz mektup
yollamisti. Böyle olagan bir durum karsisinda, küçülmek zorunda kaldigina aldirmamisti bile. Terfisinden
hemen sonra genç adam istifa etti; fakat, Skvoreshniki'ye dönmedigi gibi annesine mektup yazmayi da
tamamen kesti. Sonunda, el altindan
45yapilan arastirmalardan sonra halen Petersburg' da oldugu ögrenildi; sosyeteye girmedigi anlasildi.
Tahminlere göre, bir kovuga sinmis saklanmaktaydi. Bir süre sonra, garip kimselerle arkadaslik yaptigi;
Petersburg'un yoksul memurlariyla, yasantilari için kibarca dilenmeleri gereken ordudan ayrilmis subaylarla,
sarhoslarla dostluk kurdugu ve onlarin ailelerini ziyaret ettigi; gecelerini, gündüzlerini karanlik inlerde, Allah
bilir daha hangi pis bodrumlarda geçirdigi; üstü basi yirtik perisan dolastigi ve görünüse göre, bu sekildeki
yasantisindan memnun oldugu ortaya çikti. Annesinden para istemedi; kendisine ait küçük bir mülkü vardi;
burasi bir zamanlar babasi general Stavrogin'e aitti ve ona küçük bir gelir sagliyordu. Söylentilere göre, bu
mülkünü Saksonya'li bir Alman'a kiralamisti. Nihayet, annesi onu, geri dönmesi için kandirdi ve Prens Harry
ilimize geldi. iste onu ilk defa orada görmek ve yakindan tanimak firsatini buldum.
Yirmi bes yasinda, yakisikli bir gençti ve itiraf etmeliyim ki, bende çok iyi bir etki birakti. Üstü basi perisan,
votka kokan bir serseri ile karsilasacagimi sanirdim. Tersine, o güne kadar karsilastigim centilmenler
arasinda en göz alici, son derece sik giyimli ve ancak, yüksek sosyeteye aliskin kimselerde görülebilecek
kadar efendice tavirlari olan bir gençti. Sasiran sadece ben degildim; bütün il sasirmisti; kuskusuz, Bay
Stavrogin'in bütün geçmisini bilen, (nasil ögrendikleri tahmin bile edilemezdi) bütün olaylari en küçük
ayrintilarina kadar ögrenmis bulunan sehir halki da sasirmisti. Ayrica, anlatilanlarin yarisindan fazlasi da
dogruydu. Yeni gelen bu ziyaretçi, bütün kadinlarimizin da aklini basindan almisti. Kadinlar hemen ikiye
bölündüler; bir tarafta ona delicesine tapanlar ve diger tarafta ondan ölesiye nefret edenler vardi; fakat, her
iki taraf da onun için deli oluyordu. B azilan, kalbinin derinliklerinde belki sakli bir sirrin bulunabilecegini
düsündüklerinden özellikle büyüleniyordu; bazilari ise, onun bir katil olmasindan heyecanlaniyordu. Çok iyi
tahsil görmüs oldugu da muhakkakti; çünkü, çok bilgili bir gençti. Kuskusuz, bizi etkisi altina almasi için fazla
bilgiye de gerek yoktu; fakat o, önemli, oldukça ilginç konulara deginebi46
liyor, bu deginmesi kayda deger derecede mantikli oluyordu. Oldukça garip bir sey olarak sundan da
sözedeyim; hemen hemen daha ilk gün hepimiz, onun son derece anlayisli bir kisi oldugunu anladik.
Konuskan degildi. Alçak gönüllü, ayni zamanda, hepimizden cesur bir adamdi. Kendine güveni olan bir
kisiligi vardi. Ilimizin züppeleri ona kiskançlikla bakiyorlar ve onun yaninda daima silik kaliyorlardi. Ayni
zamanda, yüzü de sasirticiydi; saçlari koyu siyahti; açik renk gözlerinde biraz fazla rahatlik ve berraklik vardi;
cildi biraz fazla ince ve beyaz, rengi çok parlak ve duruydu; disleri inci gibi görünüyordu; bununla beraber,
son derece çirkin sayilabilirdi. Bazilari, yüzünün bir maskeyi andirdigini söylüyorlardi; hayret edilecek
derecede olan fiziki kuvvetinden de sözediliyordu. Oldukça uzun boyluydu. Bayan Stavrogin, ogluna gururla
bakmakla beraber, içinde büyük bir hüzün duyardi. Bizimle beraber alti ay geçirdi; sessiz, bezgin ve oldukça
küskündü; toplantilarda görünüyor ve büyük bir inatçilikla ilimizin törenlerine uymaya çalisiyordu. Baba
tarafindan valinin akrabasi oldugundan valinin evine yakin bir akraba gibi kabul ediliyordu. Fakat, aradan
birkaç ay geçtikten sonra, vahsi canavar birden tirnaklarini göstermeye basladi.
Sirasi gelmisken söz edeyim ki, sabik valimiz, iyi kalpli Ivan Osipovich, biraz yasli bir kadina da benzerdi;
ama, çok iyi bir aileden gelme ve sosyete iliskileri güçlü bir kisiydi. Zaten, ilimizin olaylarinda hiçbir aktif rol
oynamadan aramizda bu kadar uzun yillar kalmasinin nedeni de buydu. Konukseverligi, kendisini
sevdirmesini bilmesi bakimindan içinde bulundugumuz zorlu devirde valilik etmek için degil, eski iyi günlerde
kibar takiminin arasinda bulunmak için yaratilmis bir insandi. Ili, onun degil Bayan Stav-rogin'inin yönettigi
daima söz konusu olurdu. Tabii, bu alayli bir söylentiydi; fakat korkarim ki, söylenenler arasinda dogru olan
tek söz bile yoktu. Ilimizde, bu konu hakkinda oldukça fazla saka yapilirdi! Aslina bakilacak olursa, Bayan
Stavrogin, ilimiz halki tarafindan son derece sevilmesine aldirmadan, son birkaç yildan beri kendini kamu
islerinden bilerek geri çekmis ve gönüllü olarak kendisine çizdigi sinirin disina çikmamaya karar vermisti.
Kamu
47isleri yerine, birdenbire kendi mülkünün yönetimi ile ilgilenmeye baslamisti. Iki ya da üç yil sonra, gelirini
hemen hemen eski düzeyine çikarmisti. Eski romantik ilgileri yerine (Petersburg'a yolculugu, dergi çikarmak
arzusu gibi...) giderlerini kismaya ve tutumlu olmaya baslamisti. Hatta, Bay Verkhovensky ile arasinda bir
bosluk birakmis, kendisine baska bir ev tutmasina izin vermisti (Bay Verkhovensky her firsatta bu izni
koparabilmek için bir sürü bahaneler uydurarak Israr ederdi). Zaman zaman Bay Verkhovensky, ondan
yavan bir kadin olarak söz ediyor ya da daha çok alay ederek "yavan dostum" diyordu. Tabii, bütün bu
sakalari, asiri bir saygi içinde ve en uygun zamanda oluyordu.
Bayan Stavrogin'in dar çerçevesindeki dostlari arasinda olan bizler, herkesten çok Bay Verkhovensky,
Bayan Stavrogin'in oglunu yepyeni bir umut ve hatta bir çesit hayal gibi gördügünü anliyorduk. Ogluna olan
düskünlügü, onun Petersburg sosyetesinde basarilar kazandigi zamandan baslamis ve rütbesinin indirildigi
haberinin gelmesi ile de güçlenmisti. Bununla beraber, ondan korktugu açik olarak belliydi ve onun
karsisinda bir köleymis gibi durdugu gözden kaçmiyordu. Belirsiz, esrarli ve kendisinin bile adlandiramadigi
korkusunu anlayabiliyordum. Çogu zaman, kimsenin bakmadigi anda, Nicholas'i, aklindan bir seyler
geçirerek uzun uzun süzüyordu... ve ondan sonra, vahsi canavar dislerini göstermeye basladi.
Prensimiz birden ve nedensiz yere, degisik kisilere insani hayrete düsürecek kadar zorbalik yapti. Önemli
olan, bu zorbaliklarin duyulmus türde olmamalari, her zaman yapilan zorbaliklardan çok degisik, anlamsiz,
çocukça, saçma olmalaridir; zorbaligin nedeninin bilinmesi, ancak Allaha özgüdür. Kulübümüzün en
saygideger, eski üyelerinden biri olan, biraz yaslica ve centilmen Peter Gaganov'un, söyledigi her sözün
pesinden, heyecanlanarak; "Hayir,
48
efendim, beni burnumdan tutup kimse sürüyemez" demek gibi saf bir aliskanligi vardi. Eh, bu sözde kötü bir
anlam yoktu. Fakat, bir gün etrafina toplanan, kalabalik olmayan üye grubuna (grupta bulunan bütün üyeler
önemli kisilerdi) hararetle bir seyler anlatirken, büyük bir aliskanlikla yine bu deyisi kullandigi zaman,
tartismaya karismadan gruptan biraz ilerde duran Nicholas Stavrogin, birden Bay Gaganov'a yanasti; hiç
beklenmedik bir hareketle, adamcagizin burnunu iki parmagi ile sikica yakaladi ve onu birkaç adim yürüttü.
Bay Gaganov'a herhangi bir kin gütmüs olmasi mümkün degildi. Hiç affedilmeyecek bile olsa, onun bu
hareketinin ancak çocukça oldugu düsünülebilir; bununla beraber, bu hareket yaptigi sirada dalgin oldugu,
sanki aklini kaçirmis gibi göründügü de söylendi; fakat, bu düsünceye, uzun bir süre sonra varilmisti. Olayin
meydana gelmesinden bir dakika sonra, herkes, hakareti bilerek yaptigini ve niçin yaptigini bildigini, sonra da
hiç pismanlik duymadan neseyle gülümsedigini gördü. Büyük bir gürültü çikti; kalabalik onun etrafini çevirdi.
Nicholas kendi etrafinda dönüyor ve çevresinde bagirip çagiran üyelere merakla bakiyordu. Sonunda, tekrar
düsünceye dalmis gibi göründü; (bana böyle söylenmisti) yüzünü eksitti, kararli bir tavirla hakarete ugrayan
Peter Gaganov'un yanina gitti ve büyük bir üzüntüyle çabuk çabuk konusarak:
- Aman affedersiniz, efendim, diye mirildandi. Neden birdenbire böyle yapmak istedigimi serefim hakki için
bilmiyorum... böyle saçma bir sey...
Is olsun diye yapilmis bir hakaret havasini tasiyan bu özür di-leyis de yeni bir hakaretten baska bir sey
degildi. Bagrismalar büsbütün artti; fakat, Nicholas omuz silkti ve oradan uzaklasti.
Olay yakisik almazligi bir yana, son derece budalaca, önceden düsünülerek, hesapli olarak yapildigi ilk
bakista anlasilan bir hareketti. Bu nedenle de, tüm topluma yöneltilmis ve kasitli bir hareketti. Herkes onun
bu davranisini böyle anlamisti. Bay Stavrogin, derhal ve oybirligiyle kulüpten çikarildi; ondan sonra bütün
kulüp üyeleri adina valiye bir dilekçe yazilmasi kararlastirildi. Validen,
49kendisine taninan yetkilere dayanarak, (olayin durusma sonucunu beklemeden) bu azili "sosyete
zorbasini" hemen tutuklamasini ve böylece ilimizin yasalara saygi gösteren namuslu halkinin saldirilardan
korunacagini ve huzurun saglanacagini bildirip, gereken ilgiyi göstermesi istendi. Dilekçeye masum bir
öfkeyle "belki Bay Stavrogin için bir yasa bulunup onun bu hareketlerine engel olunabilir" diye bir de ek
yapilmisti. Böyle yazmalarinin tek nedeni, valiye, Bayan Stavrogin için tas atmak istemeleriydi. Bu isi
büyütürken büyük bir zevk duydular. Aksi gibi vali ilde yoktu; gebeligi sirasinda kocasi ölen çok sevimli dul
bir hanimin çocugunun vaftiz babasi olmak üzere ilin yakin bir kasabasina gitmisti. Fakat, oradan çabuk
dönmesi bekleniyordu. Bu arada hakarete ugramis çok saygideger Bay Gaganov'u pohpohluyorlardi; halk
onu kucakliyor ve öpüyordu; bütün il halki onu ziyarete gidiyordu. Hatta, onun adina bir ziyafet vermeye
karar verildi ve onun ricasi ile bu girisimlerinden vazgeçtiler. Kimbilir, belki de, insanin burnundan yakalanip
sürüklenmesinin böyle bir ziyafete degmeyecegini onlar da anlamislardi.
Oysa, bu nasil olmustu? Böyle bir sey nasil olabilmisti? Kayda deger husus sudur ki, ilimizde hiç kimsenin,
bu vahsi olayi delilige yormak aklina gelmedi. Dernek ki, Bay Savrogin gibi akli basinda bir insandan böyle
bir davranis beklemeye egilimleri vardi. Hemen sonra olan, her seyi açiklar görünen, herkesi rahatlatan
olaya ragmen, ben bile bunu nasil açiklayabilecegimi bilemiyorum. Sunu da ilave edeyim ki, dört yil sonra,
kulüpteki olay hakkinda çekinerek sordugum soruya, Stavrogin kaslarini çatarak: -Evet, o siralarda kendimde
degildim, dedi. Fakat, olaylarin sirasini atlamamam gerekir. Genel nefretin kabarmasi ile herkesin "azgin,
sosyete zorbasi" nin üstüne üsüsmesi benim de merakima neden oldu. Herkes, bu tek hareketin, önceden
kararlastirilip hesaplanarak, topluma karsi yapilmis bir hakaret oldugunda hemfikirdi. Hiç kusku yoktu ki, bu
genç, kimseye yaranamamis ve bütün dünyayi kendi aleyhine
50
döndürmüstü; fakat, bunu nasil basarabilmisti? Sözü geçen olaydan önce ne kimseyle tartismis ne de
kimseye hakaret etmisti; aksine, birisiyle konusma firsati buldugu takdirde, tavirlari, moda dergilerinde
oldugu gibi çok kibar olmustu. Tahminimde aldanmiyorsam, ondan, kibirli oldugu için nefret etmislerdi. Daha
önce onun için deli olan kadinlarimiz bile, simdi, erkeklerden çok ses çikariyorlardi.
Bayan Stavrogin son derece saskindi. Bu olaydan sonra Bay Verkhovensky'ye, oglunun ilde bulundugu alti
ay sürede, her zaman böyle bir olay bekledigini; hiç degilse "bu çesit" bir olay bekledigini itiraf etti. Bu, ayni
zamanda, bir annenin çok ilginç bir itirafiydi. Bayan Stavrogin, bu olayi duydugu zaman "basladi", diye
titreyerek düsünmüstü. Kulüpte olan olayin ertesi sabahi, bu olay hakkinda oglundan genis bilgi almaya
kararli olmakla beraber tir tir titremisti. Bütün gece uyuyamamisti ve hatta, sabahleyin erkenden kalkip Bay
Verkhovensky'nin çalisma odasina gitmis ve simdiye kadar kimsenin önünde aglamadigi gibi gözyaslari
içinde ondan fikir almak istemisti. Bütün istegi, Nicholas'in hiç olmazsa bir seyler söylemesi, hareketlerinin
amacini bildirmesiydi, ki Nicholas annesine karsi her zaman nazik ve saygiliydi. Kaslarini çatarak annesinin
konusmasinin bitmesini beklemis, birden yerinden kalkip annesinin elini öptükten sonra tek kelime bile
söylemeden çikip gitmisti. Ayni aksam, sanki maksatli olarak yapilmis gibi, baska bir olay meydana geldi. Ilk
olaydan daha az vahsi ve siradan olmakla beraber, kamuoyunun genel durumu nedeniyle, ildeki bagirtilarin
yükselmesine neden oldu.
Bu kez kabak, Liputin'in basina patladi. Bayan Stavrogin'le görüsmesinden hemen sonra, Stavrogin'i
görmeye geldi ve o aksam karisinin dogum günü serefine evinde düzenleyecegi toplantiya onur vermesini
özellikle rica etti. Bayan Stavrogin, oglunun böyle asagilik kimselerle dostluk kurmasini arzu etmemekle
beraber, ogluna bu hususta bir sey söylemekten çekiniyordu. Bay Stavrogin, Liputin disinda, üçüncü
tabakadan baskalari ile de iliski kurmustu ve bu iliskilerinden memnun görünüyordu. Liputin'i birçok kereler
51gördügü halde evine o zamana kadar hiç gitmemisti. Liputin'in onu, bir gün önce kulüpte olan olaydan
ötürü çagirdigini; yerli bir liberal oldugundan bu olayi memnunlukla karsiladigini; kulüp üyelerine böyle
davranan birinin çikmasi gerektigine ve bu hakaretin tam yerini bulduguna kalben inandigini sezen Stavrogin
bir kahkaha atarak, toplantiya gelecegine dair söz verdi.
Çok seçkin olmamakla beraber oldukça kalabalik ve neseli bir gruptu. Magrur ve kiskanç olan Liputin, yilda
ancak iki kere ziyafet verir; fakat, hiçbir masraftan kaçinmazdi. En serefli konuk olan Bay Verkhovensky,
hastaligi dolayisiyla toplantiya gelememisti. Çay, aperitif ve bolca içki vardi; üç masada oyun oynaniyor ve
gençler yemegin hazirlanmasini beklerken piyanonun esliginde dans ediyorlardi. Stavrogin, son derece
güzel genç bir kadin olan ve kendisinden çok ürken Bayan Liputin'i dansa kaldirdi. Odada iki tur attiktan
sonra kadinin yanina oturdu. Onunla sohbet edip, onu güldürdü. Sonunda genç kadinin güldügü zaman çok
güzel oldugunu farkedince, birden kadinin beline sarildi ve kendine çektikten sonra herkesin içinde uzun
uzun dudaklarindan öptü. Son derece korkan zavalli kadin hemen bayildi. Stavrogin, sapkasini alip kadinin
kocasina gitti. Adamcagiz, genel saskinligin arasinda aptal aptal duruyordu. Stavrogin, adamin yüzüne
bakinca utandi ve aceleyle mirildandi: "Kizmayiniz". Sonra alelacele odadan çikti. Liputin, hemen onun
ardindan kostu; kürk paltosunu giymesine yardim ettikten sonra yerlere kadar egilerek onu ugurladi. Ama
ertesi gün, gerçekten masum olan bu olay, önceki olaya eglenceli bir ek oldu. Bu eklenti, Liputin'e genel bir
ün kazandirdi ve bu olayi sonradan kendisi yararina kullanmasini bildi.
Sabah on sularinda, Liputin'in yilisik, hoppa ve al yanakli, otuz bes yas civarinda olan hizmetçisi Agafya,
efendisinden bir mesajla Stavrogin'lerin evine geldi. Hizmetçi "genç centilmeni" özel olarak görmekte dayatti.
Stavrogin'in kötü bir bas agrisi olmasina ragmen hizmetçiyi görmek üzere geldi. Mesajin verildigi zaman
Bayan Stavrogin rastlantiyla orada bulunuyordu.
\
52
Agafya, acele acele bir makine gibi konusmaya basladi.
- Bay Liputin, efendim, her seyden önce, en derin saygilarini size iletmemi, sagliginizi, dün geceki olaydan
sonra rahat uyuyup uyuyamadiginizi, bu sabah kendinizi nasil hissettiginizi sormami emretti.
Stavrogin gülümsedi.
- Efendine selamlarimi bildir ve tesekkür et, dedi. Ona söyle, Agafya, sehrin en akilli adami o.
Agafya'nin dili büsbütün çözüldü.
- Bay Liputin, efendim, bu söylediklerinizi önceden tahmin ederek, sizin de en az onun kadar akilli
oldugunuzu söylememi istemisti.
- Oh! Fakat, sana böyle söyleyecegimi nasil bilebilirdi ki?
- Bunu nasil bildiklerini bilemiyorum, efendim; fakat evden ayrildiktan sonra kosarak pesimden geldi. Hatta,
basinda sapkasi bile yoktu. "Sakin unutma, Agafya, dostum" dedi. "Sana, efendine, ilin en zeki adami
oldugunu söyle, derlerse, hemen söyle cevap verirsin: Bunu kendisi de biliyor ve ayni seyi sizin içinde diliyor,
efendim..."
***
Sonuçta, valiyle de görüsüldü. Candan, iyi kalpli Ivan Osipovich, yolculuktan henüz dönmüs ve kulüp
tarafindan yapilan hararetli sikƒyeti ancak duyabilecek kadar zamani olmustu. Bir seyler yapmasi
gerektiginden süphe yoktu; ama, kendisini saskin hissetti. Konuksever ihtiyarimiz da bu genç akrabasindan
çekinir görünüyordu. Bununla beraber, Stavrogin'i, kulüp üyelerinden ve hakaret ettigi kisiden özür dilemesi;
ama, bunu tatmin edecek bir biçimde, gerekirse mektupla da saglamlastirmasi için kandirmak üzere karar
verdi; ondan sonra da, yumusak bir dille, ili terketmesi; örnegin, inançlarini gelistirmek üzere Italya'ya ya da
neresi olursa olsun Avrupa'ya gitmesi için onu razi etmeye çalisacakti. Vali bu
53kez Stavrogin'i kabul salonuna aldi (diger zamanlarda, genç adam bir akraba olarak eve serbest olarak
girer çikar ve her tarafta dolasirdi). Salonun bir kösesinde, çok iyi yetistirilmis ve ayni zamanda vali ailesinin
yakin dostu olan, Alyosha Telyanikov, bir masanin üstündeki posta paketlerini açmakla mesguldü; salonun
yanindaki odada, valinin eski bir dostu olan, sismanca ve dinç görünüslü albay, salon kapisina yakin bir
pencerenin önüne oturmus Voice'yi okuyor, odanin yanindaki salonda geçenlerle hiç ilgilenmiyordu; aslinda,
sirti kapiya dönük oturuyordu. Ivan Osipovich, hemen hemen bir fisilti halinde esas konuya deginmeden
konusmaya basladi; fakat, düsmanca bir tavirla oturuyordu. Rengi soluktu ve gözlerini yere dikmisti. Arada
bir, sanki siddetli bir bas agrisindan aci çekiyormus gibi kaslarini çatiyordu.
Sevimli ihtiyar adam, söylediklerinin yani sira:
- Iyi ve sefkat dolu bir kalbin var, Nicholas, dedi. Kültürlü ve yüksek sosyeteye girmis bir kisisin ve bugüne
kadar da halin ve tavrinla kendini çok iyi tanitarak, hepimiz için degerli olan annenin yüzünü güldürdün. Ve
simdi her sey garip bir duruma girdi; bu da hepimiz için büyük aksiliktir. Bir aile dostu, sizi kalben seven bir
büyügünüz olarak konusuyorum ve yakin bir akrabam oldugunuzdan sözlerimden alinmayacaginizi umarim.
Söyleyin bana, yasaya aykiri düsen böyle hareketlerde bulunmaniza sizi sürükleyen nedeni ögrenmek
isterim? Sanki kendinizi kaybetmiscesine yapmis göründügünüz böyle davranislarin anlami nedir?
Nicholas, sabirla ve can sikintisi ile dinliyordu. Birden gözlerinde, çok kisa süren kurnazlik ve alay kivilcimlari
yanip söndü.
Huysuz bir tavirla:
-Bunlari neden yaptigimi size söylesem iyi olacak, dedi. Sonra etrafina bakinarak Ivan Osipovich'in kulagina
egildi.
Çok görgülü Alyosha Telyanikov, pencereye dogru birkaç adim daha uzaklasti ve yüzü Voice'nin arkasinda
kalan albay, hafif bir öksürükle girtlagini temizledi. Zavalli Ivan Osipovich aceleyle ve güvençle kulagini
uzatti; son derece merakliydi. Iste tam bu anda
54
hiç olmayacak, bununla beraber, baska bir deyisle genç adamdan beklenebilecek bir sey oldu. Ihtiyar adam,
kulagina ilginiç bir sir fisildanacagini beklerken, kulaginin üst kisminin Nicholas tarafindan siddetle isirildigini
hissetti. Bütün vücudu ürperdi ve solugu kesilecekmis gibi oldu.
Boguluyormus gibi inledi.
- Nicholas, bu ne biçim sakadir?
Alyosha ve albay ne oldugunu henüz anlayamamislardi; ayrica, Nicholas'in ne yaptigini göremiyorlar ve son
dakikaya kadar vali ile Nicholas'in birbirleriyle fisildastiklarini düsünüyorlardi; bununla beraber, ihtiyar valinin
yüzündeki saskin ifade, onlari telasa düsürdü. Daha önce karar verildigi gibi yardima kosmalari mi yoksa,
biraz daha beklemeleri mi gerektigine karar veremeden birbirlerine bakistilar. Nicholas bunu sezmis olacak
ki dislerinin arasindaki kulagi biraz daha kuvvetlice isirdi.
Kurbani tekrar:
- Nicholas, Nicholas! diye inledi. Tamam artik, bu kadar saka yeter... hadi birak simdi!
Bir dakika daha sürmüs olsaydi, zavalli adam korkudan ölecekti; fakat canavar ona acidi ve kulagini
bagisladi. Ihtiyarin ölüm korkusu tam bir dakika sürdü ve bundan sonra da üzerine fenalik geldi. Fakat, yarim
saat sonra Nicholas tutuklanmis ve simdilik nöbetçi odasindaki özel bir hücreye kapatilarak kapisina da özel
bir nöbetçi dikilmisti. Oldukça sert bir karar alinmis olmakla beraber, yumusak huylu valimiz öylesine kizmisti
ki, Bayan Stavrogin'le bile karsilasmayi göze alarak bütün sorumlulugu yüklenmisti. Durumun açiklanmasi
için valinin yanina kosan Bayan Stavrogin'in kapidan çevrilmesi herkesin agzini bir karis açik birakti; vali
konagina kabul edilmeyen Bayan Stavrogin arabasindan inmeden, saskinlikla gerisin geriye dönmek
zorunda kaldi.
Sonunda her sey anlasildi! Sabahin saat ikisinde, o ana kadar, son derece sakin olan ve hatta, uyuyan
tutuklu, birdenbire gürültü
55etmeye, çilgin gibi kapiyi yumruklamaya basladi; kapinin gözetleme deligindeki parmakligi
inanilmamayacak bir güçle söküp aldi ve camini kirarak ellerini feci sekilde kesti. Nöbetçi subay bir manga
askerle, anahtarlar elinde kosup geldi ve sayica üstün olduklarindan azan tutuklunun üzerine atlayip onu
baglayabilmek için kapinin açilmasini emretti; içeri daldiklarinda onun, siddetli bir beyin hummasi geçirmekte
oldugunu anladi. Annesinin evine götürüldü. Her sey bir anda aydinlaniverdi. Onu muayene eden, ilimizin üç
doktoru da ayni fikirdeydi. Hasta, her ne kadar akli dengesi yerinde görünüyorsa da, üç gün önce bilincini
kaybetmisti; zaten üç günden beri olan olaylar bunun açik bir kanitiydi. Bu bakimdan, anlasildigina göre,
bunu ilkin sezinleyen Bay Liputin olmustu. Duygulu bir kimse olan Ivan Osipovich pek sasirmisti; ama, çok
ilginç gerçek, Ivan Osipovich'in bile, Nicholas'in bilinci yerinde oldugu halde delice hareketlerde
bulunacagina inanmis olmasidir. Kulüpte bütün üyeler, utaniyorlar ve bu kadar açik bir seyi nasil
göremediklerine; olaganüstü bütün olaylarda, bu durumu fark edemediklerine hayret ediyorlardi. Durumu
kuskuyla karsilayanlar da olmakla beraber, bunlar fazla tutunamadilar.
Nicholas iki aydan fazla yatti. Konsültasyon için Petersburg'un en ünlü doktoru getirtildi; Bayan Stavrogin'i
bütün il ziyaret etti. Kendisini ziyarete gelenlerin hepsini bagisladi. Ilkbaharda, Nicholas tamamen iyilesti ve
annesinin Italya'ya gitmesi teklifini itirazsiz kabul etti; Bayan Stavrogin, hepimizle vedalasmasi ve gerekli
yerlere özür dilemesi için onu ikna etmisti; Nicholas, annesinin bu teklifini de itirazsiz kabul etti. Kulüpte
herkes, onun, Bay Gaganov'u evinde ziyaret ettigini ve Bay Gaganov'un bundan son derece memnun
oldugunu biliyordu. Nicholas, bu ziyaretleri sirasinda çok ciddi ve biraz nesesiz görünüyordu. Herkes onu
içten gelme bir sempati ile karsiliyor; fakat, nedense Italya'ya gitmesinden memnun görünüyordu. Ivan
Osipovich bile gözyaslarini tutamadi; ama, nedense onu kucaklamaya bir türlü yanasmadi. Gerçekten, il
halkinin çogunlugu, onun kendileri ile alay ettigine ve hastaliginin pek
56
önemli olmadigina inaniyordu. Nicholas, Bay Liputin'i de ziyaret etti.
- Söyler misiniz? Zeki oldugunuzu söyleyecegimi nasil anlayip da Agafya'ya verecegi cevabi önceden
bildirdiniz?
Liputin gülerek:
- Çok basit, dedi. Çünkü, sizi akilli bir kisi olarak kabul ederim ve bu nedenle de vereceginiz cevabin ne
olacagini önceden kes-'tirebildim.
-Ne de olsa ilginç bir raslanti. Ama yine de, bana sunu söyleyin; Agafya'yi gönderdiginiz zaman, benim bir
deli degil de akilli bir adam oldugumu düsündünüz, degil mi?
- En akilli ve en mantikli bir kisi oldugunuza inanirdim. Sadece, bilincinizin yerinde olmadigi kanisindaymisim
gibi bir tavir takindim.
- O zaman siz de benim içimden geçenleri anlamis ve bana Agafya ile haber göndermistiniz.
Sözünün burasinda Nicholas kaslarini çatarak:
- Korkarim ki biraz yanildiniz, gerçekten hastaydim, o zaman, diye mirildandi.
Sonra:
- Allah, Allah! diye bagirdi. Bilincim yerinde oldugu halde insanlara saldirabilecegimi gerçekten
düsünebiliyorsunuz demek? Neden öyle davranmis olayim?
Liputin, verecek bir cevap bulamadi. Nicholas'in rengi biraz uçmustu, ya da Liputin'e öyle geliyordu.
- Ne olursa olsun, düsünce zinciriniz çok eglenceli. Agafya'ya gelince, onu özellikle bana hakaret etmek için
göndermis oldugunuzu anliyorum, tabii.
- Yoksa sizi, düelloya çagirmami mi bekliyordunuz?
- Oh, hayir! Sahi, düellodan hoslanmadiginizi duymustum... Liputin, ezilmis göründü.
- Fransizlari neden kopya etmeliyiz?
57- Ulusal törelere sadiksiniz, degil mi? Liputin, biraz daha ezilmis göründü.
Masanin en göze çarpan yerinde Considerant'in bir cildini gören Nicholas:
- Bak hele! diye haykirdi. Bu da nesi? Yoksa, Fourierist ol-mayasin? Eger öyleysen hayret etmemeliyim! Bu
Fransizca'dan çeviri degil mi?
Parmagi ile cilde vurarak bir kahkaha atti.
Liputin, tükürür gibi haykirarak sandalyesinden firladi.
- Hayir, Fransizca'dan çeviri degil! Sadece Fransizca'dan degil, insanlik ƒleminin dilinden çevrilmistir! Evren,
sosyal toplumunun ve evren uyumunun dilinden... Iste bu, böyle bir çeviri, efendim! Ve sadece
Fransizca'dan degil!
Nicholas gülmeye devam ederek:
- Yok canim! dedi. Fakat böyle bir dil var mi?
Bazen küçük bir ayrinti, insanin uzun bir süre dikkatini çeker ve bu ayrinti her seyi dislar. Daha sonra, Bay
Stavrogin hakkinda söyleyecegim çok sey var; fakat, simdi, sirf merak nedeniyle, belirtmek isterim ki, Liputin,
dikkate degmez ve hemen hemen sefil kilikli, kiskanç bir koca ve zalim bir aile reisi olan, cimri ve faizci,
yemek artiklarini ve mum diplerini kilit altinda saklayan ve ayni zamanda gelecegin, ancak Allah tarafindan
bilindigi "Toplum uyumu"na bagli olduguna, kendi varligina oldugu kadar, Rusya'ya da mutlu günlerin
gelecegine de inanarak hayallere dalip, gecelerini sarhos geçiren, küçük bir tasra memuruydu. Bu adam,
ilimizde derme çatma bir ev almak için para biriktirmis; ikinci defa evlenip karisindan birkaç yüz ruble
drahoma almisti. Aslinda, kendisi de dahil olmak üzere, belki de yüz mil civarinda, "Evren, Sosyal
Cumhuriyet ve Uyumu" na inanan tek bir kisi bile bulunmayan bir yerdeydi.
Nicholas bazen, aranmayan bu Fourierist'i hatirladiginda: - Allah bilir böyle insanlar nasil türer! diye hayretle
söylenirdi.
***
58
Prensimiz üç yildan fazla bir süre Avrupa'da kaldi; öyle ki, hemen hemen ilimizdeki herkes tarafindan
unutulmustu. Ama, Bay Verkhovensky'den ögrendigimize göre bütün Avrupa'nin altini üstüne getirmis;
Misir'a gitmis; hatta, Kudüs'te bir süre kalmis; sonra, Izlanda'ya bilimsel bir arastirma yapmak üzere gidecek
olan bir heyete katilarak Izlanda'ya bile gitmisti. Ayni zamanda, bir Alman üniversitesinde, bütün bir kis
egitim yaptigi da söyleniyordu. Annesine çok seyrek mektup yaziyordu; alti ayda bir, hatta daha seyrek;
fakat, Bayan Stavrogin ondan mektup almayisina ne kiziyor ne de güceniyordu. Ogluyla arasinda bir kere
böyle baslamis olan iliskiden sikƒyet etmiyor; araliksiz olarak Nicholas'inin hasretini çekiyor ve onu hayal
ediyordu. Rüyalarini ve üzüntüsünü kimseye açmiyordu. Bay Verkhovensky'le bile dostluklari azalmis
görünüyordu. Bazi planlar kuruyor ve görünüse göre, eskisinden daha eli siki oluyor; eskisinden daha çok
para biriktiriyor ve kƒgit oyunlarinda kay-bettiginden ötürü Bay Verkhovensky'ye kiziyordu.
Nihayet, bu yilin nisan ayinda, Paris'ten, çocukluk arkadasi ve bir generalin dul karisi olan Praskovya
Drozdov'dan bir mektup aldi. Sekiz yildan beri mektuplasmadigi ve görmedigi Bayan Drozdov mektubunda,
Nicholas'in ailenin yakin bir dostu oldugunu ve Özellikle Lisa'nin arkadasi oldugunu (Lisa tek kiziydi); halen,
Paris'te oturan Kont K.'nin evine (Petersburg'un önemli kisilerinden) bir ogul gibi kabul edilmis oldugunu ve
hemen hemen bütün günlerini onun evinde geçirdigi halde, yazin onlarla Isviçre'ye, Verney-Montreux'ye
gelmek niyetinde oldugunu yaziyordu. Mektup kisa, amaci açikti; ayrica, mektupta yazilanlardan baska bir
sonuç da çikarilmasi söz konusu olamazdi. Bayan Stavrogin vakit kaybetmeden, hemen hazirliklarini yapti ve
yanina evlatligi Dasha'yi (Shatov'un kiz kardesi) alarak nisanin ortasinda Paris'e oradan da Isviçre'ye gitti.
Temmuz ayinda yalniz olarak döndü. Dasha'yi Drozdov'larda birakmisti; söyledigine göre, Drozdov'lar
agustos ayinin sonlarina dogru ilimize geleceklerdi.
Drozdov ailesi de ilimizin toprak sahiplerindendi; Fakat, general Drozdov'un görevi, Bayan Drozdov'un
(Bayan Stavrogin'in okul
59arkadasi ve Bay Drozdov da Bay Stavrogin'in asker arkadasiydi), büyük çiftliklerini ziyaretlerini devamli
olarak önlemisti. Generalin ölümünden sonra, (kocasi önceki yil ölmüstü) acisini bir türlü unutamayan dul
karisi, hem acisini unutmak ve hem de Verney -Montreux'de üzüm kürü yapmak üzere ayni yilin yaz
sonunda Avrupa'ya gitmisti. Yurda döndügünde ilimize yerlesmek kararindaydi. Sehirde, bos duran ve
yillardir kepenkleri açilmamis olan büyük bir konaklari vardi. Zengindiler. Bayan Drozdov, ilk evliligi sirasinda
Bayan Tushin olarak taninirdi. Okul arkadasi Bayan Stavrogin gibi büyük bir müteahhidin kiziydi. Drahomasi
için o da babasindan büyük bir para almisti. Emekli bir süvari yüzbasisi olan Tushin de varlikli ve oldukça
yetenekli bir adamdi. Ölümüyle, o zamanlar yedi yasinda olan kizi Lisa'ya oldukça yüklü bir servet birakmisti.
Simdi ise, Lisa yirmi iki yasinda genç bir kizdi ve ikinci evliliginden çocugu olmayan annesinin ölümü ile
kendisine kalacak servet disinda, halen en azindan 200.000 bin ruble serveti vardi. Bayan Stavrogin, Avrupa
yolculugundan çok memnun kalmis görünüyordu. Kendi düsüncesine göre, Bayan Drozdov ile iyice
görüstükten sonra bir karara varmisti ve bütün bunlari Avrupa dönüsünde hemen Bay Verkhovensky'ye
anlatmisti; süphesiz, Bayan Stavrogin çok samimiydi; uzun bir süreden beri böyle sey olmamisti.
Bay Verkhovensky, parmaklarini saklatarak:
- Yasasin!... diye bagirdi.
Son derece heyecanlanmisti; dostundan ayri kaldigi sürede çok üzüntülüydü. Bayan Stavrogin, Avrupa'ya
giderken onunla dogru dürüst vedalasmamisti bile. Ayni zamanda, planlarindan da hiç bahsetmemisti; Tabii,
agzini siki tutamayacagi korkusundan olacak. O siralar, kƒgit oyununda yüklü miktarda para kaybettigi için
de ona çok kiziyordu. Fakat, isviçre'ye adimini atar atmaz, çoktan beri çok sert davrandigi dostunun gönlünü
almasinin gerektigine karar vermisti. Tepeden inme bu ayrilik Bay Verkhovensky'nin hassas kalbi üzerine
buz gibi bir etki yapti; üstelik, sanki kasitliymis
60
gibi, ayrilik acisinin üstüne, birtakim sasirtici sikintilar da çöktü. Bayan Stavrogin'in yardimi olmadan altindan
kalkamayacagi, uzun zamandan beri süregelen oldukça önemli bir para sikintisi içindeydi. Bundan baska, iyi
kalpli, yumusak huylu Ivan Osipovich'in valiligi de, bu yilin mayis ayinda son bulmustu; yerine baska biri
atanmis ve eski valinin ayrilisinda bazi tatsiz olaylar olmustu. Sonra, Bayan Stavrogin'in yoklugu aninda, yeni
valimiz Andrey Von Lembke gelmisti; buna esit olarak, Bayan Stavrogin ve dolayisiyla Bay Verkhovensky
aleyhine yapilan fark edilir derecede degisiklikler göze çarpmaya baslamisti. Hiç olmazsa, çirkin olmakla
beraber, bazi izlenimlerde bulunmus; fakat, Bayan Stavrogin'in sehirde olmayisindan dolayi korkuya
kapilmisti. Çok tehlikeli bir kisi oldugunu, yeni valiye söylemis olabilecekleri düsüncesiyle endiseden
kivraniyordu. Sehir sosyetesinden bazi hanimlarin, Bayan Stavrogin ile iliskilerini keseceklerini kesin olarak
biliyordu. Valinin karisi için, (sonbahardan önce gelmesi beklenmiyordu) çok gururlu ve gerçek bir aristokrat
oldugu ve "zavalli Bayan Stavrogin"e hiç benzemedigi söyleniyordu. Su ya da bu nedenle, sehirdeki herkes,
valinin karisi ile Bayan Stavrogin'in bir zamanlar sosyetede karsi karsiya geldiklerini ve o zamandan beri iki
düsman olduklarini, Bayan Von Lembke'nin adi geçtiginde Bayan Stavrogin'in tüylerinin diken diken
oldugunu bütün ayrintilari ile biliyor görünüyordu. Bayan Stavrogin'in kendine güvenir ve neseli tavirlari,
kadinlarimizin niyetini ögrendigi zamanki umursamaz tutumu ve sosyetedeki heyecani büyük bir hafifseme
ile karsilayisi, Bay Verkhovensky'nin bozulan moralini hemen yükseltti ve nesesini bir anda bulmasini
sagladi. Yeni valinin gelisini özel bir alayla anlatmaya basladi.
Agzini yayarak, kelimeleri geveleyerek:
- Bir Rus yöneticisinin, genellikle, yeni bir Rus yöneticisinin, yani, yeni firinlanmis, yeni atanmis birinin ne
demek oldugunu sanirim ki bilirsiniz, excellente amie (mükemmel dostum), dedi. Ces interminables mots
Russes!... (Bitmek bilmeyen Rusça kelimeler).
61Pratikte, yönetim coskunlugunun nasil bir sey oldugunu bildiginizden kuskuluyum.
- Yönetim coskunlugu mu? Bir fikrim yok.
-Yani - vous savez chez nous, en un mot-(Biliyorsunuz bizde, kisacasi) son derece degersiz bir adami
demiryolu bilet gisesine oturtun; bilet almaya gittiginizde, o degersiz adamin, sanki Jüpiter'in kendisiymis gibi
size tepeden bakma hakkina sahip oldugunu görürsünüz; pour vous montrer son pouvoir (gücünü size
göstermek için) içinden "Bekle" der. "Simdi size gücümü gösteririm." Ve bu duygu onlarda, yönetim
coskunluguna esittir. En un mot, (bir yerde okudum), Avrupa'daki kiliselerimizden birinde bir zangoç - mais
c'est tres curieux - (çok ilginçtir), tam büyük ayin baslayacagi sirada, - vous savez ces chantes et le livre de
job - (Peygamberin kitabindaki ilahileri bilirsiniz) bir Ingiliz ailesini, les dames charmentes (güzel kadinlari)
"yabancilarin Rus kiliselerinde basibos dolasmalari yanlistir, gezmek isterlerse zamaninda gelsinler"
nedeniyle kiliseden kovmus. Ingilizler bayginlik geçirmisler... Bu zangoç, yönetim coskunluguna kapilmis
olmalidir, et il a montre son pouvoir... (ve gücünü gösterdi.)
-Mümkünse kisa kesin, Bay Verkhovensky.
- Bay von Lembke simdi kazalari dolasiyor. En un mot (bir yerde okudum) bu Anrey Antonoyich, Ortodoks
Alman Rusu ise de, buna bir sözüm yok, kirk yaslarinda son derece yakisikli bir adam...
- Yakisikli oldugunu düsünmenizin nedeni nedir? Gözleri koyununkinden farksiz.
- Çok dogru. Fakat kadinlarimizin düsüncelerinden sözedi-yordum...
- Amaçtan ayrilmayalim, lütfen. Sahi, kirmizi bir kravat taktiginizi görüyorum... ne zamandan beri?
- Henüz bugün taktim...
62
- Kürlerinize devam ediyor musunuz? Doktorunuzun söyledigi gibi her gün bes mil yürüyor musunuz?
- Ha... hayir... her zaman olmuyor.
- Biliyorum! Daha Isviçre'deyken yürüyüsleri yapmadiginizi hissetmistim! Simdi, günde tam sekiz mil
yürüyeceksiniz. Kendinizi korkunç derecede ihmal etmissiniz! Çökecek kadar ihtiyarlamadiniz... demin sizi ilk
gördügüm zaman sasirdim... kirmizi kravatiniza ragmen.. quelle id‚e rouge! (kizil bir düsünce). Sayet
söylenecek bir sey varsa, Von Lembke hakkindaki konusmaniza devam edin; ama, rica ederim, çok kisa
kesin, çünkü çok yorgunum.
- En un mot (bir yerde okudum), kirk yasindan önce karanlik bir yasam sürdügünü, kirk yasinda bir kadin
araciligi ile ya da buna benzer bir yolla yönetim hayatina atilmis oldugunu söylemek istiyordum. Yani su
anda sehirde degil... Demek istiyorum ki, benim, gençligi kötü yollara sürükleyen ve sehirde dinsizligi yayan
bir adam oldugumu söylemisler. Hemen sorusturmaya baslamis...
- Bunun dogrulugundan emin misiniz?
- Dogrusunu isterseniz, gerekli önlemleri aldim bile. Sizin "ili yönettiginiz" kendisine haber verildigi zaman,
Vous savez (biliyor musunuz?), "artik bundan sonra böyle bir sey olmayacak" demek nezaketinde bulundu.
- Böyle mi söyledi?
- Kelimesi kelimesine "artik bundan sonra böyle bir sey olmayacak" ve avec cette morgue (burnu
havalarda)... Karisini Agustos sonlarina dogru karsilamak onuruna erecegiz; Petersburg'dan dogruca buraya
geliyor.
- Avrupa'dan, orada karsilastik.
- Vraiment?(Sahimi?)
- Paris'te ve Isviçre'de. Drozdov'larla akraba oluyor.
- Akraba mi? Ne garip bir rastlanti! Büyük emeller pesinde
63kostugunu söylediler ve... ve önemli baglantilari oldugu da söyleniyor. Dogru mu?
- Saçma! Baglantilari her ne ise, pek önemli sayilmaz! Kirk bes yasina gelene kadar meteligi olmayan hiç
evlenmemis yasli bir kizdi ve simdi su von Lembke'sini kancasina takti; tabii, bütün emeli adami önemli bir
kisi yapmak. Her ikisi de entrikacidir.
- Onun kocasindan sadece iki yas büyük oldugu söylenmisti.
- Bes. Moskova'da annesi kapimin esiginde ayakkabilarini paraladi; kocam henüz sagken, verdigimiz
balolara gelebilmek için davetiye dilenirdi. Ve Julia, alninda firuze bir kelebek, kavalyesiz bir kösede oturur
kalirdi. Ona öylesine acirdim ki, sabahin ikisinden sonra ona, ilk kavalyesini gönderirdim. O zamanlar yirmi
besinde vardi ve onu çocuk gibi kisa etekli entariyle dolastirirlardi. Sonunda onlari evime davet etmeye
utandim.
- Kelebegi görür gibi oluyorum.
- Oraya erisir erismez bir dalavere ile karsilastigimi söyleyeyim. Bayan Drozdov'un mektubunu okudunuz...
daha açik ne olabilir? Fakat ne buldum? Bayan Drozdov budalasi -zaten her zaman budaladir- sanki ne için
geldigimi merak ediyormus gibi dik
, dik bana bakti. Ne kadar sasirdigimi tahmin edersiniz. Efrafima bakindim ve ne gördügümü tahmin
edersiniz? Su Bayan Lembke oturmus, rahmetli Bay Drozdov'un yegeni ile kiristirmiyor mu? Her sey açik
seçik ortadaydi!... Kuskusuz, derhal duruma bir son verdim ve Praskovya yine benim tarafimdan...
- Ama yine de, onu bastirdiniz. Ah, siz bir Bismarck'siniz!... -Bismarck degilim; ama, ikiyüzlülük ile aptalligi
ayirabilecek
kadar yetenekliyim. Bayan Lembke'nin sahtekƒrligi ve Pras-kovya'nin aptalligi. Hayatimda bu kadar gevsek
kadin görmedim. Bacaklari davul gibi sismisti. Sözüm ona iyi kalpliymis. Iyi tabiatli bir budaladan daha akilsiz
ne vardir?
Bay Verkhovensky, yumusak baslikla:
64
- Kötü kalpli bir budala, ma bonne ami (sevgili dostum), dedi. Kötü kalpli bir budala, daha akilsizdir.
- Hakli olabilirsiniz. Lisa'yi hatirlarsiniz, degil rni?
- Charmante enfant! (sevimli çocuk).
- Fakat simdi bir "enfant" (çocuk) degil, kocaman bir kadin, hem de karakterli bir kadin. Cömert ve duygulu.
Hosuma en çok tiden sey de, salak annesine karsi gelebilmesi. Akrabalari olan o yegen için az kalsin büyük
bir çatismaya giriyorduk.
-Fakat, öyle ya, Lisa ile hiçbir akrabaligi olamaz!... Lisa hak-kinda herhangi bir niyeti yok, degil mi?
- Genç bir subay, pek konuskan degil ve aslini isterseniz, ol-dukça alçakgönüllü bir genç. Insafli olmayi her
zaman isterim. O da entrikadan hoslanmiyor sanirim ve pesinde oldugu kimse yok; yalniz, Bayan Lembke
kendi kendine gelin güvey oluyor, o kadar.
Genç subayin, Nicholas'a karsi büyük bir saygisi var. Anliyorsunuz ya, her sey Lisa'nin elinde; fakat,
ayrildigim zaman Nicholas ile aralari çok iyiydi ve Nicholas, kasim ayinda eve dönecegine kesin olarak söz
verdi. Bu bakimdan, entrika çevirmeye çalisan sadece Bayan Lembke ve Praskovya, sadece kör bir kadin.
Durup dururken endise etmemin yersiz oldugunu söyledi; aptallik ettigini onun yüzüne karsi söyledim. Allahin
huzurunda da ayni sözleri tekrarlayabilirim. Fakat, Nicholas basit seyler üzerinde durmamam için
yalvarmamis olsaydi, o sahtekƒr kadinin foyasini ortaya çikarmadan oradan ayrilmazdim. Nicholas'i
kullanarak Kont K.'ye yanasmaya çalisiyor. Ana-ogul arasini açmak istiyor. Fakat, Lisa, memnunlukla
söyleyebilirim, bizden yana ve Praskovya ile de bir anlasmaya vardim. Karmazinov'un akrabasi oldugunu
biliyor muydunuz?
- Ne? Von Lembke'nin akrabasi mi?
-Evet, tabii. Uzak bir akraba.
- Romanci Karmazinov mu?
65- Tabii, yazar! Neden bu kadar sasirdiniz? Tabii, kendini büyük bir yazar saniyor. Kendini begenmis
mahluk!.. Bayan Lembke onunla beraber gelecek. Adamin üzerine titriyor, orada. Hanim burada birtakim
edebi toplantilar yapmak amacinda. Bir ay süre ile kalacak ve geri kalan birkaç parça yerini de satacakmis.
Az kalsin, Isviçre'de onunla karsilasiyordum; tabii onunla karsilasmayi arzu ettigimden degil. Bununlar
beraber, beni hatirlamak inceligini gösterecegini umarim. Vaktiyle mektuplasirdik ve evime de gelirdi. Daha
iyi giyinmis olmanizi isterdim, Bay Verkhovensky. Her geçen gün biraz daha kendinizi koyuveriyorsunuz...
Oh, beni çok üzüyorsunuz!... Simdi ne okuyorsunuz?
- Ben mi? Sey...ben...
- Anliyorum. Her zamanki gibi... dostlar, içki, kulüp ve kƒgit oyunlari. Bunlara ek olarak dinsiz damgasi. Sizin
bu lakabinizi begenmiyorum, Bay Verkhovensky. Size dinsiz dememelerini arzu ederim, özellikle su
siralarda. Önceden de hoslanmazdim; çünkü, bunlar bos konusmalar, baska bir sey degil. Nihayet size
söylenmeliydi.
- Mais, mach‚re... (ama sekerim)
- Beni dinleyin. Bay Verkhovensky. Süphesiz, bilgi bakimindan sizinle boy ölçüsmem mümkün degil; fakat,
buraya dönüsümde, sizin hakkinizda uzun süre düsündüm. Ve bir karara vardim.
- Nasil bir karar?
- Dünyanin en akilli insanlari olmadigimiza, bizden daha akilli insanlarin bulundugu kararma vardim.
-Akillica ve yerinde bir karar. Eger bizden daha akilli kimseler varsa, bizden daha hakli kimseler de var
demektir. Ve bu da demektir ki, biz de yanilabiliriz, öyle degil mi? Mais, ma bonne amie, (ama, iyi dostum)
bir hata yaptigimi düsünelim; fakat hƒlƒ, insanligimi, ezeli ve ebediligimi, vicdanimin özgürlügünü kaybetmis
olmam, degil mi? Arzu ettigim takdirde, dar düsünceli ve kaba bir sofu olmayi reddetmeye hakkim var, öyle
degil mi? Tabii, böyle oldugum
66
için hayatimin sonuna kadar benden nefret eden insanlar olacaktir. Et puis, comme on trouve toujours plus
de monies que de raison, (hem sonra, akil verecek çok papaz bulunduguna göre) ve ben de tamamen ayni
fikirdeyim.
- Ne, ne dediniz?
- Dedim ki "on trouve toujours plus de moines que de raison, (Hem sonra, her zaman akildan çok akil veren
bulunduguna göre.) ve ben de..."
- Bu düsünce sizin mi, yoksa? Baska bir yerden almis olmalisiniz.
- Bunu söyleyen, Pascal.
- Zaten anlamistim... ah, siz!... Neden hiçbir seyi kisaca söylemiyor da uzattikça uzatiyorsunuz? Böylesi,
yönetme cos-kunlugunu anlatmanizdan çok daha iyi.
j - Ma foi, ch‚re... (Vallahi sekerim) Neden? Önce nihayet ben bir Pascal degilim, hem sonra, biz Ruslar
herhangi bir seyin kendi dilimizde nasil söylenmesi gerektigini bilmeyiz. Hiç degilse, bugüne kadar herhangi
bir sey söylemis degiliz.
- Chere, chere amie! (sevgili, sevgili dostum)
- Simdi bütün bu Lembke'ler ve Karmazinov'lar... Allahim, kendinizi nasil bu kadar koyuverdiniz!... Ah, beni
ne kadar üzüyorsunuz!... Bütün bu insanlar attiginiz tirnaga degmediginden onlarin size saygi duymalarini
arzu ederdim; fakat, su halinize bakin!... Sizde ne bulacaklar? Onlara ne gösterecegim? Herkese örnek
olmaya devam edecek, degerinizi kabul ettirecek yerde, etrafiniza bir sürü serseri toplamis, bir sürü kötü
aliskanliklar edinmis, yaslanmis ve güçsüz, sarapsiz ve kumarsiz yasayamayan, Paul de Kock'dan baskabir
sey okumayan ve herkes yazarken hiçbir sey yazamayan bir kisi oldunuz. Bütün vaktinizi konusmakla
harciyorsunuz. Hiç ayrilamadiginiz Liputin gibi can sikici kimselerle nasil arkadaslik edebiliyorsunuz?
Bay Verkhovensky, sikilarak itiraz etti.
67- Neden ayrilamadigim? Bayan Stavrogin, sertçe sordu:
- Simdi nerededir?
- Onun... onun size karsi daima büyük bir saygisi vardir. Annesinden kalan bir mirasi almak üzere S...H 'ye
gitti.
- Para almaktan baska bir is yapmaz görünüyor. Shatov nasil? Hep eskisi gibi mi?
- Irascible, mais bon. (Yine çabuk öfkelenir, ama iyi)
- Su sizin Shatov'unuza da hiç tahammülüm yok. Nisbetçi ve her zaman kendisini düsünen bir insan.
- Miss Shatov nasil?
Bayan Stavrogin merakla ona bakti:
- Dasha mi, demek istiyorsunuz? Neden ögrenmek istiyorsunuz? Çok iyidir. Onu, Drozdov'larda biraktim.
Isviçre'deyken; oglunuz hakkinda bir seyler duydum. Kötü, iyi olmayan seyler duydum.
- Oh, C'est une histoire bien bete! Je vous attendais, ma bonne amie,pour vous reconter... (Oh, çok kötü bir
öykü bu! Anlatmak için sizi bekliyordum, aziz dostum.)
- Yeteri kadar ögrendim, Bay Verkhovensky, beni artik rahat birakin. Çok bitkinim. Bol bol konusacak
vaktimiz olacak, özellikle kötü seylerden. Gülerken agzinizdan tükürük saçiyorsunuz... bunaklik ya da buna
benzer bir sey. Sonra ne kadar da garip gülüyorsunuz!... Allahim, ne kadar kötü aliskanliklar edinmissiniz L.
Karmazinov sizi hiçbir zaman ziyaret etmeyecek! Bundan da memnun kalacaklar. Oh, simdilik artik yeter.
Yorgunum! Bana hakikaten acimalisiniz!...
Bay Verkhovensky ona "acidi"; fakat, Bayan Stavrogin'in yanindan ayrilirken son derece endiseliydi.
***
68
Dostumuz, gerçekten de kötü birkaç aliskanlik edinmisti, özellikle son aylarda. Hizla çöktügü gözle
görülebiliyordu ve kiliginin kötü oldugu da dogruydu. Daha çok içiyor, gözleri daha çabuk sulaniyor ye
sinirleri gittikçe zayifliyordu. Sanat degeri olan her seye karsi asiri bir hassasiyeti vardi. Yüzü de çok çabuk
degismeye baslamisti; örnegin, yüzündeki gururlu ifade, saçma, hatta, ahmakça bir ifadeyle yer degistirmisti. Yalniz birakilmaya tahammülü yoktu ve daima eglence ariyordu. En son
rezaletlerin; gülünç fikralarin anlatilmasini istiyor ve bunlarin her gün degisik olmasini
arzu ediyordu. Eger uzun bir süre onu ziyarete gelmezlerse, odasinda kederli kederli dolasiyor; pencereye
gidiyor; dalginlikla dudaklarini kemiriyor; derin derin iç geçiriyor ve hemen hemen aglamakli olarak gününü
geçiriyordu. Sanki, hep bir seyler olmasini bekliyor, umulmadik ve kaçinilmaz bir seylerden korkuyordu;
endiseliydi; rüyalarina büyük ölçüde deger vermeye baslamisti.
O günü ve gecesini asiri bir endiseyle geçirdi; beni çagirtti; çok l heyecanliydi; çok konustu; bana birçok sey
anlatti; ama, anlattiklarinin hepsi birbirini tutmaz seylerdi. Bayan Stavrogin, onun benden hiçbir sey
saklamadigini uzun bir süredir biliyordu. So- nunda, kendisinin bile anlayamadigi bir seyden endiselendigine
karar vermekten kendimi alamadim. Kural olarak, daha önceleri biraraya geldigimizde, hemen sikƒyetlere
baslar ve sikƒyetlerin arkasindan bir sise votka gelir ve her sey daha eglenceli olmaya baslardi. Fakat, bu
sefer votka yoktu ve birini gönderip votka al-dirmak istegini devamli olarak bastirdigi belliydi.
Hemen hemen bir çocuk gibi yanip yakiniyordu.
- Bayan Stavrogin neden bana hep kiziyor? Tous les hommes i de genie et de progres en Russie etaient,
sont et seront toujours des ayyaslar et des kumarbazlar, qui boivent (balik gibi içkide yüzerler, Rusya'daki
bütün dahiler, kumarbazlarla, içkide yüzen sar- hoslardir)... ama ben ne böyle bir sarhos ne de
kumarbazim... Neden yazmadigimi anlamak istiyor. Ne garip bir düsünce. Neden yatiyor olayim? Benim bir
örnek olmami ve kendimi saydirmami istiyor.
69Mais entre nous soit dit (ama aramizda kalsin) kaderi "saygi" olan bir insan yatmaz da ne yapar... o bunu
bilmiyor mu?
Ve nihayet, onun yakasina sarilmis olan üzüntüsünün ne oldugunu o aksam anladim. Birçok kere aynanin
önünde durmus ve bir süre oyalanmisti. Nihayet, aynadan bana dönüp büyük bir ümitsizlikle:
- Mon cher, je suis (dostum ben) kendisini koyuvermis bir adamim, dedi.
Gerçekten de o güne kadar, tek bir inanci vardi. Bayan Stavrogin'in "yeni görüsleri" ve bütün "degisen
fikirleri" yaninda; onun kadinca kalbinde, sadece bir sürgün ya da ünlü bir bilgin degil; ayni zamanda,
yakisikli bir erkekti. Yirmi yildan beri bu zevk verici inanca bütün benligi ile sarilmisti ve olasilikla bu
inancindan ayrilmaktan ötürü üzülüyordu. Yakin bir gelecekte, kaderin kendisine böyle bir oyun
hazirlayacagi, acaba, o gece içine mi dogmustu?
Simdi, hemen hemen unutulmus, anlatacaklarimin esas baslangici olacak olayi anlatayim.
Drozdovlar, agustos ayinin son günlerinde geldiler. Gelisleri, akrabalari olan valinin uzun süredir beklenen
karisinin gelisinden biraz önce olmus, sehrimiz toplumu üzerinde hos bir etki birakmisti. Fakat, bütün bu ilgi
çekici olaylardan daha sonra sözedecegim; burada sadece su kadarini söyleyecegim ki, Bayan Drozdov,
kendisini sabirsizlikla bekleyen Bayan Stavrogin'e çok üzücü bir haber getirmisti; Nicholas, temmuz ayinda
onlardan ayrilmis, Rhine'de Kont K. ile bulusarak, onlarla beraber Petersburg'a gitmisti. Kont'un evlenme
çaginda olan küçük bir kizi vardi.
Bayan Drozov konusmasina:
- Lisa'dan bir sey ögrenemedim, diye basladi. Onun ne kadar gururlu ve inatçi oldugunu bilirsiniz. Fakat, Lisa
ile Nicholas arasinda bazi tatsiz olaylarin geçmis oldugunu gözlerimle gördüm. Aralarindaki olayin bütün
ayrintilarini bilemem; ama, Dasha'ya sorsaniz iyi olur diye düsünüyorum, aziz dostum. Nihayet, gözbe70
beginiz olan bu kadini size geri getirmis olmaktan memnunum; j büyük bir yükten kurtulmus oldum.
Bu zehirli kelimeler belirli bir öfkeyle söylenmisti. "Sisko" ka-dinin, sözlerini daha önceden hazirlamis oldugu
ve etkisini de tah-min ettigi belliydi. Fakat, Bayan Stavrogin, bu kadar duygulu ko-nusmalardan sasiracak bir
kadin degildi. Nitekim, sert bir dille, çok E kesin ve yeterli bir açiklama talep etti. Bayan Drozdov sesini
hemen alçaltti; hatta, konusmasinin sonunda aglamaya ve dostça kelimeler l söylemeye bile basladi. Bu,
sinirli oldugu kadar da hassas olan kibar kadinin, Bay Verkhovesnky gibi, candan bir dosta ihtiyaci vardi; kizi
Lisa'dan baslica sikƒyeti, kizinin "bir dost" olmamasiydi.
Fakat, kadinin anlattiklarindan kesin olarak
çikarilan tek anlam, Lisa ile Nicholas'in hakikaten tartismis olmalariydi. Bayan Droz-dov'un bu tartisma
hakkinda kesin bir bilgisi yoktu. Dasha hak-kindaki imali sözlerine gelince, konusmasinin sonunda, onun l
hakkinda söylediklerini sadece geri almakla kalmadi; böyle ko-nusmasinin "öfkeye" kapilmasindan ötürü
oldugunu söyleyerek, özür de diledi. Kisacasi, her sey son derece belirsiz ve kuskuluydu. Bayan Drozdov'a
göre, tartisma, Lisa'nin "inatçi ve alayci" karakterinden ötürüydü; diger taraftan, Nicholas her ne kadar ƒsiksa
da, onun alayci sözlerine aldirmayacak kadar gururlu oldugundan kendisi de alayci olmustu.
Bayan Drozdov:
- Bundan hemen sonra, diye devam etti. Genç biriyle tanistik, | sizin "profesör"ün yegeni oluyor, herhalde ve
yanildigimi da san-miyorum, çünkü ayni soyadini tasiyor...
Bayan Stavrogin:
- Yegeni degil, oglu, diye düzeltti.
Bayan Drozdov, Bay Verkhovensky'nin soyadini hiçbir zaman hatirlayamaz ve ondan sözederken daima
"profesör" derdi.
-Eh, oglu, su halde; ogluysa daha iyi, benim için pek fark etmez. Alelade bir genç, çok canli ve serbest;
fakat, hiçbir özelligi yok. Eh,
71korkarim ki, Lisa kötü davrandi. Nicholas'i kiskandirmak için bu gençle arkadas oldu. Kizimi bu bakimdan
fazla suçlu bulmam; her genç kizin yapacagi seyler bunlar... Oldukça da sevimli hareketlerdir, sanirim.
Yalniz, Nicholas kiskanacagi yerde bu gençle özellikle arkadas oldu. Sanki hiçbir seyin farkinda degilmis,
daha çok, aldiris etmez gibiydi. Onun bu hareketi Lisa'yi çilgina çevirdi. Genç adam, kisa zaman sonra
gidecegi bir yere yetismek için acele ediyor gibiydi ve Lisa, her firsatta Nicholas ile tartismaya basladi.
Nicholas'in bazen Dasha'yla konustugunu fark etti ve bu onu o kadar sinirlendirdi ki, hayat çekilmez olmustu;
tabii bizler için. Doktorlar sinirlenmemi yasaklamislardi. Dillere destan ettikleri göl, sinirime dokunmaya, bana
sadece dis agrisi vermeye ve romatizma agrilarimin artmasina neden oldu. Hem neden olmasin, Cenova
Gölü'nün dis agrisina neden oldugunu bir yerde okumustum zaten. Tam o siralarda, Nicholas, Kontes'ten bir
mektup aldi ve bizi terketti; bütün öteberisini bir günde topladi. Dostça ayrildiklarini söylemeliyim. Lisa da çok
neseli ve hoppaydi. Onu yolcu ederken kahkahalarla gülüyordu. Sadece bütün haraketleri yapmacikti.
Nicholas gittikten sonra, çok dalgin oldu ve onun sözünü bile etmedi. Benim bile ondan söz etmemi
istemiyordu. Size de, Nicholas'tan, Lisa'ya bahsetmemenizi tavsiye ederim, aziz dostum. Her seyi büsbütün
karistirmaktan baska bir ise yaramayacaktir. Eger söz etmeyecek olursaniz, size kendiliginden söyleyecektir.
Bu takdirde, daha çok sey ögrenebilirsiniz. Bence, eger Nicholas sözünde durur da çabuk dönecek olursa,
aralan yine düzelecektir.
- Derhal yazacagim. Eger bütün tartisma buysa, bunun kadar saçma bir sey olamaz; hepsi saçma!...
Anliyorsunuz ya, Dasha'yi çok iyi tanirim. Onun herhangi bir suçu olamaz.
- Aziz Dasha için üzüldüm. Onun için böyle konusmamaliydim. Konusmalari hep yüksek sesle ve normal
kanallarda oluyordu zaten. Fakat, o zaman olanlar beni tamamen sasirmisti, aziz dostum. Ayrica, Lisa bile
onun günahsiz oldugunu anladi ve ona eskisi gibi nazik davranmaya basladi.
72
Bayan Stavrogin, hemen o gün Nicholas'a bir mektup yazarak, söyledigi tarihten hiç olmazsa bir ay önce
gelmesi için rica etti. Fakat yine de, bu meselede anlayamadigi bir durum vardi ki, ne oldugunu tahmin bile
edemiyordu. Bütün gece sabaha kadar bunu düsünüp durdu. Bayan Drozdov'un düsüncesini fazlaca masum
ve duygulu buluyordu. "Praskovya', diye düsündü, "yatili okulda oldugu gibi, bütün hayati fazla duygulu
geçmis. Nicholas, genç bir kizin alayli sözleri üzerine kaçacak erkek degil. Gerçekten tartistilarsa, bunun
daha baska bir nedeni olmasi gerekir. Gerçi, o subayi da be-rebarlerinde getirdiler. Bir akraba olarak
evlerinde oturuyor. Praskovya, Dasha için özür dilemekte çok acele etti; söylemek istemedigi bir seyi
kendisine saklamis olmali..."
Sabahleyin, Bayan Stavrogin, hiç olmazsa zihnini karistiran sorunlardan birini çözümlemek için kesin kararini
verdi ve yaptigi plan, beklenmedik olmasi bakimindan oldukça ilginçti. Bu planim hazirlarken aslinda ne
düsünmüstü? Söylemesi çok güç, ayrica, anlatan olarak, olaylari olduklari gibi aktarmaktan sorumluyum ve
anlatacaklarim gerçege uymaz görünürse suç benim olmayacaktir. Surasini da kaydetmek zorundayim ki,
sabah oldugu zaman, içinde Dasha hakkinda en küçük bir kusku dahi yoktu ve gerçegi söylemek gerekirse,
zaten ondan hiçbir sekilde süphelenmemisti; ona çok güvenirdi. Ayrica, Nicholas'in ona ƒsik olabilecegini
aklinin kiyisindan bile geçirmezdi... "Dasha ile ha!" Ertesi sabah, Dasha, fincanlara çay koyarken, Bayan
Stavrogin gözlerini ondan ayirmadan uzun uzun bakti ve belki, bir gün öncesinden beri yirminci kez kendi
kendine söylendi: "Hepsi saçma!..."
Bununla beraber, Dasha'nin yorgun göründügünü, daha sessiz durdugunu ve ilgisiz oldugunu fark etti.
Kahvaltidan sonra, her ikisi de, her zaman yaptiklari gibi, elisine oturdular. Bayan Stavrogin, Dasha'ya,
Avrupa izlenimlerini, özellikle manzaralarini, halkini, Sehirlerini, törenlerini, sanat ve ticaretlerini... görebilmek
firsatini Buldugu her seyi anlatmasini söyledi. Drozdov'lar ve onlarin yalindaki yasantisindan hiç söz etmedi.
Is masasinda Bayan Stav73rogin'in yaninda oturan ve igneyle nakis islemesine yardim eden Dasha, yarim saat süreyle, düz, tekdüze
ve biraz zayif sesle bütün izlenimlerini anlatti.
Bayan Stavrogin onun konusmasini birden kesti.
- Dasha, bana özellikle anlatmak istedigin bir sey yok, degil mi?
Dasha, bir an düsündü ve parlak gözleriyle Bayan Stavrogin'e bakti.
- Hayir, hiçbir sey yok.
- Ruhunda, kalbinde, vicdaninda da yok mu?
Dasha, biraz küskün bir tavirla ve sakin bir sesle tekrarladi.
- Hiçbir sey yok.
- Olmadigini biliyordum! Bilmeni istiyorum, Dasha senden hiçbir zaman kusku duymayacagim. Simdi otur ve
dinle. Su karsimdaki sandalyeye otur. Seni karsimda görmek istiyorum. Tamam. Dinle... evlenmek ister
misin?
Dasha, sorgulu uzun bir bakisla cevap verdi; ama, bu bakisinda pek fazla hayret yoktu.
-Dur, bir sey söyleme. Ilkönce, yas bakimindan büyük bir fark var... çok büyük bir fark... Fakat, bunun ne
kadar saçma bir sey oldugunu herkesten iyi bilirsin. Akilli bir kizsin ve hayatinda hata olmamali. Bununla
beraber, hƒlƒ yakisikli bir adamdir... yani, Bay Verkhovensky, her zaman saygi duydugun bir adam. Ne
dersin?
Dasha yine sorgulu bakislarini Bayan Stavrogin'e çevirdi. Bu kez çok sasirmis ve biraz da kizarmisti.
-Dur bir sey söyleme. Acele etme. Gerçi vasiyetnamemde sana para biraktim; ama, ben öldükten sonra
paran bile olsa ne yaparsin? Aldatilacaksin ve paran elinden alinacak... perisan olacaksin. Fakat, onunla
evlenecek olursan, ünlü bir kisinin karisi olacaksin. Simdi de durumu, onun görüsü üzerinden inceleyelim:
Simdi ölsem, onun hali ne olacak? Para bakimindan sikintisi olmaz. Fakat, ona ba74
kabilecegine güvenirim. Dur, henüz bitirmedim: havai, beceriksiz, huysuz, bencil ve düsük aliskanliklari olan
bir kisidir. Fakat, ondan daha kötü kisiler olabilecegini düsünerek onu kabul etmelisin. Seni asagilik bir
adama vererek, senden kurtulmak istedigimi düsünmezsin, degil mi? Yoksa böyle mi düsünüyorsun? Fakat
onu tercih etmene en büyük neden, bunu senden benim istemem. Sözünün burasinda sesini biraz öfkeyle
yükseltti. - Anladin mi? Neden bana öyle bakiyorsun? Dasha, hƒlƒ susuyor ve sadece dinliyordu.
: - Bir dakika dur... konusma! Yasli bir kadina benzer... fakat, senin için çok daha iyidir. Zavalli yasli bir kadin
gibi oldugunu itiraf ederim. Dünyada onun sevgisine layik bir kadin yoktur. Fakat, zavalliligindan ötürü
sevilmek hakkini kazaniyor ve sen de onu bu zavalligindan ötürü seveceksin. Beni anliyorsun, degil mi?
Degil mi?
Dasha basiyla evetledi.
Bayan Stavrogin garip bir öfkeyle ve tiz bir sesle devam etti: - Anlayacagini biliyordum. Zaten senden baska
bir sey beklemezdim. Seni sevecek, sevmeli, sevmeli. Sana tapmali!.. Ayrica, sana ƒsik olacagi muhakkak;
hatta, kendisini buna zorunlu bile tutmasa, seni yine de sevecektir. Onu iyi tanirim. Ve ben de daima burada
olacagim. Bu hususta merak etmemelisin; daima burada olacagim. Seni sikƒyet edecek, hakkinda onur kirici
seyler anlatacak, karsilasacagi ilk kisiye hakkinda bir sürü sey fisildayarak sizlanacak, hep sizlanacak; bir
odadan bir odaya sana mektuplar yazacak, günde iki mektup belki; fakat, ne olursa olsun sensiz
yapamayacaktir; asil önemli olan da budur. Arzu ettigin her seyi yaptir ona; zaten yaptiramazsan, aptalsin
demektir. Kendisini asmak isteyecektir. Seni kendisini asmakla tehdit edecektir... sakin inanma. Sadece
saçmalik!... inanma, ama yine de gözünü aç, pek belli olmaz; kendisini asabilir. Onun gibi kimseler için böyle
seyler olagandir; zayifliklarindan ötürü kendilerini asiverirler. Ve bu nedenledir ki
75onu fazla sikmamalisin... bu, evlilik hayatinin ilk kosuludur. Sair oldugunu da unutmamalisin. Dinle, Dasha,
kendini feda etmek kadar büyük bir mutluluk yoktur. Ayrica, bana büyük bir iyilik yapmis olacaksin ve bu da
çok önemlidir. Saçma konustugumu düsünme. Ne söyledigimi çok iyi biliyorum. Ben bencilim, bu bakimdan
sen de bencil olacaksin. Seni hiçbir seye zorlamiyorum; her sey sana bagli, nasil istersen öyle olacak.
Karsimda neden böyle oturuyorsun? Bir seyler söyle!... Dasha, kararli bir dille:
- Birisi ile evlenmek zorundaysam, benim için pek fark etmez, Bayan Stavrogin, dedi.
Bayan Stavrogin sert bir sekilde, dik dik bakti.
- Zorunluluk mu? Ne demek istiyorsun?
Dasha, elindeki igneyle nakisa devam ederken susuyordu.
- Zeki bir kiz olabilirsin; ama, saçma konusuyorsun. Seni evlendirmek istemem tamamen dogrudur; fakat,
seni evlendirmeyi arzu etmem, evlenmenin gerekli olmasindan degil. Bay Verkhovensky'yi düsünerek,
evlenmeni istiyorum. Bununla beraber, yirmi yasinda oldugundan... Bay Verkhovensky olmasaydi, seni
evlendirmeyi hiç düsünmeyecektim... Ne diyorsun?
- Arzu ettiginiz gibi olsun, madam.
- Su halde kabul ediyorsun!... Dur, bir sey söyleme. Neden acele ediyorsun? Sözümü henüz bitirmedim.
Vasiyetimde sana on bes bin ruble biraktim. Evlenme gününde bu parayi sana verecegim. Sekiz binini ona
vereceksin... yani, ona degil bana vereceksin. Geriye kalan yedi binin bir kurusunu dahi ona vermeyeceksin.
Bunu hiç unutma. Borçlarini asla ödemeyeceksin. Bir kere ödeyecek olursan, arkasinin kesilmedigini
görürsün. Sekiz bin ruble borcu var; borcunu ben ödeyecegim; fakat, senin paranla ödenmis oldugunu
bilmeli. Simdi yaptigim gibi, ev, yiyecek ve içecek masraflarinizi karsilayacagim; ikinize yilda, bin iki yüz
rublelik ve ayrica bin bes yüz rublelik ödenek verecegim. Yalniz hiçmetçilerinizi kendiniz tutacaksiniz.
76
Yillik ödeneklerinizi toplu olarak sana verecegim. Fakat, sen de ona karsi biraz anlayisli olup, arada sirada
para vereceksin. Arkadaslarinin, ancak haftada bir gelmelerini temin et, daha sik geldikleri takdirde kov.
Zaten ben de burada olacagim. Eger ölecek olursam, yillik ödeneginiz onun ölümüne kadar; çünkü, bu
ödenek sana degil onadir. Vasiyetimde, yedi bin rubleden hariç sekiz bin ruble daha birakacagim. Eger akilli
bir insansan bu paraya dokunmazsin. Bu paradan baska benden kirk para alamazsin. Bunu ögrenmek
hakkindir. Kabul ediyor musun, etmiyor musun? Nihayet bir sey söylemeyecek misin?
- Biraz önce söylemistim, Bayan Stavrogin.
- Yalniz unutma, karar vermek senin hakkin. Arzu ettigin gibi olacak.
- Bu takdirde, söyler misiniz, Bayan Stavrogin, bu konuda Bay Verkhovensky bir sey söyledi mi?
-Hayir, söylemedi, bundan haberi bile yok, fakat... kisa zamanda ögrenecek.
Bayan Stavrogin hemen yerinden firladi ve siyah salini omuzlarina atti. Dasha yine kizardi ve sorgu dolu
bakislarla hanimini takip etti. Bayan Stavrogin birden öfkeyle geri döndü. Gözlerinden ates fiskiriyordu.
- Salak!..., diye atmaca gibi atildi. Nankör salak!... Ne düsünüyorsun? Seni biraz da olsa kötü bir duruma
sokacagimi mi saniyorsun? Onunla evlenmen için yerlerde sürünerek yalvaracak, mutluluktan ölecek... iste
bu evlilik böyle ayarlanacak. Kimsenin sana zarar vermesine izin vermeyecegimi çok iyi bilirsin. Yoksa
seninle sekiz bin ruble için evlenecegini ve seni ona satmak için kostugumu mu düsündün? Budala,
budala!... Siz, hepiniz nankör budalalarsiniz. Semsiyemi ver benim!...
Islak tugla kaldirimin, tahta kalaslarin üzerinden kosarak Bay Verkhovensky'ye gitti.
***
77Dasha'nin kimse tarafindan hirpalanmasini istemedigi muhakkakti; tersine, su anda onun haklarini
koruyordu. Salini omuzlarina atarken, evlatliginin sorgu dolu bakislarini yakaladigi zaman öfkeden çilgina
dönmüstü. Dasha'yi çocuklugundan beri çok severdi. Bayan Drozdov'un Dasha için, "onun gözbebegi"
demekte hakki vardi. Bayan Stavrogin, Dasha'nin karakterinin agabeyine hiç benzemedigine karar vermisti;
yani, karakteri Ivan Shatov'a benzemezdi. Dasha, sessiz ve yumusak huylu; kendisini feda etmeye her
zaman hazir; sadik, son derece alçakgönüllü; asiri derece mantikli ve en önemlisi, nankör olmayan bir kizdi.
Bugüne kadar Dasha, umdugu gibi bir kiz çikmisti. Henüz on iki yasindayken, Bayan Stavrogin, onun için
"yasantisinda hiçbir aksaklik olmayacak" demisti ve her parlak gördügü düsünceye, her aklina koydugu
seye, her hülyaya, her yeni fikre büyük bir tutkuyla baglanan bir kadin oldugundan Dasha'yi kendi öz çocugu
gibi yetistirmeye karar vermisti. Derhal, Dasha'ya büyük bir miktar para ayirdi ve Dasha'ya on alti yasina
gelene kadar evlerinde kalan, sonra bilinmeyen bir nedenle isine son verilen Miss Criggs adinda yabanci bir
dadi tutuldu. Gramer okulundan Dasha'ya ders vermek için çok degerli ögretmenler geliyordu. Bu
ögretmenlerin arasinda gerçek bir Fransiz vardi ve Dasha'ya Fransizca ögretti. Bu Fransizin isine de birden
son verildi ve ƒdeta evden kovuldu. Sehirde yeni olan, iyi bir aileden dul kalan, fakir bir kadindan piyano
dersleri aldi. Fakat bas egitmen Bay Verkhovensky'ydi. Gerçekte, Dasha'yi bulan ve meydana çikartan Bay
Verkhovensky'ydi; Bayan Stavrogin, Dasha'yi evlatlik almayi henüz düsünmüyorken, Bay Verkhovensky bu
sessiz çocuga ders veriyordu. Yine tekrarlamaliyim: çocuklarin ona baglanmalari çok sasilacak bir seydir!...
Lisa Tushin'e de sekiz yasindan on bir yasina kadar ders vermisti (Bay Verkhovensky ona bedava ders
veriyordu; çünkü, Drozdov'lardan dünya yerinden oynasa para almazdi). Fakat, sevimli çocuga kendisi de
tutulmustu. Evrenin kurulusu ve dünya hakkinda çok içli öyküler anlatir ve insanligin tarihinden sözederdi. Ilk
insan topluluklari, tarih öncesi insanlari hakkindaki konferanslari, Arap öykülerinden çok daha ilginç olurdu.
78
Bu öykülerden son derece hoslanan Lisa, Bay Verkhovensky'nin yüz hareketlerini yaparak, bu öyküleri evde
anlatirdi. Bay Verkhovensky bunu nasilsa duydu ve bir gün onu suçüstü yakalayiverdi. Son derece utanan
Lisa, onun kollarina atilarak aglamaya basladi. Bay Verkhovensky de onunla beraber agladi. Kisa bir süre
sonra Lisa gitti ve sadece Dasha kaldi. Dasha için baska ögretmenler tutuldugu zaman, Bay Verkhovensky,
ona ders vermemeye basladi ve zamanla da ona karsi olan ilgisini kaybetti. Bu, uzun bir süre böyle devam
etti. Bir gün, onun güzelligi karsisinda saskina döndü. Kiz, o zaman henüz on yedi yasindaydi. Bayan
Stavrogin'in evindeki bir yemekte karsilasmisti onunla. Genç kizla konusmaya basladi ve onun verdigi zekice
cevaplardan memnun oldu. Bu konusmalari, Rus edebiyatinin tarihi hakkinda ciddi ve genis konferanslarin
verilmesinin kararlastirilmasiyla son buldu. Bayan Stavrogin, çok memnun olmus ve bu olaganüstü fikri
nedeniyle onu tebrik etmisti. Dasha ise sevinçten uçuyordu. Bay Verkhovensky özel bir dikkatle
konferanslarini hazirladi ve sonunda basladi. En eski devirden basladilar; ilk konferans çok verimli geçti;
Bayan Stavrogin de konferansta bulundu. Bay Verkhovensky konferansini bitirdigi zaman, ögrencisine
gelecek derste, "The Lay of Igor's Army"yi tartisacaklarini söylerken, Bayan Stavrogin birden yerinden kalkti
ve baska ders olmayacagini söyledi. Bay Verkhovensky yüzünü eksitmekle beraber cevap vermedi. Dasha
kipkirmizi oldu. Ama, bu konu böylece kapandi. Bu olay, Bayan Stavrogin'in simdi aklina koydugu
beklenmedik düsünceden üç yil önce olmustur.
Zavalli Bay Verkhovensky, basina geleceklerden habersiz, odasinda oturuyordu. Melankolik düsüncelere
dalmis, uzun bir süreden beri, tanidik bir dostunun gelip gelmedigini görmek için, pencereden bakiyordu.
Fakat, gelen giden yoktu. Yagmur çiseliyordu. Hava soguyordu. Sobanin yakilmasi gerekiyordu. Içini çekti.
Birden gözlerinin önünde korkunç bir sey belirdi: Bayan Stavrogin, böyle bir havada ve olmayacak bir saatte
ona geliyordu. Ve yayan!... O kadar sasirmisti ki, ceketini giymeyi unuttu ve onu
79oldugu kilikta karsiladi; genellikle evdeyken giydigi pembe, eski
ceketiyle hem de.
Onu karsilamak için yerinden kalkarken zayif bir sesle: -Ma bonne amie (sevgili dostum)! diye haykirdi.
- Yalniz misiniz? Memnun oldum. Dostlariniza tahammülüm yok. Oh, ne kadar sigara içmissiniz!... Ulu
Tanrim, ne hava!... Çayinizi da bitirmemissiniz, oysa saat on iki oldu!... Cennet düsünceniz, tertipsizliktir.
Zevk düsünceniz, pisliktir. Bu yirtik kƒgit parçalari yerde ne ariyor? Nastasya! Nastasya!... Nastasya'niz ne
isle mesgul? Pencereleri açin, azizim, vasistaslari, kapilari... her tarafi!... Ardina kadar açin, lütfen! Salona
geçelim. Is görüsmesi yapmak için geldim. Ve, rica ederim, hayatinda ilk kez olsun surayi süpür Nastasya!
Nastasya, öfkeyle yakinan bir dille:
- Efendim ortaligi hep kirletiyor, Madam!..., dedi.
- Sen de her zaman süpür!... Günde on bes kere süpür!... Günde on bes kere süpür, azizim! Ne korkunç bir
oda!...
Salona geçtikleri zaman, Bayan Stavrogin:
- Kapilari sikica kapayin, dedi. Bizi dinleyecegi muhakkaktir. Duvar kƒgitlarini degistirmelisiniz. Geçenlerde
örneklerle beraber bir dekoratör de göndermistim, neden seçmediniz? Oturun ve dinleyin. Oturun lütfen!...
Nereye gidiyorsunuz?Nereye gidiyorsunuz? Nereye?
Bay Verkhovensky öbür odadan bagirdi.
- Bir dakika...ben...buradayim!...
- Oh, ceketinizi degistirmissiniz.
Bayan Stavrogin, onu tepeden tirnaga süzdükten sonra:
- Evet, dedi. Böylesi daha iyi oldu. Size söyleyeceklerime uyacak. Oturun, lütfen!...
Her seyi kisa ve açik olarak anlatti. Bay Verkhovensky'nin ihtiyaci olan sekiz bin rubleye de degindi.
Drahoma üzerinde uzun uzun konustu. Bay Verkhovensky, saskinligindan irilesmis göz80
lerle bakiyor ve titriyordu. Bay Verkhovensky her seyi çok iyi duymakla beraber iyice anlayamamisti.
Konusmak istedi; fakat, sesi çikmadi. Bütün bildigi, her seyin, Bayan Stavrogin'in istedigi gibi olacagiydi. Bu
bakimdan, onunla tartismak, ona karsi koymak yararsizdi ve evlilik konusu karsi konulmaz bir kesinlikle
kabul edilecekti.
Sonunda büyük bir gayretle:
-Mais a bonne amie (Ama, sevgili dostum), diyebildi. Üçüncü kez, hem de bu yasta ve böyle bir çocukla!...
Mais c'est une enfant! (Ama o bir çocuk).
- Sükür Tanri'ya ki, yirmi yasinda bir çocuktur!... Gözlerinizi devirmeyiniz, lütfen, rica ederim. Sahnede
degilsiniz. Çok zeki ve bilgilisiniz; ama, hayat hakkindaki düsünceleriniz eksik. Daima bir dadiya ihtiyaciniz
var. Ölürsem haliniz ne olacak? O size çok iyi bir dadi olacaktir. Alçakgönüllü, akilli ve kararli bir kizdir.
Ayrica, henüz ölmeyi düsünmedigim için ben de her zaman yaninizda olacagim. Çok evcil ve iyilik melegi
gibi bir kizdir. Bu hos fikir, Isviçre'deyken aklima geldi. Anlamiyor musunuz? Melek gibi bir kiz oldugunu
söyledim!...
Birden öfkeyle haykirdi.
- Eviniz pislik yuvasi halinde!... Dasha evinize düzen verecektir. Her taraf ayna gibi parlayacak. Tanrim,
onunla evlendiginiz takdirde kazanacaginiz seyleri teker teker saymami, önünüzde diz çökmemi mi
bekliyorsunuz? Asil sizin benim önümde diz çökmemiz gerekir!... Ah, kendini begenmis, kalpsiz bir
insansiniz!...
- Fakat... yasli bir adamim!...
- Elli üç yasinda olmanizin önemi ne? Elli yas ömrün sonu degil, erkek hayatinin yarisidir. Yakisikli bir
adamsiniz ve bunu da biliyorsunuz. Ayni zamanda, size karsi nasil bir saygi duydugunu da biliyorsunuz.
Ölürsem, onun hali ne olacak? Fakat, sizinle evlenecek olursa, ne onun ne de benim bir endisem olacak.
Önemli bir kisisiniz; isminiz, seven bir kalbiniz var. Kendimi vermeye zorunlu
81tuttugum emekli ayliginiz olacak. Belki onu siz kurtarirsiniz, kurtarirsiniz!... Her ne olursa olsun, ona onur
kazandiracaksiniz. Ona yasamayi ögreteceksiniz; bilgilerini artiracak, düsüncelerine yön vereceksiniz.
Düsüncelerine dogru dürüst yön veremedikleri için, bugün, mahvolmayan az insan mi var?.. Kitabinizi
tamamladiginiz zaman, kendinizi herkese tanitmis olacaksiniz.
Bayan Stavrogin'in pohpohlamasindan gururlanan Bay Verkhovensky:
- Zaten, dedi. Zaten, Ispanya tarihinden öyküler yazmak üzereydim.
- Ya...ben demedim mi?...
-Fakat... Ya o? Ona söylediniz mi?
- Onu merak etmeyin; isin o yanini düsünmeniz gerekmiyor. Tabii, ona evlenme teklif etmeli, bu serefi size
bagislamasi için yalvarmaksiniz... Anladiniz mi? Fakat, meraklanmayin, ben yaninizda olacagim. Ayrica, onu
seviyorsunuz, degil mi?
Bay Verkhovensky'nin basi dönmeye basladi; sanki duvarlar dönüp duruyordu. Ne kadar gayret ederse etsin
kavrayamadigi korkunç bir fikir vardi.
Birden sesi titreyerek:
- Excellente amie (mükemmel dost), dedi. As... asla tasavvur edemezdim ki ...ki... siz... beni baska bir ka...
kadinla evlendirmek is...isteyesiniz!...
Bayan Stavrogin zehirli bir sesle:
- Siz kadin degilsiniz, aziz efendim, dedi. Sadece genç kizlar evlendirilir; halbuki siz evleneceksiniz.
Bay Verkhovensky gözlerini ona dikti. Sanki kendisinden geçmis gibi bir sesle:
- Oui, j'ai pris un mot pour un autre. Mais... c'est egal... dedi. (Baska bir sey sandim ama... ikisi de ayni)
Bayan Stavrogin, kasitli bir küçümsemeyle:
82
- Egal (ayni) oldugunu görebiliyorum, dedi. Tanrim, bayildi! Nastasya, Nastasya! Su!...
Fakat suya ihtiyaç göstermeden Bay Verkhovensky kendine geldi. Bayan Stavrogin semsiyesini aldi.
- Sizinle simdi konusmanin yarari olmadigini anliyorum.
- Oui, oui je suis incapable. (Evet, evet kendimde degilim.)
- Fakat yarina kadar, ümit ederim ki, dinlenmis olur ve bunu etraflica düsünebilirsiniz. Evden çikmayin. Bir
sey olursa, gece de olsa haber verin. Okumayacagim için bana mektup falan yazmaya da kalkmayin. Fakat,
yarin ayni saatte bizzat gelip son cevabinizi ögrenecegim. Bu cevabinizin tatmin edici olacagini umarim. O
saatte evde kimsenin olmamasina ve etrafin derli toplu olmasina dikkat edin; çünkü, hakikaten igrenç.
Nastasya, Nastasya!...
Ertesi günü Bay Verkhovensky razi oldugunu bildirdi; aksini zaten yapamazdi. Degisik bir durum vardi
burada...
***
Bay Verkhovensky'nin mülkü, hepimizin bildigi gibi (eski kayitlara göre elli köleli ve Skvoreshniki'ye bitisik)
aslinda ilk ka-risimndi ve halen oglu Peter'e aitti. Bay Verkhovensky sadece onun vasisiydi ve böylece, oglu
rüstünü ispat ettikten sonra da ondan aldigi vekƒletname ile mülkün bakimini yürütüyordu. Böyle bir anlasma
genç adamin yararinaydi; çünkü, mülkün geliri olarak, her yil babasindan 1,000 ruble aliyordu. Oysa, mülkün
geliri, kölelik kanunu yürürlüge girdikten sonra 500 rubleye (hatta daha az) düsmüstü. Böyle bir iliskinin nasil
kurulabildigini ancak, Tanri bilir. Her ne olursa olsun, bu bin ruble Bayan Stavrogin tarafindan gönderiliyor ve
Bay Verkhovensky'nin bir ruble dahi katkisi olmuyordu. Aksine, mülkten gelen bütün geliri cebine indiriyordu.
Ayrica, mülkün tek geliri olan agaçlan Bayan Stavrogin'in haberi olmadan satmasi mülkün yikimina neden
olmustu. Mülkten elde edilen ke83resteyi azar azar satmisti. Bütün kereste 8000 ruble ettigi halde 5000 rubleye satmisti. Bazen kulüpte
yüklü para kaybettiginden Bayan Stavrogin'den istemeye cesareti yoktu. Bayan Stavrogin, bunlari ögrendigi
zaman kudurmuscasina öfkelendi. Simdi ise sevgili oglu mülkünü satmak için gereken islemleri yapmasini
babasindan istiyordu. Kuskusuz, soylu ve kendisini düsünmeyen bir kisi olan Bay Verkhovnesky, dokuz yil
önce, ögrenciyken Petersburg'da gördügü le cher enfant (bu sevgili çocuga) böyle davranmis oldugundan
ötürü utaniyordu. Aslinda mülkün degeri 12000 ya da 13000 ruble civarindaydi; ama, bugünkü durumuyla bu
mülke 5000 ruble verecekleri kuskuluydu. Kuskusuz ki, Bay Verkhovensky elindeki anlasmaya göre
keresteleri satmak yetkisine sahipti; bunca yil hiç aksatmadan ogluna 1000 ruble göndermisti; ama, bunun
mümkün olamayacagini her zaman kanitlayarak kendisini temize çikarabilirdi. Fakat, Bay Verkhovensky,
yüksek prensipleri olan onurlu bir adamdi. Aklina son derece hos bir fikir geldi; sevgili Peter'i geldiginde,
masanin üstüne 15000 rubleyi koyacak (mülkün getirebileceginden fazlaydi) sonra, her yil ödemekte oldugu
gelire aldirmadan, ce cher fils'i (sevgili ogul) gögsüne bastirarak aglayacak ve baba ogul arasindaki is
konusu böylece son bulacakti. Bu güzel düsüncesini, her zaman oldugu gibi dolambaçli yollardan Bayan
Stavrogin'e açti. Bunun, aralarindaki dostluk baglarina özel bir anlam katacagini ima ediyordu. Ayni
zamanda, eski devirlere ait babalarin, genellikle eski insanlarin, simdiki akli bir karis havada gezen, sosyalist
düsüncelere saplanan gençlerden daha soylu olduklarini, kendi çikarlarini düsünmediklerini de göstermis
olacakti.
Daha birçok sey de söylemekle beraber, Bayan Stavrogin hep susuyor, herhangi bir fikir yürütmüyordu.
Sonunda kuru bir sesle, mülkü en yüksek degerinden satin almaya razi oldugunu; bu deger 6000 ya da 7000
ruble civarindaydi; belki, 4000 rubleye bile satin alinabilirdi; geri kalan 8000 ruble için, yani kerestelerle
beraber uçup giden paradan söz etmedi.
84
Bu olay, Bayan Stavrogin'in, Dasha'yi evlendirme teklifinden bir ay öncesine rastliyordu. Bay Verkhovensky
sasirmis ve derin düsüncelere dalmisti. Eskiden oldugu gibi, oglunun gelmeme olasiligi vardi; ama, bunu
ancak bir yabanci düsünebilirdi. Oysa, Bay Verkhovensky, bir baba olarak böyle bir düsünceyi siddetle
reddederdi. Her ne olursa olsun, sevgili Peter hakkinda birtakim garip söylentiler kulagimiza kadar geliyordu.
Önce üniversite ögrenimini tamamladiktan sonra, Petersburg'da bir süre issiz dolasmisti. Bu alti yil önceydi.
Birdenbire, günün birinde, gizli bildirilerin dagitilmasinda parmagi oldugu ve durusmasini bekledigi haberi
geldi. Sonra, Isviçre'nin Cenevre sehrinde görülünce kaçmis oldugundan endise etmistik.
Son derece saskin görünen Bay Verkhovensky, o zamanlar, bir sürü palavra atmak gibi bir aliskanlik
edinmisti.
- Bütün bunlar bana çok garip geliyor. Sevgili Peter, c'est une si pauvre tete! (zavalli bir insandir) Iyi kalpli,
soylu, çok duyguludur ve sunu söylemeliyim ki, Petersburg'da onu, modern gençlerle karsilastirdigim zaman
övünmüstüm; fakat, c'est un pauvre sire tout de meme... (ne de olsa zavalli bir gençtir) ve, bilirsiniz,
duygululuk, yari olgunluk sonucudur. Onlari büyüleyen gerçekçilik degildir; sosyalizmin duygulu ve idealist
yönüdür; oldugu gibi onun dini görünüsüdür; onun siiri, tabii herkes tarafindan evvelce kullanilmistir. Ve
bununla beraber, bütün bunlarin bence anlami nedir? Burada bir sürü düsmanim var, orada daha da fazlasi
ve babasinin etkisiyle yapmis oldugu söylenecek. Tanrim, Peter, kalkinma harekƒtinin önderi, ha!... Ne
günlerde yasiyoruz!...
Bununla beraber, kisa bir zaman sonra Peter, her zaman oldugu gibi parasinin gönderilmesi için Isviçre'deki
kesin adresini bildirdi. Bu da gösteriyordu ki, siyasal bir göçmen degildir. Ve simdi, dis ülkelerde dört yil
geçirdikten sonra, birden bire öz vatanina dönüyor ve kisa bir zaman sonra da sehre gelecegini bildiriyordu.
Bunun da anlami, herhangi bir suçla suçlanmamis olmasiydi. Dahasi da vardi; sanki, biri onun isleriyle
ilgileniyor ve onu yönetiyordu/Simdi,
85Rusya'nin güneyinden yaziyor ve oraya önemli bir is için gitmis oldugunu söylüyordu. Bütün bunlar iyiydi;
ama, Bay Verkhovensky mülkün satisindan arta kalan 7000 ya da 8000 rubleyi nasil bulacagini düsünür
ordu. Eger oglu bu konu üzerine tatsizlik çikarir da mahkemelik olurlarsa ne olacakti? Duygulu Peter'inin
mülkünü hiçbir seye feda etmeyecegini de hissediyordu.
Bir gün bana, alçak sesle:
- Dikkat ettim, diye fisildadi. Acaba, neden bütün sosyalistler ve komünistler, bu kadar cimri, bu kadar malina
düskün oluyorlar? Kuskusuz, en büyük sosyalistler, sosyalistliklerinin büyüklügü kadar da malina
düskünlükleri büyük oluyor... neden acaba? Acaba, bu sadece fazla duysalliktan mi oluyor?
Bay Verkhovensky'nin bu sözlerinde gerçek payi olup olmadigini bilemiyorum. Bütün bildigim, Peter'in
kerestelerin satisindan haberdar oldugu ve bunun da Bay Verkhovensky tarafindan bilindigidir. Ayni
zamanda, Peter'in babasina yazdigi mektuplari da okudum; Peter çok seyrek, yilda ancak bir mektup
yazardi. Yalniz son zamanlarda iki mektup göndermis, bu mektuplar hemen hemen birbirini izlemisti. Ikinci
mektup, gelisini babasina bildirmek içindi. Bu mektuplar kisa, kuru bir dille yazilmis ve sadece emir veren
mektuplardi. Baba ogul, daha Petersburg'da ilk karsilasmalarinda son modaya uyarak senli benli
olduklarindan, Peter'in mektuplari bana, eski mülk sahiplerinin Moskova ya da Petersburg'dan, mülklerini
yöneten kölelerine yazdiklari mektuplari hatirlatiyordu. Ve simdi, Bay Verkhovensky'nin mali durumunu
düzeltecek olan 8000 ruble, Bayan Stavrogin'in teklifi ile birden ortaya çikiyordu. Ayni zamanda, Bayan
Stavrogin, bu paranin baska sekilde temin edilemeyecegini de kesinlikle ima etmisti. Bu bakimdan, Bay
Verkhovensky bu teklife boyun egmek zorunda kalmisti.
Bayan Stavrogin gider gitmez, bütün gün evine kapanip kimse ile görüsmedi ve hemen bana haber saldi.
Tabii, aglayarak uzun uzun konustu; güzel sözler söyledi; arada bir söz dizisini kaybetti ve konudan
uzaklasti; bazen bir sözü kötü anlamda kullaniyor ve son
86
derece memnun oluyordu. Sonra hafif bir mide sancisina tutuldu... Çok geçmeden her sey normal seyrini
takip etti. Sonunda, yirmi yil evvel ölen Alman karisinin resmini çikartti ve acikli bir sesle onunla konusmaya
basladi: "Beni affedebilecek misin?" Kendisini tamamen kaybetmis görünüyordu. Kederimizi bogmak için
biraz da içtik. Biraz sonra tatli bir uykuya dalmisti. Ertesi sabah kravatini son modaya uygun olarak bagladi;
dikkatle giyindi ve aynanin önünde sik sik kendisini kontrol etti. Mendiline esans döktü... hiç olmazsa birkaç
damla... ve pencereden Bayan Stavrogin'i fark eder etmez, hemen baska bir mendil aldi ve esansli mendili
minderin altina sakladi.
Bayan Stavrogin, onun kararini ögrenince:
- Çok güzel, dedi. Önce kararliliginizdan, sonra da, özel hayatinizda pek dinlemediginiz mantiginizin sesini
duymanizdan ötürü memnun oldum. Ama, aceleye gerek yok.
Bay Verkhovensky'nin beyaz kravatina bakarken ekledi:
- Simdilik kimseye bir sey söylemeyin, ben de söylemeyecegim. Yakin zamanda dogum gününüz olacak;
onunla beraber sizi ziyarete gelecegim. Bir çay yaparsiniz; fakat, rica ederim, aperitif ya da sarap olmasin;
ama, buna ben dikkat ederim. Arkadaslarinizi da davet edin... yine de arkadaslarinizin seçimini beraberce
yapariz. Eger gerekirse, Dasha ile bir gün önceden konusabilirsiniz. Dogum günü partinizde resmi bir
açiklama yapacak degiliz; fakat, sadece küçük bir imada bulunacagiz ya da herhangi bir tören yapmadan
herkese duyuracagiz. Ondan sonra, on bes gün içinde sessiz bir evlenme töreni olacak; tabii, mümkün
olursa. Dügünden sonra bir süre için bir yere; örnegin, Moskova'ya gidersiniz. Ben bile sizinle beraber
gelebilirim. Fakat, en önemlisi, o zamana kadar bu hususta kimseye bir sey söylememenizdir.
Bay Verkhovensky sasirmisti. Böyle olamayacagini, Dasha ile karsilikli konusmasi gerektigini söyleyecek
oldu; fakat Bayan Stavrogin öfkeyle haykirdi:
- Onunla konusmanizin size ne yaran olacak. Belki de bütün bunlardan hiçbir sey çikmayabilir...
87Gelecegin damadi tamamen saskin olarak mirildandi.
- Ne demek istiyorsunuz?
- Ne söylüyorsam onu. Henüz kesin bir karar vermis degilim. Fakat her seyin söyledigim gibi olacagini
düsündügümden, endise etmenize gerek yok. Dasha'yi bizzat kendim hazirlayacagim. Hiçbir sey yapmak
zorunda degilsiniz. Söylenmesi ve yapilmasi gereken her sey yapilacaktir. Bu bakimdan onu görmenize
gerek yok. Onu ne için göreceksiniz? Yapacaginiz ne var ki? Hem ne gidin ne de mektup yazin. Rica ederim
bu hususta tek söz dahi istemiyorum. Ben de tek söz etmeyecegim.
Bayan Stavrogin herhangi bir açiklama yapmadan oldukça üzgün ayrildi. Görünüse göre, Bay
Verkhovensky'nin hemen hazir tavirlarindan sasirmisti. Çok yazik!... Bay Verkhovensky'nin durumdan hiç
haberi yoktu ve birçok bakimdan düsünme firsatini bile bulamamisti. Aksine, yeni bir hava çalmaya, büyük
bir basari almis gibi tavir almaya baslamisti. Sürekli atip tutuyordu.
Önümde durup kollarini iki yana açarak konusuyordu:
- Hosuma gitti!... Duydunuz mu? isi öyle bir duruma getiriyor ki sonunda vazgeçecegim. Ben bile sabrimi
tüketebilir ve red-debilirim!?.. "Yerinden kimildamadan otur, onu ne için göreceksin?" Fakat neden olmasin,
sorarim size, neden evlenmek zorundayim? Kafasina bazi garip düsünceler geldi diye mi? Fakat, ben ciddi
bir adamim ve deli bir kadinin hakkimdaki düsüncelerini her zaman için reddedebilirim!... Ogluma ve
kendime karsi bazi görevlerim var!... Kendimi feda ediyorum, bunu anlayamiyor mu? Belki de hayattan
sikildigim, hiçbir seyi umursamadigim için kabul ettim. Fakat, beni kizdirip umursamazligimi bir anda yok
edebilir. Beni fazla zorlayacak ve ben de vazgeçecegim. Et enfin le ridicule... (Hem sonunda çok gülünç
olacak)... Bana kulüpte ne diyecekler? Liputin ne... ne söyleyecek? "Belki de hiçbir sey olmaz!..." Tamam
degil mi? Yeterli degil mi? Bu... bu kadari da fazla oldu! Jesuis un forçat, un Badinquet, (bir forsayim ben.)
Napolyon'un kaçmasi için elbiselerini ona veren bir forsa.... köseye kistirilmis un (bir) adamim ben...
88
Bütün bu yakinmalar arasinda, bencil bir gurur vardi. Bununla beraber, o aksam yine biraz içtik.
3.
BASKA BIR ADAMIN GÜNAHLARI
Aradan bir hafta geçmeden isler yavas yavas gelismeye basladi.
Arada sunu da söyleyeyim ki, bu ugursuz hafta içinde, en yakin sirdasi olarak, zavalli dostumdan hemen
hemen hiç ayrilmadim. O hafta kimseyi görmedigimiz ve hep yalniz kaldigimiz halde utançtan yerin dibine
geçiyordu; hatta, benden bile utaniyordu; öyle ki, bana açildikça, büsbütün yanip yakiniyordu. Çok hassas
oldugu için sehirde herkesin bildiginden endiseleniyordu. Degil kulüpte, kendi arkadaslari arasinda
görünmekten çekiniyordu. Normal günlük yürüyüslerine bile hava iyice karardiktan sonra çikiyordu.
Aradan bir hafta geçti; o hƒlƒ nisanli olup olmadigini ne kadar gayret ederse etsin, kesin olarak
ögrenememisti. Nisanlisi ile gö-rüsememisti ve kuskusuz, onun nisanlisi olup olmadigini, bu isin ciddi bir
yönünün bulunup bulunmadigini bile bilmiyordu. Her nedense, Bayan Stavrogin onu kesin olarak görmek
istemiyordu. Mektuplarinin ilkine cevap olarak (ve ona çok sayida mektup yazdi) Bayan Stavrogin, çok
mesgul oldugundan kendisini rahatsiz etmemesini; önemli isler pesinde oldugunu; onunla
görüsemeyecegini; isi azaldigi zaman kendisini görmeye gelebilecegini yazdi. Mektuplarina gelince,
"maskaralik" diye adlandirdigini ve onlari açmadan geri çevirecegini ekledi. Bu notu okudum; Bay Verkhovnesky okumam için vermisti.
Bununla beraber, bütün bu sert kelimelerin her biri, büyük endisesinin yaninda anlamsizdi. Bu endisesi onu
büyük çapta hirpaliyordu; bu nedenle, zayifladi ve cesaretini kaybetti. Her seyden utanmasina neden olan,
benimle bile tartismayi reddettigi bir seydi. Tersine, her ne zaman bu konuyu açacak olsam, bana yalan
söylüyor
89ve küçük bir çocuk gibi sözü degistirmeye çalisiyordu; böyle olmasina ragmen beni her gün çagirtiyordu;
bensiz iki saatini bile geçiremiyordu; ekmege, suya ihtiyaci oldugu kadar bana da ihtiyaci vardi.
Böyle bir tutum, bir bakima benligimi incitiyordu. O zaman, Bay Verkhovnesky'nin bu sirrini, endisesini
açiklamasinin, kredisini artirmayacagina kesin olarak inanmistim ve bu nedenledir ki, henüz genç
oldugumdan hislerinin kabaligi ve kuskularinin çirkinligi karsisinda öfkelenmemek elimden gelmiyordu. O
kizginligim aninda, itiraf etmeliyim ki, belki onun sirdasi olmak beni yordugundan ötürü, onu suçluyor da
olabilirdim. Bazi seylerin itirafinin güç oldugunu bildigim halde, direterek her seyi açiklamasini saglamaya
çalistim. O da benim içimi görüyor; yani, onun içini gördügümü ve ona kizdigimi hissediyor; ona kizdigim ve
içini gördügüm için o da bana kiziyordu. Belki de ona karsi öfkelenmem anlamsiz ve saçmaydi; fakat, iki
adam uzun zaman beraber bulun-muslarsa, o iki kisi arasindaki dostluk gerçekten güçlenir. Belirli bir görüs
açisindan, kendi durumunun belirli taraflarini çok iyi anliyordu; kuskusuz, saklamasinin gerekli oldugunu
düsündügü noktalari ustalikla atliyordu.
Arada sirada Bayan Stavrogin hakkinda bazi sözler söylerdi.
- Ah, önceleri böyle degildi. Beraberce oturup tatli tatli tartistigimiz zaman böyle degildi. O günler
konusabilirdi, biliyor musunuz? O günlerde kendisine özgü düsünceleri oldugunu söylersem inanir misiniz?
Simdi her sey degisti!... Eski günlerin geçmis oldugunu söylüyor. Geçmisi hor görüyor... Simdi bir çesit
yönetici, dünyaya karsi dis bileyen bir kisi oldu ve daima yüzü asik...
Hemen itiraz ettim.
- Emirlerini yerine getirdiginize göre neden kizmis olsun? Cin gibi bir tavirla yüzüme bakti.
- Cher ami, (sevgili dostum) arzusunu kabul etmeseydim, son derece öfkelenecekti!... Ama yine de, kabul
ettigim zamankinden daha az kizacakti!
90
Bu yorumundan son derece memnun oldu ve o gece bir siseyi beraberce bosalttik. Fakat, neseli durumu pek
kisa sürdü; ertesi sabah, her zamankinden daha kötü bir durumda ve daha kederliydi.
Fakat daha çok, sehre yeni gelmis olan Drozdov'lara, eski dostlugunu yenilemek için gereken ziyareti
yapmaya bir türlü karar verememesine kiziyordum. Anladigima göre, Drozdov'lar da bunu bekliyor ve
gelmeyisinin nedenini sorup duruyorlardi. Kendisi de bu ziyareti yapmayi arzu ediyordu. Lisa'dan sözederken
anlayamadigim bir heyecanla konusuyordu. Kuskusuz ki onu, bir zamanlar çok sevdigi küçük bir çocuk
olarak hatirliyordu. Fakat nedense, simdiki dertlerinin ve en önemli sikintilarinin onun yaninda sona erecegini
düsünmüyordu. Lisa'nin kisiliginde olaganüstü bir yaratik bulacagina inaniyordu. Her gün ona gitmeye karar
verdigi halde gitmiyordu. Isin en garip tarafi, onunla benim de tanismak istememdir; bu da ancak, Bay
Verkhovensky tarafindan yapilabilirdi. Onunla sik sik karsilasmalarim, üzerimde derin bir etki birakmisti...
Tabii bu karsilasmalarim, sokakta oluyordu. Onu, sik bir binici elbisesiyle, güzel bir atin üstünde ve rahmetli
general Drozdov'un yakisikli akrabasi genç subayin esliginde görüyordum. Gözlerimin kamasmasi kisa
sürmüstü ve hayalimin olmayacak bir sey oldugunu hemen anlamistim. Bununla beraber, kisa bir zaman bile
sürmüs olsa, gerçek olduguna göre, evinden çikmamakta israr eden zavalli dostuma o zamanlar nasil
kizdigimi tahmin etmek kolay olur.
Grubumuzda bulunan herkes, Bay Verkhovensky'nin bir süre için hiçbir ziyaretçi kabul etmeyeceginden ve
rahatsiz edilmemesini istediginden haberdar edilmisti. Vazgeçmesi için çok ugrasmakla beraber, kimseyle
görüsmek istemedigini dostlarina bildirmesine engel olamadim. Arzusuna uyarak bütün dostlarinin evini
teker teker dolastim; Bayan Stavrogin'in bizim 'ihtiyar'a bazi isler verdigini (aramizda ona ihtiyar derdik),
yillardan beri daginik duran mektuplarin bir düzene sokulmasini istedigini, bu nedenle evine kapandigini ve
kendisine yardim ettigimi söyledim. Sadece, Liputin'e
91ugramadim; ona gitmeyi, her gün ertesi güne birakiyordum; fakat, dogrusunu söylemek gerekirse ondan
korkuyordum. Söyledigim tek kelimeye inanmayacagini biliyordum; ondan saklamak istedigimiz bir sir
oldugunu düsüneceginden ve yanindan ayrilir ayrilmaz hemen disari firlayacagindan ve ortada neler
döndügünü ögrenmek için bir sürü saçmaliklar yapacagindan emindim. Bütün bunlari kendi kendime
tekrarlayip dururken, ona rastladim. Durumu anlattigim tanidiklardan her seyi ögrenmisti bile. Fakat,
söylemesi gariptir ki, Bay Verkhovensky hakkinda tek soru sormadi ve ona ug-rayamadigim için özür
dileyecegim sirada hemen sözümü kesti; konusmayi baska bir konuya çevirdi. Bana söylenecek çok seyi
vardi; çok heyecanli ve kendisini dinleyecek birini buldugundan dolayi çok memnundu. Sehir haberlerinden
deginmeye basladi; valinin "degisik agizli" karisinin gelisinden, kulüpte onlara karsi yapilan hareketlerden,
herkesin ortaya yeni yeni fikirler atmasindan ve bunun herkese nasil bulastigindan falan sözetti. Tam on bes
dakika konustu ve öylesine eglenceli anlatiyordu ki bir türlü kendimi yanindan koparamiyordum. Gerçi ondan
hiç hoslanmazdim; ama, itiraf etmeliyim ki, kendisini dinletme hüneri vardi; özellikle, öfkeli oldugu zamanlar.
Bu adam, benim fikrime göre, dogustan casustu. Sehrimizde geçen bütün olaylari dakikasi dakikasina haber
alirdi; sehrin en olmadik sirlarini bilirdi; bazen kendisini hiç ilgilendirmeyen olaylari bu kadar ince ayrintilari ile
bilmesine hayret etmemek elden gelmezdi. Çogunlukla, karakter yapisinin kiskançlik olduguna inanmisimdir.
Ayni gece, Bay Verkhovensky'ye, o sabah Liputin ile karsilasmami ve anlattiklarini söyledigim zaman,
heyecanlanarak beni sasirtan bir soru sordu: "Liputin biliyor mu, bilmiyor mu?". Bu konuyu böyle kolaylikla
ögrenemeyecegine; ayrica, ögrenebilecegi bir kimsenin olmadigina inandirmaya çalistim; fakat, Bay
Verkhovnesky bir türlü, bana inanmak istemedi.
Sonra beklenmedik bir anda:
-Ister inanin ister inanmayin, dedi. Fakat, sadece durumumuzu bütün ayrintilariyla bilmesinin disinda, her
ikimizin de bilmedigi, belki de hiç ögrenemeyecegimiz ya da ögrendigimiz zaman geri
92
dönemeyecegimiz bir seyi de bildigi kanisindayim.
Cevap vermemekle beraber, söylediklerinde bazi gerçeklerin gizli oldugundan emindim. Bu konusmadan
sonra, bes gün Liputin'in ismini bile agzimiza, almadik; Bay Verkhovnesky'nin, birtakim kuskularini bana
açtigi, istemedigi seyleri söyledigi için caninin sikildigini hissetmemek elimden gelmiyordu.
***
Bir sabah... Bay Verkhovensky'nin evlenmeye razi oldugunun yedinci ya da sekizinci günü... saat on bir
sularinda, her zamanki gibi yine kederli dostuma gitmek için acele ederken, basimdan bir olay geçti.
Liputin'in "büyük yazar" dedigi Karmazinov'la karsilastim. Onun romanlari ve öyküleri yedisinden yetmisine
kadar herkes tarafindan bilinirdi. Onlara ben de düskündüm; çocuklugumun ve gençligimin, bana en çok
zevk veren yapitlariydi. Ama, sonralari ondan sogumustum; son zamanlarda çok sik yazdigi düsündürücü
romanlari eskiden yazdigi siir dolu uzun öyküleri kadar ilginç degildi ve son yazilarini hiç begenmiyordum.
Genel olarak, böylesine önemli bir konuda özel düsüncelerimi de açiklamama izin verecek olursaniz, söyle
konusabilirim: Hayatlari süresince çogunlukla bir dƒhi olarak bellenen orta halli bu centilmenler, öldüklerinde
yalniz iz birakmadan gitmekle kalmazlar; ayni zamanda, anilarimizdan bile silinirler. Fakat, bazilari,
hayattayken bile, yeni bir kusagin çikmasi ile tamamen unutulup bütün zihinlerden silinirler. Hele bizim
ülkede, tiyatroda sahnenin degismesi gibi kolaylikla oldugu dogrudur. Her zaman için, söyleyebilecekleri yeni
bir sey olan Pushkin'ler, Gogol'ler, Moli‚r'ler ve Voltaire'ler ya da bütün meshurlar bu söylediklerimin disinda
kalirlar!...
Bu orta halli, yetenekli centilmenlerimizin, kendilerinin bile farkina varmadan, ömürlerinin sonuna geldikleri
de bir gerçektir.
93Bitmez bir düsünce hazinesi olduguna uzun bir süre inanilan; kendisinden toplumun kipirdanisina
olaganüstü, ciddi katkilari beklenilen bir yazarin, sonunda, en esasli düsüncesinin bile bir hiç oldugu, oldukça
sik görülür ve bu nedenden dolayi, onlarin çok çabuk silinmelerine de hayret edilmemelidir. Fakat, yasli
adamlar bunun farkina varmazlar ve kizarlar. Çalismalarinin sonunda, öfkeleri sasirtacak derecede artar.
Kendilerini ne sanirlar, ancak Tanri bilir... Karmazinov için, sözü geçen kisilerle ve yüksek sosyete ile olan
iliskilerine, hemen hemen, kendi benliginden daha çok önem verdigini söylüyorlardi. Eger ona iyi bir tavsiye
ile geliyorsaniz, tabii, özellikle ona bir sey için gerekliyseniz, sizi çok candan karsilayacagi, pohpohlayacagi,
basit kalpliligi ve alçakgönüllülügü ile sizi büyüleyecegi söylenirdi. Fakat, siz yanindayken, bir prens, kontes
ya da korktugu biri gelecek olursa, oradan ayrilmaniza firsat kalmadan size, bir paçavra ya da küçük bir
böcekmissiniz gibi kötü davranmayi en kutsal görevi kabul eder ve bu hareketinin soylu bir davranis
olduguna inandigi söylenir. Arzu ettigi takdirde kendisini tutabildigi, soylu davranislari çok iyi bildigi halde, o
kadar ben-cilmis ki, toplumun edebiyatla pek ilgisi olmayan çevrelerinde bile yazarligini ileri sürmeden
edemezmis. Diger taraftan, eger biri yanlislikla umursamazligi ile canini sikacak olsa, son derece gücenir ve
öç almak için firsat ararmis.
Yaklasik bir yil kadar önce, ruhbilimle ilgili oldugu kadar, en kaba bir siirsel türde de yazilmaya çalisilmis bir
yazisini, bir dergide okumustum. Ingiltere kiyilarinda bir yerde, bizzat kendisinin tanik oldugu, bir geminin
batisini, bogulmak üzere olanlarin kurtarilmalarini ve bogulanlarin cesetlerinin sahile getirilislerini nasil
seyretmis oldugunu anlatmisti. Bu oldukça uzun ve kalabalik sözlü yazi, kendisinin ne kadar iyi bir insan
oldugunu göstermek amaciyla yazilmisti. Satirlarin arasinda yazarin sanki söyle dedigi anlasiliyordu: "Bakin
bana, su dakikalarda nasil cesurca davrandim. Denizin, firtinanin, kayalarin, parçalanan geminin kalintilari
size ne anlatir? Bütün bunlari kalemimin gücü ile size anlattim. Ölü kollari arasinda ölü çocugunu sikica tutan
bogulmus kadina neden
94
bakiyorsunuz? Bana baksaniz daha iyi edersiniz. Olayin görünüsüne dayanamayip arkasini dönen bana
bakin. Bakin, ben arkami dönmüs duruyorum; (dehset içindeyim ve onlara dönüp bakacak gücü
bulamiyorum; gözlerimi yumdum... bunu daha ilginç bulmuyor musunuz?" Karmazinov'un bu makalesi
hakkindaki fikrimi Bay Verkhovensky'ye söyledigim zaman benimle ayni fikirde oldugunu söyledi.
Son günlerde Bay Karmazinov'un gelecegi haberi sehirde yayildigi zaman, normal olarak onu ben de
görmek; hatta, mümkün olursa onunla tanismak istemistim. Bir zamanlar arkadas olduklarindan bu arzumu
Bay Verkhovensky araciligiyla yerine getirebilecegimi biliyordum. Ve simdi, onunla bir köse. basinda
karsilastim. Onu derhal tanidim; valinin karisiyla bir arabada giderlerken üç gün kadar önce bana
göstermislerdi.
Yaklasik elli bes yaslarinda, kisa boylu, agirbasli ve silindir sapkasinin kenarlarimdan, tertemiz pembe
kulaklarinin arkasina kivrilan gür, kir saçli bir ihtiyardi. Ince, uzun, alay edercesine kivrilmis dudaklari, biraz
etlice burnu ve keskin bakisli gözleriyle, teiniz, küçük yüzü pek güzel sayilmazdi. Giyimi biraz dikkatsizceydi.
Üzerinde, ancak yilin bu mevsiminde Kuzey Italya ya da Isviçre'de giyilebilecek cinsten siyah bir pelerin
vardi. Fakat giyiminin çok küçük seyleri dahi; kol dügmeleri, yakasi, dügmeleri; ince, siyah bir kurdelenin
ucuna bagli baga gözlügü ve yüzügü, yüksek tabakadaki insanlarin kullandiklari cinstendi. Yazin muhakkak
kumastan yapilmis, yaninda sedef dügmeleri olan renkli tozluklarla dolastigi kanisindayim. Onu gördügümde,
köse basinda durmus etrafina bakmiyordu. Kendisine ilgi ile baktigimi görünce, tatli, fakat biraz tiz bir sesle
sordu:
- Bykov Sokagi'na nasil gidebilecegimi söylemek nezaketinde bulunur musunuz?
Büyük bir heyecanla:
- Bykov Sokagi mi? diye haykirdim. Buradan uzak degildir. Bu cadde boyunca yürürseniz soldaki ikinci
sokak.
95- Çok tesekkür ederim.
Oh, kahrolsun o dakika!... O dakikada ürkek ve son derece alçakgönüllü göründügüme inaniyorum. Her
seyin bir anda farkina vardi ve tabii, her seyi anladi; yani, kim oldugunu bildigimi, onun kitaplarini okudugumu
ve çocuklugumdan beri ona taptigimi ve ürktügümü, alçakgönüllülükle ona saygi duydugumu anlamisti.
Gülümsedi; tekrar basini egdi ve tarif ettigim yöne dogru yürüdü. Neden geri dönüp pesinden gittim
bilmiyorum; neden yaninda on adim kostum bilmiyorum. Yine birdenbire durdu.
Yine bana hitap ederek haykirdi:
- En yakin araba duragini da söyleyebilir miydiniz? Igrenç bir haykiris; igrenç bir ses!
- Araba duragi mi? En yakin araba duragi... katedralin yaninda... orada daima araba bulmak mümkündür.
Bunu söyler söylemez döndüm ve neredeyse kosacaktim.
Tahmin ederim ki, bunu bekliyordu. Tabii, hemen kendime geldim ve kazik gibi durdum; fakat, hareketimi
fark etmis ve o tatsiz gülümsemesiyle yüzüme bakiyordu. Tam o sirada ömrüm oldukça unutamayacagim bir
sey oldu. Birdenbire sol elinde tasimakta oldugu küçük çantayi yere düsürdü. Dogrusu bu çanta da degildi;
küçük bir kutu, atase çantasina da benziyordu; fakat, daha çok kadinlarin tasidiklari makyaj çantasini
andiriyordu. Ne oldugunu kesin olarak bilmiyorum; bildigim, onu yerden almak için dönmüs oldugumdur.
Onu yerden almadigima kesin olarak eminim; fakat, yerden almak için yaptigim ilk hareket kimseyi
yaniltamazdi. Bu hareketimi gizleyemedigim de muhakkak; hem de aptal gibi kizarmistim. Alayci adam,
anlamak istedigi her seyi bir anda anlayivermisti.
Sevimli bir sesle:
- Zahmet etmeyin, efendim, ben alirim, dedi.
Sanki çantayi yerden almayacagimi anlamamis gibi bir tavirla egilip yere düsen çantasini aldi. Bu hareketi
yaparken sanki benden
96
evvel davranmis gibi bir çabuklugu vardi. Tekrar basiyla selamladi ve beni bir budala gibi oldugum yerde
birakarak yoluna devam etti. Çantayi yerden almis bile olsam durumda bir degisiklik olacagini sanmazdim.
Bes dakika süreyle kendimi tamamen rezil olmus zannettim; fakat, Bay Verkhovensky'nin evine geldigim
zaman kahkahalarla gülmeye basladim. Bu karsilasmayi öyle gülünç bulmustum ki, bütün olayi,
hareketlerimiz de dahil olmak üzere Bay Verkhovensky'ye anlatmaya karar verdim.
***
Bu kez Bay Verkhovensky'yi olaganüstü degismis bulunca çok sasirdim. Beni görür görmez büyük bir
heyecanla karsilamak için kostugu gerçektir. Fakat, öylesine dalgindi ki, anlattiklarimi dinlediginden bile
kuskuluydum. Karmazinov'un isminden söz eder etmez, kendisini çilgin gibi kaybetti.
- Ondan sözetmeyin!... diye haykirdi. Onun ismini agziniza almayin! Bakin, suna bakin! Oku! Oku!...
Bir çekmece çekti ve masanin üstüne, kursun kalemle acele acele yazilmis üç kƒgit parçasi atti. Bunlarin
hepsi Bayan Stavrogin' dendi. Ilk not, iki gün önce, ikincisi dün ve üçüncüsü de bugün, bir saat önce
yazilmisti; üç mektup da pek önemsizdi. Tek konu, Kar-mazinov'du; Karmazinov'un onu ziyarete gelmemesi
halinde ne kadar üzüleceginden ve gururunun incineceginden söz ediyordu. Iste iki gün önce gelen birinci
not (belki üç gün önce ve dört gün önce yazilanlar da vardi):
"Nihayet bugün ziyareti ile size seref verecek olursa, benden sözetmemenizi rica ederim. En küçük bir imada
bile bulunmayin. Benim hakkimda konusmayin ve beni ona hatirlatmayin."
V.S.
97Dünkü not:
"Nihayet bu sabah sizi ziyarete harar verecek olursa, en agirbasli hareketin onu evinize kabul etmemek
olacagini saniyorum. Ben böyle düsünüyorum, sizin nasil düsündügünüzü bilmiyorum."
V.S.
Bugünkü not, sonuncusu:
"Evinizin kirli ve tütün dumani ile dolu oldugundan eminim. Maria ve Foma'yi gönderiyorum; yarim saatte her
tarafi temizleyip toplarlar. Onlara karismayin, odanizi toplarlarken siz mutfakta oturun. Bir Buhara halisi ve iki
Çin vazosu gönderiyorum: onlari uzun zamandan beri size hediye etmeyi düsünüyordum zaten; ayni
zamanda Teniers'imi gönderiyorum (bir süre için). Vazolari pencerenin içine koyabilirsiniz ve Teniers'i de
tam Goethe'nin resminin altina asin; orada daha çok göze çarpar ve sabahlan da orasi daima aydinlik olur.
Nihayet gelirse, onu son derece kibar karsilayin; fakat önemsiz seylerden ya da bilimsel konulardan söz
edin; sanki, ondan henüz dün ayrilmis gibi davranin. Benim hakkimda tek kelime dahi söylemeyin. Aksam
belki sizi görmeye gelebilirim."
Hamis: Eger bugün gelmeyecek olursa, artik hiç gelmez.
Notlan okuyunca dostumun böyle basit seylerden heyecanlanmasina sastim. Sorgu dolu bakislarimi ona
kaldirdigim zaman notlari okudugum sürede her zaman takmakta oldugu beyaz kravatini, kirmizi bir kravatla
degistirmis oldugunu gördüm. Sapkasi ve bastonu masanin üstünde duruyordu. Rengi solmustu ve elleri
titriyordu.
Sorgu dolu bakislarima öfkeyle karsilik verdi.
- Onun heyecani umurumda bile degil!... Je m'en fiche! (bile degil!) Benim mektuplarima cevap vermedigi
halde Karmazinov için heyecanlaniyor!... Iste, iste bana dün geri gönderdigi açilma98
mis mektuplarimdan biri, orada masanin üstünde, kitabin altinda, L'Homme qui rit'in altinda, (gülen adam)
Sevgili Nicholas için üzülüyorsa bana ne? Je m'en fiche et je proclame ma libert‚. Au di-able le Karmazinov!
Au diable Lembke! (Viz gelir, hürriyetimi ilan ediyorum. Karmazinov'un cani cehenneme! Lembke'nin cani
cehenneme!) Vazolari hole, Teniers'i çekmeceye sakladim ve beni derhal kabul etmesini istedim. Duydunuz!
Ondan istedim!... Ben de kursun kalemle ayni cins kƒgida karaladim ve Nastasya ile gönderdim ve
bekliyorum. Dasha'nin kendi agziyla ve Tanrinin huzurunda ya da hiç degilse, sizin huzurunuzda söylemesini
istiyorum. Vous me seconderes, n'est-ce pas, comme ami et t‚moin. (Bana bir dost ve tanik olarak yardim
edeceksiniz, degil mi?) Yüzümü kizartmak, yalan söylemek istemiyorum; gizli kapakli isler istemiyorum; bu
iste gizli hiçbir sey istemiyorum!... Her seyi bana samimiyetle itiraf etsinler, açik olarak, onurluca ve sonra...
sonra belki ben onlari onurlu davranisimla utandiririm!...
Onun bir alçak olduguna inanmisim gibi büyük bir öfkeyle bana bakti ve birden parladi.
- Ben bir alçak miyim, degil miyim, aziz dostum?
Bir yudum su içmesini rica ettim; onu daha önce hiç bu kadar heyecanli görmemistim. Konusurken odanin
bir kösesinden öbür kösesine kosuyordu; fakat, birden garip bir tavirla karsimda durdu.
Asiri bir gururla tepeden tirnaga beni süzdü ve yine basladi.
- Beni, Stepan Vershovensky'yi, onuru ve büyük ilkeleri ugruna, gerekirse heybesini, yoksul çikinini, zayif
omzuna vurup bir daha geri dönmemek üzere buradan gidebilecek kadar güçlü sanmiyor musunuz,
efendim? Stepan Verkhovensky'nin, baskiyi, çilgin bir kadinin baskisini, yani, dünyadaki en onur kirici,
amansiz baskiyi, büyük bir soylulukla geri çevirmesi ilk defa olmuyor; gerçegi dikkate almadan sözlerime
güldügünüzü görüyorum, efendim!... Oh, bir tüccarin yanina girip çocuklarina ögretmenlik ederek son
günlerimi orada geçirebilecegime, ya da bir çitin dibinde açliktan ölecek
99kadar güçlü olduguma inanmiyorsunuz. Cevap verin, hemen cevap verin!... Inaniyor musunuz, inaniyor
musunuz?
Bilerek cevap vermedim. Hatta, olumsuz cevabimla onu incitmek istemedigim için cevap vermekten
kaçiniyormusum gibi bir de tavir takindim. Onun bu öfkesinde gururumu kiran bir sey vardi ve kisisel de
degildi, ah, hayir!... Fakat... bunu daha sonra anlatacagim.
Bay Verkhovensky'nin rengi gerçekten soldu.
- Belki yanimda sikiliyorsunuzdur, Bay G... (benim adim). Sonra, çogunlukla olaganüstü öfkelenip
parlamasindan önce
yüzüne gelen solgun ifadeyle:
- Belki de...beni bir daha görmek istemezsiniz, dedi. Endiseyle ayaga firladim; tam o sirada Nastasya odaya
girdi ve
üzerine kursun kalemle bir seyler karalanmis bir kƒgit parçasini sessizce ona uzatti. Bir göz attiktan sonra
firlatip bana atti. Kƒgitta Bayan Stavrogin'in yazisiyla iki kelime vardi: "Evde oturun."
Bay Verkhovensky sapkasini, bastonunu sessizce aldi ve acele adimlarla kapiya dogru yürüdü; bir tutsak
gibi ben de pesinden gittim. Birden koridorda birtakim sesler ve acele adim sesleri duyuldu. Sanki yildirimla
vurulmus gibi yerinde çakilip kaldi.
Kolumu tutarak fisildadi:
- Liputin L.Mahvoldum!... Tam o anda Liputin odaya daldi.
Bay Verkhovensky, Liputin geldi diye neden mahvolacakti bilmiyordum ve bu sözüne bir anlam da
verememistim; her seyi ruhsal düzeninin bozukluguna verdim. Fakat, böyle olmakla beraber duydugu dehset
olaganüstüydü ve olacaklari yakindan izlemeye karar verdim.
Odaya girerken Liputin'in yüz ifadesi, bütün yasaklamalara ragmen, bu kez içeri girmeye özel bir hakki
oldugunu gösteriyordu. Beraberinde hiç tanimadigimiz, kiligina bakilirsa, henüz yoldan
100
geldigi belli birini de getirmisti. Bay Verkhovensky'nin anlamsiz bakisma karsilik yüksek sesle konusmaya
basladi.
- Size yeni bir ziyaretçi getiriyorum, hem de önemli biri! Bu bakimdan yalnizliginizi bozmaya cesaret
ediyorum. Bay Kirilov, ender rastlanan bir insaat mühendisidir. Ve en önemlisi, efendim, oglunuzu taniyor,
Peter Verkhovensky'yi. Oglunuzun çok yakin bir arkadasi. Ondan bir de haber getirmis. Yoldan henüz geldi.
Ziyaretçi sert bir sesle:
- Haber getirmis oldugumu siz uyduruyorsunuz, dedi. Haber getirmedim; fakat, Verkhovensky'yi tanidigim
dogrudur. Ondan, on gün evvel Kharkov sehrinde ayrildim.
Bay Verkhovensky tereddüt etmeden adamin elini sikti ve oturmasi için isaret etti; bir bana, bir de Liputin'e
bakti; sonra, sanki kendisine gelmis gibi aceleyle oturdu; fakat, sapkasi ve bastonu hƒlƒ elindeydi.
- Tanrim, demek çikiyordunuz!... Oysa, bana çok mesgul oldugunuz söylenmisti!...
- Evet, kendimi iyi hissetmiyorum. Sadece yürüyüse çikiyordum. Ben...
Bay Verkhovensky birden sustu ve elindeki sapkayla bastonunu divanin üstüne birakti ve kizardi.
Bu arada aceleyle konugu inceliyordum. Genç bir adamdi... tahminen yirmi yedi yaslarinda... düzgün kilikli,
biraz kirlice solgun benizli, donuk siyah gözlü, uzunca boylu ve esmerdi. Biraz düsünceli ve dalgin
görünüyordu. Konusmasini kesik kesik, dilbilgisi bakimindan kit cümlelerle sürdürüyordu. Biraz uzunca
cümle kurmak zorunda kaldigi zaman, oldukça garip kelime düsüklükleri yapiyordu. Liputin, Bay
Verkhovensky'nin hayretini fark ediyor ve bundan sevinir görünüyordu. Odanin zit köselerindeki koltuklara
oturan ev sahibi ile konuga ayni uzaklikta olabilmek için oturdugu hasir sandalyeyi hemen hemen odanin
ortasina dogru sürmüstü. Keskin bakisli gözleri, odanin her kösesini arastiriyordu.
101Bay Verkhovensky, nihayet konuguna mirildandi.
- Ben... Peter'i uzun bir süreden beri görmedim. Avrupa'da mi tanistiniz?
- Burada ve Avrupa'da. Liputin araya girdi.
-Bay Kirilov, dört yillik bir ayriliktan sonra Avrupa'dan henüz döndü. Mesleginde ilerlemek için gitmisti ve
simdi de demiryolu köprüsünde is alabilmek amaciyla buraya geldi. Simdilik cevap bekliyor. Peter'in
araciligiyla da Drozdov'lari ve Lisa'yi taniyor.
Mühendis dimdik oturuyor ve yapmacik bir sabirsizlikla dinliyordu. Bir seylere kizdigi her halinden belli
oluyordu.
- Bay Stavrogin'i de taniyor. Bay Verkhovensky sordu:
- Bay Stavrogin'i de taniyor musunuz? -Evet, efendim; Onu da taniyorum.
- Peter'i o kadar uzun zamandan beri görmedim ki... kendimde onun ba... babasi olmak hakkini
göremiyorum... C'est le mot. (sadece bir deyis) Ben... sey... ondan ayrildiginiz zaman nasildi?
Bay Kirilov yine ayrintili olarak cevap vermeyi gereksiz görmüs olacak ki kisaca:
- Ondan ayrildigim zaman iyiydi... o da gelecek, dedi. Bir seye kizdigi belli oluyordu.
- Geliyor ha! Nihayet ben... anliyorsunuz ya, Peter'i o kadar uzun zamandan beri görmedim ki!
Bay Verkhovensky kelimelerini sasiriyordu.
-Zavalli oglumu bekliyorum. Kendisine karsi çok suçluyum... diye devam etti. Yani sunu demek istiyorum ki,
Petersburg'da ondan ayrildigim zaman... ya... yani, düsünmedim ki... onu bir hiç sayiyordum, onu... quelque
shose de ce genre. (yani, böyle bir sey). Biliyor musunuz, sinirli, çok duygulu ve... ürkekti. Gece ölmesinden
korktugu için yatarken, yerlere kapanarak dua eder, yastiginin üs102
tüne haç çizerdi... Je m'en souviens. Enfin, (onu hatirliyorum. Nihayet,) ne soylu bir duygu, yani degerli bir
sey, ne de gelecek için bir düsünce filizi... C'etait comme un petit idiot (küçük bir budalaydi.) Fakat ne
söyledigimi bilmiyorum galiba. Özür dilerim, Ben... sey... beni buldunuz...
Mühendis birdenbire asiri bir merakla sordu:
- Yastigina haç çizdigini söylerken ciddi miydiniz?
- Evet, çizerdi.
- Pekƒlƒ; sadece ögrenmek istemistim... devam edin. Bay Verkhovensky sorgu dolu gözlerle, Liputin'e bakti.
- Beni ziyarete geldiginiz için memnunum; ama, simdiki durumum benim... sey... sahi, nerede kaliyorsunuz?
- Bogoyavlenskaya sokagi, Filippov'un evinde. Kendimi tutamadan:
- Oh, dedim. Shatov da orada oturuyor. Liputin ƒdeta bagirarak:
- Evet, ayni evde, dedi. Shatov tavan arasinda oturuyor. Bay Kirilov, Yüzbasi Lebyatkin'in katinda bir odada
kaliyor. Shatov'u ve karisini da taniyor. Avrupa'da karisinin yakin arkadasiymis.
Bey Verkhovensky birden duygulanarak bagirdi:
- Comment!... (Nasil!) De ce pauvre ami (bu zavalli dostumuzla) ve su kadinin sanssiz evlilikleri hakkinda bir
seyler biliyor musunuz? Kadini sahsen taniyan biri olarak ilk kez sizinle karsilasiyorum ve eger sadece...
Mühendis, kipkirmizi olarak onun konusmasini yarida kesti:
- Ne kadar saçma!... Her seyi nasil uyduruyorsunuz, Liputin! Shatov'un karisini hiç görmedim... belki sadece
uzaktan bir kere görmüsümdür, o kadar. Yakindan hiç görmedim diyebilirim. Shatov'u tanirim. Neden böyle
uydurup duruyorsunuz?
Kanepenin üzerinde sert bir hareketle döndü; sapkasini kapti, tekrar yerine birakti; yine eskisi gibi oturdu;
sonra, kivilcimlar
103fiskiran gözlerle meydan okurcasina Bay Verkhovensky'ye bakti. Böylesine öfkelenmesini hiçbir zaman
anlayamadim. Bay Verkhovensky, duygulu bir tavirla:
- Bagislayin, dedi. Bunun çok nazik bir mesele oldugunu biliyorum...
- Burada nazik bir mesele falan yok. Ayip, hakikaten ayip ama, "saçma" diye size degil, Liputin'e bagirdim;
çünkü, daima uyduruyor. Size hitap ettigimi düsündünüzse bagislayin. Shatov'u taniyorum; ama, karisini hiç
tanimiyorum... hiç!...
- Anladim. Anladim. Ve israr ettiysem, sadece, zavalli dostumuzu, nötre irascible'ami, (öfkeli dostumu) çok
sevdigimden ve onunla daima ilgilendigimdem... Eski, belki de gençlikten; fakat oldukça degerli
düsüncelerini birden degistirmis oldugunu düsünmemek elimden gelmiyor. Ve simdi de nötre sainte Russie
(Kutsal Rusya'miz) hakkinda o kadar yaygara kopariyor ki, bu organik degismeyi, baska türlü adlandiramam;
aile içindeki müthis bir sarsintiya, yani demek ki, sanssiz evliligine vermek egi-limindeyim. Zavalli Rusyamizi
iyice taniyan, avcunun içi gibi bilen ve bütün hayatini Rus halkina vermis olan ben ve dahasi da...
Mühendis bir kere daha aniden konustu:
- Rusya'yi ben de bilmem ve... inceleme firsatini da bulamadim.
Sonra, yine kanepede sert bir dönüs yapti. Bay Verkhovensky sözünün yarisinda kalmisti. Liputin:
- Inceliyor, Rusya'yi inceliyor, diye araya girdi. Incelemelerine henüz basladi ve Rusya'da artan intihar
olaylarinin nedenleri ve genel olarak, toplumda intihar olaylarini artiran ve azaltan nedenler üzerine çok ilginç
bir makale hazirliyor. Pek sasirtici sonuçlara varmis.
Mühendis son derece heyecanlanarak:
- Hiç hakkiniz yok, diye öfkeyle mirildandi. Hiç de makale degil... Ben asla... böyle saçma seyler...
rastlantiyla, size gizli olarak
104
sordum. Hiç de bir makale degil; yayimlamiyorum ve sizin hakkiniz yok...
Liputin'in pek keyiflendigi açik seçik belliydi.
- Özür dilerim; belki de edebi çalismaniza makale demekle yanildim. Bay Kirilov sadece gözlem yapiyor ve
meselenin aslina ya da daha dogrusu, onun ahlaki yönüne deginmiyor. Gerçekten, böyle erdeme ait seyleri
kabul etmiyor ve iyilik amacinin hatiri için genel yikimin en son ilkeleri taraftaridir. Avrupa'da sagduyunun
saglanabilmesi için yüz milyondan fazla bas talep ediyor... Son baris görüsmelerinde istenenden oldukça
fazla: Bu bakimdan Bay Kirilov herkesten önde gidiyor.
Mühendis, karsisindakileri küçük gören bir tebessümle dinliyordu. Yarim dakika kadar herkes sustu. Nihayet
Bay Kirilov magrur bir tavirla:
- Bunlarin hepsi saçma, Liputin, dedi. Eger rastlantiyla size bazi seyler anladiysam ve siz onlara hemen
sarildiysaniz, elimden bir sey gelmez. Fakat hakkiniz yok; çünkü, bunlardan kimseye sö-zetmedim.
Konusmaya tenezzül etmem. Eger inançlarim varsa, onlar bana aittir; fakat siz... ahmakça davrandiniz. Bir
karara baglanmis konular üzerine konusmam. Tartismadan nefret ederim. Hiçbir zaman tartismak
istemedim...
Bay Verkhovensky dayanamadi.
- Belki de çok haklisiniz.
- Özür dilerim, fakat burada kimseye kirilmis degilim. Konuk, heyecanla ve çabuk çabuk konusmasina
devam etti:
- Dört yil içinde pek az insan gördüm... Dört yil çok az konustum ve kimseyle konusmamak için elimden
geleni yaptim; bence nedenler vardi ki, kimseyi ilgilendirmez... Tam dört yil. Liputin ögrendi ve gülüyor.
Anliyorum ve aldirmiyorum. Gücenmiyorum... sadece serbestligine sasiyorum. Düsüncelerimi size
açmiyorsam...
Sözünün burasinda hepimizi garip bir bakisla süzerek devam etti:
105- Beni hükümete ihbar edeceginiz korkusundan degil. Kesinlikle lütfen, böyle saçma seyleri akliniza
getirmeyin...
Bu sözlere hiçbirimiz cevap vermedik. Sadece birbirimize bakistik. Hatta, Liputin bile kis kis, alayli gülmesini
unutmustu. Bay Verkhovensky kararli bir tavirla kanepeden kalkti.
- Çok üzgünüm, baylar; fakat kendimi iyi hissetmiyorum ve oldukça da üzgünüm. Kusuruma bakmamalisiniz.
Bay Kirilov sapkasini alarak dogrulurken:
- Ah, gitmemizi istiyorsunuz, dedi. Böyle söylediginiz için memnun oldum; son derece unutkanim,
biliyorsunuz.
Yerinden kalkti ve içten bir tavirla, elini uzatarak Bay Verkhovnesky'ye dogru yürüdü.
- Rahatsiz oldugunuz için üzüldüm. Bilmeden gelmis oldum. Bay Verkhovensky acele etmeden onun elini
dostça sikti.
- Aramizda basari saglamaniz en iyi dileklerim, dedi. Söylediginiz gibi, kendinize özgü nedenler yüzünden bu
kadar yil Avrupa'da kalmis, insanlardan kaçinmis ve Rusya'yi unutmus olmanizi anliyorum. Burada dogup
büyümüs biz Ruslar'a saskinlikla bakiyor olmalisiniz. Bize gelince, biz de size sasiyoruz. Mais cela passera
(bu da geçecek). Yalniz bir sey var, beni sasirtan bir sey: Köprümüzü insa etmek istiyorsunuz, bununla
beraber, genel yikim ilkelerine taraftar oldugunuzu söylüyorsunuz. Köprümüzü
yapmamiza izin
vermeyeceklerdir!...
Kirilov sasirarak haykirdi.
- Ne? Ne dediniz? Oh, bos verin!...
Birden son derece iyi kalplilikle ve neseli kahkahalarla gülmeye basladi. Bir dakika kadar yüzünde çocuksu
bir anlam belirdi. Bu anlamin ona çok uydugunu düsündüm. Bay Verkhovnesky'nin bu sözüne sevinen
Liputin ellerini zevkle birbirine sürtüyordu. Fakat, bütün bu süre içinde Bay Verkhovnesky'nin neden dolayi
Liputin'den korktugunu ve onun geldigini anlayinca neden "Mahvoldum!" diye haykirdigini hayretle
düsünmekten kendimi alamam.
***
106
Hepimiz kapida duruyorduk. Ev sahibiyle konuklarin birbirlerine en iyi son sözlerini söyleyecekleri ve biraz
sonra iyi dileklerle ayrilacaklari andi.
Liputin, odadan çikmak üzereyken sanki kasten söylermis gibi:
- Bay Kirilov'un bugün pek nesesi yok, dedi. Çünkü, kiz kardesi için Yüzbasi Lebyatkin ile tartisti. Yüzbasi
Lebyatkin yarim akilli kiz kardesini kamçiyla;., hakiki bir Kazak kamçisiyla dö-vüyormus... her sabah ve
aksam. Onun isine karismak istemeyen Bay Kirilov avludaki küçük bölüge geçti. Eh, iyi günler.
Bay Verkhovensky sanki kirbaçla vurulmus gibi haykirdi.
- Kiz kardesini mi? Hasta kizi mi? Kamçiyla, ha? Hangi kiz kardesi? Hangi Lepyatkin?
Biraz önceki dehset duygusu tekrar gelmisti.
- Lebyatkin mi? Emekli yüzbasi. Kendisine önceleri kidemli üsttegmen diyen.
- Rütbesinden bana ne? Kiz kardesi kim? Tanrim! Lebyatkin diyorsunuz? Fakat, burada bir Lebyatkin vardi
ki...
- Ayni adam... bizim Lebyatkin... Virginsky'nin evinde, hatirladiniz mi?
- Fakat, o sahte kƒgitlarla yakalanmamis miydi?
-Eh, geri döndü. Hemen hemen üç haftadan beri burada ve hem de özel kosullarla.
- Ama o bir alçaktir!...
- Aramiza bir alçak almamamiz için bir neden var mi? Liputin birden siritti ve hos olmayan bakislarini Bay
Verkhovensky'nin yüzüne dikti.
- Ulu Tanrim! Böyle söylemek istemedim... fakat aslina bakacak olursaniz, alçaklik hususunda sizinle ayni
düsüncedeyim; özellikle sizinle. Fakat, devam edin, devam edin; biraz daha anlatin. Böyle söylemekle neyi
kastettiniz? Böyle söylemekle bir sey kastettiginize inaniyorum !...
107- Oh, hepsi saçma seyler, efendim. Yani, duruma bakarsaniz, yüzbasi sahte kƒgitlar yüzünden
aramizdan ayrilmamis. Kendisinden saklanan kiz kardesini bulmak için gitmis. Simdi de onu getirmis; bütün
mesele bu. Neden korkmus görünüyorsunuz, efendim? Sadece sarhos oldugu zaman, bana anlattiklarini
söylüyorum. Ayik oldugu zaman bu hususta tek kelime bile söylemez. Son derece sinirli bir kisi ve ne demek
istedigimi anliyorsaniz; yani, kötü bir askeri aliskanlik. Kiz kardesi deli oldugu kadar da topal. Birisi kizi,
sözde bastan çikarmis görünüse göre; Lebyatkin, ailenin onuruna sürülen bu lekeye karsilik, uzun zamandan
beri bu adamdan her yil belirli bir para alirmis. Sarhos konusmalarindan anlayabildigim bu kadar. Fakat,
bana sorarsaniz bütün bunlar sarhos saçmalan. Sadece övünüyor. Ve ayrica, böyle durumlar çok daha ucuz
yoldan halledilir. Bununla beraber, bolca parasi oldugu muhakkak; on bes gün kadar önce, yalinayak
dolasiyordu; fakat simdi, elinde yüz rubleyle dolasiyor. Kiz kardesine her gün bir çesit nöbet geliyor. Kadin
çiglik çigliga; o da kirbaciyla onu "yola" getiriyor. Kadin saygili olmayi bilmelidir, diyor... Anlayamadigim bir
husus var; o da, Shatov'un o adamla beraber nasil oturabildigidir. Bay Ki-rilov, orada ancak üç gün kalabildi.
Onu Petersburg'dan taniyor ve simdi de rahatsiz edilmemesi için avludaki küçük bölüge geçti.
Bay Verkhovensky mühendise hitap ederek sordu:
-Dogrumu?
Kirilov öfkeyle mirildandi:
- Liputin'e sorun.
Bay Verkhovensky kendisini tutamayarak:
- Sirlar, sirlar!... diye haykirdi. Birdenbire bu kadar çok sirlar ve sirlar nasil toplandi?
Mühendis kaslarini çatti, kizardi, omuzlarini silkerek odadan çikti. Liputin:
- Bay Kirilov kirbaci bile çekip elinden almis, diye ekledi. Kirip, pencereden disari firlatmis ve siddetli bir
tartismaya girismis.
108
Kirilov hizla geri döndü.
- Neden gevezelik ediyorsunuz, Liputin, dedi. Ahmaklik yapiyorsunuz. Neden böyle konusuyorsunuz?
- Alçakgönüllükle ruhunuzun asil bir davranisini neden gizleyeyim? Hem sizin için konusuyorum...
- Ne kadar saçma ve gereksiz... Lebyatkin'in aptalligi ve degersizligi... Bu iste tamamen zararli ve son
derece... Hem neden böyle saçmaliyorsunuz? Gidiyorum.
Liputin, parlak bir gülümsemeyle:
- Ah, ne yazik! diye haykirdi. Size baska bir fikra anlatarak biraz neselendirecektim, Bay Verkhovesky.
Aslinda bunu anlatmak için gelmistim; oysa, bunu siz de duymus olacaksiniz ya, neyse... baska bir zaman
anlatirim. Bay Kirilov'un acelesi var. Allahaismarladik, efendim. Anlatacagim fikra Bayan Stavrogin
hakkindaydi. Geçenlerde beni çok eglendirdi. Beni özellikle çagirt-misti. Kelimelerle anlatilamayacak kadar
komik. Allahaismarladik, efendim.
Fakat tam bu sirada Bay Verkohvensky onun omzuna yapisti; sonra çekerek odaya soktu ve bir sandalyeye
oturmaya zorladi. Liputin korkmus görünüyordu.
Oturdugu sandalyeden korkarak Bay Verkhovensky'ye bakti:
- Garip sey, evet, birden beni çagirtti ve "sir olarak" Bay Stavrogin hakkinda ne düsündügümü sordu. Deli
miydi, yoksa degil miydi? Sasilacak sey degil mi?
Bay Verkhovensky bütün kontrolünü kaybetmis gibi mirildandi:
- De isiniz!... Liputin, sadece bu çesit bir adiligi... belki daha
Bu iste dostumun, Liputin'in bizden daha çok, hatta bizim bilmedigimiz seyleri bildigini söylemesini
hatirladim.
Liputin sanki çok korkmus gibi:
- Gerçekten, Bay Verkhovensky, diye mirildandi. Gerçekten...
109- Baslayin! Sizden de rica ediyorum, Bay Kirilov, sizden de gelip oturmanizi ve taniklik etmenizi istiyorum.
Lütfen, söyle buyurun. Oturun. Siz Liputin, her seyi samimi ve basit olarak anlatin ve analatacaklariniz,
dolambaçli sözlerle de olmasin!...
- Böylesine heyecanlanacaginizi bilseydim, efendim, bundan hiç sözetmezdim. Ve bütün bunlari Bayan
Stavrogin'den ögrendiginizi saniyordum!
- Böyle bir sey sanmiyordunuz... Baslayin, baslayin, diyorum.
-Ah pekƒlƒ, yalniz oturmak nezaketinde bulunur musunuz? Siz bu kadar heyecanliyken basimda ayakta
durmanizi arzu etmiyorum. Aksi halde, rahatlikla anlatabilecegimi sanmam.
Bay Verkhovensky heyecanina hƒkim olmaya çalisarak magrur bir tavirla koltuga çöktü. Mühendis, karanlik
bakislarini yere dikmis, basini kaldirmamakta israr ediyordu. Liputin büyük bir zevkle onlari süzüyordu.
-Eh, nasil baslayacagim, bilmem? Beni öyle bos bulundugum zaman avladiniz ki...
***
- Önceki gün, aniden Bayan Stavrogin'in bir usagi geldi ve yarin saat tam on ikide hanimini aramami söyledi.
Düsünebiliyor musunuz? Büroma gitmedim ve dün saat tam on ikide Bayan Stavrogin'in kapisini çaliyordum.
Büyük salona alindim ve bir dakika sonra Bayan Stavrogin geldi, oturmami söyledi ve kendisi de karsima
geçip oturdu. Duygularima inanamadan oturdugum yerde kalmistim; siz de bilirsiniz, efendim, beni nasil
karsilar! Adeti oldugu üzere, dolambaçli konusmaya gerek görmeden hemen konuya girdi. "Hatirlarsiniz"
dedi. "Dört yil önce Bay Stavrogin rahatsizken, her sey aydinlanana kadar bazi garip olaylardan sorumluydu.
Bu olaylar herkesi saskina çevirmisti. Bu olaylardan biri de sizi çok
110
yakindan ilgilendirmisti. Bay Stavrogin iyilestigi zaman benim arzum üzerine sizi ziyaret etmisti. Daha önce
de sizinle birkaç kere konusmus oldugunu biliyorum. Çok samimi ve açik olarak söyleyin..." sözünün
burasinda Bayan Stavrogin biraz saskin görünüyordu... "O zaman Bay Stavrogin'i nasil bulmustunuz? Genel
olarak onun hakkindaki düsünceleriniz nelerdi? Sizin üstünüzde nasil bir etki yaratmisti? Ve simdi,onun
hakkinda ne düsünüyorsunuz?" Bayan Stavrogin tamamen saskindi; bir dakika kadar susarak bekledi; sonra
kizardi. Bayagi korkmustum. Dokunakli olmayan bir dille tekrar konusmaya basladi. Onun böyle bir anlatimla
konusabilecegi kimsenin aklina gelmezdi. Fakat, sözleri çok anlamliydi. "Beni çok dikkatle dinlemenizi
istiyorum," dedi. "Sizi, anlayisli, gerçekleri görebilen, tahminlerinde yanilmayan bir kimse olarak tanidigim için
çagirttim." (Ne iltifat!) "Kuskusuz ki", dedi. "Sizinle konusan bir annedir. Bay Stavrogin, basindan çok
mutsuzluklar geçen, olmayacak seylerle karsilasan bir kimsedir. Bütün bunlarin akli dengesini
etkileyebilecegi kuskusuzdur. Tabii, delilik demek istemiyorum." Sözünün burasinda bir an sustu. Sonra
büyük bir güvenle ve magrur bir tavirla konusmasina devam etti. "Böyle bir sey hiçbir zaman düsünülemez.
