print job

Transkript

print job
Bakanlık Yayın No : 329
Müdürlük Yayın No : 52
ISSN 1300-9508
BATI ANADOLU’DA DEFNE (Laurus nobilis L.) YAYILIŞ
ALANLARININ YETİŞME ORTAMI ÖZELLİKLERİNİN
BELİRLENMESİ
Identifying of Site Properties of Bay Laurel
(Laurus nobilis L.)Area in West Anatolia
(ODC: 11)
Dr. Nihal ÖZEL
M. Emin AKKAŞ
Gıyasettin AKBİN
H. Handan ÖNER
Nuran ALTUN
Nadire ALBAYRAK AKBİN
TEKNİK BÜLTEN NO: 39
T.C.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
EGE ORMANCILIK ARAŞTIRMA MÜDÜRLÜĞÜ
EGE FORESTRY RESEARCH INSTITUTE
İZMİR - TÜRKİYE
Yayın Kurulu
Editorial Board
Başkan
Head
Dr. Fevzi BİLGİN
Üyeler
Members
M. Emin AKKAŞ
Dr. Mehmet SAYMAN
H. Handan ÖNER
Hadiye BAŞAR
Yayınlayan
Ege Ormancılık Araştırma Müdürlüğü
Mustafa Kemal Bulvarı No: 75
Zeytinalanı Urla 35315 İzmir TÜRKİYE
Published by
Ege Forestry Research Institute
Mustafa Kemal Bulvarı No: 75
Zeytinalanı Urla 35315 İzmir TURKEY
Yayın Kabul Tarihi: 2008
Tel : +90 232 766 34 95
Faks: +90 232 766 34 99
E-posta:
[email protected]
Web: www.efri.gov.tr
Baskı
T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı
Ege Ormancılık Araştırma Müdürlüğü
2008
ISSN 1300-9508
ÖNSÖZ
Doğayla ve doğal kaynaklarla ilgili yapılan bilimsel çalışmalara genellikle
küçük de olsa bir şüpheyle yaklaşmak gerekir. Zira çalışılan özne kontrolsüz
koşullardadır ve bir sonucun bir çok nedeni vardır. Bu bağlamda bu tür çalışmaların
sonucunda bir reçete beklemek yanlış olur. Ayrıca bu tür çalışmalar her zaman
devam edilmesi gereken ve hep yeni bir şeyler bulmanın mümkün olduğu
çalışmalardır.
Bu çalışmayı planlarken amacımız şüphesiz bu konuda bir eksikliği
gidermekti. Konuyla ilgili olarak oldukça kapsamlı bir çalışma yaptığımızı
düşünmekteyiz. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi doğa ve doğal kaynaklar her
zaman yeni araştırmalara açıktır ve konuyla ilgili olarak gerek temel gerek
uygulamalı araştırmaların devam etmesi gerekir.
Defne’nin yetişme ortamı koşullarını irdelemeye çalıştığımız bu çalışmanın
finans kaynağı Ege İhracatçı Birlikleri tarafından desteklenmiş ve çalışma 20032007 yılları arasında gerçekleştirilmiştir. Kendilerine bilimsel çalışmalara verdikleri
bu destekten dolayı teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ayrıca çalışmanın başından sonuna
kadar desteğini hissettiğimiz kurumumuz Ege Ormancılık Araştırma Müdürlüğü
yönetimi ile çalışma arkadaşlarımıza, çalışma alanındaki Bakanlığımızın taşra
teşkilatı yönetici ve personeline teşekkürü bir borç biliriz. Çalışmanın bilim
dünyasına katkı sağlamasını dileriz.
…… Ekim-2008
Dr. Nihal ÖZEL
M. Emin AKKAŞ
Giyasettin AKBİN
H. Handan ÖNER
Nuran ALTUN
Nadire ALBAYRAK
AKBİN
I
ÖZ
Batı Anadolu’daki defne yayılış alanlarının yetişme muhiti özelliklerini
incelediğimiz bu çalışma 2003-2007 yılları arasında gerçekleştirilmiştir. Çalışmayla
birlikte defne yayılış alanlarının tamamı örneklenmiş olup, fizyografik özellikleri,
iklim özellikleri, toprak özellikleri ve vejetasyon yapısı ayrı ayrı irdelenmiştir. Bu
bağlamda defnenin ağırlıklı olarak 0-600 m yükseltiler arasında, kıyı arazilerinde ve
derin topraklar üzerinde yayılış gösterdiği tespit edilmiştir.
ABSTRASCT
This study, in which we have researched the site properties of Bay Laurel
areas, has been carried out between 2003-2007. With this study all area of Bay
laurel distribution area has been sampled and physiographic properties, climatic
properties, soil properties and vegetation characteristics have been examined. Thus
it has been determined that Bay laurel is distributed 0-600 m altitudes, on coastal
area and deep soils.
III
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ................................................................................................. I ÖZ ....................................................................................................... III ABSTRASCT ..................................................................................... III İÇİNDEKİLER .................................................................................... V ÇİZELGELER DİZİNİ ..................................................................... VII ŞEKİLLER DİZİNİ ............................................................................IX 1. GİRİŞ ............................................................................................ 1 2. Literatür Özeti ............................................................................... 7 3. MATERYAL VE METOT ......................................................... 10 3.1. Materyal ............................................................................... 10 3.1.1. Araştırma Alanının Tanımı ........................................... 10 3.2. Metot .................................................................................... 18 3.2.1. Fizyografik Faktörlerde Metot ...................................... 18 3.2.2. İklim Analizinde Metot ................................................. 18 3.2.3. Örnek Alanların Seçimi ................................................ 18 3.2.4. Vejetasyon Çalışmalarında Metot ................................. 19 3.2.5. Toprak Profilinin Tanıtılması ve Toprak Örneklerinin
Alınması ........................................................................ 19 3.2.6. Toprak Analiz Metotları ............................................... 20 3.2.7. Değerlendirme Metodları .............................................. 20 4. BULGULAR ............................................................................... 21 4.1. Fizyografik Faktörler............................................................ 21 4.1.1. Enlem-Boylam Dereceleri ............................................ 21 4.1.2. Denizden Olan Yatay Uzaklık ...................................... 21 4.1.3. Yükselti ......................................................................... 22 4.1.4. Bakı ............................................................................... 22 4.1.5. Eğim .............................................................................. 23 4.1.6. Arazi Yüzü Şekli (Reliyef) ........................................... 23 4.2. İklim Özellikleri ................................................................... 24 4.2.1. Ortalama Sıcaklıklar ..................................................... 24 4.2.2. En Yüksek Sıcaklıklar................................................... 25 4.2.3. En Düşük Sıcaklıklar .................................................... 25 4.2.4. Yağış Miktarları ve Rejimi ........................................... 25 4.2.5. Bağıl Nem ..................................................................... 25 4.2.6. Rüzgar Yönü ve Hızı .................................................... 26 V
4.2.7. İklimsel Sentez ............................................................. 26 4.3. Vejetasyon Yapısı ................................................................ 27 4.3.1. Flora ............................................................................. 27 4.3.2. Örnek Alanların Vejetasyon Özellikleri ....................... 28 4.3.3. Fitososyoloji ................................................................. 29 4.4. Toprak Özellikleri................................................................ 31 4.4.1. Anakaya ........................................................................ 31 5. TARTIŞMA VE SONUÇ........................................................... 39 5.1. Fizyografik faktörler ............................................................ 39 5.1.1. Enlem-Boylam Dereceleri ............................................ 39 5.1.2. Denizden Uzaklıklar ..................................................... 39 5.1.3. Yükselti ........................................................................ 40 5.2. Biyoiklim Özellikleri ........................................................... 46 5.3. Vejetasyon Özellikleri ......................................................... 48 5.4. Toprak Faktörü .................................................................... 50 5.4.1. Anakaya / Anamateryal ................................................ 50 5.4.2. Toprak Derinliği ........................................................... 52 5.4.3. Taşlılık .......................................................................... 54 5.4.4. Toprak Türü (Tekstür) .................................................. 56 5.4.5. Toprağın Organik Madde Miktarı ................................ 58 5.4.6. Toprağın Karbonatları .................................................. 59 5.4.7. Toprak reaksiyonu ........................................................ 60 5.4.8. Toprak Tuzluluğu ......................................................... 62 5.4.9. Toprağın Besin Maddeleri ............................................ 63 6. ÖNERİLER .................................................................................... 72 ÖZET .................................................................................................. 73 SUMMARY ....................................................................................... 74 KAYNAKÇA ..................................................................................... 75 VI
ÇİZELGELER DİZİNİ
Çizelge 1. 1995’den Bu Yana Yıllar İtibariyle Defne’ye Olan Talep .. 2
Çizelge 2. Gelecek 10 yılda Defne’ye Olası Talep............................... 2
Çizelge 3. Meteoroloji İstasyonlarının Konumları ............................. 10
Çizelge 4. Çalışma alanının Kuzey, Güney, Doğu ve Güney
Uç Noktaları...................................................................... 21
Çizelge 5. Tüm Örnek Alanlarda Bulunan Anakayalar ...................... 32
VII
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 1. Yıllara Göre Defne Dışsatımımız ............................................ 3 Şekil 2. Defne’nin Çiçekli ve Meyveli Görünüşü ................................ 5 Şekil 3. D avis (1982)’e Göre Defnenin Ülkemizdeki Yayılış Alanları6 Şekil 4. Batı Anadolu’nun paleotektonik kuşakları; Menderes
Masifi, İzmir-Ankara zonu ve Karaburun kuşağının genel
uzanımı (Erdoğan, 1990). ..................................................... 12 Şekil 5. Batı Anadolu Neojen ve neojen Öncesi Havzaları
(Helvacı, 2003) ..................................................................... 14 Şekil 6. Defnenin Deniz Kenarındaki Yayılışına Ait Bir Nokta ........ 22 Şekil 7. Defnenin 900 m’deki Yayılışına Ait Bir Nokta .................... 22 Şekil 8. Orta Yamaçta Yer Alan Bir Defne Topluluğu ...................... 24 Şekil 9. Akman’a Göre Çalışma Alanındaki Alyansların Yayılışı ..... 30 Şekil 10. Defne Alanlarından Mutlak Toprak Derinliğine
Rastlanmayan İki Nokta ...................................................... 34 Şekil 11. Defne Örnek Alanlarının Denizden Uzaklıkları .................. 40 Şekil 12. Defne Örnek Alanlarının Yükselti Kademelerine Dağılımı 42 Şekil 13. Tüm Örnek Alanlarda Değişik Bakıların Oranları .............. 43 Şekil 14. Defne Alanlarının Eğim Gruplarına Dağılımı ..................... 45 Şekil 15. Örnek Alanların Yeryüzü Şekilleri Yüzde Oranları ............ 46 Şekil 16. Defne Alanlarında Bulunan Anakaya Grupları ................... 50 Şekil 17. Defne Alanlarında Mutlak Derinliklerin Dağılımı .............. 53 Şekil 18. Defne Alanlarında Fizyolojik Derinliklerin Dağılımı ......... 53 Şekil 19. Defne Topraklarında Yüzeysel Taşlılık............................... 55 Şekil 20. Defne Topraklarında Profil Taşlılığı ................................... 56 Şekil 21. Defne Alanlarında Toprak Türlerinin Dağılımı .................. 57 Şekil 22. Orman Alanlarındaki Defneliklerde Toprak Türü ............... 58 Şekil 23. Maki Alanlarındaki Defneliklerde Toprak Türü ................. 58 Şekil 24. Defne Topraklarında Organik Madde İçeriği ...................... 59 Şekil 25. Defne Alanlarındaki Topraklarda Kireç İçeriği .................. 60 Şekil 26. Defne Alanlarında Toprak reaksiyonu ................................ 61 Şekil 27. Orman Alanlarında Toprak reaksiyonu ............................... 62 Şekil 28. Maki Alanlarında Toprak Reaksiyonu ................................ 62 Şekil 29. Defne Alanlarında Toprak Reaksiyonu (Asidik, Nötr, Bazik
Ayrımına göre)...................................................................... 62 Şekil 30. Defne Topraklarında Azot İçeriğ......................................... 64 IX
Şekil 31. Defne Topraklarında Fosfor İçerikleri ................................ 65 Şekil 32. Defne Topraklarında Potasyum İçerikleri........................... 66 Şekil 33. Defne Alanlarında Kalsiyum İçerikleri............................... 67 Şekil 34. Defne Alanlarındaki Topraklarda Magnezyum İçeriği ....... 68 Şekil 35. Defne Alanları Topraklarında Sodyum İçerikleri ............... 69 X
1. GİRİŞ
İnsan etkisinden kaynaklanan felaketlerin kapıda olduğu bir dünyada doğal
kaynaklar ve onların korunması insanoğlu için hayati bir önem taşımaktadır. Bu
bağlamda kaynakların ve bu kaynakların barındığı doğal ekosistemlerin
sürdürülebilir kullanımı için ne gerekiyorsa yapılmalıdır.
