Bilgisayara İndir - Hisar Intercontinental Hospital

Transkript

Bilgisayara İndir - Hisar Intercontinental Hospital
Editörden
Doç. Dr. Salih SOMUNCU
Medikal Direktör ve Genel Yayın Editörü
Değerli okuyucularımız, hastalarımız ve ziyaretçilerimiz;
2012 yılına merhaba diyen dergimiz “Hospital”ın yeni sayısına hoş geldiniz.
Size özel hazırladığımız konular ve merak edilen soruların yanıtlarını
bir araya getirdiğimiz bu yayınımızda ilginizi çekecek konular bulacağınızı
umuyoruz.
Her alanda olduğu gibi sağlık alanında yaşanan gelişmeler, hastalıklarla
mücadelenin temelinde tedaviden önce önleyici çalışmaların olduğunu bir
kez daha ortaya koyuyor. Özellikle çağın vebası olarak nitelendirilen kanser
hastalığının erken tanısının ne kadar önemli ve hayat kurtarıcı olduğunu
görüyoruz. Bu amaçla 11. Sayımızda erken tanının en büyük yardımcısı
Check‐up ile erken tanının hayat kurtarıcı olduğu pankreas ve akciğer
kanserlerine detaylı olarak yer verdik.
Teknolojik gelişmelerin çözümüne sağladığı katkıyı bir kez daha gözler
önüne seren girişimsel radyoloji ve tüp bebekteki özel uygulamaları güncel
başlığı altında sizlerin beğenisine sunduk.
Kışın sert yüzünü göstermesi ve güneşin hayatımızdan çekilmeye
başlamasıyla birlikte gündeme gelen D vitamini eksikliği de konu
başlıklarımız arasında. Ayrıca kış sporlarında dikkat edilmesi gerekenler ve
özellikle çocuklarımızda kış mevsimiyle birlikte daha sık görülen üst
solunum yolu enfeksiyonları konusundaki yazılarımızı ilgiyle okuyacağınıza
inanıyoruz.
Plastik Cerrahi ve Dermatoloji konularında en çok merak edilen soruları
Burun Estetiği, Saç Ekimi ve Lazer Epilasyon yazılarımızla yanıtladık. Ayrıca
bu sayımızda çocuklarımızda çevredeki uyaranların artması nedeniyle daha
fazla görülmeye başlayan öğrenme güçlüğü ve Disleksi’yi işledik.
2012 yılının ve bundan sonraki tüm yılların sizlere sağlık ve mutluluk
getirmesi dileğiyle.
HİSAR INTERCONTINENTAL
HOSPITAL
İmtiyaz Sahibi:
Hisar Intercontinental Hospital adına
Uzm. Dr. Fazlı YILMAZER
Genel Yayın Editörü
Doç. Dr. Salih SOMUNCU
İÇİNDEKİLER
Güncel
• Başarıyı Artıran Özel
Uygulamalar
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Banu BİCAN
Görsel ve İçerik Editörleri
Özlem ÖZEN
M. Kemalettin SEVİNDİ
Yayın Kurulu
Doç. Dr. Salih SOMUNCU
Prof. Dr. Bekir Sami UYANIK
Doç. Dr. Yılmaz BİLSEL
Doç. Dr. Seyhan ALKAN
Gülveren AKYOL
• Çocuklarda
24
Tekrarlayan
Üst Solunum
Yolu Enfeksiyonları
8
Girişimsel Radyoloji
• Tanı ve Tedavi Amaçlı
Girişimsel Radyoloji
74
Gündem
12
• D Vitamini
66
• Akciğer Kanseri
16
• Check‐Up
32
• Pankreas Kanseri
36
Rinoplasti
Kurumsal İletişim
Hisar Intercontinental Hospital
Kurumsal İletişim Müdürlüğü
[email protected]
Tel: +90 216 524 13 00
Dosya
Yerel süreli yayın
Dergimizde yer alan yazılar hastalıkların tanı ve
tedavi metodları hakkında toplumu bilgilendirmek
üzere yayımlanmaktadır. Dergimizde kullanılan yazı
ve fotoğraflar Hisar Intercontinetal Hospital’in izni
olmadan kullanılamaz.
62
• Denizaltının Sessiz
Ama Canlı Dünyası
Çocuk Sağlığı
Yaşamdan Kesitler
• Disleksi
40
58
• Masum ve Mağdur
İnsanların Coğrafyası
Kısa Kısa
Tıp ve Sanat
Sağlıklı Yaşam
78
Dr. İzlem Göçmen
70
• Burun Estetiği ile İlgili
Merak Edilenler
Nijer
Baskı
Çamlıca Basım Yayın ve Tic. A.Ş.
Bağlar Mah. Mimar Sinan Cad. No:52
Güneşli – Bağcılar / İstanbul
Tel: +90 212 657 88 00
Faks: +90 212 657 95 88
www.camlicabasim.com.tr
54
• Diş Sıkma ve
Gıcırdatma
İçimizden Biri
Yakın Plan
• Kış Sporları
• Greenlight
• Kolesterol
Sanat Yönetmeni ve Grafik Tasarım
Ali UZUN
Yönetim Merkezi
Hisar Intercontinental Hospital
Saray Mah. Site Yolu Cad. No: 7 PK.34768
Ümraniye / İstanbul
Tel: +90 216 444 5 888
Faks: +90 216 524 13 23
www.hisarhospital.com
Dosya
Uzman Görüşü
Tüp Bebek Tedavisi
• Klinik Laboratuvarlar
Saç Ekimi
20
• Saç Ekimi Öncesi ve
Sonrasında Merak
Edilen Her Şey
Lazer Epilasyon
Kötü Doktorlar,
Şarlatanlar
50
• Multifestjin’deydik
• Hijyen ve Cilt Sağlığı
Eğitimi Verdik
28
• NRP Eğitimine
Ev Sahipliği Yaptık
81
Tüp Bebek [IVF] Merkezi Direktörü
1983 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nden mezun olan Dr. Gürbüz,
ihtisasını Ankara Dr. Zekai Tahir Burak
Kadın ve Çocuk Hastalıkları
Hastanesi’nde tamamladı. Hacettepe
Üniversitesi’nden doçentlik unvanını aldı.
Amerika’da Johns Hopkins
Üniversitesi Üreme Endokrinolojisi,
İnfertilite ve Tüp Bebek Bölümü’nde
çalışan Doç. Dr. Gürbüz, Hisar
Intercontinental Hospital Tüp Bebek
Merkezi Direktörü olarak görev yapıyor.
İlk tüp bebek Louise Brown’ın doğumunun
üzerinden 33 yıl geçti. Geçen bu süre zarfında,
tüp bebek uygulamasında pek çok yenilik ve
değişiklik de yaşandı. Özellikle son yıllarda
başlayan özel uygulamaların desteğiyle,
doğal yollarla bebek sahibi olamayan çiftlerin
tedavisinde tüp bebek yöntemleri ilk sıralara
yükseldi. Türkiye’de ise son verilere göre
tüp bebek sayısı 50 binin üzerinde bulunuyor.
Tüp bebek tedavisinde başarı şansını artıran uygulamaları,
Hisar Intercontinental Hospital Tüp Bebek Merkezi Direktörü
Doç. Dr. Birgül Gürbüz’den öğrendik…
Tüp Bebek
Doç. Dr. Birgül GÜRBÜZ
Güncel
Embriyo Dondurma (Cryopreservation)
5
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Tüp bebek uygulamasının yapıldığı dönemde hastaya
kaliteli embriyoların transferinden sonra artan kaliteli
embriyolar, çiftin isteği ile daha sonraki denemelerde
kullanılmak üzere dondurularak saklanabilir. Türkiye’de
yasal olarak 5 yıl boyunca embriyolar sıvı nitrojen içinde
saklanabilmektedir. Bu durum hastaya maddi ve manevi
avantaj sağlar. Eğer bu uygulamada gebelik oluşmaz veya
düşük ile sonlanırsa veya çift doğumdan sonra tekrar
bebek sahibi olmak isterse; bir sonraki tüp bebek
işleminde tekrar yumurtalıkların uyarılması ve yumurta
toplanmasına gerek kalmaksızın embriyolar çözülerek
sadece embriyo transfer işlemi uygulanır. Bazen tıbbi
zorunluluk nedeniyle de embriyoların dondurulup
transferin ertelenmesi gerekebilir. Embriyoların transfer
edileceği dönemde kadında herhangi bir hastalık,
ameliyat gibi durumlar ortaya çıkarsa transfer ertelenip
embriyolar dondurulabilir. Rahim iç duvarını döşeyen
tabakalar yeterince olgunlaşmaz ve ince kalırsa, tedavi
sırasında kadının yumurtalıklarının aşırı uyarılmasına bağlı
hiperstimülasyon sendromu (OHSS) ortaya çıkarsa;
embriyolar dondurulup, bu sorunların giderildiği bir
dönemde embriyo transferi yapılabilir. Ayrıca rahim
içinde yer kaplayan polip, miyom, yapışıklık gibi sorunlar
tedavi sırasında fark edildiği zaman da embriyolar
dondurulup bu sorunlar cerrahi olarak düzeltildikten
sonra çözülüp, embriyo transferi yapılabilir.
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
6
Embriyolar Ne Zaman ve Nasıl Dondurulur?
Embriyolar tüm gelişim evrelerinde dondurulabilir.
Embriyolar koruyucu bir sıvı (kriyoprotektan) ile
dengelenerek özel plastik taşıyıcılara konulur ve sıvı
nitrojen içerisinde ‐196 derecede dondurulur. Her hasta
için ayrı saklama yerleri olan özel tanklarda saklanır.
Dondurulmuş embriyolar çözülecekleri zaman sıvı
nitrojenden çıkarılır, koruyucu sıvıdan ayrılarak özel bir
kültür ortamına alınır ve inkübatöre konulur. Aynı gün
veya ertesi gün iyi görünen embriyolar transfer edilebilir.
Embriyolar dondurma işlemine karşı hassas oldukları için
tüm dondurulan embriyolar çözüldüğünde aynı canlılıkta
bulunmaları mümkün olmayabilir. İyi bir dondurma
programından beklenen canlılık oranı %75‐80'dir.
Dondurulup çözdürülmüş embriyo transferi ile elde
edilen klinik gebelik ve canlı doğum oranları taze embriyo
transferleri ile elde edilen oranlara yakındır.
tahlilleri değerlendirilip sağlık durumuyla ilgili bilgi
edinildiği gibi; embriyoların da metabolizmalarını; yani
beslenme alanı içindeki hangi maddeleri tükettiğini,
bunun sonucunda içinde geliştiği ortama ne salgıladığını
inceleyerek sağlık durumları ile ilgili bilgi alınabileceği ve
gebelik oluşturma şansının değerlendirilebileceği
düşünülmektedir. Yeni geliştirilen bu yeni yöntemin adı
‘Metabolomics’tir. Henüz rutin kullanıma girmemiş olan
ve faydası araştırılan bu yöntemin ayrıca embriyonun
tutunabilirliğini artırmak şeklinde bir avantajı yoktur.
Endometrial Ko‐Kültür (Yapay Rahim)
IMSI (Intra Cytoplasmic Morphologically
Selected Sperm Injection)
IMSI; geleneksel IVF/ICSI mikroskopları ile karşılaştırıldığında
özel büyütme teknikleri kullanarak spermlerin morfolojik
analizlerinin üst düzeyde incelemesine olanak sağlayan
bir yöntemdir. Standart ICSI uygulamalarında canlı sperm
hücresi en fazla 400 kat büyütülerek spermin genel
morfolojik özellikleri (baş‐boyun‐kuyruk yapısı) incelenebilir.
IMSI Kimlere Uygulanmalıdır?
• Özellikle erkekte şiddetli kısırlık görülen vakalarda,
• Tekrarlayan tüp bebek başarısızlığında,
• Nedeni izah edilemeyen infertilite durumlarında,
• Sperm örneğinde normal sperm oranı düşük olan
vakalarda IMSI uygulaması, implantasyon ve gebelik
oranlarını artırıp; erken dönem düşük riskini azaltabilir.
PGD (Pre‐implantasyon Genetik Tanı)
Doğum öncesi anne karnında gelişen bebekte genetik bir
hastalık olup olmadığı gebeliğin 12. haftasından itibaren
Yumurtalar Hangi Durumlarda Dondurulabilir? yapılan testlerle anlaşılabilir. Ancak bu testler ciddi bir
Tıbbi zorunluluk durumunda yumurtalar sperm ile
döllenmeden daha ileri yıllarda kullanılmak üzere
dondurulabilir. Bu tıbbi zorunluluk halleri Sağlık Bakanlığı
Yönetmeliği’nde belirtilmektedir. Evli olmayan kadınlarda,
kısırlık oluşturma riski yüksek olan kanser tedavileri
öncesinde yumurtalar dondurulabilir. Kanser tedavisi
öncesinde kadının evli olması durumunda yumurta
dondurulması yerine embriyo dondurulması daha yüksek
başarı sağlanması nedeni ile tercih edilir.
Tıraşlama/Soyma (Assited Hatching)
Transfer edilecek embriyoların en dış zarının (zona
pellucida) mikroskop altında mekanik, asit veya lazer ile
kısmen inceltilmesi işlemidir. Bu işlemin embriyonun,
rahim duvarına tutunmasını kolaylaştırdığı düşünülmektedir.
İleri yaşlarda, kalın duvarlı embriyolarda veya daha önceki
uygulamalarda rahim içine tutunma (implantasyon)
problemi olan hastalarda uygulanır.
7
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
hastalığı gösterdiğinde gebeliğin ilerlemiş döneminde
(yaklaşık 5.ay) sonlandırılması gerekir. Bu da çiftin
psikolojik ve fizyolojik olarak yıpranmasına neden olur.
Oysaki pre‐implantasyon genetik tanı (PGD) ile genetik
hastalığı olan embriyolar daha anneye transfer edilmeden
yani gebelik başlamadan tespit edilerek; kromozomlarında
sayısal ya da yapısal nitelikte bir bozukluğa sahip
olabilecek olan embriyolar saptanır. Böylece sadece
sağlıklı embriyolar transfer edilebilir. Embriyolar şekil ve
yapı itibarı ile normal görünseler bile kromozom
anomalilerine bağlı olarak gebelik gelişmeyebilir veya
gelişen gebelik düşükle sonlanabilir. Yapılan araştırmalarda
iyi kalitede görünen embriyolarda %35‐40, kötü kalitedeki
embriyolarda %85‐90’a varan oranda kromozomal
bozukluk saptanmıştır.
• Üreme sağlığı uzmanı, genetik danışman ve ilgili
hastalığın doktoru tarafından hastanın PGD için uygun
olup olmadığı değerlendirilir.
• Çift tüp bebek işlemine hazırlanır.
• Anneden alınan yumurta, babadan alınan sperm ile
laboratuvar ortamında döllenir.
• Bölünmüş embriyolar 3. gün 6‐10 hücre aşamasına
geldiğinde önce hücrelerin ayrışması için hazırlanan
özel sıvıda bekletilir, daha sonra mikroskop altında
uygun teknikle her embriyodan 1‐2 tane hücre çıkartılır.
• Biyopsi ile elde edilen hücreler numaralandırılarak,
fiksasyon işlemi uygulandıktan sonra kromozomların
mikroskop altında incelenmesine olanak sağlayan özel
teknikler uygulanır.
• Sayısal ya da yapısal kromozomal bozukluk gösteren
embriyolar tespit edilir ve sağlıklı embriyolar anne
adayının rahmine transfer edilir.
Bu tekniğin uygulanacağı vakaların son derece özenle
seçilmesi gerekir. Unutulmamalıdır ki, PGD, embriyodan
biyopsi yöntemiyle bir hücrenin alınmasını gerektiren ve
potansiyel olarak embriyoya zarar verebilecek bir işlem
olup; gereksiz uygulanan vakalarda yarardan çok zarara
neden olabilir. Anne rahmine transfer edilmesi düşünülen
embriyo sayısından daha az sayıda embriyo elde edilen
vakalarda kesinlikle uygulanmamalıdır.
Metabolomics
Tekrarlayan tüp bebek başarısızlıkları ve tekrarlayan yavaş
ve/veya kötü embriyo kalitesi olan çiftlerde; tedaviye
başlamadan önce anne adayından toplanmış ve
dondurularak saklanmış olan rahim içi endometrium
hücreleri üzerinde embriyoların kültüre edilmelerinin
sonuç verebileceği düşünülmüştür. Adetin 21. günü
rahim içinden alınan ufak bir doku örneği laboratuvar
koşullarında ayrıştırılır, hastanın kendi kanından elde
edilen inaktive edilerek filtrasyondan geçirilmiş serum ile
kültür ortamı oluşturulur ve gerekli hücreler çoğaltılır (1‐
3 hafta arası sürmektedir). Eğer bir sonraki adet
döneminde tedavi planlanıyorsa kültür devam ettirilir.
Daha ileri bir tarih planlanması durumunda ise gelişen
hücreler dondurularak saklanır. Daha sonra hasta tüp
bebek tedavisine alınır. Yumurta toplama işlemi
yapıldığında dondurulmuş olarak saklanan örnekler
çözülür. Ko‐kültür dediğimiz yapay bir rahim içi dokusu
oluşturulur. Tüp bebek işlemi yapılıp döllenme
görüldükten sonra oluşan embriyolar transfer işlemine
kadar bu doku içinde büyütülür. Son yıllarda geliştirilen
kültür sıvıları, embriyolar için çok uygun beslenme alanı
oluşturarak ko‐kültür uygulamalarının gebelik şansını çok
yükseltmediğinden dolayı çoğu merkez riskler içeren bu
yöntemi tercih etmemektedir.
Günümüzde transfer edilecek embriyolar seçilirken
mikroskop altında değerlendirilerek hücre sayıları ve
şekilsel özelliklerine göre en kalitelisi ve anne rahmine
tutunma ihtimali en yüksek olan seçilir. Ancak
embriyonun kalitesinin iyi olması embriyoların genetik
ve metabolik aktiviteler açısından normal olduğunu
tespit etmeye yeterli değildir. Embriyoların kromozomal
(genetik) olarak normal olup olmadığını değerlendirmek
ancak biyopsi yoluyla alınan bir veya iki hücrenin pre‐
implantasyon genetik tanı (PGD) yöntemiyle
incelemesiyle mümkün olabilir. Ancak bu yöntemin
uygulanması için; ileri anne yaşı, genetik bir hastalık
taşıyıcısı olmak, tekrarlayan gebelik kayıpları, tekrarlayan
başarısız uygulamalar, şiddetli erkek faktörü gibi geçerli
sebeplerinin olması gerekir. Bir insanın kan ve idrar
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
8
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1998 yılında mezun olan
Bülent Çapar, uzmanlığını 2005 yılında İzmir Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği’nde tamamladı. 20072008 yılları arasında New York, Hospital for Special Surgery’de
Spor Yaralanmaları ve Artroskopik Cerrahi, Protez Cerrahisi ile
ilgili özel çalışmalarda bulunan Op. Dr. Bülent Çapar’ın mesleki
ilgi alanları arasında; Spor Yaralanmaları ve Artroskopik Cerrahi
(Diz, Omuz, Ayak Bileği, Kalça), Osteoartritte (Kireçlenme)
Protez Cerrahisi, Revizyon Protez Cerrahisi (Sorunlu Protez
Cerrahisinde İkincil Cerrahi) yer almaktadır. Op. Dr. Bülent Çapar
Hisar Intercontinental Hospital Ortopedi ve Travmatoloji
Bölümü’nde görev yapmaktadır.
Heyecan Tutkunuz,
Sakatlıkla
Sonlanmasın !
Gündem
Kış mevsiminin gelmesiyle kar keyfini doyasıya yaşamak isteyen
heyecan tutkunlarının ilk durağı kayak merkezleri, bu yıl da kayak
sevdalılarıyla dolup taşacak gibi. Ancak gerekli tedbirler alınmazsa,
bu keyifli spor ciddi sakatlanmalara yol açabiliyor...
9
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Bütün yıl spor yapmayıp bir anda, kayak gibi
denge, hız, nefes, akciğer kapasitesi ve ciddi bir
bedensel aktivite gerektiren bir spor tercihi dikkatsiz
ve bilinçsiz yapıldığında ciddi yaralanmalara,
ortopedik sakatlıklara neden olabiliyor. Spor
yaralanmaları ve kayak yaparken sakatlanmamak
için alınması gereken önlemleri Hisar Intercontinental
Hospital Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op.
Dr. Bülent Çapar’a sorduk…
Kış sporlarında özellikle kayak yaparken
dikkat edilmesi gerekenler nelerdir?
Her spor dalında olduğu gibi spora başlamadan
önce gerekli kas egzersizlerimizi yapıp
kaslarımızın aktiviteye hazırlıklı olmasını
sağlamalı aktivite öncesi ısınmalıyız. Isınmamış
kas ve bağlar yaralanmaya açıktır. Soğuk
havalarda görülen sakatlıklar daha çok kas ve
tendon sakatlıkları olduğundan vücut ısısını
koruyan, rüzgâr ve su geçirmez kıyafetler tercih
edilmelidir. Ayrıca hafif kıyafetler, ayakları
terletmeyen ve ayak bileğini destekler nitelikte
olan ayakkabılar ve kar gözlüğü, eldiven ve
eklem pedleri gibi ekipmanların kullanımı spor
yaralanmalarını önemli ölçüde azaltır.
Kış sporlarında hangi tip yaralanmalarla
daha sık karşılaşıyorsunuz?
Genelde düşmeye bağlı el bileği burkulmaları ve
eklem çevresi kırıkları gibi basit sakatlıklarla
karşılaşıyoruz. Ancak ayak bileği‐diz yaralanmaları
çapraz bağ, yan bağ yaralanmalarını da
beraberinde getiriyor. Diz yaralanmaları basit bir
menisküs yırtığından, daha ciddi bağ
yaralanmalarına kadar değişen boyutlarda çok
daha ciddi sakatlanmalara yol açabiliyor.
Özellikle spor sırasında akut olarak kas
gerilmeleri, yırtılmaları, eklem içi ve çevresindeki
bağlarda kopma, eklem çıkıkları, kırıklar
görülebileceği gibi kronik yaralanmalarda
kıkırdak yaralanmaları ve osteoartrit (kireçlenme)
de görülebilir.
Kış Sporlarına Dikkat!
Op. Dr. Bülent ÇAPAR
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
10
Bu tip yaralanmalar için risk faktörleri nelerdir? Bu Doğrultuda Yapılması Gerekenler:
Öncelikle bu tip yaralanmalar kişinin yapmakta olduğu
spora olan yetkinliğine, eğitimine ve tekniğine bağlıdır.
Kayak gibi teknik bilgi isteyen sporlara başlamadan önce
mutlaka ders alınmalıdır.
Yaralanmalar için risk faktörlerini ise çevresel nedenler
ve bedensel nedenler olarak basit iki başlık altında
toplayabiliriz.
Çevresel Nedenler
• Vücuda aşırı yük binmesi
Vücut kas ve bağları kişinin yapısına bağlı olarak belirli
ölçüde baskıya dayanabilecek ölçüdedir. Bu
dayanıklılık daha önce yapılan egzersize bağlı olarak
değişir.
• Doğru olmayan teknikle spor yapılması
Özellikle spor yaparken bağ ve kas yapısının bilinçsizce
baskıya maruz bırakılması dokunun yaralanmaya açık
hale gelmesine neden olur.
• Uygun olmayan ekipman
Spora uygun olmayan kıyafet ve donanım ile spor
yapılması özellikle ayak ‐ ayak bileği yaralanmalarına
ve burkulmaların artmasına neden olur.
• Vücutta ani ısı değişiklikleri
Çeşitli nedenlerle vücut ısısının belirli sınırlar içinde
kalamaması durumunda, çabuk yorulma, yorulmalara
bağlı olarak da düşmeler görülebilir.
Bedensel Nedenler
• Bacak uzunluklarındaki eşitsizlikler,
• Kas güçsüzlüğü,
• Vücut esnekliğindeki azalma,
• Eklem gevşekliği,
• Obezite ve aşırı kilo.
Spor yaralanmaları sonrası uygulanması gereken
ilk müdahaleler nelerdir?
Spor yaralanmaları bağ yırtılması, kırık gibi hastanede
müdahale ve tedavi gerektirebildiği gibi çoğu yaralanma
da kişinin kendi yapabileceği ilk müdahale ile de
rahatlatılabilir.
Tipik olarak birçok yaralanma sonrası şişlik, kızarıklık,
yaralanan bölgede aşırı duyarlılık ve ısı artışı görülebilir.
Yaralanma sonrası ilk yapılması gereken dokunun aşırı
şişmesini (ödemi) önlemektir.