Fakat, garip, degisik bir sey olabilir. Düsüncelerinde, egilimlerinde, görüslerinde bir kayma olabilir." Bu sözler
Bayan Stavrogin'in tam sözleridir, efendim ve Bayan Stavrogin'in, durumu bu kadar açik ve kesinlikle
açiklayabilmesi beni son derece sasirtti. Pek üstün anlayisli bir hanimefendi!... Bayan Stavrogin "Nihayet"
dedi. "Ben bile, onda bazi degisik egilimler ve devamli bir huzursuzluk sezmistim. Ama ben bir anne, siz ise
bir yabancisiniz ve bu bakimdan, kafasi çalisan bir insan olarak daha saglam bir sonuca varabilirsiniz.
Nihayet size yalvaririm." Bu deyisi kullandi. "Bütün gerçegi tüm çiplakligi ile bana anlatin. Bu konusmamizin
gizli oldugunu hiçbir zaman unutmayacaginiza söz verirseniz; ilerde, her çesit yardimimi sizden esirgemem."
Iste, efendim, hepsi bu. Ne dersiniz?
Bay Verkhovensky saskin saskin kekeledi.
- Siz... beni sasirttiniz. Öyle ki, size inanamiyorum.
111Liputin, sanki Bay Verkhovensky'yi duymamis gibi devam etti:
-Hayir, hayir, lütfen iyi düsünün. Böyle yüksek bir kisi, benim gibi bir adama, böyle bir soru sorar ve üstelik
sorduklarinin aramizda kalmasini isterse, bu kadinin ne kadar zor durumda oldugu anlasilmaz mi? Bu ne
demektir? Acaba, Bay Stavrogin hakkinda bazi beklenmedik haber mi almislar?
Bay Verkhovensky kafasini toparlamakta güçlük çekerek mirildandi:
- Bilmiyorum... herhangi bir haber oldugundan bilgim yok... onu bir süreden beri göremedim, fakat... fakat
sunu söyleyebilirim ki, efendim... fakat sunu söyleyeyim ki, Liputin, eger bunlari size bir sir olarak söylediyse
ve siz bunlari bizim huzurumuzda söylüyorsunuz ki...
- Tamamen bir sir olarak! Kimseye söyleyecek olursam Tanri beni çarpsin ben... fakat burada anlatmama
gelince... bundan ne çikar? Biz yabanci miyiz? Bay Kirilov da öyle... o da aslinda yabanci sayilmaz, degil mi?
- Korkarim ki sizinle ayni fikirde olamayacagim. Sirri saklayacagimizdan kusku yoktur... üçümüzün... yani...
fakat korkarim ki siz, Liputin, saklayamazsiniz ve size hiçbir sey için güvene-mem.
-Ne demek istiyorsunuz, efendim? Bana devamli yardim teklif edildigine göre, herkesten çok beni ilgilendirir,
degil mi? Aslinda, bu konuya dikkatinizi çekmem, oldukça garip ve psikolojik bir olaydan daha sözetmek
içindi. Dün aksam, Bayan Stavrogin'le yaptigim konusmanin etkisi altindayken, benim üstümdeki etkisini siz
de takdir edersiniz. Bay Kirilov'a bu konuyla uzaktan ilgili bir soru sordum: "Bay Stavrogin'i hem
Petersburg'dan hem de Avrupa'dan taniyorsunuz" dedim. "Akli dengesi ve yetenekleri hakkinda neler
düsünüyorsunuz?" Bay Kirilov, her zamanki gibi kisa olarak, onun ince zekƒli ve saglam karakterli bir kimse
oldugunu söyledi. Sorumu biraz daha genislettim: "Bu kadar yil süresince,
112
inançlarinda bir yön degistirme, ya da ters dönme gibi... nasil söyleyeyim?... Delilik gibi ya da ona benzer bir
seyler sezdiniz mi?" Kisaca, Bayan Stavrogin'in sorusunu tekrarladim. Ne tahmin edersiniz? Bay Kirilov,
simdi yaptigi gibi kaslarini çatti ve derin bir düsünceye daldi. "Evet," dedi. "Bazen birtakim gariplikler
dikkatimi çekerdi." Bay Kirilov da böyle düsündükten sonra, onun bir derdi olmasi gerekmez mi?
Bay Verkhovnesky, Kirilov'a döndü.
- Dogru mu? diye sordu.
Kirilov birden basini kaldirdi ve kivilcimlar fiskiran gözlerle ona bakti.
- Bu konuda söz etmeye hakkim yok, diye cevap verdi. Size karsi çikmak zorundayim, Liputin. Bu konuda
adimi söylemeniz dogru degil. Size bu husustaki düsüncelerimin tümünü söylemedim, zaten. Onu
Petersburg'dan taniyabilirim; ama, bu yillar önceydi ve her ne kadar Bayan Stavrogin'i son zamanlarda
görmüssem de, onu çok az taniyorum. Beni karistirmamanizi rica ederim ve... ve bütün bunlarin
dedikodudan farki da yok.
Liputin masum bir tavirla kollarini yana açti.
- Demek dedikoducuyum, ha? Dedikoducu oldugum kadar, acaba casus oldugumdan da kusku duyar
misiniz? Bu meselenin disinda tutulmak istediginize göre, Kirilov, baskalarina kusur bulmamiz çok kolaydir.
Buna inanmayacaksiniz, Bay Verkhovensky... yani, Yüzbasi Lebyatkin, efendim, aptal bir kisi olarak
görünebilir... dogru, sey... kadar aptaldir... eh, ne kadar aptal oldugunu soy içmekten utaniyorum...
Budalaligin derecesini gösteren bir Rus deyisi vardir; fakat, o da, Bay Stavrogin tarafindan incindigi
kanisinda; fakat, onun ince zekƒsini övüyor. "Bu adama sasiyorum" diyor. "Zeki bir yilan." Bunlar onun kendi
sözleri, efendim. Ona sordum. Hƒlƒ, dünkü görüsmemin ve Bay Kirilov'la yaptigim konusmanin etkisi
altindaydim. "Yüzbasi", dedim. "Ne dersiniz? Zeki yilaniniz deli mi degil mi?" Eh, inanin bana, sanki hassas
bir yerine kirbaçla vurmusum gibi birden yerinden firladi. "Evet", dedi. "Evet,
113fakat bunun etkisi olamaz..." Fakat yüzbasi bunun neye etkisi olamayacagini söylemedi ve o kadar derin
ve üzüntülü düsünceye daldi ki, sanki birden ayilmis görünüyordu. O zaman Filippov'un mey-hanesindeydik.
Yarim saat sonra yumrugunu masanin üstüne vurdu. "Evet" dedi. "Belki delidir; fakat bunun etkisi ola..." ve
tekrar neye etkisi olacagini söylemedi. Süphesiz, konusmamizin bir özetini yapiyorum; fakat, fikir yeteri kadar
açik: kime isterseniz sorunuz, hepsi tek düsüncenin üstündeler. Gerçekten bunu daha önce akil
edememisler. Herkes "Evet" diyor. "Delidir, akillidir; fakat, akilli oldugu kadar da delidir."
Bay Verkhovensky oturmus, dalgin görünüyor ve düsünüyordu.
- Peki, Lebyatkin nereden biliyor?
- Beni biraz önce casuslukla suçlayan Bay Kirilov'a sorsaniz daha dogru olur. Ben bir casusum, bilmiyorum;
ama, Bay Kirilov bu durum hakkinda bilinmesi gereken her seyi biliyor; fakat susmakta israr ediyor.
Mühendis biraz önceki öfkeli tavriyla:
-Hiçbir sey bilmiyorum ya da çok az sey biliyorum, dedi. Bunu ögrenmek için Lebyatkin! sarhos ettiniz. Beni
konusturup ögrenmek için buraya getirdiniz. Su halde gerçekten bir casussunuz!...
- Onu sarhos etmedim! Bütün bildiklerine ragmen para harcanmaya degmez. Bu sirlarin degeri bence bu
kadar; bu sirlarin degerinin sizce ne oldugunu biliyorum. Para harcayan kendisiydi. On iki gün önce benden
on bes kopik borç istedi; ona sampanya ikram eden ben degilim; aksine o bana ikramda bulundu. Oysa,
bana güzel bir fikir verdiniz; gerekli oldugunu düsündügüm zaman, her seyi ögrenmek için onu sarhos
edecegim ve ögrenirim de... bütün küçük sirlarinizi...
Bay Verkhovensky saskinlikla, tartisan bu iki kisiye bakti. Her ikisi de kendilerini ele veriyorlardi ve
umursamaz görünüyorlardi. Liputin'in bu adami buraya getirmesindeki nedenin, üçüncü bir kisinin araciligi ile
onu, gerekli tartismaya çekmek için oldugunu
114
düsünmemek elden gelmiyordu. Böyle bir davranis, Liputin'in en çok sevdigi oyunlardan biriydi...
Öfkelendirici bir tavirla konusmasina devam etti:
- Bay Kirilov, Bay Stavrogin'i çok iyi taniyor. Sadece tanidigini sakliyor. Lebyatkin hakkindaki sorunuza
gelince, bizim tanimamizdan çok önce Bay Stavrogin'i Petersburg'dan taniyor; bes ya da alti yil öncesinden,
eger ifadem dogruysa, Bay Stavrogin'in buraya gelerek bize seref vermeyi düsünmesinden çok önceki, onun
yasantisi hakkinda en az bilmen bir dönemden beri taniyor. Prensimiz, anladigim kadariyla, Petersburg'daki
o günlerinde, etrafina çok garip insanlari toplamis. Bay Kirilov'un da onu, o zamanki dönemden tanidigi
kanisindayim.
- Dikkat edin, Liputin! Sizi uyariyorum, Stavrogin kisa zaman sonra gelecek ve kendisini nasil savunacagini
pek iyi bilir.
- Neden beni uyariyorsunuz? Onun son derece ince ve keskin bir zekƒya sahip oldugunu ilk bagiran benim
ve dün Bayan Stavrogin'i bu konuda aydinlattim. "Bu konuda söyleyemeyecegim tek sey karakteridir" dedim.
Dün Lebyatkin de tekrarlayip duruyordu: "O kendi karakterinin kurbanidir." Evet, kuskusuz, Bay
Verkhovensky, benim agzimdan laf aldiktan sonra, dedikoducu, casusluk diye bagirmak kolay oluyor. Hem
de bunu büyük bir merakla yaptiniz. Simdi, Bayan Stavrogin... dün dogrudan dogruya konuya degindi. "Bu
konu ile dogrudan dogruya ilgilendiniz" dedi "ve bu nedenledir ki size basvuruyorum." Ben de böyle
düsünüyorum! Sizin gibi asil birinden, toplumun içinde kisiligime yöneltilen bir hakaret görmüsken, ne gibi bir
çikarim olabilir? Ilgilenmek için olaganüstü bir nedenim olmasini düsünmeliyim ve bu da sirf dedikodu
bakimindan degildir. Bir gün elinizi sikar; ertesi gün, konuk severligine karsilik, en degerli arkadaslarinizin
yaninda, cani istedi diye suratiniza tokadi yapistirir. Bana soracak olursaniz, fazla simariklik! Ve güzel bir
seks, kelebeklere ve cesur erkek serçelere her sey demektir. Roma devrinde aski temsil eden kanatli
bebekler gibi, minik kanatli, ülke kavalyeleri. Romantik, kadin-katilleri!... Kök salmis
115bir bekƒr olan sizin için, efendim, sizin gibi asil birisinin geçici arzularinin kurbani olduguna ve Yüzbasi
Lebyatkin'in "Aile serefi" diye adlandirdigi lekenin onun tarafindan sürülmüs olduguna muhakkak ki inanirdim.
Fakat, bunun onu durduracak bir neden olabilecegini de sanmam. Keyfi yerinde oldugu zaman, her güzel
yüzün, ona cazip gelen bir yönü vardir. Rezil dedikoduyu yaydigimdan söz ediyorsunuz; fakat, acaba bütün
sehir bu konu üzerine konusurken, bu rezil dedikodulari ben mi, yayiyorum? Sadece dinliyor ve onay
anlaminda basimi salliyorum. Bas sallamanin da bir suç oldugunu söyleyemezsiniz ya?
- Sehirde mi konusuluyor? Sehir halki ne hakkinda konusuyor?
- Yani, sarhos oldugu zaman bagira bagira bütün sehir halkina duyuran Yüzbasi Lebyatkin ve onun böyle
hareketinin, bu olayin bütün çarsiya davulla duyurulmasindan ne farki var? Benim hatam mi? Dostlar
arasinda oldugum için ilgileniyorum ve burada dostlar arasinda degil miyim?
Bu sorudan sonra saf bir tavirla etrafina bakindi.
- Simdi, su söyleyeceklerime dikkat edin. Örnegin, sizin gibi asil biri, Yüzbasi Lebyatkin'e, tanismak onuruna
eristigim, yetim, çok alçakgönüllü, çok onurlu genç bir hanimla Isviçre'den üç yüz ruble göndermis. Fakat
kisa bir süre sonra, Lebyatkin, ismini söylemek istemedigim, yine çok serefli ve son derece güvenilir bir
kimseden üç yüz yerine bin ruble gönderilmis oldugunu ögrenmis., Bu da demektir ki, Lebyatkin, "genç
hanim yedi yüz rublemi aldi" diye kiyameti kopariyor ve polis yoluyla bile olsa parasini geri alacagina yemin
ediyor. Hiç degilse böyle tehdit ediyor ve bütün sehir halkinin duymasi için bar bar bagiriyor.
Mühendis birden sandalyesinden ziplayarak kalkti ve haykirdi:
- Igrenç bir sey, sizin igrençliginiz bu!...
- Fakat, Bay Stavrogin adina, gönderilen paranin üç yüz ruble olmayip bin ruble oldugu hakkinda Lebyatkin'e
garanti veren onurlu
116
kisi sizsiniz. Sarhos oldugu zaman yüzbasinin kendisi bana söyledi.
- Bu bir... bir yanlis anlasilmadir. Biri, bir hata isledi ve... saçma, ve siz, efendim, siz... igrenç!...
- Fakat, bunun saçmaligina ben de inanmak isterdim ve bütün bu konusmalari çok üzülerek dinledim. Çünkü,
ne söylerseniz söyleyin, çok temiz karakterli bir kizin adi, hem yedi yüz ruble isine karistirildi, hem de Bay
Stavrogin'le inkƒr edilemez bir iliskisi oldugu ima edildi. Bizim soylu efendimize kalirsa, temiz karakterli bir
kizi rezil etmekten ya da evli bir kadina leke sürmekten kaçinmaz. Kuskusuz ki, evimde olan olay bunun
basit bir kanitidir. Iyi kalpli bir kisiye rastladigi takdirde, baska bir adamin günahini, onurlu adi ile örtmesi için
onu zorlayacaktir. Benim de karsi koymam gereken bir sey bu... kendimden sözediyorum, efendim...
Bay Verkhovensky, rengi solmus olarak koltuktan yari yariya kalkip:
- Sözlerinize dikkat edin, Liputin, dedi. Mühendis büyük bir heyecanla:
- Ona inanmayin!... Ona inanmayin!... diye söylendi. Birisi bir hata isledi ve Lebyatkin sarhosun biridir... her
sey anlasilacaktir... Artik dayanamiyorum... Bunun adilik oldugunu düsünüyorum... ve...yeter...yeter!...
Yerinden kalkip kosarak odadan çikti. Liputin:
- Ne yapiyorsunuz? Bekleyin, sizinle geliyorum! diye telasla haykirdi ve sandalyesinden firlayarak kalkip
Kirilov'un arkasindan kostu.
***
Bay Verkhovensky bir dakika düsünerek durdu. Göz ucuyla bana bakti; sapkasini ve bastonunu aldi ve
sessizce odadan çikti. Her zaman oldugu gibi ben de pesinden gittim.
117Dis kapidan çikarken pesinden geldigimi fark edince:
- Oh, evet, tanik olabilirsiniz... de l'accident (rastlantilara), dedi. Vous m'accompagnerez, n'est-ce pas?
(Bana arkadaslik edersiniz, degil mi?)
- Yine oraya gitmiyorsunuz, degil mi, efendim? Neler olabilecegini göz önüne aldiniz mi?
Bir dakika kadar durdu. Dokunakli ve huzursuz bir gülümseyisle:
- Baska bir adamin günahini örtmek için evlenmem mümkün olamaz, degil mi? diye fisildadi.
Gülümsemesinde, utanç ve çaresizlik anlami vardi; ayni zamanda, bu gülümseyiste garip bir coskunluk göze
çarpiyordu.
Ben de böyle söylemesini bekliyordum. Nihayet, benden büyük bir dikkatle saklanan, dudaklardan
dökülmeyen kelimeler, bütün bir hafta süren kaçinmalardan ve yapmacik yalanlardan sonra ortaya çikmisti.
Öfkeden ƒdeta çilgina döndüm.
- Böylesine kötü, böylesine basit bir düsünce nasil olur da akliniza gelebilir, efendim, siz ki parlak zekƒli,
sefkatlisiniz ve... hem de Liputin bile böyle bir seyi düsünmedigi halde!...
Bana bakti, cevap vermeden yürümesine devam etti. Geri kalmak istemedim. Bütün düsündüklerimi Bayan
Stavrogin'e söylemek istiyordum. Korkak oldugunu bildigim için, eger bunu Liputin'den ögrenmis olsaydi onu
bagislayabilirdim; fakat böyle bir seyi Liputin'den çok daha önce düsündügü açikti. Liputin sadece onun
kuskularim kesinlestirmis ve içindeki kusku kivilcimlarinin alevlenmesini saglamisti. Daha ilk günden, hiçbir
esasa dayanmadigi halde, hatta, Liputin'in aklinda böyle bir düsünce yokken, kizdan süphelenmekte
tereddüt etmemisti. Bayan Stavrogin'in bu isin üzerinde bu kadar israrla durmasini, çok degerli Nicholas'inin
soylu kisilere özgü günahlarini, serefli bir adamin evlenmesi ile kapamak istegine veriyordu!... Böyle
düsünmesi yüzünden cezalandirilmasini bütün samimiyetimle arzu ederdim.
118
Yüz adim daha yürüdükten sonra birden durdu.
- O! Dieu, qui est si grand et bon! (Oh, Ulu Tanrim), diye haykirdi. Ah, beni kim avutabilir?
Kolundan tutarak zorla eve dogru döndürdüm.
- Lütfen, hemen geri dönelim, size her seyi anlatacagim! Hemen yakinimizda canli, neseli ve genç bir ses,
tatli bir müzik
gibi duyuldu.
- Bakin kim var burada! Bay Verkhovensky, degil mi?
Saskinligimiz geçmeden, atin üstündeki genç kiz, Lisa Tushin, ayrilmaz kavalyesiyle beraber, birden
yanimizda bitti. Dizginleri çekerek atini durdurdu.
Gür bir sesle:
-Buraya gelin, buraya gelin, çabuk! diye bagirdi. On iki yildan beri onu görmemistim; ama hemen tanidim, o...
Yoksa beni tani-yamadmiz mi?
Bay Verkhovensky, kendisine uzatilan eli tuttu ve kibarca öptü. Sanki, kendisini dua ederken kaybetmis gibi
kiza bakiyor ve tek kelime dahi söyleyemiyordu.
"Beni tanidi ve memnun! Maurice, beni gördügüne son derece memnun!" diye düsündü Bay Verkhovensky
ve:
- Iki haftadan beri neden bizi görmeye gelmediniz? Teyzem, hasta oldugunuzu ve rahatsiz edilmemeniz
gerektigini söylüyordu; fakat, teyzemin yalan söyledigini biliyordum. Durmadan tepiniyor ve küfür ediyordum;
fakat önce bizi, sizin aramaniz gerektigine kesin olarak inaniyordum ve bu yüzden de haber göndermedim.
Tanrim, hiç degismemissiniz!
Egerinden sarkarak Bay Verkhovensky'yi dikkatle süzdü.
"Inanilmayacak kadar genç kalmis! Oh, evet, degismis. Kirisiklar var, gözlerinin etrafinda, yanaklarinda çok
kirisik var; saçlari da biraz kirlasmis; fakat, gözleri ayni" diye düsündü Lisa ve merakli gözlerle:
,
119- Peki ben degismis miyim? Neden bir sey söylemiyorsunuz dedi.
Bir anda, on bir yasindayken Petersburg'a götürüldügünde, hastalanmasi ve hastaligi süresince aglayip Bay
Verkhovensky'yi istemesi hakkindaki söylentiyi hatirladim.
Bay Verkhovensky sevinçten çinlayan bir sesle:
- Sen... Ben... diye kekeledi. Biraz evvel, "Beni kim avutacak!" diye bagiriyordum ve o sirada sesinizi
duydum. Bunun bir mucize oldugunu sanirim et je commence ƒ croire. (Inanmaya basliyorum).
-En Diev!, En Dieu qui est lƒ-haut et qui est si grand et si bon!... (Tanriya! Yukaridaki öylesine ulu, öylesine
iyi olan Tanriya!) Görüyorsunuz, bütün derslerinizi ezbere hatirliyorum. Maurice, o zaman bana inanci nasil
asilamaya çalisirdi, bilemezsiniz en Dieu, qui est si grand et si bon! (Çok ulu, çok iyi olan Tanriya!) Kolomb,
Amerika'yi buldugu zaman, hep bir agizdan: "Kara,! Kara!" diye bagirislari hakkinda anlattiginiz tarih dersini
hatirliyor musunuz? Dersten sonra, o gece, dadim Alyona, uykumun arasinda hep; "Kara! Kara!" diye
bagirdigimi söyler. Prens Hamlet'in öyküsünü anlattiginizi hatirlar misiniz? Ve zavalli göçmenlerin Avrupa'dan
Amerika'ya nasil gönderildiklerini tarif ettiginizi hatirlar misiniz? Ve bunlar dogru degildi: nasil gönderildiklerini
daha sonra ögrenmistim. Fakat, bana ne kadar güzel yalan söylemisti, Maurice! Hemen hemen aslindan
daha güzeldi. Neden Bay Drozdov'a öyle bakiyordunuz? Dünyadaki en iyi ve en sadik adamlardan biridir ve
beni sevdiginiz kadar onu da sevmelisiniz! II fait tout ce que je veux. (Istedigim her seyi yapar.) Fakat, sevgili
Bay Verkhovensky, yine mutsuz olmalisiniz, aksi halde sokak ortasinda, sizi kimin avutacagini sorarak
bagirmazdiniz. Mutsuzsunuz, degil mi? Degil mi?
- Simdi mutluyum!
- Teyzem size kötü mü davraniyor? Cevap beklemeden devam etti:
120
- Yine huysuz, haksiz, her zaman pek sevdigimiz teyzem! Ve hatirlar misiniz bahçede nasil kollarima
atilirdiniz, ben de sizi avutmaya çalisir ve aglardim... Fakat, Bay Drozdov'dan çekinmeyin. Hakkinizda her
seyi biliyor. Uzun zamandan beri biliyor. Onun omzunda istediginiz kadar aglayabilirsiniz ve o da arzu
ettiginiz kadar yaninizda kalir. Sapkanizi kaldirin, bir dakika için çikartin basinizdan, parmaklarinizin ucuna
yükselin ki, son ayrildigimiz zamanki gibi alninizdan öpebileyim. Su pencereden bizi seyreden genç kizi
görüyor musunuz? Fakat, daha yaklasin, yaklasin! Tanrim, saçlariniz ne kadar aklasmis!
Ve egerinden sarkarak, Bay Verkhovensky'yi alnindan öptü.
- Simdi evinize gidelim! Nerede oturdugunuzu biliyorum. Bir dakika sonra sizi eve sürükleyerek bütün gün
birakmayacagim. Gidin, lütfen ve beni karsilamaya hazirlanin.
Ve genç arkadasiyla beraber dörtnala uzaklasti. Eve döndük. Bay Verkhovensky kanepenin üstüne oturdu
ve hüngür hüngür aglamaya basladi.
- Dieu! Dieu! diye haykirdi. Enfin une minute de bonheur. (Tarim! Tarim! Nihayet bir dakikalik mutluluk.)
Lisa, söz verdigi gibi, Bay Drozdov'la beraber on dakikadan az bir süre sonra geldi.
Bay Verkhovensky onu karsilamak için yerinden kalkarken:
- Vous et le bonheur, vous arrivez en meme temps! dedi. (Siz ve mutluluk ayni anda geliyorsunuz.)
- Iste size bir demet çiçek; simdi, Madam Chevalier'e ugradim; dogum günleri için bütün kis çiçek bulunuyor
onda. Iste, Bay Drozdov. Izin verin sizinle tanistirayim. Çiçek yerine pasta getirecektim; ama, Bay Drozdov,
bunun Rus geleneklerine uymayacagini söyleyerek vazgeçirdi.
Maurice Drozdov topçu yüzbasisiydi. Yaklasik otuz üç yaslarinda, uzun boylu ve yakisikliydi. Son derece
kibar, tanistigi her insanin daha ilk bakisda dikkatini çeken, asiri inceligine, yumusak
121kalpliligine ragmen, heybetli ve sert bir görünüsü vardi. Bununla beraber, konuskan ve dost edinmeye
merakli degildi. Daha sonra, sehirde, onun fazla zeki bir kisi olmadigini söylediler; ama, bu tamamen yanlisti.
Lisa'nin güzelligini anlatmaya kalkismayacagim. Her ne kadar bazi hanimlar ve genç kizlar, onun güzelligi
hakkindaki söylentilere öfkeyle karsi duruyorlarsa da, onun güzelligi tüm sehirlinin agzindan düsmüyordu.
Kadinlarin ve genç kizlarin arasinda ondan nefret edenler bile vardi. Nefretlerinin baslica nedeni onun fazla
gururlu olusuydu; Drozdov'lar, birçok kisiyi gücendiren ziyaretlerine henüz baslamamislardi. Gerçekte, bunun
asil nedeni Bayan Drozdov'un hasta olusuydu. Lisa'dan nefret edislerinin ikinci nedeni, onun valinin karisinin
akrabasi olusu ve her sabah at gezilerine çikmasiydi. Simdiye kadar, sehrimizde atla dolasan kadin süvari
yoktu; bu bakimdan, ziyaretlere vakit ayiramadigi halde, sehrin sokaklarinda atla dolasmasindan dolayi sehir
halkinin gücenmesi olagandi. Bununla beraber, herkes onun bu at gezmelerine, doktorun sözü üzerine
çiktigini biliyordu ve hassas bünyesi hakkinda alayli sözler ediyorlardi. Lisa'nin sinirli ve sürekli bir
huzursuzluk içinde bulundugu ilk bakista anlasiliyordu. Yazik! Zavalli kiz çok mutsuzdu ve bu durumu daha
sonra anlasildi. Simdi, geçmisi hatirliyorum; o zamanlar, simdi bana güzel göründügü kadar güzel oldugunu
söyleyemem. Belki hiç de güzel degildi. Uzun boylu, narin yapili, fakat güçlü ve uysal bir kizdi. Yüz hatlarinin
birbirine aykiriligina hayret etmemek elden gelmezdi. Gözleri hafif sehlaydi; yüzü solgun, elmacik kemikleri
hafifçe çikikti; genellikle esmer sayilabilirdi; ince bir yüzü, fakat bu yüzde alimli ve dayanilmaz bir çekiciligi
vardi. Koyu gözlerinin yakici bakislarinda korkunç bir güç okunuyordu; herkesi "yenilgiye ugratmak ve ele
geçirmek" için gelmis bir tavri vardi. Ara sira, kibirli, hatta küstahti; hayatinda iyi kalpli olmayi hiç basardi mi
bilmiyorum; ama, böyle olmayi çok arzuladigini ve biraz iyi kalpli olabilmek için kendisini zorlayarak istirap
çektigini biliyorum. Yaradilisinda, pek çok iyi egilimlerin
122
ve kuvvetli bir önsezinin bulundugu kuskusuzdu; fakat, içindeki her sey, sürekli dengesini ariyor,
bulamiyordu; her sey karisik, kaynasma halinde ve huzursuzluk içindeydi. Belki kendisinden istekleri
yogundu ve bu isteklerini tatmin edebilmek için, kendisinde yeterli gücü bulamiyordu.
Kanepeye oturup etrafina göz gezdirdi.
- Böyle anlarda neden kendimi kederli hissederim? Bunu cevaplandirabilir misiniz, bilgin adam? Bütün
hayatimca, sizi görüp her seyi andigim zaman son derece sevinecegimi düsünürdüm ve simdi sizi her ne
kadar seviyorsam da memnun olmus gö-rünmüyorum... Ulu Tanrim, bak, benim portrem! Durun bakayim.
Oh, evet bunu hatirladim, hatirladim!...
'' On iki yasindaki Lisa'nin, suluboya ile yapilmis çok güzel bir minyatürü, Petersburg'dan dokuz yil evvel
Drozdov'lar tarafindan Bay Verkhovensky'ye gönderilmisti. O zamandan beri bu minyatür portre, daima onun
çalisma odasindaki duvarda asili dururdu.
- Gerçekten bu kadar güzel bir çocuk muydum? Bu yüz, benim yüzüm olabilir mi?
Portresi elinde oldugu halde yerinden kalkti ve aynanin karsisina geçti.
Sonra portreyi geriye uzatirken:
-Çabuk alin! diye haykirdi. Simdi asmayin, lütfen. Daha sonra asarsiniz. O portreye bir daha bakmak
istemiyorum! Kanepedeki yerine oturduktan sonra devam etti:
- Bir hayat sona erer, baska bir hayat baslar ve sona erer, sonra bir üçüncüsü baslar ve bu böylece sürüp
gider. Hayatin her bitisi sanki bir makasla kesilmis gibidir. Size ne kadar eski masal söylüyorum,
görüyorsunuz; ama, bu masalin içinde gerçeklerin büyük bir payi var.
Bana bakip gülümsedi; daha önce birkaç kere daha bakmisti; fakat, Bay Verkhovensky coskunlugunun
arasinda beni tanistirma sözünü unutmustu.
123- Portremi neden odanizdaki hançerlerin altina astiniz? Ve neden bu kadar çok hançer ve kiliç
koleksiyonunuz var?
Gerçekten de, neden oldugunu bilmem, duvarinda çaprazlama asilmis, iki egri hançer ve gerçek bir Çerkes
kilici vardi. Bu soruyu sorarken, yüzüme öylesine bir dikkatle bakmisti ki, bir seyler söylemek istedim; fakat,
söyleyemeden susmak zorunda kaldim. Bay Verkhovensky, sonunda garip durumu kavradi ve beni ona
tanistirdi.
Lisa:
-Biliyorum, biliyorum, dedi. Sizinle tanistigima çok memnun oldum. Annem de sizin hakkinizda çok sey
duymus. Sizi, Bay Drozdov'la tanistirayim... son derece degerli bir kisidir. Sizin hakkinizda bazi eglenceli
seyler duydum. Bay Verkhovensky'nin sirdasisiniz, degil mi?
Kipkirmizi oldum.
- Oh, çok affedersiniz; hiç de dogru kelime kullanmadim... eglenceli degil, fakat...
Lisa saskinligindan kizararak devam etti:
- Bununla beraber, çok iyi bir kisiliginiz oldugu için utanmaniza neden olmadigini sanirim. Eh, gitme zamani
geldi, Maurice. Sizi yarim saat sonra bekliyorum, Bay Verkhovensky. Tanrim konusacak o kadar çok seyimiz
var ki!... Simdi sirdasiniz benim ve her sey üzerine konusacagiz... her sey üzerine, anladiniz mi?
Bay Verkhovensky hemen dikkat kesildi. Liza sözüne devamla:
- Oh, dedi. Bay Drozdov her seyi biliyor! Ondan çekinmenize gerek yok!
- Ne biliyor?
Liza saskinlikla haykirdi.
- Ne demek istediniz?!... Yaa, demek sakladiklari dogruymus!... Inanmak istememistim. Dasha'yi da
sakliyorlar. Bu sabah teyzem Dasha'yi görmemi istemedi. Dasha'nin basinin agridigini söyledi.
124
- Fakat... fakat nasil ögrendiniz?
- Ulu Tanrim, herkesin ögrenmis oldugu gibi. Dogru mu?
- Fakat herkes biliyor mu?
- Tabii, ya!... Annem, dadidan ögrenmis, dadima da sizin Nastasya söylemis. Nastasya'ya söylediniz, degil
mi? Sizin söylemis oldugunuzu söylüyor.
Bay Verkhovensky tepeden tirnaga kizararak saskinlikla mirildandi:
- Ona... ona bir zamanlar böyle bir sey söylemistim. Fakat, ben... sadece küçük bir imada bulunmustum...
j'etais si nerveux et malade et puis... (Öylesine sinirliydim ki...)
Lisa kahkahadan kiriliyordu.
- Sirdasiniz yaninizda degildi ve o sirada Nastasya yaniniz-daydi... eh, bu kadari yeter de artar!... Nastasya
için en hos anlar samimi dostlariyla sehirde yaptigi dedikodulardir!... Oh, bos verin, önemli degil; herkes
birakin bilsin, böylesi daha iyi. Geç kalmayin, lütfen; aksam yemegini erken yiyoruz. Oh, unuttum...
Tekrar yerine oturdu.
- ...Bakin; Shatov nasil bir insandir?
- Shatov? Bayan Shatov'un agabeyi... Lisa sabirsiz bir tavirla sözü yarida kesti.
- Onun agabeyi oldugunu biliyorum. Ne kadar garip bir insansiniz!... Nasil bir kisi oldugunu ögrenmek
istiyorum; karakteri nasil bir insandir?
- C'estun pense-creux d'ici. C'est le meilleur et le plus irascible homme du monde. (En bos kafali adamidir
buranin. Dünyanin çabuk kizan en iyi adamidir.)
- Garip bir insan oldugunu ben de duydum. Bununla beraber, demek istedigim bu degil. Anladigima göre üç
dil biliyor; tabii Ingilizce de. Ayni zamanda, edebiyatla da ilgilenirmis. Eger böyleyse, ona yaptiracak çok isim
olacak; bir yardimciya ihtiyacim var ve ne
125kadar çabuk bulursam o kadar iyi olacak. Acaba isi alir mi dersiniz? Biri tarafindan tavsiye edilmisti.
- Isi alacagindan eminim, et vous ferez un bienfait. (Bir iyilik yapmis olacaksiniz).
- Bir bienfait'in (iyilik) hatiri için böyle davranmiyorum; gerçekten bir yardimci istiyorum.
- Shatov'u iyi tanirim, dedim. Eger ona haber vermek görevini bana aktaracak olursaniz, kendisini derhal
bulup haber verebilirim. Hem de derhal.
-Yarin ögle üzeri saat on ikide gelmesini söyleyin. Çok güzel! Tesekkür ederim. Hazir misin, Maurice?
Gittiler. Ben, tabii, derhal Shatov'u bulmak üzere kostum. Bay Verkhovensky son basamaklarda bana yetisti.
- Mon ami (dostum), dedi. Ben döndükten sonra saat on ya da on bir sularinda sizi kesin olarak görmek
zorundayim. Oh, kendimi sizin yaninizda çok, çok suçlu hissediyorum ve... ve herkesin yaninda da.
Shatov evde yoktu. Iki saat oyalandiktan sonra tekrar ugradim, yine evde bulamadim. Nihayet, evde
bulamasam bile not birakabilmek umuduyla, saat sekizde tekrar gittim. Henüz gelmemisti. Shatov'u, alt katta
oturan yüzbasi Lebyatkin'e sormayi düsündüm; fakat her taraf kilitli ve her yer sessizdi. Ev, sanki tamamen
terk edilmis gibi karanlikti. Son zamanlarda duydugum söylentileri hatirladigim için Lebyatkin'in kapisinin
önünden geçerken biraz heyecanlanmistim. Sonunda Shavtov'u ertesi sabah erkenden aramaya karar
verdim. Gerçegi söylemek gerekirse, not birakmak düsüncesine pek yanasmamistim. Shatov, aldigi notu
önümsemeyebilirdi... o böylesine utangaç ve inatçi bir kimseydi. Kötü talihime söverek, dis kapidan çikmak
üzereyken Bay Kirilov'la karsilastim; eve
126
girmek üzereydi ve beni önce o tanidi. Sormaya önce o basladigi için, genel olarak her seyi özetledim ve
Shatov'a bir not birakmak amacinda oldugumu söyledim.
- Gelin, dedi. Ben gerekeni yapabilirim.
O sabah Liputin'in bize, Kirilov'un avludaki bölüge tasinmis , oldugundan sözettigini hatirladim. Kendisi için
çok genis olan bu bölükte, onun islerini gören sagir, yasli bir köylü kadinla beraber oturuyordu. Ev sahibi
baska bir sokaktaki yeni evinde oturuyor ve ayni sokakta bir meyhane isletiyordu. Anlasildigina göre bu yasli
kadin akrabasi olacakti; burada oturuyor ve adamin evine bakiyordu. Odalar oldukça temizdi; fakat duvar
kƒgitlari kirlenmisti. Girdigimiz odadaki mobilya, tamamen degersiz ve irili ufakliydi; iki oyun masasi, Alder
agacindan yapilmis bir konsol, bir köylü evinden ya da lokantadan temin edilmis uzunca bir masa,
sandalyeler; bir deri bir de örme hasir arkali bir koltuk vardi. Bir kösede duran eski bir Meryem Ana tasvirinin
önündeki lambayi, bizim gelmemizden önce, ihtiyar kadin yakmis olmaliydi. Duvarlarda koyu renkli iki
yagliboya tablo asiliydi. Tablolardan biri, son Imparator Nicholas I'in portresiydi. Görünüsüne bakilacak
olursa, yirmili yillarda yapilmisti; diger tablo da bir papazin portresiydi.
Odaya girer girmez, Bay Kirilov, bir mum yakti ve bir kösede hƒlƒ açilmamis olarak duran bavulundan bir
zarf, mühür mumu ve cam bir mühür çikardi.
-Mektubunuzu mühürleyin ve üzerine adresi yazin.
Not birakmamin pek önemli olmadigini anlatmaya çalistim; ama, israr etti. Zarfin üstüne adresi yazdiktan
sonra sapkami aldim.
Kirilov:
- Bir fincan çay içeceginizi düsünmüstüm, dedi. Içmez miydiniz?
Onu kiramadim. Kisa bir süre sonra, ihtiyar kadin, çayi hazirladi... kaynar su dolu bir çaydanlik, küçük bir
demlik, üzeri
127zevksizce islenmis iki toprak fincan, bir somun ekmek ve bir çay tabagi dolusu kesme seker getirdi.
Kirilov:
-Çayi severim, dedi. Özellikle geceleri; hem dolasir hem de çay içerim; gün agarana kadar. Yurtdisinda
geceleri pek çay içilmiyor.
- Gün agarinca mi yatarsiniz?
- Daima, yillardan beri. Fazla yemem; daima çay. Liputin kurnaz bir adam, ama sabirsiz.
Konusmak arzusunu hayretle karsiladim; bu firsati yakalamisken kaçirmamaya karar verdim.
- Korkarim ki bu sabah, bazi tatsiz anlasmazliklar oldu, dedim.
Surati asildi.
- Allahin belasi saçmalik; saçma!... Hepsi Allahin belasi saçmalik; çünkü, Lebyatkin sarhosun biri. Liputin'e
bir sey söylemis degildim; fakat, anlattigim ufak tefek seylerin hepsini de yanlis yorumladi. Hayali çok genis
bir adam. Küçük bir tepecikten koca bir dag yapmak istiyor. Liputin'e dün inanmistim.
Gülerek:
- Bugün de bana mi? diye takildim.
-- Her seyi biliyorsunuz, degil mi? Bu sabah Liputin zayif ya da sabirsizdi ya da kötü ruhlu... kiskançti. Son
kelimesi beni çok sasirtti.
- O kadar çok sifat kullandiniz ki, bunlardan birinin ona uymamasi çok garip olurdu.
-Ya da tümünün birden uymamasi.
- Aslinda Liputin böyle bir adamdir. Coskundur! Söyleyin, bu sabah bir seyler yazmak istediginizi söyledigi
zaman yalan söylüyordu, degil mi? Kaslarini çatip önüne bakarak:
- Neden yalan söylemis olsun? dedi.
128
Özür diledim ve özel islerine karismak istemedigimi söyledim. Utandi.
- Dogru söyledi... yaziyorum. Fakat, bu bir sey degistirmez. Bir dakika kadar konusmadan durduk. Birden, bu
sabahki gibi
çocuksu bir gülümsemeyle:
- Baslar hakkindaki hususu kendisi uydurdu. Bir kitaptan okumus olmali. Önce o bana söyledi. Kötü bir
anlayisi var. Bütün aradigim, insanlarin kendilerini neden öldürmeye cesaret edememeleridir. Hepsi bu. Ve
bütün bunlar da bir seyi degistirmez.
- Cesaret edemez demekle neyi kastettiniz? Intihar olayi çok mu az?
- Çok az.
- Gerçekten böyle mi düsünüyorsunuz?
Cevap vermeden kalkti ve düsünceli düsünceli odada dolasmaya basladi.
- Sizin düsüncenize göre, insanlari intihardan vazgeçiren nedir, diye sordum.
Dalgin dalgin bana bakti. Sanki neyin hakkinda konusmakta oldugumuzu hatirlamaya çalisiyordu.
- Kor... korkarim ki, henüz çok az bilgim var. Insanlari önleyen iki neden var. Iki sey. Sadece iki. Biri çok
küçük ve digeri çok büyük. Fakat, küçük olan da büyüktür.
- Küçük dediginiz nedir?
- Aci.
- Aci mi? Bunun böyle bir olayda, bu kadar önemli olduguna inaniyor musunuz?
- Hem de en önemlisi olduguna... Iki çesit insan var. Büyük bir, keder ya da öfkenin etkisiyle intihar edenler
ve deliliklerinden ötürü intihar edenler, ki bunlar birden yaparlar. Aciyi pek az düsünürler; fakat aniden
yaparlar. Ama, digerleri, yani akli basinda olanlar... Çok düsünürler.
129- Akli basinda olup da intihar edenler var mi?
- Çok... Önsezi olmasaydi daha da çok olurdu; çok daha fazla; bütün insanlar...
- Muhakkak ki hepsi degil? Bir sey söylemedi.
- Fakat acisiz ölme yollari yok mu? Önümde durarak:
- Düsünün, dedi. Büyük bir ev kadar iri bir kaya parçasi canlandirin gözünüzde; bir yerde asili bulundugunu
ve bunun altinda durdugunuzu düsünün; eger üstünüze... tam basinizin üstüne düsecek olursa... hiç aci
duyar miydiniz?
- Bir ev kadar büyük bir kaya mi? Kuskusuz ki korkardim.
- Korkudan söz etmiyorum. Aci duyar miydiniz?
- Bir dag kadar büyük bir kaya ve milyonlarca ton agirliginda mi? Aci duymayacagim muhakkaktir.
-Fakat basinizin üstünde asili dururken, duyacaginizi tahmin ettiginiz acidan dehsete düsecektiniz. Herkes
dehsete düserdi... En büyük bilim adamlari... En büyük doktorlar bile. Herkes aci duymayacagini bilecek;
ama yine de, aci duymaktan korkacaklardi.
- Peki, ikinci neden, yani büyük olani?
- Öteki dünya!
- Yani, cezalandirma mi?
- Fark etmez ki. Öteki dünya... Sadece öteki dünya.
- Fakat öteki dünyaya inanmayan dinsizler yok mu? Yine bir sey söylemedi.
- Belki de kendinize bakarak hüküm veriyorsunuz? Yüzü kizararak:
- Herkes kendisine bakarak hüküm vermeli, dedi. Tam bir özgürlük, yasamakla ölmek arasinda bir fark
kalmadigi zaman gelecektir. Herkesin amaci budur.
130
- Amaç mi? Fakat, o zaman kimse yasamak istemeyebilir. Kesin olarak:
- Hiç kimse, dedi.
- Insanoglu hayati sevdigi için ölümden korkar, diye uyardim. Ben böyle görüyorum ve dogal yasa da budur.
Gözleri alev alev yandi.
- Bu bayagiliktir ve bütün aldatmalar da bu bayagiliktadir. Hayat acidir, hayat korkudur ve insanoglu
mutsuzdur. Simdi bütün bunlar aci ve korkudur. Simdi insanoglu hayati seviyor. Sevmelerinin nedeni de
budur. Aci ve korku oldugu için insanogluna hayat verilmistir. Iste bütün aldanmalarimiz da bundan. Simdi
insanoglu benligini henüz bulamamistir. Yeni bir insanoglu gelecek, mutlu ve magrur. Onlar için, yasamakla
ölüm bir fark gö-zetmeyecektir. Yepyeni bir insanoglu olacak... Aciya ve korkuya üstün gelen, Tanri olacaktir.
Iste o zaman öbür Tanri ortadan kalkacaktir.
- Yani, söylediginize göre, Tanrinin varligina inaniyorsunuz, demek?
- Var olamaz, ama Tanridir. Bir tas aci duymaz; ama fasin düsmesinden duyulan korkuda aci vardir. Aci ve
korkuya üstün gelenin kendisi Tanri olacaktir. O zaman yeni bir hayat baslayacak, yeni bir insanoglu
dogacak ve her sey yenilenecektir. Ondan sonra da tarih ikiye ayrilacaktir. Gorilden Tanri'nin yok edilmesine
kadar olan çag ve Tanri'nin yok edilmesinden...
- Gorile kadar olan çag mi?
- ... Yeryüzünün ve insanoglunun fiziksel degismesine kadar olan çag. Insanoglu Tanri olacak. Fiziksel yapisi
degisecek. Dünya da degisecek. Her sey degisecek... düsünüsler ve duygular bile. Ne zannediyorsunuz?
Insanoglu o zaman fiziksel olarak degismeyecek mi?
- Yasamak ya da yasamamak arasinda bir fark gözetilmeyecek olursa herkes kendi kendisini öldürecektir.
Belki de tek degisiklik bu olacaktir.
131- Fark etmez. Büyük özgürlügü özleyen herkes, kendisini öldürmek cesaretini göstermelidir. Kendisini
öldürmeye cesaret eden insanoglu, aldanmanin sirrini ögrenmis demektir. Bunun ötesinde özgürlük yoktur;
hepsi bu ve bunun ötesinde hiçbir sey yoktur. Kendini öldürmeye cesaret eden insanoglu Tanridir. Simdi
herkes Tanriyi yok edebilir ve her sey de yok olabilir. Fakat, daha kimse böyle bir sey yapamadi.
- Milyonlarca intihar olayi var.
- Fakat onlarin hiçbiri bu nedenle intihar etmiyor. Hepsi korkudan ötürü intihar ediyorlar. Sirf korkuyu
öldürmek için kendisini öldüren insanoglu Tanri olacaktir.
- Belki de vaktimiz olmaz, dedim.
Karsisindakini küçük gören soguk bir gururla, sakin olarak:
- Fark etmez, diye cevap verdi. Bir saniye sonra ekledi:
- Alay edermis gibi bir tavir takinmaniza üzülüyorum.
-Bu sabahki sinirli halinizi düsündükçe, simdiki sakin halinizi ve durgunlugunuzu... ve hararetle konusmanizi
garip buluyorum.
- Bu sabah mi? diye gülümsedi. Bu sabah çok gülünçtü. Sonra kederli bir dille ekledi:
- Insanlari kötü kullanmayi sevmem ve asla gülmem.
- Çay içmekle geçirdiginiz gecelerinizi, eglenceli geçirir gö-rünmüyorsunuz.
Yerimden kalktim ve sapkami aldim. Biraz hayretle güldü.
- Öyle mi saniyorsunuz? Neden olmasin? Hayir, bil... bilmiyorum.
Birden ne söyleyecegini sasirdi.
- Baskalarini bilmiyorum; ama herkesin yaptigini yapabilecegimi hissediyorum. Herkes düsünür ve birden
düsünceleri degisir, baska sey düsünmeye baslar. Ben ,baska sey düsünemi132
-yorum. Bütün hayatim boyunca tek seyi düsündüm. Tanri bütün hayatim boyunca bana istirap verdi.
Bütün bunlari büyük bir içtenlikle söylemisti.
- Dilimizi neden ötürü iyi konusmadiginizi söyleyebilir misiniz? diye sordum. Dis ülkelerde geçirdiginiz bes
yildan sonra nasil konusulacagini unuttunuz mu, yoksa?
- Dogru konusmuyor muyum? Bilmiyorum. Dis ülkelerde yasadigimdan degil. Bütün hayatim boyunca böyle
konustum. Benim için fark etmez.
- Daha önce baska bir soru. insanlarla tanismak istemediginize ve az konustugunuza tamamen inaniyorum.
Neden simdi benimle bu kadar uzun konustunuz?
Utanarak cevap verdi:
- Sizinle mi? Bu sabah çok sessiz ve sakin oturuyordunuz ve siz... fakat, fark etmez... agabeyime son
derece benziyorsunuz. Yedi yil önce öldü. Sizden daha yasliydi...
- Düsünüs tarziniza büyük etkisi olmustur herhalde.
- Hayir, çok az konusurdu... hemen hemen hiç konusmazdi. Biraktiginiz notu Shatov'a verecegim.
Eline bir fener alarak beni kapiya kadar ugurladi. "Amerika'nin meshur sapka saticisi kadar deli" diye karar
verdim. Kapidan çiktiktan sonra baska bir karsilasma oldu.
***
Kapinin esiginden adimimi atmistim ki güçlü bir el yakamdan kavradi.
- Kimsin, diye bir ses gürledi. Dost mu düsman mi? Söyle!... Hemen yakindan Liputin'in cirtlak sesi duyuldu.
- Bizden, bizden biri! Bay G...v'dir. Yüksek sosyete ile yakindan iliskileri olan, klasik ögrenim yapmis genç bir
centilmendir.
133- Sosyeteden olan efendileri severim.... klasik... yani yüksek ög...re...nimli gençleri severim. Dünyanin ve
dostlarin hizmetinde Emekli yüzbasi Ignatius Lebyatkin, efendim... eger gerçek dost-larsa... gerçek
dostlarsa, bu alçaklar!...
Yüzbasi Lebyatkin, saglam yapili, sisman, bir doksan boyunda, kivircik saçli ve kirmizi suratli bir adamdi.
Ayakta duramayacak kadar sarhostu ve kelimeleri zorlukla söyleyebiliyordu. Aslina bakarsaniz, onu daha
önce uzaktan görmüstüm.
- Oh, siz de... diye tekrar gürledi.
Elinde fener, hƒlƒ kapida duran Kirilov'u görmüstü. Yumrugunu kaldirmisken, tekrar indirdi.
- Sizi bilginize bagisladim! Ignatius Le... Lebyatkin... yüksek bilgi... lidir.
Gürleyen bir top mermisi patladi
Ignatius 'un asktan yipranmis gögsün de.
Ve, acidan kivranarak, kolsuz,
i
Yine agladi Sivastopol için.
Içkiden kizarmis yüzünü ileri dogru uzatarak:
- Her ne kadar Sivastopol'da bulunmadim ve kolumu kay-betmedimse de, ne siir, efendim, ne siir!... diye
bagirdi.
Liputin onu kandirmaya çalisarak:
- Acelesi var, eve gidiyor, dedi. Yarin Bayan Lisa'ya söyleyecek.
Lebyatkin tekrar gürledi.
- Lisa!...Durun! Gitmeyin!Bir kita daha:
Bir kiz ata biniyor salina salina Vahsi Amazonlar'in arasinda; Ve atindan gülümsüyor bana Bu soylu yavru.
134
Yaaa, bu bir zafer türküsüdür! Amazonlarin bir zafer türküsüdür bu, aptal esek!... Serseriler anlayamaz!
Dur!...
Kapidan çikip ondan kurtulmak istiyorsam da, paltomu tutmus birakmiyor, bana engel oluyordu.
-Lisa'ya söyle, ben büyük bir namusum. Su edepsiz kiz Dasha'ya gelince, onu ikiye ayiririm. Allahin belasi
köle kiz cesaret edemez ki...
Tam bu sirada bütün gücümle çekip paltomu elinden kurtardigim için yüzükoyun yere kapaklandi. Caddenin
asagisina dogru kosmaya basladim. Liputin de arkamdan kostu.
Cirtlak bir sesle: dedi.
- Kirilov onu kaldirir. Biraz önce ondan ne ögrendim biliyor musunuz? Siirini duydunuz, ya? Amazon kiza
yazdigi bu siiri bir zarfa koyup, zarfi da mühürledi. Yarin Bayan Tushin'e gönderecek. Altina da açik imzasini
atti! Ne adam!...
- Bunu sizin teklif ettiginize bahse girebilirim. Liputin gür bir kahkaha atti.
- Bahsi kaybedersiniz. Asik, deli gibi ƒsik. Hem biliyor musunuz, bu aski, ondan nefret etmesiyle basladi.
Bayan Tushin'in sokaklarda atla dolasmasina o kadar kiziyordu ki, bir keresinde neredeyse yüksek sesle
küfür edecekti!. Ama, küfür etmedi!... Sonunda Allahtan ki kiz duymadi. Ve bugün ise bir siir yazdi! Hatta,
biliyor musunuz, ona evlenme teklif etmeye cesaret edecek!... Gerçekten!
Müthis bir öfkeye kapilarak:
- Size sasiyorum, Liputin, dedim. Her kötü iste parmaginiz oluyor ve onu daima siz sürüklüyorsunuz.
- Biraz fazla oldunuz, Bay G...V!... Acaba karsinizda bir rakip görmenizden ötürü mü?
Birden durarak haykirdim. -Neee...?
135- Pekƒlƒ, size ceza olmasi için daha fazla söylemeyecegim!... Ama, ögrenmek istiyorsunuz, degil mi?
Örnegin, bu salak sadece basit bir subay degil artik, mülk sahibi bir efendi oldu. Hem de hatiri sayilir
efendilerden biri oldu. Bay Stavrogin ona, iki yüz kölesi olan büyük bir yer satti. Tanri sahidimdir ki yalan
söylemiyorum. Bunu, çok emin bir kaynaktan ve onurlu bir kisiden ögrendim. Simdi de gerisini siz
tamamlayip çikarin ortaya. Baska tek kelime dahi söylemem. Allahaismarladik!...
***
Bay Verkhovensky beni büyük bir sabirsizlikla bekliyordu. Bir saat önce dönmüstü. Bende, sarhosmus
kanisini uyandirdi; kuskusuz eve gelisinden bes dakika sonra sarhos olmustu. Yazik! Drozdovlar'i ziyaret
etmesi onu iyice sarsmisti.
-- Mon ami, (dostum) düsünce zincirimi tamamen kaybettim. Lisa... o melege tapar ve onu çok düsünürüm;
fakat, her ikisinin de beni, benden bazi seyler ögrenebilmek amaci ile çagirdiklarini düsünmeden
edemiyorum. Su var ki, agzimdan laf aldiktan sonra beni silkeleyip atacaklardi!... Evet, korkarim ki bu böyle
olacakti...
Sesimi kontrol edemeden hayretle bagirdim.
- Böyle konusmaktan utanmalisiniz!...
- Aziz dostum, simdi tamamen yalniz kaldim. Enfin c'est ridicule, (bu gülünç). Orada bile, her sey sir perdesi
altinda sakli; Petersburg dedikodularini sorarak bana saldirdilar. Anliyorsunuz ya, Nicholas'in dört yil evvel
yaptiklarini ögrenmisler. "Siz buradaydiniz, olanlari gördünüz; deli oldugu dogru mu?" Bunu nereden
ögrendiklerini bilmiyorum. Bayan Drozdov, neden Nicholas'in deli oldugunu hemen kabullenmek istiyor?
Kadin bunu istiyor. Size söylüyorum, kadin böyle istiyor. CeMaurice (Bu Ma-urice), ismi neydi?.. Su Drozdov
denilen adam, brave homme tout
136
dememe (yine de dürüst adamdir), onun hesabina olmadigi gerçek; cette pauvre amie'ye (bu zavalli dost)
Paris'ten önce o yazdiktan sonra... Enfin (neyse), bu Praskovya, ona cette chere amie (aziz dostum) diyor;
gerçek bir tip, Gogol'ün Korobochka'sidir (*); sadece daha nispetçi, daha kiskirtici ve daha büyütülmüs bir
Ko-robochka...
- Gogol'ün yarattigi karakterden daha büyük oldugundan emin misiniz?
- Su halde daha küçültülmüsü olsun. Ne fark eder? Yalniz sözümü kesmeyin; çünkü, kafamin içi karma
karisik, her sey dönüp duruyor. Iyice takismis görünüyorlar. Lisa hariç; hƒlƒ "teyze, teyze" diye dönüp
duruyor etrafinda; ama, Lisa akillidir, kurnazdir ve orada anlayamadigim bir sey var. Sirlar. Fakat, ihtiyar
kadinla atisti. Cette pauvre (zavalli) teyze, gerçekten herkesi eziyor... ve simdi de valinin karisi, toplumun
saygisizligi ve Karmazinov'un "saygisizligi" ile ugrasacak. Sonra birden oglunun deliligi düsüncesine
saplaniyor, ceLipoutine, ce queje ne comprendres pa, (su Liputin'i de anlayamadim); ve... ve alnina sirkeli
bezlerle pansuman yapmakta oldugunu söylediler ve biz burada yakinmalarimiz ve mektuplarimizla ugrasip
duruyoruz. Oh, ona ne kadar istirap verdim; hem de böyle bir zamanda! je suis un ingrat! (Ne kadar
nankörüm ben!) Düsünün bir kere, dönüsümde ondan bir mektup aliyorum. Okuyun, okuyun! Oh, ne kadar
hayvanca davrandim!...
Bayan Stavrogin'den aldigi mektubu verdi. Bu sabah gönderdigi pusulada "evden çikmayin" ifadesini
kullandigi için pisman olmus görünüyordu. Mektubu kibar, fakat kisa ve kesindi. Bay Verkhovensky'nin pazar
günü, saat on ikide gelmesini ve gelirken de bir arkadasini getirmesini (ismimi yazmisti) istiyordu. Kendisinin
de, Dasha'nin agabeyi olarak Shatov'u davet edecegine söz veriyordu. "Kesin cevabi kendisinden
alabileceksiniz; bu sizi memnun edecek mi? Sabirsizlikla beklediginiz formalite bu degil mi?"
(*) Korobochka, Gogol'ün ölümünden iki yil evvel ikinci cildini yaktigi Mer-tuya Düsi (Ölü Canlar) adli
eserindeki kadin karakter.
137- Mektubundaki son satira yazmis oldugu, formalite hakkindaki sabri tükenmis anlatimina dikkat edin.
Zavalli, zavalli kadiri, hayattaki en iyi dostum! Bütün gelecegimi etkileyecek olan bu ani kararin bana büyük
bir darbe oldugunu itiraf edebilirim. Hƒlƒ ümitli oldugumu söyleyebilirdim; ama, simdi tout est dit (son söz
söylendi), her seyin bittigini biliyorum; c'est terrible. (Korkunç sey) Ah, su pazar hiç gelmese de her sey yine
eskisi gibi olsa: Beni görmeye gelecektiniz ve ben de sizi bekleyecektim....
-Liputin'in bu sabah söyledigi kötü seylerin etkisi altindasiniz. Hepsi uydurma ve asilsiz seylerdi.
- Dostum, parmaginizi aciyan baska bir noktaya bastiniz. Bu iyi niyetli parmaginiz çogunlukla merhametsiz
ve bazen deginmeniz çok acimasiz oluyor. Özür dilerim; ama, biliyor musunuz, tamamen unutmustum. Yani,
su tatsiz uydurmalari demek istedim. Aslinda unutmus da degilim; Fakat, büyük bir budalalikla, Lisa'nin
yaninda mutlu olmaya ve kendimi, mutlu olduguma kandirmaya çalistim. Fakat simdi... oh, simdi, bu cömert
ve büyük kalpli kadim düsünüyorum. Söylenmesi gerekirse, eksikliklerime sabirla hosgörü gösterdi, aslinda
hosgörülü olmayabilirdi de; fakat düsünün, çürümüs karakterim, degersizligimle ben neyim!... Simarik, bencil
ve masum olmaktan uzak bir çocugum. Lisa'nin pek hos olarak söyledigi gibi, cette pauvre (bu zavalli) teyze,
tam yirmi yildir bana bir dadi gibi bakti. Ve birden, yirmi yildan sonra, bu çocugun kafasina evlenmek arzusu
saplanmis... ona pes pese mektuplar gönderiyor; oysa, o zavalli alnina sirkeli bez koymakla mesgul ve... ve,
eh, simdi istedigimi elde ettim ve pazar günü evli bir adam olacagim... her seye ragmen!... Hangi akla
hizmetle evlenmekte israr ettim? O mektuplari neden yazdim? Oh, evet, söylemeyi unuttum: Lisa, Dasha'yi
övgüyle aniyor. Hiç degilse Öyle görünüyor. Onun hakkinda "C'est un angle " (bir melektir) diyor, yalniz
oldukça "içine kapanik" olarak. Her ikisi de evlenmemi tavsiye ediyorlar... hatta, Praskovya... eh, hayir,
Praskovya degil. O tavsiye etmedi. Oh, o küçücük "kutusunda" ne kadar zehir var bilemezsiniz! Aslina
bakarsaniz, Lisa da tavsiye et138
medi. "Neden evleneceksiniz, sanki?" dedi. "Yüksek zekƒli zevklerinizin size yeterli olmasi gerekir!" Sonra
kahkahalarla güldü. Lisa'da çok mutsuz oldugundan böyle gülmesini bagisladim. Fakat, bana söylediklerine
göre erkekler kadinsiz yasayamazlarmis. Dermansizlik çaginiz yaklasiyor ve size bakacaktir, ya da her ne
ise... Ma foi (Vallah), burada sizinle otururken, kendi kendime, firtinali günlerime yaklastigim su zamanda,
onun cennetten gönderilmis bir melek oldugunu ve bana bakacagim... falan, tekrarlayip duruyorum... enfin
(neyse), evin düzeni için bana faydali olacaktir. Evde her sey karmakarisik. Su pislige bakin!. Bu sabah,
buralari toplamasi için Nastasya'ya söylemistim; oysa su kitap hƒlƒ yerde duruyor. La pauvre amie (zavalli
dostum), odamin bu tertipsizligi için daima bana kiziyor. Oh, artik onun tarafindan azarlanmayacagim! Vingt
ans! (yirmi yil) Ve... ve zannedersem imzasiz, kimligi belirsiz mektuplar da aliyorlar. Düsünün! Nicholas'in,
bütün mülkünü Lebyatkin'e sattigi yazilmis. C'est un monstre! (Ne canavarlik!) et enfin, (neyse), su Lebyatkin
de kim oluyor? Lisa, dinliyor... dinliyor... oh, öylesine dinliyor ki! Alayla gülmesini bagisladim; çünkü,
dinlerken yüzünün anlatimini gördüm ve ce Maurice... simdi onun yerinde olmak isterdim, dogrusu, brave
homme tout de meme (yine de iyi adamdir), fakat oldukça çekingen; fakat ona bos ver.
Sustu. Yorgun ve saskindi; yorgun gözlerini yere dikmis, basi gögsüne sarkmis oturuyordu. Konusmamizin
ölü noktaya ulastigi bu andan yararlanarak Filippov'un evine gidisimi söyledim büyük bir ve kesin, kuru bir
dille, Lebyatkin'in kiz kardesinin (onu hiç görmemistim) gerçekten, Liputin'in dedigi gibi, hayatinin bilinmeyen
bir devresinde, Nicholas'in kurbani olabilecegi ve Lebyatkin bazi nedenlerle Nicholas'tan para aldigina göre,
bu söylentinin olasilikla dogru olabilecegi hakkindaki düsüncelerimi anlattim. Fakat, anlattiklarimin hepsi bu
kadardi. Dasha hakkindaki iftiralara gelince, bütün söylenenlerin Liputin'in uydurmasi oldugunu söyledim ve
yalan söylemek zorunda olmayan Kirilov'un bile böyle düsündügünü sözlerime ekledim. Bay Verkhovensky,
anlattiklarimla ilgili degilmis gibi dalgin dalgin dinliyordu. Bu
139arada, Kirilov ile aramizda geçen konusmayi da anlattim ve sonunda kaçak olabilecegini belirttim.
Bay Verkhovensky, sanki arzusunun aksine konusuyormus gibi, bezgin bir tavirla:
- Deli degil, dedi. Fakat, kafasi çalismayanlar sirasinda yer alabileceklerden biridir. Ces gens-la supposent la
nature et la societe humaine autres que Dieu ne les a faites te gu'elles ne sont r'eellement. (Bu insanlar
dogayla insan toplumunu, Tanri'nin yarattigindan ve aslindan baska türlü oldugunu saniyorlar.) Insanlar
onlara egilirler; fakat, her ne pahasina olursa olsun, Stephan Verkhovensky bunu yapmaz. Bir zamanlar
onlari Petersburg'da avec cette chere amie, (bu aziz dost ile) görmüstüm, Ah, onu o zaman ne kadar
üzmüstüm! Ve onlarin hakaretlerinden ve suçlamalarindan korkmuyordum. Simdi de korkmam; mais parlons
d'autre chose (ama bu konuyu birakalim). Anliyorsunuz ya, korkunç bir sey yaptim, dün Dasha'ya bir mektup
gönderdim ve... oh, bunun için kendime ne kadar lanet ediyorum, bilemezsiniz!...
- Dasha'ya ne hakkinda yazmistiniz?
- Oh, dostum, inanin bana, çok onurluca yazilmis bir mektuptu. Mektubumda, bes gün önce Nicholas'a bir
mektup yazdigimi bildirmistim. O mektubum da çok onurluca yazilmistir.
Hararetle:
- Simdi anliyorum! diye bagirdim. Onlarin adlarini bu sekilde birlestirmek hakkiniz mi?
- Fakat, mon cher (monser), lütfen beni tamamen ezmeyin, bana böyle bagirmayin! Zaten son derece sey
gibi... circirböcegi gibi ezildim ve nihayet, yazdiklarimin çok onurlu olduklarina da inaniyorum. Düsünelim ki,
aralarinda gerçekten bir sey vardi... en Suisse (Isviçre'de)... ya da bir sey baslamak üzeredir. Her seyden
önce, onlarin kalplerini ögrenmem gerekmez mi? ve... enfin (neyse) onlarin hislerine karismamak ve
yollarinin üzerinde durmamak için böyle hareket etmem gerekmez mi?... Ayrica, amacim tamamen
dürüstlüktü...
140
Kendime engel olamayarak:
- Oh, dostum, ne kadar aptalca bir sey yapmissiniz! dedim. Gayretkes bir tavirla tekrarladi.
- Aptallikti, dogru! Bu kadar güzel bir sözü ilk defa kul-laniyorsunuz, c'etait bete, mais gue faire, toiit est dit
(Saçma olabilir ama, her sey söylenmisti). Baska birinin günahini kapamak için bile olsa, onunla
evlenecegim. Böyle olunca, o mektuplari neden yazdim, bilmem ki? Böyle degil mi?
- Ayni seyleri tekrarliyorsunuz!...
- Oh, simdi de haykirmalarinizla beni korkutmaya çalisiyo-rsunuz. Görüyorsunuz ki, önünüzde bambaska bir
Stepan Verk-hovensky var. Digeri çoktan gömüldü; enfin, tout esi dit (neyse söylenmeyen bir sey kalmadi).
Peki, neden bagiriyorsunuz? Ev-ilenen siz olmadiginizdan ve kafanizda adi çikmis süs esyasini tasimak
zorunda bulunmadiginizdan mi? Yine mi yüzünüz eksiyor? Zavalli dostum, kadinlari tanimiyorsunuz. Bütün
hayatimi onlari incelemekle yitirdim. "Eger bütün dünyayi fethetmek istiyorsaniz, önce kendinizi
fethetmelisiniz." Sizin gibi romantik olan, müstakbel karimin kardesi Shatov'un hayatinda bana söyledigi en
güzel sözdür. Onun bu sözünü seve seve kabulleniyorum. Eh, ben de kendimi
fethetmeye hazirim ve evlenecegim; fakat, dünya yerine fet-hedecegim ne olacaktir? Ah, dostum, evlilik her
gururlu kisinin, her özgürlügün moral bakimindan ölümüdür. Evlilik hayati, beni yip-ratacak, gücümü
yitirecek, amacimiza hizmet cesaretimi kiracaktir. Çocuklar olacak; bunlar benden de olmayabilir... yani
benden olmayacagina eminim demek istedim; akilli bir adam gerçekle karsilasmaktan korkmaz. Bu sabah,
Liputin, evimi Nicholas'a karsi kapamami söyledi; Liputin salagin biridir. Kadin, her seyi gören bir gözü bile
aldatir. Kadini yaratirken, le bon Diue (Allah baba) bunu Diliyordu kuskusuz, böyle bir seyi tehlikeye atmak
zorundaydi; fakat kadinin Tanriyi etkileyerek onu böyle yaratmasini sagladigindan eminim... böyle
özelliklerle... Aksi halde kim böyle karsiliksii bir sikintiya girerdi? Nastasya, biliyorum, böyle serbest
141düsünmeme kiziyor; fakat enfin, tout est dit (neyse, her sey söylendi).
Kendi çaginda pek sevilen, böylesine basit, kinayeli kelimeler kullanmamis olsaydi, Stepan Verkhovensky
olamazdi. Simdi, hiç degilse kisa bir süre için bu kelimelerle avunuyordu.
Büyük bir çaresizlik içinde çirpinarak:
- Oh, keske öbürgün olmasa, hiç pazar olmasa! diye haykirdi. Neden pazarsiz bir hafta olmaz ki... si le
mimde existe? (Mucize: diye bir sey varsa). Hiç degilse bir kereye özgü olmak üzere, takvimden pazari silse,
Tanri ne kaybeder ki? Sadece et quet tout soit dit, (her seyin bitmis oldugunu) dinsizlere göstermek,
kudretini kanitlamak için yapsa!... Ah, onu ne kadar çok sevmistim! Yirmi yil, tüm yirmi yil ve beni hiçbir
zaman anlamadi!
Hayretle:
- Fakat neden bahsediyorsunuz? diye sordum. Sizi hiç anlayamiyorum!
- Vingt ans! (Yirmi yil) Ve beni bir kere olsun anlayamadi... Ah, bu zulüm!... Ve gerçekten ondan korktugum
ya da fakir oldugum için mi onunla evlenecegimi saniyor? Ah, bunun igrençligi!... Teyze, teyze, bunu sizin
için yapiyorum! Ah, birak bunu ögrensin, teyze; ögrensin ki, yirmi yildir taptigim tek kadindir! Bunu bilmeli,
aksi halde böyle bir evlenme olamaz; beni; ce qu'an apelle le (nasil derler), mihraba kadar zorla
sürüklemeleri gerekecektir!...
Böyle bir itirafini ilk kez duyuyordum. Hem öylesine bir hararetle yapmisti ki bu itirafini!... Kahkahalarla
gülmemek için kendime zor engel oldugumu saklayamayacagim. Fakat hataliydim.
Aklina yeni bir düsünce gelmis gibi büyük bir heyecanla bagirdi.
- Bana simdi sadece o kaldi, sadece biri, tek umudum!... Simdi beni sadece zavalli oglum kurtarabilir ve...
Oh, neden çabuk gelmez bilmem ki? Ah, oglum, ah sevgili Peter'im... her ne kadar baba denmeye
degmezsem de, kaplan deseler daha dogru olurdu, bununla beraber... laissez-moi, mon amie,
(beni
birakin, dostum) dü142
süncelerimi toparlayabilmek için biraz yatacagim. Çok yorgunum çok ve sizin de yatma vaktinizin geldigini
düsünüyorum. Voyez vous, (görüyor musunuz) saat on iki...
4. TOPAL
Shatov hiçbir zorluk çikarmadan, birakmis oldugum pusulaya uyarak, ertesi günü ögle vakti Lisa'ya gitti.
Hemen hemen ayni anda gitmistik; ben de onun gibi ilk ziyaretimi yapiyordum. Hepsi... Lisa, annesi ve Bay
Drozdov... büyük salonda oturmus tartisiyorlardi. Annesi, Lisa'dan piyanoda bir vals çalmasini istiyordu... ve
Lisa çalinmasini istenen parçayi çalmaya baslayinca, annesi istemis oldugu valsin bu olmadigini iddia
etmeye basladi. Bay Drozdov, kalbinin buyurdugu gibi Lisa'nin tarafini tuttu ve ihtiyar hanimefendiyi, çalinan
parçanin dogru olduguna inandirmaya çalisti; fakat, Bayan Drozdov kendisine hƒkim olamayarak aglamaya
basladi. Hastaydi; hatta, zorlukla yürüyebiliyordu. Bacaklari sismisti ve Lisa'dan çekinmesine ragmen,
huysuzluk ediyor, her önüne gelene çatiyordu. Bizi görmekten memnun oldular. Lisa, sevincinden kizararak
bize yaklasti. Shatov'u getirmemden ötürü "mersi" dedikten sonra merakli gözlerle süzerek ona dogru
yürüdü.
Shatov, sikintili bir tavirla kapinin yaninda durdu. Lisa, geldiginden ötürü kendisine tesekkür ettikten sonra
onu annesine götürdü.
- Size sözetmis oldugum, Bay Shatov ve bu bay da G...v, benim ve Bay Verkhovensky'nin en yakin arkadasi.
Maurice onunla dün tanismisti.
- Bununlardan hangisi profesör? -Profesör degiller, Anne.
- Profesör olmalari gerekir. Hiç degilse birinin. Bir profesör olacagini kendin söylemistin... zannedersem
profesör olani bu.
Sözünün burasinda parmagi ile tiksinir gibi Shatov'u isaret etti.
143Lisa:
- Bir profesör bekledigim hakkinda size bir sey söylemis degilim, dedi. Bay G...V kamu hizmetindedir ve Bay
Shatov eski bir üniversite ögrencisidir.
- Ögrenci olsun, profesör olsun, hepsi üniversiteli. Sadece tartismak istiyorsunuz. Fakat, Isviçreli'nin biyigi ve
küçük bir sakali vardi.
Lisa:
- Annem daima Bay Verkhovensky'nin ogluna profesör der, dedi ve Shatov'u salonun Öbür ucundaki bir
kanepeye götürdü.
Lisa:
- Son derece üzüldüm, diye fisildadi. Fakat bacaklari böyle sistigi zaman daima huysuz oluyor. Korkarim ki
hasta.
Sonra büyük bir merakla Shatov'u incelemesine devam etti. Özellikle onun daginik saçlari ile ilgileniyordu.
Lisa'nin beni, acimadan yaninda biraktigi yasli kadin sordu:
- Orduda misiniz, efendim?
- Hayir, Madam. Kamu hizmetindeyim.
Lisa hemen seslendi:
.. . .
- Bay G...V, Bay Verkhovensky'nin çok yakin arkadasidir.
- Bay Verkhovensky'nin hizmetinde mi çalisiyorsunuz? O da bir profesördür, degil mi?
Lisa, Öfkeyle haykirdi.
- Aman Anne, rüyalarinizda bile profesör görüyor olmalisiniz.
- Gerçek hayatta çok profesör vardir. Annenle daima zit gidiyorsun, sevgilim. Bay Stavrogin annesinin
yaninda kalirken, dört yil önce burada miydiniz?
Burada oldugum cevabini verdim.
- Sizinle beraber bir de Ingiliz yok muydu?
- Hayir, Madam, yoktu.
144
Lisa güldü:
- Eh, anliyorsun, ya, bir Ingiliz yokmus. Su halde yalandi. Bayan Stavrogin ve Bay Verkhovensky yalan
söylüyor. Herkes yalan söylüyor..
Lisa durumu kisaca açikladi:.
- Dün Teyze ile Bay Verkhovensky, Bay Stavrogin ile Sha-kespeare'in IV. Henry kitabindaki Prens Harry
arasindaki bazi es-degerlikten bahsediyorlardi ve annem bu nedenle bir Ingiliz'in bulunmasi gerektiginde
israr ediyor.
-Eger Harry orada bulunmamissa, bir Ingiliz de bulunmamis demektir. Soytariligi yapan Nicholas'in
kendisiydi. Lisa, Shatov'a açiklama yapmak zorunlugunu hissetti.
- Sizi temin ederim ki annem maksatli konusuyor, dedi. Shakespear'in bütün yapitlarini bilir. Othello'nun
birinci bölümünü ona ben okudum; fakat, simdi çok aci çekiyor. Anne, saat on ikiyi vuruyor... Ilaç alma
zamaniniz geldi.
Bir hizmetçi, kapidan:
- Doktor geldi, Madam, diye bildirdi.
Ihtiyar hanimefendi yerinde kalkti ve köpegini çagirmaya basladi.
- Zemirka, Zemirka, ne olursa olsun sen benimle geliyorsun, degil mi?
Zemirka, igrenç bir sokak köpegi, sahibesinin buyruguna aldirmadan, Lisa'nin oturmakta oldugu kanepenin
altina süzüldü.
- Demek sen de gelmeyeceksin! Pekƒlƒ, seni de istemiyorum. Bana döndü:
- Iyi günler, efendim; ne yazik ki isminizi bilmiyorum.
- Anton Lavrentyevich...
- Önemli degil, efendim; bir kulagimdan girip öbüründen çikar. Benimle gelmiyorsunuz, Maurice; Zemirka'yi
çagirmistim. Tanriya sükür, yalniz basima dolasabiliyorum. Yarin da araba gezisine çikacagim.
145Öfkeli bir tavirla odadan çikti.
Lisa, bana bakarak:
- Lütfen, dedi. Bay Drozdov'la konusun. Birbirinizi tanimaktan çok memnun olacaginiza eminim.
Lisa, tatli tatli tebessüm ederek Bay Drozdov'a bakinca, adamin neseyle yüzü parladi. Ister istemez Bay
Drozdov'la konusmak zorunda kaldim.
***
Lisa'nin Shatov'la ilgisinin, gerçekten sadece edebiyat konusunda olmasi beni çok sasirtti. Neden oldugunu
bilmiyorum; ama, Shatov'u tamamen ayri bir konuda görmek istedigini tasavvur etmistim. Biz, yani Bay
Drozdov ve ben, konustuklarinin gizli olmadigini yüksek sesle konusmalarindan anlayinca onlari dinlemeye
koyulduk. Çok geçmeden biz de yanlarina davet edildik. Bütün mesele, Lisa'nin yararli olacagini düsündügü,
bir kitabi yayimlamak istemesiydi; fakat, tecrübesiz oldugundan bu konuda kendisine bir yardimci ariyordu.
Planini Shatov'a anlatirken takindigi ciddi tavir beni oldukça sasirtti. "Yeni kadinlardan biri olmali" diye
düsündüm, "isviçre'deki yillarini bosuna harcamamis". Shatov, gözlerini yere dikmis büyük bir dikkatle
dinliyordu. Hayati renkli gören bir sosyete kizinin, görünüste kendisine hiç de uymayan bir konu ile
ilgilenmesine hayret bile etmiyordu.
Lisa'nin plani söyleydi: Rusya'da, hem baskent ve hem de tasrada olmak üzere birçok gazete ve dergi
yayimlanir ve her gün bu yayimlarda sayisiz haberler çikardi. Bir yil süresince, bu gazete ve dergiler,
dolaplara serilir, yirtilip atilir ya da kesekƒgidi yapmakta kullanilir ya da her çesit is isin kullanilirdi. Olaylarin
çogu, toplum üzerinde etki yapar ve onlar tarafindan ezberlenebilirdi; fakat, bu ezber zamanla unutulurdu.
Birçok kimse bazi olaylara bakmak ister; fakat, bir sürü gazete karistiracagindan bu sikintiya katlanmazdi.
Ayrica, olaylarin gününün ve yerinin hatirlanabilmesi çok güçtü.
146
Hatta, bazen yil bile hatirlanamazdi. Bunu göz önüne alarak, bir yilin çok önemli olaylari, belli bir plana göre,
bilinen bir anlamda, basliklariyla, alfabetik sirasiyla, aylara ve günlere göre hazirlanmis olarak bir kitapta
toplanacak olursa; böyle bir kitap, gazetelerde yayimlanan olaylar, yillik olaylarin yaninda, çok az kalsalar
bile, bir yillik Rus yasantisinin karakterestik özelligini verebilirdi. Shatov:
- Birçok kƒgidin yerini, birkaç kalin cilt alir, hepsi o kadar, dedi.
Fakat, Lisa, bu düsüncesinin savunmasini büyük bir hararetle yapmaya çalismakla beraber, bu konudaki
yetersizligi, görüsünü tam olarak anlatmasina engel oluyordu. Bir kitaptan fazlasinin gereksizligini ve bu
kitabin da kalin olmasina gerek olmadigini söyledi. Fakat, kitap kalin bile olsa, olaylar kolaylikla
bulunabilecek; çünkü, her sey plana dayanacak ve olaylar bir düzen içinde olacakti. Tabii, tüm olaylarin
bulunabilmesi ve yayimlanabilmesi mümkün olamayacakti. Zaten, böyle bir niyeti de yoktu. Genelgeler,
hükümetin çesitli sorunlari, tutumu, bölge yönetim kurullarinin kararlari, yasalar ve buna benzer olaylar, her
ne kadar önemli olurlarsa olsunlar, yayimlanacak konunun disinda birakilabilirdi. Birçok olay alinmayabilir;
Sadece, Rus halkinin kisisel karakterine ve toplumun moral yasantisina, az ya da çok benzer tipik olaylar
alinip digerlerinin çogu alinmayabilirdi. Tabii, buna her türlü olay dahil edilebilir; garip olaylar, yanginlar,
toplumu ilgilendiren olaylar, iyi ya da kötü davranislar, her türlü konusmalar ya da demeçler; hatta, sel
baskinlari ve hükümetin bazi kararlari bile alinabilirdi; fakat, seçilen olaylarin karakteristik olmalari sartti; her
yayimlanan olayin, iyice incelenmesi, verilen özetin tüm olayi, bütün, ayrintilari ile aydinlatabilmesi gerekirdi.
Ve nihayet, arastirmalar için gerekli olmasinin disinda dinlendirici de olmaliydi. Yani, okuyucunun, okuma
zevkine de hitap etmeliydi. Rus halkinin bir yillik yasantisinin karakterini göstermeli, ruhsal durumunun ve
ahlakinin bir yansimasi olmaliydi.
147Lisa israrla:
- Herkesin satin almasini isteyecegiz, dedi. Her evde bulunmasini arzu edecegiz. Tabii, her seyin iyi bir plana
dayanacagini biliyor ve bu yüzden yardiminizi talep ediyorum.
Lisa, hararetle konusmustu. Söyledikleri her ne kadar pek anlamli degilse de, Shatov onun ne demek
istedigini anlamaya baslamisti. Gözlerini yerden kaldirmadan:
- Demek ki, belirli bir yönü ve bildigimiz yöndeki olaylari derleyen bir kitap olacak, diye mirildandi.
- Öyle degil. Yönü olmayacak. Tarafsiz olacagiz ve bizim yönümüz de tarafsizligimiz olacak. Shatov, yerinde
kimildanarak:
- Yönü olmak kötü bir sey olamaz ki, dedi. Ayrica, eger herhangi bir seçme yapilacaksa bundan kaçinmak
mümkün olmayacaktir. Gerçeklerin seçimi, olaylari anlasilmasi için bir açiklama yapilmasini gerektirecek.
Düsünceniz hiç de fena sayilmaz.
Lisa sevinçle haykirdi.
-Demek böyle bir kitabin basilabilmesinin mümkün oldugunu düsünüyorsunuz, degil mi?
- Dikkatle düsünülüp incelenmeli. Büyük bir is. Hemen bir plan yapmak mümkün degil. Insanin tecrübe
edinmesi sart. Hatta, kitabi yayimlamaya hazir oldugumuz zaman bile, bunun nasil yapilacagini
anlayabilecegimizi sanmam. Birkaç tecrübeden sonra belki. Fakat düsünceniz, bu konuya egilmeye deger.
Yararli bir düsünce.
Shatov, nihayet basini kaldirdi. Öylesine ilgilenmis olmaliydi ki gözleri alev alev yaniyordu. Yumusak bir
sesle utanarak sordu:
- Bunu siz mi düsündünüz? Lisa gülümseyerek cevap verdi:
- Düsüncenin pek önemi yok; bütün sorun bu düsünceyi uygulama alanina koymakta. Pek zeki sayilmam.
Anlayisim da biraz kit olduguna göre, tamamen açik olarak gördügüm yoldan yürümeyi tercih ederim.
148
- Açik gördügünüz yolu mu takip edersiniz? Lisa aceleyle:
- Dogru bir deyis olmadi mi? diye sordu.
- Oh, arzu ettiginiz kelimeyi kullanabilirsiniz. Bence pek önemli degil.
- Dis ülkelerde dolasirken, bazi islere yararli olabilecegimi düsündüm. Param var; fakat, kullanamiyorum.
Neden ben de topluma yararli olmayayim? Ayrica, böyle bir sey aklima birden geldi. Düsünüp bulmus
degilim ve buna çok da sevindim. Bu düsüncemi tek basima uygulama alanina koyamayacagimi biliyordum;
çünkü, kendi basima hiçbir sey yapamam. Tabii, isbirligi yaptigim insan kitabima ortak olacak. Yari yariya;
plan ve çalisma ile siz ugrasacaksiniz, bulus ve yayini paraca desteklemek benim görevim olacak. Böyle bir
kitap masrafini çikarmaz mi?
- Dogru bir plan bulabilirsek, satar.
- Su kadarini söyleyebilirim ki, bu isi para kazanmak için yapmiyorum. Fakat, kitabin satmasi hosuma
gidecek ve eger bundan para kazanabilirsek büyük bir kivanç duyacagim.
- Anladim; peki, benim durumum ne olacak?
- Sizinle isbirligi yapacagiz ve yari yariya ortagiz; fakat plani siz yapacaksiniz.
-Fakat benim plan yapabilecek kapasitede bir insan oldugumu nereden biliyorsunuz?
- Sizin hakkinizda bilgi verdiler, burada da duydum... sizin çok zeki ve... ve böyle islere aklinizin yatkin
oldugunu... ve... çok düsünür bir kimse oldugunuzu biliyorum. Bay Peter Verkhovensky, isviçre'deyken
sizden çok sözetmisti.
Lisa bir saniye sustuktan sonra, aceleyle ekledi:
- Bay Peter Verkhovensky çok zeki bir kimsedir, degil mi? Shatov, kaçamak bir bakistan sonra basini önüne
egdi. Lisa:
149- Bay Stavrogin de sizin hakkinizda çok konusmustu, dedi. Shatov, birden kipkirmizi oldu.
Lisa, önceden hazirlamis oldugu, paket halindeki gazeteleri aceleyle sandalyenin üzerinden aldi.
- Iste, iste gazeteler burada. Daha yararli bir seçim yapabilmek için hepsini bir siraya koymaya çalistim ve
numaraladim.. siz de göreceksiniz.
Shatov, gazete paketim aldi.
Lisa:
- Eve götürüp inceleyin. Nerede oturuyorsunuz?
- Bogoyavlenskaya sokagindaki Filippov'un evinde. Lisa, eskisi gibi çabuk çabuk konusarak:
- Biliyorum, dedi. Orada Lepyatkin isminde bir yüzbasinin da oturdugunu söylemislerdi.
Shatov, cevap vermeden uzun bir dakika sustu. Elinde gazete paketi oldugu halde gözlerini yere dikmis
oturuyordu. Sesini garip bir tarzda alçaltarak, ƒdeta bir fisilti halinde:
- Böyle bir is için baska birini bulsaniz daha iyi olur kanisindayim, dedi. Size yararli olabilecegimi
sanmiyorum.
Lisa kizardi.
- Hangi isten sözediyorsunuz? diye bagirdi. Maurice, lütfen dün aldigim mektubu verir misiniz?
Ben de, Bay Drozdov'un pesinden masaya gittim.
Lisa, birden bana hitap ederek, elindeki mektubu asiri bir heyecanla açti.
- Suna bir bakin. Böyle bir sey gördünüz mü hiç? Okuyun, lütfen. Hem de yüksek sesle okuyun. Bay
Shatov'un da duymasini istiyorum.
Büyük bir saskinlik içinde asagidaki mektubu okudum:
150
Hanimlarin fazilet, örnegi, Bayan Tushin Hanimefendi,
Ah, o ne zerafettir
Bayan Tushin'in yüzündeki,
Kuzeniyle çiktigi zaman dolasmaya atla
Saçlari uçusur hafif esen bir rüzgƒrla,
Annesiyle beraber kilisede diz çöker yere
Tatli bŒr pembelik yayilir candan yüzlere!
Iste o zaman, yasaya uygun bir evlilik arzularim
Annesiyle giderken kuru gözlerle pesinden bakarim.
Bir tartisma sirasinda cahil bir adam tarafindan yazilmistir.
Hanimefendi,
Vatanim ugruna Sivastopol'da kolumu kaybetmedigim, oraya hiç gitmedigim ve savas süresince, en nefret
ettigim sebze tasimak isiyle ugrastigim için kendime çok acirim. Siz, bir eski zaman tanriçasi, ben ise bir
hiçim ve sonsuzlugun ne oldugunu biliyorum. Bu yazdiklarimi sadece bir siir olarak kabul edin. Çünkü, siirler
nihayet saçmaliktir ve küstahlik sayilacak seyleri dogrular. Mikroskopla bakildiginda bir damla suyun içinde
kaynasan milyonlarca mikroptan biri, günese bir siir yazacak olsa, günes o mikroba kizabilir mi ? Hatta, en
iyi Petersburg sosyetesinde, büyük hayvanlari koruma kulübü, atlarla ve köpeklerle ilgilenirken, küçücük bir
mikrobu dikkate almaz ve yeteri kadar büyük olmadigi için onunla ilgilenmez. Ben de yeteri kadar büyük
degilim. Evlenme düsüncesi anlamsiz gelebilir; fakat, kisa bir zaman sonra, köleligin kaldirilmasindan önce
iki yüz kölenin çalisabilecegi kadar büyük bir mülk sahibi olacagim. Birçok sey söyleyebilir ve hatta, sonucu
Sibirya olabilecek dokümanlar bile temin edebilirim. Teklifimi küçümsemeyin. Mikrobun, bu mektubunu, siir
olarak kabul edin.
Yüzbasi Lebyatkin, emrinizdeki en sadik hizmetkƒriniz.
151Elimde olmayarak haykirdim.
- Alçagin biri, sarhoslukla yazmis! Onu taniyorum.
Lisa, açiklamaya basladi. Kizariyor ve çabuk çabuk konusuyordu.
- Mektubu dün aldim. Tabii, bunun bir salak tarafindan yazilmis oldugunu hemen anladim. Annemi daha
fazla üzmemek için henüz ona göstermis degilim. Fakat, böyle mektuplarla beni rahatsiz edecekse, buna
karsi ne yapabilecegimi bilmiyorum. Bay Drozdov, bu adama gidip onunla konusmak ve beni bir daha
rahatsiz etmemesini söylemek istiyor.
Sözünün burasinda, Shatov'a döndü.
-Fakat, sizi halen is ortagim olarak gördügümden, Bay Shatov, onunla ayni evde oturdugunuza göre, bu
adamin daha neler yapabilecegini etraflica anlayabilmek için onun hakkinda sizden bilgi almak istedim.
Shatov isteksiz bir tavirla:
- Sarhos ve alçagin biridir, diye mirildandi.
- Fakat her zaman bu kadar aptal midir?
- Tanrim, hayir!... Ayik oldugu zaman hiç de aptal bir kisi degildir.
Gülerek söze karistim.
- Aynen böyle siirler yazan bir general tanirdim.
Daima susan Bay Drozdov, beklenmedik bir anda söze karisti.
- Hatta bu mektuplar bile, ne yaptigini bilen bir kimse oldugunu belirtiyor.
Lisa sordu:
- Kiz kardesi ile beraber oturdugunu duydum, dogru mu ? -Evet, dogru.
- Kiz kardesine kötü davrandigi söyleniyor. Dogru mu? Shatov, yine Lisa'ya bakti. Kaslarini çatarak
mirildandi.
- Bundan bana ne?
152
Sonra yerinden kalkarak kapiya dogru yürüdü. Lisa, telaslanarak:
- Bekleyin, lütfen, diye bagirdi. Nereye gidiyorsunuz? Tartisacak birçok seyimiz var.
- Tartisacak ne var ki? Yarin size bildiririm.
- Her seyden önemli bir sorun... basin konusu! Inanin ki bu isi laf olsun diye yapmiyorum. Bu konuda son
derece ciddiyim.
Lisa'nin telasi artiyordu.
-Yayimlamaya karar verecek olursak, nerede bastiracagiz? En önemli sorun bu... basin için Moskova'ya
gidemeyiz. Böyle bir yayin için hangi basimevine güvenebiliriz? Uzun zamandan beri, kendim bir basimevi
kurmak arzusundayim, gerekirse sizin adiniza... bu takdirde, Annemin de izin verecegini biliyorum, yeter ki
sizin adiniza olsun.
Shatov, üzüntülü bir sesle sordu:
- Baski yapabilecegimi nereden biliyorsunuz?
- Nereden mi? Bay Peter Verkhovensky, Isviçre'deyken böyle islerin üstesinden gelebileceginizi söylemisti.
Hatta, size verilmek üzere bir mektup verecekti; fakat, mektubu istemeyi unuttum.
Shatov'un, simdi hatirladigima göre, rengi yine degisti. Birkaç saniye daha konusmadan durduktan sonra
birden odadan çikti. Lisa, öfkelendi. Bana dönerek sordu:
- Her zaman böyle aniden mi gider?
Omuzlarimi silkerek cevap vermek üzereyken, birden Shatov tekrar odaya girdi, elindeki gazete paketini
masanin üzerine birakti.
- Is ortaginiz olamayacagim, dedi. Ayiracak zamanim yok. Lisa, üzgün bir tavirla yalvarir gibi sordu:
- Fakat neden? Neden olmasin? Kizdiniz mi yoksa? Lisa'nin ses tonundan sasirdigi belli oluyordu; birkaç
saniye
Lisa'nin yüzüne bakti. Sonra hafif bir sesle:
153- Bir sey fark etmez, dedi. istemiyorum...
Ve sonra evden ayrildi. Lisa, saskinligindan ne yapacagini bilmez görünüyordu. Bana, saskinligi biraz asiri
gibi geldi. Bay Drozdov, yüksek bir sesle:
- Olaganüstü garip bir adam! dedi.
***
"Garip" oldugu kusku götürmemekle beraber, benim için açik olmayan birçok sorun vardi. Bütün bu sözlerde
gizli bir sey vardi. Bu yayinevi sorununa bir türlü aklim ermiyordu; sonra, su saçma mektup vardi ortada; bu
mektupta, verilebilecek bazi bilgilerden ve "doküman"lardan sözediliyordu; mektupta geçen bu sözlere, hep
beraber deginilmekten kaçinilmis gibi bir hava vardi; basimevi konusunda konusuldugu için Shatov'un aniden
gitmesi de üzerinde durulacak sorunlardan biriydi. Bütün bunlar tek bir nedende toplaniyordu; benim
gelisimden önce burada bazi olaylar geçmis ve beni ilgilendirmemesi gereken bazi konular konusulmustu.
Ayrica, gitme zamani da gelmisti. Ilk ziyaret için fazla uzun bir zaman kalmistim. Gitmek için izin istemek
üzere Lisa'nin yanina gittim.
Benim varligimi unutmus gibi görünüyordu. Hƒlƒ masanin yaninda, gözlerini halinin üstündeki bir noktaya
dikmis duruyordu.
Her zamanki gibi nazik bir sesle:
- Oh, özür dilerim, diye mirildandi. Siz de gidiyorsunuz. Bay Verkhovensky'ye saygilarimi bildirin ve mümkün
oldugu kadar çabuk olarak beni görmesini söyleyin. Maurice, Bay G...V gidiyor. Annemin, size iyi geceler
dilemek üzere burada bulunmayisi için özür dilerim.
Odadan çikmis, merdivenlerin sonuna gelmistim ki arkamdan kosarak biri geldi ve bana ön kapida yetisti.
- Hanimim geri dönmenizi istiyor, efendim..
- Hanimin mi, yoksa Bayan Lisa mi?
154
- Bayan Lisa, efendim.
Lisa'yi, evvelce oturdugumuz salonun yanindaki kabul odasinda buldum. Maurice'in yalniz kaldigi büyük
salonun kapisi kapaliydi.
Lisa, bana gülümseyerek baktigi halde renginin soluklugu gözümden kaçmadi. Odanin tam ortasinda
duruyor ve bir sey için karar verememis olmanin sikintisiyla kivranir gibi görünüyordu. Fakat, birden elimden
tuttu ve beni pencerenin önüne götürdü.
Sabirsizlikla alev alev yanan gözlerini gözlerime dikerek:
- Kadini derhal görmem gerekiyor, dedi. Kendi gözlerimle görmeliyim ve sizden, bu hususta bana yardim
etmenizi rica ediyorum.
Son derece heyecanli bir tavri vardi.
Telasla sordum:
-Fakat kimi görmek istiyorsunuz, Bayan Lisa?
- Su Bayan Lebyatkin'i, topali... topal oldugu dogru mu? Agzim bir karis açik kalmisti.
Büyük bir hazir cevaplilikla ve fisildayarak:
- Onu hiç görmedim; fakat, topal oldugu söylentisini duydum, dedim. Dün duydum.
- Onu mutlaka görmeliyim. Muhakkak görmeliyim. Bunu, bugün temin edebilir misiniz?
Lisa, adina son derece üzüldüm. Onu yatistirmaya çalisarak:
- Korkarim ki bu mümkün olamaz, dedim. Ayrica, bunu nasil temin edebilecegimi de bilmiyorum. Gidip
Shatov'u görecegim...
- Yarin bunu temin edemezseniz, Bay Drozdov benimle gelmeyi reddettiginden tek basima onu görmeye
gidecegim. Tek ümidim sizsiniz; çünkü, güvenebilecegim kimsem yok. Korkarim, Shatov'la çok aptalca
konustum... dürüst bir insan oldugunuzu biliyorum ve belki de, bana candan baglisinizdir. Lütfen, bunu bana
temin ediverin.
155Ne olursa olsun, Lisa'ya yardim edebilmek arzusuna kapildim. Bir dakika kadar düsündükten sonra:
- Yapacagim su, dedim. Oraya kadar bizzat gidecegim ve onu görecegim. Bugün görecegim muhakkak. Onu
görebilmek için bir bahane uydurabilirim. Size söz veriyorum. Yalniz, izin verirseniz durumu Shatov'a
açacagim.
- Ona, kadini görmek istedigimi, daha fazla bekleyemeyece-gimi ve biraz önce onu kandirmak için
konusmamis oldugumu söyleyin. Belki de çok dürüst bir insan oldugundan, kendisini kandirmak istedigimi
düsünmektense gitmeyi tercih etmistir. Onu aldatmadim. Kitabi gerçekten basmak ve baski isine girmek
istiyorum.
Hararetle Lisa'nin söylediklerini dogruladim.
- Dürüst bir insandir.
- Ama, görüsmeyi yarin temin edemezseniz, her ne olursa olsun, kimin haberi olursa olsun, oraya tek
basima gidecegim.
Hislerime hƒkim olarak:
- Korkarim ki yarin saat üçten önce sizi göremem, dedim.
- Su halde yarin üçte. Demek ki, Bay Verkhovensky'nin evindeyken bana biraz bagli oldugunuzu
düsünmekle yanilmamistim, degil mi?
Gülümseyerek bakti ve "güle güle" der gibi elimi hafifçe sikti; sonra, Drozdov'un yanina gitmek için aceleyle
büyük salona geçti.
Ne olup bittigini kesin olarak anlayamadan, verdigim sözden dolayi huzursuzlanarak evden ayrildim.
Çaresizlik içinde çirpinan, hiç tanimadigi bir adama bile içini dökmekten kaçinmayan bir kadin görmüstüm.
Hayatindaki belki en güç bir anda, tatli tatli gülümseyerek ona karsi olan hislerimi bu kadar kolaylikla
anlamasi beni çok etkilemisti. Fakat, ona sadece aciyordum, hepsi o kadar!... Sirlari birden bana çok
kutsalmis gibi geldi. Hatta, herhangi biri bu sirlari bana söyleyecek olsa, onlari duymamak için kulaklarimi ti-,
kayabilirdim. Içimde garip bir önsezi vardi... Ayrica, ne yapacagimi
156
da bilmiyordum. Üstelik, ne hazirlayacagimi da bilmiyordum... bir görüsme, fakat nasil bir görüsme? Ve
onlari bir araya nasil getirebilecektim? Bütün ümidim, Shatov'daydi; ama, onun bana bu hususta herhangi bir
yardim yapamayacagini önceden düsünmem gerekirdi. Yine de, onu görmek için aceleyle yola koyuldum.
***
Shatov'u ancak aksam saat yediden sonra evinde bulabildim. Ziyaretçisi oldugunu görmek beni sasirtti....
Bay Kirilov ve Bay Virginsky'nin uzaktan tanidigim, Bay Shigalyov adindaki, kayinbiraderi vardi.
Bu Shigalyov, sehirde iki aydan beri bulunuyordu; nereden geldigini bilmiyordum; bütün bilgim,
Petersburg'daki ilerici bir dergide birtakim makalelerinin yayimlanmis olmasindan ileri gitmiyordu. Virginsky,
sokaktaki karsilasmalarimizin birinde tanistirmisti. Hayatimda hiçbir zaman, bu kadar asik suratli ve üzüntülü
bir adam görmemistim. Sanki, dünyanin sonunun gelmesini bekler bir hali vardi. Hem de bu bekleyisi,
herhangi bir kehanete dayanmiyordu; dünyanin sonunun gelmesini kesinlikle bekliyor gibiydi; sanki, yarin
degil, öbür gün, saat tam onu yirmi geçe dünyanin sonu gelecekmis gibi bekliyordu. O karsilasmamizda,
ancak birkaç kelime ko-nusabilmistik. Sanki, taninmak istemeyen casuslar gibi sadece el sikismakla
yetinmistik. Özellikle, kulaklari beni saskina çevirmisti; bu kulaklar, anormal büyüklükte, uzun, genis ve
kalindi; çok garip duruyordu. Hareketleri acemice ve agirdi. Üzerimde kötü bir izlenim birakmisti; Shatov'un
konuga karsi pek sevgisi olmadigini bildigimden, onu, Shatov'un evinde görünce sasirmam çok dogaldi.
Merdivenlerden çikarken üçünün birden hep bir agizdan ko-nustuklarini duydum; bir konu tartisiyor
olmaliydilar; fakat, ben odaya girer girmez sustular. Tartismalarini ayakta yapiyorlardi; fakat, beni görünce
hep beraber oturdular; öyle ki, ben de oturmak
157zorunda kaldim. Budalaca sessizlik tam üç dakika sürdü. Shigalyov beni hatirlamakla beraber, bir neden
olmadigi halde tanimamaz-liktan geldi. Kirilov'la karsilikli egilerek birbirimizi selamladik; fakat, her nedense el
sikismadik. Shigalyov, nihayet, kaslarini çatarak inatla bana bakmaya basladi; bu bakislarinda, hemen kalkip
oradan gitmem isteniyormus gibi bir anlam vardi. Sonunda, Shatov, yerinden kalkinca hepsi, altlarinda igne
varmis gibi ayaga firladilar ve vedalasmadan odadan çiktilar.
Yalniz, Shigalyov, kendilerini ugurlayan, Shatov'a:
- Hareketlerinizin hesabini vermek zorunda oldugunuzu unutmayin, dedi.
Shatov:
- Hesaplarinizin cam cehenneme, diye cevap verdi. Kapiyi kapayip, çengelledikten sonra, bana bakarak
çarpik gülümsemeyle:
- Pis serseriler! dedi.
Öfkeli görünüyordu; önce onun konusmasi da bana garip geldi. Ne zaman onu görmek üzere gelsem (bu
pek sik olmazdi), çogunlukla suratini asarak bir köseye oturur ve kaçamak cevaplar vererek konusurdu.
Ancak, uzun bir zaman sonra alisir ve neseyle konusmaya baslardi. Ondan sonra da, ayrilirken somurtarak
"güle-güle" der ve sanki özel bir düsmanindan bir an önce kurtulmak istermis gibi ugurlardi.
- Su Kirilov'la dün aksam çay içtim, dedim. Dinsizlik konusunda çilgin gibi görünüyordu.
Shatov, yaridan fazlasi yanmis bir mumun üstüne yenisini koyarken:
- Rus dinsizligi belirli bir sakadan ileri gidememistir, diye homurdandi.
-Hayir, o adam bana pek de sakaci gibi görünmedi. Saka yapmayi bir tarafa birakin, konusmasini bile
bilmiyor.
Shatov, odanin bir kösesindeki sandalyeye oturup dirseklerini dizlerinin üstüne dayadi. Sakin bir sesle:
158
- Onlar kƒgittan yapilmis adamlardir, dedi. Bunlarin hepsi "usaklik" düsünmelerinden. Ayni zamanda
içlerinde nefret de var.
Bir dakika kadar sustuktan sonra devam etti:
- Rusya'da ani bir düzen degisikligi olsa, hatta bu degisiklik onlarin düsüncelerine göre bile olsa, eger su ya
da bu sekilde, ülke aniden ölçülemeyecek kadar zengin ve rahat olsa, bütün bu degisikliklerden önce onlar
mutsuz olurlar. O zaman nefret edebilecekleri kimse olmayacaktir; igrenecekleri kimse olmayacaktir;
gülünecek kimse bulamayacaklardir. Rusya'dan sonsuz hayvanca nefretleri bütün organizmalarini yiyip
bitirmis. Gülüslerin arasindan süzülen ve dünyadan saklanan gözyaslari da söz konusu olamaz. Rusya'da,
bu konu hakkinda söylenmis olan yalan, hiçbir konu için bu kadar çok söylenmemistir.
Son kelimelerini öfkeyle haykirarak söylemisti. Kahkahayla gülerken:
- Ulu Tanrim, neler söylüyorsunuz!... dedim. Shatov da gülerek:
- Siz kuskusuz "Normal Liberal" siniz, dedi. Kisa bir sessizlikten sonra konusmasina devam etti:
- "Usaklik düsünceleri" konusunda saçmalamis olacagimi biliyorsunuz, bana hemen söyle söylemenizi
bekliyebilirdim: "Usak çocugu sizsiniz, ama ben usak degilim."
- Gerçekten böyle bir sey düsünmüs degilim... Ulu Tanrim!...
- Özür dilemeyin. Sizden korkmuyorum. Bir zamanlar sadece bir usagin ogluydum; fakat, simdi ben usak
oldum. Sizin gibi. Bizim Rus Liberali her seyin önünde usaktir. Sadece baskasinin çizmelerinin tozunu almak
için firsat bekliyor, o kadar.
- Ne çizmesi? Bu ne biçim anlatim sekli?
-Yok canim, hiç de bir anlatim sekli degil! Güldügünüzü görüyorum. Bay Verkhovensky, tasin altinda ezilip
yattigim halde
159ölmedigimi; fakat, sadece kivrandigimi söylemekte hakliydi; güzel bir benzetisti.
- Bay Verkhovensky herkesi, sizin bir Alman hayrani oldugunuza inandirmaya çalisiyor, diye güldüm. Fakat
onlardan bir seyler aldigimiz degismez bir gerçektir.
- Onlardan yirmi kopik aldik ve karsiliginda yüz ruble verdik.
Bir dakika kadar konusmadan durduk. - Bu hastaligi Amerika'da kapti.
- Kim? Hangi hastalik?
- Kirilov'dan söz ediyorum. Bir barakanin kuru tahtalari üstünde dört ay beraber yattik.
Büyük bir hayretle sordum:
- Amerika'da bulundunuz mu? Daha önce böyle bir sey söylememistiniz.
- Söyleyecek bir sey yoktu. Iki yil önce, Amerika'ya bir göçmen gemisi ile gitmek üzere son meteligimize
kadar harcamistik. Oraya gitmemizdeki neden, "Amerika'daki isçilerin yasantilarinin nasil oldugunu
ögrenmek ve böylece, en kötü sosyal kosullar altinda yasayan bir insanin durumunu "kisisel" deneyimlerle
kendi üzerimizde denemekti.
- Hay Allah! diye güldüm. "Kisisel deneyimler"le bunu ögrenebilmek için Amerika'ya gidecek yerde, hasat
zamani tasra köylerinden birine gitseydiniz, ya!...
- Bir isletmecinin yanina isçi olarak girdik. Orada çalisan alti Rus'tuk... ögrenciler, mülklerini terk eden
çiftçiler, ordu mensuplari... ve hepsi de kutsal amacin pesindeydiler. Çalistik, didindik, yiprandik ve nihayet
Kirilov'la beraber isi biraktik. Hastalandik. Artik gücümüz kalmamisti. Isletmeci, paramizi öderken bizi aldatti.
Anlasmamiza göre otuz dolar ödeyecegi yerde, bana sekiz, ona on bes dolar ödedi; oradayken bir kereden
fazla dayak da yedik. Kirilov ve ben, ikinci bir is bulamadigimizdan, o küçük, pis
160
ilçede tam dört ay, yan yana, bir barakanin tahta dösemesi üzerinde yattik; o bir sey düsünüyordu, ben
baska bir sey.
- Isveren sizi gerçekten dövdü mü? Hem de Amerika'da, ha? Ona yapmis oldugunuz hakareti tasavvur
edebiliyorum!...
- Böyle bir sey yoktu. Aksine, Kirilov ve ben derhal, biz Rus-lar'in Amerikalilar'in yaninda birer çocuk gibi
kaldigimiza ve onlarla ayni seviyeye erisebilmemiz için ya Amerika'da dogmanin ya da uzun süre orada
kalmanin gerekli oldugu kanisina vardik. Bir "sent" bile etmeyen bir sey için bir dolar istediklerinde, asiri bir
zevkle ve duyguyla bu parayi öderdik. Her seye hayrandik: ipnotizma, linç yasasi, tabancalar ve serseriler...
Bir gün yolculuk aninda, adamin biri elini cebime daldirdigi gibi taragimi alip saçlarini taramaya basladi;
Kirilov ve ben, sadece bakistik ve bunun çok normal olduguna hemen karar verdik; hatta, bu davranisi
begendik bile.
- Gariptir ki, biz böyle seyleri sadece düsünmekle kalmayiz, gerçekten yapariz, dedim.
Shatov, biraz önce söyledigi sözü tekrarladi.
- Kƒgit adamlar.
- Ne de olsa, "kisisel bir deney" yapmak için olsa bile, bir göçmen gemisi ile koca okyanusu asmak, falan...
oldukça cesaret isteyen bir is. Fakat, oradan nasil ayrilabildiniz?
- Avrupa'daki bir adama yazdik, o bize yüz ruble gönderdi. Konusurken Shatov, her zaman oldugu gibi
gözlerini yerdeki bir
noktaya dikmis oturuyordu. Heyecanlandigi zamanlar bile basini kaldirmaz, gözlerini o noktadan ayirmazdi.
Fakat, simdi, basim birden kaldirdi.
- Bu adamin ismini ögrenmek ister misiniz?
- Kimdi?
-Nicholas Stavrogin.
Birden yerinden kalkip ihlamur agacindan yapilmis yazi masasina gitti ve masanin üzerini karistirmaya
basladi. Yaklasik iki
161yil önce, karisinin Paris'te Stavrogin'in metresi oldugu hakkinda bazi belirsiz; ama, güvenilir söylentiler
vardi. O zamanlar Shatov, Amerika'daydi. Fakat bu olayin, karisinin onu Cenevre'de birakip kaçmasindan
çok sonra oldugu da dogrudur. "Eger böyleyse" diye düsündüm. "Su anda Stavrogin'in adindan söz
etmesinin sebebi nedir?"
Birden bana döndü.
- Borcumu halen ödemis degilim, dedi.
Dikkatle yüzüme bakti ve tekrar eski yerine oturdu ve birden tamamen degisik bir ses tonuyla sordu:
- Buraya bir sey için geldiginizi saniyorum. Nedir? Hemen bütün bildiklerimi, bana söylendigi gibi anlattim.
Her ne
kadar ilk heyecanim geçmis ve zihnimi toparlamissam da, eskisinden çok daha saskindim. Bunun, Lisa için
öneminin büyük olduguna inandigimi, ona yardim etmek istedigimi; fakat isin kötüsü, verdigim sözü nasil
yerine getirecegimi bilmedigimi ve hatta Lisa'ya nasil bir söz vermis oldugumu hatirlayamadigimi anlattim.
Sonra, kesin bir dille bir kere daha, Lisa'nin onu gerçekten aldatmadigini, bazi anlasmazliklarin oldugunu ve
bu sabah gidisinden ötürü son derece üzüldügünü tekrarladim. Büyük bir ilgiyle beni dinledi.
- Belki de bu sabah çok saçma davrandim. Korkarim ki her zaman böyle davranislarim oluyor. Ama, bu
sabah oradan neden o kadar aceleyle ayrilisimin nedenini anlayamamissa, böylesi onun için daha iyi...
Yerinden kalkip kapiya gitti ve biraz araladiktan sonra, merdivenlerde ayak sesleri olup olmadigini dinledi.
- Bu kadini siz de görmek ister miydiniz? Büyük bir sevinçle yerimden firlarken:
- Evet, benim de istedigim bu, dedim. Fakat, bunu nasil basarabilecegim?
-Basbayagi, evde yalnizken asagi inip onu görecegiz. Agabeyi gelip de onunla konusmus oldugumuzu
Ögrenecek olursa, onun
162
kemiklerini kirar, bütün vücudunu çürük içinde birakir. Onun haberi olmadan çogu kez zavalli kadini görmeye
giderim. Onu tekrar dövmeye basladigi için geçenlerde onunla kavga ettim.
- Hay Allah!...
- Oh, evet. Saçlarindan yakalayip kadinin yanindan uzak-lastirdim. Bana vuracak oldu; fakat, onu korkuttum.
Kavga da hemen bitti. Korkarim ki sarhos gelecek ve bu olayi hatirlayacaktir... bu neden, ona kötü dakikalar
yasatacaktir.
***
Lebyatkin'in dairesinin kapisi kapali; fakat kilitli degildi ve içeri girmek için zorluk çekmedik. Bütün kat, kirli
duvarlarindan yirtik duvar kƒgitlari sarkmis, kasvetli, iki küçük odadan olusmustu. Evin bu kismi, Filippov,
yeni evine tasinmadan önce, meyhane olarak kullanilmisti. Diger odalar kilitliydi. Sadece bu iki oda
Lebyatkin'e kiralanmisti. Mobilya olarak, siralar, uzun masalar ve kol dayanacak yerlerinden biri kirik, bir
koltuk vardi. Ikinci odanin bir kösesinde, üstünde pamuklu bir örtü olan Bayan Lebyatkin'in karyolasi vardi;
yüzbasi kendisine gelince, ekseri soyunmadan yerde yatardi. Ekmek kiriklari, çöpler, pis su birikintileri her
tarafi kaplamisti; birinci odanin tam ortasinda, büyük ve islak bir bez parçasi, onun yaninda ise, alti delik eski
bir ayakkabi teki duruyordu. Burada hiç ev isi yapilmadigi ilk bakista anlasiliyordu; Shatov'un daha sonra
anlattigi gibi, burada soba yanmiyor, yemek pisirilmiyordu; hatta, semaverleri bile yoktu. Yüzbasi, kiz kardesi
ile beraber meteliksiz olarak gelmis ve Liputin'in söyledigi gibi kapi kapi dolasarak di-lenmisti. Eline
beklenmedik bir zamanda para geçince, kendini hemen içkiye vermis ve eve bakmaz olmustu.
Tanismak için sabirsizlandigim Bayan Lebyatkin, ikinci odadaki uzun masalarin birinin önündeki uzun sirada,
bir fare kadar sessiz oturuyordu. Kapiyi açtigimiz zaman bize seslenmedi; hatta, yerinden bile kipirdamadi.
Shatov, kapilarini hiç kilitlemediklerini;
163hatta, bir gün sabaha kadar ardina dek açik birakmis olduklarini söyledi. Demir bir samdanda yanan
mumun soluk ve titrek alevinde, otuz yaslarinda; siska ve solgun; eski bir basma elbise giymis; siyah seyrek
saçlari, zayif ve uzunca ensesinin üstünde bir çocuk yumrugu kadar ufak bir topuz halinde toplanmis kadini
fark ettim. Bize oldukça neseli bakti; önündeki mumdan baska, masanin üzerinde, küçük bir el aynasi, bir
deste eski oyun kƒgidi, kapagi parçalanmis bir sarki kitabi ve ucundan bir ya da iki parça isirilmis, Alman
unundan yapilmis, beyaz bir ekmek duruyordu. Bayan Lebyatkin'in pudra, allik ve ruj kullandigi açik olarak
belliydi. Zaten koyu renk olan ince kaslarini daha da koyulastirmisti. Sürdügü pudraya ragmen, yüksek ve
dar alnindaki oldukça sert ve derin üç çizgi kaybolmamisti. Kadinin topal oldugunu biliyordum; ama,
ziyaretimiz süresince yerinden hiç kalkmadi. Gençlik çaglarinda, bu siska yüz, çok güzel olmaliydi; fakat,
yumusak bakisli gri gözleri hƒlƒ güzeldi; durgun, hemen hemen mutlu bakislarinda, hülyali ve samimi bir
anlam vardi. Bakislarindaki yumusak ve neseli anlatim, tebessümünde bile vardi; degerli agabeyin yaptiklari
ve Kazak kirbacini düsününce, onun bakislarindaki bu anlam beni oldukça sasirtti. Gariptir ki, Tanrinin
cezalandirdigi bu yaratiklarin huzurunda, insani sarmasi gereken huzursuzluk, hatta tiksinti yerine, daha onu
görür görmez, ona bakmaktan hoslanmistim; yalniz insanin içini bir acima duygusunun kapladigini kesinlikle
söyleyebilirim. Shatov, kadini, daha kapidan girer girmez göstererek:
-Iste bütün gün böyle yalniz basina, kimildamadan oturur; fal açarak gelecegini görmeye çalisir ve aynada
kendisim inceler, dedi. Agabeyi ona yiyecek bile getirmez. Avludaki bölükte oturan kadin, ona aciyarak, ara
sira yiyecek bir seyler getirir. Onu sadece bir mum isiginda yalniz basina nasil birakirlar aklim almaz!:..
Shatov'un, sanki kadin odada yokmus gibi yüksek sesle konusmasi beni sasirtmisti.
Bayan Lebyatkin, içten bir tavirla:
- Iyi aksamlar, dostum, dedi.
164
- Size bir konuk getirdim, Bayan Lebyatkin.
Bayan Lebyatkin mum alevinin arkasindan bana dikkatle bakarak:
- Onu gördügüme memnun oldum, dedi. Getirdiginiz kisiyi tanimiyorum. Onu daha önce görmüs oldugumu
hatirlamiyorum.
Bayan Lebyatkin, tekrar Shatov'a döndü. Sanki ben odada hiç yokmusum gibi, bana aldirmadan onunla
konusmaya basladi.
Iki sira bembeyaz ve düzgün dislerini gösteren bir gülümsemeyle:
- Zannedersem, tavan arasindaki küçük odanizda bir asagi bir yukari dolasmaktan bikmis olmalisiniz, dedi.
- Evet, biktim ve sizi ziyaret etmek istedim.
Shatov, bir sirayi masanin önüne çekerek oturdu ve beni de yanina oturttu.
- Konusmaktan daima hoslanirim, dostum; yalniz garip bir adamsiniz. Sizi görünce canim gülmek istiyor.
Tipki bir rahip gibisiniz. Saçlarinizi en son ne zaman taramistiniz? Haydi gelin de saçlarinizi tarayayim.
Bayan Lebyatkin, sözünün burasinda cebinden bir tarak çikardi.
- Tahmin ederim ki son taradigimdan bu yana, saçinizi hiç taramadiniz.
Shatov da gülerek:
- Zannedersem taragim yok, diye cevap verdi.
- Gerçekten de yok mu?. Bu takdirde size benimkini vereyim... bunu degil... öbürünü... yalniz bana
hatirlatmayi unutmayin.
Büyük bir ciddiyetle Shatov'un saçlarini taramaya basladi. Yandan ayirip iki tarafa yatirdi. Sonra, biraz geri
çekilerek iyi tarayip taramadigini inceledi ve taragi cebine soktu.
Basini sallayarak:'
-Biliyor musunuz, dostum, dedi. Hassas bir adam olabilirsiniz; ama, biraz caniniz sikiliyor. Size bakmak bana
garip geliyor. Sizin
165gibi insanlarin neden cani sikilir bir türlü anlayamiyorum. Kalp acisi can sikici degildir. Ben mutluyum.
- Su agabey olacak herifle de mutlu musunuz?
- Lebyatkin mi demek istiyorsunuz? Benim usagimdir o. Burada olup olmamasi bence önemli sayilmaz. Ona
buyuruyorum: Lebyatkin, bana su ver, Lebyatkin, ayakkabilarimi getir ve o da buyruklarimi yerine getirmek
için hemen kosuyor. Bazen ona gülmeden yapamam.
Shatov, yine herhangi bir nezakete aldirmadan bana dönüp yüksek sesle:
- Ve gerçekten de böyledir, dedi. Ona karsi sadece usagiymis gibi davranir. Sahsen ben kulaklarimla
duydum: "Lebyatkin, bana su ver!" Yalniz, anlarsiniz ya, ona su getirmek için kosmaz; ama, böyle buyruklar
verdigi için onu hirpalar ve döver. Fakat böyle de olsa Bayan Lebyatkin ondan hiç korkmaz. Hemen hemen
her gün bir sinir nöbetine tutulur ve zamani karistirarak bir seyi unutur. Bizim ne zaman geldigimizi hatirlar mi
saniyorsun? Eh, belki de hatirlar; fakat, her seyi kendi anlayisina göre çevirdiginden eminim ve her ne kadar
beni, sevgili Shatov'u olarak hatirliyorsa da, bizi baska kisi olarak kabullenir. Yüksek sesle konusup
konusmamam bir sey degistirmez. Seni hiçbir zaman dinlemez. Hemen kendi hayal alemine dalar. Evet,
hayal alemine gömülür. Olaganüstü hayal kuran bir kisidir. Yerinden hiç kimildamadan sekiz saat, hatta
bütün gün oturabilir. Su ekmege bakin: belki ekmekten bir lokma yemistir ve yarin bitirecektir. Iste simdi de
fal bakmaya baslamis...
Shatov'un son kelimesini yakalamis olacak ki:
- Gelecegimi söyleyebilmek için elimden geleni yapiyorum; ama, nasil oluyorsa falim çikmiyor, dedi.
Bize bakmadan sol elini masanin üzerinde duran ekmege dogru uzatti; (Shatov'un ekmekten de bahsettigini
anlamis olmaliydi) fakat, ekmegi bir süre elinde tuttuktan sonra, fal için söylediklerine o kadar dalmis
olmaliydi ki, farkinda olmadan ekmegi tekrar masanin üzerine birakti. Ekmekten bir lokma dahi
koparmamisti.
166
.__Fal hep ayni çikiyor: bir yolculuk, kötü bir adam, birisinin
yaptigi alçaklik, bir ölüm dösegi, bir yerden gelen mektup, beklenmedik haberler. Hepsinin yalan oldugunu
saniyorum. Siz nasil düsünürsünüz, dostum? Insanlar bile yalan söyledikten sonra, iskambil kƒgitlari neden
yalan söylemesinler?
Birden kƒgitlari karistirdi.
- Praskovya Ana'ya da... öylesine iyi bir kadindir... ayni seyi söyledim. Basrahibenin haberi olmadan, fal
baktirmak için hücreme gelirdi. Ve fal baktirmak için gelen sadece o degildi. Bir sürü gevezelik ederler,
baslarini sallarlar ve daima "Oh... Oh..." diye heyecanla haykirirlardi; ben sadece gülmekle yetinirdim. "On iki
yildan beri mektup almadiginiza göre, simdi neden alasiniz, Praskovya Ana", dedim. Praskovya Ana'nin kizi,
kocasiyla beraber Türkiye'nin bir yerine yerlesmislerdi ve ondan on iki yildir haber alamiyordu. Ertesi aksam
Basrahibe ile (dogustan bir prensesti) çay içiyordum; odasinda bir ziyaretçi vardi... çok hisli bir kadindi... ve
ayni zamanda, Athos Manastiri rahiplerinden biri de rastlantiyla orada bulunuyordu; onun komik bir adam
oldugunu düsünmüstüm. Ve ne tahmin edersiniz dostum? Bu rahip, Praskovya Ana'ya Türkiye'deki kizindan
bir mektup getirmemis mi?.' Gördün mü, karo valesinin neler yaptigini? Eh, çayimizi içerken, Athos'lu bu
rahip Bas-rahibeye, "Her seyden çok Tanri yuvanizi, böyle bir hazineyi yuvanizda barindiginiz için sizi
koruyacaktir, Sayin Basrahibe," dedi. Basrahibe Ana sordu: "Ne hazinesi?" Rahip: "Cennetlik Lisaveta Ana",
diye cevap verdi. Bu ermis Lisaveta, iki metre genisliginde, bir buçuk metre yüksekliginde, duvar içinde
oyulmus bir kovukta yasardi. O kovuktaki demir parmakliklarin arkasinda tam on yedi yildir yasiyordu. Yaz ve
kis, kaba kumastan yapilmis bir elbiseden baska sey giymez, bulabildigi çöp parçalarini elbisesine
sokustururdu. Tek kelime dahi söylemezdi. Tam on yedi yildir ne saçlarini taramis ve ne de yikanmisti. Kisin,
demir parmakliklarin arasindan bir koyun postu ve her gün, bir somun ekmekle, bir testi su verilirdi.
Ziyaretçiler hayretle ona bakarlar, içlerini çekerler ve
167ona aciyarak, parmakliklarin önüne para birakirlardi. Basrahibe Ana, Lisaveta'yi hiç sevmediginden ona
kizardi. "Ama ne hazine!", diye cevap verdi. "Lisaveta orada sadece, keçi gibi inadindan, domuzlugundan
oturuyor. Yaptiklari numaradan baska bir sey degildir." Basrahibenin böyle konusmasindan hoslanmadigimi
söylemeliyim; çünkü, o günlerde ben de bir yere kapanmak istiyordum. "Böyle konusmami hos görürseniz"
dedim. "Tanri ve Doga ayni seydir." Hep bir agizdan "Ben asla böyle düsünmem" dediler ve Basrahibe
gülerek kadin ziyaretçiye bir seyler fisildamaya basladi. Bana karsi çok iyi davranan bu kadin ziyaretçi, beni
yanina çagirip pembe bir kurdeleyi armagan olarak verdi. Size göstermemi ister misiniz? Küçük rahip hemen
vaaz vermeye basladi; öylesine nazik ve akillica konusuyordu ki, onu dikkatle dinlemeye koyulmustum.
"Anliyor musunuz?", diye sordu. "Hayir", dedim. "Tek kelimesini bile anlayamadim. Beni rahat biraksaniz
olmaz mi?" ve iste o zamandan beri, beni büyük bir sük–n içinde biraktilar, dostum. O siralarda, çilesini
doldurmaya çalisan rahibelerden biri, kiliseden çikarken kulagima fisildadi: "Tanri Ana'nin ne oldugunu
sanirsin?" "En Ulu Ana", dedim. "Insanlik yansinin tüm umudu." "Evet", dedi. "Tanri Ana, toprak anadir ve
erkeklerin büyük mutlulugu orada yatar. Ve dünyadaki her üzüntü, her gözyasi bizim mutlulugu-muzdur.
Ayaklarinin altindaki topragi bir metre derinligine kadar gözyasi ile doyuracak olursan, o zaman huzura
kavusursun. Ondan sonra üzüntü nedir bilmezsin. Tanri böyle buyurmustur." O zaman, bu sözler kafamda
yer etmisti. O zamandan beri dua ettigim an, yere çöker ve topragi öperim. Hem öper hem aglarim. Ve sunu
söyleyeyim, dostum, bu gözyaslarinin hiçbir kötülügü yoktur; üzüntülü bile olmasaniz, bu gözyaslari
sevinçten dökülür. Gözlerinizden kendiliklerinden tasarlar; gerçek de budur. Bazen gölün kiyisina giderdim;
gölün bir tarafinda bizim manastir, diger tarafinda sivri tepeli bir dag vardir... bu daga Sivri Dag... derler. Bu
daga çikar, yüzümü doguya döner, yere kapanir, aglar ve aglardim; ne kadar zaman agladigimi bilmez,
sonra da hiçbir sey hatirlamazdim. Sonra, kalkar manastira dönerdim. Daga her çikisimdan sonra dönerken
168
günes batmak üzere olurdu; o kadar güzel, o kadar sevimli olurdu ki, oh., günesi seyretmekten hoslanir
misiniz, dostum? Güzel oldugu kadar da üzücüdür!... Tekrar batiya dönerdim. Hele gölgeler! Dagimizin
gölgeleri, gölün üstüne dogru bir mizrak gibi uzanir; o kadar dar, o kadar uzundur ki, hemen hemen bir mil
uzunlugunda... kiyiya kadar uzanir; kayalik adayi tam ikiye böler; ada ikiye bölündügü zaman da günes
batmis olur ve ortaligi sakin bir karanlik kaplar. Iste o zaman, içim hüzünle dolar ve birden anilarim
canlanirdi. Karanliktan korkarim, dostum. Fakat, çogunlukla minik bebegim için aglardim...
Kadinin konusmasini büyük bir dikkatle dinleyen Shatov, dirsegi ile beni dürttü:
- Çocugun var miydi?
- Çocugum tabii vardi; minicik, pembe yüzlü, küçücük tirnaklari olan bir bebekti; tüm üzüntüm, çogunlukla,
onun kiz mi yoksa erkek mi oldugunu hatirlayamamdan doguyor. Bazen onun bir kiz oldugunu bazen de
erkek oldugumu düsünürdüm. Çocuk dogar dogmaz, patiska kundagina sardim; pembe kurdele ile bagladim;
çiçeklerle süsledim, hazirladim; basucunda dua ettim ve vaftiz ettirmeden kucagima alarak ormana daldim;
ormandan korkuyor ve dehsete kapiliyordum; çogu kez, çocugum oldugu halde bir babasi bulunup
bulunmadigini hatirlayamadigimdan aglardim.
Shatov ihtiyatla sordu:
- Kocanizin olmasi gerekti, degil mi?
-Çok garipsiniz, dostum. Özellikle konusma tarziniz!.. Kocam olabilirdi; fakat, sanki kocam yokmus gibi
olduktan sonra neye yarardi?
Sonra gülerek ekledi:
-Iste sizin için çözülmesi kolay bir bilmece... elinizden gelirse çözün!...
- Çocugunuzu nereye götürdünüz?
169içini çekerek cevap verdi:
- Göle götürdüm.
Shatov, beni yine dirsegi ile dürttü.
- Fakat ya çocugunuz hiç olmadiysa ve bütün bunlari siz hayal ediyorsaniz... ha?
Böyle bir soruya hiç sasirmadan, dalgin dalgin cevap verdi:
- Güç bir soru sordunuz, dostum. Bunun hakkinda hiçbir sey söyleyemem. Belki de yoktu. Fakat, merak
ettiginiz için böyle bir soru sordugunuzu söylemek cesaretini gösterecegim. Her ne ise, onun için aglamaya
devam edecegim. Onu rüyamda görmüs olamam, degil mi?
Sözünün burasinda gözyaslari göz pinarlarini zorladi. Kirpikleri islandi. Ellerini aniden Shatov'un omuzlarina
koydu. Gözlerinde merhamet kivilcimlari yanip söndü.
- Ah, dostum, dedi. Karinizin sizi birakip kaçtigi dogru mu? kizmayin; ben de üzüntü içindeyim. Nasil bir rüya
gördügümü biliyor musunuz, dostum? Bana tekrar döndü, bana isaret ederek yanina çagirdi:" Küçük kedim,
küçük kedim, bana dön!..." Evet bu ses onun sesiydi: "Küçük kedim! .."Bu beni son derece sevindirdi; beni
sevdigini düsünüyorum.
Shatov, hafif bir sesle mirildandi.
- Belki de gerçekten gelecektir.
- Hayir, dostum, bu sadece bir rüyadir... hiçbir zaman geri dönmeyecektir. Su sarkiyi biliyor musunuz?
Büyük ev benim için degil,
Bu küçük hücre bana yeter.
Burada ruhumu korumak için konusacagim,
Burada senin için Tanriya yalvaracagim.
Ah dostum, dostum, neden bana bir sey sormuyorsunuz?
170
- Çünkü bana anlatmazsiniz... bu nedenle sormuyorum. Bayan Lebyatkin, çabuk çabuk konusarak:
- Söylemem, söylemem, söylemem, dedi. Beni öldürseniz de söylemem. Arzu ederseniz, beni yakabilirsiniz;
ama, yine de söylemem. Ne kadar üzüntü çekersem çekeyim, hiçbir sey anlatmam. Insanlar hiçbir zaman
ögrenemeyecekler!...
Shatov basini önüne egerken çok yumusak bir sesle:
- Iste, dedi. Görüyorsunuz ya, herkesin kendine göre derdi vardir.
Kadin magrur bir tavirla:
- Fakat sorsaydiniz, belki söyleyebilirdim, dedi. Neden sormuyorsunuz? Bana dogru dürüst sorun, belki
anlatirim. Yalvar, dostum, öyle ki, sözlerine kanabileyim... Ah, dostum, dostum!...
Fakat, Shatov, cevap vermedi; sessizlik bir dakika kadar sürdü. Bayan Lebyatkin'in pudrali yanaklarindan,
gözyaslari sel gibi süzülüyordu; elleri Shatov'un omzunda oldugu halde oturuyor; fakat onun yüzüne
bakmiyordu.
Shatov, birden yerinden kalkti.
- Oh, sizden bana ne? dedi. Ayrica, sizin sorunlariniza karismaya da hakkim yok. Haydi, kalk!
Öfkeyle oturmakta oldugum sirayi kaldirdi ve eski yerine koydu.
-Eve gelecek olursa, buraya geldigimizi anlamamalidir. Gitme zamanimiz geldi.
Mary Lebyatkin, birden kahkaha ile güldü.
- Oh, hƒlƒ su usagimi düsünüyorsun, degil mi? Korkuyorsun!... Eh, iyi geceler, aziz ziyaretçiler. Ama bir
dakika; size söylenecek bir sözüm var. Su Kirilov ve ev sahibimiz Filippov, kirmizi sakalli adam; bu sabah
buraya geldiler, tam agabeyimin bana saldirdigi zaman. Ev sahibimiz onu yakalayip odanin bir kösesine
savunanca, bagirdi: "Benim hatam degil, efendim; baskasinin cezasini çekiyorum!" Inanir misiniz,
çatlayincaya kadar güldük...
171- Oh, aziz dostum, o bendim, kirmizi sakalli adam degil. Onu saçlarindan yakalayip yaninizdan çeken
bendim; ev sahibiniz, dün degil evvelki gün gelmisti. Sizinle konusmaya gelmisti, siz karistiriyorsunuz.
-Durun; zannedersem yanildim. Belki de sizdiniz. Fakat, neden böyle saçmaliklar için tartisalim? Onu kim
çekerse çeksin, bu kadar önemlimi?
Kahkaha ile gülmeye basladi.
Shatov kolumdan çekerek:
- Gidelim, dedi. Kapi gicirdiyor. Eger bizi burada bulursa, kadinin her tarafini çürük içinde birakacaktir.
Fakat, merdivenleri ancak çikmistik ki, avludan gelen bögürmeyi ve küfürleri duyduk. Shatov, beni odasina
sokarak kapiyi kilitledi.
- Kavgaya katilmak istemiyorsan birkaç dakika burada kalmalisin. Bak, domuz gibi bögürmeye basladi bile.
Yine kapinin esigine takilip düsmüs olmali. Her seferinde ayagi takilir ve boylu boyunca yere kapaklanir.
Bununla beraber, oradan tartismasiz kurtulamadim.
***
Shatov, kilitli kapisina kulagini dayayarak dinledi. Birden geri siçradi. Dehsete düserek fisildadi:
- Buraya geliyor; biliyordum zaten! Korkarim ki gece yarisina kadar ondan kurtulamayacagiz.
Shatov'un konusmasini, kapinin yumruklanmasi izledi. Yüzbasi:
- Shatov, Shatov, kapiyi aç! diye haykirdi. Shatov, aziz dostum!?..
Sana iyi yarinlar dilemeye geldim, dostum, Sana günesin dogdugunu söylemeye geldim,
172
Günesin kizgin isiklan kederi dagitti.
Ormanlari vahsi bir güzellik kapladi.
Sana uyandigimi söylemeye geldim... seni lanetlemeye,
Dallarin altinda tamamen uyandigimi anlatmaya.
Bana sopayi hatirlatti... ha, ha, ha!...
Her küçük kus.. ..susuzluktan ölüyor...
Bir içki içecegim...
Bir içki... ne içecegimi bilmiyorum...
'(
Oh, su budalaca merakin cani cehenneme! Shatov, hayatta kalmanin ne kadar güzel oldugunu biliyor
musun? Shatov, yine fisildadi:
- Cevap vermeyin.
- Açsana! Erkekler arasinda... kavgadan daha büyük bir sey oldugunu anlamiyor musun? Onurlu bir kisinin
bazi kötü dakikalari oldugunu bilmiyor musun? Shatov, ben iyi bir adamim; seni affedecegim... Shatov, gizli
bildirilerin cani cehenneme, ha?
Sessizlik.
- Anlamiyor musun, aptal esek, ƒsigim!... Kendime kuyruklu bir ceket aldim. Kuyruklu ceketin askina, hiç
olmazsa bir kere gör! Tam on bes ruble saydim, bu ceket için. Asik bir yüzbasinin kibar olmasi gerekir...
Birden kapiyi yumruklayarak danalar gibi bögürdü.
- Aç kapiyi!.. Shatov da birden gürledi.
- Defol kapimdan!...
- Pis köle!... Kiz kardesim de bir köle... bir hirsiz!..
- Sen de kiz kardesini sattin.
- Yalan! Kötü bir iftira! Fakat tek kelimeyle ben.. onun kim oldugunu biliyor musun?
173Shatov, merakini yenemeyerek kapiya yanasti.
- Kim?
- Tahmin edebilir misin, sorarim sana?
- Merak etme,tahmin edecegim. Kim oldugunu söyle.
- Söylemekten korkmuyorum! Toplumun içinde hiçbir seyi söylemekten korkmadim!...
Shatov, basiyla bana dinlememi isaret ettikten sonra onu kiskirtti.
- Zannetmem.
- Söyleyemez miyim?
- Zannetmiyorum.
-Zannetmiyor musun?
- Eh, efendinden sopa yemekten korkmuyorsan, söylersin. Korkagin birisin degil mi? Hem de yüzbasi!...
Yüzbasi heyecandan titreyen bir sesle:
- Ben...ben...o... o kadin...diye kekeledi. Shatov kulagim kapiya dayadi.
-Eeee?
Hiç degilse yarim dakikalik bir sessizlik oldu.
Yüzbasi nihayet:
- Pis serseri! diye hay kirdi.
Sonra, her basamakta tökezlenerek, bir semaver gibi soluyarak merdivenlerden inmeye basladi. Shatov
kapidan uzaklasarak:
- Alayci seytan, dedi. Sarhosken bile agzindan söz almak mümkün olmuyor.
- Sakladigi nedir! diye sordum.
Shatov, soruma cevap vermeden eliyle bastan savma bir hareket yapti ve kapiyi açarak tekrar dinledi. Uzun
bir süre dinledi; hatta, emin olmak için birkaç basamak bile indi. Nihayet odaya döndü.
174
- Hiçbir ses duyulmadigina göre kadincagizi dövmüyor demektir. Hemen sizmis olmali. Gitme zamaniniz
geldi.
- Bakin Shatov, dedim. Bütün bunlardan ne anlam çikarabilirim?
Yorgun ve bikkin bir sesle:
- Nasil bir anlam çikarirsaniz çikarin, dedi. Sonra, yazi masasinin kösesine oturdu.
Shatov'un evinden ayrildim. Kesin bir düsünce kafamda gittikçe kuvvetleniyordu. Ertesi günün düsüncesi
kalbimin ezilmesine neden oluyordu.
Ertesi gün, yani, Bay Verkhovensky'nin kaderinin tayin edilecegi pazar günü, notlarimin içindeki en önemli
günlerden biridir. Umulmadik olaylarin günüydü; geçmisin olaylarinin yüze çiktigi ve gelecegin olaylarinin
basladigi gündü; sert açiklamalarin yapildigi ve hatta, daha da karistigi bir gündü. Sabahleyin, okuyucularin
bildigi gibi, dostum Bay Verkhovensky'ye arkadaslik ederek, Bayan Stavrogin'e gitmek zorundaydim;
ögleden sonra üçte ise, durumu anlatmak (ne oldugunu ben de bilmiyordum) üzere Lisa'ya gidecektim.
Bununla beraber, her sey kimsenin tahmin bile edemeyecegi bir sekilde sonuçlandi. Bir baska deyisle, o
gün, en olaganüstü rastlantilarin günüydü.
Olaylar, evvelce kararlastirildigi gibi saat tam on ikide Bayan Stavrogin'e gittigimizde onu evde
bulamayisimizla basladi. Henüz kiliseden dönmemisti. Zavalli dostumun ruhsal durumu o kadar bozuktu ki,
böyle bir olayla karsilasmasi hemen ruhsal yikimina neden oldu. Sanki kendinden geçmisçesine koltuklardan
birine çöktü. Kendisine bir bardak su verdim; yüzünün sariligina ve ellerinin titremesine ragmen büyük bir
inatla suyu reddetti. Aklimdayken söyleyeyim, bugün için son derece sik giyinmisti; sanki,
175baloya gidiyormus gibi süslenmisti; üzerinde islemeli bir gömlek vardi ve beyaz bir kravat takmisti; yeni
sapkasi elindeydi; saman rengi yeni eldivenlerini sapkasiyla avucunun arasina kistirmisti; hatta, hafif bir koku
da sürünmüstü. Henüz oturmustuk ki usak, Shatov'u salona getirdi; anlasildigina göre o da özel bir çagri ile
gelmisti. Bay Verkhovensky, yerinden kalkip onun elini sikacak oldu; fakat, Shatov dikkatle bize baktiktan
sonra, selam bile vermeden salonun öbür kösesine gitti ve bir koltuga oturdu. Bay Verkhovensky, ürkek
gözlerini yine bana çevirdi.
Birkaç dakika kadar derin bir sessizlige gömülerek oturduk. Bay Verkhovensky, acele acele bir seyler
fisildamaya basladi; fakat, tek kelimesini bile anlayamadim. Söylemek istedigini bitiremeyecek kadar
heyecanlanarak birden sustu. Usak, sözüm ona, masanin üzerine bir sey koymak için geldi; ama, aslinda
bize bir göz atmisti.
Shatov, birden yüksek sesle ona sordu:
- Acaba, Bayan Shatov, Sayin Bayan Stavrogin'le beraber mi gitti, Alexey?
Usak, büyük bir agirbaslilikla cevap verdi:
- Bayan Stavrogin kiliseye yalniz gittiler, efendim. Bayan Shatov ise biraz rahatsiz olduklarindan odalarindan
çikmak istemediler.
Zavalli dostum, yine endiseli ve ürkek bakislarini bana çevirdi; öyle ki, basimi baska tarafa çevirmek zorunda
kaldim. Birden avluda duyulan tekerlek sesleri ve konusmalar Bayan Stavrogin'in kiliseden dönüsünü haber
vermis oldu. Hep beraber siçrayarak oturdugumuz yerden kalktik; fakat, bizi baska bir sürpriz bekliyordu;
salona yaklasan birçok ayak sesi duyduk; Bayan Stavrogin'in yalniz olmadigi anlasiliyordu; bu da çok garipti;
çünkü, belirli bir saatte gelmemizi isteyen kendisiydi. Nihayet, kosar adimlarla birinin gelmekte oldugunu
duyduk; Bayan Stavrogin'in böyle yürümeyecegi kesin olarak bilinirdi. Birdenbire, Bayan Stavrogin büyük bir
heyecan içinde soluk soluga salona daldi. Biraz
176
arkasindan ve daha yavas adimlarla Lisa geliyordu; Lisa'nin kolunda Bayan Mary Lebyatkin vardi. Bunu
rüyamda görsem inanamazdim!..
Bu anlasilmaz durumu daha etraflica anlatabilmek için, bir saat kadar geriye gitmek ve Bayan Stavrogin'in
kilisede basina gelen olaylari bütün ayrintilari ile anlatmam gerekecek.
Kilisenin sabah ayininde, bütün sehirli, tabii sosyetenin ileri gelenleri de dahil, hazir bulunuyordu. Valinin
karisinin, sehrimize gelisinden beri ilk defa kiliseye gelecegi de biliniyordu. Sunu da kaydedeyim ki, valinin
karisinin serbest düsünceli ve "yeni kosullar"a bagli bir kadin oldugu söylentileri de sehirde dolasiyordu.
Ayrica, bütün kadinlarimiz, onun çok sik giyinecegini de bi-.liyorlardi; zaten bu nedenle hepsi giyimlerine
büyük bir titizlik göstermislerdi. Yalniz, Bayan Stavrogin, her zaman oldugu gibi, sade ve siyah bir elbiseyle
gelmisti; zaten, son dört yildan beri böyle giyiniyordu. Kiliseye gelir gelmez, ön sirada, ve soldaki yerini aldi;
kilise hademelerinden biri hemen kadife bir minderle geldi ve minderi Bayan Stavrogin'in diz çökecegi yere
koydu. Kisacasi, her sey olagandi. Fakat, Bayan Stavrogin'in büyük bir arzuyla dua etmesi de gözden
kaçmamisti; daha sonra, o günün olaylari hatirlandiginda, Bayan Stavrogin'in gözlerinin yasli oldugu bile
söylenirdi. Nihayet, ayin bittikten sonra Basrahibimiz, Peder Pavel, vaaz vermek üzere kürsüye çikti.
Vaazlari tüm sehirli tarafindan çok sevilirdi; hatta, hepsinin biraraya toplanarak bastirilmasini arzularlar;
fakat, Peder Pavel, kesin kararini bir türlü veremezdi. Bu kez vaaz, her zamankinden çok daha uzun
sürmüstü.
Vaaz süresinde, bir hanimefendi kiliseye eski bir arabayla geldi; bu arabalarda, hanimlar, ancak yan olarak
oturabilirler ve sarsintidan düsmemeleri için arabacinin kemerine tutunurlardi. Sehrimizde hƒlƒ bu tip
arabalara rastlamak mümkündü. Kilisenin kösesinde duran arabadan (çok sayida araba ve hatta, atli polis
bile vardi) yere atlayan hanimefendi, arabaciya dört gümüs kopik verdi.
Arabacinin yüzünü eksittigini gören hanimefendi:
177- Çok fazla istemediniz mi, diye haykirdi. Sonra acikli bir sesle ekledi:
- Zaten bundan baska param da yok. Arabaci umutsuz bir tavirla elini salladi.
- Oh, önemli degil, hanimefendi, dedi.
Sonra kadina" seni kirmak da zaten günah olurdu" der gibi bakti ve deri para kesesini paltosunun cebine
soktu; sonra yakindaki arabacilarin alaylari arasinda atlarini kirbaçlayarak oradan uzaklasti. Efendilerinin
kiliseden çikmalarini bekleyen usaklarin ve arabacilarin arasindan geçerek kiliseye dogru yürürken, alayli
gülüsler onun pesini de takip etti. Kuskusuz, böyle bir kadinin aniden sokagi dolduran kalabaligin arasinda
görünmesi, garip karsilanmisti. Kadin asiri derecede zayifti ve biraz da topalliyordu; yüzünde kalin bir pudra
ve allik tabakasi vardi; eylül ayinin günesli, fakat serin bir günü olmakla beraber, kadinin üzerinde, incecik
siyah bir elbise vardi; uzun çiplak boynuna ne esarp sarmis ne de omuzlarina sal atmisti. Basi çiplakti: Siyah
saçlarini çiplak ensesinin üstüne toplamis ve saçlarinin sag tarafina, kutsal günlerde ikonalari süslemek için
satilan kƒgit güllerden takmisti. Bu güllerin benzerini, Bayan Lebyatkin'i ziyaretim aninda, odasinda asili olan
ikonanin altinda görmüstüm. Genç kadin her ne kadar basini önüne egmis gidiyorsa da, dudaklarinda
kurnazca, sevimli bir tebessüm vardi. Kadin, eger bir dakika daha oyalanmis olsaydi, belki de kiliseye
girmesine izin verilmeyecekti. Fakat, kadin kilisenin kapisindan içeri süzülmeyi basardi. Içeri girdikten sonra
da, kalabaligi yararak ön tarafa dogru yürüdü.
Gerçi vaaz yanlanmis, kilisenin salonunu dolduran kalabalik, Basrahibi büyük dikkat ve sessizlikle dinliyordu;
ama, yine de merakli birkaç göz yeni gelen bu kadini saskinlikla izlemisti. Kadin yüksek kürsünün önündeki
kutsal minderin üstüne diz çöktü ve pudrali yüzünü yere degecek kadar egdi; o sekilde uzun bir süre kaldi;
görünüse göre agliyordu. Fakat, basini dogrultup tekrar ayaga kalktigi zaman, yine eski neseli tavrini takindi.
Büyük nese
178
ve asiri zevkle, bakislarini, salonu dulduran kalabaligin yüzünde, kilisenin duvarlarinda dolastirmaya basladi.
Bazi kadinlara özel bir merakla bakiyor, hatta daha iyi görebilmek için ayak parmaklarinin ucunda
dogruluyordu; bir iki kere de kikir kikir gülmüstü. Vaaz bitmis ve büyük kutsal haç ortaya çikarilmisti. Valinin
karisi haça ilk gitmesi gereken kimse olmakla beraber, haçin birkaç adim önünde durdugu halde, sanki
Bayan Stavrogin'in daha önce gitmesini beklermis gibi bir hali vardi; Bayan Stavrogin'e gelince sanki önünde
kimse yokmus gibi dogruca haça gidiyordu. Valinin karisinin bu garip nezaketi, kusku yok ki, zekice
hazirlanmis bir oyundu; kilisedeki herkes bunu böyle yorumlamisti. Bayan Stavrogin'in de bunu böyle
yorumladigina kusku y oktu; fakat, kimsenin farkinda degilmis gibi yoluna devam etti; haçi öptükten sonra
çikis kapisina yöneldi. Herkes ona yol vermekle beraber kilisenin hademesi de ona yol açmak için önünden
yürüyordu. Fakat kapiya yaklastiginda, henüz basamaklara ulasmadan, küçük bir kalabalik kisa bir süre
yolunu kesti. Bayan Stavrogin, ister istemez durmak zorunda kalmisti; tam bu sirada garip bir yaratik,
saçinda kƒgit bir gül olan kadin, kalabaligi yararak geldi ve Bayan Stavrogin'in önünde diz çöktü. Kolay kolay
sasirmayan, özellikle toplumun içinde hislerine çok iyi hƒkim olmasini bilen Bayan Stavrogin, ayaklarina
kapanan bu kadina magrur ve sert bir tavirla bakti.
Burada, mümkün oldugu kadar kisaca isaret etmem gerekir ki, Bayan Stavrogin, son zamanlarda her ne
kadar biraz daha tutumlu ve hatta biraz cimri olmussa da, bazen hayir isleri için paraya acimazdi.
Petersburg'da bir hayir kurumunun üyesi oldugu da bilmen gerçeklerdendi. Kitligin son yilinda,
Petersburg'daki Açlik Çekenlere Yardim Komitesi'ne bes yüz ruble yardimda bulunmus ve bu yardimi
sehirde agizdan agza dolasmisti. Nihayet, çok yakin bir zamanlarda, yeni valinin atanmasindan hemen önce,
ilimizin fakir kadinlarina yardim etmek için bir kadinlar birligi kurmak üzereydi. Bu fikir önderin kafasinda
gittikçe genisliyordu; böyle bir birligin Moskova ve civarindaki illerde de kurulmasini tasarlamaya
179baslamisti bile. Ve simdi, yeni valinin ani atanmasi ile bütün hazirliklar yüzüstü kalmisti; söylenildigine
göre, yeni valinin karisi, böyle bir birligin gereksizligi hakkinda birkaç igneli söz etmisti ve bu konusmalar,
bire bin katilarak Bayan Stavrogin'e kadar iletilmisti. Erkeklerin kalbinde nelerin gizli oldugunu ancak Tanri
bilir; ama, tahmin ederim ki, Bayan Stavrogin kilisenin kapisinda dururken, valinin karisinin ve salonu
dolduran kalabaligin biraz sonra yanindan geçecegini bilerek için için sevmiyordu; kendi kendine söyle
düsünüyor olmaliydi: "Kendisi de gözleriyle görsün ki, benim hakkimdaki düsünceleri ve zekice yaptigini
sandigi konusmalari bana viz gelir. Hepiniz de bana viz gelirsiniz!..."
Bayan Stavrogin, ayaklarina kapanan genç kadina büyük bir dikkatle bakarak sordu:
- Ne var, yavrum? Ne istiyorsunuz?
Mary Lebyatkin, dehset içinde ve utanmis, fakat son derece saygili bir anlamla ona bakiyordu. Birdenbire,
garip bir kikirdamayla güldü.
Bayan Stavrogin, soran bakislarini etrafindaki kalabaligin üzerinde dolastirdi.
- Ne istiyor benden? Bu kadin kimdir, diye sordu. Mutsuz musunuz? Yardima ihtiyaciniz mi var?
"Mutsuz" kadin heyecanla titreyen bir sesle:
-Evet, Madam, ihtiyacim var... buraya... diye kekeledi. Buraya sadece elinizi öpmek için gelmistim...
Sözünün burasinda yine kikirdadi.
B akislarinda, büyügünden bir sey isteyen küçük bir çocugun saf anlami vardi. Bayan Stavrogin'in eline
sarilmak için öne dogru egildi; fakat, birden ürkmüs gibi ellerini tekrar geri çekti.
Bayan Stavrogin, üzgün bir tavirla gülümseyerek:
- Sadece bunun için mi geldiniz, diye sordu ve hemen sedef islemeli para kesesini çikardi ve içinden on
rublelik kagit bir parayi alarak kadina uzatti. Kadin parayi itiraz etmeden aldi. Bayan Stav180
rogin,
çok
ilgilenmisti
ve
kadini
basit
bir
dilenci
olarak
kabul
etmedigi
belliydi.
. Kalabaligin içinden biri bagirdi.
- On ruble verdi kadina!..
"Mutsuz" kadin, rüzgƒrdan ucu sallanan on rublelik kagit parayi sol elinin parmaklari ile sikica tutarak:
- Lütfen, Madam, elinizi öpeyim, diye mirildandi.
Bayan Stavrogin, her ne sebeple ise, kaslarini hafifçe çatarak, hemen hemen sert bir tavirla elini uzatti; genç
kadin kendisine uzatilan eli saygiyla öptü. Gözleri heyecanla parildadi. Tam bu sirada, pesinde sehir
sosyetesinin hanimlari ve yüksek memurlar oldugu halde valinin karisi geldi. Önündeki kalabalik yüzünden
durmak zorunda kalmisti; onunla beraber birçok kisi de durmustu.
Bayan Stavrogin birden:
- Titriyorsunuz, dedi. Üsüyor musunuz?
Sonra, paltosunu çikartip usagina atti ve omuzlarindan oldukça pahali siyah salini alarak, hƒlƒ önünde diz
çökmüs duran genç kadinin zayif omuzlarina sardi.
- Lütfen kalkin; rica ederim, ayaga kalkin!.. Kadin ayaga kalkti.
Bayan Stavrogin, sabirsizca etrafina bakinarak sordu:
- Nerede oturuyorsunuz? Nerede oturdugunu bilen var mi? Fakat kalabalik biraz önceki kalabalik degildi;
etrafini çevirenler
hep tanidik sosyete kisileriydi; erkek ve kadin karisikti; kimisi hos görmeyen bakislarla ve hayretle, kimisi
merakla bakiyordu; hatta, içlerinde bazilari, bir olayin arifesinde olduklarini hissetmis gibi, hafif bir
tebessümle bakiyordu.
Nihayet, iyi niyetli biri, Bayan Stavrogin'in sorusunu nezaketle cevaplandirdi.
- Tahmin ederim ki, Bay Lebyatkin'in kiz kardesidir. Konusan, tüm sehirli tarafindan sevilen ve sayilan
tüccarlardan
181Bay Andreyev'di. Gözlüklü, kir sakalli bir adamdi. Üzerinde bir Rus paltosu ve elinde silindir sapka vardi.
-Bogoyavlenska sokaginda, Filippov'un evinde oturuyor, diye ekledi.
- Lebyatkin mi? Filippov'un evi mi? Evet, böyle bir sey duymustum saniyorum. Tesekkür ederim, Bay
Andreyev. Fakat, kim bu Lebyatkin?
- Kendisine yüzbasi diyen biri, Madam. Korkarim, söylediklerine ve hareketlerine pek dikkat etmeyen biridir.
Onun kiz kardesi oldugundan kusku yok.