Sürdürülebilir kullanım açısından öncelikle doğal kaynakların tanınması
büyük önem taşır. Bu kaynakların tanınması, özelliklerinin ve yetişme ortamı
isteklerinin bilinmesi sürdürülebilir kullanımın olmazsa olmaz ilkesidir.
Odun dışı orman ürünleri uzun yıllardır yerel halk tarafından toplanmakta
olup, orman köylülerinin önemli girdi kaynaklarından biridir. Özellikle artan nüfus
ve gelişen ekonomiyle birlikte bu ürünlerin önemi daha da artmıştır.
Orman Genel Müdürlüğü Tali Ürünler Yönetmeliği’ne (Anonim 1995) göre
odun dışı orman ürünleri denildiğinde “Ağaç, ağaççık, çalı ve otsu bitkilerin
tohumları, kabukları, meyveleri, çiçekleri, yaprakları, genç dal ve yeşil sürgünleri,
kök, yumru, soğan ve rizomları, bunlardan elde edilen her çeşit balzami yağ, katran,
ur ve mazı ile mantarlar, her çeşit bitki örtüsü, toprağı ve benzerleri”
anlaşılmaktadır.
Odun dışı orman ürünlerinden olan defnede Dünya üretiminin % 95’i
ülkemiz tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu bağlamda defne en önemli odun dışı
orman ürünlerindendir. Ancak uzun yıllardır devam eden usulsüz toplamalar
nedeniyle defne üretimi her geçen gün düşmektedir. Özellikle Ege ve Akdeniz
Bölgesi gibi yaprak kalitesi açısından daha değerli olan yörelerde (İhracatçı
Birliklerinden alınan sözel bilgi) bu tahribat daha da yoğun olarak gözlenmektedir.
Nitekim Ege Bölgesi İhracatçı Birliklerinin verilerine göre Ege Bölgesinde yer alan
Karaburun Yarımadasından toplanan defne miktarı giderek düşmektedir. Buna
karşın defne yaprağı ihracatçısı olan Avram AJI’den (2006) alınan bilgilere göre
1995 yılından beri defne yaprağına olan talep artmış olup, önümüzdeki 10 yılın
kestiriminde de aynı artışın olacağı düşünülmektedir.
1
Çizelge 1. 1995’den bu yana yıllar itibariyle Defne’ye olan talep
Table 1. Demand to Bay Laurel since 1995 annually
Yillar
Miktar (TON)
Değer (*1000 ABD $)
1995
1.527
3,773
1996
3.548
7,727
1997
3.112
7,012
1998
3.255
6,921
1999
3.460
6,845
2000
4.188
7,893
2001
4.592
7,678
2002
5.025
8,200
2003
5.115
10,274
2004
6.337
13,157
2005
5.440
11,952
Çizelge 2. Gelecek 10 yılda defne’ye olası talep
Table 2. Possible demand to Bay Laurel next ten years
Yıllar
2006
Miktar (ton)
5796
Değer (1000 ABD Doları)
11,8427
2007
6000
12,2603
2008
6263
12,7968
2009
6536
13,3555
2010
6816
13,9269
2011
7055
14,4150
2012
7278
14,8724
2013
7483
15,2910
2014
7699
15,7310
2015
7822
15,9839
2
Aynı şekilde defne ihracatımızda her geçen yıl artmakta olup, yıllara göre
defne dış satımımız grafikte görülmektedir.
Şekil 1. Yıllara göre defne dışsatımımız
Figure 1. Bay Laurel export from Turkey annually
Görüldüğü gibi talep ve buna bağlı olarak ihracatımız her geçen gün
artmaktadır. Ancak defne alanlarında her hangi bir artış yoktur. Tam tersine yoğun,
düzensiz ve kontrolsüz bir toplama neticesi her geçen gün azalmaktadır. Bu nedenle
defne yaprağı üretim ve ihracatında sürdürülebilirliği sağlamak için mutlaka bir
şeyler yapılması gerekmektedir. Yapılması gerekenlerin başında da, doğal
alanlardaki defnenin üzerindeki baskıyı azaltmak için yetiştirme çalışmaları
gelmektedir. Ancak bir yetiştirme çalışmasının olmazsa olmaz şartı o türün yetişme
ortamı koşullarının bilinmesidir. Zira uygun olmayan yerlere yapılan yetiştirme
faaliyetlerinin, gelir sağlamadan ziyade boşuna masrafa neden olacağı kesindir.
Konuyla ilgili yapılan literatür araştırmasında Defnenin yetişme muhiti özelliklerini
irdeleyen bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu nedenle Defnenin yetişme muhiti
özelliklerini inceleyen böyle bir çalışmanın yapılmasına gerek duyulmuştur.
Mitolojide Defne
Yunanistan’da Laurus nobilis L. için Dafne denmektedir ki bu isim aynı
zamanda bir tanrıça ismidir. Ayrıca Trakofrigya dilinde güneşin yükselmesiyle
kaçan şafak pembeliği anlamına gelmektedir (Alçıtape, 2004). Dafne güzeller
güzeli bir su perisidir, kendini Gaia adlı bir tanrıçaya adadığı için erkeklerden
kaçmaktadır. Bir gün Apollon Dafne’yi görür ve takip etmeye başlar. Ancak
Dafnenin babası nehir tanrısıdır ve kızının yardım talebi üzerine onu bir ağaca
3
çevirir. O zamanlar Apollon saçlarını toplamak için başına yapraklardan bir
bandana takıyordu. Dafne’nin ağaca dönüşmesinden sonra, elini uzattı ve
dallarından dikkat çekici bir çelenk yaptı ve, “Madem ki karım olamıyorsun, o
zaman benim ağacım olacaksın” dedi ve bandana yerine başına bu çelengi taktı. O
günden beri Defne Apollon’un ağacı olarak kabul edilir ve söylenir (Rhizopoulou,
2004).
İmparatorların ağacı olarak bilinen defneden yapılma taç, antik Yunan’daki
Pythian oyunları sırasında başarılı olanlara verilirdi. Daha sonra Roma generalleri
de defne yaprakları ile taçlandırıldılar. Bugün bile hala olimpiyat oyunları ile defne
yaprakları arasında bir ilişki bulunmaktadır (Rhizopoulou, 2004).
Türün Biyolojisi
Lauraceae Familyasının takriben 45 cins ve 1000 kadar türü, Laurus
cinsinin ise Laurus nobilis L. ve L. canariensis Willd. olmak üzere iki türü
bulunmaktadır. Laurus nobilis’in ise, dar yapraklı “angustifolia” ve kenarları
dalgalı “crispa”, aurea ve undula olmak üzere 4 alt türünün olduğu şeklinde
görüşler bulunmaktadır (Walters vd. 1998; Gökmen, 1970). Ancak bu alt türler
Türkiye florasının en önemli eseri olan Flora of Turkey and East Aegean Islands’da
kabul görmemişlerdir.
“Multilingual Multiscript Plant Names“ veri tabanına göre İngilizce de Bay
laurel, Sweet laurel, Sweet bay veya Laurel, Arapça’da Rend Gar, Habbül Gar,
Çince’de Ye gui, Fransızca’da Laurier, Laurier sauce, Almanca’da Lorbeer,
Lorbeerbaum, İtalyanca’da Alloro, Lauro, Fince’de Laakeripuu, Laakerinlehti,
Polonyaca’da Wawrzyn Szlachetny, Rusça’da Lavr Brogorodny, olarak bilinen
defnenin ülkemiz literatüründeki ismi Akdeniz defnesi veya sadece defnedir.
Defne bir cinsli iki evcikli olup, erkek ve dişi çiçekleri ayrı ağaçlarda olan
ve arılarla tozlaşan bir ağaççık türümüzdür. Herdem yeşil olan tür, 15 m’ye (Davis,
1982) kadar boylanabilir. Yaprakları yumurtamsı ve/veya mızraksı veya geniş
yumurtamsı olup, 3-10 cm X 2-4(5)cm boyutlarındadır. Uç kısmı sivri, kenarları
ondüleli (bazen değil), ve derimsidir. Aromatik kokuya sahip yapraklar ekonomik
değer açısından en önemli organlarıdır.
Yaprak dizilişleri almaçlıdır. Çiçekler yaprak koltuklarında demet halinde
toplanmış, bileşik şemsiye kuruluşunda, çiçek yaprakları dört parçalı, tabanları
birleşmiş durumda, erkek çiçekler 10-12 ercikli, bazen de dokuz ercik
bulunabilmekte, dişilerde ise dört adet körelmiş ercik bulunmaktadır. Anterler
kapakla açılır. Flamentlerin dip kısmında iki sarımsı nektaryum vardır. Dişi çiçekler
dört tepalli, dört tane körelmiş ercik bulunur. Yumurtalık bir gözlü ve bir tohum
tomurcukludur. Meyve tek tohumlu bakka şeklinde, 1-2 cm uzunlukta yumurta
biçiminde, önceleri koyu yeşil, olgunlukta mavimsi kara renktedir (Gökmen, 1973;
Seçmen ve ark., 1992).
4
Davis’e göre ise çiçek kurulları sarı renkli olup, erkek çiçeklerde 8-12 adet
stamen bulunmaktadırlar. Flamentlerin diplerinde ise yağ bezeleri mevcuttur. Dişi
çiçekler 4 adet staminod taşırlar. Meyve 10-12 mm çapında küremsi veya eliptik
olup olgunlaşınca siyah renklidir. Çiçeklenme mevsimi yörelere göre değişiklik
göstermekte olup, Mart-Mayıs aylarıdır (Davis 1982).
Şekil 2. Defne’nin çiçekli ve meyveli görünüşü
Figure 2. Flowered and fruited wiev of Bay Laurel
Yayılış Alanları
Bir Akdeniz elementi olan defnenin ana yayılış alanı Akdeniz havzası ve
Küçük Asya’dır. Türkiye başta olmak üzere Cezayir, Belçika, Fransa, Yunanistan,
Meksika, Fas, Portekiz, İspanya ve Kanarya Adaları gibi ülkelerde yayılış
göstermektedir. Bunun dışında yayılış alanları Libya’nın doğu sahilleri, Suriye’nin
batısı, Kırım ve özetle hemen tüm batı Akdeniz havzasıdır. Ege Denizindeki Yunan
adalarında da yayılış göstermektedir.