11
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Buz veya soğuk kompres uygulanması: Hem ağrının hem
ödemin artışını önlemede yardımcıdır. Burada önemli
olan buzun cilde direkt olarak temas ettirilmemesidir.
Birkaç saatte bir 10‐20 dakika soğuk kompres
uygulanması doğru olacaktır.
Kompresyon: Yaralı bölge bandaj ile hafif sıkıca sarılarak
uygulanabilir. Ödemin artmasını önlemekte yardımcıdır.
Uç noktadan yukarıya doğru sarılarak uygulanmalıdır.
Elevasyon: Yaralanan uzvun kalp seviyesine yakın hale
getirilmesi ödemin gelişimini yavaşlatacaktır.
İstirahat: Aktivitenin bırakılarak istirahata geçilmesi
iyileşme sürecini hızlandıran önemli bir etkendir.
İlk müdahalenin ardından zaman kaybetmeden
ortopedi‐travmatoloji veya acil servis uzmanı olan bir
sağlık merkezine başvurulmalıdır.
Her ne kadar yukarıda belirttiğimiz ilk müdahalelerden
sonra kişi kendini iyi hissedip sakatlığının düzeleceğini
düşünse de bu büyük bir yanılgı olabilir, sakatlığının daha
ciddi boyutlara ulaşmasına yol açabilir. Burada önemli
olan ve sıklıkla karsılaştığımız konulardan birisi de bireye
özgü farklılıklardır. Bazı hastaların ağrı eşiği yüksek olduğu
için ciddi yaralanma geçirdikleri halde ayak‐ayak bileği
hareketlerindeki kısıtlılığı önemsiz olarak değerlendirip
sağlık merkezine geç başvururlar. Öncelikli olarak tavsiye
edebileceğimiz şey yaralanma bölgesinde şişme (ödem)
olan hastaların mümkün olan en kısa zamanda uygun bir
sağlık merkezine giderek muayene olmasıdır. Sakatlığın
ve tedavinin değerlendirilmesi mutlaka uzman hekimler
tarafından yapılmalıdır.
Doç. Dr. Ahmet Bekir ÖZTÜRK
Medikal Onkoloji Uzmanı
1985 yılında Gülhane Askeri Tıp
Akademisi’nden mezun olan Öztürk,
uzmanlığını 1994 yılında İç Hastalıkları; Yan Dal
Uzmanlığını ise 1997 yılında yine GATA’da Tıbbı
Onkoloji alanında tamamladı. 2000 yılında
Yardımcı Doçent; 2004 yılında ise Doçent olan
Öztürk, 2010 yılına kadar GATA Tıbbı Onkoloji
Bilim Dalı’nda Öğretim Üyesi olarak çalıştı.
Doç. Dr. Ahmet Bekir Öztürk; Hisar
Intercontinental Hospital’da Medikal Onkoloji
Bölümü’nde görev yapıyor.
Çağın vebası akciğer kanseri.
Ne yazık ki tüm dünyada,
kalp hastalıklarına bağlı ölümlerden
sonraki sırayı hiçbir şekilde
başka bir hastalığa bırakmıyor.
Dosya
Özellikle son yıllarda artış gösteren bu kanser
türü ile ilgili merak edilenleri Hisar
Intercontinental Hospital Medikal Onkoloji
Bölümü Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Bekir Öztürk ile
konuştuk…
13
Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı 2007’de dünya genelinde
1 milyon 180 bin kişinin akciğer kanseri nedeni ile yaşamını
kaybettiğini açıkladı. 2030 yılına kadar da her yıl 10 milyon kişinin
bu nedenle yaşamını kaybedeceği tahmin ediliyor... Ülkemizde net
sağlık istatistikleri olmasa da her yıl 20‐25 bin yeni akciğer kanseri
hastası orta çıkıyor ve bu rakamın 30‐40 binlere kadar
ulaşabileceğinden endişe duyuluyor.
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Erken tanının çok zor olduğu ancak düzenli sağlık
kontrolleri ile erken yakalanma şansının
olabildiği Akciğer Kanseri’nin, tüm dünya
genelinde ciddi oranda artış göstermeye devam
ettiğine dikkat çeken Öztürk, ‘2007 yılında Amerika’da
yapılan bir araştırmaya göre 114.760 erkek ve
98.260 kadın akciğer kanseri tanısı almış; ne
yazık ki bunların %86’sı 5 yıl içerisinde hayatını
kaybetmiş. Bu çok ciddi bir rakam.’ açıklamasında
bulundu.
Sigara ile Kısalan Hayatlar…
Akciğer dokusunda olan hücreler ihtiyaç ve
kontrol dışı çoğalarak akciğer içerisinde kitle
oluşturur. Bu kitle bulunduğu ortamda
büyümesinin yanı sıra hastalığın ileriki
evrelerinde çevre dokulara veya dolaşım yoluyla
uzak organlara (kemik, beyin, karaciğer gibi)
sıçrayarak ciddi hasara yol açabilir.
Akciğer kanserlerinin %85’ini sigara içenlerde
görüyoruz. Yapılan incelemelerde tanı konulan
akciğer kanseri hastalarının %50’sinin düzenli
sigara içenler olduğu bilgisine ulaşılmış. Sigara
içmeyenlerin akciğer kanseri olmayacağını
söylemek ne yazık ki mümkün değil. İçmeyenlerde
de akciğer kanseri görülebilir.
Yıllarla birlikte akciğer kanserinin en sık görülen
Steve Jobs
tipi de değişti. Genelde genç ve 45 yaş altı kadınlarda
sıklıkla görülen kanser tipi adenokarsinomdur.
Geçen 25 yıl içerisinde adenokarsinom, yassı
epitelyum hücreli karsinomun yerini alarak en sık
görülen akciğer kanseri türü haline geldi. Küçük
hücreli karsinom tipinin görülme sıklığında
azalma devam ediyor.
Akciğer Kanseri
Bırakın Ciğerleriniz
Nefes Alsın!
Erkeklerde Akciğer Kanseri Azalırken
Kadınlarda Artış Gösteriyor!
Akciğer kanserini en sık 55‐65 yaş arasında
görüyoruz. Son yıllarda erkeklerde azalma
gözlemlenirken kadınlarda tam aksi bir durum
görmeye başladık. 1980’li yıllardan sonra
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
14
• Yutma borusunun etkilenmesine bağlı yemekle oluşan
ağrı,
• Ses kısıklığı,
• Kilo kaybı,
• İştahsızlık,
• Terleme ve halsizlik,
• Beyine yayılıma bağlı baş ağrısı, sara atakları, çift
görme,
• Kemik tutulumuna bağlı, ağrı ve patolojik kırıklar,
• Yemek yemede zorluk,
• Karaciğer tutulumuna bağlı ağrı, sarılık gibi
şikayetleriniz varsa gecikmeden doktora başvurmanız
hayat kurtarıcı olabilir.
ülkemizde kadınlarda bu kanser türü ciddi artış gösterdi.
Bu, özellikle kadınlarda sigara tüketiminin yaygınlaşması
ve hormonal nedenlere (sigaradaki kanserojenlere daha
duyarlı olmalarına) bağlı. Sigarayı bıraktırma çalışmaları
erkeklerde 40 yıl önce başlatıldı. Bu nedenle ölüm hızında
düşme görülüyor. Ancak kadınlarda sigara içimi
yoğunluğu erkeklere göre 10‐15 yıl daha gecikmiş olarak
arttığı için sigara bıraktırma çalışmalarının özellikle
yoğunlaştırılması gerekiyor. Çünkü ölüm hızı yüksekliği
sigara içimi ile yakından ilintili.
Akciğer Kanserinin Diğer Suçlusu: Radyasyon…
Radyasyon akciğer kanseri gelişiminde suçlanan
nedenlerin arasında. Yüksek düzeyde Radon’a maruz
kalan veya meme kanseri, lenfoma nedeni ile tedavi
amaçlı radyoterapi almış kişilerde de ilerleyen dönemde
akciğer kanseri gelişebilir. Çevresel ve çalışma faktörleri
olarak asbest toz, berilyum, hardal gazı ve silika akciğer
kanseri riskini artıran nedenlerden kabul ediliyor. Özellikle
asbeste maruz kalmanın yanı sıra sigara kullanımı mevcut
ise akciğer kanseri riski daha da artıyor. Dökümhane
işçileri ve kaynak işi ile uğraşanlarda kimyasal ajan olarak
nikel, kadmiyum, krom ve kobalt, akciğer kanseri gelişme
riskini kuvvetlendiriyor. Arseniğin solunum veya sindirim
yolu ile alınması da akciğer kanseri riskini artıran bir diğer
ajan. Özellikle işlenmiş suyun yoğun tüketildiği Şili gibi
ülkelerde akciğer kanserinden ölüm riskinin artmış
olduğu saptanmış. Ayrıca fabrika bacaları, motorlu taşıtlar
gibi nedenlere bağlı hava kirliliğinin (kanser riskini
artırabileceği düşünülmektedir, ancak riskin derecesi
belirlenememiştir), evlerde uygun olmayan şekilde yakıt
tüketiminin kanser yapıcı maddelerin oluşmasına neden
olduğu biliniyor. Yanlış beslenme de diğer kanser
türlerinde olduğu gibi akciğer kanserinde de risk faktörü
yaratabilir.
15
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Risk altında mıyım?
• Sigara içiyorsanız (Sigara içme süresi, toplam içilen
sigara, başlama yaşı ve içilen sigaranın tipine göre de
risk değişkenlik gösterir. Ayrıca, günde 2 paket sigara
içenlerde, içmeyenlere göre akciğer kanserinden ölüm
riski 70 kez fazladır.),
• Ailenizde akciğer kanseri olan varsa (Sigara
içmiyorsanız riski 2,8 oranında; sigara içiyorsanız 30
kat artırır),
• Kendiniz içmediğiniz halde sigara dumanına maruz
kalan pasif içicilerdenseniz (Riski 1,2‐1,3 artırır),
• Hava kirliliğine maruz kalıyorsanız,
• Asbest gibi maddeler kullanılan iş kollarında
çalışıyorsanız,
• Ailenizde akciğer hastalığı varsa risk altında
olabilirsiniz.
Akciğer Kanserinde Belirtiler
Akciğer kanserinin en önemli özelliği sinsi olarak ilerleyen
ve ileri aşamalara kadar belirtilerini çok fazla
göstermeyen bir hastalık olmasıdır. Hastalığın sessiz
seyretmesi müdahaleyi geciktirdiği için tedavi şansını
düşürür. Bu nedenle:
• İnatçı öksürük,
• Kanlı balgam çıkarma,
• Nefes darlığı,
• Pnömoniye bağlı ateş, prodüktif öksürük (solunum
sistemine kaçan bir yabancı cismin atılması için oluşan
öksürük),
• Plevra (akciğer zarı) ve göğüs duvarının tutulmasına
bağlı ağrı,
Akciğer Kanserinde Check‐Up, Erken Tanı İçin
Büyük Destek!
Hastalık yakın bölgelere yayılmadan önce nadiren belirti
verdiği için hastalarımızın yaklaşık %15’ine erken
dönemde tanı koyabiliyoruz. Genelde başka bir hastalık
için yapılan incelemeler sonucunda ortaya çıkan verilerle
tanı oluyor. Bu nedenle akciğer kanseri başta olmak üzere
tüm kanser türleri ve hastalıklarla ilgili erken teşhis
konulabilmesi için sağlıklı her insanın yılda en az 1 kez
yaptıracağı check‐up’la erken teşhis şansı çok yükseliyor.
Akciğer kanserinin erken tanısı için daha önce 50 yaş üzeri
ve düzenli sigara içenlerde balgam sitolojisi, akciğer film
takipleri ile erken tanı ve ölüm riskinde azalma
sağlanamamıştır. Ayrıca bronkoskopi ile bronşları
inceliyoruz. Gerekirse akciğerden incelenmek üzere parça
alıyoruz. Bu süreç lokal anestezi altında yapıldığı için
hasta ağrı hissetmiyor. Son yıllarda görüntüleme
yöntemlerinin gelişmesi erken tanıyı da kolaylaştırdı. Bu
yönde özellikle düşük radyasyon ile helikal veya spiral ince
kesitli BT ile tarama çalışmaları yapılmaya başlandı. Ancak
bunun sonuçlarını önümüzdeki yıllarda hep beraber
göreceğiz. Hali hazırda BT ile tarama yöntemi rutin olarak
uygulanmıyor.
Sebze ve meyve tüketimi kanserden korur mu?
Konuyla ilgili yapılan pek çok çalışmadan biri de
D vitamini ve retinoidlerin akciğer kanserinden koruyucu
etkilerine yönelik olanıdır. Ancak net bir sonuç
görülmemiştir.
Son dönemde Avrupa’da 450 bin kişiyi kapsayan bir
çalışma meyve ve sebze tüketiminin kanserde koruyucu
etkisi olduğunu göstermiştir. Brokoli, karnabahar gibi
izosiyanat içeriği yüksek sebzelerin özellikle sigara
içenlerde tüketiminin koruyucu etkisinden söz etmemiz
mümkün.
Narenciye ile alınan Beta‐Kriptoksantin de akciğer kanseri
riskinde azalmaya yol açar. Çinko ve selenyum alımı ile
hafif derecede bir risk azalması da söz konusu olabilir.
Danimarka’da yapılan bir çalışmada alkol ve sigara
tüketimi yoğun olan kişilerde diyetsel fosfat tüketiminin
de koruyucu etkisi görülmüştür.
Akciğer kanserinden nasıl korunabiliriz?
• Kendinize bir iyilik yapın. Sigara içiyorsanız sigarayı
bırakın.
• İçmiyorsanız da sigara içilen alanlardan ve sigara içen
insanlardan uzak durun. Çünkü pasif içicilik de sizi risk
altına sokar.
• Spor yapın.
• Az yağlı besinlerle sağlıklı beslenin, meyve ve sebzeyi
bol miktarda tüketin.
• Alkol tüketiminden kaçının.
Akciğer Kanserinde Tedavi
Erken dönemde yakalanmış akciğer kanserinin tedavisi
cerrahidir. Cerrahi tedaviden sonra kemoterapi ya da
radyoterapi uygulamıyoruz. Ancak hastalığın ileriki
evrelerinde ameliyat sonrası mutlaka kemoterapi ya da
radyoterapi uygulanması gerekiyor. Damardan ya da ağız
yoluyla ilaç verilmesi şeklinde uygulanan kemoterapi ya
da ışın tedavisi olan radyoterapi ile kanser hücrelerinin
vücutta yayılmasını önleyerek var olan kanserli hücreleri
yok ediyoruz.
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
16
Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı
Sağlıklı Yaşam
Hacettepe Tıp Fakültesi’nden 2001 yılında mezun
olan Op. Dr. Hakan Özdemir, uzmanlığını 2008’de
Hacettepe Üniversitesi Hastanesi Plastik
Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı’nda
tamamladı. Mesleki ilgi alanları arasında Estetik
Cerrahi, Ortognatik Cerrahi (Çene Bozuklukları
Cerrahisi), Cilt Tümörleri, El Cerrahisi Ve
Rekonstrüktif Mikrocerrahi, Tüm Vücut
Yaralanmaları, Dudak-damak Yarıkları, Genital
Bölge Cerrahisi (Genital Estetik), Saç Ekimi, Lazer
Uygulamaları yer alan Op. Dr. Hakan Özdemir Hisar
Intercontinental Hospital Plastik ve Rekonstrüktif
Cerrahi Bölümü’nde görev yapıyor.
17
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Saçlarınızda ciddi bir azalma mı var?
Saçlı bölgenin giderek azaldığını
hissetmenizin yanı sıra, çevrenizde de
fark edilmeye mi başlandı?
Bazıları dalga mı geçiyor?
Modern tıbbın sunduğu
saç ekim yöntemleriyle kendi saçlarınıza;
üstelik eskisinden daha gür bir şekilde
kavuşmanız mümkün.
Plastik Cerrahi
Op. Dr. Hakan ÖZDEMİR
Saç ekimi nedir?
Kıl Kökü Nakli
Vücuttaki kılın veya saçın olduğu yerden doku dışına
alınıp; saçsız veya vücutta başka bir alana yerleştirilmesi
işlemine saç ekimi denir. Saç ekimi bir tür doku naklidir
ve bu nakil kişinin kendi dokusuyla yapılır. Son
zamanlarda kaş, kirpik, sakal, bıyık ve kol kılı gibi ekimler
de yapıldığından ‘Saç Ekimi’ tanımı yetersiz kalmaktadır.
Doğru tanımlama ‘Kıl Kökü Nakli’ şeklinde olmalıdır. Lokal
anestezi altında Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı
tarafından içinde canlı saç köklerinin bulunduğu bir doku
parçası blok halinde (FUT) veya tek tek (FUE) alınır ve
uzman ekip tarafından tekli, ikili ve üçlü greft adını
verdiğimiz gruplara ayrılır. Daha sonra ayrılan bu saç
kökleri yine lokal anesteziyle tamamen saçsız kalmış ya
da seyrelmiş alanlara, cildin altına doğru mikro kanallar
açarak; bu kanallar içerisine tek tek taşınır ve işlem tamamlanır.
Saç ekiminde son yıllarda yaygın olarak kullanılan
yöntemlerden biri FUE yöntemidir. FUE ile saç ekimi bir
ameliyat olmadığı için ağrı, yara, enfeksiyon, kanama ve
yara izi gibi genel ameliyat komplikasyonlarının gelişme
olasılığı da çok düşüktür. Hastanemiz 3 çeşit saç ekim
yöntemi uyguluyoruz.
Saç Muayenesi ve Analizi
Saç Ekimi Ünitesi’nde hastalarımızın estetik cerrahi
uzmanı tarafından saç muayeneleri yapılır, saçsızlıklarının
tedavi planı ve saç nakli hakkında kendilerine detaylı bilgi
verilir. Bu muayenede açıklık ve seyreklik alan derecesi
ölçülür, ense üzerindeki dökülmeyen saç köklerinin
sağlığına ve sıklığına bakılır. Detaylı saç analiz raporu
düzenlenerek kişi saçlarının durumu hakkında
bilgilendirilir. Eğer kişinin ense üzerindeki saçlı alanı,
açıklığını kapatacak kadar ise Saç Ekimi tedavisi yapılır,
eğer bu alan uygun değilse diğer yöntemlerle ilgili bilgiler
verilir. Saç ekimi uzmanları saç analizi ile saç sorunlarınızı
tespit ederek, saç tedavisini planlar ve yapılan tedavilerin
olumlu sonuçlarını gerçekçi bir şekilde rapor ederek
hastalarına uygun bir tedavi sunar.
Saç Naklinde Kullanılan Yöntemler
FUE (Follicular Unit Extraction)
Kısaca FUE olarak adlandırılan Follicular Unit Extraction,
ensenizin üst kısmı ve kulak üstünüzdeki saçlarınızdan
yararlanarak cerrahi işlem yapılmadan lokal anestezi
altında Micromotor yöntemi ile 1 mm’den biraz küçük
Punch’larla tek tek saçlı deriden çıkarılması işlemidir. Bu
işlemde kesi yapılmadığı için dikiş atılması gerekmez.
Çıkarılan saç kökleri, hücre suyunda bekletilerek saç ekimi
başlayana kadar sağlıklı kalmaları sağlanır. Günümüzde;
hastalarımızın tercihi doğrultusunda 10 hastamızdan
9’una bu yöntem uygulanmaktadır. FUE yönteminin
avantajları, FUT yöntemi yapılan hastalarda görülen
deride yara izinin kalmaması, ekimdeki başarı oranının
daha yüksek olması ve daha çok saç kökü transferine
olanak sağlaması şeklinde sayılabilir.
FUT (Follicular Unit Transplant)
FUT yöntemi olarak adlandırdığımız Fullicular Unit
Transplant, ensenin üst kısmı olan iki kulak arasındaki
alandan lokal anestezi altında cerrahi bir işlemle doku
parçası alınmasıdır. Çıkarılan bu parça tekli ve ikili
gruplara ayrılır. Ayrılan bu parçalar (greft), lokal anestezi
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
18
ile açılan kanallara yerleştirilir. Bu bölgede saç alınma
işlemi sırasında bir doku kesisi yapıldığı için, estetik dikiş
ile kapatmak gerekmektedir.
FUT mu, yoksa FUE mi?
Saç ekimi isteği olan hastaların ilk sorduğu sorulardan bir
tanesi de FUT mu daha iyidir, yoksa FUE mi? Sanılanın
aksine bu iki saç nakil yöntemi birbirinden çok da
bağımsız olan yöntemler değildir. FUE yöntemi,
FUT yönteminin bir adım daha ileri gitmiş şeklidir.
FUT (Follicular Unit Transplant) yöntemi kıl foliküllerinin
başka bir vücut alanına naklini tarif eder. FUE (Follicular
Unit Extraction) ise kıl foliküllerinin saçlı alandan
çıkarılmasını tarif eder. FUE yönteminde saçlı alandan
mikromotorla tek tek çıkarılan kıl folikülleri (kökleri) işlem
sonunda saçsız alana nakil edilir.
Klasik saç ekimi işleminde, ense ve iki kulak arası saçlı
deriden bir şerit halinde saç bloğu çıkarılmakta ve bu
daha sonra 1’li 2’li 3’lü ve hatta daha çok kıl folikülünün
olduğu parçalara ayrılır ve vücudun diğer bölgesine nakil
edilirdi. Ense saçlı derisinden alınan alan ise dikiş atılarak
kapatılırdı. Bu yöntem hem ağrılı hem de saçlı deride dikiş
izi bırakması nedeniyle çok uygun olmayan bir yöntemdir.
Adlandırılması FUT olarak yapılan bu yöntem, çok tercih
edilmemektedir.
Modern saç ekimi yönteminde ise kıl folikülü alınması
işlemi ense ve iki kulak arkası bölgeden mikromotorla tek
tek yapılmaktadır. Alınan alanda açık yara oluşmadığı için
dikiş atılması da gerekmemekte ve iz kalması
gözlenmemektedir. Çıkarılan kıl folükülleri yine aynı
şekilde vücudun diğer bölgesine nakil edilmektedir.
Adlandırılması FUE olan bu teknik, üstün sonuçları
bakımından hem uzmanlar hem de hastalar tarafından
çok daha fazla tercih edilmektedir. Sonuç olarak cerrahi
olan yöntem FUT, cerrahi olmayan yöntem FUE şeklinde
adlandırılmıştır.
BHT (Body Hair Transplant)
• Kanı sulandırıcı ve kanamayı artırıcı aspirin ve benzeri
ilaçlar minimum 7 gün öncesinden kesilmelidir. Bu tür
ilaçları düzenli kullanan kişiler doktorlarıyla görüşmeli
ve hazırlanmalıdır.
• Öncesinde duş alınmalı ve jöle, krem, losyon, boya
gibi herhangi bir madde sürülmemelidir.
• İşlem öncesi 2 saatlik açlık süresi olmalıdır.
İşlem Sonrası İyileşme Süreci
• Yanınızda araba kullanmak için 1 kişi bulunmalıdır.
• Saç ekim operasyonuna gelirken önden fermuarlı,
düğmeli rahat giyip çıkarabileceğiniz kıyafetler
(eşofman tarzı) tercih edilmelidir.
• 3 gün sonra saç ilk defa yıkanır. Masaj ve ovuşturma
yapılmaz. Saç ekilen ve köklerin alındığı yerlerde
oluşan kabuklar dökülmeye başlar. Nemlendirici ve
epitelizan kremler sürülür.
• Operasyondan en geç 3 gün önce sigara ve alkol
kesilmelidir.
• 10‐15 gün içinde saç ekilen yer iyileşir. Normal saç
yıkama başlanır.
• Operasyon öncesi gece ideal olarak 8 saat uyku
alınmalıdır.
• Varsa 15. günde dikişler alınır.
• Operasyon öncesi, uzman istemediği takdirde saç
kesimi yapılmamalıdır.
• 3‐4 ay sonra dökülen saçlar uzar.
İşlem Sonrası Öneriler
• Doktorunuzun verdiği ilaç ve talimatları tek tek uygulayın.
• İlaç kullanımından dolayı alkol ve benzeri maddeler
tüketmeyin.
• Operasyon sonrasında 1 gün süre ile araba kullanmayın.
• Saç ekimi sonrası 2‐3 gün boyunca zor işlerden kaçının.
• Stresli ortamlarda bulunmayın ve ağır spor yapmayın.
• 3 hafta sonra ekilen saçlar dökülmeye başlar.
• 9‐ 12 ay sonra istenilen ideal saç yapısına kavuşulur.