Bay Andreyev sesini alçaltip, anlamli anlamli Bayan Stavrogin'e bakarak ekledi.
- Evden kaçmis oldugunu tahmin ederim.
- Anliyorum. Tesekkür ederim, Bay Andreyev. Siz Bayan Lebyatkin misiniz, sevgili yavrum?
- Hayir, Madam, Bayan Lebyatkin degilim.
- Su halde agabeyinin ismi Lebyatkin olmali.
- Evet, Madam, Lebyatkin agabeyimdir.
- Simdi bakin ne yapacagim, yavrum. Benimle bareber geleceksiniz, sizi oradan evinize yollayacagim.
Benimle gelmek ister miydiniz?
Bayan Lebyatkin heyecanla ellerini çirpti.
- Oh, evet, bayilirdim!.. Lisa:
- Teyze, beni de beraber aliniz, lütfen! diye haykirdi.
Belki bunu da açiklamak zorundayim; Lisa, ayine valinin karisiyla gelmisti; Annesi doktorun tavsiyesiyle
araba gezisine çikmis ve cani sikilmasin diye Bay Drozdov'u da yanina almisti.
Bayan Stavrogin büyük bir gururla:
-Her zaman bana gelmeni istedigimi bilirsin, yavrum, dedi. Ya annen kizarsa?
182
Bayan Stavrogin sözünü tamamlar tamamlamaz Lisa'nin asiri heyecanini görünce sasirdi.
Lisa, Bayan Stavrogin'i yanaklarindan öperek yalvardi. -Lütfen, teyzecigim, sizinle gelmek zorundayim.
Valinin karisi çok sasirmisti. -Mais qu'avez vous done, Lisa! (Ne oldu size, Lisa!)
- Oh, son derece üzgünüm, sevgili kuzen; fakat, teyzemle gitmek zorundayim.
Böyle söyleyen Lisa, hosnutsuzlugunu saskinligi ile belirten chere cousine'e (sevgili kuzen) döndü ve
yanaklarindan öptü. Sonra aceleyle:
- "Maman"a söyleyin beni derhal teyzemin evinde bulsun, dedi. "Maman" sizi ziyaret etmek için
sabirsizlaniyordu. Bu sabah bana böyle söylemisti. Size söylemeyi unutmustum. Özür dilerim. Lütfen kizma,
Julie, chere... cousine (sevgili kuzen). Teyzecigim, ben hazirim!..
Sonra Bayan Stavrogin'in kulagina egildi.
- Beni beraberinizde götürmezseniz, teyzecigim, diye fisildadi, arabanizin arkasindan haykirarak kosarim.
Onu kimsenin duymamis olmasi çok iyiydi. Hatta, Bayan Stavrogin bile bir adim geri çekilerek bu kudurmus
gibi heyecanli kiza bakti. Bu bakis her seye bir anda karar vermesine yetti; o anda Lisa'yi beraberinde
götürmeye karar vermisti.
Elinde olmayarak bagirdi.
-Buna bir son vermeliyiz!.. Pekƒlƒ, Lisa, bizimle gelebilirsin.
Sonra sesini biraz daha yükselterek:
-Tabii, Bayan Lembke izin verirse, dedi.
Bu arada, içten gelme magrur bir tavirla valinin karisina dönmüstü.
Bayan Lembke, göze batan asiri bir zariflikle
- Gerçekten onu bu zevkten yoksun etmek istemem, diye, mirildandi.
183Sonra, sevimli bir tavirla gülümseyerek mirildanmasina devam etti:
- Özellikle onun nasil dikbasli oldugunu ben de biliyorum. Bayan Stavrogin, magrur ve kibar bir tavirla:
- Anlayisiniza tesekkür ederim, dedi
Bayan Lembke, asiri heyecandan yüzü kizararak:
- Ayrica, dedi. Evinize gelmekle duyacagi zevkin yani sira, Lisa'yi öyle soylu ve elemli bir çekis nedeni var
ki...
Mutsuz kadina yan yan bakarak devam etti:
- Sayet ifadem dogruysa, tam da kilisenin kapisi önünde. Bayan Stavrogin, büyük bir agirbaslilikla
söylenenleri dogruladi.
- Böyle düsünceler size onur verir, Madam.
Bayan Lembke, birden elini uzatti ve Bayan Stavrogin elinin parmak uçlarina aceleyle dokundu. Genel etki
çok güzeldi; orada hazir bulunan kisilerin bazisi, gerçek bir içtenlikle, bazisi ise, yapmacik bir hayretle
gülümsüyordu.
Orada hazir bulunanlarin gülümseyislerini kelimelerle canlandiracak olursak; Bayan Stavrogin'i
küçümseyerek, ziyarete gitmeyenin Bayan Lembke olmadigi, tersine, Bayan Stavrogin'in onu kendisinden
uzak tuttugu ve valinin karisinin, Bayan Stavrogin'in evinden kovulmayacagim bilmis olsa onu kosa kosa
ziyarete gidecegi herkes tarafindan anlasilmisti.
Bayan Stavrogin, kilisenin kapisina henüz yanasmis olan arabasini Bayan Lebyatkin'e göstererek:
- Bininiz, yavrum, dedi.
"Mutsuz" kadin büyük bir neseyle arabaya kostu ve bir usagin yardimi ile bindi.
Bayan Stavrogin, gerçekten dehsete kapilmis gibi rengi soldu:
- Ulu Tanrim, diye haykirdi. Topal misiniz?
Bayan Stavrogin'in renginin solmasini herkes görmüstü; ama, nedenini anlayamamisti.
184
Araba, parke yollarda sarsilarak uzaklasti. Bayan Stavrogin'in evi kiliseye çok yakindi. Daha sonra, bana
Lisa anlatmisti; Bayan Lebyatkin üç dakika süren yolda çilginlar gibi kahkahlarla gülmüs, Bayan Stavrogin
ise, Lisa'nin deyisiyle, "ipnotize edilmis" gibi oturmustu.
5
AKILLI YILAN .
Bayan Stavrogin, usagi çagiran çingiragi çaldiktan sonra kendisini bir koltugun üstüne atti.
Bayan Lebyatkin'in, odanin hemen hemen tam ortasinda duran büyük masanin yanindaki bir sandalyeye
oturmasini isaret etti.
- Oraya oturun, yavrum. Bay Verkhovensky, buna ne anlam verirsiniz? Su kadina bakin... nedir bunun
anlami?
Bay Verkhovensky:
- Ben...ben... diye mirildandi. Tam o sirada usak geldi.
-Hemen bir fincan lütfen! Mümkün oldugu kadar çabuk! Araba da beklesin!...
,
Bay Verkhovensky, bitkin bir sesle haykirdi.
- Mais, chere etexcellente amie, dans qiielle inquietude... (Ama sevgili dostum, ne kadar üzüntü ile...)
Bayan Lebyatkin, sevinçle el çirpti ve konusulanlari dinlemeye hazirlanirken haykirdi:
- Oh, Fransizca, Fransizca! Insan yüksek sosyeteye girdigini hemen anliyor!
Bayan Stavrogin, dehsete düsmüs gibi kadina bakakaldi.
Hepimiz sessizce, bu olayin nasil sonuçlanacagini anlamak için oturuyorduk. Shatov, basini önüne egmis ve
Bay Verkhovensky, sanki olayin bütün sorumlulugu onunmus gibi çekingen bir tavirla
185oturuyordu. Sakaklarinda ter damlaciklari parildiyordu. Lisa'ya bir göz attim; salonun bir kösesinde,
hemen hemen Shatov'un yaninda oturuyordu. Gözleri, Bayan Stavrogin ile topal kadin arasinda dolasip
duruyordu; dudaklarinda bir tebessüm vardi; fakat, bu tebessüm hos degildi. Bayan Stavrogin bu tebessümü
gördü. Bayan Lebyatkin, tamamen dalgin görünüyordu; Bayan Stavrogin'in güzel dösenmis salonunu hayran
hayran seyrediyordu; mobilyaya, halilara, duvardaki resimlere, rokoko tarzi boyali tavana, kösedeki büyük
bronz Isa heykeline, porselen lambalara, albümlere ve masanin üzerindeki öteberiye dikkatle bakiyordu.
Birden Shatov'a hitaben haykirdi.
- Demek siz de buradasiniz, dostum!.. Epey zamandan beri görüsemiyorduk; fakat, kendi kendime
düsündüm: "O olamaz! Buraya nasil gelebilir ki?"
Sonra neseli bir kahkaha atti.
Bayan Stavrogin, hemen Shatov'a döndü.
- Bu kadini taniyor musunuz? diye sordu.
Shatov, yerinden kalkacakmis gibi bir hareket yapmakla beraber, kalkmadan mirildandi: -Evet, Madam.
- Ne biliyorsunuz? Lütfen, hemen anlatin! Shatov hiçbir neden yokken gülümsedi.
- Sey... diye kekeledi. Siz kendiniz de anlayabilirsiniz...
- Neyi anlayabilirim? Haydi, durmayin, bir seyler söyleyin?..
- Peki, agabeyi yüzbasi Lebyatkin'le beraber oturuyor.
- Eeee?
Shatov, yine duraksadi.
- Oh, gerçekten sözetmeye degmez, diye mirildandi. Sonra, kararli bir tavirla sustu. Hatta, kararinin kesin
olmasi,
yüzünün kizarmasina neden oldu. Bayan Stavrogin öfkeyle söylendi.
186
- Zaten sizden daha fazlasi beklenemezdi.
Herkesin bir seyler bildigini; fakat, her nedense söylemekten korktugunu ve sordugu sorulara kaçamak
cevaplar vermek yoluyla kendisinden bir seyleri saklamaya çalistigini kesinlikle anlamisti.
Usak, elinde küçük bir gümüs tepsiyle geldi ve Bayan Stavrogin'in istedigi kahveyi uzatti; fakat, haniminin
küçük bir el hareketi ile Bayan Lebyatkin'e dogru yürüdü.
Bayan Stavrogin:
- Için, yavrum, dedi. Kilisenin önünde üsümüs olmalisiniz. Bayan Lebyatkin:
- Mersi, diyerek kahveyi aldiktan sonra, usaga "mersi" demesinden ötürü kahkahalarla gülmeye basladi.
Fakat, Bayan Stavrogin'in öfkeli bakisini görünce hemen sustu ve fincani masanin üzerine birakti.
Garip bir tavirla:
- Bana kizmiyorsunuz, ya, Teyzecigim, dedi. Bayan Stavrogin saskinlikla yerinde dogruldu.
- Neee? Sizin teyzeniz miyim? Böyle söylemekle ne kastettiniz?
Bayan Lebyatkin, bu kadar siddetli bir öfkeyle karsilasacagini kestirememis olmali ki, korkudan zangir zangir
titreyerek arkasina yaslandi.
Bayan Stavrogin'e saskinliktan irilesmis gözlerle bakarken:
- Size... size... böyle hitap etmem gerektigini dü... düsünmüstüm, diye mirildandi. Lisa, size böyle diyordu.
- Hangi Lisa'dan bahsediyorsunuz?
Bayan Lebyatkin parmagi ile Lisa'yi göstererek:
- Su genç hanimdan, dedi.
- Ne zamandan beri ona Lisa diyorsunuz? Bayan Lebyatkin kendisim biraz toparlayabilmisti.
187- Neden olmasin? On dakika evvel, siz kendiniz ona böyle demediniz mi?
Sanki zorla gülüyormus gibi bir tebessümle ekledi:
- Onun kadar güzel bir kizi her zaman rüyamda görürüm. Bayan Stavrogin, durumu biraz kavrayarak
sakinlesmisti; Hatta,
Bayan Lebyatkin'in son kelimelerine hafifçe gülümsedi. Genç kadin, onun gülümsedigini görünce yerinden
kalkti ve sekerek onun yanina gitti.
..
Birden, Bayan Stavrogin'in, daha önce omuzlarina koymus oldugu sali omuzlarindan çekerek uzatti.
- Lütfen, sunu geri alin, dedi. Geri vermeyi unutmustum. Bu kadar kaba davrandigini için bana kizmayin.
- O sali hemen omuzlariniza örtün ve sizde kalsin. Simdi gidip yerinize oturun, kahvenizi için. Sakin benden
korkmayin, yavrum. Sakin olun.
- Sizi anlamaya basliyorum.
Bay Verkhovensky, yine söze karisacak oldu.
- Chere amie... (sevgili dostum)
- Oh, Bay Verkhovensky, siz olmasaniz ne yaparim bilmem... Bari bana siz yardim edin. Lütfen, yaninizdaki
hizmetçi odasinin çingiragini çalin.
Kimse konusmadi. Gözleri kuskuyla hepimizin yüzünde dolasti. Çok sevdigi oda hizmetçisi Agasha salona
girdi.
- Lütfen, bana, Cenevre'de almis oldugum kareli sali getirin. Bayan Shatov ne yapiyor?
- Pek iyi degil, Madam.
- Ona buraya kadar zahmet etmesini söyler misin, Lütfen. Hasta olsa bile, gelebildigi takdirde çok memnun
olacagimi da bildir.
Tam o sirada, holden gelen sesler duyuldu. Biraz sonra, salonun kapisinda, Maurice'nin koluna dayanarak
soluk soluga yürüyen, Bayan Drozdov göründü.
188
Zayif, fakat çok sinirli kadinlarda sik sik görülen huzursuzlugu, tamamen sesine aksettiren bir haykirisla:
- Oh, aman, buraya kadar güçlükle gelebildim! dedi. Lisa, çilgin kiz, anneni ne kadar sikintilara sokuyorsun?
Sevgili Stavrogin, buraya kadar kizimi almak için geldim.
Bayan Stavrogin, yasli kadina suratini asarak bakti. Yerinden kalkacak oldu; hatta, yari yariya kalkmis da
sayilirdi. Hosnutsuzlugunu saklamaya gerek görmeden:
- Tünaydin, Praskovya, dedi. Oturursaniz memnun olurum. Geleceginizi zaten biliyordum.
***
Bayan Drozdov, böyle bir karsilamadan ötürü hayret etmis olamazdi. Bayan Stavrogin, eski okul arkadasina,
gençlik yillarindan beri, dostluk görünümü altinda daima sert davranir; hatta, bu davranislarinda küçük bir
tiksinti bile olabilirdi. Oysa, bu defa olaganüstü bir durumdu. Daha önce bahsettigim gibi, bu iki arkadasin
arasi son günlerde nedense açikti. Bayan Stavrogin, bu soguklugun nedenlerini simdilik bilmiyordu ve bu
bilgisizligi arayi büsbütün sogutuyordu; fakat, Bayan Stavrogin'in öfkelenmesinin asil nedeni, son
zamanlarda, Bayan Drozdov'un ona karsi garip bir üstünlük elde etmesiydi. Kuskusuz Bayan Stavrogin, son
derece üzgündü ve kulagina kadar bazi söylentiler de geliyordu; özellikle, bu söylentilerin belirsiz olmasi onu
daha fazla üzüyordu. Bayan Stavrogin, çok açik sözlü ve sözünü esirgemeyen bir kadindi. Bunu söyle
açiklayabilirim ki onun gizli kapakli islerle ilgisi yoktu; ugrasacagi kimselerle açikça ve korkusuzca çarpisirdi.
Her ne hal ise, iki kadin birbirlerini bes günden beri görmüyorlardi. Son görüsme, Bayan Stavrogin tarafindan
yapilmis, "su Drozdov yaratigini" gücendirmis ve onu utanç içinde birakmisti. Sunu kaydetmekte hakiyim ki,
Bayan Drozdov, Bayan Stavrogin'in ondan korkmasi
189için bir neden oldugunu bilerek gelmisti. Bunun böyle oldugu, bakislarindan açikça anlasiliyordu. Fakat,
görünüse bakilacak olursa, ne zaman Bayan Stavrogin'in utançtan yerin dibine geçmesi beklenirse,
seytanca bir zekƒyla bu zor durumdan kurtulmasini biliyordu. Hiç itiraz etmeden kendilerine hakaret
edilmesine göz yuman birçok zayif karakterli kadin gibi, durumun kendi yararina döndügünü hisseden Bayan
Drozdov, ilk firsatta saldirgan kesilirdi. O zamanlar hasta oldugu dogruydu ve eskisinden daha sinirli
olmasinin nedeni de bu hastaligiydi. Nihayet, sunu da ekleyebilirim ki, eger bu iki eski okul arkadasi arasinda
herhangi bir tartisma çikacak olsaydi, bizden sakinmalarina gerek yoktu; çünkü, bizler de yakin birer aile
dostu sayiliyorduk. O zamanlar bunu, belirli bir hayretle anlamistim. Bayan Stavrogin'in gelisinden beri
ayakta duran Bay Verkhovensky, Bayan Drozdov'un haykirimi ile koltuguna çöker gibi oturdu ve çaresizlik
içinde benim bakislarimi yakalamaya çalisti. Shatov, sert bir hareketle yerinde döndü ve hatta soluyarak bir
seyler bile mirildandi. Bende biraktigi izlenim, bir an evvel buradan kurtulup gitmek istemesiydi. Lisa da
ayaga kalkmak üzereyken, tekrar yerine oturdu. Annesinin bagirisina önem vermemis görünüyordu. Bu tavri,
onun dikbasli olusundan degildi; fakat, daha baska ve etkili duygularin tutsagi olusundan ötürüydü. Gözlerini
dalgin dalgin yere dikmisti; hatta, Bayan Lebyatkin'in bile farkinda degilmis gibi görünüyordu.
Bayan Drozdov, masanin yanindaki bir koltugu isaret ederek:
- Oh, dostum, iste burasi iyi degil mi?
Sonra, Bay Drozdov'un yardimi ile koltuga otururken gergin bir sesle:
-Eger bacaklarim agrimamis olsaydi, sizin evinizde bir dakika bile oturmazdim, dostum, dedi.
Bayan Stavrogin, basini hafifçe kaldirdi ve sag elinin parmaklarini, basinin agridigina isaret etmek istermis
gibi sak; gina bastirdi.
- Hey güzel Tanrim! Evimde neden oturamazmissiniz, Praskovya? Kocaniz bütün hayati süresince bana en
yakin bir dost olarak
190
davrandi ve sizinle de, çocuklugumuzdan beri, ayni okulda beraberce oynardik.
Bayan Drozdov, öfkeyle elini salladi.
- Biliyordum! Bana sitem etmeye kalkisacaginiz zaman daima çocuklugumuzdan ve okuldan sözedersiniz...
sizin çok iyi bilinen bir hilenizdir bu! Fakat, bana sorarsaniz, bunlar güzel konusmalardir. Su sizin yatili
okulunuz sözünden artik usandim diyebilirim!..
- Özellikle bugün çok sinirli oldugunuzu görüyorum. Bacaklariniz nasil? Iste, size kahve getiriyorlar. Lütfen,
buyurun ve surat asmayin... ne de olsa aramizda bir dostluk var!
- Benimle daima, sanki küçük bir kizmisim gibi konusuyorsunuz. Kahvenizi de istemiyorum... orada kalsin!..
Ve sonra, kendisine kahve uzatan usaga, öfkeyle elini salladi. Ben ve Bay Drozdov disinda herkes kahve
içmeyi istememisti. Bay Verkhovensky, kahveyi almakla beraber, içmeden masanin üzerine koymustu. Ama,
Bayan Lebyatkin bir fincan daha arzu etmis olmali ki, kahveyi almak üzere uzandi; fakat, nedense,
vazgeçerek elini çekti ve bu hareketinden çok memnun göründü.
Bayan Stavrogin, dudak bükerek gülümsedi,
- Sanirim ki bir seyler tasarliyorsunuz, sevgili dostum, Praskovya, zaten burada bulunusunuzun nedeni de
budur. Bütün hayatiniz boyunca bazi tasavvurlarinizla yasadiniz. Yatili okuldan sözettigini için bana kizdiniz.
Fakat, hatirlar misiniz, bir gün sinifa gelip bizi, süvari subayi Shablykin'in size evlenme teklif ettigine
inandirmaya çalismis; fakat, hemen oracikta Matmazel Lefebure tarafindan yalaniniz meydana çikarilmisti.
Fakat yalan söylememistiniz... oh, hayir... sadece kendi kendinizi tatmin edebilmek için hayalinizde
canlandirmistiniz, o kadar. Eh, simdi söyleyin bakalim derdiniz nedir? Simdi neler hayal ediyorsunuz?
Caninizi bu kadar sikan sey nedir?
- Ve siz de, bizim din derslerine gelen rahibe kapilmistiniz. Mademki bu kadar meraklisiniz, eski günleri
hatirlayalim bari!.. Hah hah hah...
191Sinirli sinirli gülerken bir öksürük nöbetine tutuldu.
Bayan Stavrogin nefretle ona bakti.
-Oh, demek rahibi hƒlƒ unutamadiniz?
Yüzü yemyesil oldu. Bayan Drozdov birden büyük bir gururla yerinde dogruldu.
- Korkarim ki dostum, simdi gülecek halim yok. Neden ailenizi ilgilendiren bir rezalete toplumun önünde
kizimi karistiriyorsunuz? Buraya da bu nedenle geldim.
Bayan Stavrogin tehdit eder bir tavir takindi.
- Ailemi ilgilendiren rezalet mi? Lisa, birden söze karisti.
-Anne, ben de, kelimelerinize dikkat etmeniz için sizi uyarmak zorundayim.
- Ne dedin, ne dedin?
Annesi yine feryadi basmak üzereyken kizinin ates püsküren bakislarini görünce bu kararindan vazgeçti.
Lisa, kizararak haykirdi.
- Aileyi ilgilendiren bir rezalet diye nasil sözedersin bundan, anne?! Bayan Lembke'den izin alarak kendi
arzumla geldim buraya. Bütün arzum su zavalli kadinin durumunu ögrenip ona yardimci olabilmekti.
Bayan Drozdov, tükürür gibi gülerek kizinin sözlerini tekrarladi.
- Su zavalli kadinin durumu!.. Böyle "masallarla" ugrasmak senin isin mi? Senin zorbaliklarindan artik
usandim, kizim.
Büyük bir öfkeyle Bayan Stavrogin'e döndü.
-Dogru olup olmadigini bilmiyorum; ama, bütün sehir halkini kendinize uydurmus oldugunuz söyleniyor.
Fakat korkarim ki sizin de sonunuz geldi artik.
Bayan Stavrogin, yayindan firlamak üzere olan bir ok gibi oturuyordu. On saniye kadar sabit ve dik bakisli
gözlerini Bayan Drozdov'a dikti. Sonra, hayret edilecek derecede sakin bir sesle:
192
- Eh, Praskovya, dedi. Tanriya sükür ki burada yabanci yok. Sonradan pisman olacaginiz çok sey söylediniz.
- Adlandirabilecegim bazi kimseler gibi toplumun düsüncelerinden korkan bir kimse degilim, dostum.
Gururunuzdan dolayi toplumun düsüncelerinden irkilen sizsiniz. Burada yabanci olmamasina gelince,
bundan son derece memnun olmalisiniz.
-Bu son hafta içinde görüyorum ki biraz daha akillanmissiniz, degil mi?
- Bu son hafta içinde akillanan ben degilim. Sadece bu hafta gerçek ortaya çikmistir, o kadar.
- Hangi gerçek bu hafta ortaya çikmis? Dinleyin, Praskovya; beni sinirlendirmeye çalismayin, hemen su
dakika durumu açiklamalisiniz. Size samimiyetle soruyorum, hangi gerçek ortaya çikmistir ve bunu
söylemekle neyi kastediyorsunuz?
Bayan Drozdov birden, karsisindakini yenmek amaciyla sonucun ne olacagina aldirmadan, parmagi ile
Bayan Lebyatkin'i gösterdi.
- Iste, bütün gerçek orada oturuyor!..
Neseli bir merakla Bayan Drozdov'u izleyen Bayan Lebyatkin, onun parmagi ile kendisini isaret etmesi
üzerine katila katila gülmeye ve heyecanla yerinde kipirdanmaya basladi.
Bayan Stavrogin, rengi solmus olarak arkasina yaslandi ve haykirdi.
- Ulu Tanrim! Bunlar hep beraber akillarini mi kaçirdilar?!.. Yüzünün rengi o kadar solmustu ki, salondakiler
telƒslandilar.
Onun yanina ilk kosan Bay Verkhovensky oldu; ben bile biraz daha yaklastim; sandalyenin yaninda kalmakla
beraber, Lisa bile ayaga firladi; fakat en çok korkan kimse Bayan Drozdov oldu; bacaklarinin agrisina
aldirmadan yerinden dogruldu ve aglamakli bir sesle haykirdi.
- Dostum, lütfen beni, aptalligimdan dolayi bagisla!.. Su!.. Birisi biraz su versin ona!..
193Bayan Stavrogin'in bembeyaz dudaklari kipirdadi. Kesin bir dille ve hafif bir sesle:
- Aglamayin, rica ederim, Praskovya, dedi. Beyler lütfen yerlerinize dönün. Su istemem!
Kendisine biraz hƒkim olan Bayan Drozdov, söylenmekte devam ediyordu.
- Oh, sevgili dostum, belki de söylememem gerekirdi; fakat, birtakim alçaklarin yagdirdigi mektuplarin etkisi
altinda kaldim. Sizi ilgilendiren yazilar olduguna göre, onlari size göndermeliydiler!.. Nihayet, sevgili dostum,
benim genç bir kizim var!..
Bayan Stavrogin, irilesmis gözlerle ona bakiyor ve hayretten agzi bir karis açik olarak dinliyordu. Tam o
sirada, kösedeki bir kapi sessizce açildi ve Dasha Shatov salona girdi. Hemen durdu ve etrafina bakindi.
Heyecanimiza sasirmisti. Kimsenin haber vermedigine göre, Bayan Lebyatkin'i görmemis oldugu belliydi.
Dasha'yi önce Bay Verkhovensky gördü. Acele bir hareket yapti, yüzü kizardi ve bilinmeyen bir nedenle
yüksek sesle bildirdi. Bayan Shatov!.. Sesi öylesine yüksek çikmisti ki hepimiz elimizde olmayarak basimizi
döndürüp Dasha Shatov'a baktik.
Bayan Lebyatkin:
- Demek Dasha bu! diye haykirdi. Eh, Shatov, dostum, kiz kardesiniz hiç de size benzemiyor! Agabeyim bu
kadar güzel bir kizi "köle kiz Dasha" diye adlandirmaya nasil cesaret edebiliyor?
Bayan Stavrogin'e dogru yürümekte olan Dasha, isminin söylenmesi üzerine birden durdu ve Bayan
Lebyatkin'e döndü. Gözlerini bu yarim akilli kadina dikerek donmus gibi oldugu yerde kaldi.
Bayan Stavrogin büyük bir sük–netle:
- Oturun, Dasha, dedi. Daha yakinina; tamam. Oturdugunuz yerden bu kadini görebiliyorsunuz. Onu taniyor
musunuz? Dasha, hafif bir sesle:
- Onu simdiye kadar hiç görmemistim, dedi. Kisa bir duraklamadan sonra ekledi:
194
- Bay Lebyatkin'in hasta kiz kardesi oldugunu tahmin ederim.
Bayan Lebyatkin heyecanli bir sesle:
- Her hareketinizden okumus bir hanini oldugunuz belli oldugundan sizinle daha evvel tanismak istemekle
beraber, ben de sizi ilk kez görüyorum, dedi. Usagimin sövmesine gelince, sizin gibi sevimli ve okumus genç
bir hanimin, onun parasini almasi cidden mümkün olabilir rni? Çok hos, hos, hos bir kiz oldugunuzdan,
parayi benden alabilirsiniz!..
Son kelimelerini elini sallayarak söylemisti. Bayan Stavrogin, magrur bir tavirla:
- Söylediklerinden bir anlam çikarabiliyor musunuz, diye sordu.
- Her seyi anliyorum, Madam.
- Paradan bahsettigini duydunuz, degil mi?
- Tahmin ederim ki, Isviçre'deyken Bay Stavrogin tarafindan Bay Lebyatkin'e verilmek üzere gönderilen
paradan sözediyor olmali.
Bir dakika kadar derin bir sessizlik oldu.
-Nicholas'in kendisi mi sizden böyle bir sey istemisti?
- Üç yüz ruble tutarindaki parayi Bay Lebyatkin'e göndermek istiyordu. Adresini kesin olarak bilmemekle
beraber bu sehirde oldugundan emindi. Eger buradaysa parayi Bay Lebyatkin'e vermemi rica etti.
- Fakat paranin ne kadari kaybolmus? Bu kadinin söz ettigi kayip para nedir?
- Isin burasini bilmiyorum, Madam. Ben de, Bay Lebyatkin'in uluorta, herkesin içinde, parasinin tamamini
vermemis oldugumu söyledigini duymustum; fakat, ne demek istedigini bilmiyorum. Bana verilen üç yüz
rubleydi, ben de ona üç yüz ruble gönderdim.
Bayan Shatov, kendine güvenini yeniden kazanmisti. Ve burada ilave etmeliyim ki, bu kizi uzun müddet
sasirtmak mümkün degildi.
195Duygulan her ne olursa olsun, kendisine çikar bir yol bulmasini bilirdi. Simdi cevaplarini acele etmeden,
sakin ve vicdanen suçlu oldugunu belirtebilecek bir saskinlik göstermeden veriyordu. O anlatirken Bayan
Stavrogin gözlerini bir saniye olsun onun üzerinden ayirmiyordu. Verilen cevaplan bir süre kafasinin içinde
evirip çevirdikten sonra kendinden emin ve kararli bir sesle konusmaya basladi. Bütün dikkati ile Dasha'ya
bakiyordu.
-Eger, dedi, Nicholas bu arzusunun yerine getirilmesini benden isteyecegine, sizden istemisse, kendisine
özgü nedenleri vardir. Eger bunu benden saklamak istemisse, onun özel islerine karismak istemem. Fakat,
bu ise sizin karismaniz, içimin rahat etmesi için yeterli bir nedendir. Bunu bilmenizi istiyorum, Dasha, siz her
seyin üstündesiniz. Oysa, görüyorsunuz, dostum, dünyadaki yalanlara ve aldatmalara akliniz ermediginden,
temiz kalplilikle de olsa hata yapabiliyorsunuz. Bu hatayi, bazi alçaklarla isbirligi yapmakla islediniz. Bu
alçagin yaydigi dedikodu da hatanin degismez bir tanimlamasidir. Fakat, onun hakkinda gerekli bilgileri
ögrenecegim; haklarinizi korumak ilk görevim olduguna göre, bu konuda sizi koruyacagim. Simdi bu konuya
kapatalim.
Bayan Lebyatkin, birden yerinden dogrularak:
- Sizi görmek için geldigi zaman yapilacak ilk güzel ve dogru davranis, Onu dogruca usaklar kismina
yollamaniz olacaktir. Biz burada oturup kahvelerimizi içerken birakin o usaklarla, sandik üzerinde kƒgit
oynasin. Ona bir fincan kahve bile gönderebilirsiniz; ama ondan o kadar igreniyorum ki...
Sözü bittikten sonra basini onurla geriye atti.
Bayan Stavrogin, Bayan Lebyatkin'! dikkatle dinledikten sonra tekrarladi.
- Bu konuyu artik kapatalim. Bay Verkhovensky, lütfen çingiragin ipini çeker misiniz?
Bay Verkhovensky kendisinden istenileni yaptiktan sonra büyük bir heyecanla ileri dogru bir adim atti. Yüzü
kipkirmizi, kekelemeye basladi.
196
-Eger... eger ben... ben de çok igrenç olan bu öyküyü duydumsa; daha dogrusu, iftirayi dogru duydumsa, bu
takdirde... diyebilirim ki... enfin c'est un homme perdu et quelque chose comme un forçat evad‚... (kisacasi
sonu gelmis bir adamdir, bir kaçak gibidir...)
Cümlesini bitirmeden yarida kesti; Bayan Stavrogin, sorgu dolu bakislarla onu tepeden tirnaga kadar süzdü.
Agir basli kƒhya salona girdi.
Bayan Stavrogin:
-Araba hazirlansin, dedi. Sen Alexey, Bayan Lebyatkin'i evine götürmeye hazirlan. Yolu kendisi tarif
edecektir.
- Bay Lebyatkin bir süreden beri bu hanimi bekliyorlar ve beklemekte oldugunun bildirilmesini istediler.
Tek kelime söylemeden sadece dinlemekle yetinen Maurice Drozdov birden atildi:
- Bu mümkün olamaz, Madam. Eger bu sekilde konusmami bagislarsaniz, madam, bir salona kabul
edilebilecek karakterde bir insan degildir. O... o... tahammül edilmez bir kimsedir, Madam.
Bayan Stavrogin, kƒhyaya:
- Varsin beklesin, dedi. Kƒhya, hemen çekildi.
Bay Verkhovensky, yine kekeleyerek konusmaya basladi.
- C'est un homme malhonnˆte et je crois meme que c'est un forçat evƒde, ou quelqiie chose dans ce genre...
(Ahlaksiz bir adamdir o, hatta bir hapishane kaçkini oldugunu saniyorum...)
Yine kizarak sustu.
Bayan Drozdov, yerinden kalkarken biraz igrenir bir tavirla:
- Lisa, artik gitme zamani geldi, dedi.
Birkaç dakika önce, fazla heyecanli aninda kendi kendine bir budala oldugunu söyledigi için üzülüyor
görünüyordu. Dasha'nin konusmasini dudak kivirarak dinlemisti. Fakat, beni en çok sasirtan, Dasha'nin
gelmesi ile degisen Lisa'nin görünümüydü.
197Gözlerinde, gizlemeye çalismadigi bir nefret ve igrenti pariltisi vardi.
Bayan Stavrogin, yine o asin sük–netiyle ihtiyar kadini durdurdu.
- Bir dakika bekleyin, Praskovya, rica ederim, dedi. Lütfen oturur musunuz? Bütün söyleyeceklerimi bitirmek
istiyorum ve ayakta durmaniz uzun sürebileceginden bacaklariniz agrir. Tamam, tesekkür ederim. Kisa bir
süre önce kendimi kaybettim ve sizinle biraz kirici konustum. Özür dilerim ve beni bagislamanizi rica ederim.
Çok aptalca davrandim ve bunu ilk itiraf eden de benim. Ayrica, her seyin hakça yapilmasini da severim.
Simdi siz de kendinize hƒkim olamadiniz, kuskusuz, ve bazi imzasiz mektuplardan sözettiniz. Her imzasiz
mektup degerini bulmalidir; böyle bir mektubu yazan, altina imzasini atacak kadar kisilige sahip olmadigina
göre, mektuplarin da okunmadan çöp sepetine atilmasi gerekir. Siz de bu fikirde degilseniz, sizi
anlayamiyorum demektir. Her ne olursa olsun, sizin yerinizde olsaydim, o mektuplarin adini bile agzima
almazdim. Ellerimi dahi, o pis mektuplarla kirletmek sikintisina sokmazdim. Fakat, siz bunu yaptiniz. Bununla
beraber, mektuplardan önce siz sözettiginize göre; alti gün önce böyle bir mektup aldigimi söyleyebilirim. O
mektubu yazan alçak, "hayatimda önemli bir rol oynayacak" topal bir kadindan sakinmam gerektigini ve
Nicholas'in artik çildirmis oldugunu bildiriyordu. Evet, o alçagin kullandigi tabir böyleydi, çok iyi hatirliyorum.
Nicholas'in çok düsmani oldugunu bildigimden, derhal düsmanlarindan birini buraya çagirttim. Bu kisi onun
düsmanlari arasindaki en gizli, en kötü ve asagilik düsmaniydi. Onunla yaptigim kisa bir konusma sonucu,
imzasiz mektup yazan alçagin kim oldugunu hemen anladim. Eger, siz de, zavalli Praskovya, "benim
yüzümden", bana gönderilmis olan mektuplar gibi mektuplarla rahatsiz edilmisseniz, ki siz "mektup
yagmuruna tutuldum" demistiniz, elimde olmadan size sikinti verdigim için önce ben üzülürüm. Size
söylemek ve anlatmak istedigim bu kadardi. Su anda hasta ve üzgün oldugunuzu görmekten
198
üzülüyorum. Dahasi da var; Bay Drozdov'un çok uygun bir deyisle, içeri "alinamayacagini" söyledigi kuskulu
kisiyi hemen "kabul" etmek kararini verdim. Özellikle, Lisa'nin burada yapacak bir isi yoktur. Gel, Lisa,
yavrum. Seni bir kere daha öpeyim.
Lisa, büyük salonu geçerek Bayan Stavrogin'in önünde durdu. Bayan Stavrogin, onu öptükten sonra
kendisinden bir kol boyu kadar uzaklastirdi ve eliyle Lisa'nin basi üzerine bir haç yapip onu kut-sadiktan
sonra bir kere daha öptü.
- Eh, güle güle, Lisa, dedi.
Sesi aglayacakmis gibi titriyordu.
- Kaderim ne olursa olsun sizi çok sevecegime inanin. Tanri sizi korusun. Her zaman Tanri'ya karsi boynum
büküktür.
Daha fazla konusmak istemekle beraber kendisini tutarak sustu. Lisa, derin düsüncelere dalmis gibi tekrar
yerine döndü. Tek kelime dahi söylememisti. Birden yerinden kalkip annesinin önünde durdu.
Sakin bir sesle:
- Hemen gitmeyecegim, Anne, dedi. Teyzemin yaninda biraz daha kalmak istiyorum.
Lisa'nin sakin sesinde demir gibi bir kararlilik vardi. Bayan Drozdov, çaresizlik içinde ellerini havaya
kaldirarak bagirdi.
- Tanri beni korusun! Neler duyuyorum!
Fakat, Lisa cevap vermedi, isitmis bile görünmedi. Salonun kösesindeki yerini aldi ve gözlerini bosluktaki bir
noktaya dikerek sessizce oturdu.
Bayan Stavrogin'in yüzüne magrur bir zafer anlatimi gelmisti.
- Bay Drozdov, dedi. Sizden büyük bir ricada bulunacagim. Lütfen asagidaki adama bir bakiverin ve "içeri
alinmasi" uygun olmasa bile onu buraya getirin.
Bay Drazdov yerlere kadar egilerek selam verdikten sonra salondan çikti. Bir dakika sonra Bay Lebyatkin'le
beraber döndü.
***
199Yüzbasi Lebyatkin'in görünüsünden daha önce de söz ettigimi hatirliyorum. Uzun boylu, karmakarisik
saçli, kirmizi ve biraz sarkik yanakli; basinin her hareketinde titreyen gerdanli; bazen kurnaz bakisli, küçük,
kanli gözlü; biyikli, favorileri uzun; etli girtlak kemigi biraz fazlaca çikik; kirk yaslarinda, iriyari ve tüm
görünüsü çekici olmayan bir adamdi. Fakat, görünüsünde en çok göze çarpan, kuyruklu ceketi ve temiz,
beyaz keten gömlegiydi. Bay Verkhovensky, Liputin'in giyimini elestirdigi bir gün, Liputin: 'Temiz gömlek
giydikleri halde çirkin görünüsü olan adamlar da vardir' demisti. Yüzbasinin bir çift de siyah eldiveni vardi;
eldivenin sag tekini elinde tutuyor, sol tekini ise, kocaman etli eline zorla geçirmis ve eldiven eline küçük
geldiginden dügmesini ilikleye-memisti. Sol elinde ise, bugün ilk defa giydigi belli, yepyeni silindir bir sapka
vardi. Dün Shatov'a bagira bagira söyledigi "ask-ceketi" nin gerçek oldugu anlasiliyordu. Bütün bunlarin, yani
kuyruklu ceket ve beyaz keten gömlek (sonradan ögrendim), bazi gizli nedenlerle, Liputin tarafindan tavsiye
edilmisti. Hiç kusku yok ki, buraya gelisi, (kiralik arabayla gelmisti) baskasinin yardimi ve kiskirtmasi ile
olmustu; yalniz basina imkƒni yok akil edemezdi; kilisenin önündeki olaydan hemen haberdar edildigini bile
kabul etsek, kirk bes dakika içinde, böyle giyinip kusanip, buraya gelmeye karar vermesi pek kolay degildi.
Sarhos olmamakla beraber, üzerinde, günlerce içtikten sonra yavas yavas kendine gelen bir kimsenin,
tembel ve bulanik havasi vardi. Bana öyle geliyordu ki, eger biri çikip da omzuna bir ya da iki kere parmagi
ile dokunacak olsa, hemen sizacak kadar sarhos olabilirdi.
Büyük salona kosarak dalmak üzereyken ayagi kapinin önündeki haliya takildi. Bayan Lebyatkin, gülmekten
neredeyse katilmak üzereydi. Yüzbasi, öfkeli bakislarla, kadina onu yiyecekmis gibi baktiktan sonra, çabuk
adimlarla Bayan Stavrogin'e dogru yürüdü.
Yüksek bir sesle bögürürcesine:
- Geldim, Madam, dedi.
Bayan Stavrogin, koltugunda dogrularak:
200
- Söyle oturmak lütfunda bulunur musunuz, lütfen, su sandalyeye, dedi. Sizi oradan da duyabilirim ve
yüzünüzü daha iyi görebilirim.
Yüzbasi, bön bön önüne bakarak durdu; fakat, geriye döndü ve kapinin hemen yaninda kendisine gösterilen
sandalyeye oturdu. Yüzünden, kendine güvensizligi ve ayni zamanda, küstahligi ve devamli öfkesi belli
oluyordu. Büyük bir panik içinde oldugu da açikti; fakat, gururu da incinmisti; korkakligina ragmen, gururunun
bazen küstahça hareketlerde bulunmasina neden olabilecegi de açik olarak görülebilirdi. Kaba vücudunun
her hareketinden korkar bir hali vardi. Su bir gerçek olarak bilinir ki, olaganüstü bir rastlanti ile kendilerini
sosyetenin içinde bulan böyle centilmenlerin en büyük dertleri elleridir ve onlari nereye koyacaklarini
bilmezler. Yüzbasi, sapkasi bir elinde, eldivenleri diger elinde, aptal bakislari Bayan Stavrogin'in sert
yüzünde oldugu halde sandalyesinde kimildamadan oturuyordu. Kusku yok ki, etrafina bakinmak istiyor;
fakat, simdilik bu gücü kendisinde bulamiyordu. Onun kiligini eglenceli bulan Bayan Lebyatkin yine bir
kahkaha tufanina tutulmustu; ama, Lebyatkin'in ona bakacak cesareti yoktu. Bayan Stavrogin, onu bu
sekilde uzun bir süre, belki tam bir dakika, acimadan oturttu ve devamli olarak bastan asagi süzüp durdu.
Bayan Stavrogin, ölçülü ve etkili bir sesle konusmaya basladi.
- Her seyden önce, efendim, adinizi bize bagislar misiniz? Yüzbasi:
- Yüzbasi Lebyatkin, Madam, diye gürledi. Buraya geldim, Madam...
Sandalyesinde huzursuzca kipirdandi.
Bayan Stavrogin elinin bir isareti ile onu susturduktan sonra:
- Izin verin! dedi. Bu kadar ilgimi çeken bu zavalli yaratik, gerçekten kiz kardesiniz mi?
- Evet, Madam, kiz kardesimdir. Evden gizlice kaçmayi basarmis ve simdi de...
201Birden kizardi ve sustu.
Ne söyleyecegini iyice sasirmisti; fakat, konusmasina devam etmek istedi.
- Beni yanlis anlamayin, Madam. Onun öz kardesi olan ben, böyle lekelenmesine... yani, böyle bir durumda,
böyle bir durumda demek degildir..bir bakima ona yarari olmayan... Onun itibari... son zamanlarda...
Birden sustu.
Bayan Stavrogin basini kaldirdi.
- Efendim!...
Lebyatkin, birden parmagini alninin ortasina vurarak:
- Yani, bu durumda demek istedim, dedi. Kisa bir sessizlik oldu.
Bayan Stavrogin tereddütle sordu:
- Uzun zamandan beri mi böyle?
- Madam, kilisenin kapisinda Rus töresine göre, gösterdiginiz iyilik için size kardesçe tesekküre geldim...
- Kardesçe mi?
- Yani kardesçe demek istemedim; ama, sadece kiz kardesimin agabeyi oldugumdan ötürü, Madam ve
inanin bana, Madam...
Yine yüzü kipkirmizi olmus ve çabuk çabuk konusmaya baslamisti.
-... kabul salonunuza geldigim zaman, ilk göründügüm kadar görgüsüz degilim. Kiz kardesim ve ben,
Madam, bu salonun lüksünün içinde çok küçük kaliyoruz. Ve ayrica, Madam, benim hakkimda çok haksiz
söylentiler çikaran çok düsmanim var, korkarim. Fakat itibarima aldirmam. Lebyatkin, Madam, gururludur,
ve... ve ben... size tesekkür için geldim.. iste paraniz, Madam!...
Böyle söyleyerek cebinden bir cüzdan çikardi. Cüzdandan çekip aldigi bir deste kagit parayi elleri titreyerek,
asiri bir sabirsizlikla saymaya basladi. Bir seyi çok acele olarak açiklamak arzusu bel202
liydi, aslinda açiklamasi da gerekiyordu; fakat büyük olasilikla, parayla oynamasinin kendisine aptalca bir
görünüm verdigini sezinlemis olmali ki, hareketlerinin kontrolünü tamamen kaybetti; parayi bir türlü
sayamiyordu; parmaklari birbirine dolaniyordu ve sanki onu büsbütün rezil etmek istermis gibi yesil sirtli
paralardan biri parmaklarinin arasindan kaydi ve havada zikzaklar çizerek halinin üstüne düstü.
- Yirmi ruble, madam!...
Sonra, yüzü sikintidan ter içinde yerinden firladi; yere düsen parayi görünce, almak için egildi; fakat, her ne
nedense utanarak parayi almaktan vazgeçti ve elini belirsiz bir anlamla salladi.
- Usaklariniz için, Madam... onu yerden alan usaginiz için... birakin Bayan Lebyatkin'i hatirlasinlar!...
Bayan Stavrogin biraz sasirmis olarak aceleyle:
- Korkarim ki böyle bir seye izin veremem, dedi.
- Bu takdirde...
Egilerek parayi yerden aldi. Rengi kipkirmizi olmustu. Birden Bayan Stavrogin'e yürüdü ve saydigi parayi
uzatti.
Bayan Stavrogin, gözle görünür bir endiseyle yerinde dogruldu.
- Bunun anlami nedir, efendim?! diye haykirdi.
Bay Drozdov, Bay Verkhovensky ve ben ileri dogru bir adim attik.
Yüzbasi heyecanla haykirdi.
- Korkmayin, korkmayin; Deli degilim, süphesiz ki deli degilim.
- Evet, efendim, siz delisiniz!..
-Madam, düsündügünüz gibi degil! Kuskusuz, hayat zincirinin basit bir halkasiyim... Konaginiz zengin olarak
dösenmis; fakat, Meçhul Mary'nin evi böyle degildir, kiz kardesimin evi, Madam, kiz kardesim, Lebyatkin;
fakat, simdilik ona meçhul Mary diyecegiz, simdilik, Madam, simdilik, anlarsiniz ya! Tanri bile buna razi ol203mazdi! Madam, ona on ruble verdiniz ve o da bunu aldi; fakat, bu para tarafinizdan verildi diye aldi,
Madam! Bunu anliyor musunuz, Madam? Bu meçhul Mary, dünyada kimseden para alamaz; çünkü, aldigi
takdirde, General Yermolov'un gözleri önünde, Kafkasya savasinda sehit düsen dedesinin kemikleri sizlar;
fakat sizden, Madam, sizden her seyi alir. Fakat bir eliyle alir, diger eliyle size yirmi ruble uzatir... Evet,
Madam, yirmi... bu parayi, sizin de üye oldugunuz Petersburg'daki Yardim Sevenler Kurumu'na bagislar,
Madam. Siz, kendiniz, Moskova Gazetesi'nde yayimladiginiz gibi, Madam, bu kuruma yardim edenleri üye
kaydetmek için bir defter tutuyorsunuz, Madam, bu kuruma herkesin yardimda bulunabilecegini...
Yüzbasi "kelime bulma güçlügü" çektiginden birden sustu; sanki güç bir basari kazanmis gibi derin derin
soluyordu. Yardim Sevenler Kurumu hakkinda söylediklerini olasilikla önceden hazirlamisti; belki de Liputin'in
yardimiyla kararlastirilmisti. Eskisinden daha fazla terliyordu; ter taneleri sakaklarindan süzülüyordu. Bayan
Stavrogin, onu çok yakindan dikkatle inceliyordu.
Sert bir sesle:
- Kayit defterim, dedi. Asagida, kapicinin odasinda durur. Eger, yardim için kaydolmak istiyorsaniz, ona
basvurabilirsiniz. Bu bakimdan paranizi burnumun ucunda sallamaktan vazgeçin ve derhal cebinize sokun.
Tesekkür ederim. Yine yerinize oturmanizi da istemeliyim sizden. Tesekkür ederim. Kiz kardesiniz böylesine
zenginken onu fakir sanip para verdigim için özür dilerim, efendim. Fakat, bir sey var ki anlayamadim,
efendim. Kiz kardesiniz neden sadece benden para alabilir de baskasindan alamaz? Bu konuda o kadar
israr ettiniz ki, bunu açiklamanizi özellikle rica etmeliyim.
Yüzbasi:
- Madam, bu sadece mezara kadar sürüklenebilecek bir sirdir!... diye cevap verdi.
Bayan Stavrogin biraz sasirmisti, ama yine de sormaktan kendini alamadi.
204
- Fakat neden?
- Madam, madam!...
Sag elini kalbinin üstüne bastirip, gözlerini bir noktaya dikerek, basini önüne egdi ve sustu. Bayan Stavrogin,
gözlerini ondan ayirmadan bekledi.
Lebyatkin birden:
-Madam, diye gürledi. Size bir soru sormama izin verir misiniz? Sadece bir soru; samimi, açik, Rus töresine
göre, kalpten gelen bir soru?
- Buyurun.
- Hayatinizda hiç istirap çektiniz mi, Madam?
- Zannedersem, birinin size aci çektirdigini ya da çektirmekte oldugunu ima etmek istiyorsunuz.
Yüzbasi Lebyatkin yine yerinden firladi ve belki de farkinda olmadan gögsünü yumruklamaya basladi.
-Madam, madam! diye haykirdi. Su kalbimde o kadar çok sey var ki, Tanri kati, Mahser gününde açildigi
zaman Tanri bile sasiracak!...
- Çok kesin olarak konustunuz, degil mi?
- Madam, belki biraz sinirli bir sekilde konusmus olabilirim...
-Merak etmeyin, efendim. Sizi ne zaman susturmak gerektigini bilirim.
- Bir soru daha sorabilir miyim, Madam?
- Kelimenin tam anlami ile.
-Insan sadece ruhunun soylulugundan ölebilir mi?
- Korkarim ki cevap veremeyecegim. Kendi kendime bu soruyu hiç sormadim.
- Bilmiyorsunuz! Kendi kendinize bu soruyu hiç sormadiniz! Sözünün burasinda hararetle haykirdi:
-Mademki böyle. "Sakin ol, ümitsiz kalp!"
205Sonra, yumrugunu siddetle gögsüne indirdi.
Yine salonda dolasmaya basladi. Bu insanlarin karakteristik özellikleri, kendi arzularini kontrol etmekten
yoksun olmalaridir; bunun aksine, ateslendikleri an, içlerinin bütün çirkinliklerini dökebilmek için, önüne
geçemedikleri bir arzu duyarlar. Kendisini yabanci bir ortamda bulan bu insanlar, önce çekingen olarak
baslar; fakat, biraz göz yumuldugu zaman hemen küstahlasiverirler. Yüzbasi simdi cosmustu. Salonda
dolasiyor; kollarini salliyor; sorulan sorulara kulak asmiyor; çabuk çabuk kendinden söz ediyor; bazen
acelesinden dili dolasiyor ve bir cümleyi tamamlamadan baska bir cümleye basliyordu. Tamamen içkisiz
olmadigi çok dogruydu. Lisa da salondaydi... Lisa'nin varligindan saskina dönmüs olabilirdi; bununla beraber,
basini çevirip bir kere bile ona bakmamisti. Ama, bu sadece benim tanimlamam olabilir. Her neyse, Bayan
Stavrogin bile, içindeki öfkeyi ve igrentiyi bastirip onu dinliyordu; belki bunun bence bilinmeyen bir nedeni
olabilirdi. Bayan Drozdov, görünüse göre isin aslini anlamamis oldugundan, zangir zangir titriyordu. Bay
Verkhovensky de titriyordu; ama, onun titremesi her seyi çok fazlasiyla anlamasindan ötürüydü. Bay
Drozdov, her an, herkesin yardimina kosacakmis gibi tetikte bekliyordu. Lisa'nin rengi kül gibi olmustu.
Hayretten iri iri açilmis gözlerini insan azmani gibi odada dolasan yüzbasidan ayiramiyordu. Shatov,
kimildamadan oturuyordu; fakat her seyden ilginç olan, Bayan Lebyatkin'in gülmekten vazgeçmekle
kalmayip son derece üzgün oturmasiydi. Sag kolunu masaya dayamis, üzgün bakislarini, durmadan
konusan agabeyinden ayirmiyordu. Yalniz, Dasha sakin görünüyordu.
Bayan Stavrogin nihayet öfkelenerek:
- Bunlarin tümü anlamsiz saçmaliklar, dedi. Soruma cevap vermediniz... Neden? Cevap bekliyorum.
Yüzbasi göz kirparak söylenenleri tekrarladi.
- Cevap vermedim... Neden? Cevabimi bekliyorsunuz... Neden? Su küçücük "neden" kelimesi, insanlarin
yaratildiklari günden bu yana, tüm evreni kaplamistir, Madam, ve yaratiklar, yaratici206
larina her gün haykirirlar: "Neden?" Yedi bin yildan beri de cevap alamamislardir. Sadece yüzbasi
Lebyatkin'den mi cevap bekliyorsunuz, Madam? Bu haksizlik olmaz mi, Madam?
Bayan Stavrogin, öfkelenmis, sabri kalmamisti.
-Hepsi saçma ve demek istedigim de sadece bu degil, dedi. Siz ders vermeye kalkiyorsunuz. Ve ayrica,
efendim, çok fazla gösteris yapiyorsunuz, bu davranisinizin, biraz küstahlik oldugunu düsünüyorum.
Yüzbasi, kendisine söylenenleri hiç duymamis gibi devam etti:
- Madam, bana Ernest denmesinden memnun olabilirdim ve bununla beraber, hayatima, dogustan takma
Ignatus adiyla devam etmek zorundayim... Neden böyle oldugunu tahmin edersiniz? Prens de Monbart diye
çagrilmak isterdim ve bununla beraber, sadece Lebyatkin'im, Rusça deyimiyle "Lebed" yani, kugu kusu.
Simdi soruyorum, Neden? Ben bir sairim, Madam, dogustan bir sair ve bir yayimcidan bin ruble alabilirdim;
oysa, bir domuz yuvasinda yasamaya zorlaniyorum... Neden? Neden? Madam, Rusya bence, doganin bir
alayindan baska bir sey degildir... baska hiçbir sey degil? ,
- Daha kesin bir sey söylemeyi tamamen reddediyorsunuz, ha?
- Size siirlerimden, Hamamböcegi siirini okuyabilirim, Madam.
- Ne...Neee?
-Madam, deli degilim! Bir gün delirecegim, bir gün gerçekten delirecegim; fakat, henüz delirmedim. Madam,
bir arkadasim, çok soylu bir kisi, Hamamböcegi adi altinda, Krylov, manzum bir eser yazmisti... okuyabilir
miyim?
- Krylov'un manzum bir eserini mi okumak istiyorsunuz?
- Hayir, Madam, Krylov'un manzum bir eserini okumak istemiyorum; fakat benim manzum eserim, benim
olan manzum eser,
207benim kendi çalismam!... Lütfen Madam, inanin bana... yani, sizi gücendirmek istemiyorum... Çünkü,
ben, Milli Egitim Bakanligi'nca, küçük çocuklar için Yaz Bahçelerine heykeli dikilen, Rusya'nin meshur
manzum yazan Krylov'u tanimayacak kadar cahil ve görgüsüz bir kisi degilim. Cevabimi siirin son satirlarinda
atesten bir mektup olarak bulacaksiniz!...
- Pekƒlƒ, manzum eserinizi okuyun.
"Bir Hamamböcegi yasardi ormanda, Zeki ve yasli bir Hamamböcegi, Daldi bir gün bir bardaga, Yamyam
sineklerin dolu oldugu."
Bayan Stavrogin haykirdi.
- Güzel Tanrim, bütün bunlarin anlami nedir?
Yüzbasi, okumakta oldugu bir eserin yarida kesilmesinden sinirlenen bir sanatçi gibi, ellerini, kollarini
sabirsizlikla sallayarak aceleyle açiklamaya koyuldu.
-Demek istedigim, yazin bardagin içine giren sinekler yamyam kesilirler; aptal olan bir kisi bile bunu anlar.
Lütfen, Madam, sözümü kesmeyin. Kesmeyin. Göreceksiniz... göreceksiniz...
Sonra ellerini kollarim sallayarak devam etti:
"Yeteri kadar yer vardi, hamamböceginin istedigi,
Tüm sinekler öfkeyle homurdandi!...
Çok dolu bardagimiz! hareketlerimiz,
Oh, Jüpiter, daha serbest yere gösterir ihtiyaç,
Fakat onlar böyle tartisa dursun
Oraya yakin olan Nikifor,
Yasli ve zeki ve beli bükülmüs ve solgun...
208
Yüzbasi siiri bitirdikten sonra konusmasina devam etti:
- Korkarim ki tamamen bitiremedim; fakat, bos verin, birkaç kelimeyle açiklayabilirim. Nikifor bardagi alir ve
bardagin içinde olagelen bagirislari duymadan, bardagi çöpe bosaltir, sinekler, Hamamböcegi ve her seyi;
çoktan yapmasi gereken bir isti bu. Fakat, kusura bakmayin, Madam, Hamamböcegi agzini bile açmamis ! S
oramiza cevap da budur.
Birden zafer edasiyla haykirdi.
- Neden? Hamamböcegi sikƒyet etmez. Nikifor'a gelince, dogayi temsil ediyor.
Sözlerini tamamladiktan sonra, odada çabuk çabuk dolasmaya basladi.
Bayan Stavrogin son derece öfkelendi.
- Ve size sorabilir miyim, efendim, Bay Stavrogin'in size göndermis oldugu ve eksik almis oldugunuzu
söyleyerek evimden birini suçladiginiz para meselesi ne olacak?
Lebyatkin, sag elini acikli bir tavirla kaldirarak:
- Iftira! diye bögürdü. Hayir, efendim, kötü bir iftira! Madam, bir erkegi, gerçegi açiklamaktansa aile adinin
lekelenmesine razi olmaya zorlayan nedenler vardir. Madam, Lebyatkin, söylememesi gereken hiçbir seyi
söylemez!....
Sasirmis gibi görünüyordu; heyecanliydi; kendisini önemli sayiyordu. Hayalinde bile göremeyecegi kadar
önemli sayiyordu kendisini. Sanki, birini tahkir ediyormus, ona kötü bir oyun oy-nuyormus ve gücünü
gösteriyormus gibi bir hali vardi.
Bayan Stavrogin:
- Lütfen çingiragin ipini çekin, Bay Verkhovensky, dedi. Lebyatkin, igrenç bir tavirla göz kirparak:
- Lebyatkin kurnazdir, Madam, dedi. Kurnazdir; fakat, onun da Asil'in topugu gibi topugu vardir. Onun da
arzularinin bir kapisi vardir! Ve bu kapilar, Madam, eskidir, Denis Davydov'un sarkilarinda söyledigi gibi
savastan asinmis kapilardir. Ve Madam,
209insan bu kapidan girdi mi, bakarsiniz, çok güzel bir mektup yazar, gönderir; ama sonra pisman olur; bu
mektubu geri çevirmek için ömrü boyunca gözyasi döker, bütün acisi bu güzel mektubun yok edilmesidir.
Ama, kus uçmustur ve onu, kuyrugundan bile yakalayamazsiniz !... Iste bu kapilarda, Madam, su Lebyatkin,
serefli bir genç kiz için bazi seyler söylemistir ve dedikodu severler de bundan yararlanmislardir. Fakat
Madam, Lebyatkin alaycidir. Açliktan kivranan kurt, onu saklandigi yerden kolluyor ve sonu bekliyor;
Lebyatkin, söylememesi gereken hiçbir sey söylemeyecektir. Bekleyenler Lebyatkin'in ne kadar alayci
oldugunu anlayacaklardir. Fakat yeter... Ah, yeter! Madam, olaganüstü konaginiz çok serefli bir adama ait
olabilir; fakat, hamamböcegi sikƒyette bulunmayacaktir. Bunu kaydedin Madam ve onun büyük ruhunu takdir
edin, Madam!
Bu anda, usaklar odasinin çingiraginin sesi duyuldu ve kisa bir sürede Kƒhya, Bay Verkhovensky'nin
çagrisina biraz geç de olsa cevap verdi. Agir basli kƒhya, olaganüstü heyecanliydi.
Bayan Stavrogin'in sorgu dolu bakislarini:
-Bay Stavrogin, henüz geldiler buraya ve çikmak üzereler, diye cevaplandirdi.
Bayan Stavrogin'i özellikle bu durumda hatirlanin; önce sarardi; fakat sonra gözlerinden ates püskürdü.
Olaganüstü bir kararla koltugunda dogruldu. Aslinda herkes sasirmisti. O ay içinde gelmesi beklenen
Stavrogin'in aniden gelmesi sadece garip degil, tam bu konusmalar aninda gelmesi beklenmedik bir olaydi.
Hatta, yüzbasi bile, agzi bir karis açik oldugu halde kapiya, yüzünde aptal, bir ifadeyle bakakalmisti.
Kisa bir süre sonra, salonun yanindaki odadan gelen ayak seslerini duyduk; ayak sesleri seri olarak
yaklasmaktaydi. Birinin kostugu sanilabilirdi. Birden salona, Bay Stavroginin yerine, kimsenin tanimadigi
genç bir adam daldi.
***
210
Izin verirseniz, birden tam aramizda ortaya çikan bu kimseyi birkaç sözle anlatmaya çalisacagim.
Yirmi yedi yaslarinda, biraz normalden uzun boylu, oldukça uzun, seyrek sari saçli; ancak çok dikkatle
bakildigi zaman seçilebilen sarkik biyikli ve sakalli, genç bir adamdi. Modaya göre giyimli olmakla beraber iyi
bir giyimi yoktu; ilk bakista biraz düsük omuzlu ve beceriksiz görünüyordu; ama hiç de böyle degildi;
hareketleri çok serbestti. Bir bakima garip görünüyordu; böyle olmakla beraber, daha sonra, tavirlarinin son
derece kibar ve konusmalarinin daima yerinde oldugunu anladik.
Çirkin oldugunu kimse söyleyemezdi; ama, yüzünü kimse begenmedi. Dolikosefal ve yanlari düz kafasi
vardi; öyleki, yüzünü sipsivri gösteriyordu. Alni yüksek ve dardi; fakat, kemikleri iri degildi; gözleri keskin
bakisli, burnu küçük ve sivri, dudaklari uzun ve inceydi. Biraz hasta gibi görünüyordu; ama, bu sadece görünüsündeydi. Yanaklarinin üzerinde kirisikliklar vardi; elmacik kemikleri biraz çikik oldugundan, hastaliktan
henüz kalkmis bir insani andiriyordu. Bununla beraber, sagligi yerindeydi ve hayatinda hiç hasta olmamis
görünüyordu.
Yürüyüsü ve hareketleri çabuk çabuk olmakla beraber, acelesi yoktu. Onu hiçbir sey sasirtmaz görünüyordu;
her türlü kosul altinda ve ortamda daima ayni kalirdi. Son derece kendini begenmis bir insandi; ama, bunun
farkinda bile degildi.
:
Çabuk ve aceleyle konusurdu; fakat, ayni zamanda, güvenle ve kelime bulmakla zorluk çekmeden
konusurdu. Aceleci görünüsüne karsin, düsünceleri karisik degildi... ve özellikle göze çarpardi. Konusmasi
çok iyi anlasilir, kelimeler agzindan ƒdeta tane tane çikardi. Daima seçkin kelimelerle konusurdu. Böyle
konusmasindan hoslanirdiniz; ama, daha sonra, daima hazir söz dizisinden tiksinir ve ondan nefret
ederdiniz. Dilinin, bir bakima, garip bir sekilde ince ve uzun, anormal kirmizi ve daima harekete hazir
oldugunu düsünmemek elinizden gelmezdi.
211Iste bu genç adam uçar adimlarla salona dalmisti. Dürüst olarak söylemem gerekirse, daha küçük
odadayken konusmaya basladigina ve salona konusarak girdigine hƒlƒ inanirim. Göz açip kapayincaya
kadar kisa bir zamanda Bayan Stavrogin'in karsisina dikildi.
Kelimeleri takir takir siralamaya basladi.
- ... Düsünün bir kere, Bayan Stavrogin, hiç degilse on bes dakikadan beri burada oldugunu düsünerek
geldim... bir buçuk saat önce gelmisti... Kirilov'larda ona rastlamistim... yarim saat önce dogruca buraya
gelecegini söyleyerek benden ayrildi. On bes dakika sonra, benim de gelmemi istedi...
Bayan Stavrogin sordu:
- Fakat, size buraya gelmenizi kim söyledi? Kim?
- A... tabii ki Bay Stavrogin! Ulu Tanrim! Yoksa geldigini simdi mi duydugunuzu ima ediyorsunuz? Fakat, her
ne olursa olsun bavullarinin çoktan buraya gelmis olmasi gerekirdi! Yani, size haber vermediler mi demek
istiyorsunuz?!.. Eh, su halde size haberi ilk veren ben oldum. Süphesiz, onu aramak üzere birini
gönderebilirdik; ama, her an gelebilir ve haddim olmayarak söyleyebilirim ki, kendisine en uygun zamanda
gelecektir, tabii yanilmiyorsam.
Sözünün burasinda bakislarini salonda dolastirdi ve özellikle Yüzbasi'nin üstünde durdu.
- Ah, Bayan Drozdov, sizinle karsilasmak ne büyük bir seref! Nasilsiniz?
Neseli neseli gülümseyen Lisa'yla tokalasmak üzere o tarafa dogru yürüdü.
- Ve görüyorum ki anneniz "profesörü" nü unutmamis. Umarim ki, profesöre Isviçre'de oldugu gibi
kizmiyordur, öyle degil mi? Bacak agrilariniz nasil, muhterem hanimefendi? Isviçreli doktorlarinizin tavsiye
ettikleri gibi, kendi ülkenizin havasi romatizmam/a iyi geldi mi? Pardon? Sicak su banyosu mu? Evet,
ilicalarin bacaklariniza iyi gelecegini tahmin ederim. Fakat, sevgili Bayan Stavrogin...
212
Tekrar Bayan Stavrogin'e dönmüstü.
-.... Sizi Avrupa'da göremedigim ve saygilarimi kisisel olarak bildiremedigim için çok üzgünüm. Ayrica, size
anlatacaklarim o kadar çoktu ki... Surada oturan bizim ihtiyara mektup yazmistim; her zamanki gibi yine...
Bay Verkhovensky birden uyusuklugundan kurtularak haykirdi.
-Peter!...
Sonra ellerini kollarini sallayarak, heyecanla ogluna dogru kostu.
-Pierre, mon enfant (Piyer, yavrum), seni taniyamadim!
Gözlerinden yaslar bosanarak Peter'e sarildi.
Peter, kendisini babasinin kollarindan kurtarmaya çalisarak mirildandi:
- Haydi, haydi, çocuklasmayin, çocuk olmayin!... Asiri hareketlerde bulunmayin, lütfen. Yeter, yeter artik.
Lütfen, lütfen...
- Size hiçbir zaman iyi bir baba olamadim... hiçbir zaman!...
- Pekƒlƒ, bu kadari yeter. Bu konuyu daha sonra konusuruz. Çocuk gibi davranacaginizi biliyordum. Haydi,
kendinize gelin, lütfen.
-Fakat sizi on yildan beri görmedim!...
- Su halde, duygusal gösteriler için çok az neden var demektir.
-Mon enfant! (yavrum!)
- Pekƒlƒ, beni sevdiginizi biliyorum, peder bey. Size inaniyorum. Lütfen, ellerinizi çekin. Burada bulunanlari
rahatsiz ettiginizi görmüyor musunuz? Ah, nihayet Stavrogin geldi! Bana bakin, peder bey, kendinize gelin!...
Nicholas Stavrogin salona girmisti. Sessizce gelmis, salonun kapisinda kisa bir süre durarak, durgun
bakislarla salondakileri süzmüstü.
Onu dört yil önce, ilk defa gördügümde sasirdigim gibi, simdi de sasirmistim. Onu hiç unutmamistim;
yüzlerce defa görmüs bile
213olsaniz, her göründügünde yeni yönünü fark ettiginiz yüzler vardir. Görünüse göre, dört yil önceki ayni
adamdi; her zamanki gibi alimliydi. Insanin üzerinde kuvvetli etki yapiyordu; hemen hemen eskisi kadar
gençti; salona her zamanki gibi kurumlu bir tavirla girmisti. Hafif tebessümü yine oksayici ve güven vericiydi;
bakislari yine sert, düsünceli ve oldukça dalgindi. Kisacasi, sanki aramizdan dün ayrilmis gibiydi. Fakat, bir
sey beni çok etkiledi; gerçi eskiden yakisikli sayilirdi; yüzü, sosyete hanimlarindan bazi keskin dilli olanlarin
söyledigi gibi "bir maske" gibiydi. Ama simdi... simdi, neden oldugunu bilmiyorum, ilk bakista bana çok
yakisikli gibi geldi; öyleki, yüzünün bir maske gibi oldugunu söylemek mümkün olamazdi. Acaba, yüzünün
eskisine göre daha soluk ve biraz daha zayiflamis olmasindan ötürü müydü? Yoksa, gözlerinde yepyeni bir
düsüncenin parlamasindan ötürü müydü?
Bayan Stavrogin, koltugunda iyice dogrularak eliyle sabirsiz bir hareket yapip, Nicholas'i durdurdu.
-Nicholas, bir dakika dur!...
Bu el hareketi ile haykirisin hemen pesinden gelen müthis soruyu daha iyi anlayabilmek için; böyle bir soruyu
ben bile Bayan Stavrogin'den bekleyemezdim! Okuyuculardan, Bayan Stavrogin'in ne yaradilista bir insan
oldugunu, bazi durumlardaki atilganligini hatirlamalarini rica ederim. Ayni zamanda, okuyucularin, Bayan
Stavrogin'in çok mantikli, pratik zekƒli, hiçbir seyin karsisinda gerilemeyen bir kisiligi oldugunu dikkate
almalari da gerekmektedir. Nihayet, bu dakikanin onun için gerçekten önemli oldugu bilinmez bir güçle, tüm
hayatin gerçeginin aniden bu dakikaya yüklendigi de dikkate alinmalidir. Bir de, biraz önce Bayan Drozdov'a,
aldigini söyledigi ve baska bir bilgi vermedigi kimligi bilinmeyen mektubu da hatirlatmak isterim; okuyucular
Bayan Stavrogin'in o anda ogluna sordugu korkunç sorunun nedenininin belki bu mektupta sakli oldugunu
da düsünmelidir.
Bayan Stavrogin, meydan okuyan bir ses tonuyla:
214
- Nicholas, diye tekrarladi. Bana derhal söylemeni rica ediyorum; yerinden kimildamadan surada oturan...
surada... su zavalli sakat, ona iyice bak!... Onun... kanunen karin oldugu dogru mu?
O dakikayi çok iyi hatirliyorum; gözünü dahi kirpmadan devamli olarak annesine bakti; yüzünün anlami biraz
olsun degismemisti. Sonunda agir agir gülümsedi; gülümseyisinde büyük bir hosgörü vardi ve cevap olarak
tek kelime söylemeden, yavasça annesinin yanina gitti, elini tutup saygili bir tavirla dudaklarina kaldirdi ve
öptü. Annesinin üzerinde öyle güçlü, yenilmez bir etkisi vardi ki, o dakikada annesi bile elini çekmek
cesaretini gösteremedi. Sadece ona bakmakla yetindi. Durusunda, bir dakika bile, bilmezlige
dayanamayacak bir anlam vardi.
Fakat, Nicholas hƒlƒ susuyordu. Annesinin elini öptükten sonra, yine acele etmeden salondakileri gözden
geçirdi ve dogruca Bayan Lebyatkin'in yanina gitti. Belirli anlarda insanlarin yüz anlamlarim yeterli olarak tarif
etmek mümkün degildir. Örnegin, Bayan Lebyatkin'in, panige kapilarak donup kaldigini, sanki ona yalvariyormus gibi ellerini kavusturdugunu hatirlarim; ayni zamanda, gözlerindeki delice sevinci, yüzünü allak bullak
eden bir çesit sevinci... insanin dayanmasi güç olan bir çesit sevinci, net olarak hatirlarim. Belki de
gözlerinde hem dehset ve hem de sevinç anlami vardi; fakat, aceleyle Bayan Lebyatkin'in yanina gittigimi
(hemen hemen tam yaninda duruyordum), çünkü, onun bayilacagini düsündügümü de hatirlarim.
Stavrogin, gözleri olaganüstü bir sefkatle dolu olarak Bayan Lebyatkin'e bakti ve oksayici, yumusak bir sesle:
- Buraya gelmemeliydiniz, dedi.
Genç kadinin önünde saygili bir tavirla duruyor ve her hareketi ona karsi duydugu saygiyi belli ediyordu.
Zavalli kadin, solugu tikaniyormus gibi kisik bir sesle mirildandi:
-Fakat, su anda, bu... burada diz çökebilir miyim?
Stavrogin:
215- Hayir, böyle bir sey yapamazsiniz, diye cevap yerdi ve genç kadina ilik bir tebessümle bakti. Genç
kadin, onun bu bakisi üzerine neselenerek kahkahalarla gülmeye basladi.
Stavrogin, yine yumusak ve saygili sesiyle, sanki bir çocugu yola getirmek istiyormus gibi devam etti:
- Hatirlamalisiniz ki, siz genç bir kizsiniz ve her ne kadar sevgili bir dostunuzsam da, size tamamen
yabanciyim, kocaniz, babaniz ya da nisanliniz degilim. Kolunuzu lütfen bana verin ve gidelim; size arabaniza
kadar eslik edecegim ve izin verirseniz, sizi evinize götürecegim.
Bayan Lebyatkin, dikkatlice onu dinledi ve sanki ne yapmasi gerektigini bilmiyormus gibi gözlerini yere
çevirdi. Sonra içini çekerek elini Stavrogin'e uzatti.
- Gidelim, dedi.
Fakat tam bu sirada küçük bir kaza oldu. Biraz dikkatsizce dönmüs olacak ki digerinden biraz daha kisa olan
sakat ayagina basti ve yanlamasina koltugun üzerine düstü. Koltuk olmasaydi, yere düsecegi muhakkakti.
Stavrogin, derhal genç kadini tuttu ve ona yardim etti. Sonra, sikica kolundan tutup büyük bir dikkatle
salonun kapisina dogru götürdü. Bayan Lebyatkin'in, düsmesinden dolayi cani sikilmisa benziyordu. Son
derece utandigindan yüzü kipkirmizi olmustu. Gözleri yere dikilmis olarak sessizce yürüdü. Simdi daha beter
topalliyordu. Hemen hemen Stavrogin'in koluna asilmis gibiydi. Salondan böylece çiktilar. Birden Lisa'nin
yerinden firlayarak, gözleri kapiya dikilmis oldugu halde onlarin arkasindan baktigini fark ettim. Sonra, sesini
çikarmadan yine yerine oturdu; sanki, zehirli bir yilana dokunmus gibi, yüzü ara sira segiriyordu.
Stavrogin ile Mary Lebyatkin arasinda bu kisa olay geçerken, salonda bulunanlar, büyük bir saskinlikla
susuyorlardi; yere düsen bir ignenin sesi bile duyulabilirdi; fakat, onlar salondan ayrilir ayrilmaz, herkes hep
bir agizdan konusmaya basladi.
216
Ama, çok az sey söyleniyordu; çünkü, konusmaktan çok hay-kiriyorlardi. O kadar çok kargasalik olmustu ki,
olaylarin sirasini pek hatirlamiyorum. Bay Verkhovensky, kollarini havaya kal-dirmis Fransizca bir seyler
bagirirken, Bayan Stavrogin kendi düsüncelerine gömüldügünden onu pek anlamiyordu. Hatta, Bay Drozdov
bile kendi kendine, çabuk çabuk bir seyler homurdanmaya baslamisti. Fakat Peter Verkhovensky herkesten
çok heyecanlanmisti; ellerini kollarini sallayarak Bayan Stavrogin'i birseye inandirmak için hararetle
ugrasiyordu. Uzun bir süre ne konustugunu anlayamadim. Ayni zamanda, Bayan Drozdov'a ve Lisa'ya hitap
ediyordu; hatta, arada sirada babasina da heyecanla bagiriyordu. Kisacasi, salonun içinde dolanip
duruyordu.
Bayan Stavrogin, yüzü kipkirmizi olmus, yerinden firladi ve Bayan Drozdov'a haykirdi:
- Duydunuz mu? Ona biraz önce neler söyledigini duydunuz mu?"
Fakat, Bayan Drozdov cevap verebilecek durumda degildi. Sadece elini sallayarak anlasilmaz bir seyler
mirildandi. Zavalli kadinin kendi derdi vardi; her saniye Lisa'ya bakiyor ve korkulu bakislarini hemen hemen
ondan hiç ayirmiyordu; hatta, Lisa kalkmadan, gitmeye yeltenemiyordu bile. Bu süre içinde, bir an önce
sivisip gitmek isteyen Yüzbasi Lebyatkin'di. Bunu çok iyi hatirliyorum. Nicholas Stavrogin'in gelisiyle büyük
bir dehsete kapilmis oldugu belliydi; fakat, Peter onu kolundan yakalamis gitmesine engel oluyordu.
Hƒlƒ Bayan Stavrogin'i kandirmaya çalisarak:
-Bu mutlaka gereklidir; mutlaka gereklidir, diye söyleniyordu. Bu gereksizdir. Bunu siz de anlayabilirsiniz ki,
Madam, burada yanlis bir anlayis vardir. Çok garip oldugunu itiraf ederim; fakat, aslinda, bütün olay, gün isigi
kadar aydinlik. Bunu açiklamak hakkini bana kimsenin vermedigini ve kendimi zorla dinlettigim için gülünç
durumda oldugumu anliyorum. Fakat, önce, Bay Stavrogin bu isi önemsemiyor ve nihayet, siz de itiraf
etmelisiniz ki, Madam,
217bazi olaylarda insanin kisisel açiklama yapmasi çok güçtür. Bu bakimdan, durumun açiklanmasinda
üçüncü bir kisinin kullanilmasi mutlaka gereklidir; özellikle, birtakim nazik noktalarin tartisilmasi, o kisi için
çok daha kolay olur. Inanin bana, Madam, Bay Stavrogin, sorunuza derhal tatmin edici bir cevap
vermemesinden ötürü suçlu bulunmamalidir ve ayrica bütün olay son derece basittir. Onu Petersburg'dan
taniyorum. Ayrica, tüm olay, aslinda ona çok onur vericidir, eger biri "onur" gibi belirsiz bir kelimeyi kullanmak
zorundaysa... Bayan Stavrogin sordu:
- Bu... yanlis anlasilan olaya tanik oldugunuzu mu anlatmak istiyorsunuz?
Peter, aceleyle:
- Sadece tanik olmakla kalmadim, bu olaya ben de kismen karistim, diye cevap verdi.
- Bunun, bana karsi daima çok iyi ve anlayisli olan, benden hiçbir seyini saklamayan Bay Stavrogin'i
gücendirmeyecegine dair bana söz verirseniz ve bunu açiklamakla ona büyük bir yardiminiz olacagina
tamamen inaniyorsaniz...
- Garip sey, kuskusuz ki onu memnun edecektir; bana düsenin büyük bir görev oldugunu da kabul ediyorum.
Bunu benden isteyecegine de inaniyorum.
Birdenbire, havadan düser gibi ortaya çikan bu centilmenin, baskasiyla ilgili bir olayi anlatmakta gösterdigi
bu asin istek, olagan davranislarin disinda bile olsa, garipti. Fakat, Bayan Stavrogin'in zayif noktasini bulmus
ve kadini kandirmayi basarmisti. O zamanlar, adamin gerçek karakteri hakkinda bilgim olmadigi gibi,
niyetinden de haberim yoktu.
Bayan Stavrogin, dikkatle ve bir bakima gururuna dokundugundan ötürü çekingenlikle:
- Devam edin, dinliyorum, dedi. Peter, makine gibi konusmaya basladi.
218
- Aslinda anlatacak fazla bir sey yok ve dogrusunu söylemek gerekirse buna bir olay bile denemez. Ama,
sunu söylemeye cesaret edebilirim ki, isi olmayan bir roman yazari, bu olaydan bir roman meydana
getirebilir. Oldukça ilginç, küçük bir olaydir, Bayan Drozdov ve eminim ki Bayan Lisa bile bunu ögrenmekten
memnun kalacaktir; çünkü, bu olayin içinde, özellikle garip olmasa da, oldukça gülünç birçok sey vardir. Bes
yil önce, Bay Stavrogin, bu adamla Petersburg'da tanisti... yani, surada agzi bir karis açik duran ve
aldanmiyorsam buradan siyrilip kaçmak isteyen Bay Lebyatkin'le tanisti. Bagislayin, Bayan Stavrogin. Ama,
buradan savusmaniza salik vermem, azizim levazim subesinin emekli subayi, görüyorsunuz ya, sizi çok iyi
hatirliyorum. Hesap vermek zorunda kalacaginiz, burada çevirmekle ugrastiginiz dolaplarin hepsinden, Bay
Stavrogin'le benim haberimiz oldugunu unutmamalisiniz. Tekrar bagislamanizi dileyecegim, Bayan
Stavrogin. O günlerde, Bay Stavrogin, bu centilmene 'benim Falstaff'im derdi.
Birden açiklamak geregini duymus olacak ki:
- "Falstaff" eski bir palyaço olmali, diye devam etti. Herkesin güldügü ve herkesin gülmesine göz yumdugu
ve bunun için de para aldigi bilinen bir palyaço olmali. O günlerde, Bay Stavrogin, oldukça... söyle
söyleyebilir miyim?... Petersburg'da oldukça eglenceli ve degisik bir hayat yasiyordu. Korkarim ki, baska bir
ifadeyle anlatmam mümkün olmayacak; çünkü, Bay Stavrogin, hiçbir zaman ümitsizlige kapilmayan ve
herhangi bir isle ugrasmayi küçümseyen bir kimsedir. Sadece o zamanlardan sözediyorum, Bayan
Stavrogin. Lebyatkin'in, bir kiz kardesi vardi... biraz önce burada oturan kizcagiz. Agabey ve kardesin
kendilerine ait bir yerleri yoktu. Önlerine neresi çikarsa orada yasarlardi. Bu adam, kemerli geçitlerin altinda
resmi elbisesi ile dolasir; biraz iyi giyimli yayalarin önünü keserek dilenir ve topladigi parayi da içkiye yatirirdi,
Kiz kardesi ise, yari tok yari aç otururdu. Hizmetçilik yaparak kazandigi birkaç kurus parayla yasamaya
çalisirdi. Korku verici bir yasantiydi bu. O günlerde Bay Stavrogin'i de garipliginden ötürü çeken, o yan
mahallelerdeki sefil hayattan sözedecek degilim. Sa219dece o zamanin belirli olaylarindan söz edecegim, Bayan Stavrogin; oradaki hayatin garipligi ise,
Stavrogin'in kendi ifadesiydi. Benden fazla bir sey saklamaz. Bir ara, Bay Stavrogin'le karsilasan Bayan
Lebyatkin, ƒdeta ona vurulmustu. O günkü haliyle Bayan Lebyatkin' in kirli yasantisi içinde bir pirlanta gibiydi.
Duygulan anlatmakta pek usta olmadigimdan onlara deginmeyecegim; fakat, orada bulunan ayaktakimi
daima kizla alay ediyor ve kiz da buna son derece üzülüyordu. Onunla her zaman alay ederlermis; ama, kiz
bunun farkina bile varmazmis. Tabii, o zamanlar bile kizin aklindan zoru varmis; ama, simdiki kadar degil.
Onun küçükken zengin bir hanim tarafindan yetistirilmis olduguna inanmam için bazi nedenler var. Bay
Stavrogin onunla hiç ilgilenmemisti. Hemen hemen bütün vaktini, yagli, pis kƒgitlarla geçirir ve Devlet
memurlari ile meteligine oyun oynardi. Fakat günün birinde, kizcagiza kötü davranan memurlardan birini
(neden basitti sanirim) ensesinden yakaladigi gibi birinci katin penceresinden firlatip sokaga atti. Hakarete
ugramis, masum ve zavalli bir kiza karsi yapilan bu hareket, sövalyece yapilmis bir hareket degildi; bütün
olay kahkaha tufani içinde geçmisti ve Bay Stavrogin en çok gülenler arasindaydi! Sonunda her sey neseyle
bitince, tekrar dostluk kurulmus ve punç içilmeye baslanmisti. Fakat, hakarete ugramis olan kiz, onun bu
hareketini hiçbir zaman unutmamisti. Sonunda, tabii, kiz aklini tamamen kaybetti. Yine söylüyorum, duygulari
anlatmakta çok beceriksizim; ama, kizin olayinda, hayal en önemli rolü oynamistir. Ve sanki özellikle
yapiyormus gibi, Bay Stavrogin kizin bu hayalini kuvvetlendiriyordu; ona gülecegi yerde, büyük bir saygiyla
davranmaya baslamisti. O siralarda orada bulunan Kirilov; çok degisik karakterde bir kimsedir, Bayan
Stavrogin ise son derece serttir; simdi, burada oturdugundan belki bir gün onunla tanisirsiniz; bu Kirilov,
prensip olarak agzini açip tek kelime söylemeyen bu adam, birden parladi. Hatirladigima göre, Bay
Stavrogin'e, böyle bir kiza, bir kontesmis gibi davranmasinin onun hayatini kökünden yikacagim söylemisti.
Sunu da ekleyebilirim ki, Bay Stavrogin, Kirilov'a karsi, belirli bir sinira kadar, saygi duyardi. Ona nasil cevap
ver220
digini tahmin edersiniz? 'Siz, Bay Kirilov', dedi. 'Ona güldügümü onunla alay ettigimi saniyorsunuz; ama
yaniliyorsunuz. Ona saygi duyuyorum, çünkü, hepimizden çok daha iyi bir insandir'. Ve biliyor musunuz,
bunu söylerken sesinin tonu çok ciddiydi. Bununla beraber, iki ya da üç ay süresinde onunla, "günaydin" ve
"Allahaismarladik" haricinde tek kelime konusmadi. Orada bulunan bir kimse olarak çok iyi hatirliyorum, kiz
sonunda, Bay Stavrogin'i, çok düsmani ve aile engelleri oldugundan ya da buna benzer nedenlerden ötürü
onu "kaçirmayi" göze alamayan nisanlisi olarak görmeye basladi. Sunu söyleyebilirim ki herkes egleniyordu
bu durumla!... Bay Stavrogin, buraya gelecegi zaman her sey son buldu; yalniz, hatirladigima göre, kizin
geçimi ile yakindan ilgilenerek ona, hatiri sayilir bir yillik bagladi; yanilmiyorsam, üç yüz ruble ya da daha
fazla. Neyse, diyelim ki, bütün bunlar, zamanindan önce yorulan bir insanin saçmaliklari, gariplikleridir.
Hatta, Kirilov'un dedigi gibi, hayattan bikmis bir kimsenin, deli ve sakat bir kizin, isi nereye kadar
götürebilecegini merak etmesinden ötürü yapilmis bir deneyden ibarettir. Kirilov: "En çaresiz yaratigi kasten
seçtiniz', diyordu. 'Bütün hayati boyunca alay edilmeye ve ezilmeye mahk–m edilmis oldugunu da
biliyordunuz. Bu zavalli kadinin, size olan gülünç askindan haberdarsiniz ve bunun nereye kadar varacagini
ögrenmek için onu körükleyip duruyorsunuz.' Fakat, birkaç kelime dahi konusmadigi deli bir kadinin, kendi
kendine kurdugu hayaller yüzünden bir insani suçlamak ne dereceye kadar dogrudur, acaba? Bazi konular
vardir ki, Bayan Stavrogin, bu konularin mantikli olarak tartisilmasi bir yana, onlardan sözetmek bile akillica
bir is sayilmaz. Pekƒlƒ, diyelim ki, biraz gariptir; fakat, bu konuda bundan baska bir sey söylenebilir mi?
Bununla beraber, bu küçücük olayi koskocaman bir konu yapip çikarmislar ortaya. Görüyorsunuz ya, Bayan
Stavrogin, burada dönen olaylardan tamamen habersiz degilim...
Bu kadar uzun bir nutuk çeken genç birden sustu; ve Lebyatkin'e dönecegi anda, Bayan Stavrogin onu
durdurdu. Son derece heyecanliydi.
221- Bitirdiniz mi, diye sordu.
- Henüz degil... Öykümü tamamlayabilmek için, kusura bakmazsaniz, su centilmene bazi olaylar hakkinda
basit birkaç soru sormak istiyorum. Bunlarin neler oldugunu birkaç dakika içinde anlayacaksiniz, Bayan
Stavrogin.
- Simdi degil; gerisi sonraya kalsin, lütfen. Bir dakikanizi rica edecegim. Ah, konusmaniza izin vermekle ne
kadar dogru davranmisim!...
Peter Verkhovensky birden canlandi.
- Lütfen, sunu dikkate aliniz, Bayan Stavrogin, dedi. Acaba, Bay Stavrogin'e biraz önce sordugunuz soruya,
kendisi benim kadar kesin bir cevap verebilir miydi?
- Oh, evet, haklisiniz!...
- Bazi durumlarda, üçüncü bir kimsenin, olayla dogrudan dogruya ilgili bir kimseye göre, olayi daha rahat
açiklayabilecegini söylemekte hakliydim, degil mi?
- Evet... evet... Fakat bir konuda yaniliyorsunuz ve üzülerek söylüyorum ki yanilmaniz devam ediyor...
- Ah? Neymis bu?
- Biliyorsunuz... fakat oturmaz misiniz, Bay Verkhovensky? -Ah, nasil arzu ederseniz, oldukça yoruldugumu
hissediyorum.
Tesekkür ederim.
Seri bir hareketle bir sandalye aldi ve sandalyeyi öyle koydu ki, bir yaninda Bayan Stavrogin, diger yaninda,
masanin basinda oturan Bayan Drozdov ve bir an bile gözlerini üzerinden ayirmadigi Bay Lebyatkin de tam
önünde kalmisti.
- Buna gariplik demekle yaniliyorsunuz... .
- Oh, bütün sorun buysa...
Bayan Stavrogin'in uzun bir konusmaya baslayacagi belliydi. Elini kaldirip Peter'in konusmasini kesti.
- Hayir, hayir, hayir, acele etmeyin, lütfen.
222
Onun konusacagini hisseden Peter hemen dikkat kesildi.
- Hayir, bu gariplikten daha yücedir ve hatta, kutsal bir seydir. Gururlu, hayatin birçok sikintilarini küçük
yaslardan beri çekmis bir adam; bu adam, sizin çok yerinde kullandiginiz gibi hayati "alay" olarak kabul
etmistir. Kisacasi, babanizin bir zamanlar ona taktigi Prens Harry adi, onu çok iyi tarif edecektir; ne var ki,
benim düsünceme göre, o Prens Harry'den çok Hamlet'i andirir.
Baba Verkhovensky, büyük bir agirbaslilikla ve duygulu olarak:
-Et vous avez raison (haklisiniz), dedi.
- Tesekkür ederim, dostum Bay Verkhovensky. Özellikle, Nicholas'in ruh yüceligine ve yeteneklerine olan
degismez güveninizden ötürü, size de ayrica tesekkürü bir borç bilirim. Hatta, ümitsizlige düstügüm
zamanlar, bu duygunuzu bana bile asiladiniz.
Bay Verkhovensky ileri dogru bir adim atarak:
- Chere, chere... (sekerim, sekerim), diye mirildandi. Fakat, bu anda Bayan Stavrogin'in sözünü kesmenin
tehlikeli
olabilecegini düsünmüs olacak ki, birden sustu.
Bayan Stavrogin, bir siir akiciligiyla konusmasina devam etti:
- Nicholas'in yaninda daima, durgun ve yumusak yaradilisli bir Horatio olsaydi, ömrünce ona istirap veren,
aci çektiren "eglence seytani" nin elinde oyuncak olmaktan belki çoktan kurtulmus olacakti. Bu "eglence
seytani" deyisi de sizin çok güzel ifadelerinizden biridir, dostum Bay Verkhovensky. Fakat Nicholas'in hiçbir
zaman bir Horatio'su ya da bir Ophelia'si olmadi. Onun sadece bir annesi vardi ve bir anne böyle durumlarda
ona ne kadar yardimci olabilirdi?
Sözünün burasinda Peter'e döndü:
- Biliyor musunuz, Bay Verkhovensky, demin anlattiginiz igrenç toplumlara Nicholas gibilerinin ne kadar
kolaylikla girebilecegini simdi daha iyi anliyorum. Simdi çok iyi anliyorum ki, su
223"hayatin alayi", sizin bu çok yerinde ve güzel deyisinizle, gözlerimin önüne açik seçik serilmistir. Onun,
böylesine zit bir yasantida, sizin ifadenizle, Bay Verkhovensky, karanlik bir tabloda, pirlanta gibi parladigina
inaniyorum. Ve günün birinde, bu insan, herkes tarafindan kötü davranislar gören bir yaratiga rastliyor, bu
yaratik, yari deli ve topaldir; ama soylu bir kalbi ve kisiligi vardir!
- Ha, evet, varsayalim ki öyle olsun...
- Ve bundan sonra, onun herkes gibi zavalliya gülmedigini, anlamiyor musunuz? Ah, siz insanlar! Zavalli
kadim, ona hakaret edenlerden korumasindan baska, ona neden bir "markiz" gibi davrandigini, su Kirilov,
her ne kadar Nicholas'i anlayamamissa da insanlari çok iyi anlayan biri! Anlayamiyorsunuz! Dogrusunu
söylemek gerekirse, felƒket de bu zitliktan doguyor; eger sanssiz'kadincagiz daha degisik bir ortamda
bulunsaydi, muhakkak ki böyle bir hayal alemine dalmayacakti. Bir kadin, sadece bir kadin bunu anlayabilir,
azizim Bay Verkhovensky ve ne yaziktir ki... yani, kadin olmamaniz bir yana, her ne hal ise, siz bunu
anlayabilecek biri degilsiniz!...
- Yani durum ne kadar kötü olursa olsun, yine de iyidir, demek istiyorsunuz... sizi çok iyi anliyorum, Bayan
Stavrogin, çok iyi anliyorum. Dinde buldugumuz gibi bir sey; kisi ne kadar kötü kosullar altinda yasarsa
yasasin, toplum ne kadar kötü ve ezici olursa olsun, o insanoglu sonunda cennetlik olacaktir ve böyle
olacagini da büyük bir inatla hayal eder durur; yüzlerce din adami da böyle düsündüklerine ve bu isteklerini
ellerinden geldigi kadar körüklediklerine göre... sizi çok iyi anliyorum, Bayan Stavrogin, meraklanmayin.
- Söylemek istedigim tamamen bu degil; fakat söyleyin bana, acaba Nicholas da, su bedbaht organizmadaki
hayali yikmak için gülmeli, (Bayan Stavrogin'in organizma kelimesini neden kullandigini anlayamadim) diger
memurlarin yaptigi gibi onunla alay edip, ona kötü mü davranmaliydi? Nicholas'in Kirilov'a, "ona
gülmüyorum" dedigi zamanki o soylu merhametini gerçekten anlamadiniz mi? Oh, ne soylu, ne kutsal bir
cevap!...
224
Baba Verkhovensky mirildandi.
- Sublime... (Yüce)
- Ve sunu da hatirlayin ki, o zannettiginiz kadar zengin de degildir. Zengin olan benim, o degil. O zamanlar
ise, benden bir kurus dahi talep etmiyordu.
Peter Verkhovensky oldukça sabirsiz bir anlamla:
- Anliyorum, hepsini anliyorum, Bayan Stavrogin, dedi.
- Oh, tam benim karakterim! Kendimin bir kopyasini Nic-holas'ta görüyorum. Bu gençligi, karanliklara karsi
yumusakligi ve öfkeli atilganligi hatirliyorum. Ve eger birbirimizle daha iyi dost olursak, Bay Verkhovensky,
bana sorarsaniz bunu gönülden istiyorum; özellikle size karsi büyük bir sükran borcum var... belki o zaman
daha iyi anlayacaksiniz...
Peter Verkhovensky birden mirildandi:
- Ah, inanin ki ben de böyle arzu ediyorum, Madam.
- Bir insanin bencil olmayan hislerin körlügünde, hiçbir bakimdan bagdasamayacagi, ilk firsatta insana en
kötü acilari çektirmeye hazir bir kimseye, nasil baglanabildigini; her seye ragmen, böyle bir insani kendisine
ülkü diye nasil kabullendigini anlayacaksiniz. Bütün umutlarin o kimseye nasil baglandigini, tüm umutlarinin
onda nasil toplandigini, neden oldugunu bilmeden bütün hayat süresinde onu nasil sevdigini, belki de
degmedigi için, kim bilir, çok iyi anlayacaksiniz... Oh, bütün hayatimca nasil aci çektim bilemezsiniz, Bay
Peter Verkhovenskyy!...
Baba Verkhovensky, yüzünde büyük bir aci izi, bakislarimi yakalamaya çalisti; ama, tam vaktinde basimi
baska tarafa çevirdim.
-... ve pek yakin bir geçmiste, son zamanlarda., oh, Nicholas'a ne kadar haksiz davrandim! Bana
inanmazsiniz; ama, her taraftan üzüntü duyuyordum, herkesten, bütün... düsmanlarimdan, dostlarimdan, her
türlü aptal, degersiz insanlardan; herkes bana aci veriyordu. Zannedersem dostlarim, düsmanlarimdan çok
aci veriyor225lardi bana. Ilk imzasiz mektubu gönderdikleri zaman, inanmayacaksiniz, Bay Peter Verkhovensky; fakat,
bana karsi girisilen bu kadar soysuzluga karsi duracak gücümü yitirmistim. Bu küçüklügümü hiçbir zaman
unutamayacagim!... Peter Verkhovensky birden canlanarak:
- Bazi imzasiz mektuplardan sözedildigini duymustum, dedi. Fakat tasalanmayin, çünkü, bu mektuplari kimin
yazdigini hemen ögrenecegim.
- Fakat, burada ne çesit dolaplarin döndürülmekte oldugunu hiçbir zaman anlayamazsiniz! Hatta, zavalli
Bayan Drozdov'u bile bu mektuplarla üzdüler. Onun böyle mektuplarla ilgisi nedir?
Sonra, son derece duygulu, az da olsa, magrur bir küçümseme ile Bayan Drozdov'a dönerek ekledi:
- Bugün size son derece haksizlik ettigimi sanirim, sevgili Praskovya!
Bayan Drozdov isteksiz bir tavirla mirildandi:
- Oh, bunun üstünde bile durma, dostum. Bana sorarsaniz, bu konusmalara bir son vermeliyiz... o kadar çok
konusuldu ki...
Ürkek bakislarini yine Lisa'ya çevirdi; fakat, Lisa, Peter Verkhovensky'ye bakiyordu. Bayan Stavrogin birden:
- Bu mutsuz yaratigi, deli kadini, kalbinden baska her seyini yitiren bu zavalli kadini, evlatlik edinmeye su
anda karar verdim, diye haykirdi. Yerine getirmem gereken kutsal bir görevdir bu. Bu günden itibaren onu
himayeme aliyorum!
Peter Verkhovensky birden heyecanlanip, canlaniverdi.
- Bu bir bakima çok yerinde bir karar. Özür dilerim, fakat konusmami henüz bitirmemistim. Tartismak
istedigim o kadinin korunmasidir. O zaman Bay Stavrogin ayrildiginda konusmama biraktigim yerden devam
ediyorum. Bayan Stavrogin, buradaki su centilmen, su ayni Bay Lebyatkin, kiz kardesine ayrilan bu parayi
istedigi gibi harcayabilecegi düsüncesine saplandi ve bunu da yapti.
226
O zaman bu paranin Bay Stavrogin tarafindan nasil düzenlenmis oldugunu tam olarak bilmemekle beraber
bir yil sonra, Bay Stavrogin'in Avrupa'dayken, durumdan haberdar edilmesi ve yeni bir düzen yapmasi
gerekiyordu. Bu yeni düzenin ayrintilarindan da haberim yok; ama, bu genç kadinin, güzel bir yere
yerlestirildigini biliyordum ve orada tam anlami ile bakilacakti. Tabii, bütün bunlar dostça bir anlayisla
yapilmisti. Ne demek istedigimi anliyorsunuz, degil mi? Peki, Bay Lebyatkin'in ne yapmaya karar verdigini
tahmin edersiniz? Her seyden önce, bu gelir kaynagini bulmak için çalismaya basladi. Yani, kiz kardesini
nereye sakladiklarini ögrenebilmek için yapmadigi kalmadi. Kisa bir süre önce, kiz kardesinin yerini buldu ve
kizin üzerinde hak idida ederek onu, yerlestirildigi manastirdan alarak buraya getirdi. Burada kiza bakmiyor;
onu dövüyor ve aç birakiyordu. Nasil oldugunu bilmiyorum, Bay Stavrogin'den yüklü bir para aldiktan sonra,
tüm parayi içkiye yatirdi. Bay Stavrogin'e tesekkür edecegi yerde, onu tehdit etmeye, ondan daha yüklü para
istemeye ve yillik tahsisin eline verilmedigi takdirde türlü yalanlarla onu rezil edecegini söylemeye basladi.
Ve böylece, Bay Stavrogin'in istekle verdigi parayi haraç gibi almak istedi. Buna ne buyurulur? Bay
Lebyatkin, simdi söyleyin bakalim, anlattiklarimin hepsi de dogru mu?
Sessizce, gözlerini yere dikmis duran Yüzbasi seri bir iki adim atti ve rengi morardi,
- Bana karsi çok zalimce davrandiniz, efendim, dedi.
- Zalimce demekle ne kastediyorsunuz... neden? Fakat, kusura bakmazsaniz, zulüm ya da merhametten
daha sonra konusacagiz; simdi, ilk soruma cevap vermenizi istiyecegim: Söylediklerim dogru mu, yanlis mi?
Söylediklerimin dogru olmadigini söyleyecek olursaniz, bu husustaki düsüncelerinizi hemen duymak isteriz.
Yüzbasi:
-Ben... siz de biliyorsunuz, efendim.. diye mirildandi ve birden sustu.
Sunu açiklamam gerekir ki, Peter Verkhovensky bir sandalyede
227bacak bacak üstüne atmis otururken, yüzbasi ayakta ve onun önünde büyük bir saygiyla duruyordu.
Yüzbasi Lebyatkin'in saskinligi, görünüse göre Peter Verkhovensky'nin hosuna gitmemisti; yüzü, bir an için
büyük bir öfkeyle burustu. Anlamli anlamli Lebyatkin'e bakarak:
- Herhangi bir sey söylemek olasiliginiz yok mu? diye sordu. Eger varsa, lütfen baslayin... bekliyoruz.
- Siz de biliyorsunuz ki, efendim, bu konuda bir sey söyleyemem.
- Bilmiyorum. Gerçekten yeni duyuyorum! Neden bir sey söyleyemezsiniz?
Yüzbasi susuyordu. Gözlerini yerdeki sabit bir noktaya dikmisti.
- Izin verirseniz gideyim, efendim, dedi.
- Fakat, size sordugum sorunun karsiligini vermeden degil. Söylediklerim dogru muydu?
Lebyatkin, gözlerini kendisini harap eden adama kaldirdi. Alnindan ter bosaniyordu.
- Dogrudur, efendim.
- Söylediklerimin hepsi de dogru mu? -Evet, efendim, hepsi dogrudur.
- Söyleyecek ya da ekleyecek bir seyiniz yok mu? Bizim haksizlik ettigimizi düsünüyorsaniz, açik söyleyin.
Reddedin. Söylenenlerden hoslanmadinizsa, yüksek sesle söyleyin.
- Hayir, efendim, hiçbir sey yok.
- Bay Stavrogin'i son zamanlarda tehdit ediyor muydunuz? .
- Bu... bu... daha çok içkiden oldu, efendim. Birden basini kaldirdi. Kendisini kaybederek:
- Efendim, aile gururu ve degersiz yüzkarasi insanoglunun arasinda haykirirsa, o zaman da... o zaman da
insanoglu suçlu olur mu, diye kükredi.
228
Peter Verkhovensky delici bakislarini Lebyatkin'in gözlerine dikti.
- Simdi ayik misiniz, Bay Lebyatkin?
- Evet efendim, sarhos degilim.
- Aile gururu ve degersiz yüzkarasi demekle ne kastettiniz, efendim?
Yüzbasi yine duruldu.
- Kimse için söylemis degilim, diye geriledi. Bunu söylerken kimseyi düsünmüyordum... sadece kendi
kendimle konusuyordum.
- Tahmin ederim ki, sizin ve sizin gibilerin yasantilari hakkinda ettigim sözlerden ötürü, degil mi? Çok
alingansiniz,Bay Lebyatkin. Ama, kusura bakmazsaniz, yasantinizin gerçek yönünü henüz anlatmis degilim.
Ama anlatacagim; fakat, henüz gerçegi tüm yönleriyle anlatmaya baslamadim.
Lebyatkin birden canlandi ve vahsi bakislarini Peter'e dikti.
- Efendim, ancak ayilmaya basliyorum.
- Anliyorum!... Ve sizi ayiltan da, ben miyim?
- Evet, efendim, beni ayiltan sizsiniz. Dört yildan beri, bulutlu bir gökyüzünün altinda uyumustum. Simdi
gidebilir miyim, efendim?
- Gidebilirsiniz, ancak Bayan Stavrogin'in...
Bayan Stavrogin elinin bir hareketi ile onunla yapacak bir isi olmadigini belirtti.
Yüzbasi egilerek salondakileri selamladi; kapiya dogru iki adim atti; birden durdu ve elini kalbinin üstüne
bastirarak bir sey söylemeye çalisti. Fakat, tek kelime söyleyemeden salondan çikti. Çikarken o sirada
salona girmek üzere olan Stavrogin'e çarpti. Stavrogin hemen kenarci çekildi; fakat, Lebyatkin, onun tam
önünde duruyor, boa yilani görmüs tavsan gibi ona bakiyordu. Bir dakikalik duraksamadan sonra, Stavrogin
eliyle yüzbasiyi iterek salona girdi.
229Neseli ve huzur içine görünüyordu. Belki de bizim bilgimiz olmayan tatli bir olaya tanik olmustu. Bir
seyden ötürü son derece neseli oldugu ilk bakista anlasiliyordu.
Bayan Stavrogin daha fazla bekleyemeyerek yerinden kalkti.
- Beni bagislayacak misin, Nicholas?
Fakat, Nicholas sadece güldü. Sonra içten gelme sakaci bir tavirla:
- Her seyi ögrenmis oldugunuzu anliyorum, diye haykirdi. Buradan ayrildiktan sonra arabada giderken, size
cevap vermeden ayrilmamin çok garip oldugunu, belki size her seyi anlatmam gerektigini düsünmüstüm.
Fakat, Peter'i yaninizda biraktigimi hatirlayinca bu endiseden kurtuldum.
Konusurken seri bakislarla salondakileri süzüyordu. Bayan Stavrogin, heyecanla:
- Garip yaradilisli bir kimsenin, Petersburg'da basindan geçen küçük bir macerayi, Bay Verkhovensky'den
dinledik, dedi. Daima soylu ve kutsal hisleri olan, delice davranislari bulunan sövalye ruhlu bir kimsenin basit
bir öyküsü...
Nicholas gülerek:
- Sövalye ruhlu, ha? Hey Ulu Tanrim, isi bu kadara mi vardirdin? dedi.
Bununla beraber, bu kez, Peter'in bu kadar aceleci olmasi hosuma gitmis görüyordu.
Peter'le kisa bir süre bakistiktan sonra:
- Peter'in evrende tek baris yapici insan oldugunu bilmelisiniz, anne, dedi. Hayattaki rolü, aliskanligi, hastaligi
budur ve onu, özellikle bu erdemlerinden dolayi size tavsiye etmeliyim. Burada size anlattiklarini tahmin
edebiliyorum. Anlatmaya basladigi zaman neler bulup ortaya çikardigini tahmin edemezsiniz. Kitaplik gibi bir
kafasi vardir. Ve lütfen, sunu hatirlayin ki, bir realist olarak yalan söyleyemez ve gerçekleri oldugundan fazla
gerçek yapar.
Bunlari söylerken bakislarim hƒlƒ salonda dolastiriyordu.
230
- Bu bakimdan açik olarak anlayabilirsiniz ki, sizin, benden özür dilemeniz gerekmez, anne. Bu
davranislardan sorumlu bir kaçik varsa, o da benim. Demek oluyor ki, her sey söylenip yapildigina göre,
burada saldigim ünü sürdürmem gerekir.
Sözünün burasinda annesini içten gelen bir sevgiyle kucakladi. Sonra, sesine kuru bir anlam vererek ekledi:
-Her sey anlatilip açiklandiktan sonra, bu konu üzerinde daha fazla durmamak gerekiyor.
Bayan Stavrogin, onun ses tonundaki anlami sezmekle beraber, heyecani yatisacagina büsbütün artmisti.
- Bir aydan önce gelmeni beklemiyordum, Nicholas, dedi.
- Tabii, size her seyi anlatacagim, anne; ama simdi... Sözünü burada keserek, Bayan Drozdov'a dogru
yürüdü. Fakat, Bayan Drozdov, onun aniden çikagelisi ile saskinligi
söyle dursun basini çevirip, ondan yana bir kere olsun bakmamisti. Simdi yeni yeni dertler içindeydi;
yüzbasinin odadan çikarken Nicholas ile çarpismasindan bu yana, Lisa, için için gülmeye baslamisti ve simdi
gülmesi kontrol edemedigi kahkaha halini almisti. Yüzü kipkirmizi olmustu. Biraz önceki üzgün hali ile simdiki
neseli hali arasinda büyük fark vardi. Stavrogin, annesi ile konusurken Lisa, Bay Drozdov'a yaklasmasi için
iki kere isaret etmisti. Sanki, kulagina bir seyler fisildamak istemisti; fakat, adamcagiz kulagini ona dogru
yaklastirdigi sirada yine kahkahalarla gülmeye koyulmustu. Sanki, zavalli Bay Drozdov'un haline gülüyormus
gibiydi. Lisa, kendisini tutmaya çalisarak mendilini agzina bastirdi. Nicholas, büyük bir içtenlikle ve masum
bir tavirla onu selamlamak için döndü.
Lisa, çabuk çabuk konusarak:
-Lütfen, beni bagislayin, dedi. Kuskusuzki... Bay Drozdov'la tanismistiniz. Tanrim, boyunuz ne kadar da
uzun, Maurice!
Tekrar gülmeye basladi. Evet, Bay Drozdov uzundu, ama, Lisa' nin dedigi kadar degil.
231Lisa yine kendisini tuttu. Hatta, biraz da sasirmis görünüyordu. Gözleri parlayarak:
- Geleli... çok oluyor mu? diye mirildandi. Nicholas, dikkatle Lisa'yi inceleyerek:
- Oh, iki saatten biraz fazla oluyor, diye cevap verdi.
Sunu da açiklamaliyim ki, Nicholas genellikle çekingen ve nazikti. Fakat, simdi nezaketi bir yana birakip,
tamamen degismisti ve hatta bikkin bir görünüsü vardi.
- Peki, nerede kalacaksiniz?
- Burada.
Bayan Stavrogin de Lisa'yi inceliyordu; fakat birden aklina bir düsünce geliverdi. Oglunun yanina giderek:
-Fakat, bu kadar saatten beri nendeydin, Nicholas, diye sordu. Tren saat onda geliyor.
- Önce Peter'i, Kirilov'u ziyarete götürdüm. Peter'e Mat-veyeva'da rastladim, sehrimizden üç istasyon önceki
bir kasaba. Ve ayni kompartimanda yolculuk ettik.
Peter Verkhovensky sözü aldi:
- Sabahtan beri Matveyeva'da tren bekliyordum. Trenin son vagonlari raydan çikmisti. Az kaldi bacaklarim
kiriliyordu.
Lisa:
- Bacaklariniz mi kiriliyordu! diye haykirdi. Annecigim, geçen hafta biz de Matveyeva'ya gitmek istemistik,
gitseydik, bizim bacaklarimiz da kirilabilirdi!
Bayan Drozdov haç çikartarak:
- Tanri korusun! dedi.
- Annecigim, annecigim, sevgili annecigim, gerçekten de iki bacagimi kirmis olsam, korkmamalisin.
Bacaklarimi gerçekten de kirabilirim. Her gün deliler gibi kosup durdugumu kendiniz söylüyordunuz. Topal
oldugum zaman beni yürüyüse çikarir miydin, Maurice?
232
Tekrar kahkahalarla gülmeye basladi.
- Eger topal olursam, sizden baskasi ile gerçekten çikamam. Bundan hiç kuskunuz olmasin. Fakat, ya tek
bacagimi kiracak olursam! Bunun bile büyük bir seref olacagini söyleyecek kadar nazik olun bari!
Bay Drozdov, can sikintisi ile kaslarini çatarak:
- Bir bacaginiz oldugundan mi seref duyacagim, diye mirildandi.
- Fakat beni gezdirebileceksiniz; sadece siz, baska kimse degil.
Bay Drozdov'un kaslari biraz daha çatildi.
- O zaman bile, siz beni gezmeye götürürdünüz, diye mirildandi.
Lisa, panige kapilarak:
- Tanrim, saka yapmaya çalistigimi fark etmediniz mi? diye haykirdi. Bir daha sakin böyle bir sey yapmaya
kalkmayin, Maurice! Fakat, Gerçekten, ne kadar bencil bir insansiniz! Sizin hesabiniza, kendi kendinizi
aldataginizi söyleyecegim. Aksine, sabahtan aksama kadar, bacaksiz daha ilginç oldugumu söyleyip
dururdunuz. Oysa, bir sey var ki, bunun önüne geçmek mümkün olmaz sanirim; siz çok uzun boylusunuz,
ben bacaksiz olunca sizin yaninizda çok kisa kalacagim; o zaman beni kolunuza takip nasil gezdireceksiniz,
merak ediyorum? Hayir, o zaman tamamen uygunsuz oluruz!
Sarsila sarsila gülmeye basladi. Sakalari ve imalari çok basit olmakla beraber, herhangi bir basarinin
pesinde olmadigi da belliydi.
Peter, bana fisildadi.
- Isteri! Çabuk tarafindan bir bardak su getirmeleri gerekir! Hakliydi. Bir dakika sonra herkes Lisa'nin basina
üsüstü ve
derhal su getirildi. Lisa, sevgili annesine sarilarak onu öptü ve omzuna kapanarak aglamaya basladigi
sirada, tekrar basini kaldirip
233dikkatle annesinin yüzüne bakti ve kahkahayla gülmeye basladi. Bayan Stavrogin, onlari, Dasha'nin
daha önce girmis oldugu kapidan geçirerek odasina çikardi. Fakat, yokluklari ancak dört dakika sürdü.
Simdi, bu unutulmaz sabahin bütün ayrintilarini hatirlamaya çalisiyorum. Kadinlarin salondan çikmasindan
sonra (Dasha yerinden bile kipirdamadan oturuyordu), Stavrogin, hepimizin tek tek elini sikmis ve hatir
sormustu. Yalniz, oturdugu yerden kimildamayan ve basi gögsüne sarkmis olan Shatov'la konusmadigini çok
iyi hatirliyorum. Bay Verkhovensky, onunla önemli konular hakkinda konusmaya niyetleniyordu ki, Nicholas
onu dinlemeden Dasha'nin yanina kostu. Ama, tam yari yolda, Peter Verkhovensky, onun önünü kesti ve
onu sürüklercesine pencerenin önüne götürüp bir seyler fisildamaya basladi. Yüz anlamlarina bakilacak
olursa bunlarin önemli seyler oldugu anlasiliyordu. Stavrogin, dudaklarinda soguk bir tebessümle, kendisine
söylenenleri dalgin dalgin dinliyordu. Tavirlarinda oradan bir an evvel kurtulmak istermis gibi bir görünüsü
vardi. Hanimlar döndügünde pencereden ayrildi. Bayan Stavrogin, Lisa'yi eski yerine oturtarak, hiç olmazsa
on dakika daha dinlenmesi gerektigini ve temiz havanin sinirlere pek iyi gelecegini sanmadigini söyledi.
Lisa'nin üzerine titrer gibi bir hali vardi. Kendisi de onun yanina oturdu. Serbest kalan Peter, hemen onlarin
yanina kosarak neseli bir konusmaya daldi. Iste o zaman, Stavrogin agir adimlarla Dasha'nin yanina gitti.
Dasha, onun yaklastigini görünce gözle görülebilir derecede titredi ve yüzü kizararak ayaga firladi.
Nicholas, yüzünde oldukça garip bir anlamla:
- Sizi tebrik etmem gerekiyor... yoksa tebrik için biraz erken mi, dedi.
Dasha, cevap verdi; ama, söylediklerini duyamadim. Nicholas, sesini biraz yükselterek:
- Düsüncesiz davrandigim için özür dilerim, dedi. Fakat biliyorsunuz, bana özellikle duyuruldu. Biliyor
muydunuz?
234
-Evet, özellikle size duyuruldugunu biliyorum. Nicholas gülerek:
- Tebriklerimle isinize engel olmadigimi umarim, dedi. Ve eger Bay Verkhovensky...
Peter, birden onlardan yana yürüdü.
- Ne oluyor? Tebrik edilecek ne var? S izi ne nedenle tebrik etmeliyiz, Bayan Shatov? Onun için degildir,
herhalde? Yüzünüzün
kizarmasindan dogru tahmin ettigimi anliyorum. Ve kuskusuz, güzel, soylu kizlarimizi baska neden tebrik
edebiliriz ki? Ve baska hangi tebrik onlarin yüzlerini kizartir? Eh, benim de tebriklerimi kabul buyurun, eger
tahminlerimde yanilmiyorsam tabii. Ve parami da verin bakalim! Hatirlarsaniz Isviçre'de, evleneceginize dair
bahse girmistik, öyle degil mi? Ah, evet, Isviçre dedim de hatirladim, neler düsünüyorum! Aslinda buraya da
bir is için gelmistim; ama, hemen hemen unutmustum. Söyleyin bana...
Sözünün burasinda seri bir hareketle babasina döndü. .
- ...Isviçre'ye ne zaman gidiyorsunuz? Bay Verkhovensky birden sasirdi.
- Ben...Isviçre mi, diyebildi.
- Garip sey, gitmiyor musunuz? Fakat evleniyorsunuz, degil mi? Öyle yazmamis miydiniz?
Bay Verkhovenky:
-Pierre! diye haykirdi.
-Pierre... ne demek istiyorsunuz? Mümkün oldugu kadar çabuk olarak fikrimi ögrenmek istediginize göre, bu
evlenmeye karsi olmadigimi bildirmek için kosarak geldigimi söylememden memnun olursunuz sanirim.
Soluk almak için durduktan sonra devam etti:
- Fakat, mektubunuzda yazdiginiz gibi "kurtarilmak" zorundaysaniz, her zamanki gibi yardiminiza kosmaya
hazirim. Evlenecegi dogru mu, Bayan Stavrogin?
235Seri bir hareketle Bayan Stavrogin'e dönmüstü.
- Düsüncesizlik etmedigimi umarim. Bütün sehir halkinin bu evlenmeden haberi oldugunu ve kendisini
tebrikleri ile rahatsiz ettiklerini, bu nedenle, daima geceleri yürüyüse çiktigini yazmisti. Mektubu halen
cebimde. Fakat, inanir misiniz, Bayan Stavrogin, mektuptan bir sey anlayamadim. Ne basi belli ne de sonu!
Yine babasina döndü.
- Bana sadece bir seyi söyleyin, efendim, sizi tebrik mi edecegim yoksa, kurtaracak miyim? Inanilmaz gibi
görünecegini biliyorum; ama, bir satirinda dünyanin en mutlu diger satirinda ise en bedbaht adami oldugunu
yaziyor. Önce, onu affetmemi istiyor. Böyle yazmakta haklidir diyelim; fakat, yine de sunu söylemeliyim.
Düsünün bir kere, adamcagiz bütün hayati boyunca beni sadece iki kere görmüs ki, bu da kazayla olmus ve
simdi de üçüncü defa da evleniyor, birden evlenmekle bana karsi olan babalik görevlerini
yapamayacagindan dolayi yanip yakiliyor. Kilometrelerce uzaktan bana yalvariyor ve ona kizmamami,
evlenmesine izin vermemi diliyor! Lütfen gücenmeyin, efendim. Yasinizin geregi olabilir. Genis fikirliyim ve
sizi suçlamiyorum. Düsünelim ki size onur veriyor falan, filƒn. Fakat, yine de asil derdinizin ne oldugunu
anlayamiyorum. Mektubunuzda Isviçre'deki günahlar' dan dem vuruyorsunuz.'Evleniyorum', diye yaziyor.
"Belki bir çesit günahtan, belki de baska birinin günahindan dolayi.' Ya da her ne ise... kisacasi, "günahlar'.
'Kiz', diyor. 'Gerçekten bir hazinedir.' Fakat ona 'degersiz' oldugunu söylüyorsunuz. Tabii, bu sanirim sizin
tarziniz. Fakat, tahminimce, bu 'günahlardan' ya da kosullardan ötürü, kiliseye ve sonra da isviçre'ye gitmeye
zorlaniyorsunuz. Bu bakimdan, her seyi yüzüstü birakip gelmemi istediniz. Siz bundan bir sey çikarabiliyor
musunuz? Oysa... yüzünüzün anlamindan da anliyorum ki...
Cebinden çikardigi mektubu sallayarak salondakilere bakiyordu. Dudaklarinda masum bir tebessüm vardi. ''
- ... bir seylere engel olmak üzereyim. Galiba baltayi tasa vurmak üzereyim. Hiç olmazsa inaniyorum ki...
benim samimi ge236
vezeligimden ve Bay Stavrogin'in de söyledigi gibi aceleciligim yüzünden...
Tekrar babasina döndü.
- Anliyorsunuz, ya, efendim... burada dostlarin arasinda oldugumu düsündüm, daha dogrusu sizin
dostlarinizin arasinda oldugumu düsündüm, efendim, sizin dostlariniz. Aslinda, burada yabanci olan benim
ve görüyorum... görüyorum ki hepiniz bir seyler biliyorsunuz ve bildiginiz bu seyi bilmeyen sadece benim.
Bakislarini hƒlƒ salonda dolastiriyordu. Bayan Stavrogin, yüzü sararmis, dudaktan öfkeden titreyerek Peter'in
yanina gitti.
- Demek Bay Verkhovensky, size, isviçre'de islenmis baskasinin günahlari ile evlenecegini ve onu
"kurtarmak" üzere hemen gelmenizi yazdi... Kullandigi kelimeler bunlardi, degil mi?
Peter endiseye kapilmis gibi, eskisinden daha çabuk konusmaya baslayarak:
- Yani demek istedim ki, burada dönen bir seyler varsa, benim bunlardan haberim yok, dedi. Sonra, ne var
ki, böyle yazmak tamamen onun suçu. Iste mektubu. Biliyor musunuz, Bayan Stavrogin, son birkaç aydir
mektuplarinin ardi arkasi kesilmek bilmedi. Öyle oldu ki, çogu zaman mektuplarini sonuna kadar bile okuyamadim. Gevezeligimden dolayi bagislamalisiniz, baba; fakat, sunu samimiyetle söylemelisiniz ki, bu
mektuplari laf olsun diye yaziyordunuz, aslinda onlari okuyup okumamam üzerinde durmuyordunuz. Lütfen,
lütfen gücenmeyin. Neticede, akraba degil miyiz? Fakat, bu mektubu, Bayan Stavrogin, bu mektubu, sonuna
kadar okudu. Bu 'günahlar', efendim, bu 'baskasinin günahlari', bizim birtakim kabahatlerimiz olsa gerek. Ve
bahse girerim ki bu kabahatler önemsiz seylerdir. Fakat, bu küçük kabahatleri, biz büyütmeye çalisiyoruz.
Anliyorsunuz ya, mali durumumuz
zannettiginiz kadar iyi degil ve artik biz bunu bir sir olarak sak-,
layamiyoruz. Biliyorsunuz, kƒgida karsi da bir tutkumuz var... fakat özür dilerim belki böyle konusmamam
gerekirdi... aynca, konunun
237disinda kaliyor... korkarim ki çok gevezelik ediyorum. Fakat, sizi temin ederim, Bayan Stavrogin, beni o
kadar korkuttu ki, hemen neredeyse onu gerçekten 'kurtarmak' için hazirdim. Nihayet, kendimi oldukça
utanmis hissediyorum. Neden bogazina biçagi dayayan ben olayim? Bu kadar merhametsiz bir kimse
degilim, degil mi? Burada, drahomadan sözediyor... fakat, buraya bakin, ihtiyar, gerçekten evlenmek
istemiyorsunuz, degil mi? Bu bizim huyu-muzdur... bos konusmayi severiz... sirf kendi sesimizi duyabilmek
için... Ah, Bayan Stavrogin, çok fazla ve yersiz konustugum için beni suçladiginizi biliyorum...
Bayan Stavrogin cani sikilmis olarak:
- Aksine, dedi. Sabrinizin sonuna geldiginizi görüyorum ve bunun için de nedenleriniz olmali.
Bayan Stavrogin, anlatilanlarda büyük rolü olan Peter Verkhovensky'nin içini dökmesini sinsi bir zevkle
dinlemisti, (o zamanlar, Peter Verkhovensky'nin nasil bir rol oynadigini bilmiyordum, ama rolünü çok
beceriksizce oynuyordu)
Bayan Stavrogin:
- Aksine, diye devam etti. Konustugunuz için size son derece minnettarim. Siz olmasaydiniz, bunlari
ögrenmem mümkün olamazdi. Yirmi yildan beri ilk defa olarak gözlerim açildi. Nicholas, siz de, bu olaydan
özellikle haberdar edildiginizi söylemistiniz. Size bunu yazip haber veren, Bay Verkhovensky miydi?
- Ondan en masum... hem de çok onurlu bir mektup eldim.
-Sasirmis oldugunuzu ve kelime bulmakta zorluk çektiginizi görüyorum, bu kadari yeter! Bay Verkhovensky...
Birden gözlerinden ates püskürerek ona dönmüstü.
- ... bana büyük bir iyilikte bulunmanizi isteyecegim. Bizi derhal terk etmek nezaketinde bulunur musunuz?
Ve bir daha da kapimdan içeri adiminizi atmayin, lütfen!
Okuyuculardan, Bayan Stavrogin'in hƒlƒ geçmeyen 'büyük heyecanini' hatirlamalarini istemeliyim. Bay
Verkhovensky'nin suçlu
238
olmadigi söylenemezdi. Ama, o anda beni en çok sasirtan, Peter'in 'suçlamalarini', onun konusmasina mani
olmak aklina gelmeden dinlemesi ve Bayan Stavrogin'in kendisini evinden 'Kovmasini' büyük bir
sogukkanlilikla karsilamasiydi. Böylesine sogukkanli olabilme gücünü nereden almisti? Benim için açik olan
tek sey vardi: Onun için çok degerli oglu Peter'le karsilasmasi ve özellikle onun sözleri gururunu incitmisti.
Bu derin acinin gerçek oldugu gözlerinden anlasiliyordu. O anda onu inciten baska bir sey daha vardi; yani,
alçaklik etmis oldugunu kalbinin en derin yerinde hissediyordu. Daha sonra, bunu bana büyük bir içtenlikle
itiraf etmisti. Bazen, gerçek bir aci, uçari bir insani bile birden agirbasli yapabilirdi. Bazi zamanlar, gerçek aci,
en aptal bir kisiyi bile, akilli bir adam yapabilirdi. Gerçek acinin özelligi de buydu, zaten. Eger bu böyleyse,
Bay Verkhovensky gibi bir adamda, bu degisikliklerin hangisi olabilirdi? Aslinda, onda büyük bir degisme
vardi, tabii bu kisa bir zaman içindi.
Tek kelime söylemeden, Bayan Stavrogin'i büyük bir gururla yerlere kadar egilerek selamladi. (Yapabilecegi
bir seyin olmadigi dogruydu.) Hemen çikip gitmek istiyordu; ama, kendisine hƒkim olamadan Dasha'nin
yanina gitti.
Bayan Dasha, birden heyecana kapildi. Sanki onun ne söyleyecegini pesinen biliyormus gibi haykirdi.
- Lütfen, Bay Verkhovensky, bir sey söylemeyin!...
Sonra, çabuk çabuk konusmaya basladi. Yüzünde üzüntülü bir anlam vardi.
- Tanri adina susun!... Size eskisi gibi saygi duyduguma ve yine deger verdigime emin olun... ve... ve... Bay
Verkhovensky, siz de benim için iyi düsünün... bu benim için her seyden çok önemli.
Bay Verkhovensky, Dasha'nin önünde yerlere kadar egildi. Bayan Stavrogin:
- Bu seni ilgilendirir, Dasha, dedi. Arzu ettigin gibi hareket etmeye mutlak olarak serbestsin. Önce böyleydi,
simdi de böyle ve gelecekte de böyle olacak.
239Peter Verkhovensky, alnina vurarak:
- Ulu Tanrim, simdi her seyi bütün çiplakligi ile görebiliyorum ! diye haykirdi. Fakat... fakat bütün bunlardan
sonra, ben ne duruma düstüm!... Sevgili Bayan Shatov, son derece üzgünüm!.
Sözünün burasinda babasina hitap etti.
- Gördünüz mü, ihtiyar, beni ne durumda biraktiniz, ha? Bay Verkhovensky sakin bir sesle:
- Pierre, benimle baska türlü konusabilirdin, öyle degil mi, dostum? dedi.
Peter elini sallayarak:
- Bagirmayin, lütfen, dedi. Inanin bana, bütün bunlar, yaslandiginizdan ötürü sinirlerinizin zayif olmasindan
ileri geliyor ve bagirmak sagliginiz için hiç de iyi degildir. Beni neden uyar-madiginizi söylemelisiniz; çünkü,
konusmaya önce benim baslayacagimi biliyor olmaliydiniz!...
Bay Verkhovensky, delici bakislarini Peter'in gözlerine dikti.
- Pierre, burada olup bitenleri bu kadar iyi bildigin halde, bu konuda gerçekten bir bilgin yok muydu? Bunu
mu söylemek istiyorsun?
- Ulu Tanrim! Ne olaganüstü bir insan! Yasli bir bebek olmaktan çok, insanin yüzüne tüküren bir bebeksiniz,
ayni zamanda, öyle mi? Bayan Stavrogin, ne söyledigini duydunuz mu?
Bir ugultudur basladi; fakat birdenbire, kimsenin nasil oldugunu anlayamadigi olaganüstü bir durum ortaya
çikti.
***
Her seyden önce, su gerçegi söylemeliyim ki, son birkaç dakikadan beri, Lisa tamamen degismis, artik
bambaska biri olmustu. Annesine ve ona dogru egilmis olan Bay Drozdov'un kulagina aceleyle bir seyler
fisildiyordu. Endiseli, fakat kararli görünüyordu. Nihayet yerinden kalkti, derhal oradan ayrilacaklarmis gibi,
Bay
240
Drozdov'un yardimiyla yürüyen annesine acele ettiriyordu. Halbuki, burada olanlar son bulmadan
gidemeyecekleri kaderlerinde varmis.
Kösesinde herkes tarafindan unutulan Shatov (Lisa'ya yakin oturuyordu), tahmin ederim ki neden ötürü
burada oldugunu bile bilmiyordu; birden yerinden kalkti ve acele etmeden salonu geçerek Stavrogin'e dogru
yürüdü. Gözlerini bir kere olsun ondan ayir-mamisti. Shatov'un yaklastigini fark eden Stavrogin, belli belirsiz
gülümsedi; fakat, Shatov karsisinda durunca dudaklarindaki tebessüm kayboldu.
Shatov'un, hiçbir sey söylemeden ve gözlerini -Stavrogin'in gözlerinden ayirmadan tam karsisinda
durdugunu fark eden herkes konusmayi kesti; en son susan Peter Verkhovensky oldu; Lisa ve annesi
salonun tam ortasinda kaldilar. Böylece bes saniye kadar bir zaman geçti; Stavrogin'in yüzünde, saskinlik
yerine öfke izleri belirdi, kaslari çatildi ve birdenbire...
Ve birdenbire, Shatov, agir yumrugunu kaldirip, Stavrogin'in yüzüne var gücüyle vurdu. Stavrogin siddetle
geriye dogru savruldu.
Shatov, herkes gibi avucunun içiyle tokat atmamisti (deyisim dogruysa), onu yumruklamisti. Yumrugu
kocaman, kemikliydi ve üzerinde kirmizi tüyler ve kirmizimsi çiller vardi. Eger yumruk Stavrogin'in burnuna
raslamis olsaydi, burun kemigini kiracagi gerçekti. Fakat yumruk, Stavrogin'in sol yanagina, dudaginin üst
kismina ve dislerine rasladi ve dudaklarindan çenesine dogru ince bir kan seridi uzandi.
Bu davranisi bir çigligin takip ettigini hatirliyorum; belki, haykiran Bayan Stavrogin'di; bunu pek iyi
hatirlayamiyorum; çünkü, salonda yine çit çikmiyordu. Bütün olay, on saniye kadar kisa bir zaman içinde
olmustu.
Bununla beraber, bu on saniye içinde daha baska seyler de oldu.
241Tekrar okuyucularima hatirlatirim ki, Bay Stavrogin korku bilmeyen bir adamdi. Düellolarda, rakibinin
tabancasinin karsisinda sogukkanlilikla nisan alir ve ayni sogukkanlilikla tetigi çekerek rakibini öldürürdü.
Birisi onu tokatlayacak olsa, degil onu düelloya çagirmak, hemen oracikta öldürürdü, sanirim; gerçekten de,
karsisindakini, ne yaptigini bilerek öldüren cinsten insanlarin sinifina dahildi. Iste, Stavrogin böyle yaradilista
bir adamdi. Zannederim ki, insanin düsünme yetenegini yok eden öfkelenmeyi hiç tat-mamistir. Bazen, bütün
benligini saran öfkeli anlarinda bile kendisini kontrol edebilmis ve düelloya çagirmadan adam öldürdügü
takdirde Sibirya'ya sürülecegini idrak etmistir. Böyle olmakla beraber, kendisine hakaret eden kimseyi, hiç
düsünmeden orada öl-dürülebilecek kapasitede bir adam olduguna inaniyorum.
Son yilda, Stavrogin'i devamli olarak inceliyordum; bu nedenle, onun hakkinda bu satirlari yazarken, onu
ilgilendiren birçok gerçegi bütün açikligi ile biliyorum. Geçmiste yasanmis, akla durgunluk veren serüvenleri
zamanimiza kadar gelmis olan bazi kimselerle onu karsilastirabilirim. Örnegin, isyancilardan L...n hakkinda;
L...n'in tehlikeye bilerek atildigi, bundan son derece zevk aldigi; tehlikeyi kendisine bir ihtiyaç saydigi;
gençken, hiçbir neden yokken düello ettigi; Sibirya'da yalniz bir biçakla ayi avina çiktigi; Sibirya
ormanlarinda, kaçak kürek mahk–mlari ile, - bir ayidan daha tehlikeli olduklarindan- karsilasmaktan zevk
aldigi söylenir. Hiç kusku yoktur ki, bu efsanevi kimselerin, pek güçlü korkulan vardi; aksi halde, sakin bir
hayat geçirirler ve tehlikeye karsi fiziki bir ihtiyaç duymazlardi. Onlari en çok etkisi altina alan, bu korkularini
yenme ihtiyacidir. Daima bir zafer sarhoslugu içinde bulunmaktan, onlarin üstesinden gelecek bir güç
olmadigini düsünmekten hoslanirlar. Sözünü ettigim L...n, Sibirya'ya sürgüne gönderilmeden önce, zengin
babasinin isteklerine boyun egmek istemedigi için bir süre açlikla kivranmis ve karnini doyurabilmek için
çalisarak ekmek parasi kazanmak zorunda kalmistir. Demek ki, o adam, ugrasi birçok yönleriyle
kabulleniyormus; gücünü sadece, ayi avlarinda ve düelloda göstermiyormus demektir.
242
Fakat, ne olursa olsun, o zamandan bu zamana kadar çok yillar geçti ve zamanimizin sinirli, ne istediklerini
bilmeyen yaradilistaki insanlari, geçmisin dürüst, namuslu maceraperestleri ile kiyas bile kabul etmez.
Stavrogin, belki, L...n'e yukardan bakar ve onun için kahramanlik taslayan bir korkak diyebilir; ama, bunu da
yüksek sesle söyleyemez. Bir düelloda rakibini vurabilir ve ayi avina gidebilir ve gerekirse, kendisini bir
ormanda haydutlara karsi savunabilirdi; L., .n kadar korkusuz olabilirdi; ama bütün bunlari, zevk duymadan,
bir sorun karsisinda, bezginlik ve tembellikle, biraz da bikkinlikla yapardi. Öfkesine gelince, L...n ve
Lermontov'la karsilastirildigi takdirde onlari kat kat geride birakirdi. Belki de, bu iki adamin öfkelerinin toplami
bile, Stavrogin'in öfkesine esit olamazdi; fakat, onun öfkesi, soguk, sakin, hatta, öfke için söylenebilirce,
mantikliydi; öfkelerin en igrenci ve en korkulusuydu. Tekrarliyorum; o zaman öyle düsünmüstüm ve simdi de
ayni sekilde düsünüyorum (simdi her sey bitti) ki, Stavrogin, böyle bir tokat yemis olsaydi ya da buna benzer
bir hakarete ugramis olsaydi, kendisine hakaret edeni, düelloya çagirmadan hemen oracikta öldürürdü.
Bununla beraber, içinde bulundugumuz olayda geçenler tamamen baska ve hayret vericidir.
Yedigi yumrugun etkisiyle hemen hemen yere yuvarlanacak kadar kaybettigi dengesini bulur bulmaz ve
daha yanagina siddetle çarpan yumrugun yankisi kocaman salonda kaybolmadan; Shatov'u omuzlarindan
yakaladi; fakat, birden ellerini geri çekerek arkasinda kavusturdu. Tek kelime dahi söylemedi; fakat Shatov'a
bakarken rengi kƒgit gibi bembeyaz olmustu. Oysa, gariptir, gözlerindeki parilti birden kaybolmus gibi
göründü. On saniye sonra gözleri, yanilmadigima eminim, buz gibi ve sakindi. Sadece rengi son derece
soluktu. Tabii, içinde neler geçtigini bilemem, onu sadece dis görünüsü ile tarif ediyorum. Bir adam çiksa ve
dayanikliligini ölçebilmek için, örnegin, kor halindeki demir bir çubugu yakalasa, on saniye kadar, dayanilmaz
aciya katlansa, sonunda bu aciyi yense, bu adam sanirim ki, bu on saniyede Stavrogin'in o anda
duyduklarinin aynen benzerini duyardi.
243Gözlerini yere ilk çeviren Shatov oldu ve görünüse göre buna mecbur olmustu. Sonra yavas yavas
arkasina döndü ve salondan çikti. Fakat çikisi, Stavrogin'e dogru yürüyüsü gibi olmamisti. Salondan
sessizce, omuzlari çökmüs; sanki kendi kendine söyle-niyormus gibi, basi gögsüne düsmüs olarak çikmisti.
Zannederim ki bir seyler fisildiyordu. Kapiya kadar büyük bir dikkatle yürümüstü. Ne bir sey devirmis ne de
bir seye çarpmisti; kapiyi hafifçe aralamis ve disari süzülmüstü. Disari çikarken, ensesinin üzerinde toplanan
saçlar, özellikle göze çarpiyordu.
Sonra, kimsenin konusmasina firsat kalmadan ortaligi canhiras bir feryat yirtti. Lisa'nin, annesini omzundan,
Bay Drozdov'u kolundan yakalarak onlari salondan çikarmak amaciyla birkaç kere siddetle çekistirdigini
gördüm. Fakat, birden aci bir çiglikla baygin olarak yere yuvarlandi. Basini haliya çarptigi zaman çikan tok
ses hƒlƒ, kulaklarimdadir.
244
Ikinci Bölüm
GECE
Sekiz gün geçti. Simdi her sey bittikten sonra bu olaylari küçük bir tarih olarak yaziyorum ve olaylarin neler
oldugunu biliyoruz; fakat o zamanlar hiçbir sey bilmiyorduk ye bütün bunlarin bize garip gelmesi kuskusuz ki
çok normaldi. Bay Verkhovensky ve ben, hiç degilse, ilk günlerde eve kapandik ve olaylari uzaktan izledik.
Eskiden oldugu gibi çok seyrek olarak disari çikiyor ve ögrenmeden rahat edemedigi haberleri getiriyordum.
Atilan yumruk Lisa'nin bayilma olayi ve pazar gününün diger olaylari hakkinda, sehirde degisik söylentilerin
yayilmis oldugunu söylemeye gerek yok. Fakat anlayamadigimiz bir husus vardi, o da bütün bu olaylarin bu
kadar dogru ve bu kadar çabuk nasil yayildigiydi. Bize göre, orada bulunanlarin hiçbiri, kendilerini de
ilgilendiren olaylarin gizliligini bozmak istemezdi. Ayrica, orada olanlari kendi yararlarina da kullanamazdi.
Salonda usaklar yoktu; ancak, Lebyatkin bir seyler söylemis olabilir, fakat bunu öfkesinden
245ötürü yapmis olamazdi; çünkü o gün son derece korkmus olarak oradan ayrilmisti (ve düsmandan korku,
ona karsi duyulan öfkeyi yok eder); fakat, kendini tutamayip, sirf gevezelik olsun diye bazi seyler söylemis
olabilirdi. Fakat, Lebyatkin ve kizkardesi ertesi gün, hiçbir iz birakmadan ortadan kaybolmuslardi; artik
Filippov'un evinde oturmuyorlardi; nereye gittiklerini de kimse bilmiyordu; sanki, yer yarilip içine girmistiler.
Bayan Lebyatkin hakkinda bilgi almak istedigim Shatov, odasina kapanmisti ve tahmin ederim ki bu sekiz
gün süresinde hiçbir tarafa çikmadigi gibi, isine bile gitmemisti. Beni görmeyi bile reddetti. Sali günü onu
görmeye gittim ve kapisini çaldim. Cevap alamadim; fakat evde oldugunu kesinlikle bildigimden, kapiyi bir
kere daha çaldim. Birden yatagindan firlayip kapinin önüne geldi ve olanca gücüyle haykirdi: "Shatov evde
yok" Bu cevabi aldiktan sonra oradan ayrilmak zorunda kaldim.
Bay Verkhovensky ve ben, herhangi bir korkuya kapilmadan, nihayet, sehre yayilan söylentilere ancak,
Peter Verkhovensky'nin neden olabilecegine karar verdik. O olaydan kisa bir süre sonra, Peter
Verkhovensky babasi ile konusurken, olayin herkesin agzinda dolastigim; özellikle, kulüpte hep ondan
konusuldugunu; vali ve karisinin olaydan en ince ayrintilarina kadar haberli olduklarini görünce çok
sasirdigini israrla söylemisti. Ilgi çekici baska bir sey daha vardi; pazartesi gecesi Liputin'le karsilastigimda
olayi bütün ayrintilari ile farkettim. Bundan da anlasildigina göre, olaydan ilk haberli olanlardan biriydi.
Kadinlarin çogu (ve yüksek sosyeteden bazi hanimlar), Mary Lebyatkin'le, yani, onlarin deyisiyle 'esrarli
topal' ile olaganüstü ilgileniyorlardi. Hatta, bazilari onunla tanismak ve iliski kurmak istiyordu. Bu da gösterir
ki, Lebyatkinler'i koruyan kimseler ellerini çok çabuk tutmuslardi. Fakat, hemen hemen herkes, Lisa'nin
bayilma olayi ile ilgileniyordu. Genç kizin akrabasi, koruyucusu olarak, valinin karisini ilgilendirdigi için bütün
'sosyete', bu olaya karsi son derece büyük merak gösteriyordu. Ve neler söylenmedi!... Olayi saran esrar
perdesi de gevezeliklerine yardimci oluyordu; her iki evin
246
kapisi da siki siki kapatilmisti; Lisa'nin yüksek atesle yattigi söyleniyordu; ayni seyler Stavrogin için de
söylenmekteydi; bir disinin kirilmis oldugu ve yanaginin sistigi hakkinda olmadik dedikodular yapiliyordu.
Hatta, orada burada, yakin bir gelecekte, sehrimizde olacak cinayetlerden bile söz ediliyordu; Stavrogin'in
böylesine bir hakareti sineye çekemeyecegini ve Shatov'u öldürecegini; fakat, bunu Korsika'daki kan
davalarinda oldugu gibi, el altindan yapacagi söyleniyordu. Bu düsünce oldukça ilginç bulunmustu; fakat,
yüksek sosyetede bulunan gençlerin çogunlugu, bu söylentileri, büyük bir igrenti duyarak ve umursamadan
dinliyordu; ama, bunun yapmacik oldugu kanisindaydim. Genel olarak, toplumun Stavrogin'e karsi olan
düsmanligi yeniden filizlenmisti. Hatta, akli basinda olanlar bile, nedenini bilmeden onu suçlamaya
çalisiyorlardi. Lisa'nin onurunu kirlettigi ve Isviçre'de aralarinda bazi olaylarin geçmis oldugu fisiltilari,
ortalarda dolasiyordu. Tabii, tedbirde kusur etmeyen kimseler, kendilerini bu dedikodulardan uzak
tutuyorlarsa da, söylenenleri sinsi bir zevkle dinliyorlardi. Seyrek olarak söylenen bazi seyler de vardi ki,
bunlar toplumun içinde söylenemiyor, gizlice ve gençlikle kapali kapilarin ardinda konusuluyordu. Bu garip
söylentilerden söz etmekteki amacim, okuyucuya ilerdeki olaylari daha iyi anlayabilmeleri için yardimci
olmaktir. Bazi kimseler, kaslarini çatarak, kim bilir hangi kanitlara dayanip, Stavrogin'in sehrimizde özel bir isi
oldugunu; Petersburg'da Kont K. araciligiyla birtakim yüksek kimselerle tanismis oldugunu; hatta, devletle
ilgili bir memuriyete bile girmis olabilecegini; buraya belki de gizli bir görevle geldigini söylüyorlardi. Akli
basinda, agirbasli kimseler, bu söylentileri gülümseyerek karsiliyorlar ve sosyetede rezaletlere karisan,
topluma sis bir yanakla çikan bu adamin devletle ya da memuriyetle iliskisi olamayacagini söylüyorlardi. O
zaman da kulaklarina, onun resmi bir görevden çok, gizli bir görevle geldigi ve böyle görevlerde de o
kimsenin memura benzememesi gerektigi fisildaniyordu. Böyle sözler ayni zamanda etkili olmustu; ilin
sinirlari içindeki ilçe ve köylerin özel yönetiminin Petersburg'da yakindan izlendigini bi247liyorduk. Tekrar ediyorum, bu söylentiler sadece kisa bir süre devam etti ve iz birakmadan kayboldu;
simdilik bu söylentilerin kaybolmasini, Stavrogin'in sosyetede görünmesiyle birlestirecegim; fakat, sunu da
ekleyebilirim ki, bu söylentiler, belirli bir noktaya kadar, yakin bir zamanda Petersburg'dan dönen, emekli
muhafiz yüzbasisi Artemy Gaganov'un, kulüpte öfkeyle söyledigi birkaç belirsiz söze de dayaniyordu.
Gaganov, ilimizin ve çevresinin en büyük toprak sahibi, Petersburg sosyetesinin sözü geçer bir adami,
kulübümüzün yönetim kurulunda saygi duyulan bir üyesi ve öykümüzün basinda anlattigim dört yil önce
toplumun içinde beklenmedik bir.hakarete ugrayan rahmetli Pavel Gaganov'un ogluydu.
Bayan Lebke'nin, Bayan Stavrogin'e özel bir ziyarette bulundugu, kapida Bayan Stavrogin'in özür diledigi ve
hasta oldugundan dolayi onu kabul edemeyecegi haberi bütün sehre yayildi. Ayni zamanda, bu olaydan iki
gün sonra, Bayan Lembke'nin adam gönderip Bayan Stavrogin'in sagligi ile ilgilendigi de bilmiyordu. Nihayet,
Bayan Lembke, her yerde Bayan Stavrogin'i 'korumaya' basladi; yani, mümkün oldugu kadar, belirli bir
sekilde ve tabii ancak yüce anlamda. Pazar günkü olaylar anlatildiginda, önce sert ve soguk bir tavir
takinarak dinledi; öyle ki, onun bulundugu yerlerde bu olaydan bir daha söz edilmez oldu. Böylece, Bayan
Lembke'nin bu olayi, yabanci biri gibi degil de, olaya katilan bir kimse gibi en küçük ayrintilarina kadar bildigi
söylentisi her tarafa yayildi. Yeri gelmisken söyleyeyim, Bayan Lembke, elde etmek için didindigi, can attigi
yüksek etkiyi elde etmis ve kendisini 'çevresi alinmis' olarak görmeye baslamisti. Toplumun bir kismi, onun
pratik zekƒli ve is bilir olduguna inanmisti... ama bundan daha sonra sözedecegim. O zamanlar babasini pek
sasirtan, Peter Verkhovensky'nin sosyetede sivrilmesi, Bayan Lembke'nin destegi ile oldugu söylenebilir.
Belki de Bay Verkhovensky ve ben isi biraz büyütüyorduk. Önce, Peter Verkhovensky, sehre gelisinin ilk dört
gününde bütün sehirli tarafindan taninmisti. Peter Verkhovensky, pazar günü gelmisti ve ben onu sali günü,
çok magrur, sinirli ve alingan; sosyetede sevilmekle beraber karakteri bakimindan geçinilmesi çok güç bir
248
kimse olan Gaganov'un arabasinda görmüstüm. Peter, ayni zamanda vilayet konaginda da iyi karsilanmisti...
hem de o kadar iyi karsilanmisti ki, gerçekten, vali konaginda yoklugu hissedilen ve her zaman aranan genç
bir adam haline gelmisti. Hemen hemen her gün yemeklerini konakta yiyordu. Bayan Lembke ile daha önce
Isviçre'de tanismis olmakla beraber, onun konakta bu kadar çabuk basariya ulasabilmesi, çevrede oldukça
kuskulu karsilaniyordu. Oysa, bir zamanlar Avrupa'da devrimci olarak taninmis, dogru ya da yanlis
bilmiyorum, Avrupa'da birtakim etkinliklere katilmis, toplantilarda bulunmustu; bütün bunlarin gazete
yayimlari ile kanitlanabilecegini bana söyleyen Alyosha Telyatmikov da, düsük kalitede emekli bir memur
oldugu halde, son valimizin konaginda büyük bir itibar görüyor ve dost olarak karsilaniyordu! Fakat, bir
gerçek inkƒr edilemezdi; eski devrimci, sadece anavatana kabul edilmekle kalmamis, özellikle anavatana
dönmesi için kiskirtilmisti; bu bakimdan bütün bu söylentiler yanlis olabilirdi. Liputin, bir gün, Peter
Verkhovensky hakkindaki söylentilerden söz ederek, yaptiklarindan ötürü onun suçlu görüldügünü; fakat,
bazi devrimcilerin adim verdigi için affedildigini ve belki de vatanina gizli çalismalari ortaya çikarip yararli
olacagina söz verdigi için serbest birakildigini fisildamisti. Bu kötü öyküyü, Bay Verkhovensky'ye takrarladim;
düsünecek durumda olmayan dostum derin düsüncelere daldi. Daha sonra anlasildigina göre, Peter
Verkhovensky, buraya gelirken çok iyi tavsiye mektuplari ile gelmis, hiç degilse, Petersburg'un sayili ve sözü
geçer kisilerinden birinin yasli karisi tarafindan valinin karisina hatiri sayilir bir tavsiye mektubu getirmisti. Bu
yasli hanim, Bayan Lembke'nin vaftiz anasi, mektubunda, Kont K,'nin, Peter Verkhovensky'yi, Stavrogin
vasitasiyla tanidigini; 'eski hatalarina ragmen' onu çok degerli bir insan olarak buldugunu yazmisti . Sosyete
ile az olan baglarina çok deger veren ve bunlari büyük güçlüklerle elde eden Bayan Lembke, Petersburg'un
sayili hanimlarindan biri olan yasli kadindan aldigi mektup nedeniyle son derece memnun olmustu. Fakat,
böyle de olsa ortada garip bir tutum vardi. Kocasini bile Peter'le ayni ayarda tutuyordu; kocasi bundan
249yakinmaya baslamisti... bu olaydan daha sonra sözedecegim. Ayni zamanda sundan da söz etmeliyim
ki, büyük yazar Karmazinov da Peter Verkhovensky'ye dostça davraniyor ve onu sik sik evine davet
ediyordu. Kendisinin çok büyük bir kisi oldugunu düsünen böyle bir adamin, bu kadar çabuk davranisi Bay
Verkhovensky'yi her seyden fazla inciten bir durumdu. Fakat, ben bunu baska türlü yo-rumluyordum; bu
aydin genci evine çagiran Karmazinov'un, kuskusuz ki, onun Moskova ve Petersburg'daki devrimci gençlerle
iliskilerini göz önüne almis oldugu bir gerçekti. Büyük yazar, Rusya'nin yeni devrimci gençlerinden son
derece korkuyordu ve Rusya'nin geleceginin anahtarlarinin bu gençlerin elinde oldugunu düsünüyor; onlara
son derece iyimser davranmaya çalisiyordu; tabii, böyle davranmasina neden devrimci gençlerin onu
umursamamasi oluyordu.
***
Peter Verkhovensky, iki kere babasini görmeye gelmis, iki keresinde de ben bulunamamistim. Ilk ziyareti
çarsamba günü olmustu; yani, ilk karsilasmalarindan dört gün sonraydi ve sadece is görüsmesiydi.
Aklimdayken sunu eklemeliyim; mülk sorununu kendi aralarinda, kimseye duyurmadan çözümlemislerdi.
Bayan Stavrogin her seyi üzerine almis; bütün parayi ödemis ve tabii mülkün idaresini de yükümlenmis;
sadece, Bay Verkhovensky'ye her seyin çözümlendigi haberini yollamis; kƒhyasi Alexey Yego-rovich,
imzalamasi için bazi kƒgitlar getirmisti. Bay Verkhovensky tek kelime söylemeden büyük bir agirbaslilikla
kƒgitlari imzalamisti. Onun agirbasliligi ile ilgili olarak söyleyebilirim ki, yasli dostum son günlerde tamamen
degismisti. Daha önceden hiç görülmemis bir sekilde davraniyordu ve son derece sessizdi; pazar gününden
beri Bayan Stavrogin'e tek mektup bile yazmamasini garipsiyordum. Ve daha da hayret verici bir durum
vardi; eskisinden çok sakin ve içine kapanikti. Sonsuz ve degismez bir karara varmis
250
gibi görünüyor, dünyaya daha sogukkanli bakiyordu. Böyle oldugu açik seçik belliydi. Bu karara vardiginda,
sanki bir seyler bekler gibiydi. Bununla beraber, ilk anlarda hep hastaydi; özellikle pazartesi günü, gastrit
sancisi tutardi. Çevrede olanlardan haber almadan da duramazdi; fakat, her ne zaman, gerçeklere
deginmeden, olayin ana noktalarini tartismaya kalkisacak ve bazi tasarilardan söz etmeye baslayacak
olsam, elini kolunu sallayarak beni sustururdu. Fakat, sevgili ogluyla yaptigi her iki görüsme de, onu
yikmamakla beraber çok etkilemisti. Bu görüsmelerin her ikisinden sonra da, divanin üstüne, basina sirkeye
batirilmis havlu sararak yatmisti; fakat, kalben çok soguk kalmisti.
Bununla beraber, çok ender olarak beni susturmaya çalismazdi. Bazen de, esrarli kararliligini yitirmis, yeni
düsüncelerin saldirisina karsi kendisini korumaya çalisiyormus gibi görünürdü. Böyle zamanlar çok kisa
sürmekle beraber ben yine de bunlari kaydetmeden yapamiyorum. Yine eskisi gibi ortaya atilmayi, kendisini
göstermeyi, bir kere daha meydana çikip, kendisine karsi duranlarla savasmayi düsündügünden
kuskulandigim çok oluyordu.
Persembe günü aksami, Peter'le ikinci görüsmesinden sonra, basi sirkeli havluya sarilmis olarak divanda
yatarken, birden haykirdi.
- Cher, onlari ezecek gücüm var!...
Bu ana kadar, bütün gün tek kelime dahi söylememisti.
- 'Fils,fils cher' (ogul, sevgili ogul) ve daha bilmem ne, bütün bu deyimlerin saçma oldugunu, ancak asçilarin
kullandigi deyimler oldugunu biliyorum, fakat, bos verin. Simdi kendim anliyorum bunlari!... Ona hiçbir sey
yapmadim; onu Berlin'den Rusya'daki halasinin yanina gönderdim; hem de posta arabasiyla ve daha bilmem
ne... itiraf ederim... Bana 'siz', dedi. 'Bana hiçbir sey yapmadiniz; beni posta arabasiyla gönderdiniz ve
burada beni soydunuz. Ona, 'Siz kötüsünüz', diye bagirdim. 'Her ne kadar sizi posta arabasiyla gönderdimse
de, bütün hayatim boyunca kalbim kan aglamadi mi?' Il rit (güldü). Fakat itiraf ederim, itiraf ederim... pekƒlƒ,
farz edelim ki, posta arabayla gönderdim, ne olur, yani?