Ülkemizde ise oldukça yaygın olan tür sıcak Akdeniz katını temsil eder ve
kendi adıyla anılan (Lauretum) zonda yayılış gösterir. Bu alanlar Ege ve Akdeniz
Bölgesinin alçak rakımları ile (0-1200 m) Karadeniz Bölgesinin Akdeniz iklim
özelliklerini gösteren alanları içinde yayılış gösterir. En yaygın olduğu iller
Balıkesir, Bursa, İstanbul, Zonguldak, Kastamonu, Sinop, Trabzon, Rize, İzmir,
Muğla, Antalya, Mersin ve Maraş olup, yayılış alanları içerisinde 0-1200 m
arasında bulunmaktadır (Davis 1982). Davis (1982)’e göre defnenin ülkemizdeki
yayılış alanları Şekil 3’te verilmiştir.
5
Şekil 3. Davis’e (1982) göre defnenin ülkemizdeki yayılış alanları
Figure 3. Distibution of Bay Laurel in Turkey according to Davis (1982)
6
2. LİTERATÜR ÖZETİ
Kasaplıgil, B. 1951 yılında Kaliforniya Üniversitesinde “Umbellularia
californica ve Laurus nobilis Üzerine Morfolojik ve Ontogenetik Çalışmalar” isimli
çalışmasını gerçekleştirmiş ve her iki türün yaprak, gövde ve kök dokularını ve
bunların yapıları ile vejetatif organlar ve çiçek kurulu ile ilgili olarak çiçeksi uç
sürgünleri ve sürgün oluşumlarını incelemiştir.
Demiriz, H. 1956 yılında Laurus nobilis L.. ve Myrtus communis L.’nin
kuzey ve güney Ege kıyılarındaki yayılışıyla ilgili gözlemlerde bulunmuş ve
çalışmanın sonucunda doğu Akdeniz makisinin karakteristik elemanlarından olan
söz konusu türlerin doğu Karadeniz’den Suriye sınırına kadar kıyı bölgelerinde
yayılış gösterdiğini, yayılış alanlarında Phillyrea latifolia L., Quercus ilex L.,
Arbutus unedo L., Erica arborea L., Ligustrum vulgare L., Quercus coccifera L.,
Cercis siliquastrum L., Styrax officinalis L., Pistacia palaestine (Boiss.) Engler gibi
türlerle birlikte bulunduğunu belirtmiştir.
Cengiz, Y., 1979 yılında etüt çalışması olarak yaptığı çalışmaların
sonuçlarını bir teknik rapor olarak yayınlamış, defnenin kanaatkar bir tür olduğunu,
ancak derin, rutubetli, serin toprakları sevdiğini belirterek o yıllarda defne ile ilgili
çalışmaları öncelikli görmemiştir.
Acar, İ., 1987 yılında “Defne (Laurus nobilis L.) Yaprağı ve Yaprak Eterik
Yağının Üretilmesi ve Değerlendirilmesi” isimli çalışmasını 1987 yılında
tamamlamış ve Defne yağının miktar ve bileşim bakımından denizden uzaklığa,
yükseltiye ve benzeri fizyografik faktörlere göre değişim gösterdiğini tespit
etmiştir.
Acar, İ. 1988 yılında “Türkiye’deki Yayılışı İçerisinde Akdeniz Defnesi
(Laurus nobilis L.)’nin Yaprak Kalitesi Üzerine Araştırmalar” konulu çalışmasını
tamamlamış, yaprak kalitesinin bileşenlerinden birinin eterik yağın varlığı olduğunu
belirleyerek, bunun üzerine iklim faktörlerinin etkisi olduğunu tespit etmiş, yaprak
fiziki kalitesi için ise iklim tipi ile birlikte kurutma şeklinin önemini vurgulamıştır.
Ceylan ve Özay, 1990 yılında gerçekleştirdikleri “Defne Yapraklarında
(folia lauri) Ontogenetiksel Kalite Araştırması” isimli çalışmada, defne
yapraklarındaki uçucu yağ miktarlarının zamana göre değişimini incelemişler ve
uçucu yağ miktarının zaman olarak Temmuz ve Ağustos aylarında, mekan olarak
ise alt dallarda arttığını tespit etmişlerdir.
Ns. Christodoulakis ve C. Fasseas 1990 yılında gerçekleştirdikleri “Air
Pollution Effects on the Leaf Structure of Laurus nobilis, An Injury Resistant
Species” isimli çalışmalarında defnenin yaralanmaya olduğu kadar hava kirliliğine
karşı da çok dayanıklı (exteremely resistant) olduğunu belirlemişlerdir.
7
Yine Rhizopoulou ve Mitrakos 1990 yılında Akdeniz’in herdem yeşil çalı
türlerinin suyla olan ilişkilerini ve bunların mevsimsel değişimlerini çalışmış olup,
bu çalılar Arbutus andrachne L., Arbutus unedo L., Laurus nobilis L., Myrtus
communis L., Nerium oleander L., Olea europea L., Phillyrea latifolia L., Pistacia
lentiscus L., Quercus coccifera L., ve Quercus ilex L’dir. Burada yazarlar defnenin
kuraklığa dayanıklı türlerden olduğunu belirtmektedirler.
G. Vallini ve arkadaşları 1993 yılında “Influence of Humic Asid on Laurel
Growth, Associated Rhizopheric Microorganisms and Mycorrhizal Fungi” isimli
çalışmada defne bireylerini humik asidin farklı dozlarıyla muamele etmişler ve
başlangıçta 3000 mg kg -1 dozun defnenin yetişmesinde engelleyici olduğunu, ancak
daha sonraki hasatlarda dozlar arasında fark olmadığını tespit etmişlerdir.
İlknur Gültekin Prof. Dr. A. Ceylan’ın danışmanlığında 1997 yılında
“Defne Yapraklarında (Folia Lauri) Ontogenetik ve Morfogenetik Variyabilite”
isimli yüksek lisans tezini tamamlamış olup, bu çalışmada defne yapraklarında
ontogenetik farklılık tespit edebilmesine karşın morfogenetik farklılık bulamamıştır.
İbaoğlu A. K. ise 1998 yılında “Defne (Laurus nobilis L.) Yaprağından
İzole Edilen Yüksek Hidroskopluğa Sahip Pigmentlerin Yaprakta “Hidrosentez”
Yapma Olasılığı” isimli çalışmayı gerçekleştirmiş ve defne yaprağında bulunan bazı
bileşiklerin kendi kütlelerinin 21 katı oranında havadan su emme yeteneğinde
olduklarını ve bunların aracılığıyla defne’nin havanın nemi (kendi deyimiyle
havanın suyu) ile hidrosentez yapabildiğini belirlemiştir.
Rhizopoulou 2004 yılında Olimpiyatların sembolik bitkileri ile ilgili bir
çalışma yapmış ve burada Laurus nobilis L’nin ün, adalet, şeref, güç, zaferin
tanınması ve bilgelik gibi kavramların sembolü olduğunu belirlemiştir.
Bilgin, F., Şafak, İ., Kiracıoğlu, Ö., “Ege Bölgesinde Defne (Laurus nobilis
L.) Üreticiliğinin Sosyo-Ekonomik Önemi ve Üretici Profilinin Belirlenmesi” isimli
çalışmayı 2005 yılında tamamlamışlar ve Ege Bölgesi köylülerinin destek ve Pazar
garantisi verilmesi halinde Defne üretimi yapabileceklerini tespit etmişlerdir.
Bilgin, F., Parlak, S., Kaymakçı, E. 2006 yılında tamamladıkları bir
çalışmada yaprak üretimi amacıyla defnelik tesisi isimli konuyu irdelemişler ve
çalışmalarının sonunda defnede kış kesimi de yapılabileceğini belirtmişlerdir.
Güler S. ve Baş N. (2006) “Defne (Laurus nobilis L.) Yaprak Verimi
Tahmininde Yeni Bir Yaklaşım” isimli makalelerinde defne’nin tepe çapı ile yaprak
verimi arasında bir ilişki aramışlar ve bir endeks geliştirmeye çalışmışlardır.
Baş N. Ve Güler S. (2006) “Defneliklerde Alan ve Servet Envanteri ile
Faydalanmanın Düzenlenmesi” isimli çalışmayı gerçekleştirmişler ve Antalya
yöresindeki defneliklerde deneme alanları alarak ölçümler yapmışlar ve defnelikleri
yetişme durumuna göre sınıflara ayırmışlardır.
8
Parlak, S., 2007 yılında “Defne (Laurus nobilis L.)’nin Tohumla ve Çelikle
Üretimi Esaslarının Belirlenmesi Üzerine Araştırmalar” isimli doktora tezini
tamamlamış ve Karadeniz Teknik Üniversite Fen Bilimleri Enstitüsüne sunmuştur.
Parlak, çalışmasında defnenin çelikle ve tohumla üretilmesi amacıyla değişik
işlemler uygulamış ve her iki yöntemde de başarılı olmuştur.
9
3. MATERYAL VE METOT
3.1. Materyal
3.1.1. Araştırma Alanının Tanımı
Araştırma alanını oluşturan iller kuzeyden güneye doğru Çanakkale,
Balıkesir, İzmir, Manisa, Aydın ve Muğla illeridir. Bu iller büyük oranda Ege
Bölgesinde yer almakta, kısmen ise Güney Marmara Bölgesinde bulunmaktadır. Bu
bağlamda iller Trakya sayılmazsa ülkemizin batı sınırını oluşturmaktadırlar. Batı
Anadolu’nun ise en önemli özelliği Akdeniz ikliminin etkisi altında olması ve
dağların denize paralel değil, dik uzanmasıdır. Böylece denizin etkisi iç kısımlara
kadar ulaşmakta, vejetasyon şekillenmesinde etkili olmaktadır. Ülkemiz nüfusunun
önemli bir bölümünü barındıran yöre uzun yıllar boyunca çeşitli medeniyetlere de
ev sahipliği yapmıştır.
3.1.1.1. İklim Özellikleri
Meteorolojik veriler için iki kaynak kullanılmıştır. Bunlardan ilki çalışma
alanındaki illerin meteorolojik verileridir ki Meteoroloji Genel Müdürlüğünden son
10 yılın verileri olarak alınmıştır. İkinci olarak ta, meteoroloji istasyonlarının
defnenin yetiştiği yerleri temsil etmediği düşünülerek, iki adet seyyar meteoroloji
istasyonu satın alınarak defnenin yetiştiği yerlere konulmuştur. Meteoroloji Genel
Müdürlüğünden alınan 10 yıllık verilere göre (İklim verilerine ilişkin tablolar Ek 1’
de verilmiştir) araştırma alanındaki istasyonların enlem-boylam ve koordinatları
aşağıdaki gibidir.
Çizelge 3. Meteoroloji istasyonlarının konumları
Table 3. The locality of meteorology stations
İstasyon
İzmir
Aydın
Muğla
Manisa
Çanakkale
Balıkesir
Bandırma
Marmaris
Yükselti (m)
25
57
600
71
6
102
58
19
Enlem (K)
38° 26΄
37° 51΄
37° 13΄
38° 37΄
40° 09’
39° 37’
40° 21’
36° 51’
Boylam (D)
27° 10΄
27° 51΄
28° 22΄
27° 26΄
26° 25’
27° 55’
27° 58’
28° 16’
Çalışma alanının ve bu bağlamda istasyonların coğrafik konumları
düşünüldüğünde bütün istasyonların Akdeniz iklim tipine sahip olacağı açıktır.
Akman’a (1990) göre Akdeniz iklim tipinin en önemli özelliği yaz kuraklığıdır. Bu
mevsimin belirlenmesi için geliştirilen kriterler ise şöyledir :
10
-En az 3 ay kurak devre
-Kurak aylarda yağış en azdır
-Kurak devrede ortalama sıcaklık 10º C’yi geçmelidir
-Yağış karasallığı 1’in altında, sıcaklık karasallığı 25’in altında olmalıdır.