Ekimden sonraki ilk yıkamanız genelde 3. günden itibaren
başlar. Hekiminiz özel şampuan ve losyonlarla 1 hafta
süreyle başınızı yıkamanızı isteyecektir. Bu yıkamalar
sonunda ekim alanı ve greft alınan alandaki minik kepeğe
benzer epitel dokuların, kabuklanmaların tamamen
dökülmesi gerekir, zira kalıcı olması durumunda iz
bırakabilirler.
Saç Ekimi ile İlgili Merak Edilenler
• Operasyondan sonraki 2‐3 gün cinsel ilişkide
bulunmayın.
Saç ekimi neden hastane ortamında yapılmalıdır?
• Saç ekilen alanı sürtünme, kaşıma ve diğer travmalara
maruz bırakmayın.
Saç ekimi ciddi bir tıbbi işlemdir ve oluşabilecek
komplikasyonlara karşı, hijyen koşullarının en iyi şekilde
sağlandığı hastane ortamında yapılmalıdır.
• 10 gün boyunca güneş ışığı, rüzgar gibi doğal dış
ortamlardan korunun, dış ortamda şapka takın.
Saç ekimi kimler tarafından yapılmalıdır?
• Saçlarınızı yıkarken ekim alanına fazla yüklenmeyin.
• Saçlarınızı yıkarken hafif masaj uygulayabilirsiniz
ancak ekim alanına masaj yapmayın.
• Saç kurutma makinesini belirli bir süreye kadar
kullanmayın.
• 15 gün sprey, boya, jöle gibi kozmetik ürünlerinden
kaçının.
• 10 gün denize, yüzme havuzuna girmeyin.
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Saç Ekimi Sonrası
Saç Ekimi İşlemi Öncesi Hazırlık
• Sırt üstü yatın.
19
Saç Ekimi Öncesi
BHT; Saç köklerinizi vücudunuzdaki kıllardan yararlanarak
tek tek almanıza olanak verir. FUE yöntemi ile aynı anda
daha fazla saç teli nakledebilmek amacıyla da yapılmaktadır.
Saç ekimi estetik‐plastik ve rekonstrüktif cerrahi uzmanı
ve bu konuda eğitim almış, uzmanlaşmış sağlık teknikeri
tarafından gerçekleştirilmelidir. Yasalarımız bu işlemin
sadece plastik cerrahlar, dermatologlar ve cerrahi ekibi
tarafından yapılmasına izin vermektedir.
Saç ekimi kararı nasıl verilir?
Saç nakli ve saç ekimi seçilecek tekniğin kişiye bağlı olarak
değiştiği bir işlemdir. Bu yüzden doktorunuzu seçerken
ekim tekniklerinde olduğu kadar aynı zamanda da flepler
üzerinde deneyimi olan bir uzman olması gerekir. Bu
uzman aynı zamanda hangi tür girişimin sizin için daha
uygun olabileceğine karar verebilecek yetkide olmalıdır.
Saç ekiminden beklenti ne olmalıdır?
Bütün estetik operasyonlarda olduğu gibi, önkoşul sağlıklı
olmak ve gerçekçi beklentiler taşımaktır. Operasyon
limitlerinin anlaşılması çok önemlidir. Amaç görünümünüzü
mümkün olduğunca iyileştirmektir. Saç ekimi kafadaki
açık bölgenin tamamen saçla kaplanması anlamına
gelmez.
Sahip olduğunuz kök miktarına göre belirli bölgeye nakil
yapılarak estetik bir görünüm sağlanması hedeflenir. Bu
nedenle saç ekimine karar vermeden önce
uzmanlarınızdan sizin saç dökülme tipiniz ve diğer
özelliklerinizle ilgili, uygun olan seçenekleri size
açıklamasını isteyiniz.
Kimlere saç ekimi yapılır?
Andogenetik tip (yaşa, hormonlara, ailesel kalıtıma bağlı),
saç dökülmesi görülen erkekler saç ekiminin en sık
uygulandığı hasta grubudur. Ayrıca yanık sonrası saçında
veya kaşında açık alan oluşanlar, daha önce saç ekimi
yaptırmış ama memnun kalmayanlar, geçirdiği saçlı deri
ameliyatı sonrası kısmen saçsız alanı oluşmuş kişiler ve
kadın tipi saç dökülmesi görülenler saç ekimine aday
hasta grubudur.
Saç ekimi yaptırmak için saçsız kalmayı beklemeye gerek
yoktur. Yaş, saç ekimi için bir engel oluşturmaz. Her
sağlıklı bireyin uygun verici alanla saç ektirmemesi için
hiçbir sebep yoktur. Ayrıca başka bir bölgeye nakledilmek
üzere alınan saç kökünün yerine yenisi çıkmaz.
Operasyon sonrası günlük hayat nasıl olacak?
4‐6 saat süren operasyon sonucu hastalar günlük hayatına
kaldığı yerden devam edebilirler. Saç ekimi ağrısız, acısız,
yatak istirahatı gerektirmeyen bir işlemdir.
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
20
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
Uzman Görüşü
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi’nden 1987 yılında mezun olan
Emin Ünüvar, İhtisasını 1992 yılında İstanbul
Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları Anabilim Dalı’nda tamamladı. Prof.
Dr. Emin Ünüvar, Michigan Üniversitesi (USA),
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel
Pediatri Bilim Dalı gibi birçok önemli kurumda
görev yapmıştır.
21
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Kış mevsiminin gelmesiyle birlikte üst solunum
yolu enfeksiyonları çocukları daha sık
yoklamaya başladı. Özellikle 2‐10 yaş arası
çocuklarda erişkinlere göre grip, nezle, sinüzit,
bademcik iltihabı (tonsillit) gibi birçok hastalık
daha sık görülüyor. Bu hastalıklar tedavi
edilmezse, ileride ciddi sorunlara yol açabiliyor.
Çocuklarda tekrarlayan üst solunum yolu
enfeksiyonları hakkında bilinmesi ve dikkat
edilmesi gerekenleri, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Uzmanı Prof. Dr. Emin Ünüvar’a sorduk…
Üst solunum yolu enfeksiyonu nedir?
Nelere yol açar?
Çocuk hekimlerinin en sık karşılaştığı hastalıklar
üst solunum yolu enfeksiyonlarıdır. Basit gibi
görünse de tedavi edilmezse çocuğun hayatını
ciddi anlamda etkiler. Romatizmal ateş
hastalığına yol açarak; eklemler, kalp kası ve
böbrekleri etkiler, çok ciddi rahatsızlıklara neden
olabilirler.
Üst solunum yolu enfeksiyonları çocuklarda en
sık görülen enfeksiyonlardır ve en sık akut
nazofarenjit ve bademcik iltihabı olmak üzere
tekrarlayan boğaz enfeksiyonu, kulak
enfeksiyonu, akut bakteriyel rinosinüzit ve akut
larenjitten oluşur. Bu enfeksiyonlar nezle,
gripten farklı olarak çocuk hekimlerinin
antibiyotik kullanmak durumunda kaldığı
enfeksiyonların da başında gelir.
Boğaz enfeksiyonlarının tekrarlayan
boğaz enfeksiyonu olarak
nitelendirilebilmesi için ne gerekir?
Pediatride kabul gören tanımıyla;
• Yılda en az 7 veya daha fazla bademcik
iltihabı geçirilmesi,
• Geçen son 2 yıl içerisinde her yılda en az 5
enfeksiyon geçirilmesi,
• Geçen 3 yıl içerisinde her yıl başına en az 3
veya daha fazla enfeksiyon geçirilmesidir.
Hastalığın tanımlanması da çok önemlidir. Klinik
olarak 38° C veya daha fazla olan ateş, 2 cm’den
küçük olan boğazdaki lenf bezlerinin büyümesi,
bademcik ve yutakta iltihaplanmalar gibi
enfeksiyon bulguları veya boğaz salgısından
klinikle beraber Beta mikrobu kültürünün pozitif
çıkmasıdır. Bu klinik bulgulardan en az bir veya
daha fazlasının olması yeterli kabul edilir.
Tekrarlayan boğaz enfeksiyonlarında tanı kadar
tedavi de çok önemlidir. Eğer uygun tedavi
verilmez, dozlar eksik kalırsa veya tedavi süresi
yetersizse beta mikrobu tam tedavi edilemez ve
tekrarlayan boğaz enfeksiyonu gelişebilir.
Çocuklarda Tekrarlayan
Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları
Prof. Dr. Emin ÜNÜVAR
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
22
Boğaz enfeksiyonlarındaki belirtiler:
• Ateş,
Tekrarlayan boğaz enfeksiyonları, kimlerde Tekrarlayan boğaz enfeksiyonuna, neden
olabilecek mikroplar nelerdir?
daha sık görülür?
Sıklıkla 2‐10 yaş arası çocuklarda gözlenir. İki yaş altında
nadirdir.
Kimler risk altındadır?
• Erkek çocuklar,
• Ailesinde tekrarlayan boğaz enfeksiyonu/bademciklerin
büyümesi olanlar,
• Geniz eti büyümesi görülenler (genetik bir yatkınlıkları
vardır),
• Evde pasif sigara dumanı,
• Beslenme yetersizlikleri,
• Aşıların eksikliği,
• Bazı anatomik özellikler,
• Down sendromu gibi sendromlar,
• Beta mikrobu,
• Mide asidinin yemek borusundan çıkıp nefes
borusuna taşması sonucu reflü yaşayanlar,
• Yuvaya, kreşe gitme,
• Anne sütü ile beslenme eksikliği,
• Nörolojik ve immunolojik başta olmak üzere kronik
bazı hastalıkları olanlar,
Tüm bademcik iltihabı geçiren çocukların %10‐15’inde
uzun dönemde tekrarlayan boğaz enfeksiyonu ve
bademcik büyümesi görülebilir.
23
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Akut bademcik iltihabına neden olan başlıca virüsler
gribe neden olan virüslerdir. Bakterilerde ise %90 en sık
etken, beta mikrobudur. Difteri, çeşitli bakteriler gibi
nedenler ise nadir etkenler olarak daha düşük sıklıktadır.
Mantarlar ancak bağışıklık sistemi bozulanlarda karşımıza
çıkar. Akut hastalıkta durum böyle iken kronik veya
tekrarlayan boğaz enfeksiyonu vakalarında ise yine beta
mikrobu görülebilirse de kapalı alanlarda daha sık üreyen
mikropların önde geldiği gösterilmiştir. Beta mikrobu
taşıyıcılığı çocuklarda %15‐20 oranındadır. Taşıyıcı
vakalarda görülen viral enfeksiyonlar sanki beta mikrobu
enfeksiyonu gibi alınırlar.
Hastalık bulguları nelerdir?
• Boğaz ağrısı,
• İştahsızlık,
• Burun tıkanıklığı,
• Akıntı,
• Anjin,
• Boyundaki lenf bezlerinin büyümesi önde gelenlerdir.
Tekrarlayan boğaz enfeksiyonu ve bademciklerin
büyümesinde de farklı olarak;
• Kötü ağız kokusu,
• Uyku apnesi bulguları,
• İştahsızlık,
• Yutma güçlüğü,
• Obstrüktif uyku apne (OSA) bozukluğu,
• Diş çürükleri,
• Bademciklerde iltihaplanma,
• Büyümede gerilik,
• İşitme kayıpları,
• Değişik düzeylerde bilinçsel fonksiyonlarda gerilik,
• Çene yapısında bozukluk,
• Ciddi vakalarda da akciğer hipertansiyonu görülebilir.
Klinik mutlaka aileyi de içermelidir. Ailelerin akut eklem
romatizması, ameliyatla bademcik ve geniz etinin
alınması, antibiyotik sık kullanılmasından ötürü
zehirlenme riski, işitme kaybı endişeleri ve öğrenme
güçlükleri olasılıkları önem taşır. Çocuğun durumu
mutlaka aile ile paylaşılmalı ve tedavi uyumu için ailelerle
tekrarlayan boğaz enfeksiyonu hakkında ortak tutum
içerisinde bulunulmalıdır. Tekrarlayan boğaz enfeksiyonu,
bademciklerin büyümesi vakalarında ağız ve diş sağlığı
mutlaka değerlendirilmelidir. Klinik tanıda en önemli
nokta hastalığın tekrarlayan boğaz enfeksiyonu mu yoksa
bademciklerin büyümesi mi? olduğunun belirlenmesidir.
Hastalık kesin olarak nasıl tanımlanabilir?
Klinik bulgular mutlaka iyi değerlendirilmelidir. Tekrarlayan
boğaz enfeksiyonu/bademciklerin büyümesi vakalarında
istenecek temel laboratuvar testleri belirlenmiş değildir.
Her vaka kendi özellikleri ile değerlendirilmelidir.
Solunum yolu alerjisini düşündürecek bulgular varsa bu
yönde alerji testleri istenebilir.
Tekrarlayan boğaz enfeksiyonu/bademciklerin büyümesi
tanısına klinik bulgularla ulaşılır. Beta mikrobu için temel
tanı yöntemi boğaz kültürüdür. Boğaz kültürü sadece
beta mikrobu için yapılır ve kullanılan antibiyotiklerin
vücutta oluşturacağı direnci ölçen test istenmez.
Tanısal duyarlılığı %96’dır. Sonuç 24‐48 saat içerisinde
çıkar. Bu nedenle klinik bulgular beta mikrobu
enfeksiyonunu düşündürüyorsa hızla vücutta iltihap
yapan bakterilerin testleri de kullanılabilir (Strept‐A test).
Tanısal duyarlılığı %85 düzeyindedir.
Klinik bulgular beta mikrobu ile uyumlu ve hızlı
streptokok testleri pozitif ise beta mikrobu tedavisine
başlanabilir. Eğer beta mikrobu klinik bulguları var ancak
hızlı test negatif ise boğaz kültürü beklenmelidir.
Geniz eti büyümesi için hasta değerlendirilip obstrüksiyon
bulguları araştırıldıktan sonra mutlaka kulak burun boğaz
hastalıkları uzmanı ile görüşülmelidir. Kulak muayenesi
her vakada yapılmalıdır.
Beta mikrobu tanısı için asla
ASO testi istenmemelidir. Geniz
ve boğaz salgısından gram
boyamanın bir anlamı yoktur.
CRP, lökosit değeri tanısal veya tanı
değerleri bir anlam ifade etmez.
Tekrarlayan boğaz enfeksiyonu ile bademciklerin
büyümesi her zaman birbiriyle örtüşmez, farklı tablolar
olarak da karşımıza çıkabilir. Tekrarlayan boğaz
enfeksiyonu/bademciklerin büyümesinin en sık nedeni
de bademcik ve geniz eti iltihaplarıdır. Geniz eti büyümesi
sık tekrarlayan üst solunum yolu enfeksiyonlarıyla ortaya
çıkabileceği gibi çocuklarda kronik burun tıkanıklığının en
sık nedenidir. Tekrarlayan boğaz enfeksiyonu (bademciklerin
büyümesi) durumunda klinik bulgular tekrarlayan boğaz
enfeksiyonu olmayan vakalardan büyük bir fark
göstermez.
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
24
Dermatoloji Uzmanı
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1995 yılında mezun olan
Dr. Canan Savaş İyigün, uzmanlığını, 1999 yılında
Şişli Etfal Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nde tamamladı.
10 yılı aşkın süredir Dermatolojik Lazer uygulamaları konusunda
yurtiçi ve yurtdışında çok sayıda lazer uygulamaları
eğitimi bulunan Uzm. Dr. Canan Savaş İyigün
Hisar Intercontinental Hospital
Dermatoloji Bölümü’nde görev yapıyor.
Sağlıklı Yaşam
İstenmeyen tüyler, kadın erkek demeden herkesin bir an önce
sağlıklı bir şekilde kurtulmak istediği şeylerin başında geliyor.
Aslında onlardan kurtulmak hiç de zor değil.
Üstelik bunu yaparken, kıl dönmelerine de veda edebilirsiniz!
25
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Lazer Epilasyonla
Hem İstenmeyen Tüylerden,
Hem de Kıl Dönmelerinden
Kurtulmak Mümkün!
Estetik ve güzelliğin yanı sıra, sağlıklı olmak için de tercih edilen
yöntemlerden biri olan Lazer Epilasyon hakkında merak edilenleri,
Hisar Intercontinental Hospital Dermatoloji Uzmanı
Dr. Canan Savaş İyigün’e sorduk…
Lazer epilasyon nedir?
Lazer epilasyon uygulamasında her hastaya,
bölgeye ve cilt tipine göre seçilecek lazer sistemi,
enerji, dalga boyu vb... değişir. Bu sayede kıl
köklerine etki edecek ama cilde zarar vermeyecek
güçte çalışılarak en kısa sürede tedavinin
bitirilmesi amaçlanır. Lazer epilasyonda, lazer ışığı
kıl köklerine rengini veren melanin pigmentini
hedef alır. Milisaniyeler içinde cilde uygulanan
lazer ışığı, cilt hücrelerine zarar vermeden
geçerek kıl kökündeki renk pigmentleri tarafından
emilir. Gönderilen enerji ısıya dönüşerek kıl
Lazer Epilasyon
Uzm. Dr. Canan SAVAŞ İYİGÜN
kökünü tahrip eder, kıl kökünün kıl üretme
kabiliyeti kaybolur veya kısıtlanır.
Güvenli bir uygulama mıdır?
Lazer epilasyon, istenmeyen tüyleri kalıcı veya
uzun süreli yok etmek için günümüzde kullanılan
etkili teknolojik gelişmeler arasındadır. Lazer
epilasyonun bu etkisi FDA (Amerikan Gıda ve İlaç
Dairesi) tarafından ilk defa 1997 yılında onaylanmış
ve o zamandan beri tüm dünyada yaygın olarak
kullanılmaktadır.
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
26
Lazer epilasyonun en başarılı olduğu bölgeler Vücut bölgelerine göre seans aralıkları, seans
hangileridir?
süreleri nasıl olmalıdır?
Epilasyon öncesinde dikkat edilmesi
gerekenler:
Lazer epilasyonda en etkili sonuçlar, açık renk cilt ve koyu
renk kıl yapısına sahip olan kişilerde alınır. Hastaya göre
değişebilmekle birlikte koltuk altı ve bacaklar daha kısa
sürede sonuç alınan bölgelerdendir.
Vücutta kıl dağılımı yaş, ırk, ilaçlar, hormonal bozukluklar,
vücudun bölgesel özelliklerinden etkilenir. Bu nedenle
öncelikle kişi değerlendirilir, tüylenmenin nedeni araştırılır,
gerektiğinde tahlil ve tetkikler yapılır.
Epilasyon amacı ile kullanılan lazerler nelerdir?
Alexandrite, Diod, Nd Yag lazerler
kullanılır ve birçok marka vardır. Ipl
(Intense pulse light/yoğun atımlı ışık)
sistemi, lazer olmamasına rağmen
epilasyonda kullanılmaktadır.
Lazerler arasında hem hekim
hem hasta açısından en yaygın
kullanılan Alexandrite Lazer’dir.
Genellikle vücut bölgelerinde lazer epilasyon seans
aralıkları 6‐8 hafta, yüz bölgesinde 4‐6 haftadır. Tedavi,
uygun cilt yapısına sahip bireylerde ortalama 5‐8 seansta
tamamlanır. Kılların renklerinde ve büyüme devrelerinde
olan değişikliklerden ötürü lazer epilasyon seansı sayısı
kişiye; hatta aynı kişide vücudun farklı bölgelerine göre
değişir.
Tekrarlanan seanslar sonrasında cilt ve kıl yapısının uygun
olması halinde uygulama yapılan bölgedeki kılların,
kadınlarda %70‐90'ı, erkeklerde ise %60‐80'i kalıcı olarak
temizlenir. Geriye kalan kıllar ise ince, açık renkli ve
kozmetik önemi az olanlardır.
Seans süresi kullanılan cihazların özelliklerine göre
değişmekle beraber ortalama yüz için 5‐6 dakika,
Neden birden fazla seans bacaklar için 45‐60 dakika sürmektedir.
uygulanması gerekir?
Uygulama sırasında acı hissedilir mi?
Lazer ışığı büyüme evresindeki
kıl köklerini etkiler. Bütün kıl
kökleri aynı zamanda büyüme
evresinde olmadığından her
seans sonrası %10‐25 oranında
azalma beklenir ve uygulamalar belli
aralıklarla tekrarlanan seanslardan
oluşur.
• Lazer epilasyon uygulanacak bölgeler güneş veya
solaryumdan bronzlaşmamış; seans sırasında kişinin
gerçek ten rengine yakın olmalıdır.
• Lazer epilasyon uygulanacak bölgelerdeki kıllara 1 ay
içinde kökten alma işlemi (ağda, cımbız, epilatör, ip
gibi) sarartma, boyama yapılmamış olmalıdır. Uzayan
kıllar seanstan 1‐2 gün önce kısaltılır.
• Cilt soyucu ürün (peeling) kullanılıyorsa (retinoik asit,
glikolik asit gibi) 1 hafta önceden bırakılmalı ve işlem
öncesi uzmana bilgi verilmelidir.
Kıl dönmelerini engellemede lazer epilasyonun
bir rolü var mı?
• Lazer uygulaması yapılacak bölge temiz olmalı cilt
üzerinde makyaj malzemesi, deodorant gibi kalıntılar
bulunmamalıdır.
Kalıcı kıl kaybı olduğundan batıkları engellemede de
faydalıdır.
Lazer epilasyon sırasında ve sonrasında dikkat
edilmesi gerekenler:
İğneli epilasyondan üstünlükleri nelerdir?
• Uygulama sırasında mutlaka koruyucu gözlük
kullanılmalıdır.
Lazer epilasyonun yan etkileri nelerdir?
Uygulama sonrasında kızarıklık ve kıl köklerinde hafif
kabarıklık olabilir. Bu etki kısa sürede kaybolur.
Nadiren kabuklanma, uygulama alanında açık veya koyu
renk değişikliği olabilir.
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Lazer tedavisine engel teşkil edecek bir hastalık veya ilaç
kullanımı olup olmadığı değerlendirilir.
Genel olarak çok acılı bir işlem değildir. Lastik çarpması
gibi bir his duyulur. Ayrıca aşırı ısınan kıl gövdesinin çevre
dokulara zarar vermesini engellemek için işlem sırasında
cilt soğutulur.
İğneli epilasyona göre daha kısa sürede ve kolay
uygulanır. İğneli epilasyonda her kıl kökü için ayrı işlem
yapılırken lazer uygulamasında aynı anda birçok kıl kökü
tahrip edilmektedir.
27
İşlemden önce cilt tipi ve kıl rengi tedaviye uygun olup
olmadığı, hangi lazerin kullanılacağı ve uygun dozu
belirlenir.
• Uygulama sonrası çok sıcak duş alınmamalı; epilasyon
yapılan bölge tahriş edilmemelidir.
• 1 ay kadar güneşten korunulmalı; solaryuma
girilmemelidir.
• İşlem yapılan kıllar 1‐3 haftada dökülür.
• Seans aralarında çıkan tüyler jilet, makas gibi
yöntemlerle kısaltılabilir.
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
28
İç Hastalıkları ve Romatoloji Uzmanı
İç Hastalıkları Bölüm Başkanı
Dosya
1990 yılında Çukurova Tıp Fakültesi’nden mezun olan
Mehmet Soy, uzmanlığını 1995 yılında İstanbul
Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları
Bölümü’nde; yan dal uzmanlığını 1998 yılında Çukurova
Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji-İmmünoloji Bilim
Dalı’nda yaptı. Doçentliğini 2002 yılında Trakya
Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Romatoloji
Bilim Dalı’nda; profesörlüğünü ise 2007 yılında Trakya
Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Romatoloji
Bilim Dalı’nda tamamladı. Abant İzzet Baysal
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Hastane Başhekimliği, İç
Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanlığı, Romatoloji Bilim
Dalı Başkanlığı görevlerini yürüttü. İnflamatuar ve
noninflamatuar romatizmal hastalıklar ve romatizmal
hastalıklarda ateroskleroza eğilim mesleki ilgi alanları
arasında yer almaktadır. Prof. Dr. Mehmet Soy
Hisar Intercontinental Hospital’da İç Hastalıkları Bölüm
Başkanı olarak görev yapıyor.
Bu yıl kesinlikle sağlığıma önem
vereceğim, çünkü hayatımı
seviyorum diyorsanız; check‐up
sizin için uygun sağlık taraması
seçeneklerinden biri olabilir.
Özellikle yeni yıla yenilenerek girmeye niyetlenmiş; bu
yıl daha zayıf olacağım, bu yıl daha başarılı olacağım
gibi sözler verip daha yılın ilk aylarında bu sözlerinizi
tutamıyor olabilirsiniz. Ancak bu yıl kesinlikle sağlığıma
önem vereceğim, çünkü hayatımı ve yaşamayı
seviyorum diyorsanız check‐up sizin için uygun bir
sağlık araştırması seçeneği olabilir.