251Sözlerini sayikliyormus gibi bitirmisti. Bes dakika sonra yine basladi.
- Passons (geçelim). Turgenyev'i anlamiyorum. Brazov'u uydurma bir karakter, hiç var olmamis; kimseye
benzemediginden önce kendileri reddettiler. Su Bazarov, Nozdryov'la Byron'un bir çesit belirsiz karisimi,
c'est le mot (tastamam)! Onlara çok iyi bakin: Köpek encikleri gibi neseyle ciyaklayarak takla atiyorlarlar.
Mutludurlar, galiptirler! Bu ne biçim Bryon'dur? Ve ayrica, ne kadar önemsizdir! Ne bayagilik, ne saçmalik, su
son nom'a (isme) al-dirmadan,faire du bruit autour de son nom (ismi etrafinda gürültü yapmak) için ne
siddetli arzudur... Oh, ne karikatür! "Ulu Tanrim!", diye istiyorsun gerçekten?" Il rit. (güldü.) Il rit beaucoup, il
rit trop (çok güldü, hƒlƒ güler). Çok garip bir gülüsü var. Annesinin böyle bir gülüsü yoktu. Il rit toujours (her
zaman güler.)
Yine bir sessizlik oldu.
- Alay ediyorlar; pazar günkü olaylari hep önceden hazirladilar, diye birden parladi.
Bütün dikkatimi kulaklarima vererek:
- Oh, hiç kusku yok, diye haykirdim. Bastan basa komploydu ve bunu da saklamadilar. Ayni zamanda, çok
da kötü rol yaptilar.
- Ondan sözetmiyorum. Özellikle bunu saklamadiklarini ve onlarin... ilgililerin... anlamlarini istediklerine akil
erdirebiliyor musun? Anliyor musun?
- Hayir, anlamiyorum.
- Tant mieux. Passons. (neyse bunu geçelim). Bugün çok sinirliyim.
Sitemli bir tavirla:
- Öyleyse neden onunla tartistiniz, efendim? diye sordum.
- Je voulais convertir (onunla konusmak istiyordum). Arzu edersen gülebilirsin. Cette pauvre auntie, elle
entendra de belles choses (zavalli teyze, güzel seyler bekliyor). Oh, aziz dostum, geçen gün kendimi bir
vatanperver sandim, inanir misiniz? Fakat, sonra,
252
daima Rus oldugumu biliyordum... ve gerçek bir Rus da sizin ve benim gibi olmalidir. Il y a lƒdedans quelquechose d'aveugle et de louche (burada karanlik süpheli yanlar var).
- Mutlaka, diye cevap verdim.
- Aziz dostum, bilirmisiniz ki, gerçek ve dogru daima mümkün olamaz? Dogrunun mümkün olabilmesi için
ona biraz da yalan karistirmak gerekir. Insanlar daima böyle yapmistir. Belki de zafer haykirisinda bizim
anlayamadigimiz bir sey var? Keske olsaydi. Keske olsaydi.
Bir sey söylemedim. O da uzun bir süre sessiz kaldi. Sanki humma atesiyle kavruluyormus gibi birdenbire:
- Fransiz akli derler, dedi. Bu yalandir; her zaman da böyle olmustur. Neden Fransiz aklina dokunurlar?
Sadece Rus tembelligidir; bizim insanligimizin, bir fikir ortaya çikarmamiza yeterli olmamasidir. Öteki uluslar
arasindaki asalak durumumuzdur. Ils sont simplemet desparesseux (bir sürü tembel hepsi de) ve bunun
Fransiz akliyla bir iliskisi yoktur! Oh, insanligin mutlulugu için Ruslar'in zararli asalaklar gibi kökünden
temizlenmesi gerekir! Böyle degil... bizim arzumuz böyle degildi. Hiçbir sey anlamiyorum. Anlayabilmek için
her seyimi feda edebilirdim! 'Sen anliyor musun?" diye haykirdim ona. 'Anliyor musun ki, suraya bir giyotin
kursaniz ve bunu da büyük bir coskuyla yapsaniz, bunun nedeni kafa uçurmanin, ülkü edinmekten daha
kolay oldugundandir!" Vous etes des pa-resseux! Votre drapeau est une gu‚mille, une impuisanca. (Sizler
tembel adamlarsiniz. Bayraginiz paçavradan ibaret). O yük arabalari ya da nasil derler: "Insanlara ekmek
tasiyan yük arabalarinin tekerlek sesleri", Sistine Madonna'dan daha faydalidir; yoksa, nasil derler... une
b‚tise dans ce genre (onun gibi bir saçmalik). Ona haykirdim: 'Fakat anliyor musun ki, mutsuzluk, insanlara
mutluluk kadar gereklidir... sadece gereklidir!' Il rit. (güldü.) 'Edebiyat yapiyorsunuz' dedi. 'Hem de yumusacik
divanda yan gelmis yatarken'. Daha kaba bir tabir kullanmisti. Görüyorsunuz ya, baba ogul çok samimiyizdir
ve iki arkadas gibiyizdir; fakat ya birbirlerini kötüye kullanmakta devam ederlerse?
253Bir dakika kadar yine konusmadan durduk..
Seri bir hareketle yerinden dogrularak:
-- Cher, (dostum) dedi. Bunun gerçekten de bir sonuca varacagini biliyor musunuz?
- Böyle olacagindan tamamen eminim, diye cevap verdim.
-- Vous ne comprenez pas. Passons. (Anlamiyorsunuz. Geçelim). Oysa kural olarak, dünyamizda böyle
olaylardan bir sey çikmaz; fakat bu, bir sonuca varacak. Bundan eminim, eminim.
Kalkip, heyecanla odada dolasmaya basladi. Sonra yine bitkin bir tavirla divana çöktü.
Cuma sabahi Peter, il civarindaki köylerden birine gitti ve pazartesi gününe kadar kaldi. Gidisini Liputin'den
ögrendim ve bu haberden hemen sonra, konusmalarda Lebyatkin'le kiz kardesinin, nehrin öbür kiyisindaki,
Gorschechnaya varoslarinda yasadigini ögrendim. Liputin "Onlari oraya ben tasidim", dedi. Sonra birden
konusmayi baska bir konuya getirerek, her ne kadar resmen bir açiklama yapilmamis olsa da, Lisa ile Bay
Drozdov'un evleneceklerini, nisanin çoktan yapilmis ve her seyin kararlastirilmis oldugunu söyledi. Ertesi
günü, Drozdov'la at gezintisine çikan Lisa'yi gördüm. Hastaligindan beri ilk defa disari çikiyordu. Beni görür
görmez, gözleri neseden parlayarak basiyla dostça selamladi. Bu haberi Bay Verkhovensky'ye bildirdim;
ama o, daha çok Lebyat-kinler'le ilgilendi.
Ve simdi, her seyden habersiz oturdugumuz bu sekiz gün süresinde, içinde bulundugumuz esrarli durumu
anlattiktan sonra, her seyin açiklanmasi ve bilinmesiyle, kalemimin gücü yettigi kadar, bu olaylari açik olarak
ve oldugu gibi yazmaya devam edecegim. Pazar gününü izleyen sekiz günden baslayacagim; yani,
pazartesi gününün aksamindan baslayacagim; çünkü, 'yeni dertler o günün gecesi basladi.
Aksam saat yediydi. Stavrogin, çalisma odasinda tek basina oturuyordu. Hali ve eski model mobilya ile
dösenmis olan bu odayi
254
çok severdi. Bir kösedeki kanepede oturuyordu. Gece gezmesi giyimli olmakla beraber disari çikmak için
acele eder bir hali yoktu. Önündeki masanin üzerinde abajurlu bir gece lambasi vardi. Genis odanin duvarlari
ve uzak köseleri karanlikta kaliyordu. Oldukça huzursuz, dalgin ve düsünceliydi. Yüzü yorgun ve bitkin
görünüyordu. Yanaklarindan biri gerçekten sisti; fakat, disinin kirik oldugu tamamen uydurulmustu. Disi,
sadece sallaniyordu; fakat, bir süre sonra sallanmasi durmus, eski halini almisti. Üst dudaginin kösesinde de
hafif bir yarik vardi; bu da kapanmak üzereydi. Yanaginin sisligi, doktora görünmek istememesinden ötürü bir
hafta kadar devam etmisti. Doktor istemiyordu, annesini görmeyi bile reddetmisti. Annesini günde ancak bir
dakika kadar görüyordu; bu da ancak, hava karardiktan sonra ve lamba yanmadan önce mümkün oluyordu.
Peter Verkhovensky'yi bile kabul etmek istememisti. Halbuki, Peter Verkhovensky, sehirde bulundugu
zaman, günde iki ya da üç kere Bayan Stavrogin'i ziyarete kosmustu. Nihayet, pazartesi günü, üç günlük
ayriliktan sonra sehre döndügü zaman, herkesi dolasip, aksam yemegini Bayan Lembke ile yedikten sonra,
kendisini sabirsizlikla bekleyen Bayan Stavrogin'i görmeye kostu. Yasak kalkmis, Stavrogin ziyaret kabulüne
baslamisti. Bayan Stavrogin, Peter'i oglunun kapisina kadar getirdi; onlarin görüsmelerini uzun bir süreden
beri sabirsizlikla bekliyordu; Peter, Nic-holas'la görüstükten sonra, konustuklarinin tümünü anlatacagina dair
Bayan Stavrogin'e söz verdi. Bayan Stavrogin, çalisma odasinin kapisini ürkek bir tavirla tikirdatti. Cevap
alamayinca, kapiyi aralamak cesaretini gösterdi.
Oglunun, lƒmba isiginin arkasindaki görüntüsünü seçmeye çalisarak, çekingen ve alçak bir sesle:
- Nicholas, Peter Verkhovensky'yi kabul edecek misin? diye sordu.
Peter, kapiyi itip açtiktan sonra neseli ve yüksek sesle:
- Tabii, tabii kabul edecek, diyerek odaya daldi. Stavrogin, kapinin vuruldugunu duymamisti; sadece
annesinin
çekingen sorusunu duymus, fakat cevap verecek firsati bulama255misti. O anda, önünde biraz önce okudugu ve üzerinde derin düsünceye daldigi bir mektup duruyordu,
Peter'in yüksek sesle konusmasini duyar duymaz birden harekete geçerek, kƒgitlarin uçmasina engel.olmak
için kullanilan bir agirligi, mektubun üzerine koydu; fakat mektubu tamamen örtemeyen agirligin ucundan
mektubun bir kismi ve hemen hemen zarfin tamami görünüyordu. Peter, odaya dalar dalmaz hemen
masanin yanina gitti ve gözlerini açikta kalan mektuba dikerek saf bir tavirla:
- Kendini toparlaman için, sesimin olanca gücüyle bilerek bagirdim, diye fisildadi.
Stavrogin, yerinden kimildamadan, sakin bir sesle:
- Ve saniyorum ki, yeni aldigim su mektubu, kƒgit agirliginin altina sakladigimi görmek için tam vaktinde
geldin, dedi.
Peter Verkhovensky:
-Mektup mu? Ulu Tanrim! Mektuptan bana ne? diye haykirdi. Fakat... asil sorun...
Sözünün burasinda kapidan yana bir göz atarak, yeni kapanmis olan kapiya dogru basiyla isaret etti.
Stavrogin soguk bir tavirla:
- Annem kapilardan dinlemez, dedi.
Peter, sesini neseyle yükselterek bir sandalyeye oturdu ve sözü arkadasinin agzindan aldi.
-Dinlese de benim için önemi yok. Buna hiçbir itirazim olamaz. Sadece, seninle yalniz olarak görüsmeye
geldim. Eh, sonunda seni görebilme firsati geçti elime. Her seyden önce, nasilsin bakalim? Iyi oldugunu
görüyorum. Saniyorsam yarin gelebileceksin, degil mi?
- Muhtemelen.
Peter, kollarini havaya kaldirip sakaci bir tavirla:
- Sonunda herkesi ferahlat... beni ferahlat! dedi. Onlara ne kadar saçma seyler söylemek zorunda kaldigimi
bir bilsen. Fakat bildigini saniyorum.
256
Stavrogin bir kahkaha atti.
- Her seyi bilmiyorum. Sadece annemden, senin oldukça... mesgul oldugunu duydum.
Peter, birden, sanki kendisini bir saldiriya karsi koruyormus gibi bir tavir takindi:
- Yani, onlara kesin bir sey söylemis degilim, dedi. Shatov'un karisini devreye soktugumu biliyorsun. Yani,
Paris'te onunla iliskin hakkindaki söylentiler, pazar günkü olayi açikliyor... kizmadin, degil mi?
- Elinden geleni yaptigina inaniyorum.
- Eh, benim de korkum bu yüzdendi, zaten. Fakat, 'elinden geleni yaptin' sözünün anlami nedir? Bu bir
serzenis degil midir? Bununla beraber, açik konusuyorsun. Buraya gelirken bütün korkum, açik
konusmamandi.
Stavrogin, biraz dargin bir tavirla:
- Dogrudan dogruya konuya girmek gibi bir düsüncem yoktu, dedi.
Sonra, bir kahkaha atti.
Peter, kollarini sallayarak, sözcükleri birbirinin arkasindan siralamaya basladi. Nihayet, Stavrogin'i
sinirlendirdigi için memnundu.
-Böyle demek istemedim, hayir hayir, beni yanlis anlama, hiç de böyle demek istemedim! diye haykirdi,
'bizim' islerle seni rahatsiz etmeye hakkim yok, tabii. Özellikle simdi bulundugun durumdan ötürü. Sadece
pazar olaylarini tartismak için gelmistim, o kadar. Bunun böyle devam edemeyecegini bildigimden, en uygun
olan adimi atabilmek için bir karara varmaya geldim. Senden fazla zorunluluk duydugum, en içten
açiklamalari yapabilmek için geldim... gururunu oksamak için söyledim; ama, söylediklerimin hepsi de
gerçektir. Bu günden tezi yok, seninle çok açik konusmak zorundayim.
- Yani, su ana kadar benimle içten ve açik konusmadigini mi düsünmeliyim?
257- Bunu sen de biliyorsun. Seni bir çok defa kandirdim. Gülüyorsun. Eh, gülmene memnunum; çünkü, bu
gülümsemeni açiklama yapabilmek için bir neden kabul ediyorum. 'Kandirma' sözcügünü özellikle seni
güldürmek için kullandim. Öyle ki, bana kizasin ve seni aldatabildigim! düsünesin ki, ben de hemen kendimi
anlatabilmek için firsat bulmus olayim. Görüyorsun ya, hemen ne kadar içten ve açik olmaya basladim. Eh,
artik beni dinlemeye hazir misin?
Peter'in önceden tasarlanmis kaba konusmalari ile kendisini sinirlendirmek arzusunu, tiksinti ile karsilayarak
onun konusmalarini dinleyen Stavrogin'in yüzünde huzursuz bir merak izi belirdi.
Peter, eskisinden daha fazla egilip büzülerek:
- Simdi, lütfen dinle, diye basladi. Buraya gelirken... yani, genel olarak... on gün kadar önce bu sehre
gelirken, belirli bir rol almayi kafamda tasarlamistim. Hiçbir rol yapmadan insanin kendi kisiligiyle dolasmasi
daha iyi olabilirdi, degil mi? Kimse inanmaz, ama, benim kisiligimden daha gülünç bir sey düsünülemez.
Samimi olmak gerekirse, biraz aptal rolü yapmak istedim. Çünkü, aptal olarak dolasmak, insanin kendi
kisiligi ile dolasmasindan daha kolay olur diye düsündüm. Fakat, sonuçta bir aptal, kural disidir ve kural disi
olan seyler de merak uyandirir. Sonunda kendi kisiligimde kalmaya karar verdim. Iste, efendim, kendi
kisiligim neye benzer? Altin gibi degerli bir anlami vardir: ne aptal ne zeki, yetenekleri oldukça noksan,
buradaki sivri akillilarin söyledikleri gibi, aydan gelme, öyle degil mi?
Stavrogin belirsiz bir tebessümle:
- Iyi, ama bilmiyorum. Belki de öyledir, dedi.
- Ah, su halde benimle ayni fikirdesin... çok memnun oldum. Zaten böyle düsünecegini önceden biliyordum.
Üzülme, üzülme, kizmadim ve kisiligimi de senden kompliman beklemek için açiklamadim. Oh, hayir, hayir!...
Sen yetenekleri çok ve kuskusuz ki bilgili bir kisisin! Aha, yine gülüyorsun! Yoksa, yine mi ayagim bir
258
yerde sürçtü?Öyle de olsa söylemezdin. Sen o kadar zeki bir kisisin. Su halde pekƒlƒ, sana inaniyorum.
Bunu böyle kabul edelim. Sevgili babamin dedigi gibi, Passons ve sunu ilave edeyim ki, gevezeligime de
kizma. Aklima gelmisken söylemeliyim ki, çok sasiracaksiniz; daima çok konusurum; yani, çok sözcük
kullanir ve çabuk konusurum; ama, yine de, nasil oluyor bilmiyorum, söylemek istedigimi söyleyemem. Peki,
neden bu kadar çok kelime kullanirim da, söylemek istedigimi anlatamam? Eh, çünkü, konusmasini bilmem
de ondan. Konusmasini iyi beceren kimseler, kisa konusur. Böylece, bu da tanimlanmis olur, degil mi? Yani,
yeteneklerimin noksanligi tanimlanmis olur. Fakat, yeteneksiz olma yetenegim bana dogal geliyor. Neden bu
yaradilisimdan yararlanmayayim? Ve gerçekten de kullaniyorum. Buraya gelirken, önceleri susmayi
düsündügüm dogrudur. Fakat, biliyorsun, insanin susabilmesi için birçok yetenekleri olmasi gerekir; bu
bakimdan bana hiç de uymaz. Ayrica, sen ne söylersen söyle, susmak tehlikelidir. Ve nihayet, konusmaya
karar verdim; ama, sadece yeteneksiz bir insanin yapabilecegi gibi; yani, konusmak ki, sanki söylenenleri bir
an önce kanitlamak istiyormus gibi... Sonunda, verdigim kanitlari birbirine öylesine karistiririm ki, beni
dinleyen kimse, ne söyledigime ve neyi kanitlamak istedigime karar veremeden omuzlarini silkmek suretiyle
yanimdan ayrilmak zorunda kalsin. Yada, daha dogrusu, o kisi yanimdan beni küçümseyerek ayrilsin.
Sonuçta, basitligini karsindakilere göstermis olursun; onlari gözyasina bogarsin ve tamamen anlasilmaz bir
insan olarak kalirsin... bir kerede üç avantaji birden saglamis olursun, böylece! Simdi sorarim, hakkimda
böyle düsünen kim benim gizli isler pesinde kostuguma inanir? Evet, beni daha önce dinleyen bir kimse,
hakkimda, gizli amaçlan var diye söylendiginde, bu sözü edene gücenecektir. Ve ayrica, bazen onlari
eglendiririm de... bu da mutlak olarak son derece degerlidir. Iste simdi, önceden yaptiklarimdan ötürü beni
tamamen bagislamaya taraftarlar; çünkü, Avrupa'da devrimci bildiriler yayimlayan zeki bir kimsenin,
kendilerinden bile aptal oldugu ortaya çikmistir. Bu böyledir, degil mi? Gülümsemenden beni hakli buldugunu
anliyorum.
259Aslinda Stavrogin hiç de gülmüyordu; aksine, biraz sabirsiz bir tavirla ve kaslarini çatmis olarak
dinliyordu.
Stavrogin, tek kelime dahi söylemedigi halde Peter, makine gibi konusmasina devam etti:
-Anlayamadim? Ne dedin ? Fark etmez mi? Emin ol ki, burada, arkadasligimiza güvenerek seni lekelemek
için bulunmuyorum. Fakat korkarim ki, bugün son derece alingansin. Büyük bir nese ve açik kalplilikle sana
kostum. Fakat, sanki söylediklerimi ilerde aleyhime bir kanit olarak kullanmak için, zihnen notlar aliyormus
gibi görünüyorsun. Seni temin ederim ki, bugün, hiçbir konuya deginecek degilim. Sana söz veririm ve bütün
sartlarini da hemen kabul ederim.
Stavrogin büyük bir inatçilikla susuyordu.
- Anlayamadim. Ne dedin? Bir sey mi söyledin? Anliyorum, anliyorum, yine saçmaladim, galiba. Hiçbir sart
kosmadin ve kosmayacaksin da. Ben de çok iyi biliyorum ki, sart kosulmaya degmez bir kimseyim. Hakliyim,
degil mi? Agzindan laflari zorla aliyorum ve kuskusuz ki, bu da yeteneksizligimden ötürü. En küçük bir
yetenek izi bile yok. Gülüyor musun? Anlamadim? Ne dedin?
Stavrogin nihayet kahkahayi basti.
- Hiçbir sey demedim. Sadece, bir zamanlar senin için, gerçekten yeteneksiz bir insan dedigimi hatirliyorum;
fakat bunu söyledigimde sen orada yoktun. Anladigima göre, benim böyle konustugum sana söylenmis. Ümit
ederim ki, biraz çabuk olur ve konuya bir an önce girersin.
Peter yine çabuk çabuk konusarak:
- Fakat konunun tam üzerindeydim! dedi. Pazar gününden söz ediyorum. Pazar günü ben neydim? Ne
tahmin edersin? Aceleci, siradan bir insandim ve konusmayi en berbat sekilde üzerime zorla aldim. Fakat
hepsi beni bagisladilar. Önce, aydan geldigim için, buna ben de inanmaya basladim, bu konuda herkes ayni
fikirdedir. Sonra, onlara güzel, küçük bir Öykü anlatarak seni, içinde bulun260
dügün kötü durumdan siyirip kurtardigim için. Böyle degil mi? Hakli degil miyim?
- Yani, özellikle, içlerinde bir kusku birakacak sekilde ve önceden sözbirligi etmisiz gibi. Aksine, bu konuda
ne sözlesmistik ne de ben böyle bir sey yapmani istemistim.
Peter, gerçekten sevinmis gibi:
- Dogrudur, dogrudur! diye haykirdi. Kafamda tasarladiklarimin neler oldugunu anlayabilmem için böyle
hareket ettim. Genellikle aptal rolü oynuyordum; çünkü, seni yakalamak, gururunla oynamak istiyordum.
Aslinda, senin ne kadar korktugunu ögrenmek istiyordum.
- Bütün ögrenmek istedigim, simdi neden bu kadar samimi oldugundur?
- Kizma! Kizma! Bana öyle dik dik bakma! Fakat bana hiç de dik dik bakmiyorsun, degil mi? Neden bu kadar
samimi oldugumu mu ögrenmek istiyorsun? Simdi her sey çok degisik de ondan. Her sey bitmis ve sonuca
ulasmis, küllenmis. Birden hakkindaki düsüncelerimi degistirdim. Eski yolun sonuna geldik; bundan sonra
kesin olarak eski yöntemlerle onurunu kirmaya çalismayacagim. Simdi, artik yeni yöntemler kullanacagim.
- Taktigini degistirdin, degil mi?
- Taktik yok. Simdi tamamen, yapmak istediklerini yapmakta serbestsin. Yani, evet demek istersen evet
dersin, hayir demek istersen hayir dersin. Iste, sana karsi yeni taktigim. Ve bundan sonra, bana kendin
sormadan, bizim islerimizden söz etmeyecegim. Gülüyor musun? Gül bakalim. Ben de gülüyorum. Fakat su
anda ciddiyim, ciddi, ciddi... ama dogrudur...? degil mi?... Bu kadar aceleci bir insan yetenekli olamaz...
Pekƒlƒ, yeteneksiz olabilirim; fakat, gayretliyim, gayret ediyorum.
Gerçekten de ciddi olarak konusuyordu. Sesinin tonunda ve tavirlarinda garip bir heyecan vardi. Stavrogin,
merakla Peter'e bakti.
261- Benim hakkimdaki fikirlerini degistirdigini söylemistin, degil mi? diye sordu.
-Shatov'un sana vurmasindan sonra ona elini sürmedigin andan itibaren hakkindaki düsüncelerim degisti.
Artik yeter, lütfen, yeter! Baska soru sormak yok. Baska tek kelime söylemem.
Sorulardan kurtulmak istermis gibi ellerini sallayarak ayaga firladi. Sonra, baska soru sorulmadigi ve gitmesi
için açik bir neden olmadigindan tekrar yerine oturdu. Biraz sakinlesmisti.
Hemen konusmaya basladi.
- Sirasi gelmisken sunu da söylemek isterim. Bazi kimseler onu öldüreceginden söz ederek bahse bile
tutusuyorlar. Öyle ki, Lembke, seni göz altinda tutabilmek için polisi bile uyarmayi düsündü; ama, karisi
engel oldu. Fakat, yeter artik bundan sözettigini, yeter. Sadece seni uyarmak istedim, o kadar. Sahi, bir sey
daha var. Biliyorsun, Lebyatkinler'i ayni gün nehrin öbür kiyisina aktardim. Adreslerini bildiren notumu aldin
mi?
- Ayni gün aldim.
- Bunu 'siradan' bir insan oldugum için yapmadim. Sadece samimiyetimden, sana yardimci olabilmek için
yaptim. Eger, bu hareketimden herhangi bir siradanlik sezdinizse; bu tamamen sa-miyetimdendir.
Stavrogin düsünceli:
- Oh, önemli degil sanirim, diye söylendi. Belki de yapilacak baska bir sey yoktu. Yalniz, lütfen, bana bir
daha not gönderme.
- Baska çarem yoktu. Ne yapabilirdim?
- Demek ki, Liputin biliyor?
- Bu konuda da elimden bir sey gelmezdi. Fakat, Liputin, sen de bilirsin, cesaret edemez.,. Aklima geldi,
bizimkilere ugramak fena bir fikir sayilmaz; yani demek istiyorum ki, onlara, 'bizimkilere' degil, yoksa yine
beni suçlu bulacaksin. Fakat merak etme, hemen degil, bir ara. Simdi hava yagisli. Onlara haber veririm,
toplanirlar, aksam da biz gideriz. Onlara nasil bir armagan götürdügümüzü an262
lamak için, yuvada agzi açik bekleyen karga yavrulari gibi beklesip duruyorlar. Çok heyecanli insanlar,
notlarini çikarmislar, tartismaya hazirlaniyorlar. Virginsky... bir 'Cosmopolitan', Liputin, polis çalismalarina
kuvvetle egilmis bir 'Fourierist'; ne yalan söyleyeyim, bir bakima degerli bir kimse, ama her seyde siddet
istiyor ve uzun kulakli adam, son fakat önemli; kendi bildigi gibi yapacaktir. Ve, biliyorsun, onlari önemsemez
gibi davrandigimdan bana güceniyorlar... ha, ha! Onlari muhakkak görmemiz gerekiyor. Stavrogin, mümkün
oldugu kadar önemsemez bir tavirla:
- Beni onlara bir çesit Önder olarak mi tanittin? diye sordu. Peter, ona söyle bir bakti. Stavrogin'in sorusunu
duymamis gibi
konuyu degistirmek için:
- Sahi, dedi. Anneni görmek için buraya birkaç defa gelmistim ve ona da bazi seyler anlatmak zorunda
kaldim.
- Tahmin ederim.
- Hayir, hiçbir seyi tahmin etme. Annene sadece, Shatov'u öldürmeye niyetin olmadigini söyledim ve güzel
seylerden söz ettim. Ve biliyor musun? Hemen ertesi günü, Lebyatkinler'i nehrin karsi kiyisina tasidigimi
ögrenmis. Bunu ona sen mi söyledin?
- Böyle bir sey aklima bile gelmezdi.
- Söyleyenin sen olmadigini biliyordum, zaten. Fakat, senden baska kim haber verebilir ki? Söyleyenin kim
oldugunu bulmak çok ilginç olacak.
- Kusku yok ki söyleyen Liputin'dir. Peter kaslarini çatarak:
- Ha.... hayir, Liputin degil, diye mirildandi. Kim oldugunu ögrenecegim. Bana, Shatov söyledi gibi geliyor.
Ama, önemli de sayilmaz, hani. Bu konuyu birakalim. Aklima geldi, annenin hep en önemli soruyu sormasini
bekliyordum... Garip sey, evet, önceleri yüzü çok asikti; fakat, bugün geldigimde gözleri piril piril yaniyordu.
Acaba bunun anlami ne olsa gerek?
Stavrogin birden beklenmedik bir samimiyetle:
263- Çünkü, bes gün içinde Lisa'ya evlenme teklif edecegime söz verdim, dedi.
Peter sasirmis gibi:
- Oh, su halde... kuskusuz diye mirildandi. Onun nisanlanmasi hakkinda bazi söylentiler var, biliyor musun"?
Hem dogru da. Fakat haklisin; kiliseden kosar adimlarla dönecektir. Sadece senin bir sözüne bakar. Böyle
söyledigim için kizmadin, ya?
- Hayir, kizmadim.
- Görüyorum ki bugün seni kizdirabilmek oldukça güç. Senden korkmaya basliyorum. Yarin nasil
görünecegini o kadar çok merak ediyorum ki. Birçok sey hazirlamis oldugunu umarim. Böyle konustugum
için bana kizmiyorsun, ya?
Stavrogin'in cevap vermemesi, Peter Verkhovensky'yi büsbütün çileden çikardi.
-Lisa için annene cevap verdin mi? diye sordu. Stavrogin, soguk bakislarini Peter'e dikti.
- Oh, anliyorum. Kuskusuz anneni rahatlatmak için sadece. Stavrogin kesin bir dille sordu:
- Ya, söylediklerimde ciddiysem?
- Böyle olaylarda söylendigi gibi, Allah versin. Ise zarari dokunmaz görüyorsun ya, bizim isimiz demedim. Biz
kelimesinden hoslanmiyorsun ve bana gelince, kuskusuz emirlerine hazirim. Bunu bilirsin.
- Böyle mi zannediyorsun? Peter gülerek aceleyle:
-Ben... bir sey zannetmiyorum, dedi. Çünkü, özel islerini daha önceden düsündügüne göre, yapmaya karar
verdigin seyin de ölçülü olacagini bilirim. Sadece, hizmetinde oldugumu söylerken samimiydim. Daima ve
her yerde, her an hazirim. Yani, anliyorsun, degil mi?
Stavrogin esnedi.
264
Peter, hemen yerinden kalkti ve hemen gidecekmis gibi yine sapkasini kapti.
- Seni sikiyorum, dedi.
Fakat, gidecegi yerde devamli olarak konusmaya, odada dolasmaya basladi. Anlattiklarinin heyecanli
kisimlarinda sapkasini bacagina vuruyordu.
Neseli bir sesle:
-Lembkeler'i eglenesin diye anlattim, dedi.
- Hayir, tesekkür ederim. Belki daha sonra neselenirim. Sahi, Bayan Lembke nasil?
-Ne garip tavirlariniz ve anlayisiniz var!... Onun sagligi, sizin için bir kedinin sagligi kadar önemli degildir.
Bununla beraber, yine de ilgileniyorsunuz. Hosuma da gitmiyor degil. Çok iyidir ve size son derece saygisi
var. Sizden çok sey bekliyor. Pazar günkü olaydan hiç söz etmiyor ve ortaya çikmanizla her seyi
halledeceginize inaniyor. Sizi temin ederim ki, her seyin üstesinden geleceginize gerçekten inaniyor.
Bununla beraber, simdi her zamankinden çok daha esrarli ve romantik bir kisi oldu... son derece avantajli bir
durum. Sizinle tanismak için herkes sabirsizlikla bekliyor. Sehirden ayrildigim zaman için için kayniyorlardi;
ama simdi fokurduyorlar. Aklima geldi, su mektup için tekrar tesekkür ederim. Hepsi Kont K.'den korkuyor.
Biliyorsunuz, devletin bir casusu oldugunuzu düsünüyorlar. Ben de inkƒr etmiyorum... zarari yok, degil mi?
- Hayir.
- Bu bir sey degil. Gelecekte bize faydali olacaktir. Burada bildikleri gibi davraniyorlar. Tabii, ben de onlara
cesaret veriyorum. Bayan Lembke basta. Gaganov da... Gülüyor musun? Benim taktigim bu; saçmaliyorum
ve sonra birdenbire bekledikleri gibi zekice bir söz ediyorum. Etrafimi sardiklari zaman da, yine
saçmalamaya basliyorum. Su anda beni gözden çikarmis durumdalar. 'Yetenekli bir kimse' diyorlar. Fakat
aydan düsmüs. Beni dogru yola sokabilmek için Lembke, memuriyet teklif ediyor. Biliyorsun, ona son de265rece kötü davraniyorum. Yani, gururunu incitiyorum; sadece dik dik bakmakla yetiniyor. Bayan Lembke
de tesvik ediyor. Dukhovo'da dün senin için pek hos olmayan seyler söyledi. Ona hemen bütün gerçegi
anlattim. Yani, bütün gerçegi degil tabii. Bütün günümü Dukhovo konaginda geçirdim. Konagi ve arazisi çok
güzel. Stavrogin, birden ayaga firladi ve ileri dogru egilerek:
- Simdi Dukhovo'da degil mi? diye sordu.
-Hayir, bu sabah beni getirdi. Beraber döndük. Peter, Stavrogin'in ani heyecanini fark etmemis gibi devam
etti:
- Özür dilerim, galiba bir hata yaptim. Kitabi düsürdüm. Yere düsürdügü pahali ciltli kitabi almak için egildi.
Aceleyle
sayfalari karistirdi.
-Balzac'in kadinlari, hem de resimli. Bunu okumadim. Lembke de roman yaziyor.
Stavrogin ilgilenmis gibi sordu:
- Sahimi?
-Rusça. Tabii gizli gizli yaziyor. Bayan Lembke'nin haberi var ve izin veriyor. Ama, kendine göre yöntemleri
olan bir mankafa. Mankafalar da çalisarak kazanirlar. Öyle kesinlik, agirbaslilik!... Keske bizim de öyle bir
yanimiz olsa.
- Yönetimi övmüyorsunuz, ya?
- Neden olmasin? Rusya'da tek dogal olan sey de bu... Birden haykirdi.
-Övmem... övmem... bundan söz etmiyorum. Bu nazik konuda tek kelime söylemiyorum. Haydi,
allahaismarladik. Suratin yemyesil oldu.
- Biraz atesim var.
-Inanirim. Hemen yatsaniz iyi olacak. Aklima geldi de, tasrada hadimlar tarikatindan üyelerimiz var... çok
ilginç insanlar. Fakat, bundan sonra söz ederim. Size bir haber daha; cuma gecesi bazi su266
baylarla içiyordum. Aralarinda üç dostumuz var, vous comprenez (anladin mi)? Dinsizligi tartisiyorlardi ve
söylememe gerek yok, tabii, Tanri'yi ortadan kaldirmislardi. Neseden kiriliyorlardi. Sahi, Shatov, eger
Rusya'da bir devrim yapilacaksa, bu devrimin Tanri'yi inkƒrla baslamasi gerektigi kanisinda. Dogru olabilir.
Ak saçli bir yüzbasi, hep oturuyor, tek kelime söylemiyordu. Birden yerinden firlayip odanin ortasina atladi.
Kendi kendine konusuyormus gibi yüksek sesle: Tanri yoksa, ben ne yüzbasisiyim', diye haykirdi. Sonra,
sapkasini alip çikti gitti. Stavrogin, üçüncü defa esneyerek:
- Oldukça anlamli bir söz etmis, dedi.
- Öyle mi? Ben anlayamadim. Zaten bu nedenle size sormak istemistim. Eh, baska ne olabilirdi ki?
Spigulinler'in fabrikasi da çok ilginç. Bildiginiz gibi bes yüz isçi çalistiriyorlar. Bir kolera yuvasi haline gelmis.
On bes yildan beri temizlenmemis ve fabrikada çalisanlarin paralari da dogru dürüst ödenmemis. Sahipleri
milyoner. Isçilerden bazilarinin 'Enternasyonal' hakkinda oldukça bilgili olduklarina seni temin ederim.
Gülüyorsun, degil mi? Göreceksin. Sadece bana biraz zaman tani! Sana zamani ayarlamani daha önce de
söylemistim, bak simdi de söylüyorum ve sonra... fakat özür dilerim, söylemeyecegim. Bunun hakkinda
konusmayacagim. Kaslarinizi çatmayin öyle. Eh, allahaismarladik.
Birden geri dönerek haykirdi:
- Hey güzel Tanrim! En önemli seyi unuttum. Sandiginizin Petersburg'dan gelmis oldugunu söylememi
istediler.
Stavrogin anlamayarak Peter'e bakti. -Yani?
- Yani sizin sandik... öteberiniz; ceketleriniz, pantolonlariniz, çamasirlariniz, gömlekleriniz gelmis. Dogru mu?
- Evet, bunun hakkinda bu sabah bir sey söylemislerdi.
- Anliyorum, simdi hemen alinamaz mi?
- Alexey'e sor.
267- Pekƒlƒ, su halde yarin... yarin. Yeni ceketim, Frak ve üç pantolonum, senin esyalarla beraber. Tavsiyen
üzerine Charmer'den almistim, hatirladiniz mi?
Stavrogin gülümseyerek:
- Burada kibar davrandigini duydum, dedi. Binicilik dersleri alacagin dogru mu?
Peter çarpik bir tebessümle ve son derece titrek bir sesle:
- Bana bak, dedi. Bana bak, ilk ve son defaya mahsus olmak üzere su kisilikleri bir tarafa birakalim. Hiç
kusku yok ki beni arzu ettigin kadar hor görebilirsin. Beni hor görmek seni memnun etse bile, bir süre
kisiliklerimizi bir kenara itelim. Sen de böyle düsünmez misin?
Stavrogin:
- Çok iyi, dedi. Bir daha yapmam.
Peter gülümsedi, sapkasi ile dizine vurdu, agirligini bir ayagindan öbürüne geçirdi ve tekrar eskisi gibi durdu.
Bir kahkaha atarak:
- Buradaki bazi kimseler, dedi. Beni, Lisa konusunda senin rakibin sayiyorlar. Bu bakimdan kiligimi
düzeltmem gerekir, degil mi? Fakat, bütün bu bilgileri sana kim getiriyor? Hey Tanrim, saat hemen hemen
sekiz olmus. Gitmem gerekiyor. Annen gitmeden önce kendisini görmemi istedi; ama, simdi vaktim
olmayacak. Sen simdi yat, yarin kendini daha iyi hissedersin. Disarsi karanlik, hava yagisli, fakat beni
bekleyen bir araba var; çünkü, geceleri sokaklar pek emin degil... Oh, sahi aklima geldi, Fedka isimli bir
mahk–m Sibirya'dan kaçmis, civarda ve sehirde basibos dolasiyor. Bir zamanlar benim esirimmis; ama,
babam onu orduya satmis ve para almis. Oldukça ilginç kisiligi olan biri.
Stavrogin, kaslarini hayretle kaldirarak sordu:
- Onunla ko... konustun mu?
- Konustum. Benden kaçmiyor. Hemen hemen her seye hazir; tabii para karsiliginda; ama, kendisine göre
bazi inançlari var. Oh,
268
yine aklima geldi. Eger planlarinda ciddiysen... hatirlarsan, Lisa hakkinda... o takdirde yine hatirlatirim ki, ben
de her seye hazirim. ' Ne söylersen söyle, emirlerine hazirim. Ne o, ne oldu? Bastonuna neden uzandin?
Güzel Tanrim, ben de nelerden söz ediyorum? Meger baston degilmis. Bir an için bastonuna uzandigini
sandim!..
Stavrogin, ne bir sey ariyor ve ne de konusuyordu. Fakat oldukça ani bir hareketle yerinden firladi. Yüzünde
garip bir anlam vardi.
Peter, basiyla kƒgit agirliginin altindaki mektubu isaret ederek:
-Bay Gagonov hakkinda da bir seyler yapmami istiyorsan, diye mirildandi. Gerekli bütün seyleri hazirlamak
için bana güvenebilirsin. Benim yardimim olmadan bir sey yapamazsin.
Cevap beklemeden odadan çikti. Fakat, basini bir kere daha kapinin araligindan uzatti. Yüksek sesle
bagirarak:
- Böyle söylüyorum; çünkü, Shatov, geçen pazar sana hakaret ederek hayatini tehlikeye sokmakta haksizdi,
degil mi? Bunu düsünmeni istiyorum.
Yine cevap beklemeden gözden kayboldu.
***
Peter Verkhovensky, kapinin arkasindan kayboldugu zaman belki de, yalniz kalan Stavrogin'in öfkeyle
duvarlari yumruklaya-cagini düsündü ve mümkün olsa onu seyretmekten memnun olacakti. Fakat, çok
yaniliyordu; Stavrogin tamamen sakindi. Iki dakika kadar masanin yaninda durdu; derin düsünceye dalmis
görünüyordu; fakat, çok geçmeden dudaklarinda soguk bir tebessüm belirdi. Yavasça yine koltuktaki eski
yerine oturdu ve sanki bütün gücünü yitirmis gibi gözlerini yumdu. Mektubun ucu hƒlƒ kagit agirliginin
altindan görünüyordu, onu düzeltmek için hiçbir hareket yapmadi.
Kisa zamanda kendisini tamamen unuttu. Son birkaç günden beri, son derece endiseli olan Bayan
Stavrogin, Peter Verkhovensky'nin
269verdigi sözde durmayarak evden ayrilmasi üzerine, zamansiz olmakla beraber, Nicholas'i görmek
arzusuna engel olamadi. Nihayet, oglunun kesin bir seyler söyleyecegini bütün kalbiyle umuyordu. Eskisi
gibi kapiyi yine hafifçe tikirdatti. Yine cevap alamayinca kapiyi açti. Nicholas'in kimildamadan oturdugunu
görünce, heyecanindan kalbi küt küt çarparak koltuga dogru yürüdü. Oglunun bu kadar çabuk uykuya
dalmasina ve zorlukla soluk aliyormus gibi oturarak uyuyabilmesine sasirdi. Nicholas'in yüzü soluk, tamamen
donmus ve hareketsizdi; kaslari hafifçe çatilmisti; yüzü gerçekten balmumundan yapilmis bir maskeyi
andiriyordu. Bayan Stavrogin, üç dakika kadar oglunun basucunda, ƒdeta soluk almaktan korkarak durdu.
Sonra, birden panige kapildi. Ayaklarinin ucuna basarak odadan çikti ve kapida bir saniye kadar oyalanarak
ogluna dogru bir haç isareti yaparak onu kutsadi. Sonra, kimseye görünmeden içinde yepyeni bir üzüntüyle
uzaklasti.
Stavrogin, yerinden hiç kimildamadan, taslasmis gibi hemen hemen bir saat kadar uyudu. Uyudugu süre
içinde, yüzünün tek adalesi dahi kimildamamisti; kaslari yine eskisi gibi çatikti. Bayan Stavrogin, odada üç
dakika daha kalmis olsaydi; hiç kusku yok ki, bu ölü hareketsizligin ezici duygusuna dayanamaz, oglunu
uyandirirdi. Stavrogin'in gözleri kendiliginden açildi. Yine hiç kipirdamadan oturdu ve gözlerini, odanin bir
kösesine dikti. Sanki orada bulunan çok merak uyandirici bir seye bakiyormus gibi görünüyordu. Oysaki,
baktigi yerde degisik ve yeni bir sey yoktu.
Nihayet, büyük duvar saatinin gongu, hafif bir sesle, yarim saati vurdu. Stavrogin huzursuz bir tavirla basini
saate bakmak için döndürdügü zaman, odanin arka kapisi açildi ve kƒhya Alexey Ye-gorovich odaya girdi.
Bir elinde, kalin bir palto, esarp ve sapka, diger elinde ise üzerinde bir kƒgit bulunan gümüs bir tepsi vardi.
- Saat dokuz buçuk, diye bildirdikten sonra, elindeki giyecekleri kösedeki bir sandalyenin üstüne koydu ve
üzerinde, kursun kalemle sadece iki satir yazili ve katlanmamis bir kƒgit bulunan tepsiyi, Stavrogin'e uzatti.
270
Stavrogin notu okuduktan sonra, ayni kƒgidin kösesine bir seyler karaladi ve kƒgidi tekrar tepsinin üstüne
atti. Kanepeden kalkarken:
- Ben evden ayrilir ayrilmaz verirsin, dedi. Simdi giyinmeme yardim et.
Üzerinde kadife bir ceket oldugunu fark edince bir an düsündü; sonra kƒhyaya, resmi ziyaretlerde giydigi
ceketini getirmesini söyledi. Nihayet, giyinmesini bitirerek, sapkasini basina geçirdi. Annesinin girmis oldugu
kapiyi kilitledikten sonra masanin üzerindeki mektubu aldi ve pesinde kƒhya oldugu halde odanin diger
küçük kapisindan hole çikti. Koridordan, dogrudan dogruya bahçeye açilan, küçük bir sahanliga giden,
daracik tas basamaklardan indiler. Sahanligin kösesinde, bu gece için önceden hazirlanmis, küçük bir fener
ve büyük bir semsiye vardi.
Kƒhya, efendisini bu gece ziyaretinden alikoymak için son bir deneme daha yapti.
- Bu devamli yagmur sokaklari çok çamurlu yapti, efendim. Fakat Stavrogin cevap vermeden semsiyeyi aldi.
Eski bahçenin
rutubetli ve zifiri karanligina daldi. Rüzgƒr, agaçlarin yari çiplak tepelerini sallayarak ugulduyordu. Daracik,
çakil döseli patika çamurlu ve kaygandi. Bahçeye basi açik ve sadece ceketiyle çikmis olan Alexey, bir adim
önde yürüyerek patikayi elindeki fenerle aydinlatiyordu.
Stavrogin birden:
- Bu sekilde görülmüs olmayacak miyiz? diye sordu. Kƒhya, yumusak ve tane tane konusarak:
- Pencerelerden görülmez efendim, dedi. Ayrica, her seyin geregini yaptim.
- Annem uyuyor mu?
- Saat tam dokuzda odasina çekildi, efendim. Son birkaç günden beri ayni saatte odasina çekiliyor ve bir sey
ögrenebilecegini de sanmam.
271Sonra büyük bir cesaretle sordu:
- Acaba saat kaçta döneceksiniz, efendim?
- Bir, bir buçuk. En geç ikide.
- Çok güzel, efendim.
Her ikisinin de çok iyi bildikleri dolambaçli patikayi geçerek bahçenin yüksek tas duvarlarinin dibine geldiler.
Duvarin uzak kösesinde, tenha bir sokaga açilan küçük bir kapi vardi. Bu küçük kapi hemen hemen hep kilitli
bulunurdu; ama kapinin anahtari simdi kƒhyanin elindeydi.
Stavrogin tekrar sordu:
- Kapi gicirdamaz mi?
Alexey, kapinin bir gün önce ve tekrar bugün de yaglanmis oldugunu söyledi. Sirilsiklam olmustu. Kapiyi
açtiktan sonra anahtari Stavrogin'e uzatti.
Efendisini yeniden uyandirmak istedi.
-Eger uzaga gidecekseniz efendim, tenha sokaklarda kol gezen serserileri hatirlatirim. Özellikle, nehrin öbür
tarafinda.
Alexey, Stavrogin'i kucaginda tasimis, ona çocuklugundan beri bakmis emektar bir usakti. Ciddi düsünceli,
okumayi seven bir adamdi.
- Merak etme, Alexey.
- Tanri sizi korusun, efendim. Yaptiklarinizin dogruluguna inaniyorum. Tanri dogrularin yardimcisidir,
efendim.
Stavrogin, tenha sokaga çikmak üzereyken birden durdu.
- Ne söyledin?
Kƒhya, biraz önce söylediklerini tekrarladi. Efendisinin karsisinda, simdiye kadar hiç böyle konusmamisti.
Stavrogin kapiyi kilitledikten sonra anahtari cebine soktu ve çamurlu yollarda bata çika yürümeye basladi.
Nihayet issiz ve uzun bir caddeye çikti. Sehri avucunun içi gibi biliyordu; Bogoyavlenskaya caddesi oldukça
uzakti. Filipov'un köhne evinin kapali ka272
pisinin önüne geldigi zaman saat onu geçiyordu. Lebyatkin'lerin önceden oturdugu alt kat bostu ve
pencerelerin kepenkleri kapaliydi. Shatov'un oturdugu çati katinda isik vardi. Çingirak olmadigindan kapiyi
yumruklamaya basladi. Üst kattan küçük bir pencere açildi. Shatov basini uzatarak sokaga bakti. Disarisi çok
karanlik oldugundan bir sey görmek mümkün olmuyordu. Shatov bir dakika kadar bütün dikkati ile geleni
görmeye çalisti. Birden sordu:
- Sen misin?
. Davetsiz konuk cevap verdi:
- Benim.
Shatov, pencereyi çarparak kapatti ve asagi inerek kapiyi açti. Stavrogin tahta esigin üstünden atlayarak
içeri girdi ve tek kelime söylemeden, Kirilov'un oturdugu bölüme dogru yürüdü.
Buradaki bütün kapilar ardina kadar açikti. Koridor ve ön iki oda karanlikti; fakat, Kirilov'un oturdugu son
odada isik vardi. Odadan gülüsmeler ve birtakim garip bagrismalar duyuluyordu. Stavrogin, dogrudan
dogruya aydinlik odaya yürüdü; fakat, odaya girmeden kapida durdu. Odanin ortasindaki büyük masanin
üstünde çaydanlik duruyordu. Ev sahibinin akrabasi yasli kadin, basi açik, üzerinde sadece bir eteklik, çiplak
ayaklarinda erkek potinleri ve sirtinda tavsan derisi bir ceket oldugu halde odanin tam ortasinda duruyordu.
Kucaginda, üzerinde sadece bir zibin olan, küçük bacaklari çiplak, yanaklari pembe-beyaz, açik sari saçlari
daginik, on sekiz aylik bir çocuk vardi. Görünüse göre besiginden henüz alinmisti. Aglamis oldugu,
kirpiklerinin islakligindan belli oluyordu. Fakat simdi, küçük kollarini uzatiyor, ellerini çirpiyor ve her küçük
çocugun yaptigi gibi kendi kendine garip sesler çikartarak gülüyordu. Kirilov, bebegin önünde durmus
elindeki küçük kirmizi bir topu yere vuruyor, tavana kadar ziplayan topu yine yakaliyordu. Çocuk, yarim
yamalak becerebildigi kadar ®top, top‾ diye bagirinca, Kirilov topu çocuga veriyor ve onun tekrar attigi topu
yakalamak için kosuyordu. Nihayet top dolabin altina yuvarlandi. Çocuk, ®top, top‾ diye fer273yadi basti. Kirilov yüzükoyun yere uzanarak topu almaya çalisti. Stavrogin odaya girdi; onu gören çocuk,
yasli kadina sarilarak yaygarayi basti. Yasli kadin onu hemen odadan götürdü.
Kirilov, top elinde yerden kalkarken bu beklenmedik ziyaretçiye hiç de sasirmis görünmüyordu.
- Stavrogin mi? diye sordu. Çay ister misiniz?
Bu arada yerden kalkmisti.
Stavrogin:
- Sayet sicaksa, hayir demem, dedi. Iliklerime kadar islandim.
Kirilov memnun olmus bir tavirla:
- Evet, sicak... hatta kayniyor, dedi. Oturun. Çamur içinde kalmissiniz, ama önemli degil. Daha sonra silip
temizlerim.
Stavrogin, bir sandalyeye rahatça oturdu ve verilen çayi hemen bir dikiste içti. Kirilov sordu:
- Bir fincan daha ister misiniz?
- Hayir, tesekkür ederim.
O zamana kadar ayakta duran Kirilov, Stavrogin'in tam karsisindaki sandalyeye oturdu.
- Sizi buraya hangi rüzgƒr atti? diye sordu.
- Is. Su mektubu okuyun. Gaganov'dan. Petersburg'da onun hakkinda söylediklerimi hatirlar misiniz?
Kirilov, mektubu alip okudu; sonra masanini üzerine koydu ve Stavrogin'e bakarak bekledi. Stavrogin
anlatmaya basladi.
- Bildiginiz gibi bu Gaganov'la hayatimda ilk kez karsilastim. Bir ay önce Petersburg'da. Baskalarinin yaninda
birkaç kere karsilastik. Benimle samimiyeti olmadigi ve konusmadigi halde, bana karsi son derece küstah
davranma firsatini buldu. O zaman bunu size anlatmistim. Fakat bilmediginiz bir özellik var. Petersburg'dan
ay274
rilmadan önce bana bir mektup yolladi. Tabii bu mektup bambaska bir dille yazilmisti. Niçin yazildigi belli
olmayan kaba bir dille yazilmisti. Ben de hemen bir mektupla cevap verdim. Büyük bir samimiyetle, dört yil
önce babasi ile aramda geçen kulüpteki olayin, istenmeden, hastaligim nedeniyle yapilmis bir olay oldugunu
ve özür dilemeye hazir oldugumu bildirdim. Bunu dikkate alarak beni bagislamasini rica ettim. Mektubuma
cevap vermeden çekip gitti. Buraya geldigimde; onu azgin bir boga gibi köpürmüs olarak karsimda
buluyorum. Daha evvel toplumun içinde bana söylediklerini tekrarliyor. Beni kötü olarak suçluyor. Ondan
sonra bugün, bu mektubu aldim. Öyle bir mektup ki, böylesini simdiye kadar kimsenin almis olabilecegini
düsünemem. Içi türlü hakaretlerle dolu. 'Tokatlanmis suratimiz' falan diye bir sürü hakaret var içinde. Düello
sahidim olmayi reddetmeyeceginiz umuduyla geldim. Kirilov:
- Hiç kimse böyle bir mektup almamistir diyorsunuz, dedi. Öfkeliyken her insam böyle bir mektup yazabilir.
Pushkin, Hekern'e böyle bir mektup yazmisti. Pekƒlƒ, gelecegim. Ne yapacagimi söyleyin, yeter.
Stavrogin, bu durumun yarin halledilmesini istedigini söyledi. Fakat önce, Kirilov 'un tekrar Gaganov'u
görmesini, ona, yine özür dilemeye hazir oldugunu; hatta, gerekirse mektupla da ayrica özür dileyebilecegini;
fakat, Gaganov'un da bir daha böyle mektuplar yazmamaya söz vermesinin sart oldugunu ve daha önce
gönderilen mektubun hiç yazilmamis olarak kabul edilecegini bildirmesini istiyordu.
Kirilov:
- Çok alttan aliyorsunuz, dedi. Kabul etmeyecektir.
- Buraya gelmemin asil nedeni, ona böyle söyleyip söyleyemeyeceginizi ögrenmek istememdi.
- Söyleyecegim. Sizin bileceginiz bir sey; ama, kabul etmeyecektir.
275- Kabul etmeyecegini ben de biliyorum.
- Dövüsmek isteyecektir. Onunla nasil bir dövüse kararlisiniz?
- Anliyorsunuz, ya, ben her seyin yarin olup bitmesini arzu ediyorum. Yarin sabah saat tam dokuzda
Gaganov'un evine gideceksiniz. Sizi dinleyecek ve söylenenleri kabul etmeyecektir; fakat size, kendi tanigi
ile görüsebileceginiz bir saat verecektir. Saat on biri verdigini kabul edelim. Onlarla bütün konular üzerinde
anlasin ve saat bir ya da iki sularinda, kararlastirilacak yerde bulusuruz. Böyle bir anlasma için elinizden
geleni yapmanizi rica edecegim. Tabii, dövüs silahi tabanca olacaktir. Özellikle, sunu istiyorum; dövüs
sahasinda, arasi on adim olan iki çizgi çekin; bu çizgilerden yine onar adim sayarak iki tarafa da tekrar birer
çizgi çekin. Yerilen isaret üzerine bu çizgilerden baslayarak atis çizgilerine kadar yürüyecegiz. Her ikimizin
de bu çizgiye kadar yürümesi gerekiyor. Tabii, taraflar arzu ettikleri takdirde daha önce de ates edebilirler.
Zannederim ki bütün söyleyeceklerim bu kadar.
Kirilov:
- Atis çizgilerinin arasindaki on adimlik uzaklik çok yakin, dedi.
-Madem böyle düsünüyorsunuz, yirmi adim olsun; ama, daha fazla degil. Onun dövüsmek için arzulu
oldugunu düsünüyorsunuz, degil mi? Bir tabancanin nasil dolduruldugunu bilir misiniz?
-Biliyorum. Iki tabancam var. Onlari hiç kullanmadiginiza dair yemin edecegim. Onun tanigi da benim gibi
söyleyecek. Iki takim tabanca olacak, kura ile ya onun tabancalari ya da bizimkiler seçilmis olacak.
- Güzel.
- Tabancalari görmek ister misiniz?
- Kelimenin tam anlamiyla, evet...
Kirilov, odanin bir kösesinde duran bavulunun üzerine egildi. Bavul bosaltilmamisti ve istedigi zaman
kendisine gerekli öteberiyi
276
zaman zaman aliyordu. Bavulun dibinden, hurma agacindan yapilmis ve içi kirmizi kadife ile dösenmis bir
kutuyu aldi ve oldukça pahali, çok güzel bir çift tabanca çikardi.
- Her sey var. Barut, kursun, kovan... Ayrica, bir de toplu tabancam var. Bir dakika bekleyin.
Tekrar bavulunun üstüne egildi ve baska bir kutudan, Amerikan yapisi toplu bir tabanca çikardi.
- Cephaneniz oldukça çok. Hem hepsi de oldukça pahali seyler.
- Evet, çok pahali.
Fakir ve ihtiyaç içinde olan Kirilov, hiçbir zaman kötü durumunu göstermek istemezdi. Zorlukla sagladigi belli
olan bu silahlarini simdi büyük bir gururla gösteriyordu.
Stavrogin, bir dakikalik sessizlikten sonra tereddütle sordu.
- Fikrinizi degistirmediniz, degil mi?
Kirilov, Stavrogin'in sorusunun ne anlama geldigini onun ses tonundan anlayarak hemen cevap verdi.
- Hayir.
Stavrogin, kisa bir terüddütten sonra yine sordu:
- Ne zaman?
Bu arada Kirilov kutulari yine bavuluna koymus ve yerine oturmustu.
Sorulan sorudan biraz sikilmis oldugunu; fakat, sorulabilecek bütün sorulara cevap vermeye hazir oldugunu
hissettirerek:
- Bildiginiz gibi, benim elimde olan bir sey degil, dedi. Ne zaman söylerlerse.
Kirilov, siyah, donuk ve durgun; fakat, dost bakislarini Stavrogin'den ayirmamisti.
Stavrogin kaslarini çatip, uzun süren birkaç dakika düsündükten sonra:
- Kendi kendisini vurmak isteyen bir kimseyi anlarim, dedi. Bazen benim bile böyle düsündügüm anlar oldu.
Fakat her defasinda
277da yeni yeni düsüncelerle kendime geldim. Eger biri, bir suç islese, ya da daha önemlisi, yüz kizartici bir
suç islese; yani alçaklik etse, hem de... yaptigi oldukça saçma olsa; insanlarin bin yil hatirlayacaklari, nefretle
anacaklari, her andiklarinda yere tükürecekleri bir suç olsa... birdenbire 'sakaga sikilan bir kursun, her seyi
kökünden halledecektir.' Insanlar hatirlayacaklarmis, nefretle ana-caklarmis... bunun ne önemi olabilir artik,
öyle degil mi? Kirilov bir anlik tereddütten sonra:
- Buna yeni düsünceler mi diyorsunuz? diye sordu.
- Hayir, böyle bir sey demiyorum, yalniz, aklima böyle bir düsünce gelince, bu düsüncenin tamamen yeni
oldugunu hissediyorum.
Kirilov:
- Düsünceyi mi hissediyorsunuz? dedi. Çok güzel! Insanin kafasinda birçok düsünce vardir ve her akla
gelisinde yeni olur. Dogrudur. Sanki ilk kez oluyormus gibi, kafam böyle düsüncelerle dolup tasiyor.
Stavrogin, söylenenleri dinlemeden, kendi düsüncesini gelistirmekle mesguldü.
- Ay'da yasadiginizi ve bir sürü saçma suçlar islediginizi düsünelim. Siz buradayken, ay var oldugu sürece,
oradaki insanlarin, bu yaptiklariniza binlerce yil gülecegini, isminizi igrenti ile anacaklarini biliyorsunuz. Fakat,
siz buradasiniz ve Ay'a buradan bakiyorsunuz. Orada yaptiklarinizdan ve oradaki insanlarin adinizi nefretle
anmalarindan size ne? Dogru, degil mi?
Kirilov:
- Bilmiyorum, diye cevap verdi. Sonra soguk, fakat kesin bir dille ekledi:
- Ay'a hiç gitmedim.
- Biraz önce buradaki çocuk kimindi?
. - Ihtiyar kadinin kaynanasi geldi... yani gelini geldi... hepsi bir. Üç gün oluyor. Hasta. Midesinden sanci
çekiyor ve sabahlara kadar
278
kivranip haykiriyor. Kadin uyuduktan sonra, ihtiyar çocugu alip buraya getiriyor. Onu topla eglendiriyorum.
Topu Hamburg'dan almistim... havaya atip yine kapiyorum. Insanin belini ve sirtini güçlendirir. Kiz çocugu.
- Çocuklari sever misiniz? Kirilov, oldukça ilgisiz bir sekilde:
- Severim, diye cevap verdi.
- Su halde, hayati da seviyor olmalisiniz, degil mi? -Evet hayati severim. Neden?
- Fakat, kendi kendinizi vurmak için karar verdiniz.
- Verdimse ne olacak? Bunun ikisini neden birlestiriyoruz? Hayat bir sey, öbürü baska bir sey. Hayat var
ölüm ise yok.
- Öbür dünyada hayatin devam edecegine inaniyor musunuz?
- Öbür dünyadaki sonsuz hayata degil, bu dünyadaki sonsuz hayata inaniyorum. Bazi anlar vardir. Bazi
anlara gelirsiniz ve zaman birden durur. Iste o zaman, ölümsüzlük baslayacaktir.
- Böyle bir zamana erismeyi mi umuyorsunuz?
- Evet.
Stavrogin, alay etmeden ve agir bir sesle:
- Zamanimizda bunun olabilecegini sanmam, dedi. Evrenin sonu üzerinde kehanetlerde bulunan kutsal
kitapta, melek, zamanin olmadigina yemin eder.
- Biliyorum. Çok dogrudur. Açik ve kesindir. Insanoglu mutlulugu buldugunda zaman olmayacak; çünkü,
zamana ihtiyaç görülmeyecek. Çok dogru bir düsünce.
- Zamani nasil saklayacaklar?
- Hiçbir yere saklanmayacak. Zaman bir cisim degil, düsüncedir. Zihinlerden silinecektir.
Stavrogin tiksintili bir acimayla:
- Zaman basladigindan bu yana, filozoflarin basmakalip sözü haline gelmistir, diye mirildandi.
279Stavrogin'in söyledigi bu söz, sanki bütün düsüncelerini kap-siyormus gibi, Kirilov gözleri parlayarak
haykirdi.
- Tamam! Zamanin baslangicindan beri de degismemistir. Hep ayni sey!
- Mutlu olduguna inaniyorum, Kirilov. Mutlusun, degil mi? Kirilov sanki en olumlu cevabi veriyormus gibi:
-Evet, çok mutluyum, dedi,
- Fakat son zamanlarda istirap çektiniz, degil mi? Liputin'e kizmamis miydiniz?
- Iste, simdi kimseye kizmiyorum. O zamanlar mutlu oldugumu bilmiyordum. Agaçtan düsmüs yaprak
gördünüz mü hiç?
- Gördüm.
- Son günlerde ben de bir yaprak gördüm; ortasinda pek az yesili kalmis ve sararmis bir yaprak. Kenarlari da
çürümüstü. Rüzgƒra kapilmis uçuyordu. Henüz on yasinda bir çocukken, kisin gözlerimi yumar, henüz
damarlari yeni yeni belli olan yesil yapraklari ve günesi hayal ederdim. Gözlerimi açar ve gördüklerime
inanmazdim; çünkü, gözlerimi kapadigim zaman gördüklerim o kadar güzeldi ki gözlerimi hemen tekrar
yumardim.
- Bu ne demektir? Ima etmek istediginiz nedir?
- Ha... hayir... Neden? Ima etmiyorum, sadece bir yapraktan, yesil bir yapraktan söz ediyorum. Yaprak
güzeldir. Her sey güzeldir.
- Her sey mi?
- Her sey. Insanoglu mutlu degil; çünkü, mutlu oldugunu bilmiyor. Hepsi bu... hepsi bu!.. Bunu ögrenen bir
kimse hemen mutlu olacaktir. Hemen o dakikada. Kaynana ölecek, gelin yasayacaktir... hepsi güzel. Bunu
birden anladim.
-Fakat açliktan ölenler ya da genç kizlari igfal edenler... bunlar da iyi mi hep?
- Evet, iyidir. Çocuk için beynini dagitan bir insan bile iyidir. Kafasini dagitmayan kisi, bile iyidir. Her sey
iyidir... her sey. Her seyin iyi oldugunu bilen de iyidir. Kendileri için iyi oldugunu bi280
lirlerse, onlar iyi olacaktir demektir ve kendileri için iyi oldugunu bilmedikleri sürece de, onlar için iyi
olmayacaktir. Bütün düsüncelerim budur... bundan baska düsüncem de yoktur.
- Bu kadar mutlu oldugunuzu ne zaman anladiniz?
- Geçen hafta, sali günü... hayir, hayir çarsamba günü, çünkü, zaten çarsambaydi... gece.
- Degisikligin nedeni neydi?
- Hatirlamiyorum. Öyle oldu iste. Odada dolasiyordum... bir sey fark etmez. Saati durdurdum. Tam, üçe yirmi
üç dakika vardi.
- Zamanin durmasi gerektigine bir sembol olarak herhalde? Kirilov cevap vermedi.
Sonra birden:
-Onlar iyi degildirler, dedi. Çünkü, iyi olduklarini bilmiyorlar. Bunu anladiklari zaman, küçük bir kizi igfal
etmeyeceklerdir. Iyi olduklarini anlamalari gerekir. Bundan sonra da hepsi, hepsi iyi olacaktir.
- Su halde, bunu anladiginiza göre, siz iyisiniz?
- Iyi bir insanim. Stavrogin kaslarini çatarak:
- Aslina bakarsaniz, sizinle ayni fikirdeyim, diye mirildandi.
- Insanlara her seyin iyi oldugunu ögreten kimse, dünyanin sonunu getirecektir.
-Ögreten çarmiha gerildi. - Hayata tekrar dönecek ve ismi Tanri-insan olacaktir.
- Tanri-Insan mi?
- Tanri-insan... digerinden çok farkli.
- Ikon'un önündeki kandili yakan siz olmayasiniz?
- Evet, ben yaktim.
- Su halde Tanriya inaniyorsunuz? Kirilov bir solukta mirildandi:
281- Ihtiyar kadin kandilin yanmasindan hoslaniyor... bugün isi vardi...
- Bununla beraber, dua etmiyorsunuz, degil mi?
- Her seye dua ederim. Bakin; duvarda bir örümcek yürüyor... ona bakiyor ve yürüyebildigi için
sükrediyorum.
Kirilov'un gözleri yine isildadi. Devamli olarak Stavrogin'e bakiyordu. Bakislari sert ve sabitti. Stavrogin,
kaslarini hafifçe çatmis, biraz küçümseyerek bakiyordu; ama, bakislarinda alay eden bir anlam yoktu.
Stavrogin sapkasini alarak ayaga kalkarken:
- Bir daha geldigimde, sizi Tanriya da inanmis olarak bulacagimi umarim, dedi.
Kirilov da yerinden kalkarak: -Neden? diye sordu.
- Tanriya inancinizin oldugunu anlarsaniz, ona inanirsiniz. Halbuki, Tanriya inanciniz oldugunu
anlamazsaniz, ona inanmazsiniz.
Stavrogin, sözünü bitirdikten sonra kahkahayla güldü. Kirilov, bu sözleri bir an düsündükten sonra:
- Böyle degil, dedi. Düsüncemi tamamen tersyüz ettiniz. Meyhane sakasi bu. Hayatimdaki degerinizi
hatirlayin. Stavrogin.
- Allahaismarladik, Kirilov.
- Gene gelin.
- Yarini unutmadiniz, degil mi?
-Oh, unutmustum. Fakat meraklanmayin, uyuyakalmam. Saat tam dokuzda. Arzu ettigim zaman nasil erken
kalkabilecegimi biliyorum. Yataga yatar kendi kendime 'Saat yedide' derim. Ve saat tam yedide uyanirim.
'Saat onda' derim ve saat tam onda uyanirim.
Stavrogin, Kirilov'un renksiz yüzüne bakarak:
- Oldukça garip güçleriniz var, dedi.
- Beraber gelip size kapiyi açacagim.
282
- Zahmet etmeyin, Shatov açar.
- Oh, Shatov. Pekƒlƒ, güle güle.
***
Shatov'un oturdugu evin kapisi açikti. Fakat, koridora giren Stavrogin, zifiri karanlikta kaldi ve el yordami ile
çatiya çikan merdivenleri aradi. Birden üst kattaki bir kapi açildi ve isik koridora kadar aksetti. Shatov, disari
çikmamis, sadece kapisini açmisti. Stavrogin odanin kapisinda durdugu zaman, Shatov'un, masanin yaninda
kendisini bekledigini gördü.
Stavrogin kapidan sordu:
- Beni bir is için kabul edecek misiniz"? Shatov:
- Buyurun, dedi. Oturun. Kapiyi kilitleyin. Hayir, durun ben kilitleyecegim.
Kapiyi kilitledikten sonra geldi ve Stavrogin'in karsisina oturdu. Hafta süresince oldukça zayiflamisti. Sanki
atesli bir hastalikla yatmis gibi görünüyordu.
Gözlerini yere dogru çevirerek yumusak bir sesle:
- Beni hasta ettiniz, dedi. Neden gelmediniz?
- Gelecegimden emin miydiniz?
- Evet. Bir dakika durun... sayikliyordum, belki de hƒlƒ sayikliyorum... bir dakika durun.
Yerinden kalkip duvarin yaninda duran üç gözlü raftan bir sey aldi. Bir tabancaydi bu.
- Bir gece sabaha kadar beni öldürmeye geleceginizi sayikladim ve ertesi sabah erkenden son kurusuma
kadar vererek bu tabancayi satin aldim. Serseri Lyamshin'den. Sonra birden kendime geldim. Tabancanin
kursunu yok. O zamandan beri de rafta yatip duruyordu. Bir dakika...
283Yerinden kalkti. Tavandaki havalandirma penceresini açmak üzereyken Stavrogin ona engel oldu.
- Atmayin. Neden atacaksiniz? Paraca degeri var. Hem sonra, Shatov'un penceresinin altinda tabanca var,
diye söz ederler. Tekrar yerine koyun. Ve söyle oturun. Sizi öldürmeye gelecegimi düsündügünüz için neden
özür dilediginizi söyler misiniz? Sizinle barismak için gelmis degilim. Önemli bir konunun tartismasini yapmak
için geldim. Her seyden önce bana sunu söyleyin: Karinizla ilgim oldugundan ötürü beni tokatlamadiginizi
düsünmekle hata mi ediyorum?
Shatov bakislarini yine yere çevirerek:
- Siz de bu sebeple olmadigini biliyorsunuz, degil mi?
- Ne de kiz kardesiniz hakkinda söylenen dedikodulara inandiginizdan ötürü.
Shatov, sabirsiz bir tavirla ayaklarini yere vurarak: -Hayir, hayir, kuskusuz ki degil! dedi. Kiz kardesim daha
isin basinda böyle bir sey olmadigini söylemisti. Stavrogin, sakin bir tavirla devam etti:
- Demek ki ben de hakliyim ve siz de hakliydiniz. Haklisiniz. Mary Lebyatkin, kanunen katimdir; dört buçuk yil
önce Petersburg' da evlenmistim. Bana, Mary Lebyatkin nedeniyle vurdunuz, degil mi?
Shatov, garip bir tavirla Stavrogin'e bakarak mirildandi.
- Evet, tahmin etmistim, ama inanmamistim.
- Ve bana vurdunuz?
Shatov oldukça sasirmisti. Kipkirmizi olarak ne söyledigini kendisi de anlamiyormus gibi:
- Düstügünüz için vurdum, dedi. Yalaniniz için vurdum. Size dogru yürüdügüm zaman sizi cezalandirmak gibi
bir arzum yoktu, size vuracagimi bilmiyordum. Hayatimda size çok deger verdigim için vurdum. Ben...
284
- Anliyorum, anliyorum. Söyleyecekleriniz sizde kalsin. Atesiniz olmasina üzüldüm. Benim isim çok daha
önemli.
Shatov titreyerek yerinden kalkti.
- Sizi uzun zamandan beri bekliyordum, dedi. Isimizin ne oldugunu söyleyin... ben de söyleyecegim.. daha
sonra.
Yerine oturdu.
Stavrogin, merakla Shatov'u incelemeye basladi.
- Konusmak üzere geldigim is, diger islerden çok daha baskadir, dedi. Bazi kosullar altinda, bu saatte
gelmek zorunda kaldim. Size sunu haber vermeliyim ki, belki öldürülebilirsiniz.
Shatov, gözlerinde vahsi piriltilar yanarak Stavrogin'e bakti. Sonra, yumusak bir sesle:
-Hayatimin tehlikede olabilecegini biliyorum, dedi. Fakat siz... bunu nasil ögrenebildiniz?
- Çünkü, ben de sizin gibi onlardan biriyim. Sizin oldugunuz gibi ben de onlarin birligine kayitliyim.
- Siz... siz de... birligin üyesi misiniz? Stavrogin hafif bir tebessümle:
- Bakislarinizdan, benden her seyi beklediginizi; fakat, bunu beklemediginizi anliyorum, dedi. Fakat, lütfen
cevap verin, hayatiniza kastedilecegini önceden biliyor muydunuz?
Shatov, birden büyük bir öfkeye kapilarak haykirdi.
- Böyle bir seyi aklima bile getirmezdim!... Hatta, bana söylediginiz halde bile inanamiyorum... oysa... oysa, o
salaklarin neler yapabilecegini kimse tahmin edemez! Onlardan korkmuyorum! Onlardan ayrildim artik.
Bunun mümkün olamayacagini söylemek için adam tam dört defa geldi... fakat...
Stavrogin'e bakarak devam etti:
-... fakat, bunun hakkindaki tüm bilginiz nedir?
Stavrogin, sadece görevini yapan bir adam soguklugu ile:
- Hemen telaslanmayin, sizi aldatmiyorum, dedi. Ne bildigimi sordunuz. Iki yil önce Avrupa'da birlige
katildiginizi biliyorum. O
285zamanlar eski örgüt vardi. Birlige katilmaniz Amerika'ya gidisinizden hemen önce olmustu.
Amerika'dayken bana uzun uzun yazmistiniz. Aklima gelmisken söylemek isterim, mektuplariniza mektupla
cevap vermedigim için özür dilerim. Sadece...
Shatov:
-... para göndermekle yelindiniz diye sözü yarida kesti.
Masanin çekmesinden gökkusagi rengi kƒgit bir para çikartarak sözüne devam etti:
- Iste, alin. Bana gönderdiginiz yüz ruble. Siz olmasaydiniz orada ölüp kalacaktim. Anneniz olmasaydi, bu
parayi ödemem için, daha çok uzun zaman beklerdiniz. Hastaliktan sonra çok fakir düsünce, bu parayi
anneniz vermisti. Tam dokuz ay oluyor. Fakat devam edin, lütfen.
Shatov'un solugu tükenmisti.
- Amerika'da kaldiginiz sürede, görüsleriniz degisti ve Isviçre'ye döndügünüzde istifa etmek istediniz. Size
bir cevap vermeden, Rusya'ya gitmenizi, birinden bir baski makinesini devir almanizi ve onlar tarafindan
gönderilecek birine teslim etmenizi söylediler. Bütün ayrintilarini bilmemekle beraber buraya kadar
söylediklerim dogru, degil mi? Bu isteklerinin son oldugu ve göreviniz bittikten sonra sizi serbest
birakacaklarini umarak, bu görevi kabullendiniz. Dogru ya da yanlis, bütün bunlari onlardan degil, rastlantiyla
baska yerden ögrendim. Yalniz, simdi bile anlayamadiginiz bir husus var ki, o da, o baylarin sizden ayrilmak
niyetinde olmadiklaridir.
Shatov, sesi yettigi kadar haykirdi.
-Bu çok saçma!.. Onlarla olan baglarimi koparacagimi gerçek olarak bildirdim!... Bunu yapmaya hakkim var.
Vicdanimin ve düsüncelerimin hakki... Bu kararimdan dönmeyecegim!.. Dünyada beni caydiracak hiçbir
kuvvet...
Stavrogin, onun konusmasini yarida keserek ciddi bir tavirla:
- Böyle bagirmasaniz iyi olur, dedi. Su Verkhovensky öyle kararli bir adamdir ki, belki su anda kapinizi ya
kendisi dinliyor ya
286
da baska birine dinletiyordur. Hatta, su sarhos Lebyatkin bile size göz kulak olmak talimatini almis olabilirdi.
Belki de siz onu göz-lüyordunuz... hakli miyim? Dile getirdiginiz nedenleri Verkhovensky kabul etti mi etmedi
mi, siz onu söyleyin?
- Kabul etti. Tamamen dogru oldugunu ve belki de hakli oldugumu...
- Eh, bu takdirde sizi aldatiyor. Hatta, onlardan olmayan Kirilov bile sizi gözleyip onlara bilgi veriyor. Birligin
hizmetinde olduklarim bilmeden çalisan bir sürü ajanlari var. Hareketleriniz daima kontrol altinda. Peter
Verkhovensky, buraya sirf bu isi halletmek için geldi ve yetkileri de çok genis... Çok sey biliyorsunuz.
Yasamaniz onlar için çok tehlike olusturdugundan uygun bir zamanini bulup sizi temizleyecekler. Bunun
gerçek oldugunu tekrar söylemeliyim. Ve sunu da eklemeleyim ki, hangi nedenle oldugunu bilmem; ama,
sizin polisten oldugunuza ve simdiye kadar onlari ihbar etmediyseniz bile ilk firsatta ihbar edeceginize
inaniyorlar. Dogru mu bu?
Isini bilen bir ses tonu ile sorulan bu soruya, Shatov, yüzünü eksiterek öfkeyle kaçamak cevap verdi:
- Casus bile olsam kimi ihbar edecegim?
Stavrogin'in durumunu kendi durumundan bile önemli kabul ettigi her halinden belli olan Shatov, ilk
düsüncesine sarilarak:
- Hayir, beni bir tarafa birakin, diye haykirdi. Benim canim cehenneme!.. Siz, siz, Stavrogin, böylesine igrenç,
degersiz, aptalca bir ise nasil karisabiliyorsunuz? Onlarin birliginin bir üyesisiniz!...
Sonra birden çaresizlik içinde haykirdi:
- Nicholas Stavrogin'in büyük kahramanligi bu mu olacakti? Bundan daha acikli bir sey olamazmis gibi
ellerini bile ogusturmaya baslamisti.
Stavrogin, gerçekten sasirarak:
- Özür dilerim, dedi. Fakat, beni bir günes ve kendinizi de bir
287sinekmis gibi gösteriyorsunuz. Bunun böyle oldugunu Amerika'dan gönderdiginiz mektuplardan bile
anliyordum. Shatov birden konusmaya basladi.
- Siz... siz... biliyorsunuz... Oh, benim tartismami yapmayalim; Hakkinizda açiklayacaginiz bir sey varsa,
durmayin açiklayin!..
Sonra derin bir soluk alarak tekrarladi.
- Soruma cevap verin!..
-Memnuniyetle. Böylece bir lagim çukuruna nasil düstügümü mü soruyorsunuz? Size söylediklerimden
sonra, bu konuda sizinle biraz daha samimi olmaliyim. Görüyorsunuz ya kesin konusuyorum; gerçekten bu
birlige bagli degilim ve hiçbir zaman da bagli olmadim ve aralarina katilmadigim için onlardan ayrilmaya
sizden çok hakkim var. Bunun tam tersine, isin daha basinda, onlara içlerinden biri olmadigimi, onlara
yardim ettiysem, bunun tamamen rastlanti oldugunu ve kendileri ile hiçbir iliskim olamayacagini söyledim.
Birligin yeni plana göre yeniden örgütlenmesinde belirli bazi isler yaptim, hepsi o kadar. Fakat, simdi
düsüncelerini degistirmisler ve beni birakmalarinin tehlikeli ve sakincali olacagini düsünmüsler. Bu bakimdan
benim de kƒra listede olmamsöz konusu
- Ah, hep ölüm karan verirler, zaten. Bu kararlari da resmi mühürlü, üç buçuk kisinin imzaladigi resmi
kƒgitlarla olur. Bu isi sonuna kadar götürebileceklerine gerçekten de inaniyor musunuz?
Stavrogin, her zamanki umursamaz ve biraz da gevsek tavriyla devam etti:
-Bu noktaya gelince, bir bakima hakli, bir bakima haksizsiniz. Kuskusuz ki, böyle durumlarda, her zaman
oldugu gibi daha çok hayal vardir; bir avuç insan, kapasitesini ve önemini büyütüyor. Hatta, bunu su kadara
da vardirabilirim ki, bütün birlik sadece Peter Verkhovensky'yi kapsiyor ve sadece onun alçakgönüllülügü,
kendi birliginin basit bir ajani oldugunu kabullenmesine neden oluyor. Bununla beraber, bu birligin temel
düsüncesi, kendisine benzeyen
288
birliklerin temel düsüncelerinden daha saçma degil. 'Enternasyonal' ile iliskileri var. Ajanlarini Rusya'ya
sokmayi basardilar. Hatta, oldukça degisik bir yöntem bulmuslar... fakat, kuskusuz ki teorik olarak. Buradaki
amaçlarina gelince, Rus örgütünün gelismesinin çok belirsiz oldugunu ve bu ülkede hemen hemen daima
beklenmedik seyler yapabileceklerini unutmamalisiniz. Hatirlarsiniz ki Verkhovensky inatçi bir insandir.
Shatov öfkeyle:
- Rusya'yi hiç anlamayan bir bit, bir kara cahil, koca bir ahmaktir! diye haykirdi.
- Onu yeteri kadar tanimiyorsunuz. Rusya hakkinda bilgilerinin zayif oldugu dogrudur; fakat, yine de sizin ve
benim bilgim kadar bilgisi vardir. Ve ayrica, Verkhovensky, Rusya hayranidir.
-Verkhovensky Rusya hayrani, ha?
- Evet, kusku yok. Soytariligi terk edip yari çilgin oldugu bir ani vardir. Sizin sözlerinizden birini yine size
hatirlatacagim; 'Bir insanin ne kadar güçlenecegini kavrayabiliyor musunuz?' Lütfen gülmeyin. Bir tetigi
çekecek kadar yetenegi vardir. Benim de bir casus oldugumdan süpheleniyorlar. islerinde çok az tecrübeleri
oldugu için, karsilarina çikan herkesin casus oldugundan kuskulaniyorlar.
- Fakat korkmuyorsunuz, degil mi?
- Ha... hayir. Çok korkmuyorum. Fakat sizin durumunuz çok daha degisik. Uyarmamin nedeni dikkatli
olmaniz içindir. Benim düsünceme göre, budalalar tarafindan tehdit edildiginizi düsünmemelisiniz. Söz
konusu olan onlarin zeki olup olmadiklari degil. Sizden ve benden çok daha güçlü kisilere el kaldirdilar. Oh,
saat on bir buçuga gelmis.
Saatine baktiktan sonra sandalyesinden kalkti.
- Size bir soru daha sormak istiyorum, fakat bunun konustugumuz sorunlarla ilgisi yok.
Shatov ayaga firlayarak:
289- Tanri askina!... diye haykirdi. Stavrogin, sorgu dolu bakislarla bakti. -Ne demek istiyorsun?
Shatov anlasilmaz bir heyecanla:
- Sorunuzu sorun, Tanri adina!... diye haykirdi. Fakat, size de benim bir soru sormam sartiyla. Lütfen izin
verin... yapamam... sorun sorunuzu!...
Stavrogin, biraz bekledikten sonra basladi.
- Anladigima göre, Mary'nin üzerinde belirli bir etkiniz var. Sizinle konusmaktan ve sizi dinlemekten
hoslaniyor. Öyle degil mi?
Shatov, biraz sasirarak Stavrogin'e bakti.
- Evet... dinledi...
- Onunla evli oldugumu resmen bildirmek istiyorum. Shatov dehset içinde fisildadi.
-Fakat, bu mümkün mü?
- Ne demek istiyorsunuz? Bunun güç bir tarafi yok. Evliligin taniklari bu sehirde. Evlilik tamamen resmi bir
sekilde yapildi. Topluma duyurulmamasinin nedeni, evliligin taniklari, Kirilov, Peter Verkhovensky ve nihayet,
akrabam saymakta gurur duydugum Lebyatkin'in susmaya söz vermis olmalaridir.
- Bunu demek istemedim. O kadar sogukkanli konusuyorsunuz ki... fakat devam edin! Bu evlilige
zorlanmadiniz, degil mi?
Stavrogin, Shatov'un meydan okuyan bakislarina gülümseyerek, cevap verdikten sonra:
- Hayir, beni kimse zorlamadi, dedi. Shatov heyecandan titreyerek:
- Peki, her zaman sözettigi su çocuk meselesi nedir? diye sordu.
- Çocugundan mi söz ediyor? Ulu Tanrim, böyle bir seyden haberim yok. Ilk kez duyuyorum. Hiçbir zaman
çocugu olmamisti. Olamazdi da, halen bakiredir... çünkü!
290
- Anliyorum! Tahmin etmistim. Dinleyin!
- Neyiniz var, Shatov?
Shatov yüzünü elleriyle kapayarak arkasina döndü; sonra birden Stavrogin'i omuzlarindan yakaladi.
- Biliyor musunuz, diye bagirdi. Hiç degilse, bütün bunlari neden yaptiginiz ve simdi böyle bir cezayi
kendinize neden verdiginizi biliyor musunuz?
- Sorunuz zehirli ve zekice; fakat, sizi sasirtacagim; evet, o zaman onunla neden evlendigimi ve simdi, sizin
deyisinizle, kendime neden böyle ceza verdigimi biliyorum.
- Bunu birakalim simdi... tartismasini daha sonra yapariz. Ana konu üzerinde konusalim, ana konu. Sizin için
tam iki yil bekledim.
- Beklediniz mi?
-Sizin için çok uzun zaman bekledim. Durmadan dinlenmeden sizi düsündüm. Sizden baska hiç kimse...
bunu size Amerika'dan da yazmistim.
- Uzun mektubunuzu çok iyi hatirliyorum.
- Okunamayacak kadar uzun muydu? Sizinle ayni fikirdeyim. Alti, kocaman sayfa. Konusmayin...
konusmayin! Bana on dakikanizi daha ayirabilir misiniz; ama simdi, derhal? Sizi çok uzun zamandir
bekliyordum!
- Memnuniyetle, size ancak yarim saat ayirabilirim uygun mu?
Shatov öfkeyle:
-Fakat, dedi. Bu tavrinizi da birakacaksiniz. Anliyor musunuz? Size yalvarmam gerekirken, sizden bunu
istiyorum... yalvarmasi gereken birinin, istemesi ne demektir bilir misiniz?
Stavrogin zayif bir tebessümle:
- Böylece, yüksek kimseler için olagan seylerin üstünden bakacaksiniz, dedi. Atesiniz oldugunu üzülerek
görüyorum.
291Shatov:
- Bana saygili davranmanizi istiyorum... talep ediyorum! diye haykirdi. Kisiligime saygi degil... kisiligimin cani
cehenneme!... Baska bir sey için, sadece bu seferlik, sadece birkaç söz için. Dünyada son defa olmak
üzere... sonsuzda bulusan iki yaratigiz. Ifadenizi degistirin Ve insan gibi konusun! Ömrünüzde bir kere olsun
insan sesiyle konusun! Bunu kendim için degil sizin için istiyorum. Sinirsiz gücünüzü ögrenmenize yardimci
oldugumdan ötürü, yüzünüze attigim yumruk için beni bagislamak zorunda oldugunuzu kavrayabiliyor
musunuz? Yine, o büyüklük taslayan, tiksinti dolu tebessümün dudaklarinizda dolastigini görüyorum. Oh,
beni ne zaman anlayabileceksiniz? Birakin artik bu kibirli tavirlarinizi!... Lütfen, bunu sizden talep ettigimi
anlayin... talep ediyorum... aksi halde konusmam. Dünyada hiçbir sey için konusmam!
Shatov, öfkeden sayiklamaya baslamisti. Kaslari çatilmis olan Stavrogin, eskisinden daha dikkatli gibi
görünüyordu. Stavrogin ciddi ve inandirici bir sesle:
- Yarim saat kalacagima söz verdigime göre, dedi. Zaman benim için çok degerlidir. Sizi dinlemeye niyetli
oldugumu da bilmenizi isterim. Hiç degilse ilgi ile dinleyecegim ve... ve sizden benim için yeni olan birçok
sey ögrenecegime de eminim.
Stavrogin yine sandalyesine oturdu. Shatov:
- Oturun! diye bagirdi ve nasil olduysa birden sandalyesine çöktü.
Stavrogin bir kere daha:
- Fakat size hatirlatayim, dedi. Sizden Mary ile ilgili bir ricada bulunacaktim. Öyle bir rica ki, Mary için çok
önemlidir.
Konusmasinin en can alici yerinde sözü birden kesilen ve kendisine sorulani anlayamayan bir kimsenin
saskinligi gibi, sasiran Shatov'un kaslari çatildi.
- Nedir?
292
Stavrogin samimi bir gülümsemeyle:
- Bitirmeme firsat vermediniz ki, dedi.
Shatov birden durumu kavrayarak elini salladi ve hemen kendi konusuna geçmek isteyerek:
- Oh, saçma, saçma! diye bagirdi. Daha sonra, daha sonra!...
***
Hemen hemen tehdit eder bir tavirla, gözlerinden ates püskürerek iskemlesinde ileri dogru egilen Shatov,
sag elinin isaret parmagini sallayarak (belki bu hareketinin farkinda bile degildi) konusmaya basladi.
- Biliyor musunuz, simdi yeryüzünde "Tanri özelligini tasiyan", yeni Tanri adina dünyayi kurtaracak olan,
hayatin anahtarlarim elinde tutan insanlarin kim oldugunu... bu insanlarin hangi ulustan oldugunu ve
isimlerini biliyor musunuz?,
-Tavriniza bakilacak olursa, bunun Rus halki oldugunu derhal söyleyebilirim.
Shatov hemen hemen yerinde siçrayarak:
- Ve gülmeye basladiniz bile! diye haykirdi. Ah, ne soy!...
- Kendinize gelin, rica ederim. Aksine, böyle bir sey söyleyeceginizi tahmin ettigim için gülümsedim.
- Böyle bir sey mi bekliyordunuz? Peki, bu sözler, sizin bildiginiz seyler degil mi?
- Hem de çok iyi biliyorum. Sözü nereye getirmek istediginizi de biliyorum. Bütün cümleniz, hatta Tanri
özelligini tasiyan insanlar deyisiniz sadece, Amerika'ya hareketinizden iki yil evvel Avrupa'da
konustuklarimizin devamidir. Hiç degilse, simdi hatirladigim kadari bu.
- Bu sizin deyisinizdir, benim degil. Sizin kendi deyisinizdir; hem de konusmanizin devami degildir. Biz böyle
bir sey hiç ko293nusmadik. Büyük sözler eden bir ögretmenle yeniden dirilen bir ögrencisi vardi. O ögrenci ben, ögretmen
ise sizdiniz.
- Fakat hatirlarsaniz, benim sözlerimden sonra, siz birlige katildiniz. Zaten ondan sonra da hemen
Amerika'ya gittiniz.
- Dogru. Bunun hakkinda size Amerika'dan da yazmistim. Size, hemen hemen her seyi yazmistim.
Çocuklugumdan beri benimsedigim, bütün ümitlerimi bagladigim ve ugrunda gözyasi döktügüm bir inançtan,
kendimi bu kadar çabuk koparip kurtaramadigim dogrudur. Tanri degistirmek çok güçtür. O zaman size
inanmak istememistim; çünkü, inanmak istemiyordum ve son defa olmak üzere bütün umutlarimi su lƒgim
çukuruna bagladim. Fakat ekilen tohum kalbimde kaldi ve büyüdü. Bana ciddi, ama çok ciddi olarak
söyleyin, Amerika'dan yazdigim mektubu sonuna kadar okumus muydunuz? Belki de hiç okumamissinizdir,
ha?
- O mektubun üç sayfasini okudum. Ilk ve son sayfalarini okudum. Orta sayfasina da söyle bir göz attim.
Bununla beraber, daima okumaya niyetliydim.
Shatov elini sallayarak Stavrogin'i susturdu.
-Oh, hepsi bir... Unuttunuz bunu! Insanlar üzerine söylediginiz o sözleri inkƒr ediyorsaniz, o zaman böyle bir
seyi nasil söyleye-bildiniz? Iste buna dayanamiyorum.
Stavrogin esrarengiz bir tavirla:
- O zamanlar da sizinle saka etmiyordum, dedi. Sizi inandirmaya çalisirken, belki de sizden çok kendimi
düsünüyordum.
- Saka etmiyordunuz!... Amerika'da üç ay samanlarin üstünde çaresiz bir adamla beraber yattim ve ondan,
benim içime Tanri ve vatan sevgisinin tohumlarini ektiginiz zamanlarda, belki de ayni günlerde, bu zavalli,
manyak Kirilov'un da kalbine ayni tohumlari ektiginizi ögrendim. Zavallinin içini yalanlarla, iftiralarla doldurdunuz ve onu yari deli bir hale soktunuz. Simdi ona gidip bir bakin... sizin yaratiginizdir. Fakat onu
gördünüz, degil mi?
- Her seyden önce sunu bilmelisiniz ki, biraz önce çok mutlu ve iyi oldugunu bizzat kendisi söyledi. Bunlarin
hepsinin ayni za294
mana rastladigini düsünmekle hata etmiyorsunuz; fakat, bundan ne çikar? Her ikinizi de kandirmadigimi bir
daha söylüyorum.
- Dinsiz misiniz? Simdi bir dinsiz misiniz?
- Evet.
- Ya o zaman?
- O zaman da. Shatov mirildandi.
- Konusmaya basladigim zaman saygi duymanizi istedigim kisi ben degildim. Sizin gibi zeki bir insanin bunu
anlamasi gerekirdi.
- Ilk sözlerinizi duyar duymaz kalkmadim, konusmayi örtbas etmedim. Sizden uzaklasmadim, hƒlƒ
buradayim ve sorulariniza cevap veriyorum. Bagirmaniza bile ses çikarmadigima göre, size karsi olan
saygimi kaybetmemisim demektir.
Shatov elinin bir hareketi ile Stavrogin'e susmasini isaret ederek:
- 'Bir dinsiz Rus olamaz. Bir dinsiz Rus olmaktan çikar' deyisinizi hatirlar misiniz? Böyle söylediginizi
hatirliyor musunuz? diye sordu.
Stavrogin sanki ona karsit bir soru sorarmis gibi: --Eee...?dedi.
- Siz mi soruyorsunuz? Hatirlamadiniz mi? Öyle de olsa, Rus ruhunun baslica özelliklerinden birini kesfetmis
oluyorsunuzun. Bunu unutmaniz mümkün degil! O zamanlar söylediginiz baska bir seyi daha hatirlatayim:
'Yunan Ortodoks inanci olmayan bir kimse Rus olamaz?'
- Bunun Slavci bir düsünce oldugunu zannederim.
- Hayir, simdiki Slavcilar böyle bir düsünceyi kabullenmiyorlar. Ama, siz daha da ileri gitmistiniz. Roma
Katolikliginin Hiristiyanlik olmadigi inancindaydiniz, Roma'nin, seytanin üçüncü bir oyununa kanan Isa'nin, bir
kralligi olmadan yeryüzünde kalamayacagini bildirdigini; Katoliklerin ise yeni bir Isa yarattigini ve bütün Bati
Dünyasi'ni yiktigim, söyleyen siz degil misiniz?
295Fransanin Katolik kilisesi yüzünden aci çektigini, Roma Tanrisi'ni kabullenmediklerini; fakat, baska bir
Tanri da bulamadiklarini söyleyen, siz degil misiniz? O zamanlar iste böyle konusabiliyordunuz!...
Konusmalarimizi çok iyi hatirliyorum. Stavrogin, ciddi bir sesle:
- O zamanlar buna inansaydim; kusku yok ki ayni seyleri yine takrarlayacaktim, dedi. Fakat sizi temin ederim
ki, bu eski düsüncelerimi tekrarlamaniz bende son derece kötü bir etki yaratiyor. Artik kesmez misiniz?
Shatov, Stavrogin'in istegine aldirmadan haykirdi.
- O zamanlar inansaydiniz, ha?!.. Fakat gerçegin Isa'nin disinda oldugunu size matematiksel olarak
tanimlasalar bile, gerçegin yaninda olmaktansa Isa'nin yaninda olmayi tercih edeceginizi söyleyen siz degil
miydiniz? Söylediniz mi bunu? Söylediniz mi?
Stavrogin sesini yükselterek:
-Fakat ben de size bir soru sorayim, dedi? Bu sabirsiz... insana huzursuzluk veren imtihanin amaci nedir?
- Bu imtihan, bir daha tekrarlanmayacak ve size bir daha ha-tirlatilmayacaktir.
- Sonsuzda ve zamanin disinda oldugumuzu hƒlƒ israrla söylüyorsunuz.
Shatov birden bagirdi.
- Susun! Aptal ve beceriksiz olabilirim; ama, birakin gülünç duruma düseyim! O zamanki esas düsüncenizi
bir kere daha tekrarlamama izin verir misiniz? Sadece on iki satir kadar... hem de özetleyecegim.
- Sayet özetleyecekseniz tekrarlayabilirsiniz. Stavrogin saatine bakmak istegini güçlükle yendi.
Shatov sandalyesinden ileri dogru uzandi ve hatta, kisa bir süre için parmagini yine salladi. Stavrogin'e kötü
kötü bakmaya devam ederek, sanki bir yerden okuyormus gibi tane tane konusarak anlatmaya basladi.
296
- Hiçbir ulus, henüz bilim ve mantik çerçevesi dahilinde oturmus degildir. Hatta, simdiye kadar küçük bir
örnek bile göstermemislerdir. Sosyalizm, dogusu bakimindan, dinsiz olmak zorundadir; çünkü, ilk basindan
beri, dinsizligin önderi oldu ve kendi kendini bilim ve mantik çerçevesi içinde düzenledi ve siraladi. Dünya
kuruldugundan bugüne kadar, mantik ve bilim, daima ikinci derecede bir plan halinde kalmistir. Ve dünya
duruncaya kadar da böyle devam edecektir. Insanlar tamamen degisik bir güçle sekillendirilmis ve hareket
ettirilmistir. Bu güç öyle bir güçtür ki, her ne kadar nasil dogdugu bilinmiyorsa da, onlarin üstünde güçlü bir
etki yürütmektedir. Isi sonuna kadar götürmeyi bilinmez bir hirsla arzulayan, ölümü ve varligini inkƒr eden bir
güçtür. Kutsal kitapta 'Hayat irmagi'nin kuruyacagi söylendigi gibi, bu güç de hayatin ruhudur. Filozoflarin
dedikleri gibi, bu güç, bir estetik prensibi, bir ahlak prensibidir. Basit olarak adlandirdigim gibi Tanri'yi arama'
prensibidir. Bütün uluslarin gelismelerindeki, her insanin içindeki ve varliklarinin her noktasindaki belirli
amaç, sadece Tanri'nin, Tan- -rilari'nin, onlara özgü Tanrilarinin pesinden kosmak ve gerçegi, o Tanri'ya
inançta aramaktir. Dünyanin var olusundan bu yana ve dünyanin sonuna kadar Tanri, tüm insanligin yarattigi
bir varlik olmustur ve olmakta devam edecektir. Simdiye kadar bütün insanlarin ya da çogunlugunun ortak bir
Tanri'si olmamistir; ama, kendilerine özgü bir Tanrilari olmustur. Tek bir Tanri'ya inanç, ulusal kavramin
ortadan kalkacaginin ilk isaretidir. Tanrilar ortak Tanri haline gelince, kendileri ile beraber, onlara olan inanci
ve insanligi da yok edeceklerdir. Bir ulus güçlendikçe, Tanri'si da digerlerinden ayrilacaktir. Henüz dinsiz bir
ulus yoktur; yani, iyilikle kötülük kavrami olmayan bir ulus yoktur. Her insanin kendisine özgü bir iyilik ve
kötülük kavrami, kendisine olan bir iyiligi ve kötülügü vardir. Birçok ulus, iyi ve kötü kavrami ortak oldugu
takdirde, o uluslar yok almaya ve iyi ile kötü arasindaki fark kavrami da yavas yavas silinmeye ve
kaybolmaya baslar.
Mantik hiçbir zaman, iyi ile kötü arasindaki ayrimi görebilecek, hatta, yaklasik olsa bile iyiyi kötüden
ayirabilecek güce erisme297mistir. Tersine olarak, bunlari acinacak sekilde birbirine karistirmistir; Bilime gelince, onun çözümlenmis
sekli, daima zor kullanma temeline dayanmistir. Bu zor kullanma, yüzyilimiza kadar hiç bilinmemis, salgin bir
hastaliktan, kitliktan, savastan bile korkunç olan, insanligin en büyük felaketi yari bilim için özellikle dogrudur.
Yari bilim, simdiye kadar dünyanin görmedigi bir despottur. Kendi rahipleri ve esirleri olan, insanligin bugüne
kadar düsünmeden önünde secde ettigi, bilimin kendisinin bile önünde utanç verecek bir sekilde egildigi bir
despottur. Bütün bunlar sizin söz-lerinizdir, Stavrogin. Tabii, söz ettigim yari bilim hariç; bu bana ait bir deyis;
çünkü, ben yari bilimi temsil ediyorum ve bu nedenle de ondan nefret ediyorum. Sizin düsüncelerinize ve
kendi deyimlerinize gelince, onlarin hiçbirini degistirmeden söyledim. Tek kelimesini bile degistirmedim.
Stavrogin çekingen bir tavirla:
Zannetmiyorum, dedi. Söylediklerimi hareretle kabullenmistiniz ve farkinda olmadan degistirmis
olabilirsiniz. Tanri'yi, ulusun basit bir esyasi düzeyine indirdiginiz gerçek...
Birdenbire, Shatov'un sadece sözlerini degil hareketlerini de yakindan izlemeye basladi. Shatov:
- Tanriyi ulusun basit bir esyasi düzeyine mi indirdim? diye bagirdi. Tamamen tersine, insanlari Tanri'ya
yükselttim. Bunun aksi ne zaman olmustur ki? Insanlar Tanri'nin bedenidir. Her insan ancak, kendisinin özel
bir Tanrisi oldugu, diger Tanrilar'a bakmadigi zaman insandir; kendi Tanrisiyla dünyanin üstesinden
gelecegine ve bütün diger Tanrilar'i kovacagina inandigi sürece böyle olacaktir. Büyük uluslar, hiç degilse
kendisini göstermis, insanligin basinda yürüyen uluslar, buna daima inanmislardir. Gerçeklere karsi durmak
mümkün olamaz. Yahudiler, gerçek Tanri'yi bekledikleri için yasadilar ve gerçek Tanri'yi dünyaya biraktilar.
Yunanlilar dogayi Tanrilastirdilar ve dinlerini dünyaya yaydilar..., yani, felsefe ve sanati. Romalilar Devlet
içinde insanlari Tan298
rilastirdilar ve Devleti uluslara miras biraktilar. Fransa, uzun tarihi boyunca, sadece Romanin Tanri
düsüncesinin gelismesi ve se-killenmesiydi. Nihayet, Roma Tanrisini lagima atti ve kendisini dinsizlige verdi!
Simdilik buna sosyalizm diyorlar; çünkü, dinsizlik Roma Katolikliginden daha saglikliydi. Büyük bir ulus,
gerçegin yalniz kendisinde, kesin olarak yalniz kendisinde oldugu ve dünyayi elindeki bu gerçekle
kurtarmaya, yeniden canlandirmaya sadece kendisinin yetenekli oldugu hakkindaki inancim yitirdigi an, o
ulus büyüklügünü kaybeder ve yalniz etnografik bir materyal olur. Gerçek büyük bir ulus, insanlikta ikinci
derecede bir rol oynamayi hiçbir zaman kabullenemez. Birinci dereceye bile razi olamaz. Kesinlikle tek
olmayi ister. Bu inanci yitiren bir ulus artik ulus degildir. Fakat yalniz bir gerçek vardir ve bu nedenle, her ne
kadar diger uluslarin kendi özel Tanrilari bulunsa bile, bütün uluslar arasinda, gerçek Tanri'ya sahip olacak
ancak bir ulus vardir. Ve Tanriyi kendinde tasiyan insanlar sadece Rus ulusudur ve... ve. Sözünün burasinda
öfkeyle:
- ... ve siz Stavrogin, beni bu kadar budala mi saniyorsunuz? diye haykirdi. Su anda söylediklerimin,
Moskova Slavcilari'nin agizlarinda gevis getirdikleri, bayatlamis kelimeler ya da tamamen yeni kelimeler, en
son kelimeler, yeniden dogusun tek kelimesi oldugunu bilmeyecek kadar budala miyim? Ve... ve su
dakikada bana gülüp gülmemenizden bana ne? Tek kelimenin bile anlamini anlayamamaniz umurumda mi?
Ah, su andaki yüzünüzün anlamindan ve gururla gülümsemenizden nasil igreniyorum!...
Yerinden firladigi zaman agzi köpürmüstü.
Stavrogin, yerinden kalkmadan son derece ciddi bir sekilde:
- Tamamen aksine, Shatov, tamamen aksine, dedi. Söylediklerinin tamamen aksine olarak, atesli sözleriniz
çok güçlü anilarimi canlandirdi. Sözlerinizde, iki yil önceki ruhsal durumumu buluyorum. Biraz önce
söyledigim gibi, o zamanki düsüncelerimi büyüttügünüzü söylemeyecegim. Hatta, önceden söylediklerim
daha degisik, daha kesin sözlerdi sanirim. Üçüncü kez söylüyorum;
299inanin ki, simdi anlattiklarinizi son kelimelerine kadar dogrulamak isterdim, ama...
- Ama ürkek bir tavsan gibisiniz?
- Ne...'Neee?
Shatov tekrar otururken kin güden bir gülümsemeyle:
- Size ait olan asagilik bir deyisdir, dedi. Tavsan yemek için... önce onu yakalamak gerekir. Tanri'ya inanmak
için de... Tanri'nin olmasi gerekir. Bana söylendigine göre, Petersburg'da sizin en çok deger verdiginiz bir
sözmüs. Nozdryov'un tavsani art bacaklarindan yakalamak istemesi gibi.
- Hayir, yakaladigini söyleyerek övünür, o kadar. Sirasi gelmisken, izninizle bir soru da ben soracagim. Zaten
bunu sormak hakkini da kazandim. Söyleyin bana, tavsani yakaladiniz mi, yoksa hƒlƒ kaçmakta devam
ediyor mu?
Shatov, birden tepeden tirnaga titremeye basladi.
- Böyle kelimeler kullanmaya cesaret etmeyin! dedi. Baska, daha degisik kelimeler kullanin!...
Stavrogin, sert bir tavirla ona bakarak:
-Nasil isterseniz, dedi. Daha baska sekilde sorabilirim. Bütün ögrenmek istedigim, Tanri'ya inanip
inanmadiginiz. Shatov, öfkeyle mirildandi.
- Rusya'ya inaniyorum. Yunan Ortodoks Kilisesi'ne inaniyorum. Ben... ben Isa'nin varligina inaniyorum...
Onun benzerinin Rusya'da dogacagina inaniyorum. inaniyorum ki...
- Ya Tanri'ya? Tanri'ya da inaniyor musunuz?
- Tan...Tanri'ya da inanacagim.
Stavrogin'in yüzünde en ufak bir kipirdanis bile olmadi. Shatov, meydan okurcasina, ates püsküren gözlerle,
karsisindakini kül etmek istermis gibi bakiyordu.
Nihayet:
- Görüyorsunuz ya, ona hiç inanmadigimi söylemedim size! diye haykirdi. Simdilik, mutsuz, can sikici bir
insan oldugumu an300
latmak istiyorum... sadece simdilik... Fakat canim cehennemin dibine gitsin! Önemli olan sizsiniz, ben degil.
Ben yeteneksiz bir kisiyim. Her yeteneksiz kisi gibi sadece kanimi verebilirim, fazlasini veremem. Fakat kanimin da cehenneme
kadar yolu var!... Sizin hakkinizda konusuyorum. Burada iki yildan beri sizi bekliyordum. Yarim saatten beri
önünüzde ƒdeta çirilçiplak dans ediyorum. Siz, ancak siz... bayragi çekebilirsiniz!...
Söylemek istedigini bitirmedi. Sanki çaresizlik içindeymis gibi dirseklerini masaya dayadi ve basini ellerinin
arasina aldi. Stavrogin:
- Mademki siz söz ettiniz, dedi. Oldukça garip bir noktaya dikkatinizi çekmek isterim: Neden herkes elime bir
bayrak tutusturmaya kalkisir? Peter Verkhovensky bile, 'Onlarin bayraklarini' kaldirabilecegine inaniyor. Hiç
degilse bana öyle söylüyor. Suç islemekteki olaganüstü yetenegim yüzünden, onlar için Stenka Razin rolü
oynayabilecegimi düsünüyor. Bu kelimeler de aynen onun sözleridir.
Shatov:
- Ne dediniz! diye sordu. Suç islemekteki olaganüstü yeteneginizden ötürü mü?
- Tamamen.
Shatov, kötümser bir tavirla gülümseyerek:
- Anliyorum, dedi. Petersburg'da hayvanca tutkulari olan gizli topluluktan oldugunuz dogru mu? Markiz de
Sade'in bile sizden ders alabilecegi dogru mu? Çocuklari ayarttiginiz, yoldan çikarttiginiz dogru mu?
Birden kendisini kaybederek haykirdi.
- Cevap verin, yalan söylemeye sakin kalkmayin Nicholas Stavrogin, yüzünü yumruklamis Shatov'un
karsisinda yalan söyleyemez!... Her seyi oldugu gibi söyleyin ve sayet bu dogruysa, sizi hemen burada
öldürürüm!...
Biraz uzunca süren sessizlikten sonra Stavrogin, yüzü solmus ve gözleri ates püskürerek:
301- Bu sözleri söyledim; ama, çocuklara herhangi bir zararim dokunmadi, dedi.
Shatov, parildayan gözlerini ondan ayirmadan, kendisinden emin bir tavirla:
- Fakat siz böyle söylediniz! dedi. Insanligin iyiligi bakimindan, güzellikle, kaba bir hareket ya da herhangi bir
kahramanlik arasinda bir ayrim gözetmediginiz ve hatta insanligin ugruna hayati bile feda edebileceginiz
dogru mu? Her iki güzelligin ve zevkin arasinda benzerlik buldugunuz dogru mu?
Arzu ettigi anda kalkip gidebilecek olan Stavrogin, ne yerinden kimildiyor ve ne de gitmeye istekli
görünüyordu.
- Böyle sorulara cevap vermek mümkün olamaz... cevap vermeyi reddediyorum, diye mirildandi.
Hƒlƒ öfkeden titreyen Shatov:
- Kötülügün, neden kötü ve iyiligin neden iyi oldugunu ben de bilmiyorum, dedi. Fakat bunlar arasindaki
ayrimin, Stavroginler gibi soylu beylerde neden silinip kayboldugunu biliyorum. Su kadinla neden böyle
alçakça evlendiginizi biliyor musunuz? Çünkü, böyle bir evliligin rezaleti ve anlamsizligi yeteneksizliginizin en
yüksek derecesine çikiyor!.. Oh, lagimin hiçbir zaman kenarinda yürümezsiniz; ama, lagimin içine paldir
küldür tepetaklak dalarsiniz. Bu evliligi, manevi alçakliginizin, vicdan azabinizin, iskence zevkinizin
ihtirasindan yaptiniz. Bu olay, kötü seylere belirtili bir ilgi gösteren sinir bozuklugundan meydana gelmistir.
Sagduyuya karsi meydan okuma hissi karsi konamayacak derecede kiskirticiydi!... Stavrogin ve bir zavalli,
bellegi noksan, yoksul, topal! Valinin kulagini isirdiginiz zaman hoslanmis miydiniz? Söyleyin hoslanmis
miydiniz? Soylu bir kisinin, bos gezen ve serseri bir oglusunuz, degil mi?
Stavrogin'in yüzü gittikçe soluyordu. Çarpik bir tebessümle:
- Evlenme nedenim hakkinda yanilmakla beraber siz bir psikologsunuz, dedi. Çok hayret ediyorum dogrusu.
Kirilov mu? Fakat onun bununla bir iliskisi olamaz.
302
- Yüzünüz soluyor, degil mi? Stavrogin, sonunda sesini yükselterek:
- Fakat ne istiyorsunuz? diye sordu. Yarim saatten beri kirbacinizin altinda oturuyorum ye hiç degilse kibarca
gitmeme izin verebilirdiniz, eger... eger bana böyle davranmaniz için mantiga uygun bir amaciniz yoksa...
- Mantiga uygun bir amaç mi?
-Elbette. Hiç degilse amacinizi söylemek zorundasiniz. Böyle davranmanizi bekliyordum; fakat, bütün
gördügüm tükürür gibi konusmaniz. Kapiyi açmak zahmetine katlanir misiniz, lütfen.
Stavrogin, oturdugu sandalyeden kalkti. Shatov öfkeyle arkasindan firladi. Stavrogin'in omzunu tutarak:
- Topragi öp, göz yaslarinla sula, merhamet dilen! diye haykirdi.
Stavrogin basini önüne egerek hemen hemen büyük bir kederle:
- Fakat o sabah sizi... öldürmedim, degil mi? diye sordu. Ellerimi çektim, degil mi?
- Haydi bana her seyi anlatin! Bana tehlikeyi haber vermeye geldiniz... beni konusturdunuz... yarin evliliginizi
resmen açiklamaya niyetli oldugunuzu söylediniz! Yeni korkunç bir düsüncenin elinde kivrandiginizi
yüzünüzden anlamiyor muyum saniyorsunuz? Stavrogin, neden ebediyen size inanmaya mahk–mum?
Baska birisiyle böyle konusabilir miydim? Alçakgönüllüyüm; fakat, Stav-rggin'le konusuyorum diye
çiplakligimdan utanmiyordum. Stavrogin beni dinliyor diye, kendi deyislerimle büyük bir düsünceyi
karikatürize etmekten korkmadim... Siz gittikten sonra ayak izlerinizi bile öpecegimi bilmiyor musunuz? Sizi
kalbimden söküp atamam, Nicholas Stavrogin!
Stavrogin soguk bir sesle:
- Sizi sevemedigim için özür dilerim, Shatov, dedi.
- Sevemeyeceginizi biliyorum. Yalan söylemediginizi de bi303liyorum. Dinleyin. Her seyi düzeltebilirim. Sizin hesabiniza tavsani yakalayacagim.
Stavrogin susuyordu.
- Bir beyefendinin simarik oglusunuz, bir beyefendinin son oglu. Kendi halkinizi tanimadiginizdan, iyilik ve
kötülük arasindaki ayrimi tanimlayamiyorsunuz ve tanimlayamayacaksiniz da... ne siz ne de
Verkhovenskyler, baba ve ogul... ne de ben... ben de bir beyefendiyim... ben, köleniz ve usaginiz Pashka'nin
ogluyum... Dinleyin, çalisarak Tanri'ya varin; her sey ondadir; yoksa, siz de küf gibi yok olacaksiniz; Tanri'ya,
çalismakla erisin.
- Çalismakla Tanriya erismek mi? Nasil bir çalisma?
- Rençberlik. Varlikli olmaktan vazgeçin. Ah, gülüyorsunuz! Bir hile olacagindan mi korkuyorsunuz?
Fakat Stavrogin gülmüyordu. Gerçek bir sey bulmus gibi bir an düsündükten sonra:
- Çalismakla Tanri'ya erisilebilecegini ve bu çalismanin da rençberlik oldugunu düsünüyorsunuz, degil mi?
diye sordu.
Sonra birden konuyu degistirdi.
- Sahi, dedi. Bana hatirlattiniz. Zengin olmadigimi ve atacak bir seyim bulunmadigini biliyor muydunuz?
Öyleki, Mary'nin gelecegini bile garanti edecek durumda degilim. Baska bir sey daha var. Eger sizce bir
sakinca yoksa, ilerde Mary'yi görebilir misiniz diye sormaya gelmistim. Onun zavalli düsüncelerine ancak siz
bir etki yapabilirsiniz. Bunu size, bana herhangi bir sey olursa, diye söylüyorum.
Shatov bir eliyle mumu alirken, öbür elini salladi. , - Pekƒlƒ, dedi. Mary'yi görmemi istiyorsunuz. Tabii daha
sonra.. Gidip Tikhon'u görsenize.
- Kimi.
-Tikhon. Eskiden rahipti; simdi, hasta oldugundan çalismiyor. Sehrin sinirina yakin bir yerdeki Efimevsky
Borogorodsky Ma-nastiri'nda oturuyor.
304
- Ne demek istediginizi anlayamadim?
-Hiçbir sey demek istemedim. Onu ziyarete giden birçok insan var. Siz de gidip onu görün. Neden
.görmeyesiniz? Neden olmasin, yani?
- Ismini ilk kez duyuyorum ve... ve simdiye dek böyle bir adamla tanismamistim. Tesekkür ederim, gidip onu
görecegim.
Shatov, elindeki mumla merdivenleri aydinlatarak:
- Bu taraftan, dedi.
Merdivenlerden indikten sonra, sokaga açilan kapiyi çekip açti.
- iste, diye ekledi.
Stavrogin kapidan çikarken sakin bir sesle:
- Bir daha sizi görmeye gelmeyecegim, dedi. Sokak hƒlƒ zifiri karanlikti ve yagmur dinmemisti.
2
GECE DEVAM EDIYOR
Stavrogin, Bogoyavlenskaya Sokagi boyunca yürüdü; yol hafifçe meyilliydi ve ayaklari çamurda kayiyordu.
Sonunda, karsisina sisle kapli genis bir bosluk çikti...Nehir. Buradaki evler küçük kulübelerden ibaretti ve
karisik birçok sokak vardi. Stavrogin, uzun bir süre nehirden fazla ayrilmadan çitlerin boyunca yürüdü.
Buralari çok iyi bildigi, yolunu sasirmadan yürümesinden belli oluyordu. Düsüncelere dalmis görünüyordu.
Kendisini birden, dubalar üzerine kurulmus islak köprünün üzerinde bulunca sasirarak etrafina bakindi.
Etrafta kimseler yoktu. Yollar o kadar tenhaydi ki, hemen dirseginin dibinde, kendisine yabanci gelmeyen
simarik bir ses duydugu zaman elinde olmadan irkildi.
- Özür dilerim, efendim, semsiyenizden ben de yararlansam, sizce bir sakincasi olur mu?
305Gerçekten de, bir gölge semsiyenin altina süzüldü ya da Stavrogin'e öyle geldi. Askerlerin dedigi gibi
adamla omuz omuza yürüyordu. Stavrogin, adimlarini agirlastirarak, karanligin elverdigi ölçüde yanindaki
adamin yüzünü görmeye çalisti. Üzerinde kaba elbiseler bulunan adam kisa boyluydu. Kivircik saçlarini
ancak örtebilen, kenarlari yirtik bir sapka, basinda limon kabugu gibi duruyordu. Saçlari kuzguni siyah,
gözleri oldukça iri, güçlü kuvvetli bir adamdi. Gözlerinde, genelde çingenelerde oldugu gibi sarimtirak bir
parilti vardi. Öyleki, bu zifiri karanlikta bile pariltilari görmek mümkündü. Yaklasik kirk yaslarinda vardi ve
sarhos da degildi.
Stavrogin:
- Beni taniyor musunuz? diye sordu.
- Siz Bay Stavrogin'siniz, efendim. Geçen pazar tren istasyonunda sizi göstermislerdi. Ayrica, sizin
hakkinizda daha önce de çok sey duymustum, efendim.
- Bay Verkhovensky'den mi? Yoksa siz... siz kaçak Fedka olmayasiniz?
-Vaftiz adim Fyodor'dur, efendim. Buralarda oturan bir annem var, efendim. Simdi çok yasli, efendim ve her
geçen gün biraz daha çöküyor. Yasliligina, ayaginin bir çukurda olduguna bakmadan, benim için gece
gündüz dua eder, efendim.
- Kaçak bir mahk–msunuz, degil mi?
- Evet, efendim, sadece ikametgƒhimi degistirdim, o kadar. Ömür boyu hapis cezasi aldigimdan, kitaplarima,
kiliseye ve çanlara veda etmistim. Cezami bitirmek için de çok uzun bir zaman gerekiyordu, efendim.
- Burada ne ariyorsunuz?
- Elimden geldigi kadar geçinmeye çalisiyorum, efendim. Geçen hafta, amcam buradaki hapishanede öldü,
efendim. Kalpazanliktan mahk–mdu. Onun ruhuna, köpeklere iki düzine tas attim, efendim. Simdilik yaptigim
is bu kadar. Ayrica, Bay Verkhovensky, efendim, bütün Rusya'da serbest olarak dolasabilmem için bana bir
306
tüccar pasaportu temin edecek. Anladiginiz gibi, efendim, Bay Verkhovensky böyle bir evraki temin edene
kadar oyalanmam gerekiyor. Bana karsi çok nazik davraniyor; çünkü, efendim, bana diyor ki 'Babam seni
Ingiliz Kulübü'nde kumarda kaybetmis. Bu haksizliktir. Insanliga sigmaz bir davranistir. Içimi biraz isitabilmek
için bana üç ruble verebilir misiniz, efendim?
- Demek ki burada beni bekliyordunuz, degil mi? Bundan hoslanmadim. Kimin emriyle?
- Kimseden emir almis degilim, efendim. Sizin ne kadar merhametli oldugunuzu bildigimden, efendim, bunu
herkes biliyor. Sizin de anlayacaginiz gibi sifiri tüketmek üzereyim, efendim. Son cuma, midemi etli börekle
tika basa doldurdum. O zamandan beri bir sey yemedim. Bir gün hiçbir sey yemedim. Ertesi gün sabrettim.
Üçüncü gün yine bir sey yemedim. Nehirde su bol; fakat, o kadar çok içtim ki, midemde kurbagalar kol
gezmeye basladilar. Benim gibi zavalli birine birkaç kurus ayiramaz misiniz, efendim? Buraya yakin bir yerde
beni bekleyen bir hanim arkadasim var, efendim; fakat, cebimde birkaç ruble olmadan gitmeye cesaretim
yok.
- Bay Peter Verkhovensky, benim adima size nasil bir söz verdi?
- Hiçbir söz vermedi, efendim, ama pürüzlü bir isinizde size yardimci olabilecegimi ima etti. Fakat,
kafasindan geçen düsünceleri bilemiyorum, efendim. Bir kazak kadar sabrim olup olmadigini denemek ister
sanirim. Ayrica, bana zerre kadar olsun güvenemez.
- Oh? Neden güven miyormus?
- Bay Verkhovensky iyi bir astronomdur ve gökyüzünde bilmedigi yildiz yoktur fakat o da hepimiz gibi
yanilabilir, efendim. Tanri'nin huzurunda size söylediklerim dogrudur, efendim; çünkü, sizin nasil bir kimse
oldugunuzu herkes biliyor. Bay Verkhovensky ve sizin karakteriniz bagdasamaz, efendim. Bir keresinde,
insanin hain oldugunu ve düsüncelerini kimsenin degistiremeyecegini ve bir hain olarak kalacagini
söylemisti. Eger bir kimseye aptaldir
307derse, o insan onun gözünde aptal olarak kalir, efendim. Fakat ben, efendim, sali ve çarsamba günü
aptal olabilirim; ama, persembe günü ondan daha akilli bir insan olabilirim. Bu bakimdan, anliyorsunuz ya,
efendim, pasaportum olmadigindan Rusya'da kalamayacagimi düsünüyor ve beni avcunun içinde sayiyor.
Bay Verkhovensky'nin hayati çok ucuz buldugunu da söyleyebilirim, efendim; çünkü, insanlara kendince bir
deger veriyor ve inancindan bir milim olsun ayrilmiyor. Ve ayrica, son derece yanilan bir insandir. Kendisinin
haberi olmadan, sizin önünüze çikamayacagimi düsünüyor; oysa, gördügünüz gibi karsinizdayim. Üç gündür
yolunuzu bekliyorum, efendim. Üç gecedir bu köprünün üstünde yolunuzu gözlüyorum ve simdi de Tanri'nin
huzurundaymis gibi önünüz-deyim. Onsuz da yoluma devam edecegimi ona kanitlamak istiyorum. Daha
dogrusu, çarigin önünde egilmektense, çizmenin önünde egilmek benim için daha iyidir, diye düsünürüm.
-Peki, bu köprüden gece geçecegimi size kim söyledi?
- Dogrusunu söylemek gerekirse, efendim, agzini bir an olsun kapamasini bilmeyen Yüzbasi Lebyatkin'den
ögrendim. Bu bakimdan, üç gün üç gecemin karsiligi sizden alacagim üç ruble olacaktir. Elbiselerimin
islanmasindan, tepeden tirnaga sirilsiklam oldugumdan söz etmeyecegim. Sadece buna katlanip gülecegim,
efendim.
- Ben sol tarafa siz ise, sag tarafa gidiyorsunuz. Iste köprünün sonuna geldik. Bakin Fyodor, söylediklerimi
anlayan kimseleri severim. Size metelik bile vermeyecegim. Karsima bir daha ne köprüde ne de baska bir
yerde çikin. Size ne simdi ne de gelecekte ihtiyacim olacak ve simdi söylediklerimi yerine getirmeyecek
olursaniz, ellerinizi, kollarinizi baglayip sizi polise teslim ederim. Haydi, simdi defolun bakalim!
- Hiç degilse, size buraya kadar eslik ettigim için bana birkaç kurus vermelisiniz, efendim. Sizin yaninizda
yürümek benim için büyük bir serefti, efendim.
- Haydi, yaylanin bakalim!..
308
- Fakat yolunuzu bulabilecek misiniz, efendim? Burada yüzlerce dönemeç vardir... sehrin bu yakasinda size
yolunuzu gösterebilirim, efendim. Çünkü, buradaki yollar, sanki seytan buradan geçerken sepetinden çikartip
oraya buraya serpistirmis gibi karmakarisiktir.
Stavrogin, tehdit eder bir tavirla adamdan yana döndü.
- Sizi simdi baglayacagim!
- Belki de fikrinizi, degistiririsiniz, efendim. Benim gibi bir öksüze aci vermek size ne kazandirir ki?...
- Kendinize güvendiginizi görüyorum!...
- Kendime degil size güveniyorum, efendim.
- Size hiç ihtiyacim yok. Bunu evvelce söylemistim.
-Fakat bütün mesele, benim size ihtiyacim olmasinda, efendim. Eh, baska çarem yok, sizin dönüsünüzü
bekleyecegim, efendim.
- Fakat ben de serefim üzerine söz veririm ki, eger bir daha karsima çikacak olursaniz, sizi baglarim.
- Bu takdirde, kemerimi de hazir edecegim, efendim. Allahaismarladik, efendim. Semsiyeniz altinda beni
barindirdiginiz için de tesekkür ederim. Ölene kadar bu iyiliginizi unutmayacagim, efendim.
Adam geride kaldi. Stavrogin, büyük bir huzursuzluk içinde gidecegi yere vardi. Yerden bitmis gibi ortaya
çikan adamin kendisine ihtiyaci olduguna kesin bir inanci vardi ve bunu bildirmek için fazla bekleyememisti.
Serserinin tamamen yalan söylemedigi de belliydi. Belki de Verkhovensky'den gizli olarak kendi hesabina
çalisiyor ve ondan bir is alacagini umuyordu. Eger böyleyse, bu karsilasmanin çok ilginç bir yönü vardi.
***
. Stavrogin'in gittigi ev, issiz bir sokakla, mutfak bahçelerinin çitleri arasindaydi ve kelimenin tam anlami ile
sehrin kenarindaydi.
309Bu, henüz dis kaplamalari yapilmamis, yeni, küçük ahsap bir evdi. Panjurlu pencerelerden birinin panjuru
özellikle açik birakilmis ve pencerede bir mum yakilmisti. Görünüse göre o gece gelecek olan bir ziyaretçi
için yakilmisti. Stavrogin, eve daha otuz adim kala, ev sahibi olmasi gereken, uzun boylu bir adamin merakla
sokagi kontrol ettigini gördü. Biraz sonra da, adamin sabirsiz ve endiseli sesini duydu.
- Siz misiniz, efendim? Siz misiniz?
Stavrogin, kapiya kadar gidip semsiyesini kapayana kadar cevap vermedi. Sonra:
- Evet, benim, diye seslendi.
Kapida duran adam, yani yüzbasi Lebyatkin, heyecanla birkaç adim atti.
- Nihayet gelebildiniz! Lütfen, semsiyenizi alayim, efendim. Hava çok yagisli, efendim. Semsiyenizi açip bir
köseye koyarak kurutacagim. Buyurun, efendim, buyurun.
Koridordan, içinde iki mum yanan odaya açilan kapi ardina kadar açik duruyordu.
- Geleceginizi bu kadar kesinlikle bildirmemis olmasaydiniz, geleceginizden umudumu kesecektim artik.
Stavrogin, odaya girerken saatine bakarak:
- Bire çeyrek var, dedi.
- O kadar çok yagiyor ve o kadar uzaktan geldiniz ki. Saatim olmadigindan zamani bilemiyorum ve... ve
pencereden ise bahçeden baska bir sey görünmüyor... yani, sikƒyet etmiyorum, efendim; çünkü, sikƒyet
etmeye hakkim yok. Sadece, bütün hafta beklemekten sabirsizlandim, o kadar... nihayet bir karara
baglanmasini arzu ediyordum...
- Ne demek istiyorsun?
- Yani kaderimi agzinizdan duymak istemistim, efendim. Oturan, lütfen.
Masanin yaninda duran sandalyeyi basiyla isaret etmisti.
310
Stavrogin çevresine bakindi; tavani alçak küçük bir odaydi; mobilya olarak sadece son derece gerekli
esyalar vardi; yepyeni sandalyelerin ve kanepenin örtüleri yoktu; biri koltugun yaninda digeri odanin
kösesinde duran, ihlamur agacindan yapilmis iki masa vardi; masanin birinin üzerine örtü örtülmüs, her türlü
öteberi konmus ve bunlarin üstüne de tertemiz bir peçete yayilmisti. Görünüse bakilacak olursa, oda tümüyle
tertemiz tutulmustu. Yüzbasi Lebyatkin sekiz günden beri içmiyordu. Yüzü sismis ve sari görünüyordu.
Bakislari oradan oraya dolasiyor ve gözlerinin içinde merak kivilcimlari uçusuyordu. Daha da garibi,
konusmasi ve davranisinin nasil olmasi gerektigine bir türlü karar verememis görünmesiydi.
Eliyle odayi göstererek:
- Gördügünüz gibi, dedi. Bakin, artik Kesis Zossima gibi yasiyorum. Içmemek, yalnizlik ve yoksulluk... Eski
zaman sövalyelerinin yemini...
- Eski sövalyelerin böyle yemin ettiklerini mi saniyorsunuz?
- Belki de yaniliyorum. Yazik ki, dogru dürüst bir egitimim yok! Her seyi berbat ettim!.. Inanin efendim, yüz
kizartici zayifligimi ancak burada anlayabildim. Ne bir bardak ne de bir damla içiyorum, efendim!... Küçük bir
yuvam var ve tam alti gündür vicdan temizliginin anlamini çok iyi anladim. Hatta, duvarlar bile reçine kokuyor
ve bana dogayi hatirlatiyor. Nasil bir adammisim meger? Ben nasil bir adamdim? Sairin tam yerinde
söyledigi gibi,
Geceleri evsiz barksiz dolasirim, Gündüzleri, dilim bir karis sarkarak.
Fakat... iliklerinize kadar islanmissiniz... bir fincan çay içmez misiniz?
- Hayir, tesekkür ederim.
- Semaver saat sekizden beri kayniyordu, ama...korkarim ki... sönmüstür. Dünyada her sey ayni sekilde
sönmüyor mu? Bir gün
311gelecek, günesin bile sönecegini söylüyorlar. Bununla beraber, semaverin altini yeniden yakacagim, tabii
gerekirse. Agafya henüz uyumadi.
- Söyleyin bana, Mary... Lebyatkin hemen:
- Burada, burada, diye fisildadi. Ona söyle bir bakmak ister miydiniz?
Sözünün burasinda, odanin bitisigindeki kapali kapiyi gösterdi.
Stavrogin sordu:
- Uyumuyor mu?
- Hayir, hayir, Tanri hakki için hayir! Nasil uyuyabilir. Aksine, aksamdan beri sizi bekliyordu ve dün sizin
geleceginizi ögrenir ögrenmez saçlarini taramaya basladi.
Yüzünde çarpik bir tebessüm belirmisti; ama, hemen kendisini toparladi.
Stavrogin kaslarini çatarak:
- Genel olarak durumu nasil? diye sordu. Lebyatkin, yüzünde aci bir anlamla omuzlarim kaldirdi.
- Genellikle mi? Siz kendiniz biliyorsunuz, efendim; fakat, su anda... su anda, efendim, iskambille kendi
falina bakiyor.
- Pekƒlƒ, daha sonra. Önce sizinle hesaplasmamiz gerekiyor. Stavrogin sandalyeye oturdu.
Yüzbasi koltuga oturmaya cesaret edemeyerek baska bir sandalyeye oturdu ve söylenecekleri dinlemek
üzere biraz öne egilerek bekledi.
Stavrogin birden farkina vararak sordu:
- Kösedeki masanin üstünde ve örtü altinda duran nedir? Lebyatkin masaya bakmak üzere döndü.
- O mu, efendim? dedi. Sizin cömertliginizin bir parçasi, efendim. Yeni tasindigimizdan ve sizin uzun yoldan
geldiginizi göz önüne alarak...
312
Minnet dolu bir anlamla gülümsedi. Sonra yerinden kalkip ayak parmaklarinin ucuna basarak masanin
yanina gitti ve örtüyü dikkatle kaldirdi. Örtünün altinda yiyecek soguk bazi seyler hazirlanmisti; haslanmis et,
domuz salami, sardalya, peynir, küçük bir sürahi ve uzun bir sise sarap. Bütün yiyecekler büyük bir dikkatle
yerlestirilip hazirlanmisti.
- Siz mi hazirladiniz?
- Evet. Dün hazirlamistim. Elimden gelen gayreti gösterdim. Bildiginiz gibi Mary, böyle seylerle pek ilgili degil.
Bütün bunlar sizin beni bagislamanizdir. Burasi da sizin evinizdir, benim degil. Yani, ben sadece sizin basit
bir hizmetkƒrinizim. Fakat ruhen, efendim, ruhen tamamen özgürüm. Elimde kalan bu son seyi benden
almaniz mümkün olamaz!
- Anliyorum. Peki ama, yerinize oturmayacak misiniz? Lebyatkin yerine otururken:
-Size minnettarim, efendim, ama özgürüm! diye haykirdi. Ah, efendim, kalbim o kadar doluydu ki sizi nasil
sabirsizlikla bekledigimi bilemezsiniz. Iste simdi kaderimi tayin edeceksiniz... hem benim hem de içerdeki
zavallinin. Dört yil önce orada oldugu gibi... kalbimi yine size açacagim. O zamanlar beni dinler siirlerimi
okurdunuz... O zamanlar Shakespeare'den esinlenerek sizin palyaçonuz adini takmislardi bana. Kaderimde
o kadar önemli yeriniz vardi ki... Simdi çok büyük korkularin tutsagiyim. Ögüdü ve kaderimi aydinlatacak olan
isigi da sizden bekliyorum. Peter Verkhovensky bana karsi çok kötü davraniyor.
Stavrogin onu ilgiyle dinledi ve yakindan inceledi. Yüzbasi gerçi içmeyi birakmisti; ama, düsüncelerinin yine
de bir düzeni yoktu. Onun gibi yillanmis ayyaslar da, ancak böyle delice davranislar gösterebilirdi. Oysaki,
madrabazlikta kimseden geri kalmamaya çalisirlardi.
Stavrogin biraz oksayici bir tavirla:
- Görüyorum ki bu dört yil süresince hiç degismemissiniz,
313yüzbasi, dedi. Insan hayatinin ikinci yarisinin, genellikle birinci yarida edinilen aliskanliklarla dolu oldugu
dogrudur. Lebyatkin, yari saka, yari ciddi bir tavirla:
- Büyük laflar, efendim, diye haykirdi.
Gerçekten heyecanlanmisti; çünkü, güzel konusmaya hayrandi.
- Söylediklerinizin hiçbirini unutmadim, diye devam etti. Özellikle Petersburg'da söylediginiz bir sözü hiç
unutmadim. 'Sagduyunun karsisinda tutunabilmek için gerçekten de büyük bir insan olmak gerekir.' Evet,
efendim kelimesi kelimesine böyle söylemistiniz.
- Insanin budala olmasi da bir sey degistirmez.
-Tamamen haklisiniz, efendim. Hayatiniz boyunca hep büyük sözler ettiniz. Halbuki, Liputin ve Peter
Verkhovensky böyle seyleri söylemekten acizler! Ah, Bay Verkhovensky tarafindan nasil hakarete ugradigimi
bilemezsiniz, efendim!
- Fakat siz ne yaptiniz, yüzbasi? Siz nasil davrandiniz?
- Sarhostum, efendim. Ayrica, yüzlerce düsmanim var! Fakat... fakat simdi yeni bir sayfayi çeviriyorum ve...
ve simdi bir yilan gibi gömlek degistirecegim. Vasiyetimi hazirlamis oldugumu biliyor musunuz, efendim?
- Çok ilginç. Kime ne birakiyorsunuz?
- Ülkeme, insanliga ve ögrencilerime, efendim. Gazetelerde bir Amerikali'nin hayatini okudum. Bütün
servetini fabrikalara ve özel arastirmalara birakmis. Kemiklerini tip ögrencilerine ve derisini de, gece gündüz
Amerikan Ulusal Marsi'nin çalinmasi için davul yapilmak üzere bagislamis. Yazik ki, bizler, Amerika Birlesik
Devletleri'nin yaninda cüceler gibi kaliyoruz. Rusya dogadan zayiftir; fakat, zekƒ bakimindan güçlüdür. Ben
de derimi, göreve baslamak serefine eristigim Akmolinsky Piyade Alayi'na, her gün Rus Ulusal Marsi'nin
çalinmasi için birakacak olsam, bunun büyük bir gericilik olmasi nedeniyle yasaklanacagindan eminim. Iste
bu
314
nedenlerle, yüksek okul ögrencileriyle yetindim ve kemiklerimi akademiye birakmak arzusundayim. Ama bir
sartla, kafatasimin alninda söyle bir yazi bulunacak: 'Pisman olmus serbest düsünceli bir insandi.' Evet,
efendim, böyle iste!...
Yüzbasi heyecanlanmisti ve Amerikali'nin biraktigi vasiyetnameden hoslandigi belliydi. Ayni zamanda
madrabazin biri oldugundan, her zaman oldugu gibi Stavrogin'i eglendirip güldürmek arzusundaydi.
Fakat Stavrogin gülecegi yerde, kuskulu bir tavirla:
- Demek ki, vasiyetinizi yayinlayip, bunun için bir ödül almak amacindasiniz, degil mi? diye sordu.
Lebyatkin, karsisindakini dikkatle inceleyerek: -Böyle de olsa, bundan ne çikar, efendim? diye sordu. Ne
çikar bundan? Nasil bir hayat yasadigimi düsünün bir kere!.. Bir zamanlar sevdiginiz siirlerimi bile terkettim,
efendim. Bir sise sarabin basinda ne kadar güzel yazardim, degil mi? Hatirlamiyor musunuz? Fakat,
yazarligimin dönemi kapandi artik. Gogol gibi sadece bir siir yazdim!... Son öyküsünde oldugu gibi.
Hatirlarsaniz, Gogol bu siirini bagrindan dökülmüs bir duygu gibi tanitmisti. Hem de bütün Rusya'ya... Ben de
onun gibi son sarkimi söyledim ve sustum!...
- S özettiginiz hangi siir?
- 'Eger O Kadin, Ayagini Kirarsa!..' - Ne...Neee?
Lebyatkin de bunu bekliyordu. Kendi siirlerine sonsuz bir saygi duyardi; fakat, bazi konularda ikiyüzlü
olusundan, siirlerinin Stavrogin'i güldürmesini isterdi. Böylece bir tasla iki kus vurmus oluyordu. Hem bir sair
olarak kendisini tatmin ediyor, hem de Stavrogin'i eglendiriyordu. Ama simdi, üçüncü bir amaci vardi.
Siirlerini öne sürmekle, daima çok korktugu, kendisini suçlu buldugu bir konuda suçsuz oldugunu göstermek
istiyordu.
- 'Eger O Kadin Ayagini Kirarsa' Yani, atindan düsecek olursa. Biraz fantazi bir düsünce, deli saçmasi; ama,
bir sair bulusudur. Bir
315keresinde atla geçen bir kiz gördügümde, sasmis ve kendi kendime su önemli soruyu sormustum: 'O
zaman ne olurdu?' Yani, bir kaza olursa? Cevabi açikti: Bütün hayranlari kaçisir ve ortada sadece kalbi ezik
sair kalirdi. Kusura bakmayin; ama, bit bile ƒsik olabilir ve buna engel olacak bir yasa da yoktur. Bununla
beraber, küçük hanim mektubuma ve siirime gücenmis. Hatta, sizin bile kizdiginizi söylüyorlar. Dogru mu?
Acinacak bir sey bu. Inanamam. Düsüncelerimle kime zararim dokunabilir ki? Ayrica yemin ederim ki, bütün
bunlar Liputin'in basinin altindan çikiyor. 'Gönder, gönder! Herkesin mektup göndermeye hakki vardir.' Onun
sözüne kanarak ben de gönderdim.
- Yanilmiyorsam, ona evlenme teklif ettiniz, degil mi?
- Düsmanlar, düsmanlar, düsmanlar!... Stavrogin soguk bir tavirla:
- Siirinizi okuyun! dedi.
- Saçma, saçma, sadece saçma.
Böyle söylemekle beraber, yerinde dogruldu. Elini uzatarak basladi:
Hepsinin güzeli bir bacagim kirdi,
Ve simdi daha da güzellesti,
Onu çok daha fazla seviyorum simdi ve,
Yalvariyorum ona,
Onu ne kadar çok sevdigimi hatirlarsin diye.
Stavrogin elini sallayarak:
- Yeter, dedi. Bu kadari yeter.
Lebyatkin, sanki siir okuyan kendisi degilmis gibi konuyu hemen degistirerek:
- Petersburg'u düsünüyorum, dedi. Yeniden dogusu düsünüyorum... efendim, simdiye kadar bana çok büyük
yardimlarda bu316
lundunuz; yolculuk yapabilmem için gerekli parayi benden esirgemeyeceginizi umabilir miyim? Bir haftadan
beri, günesi bekledigim gibi sizi bekledim.
- Özür dilerim. Fazla param kalmadi. Hem neden size para verecek misim?
Stavrogin birden öfkelenmis göründü. Kura bir sesle, yüzbasinin bütün kötülüklerini kisaca saydi; sarhosluk,
yalan söylemek, Mary için verilen paraya el koymak, kiz kardesini manastirdan almak, aralarindaki sirri
açiklayacagini söyleyen mektuplar yazmak, Dasha'ya karsi davranisi... falan filan. Yüzbasi oldugu yerde
kipirdaniyor, ellerini salliyor ve tam cevap vermek üzere hazirlandigi zaman Stavrogin tarafindan
susturuluyordu.
Stavrogin sonunda:
- Bir sey daha var, dedi. Aile gururu hakkinda atip tutuyorsunuz. Kiz kardesinizin Stavrogin ile evlenmesini
neden onursuzluk sayiyorsunuz?
- Fakat evliligi bir sir olarak saklandi, efendim! Kiz kardesimin evliligi kötü bir seymis gibi toplumdan saklandi!
Sizden para aliyorum ve bana soruluyor: 'Ne parasi bu?' Dudaklarim bagli oldugu için cevap veremiyorum.
Cevap veremiyorum; çünkü, verecegim cevap kiz kardesime ve aile gururumuza zarar verecektir.
Yüzbasi sesini yükseltmisti. Bu konu onun en çok sevdigi konuydu ve bütün kozlari elinde tuttugunu
düsünüyordu. Zavalli adam, biraz sonra yiyecegi darbeden habersizdi. Stavrogin, evinin günlük
soranlarindan söz ediyormus gibi, sakin bir sesle, birkaç güne kadar, belki yarin ya da öbür gün, evliliklerini
topluma açiklayacagini; hatta topluma oldugu kadar polise de bildirecegini; böylece, aileye sürülen leke ile
beraber para sorununun da ortadan kalkmis olacagini anlatti. Yüzbasi gözlerini açarak ona bakti. Önce
söylenenleri anlayamamisti. Durumun etraflica anlatilmasi gerekiyordu.
- Fakat... fakat kiz kardesim yari deli...
- Gereken her seyi yapacagim.
317- Peki...peki, ya anneniz?
- Istedigini düsünmek ve yapmakta serbesttir.
- Peki, karinizi evinize götürecek misiniz?
- Belki götürecegim. Fakat sizi ilgilendiren bir sorun degil. Hem en küçük bir sekilde bile ilgilendirmez.
- Beni ilgilendirmez derken... ne demek istiyorsunuz? Peki, ben ne olacagim?
- Surasi muhakkak ki evime kabul edilmeyeceksiniz.
- Fakat ben akrabanizim.
- Insanlar böyle bir akrabaliktan kaçinirlar. Neden size para vermeye devam edeyim? Gücünüz yeterse
cevap verin.
- Fakat, efendim, bu mümkün degil. Bu sorunu bir kere daha gözden geçireceginizden eminim. Intihar
etmemi istemezsiniz, degil mi? Halk ne düsünecek? Dünya ne diyecek?
- Sizin dünyanizdan bana ne!.. Sarhoslugum aninda, bir iddia, bir sise sarap ugruna, arzu ettigim için kiz
kardesinizle evlendim ve simdi de bunu topluma duyuracagim. Bu beni eglendirecekse neden topluma
açiklamayayim?
Bunlari öyle bir öfkeyle söylemisti ki, Lebyatkin, söylenenlere inanmaya basladi.
- Peki ben ne olacagim? Ne yapacagim? Aslinda önemli olan benim! Saka etmiyorsunuz, degil mi?
- Hayir saka etmiyorum.
- Böyle davranacaginizi istediginiz kadar söyleyin, s ze inanmiyorum. Fakat dediklerinizi yapacak olursaniz,
sizi dava ederim.
- Dünyanin en büyük aptallarindan birisiniz, yüzbasi
- Aldirmam. Baska yapacak ne kaliyor ki? Önceleri, çalismasina karsilik hiç degilse basimizi sokacak bir
yer buluyorduk. Beni kaderimle bas basa terkedecek olursaniz, ben ne olacagim?
- Peki ama, yeni bir is bulmak için Petersburg'a gideceksiniz, degil mi? Sahi aklima geldi. Bagislanmak
umuduyla baska arini ele
318
vermek için Petersburg'a gitmek istediginiz söyleniyor. Dogru mu bu?
Yüzbasi, agzi bir karis açik oldugu halde, bakmakla beraber cevap vermedi.
Stavrogin, bu ana kadar biraz imali ve biraz da alayla konusuyordu. Öyle ki, Lebyatkin, efendisi gerçekten
kiziyor mu, yoksa saka mi ediyor, gerçekten evli oldugunu açiklayacak mi, bir türlü kesin bir karar
veremiyordu. Simdi ise, Stavrogin'in asiri sert görünüsü öylesine inandiriciydi ki, Lebyatkin sirtinin ürperdigini
hissetti.
Stavrogin masanin üzerine dogru egilerek son derece ciddi bir sesle:
- Dinleyin, yüzbasi, dedi.Dinleyin ve dogru cevap verin. Lebyatkin, herhangi bir ihbarda bulundunuz mu
bulunmadiniz mi? Bir seyler yapmayi becerebildiniz mi? Yoksa, bir sey yapamadiniz mi? Büyük bir budalalik
yaparak herhangi birine mektup falan gönderdiniz mi?
Yüzbasi, bos gözlerle Stavrogin'e bakarak:
- Hayir, efendim, dedi. Yapmadim ve böyle bir sey de aklima gelmedi.
-Yalan söylüyorsunuz. Böyle bir seyi düsündünüz. Petersburg' a da bu nedenle gitmek istiyorsunuz. 'Eger
mektup yazmadinizsa, burada kimseye bu hususta bir gevezelik de yapmadiniz mi? Bana dogruyu söyleyin.
Bir seyler duydum.
Zavalli yüzbasi:
- Sarhosken Liputin'e söylemistim, diye fisildadi. Liputin bir haindir. Ona içimi dökmüstüm.
-Içinizi döktünüz, ama insan bu kadar budala olamaz. Böyle bir seyi düsünseniz bile, kendinize
saklamaliydiniz. Insanlar bugünlerde dillerini tutmasini ve çok az konusmasini bilmeli.
Yüzbasi tir tir titriyordu.
- Fakat, dedi. Siz hiçbir seye karismis degilsiniz ki. Ben sizi...
319- Tabii, sagdiginiz bir inegi ele verecek kadar da budala sayilmazsiniz.
Lebyatkin:
- Siz kendiniz karar verin! dedi ve çaresizlik içinde, gözyaslariyla, son dört yil içindeki yasantisini, çabuk
çabuk konusurak özetlemeye basladi.
Son dakikaya kadar önemini anlayamadigi, kendisiyle hiçbir ilgisi olmadigi halde bir sürü ise burnunu sokan
büyük bir budalanin, sarhosluk içinde geçen düzensiz ve son derece igrenç bir yasanti-siydi anlattiklari.
Daha Petersburg'dayken, sirf dostluk yüzünden, üniversite ögrencisi olmadigi halde bir üniversite ögrencisi
gibi davranarak, herhangi bir seyin suç oldugunu bilmeden, hiçbir kötü sey düsünmeden, bir sürü bildiriyi
merdivenlere, gazete yerine, mektup kutularina, tiyatrolarda seyircilerin sapkalarinin içine, paltolarinin
ceplerine nasil sokusturdugunu bir bir anlatti. Daha sonra onlardan para almaya baslamisti. 'O zamanlar çok
parasizdim, efendim' diyordu. Iki ilin bütün köylerine muhtelif bildiriler dagitmisti.
Lebyatkin:
' .
- Beni en çok üzen, bu yaptiklarimin yasalara göre suç olmasiydi, diye haykirdi. Günün birinde, yabasini
kaparak sabah evden firlayan birinin aksam evine zengin olarak dönecegini bildiren bildiriler hazirlandi.
Düsünün bir kere, efendim!... Korkudan titremekle beraber yine de bu bildirileri dagittim. Bazen de bes alti
satirlik, bütün Rusya'ya hitap eden bildiriler çikartiyorlardi. 'Acele edin ve kiliselerinizi kapatin, Tanriyi yok
edin, evlilik baglarinizi koparin, miras haklarini ortadan kaldirin, biçaklarla silahlanin' ve daha baska neler
yazdiklarini Tanri bilir ancak. Bu bildirilerden biriyle yakalandim. Fakat, Tanri onlari korusun, alayin subaylari
bana bir temiz dayak attiktan sonra serbest biraktilar. Ve geçen yil, elli rublelik sahte Fransiz paralarini
Korovayev'e verirken az kalsin yakalaniyordum. Tanriya sükürler olsun ki, Korovayev, sarhosken havuza
düsüp boguldu ve suçlu oldugumu kesin olarak kanitla320
yamadilar. Virginskyler'de, evli bir sosyalist kadinin özgürlügünden sözettim. Geçen Haziran, ilimiz
bölgelerinden birinde, yine yasak olan bildirilerden dagitiyordum. Bu isi yine yapacagimi söylediler. Bay
Verkhovensky, emirlerim yerine getirmemin gerektigini ima yollu anlatti. Bir süreden beri beni tehdit ediyor.
Bakin beni pazar günü nasil tehdit etti! Ben bir köleyim, efendim, ben bir küçük tirtilim, Tanri degil. Bu
bakimdan sair Dershavin'den ayriliyorum; fakat, efendim, düsünün ne kadar yoksulum!.... Stavrogin bütün
anlatilanlari büyük bir ilgiyle dinledi.
- Söylediklerinizden çogunu bilmiyordum, dedi. Fakat, size herhangi bir sey olacagi, yani basiniza bir is
gelebilecegi kuskusuz.
Bir an sustuktan sonra:
-- Dinleyin, diye devam etti. Arzu ederseniz, Liputin'in yalan söyledigini, benim de bu islerle ilgili oldugumu
sanarak ele verebileceginiz tehdidi ile beni korkutmak istediginizi, böylelikle benden para sizdirabileceginizi
düsündügünüzü söyleyebilirsiniz. Kime söyleyeceginizi bilirsiniz herhalde; Anliyorsunuz, degil mi?
- Fakat, gerçekten bu kadar büyük bir tehlikede oldugumu düsünüyor musunuz, efendim?
Stavrogin bir kahkaha atti.
- Size yolculuk için para bile verecek olsam, sizi Petersburg'a göndermeyecekleri gerçek... fakat Mary'yi
görme zamanim geldi.
Böyle söyleyerek oturdugu yerden kalkti. --Fakat Mary ne olacak, efendim?
- Size söylemistim.
- Söylediklerinizde ciddi miydiniz?
- Hƒlƒ inanamiyorsunuz, degil mi?
- Beni gerçekten de eski bir çizme gibi firlatip atacak misiniz?
Stavrogin gülerek:
321- Geregini yapariz, dedi. Pekƒlƒ, yol verin simdi.
- Dis kapida beklememi ister miydiniz? Yani, bir seyler duyabilirim de... çünkü, odalar pek küçük...
- Fena fikir degil. Dis kapinin merdivenlerinde bekleyin. Semsiyemi alabilirsiniz.
- Semsiyenizi mi? Fakat, efendim, ben buna deger miyim?
- Her insanin bir semsiyesi olabilir.
- Insan haklarini bu küçücük kelimeyle bildiriyorsunuz, efendim.
Konusmasi anlamsizlasmaya basladi; uydugu haberlerden saskina dönmüstü. Bununla beraber, kapiya çikip
semsiyeyi açtigi zaman, basit düsünceli kafasinda garip bir düsünce sekilleniyordu. Mademki durum
böyleydi, kendisinin korkacak bir seyi yoktu; çünkü, onlar kendisinden korkuyorlardi.
Kafasinda söyle bir düsünce dolasiyordu.
"Yalan söyleyip aldatiyorlarsa, bütün bunlarin anlami nedir?"
Evliligin topluma duyurulmasi ona çok saçma bir düsünce gibi geliyordu.
Kendi kendine düsünüyordu.
"Böyle bir canavardan her seyin beklenebilecegi dogrudur. Insanlara kötülük etmek için yasiyor. Fakat, ya
pazar günkü hakaretten korkuyorsa ve simdiye kadar korkmadigi gibi korkuyorsa? Öylesine korkuyor ki, bu
haberi benim yayacagimi düsünerek, ne yapmak niyetinde oldugunu bildirmek ve bana engel olmak için
buraya kadar gelmek zahmetine katlaniyor. Aman, oyuna gelme, Lebyatkin!... Peki, mademki bunu topluma
açiklayacak, neden gece yarisi buraya gizlice geliyor? Ve eger korkuyorsa, son günlerde korkmaya da hakki
yok degil hani. Bak, Lebyatkin, aman, isi yüzüne gözüne bulastirma!..."
Sonra düsünceler söyle siralanmaya basladi:
"Beni Verkhovensky ile korkutmaya çalisiyor. Karisik bir durumdayim!... Korkunç bir karisiklik içindeyim!...
Liputin'e bir sey
322
söylememeliydim!... Bu serserilerin neler yapmaya niyetli olduklarini ancak seytan bilir. Zaten onlari hiçbir
zaman anlayamadim. Bes yil önceki gibi yine çalismaya basladilar. Peki kimi kime ihbar edebilirim? 'Insallah
kimseye yazmak aptalligini göstermemis-sindir? Anliyorum!... Demek ki aptalligi bahane ederek birilerine
yazmak mümkün olabilecek? Acaba böyle davranmam gerektigini mi ima etmek istedi? 'Petersburg'a da bu
amaçla mi gidiyorsun? Ah kereta!.., Böyle bir seyi düsündügümü bile sezdi! Sanki gitmem için beni
kiskirtiyor. Iki seyden biri: Ya yapmamasi gereken bir seyi yaptigi için korkuyor, ya da... ya da hiçbir seyden
korkmuyor ve beni onlari ihbar etmem için kiskirtiyor!... Oh, Lebyatkin, nasil bir çikmaza saplandin!... Hata
yapmamam için Tanri'ya yalvarmaliyim!..."
:
Düsünceleri ile o kadar mesguldü ki, Mary'nin odasinda konusulanlari dinlemek aklina bile gelmedi. Bununla
beraber, onlari dinlemek pek de kolay olmazdi; çünkü, odanin kapisi yekpare tahtadan yapilmisti ve çok
kalindi. Bütün duyabildigi boguk bir ugultudan ibaretti. Yüzbasi, saskinlikla yere tükürerek, düsünceleri
arasinda kaybolmus bir halde odadan çikti.