3.1.1.2.
Jeolojik Özellikler
Çalışma alanının da içinde bulunduğu Batı Anadolu’nun paleotektonik
yapısı içerisinde, genel uzanımı kuzeydoğu-güneybatı olan üç kuşak yer almaktadır
(Şekil 1). Bunlardan en doğuda olanı metamorfik kaya topluluklarından oluşan
Menderes Masifidir. İkinci kuşak İzmir-Ankara zonu, en batıda ise Karaburun
Yarımadasını içine alan platform türü devamlı bir karbonat istifinin bulunduğu
Karaburun kuşağı bulunur. Şengör ve Yılmaz (1983), bu son kuşağı Sakarya
kıtasının devamı olarak düşünmüştür (Erdoğan, 1990). Güneyde, Batı Torosların
allokton birimlerini oluşturan Likya Napları, Menderes Masifi ile Bey Dağları
otoktonu arasında yer alır.
11
Şekil 4. Batı Anadolu’nun paleotektonik kuşakları; Menderes Masifi, İzmirAnkara zonu ve Karaburun kuşağının genel uzanımı (Erdoğan, 1990).
Figure 4. Paleotectonic belts of West Anatolia, Menderes Mass, İzmir-Ankara belt and
general streching of Karaburun Belt.
Orta-Üst Miyosen’de başlayıp günümüzde devam eden ve Batı
Anadolu’daki grabenleri oluşturmuş doğu-batı uzanımlı neotektonik yapılar, bu eski
tektonik kuşakları kesmiş ve parçalamıştır (Şengör, 1980’e atfen Erdoğan, 1990).
Graben tektoniği, paleotektonik kuşakları tanınmayacak ölçüde birbirinden
ayırmasa da çöküntü alanlarını dolduran tortul dolgu, birçok yerde bu sınırları
örterek gizlemiştir (Erdoğan, 1990).
12
Batı Anadolu’da yer alan çalışma alanındaki kaya toplulukları, metamorfik
ve metamorfik olmayan Neojen öncesi temel kayalar ile bunların üzerinde açılan
Neojen havzaları ve Kuvaterner olarak iki grup altında incelenmiştir. Bu kaya
toplulukları ile magmatizmanın açıklamalarında Helvacı’nın (2003) çalışmasından
ve MTA (1973, 1974, 1987) yayınlarından yararlanılmıştır.
Neojen Öncesi Temel Kayalar
Çalışma alanında yer alan Neojen öncesi metamorfik temel kayalar
Menderes ve Kazdağ Masifine ait kaya bileşenlerini kapsar. Menderes Masifi,
egemen olarak alttan üste doğru, gözlü gnays, örtü şistleri ve mermer
bileşenlerinden yapılıdır. Kazdağ Masifi başlıca metadünit, metagabro, piroksenit,
paragnays ve mermerlerden oluşur. Menderes Masifinin temel kayaları genellikle
Doğanbey-Gördes-Kütahya çizgisinin güneyinde çok geniş bir yayılım gösterir. Bu
çizginin kuzeyinde kalan alanlarda metamorfik olmayan Neojen öncesi temel
kayalar yer alır.
Metamorfik olmayan temel kayalar, genellikle Mesozoyik yaşlı ofiyolit,
filiş ve platform karbonat kayalarından oluşur. Mesozoyik temel kayaları oldukça
karmaşık bir içyapı özelliği gösterir ve İzmir-Ankara zonu birimleri ile temsil
edilirler. Bu kaya toplulukları, Menderes Masifi üzerine çoğunlukla bindirmeli
olarak bulunur.
Neojen Havzaları ve Kuvaterner
Batı Anadolu’da yer alan KD-GB, K-G ve KKD-GGD gidişli Neojen
havzaları egemen olarak Miyosen, D-B gidişli havzalar ise üst Miyosen ve daha
genç tortullar ile doldurulmuştur. Bu havzalar batıdan doğuya birbirine koşut
dizilim gösterirler (Şekil 5). Neojen havzalarının sınırları çoğunlukla büyüme
faylarıyla sınırlandırılmış, tortul dolgu kalınlığı ve yayılımı bu faylarla
denetlenmiştir. Çalışma alanındaki Neojen tortul dolgusu, lagün nitelikli denizel,
alüvyonal ve gölsel olmak üzere üç ana tortul fasiyesinden oluşur.
Neojen havzalarında denizel Miyosen, egemen olarak kırıntılı ve karbonatlı
tortullardan oluşur. Alüvyonel fasiyeslerde, altta alüvyonel yelpaze, üstte akarsu
kökenli tortullar yer alır. Alüvyonel yelpaze tortulları, çoğunlukla yakın çevredeki
temelden türemiş bloktaşı, kaba taneli çakıltaşı ve kalın katmanlı kumtaşlarından
oluşur. Kaynak ilerisinde akarsu tortulları ile egemenleşir. Bunlar genel olarak
kanal dolgusu çakıltaşı, çapraz katmanlı kumtaşı ve çamurtaşlarıdır. Gölsel
tortullar, genel olarak alttan üste doğru çakıltaşı, kumtaşı, çamurtaşı, kiltaşı,
kireçtaşı ile volkaniklastik ve piroklastik bileşenlerden oluşur. Egemen kaya
bileşenleri çamurtaşı, kiltaşı, kireçtaşı ve volkanitlerdir.
Çalışma alanında ayrılmamış Kuvaterner olarak gösterilen Pleyistosen,
Pliyosen sedimentler vadilerde geniş yayılım gösterir: Büyük Menderes Vadisi,
13
Küçük Menderes Vadisi, Kocaçay ve Gediz Vadisi, Bakırçay Vadisi ve kıyıda İzmir
Körfezi. Kuvaterner’den itibaren de vadi alüvyonları, moloz yığınları, yamaç
breşleri alüvyon yelpazesi, plaj ve kumul vb. gibi oluşumlar devam etmektedir.
Şekil 5. Batı Anadolu neojen ve neojen öncesi havzaları (Helvacı, 2003)
Figure 5. Neojen and preneojen watersheds on West Anatolia (Helvacı
2003)
Magmatizma
Menderes Masifinin kayaçları sık sık, potaslı feldispatlı gnayslara, granitik
gnayslara geçerler. Gnayslarla, granitleşmiş gnayslar ve gnayslaşmış sedimentler
arasında ilkel sınırlar takip olunamaz. Plutonik kayaçlar Menderes Masifi
kuzeyinde belirgindir. Çalışma alanında Kapıdağ granodiyorit plutonları, Karabiga-
14
Lapseki arasında Karabiga Şevketiye plutonları, Kestanbol Masifi, Kazdağ Masifi
(Eybekdağ, Çavuşlu-Katrandağ granodiyorit plutonu), Susurluk doğusunda
Çataldağ Masifi ve Kozak intruzif kitlesi büyük masifler halinde yer alır.
Ofiyolitik seri, serpantinit, peridotit, hazburgit, gabro, diyorit, diyabaz ve
spilit, radyolarit ile muhtelif sediment bloklarından meydana gelmiş kompleks bir
tabaka olan Mesozoyik ofiyolitik kompleksi temsil etmektedir. Çalışma alanında,
Doğanbey-Gördes-Kütahya çizgisinin kuzeyinde genel olarak serpantinit, peridotit
ve ofiyolitik kompleks ile güneyde Datça yarımadasından kuzeye doğru yaygın bir
peridotit sahası yer alır.
Neojen çökelleriyle geçişli lav, aglomera ve tüflerden oluşan volkanitler
topoğrafyada yükselimler şeklinde volkan kompleksleri meydana getirir.
Volkanikler çalışma alanının kuzey ve kuzeybatı kısmına hakim durumdadır ve en
büyük yüzeyler andezitiktir.
3.1.1.3. Genel Toprak Özellikleri
Toprak Su Genel Müdürlüğünün Ege, Gediz, Küçük Menderes Havzaları ile
Aydın ili toprakları üzerinde yapmış olduğu çalışmalar sonucunda Ege Bölgesinde
bulunan toprak tipleri ve özellikleri aşağıya çıkarılmıştır.
Kireçsiz Kahverengi Orman Toprakları
Kireçsiz Kahverengi Orman Topraklarının toprak ana maddesini oluşturan
anakayaları, andezit, bazalt, dasit, tüf gibi volkanik kayaçlar, peridotit, diyorit,
granit gibi plütonik kayaçlar ile gnays, mikaşistler gibi metamorfik kayaçlardır.
Bu toprak grubu ABC horizonlu zonal topraklardır. Profilde serbest
CaCO3’a hiç rastlanmaz veya pek az görülür. Bu nedenle kireçsiz topraklardır.
Kireçsizlik genellikle yıkanmaktan veya anakayadan ileri gelmektedir. Kireçsiz
Kahverengi Orman Topraklarında genellikle meyil fazlalığı ve toprak sığlığı
görülmektedir.
Kahverengi Orman Toprakları
Neojen yaşlı marn anakayanın veya kireçli kil taşlarının ayrışması sonucu
kireçli ve gri-gri kahve renkli Kahverengi Orman Toprakları oluşur. ABC
horizonlu, yüksek derecede kireç içeren anakayadan oluşmuş, profilinde serbest
kireç bulunan bu toprakların pH değerleri hafif alkalidir. Bu alkalilik, profilin altına
doğru anamateryale yaklaştıkça biraz daha artmaktadır. Bitki besin maddelerinden
fosfor ve potasyum durumu da çok iyidir. Kahverengi Orman Topraklarında sığlık,
fazla meyil, erozyon ve taşlılık görülmektedir.
15
Kireçsiz Kahverengi Topraklar
Bu topraklar metamorfikler, andezit, bazalt gibi volkanik kayaçlar ile filiş
üzerinde gelişmişlerdir. ABC horizonları olan Kireçsiz Kahverengi Topraklar
organik maddece fakirdirler. Serbest CaCO3 yoktur. Ancak C horizonunda yıkama
sonucu birikmiş kirece rastlanabilir. Bitkilerin yaralanabileceği fosfor ve potasyum
da yeterli düzeydedir. Ege Bölgesi’ndeki havzaların ana sorunu olan sığlık ve fazla
eğim, Kireçsiz Kahverengi Topraklar için de geçerlidir.
Rendzina Toprakları
Rendzina Topraklarının anakayası marn, kalkerler ve konglomeratik
kalkerler olup, bunlar genellikle Neojen yaşlıdır. Rendzina Toprakları bütün
özelliklerini yüksek oranda kireçe sahip ana maddeden alan AC horizonlu
interzonal topraklardır. Anakayanın çok kireçli olması nedeniyle profil serbest
CaCO3 bakımından zengindir. Bitki besin maddelerinden fosfor ve potasyum iyi
düzeydedir.
Kırmızı Akdeniz Toprakları
Kırmızı Akdeniz Toprakları genellikle sert kalker kayaları üzerinde kırmızı
renkli toprak gövdesine sahip topraklardır. Konglomera, marn, kalker bantlarında
ve kristalin kalker üzerinde de oluşur. ABC horizonlarının bulunduğu zonal
topraklardan olan Kırmızı Akdeniz Toprakları topoğrafyalarının haşin, meyillerinin
çok fazla ve ana kayalarının sert olması nedeni ile genellikle çok sığ ve taşlı
karakterdedir. Anakaya kalker olmasına rağmen yıkanmadan dolayı profilde zengin
bir kireçlilik görülmez. Profilleri demir ve alüminyum bakımından zengin metalik
seski oksitleri içerir.