Çok kısa bir zaman ayırarak yaptırabileceğiniz bu
uygulama ile sağlığınızın durumunu, başlangıç
aşamasında olan hastalıklarınızı öğrenebilir; erken
teşhisle zamanında tedavi olabilir ve bundan sonra
tutabileceğiniz sözler vermeye devam edebilirsiniz.
Dünya değişiyor, ekolojik denge bozuluyor. Buzulların
erimeye başlamasıyla birlikte pek çok canlı
yeryüzünden silinmeye başladı. Belki de gelecekte
çocuklarımız bizim gördüklerimizi göremeyecek, bizim
yediklerimizi yiyemeyecek, yaşadığımız doğal çevreye
sahip olamayacak. Yaşadıklarımızı anlattığımızda bunlar
onlara masal gibi gelecek. Bozulan ekolojik dengeyle
birlikte görülen hastalıklar da değişim gösteriyor.
Günümüz yaşam şartları, stresli çalışma ortamları,
çevre faktörleri, refah düzeyinin artmasıyla değişen
beslenme alışkanlıkları, kanser, koroner kalp hastalığı,
hipertansiyon, diyabet, böbrek hastalıkları, beyin
29
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Check-Up
Prof. Dr. Mehmet SOY
kanaması gibi komplikasyonlarla seyreden veya
ölümcül olabilen hastalıkların görülme sıklığını artırdı.
Böyle bir dönemde bu hastalıklarla savaşmanın altın
kurallarından biri de erken teşhis.
Erken teşhisin en büyük yardımcısı ise yılın belli
dönemlerinde yaptırabileceğiniz check‐up’lar…
Sağlık en değerli hazinemiz. Bu bilince ne yazık ki
sağlığımızla ilgili sıkıntı yaşamaya başladığımızda sahip
oluyoruz. Ancak sağlıklı her bireyin hastalanmadan
yılda en az bir kez check‐up yaptırması gerekiyor.
Özellikle çocukluk dönemi sağlıklı bir geleceğin
temellerinin atıldığı dönem olduğu için; bu dönemde
yapılan taramalar, ileri yaşlarda belirti vererek organ
hasarlarına neden olabilecek hastalıkları erken teşhis
etmek için çok önemli bir adım.
Anemi, parazit ve enfeksiyon hastalıkları, obezite,
görme ve işitme kusurları, diş sağlığı ve bakımı gibi
konularda yapılabilecek tetkikler ve muayenelerle hem
çocuklarınızın sağlıklı gelişimini takip etmiş hem de
onları bu konuda bilinçlendirmiş olursunuz.
Çocuk yaş gruplarına ait check‐up panellerinin yanı sıra
yaş, cinsiyet, aile öyküsü ve risk faktörlerine göre çeşitli
programlar, kişisel ihtiyaçlara yönelik bireysel taramalar
da mevcuttur.
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
30
40‐49 yaşları arasındaysanız, özgeçmiş ve soy geçmişinize
bağlı olarak bir ya da iki yılda bir; 50 yaş üzerindeyseniz
her yıl düzenli olarak mamografi çektirmelisiniz.
5 soruda Check‐up
Yaşla birlikte önemi artan; özellikle 50 yaş üzeri
erkeklerde kalp damar hastalıkları, akciğer, prostat ve
kolon kanseri, bayanlarda menopoz şikayetleri ve kemik
erimesi, kalp‐damar hastalıkları, meme ve rahim kanseri
gibi problemleri teşhis etmek üzere içeriği genişletilmiş
yıllık check‐up programları uygulanır. Ortaya çıkan riskli
durumlar için kontroller daha kısa aralıklarla önerilir.
Check‐up, herhangi bir kişinin sağlık durumu, genetik ve
çevresel faktörlere göre taşıdığı riskleri göz önünde
bulundurarak yaşı ve cinsiyetine göre, çeşitli test ve
radyolojik görüntülemelerle yapılan detaylı bir
incelemedir. Özellikle bir şikayeti olmayan sağlıklı
bireylerde gizli biçimde var olabilecek hastalıkların,
önlenebilir sağlık sorunlarının ortaya çıkmasını
engellemeye ve erken tanı koymaya, hatta genel sağlık
durumunun daha da iyileştirilmesine yönelik periyodik
bir muayenedir.
Hastanemizin check‐up programlarının içeriğinde
hastanın yaş ve klinik özelliklerine göre; hekim
muayeneleri, hematolojik tetkikler, kalp risk faktörlerinin
araştırılması, metabolizma, karaciğer ve böbrek
fonksiyon testleri ve kan elektrolitlerini içeren biyokimya
tetkikleri, hormon tetkikleri, enfeksiyon araştırması,
radyolojik tetkikler, endoskopik muayeneler ve kanser
tarama testleri yer almaktadır.
Hastanın yaş, cinsiyet ve klinik özelliklerine
göre Check‐up hizmetinde kullanılan üniteler:
• Biyokimya, Hematoloji ve Mikrobiyoloji Laboratuvarları,
• Konvansiyonel Radyografi,
• Konvansiyonel ve Doppler Ultrasonografi,
• Bilgisayarlı Tomografi,
• Manyetik Rezonans Görüntüleme,
• Nükleer Tıp,
• Mamografi,
Neden Check‐Up?
• Kemik Yoğunluğu Ölçümü,
Herhangi bir hastalığı ve yakınması olmayan kişilerin bile
en az bir defa 20’li yaşlarda kolesterol, kan şekeri ve kan
basıncı değerlerini ölçtürmesi gerekir. Eğer değerler
normal çıkarsa 30 yaşına kadar 5 yılda bir, 30‐40 yaş
aralığında 3 yılda bir, 40 yaşından sonra ise risk
durumuna göre 1‐3 yıllık periyotlarla yapılması gerekir.
• Standart Elektrokardiyografi,
Check‐up programlarında kanserler için kişinin yaş ve
cinsine uygun olarak dizi screen testleri bulunmaktadır.
Herhangi bir kanser belirtisi olmadan kişide kanseri
araştıran screen testleri hayat kurtarıcı olabilmektedir.
Örneğin kolon kanserinin erken tanısı için ABD Ulusal
Kanser Enstitüsü 50 yaşından sonra her yıl dışkıda gizli
kan ve 5 yılda bir kolonoskopi önermektedir. Ailesinde
erken yaşlarda kolon kanseri olanlarda bu incelemeler 35
yaşından itibaren önerilir.
Kolonoskopi işleminde sadece kanser değil kanserin
öncüsü olabilen polipler de saptanabilir ve işlem
sırasında poliplerin çıkarılması işlemi de yapılarak tedavi
edilebilir.
31
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
• Eforlu EKG ve Ekokardiyografi,
• Nükleer Kardiyoloji,
• Koroner BT Anjiyografi,
• Özofagoskopi, Gastroskopi, Duodenoskopi, Sigmiodoskopi,
Kolonoskopi,
• Solunum Fonksiyon Testi,
• Odyometri,
• Patolojik İnceleme.
Check‐up taramaları profesyonel bir sağlık ekibi
tarafından laboratuvar ve görüntüleme olanaklarından
yararlanılarak gerçekleştirilir.
Önlem almanın tedavi etmekten daha kolay olduğu
prensibine dayanan check‐up, yaşam kalitesini artırmayı
hedefleyen önemli yatırımlardan biridir..
Check‐up nedir?
Neden yapılır?
Günümüz tıbbı, hastalıklar ortaya çıkmadan önce gerekli
önlemleri alarak, sağlıklı kalmamızı amaçlar. Çünkü her
hastalığın önlenmesi, tedavisinden çok daha kolay ve
ekonomiktir. Bu nedenle şikayeti olmayan kişilerde
yapılacak muayene ve tetkiklerle, henüz gizli olan
problemler tespit edilerek, hastalıkları önleyici tedbirler
alınabilir veya erken teşhis ile hastalıkların ilerlemesi
engellenebilir. Bu kontrollerin belirli aralıklarla tekrarı da
gerekir. Özellikle risk grubunda olanlar daha kısa
aralıklarla check‐up yaptırmalıdır.
Hangi hastalıklar Check‐up ile erken teşhis edilebilir?
Yaşa göre tetkik programları değişmekle birlikte genel
olarak
• Kolesterol (kandaki yağ),
• Diyabet,
• Hipertansiyon,
Check‐up nasıl yapılmalıdır?
Check‐up sadece tetkiklerden oluşan bir inceleme
değildir. Bu tetkikler öncesi yapılacak uzman doktor
muayenelerinde kişinin şikayeti, hikayesi, özgeçmişi, soy
geçmişi, alışkanlıkları ve varsa kullandığı ilaçlara özgü
alınacak bilgiler, kişiye özel tetkiklerin eklenmesini
sağlayarak en güvenilir sonuca varılmasını amaçlar.
Bu nedenle check‐up programlarının mutlaka uzman
hekimler tarafından yapılması ve değerlendirilmesi
gereklidir.
• Kalp ve kapak hastalıkları,
• Akciğer hastalıkları,
Check‐up için hastaneye gelirken neler yapılmalıdır?
• Böbrek hastalıkları,
• Hamileyseniz veya kuşkularınız varsa bu durumu
işlemlere başlamadan önce mutlaka doktorunuza
bildiriniz.
• Bulaşıcı hepatit virüsüne bağlı karaciğer hastalıkları,
• Akciğer kanseri,
• Kalın barsak kanseri
• Karaciğer kanseri
• Daha önceden yapılmış testler veya tetkik
sonuçlarınız varsa onları da beraberinizde getiriniz.
• Mesane kanseri
• Mutlaka önceden randevu alınız ve randevunuza
hiçbir şey yemeden, içmeden geliniz (8‐12 saatlik
bir açlık süresi gereklidir).
• Erkeklerde prostat,
• Rahat bir kıyafetle geliniz.
• Kadınlarda meme, rahim ve rahim ağzı kanserleri,
• Sürekli kullandığınız ilaçlarınız varsa mutlaka Check‐
up doktorunuza iletiniz.
• Pankreas kanseri
• Kemik erimesi
• Bazı kan hastalıkları bu tür check‐up programlarıyla
tespit edilebilir.
• Bayanların mümkünse adet dönemi dışında kalan
günleri tercih etmeleri gerekir.
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
32
Genel Cerrahi Bölüm Başkanı
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1992 yılında mezun olan
Yılmaz Bilsel, Genel Cerrahi ihtisasını İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp
Fakültesi’nde tamamladı. 2005 yılında Doçentlik unvanı alan
Dr. Bilsel, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi
ABD B servisi ve Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde
3. Cerrahi Kliniklerinde uzun süre çalıştı. Aynı zamanda; Clarenville
Memorial Hospital - Kanada, Indianapolis Methodist Hospital – ABD,
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Gastroenterolojik Cerrahi ve
Endoskopi Ünitesi, İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi ERCP
ünitesi’nde de çalışmalarda bulundu. Gastrointestinal Sistem Cerrahisi,
GİS Endoskopisi ve ERCP, Laparoskopik Cerrahi ve Onkolojik Cerrahi
alanlarıyla özel olarak ilgilenen Doç. Dr. Yılmaz Bilsel,
Hisar Intercontinental Hospital Genel Cerrahi Bölümü’nde Onkolojik ve
Laparoskopik Cerrahi konusunda Genel Cerrahi
ekibimizin başında görev yapıyor.
Vücudumuzun
Şeker Kontrolörü
Pankreas,
Kanser Olursa!
Geçtiğimiz aylarda bilgisayar ve eğlence dünyasının vizyon sahibi ve
yaratıcı dehası, Apple’ın CEO’su Steve Jobs’u kaybettik.
Yeryüzünde birçok kişi onu pankreas kanseri sayesinde tanıdı.
Ya da tam tersi oldu, pankreas kanseri onun sayesinde yeniden
gündeme oturdu.
Dosya
Kamuoyunun yakından tanıdığı Venezuella
Devlet Başkanı Hugo Chavez de pankreas
kanserine yakalanan ünlü simalar arasında
bulunuyor. Yaşadığımız dünyayı değiştirme
iddiasında olan bu iki ünlünün, kötü kaderleri
haricinde, belki de tek ortak noktaları her
ikisinin de deneysel tedavilere katılmak isteği
oldu. Jobs Amerika’nın seçkin kliniklerinde
derdine çare aradı ancak savaşı kaybetti. Chavez
ise Küba ve Brezilya’da tedavi olanaklarını
sonuna kadar kullanmaya devam ediyor.
33
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Karnın arkasına gizlenmiş bir organ olan
pankreasın sinsice yayılan kanserini Hisar
Intercontinental Hospital Genel Cerrahi Uzmanı
Doç. Dr. Yılmaz Bilsel’le konuştuk…
Steve Jobs
Pankreas Kanseri
Doç. Dr. Yılmaz BİLSEL
Çok zengin lenf ve sinir ağlarına sahip olan ve bulunduğu yer itibariyle de zor belirti veren
pankreas kanseri, erken dönemde yakalanması oldukça zor olan bir kanser türüdür. Midenin
arkasında enlemesine yerleşmiş sünger kıvamında bir organdır. Baş kısmı oniki parmak barsağıyla,
kuyruk kısmı ise dalakla komşudur. Çeşitli hormonlar ve enzimler salgılamakla yükümlü olan
pankreas, salgıladığı İnsülin ve Glukagon hormonları ile kan şekerini düzenler. Bu iki hormon
düzgün çalışmazsa diyabet yani şeker hastalığı gelişir. Ayrıca pankreas salgıladığı enzimlerle de
yağ, protein ve karbonhidrat sindirimine yardımcı olur.
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
34
(anestezi verilmeden, endoskopla ağızdan girilerek
yapılan bir işlem) ile ana safra kanalına stent konarak
hastanın sarılığının bir miktar azalması amaçlanır. Kimi
zaman ameliyat edilemeyecek kadar ileri vakalarda kalıcı
stentler yerleştirildiği de olur. Tümör çıkarılamayacak
durumdaysa radyoterapi ve kemoterapi denenebilir. Eğer
kanser başka organlara da sıçramışsa sadece kemoterapi
uygulanır.
Cerrahi uygulanan hastalar ameliyattan fayda görür.
Ancak ne yazık ki hastaların % 70‐80’inin tanı anında
hastalığı ilerlemiş bir safhadadır. Ameliyat olan hastalara
ameliyat sonrası dönemde, hastalıklarının evresine göre
kemoterapi veya radyoterapi de verilir.
Pankreas Kanserinden Korunma Yolları
Doğrudan bir korunma yolu ve kesin bir önlem
olmamakla birlikte sağlıklı bir yaşam tarzını benimsemek
çok önemlidir.
• Öncelikle eğer sigara içiyorsanız, sigarayı mutlaka
bırakın.
• Beslenmenizde meyve, sebze ve tahıla ağırlık verin.
• Düzenli bir şekilde egzersiz yapın.
Pankreas Kanserinde Risk Faktörleri
Pankreas kanserinin nasıl geliştiği henüz bilinmese de
diyabetik hastalarda veya kronik pankreatiti (uzun süreli
pankreas iltihabı) olan kişilerde daha sık görüldüğünü
söylemek mümkündür. Sigara içiyor olmak bu hastalıkta
diğer kanser türlerinde olduğu gibi önemli bir risk
faktörüdür. Daha çok 50 yaşından sonra görülür.
Kadınlarda erkeklere oranla biraz daha sık rastlanır.
Vakaların küçük bir kısmı aileden genetik yolla
geçebilmektedir.
Belirtileri nelerdir?
Pankreastaki bir tümör başlangıçta hiç belirti
vermeyebilir. Bu nedenle hastaların birçoğunda pankreas
kanseri ilk tespit edildiği anda genellikle ilerlemiş
durumdadır. Erken bulguları arasında; koyu renkli idrar,
yorgunluk‐halsizlik, sarılık (önce gözün beyaz kısmında
Pankreas tümör hücresinin elektron mikroskobunda görüntüsü
başlar sonra tüm cilde yayılır), iştah ve kilo kaybı, bulantı‐
kusma veya karnın üst kısmında arkaya, sırta doğru vuran
ağrı sayılabilir. Bunların dışında ishal veya hazımsızlığa da
rastlanabilir.
Kanser tanısı nasıl konulur?
Tümörün pankreastaki yerleşimine göre belirtiler farklı
olabilir. Pankreas başındaki tümörler daha çok sarılık ile
kendini gösterirken, gövde ve kuyruk tümörleri daha
sıklıkla kilo kaybı ve ağrı ile ortaya çıkarlar. Tanıda
ultrasonografi, karın tomografisi veya MR kullanılır.
Tümör belirteçlerinden CEA ve CA 19‐9 değerleri
yükselmiş olabilir. Bazen kesin tanı için iğne biyopsisi ile
şüpheli lezyondan örnek almak gerekir. Fakat kimi zaman
tanı o kadar belirgindir ki ameliyat kararı biyopsi
alınmaksızın da verilebilir.
Pankreas Kanserinde Tedavi Yöntemleri
Eğer kanser çok ileri bir safhada değilse tek tedavi
yöntemi cerrahidir. Pankreas başı tümörleri için
pankreatikoduodenektomi yani Whipple Ameliyatı yapılır.
Bu girişimde midenin uç kısmı, ana safra kanalı, safra
kesesi, oniki parmak barsağının tamamı ve pankreasın
baş kısmı alınır. Zor ve uzun bir ameliyattır. Gövde ve
kuyruk tümörleri içinse dalakla beraber pankreasın
sorunlu kısmının alınması yeterli olur. Nispeten daha
kolay bir müdahaledir.
Pankreas görüntüsü
35
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Eğer hastanın genel durumu çok kötü veya sarılığı çok ileri
bir safhada ise, zaman kazanmak açısından, bazen ERCP
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
36
Acil Servis Doktoru
Yaşamdan Kesitler
19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden
1996 yılında mezun olan Dr. Kader Gürses
Hisar Intercontinental Hospital Acil Servis
Hekimliği’nin yanı sıra Hiperbarik Oksijen
Tedavisi Merkezi’nde de görev yapıyor.
37
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Ömürleri
Yardım Derneklerinin
Yollarını Gözlemekle Geçen,
Masum ve Mağdur İnsanların
Coğrafyası
Nijer…
Dr. Kader GÜRSES
Açlığı, kuraklığı ve türlü
hastalıkları derinden hisseden,
yaşamla ölüm arasındaki
ince çizginin ölüm tarafına
yakın olan; masum, bir o kadar da
mağdur bir halkın
hayata tutunma çabalarını
Hastanemiz doktorlarından
Acil Servis Hekimi
Dr. Kader Gürses’ten dinledik…
Nijer gibi Afrika’nın tam ortasında, kuraklığın ve
yoksulluğun en yoğun hissedildiği bir bölgede
yaşıyorsanız eğer, ömrünüz yardım derneklerinin
ve yollarını gözlemekle geçiyor demektir. Orada
açlık, kuraklık ve salgın hastalıklar yüzünden
tedavisi en basit bir hastalığın bile ölümlere
neden olduğu göz ardı edilemez bir gerçek. Biz de
gönüllü hekim dostlarımızla birlikte “Gönüllüler”
adı altında 5 ayrı yardım derneği, yardımsever iş
adamları ve TİKA’nın desteğiyle birlikte Afrika’ya
yapılan Sağlık Yardımı Seyahatine katıldık.
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
38
Hazırlıklar tamamlandıktan sonra Nijer yolculuğumuz başladı. Yaklaşık 40 saatlik uzun ve yorucu bir yolculuğun
ardından yardım bölgemize ulaştık. Bizi ilk karşılayan Afrika’nın kızgın güneşiydi ve alışık olmadığımız kadar sıcak bir
karşılamaydı. Gündüz 45, geceleri ise 35 derece civarında olan bunaltıcı sıcağa adapte olmak neredeyse imkânsızdı.
Olamadık da diyebiliriz. Alışmaya çabalamak
yerine elimizden geldiğince daha çok hastaya
ulaşmak için, her gün sabah 8’de başlayıp yemek
molalarını saymazsak akşam 8’e kadar çalıştık.
Burada hayatında hiç doktor görmemiş
insanlar, ileri seviyede görmediğimiz,
göremeyeceğimiz türden yaralar hatta ne
olduğunu bile anlayamadığımız hastalıklarla
karşılaştık.
Genel Cerrah, Göz Hastalıkları Uzmanı, Kadın
Doğum Uzmanı, Üroloji Uzmanı 14 hekim, sağlık
personeli hemşire ve yardımcı personelden
oluşan toplam 34 kişilik geniş bir ekiptik. Aktif
olarak çalıştığımız 10 gün içerisinde ameliyat
listelerimiz doldu. Benim bir günde gördüğüm
ve olası teşhislerine göre ilgili hekimlerimize
yönlendirdiğim hasta sayısı ortalama 200’dü ve
bu 200 hastadan en az 30‘u ameliyat gerektiren
rahatsızlıklardı.
Nijer doğum oranında 230 ülke arasında dünya birincisi, ölüm
oranında ise dünyada ilk 15 içinde. Dışarıdan bakıldığında
“Garip bir tesadüf” deyip geçilebilir belki. Ama oraya gidip
gördüğünüzde; başınızı çevirdiğiniz her noktada “garip
tesadüf” deyip geçtiğimiz şeylerin aslında “Acı Gerçeklik”ten
farklı bir tanımı olmadığını derinden hissedebiliyorsunuz…
Orada her bir kadın en az 10 çocuk doğuruyor, hatta bazı
kadınlara; “Neden bu kadar çok doğum yapıyorsunuz?” diye
sorduğumuzda, “Çocuklar ölüyor biz de mecburen çok
doğuruyoruz, hiç değilse neslimizi sürdürebilecek birileri
kalabilsin” diyorlar.
Kabullenmişlik var, en ufak hastalığa
yakalanan kişinin iyileşeceğinden ümidi
kesip, umutsuzca ölümünü bekleyebiliyorlar.
Ölüm onlar için o kadar normal bir şey ki
insanlar ağlamıyor bile! Neredeyse
tepkisizler bu duruma. Belki de bizim için
tedavisi çok basit olan hastalıkları, devasız
bir dert olarak görüp, hayatta kalmayı,
iyileşmeyi bile umamıyorlar.
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Orada nadir yağan yağmurların oluşturduğu, yol
kenarlarındaki ufak su birikintileri bile içine çalı çırpının
dolmasıyla sinek yuvası haline gelebiliyor. Herkes bilir;
bataklıklarda, su birikintilerinde çoğalan sinekler sıtma
mikrobu taşır ve sıtma ilacı alındığında hasta tamamen
iyileşir. Sıtma bizim için çok kolay yok edilebilen bir virüs
olsa da onlar için hâlâ ölüme kadar götürebilen ciddi bir
sorun.
Sıtma şehir dediğimiz ortamlarda daha fazla, şehirden
çıkıp kırsal kesimlere doğru gidildikçe bu defa tifo, kolera
gibi bulaşıcı hastalıklar da baş gösteriyor. İçme suyunun
şehirler kadar çözümlenemediği kırsalda hiç sıhhi
olmayan sulardan ihtiyaçlarını gideriyorlar. Ve tifo gibi; böyle ortamlarda salgın haline gelen bulaşıcı hastalıklar
kaçınılmaz oluyor.
O bölgedeki sıtma mikrobuna uygun ve etkili olan 5 bin kişilik sıtma
ilacı dağıttık. Sıtma mikrobu yayan sineklerden korunmaları için de
1500 adet üzerine ilaç emdirilmiş ve yıkanmadığı takdirde 2 sene
etkisini sürdürebilen cibinlikler dağıttık.
Orada yılın sadece 3 ayında az da olsa yağmur yağıyor, kalan 9 ay ise kurak.
Onlar için iki mevsim var yağmurlu yaz ve kurak yaz. Yağmurlu yaz; gündüz
45, gece 35 derece, kurak yaz da ise; 50 dereceleri geçen gündüz sıcaklığı
gece ise 10 dereceye kadar düşebiliyor. Bu şartlar altında yaşamak bile
başlı başına bir zorlukken, insanlar geçimlerini sürdürmek, çalışmak, para
kazanmak, karınlarını doyurmak zorundalar. Ama bunların hiçbirini o
bölgede tam anlamıyla yapabilen kimse yok… İnsanların alım gücü yok,
çalışılacak iş yok. Bölge halkı “milet” dedikleri kuş yemine benzeyen
tohumları, ellerindeki çubukla eşeledikleri toprağa serpiştirip, ekiyorlar.