Mary'nin odasi, Lebyatkin'in odasindan en az iki kat daha büyüktü; fakat, esyasi yine kaba olarak yapilmis
seylerden ibaretti. Masanin üzerine çiçekli, gri renkli bir örtü serilmisti ve üzerinde bir lamba yaniyordu.
Karyola, odanin bir kösesini boydan boya kaplayan yesil bir perdenin arkasinda kaliyordu. Odadaki esyaya
ilaveten, masanin yanina, Mary'nin hiçbir zaman oturmadigi rahat bir koltuk konmustu. Odanin bir kösesinde,
eski odada oldugu gibi büyük bir Ikon vardi ve al tinda küçük bir kandil yaniyordu. Masanin üzerinde birkaç
gerekli öteberi vardi; bir deste iskambil, küçük bir el aynasi, bir sarki kitabi ve hatta, bir somun ekmek...
Bunlardan baska, resimleri renkli iki kitap vardi. Kitaplardan biri, meshur bir
323yolculuk kitabindan alinmis ve gençler için uyarlanmis, digeri ise, daha çok Noellerde armagan edilen
cinsten, sövalyelere ait serüvenler kitabiydi. Ayni zamanda, bir de albüm vardi. Yüzbasinin söyledigi gibi,
Mary, konugunu bekliyordu; fakat, Stavrogin odaya girdiginde onu, koltuga oturmus ve basini kustüyü bir
yastiga dayamis uyurken buldu. Stavrogin, odanin kapisini usulca kapadiktan sonra, yerinden kimildamadan,
uyuyan kadim incelemeye basladi.
Lebyatkin, Mary'nin üstüne basina çeki düzen vermis oldugu hakkinda yalan söylemisti. Üzerinde, pazar
günü Stavroginler'in evinde giymis oldugu siyah düz elbise vardi. Saçlari yine eskisi gibi topuz halinde
ensesinin üzerine toplanmisti; ensesi yine eskisi gibi çiplak kalmisti. Bayan Stavrogin'in armagan olarak
verdigi siyah sal dikkatlice katlanmis, divanin üstünde duruyordu. Yüzü, yine eskiden oldugu gibi dikkatsizce
pudralanmis ve allliklanmisti. Stavrogin'in odaya girisinden bir dakika kadar sonra, Mary, sanki seyredildigini
hissetmis gibi birden gözlerini açarak yerinden dog| ruldu. Fakat, konuga garip bir sey olmus gibiydi;
yerinden kimildamadan kadinin yüzünü inceliyordu. Sanki gözlerini onun yüzünden ayiramiyormus gibi bir
hali vardi. Belki de bakislarinin sert olmasi gereksizdi. Belki de bakislarindan bir hosnutsuzluk, bir hor görüs
akiyordu, ya da Mary, uyandigi zaman böyle hissetmisti. Hemen hemen bir dakika sonra, Mary'nin yüzü
müthis bir korkuyla sarardi. Dudaginin bir kenari sinirli bir tikle oynuyordu. Birden korkmus bir çocuk gibi
ellerini yüzüne kapayarak aglamaya basladi. Böyle aglamaya devam ettigi takdirde, kisa bir süre sonra çiglik
çigliga bagirmaya baslayacagindan kusku yoktu. Fakat, ziyaretçi kendisini hemen toparladi; yüzünü hafif bir
pembelik kapladi; dudaklarinda nazik ve sevimli bir tebessümle masaya dogru yürüdü.
Elini Mary'ye dogru uzatarak:
-Siz uyurken böyle zamansiz olarak gelip sizi ürkütmek istemedim, dedi. Çok üzgünüm.
Stavrogin'in sesinin yumusakligi etkisini hemen göstermisti. Mary'nin korkusu geçmekle beraber her an
uçmaya hazir ürkek bir
324
kus tavrini birakmamisti. Korkarak elini uzatti. Sonunda, dudaklarinda ürkek bir tebessüm belirdi. Garip bir
tavirla Stavrogin'e bakarak:
- Merhaba, Prens, dedi.
, Stavrogin, ayni yumusaklik ve sevimlilikle devam etti.
- Kötü bir rüya gördünüz, degil mi?
- Kötü bir rüya gördügümü nasil anladiniz?
Birden tekrar titremeye ve Stavrogin'den kaçinmaya basladi. Kendisini korumak istermis gibi elini kaldirdi.
Aglamaya baslamak üzereydi.
Stavrogin, onu yatistirmaya çalisarak:
- Haydi, kendinize gelin, dedi. Korkacak ne var ki? Beni tanimadiniz mi?
Fakat, uzun bir süre, sözleri Mary üzerinde hiçbir etki yapamadi. Mary, sesini çikarmadan, yüzünde o istirap
verici saskinlik, kafasinda geçen düsünceyi anlamak çabasi ile Stavrogin'e bakiyordu. Bir ara bakislarim
ondan kaçiriyor, bazen de çabuk bir göz atiyordu. Sonunda, sakinlesmekten çok, karara varmis bir tavir
takindi.
Yeni bir amaçta oldugu açikça belli olan, kararli bir sesle:
- Yanima oturun, lütfen, dedi. O zaman sizi daha iyi görebilirim. Ve simdi merak etmeyin; çünkü, size
bakacak degilim. Basimi önüme egerek yere bakacagim. Siz de bana bakmayin, ben söyleyene kadar.
Sonra sabirsiz bir tavirla ekledi:
- Otursaniza.
Mary'nin yeni bir duyguyla davrandigi belliydi. Stavrogin, söylendigi gibi oturdu ve beklemeye basladi.
Oldukça uzun bir süre konusmadan sessizce durdular. Mary birden igrenir bir tavirla:
- Sunu söylemeliyim ki, dedi. Bana çok garip geliyor. Kötü rüya gördügüm bir gerçek; ama, sizi neden o
sekilde gördügümü anlayamiyorum?
325Stavrogin sabirsiz bir tavirla:
- Oh, su rüyalarinizi karistirmayalim, dedi.
Bu arada kendisinden istenenin tersine Mary'ye dönmüstü. Bu hareketini, ya Mary'nin kendisine bakmaktan
hoslandigini düsünerek ya da elinde olmayarak yapmisti. Mary de ona bakmak istemekle beraber kendisini
zorlayarak gözlerini yerden kaldirmamakta israr etmisti ve onun bu davranisi Stavrogin'in gözünden
kaçmamisti.
Mary birden sesini yükselterek:
- Dinleyin, Prens, dedi. Dinleyin, Prens... Stavrogin artik dayanamayip:
-Neden arkanizi bana döndünüz? diye bagirdi. Neden yüzüme bakmiyorsunuz? Bu komedinin anlami nedir?
Fakat Mary onu hiç duymamis gibi görünüyordu. Sert ve kararli bir sesle üçüncü kez:
- Dinleyin, Prens, diye mirildandi. Geçenlerde, arabada gelirken, bana, evliligimizi topluma açiklayacaginizi
söylediginiz zaman, sirrimizin ortadan kalkmis olacagi beni endiselendirdi. Fakat simdi bilmiyorum.
Söylediklerinizi kafamda evirip çevirdim ve buna degmeyecegim sonucuna vardim. Ben de giyinip kusanip
konuk agirlayabilirim; birini çaya davet etmek güç olmasa gerek, özellikle insanin usaklari olursa... Fakat her
ne olursa olsun, halk ne diyecektir? O pazar sabahi çevremi çok yakindan incelemistim. O güzel kiz,
özellikle siz odaya girdiginizde, gözlerini üzerimden ayirmadi hiç. Gelen sizdiniz, degil mi? O kizin annesi
sadece, kibarlik budalasi bir ihtiyardir. Lebyatkin'in de ne mal oldugunu gösterdi. Kahkahalarla gülmemek
için hep tavana bakiyordum... tavan da çok güzel boyanmisti, hani. Onun annesi bas rahibe olacak bir kadin.
Bana siyah salini vermekle beraber ondan korkuyorum. Kusku yok ki, hepsi benim için degisik düsüncelere
saplanmislardir. Öfkeliydim ve oturdugum yerde düsünüyordum. Onlara nasil akraba olabilirdim? Hiç kusku
yok ki, sürüyle usagi olan bir
326
konteste ruhsal bazi degerler aranir. Bunun yaninda, yabancilari iyi karsilayabilmek için de biraz cilveli
olmalidir. Fakat, yine de o pazar hepsi bana ümitsizce baktilar. Yalniz Dasha bir melekdir. Benim hakkimda
dikkatsizce söyleyecekleri sözlerle, Prensin gururunu inciteceklerinden korkarim.
Stavrogin yüzünü burusturarak:
- Korkma ve bu konuyu merak etme, dedi.
- Bununla beraber, benim yüzümden biraz utanç duymasina aldirmiyorum. Çünkü, utançtan çok bir acima
olacaktir, süphesiz bu da insana göre degisecektir. Anliyorsunuz ya, Prens, onlarin bana acimalarindan çok
benim onlara acimam gerektigini biliyor.
- Onlara biraz kirginsin, Mary, degil mi?
Mary, iyi niyetini göstermek istermis gibi neseli bir kahkaha atti.
- Kim, ben mi? Hayir, hiç de kirgin degilim. O zaman hepinize dikkatlice bakmistim. Hepiniz öfkeliydiniz,
birbirinizle tartisiyordunuz. Toplaniyorsunuz, fakat gülmenin ne demek oldugunu bilmiyorsunuz. Bu kadar
zengin, fakat kederli... neseden yoksun insanlar! Tutumunuza ben de sastim dogrusu. Fakat, simdi
kendimden baskasina acimiyorum.
- Ben olmadigim takdirde agabeyinle yasamanin zor oldugunu söyledigini duydum. Dogru mu bu?
- Bunu size kim söyledi? Saçma. Simdi daha da kötü. Iste simdi kötü rüyalar görmeye basladim ve rüyalarim
sizin gelmenizle daha da kötülesti. Neden geldiginizi bilmek isterim?
- Yine manastira gitmek ister misiniz?
- Bunun bana yine teklif edilecegini biliyordum, zaten! Güzel Tanrim, manastirinizin nasil oldugunu bilmiyor
muyum saniyorsunuz? Hem neden oraya dönecekmisim? Zorum ne? Simdi artik dünyada tamamen
yapayalniz kaldim! Üçüncü bir hayata baslamak artik benim için çok zor.
- Çok öfkeli görünüyorsun. Artik seni sevmedigimi düsünmüyorsun, ya?
327- Oh, sizi önemsemiyorum bile!... Birisim sevmeye baslayacagimdan korkuyorum.
Karsisindakini hor görürmüs gibi kesik bir kahkaha atti. Sonra birden sanki kendi kendine konusuyormus gibi
ekledi:
- 'Ona' karsi büyük bir suç islemis olmaliyim. Yalniz bunun ne oldugunu bilmiyorum. Bu suçluluk hissi bütün
hayatim süresince yakami birakmayacaktir. Daima... daima... bütün bu bes yil süresinde... gece ve gündüz...
'ona' büyük bir kötülük ettigimden ötürü korku içindeyim. Ona nasil bir kötülük yaptigimi düsünerek gece ve
gündüz dua edip durdum. Ve simdi de bunun tamamen dogru oldugunu anliyorum.
- Neyin dogrulugunu anliyorsunuz?
Mary, kuskusuz ki kendisine sorulan soruyu duymamisti. Bu soruya cevap vermeden konusmasina devam
etti:
- Isledigim bu suçta onun bir rolü olup olmadigi beni üzüyor. Böyle degersiz kimselerle nasil dostluk
kurabildigine hƒlƒ sasiyorum. Benimle ayni arabada oturmakla beraber, kontesin beni parçalamak için
terüddüt etmeyecegini biliyorum. Hepsi bu isin içindeler... acaba 'O' da bu isin içinde mi? Acaba o da mi
bana ihanet etti?
Mary'nin çenesi ve dudaklari titriyordu.
- Bakin ne söyleyecegim size, yedi kilise tarafindan afaroz edilmis, Rus tahtina göz dikmis olan Grishka
Otrepyev hakkinda yazilanlari okudunuz mu?
Stavrogin, cevap vermedi. Mary, birden kararini vermis gibi:
- Tahmin ederim ki, simdi dönüp yüzünüze bakacagim, dedi. Sizde dönün bana bakin, ama çok yakindan,
lütfen. Son kez emin olmak istiyorum.
- Uzun bir süreden beri size zaten bakiyordum. Mary dikkatle ona bakarak:
- Çok garip, dedi. Çok sismanlamasiniz.
328
Bir sey söylemek üzereyken birden yine ürkek tavrini takindi ve kendisini müthis bir seyden korumak istermis
gibi elini yüzüne kaldirdi. Mümkün oldugu kadar ondan uzaklasrnaya çalisti.
Stavrogin öfkeyle haykirdi.
- Sizin neyiniz var, Allahaskina?!...
Fakat Mary'nin yüzündeki dehset anlami çok kisa sürdü. Yüzü garip bir tebessümle burustu. Kusku dolu
gözlerini Stavrogin'e dikti.
Birden israrli ve kesin bir tavirla:
- Lütfen, Prens, kalkin ve içeri girin, dedi.
- Içeri mi gireyim? Içeriye nereden girecegim.
- Bes yildan beri içeri nasil girecegini düsünüp durdum. Kalkin ve su kapidan öbür odaya geçin. Sanki, bir
seyden haberim yokmus gibi elime bir kitap alip oyalanacagim ve siz bes yillik ayriliktan sonra birden odaya
dalacaksiniz. Bunun nasil olabilecegini görmek istiyorum.
Stavrogin, dislerini gicirdatarak içinden söylendi. Sonra eliyle masaya vurarak:
- Yeter artik, dedi. Lütfen beni dinleyin, Mary. Bana bir iyilik yapin ve bütün dikkatinizi bana verin, lütfen.
Tabii, elinizden geldigi kadar. Yarin sabah evliligimizi topluma açiklayacagim. Büyük bir konakta
yasamayacaksiniz. Büyük bir konakta yasama düsüncesini kafanizdan hemen silip atin. Hayatinizin sonuna
kadar benimle yasamak ister misiniz? Fakat buralardan çok, ama çok uzaklarda... Yani, daglarda, Isviçre'de.
Orada, bildigim çok güzel bir yer var. Hem korkmayin, ne sizi yalniz birakacagim ne de timarhaneye
kapatacagim. Yardim istemeden, kimseye muhtaç olmadan yasayabilecek kadar param var. Bir hizmetçiniz
olacak ve is yapmak zorunda kalmayacaksiniz. Arzu ettiginiz her seye sahip olacaksiniz. Yine duanizi
yapabilecek ve istediginiz yere gidebileceksiniz. Size elimi bile sürmeyecegim. Ve yaninizdan bir dakika için
bile olsa ayrilmayacagim. Arzu etmediginiz takdirde sizinle hayatimin so329nuna kadar konusmayacagim. Ya da Petersburg'daki küçük apartmanimizda oldugu gibi aksamlari bana
öykülerinizi anlatabilirsiniz. Arzu ederseniz size kitap bile okuyacagim. Fakat bir sartla; belki can sikici
olabilecek o yerde hayatimizin sonuna kadar beraber yasayacagiz. Hosunuza gitti mi? Kabul edecek
misiniz? Beni göz-yaslarinizla üzmeyeceksiniz, degil mi?
Mary, büyük bir ilgiyle onu dinledi. Uzun bir süre konusmadan söylenenlerin üzerinde düsündü.
Nihayet, soguk ve umursamaz bir tavirla:
- Bütün bunlara inanmak benim için çok zor, dedi. O daglarda belki de kirk yil yasayabilirim. Sonra, tiz bir
kahkaha atti. Stavrogin kaslarim çatarak:
- Pekƒlƒ, orada kirk yil yasayabiliriz, dedi.
- Anliyorum. Hayir, dünyayi bagislayacak bile olsaniz oraya gitmeyecegim.
- Benimle de olsa gitmez misiniz?
-- Hem sizinle neden gelecek misim? Sizinle beraber tam kirk yil dagin tepesinde mi oturacagim? Aman, ne
gülünç!... Bugünlerde insanlar ne kadar sabirli oluyorlar gerçekten!... Hayir, bir sahinin bir baykus olmasi
mümkün degil. Benim Prensim, böyle bir insan degildir.
Mary, sözünü bitirince basini büyük bir gururla kaldirdi. Stavrogin birden kendine geldi. Aceleyle sordu:
- Bana neden Prens diyorsunuz? Beni kiminle karistiriyorsunuz?
- Neden, siz prens degil misiniz?
- Hayatimda prens olmadim.
- Demek itiraf ediyorsunuz... ve yüzüme karsi bir prens olmadiginizi söyleyebiliyorsunuz?
- Prens olmadigimi söyledim.
330
Mary neseyle ellerim çirpti.
- Merhametli Tanrim!... 'Onun' düsmanlarindan her seyi bekledim, fakat böyle bir küstahligi... asla!...
Stavrogin'e dönerek haykirdi.
- Hayatta mi?!... Onu öldürdünüz mü öldürmediniz mi? itiraf edin!...
Stavrogin, müthis bir öfkeyle ayagi firladi.
- Beni kim saniyorsunuz?!
Fakat, Mary'yi korkutmak simdi mümkün degildi. Üzerinde büyük bir zafer havasi esiyordu.
- Kim oldugunuzu ve nereden çiktiginizi kim bilir ki? Bu dolaplari, kalbimin derinliklerinde hissetmistim!... Ve
burada oturmus kör bir baykusun bana onur vermesini bekliyorum!... Hayir, dostum, zayif bir aktörsünüz,
Lebyatkin'den bile kötü bir aktörsünüz. Kontese saygilarimi ve bir daha sizden daha iyi bir adam
göndermesini bildirin. Sizi bu is için mi tuttu? Söyleyin bana!... Size mutfaginda mi bir is verdi, yoksa?
Hilenizi anlayabiliyorum. Hepinizi anliyorum, hepinizi!...
Stavrogin, Mary'nin kolunu tuttu. Fakat, Mary onun yüzüne gülüyordu.
- Aslinda ona biraz benzemiyor degilsiniz, hani. Akrabasi misiniz yoksa? Ne akilli insanlar!... Sadece bir
adam sahin ve prensdir. Siz ise bir baykus ve igrenç bir usaksiniz!... Benim erkegim arzu ettigi takdirde
Tanri'nin huzurunda egilir ancak. Shatov, oh sevgili Shatov, neden sizi tokatladi? Lebyatkin söyledi bana...
Ve o pazar günü salona girdiginizde neden o kadar korkmustunuz? Sizi kim korkutmustu? Düstügüm zaman
beni kaldirdiginizda yüzünüzü yakindan görmüs ve kalbimin kurtlarla doldugunu hissetmistim. Kendi kendime
'O degil' demistim. 'Benim sahinim, genç sosyete kadinlarinin yaninda benden utanmaz.' Oh, Tanrim, bütün
bu bes yil, sahinimin daglarda yasayip oraya buraya uçustugunu düsünerek yasadim.. Söyleyin bana
sahtekƒr adam, size kaç para öde331diler? Çok büyük bir para karsiliginda razi olmus olmalisiniz? Bense size metelik bile vermezdim. Ha, ha,
ha!... Ha, ha, ha!... Stavrogin, Mary'nin kolunu birakmadan dislerini gicirdatti ve:
- Oh, salak!... diye hirladi. Mary, kendinden emin bir tavirla:
- Defol, düzenbaz herif!.... diye haykirdi. Prensimin karisiyim!... Sizin biçaginizdan da korkmuyorum!....
- Biçak!...
- Evet, biçak!... Cebinizde bir biçak var!... Uyudugumu düsünüyordunuz, ama gördüm. Odaya girer girmez
biçaginizi çikardiniz!...
Stavrogin:
- Neler söylüyorsunuz, zavalli mutsuz!.... dedi. Nasil rüyalar görüyorsunuz?
Stavrogin, sözünün sonunda Mary'yi öyle bir siddetle itti ki, Mary hizini alamayarak sirtini ve basini
kanepenin arkasina çarpti.
Stavrogin, yerinden firlayarak odadan çikti. Fakat, Mary hemen yerinden firladi ve sekerek arkasindan kostu.
Lebyatkin ona zorlukla hƒkim olabiliyordu.
Mary, sesinin bütün gücüyle karanliga dogru haykirarak kahkahalarla gülmeye basladi.
- Grishka Otrepyev... melun!...
***
Stavrogin, bastigi yere dikkat etmeden çamurlara, su birikintilerine bata çika yürürken, kendi kendine
söyleniyordu.
- Biçak!...Biçak!...
Öyle, dakikalar oldu ki, çilginca, kahkahalarla gülmek istiyor, fakat büyük bir gayretle bu arzusunu
frenliyordu. Ancak, köprünün
332
üzerinde, birkaç saat önce Fedka ile karsilastigi yere gelince kendine gelebildi. Fedka, ayni yerde bekliyordu.
Stavrogin'i görünce sapkasini çikartip onu yerlere kadar selamladi ve neseli bir sesle konusmaya, bir seyler
anlatmaya basladi. Stavrogin durmadan onun yanindan geçti ve hatta söylediklerini bile bir süre dinlemedi.
Serseri pesinden gelmekte israr ediyordu. Stavrogin birden, aklina gelen bir düsünceyle durdu. Kendi
kendine 'Biçak!... Biçak!', diye söylene söylene yürürken onu tamamen unutmustu. Serserinin yakasina
sarildigi gibi, öfkenin verdigi korkunç bir güçle köprünün korkuluguna dogru savurdu. Fedka bir ara, karsi
koymayi düsün-düyse de, bundan vazgeçti. Çünkü, karsisindakinin gücünü kendisine göre biraz fazla
bulmustu. Bu kararla sakin sakin durdu. Yere diz çökmüs ve bir kolu arkasina bükülü oldugu halde
kimildamadan sonucu bekledi. Karsisindakinden herhangi bir tehlikenin gelmeyeceginden emin bir hali vardi.
Yanilmamisti, Stavrogin, boynundaki esarbini siyirmis onun ellerini baglamak üzereyken birden caydi ve onu
serbest birakarak itti. Serseri hemen ayaga firladi ve elinde nereden çiktigi belli olmayan, kisa ve genis agizli
bir biçak belirdi.
Stavrogin sabirsiz bir el hareketiyle:
- Birak biçagi! diye emretti: Hemen sok onu cebine, gözüm görmesin!...
Serserinin elindeki biçak, meydana çiktigi kadar çabuklukla yine kayboldu,
Stavrogin, arkasina bile bakmadan yine yoluna devam etti. Fakat inatçi serseri pesinden ayrilmiyordu. Simdi,
artik gevezelik etmeyi birakmis, çok saygili tavirla bir adim geriden yürüyordu. Köprüyü böylece geçtiler ve
nehrin karanlik kiyisina geldiler. Bu kez, Bo-goyavlenskaya Caddesi'nden daha kestirme olan ve sehrin
göbegine giden, issiz yollardan sol taraftakine saptilar.
Stavrogin birden:
- Geçen gün civardaki bir kilisemizi soymus oldugunuzu duydum, dogru mu? diye sordu.
333Serseri, sanki aralarinda hiçbir sey geçmemis gibi agirbasli ve biraz magrur bir tavirla:
- Oraya dua etmek için gitmistim, efendim, diye cevap verdi. Biraz önceki asiri samimiyetin yerini isini bilen
bir adamin
agirbasliligi almisti.
- Tanri oraya yolumu nasil düsürdü bilmiyorum, diye devam etti. Zaten bizler Tanri'nin yardimi olmadan
yasayamayiz. Tanri hakki için dogru söylüyorum ki zararli çikan yine ben oldum. Tanri günahlarimin cezasini
vermek istedi sanirim. Bir buhurdanlik, bir tas ve bir kemerden ancak on iki ruble para alabildim. St.
Nicholas'in saf gümüs heykeli para bile etmedi; kaplama oldugunu söylediler.
- Bekçiyi öldürdün, degil mi?
- Kiliseyi o bekçiyle beraber soymustuk. Sonra, sabaha dogru nehrin kiyisina geldigimiz zaman, torbayi kimin
tasiyacagindan ötürü tartistik. Onu öldürmemeliydim, efendim; ama, çok günahi oldugundan onun adina
memnunum.
- Öldürmeye... çalmaya devam et... devam et...
- Sey... efendim, Bay Verkhovensky de böyle buyurdu... tam sizin gibi... Kelimesi kelimesine ayni sözler...
Çok cimri ve düskünlere yardim etmekte çok kati kalpli oldugundan böyle davrandigini sanirim. Ayrica, bizi
kuru bir toprak parçasindan yaratan Tanriya da inanmiyor. Her seyi doganin yaptigini kabul ediyor... hatta
vahsi hayvanlarin bile doga tarafindan yaratildigina inaniyor. Ayrica, benim gibi bir insanin, yardim eli
uzatilmadan is göremeyecegini de anlamak istemiyor. Kendisine böyle söylendigi zaman koyunun kaval
dinlemesi gibi, alik alik insanin yüzüne bakiyor. Ona sasmamak insanin elinden gelmez!... Örnegin, biraz
önce ziyaret ettiginiz yüzbasi Lebyatkin'i ele alalim. Filippov'un evinde otururken, kapisini ardina kadar açik
birakarak kör kütük sarhos bir halde yerde yatiyor ve paralar da yerlerde sürünüyordu. Inanin ki gözlerimle
gördüm; çünkü, bizim gibiler yardimsiz yasayamazlar.
334
-Kendi gözlerinle mi gördügünü söyledin? O gece eve girmis miydin?
- Belki de girdim, ama, efendim, bunu kimse bilmiyor.
- Neden onu öldürmedin? .
- Düsünmedim degil, efendim. Anliyorsunuz ya? Dogrusunu söylemek gerekirse, kendime güçlükle hƒkim
oldum, efendim. Her zaman için onun cebinden yüz elli ruble alabilecegimi duymustum. Bu nedenle, belki
bin bes yüz ruble alabilecegimi de düsündüm. Onu öldürürsem, yagli bir kapiyi kendi yüzüme kapamis
olacaktim. Yüzbasi Lebyatkin, sarhos oldugu zamanlar, sizin çok cömert bir insan oldugunuzu her tarafta
söylüyor. Bunu kulaklarimla duydum, efendim. Sizin hakkinizda böyle söylediklerini yüzlerce kez duyunca,
sizin eli açikliginiza güvenmeye karar verdim. Babam ya da öz kardesimmissiniz gibi sizinle konusuyorum,
efendim. Bay Verkhovensky degil, hiç kimse bunu ögrenemeyecektir. Bu bakimdan, eli açikliginiz bana üç
rublecik verdirmez mi, acaba? Beni huzura kavusturacaksiniz, efendim, yani düsündüklerinizi söylemekle
demek istedim. Daha evvel söyledigim gibi, bizim gibiler bir yardim eli görmeden yasayamazlar.
Stavrogin kendisini tutamayarak bir kahkaha atti. Sonra, her zaman yaninda tasidigi kesesinden, tomar
halinde duran kƒgit paralardan birini siyirip atti. Onun pesinden ikinciyi, üçüncüyü ve dördüncüyü atti. Fedka,
atilan paralan havada kapiyordu. Çamurlarin içine düsenlerin ardindan saldiriyordu. Onlari toplayip ceplerine
sokustururken 'Oh, oh, oh!' diye haykiriyordu. Stavrogin hem gülüyor ve hem de paralan savuruyordu.
Sonunda bütün parasini atti ve tek basina yoluna devam etti. Serseri geride kalmis, yerdeki paralan
toplamakla mesguldü. Rüzgƒrin su birikintilerine uçurdugu paralari toplayabilmek için dizlerinin üzerinde
çamurlarda sürünüyordu. Paralari toplarken, 'Oh, oh, oh!...', diye attigi naralar karanliklarda akisler yaparak
dagiliyordu.
3353. DÜELLO
Düello, ertesi günü, kararlastirildigi gibi ögleden sonra saat ikide yapildi. Artemy Gaganov'un her ne olursa
olsun dövüsmek istegi, kararin hemen verilmesine neden olmustu. Öfkeden çildiracak gibi oldugundan,
rakibinin davranisini anlayamiyordu. Bir aydan beri durmadan ona hakaret ederek onun sabrini tüketmek
istemis, basaramamisti. Karsisindakini düelloya davet etmek için belirli bir neden olmadigindan, Stavrogin'in,
kendisini düelloya davet etmesini beklemisti. Onunla düello etmek için gizli nedeni açiklamaktan da *
nedense utaniyordu. Dört yil önce, babasinin ugradigi hakaretin de hincini çikartmak istemesi normaldi.
Ayrica, Stavrogin'in toplumun içinde özür dilemesine karsilik onu düelloya çagiramazdi. Stavrogin'in utanmaz
bir korkak oldugu kararina vardi. Ayrica, Stavrogin'in, Shatov'dan gördügü hakarete ses çikarmamasina da
akli ermiyordu. Bu nedenledir ki, Stavrogin'e yazdigi hakaret dolu o mektubu göndermis ve bunun sonucu
olarak düello teklifini almisti. Bu mektubu gönderdikten sonra, büyük bir umut içinde Stavrogin'den gelecek
cevabi beklemeye karar vermisti. Gelecek cevabin ne olacagini bilmedigi halde, her ihtimale karsi, eski okul
arkadasi Maurice Drozdov'u düello tanigi olmak üzere kandirmisti. Bu bakimdan, Kirilov sabah saat dokuzda
geldigi zaman her seyin hazirlanmis oldugunu gördü. Stavrogin'in özür dilemesi siddetle reddedildi.
Durumdan ancak iki gün önce haberdar olan Maurice Drozdov, iki gencin olmayacak bir sey için
dövüsmelerinin uygunsuzlugunu söyleyecek oldu; ama, Gaganov'un oturdugu yerde sinirden zangir zangir
titredigini görünce bir sey söylemekten vazgeçti. Arkadasina söz vermis olmasaydi hemen çikip gidecegi
kesindi. Bütün umudunu, düello aninda bir seyler yapabilmesine baglayarak, sesini çikarmadan yerinde
oturmakla yetindi. Kirilov, Stavrogin'in düello davetini bildirdi. Bütün kosullar, itirazsiz hemen kabul edildi.
Sadece, Stavrogin'in kosullarina bir ek yapildi. Bu ek oldukça zordu. Eger ilk karsilasmada bir sonuç
alinmazsa, ikinci
336
bir karsilasma yapilacak ve bu karsilasmada da bir sonuç alinamayacak olursa, üçüncü bir karsilasma
yapilacakti. Kirilov, önceleri, itiraz edecek oldu; fakat sonunda, dördüncü bir karsilasmanin yapilmamasi sarti
ile kabul etti.
- Üç defa evet, fakat dördüncü bir karsilasma... olmaz.
Bu anlasmadan sonra, karsilasma, sehrin dis kismindaki Brykov, yani, Skvoreshniki ile Spigulin fabrikalarinin
arasindaki boslukta ve saat tam ikide yapildi. Bir gece önceki yagmur dinmisti; ama, yerler çamur içinde ve
hava rüzgƒrliydi. Gökyüzünde, alçak, siyah bulutlar dolasiyor; sert rüzgƒr agaçlarin tepelerini salliyor ve
köklerini sarsiyordu. Insana sikinti verici bir gündü.
Drozdov ve Gaganov, Gaganov'un bizzat kullandigi, çift at kosulu sik bir arabayla geldiler; yanlarinda bir de
usak vardi. Stavrogin ve Kirilov ise at üstünde geldiler; onlarin yaninda da bir usak vardi. Hayatinda ata hiç
binmemis olan Kirilov, atin üstünde dim dik oturuyor ve usaga bile itimat edemedigi tabanca kutusunu sag
elinde tasiyordu. Sol eli ile dizginleri tutuyor; fakat, acemi olusundan dizginleri sürekli kisiyor ve atin, basini
yukari atmasina neden oluyordu. Hayvan saha kalkmak istiyordu; ama, Kirilov'un bunu umursadigi yoktu.
Kötümser ve çok alingan olan Gaganov, onlarin atla gelmelerine müthis alindi. Düsmaninin, yaralandigi
takdirde arabayla evine tasinmasini bile gereksiz görecek kadar kendinden emin oldugu kanisina vararak,
bunu da kendisine karsi yapilmis bir hareket olarak nitelendirdi. Yüzü sapsari oldugu halde arabasindan indi.
Elleri öfkesinden tir tir titriyordu. Bunu da hemen Drozdov'a söyledi. Stavrogin'in selamina aldirmadan sirtini
döndü. Düello taniklari aralarinda yazi tura attilar: Kirilov kazandi. Atis çizgileri hesaplandi ve ekipler yerlerini
aldilar. Araba ve atlar usaklarla beraber üç yüz adim kadar uzaga gönderildi. Tabancalar dolduruldu ve
rakiplere verildi.
Ne yazik ki, öykümü hizlandirmak zorundayim ve tasvire fazla yer veremiyorum; fakat, birkaç hususu
aydinlatmak zorundayim. Drozdov, son derece üzgün ve telasliydi. Kirilov ise tersine, son derece heyecansiz
ve kayitsizdi. Üzerine almis oldugu görevin
337bütün ayrintilarini, hiç acele etmeden, bu ugursuz düellonun sonunu düsünmeden, yerine getirmeye
çalisiyordu. Stavrogin'in yüzü her zamankinden biraz daha solgundu. Oldukça hafif bir palto giymis ve basina
da keçi derisi bir sapka geçirmisti. Çok yorgun bir hali vardi. Arada sirada yüzünü eksitmekle beraber,
keyfinin yerinde olmadigini belli etmek istemiyordu. Fakat, Gaganov hepsinden daha çok dikkati çekecek
durumdaydi. Bu bakimdan onun hakkinda birkaç söz söylemek zorundayim.
***
Gaganov'un dis görünüsünü anlatmak firsatini simdiye kadar bulamamistim. Çok uzun boylu, yaklasik otuz
üç yaslarinda, oldukça beyaz tenli, halk arasinda söylendigi gibi biraz sismanca ve oldukça düzgün yüz
hatlari bulunan bir gençti. Albayligi sirasinda emekliye ayrilmisti; general oluncaya kadar orduda kalmis
olsaydi, general elbisesi ile çok daha heybetli görünecegine ve iyi bir savasçi olacagina kusku yoktu.
Kisiligini kesin olarak belli etmek için, emekliye ayrilisindaki gerçek nedenin, Stavrogin'in dört yil önce,
kulüpte babasina ettigi hakaretle ailesine sürülen ve bunca yil pesini birakmayan lekenin üzüntüsü oldugunu
özellikle belirtmek gerekir. Göreve devam etmenin büyük bir alçaklik oldugu ve aslinda olaydan haberleri bile
olmayan subay arkadaslarini, birligini de lekeledigi kanisindaydi. Babasinin basindan geçen olaydan çok
daha önce ordudan ayrilmak için baska bir nedenle istifa etmis; fakat, bir türlü kesin bir karar verememisti.
Burada yazmasi bile çok garip olacak; ama, ordudan ayrilisinin asil nedeni, köleligin kaldirildigini bildiren 19
Subat tarihli emirdi. Bölgenin en varlikli toprak sahiplerinden biri olan Gaganov, bildirinin yayinlanmasi ile
fazla bir zarara ugramamisti. Alinan kararin insanliga yararinin büyük oldugunu anlayabilecek, reformun
getirecegi faydalari kavrayabilecek yetenekte bir insan oldugu halde, bildirinin yayimlanmasindan hemen
sonra, kendisinin
338
sahsen hakarete ugramis oldugunu düsünmüstü. Bu inanci, bi-linçdisi, belirsiz bir duygu olsa da önüne
geçilemeyecek güçteydi. Bununla beraber, babasi ölünceye kadar herhangi bir adim atamamisti. Fakat,
Petersburg'da, yakin iliskilerinin bulundugu insanlar arasinda düsüncelerinin soylulugu ile tanindi. O
zamanlar, içine kapanik bir gençti. Karakterinin diger bir özelligi daha: Soylu ailesini çok benimseyen, eskiligi
ile övünen ve Rusya'da hƒlƒ tu-tunabilen sayili kisilerdendi. Ayni zamanda, Rus tarihini nefretle karsilar ve
Rus törelerini pek kaba bulurdu. Daha çocukluk yillarinda, ögrenimine baslayip bitirdigi, ancak taninmis ve
varlikli ailelerin çocuklarinin girebildigi askeri okulda, içinde birtakim romantik görüsler filizlenmeye
baslamisti. Satolardan, ortaçag yasantisindan, sövalyelik hayatindan son derece hoslanirdi. Hatta, o
günlerde, Moskova Çarligi devrinde, Çar'in, soylu bir kisiye meydan dayagi attirabilecegini okudugu zaman
aglamakli olmustu, Dayak yiyecek olan soylu kisiyi kendisi ile karsilastirinca da utancindan yüzü kizarirdi.
Sert, son derece aksi, ordu hakkinda çok iyi bilgisi olan ve sorumlulugunu çok iyi bilen adamdi, ama aslinda,
büyük bir hayalperestti. Toplantilarda konusabilecegini, konusmanin ona dogustan vergi oldugu söylenmekle
beraber, otuz üç senelik hayati süresinde agzini bir kere olsun açmamisti. Son zamanlarda girdigi
Petersburg sosyetesinde bile çok kibirli davranislari olurdu. Avrupa'dan henüz dönmüs olan Stavrogin'le
karsilasmasi onu çilgina döndürmüstü. Bu dakikada, atis çizgisinde beklerken son derece heyecanliydi.
Düellonun su ya da bu nedenden ötürü geri kalacagini tasarladikça sabirsizligi bir kat daha artiyordu. Kirilov,
baslamalari için isaret verecegi yerde birdenbire konusmaya baslayinca yüzünde bir üzüntü anlatimi belirdi.
Tabii, Kirilov'un böyle davranmasi ƒdetti.
- Gerektigi için söylüyorum. Simdi tabancalariniz ellerinizde ve verilecek isareti bekliyorsunuz. Bu düellodan
vazgeçmenizi son defa tekrarliyorum. Bu bir tanik görevidir.
O zamana kadar susan ve ürkekligi, ikiyüzlülügü için kendisine
339kizan Drozdov, sanki özellikle yapiyormus gibi Kirilov'un teklifine cani gönülden sarildi.
- Bay Kirilov'un söylediklerine bütün kalbimle katiliyorum. Düelloda, taraflar yerlerini almisken
barisamayacaklari düsüncesi, Fransizlarin kör inançlarindan baska bir sey degildir. Ayrica, aranizdaki
geçimsizligin çok önemsiz oldugu kanisindayim. Bunu... Uzun bir süreden beri söylemek istiyodum...
çünkü... çünkü, gereken özür dileme defalarca tekrarlanmistir, degil mi?
Heyecanli olarak pek ender konustugu için yüzü kipkirmizi olmustu.
Stavrogin aceleyle konusarak:
- Gereken sekilde özür dileyebilecegimi burada da tekrarlarim, dedi.
Gaganov, yerinde tepinerek Drozdov'a döndü. Büyük bir öfkeyle:
- Böyle bir sey olamaz, diye haykirdi. Eger benim tanigimsaniz ve düsmanim degilseniz...
Tabancasi ile Stavrogin'i isaret ederek devam etti:
- Böyle, gerilemelerin, hakareti daha da agirlastirdigini Stavrogin'e anlatmalisiniz! Benim tarafimdan hakarete
ugrayacagini hiç düsünmüyor!... Tam düello sirasinda benden kaçmanin ne"kadar igrenç olabilecegine
aldirmiyor!... Beni ne zannediyor dersiniz? Ve siz... siz ki benim tanigimsiniz, efendim!
Öfkesinden dudaklari köpürerek ve yerinden tepinerek:
- Hedefimi sasirabilmem için elinizden geleni yapiyorsunuz gibi görünüyor!... diye ekledi.
Kirilov, gücünün yettigi kadar yüksek sesle
- Konusmalar sona ermistir! diye haykirdi. Lütfen, verilecek emri dinleyin. Biiir, ikiii, üüüç!...
'Üç' kelimesinin bitisinde, rakipler birbirine dogru yürümeye basladilar. Gaganov, besinci ya da altinci adimda
tabancasini kaldirip atesledi. Bir saniye kadar, hedefi sasirdigini anlamak için
340
durakladi; sonra, seri adimlarla ates çizgisine gelip durdu; Stavrogin de çizgide durdu ve tabancasini oldukça
yukari kaldirarak nisan almadan atesledi. Sonra, hemen cebinden mendilini çikartip sag elinin serçe
parmagina sardi. Ancak o zaman, Gaganov'un hedefi tamamen sasirmamis oldugu anlasildi. Fakat, kursun
sadece parmagi siyirmis ve kemige dokunmadan geçmisti. Kirilov, eger düellocular tatmin olmadilarsa
hemen ikinci bir karsilasmanin yapilabilecegini bildirdi.
Gaganov, yine Drozdov'a hitap ederek bögürür gibi bagirdi. Bogazi kurumustu sanki. Eliyle Stavrogin'i isaret
etti.
-- Bu adamin özellikle havaya ates etmis oldugunu iddia ediyorum. Özellikle böyle davrandi... Bunu da yeni
bir hakaret olarak kabul ediyorum!... Düelloyu yapilmasi olanaksiz duruma sokmak istiyor!
Stavrogin kararli bir sesle:
- Düellonun kosullarina aykiri bir sey yapmadiktan sonra istedigim gibi ates etmekte serbestim, dedi.
Gaganov:
- Böyle bir sey yoktur! diye haykirdi. Lütfen ona anlatin bunu!..
Kirilov:
- Bay Stavrogin'le ayni fikirdeyim, diye bildirdi. Gaganov, kimseyi dinlemek istemeyerek öfkeden kudurmus
olarak haykirdi:
-Beni neden vurmak istemiyor? Merhametinden igreniyorum! Kabul etmiyorum... ben...
Stavrogin sabirsiz bir tavirla:
- Size hakaret etmek gibi bir amacim olmadigina serefim üzerine yemin ederim, dedi. Ne sizi ve ne de
baskasini öldürmeye niyetli olmadigimdan havaya ates ettim. Sizin kisiliginizle bir ilgisi yok. Kendimi
gücenmis kabullenmedigim dogrudur ve böyle davranisimla sizi sinirlendirdigim için özür dilerim. Ama,
hakkim olan bir seye baskasinin karismasina izin veremem.
341Gaganov, yine Drozdov'a hitap ederek bögürdü.
- Mademki kandan bu kadar korkuyor, beni neden düelloya çagirmis oldugunu sorun kendisine.
Kirilov, söze karisti.
- Size meydan okumamasi elinde miydi? Hiçbir seyi dinlemiyordunuz. Sizden nasil kurtulacakti?
Durumu dikkatle ve üzüntüyle izleyen Drozdov:
- Bir sey söylemek isterim, dedi. Eger rakiplerden biri, bilerek havaya ates edecegini söyleyecek olursa...
nasil söyleyeyim... bu düellonun devami mümkün olamaz... bunun nedeni açikça bellidir.
Stavrogin sabrini yitirerek:
- Her seferinde havaya ates edecegimi söylemedim, diye haykirdi. Ne düsündügümü ve bu kere nasil ates
edecegimi nasil bilebilirsiniz? Düelloya engel olmak için hiçbir sey yapmis degilim.
Drozdov, Gaganov'a:
- Mademki böyledir, düello devam edebilir, dedi. Kirilov:
- Baylar, yerlerinizi alin! diye bagirdi.
Rakipler tekrar birbirlerine yürümeye basladilar. Gaganov, hedefe isabet ettiremedi ve Stavrogin yine havaya
ates etti. Stavrogin'in havaya ates ettigini iddia etmesi dogrudur. Çünkü, özellikle bosa atmadigini
söylememis olsaydi, dogru olarak nisan almis oldugunu iddia edebilirdi. Tabancasini dogrudan dogruya
havaya kaldirmamis, agaca falan nisan almamisti. Tabancanin namlusu rakibine dönük olmakla beraber
sapkasinin hizasindan çok daha yukarisini gösteriyordu. Ikinci atisi ise çok daha alçaktan olmustu. Fakat
yine de Gaganov'u ikna etmek mümkün degildi.
Gaganov dislerini gicirdatarak:
- Tekrar! diye haykirdi. Karismayin! Düelloya davet edildigime göre haklarimdan yararlanacagim. Üçüncü bir
karsilasma yapmakta israr ediyorum!...
342
Kirilov:
- Üçüncü bir atisi istemek hakkinizdir, diye bagirdi. Drozdov bir sey söylemedi. Üçüncü kez yerlerini aldilar.
Atis
isareti verildi. Bu kez Gaganov, atis çizgisine kadar yürüdü ve on iki adimdan dikkatle nisan almaya çalisti.
Iyi nisan almaya çalistigindan eli titriyordu... Stavrogin, tabancasi yana sarkmis kimildamadan bekliyordu.
Kirilov heyecanla haykirdi.
- Çok uzun!... Çok uzun nisan aliyorsunuz. Ates! Ateees!... Tabanca birden patladi ve bu kez Stavrogin'in
beyaz kürk sapkasi
basindan uçtu. Nisan alisi oldukça iyiydi. Sapkanin üst kismi çok asagidan delinmisti. Iki santim daha
asagidan olsaydi, her sey bir anda bitiverecekti. Kirilov sapkayi yerden alarak Stavrogin'e verdi.
Kirilov'la beraber, sapkadaki deligi inceleyen Stavrogin ates etmeyi unutmus gibiydi.
Drozdov büyük bir heyecanla haykirdi.
- Rakibinizi bekletmeyin, ates edin!...
Stavrogin saskinlikla basini kaldirip Gaganov'a bakti; sonra sirtini ona dönerek, bu kez rakibinin duygularina
aldirmadan koruya dogru ates etti. Düello sona ermisti. Gaganov ezilmis gibi oldugu yerde donmus kalmisti.
Drozdov, onun yanina gitmis bir seyler söylüyor, fakat Gaganov söylenenleri anlamaz görünüyordu. Kirilov,
gitmek üzere hazirlanirken sapkasini çikartarak Drozdov'u selamladi; fakat, Stavrogin bütün nezaket
kurallarim unutmus görünerek, koruya ates ettikten sonra, atis çizgisine bile dönmemisti. Tabancasini
Kirilov'un eline tutusturarak atlara dogru seri adimlarla yürümeye basladi. Öfkeli görünüyor ve
konusmuyordu. Kirilov da sessizdi. Atlarina bindikten sonra, dört nala uzaklastilar.
***
Eve yaklastiklari sirada Stavrogin, Kirilov'a seslendi.
343- Neden konusmuyorsunuz?
Saha kalkan atindan hemen hemen kayip düsmek üzere olan Kirilov:
- Ne istiyorsunuz? diye sordu.
Stavrogin kendisinden emin, yumusak bir sesle:
- Su budalayi incitmek istemiyordum, dedi. Fakat koca budala yine gücendi.
Kirilov, ters bir sesle:
- Evet, onu yine gücendirdiniz, dedi. Ayrica, o bir budala degildir.
- Bununla beraber elimden geleni yaptim.
- Hayir, yapmadiniz.
. -Ne yapmam gerekirdi?
- Düelloya çagirmamaniz.
- Tekrar mi tokatlanmak zorunda kalsaydim?
- Evet, yine tokat yemeliydiniz. Stavrogin öfkeyle:
- Anlayamiyorum! dedi. Neden herkes benden, kimseden beklenilmeyen seyleri yapmami bekliyor? Neden
baskalarinin katlanamayacagi seylere katlanmam bekleniyor? Neden böyle bir yükün altina girmem
isteniyor?
-B öyle bir yükü kendinizin aradigini sanirdim.
- Ben mi yük ariyorum?
- Evet.
- Siz... siz böyle mi düsünüyorsunuz?
- Evet.
- Demek ki bu kadar fark edilebilecek kadar açik?
- Evet
Bir dakika süreyle sessiz kaldilar. Stavrogin sikilmis görünüyordu. Sanki taslasmisti. Kendi düsüncelerini yine
kendisi onaylamak istiyormus gibi:
344
- Kimseyi öldürmek istemedigim için ona ates etmedim, dedi. Baska bir amacim olmadigina teminat
verebilirim.
- Onu gücendirmemeliydiniz.
- Fakat baska ne yapabilirdim ki?
- Öldürebilirdiniz.
- Onu öldürmedigime üzülüyor musunuz?
- Hiçbir seye üzülmüyorum. Onu gerçekten öldürmek istediginizi düsünmüstüm. Ne aradiginizi siz de
bilmiyorsunuz.
Stavrogin gülerek:
- Yük ariyorum, dedi.
- Kan dökülmesini istemiyorsaniz neden ona öldürme firsatini verdiniz?
- Onu düelloya çagirmamis olsaydim beni nasil olsa düello etmeden de öldürecekti.
- Isin o tarafi sizi ilgilendirmezdi. Belki de sizi öldürmek istemezdi.
- Sadece döverdi, öyle mi?
-Bu da sizi ilgilendirmezdi. Siz yükünüzü tasimaya bakin, aksi halde degeriniz sifira iner.
- Sizin deger ölçünüzün adi yerin dibine batsin, kimsenin hareketlerimi onaylamasini istemiyorum.
Kirilov, soguk bir tavirla:
- Bense böyle istediginizi saniyordum, dedi. Stavroginler'in konaginin avlusuna girdiler. Stavrogin:
- Eve gelmez misiniz? diye sordu.
- Hayir, tesekkür ederim. Eve gidecegim. Allahaismarladik. Atindan inerek tabanca kutusunu koltugunun
altina sikistirdi. Stavrogin elini uzatarak:
- Bana kizmadiniz, degil mi? diye sordu.
345Kirilov, el sikismak için dönerek:
-Hiçbir zaman kizmadim!.... diye cevap verdi. Yüküm hafifse, bu benim yaradilisimdan ötürüdür. Eger sizin
yükünüz agirsa, o da sizin yaradilismizdandir. Utanilacak bir sey yok, sadece çok küçük bir utanç, o kadar.
- Degersiz bir karakterim oldugunu biliyorum; ama, güçlü biri olarak görünmeye de çalismiyorum.
- Çalismayin da. Siz güçlü bir insan degilsiniz. Çay içmeye buyurun.
Stavrogin, cani son derece sikilmis olarak odasina çikti.
***
Bayan Stavrogin'in, oglunun sekiz günlük hastaliktan sonra atla gezmeye çikmasina son derece memnun
oldu ve arabasini hazirlatip biraz dolasmak üzere çikti. Kƒhyanin dedigine göre son sekiz gündür, Bayan
Stavrogin temiz havanin ne demek oldugunu unutmustu.
Stavrogin, çabuk bir soruyla kƒhyanin sözünü kesti:
- Yalniz mi gitti, yoksa Bayan Shatov'la beraber mi?
Genç kizin hanimla beraber gidemeyecek kadar rahatsiz oldugunu ve halen odasinda bulundugunu
ögrenince kaslarini çatti. Birden karar vermis gibi:
-Dinle ihtiyar, dedi. Bugün onu gözle, eger bana gelmek isterse engel ol ve birkaç günden önce kendisini
görmemin mümkün olamayacagini söyle. Zamani gelince benim onu çagiracagimi bildir. Anliyor musun?
Ihtiyar usak bakislarini kaçirarak basini önüne egdi ve hafif bir sesle:
- Söylediklerinizi tekrarlayacagim, efendim, dedi.
- Fakat, beni görmeye geldiginden emin olmadan degil.
346
- Merak etmeyin, efendim, hiçbir hata olmayacaktir. Simdiye kadar bütün görüsmeleriniz benim tarafimdan
yapilmisti. Bayan Shatov, yardim için her zaman beni arar.
- Biliyorum. Fakat, kendisi gelene kadar bir sey söyleme. Mümkün oldugu kadar çabuk bir fincan çay
istiyorum, lütfen.
Ihtiyar usak odadan çikar çikmaz kapi açildi ve Dasha içeri girdi. Sakin görünmekle beraber rengi biraz
uçuktu. Stavrogin:
- Siz de nereden çiktiniz? diye bagirdi.
- Odaniza girmeden önce Alexey'in çikmasini bekliyordum. Ona söylediklerinizi duydum ve disari çiktiginda
sag taraftaki duvarin kösesine saklandigim için beni görmedi.
- Bir süreden beri aramizdaki iliskiyi kesmek istiyordum, Dasha. Simdi tam zamani... Notunuzu almakla
beraber, sizi dün aksam görmem mümkün degildi. Size yazmak istedim; ama, yazi yazmakta pek basarili
sayilmam.
Son sözlerini biraz öfkeli, biraz da igrenerek söylemisti.
Dasha:
- Aramizdaki iliskiyi kesmenin gerekli oldugunu ben de düsünüyordum, dedi. Bayan Stavrogin aramizdaki
ilginin derecesinden kuskulanmaya baslamisti.
- Birakin onu.
- Üzülmesini istemem. Demek ki sonumuz geldi, öyle mi?
- Hƒlƒ bir son bekliyorsunuz, degil mi?
- Evet, simdi inaniyorum.
- Bu dünyada hiçbir seyin sonu gelmez.
- Fakat burada son bulacaktir. Beni çagirdiginiz zaman gelecegim. Simdi, allahaismarladik!
Stavrogin gülerek:
-Peki nasil bir son olacak bu? diye sordu.
Dasha onun sorusuna, sorusuyla cevap verdi.
347- Yaralanmadiniz ve... kan dökmediniz, degil mi?
- Bütün is basindan beri saçmaydi, zaten. Merak etmeyin, kimseyi öldürmedim. Bununla beraber, her seyi
herkesten bugün duyarsiniz. Biraz keyifsizim.
Dasha, kararsiz bir tavirla:
- Gidiyorum. Evliliginizin topluma açiklanmasi bugün olmayacak, degil mi? dedi.
- Ne bugün ne de yarin. Yarindan sonra ne olacagini ben de bilmiyorum. Belki o zaman hepimiz ölmüs
oluruz ve öylesi de çok daha hayirli olur. Beni rahat birakin, lütfen rahat birakin!
- Öbür kadini... yani deli kadini mahvetmeyeceksiniz degil mi?
- Delileri mahvetmem, ne onu ne de baskasini. Ama akli basinda olani mahvedecege benzerim. Öylesine
alçak ve igrenç bir insanim ki, Dasha, eger söylediginiz gibi sizi 'sonunda' çagiracak olursam sasmayin. Siz
de bu çagrima cevap verecek ve gururunuza ragmen bana geleceksiniz. Neden kendinizi mahvediyorsunuz?
- Sonunda sizinle yalniz kalacagimi biliyorum... ve bu zamani bekliyorum.
-Ya sizi, beklediginiz 'sonda' çagirmayacak olursam? Ya sizden kaçacak olursam?
- Böyle bir sey hiçbir zaman olmayacaktir. Beni çagiracaksiniz.
- Bu sözünüzde bana karsi büyük bir küçümseme seziyorum.
- Sadece küçümseme olmadigini siz de biliyorsunuz.
- Demek ki, biraz küçümseme oldugunu saklamiyorsunuz?
- Özür dilerim, demek istedigimi gerektigi gibi anlatamadim. Bana hiçbir zaman ihtiyaciniz olmamasini arzu
ettigime Tanri sahittir.
- Bir cümle digerini de beraberinde çeker. Ben de Sizi mahvetmek istemem.
348
Dasha, çabuk ve kararli bir tavirla:
- Beni hiçbir sekilde mahvedemeyeceginizi siz de bilirsiniz, dedi. Eger çagriniza gelemezsem, ya bir hemsire
ya da bir ebe olurum; ya da Incil satarim. Yapmaya karar verdigim de budur. Kimsenin karisi olamam. Böyle
bir konakta da daha fazla yasayamam. Böyle bir sey istemem. Bütün bunlari biliyorsunuz, degil mi?
- Hayir, ne arzu ettiginizi hiçbir zaman anlayamadim. Bazi hastabakicilarin, bazen bir hastayla diger
hastalardan daha fazla ilgilenmeleri ya da hiçbir cenaze törenini kaçirmayan ve bazi ölüleri digerlerinden çok
daha ilginç bularak ilgilenmeleri gibi, benimle ilgilendiginizi saniyorum. Neden bu kadar garip bakiyorsunuz?
Dasha, oldukça garip bir tavirla Stavrogin'i inceleyerek acima dolu bir sesle:
-Çok mu hastasiniz? diye sordu. Tanrim! Bir de bu adam bensiz yapabilecegini düsünüyor!...
- Bakin, Dasha bu siralarda hep hayal gördügümü saniyorum. Dün köprünün üzerinde küçük bir seytan
karsima çikti ve evliligimin bütün kanitlarini ortadan kaldirmak için Lebyatkin'le Mary'yi öldürmeyi teklif etti.
Bunu da kimseyi kuskulandirmadan yapabilecegini söyledi. Avans olarak da üç ruble istedi; fakat, söz
arasinda bu isin bin bes yüz rubleden asagi yapilamayacagini da ima etti. Iste size is bilir bir seytan!..
Maliyeci! Ha, ha!...
- Fakat bunun hayalden ibaret olduguna emin misiniz?
- Oh, hayir, hayal falan degildi! Fedka isminde kaçak bir hükümlüydü. Fakat önemli olan bu degil. Ne
yaptigimi tahmin edersiniz? Kesemdeki bütün parayi ona verdim ve simdi eminim ki bu parayi kendisine
verilmis bir avans sayiyordur!
- Ona dün gece rastladiniz ve size böyle bir teklif yapti, degil mi? Fakat, sizi tamamen aglarina düsürmek
istediklerini anlamiyor musunuz?
Stavrogin öfkeli ve sinirli sinirli gülümsedi.
- Oh, agi daraltsinlar bakalim! Anladigima göre, dilinizin ucuna kadar gelen bir soruyu sormak için can
atiyorsunuz.
349Dasha, korkmus görünüyordu. Bu sorudan bir an önce kurtulmak istermis gibi:
- Soracak bir sorum ve hakkinizda da en küçük bir kuskum yok, diye haykirdi. Bir sey söylemeseniz iyi
olacak!..
- Yani Fedka'nin kapisini çalmayacagimdan bu kadar eminsiniz, öyle mi?
Dasha çaresizlik içinde ellerini önünde kavusturarak haykirdi.
- Oh, Tanrim! Neden bana bu kadar azap veriyorsunuz?
- Özür dilerim; aptalca sakami bagislayin. Onlardan kötü davranislar edindigimi saniyorum. Inanir misiniz,
dünden beri hep gülmek istiyorum. Hem de ardi arkasi kesilmeyen kahkahalarla... Saatlerce gülmek
istiyorum. Sanki gülme hastaligina yakalandim. Dinleyin... annem geldi sanirim. Araba ön kapida durdugu
zaman tekerlek seslerinden anlarim bunu.
Dasha, Stavrogin'in elini tuttu.
- Tanri sizi iblisinizden korusun ve... beni bir an önce... çabuk çagirin!...
- Ne biçim iblistir ki o? Küçücük, igrenç, basinin üstünde kavak yelleri esen bir seytandir o. Fakat görüyorum
ki, Dasha, bana bir sey daha söylemek istiyorsunuz. Öyle degil mi?
Dasha, sitem dolu üzgün bir bakisla bakarak kapiya dogru yürüdü.
Stavrogin; öfkeli ve garip bir gülümsemeyle arkasindan seslendi.
- Bakin... ne diyecektim... eger, su küçük seytanin kapisini çalacak olursam... ondan sonra da bana gelir
misiniz?
Dasha, cevap vermeden ellerini yüzüne kapayarak odadan kosarak çikti.
Stavrogin bir dakikalik düsünmeden sonra:
- Böyle bile olsa gelecektir, diye fisildadi. Sonra yüzünde tiksintili bir anlam belirdi.
- Bir hastabakici! Eh... belki benim istedigim de budur.
350
4.
HERKES TELAS IÇINDE
Kisa bir zamanda duyulan düello haberinin sosyetedeki etkisi, özellikle, herkesin bir anda Stavrogin'in
çevresini almasi bakimindan çok ilginçti. Eski düsmanlarinin çogu onunla dost olduklarini açikladilar.
Insanlarin düsüncelerinde böyle bir degisikligin nedeni, o güne kadar hiç konusmamis olan birinin, yüksek
sesle söyledigi birkaç sözdü. Bu söyle oldu: Düellodan hemen bir gün sonra, bütün sehirli emekli bir
Maresal'in evinde, karisinin dogum günü nedeniyle verilen partide toplanmisti. Bu toplantida bulunanlarin
basinda Julia Lembke geliyordu. Güzelligi ve nesesiyle, bütün kadinlarimizin ilgisini çeken Lisa Tushin ile
beraber gelmisti. O siralarda Lisa'nin Maurice Drozdov ile nisanli olduguna kusku yoktu. Kendisinden daha
sonra söz edecegim emekli bir generalin saka yollu sorusuna Lisa, nisanli oldugu cevabini vermisti. Ne
beklersiniz? Hanimlarimizdan, hiçbiri Lisa'nin nisanlandigina inanmiyordu. Hepsi, büyük bir inatla, Isviçre'de
geçmis bir ask serüveni üzerinde duruyor ve bu aile sirrina nedense Bayan Lembke'nin de karismis
olduguna inaniyorlardi. Bu söylentilere, daha dogrusu, bu uydurmalara böyle inatla baglanmalarinda,
özellikle, Bayan Lembke'yi bu ise neden israrla karistirmak istemelerindeki amaci anlamak oldukça güçtü.
Salona girer girmez, herkes telasli bakislarla garip garip ona bakmisti. Sunu da söylemek gerekir ki,
düellonun pek yakin bir zamanda geçmis olmasi, birtakim durumlar nedeniyle, bu olaydan alçak sesle, hatta
fisiltiyla söz ediliyordu. Ayrica, otoritelerin bu hususta atacaklari adimi da bilmiyorlardi. Iki düellocu, bilindigi
kadariyla, polis tarafindan rahatsiz edilmemisti. Örnegin, Bay Gaganov'un hiçbir güçlükle karsilasmadan
sabah erkenden Dukhovo'daki çiftligine gittigi, herkes tarafindan biliniyordu. Simdilik, kuskusuz ki, herkes
içlerinden birinin bu konuya deginmesini ve orada bulunanlari meraktan kurtarmasini bekliyordu. Herkes
bütün umudunu yukarida söz ettigim generale baglamis ve umutlarinda da yanilmamislardi.
351Bu general, kulübün en debdebeli üyesiydi. Pek varlikli bir mülk sahibi degildi; ama, çok oynak zekƒli,
eski usul kadin avcisi ve generalliginin verdigi aliskanlikla herkesin fisilti ile konustuklari seylerden yüksek
sesle söz etmeyi seven, sevimli bir ihtiyardi. Söylenmesi gerekirse, toplumdaki rolü de özellikle buydu. Böyle
durumlarda, konusmayi uzatir ve anlattiklarini herkese dinletirdi. Bu aliskanligini, Avrupa'da çok dolasmis
Ruslar'dan ya da köle reformu ile büyük kayiplara ugrayan varlikli mülk sahiplerinden almis olmaliydi. Hatta,
bir keresinde, Bay Verkhovensky'ye, insanin kaybi ne kadar büyük olursa, o derecede yumusak konusur
demisti. Ama, kendisinin de kelimeleri yayarak, onlara garip bir sevimlilik vererek konustugunun farkinda bile
degildi.
General, bir fikri yerlestirmek isteyen bir insan tavri ile konusmaya basladi. Gaganov'un uzak bir akrabasi
olmasindan baska, onunla bir de durusmasi olmustu; fakat, kendisi de iki kez düello etmis; hatta, birinde
rütbesi indirilerek Kafkasya'ya sürülmüstü. Biri, geçen gün ve düello günü Bayan Stavrogin'i arabayla
dolasirken gördügünü söyledi. Gerçekte, adindan bile söz etmemis sadece, Stavroginler'in harasindan
seçilmis olan çok güzel gri renkli dört aygirdan söz etmisti. General birden, o gün genç Stavrogin'i atla
gezerken gördügünü söyledi. Herkes hemen sustu. General dudaklarini isirip, elindeki altin enfiye kutusunu
evirip çevirerek:
-Buraya birkaç yil önce gelmedigime üzülüyorum, dedi. Yani, o zamanlar Carlsbad'daydim. Himmm!... O
zamanlar bile hakkindaki söylentiler kulagima kadar gelen bu genç adamla çok ilgilenmistim. Himmm! Deli
oldugu dogru mu? Birisi böyle söylemisti. Birkaç gün evvel, bir ögrenci tarafindan kuzenlerinin önünde
hakarete ugradigi ve onun korkusundan masa altina saklandigi söylendi. Ve dün, Stepan Vysotsky'den,
Stavrogin'in su... Gaganov denen adamla düello ettigini duydum. Hem de sirf, ondan kurtulabilmek için,
öfkeli bir adama gögsünü gererek. Ondan kurtulmak için. Himmm! Yirmi yillarinda böyle bir seyi ancak
Muhafiz subaylari yaparlardi. Burada bulunanlardan kimsenin ziyaretine gidiyor mu?
352
General, sanki cevap bekliyormus gibi bir an sustu. Toplumun sabrini tüketen kapi ardina kadar açilmisti.
Herkesin emir almak için kendisine bakmasina birden sinirlenen Bayan Lembke:
- Bundan daha basit ne olabilir ki? diye bagirdi. Bir ögrenciye önem vermedi diye Stavrogin'in Gaganov ile
düello etmesine sasilir mi? Bir zamanlar kölesi olan birini düelloya çagiramazdi, degil mi?
Olaganüstü bir söz! Bununla beraber, kimsenin simdiye kadar aklina gelmeyen temiz ve basit bir
düsünceydi. Olaganüstü sonuçlar doguran bir düsünceydi bu. Bütün rezaletler ve dedikodular, küçük
konusmalar hemen arka plana itilmisti. Bu kelimeler ortaya tamamen yeni bir anlam atmisti. Herkesin
hakkinda yanildigi, sosyal standartlara uyan yeni bir kimse ortaya çikmisti. Bir ögrencinin, yani artik köle
olmayan ve egitim görmüs olan bir kisinin hakaretini, bu ögrencinin eski bir kölesi oldugunu düsünerek
umursamayan soylu bir kisi... sosyete, hakkinda bir sürü dedikodu yapmisti; düsüncesi kit olan sosyete,
tokat yiyen bir adama igrenti ile bakmisti; oysa, o adam, gelismemis olarak gördügü sosyetenin
düsüncelerini önemsememisti.
Kulüp üyelerinden yasli bir ihtiyar yanindaki arkadasina dönerek heyecanla:
- Ve siz ve ben, efendim, burada oturmus, standart davranislarin tartismasini yapiyoruz, dedi.
Öbürü büyük bir zevkle söylenenleri dogruladi.
- Evet, efendim, evet. Genç nesil hakkinda pek fikir yürütülmüyor, degil mi? Sözünü ettigimiz genç, büyük bir
yildizdir, efendim ve sadece olagan gençlerimizden biri de degildir. Bunu böyle yorumlamak gerekir.
- Tam aradigimiz adamdir. Böyle kisilere pek rastlanmiyor. Burada önemli olan, 'yeni insan' sadece ortaya
çikmakla yetinmemis 'gerçek bir soylu' evresine yükselmisti. Ayrica, bu kisinin
353varlikli toprak sahiplerinden olmasi, toplumun sorunlarinda ileri çikabilecek bir önder olarak dakabul
edilmesini saglamisti. Toprak sahiplerinin ruhsal durumlarindan daha önce de kisaca söz etmistim.
Herkes son derece heyecanlanmisti.
Kulüp üyelerinden biri, generale hitap ederek:
- Ögrenciyi dövüse çagirmadigindan baska, ellerini arkasina baglamis, dedi. Özellikle bu noktaya dikkat
ediniz, efendim.
Baska biri:
- Ne de onu yeni mahkememizin huzuruna çikardi, diye ekledi.
-Dogustan soylu bir kisiye hakaret edildiginden dolayi on bes ruble tazminat alabilecegini bile dikkate
almamis... ha, ha, ha!... Üçüncü biri heyecanla atildi.
- Hayir, yeni mahkemelerimizin sirrim ben söyleyeyim. Eger bir insan, para çalarken ya da baska bir hirsizlik
yaparken suçüstü yakalanirsa, henüz firsat varken derhal eve kosup öz anasini öl-dürmelidir. Derhal bütün
suçlari bagislanacak ve bütün kadinlar, dinleyici siralarindan ona beyaz mendillerini sallayacaklardir. Size
söyledigim tamamen dogrudur!...
- Dogrudur, dogrudur! Gerçek budur!..
Gülünç olaylardan söz edildi. Stavrogin'in Kont K. ile olan iliskileri anlatildi. Kont K.'nin son devrim üzerindeki
düsüncelerini herkes biliyordu. Son zamanlarda duraksayan çalismalari da herkesçe biliniyordu. Gerçi,
ortada bu söylentiyi dogrulayacak kesin bir belirti yoksa da, herkes Stavrogin'in, Kont K.'nin kizlarindan
biriyle nisanli olduguna inaniyordu. Isviçre'deki birtakim serüvenlerine ve Lisa ile olan iliskilerinden söz
edilmiyordu. Sirasi gelmisken söylemem gerekiyor. Bu arada Drozdovlar, ziyaretlerini tamamlamislardi.
Herkes Lisa'yi, sinirli ve gösteris meraklisi bir kiz olarak taniyordu. Stavroginler'de bayilma olayi simdi daha
iyi açiklaniyordu. Stavrogin'in hakarete ugramasindan son derece sinirlene354
rek bayilmis oldugunu herkes kabul ediyordu. Önceleri abartmakta birbirleriyle yaristiklari konuyu, simdi
olagan olarak görüyorlardi. Topal kiza gelince, onu herkes unutmustu; hatta, böyle bir kizdan sözetmeye
utaniyorlar denilebilirdi. 'Yüzlerce topal kiz bile olsa, gençlikte her sey olagandir.' deniliyordu. Stavrogin'in
annesine karsi olan asiri saygisini övüyorlar, çesitli iyi huylarini hatirliyorlardi. Heyecanla, Alman
Üniversitelerinde yapmis oldugu dört yillik egitimden söz ediliyordu. Gaganov'un davranisi kötü olarak
karsilaniyor ve adamina çatmamis oldugu söyleniyordu. Hele, Bayan Lembke'nin bulusu dillere destan
oluyor, söyleye söyleye bitirilemiyordu.
Ortalarda böyle söylentiler dönerken, Stavrogin'in birden ortaya çikmasi herkes tarafindan büyük bir
olgunlukla karsilanmisti. Onu gördükleri zaman, bir seyler bekledikleri gözlerinden okunuyordu. Stavrogin,
derin bir sessizlige gömülüyor ve susmasi ile onlari daha çok memnun ediyordu. Bir bakima, yaptiklarinda
basari saglamis bir kisiydi; herkesin arasinda moda yaratmisti ƒdeta. Tasra sosyetesinde görünen bir
kimsenin saklanmasi kolay olmazdi. Stavrogin, sosyetenin bütün törelerini yerine getirmeye baslamisti. Onu
pek neseli bir insan olarak görmüyorlardi. 'Adamcagizin basindan bir sürü olay geçti; diger kimselere
benzemiyor. Üzülmesi gereken bir husus vardir' deniyordu. Hatta, dört yil önceki, nefretle karsilanan magrur
tavirlari bile olumlu karsilaniyordu. Sözün kisasi, herkes tarafindan saygi görüyordu.
Herkesten çok gururlanan Bayan Stavrogin'di. Lisa, hakkinda kurdugu hayallerin yikilmasina caninin
sikilmamis oldugunu söyleyemem. Tabii, bu defa da aile gururu imdadina yetismisti. Ama, garip bir sey vardi;
Bayan Stavrogin, Nicholas'in Kont K.'nin kizini seçtigine kesinlikle inanmisti; ama, daha da garibi, herkese
oldugu gibi, bazi söylentiler onun kulagina kadar da gelmisti. Stavrogin'e dogrudan dogruya sormak
cesaretini gösteremiyordu. Bununla beraber, bir ya da iki kez, kendini tutamayarak ogluna, kendisi ile eskisi
gibi samimi olmuyor diye sitem etmisti. Stavrogin,
355annesinin bu sitemini susmakla karsilamis, sadece gülümsemekle yetinmisti. Stavrogin'in susmasi,
Bayan Stavrogin için 'evet' cevabi yerine geçiyordu. Bununla beraber, her ne olursa olsun sakat kizi
unutmamisti. Topal kizin düsüncesi, tas bir külçe gibi kalbinde yatiyordu. Geceleri rüyalarina giriyor, kƒbuslar
görmesine neden oluyordu. Ayni zamanda, içinde Kont K.'nin kizinin hayali de vardi. Fakat, bundan daha
sonra söz edecegim. Sosyetede Bayan Stavrogin'e karsi asin bir saygi beslendigini ve onun, bunu
önemsemeden yine ziyaretlerini seyreklestirdigi söylemeye gerek görmüyorum.
Böyle olmakla beraber, valinin karisina resmi bir ziyarette bulundu. Emekli maresalin karisinin dogum günü
partisinde Bayan Lembke'nin söyledigi sözlerin Bayan Stavrogin kadar kimseyi etkilememis oldugu
kaçinilmaz bir gerçekti. Bu sözler, pazar günkü olaydan beri içine çöreklenen büyük bir agirligi ortadan
kaldirmisti. 'Bu kadini anlayamiyorum.' diyordu. Bayan Stavrogin, kendisine özgü, heyecanli bir tavirla,
Bayan Lembke, çok memnun olmakla beraber agirbasliligini elden birakmiyordu. Bu siralar, kendisini biraz,
belki de biraz daha fazla, degerli görmeye baslamisti. Örnegin, söz arasinda Stepan Verkhovensky'nin hiç
görünmediginden söz ediyordu.
- Tabii Genç Verkhovensky'nin gelisine memnun oluyorum. Biraz saçma, ama gençtir. Her ne kadar
ögrenimi yüksekse de yine de genç sayilir. Ama yine de, emekli, eskiden elestirmen olan babasinin yerini
tutamaz.
Bayan Stavrogin, Bay Verkhovenky'nin elestiri ile ugrasmadigini, aksine, bütün ömrünü evinde geçirmis
oldugunu söylemekte gecikmedi. Mesleginin ilk devrelerinde, herkesin çok iyi bildigi birtakim durumlarla ve
son olarak da Ispanya tarihi üzerine yaptigi çalismalariyla taninmis bir bilim adami oldugunu söyledi; simdi
de, Alman üniversitelerinin günümüzdeki durumunu, bir de, yanilmiyorsam, Dresden Madonna üzerine yazi
yazmayi düsündügünü ekledi. Bir bakima, Bayan Stavrogin, Bay Verkhovenky'yi valinin karisinin eline
düsürmemeye bakiyordu.
356
- Dresden Madonna'si mi? Yani, Sistin Madonna'si mi demek istiyorsunuz? Azizim Bayan Stavrogin, bu
resmin önünde iki saat oturdum ve sonunda tamamen saskina dönmüs olarak ayrildim. Tablodan hiçbir
anlam çikamadim ve çok sasirdim. Karmazinov da o resmin anlasilmasinin çok güç oldugunu söylüyor.
Simdi onun üzerine kayda deger hiçbir sey bulamiyorlar. Ne Ruslar ne de Ingilizler. Tabloya, yasli kimseler
ün kazandirdilar.
- Su halde yeni moda zannederim, öyle mi?
- Biliyorsunuz, gençlige karsi da saygi duymamiz gerekir. Insanlar, komünistim, diye haykiriyorlar. Onlari
küçümsememek ve onlarin düsüncelerine de deger vermek gerektigi kanisindayim. Her seyi okuyorum...
bütün gazeteleri, bilimsel yazilari, ortak bildirileri... her çikan yeni kitabi, dergiyi aliyorum. Nihayet, kisi nasil
bir toplumda yasadigini, karsisinda kimlerin bulundugunu bilmelidir. Bir insan, ömrünün sonuna kadar
kafasinda yasattigi dünyada yasayamaz. Kendi kendime, gençligi sevmeye ve böylelikle onlarin uçuruma
gitmelerini önlemeye karar verdim. Inanin bana, azizim Bayan Stavrogin, en iyi sosyeteye bagli olan bizler
onlari etkileyebilir ve onlara karsi gösterecegimiz sevgiyle, onlarin içi geçmis ihtiyarlar tarafindan uçuruma
itilmelerine engel olabiliriz. Bununla beraber, Bay Verkhovensky hakkinda söylediklerinizden memnun
oldum. Bana çok güzel bir fikir vermis oldunuz. Edebiyatla ilgili toplantilarimizda bize yararli olabilir. Büyük
bir eglence düzenliyorum. Ilimizin yoksul çocuk bakicilari yararina. Bütün Rusya'ya dagilmis durumdalar.
Bizim ilimizde sadece alti kisi var. Bunlara ek olarak, iki telgrafçi kiz, iki akademi ögrencisi var. Geri kalanlar
da herhangi bir iste egitim görebilmek için gerekli elin kendilerine uzanmasini bekliyorlar. Rus kadinlarinin
çogu korkunç, Bayan Stavrogin. Bu, simdi üniversitelerde bir sorun haline geldi ve Bakanlar Kurulu bile bu
konuda toplanti yapti. Su bizim garip Rusya'mizda, insan her istedigini yapabilir. Iste bu bakimdan, sadece
iyilikle, topluma gösterilecek sicak ilgiyle, bu büyük toplumsal sorunun, dogru yola sokulabilecegine
inaniyorum. Aman Yarabbi!..
357aramizda aydin kimseler çok degil mi? Kesin olarak söyleyebilirim ki, çok var; ama-, hepsi dagilmis
durumda. Gediklerimizi kapayacak olursak daha güçlü oluruz. Sözün kisasi, önce edebiyatla ilgili bir toplanti
yapmak; sonra da hafif bir yemek, daha sonra kisa bir ara ve ayni günün aksami da büyük bir balo vermek
amacindayim. Geceyi 'tableaux vivants' (canli tablolar) ile baslatmayi düsündük; ama, çok masrafli olacagi
kuskusuz. Bu bakimdan, toplum için maskeli bir iki kadril dansi yapilacak ve iyi bilinen edebi akimlari
göstermek için de belirli elbiseler giyilecek. Bu eglenceli fikri, Bay Karmazinov verdi. Bana çok yardimi
dokunuyor. Biliyor musunuz, bize son çalismasini okuyacak! Bu son eseri de topluma veda olacak. 'Merci'
(Mersi) adinda çok güzel bir siirmis. Ad, Fransiz adi, ama bunu çok eglenceli buluyor ve ince bir bulus olarak
kabul ediyor. Bay Verkhovensky'nin de çok eski olmayan bir seyler okumasini arzu ederdim. Zannedersem,
Peter Verkhovensky ve biri daha bir seyler okuyacak. Peter size gelip programi bildirecek. Ama, benim özel
olarak getirmem her halde daha uygun olacaktir.
- Listenize adimi eklememe izin verirseniz memnun olacagim. Bay Verkhovensky'ye de durumu bizzat
bildirecegim ve gelmesini rica edecegim.
Bayan Stavrogin, eve uçan bir sevinçle döndü. Bayan Lembke' nin arkasinda durmayi basarmisti. Zavalli
Verkhovensky'ye evine kapanip kaldigi ve bunlardan haberi olmadigi için kiziyordu.
Bayan Stavrogin, o aksam kendilerini ziyarete gelen Peter Verkhovensky'ye ve Stavrogin'e:
- Bayan Lembke'ye hayran oldum ve bu kadin hakkinda bu kadar y anilmami aklim almiyor, dedi.
Peter:
-Eh, artik ihtiyar kurtla bir anlasmaya varmalisiniz, dedi. Çok üzülüyor. Onu tamamen terk ettiniz. Dün sizi
arabanizda görüp selam vermis, oysa siz basinizi çevirmissiniz. Biliyorsunuz ona destek olabiliriz. Bana bir
seyler hazirlamasi için ona güveniyorum ve hƒlƒ yararli olabilecegi kanisindayim.
358
- Oh, bir seyler okuyacagi kesin.
- Benim düsüncem bu degil. Bugün ona ugramak niyetindeyim. Haber vereyim mi?
Bayan Stavrogin kararsiz bir tavirla.
- Nasil isterseniz, dedi. Ama bunu nasil yapabileceginizi de bilmiyorum. Onunla kendim görüsmek
niyetindeydim ve gününü, yerini ben bildirmek isterim.
Kaslarini çatti. Peter Verkhovensky:
- Gününü bildirmeye degmez, dedi. Basit bir dille söylerim.
- Pekƒlƒ, siz söyleyin. Ama, onu görmek için zamani benim tayin edecegimi de söylemeyi unutmayin. Ona
aynen böyle söyleyin.
Peter, oradan gülümseyerek ayrildi. Hatirlayabildigim kadariyla, son günlerde çok aceleci olmustu. Hatta,
hemen hemen herkese sabirsiz çikislar yapiyordu. Her nedense, onun bu kaba çikislarini herkes
bagisliyordu. Genel olarak, herkeste, ona baska türlü bakilmasi gerekli oldugu düsüncesi yer etmisti. Sunu
da eklemeliyim ki, Stavrogin'in düellosuna karsi tutumu son derece öfkeliydi. Haberi büyük bir saskinlikla
karsilamisti. Hatta, haber ona ulastigi zaman rengi yesile dönmüstü. Belki de gururu incinmisti; çünkü, olayi
ancak herkes ögrendikten sonra ögrenebilmisti.
Bes gün sonra, Stavrogin'e kulüpte rastladigi zaman:
- Düello yapmaya hakkiniz yoktu, diye fisildadi.
Peter Verkhovensky, hemen hemen her gün Bayan Stavrogin'i ziyaret ettigi halde, bu bes gün süresinde bir
kere olsun karsilasmamislardi.
Stavrogin, ne söyledigini anlamamis gibi onun suratina dalgin dalgin bakmis, durmadan yürüyüp geçmisti.
Kulübün büyük balo salonundan büfeye dogru gidiyordu. Peter, arkasindan kosarak omzundan tuttu.
359- Shatov'a da ugramissiniz... Mary ile durumunuzu açiklayacaginizi söylemissiniz, diye fisildadi.
Stavrogin, onun elini omzundan iterek, tehdit eden bir tavirla kaslarini çatarak döndü. Peter, dudaklarinda
garip bir tebessümle bakiyordu. Stavrogin yoluna devam etti.
***
Peter Verkhovensky, Bayan Stavrogin'lerden çikar çikmaz dogruca 'ihtiyara' kostu. Bu kadar acele etmesi,
benim o güne kadar bilmedigim bir hakaretin öcünü almak içindi. Olay suydu: Baba ogulun geçen hafta
persembe günü görüsmelerinde, tartismaya Bay Verkhovensky kendisi basladigi halde sonunda oglunu
bastonla kovalamisti. Bu olayi o zamanlar benden gizlemisti; fakat simdi, Peter, dudaklarinda her zamanki
alayci gülüsü ve fildir fildir dönen gözleri ile odayi arastirarak içeri daldigi zaman, Bay Verkhovensky, oradan
ayrilmamam için gizli bir isaret yapti. Böylece de gerçek iliskilerini ögrenmis oldum; çünkü, aralarinda geçen
konusmalari sonuna kadar dinledim.
Bay Verkhovensky, büyük kanepeye uzanmisti. Persembeden beri zayiflamis, yanaklari çökmüstü. Peter,
hiçbir sikilganlik duymadan, babasina gerekli saygiya aldirmadan, ayaklarini altina toplayarak, babasinin
yanina oturdu. Bay Verkhovensky, ses çikarmadan magrur bir tavirla ona kanepede yer verdi.
Masanin üzerinde açik bir kitap duruyordu. Çernisevski'nin 'Nasil yapmali' adli romaniydi. Ne yazik ki, burada
dostumun garip bir zayifligindan söz etmek zorundayim: Ininden çikip son savasi vermesinin gerekli oldugu
düsüncesi her nedense kafasinda yer etmisti. Bu romani, ilerde olmasini kesinlikle bekledigi 'tartismalarda'
ters düstügü kimselerin durumlarim, ileri sürdükleri iddialari, daha önceden onlarin 'din kitaplarindan'
ögrenmekle, tümünü onun gözleri önünde yere sermeye hazir olmak için inceledigini sezmistim. Oh, bu kitap
ona ne kadar aci veriyordu!...
360
Bazen kitabi öfkeyle firlatip atiyor ve yerinden firlayarak odada dolasmaya basliyordu.
Bir keresinde öfkeden tir tir titreyerek:
- Yazarin esas düsüncesinin dogrulugunu kabul ediyorum, dedi. Ama, bu onu daha da korkunç yapiyor.
Tam bizim düsüncemiz... evet bizim! Bu düsünceyi önce biz ektik, büyüttük, hazirladik... bizim arkamizdan
yeni ne söyleyebilirler ki? Fakat, Ulu Tanrim, bütün bunlar nasil anlatilmis, degistirilmis, bozulmus...
Sözünün burasinda parmagi ile kitaba vurarak:
-Varmak istedigimiz sonuç bu mudur? diye haykirdi. Buradaki öz düsünceyi kim anlayabilir ki?
Peter, kitabi masanin üzerinden alip adini okuduktan sonra gülerek:
- Kültürünüzü mü artiriyorsunuz? diye sordu. Bunu uzun bir süre önce yapmaliydiniz. Eger arzu ederseniz,
size çok daha iyi kitaplar getirebilirim.
Bay Verkhovensky, yine oglunun sözünü büyük bir gururlakar-siladi. Odanin diger kösesindeki bir koltukta
oturuyordum.
Peter aceleyle ziyaretinin nedenini anlatti. Kusku yok ki, Bay Verkhovensky, asiri bir saskinlik ve tiksinti
karisik bir korkuyla sesini çikarmadan dinliyordu.
- Demek ki Bayan Lembke, evine gidip bir seyler okuyacagimi gerçekten düsünüyor, ha?
- Fakat, anlamiyorsunuz, size ihtiyaçlari yok. Bayan Stavrogin'e yaranmak için size karsi iyi davranmak
istiyorlar, o kadar. Ve zannetmem ki bu teklifi reddedesiniz.
Sonra gülümseyerek ekledi.
- Ayrica, böyle yapmak için de can atiyorsunuz. Sizin gibi yaslilarin çogu gurur düskünüdür. Ama beni
dinlerseniz, sikici olmayan bir seyler okursunuz. Elinizde ne var? Ispanya tarihi mi? Okuma gününden üç
gün önce bana gösterin, aksi takdirde herkesi uyutursunuz.
361Bu çatismalarin, aceleci kabaligin daha önceden hazirlanmis oldugu belliydi. Bay Verkhovensky ile
bundan daha önce ve akilli bir sekilde konusulamayacagini belli etmek ister gibi bir tutumu vardi. Bay
Verkhovensky, oglunun hakaretini sezmemis gibi davranmakta inatla israr ediyordu. Fakat oglunun getirmis
oldugu haberin etkisinde kaldigi da belliydi.
Yüzünün rengi solarak;
- Peki, kendisi, kendisi mi, efendim, bunu böyle söylemenizi istedi? diye sordu.
- Yani, görüyorsunuz ya, karsilikli oturup anlasmamiz için, bir zaman ve yer vermek istiyor; ama, bunun da
nedeni, sizin hayati daha baska açidan görmeniz yüzünden. Yirmi yil kiristirdiniz, gülünç davranislara
alistirdiniz. Ama heyecanlanmayin, simdi durum baska. Her nedense durmadan, aklinin henüz ermeye
basladigini söylüyor. Aranizdaki dostlugun, birbirinize içinizdeki ze-hiri dökmek istemekten baska bir sey
olmadigini söyledim. O kadar çok sey anlatti ki bana, dostum, tahmin edemezsiniz. Onun yaninda bir
usaktan farkiniz yokmus, meger. Bütün bunlar bana anlatilirken utançtan yüzüm kizardi.
Bay Verkhovensky, artik kendisine hƒkim olamadan haykirdi.
- Yaninda bir usaktim, ha!...
-Daha da kötüsü, yanasmaydiniz, yani gönüllü bir usak. Bir is yapmak için çok tembeldiniz. Oysa, paraya
ihtiyacimiz var, degil mi? Simdi, bütün bunlari da anliyor... hiç degilse; hakkinizda çok korkunç seyler
anlatiyor. Ama, ona yazdiginiz mektuplara kahkahalarla güldüm, ihtiyar. Utandim ve igrendim, dogrusu.
Ama, çok bozulmus bir insansiniz! Sadaka almada, kisiyi bozan kesin bir sey vardir, zaten. Bunun en iyi
örnegini de sizde buluyorum!
- Size, mektuplarimi mi gösterdi?
- Hepsini. Tabii, hepsini okumam mümkün olmadi. Zaten olamazdi, degil mi? Ulu Tanrim, sayfalar dolusu
mektuplar!... Iki binden fazla mektup olmali. O kadar da çok kƒgit kullanmissiniz
362
ki... Fakat biliyor musunuz, ihtiyar, önceleri sizinle evlenmeye hazir oldugunu sezdim. Öyle degil mi?
Sansinizi, yine kendiniz yitirmissiniz. Sizin naminiza konusuyorum, tabii, ama 'baskasinin günahlarini' örtmek
için evlenmektense, burada yalniz basina oturmak çok daha iyidir. Para için evlenenlere sadece... gülerler.
Bay Verkhovensky öldürücü yara almis gibi:
- Para için mi?!... diye haykirdi. Para için mi oldugunu söyledi?
- Daha ne olsun ki? Fakat meraklanmayin, sizi oldukça iyi savundum. Tabii, sizi hakli çikarmak için en uygun
yol da buydu. Herkes gibi sizin de paraya ihtiyaciniz oldugunu kabul ediyor. Sizin düsünüsünüze göre, hakli
da olabilirsiniz. Dilimin döndügü kadar, böyle anlasmalarin her iki tarafin da yararina oldugunu anlattim. O bir
kapitalist ve siz de onun hassas bir soytarisiydiniz. Bununla beraber, her ne kadar onu cins bir inek gibi
sagmissaniz da, para için size kizmiyor. Tabii, benim anladigim kadariyla. Yirmi yildan beri size inandigi, tatli
dilinize kandigi ve bu yalanlarla yasamak zorunda kaldigi için kiziyor. Kendisi de yalan söylemis... ama bunu
itiraf etmiyor. Bu nedenle de size aci çektirmekten zevk aliyor. Fakat, anlayamadigim, bir gün bütün bunlarin
hesabini vereceginizi hiç düsünmemis olmanizdir. Bu kadar aptal olamazsiniz. Dün kendisine, sizi düskünler
evine yatirmasini söyledim... ama sinirlerinize hƒkim olun, lütfen. Tabii, temiz bir yeri kastettim. Bunun
alinacak ya da gücenecek bir tarafi yok. Böyle yapacagina da inaniyorum. Üç hafta önce bana göndermis
oldugunuz mektubu hatirliyor musunuz?
Bay Verkohvensky dehsetle yerinden firlarken:
- Yoksa o mektubu da mi gösterdiniz? diye haykirdi.
- Ne sanmistiniz? Ilk isim bu oldu. Bayan Stavrogin'in, yeteneklerinizi çekemediginden, sizi kiskandigindan...
diger birinin günahi sorunundan söz ettiginiz mektup... Ne var ki, ihtiyar, gururunuza son derece
düskünsünüz. Sadece kahkahalarla gülmekle yetiniyorum. Mektuplariniz da oldukça sikici, hani. Üslubunuz
363korkunç denecek kadar kötü. Genellikle onlari okumam bile. Aslina bakarsaniz, hiç açmadigim bir
mektubunuz da var. Yarin size gönderirim. Fakat, son mektubunuz cidden bir harika!... Ne kadar güldüm,
Tanrim, ne kadar güldüm, bilemezsiniz!... Bay Verkhovensky:
- Canavar! Canavar! diye haykirdi.
- Sizinle de konusulmaz zaten. Bakin, geçen persembe günkü gibi bana kizmadiniz, ya?
Bay Verkhovensky öfkeli ve tehdit eden bir tavirla yerinden dogruldu.
- B enimle böyle konusmaya nasil cesaret edebiliyorsunuz?
- Nasil yani? Sözlerim açik degil mi yoksa?
- Söyleyin bana, canavar, siz benim oglum musunuz, degil misiniz?
- Bunu siz daha iyi bilirsiniz. Fakat, bazi babalarin böyle durumlarda gerçegi pek iyi görmemeleri olagandir.
Bay Verkhovensky hirsindan tir tir titreyerek bagirdi.
- Susun! Susun!...
- Bana bakin, geçen persembe günü, beni bastonunuzla tehdit ederken de böyle bagiriyor, küfür
ediyordunuz; ama, aradigim evraki buldum. Hem ayni gün buldum. Sirf merak nedeniyle bavullarimin altini
üstüne getirdim. Kesin bir sey olmadigi dogrudur... içiniz rahatlayabilir. Sadece, annem tarafindan su
Polanyali centilmene yazilmis küçücük bir not. Fakat, annemin karakterini göz önüne alacak olursak..
- Bir kelime daha söylersen kulaklarim koparirim. Peter, birden bana hitap ederek:
- Ne adam!... dedi. Görüyorsunuz ya, bu tartismalar geçen persembeden beri devam edip duruyor. Bugün
burada bulusunuza cidden memnun oldum. Ikimizin arasinda hakemlik yapabilirsiniz. Önce gerçeklerden
baslayalim. Ilk önce, kendisi böyle söylemekle beraber, annem hakkinda benim konusmami istemiyor.
Petersburg'da, ben henüz okurken, gecede iki kez beni uyandirip, bana
364
sarilarak aglayan kendisi degil miydi? Biliyor musunuz, o zamanlar neler söyledigini? Annem hakkinda
dürüst olmayan seyler anlatirdi. Bütün bunlari önce ondan dinledim.
- O zamanlar onlari çok temiz, iyi niyetle anlatiyordum! Oh, demek ki beni anlayamamissiniz. Hiçbir sey,
hiçbir sey anlamiyorsunuz!...
- Fakat, yine de sizin hareketleriniz benimkilerden çok daha igrençti. Bunu itiraf etmek zorundasiniz. Beni
ilgilendirdigi kadari, merak etmeyin, annemi suçlu bulmuyorum. Babam ya siz, ya da Polonyali olacakti,
benim için hepsi bir. Berlin'deki budalaca olaylarda benim suçum ne? Ama yine de, sizden daha akillica bir
davranis beklenemezdi dogrusu. Bütün bunlardan sonra gülünç olmazsiniz da ne olursunuz? Ve sizin
oglunuz olup olmamam sizin için fark eder mi? Bakin...
Tekrar bana döndü.
- Bütün hayatinca bana bir kurus bile harcamamistir. On alti yasina gelinceye kadar beni tanimiyordu bile;
ondan sonra da beni soydu sogana çevirdi. Simdi de karsima geçmis, bütün, hayatim süresince kalbim kan
agladi diye rol yapip duruyor. Ama, insanin biraz insafli olmasi gerekir, ben Bayan Stavrogin degilim ki!...
Yerinden kalkip sapkasini aldi.
Bay Verkhovensky, yüzü bembeyaz kesilmis elini ona dogru uzatti.
- Bundan sonra bütün babalarin laneti üzerinde olsun! Peter Verkhovensky içten gelme bir saskinlikla:
- Insan bazen ne aptalca sözler eder, dedi. Haydi, allahaismarladik, ihtiyar. Bir daha sizi ziyarete
gelmeyecegim. Toplanti için hazirlayacaginiz yazilari önceden göndermeyi unutmayin ve saçma
olmamalarina dikkat edin. Gerçekler, gerçekler ve gerçekler; hepsinin üstünde, kisa olmasina bakin,
allahaismarladik.
***
365Bununla beraber, baska nedenler de vardi. Peter Verkhovensky' nin, babasi hakkinda bazi düsünceleri
oldugu gerçekti. Bana kalirsa zavalli ihtiyari son derece öfkelendirip, onu büyük bir rezaletin içine atmak
istiyordu. Daha ilerde söz edecegim bazi yan amaçlari için, bunun gerekli olduguna kusku yoktu. O siralar
böyle niyetleri çoktu. Ama hemen hemen hepsi olmayacak seylerdi. Görünüse bakilacak olursa, Bay
Verkhovensky'den baska biriyle de ugrasiyordu. Sonradan anlasildigina göre, ugrastigi kimseler çoktu.
Fakat, sözünü edecegimiz kisiyle özellikle ugrasiyordu. Bu kisi de Bay Von Lembke'den baskasi degildi.
Andrey Antonovich von Lembke (dogustan), resmi kayitlara göre Rusya'da sayilari ancak birkaç yüz bin
olan, siki siki birbirine baglanmis, farkina varilmadan örgütlenmis bir birlige mensuptu. Tabii, önceden
kararlastirilmis, düsünülmüs bir birlik olmamakla beraber, üyelerinin her zaman, her yerde, her türlü kosullar
altinda birbirlerine karsilikli yardim etmeleri, ahlaki bir zorunluluk gibi ortaya çikmis, konusulup anlasilmadan,
kendiliginden kurulmus bir birlikti. Von Lembke, daha çok varlikli ailelerin çocuklarinin gönderildigi Rus
okullarinin birinde ögrenim yapmak onuruna erismisti. Ögrenimini tamamlayan bu okul ögrencileri, Devlet
yönetiminde oldukça iyi görevlere atanirlardi. Von Lembke'nin amcalarindan biri, Istihkƒm birliginde yarbay,
digeri ise firinciydi. Böyle oldugu halde, bu okula yine de girebilmis ve orada ait oldugu birlikten birçok
kimseye rastlamisti. Zeki ve çaliskan bi ögrenci olmamakla beraber spor dalinda iyi bir ögrenciydi ve herkes
tarafindan sevilirdi. Yüksek siniflardaki bazi ögrenciler, önemli sosyal sorunlari tartisir ve okulu bitirdikten
sonra bunlarin çözümüne gideceklerini kararlastirirken, Von Lembke, çocukça seylerle ugrasirdi. Gerçekten
çok saf ve bazen alayci çikislariyla herkesi güldürürdü; ama, bunu kendisine bir amaç edinmisti. Ögretmen
ders aninda ona bir soru sordugunda, mendilini çikartip burnunu öyle acayip bir sekilde sümkürürdü ki hem
arkadaslari her i de ögretmenleri katila katila gülerdi; yatakhanede bazen taklit ya w bazen
366
de burnuyla 'Fra Diavolo' dan bir uvertür çalardi 'bunu çok iyi becerirdi.' Nedense incelik saydigi pasakliligiyla
dikkati çekerdi. Okuldaki son yilinda Rus siirleri yazmaya basladi. Rusya'da bu birlikten olanlarin çogunlugu
gibi o da birliginin dilini tam olarak bilmezdi. Siire karsi olan egilimi, fakir bir Rus generalinin oglu olan, biraz
içine kapali ve gelecegin büyük edebiyatçisi denen bir çocukla arkadaslik etmesine neden oldu. Bu çocuk,
Von Lembke'yi himayesi altina almis gibi davraniyordu. Ama, öyle oldu ki, okulu bitirip üç yil çalistiktan sonra,
Rus edebiyati ugruna görevini birakan bu hüzünlü ve içine kapanik olan arkadas, ayaginda alti delik
çizmeler, sirtinda yazlik bir pardesü, disleri soguktan takir takir öterek dolasirken bir gün, Anichkin köprüsü
üstünde, eski okul arkadasi Lembke ile karsilasti. Ne tahmin edersiniz? Önce onu taniyamadi ve
saskinligindan donmus gibi kaldi. Karsisinda, son derece sik giyinmis, muntazaman düzeltilmis kizil favorili,
gözünde monokl, tertemiz boyali çizme giymis, elinde gicir gicir yeni bir eldiven ve sirtinda Charm‚re bir palto
bulunan bir genç vardi. Lembke, arkadasina karsi çok kibar davrandi ve adresini vererek bir aksam
bekledigini söyledi. Onun, artik 'Lembke' degil von Lembke oldugu da böylelikle ögrenilmis oluyordu.
Arkadasi onun ziyaretine gitti. Oldukça kötü, hiç de genis olmayan ve evin esas girisi olmadigi belli fakat,
kirmizi hali serili merdivenlerde, onu bir usak karsiladi ve kimi istedigini sordu. Üst katta çalinan tiz bir
çingirak sesi duyuldu. Lembke'nin ziyaretine gelen konuk, karsilasmayi umdugu zenginlik yerine, Lembke'yi
karanlik, köhne, koyu yesil büyük bir perdeyle ikiye ayrilmis, çok eski esyayla dösenmis, dar yüksek
pencerelerine koyu yesil perdeler asili küçük bir odada bulmustu. Von Lembke, onu korumasina almis,
uzaktan akrabasi olan bir generalin evinde kaliyordu. Ziyaretçisini büyük bir ciddiyetle karsiladi. Edebiyat
üzerine konustular. Fakat konusmalari asiri degildi. Beyaz kravatli bir usak çok açik bir çayla birkaç kuru
çörek getirdi. Konuk, öfkesinden maden suyu istedi. Istenilen maden suyu biraz geç getirilmisti. Lembke,
bozulmus ve usagi ikinci defa çagirarak söylemek zorunda kalmisti. Bununla beraber, konuguna
367karninin aç olup olmadigini sordu. Konugun yemek istememesine sevindigi belliydi. Nihayet, biraz daha
konustuktan sonra konugu özür dileyerek kalkti ve gitti. Lembke, meslegine yeni baslamisti ve evinde kaldigi
generalin birliginde görevliydi.
Ayni zamanda, generalin besinci kiziyla da ilgileniyordu. Tabii, bu ilgisinin karsiligini da görüyordu. Fakat,
sonunda Amalia, generalin eski bir dostu olan yasli bir Alman fabrikatörle evlendirildi. Lembke, çok aglayip
sizlanmakla beraber kartondan tam bir tiyatro maketi yapti. Perde kalkiyor, oyuncular sahneye çikiyor,
elleriyle ve kollariyla birtakim hareketler yapiyorlardi; localarda oturan seyirciler vardi; orkestranin keman
yaylan tellerin üzerinde küçük bir makina vasitasiyla gidip geliyordu; orkestrayi yöneten adamin bageti kalkip
iniyordu; salonda oturan erkekli kadinli seyirciler ellerini çirpiyorlardi. Her sey kartondan yapilmisti. Bütün
bulus Lemb-ke'nindi ve bizzat kendisi yapmisti. Bu tiyatroyu yapabilmek için tam alti ay çalismis, emek
harcamisti. General bu nedenle bir toplanti tertipledi; tiyatro, konuklarin görmesi için ortaya çikarildi;
generalin bes kizi ve yeni evlenmis olan Amalia, fabrikatör kocasiyla ve birçok evli kadin, Alman kavalyaleri
ile beraber gelmislerdi. Kartondan yapilmis tiyatroyu dikkatle incelediler ve Lembke'yi tebrik ettiler. Daha
sonra dans edildi. Lembke, son derece memnun olmus ve kederini tamamen unutmustu.
Aradan yillar geçti ve Lembke mesleginde ilerledi. Daima, ayni birlikten olanlarin yönetimindeki önemli
yerlerde çalismis, sonunda yasina göre çok önemli bir asamaya erismisti. Çoktan beri evlenmek istiyor ve
dikkatle arastiriyordu. Amirlerinden gizli, bir dergiye gönderdigi öyküyü kabul etmemislerdi. Diger taraftan
model bir karton tren yapti ve çok ilgi çekti. Ellerinde valizleri, yanlarinda çocuklari ya da köpekleri olan
yolcular platforma çikip trene biniyorlardi. Kondüktörler, istasyon görevlileri gidip geliyorlar, çan çaliyor,
düdük ötüyor ve tren kalkiyordu. Bu hos kompozisyon üzerine tam bir yil çalisti. Fakat eninde sonunda yine
evlenmesi gerekiyordu. Çogu Almanlar arasinda olmak üzere çok
368
tanidigi vardi. Ayni zamanda, Rus sosyetesine de karismisti; kuskusuz ki baslica neden, görevlerinin bir
kismi olmasiydi. Sonunda, yirmi dokuz yaslarindayken mirasa kondu. Firinci olan amcasi öldügünde
vasiyetinde, ona otuz yedi bin ruble birakmisti. Simdi bütün ihtiyaci, bir yer bulmasiydi. Görev çevresinin
yüksek olmasina ragmen, Bay von Lembke, çok alçakgönüllü bir adamdi. Devlet dairelerine yakacak odun
satin almasina yetki verecek devamli, küçük bir memuriyete ya da yine bunun gibi güzel ve rahat bir ise razi
olacakti. Böyle bir iste hayatinin sonuna kadar kalabilirdi. Fakat, tam o siralarda, Minna ya da Ernestine
yerine, sahnede birden Julie göründü. Görevi, derhal daha da yükseldi. Alçakgönüllü ve hassas bir adam
olan von Lembke de, is alaninda hirsli olabilecegini hissetti.
Zenginligin eski tanimiyla, Julia'nin iki yüz kölesi, ayrica yüksek yerlerde bulunan birçok dostu vardi. Diger
taraftan, von Lembke yakisikli bir adamdi ve Julia kirkini çoktan asmisti. Von Lembke kendisini onun nisanlisi
sayiyor ve günler geçtikçe ona tutuldugunu anliyordu. Evlendikleri günün sabahi, Julia'ya bir siir gönderdi.
Julia bu siiri pek begendi; kirk yasinda olmak saka degildi. Kisa bir zaman sonra von Lembke, rütbesini ve
nisanini aldi ve hemen sonra da ilimize vali olarak atandi.
Sehrimize gelmeden önce, Julia Lembke kocasinin üzerinde çok ugrasti. Oysa, von Lembke hiç de
yeteneksiz bir insan degildi; salona nasil girilecegini ve kendisini nasil göstermesi gerektigini, bir kimseyi
nasil dinleyecegini ve düsünceli bir tavirla nasil susacagini, nasil kibar davranmasi gerektigini bilir ve hatta,
nutuk bile verebilirdi. Tabii, bazi ufak tefek fikirleri de vardi ve en son "liberal" düsüncenin gerektirdigi atak
yaklasimin da izleri görülmeye baslamisti. Böyle olmakla beraber, Julia Lembke, onu, yeni fikirlere karsi
vurdumduymazligi ve uzun yillar yükselme pesinde kosmus olmasindan dolayi, artik dinlenmek istemesine
çok üzülüyordu. . Kendi içindeki çalisma hirsini kocasina aktarmaya gayret etti; ama, von Lembke bir Luther
kilisesi maketi yapmaya basladi. Bas Papaz
369dini ögütler veriyor, onu dinleyenler ellerini önlerine baglamis duruyor, bir kadin beyaz bir mendille göz
yaslarini kuruluyor ve sonunda, Isviçre'den büyük masraflarla özel olarak getirtilmis küçük bir org çalmaya
basliyordu. Julia Lembke, kocasinin böyle oyuncaklarla oynamakta oldugunu ögrenir ögrenmez büyük bir
endiseye kapildi ve kocasinin nesi var nesi yoksa hepsini toparlayip kendi odasindaki bir sandiga kilitledi.
Buna karsilik, kocasinin bir roman yazmasini istedi; ancak, bu romanin gizli kalmasi kosulu ile von Lembke
çalismaya basladi. Julia Lembke, o zamandan beri sadece kendisine güvenmesi gerektigine karar vermisti.
Ne yazik ki, planlarinda çok büyük bir uçarilik ve çok az yöntem vardi. Kader onu, yasli bir kiz olarak çok
bekletmisti. Hirsli ve bir bakima sabrini yitirmis kafasinda düsünceler birbirini kovaliyordu. Birçok umutlan
vardi; ilin yönetimini kesinlikle eline almak istiyor, çevresinin sadik kimseler tarafindan kusatilacagim hayal
ediyordu. Artik kendisine kesin bir yön çizmisti. Von Lembke bile biraz en-diselenmisti; ama, çalisma ve
memuriyet tecrübesinin verdigi güvenle, valilikten korkmasina bir neden olmadigini kesinlikle kabul etmisti.
Kuskusuz, ilk iki ya da üç ay, her sey basariyla ve yolunda gitmisti. Fakat, Peter Verkhovensky'nin gelisinden
sonra bazi garip seyler olmaya baslamisti.
Daha baslangiçta, genç Verkhovensky, von Lembke'ye karsi asiri bir saygisizlik göstermis ve onun üzerinde
bazi garip haklara sahip olmaya baslamisti. Kocasinin durumunu her zaman kiskanan Julia Lembke, bunun
farkina varamamisti. Hiç degilse, bunun önemini kavrayamamisti. Genç adam, onun en çok aradigi bir kisi .
olmustu. Adeta gözdesi olmus denebilirdi; yiyor, içiyor ve hemen hemen orada yatip kalkiyordu. Von
Lembke, hemen kendi kendini savunmaya geçmisti. Yabancilarin önünde ona 'delikanli' diyor, onu
himayesine almis gibi omzuna vuruyor; fakat, hiçbir imada bulunmuyordu; Peter Verkhovensky, ciddi konular
tartisilirken bile onun yüzüne karsi gülermis gibi bir tavir takmiyordu. Ayrica, herkesin önünde ona, hiç
umulmadik seyler söylüyordu. Bir gün,
370
evine geldigi zaman genç adamin izinsiz olarak çalisma odasinda uyudugunu gördü. Peter, onu aramak
üzere geldigini ve evde bulamayinca biraz 'kestirdigini' söyledi. Von Lembke onun bu hareketine gücendi ve
karisina dert yandi; Julia Lembke, kocasinin bu sikƒyetini alayla karsiladi ve igneleyici bir tavirla kendisine
nasil saygi gösterilecegini bilmedigini söyledi; hiç degilse, 'o çocuk' kendisine karsi hiçbir zaman küstahlik
etmemisti; ayrica, 'sosyeteye uymasa bile, samimi' bir kimseydi. Von Lembke'nin surati asildi. Ama, kadin iki
adamin arasini bulup onlari baristirdi. Peter'in, özür dilemedigi dogrudur; ama, bütün sorunu kaba bir nükte
ile geçistirdi. Bu nüktesi, baska zaman olsa hakaret kabul edilebilirdi; ama, bu kez pismanlik isareti olarak
kabul edildi. Aralarindaki iliskinin zayif noktasi, von Lembke'nin, daha baslangiçta, ona romanindan söz
etmis olmasiydi. Onun hülyali, ince ruhlu bir genç oldugunu göz önüne alarak, zaten çoktan beri de dinleyici
aradigindan, tanismalarinin daha ilk günlerinde bir aksam, romanindan iki bölümünü okumustu. Peter,
sikintisini saklamaya gerek görmeden, terbiyesizce esneyerek dinlemis ve hiçbir övgüde bulunmamisti.
Yalniz ayrilirken, bos zamanlarinda okuyarak bilgi edinmesi için el yazmasi olan kitabi istemis, von Lembke
de vermek aptalliginda bulunmustu. Kitabi o geceden beri geri vermemisti. Von Lembke'ye her ugrayisinda,
onun bütün sorularina gülerek karsilik veriyordu. Sonunda, romani yolda giderken kaybetmis oldugunu
söyledi. Julia, bunu duydugu zaman kocasina çok kizdi. Hayretten donup kalarak:
- Kartondan yaptiginiz kiliseden de sözetmediniz, insallah? diye sordu.
Von Lembke, kara kara düsünmeye basladi. Böylesine düsüncelere dalmasi, sagligi için iyi degildi ve
doktorlari tarafindan yasaklanmisti. Ildeki büyük dertlerin yaninda -bunlardan daha sonra sözedecegizüzülmesi için özel nedeni vardi... hisleri zedelenmisti; vali olarak gururunun incinmesi de cabasiydi. Evlendigi
zaman, von Lembke, herhangi bir ailevi anlasmazligin ve tartismanin mümkün
371olabilecegini aklinin ucundan bile geçirmemisti. Ernestine ya da Minna'sini hayal ettigi zaman, bütün
hayati süresince hep bunu düsünmüstü. Ailevi firtinalara dayanamayacagini hissediyordu. Sonunda Julia,
onunla samimi olarak konustu.
- Sirf bunun için ona kizmis olamazsiniz, dedi. Her seyden önce, ondan en az üç kere daha akilli bir
insansiniz ve mevki bakimindan ondan çok daha yükseksiniz. Bu çocuk, henüz serbest düsüncelilik
aliskanligindan kurtulamamis. Fikrimce, bu yaramazliktan baska bir sey degil. Fakat hiçbir sey aceleyle
yapilamaz. Yavas yavas yapilmalidir. Genç nesli küçümsememek gerekir. Benim politikam, onlara karsi iyi
davranmak ve böylece de onlari uçuruma yuvarlanmaktan korumaktir.
Von Lembke:
- Fakat çok korkunç seyler söylüyor, diye cevap verdi. Benim yanimda, hükümetin, halki sersemletip
ayaklanmasini önlemek için onlara bol bol votka içirmekte oldugunu söylemesini hazmedemem. Her çesit
insanin yaninda, böyle konusmalari dinlemek zorunda kaldigim için, benim durumumu gözünde
canlandirabilirsin.
Bunu söylerken, von Lembke, birkaç gün önce Peter Verkhovensky ile aralarinda geçen konusmayi hatirladi.
Liberal düsünceleriyle onu yenmek gibi masum bir amaçla, düskünlügü olmadigi halde sirf önüne geçilmez
bir merakla 1859 yilindan beri toplayarak biriktirmis oldugu Rusya'da ve Avrupa'da yayimlanan her çesit gizli
bildiriden meydana gelmis özel koleksiyonunu ona göstermisti. Amacinin ne oldugunu sezen Peter, kaba bir
dille, bu bildirilerden bazilarindaki tek satirin bile, bütün Devlet dairele-.rinden çok daha anlamli oldugunu,
muhtemelen kendi dairesinden bile böyle bir sey beklemedigini söyledi.
Lembke'nin yüzü burustu.
Bildirileri göstererek, ƒdeta yalvarir gibi:
- Fakat, bizim vatanimizda bu erkendir, hem de çok erkendir, dedi.
372
- Hayir, degildir. Görüyorsunuz ya, korkuyorsunuz ve bu da gösterir ki bizim için erken degildir.
-Fakat, bakin, suna bakin, örnegin, bütün kiliselerin yikilmasi için bir çagri var.
- Neden olmasin? Siz akilli bir insansiniz ve siz, kendiniz de inanmadiginiza göre, insanlari hayvanlastirmak
için, dinin gerekliligini çok iyi kavramis oldugunuzu söylemekte hakliyim sanirim. Gerçek, yalanlardan çok
daha onurludur.
Von Lembke yüzünü eksiterek:
- Hak veriyorum, hak veriyorum, sizinle tamamen ayni fikirdeyim, ama bu vatanda hƒlƒ çok erken oldugu
kanisindayim, dedi.
- Kiliselerin yikilmasini ve elde yabalarla Petersburg üzerine yürümeyi dogru buluyor ve bunun ancak
zamansiz olduguna inaniyorsaniz, nasil devlet memurlugu yapabiliyorsunuz?
Böylesine budalaca yakalanan Lembke, son derece sasirmisti. Sabrini yitirmis bir tavirla:
- Böyle degil, hiç de böyle degil, dedi. Siz çok gençsiniz ve amaçlarimizi bilmiyorsunuz. Bu nedenle de
yaniliyorsunuz. Anliyorsunuz ya aziz dostum, bize devlet memurlari diyorsunuz, degil mi? Pekƒlƒ. Serbest
memur muyuz? Ona da pekƒlƒ. Fakat ne yaptigimizi tahmin ediyorsunuz? Sorumlulugu yükleniyor ve sonuç
olarak, biz de sizin gibi genel amaca hizmet ediyoruz. Biz sadece, olmadigimiz takdirde dagilacak olan ve
sizin dagitmayi çalistiginiz seyi toplu olarak tutuyoruz. Sizin düsmanlariniz degiliz. Böyle bir sey söz konusu
bile olamaz. Size sesleniyoruz: Devam edin, yenileyin, belki de belirli bazi seylerin temelini yikabilirsiniz...
yani, demek istiyorum ki, eski olan her seyin yenilenmesi, kuskusuz gereklidir. Fakat, zorunluysak, sizi
gerekli sinirlar içinde tutacagiz ve davranisimizla, sizi yine sizden korumus olacagiz. Amacimiz, Rusya'nin
görünüsünü düzeltmek olduguna göre, biz olmadan, Rusya'yi yerinden sallar, temellerini yikarsiniz.
Birbirimize gerekli
373oldugumuza inanin, lütfen. Ingiltere'deki Whig'ler, ve Tory'ler de birbirleri için gereklidir. Su halde, biz
Tory'ler, siz Whig'lersiniz. Benim görüsüm budur.
Von Lembke son derece heyecanlanmisti. Petesrburg'dayken bile, böyle akillica ve liberal konusmayi
severdi. Ayrica, burada kendisini kapi arkasindan dinleyen de yoktu. Peter hiç konusmadi ve dogal
yaradilisinin aksine, çok ciddi görünüyordu. Onun bu görünüsü, Lembke'yi büsbütün heyecanlandirmisti.
Çalisma odasinda bir asagi bir yukari dolasirken konusmasina devam etti:
-Biliyor musunuz ki, ben, "Ilin Efendisi" yim. Biliyor musunuz ki, bu nedenle birçok görevlerim var, onlarin
birini bile yapamiyorum ve öte yandan, burada benim için yapacak bir sey olmadigini söyleyebiliyorum.
Bütün sir, buradaki her seyin devletin görüsüne bagli oldugu gerçeginde. Varsayalim ki devlet, politik bir
nedenle ya da asiri tutkulari yatistirmak amaci ile bir cumhuriyet kurmaya karar verdi ve buna paralel olarak
da valilerin yetkisini artirdi. Eger, böyle bir sey gerçeklesirse biz valiler, cumhuriyeti kabul edecegiz. Fakat,
neden sadece cumhuriyet olsun! Arzu ettiginiz her seyi yutacagiz. Hiç degilse, hazir oldugumu hissediyorum.
Sözün kisasi, birakin devlet telgrafla bir activite devorante (yipratici çalismalar) yapmami istesin. Onlara
activite devorante yapacagim. Yüzlerine karsi söyledim: 'Efendiler, ilin bütün kuruluslarinin dengede durup
ilerlemesi için bir sey gereklidir... valinin yetkilerinin genisletilmesi.' Görüyorsunuz ya, ister tarimsal ister
kamu kuruluslari olsun, bir bakima iki varlikli olmalari gerekir... yani, bir bakima var olmalari gereklidir ve
bunun gerekli olduguna eminim; fakat, diger taraftan var olmamalari gerekiyor... bunlarin hepsi devletin
görüsüne dayanir. Eger, devlet, kuruluslarin gerekli oldugunu düsünürse, bu kuruluslarin var olmalarini
hemen saglamaliyim. Onlara ihtiyaç gerekmezse bu kuruluslari benim ilimde kimse göremez. Iste ben,
activite d‚vorante'yl böyle anlarim ve valinin yetkileri genisletilmedigi takdirde de bu mümkün olamaz. Sizinle
erkek er374
kege konusuyorum. Onlara Petersburg'dayken de söyledim, biliyorsunuz, valinin evinin önünde özel bir
nöbetçinin bulunmasi gerekir. Bir cevap bekliyorum. Peter:
- Iki nöbetçi olmasi gerekir, dedi. Lembke, tam Peter'in önünde durarak:
- Neden iki? diye sordu.
-Insanlarin size saygi duyabilmeleri için bir nöbetçinin yetersiz oldugunu düsünmüstüm. Iki nöbetçinizin
olmasi gerekir. Lembke'nin yüzü asildi.
- Sizin... sizin niyetinizin ne oldugunu ancak Tanri bilir, efendim. Hosgörümden yararlanarak, her türlü
hakarette bulunuyor ve bourru bienfaisant (iyiliksever somurtkan) rolü oynuyorsunuz.
Peter mirildanarak:
- Sizin dediginiz gibi olsun, dedi. Fakat yine de bize yol açiyor ve bizi,,basariya ulastirmak için elinizden
geleni yapiyorsunuz.
Von Lembke saskinlikla:
- Fakat 'biz' dediginiz kimler ve ne basarisi? diye sordu, fakat cevap alamadi.
Bu konusmadan haberdar olan Julia Lembke'nin son derece cani sikildi.
Von Lembke, kendisini savunmak zorunda kaldi.
-Fakat, çok deger verdiginiz bir kimseyle sanki amiriymis gibi konusamazdim, özellikle, odada da yalnizdik.
Söylememem gereken bazi seyleri söyledigimi iti...raf ederim, ama bu kalbimin te-mizligindendir.
- Çok fazla temiz kalpliliginizden. Böyle bildiri koleksiyonunuz oldugunu bilmiyordum. Görebilir miyim?
- Fakat... fakat bir gün için ödünç olarak istemisti. Julia öfkeyle:
- Ve yine verdiniz, öyle mi?!... diye haykirdi. Ne kadar büyük bir saçmalik!...
375- Derhal geri vermesi için birini gönderecegim.
- Geri vermeyecektir.
Von Lembke öfkeyle yerinden firlayarak haykirdi.
- Kesin olarak isteyecegim!... O kim oluyor ki ondan korkacagim? Ben de elinden bir sey gelmeyen bir insan
miyim, yani?
Julia, kocasini yatistirmaya çalisarak:
- Oturun ve heyecanlanmayin, dedi. Ilk sorunuza cevap verecegim; bana çok güçlü bir tavsiye mektubu ile
geldi. Yetenekleri var ve bazen çok zekice laflar söyler. Karmazinov, hemen hemen her yerde iliskileri
bulundugunu ve Petersburg ile Moskova'daki gençler üzerinde çok etkisi oldugunu söylüyor. Ve eger, onun
yardimi ile, bütün bu gençleri etrafina toplar ve onlari yuvarlanmak üzere olduklari uçurumdan
kurtarabilirsem, ilgilenebilecekleri yeni bir yol bulabilirim belki. Bana bütün kalbiyle baglidir ve söylediklerimi
itirazsiz yapar.
Von Lembke asik bir suratla kendisini savunmaya devam etti.
- Ama siz onlari oksamaktayken, Tanri bilir neler yapacaklar!.. . Tabii bu sadece bir haberdir, ama... ama
politik bir bildirinin ilimiz civarinda göründügünü haber aldim...
- Fakat yazin da böyle bir söylenti vardi... bildiriler, sahte paralar, bir sürü seyler... bununla beraber,
bunlardan hiçbiri simdiye kadar bulunmus degil. Size kim söyledi?
- Von Blum'dan duydum.
- Ah, sizin su von Blum'unuzdan usandim artik ve lütfen, bir daha baha ondan söz etmeyin!...
Julia, o kadar öfkelenmisti ki, bir dakika kadar konusamadi. Von Blum, Julia'nin hiç sevmedigi, vali
konaginda görevli bir adamdi. Bundan da daha sonra söz edecegim.
Julia Lembke bir karara vararak:
- Lütfen, Verkhovensky için endiselenmeyin, dedi. Herhangi gizli iste çalismis olsaydi, ne sizinle ve ne de
baskasiyla, simdi konustugu gibi konusurdu. Iyi deyimler kullanabilen bir insan kötü
376
olamaz. Ben bile böyle konusabilirim. Eger herhangi bir sey olursa bunu ilk ögrenen ben olacagim. Bana çok
siki olarak, evet çok siki olarak baglidir...
Merakla beklenen olaylardan önce sunu ekleyebilirim ki, eger, Julia Lembke'nin, bu kendine güveni ve
kendine özgü hirsi olmasaydi, zavalli insanlarin aramizda yaptiklari bu olaylar belki de hiç olmayacakti. Bütün
sorumlulugun ona ait olduguna kusku yoktur.
5. EGLENCEDEN ÖNCE
Julia Lembke'nin, ilimiz çocuk bakicilari adina düzenlemek istedigi eglence günü, birçok kere kararlastirilmis
ve her defasinda da ertelenmisti. Julia Lembke'nin çevresinde daima, Peter Verkhovensky ve Julia'nin ufak
tefek islerinin pesinde kosan, küçük bir memur olan Lyamshin vardi. Lyamshin bir zamanlar Stepan
Verkhovensky'yi sik sik ziyarete gelirdi; ama, simdi valinin evini tercih ediyordu; çünkü, piyano çalmasini çok
seviyordu. Julia'nin, ilerde çikarmayi tasarladigi bagimsiz bir derginin yönetmeni yapmak istedigi Liputin de
çogunlukla onun yanindaydi. Ayni zamanda evli ya da bekƒr bir sürü kadin da etrafini sarmisti ve hatta,
Karmazinov bile, her ne kadar digerleri gibi onun yanina pek sokulmuyorsa da edebiyat geçidi basladigi
zaman herkesi sasirtacak bir sürprizi oldugunu bagira bagira söylüyordu. Gelecekler listesine adlarini
yazdiranlar ve yardimda bulunanlarin çogu sosyeteye girmis olan hanimlardi. Bunun yaninda, paraca
yardimda bulunabilen, seçkin olmayanlar bile listeye dahil edilmisti. Julia Lembke, bazen siniflarin birbirine
karismasinin gerekli oldugunu söylüyor. 'Aksi halde bizi kim eglendirir?' diyordu. Ev hanimlarindan kurulu
özel bir komite, eglencenin tamamen demokratik kosullarda yapilmasinda kararliydi. Eglenceye katilacaklarin
çok olmasi, asiri masraf etmelerine neden oluyordu; olaganüstü bir eglence tertip etmek is377tiyorlardi... ve eglence de bu nedenle erteleniyordu. Baloyu nerede vereceklerine henüz kesin bir karar
verememislerdi; baloyu, o gün için evini vermeyi samimiyetle arzu eden soylu maresalin evinde mi, yoksa,
Bayan Stavrogin'in Skvoreshniki'deki büyük konaginda mi vereceklerine bir türlü karar veremiyorlardi.
Skvoreshniki biraz uzak olmakla beraber, komitenin birçok üyesi, balonun orada daha 'Serbest' olacagini
israrla söylüyordu. Bayan, Stavrogin, festivalin evinde olmasindan son derece memnun olacakti. Bu magrur
kadinin, Julia Lembke'ye ƒdeta yaltaklanacak derecede yaklasmasindaki nedeni kestirmek çok zordu. Belki
de, Bayan Lembke'nin, gördügü yakinliga karsin, Nicholas Stavrogin'in, önünde ƒdeta küçülmesini ve ona
hiç kimseye yapmadigi sekilde davranmasini görmekten hoslaniyordu. Tekrarliyorum; Peter Verkhovensky,
Nicholas Stavrogin'in, esrarli çevrelerle iliskisi oldugunu ve buraya çok gizli bir görevle gelmis bulundugunu,
her önüne gelene fisildayarak, bu haberin vali konaginda ve valinin evinde yerlesmesine çok büyük bir önem
veriyordu.
O zamanlar sehir halkinin garip bir ruhsal durumu vardi. Özellikle kadinlarimiz arasinda garip bir uçarilik
görülmeye baslamisti. Ve bu degisikliklerin yavas yavas oldugu da söylenemezdi. Birkaç asiri küstah
düsünce, etrafta kol geziyordu. Neseli, hafif, fakat her zaman hos oldugunu söyleyemeyecegim bir hava
esiyordu. Düsüncelerin belirli bir ölçüde düzensizligi moda haline gelmisti. Daha sonralari, her sey olup
bittikten sonra, suç Julia Lembke'ye, çevresine ve yardakçilarina yüklendi; fakat, bütün bunlarin nedeninin
Julia'da aranmasinin daha dogru olacagi kanisindayim. Bunun tersine, ilk zamanlar, herkes, toplumu
birlestirebilmesini ve herkese nese vermesini övüyordu. Bayan Lembke'nin hiç suçu olmayan, rezalet
derecesine varan olaylar olmustu; ama, o zamanlar herkes gülüp eglenmis ve o rezaletleri durduracak kimse
çikmamisti. Oldukça büyük bir kalabaligin, o zamanki olaylar üzerine kisisel görüslerini kendilerine
saklayarak bir kenarda durduklari tamamen dogrudur; fakat, onlar bile o zaman agizlarini açip tek kelime bile
378
söylememislerdi; hatta, bu olaylara gülümseyerek baktiklari da bir gerçektir.
Her nasilsa, merkezi belki gerçekten de Julia Lembke'nin kabul salonunda bulunan, oldukça, genis bir grup,
kendi kendine meydana gelmisti. Julia'nin her zaman çevresinde olan bu toplulugun içinde, çok sayida genç
vardi ve onlarin serbestçe konusmalarina nedense izin veriliyordu; hatta, bu gerekli sayilmaya baslamisti, Bu
çevrede, son derece sevimli birkaç hanim vardi. Bu gruptaki gençler, piknikler, partiler tertipliyor, bazen grup
halinde arabalar ve atlarla sehirde dolasiyorlardi. Hepsi de serüven ariyor ve hatta, sirf anlatacaklari
eglenceli bir sey olsun diye serüveni kendileri yaratiyordu. Sehrimizi, Sçedrin'in meshur Aptallar sehri olarak
kabulleniyorlardi. Yapmadiklari hemen hemen hiçbir sey olmadigindan, onlara 'alayci' diyorlardi. Öyle seyler
oluyordu ki, örnegin, sehrimize atanmis ordu mensuplarindan bir tegmenin, oldukça güzel ve kumral karisi,
kocasinin kötü davranislarindan bikmis olacak ki, güzel bir pelerin alabilmek için kumar masasina oturmus;
fakat, kazanacagi yerde on bes ruble kaybetmisti. Kocasindan korktugu ve kumar borcunu ödeyecek parasi
da olmadigindan, o sirada partide bulunan, belediye baskaninin, genç olmakla beraber çok igrenç oglundan,
eski gözüpekligini hatirlayarak borç istemeye karar vermis ve istemisti de. Genç adam, kadincagizin bu
istegini reddetmekle kalmamis, kahkahalarla gülerek, yüksek sesle bagira bagira kadinin kocasina haber
vermeye gitmisti. Ordudan aldigi az bir ' maasla ayin sonunu zor getiren tegmen, karisini hemen eve
götürmüs, ve onun aglamalarina, ayaklarina kapanip yalvarmalarina aldirmadan bir güzel pataklamisti. Bu
üzücü olaya sadece gülmekle yetindiler. Tegmenin bu zavalli karisi her ne kadar Bayan Lembke'nin
çevresindekilerden degilse de, 'grup'taki garip ve her seye atilan, tegmenin karisini da daha önceden taniyan
genç bir hanim, onu ziyarete gitti ye evine kabul etti. Bizim çapkin delikanlilarimiz kadincagizi hemen o evde
yakalayip, armaganlara bogdular ve kadini evine göndermeden tam dört gün kapattilar. Tegmenin karisi,
379bu serüvenci kadinin evinde kaliyor ve onunla beraber araba gezilerine çikarak dansli eglencelere
katiliyordu. Çevresindekiler, kocasi aleyhine bosanma ve nafaka davasi açmasi için onu kiskirtiyorlardi.
Hepsi bir agizdan, taniklik edeceklerine yemin ediyorlardi. Kadinin kocasi, onlarla basa çikamayacagini
bildiginden, haklarini arayamiyordu. Zavalli kadin, sonunda, nasil bir topluma düstügünü anlayarak,
dördüncü günün gecesi, kalbi korkudan du-racakmis gibi çarparak onlarin elinden kaçti ve tegmenine kostu.
Kocasi ile kadinin arasinda geçenler tam olarak bilinmiyor; ama, tegmenin oturmakta oldugu küçük
kulübenin panjurlari tam iki hafta açilmadi. Bayan Lembke olanlari ögrendiginde, çok kizdi ve serüvenci
hanimin hareketine çok üzüldü; oysa, o hanim, tegmenin karisini çaldigi gün getirip Bayan Lembke'ye
göstermisti. Fakat, bu olay hemen unutulup gitti.
Baska bir keresinde de, sehrimizin memurlarindan birinin, herkesin tanidigi on yedi yasindaki güzel kizi,
tasradan genç bir memurla evlendi. Fakat birdenbire, genç kocanin, incinen gururunun öfkesini çikarmak
için, daha ilk geceden, güzel geline yapmadigini birakmamis oldugu haberi sizdi. Dügün gecesi çok sarhos
oldugu için evde konuk olarak kalan ve bu olaya tanik olan Lyamshin, sabah karanliginda bütün sehri
dolasarak haberi yaydi. Derhal on iki kisilik bir parti kuruldu. Hemen hemen hepsi atliydi ve bazilari kiralik
kazak atlarina binmisti... örnegin, Peter Verkhovensky ve hatta, saçlarinin kirlasmasina aldirmadan gençlerin
bütün olaylarina karisan Liputin bile vardi. Sehrimizin törelerine göre, her ne hal olursa olsun, ertelememesi
gereken ziyaretlerini yapmak için dügünün ertesi günü, bu iki genç arabalariyla caddede görününce, bu on
iki kisilik grup, hemen arabanin etrafini çevirdi ve neseli kahkahalarla genç çiftin pesini bütün gün birakmadi.
Evlere onlarla beraber girmedikleri dogrudur; ama atlarindan inmeden bahçe kapisinda beklediler. Yeni
evlilere açik olarak hakaret etmemekle beraber, yine de büyük bir rezalete neden oldular. Bütün sehir bu
olay üzerinde konustu. Herkes, kuskusuz, kahkahalarla güldü. Fakat bu kez von
380
Lembke kizdi ve karisi ile tartisti. Bayan Lembke son derece kizgindi ve hatta, bu olaya neden olanlara
kapisini kapamayi bile dü-' sündü. Fakat, ertesi günü, Peter Verkhovensky'nin atesli konusmasi ve
Karmazinov'un birkaç sözüyle hepsini bagisladi. Karmazinov, yapilan bu sakayi oldukça eglenceli buluyordu.
- Bizim yerel törelere göre, dedi. Her ne olursa olsun çok karakteristik ve... kahramanca. Ve bakin, herkes
gülüyor; sadece siz öfkeleniyorsunuz.
Fakat, hosgörü kabul etmeyen ve belirli bir despotluk olan maskaraliklar da vardi.
Her ne kadar asagi siniftansa da, Incil satan, saygideger bir hanim, sehrimize gelmisti. O siralarda, Moskova
ve Petersburg gazetelerinde, Incil satan kadinlar hakkinda ilginç yazilar çiktigi için, sehirde onunla ilgili
söylentiler dolasmaya basladi. Yine Lyamshin serserisi, bir okulda is almayi umarak bos gezen bir
ögrencinin yardimiyla, sonradan ögrenildigine göre, kitap alma bahanesiyle, ismini burada anmayacagim,
önemli bir nisan tasiyan, kendi deyimiyle 'gülmeyi ve sakayi' pek seven, son derece saygideger bir ihtiyarin,
bazi özel nedenlerle Avrupa'dan getirttigi bir deste, çiplak ve edepsizce davranislari gösteren kadin resmini
gizlice kadinin çantasina birakti. Bu zavalli kadin, pazar yerinde kutsal kitaplarini satmak üzere çikardigi
zaman, çantasina gizlice konan bu resimler her tarafa yayildi. Etrafta bir kahkaha koptu; homurdanmalar
oldu; kadinin etrafini kalabalik sardi; her agizdan bir söz çikmaya basladi; hatta, içlerinde küfür edenler bile
vardi. Polis tam vaktinde yetisip kadini kurtarmamis olsaydi, kadincagiz belki de dayak yiyecekti. Kadin, polis
karakolunda bir hücreye kapatildi ve ancak o gece, durumu bütün ayrintilari ile ögrenen Maurice Drozdo /
tarafindan serbest biraktirildi ve sehirden çikarildi. Bayan Lembke, ayni gün Lyamshin'i evinden kovacakti;
ama gençler toplanip hep beraber geldiler ve Lyamshin'in yeni bir parça bestelemis oldugunu söyleyerek
onu dinlemeye zorladilar. Yeni parça, 'Fransiz-Prusya Savasi' adinda oldukça eglenceli bir sarkiydi. Marseillaise'in korkunç notalariyla basliyordu:
381"Qu 'un seng impur abreuve nos sillons! (Ayak izlerimizi kirli bir kanla doldursun)
Parlak bir meydan okuyus, gelecegin zafer sarhoslugu duyulur. Fakat birden, zafer marsinin ustaca
yerlestirilmis notalari yaninda; asagidan bir köseden, fakat çok yakin bir yerden Mein Lieber Au-gustin'in
igrenç sesleri gelmeye baslar. Marseillaise onlara aldirmaz; Marseillaise heybetinin sarhoslugu içindedir;
fakat Augustin, güç kazanmaktadir; gittikçe küstahlasir ve birden Augustin, Mar-seillaise'in notalari ile
kaynasmaya baslar. Beriki kizmaya baslar; artik Augustin'e aldirmazlik edemez, onu silkeleyip atmaya
çalisir; onu bir sinek gibi ezmek ister, fakat, Mein Lieber Augustin, bütün gücüyle asilir; sen ve kendinden
emin, sevinçli ve küstah olur ve Marseillaise her nasilsa birden çok aptalmis gibi görünür; öfkesini ve
incinmesini artik gizleyemez; ellerini gökyüzüne dogru kaldirarak, gözyaslari içinde lanetler yagdirir:
Pas un pouce de nötre terrain, pas une de nos fortresses. (Topragimizin tek karisini, istihkƒmlarimizin tek
tasin!..)
Fakat Mein Lieber Augustin'le beraber söylemek zorundaydi. Melodi, en budalaca bir yolla Augustin'e geçer,
yavas yavas azalir ve kaybolur. Yalniz, zaman zaman orijinal melodi duyulabilir; qu'un sang impur... fakat
hemen igrenç bir sekilde korkunç bir valse geçer, sonunda, birden degisir; Bismarck'in gögsünde aglayan,
her seyi, her seyi ona veren Jules Favre ortaya çikar... Fakat simdi sertlesen Augustin'dir; kisik sesler
duyulur, insan kendisini sayisiz sarap fiçilarinin, asiri bir çilginligin, milyarlarca para arzusunun, pahali
purolarin, sampanya ve rehinelerin arasinda oldugunu sanir; Augustin hiddetle bögürmeye baslar... FransizPrusya Savasi son bulmustur."
Gençlerimiz çilginca alkisladilar. Bayan Lembke gülün sedi ve 'Böyle bir adam nasil kovulur?' dedi. Böylece
baris yapilmis oldu.
382
Bu alçagin gerçekten de müzik konusunda yetenegi vardi. Bay Verkhovensky bir keresinde, en yüce
yetenekleri olan bir sanatçinin en asagilik bir serseri de olabilecegini, bunlardan birinin digerine etkisi
olmadigini söylemisti. Sonralari bu parçanin, Lyamshin tarafindan, rastlantiyla sehrimizden geçen, yetenekli
ve çok alçakgönüllü bir arkadasindan çalmis oldugu söylentisi çikti; ama, isin o tarafi bizi ilgilendirmiyor. Bay
Verkhovensky'nin etrafinda yillarca dolanan, aksam toplantilarinda genel istek üzerine, çesit çesit Yahudi,
sagir bir köylü kadinin itiraflari ya da bir çocugun dogumu üzerine taklitler yapan bu alçak herif, Julia
Lembke'nin toplantilarinda bazen, 'Kirklarin Bir Liberali' adi altinda, Bay Verkhovensky'yi çok igrenç bir
tarzda karikatürize ediyordu. Herkes, o kadar çok gülüyordu ki, sonunda toplantilardan atilamayacak bir
adam olup çikmisti. Bütün toplantilarda araniyordu. Ayrica, Julia Lembke üzerinde büyük bir etkisi olan Peter
Verkhovensky'ye de köpek gibi yaltaklaniyordu.
Bu alçaktan söz etmemeliydim ve zaten söz edilmeye deger bir adam bile degildi; ama söylentilere göre,
onun da katilmis oldugu pek önemli bir olay vardi. Bu nedenle onu notlarimdan ayri tutamadim.
Bir sabah, bütün sehre, çok çirkin ve üzücü bir rezalet haberi yayildi. Büyük pazar alaninin girisinde, eski
sehrimizin çok degerli tarihi yapitlarindan biri olan Meryem Ana Kilisesi vardi. Duvarla çevrilmis olan kilisenin
bahçe kapisinin yaninda, daima demir bir kafes arkasinda duran büyük bir Meryem Ana tasviri vardi". Bir
gece, bu tasvir soyulmustu; demir kafesin cami kirilmis, demir çerçeve parçalanmis ve (kiymetli olup
olmadiklarini bilmiyorum) birkaç degerli tas ve inci, tasvirin basindaki hareden çalinmisti. Ama önemli olan,
soygunculuk disinda, budalaca düzenlenmis, garip bir kepazelik vardi; Tasvirin kirik cami arkasinda canli bir
farenin bulundugu söyleniyordu. Simdi, dört ay sonra, bu suçun, kaçak bir hükümlü olan Fedka tarafindan
islendigi, nedense Lyamshin'in de bu suça katilmis oldugu kesin olarak biliniyordu. O zaman,
383Lyamshin'den kimse, kuskulanmamisti; ama, simdi fareyi onun koymus oldugunu herkes biliyor. O
zaman, resmi makamlarin büyük bir saskinlik içinde olduklarini hatirliyorum. Suçun islendigi gecenin sabahi,
erkenden kilisenin önünde büyük bir kalabalik vardi. O kilisede, neden oldugu bilinmez, ama en azindan yüz
kisi her zaman bulunurdu. Bazilari gelir, bazilari giderdi. Gelenler haç çikartir ve tasviri öperlerdi; bagista
bulunmaya baslayinca kilisenin bagis çanagi hemen ortaya çikarilir, yanma bir de papaz dikilirdi; ancak
ögleden sonra saat üç sularinda, Il Baskanligi, ziyaretçilere, tasviri öptükten ve bagista bulunduktan sonra
orada toplanmamalarinin söylemesi gerektigini anlayabildi. Bayan Lembke, bana söylendigine göre, o ki
üzücü olaydan sonra, kocasinin son derece üzgün oldugunu hissetmis ve bundan iki ay önce, hastaligi
nedeniyle sehirden ayrildigi güne kadar da bu üzüntüsünün devam etmis oldugunu söylemisti; Ilimizdeki kisa
görevinden sonra, Isviçre'de dinlendigi sürede bu olayin üzücü etkisinden kurtalamadigi kanisindayim.
Ögleden sonra saat birde olay yerine gittigimi hatirlarim; kalabalik derin bir sessizlik içindeydi ve yüzlerinden
üzüntü akiyordu. Bir kupa arabasiyla zengin bir tüccar geldi. Sisman ve tombul yanakli bir adamdi. Arabadan
indi. Yerlere kadar egilerek tasviri selamladi ve öptü. Sonra yardim çanagina bir ruble atarak, oflaya puflaya
tekrar arabasina binip uzaklasti. Sonra, baska bir araba yanasti. Arabada, çilgin sosyetenin üyesi iki delikanli
ve yanlarinda iki hanim vardi. Delikanlilar da (biri hiç de genç degildi) arabadan indiler ve kaba tavirlarla
kalabaligi yararak tasvire dogru ilerlediler. Ikisi de sapkalarini çikarmamislardi; hatta biri, kelebek gözlügünü
burnunun ucuna tutturdu. Kalabaliktan hosnutsuz bir homurtu yükseldi. Burnunun ucunda kelebek gözlük
bulunan adam, kƒgit paralarla dolu kesesini çikardi ve içinden bakir bir metelik alarak yardim çanagina atti.
Her ikisi de yüksek sesle gülüp konusarak arabalarina döndüler. Tam bu sirada Lisa geldi. Yaninda Maurice
Drozdov vardi. Lisa, atindan siçrayarak yere atladi ve atindan in384
memesini söyledigi Drozdov'a dizginleri atti. Bakir meteligin çanaga atildigi anda, tasvirin yanina vardi.
Sapkasini eldivenlerini çikartip dizlerinin üstüne, çamurlu yere çöktü ve büyük bir saygi ile üç defa secde etti.
Sonra, içinde birkaç gümüs para bulunan kesesini çikarip çanaga atti. Hemen kulaklarindaki elmas
küpelerini çikartip, onlari da çanaga atti.
Büyük bir heyecanla papaza sordu:
- Olur mu? Olur mu? Bu taslarla örtüsü süslenebilir mi? Papaz:
- Verebilirsiniz, diye cevap verdi. Her türlü bagis kabul edilebilir.
Kalabaliktan çit çikmiyordu. Ne sevinç ne de hosnutsuzluk göstermiyorlardi. Lisa, çamurlarina aldiris bile
etmeden atina atladi ve dörtnala uzaklasti.
***
Henüz anlattigim olaydan iki gün sonra, atli adamlarla kusatilmis, üç kupa arabasiyla bir yere giden kalabalik
bir grubun arasinda onu gördüm. Eliyle isaret ederek beni yanina çagirirken arabayi durdurttu ve benim de
gruba katilmam için israr etti. Arabada bana da yer vardi. Büyük bir neseyle beni yanindaki çok sik hanim
arkadaslarina tanistirdi. Sonra, son derece ilginç bir geziye gittiklerini söyledi. Durmadan kahkahalarla
gülüyordu ve mutlulugu biraz asin denebilirdi. Zaten son zamanlarda sasirtici derecede mutlu ve neseli
görünmeye baslamisti. Gezi, gerçekten de çok ilginçti; nehrin karsi yakasina, on yildan beri tüccar
Sevostyanov'un evinin bahçesindeki küçük bir kulübede hep baskalarinin sirtindan geçinerek yasayan,
sadece sehirde ya da civarinda degil, Moskova ve Petersburg'da bile taninan ermis yari-deli ve gaipten
haberler verdigini iddia eden Semyon Yakovlevich'e gidiliyordu. Herkes onu ziyarete giderdi. Özellikle, ilin
her çevresinden gelirlerdi. Gaipten birkaç
385haber aldiktan sonra, evinin masraflarini öderler ve büyük bagislarda bulunurlardi. Bagislar bazen
dikkate alinacak kadar büyük olurdu ve çogunlukla 'Our Lady' manastirina olmak üzere çesitli kiliselere
gönderilirdi; tabii, bu bagislari Semyon Yakovlevich kendisi iç etmezse. Bu nedenle de manastirdan görevli
bir papaz daima Semyon Yakovlevich'in odasinda hazir bulunurdu. Gruptaki herkes, bu gezinin çok eglenceli
olacagi inancindaydi. Içlerinde hiçbiri, henüz Semyon Yakovlevich'i görmemisti. Sadece Lyamshin onu
önceden görmüstü ve herkese onun, cennetten süpürge sapiyla dövülerek kovuldugunu, arkasindan da,
Isa'nin kendi eliyle iri iki patates atmis oldugunu anlatiyordu. Kalabaligin arasinda, yine kiralik bir kazak ati
üstünde, Peter Verkhovensky de vardi. Atin üstünde zorlukla duruyormus gibi görünüyordu. Nicholas
Stavrogin de atlilar arasindaydi. Stavrogin böyle eglenceli gruplara pek ender girer ve her ne kadar yaradilisi
nedeniyle fazla konusmazsa da, onlarin nesesine katilirdi. Grup köprüyü geçip, orada bulunan hanlardan
birinin önüne geldiginde, kalabaligin arasindan biri, handa intihar etmis birinin bulundugunu ve bu nedenle
polis çagirilmis oldugunu bildirdi. Derhal intihar edeni görmek için burada durulmasi kararlastirildi. Teklif
genellikle hos karsilanmisti; çünkü, hanimlarimiz simdiye kadar intihar olayina rastlamamislardi. Hanimlardan
birinin, yüksek sesle söyle söyledigini hatirlarim: 'Artik canimiz öylesine sikilmaya baslamisti ki, eglence
seçecek durumda degiliz, yeter ki ilginç bir seyler bulabilelim.' Hanimlardan ancak birkaçi hana girmeyip
disarda kaldilar; geri kalanlar hanin pis koridoruna gürültüyle daldilar; onlarin arasinda Lisa'yi görmek beni
çok sasirtti dogrusu. Kendisini vuran adamin odasinin kapisi açikti; tabii, bizim odaya dolmamiza engel
olmak cesaretini kimse gösteremedi. Intihar eden, on dokuz yaslarinda oldukça yakisikli bir gençti. Açik renk
sik saçlari, oval bir yüzü ve soylulugunu gösteren genis bir alni vardi. Ceset çoktan sogumustu ve küçük
beyaz yüzü mermerden oyulmus gibi görünüyordu. Masanin üzerinde kendi el yazisi ile, ölümünden kimseyi
sorumlu tutmamalarini, kendi kendini vurdugunu, çünkü, 400 rubleyi 'bosa
386
harcadigini' bildiren bir not vardi. 'Bosa harcadigini' gerçekten de yazmisti; dört satirlik yazida üç gramer
hatasi yardi. Onun komsusu oldugu belli, bazi isleri nedeniyle bu handa kalan sismanca bir tüccarin üzüntülü
oldugu görünüyordu. Onun anlattiklarina göre, genç çocuk, ailesi, yani dul annesi, kiz kardesleri ve teyzeleri
tarafindan, sehrimizde oturan bir kadin akrabalarinin yardimiyla, yakin bir gelecekte evlenecek ablasi için
bazi çeyiz esyalari alip köye dönmek üzere gönderilmisti. Korkudan aglayip sizlanarak çocuga bir türlü arkasi
kesilmeyen ögütler verip, dualar, kutsamalarla yolcu etmisler ve yillarca dislerinden tirnaklarindan artirdiklari
400 rubleyi de ona vermislerdi. Çocuk o zamana kadar kendi halinde ve dürüst bir kimseymis. Üç gün önce,
sehre gelir gelmez akrabasi kadina ugrayacagi yerde, bu hana inmis ve hemen, kumar oynayip para
kazanmak amaciyla kulüplerden birine kosmustu. Fakat o aksam herhangi bir oyun yokmus. Takriben gece
yansina dogru hana döner dönmez, sampanya, püro istemis ve alti yedi kisilik yemek siparis etmis. Fakat
sampanyadan sarhos olmus ve purolar midesini bozdugundan söyledigi yemeklere elini bile sürmeden,
hemen hemen kendisini kaybetmis olarak yatmis. Ertesi sabah, yeni çikmis bir papatya kadar taptaze
uyanmis ve kulüpte salik verilen, nehrin karsi yakasindaki çingene kampina kosmus ve tam iki gün hana
dönmemis. Sonunda, dün saat bes sularinda sarhos olarak dönmüs ve hemen yatarak aksam saat ona
kadar uyumus. Uyandigi zaman, soguk et, bir sise Chƒteau d'yquem sarabi, biraz üzüm, kƒgit, mürekkep ve
hesabini istemis. Kimse onda bir degisiklik oldugunun farkina varmamis; sakin, kibar ve neseliymis.
Kendisini gece yarisina dogru vurmus olmaliydi; fakat; kimsenin silah sesini duymamis olmasi biraz garipti.
Ancak ertesi günü saat birde, kapisinin vurulmasina cevap vermeyince kapiyi kirip odaya girdiklerinde onu
ölü bulmuslardi. Sarap sisesinin yari yariya bosalmis oldugunu ve üzümün yarisinin yenmis oldugunu
görmüslerdi. Kendisini, çift namlulu küçük bir deringer tabancayla kalbinden vurmustu. Çok az kan akmisti;
tabanca elinden halinin üstüne düsmüstü. Çocuk, odanin kösesindeki divanda yatiyordu.
387Ölümü ani olmustu; yüzünde hiçbir istirap anlami yoktu; yüzünde, hemen hemen mutlu bir anlam vardi;
dünyada hiç dertleri olmayan insanlarinki gibi bir anlam, Grubumuz, genç çocuga büyük bir ilgi ile bakiyordu.
Açik konusmak gerekirse, baskasinin felƒketinde bir eglence ariyor gibiydiler. Kadinlar, ses çikarmadan
bakiyorlardi. Erkekler ise çesit çesit fikirler yürütüyorlardi. Içlerinden biri, çocugun en iyi hareketi yapmis
oldugunu, onun için baska çikar yol bulunmadigini; bir baskasi, hiç olmazsa hayatinin bir gününü eglenerek
geçirmis oldugunu söyledi. Ve üçüncü biri, birdenbire, aramizda kendini vuranlarin, asanlarin çogaldigini
söyledi ve sanki altlarindaki toprak kaymis da tutunacaklari bir yer kalmamis gibi neden canlarina kiymis
olduklarim sordu. Odada bulunanlar, filozofça konusan bu gencin yüzüne garip garip baktilar. Sonra,
soytarilik yapmayi çok seven Lyamshin, tabaktaki üzümün bir salkimini aldi; bir baskasi da onu taklit ederek
bir salkim aldi ve bir baskasi ise sarap sisesine uzandi. Fakat, tam o sirada polis geldi ve 'herkesin' odadan
çikmasini istedi. Hemen hemen herkes görmek istedigini görmüstü ve hiç itiraz etmeden odayi bosalttilar;
yalniz Lyamshin polis komiserini igrenç sorularla oyaliyordu. Yolun geri kalan bölümünde, grubun nesesi,
kahkahalari, canli konusmalari bir kat daha artmisti.
Semyon Yakovlevich'in evine ögleden sonra saat tam birde vardik. Oldukça büyük olan bu evin kapisi ardina
kadar acikti ve herkes diledigi gibi girmekte serbestti. Semyon Yakovlevich'in ögle yemegi yedigi, fakat
yemekten sonra kabul edilecegimiz haber verildi. Içeriye hep beraber girdik. Ermis yari-delinin yemek yedigi
ve bizi kabul ettigi salon oldukça büyüktü. Salonun üç penceresi vardi ve bir duvardan digerine uzanan, yari
bel yüksekliginde bir tahta par-maklikla tam esit olarak ikiye ayrilmisti. Olagan ziyaretçiler bu parmakligin
gerisinde kalirlar, mutlu olanlar ise, ermis yari-delinin isareti üzerine, kendi oturdugu kisma alinir ve bazen
kösedeki divana ya da eski deri koltuga oturmasi söylenirdi. Kendisi ise, kumasi lime lime dökülen çok eski
Voltaire stili bir koltukta otururdu.
388
Kumral, saçlari dökülmüs, tertemiz tirasli, agzini hafif çarpik gösteren sag yanagi sis, genis burun deliginin
hemen altinda koca bir et beni bulunan, gözleri küçük küçük, rengi sari, durgun, agirbasli, uykulu bakisli ve
elli bes yaslarinda bir adamdi. Almanlar gibi siyah redingot ceket giymisti; fakat, yelegi yoktu ve kravat
takmamisti. Ceketinin içinden oldukça kalin kumastan yapilmis gömlegi görünüyordu. Ayaklarinda (görünüse
göre ayaklarindan rahatsizdi) terlikler vardi. Onun bir zamanlar memurluk ettigini ve hatta, rütbesi bile
oldugunu duymustum. Çorbasini henüz bitirmis, haslanmis patatesini yemek üzereydi. Çorba ve haslanmis
patatesten baska yemek yemez, yalniz çayi çok severdi. Tüccarin, sirf onun için tuttugu ve her isini gören üç
hizmetçisi vardi. Hizmetçilerden birinin sirtinda frak vardi. Ikincisi bir ticaret adamim, üçüncüsü ise, daha çok
bir zangoçu andiriyordu. Bir de, on alti yaslarinda oldukça zeki bakisli genç bir çocuk vardi. Hizmetçilerin
yaninda bir de elinde kumbara tutan oldukça yasli ve nur yüzlü ihtiyar bir rahip vardi. Rahip biraz
sismancaydi. Masalardan birinin üzerinde kocaman bir semaver vardi. Tepsinin üstüne konmustu ve fokur
fokur kayniyordu. Tepsinin etrafina bardaklar siralanmisti. Bu masanin tam aksi yönündeki baska bir
masanin üzerinde ise gelen hediyeler vardi; birkaç kilo kesme seker, bir kilo kadar çay, sirma islemeli bir çift
terlik, ipekli bir mendil, bir parça kumas, bir parça keten gibi... Para olarak yapilan yardimlarin hepsi, hemen
rahibin elindeki toprak kumbaraya atiliyordu. Oda oldukça kalabalik sayilirdi. Ikisi, Semyon Yakovlevich'in
yaninda oturan on iki kisi vardi. Semyon Yakovlevich'in yanindakilerden biri, ak saçli, avam takimindan bir
ihtiyar ve digeri, saygili tavirla hep önüne bakan, çok siska ve ufak tefek, bizim ilden olmadigi belli bir
papazdi. Öteki ziyaretçiler tahta paravanin bu tarafinda oturuyorlardi; Rus giyimli, gür sakalli, en azindan yüz
binlik bir adam olarak bilinen, köylü bir tüccarin disinda kalan bütün ziyaretçiler halktandi. Ayrica, dinine
bagli, orta yasli bir kadin ve toprak sahibi bir adam vardi. Hiçbiri konusmaya cesaret edemeden, mutluluga
erismelerini bekliyorlardi. Dört kisi yere diz çökmüstü: Dikkatleri üzerine çeken Semyon
389Yakovlevich'in içten bir bakisini ya da sözünü heyecanla bekledigi belli olan, herkesin önünde, tam
paravanin önüne diz çökmüs, sismanca, kirk bes yaslarindaki toprak sahibiydi. Bir saatten beri, bu sekilde
bekledigi halde, Semyon Yakovlevich'in onu fark etmedigi belliydi.
Grubumuzdaki hanimlar, neseli neseli fisildasip, kikir kikir gülüserek paravana iyice yaklastilar. Diger
ziyaretçilerin ya önlerine geçtiler ya onlari ittiler; ama, en ön sirada yere diz çökmüs, elleriyle paravana siki
siki kavramis olan toprak sahibini yerinden kimildatamadilar. Neseli ve merakli bakislar, kelebek gözlükler,
hatta opera dürbünleri Semyon Yakovlevich'in üzerine çevrilmisti. Ne söylenirse söylensin, Lyamshin,
elindeki opera dürbününü ona dikmis bakiyordu. Semyon Yakovlevich, küçük gözleriyle, bu kalabaligi tembel
tembel süzüyordu.