Kırmızı Kahverengi Akdeniz Toprakları
Toprak anakayası, sert ve yumuşak kireç kayaları ile kireç kayası
çakıllarından oluşmuş konglomeralardır. Yer yer diğer kayaçların da bu alanlar
içerisinde uzandığı görülmektedir. Esas olarak kalker üzerinde gelişmişlerdir.
Toprak gövdesi (AB) doğrudan doğruya ana kaya üzerine oturmuştur. Bazı hallerde
ana kaya üzerinde ince Cca katına rastlanır. Çoğu demir olan alüminyum ve
manganez bakımından zengin metalik seski oksitler profilde yaygın olarak bulunur.
Kestanerengi ve Kırmızı Kestanerengi Toprakları
Kestanerengi ve Kırmızı Kestanerengi Toprakları hemen hemen birbirlerine
benzer yapı gösterirler.
Ana madde çoğunlukla marn ve kalker’dir. ABC horizonlu zonal
topraklardır. Bu topraklara has olan kireç birikmesi (kalsifikasyon) genellikle ince
iplikcikler halinde olup B horizonunun alt kısımlarında bulunur.
16
Regosoller
Regosollerde anakaya gevşek ve bağıntısızdır. Bunlar mikaşist çakıl, çört ve
molozlar ile volkanik kül ve lapillilerden ibarettir. Regosoller, profil gelişmesi çok
zayıf, azonal topraklardır. Bünyelerinin kabalığı çabuk aşınmalarına neden olmakta,
hemen sonucunda da yarıntılı, yer yer sivri tepecikler oluşmaktadır.
Vertisollar
Vertisoller, marn veya bol kireçli, killi anakaya üzerinde gelişmiştir. Killer,
şişme ve büzülme katsayısı yüksek montmorillonit cinsidir. AC horizonlu genç
oluşumlu topraklardandır.
Tuzlu, Alkali ve Tuzlu-Alkali Toprakları
Bu topraklar genellikle Alüvyallerin yanında yer alırlar. Dışarıya akıntısı
olmayan iç bükey topoğrafya ile düze yakın meyile sahiptirler. Gerek iç bükey
topoğrafya ile fazla tuz içeren taban sularının yükselmesi ve taşkınlar ve gerekse
fazla buharlaşma bu toprakların üst katmanlarında tuz birikmesine sebep olmuştur.
Tuzluluk yüzeyde beyaz kristaller halinde teşhis edilmekle beraber profil boyunca
alt katmanlara kadar devam etmektedir.
Alüvyal Topraklar
Alüviyal toprakların ana maddesi içinde bulunduğumuz Kuvaterner’e ait
genç alüvyonlardır. Bu topraklar, akarsuların taşıyıp, taşkınlarda çevresine bıraktığı
ve bileşiminin çoğu anorganik olan birikintilerdir. Profilleri derindir. Akarsuların
getirdiği materyalin jeolojik yapısına ve akarsuyun debisine göre, profilleri yatay
katmanlar halinde bir dizilim gösterir. Koyu A1 katmanın altında alüvyal
materyalden ibaret C katmanları sıralanır.
Hidromorfik Topraklar
Alüviyal tabanların çökek kesimlerinde geçici-sürekli aşırı suyun
bulunmasıyla nitelenen ve tipik profillerinde kalın ve koyu A1 katmanına sahip
topraklardır. Hidromorfik topraklarda organik madde yüksektir.
Kolüvyal Topraklar
Jeolojik materyalin parçalanıp taşınmasıyla zayıf A1 oluşumu gösteren
topraklar Koluvyal olarak tanımlanmıştır.
Genç Koluvyaller bulundukları kuşağın kısmen oluşumunu gösteren AC
profiline sahiptirler. Zayıf A1 oluşumlu katın altında Kolluvium materyali gelir.
Tipik profilde kahverenkli kütlesel A1 katmanı, sarımsı kahve ve yine kütlesel olan
C katından ayrılır.
Bu grup değişik zamanlardaki taşkınlara göre profillerinde yatay katlar
halinde dizilim gösteren alüvyallerle komşudurlar. Oysa Kollüvyaller yüksek arazi
topraklarının aşınıp-taşınmasıyla oluşurlar. Alüvyaller gibi AC profillidirler.
17
3.2. Metot
3.2.1. Fizyografik Faktörlerde Metot
Enlem-Boylam Dereceleri, Çalışma alanındaki örnek alanların
koordinatları GPS aleti yardımıyla önce UTM olarak kaydedilmiş, daha sonra
bunlar Google Earth üzerinde Enlem ve Boylama çevrilmiştir. Örnek alanların
yerleri ekli haritada verilmiştir (Ek 2 ).
Denizden olan yatay uzaklık, Örnek alanlar koordinatlarına göre harita
üzerine işaretlendikten sonra denizden yatay uzaklıkları “Global Mapper V. 8.3”
programı kullanılarak harita üzerinde ölçülerek kaydedilmiştir.
Yükselti, Örnek alanların yükseklikleri günlük ayarlanmış altimetre ile
ölçülmüştür. Değerlendirmeler 100 m arayla yapılan sınıflama üzerinden
yapılmıştır.
Bakı, Örnek alanlarda pusula ile ölçülerek yön olarak kaydedilmiştir.
Değerlendirmeler 4 ana ve 4 ara olmak üzere 8 yön üzerinden, ayrıca gölgeli ve
güneşli bakılar olmak üzere iki grup üzerinden yapılmıştır.
Eğim, Eğim klizimetre yardımıyla ölçülmüştür. Eğimin değişken olduğu
yerlerde örnek alanın bulunduğu yerdeki eğim dikkate alınmıştır.
Arazi Yüzü Şekli, Örnek alanların yeryüzü şekli mutlaka kaydedilmiş ve
hangi yeryüzü şeklinde yer aldığı belirlenmiştir.
3.2.2. İklim Analizinde Metot
Çalışma alanını temsilen yedi ilde ve iki ilçede iklimsel analiz
gerçekleştirilmiştir. Bu iller İzmir, Aydın, Balıkesir, Çanakkale, İzmir, Manisa ve
Muğla; ilçeler ise Bandırma ve Marmaris’tir. İllere ait uzun yıllar ortalaması veriler
Meteoroloji Genel Müdürlüğünden, Bandırma ve Marmaris’in verileri ise hem
Meteoroloji Genel Müdürlüğünden, hem de tarafımızdan kurulan seyyar
meteoroloji istasyonlarından alınmıştır. Biyoiklimsel analiz Thornwaite’a göre
yapılmış ve istasyonların su bilançoları çıkarılmış ve ombrotermik diyagramlar
çizilmiştir (Akman 1990).
3.2.3. Örnek Alanların Seçimi
Başlangıçta Defne Kesim planlarının varlığı, o şeflikte defnenin varlığını
gösterir ilkesinden yola çıkarak kesim planı yapılmayan şefliklerde defne yoktur
veya çok azdır gibi bir düşünceyle çalışmaya başlanmıştı. Ancak arazi çalışmaları
sırasında Defne Kesim Planlarının her zaman defnenin varlığını veya yokluğunu
göstermediği görüldü. Defne kesim planının olmadığı şefliklerde de oldukça yaygın
bir alanda defnenin varlığı tespit edildi. Bu nedenle örnek alanların seçiminde
kişilerden yararlanma yoluna gidildi. Bu bağlamda işletme şefleri, muhafaza
18
memurları, köy muhtarları, köylüler ve Şeflikte çalışan diğer elemanlardan
yararlanılarak defne alanları dolaşılmış ve defnenin yayılış gösterdiği alanlarda
(özellikle anakayanın, toprağın ve bitki örtüsünün bileşiminin değiştiği yerlerde)
örnek alanlar alınarak öngörülen kayıtlar (arazi formu) tutulmuş ve gerekli görülen
örnekler alınmıştır. Örnek alanlara ait fizyografik faktörler ile coğrafik bilgiler
kaydedilmiş, alanın koordinatları da kayda geçilmiştir.
3.2.4. Vejetasyon Çalışmalarında Metot
Seçilen örnek alanda vejetasyon çalışması yapılmasının temel koşulu
alandaki vejetasyonun doğallığı olarak belirlenmiştir. Her ne kadar Braun-Blanquet
(1932) metodunda örnek alanlar vejetasyonun homojen olduğu alanlardan seçilir
dense de burada homojenlik aranmamış, sadece doğallık aranmıştır. Ancak
vejetasyonun bolluk-yoğunluk ve sosyabilite değerleri Braun-Blanquet (1932)
metodunun çizelgesi kullanılarak kaydedilmiş, alan büyüklüğü minimal alan
metoduna göre alanda mevcut türlerin hepsi örneklenecek şekilde belirlenmiştir. Bu
bağlamda çalışmada örnek alan büyüklüğü 400 m2 olarak belirlenmiştir Çizelgenin
sayıları ve karşılıkları Ek 3’ de verilmiştir. Ayrıca örnek alandaki vejetasyon
yüksekliği ve toplam örtü yüzdesi de kaydedilmiş olup, eğer vejetasyon iki
tabakalıysa iki tabakanın da örtü yüzdesi verilmiştir.
3.2.5. Toprak Profilinin Tanıtılması ve Toprak Örneklerinin
Alınması
Örnek alanların seçiminden sonra defne bireylerine en yakın noktalardan
seçilen ve örnek alanın ortalama özelliğini temsil eden bir yerde toprak çukuru
açılmıştır. Toprak genel olarak anakayaya/anamateryale kadar, mutlak toprak
derinliğinin fazla olduğu yerlerde ise 120 cm’e kadar kazılmış ve profil tanımları
yapılarak özel olarak hazırlanmış formlara doldurulmuştur.
Toprak örnekleri horizon oluşumu gösteren alanlarda horizonlara göre,
diğer alanlarda derinlik kademelerine göre alınmıştır.
Mutlak ve fizyolojik toprak derinlikleri mm hassasiyetli şerit metre
yardımıyla ölçülmüştür.
Toprağın iskelet miktarı ve yüzeysel taşlılık oranları Anonim, 2006’ daki
Taşlılık Oranı Tahmin kartları kullanılarak tahmini olarak belirlenmiştir.
Örnek alanların anakayası çoğunlukla yerinde belirlenmiş, kimi hallerde ise
örnek alınarak laboratuarda belirlenmiştir.
Profil aynasında usulüne uygun olarak tespit edilen horizonlar veya
katmanlardan yaklaşık 1 kg kadar olacak şekilde toprak örnekleri alınarak naylon
poşetlere konmuştur. Toprak örnekleri; alan adı, profil numarası, derinlik ve tarih
bilgileri içerecek şekilde etiketlenerek laboratuara getirilmiştir.
19
3.2.6. Toprak Analiz Metotları
Laboratuara getirilen toprak örnekleri hava kurusu hale getirilip, 2 mm’lik
elekten geçirildikten sonra analize hazır hale getirilmiştir (Kacar, 1993).
Tekstür : Toprak tekstürü “Bouyoucos Hidrometre Yöntemi” ile
belirlenmiştir (Gülçur, 1974).
Total Kireç : Total kireç miktarları “Scheibler Kalsimetre Yöntemi” ile
belirlenmiştir (Kacar, 1993).
Tuzluluk (EC×103) : Elektriki iletkenlikleri 1:2,5 oranında hazırlanmış
toprak-su süspansiyonda cam elektrotlu EC metre ile belirlenmiştir (Jackson, 1958).
Toprak reaksiyonu (pH) : Toprak örneklerinin reaksiyonları (pH), 1:2,5
oranında toprak-su süspansiyonunda cam elektrotlu pH metre ile ölçülmüştür
(Jackson, 1958).
Organik Madde : Organik madde miktarları “Walkley-Black Yaş Yakma
Yöntemi” ile belirlenmiştir (Kacar, 1993).