3 aylık yağmurlu yaz döneminde kısmen de olsa ektikleri topraktan mahsul
alabiliyorlar. Ve yıl boyunca tek yiyebilecekleri şey o toprağın verdikleri...
Aslında her şeye rağmen verimsiz değil Nijer toprakları. Yüzeyde yok
denecek kadar az su kaynağı olsa da 40‐50 yaşında ağaçlar da var. Bu
ağaçlar yılın 9 ayı tek damla su görmeden yıllardır yaşayabiliyorsa, yüzeye
yakın yerlerde su var demektir ve bu kaynakları bulunup, tarım yapılabilir.
Hamile kadınlar şanslıysa normal doğum yapıp kurtuluyorlar
onlar kadar şanslı olmayanlar ise sezaryen yaptırılamadığından
ölüyorlar. Doğan bebeklerin kaderiyse annelerinden farklı değil
canlı doğan her 10 bebekten biri üç aylık olmadan, diğer ikisi
5 yaşına gelmeden ölüyor. Ancak doğal şartlara uyum
sağlayabilen, yani güçlü olabilenler sağ kalıyor.
39
Sıtma şehirlerde, tifo kırsalda salgın. Hem şehirde hem
kırsalda değişmeyen tek şey ise; açlık…
Su ihtiyacını karşılamak adına Türk derneklerinin açtığı
birçok kuyu var. Bölgede Türklere geri dönüşümsüz bir
sevgi saygı besliyorlar. “Türkler bizim dostumuz”
düşüncesi kazınmış belleklerine.
Bölgede yapılan, bizim de destek verdiğimiz, farklı ve
bence çok doğru projelerden biri de keçi dağıtımıydı.
Bizden önce giden dernekler de bu dağıtımı yapmış ve
birkaç yıl sonrasında etrafta keçi sürüleri
görülebiliyormuş. Bu çok güzel bir şey. Keçi; o bölgenin
sıcağına uyum sağlayabilen yılda 2 defa yavrulama
dönemi olan ve her defasında 2 yavru veren bir
hayvan. Genellikle kırsaldaki ailelere verilen 3 adet
keçi 2 yılın sonunda ortalama 20 keçi oluyor.
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
40
Çağımızda çok basit tedavi edilebilen
katarakta bağlı görme kayıpları
onları açlığın, kuraklığın yanında
karanlığa da mahkûm ediyor. 3 göz
doktorumuz ile 10 günde toplam
240 katarakt ameliyatı yaptık.
Bölgenin büyük kısmının çöl olması,
güneşin daha dik gelmesi ve ışığın
kumdan kolay yansıması bölge
halkının
çoğunda
katarakt
oluşturmuş. Katarakt çoğu kişide
ileri derecede ya da kısmi görme
kayıplarına neden olmuş.
Çok duygusal bir olay da yaşadık orada. 6 yaşındaki bir
çocuk annesinin elinden tutmuş bize getirdi. İki gözünde de
ileri seviyede katarakt olan kadın nerdeyse hiç göremiyordu.
Genç kadını ameliyata aldık ve başarılı bir işlemin ardından
gözlerindeki bant açılır açılmaz, ilk söylediği şey; Çocuğum
nerede? Genç kadın 6 yıl önce doğurduğu çocuğunu hiç
görmemiş. Evladının yüzüne hasret yıllar geçirmiş,
nedeniyse, en basit işlem olan katarakt ameliyatının
yapılamaması…
Gelirken annesinin elinden tutup getiren çocuğu, bu defa;
hatta belki de ilk defa annesi ellerinden tutarak evine
götürdü. Böyle güzel şeyleri görünce insan yaptığı işin
keyfine varıyor. En azından bir işe yaradığını hissediyorsun,
o çektiğin uzun ve yorucu yollar, sıkıntılar umurunda bile
olmuyor.
Sonrasında o ailelerden 3 keçi alınıp, diğer ailelere veriliyor ve
bu döngü sürekli devam ediyor. Projenin daha çok kırsal
kesimlerdeki ailelere yönelik olmasının nedeni; onların
şehirdeki halka oranla daha fazla su ve gıdaya ihtiyaç duymaları.
Bu proje onların hayatlarını sürdürebilmelerine büyük katkı
sağlıyor. Et ve süt ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılayabiliyor.
Bahsettiğimiz döngüde, yani keçileri çoğalan aileden, olmayan
ailelere keçi verilirken yaşanan bayram havası görülmeye
değer… İnsanlar keçilerini almaya gelirken en güzel, en temiz
kıyafetlerini diğer bir deyişle bayramlıklarını giyiyorlar. Onlar
için bayram kavramı, bizim bildiğimiz, tatil yapma, alışverişe
çıkma anlamına gelmiyor. Orada bayram demek, karınlarının
doyması demek. Belki de yılda iki kez unutabiliyorlar açlıklarını,
yoksulluklarını; keçiler dağıtıldığında ve kurban bayramlarında…
Geride bıraktığımız Kurban Bayramı’nda da o kardeşlerimizi
unutmadık, Türkiye’den Nijer’e kurban bağışı yapmak isteyen
tüm hayırseverler için vekâletler alındı ve onlar adına Nijer’de
kurbanlar kesildi. Kesilen her kurban 10 parçaya bölünüp tüm
yoksul ailelelere dağıtıldı. Dünya’nın bir köşesinden diğer bir
köşesine, birbirlerini hiç tanımayan, bilmeyen insanlar arasında
böylesine hoş bir bağın kurulması tam manasıyla
yaşayamadığımız bayramları bir nebze olsun anlamlandırıyor.
41
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Yaptığımız şey o halkın kapanamayacak kadar büyük
yaralarına ufak bir pansuman belki... Götürdüğümüz
yardım bir kaç yüz kişinin hayatını kaybetmesini
önlüyor ama sonuçta binlerce insan yine ölüyor.
Kalıcı ekipler olabilse, düzenli malzeme yardımı
gelebilse oradaki sağlık sorunlarını, ölüm oranlarını
ciddi şekilde azaltabiliriz. Şubat sonu Mart başı gibi
İnşallah Hisar Intercontinental Hospital olarak biz de
kendi ekibimizle oralara tekrar gideceğiz.
Biz kendi mesleğimiz doğrultusunda yardımlar
yapmaya niyetlendik ve elimizden geldiğince
yapıyoruz. Herkesin bir mesleği ve o doğrultuda
yardım yapabileceği bir alan mutlaka vardır. Yardım
etmek isteyenler, yardım dernekleriyle diyaloğa
geçebilirler. Ulaşamayanlar bizlerle görüşebilirler. Biz
yardımcı olur, yönlendiririz. Yeter ki gönüllü
olabilsinler. Unutmayalım; Afrika özellikle
Türkiye’den yardım bekliyor...
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
42
Üroloji Uzmanı
19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1994
yılında Mezun olan Op. Dr. Basri Çakıroğlu,
Uzmanlığını Taksim Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’nde 2002 yılında tamamladı. Türkiye ve
Avrupa’da birçok Üroloji Derneğine üyeliği
bulunan Op. Dr. Basri Çakıroğlu
Hisar Intercontinental Hospital Üroloji Bölümü
Sorumlu Hekimi olarak görev alıyor.
A’dan Z’ye İyi Huylu Prostat Büyümesi ve
GreenLight Yöntemiyle Prostat Tedavisi
İsmi ‘İyi Huylu’ olsa da, erkeklerin en büyük sorunlarından biri olan ve
ihmal edildiğinde prostat kanserine neden olarak yaşamı tehlikeye atabilen,
İyi Huylu Prostat Büyümesi, günlük yaşam konforunu bozan bir hastalık.
Sık sık idrara çıkıyorsanız, sıkışıyor ve hemen ardından idrarınızı
kaçırıyorsanız, idrarınızı yaparken zorlanıyorsanız, ağrı ve yanma hissi varsa,
özellikle geceleri sık sık tuvalet için kalkmaya başladıysanız; tedavi
seçeneklerini düşünmenizin zamanı gelmiş demektir.
İyi Huylu Prostat Büyümesi’ni ve yeni nesil tedavi yöntemlerini
Hisar Intercontinental Hospital Üroloji Uzmanı
Op. Dr. Basri Çakıroğlu ile konuştuk…
GreenLight Lazer Tedavisi Prostat
Büyümesinde Yeni ve Güvenli Bir
Tedavi Standardı Sunuyor…
Prostat nedir?
Prostatın hastalıkları nelerdir?
Erkek üreme sisteminin bir parçası olan
prostat, idrar torbasının (mesane)
hemen altında bulunan rektum önüne
yerleşmiş ceviz büyüklüğünde ve idrar
yolunu çepeçevre saran bir bezdir.
Ağırlığı yaklaşık 15‐20 gramdır. Görevi
meniyi (sperm) sıvılaştırıp, içerisindeki
sperm hücrelerinin harekete geçmesini
ve kadın yumurtası ile buluşarak
döllenmesini sağlamaktır.
Prostatın 3 çeşit hastalığı vardır;
GreenLight
Dosya
Op. Dr. Basri ÇAKIROĞLU
1. Prostat iltihaplanması: Bu daha çok genç yaştaki
erkeklerde görülür. Akut ve kronik bakteriyel
prostatit, prostat bezine enfekte idrarın prostat
kanalları boyunca taşınması ile oluşur. Bakteriyel
prostatit bulaşıcı değildir ve cinsel yolla geçen bir
hastalık olarak düşünülmemelidir.
2. İyi huylu prostat büyümesi (BPH ‐Bening Prostat
Hiperplazisi‐)
3. Prostat Kanseri.
43
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
44
Her prostat büyümesi iyi huylu mudur?
Her prostat büyümesi yalnızca iyi huylu büyüme
anlamına gelmez, bazen prostat kanseri şeklinde de
kendini gösterebilir.
İyi Huylu Prostat Büyümesi (BPH) nedir,
risk faktörleri nelerdir?
BPH, erkeklerde yaşlanmayla birlikte ortaya çıkan
prostatın iyi huylu büyümesidir. Prostatism olarak da
adlandırılabilir. İdrar yapmayı zorlaştıran bazen idrar
yapmayı tamamen engelleyerek hastanın ağrı başta
olmak üzere aşırı rahatsızlıklar yaşamasına sebep olan;
hayat kalitesini bozan bir hastalıktır. İlerleyen yaş,
hipertansiyon ve ailede BPH öyküsü olması BPH için risk
faktörleri sayılır. Şikayetlere yol açması genellikle 45‐50
yaşından sonra olur. Hastaların çok azı sadece bazı
tedbirlerle sıkıntısız hayatını sürdürürken, çoğunluğuna
tedavi gerekir. Tedavi ihtiyacı duyan hastaların yaklaşık
yarısında cerrahi tedaviler gereklidir.
İyi Huylu Prostat Büyümesi prostat kanserine
neden olur mu?
BPH kanser değildir ve kansere neden olmaz. Fakat her
iki hastalık birlikte mevcut olabilir. Prostat kanserinin
erken safhalarında genellikle şikayet olmadığı için yılda
bir fizik muayene ve kanda PSA testi yapılması önerilir.
Prostat büyümesi hangi yaş grubunda daha çok
görülür?
Son yıllarda yükselen yaş ortalamasıyla birlikte sıklığında
önemli bir artış saptanmıştır. BPH oldukça sıktır. Yaşları
51‐60 arası erkeklerde %50; 80 yaşın üzerindeki
erkeklerde %90 oranında rastlanır.
Muayene ve takip nasıl yapılmalıdır?
Parmakla rektal muayene ve kanda PSA isimli maddenin
düzeyinin ölçülmesi en önemli tanı araçlarıdır. Genellikle
50 yaş üzerindeki sağlıklı erkeklerin PSA ve parmakla
rektal muayene ile yılda
bir kontrolü önerilir.
Ancak ailesinde prostat
kanseri olanların 40
yaşından itibaren bu
kontrollere başlaması
gerekir. Parmakla rektal
muayene, ancak belirli
bir boyuta ulaşmış
kitleyi saptayabilir. Bu
nedenle PSA düzeyinin
ölçümü erken tanı
açısından çok önemlidir.
Prostat büyümesinin beraberinde getirdiği şikayetler nelerdir?
• Sık idrara çıkma,
• Acil idrar yapma gereksinimi,
• Acil idrar yapma gereksinimi ve hemen ardından idrar kaçırma,
• Gece idrara çıkma,
• Duraksayarak idrar yapma, kesik kesik idrar yapma
• İdrar yaparken zorlanma, bekleyerek yapma
• İdrar akışında zayıflama,
• İdrar yapmada güçlük,
• İdrar yaparken yanma,
• İdrar yaptıktan sonra damlama,
• İdrar yaptıktan sonra tam olarak
boşaltamama hissi,
• Hiç idrar yapamama.
Prostat büyümesinde hangi tetkikler yapılmalıdır? yükselme dikkat çeker. PSA yüksekliğinin tek nedeni
• Tam idrar tetkiki,
• PSA,
• Üriner sistem ultrasonu, prostat volümü ile mesanede
kalan idrar miktarının incelenmesi,
• Üroflovmetri tetkiki.
PSA nedir?
PSA (Prostat Spesifik Antijen) sadece prostatta üretilen
bir maddedir ve kandan bakılır. Normal değeri,
4 ng/ml’nin altında olmasıdır; ancak yaşa göre PSA aralığı
farklılık gösterebilir. Prostat ile ilgili bir problem olduğunda
kana daha fazla oranda karışır, kan PSA düzeyinde
45
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
prostat kanseri değildir. İyi huylu prostat büyümesi ve
prostat iltihapları da PSA’yı yükseltir. PSA 4‐10 ng/ml
arasında olanların yaklaşık % 30’unda prostat kanseri
saptanırken 10 ng/ml üzerinde bu oran %50’yi geçer.
Tedavi seçenekleri nelerdir?
1. İzlem: Şikayetleri yoğun olmayan, PSA değeri normal
ve prostat muayenesinde şüpheli bir durum
görülmeyen hastalar yıllık izlem protokolüne
alınabilirler.
2. Medikal Tedavi: Prostat ve mesane boynu civarındaki
düz kasları gevşetip idrar akımını kolaylaştıran bir
grup ilaç bulunmaktadır. 4 haftalık bir tedavi ile
hastaların %60’ında idrar akım hızlarında artış ve
şikayetlerde gerileme sağlanabilir.
3. Cerrahi Tedavi: Prostat büyümesine bağlı
komplikasyonları olan, ilaç tedavisine rağmen
şikayetlerinde düzelme gözlenmeyen veya daha etkin
bir tedavi yöntemini tercih eden hastalarda cerrahi
tedavi uygulanır. Cerrahi yöntemler arasında tercih,
hastanın prostat büyüklüğüne, genel durumuna,
herhangi başka bir hastalığı olup olmamasına ve
varsa bu hastalık için kullandığı ilaçlar ve benzeri
birçok faktör değerlendirilerek yapılır. Verilen karara
göre açık veya kapalı cerrahi prosedürlerden birisi
uygulanır. Hastaların %90’ında kapalı yöntemler
uygulanabilir. Bu operasyonlar spinal, epidural veya
genel anestezi ile uygulanabilirler. Yüzde 70‐90
hastada yakınmalarda gerileme ve idrar akım hızında
artış elde edilebilir. Kapalı cerrahi yöntemler, dünyada
altın standart olarak kabul edilen TUR operasyonudur.
TUR operasyonuna alternatif tedavi yöntemleri, lazer
prostat ameliyatları, prostat stentleri, prostatın ısı ile
küçültülmesi, cerrahi kesi ile mesane boynunun
açılması, plazmakinetik ile prostatın çıkartılması
sayılabilir.
GreenLight Lazer ile Prostat Buharlaştırma Tedavisi Prostat Büyümesi) rahatsızlığının tedavisi için İdrar
Günümüzde cerrahi tedavi seçenekleri içerisinde
GreenLight Lazer tedavisi önemli yer tutmaktadır. Bütün
ameliyat yöntemlerinde olduğu gibi gerekliliği ve
yapılabilirliği her hasta için dikkatlice değerlendirilmelidir.
İşlem lokal, bölgesel veya genel anestezi ile uygulanabilir.
Yeni nesil GreenLight Lazer yöntemiyle kısa sürede ve
etkili bir buharlaştırma ile prostat büyümesi tedavi edilip,
genellikle bir gün içerisinde hastanın sondası çıkarılarak
hasta idrar yapmaya başlayabilir. Özellikle ameliyat olması
yüksek risk taşıyan hastalarda (Kalp, akciğer, kan hastalığı
olanlar ve kan sulandırıcı ilaç kullanmak zorunda olanlar
gibi.) kısa sürmesi ve kanamasız olması önemli avantaj
sağlar. Günlük hayata erken dönülür ve cinsel fonksiyon
bozukluğu görülmez. Kullanılan ince aletlerin idrar yolunu
zedelememesi sayesinde ameliyata bağlı idrar yolu darlığı
görülme ihtimali diğer kapalı yöntemlerden daha
düşüktür. GreenLight Lazer Tedavisi, BPH (İyi Huylu
Yolundan Prostat Alınması (TURP) olarak bilinen
geleneksel ameliyat işlemine göre yan etki, kısa süreli
sonda kullanımı, hızlı ve az acıyla geçirilen iyileşme
sürelerini bir araya getiren, az düzeyde vücuda giriş
gerektiren cerrahi bir seçenektir. Greenlight lazer kanda
absorbe olur (emilir). Hücre düzeyinde hızlı emiliminden
dolayı, büyümüş olan prostat dokusunu buharlaştırır ve
prostatın etrafını saran ince alanı (1‐2 mm derinliğinde)
kanamayı engelleyerek onarır.
Hangi hastalar GreenLight Lazer ile
prostat buharlaştırma tedavisi uygundur?
FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Birliği) GreenLight Lazer ile
prostat buharlaştırılması (PVP) operasyonuna etkili ve
kalıcı bir tedavi sunduğu için onay vermiştir. Yani BPH
nedeniyle ameliyatı gereken hastalara uygulanabilir bir
tedavi seçeneğidir. Özellikle aşağıda yer alan hasta
gruplarında tercih nedenidir:
• Kalp, damar hastalığı, diyabet, hipertansiyon, astım,
kronik akciğer hastalığı gibi nedenlerle operasyonları
riskli olan hastalar,
• Kanama eğilimi olan hastalar,
• Sondaya mahkum kalmış, başka
operasyonlarının riskli olduğu hastalar,
yöntemlerle
• Başka türlü bir operasyonu istemeyen ve ameliyattan
korkan hastalar,
• Diğer ameliyat yöntemlerinin başarısız kaldığı
hastalarda güvenle kullanılabilecek bir yöntemdir.
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
46
Genel Cerrahi Bölüm Başkanı
Yüzyıla damgasını vuran tıp bilimindeki belirgin gelişmelere rağmen,
18. yüzyıl aynı zamanda şarlatanlığın ve düzenbazlığın altın çağı olarak da kabul
edilir. En büyük hilekarlardan biri Mary Toft’tu. Kendisini tavşanların doğurduğu
iddiasıyla (Kral’ın anatomisti ve cerrahı tarafından da doğrulanmıştı!) bütün
Londra’yı, saray halkı da dahil, kandırmıştı. Hatta, aralarında Devanshire Düşesi
gibi çok kültürlü kişilerin de bulunduğu birçok sponsorun yardımıyla, bir sağlık
mabedi bile yaptırmayı başarmıştı...
Tıp ve Sanat
“Şarlatan” (quack) ifadesi 16. yüzyılda sokaklarda
sahte ilaç satan seyyar satıcılara verilen isimdi.
Günümüzde ise daha çok sahte doktorlara veya
çalışmalarında etik kurallara uymayan hekimlere
yakıştırılan bir terimdir. Geçmişte şarlatanlık çok
yaygındı, zira etkili tedavi yöntemleri zaten pek
fazla değildi ve dahası halk da günümüze göre
çok daha saf ve akılsızdı.
47
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Bu konu geçmişte bir çok
sanatçının ilgisini çekmiştir.
Bunların arasında ilk öne
çıkan Hollandalı ressam
Gerrit Dou olmuştur.
Dou, Leiden Esnaf Locasının
kurucu üyelerinden birisi
olması sebebiyle hekimle
ressam arasındaki tarihsel
bağların önemi üzerinde
özellikle durmuştur.
Dou döneminin en önemli
ressamlarından birisidir.
Hamileri arasında İngiltere
Kralı II. Charles, İsveç Kraliçesi
Christina ve Avusturya
Arşidükü Leopold Wilhelm
sayılabilir.
Soldaki resimde pencereden resme bakanları
izleyen bizzat kendisidir. Resimde bir Çin
şemsiyesi altında iksir satan bir şarlatanı
resmetmektedir. Satıcı inanırlılığını daha da
artırmak için akademisyen cübbesi giymiştir.
Onu çevreleyen kalabalığın satıcıya ilgisi ise
farklıdır.
Kötü Doktorlar, Şarlatanlar...
Doç. Dr. Yılmaz BİLSEL
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
48
Avcı iksirin etkisine inanmış gibi görünmektedir ama
sağdaki ev kadını olaya daha şüpheci yaklaşmaktadır.
Satılan iksir muhtemelen bir aşk iksiridir. Zira avcının sol
yanındaki genç adam beraberindeki partnerini iksirin
etkileri konusunda ikna etmeye çalışmaktadır. Eğer resme
daha dikkatli bakacak olursanız Dou’nun başka konularla
da ilgilendiğini görürsünüz; bebeğinin altını değiştiren
anne figürü, muhtemelen doktorun yaptığı işin ne kadar
iğrenç (!) olduğuna dair bir göndermedir. Yerdeki kuşu
yakalamaya çalışan çocuk da, etkili bir tedavi bulmanın
ne kadar zor bir uğraş olduğunu anlatan bir benzetme
olabilir mi? 17. yüzyılda günlük hayatı yansıtan bu tür
eserlerde gelişigüzel baktığımızda fark edemeyeceğimiz
birçok ince ayrıntı gizlidir.
Ünlü İngiliz ressam William Howgarth resimlerinde ahlaki
konuları işlemeyi severdi. Aşağıdaki resmi “Marriage a la
Mode” isimli 6 resimlik serinin 3. resmidir. Bu seride bir
kontun müsrif, akılsız ve kendini beğenmiş oğluyla, zengin
bir tüccarın şımarık kızı arasındaki, sonu kaçınılmaz bir
felaketle biten evlilikleri anlatılır.Bu resimde genç asilzade
beyimizin tedavi için Fransız bir şarlatanı ziyareti anlatılır.
Hogarth’ın tüm ahlaki serilerinde olduğu gibi, iyice
araştırdığınızda bu resimde de önemli birçok ince detaya
rastlarsınız.
Sahne ve içerdikleri şarlatanlığı doğrudan eleştiriyor;
şarlatan hekimin kendisi ve giydikleri oldukça kaba ve
bayağı görünümlü, ortamdaki çok sayıdaki lüzumsuz obje
de anlamsız tedavileri çağrıştırmakta. Ağzında hap tutan
insan kafası modeli genellikle o zamanki eczanelerin
dışında dükkanın bir eczane olduğunu belirten bir semboldür.
Unicorn’un boynuzu; Ortaçağ’dan kalma bir mitolojiye
bağlı olarak, cinsel gücü artırdığına inanılan pahalı bir
tedavi aracıdır. Yine yukarıda dolabın üzerinde asılı duran
idrar kabı, burada üroloji ile ilgili işlemlerin de yapıldığını
ima etmekte. Ortam da çok daha fazlası var.
Asilzade elinde bir kutu ilaç tutuyor, kapağı ise sandalye
üzerinde tedaviye gereksinim duyulan bölgeyi gösteriyor.
Boynunda siyah bir leke var, bu da cinsel hastalığının bir
diğer göstergesi.
Hogarth şarlatanlara ve onlara inananlara karşı hep
eleştirel yaklaşmıştır. Hastalara olan ilgi ve sempatisini en
güzel yansıttığı eseri “The Pool of Bethesda”dır. Eğer bir
gün yolunuz St Barthomew Hastanesi’ne düşerse, bu
eseri hastanenin ana merdivenlerini çıkarken görme
şansına sahipsiniz.
19. yüzyılda Paris’te, Laennec, Duchenne ve Charcot gibi
birçok ünlü ve başarılı hekim vardı ama onların yanı sıra
şarlatanlar da pek çoktu.