Kisik, oldukça kalin bir sesle:
- Hos-bakislar, hos-bakislar!... diye söylendi.
Grubumuzdaki herkes güldü: 'Hos-bakislar ne demektir?' Fakat, Semyon Yakovlevich, cevap vermeden
patatesini yemege koyuldu. Nihayet yemegini bitirip agzini bir peçete ile sildigi zaman, bir fincan çay verdiler.
Çogunlukla çayini yalniz içmez ve konuklarina da ikram ederdi. Ama herkese degil, bizzat kendisinin
gösterdigi kimselere çay ikram edilirdi. Öyle umulmadik kimseleri gösterirdi ki, orada bulunanlar
saskinliklarindan ne yapacaklarini bilemezlerdi. Varlikli kisileri, büyük memurlari, soylu kisileri atlar ve bir
köylüye ya da ihtiyar bir kadina çay verilmesini söylerdi. Baska bir keresinde, yoksullari atlayarak, varlikli bir
tüccara çay verilmesini istemisti. Çaylar çok degisik sekillerde verilirdi. Bazisina seker konurdu; bazisina
sekersiz verilirdi. Bazilarinin ise, seker, çay tabaklarina konurdu. Bu kez çay içmeye eren mutlu kisiler, çayi
ve sekeri tabaginda verilen, ufak tefek siska papazla; çayi sekersiz verilen ak saçli, avam takimindan
ihtiyardi. Manastirdan gelmis olan sisman rahibe her zaman çay verilirken, bu sefer her nedense çay
verilmemisti.
390
Yolda gelirken, eglence seçecek durumlari olmadigindan söz eden, ilginç bir seyle yetinmelerini söyleyen
hanim, gülümseyerek gözlerini kisti ve yayvan bir sesle:
- Semyom Yakovlevich, dedi. Bana bir seyler söyleyin. Asirlar boyu sizinle karsilasmak için bu zamani
bekliyordum.
Semyon Yakovlevich, kadina bakmadi bile. Diz çökmüs olarak duran toprak sahibi, sirtindan büyük bir yükü
kaldirmislar gibi derin bir 'oh' çekti.
Semyon Yakovlevich, çay doldurulup sekeri konduktan sonra:
- Daha seker koyun, dedi.
Bu emir üzerine iki seker daha kondu. Semyon Yakovlevich tekrar:
- Daha çok, daha çok!... dedi. Bunun üzerine bir seker daha atildi.
Tüccar hiç: itiraz etmeden surup haline gelmis olan çayini içmeye basladi.
Orada bulunanlar haç çikartarak:
- Ulu Tanrim!... diye mirildandilar.
Toprak sahibi yine gürültülü bir sekilde 'Oh' çekti. Bizimkilerin duvara sikistirdiklari yasli bir kadin tiz bir sesle
haykirdi. Öyle ki salonda bulunanlar dönüp kadina baktilar.
- Peder! Semyon Yakovlevich! Bir saatten beri takdis edilmek için bekliyorum. Aziz Peder! Ne yapmam
gerektigini söyle bana! Bu zavalli kadina bir ögüt ver!...
Semyon Yakovlevich, zangoça: -r Sor ona, dedi.
Zangoç, parmakligin önüne geldi ve ölçülü, sakin bir sesle kadina "sordu:
- Semyon Yakovlevich'in size, son kez söylediklerini yaptiniz mi?
Dul kadin aglayarak:
391- Nasil yapabilirdim, aziz Peder? diye sordu. Nasil yapabilirdim? Onlarla ne yapabilirim ki? Hepsi
yamyam gibi; bana bir protesto çektiler. Yüksek mahkemeye vermekle korkutuyorlar. Hem de öz
annelerini!...
Semyon Yakovlevich, masanin üzerindeki büyük bir seker parçasini göstererek:
- Onu su kadina ver! dedi.
Çocuk hemen masanin yanina kostu ve sekeri alarak dul kadina götürdü.
- Tesekkür, ederim, Peder. Bana karsi çok iyi davrandiginizdan eminim.
Kadin yine aglamaya baslayarak:
- Bu sekeri ne yapacagim? diye sordu.
Semyon Yakovlevich, büyük bir cömertlikle bagirdi.
- Daha verin! Daha verin!..
Bir seker daha getirip kadina verdiler. Ermis Yari-deli 'Daha, daha' dedikçe getirip bir üçüncü ve dördüncü
sekeri de kadinin eline tutusturdular. Manastirdan gelen rahip, bütün bu sekerlerin manastira verilmesi
gerektigini düsünmüs olacakti ki, derin bir iç geçirdi.
Dul kadin minnetle:
- Fakat bu kadar sekeri ne yapacagim? diye inledi. Hepsini de' kullanamam, degil mi? Beni hasta eder. Bu
bir emir mi, aziz Peder?
Kalabaligin içinden biri mirildandi.
-Evet, bu bir emirdir.
Semyon Yakovlevich, büyük bir israrla:
- Yarim kilo daha seker verin ona, diye emretti.
Masanin üzerinde büyük bir bas kesmeseker kalmisti, ama Semyon, kiloluk sekeri göstermisti. Köylüler:
392
- Tanrim, Tanrim!... diye mirildanarak haç çikardilar. Manastirdan gelmis olan rahip, kendisine çay
verilmedigi için
öfkelendiginden olacak, biraz kindar bir sesle:
- Simdilik kalbinizi merhametle doldurmak için agzinizi tat-lilastinn, dedi. Et tirnaktan ayrilmaz denir ve bunun
anlami da budur.
Dul kadin birden öfkeyle köpürdü.
- Böyle bir seyi nasil söyleyebiliyorsunuz, Peder? Vershinin evi yandigi zaman beni ipe baglayarak alevlere
sürüklemek istediler. Sandigima ölü bir kedi koydular. Her çesit adiligi yapmaya kalktilar.
Semyon Yakovlevich birden elini sallayarak haykirdi.
- Defedin sunu! Defedin sunu!...
Zangoçla genç çocuk bizim bulundugumuz bölüme kostular. Zangoç kadini kolundan yakaladi. Kadin
korkudan sinerek kapiya dogruldu. Arkasinda kalan ve çocugun getirdigi sekerlere bakti.
Semyon Yakovlevich, geride kalan usagin birine haykirdi.
- B irini geri alin!...
Usak digerlerinin arkasindan firlayip salondan çikti. Biraz sonra üç usak, salona girdiler; ellerinde kadina
verilmis olan sekerler vardi. Bununla beraber, kadin üç sekeri beraberinde götürmeyi basarabilmisti.
Kapinin yanindaki kalabaligin içinden biri haykirdi.
- Semyon Yakovlevich!... Rüyamda bir kus gördüm... Mavi bir karga. Suyun içinden çikarak alevlerin arasina
daldi. Bu rüyanin anlami nedir, acaba?
Semyon Yakovlevich:
- Don demektir, dedi.
Bizim grubumuzdaki o sulu kadin yine basladi.
- Semyon Yakovlevich, bana neden cevap vermiyorsun? Seninle uzun zamandan beri ilgileniyorum.
393Semyon Yakovlevich, yere diz çökmüs olan toprak sahibini isaret ederek:
- Ona sor, dedi.
Manastirli rahip, kendisine bakilarak söyleneni yerine getirmek üzere toprak sahibine yaklasti.
- Ne gibi bir günah islediniz? Bir sey yapmaniz buyrulmus muydu?
Toprak sahibi boguk bir sesle cevap verdi.
- Dövüsmemem, ellerimi serbest birakmamam buyrulmustu. Rahip sordu:
- Bu buyrugu yerine getirdiniz mi?
-Yapamadim! Gücüm baskin çikti.
Semyon Yakovlevich, ellerini sallayarak haykirdi.
-Defedin, defedin! Süpürge sopasini kullanin! Süpürge sopasi!...
Toprak sahibi verilen emrin yerine getirilmesini beklemeden ayaga firladi ve kosarak salondan kaçti.
Rahip, yere düsmüs olan on rublelik altini alirken:
- Altin bir sikke düsürmüs, dedi.
Semyon Yakovlevich, zengin tüccari göstererek:
- Ona verilsin! dedi.
Tüccar itiraz etmeye cesaret edemeden altini aldi. . Rahip kendisine hƒkim olamadan:
- Altin altini çeker, dedi
Semyon Yakovlevich, birden Maurice Drozdov'u isaret ederek:
- Ona sekerli bir çay verin! dedi.
Usak çayi koydu ve yanlislikla burnunun ucundan kelebek bir gözlük sarkan gence verecek oldu.
Semyon Yakovlevich, onun hatasini düzelterek:
394
- Uzun boyluya, uzun boyluya! diye haykirdi.
Maurice kendisine uzatilan çayi aldi ve askerce bir selam verdikten sonra içmeye basladi. Neden oldugunu
bilmiyorum; ama, grubumuzdaki herkes kahkahalarla gülmeye basladi.
Lisa, birdenbire Maurice Drozdov'a:
- Derim ki, dedi. Biraz önce diz çökmüs duran bayin yerine diz çökmen gerekmez mi?
Drozdov, saskinlikla ona bakti.
Lisa birden inatçi, heyecanli bir tavirla çabuk çabuk konusarak:
- Lütfen, bana büyük bir yardimda bulunmus olacaksiniz, dedi. Buraya bakin, Maurice. Derhal diz
çökmelisiniz. Sizin diz çöktügünüzü görmeliyim. Eger su anda diz çökmeyecek olursaniz, sizi bir daha
görmem. Böyle yapmanizi, böyle davranmanizi istiyorum!
Lisa'nin böyle konusmasi ile ne demek istedigini bilmiyorum; ama, büyük bir sinir krizine tutulmus gibi, hiçbir
sey dinlemeden inatla direniyordu. Asagida da görecegimiz gibi, Maurice Drozdov, Lisa'nin son zamanlarda
çok siklasan bu sinir nöbetlerinin, kendisine yöneltilmedigini (çünkü, onun kendisine olan saygisindan en
küçük bir kuskusu bile yoktu), biliyordu. Bu sinir nöbetlerinin, bilinçsiz bir nefretten dogdugu inancindaydi.
Çay fincanini, hiç sesini çikarmadan arkasinda duran yasli bir kadina verdi, parmakligin kapisini açti ve buyur
edilmemis oldugu halde Semyon Yakovlevich'in yanina girdi. Tam odanin ortasina gelince herkesin gözü
önünde diz çöktü. Lisa'nin, grubun içindeki bu kaba, küçük düsürücü talebinin, onun ince ruhunu pek
sarsmis oldugundan eminim. Belki de, kendisini bu kadar kisinin gözü önünde küçük düsürdügünden ötürü
Lisa'nin utanacagini düsünmüstü. Dogrusunu söylemek gerekirse, hiç kimse, bir kadini böylesine bir
yöntemle yola getirmeye cesaret edemezdi. Yüzündeki magrur anlam ve uzun boyuyla çok gülünç görünüsü
vardi. Ama,
395bizim gruptakilerden kimse onun bu gülünç haline gülmek cesaretini gösteremedi. Onun beklenmedik bu
hareketi herkesi etkilemisti. Sanki sözbirligi etmis gibi, herkes dönüp Lisa'ya bakti.
Semyon Yakovlevich:
- Kutsal yag! Kutsal yag!... diye mirildandi.
Lisa'nin birden yüzü sarardi ve kosarak parmakligin arkasina geçti. Bundan sonra, pek çabuk bir sahne
geçti. Lisa, bütün gücüyle Drozdov'un kolundan tutmus onu yerden kaldirmaya çalisiyordu. Bir yandan da,
kendini kaybetmiscesine:
- Kalkin! Kalkin! diye haykiriyordu. Hemen kalkin! Hemen simdi!... Diz çökmeye nasil cesaret
edebiliyorsunuz?!....
Drozdov agir agir dogruldu. Lisa, onun kolundan tutmus yüzüne bakiyordu. Gözlerinde dehsetli bir korku
vardi. Semyon Yakovlevich yine mirildandi.
- Hos-bakislar! Hos-bakislar!..
Lisa, nihayet Drozdov'u çekerek parmakliktan disari çikardi. Grubumuzda bir kipirdanma oldu. Bizim
arabadaki kadinlardan biri, durumu düzeltmek istemis olacak ki, cilveli bir tavirla ve yüksek sesle:
- Ne olur, Semyon Yakovlevich, dedi. Bana bir sey buyur-mayacak misiniz? Oysa, size ne kadar
güveniyordum.
Semyon Yakovlevich birden öfkeyle kadina döndü. Çok uygunsuz bir dille:
- Su kadini defedin!... defedin!... diye haykirdi.
Korkunç bir açiklikla tane tane söylemisti. Kadinlarimiz çigliklarla kapiya dogru kosustular; erkeklerse katila
katila gülüyorlardi. Semyon Yakovlevich'i ziyaretimiz de böylece son bulmus oldu.
Söylenenlere bakilacak olursa, orada esrarli bir olay daha geçmisti. Daha dogrusu, bu ziyareti böylesine ince
ayrintilari ile anlatmamin nedeni, bu olayi anlatabilmek içindi.
396
Herkes hep birden kapiya kostugunda, Maurice Drozdov, Lisa'nin kolundan tutmus kapiya dogru yürümüstü.
Tam o sirada, Lisa'nin Stavrogin'le yüz yüze geldigini söylüyorlar. Sunu da hatirlatmaliyim ki, pazar günkü
olaydan bu yana birçok kez karsilasmislar; fakat, aralarinda uzun boylu bir konusma geçmemisti. Kapida
karsilasmalarini gördüm; bir an için ikisi de duraladilar. Birbirlerini garip bir tavirla süzdüler. Fakat kalabalik
yüzünden iyi görmemis olabilirim. Ama, iddialara göre, Lisa onunla karsilasir karsilasmaz elini kaldirmis ve
tokat atmak üzereyken Stavrogin, atik bir hareketle geri çekilmisti. Belki de bunun nedeni, Stavrogin'in biraz
önce olan olaydan ötürü alayla bakmasi olabilirdi. Dogrusunu söylemem gerekirse, ben hiçbir sey
görmemistim. Ama herkes gördügünü iddia ediyordu. Oysa, o anki kargasalikta, böyle bir seyi kimsenin
görmesi mümkün olamazdi. O zamanlar buna inanmayan bir ben vardim. Bununla beraber, dönüste,
Nicholas Stavrogin'in renginin biraz soluk oldugunu hatirlarim.
***
Hemen hemen bu olayla ayni anda, yani ayni günde, Bay Verkhovensky ile Bayan Stavrogin nihayet
bulusmuslardi. Bayan Stavrogin, onunla görüsmek istedigini defalarca haber vermis olmakla beraber, her
nedense daima bu görüsmeyi ertelemisti. Bulusmalari Skvoreshniki'de oldu. Bayan Stavrogin, sehir disindaki
bu evine biraz sinirli ve endiseli olarak gelmisti; bir gün önce, ta-sarlanan büyük eglencenin Maresal'in
evinde, yapilmasina karar verilmisti. Fakat çabuk karar vermeye aliskin olan Bayan Stavrogin, o eglenceden
sonra, Skvoreshniki'de büyük bir eglence tertiplemeye ve bütün sosyeteyi çagirmaya karar verdi. Böylece,
herkes kimin evinin daha uygun ve büyük oldugunu anlayacakti. Genel olarak, Bayan Stavrogin
taninmayacak kadar degismisti. Sanki yeniden dogmustu; eski, ulasilmaz 'yüce kadin' (Stepan
Verkhovensky'nin sözüydü bu) gitmis, yerine simarik bir sosyete kadini gelmisti.
397Bununla beraber, bunun sadece bir görünüs olmasi da muhtemeldir.
Sehir disindaki bu bos eve gelir gelmez, sadik kƒhyasi Alexey Yegorych ve dekorasyon islerinde çok
tecrübeli olan Foma'yla beraber evin bütün odalarini teker teker dolasmisti. Hemen planlarin tartismasina
basladilar; sehirdeki evden hangi mobilyanin getirilecegini; hangi resimlerin asilacagini; nerelere asilacagini;
limonluktan hangi çiçeklerin getirilecegini ve nerelere konulacagini; perdelerin nerelere asilacagini, büfelerin
nerelere konacagini; kaç büfe gerektigini tartistilar. Iste tam bu siradadir ki, aklina Bay Verkhovensky'ye
arabasini gönderip onu çagirtmak geldi.
Bay Verkhovensky, daha önceden bildigi ve onun böyle ani çagrilarina alisik oldugu için hazirdi. Arabaya
binerken büyük bir dindarlikla haç çikardi; bugün kaderi tayin olacakti. Bay Verkhovensky geldiginde,
dostunu, büyük salonda, duvardaki cumbanin içine yerlestirilmis kanepenin önüne çekilmis mermer masanin
basinda, elinde kalem kƒgit otururken buldu. Foma, galeriyi, pencerelerin yüksekligini ölçerken Bayan
Stavrogin de onun söyledigi ölçüleri yaziyordu. Isini birakmadan Bay Verkhovensky nin mirildanarak
selamina karsilik vermesine aldirmadan yanina oturmasini isaretle anlatti.
Bay Verkhovensky bu olayi bana söyle anlatiyordu:
- Hislerime hƒkim olarak tam bes dakika oturup bekledim. Sanki karsimdaki yirmi yildir tanidigim kadin
degildi. Her seyin bitmis oldugu inanci, bana onu bile sasirtan bir güç verdi Yemin ederim ki, son anlardaki
sogukkanliligim onu bile sasirtmisti.
Bayan Stavrogin kalemini masanin üzerine atti ve birden Bay Verkhovensky'ye döndü.
- Bay Verkhovensky, burada is görüsmek üzere bulunuyorsunuz. Parlak ve süslü sözler hazirladiginizi
biliyorum; ama. konuya girsek iyi olacak sanirim. Siz de böyle düsünmüyor musun az?
Bay Verkhovensky saskinligindan irkilmisti. Elindeki kozlari dökmekte çok acele etmisti. Bunun devami
acaba nasil olacakti?
398
Bayan Stavrogin çabuk çabuk konusarak devam etti:
- Durun. Bir sey söylemeyin. Önce ben konudayim, sonra siz söylersiniz. Ama yine de, bana söylenecek bir
seyiniz oldugunu sanmiyorum ya, neyse. Yillik bin iki yüz rublelik gelirinizi, hayatinizin sonuna kadar
vermeyi, kutsal bir görev olarak kabulle-niyorum. Belki de kutsal bir görev degildir; ama, basit bir anlasmadir.
Böylesi daha dogru, degil mi? Eger arzu edecek olursaniz bunu yazarak da yapabiliriz. Ölümüm halinde
gerekli bütün önlemleri aldim. Fakat simdilik, oturacaginiz evin bakimini ve hizmetçilerinizin teminini üzerime
aliyorum. Bunu paraya çevirecek olursaniz, yillik bin bes yüz ruble eder, degil mi? Bu yilliginiza üç yüz ruble
daha ekleyerek yuvarlak hesap yapacagim. Bu miktarin size bir yil yeterli oldugunu bilirsiniz, degil mi? Az da
sayilmaz, degil mi? Tabii, özel durumlar olursa, size ayrica para verebilirim. Bu bakimdan, parayi pesin
olarak alin, hizmetçilerimi bana geri verin ve arzu ettiginiz gibi, istediginiz yerde yasayin... Petersburg' da,
Moskova'da, Avrupa'da ya da sehrimizde bir yerde oturabilirsiniz, ama benim yanimda degil. Anladiniz mi ?
Bay Verkhovensky agir agir ve hüzün dolu bir sesle:
- Bundan kisa bir zaman önce, ayni dudaklardan, yine ayni çabuklukla ve inatla bazi istekler dökülmüstü,
dedi. Bu isteklere boyun egmis ve arzu edildigi için 'gopak' oynamistim. Oui, la comparison peut ‚tre permise.
C'etait comme un petit cosak du Don, qui sautait sur sa propre tombe (Bir mukayese yapalim. Sanki kendi
mezari üstünden atlayan küçük bir kazak gibiyim.) Simdi de...
-Durun, efendim. Çok f azla konusuyorsunuz. Dans etmediniz; ama, bana, yeni bir kravat takmis, süslenmis
püslenmis olarak geldiniz. Inanin ki evlenmeyi siz de çok istiyordunuz. Yüzünüzden anlamak mümkündür.
Fakat yüzünüzdeki anlamin, o zaman çok çirkin oldugunu da söyleyebilirim. Bunu o zaman söylememis
olmam, sadece kibarligimdan ötürüydü. Ama siz, evleneceginiz kiz ve hakkimda yazdiklarinizi düsünün bir
kere. Bununla beraber, ö kizla yine de evlenmeye hazirdiniz. Simdi durum bambaska. Hem
399mezarinin üstünden atlayan küçük kazagin bununla ne ilgisi var? Bunun nasil bir benzetis oldugunu
anlayamadim, dogrusu. Tersine, ne kadar uzun yasarsaniz, ben o kadar memnun olurum.
- Düskünler evinde mi?
- Düskünler evi mi? Yilda üç bin ruble geliri olan bir insan düskünler evine gitmez.
Sözünün burasinda gülerek:
- Oh, simdi anladim, dedi. Peter, düskünler evi hakkinda küçük bir saka yapmisti. Ulu Tanrim!.. Gerçekten
dikkate alinmasi gereken bir düskünler evi var, tabii. Orasi en soylu kisiler içindir. Orada, albaylar varmis.
Hatta, bir general oraya gitmeyi düsünü- yormus. Elinizdeki bütün parayla oraya gidecek olursaniz, rahat
eder ve istediginiz kadar usak bulursunuz. Orada bilimsel çalismalariniza da devam edebilirsiniz. Hem oyun
arkadasi da bulabilirsiniz.
- Passons (geçelim)
Bayan Stavrogin kaslarini çatti.
-Passons mu? Öyleyse söyleyeceklerim bu kadar. Size durumu bildirdim. Bundan böyle artik ayri
yasayacagiz.
-Hepsi bu kadar mi? Yirmi yildan arta kalanlar sadece bu kadar mi? Ayrilisimizdaki son sözünüz bu mu?
- Duygulu konusmayi çok seviyorsunuz, Bay Verkhovensky. Artik böyle konusmalarin modasi geçmis,
diyorlar. Kaba, ama basit konusuluyor, simdi. Yirmi yili bir kere dilinize dolamissiniz! Karsilikli bencillikle
geçmis yirmi yildan baska bir sekilde söz edilemez. Bana yazdiginiz her mektup, benim için degil, edebiyat
tarihine geçmesi için yazilmis. Siz bir dost degil, güzel yazmayi seven bir insansiniz, o kadar. Dostluk,
gerçekten büyük bir kelimedir. Gerçekte, dostluk, iki kisinin içini birbirlerine dökebilmesidir.
- Tanrim, söylediklerinizde, baska insanlarin sözleri o kadar çok ki!... Ezbere bilinen seyler!... Sizi de
kendilerine benzetmisler!... Siz de mutluluktan sarhossunuz! Siz de günese karsi kah400
kahalar atiyorsunuz! Chere, chere, özgürlügünüzü onlara ne karsiliginda sattiniz?
Bayan Stavrogin öfkeden çilgina döndü.
- Baskalarinin söylediklerini tekrarlayan bir papagan degilim. Bunlarin arasinda bana özgü sözlerin de
bulunduguna inanabilirsiniz. Su söz ettiginiz yirmi yil benim için ne yaptiniz? Sizin için getirttigim kitaplara
bakmami bile istemediniz. Ayrica, ciltçiye gönderilmeselerdi hiç açilmadan kalacaklardi. Benim önderim
olmanizi istedigim ilk yillar, okumak için bana ne verdiniz? Daima Kapfig. Kapfig'den baska bir sey
vermiyordunuz. Benim kültürlü bir kadin olmami istemiyor ve elinizden geldigi kadar beni baltalamaya
çalisiyordunuz. Oysa, gülenler sadece size gülüyorlar. Dogrusunu söyleyeyim, sizi sadece bir edebiyat
elestirmeni olarak kabul etmistim. Bundan da ileri gidemediniz. Petersburg'a giderken, aylik bir dergi
yayimlamak istedigimi söyledigimde, magrur bir tavirla yüzüme garip garip bakmakla yelindiniz.
- Yanlissiniz, yanlissiniz. O zamanlar pesimize düsülmesinden korkuyorduk...
- Yanlissiniz, yanlissiniz. O zamanlar pesimize düsülmesinden korkamazdiniz. Hatirlarsaniz, kölelerin
serbest birakildigina dair haber yayildiginda, subatti; korku içinde bana kosmustunuz. Yayimlanmasi
düsünülen aylik dergi ile hiçbir iliskiniz olmadigini; gençlerin size degil, bana gidip geldiklerini; sizinse evimde
kalan bir ögretmen oldugunuzu bildiren bir mektup yazip vermemi istediniz, öyle degil mi? Hatirladiniz mi?
Daima kusursuz bir insan oldugunuzu göstermek istersiniz, Bay Verkhovensky.
Bay Verkhovensky aglamakli bir sesle:
- O sadece bir anlik zayiflikti, dedi. Baska bir sey degil. Böyle önemsiz bir sey için mi dostlugumuzu
yikacagiz? Bu kadar uzun yillardan beri bizi baglayan baska baglar da olmadi mi?
-- Her seyi çok çabuk hesapliyorsunuz. Beni daima size karsi borçlu birakmak istiyorsunuz. Avrupa'dan
döndügünüzde, bana te401peden bakmaya basladiniz ve tek kelime söylememe imkƒn vermediniz. Oysa, Avrupa'ya gidip
döndügümde, Madonna'nin bende biraktigi izlenimlerden söz ettigim zaman, beni dinlemediniz; beyaz
kravatiniza bakarak, duygularimi önemsemeden söylediklerimi küçümseyerek, biyik altindan güldünüz,
- Öyle degildi... öyle olmasa gerek... J'ai oublie (unuttum).
- Evet, öyleydi. Zaten bana karsi övünebileceginiz bir sey de yoktu. Çünkü, söylediginiz her sey tümüyle
saçmaydi. Simdi kimse, hiç kimse, Madonna'dan heyecanlanmiyor. Yasli, eski kafali ihtiyarlardan baska
kimse, onun için kafa patlatmiyor. Bu kanitlanmistir.
- Kanitlanmis mi?
- Hiçbir ise yaradigi yok artik. Bir testi, içine su konuldugu sürece yararlidir. Bu kalem degerlidir; çünkü, yazi
yazabilirsin, ama Madonna sadece alelade bir kadin yüzüdür ve dogada yüzlercesi bulunabilir. Bir elma
resmi yapin ve yanma da gerçek bir elma koyun... hangisini alirdiniz? Hiç düsünmezdiniz, degil mi? Iste
simdi bütün varsayimlar, özgür bir arastirma isigi altinda renkleniyor.
- Anliyorum, anliyorum.
- Alayla gülüyorsunuz. Örnegin, sadaka üzerine ne düsünürsünüz? Oysa, sadaka vermekten duyulan zevk,
ahlaksizca duyulan bir zevktir. Zenginler, sadaka vermekle zenginliklerini anlarlar. Fakir bir insan
karsisindaki gücünü anlar. Sadaka, vereni de alani da bozar. Üstelik amacina da varamaz insan. Sadaka,
yoksullugu körlestirmekten baska bir ise yaramaz. Çalismaktan kaçinan tembel insanlar, kazanma hirsiyla
kumar masasinin etrafini alan kumarbazlar gibi, kazanma çabasi içindedirler. Tabii, bu sadece bos bir
umuttur. Öte yandan önlerine atilan birkaç bakir para, yüz kiside bir kisiyi bile memnun etmez. Hayatiniz
boyunca, acaba kaç para sadaka verdiniz? Kaç para bagista bulundunuz? Eminim ki birkaç kurustan fazla
degildir. Son kez verdiginiz bir seyi hatirlamaya çalisin. Iki yil önce miydi? Belki de dört yildir. Bagirip
çagirmaktan
402
baska bir is gördügünüz yok. Sadaka vermeyi, yasayla ortadan ka-dirmalari gerekir. Yeni rejim kuruldugunda
artik fakir insan diye bir sey kalmayacak ortada.
-- Ah, baskalarinin sözlerini nasil da tekrarlayip duruyorsunuz!... Simdi de ortaya yeni bir rejim çikti, ha?
Mutsuz kadin, Tanri yardimciniz olsun!
-Evet, efendim, simdi de ortaya bu çikti. Simdi herkesin bildigi düsünceleri, benden özenerek sakladiniz.
Hem de bunu sirf, beni çekemediginizden, beni avcunuzun içinde tutabilmek için yaptiniz. Julia Lembke bile
benden çok ilerde. Ama, artik gözlerim açildi ve her seyi daha açik olarak görebiliyorum. Sizi, elimden geldigi
kadar savundum, efendim. Herkes sizin suçlu oldugunuzda fikir birligi ediyor.
Bay Verkhovensky yerinden kalkarak:
- Yeter artik, dedi. Yeter. Size baska ne diyebilirim ki? Tövbe edin dememi beklemezsiniz, degil mi?
- Bir dakika oturun, efendim, lütfen. Size sormak istedigim baska bir sey daha var. Edebiyat matinesinde bir
parça okumak üzere davet edildiniz. Bunun sorumlusu benim. Ne okuyacaginizi söyleyin, lütfen.
-Sizin düsüncelerinizde bir bardak ya da bir kalem kadar degeri olmayan, kraliçeler kraliçesi, insanligin
öyküsü, Sistine Madonna' sim okuyacagim.
Bayan Stavrogin hüzünlü bir tavirla:
- Her halde tarihten okumazsiniz, degil mi? diye sordu. Aksi halde sizi dinlemeyeceklerdir. Madonna'yi
düsünüyorsunuz!... Herkesi uyutacak olduktan sonra, ondan söz etmenizin bir degeri kalir mi dersiniz? Sizi
temin ederim ki, Bay Verkhovensky, bütün bunlari sizi düsündügüm için söylüyorum. Ispanya tarihinden,
ortaçaglara ait, kisa ama ilgi çekici bir saray olayini, ya da ufak tefek olaylari kendi güzel sözlerinizle süsleyip
okusaniz daha iyi olmaz mi? O çaglarda, saraylar, güzel kadinlar ve zehirlemeler çökmüs
403derler. Karmazinov, Ispanya tarihinden hos bir sey bulup oku-yamamanizm çok garip olacagini söylüyor.
-Karmazinov, kendisini yazarak tüketmis olan o budala benim için bir konu ariyor, ha!...
- Karmazinov hemen hemen ulusal bir degerdir!... Çok küstahça konusuyorsunuz, efendim!...
- Karmazinov'unuz, degersiz ve igrenç bir kocakaridir. Chere, chere, ne zamandan beri onlarin esiri
oldunuz? Oh, Tanrim!..
- Kendini begenmisliginden nefret ederim; ama, üstün zekƒsini da takdir ederim. Elimden geldigince, dilimin
döndügü kadar sizi savunmus oldugumu bir kere daha söylerim, efendim. Kendinizi gülünç, can sikici bir
insan olarak bellemenizden elinize geçen ne olacaktir? Böyle yapacaginiza, eski kusagin bir temsilcisi
olarak, dudaklarinizda magrur bir gülümsemeyle kürsüye çikin. Elinizden geldigi kadar, bütün zekƒnizi
kullanarak birkaç eglenceli fikra anlatin. Yasli olmaniz, geçmis yüzyilin insani olmaniz, onlardan geri
kalmaniz ne ifade eder? Bütün bunlari siz kendiniz de itiraf etmez miydiniz? Eski devrin bugüne kadar gelen,
sevimli, iyi kalpli ve zeki bir adami oldugunuzu derhal anlayacaklardir. Kisacasi, eskiden kalmis olmakla
beraber, büyük yetenekleri olan bir kimse oldugunuzu anlayacaklardir. Rica ederim, beni kirmayin!....
- Chere, yeter! Benden istemeyin, yapamam. Madonna'dan söz edecegim. Ya onlari silip süpürecek, ya da
beni ezip yok edecek büyük bir firtina koparacagim.
-Sizi yerle bir edecegi gerçek, Bay Verkhovensky.
- Bu da benim kaderim olur. Elinde makas, yüce ülkünün tanrisal yüzünü esitlik ve kiskançlik ugruna
parçalamak için merdivenlere tirmanan köleden söz edecegim onlara. Varsin herkes nefretle ansin beni,
hem sonra... sonra...
- Sonrada sizi akil hastanesine kaldiracaklardir.
- Belki de. Ama ne olursa olsun, yensem de yenilsem de, o aksam bohçami sirtima vurup, varimi yogumu ,
bütün armagan404
larinizi, bana bagladiginiz yillik geliri, vaat ettiginiz bütün mutluluklari tepecek, ömrümün geri kalan yillarini bir
tüccarin evinde ögretmen olarak geçirmek ya da bir duvarin kenarinda açliktan ölmek üzere buralari terk
edecegim. Söyleyeceklerim bu kadar. Alea jacta est! Yani, ok yaydan çikti bir kere!
Öfkeyle yerinden kalkti.
Bayan Stavrogin gözlerinden ates püskürerek yerinden firladi.
-Size inandim, dedi. Böyle saçma sapan bir öyküyle evimin ve benim serefimi ayaklar altina alacaginizi
biliyordum, zaten. Tüccarin evinde ögretmenlik yapacaginizi ya da bir duvar dibinde öleceginizi söylerken,
ima etmek istediginiz neydi? Nefretten ve iftiradan baska hiçbir sey yok bütün sözlerinizde! ..
- Beni daima asagi gördünüz. Ama, hanimina sadik bir sövalye gibi bitirecegim... sizin düsünceleriniz benim
için daima her seyden degerli olmustur. Bu andan itibaren hiçbir seyi kabul etmeyecek, çikar gözetmeden
sizi sayacagim.
-Ne kadar budalaca bir sey!...
- Bana hiçbir zaman saygi duymadiniz. Binlerce zayif tarafim olabilirdi. Evet, sizi sömürdüm; nihilizm dili ile
konusuyorum; fakat, sömürmek, hiçbir zaman davranislarimin ilk eregi olmamistir. Bu kendi kendine
oluverdi; ben de nasil oldugunu bilmiyorum. Aramizda yemekten daha yüce bir seyler oldugunu düsünürdüm
hep. Hiçbir zaman, evet, hiçbir zaman bir alçak olmadim. Durumu düzeltmek amaci ile artik yola
koyulmaliyim. Yilin sonuna dogru, sonbaharin sonuna dogru, kirlari sis kaplarken, yollar rüzgƒrdan inlerken
yürüyecegim, yürüyecegim... fakat daima yeni kaderime dogru yürüyecegim...
Temiz bir askla dolu, Tatli rüyalarina sadik....
Oh, elveda, rüyalarim. Yirmi yil! Alea jacta est! Yani, ok yaydan çikti!...
405Birden gözlerinden bosalan yaslar yanaklarindan süzülmeye baslamisti. Sapkasini aldi.
Bayan Stavrogin kendisine güçlükle hƒkim olarak:
- Latince anlamiyorum, dedi.
Kim bilir belki o da aglamak istemisti, ama kaprisi ve gururu bir kere daha ona hƒkim oldu.
- Yalniz bir sey biliyorum, dedi. Bütün bunlarin çocukluk olduklarini biliyorum. Bencillikle dolu tehditlerinizi
hiçbir zaman yerine getiremezsiniz. Hiçbir yere gidemezsiniz. Hiçbir tüccarin yaninda hoca olmayacaksiniz.
Günlerinizi, benden alacaginiz yillik gelirle, hiçbir ise yaramaz dostlarinizi sali günleri kabul ederek, yine
benim ellerimde geçireceksiniz. Iyi günler, efendim.
-Alea jacta est!..
,
Bu sözü yerlere kadar egilerek söylemisti. Eve döndügü zaman heyecandan ölecek gibiydi.
406ÖTEKI YAYINEVI
939-97ÖTEKI KLASIK
Roman
YAPIM
Öteki Ajans
KAPAK TASARIMI
Arif Turan
REDAKTÖR
Celal Inal
BASKI ve CILT
Emel Matbaasi
BIRINCI BASKI
1994
IKINCI BASKI
1996
ÖTEKI, Açi Yayinciligin kurulusudur.
YÖNETIM YERI
Mediha Eldem Sokak 52/1
" 06421 Kizilay/ANKARA
Tel: 312 435 38 33
Fax: 312 433 96 09
ISBN 975-7782-57-2
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
ECINNILER
Cilt l
TÜRKÇESI
Reha PinarBirinci Bölüm
1.
BASLANGIÇ OLARAK
Pek saygideger Stepan Trofimovich Verkhovensky'nin biyografisinden bazi bilgiler.
Simdiye kadar kayda deger özelliklerin olmadigi kentimizdeki garip olaylari anlatmadan önce, tecrübeli bir
yazar olmadigimdan, biraz geriye gidip, pek becerikli ve saygideger Stepan Trofimovich Verkhovensky'mizi
ilgilendiren biyografik bilgilerle baslamanin gerekli oldugunu anladim. Aktarmak amacini güttügüm öykü daha
sonra anlatilacagina göre, bu bilgilerin, kentimizin sosyal ve politik tarihinin açiklanmasina hizmet edecegini
umarim.
Derhal söyleyeyim ki, Mr. Verkhovensky, aramizda daima, oldukça özel ve özel oldugu kadar da uygar bir rol
oynardi ve bu rolünübüyük bir tutkuyla severdi; öyle ki, bu rol olmadan onun, bir varlik gösteremeyecegini
düsünmemek elimden gelmez. Bu düsüncem, onu, bir sahne oyuncusuna benzettigimden dolayi degildir;
ayrica böyle bir niyetim de yok; üstelik ona son derece saygi duyarim. Belki de bu, sadece bir aliskanlik
meselesidir; daha dogrusu gençlik yillarindan beri, halk arasinda meshur bir insan olma arzusunun çok güçlü
olmasindan dogabilir. Örnegin, "mimli" bir adam olmaktan, ya da mimli oldugu kadar bir "sürgün" olmaktan
son derece hoslanirdi. Bu iki kelimenin, onu büyüleyen ve yillar boyunca kendisini yine kendi gözünde yavas
yavas yükselten, nihayet onu, benligini tatmin eden yüksek bir kaide üzerinde durdugunu zihninde
canlandirmasina neden olan, klasik bir görkemliligi vardir. Son yüzyilin hicivli bir Ingiliz romaninda, kahraman
olarak anilan Gulliver, halkin ancak on santim boyunda oldugu Lilliputlar ülkesinden dönüsünde, kendisini bir
dev olarak görmeye o kadar alismisti ki, Londra caddelerinde yürürken, kendisinin hƒlƒ bir dev oldugunu ve
onlarin cüce olduklarini düsünerek, onlari ezmemek amaciyla yoldan geçen arabalara ve insanlara önünden
kaçmalari için bagirirdi. Fakat, bu hareketleri halkin ona gülmesine ve onunla alay etmesine neden olurdu.
Hatta, bazi arabacilar kendisini dev olarak gören bu adama, kirbaçlarini acimadan indirirlerdi. Oysa, bu
dogru muydu? Aliskanlik bir insana neler yaptirmaz ki! Aliskanliklari, Bay Verkhovensky'yi ayni duruma
sokmustu. Bir farkla ki, onun, aliskanliklarindan ötürü karsilastigi tavir daha masum ve yumusakti.
Söylenmesi gerekirse, o son derece yüce bir insandi.
Dogrusu, yasantisinin sonuna dogru herkes tarafindan unutulmus oldugunu söylemem gerekir; oysa, diger
taraftan, hiç taninmamis oldugunu söylemek de çok saçma olur. Gerçekten, hiç kusku yoktur ki, O da çagin
ünlü kisileri arasina karismistir. Kisa bir süre için de olsa, adi, dönemin ünlü birçok insanlari tarafindan,
Chaadeyev, Belinsky, Granovsky ve henüz çalismalarina yeni yeni baslayan Herzen'in adlarinin yaninda
anilmistir. Fakat, Bay Verkhovensky'nin çalismalari, söylendigine göre, "ayni zamanda
6
gerçek olan bir olaylar kasirgasi"nin ardindan hemen hemen baslamasi ile sona ermesi bir oldu. Ve ne
umarsiniz? Sonunda, böyle bir "kasirga"nin, hatta "olaylar"in olmadigi anlasildi. Geçen gün güvenilir bir
kaynaktan büyük bir saskinlikla ögrendim ki, Bay Verkhovensky, aramizda hiçbir zaman, bizler gibi, bir
sürgün olarak yasamamis ve hiçbir zaman polis takibine ugramamistir. Bu sadece, bir insanin hayal gücünün
ne kadar canli oldugunu gösterir! Bütün yasantisi süresince belirli çevrelerce tanindigina, attigi her adimin
bilindigine ve kontrol edildigine, bütün samimiyeti ile inanirdi. Hatta, son yirmi yil içinde, birbirinden basarili
olan üç valimizin, ilimizi yönetmek için atandiklari zaman, üst makamlar tarafindan kendi hakkinda verilen
bazi bilgilerle doldurulduklarini düsünürdü. Eger, herhangi bir kimse, bizim hiç de art düsüncesi olmayan Bay
Verkhovenksy' mizi, inkƒr edilmez delillerle, korkmasi için hiçbir neden olmadigina inandirmaya kalkissa,
muhakkak ki, son derece gücenirdi. Bununla beraber son derece akilli ve yetenekli bir insan olduguna kusku
yoktu. Gerçi bilimsel alanda herhangi bir adim atmamis olmasina ragmen ona bilgin bile denebilirdi. Zaten
bilimsel bir çalismasi oldugunu da sanmam. Oysa, ögrenen insanlar için Rusya'da durum böyle degil midir?
Dis ülkelerden dönüsünde, kirk yaslarinin sonuna dogru kendisini, üniversite doçenti olarak tanitti. Fakat,
yanilmiyorsam, ancak birkaç ögretide bulunmustu... bunun, Araplar hakkinda oldugunu saniyorum. 1413 ve
1428 yillari arasindaki dönemde, küçük bir Alman kasabasi olan Hanau'nun toplumsal önemi hakkinda çok
parlak bir tezi savunma firsatini da bulmustu. Bununla beraber, bu savunmanin hangi özel ve oldukça
karanlik nedenden ötürü yapilmadigi bilinmiyor. Bu tez, devrin Slavcilarina yerinde ve aci veren bir darbe
oldugundan, kisa zamanda sayisiz ve amansiz düsman edindi. Daha sonra -üniversitedeki durumunu
kaybettikten sonra-sirf intikam alma ve nasil bir adam kaybettiklerini onlara anlatma bakimindan, Dickens'tan
çeviriler yapan ve George Sand'in fikirlerini yayimlayan ilerici aylik bir dergide, büyük davalarin nedenlerine
kadar inen, derinligine ve dikkatle yaptigi arastirmalari7nin ilk bölümünü yayimlamayi basardi; yanilmiyorsam bu arastirmalar, belirli bir devrin, belirli sövalyelerinin
dürüst ve ahlƒkli asaletlerinden ya da buna benzer bir seyden söz ediyordu. Nasil olursa olsun, bu
arastirmalar, asiri derecede yüksek ve olaganüstü yüce fikirler olarak yorumlandi. Sonradan çikan
söylentilere göre, bu arastirmalara devam etmesi hemen yasaklandi; hatta, ilerici dergi bile, arastirmalarin ilk
bölümünü yayimladigi için kazaya ugradi. Bu dogru olabilir; o günlerde böyle seyler olmuyor muydu? Fakat,
özellikle bu olayda böyle bir sey olmadigi ve yazarin basladigi isi bitiremeyecek kadar tembel oldugu
söylenebilir. Araplar hakkindaki ögretisine son vermesinin nedeni, birinin (olasilikla gerici düsmanlarindan)
yazdigi mektup sonucudur. Sonuç olarak, biri ondan bazi açiklamalar yapmasini istemisti. Dogru olup
olmadigini bilmiyorum; fakat, ileri sürüldügüne göre, o siralarda Petersburg'da devletin temelini sarsan on üç
üyesi bulunan, devlete karsi yikici bir örgüt ortaya çikarildi. Söylentilere göre, Fourier'in yapitlarini çevirmeye
niyetliydiler. O sirada, Moskova'daki otoriteler, Bay Verkshovensky'nin çok gençken, alti yil evvel Berlin'de
yazdigi ve teksir edilerek edebiyata merakli iki gençle bir ögrenci arasinda paylasilan siir tarzindaki bir
oyununu ellerine geçirdiler. O oyun, simdi masamin üzerinde duruyor. Kendi el yazisi ile kopya edilmis bu
yapiti, bir yil kadar önce bizzat Bay Verkhovensky göndermisti. Kendi imzasini tasiyan bu oyun kitabinin çok
güzel, kirmizi maroken bir cildi var. Sunu itiraf etmeliyim ki, oyunun edebi bir degeri var ve hatta onun
yetenekli oldugunu da söyleyebilirim; gariptir, ama, o zamanlar (otuz yillarinda) böyle dram yazarlari çoktu.
Oyunun ne oldugunu söylemeye gücüm yetmez; çünkü, samimi olmak gerekirse, basini ve sonunu ben de
anlayamadim. Faust'un ikinci bölümünü hatirlatan lirik ve dramatik türde yazilmis bir çesit öykü. Kadinlar
korosu ile açilir, erkekler korosu ile devam eder, sonra bazi ruhlarin korosu diger korolari takip eder ve
nihayet, yasamaya hevesli, fakat hiçbir zaman yasamamis olan ruhlarin korosu ile son bulur. Bütün bu
korolar belirli olmayan bir sarki söyler; daha çok birisinin laneti hakkinda; fakat bu lanette, yüksek bir doganin
8
telkini vardir. Sonra birden sahne degisir ve bir çesit "yasam bayrami" baslar. Bu bayramda böcekler bile
sarkiya katilirlar, bir kaplumbaga Latince, dini sözcükler söyleyerek görünür ve eger dogru hatirliyorsam, bazi
madenler bile -tamamen cansiz- su ya da bu sekilde koroya katilirlar. Aslinda, hepsi araliksiz olarak söylerler
ve konustuklari zaman birbirlerini belirsiz olarak yererler; fakat söyledikleri kelimeler gittikçe etkili olur.
Sonuçta, sahne yine degisir ve çorak bir araziye dönüsür; kültürlü genç bir adam kayalarin arasinda avare
avare dolasir; belirli otlan toplayip emer; bir peri, bu otlari neden emdigini sorar; kültürlü genç, içindeki
hayatin zenginligini hissetmek istedigini ve bu bitkilerin sularinda buldugunu, bütün arzusunun, mümkün
oldugu kadar çabuk inancini kaybetmek oldugunu söyler. (Gereksiz bir arzu gibi görünüyor). Sonra
tanimlanamayacak kadar güzel, genç bir adam, siyah atinin üstünde dörtnala gelir; pesinde bütün uluslardan
birlesmis büyük bir ordu vardir. Genç adam ölümü simgeler; bütün uluslar ölümü özlemektedir. Nihayet, son
sahnede, Kabil Kulesi görünür; bazi tutsaklar yeni bir umut sarkisi ile kuleyi tamamlamaktadirlar. Kulenin
tepesine eristikleri zaman, Tanri (zannederim Olimpos Tanrisi) komik bir tarzda kaçar ve insanlar hemen
onun yerine geçip yeni bir hayata baslarlar. iste o günlerde tehlikeli, sakincali olarak kabul edilen böyle bir
oyundu. Geçen yil bunu yayimlamak için Bay Verkhovensky'ye bir teklif yaptim. Çünkü, bugünlerde son
derece zararsiz kabul ediliyordu. Oysa, teklifimi gücenerek, nazikçe reddetti. Oyunun zararsiz oldugu
hakkindaki düsüncemden hosnut olmamisti ve hatta, iliskilerimiz iki ay boyunca kesildi. Ne tahmin edersiniz?
Birden ve burada yayimlama hazirliklarimi yaptigim sirada, oyun yayimlandi, -dogrusunu söylemek gerekirse,
devrim yapan bir ülkede- oyunun yayimlandigindan Bay Verkhovensky' nin haberi bile yoktu. Önce, müthis
telƒsa kapildi; solugu valinin yaninda aldi. Sonra, kendisini savunmak için Petersburg'a, onlara sadik
oldugunu anlatan bir mektup yazdi. Bu mektubu bana iki kere okudugu halde hiçbir zaman postalamadi;
çünkü, hangi adrese ve kime gönderecegini bilmiyordu. Bütün bir ay son derece rahatsiz oldu;
9fakat, kalben çok sevinçli olduguna inaniyordum. Birisinin ona sagladigi gazeteyi yatarken bile koynuna
aliyordu. Gündüzleri yataginin altina sakliyor, yatagini düzeltmelerine izin vermiyordu. Her gün telgraf
bekliyor ve bütün dünyaya alay ederek bakiyordu. iste o zamanlar benimle arkadaslik iliskilerini yine kurdu.
Bundan, onun ne kadar iyi kalpli ve kin tutmayan bir insan oldugunu anlasilir.
***
Inançlari yüzünden sikinti çekmemis oldugunu hiçbir zaman iddia etmem; oysa, inaniyorum ki, kendisine
gerekli açiklamalar yapilmis olsaydi, Araplar hakkindaki ögretilerine devam edebilirdi. Fakat, o zamanlar
yükselme tutkusunun seline kapilmis gidiyordu ve bütün çalismalarinin "olaylar kasirgasi" tarafindan
yikildigina inaniyordu. Eger, tüm gerçegin söylenmesi gerekirse, meslek hayatindaki degisikligin gerçek
nedeni, bir tümgeneralin karisi, Varvara Petrovna Stavrogin'in son derece nazik teklifi ve bu teklifin
yinelenmesiydi. Kadin, tek oglunun egitiminin, çok iyi ve yetenekli bir egitmen, ayni zamanda dost olan Bay
Verkhoversky tarafindan yapilmasini arzu ediyordu. Bu is için teklif edilen maasin, göz kamastirici yüksekligi
söz konusu olamazdi. Bu teklif ona, ilk defa Berlin'deyken yapilmisti. Bu teklifin yapildigi tarih, tesadüfen, ilk
karisinin ölüm tarihine rastlamisti. ilk karisi bizim ilden hafifmesrep bir kizdi. Onunla evlenisi, düsüncesiz,
genç bir adam oldugu zamana rastlar. O genç kadinla oldukça sikintili günler geçirdigine inanirim. Çok
cazibeli ve güzel olan karisiyla anlasamamasinin nedeni, onu geçindirmekten yoksun olmasi ve bazi çok
ince hususlardi. Üç yillik bir ayriliktan sonra karisi, bes yasinda bir erkek çocugu birakarak Paris'te öldü. Bay
Verkhovensky, üzüntülü günlerinden birinde çocugundan "ilk mutlu ve askimizin bulutlanmadigi" günlerin
hatirasi diye sözetmisti. Çocuk Rusya'ya gönderilmis, uzak bir ilde, uzaktan akraba olan teyzeler tarafindan
10
yetistirilmisti. Bay Verskhovensky böyle bir haldeyken, Bayan Stavrogin'in teklifini reddederek, hiç neden
yokken Berlin'li, konuskan olmayan bir kizla evlendi. Henüz karisinin ölümü üzerinden bir yil geçmemisti.
Fakat, evlenmesinin disinda, egitmen olarak görevi kabul etmemesinin baska nedenleri de vardi. O zamanlar
taninmak sevdasi ile yanip tutustugundan, dillere destan olan taninmis bir profesörün sözlerine kanmis,
üniversitede doçentlik teklifini kabul etmisti. Zaten uzun süreden beri kendisini buna hazirliyor, kartal
kanatlarim denemek istiyordu. Ve simdi, kanatlan kirildiktan sonra, daha evvel reddetmekte hakli olup
olmadigini düsünmedigi teklifi hatirlamasi normaldi. Evliliginden bir yil sonra karisinin ani ölümü bu konuyu
kesin olarak çözümledi. Samimi olayim: Bayan Stavrogin'in atesli sempatisi, paha biçilmez ve klasik dostlugu
her seyi kökünden çözümlemisti. Tabii, dostluk hakkinda böyle deyisler kullanilabilirse... Bay Verkhovensky,
kendisini bu dostlugun kollarina firlatip atti ve her sey yirmi yil sürece çözümlenmis oldu. "Kollarina firlatip
atti" deyisini kullandim diye yanlis fikirlere kapilinmasini arzu etmem; kollarin, en yüksek moral duygusu
anlaminda degerlendirilmesi gerekir. Bu iki kayda deger varlik, soylu ve zarif bir beraberlik kurarak sonsuza
dek birlestiler.
Ayni zamanda, Bay Varkhovensky'nin egitmenligi kabul etmesinin baska bir nedeni de vardi. Ilk karisindan
miras olarak kalan yer, (burasi küçük bir yerdi) kentimizin birkaç mil ötesinde, Stav-rogin'lerin gösterisli
arazilerinin bulundugu Skvoreshniki'ye yakindi. Ayrica, kendisini ögrenme gibi büyük bir konuya verebilmesi
her zaman mümkündü ve çalisma odasinin sessiz yalnizliginda, zengin Rus edebiyati hakkinda pek derin
arastirmalar yapabilirdi. Burada, üniversitede oldugu gibi, arastirmalarindan baska islerle de ugrasmayacakti.
Bu arastirmalar, hiçbir zaman meydana çikmadi; fakat, diger taraftan, hayatinin geri kalan kismini, yirmi
yildan fazlasini, "canli bir sitem heykeli" olarak geçirebileceginin mümkün oldugunu anladi. Zaten bu söz,
taninmis bir ozanin siirinde de geçiyordu.
11Canli bir sitem heykeli.
Vatanimin önünde duruyordum, Liberal ülkücü.
Belki de, ozanin aklindaki kisi, eger arzu ederse, hayati süresince böyle poz vererek durmaya hakki olan
kisiydi. Dogrusunu söylemek gerekirse, bizim Bay Verkhovensky, böyle kimseleri kendine örnek alan biriydi;
ayrica, ayakta durmaktan çabukça yorulur, sik sik yatmayi tercih ederdi. Fakat, onun hakkini vermis olmak
için, uzanip yatmis bile olsa, yine de canli "sitem heykeli" pozunu korurdu özellikle; bu bile, dar kafali
halkimiz için oldukça yeterliydi. Onu, kulübümüzde kƒgit oynamak üzere masaya oturdugu zaman
görmeliydiniz. Tüm tavirlari sanki söyle söylüyordu: "Kƒgitlar! Oturmus sizinle oynuyorum! Iliskilerimi
korumak için mi? Fakat bundan sorumlu olan kim? Meslek hayatimi kim yikti ve beni sizinle oynamaya
zorladi? Oh, yok ol Rusya." Sonra, kibar bir tavirla kupa kozunu oynardi.
Dogrusunu söylemek gerekirse, kƒgit oyununa bayilirdi. Özellikle son yillarda, daima kaybetmesinden ötürü,
Bayan Stavrogin'le sik sik tartismalara girisirdi. Bu tartismalari pek can sikici olurdu. Bunlari daha sonra
anlatacagim. Surasini isaret etmek isterim ki, vicdanli bir insandi (bazen) ve bu yüzden sik sik kederlenirdi.
Bayan Stavrogin'le yirmi yillik arkadasliklari süresince, yilda üç ya da dört kez, düzenli olarak, aramizda
"yurttas kederi" diye bilinen bir üzüntüye kapilirdi. Bizim pek saygideger Bayan Stavrogin, özellikle bu deyisi
begenirdi. Daha sonralari, "yurttaslik kederi" hastaligi yani sira, bir de sampanya hastaligina kapildi. Fakat,
isbilir Bayan Stavrogin, bütün hayati süresince, onu, bu önemsiz arzularina karsi bütün gücü ile korudu. Ve
dogrusu, çok garip davranislari olmasindan ötürü onun bir bakiciya ihtiyaci vardi. Coskun bir kederin tam
ortasinda kahkahalarla gülmeye baslardi. Kendi kendine konustugu bile olurdu; tabii, bu konusmalari nükteli
olurdu. Ve Bayan
12
Stavrogin onun böyle nükteli konusmalarindan çekinirdi. Çünkü, hayatinda en çok korktugu, nükteli
konusmalardi. Daima en üstün nedenlerle görevini yapan klasik bir kadindi. Bu üstün kadinin, zavalli olarak
kabul ettigi arkadasi üzerindeki etkisi, yirmi yil sürdü. Bu kadindan ayrica sözetmeliyim ki, bunu da simdi
yapmak ka-rarindayim.
Garip dostluklar vardir; iki dost, birbirlerini hemen hemen öldürmek üzere hazirdir. Bütün yasantilari
süresince bu böyle sürer gider ve ayrilmayi kesin olarak düsünmezler; tartisan kisi, yakin dostluklarini
bozacak olursa, hastalanir ve hatta kederinden ölebilir. Bayan Stavrogin ile yaptigi özel tartismalardan sonra,
onun yanindan ayrilisi üzerine, Bay Verkhovensky'nin kanepeden firlayarak kalkip duvari yumrukladigina kaç
kere tanik olmusumdur.
Söylediklerimde zerre kadar yalan yok. Hatta, bir keresinde duvarin sivasini bile yikmisti. Bu kadar ince
ayrintilari nasil bildigim sorulabilir. Bunlara yakindan tanik oldugumu söylersem ne dersiniz? Ya Bay
Verkhovensky, Bayan Stavrogin'le yaptigi konusmayi renkli kelimelerle anlatirken basini omzuma dayayarak
defalarca aglamissa? Fakat, bu aglamalar sonunda, daima degismez davranislari vardi. Ertesi sabah,
kendisine nankörlügünden ötürü iskence yapmaya hazirdir; ya aceleyle beni çagirtir ya da kosarak bana gelir
ve Bayan Stavrogin'in ne kadar serefli, hassas bir insan oldugunu söylerdi. Sadece bana gelmekle de
kalmaz, Bayan Stav-rogin'e mektuplar yazar ve içini döktügü bu mektuplara da imzasini basardi. Birkaç gün
evvel, yabanci birine, onu evinde sirf ününden yararlanmak için tuttugunu, bilgisine ve kabiliyetine
imrendigini, bu nedenle ondan nefret ettigini; fakat, bu nefretini açik olarak gösteremedigini çünkü, onu
terkettigi zaman Bayan Stavrogin'in, kültürüne zarar verecegini bildigini; bu kadar alçalabildigi için
13kendinden igrendigini ve en berbat bir ölümü hakettigini; ondan, kaderini çizecek son kelimeleri
söylemesini bekledigim falan yaziyordu; tabii bütün bu yazdiklari, nükteli bir anlatim tasiyordu. Bunu
okuduktan sonra, elli yasindaki masum çocuklarin, sinir buhranlari sonucu isi nereye kadar vardirdiklarini
anlarsiniz!... Küçük bir konudan dolayi aralarinda çikan tartisma sonucu yazdigi bu mektuplardan birini de
ben okudum. Anladigima göre, birbirlerine oldukça igneli sözler söylemis ve birbirlerini kirmislar. Mektubu
okuduktan sonra dehsete kapilmis ve göndermemesi için yalvarmistim.
Büyük bir hararetle:
- Bu mümkün degil, demisti. Böylesi daha onurlu bir davranis. Görevim bu. Ona her seyi anlatmadigim
takdirde kahrimdan ölebilirim.
Ve o mektubu gönderdi.
Bayan Stavrogin -iste burada ayriliyorlardi- böyle bir mektubu hiçbir zaman göndermezdi. Bay
Verkhovensky'nin yazmaya karsi büyük tutkusu oldugu bir gerçektir. Ayni evde kaldiklari halde Bayan
Stavrogin'e mektup yazar; sinir nöbetleri aninda bu mektuplar günde ikiye çikardi. Bayan Stavrogin'in, günde
iki mektup da alsa, bunlari büyük bir dikkatle okudugunu kesin olarak biliyorum. Onlari okuduktan sonra,
siraya koyarak özel bir kutuda saklardi. Ayrica, onlari kalbinin bir hazinesi olarak kabul ederdi. Sonra,
dostunu bütün gün cevap bekler olarak birakir; sanki hiçbir seyin önemi yokmus ve bir gün evvel aralarinda
önemli bir olay geçmemis gibi davranarak onunla görüsürdü. Zamanla, onu öyle bir alistirdi ki, Bay
Verkhovensky, bir gün önce olan olaylari ona hatirlatmak cesaretini bulamazdi; fakat, dostunun gözlerine
sert bir bakisla bakmaktan da geri durmazdi. Bay Verkhovensky, olanlari çok çabuk unutmakla beraber,
Bayan Stavrogin, kolay kolay unutmazdi. Onun sogukkanliligindan cesaret alan Bay Verkhovensky,
arkadaslari geldigi zaman, sampanya içerek eglenirken bol bol güler ve bütün saklabanliklarini döktürürdü.
Böyle anlarda, Bayan Stavrogin ona ze14
hirli bir nefretle bakardi; ama, o, bunun farkina bile varmazdi. Aradan bir hafta, belki bir ay, hatta alti ay
geçtikten sonra, nasil oldugu bilinemez, yazdigi mektuplarda kullanmis oldugu bir deyisi hatirlar, öylesine
üzülür ve acinirdi ki, midesine sancilar girer kivranirdi. Bu özel sancilari, bazi hallerde, bir sinir soku geçirdigi
zaman tutardi. Beden yapisinin degisik bir özelligi de buydu.
Hiç kusku yok ki, Bayan Stavrogin, ondan sik sik nefret ederdi; fakat, Bay Verkhovensky'nin sonuna kadar
göremedigi bir husus, nihayet onun oglu, ondan olma bir varlik, hatta onun bir bulusu haline gelmis
olmasiydi. Bay Verkhovensky, onun eti, kemigi olmustu; onu yalniz, "yeteneklerini kiskanmasi" nedeniyle
evinde barindirip bakmamisti. Böyle düsünülmesi, kadim kimbilir ne kadar üzmüstür... Sürekli nefretinin,
kiskançliginin ve küçük görmesinin yani sira ona, kalbinin en gizli köselerine; saklanmis bir sevgi besliyor
olmaliydi. Onu en küçük bir lekeden dahi korurdu. Tam yirmi iki yil onun üzerine titredi. Onun, bir sair, bir
bilgin ya da bir hayat adami olarak ünü tehlikeye girecek olsa, gecelerini uykusuz geçirirdi. Onu icat etmisti
ve kendi icadina, önce kendisi inanmisti. Bay Verkhovenksy, onun gördügü bir çesit rüyaydi... Fakat
karsiliginda ondan çok seyler isterdi. Hatta, bazen, ondan bir köle bagliligi beklerdi. Onun, nasil kindar bir
insan olduguna ina-nilamaz! Bunun hakkinda iki öykü anlatsam fena olmaz sanirim.
***
Kölelerin özgürlüklerine kavusacaklari hakkindaki söylentilerin ilk çiktigi, tüm Rusya'nin birden yüzü güldügü,
tamamen yeni bir dogus hazirliklarina basladigi zamana rastlayan günlerden birinde, reformla yakindan ilgili
ve yüksek tabaka ile siki iliskileri bulunan Petersburg'lu bir Baron, kentimizden geçerken Bayan Stavrogin'i
ziyaret etti. Kocasinin ölümüyle, yüksek sosyetedeki baglarinin zayiflamasi ve gittikçe azalarak tamamen
kopmasindan ötürü, Bayan Stavrogin için böyle bir ziyaret çok önemliydi. Baron,
15bir saat kadar kaldi ve çay içti. Yanlarinda baska kimse yoktu. Bayan Stavrogin, Stepan Verkhovensky'yi
davet etti ve Baronla tanistirdi. Baron, Bay Verkhonevsky'nin itibarini daha önce duymustu ya da duymus
göründü; fakat, çay içerken onunla pek az ilgilendi. Bay Verkhonevsky, onun üzerinde iyi bir etki birakmak
için elinden gelen gayreti esirgemiyordu. Ayrica, davranislari son derece kibar ve göz aliciydi. Her ne kadar
soylu bir aileden gelmiyorsa da, Moskova'da aristokrat bir ailenin yaninda yetismis oldugundan, onla! gibi
davraniyordu. Fransizcayi bir Parisli kadar düzgün konusurdu. Bu bakimdan, Bayan Stavrogin tasrada bile
yasasa, etrafinda ne çesit insanlarin bulundugunu anlamamak mümkün degildi. Baron, bunu anlamis
olmaliydi. Oysa, beklenilen sonuç alinamadi. Baron henüz etrafa yayilmis olan büyük reform söylentilerinin
dogrulugunu onaylarken, Bay Verkhovensky, coskunlugunu engelle yemeyerek" Yasa!", diye haykirdi; bu
haberden duydugu asiri heyecani anlatabilmek için de bagirmasi ile beraber bir el hareketi de yapmisti.
Haykirisi fazla yüksek sesle degildi. Hatta, kibarca da denilebilirdi; gerçekte, coskunlugu içten dogan bir
davranis degildi. ve çay partisinden önce, davranislarini ayna karsisinda yarim saat kadar büyük bir dikkatle
incelemisti; fakat görünüse göre, bir hata olmustu; çünkü, hafifçe gülümseyen Baron, bu büyük olay
karsisinda tüm Rus ulusunun duygulanmasinin normal oldugunu söyledi. Bundan sonra, Baron, hemen kalkti
ve Bay Verkhovensky' nin elini sikmak için iki parmagini uzatmayi da unutmadi. Bayan Stavrogin, büyük
salona döndügü zaman masanin üzerindeki bir seyle ilgileniyormus gibi üç dakika kadar bir sey söylemedi;
sonra birden Bay Verkshovensky'ye döndü. Soluk bir yüz ve ates püsküren gözlerle tislar gibi fisildadi:
- Bu yaptiginizdan ötürü sizi hiç affetmeyecegim!... Ertesi günü dostuyla karsilastigi zaman sanki hiçbir sey
olmamis gibi davrandi; o olaya hiçbir sekilde deginmedi. Ancak, on üç yil sonra, kötü bir aninda, olayi
hatirladi ve dostuna sitem etti; on üç yil evvelki gibi, rengi yine soluk, gözleri ates püskürüyordu.
16
Ömründe ancak iki kere Bay Verskhovensky'ye "Bu yaptiginizdan ötürü sizi hiç affetmeyecegim!" demisti.
Baronun yaninda olan olay ikinciydi; fakat, birinci olay da en az onun kadar karakteristikti ve görünüse göre,
Bay Verskhovensky'nin geleceginde büyük bir rol oynamistir. Bu bakimdan, birinci olaya da deginmem
gerekiyor.
Bu olay, 1855 yili ilkbaharinin mayis ayina rastlar. Hareket halindeki orduya katilmak üzere aceleyle Kirim'a
gitmekte olan, akilsiz, yasli bir centilmen olan Tümgeneral Stavrogin'in mide kanamasindan öldügü haberi
Skvoreshniki'de duyuldugu zamana aittir. Dul kalan Bayan Stavrogin, büyük bir yas içindeydi. Kocasindan
dört yildan beri ayri yasayan Bayan Stavrogin, büyük bir yas içindeydi. Kocasindan ayri yasamasi, karakter
ayriligi nedeniyleydi. Kocasina bir aylik baglamisti. (Tümgeneralin, 150 köylüsü ve ücretlerini ödemek
zorunda kaldigi bir ordusu ve sosyete ile iliskileri vardi; bütün para ve Skvoreshniki, çok zengin, Devlet
müteahhidi bir adamin tek kizi olan Bayan Stavrogin'indi.) Böyle olmakla beraber, ölüm haberinin ahi
olmasindan sarsilmisti. Bay Verk-shovensky'nin daima onun yaninda bulundugunu söylemek gereksiz
olacak.
Mayisin en civcivli zamaniydi; Geceler son derece güzel oluyordu; yabani kirazlar çiçek açmisti. Iki dost her
gece bahçede bulusur ve karanlik bastirana kadar kameriyede oturur, birbirlerine içlerini dökerlerdi.
Romantik anlar da olurdu... Yasantisindaki degisikligin etkisi altinda kalan Bayan Stavrogin, her
zamankinden daha çok konusurdu. Dostuna kopmaz baglarla baglanmis görünürdü ve böylece birçok gece
geçirdiler. Birden Bay Verk-hovensky'nin aklina garip bir düsünce saplandi: "Acaba bu teselli kabul etmeyen
kadin, yas tuttugu yilin sonunda, ondan bir evlenme teklifi mi bekliyordu?" Bu saçma bir fikirdi; fakat, gözü
yükseklerde olan bir adamin manevi gelismesinin çok yönü oldugundan, isteklerini artirmak izin bazen böyle
saçma fikirlere saplandigi gerçektir. Bu düsünceyi, büyük bir dikkatle kafasinda evirip çevirdi ve sonunda,
durumun böyle olduguna karar verdi. Bunun üzerinde,
17tekrar düsündü: "Kadinin büyük bir gelecegi oldugu muhakkak, ama..." Bayan Stavrogin güzel sayilmazdi;
uzun boylu, soluk benizli, kemikleri çok iri ve at gibi uzun yüzlü bir kadindi. Bay Verk-hovensky, gittikçe
tereddüt ediyordu; kusku içinde kivraniyordu ve karar veremedigi için birkaç kere de agladi (zaten sik sik
aglardi). Geceleri kameriyede otururlarken yüzüne, elinde olmayarak, kaprisli ve alayci bir anlatim geliyordu.
Bu anlatim, biraz isveli ve tepeden bakan anlam da tasiyordu. Her nasilsa bu, iradesi disinda oluyordu ve
gerçekten bir insan ne kadar onurlu ise, yüzünün anlatimi da o kadar açik olurdu. Bu kuskularin ne kadar
dogru oldugunu ancak Allah bilir; fakat onun kalbinde Bay Verkhovensky'nin kuskularini dogru çikaracak
hiçbir his olmadigini söylemek daha dogru olur kanisindayim. Ve ayrica, istedigi kadar ünlü olsun, Stavrogin,
ismini onun ismi ile degistirmeye niyetli degildi. Olasilikla, bir adamla ayni fikirde olmasi, tamamen kadinca
bir arzu ve böyle durumlarda çok normal olan özlem olabilirdi. Nitekim, bugüne kadar kadin kalbinin
derinliklerine inilememistir diyebilirim; yazmaya devam edecegim.
Dostunun yüzündeki garip anlatimi sezmekte gecikmedigini söyleyebilirim. Çünkü, çok hassas ve sezgi gücü
yüksek bir kadindi. Ayrica, Bay Verkhovensky, böyle zamanlarda çok safti. Geceler eskisi gibi devam ediyor,
konusmalar hep sairane ve çok daha ilginç oluyordu. Bir gün, hava karardigi zaman, çok canli ve sairane
konusmalardan sonra, iki dost, Bay Verkhovensky'nin oturdugu barakanin merdivenlerinde, birbirlerinin
ellerini sicak ve candan bir tavirla sikarak neseyle ayrilmislardi. Bay Verkhovensky, her yaz, Skvoreshniki
villasindan, hemen hemen bahçenin ortasinda duran bu küçük barakaya tasinirdi: Odasina henüz girmis,
kederli düsüncelere dalmis, elinde henüz yakmadigi bir püro, pencerinin önünde yorgun ve hareketsiz
duruyor ve tüy gibi hafif bulutlarin ayin yanindan kayarak geçisini seyrediyordu ki, aniden duydugu bir hisirti
ile sasirarak arkasina döndü. Dört dakika kadar önce ayrilmis oldugu Bayan Stavrogin'in yine gelmis
oldugunu gördü. Kadinin soluk yüzü hemen hemen mavilesmis, dudaklari kisilmisti ve uç18
lan arada sirada titriyordu. Bayan Stavrogin, amansiz bir ifadeyle gözlerini Bay Verkhovensky'nin gözlerine
dikerek tam on saniye konusmadan durdu; sonra, aceleyle fisildadi:
- Bu yaptiginizdan ötürü sizi hiç affetmeyecegim!...
On yil sonra, Bay Verkhovensky, kapiyi özellikle kilitleyerek bu üzücü olayi bana fisiltiyla anlattigi zaman, çok
sasirmis oldugundan Bayan Stavrogin'in gittiginin farkina bile varmadigini yeminle söylemisti. Bayan
Stavrogin bu olaydan bir daha söz etmedigi ve iliskilerinin hiçbir sey olmamis gibi devam ettigi için Bay
Verkhovensky, bu olayin hastaliktan önce görülen bir kƒbus oldugunu kabul etmisti. Nitekim, bu olaydan
sonra, o gece hastalanmis ve hastaligi on bes gün sürmüs, dolayisiyla, kameriyede bulusmalari
kendiliginden son bulmustu.
Bununla beraber, bu olayin bir kƒbus oldugunu bile düsünse, yine de devamim her gün beklemis ve bunun
bitmis olduguna inanmak istememisti.
***
Hatta, bütün hayati boyunca giydigi giysilerini bile, Bayan Stavrogin, bizzat diktirmisti. Pek göz alici ve özel
giysilerdi; uzun etekli, dügmeleri neredeyse bogaza kadar iliklenen, fakat, üzerine çok güzel oturan bir ceket;
yumusak genis kenarli sapka (yazlari hasir olurdu); iri baglanmis, uçlari sarkan beyaz kravat; gümüs basli
baston ve omuzlarina kadar uzanan uzun saç. Bay Verkhovensky'nin saçlari koyu kahverengiydi. Son
zamanlarda sakaklarindan itibaren kirlasmaya baslamisti. Daima sinek kaydi tiras olurdu. Gençliginde çok
yakisikli oldugunu söylerler. Fakat kanimca, yasliliginda çok daha etkili bir görünüsü vardi. Ayrica, elli üç
yasinda oldugu halde ona yasli denemezdi. Fakat, kendini begenmisligin yani sira, genç oldugunu iddia
etmektense, yasli olmayi tercih eder ve yasiyla son derece gururlanirdi. Uzun boyu,
19ince yapisi ve omuzlarina kadar dökülen saçlariyla bir piskoposu andirirdi. Ya da daha çok yazin bahçede,
çiçek açmis bir leylak agacinin altindaki bankta, iki elini gümüs basli bastonuna dayamis, yaninda açik bir
kitap, dalgin ve hülyali gözlerle günesin batisini seyrederken, otuz yillarindaki yayinlarda yapitlarinin yaninda
bir de basma resmi çikan oyun yazan Kukolnik'i andirirdi. Kitaplarla ilgili olarak sunu söylemem gerekir ki,
son zamanlarda okumaktan kaçinir görünürdü. Fakat bu, hayatinin son anlarinda olmustu. Bayan
Stavrogin'in siparis ederek getirttigi çok sayidaki gazete ve dergiyi devamli olarak okurdu. Agirbasliligindan
bir sey kaybetmemeye dikkat ederek Rus Edebiyati'nin yaptigi ilerlemelerle yakindan ilgilenirdi. Bir ara, iç ve
dis politika ile ilgilenmis; fakat, bundan kisa bir süre sonra nedense vazgeçmisti. Sik sik olagelen olaylardan
biri de, bahçeye çikarken yanina De Tocqueville'yi almasi ve cebinde de bir Paul de Kock'u gizlice
tasimasidir. Bununla beraber, önemsiz bir olaydir bu.
Parantez içinde kalmak üzere Kukolnik'in portresinden de bahsedecegim. Bayan Stavrogin, henüz genç
kizliginda Moskova'daki yatili bir okulda ögrenciyken bu resim eline geçmisti. Yatili okullarda her genç kizin,
yazi ve resim ögretmenlerine ƒsik oldugu gibi o da bu portreye hemen ƒsik oldu. Fakat burada önemli olan,
Bayan Stavrogin'in genç bir kizken yaptigi degil, o portreyi elli yasina kadar çeyiz sandiginda saklamasidir.
Belki, Bay Verkhovensky'ye diktirdigi elbiselerin o portredeki giysilere benzemesinin nedeni de budur. Fakat,
sunun surasi da muhakkak ki, bu da önemi olmayan bir noktadir.
Ilk yillarda ya da daha kesin söylemek gerekirse, Bayan Stavrogin'in yaninda kaldigi sürenin ilk yarisinda,
Bay Verkhovensky, hƒlƒ bir kitap yazmayi düsünüyor ve her gün ciddi olarak kitabina baslamaya niyet
ediyordu. Fakat, Bayan Stavrogin'in yaninda kaldigi sürenin ikinci yarisinda, bildigi her seyi unutmus
görünüyordu. Günler geçtikçe bize sik sik söyle söylerdi: "Çalismaya hazir görünüyorum, bütün malzemeyi
toplamis durumdayim fakat, her na20
silsa, çalismaya bir türlü baslayamiyorum. Hiçbir sey yapamiyorum!" Sonra basini kederle önüne egiyordu.
Süphesiz ki bu hareketi, fikir kurbani olarak ününü bizim gözümüzde çogaltmak içindi; fakat, kendisi baska
bir seyin pesindeydi. Çogu kez "Unutuldum! Artik kimseye faydali degilim!" diye dert yanardi. Bu siddetli
ümitsizlik, onda, özellikle ellinci yasinin sonlarina dogru görülmeye baslamisti. Bayan Stavrogin, nihayet
bunun ciddiyetini kavramisti. Ayrica, dostunun unutulmus oldugunu ve kimseye yararli olmadigi gerekçesini
kabul edemezdi. Onun düsüncelerini saplantidan kurtarmak ve bir yenilik vermek amaci ile onu Moskova'ya
götürdü. Moskova'da dünya edebiyatinin gelismeleri ile yakindan ilgilenen
bir sürü dostlari vardi. Bununla beraber, Moskova'ya gitmeleri bile
yeterli olmamis gibi görünüyordu.
Garip bir zamandi; yeni bir heyecan vardi; geçmisteki sessizlige benzemeyen, gerçekten garip bir seydi. Her
yerde hissedildigi kadar, Skvoreshniki'de de hissediliyordu. Kentimize kadar ulasan birçok söylenti vardi.
Gerçek, genellikle az ya da çok biliniyordu. Fakat, gerçege ek olarak belirli fikirlerin de geldigi açikti ve
önemli olan bu düsüncelerin asiri çokluguydu. Bu da çok sasirtici oluyordu. Bir kimsenin kendisini bu fikirlere
alistirmasi hemen hemen imkƒnsizdi ya da onlarin tam olarak ne anlama geldigini anlamak mümkün degildi.
Bayan Stavrogin kadin oldugu halde, onlarin anlamlarinda gizli bir sey oldugundan süpheleniyordu. Hatta,
gazete ve dergileri, dis ülkelerde basilmis yasak yayinlari okumaya baslamisti. Hatta, o günlerde, yavas
yavas ortaya çikan devrimci bildirileri bile okuyordu (onlarin hepsini temin edebiliyordu); fakat, bütün bunlar
aklini karistirmaktan baska bir ise yaramiyordu. Mektuplar yazmaya basladi; fakat, mektuplarina çok az
cevap aliyordu ve bu uzadikça anlamlarini çözmek de zor oluyordu. "Bütün bu düsünceleri" açiklamasi için,
büyük bir ciddiyetle Bay Verk-hovensky'yi yanina çagirir, oysa onun yaptigi açiklamalar bile yetersiz kalirdi.
Bay Verkhovensky'nin genel duruma bakisi yüksektendi; unutulmus ve kimseye yararli olamama
düsüncesine siki
21siki sarilmisti. Nihayet, Bay Verkhovensky de hatirlandi; önceleri dis ülkelerde basilan dergilerde, sürgün
bir düsünce suçlusu olarak anildi ve çok geçmeden adi, ünlü yildizlar arasinda eski bir yildiz olarak
Petersburg'da agizdan agiza dolasmaya basladi. Bazi nedenlerden ötürü Radsihchev ile karsilastirildi.
Sonra, biri ortaya çikti ve onun ölüm haberini yayimlayarak, hakkinda biyografik bilgi verecegine dair söz
verdi. Bay Verkhovensky birden dirildi ve gururlandi. Çagdas insanlara karsi duydugu küçümseme derhal
yok oldu ve bu hareketlere katilarak gücünü onlara göstermek arzusuyla yanip tutustu. Bayan Stavrogin,
derhal kendine olan güvenini tekrar kazandi ve yogun bir çalismaya giristi. Vakit geçirmeden Peters-burg'a
gitmeye, her seyi yerinde ögrenmeye ve mümkün olursa, bütün inançlari ile bu yeni ise atlamaya karar
verdiler. Öte yandan, Bayan Stavrogin, kendi adina bir dergi yayinlamaya ve ömrünün geri kalan kismini bu
ugurda harcamaya niyetli oldugunu bildirdi. Durumun bu kadar ileriye gittigini gören Bay Verkhovensky,
daha fazla magrurlasmis ve Petersburg yolculugunda Bayan Stavrogin'e patronluk taslamaya baslamisti ki,
bu durum Bayan Stavrogin'in gözünden kaçmamisti. Bunu ilerde hatirlayacagi kesindi. Aslina bakilacak
olursa, onun bu yolculuga çikmasinda önemli bir neden daha vardi; bu da, sosyetedeki eski iliskilerini
yeniden canlandirmak amaciydi. Kendisini sosyeteye su ya da bu sekilde hatirlatmasi gerektigine inaniyordu.
Hiç degilse bir kere denemis olacakti. Bu yolculugun resmi nedeni, o siralarda Petersburg Lisesi'ni yeni
bitken tek oglunu görmekti.
***
Hemen hemen bütün kisi Petersburg'da geçirdiler. Büyük perhiz zamani, her nasilsa, her sey gökkusagi
rengini veren sabun köpügü bir balon gibi sönüp bitti. Rüyalari da bir anda yok olmus ve karisikliklar
aydinlanacagina büsbütün içinden çikilmaz duruma girmisti. Bütün çabalamalara ragmen küçük bir iliski
disinda
22
yüksek sosyete ile tatmin edici bir bag kurulamamisti. Gururu incinen Bayan Stavrogin önce "yeni
düsünüs"lere karsi asiri bir ilgi gösterdi ve evinde gece partileri vermeye basladi. Aydin kisilere davetiyeler
gönderdi. Kisa bir süre içinde yüzlercesi Bayan Stavrogin'in evinde toplanmaya basladi. Daha sonralari, artik
davet edilmeden de gelmeye basladilar. Gelirken de arkadaslarini da getirdiler. Bayan Stavrogin, hayatinda
bu kadar aydini birarada görmemisti. Inanilmaz derecede kendini begenmis kimselerdi. Bunu da sanki,
baslica görevleri buymus gibi saklamiyorlardi. Bazilari (her ne kadar zararsizsa da) sarhos bile geliyor, fakat
bu tutumlarini, sanki bir gün önce ögrendikleri zarafet belirtisi gibi gösteriyorlardi. Tümünün görünüsünde, bir
seyden son derece gu-rurlaniyormus gibi bir hƒl vardi. Her birinin yüzünden, çok önemli bir sirri henüz
ögrenmis gibi garip bir anlatim yansiyordu. Birbirlerine küfür ediyorlar ve bundan gururlaniyorlardi. Ne
yazdiklarini anlamak oldukça güçtü. Fakat birbirlerine küfür ederek konusanlar arasinda, elestirmenler,
romancilar ve tiyatro yazarlari, yergi yazarlari ve muhabirler vardi. Bay Verkhovensky, onlarin arasinda,
hareketlerin yönetildigi en yüksek noktaya çikmisti. Bu zor bir yükselisti; fakat, onu açik kollarla karsiladilar.
Bununla beraber, bir fikri temsil etmesi disinda onu taniyan ve onun hakkinda bilgi sahibi olan kimse yoktu.
Onlarin arasinda o kadar hünerlice davranislarda bulundu, onlari o kadar ikna etti ki, pek kurumlu ve
görkemli tutumlarina ragmen Bayan Stavrogin'in salonlarina iki kere geldiler. Bu insanlar, çok ciddi ve son
derece kibar kimselerdi; çok terbiyeli davranislari vardi; digerleri onlardan açik olarak çe-kiniyorlardi; fakat,
kaybedecek zamanlari olmadigi da açikti. Toplantilara iki yada üç eski edebiyatçi da geliyordu. O tarihte bir
rastlanti sonucu Petersburg'da bulunuyorlardi ve Bayan Stavrogin uzun süreden beri onlarla olan iliskilerini
en güzel ve hos bir sekilde sürdürmüstü. Bu gerçekten ünlü sanatçilarin çok sessiz olmalari ve bazilarinin hiç
çekinmeden toplantida bulunan döküntü kisilere yanasmasi, Bayan Stavrogin'i hayrete düsürüyordu. Ilk
zamanlar, Bay Verkhovensky'nin sansi vardi; onlar tarafindan tutulmus ve
23edebi toplantilarda halkin önüne çikarilmisti. Böyle genel toplantilarin birinde kürsüye ilk defa çiktigi
zaman, bes dakika süreyle halk tarafindan çilginca alkislanmisti. Dokuz yil sonra bu olayi, sükran
duygusundan çok artistik yeteneginden ötürü, göz yaslariyla andi. Bizzat kendisi, (sadece bana ve sir olarak)
"Size yemin eder ve bu hususta bahse girerim ki" demisti. "O kalabalik arasinda benim hakkimda en küçük
bilgisi olan kimse yoktu." Kayda deger bir itirafti bu; kürsüye çiktigi zaman, o heyecaninin arasinda durumunu
açik olarak sezinledigine göre, keskin bir zekƒsi var demekti; fakat diger y andan, dokuz yil sonra bu olayi
içinde bir küskünlük duyarak hatirlamasi keskin bir zekƒsi olmadiginin açik bir kanitiydi. Bir ara toplanmis iki
ya da üç protesto bildirisini imzalamaya zorlandi (kendisi bunlarin neyin aleyhine oldugunu bilmiyordu); onlari
imzaladi. Bayan Stavrogin de bazi "igrenç hareketler" aleyhine bir protesto imzalamaya zorlandi ve imzaladi
da. Her ne kadar bu "yeni" adamlar Bayan Stavrogin'in partilerinde çogunlugu olusturuyorlarsa da, bazi
nedenlerden ötürü, Bayan Stavrogin'e, alayli ve saklamadiklari bir küçümseme ile bakmalarinin görevleri
oldugunu düsünüyorlardi. Bay Verkhovensky, kederli anlarinda, bu olaylardan söz ederken, Bayan
Stavrogin'in, onu, o zamandan beri kiskandigini ima ederdi. Kuskusuz ki, Bayan Stavrogin, bu insanlarla
isbirligi yapmak için ortak yönleri olmadigini biliyor, fakat, yine de asiri bagimlilik ve kadinlara vergi isterik bir
sabirsizlikla, onlari evinde topluyordu. Daha önemlisi, daima bir seyler olmasini bekliyordu. Gece
toplantilarinda çok az konusur; arzu ettigi takdirde istedigi kadar konusabilecekken, genellikle dinlemeyi
tercih ederdi. Bütün konusmalari, sansürün kaldirilmasi, Rus Alfabesi' nin Latin Alfabesi ile degistirilmesi, bir
gün evvel sürgüne gönderilmis olan biri, çarsida olan uygunsuz bir olay, Rusya'daki yabanci uyruklulari göz
önüne alarak federal bir mesrutiyet kurulmasinin yararlari, ordunun ve donanmanin kaldirilmasi, Polonya'nin
Dinyeper nehrine kadar yeniden kurulmasi, tarimda reform ve siyasal bildiriler, verasetin, ailenin, çocuklarin,
din adamlarinin kaldirilmasi, kadin haklan, kimsenin bagislamadigi Bay Krayevsky'nin debdebeli evi
24
ve su ya da bu konu üzerine oluyordu. Bu "yeni" insan sürüsünde dalaverecilerin çok oldugu kadar dürüst
insanlarin da bulundugu açikti. Dürüst insanlar, kaba ve dürüst olmayanlardan çok daha anlasilmaz kisilerdi;
fakat, hangisi hangisinin oyuncagidir bilinemez. Bayan Stavrogin, bir dergi yayimlamak niyetinde oldugunu
söyledigi zaman, yaptigi toplantilara daha çok insan katilmaya basladi. Fakat, hemen hemen ayni anda,
onun bir kapitalist ve kötü niyetli bir kisi oldugunu söylemeye basladilar. Bu suçlamalarin teklifsizligi, ancak
onlarin beklenmedik hareketler yapmalari ile denklestirile-bilir. Rahmetli Tümgeneral Stavrogin'in eski bir
dostu ve meslektasi olan, oldukça degerli (tabii kendi alaninda), bizim çok inatçi ve huysuz olarak
tanidigimiz, çok yiyen ve dinsizlikten çekinen yasli general Ivan Drozdov, Bayan Stavrogin'in böyle aksam
toplantilarindan birinde, taninmis bir gençle tartismaya girisince, genç adamin ilk söyledigi su oldu:
- Böyle konusabildiginize göre bir general olmalisiniz.
"General" deyiminden daha kötü bir hakaret sözü bulamadigi için böyle söylemis olmaliydi.
General Drozdov, birden parlayarak:
- Evet, efendim, dedi. Evet bir generalim, hem de tümgeneral. Çarima büyük hizmetlerde bulundum. Ve siz,
efendim, genç bir köpek ve dinsizin birisiniz.
Bu konusmayi hiç de hos olmayan bir rezalet izledi. Ertesi gün, bu olay basinda yer almisti. Generali derhal
evinden kovmadigi gerekçesi ile Bayan Stavrogin'in "igrenç hareketi"ni protesto ederi bir bildiri için imza
toplanmaya baslandi. Resimli dergilerden birinde, Bayan Stavrogin'in, General'in ve Bay Verkhovensky'nin
gurur kirici bir karikatürü, "üç gerici dost" basligiyla yayimlandi. Hatta, bu karikatürün altinda devrin en ünlü
bir ozani tarafindan özellikle bu olay için yazilmis birkaç kelimelik bir yergi siiri de vardi. Kendimden sunu
ekleyebilirim ki, o devirde, orduda general rütbesindeki subaylarin çogu, sanki, hizmet ettikleri çar
kendilerine
25aitmis gibi, "Çarima hizmet ettim..." sözünü kullanmak aliskan-ligindaydilar.
Süphesiz, bu olay üzerine Petersburg'da kalmalari mümkün degildi. Özellikle, Bay Verkhovensky için
Petersburg serüveni tam bir fiyaskoyla sonuçlanmisti. Kendisine hƒkim olamayarak, sanatin imtiyazlarindan
söz ederek herkesin kendisine eskisinden daha fazla gülmesine neden olmustu. Halkin önüne çiktigi son
günde, "sürgün" olmasina güvenip, yurtseverce bir açiklikla onlarin kalplerini etkileyecegini tasarladigi bir
konusma yapmak istedi. "Ana Vatan" kelimesinin yararsizligini ve saçmaligini kabul etmeye arzuluydu; dinin
zararli oldugu fikrini kabul etmeye hazir oldugunu bildirdi; fakat, kararli bir tavir takinip, Puskin'in her seyden
önemli, hem de çok önemli oldugunu bagira bagira söyledi. Öyle bir "yuh" çektiler, onu öyle bir yuhaladilar ki,
dinleyicilerin gözleri önünde, henüz kürsüden inmeden hüngür hüngür agladi. Bayan Stavrogin, onu yari ölü
bir halde eve götürdü. Saçma sapan mirildaniyordu:
- On m'a traite comme un vieux bonnet de cotton! (Bana kötü bir pamuk takke gibi davrandilar.)
Bayan Stavrogin, bütün gece onunla ilgilendi. Ona, defne yapragi ve kiraz kaynatip içirdi. Sonra gün
agarincaya kadar:
- Hƒlƒ yararlisiniz. Halkin önüne yine çikacaksiniz. Baska bir yerde degerinizi takdir edeceklerdir.., diye
tekrarlayip durdu.
Ertesi sabah erkenden, içlerinden üçünün yabanci oldugu bes edebiyatçi centilmen, Bayan Stavrogin'i
ziyarete geldi. Bayan Stavrogin'e, çikarmak istedigi derginin sorumlulugunu tetkik ettiklerini ve bir karara
vardiklarini bildirdiler. Bayan Stavrogin, muhakkak ki, dergisinin sorumlulugunu inceleyip karar vermeleri için
herhangi bir ricada bulunmamisti. Bu kisilerin vardiklari karar, dergiyi kurduktan sonra, serbest bir kooperatif
tarafindan idare edilmek üzere sermayesiyle birlikte onlara devredilmesiydi. Derhal Skvoreshniki'ye dönecek
ve beraberinde "güne uymayan" Bay Verkhovensky'yi de götürmeyi unutmayacakti. Haksizlik yapmak
26
amacinda olmadiklarindan, derginin sahibi oldugunu unutmayacaklar ve her yil, net kazancin altida birini
göndereceklerdi. Yapilan bu teklifteki en dokunakli husus, bu bes kisiden dördünün, kisisel bir çikarlari
olmamasiydi.
Bay Verkhovensky, bu olay hakkinda söyle söylerdi:
- Büyük bir saskinlik içinde Petersburg'dan ayrildik. Olanlardan bir sonuç çikartamayacak kadar saskindim.
Moskova'ya kadar, tekerleklerin tikirtilarina uyarak saçma sapan misralar söylemisim, Allah biliyor ya ne
olduklarini, hiç hatirlamiyorum. Sanki, orada bir sey bulacakmisim gibi kendime ancak Moskova'da
gelebildim. Ah, dostlarim!..
Derin bir iç çekisiyle devam ederdi:
- Uzun bir süreden beri kutsal sayilan büyük bir düsüncenin, bazi bozguncular tarafindan caddelerde
sürüklenerek kendileri gibi sersemlere götürülmesi, insanin içini nasil hüzne bogar bilemezsiniz. Bu
düsünceye birden, bitpazarinda rastlarsiniz. Artik taninmayacak durumda, çamura bulanmis, üstünkörü bir
tarafa atilmis, ne sekli kalmis ne armonisi, çocuklarin elinde oyuncak olmus görürsünüz! Hayir! Bizim
zamanimizda baskaydi; elde etmeye çabalamadigimizdan degil. Hayir, hayir, hiçbir zaman böyle degildi.
Artik hiçbir seyi taniyamiyorum... Fakat bizim devrimiz yine dogacak ve sallantida olan her sey yine yerli
yerine oturacak. Aksi halde kimbilir neler olacak?
***
Petersburg'dan dönüslerinden hemen sonra, Bayan Stavrogin, dostunu "dinlenmek" üzere Avrupa'ya yolladi;
ayrica, bir süre ayrilmalari gerektigini hissediyordu. Bay Verkhovensky, yolculuguna büyük bir coskunlukla
basladi.
- Orada yeniden hayat bulacagim, diye mirildaniyordu. Nihayet, orada çalismaya baslayabilecegim.
27Fakat Berlin'den gönderdigi ilk mektuplarinda, yine eskiye dönüyordu.
Bayan Stavrogin'e:
"Kalbim kirik" diye yazdi. "Hiçbir seyi unutamiyorum. Berlin'deki her sey bana geçmisimi, ilk deliliklerimi ve
istirabimi hatirlatiyor. Karim nerede? Onlarin ikisi de neredeler? Onlar için, hiçbir zaman degerli olmadigim iki
melegim neredesiniz? Oglum, sevgili oglum nerede? Ve nihayet ben neredeyim? Bugün, sakalli Yunan
Ortodoks soytarisi Andreyev diye biri, peut briser mon exi-tence en deux (varligimi ikiye bölerken)... falan
filan."
Ogluna gelince, Bay Verkhovensky, onu ancak iki kere görmüstü. Ilk görüsü dogdugu zaman, ikinci görüsü
ise, yakin bir geçmiste, Petersburg'da üniversiteye girisinde olmustu. Daha önce de söyledigim gibi, oglunun
bütün hayati (geçimini Bayan Stavrogin sagliyordu) Skvoreshniki'ye bes yüz mil uzakliktaki Orenburg ilinde
geçmisti. Andreyev'e gelince, bizim ilden basit bir tüccar, dükkƒn sahibi, çok garip, kendi kendini yetistirmis
bir arkeolojik ve antik Rus eserleri toplamaya merakli bir kimseydi. Ara sira, Bay Verkhovensky ile bilgi
yarisina kalkar, çesitli akimlar üzerine, özellikle, "gelisme" akimi üzerine onunla tartisirdi. Kir sakalli ve büyük
gümüs çerçeveli gözlüklü, degerli tüccarin, Bay Verk-hovensky'nin küçük arazisinden (Skvoreshniki'ye yakin)
satin aldigi kesimlik odun hesabindan halen 400 ruble borcu vardi. Gerçi, Bayan Stavrogin, dostunu Berlin'e
göndermeden önce, onun bütün ihtiyaçlarini karsilayacak kadar para vermisti; ama, Bay Verkhovensky belki
kendi özel bir ihtiyaci için olacak, bu 400 rubleyi almakta israr etmisti. Andreyev, bir ay daha beklemesini
söyledigi zaman aglamakli oldu. Andreyev'in böyle bir erteleme istegine de hakki yok degildi; çünkü, Bay
Verkhovensky'nin paraya ihtiyaci oldugu bir dönemde taksit borcunu, vakti henüz gelmedigi halde alti ay
önceden ödemisti. Bayan Stavrogin, ilk mektubu büyük bir dikkatle okudu ve "Onlarin ikisi neredeler?"
sözünün altini kalemle çizdi ve bir de tarih koyduktan sonra çekmecesine kilitledi. Bay
28
Verkhovensky süphesiz ki ölen iki karisini düsünmüstü. Bayan Stavrogin'in Berlin'den aldigi ikinci mektupta
konu çok degisikti.
"Günde on iki saat çalisiyorum. (Bayan Stavrogin, keske yedi saat deseydi, diye mirildandi.) Kütüphaneleri
dolasarak kitaplar karistiriyor ve notlar aliyorum; profesörlerle görüstüm. Soylu Dundasov ailesiyle eski
dostlugumu yeniden canlandirdim. Bayan, Dundasov sahane bir kadin! Size çok saygilari var. Genç kocasi
ve üç yegeni Berlin'deler. Gençlerle gün agarincaya kadar oturup söylesiyoruz ve hemen hemen Atina
partilerine benziyor; ama, onlarin incelik ve nezaketine saygi duymak gerekir; buradaki her sey soylu; bol
müzik, Ispanyol havasi, insanlarin yeniden canlandirilmalari hülyasi, ebedi güzellik, Sistine Meryem Ana
tasfiri, karanlikla degisen isik; fakat, güneste bile lekeler vardir! Ah, dostum, benim soylu ve sadik dostum,
kalben sizinle beraberim ve ben sizinim; daima sizinleyim, en tout pays (her ülkede), hatta, dans le pays de
Makar et de ses veaux, (Makar'in davar sürüsünü asla sürmedigi yer), ki bunu hatirlarsiniz, Petersburg'dan
ayrilmadan evvel korku içinde titreyerek sözederdik. Bunlari gülümseyerek hatirliyorum. Siniri geçtikten
sonra kendimi daha güvende hissettim; garip ve yeni bir duygu; bu kadar yildan sonra ilk defa..." vesaire,
vesaire.
Bayan Stavrogin mektubu katlarken:
-Hepsi saçma, diye karar verdi. Sayet gün isigina kadar Atina partilerindeyse, günde on iki saat kitap
karistiramaz demektir. Acaba, bu mektubu yazarken sarhos muydu? Dundasov denen kadin bana nasil
selam gönderebilir? Ama yine de çilginliklarini yapsin...
"Dans le pays de Makar et de ses veaux" deyisi, "Makar'in davar sürüsünü asla sürmedigi yer" "Sibirya'da"
anlamina gelirdi. Bay Verkhovensky, Rus atasözlerini ve yerlesmis halk deyimlerini en saçma bir sekilde
Fransizcaya çevirirdi. Süphesiz ki, bunlari çok iyi anlar, iyi tercüme edebilirdi; ama, bunu sirf laf olsun diye
yapiyor ve ince zekƒsinin bir kaniti kabul ediyordu.
29Fakat, Bay Verkhovensky'nin bu coskunlugu fazla uzun sürmedi. Avrupa'da ancak dört ay kalabildi ve
hemen Skvoreshniki'ye döndü. Son mektuplari, uzaktaki dostuna besledigi en duygulu sevgi sözleriyle dolu
ve hasret gözyaslariyla islakti. Sadik köpekler gibi evlerine asiri bir baglilik gösteren insanlar vardir. Iki
dostun bulusmalari çok heyecanli oldu. iki gün sonra her sey eskisi gibiydi; hatta, eskisinden de sikici olmaya
basladi. Bay Verkhovensky, on bes gün sonra bana çok gizli olarak "Dostum" dedi. "Sevgili dostum,
kelimelerle anlatamayacagim bir sey ögrendim: Je suis un (ben bir) basit sigintidan, et rien de plus! (baska
bir sey degilim) Mais r-r-rien de plus! (Baskabir sey!)".
***
Hemen hemen dokuz yil süren ve derin bir sessizlikle geçen devre basladi. Belirli araliklarla basini omzuma
dayayip hiçkirarak aglamalari mutlulugumuzla hiç de ilgili degildi. Bu süre içinde Bay . Verkhovensky'nin
nasil olup da sismanlamadigina hep hayret ederim. Ondaki bütün degisiklik, burnunun biraz daha kizarmasi
ve biraz daha yumusak huylu olmasindan öteye gitmiyordu. Yavas yavas etrafini bir arkadas grubu sarmaya
basladi; ama, bu grup hiçbir zaman kalabalik olmadi. Her ne kadar Bayan Stavrogin, bizim grupla pek az
ilgileniyor görünüyorsa da biz onu daima koruyucumuz olarak görüyorduk. Petersburg'da aldigi dersten
sonra ilimize temelli olarak yerlesti. Kislari sehirdeki evinde, yazlari ise, sehir disindaki konaginda geçirirdi.
Bizim tasra sosyetemizde geçen son yedi yil sirasinda, Bayan Stavrogin bu kadar etkili ve otoriter olmamisti;
yani, simdiki valimizin atanmasina kadar geçen süre içinde. Önceki valimiz, unutulmaz, iyi tabiatli Ivan
Osipovich, Bayan Stavrogin'in yakin bir akrabasiydi ve ona bazi yardimlarda bulunmustu. Valinin karisi
Bayan Stavrogin'i hosnut edemeyeceginden son derece korkar, tir tir titrerdi. Tasra sosyetemiz de ona son
derece büyük bir saygiyla bagliydi. Bu bakimdan, Bay Verk30
hovensky'nin durumu da sarsilmaz bir noktadaydi. Kulübe üyeydi, kƒgit oyununda kaybettigi zaman
agirbasliligini hiç bozmazdi. Gerçi, ona sadece bir "ögretim üyesi" olarak bakarlardi; ama, herkes sayardi.
Daha sonralari, Bayan Stavrogin onun ayri bir evde oturmasina razi oldugu zaman, kendimizi eskisinden çok
daha özgür hissettik. Haftada iki kere evinde toplanirdik; sampanyaya acimadigi zamanlar toplantilarimiz çok
daha neseli olurdu. Sarap, yine Andreyev'in dükkƒnindan gelirdi. Bayan Stavrogin her alti ayda bir dükkƒnin
borcunu öderdi ve bu borcun ödendigi gün, Bay Verkhovensky daima sinirsel gastrit sancilarindan kivranip
dururdu.
Grubun en yasli üyesi, Liputin adinda, orta yasli bir memur, ilde dinsizligi ile taninan büyük bir liberal adamdi.
Ikinci kez genç ve güzel bir kadinla evlenmis ve oldukça yüklü bir drahoma almisti. Ayrica, yetiskin üç kizi
vardi. Ailesini, Tanri korkusu içinde ve kafes arkasinda yasatirdi. Son derece cimriydi. Maasindan artirdigi
para ile bir ev satin almis ve oldukça yüklü bir para da biriktirmisti. Huzursuz bir adamdi ve isinde de fazla
yükselememisti. Halk arasinda pek sayilmaz ve yüksek çevrelere alinmazdi. Ayrica, birçok kere siddetle
cezalandirilmis, son derece dedikoducu ve iftiraci bir adamdi. Bir keresinde, bir subay tarafindan ve bir
keresinde de iyi ve taninmis bir aile reisi olan toprak sahibi bir adam tarafindan cezalandirilmisti. Fakat, onun
keskin zekƒsini, arastirici zihnini ve kendisine özgü canli nesesini severdik. Aslinda, Bayan Stavrogin onu hiç
sevmezdi; fakat, nasilsa, Bayan Stavrogin'le beraber oldugu zaman onun hosuna gidecek bir seyler yapmayi
basarirdi.
Bayan Stavrogin, geçen yil grubumuza giren Shatov'u da sevmezdi. Shatov, daha önceleri ögrenciydi; fakat,
bazi olaylardan sonra üniversiteden atilmisti. Çocuklugunda Bay Verkhovensky' nin ögrencisiydi ve
Stavrogin'in bir kölesi olarak dünyaya gelmisti; son usaklarindan biri olan Pavel Fedorov'un ogluydu ve
Bayan Stavrogin'in çok iyiligini görmüstü. Shatov'un gururunu ve nankör olusunu hos karsilamamisti ve
üniversiteden atilir atilmaz hemen ona kosmamasini kesin olarak bagislamiyordu; tersine, Shatov o zaman
31Bayan Stavrogin'in acele olarak gönderdigi mektuba bile cevap vermemis; münevver bir tüccarin
çocuklarina, büyük bir alçakgönüllülükle ögretmen olmayi üstün tutmustu. Ögretmenden çok çocuklarin
egitmeni olarak tüccar ailesi ile birlikte Avrupa'ya gitmisti; o zamanlar Avrupa'yi görmek için çok
sabirsizlaniyordu. Çocuklarin ayni zamanda bir de bakicisi vardi; bu bakici, ailenin tam yolculuga çikacagi
zaman, çok az bir ücreti kabul ettiginden ötürü tutulmus, sen ve canli bir Rus kiziydi. Iki ay sonra tüccar, bu
kizi "serbest fikirli" diye isten çikardi. Shatov da kizin pesinden gitti ve Cenova'da evlendiler. Üç hafta
beraber yasadilar ve sonra aralarinda ortak bir bag olmadigini anlayan özgür insanlar gibi ayrildilar; tabii,
ayrilmalarinin bir nedeni de yoksulluklariydi. Bundan sonra, Shatov, Avrupa'da uzun süre tek basina dolasti
durdu. Bazi limanlarda hamallik ve sokaklarda boyacilik yaparak yetersiz bir kazançla kit kanaat geçindi.
Nihayet, bir yil önce, dogdugu sehre döndü ve dönüsünden bir ay sonra topraga verdigi yasli halasinin evine
yerlesti. Bayan Stavrogin tarafindan yetistirilen, onun göz bebegi, zenginlik içindeki kiz kardesi Dasha'yi çok
seyrek görüyor ve onunla bir iliski kurmuyordu. Aramizda daima içine kapanik durur ve pek konusmazdi;
ama, ara sira, inançlarina dokunuldugunda, öfkeyle agzina geleni söylemekten kendini alamazdi. Bay
Verkhovensky bazen alay ederdi: "Shatov'la tartismaya baslamadan önce onu sikica baglamak gerekiyor";
fakat, onu severdi. Shatov, Avrupa'da, eski inançlarini kökten degistirmis ve savurganliktan vazgeçip tutumlu
olmustu. Sabit bir fikre saplanan ve bu fikri aklindan silip atamayan ülküsel Rus kisilerinden biriydi. Onlarin
böyle düsüncelere karsi koyacak güçleri yoktur; fakat, ona ihtirasla baglidirlar ve bundan sonra bütün
ömürleri, sanki üzerlerine çökmüs, onlari yari yariya ezen büyük bir tasin altinda istirapla geçer. Görünüste
Shatov inançlarina tamamen uymus görünürdü: kaba, sari saçlari karmakarisik, kisa, genis omuzlu, kalin
dudakli, gür kasli, kirisik alinli ve sanki daima bir seyden utaniyormus gibi önüne bakan ve dostça olmayan
bakisli bir gençti. B asinda daima, bir türlü yatmayan bir tutam saç vardi. Yirmi yedi ya da yirmi sekiz yas32
larindaydi. Bayan Stavrogin bir keresinde ona dik dik baktiktan sonra:
- Karisinin ondan kaçmasina hiç sasmiyorum, demisti.
Yoksullugunu dikkate almadan elinden geldigi kadar temiz giyinmeye gayret ederdi. Bayan Stavrogin'den
yine yardim istememis, kit kanaat geçinip gidiyordu. Dükkƒnlarda çalisarak her çesit isi görürdü. Bir zaman,
tezgƒhtar yardimcisi, baska bir zaman da bir tüccarin yardimcisi olarak, vapurla mal götürecekti; fakat, yola
çikmadan önce hastalandi. Umursamadan katlandigi yoksullugun derecesini ölçmek bence çok güçtür.
Hastaligindan sonra, Bayan Stavrogin, kimligini gizleyerek, kimsenin haberi olmadan ona, 100 ruble
gönderdi. Fakat, paranin nereden geldigini ögrendi; biraz tereddütten sonra kabul etti ve Bayan Stavrogin'e
tesekkür etmek için gitti. Bayan Stavrogin onu büyük bir sicaklikla karsiladi; ama, o, Bayan Stavrogin'in
umdugunu veremedi. Tek kelime söylemeden, mahcup mahcup önüne bakip aptal aptal gülümseyerek bes
dakika kadar Bayan Stavrogin'in yaninda oturdu. Birden, Bayan Stavrogin'in söylemek istediklerini bitirmesini
beklemeden, yerinden kalkti; acemice ve kaçamak bir selam verdi. Utancindan kipkirmizi olmustu. Saskinligi
arasinda Bayan Stavrogin'in çok degerli bir sehpasina çarpip, sehpanin devrilerek kirilmasina neden oldu;
sonra, utancindan yerin dibine geçercesine Bayan Stavrogin'in yanindan ayrildi. Bu olaydan sonra, Liputin,
Shatov'a siddetle çatti. Eski hanimindan sikilmadan 100 ruble almasina, üstelik ona tesekkür bile
etmemesine son derece sinirlendi. Ona söylemedigini birakmadi. Shatov, ilin kenar mahallerinin birinde tek
basina yasar ve içimizden kimsenin gidip onu görmesine razi olmazdi. Bay Verkhovensky'nin toplantilarina
düzenli olarak gelir ve ondan ödünç gazete ve kitap alirdi.
Bay Verkhovensky'nin toplantilarina gelen, ilimizin memurlarindan olan, Virginsky adinda genç bir adam
daha vardi. Her bakimdan Shatov'dan tamamen degisik karakterde gibi görünür, fakat biraz ona benzerdi. O
da "evcil" bir gençti. Son derece sessiz,
33otuzuna yeni basmis, özellikle kendi kendini yetistirmis, iyi ögrenim görmüs bir gençti. Yoksul, evli, küçük
bir devlet memuruydu ve halasiyla baldizina da bakiyordu. Karisi ve ailenin içindeki bütün kadinlar en ileri
düsünceleri tasiyan insanlardi; ama, çok kaba görünüsleri vardi. Bay Verkhovnsky'nin baska bir konu üzerine
söyledigi gibi, "sokaga düsen bir fikir" olayiydi. Her seyi kitaplardan aliyorlardi ve Petersburg ya da
Moskova'daki küçük ilerici gruplarimizin ilk söylentilerinde her seylerini feda etmeye hazirdilar. Yeter ki böyle
bir sey onlardan istenmis olsun. Bayan Virginsky ilimizde tecrübeli bir ebeydi; genç kizliginda Petersburg'da
uzun süre kalmisti. Virginsky'nin kendisi de çok temiz kalpliydi ve su muhakkak ki, hayatimda bu kadar
onurlu ve inançlarinda tutkuyla bagli bir adama çok ender rastlayabilirdim. Bana, çogu kez gözleri parlayarak
"bu parlak umutlardan hiçbir zaman geri kalmayacagim" derdi. Bu "parlak umutlar"dan sakin ve duyarak
sözederken, daima sanki, bir sirdan söz ediyormus gibi, yari fisiltiyla konusurdu. Oldukça uzun boylu, fakat
son derece zayif ve dar omuzlu, seyrek kizil saçliydi. Bazi düsünceleriyle Bay Verkhovensky'nin ustalikla
alay etmesini uysallikla karsilar; fakat, bazen Bay Verkhovensky'ye ustalikla cevap verir ve onu güç duruma
sokardi. Bay Verkhovensky ona çok iyi davranirdi; zaten genellikle hepimize babacan davranirdi.
Virginsky'ye, alayci bir tavirla:
- Hepiniz 'yari-pismis' kimselersiniz, derdi. Sizin gibi olan herkes de böyledir. Ama yine de, itiraf etmeliyim ki,
Virginsky, Petersburg'da chez ces s‚minarites (toplantilara katilanlarda), 'dar-düsünceliligi' sizde görmedim;
fakat, yine de 'yari-pismis'siniz. Shatov tamamen pismis olmayi çok arzu ederdi; fakat korkarim ki, o da,
sadece yari-pismistir.
Liputin sordu:
- Peki ben nasilim?
- Siz sadece ikisinin ortasindasiniz, ki böyle olmaniz her yerde geçerlidir... kendinize göre.
34
Liputin bu söze gücendi.
Resmi nikƒhi üzerinden henüz bir yil geçmeden, Virginsky hakkinda, karisinin aniden onu birakmak
istedigime Lebyatkin'le anlasmis oldugu söyleniyordu. Sözü edilen Lebyatkin, ilimize yeni gelmis, daha
sonralari çok süpheli bir kisi oldugu ve söyledigi gibi yüzbasi olmadigi anlasilmisti. Bütün bildigi, biyik
burmak, içmek ve akla gelmeyen saçmaliklar üzerine konusmakti. Bu adam, yüzsüz bir sekilde
Virginsky'lerin evine yerlesti. Baskasinin sirtindan geçinmek pek hosuna gidiyor olmaliydi. Nihayet, evin
efendisinin evlilik hayatini tehlikeye soktu. Karisi tarafindan bosanma ihtari yapildiktan sonra Virginsky'nin
söyle söyledigini anlattilar:
- Dostum, su ana kadar seni sadece seviyordum; fakat, simdi sana saygi duyuyorum.
Fakat, bu eski Roma sözünün gerçekten söylenmis oldugundan kusku duyarim; tersine, onun yüksek sesle
agladigi söylenir. Bir gün, Virginsky'nin açiga çikmasindan on bes gün sonra, bütün aile hep beraber,
arkadaslari ile çay içmek için il disindaki bir korulukta piknige gitti. Virginsky asiri derecede neseliymis gibi
görünüyordu. Hatta, dansa bile katildi; fakat, aniden ve belirli bir tartisma olmadan, tek basina kankan dansi
yapan dev Lebyatkin'i saçlarindan tutup yere devirdikten sonra bagirip çagirarak, aglayarak yerlerde
sürüklemeye basladi. Dev o kadar korkmustu ki, yerlerde sürüklendigi sürece ne tek bir kelime söyleyebildi
ve ne de kendini korumak için bir hareket yapabildi; fakat, bundan sonra kurtulup ayaga kalktigi zaman her
namuslu insan gibi yüzü kipkirmizi oldu. Virginsky, bütün geceyi, karisinin önünde diz çöküp özür dilemekle
geçirdi; fakat, bütün çabalan bosuna oldu; çünkü, Lebyatkin'den özür dilemeyi reddetmisti. Ayrica, inancinin
kit oldugu bir kadina, yanlis anladigi bir seyi anlatirken, onun ayaklarina kapanmasinin gereksiz oldugu
söylendi. Yüzbasi, kisa bir süre sonra kayiplara karisti; fakat, yakin zamanda kiz kardesiyle beraber, yeni
yeni amaçlarla tekrar ortaya çikti, bundan daha sonra sözedecegim. Zavalli "evcil"in kalbini bize açmak
aliskanliginda
35olmasi ve bizim arkadasligimiza ihtiyaci oldugunu söylemek yanlis olmaz. Bununla beraber, ailevi
konularindan bize sözetmis oldugunu hiç sanmam. Sadece bir kere, Bay Verkhovensky'den birlikte,
dönerken durumunu kapali bir ifadeyle anlatti; ama birden kolumu yakaladi ve büyük bir coskuyla haykirdi.
- Bu bir sey degil! Sadece özel bir olay. "Sorun"umuzla hiçbir sekilde ilgili degildir, olamaz da.
Arada sirada toplantilarimiza katilan konuklarimiz da olurdu. Yüzbasi Kartuzov gibi, Lyamshin adinda bir
Yahudi de zaman zaman ortaya çikardi. Arastirici bir zekƒya sahip olan yasli bir centilmen de toplantilara
katilirdi; ama, adamcagiz öldü. Liputin bir gün, Sloczewski adinda sürgün bir Polonyali papaz getirdi; onu bir
süre için aramiza kabul ettik. Daha sonralari toplantilarimiza katilmasini izin vermedik.
***
Bir ara ilde, grubumuzun, serbest düsüncenin, kötülügün ve dinsizligin yuvasi oldugu söylentileri dolasti; bu
söylentiler, aklimda kaldigina göre, daima esrarliydi. Fakat, grubumuzda bütün yaptigimiz, en masum,
eglenceli, neseli tipik Rus liberaline ait konusmalardi. "Daha yüksek liberalizm" ve "daha yüksek liberal";
yani, hiçbir gayesi olmayan bir liberal sadece Rusya'da mümkündür. Her akilli insan gibi Bay
Verkhovensky'ye de bir dinleyici gerekti ve buna ek olarak, düsünceleri yaymak gibi yüksek bir görevin
yerine getirildigine inanci olmasi gerekirdi. Ve nihayet, sampanya içebilecegi; bir sise sarabin basinda,
Rusya hakkinda çok iyi bilinen gerçekler ve "Rusyalinin ruhu"ndan, genellikle Tanridan, özellikle "Rusyalinin
Tanrisi"ndan sözedebilecegi; herkesin bildigi ve yüzlerce defa tekrarlayarak ezberledigi Rusya'daki skandal
haberlerini tekrarlayabilecegi biri olmaliydi. Skandal söylentilerinin ilde ayrintilariyla anlatilmasindan, ara sira,
sert ve üstün ahlƒk ka36
rarlarina varilmasindan ötürü bir karsilik gütmüyorduk. Ayni zamanda, Dünya sorunlari, Avrupa'nin kaderi ve
insanligin gelecegi üzerine tartisiyorduk; önceden haber vermek moda olduguna göre, Fransa'da kralligin
kalkmasi, ile beraber, Fransa'nin ikinci planda kalan bir devlet haline gelecegini ve bunun çok geçmeden
olacagini kesinlikle ileri sürüyorduk. Papanin Birlesik Italya'da basit bir Baspiskopos rolünü kabullenecegine
dair çok önceden kehanette bulunmustuk ve bu bin yillik sorunun, insanlik düsünceleri, endüstri ve demiryolu
çagimizin çok önemsiz bir konusu olduguna iliskin bir kusku duymamistik. Fakat, "Rus'un daha yüksek
liberalizm''!, daima her seyi silip atiyordu. Bay Verkhovensky bazen 'sanat üzerine konusur ve bu
konusmalari da oldukça güzel olurdu; ama, biraz belirsiz olurdu. Ara sira Bay Verkhovensky gençlik
arkadaslarindan sözederdi; bunlar, Rus gelisme tarihinde isim yapmis kimselerdi, onlari saygiyla anar; ama,
bu ilgisi biraz da kiskançlik içerirdi. Sayet canimiz çok sikilacak olursa, çok güzel piyano çalan ufak tefek
Yahudi Lyamshin, (postanede memurdu) piyanonun basina geçer, bir seyler çalmaya baslar, arada domuz,
gök gürültüsü, ilk çocuguna lohusa kadin ve yeni dogmus çocuk taklidi falan yapardi. Zaten onu sirf bunun
için çagirirdik. Çok içip, iyice sarhos oldugumuzda, (sik olmamakla beraber bazen sarhos olurduk)
heyecanlanirdik. Bir keresinde, Lyamshin'in esliginde, avazimiz çiktigi kadar "Marseillaise" (Fransiz Milli
Marsi) sarkisini söyledik; ama, bunun bütün gece sürüp sürmedigini bilmiyorum. 19 Subat'ta, kölelerin
esaretten kurtulmasinin büyük gününde heyecanla toplandik ve bize erismesinden çok önce onu karsilamak
için içmeye, serefine kadeh tokusturmaya basladik. Bu çok zaman önceydi; Shatov'la Virginsky'nin
gelisinden önceydi; o zamanlar Bay Verkhovensky, halen Bayan Stavrogin'in evinde oturuyordu. Büyük
günden bir süre önce, Bay Verkhovensky kendi kendine, eski bir liberal toprak sahibinin yazmis olmasi
muhtemel, herkesçe taninmis, biraz gerçege uymayan bir dizeyi mirildanmak huyunu edinmisti.
37Köylüler geliyor, baltalar ellerinde, Kötü bir sey olmak üzere...
Tam sözlerini hatirlayamamakla beraber böyle bir sey olmasi gerekir. Bayan Stavrogin, bir gün, onun böyle
mirildandigim duydu ve:
- Saçma! Saçma!, diye haykirarak rastlantiyla orada hazir bulunan Liputin ve Bay Verkhovensky'ye alayla
söyle dedi:
-Ülkemizin emlak sahipleri, kazandiklari zaferden sarhos olan eski kölelerinden ciddi bir zarar görecek
olurlarsa çok acikli olurdu.
Ve sahadet parmagini bogazinin etrafinda dolastirdi.
Bay Verkhovensky iyi niyetle cevap verdi:
-- Cher ami, inanin (ayni isareti tekrarladi) onlarin yapacaklari kötü bir hareket ne toprak sahiplerine, ne de
ulusumuza yararli olur. Anlayisimiza baslica engel kafalarimiz olduguna göre, onlar da olmazsa hiçbir sey
yapamayiz.
Sunu da ekleyeyim ki, bizi destekleyen birçok insan, bildirinin yayinlanacagi gün, Liputin'in önceden söyledigi
gibi, olaganüstü bir olayin meydana gelmesini bekledi. Köylülerin ve Devletin, sözüm ona, ileri gelenleri bile
böyle bir olayi beklemislerdi. Bay Verk-hovensky'nin de böyle bir seye inandigini zannediyorum ki, büyük
günün hemen aksami Bayan Stavrogin'e kendisini Avrupa'ya göndermesi için ricalarda bulunmaya basladi;
kisa zamanda hu-zursuzlasmisti. Fakat, büyük gün geçti ve Bay Verkhovensky'nin yüzüne yine magrur bir
gülümseme geldi. Genellikle Ruslarin karakterleri, özellikle Rus köylülerinin karakterleri hakkinda birkaç
ilginç söz söyledi.
Konusmasinin sonlarina dogru:
- Acelesi olan insanlar gibi, dedi. Biz de sevgili köylülerimize 'çok aceleci davrandik. Onlari modaya soktuk
ve edebiyatimizin
bütün bir bölümü, sanki yeni bulunmus bir hazineymis gibi yillarca
38
onlardan sözetti. Kirli kafalarina defne dalindan çelenk koyduk. Rus köyü, bin yildan beri bize, Kamarinsky
dansindan baska bir sey vermedi. Insanlik duygusundan yoksun garip bir Rus sairi, büyük Rasel'i sahnede
ilk gördügü zaman, heyecanla haykirdi: "Rasel'i bin Rus köylüsüne degismem." Daha ileri gitmeye hazirim:
Rusya'daki bütün köylüleri bir Rasel ugruna severek feda ederdim. Olaylari daha ayik olarak görmenin
zamanidir ve bouquet de I'imp‚ratrice (Imparatoriçe'nin buketi) için dogal asaletimizde yanilmamaliyiz. Liputin
derhal kabullendi; fakat, Rus köylüsünü yalan söylemeden övmenin o zaman için gerekli oldugunu, hatta
yüksek sosyete hanimlarinin bile Grigorovich'in romani "Zavalli Sefil Anton"u okurken çiftliklerinin kƒhyalarina
mektup gönderip, artik kölelere mümkün oldugu kadar insanca davranilmasini istediklerini söyledi.
Kötü bir sans eseri olarak, Anton Petrov olayiyla ilgili söylentilerin hemen ardindan Skvoreshniki'den on mil
uzaklikta bir karisiklik oldu. Oraya acele olarak bir askeri birlik gönderdiler. Bay Verkhovensky bu kez o
kadar heyecanlandi ki bizi bile korkuttu. Kulüpte bagira çagira, oraya daha fazla asker gönderilmesinin
gerekli oldugunu ve baska bölgeden telgrafla yardim istemelerinin sart oldugunu söyledi, kosarak valiye gitti
ve onu, bu iste bir parmagi olmadigina inandirmaya çalisti. Eski iliskilerinden dolayi kendisini bu ise
karistirmamasini rica etti ve Petersburg'daki gerekli yerlere, vermis oldugu ifadenin rapor edilmesini istedi.
Allatilan ki, bu olay kötü sonuçlar dogurmadan sönüp bitti; fakat, o zaman Bay Verkhovensky'ye hayret
etmeme engel olamadim.
Çok iyi bilindigi gibi üç yil sonra, halk milliyetçilikten sözetmeye basladi ve "kamuoyu" dogdu. Bay
Verkhovensky bol bol gülüyordu.
-Dostlarim, diye talimat veriyordu. Gazetelerde yazdiktan gibi milliyetçiligimiz hakikaten 'dogdu' ise,
çocuklarimiz hƒlƒ okulda, bir Alman okulunda, bir Almanca kitabin basina oturmus ve bitmeyecekmis gibi
görünen Almanca dersini tekrarlayip duruyor.
39Alman ögretmen arzu ettigi an, onu, önünde diz çöktürür. Alman ögretmeni takdir ederim; fakat, hiçbir
seyin olmadigi, böyle bir seyin dogmamis oldugu, her seyin eskisi gibi Allah'in buyurduguna göre olmasi
daha olasidir. Görüsüme göre Rusya için bu yeterli, pour nötre sainte Russie (bizim aziz Rusya'miz için).
Ayrica, bütün, bu Slav hareketleri ve uluslar, yeni olabilmeleri için çok eskidirler. Aslinda, milliyetçilik, sadece
Moskova kulüplerinde konusulmasi disinda, vatanimizda hiçbir zaman var olmamistir. Tabii Prens Igor'un
zamanindan söz etmiyorum. Aslinda bütün bunlar- bos oturmanin sonucudur. Her sey, asillerden sonra
gelen tabakanin sevimli, kültürlü ve garip issizliginden dogmaktadir. Son otuz bin yildan beri ayni seyi
tekrarlayip duruyoruz. Kendi çalismalarimizla nasil yasanacagini bilmiyoruz. Simdi "dogus" üzerine yapilan
bütün söylentiler kamuoyundan ibarettir; yoksa, gökten zembille, mi indi, dersiniz? Kendimize ait fikirlerin
ortaya çikmasi için, önce . kendimize ait bir isin bulunmasi gerektigini anlamiyorlar mi? Bir sey verilmeden
bir sey almak asla söz konusu, olamaz. Eger çalisirsak, o zaman kendimize özgü bir fikrimiz olabilir. Ama,
hiçbir zaman çalismayacagimiz için simdiye kadar bizim yerimize çalisanlar, yani Avrupa, son iki yüzyildan
beri ögretmenimiz olan Almanlar, bizim hesabimiza düsüneceklerdir. Ayrica, Rusya, Almanlar
olmadan
ve çalismadan kendi basimiza çö-zümleyemeyecegimiz kadar büyük bir sorundur, bizim için. Son
yirmi yildan beri her seyimi ortaya dökerek toplumu çalismaya zorladim. Ömrümü bu yola verdim; yararli
olacagina bütün kalbimle inandim. Artik inanmiyorum ama, çan çalmaya devam ediyorum, son nefesime
kadar da çalmaya devam edecegim; onlari bu yöne dogrultana kadar ipe asilmaktan geri kalmayacagim.
Yazik ki, sadece basimizi salladik. Büyük bir heyecanla alkisladik. Fakat baylar, bugün hƒlƒ ve sik sik böyle
'sevimli', 'zekice' liberal Rus saçmaliklarini duymaz miyiz?
Ögretmenimiz Tanri'ya inanirdi; bazen "anlamiyorum" derdi. "Neden herkes benim dinsiz oldugumu
düsünür? Allaha inancim
40
vardir, mais distinguons (ayirdedilmesi gerekir) Ona, sadece benim Içimde varligini hissettigim bir yaratiga
inandigim gibi inaniyorum. Benim, Nastasya'nin (hizmetçisi) inandigi gibi, ya da "ne olur ne olmaz" diye bazi
beylerin inandigi gibi, ya da sevgili Shatov'umuzun inandigi gibi inanmami bekleyemezsiniz; fakat hayir.
Shatov söz konusu olamaz; çünkü, Shatov, bir Moskova Slavophil'i gibi zorlukla inanir. Hiristiyanliga gelince,
onlara ne kadar saygi duyarsa duyayim Hiristiyan degilim. Daha çok büyük Goethe ya da eski bir Yunanli
gibi eski bir putperestim. George Sand'in büyük bir ustalikla anlattigi gibi, Hiristiyanlik kadini anlayamamistir.
Kiliseye gidip gitmedigime ve oruç tutup tutmadigima gelince, bunlari yerine getirip getirmedigimle neden
ilgilendiklerini bir türlü anlayamam. Yerli casuslarimiz ne kadar gayret ederlerse etsinler, Isa'nin müridi olmak
istemiyorum. 1847'de yurtdisinda olan Belinsky'nin, "bir çesit Allaha" inaniyor diye sitem ettigi o ünlü
mektubunu Gogol'a göndermis oldugu bilinir. Entre nous soit dit (aramizda kalmali), Gogol (o zamanin
Gogol'ü) o cümleyi ve tüm mektubu okudugu zamandan daha komik bir sey olabilecegine aklim ermiyor!..
Ama gülünç tarafini bir kenara birakip, gerçekleri daima kabullenen bir kimse olarak, sadece onlari gösteririm
ve: Onlar erkekti!, derim.. Vatandaslarini nasil seveceklerini, onlar için nasil üzüleceklerini, onlar için her
seylerini nasil feda edebileceklerini bilirlerdi; ayni zamanda, onlardan uzak kalmayi ve onlar için bazi seyleri
yapmamanin gerektigini de bilirlerdi. Belinsky gibi bir adamin, kurtulusu, yagsiz havuçlu bezelye yemeginde
aramasini nasil bekleyebilirsiniz!..
Fakat, sözün burasinda Shatov söze karisti.
Sandalyesinde huzursuzca kimildadiktan sonra, yere bakarak mirildandi:
- Söylediginiz bu adamlar halki hiçbir zaman sevmemislerdir, onlar için hiç aci çekmemislerdir ve onlar için
hiçbir sey feda etmemislerdir, daha çok, kendi rahatlari için ancak tasavvur etmislerdir.
41Bay Verkhoensky, öfkeyle haykirdi:
- Onlar halki sevmemisler mi? Ah, Rusya'yi o kadar çok sevmislerdir ki!
Shatov da gözlerinden ates püskürerek haykirdi:
-Ne Rusya'yi ne de halki sevdiler. Bilmedigin seyi sevemezsin ve onlarin Rus halkindan haberleri bile yok!
Hepsi, siz de onlara dahilsiniz. Rus halkina aldirmadilar bile, özellikle Belinsky; bu, Gogol'a yazdigi
mektuptan belli olmustur. Belinsky, tamamen Krylov'un efsanesindeki merakli adam gibi, antika esyalar
müzesindeki canli filin bile farkina varamiyor; fakat, bütün dikkatini Fransiz sosyalist bokböceklerine veriyor;
onlarin ötesine bile geçemiyor. Bununla beraber, onun hepinizden çok daha kafali oldugunu sanirim. Siz
sadece halka aldiris etmemekle kalmadiniz, onlara asiri bir igrenmeyle baktiniz. Halk deyince akliniza
sadece Fransiz halki geldi; hem de sadece Paris'te yasayanlar ve Rus halkinin onlara benzememesinden
utandiniz. Bu, çiplak bir gerçektir! Halki olmayan insanin Tanrisi da olmaz. Suna kesinlikle inanin ki, halka
karsi anlayislarini azaltanlar ve onlarla iliskilerini kaybedenler, kisa zamanda ve bu ölçüde kendi öz
babalarinin bile güvenini sarsacak bir dinsiz ya da kötü bir insan olacaktir. Gerçekten sözediyorum! Birçok
bakimdan bunun dogrulugu tanimlanmistir. Bu nedenledir ki, hepiniz ve hepimiz bu konuda, ya can sikici
dinsizler ya da sadece kötü kisileriz. Siz de Bay Verkhovensky. Sizi bunun disinda tutmuyorum. Aslinda tüm
konusmam sirf sizi düsünerek oldu. Bunu bilirseniz memnun olacagim.
Her zaman oldugu gibi böyle bir monologu bitirince (ve bu sik sik olurdu ona) Shatov sapkasini kapti ve
kapiya yöneldi. Artik her seyin bittigine ve Bay Verkhovensky ile bütün iliskilerinin tamamen kesildigine
inanci vardi. Fakat, Bay Verkhovensky onu daima tam zamaninda durdurmayi basarabiliyordu.
Oturdugu koltuktan elini babacan bir tavirla uzatarak:
- Bütün bu konusmalardan sonra barissak nasil olur, Shatov,' derdi.
42
Kaba ve utangaç olan Shatov ince ve kibar olmaktan hoslanmazdi. Distan kaba bir insan olmakla beraber,
içten son derece duygulu ve ince bir insandi. Bazen ölçüyü kaçirirdi; ama, bundan sikinti duyan yine kendisi
olurdu. Bay Verkhovensky'nin sözlerine karsilik içinden bir seyler mirildanarak ve iri bir ayi gibi yerinde
kapirdanarak birden gülümser, sapkasini elinden atarak, yine eski yerine otururdu. Tabii, bu olaydan sonra
hemen sarap ortaya gelir, Bay Verkhovensky uygun bir seyin, daha çok eski günlerin önderlerinden birinin
anisina kadeh kaldirirdi.
2
PRENS HARRY - BIR EVLENME TEKLIFI
Bayan Stavrogin'in, en azindan Bay Verkhovensky'ye hayranligi kadar tutkun oldugu bir kisi daha vardi
dünyada; tek oglu, Nicholas Stavrogin. Bay Verkhovensky onun ögreticisi olarak tutulmustu. O siralarda
çocuk sekiz yaslarindaydi ve babasi uçari general Stavrogin, karisindan ayri yasadigi için, çocuk tamamen
annenin bakimi altinda yetismisti. Samimiyetle söylemek gerekir ki, Bay Verkhovensky, ögrencisinin güvenini
kazanmasini ve onu kendine baglamasini çok iyi bilirdi. Bunun bütün sirri, kendisinin de bir çocuk olmasinda
sakliydi. O zamanlar orada degildim. Bay Verkhovensky'nin candan bir dosta ihtiyaci vardi. Çocuk biraz
palazlanir palazlanmaz, küçük oglani arkadas edinmekte gecikmedi. Her nasilsa bu o kadar dogal oldu ki,
aralarinda en ufak bir ayrinti dahi yoktu. O siralarda on ya da on bir yasinda olan bu küçük dostunu,
yaralanmis duygularini anlatmak; ya da yapmamasi gereken bir sey oldugunu düsünmeden, aile sirlarindan
sözetmek için gece yarisi dahi olsa, uyandirirdi. Birbirlerinin kollarina atilir, beraberce aglarlardi. Çocuk,
annesinin onu çok sevdigini bilmekle beraber, annesini pek sever görünmezdi. Bayan Stavrogin onunla fazla
konusmaz, ona çok az karisirdi; ama, her nasilsa, çocuk annesinin bakislarinin üstünde dolastigini daima
üzülerek hissederdi. Bununla beraber, Bayan Stavrogin oglunun egitimini ve terbiyesini çok
43güvendigi Bay Verkhovensky'ye birakirdi. O günlerde ona son derece güvenirdi. Sunu söylemenin dogru
oldugunu düsünürüm ki, ögretmen, ögrencisinin sinirlerini bir ölçüye kadar bozmaktan sorumludur. Nicholas
on alti yasina geldigi zaman liseye verildi. Son derece siska, asin sessiz ve dalgin bir çocuktu. (Daha
sonralari fiziki yapisinin gücü ile ünlü olmustu). Surasi da anlasilmalidir ki, eger iki dost birbirlerinin kollarinda
aglasiyorsa, bunun evdeki anlasmazliklardan dolayi olmasi sart degildir. Bay Verkhovensky, küçük dostunun
ruhuna girmesini, onda seçkin hisler uyandirmasini, üzüntünün belirsiz duygularini ona asilamasini çok iyi
basardi. (Bu eyleme, sanki böyle bir sey mümkünmüs gibi, çok deger verenler vardir.) Biraz geç de olsa,
ögretici ile ögrencisinin ayrilmalari çok iyi oldu.
Delikanli, lisede okudugu ilk iki yil, yaz tatillerinde eve gelirdi. Bayan Stavrogin ve Bay Verkhovensky'nin
Petersburg'da oldugu siralarda, annesinin evinde yapilan edebi toplantilarda bulunurdu. Sadece seyreder ve
dinlerdi. Çok az konusurdu; eskisi gibi yine sessiz ve utangaçti. Bay Verkhovensky'ye karsi eski bagliligi
olmakla beraber, biraz çekimserdi; onunla aralarindaki geçmisten sözetmek istemez gibi görünürdü.
Ögrenimini tamamladiktan sonra, annesinin istegine uyarak orduya basvurdu ve kisa zamanda, en taninmis
Atli Muhafiz Süvari Alayi'na girdi. Annesi onu resmi elbisesi ile görmesi için gelmemis, Petersburg'dan arada
sirada mektup yazmakla yetinmisti. Bayan Stavrogin, reformdan sonra eski gelirinin ancak yarisini aldigi
halde, ogluna gözünü kirpmadan para yollardi. Bayan Stavrogin uzun yillar yapmis oldugu tutumla oldukça
hatiri sayilir bir servet biriktirmisti. Oglunun Petersburg'un en yüksek sosyetesindeki iliskileri ile yakindan
ilgilenirdi. Kendisine kismet olmayan bütün seyler, zengin ve gelecegi pek parlak olan ogluna kismet
oluyordu. Bayan Stavrogin'in rüyasinda bile göremedigi sekilde dostluklarini yeniliyor ve her yerde büyük bir
ilgi ile karsilaniyordu. Fakat çok geçmeden garip söylentiler Bayan Stavrogin'e kadar gelmeye basladi; genç
adam birden bire eglence
44
ƒlemine dalmisti. Kendisini kumara ya da içkiye kaptirmis degildi; fakat, yabanice yapilan çilginliklarindan,
atinin ayaklari altinda ezilen insanlardan ve yüksek sosyetede iliski kurdugu bir kadina kabaca davrandiktan
sonra onu herkesin içinde rezil etmesinden söz ediliyordu. Bütün bu söylentilerde igrenç bir gerçegin payi
var gibi görünüyordu. Ayrica, bunlara ek olarak, basit bir kavgaci oldugu ve karsisindaki kimselere hakaret
etmekten zevk aldigi için, laf olsun diye kavga çikarip, hakaret ettigi de söyleniyordu. Bayan Stavrogin
meraklanarak üzüldü. Bay Verkhovensky, bütün bunlarin asiri zengin bir çevrenin ilk firtinali atilislari
oldugunu, zamanla bu firtinanin durulacagini ve oglunun hareketlerini, Shakespear'in bir kitabinda oldugu
gibi, Prens Harry'nin Falstaff, Poins ve Bayan Quikly ile beraber yaptiklari asiri çilginliklara benzeterek, onu
avutmaya çalisirdi. Bu kez, Bayan Stavrogin, son zamanlarda Bay Verkhovensky'ye "Saçma, saçma!" diye
bagirdigi gibi bagirmadi; tersine, onu dikkatle dinledi ve ondan durumu daha çok açiklamasini istedi. Sonra,
Shakspear'in ölmez oyununu alip bütün ayrintilarini inceleyerek okumaya basladi. Fakat, okudugu oyun
arasindaki benzerligi pek etkili bulmadi. Yazdigi birçok mektuba, büyük bir heyecanla cevap bekledi. Fazla
beklemesine de gerek kalmadi. Kisa bir süre sonra kötü haber hemen ulasti; Prens Harry, hemen hemen
ayni anda iki düello yapmis, birinde rakibini öldürmüs, ikincisinde ise agir yaralanmisti. Bu yüzden de askeri
mahkemeye verilmisti. Sonunda, rütbesinin indirilmesine, bazi haklarinin kaldirilmasina ve bir piyade alayina
sürgün gönderilmesine karar alinmisti. Bazi sözügeçer kisilerin sayesinde bu kadar ucuz kurtulabildigi de
söylenmiyor degildi.
1863 yilinda nasil olduysa tekrar göze girdi; bir serit verip onu çavus yaptilar ve sonra, oldukça çabuk olarak
eski rütbesi geri verildi. Bu süre içinde, Bayan Stavrogin, Petersburg'a, rica dolu en azindan yüz mektup
yollamisti. Böyle olagan bir durum karsisinda, küçülmek zorunda kaldigina aldirmamisti bile. Terfisinden
hemen sonra genç adam istifa etti; fakat, Skvoreshniki'ye dönmedigi gibi annesine mektup yazmayi da
tamamen kesti. Sonunda, el altindan
45yapilan arastirmalardan sonra halen Petersburg' da oldugu ögrenildi; sosyeteye girmedigi anlasildi.
Tahminlere göre, bir kovuga sinmis saklanmaktaydi. Bir süre sonra, garip kimselerle arkadaslik yaptigi;
Petersburg'un yoksul memurlariyla, yasantilari için kibarca dilenmeleri gereken ordudan ayrilmis subaylarla,
sarhoslarla dostluk kurdugu ve onlarin ailelerini ziyaret ettigi; gecelerini, gündüzlerini karanlik inlerde, Allah
bilir daha hangi pis bodrumlarda geçirdigi; üstü basi yirtik perisan dolastigi ve görünüse göre, bu sekildeki
yasantisindan memnun oldugu ortaya çikti. Annesinden para istemedi; kendisine ait küçük bir mülkü vardi;
burasi bir zamanlar babasi general Stavrogin'e aitti ve ona küçük bir gelir sagliyordu. Söylentilere göre, bu
mülkünü Saksonya'li bir Alman'a kiralamisti. Nihayet, annesi onu, geri dönmesi için kandirdi ve Prens Harry
ilimize geldi. iste onu ilk defa orada görmek ve yakindan tanimak firsatini buldum.
Yirmi bes yasinda, yakisikli bir gençti ve itiraf etmeliyim ki, bende çok iyi bir etki birakti. Üstü basi perisan,
votka kokan bir serseri ile karsilasacagimi sanirdim. Tersine, o güne kadar karsilastigim centilmenler
arasinda en göz alici, son derece sik giyimli ve ancak, yüksek sosyeteye aliskin kimselerde görülebilecek
kadar efendice tavirlari olan bir gençti. Sasiran sadece ben degildim; bütün il sasirmisti; kuskusuz, Bay
Stavrogin'in bütün geçmisini bilen, (nasil ögrendikleri tahmin bile edilemezdi) bütün olaylari en küçük
ayrintilarina kadar ögrenmis bulunan sehir halki da sasirmisti. Ayrica, anlatilanlarin yarisindan fazlasi da
dogruydu. Yeni gelen bu ziyaretçi, bütün kadinlarimizin da aklini basindan almisti. Kadinlar hemen ikiye
bölündüler; bir tarafta ona delicesine tapanlar ve diger tarafta ondan ölesiye nefret edenler vardi; fakat, her
iki taraf da onun için deli oluyordu. B azilan, kalbinin derinliklerinde belki sakli bir sirrin bulunabilecegini
düsündüklerinden özellikle büyüleniyordu; bazilari ise, onun bir katil olmasindan heyecanlaniyordu. Çok iyi
tahsil görmüs oldugu da muhakkakti; çünkü, çok bilgili bir gençti. Kuskusuz, bizi etkisi altina almasi için fazla
bilgiye de gerek yoktu; fakat o, önemli, oldukça ilginç konulara deginebi46
liyor, bu deginmesi kayda deger derecede mantikli oluyordu. Oldukça garip bir sey olarak sundan da
sözedeyim; hemen hemen daha ilk gün hepimiz, onun son derece anlayisli bir kisi oldugunu anladik.
Konuskan degildi. Alçak gönüllü, ayni zamanda, hepimizden cesur bir adamdi. Kendine güveni olan bir
kisiligi vardi. Ilimizin züppeleri ona kiskançlikla bakiyorlar ve onun yaninda daima silik kaliyorlardi. Ayni
zamanda, yüzü de sasirticiydi; saçlari koyu siyahti; açik renk gözlerinde biraz fazla rahatlik ve berraklik vardi;
cildi biraz fazla ince ve beyaz, rengi çok parlak ve duruydu; disleri inci gibi görünüyordu; bununla beraber,
son derece çirkin sayilabilirdi. Bazilari, yüzünün bir maskeyi andirdigini söylüyorlardi; hayret edilecek
derecede olan fiziki kuvvetinden de sözediliyordu. Oldukça uzun boyluydu. Bayan Stavrogin, ogluna gururla
bakmakla beraber, içinde büyük bir hüzün duyardi. Bizimle beraber alti ay geçirdi; sessiz, bezgin ve oldukça
küskündü; toplantilarda görünüyor ve büyük bir inatçilikla ilimizin törenlerine uymaya çalisiyordu. Baba
tarafindan valinin akrabasi oldugundan valinin evine yakin bir akraba gibi kabul ediliyordu. Fakat, aradan
birkaç ay geçtikten sonra, vahsi canavar birden tirnaklarini göstermeye basladi.
Sirasi gelmisken söz edeyim ki, sabik valimiz, iyi kalpli Ivan Osipovich, biraz yasli bir kadina da benzerdi;
ama, çok iyi bir aileden gelme ve sosyete iliskileri güçlü bir kisiydi. Zaten, ilimizin olaylarinda hiçbir aktif rol
oynamadan aramizda bu kadar uzun yillar kalmasinin nedeni de buydu. Konukseverligi, kendisini
sevdirmesini bilmesi bakimindan içinde bulundugumuz zorlu devirde valilik etmek için degil, eski iyi günlerde
kibar takiminin arasinda bulunmak için yaratilmis bir insandi. Ili, onun degil Bayan Stav-rogin'inin yönettigi
daima söz konusu olurdu. Tabii, bu alayli bir söylentiydi; fakat korkarim ki, söylenenler arasinda dogru olan
tek söz bile yoktu. Ilimizde, bu konu hakkinda oldukça fazla saka yapilirdi! Aslina bakilacak olursa, Bayan
Stavrogin, ilimiz halki tarafindan son derece sevilmesine aldirmadan, son birkaç yildan beri kendini kamu
islerinden bilerek geri çekmis ve gönüllü olarak kendisine çizdigi sinirin disina çikmamaya karar vermisti.
Kamu
47isleri yerine, birdenbire kendi mülkünün yönetimi ile ilgilenmeye baslamisti. Iki ya da üç yil sonra, gelirini
hemen hemen eski düzeyine çikarmisti. Eski romantik ilgileri yerine (Petersburg'a yolculugu, dergi çikarmak
arzusu gibi...) giderlerini kismaya ve tutumlu olmaya baslamisti. Hatta, Bay Verkhovensky ile arasinda bir
bosluk birakmis, kendisine baska bir ev tutmasina izin vermisti (Bay Verkhovensky her firsatta bu izni
koparabilmek için bir sürü bahaneler uydurarak Israr ederdi). Zaman zaman Bay Verkhovensky, ondan
yavan bir kadin olarak söz ediyor ya da daha çok alay ederek "yavan dostum" diyordu. Tabii, bütün bu
sakalari, asiri bir saygi içinde ve en uygun zamanda oluyordu.
Bayan Stavrogin'in dar çerçevesindeki dostlari arasinda olan bizler, herkesten çok Bay Verkhovensky,
Bayan Stavrogin'in oglunu yepyeni bir umut ve hatta bir çesit hayal gibi gördügünü anliyorduk. Ogluna olan
düskünlügü, onun Petersburg sosyetesinde basarilar kazandigi zamandan baslamis ve rütbesinin indirildigi
haberinin gelmesi ile de güçlenmisti. Bununla beraber, ondan korktugu açik olarak belliydi ve onun
karsisinda bir köleymis gibi durdugu gözden kaçmiyordu. Belirsiz, esrarli ve kendisinin bile adlandiramadigi
korkusunu anlayabiliyordum. Çogu zaman, kimsenin bakmadigi anda, Nicholas'i, aklindan bir seyler
geçirerek uzun uzun süzüyordu... ve ondan sonra, vahsi canavar dislerini göstermeye basladi.
Prensimiz birden ve nedensiz yere, degisik kisilere insani hayrete düsürecek kadar zorbalik yapti. Önemli
olan, bu zorbaliklarin duyulmus türde olmamalari, her zaman yapilan zorbaliklardan çok degisik, anlamsiz,
çocukça, saçma olmalaridir; zorbaligin nedeninin bilinmesi, ancak Allaha özgüdür. Kulübümüzün en
saygideger, eski üyelerinden biri olan, biraz yaslica ve centilmen Peter Gaganov'un, söyledigi her sözün
pesinden, heyecanlanarak; "Hayir,
48
efendim, beni burnumdan tutup kimse sürüyemez" demek gibi saf bir aliskanligi vardi. Eh, bu sözde kötü bir
anlam yoktu. Fakat, bir gün etrafina toplanan, kalabalik olmayan üye grubuna (grupta bulunan bütün üyeler
önemli kisilerdi) hararetle bir seyler anlatirken, büyük bir aliskanlikla yine bu deyisi kullandigi zaman,
tartismaya karismadan gruptan biraz ilerde duran Nicholas Stavrogin, birden Bay Gaganov'a yanasti; hiç
beklenmedik bir hareketle, adamcagizin burnunu iki parmagi ile sikica yakaladi ve onu birkaç adim yürüttü.
Bay Gaganov'a herhangi bir kin gütmüs olmasi mümkün degildi. Hiç affedilmeyecek bile olsa, onun bu
hareketinin ancak çocukça oldugu düsünülebilir; bununla beraber, bu hareket yaptigi sirada dalgin oldugu,
sanki aklini kaçirmis gibi göründügü de söylendi; fakat, bu düsünceye, uzun bir süre sonra varilmisti. Olayin
meydana gelmesinden bir dakika sonra, herkes, hakareti bilerek yaptigini ve niçin yaptigini bildigini, sonra da
hiç pismanlik duymadan neseyle gülümsedigini gördü. Büyük bir gürültü çikti; kalabalik onun etrafini çevirdi.
Nicholas kendi etrafinda dönüyor ve çevresinde bagirip çagiran üyelere merakla bakiyordu. Sonunda, tekrar
düsünceye dalmis gibi göründü; (bana böyle söylenmisti) yüzünü eksitti, kararli bir tavirla hakarete ugrayan
Peter Gaganov'un yanina gitti ve büyük bir üzüntüyle çabuk çabuk konusarak:
- Aman affedersiniz, efendim, diye mirildandi. Neden birdenbire böyle yapmak istedigimi serefim hakki için
bilmiyorum... böyle saçma bir sey...
Is olsun diye yapilmis bir hakaret havasini tasiyan bu özür di-leyis de yeni bir hakaretten baska bir sey
degildi. Bagrismalar büsbütün artti; fakat, Nicholas omuz silkti ve oradan uzaklasti.
Olay yakisik almazligi bir yana, son derece budalaca, önceden düsünülerek, hesapli olarak yapildigi ilk
bakista anlasilan bir hareketti. Bu nedenle de, tüm topluma yöneltilmis ve kasitli bir hareketti. Herkes onun
bu davranisini böyle anlamisti. Bay Stavrogin, derhal ve oybirligiyle kulüpten çikarildi; ondan sonra bütün
kulüp üyeleri adina valiye bir dilekçe yazilmasi kararlastirildi. Validen,
49kendisine taninan yetkilere dayanarak, (olayin durusma sonucunu beklemeden) bu azili "sosyete
zorbasini" hemen tutuklamasini ve böylece ilimizin yasalara saygi gösteren namuslu halkinin saldirilardan
korunacagini ve huzurun saglanacagini bildirip, gereken ilgiyi göstermesi istendi. Dilekçeye masum bir
öfkeyle "belki Bay Stavrogin için bir yasa bulunup onun bu hareketlerine engel olunabilir" diye bir de ek
yapilmisti. Böyle yazmalarinin tek nedeni, valiye, Bayan Stavrogin için tas atmak istemeleriydi. Bu isi
büyütürken büyük bir zevk duydular. Aksi gibi vali ilde yoktu; gebeligi sirasinda kocasi ölen çok sevimli dul
bir hanimin çocugunun vaftiz babasi olmak üzere ilin yakin bir kasabasina gitmisti. Fakat, oradan çabuk
dönmesi bekleniyordu. Bu arada hakarete ugramis çok saygideger Bay Gaganov'u pohpohluyorlardi; halk
onu kucakliyor ve öpüyordu; bütün il halki onu ziyarete gidiyordu. Hatta, onun adina bir ziyafet vermeye
karar verildi ve onun ricasi ile bu girisimlerinden vazgeçtiler. Kimbilir, belki de, insanin burnundan yakalanip
sürüklenmesinin böyle bir ziyafete degmeyecegini onlar da anlamislardi.
Oysa, bu nasil olmustu? Böyle bir sey nasil olabilmisti? Kayda deger husus sudur ki, ilimizde hiç kimsenin,
bu vahsi olayi delilige yormak aklina gelmedi. Dernek ki, Bay Savrogin gibi akli basinda bir insandan böyle
bir davranis beklemeye egilimleri vardi. Hemen sonra olan, her seyi açiklar görünen, herkesi rahatlatan
olaya ragmen, ben bile bunu nasil açiklayabilecegimi bilemiyorum. Sunu da ilave edeyim ki, dört yil sonra,
kulüpteki olay hakkinda çekinerek sordugum soruya, Stavrogin kaslarini çatarak: -Evet, o siralarda kendimde
degildim, dedi. Fakat, olaylarin sirasini atlamamam gerekir. Genel nefretin kabarmasi ile herkesin "azgin,
sosyete zorbasi" nin üstüne üsüsmesi benim de merakima neden oldu. Herkes, bu tek hareketin, önceden
kararlastirilip hesaplanarak, topluma karsi yapilmis bir hakaret oldugunda hemfikirdi. Hiç kusku yoktu ki, bu
genç, kimseye yaranamamis ve bütün dünyayi kendi aleyhine
50
döndürmüstü; fakat, bunu nasil basarabilmisti? Sözü geçen olaydan önce ne kimseyle tartismis ne de
kimseye hakaret etmisti; aksine, birisiyle konusma firsati buldugu takdirde, tavirlari, moda dergilerinde
oldugu gibi çok kibar olmustu. Tahminimde aldanmiyorsam, ondan, kibirli oldugu için nefret etmislerdi. Daha
önce onun için deli olan kadinlarimiz bile, simdi, erkeklerden çok ses çikariyorlardi.
Bayan Stavrogin son derece saskindi. Bu olaydan sonra Bay Verkhovensky'ye, oglunun ilde bulundugu alti
ay sürede, her zaman böyle bir olay bekledigini; hiç degilse "bu çesit" bir olay bekledigini itiraf etti. Bu, ayni
zamanda, bir annenin çok ilginç bir itirafiydi. Bayan Stavrogin, bu olayi duydugu zaman "basladi", diye
titreyerek düsünmüstü. Kulüpte olan olayin ertesi sabahi, bu olay hakkinda oglundan genis bilgi almaya
kararli olmakla beraber tir tir titremisti. Bütün gece uyuyamamisti ve hatta, sabahleyin erkenden kalkip Bay
Verkhovensky'nin çalisma odasina gitmis ve simdiye kadar kimsenin önünde aglamadigi gibi gözyaslari
içinde ondan fikir almak istemisti. Bütün istegi, Nicholas'in hiç olmazsa bir seyler söylemesi, hareketlerinin
amacini bildirmesiydi, ki Nicholas annesine karsi her zaman nazik ve saygiliydi. Kaslarini çatarak annesinin
konusmasinin bitmesini beklemis, birden yerinden kalkip annesinin elini öptükten sonra tek kelime bile
söylemeden çikip gitmisti. Ayni aksam, sanki maksatli olarak yapilmis gibi, baska bir olay meydana geldi. Ilk
olaydan daha az vahsi ve siradan olmakla beraber, kamuoyunun genel durumu nedeniyle, ildeki bagirtilarin
yükselmesine neden oldu.
Bu kez kabak, Liputin'in basina patladi. Bayan Stavrogin'le görüsmesinden hemen sonra, Stavrogin'i
görmeye geldi ve o aksam karisinin dogum günü serefine evinde düzenleyecegi toplantiya onur vermesini
özellikle rica etti. Bayan Stavrogin, oglunun böyle asagilik kimselerle dostluk kurmasini arzu etmemekle
beraber, ogluna bu hususta bir sey söylemekten çekiniyordu. Bay Stavrogin, Liputin disinda, üçüncü
tabakadan baskalari ile de iliski kurmustu ve bu iliskilerinden memnun görünüyordu. Liputin'i birçok kereler
51gördügü halde evine o zamana kadar hiç gitmemisti. Liputin'in onu, bir gün önce kulüpte olan olaydan
ötürü çagirdigini; yerli bir liberal oldugundan bu olayi memnunlukla karsiladigini; kulüp üyelerine böyle
davranan birinin çikmasi gerektigine ve bu hakaretin tam yerini bulduguna kalben inandigini sezen Stavrogin
bir kahkaha atarak, toplantiya gelecegine dair söz verdi.