Total Azot : Total azot içerikleri “Kjeldahl Yöntemi” ile tam otomatik
Kjeltec-20 cihazı kullanılarak belirlenmiştir (BREMNER, 1965).
Yarayışlı Fosfor : Fosfor miktarları, toprakların pH ve kireç miktarları göz
önünde bulundurularak, “Olsen Yöntemi” ve “Bray&Kurtz No.1 Yöntemi”ne göre
belirlenmiştir (Kacar, 1993).
Değişebilir Potasyum, Kalsiyum, Magnezyum ve Sodyum İçerikleri:
“Amonyum Asetat Yöntemi” ile flamefotometre ve atomik absorbsiyon
spektrofotometre (AAS) kullanılarak belirlenmiştir (Jackson, 1958).
3.2.7. Değerlendirme Metodları
Defne alanlarında tespit edilen eğimler Kılcı ve arkadaşlarının (2003),
toprak türü, organik madde miktarları Kantarcı’nın (1987), toprak derinliği
Kantarcı’nın (1980), taşlılık Kantarcı’nın (2005b), kireç içerikleri Kacar’ın, (1993),
toprak reaksiyonu Anonim(1993)’ün, tuzluluk Kılcı ve arkadaşlarının (2003), azot
Çepel’in (1995), fosfor Anonim (2007a)’nın, potasyum, kalsiyum, magnezyum ve
sodyum
ise
Anonim
(2007b)’nin
önerdiği
sınıflandırmalara
göre
gruplandırılmışlardır. Değerlendirmeler, defne alanlarının bu gruplara dağılım
oranlarına göre yapılmıştır.
Bulgulara ait minimum ve maksimum değerler profil derinlik kademeleri
esas alınarak, genel toprak özellikleri ise tüm profil esas alınarak
değerlendirilmiştir.
20
4. BULGULAR
Yapılan arazi çalışmaları sonucu Batı Anadolu’nun çeşitli yerlerinden
toplam 150 adet örnek alan alınmıştır. Örnek alanlar genel özellikleri açısından çok
büyük farklılık göstermektedir. Bu nedenle vejetasyonun çeşidine göre orman
formasyonu içindeki örnek alanlar ve maki formasyonu içindeki örnek alanlar
olarak ikiye ayrılmıştır. Bu ayrım sonucu toplam 71 adet orman alanında örnek
alan, 45 adet maki alanında örnek alan alınmıştır. 34 örnek alan ise vejetasyon
doğallığı olmayan, çok aşırı tahrip olmuş yerler veya bahçe kenarlarından
alınmıştır. Bu alanlarda vejetasyon kaydı alınmamış, ancak fizyografik faktörler
kaydedilmiş ve toprak örnekleri alınmıştır. Vejetasyon dışındaki bütün
değerlendirmelerde de göz önüne alınmıştır. Ancak örnek alanların dördünde
defneler tamamen kaya içinde yer aldığından toprak örnekleri alınmamış, toprak
örnekleri 146 alanda incelenmiştir.
4.1. Fizyografik Faktörler
4.1.1. Enlem-Boylam Dereceleri
Çalışma alanı Batı Anadolu’da yer almakta olup, en kuzey (Kapıdağ
Yarımadası), en güney (Dalaman), en doğu (Eşen Bölgesi) ve en batı (Karaburun
Gülbahçe Köyü) noktalarının enlem ve boylamları (UTM’lerle birlikte) çıkarılmış
ve aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Çizelge 4. Çalışma alanının kuzey, güney, doğu ve güney uç noktaları
Table 4. The most northern, southern, western and eastern points of study area
Nokta
Numarası
Enlem/Boylam
UTM (x/y)
En Kuzey
119
40º 28' 44" N / 27º 46' 31"E
565720 / 4481203
En Güney
51
36º 25' 35" N / 29º 09' 39"E
693729 / 4033414
En Batı
6
38º 20' 47" N / 26º 38' 10"E
468205 / 4244317
En Doğu
70
37º 06' 12" N / 31º 14' 08"E
876460 / 4114740
4.1.2. Denizden Olan Yatay Uzaklık
Örnek alanların denizden uzaklıkları Global Mapper V. 8.3 programı
yardımıyla elde edilmiştir. Bu bulgulara göre örnek alanların, dolayısıyla defnenin
bulunduğu alanların denizden uzaklıkları çok büyük bir çeşitlilik göstermemektedir.
Genel olarak denizden olan yatay uzaklıklar 20 km’nin altında olup (% 81), bir tek
Küçük Menderes Havzasında lokal olarak 90 km’ye kadar (% 19) içeri
girebilmektedir.
21
4.1.3. Yükselti
Çalışma alanında defnenin yayılış gösterdiği en yüksek rakım 932 m olarak
tespit edilmiştir (Aydın dağları Büyük Kemer Dere Köyü). Bunu 920 metreyle
Bandırma Karadağ ve 900 metreyle Köyceğiz Ağlasun dağındaki noktalar takip
etmektedir. Örnek alan verilerinden elde edilen bulgulara göre defne alanlarının
büyük bölümünün alt rakımlarda olduğu görülmüştür. Defnenin en yoğun yayılış
yaptığı alanlar 0-100 m arasında olup (% 30), bunu 100-200 m (% 15), 200-300 m
(% 15), 300-400 m (% 15), 400-500 m (% 14) ve 500-600 m’deki alanlar (% 5)
takip etmektedir. Yani defne alanlarının % 94’ü 0-600 m arasındadır.
Yükseltiye bağlı dağılım açısından maki ve orman alanlarındaki defnelerde
büyük bir fark görülmemektedir. Ancak 0-600 m arasındaki oran orman alanlarında
% 93, maki alanlarında % 95’tir.
Şekil 6. Defnenin deniz kenarındaki
yayılışına ait bir nokta
Figure 6. Distributon of Bay Laurel at
sea level
Şekil 7. Defnenin 900 m’deki
yayılışına ait bir nokta
Figure 7. Distributon of Bay Laurel at
900 m
4.1.4. Bakı
Defne örnek alanlarında en yoğun görülen bakı gölgeli bakılardır. K, KD,
KB, ve D bakılarının toplam oranı % 64’dür. Ancak alanlar denizden gelen nemli
akımlara açıksa diğer bakılarda da aynı şekilde gelişim gösterebilmektedir. Nitekim
çalışma alanımızda da % 36 gibi azımsanmayacak bir oranda örnek alan güneşli
bakılarda yer almaktadır (Şekil 13). Ancak örnek alanları genel olarak
incelediğimizde güneşli bakıya sahip alanların çoğunun dere veya akıntılara çok
yakın yamaçlarda olduğu, Muğla’nın çeşitli koylarında bulunduğu ve denizden
gelen nemli havadan etkilendiği görülmektedir.
22
Bakı açısından orman ve maki vejetasyon tipindeki örnek alanlar arasında
önemli bir farklılık olmadığı görülmektedir. Kuzeyli bakıların oranı orman
vejetasyonunda % 68 iken maki vejetasyonunda % 62’dir.
4.1.5. Eğim
Defne alanlarının eğim grupları Kılcı ve ark.(2003) eğim sınıflandırmasına
göre sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırmaya göre defne alanlarının % 49’u sarp
araziler (eğim > % 60) üzerinde bulunmaktadır. Örnek alanların % 28’ini düz ve
hafif eğimli araziler (eğim % 0-20), % 13’ünü eğimli araziler (eğim % 20-40) ve %
10’unu ise dik araziler (eğim % 40-60) oluşturmaktadır (Şekil 14).
Eğim açısından orman alanlarıyla maki alanları arasında çok büyük olmasa
da farklılıklar görülmektedir. Maki alanlarında sarp eğim grubundan olan alanların
oranı % 43, düz ve hafif eğimli alanların oranı % 35’tir. Orman vejetasyonu
içindeki defne alanlarında ise bu rakamlar sırasıyla % 55 ve % 21’dir.
4.1.6. Arazi Yüzü Şekli (Reliyef)
Elde edilen verilere göre defne alanları en fazla (% 36) orta yamaçta
bulunmaktadır. Bunu sırasıyla alt yamaç (% 20), dere içi (% 19), düzlük (% 11),
dere yamacı (% 10) ve üst yamaç (% 4)’ta bulunan alanlar takip etmektedir.
Arazi yüzü şekilleri açısından örnek alanların dağılımı dikkate alındığında
maki ve orman vejetasyonları arasında büyük bir fark görülmemektedir. Ancak
orman alanlarında orta ve üst yamaçların toplam oranı % 45 iken maki alanlarında
bu oran % 34’tür.
23
Şekil 8. Orta yamaçta yer alan bir defne topluluğu
Figure 8. A Bay Laurel community placed on middle slope
4.2.
İklim Özellikleri
4.2.1. Ortalama Sıcaklıklar
Meteoroloji verilerine göre aylık ortalama sıcaklıklar Aydın’da 8,5oC ile
29oC arasında (yıllık ortalama 18,0oC), Balıkesir’de 4,5oC ile 25,8oC arasında (yıllık
ortalama14,6oC), Bandırma’da 5,3oC ile 24,7oC (yıllık 14,4oC), Çanakkale’de 6,3oC
ile 25,9o C arasında (yıllık ortalama 15,3oC), İzmir’de 9,2oC ile 28,9oC arasında
(yıllık ortalama18,3oC), Manisa’da 6,7oC ile 29,2oC arasında (yıllık ortalama
17,2oC), Marmaris’te 10,8oC ile 28,8oC arasında (yıllık ortalama 19,2oC), Muğla’da
5,9oC ile 26,9oC arasında (yıllık ortalama 15,3oC) olup, en sıcak istasyon
Marmaris’tir. Aylık ortalama sıcaklıklara göre en sıcak ay Çanakkale’de Ağustos
ayı, diğer istasyonlarda Temmuz ayıdır. Marmaris’te ise Temmuz ve Ağustos ayları
sıcaklık ortalaması aynıdır. En soğuk ay ise bütün istasyonlarda Ocak ayı olup,
Marmaris’te Ocak ve Şubat ayı ortalama sıcaklıkları aynıdır. Seyyar meteoroloji
istasyonlarından alınan kayıtlara göre ise ortalama sıcaklıklar Bandırma’da 14,2oC,
Marmaris’te 18,3oC’dir.
24
4.2.2. En Yüksek Sıcaklıklar
Yüksek sıcaklık değerleri Aydın’da 44,4oC arasında, Balıkesir’de 43,2°C,
Bandırma’da 42,4oC, Çanakkale’de 38,6oC, İzmir’de 43,0oC, Manisa’da 45,1,
Marmaris’te 42,6oC ve Muğla’da 41,6oC değişmektedir. En yüksek sıcaklığın
görüldüğü aylar Muğla, Manisa, İzmir, Çanakkale ve Aydın’da Ağustos, Balıkesir,
Bandırma ve Marmaris’te Temmuz aylarıdır. En soğuk ay ise bütün istasyonlarda
Ocak ayıdır. Seyyar meteoroloji istasyonlarından alınan değerler ise Bandırma’da
42,8 oC, Marmaris’te 43,3 oC’dir.
4.2.3. En Düşük Sıcaklıklar
Meteoroloji Genel Müdürlüğünden alınan son on yıllık verilere göre ise
Aydın’da -4,5°C, Balıkesir’de -10,2oC, Bandırma’da -11,9oC, Çanakkale’de -8,6oC,
İzmir’de -4,0°C, Manisa’da -7,0°C, Marmaris’te -2,4oC ve Muğla’da -7,8°C
değişmektedir. Düşük sıcaklıklar açısından en soğuk ay Ocak ayı olup, en sıcak ay
Aydın, Balıkesir, Manisa’da Temmuz ayı diğer istasyonlarda Ağustos ayıdır.