Honore Daumiere çizimlerinde ve taş baskılarında bu
şarlatanları sürekli alay konusu ederek işlemiştir. Yandaki
çalışmada bir hasta Doktor Macaire’ye muayene olmaya
gelmiştir. Doktor Macaire, zamanın Paris’inde bir komedi
oyunundaki kurgusal bir kahramandır. Daumier bu
karakteri sadece doktorlar için değil, avukatlar, diş
hekimleri, cerrahlar ve üçkağıtçı bankerler için de
kullanmıştır. Doktorları alaya aldığı bu karikatürün altında
şunlar yazmaktadır. ‘Allah aşkına bu hastalığı hafife
almayın!.. Bana inanın, bol bol su için… bacak kemiklerini
ovala… ve lütfen sık sık beni görmeye gel… bu seni
fakirleştirmez… muayenelerim ücretsizdir… Şimdi, bu iki
şişe için bana 20 Frank borçlusun… (bu fiyata her bir şişe
için 10 sent depozito da dahildir).’
Daumier, Kral Louis Philippe’i bir dev gibi çizdiğinden,
1832 yılında bir müddet hapse girmek zorunda da
kalmıştır. Çalışmaları Delacroix, Millet ve Corot gibi
zamanının ünlü ressamları tarafından büyük ilgi
görmüştür.
Hastanın cerraha veya hekime karşı tutumu da birçok
sanatçının ilgisini çekmiştir. Cerrahları çalışırken gösteren
birçok resimde hastaların çekingenliği ve korkusu son
derece aşikardır. Bazı sanatçılar hastaların kaçınılmaz son
karşısındaki kabullenişlerini resmetmişlerdir.
John Collier’in “Ölüm Cezası” gibi… Hogarth ve Gillray
gibileri ise hastaların çaresizliklerini resmederken,
mesleğin komik yanlarını da göstermekten geri
kalmamışlardır. James Ensor’un aşağıdaki resminin komik
olduğunu söylemek ise pek zordur.
Ensor’un ilk çalışmaları pek beğenilmemiştir. Ama sonraki
çalışmalarıyla ekspresyonizmin öncülerinden kabul
edilmiştir.
Çalışmalarında ikiyüzlü ve kendini beğenmiş olarak
gördüğü politikacıları, rahipleri, hakimleri ve doktorları
karikatürize etmiştir. Buradaki resim sanatçının klinik
olarak depresyonda olduğu bir zamanda yapılmıştır.
Cerrahları ve hekimleri ciddi bir şekilde kötülemektedir.
Detaylı bir analiz gereksizdir zira her şey ortadadır. Yerdeki
notta hastaya parasentez yapıldığı ve peritonit tanısı
konulduğu yazmaktadır. Hastanın
yüzünde çok korkmuş ve stresli bir
ifade vardır.
Ensor aynı zamanda müzisyendi. Çok
güzel org çalardı. Burnuna flüt sokup
çalabildiği de söylenir. Kalabalıklardan
korkan yalnız bir adamdı. Hiç
evlenmemiştir. Kanımca bu resim de
hekimlerden çok sanatçının kendisini
daha iyi anlatmaktadır.
Günümüzde homeopati, naturopati,
şifalı otlar ve çiçekler gibi, standart
tıbbi tedavilere alternatif olabilecek bir
çok saygın yöntem vardır. İster
geleneksel tıp isterse doğal iyileştirme
terapileri olsun, isteyen her zaman
biraz şarlatan bulacaktır elbette!..
49
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
50
Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü
Protez Uzmanı
2007 yılında İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği
Fakültesi’nden mezun olan Serpil Öztürk,
doktorasını 2011 yılında Yeditepe Üniversitesi
Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi
Anabilim Dalı’nda tamamladı. Protez uzmanı
olan Dr. Dentist Serpil Öztürk Hisar
Intercontinental Hospital Ağız ve Diş Sağlığı
Bölümü’nde görev yapıyor.
Geceleri dişinizi mi sıkıyorsunuz? Sabah uyandığınızda çeneniz mi
ağrıyor? Eşiniz gece boyunca ‘dişlerini gıcırdatıyorsun’ diyerek sizi
uyandırıyor mu? Belki bu belirtilerin geçici olduğunu düşünüyor ve
umursamıyor olabilirsiniz. Ancak diş sıkma ve gıcırdatmanın önemli
bir durum olduğunu; kontrol edilmezse ileride çene eklem
rahatsızlıklarına yol açabileceğini lütfen göz ardı etmeyin…
Diş sıkma ve gıcırdatmayla ilgili merak
edilenleri Hisar Intercontinental Hospital
Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü Protez Uzmanı
Dr. Dentist Serpil Öztürk’ten öğrendik…
Dosya
Siz de Diş Sıkıyor musunuz?
Diş sıkma ve gıcırdatma, gece ve/veya
gündüz oluşabilen istemsiz bir aktivitedir.
Toplumda yetişkin bireylerin büyük bir
çoğunluğunda görülmesine rağmen; çeşitli
olumsuz semptomlar ortaya çıkmadan
hastalar tarafından genellikle farkına
varılamaz.
Hasta bize ancak dişlerde hassasiyet,
aşınma, sallanma ve kırılma, diş sinirlerinde
harabiyet, çevre dokularda yaralanma,
çene eklem rahatsızlıkları, baş ağrısı ve
fonksiyon bozukluğu gibi durumlarda
geliyor.
Çocuklarda gözlemlenen diş sıkma ve
gıcırdatmayı ise normal bir süreç olarak
kabul ediyor; ayrıca değerlendiriyoruz.
51
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Dişinizi mi Sıkıyorsunuz?
Dr. Dt. Serpil ÖZTÜRK
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
52
Neden Diş Sıkıyoruz?
Çene Eklem Rahatsızlıklarının Nedenleri Nelerdir?
Diş sıkma ve gıcırdatmanın birçok nedeni vardır ve bu
nedenler arasında; stres ve kişisel özellikler, uyku düzeni,
uyku esnasındaki solunum bozuklukları, travmatik
yaralanmalar, merkezi sinir sistemi rahatsızlıkları, yasadışı
ilaç kullanımı, ilaç tedavileri, alkol, kafein ve sigara
kullanımı gibi faktörler sayılabilir.
Çene eklem rahatsızlıkları, çok nedenli olup bölgeyle ilgili
çok sayıda rahatsızlığı içermektedir. Genel görüş birkaç
faktörün birlikte rahatsızlığı meydana getirmesidir. Bu
faktörlerden bazıları şunlardır;
• Çenelere direkt gelen travma (kaza, darbe, sportif
yaralanmalar, düşme, çarpma),
Çene Eklem Rahatsızlığı Nedir?
• Ağzın uzun süre çok açılması gereken diş tedavileri,
Çene eklem rahatsızlığı, çiğneme kasları, çene eklemi, baş
ve boyun kaslarının bir kısmı, eklem bağları, dişler, yanak,
dudak ve tükürük bezlerinden oluşan sistemi etkileyen
problemleri kapsayan kompleks bir rahatsızlıktır. Çene
eklemi rahatsızlığı şikayeti ile bizlere başvuran
hastalarımızın sayısı her geçen yıl artış göstermektedir.
Bu artışın nedeni bu rahatsızlığın eskiden olmamasından
değil, diş hekimlerinin ve kulak burun boğaz uzmanlarının
bu konu ile ilgili bilgi düzeylerinin artmasıyla bu
rahatsızlıkları teşhis edebilmelerinden kaynaklanmaktadır.
• Genel anestezi verilirken ağzın aşırı derecede açılması,
• Diş sıkma ve/veya gıcırdatma, dudak ısırma, tırnak
yeme, sakız çiğneme gibi aktiviteler,
• Alt ve üst dişler arasında normal olmayan ilişki.
Nasıl Tanı Konulur?
Çene eklem rahatsızlıklarının teşhisinde önemli olan, diş
hekiminin bu verileri doğru bir şekilde değerlendirecek
ve ayırıcı tanıyı koyacak yetenek ve bilgiye sahip
olmasıdır.
Klinik muayene, yaklaşık 30‐35 dakika sürer.
Hastalarımızdan sağlık sorunları ile ilgili gerekli bilgileri
aldıktan sonra, çene eklemi ve baş boyun kaslarını içeren
ayrıntılı bir muayene ile tanıya varmaya çalışıyoruz. Eğer
gerekliyse tanı için MRI veya diğer görüntüleme
yöntemlerini de kullanabiliyoruz.
Çene Eklem Rahatsızlığımını Nasıl Anlarım?
Aparey
Temporomandibular (çene) eklem rahatsızlığının birçok
işaret ve belirtisi vardır. Bu işaret ve belirtilerden bazıları
şunlardır;
• Kulağın ön bölgesinde, çene ekleminde, yüz‐boyun
kaslarında ve şakaklarda aniden başlayan veya yavaş
yavaş oluşan ağrı,
• Yüzde ağrı ve yorgunluk hissi,
• Çiğnerken ya da konuşurken oluşan ağrı ve yorgunluk,
• Esnemede ve ağız açmada zorluk,
• Ağız açıp kapatırken tıklama, takırtı sesi,
• Kısıtlı ağız açıklığı veya çene kilitlenmesi,
• Çenenin tek tarafa doğru kayarak açılması,
• Yüzde şişlik,
• Dişlerde ağrı,
• Dişlerde normal kapanmama hissi,
• Kulaklarda çınlama,
• Kulaklarda duyma problemi,
• Baş ağrısı,
• Göz çevresinde ağrı ve basınç,
• Baş dönmesi.
Çiğneme kasları ile ilgili ağrılar, diş sıkma ve/veya
gıcırdatma sırasında bu kasların fazla çalışmasından
kaynaklanır; boyun ve baş ağrısına neden olabilir. Çene
eklemi ile ilgili ağrılar ise, eklem içindeki sert ve yumuşak
dokuların değişikliğinden kaynaklanır.
Nasıl Tedavi Olurum?
Diş sıkma ve/veya gıcırdatmanın tedavisi, istemsiz
aktivitenin ortadan kaldırılmasını amaçlamaz. Uygulanan
tedavi metodu çoğunlukla ağız içi apareyleri kullanılarak
bu aktivitenin kontrol altına alınmasını ve meydana
gelebilecek patolojik veya fiziksel değişikliklerin
önlemesini içerir. Temporomandibular rahatsızlık
tedavisinin asıl amacı ise, çene eklemi içindeki basıncın
düzenlenmesi ve normal çene fonksiyonlarının
sağlanmasıdır. Doğru teşhis konulduğu taktirde, bu
rahatsızlığın ortopedik aperey (splint) kullanımı, hasta
eğitimi ve gerekli duyulduğunda fizik ve ilaç tedavisi ile
kontrol altına alınabildiği bilimsel araştırmalarla
kanıtlanmıştır.
• Kulaklarda ağrı,
53
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
54
Çocuk ve Ergen Psikiyatristi
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 2002
yılında mezun olan Dr. Işılay Altıntaş,
uzmanlığını İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim
Dalı’nda tamamladı. Uzm. Dr. Işılay Altıntaş
Hisar Intercontinental Hospital Çocuk Sağlığı
ve Hastalıkları Bölümü’nde Çocuk ve Ergen
Psikiyatristi olarak görev yapıyor.
Yüzyılın dahilerinden biri olarak kabul edilen Einstein,
çocukluğunun ilk dönemlerinde ciddi anlamda konuşma bozukluğu;
ilkokula başladığı dönemde ise, öğrenme ve iletişim güçlüğü
yaşamıştı. Okuldaki otorite ve eğitim sistemiyle çatışan ve tüm hayatı
boyunca okuldan nefret eden Einstein; aslında ailesinin o dönemde
korktuğu gibi zeka geriliği yaşamıyordu; sadece Disleksi hastasıydı…
Adını tam olarak bilmediğimiz ama son yıllarda
özellikle çocuklarda öğrenme, ifade etme
güçlüğü ile kendisini gösteren ve acaba benim
çocuğumda zekâ geriliği mi var sorusuyla
karşımıza çıkan öğrenme bozuklukları; aslında
çocuğunuzun özel bir ilgiye ihtiyacı olduğunun
göstergesi olabilir.
Hisar Intercontinental Hospital Çocuk ve Ergen
Psikiyatristi Uzman Dr. Işılay Altıntaş’la çocuklarda
görülen öğrenme bozukluklarını ve en sık
görülen öğrenme bozukluğu Disleksi’yi konuştuk.
Çocuğum Tembel mi, Disleksi mi?
Çocuk ilkokula başladığında ailenin ve çocuğun
hayatında aslında yeni bir dönem başlar. Tüm
aileler çocuklarının başarılı olmasını hayal eder.
Aslında çok akıllı olan çocukları ilkokula başlayıp
da okumayı öğrenmede zorlanınca, bu öncelikle
ailede bir hayal kırıklığı ve endişe yaratır.
Genelde iki yol izlenir, bunlardan biri kendi hayal
kırıklıklarının ve öfkelerinin çocuğa iletilmesidir
ve malesef ülkemizde çok sık olur. Çocuk
suçludur; çünkü dersleri sevmemekte, ders
çalışmak istememektedir. Aslında canı istese
yapar ama kolaya kaçmaktadır. Ardından çocuk
55
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
için ‘tembel’, ‘sorumsuz’ gibi olumsuz
tanımlamalar başlar. Çocuk aileyi hayal kırıklığına
uğratmıştır. Aslında olaya bu şekilde bakan
ailelerin kolaya kaçtığını düşünürüz. Çünkü çocuk
yetiştirirken muhtemel zorlukları erken fark
edebilmek bu konuda gerekeni yapmak da
ailelerin sorumluluğundadır. Zorlanan çocuğun
dersleri keyifle yapmasını bekleyemezsiniz, birde
tembellikle suçlanıyorsa ‘Madem ki tembelim o
zaman bende çalışmıyorum’ diyecektir.
Çocuk ergen psikiyatrisi polikliniklerine ders
başarısızlığı sebebiyle pek çok başvuru
olmaktadır. Bizde bu sorunun altındaki sebebleri
anlamaya çalışırız. Bunlardan önemli bir kısmını
dikkat eksikliği hiperaktivite ve öğrenme
bozuklukları oluşturur. Klinik olarak bu iki
hastalığı sıklıkla birlikte görürüz. Öğrenme
bozuklukları içinde ise en sık gördüğümüz ise
Disleksi yani okuma bozukluğudur.
Öğrenme işlevi beynin birçok bölgesinin birlikte
çalışmasını gerektiren oldukça karmaşık bir
işlemdir. Bu sistemlerden çalışması aksayanlar
varsa sisteme özgü belirtilerle sinyal verirler.
Öğrenme bilginin alınması ile başlar, uygun
Disleksi mi, O da Ne!
Çocuk Sağlığı
Uzm. Dr. Işılay ALTINTAŞ
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
56
çok iyi anlar. Okurken bazı harf ya da
sayıları karıştırır ya da ters okur.
Diğer taraftan çocuktan bilgiyi yazı
diline çevirmesi de beklenir. Burada
sıkıntı varsa yazma bozukluğu ismini
alır. Bu çocuklarda el yazısı okunaksız
ve çirkindir. Yazı yazmayı sevmez,
ödevler gelmez. Sınıfa göre yazısı yavaş
olduğundan çoğunlukla yetiştiremez.
Yazarken bazı harf ve sayıları ters yazar
ya da karıştırır. Harf atlayabilir ya da
ekleyebilir. Bol sayıda imla ve
noktalama hatası yapar. Yazarken
sayfayı düzenli kullanamaz, satır
atlayabilir.
Matematikte matematiksel kavramlar
sembollere çevrilir. Buradaki sorun
kendini matematik bozukluğu olarak
gösterir. Aritmetik becerisi dört
işlemde yavaştır. Çarpım tablosunu
öğrenmekte güçlük çeker ya da artı
eksi gibi aritmetik sembollerini
karıştırırlar.
Öğrenme Güçlüğü Belirtileri
şekilde depolanması ve istenildiği zaman depolandığı
yerden yazılı ya da sözlü olarak ifade edilmesini gerektirir.
Şimdi teker teker bu sistemlere göz atalım.
Dikkat Kontrol Sistemi
Dikkat kontrol sistemi, çocuğun dışarıdan gelen sesleri
daha az duymasını, içinden gelen hayalleri engellemesini
ve konu anlatılırken konuya odaklanmasını sağlar. Bilgi
akışı devam ederken dikkat sisteminin diğer işlevi dikkatin
sıkılmadan sürdürülmesini sağlamaktır. Bunu yapamayan
çocuk ders çalışırken çok sıkılır. Dikkat becerileri azdır
yoğun dikkat gerektiren ders gibi aktivitelerden kaçar.
Başladığı işi bitiremez. Okulda eşyalarını unutur.
Dil Sistemi
Bilgi, dil sistemiyle tanımlanmalıdır. Okulda bilgi
çoğunlukla okuyarak ve dinleyerek alınır. Çocuk gördüğü
görsel sembolleri; harflerden kelimelere, kelimelerden
kavramlara giden yazı sistemini ses sistemine
çevirebilmelidir. Eğer çocuk gördüğünü sese ve kavrama
çeviremiyorsa okuma güçlüğü oluşur ve buna disleksi adı
da verilir. Bu çocuklarda okuma yaşıtlarından geridir,
okumayı sevmez yavaş okurlar. Bazı harfleri görür ama
seslerini öğrenemez. Sessiz ve sesli okurken parmağıyla
izleyebilir, satır ya da kelime atlayabilir veya parçaya
anlamı bozacak kelimeler ekleyebilir. Örneğin bir parçayı
kendi okuduğunda anlamaz ama arkadaşı okuduğunda
57
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Öğrenme güçlüğü geniş bir yelpazedir
aslında. Bu güçlüğe aşağıdaki belirtiler de değişen
derecelerde eşlik edebilir:
• Uzaklık derinlik ve boyut algıları zayıftır.
• Bazı harfleri yanlış duyar, sözlü yönergeleri anlamakta
güçlük çekebilirler. Birkaç şey birden söylendiğinde en
az birini unutur; duyduklarını ayırt etmekte zorluk
yaşayabilirler.
• Çalışma alışkanlığı gelişmemiştir. Ev ödevleri eksik
alınır, yavaş ve verimsizdir. Ödevler tek başına
yapılamaz.
• Organize olma becerisinde zorluklar olabilir. Odası
dağınıktır, defterlerini kötü kullanır, kaybeder. Zamanı
ayarlamakta güçlük yaşar. 15 dakikalık bir ödev saatler
sürebilir. Yapması beklenen şeyleri organize etmede
sıraya sokmakta zorluk çeker.
• Sağ ve solunu karıştırır; yönünü bulmakta zorlanabilir.
Alt üst, ön arka kavramlarını karıştırır. Dün, bugün, yıl,
ay, gün, mevsim gibi zamansal kavramları öğrenmede
zorlanır.
• Sıralama becerileri eksiktir. Okuduğu öyküyü
anlatması istendiğinde öykünün başını sonunu
karıştırır. Haftanın günlerini ya da ayları sırayla
sayabilir ama karışık sorulduğunda bir sonrakini
bilemez
• Bu çocukların özelikle erken gelişiminde döneminde
konuşmalarında gecikme olabilir. Bazı sesleri
söyleyemeyebilir, sözel olarak kendilerini ifade
becerileri yeterli olmayabilir.
aslında.
Malesef günümüz eğitim sisteminde sıklıkla başarısızlık
etiketlenen bu çocuklar kapasitelerinin çok altında bir
gelecek yaşamaya mahkum oluyorlar. Disleksi okulu
bırakan gençlerin büyük çoğunluğunda altta yatan
sebeplerden biridir.
Yapılması gereken şey çocuğun psikiyatrik olarak
değerlendirilmesi, gereken test ve incelemelerden sonra,
çocuğa uygun tanı ve tedavi şeması oluşturulmasıdır. Tüm
eğitim programlarında çocuğun güçlüklerine uygun ayrıntılı
düzenlenmiş, parçadan bütüne ilerleyen, giderek artan
biçimde beceriler kazandıran eğitim hedeflenir ve çocuğun
potansiyelini en iyi şekilde kullanması
sağlanır.
• Motor beceriler, top yakalama, ip atlama gibi
işlerde yaşıtlarına oranla başarısızdırlar.
Sakardır düşer ve yaralanırlar. Çatal kaşık
kullanmak gibi el becerileri gerektiren
şeyleri beceremezler.
• Belki de zorlukların neticesinde çoğunlukla
yalnız, kendine güvenleri az kaygılı ve
mutsuz olmaya aday çocuklardır. Arkadaş
ilişkileri iyi olmayabilir.
Çocuğunuzda Disleksi Olması,
Zeka Geriliği Olduğu Anlamına Gelmez!
Özel öğrenme güçlüğü olan çocuklar için en tipik olan
şey bu çocukların zekalarında hiçbir sorun olmamasıdır.
Hatta tanı koyabilmek için zekanın normal olması koşulu
vardır. Ancak çocuklar sorulan soruları çok iyi kavrasalar
da doğru okuyamadıkları için yazarak doğru ifade
edemezler. Bu nedenle sınav başarıları düşüktür. Buradaki
temel sorun çocuğun anlayamaması değil; anladığını
sembollerle ifade edememesidir.
Sınav sistemi bu çocukları hızla başarısız olarak etiketler.
Çünkü sistem onların bilgiyi ifade ediş şekline göre
düzenlenmemiştir. Zor olan aslında sistem içinde birçok
yetenekli ve zeki çocuğa başarısız ve kimi zaman maalesef
zeka geriliği varmış muamelesi yapılmasıdır.
Oysa Disleksi bu hastalığa sahip birçok ünlü ve başarılı kişi
olmasıyla da tanınır. Disleksisi olan en ünlü kişilerden biri
de Einstein’dır. Einstein’ın yazılarında ‘Öğretmenlerinin
aklının yavaş çalıştığını, ölene kadar aptal rüyalarının
peşinde sersemce savrulacağını’ söylediğini ifade eder.
Böyle sert yargılarla geçen öğrencilik yıllarından, tüm
sisteme meydan okuyan bir kurama giden bir başarı
öyküsüdür onun hayatı. Bu bir taraftan umut verse de;
bu örnekler çoğunluğu yansıtan başarı öyküleri değildir
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
58
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden
1999 yılında mezun olan İzlem Göçmen,
uzmanlığını 2005 yılında Marmara
Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları Bölümü’nde tamamlayan
Göçmen, aynı bölümde Çocuk Alerji İmmunoloji Klinik Gözlemcilik yaptı.
Uzm. Dr. İzlem Göçmen
Hisar Intercontinental Hospital
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Bölümü’nde görev alıyor.
Su altındayken bütün dertlerinizi
unutuyorsunuz.
Sessiz ama canlı bir ortam,
etrafınızdaki balıkların,
deniz bitkilerinin güzelliği ile sanki
başka bir dünyada gibi
oluyorsunuz.
İzlem Göçmen’i kısaca tanıyabilir miyiz?
1976 Ankara doğumluyum. İlk, orta ve lise eğitimimi
Ankara’da üniversite eğitimimi de İstanbul’da tamamladım.
Evli ve iki erkek çocuk annesiyim.
Neden çocuk doktorluğu? Mesleğe başlayalı ne kadar oldu?
Çocuklar cıvıl cıvıl, masum, gülüşleri, bakışları sevgi dolu.
Onlarla beraber olmak, dertlerine çare bulmak mutluluk
veriyor. Altı senedir Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
olarak çalışıyorum.
Su altı dünyasıyla nasıl tanıştınız? Su altı dünyasında sizi
ne cezbediyor?
Üniversite yıllarında ağabeyim İTÜ’nün Sualtı Sporları
Kulübü ile birlikte dalıyordu. Bir dalış gezisine ben de
onlarla gittim ve o günden sonra sualtı dünyası maceram
başladı. Su altındayken bütün dertlerinizi unutuyorsunuz.
Sessiz ama canlı bir ortam, etrafınızdaki balıkların, deniz
bitkilerinin güzelliği ile sanki başka bir dünyada gibi
oluyorsunuz.
Kimler dalabilir? Herkes dalış yapabilir mi? Hangi sağlık
koşullarına sahip olmak gerekir?
Herkes dalış yapabilir, ama bröve sahibi olabilmek için
federasyonun istediği bazı özellikler var. Yüzme bilmek,
en az ilkokul mezunu olmak ve 14 yaşını doldurmuş
olmak (18 yaşından küçük adaylardan veli izin belgesi
gerekir.), aletli dalış yapılmasında sakınca olmadığına dair
sağlık raporu olması gerekiyor. Bu şartları sağlayan kişiler
federasyon tarafından yetkilendirilen dalış merkezlerinden
teorik ve pratik eğitimlerini tamamlayarak dalış brövesini
(dalış sertifikası) alırlar. Dalış eğitiminin içeriği, dünya
genelinde bir federasyon (CMAS) tarafından oluşturulmuştur.
59
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
CMAS hakkında kısa bilgi verebilir
misiniz? Türkiye’de sualtı sporları ile
ilgili bir federasyon var mı?