Çok seçkin olmamakla beraber oldukça kalabalik ve neseli bir gruptu. Magrur ve kiskanç olan Liputin, yilda
ancak iki kere ziyafet verir; fakat, hiçbir masraftan kaçinmazdi. En serefli konuk olan Bay Verkhovensky,
hastaligi dolayisiyla toplantiya gelememisti. Çay, aperitif ve bolca içki vardi; üç masada oyun oynaniyor ve
gençler yemegin hazirlanmasini beklerken piyanonun esliginde dans ediyorlardi. Stavrogin, son derece
güzel genç bir kadin olan ve kendisinden çok ürken Bayan Liputin'i dansa kaldirdi. Odada iki tur attiktan
sonra kadinin yanina oturdu. Onunla sohbet edip, onu güldürdü. Sonunda genç kadinin güldügü zaman çok
güzel oldugunu farkedince, birden kadinin beline sarildi ve kendine çektikten sonra herkesin içinde uzun
uzun dudaklarindan öptü. Son derece korkan zavalli kadin hemen bayildi. Stavrogin, sapkasini alip kadinin
kocasina gitti. Adamcagiz, genel saskinligin arasinda aptal aptal duruyordu. Stavrogin, adamin yüzüne
bakinca utandi ve aceleyle mirildandi: "Kizmayiniz". Sonra alelacele odadan çikti. Liputin, hemen onun
ardindan kostu; kürk paltosunu giymesine yardim ettikten sonra yerlere kadar egilerek onu ugurladi. Ama
ertesi gün, gerçekten masum olan bu olay, önceki olaya eglenceli bir ek oldu. Bu eklenti, Liputin'e genel bir
ün kazandirdi ve bu olayi sonradan kendisi yararina kullanmasini bildi.
Sabah on sularinda, Liputin'in yilisik, hoppa ve al yanakli, otuz bes yas civarinda olan hizmetçisi Agafya,
efendisinden bir mesajla Stavrogin'lerin evine geldi. Hizmetçi "genç centilmeni" özel olarak görmekte dayatti.
Stavrogin'in kötü bir bas agrisi olmasina ragmen hizmetçiyi görmek üzere geldi. Mesajin verildigi zaman
Bayan Stavrogin rastlantiyla orada bulunuyordu.
\
52
Agafya, acele acele bir makine gibi konusmaya basladi.
- Bay Liputin, efendim, her seyden önce, en derin saygilarini size iletmemi, sagliginizi, dün geceki olaydan
sonra rahat uyuyup uyuyamadiginizi, bu sabah kendinizi nasil hissettiginizi sormami emretti.
Stavrogin gülümsedi.
- Efendine selamlarimi bildir ve tesekkür et, dedi. Ona söyle, Agafya, sehrin en akilli adami o.
Agafya'nin dili büsbütün çözüldü.
- Bay Liputin, efendim, bu söylediklerinizi önceden tahmin ederek, sizin de en az onun kadar akilli
oldugunuzu söylememi istemisti.
- Oh! Fakat, sana böyle söyleyecegimi nasil bilebilirdi ki?
- Bunu nasil bildiklerini bilemiyorum, efendim; fakat evden ayrildiktan sonra kosarak pesimden geldi. Hatta,
basinda sapkasi bile yoktu. "Sakin unutma, Agafya, dostum" dedi. "Sana, efendine, ilin en zeki adami
oldugunu söyle, derlerse, hemen söyle cevap verirsin: Bunu kendisi de biliyor ve ayni seyi sizin içinde diliyor,
efendim..."
***
Sonuçta, valiyle de görüsüldü. Candan, iyi kalpli Ivan Osipovich, yolculuktan henüz dönmüs ve kulüp
tarafindan yapilan hararetli sikƒyeti ancak duyabilecek kadar zamani olmustu. Bir seyler yapmasi
gerektiginden süphe yoktu; ama, kendisini saskin hissetti. Konuksever ihtiyarimiz da bu genç akrabasindan
çekinir görünüyordu. Bununla beraber, Stavrogin'i, kulüp üyelerinden ve hakaret ettigi kisiden özür dilemesi;
ama, bunu tatmin edecek bir biçimde, gerekirse mektupla da saglamlastirmasi için kandirmak üzere karar
verdi; ondan sonra da, yumusak bir dille, ili terketmesi; örnegin, inançlarini gelistirmek üzere Italya'ya ya da
neresi olursa olsun Avrupa'ya gitmesi için onu razi etmeye çalisacakti. Vali bu
53kez Stavrogin'i kabul salonuna aldi (diger zamanlarda, genç adam bir akraba olarak eve serbest olarak
girer çikar ve her tarafta dolasirdi). Salonun bir kösesinde, çok iyi yetistirilmis ve ayni zamanda vali ailesinin
yakin dostu olan, Alyosha Telyanikov, bir masanin üstündeki posta paketlerini açmakla mesguldü; salonun
yanindaki odada, valinin eski bir dostu olan, sismanca ve dinç görünüslü albay, salon kapisina yakin bir
pencerenin önüne oturmus Voice'yi okuyor, odanin yanindaki salonda geçenlerle hiç ilgilenmiyordu; aslinda,
sirti kapiya dönük oturuyordu. Ivan Osipovich, hemen hemen bir fisilti halinde esas konuya deginmeden
konusmaya basladi; fakat, düsmanca bir tavirla oturuyordu. Rengi soluktu ve gözlerini yere dikmisti. Arada
bir, sanki siddetli bir bas agrisindan aci çekiyormus gibi kaslarini çatiyordu.
Sevimli ihtiyar adam, söylediklerinin yani sira:
- Iyi ve sefkat dolu bir kalbin var, Nicholas, dedi. Kültürlü ve yüksek sosyeteye girmis bir kisisin ve bugüne
kadar da halin ve tavrinla kendini çok iyi tanitarak, hepimiz için degerli olan annenin yüzünü güldürdün. Ve
simdi her sey garip bir duruma girdi; bu da hepimiz için büyük aksiliktir. Bir aile dostu, sizi kalben seven bir
büyügünüz olarak konusuyorum ve yakin bir akrabam oldugunuzdan sözlerimden alinmayacaginizi umarim.
Söyleyin bana, yasaya aykiri düsen böyle hareketlerde bulunmaniza sizi sürükleyen nedeni ögrenmek
isterim? Sanki kendinizi kaybetmiscesine yapmis göründügünüz böyle davranislarin anlami nedir?
Nicholas, sabirla ve can sikintisi ile dinliyordu. Birden gözlerinde, çok kisa süren kurnazlik ve alay kivilcimlari
yanip söndü.
Huysuz bir tavirla:
-Bunlari neden yaptigimi size söylesem iyi olacak, dedi. Sonra etrafina bakinarak Ivan Osipovich'in kulagina
egildi.
Çok görgülü Alyosha Telyanikov, pencereye dogru birkaç adim daha uzaklasti ve yüzü Voice'nin arkasinda
kalan albay, hafif bir öksürükle girtlagini temizledi. Zavalli Ivan Osipovich aceleyle ve güvençle kulagini
uzatti; son derece merakliydi. Iste tam bu anda
54
hiç olmayacak, bununla beraber, baska bir deyisle genç adamdan beklenebilecek bir sey oldu. Ihtiyar adam,
kulagina ilginiç bir sir fisildanacagini beklerken, kulaginin üst kisminin Nicholas tarafindan siddetle isirildigini
hissetti. Bütün vücudu ürperdi ve solugu kesilecekmis gibi oldu.
Boguluyormus gibi inledi.
- Nicholas, bu ne biçim sakadir?
Alyosha ve albay ne oldugunu henüz anlayamamislardi; ayrica, Nicholas'in ne yaptigini göremiyorlar ve son
dakikaya kadar vali ile Nicholas'in birbirleriyle fisildastiklarini düsünüyorlardi; bununla beraber, ihtiyar valinin
yüzündeki saskin ifade, onlari telasa düsürdü. Daha önce karar verildigi gibi yardima kosmalari mi yoksa,
biraz daha beklemeleri mi gerektigine karar veremeden birbirlerine bakistilar. Nicholas bunu sezmis olacak
ki dislerinin arasindaki kulagi biraz daha kuvvetlice isirdi.
Kurbani tekrar:
- Nicholas, Nicholas! diye inledi. Tamam artik, bu kadar saka yeter... hadi birak simdi!
Bir dakika daha sürmüs olsaydi, zavalli adam korkudan ölecekti; fakat canavar ona acidi ve kulagini
bagisladi. Ihtiyarin ölüm korkusu tam bir dakika sürdü ve bundan sonra da üzerine fenalik geldi. Fakat, yarim
saat sonra Nicholas tutuklanmis ve simdilik nöbetçi odasindaki özel bir hücreye kapatilarak kapisina da özel
bir nöbetçi dikilmisti. Oldukça sert bir karar alinmis olmakla beraber, yumusak huylu valimiz öylesine kizmisti
ki, Bayan Stavrogin'le bile karsilasmayi göze alarak bütün sorumlulugu yüklenmisti. Durumun açiklanmasi
için valinin yanina kosan Bayan Stavrogin'in kapidan çevrilmesi herkesin agzini bir karis açik birakti; vali
konagina kabul edilmeyen Bayan Stavrogin arabasindan inmeden, saskinlikla gerisin geriye dönmek
zorunda kaldi.
Sonunda her sey anlasildi! Sabahin saat ikisinde, o ana kadar, son derece sakin olan ve hatta, uyuyan
tutuklu, birdenbire gürültü
55etmeye, çilgin gibi kapiyi yumruklamaya basladi; kapinin gözetleme deligindeki parmakligi
inanilmamayacak bir güçle söküp aldi ve camini kirarak ellerini feci sekilde kesti. Nöbetçi subay bir manga
askerle, anahtarlar elinde kosup geldi ve sayica üstün olduklarindan azan tutuklunun üzerine atlayip onu
baglayabilmek için kapinin açilmasini emretti; içeri daldiklarinda onun, siddetli bir beyin hummasi geçirmekte
oldugunu anladi. Annesinin evine götürüldü. Her sey bir anda aydinlaniverdi. Onu muayene eden, ilimizin üç
doktoru da ayni fikirdeydi. Hasta, her ne kadar akli dengesi yerinde görünüyorsa da, üç gün önce bilincini
kaybetmisti; zaten üç günden beri olan olaylar bunun açik bir kanitiydi. Bu bakimdan, anlasildigina göre,
bunu ilkin sezinleyen Bay Liputin olmustu. Duygulu bir kimse olan Ivan Osipovich pek sasirmisti; ama, çok
ilginç gerçek, Ivan Osipovich'in bile, Nicholas'in bilinci yerinde oldugu halde delice hareketlerde
bulunacagina inanmis olmasidir. Kulüpte bütün üyeler, utaniyorlar ve bu kadar açik bir seyi nasil
göremediklerine; olaganüstü bütün olaylarda, bu durumu fark edemediklerine hayret ediyorlardi. Durumu
kuskuyla karsilayanlar da olmakla beraber, bunlar fazla tutunamadilar.
Nicholas iki aydan fazla yatti. Konsültasyon için Petersburg'un en ünlü doktoru getirtildi; Bayan Stavrogin'i
bütün il ziyaret etti. Kendisini ziyarete gelenlerin hepsini bagisladi. Ilkbaharda, Nicholas tamamen iyilesti ve
annesinin Italya'ya gitmesi teklifini itirazsiz kabul etti; Bayan Stavrogin, hepimizle vedalasmasi ve gerekli
yerlere özür dilemesi için onu ikna etmisti; Nicholas, annesinin bu teklifini de itirazsiz kabul etti. Kulüpte
herkes, onun, Bay Gaganov'u evinde ziyaret ettigini ve Bay Gaganov'un bundan son derece memnun
oldugunu biliyordu. Nicholas, bu ziyaretleri sirasinda çok ciddi ve biraz nesesiz görünüyordu. Herkes onu
içten gelme bir sempati ile karsiliyor; fakat, nedense Italya'ya gitmesinden memnun görünüyordu. Ivan
Osipovich bile gözyaslarini tutamadi; ama, nedense onu kucaklamaya bir türlü yanasmadi. Gerçekten, il
halkinin çogunlugu, onun kendileri ile alay ettigine ve hastaliginin pek
56
önemli olmadigina inaniyordu. Nicholas, Bay Liputin'i de ziyaret etti.
- Söyler misiniz? Zeki oldugunuzu söyleyecegimi nasil anlayip da Agafya'ya verecegi cevabi önceden
bildirdiniz?
Liputin gülerek:
- Çok basit, dedi. Çünkü, sizi akilli bir kisi olarak kabul ederim ve bu nedenle de vereceginiz cevabin ne
olacagini önceden kes-'tirebildim.
-Ne de olsa ilginç bir raslanti. Ama yine de, bana sunu söyleyin; Agafya'yi gönderdiginiz zaman, benim bir
deli degil de akilli bir adam oldugumu düsündünüz, degil mi?
- En akilli ve en mantikli bir kisi oldugunuza inanirdim. Sadece, bilincinizin yerinde olmadigi kanisindaymisim
gibi bir tavir takindim.
- O zaman siz de benim içimden geçenleri anlamis ve bana Agafya ile haber göndermistiniz.
Sözünün burasinda Nicholas kaslarini çatarak:
- Korkarim ki biraz yanildiniz, gerçekten hastaydim, o zaman, diye mirildandi.
Sonra:
- Allah, Allah! diye bagirdi. Bilincim yerinde oldugu halde insanlara saldirabilecegimi gerçekten
düsünebiliyorsunuz demek? Neden öyle davranmis olayim?
Liputin, verecek bir cevap bulamadi. Nicholas'in rengi biraz uçmustu, ya da Liputin'e öyle geliyordu.
- Ne olursa olsun, düsünce zinciriniz çok eglenceli. Agafya'ya gelince, onu özellikle bana hakaret etmek için
göndermis oldugunuzu anliyorum, tabii.
- Yoksa sizi, düelloya çagirmami mi bekliyordunuz?
- Oh, hayir! Sahi, düellodan hoslanmadiginizi duymustum... Liputin, ezilmis göründü.
- Fransizlari neden kopya etmeliyiz?
57- Ulusal törelere sadiksiniz, degil mi? Liputin, biraz daha ezilmis göründü.
Masanin en göze çarpan yerinde Considerant'in bir cildini gören Nicholas:
- Bak hele! diye haykirdi. Bu da nesi? Yoksa, Fourierist ol-mayasin? Eger öyleysen hayret etmemeliyim! Bu
Fransizca'dan çeviri degil mi?
Parmagi ile cilde vurarak bir kahkaha atti.
Liputin, tükürür gibi haykirarak sandalyesinden firladi.
- Hayir, Fransizca'dan çeviri degil! Sadece Fransizca'dan degil, insanlik ƒleminin dilinden çevrilmistir! Evren,
sosyal toplumunun ve evren uyumunun dilinden... Iste bu, böyle bir çeviri, efendim! Ve sadece
Fransizca'dan degil!
Nicholas gülmeye devam ederek:
- Yok canim! dedi. Fakat böyle bir dil var mi?
Bazen küçük bir ayrinti, insanin uzun bir süre dikkatini çeker ve bu ayrinti her seyi dislar. Daha sonra, Bay
Stavrogin hakkinda söyleyecegim çok sey var; fakat, simdi, sirf merak nedeniyle, belirtmek isterim ki, Liputin,
dikkate degmez ve hemen hemen sefil kilikli, kiskanç bir koca ve zalim bir aile reisi olan, cimri ve faizci,
yemek artiklarini ve mum diplerini kilit altinda saklayan ve ayni zamanda gelecegin, ancak Allah tarafindan
bilindigi "Toplum uyumu"na bagli olduguna, kendi varligina oldugu kadar, Rusya'ya da mutlu günlerin
gelecegine de inanarak hayallere dalip, gecelerini sarhos geçiren, küçük bir tasra memuruydu. Bu adam,
ilimizde derme çatma bir ev almak için para biriktirmis; ikinci defa evlenip karisindan birkaç yüz ruble
drahoma almisti. Aslinda, kendisi de dahil olmak üzere, belki de yüz mil civarinda, "Evren, Sosyal
Cumhuriyet ve Uyumu" na inanan tek bir kisi bile bulunmayan bir yerdeydi.
Nicholas bazen, aranmayan bu Fourierist'i hatirladiginda: - Allah bilir böyle insanlar nasil türer! diye hayretle
söylenirdi.
***
58
Prensimiz üç yildan fazla bir süre Avrupa'da kaldi; öyle ki, hemen hemen ilimizdeki herkes tarafindan
unutulmustu. Ama, Bay Verkhovensky'den ögrendigimize göre bütün Avrupa'nin altini üstüne getirmis;
Misir'a gitmis; hatta, Kudüs'te bir süre kalmis; sonra, Izlanda'ya bilimsel bir arastirma yapmak üzere gidecek
olan bir heyete katilarak Izlanda'ya bile gitmisti. Ayni zamanda, bir Alman üniversitesinde, bütün bir kis
egitim yaptigi da söyleniyordu. Annesine çok seyrek mektup yaziyordu; alti ayda bir, hatta daha seyrek;
fakat, Bayan Stavrogin ondan mektup almayisina ne kiziyor ne de güceniyordu. Ogluyla arasinda bir kere
böyle baslamis olan iliskiden sikƒyet etmiyor; araliksiz olarak Nicholas'inin hasretini çekiyor ve onu hayal
ediyordu. Rüyalarini ve üzüntüsünü kimseye açmiyordu. Bay Verkhovensky'le bile dostluklari azalmis
görünüyordu. Bazi planlar kuruyor ve görünüse göre, eskisinden daha eli siki oluyor; eskisinden daha çok
para biriktiriyor ve kƒgit oyunlarinda kay-bettiginden ötürü Bay Verkhovensky'ye kiziyordu.
Nihayet, bu yilin nisan ayinda, Paris'ten, çocukluk arkadasi ve bir generalin dul karisi olan Praskovya
Drozdov'dan bir mektup aldi. Sekiz yildan beri mektuplasmadigi ve görmedigi Bayan Drozdov mektubunda,
Nicholas'in ailenin yakin bir dostu oldugunu ve Özellikle Lisa'nin arkadasi oldugunu (Lisa tek kiziydi); halen,
Paris'te oturan Kont K.'nin evine (Petersburg'un önemli kisilerinden) bir ogul gibi kabul edilmis oldugunu ve
hemen hemen bütün günlerini onun evinde geçirdigi halde, yazin onlarla Isviçre'ye, Verney-Montreux'ye
gelmek niyetinde oldugunu yaziyordu. Mektup kisa, amaci açikti; ayrica, mektupta yazilanlardan baska bir
sonuç da çikarilmasi söz konusu olamazdi. Bayan Stavrogin vakit kaybetmeden, hemen hazirliklarini yapti ve
yanina evlatligi Dasha'yi (Shatov'un kiz kardesi) alarak nisanin ortasinda Paris'e oradan da Isviçre'ye gitti.
Temmuz ayinda yalniz olarak döndü. Dasha'yi Drozdov'larda birakmisti; söyledigine göre, Drozdov'lar
agustos ayinin sonlarina dogru ilimize geleceklerdi.
Drozdov ailesi de ilimizin toprak sahiplerindendi; Fakat, general Drozdov'un görevi, Bayan Drozdov'un
(Bayan Stavrogin'in okul
59arkadasi ve Bay Drozdov da Bay Stavrogin'in asker arkadasiydi), büyük çiftliklerini ziyaretlerini devamli
olarak önlemisti. Generalin ölümünden sonra, (kocasi önceki yil ölmüstü) acisini bir türlü unutamayan dul
karisi, hem acisini unutmak ve hem de Verney -Montreux'de üzüm kürü yapmak üzere ayni yilin yaz
sonunda Avrupa'ya gitmisti. Yurda döndügünde ilimize yerlesmek kararindaydi. Sehirde, bos duran ve
yillardir kepenkleri açilmamis olan büyük bir konaklari vardi. Zengindiler. Bayan Drozdov, ilk evliligi sirasinda
Bayan Tushin olarak taninirdi. Okul arkadasi Bayan Stavrogin gibi büyük bir müteahhidin kiziydi. Drahomasi
için o da babasindan büyük bir para almisti. Emekli bir süvari yüzbasisi olan Tushin de varlikli ve oldukça
yetenekli bir adamdi. Ölümüyle, o zamanlar yedi yasinda olan kizi Lisa'ya oldukça yüklü bir servet birakmisti.
Simdi ise, Lisa yirmi iki yasinda genç bir kizdi ve ikinci evliliginden çocugu olmayan annesinin ölümü ile
kendisine kalacak servet disinda, halen en azindan 200.000 bin ruble serveti vardi. Bayan Stavrogin, Avrupa
yolculugundan çok memnun kalmis görünüyordu. Kendi düsüncesine göre, Bayan Drozdov ile iyice
görüstükten sonra bir karara varmisti ve bütün bunlari Avrupa dönüsünde hemen Bay Verkhovensky'ye
anlatmisti; süphesiz, Bayan Stavrogin çok samimiydi; uzun bir süreden beri böyle sey olmamisti.
Bay Verkhovensky, parmaklarini saklatarak:
- Yasasin!... diye bagirdi.
Son derece heyecanlanmisti; dostundan ayri kaldigi sürede çok üzüntülüydü. Bayan Stavrogin, Avrupa'ya
giderken onunla dogru dürüst vedalasmamisti bile. Ayni zamanda, planlarindan da hiç bahsetmemisti; Tabii,
agzini siki tutamayacagi korkusundan olacak. O siralar, kƒgit oyununda yüklü miktarda para kaybettigi için
de ona çok kiziyordu. Fakat, isviçre'ye adimini atar atmaz, çoktan beri çok sert davrandigi dostunun gönlünü
almasinin gerektigine karar vermisti. Tepeden inme bu ayrilik Bay Verkhovensky'nin hassas kalbi üzerine
buz gibi bir etki yapti; üstelik, sanki kasitliymis
60
gibi, ayrilik acisinin üstüne, birtakim sasirtici sikintilar da çöktü. Bayan Stavrogin'in yardimi olmadan altindan
kalkamayacagi, uzun zamandan beri süregelen oldukça önemli bir para sikintisi içindeydi. Bundan baska, iyi
kalpli, yumusak huylu Ivan Osipovich'in valiligi de, bu yilin mayis ayinda son bulmustu; yerine baska biri
atanmis ve eski valinin ayrilisinda bazi tatsiz olaylar olmustu. Sonra, Bayan Stavrogin'in yoklugu aninda, yeni
valimiz Andrey Von Lembke gelmisti; buna esit olarak, Bayan Stavrogin ve dolayisiyla Bay Verkhovensky
aleyhine yapilan fark edilir derecede degisiklikler göze çarpmaya baslamisti. Hiç olmazsa, çirkin olmakla
beraber, bazi izlenimlerde bulunmus; fakat, Bayan Stavrogin'in sehirde olmayisindan dolayi korkuya
kapilmisti. Çok tehlikeli bir kisi oldugunu, yeni valiye söylemis olabilecekleri düsüncesiyle endiseden
kivraniyordu. Sehir sosyetesinden bazi hanimlarin, Bayan Stavrogin ile iliskilerini keseceklerini kesin olarak
biliyordu. Valinin karisi için, (sonbahardan önce gelmesi beklenmiyordu) çok gururlu ve gerçek bir aristokrat
oldugu ve "zavalli Bayan Stavrogin"e hiç benzemedigi söyleniyordu. Su ya da bu nedenle, sehirdeki herkes,
valinin karisi ile Bayan Stavrogin'in bir zamanlar sosyetede karsi karsiya geldiklerini ve o zamandan beri iki
düsman olduklarini, Bayan Von Lembke'nin adi geçtiginde Bayan Stavrogin'in tüylerinin diken diken
oldugunu bütün ayrintilari ile biliyor görünüyordu. Bayan Stavrogin'in kendine güvenir ve neseli tavirlari,
kadinlarimizin niyetini ögrendigi zamanki umursamaz tutumu ve sosyetedeki heyecani büyük bir hafifseme
ile karsilayisi, Bay Verkhovensky'nin bozulan moralini hemen yükseltti ve nesesini bir anda bulmasini
sagladi. Yeni valinin gelisini özel bir alayla anlatmaya basladi.
Agzini yayarak, kelimeleri geveleyerek:
- Bir Rus yöneticisinin, genellikle, yeni bir Rus yöneticisinin, yani, yeni firinlanmis, yeni atanmis birinin ne
demek oldugunu sanirim ki bilirsiniz, excellente amie (mükemmel dostum), dedi. Ces interminables mots
Russes!... (Bitmek bilmeyen Rusça kelimeler).
61Pratikte, yönetim coskunlugunun nasil bir sey oldugunu bildiginizden kuskuluyum.
- Yönetim coskunlugu mu? Bir fikrim yok.
-Yani - vous savez chez nous, en un mot-(Biliyorsunuz bizde, kisacasi) son derece degersiz bir adami
demiryolu bilet gisesine oturtun; bilet almaya gittiginizde, o degersiz adamin, sanki Jüpiter'in kendisiymis gibi
size tepeden bakma hakkina sahip oldugunu görürsünüz; pour vous montrer son pouvoir (gücünü size
göstermek için) içinden "Bekle" der. "Simdi size gücümü gösteririm." Ve bu duygu onlarda, yönetim
coskunluguna esittir. En un mot, (bir yerde okudum), Avrupa'daki kiliselerimizden birinde bir zangoç - mais
c'est tres curieux - (çok ilginçtir), tam büyük ayin baslayacagi sirada, - vous savez ces chantes et le livre de
job - (Peygamberin kitabindaki ilahileri bilirsiniz) bir Ingiliz ailesini, les dames charmentes (güzel kadinlari)
"yabancilarin Rus kiliselerinde basibos dolasmalari yanlistir, gezmek isterlerse zamaninda gelsinler"
nedeniyle kiliseden kovmus. Ingilizler bayginlik geçirmisler... Bu zangoç, yönetim coskunluguna kapilmis
olmalidir, et il a montre son pouvoir... (ve gücünü gösterdi.)
-Mümkünse kisa kesin, Bay Verkhovensky.
- Bay von Lembke simdi kazalari dolasiyor. En un mot (bir yerde okudum) bu Anrey Antonoyich, Ortodoks
Alman Rusu ise de, buna bir sözüm yok, kirk yaslarinda son derece yakisikli bir adam...
- Yakisikli oldugunu düsünmenizin nedeni nedir? Gözleri koyununkinden farksiz.
- Çok dogru. Fakat kadinlarimizin düsüncelerinden sözedi-yordum...
- Amaçtan ayrilmayalim, lütfen. Sahi, kirmizi bir kravat taktiginizi görüyorum... ne zamandan beri?
- Henüz bugün taktim...
62
- Kürlerinize devam ediyor musunuz? Doktorunuzun söyledigi gibi her gün bes mil yürüyor musunuz?
- Ha... hayir... her zaman olmuyor.
- Biliyorum! Daha Isviçre'deyken yürüyüsleri yapmadiginizi hissetmistim! Simdi, günde tam sekiz mil
yürüyeceksiniz. Kendinizi korkunç derecede ihmal etmissiniz! Çökecek kadar ihtiyarlamadiniz... demin sizi ilk
gördügüm zaman sasirdim... kirmizi kravatiniza ragmen.. quelle id‚e rouge! (kizil bir düsünce). Sayet
söylenecek bir sey varsa, Von Lembke hakkindaki konusmaniza devam edin; ama, rica ederim, çok kisa
kesin, çünkü çok yorgunum.
- En un mot (bir yerde okudum), kirk yasindan önce karanlik bir yasam sürdügünü, kirk yasinda bir kadin
araciligi ile ya da buna benzer bir yolla yönetim hayatina atilmis oldugunu söylemek istiyordum. Yani su
anda sehirde degil... Demek istiyorum ki, benim, gençligi kötü yollara sürükleyen ve sehirde dinsizligi yayan
bir adam oldugumu söylemisler. Hemen sorusturmaya baslamis...
- Bunun dogrulugundan emin misiniz?
- Dogrusunu isterseniz, gerekli önlemleri aldim bile. Sizin "ili yönettiginiz" kendisine haber verildigi zaman,
Vous savez (biliyor musunuz?), "artik bundan sonra böyle bir sey olmayacak" demek nezaketinde bulundu.
- Böyle mi söyledi?
- Kelimesi kelimesine "artik bundan sonra böyle bir sey olmayacak" ve avec cette morgue (burnu
havalarda)... Karisini Agustos sonlarina dogru karsilamak onuruna erecegiz; Petersburg'dan dogruca buraya
geliyor.
- Avrupa'dan, orada karsilastik.
- Vraiment?(Sahimi?)
- Paris'te ve Isviçre'de. Drozdov'larla akraba oluyor.
- Akraba mi? Ne garip bir rastlanti! Büyük emeller pesinde
63kostugunu söylediler ve... ve önemli baglantilari oldugu da söyleniyor. Dogru mu?
- Saçma! Baglantilari her ne ise, pek önemli sayilmaz! Kirk bes yasina gelene kadar meteligi olmayan hiç
evlenmemis yasli bir kizdi ve simdi su von Lembke'sini kancasina takti; tabii, bütün emeli adami önemli bir
kisi yapmak. Her ikisi de entrikacidir.
- Onun kocasindan sadece iki yas büyük oldugu söylenmisti.
- Bes. Moskova'da annesi kapimin esiginde ayakkabilarini paraladi; kocam henüz sagken, verdigimiz
balolara gelebilmek için davetiye dilenirdi. Ve Julia, alninda firuze bir kelebek, kavalyesiz bir kösede oturur
kalirdi. Ona öylesine acirdim ki, sabahin ikisinden sonra ona, ilk kavalyesini gönderirdim. O zamanlar yirmi
besinde vardi ve onu çocuk gibi kisa etekli entariyle dolastirirlardi. Sonunda onlari evime davet etmeye
utandim.
- Kelebegi görür gibi oluyorum.
- Oraya erisir erismez bir dalavere ile karsilastigimi söyleyeyim. Bayan Drozdov'un mektubunu okudunuz...
daha açik ne olabilir? Fakat ne buldum? Bayan Drozdov budalasi -zaten her zaman budaladir- sanki ne için
geldigimi merak ediyormus gibi dik
, dik bana bakti. Ne kadar sasirdigimi tahmin edersiniz. Efrafima bakindim ve ne gördügümü tahmin
edersiniz? Su Bayan Lembke oturmus, rahmetli Bay Drozdov'un yegeni ile kiristirmiyor mu? Her sey açik
seçik ortadaydi!... Kuskusuz, derhal duruma bir son verdim ve Praskovya yine benim tarafimdan...
- Ama yine de, onu bastirdiniz. Ah, siz bir Bismarck'siniz!... -Bismarck degilim; ama, ikiyüzlülük ile aptalligi
ayirabilecek
kadar yetenekliyim. Bayan Lembke'nin sahtekƒrligi ve Pras-kovya'nin aptalligi. Hayatimda bu kadar gevsek
kadin görmedim. Bacaklari davul gibi sismisti. Sözüm ona iyi kalpliymis. Iyi tabiatli bir budaladan daha akilsiz
ne vardir?
Bay Verkhovensky, yumusak baslikla:
64
- Kötü kalpli bir budala, ma bonne ami (sevgili dostum), dedi. Kötü kalpli bir budala, daha akilsizdir.
- Hakli olabilirsiniz. Lisa'yi hatirlarsiniz, degil rni?
- Charmante enfant! (sevimli çocuk).
- Fakat simdi bir "enfant" (çocuk) degil, kocaman bir kadin, hem de karakterli bir kadin. Cömert ve duygulu.
Hosuma en çok tiden sey de, salak annesine karsi gelebilmesi. Akrabalari olan o yegen için az kalsin büyük
bir çatismaya giriyorduk.
-Fakat, öyle ya, Lisa ile hiçbir akrabaligi olamaz!... Lisa hak-kinda herhangi bir niyeti yok, degil mi?
- Genç bir subay, pek konuskan degil ve aslini isterseniz, ol-dukça alçakgönüllü bir genç. Insafli olmayi her
zaman isterim. O da entrikadan hoslanmiyor sanirim ve pesinde oldugu kimse yok; yalniz, Bayan Lembke
kendi kendine gelin güvey oluyor, o kadar.
Genç subayin, Nicholas'a karsi büyük bir saygisi var. Anliyorsunuz ya, her sey Lisa'nin elinde; fakat,
ayrildigim zaman Nicholas ile aralari çok iyiydi ve Nicholas, kasim ayinda eve dönecegine kesin olarak söz
verdi. Bu bakimdan, entrika çevirmeye çalisan sadece Bayan Lembke ve Praskovya, sadece kör bir kadin.
Durup dururken endise etmemin yersiz oldugunu söyledi; aptallik ettigini onun yüzüne karsi söyledim. Allahin
huzurunda da ayni sözleri tekrarlayabilirim. Fakat, Nicholas basit seyler üzerinde durmamam için
yalvarmamis olsaydi, o sahtekƒr kadinin foyasini ortaya çikarmadan oradan ayrilmazdim. Nicholas'i
kullanarak Kont K.'ye yanasmaya çalisiyor. Ana-ogul arasini açmak istiyor. Fakat, Lisa, memnunlukla
söyleyebilirim, bizden yana ve Praskovya ile de bir anlasmaya vardim. Karmazinov'un akrabasi oldugunu
biliyor muydunuz?
- Ne? Von Lembke'nin akrabasi mi?
-Evet, tabii. Uzak bir akraba.
- Romanci Karmazinov mu?
65- Tabii, yazar! Neden bu kadar sasirdiniz? Tabii, kendini büyük bir yazar saniyor. Kendini begenmis
mahluk!.. Bayan Lembke onunla beraber gelecek. Adamin üzerine titriyor, orada. Hanim burada birtakim
edebi toplantilar yapmak amacinda. Bir ay süre ile kalacak ve geri kalan birkaç parça yerini de satacakmis.
Az kalsin, Isviçre'de onunla karsilasiyordum; tabii onunla karsilasmayi arzu ettigimden degil. Bununlar
beraber, beni hatirlamak inceligini gösterecegini umarim. Vaktiyle mektuplasirdik ve evime de gelirdi. Daha
iyi giyinmis olmanizi isterdim, Bay Verkhovensky. Her geçen gün biraz daha kendinizi koyuveriyorsunuz...
Oh, beni çok üzüyorsunuz!... Simdi ne okuyorsunuz?
- Ben mi? Sey...ben...
- Anliyorum. Her zamanki gibi... dostlar, içki, kulüp ve kƒgit oyunlari. Bunlara ek olarak dinsiz damgasi. Sizin
bu lakabinizi begenmiyorum, Bay Verkhovensky. Size dinsiz dememelerini arzu ederim, özellikle su
siralarda. Önceden de hoslanmazdim; çünkü, bunlar bos konusmalar, baska bir sey degil. Nihayet size
söylenmeliydi.
- Mais, mach‚re... (ama sekerim)
- Beni dinleyin. Bay Verkhovensky. Süphesiz, bilgi bakimindan sizinle boy ölçüsmem mümkün degil; fakat,
buraya dönüsümde, sizin hakkinizda uzun süre düsündüm. Ve bir karara vardim.
- Nasil bir karar?
- Dünyanin en akilli insanlari olmadigimiza, bizden daha akilli insanlarin bulundugu kararma vardim.
-Akillica ve yerinde bir karar. Eger bizden daha akilli kimseler varsa, bizden daha hakli kimseler de var
demektir. Ve bu da demektir ki, biz de yanilabiliriz, öyle degil mi? Mais, ma bonne amie, (ama, iyi dostum)
bir hata yaptigimi düsünelim; fakat hƒlƒ, insanligimi, ezeli ve ebediligimi, vicdanimin özgürlügünü kaybetmis
olmam, degil mi? Arzu ettigim takdirde, dar düsünceli ve kaba bir sofu olmayi reddetmeye hakkim var, öyle
degil mi? Tabii, böyle oldugum
66
için hayatimin sonuna kadar benden nefret eden insanlar olacaktir. Et puis, comme on trouve toujours plus
de monies que de raison, (hem sonra, akil verecek çok papaz bulunduguna göre) ve ben de tamamen ayni
fikirdeyim.
- Ne, ne dediniz?
- Dedim ki "on trouve toujours plus de moines que de raison, (Hem sonra, her zaman akildan çok akil veren
bulunduguna göre.) ve ben de..."
- Bu düsünce sizin mi, yoksa? Baska bir yerden almis olmalisiniz.
- Bunu söyleyen, Pascal.
- Zaten anlamistim... ah, siz!... Neden hiçbir seyi kisaca söylemiyor da uzattikça uzatiyorsunuz? Böylesi,
yönetme cos-kunlugunu anlatmanizdan çok daha iyi.
j - Ma foi, ch‚re... (Vallahi sekerim) Neden? Önce nihayet ben bir Pascal degilim, hem sonra, biz Ruslar
herhangi bir seyin kendi dilimizde nasil söylenmesi gerektigini bilmeyiz. Hiç degilse, bugüne kadar herhangi
bir sey söylemis degiliz.
- Chere, chere amie! (sevgili, sevgili dostum)
- Simdi bütün bu Lembke'ler ve Karmazinov'lar... Allahim, kendinizi nasil bu kadar koyuverdiniz!... Ah, beni
ne kadar üzüyorsunuz!... Bütün bu insanlar attiginiz tirnaga degmediginden onlarin size saygi duymalarini
arzu ederdim; fakat, su halinize bakin!... Sizde ne bulacaklar? Onlara ne gösterecegim? Herkese örnek
olmaya devam edecek, degerinizi kabul ettirecek yerde, etrafiniza bir sürü serseri toplamis, bir sürü kötü
aliskanliklar edinmis, yaslanmis ve güçsüz, sarapsiz ve kumarsiz yasayamayan, Paul de Kock'dan baskabir
sey okumayan ve herkes yazarken hiçbir sey yazamayan bir kisi oldunuz. Bütün vaktinizi konusmakla
harciyorsunuz. Hiç ayrilamadiginiz Liputin gibi can sikici kimselerle nasil arkadaslik edebiliyorsunuz?
Bay Verkhovensky, sikilarak itiraz etti.
67- Neden ayrilamadigim? Bayan Stavrogin, sertçe sordu:
- Simdi nerededir?
- Onun... onun size karsi daima büyük bir saygisi vardir. Annesinden kalan bir mirasi almak üzere S...H 'ye
gitti.
- Para almaktan baska bir is yapmaz görünüyor. Shatov nasil? Hep eskisi gibi mi?
- Irascible, mais bon. (Yine çabuk öfkelenir, ama iyi)
- Su sizin Shatov'unuza da hiç tahammülüm yok. Nisbetçi ve her zaman kendisini düsünen bir insan.
- Miss Shatov nasil?
Bayan Stavrogin merakla ona bakti:
- Dasha mi, demek istiyorsunuz? Neden ögrenmek istiyorsunuz? Çok iyidir. Onu, Drozdov'larda biraktim.
Isviçre'deyken; oglunuz hakkinda bir seyler duydum. Kötü, iyi olmayan seyler duydum.
- Oh, C'est une histoire bien bete! Je vous attendais, ma bonne amie,pour vous reconter... (Oh, çok kötü bir
öykü bu! Anlatmak için sizi bekliyordum, aziz dostum.)
- Yeteri kadar ögrendim, Bay Verkhovensky, beni artik rahat birakin. Çok bitkinim. Bol bol konusacak
vaktimiz olacak, özellikle kötü seylerden. Gülerken agzinizdan tükürük saçiyorsunuz... bunaklik ya da buna
benzer bir sey. Sonra ne kadar da garip gülüyorsunuz!... Allahim, ne kadar kötü aliskanliklar edinmissiniz L.
Karmazinov sizi hiçbir zaman ziyaret etmeyecek! Bundan da memnun kalacaklar. Oh, simdilik artik yeter.
Yorgunum! Bana hakikaten acimalisiniz!...
Bay Verkhovensky ona "acidi"; fakat, Bayan Stavrogin'in yanindan ayrilirken son derece endiseliydi.
***
68
Dostumuz, gerçekten de kötü birkaç aliskanlik edinmisti, özellikle son aylarda. Hizla çöktügü gözle
görülebiliyordu ve kiliginin kötü oldugu da dogruydu. Daha çok içiyor, gözleri daha çabuk sulaniyor ye
sinirleri gittikçe zayifliyordu. Sanat degeri olan her seye karsi asiri bir hassasiyeti vardi. Yüzü de çok çabuk
degismeye baslamisti; örnegin, yüzündeki gururlu ifade, saçma, hatta, ahmakça bir ifadeyle yer degistirmisti. Yalniz birakilmaya tahammülü yoktu ve daima eglence ariyordu. En son
rezaletlerin; gülünç fikralarin anlatilmasini istiyor ve bunlarin her gün degisik olmasini
arzu ediyordu. Eger uzun bir süre onu ziyarete gelmezlerse, odasinda kederli kederli dolasiyor; pencereye
gidiyor; dalginlikla dudaklarini kemiriyor; derin derin iç geçiriyor ve hemen hemen aglamakli olarak gününü
geçiriyordu. Sanki, hep bir seyler olmasini bekliyor, umulmadik ve kaçinilmaz bir seylerden korkuyordu;
endiseliydi; rüyalarina büyük ölçüde deger vermeye baslamisti.
O günü ve gecesini asiri bir endiseyle geçirdi; beni çagirtti; çok l heyecanliydi; çok konustu; bana birçok sey
anlatti; ama, anlattiklarinin hepsi birbirini tutmaz seylerdi. Bayan Stavrogin, onun benden hiçbir sey
saklamadigini uzun bir süredir biliyordu. So- nunda, kendisinin bile anlayamadigi bir seyden endiselendigine
karar vermekten kendimi alamadim. Kural olarak, daha önceleri biraraya geldigimizde, hemen sikƒyetlere
baslar ve sikƒyetlerin arkasindan bir sise votka gelir ve her sey daha eglenceli olmaya baslardi. Fakat, bu
sefer votka yoktu ve birini gönderip votka al-dirmak istegini devamli olarak bastirdigi belliydi.
Hemen hemen bir çocuk gibi yanip yakiniyordu.
- Bayan Stavrogin neden bana hep kiziyor? Tous les hommes i de genie et de progres en Russie etaient,
sont et seront toujours des ayyaslar et des kumarbazlar, qui boivent (balik gibi içkide yüzerler, Rusya'daki
bütün dahiler, kumarbazlarla, içkide yüzen sar- hoslardir)... ama ben ne böyle bir sarhos ne de
kumarbazim... Neden yazmadigimi anlamak istiyor. Ne garip bir düsünce. Neden yatiyor olayim? Benim bir
örnek olmami ve kendimi saydirmami istiyor.
69Mais entre nous soit dit (ama aramizda kalsin) kaderi "saygi" olan bir insan yatmaz da ne yapar... o bunu
bilmiyor mu?
Ve nihayet, onun yakasina sarilmis olan üzüntüsünün ne oldugunu o aksam anladim. Birçok kere aynanin
önünde durmus ve bir süre oyalanmisti. Nihayet, aynadan bana dönüp büyük bir ümitsizlikle:
- Mon cher, je suis (dostum ben) kendisini koyuvermis bir adamim, dedi.
Gerçekten de o güne kadar, tek bir inanci vardi. Bayan Stavrogin'in "yeni görüsleri" ve bütün "degisen
fikirleri" yaninda; onun kadinca kalbinde, sadece bir sürgün ya da ünlü bir bilgin degil; ayni zamanda,
yakisikli bir erkekti. Yirmi yildan beri bu zevk verici inanca bütün benligi ile sarilmisti ve olasilikla bu
inancindan ayrilmaktan ötürü üzülüyordu. Yakin bir gelecekte, kaderin kendisine böyle bir oyun
hazirlayacagi, acaba, o gece içine mi dogmustu?
Simdi, hemen hemen unutulmus, anlatacaklarimin esas baslangici olacak olayi anlatayim.
Drozdovlar, agustos ayinin son günlerinde geldiler. Gelisleri, akrabalari olan valinin uzun süredir beklenen
karisinin gelisinden biraz önce olmus, sehrimiz toplumu üzerinde hos bir etki birakmisti. Fakat, bütün bu ilgi
çekici olaylardan daha sonra sözedecegim; burada sadece su kadarini söyleyecegim ki, Bayan Drozdov,
kendisini sabirsizlikla bekleyen Bayan Stavrogin'e çok üzücü bir haber getirmisti; Nicholas, temmuz ayinda
onlardan ayrilmis, Rhine'de Kont K. ile bulusarak, onlarla beraber Petersburg'a gitmisti. Kont'un evlenme
çaginda olan küçük bir kizi vardi.
Bayan Drozov konusmasina:
- Lisa'dan bir sey ögrenemedim, diye basladi. Onun ne kadar gururlu ve inatçi oldugunu bilirsiniz. Fakat, Lisa
ile Nicholas arasinda bazi tatsiz olaylarin geçmis oldugunu gözlerimle gördüm. Aralarindaki olayin bütün
ayrintilarini bilemem; ama, Dasha'ya sorsaniz iyi olur diye düsünüyorum, aziz dostum. Nihayet, gözbe70
beginiz olan bu kadini size geri getirmis olmaktan memnunum; j büyük bir yükten kurtulmus oldum.
Bu zehirli kelimeler belirli bir öfkeyle söylenmisti. "Sisko" ka-dinin, sözlerini daha önceden hazirlamis oldugu
ve etkisini de tah-min ettigi belliydi. Fakat, Bayan Stavrogin, bu kadar duygulu ko-nusmalardan sasiracak bir
kadin degildi. Nitekim, sert bir dille, çok E kesin ve yeterli bir açiklama talep etti. Bayan Drozdov sesini
hemen alçaltti; hatta, konusmasinin sonunda aglamaya ve dostça kelimeler l söylemeye bile basladi. Bu,
sinirli oldugu kadar da hassas olan kibar kadinin, Bay Verkhovesnky gibi, candan bir dosta ihtiyaci vardi; kizi
Lisa'dan baslica sikƒyeti, kizinin "bir dost" olmamasiydi.
Fakat, kadinin anlattiklarindan kesin olarak
çikarilan tek anlam, Lisa ile Nicholas'in hakikaten tartismis olmalariydi. Bayan Droz-dov'un bu tartisma
hakkinda kesin bir bilgisi yoktu. Dasha hak-kindaki imali sözlerine gelince, konusmasinin sonunda, onun l
hakkinda söylediklerini sadece geri almakla kalmadi; böyle ko-nusmasinin "öfkeye" kapilmasindan ötürü
oldugunu söyleyerek, özür de diledi. Kisacasi, her sey son derece belirsiz ve kuskuluydu. Bayan Drozdov'a
göre, tartisma, Lisa'nin "inatçi ve alayci" karakterinden ötürüydü; diger taraftan, Nicholas her ne kadar ƒsiksa
da, onun alayci sözlerine aldirmayacak kadar gururlu oldugundan kendisi de alayci olmustu.
Bayan Drozdov:
- Bundan hemen sonra, diye devam etti. Genç biriyle tanistik, | sizin "profesör"ün yegeni oluyor, herhalde ve
yanildigimi da san-miyorum, çünkü ayni soyadini tasiyor...
Bayan Stavrogin:
- Yegeni degil, oglu, diye düzeltti.
Bayan Drozdov, Bay Verkhovensky'nin soyadini hiçbir zaman hatirlayamaz ve ondan sözederken daima
"profesör" derdi.
-Eh, oglu, su halde; ogluysa daha iyi, benim için pek fark etmez. Alelade bir genç, çok canli ve serbest;
fakat, hiçbir özelligi yok. Eh,
71korkarim ki, Lisa kötü davrandi. Nicholas'i kiskandirmak için bu gençle arkadas oldu. Kizimi bu bakimdan
fazla suçlu bulmam; her genç kizin yapacagi seyler bunlar... Oldukça da sevimli hareketlerdir, sanirim.
Yalniz, Nicholas kiskanacagi yerde bu gençle özellikle arkadas oldu. Sanki hiçbir seyin farkinda degilmis,
daha çok, aldiris etmez gibiydi. Onun bu hareketi Lisa'yi çilgina çevirdi. Genç adam, kisa zaman sonra
gidecegi bir yere yetismek için acele ediyor gibiydi ve Lisa, her firsatta Nicholas ile tartismaya basladi.
Nicholas'in bazen Dasha'yla konustugunu fark etti ve bu onu o kadar sinirlendirdi ki, hayat çekilmez olmustu;
tabii bizler için. Doktorlar sinirlenmemi yasaklamislardi. Dillere destan ettikleri göl, sinirime dokunmaya, bana
sadece dis agrisi vermeye ve romatizma agrilarimin artmasina neden oldu. Hem neden olmasin, Cenova
Gölü'nün dis agrisina neden oldugunu bir yerde okumustum zaten. Tam o siralarda, Nicholas, Kontes'ten bir
mektup aldi ve bizi terketti; bütün öteberisini bir günde topladi. Dostça ayrildiklarini söylemeliyim. Lisa da çok
neseli ve hoppaydi. Onu yolcu ederken kahkahalarla gülüyordu. Sadece bütün haraketleri yapmacikti.
Nicholas gittikten sonra, çok dalgin oldu ve onun sözünü bile etmedi. Benim bile ondan söz etmemi
istemiyordu. Size de, Nicholas'tan, Lisa'ya bahsetmemenizi tavsiye ederim, aziz dostum. Her seyi büsbütün
karistirmaktan baska bir ise yaramayacaktir. Eger söz etmeyecek olursaniz, size kendiliginden söyleyecektir.
Bu takdirde, daha çok sey ögrenebilirsiniz. Bence, eger Nicholas sözünde durur da çabuk dönecek olursa,
aralan yine düzelecektir.
- Derhal yazacagim. Eger bütün tartisma buysa, bunun kadar saçma bir sey olamaz; hepsi saçma!...
Anliyorsunuz ya, Dasha'yi çok iyi tanirim. Onun herhangi bir suçu olamaz.
- Aziz Dasha için üzüldüm. Onun için böyle konusmamaliydim. Konusmalari hep yüksek sesle ve normal
kanallarda oluyordu zaten. Fakat, o zaman olanlar beni tamamen sasirmisti, aziz dostum. Ayrica, Lisa bile
onun günahsiz oldugunu anladi ve ona eskisi gibi nazik davranmaya basladi.
72
Bayan Stavrogin, hemen o gün Nicholas'a bir mektup yazarak, söyledigi tarihten hiç olmazsa bir ay önce
gelmesi için rica etti. Fakat yine de, bu meselede anlayamadigi bir durum vardi ki, ne oldugunu tahmin bile
edemiyordu. Bütün gece sabaha kadar bunu düsünüp durdu. Bayan Drozdov'un düsüncesini fazlaca masum
ve duygulu buluyordu. "Praskovya', diye düsündü, "yatili okulda oldugu gibi, bütün hayati fazla duygulu
geçmis. Nicholas, genç bir kizin alayli sözleri üzerine kaçacak erkek degil. Gerçekten tartistilarsa, bunun
daha baska bir nedeni olmasi gerekir. Gerçi, o subayi da be-rebarlerinde getirdiler. Bir akraba olarak
evlerinde oturuyor. Praskovya, Dasha için özür dilemekte çok acele etti; söylemek istemedigi bir seyi
kendisine saklamis olmali..."
Sabahleyin, Bayan Stavrogin, hiç olmazsa zihnini karistiran sorunlardan birini çözümlemek için kesin kararini
verdi ve yaptigi plan, beklenmedik olmasi bakimindan oldukça ilginçti. Bu planim hazirlarken aslinda ne
düsünmüstü? Söylemesi çok güç, ayrica, anlatan olarak, olaylari olduklari gibi aktarmaktan sorumluyum ve
anlatacaklarim gerçege uymaz görünürse suç benim olmayacaktir. Surasini da kaydetmek zorundayim ki,
sabah oldugu zaman, içinde Dasha hakkinda en küçük bir kusku dahi yoktu ve gerçegi söylemek gerekirse,
zaten ondan hiçbir sekilde süphelenmemisti; ona çok güvenirdi. Ayrica, Nicholas'in ona ƒsik olabilecegini
aklinin kiyisindan bile geçirmezdi... "Dasha ile ha!" Ertesi sabah, Dasha, fincanlara çay koyarken, Bayan
Stavrogin gözlerini ondan ayirmadan uzun uzun bakti ve belki, bir gün öncesinden beri yirminci kez kendi
kendine söylendi: "Hepsi saçma!..."
Bununla beraber, Dasha'nin yorgun göründügünü, daha sessiz durdugunu ve ilgisiz oldugunu fark etti.
Kahvaltidan sonra, her ikisi de, her zaman yaptiklari gibi, elisine oturdular. Bayan Stavrogin, Dasha'ya,
Avrupa izlenimlerini, özellikle manzaralarini, halkini, Sehirlerini, törenlerini, sanat ve ticaretlerini... görebilmek
firsatini Buldugu her seyi anlatmasini söyledi. Drozdov'lar ve onlarin yalindaki yasantisindan hiç söz etmedi.
Is masasinda Bayan Stav73rogin'in yaninda oturan ve igneyle nakis islemesine yardim eden Dasha, yarim saat süreyle, düz, tekdüze
ve biraz zayif sesle bütün izlenimlerini anlatti.
Bayan Stavrogin onun konusmasini birden kesti.
- Dasha, bana özellikle anlatmak istedigin bir sey yok, degil mi?
Dasha, bir an düsündü ve parlak gözleriyle Bayan Stavrogin'e bakti.
- Hayir, hiçbir sey yok.
- Ruhunda, kalbinde, vicdaninda da yok mu?
Dasha, biraz küskün bir tavirla ve sakin bir sesle tekrarladi.
- Hiçbir sey yok.
- Olmadigini biliyordum! Bilmeni istiyorum, Dasha senden hiçbir zaman kusku duymayacagim. Simdi otur ve
dinle. Su karsimdaki sandalyeye otur. Seni karsimda görmek istiyorum. Tamam. Dinle... evlenmek ister
misin?
Dasha, sorgulu uzun bir bakisla cevap verdi; ama, bu bakisinda pek fazla hayret yoktu.
-Dur, bir sey söyleme. Ilkönce, yas bakimindan büyük bir fark var... çok büyük bir fark... Fakat, bunun ne
kadar saçma bir sey oldugunu herkesten iyi bilirsin. Akilli bir kizsin ve hayatinda hata olmamali. Bununla
beraber, hƒlƒ yakisikli bir adamdir... yani, Bay Verkhovensky, her zaman saygi duydugun bir adam. Ne
dersin?
Dasha yine sorgulu bakislarini Bayan Stavrogin'e çevirdi. Bu kez çok sasirmis ve biraz da kizarmisti.
-Dur bir sey söyleme. Acele etme. Gerçi vasiyetnamemde sana para biraktim; ama, ben öldükten sonra
paran bile olsa ne yaparsin? Aldatilacaksin ve paran elinden alinacak... perisan olacaksin. Fakat, onunla
evlenecek olursan, ünlü bir kisinin karisi olacaksin. Simdi de durumu, onun görüsü üzerinden inceleyelim:
Simdi ölsem, onun hali ne olacak? Para bakimindan sikintisi olmaz. Fakat, ona ba74
kabilecegine güvenirim. Dur, henüz bitirmedim: havai, beceriksiz, huysuz, bencil ve düsük aliskanliklari olan
bir kisidir. Fakat, ondan daha kötü kisiler olabilecegini düsünerek onu kabul etmelisin. Seni asagilik bir
adama vererek, senden kurtulmak istedigimi düsünmezsin, degil mi? Yoksa böyle mi düsünüyorsun? Fakat
onu tercih etmene en büyük neden, bunu senden benim istemem. Sözünün burasinda sesini biraz öfkeyle
yükseltti. - Anladin mi? Neden bana öyle bakiyorsun? Dasha, hƒlƒ susuyor ve sadece dinliyordu.
: - Bir dakika dur... konusma! Yasli bir kadina benzer... fakat, senin için çok daha iyidir. Zavalli yasli bir kadin
gibi oldugunu itiraf ederim. Dünyada onun sevgisine layik bir kadin yoktur. Fakat, zavalliligindan ötürü
sevilmek hakkini kazaniyor ve sen de onu bu zavalligindan ötürü seveceksin. Beni anliyorsun, degil mi?
Degil mi?
Dasha basiyla evetledi.
Bayan Stavrogin garip bir öfkeyle ve tiz bir sesle devam etti: - Anlayacagini biliyordum. Zaten senden baska
bir sey beklemezdim. Seni sevecek, sevmeli, sevmeli. Sana tapmali!.. Ayrica, sana ƒsik olacagi muhakkak;
hatta, kendisini buna zorunlu bile tutmasa, seni yine de sevecektir. Onu iyi tanirim. Ve ben de daima burada
olacagim. Bu hususta merak etmemelisin; daima burada olacagim. Seni sikƒyet edecek, hakkinda onur kirici
seyler anlatacak, karsilasacagi ilk kisiye hakkinda bir sürü sey fisildayarak sizlanacak, hep sizlanacak; bir
odadan bir odaya sana mektuplar yazacak, günde iki mektup belki; fakat, ne olursa olsun sensiz
yapamayacaktir; asil önemli olan da budur. Arzu ettigin her seyi yaptir ona; zaten yaptiramazsan, aptalsin
demektir. Kendisini asmak isteyecektir. Seni kendisini asmakla tehdit edecektir... sakin inanma. Sadece
saçmalik!... inanma, ama yine de gözünü aç, pek belli olmaz; kendisini asabilir. Onun gibi kimseler için böyle
seyler olagandir; zayifliklarindan ötürü kendilerini asiverirler. Ve bu nedenledir ki
75onu fazla sikmamalisin... bu, evlilik hayatinin ilk kosuludur. Sair oldugunu da unutmamalisin. Dinle, Dasha,
kendini feda etmek kadar büyük bir mutluluk yoktur. Ayrica, bana büyük bir iyilik yapmis olacaksin ve bu da
çok önemlidir. Saçma konustugumu düsünme. Ne söyledigimi çok iyi biliyorum. Ben bencilim, bu bakimdan
sen de bencil olacaksin. Seni hiçbir seye zorlamiyorum; her sey sana bagli, nasil istersen öyle olacak.
Karsimda neden böyle oturuyorsun? Bir seyler söyle!... Dasha, kararli bir dille:
- Birisi ile evlenmek zorundaysam, benim için pek fark etmez, Bayan Stavrogin, dedi.
Bayan Stavrogin sert bir sekilde, dik dik bakti.
- Zorunluluk mu? Ne demek istiyorsun?
Dasha, elindeki igneyle nakisa devam ederken susuyordu.
- Zeki bir kiz olabilirsin; ama, saçma konusuyorsun. Seni evlendirmek istemem tamamen dogrudur; fakat,
seni evlendirmeyi arzu etmem, evlenmenin gerekli olmasindan degil. Bay Verkhovensky'yi düsünerek,
evlenmeni istiyorum. Bununla beraber, yirmi yasinda oldugundan... Bay Verkhovensky olmasaydi, seni
evlendirmeyi hiç düsünmeyecektim... Ne diyorsun?
- Arzu ettiginiz gibi olsun, madam.
- Su halde kabul ediyorsun!... Dur, bir sey söyleme. Neden acele ediyorsun? Sözümü henüz bitirmedim.
Vasiyetimde sana on bes bin ruble biraktim. Evlenme gününde bu parayi sana verecegim. Sekiz binini ona
vereceksin... yani, ona degil bana vereceksin. Geriye kalan yedi binin bir kurusunu dahi ona vermeyeceksin.
Bunu hiç unutma. Borçlarini asla ödemeyeceksin. Bir kere ödeyecek olursan, arkasinin kesilmedigini
görürsün. Sekiz bin ruble borcu var; borcunu ben ödeyecegim; fakat, senin paranla ödenmis oldugunu
bilmeli. Simdi yaptigim gibi, ev, yiyecek ve içecek masraflarinizi karsilayacagim; ikinize yilda, bin iki yüz
rublelik ve ayrica bin bes yüz rublelik ödenek verecegim. Yalniz hiçmetçilerinizi kendiniz tutacaksiniz.
76
Yillik ödeneklerinizi toplu olarak sana verecegim. Fakat, sen de ona karsi biraz anlayisli olup, arada sirada
para vereceksin. Arkadaslarinin, ancak haftada bir gelmelerini temin et, daha sik geldikleri takdirde kov.
Zaten ben de burada olacagim. Eger ölecek olursam, yillik ödeneginiz onun ölümüne kadar; çünkü, bu
ödenek sana degil onadir. Vasiyetimde, yedi bin rubleden hariç sekiz bin ruble daha birakacagim. Eger akilli
bir insansan bu paraya dokunmazsin. Bu paradan baska benden kirk para alamazsin. Bunu ögrenmek
hakkindir. Kabul ediyor musun, etmiyor musun? Nihayet bir sey söylemeyecek misin?
- Biraz önce söylemistim, Bayan Stavrogin.
- Yalniz unutma, karar vermek senin hakkin. Arzu ettigin gibi olacak.
- Bu takdirde, söyler misiniz, Bayan Stavrogin, bu konuda Bay Verkhovensky bir sey söyledi mi?
-Hayir, söylemedi, bundan haberi bile yok, fakat... kisa zamanda ögrenecek.
Bayan Stavrogin hemen yerinden firladi ve siyah salini omuzlarina atti. Dasha yine kizardi ve sorgu dolu
bakislarla hanimini takip etti. Bayan Stavrogin birden öfkeyle geri döndü. Gözlerinden ates fiskiriyordu.
- Salak!..., diye atmaca gibi atildi. Nankör salak!... Ne düsünüyorsun? Seni biraz da olsa kötü bir duruma
sokacagimi mi saniyorsun? Onunla evlenmen için yerlerde sürünerek yalvaracak, mutluluktan ölecek... iste
bu evlilik böyle ayarlanacak. Kimsenin sana zarar vermesine izin vermeyecegimi çok iyi bilirsin. Yoksa
seninle sekiz bin ruble için evlenecegini ve seni ona satmak için kostugumu mu düsündün? Budala,
budala!... Siz, hepiniz nankör budalalarsiniz. Semsiyemi ver benim!...
Islak tugla kaldirimin, tahta kalaslarin üzerinden kosarak Bay Verkhovensky'ye gitti.
***
77Dasha'nin kimse tarafindan hirpalanmasini istemedigi muhakkakti; tersine, su anda onun haklarini
koruyordu. Salini omuzlarina atarken, evlatliginin sorgu dolu bakislarini yakaladigi zaman öfkeden çilgina
dönmüstü. Dasha'yi çocuklugundan beri çok severdi. Bayan Drozdov'un Dasha için, "onun gözbebegi"
demekte hakki vardi. Bayan Stavrogin, Dasha'nin karakterinin agabeyine hiç benzemedigine karar vermisti;
yani, karakteri Ivan Shatov'a benzemezdi. Dasha, sessiz ve yumusak huylu; kendisini feda etmeye her
zaman hazir; sadik, son derece alçakgönüllü; asiri derece mantikli ve en önemlisi, nankör olmayan bir kizdi.
Bugüne kadar Dasha, umdugu gibi bir kiz çikmisti. Henüz on iki yasindayken, Bayan Stavrogin, onun için
"yasantisinda hiçbir aksaklik olmayacak" demisti ve her parlak gördügü düsünceye, her aklina koydugu
seye, her hülyaya, her yeni fikre büyük bir tutkuyla baglanan bir kadin oldugundan Dasha'yi kendi öz çocugu
gibi yetistirmeye karar vermisti. Derhal, Dasha'ya büyük bir miktar para ayirdi ve Dasha'ya on alti yasina
gelene kadar evlerinde kalan, sonra bilinmeyen bir nedenle isine son verilen Miss Criggs adinda yabanci bir
dadi tutuldu. Gramer okulundan Dasha'ya ders vermek için çok degerli ögretmenler geliyordu. Bu
ögretmenlerin arasinda gerçek bir Fransiz vardi ve Dasha'ya Fransizca ögretti. Bu Fransizin isine de birden
son verildi ve ƒdeta evden kovuldu. Sehirde yeni olan, iyi bir aileden dul kalan, fakir bir kadindan piyano
dersleri aldi. Fakat bas egitmen Bay Verkhovensky'ydi. Gerçekte, Dasha'yi bulan ve meydana çikartan Bay
Verkhovensky'ydi; Bayan Stavrogin, Dasha'yi evlatlik almayi henüz düsünmüyorken, Bay Verkhovensky bu
sessiz çocuga ders veriyordu. Yine tekrarlamaliyim: çocuklarin ona baglanmalari çok sasilacak bir seydir!...
Lisa Tushin'e de sekiz yasindan on bir yasina kadar ders vermisti (Bay Verkhovensky ona bedava ders
veriyordu; çünkü, Drozdov'lardan dünya yerinden oynasa para almazdi). Fakat, sevimli çocuga kendisi de
tutulmustu. Evrenin kurulusu ve dünya hakkinda çok içli öyküler anlatir ve insanligin tarihinden sözederdi. Ilk
insan topluluklari, tarih öncesi insanlari hakkindaki konferanslari, Arap öykülerinden çok daha ilginç olurdu.
78
Bu öykülerden son derece hoslanan Lisa, Bay Verkhovensky'nin yüz hareketlerini yaparak, bu öyküleri evde
anlatirdi. Bay Verkhovensky bunu nasilsa duydu ve bir gün onu suçüstü yakalayiverdi. Son derece utanan
Lisa, onun kollarina atilarak aglamaya basladi. Bay Verkhovensky de onunla beraber agladi. Kisa bir süre
sonra Lisa gitti ve sadece Dasha kaldi. Dasha için baska ögretmenler tutuldugu zaman, Bay Verkhovensky,
ona ders vermemeye basladi ve zamanla da ona karsi olan ilgisini kaybetti. Bu, uzun bir süre böyle devam
etti. Bir gün, onun güzelligi karsisinda saskina döndü. Kiz, o zaman henüz on yedi yasindaydi. Bayan
Stavrogin'in evindeki bir yemekte karsilasmisti onunla. Genç kizla konusmaya basladi ve onun verdigi zekice
cevaplardan memnun oldu. Bu konusmalari, Rus edebiyatinin tarihi hakkinda ciddi ve genis konferanslarin
verilmesinin kararlastirilmasiyla son buldu. Bayan Stavrogin, çok memnun olmus ve bu olaganüstü fikri
nedeniyle onu tebrik etmisti. Dasha ise sevinçten uçuyordu. Bay Verkhovensky özel bir dikkatle
konferanslarini hazirladi ve sonunda basladi. En eski devirden basladilar; ilk konferans çok verimli geçti;
Bayan Stavrogin de konferansta bulundu. Bay Verkhovensky konferansini bitirdigi zaman, ögrencisine
gelecek derste, "The Lay of Igor's Army"yi tartisacaklarini söylerken, Bayan Stavrogin birden yerinden kalkti
ve baska ders olmayacagini söyledi. Bay Verkhovensky yüzünü eksitmekle beraber cevap vermedi. Dasha
kipkirmizi oldu. Ama, bu konu böylece kapandi. Bu olay, Bayan Stavrogin'in simdi aklina koydugu
beklenmedik düsünceden üç yil önce olmustur.
Zavalli Bay Verkhovensky, basina geleceklerden habersiz, odasinda oturuyordu. Melankolik düsüncelere
dalmis, uzun bir süreden beri, tanidik bir dostunun gelip gelmedigini görmek için, pencereden bakiyordu.
Fakat, gelen giden yoktu. Yagmur çiseliyordu. Hava soguyordu. Sobanin yakilmasi gerekiyordu. Içini çekti.
Birden gözlerinin önünde korkunç bir sey belirdi: Bayan Stavrogin, böyle bir havada ve olmayacak bir saatte
ona geliyordu. Ve yayan!... O kadar sasirmisti ki, ceketini giymeyi unuttu ve onu
79oldugu kilikta karsiladi; genellikle evdeyken giydigi pembe, eski
ceketiyle hem de.
Onu karsilamak için yerinden kalkarken zayif bir sesle: -Ma bonne amie (sevgili dostum)! diye haykirdi.
- Yalniz misiniz? Memnun oldum. Dostlariniza tahammülüm yok. Oh, ne kadar sigara içmissiniz!... Ulu
Tanrim, ne hava!... Çayinizi da bitirmemissiniz, oysa saat on iki oldu!... Cennet düsünceniz, tertipsizliktir.
Zevk düsünceniz, pisliktir. Bu yirtik kƒgit parçalari yerde ne ariyor? Nastasya! Nastasya!... Nastasya'niz ne
isle mesgul? Pencereleri açin, azizim, vasistaslari, kapilari... her tarafi!... Ardina kadar açin, lütfen! Salona
geçelim. Is görüsmesi yapmak için geldim. Ve, rica ederim, hayatinda ilk kez olsun surayi süpür Nastasya!
Nastasya, öfkeyle yakinan bir dille:
- Efendim ortaligi hep kirletiyor, Madam!..., dedi.
- Sen de her zaman süpür!... Günde on bes kere süpür!... Günde on bes kere süpür, azizim! Ne korkunç bir
oda!...
Salona geçtikleri zaman, Bayan Stavrogin:
- Kapilari sikica kapayin, dedi. Bizi dinleyecegi muhakkaktir. Duvar kƒgitlarini degistirmelisiniz. Geçenlerde
örneklerle beraber bir dekoratör de göndermistim, neden seçmediniz? Oturun ve dinleyin. Oturun lütfen!...
Nereye gidiyorsunuz?Nereye gidiyorsunuz? Nereye?
Bay Verkhovensky öbür odadan bagirdi.
- Bir dakika...ben...buradayim!...
- Oh, ceketinizi degistirmissiniz.
Bayan Stavrogin, onu tepeden tirnaga süzdükten sonra:
- Evet, dedi. Böylesi daha iyi oldu. Size söyleyeceklerime uyacak. Oturun, lütfen!...
Her seyi kisa ve açik olarak anlatti. Bay Verkhovensky'nin ihtiyaci olan sekiz bin rubleye de degindi.
Drahoma üzerinde uzun uzun konustu. Bay Verkhovensky, saskinligindan irilesmis göz80
lerle bakiyor ve titriyordu. Bay Verkhovensky her seyi çok iyi duymakla beraber iyice anlayamamisti.
Konusmak istedi; fakat, sesi çikmadi. Bütün bildigi, her seyin, Bayan Stavrogin'in istedigi gibi olacagiydi. Bu
bakimdan, onunla tartismak, ona karsi koymak yararsizdi ve evlilik konusu karsi konulmaz bir kesinlikle
kabul edilecekti.
Sonunda büyük bir gayretle:
-Mais a bonne amie (Ama, sevgili dostum), diyebildi. Üçüncü kez, hem de bu yasta ve böyle bir çocukla!...
Mais c'est une enfant! (Ama o bir çocuk).
- Sükür Tanri'ya ki, yirmi yasinda bir çocuktur!... Gözlerinizi devirmeyiniz, lütfen, rica ederim. Sahnede
degilsiniz. Çok zeki ve bilgilisiniz; ama, hayat hakkindaki düsünceleriniz eksik. Daima bir dadiya ihtiyaciniz
var. Ölürsem haliniz ne olacak? O size çok iyi bir dadi olacaktir. Alçakgönüllü, akilli ve kararli bir kizdir.
Ayrica, henüz ölmeyi düsünmedigim için ben de her zaman yaninizda olacagim. Çok evcil ve iyilik melegi
gibi bir kizdir. Bu hos fikir, Isviçre'deyken aklima geldi. Anlamiyor musunuz? Melek gibi bir kiz oldugunu
söyledim!...
Birden öfkeyle haykirdi.
- Eviniz pislik yuvasi halinde!... Dasha evinize düzen verecektir. Her taraf ayna gibi parlayacak. Tanrim,
onunla evlendiginiz takdirde kazanacaginiz seyleri teker teker saymami, önünüzde diz çökmemi mi
bekliyorsunuz? Asil sizin benim önümde diz çökmemiz gerekir!... Ah, kendini begenmis, kalpsiz bir
insansiniz!...
- Fakat... yasli bir adamim!...
- Elli üç yasinda olmanizin önemi ne? Elli yas ömrün sonu degil, erkek hayatinin yarisidir. Yakisikli bir
adamsiniz ve bunu da biliyorsunuz. Ayni zamanda, size karsi nasil bir saygi duydugunu da biliyorsunuz.
Ölürsem, onun hali ne olacak? Fakat, sizinle evlenecek olursa, ne onun ne de benim bir endisem olacak.
Önemli bir kisisiniz; isminiz, seven bir kalbiniz var. Kendimi vermeye zorunlu
81tuttugum emekli ayliginiz olacak. Belki onu siz kurtarirsiniz, kurtarirsiniz!... Her ne olursa olsun, ona onur
kazandiracaksiniz. Ona yasamayi ögreteceksiniz; bilgilerini artiracak, düsüncelerine yön vereceksiniz.
Düsüncelerine dogru dürüst yön veremedikleri için, bugün, mahvolmayan az insan mi var?.. Kitabinizi
tamamladiginiz zaman, kendinizi herkese tanitmis olacaksiniz.
Bayan Stavrogin'in pohpohlamasindan gururlanan Bay Verkhovensky:
- Zaten, dedi. Zaten, Ispanya tarihinden öyküler yazmak üzereydim.
- Ya...ben demedim mi?...
-Fakat... Ya o? Ona söylediniz mi?
- Onu merak etmeyin; isin o yanini düsünmeniz gerekmiyor. Tabii, ona evlenme teklif etmeli, bu serefi size
bagislamasi için yalvarmaksiniz... Anladiniz mi? Fakat, meraklanmayin, ben yaninizda olacagim. Ayrica, onu
seviyorsunuz, degil mi?
Bay Verkhovensky'nin basi dönmeye basladi; sanki duvarlar dönüp duruyordu. Ne kadar gayret ederse etsin
kavrayamadigi korkunç bir fikir vardi.
Birden sesi titreyerek:
- Excellente amie (mükemmel dost), dedi. As... asla tasavvur edemezdim ki ...ki... siz... beni baska bir ka...
kadinla evlendirmek is...isteyesiniz!...
Bayan Stavrogin zehirli bir sesle:
- Siz kadin degilsiniz, aziz efendim, dedi. Sadece genç kizlar evlendirilir; halbuki siz evleneceksiniz.
Bay Verkhovensky gözlerini ona dikti. Sanki kendisinden geçmis gibi bir sesle:
- Oui, j'ai pris un mot pour un autre. Mais... c'est egal... dedi. (Baska bir sey sandim ama... ikisi de ayni)
Bayan Stavrogin, kasitli bir küçümsemeyle:
82
- Egal (ayni) oldugunu görebiliyorum, dedi. Tanrim, bayildi! Nastasya, Nastasya! Su!...
Fakat suya ihtiyaç göstermeden Bay Verkhovensky kendine geldi. Bayan Stavrogin semsiyesini aldi.
- Sizinle simdi konusmanin yarari olmadigini anliyorum.
- Oui, oui je suis incapable. (Evet, evet kendimde degilim.)
- Fakat yarina kadar, ümit ederim ki, dinlenmis olur ve bunu etraflica düsünebilirsiniz. Evden çikmayin. Bir
sey olursa, gece de olsa haber verin. Okumayacagim için bana mektup falan yazmaya da kalkmayin. Fakat,
yarin ayni saatte bizzat gelip son cevabinizi ögrenecegim. Bu cevabinizin tatmin edici olacagini umarim. O
saatte evde kimsenin olmamasina ve etrafin derli toplu olmasina dikkat edin; çünkü, hakikaten igrenç.
Nastasya, Nastasya!...
Ertesi günü Bay Verkhovensky razi oldugunu bildirdi; aksini zaten yapamazdi. Degisik bir durum vardi
burada...
***
Bay Verkhovensky'nin mülkü, hepimizin bildigi gibi (eski kayitlara göre elli köleli ve Skvoreshniki'ye bitisik)
aslinda ilk ka-risimndi ve halen oglu Peter'e aitti. Bay Verkhovensky sadece onun vasisiydi ve böylece, oglu
rüstünü ispat ettikten sonra da ondan aldigi vekƒletname ile mülkün bakimini yürütüyordu. Böyle bir anlasma
genç adamin yararinaydi; çünkü, mülkün geliri olarak, her yil babasindan 1,000 ruble aliyordu. Oysa, mülkün
geliri, kölelik kanunu yürürlüge girdikten sonra 500 rubleye (hatta daha az) düsmüstü. Böyle bir iliskinin nasil
kurulabildigini ancak, Tanri bilir. Her ne olursa olsun, bu bin ruble Bayan Stavrogin tarafindan gönderiliyor ve
Bay Verkhovensky'nin bir ruble dahi katkisi olmuyordu. Aksine, mülkten gelen bütün geliri cebine indiriyordu.
Ayrica, mülkün tek geliri olan agaçlan Bayan Stavrogin'in haberi olmadan satmasi mülkün yikimina neden
olmustu. Mülkten elde edilen ke83resteyi azar azar satmisti. Bütün kereste 8000 ruble ettigi halde 5000 rubleye satmisti. Bazen kulüpte
yüklü para kaybettiginden Bayan Stavrogin'den istemeye cesareti yoktu. Bayan Stavrogin, bunlari ögrendigi
zaman kudurmuscasina öfkelendi. Simdi ise sevgili oglu mülkünü satmak için gereken islemleri yapmasini
babasindan istiyordu. Kuskusuz, soylu ve kendisini düsünmeyen bir kisi olan Bay Verkhovnesky, dokuz yil
önce, ögrenciyken Petersburg'da gördügü le cher enfant (bu sevgili çocuga) böyle davranmis oldugundan
ötürü utaniyordu. Aslinda mülkün degeri 12000 ya da 13000 ruble civarindaydi; ama, bugünkü durumuyla bu
mülke 5000 ruble verecekleri kuskuluydu. Kuskusuz ki, Bay Verkhovensky elindeki anlasmaya göre
keresteleri satmak yetkisine sahipti; bunca yil hiç aksatmadan ogluna 1000 ruble göndermisti; ama, bunun
mümkün olamayacagini her zaman kanitlayarak kendisini temize çikarabilirdi. Fakat, Bay Verkhovensky,
yüksek prensipleri olan onurlu bir adamdi. Aklina son derece hos bir fikir geldi; sevgili Peter'i geldiginde,
masanin üstüne 15000 rubleyi koyacak (mülkün getirebileceginden fazlaydi) sonra, her yil ödemekte oldugu
gelire aldirmadan, ce cher fils'i (sevgili ogul) gögsüne bastirarak aglayacak ve baba ogul arasindaki is
konusu böylece son bulacakti. Bu güzel düsüncesini, her zaman oldugu gibi dolambaçli yollardan Bayan
Stavrogin'e açti. Bunun, aralarindaki dostluk baglarina özel bir anlam katacagini ima ediyordu. Ayni
zamanda, eski devirlere ait babalarin, genellikle eski insanlarin, simdiki akli bir karis havada gezen, sosyalist
düsüncelere saplanan gençlerden daha soylu olduklarini, kendi çikarlarini düsünmediklerini de göstermis
olacakti.
Daha birçok sey de söylemekle beraber, Bayan Stavrogin hep susuyor, herhangi bir fikir yürütmüyordu.
Sonunda kuru bir sesle, mülkü en yüksek degerinden satin almaya razi oldugunu; bu deger 6000 ya da 7000
ruble civarindaydi; belki, 4000 rubleye bile satin alinabilirdi; geri kalan 8000 ruble için, yani kerestelerle
beraber uçup giden paradan söz etmedi.
84
Bu olay, Bayan Stavrogin'in, Dasha'yi evlendirme teklifinden bir ay öncesine rastliyordu. Bay Verkhovensky
sasirmis ve derin düsüncelere dalmisti. Eskiden oldugu gibi, oglunun gelmeme olasiligi vardi; ama, bunu
ancak bir yabanci düsünebilirdi. Oysa, Bay Verkhovensky, bir baba olarak böyle bir düsünceyi siddetle
reddederdi. Her ne olursa olsun, sevgili Peter hakkinda birtakim garip söylentiler kulagimiza kadar geliyordu.
Önce üniversite ögrenimini tamamladiktan sonra, Petersburg'da bir süre issiz dolasmisti. Bu alti yil önceydi.
Birdenbire, günün birinde, gizli bildirilerin dagitilmasinda parmagi oldugu ve durusmasini bekledigi haberi
geldi. Sonra, Isviçre'nin Cenevre sehrinde görülünce kaçmis oldugundan endise etmistik.
Son derece saskin görünen Bay Verkhovensky, o zamanlar, bir sürü palavra atmak gibi bir aliskanlik
edinmisti.
- Bütün bunlar bana çok garip geliyor. Sevgili Peter, c'est une si pauvre tete! (zavalli bir insandir) Iyi kalpli,
soylu, çok duyguludur ve sunu söylemeliyim ki, Petersburg'da onu, modern gençlerle karsilastirdigim zaman
övünmüstüm; fakat, c'est un pauvre sire tout de meme... (ne de olsa zavalli bir gençtir) ve, bilirsiniz,
duygululuk, yari olgunluk sonucudur. Onlari büyüleyen gerçekçilik degildir; sosyalizmin duygulu ve idealist
yönüdür; oldugu gibi onun dini görünüsüdür; onun siiri, tabii herkes tarafindan evvelce kullanilmistir. Ve
bununla beraber, bütün bunlarin bence anlami nedir? Burada bir sürü düsmanim var, orada daha da fazlasi
ve babasinin etkisiyle yapmis oldugu söylenecek. Tanrim, Peter, kalkinma harekƒtinin önderi, ha!... Ne
günlerde yasiyoruz!...
Bununla beraber, kisa bir zaman sonra Peter, her zaman oldugu gibi parasinin gönderilmesi için Isviçre'deki
kesin adresini bildirdi. Bu da gösteriyordu ki, siyasal bir göçmen degildir. Ve simdi, dis ülkelerde dört yil
geçirdikten sonra, birden bire öz vatanina dönüyor ve kisa bir zaman sonra da sehre gelecegini bildiriyordu.
Bunun da anlami, herhangi bir suçla suçlanmamis olmasiydi. Dahasi da vardi; sanki, biri onun isleriyle
ilgileniyor ve onu yönetiyordu/Simdi,
85Rusya'nin güneyinden yaziyor ve oraya önemli bir is için gitmis oldugunu söylüyordu. Bütün bunlar iyiydi;
ama, Bay Verkhovensky mülkün satisindan arta kalan 7000 ya da 8000 rubleyi nasil bulacagini düsünür
ordu. Eger oglu bu konu üzerine tatsizlik çikarir da mahkemelik olurlarsa ne olacakti? Duygulu Peter'inin
mülkünü hiçbir seye feda etmeyecegini de hissediyordu.
Bir gün bana, alçak sesle:
- Dikkat ettim, diye fisildadi. Acaba, neden bütün sosyalistler ve komünistler, bu kadar cimri, bu kadar malina
düskün oluyorlar? Kuskusuz, en büyük sosyalistler, sosyalistliklerinin büyüklügü kadar da malina
düskünlükleri büyük oluyor... neden acaba? Acaba, bu sadece fazla duysalliktan mi oluyor?
Bay Verkhovensky'nin bu sözlerinde gerçek payi olup olmadigini bilemiyorum. Bütün bildigim, Peter'in
kerestelerin satisindan haberdar oldugu ve bunun da Bay Verkhovensky tarafindan bilindigidir. Ayni
zamanda, Peter'in babasina yazdigi mektuplari da okudum; Peter çok seyrek, yilda ancak bir mektup
yazardi. Yalniz son zamanlarda iki mektup göndermis, bu mektuplar hemen hemen birbirini izlemisti. Ikinci
mektup, gelisini babasina bildirmek içindi. Bu mektuplar kisa, kuru bir dille yazilmis ve sadece emir veren
mektuplardi. Baba ogul, daha Petersburg'da ilk karsilasmalarinda son modaya uyarak senli benli
olduklarindan, Peter'in mektuplari bana, eski mülk sahiplerinin Moskova ya da Petersburg'dan, mülklerini
yöneten kölelerine yazdiklari mektuplari hatirlatiyordu. Ve simdi, Bay Verkhovensky'nin mali durumunu
düzeltecek olan 8000 ruble, Bayan Stavrogin'in teklifi ile birden ortaya çikiyordu. Ayni zamanda, Bayan
Stavrogin, bu paranin baska sekilde temin edilemeyecegini de kesinlikle ima etmisti. Bu bakimdan, Bay
Verkhovensky bu teklife boyun egmek zorunda kalmisti.
Bayan Stavrogin gider gitmez, bütün gün evine kapanip kimse ile görüsmedi ve hemen bana haber saldi.
Tabii, aglayarak uzun uzun konustu; güzel sözler söyledi; arada bir söz dizisini kaybetti ve konudan
uzaklasti; bazen bir sözü kötü anlamda kullaniyor ve son
86
derece memnun oluyordu. Sonra hafif bir mide sancisina tutuldu... Çok geçmeden her sey normal seyrini
takip etti. Sonunda, yirmi yil evvel ölen Alman karisinin resmini çikartti ve acikli bir sesle onunla konusmaya
basladi: "Beni affedebilecek misin?" Kendisini tamamen kaybetmis görünüyordu. Kederimizi bogmak için
biraz da içtik. Biraz sonra tatli bir uykuya dalmisti. Ertesi sabah kravatini son modaya uygun olarak bagladi;
dikkatle giyindi ve aynanin önünde sik sik kendisini kontrol etti. Mendiline esans döktü... hiç olmazsa birkaç
damla... ve pencereden Bayan Stavrogin'i fark eder etmez, hemen baska bir mendil aldi ve esansli mendili
minderin altina sakladi.
Bayan Stavrogin, onun kararini ögrenince:
- Çok güzel, dedi. Önce kararliliginizdan, sonra da, özel hayatinizda pek dinlemediginiz mantiginizin sesini
duymanizdan ötürü memnun oldum. Ama, aceleye gerek yok.
Bay Verkhovensky'nin beyaz kravatina bakarken ekledi:
- Simdilik kimseye bir sey söylemeyin, ben de söylemeyecegim. Yakin zamanda dogum gününüz olacak;
onunla beraber sizi ziyarete gelecegim. Bir çay yaparsiniz; fakat, rica ederim, aperitif ya da sarap olmasin;
ama, buna ben dikkat ederim. Arkadaslarinizi da davet edin... yine de arkadaslarinizin seçimini beraberce
yapariz. Eger gerekirse, Dasha ile bir gün önceden konusabilirsiniz. Dogum günü partinizde resmi bir
açiklama yapacak degiliz; fakat, sadece küçük bir imada bulunacagiz ya da herhangi bir tören yapmadan
herkese duyuracagiz. Ondan sonra, on bes gün içinde sessiz bir evlenme töreni olacak; tabii, mümkün
olursa. Dügünden sonra bir süre için bir yere; örnegin, Moskova'ya gidersiniz. Ben bile sizinle beraber
gelebilirim. Fakat, en önemlisi, o zamana kadar bu hususta kimseye bir sey söylememenizdir.
Bay Verkhovensky sasirmisti. Böyle olamayacagini, Dasha ile karsilikli konusmasi gerektigini söyleyecek
oldu; fakat Bayan Stavrogin öfkeyle haykirdi:
- Onunla konusmanizin size ne yaran olacak. Belki de bütün bunlardan hiçbir sey çikmayabilir...
87Gelecegin damadi tamamen saskin olarak mirildandi.
- Ne demek istiyorsunuz?
- Ne söylüyorsam onu. Henüz kesin bir karar vermis degilim. Fakat her seyin söyledigim gibi olacagini
düsündügümden, endise etmenize gerek yok. Dasha'yi bizzat kendim hazirlayacagim. Hiçbir sey yapmak
zorunda degilsiniz. Söylenmesi ve yapilmasi gereken her sey yapilacaktir. Bu bakimdan onu görmenize
gerek yok. Onu ne için göreceksiniz? Yapacaginiz ne var ki? Hem ne gidin ne de mektup yazin. Rica ederim
bu hususta tek söz dahi istemiyorum. Ben de tek söz etmeyecegim.
Bayan Stavrogin herhangi bir açiklama yapmadan oldukça üzgün ayrildi. Görünüse göre, Bay
Verkhovensky'nin hemen hazir tavirlarindan sasirmisti. Çok yazik!... Bay Verkhovensky'nin durumdan hiç
haberi yoktu ve birçok bakimdan düsünme firsatini bile bulamamisti. Aksine, yeni bir hava çalmaya, büyük
bir basari almis gibi tavir almaya baslamisti. Sürekli atip tutuyordu.
Önümde durup kollarini iki yana açarak konusuyordu:
- Hosuma gitti!... Duydunuz mu? isi öyle bir duruma getiriyor ki sonunda vazgeçecegim. Ben bile sabrimi
tüketebilir ve red-debilirim!?.. "Yerinden kimildamadan otur, onu ne için göreceksin?" Fakat neden olmasin,
sorarim size, neden evlenmek zorundayim? Kafasina bazi garip düsünceler geldi diye mi? Fakat, ben ciddi
bir adamim ve deli bir kadinin hakkimdaki düsüncelerini her zaman için reddedebilirim!... Ogluma ve
kendime karsi bazi görevlerim var!... Kendimi feda ediyorum, bunu anlayamiyor mu? Belki de hayattan
sikildigim, hiçbir seyi umursamadigim için kabul ettim. Fakat, beni kizdirip umursamazligimi bir anda yok
edebilir. Beni fazla zorlayacak ve ben de vazgeçecegim. Et enfin le ridicule... (Hem sonunda çok gülünç
olacak)... Bana kulüpte ne diyecekler? Liputin ne... ne söyleyecek? "Belki de hiçbir sey olmaz!..." Tamam
degil mi? Yeterli degil mi? Bu... bu kadari da fazla oldu! Jesuis un forçat, un Badinquet, (bir forsayim ben.)
Napolyon'un kaçmasi için elbiselerini ona veren bir forsa.... köseye kistirilmis un (bir) adamim ben...
88
Bütün bu yakinmalar arasinda, bencil bir gurur vardi. Bununla beraber, o aksam yine biraz içtik.
3.
BASKA BIR ADAMIN GÜNAHLARI
Aradan bir hafta geçmeden isler yavas yavas gelismeye basladi.
Arada sunu da söyleyeyim ki, bu ugursuz hafta içinde, en yakin sirdasi olarak, zavalli dostumdan hemen
hemen hiç ayrilmadim. O hafta kimseyi görmedigimiz ve hep yalniz kaldigimiz halde utançtan yerin dibine
geçiyordu; hatta, benden bile utaniyordu; öyle ki, bana açildikça, büsbütün yanip yakiniyordu. Çok hassas
oldugu için sehirde herkesin bildiginden endiseleniyordu. Degil kulüpte, kendi arkadaslari arasinda
görünmekten çekiniyordu. Normal günlük yürüyüslerine bile hava iyice karardiktan sonra çikiyordu.
Aradan bir hafta geçti; o hƒlƒ nisanli olup olmadigini ne kadar gayret ederse etsin, kesin olarak
ögrenememisti. Nisanlisi ile gö-rüsememisti ve kuskusuz, onun nisanlisi olup olmadigini, bu isin ciddi bir
yönünün bulunup bulunmadigini bile bilmiyordu. Her nedense, Bayan Stavrogin onu kesin olarak görmek
istemiyordu. Mektuplarinin ilkine cevap olarak (ve ona çok sayida mektup yazdi) Bayan Stavrogin, çok
mesgul oldugundan kendisini rahatsiz etmemesini; önemli isler pesinde oldugunu; onunla
görüsemeyecegini; isi azaldigi zaman kendisini görmeye gelebilecegini yazdi. Mektuplarina gelince,
"maskaralik" diye adlandirdigini ve onlari açmadan geri çevirecegini ekledi. Bu notu okudum; Bay Verkhovnesky okumam için vermisti.
Bununla beraber, bütün bu sert kelimelerin her biri, büyük endisesinin yaninda anlamsizdi. Bu endisesi onu
büyük çapta hirpaliyordu; bu nedenle, zayifladi ve cesaretini kaybetti. Her seyden utanmasina neden olan,
benimle bile tartismayi reddettigi bir seydi. Tersine, her ne zaman bu konuyu açacak olsam, bana yalan
söylüyor
89ve küçük bir çocuk gibi sözü degistirmeye çalisiyordu; böyle olmasina ragmen beni her gün çagirtiyordu;
bensiz iki saatini bile geçiremiyordu; ekmege, suya ihtiyaci oldugu kadar bana da ihtiyaci vardi.
Böyle bir tutum, bir bakima benligimi incitiyordu. O zaman, Bay Verkhovnesky'nin bu sirrini, endisesini
açiklamasinin, kredisini artirmayacagina kesin olarak inanmistim ve bu nedenledir ki, henüz genç
oldugumdan hislerinin kabaligi ve kuskularinin çirkinligi karsisinda öfkelenmemek elimden gelmiyordu. O
kizginligim aninda, itiraf etmeliyim ki, belki onun sirdasi olmak beni yordugundan ötürü, onu suçluyor da
olabilirdim. Bazi seylerin itirafinin güç oldugunu bildigim halde, direterek her seyi açiklamasini saglamaya
çalistim. O da benim içimi görüyor; yani, onun içini gördügümü ve ona kizdigimi hissediyor; ona kizdigim ve
içini gördügüm için o da bana kiziyordu. Belki de ona karsi öfkelenmem anlamsiz ve saçmaydi; fakat, iki
adam uzun zaman beraber bulun-muslarsa, o iki kisi arasindaki dostluk gerçekten güçlenir. Belirli bir görüs
açisindan, kendi durumunun belirli taraflarini çok iyi anliyordu; kuskusuz, saklamasinin gerekli oldugunu
düsündügü noktalari ustalikla atliyordu.
Arada sirada Bayan Stavrogin hakkinda bazi sözler söylerdi.
- Ah, önceleri böyle degildi. Beraberce oturup tatli tatli tartistigimiz zaman böyle degildi. O günler
konusabilirdi, biliyor musunuz? O günlerde kendisine özgü düsünceleri oldugunu söylersem inanir misiniz?
Simdi her sey degisti!... Eski günlerin geçmis oldugunu söylüyor. Geçmisi hor görüyor... Simdi bir çesit
yönetici, dünyaya karsi dis bileyen bir kisi oldu ve daima yüzü asik...
Hemen itiraz ettim.
- Emirlerini yerine getirdiginize göre neden kizmis olsun? Cin gibi bir tavirla yüzüme bakti.
- Cher ami, (sevgili dostum) arzusunu kabul etmeseydim, son derece öfkelenecekti!... Ama yine de, kabul
ettigim zamankinden daha az kizacakti!
90
Bu yorumundan son derece memnun oldu ve o gece bir siseyi beraberce bosalttik. Fakat, neseli durumu pek
kisa sürdü; ertesi sabah, her zamankinden daha kötü bir durumda ve daha kederliydi.
Fakat daha çok, sehre yeni gelmis olan Drozdov'lara, eski dostlugunu yenilemek için gereken ziyareti
yapmaya bir türlü karar verememesine kiziyordum. Anladigima göre, Drozdov'lar da bunu bekliyor ve
gelmeyisinin nedenini sorup duruyorlardi. Kendisi de bu ziyareti yapmayi arzu ediyordu. Lisa'dan sözederken
anlayamadigim bir heyecanla konusuyordu. Kuskusuz ki onu, bir zamanlar çok sevdigi küçük bir çocuk
olarak hatirliyordu. Fakat nedense, simdiki dertlerinin ve en önemli sikintilarinin onun yaninda sona erecegini
düsünmüyordu. Lisa'nin kisiliginde olaganüstü bir yaratik bulacagina inaniyordu. Her gün ona gitmeye karar
verdigi halde gitmiyordu. Isin en garip tarafi, onunla benim de tanismak istememdir; bu da ancak, Bay
Verkhovensky tarafindan yapilabilirdi. Onunla sik sik karsilasmalarim, üzerimde derin bir etki birakmisti...
Tabii bu karsilasmalarim, sokakta oluyordu. Onu, sik bir binici elbisesiyle, güzel bir atin üstünde ve rahmetli
general Drozdov'un yakisikli akrabasi genç subayin esliginde görüyordum. Gözlerimin kamasmasi kisa
sürmüstü ve hayalimin olmayacak bir sey oldugunu hemen anlamistim. Bununla beraber, kisa bir zaman bile
sürmüs olsa, gerçek olduguna göre, evinden çikmamakta israr eden zavalli dostuma o zamanlar nasil
kizdigimi tahmin etmek kolay olur.
Grubumuzda bulunan herkes, Bay Verkhovensky'nin bir süre için hiçbir ziyaretçi kabul etmeyeceginden ve
rahatsiz edilmemesini istediginden haberdar edilmisti. Vazgeçmesi için çok ugrasmakla beraber, kimseyle
görüsmek istemedigini dostlarina bildirmesine engel olamadim. Arzusuna uyarak bütün dostlarinin evini
teker teker dolastim; Bayan Stavrogin'in bizim 'ihtiyar'a bazi isler verdigini (aramizda ona ihtiyar derdik),
yillardan beri daginik duran mektuplarin bir düzene sokulmasini istedigini, bu nedenle evine kapandigini ve
kendisine yardim ettigimi söyledim. Sadece, Liputin'e
91ugramadim; ona gitmeyi, her gün ertesi güne birakiyordum; fakat, dogrusunu söylemek gerekirse ondan
korkuyordum. Söyledigim tek kelimeye inanmayacagini biliyordum; ondan saklamak istedigimiz bir sir
oldugunu düsüneceginden ve yanindan ayrilir ayrilmaz hemen disari firlayacagindan ve ortada neler
döndügünü ögrenmek için bir sürü saçmaliklar yapacagindan emindim. Bütün bunlari kendi kendime
tekrarlayip dururken, ona rastladim. Durumu anlattigim tanidiklardan her seyi ögrenmisti bile. Fakat,
söylemesi gariptir ki, Bay Verkhovensky hakkinda tek soru sormadi ve ona ug-rayamadigim için özür
dileyecegim sirada hemen sözümü kesti; konusmayi baska bir konuya çevirdi. Bana söylenecek çok seyi
vardi; çok heyecanli ve kendisini dinleyecek birini buldugundan dolayi çok memnundu. Sehir haberlerinden
deginmeye basladi; valinin "degisik agizli" karisinin gelisinden, kulüpte onlara karsi yapilan hareketlerden,
herkesin ortaya yeni yeni fikirler atmasindan ve bunun herkese nasil bulastigindan falan sözetti. Tam on bes
dakika konustu ve öylesine eglenceli anlatiyordu ki bir türlü kendimi yanindan koparamiyordum. Gerçi ondan
hiç hoslanmazdim; ama, itiraf etmeliyim ki, kendisini dinletme hüneri vardi; özellikle, öfkeli oldugu zamanlar.
Bu adam, benim fikrime göre, dogustan casustu. Sehrimizde geçen bütün olaylari dakikasi dakikasina haber
alirdi; sehrin en olmadik sirlarini bilirdi; bazen kendisini hiç ilgilendirmeyen olaylari bu kadar ince ayrintilari ile
bilmesine hayret etmemek elden gelmezdi. Çogunlukla, karakter yapisinin kiskançlik olduguna inanmisimdir.
Ayni gece, Bay Verkhovensky'ye, o sabah Liputin ile karsilasmami ve anlattiklarini söyledigim zaman,
heyecanlanarak beni sasirtan bir soru sordu: "Liputin biliyor mu, bilmiyor mu?". Bu konuyu böyle kolaylikla
ögrenemeyecegine; ayrica, ögrenebilecegi bir kimsenin olmadigina inandirmaya çalistim; fakat, Bay
Verkhovnesky bir türlü, bana inanmak istemedi.
Sonra beklenmedik bir anda:
-Ister inanin ister inanmayin, dedi. Fakat, sadece durumumuzu bütün ayrintilariyla bilmesinin disinda, her
ikimizin de bilmedigi, belki de hiç ögrenemeyecegimiz ya da ögrendigimiz zaman geri
92
dönemeyecegimiz bir seyi de bildigi kanisindayim.
Cevap vermemekle beraber, söylediklerinde bazi gerçeklerin gizli oldugundan emindim. Bu konusmadan
sonra, bes gün Liputin'in ismini bile agzimiza, almadik; Bay Verkhovnesky'nin, birtakim kuskularini bana
açtigi, istemedigi seyleri söyledigi için caninin sikildigini hissetmemek elimden gelmiyordu.
***
Bir sabah... Bay Verkhovensky'nin evlenmeye razi oldugunun yedinci ya da sekizinci günü... saat on bir
sularinda, her zamanki gibi yine kederli dostuma gitmek için acele ederken, basimdan bir olay geçti.
Liputin'in "büyük yazar" dedigi Karmazinov'la karsilastim. Onun romanlari ve öyküleri yedisinden yetmisine
kadar herkes tarafindan bilinirdi. Onlara ben de düskündüm; çocuklugumun ve gençligimin, bana en çok
zevk veren yapitlariydi. Ama, sonralari ondan sogumustum; son zamanlarda çok sik yazdigi düsündürücü
romanlari eskiden yazdigi siir dolu uzun öyküleri kadar ilginç degildi ve son yazilarini hiç begenmiyordum.
Genel olarak, böylesine önemli bir konuda özel düsüncelerimi de açiklamama izin verecek olursaniz, söyle
konusabilirim: Hayatlari süresince çogunlukla bir dƒhi olarak bellenen orta halli bu centilmenler, öldüklerinde
yalniz iz birakmadan gitmekle kalmazlar; ayni zamanda, anilarimizdan bile silinirler. Fakat, bazilari,
hayattayken bile, yeni bir kusagin çikmasi ile tamamen unutulup bütün zihinlerden silinirler. Hele bizim
ülkede, tiyatroda sahnenin degismesi gibi kolaylikla oldugu dogrudur. Her zaman için, söyleyebilecekleri yeni
bir sey olan Pushkin'ler, Gogol'ler, Moli‚r'ler ve Voltaire'ler ya da bütün meshurlar bu söylediklerimin disinda
kalirlar!...
Bu orta halli, yetenekli centilmenlerimizin, kendilerinin bile farkina varmadan, ömürlerinin sonuna geldikleri
de bir gerçektir.
93Bitmez bir düsünce hazinesi olduguna uzun bir süre inanilan; kendisinden toplumun kipirdanisina
olaganüstü, ciddi katkilari beklenilen bir yazarin, sonunda, en esasli düsüncesinin bile bir hiç oldugu, oldukça
sik görülür ve bu nedenden dolayi, onlarin çok çabuk silinmelerine de hayret edilmemelidir. Fakat, yasli
adamlar bunun farkina varmazlar ve kizarlar. Çalismalarinin sonunda, öfkeleri sasirtacak derecede artar.
Kendilerini ne sanirlar, ancak Tanri bilir... Karmazinov için, sözü geçen kisilerle ve yüksek sosyete ile olan
iliskilerine, hemen hemen, kendi benliginden daha çok önem verdigini söylüyorlardi. Eger ona iyi bir tavsiye
ile geliyorsaniz, tabii, özellikle ona bir sey için gerekliyseniz, sizi çok candan karsilayacagi, pohpohlayacagi,
basit kalpliligi ve alçakgönüllülügü ile sizi büyüleyecegi söylenirdi. Fakat, siz yanindayken, bir prens, kontes
ya da korktugu biri gelecek olursa, oradan ayrilmaniza firsat kalmadan size, bir paçavra ya da küçük bir
böcekmissiniz gibi kötü davranmayi en kutsal görevi kabul eder ve bu hareketinin soylu bir davranis
olduguna inandigi söylenir. Arzu ettigi takdirde kendisini tutabildigi, soylu davranislari çok iyi bildigi halde, o
kadar ben-cilmis ki, toplumun edebiyatla pek ilgisi olmayan çevrelerinde bile yazarligini ileri sürmeden
edemezmis. Diger taraftan, eger biri yanlislikla umursamazligi ile canini sikacak olsa, son derece gücenir ve
öç almak için firsat ararmis.
Yaklasik bir yil kadar önce, ruhbilimle ilgili oldugu kadar, en kaba bir siirsel türde de yazilmaya çalisilmis bir
yazisini, bir dergide okumustum. Ingiltere kiyilarinda bir yerde, bizzat kendisinin tanik oldugu, bir geminin
batisini, bogulmak üzere olanlarin kurtarilmalarini ve bogulanlarin cesetlerinin sahile getirilislerini nasil
seyretmis oldugunu anlatmisti. Bu oldukça uzun ve kalabalik sözlü yazi, kendisinin ne kadar iyi bir insan
oldugunu göstermek amaciyla yazilmisti. Satirlarin arasinda yazarin sanki söyle dedigi anlasiliyordu: "Bakin
bana, su dakikalarda nasil cesurca davrandim. Denizin, firtinanin, kayalarin, parçalanan geminin kalintilari
size ne anlatir? Bütün bunlari kalemimin gücü ile size anlattim. Ölü kollari arasinda ölü çocugunu sikica tutan
bogulmus kadina neden
94
bakiyorsunuz? Bana baksaniz daha iyi edersiniz. Olayin görünüsüne dayanamayip arkasini dönen bana
bakin. Bakin, ben arkami dönmüs duruyorum; (dehset içindeyim ve onlara dönüp bakacak gücü
bulamiyorum; gözlerimi yumdum... bunu daha ilginç bulmuyor musunuz?" Karmazinov'un bu makalesi
hakkindaki fikrimi Bay Verkhovensky'ye söyledigim zaman benimle ayni fikirde oldugunu söyledi.
Son günlerde Bay Karmazinov'un gelecegi haberi sehirde yayildigi zaman, normal olarak onu ben de
görmek; hatta, mümkün olursa onunla tanismak istemistim. Bir zamanlar arkadas olduklarindan bu arzumu
Bay Verkhovensky araciligiyla yerine getirebilecegimi biliyordum. Ve simdi, onunla bir köse. basinda
karsilastim. Onu derhal tanidim; valinin karisiyla bir arabada giderlerken üç gün kadar önce bana
göstermislerdi.
Yaklasik elli bes yaslarinda, kisa boylu, agirbasli ve silindir sapkasinin kenarlarimdan, tertemiz pembe
kulaklarinin arkasina kivrilan gür, kir saçli bir ihtiyardi. Ince, uzun, alay edercesine kivrilmis dudaklari, biraz
etlice burnu ve keskin bakisli gözleriyle, teiniz, küçük yüzü pek güzel sayilmazdi. Giyimi biraz dikkatsizceydi.
Üzerinde, ancak yilin bu mevsiminde Kuzey Italya ya da Isviçre'de giyilebilecek cinsten siyah bir pelerin
vardi. Fakat giyiminin çok küçük seyleri dahi; kol dügmeleri, yakasi, dügmeleri; ince, siyah bir kurdelenin
ucuna bagli baga gözlügü ve yüzügü, yüksek tabakadaki insanlarin kullandiklari cinstendi. Yazin muhakkak
kumastan yapilmis, yaninda sedef dügmeleri olan renkli tozluklarla dolastigi kanisindayim. Onu gördügümde,
köse basinda durmus etrafina bakmiyordu. Kendisine ilgi ile baktigimi görünce, tatli, fakat biraz tiz bir sesle
sordu:
- Bykov Sokagi'na nasil gidebilecegimi söylemek nezaketinde bulunur musunuz?
Büyük bir heyecanla:
- Bykov Sokagi mi? diye haykirdim. Buradan uzak degildir. Bu cadde boyunca yürürseniz soldaki ikinci
sokak.
95- Çok tesekkür ederim.
Oh, kahrolsun o dakika!... O dakikada ürkek ve son derece alçakgönüllü göründügüme inaniyorum. Her
seyin bir anda farkina vardi ve tabii, her seyi anladi; yani, kim oldugunu bildigimi, onun kitaplarini okudugumu
ve çocuklugumdan beri ona taptigimi ve ürktügümü, alçakgönüllülükle ona saygi duydugumu anlamisti.
Gülümsedi; tekrar basini egdi ve tarif ettigim yöne dogru yürüdü. Neden geri dönüp pesinden gittim
bilmiyorum; neden yaninda on adim kostum bilmiyorum. Yine birdenbire durdu.
Yine bana hitap ederek haykirdi:
- En yakin araba duragini da söyleyebilir miydiniz? Igrenç bir haykiris; igrenç bir ses!
- Araba duragi mi? En yakin araba duragi... katedralin yaninda... orada daima araba bulmak mümkündür.
Bunu söyler söylemez döndüm ve neredeyse kosacaktim.
Tahmin ederim ki, bunu bekliyordu. Tabii, hemen kendime geldim ve kazik gibi durdum; fakat, hareketimi
fark etmis ve o tatsiz gülümsemesiyle yüzüme bakiyordu. Tam o sirada ömrüm oldukça unutamayacagim bir
sey oldu. Birdenbire sol elinde tasimakta oldugu küçük çantayi yere düsürdü. Dogrusu bu çanta da degildi;
küçük bir kutu, atase çantasina da benziyordu; fakat, daha çok kadinlarin tasidiklari makyaj çantasini
andiriyordu. Ne oldugunu kesin olarak bilmiyorum; bildigim, onu yerden almak için dönmüs oldugumdur.
Onu yerden almadigima kesin olarak eminim; fakat, yerden almak için yaptigim ilk hareket kimseyi
yaniltamazdi. Bu hareketimi gizleyemedigim de muhakkak; hem de aptal gibi kizarmistim. Alayci adam,
anlamak istedigi her seyi bir anda anlayivermisti.
Sevimli bir sesle:
- Zahmet etmeyin, efendim, ben alirim, dedi.
Sanki çantayi yerden almayacagimi anlamamis gibi bir tavirla egilip yere düsen çantasini aldi. Bu hareketi
yaparken sanki benden
96
evvel davranmis gibi bir çabuklugu vardi. Tekrar basiyla selamladi ve beni bir budala gibi oldugum yerde
birakarak yoluna devam etti. Çantayi yerden almis bile olsam durumda bir degisiklik olacagini sanmazdim.
Bes dakika süreyle kendimi tamamen rezil olmus zannettim; fakat, Bay Verkhovensky'nin evine geldigim
zaman kahkahalarla gülmeye basladim. Bu karsilasmayi öyle gülünç bulmustum ki, bütün olayi,
hareketlerimiz de dahil olmak üzere Bay Verkhovensky'ye anlatmaya karar verdim.
***
Bu kez Bay Verkhovensky'yi olaganüstü degismis bulunca çok sasirdim. Beni görür görmez büyük bir
heyecanla karsilamak için kostugu gerçektir. Fakat, öylesine dalgindi ki, anlattiklarimi dinlediginden bile
kuskuluydum. Karmazinov'un isminden söz eder etmez, kendisini çilgin gibi kaybetti.
- Ondan sözetmeyin!... diye haykirdi. Onun ismini agziniza almayin! Bakin, suna bakin! Oku! Oku!...
Bir çekmece çekti ve masanin üstüne, kursun kalemle acele acele yazilmis üç kƒgit parçasi atti. Bunlarin
hepsi Bayan Stavrogin' dendi. Ilk not, iki gün önce, ikincisi dün ve üçüncüsü de bugün, bir saat önce
yazilmisti; üç mektup da pek önemsizdi. Tek konu, Kar-mazinov'du; Karmazinov'un onu ziyarete gelmemesi
halinde ne kadar üzüleceginden ve gururunun incineceginden söz ediyordu. Iste iki gün önce gelen birinci
not (belki üç gün önce ve dört gün önce yazilanlar da vardi):
"Nihayet bugün ziyareti ile size seref verecek olursa, benden sözetmemenizi rica ederim. En küçük bir imada
bile bulunmayin. Benim hakkimda konusmayin ve beni ona hatirlatmayin."
V.S.
97Dünkü not:
"Nihayet bu sabah sizi ziyarete harar verecek olursa, en agirbasli hareketin onu evinize kabul etmemek
olacagini saniyorum. Ben böyle düsünüyorum, sizin nasil düsündügünüzü bilmiyorum."
V.S.
Bugünkü not, sonuncusu:
"Evinizin kirli ve tütün dumani ile dolu oldugundan eminim. Maria ve Foma'yi gönderiyorum; yarim saatte her
tarafi temizleyip toplarlar. Onlara karismayin, odanizi toplarlarken siz mutfakta oturun. Bir Buhara halisi ve iki
Çin vazosu gönderiyorum: onlari uzun zamandan beri size hediye etmeyi düsünüyordum zaten; ayni
zamanda Teniers'imi gönderiyorum (bir süre için). Vazolari pencerenin içine koyabilirsiniz ve Teniers'i de
tam Goethe'nin resminin altina asin; orada daha çok göze çarpar ve sabahlan da orasi daima aydinlik olur.
Nihayet gelirse, onu son derece kibar karsilayin; fakat önemsiz seylerden ya da bilimsel konulardan söz
edin; sanki, ondan henüz dün ayrilmis gibi davranin. Benim hakkimda tek kelime dahi söylemeyin. Aksam
belki sizi görmeye gelebilirim."
Hamis: Eger bugün gelmeyecek olursa, artik hiç gelmez.
Notlan okuyunca dostumun böyle basit seylerden heyecanlanmasina sastim. Sorgu dolu bakislarimi ona
kaldirdigim zaman notlari okudugum sürede her zaman takmakta oldugu beyaz kravatini, kirmizi bir kravatla
degistirmis oldugunu gördüm. Sapkasi ve bastonu masanin üstünde duruyordu. Rengi solmustu ve elleri
titriyordu.
Sorgu dolu bakislarima öfkeyle karsilik verdi.
- Onun heyecani umurumda bile degil!... Je m'en fiche! (bile degil!) Benim mektuplarima cevap vermedigi
halde Karmazinov için heyecanlaniyor!... Iste, iste bana dün geri gönderdigi açilma98
mis mektuplarimdan biri, orada masanin üstünde, kitabin altinda, L'Homme qui rit'in altinda, (gülen adam)
Sevgili Nicholas için üzülüyorsa bana ne? Je m'en fiche et je proclame ma libert‚. Au di-able le Karmazinov!
Au diable Lembke! (Viz gelir, hürriyetimi ilan ediyorum. Karmazinov'un cani cehenneme! Lembke'nin cani
cehenneme!) Vazolari hole, Teniers'i çekmeceye sakladim ve beni derhal kabul etmesini istedim. Duydunuz!
Ondan istedim!... Ben de kursun kalemle ayni cins kƒgida karaladim ve Nastasya ile gönderdim ve
bekliyorum. Dasha'nin kendi agziyla ve Tanrinin huzurunda ya da hiç degilse, sizin huzurunuzda söylemesini
istiyorum. Vous me seconderes, n'est-ce pas, comme ami et t‚moin. (Bana bir dost ve tanik olarak yardim
edeceksiniz, degil mi?) Yüzümü kizartmak, yalan söylemek istemiyorum; gizli kapakli isler istemiyorum; bu
iste gizli hiçbir sey istemiyorum!... Her seyi bana samimiyetle itiraf etsinler, açik olarak, onurluca ve sonra...
sonra belki ben onlari onurlu davranisimla utandiririm!...
Onun bir alçak olduguna inanmisim gibi büyük bir öfkeyle bana bakti ve birden parladi.
- Ben bir alçak miyim, degil miyim, aziz dostum?
Bir yudum su içmesini rica ettim; onu daha önce hiç bu kadar heyecanli görmemistim. Konusurken odanin
bir kösesinden öbür kösesine kosuyordu; fakat, birden garip bir tavirla karsimda durdu.
Asiri bir gururla tepeden tirnaga beni süzdü ve yine basladi.
- Beni, Stepan Vershovensky'yi, onuru ve büyük ilkeleri ugruna, gerekirse heybesini, yoksul çikinini, zayif
omzuna vurup bir daha geri dönmemek üzere buradan gidebilecek kadar güçlü sanmiyor musunuz,
efendim? Stepan Verkhovensky'nin, baskiyi, çilgin bir kadinin baskisini, yani, dünyadaki en onur kirici,
amansiz baskiyi, büyük bir soylulukla geri çevirmesi ilk defa olmuyor; gerçegi dikkate almadan sözlerime
güldügünüzü görüyorum, efendim!... Oh, bir tüccarin yanina girip çocuklarina ögretmenlik ederek son
günlerimi orada geçirebilecegime, ya da bir çitin dibinde açliktan ölecek
99kadar güçlü olduguma inanmiyorsunuz. Cevap verin, hemen cevap verin!... Inaniyor musunuz, inaniyor
musunuz?
Bilerek cevap vermedim. Hatta, olumsuz cevabimla onu incitmek istemedigim için cevap vermekten
kaçiniyormusum gibi bir de tavir takindim. Onun bu öfkesinde gururumu kiran bir sey vardi ve kisisel de
degildi, ah, hayir!... Fakat... bunu daha sonra anlatacagim.
Bay Verkhovensky'nin rengi gerçekten soldu.
- Belki yanimda sikiliyorsunuzdur, Bay G... (benim adim). Sonra, çogunlukla olaganüstü öfkelenip
parlamasindan önce
yüzüne gelen solgun ifadeyle:
- Belki de...beni bir daha görmek istemezsiniz, dedi. Endiseyle ayaga firladim; tam o sirada Nastasya odaya
girdi ve
üzerine kursun kalemle bir seyler karalanmis bir kƒgit parçasini sessizce ona uzatti. Bir göz attiktan sonra
firlatip bana atti. Kƒgitta Bayan Stavrogin'in yazisiyla iki kelime vardi: "Evde oturun."
Bay Verkhovensky sapkasini, bastonunu sessizce aldi ve acele adimlarla kapiya dogru yürüdü; bir tutsak
gibi ben de pesinden gittim. Birden koridorda birtakim sesler ve acele adim sesleri duyuldu. Sanki yildirimla
vurulmus gibi yerinde çakilip kaldi.
Kolumu tutarak fisildadi:
- Liputin L.Mahvoldum!... Tam o anda Liputin odaya daldi.
Bay Verkhovensky, Liputin geldi diye neden mahvolacakti bilmiyordum ve bu sözüne bir anlam da
verememistim; her seyi ruhsal düzeninin bozukluguna verdim. Fakat, böyle olmakla beraber duydugu dehset
olaganüstüydü ve olacaklari yakindan izlemeye karar verdim.
Odaya girerken Liputin'in yüz ifadesi, bütün yasaklamalara ragmen, bu kez içeri girmeye özel bir hakki
oldugunu gösteriyordu. Beraberinde hiç tanimadigimiz, kiligina bakilirsa, henüz yoldan
100
geldigi belli birini de getirmisti. Bay Verkhovensky'nin anlamsiz bakisma karsilik yüksek sesle konusmaya
basladi.
- Size yeni bir ziyaretçi getiriyorum, hem de önemli biri! Bu bakimdan yalnizliginizi bozmaya cesaret
ediyorum. Bay Kirilov, ender rastlanan bir insaat mühendisidir. Ve en önemlisi, efendim, oglunuzu taniyor,
Peter Verkhovensky'yi. Oglunuzun çok yakin bir arkadasi. Ondan bir de haber getirmis. Yoldan henüz geldi.
Ziyaretçi sert bir sesle:
- Haber getirmis oldugumu siz uyduruyorsunuz, dedi. Haber getirmedim; fakat, Verkhovensky'yi tanidigim
dogrudur. Ondan, on gün evvel Kharkov sehrinde ayrildim.
Bay Verkhovensky tereddüt etmeden adamin elini sikti ve oturmasi için isaret etti; bir bana, bir de Liputin'e
bakti; sonra, sanki kendisine gelmis gibi aceleyle oturdu; fakat, sapkasi ve bastonu hƒlƒ elindeydi.
- Tanrim, demek çikiyordunuz!... Oysa, bana çok mesgul oldugunuz söylenmisti!...
- Evet, kendimi iyi hissetmiyorum. Sadece yürüyüse çikiyordum. Ben...
Bay Verkhovensky birden sustu ve elindeki sapkayla bastonunu divanin üstüne birakti ve kizardi.
Bu arada aceleyle konugu inceliyordum. Genç bir adamdi... tahminen yirmi yedi yaslarinda... düzgün kilikli,
biraz kirlice solgun benizli, donuk siyah gözlü, uzunca boylu ve esmerdi. Biraz düsünceli ve dalgin
görünüyordu. Konusmasini kesik kesik, dilbilgisi bakimindan kit cümlelerle sürdürüyordu. Biraz uzunca
cümle kurmak zorunda kaldigi zaman, oldukça garip kelime düsüklükleri yapiyordu. Liputin, Bay
Verkhovensky'nin hayretini fark ediyor ve bundan sevinir görünüyordu. Odanin zit köselerindeki koltuklara
oturan ev sahibi ile konuga ayni uzaklikta olabilmek için oturdugu hasir sandalyeyi hemen hemen odanin
ortasina dogru sürmüstü. Keskin bakisli gözleri, odanin her kösesini arastiriyordu.
101Bay Verkhovensky, nihayet konuguna mirildandi.
- Ben... Peter'i uzun bir süreden beri görmedim. Avrupa'da mi tanistiniz?
- Burada ve Avrupa'da. Liputin araya girdi.
-Bay Kirilov, dört yillik bir ayriliktan sonra Avrupa'dan henüz döndü. Mesleginde ilerlemek için gitmisti ve
simdi de demiryolu köprüsünde is alabilmek amaciyla buraya geldi. Simdilik cevap bekliyor. Peter'in
araciligiyla da Drozdov'lari ve Lisa'yi taniyor.
Mühendis dimdik oturuyor ve yapmacik bir sabirsizlikla dinliyordu. Bir seylere kizdigi her halinden belli
oluyordu.
- Bay Stavrogin'i de taniyor. Bay Verkhovensky sordu:
- Bay Stavrogin'i de taniyor musunuz? -Evet, efendim; Onu da taniyorum.
- Peter'i o kadar uzun zamandan beri görmedim ki... kendimde onun ba... babasi olmak hakkini
göremiyorum... C'est le mot. (sadece bir deyis) Ben... sey... ondan ayrildiginiz zaman nasildi?
Bay Kirilov yine ayrintili olarak cevap vermeyi gereksiz görmüs olacak ki kisaca:
- Ondan ayrildigim zaman iyiydi... o da gelecek, dedi. Bir seye kizdigi belli oluyordu.
- Geliyor ha! Nihayet ben... anliyorsunuz ya, Peter'i o kadar uzun zamandan beri görmedim ki!
Bay Verkhovensky kelimelerini sasiriyordu.
-Zavalli oglumu bekliyorum. Kendisine karsi çok suçluyum... diye devam etti. Yani sunu demek istiyorum ki,
Petersburg'da ondan ayrildigim zaman... ya... yani, düsünmedim ki... onu bir hiç sayiyordum, onu... quelque
shose de ce genre. (yani, böyle bir sey). Biliyor musunuz, sinirli, çok duygulu ve... ürkekti. Gece ölmesinden
korktugu için yatarken, yerlere kapanarak dua eder, yastiginin üs102
tüne haç çizerdi... Je m'en souviens. Enfin, (onu hatirliyorum. Nihayet,) ne soylu bir duygu, yani degerli bir
sey, ne de gelecek için bir düsünce filizi... C'etait comme un petit idiot (küçük bir budalaydi.) Fakat ne
söyledigimi bilmiyorum galiba. Özür dilerim, Ben... sey... beni buldunuz...
Mühendis birdenbire asiri bir merakla sordu:
- Yastigina haç çizdigini söylerken ciddi miydiniz?
- Evet, çizerdi.
- Pekƒlƒ; sadece ögrenmek istemistim... devam edin. Bay Verkhovensky sorgu dolu gözlerle, Liputin'e bakti.
- Beni ziyarete geldiginiz için memnunum; ama, simdiki durumum benim... sey... sahi, nerede kaliyorsunuz?
- Bogoyavlenskaya sokagi, Filippov'un evinde. Kendimi tutamadan:
- Oh, dedim. Shatov da orada oturuyor. Liputin ƒdeta bagirarak:
- Evet, ayni evde, dedi. Shatov tavan arasinda oturuyor. Bay Kirilov, Yüzbasi Lebyatkin'in katinda bir odada
kaliyor. Shatov'u ve karisini da taniyor. Avrupa'da karisinin yakin arkadasiymis.
Bey Verkhovensky birden duygulanarak bagirdi:
- Comment!... (Nasil!) De ce pauvre ami (bu zavalli dostumuzla) ve su kadinin sanssiz evlilikleri hakkinda bir
seyler biliyor musunuz? Kadini sahsen taniyan biri olarak ilk kez sizinle karsilasiyorum ve eger sadece...
Mühendis, kipkirmizi olarak onun konusmasini yarida kesti:
- Ne kadar saçma!... Her seyi nasil uyduruyorsunuz, Liputin! Shatov'un karisini hiç görmedim... belki sadece
uzaktan bir kere görmüsümdür, o kadar. Yakindan hiç görmedim diyebilirim. Shatov'u tanirim. Neden böyle
uydurup duruyorsunuz?
Kanepenin üzerinde sert bir hareketle döndü; sapkasini kapti, tekrar yerine birakti; yine eskisi gibi oturdu;
sonra, kivilcimlar
103fiskiran gözlerle meydan okurcasina Bay Verkhovensky'ye bakti. Böylesine öfkelenmesini hiçbir zaman
anlayamadim. Bay Verkhovensky, duygulu bir tavirla:
- Bagislayin, dedi. Bunun çok nazik bir mesele oldugunu biliyorum...
- Burada nazik bir mesele falan yok. Ayip, hakikaten ayip ama, "saçma" diye size degil, Liputin'e bagirdim;
çünkü, daima uyduruyor. Size hitap ettigimi düsündünüzse bagislayin. Shatov'u taniyorum; ama, karisini hiç
tanimiyorum... hiç!...
- Anladim. Anladim. Ve israr ettiysem, sadece, zavalli dostumuzu, nötre irascible'ami, (öfkeli dostumu) çok
sevdigimden ve onunla daima ilgilendigimdem... Eski, belki de gençlikten; fakat oldukça degerli
düsüncelerini birden degistirmis oldugunu düsünmemek elimden gelmiyor. Ve simdi de nötre sainte Russie
(Kutsal Rusya'miz) hakkinda o kadar yaygara kopariyor ki, bu organik degismeyi, baska türlü adlandiramam;
aile içindeki müthis bir sarsintiya, yani demek ki, sanssiz evliligine vermek egi-limindeyim. Zavalli Rusyamizi
iyice taniyan, avcunun içi gibi bilen ve bütün hayatini Rus halkina vermis olan ben ve dahasi da...
Mühendis bir kere daha aniden konustu:
- Rusya'yi ben de bilmem ve... inceleme firsatini da bulamadim.
Sonra, yine kanepede sert bir dönüs yapti. Bay Verkhovensky sözünün yarisinda kalmisti. Liputin:
- Inceliyor, Rusya'yi inceliyor, diye araya girdi. Incelemelerine henüz basladi ve Rusya'da artan intihar
olaylarinin nedenleri ve genel olarak, toplumda intihar olaylarini artiran ve azaltan nedenler üzerine çok ilginç
bir makale hazirliyor. Pek sasirtici sonuçlara varmis.
Mühendis son derece heyecanlanarak:
- Hiç hakkiniz yok, diye öfkeyle mirildandi. Hiç de makale degil... Ben asla... böyle saçma seyler...
rastlantiyla, size gizli olarak
104
sordum. Hiç de bir makale degil; yayimlamiyorum ve sizin hakkiniz yok...
Liputin'in pek keyiflendigi açik seçik belliydi.
- Özür dilerim; belki de edebi çalismaniza makale demekle yanildim. Bay Kirilov sadece gözlem yapiyor ve
meselenin aslina ya da daha dogrusu, onun ahlaki yönüne deginmiyor. Gerçekten, böyle erdeme ait seyleri
kabul etmiyor ve iyilik amacinin hatiri için genel yikimin en son ilkeleri taraftaridir. Avrupa'da sagduyunun
saglanabilmesi için yüz milyondan fazla bas talep ediyor... Son baris görüsmelerinde istenenden oldukça
fazla: Bu bakimdan Bay Kirilov herkesten önde gidiyor.
Mühendis, karsisindakileri küçük gören bir tebessümle dinliyordu. Yarim dakika kadar herkes sustu. Nihayet
Bay Kirilov magrur bir tavirla:
- Bunlarin hepsi saçma, Liputin, dedi. Eger rastlantiyla size bazi seyler anladiysam ve siz onlara hemen
sarildiysaniz, elimden bir sey gelmez. Fakat hakkiniz yok; çünkü, bunlardan kimseye sö-zetmedim.
Konusmaya tenezzül etmem. Eger inançlarim varsa, onlar bana aittir; fakat siz... ahmakça davrandiniz. Bir
karara baglanmis konular üzerine konusmam. Tartismadan nefret ederim. Hiçbir zaman tartismak
istemedim...
Bay Verkhovensky dayanamadi.
- Belki de çok haklisiniz.
- Özür dilerim, fakat burada kimseye kirilmis degilim. Konuk, heyecanla ve çabuk çabuk konusmasina
devam etti:
- Dört yil içinde pek az insan gördüm... Dört yil çok az konustum ve kimseyle konusmamak için elimden
geleni yaptim; bence nedenler vardi ki, kimseyi ilgilendirmez... Tam dört yil. Liputin ögrendi ve gülüyor.
Anliyorum ve aldirmiyorum. Gücenmiyorum... sadece serbestligine sasiyorum. Düsüncelerimi size
açmiyorsam...
Sözünün burasinda hepimizi garip bir bakisla süzerek devam etti:
105- Beni hükümete ihbar edeceginiz korkusundan degil. Kesinlikle lütfen, böyle saçma seyleri akliniza
getirmeyin...
Bu sözlere hiçbirimiz cevap vermedik. Sadece birbirimize bakistik. Hatta, Liputin bile kis kis, alayli gülmesini
unutmustu. Bay Verkhovensky kararli bir tavirla kanepeden kalkti.
- Çok üzgünüm, baylar; fakat kendimi iyi hissetmiyorum ve oldukça da üzgünüm. Kusuruma bakmamalisiniz.
Bay Kirilov sapkasini alarak dogrulurken:
- Ah, gitmemizi istiyorsunuz, dedi. Böyle söylediginiz için memnun oldum; son derece unutkanim,
biliyorsunuz.
Yerinden kalkti ve içten bir tavirla, elini uzatarak Bay Verkhovnesky'ye dogru yürüdü.
- Rahatsiz oldugunuz için üzüldüm. Bilmeden gelmis oldum. Bay Verkhovensky acele etmeden onun elini
dostça sikti.
- Aramizda basari saglamaniz en iyi dileklerim, dedi. Söylediginiz gibi, kendinize özgü nedenler yüzünden bu
kadar yil Avrupa'da kalmis, insanlardan kaçinmis ve Rusya'yi unutmus olmanizi anliyorum. Burada dogup
büyümüs biz Ruslar'a saskinlikla bakiyor olmalisiniz. Bize gelince, biz de size sasiyoruz. Mais cela passera
(bu da geçecek). Yalniz bir sey var, beni sasirtan bir sey: Köprümüzü insa etmek istiyorsunuz, bununla
beraber, genel yikim ilkelerine taraftar oldugunuzu söylüyorsunuz. Köprümüzü
yapmamiza izin
vermeyeceklerdir!...
Kirilov sasirarak haykirdi.
- Ne? Ne dediniz? Oh, bos verin!...
Birden son derece iyi kalplilikle ve neseli kahkahalarla gülmeye basladi. Bir dakika kadar yüzünde çocuksu
bir anlam belirdi. Bu anlamin ona çok uydugunu düsündüm. Bay Verkhovnesky'nin bu sözüne sevinen
Liputin ellerini zevkle birbirine sürtüyordu. Fakat, bütün bu süre içinde Bay Verkhovnesky'nin neden dolayi
Liputin'den korktugunu ve onun geldigini anlayinca neden "Mahvoldum!" diye haykirdigini hayretle
düsünmekten kendimi alamam.
***
106
Hepimiz kapida duruyorduk. Ev sahibiyle konuklarin birbirlerine en iyi son sözlerini söyleyecekleri ve biraz
sonra iyi dileklerle ayrilacaklari andi.
Liputin, odadan çikmak üzereyken sanki kasten söylermis gibi:
- Bay Kirilov'un bugün pek nesesi yok, dedi. Çünkü, kiz kardesi için Yüzbasi Lebyatkin ile tartisti. Yüzbasi
Lebyatkin yarim akilli kiz kardesini kamçiyla;., hakiki bir Kazak kamçisiyla dö-vüyormus... her sabah ve
aksam. Onun isine karismak istemeyen Bay Kirilov avludaki küçük bölüge geçti. Eh, iyi günler.
Bay Verkhovensky sanki kirbaçla vurulmus gibi haykirdi.
- Kiz kardesini mi? Hasta kizi mi? Kamçiyla, ha? Hangi kiz kardesi? Hangi Lepyatkin?
Biraz önceki dehset duygusu tekrar gelmisti.
- Lebyatkin mi? Emekli yüzbasi. Kendisine önceleri kidemli üsttegmen diyen.
- Rütbesinden bana ne? Kiz kardesi kim? Tanrim! Lebyatkin diyorsunuz? Fakat, burada bir Lebyatkin vardi
ki...
- Ayni adam... bizim Lebyatkin... Virginsky'nin evinde, hatirladiniz mi?
- Fakat, o sahte kƒgitlarla yakalanmamis miydi?
-Eh, geri döndü. Hemen hemen üç haftadan beri burada ve hem de özel kosullarla.
- Ama o bir alçaktir!...
- Aramiza bir alçak almamamiz için bir neden var mi? Liputin birden siritti ve hos olmayan bakislarini Bay
Verkhovensky'nin yüzüne dikti.
- Ulu Tanrim! Böyle söylemek istemedim... fakat aslina bakacak olursaniz, alçaklik hususunda sizinle ayni
düsüncedeyim; özellikle sizinle. Fakat, devam edin, devam edin; biraz daha anlatin. Böyle söylemekle neyi
kastettiniz? Böyle söylemekle bir sey kastettiginize inaniyorum !...
107- Oh, hepsi saçma seyler, efendim. Yani, duruma bakarsaniz, yüzbasi sahte kƒgitlar yüzünden
aramizdan ayrilmamis. Kendisinden saklanan kiz kardesini bulmak için gitmis. Simdi de onu getirmis; bütün
mesele bu. Neden korkmus görünüyorsunuz, efendim? Sadece sarhos oldugu zaman, bana anlattiklarini
söylüyorum. Ayik oldugu zaman bu hususta tek kelime bile söylemez. Son derece sinirli bir kisi ve ne demek
istedigimi anliyorsaniz; yani, kötü bir askeri aliskanlik. Kiz kardesi deli oldugu kadar da topal. Birisi kizi,
sözde bastan çikarmis görünüse göre; Lebyatkin, ailenin onuruna sürülen bu lekeye karsilik, uzun zamandan
beri bu adamdan her yil belirli bir para alirmis. Sarhos konusmalarindan anlayabildigim bu kadar. Fakat,
bana sorarsaniz bütün bunlar sarhos saçmalan. Sadece övünüyor. Ve ayrica, böyle durumlar çok daha ucuz
yoldan halledilir. Bununla beraber, bolca parasi oldugu muhakkak; on bes gün kadar önce, yalinayak
dolasiyordu; fakat simdi, elinde yüz rubleyle dolasiyor. Kiz kardesine her gün bir çesit nöbet geliyor. Kadin
çiglik çigliga; o da kirbaciyla onu "yola" getiriyor. Kadin saygili olmayi bilmelidir, diyor... Anlayamadigim bir
husus var; o da, Shatov'un o adamla beraber nasil oturabildigidir. Bay Ki-rilov, orada ancak üç gün kalabildi.
Onu Petersburg'dan taniyor ve simdi de rahatsiz edilmemesi için avludaki küçük bölüge geçti.
Bay Verkhovensky mühendise hitap ederek sordu:
-Dogrumu?
Kirilov öfkeyle mirildandi:
- Liputin'e sorun.
Bay Verkhovensky kendisini tutamayarak:
- Sirlar, sirlar!... diye haykirdi. Birdenbire bu kadar çok sirlar ve sirlar nasil toplandi?
Mühendis kaslarini çatti, kizardi, omuzlarini silkerek odadan çikti. Liputin:
- Bay Kirilov kirbaci bile çekip elinden almis, diye ekledi. Kirip, pencereden disari firlatmis ve siddetli bir
tartismaya girismis.
108
Kirilov hizla geri döndü.
- Neden gevezelik ediyorsunuz, Liputin, dedi. Ahmaklik yapiyorsunuz. Neden böyle konusuyorsunuz?
- Alçakgönüllükle ruhunuzun asil bir davranisini neden gizleyeyim? Hem sizin için konusuyorum...
- Ne kadar saçma ve gereksiz... Lebyatkin'in aptalligi ve degersizligi... Bu iste tamamen zararli ve son
derece... Hem neden böyle saçmaliyorsunuz? Gidiyorum.
Liputin, parlak bir gülümsemeyle:
- Ah, ne yazik! diye haykirdi. Size baska bir fikra anlatarak biraz neselendirecektim, Bay Verkhovesky.
Aslinda bunu anlatmak için gelmistim; oysa, bunu siz de duymus olacaksiniz ya, neyse... baska bir zaman
anlatirim. Bay Kirilov'un acelesi var. Allahaismarladik, efendim. Anlatacagim fikra Bayan Stavrogin
hakkindaydi. Geçenlerde beni çok eglendirdi. Beni özellikle çagirt-misti. Kelimelerle anlatilamayacak kadar
komik. Allahaismarladik, efendim.
Fakat tam bu sirada Bay Verkohvensky onun omzuna yapisti; sonra çekerek odaya soktu ve bir sandalyeye
oturmaya zorladi. Liputin korkmus görünüyordu.
Oturdugu sandalyeden korkarak Bay Verkhovensky'ye bakti:
- Garip sey, evet, birden beni çagirtti ve "sir olarak" Bay Stavrogin hakkinda ne düsündügümü sordu. Deli
miydi, yoksa degil miydi? Sasilacak sey degil mi?
Bay Verkhovensky bütün kontrolünü kaybetmis gibi mirildandi:
- De isiniz!... Liputin, sadece bu çesit bir adiligi... belki daha
Bu iste dostumun, Liputin'in bizden daha çok, hatta bizim bilmedigimiz seyleri bildigini söylemesini
hatirladim.
Liputin sanki çok korkmus gibi:
- Gerçekten, Bay Verkhovensky, diye mirildandi. Gerçekten...
109- Baslayin! Sizden de rica ediyorum, Bay Kirilov, sizden de gelip oturmanizi ve taniklik etmenizi istiyorum.
Lütfen, söyle buyurun. Oturun. Siz Liputin, her seyi samimi ve basit olarak anlatin ve analatacaklariniz,
dolambaçli sözlerle de olmasin!...
- Böylesine heyecanlanacaginizi bilseydim, efendim, bundan hiç sözetmezdim. Ve bütün bunlari Bayan
Stavrogin'den ögrendiginizi saniyordum!
- Böyle bir sey sanmiyordunuz... Baslayin, baslayin, diyorum.
-Ah pekƒlƒ, yalniz oturmak nezaketinde bulunur musunuz? Siz bu kadar heyecanliyken basimda ayakta
durmanizi arzu etmiyorum. Aksi halde, rahatlikla anlatabilecegimi sanmam.
Bay Verkhovensky heyecanina hƒkim olmaya çalisarak magrur bir tavirla koltuga çöktü. Mühendis, karanlik
bakislarini yere dikmis, basini kaldirmamakta israr ediyordu. Liputin büyük bir zevkle onlari süzüyordu.
-Eh, nasil baslayacagim, bilmem? Beni öyle bos bulundugum zaman avladiniz ki...
***
- Önceki gün, aniden Bayan Stavrogin'in bir usagi geldi ve yarin saat tam on ikide hanimini aramami söyledi.
Düsünebiliyor musunuz? Büroma gitmedim ve dün saat tam on ikide Bayan Stavrogin'in kapisini çaliyordum.
Büyük salona alindim ve bir dakika sonra Bayan Stavrogin geldi, oturmami söyledi ve kendisi de karsima
geçip oturdu. Duygularima inanamadan oturdugum yerde kalmistim; siz de bilirsiniz, efendim, beni nasil
karsilar! Adeti oldugu üzere, dolambaçli konusmaya gerek görmeden hemen konuya girdi. "Hatirlarsiniz"
dedi. "Dört yil önce Bay Stavrogin rahatsizken, her sey aydinlanana kadar bazi garip olaylardan sorumluydu.
Bu olaylar herkesi saskina çevirmisti. Bu olaylardan biri de sizi çok
110
yakindan ilgilendirmisti. Bay Stavrogin iyilestigi zaman benim arzum üzerine sizi ziyaret etmisti. Daha önce
de sizinle birkaç kere konusmus oldugunu biliyorum. Çok samimi ve açik olarak söyleyin..." sözünün
burasinda Bayan Stavrogin biraz saskin görünüyordu... "O zaman Bay Stavrogin'i nasil bulmustunuz? Genel
olarak onun hakkindaki düsünceleriniz nelerdi? Sizin üstünüzde nasil bir etki yaratmisti? Ve simdi,onun
hakkinda ne düsünüyorsunuz?" Bayan Stavrogin tamamen saskindi; bir dakika kadar susarak bekledi; sonra
kizardi. Bayagi korkmustum. Dokunakli olmayan bir dille tekrar konusmaya basladi. Onun böyle bir anlatimla
konusabilecegi kimsenin aklina gelmezdi. Fakat, sözleri çok anlamliydi. "Beni çok dikkatle dinlemenizi
istiyorum," dedi. "Sizi, anlayisli, gerçekleri görebilen, tahminlerinde yanilmayan bir kimse olarak tanidigim için
çagirttim." (Ne iltifat!) "Kuskusuz ki", dedi. "Sizinle konusan bir annedir. Bay Stavrogin, basindan çok
mutsuzluklar geçen, olmayacak seylerle karsilasan bir kimsedir. Bütün bunlarin akli dengesini
etkileyebilecegi kuskusuzdur. Tabii, delilik demek istemiyorum." Sözünün burasinda bir an sustu. Sonra
büyük bir güvenle ve magrur bir tavirla konusmasina devam etti. "Böyle bir sey hiçbir zaman düsünülemez.
Fakat, garip, degisik bir sey olabilir. Düsüncelerinde, egilimlerinde, görüslerinde bir kayma olabilir." Bu sözler
Bayan Stavrogin'in tam sözleridir, efendim ve Bayan Stavrogin'in, durumu bu kadar açik ve kesinlikle
açiklayabilmesi beni son derece sasirtti. Pek üstün anlayisli bir hanimefendi!... Bayan Stavrogin "Nihayet"
dedi. "Ben bile, onda bazi degisik egilimler ve devamli bir huzursuzluk sezmistim. Ama ben bir anne, siz ise
bir yabancisiniz ve bu bakimdan, kafasi çalisan bir insan olarak daha saglam bir sonuca varabilirsiniz.
Nihayet size yalvaririm." Bu deyisi kullandi. "Bütün gerçegi tüm çiplakligi ile bana anlatin. Bu konusmamizin
gizli oldugunu hiçbir zaman unutmayacaginiza söz verirseniz; ilerde, her çesit yardimimi sizden esirgemem."
Iste, efendim, hepsi bu. Ne dersiniz?
Bay Verkhovensky saskin saskin kekeledi.
- Siz... beni sasirttiniz. Öyle ki, size inanamiyorum.
111Liputin, sanki Bay Verkhovensky'yi duymamis gibi devam etti:
-Hayir, hayir, lütfen iyi düsünün. Böyle yüksek bir kisi, benim gibi bir adama, böyle bir soru sorar ve üstelik
sorduklarinin aramizda kalmasini isterse, bu kadinin ne kadar zor durumda oldugu anlasilmaz mi? Bu ne
demektir? Acaba, Bay Stavrogin hakkinda bazi beklenmedik haber mi almislar?
Bay Verkhovensky kafasini toparlamakta güçlük çekerek mirildandi:
- Bilmiyorum... herhangi bir haber oldugundan bilgim yok... onu bir süreden beri göremedim, fakat... fakat
sunu söyleyebilirim ki, efendim... fakat sunu söyleyeyim ki, Liputin, eger bunlari size bir sir olarak söylediyse
ve siz bunlari bizim huzurumuzda söylüyorsunuz ki...
- Tamamen bir sir olarak! Kimseye söyleyecek olursam Tanri beni çarpsin ben... fakat burada anlatmama
gelince... bundan ne çikar? Biz yabanci miyiz? Bay Kirilov da öyle... o da aslinda yabanci sayilmaz, degil mi?
- Korkarim ki sizinle ayni fikirde olamayacagim. Sirri saklayacagimizdan kusku yoktur... üçümüzün... yani...
fakat korkarim ki siz, Liputin, saklayamazsiniz ve size hiçbir sey için güvene-mem.
-Ne demek istiyorsunuz, efendim? Bana devamli yardim teklif edildigine göre, herkesten çok beni ilgilendirir,
degil mi? Aslinda, bu konuya dikkatinizi çekmem, oldukça garip ve psikolojik bir olaydan daha sözetmek
içindi. Dün aksam, Bayan Stavrogin'le yaptigim konusmanin etkisi altindayken, benim üstümdeki etkisini siz
de takdir edersiniz. Bay Kirilov'a bu konuyla uzaktan ilgili bir soru sordum: "Bay Stavrogin'i hem
Petersburg'dan hem de Avrupa'dan taniyorsunuz" dedim. "Akli dengesi ve yetenekleri hakkinda neler
düsünüyorsunuz?" Bay Kirilov, her zamanki gibi kisa olarak, onun ince zekƒli ve saglam karakterli bir kimse
oldugunu söyledi. Sorumu biraz daha genislettim: "Bu kadar yil süresince,
112
inançlarinda bir yön degistirme, ya da ters dönme gibi... nasil söyleyeyim?... Delilik gibi ya da ona benzer bir
seyler sezdiniz mi?" Kisaca, Bayan Stavrogin'in sorusunu tekrarladim. Ne tahmin edersiniz? Bay Kirilov,
simdi yaptigi gibi kaslarini çatti ve derin bir düsünceye daldi. "Evet," dedi. "Bazen birtakim gariplikler
dikkatimi çekerdi." Bay Kirilov da böyle düsündükten sonra, onun bir derdi olmasi gerekmez mi?
Bay Verkhovnesky, Kirilov'a döndü.
- Dogru mu? diye sordu.
Kirilov birden basini kaldirdi ve kivilcimlar fiskiran gözlerle ona bakti.
- Bu konuda söz etmeye hakkim yok, diye cevap verdi. Size karsi çikmak zorundayim, Liputin. Bu konuda
adimi söylemeniz dogru degil. Size bu husustaki düsüncelerimin tümünü söylemedim, zaten. Onu
Petersburg'dan taniyabilirim; ama, bu yillar önceydi ve her ne kadar Bayan Stavrogin'i son zamanlarda
görmüssem de, onu çok az taniyorum. Beni karistirmamanizi rica ederim ve... ve bütün bunlarin
dedikodudan farki da yok.
Liputin masum bir tavirla kollarini yana açti.
- Demek dedikoducuyum, ha? Dedikoducu oldugum kadar, acaba casus oldugumdan da kusku duyar
misiniz? Bu meselenin disinda tutulmak istediginize göre, Kirilov, baskalarina kusur bulmamiz çok kolaydir.
Buna inanmayacaksiniz, Bay Verkhovensky... yani, Yüzbasi Lebyatkin, efendim, aptal bir kisi olarak
görünebilir... dogru, sey... kadar aptaldir... eh, ne kadar aptal oldugunu soy içmekten utaniyorum...
Budalaligin derecesini gösteren bir Rus deyisi vardir; fakat, o da, Bay Stavrogin tarafindan incindigi
kanisinda; fakat, onun ince zekƒsini övüyor. "Bu adama sasiyorum" diyor. "Zeki bir yilan." Bunlar onun kendi
sözleri, efendim. Ona sordum. Hƒlƒ, dünkü görüsmemin ve Bay Kirilov'la yaptigim konusmanin etkisi
altindaydim. "Yüzbasi", dedim. "Ne dersiniz? Zeki yilaniniz deli mi degil mi?" Eh, inanin bana, sanki hassas
bir yerine kirbaçla vurmusum gibi birden yerinden firladi. "Evet", dedi. "Evet,
113fakat bunun etkisi olamaz..." Fakat yüzbasi bunun neye etkisi olamayacagini söylemedi ve o kadar derin
ve üzüntülü düsünceye daldi ki, sanki birden ayilmis görünüyordu. O zaman Filippov'un mey-hanesindeydik.
Yarim saat sonra yumrugunu masanin üstüne vurdu. "Evet" dedi. "Belki delidir; fakat bunun etkisi ola..." ve
tekrar neye etkisi olacagini söylemedi. Süphesiz, konusmamizin bir özetini yapiyorum; fakat, fikir yeteri kadar
açik: kime isterseniz sorunuz, hepsi tek düsüncenin üstündeler. Gerçekten bunu daha önce akil
edememisler. Herkes "Evet" diyor. "Delidir, akillidir; fakat, akilli oldugu kadar da delidir."
Bay Verkhovensky oturmus, dalgin görünüyor ve düsünüyordu.
- Peki, Lebyatkin nereden biliyor?
- Beni biraz önce casuslukla suçlayan Bay Kirilov'a sorsaniz daha dogru olur. Ben bir casusum, bilmiyorum;
ama, Bay Kirilov bu durum hakkinda bilinmesi gereken her seyi biliyor; fakat susmakta israr ediyor.
Mühendis biraz önceki öfkeli tavriyla:
-Hiçbir sey bilmiyorum ya da çok az sey biliyorum, dedi. Bunu ögrenmek için Lebyatkin! sarhos ettiniz. Beni
konusturup ögrenmek için buraya getirdiniz. Su halde gerçekten bir casussunuz!...
- Onu sarhos etmedim! Bütün bildiklerine ragmen para harcanmaya degmez. Bu sirlarin degeri bence bu
kadar; bu sirlarin degerinin sizce ne oldugunu biliyorum. Para harcayan kendisiydi. On iki gün önce benden
on bes kopik borç istedi; ona sampanya ikram eden ben degilim; aksine o bana ikramda bulundu. Oysa,
bana güzel bir fikir verdiniz; gerekli oldugunu düsündügüm zaman, her seyi ögrenmek için onu sarhos
edecegim ve ögrenirim de... bütün küçük sirlarinizi...
Bay Verkhovensky saskinlikla, tartisan bu iki kisiye bakti. Her ikisi de kendilerini ele veriyorlardi ve
umursamaz görünüyorlardi. Liputin'in bu adami buraya getirmesindeki nedenin, üçüncü bir kisinin araciligi ile
onu, gerekli tartismaya çekmek için oldugunu
114
düsünmemek elden gelmiyordu. Böyle bir davranis, Liputin'in en çok sevdigi oyunlardan biriydi...
Öfkelendirici bir tavirla konusmasina devam etti:
- Bay Kirilov, Bay Stavrogin'i çok iyi taniyor. Sadece tanidigini sakliyor. Lebyatkin hakkindaki sorunuza
gelince, bizim tanimamizdan çok önce Bay Stavrogin'i Petersburg'dan taniyor; bes ya da alti yil öncesinden,
eger ifadem dogruysa, Bay Stavrogin'in buraya gelerek bize seref vermeyi düsünmesinden çok önceki, onun
yasantisi hakkinda en az bilmen bir dönemden beri taniyor. Prensimiz, anladigim kadariyla, Petersburg'daki
o günlerinde, etrafina çok garip insanlari toplamis. Bay Kirilov'un da onu, o zamanki dönemden tanidigi
kanisindayim.
- Dikkat edin, Liputin! Sizi uyariyorum, Stavrogin kisa zaman sonra gelecek ve kendisini nasil savunacagini
pek iyi bilir.
- Neden beni uyariyorsunuz? Onun son derece ince ve keskin bir zekƒya sahip oldugunu ilk bagiran benim
ve dün Bayan Stavrogin'i bu konuda aydinlattim. "Bu konuda söyleyemeyecegim tek sey karakteridir" dedim.
Dün Lebyatkin de tekrarlayip duruyordu: "O kendi karakterinin kurbanidir." Evet, kuskusuz, Bay
Verkhovensky, benim agzimdan laf aldiktan sonra, dedikoducu, casusluk diye bagirmak kolay oluyor. Hem
de bunu büyük bir merakla yaptiniz. Simdi, Bayan Stavrogin... dün dogrudan dogruya konuya degindi. "Bu
konu ile dogrudan dogruya ilgilendiniz" dedi "ve bu nedenledir ki size basvuruyorum." Ben de böyle
düsünüyorum! Sizin gibi asil birinden, toplumun içinde kisiligime yöneltilen bir hakaret görmüsken, ne gibi bir
çikarim olabilir? Ilgilenmek için olaganüstü bir nedenim olmasini düsünmeliyim ve bu da sirf dedikodu
bakimindan degildir. Bir gün elinizi sikar; ertesi gün, konuk severligine karsilik, en degerli arkadaslarinizin
yaninda, cani istedi diye suratiniza tokadi yapistirir. Bana soracak olursaniz, fazla simariklik! Ve güzel bir
seks, kelebeklere ve cesur erkek serçelere her sey demektir. Roma devrinde aski temsil eden kanatli
bebekler gibi, minik kanatli, ülke kavalyeleri. Romantik, kadin-katilleri!... Kök salmis
115bir bekƒr olan sizin için, efendim, sizin gibi asil birisinin geçici arzularinin kurbani olduguna ve Yüzbasi
Lebyatkin'in "Aile serefi" diye adlandirdigi lekenin onun tarafindan sürülmüs olduguna muhakkak ki inanirdim.
Fakat, bunun onu durduracak bir neden olabilecegini de sanmam. Keyfi yerinde oldugu zaman, her güzel
yüzün, ona cazip gelen bir yönü vardir. Rezil dedikoduyu yaydigimdan söz ediyorsunuz; fakat, acaba bütün
sehir bu konu üzerine konusurken, bu rezil dedikodulari ben mi, yayiyorum? Sadece dinliyor ve onay
anlaminda basimi salliyorum. Bas sallamanin da bir suç oldugunu söyleyemezsiniz ya?
- Sehirde mi konusuluyor? Sehir halki ne hakkinda konusuyor?
- Yani, sarhos oldugu zaman bagira bagira bütün sehir halkina duyuran Yüzbasi Lebyatkin ve onun böyle
hareketinin, bu olayin bütün çarsiya davulla duyurulmasindan ne farki var? Benim hatam mi? Dostlar
arasinda oldugum için ilgileniyorum ve burada dostlar arasinda degil miyim?
Bu sorudan sonra saf bir tavirla etrafina bakindi.
- Simdi, su söyleyeceklerime dikkat edin. Örnegin, sizin gibi asil biri, Yüzbasi Lebyatkin'e, tanismak onuruna
eristigim, yetim, çok alçakgönüllü, çok onurlu genç bir hanimla Isviçre'den üç yüz ruble göndermis. Fakat
kisa bir süre sonra, Lebyatkin, ismini söylemek istemedigim, yine çok serefli ve son derece güvenilir bir
kimseden üç yüz yerine bin ruble gönderilmis oldugunu ögrenmis., Bu da demektir ki, Lebyatkin, "genç
hanim yedi yüz rublemi aldi" diye kiyameti kopariyor ve polis yoluyla bile olsa parasini geri alacagina yemin
ediyor. Hiç degilse böyle tehdit ediyor ve bütün sehir halkinin duymasi için bar bar bagiriyor.
Mühendis birden sandalyesinden ziplayarak kalkti ve haykirdi:
- Igrenç bir sey, sizin igrençliginiz bu!...
- Fakat, Bay Stavrogin adina, gönderilen paranin üç yüz ruble olmayip bin ruble oldugu hakkinda Lebyatkin'e
garanti veren onurlu
116
kisi sizsiniz. Sarhos oldugu zaman yüzbasinin kendisi bana söyledi.
- Bu bir... bir yanlis anlasilmadir. Biri, bir hata isledi ve... saçma, ve siz, efendim, siz... igrenç!...
- Fakat, bunun saçmaligina ben de inanmak isterdim ve bütün bu konusmalari çok üzülerek dinledim. Çünkü,
ne söylerseniz söyleyin, çok temiz karakterli bir kizin adi, hem yedi yüz ruble isine karistirildi, hem de Bay
Stavrogin'le inkƒr edilemez bir iliskisi oldugu ima edildi. Bizim soylu efendimize kalirsa, temiz karakterli bir
kizi rezil etmekten ya da evli bir kadina leke sürmekten kaçinmaz. Kuskusuz ki, evimde olan olay bunun
basit bir kanitidir. Iyi kalpli bir kisiye rastladigi takdirde, baska bir adamin günahini, onurlu adi ile örtmesi için
onu zorlayacaktir. Benim de karsi koymam gereken bir sey bu... kendimden sözediyorum, efendim...
Bay Verkhovensky, rengi solmus olarak koltuktan yari yariya kalkip:
- Sözlerinize dikkat edin, Liputin, dedi. Mühendis büyük bir heyecanla:
- Ona inanmayin!... Ona inanmayin!... diye söylendi. Birisi bir hata isledi ve Lebyatkin sarhosun biridir... her
sey anlasilacaktir... Artik dayanamiyorum... Bunun adilik oldugunu düsünüyorum... ve...yeter...yeter!...
Yerinden kalkip kosarak odadan çikti. Liputin:
- Ne yapiyorsunuz? Bekleyin, sizinle geliyorum! diye telasla haykirdi ve sandalyesinden firlayarak kalkip
Kirilov'un arkasindan kostu.
***
Bay Verkhovensky bir dakika düsünerek durdu. Göz ucuyla bana bakti; sapkasini ve bastonunu aldi ve
sessizce odadan çikti. Her zaman oldugu gibi ben de pesinden gittim.
117Dis kapidan çikarken pesinden geldigimi fark edince:
- Oh, evet, tanik olabilirsiniz... de l'accident (rastlantilara), dedi. Vous m'accompagnerez, n'est-ce pas?
(Bana arkadaslik edersiniz, degil mi?)
- Yine oraya gitmiyorsunuz, degil mi, efendim? Neler olabilecegini göz önüne aldiniz mi?
Bir dakika kadar durdu. Dokunakli ve huzursuz bir gülümseyisle:
- Baska bir adamin günahini örtmek için evlenmem mümkün olamaz, degil mi? diye fisildadi.
Gülümsemesinde, utanç ve çaresizlik anlami vardi; ayni zamanda, bu gülümseyiste garip bir coskunluk göze
çarpiyordu.