Seyyar meteoroloji istasyonlarından alınan düşük sıcaklıklar ise Bandırma’da 6,9oC, Marmaris’te -3,1oC’dir.
4.2.4. Yağış Miktarları ve Rejimi
Yıllık ortalama yağış miktarları Aydın’da 662,5mm, Balıkesir’de 524,8mm,
Bandırma’da 688,6mm, Çanakkale’de 621,7mm, İzmir’de 730,3mm, Manisa’da
721,4mm, Marmaris’te 1279,6mm, Muğla’da 1192,5mm olup bütün istasyonlarda
en fazla yağış alan mevsim kıştır. Yaz ayları yağışları beklendiği gibi bütün
istasyonlarda düşük olup, yaz yağışları toplamı Aydın’da 20,0mm, Balıkesir’de
29,4mm, Bandırma’da 45,1mm, Çanakkale’de 23,7mm, İzmir’de 9,6mm,
Manisa’da 19,1mm, Marmaris’te 15,5mm, Muğla’da 47,3mm.dir. Yağış rejimi
Aydın, Balıkesir ve Muğla’da KİSY (Yağış miktarı sıralaması Kış, İlkbahar,
Sonbahar, Yaz şeklinde), Bandırma, Çanakkale, İzmir, Manisa ve Marmaris’te
KSİY şeklindedir. Seyyar meteoroloji istasyonlarından alınan verilere göre ise
ortalama yağış değerleri Bandırma’da 770,1mm, Marmaris’te ise 965 mm’dir.
4.2.5. Bağıl Nem
Aylık ortalama bağıl nem değerleri Aydın’da %51 ile %74 arasında (yıllık
ortalama %62), Balıkesir’de %56 ile %79 arasında (yıllık ortalama %68),
Bandırma’da %69 ile %78 (yıllık ortalama %73) arasında, Çanakkale’de %69 ile
%84 arasında (yıllık ortalama %77), İzmir’de %52 ile %70 arasında (yıllık ortalama
%62), Manisa’da %46 ile %77 arasında (yıllık ortalama %62), Marmaris’te %55 ile
%75 arasında (yıllık ortalama %65), Muğla’da %48 ile %80 arasında (yıllık
ortalama %64) değişmektedir. En düşük bağıl nem miktarları da istasyonlara göre
büyük değişiklikler göstermekte olup, yaz ayları bağıl nem değerleri bazı
25
istasyonlarda %6-7’ye (Balıkesir) düşmektedir. Seyyar meteoroloji istasyonlarından
alınan bağıl nem değerleri ise Bandırma’da %100 ile %15 arasında (yıllık ortalama
%77), Marmaris’te ise %100 ile %11 arasında (yıllık ortalama %71) değişmektedir.
4.2.6. Rüzgar Yönü ve Hızı
Yıllık ortalama rüzgar hızları ve yönleri Aydın’da W (batıdan) olmak üzere
1,5 m/sec., Balıkesir’de NNW (kuzey -kuzey batı’dan) 2,1 n/sec., Bandırma’da
NNE (Kuzey-Kuzey Doğu) olmak üzere 3,8 m/sec., Çanakkale’de SSE (GüneyGüneydoğu) olmak üzere 4,0 m/sec., İzmir’de WSW (Batı-Güneybatı) olmak üzere
3,1 m/sec., Manisa’da S (Güney) olmak üzere 1,5 m/sec., Marmaris’te SSE olmak
üzere 2,0 m/sec.,Muğla’da ESE (Doğu-Güneydoğu) olmak üzere 1,8 m/sec.’dır.
Çanakkale dışındaki bütün istasyonlarda en yüksek rüzgar hızı yaz aylarında
görülmektedir. Seyyar meteoroloji istasyonlarının rüzgar hızları ise Bandırma’da 04 m/sec arasında olup, yıllık ortalama 0,4 m/sec, Marmaris’te ise 0-4,8 m/sec.
arasında (yıllık ortalama 0,06 m/sec) değişmektedir.
4.2.7. İklimsel Sentez
Thornwaite iklim analiz yöntemine göre istasyonların su bilançoları
çıkarılmış ve iklim tipine yönelik indisler belirlenmiştir. Yağış etkenliği ve iklim
tipi indisi (Im) değerlerine göre Thornwaite metodunun iklim tipleri şöyledir;
Im
100’den büyük
100-20
20-0
0-(-20)
(-20)-(-40)
(-40)’dan küçük
Yağış etkenliği
Çok Nemli
Nemli
Yarı Nemli
Yarı Nemli-Yarı Kurak
Yarı Kurak
Tam Kurak
İklim tipi
Nemli İklim
Nemli İklim
Nemli İklim
Kurak İklim
Kurak İklim
Kurak İklim
Bu değerlere göre istasyonların iklim tipleri aşağıda sıralanmıştır.
İstasyon adı
Aydın
Balıkesir
Bandırma
Çanakkale
İzmir
Manisa
Marmaris
Muğla
Im
-6,10
-5,43
10,78
1,29
0,58
3,04
52,51
68,91
Yağış etkenliği
Yarı Nemli-Yarı Kurak
Yarı Nemli-Yarı Kurak
Yarı Nemli
Yarı Nemli
Yarı Nemli
Yarı Nemli
Nemli
Nemli
İklim tipi
Kurak İklim
Kurak İklim
Nemli İklim
Nemli İklim
Nemli İklim
Nemli İklim
Nemli İklim
Nemli İklim
Yıllık PE (Potansiyel Evapotranspirasyon) değerleri bütün istasyonlarda
114’ten fazla olup bu değerlere göre bütün istasyonların iklim tipi Megatermal
bulunmuştur.
26
Ia (Nemli iklimler)
0-16,7
16,7-33,3
33,3’ten çok
Su bilançosu
Su eksiği yok veya pek az
Yazın orta derecede su eksikliği
Yazın kuvvetli derece su eksikliği
Nemli iklimlerin su bilançosu indisi Ia değerleri ise Nemli İklime sahip
bütün istasyonlarda 33,3’ten fazladır ve bu bağlamda bütün istasyonlar yazın
kuvvetli su açığı yaşamaktadırlar.
Ia (Kurak iklimler)
0-10
10-20
20’den çok
Su bilançosu
Su eksiği yok veya pek az
Yazın orta derecede su eksikliği
Yazın kuvvetli derece su eksikliği
Kurak İklimlerin su bilançosunu veren In değerlerine göre de yine bütün
istasyonlar yazın kuvvetli su eksikliği yaşamaktadırlar. İstasyonlara ait su
bilançoları ve su bilançosu grafikleri Ek 4 de verilmiştir.
Meteoroloji Genel Müdürlüğünden alınan çalışma alanındaki illeri ve iki
ilçeyi kapsayan veriler üzerinde Thornwaite yöntemine göre yapılan iklim analizine
göre bütün istasyonlarda Akdeniz iklim tipinin tipik karakteristiği olan yazın
kuvvetli derecede su noksanı bulunmuştur.
Tarafımızdan kurulan seyyar meteoroloji istasyonlarından bu
değerlendirmeyi yapabilecek kadar veri elde edilememiştir. Ancak elde edilen
veriler defne alanlarının yakınındaki istasyonlarla benzer sıcaklık ve yağış
değerlerine, buna karşın farklı rüzgar ve bağıl nem değerlerine sahip olduğunu
göstermektedir.
4.3. Vejetasyon Yapısı
4.3.1. Flora
Defne örnek alanlarında toplam 85 familyaya ait 580 adet tür tespit
edilmiştir. Flora listesi Ek 5 de verilmiştir. Floristik yapı içerisinde 124 adet
Akdeniz, 90 adet Doğu Akdeniz, elementi belirlenmiştir. Avrupa-Sibirya
elementlerinin sayısı 50, Öksin elementlerin sayısı 7 ve İran-Turan elementlerin
sayısı 10’dur. Endemik türler ise 30 adettir. Türlerin element ve endemik olma
durumları aşağıya çıkarılmıştır (Akd.= Akdeniz, D. Akd. = Doğu Akdeniz, Avr-Sib.
= Avrupa-Sibirya, Ir-Tur. =İran-Turan, Euxine = Öksin).
27
Element veya endemiklik
Akd.
D.Akd.
Avr-Sib.
Ir-Tur.
Euxine
Endemik
Tür sayısı
124
90
50
10
7
30
Oranı (%)
22
15
8
1
0.9
5
4.3.2. Örnek Alanların Vejetasyon Özellikleri
Orman vejetasyonu olarak tanımladığımız vejetasyon tipi üstte orman
topluluğu, altta içinde defne de bulunan maki elemanları veya alt tabaka bulunan iki
tabakalı bir vejetasyon tipidir. Bu alanlar genellikle kapalılığın yüksek olduğu
(%60-100 arasında), bazı alanlarda iki tabakalılıktan dolayı %100’ün üstünde
vejetasyon örtüsünün bulunduğu alanlardır. Örnek alanlar arasında 1 adet anakayası
kireçtaşı olan ve %30 örtüye sahip bir alan; 1 adet anakayası serpantin olan ve %40
örtüye sahip bir alan ile %50 örtüye sahip anakayası biyotit şist olan 2 adet alan ve
anamateryali alluvyal olan 1 adet alan bulunmaktadır. Diğer alanların büyük
çoğunluğu tam kapalı bir örtüye sahiptir (%93’ü %60’ın üzerinde).
Vejetasyon yüksekliği açısından orman vejetasyonu içerisindeki örnek
alanlarda büyük bir varyasyon gözlenmekte olup, 48 adet alanda iki tabakalılık
görülmektedir. İki tabakalı yapı gösteren alanlarda orman vejetasyonu 10-40 m
arasında değişmektedir. Bu alanlarda çalı tabakası 0,75-8 m’ler (Her ne kadar çalı
tabakası yüksekliği uluslararası ölçekte ve ülkemizde 6 m ile sınırlandırılmış ise de
burada alt tabaka olduğu için 8 m’de dahil edilmiştir) arasında dağılım
göstermektedir. Tek tabakalı kuruluşlarda ise-ki buralarda defneler de ağaç
halindedir- 10-30 m arasında bir örtü görülmektedir.
Orman vejetasyonu içerisinde bulunan 71 adet örnek alanda frekansı en
yüksek türler ve frekansları şöyle sıralanabilir:
Smilax excelsa L. (52), Pinus brutia Ten. (50), Phillyrea latifolia L. (48),
Styrax officinalis L. (45), Quercus coccifera L. (43), Asparagus acutifolius L. (43),
Pistacia terebinthus L. (42), Cistus creticus L. (40), Trifolium campestre Schreb.
(32), Campanula lyrata Lam. (31), Tamus communis L. (30), Rubus sanctus Schreb.
(29), Clematis cirrhosa L. (29), Myrtus communis L. (28), Torilis arvensis (Huds.)
Link (28), Quercus infectoria Oliver (27), Piptatherum miliaceum (L.) Cosson (26),
Geranium dissectum L. (26), Fraxinus ornus L. (25), Ruscus aculeatus L. (24),
Dactylis glomerata L. (24), Avena barbata Pott ex Link (23), Platanus orientalis L.
(22), Melissa officinalis L. (22), Arbutus andrachne L. (21), Olea europea L. (21),
Vitis sylvestris Gmelin (21), Hedera helix L. (21), Melica ciliata L. (21), Cercis
siliquastrum L. (20), Ficus carica L. (20), Cynosurus echinatus L. (20), Arbutus
28
unedo L. (19), Crataegus monogyna Jacq. (18), Crepis sancta (L.) Babcock (18),
Lonicera etrusca Santi (17), Nerium oleander L. (16), Spartium junceum L. (16).