CMAS (Confederation Mondiale Des
Activites Subaquatiques) Türkçe adıyla
Dünya Sualtı Etkinlikleri Konfederasyonu
Jacques Cousteau’nun da aralarında
bulunduğu kişiler tarafından 1959
tarihinde kurulmuş.
İçimizden Biri
Uzm. Dr. İzlem GÖÇMEN
CMAS'ın amacı üye federasyonlara dalış
kurallarını öğretmek, eğitim ve dalış
sertifikalarında standart seviyeyi
yakalayarak verilen sertifikaların üye
ülkelerde kabul edilmesini sağlamak.
Türkiye Sualtı Sporları Federasyonu (TSSF) 1982 yılında
kurulmuş, yakın bir tarihte özerkliğini kazanmış bir
federasyon olarak CMAS’a üye.
CMAS sertifikasının gerekliliği var mı?
Dalış yapabilmek için bunun eğitimini almak şart. PADI
(Professional Association of Diving Instructors ‐
Profesyonel Dalış Eğitmenleri Birliği) gibi başka özel
kuruşular da var. Türkiye’de dalış yapabilmek için eğitim
prensibi aynı olan bu iki federasyondan birinden sertifika
almak gerekiyor.
SCUBA nedir?
1942 yılında Jacques Cousteau ve Emile Gagnan'ın
geliştirdikleri bir soluk alma aracı (regülatör) ile sualtına
indirdikleri basınçlı hava dolu bir tüp, sualtında
soluyabilmeyi ve ilk kez yüzeye bağlı kalmadan sualtında
özgürce dolaşabilme olanağını sağlamış. SCUBA (Self
Contained Underwater Breathing Apparatus‐Kendi
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
60
İki Yıldız Eğitmen: Bir yıldız dalış eğitmenin yetkilerine ek
olarak, bir dalış kuruluşu kurabilir. Üç yıldız dalıcı
eğitimlerini vermeye, sınavlarını yapmaya, değerlendirmeye
ve başarılı olanların bilgi kayıt formlarını imzalamaya
yetkilidir.
Kaş başta olmak üzere Saroz, Çanakkale, Erdek, Fethiye
ve Çeşme’de dalışlar yaptım. Dalış serüvenime başladığım
ilk yıllarda İstanbul’un çeşitli yerlerinde de dalış yaptım.
Üç Yıldız Eğitmen: Federasyondan yetki belgesi almış bir
dalış kuruluşunda kayıtlı olmak koşulu ile bir yıldız ve iki
yıldız dalış eğitmeni eğitimlerini verir.
Sanırım 350‐400 civarındadır.
Dalış öncesinde, sırasında ve sonrasında dikkat edilmesi
gerekenler nelerdir?
Kurallara tam olarak uymak gerekiyor. Hava şartlarını ve
çevresel şartları zorlamadan rahat bir ortamda bu işin
zevk için yapıldığını aklımızdan çıkarmadan dalışımızı
yapmamız lazım. Belli bir derinliğin altında sualtı
dünyasındaki renkler, canlılar azalıyor, dolayısıyla hırsa ve
heyecana kapılıp belli bir derinliğin altına (ki bu derinlik
federasyon tarafından 42 metre olarak belirlenmiştir.)
inmemek gerekir. Asla tek başına dalmamak gerekir.
hangi bölgeleri önerebilirsiniz?
Bugüne kadar kaç defa daldınız?
En son ne zaman dalış yaptınız?
Aslında tam olarak hatırlamıyorum, ama sanırım en son
6 yıl önce dalmıştım. Çalışma hayatı, çocuklar derken
zaman kalmıyor.
Dalış yapmak isteyenlere önerileriniz, uyarılarınız
nelerdir?
Zaman yaratabilirseniz zevkli, dinlendirici bir hobi. İki
Yıldız Balıkadam brövesi sahibi olmak her türlü eğlenceli
dalışı yapmak için yeterli.
Türkiye’de nerelerde dalış yaptınız? Dalış için Türkiye’de
Üzerinde Taşınabilen Sualtında Soluma Aygıtı) adıyla
anılan bu buluş sayesinde, dalış hızla yayılan bir spor
haline gelmiş.
Hangi bröveye sahipsiniz, kısaca CMAS bröveleri
hakkında bilgi verebilir misiniz?
Bir Yıldız Eğitmen (Başlangıç seviyesi eğitmen) brövem
var.
Bir Yıldız Balıkadam: Eğitimi başarı ile tamamlayarak,
dalış donanımlarının hepsini uygun olarak kuşanıp
çıkarabilen, bunları sualtında doğru olarak kullanıp
dalabilen ve yanında en az üç yıldız dalıcı ya da bir dalış
eğitmeni ile açık deniz dalışları yapmaya hazır dalıcıdır.
Bir yıldız balıkadam dalış derinliği sınırı ise 18 metredir.
Gece dalışı yapamaz.
konularında gerekli eğitimi almıştır ve uygulayabilir.
Görevli olduğu durumlarda dalışla ilgili kural dışı
davranışlarda bulunanları uyarmaya ve gerekirse dalıştan
alıkoymaya yetkilidir. Önderliğini yaptığı dalıcıların
güvenliğinden birinci derecede sorumludur. En çok 30
metre derinliğe kadar dalış yapabilir ve yaptırabilir. Dalış
eğitmeni eşliğinde ve eğitim amacıyla en çok 42 metreye
kadar dalış yapabilir.
Bir Yıldız Eğitmen: Federasyonun düzenlediği eğitmen
sınavında başarılı olmalıdır. Federasyona bağlı bir dalış
kuruluşunda bir yıldız ve iki yıldız balıkadam eğitimlerini
vermeye, sınavlarını yapmaya, değerlendirmeye, başarılı
olanların bilgi kayıt formlarını imzalamaya yetkilidir.
İki Yıldız Balıkadam: 20 kayıtlı dalış yaptıktan sonra
üzerine ek eğitimler alarak en çok 30 metre derinliğe
kadar dalış yapabilen dalıcıdır. Dalış eğitmeni eşliğinde
eğitim amacıyla en çok 42 metre derinliğe kadar dalış
yapabilir. Gece dalışı yapabilir.
Üç Yıldız Balıkadam: Ek 50 dalış yapıp, genişletilmiş
eğitim programını tamamladıktan sonra her düzeyde
dalıcılara sualtında önderlik yapabilecek beceri ve
deneyime sahip olan dalıcıdır. Önderlik yaptığı dalıcıların
güvenli dalış kurallarına uygun dalış yapmalarını
sağlamakla yükümlüdür. Sualtı kurtarma ve ilkyardım
61
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
62
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı
1983 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nden mezun olan Lütfiye Müslümanoğlu,
aynı üniversitede 1990 yılında Uzmanlık, 1995
yılında Doçent, 2002 yılında ise Profesör unvanını
aldı. Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Enstitüsü Elektrodiagnostik Nöroloji Bölümü’nde
de yüksek lisansını tamamlayan
Prof. Dr. Lütfiye Müslümanoğlu’nun
mesleki ilgili alanları arasında Hareket Sistemi
Bozuklukları (omurga, omuz, diz, kalça ağrıları) ve
omurilik yaralanmaları), Ortopedik Rehabilitasyon ,
Nörolojik Rehabilitasyon, Tortikollis yer alıyor.
Prof. Dr. Lütfiye Müslümanoğlu
Hisar Intercontinental Hospital
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölüm Başkanı
olarak görev yapıyor.
Kış geldi, yazın bizden ilgisini
esirgemeyen tepemizde ışıl ışıl
parlayarak bizi ısıtan bazen de terleten
güneşe hasret kaldık.
‘’Güneş girmeyen eve doktor girer’’
sözünden de hareketle kış hastalıkları
kendisini göstermeye başladı.
Özellikle çocuklarda ve yaşlılarda
görülen D vitamini eksikliği de
bunlardan biri olarak güncelliğini
koruyor…
A’dan Z’ye D Vitamininin özellikleri
ve eksikliğinde ortaya çıkan sağlık sorunlarını
Hisar Intercontinental Hospital Fizik Tedavi
ve Rehabilitasyon Uzmanı, Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Lütfiye Müslümanoğlu ile konuştuk…
Gündem
D Vitamininin Özellikleri Nelerdir?
Kalsiyumun barsaklardan emilimini ve kan
dolaşımına geçmesini sağlayan D vitamini,
kalsiyumun kemikle birleşmesini sağlama
özelliğine de sahiptir. Bu nedenle kemikte
yapılanma ve kemik kaybından korunmada
önemli bir rol oynar. Kalsiyumun böbrekten
atılımını azaltır. Kas kütlesinin ve gücünün
artması, düşme riskinin azalması, meme ve
kolon kanseri riskinde azalma, kan
basıncında azalma gibi önemli etkileri de
mevcuttur.
D Vitamini Kaynakları Nelerdir?
Güneş en büyük D vitamini kaynağıdır.
Yumurta sarısı, karaciğer, yağlı balıklar,
balık yağı, kakao, tereyağı, D vitamini
destekli süt gibi bazı besinlerde bulunur.
63
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Steve Jobs
D Vitaminine Hasret Kaldık!
Prof. Dr. Lütfiye MÜSLÜMANOĞLU
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
64
D vitamini eksikliğinin belirtileri nelerdir ve ne
gibi problemler yaratabilir?
D vitamini eksikliğinde;
• Vücut kalsiyum dengesi bozulacağından kemiklerdeki
kalsiyum kana geçer ve kemikler zayıflar.
• Kırık oluşma riski artar.
• Kas gücü azalır.
• Yürüme, merdiven inip‐çıkma zorlaşır.
• Dengede bozulma olup, düşme riski artar.
• Yorgunluk olur.
• Yaygın vücut ağrıları oluşur.
• Depresyona eğilim artar.
D vitamini doğal yollardan nasıl alınır?
Ülkemizde en kısa ve kesin yoldan D vitamini alımı
güneşlenme ile olur. Her gün en az 30 dakika, saat 10.00‐
15.00 arasında güneşlenmek, çıplak tenin direkt olarak
güneşi görmesi D vitamininin en doğal ve sağlıklı
alınabileceği bir yoldur. UV B ışınları camdan veya
giysilerden geçemezler. Vücudun yüz ve el ayalarının
güneş alması yeterli olabilir. Cilt koruyucu kremler
sürülmesi UVB’nin alınmasını engeller ve D vitamini
sentezlenemez. 37 derece kuzey enlem üstünde olan
yerlerde özellikle Kasım‐Şubat ayları arasında D vitamini
yoktur veya yetersizdir. Bu dönemlerde;
• Kapalı ortamlarda yaşayanlarda,
• Güneş görmeyenlerde,
• Böbrek‐karaciğer yetersizliği olanlarda,
• Yaşlılarda,
• Şişmanlarda,
• İlk 1 yıl anne sütü almayan ve güneşlenme yapılmayan
bebeklerde D vitamini eksikliği görülür.
D vitamininin yararları nelerdir?
• Tip 1 (çocuklarda görülen diyabet‐şeker hastalığı)
diyabet riskini azaltır.
• Bazı tümörlerin büyümesini, kolon kanseri olma
olasılığını azalttığı, kanser tedavi ajanının etkisini
artırdığı çalışmalarda tespit edilmiştir.
• Multipl skleroz olma olasılığını azalttığı gösterilmiştir.
Multipl Skleroz, Sjögren Sendromu, Romatoid Artrit,
Tiroidit, Crohn Hastalığı gibi hastalıklarda bağışıklık
sistemi ile ilişkisi ileri sürülmektedir.
• Enfeksiyon hastalıklarında azalmaya neden olabilir.
Tüberküloz riskinde azalma görüldüğü belirtilmiştir.
• Yaşlılarda demansı ve inme‐felç gelişimini azaltabilir.
• Kas gücünü artırır.
65
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
• Unutkanlık olabilir
• Kemik erimesi ve kemiklerde kırılmaya yol açarak
sakatlığa neden olabilir.
En Çok Kimlerde ve Neden Görülür?
• Yaşlılarda (70 yaşından sonra),
• Deride renk değişikliği artmış olanlarda,
• Şişmanlar‐obezlerde,
• Güneşlenirken devamlı cilt koruyucu krem
kullananlarda,
• Kapalı giyim ile dolaşanlarda (el ve yüzü kapalı olanlar
daha çok risk altındadır),
• Devamlı kapalı ortamlarda çalışanlar/bulunanlarda,
• Beslenme bozukluğu olanlarda,
• Barsakta emilim bozukluğu olanlarda,
• Böbrek ve karaciğer yetersizliği olanlarda,
• Sara ilacı, Antikonvülsan kullananlarda,
• Kortizon kullananlarda,
• AIDS hastalarında görülür.
Ayrıca hamilelik ve emzirme döneminde de beslenme
bozuksa, güneşlenme yapılmamışsa dikkatli olmak
gerekir.
Çocuklarda görülen D vitamini eksikliği nelere Yaşlılarda D vitamini eksikliği nelere yol açar?
neden olur?
Dengede bozulmaya, kas gücünde azalmaya yol açtığı için
Süt çocuklarında D vitamini eksikliğinin bulguları çocuk 2
aylıkken ortaya çıkar. Gece huzursuzlukları, aşırı terleme,
renk solukluğu, iştahsızlık, isteksizlik ilk belirtilerdir.
Bronşit, zatürre ve kas kramplarına eğilim vardır. İskelette
ilk önce kafatasında yumuşama, kaburgaların kemik,
kıkırdak birleşim yerlerinde şişlikler görülür. Zamanla
göğüs alt bölümü çan şeklinde genişler. Kaburgalar
kolayca kırılır. Süt dişleri ufalanır. Kafatasında biçim
bozuklukları, sırtta kamburluk, 0 veya X şeklinde bacaklar
oluşur. Kaslarda genel bir güçsüzlük vardır. Yürümede
gecikme ve ördekvari yürüme görülür. Tedavi edilmeyen
çocuklarda boy uzaması olmaz.
Yetişkinlerde görülen D vitamini eksikliğinin
sonuçları nelerdir?
Sırt omurları, kalça, ayak ve bazen de kaburgalar en çok
ağrıyan kemiklerdir. Tam istirahatte ağrı olmaz. İleri
dönemlerde kemiklerde eğrilik ve çarpıklıklar ortaya
çıkabilir. Kan kalsiyum seviyesinde azalma olduğunda kas
kasılmaları, kramplar görülür. Kemik ve kas güçsüzlüğü
nedeniyle hastalar paytak paytak (ördekvari) yürürler,
merdiven inip çıkamaz duruma gelirler. Yorgunluk
hissederler, yaygın vücut ağrıları (inatçı kas iskelet
ağrıları) olur, kemiklerde kırıklar ortaya çıkar.
düşme artar ve kemiklerde özellikle kalçada kırık
oluşabilir. Yürüme, hareket etme kabiliyeti azalır. Demans,
hafıza kaybı olabilir, kas krampları, özellikle elde ve
bacaklarda kas kasılmaları sık görülür. İnatçı kas iskelet
ağrıları olur. Enfeksiyon riski artabilir, sık sık hastalanabilirler.
D Vitaminin aşırı alımının zararları nelerdir?
• Kusma,
• İshal,
• Halsizlik,
• Huzursuzluk,
• Kabızlık,
• İştahsızlık,
• Ağız kuruluğu,
• Vücutta susuzluk hali (dehidratasyon),
• Çok su içme ve çok idrara çıkma hali, böbrek taşları ve
böbrek koliği oluşabilir.
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
66
KBB Hastalıkları Uzmanı
Marmara Universitesi Tıp Fakültesi’nden 2000
yılında mezun olan Tayfun Demirel, Uzmanlığını
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 2005
yılında tamamladı. Hisar Intercontinental
Hospital Kulak Burun Boğaz polikliniğinde KBB
uzmanı olarak görev yapan Op Dr. Tayfun
Demirel’in mesleki ilgi alanları arasında
Radyofrekans Cerrahisi (horlama ve alt konka
prosedürleri), Endoskopik Sinüs Cerrahisi, Orta
Kulak Cerrahisi (timpanoplasti, mastoidektomi,
stapez cerrahisi, ossiküloplasti), Baş Boyun
Bölgesi Tümör Cerrahisi ve Rekonstrüksiyonu,
Mikrolarengeal Şirürji yer almaktadır.
Yakın Plan
Son yıllarda kadınlardan daha çok erkeklerin
yaptırmaya başladığı burun ameliyatlarını
Hisar Intercontinental Hospital KBB Hastalıkları ve
Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı
Op. Dr. Tayfun Demirel’le konuştuk…
67
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Rinoplasti nedir?
Rinoplasti, burnun yapısı ve şeklinin cerrahi
yöntemlerle değiştirilmesidir. Burna kalıcı şekil
verme, estetik olarak burun şeklini değiştirme
anlamını taşır. Tıp dilinde rinoplasti estetik
burun ameliyatı anlamına gelir. Burun iskeleti
ve yumuşak dokuların yeniden şekillendirilerek
yüze göre uyumlu ve orantılı bir hale
getirilmesidir. Özellikle kişinin yüzüne göre
planlanması gereken, kemik kıkırdak, yumuşak
dokular ve cilde şekil verilen ameliyattır. Son
yıllarda aşırı kıkırdak ve kemik çıkarımı yapılan
eski yöntemler bırakılmış ve ‘yapısal rinoplasti’
konsepti hakim olmuştur. Rinoplasti ameliyatının
burun içi duvarın (septumun) düzeltilmesini de
içeren şekline Septorinoplasti denir.
Başarılı bir burun ameliyatı için
olmazsa olmazlar nelerdir?
Burun Estetiği
Op. Dr. Tayfun DEMİREL
Başarılı bir burun ameliyatı öncelikle hastanın
ameliyat öncesini, ameliyatını ve de ameliyat
sonrasını iyi değerlendirmek ve planlamakla
başlar. Ameliyat öncesi değerlendirme; yüz
analizi, muayene ve konsültasyonu içerir. İdeal
estetik, tek bir şekilde ifade edilemez, öznel bir
kavramdır. Hastanın beklentileri ve istekleri ile
cerrahın belirli teknikleri kullanarak burun
şeklini değiştirebileceği sınırların örtüşmesi,
hastanın da hekimin de operasyon sonrası
memnuniyetini oluşturur. Fizik muayenede el
ile deformitenin şekli incelenir. Burun derisinin
kalınlığı ve kemik kıkırdak yapıların durumu ayrı
ayrı değerlendirilir. Kalın ve yağlı bir cilt altında
yapılacak bir küçültme operasyonu derinin
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
68
Burun Ameliyatı Öncesi
Burun Ameliyatı Sonrası
Kimler yaptırabilir?
Rinoplasti operasyonunu,
• Cerrahi ve anesteziye engel medikal sorunu olmayan,
• Akıl sağlığı yerinde,
• Burun şeklinin değiştirilmesini ve iyileştirilmesini
isteyen, 18 yaşını doldurmuş veya velilerinin izni ile 16
yaşından büyük kişiler yaptırabilir.
Kimlerin yaptırması doğru değildir?
tekrar şekillenememesine bağlı fiyasko ile sonuçlanabilir.
İnce bir cilt altında yapılan tüm değişiklikler ortaya çıkıp
yapay bir burun görüntüsü ile sonuçlanabilir.
Hastaların ameliyat öncesi fotoğraflarını çekmek hem
ameliyatın planlanmasında hem de doğabilecek yasal
sorunlar açısından gereklidir. Bilgisayar ortamında
fotoğrafların üzerinde değişikliklerle sonuç gösterilmesi
ciddi sakıncalar doğurabilmektedir. Ameliyatla elde
edilemeyecek görüntüler hem hastanın beklentilerini
gereksiz şekilde yükseltebilir hem de hekimi suçlamasına
sebep olabilir. Hastanın psikolojik durumu cerrahinin
başarısı açısından belki en önemli kriterdir.
Değerlendirme yapılıp beklentiler iyi bir şekilde
anlaşıldıktan sonra ameliyat safhası gelir. Doğru teknikle,
hastanın yüz ve cilt yapısına, genetik özelliklerine uygun
şekilde çalışılarak doğru cerrahi yapılmalıdır. Rinoplasti
yapılması çok zor olmayan; ancak sonuçları açısından
zorluk teşkil eden bir cerrahidir. Ameliyatı yapan cerrahın
tecrübesi, anatomiye hâkimiyeti çok önemlidir. Estetik ve
fonksiyonelliği dengelemek başarı için yegâne kriterdir.
Operasyon sonrası bakım, beslenme ve sigara içmeme
burnu travmadan ve güneş ışığından koruma yapılan iyi
bir cerrahinin devamlılığını sağlar.
Rinoplasti ameliyatlarında estetik mi,
fonksiyonellik mi ön planda tutulmalıdır?
Güzel ve doğal görünen burun mükemmel estetik
sonucun tek kıstasıdır. Fakat eşit derecede önemli olan
diğer bir kıstas da normal fonksiyonlarını devam ettiren
bir burundur. Bütün estetik cerrahilerin merkezinde şekil
ve fonksiyon yer alır. Burun birincil solunum organı
olduğundan doğru çalışması hayatidir. Fonksiyonu
bozmak pahasına yapılacak şekil değişikleri geri
dönüşümü zor durumlar yaratır. Bu nedenle hastanın
beklentileri yönlendirilmeli, bilinenin aksine estetik
cerrahinin sadece burnun küçültmesi değil; doğal
görünüm ve fonksiyonlarını koruyarak daha iyi bir hale
getirilmesi olduğu hastaya anlatılmalıdır.
Hangi sorunlar için uygulanır?
• Burnun doğumsal (yarık damak ve dudak, yarık
burun, nazal agenezi, nazal veya orta yüz hipoplazisi
gibi) veya travmaya (doğum travması, çocukluk çağı
travması, septal abse, burun kırıkları, bağ doku
hastalıkları gibi) bağlı şekil bozukluklarında,
• Burun duvarının ileri derecede şekil bozukluğunun
burnun şeklini de bozduğu durumlarda,
• Yapısal sorun olmamasına rağmen estetik kaygılardan
dolayı rinoplasti operasyonları uygulanır .
69
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Beklentileri belirsiz, karşılanamayacak şekilde olan
manipülatif, tatminsiz, önceki ameliyatı ve tüm yaşamı
için olumsuz bakan, mükemmeliyetçi, paronoid ve
burnuna çok takılmış olanlar sorun oluşturabilecek
hastalardır. Hayatında boşanma, işten ayrılma gibi travma
verici şeyler yaşayan hastalar bu durumları düzelene ve
burun ameliyatı için bir motivasyon kazanana kadar
beklenilmelidir. Psikolojik olarak kararsız olan hastalar
dikkatli değerlendirilmelidir. Kısıtlı maddi imkanları
olanlar bu tip operasyonların tekrar düzeltme
ameliyatları gerektirebileceğini bilmelidirler.
burun içi pansumanlar ve sık kontroller burun içinde
oluşabilecek yapışıklıkların erken dönemde fark edilip
düzeltilmesini sağlar.
Erkeklere ve kadınlara yapılan rinoplasti
ameliyatlarındaki farklılık nedir?
Erkeklerin ve kadınların burunlarında estetik ve güzellik
kriterleri farklıdır. Her iki cinse aynı tip operasyonu
yapmak özellikle erkek hastalar için hayal kırıklığı
yaratacaktır. Hafif kavisli ve burun ucunun burun sırtına
göre daha yüksek olması kadınlarda çok güzel bir estetik
görünüm sağlamasına rağmen bir erkek için katastrofik
sonuç doğuracaktır.
Burun ucunun çok sivri, önden çok ince görünen ve
dudak ile burun arasında çok geniş açısı olan bir erkek
rinoplastisi hastaya kadınsı bir görünüm kazandırıp
tamamen başarısız bir cerrahi sonuç doğuracaktır.
Burun sırtının düz veya hafif yüksek, burun ucu
ile aynı düzlemde olması daha erkeksi ve güçlü
bir izlenim kazandırır.
Operasyon öncesi nelere dikkat edilmesi gerekir?
• Kan pıhtılaştırıcı ve anestezi için yan etki yaratacak
ilaçların 10 gün önceden kesilmesi,
• Üst solunum yolu enfeksiyonu var ise tedavi edilmesi,
• Sigara veya uyuşturucu madde kullanımının 2 hafta
önceden bırakılması dikkat edilecek hususlardır.
Operasyon ne kadar sürer?
Ameliyatın süresi deformitenin büyüklüğü,
beraberinde burun duvarı veya sinüs
cerrahisinin yapılıp yapılmayacağı, cerrahın
deneyimi ve alışkanlıkları doğrultusunda
1,5 ila 3 saat arası değişmektedir.
Erken İyileşmek İstiyorsanız!