Ben de böyle söylemesini bekliyordum. Nihayet, benden büyük bir dikkatle saklanan, dudaklardan
dökülmeyen kelimeler, bütün bir hafta süren kaçinmalardan ve yapmacik yalanlardan sonra ortaya çikmisti.
Öfkeden ƒdeta çilgina döndüm.
- Böylesine kötü, böylesine basit bir düsünce nasil olur da akliniza gelebilir, efendim, siz ki parlak zekƒli,
sefkatlisiniz ve... hem de Liputin bile böyle bir seyi düsünmedigi halde!...
Bana bakti, cevap vermeden yürümesine devam etti. Geri kalmak istemedim. Bütün düsündüklerimi Bayan
Stavrogin'e söylemek istiyordum. Korkak oldugunu bildigim için, eger bunu Liputin'den ögrenmis olsaydi onu
bagislayabilirdim; fakat böyle bir seyi Liputin'den çok daha önce düsündügü açikti. Liputin sadece onun
kuskularim kesinlestirmis ve içindeki kusku kivilcimlarinin alevlenmesini saglamisti. Daha ilk günden, hiçbir
esasa dayanmadigi halde, hatta, Liputin'in aklinda böyle bir düsünce yokken, kizdan süphelenmekte
tereddüt etmemisti. Bayan Stavrogin'in bu isin üzerinde bu kadar israrla durmasini, çok degerli Nicholas'inin
soylu kisilere özgü günahlarini, serefli bir adamin evlenmesi ile kapamak istegine veriyordu!... Böyle
düsünmesi yüzünden cezalandirilmasini bütün samimiyetimle arzu ederdim.
118
Yüz adim daha yürüdükten sonra birden durdu.
- O! Dieu, qui est si grand et bon! (Oh, Ulu Tanrim), diye haykirdi. Ah, beni kim avutabilir?
Kolundan tutarak zorla eve dogru döndürdüm.
- Lütfen, hemen geri dönelim, size her seyi anlatacagim! Hemen yakinimizda canli, neseli ve genç bir ses,
tatli bir müzik
gibi duyuldu.
- Bakin kim var burada! Bay Verkhovensky, degil mi?
Saskinligimiz geçmeden, atin üstündeki genç kiz, Lisa Tushin, ayrilmaz kavalyesiyle beraber, birden
yanimizda bitti. Dizginleri çekerek atini durdurdu.
Gür bir sesle:
-Buraya gelin, buraya gelin, çabuk! diye bagirdi. On iki yildan beri onu görmemistim; ama hemen tanidim, o...
Yoksa beni tani-yamadmiz mi?
Bay Verkhovensky, kendisine uzatilan eli tuttu ve kibarca öptü. Sanki, kendisini dua ederken kaybetmis gibi
kiza bakiyor ve tek kelime dahi söyleyemiyordu.
"Beni tanidi ve memnun! Maurice, beni gördügüne son derece memnun!" diye düsündü Bay Verkhovensky
ve:
- Iki haftadan beri neden bizi görmeye gelmediniz? Teyzem, hasta oldugunuzu ve rahatsiz edilmemeniz
gerektigini söylüyordu; fakat, teyzemin yalan söyledigini biliyordum. Durmadan tepiniyor ve küfür ediyordum;
fakat önce bizi, sizin aramaniz gerektigine kesin olarak inaniyordum ve bu yüzden de haber göndermedim.
Tanrim, hiç degismemissiniz!
Egerinden sarkarak Bay Verkhovensky'yi dikkatle süzdü.
"Inanilmayacak kadar genç kalmis! Oh, evet, degismis. Kirisiklar var, gözlerinin etrafinda, yanaklarinda çok
kirisik var; saçlari da biraz kirlasmis; fakat, gözleri ayni" diye düsündü Lisa ve merakli gözlerle:
,
119- Peki ben degismis miyim? Neden bir sey söylemiyorsunuz dedi.
Bir anda, on bir yasindayken Petersburg'a götürüldügünde, hastalanmasi ve hastaligi süresince aglayip Bay
Verkhovensky'yi istemesi hakkindaki söylentiyi hatirladim.
Bay Verkhovensky sevinçten çinlayan bir sesle:
- Sen... Ben... diye kekeledi. Biraz evvel, "Beni kim avutacak!" diye bagiriyordum ve o sirada sesinizi
duydum. Bunun bir mucize oldugunu sanirim et je commence ƒ croire. (Inanmaya basliyorum).
-En Diev!, En Dieu qui est lƒ-haut et qui est si grand et si bon!... (Tanriya! Yukaridaki öylesine ulu, öylesine
iyi olan Tanriya!) Görüyorsunuz, bütün derslerinizi ezbere hatirliyorum. Maurice, o zaman bana inanci nasil
asilamaya çalisirdi, bilemezsiniz en Dieu, qui est si grand et si bon! (Çok ulu, çok iyi olan Tanriya!) Kolomb,
Amerika'yi buldugu zaman, hep bir agizdan: "Kara,! Kara!" diye bagirislari hakkinda anlattiginiz tarih dersini
hatirliyor musunuz? Dersten sonra, o gece, dadim Alyona, uykumun arasinda hep; "Kara! Kara!" diye
bagirdigimi söyler. Prens Hamlet'in öyküsünü anlattiginizi hatirlar misiniz? Ve zavalli göçmenlerin Avrupa'dan
Amerika'ya nasil gönderildiklerini tarif ettiginizi hatirlar misiniz? Ve bunlar dogru degildi: nasil gönderildiklerini
daha sonra ögrenmistim. Fakat, bana ne kadar güzel yalan söylemisti, Maurice! Hemen hemen aslindan
daha güzeldi. Neden Bay Drozdov'a öyle bakiyordunuz? Dünyadaki en iyi ve en sadik adamlardan biridir ve
beni sevdiginiz kadar onu da sevmelisiniz! II fait tout ce que je veux. (Istedigim her seyi yapar.) Fakat, sevgili
Bay Verkhovensky, yine mutsuz olmalisiniz, aksi halde sokak ortasinda, sizi kimin avutacagini sorarak
bagirmazdiniz. Mutsuzsunuz, degil mi? Degil mi?
- Simdi mutluyum!
- Teyzem size kötü mü davraniyor? Cevap beklemeden devam etti:
120
- Yine huysuz, haksiz, her zaman pek sevdigimiz teyzem! Ve hatirlar misiniz bahçede nasil kollarima
atilirdiniz, ben de sizi avutmaya çalisir ve aglardim... Fakat, Bay Drozdov'dan çekinmeyin. Hakkinizda her
seyi biliyor. Uzun zamandan beri biliyor. Onun omzunda istediginiz kadar aglayabilirsiniz ve o da arzu
ettiginiz kadar yaninizda kalir. Sapkanizi kaldirin, bir dakika için çikartin basinizdan, parmaklarinizin ucuna
yükselin ki, son ayrildigimiz zamanki gibi alninizdan öpebileyim. Su pencereden bizi seyreden genç kizi
görüyor musunuz? Fakat, daha yaklasin, yaklasin! Tanrim, saçlariniz ne kadar aklasmis!
Ve egerinden sarkarak, Bay Verkhovensky'yi alnindan öptü.
- Simdi evinize gidelim! Nerede oturdugunuzu biliyorum. Bir dakika sonra sizi eve sürükleyerek bütün gün
birakmayacagim. Gidin, lütfen ve beni karsilamaya hazirlanin.
Ve genç arkadasiyla beraber dörtnala uzaklasti. Eve döndük. Bay Verkhovensky kanepenin üstüne oturdu
ve hüngür hüngür aglamaya basladi.
- Dieu! Dieu! diye haykirdi. Enfin une minute de bonheur. (Tarim! Tarim! Nihayet bir dakikalik mutluluk.)
Lisa, söz verdigi gibi, Bay Drozdov'la beraber on dakikadan az bir süre sonra geldi.
Bay Verkhovensky onu karsilamak için yerinden kalkarken:
- Vous et le bonheur, vous arrivez en meme temps! dedi. (Siz ve mutluluk ayni anda geliyorsunuz.)
- Iste size bir demet çiçek; simdi, Madam Chevalier'e ugradim; dogum günleri için bütün kis çiçek bulunuyor
onda. Iste, Bay Drozdov. Izin verin sizinle tanistirayim. Çiçek yerine pasta getirecektim; ama, Bay Drozdov,
bunun Rus geleneklerine uymayacagini söyleyerek vazgeçirdi.
Maurice Drozdov topçu yüzbasisiydi. Yaklasik otuz üç yaslarinda, uzun boylu ve yakisikliydi. Son derece
kibar, tanistigi her insanin daha ilk bakisda dikkatini çeken, asiri inceligine, yumusak
121kalpliligine ragmen, heybetli ve sert bir görünüsü vardi. Bununla beraber, konuskan ve dost edinmeye
merakli degildi. Daha sonra, sehirde, onun fazla zeki bir kisi olmadigini söylediler; ama, bu tamamen yanlisti.
Lisa'nin güzelligini anlatmaya kalkismayacagim. Her ne kadar bazi hanimlar ve genç kizlar, onun güzelligi
hakkindaki söylentilere öfkeyle karsi duruyorlarsa da, onun güzelligi tüm sehirlinin agzindan düsmüyordu.
Kadinlarin ve genç kizlarin arasinda ondan nefret edenler bile vardi. Nefretlerinin baslica nedeni onun fazla
gururlu olusuydu; Drozdov'lar, birçok kisiyi gücendiren ziyaretlerine henüz baslamamislardi. Gerçekte, bunun
asil nedeni Bayan Drozdov'un hasta olusuydu. Lisa'dan nefret edislerinin ikinci nedeni, onun valinin karisinin
akrabasi olusu ve her sabah at gezilerine çikmasiydi. Simdiye kadar, sehrimizde atla dolasan kadin süvari
yoktu; bu bakimdan, ziyaretlere vakit ayiramadigi halde, sehrin sokaklarinda atla dolasmasindan dolayi sehir
halkinin gücenmesi olagandi. Bununla beraber, herkes onun bu at gezmelerine, doktorun sözü üzerine
çiktigini biliyordu ve hassas bünyesi hakkinda alayli sözler ediyorlardi. Lisa'nin sinirli ve sürekli bir
huzursuzluk içinde bulundugu ilk bakista anlasiliyordu. Yazik! Zavalli kiz çok mutsuzdu ve bu durumu daha
sonra anlasildi. Simdi, geçmisi hatirliyorum; o zamanlar, simdi bana güzel göründügü kadar güzel oldugunu
söyleyemem. Belki hiç de güzel degildi. Uzun boylu, narin yapili, fakat güçlü ve uysal bir kizdi. Yüz hatlarinin
birbirine aykiriligina hayret etmemek elden gelmezdi. Gözleri hafif sehlaydi; yüzü solgun, elmacik kemikleri
hafifçe çikikti; genellikle esmer sayilabilirdi; ince bir yüzü, fakat bu yüzde alimli ve dayanilmaz bir çekiciligi
vardi. Koyu gözlerinin yakici bakislarinda korkunç bir güç okunuyordu; herkesi "yenilgiye ugratmak ve ele
geçirmek" için gelmis bir tavri vardi. Ara sira, kibirli, hatta küstahti; hayatinda iyi kalpli olmayi hiç basardi mi
bilmiyorum; ama, böyle olmayi çok arzuladigini ve biraz iyi kalpli olabilmek için kendisini zorlayarak istirap
çektigini biliyorum. Yaradilisinda, pek çok iyi egilimlerin
122
ve kuvvetli bir önsezinin bulundugu kuskusuzdu; fakat, içindeki her sey, sürekli dengesini ariyor,
bulamiyordu; her sey karisik, kaynasma halinde ve huzursuzluk içindeydi. Belki kendisinden istekleri
yogundu ve bu isteklerini tatmin edebilmek için, kendisinde yeterli gücü bulamiyordu.
Kanepeye oturup etrafina göz gezdirdi.
- Böyle anlarda neden kendimi kederli hissederim? Bunu cevaplandirabilir misiniz, bilgin adam? Bütün
hayatimca, sizi görüp her seyi andigim zaman son derece sevinecegimi düsünürdüm ve simdi sizi her ne
kadar seviyorsam da memnun olmus gö-rünmüyorum... Ulu Tanrim, bak, benim portrem! Durun bakayim.
Oh, evet bunu hatirladim, hatirladim!...
'' On iki yasindaki Lisa'nin, suluboya ile yapilmis çok güzel bir minyatürü, Petersburg'dan dokuz yil evvel
Drozdov'lar tarafindan Bay Verkhovensky'ye gönderilmisti. O zamandan beri bu minyatür portre, daima onun
çalisma odasindaki duvarda asili dururdu.
- Gerçekten bu kadar güzel bir çocuk muydum? Bu yüz, benim yüzüm olabilir mi?
Portresi elinde oldugu halde yerinden kalkti ve aynanin karsisina geçti.
Sonra portreyi geriye uzatirken:
-Çabuk alin! diye haykirdi. Simdi asmayin, lütfen. Daha sonra asarsiniz. O portreye bir daha bakmak
istemiyorum! Kanepedeki yerine oturduktan sonra devam etti:
- Bir hayat sona erer, baska bir hayat baslar ve sona erer, sonra bir üçüncüsü baslar ve bu böylece sürüp
gider. Hayatin her bitisi sanki bir makasla kesilmis gibidir. Size ne kadar eski masal söylüyorum,
görüyorsunuz; ama, bu masalin içinde gerçeklerin büyük bir payi var.
Bana bakip gülümsedi; daha önce birkaç kere daha bakmisti; fakat, Bay Verkhovensky coskunlugunun
arasinda beni tanistirma sözünü unutmustu.
123- Portremi neden odanizdaki hançerlerin altina astiniz? Ve neden bu kadar çok hançer ve kiliç
koleksiyonunuz var?
Gerçekten de, neden oldugunu bilmem, duvarinda çaprazlama asilmis, iki egri hançer ve gerçek bir Çerkes
kilici vardi. Bu soruyu sorarken, yüzüme öylesine bir dikkatle bakmisti ki, bir seyler söylemek istedim; fakat,
söyleyemeden susmak zorunda kaldim. Bay Verkhovensky, sonunda garip durumu kavradi ve beni ona
tanistirdi.
Lisa:
-Biliyorum, biliyorum, dedi. Sizinle tanistigima çok memnun oldum. Annem de sizin hakkinizda çok sey
duymus. Sizi, Bay Drozdov'la tanistirayim... son derece degerli bir kisidir. Sizin hakkinizda bazi eglenceli
seyler duydum. Bay Verkhovensky'nin sirdasisiniz, degil mi?
Kipkirmizi oldum.
- Oh, çok affedersiniz; hiç de dogru kelime kullanmadim... eglenceli degil, fakat...
Lisa saskinligindan kizararak devam etti:
- Bununla beraber, çok iyi bir kisiliginiz oldugu için utanmaniza neden olmadigini sanirim. Eh, gitme zamani
geldi, Maurice. Sizi yarim saat sonra bekliyorum, Bay Verkhovensky. Tanrim konusacak o kadar çok seyimiz
var ki!... Simdi sirdasiniz benim ve her sey üzerine konusacagiz... her sey üzerine, anladiniz mi?
Bay Verkhovensky hemen dikkat kesildi. Liza sözüne devamla:
- Oh, dedi. Bay Drozdov her seyi biliyor! Ondan çekinmenize gerek yok!
- Ne biliyor?
Liza saskinlikla haykirdi.
- Ne demek istediniz?!... Yaa, demek sakladiklari dogruymus!... Inanmak istememistim. Dasha'yi da
sakliyorlar. Bu sabah teyzem Dasha'yi görmemi istemedi. Dasha'nin basinin agridigini söyledi.
124
- Fakat... fakat nasil ögrendiniz?
- Ulu Tanrim, herkesin ögrenmis oldugu gibi. Dogru mu?
- Fakat herkes biliyor mu?
- Tabii, ya!... Annem, dadidan ögrenmis, dadima da sizin Nastasya söylemis. Nastasya'ya söylediniz, degil
mi? Sizin söylemis oldugunuzu söylüyor.
Bay Verkhovensky tepeden tirnaga kizararak saskinlikla mirildandi:
- Ona... ona bir zamanlar böyle bir sey söylemistim. Fakat, ben... sadece küçük bir imada bulunmustum...
j'etais si nerveux et malade et puis... (Öylesine sinirliydim ki...)
Lisa kahkahadan kiriliyordu.
- Sirdasiniz yaninizda degildi ve o sirada Nastasya yaniniz-daydi... eh, bu kadari yeter de artar!... Nastasya
için en hos anlar samimi dostlariyla sehirde yaptigi dedikodulardir!... Oh, bos verin, önemli degil; herkes
birakin bilsin, böylesi daha iyi. Geç kalmayin, lütfen; aksam yemegini erken yiyoruz. Oh, unuttum...
Tekrar yerine oturdu.
- ...Bakin; Shatov nasil bir insandir?
- Shatov? Bayan Shatov'un agabeyi... Lisa sabirsiz bir tavirla sözü yarida kesti.
- Onun agabeyi oldugunu biliyorum. Ne kadar garip bir insansiniz!... Nasil bir kisi oldugunu ögrenmek
istiyorum; karakteri nasil bir insandir?
- C'estun pense-creux d'ici. C'est le meilleur et le plus irascible homme du monde. (En bos kafali adamidir
buranin. Dünyanin çabuk kizan en iyi adamidir.)
- Garip bir insan oldugunu ben de duydum. Bununla beraber, demek istedigim bu degil. Anladigima göre üç
dil biliyor; tabii Ingilizce de. Ayni zamanda, edebiyatla da ilgilenirmis. Eger böyleyse, ona yaptiracak çok isim
olacak; bir yardimciya ihtiyacim var ve ne
125kadar çabuk bulursam o kadar iyi olacak. Acaba isi alir mi dersiniz? Biri tarafindan tavsiye edilmisti.
- Isi alacagindan eminim, et vous ferez un bienfait. (Bir iyilik yapmis olacaksiniz).
- Bir bienfait'in (iyilik) hatiri için böyle davranmiyorum; gerçekten bir yardimci istiyorum.
- Shatov'u iyi tanirim, dedim. Eger ona haber vermek görevini bana aktaracak olursaniz, kendisini derhal
bulup haber verebilirim. Hem de derhal.
-Yarin ögle üzeri saat on ikide gelmesini söyleyin. Çok güzel! Tesekkür ederim. Hazir misin, Maurice?
Gittiler. Ben, tabii, derhal Shatov'u bulmak üzere kostum. Bay Verkhovensky son basamaklarda bana yetisti.
- Mon ami (dostum), dedi. Ben döndükten sonra saat on ya da on bir sularinda sizi kesin olarak görmek
zorundayim. Oh, kendimi sizin yaninizda çok, çok suçlu hissediyorum ve... ve herkesin yaninda da.
Shatov evde yoktu. Iki saat oyalandiktan sonra tekrar ugradim, yine evde bulamadim. Nihayet, evde
bulamasam bile not birakabilmek umuduyla, saat sekizde tekrar gittim. Henüz gelmemisti. Shatov'u, alt katta
oturan yüzbasi Lebyatkin'e sormayi düsündüm; fakat her taraf kilitli ve her yer sessizdi. Ev, sanki tamamen
terk edilmis gibi karanlikti. Son zamanlarda duydugum söylentileri hatirladigim için Lebyatkin'in kapisinin
önünden geçerken biraz heyecanlanmistim. Sonunda Shavtov'u ertesi sabah erkenden aramaya karar
verdim. Gerçegi söylemek gerekirse, not birakmak düsüncesine pek yanasmamistim. Shatov, aldigi notu
önümsemeyebilirdi... o böylesine utangaç ve inatçi bir kimseydi. Kötü talihime söverek, dis kapidan çikmak
üzereyken Bay Kirilov'la karsilastim; eve
126
girmek üzereydi ve beni önce o tanidi. Sormaya önce o basladigi için, genel olarak her seyi özetledim ve
Shatov'a bir not birakmak amacinda oldugumu söyledim.
- Gelin, dedi. Ben gerekeni yapabilirim.
O sabah Liputin'in bize, Kirilov'un avludaki bölüge tasinmis , oldugundan sözettigini hatirladim. Kendisi için
çok genis olan bu bölükte, onun islerini gören sagir, yasli bir köylü kadinla beraber oturuyordu. Ev sahibi
baska bir sokaktaki yeni evinde oturuyor ve ayni sokakta bir meyhane isletiyordu. Anlasildigina göre bu yasli
kadin akrabasi olacakti; burada oturuyor ve adamin evine bakiyordu. Odalar oldukça temizdi; fakat duvar
kƒgitlari kirlenmisti. Girdigimiz odadaki mobilya, tamamen degersiz ve irili ufakliydi; iki oyun masasi, Alder
agacindan yapilmis bir konsol, bir köylü evinden ya da lokantadan temin edilmis uzunca bir masa,
sandalyeler; bir deri bir de örme hasir arkali bir koltuk vardi. Bir kösede duran eski bir Meryem Ana tasvirinin
önündeki lambayi, bizim gelmemizden önce, ihtiyar kadin yakmis olmaliydi. Duvarlarda koyu renkli iki
yagliboya tablo asiliydi. Tablolardan biri, son Imparator Nicholas I'in portresiydi. Görünüsüne bakilacak
olursa, yirmili yillarda yapilmisti; diger tablo da bir papazin portresiydi.
Odaya girer girmez, Bay Kirilov, bir mum yakti ve bir kösede hƒlƒ açilmamis olarak duran bavulundan bir
zarf, mühür mumu ve cam bir mühür çikardi.
-Mektubunuzu mühürleyin ve üzerine adresi yazin.
Not birakmamin pek önemli olmadigini anlatmaya çalistim; ama, israr etti. Zarfin üstüne adresi yazdiktan
sonra sapkami aldim.
Kirilov:
- Bir fincan çay içeceginizi düsünmüstüm, dedi. Içmez miydiniz?
Onu kiramadim. Kisa bir süre sonra, ihtiyar kadin, çayi hazirladi... kaynar su dolu bir çaydanlik, küçük bir
demlik, üzeri
127zevksizce islenmis iki toprak fincan, bir somun ekmek ve bir çay tabagi dolusu kesme seker getirdi.
Kirilov:
-Çayi severim, dedi. Özellikle geceleri; hem dolasir hem de çay içerim; gün agarana kadar. Yurtdisinda
geceleri pek çay içilmiyor.
- Gün agarinca mi yatarsiniz?
- Daima, yillardan beri. Fazla yemem; daima çay. Liputin kurnaz bir adam, ama sabirsiz.
Konusmak arzusunu hayretle karsiladim; bu firsati yakalamisken kaçirmamaya karar verdim.
- Korkarim ki bu sabah, bazi tatsiz anlasmazliklar oldu, dedim.
Surati asildi.
- Allahin belasi saçmalik; saçma!... Hepsi Allahin belasi saçmalik; çünkü, Lebyatkin sarhosun biri. Liputin'e
bir sey söylemis degildim; fakat, anlattigim ufak tefek seylerin hepsini de yanlis yorumladi. Hayali çok genis
bir adam. Küçük bir tepecikten koca bir dag yapmak istiyor. Liputin'e dün inanmistim.
Gülerek:
- Bugün de bana mi? diye takildim.
-- Her seyi biliyorsunuz, degil mi? Bu sabah Liputin zayif ya da sabirsizdi ya da kötü ruhlu... kiskançti. Son
kelimesi beni çok sasirtti.
- O kadar çok sifat kullandiniz ki, bunlardan birinin ona uymamasi çok garip olurdu.
-Ya da tümünün birden uymamasi.
- Aslinda Liputin böyle bir adamdir. Coskundur! Söyleyin, bu sabah bir seyler yazmak istediginizi söyledigi
zaman yalan söylüyordu, degil mi? Kaslarini çatip önüne bakarak:
- Neden yalan söylemis olsun? dedi.
128
Özür diledim ve özel islerine karismak istemedigimi söyledim. Utandi.
- Dogru söyledi... yaziyorum. Fakat, bu bir sey degistirmez. Bir dakika kadar konusmadan durduk. Birden, bu
sabahki gibi
çocuksu bir gülümsemeyle:
- Baslar hakkindaki hususu kendisi uydurdu. Bir kitaptan okumus olmali. Önce o bana söyledi. Kötü bir
anlayisi var. Bütün aradigim, insanlarin kendilerini neden öldürmeye cesaret edememeleridir. Hepsi bu. Ve
bütün bunlar da bir seyi degistirmez.
- Cesaret edemez demekle neyi kastettiniz? Intihar olayi çok mu az?
- Çok az.
- Gerçekten böyle mi düsünüyorsunuz?
Cevap vermeden kalkti ve düsünceli düsünceli odada dolasmaya basladi.
- Sizin düsüncenize göre, insanlari intihardan vazgeçiren nedir, diye sordum.
Dalgin dalgin bana bakti. Sanki neyin hakkinda konusmakta oldugumuzu hatirlamaya çalisiyordu.
- Kor... korkarim ki, henüz çok az bilgim var. Insanlari önleyen iki neden var. Iki sey. Sadece iki. Biri çok
küçük ve digeri çok büyük. Fakat, küçük olan da büyüktür.
- Küçük dediginiz nedir?
- Aci.
- Aci mi? Bunun böyle bir olayda, bu kadar önemli olduguna inaniyor musunuz?
- Hem de en önemlisi olduguna... Iki çesit insan var. Büyük bir, keder ya da öfkenin etkisiyle intihar edenler
ve deliliklerinden ötürü intihar edenler, ki bunlar birden yaparlar. Aciyi pek az düsünürler; fakat aniden
yaparlar. Ama, digerleri, yani akli basinda olanlar... Çok düsünürler.
129- Akli basinda olup da intihar edenler var mi?
- Çok... Önsezi olmasaydi daha da çok olurdu; çok daha fazla; bütün insanlar...
- Muhakkak ki hepsi degil? Bir sey söylemedi.
- Fakat acisiz ölme yollari yok mu? Önümde durarak:
- Düsünün, dedi. Büyük bir ev kadar iri bir kaya parçasi canlandirin gözünüzde; bir yerde asili bulundugunu
ve bunun altinda durdugunuzu düsünün; eger üstünüze... tam basinizin üstüne düsecek olursa... hiç aci
duyar miydiniz?
- Bir ev kadar büyük bir kaya mi? Kuskusuz ki korkardim.
- Korkudan söz etmiyorum. Aci duyar miydiniz?
- Bir dag kadar büyük bir kaya ve milyonlarca ton agirliginda mi? Aci duymayacagim muhakkaktir.
-Fakat basinizin üstünde asili dururken, duyacaginizi tahmin ettiginiz acidan dehsete düsecektiniz. Herkes
dehsete düserdi... En büyük bilim adamlari... En büyük doktorlar bile. Herkes aci duymayacagini bilecek;
ama yine de, aci duymaktan korkacaklardi.
- Peki, ikinci neden, yani büyük olani?
- Öteki dünya!
- Yani, cezalandirma mi?
- Fark etmez ki. Öteki dünya... Sadece öteki dünya.
- Fakat öteki dünyaya inanmayan dinsizler yok mu? Yine bir sey söylemedi.
- Belki de kendinize bakarak hüküm veriyorsunuz? Yüzü kizararak:
- Herkes kendisine bakarak hüküm vermeli, dedi. Tam bir özgürlük, yasamakla ölmek arasinda bir fark
kalmadigi zaman gelecektir. Herkesin amaci budur.
130
- Amaç mi? Fakat, o zaman kimse yasamak istemeyebilir. Kesin olarak:
- Hiç kimse, dedi.
- Insanoglu hayati sevdigi için ölümden korkar, diye uyardim. Ben böyle görüyorum ve dogal yasa da budur.
Gözleri alev alev yandi.
- Bu bayagiliktir ve bütün aldatmalar da bu bayagiliktadir. Hayat acidir, hayat korkudur ve insanoglu
mutsuzdur. Simdi bütün bunlar aci ve korkudur. Simdi insanoglu hayati seviyor. Sevmelerinin nedeni de
budur. Aci ve korku oldugu için insanogluna hayat verilmistir. Iste bütün aldanmalarimiz da bundan. Simdi
insanoglu benligini henüz bulamamistir. Yeni bir insanoglu gelecek, mutlu ve magrur. Onlar için, yasamakla
ölüm bir fark gö-zetmeyecektir. Yepyeni bir insanoglu olacak... Aciya ve korkuya üstün gelen, Tanri olacaktir.
Iste o zaman öbür Tanri ortadan kalkacaktir.
- Yani, söylediginize göre, Tanrinin varligina inaniyorsunuz, demek?
- Var olamaz, ama Tanridir. Bir tas aci duymaz; ama fasin düsmesinden duyulan korkuda aci vardir. Aci ve
korkuya üstün gelenin kendisi Tanri olacaktir. O zaman yeni bir hayat baslayacak, yeni bir insanoglu
dogacak ve her sey yenilenecektir. Ondan sonra da tarih ikiye ayrilacaktir. Gorilden Tanri'nin yok edilmesine
kadar olan çag ve Tanri'nin yok edilmesinden...
- Gorile kadar olan çag mi?
- ... Yeryüzünün ve insanoglunun fiziksel degismesine kadar olan çag. Insanoglu Tanri olacak. Fiziksel yapisi
degisecek. Dünya da degisecek. Her sey degisecek... düsünüsler ve duygular bile. Ne zannediyorsunuz?
Insanoglu o zaman fiziksel olarak degismeyecek mi?
- Yasamak ya da yasamamak arasinda bir fark gözetilmeyecek olursa herkes kendi kendisini öldürecektir.
Belki de tek degisiklik bu olacaktir.
131- Fark etmez. Büyük özgürlügü özleyen herkes, kendisini öldürmek cesaretini göstermelidir. Kendisini
öldürmeye cesaret eden insanoglu, aldanmanin sirrini ögrenmis demektir. Bunun ötesinde özgürlük yoktur;
hepsi bu ve bunun ötesinde hiçbir sey yoktur. Kendini öldürmeye cesaret eden insanoglu Tanridir. Simdi
herkes Tanriyi yok edebilir ve her sey de yok olabilir. Fakat, daha kimse böyle bir sey yapamadi.
- Milyonlarca intihar olayi var.
- Fakat onlarin hiçbiri bu nedenle intihar etmiyor. Hepsi korkudan ötürü intihar ediyorlar. Sirf korkuyu
öldürmek için kendisini öldüren insanoglu Tanri olacaktir.
- Belki de vaktimiz olmaz, dedim.
Karsisindakini küçük gören soguk bir gururla, sakin olarak:
- Fark etmez, diye cevap verdi. Bir saniye sonra ekledi:
- Alay edermis gibi bir tavir takinmaniza üzülüyorum.
-Bu sabahki sinirli halinizi düsündükçe, simdiki sakin halinizi ve durgunlugunuzu... ve hararetle konusmanizi
garip buluyorum.
- Bu sabah mi? diye gülümsedi. Bu sabah çok gülünçtü. Sonra kederli bir dille ekledi:
- Insanlari kötü kullanmayi sevmem ve asla gülmem.
- Çay içmekle geçirdiginiz gecelerinizi, eglenceli geçirir gö-rünmüyorsunuz.
Yerimden kalktim ve sapkami aldim. Biraz hayretle güldü.
- Öyle mi saniyorsunuz? Neden olmasin? Hayir, bil... bilmiyorum.
Birden ne söyleyecegini sasirdi.
- Baskalarini bilmiyorum; ama herkesin yaptigini yapabilecegimi hissediyorum. Herkes düsünür ve birden
düsünceleri degisir, baska sey düsünmeye baslar. Ben ,baska sey düsünemi132
-yorum. Bütün hayatim boyunca tek seyi düsündüm. Tanri bütün hayatim boyunca bana istirap verdi.
Bütün bunlari büyük bir içtenlikle söylemisti.
- Dilimizi neden ötürü iyi konusmadiginizi söyleyebilir misiniz? diye sordum. Dis ülkelerde geçirdiginiz bes
yildan sonra nasil konusulacagini unuttunuz mu, yoksa?
- Dogru konusmuyor muyum? Bilmiyorum. Dis ülkelerde yasadigimdan degil. Bütün hayatim boyunca böyle
konustum. Benim için fark etmez.
- Daha önce baska bir soru. insanlarla tanismak istemediginize ve az konustugunuza tamamen inaniyorum.
Neden simdi benimle bu kadar uzun konustunuz?
Utanarak cevap verdi:
- Sizinle mi? Bu sabah çok sessiz ve sakin oturuyordunuz ve siz... fakat, fark etmez... agabeyime son
derece benziyorsunuz. Yedi yil önce öldü. Sizden daha yasliydi...
- Düsünüs tarziniza büyük etkisi olmustur herhalde.
- Hayir, çok az konusurdu... hemen hemen hiç konusmazdi. Biraktiginiz notu Shatov'a verecegim.
Eline bir fener alarak beni kapiya kadar ugurladi. "Amerika'nin meshur sapka saticisi kadar deli" diye karar
verdim. Kapidan çiktiktan sonra baska bir karsilasma oldu.
***
Kapinin esiginden adimimi atmistim ki güçlü bir el yakamdan kavradi.
- Kimsin, diye bir ses gürledi. Dost mu düsman mi? Söyle!... Hemen yakindan Liputin'in cirtlak sesi duyuldu.
- Bizden, bizden biri! Bay G...v'dir. Yüksek sosyete ile yakindan iliskileri olan, klasik ögrenim yapmis genç bir
centilmendir.
133- Sosyeteden olan efendileri severim.... klasik... yani yüksek ög...re...nimli gençleri severim. Dünyanin ve
dostlarin hizmetinde Emekli yüzbasi Ignatius Lebyatkin, efendim... eger gerçek dost-larsa... gerçek
dostlarsa, bu alçaklar!...
Yüzbasi Lebyatkin, saglam yapili, sisman, bir doksan boyunda, kivircik saçli ve kirmizi suratli bir adamdi.
Ayakta duramayacak kadar sarhostu ve kelimeleri zorlukla söyleyebiliyordu. Aslina bakarsaniz, onu daha
önce uzaktan görmüstüm.
- Oh, siz de... diye tekrar gürledi.
Elinde fener, hƒlƒ kapida duran Kirilov'u görmüstü. Yumrugunu kaldirmisken, tekrar indirdi.
- Sizi bilginize bagisladim! Ignatius Le... Lebyatkin... yüksek bilgi... lidir.
Gürleyen bir top mermisi patladi
Ignatius 'un asktan yipranmis gögsün de.
Ve, acidan kivranarak, kolsuz,
i
Yine agladi Sivastopol için.
Içkiden kizarmis yüzünü ileri dogru uzatarak:
- Her ne kadar Sivastopol'da bulunmadim ve kolumu kay-betmedimse de, ne siir, efendim, ne siir!... diye
bagirdi.
Liputin onu kandirmaya çalisarak:
- Acelesi var, eve gidiyor, dedi. Yarin Bayan Lisa'ya söyleyecek.
Lebyatkin tekrar gürledi.
- Lisa!...Durun! Gitmeyin!Bir kita daha:
Bir kiz ata biniyor salina salina Vahsi Amazonlar'in arasinda; Ve atindan gülümsüyor bana Bu soylu yavru.
134
Yaaa, bu bir zafer türküsüdür! Amazonlarin bir zafer türküsüdür bu, aptal esek!... Serseriler anlayamaz!
Dur!...
Kapidan çikip ondan kurtulmak istiyorsam da, paltomu tutmus birakmiyor, bana engel oluyordu.
-Lisa'ya söyle, ben büyük bir namusum. Su edepsiz kiz Dasha'ya gelince, onu ikiye ayiririm. Allahin belasi
köle kiz cesaret edemez ki...
Tam bu sirada bütün gücümle çekip paltomu elinden kurtardigim için yüzükoyun yere kapaklandi. Caddenin
asagisina dogru kosmaya basladim. Liputin de arkamdan kostu.
Cirtlak bir sesle: dedi.
- Kirilov onu kaldirir. Biraz önce ondan ne ögrendim biliyor musunuz? Siirini duydunuz, ya? Amazon kiza
yazdigi bu siiri bir zarfa koyup, zarfi da mühürledi. Yarin Bayan Tushin'e gönderecek. Altina da açik imzasini
atti! Ne adam!...
- Bunu sizin teklif ettiginize bahse girebilirim. Liputin gür bir kahkaha atti.
- Bahsi kaybedersiniz. Asik, deli gibi ƒsik. Hem biliyor musunuz, bu aski, ondan nefret etmesiyle basladi.
Bayan Tushin'in sokaklarda atla dolasmasina o kadar kiziyordu ki, bir keresinde neredeyse yüksek sesle
küfür edecekti!. Ama, küfür etmedi!... Sonunda Allahtan ki kiz duymadi. Ve bugün ise bir siir yazdi! Hatta,
biliyor musunuz, ona evlenme teklif etmeye cesaret edecek!... Gerçekten!
Müthis bir öfkeye kapilarak:
- Size sasiyorum, Liputin, dedim. Her kötü iste parmaginiz oluyor ve onu daima siz sürüklüyorsunuz.
- Biraz fazla oldunuz, Bay G...V!... Acaba karsinizda bir rakip görmenizden ötürü mü?
Birden durarak haykirdim. -Neee...?
135- Pekƒlƒ, size ceza olmasi için daha fazla söylemeyecegim!... Ama, ögrenmek istiyorsunuz, degil mi?
Örnegin, bu salak sadece basit bir subay degil artik, mülk sahibi bir efendi oldu. Hem de hatiri sayilir
efendilerden biri oldu. Bay Stavrogin ona, iki yüz kölesi olan büyük bir yer satti. Tanri sahidimdir ki yalan
söylemiyorum. Bunu, çok emin bir kaynaktan ve onurlu bir kisiden ögrendim. Simdi de gerisini siz
tamamlayip çikarin ortaya. Baska tek kelime dahi söylemem. Allahaismarladik!...
***
Bay Verkhovensky beni büyük bir sabirsizlikla bekliyordu. Bir saat önce dönmüstü. Bende, sarhosmus
kanisini uyandirdi; kuskusuz eve gelisinden bes dakika sonra sarhos olmustu. Yazik! Drozdovlar'i ziyaret
etmesi onu iyice sarsmisti.
-- Mon ami, (dostum) düsünce zincirimi tamamen kaybettim. Lisa... o melege tapar ve onu çok düsünürüm;
fakat, her ikisinin de beni, benden bazi seyler ögrenebilmek amaci ile çagirdiklarini düsünmeden
edemiyorum. Su var ki, agzimdan laf aldiktan sonra beni silkeleyip atacaklardi!... Evet, korkarim ki bu böyle
olacakti...
Sesimi kontrol edemeden hayretle bagirdim.
- Böyle konusmaktan utanmalisiniz!...
- Aziz dostum, simdi tamamen yalniz kaldim. Enfin c'est ridicule, (bu gülünç). Orada bile, her sey sir perdesi
altinda sakli; Petersburg dedikodularini sorarak bana saldirdilar. Anliyorsunuz ya, Nicholas'in dört yil evvel
yaptiklarini ögrenmisler. "Siz buradaydiniz, olanlari gördünüz; deli oldugu dogru mu?" Bunu nereden
ögrendiklerini bilmiyorum. Bayan Drozdov, neden Nicholas'in deli oldugunu hemen kabullenmek istiyor?
Kadin bunu istiyor. Size söylüyorum, kadin böyle istiyor. CeMaurice (Bu Ma-urice), ismi neydi?.. Su Drozdov
denilen adam, brave homme tout
136
dememe (yine de dürüst adamdir), onun hesabina olmadigi gerçek; cette pauvre amie'ye (bu zavalli dost)
Paris'ten önce o yazdiktan sonra... Enfin (neyse), bu Praskovya, ona cette chere amie (aziz dostum) diyor;
gerçek bir tip, Gogol'ün Korobochka'sidir (*); sadece daha nispetçi, daha kiskirtici ve daha büyütülmüs bir
Ko-robochka...
- Gogol'ün yarattigi karakterden daha büyük oldugundan emin misiniz?
- Su halde daha küçültülmüsü olsun. Ne fark eder? Yalniz sözümü kesmeyin; çünkü, kafamin içi karma
karisik, her sey dönüp duruyor. Iyice takismis görünüyorlar. Lisa hariç; hƒlƒ "teyze, teyze" diye dönüp
duruyor etrafinda; ama, Lisa akillidir, kurnazdir ve orada anlayamadigim bir sey var. Sirlar. Fakat, ihtiyar
kadinla atisti. Cette pauvre (zavalli) teyze, gerçekten herkesi eziyor... ve simdi de valinin karisi, toplumun
saygisizligi ve Karmazinov'un "saygisizligi" ile ugrasacak. Sonra birden oglunun deliligi düsüncesine
saplaniyor, ceLipoutine, ce queje ne comprendres pa, (su Liputin'i de anlayamadim); ve... ve alnina sirkeli
bezlerle pansuman yapmakta oldugunu söylediler ve biz burada yakinmalarimiz ve mektuplarimizla ugrasip
duruyoruz. Oh, ona ne kadar istirap verdim; hem de böyle bir zamanda! je suis un ingrat! (Ne kadar
nankörüm ben!) Düsünün bir kere, dönüsümde ondan bir mektup aliyorum. Okuyun, okuyun! Oh, ne kadar
hayvanca davrandim!...
Bayan Stavrogin'den aldigi mektubu verdi. Bu sabah gönderdigi pusulada "evden çikmayin" ifadesini
kullandigi için pisman olmus görünüyordu. Mektubu kibar, fakat kisa ve kesindi. Bay Verkhovensky'nin pazar
günü, saat on ikide gelmesini ve gelirken de bir arkadasini getirmesini (ismimi yazmisti) istiyordu. Kendisinin
de, Dasha'nin agabeyi olarak Shatov'u davet edecegine söz veriyordu. "Kesin cevabi kendisinden
alabileceksiniz; bu sizi memnun edecek mi? Sabirsizlikla beklediginiz formalite bu degil mi?"
(*) Korobochka, Gogol'ün ölümünden iki yil evvel ikinci cildini yaktigi Mer-tuya Düsi (Ölü Canlar) adli
eserindeki kadin karakter.
137- Mektubundaki son satira yazmis oldugu, formalite hakkindaki sabri tükenmis anlatimina dikkat edin.
Zavalli, zavalli kadiri, hayattaki en iyi dostum! Bütün gelecegimi etkileyecek olan bu ani kararin bana büyük
bir darbe oldugunu itiraf edebilirim. Hƒlƒ ümitli oldugumu söyleyebilirdim; ama, simdi tout est dit (son söz
söylendi), her seyin bittigini biliyorum; c'est terrible. (Korkunç sey) Ah, su pazar hiç gelmese de her sey yine
eskisi gibi olsa: Beni görmeye gelecektiniz ve ben de sizi bekleyecektim....
-Liputin'in bu sabah söyledigi kötü seylerin etkisi altindasiniz. Hepsi uydurma ve asilsiz seylerdi.
- Dostum, parmaginizi aciyan baska bir noktaya bastiniz. Bu iyi niyetli parmaginiz çogunlukla merhametsiz
ve bazen deginmeniz çok acimasiz oluyor. Özür dilerim; ama, biliyor musunuz, tamamen unutmustum. Yani,
su tatsiz uydurmalari demek istedim. Aslinda unutmus da degilim; Fakat, büyük bir budalalikla, Lisa'nin
yaninda mutlu olmaya ve kendimi, mutlu olduguma kandirmaya çalistim. Fakat simdi... oh, simdi, bu cömert
ve büyük kalpli kadim düsünüyorum. Söylenmesi gerekirse, eksikliklerime sabirla hosgörü gösterdi, aslinda
hosgörülü olmayabilirdi de; fakat düsünün, çürümüs karakterim, degersizligimle ben neyim!... Simarik, bencil
ve masum olmaktan uzak bir çocugum. Lisa'nin pek hos olarak söyledigi gibi, cette pauvre (bu zavalli) teyze,
tam yirmi yildir bana bir dadi gibi bakti. Ve birden, yirmi yildan sonra, bu çocugun kafasina evlenmek arzusu
saplanmis... ona pes pese mektuplar gönderiyor; oysa, o zavalli alnina sirkeli bez koymakla mesgul ve... ve,
eh, simdi istedigimi elde ettim ve pazar günü evli bir adam olacagim... her seye ragmen!... Hangi akla
hizmetle evlenmekte israr ettim? O mektuplari neden yazdim? Oh, evet, söylemeyi unuttum: Lisa, Dasha'yi
övgüyle aniyor. Hiç degilse Öyle görünüyor. Onun hakkinda "C'est un angle " (bir melektir) diyor, yalniz
oldukça "içine kapanik" olarak. Her ikisi de evlenmemi tavsiye ediyorlar... hatta, Praskovya... eh, hayir,
Praskovya degil. O tavsiye etmedi. Oh, o küçücük "kutusunda" ne kadar zehir var bilemezsiniz! Aslina
bakarsaniz, Lisa da tavsiye et138
medi. "Neden evleneceksiniz, sanki?" dedi. "Yüksek zekƒli zevklerinizin size yeterli olmasi gerekir!" Sonra
kahkahalarla güldü. Lisa'da çok mutsuz oldugundan böyle gülmesini bagisladim. Fakat, bana söylediklerine
göre erkekler kadinsiz yasayamazlarmis. Dermansizlik çaginiz yaklasiyor ve size bakacaktir, ya da her ne
ise... Ma foi (Vallah), burada sizinle otururken, kendi kendime, firtinali günlerime yaklastigim su zamanda,
onun cennetten gönderilmis bir melek oldugunu ve bana bakacagim... falan, tekrarlayip duruyorum... enfin
(neyse), evin düzeni için bana faydali olacaktir. Evde her sey karmakarisik. Su pislige bakin!. Bu sabah,
buralari toplamasi için Nastasya'ya söylemistim; oysa su kitap hƒlƒ yerde duruyor. La pauvre amie (zavalli
dostum), odamin bu tertipsizligi için daima bana kiziyor. Oh, artik onun tarafindan azarlanmayacagim! Vingt
ans! (yirmi yil) Ve... ve zannedersem imzasiz, kimligi belirsiz mektuplar da aliyorlar. Düsünün! Nicholas'in,
bütün mülkünü Lebyatkin'e sattigi yazilmis. C'est un monstre! (Ne canavarlik!) et enfin, (neyse), su Lebyatkin
de kim oluyor? Lisa, dinliyor... dinliyor... oh, öylesine dinliyor ki! Alayla gülmesini bagisladim; çünkü,
dinlerken yüzünün anlatimini gördüm ve ce Maurice... simdi onun yerinde olmak isterdim, dogrusu, brave
homme tout de meme (yine de iyi adamdir), fakat oldukça çekingen; fakat ona bos ver.
Sustu. Yorgun ve saskindi; yorgun gözlerini yere dikmis, basi gögsüne sarkmis oturuyordu. Konusmamizin
ölü noktaya ulastigi bu andan yararlanarak Filippov'un evine gidisimi söyledim büyük bir ve kesin, kuru bir
dille, Lebyatkin'in kiz kardesinin (onu hiç görmemistim) gerçekten, Liputin'in dedigi gibi, hayatinin bilinmeyen
bir devresinde, Nicholas'in kurbani olabilecegi ve Lebyatkin bazi nedenlerle Nicholas'tan para aldigina göre,
bu söylentinin olasilikla dogru olabilecegi hakkindaki düsüncelerimi anlattim. Fakat, anlattiklarimin hepsi bu
kadardi. Dasha hakkindaki iftiralara gelince, bütün söylenenlerin Liputin'in uydurmasi oldugunu söyledim ve
yalan söylemek zorunda olmayan Kirilov'un bile böyle düsündügünü sözlerime ekledim. Bay Verkhovensky,
anlattiklarimla ilgili degilmis gibi dalgin dalgin dinliyordu. Bu
139arada, Kirilov ile aramizda geçen konusmayi da anlattim ve sonunda kaçak olabilecegini belirttim.
Bay Verkhovensky, sanki arzusunun aksine konusuyormus gibi, bezgin bir tavirla:
- Deli degil, dedi. Fakat, kafasi çalismayanlar sirasinda yer alabileceklerden biridir. Ces gens-la supposent la
nature et la societe humaine autres que Dieu ne les a faites te gu'elles ne sont r'eellement. (Bu insanlar
dogayla insan toplumunu, Tanri'nin yarattigindan ve aslindan baska türlü oldugunu saniyorlar.) Insanlar
onlara egilirler; fakat, her ne pahasina olursa olsun, Stephan Verkhovensky bunu yapmaz. Bir zamanlar
onlari Petersburg'da avec cette chere amie, (bu aziz dost ile) görmüstüm, Ah, onu o zaman ne kadar
üzmüstüm! Ve onlarin hakaretlerinden ve suçlamalarindan korkmuyordum. Simdi de korkmam; mais parlons
d'autre chose (ama bu konuyu birakalim). Anliyorsunuz ya, korkunç bir sey yaptim, dün Dasha'ya bir mektup
gönderdim ve... oh, bunun için kendime ne kadar lanet ediyorum, bilemezsiniz!...
- Dasha'ya ne hakkinda yazmistiniz?
- Oh, dostum, inanin bana, çok onurluca yazilmis bir mektuptu. Mektubumda, bes gün önce Nicholas'a bir
mektup yazdigimi bildirmistim. O mektubum da çok onurluca yazilmistir.
Hararetle:
- Simdi anliyorum! diye bagirdim. Onlarin adlarini bu sekilde birlestirmek hakkiniz mi?
- Fakat, mon cher (monser), lütfen beni tamamen ezmeyin, bana böyle bagirmayin! Zaten son derece sey
gibi... circirböcegi gibi ezildim ve nihayet, yazdiklarimin çok onurlu olduklarina da inaniyorum. Düsünelim ki,
aralarinda gerçekten bir sey vardi... en Suisse (Isviçre'de)... ya da bir sey baslamak üzeredir. Her seyden
önce, onlarin kalplerini ögrenmem gerekmez mi? ve... enfin (neyse) onlarin hislerine karismamak ve
yollarinin üzerinde durmamak için böyle hareket etmem gerekmez mi?... Ayrica, amacim tamamen
dürüstlüktü...
140
Kendime engel olamayarak:
- Oh, dostum, ne kadar aptalca bir sey yapmissiniz! dedim. Gayretkes bir tavirla tekrarladi.
- Aptallikti, dogru! Bu kadar güzel bir sözü ilk defa kul-laniyorsunuz, c'etait bete, mais gue faire, toiit est dit
(Saçma olabilir ama, her sey söylenmisti). Baska birinin günahini kapamak için bile olsa, onunla
evlenecegim. Böyle olunca, o mektuplari neden yazdim, bilmem ki? Böyle degil mi?
- Ayni seyleri tekrarliyorsunuz!...
- Oh, simdi de haykirmalarinizla beni korkutmaya çalisiyo-rsunuz. Görüyorsunuz ki, önünüzde bambaska bir
Stepan Verk-hovensky var. Digeri çoktan gömüldü; enfin, tout esi dit (neyse söylenmeyen bir sey kalmadi).
Peki, neden bagiriyorsunuz? Ev-ilenen siz olmadiginizdan ve kafanizda adi çikmis süs esyasini tasimak
zorunda bulunmadiginizdan mi? Yine mi yüzünüz eksiyor? Zavalli dostum, kadinlari tanimiyorsunuz. Bütün
hayatimi onlari incelemekle yitirdim. "Eger bütün dünyayi fethetmek istiyorsaniz, önce kendinizi
fethetmelisiniz." Sizin gibi romantik olan, müstakbel karimin kardesi Shatov'un hayatinda bana söyledigi en
güzel sözdür. Onun bu sözünü seve seve kabulleniyorum. Eh, ben de kendimi
fethetmeye hazirim ve evlenecegim; fakat, dünya yerine fet-hedecegim ne olacaktir? Ah, dostum, evlilik her
gururlu kisinin, her özgürlügün moral bakimindan ölümüdür. Evlilik hayati, beni yip-ratacak, gücümü
yitirecek, amacimiza hizmet cesaretimi kiracaktir. Çocuklar olacak; bunlar benden de olmayabilir... yani
benden olmayacagina eminim demek istedim; akilli bir adam gerçekle karsilasmaktan korkmaz. Bu sabah,
Liputin, evimi Nicholas'a karsi kapamami söyledi; Liputin salagin biridir. Kadin, her seyi gören bir gözü bile
aldatir. Kadini yaratirken, le bon Diue (Allah baba) bunu Diliyordu kuskusuz, böyle bir seyi tehlikeye atmak
zorundaydi; fakat kadinin Tanriyi etkileyerek onu böyle yaratmasini sagladigindan eminim... böyle
özelliklerle... Aksi halde kim böyle karsiliksii bir sikintiya girerdi? Nastasya, biliyorum, böyle serbest
141düsünmeme kiziyor; fakat enfin, tout est dit (neyse, her sey söylendi).
Kendi çaginda pek sevilen, böylesine basit, kinayeli kelimeler kullanmamis olsaydi, Stepan Verkhovensky
olamazdi. Simdi, hiç degilse kisa bir süre için bu kelimelerle avunuyordu.
Büyük bir çaresizlik içinde çirpinarak:
- Oh, keske öbürgün olmasa, hiç pazar olmasa! diye haykirdi. Neden pazarsiz bir hafta olmaz ki... si le
mimde existe? (Mucize: diye bir sey varsa). Hiç degilse bir kereye özgü olmak üzere, takvimden pazari silse,
Tanri ne kaybeder ki? Sadece et quet tout soit dit, (her seyin bitmis oldugunu) dinsizlere göstermek,
kudretini kanitlamak için yapsa!... Ah, onu ne kadar çok sevmistim! Yirmi yil, tüm yirmi yil ve beni hiçbir
zaman anlamadi!
Hayretle:
- Fakat neden bahsediyorsunuz? diye sordum. Sizi hiç anlayamiyorum!
- Vingt ans! (Yirmi yil) Ve beni bir kere olsun anlayamadi... Ah, bu zulüm!... Ve gerçekten ondan korktugum
ya da fakir oldugum için mi onunla evlenecegimi saniyor? Ah, bunun igrençligi!... Teyze, teyze, bunu sizin
için yapiyorum! Ah, birak bunu ögrensin, teyze; ögrensin ki, yirmi yildir taptigim tek kadindir! Bunu bilmeli,
aksi halde böyle bir evlenme olamaz; beni; ce qu'an apelle le (nasil derler), mihraba kadar zorla
sürüklemeleri gerekecektir!...
Böyle bir itirafini ilk kez duyuyordum. Hem öylesine bir hararetle yapmisti ki bu itirafini!... Kahkahalarla
gülmemek için kendime zor engel oldugumu saklayamayacagim. Fakat hataliydim.
Aklina yeni bir düsünce gelmis gibi büyük bir heyecanla bagirdi.
- Bana simdi sadece o kaldi, sadece biri, tek umudum!... Simdi beni sadece zavalli oglum kurtarabilir ve...
Oh, neden çabuk gelmez bilmem ki? Ah, oglum, ah sevgili Peter'im... her ne kadar baba denmeye
degmezsem de, kaplan deseler daha dogru olurdu, bununla beraber... laissez-moi, mon amie,
(beni
birakin, dostum) dü142
süncelerimi toparlayabilmek için biraz yatacagim. Çok yorgunum çok ve sizin de yatma vaktinizin geldigini
düsünüyorum. Voyez vous, (görüyor musunuz) saat on iki...
4. TOPAL
Shatov hiçbir zorluk çikarmadan, birakmis oldugum pusulaya uyarak, ertesi günü ögle vakti Lisa'ya gitti.
Hemen hemen ayni anda gitmistik; ben de onun gibi ilk ziyaretimi yapiyordum. Hepsi... Lisa, annesi ve Bay
Drozdov... büyük salonda oturmus tartisiyorlardi. Annesi, Lisa'dan piyanoda bir vals çalmasini istiyordu... ve
Lisa çalinmasini istenen parçayi çalmaya baslayinca, annesi istemis oldugu valsin bu olmadigini iddia
etmeye basladi. Bay Drozdov, kalbinin buyurdugu gibi Lisa'nin tarafini tuttu ve ihtiyar hanimefendiyi, çalinan
parçanin dogru olduguna inandirmaya çalisti; fakat, Bayan Drozdov kendisine hƒkim olamayarak aglamaya
basladi. Hastaydi; hatta, zorlukla yürüyebiliyordu. Bacaklari sismisti ve Lisa'dan çekinmesine ragmen,
huysuzluk ediyor, her önüne gelene çatiyordu. Bizi görmekten memnun oldular. Lisa, sevincinden kizararak
bize yaklasti. Shatov'u getirmemden ötürü "mersi" dedikten sonra merakli gözlerle süzerek ona dogru
yürüdü.
Shatov, sikintili bir tavirla kapinin yaninda durdu. Lisa, geldiginden ötürü kendisine tesekkür ettikten sonra
onu annesine götürdü.
- Size sözetmis oldugum, Bay Shatov ve bu bay da G...v, benim ve Bay Verkhovensky'nin en yakin arkadasi.
Maurice onunla dün tanismisti.
- Bununlardan hangisi profesör? -Profesör degiller, Anne.
- Profesör olmalari gerekir. Hiç degilse birinin. Bir profesör olacagini kendin söylemistin... zannedersem
profesör olani bu.
Sözünün burasinda parmagi ile tiksinir gibi Shatov'u isaret etti.
143Lisa:
- Bir profesör bekledigim hakkinda size bir sey söylemis degilim, dedi. Bay G...V kamu hizmetindedir ve Bay
Shatov eski bir üniversite ögrencisidir.
- Ögrenci olsun, profesör olsun, hepsi üniversiteli. Sadece tartismak istiyorsunuz. Fakat, Isviçreli'nin biyigi ve
küçük bir sakali vardi.
Lisa:
- Annem daima Bay Verkhovensky'nin ogluna profesör der, dedi ve Shatov'u salonun Öbür ucundaki bir
kanepeye götürdü.
Lisa:
- Son derece üzüldüm, diye fisildadi. Fakat bacaklari böyle sistigi zaman daima huysuz oluyor. Korkarim ki
hasta.
Sonra büyük bir merakla Shatov'u incelemesine devam etti. Özellikle onun daginik saçlari ile ilgileniyordu.
Lisa'nin beni, acimadan yaninda biraktigi yasli kadin sordu:
- Orduda misiniz, efendim?
- Hayir, Madam. Kamu hizmetindeyim.
Lisa hemen seslendi:
.. . .
- Bay G...V, Bay Verkhovensky'nin çok yakin arkadasidir.
- Bay Verkhovensky'nin hizmetinde mi çalisiyorsunuz? O da bir profesördür, degil mi?
Lisa, Öfkeyle haykirdi.
- Aman Anne, rüyalarinizda bile profesör görüyor olmalisiniz.
- Gerçek hayatta çok profesör vardir. Annenle daima zit gidiyorsun, sevgilim. Bay Stavrogin annesinin
yaninda kalirken, dört yil önce burada miydiniz?
Burada oldugum cevabini verdim.
- Sizinle beraber bir de Ingiliz yok muydu?
- Hayir, Madam, yoktu.
144
Lisa güldü:
- Eh, anliyorsun, ya, bir Ingiliz yokmus. Su halde yalandi. Bayan Stavrogin ve Bay Verkhovensky yalan
söylüyor. Herkes yalan söylüyor..
Lisa durumu kisaca açikladi:.
- Dün Teyze ile Bay Verkhovensky, Bay Stavrogin ile Sha-kespeare'in IV. Henry kitabindaki Prens Harry
arasindaki bazi es-degerlikten bahsediyorlardi ve annem bu nedenle bir Ingiliz'in bulunmasi gerektiginde
israr ediyor.
-Eger Harry orada bulunmamissa, bir Ingiliz de bulunmamis demektir. Soytariligi yapan Nicholas'in
kendisiydi. Lisa, Shatov'a açiklama yapmak zorunlugunu hissetti.
- Sizi temin ederim ki annem maksatli konusuyor, dedi. Shakespear'in bütün yapitlarini bilir. Othello'nun
birinci bölümünü ona ben okudum; fakat, simdi çok aci çekiyor. Anne, saat on ikiyi vuruyor... Ilaç alma
zamaniniz geldi.
Bir hizmetçi, kapidan:
- Doktor geldi, Madam, diye bildirdi.
Ihtiyar hanimefendi yerinde kalkti ve köpegini çagirmaya basladi.
- Zemirka, Zemirka, ne olursa olsun sen benimle geliyorsun, degil mi?
Zemirka, igrenç bir sokak köpegi, sahibesinin buyruguna aldirmadan, Lisa'nin oturmakta oldugu kanepenin
altina süzüldü.
- Demek sen de gelmeyeceksin! Pekƒlƒ, seni de istemiyorum. Bana döndü:
- Iyi günler, efendim; ne yazik ki isminizi bilmiyorum.
- Anton Lavrentyevich...
- Önemli degil, efendim; bir kulagimdan girip öbüründen çikar. Benimle gelmiyorsunuz, Maurice; Zemirka'yi
çagirmistim. Tanriya sükür, yalniz basima dolasabiliyorum. Yarin da araba gezisine çikacagim.
145Öfkeli bir tavirla odadan çikti.
Lisa, bana bakarak:
- Lütfen, dedi. Bay Drozdov'la konusun. Birbirinizi tanimaktan çok memnun olacaginiza eminim.
Lisa, tatli tatli tebessüm ederek Bay Drozdov'a bakinca, adamin neseyle yüzü parladi. Ister istemez Bay
Drozdov'la konusmak zorunda kaldim.
***
Lisa'nin Shatov'la ilgisinin, gerçekten sadece edebiyat konusunda olmasi beni çok sasirtti. Neden oldugunu
bilmiyorum; ama, Shatov'u tamamen ayri bir konuda görmek istedigini tasavvur etmistim. Biz, yani Bay
Drozdov ve ben, konustuklarinin gizli olmadigini yüksek sesle konusmalarindan anlayinca onlari dinlemeye
koyulduk. Çok geçmeden biz de yanlarina davet edildik. Bütün mesele, Lisa'nin yararli olacagini düsündügü,
bir kitabi yayimlamak istemesiydi; fakat, tecrübesiz oldugundan bu konuda kendisine bir yardimci ariyordu.
Planini Shatov'a anlatirken takindigi ciddi tavir beni oldukça sasirtti. "Yeni kadinlardan biri olmali" diye
düsündüm, "isviçre'deki yillarini bosuna harcamamis". Shatov, gözlerini yere dikmis büyük bir dikkatle
dinliyordu. Hayati renkli gören bir sosyete kizinin, görünüste kendisine hiç de uymayan bir konu ile
ilgilenmesine hayret bile etmiyordu.
Lisa'nin plani söyleydi: Rusya'da, hem baskent ve hem de tasrada olmak üzere birçok gazete ve dergi
yayimlanir ve her gün bu yayimlarda sayisiz haberler çikardi. Bir yil süresince, bu gazete ve dergiler,
dolaplara serilir, yirtilip atilir ya da kesekƒgidi yapmakta kullanilir ya da her çesit is isin kullanilirdi. Olaylarin
çogu, toplum üzerinde etki yapar ve onlar tarafindan ezberlenebilirdi; fakat, bu ezber zamanla unutulurdu.
Birçok kimse bazi olaylara bakmak ister; fakat, bir sürü gazete karistiracagindan bu sikintiya katlanmazdi.
Ayrica, olaylarin gününün ve yerinin hatirlanabilmesi çok güçtü.
146
Hatta, bazen yil bile hatirlanamazdi. Bunu göz önüne alarak, bir yilin çok önemli olaylari, belli bir plana göre,
bilinen bir anlamda, basliklariyla, alfabetik sirasiyla, aylara ve günlere göre hazirlanmis olarak bir kitapta
toplanacak olursa; böyle bir kitap, gazetelerde yayimlanan olaylar, yillik olaylarin yaninda, çok az kalsalar
bile, bir yillik Rus yasantisinin karakterestik özelligini verebilirdi. Shatov:
- Birçok kƒgidin yerini, birkaç kalin cilt alir, hepsi o kadar, dedi.
Fakat, Lisa, bu düsüncesinin savunmasini büyük bir hararetle yapmaya çalismakla beraber, bu konudaki
yetersizligi, görüsünü tam olarak anlatmasina engel oluyordu. Bir kitaptan fazlasinin gereksizligini ve bu
kitabin da kalin olmasina gerek olmadigini söyledi. Fakat, kitap kalin bile olsa, olaylar kolaylikla
bulunabilecek; çünkü, her sey plana dayanacak ve olaylar bir düzen içinde olacakti. Tabii, tüm olaylarin
bulunabilmesi ve yayimlanabilmesi mümkün olamayacakti. Zaten, böyle bir niyeti de yoktu. Genelgeler,
hükümetin çesitli sorunlari, tutumu, bölge yönetim kurullarinin kararlari, yasalar ve buna benzer olaylar, her
ne kadar önemli olurlarsa olsunlar, yayimlanacak konunun disinda birakilabilirdi. Birçok olay alinmayabilir;
Sadece, Rus halkinin kisisel karakterine ve toplumun moral yasantisina, az ya da çok benzer tipik olaylar
alinip digerlerinin çogu alinmayabilirdi. Tabii, buna her türlü olay dahil edilebilir; garip olaylar, yanginlar,
toplumu ilgilendiren olaylar, iyi ya da kötü davranislar, her türlü konusmalar ya da demeçler; hatta, sel
baskinlari ve hükümetin bazi kararlari bile alinabilirdi; fakat, seçilen olaylarin karakteristik olmalari sartti; her
yayimlanan olayin, iyice incelenmesi, verilen özetin tüm olayi, bütün, ayrintilari ile aydinlatabilmesi gerekirdi.
Ve nihayet, arastirmalar için gerekli olmasinin disinda dinlendirici de olmaliydi. Yani, okuyucunun, okuma
zevkine de hitap etmeliydi. Rus halkinin bir yillik yasantisinin karakterini göstermeli, ruhsal durumunun ve
ahlakinin bir yansimasi olmaliydi.
147Lisa israrla:
- Herkesin satin almasini isteyecegiz, dedi. Her evde bulunmasini arzu edecegiz. Tabii, her seyin iyi bir plana
dayanacagini biliyor ve bu yüzden yardiminizi talep ediyorum.
Lisa, hararetle konusmustu. Söyledikleri her ne kadar pek anlamli degilse de, Shatov onun ne demek
istedigini anlamaya baslamisti. Gözlerini yerden kaldirmadan:
- Demek ki, belirli bir yönü ve bildigimiz yöndeki olaylari derleyen bir kitap olacak, diye mirildandi.
- Öyle degil. Yönü olmayacak. Tarafsiz olacagiz ve bizim yönümüz de tarafsizligimiz olacak. Shatov, yerinde
kimildanarak:
- Yönü olmak kötü bir sey olamaz ki, dedi. Ayrica, eger herhangi bir seçme yapilacaksa bundan kaçinmak
mümkün olmayacaktir. Gerçeklerin seçimi, olaylari anlasilmasi için bir açiklama yapilmasini gerektirecek.
Düsünceniz hiç de fena sayilmaz.
Lisa sevinçle haykirdi.
-Demek böyle bir kitabin basilabilmesinin mümkün oldugunu düsünüyorsunuz, degil mi?
- Dikkatle düsünülüp incelenmeli. Büyük bir is. Hemen bir plan yapmak mümkün degil. Insanin tecrübe
edinmesi sart. Hatta, kitabi yayimlamaya hazir oldugumuz zaman bile, bunun nasil yapilacagini
anlayabilecegimizi sanmam. Birkaç tecrübeden sonra belki. Fakat düsünceniz, bu konuya egilmeye deger.
Yararli bir düsünce.
Shatov, nihayet basini kaldirdi. Öylesine ilgilenmis olmaliydi ki gözleri alev alev yaniyordu. Yumusak bir
sesle utanarak sordu:
- Bunu siz mi düsündünüz? Lisa gülümseyerek cevap verdi:
- Düsüncenin pek önemi yok; bütün sorun bu düsünceyi uygulama alanina koymakta. Pek zeki sayilmam.
Anlayisim da biraz kit olduguna göre, tamamen açik olarak gördügüm yoldan yürümeyi tercih ederim.
148
- Açik gördügünüz yolu mu takip edersiniz? Lisa aceleyle:
- Dogru bir deyis olmadi mi? diye sordu.
- Oh, arzu ettiginiz kelimeyi kullanabilirsiniz. Bence pek önemli degil.
- Dis ülkelerde dolasirken, bazi islere yararli olabilecegimi düsündüm. Param var; fakat, kullanamiyorum.
Neden ben de topluma yararli olmayayim? Ayrica, böyle bir sey aklima birden geldi. Düsünüp bulmus
degilim ve buna çok da sevindim. Bu düsüncemi tek basima uygulama alanina koyamayacagimi biliyordum;
çünkü, kendi basima hiçbir sey yapamam. Tabii, isbirligi yaptigim insan kitabima ortak olacak. Yari yariya;
plan ve çalisma ile siz ugrasacaksiniz, bulus ve yayini paraca desteklemek benim görevim olacak. Böyle bir
kitap masrafini çikarmaz mi?
- Dogru bir plan bulabilirsek, satar.
- Su kadarini söyleyebilirim ki, bu isi para kazanmak için yapmiyorum. Fakat, kitabin satmasi hosuma
gidecek ve eger bundan para kazanabilirsek büyük bir kivanç duyacagim.
- Anladim; peki, benim durumum ne olacak?
- Sizinle isbirligi yapacagiz ve yari yariya ortagiz; fakat plani siz yapacaksiniz.
-Fakat benim plan yapabilecek kapasitede bir insan oldugumu nereden biliyorsunuz?
- Sizin hakkinizda bilgi verdiler, burada da duydum... sizin çok zeki ve... ve böyle islere aklinizin yatkin
oldugunu... ve... çok düsünür bir kimse oldugunuzu biliyorum. Bay Peter Verkhovensky, isviçre'deyken
sizden çok sözetmisti.
Lisa bir saniye sustuktan sonra, aceleyle ekledi:
- Bay Peter Verkhovensky çok zeki bir kimsedir, degil mi? Shatov, kaçamak bir bakistan sonra basini önüne
egdi. Lisa:
149- Bay Stavrogin de sizin hakkinizda çok konusmustu, dedi. Shatov, birden kipkirmizi oldu.
Lisa, önceden hazirlamis oldugu, paket halindeki gazeteleri aceleyle sandalyenin üzerinden aldi.
- Iste, iste gazeteler burada. Daha yararli bir seçim yapabilmek için hepsini bir siraya koymaya çalistim ve
numaraladim.. siz de göreceksiniz.
Shatov, gazete paketim aldi.
Lisa:
- Eve götürüp inceleyin. Nerede oturuyorsunuz?
- Bogoyavlenskaya sokagindaki Filippov'un evinde. Lisa, eskisi gibi çabuk çabuk konusarak:
- Biliyorum, dedi. Orada Lepyatkin isminde bir yüzbasinin da oturdugunu söylemislerdi.
Shatov, cevap vermeden uzun bir dakika sustu. Elinde gazete paketi oldugu halde gözlerini yere dikmis
oturuyordu. Sesini garip bir tarzda alçaltarak, ƒdeta bir fisilti halinde:
- Böyle bir is için baska birini bulsaniz daha iyi olur kanisindayim, dedi. Size yararli olabilecegimi
sanmiyorum.
Lisa kizardi.
- Hangi isten sözediyorsunuz? diye bagirdi. Maurice, lütfen dün aldigim mektubu verir misiniz?
Ben de, Bay Drozdov'un pesinden masaya gittim.
Lisa, birden bana hitap ederek, elindeki mektubu asiri bir heyecanla açti.
- Suna bir bakin. Böyle bir sey gördünüz mü hiç? Okuyun, lütfen. Hem de yüksek sesle okuyun. Bay
Shatov'un da duymasini istiyorum.
Büyük bir saskinlik içinde asagidaki mektubu okudum:
150
Hanimlarin fazilet, örnegi, Bayan Tushin Hanimefendi,
Ah, o ne zerafettir
Bayan Tushin'in yüzündeki,
Kuzeniyle çiktigi zaman dolasmaya atla
Saçlari uçusur hafif esen bir rüzgƒrla,
Annesiyle beraber kilisede diz çöker yere
Tatli bŒr pembelik yayilir candan yüzlere!
Iste o zaman, yasaya uygun bir evlilik arzularim
Annesiyle giderken kuru gözlerle pesinden bakarim.
Bir tartisma sirasinda cahil bir adam tarafindan yazilmistir.
Hanimefendi,
Vatanim ugruna Sivastopol'da kolumu kaybetmedigim, oraya hiç gitmedigim ve savas süresince, en nefret
ettigim sebze tasimak isiyle ugrastigim için kendime çok acirim. Siz, bir eski zaman tanriçasi, ben ise bir
hiçim ve sonsuzlugun ne oldugunu biliyorum. Bu yazdiklarimi sadece bir siir olarak kabul edin. Çünkü, siirler
nihayet saçmaliktir ve küstahlik sayilacak seyleri dogrular. Mikroskopla bakildiginda bir damla suyun içinde
kaynasan milyonlarca mikroptan biri, günese bir siir yazacak olsa, günes o mikroba kizabilir mi ? Hatta, en
iyi Petersburg sosyetesinde, büyük hayvanlari koruma kulübü, atlarla ve köpeklerle ilgilenirken, küçücük bir
mikrobu dikkate almaz ve yeteri kadar büyük olmadigi için onunla ilgilenmez. Ben de yeteri kadar büyük
degilim. Evlenme düsüncesi anlamsiz gelebilir; fakat, kisa bir zaman sonra, köleligin kaldirilmasindan önce
iki yüz kölenin çalisabilecegi kadar büyük bir mülk sahibi olacagim. Birçok sey söyleyebilir ve hatta, sonucu
Sibirya olabilecek dokümanlar bile temin edebilirim. Teklifimi küçümsemeyin. Mikrobun, bu mektubunu, siir
olarak kabul edin.
Yüzbasi Lebyatkin, emrinizdeki en sadik hizmetkƒriniz.
151Elimde olmayarak haykirdim.
- Alçagin biri, sarhoslukla yazmis! Onu taniyorum.
Lisa, açiklamaya basladi. Kizariyor ve çabuk çabuk konusuyordu.
- Mektubu dün aldim. Tabii, bunun bir salak tarafindan yazilmis oldugunu hemen anladim. Annemi daha
fazla üzmemek için henüz ona göstermis degilim. Fakat, böyle mektuplarla beni rahatsiz edecekse, buna
karsi ne yapabilecegimi bilmiyorum. Bay Drozdov, bu adama gidip onunla konusmak ve beni bir daha
rahatsiz etmemesini söylemek istiyor.
Sözünün burasinda, Shatov'a döndü.
-Fakat, sizi halen is ortagim olarak gördügümden, Bay Shatov, onunla ayni evde oturdugunuza göre, bu
adamin daha neler yapabilecegini etraflica anlayabilmek için onun hakkinda sizden bilgi almak istedim.
Shatov isteksiz bir tavirla:
- Sarhos ve alçagin biridir, diye mirildandi.
- Fakat her zaman bu kadar aptal midir?
- Tanrim, hayir!... Ayik oldugu zaman hiç de aptal bir kisi degildir.
Gülerek söze karistim.
- Aynen böyle siirler yazan bir general tanirdim.
Daima susan Bay Drozdov, beklenmedik bir anda söze karisti.
- Hatta bu mektuplar bile, ne yaptigini bilen bir kimse oldugunu belirtiyor.
Lisa sordu:
- Kiz kardesi ile beraber oturdugunu duydum, dogru mu ? -Evet, dogru.
- Kiz kardesine kötü davrandigi söyleniyor. Dogru mu? Shatov, yine Lisa'ya bakti. Kaslarini çatarak
mirildandi.
- Bundan bana ne?
152
Sonra yerinden kalkarak kapiya dogru yürüdü. Lisa, telaslanarak:
- Bekleyin, lütfen, diye bagirdi. Nereye gidiyorsunuz? Tartisacak birçok seyimiz var.
- Tartisacak ne var ki? Yarin size bildiririm.
- Her seyden önemli bir sorun... basin konusu! Inanin ki bu isi laf olsun diye yapmiyorum. Bu konuda son
derece ciddiyim.
Lisa'nin telasi artiyordu.
-Yayimlamaya karar verecek olursak, nerede bastiracagiz? En önemli sorun bu... basin için Moskova'ya
gidemeyiz. Böyle bir yayin için hangi basimevine güvenebiliriz? Uzun zamandan beri, kendim bir basimevi
kurmak arzusundayim, gerekirse sizin adiniza... bu takdirde, Annemin de izin verecegini biliyorum, yeter ki
sizin adiniza olsun.
Shatov, üzüntülü bir sesle sordu:
- Baski yapabilecegimi nereden biliyorsunuz?
- Nereden mi? Bay Peter Verkhovensky, Isviçre'deyken böyle islerin üstesinden gelebileceginizi söylemisti.
Hatta, size verilmek üzere bir mektup verecekti; fakat, mektubu istemeyi unuttum.
Shatov'un, simdi hatirladigima göre, rengi yine degisti. Birkaç saniye daha konusmadan durduktan sonra
birden odadan çikti. Lisa, öfkelendi. Bana dönerek sordu:
- Her zaman böyle aniden mi gider?
Omuzlarimi silkerek cevap vermek üzereyken, birden Shatov tekrar odaya girdi, elindeki gazete paketini
masanin üzerine birakti.
- Is ortaginiz olamayacagim, dedi. Ayiracak zamanim yok. Lisa, üzgün bir tavirla yalvarir gibi sordu:
- Fakat neden? Neden olmasin? Kizdiniz mi yoksa? Lisa'nin ses tonundan sasirdigi belli oluyordu; birkaç
saniye
Lisa'nin yüzüne bakti. Sonra hafif bir sesle:
153- Bir sey fark etmez, dedi. istemiyorum...
Ve sonra evden ayrildi. Lisa, saskinligindan ne yapacagini bilmez görünüyordu. Bana, saskinligi biraz asiri
gibi geldi. Bay Drozdov, yüksek bir sesle:
- Olaganüstü garip bir adam! dedi.
***
"Garip" oldugu kusku götürmemekle beraber, benim için açik olmayan birçok sorun vardi. Bütün bu sözlerde
gizli bir sey vardi. Bu yayinevi sorununa bir türlü aklim ermiyordu; sonra, su saçma mektup vardi ortada; bu
mektupta, verilebilecek bazi bilgilerden ve "doküman"lardan sözediliyordu; mektupta geçen bu sözlere, hep
beraber deginilmekten kaçinilmis gibi bir hava vardi; basimevi konusunda konusuldugu için Shatov'un aniden
gitmesi de üzerinde durulacak sorunlardan biriydi. Bütün bunlar tek bir nedende toplaniyordu; benim
gelisimden önce burada bazi olaylar geçmis ve beni ilgilendirmemesi gereken bazi konular konusulmustu.
Ayrica, gitme zamani da gelmisti. Ilk ziyaret için fazla uzun bir zaman kalmistim. Gitmek için izin istemek
üzere Lisa'nin yanina gittim.
Benim varligimi unutmus gibi görünüyordu. Hƒlƒ masanin yaninda, gözlerini halinin üstündeki bir noktaya
dikmis duruyordu.
Her zamanki gibi nazik bir sesle:
- Oh, özür dilerim, diye mirildandi. Siz de gidiyorsunuz. Bay Verkhovensky'ye saygilarimi bildirin ve mümkün
oldugu kadar çabuk olarak beni görmesini söyleyin. Maurice, Bay G...V gidiyor. Annemin, size iyi geceler
dilemek üzere burada bulunmayisi için özür dilerim.
Odadan çikmis, merdivenlerin sonuna gelmistim ki arkamdan kosarak biri geldi ve bana ön kapida yetisti.
- Hanimim geri dönmenizi istiyor, efendim..
- Hanimin mi, yoksa Bayan Lisa mi?
154
- Bayan Lisa, efendim.
Lisa'yi, evvelce oturdugumuz salonun yanindaki kabul odasinda buldum. Maurice'in yalniz kaldigi büyük
salonun kapisi kapaliydi.
Lisa, bana gülümseyerek baktigi halde renginin soluklugu gözümden kaçmadi. Odanin tam ortasinda
duruyor ve bir sey için karar verememis olmanin sikintisiyla kivranir gibi görünüyordu. Fakat, birden elimden
tuttu ve beni pencerenin önüne götürdü.
Sabirsizlikla alev alev yanan gözlerini gözlerime dikerek:
- Kadini derhal görmem gerekiyor, dedi. Kendi gözlerimle görmeliyim ve sizden, bu hususta bana yardim
etmenizi rica ediyorum.
Son derece heyecanli bir tavri vardi.
Telasla sordum:
-Fakat kimi görmek istiyorsunuz, Bayan Lisa?
- Su Bayan Lebyatkin'i, topali... topal oldugu dogru mu? Agzim bir karis açik kalmisti.
Büyük bir hazir cevaplilikla ve fisildayarak:
- Onu hiç görmedim; fakat, topal oldugu söylentisini duydum, dedim. Dün duydum.
- Onu mutlaka görmeliyim. Muhakkak görmeliyim. Bunu, bugün temin edebilir misiniz?
Lisa, adina son derece üzüldüm. Onu yatistirmaya çalisarak:
- Korkarim ki bu mümkün olamaz, dedim. Ayrica, bunu nasil temin edebilecegimi de bilmiyorum. Gidip
Shatov'u görecegim...
- Yarin bunu temin edemezseniz, Bay Drozdov benimle gelmeyi reddettiginden tek basima onu görmeye
gidecegim. Tek ümidim sizsiniz; çünkü, güvenebilecegim kimsem yok. Korkarim, Shatov'la çok aptalca
konustum... dürüst bir insan oldugunuzu biliyorum ve belki de, bana candan baglisinizdir. Lütfen, bunu bana
temin ediverin.
155Ne olursa olsun, Lisa'ya yardim edebilmek arzusuna kapildim. Bir dakika kadar düsündükten sonra:
- Yapacagim su, dedim. Oraya kadar bizzat gidecegim ve onu görecegim. Bugün görecegim muhakkak. Onu
görebilmek için bir bahane uydurabilirim. Size söz veriyorum. Yalniz, izin verirseniz durumu Shatov'a
açacagim.
- Ona, kadini görmek istedigimi, daha fazla bekleyemeyece-gimi ve biraz önce onu kandirmak için
konusmamis oldugumu söyleyin. Belki de çok dürüst bir insan oldugundan, kendisini kandirmak istedigimi
düsünmektense gitmeyi tercih etmistir. Onu aldatmadim. Kitabi gerçekten basmak ve baski isine girmek
istiyorum.
Hararetle Lisa'nin söylediklerini dogruladim.
- Dürüst bir insandir.
- Ama, görüsmeyi yarin temin edemezseniz, her ne olursa olsun, kimin haberi olursa olsun, oraya tek
basima gidecegim.
Hislerime hƒkim olarak:
- Korkarim ki yarin saat üçten önce sizi göremem, dedim.
- Su halde yarin üçte. Demek ki, Bay Verkhovensky'nin evindeyken bana biraz bagli oldugunuzu
düsünmekle yanilmamistim, degil mi?
Gülümseyerek bakti ve "güle güle" der gibi elimi hafifçe sikti; sonra, Drozdov'un yanina gitmek için aceleyle
büyük salona geçti.
Ne olup bittigini kesin olarak anlayamadan, verdigim sözden dolayi huzursuzlanarak evden ayrildim.
Çaresizlik içinde çirpinan, hiç tanimadigi bir adama bile içini dökmekten kaçinmayan bir kadin görmüstüm.
Hayatindaki belki en güç bir anda, tatli tatli gülümseyerek ona karsi olan hislerimi bu kadar kolaylikla
anlamasi beni çok etkilemisti. Fakat, ona sadece aciyordum, hepsi o kadar!... Sirlari birden bana çok
kutsalmis gibi geldi. Hatta, herhangi biri bu sirlari bana söyleyecek olsa, onlari duymamak için kulaklarimi ti-,
kayabilirdim. Içimde garip bir önsezi vardi... Ayrica, ne yapacagimi
156
da bilmiyordum. Üstelik, ne hazirlayacagimi da bilmiyordum... bir görüsme, fakat nasil bir görüsme? Ve
onlari bir araya nasil getirebilecektim? Bütün ümidim, Shatov'daydi; ama, onun bana bu hususta herhangi bir
yardim yapamayacagini önceden düsünmem gerekirdi. Yine de, onu görmek için aceleyle yola koyuldum.
***
Shatov'u ancak aksam saat yediden sonra evinde bulabildim. Ziyaretçisi oldugunu görmek beni sasirtti....
Bay Kirilov ve Bay Virginsky'nin uzaktan tanidigim, Bay Shigalyov adindaki, kayinbiraderi vardi.
Bu Shigalyov, sehirde iki aydan beri bulunuyordu; nereden geldigini bilmiyordum; bütün bilgim,
Petersburg'daki ilerici bir dergide birtakim makalelerinin yayimlanmis olmasindan ileri gitmiyordu. Virginsky,
sokaktaki karsilasmalarimizin birinde tanistirmisti. Hayatimda hiçbir zaman, bu kadar asik suratli ve üzüntülü
bir adam görmemistim. Sanki, dünyanin sonunun gelmesini bekler bir hali vardi. Hem de bu bekleyisi,
herhangi bir kehanete dayanmiyordu; dünyanin sonunun gelmesini kesinlikle bekliyor gibiydi; sanki, yarin
degil, öbür gün, saat tam onu yirmi geçe dünyanin sonu gelecekmis gibi bekliyordu. O karsilasmamizda,
ancak birkaç kelime ko-nusabilmistik. Sanki, taninmak istemeyen casuslar gibi sadece el sikismakla
yetinmistik. Özellikle, kulaklari beni saskina çevirmisti; bu kulaklar, anormal büyüklükte, uzun, genis ve
kalindi; çok garip duruyordu. Hareketleri acemice ve agirdi. Üzerimde kötü bir izlenim birakmisti; Shatov'un
konuga karsi pek sevgisi olmadigini bildigimden, onu, Shatov'un evinde görünce sasirmam çok dogaldi.
Merdivenlerden çikarken üçünün birden hep bir agizdan ko-nustuklarini duydum; bir konu tartisiyor
olmaliydilar; fakat, ben odaya girer girmez sustular. Tartismalarini ayakta yapiyorlardi; fakat, beni görünce
hep beraber oturdular; öyle ki, ben de oturmak
157zorunda kaldim. Budalaca sessizlik tam üç dakika sürdü. Shigalyov beni hatirlamakla beraber, bir neden
olmadigi halde tanimamaz-liktan geldi. Kirilov'la karsilikli egilerek birbirimizi selamladik; fakat, her nedense el
sikismadik. Shigalyov, nihayet, kaslarini çatarak inatla bana bakmaya basladi; bu bakislarinda, hemen kalkip
oradan gitmem isteniyormus gibi bir anlam vardi. Sonunda, Shatov, yerinden kalkinca hepsi, altlarinda igne
varmis gibi ayaga firladilar ve vedalasmadan odadan çiktilar.
Yalniz, Shigalyov, kendilerini ugurlayan, Shatov'a:
- Hareketlerinizin hesabini vermek zorunda oldugunuzu unutmayin, dedi.
Shatov:
- Hesaplarinizin cam cehenneme, diye cevap verdi. Kapiyi kapayip, çengelledikten sonra, bana bakarak
çarpik gülümsemeyle:
- Pis serseriler! dedi.
Öfkeli görünüyordu; önce onun konusmasi da bana garip geldi. Ne zaman onu görmek üzere gelsem (bu
pek sik olmazdi), çogunlukla suratini asarak bir köseye oturur ve kaçamak cevaplar vererek konusurdu.
Ancak, uzun bir zaman sonra alisir ve neseyle konusmaya baslardi. Ondan sonra da, ayrilirken somurtarak
"güle-güle" der ve sanki özel bir düsmanindan bir an önce kurtulmak istermis gibi ugurlardi.
- Su Kirilov'la dün aksam çay içtim, dedim. Dinsizlik konusunda çilgin gibi görünüyordu.
Shatov, yaridan fazlasi yanmis bir mumun üstüne yenisini koyarken:
- Rus dinsizligi belirli bir sakadan ileri gidememistir, diye homurdandi.
-Hayir, o adam bana pek de sakaci gibi görünmedi. Saka yapmayi bir tarafa birakin, konusmasini bile
bilmiyor.
Shatov, odanin bir kösesindeki sandalyeye oturup dirseklerini dizlerinin üstüne dayadi. Sakin bir sesle:
158
- Onlar kƒgittan yapilmis adamlardir, dedi. Bunlarin hepsi "usaklik" düsünmelerinden. Ayni zamanda
içlerinde nefret de var.
Bir dakika kadar sustuktan sonra devam etti:
- Rusya'da ani bir düzen degisikligi olsa, hatta bu degisiklik onlarin düsüncelerine göre bile olsa, eger su ya
da bu sekilde, ülke aniden ölçülemeyecek kadar zengin ve rahat olsa, bütün bu degisikliklerden önce onlar
mutsuz olurlar. O zaman nefret edebilecekleri kimse olmayacaktir; igrenecekleri kimse olmayacaktir;
gülünecek kimse bulamayacaklardir. Rusya'dan sonsuz hayvanca nefretleri bütün organizmalarini yiyip
bitirmis. Gülüslerin arasindan süzülen ve dünyadan saklanan gözyaslari da söz konusu olamaz. Rusya'da,
bu konu hakkinda söylenmis olan yalan, hiçbir konu için bu kadar çok söylenmemistir.
Son kelimelerini öfkeyle haykirarak söylemisti. Kahkahayla gülerken:
- Ulu Tanrim, neler söylüyorsunuz!... dedim. Shatov da gülerek:
- Siz kuskusuz "Normal Liberal" siniz, dedi. Kisa bir sessizlikten sonra konusmasina devam etti:
- "Usaklik düsünceleri" konusunda saçmalamis olacagimi biliyorsunuz, bana hemen söyle söylemenizi
bekliyebilirdim: "Usak çocugu sizsiniz, ama ben usak degilim."
- Gerçekten böyle bir sey düsünmüs degilim... Ulu Tanrim!...
- Özür dilemeyin. Sizden korkmuyorum. Bir zamanlar sadece bir usagin ogluydum; fakat, simdi ben usak
oldum. Sizin gibi. Bizim Rus Liberali her seyin önünde usaktir. Sadece baskasinin çizmelerinin tozunu almak
için firsat bekliyor, o kadar.
- Ne çizmesi? Bu ne biçim anlatim sekli?
-Yok canim, hiç de bir anlatim sekli degil! Güldügünüzü görüyorum. Bay Verkhovensky, tasin altinda ezilip
yattigim halde
159ölmedigimi; fakat, sadece kivrandigimi söylemekte hakliydi; güzel bir benzetisti.
- Bay Verkhovensky herkesi, sizin bir Alman hayrani oldugunuza inandirmaya çalisiyor, diye güldüm. Fakat
onlardan bir seyler aldigimiz degismez bir gerçektir.
- Onlardan yirmi kopik aldik ve karsiliginda yüz ruble verdik.
Bir dakika kadar konusmadan durduk. - Bu hastaligi Amerika'da kapti.
- Kim? Hangi hastalik?
- Kirilov'dan söz ediyorum. Bir barakanin kuru tahtalari üstünde dört ay beraber yattik.
Büyük bir hayretle sordum:
- Amerika'da bulundunuz mu? Daha önce böyle bir sey söylememistiniz.
- Söyleyecek bir sey yoktu. Iki yil önce, Amerika'ya bir göçmen gemisi ile gitmek üzere son meteligimize
kadar harcamistik. Oraya gitmemizdeki neden, "Amerika'daki isçilerin yasantilarinin nasil oldugunu
ögrenmek ve böylece, en kötü sosyal kosullar altinda yasayan bir insanin durumunu "kisisel" deneyimlerle
kendi üzerimizde denemekti.
- Hay Allah! diye güldüm. "Kisisel deneyimler"le bunu ögrenebilmek için Amerika'ya gidecek yerde, hasat
zamani tasra köylerinden birine gitseydiniz, ya!...
- Bir isletmecinin yanina isçi olarak girdik. Orada çalisan alti Rus'tuk... ögrenciler, mülklerini terk eden
çiftçiler, ordu mensuplari... ve hepsi de kutsal amacin pesindeydiler. Çalistik, didindik, yiprandik ve nihayet
Kirilov'la beraber isi biraktik. Hastalandik. Artik gücümüz kalmamisti. Isletmeci, paramizi öderken bizi aldatti.
Anlasmamiza göre otuz dolar ödeyecegi yerde, bana sekiz, ona on bes dolar ödedi; oradayken bir kereden
fazla dayak da yedik. Kirilov ve ben, ikinci bir is bulamadigimizdan, o küçük, pis
160
ilçede tam dört ay, yan yana, bir barakanin tahta dösemesi üzerinde yattik; o bir sey düsünüyordu, ben
baska bir sey.
- Isveren sizi gerçekten dövdü mü? Hem de Amerika'da, ha? Ona yapmis oldugunuz hakareti tasavvur
edebiliyorum!...
- Böyle bir sey yoktu. Aksine, Kirilov ve ben derhal, biz Rus-lar'in Amerikalilar'in yaninda birer çocuk gibi
kaldigimiza ve onlarla ayni seviyeye erisebilmemiz için ya Amerika'da dogmanin ya da uzun süre orada
kalmanin gerekli oldugu kanisina vardik. Bir "sent" bile etmeyen bir sey için bir dolar istediklerinde, asiri bir
zevkle ve duyguyla bu parayi öderdik. Her seye hayrandik: ipnotizma, linç yasasi, tabancalar ve serseriler...
Bir gün yolculuk aninda, adamin biri elini cebime daldirdigi gibi taragimi alip saçlarini taramaya basladi;
Kirilov ve ben, sadece bakistik ve bunun çok normal olduguna hemen karar verdik; hatta, bu davranisi
begendik bile.
- Gariptir ki, biz böyle seyleri sadece düsünmekle kalmayiz, gerçekten yapariz, dedim.
Shatov, biraz önce söyledigi sözü tekrarladi.
- Kƒgit adamlar.
- Ne de olsa, "kisisel bir deney" yapmak için olsa bile, bir göçmen gemisi ile koca okyanusu asmak, falan...
oldukça cesaret isteyen bir is. Fakat, oradan nasil ayrilabildiniz?
- Avrupa'daki bir adama yazdik, o bize yüz ruble gönderdi. Konusurken Shatov, her zaman oldugu gibi
gözlerini yerdeki bir
noktaya dikmis oturuyordu. Heyecanlandigi zamanlar bile basini kaldirmaz, gözlerini o noktadan ayirmazdi.
Fakat, simdi, basim birden kaldirdi.
- Bu adamin ismini ögrenmek ister misiniz?
- Kimdi?
-Nicholas Stavrogin.
Birden yerinden kalkip ihlamur agacindan yapilmis yazi masasina gitti ve masanin üzerini karistirmaya
basladi. Yaklasik iki
161yil önce, karisinin Paris'te Stavrogin'in metresi oldugu hakkinda bazi belirsiz; ama, güvenilir söylentiler
vardi. O zamanlar Shatov, Amerika'daydi. Fakat bu olayin, karisinin onu Cenevre'de birakip kaçmasindan
çok sonra oldugu da dogrudur. "Eger böyleyse" diye düsündüm. "Su anda Stavrogin'in adindan söz
etmesinin sebebi nedir?"
Birden bana döndü.
- Borcumu halen ödemis degilim, dedi.
Dikkatle yüzüme bakti ve tekrar eski yerine oturdu ve birden tamamen degisik bir ses tonuyla sordu:
- Buraya bir sey için geldiginizi saniyorum. Nedir? Hemen bütün bildiklerimi, bana söylendigi gibi anlattim.
Her ne
kadar ilk heyecanim geçmis ve zihnimi toparlamissam da, eskisinden çok daha saskindim. Bunun, Lisa için
öneminin büyük olduguna inandigimi, ona yardim etmek istedigimi; fakat isin kötüsü, verdigim sözü nasil
yerine getirecegimi bilmedigimi ve hatta Lisa'ya nasil bir söz vermis oldugumu hatirlayamadigimi anlattim.
Sonra, kesin bir dille bir kere daha, Lisa'nin onu gerçekten aldatmadigini, bazi anlasmazliklarin oldugunu ve
bu sabah gidisinden ötürü son derece üzüldügünü tekrarladim. Büyük bir ilgiyle beni dinledi.
- Belki de bu sabah çok saçma davrandim. Korkarim ki her zaman böyle davranislarim oluyor. Ama, bu
sabah oradan neden o kadar aceleyle ayrilisimin nedenini anlayamamissa, böylesi onun için daha iyi...
Yerinden kalkip kapiya gitti ve biraz araladiktan sonra, merdivenlerde ayak sesleri olup olmadigini dinledi.
- Bu kadini siz de görmek ister miydiniz? Büyük bir sevinçle yerimden firlarken:
- Evet, benim de istedigim bu, dedim. Fakat, bunu nasil basarabilecegim?
-Basbayagi, evde yalnizken asagi inip onu görecegiz. Agabeyi gelip de onunla konusmus oldugumuzu
Ögrenecek olursa, onun
162
kemiklerini kirar, bütün vücudunu çürük içinde birakir. Onun haberi olmadan çogu kez zavalli kadini görmeye
giderim. Onu tekrar dövmeye basladigi için geçenlerde onunla kavga ettim.
- Hay Allah!...
- Oh, evet. Saçlarindan yakalayip kadinin yanindan uzak-lastirdim. Bana vuracak oldu; fakat, onu korkuttum.
Kavga da hemen bitti. Korkarim ki sarhos gelecek ve bu olayi hatirlayacaktir... bu neden, ona kötü dakikalar
yasatacaktir.
***
Lebyatkin'in dairesinin kapisi kapali; fakat kilitli degildi ve içeri girmek için zorluk çekmedik. Bütün kat, kirli
duvarlarindan yirtik duvar kƒgitlari sarkmis, kasvetli, iki küçük odadan olusmustu. Evin bu kismi, Filippov,
yeni evine tasinmadan önce, meyhane olarak kullanilmisti. Diger odalar kilitliydi. Sadece bu iki oda
Lebyatkin'e kiralanmisti. Mobilya olarak, siralar, uzun masalar ve kol dayanacak yerlerinden biri kirik, bir
koltuk vardi. Ikinci odanin bir kösesinde, üstünde pamuklu bir örtü olan Bayan Lebyatkin'in karyolasi vardi;
yüzbasi kendisine gelince, ekseri soyunmadan yerde yatardi. Ekmek kiriklari, çöpler, pis su birikintileri her
tarafi kaplamisti; birinci odanin tam ortasinda, büyük ve islak bir bez parçasi, onun yaninda ise, alti delik eski
bir ayakkabi teki duruyordu. Burada hiç ev isi yapilmadigi ilk bakista anlasiliyordu; Shatov'un daha sonra
anlattigi gibi, burada soba yanmiyor, yemek pisirilmiyordu; hatta, semaverleri bile yoktu. Yüzbasi, kiz kardesi
ile beraber meteliksiz olarak gelmis ve Liputin'in söyledigi gibi kapi kapi dolasarak di-lenmisti. Eline
beklenmedik bir zamanda para geçince, kendini hemen içkiye vermis ve eve bakmaz olmustu.
Tanismak için sabirsizlandigim Bayan Lebyatkin, ikinci odadaki uzun masalarin birinin önündeki uzun sirada,
bir fare kadar sessiz oturuyordu. Kapiyi açtigimiz zaman bize seslenmedi; hatta, yerinden bile kipirdamadi.
Shatov, kapilarini hiç kilitlemediklerini;
163hatta, bir gün sabaha kadar ardina dek açik birakmis olduklarini söyledi. Demir bir samdanda yanan
mumun soluk ve titrek alevinde, otuz yaslarinda; siska ve solgun; eski bir basma elbise giymis; siyah seyrek
saçlari, zayif ve uzunca ensesinin üstünde bir çocuk yumrugu kadar ufak bir topuz halinde toplanmis kadini
fark ettim. Bize oldukça neseli bakti; önündeki mumdan baska, masanin üzerinde, küçük bir el aynasi, bir
deste eski oyun kƒgidi, kapagi parçalanmis bir sarki kitabi ve ucundan bir ya da iki parça isirilmis, Alman
unundan yapilmis, beyaz bir ekmek duruyordu. Bayan Lebyatkin'in pudra, allik ve ruj kullandigi açik olarak
belliydi. Zaten koyu renk olan ince kaslarini daha da koyulastirmisti. Sürdügü pudraya ragmen, yüksek ve
dar alnindaki oldukça sert ve derin üç çizgi kaybolmamisti. Kadinin topal oldugunu biliyordum; ama,
ziyaretimiz süresince yerinden hiç kalkmadi. Gençlik çaglarinda, bu siska yüz, çok güzel olmaliydi; fakat,
yumusak bakisli gri gözleri hƒlƒ güzeldi; durgun, hemen hemen mutlu bakislarinda, hülyali ve samimi bir
anlam vardi. Bakislarindaki yumusak ve neseli anlatim, tebessümünde bile vardi; degerli agabeyin yaptiklari
ve Kazak kirbacini düsününce, onun bakislarindaki bu anlam beni oldukça sasirtti. Gariptir ki, Tanrinin
cezalandirdigi bu yaratiklarin huzurunda, insani sarmasi gereken huzursuzluk, hatta tiksinti yerine, daha onu
görür görmez, ona bakmaktan hoslanmistim; yalniz insanin içini bir acima duygusunun kapladigini kesinlikle
söyleyebilirim. Shatov, kadini, daha kapidan girer girmez göstererek:
-Iste bütün gün böyle yalniz basina, kimildamadan oturur; fal açarak gelecegini görmeye çalisir ve aynada
kendisim inceler, dedi. Agabeyi ona yiyecek bile getirmez. Avludaki bölükte oturan kadin, ona aciyarak, ara
sira yiyecek bir seyler getirir. Onu sadece bir mum isiginda yalniz basina nasil birakirlar aklim almaz!:..
Shatov'un, sanki kadin odada yokmus gibi yüksek sesle konusmasi beni sasirtmisti.
Bayan Lebyatkin, içten bir tavirla:
- Iyi aksamlar, dostum, dedi.
164
- Size bir konuk getirdim, Bayan Lebyatkin.
Bayan Lebyatkin mum alevinin arkasindan bana dikkatle bakarak:
- Onu gördügüme memnun oldum, dedi. Getirdiginiz kisiyi tanimiyorum. Onu daha önce görmüs oldugumu
hatirlamiyorum.
Bayan Lebyatkin, tekrar Shatov'a döndü. Sanki ben odada hiç yokmusum gibi, bana aldirmadan onunla
konusmaya basladi.
Iki sira bembeyaz ve düzgün dislerini gösteren bir gülümsemeyle:
- Zannedersem, tavan arasindaki küçük odanizda bir asagi bir yukari dolasmaktan bikmis olmalisiniz, dedi.
- Evet, biktim ve sizi ziyaret etmek istedim.
Shatov, bir sirayi masanin önüne çekerek oturdu ve beni de yanina oturttu.
- Konusmaktan daima hoslanirim, dostum; yalniz garip bir adamsiniz. Sizi görünce canim gülmek istiyor.
Tipki bir rahip gibisiniz. Saçlarinizi en son ne zaman taramistiniz? Haydi gelin de saçlarinizi tarayayim.
Bayan Lebyatkin, sözünün burasinda cebinden bir tarak çikardi.
- Tahmin ederim ki son taradigimdan bu yana, saçinizi hiç taramadiniz.
Shatov da gülerek:
- Zannedersem taragim yok, diye cevap verdi.
- Gerçekten de yok mu?. Bu takdirde size benimkini vereyim... bunu degil... öbürünü... yalniz bana
hatirlatmayi unutmayin.
Büyük bir ciddiyetle Shatov'un saçlarini taramaya basladi. Yandan ayirip iki tarafa yatirdi. Sonra, biraz geri
çekilerek iyi tarayip taramadigini inceledi ve taragi cebine soktu.
Basini sallayarak:'
-Biliyor musunuz, dostum, dedi. Hassas bir adam olabilirsiniz; ama, biraz caniniz sikiliyor. Size bakmak bana
garip geliyor. Sizin
165gibi insanlarin neden cani sikilir bir türlü anlayamiyorum. Kalp acisi can sikici degildir. Ben mutluyum.
- Su agabey olacak herifle de mutlu musunuz?
- Lebyatkin mi demek istiyorsunuz? Benim usagimdir o. Burada olup olmamasi bence önemli sayilmaz. Ona
buyuruyorum: Lebyatkin, bana su ver, Lebyatkin, ayakkabilarimi getir ve o da buyruklarimi yerine getirmek
için hemen kosuyor. Bazen ona gülmeden yapamam.
Shatov, yine herhangi bir nezakete aldirmadan bana dönüp yüksek sesle:
- Ve gerçekten de böyledir, dedi. Ona karsi sadece usagiymis gibi davranir. Sahsen ben kulaklarimla
duydum: "Lebyatkin, bana su ver!" Yalniz, anlarsiniz ya, ona su getirmek için kosmaz; ama, böyle buyruklar
verdigi için onu hirpalar ve döver. Fakat böyle de olsa Bayan Lebyatkin ondan hiç korkmaz. Hemen hemen
her gün bir sinir nöbetine tutulur ve zamani karistirarak bir seyi unutur. Bizim ne zaman geldigimizi hatirlar mi
saniyorsun? Eh, belki de hatirlar; fakat, her seyi kendi anlayisina göre çevirdiginden eminim ve her ne kadar
beni, sevgili Shatov'u olarak hatirliyorsa da, bizi baska kisi olarak kabullenir. Yüksek sesle konusup
konusmamam bir sey degistirmez. Seni hiçbir zaman dinlemez. Hemen kendi hayal alemine dalar. Evet,
hayal alemine gömülür. Olaganüstü hayal kuran bir kisidir. Yerinden hiç kimildamadan sekiz saat, hatta
bütün gün oturabilir. Su ekmege bakin: belki ekmekten bir lokma yemistir ve yarin bitirecektir. Iste simdi de
fal bakmaya baslamis...
Shatov'un son kelimesini yakalamis olacak ki:
- Gelecegimi söyleyebilmek için elimden geleni yapiyorum; ama, nasil oluyorsa falim çikmiyor, dedi.
Bize bakmadan sol elini masanin üzerinde duran ekmege dogru uzatti; (Shatov'un ekmekten de bahsettigini
anlamis olmaliydi) fakat, ekmegi bir süre elinde tuttuktan sonra, fal için söylediklerine o kadar dalmis
olmaliydi ki, farkinda olmadan ekmegi tekrar masanin üzerine birakti. Ekmekten bir lokma dahi
koparmamisti.
166
.__Fal hep ayni çikiyor: bir yolculuk, kötü bir adam, birisinin
yaptigi alçaklik, bir ölüm dösegi, bir yerden gelen mektup, beklenmedik haberler. Hepsinin yalan oldugunu
saniyorum. Siz nasil düsünürsünüz, dostum? Insanlar bile yalan söyledikten sonra, iskambil kƒgitlari neden
yalan söylemesinler?
Birden kƒgitlari karistirdi.
- Praskovya Ana'ya da... öylesine iyi bir kadindir... ayni seyi söyledim. Basrahibenin haberi olmadan, fal
baktirmak için hücreme gelirdi. Ve fal baktirmak için gelen sadece o degildi. Bir sürü gevezelik ederler,
baslarini sallarlar ve daima "Oh... Oh..." diye heyecanla haykirirlardi; ben sadece gülmekle yetinirdim. "On iki
yildan beri mektup almadiginiza göre, simdi neden alasiniz, Praskovya Ana", dedim. Praskovya Ana'nin kizi,
kocasiyla beraber Türkiye'nin bir yerine yerlesmislerdi ve ondan on iki yildir haber alamiyordu. Ertesi aksam
Basrahibe ile (dogustan bir prensesti) çay içiyordum; odasinda bir ziyaretçi vardi... çok hisli bir kadindi... ve
ayni zamanda, Athos Manastiri rahiplerinden biri de rastlantiyla orada bulunuyordu; onun komik bir adam
oldugunu düsünmüstüm. Ve ne tahmin edersiniz dostum? Bu rahip, Praskovya Ana'ya Türkiye'deki kizindan
bir mektup getirmemis mi?.' Gördün mü, karo valesinin neler yaptigini? Eh, çayimizi içerken, Athos'lu bu
rahip Bas-rahibeye, "Her seyden çok Tanri yuvanizi, böyle bir hazineyi yuvanizda barindiginiz için sizi
koruyacaktir, Sayin Basrahibe," dedi. Basrahibe Ana sordu: "Ne hazinesi?" Rahip: "Cennetlik Lisaveta Ana",
diye cevap verdi. Bu ermis Lisaveta, iki metre genisliginde, bir buçuk metre yüksekliginde, duvar içinde
oyulmus bir kovukta yasardi. O kovuktaki demir parmakliklarin arkasinda tam on yedi yildir yasiyordu. Yaz ve
kis, kaba kumastan yapilmis bir elbiseden baska sey giymez, bulabildigi çöp parçalarini elbisesine
sokustururdu. Tek kelime dahi söylemezdi. Tam on yedi yildir ne saçlarini taramis ve ne de yikanmisti. Kisin,
demir parmakliklarin arasindan bir koyun postu ve her gün, bir somun ekmekle, bir testi su verilirdi.
Ziyaretçiler hayretle ona bakarlar, içlerini çekerler ve
167ona aciyarak, parmakliklarin önüne para birakirlardi. Basrahibe Ana, Lisaveta'yi hiç sevmediginden ona
kizardi. "Ama ne hazine!", diye cevap verdi. "Lisaveta orada sadece, keçi gibi inadindan, domuzlugundan
oturuyor. Yaptiklari numaradan baska bir sey degildir." Basrahibenin böyle konusmasindan hoslanmadigimi
söylemeliyim; çünkü, o günlerde ben de bir yere kapanmak istiyordum. "Böyle konusmami hos görürseniz"
dedim. "Tanri ve Doga ayni seydir." Hep bir agizdan "Ben asla böyle düsünmem" dediler ve Basrahibe
gülerek kadin ziyaretçiye bir seyler fisildamaya basladi. Bana karsi çok iyi davranan bu kadin ziyaretçi, beni
yanina çagirip pembe bir kurdeleyi armagan olarak verdi. Size göstermemi ister misiniz? Küçük rahip hemen
vaaz vermeye basladi; öylesine nazik ve akillica konusuyordu ki, onu dikkatle dinlemeye koyulmustum.
"Anliyor musunuz?", diye sordu. "Hayir", dedim. "Tek kelimesini bile anlayamadim. Beni rahat biraksaniz
olmaz mi?" ve iste o zamandan beri, beni büyük bir sük–n içinde biraktilar, dostum. O siralarda, çilesini
doldurmaya çalisan rahibelerden biri, kiliseden çikarken kulagima fisildadi: "Tanri Ana'nin ne oldugunu
sanirsin?" "En Ulu Ana", dedim. "Insanlik yansinin tüm umudu." "Evet", dedi. "Tanri Ana, toprak anadir ve
erkeklerin büyük mutlulugu orada yatar. Ve dünyadaki her üzüntü, her gözyasi bizim mutlulugu-muzdur.
Ayaklarinin altindaki topragi bir metre derinligine kadar gözyasi ile doyuracak olursan, o zaman huzura
kavusursun. Ondan sonra üzüntü nedir bilmezsin. Tanri böyle buyurmustur." O zaman, bu sözler kafamda
yer etmisti. O zamandan beri dua ettigim an, yere çöker ve topragi öperim. Hem öper hem aglarim. Ve sunu
söyleyeyim, dostum, bu gözyaslarinin hiçbir kötülügü yoktur; üzüntülü bile olmasaniz, bu gözyaslari
sevinçten dökülür. Gözlerinizden kendiliklerinden tasarlar; gerçek de budur. Bazen gölün kiyisina giderdim;
gölün bir tarafinda bizim manastir, diger tarafinda sivri tepeli bir dag vardir... bu daga Sivri Dag... derler. Bu
daga çikar, yüzümü doguya döner, yere kapanir, aglar ve aglardim; ne kadar zaman agladigimi bilmez,
sonra da hiçbir sey hatirlamazdim. Sonra, kalkar manastira dönerdim. Daga her çikisimdan sonra dönerken
168
günes batmak üzere olurdu; o kadar güzel, o kadar sevimli olurdu ki, oh., günesi seyretmekten hoslanir
misiniz, dostum? Güzel oldugu kadar da üzücüdür!... Tekrar batiya dönerdim. Hele gölgeler! Dagimizin
gölgeleri, gölün üstüne dogru bir mizrak gibi uzanir; o kadar dar, o kadar uzundur ki, hemen hemen bir mil
uzunlugunda... kiyiya kadar uzanir; kayalik adayi tam ikiye böler; ada ikiye bölündügü zaman da günes
batmis olur ve ortaligi sakin bir karanlik kaplar. Iste o zaman, içim hüzünle dolar ve birden anilarim
canlanirdi. Karanliktan korkarim, dostum. Fakat, çogunlukla minik bebegim için aglardim...
Kadinin konusmasini büyük bir dikkatle dinleyen Shatov, dirsegi ile beni dürttü:
- Çocugun var miydi?
- Çocugum tabii vardi; minicik, pembe yüzlü, küçücük tirnaklari olan bir bebekti; tüm üzüntüm, çogunlukla,
onun kiz mi yoksa erkek mi oldugunu hatirlayamamdan doguyor. Bazen onun bir kiz oldugunu bazen de
erkek oldugumu düsünürdüm. Çocuk dogar dogmaz, patiska kundagina sardim; pembe kurdele ile bagladim;
çiçeklerle süsledim, hazirladim; basucunda dua ettim ve vaftiz ettirmeden kucagima alarak ormana daldim;
ormandan korkuyor ve dehsete kapiliyordum; çogu kez, çocugum oldugu halde bir babasi bulunup
bulunmadigini hatirlayamadigimdan aglardim.
Shatov ihtiyatla sordu:
- Kocanizin olmasi gerekti, degil mi?
-Çok garipsiniz, dostum. Özellikle konusma tarziniz!.. Kocam olabilirdi; fakat, sanki kocam yokmus gibi
olduktan sonra neye yarardi?
Sonra gülerek ekledi:
-Iste sizin için çözülmesi kolay bir bilmece... elinizden gelirse çözün!...
- Çocugunuzu nereye götürdünüz?
169içini çekerek cevap verdi:
- Göle götürdüm.
Shatov, beni yine dirsegi ile dürttü.
- Fakat ya çocugunuz hiç olmadiysa ve bütün bunlari siz hayal ediyorsaniz... ha?
Böyle bir soruya hiç sasirmadan, dalgin dalgin cevap verdi:
- Güç bir soru sordunuz, dostum. Bunun hakkinda hiçbir sey söyleyemem. Belki de yoktu. Fakat, merak
ettiginiz için böyle bir soru sordugunuzu söylemek cesaretini gösterecegim. Her ne ise, onun için aglamaya
devam edecegim. Onu rüyamda görmüs olamam, degil mi?
Sözünün burasinda gözyaslari göz pinarlarini zorladi. Kirpikleri islandi. Ellerini aniden Shatov'un omuzlarina
koydu. Gözlerinde merhamet kivilcimlari yanip söndü.
- Ah, dostum, dedi. Karinizin sizi birakip kaçtigi dogru mu? kizmayin; ben de üzüntü içindeyim. Nasil bir rüya
gördügümü biliyor musunuz, dostum? Bana tekrar döndü, bana isaret ederek yanina çagirdi:" Küçük kedim,
küçük kedim, bana dön!..." Evet bu ses onun sesiydi: "Küçük kedim! .."Bu beni son derece sevindirdi; beni
sevdigini düsünüyorum.
Shatov, hafif bir sesle mirildandi.
- Belki de gerçekten gelecektir.
- Hayir, dostum, bu sadece bir rüyadir... hiçbir zaman geri dönmeyecektir. Su sarkiyi biliyor musunuz?
Büyük ev benim için degil,
Bu küçük hücre bana yeter.
Burada ruhumu korumak için konusacagim,
Burada senin için Tanriya yalvaracagim.
Ah dostum, dostum, neden bana bir sey sormuyorsunuz?
170
- Çünkü bana anlatmazsiniz... bu nedenle sormuyorum. Bayan Lebyatkin, çabuk çabuk konusarak:
- Söylemem, söylemem, söylemem, dedi. Beni öldürseniz de söylemem. Arzu ederseniz, beni yakabilirsiniz;
ama, yine de söylemem. Ne kadar üzüntü çekersem çekeyim, hiçbir sey anlatmam. Insanlar hiçbir zaman
ögrenemeyecekler!...
Shatov basini önüne egerken çok yumusak bir sesle:
- Iste, dedi. Görüyorsunuz ya, herkesin kendine göre derdi vardir.
Kadin magrur bir tavirla:
- Fakat sorsaydiniz, belki söyleyebilirdim, dedi. Neden sormuyorsunuz? Bana dogru dürüst sorun, belki
anlatirim. Yalvar, dostum, öyle ki, sözlerine kanabileyim... Ah, dostum, dostum!...
Fakat, Shatov, cevap vermedi; sessizlik bir dakika kadar sürdü. Bayan Lebyatkin'in pudrali yanaklarindan,
gözyaslari sel gibi süzülüyordu; elleri Shatov'un omzunda oldugu halde oturuyor; fakat onun yüzüne
bakmiyordu.
Shatov, birden yerinden kalkti.
- Oh, sizden bana ne? dedi. Ayrica, sizin sorunlariniza karismaya da hakkim yok. Haydi, kalk!
Öfkeyle oturmakta oldugum sirayi kaldirdi ve eski yerine koydu.
-Eve gelecek olursa, buraya geldigimizi anlamamalidir. Gitme zamanimiz geldi.
Mary Lebyatkin, birden kahkaha ile güldü.
- Oh, hƒlƒ su usagimi düsünüyorsun, degil mi? Korkuyorsun!... Eh, iyi geceler, aziz ziyaretçiler. Ama bir
dakika; size söylenecek bir sözüm var. Su Kirilov ve ev sahibimiz Filippov, kirmizi sakalli adam; bu sabah
buraya geldiler, tam agabeyimin bana saldirdigi zaman. Ev sahibimiz onu yakalayip odanin bir kösesine
savunanca, bagirdi: "Benim hatam degil, efendim; baskasinin cezasini çekiyorum!" Inanir misiniz,
çatlayincaya kadar güldük...
171- Oh, aziz dostum, o bendim, kirmizi sakalli adam degil. Onu saçlarindan yakalayip yaninizdan çeken
bendim; ev sahibiniz, dün degil evvelki gün gelmisti. Sizinle konusmaya gelmisti, siz karistiriyorsunuz.
-Durun; zannedersem yanildim. Belki de sizdiniz. Fakat, neden böyle saçmaliklar için tartisalim? Onu kim
çekerse çeksin, bu kadar önemlimi?
Kahkaha ile gülmeye basladi.
Shatov kolumdan çekerek:
- Gidelim, dedi. Kapi gicirdiyor. Eger bizi burada bulursa, kadinin her tarafini çürük içinde birakacaktir.
Fakat, merdivenleri ancak çikmistik ki, avludan gelen bögürmeyi ve küfürleri duyduk. Shatov, beni odasina
sokarak kapiyi kilitledi.
- Kavgaya katilmak istemiyorsan birkaç dakika burada kalmalisin. Bak, domuz gibi bögürmeye basladi bile.
Yine kapinin esigine takilip düsmüs olmali. Her seferinde ayagi takilir ve boylu boyunca yere kapaklanir.
Bununla beraber, oradan tartismasiz kurtulamadim.
***
Shatov, kilitli kapisina kulagini dayayarak dinledi. Birden geri siçradi. Dehsete düserek fisildadi:
- Buraya geliyor; biliyordum zaten! Korkarim ki gece yarisina kadar ondan kurtulamayacagiz.
Shatov'un konusmasini, kapinin yumruklanmasi izledi. Yüzbasi:
- Shatov, Shatov, kapiyi aç! diye haykirdi. Shatov, aziz dostum!?..
Sana iyi yarinlar dilemeye geldim, dostum, Sana günesin dogdugunu söylemeye geldim,
172
Günesin kizgin isiklan kederi dagitti.
Ormanlari vahsi bir güzellik kapladi.
Sana uyandigimi söylemeye geldim... seni lanetlemeye,
Dallarin altinda tamamen uyandigimi anlatmaya.
Bana sopayi hatirlatti... ha, ha, ha!...
Her küçük kus.. ..susuzluktan ölüyor...
Bir içki içecegim...
Bir içki... ne içecegimi bilmiyorum...
'(
Oh, su budalaca merakin cani cehenneme! Shatov, hayatta kalmanin ne kadar güzel oldugunu biliyor
musun? Shatov, yine fisildadi:
- Cevap vermeyin.
- Açsana! Erkekler arasinda... kavgadan daha büyük bir sey oldugunu anlamiyor musun? Onurlu bir kisinin
bazi kötü dakikalari oldugunu bilmiyor musun? Shatov, ben iyi bir adamim; seni affedecegim... Shatov, gizli
bildirilerin cani cehenneme, ha?
Sessizlik.
- Anlamiyor musun, aptal esek, ƒsigim!... Kendime kuyruklu bir ceket aldim. Kuyruklu ceketin askina, hiç
olmazsa bir kere gör! Tam on bes ruble saydim, bu ceket için. Asik bir yüzbasinin kibar olmasi gerekir...
Birden kapiyi yumruklayarak danalar gibi bögürdü.
- Aç kapiyi!.. Shatov da birden gürledi.
- Defol kapimdan!...
- Pis köle!... Kiz kardesim de bir köle... bir hirsiz!..
- Sen de kiz kardesini sattin.
- Yalan! Kötü bir iftira! Fakat tek kelimeyle ben.. onun kim oldugunu biliyor musun?
173Shatov, merakini yenemeyerek kapiya yanasti.
- Kim?
- Tahmin edebilir misin, sorarim sana?
- Merak etme,tahmin edecegim. Kim oldugunu söyle.
- Söylemekten korkmuyorum! Toplumun içinde hiçbir seyi söylemekten korkmadim!...
Shatov, basiyla bana dinlememi isaret ettikten sonra onu kiskirtti.
- Zannetmem.
- Söyleyemez miyim?
- Zannetmiyorum.
-Zannetmiyor musun?
- Eh, efendinden sopa yemekten korkmuyorsan, söylersin. Korkagin birisin degil mi? Hem de yüzbasi!...
Yüzbasi heyecandan titreyen bir sesle:
- Ben...ben...o... o kadin...diye kekeledi. Shatov kulagim kapiya dayadi.
-Eeee?
Hiç degilse yarim dakikalik bir sessizlik oldu.
Yüzbasi nihayet:
- Pis serseri! diye hay kirdi.
Sonra, her basamakta tökezlenerek, bir semaver gibi soluyarak merdivenlerden inmeye basladi. Shatov
kapidan uzaklasarak:
- Alayci seytan, dedi. Sarhosken bile agzindan söz almak mümkün olmuyor.
- Sakladigi nedir! diye sordum.
Shatov, soruma cevap vermeden eliyle bastan savma bir hareket yapti ve kapiyi açarak tekrar dinledi. Uzun
bir süre dinledi; hatta, emin olmak için birkaç basamak bile indi. Nihayet odaya döndü.
174
- Hiçbir ses duyulmadigina göre kadincagizi dövmüyor demektir. Hemen sizmis olmali. Gitme zamaniniz
geldi.
- Bakin Shatov, dedim. Bütün bunlardan ne anlam çikarabilirim?
Yorgun ve bikkin bir sesle:
- Nasil bir anlam çikarirsaniz çikarin, dedi. Sonra, yazi masasinin kösesine oturdu.
Shatov'un evinden ayrildim. Kesin bir düsünce kafamda gittikçe kuvvetleniyordu. Ertesi günün düsüncesi
kalbimin ezilmesine neden oluyordu.
Ertesi gün, yani, Bay Verkhovensky'nin kaderinin tayin edilecegi pazar günü, notlarimin içindeki en önemli
günlerden biridir. Umulmadik olaylarin günüydü; geçmisin olaylarinin yüze çiktigi ve gelecegin olaylarinin
basladigi gündü; sert açiklamalarin yapildigi ve hatta, daha da karistigi bir gündü. Sabahleyin, okuyucularin
bildigi gibi, dostum Bay Verkhovensky'ye arkadaslik ederek, Bayan Stavrogin'e gitmek zorundaydim;
ögleden sonra üçte ise, durumu anlatmak (ne oldugunu ben de bilmiyordum) üzere Lisa'ya gidecektim.
Bununla beraber, her sey kimsenin tahmin bile edemeyecegi bir sekilde sonuçlandi. Bir baska deyisle, o
gün, en olaganüstü rastlantilarin günüydü.
Olaylar, evvelce kararlastirildigi gibi saat tam on ikide Bayan Stavrogin'e gittigimizde onu evde
bulamayisimizla basladi. Henüz kiliseden dönmemisti. Zavalli dostumun ruhsal durumu o kadar bozuktu ki,
böyle bir olayla karsilasmasi hemen ruhsal yikimina neden oldu. Sanki kendinden geçmisçesine koltuklardan
birine çöktü. Kendisine bir bardak su verdim; yüzünün sariligina ve ellerinin titremesine ragmen büyük bir
inatla suyu reddetti. Aklimdayken söyleyeyim, bugün için son derece sik giyinmisti; sanki,
175baloya gidiyormus gibi süslenmisti; üzerinde islemeli bir gömlek vardi ve beyaz bir kravat takmisti; yeni
sapkasi elindeydi; saman rengi yeni eldivenlerini sapkasiyla avucunun arasina kistirmisti; hatta, hafif bir koku
da sürünmüstü. Henüz oturmustuk ki usak, Shatov'u salona getirdi; anlasildigina göre o da özel bir çagri ile
gelmisti. Bay Verkhovensky, yerinden kalkip onun elini sikacak oldu; fakat, Shatov dikkatle bize baktiktan
sonra, selam bile vermeden salonun öbür kösesine gitti ve bir koltuga oturdu. Bay Verkhovensky, ürkek
gözlerini yine bana çevirdi.
Birkaç dakika kadar derin bir sessizlige gömülerek oturduk. Bay Verkhovensky, acele acele bir seyler
fisildamaya basladi; fakat, tek kelimesini bile anlayamadim. Söylemek istedigini bitiremeyecek kadar
heyecanlanarak birden sustu. Usak, sözüm ona, masanin üzerine bir sey koymak için geldi; ama, aslinda
bize bir göz atmisti.
Shatov, birden yüksek sesle ona sordu:
- Acaba, Bayan Shatov, Sayin Bayan Stavrogin'le beraber mi gitti, Alexey?
Usak, büyük bir agirbaslilikla cevap verdi:
- Bayan Stavrogin kiliseye yalniz gittiler, efendim. Bayan Shatov ise biraz rahatsiz olduklarindan odalarindan
çikmak istemediler.
Zavalli dostum, yine endiseli ve ürkek bakislarini bana çevirdi; öyle ki, basimi baska tarafa çevirmek zorunda
kaldim. Birden avluda duyulan tekerlek sesleri ve konusmalar Bayan Stavrogin'in kiliseden dönüsünü haber
vermis oldu. Hep beraber siçrayarak oturdugumuz yerden kalktik; fakat, bizi baska bir sürpriz bekliyordu;
salona yaklasan birçok ayak sesi duyduk; Bayan Stavrogin'in yalniz olmadigi anlasiliyordu; bu da çok garipti;
çünkü, belirli bir saatte gelmemizi isteyen kendisiydi. Nihayet, kosar adimlarla birinin gelmekte oldugunu
duyduk; Bayan Stavrogin'in böyle yürümeyecegi kesin olarak bilinirdi. Birdenbire, Bayan Stavrogin büyük bir
heyecan içinde soluk soluga salona daldi. Biraz
176
arkasindan ve daha yavas adimlarla Lisa geliyordu; Lisa'nin kolunda Bayan Mary Lebyatkin vardi. Bunu
rüyamda görsem inanamazdim!..
Bu anlasilmaz durumu daha etraflica anlatabilmek için, bir saat kadar geriye gitmek ve Bayan Stavrogin'in
kilisede basina gelen olaylari bütün ayrintilari ile anlatmam gerekecek.
Kilisenin sabah ayininde, bütün sehirli, tabii sosyetenin ileri gelenleri de dahil, hazir bulunuyordu. Valinin
karisinin, sehrimize gelisinden beri ilk defa kiliseye gelecegi de biliniyordu. Sunu da kaydedeyim ki, valinin
karisinin serbest düsünceli ve "yeni kosullar"a bagli bir kadin oldugu söylentileri de sehirde dolasiyordu.
Ayrica, bütün kadinlarimiz, onun çok sik giyinecegini de bi-.liyorlardi; zaten bu nedenle hepsi giyimlerine
büyük bir titizlik göstermislerdi. Yalniz, Bayan Stavrogin, her zaman oldugu gibi, sade ve siyah bir elbiseyle
gelmisti; zaten, son dört yildan beri böyle giyiniyordu. Kiliseye gelir gelmez, ön sirada, ve soldaki yerini aldi;
kilise hademelerinden biri hemen kadife bir minderle geldi ve minderi Bayan Stavrogin'in diz çökecegi yere
koydu. Kisacasi, her sey olagandi. Fakat, Bayan Stavrogin'in büyük bir arzuyla dua etmesi de gözden
kaçmamisti; daha sonra, o günün olaylari hatirlandiginda, Bayan Stavrogin'in gözlerinin yasli oldugu bile
söylenirdi. Nihayet, ayin bittikten sonra Basrahibimiz, Peder Pavel, vaaz vermek üzere kürsüye çikti.
Vaazlari tüm sehirli tarafindan çok sevilirdi; hatta, hepsinin biraraya toplanarak bastirilmasini arzularlar;
fakat, Peder Pavel, kesin kararini bir türlü veremezdi. Bu kez vaaz, her zamankinden çok daha uzun
sürmüstü.
Vaaz süresinde, bir hanimefendi kiliseye eski bir arabayla geldi; bu arabalarda, hanimlar, ancak yan olarak
oturabilirler ve sarsintidan düsmemeleri için arabacinin kemerine tutunurlardi. Sehrimizde hƒlƒ bu tip
arabalara rastlamak mümkündü. Kilisenin kösesinde duran arabadan (çok sayida araba ve hatta, atli polis
bile vardi) yere atlayan hanimefendi, arabaciya dört gümüs kopik verdi.
Arabacinin yüzünü eksittigini gören hanimefendi:
177- Çok fazla istemediniz mi, diye haykirdi. Sonra acikli bir sesle ekledi:
- Zaten bundan baska param da yok. Arabaci umutsuz bir tavirla elini salladi.
- Oh, önemli degil, hanimefendi, dedi.
Sonra kadina" seni kirmak da zaten günah olurdu" der gibi bakti ve deri para kesesini paltosunun cebine
soktu; sonra yakindaki arabacilarin alaylari arasinda atlarini kirbaçlayarak oradan uzaklasti. Efendilerinin
kiliseden çikmalarini bekleyen usaklarin ve arabacilarin arasindan geçerek kiliseye dogru yürürken, alayli
gülüsler onun pesini de takip etti. Kuskusuz, böyle bir kadinin aniden sokagi dolduran kalabaligin arasinda
görünmesi, garip karsilanmisti. Kadin asiri derecede zayifti ve biraz da topalliyordu; yüzünde kalin bir pudra
ve allik tabakasi vardi; eylül ayinin günesli, fakat serin bir günü olmakla beraber, kadinin üzerinde, incecik
siyah bir elbise vardi; uzun çiplak boynuna ne esarp sarmis ne de omuzlarina sal atmisti. Basi çiplakti: Siyah
saçlarini çiplak ensesinin üstüne toplamis ve saçlarinin sag tarafina, kutsal günlerde ikonalari süslemek için
satilan kƒgit güllerden takmisti. Bu güllerin benzerini, Bayan Lebyatkin'i ziyaretim aninda, odasinda asili olan
ikonanin altinda görmüstüm. Genç kadin her ne kadar basini önüne egmis gidiyorsa da, dudaklarinda
kurnazca, sevimli bir tebessüm vardi. Kadin, eger bir dakika daha oyalanmis olsaydi, belki de kiliseye
girmesine izin verilmeyecekti. Fakat, kadin kilisenin kapisindan içeri süzülmeyi basardi. Içeri girdikten sonra
da, kalabaligi yararak ön tarafa dogru yürüdü.
Gerçi vaaz yanlanmis, kilisenin salonunu dolduran kalabalik, Basrahibi büyük dikkat ve sessizlikle dinliyordu;
ama, yine de merakli birkaç göz yeni gelen bu kadini saskinlikla izlemisti. Kadin yüksek kürsünün önündeki
kutsal minderin üstüne diz çöktü ve pudrali yüzünü yere degecek kadar egdi; o sekilde uzun bir süre kaldi;
görünüse göre agliyordu. Fakat, basini dogrultup tekrar ayaga kalktigi zaman, yine eski neseli tavrini takindi.
Büyük nese
178
ve asiri zevkle, bakislarini, salonu dulduran kalabaligin yüzünde, kilisenin duvarlarinda dolastirmaya basladi.
Bazi kadinlara özel bir merakla bakiyor, hatta daha iyi görebilmek için ayak parmaklarinin ucunda
dogruluyordu; bir iki kere de kikir kikir gülmüstü. Vaaz bitmis ve büyük kutsal haç ortaya çikarilmisti. Valinin
karisi haça ilk gitmesi gereken kimse olmakla beraber, haçin birkaç adim önünde durdugu halde, sanki
Bayan Stavrogin'in daha önce gitmesini beklermis gibi bir hali vardi; Bayan Stavrogin'e gelince sanki önünde
kimse yokmus gibi dogruca haça gidiyordu. Valinin karisinin bu garip nezaketi, kusku yok ki, zekice
hazirlanmis bir oyundu; kilisedeki herkes bunu böyle yorumlamisti. Bayan Stavrogin'in de bunu böyle
yorumladigina kusku y oktu; fakat, kimsenin farkinda degilmis gibi yoluna devam etti; haçi öptükten sonra
çikis kapisina yöneldi. Herkes ona yol vermekle beraber kilisenin hademesi de ona yol açmak için önünden
yürüyordu. Fakat kapiya yaklastiginda, henüz basamaklara ulasmadan, küçük bir kalabalik kisa bir süre
yolunu kesti. Bayan Stavrogin, ister istemez durmak zorunda kalmisti; tam bu sirada garip bir yaratik,
saçinda kƒgit bir gül olan kadin, kalabaligi yararak geldi ve Bayan Stavrogin'in önünde diz çöktü. Kolay kolay
sasirmayan, özellikle toplumun içinde hislerine çok iyi hƒkim olmasini bilen Bayan Stavrogin, ayaklarina
kapanan bu kadina magrur ve sert bir tavirla bakti.
Burada, mümkün oldugu kadar kisaca isaret etmem gerekir ki, Bayan Stavrogin, son zamanlarda her ne
kadar biraz daha tutumlu ve hatta biraz cimri olmussa da, bazen hayir isleri için paraya acimazdi.
Petersburg'da bir hayir kurumunun üyesi oldugu da bilmen gerçeklerdendi. Kitligin son yilinda,
Petersburg'daki Açlik Çekenlere Yardim Komitesi'ne bes yüz ruble yardimda bulunmus ve bu yardimi
sehirde agizdan agza dolasmisti. Nihayet, çok yakin bir zamanlarda, yeni valinin atanmasindan hemen önce,
ilimizin fakir kadinlarina yardim etmek için bir kadinlar birligi kurmak üzereydi. Bu fikir önderin kafasinda
gittikçe genisliyordu; böyle bir birligin Moskova ve civarindaki illerde de kurulmasini tasarlamaya
179baslamisti bile. Ve simdi, yeni valinin ani atanmasi ile bütün hazirliklar yüzüstü kalmisti; söylenildigine
göre, yeni valinin karisi, böyle bir birligin gereksizligi hakkinda birkaç igneli söz etmisti ve bu konusmalar,
bire bin katilarak Bayan Stavrogin'e kadar iletilmisti. Erkeklerin kalbinde nelerin gizli oldugunu ancak Tanri
bilir; ama, tahmin ederim ki, Bayan Stavrogin kilisenin kapisinda dururken, valinin karisinin ve salonu
dolduran kalabaligin biraz sonra yanindan geçecegini bilerek için için sevmiyordu; kendi kendine söyle
düsünüyor olmaliydi: "Kendisi de gözleriyle görsün ki, benim hakkimdaki düsünceleri ve zekice yaptigini
sandigi konusmalari bana viz gelir. Hepiniz de bana viz gelirsiniz!..."
Bayan Stavrogin, ayaklarina kapanan genç kadina büyük bir dikkatle bakarak sordu:
- Ne var, yavrum? Ne istiyorsunuz?
Mary Lebyatkin, dehset içinde ve utanmis, fakat son derece saygili bir anlamla ona bakiyordu. Birdenbire,
garip bir kikirdamayla güldü.
Bayan Stavrogin, soran bakislarini etrafindaki kalabaligin üzerinde dolastirdi.
- Ne istiyor benden? Bu kadin kimdir, diye sordu. Mutsuz musunuz? Yardima ihtiyaciniz mi var?
"Mutsuz" kadin heyecanla titreyen bir sesle:
-Evet, Madam, ihtiyacim var... buraya... diye kekeledi. Buraya sadece elinizi öpmek için gelmistim...
Sözünün burasinda yine kikirdadi.
B akislarinda, büyügünden bir sey isteyen küçük bir çocugun saf anlami vardi. Bayan Stavrogin'in eline
sarilmak için öne dogru egildi; fakat, birden ürkmüs gibi ellerini tekrar geri çekti.
Bayan Stavrogin, üzgün bir tavirla gülümseyerek:
- Sadece bunun için mi geldiniz, diye sordu ve hemen sedef islemeli para kesesini çikardi ve içinden on
rublelik kagit bir parayi alarak kadina uzatti. Kadin parayi itiraz etmeden aldi. Bayan Stav180
rogin,
çok
ilgilenmisti
ve
kadini
basit
bir
dilenci
olarak
kabul
etmedigi
belliydi.
. Kalabaligin içinden biri bagirdi.
- On ruble verdi kadina!..
"Mutsuz" kadin, rüzgƒrdan ucu sallanan on rublelik kagit parayi sol elinin parmaklari ile sikica tutarak:
- Lütfen, Madam, elinizi öpeyim, diye mirildandi.
Bayan Stavrogin, her ne sebeple ise, kaslarini hafifçe çatarak, hemen hemen sert bir tavirla elini uzatti; genç
kadin kendisine uzatilan eli saygiyla öptü. Gözleri heyecanla parildadi. Tam bu sirada, pesinde sehir
sosyetesinin hanimlari ve yüksek memurlar oldugu halde valinin karisi geldi. Önündeki kalabalik yüzünden
durmak zorunda kalmisti; onunla beraber birçok kisi de durmustu.
Bayan Stavrogin birden:
- Titriyorsunuz, dedi. Üsüyor musunuz?
Sonra, paltosunu çikartip usagina atti ve omuzlarindan oldukça pahali siyah salini alarak, hƒlƒ önünde diz
çökmüs duran genç kadinin zayif omuzlarina sardi.
- Lütfen kalkin; rica ederim, ayaga kalkin!.. Kadin ayaga kalkti.
Bayan Stavrogin, sabirsizca etrafina bakinarak sordu:
- Nerede oturuyorsunuz? Nerede oturdugunu bilen var mi? Fakat kalabalik biraz önceki kalabalik degildi;
etrafini çevirenler
hep tanidik sosyete kisileriydi; erkek ve kadin karisikti; kimisi hos görmeyen bakislarla ve hayretle, kimisi
merakla bakiyordu; hatta, içlerinde bazilari, bir olayin arifesinde olduklarini hissetmis gibi, hafif bir
tebessümle bakiyordu.
Nihayet, iyi niyetli biri, Bayan Stavrogin'in sorusunu nezaketle cevaplandirdi.
- Tahmin ederim ki, Bay Lebyatkin'in kiz kardesidir. Konusan, tüm sehirli tarafindan sevilen ve sayilan
tüccarlardan
181Bay Andreyev'di. Gözlüklü, kir sakalli bir adamdi. Üzerinde bir Rus paltosu ve elinde silindir sapka vardi.
-Bogoyavlenska sokaginda, Filippov'un evinde oturuyor, diye ekledi.
- Lebyatkin mi? Filippov'un evi mi? Evet, böyle bir sey duymustum saniyorum. Tesekkür ederim, Bay
Andreyev. Fakat, kim bu Lebyatkin?
- Kendisine yüzbasi diyen biri, Madam. Korkarim, söylediklerine ve hareketlerine pek dikkat etmeyen biridir.
Onun kiz kardesi oldugundan kusku yok.
Bay Andreyev sesini alçaltip, anlamli anlamli Bayan Stavrogin'e bakarak ekledi.
- Evden kaçmis oldugunu tahmin ederim.
- Anliyorum. Tesekkür ederim, Bay Andreyev. Siz Bayan Lebyatkin misiniz, sevgili yavrum?
- Hayir, Madam, Bayan Lebyatkin degilim.
- Su halde agabeyinin ismi Lebyatkin olmali.
- Evet, Madam, Lebyatkin agabeyimdir.
- Simdi bakin ne yapacagim, yavrum. Benimle bareber geleceksiniz, sizi oradan evinize yollayacagim.
Benimle gelmek ister miydiniz?
Bayan Lebyatkin heyecanla ellerini çirpti.
- Oh, evet, bayilirdim!.. Lisa:
- Teyze, beni de beraber aliniz, lütfen! diye haykirdi.
Belki bunu da açiklamak zorundayim; Lisa, ayine valinin karisiyla gelmisti; Annesi doktorun tavsiyesiyle
araba gezisine çikmis ve cani sikilmasin diye Bay Drozdov'u da yanina almisti.
Bayan Stavrogin büyük bir gururla:
-Her zaman bana gelmeni istedigimi bilirsin, yavrum, dedi. Ya annen kizarsa?
182
Bayan Stavrogin sözünü tamamlar tamamlamaz Lisa'nin asiri heyecanini görünce sasirdi.
Lisa, Bayan Stavrogin'i yanaklarindan öperek yalvardi. -Lütfen, teyzecigim, sizinle gelmek zorundayim.
Valinin karisi çok sasirmisti. -Mais qu'avez vous done, Lisa! (Ne oldu size, Lisa!)
- Oh, son derece üzgünüm, sevgili kuzen; fakat, teyzemle gitmek zorundayim.
Böyle söyleyen Lisa, hosnutsuzlugunu saskinligi ile belirten chere cousine'e (sevgili kuzen) döndü ve
yanaklarindan öptü. Sonra aceleyle:
- "Maman"a söyleyin beni derhal teyzemin evinde bulsun, dedi. "Maman" sizi ziyaret etmek için
sabirsizlaniyordu. Bu sabah bana böyle söylemisti. Size söylemeyi unutmustum. Özür dilerim. Lütfen kizma,
Julie, chere... cousine (sevgili kuzen). Teyzecigim, ben hazirim!..
Sonra Bayan Stavrogin'in kulagina egildi.
- Beni beraberinizde götürmezseniz, teyzecigim, diye fisildadi, arabanizin arkasindan haykirarak kosarim.
Onu kimsenin duymamis olmasi çok iyiydi. Hatta, Bayan Stavrogin bile bir adim geri çekilerek bu kudurmus
gibi heyecanli kiza bakti. Bu bakis her seye bir anda karar vermesine yetti; o anda Lisa'yi beraberinde
götürmeye karar vermisti.
Elinde olmayarak bagirdi.
-Buna bir son vermeliyiz!.. Pekƒlƒ, Lisa, bizimle gelebilirsin.
Sonra sesini biraz daha yükselterek:
-Tabii, Bayan Lembke izin verirse, dedi.
Bu arada, içten gelme magrur bir tavirla valinin karisina dönmüstü.
Bayan Lembke, göze batan asiri bir zariflikle
- Gerçekten onu bu zevkten yoksun etmek istemem, diye, mirildandi.
183Sonra, sevimli bir tavirla gülümseyerek mirildanmasina devam etti:
- Özellikle onun nasil dikbasli oldugunu ben de biliyorum. Bayan Stavrogin, magrur ve kibar bir tavirla:
- Anlayisiniza tesekkür ederim, dedi
Bayan Lembke, asiri heyecandan yüzü kizararak:
- Ayrica, dedi. Evinize gelmekle duyacagi zevkin yani sira, Lisa'yi öyle soylu ve elemli bir çekis nedeni var
ki...
Mutsuz kadina yan yan bakarak devam etti:
- Sayet ifadem dogruysa, tam da kilisenin kapisi önünde. Bayan Stavrogin, büyük bir agirbaslilikla
söylenenleri dogruladi.
- Böyle düsünceler size onur verir, Madam.
Bayan Lembke, birden elini uzatti ve Bayan Stavrogin elinin parmak uçlarina aceleyle dokundu. Genel etki
çok güzeldi; orada hazir bulunan kisilerin bazisi, gerçek bir içtenlikle, bazisi ise, yapmacik bir hayretle
gülümsüyordu.
Orada hazir bulunanlarin gülümseyislerini kelimelerle canlandiracak olursak; Bayan Stavrogin'i
küçümseyerek, ziyarete gitmeyenin Bayan Lembke olmadigi, tersine, Bayan Stavrogin'in onu kendisinden
uzak tuttugu ve valinin karisinin, Bayan Stavrogin'in evinden kovulmayacagim bilmis olsa onu kosa kosa
ziyarete gidecegi herkes tarafindan anlasilmisti.
Bayan Stavrogin, kilisenin kapisina henüz yanasmis olan arabasini Bayan Lebyatkin'e göstererek:
- Bininiz, yavrum, dedi.
"Mutsuz" kadin büyük bir neseyle arabaya kostu ve bir usagin yardimi ile bindi.
Bayan Stavrogin, gerçekten dehsete kapilmis gibi rengi soldu:
- Ulu Tanrim, diye haykirdi. Topal misiniz?
Bayan Stavrogin'in renginin solmasini herkes görmüstü; ama, nedenini anlayamamisti.
184
Araba, parke yollarda sarsilarak uzaklasti. Bayan Stavrogin'in evi kiliseye çok yakindi. Daha sonra, bana
Lisa anlatmisti; Bayan Lebyatkin üç dakika süren yolda çilginlar gibi kahkahlarla gülmüs, Bayan Stavrogin
ise, Lisa'nin deyisiyle, "ipnotize edilmis" gibi oturmustu.
5
AKILLI YILAN .
Bayan Stavrogin, usagi çagiran çingiragi çaldiktan sonra kendisini bir koltugun üstüne atti.
Bayan Lebyatkin'in, odanin hemen hemen tam ortasinda duran büyük masanin yanindaki bir sandalyeye
oturmasini isaret etti.
- Oraya oturun, yavrum. Bay Verkhovensky, buna ne anlam verirsiniz? Su kadina bakin... nedir bunun
anlami?
Bay Verkhovensky:
- Ben...ben... diye mirildandi. Tam o sirada usak geldi.
-Hemen bir fincan lütfen! Mümkün oldugu kadar çabuk! Araba da beklesin!...
,
Bay Verkhovensky, bitkin bir sesle haykirdi.
- Mais, chere etexcellente amie, dans qiielle inquietude... (Ama sevgili dostum, ne kadar üzüntü ile...)
Bayan Lebyatkin, sevinçle el çirpti ve konusulanlari dinlemeye hazirlanirken haykirdi:
- Oh, Fransizca, Fransizca! Insan yüksek sosyeteye girdigini hemen anliyor!
Bayan Stavrogin, dehsete düsmüs gibi kadina bakakaldi.
Hepimiz sessizce, bu olayin nasil sonuçlanacagini anlamak için oturuyorduk. Shatov, basini önüne egmis ve
Bay Verkhovensky, sanki olayin bütün sorumlulugu onunmus gibi çekingen bir tavirla
185oturuyordu. Sakaklarinda ter damlaciklari parildiyordu. Lisa'ya bir göz attim; salonun bir kösesinde,
hemen hemen Shatov'un yaninda oturuyordu. Gözleri, Bayan Stavrogin ile topal kadin arasinda dolasip
duruyordu; dudaklarinda bir tebessüm vardi; fakat, bu tebessüm hos degildi. Bayan Stavrogin bu tebessümü
gördü. Bayan Lebyatkin, tamamen dalgin görünüyordu; Bayan Stavrogin'in güzel dösenmis salonunu hayran
hayran seyrediyordu; mobilyaya, halilara, duvardaki resimlere, rokoko tarzi boyali tavana, kösedeki büyük
bronz Isa heykeline, porselen lambalara, albümlere ve masanin üzerindeki öteberiye dikkatle bakiyordu.
Birden Shatov'a hitaben haykirdi.
- Demek siz de buradasiniz, dostum!.. Epey zamandan beri görüsemiyorduk; fakat, kendi kendime
düsündüm: "O olamaz! Buraya nasil gelebilir ki?"
Sonra neseli bir kahkaha atti.
Bayan Stavrogin, hemen Shatov'a döndü.
- Bu kadini taniyor musunuz? diye sordu.
Shatov, yerinden kalkacakmis gibi bir hareket yapmakla beraber, kalkmadan mirildandi: -Evet, Madam.
- Ne biliyorsunuz? Lütfen, hemen anlatin! Shatov hiçbir neden yokken gülümsedi.
- Sey... diye kekeledi. Siz kendiniz de anlayabilirsiniz...
- Neyi anlayabilirim? Haydi, durmayin, bir seyler söyleyin?..
- Peki, agabeyi yüzbasi Lebyatkin'le beraber oturuyor.
- Eeee?
Shatov, yine duraksadi.
- Oh, gerçekten sözetmeye degmez, diye mirildandi. Sonra, kararli bir tavirla sustu. Hatta, kararinin kesin
olmasi,
yüzünün kizarmasina neden oldu. Bayan Stavrogin öfkeyle söylendi.
186
- Zaten sizden daha fazlasi beklenemezdi.
Herkesin bir seyler bildigini; fakat, her nedense söylemekten korktugunu ve sordugu sorulara kaçamak
cevaplar vermek yoluyla kendisinden bir seyleri saklamaya çalistigini kesinlikle anlamisti.
Usak, elinde küçük bir gümüs tepsiyle geldi ve Bayan Stavrogin'in istedigi kahveyi uzatti; fakat, haniminin
küçük bir el hareketi ile Bayan Lebyatkin'e dogru yürüdü.
Bayan Stavrogin:
- Için, yavrum, dedi. Kilisenin önünde üsümüs olmalisiniz. Bayan Lebyatkin:
- Mersi, diyerek kahveyi aldiktan sonra, usaga "mersi" demesinden ötürü kahkahalarla gülmeye basladi.
Fakat, Bayan Stavrogin'in öfkeli bakisini görünce hemen sustu ve fincani masanin üzerine birakti.
Garip bir tavirla:
- Bana kizmiyorsunuz, ya, Teyzecigim, dedi. Bayan Stavrogin saskinlikla yerinde dogruldu.
- Neee? Sizin teyzeniz miyim? Böyle söylemekle ne kastettiniz?
Bayan Lebyatkin, bu kadar siddetli bir öfkeyle karsilasacagini kestirememis olmali ki, korkudan zangir zangir
titreyerek arkasina yaslandi.
Bayan Stavrogin'e saskinliktan irilesmis gözlerle bakarken:
- Size... size... böyle hitap etmem gerektigini dü... düsünmüstüm, diye mirildandi. Lisa, size böyle diyordu.
- Hangi Lisa'dan bahsediyorsunuz?
Bayan Lebyatkin parmagi ile Lisa'yi göstererek:
- Su genç hanimdan, dedi.
- Ne zamandan beri ona Lisa diyorsunuz? Bayan Lebyatkin kendisim biraz toparlayabilmisti.
187- Neden olmasin? On dakika evvel, siz kendiniz ona böyle demediniz mi?
Sanki zorla gülüyormus gibi bir tebessümle ekledi:
- Onun kadar güzel bir kizi her zaman rüyamda görürüm. Bayan Stavrogin, durumu biraz kavrayarak
sakinlesmisti; Hatta,
Bayan Lebyatkin'in son kelimelerine hafifçe gülümsedi. Genç kadin, onun gülümsedigini görünce yerinden
kalkti ve sekerek onun yanina gitti.
..
Birden, Bayan Stavrogin'in, daha önce omuzlarina koymus oldugu sali omuzlarindan çekerek uzatti.
- Lütfen, sunu geri alin, dedi. Geri vermeyi unutmustum. Bu kadar kaba davrandigini için bana kizmayin.
- O sali hemen omuzlariniza örtün ve sizde kalsin. Simdi gidip yerinize oturun, kahvenizi için. Sakin benden
korkmayin, yavrum. Sakin olun.
- Sizi anlamaya basliyorum.
Bay Verkhovensky, yine söze karisacak oldu.
- Chere amie... (sevgili dostum)
- Oh, Bay Verkhovensky, siz olmasaniz ne yaparim bilmem... Bari bana siz yardim edin. Lütfen, yaninizdaki
hizmetçi odasinin çingiragini çalin.
Kimse konusmadi. Gözleri kuskuyla hepimizin yüzünde dolasti. Çok sevdigi oda hizmetçisi Agasha salona
girdi.
- Lütfen, bana, Cenevre'de almis oldugum kareli sali getirin. Bayan Shatov ne yapiyor?
- Pek iyi degil, Madam.
- Ona buraya kadar zahmet etmesini söyler misin, Lütfen. Hasta olsa bile, gelebildigi takdirde çok memnun
olacagimi da bildir.
Tam o sirada, holden gelen sesler duyuldu. Biraz sonra, salonun kapisinda, Maurice'nin koluna dayanarak
soluk soluga yürüyen, Bayan Drozdov göründü.
188
Zayif, fakat çok sinirli kadinlarda sik sik görülen huzursuzlugu, tamamen sesine aksettiren bir haykirisla:
- Oh, aman, buraya kadar güçlükle gelebildim! dedi. Lisa, çilgin kiz, anneni ne kadar sikintilara sokuyorsun?
Sevgili Stavrogin, buraya kadar kizimi almak için geldim.
Bayan Stavrogin, yasli kadina suratini asarak bakti. Yerinden kalkacak oldu; hatta, yari yariya kalkmis da
sayilirdi. Hosnutsuzlugunu saklamaya gerek görmeden:
- Tünaydin, Praskovya, dedi. Oturursaniz memnun olurum. Geleceginizi zaten biliyordum.
***
Bayan Drozdov, böyle bir karsilamadan ötürü hayret etmis olamazdi. Bayan Stavrogin, eski okul arkadasina,
gençlik yillarindan beri, dostluk görünümü altinda daima sert davranir; hatta, bu davranislarinda küçük bir
tiksinti bile olabilirdi. Oysa, bu defa olaganüstü bir durumdu. Daha önce bahsettigim gibi, bu iki arkadasin
arasi son günlerde nedense açikti. Bayan Stavrogin, bu soguklugun nedenlerini simdilik bilmiyordu ve bu
bilgisizligi arayi büsbütün sogutuyordu; fakat, Bayan Stavrogin'in öfkelenmesinin asil nedeni, son
zamanlarda, Bayan Drozdov'un ona karsi garip bir üstünlük elde etmesiydi. Kuskusuz Bayan Stavrogin, son
derece üzgündü ve kulagina kadar bazi söylentiler de geliyordu; özellikle, bu söylentilerin belirsiz olmasi onu
daha fazla üzüyordu. Bayan Stavrogin, çok açik sözlü ve sözünü esirgemeyen bir kadindi. Bunu söyle
açiklayabilirim ki onun gizli kapakli islerle ilgisi yoktu; ugrasacagi kimselerle açikça ve korkusuzca çarpisirdi.
Her ne hal ise, iki kadin birbirlerini bes günden beri görmüyorlardi. Son görüsme, Bayan Stavrogin tarafindan
yapilmis, "su Drozdov yaratigini" gücendirmis ve onu utanç içinde birakmisti. Sunu kaydetmekte hakiyim ki,
Bayan Drozdov, Bayan Stavrogin'in ondan korkmasi
189için bir neden oldugunu bilerek gelmisti. Bunun böyle oldugu, bakislarindan açikça anlasiliyordu. Fakat,
görünüse bakilacak olursa, ne zaman Bayan Stavrogin'in utançtan yerin dibine geçmesi beklenirse,
seytanca bir zekƒyla bu zor durumdan kurtulmasini biliyordu. Hiç itiraz etmeden kendilerine hakaret
edilmesine göz yuman birçok zayif karakterli kadin gibi, durumun kendi yararina döndügünü hisseden Bayan
Drozdov, ilk firsatta saldirgan kesilirdi. O zamanlar hasta oldugu dogruydu ve eskisinden daha sinirli
olmasinin nedeni de bu hastaligiydi. Nihayet, sunu da ekleyebilirim ki, eger bu iki eski okul arkadasi arasinda
herhangi bir tartisma çikacak olsaydi, bizden sakinmalarina gerek yoktu; çünkü, bizler de yakin birer aile
dostu sayiliyorduk. O zamanlar bunu, belirli bir hayretle anlamistim. Bayan Stavrogin'in gelisinden beri
ayakta duran Bay Verkhovensky, Bayan Drozdov'un haykirimi ile koltuguna çöker gibi oturdu ve çaresizlik
içinde benim bakislarimi yakalamaya çalisti. Shatov, sert bir hareketle yerinde döndü ve hatta soluyarak bir
seyler bile mirildandi. Bende biraktigi izlenim, bir an evvel buradan kurtulup gitmek istemesiydi. Lisa da
ayaga kalkmak üzereyken, tekrar yerine oturdu. Annesinin bagirisina önem vermemis görünüyordu. Bu tavri,
onun dikbasli olusundan degildi; fakat, daha baska ve etkili duygularin tutsagi olusundan ötürüydü. Gözlerini
dalgin dalgin yere dikmisti; hatta, Bayan Lebyatkin'in bile farkind

Benzer belgeler