• Operasyon sonrası antibiyotik ve
ağrı kesiciler kullanın,
• Erken dönemde buz uygulayın,
• Efor ve zorlanma gerektiren
işlerden uzak durun,
• Belirli süre istirahat edin,
• 2 hafta sigara ve alkol alımını
kesin,
• Aspirin ve kan sulandırıcı
ilaçları 2 hafta kullanın.
Burnu travmadan korumak, direk
güneş ışığına maruz kalmamak,
gözlük kullanımını ertelemek,
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
70
Radyoloji Bölüm Başkanı
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden
1984 yılında mezun olan Bülent Tekinsoy,
Radyodiagnostik Uzmanlık Eğitimi’ni
1990 yılında 'Medizinische Hochschule
Hannover' (Hannover Üniversitesi Tıp
Fakültesi)’de alarak ihtisasını Cumhuriyet
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tamamladı.
Birçok özel kurum ve üniversitede
Radyoloji Uzmanlığı, Anabilim Dalı
Başkanlığı ve Tıbbi Direktörlük yapan
Prof. Dr. Bülent Tekinsoy
Hisar İntercontinental Hospital
Radyoloji Bölümü’nde görev yapıyor.
Birçok olguda
cerrahiye alternatif oluşturmak,
cerrahi şansı bulunmayan olgularda
tedavi imkânı yaratmak,
hastanın durumunu düzelterek
cerrahiye hazırlamak ve
cerrahiyi kolaylaştırmak amacı taşıyan
Girişimsel Radyoloji’yi
Hisar Intercontinental Hospital
Radyoloji Bölümü Başkanı
Prof. Dr. Bülent Tekinsoy’dan dinledik…
Günümüzde tıbbi görüntüleme yöntemlerindeki
ileri düzey teknolojik gelişmelerle insan
vücudunun her bölümünden çok ayrıntılı
görüntüler elde etmek mümkün hale gelmiştir.
Tıbbi görüntüleme alanındaki bu gelişmelere
paralel olarak insan vücuduna en az zararı vermeyi
amaçlayan, cerrahi müdahaleleri en az düzeye
indirgeyerek tanı ve tedavilerin uygulanmasına
olanak veren yöntemler geliştirilmektedir.
Cerrahi işlemlere göre daha kolay uygulanabilen,
genellikle daha az ağrılı ve az riskli bu yöntemler
sayesinde aynı zamanda hastanede kalış süreleri
de kısalmaktadır. Girişimsel radyoloji adı verilen
bu bilim dalı; görüntüleme sistemleri rehberliğinde
tanı konması ve çoğunlukla direkt tedavi edici
işlemlerin özel aletler kullanılarak Radyologlar
tarafından uygulanmasını içerir.
Girişimsel radyolojide sintigrafi hariç tüm
görüntüleme yöntemleri kullanılabilir. Ultrasonografi
(USG), Bilgisayarlı Tomografi (BT), fluoroskopi ve
özel üretilmiş MR cihazları girişim amacıyla
kılavuz yöntem olarak kullanılır. Tüm bunlarla
birlikte bu dalın temel yöntemini anjiyografi
üniteleri oluşturur.
71
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Görüntüleme Eşliğinde Yapılan
Tanı Amaçlı Girişimler
Girişimsel radyolojide tanı amaçlı uygulamalarda
kullanılan esas yöntem 1883 yılından günümüze
kadar güvenle devam eden; deri yolu ile
vücudun değişik bölgelerine direkt olarak
uygulanan iğne biyopsileridir. Teknolojik
gelişimler sayesinde günümüzde daha ince,
esnek iğnelerle işlem yapılması başarıyı artırmış,
yan etkileri en az düzeye indirmiştir.
En sık kullanım alanları karaciğer, pankreas,
karın boşluğu ve zarları, böbrek ve böbrek üstü
bezleri, alt batın ve genital bölge, göğüs, tüm
kemikler ve boyun bölgeleridir. Klinik verilerle
ve görüntüleme yöntemleriyle iyi‐kötü huylu
tümör, apse gibi tanıların konulamadığı
durumlarda kesin tanı için mutlaka uygulanması
gerekir. İltihabi kökenli olduğu düşünülen
oluşumlardan veya sıvı yoğun birikimlerden tanı
ve kültür amacı ile örnek alınması ve gerekirse
bir kateter (özel materyalden yapılmış ince uzun
borucuk) aracılığı ile boşaltılması işlemi de
yapılabilir.
Girişimsel Radyoloji
Güncel
Prof. Dr. Bülent TEKİNSOY
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
72
filtreler kullanılabilmektedir. Bu sayede büyük
operasyonlara gerek kalmadan deri ve bir damar yolu ile
uygulanmakta ve kısa bir takip sonrası hemen aktif olarak
hayata dönülebilinmektedir.
Pıhtıların göçünün engellenmesi yanı sıra yumuşatılıp,
parçalanıp alınması işlemi de uygulanır. Durdurulamayan
yemek borusu kanamalarında olduğu gibi damarlar arası
bağlantılar oluşturularak değişik sistemlerdeki dolaşım
dinamikleri, basınçlar düzenlenebilir.
Tedavi Amaçlı Girişimsel Radyolojik İşlemler
Girişimsel radyolojide damarsal ve damar dışı olmak
üzere iki gruba işlem uygulanır.
Damarsal işlemler damarları açan veya tıkamaya yönelik
yöntemler olarak ayrılır. Tıkama işlemlerine embolizasyon,
açma işlemlerine ise anjiyoplasti denir. Tıkama en çok
anevrizma (damarda balon veya iğ şeklinde genişleme),
damarsal yapı bozuklukları, kanamaların durdurulması,
tümörlerin küçültülmesi amacı ile yapılır. Genel olarak
besleyici atar damar (arter) tıkanır. Girişimsel radyolojinin
en önemli katkısı kanamalarda olur. Kanayan damarı
cerrahi yöntemle bağlamak mümkünse de çok derinde,
organ veya dokunun uç kesiminde olan kanama girişimsel
radyoloji sayesinde istenildiği kadar uç seviyede
tıkanabilir. Ayrıca kullanılan teknik ve materyallere bağlı
olarak geçici veya kalıcı tıkama yapılması mümkün olur.
Günümüzde sık görülen tümör olgularında ve bunların
yayılımlarında tümörü besleyen damarların tıkanmasının
yanı sıra kemoterapinin etkisinin artırılması, yan
etkilerinin en az düzeye indirilmesi amacı ile kemoterapi
ilaçlarıyla birlikte de uygulanır.
Damar daralmasına en sık neden olan damar sertliğinin
yanı sıra, bazı doğumsal bozukluklara bağlı olarak da
daralma hatta tıkanmalar görülebilir. Önce daralmış
damar görüntülenir. Müdahale gerekecek ise anjiyografi
yapılır. Darlık yeri ve oranı saptanması sonrası balon ile
damar genişletilir. Bu esnada damarın en iç tabakası
kontrollü olarak bir nevi kırılır, orta tabakası ise gerilir.
Eğer tıkanan çok uzun bir damar kesimi ise, tam tıkanıklık
73
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
mevcutsa, balon ile yapılan müdahaleye rağmen yeterli
başarı sağlanamıyor veya darlık tekrarlıyorsa stentler
(açıklığı daha sürekli kılmak amacı ile uygulanan,
dayanıklı, silindir şeklinde kafes yapısında metalik veya
sentetik materyallerden yapılmış maddeler) damar içine
uygulanır. Günümüzde özel maddelerden yapılanları
mevcut olup kanın damar duvarı dışına sızmasını
engellemekte ve stent greft (damar yaması‐kaplaması)
uygulanmaktadır. En sık kullanımı koroner arterlerde
bilinmesine rağmen böbrek damarlarına, bacaklara
uzanan damarlara, batın ana damarına (abdominal aort),
beyne giden boyun damarlarına da uygulanır.
Damar dışı uygulamaların en sık kullanım alanlarını
böbrek ve idrar yolları, safra yolları, değişik yerlerde
oluşabilecek apse ve kistler, direkt olarak deri yolu ile
tümörler oluşturur. Karında oluşan tüm kistler deri yolu
ile boşaltılabilmekte, gerekirse yeniden oluşumlarını
engelleyecek tedavi uygulanmaktadır. İdrar yolu
tıkanmalarında, tıkanma ile birlikte yangı oluşmuşsa, iki
taraflı tıkanma varsa böbrek toplayıcı sistemlerine
girilerek borucuklar yardımı ile dışarı akımı sağlanır
(perkütan nefrostomi). Böbrek taşları da küçük
olduklarında mesaneye itilebilir, kimyasal maddelerle
eritilmeye çalışılabilir veya uygun vakalarda dışarıya
alınabilir. Safra yollarında tıkanmış yollar, balon ve
stentlerle açılarak, tıkalı sistemin yangısı tedavi edilmeye
çalışılarak safra taşları alınabilmektedir. Vücutta oluşan
apseler klinik olarak uygunluklarının saptanması
sonrasında yine direkt olarak deri yolu ile görüntüleme
eşliğinde boşaltılır. Batın boşluğu, karaciğer, böbrekler,
akciğer, safra yolları ve pankreas en sık kullanım
alanlarıdır. Ülkemizde sık görülen karaciğerde ve tüm
vücutta oluşabilen hidatik kistler de bu müdahale ile
tedavi edilir. Tümör tedavisinin girişimsel radyoloji
yöntemi ile direkt deri yolu ile yapılması günümüz tıbbının
en önemli işlemlerini kapsar. Bu yöntemler değişik kanser
türlerinde farklılıklar göstermekle birlikte örnek olarak
şunları verebiliriz:
3 cm’den küçük karaciğer kanserlerinde etanol enjeksiyonu
ile tümör hücrelerini öldürmek ve ilerlemelerini tamamen
durdurmak mümkün olmaktadır. Yine birçok batın
tümöründe, karaciğere yayılım gösteren tümörlerde,
özellikle kalın barsak tümörleri, radyo frekans yöntemi ile
tümörü buharlaştırarak yok etmek mümkün olmaktadır.
Pankreas tümörlerinde, safra yolu tümörlerinde,
karaciğer kötü huylu tümörlerinde tümörü besleyen
damar en uç noktasına kadar gidilerek seçilmekte ve direkt
olarak tümöre radyoaktif maddeler verilebilmektedir. Bu
sağlam dokuları koruduğu gibi aynı zamanda tümörlere
en üst düzeyde hasar yaratmaktadır.
Ağrı tedavisi ve kontrolü amacı ile sinir kökleri ve grupları
ısı ve kimyasal maddelerle tedavi edilmektedir.
Görüntüleme eşliğinde yapılan tanısal ve tedavi amaçlı
işlemler gelişen teknolojinin katkılarıyla günümüz
tıbbında giderek daha yaygın olarak kullanılmaktadır. En
az düzeyde doku hasarı ile en kısa sürede en yüksek
tedavi başarısı sayesinde aktif yaşama geri dönüşe
belirgin katkı yaratmaktadır.
İlaçların vücudun istenilen bölgesine, gerekli miktarda
(genellikle de yüksek dozda) verilmesi işlemi özellikle
aniden tıkanan damarlara veya yaygın yoğun
kanamalarda gerekmekte olup bu uygulamaya İlaç
infüzyonu denilir. İstenilen bölgeye seçici olarak yapılan
bu işlem girişimsel radyolojinin işlemlerinin
seçeneklerinden biridir. Uzun sürecek sistemik ilaç
tedavileri için gerekli ana toplardamara uzanan
borucuklar yerleştirilmesi ve tedavinin daha rahat tolere
edilmesi, etkili olmasının sağlanması girişimsel radyoloji
sayesinde başarı ile uygulanır.
Damarların içine özellikle pıhtıların yer değiştirmesini,
kopup herhangi bir alana gitmesinin engellenmesi amacı
ile filtreler konulur. Bacak ve alt karın derin
toplardamarlarından kaynaklanan pıhtıların dolaşıma
ulaşması, en sık olarak akciğerlere atılmasının
engellenmesi en sık kullanım alanlarıdır. Pıhtı oluşmadan
koruyucu olarak uygulanabilmekte, kalıcı veya geçici
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
74
Kardiyoloji Uzmanı
Hacettepe Tıp Fakültesi’nden 1998 yılında mezun olan
Güneş, Uzmanlığını 2003 yılında İstanbul Üniversitesi
Kardiyoloji Enstitüsü’nde, Doçentliğini ise 2010 yılında
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı’nda
tamamladı. Doç. Dr. Yılmaz Güneş Hisar İntercontinental
Hospital Kardiyoloji Bölümü’nde görev yapıyor.
Ömrümüzün her dönemini sağlıklı geçirebilmemiz için, bir yaşam tarzı
haline getirmemiz gereken beslenme alışkanlıkları, son dönemlerde
yeniden tartışma konusu oldu. Özellikle son aylarda gündeme oturan
‘’Yeni Diyetler’’ insanlara çok hızlı bir şekilde kilolarından kurtulma
sözü verirken; kolesterol gibi sinsice ilerleyen ve bir anda rahatsızlık
vermeye başlayan hastalıkların da, en büyük dostu durumunda.
Kalbimizin hem en yakın dostu hem de en yakın düşmanı
olma özelliğine sahip olan kolesterolün neden önemli
olduğunu, kolesterol düşürücü ilaçların kullanılmasının
incelikleri ve kolesterolle ilgili bilinmeyenleri Hisar
Intercontinental Hospital Kardiyoloji Bölümü Uzmanı Doç.
Dr. Yılmaz Güneş ile konuştuk…
Dosya
Kolesterol düzeyi neden önemli?
75
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Kolesterol normal hücre yapısının bir bileşeni ve belli
düzeyde gerekli olan maddedir. Ancak sağlıksız beslenmeyle
birlikte artış gösteren kolesterol düzeyleri, yaşlanma,
sigara içiciliği, şeker hastalığı, tansiyon yüksekliği gibi eşlik
eden diğer risk faktörleriyle birlikte damar duvarında
sertleşmeye ve hassas plak oluşumuna yol açar.
Hassas plağın çatlaması durumunda elimiz kesilince nasıl
yara kapatılmaya çalışılıyorsa bu bölgedeki çatlak tamir
edilmeye çalışılır. Bu tamir işleminde yarayı pıhtı oluşumu
ile kapama süreci aşırı olursa damar tıkanır.
Kolesterol düşürücü ilaçların işlevi nedir?
Kolesterol ilaçlarının temel mantığı hassas plakların lipid
içeriğinin azaltılıp hassas plağın kararlı plak hale
getirilmesi ve plak çatlamasının önlenmesidir. Bu da uzun
dönemde damar tıkanıklığı sürecini yavaşlatır; hatta
geriletir. En sık reçete edilen lipid düşürücü ilaçlar olan
statinler koroner arter hastalığına (KAH) bağlı olumsuz
olayları ve ölümü azaltan ilaçlardır. Birincil ve ikincil
Kolesterol İlaçları Gerekli mi?
Doç. Dr. Yılmaz GÜNEŞ
önleme çalışmaları bu ilaçların kalp krizi ve
koroner arter hastalığına bağlı ölümleri
%24‐37 oranında azalttığını göstermiştir.
Ancak bu noktada atlanmaması gereken
temel amaç, sadece kolesterolü düşürmek
değil; olumsuz kalp‐damar olaylarını
önlemektir. Bu da toplam kardiyovasküler
riski azaltmak için diyet, yürüyüş, sigaranın
bırakılması, şeker ve tansiyonun kontrol
altına alınmasıyla olur. Yoksa her
kolesterolü yüksek olan kalp krizi geçirecek
veya kolesterolü düşük olanın damarı
tıkanmayacak diye bir kavram yoktur.
Trafikte olduğu gibi kurallara ne kadar
uyarsak o kadar az kaza geçirme riskimiz
olur. Kötü veya lanet kolesterol olarak
bilinen LDL‐Kolesterol düzeyi (LDL‐K)
yenidoğan döneminde 30‐70 mg/dl olup
yaşla birlikte artmaktadır. Yerleşik yaşayan
çağımız toplumunda daha yüksek değerler
söz konusu iken bedensel olarak aktif olan
avcı‐gezgin yerli toplumlarda ise 50‐70
mg/dl dolaylarındadır. Taramalarda LDL‐K ile damar
hastalıkları arasında doğrusal bir ilişki saptanmış olup
birincil önleme çalışmalarında 57 mg/dl dek LDL‐K
seviyeleri ile kalp‐damar olayları ilişkili gözlenmektedir.
Yani LDL‐K ne kadar düşükse o kadar az damar hastalığı
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
76
çok karaciğer ve kas üzerine yoğunlaşmaktadır. Ancak bu
yan etki doza bağımlıdır ve geri dönüşümlüdür. Statinle
ilişkili sık görülebilen bulantı, kabızlık, diare, gaz, karın
ağrısı, baş ağrısı, yorgunluk, kaşıntı, kas ağrısı gibi küçük yan
etkiler dayanılmaz olmadıkça ilacın kesilmesini gerektirmez.
Karaciğer enzim düzeylerinde normalin 3 katı veya
üzerindeki yükselmenin devam etmesi durumunda statin
tedavisinin kesilmesi önerilmektedir. Karaciğer enzim
yükselmesi bir sınıf yan etki gibi görülmekle beraber
bazen başka bir statine geçildiğinde enzim artışı
tekrarlamayabilir. Adale ağrısı ve halsizlik %2‐7 hastada
görülebilmekte, kaslarda hassasiyet, güçsüzlük, kreatinin
kinazın 10 kattan fazla artışı ile birlikte olan kas tutulumu
(myopati) ise %0.01‐0,5 oranında görülmektedir.
gözlenmektedir. Dolayısıyla normal LDL‐K nedir
sorusunun veya LDL‐K’ü nereye kadar düşürmeli
sorusunun cevabı 30‐70 mg/dL olabilir. Ancak bilimsel
olarak bu sorulara kesin cevap henüz verilememektedir.
Son Avrupa kılavuzunda koroner arter hastalarında ve
yüksek riskli gruplarda LDL‐K’ün 70 mg/dl altına
düşürülmesi önerilmektedir.
Statin kesinlikle kullanılmalı mı?
• Kalp damar hastalığınız varsa,
• Stent takılmışsa,
• Anjiyografik olarak damar hastalığınız olduğu kanıtlanmışsa,
• By‐pass olmuşsanız,
• Kalp damarınız tıkalıysa,
• Beyin damarınızda sorun varsa,
• İnme geçirmişseniz, kesinlikle kolesterol düzeyiniz ne
olursa olsun statin kullanmalısınız.
Çünkü bu ilaçlar ömrü uzatıcı; tekrarlayan kalp damar
olaylarını azaltıcı ilaçlardır. Yapılan çeşitli çalışmalarda
kolesterol düzeyi yüksek olanlarda da düşük olanlarda da
bu ilaçlarla aynı fayda sağlanmış durumdadır. O yüzden
kolesterol düzeyi tek başına önemli değil; mutlaka bu tarz
ciddi rahatsızlıkları olan insanların kullanması gerekiyor.
On yıllık kalp damar hastalığı gelişme riskini hesapladığımız
yöntemler var. Bu yöntemler içerisinde risk faktörleri (yaş,
hipertansiyon, sigara, aile öyküsü, kolesterol düzeyi gibi)
baz alınarak risk derecelendirmesi yapıyoruz. Her
kolesterolü yüksek olanın ilaç alması gerekiyor demiyoruz
ancak endikasyonu olan ve alması gereken hasta grubunun
kesinlikle statin kullanması gerekiyor.
Kolesterol ilaçları ne kadar güvenli?
Agresif lipid tedavisi önerilerinin daha ön plana çıktığı
günümüzde statinlerin güvenirliği ile ilgili kuşkular da
artmıştır. Ancak statinler genellikle iyi tolere edilir ve iyi
bir güvenlik profiline sahiptirler. Statin yan etkileri daha
77
HOSPITAL Ocak, Şubat, Mart 2012
Kısa Kısa
IFA (indirekt immünfloresans) Yöntemi ile Yapılan Testler
Erken Tanıya Yardımcı Oluyor.
Son yıllarda özellikle romatizmal hastalıklar olmak üzere, gastroenteroloji,
nöroloji, endokrinoloji ve çocuk hastalıkları alanında tanımlanmış
otoantikorların neden olduğu çok sayıda bağışıklık sistemini etkileyen
hastalık bulunmaktadır. Otoantikorlar direkt olarak vücudun kendi
hücre ve dokularına karşı oluşmuş antikorlardır. Bu otoantikorların
tespit edilmesi için kullanılan testler, duyarlı ve özgül olmalıdır.
İndirekt immünfloresans yöntemle (IFA) yapılan testler, bu
hastalıkların tanısında yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Özetle, kalp damar hastalıklarının riskini azaltmada
statinlerle LDL‐K’ü düşürmenin etkili olduğu kesin olarak
gösterilmiştir. Özellikle koroner arter hastalığı olan veya
koroner arter hastalığı gelişme riski yüksek olan
hastalarda statinler hayat kurtarıcı ve hayat uzatıcıdır.
Statinler genellikle iyi tolere edilir ve iyi bir güvenlik
profiline sahiptirler. Bu nedenle LDL‐K’ün düşürülmesi
gerekli olduğu durumlarda statinler ilk seçilecek ilaç grubudur.
• Romatoid artrit
• Otoimmün tiroid hastalığı,
• Otoimmün karaciğer hastalığı,
• Kronik enfeksiyonlar,
Şimdiye kadar yapılan büyük statin çalışmalarının
değerlendirildiği bir çalışmada statin kullananlarda
diyabet gelişimi açısından %9’luk bir göreceli risk artışı
saptanmıştır. Ancak bu bulgu 255 hastaya 4 yıl boyunca
statin verilirse 1 hastada erken diyabet gelişebileceği
anlamına gelip statin diyabet riskini artırıyor gibi yanlış bir
anlamaya ve mutlak faydası kanıtlanmış olan bu ilaçların
kesilmesine neden olmamalıdır.
Ayrıca diyabeti olan hastalarda LDL düzeyi yüksek veya
düşük olanlarda statinler ölüm ve olumsuz olaylarda
benzer azalma sağlamış olup Amerikan Diyabet Cemiyeti
40 yaş üzerinde ve bir kardiyovasküler risk faktörü olan
diyabet hastalarında bazal LDL‐K’den bağımsız olarak, 40
yaş altındaysa yaşam tarzına rağmen LDL düzeyi 100
mg/dl olanlarda veya çok sayıda risk faktörü olanlarda
statin önermektedir.
IFA Yöntemi ile Tanı
Konulabilen Hastalıklar
• Malignite,
• Vaskulitler,
• Çölyak, Ülseratif kolit,
• Crohn hastalığı,
• Kolanjit,
• Sistemik lupus eritematozus (SLE)
Antikorların Florasan Mikroskobundaki Görünümleri
• Sjögren sendromu
• Sistemik sklerozis
• Miks bağ dokusu hastalığı (MCTD)
Hastanemiz, Sosyal Sorumluluk
Projelerine Bir Yenisini Daha Ekledi…
Karagöz Hacivat Gölge Oyunu
Hastanemizdeydi...
Hisar Intercontinental Hospital Sosyal Sorumluluk
Projeleri kapsamında yürütülen “Çocuklarda Hijyen ve
Cilt Sağlığı” konulu eğitiminin bu seferki durağı Taşdelen
Koleji oldu. Hastanemiz Eğitim Hemşiresi Gülveren
Akyol’un sunduğu eğitim sonrasında, meraklı öğrencilerin
soruları cevaplandırıldı ve tüm öğrencilere grip’le ilgili
broşür ve hediye paketi verildi.
Okumamış, her işe burnunu
sokan, dobra, çoğu zaman
patavatsız ama geçim derdinde
olan Karagöz’le; nabza göre
şerbet veren, Karagöz’ün
sırtından geçinmeyi seven,
kurnaz Hacivat’ın öyküsünü
anlatan geleneksel Karagöz ve
Hacivat Gölge Oyunu, perdelerini bu kez Hisar
Intercontinental Hospital’da açtı. Küçük büyük demeden
her yaştan izleyicinin keyif, kahkaha ve alkışlar eşliğinde
izlediği tadına doyulmaz Karagöz Hacivat Gölge
Oyunu’na ilgi büyüktü. Oyun öncesinde hastanemizin
fuaye alanında, çocuklara maket yapmaları için özel
alanlar oluşturuldu. Oyunu sabırsızlıkla bekleyen aileler
ve çocukları Karagöz ve Hacivat, perdelerini açana kadar
ağabeylerinin ve ablalarının yönlendirmeleriyle maketlerini
yaparak eğlendiler.
Ocak, Şubat, Mart 2012 HOSPITAL
78

Benzer belgeler