Defne örnek alanlarının 45 adedi maki alanlarında yayılış göstermektedir.
Maki alanlarındaki defne örnek alanlarında vejetasyon örtüsü orman
alanlarındakine göre daha büyük çeşitlilik göstermektedir. Bu alanlarda da % 60’ın
üzerinde kapalılığa sahip alanların yüzdesi yüksek (% 74) olmakla birlikte orman
vejetasyonundaki kadar yüksek değildir. Maki alanlarının büyük ölçüde tahribat
sonucu oluştukları ve bu alanlarda kontrollü veya kontrolsüz kullanımın devam
ettiği düşünülürse kapalılığın daha fazla olması da beklenemezdi. Bu alanlarda
vejetasyon yüksekliği ise 0,75-8 m arasında değişmektedir.
Maki alanlarında bulunan 45 adet Defne örnek alanı içinde frekansı en
yüksek olan türler şöyle sayılabilir:
Pistacia terebinthus L. (37), Quercus coccifera L. (32), Tamus communis L.
(30), Styrax officinalis L. (28), Smilax excelsa L. (26), Campanula lyrata Lam. (26),
Asparagus acutifolius L. (25), Cistus creticus L. (24), Phillyrea latifolia L. (23),
Dactylis glomerata L. (23), Rubus sanctus Schreb. (22), Piptatherum miliaceum
(L.)Cosson (22), Cynosurus echinatus L. (21), Trifolium campestre Schreb. (21),
Quercus infectoria Oliver (20), Fraxinus ornus L. (20), Quercus cerris L. (20),
Clematis cirrhosa L. (20), Avena barbata Pott ex Link (20), Bromus lanceolatus
Roth (20), Pinus brutia Ten. (19), Melissa officinalis L. (19), Carduus
pycnocephalus L. (19), Geranium dissectum L. (19), Olea europea L. (18),
Tordylum aegyptiacum (L.) Lam. (18), Crepis sancta (L.) Babcock (17), Ficus
carica L. (16), Cercis siliquastrum L. (16), Knautia integrifolia (L.) Bert. (15),
Geranium rotundifolium L. (15), Arbutus andrachne L. (14), Ruscus aculeatus L.
(14), Legousia pentagonia (L.) Thellung (14), Phleum subulatum (Savi) Achers %
Graebn. (14), Vitex agnus-castus L. (13), Origanum onites L. (13), Platanus
orientalis L. (12), Picnomon acarna (L.) Cass. (12), Dracunculus vulgaris Schott
(12), Hordeum murinum L. (12), Lagoecia cuminioides L. (12), Hypericum
perforatum L. (12), Myrtus communis L. (11), Paliurus spina-christi Miller (11),
Origanum vulgare L. (11), Spartium junceum L. (11), Hedera helix L. (10).
4.3.3. Fitososyoloji
Akman (1995)’a göre Türkiye’nin Akdenizli bölgelerinde yayılış gösteren
fitososyolojik birimler Quercetea ilicis Br-Bl 1942 ve Quercetea pubescentis Doing
Kraft. 1955 sınıfları ile bunlara bağlı alt birimlerdir (Şekil 9).
Quercetea ilicis Br-Bl 1942 sınıfı Quercetalia ilicis Br-Bl. 1942 adıyla
anılan bir tek ordoya sahiptir. Bu ordo Olea-Ceratonion Br-Bl 1936, Quercion ilicis
Br-Bl. (1931) 1936, Quercion calliprini Zohary 1962, Ptosimopappo-Quercion
Barbero, Chalabi, Nahal Quezel 1977 ve Gonocytiso-Pinion Barbero, Chalabi,
29
Nahal Quezel 1977 olmak üzere 5 alyansla temsil edilmektedir. Oleo-Ceratonion
alyansı tüm Akdeniz ve Ege Bölgesinde denize bakan yamaçlarda ve sahil
kesiminde bulunur. Ancak gerçekleştirdiğimiz çalışmalarda alyansın İzmir’in
kuzeyine çıkmadığı gözlenmiştir. Quercion ilicis alyansı genel olarak Batı
Akdeniz’de yayılış gösterir. Doğu sınırını ülkemizin kuzey-batısı ile İzmir’in
güneyinden İstanbul’a kadar uzanan bir çizgi oluşturur. Bu özelliğiyle çalışma
alanında en geniş yayılışlı alyans olarak düşünülebilir. Quercion calliprini alyansı
batı Akdeniz’deki Quercion ilicis alyansının doğu Akdeniz’deki vikaryantıdır.
Türkiye’de güney ve güney-batı Anadolu’da yayılış gösterir. PtosimopappoQuercion ve Gonocytiso-Pinion alyansları ülkemizin doğu Akdeniz bölgesinde
daha lokal yayılışa sahip alyanslardır.
Fitososyolojik olarak hem orman hem de maki alanlarındaki defne
toplulukları daha çok coğrafik olarak Ege ve Akdeniz Bölgesindeki maki ve orman
topluluklarını kapsayan Quercetea (-alia) ilicis karakteristiklerini yoğun olarak
içermektedirler. Bunun yanında Querco-Carpinetalia ordosu da oldukça iyi temsil
edilmektedir.
Alyans düzeyinde de defne toplulukları Quercetea (-etalia) ilicis’e bağlı
Quercion ilicis, ve Oleo Ceratonion alyansının karakteristikleri ile birlikte QuercoCarpinetalia’ ya bağlı Quercion Frainetto karakteristiklerini ve Carpino - Acerion
karakteristiklerini hemen hemen aynı yoğunlukta içermektedirler (Fitososyolojik
tablolar Ek 6’da verilmiştir).
Şekil 9. Akman’a Göre Çalışma Alanındaki Alyansların Yayılışı
Figure 9. Distribution of Alliances on Study Area According to Akman
30
4.4. Toprak Özellikleri
Araştırılan defne alanlarında toprak özelliklerine ilişkin olarak
anakaya/anamateryal, derinlik, taşlılık, tür (tekstür), reaksiyon, tuzluluk,
organik madde, kireç ve toprakların besin maddelerine ait bulgular aşağıda
verilmiştir.
4.4.1. Anakaya
Örnek alanların çok çeşitli anakaya/anamateryaller üzerinde bulunduğu
tespit edilmiştir. Çalışma alanında tespit edilen anakaya/anamateryaller
oluşumlarına göre sınıflandırılarak aşağıda verilmiştir.
Oluşum
Maki
Orman
Genel
Adet
Yüzde
Adet
Yüzde
Adet
Yüzde
Magmatik
kayaçlar
2
2,60
5
7,04
7
4,73
Tortul
kayaçlar
32
41,56
31
43,66
63
42,57
Metamorfik
kayaçlar
16
20,78
12
16,90
28
18,92
Taşınmış
anamateryal
27
35,06
23
32,40
50
33,78
Tablo incelendiğinde defne alanlarının en çok tortul kayalar üzerinde
bulunduğu (% 42,57) anlaşılmaktadır. Bunu taşınmış anamateryallerin (% 33,78) ve
metamorfik anakayaların (% 18,92) izlediği görülmektedir. Defne alanlarında
magmatik kökenli kayaçlar en düşük oranda (% 4,73) bulunmuştur.
Araştırma alanında çalışma sırasında tespit edilen anakaya/anamateryaller
aşağıdaki gibidir:
Magmatik kayaçlar ; granit, riyolit, dasit, riyodasit, andezit tüf, aglomera
Tortul Kayaçlar ; kireçtaşı, marn, şeyl, kumtaşı
Metamorfik Kayaçlar ; mikaşist, gnays, kalkşist, mermer, biyotit şist,
fillat, serpantin
Taşınmış Anamateryal ; alüvyal, kollüvyal
Bu anakaya/anamateryallerin örnek alanlarına dağılımı tabloda
gösterilmiştir.
31
Çizelge 5. Tüm örnek alanlarda bulunan anakayalar
Table 5. Parent rocks exist in all sampling areas
Taşınmış
anamateryal
Metamorfik kayalar
Tortul kayalar
Magmatik kayalar
Anakaya
/Anamateryal
Maki
Orman
Genel
Adet
Yüzde
Adet
Yüzde
Adet
Yüzde
Granit
-
-
1
1,41
1
0,68
Riyolit
-
-
2
2,82
2
1,36
Dasit
-
-
1
1,41
1
0,68
Riyodasit
1
1,30
-
-
1
0,68
Andezit tüf
1
1,30
-
-
1
0,68
Aglomera
-
-
1
1,41
1
0,68
Kireçtaşı
25
32,47
20
28,17
45
30,41
Marn
2
2,6
1
1,41
3
2,03
Şeyl
2
2,6
5
7,04
7
4,73
Kumtaşı
3
3,9
5
7,04
8
5,41
Mikaşist
10
12,97
5
7,04
15
10,14
Gnays
1
1,3
-
-
1
0,68
Kalkşist
3
3,9
1
1,41
4
2,7
Mermer
1
1,3
-
-
1
0,68
Biyotit şist
-
-
1
1,41
1
0,68
Fillat
1
1,3
2
2,82
3
2,03
Serpantin
-
-
3
4,23
3
2,03
Alüvyal
15
19,48
15
21,11
30
20,28
Kolüvyal
12
1,58
8
11,27
20
13,44
32
4.4.2. Toprak Derinliği
Çalışma alanında toprak derinliği mutlak derinlik ve fizyolojik derinlik
olarak iki kısımda incelenmiştir.
a. Mutlak Derinlikler; Elde edilen veriler ve yapılan değerlendirmelere
göre defne alanlarının topraklarının mutlak derinlik değerleri 8 cm ile 160 cm’den
fazla arasında değişmektedir. Elde edilen verilere göre defne alanlarında % 35,61
oranında pek derin, % 25,34 oranında derin, % 24,66 oranında orta derin, % 10,96
oranında sığ ve % 3,43 oranında pek sığ topraklar bulunmaktadır. Mutlak
derinlikler açısından orman ve maki alanları arasında büyük bir farklılık
görülmemektedir.
b. Fizyolojik Derinlikler; Analiz sonuçlarına göre defne alanlarının
topraklarının fizyolojik derinlik değerleri 50 cm ile 160 cm’den fazla arasında
değişmektedir. Tüm defne alanlarında sığ ve pek sığ fizyolojik derinliğe sahip bir
alana rastlanmamıştır. Orta derin fizyolojik derinliğe sahip örnek alanların oranı ise
yalnızca % 2,05’tir. Bu da maki vejetasyonu içinde orta yamaçta yer alan 3 adet
alandan ibarettir. Bu alanların birinde anakaya mikaşist, ikisinde oldukça sert
kireçtaşıdır. Defne alanlarının tamamına yakını (%97,95) derin ve pek derin
fizyolojik derinliğe sahip alanlardır. Tespit edilen en düşük fizyolojik derinlik 50
cm olup, mikaşist anakayaya sahip bir alanda ölçülmüştür. Alanlarda ölçülen en
yüksek fizyolojik derinlik ise kolüvyal bir depo üzerindedir.
4.4.3. Toprağın İskelet Miktarı
Defne topraklarında iskelet miktarı belirlenirken bir profilde, bir de
yüzeyde olmak üzere iki tip taşlılık belirlenmiştir.
a. Yüzeysel Taşlılık; Defne alanlarının büyük bir kısmında (%59,59)
yüzeysel taşlılık taşsız-az taşlı sınıfındadır. Orta taşlı alanların %21,92, çok taşlı
alanların ise %13,01 oranında olduğu tespit edilmiştir. Litosolik olarak ifade edilen
aşırı taşlı alanlar ise defne sahalarının %5,48’ini kaplamaktadır.
Litosolik sınıfa giren alanların büyük bir çoğunluğu kireçtaşı anakayaya
sahiptirler. Bir başka deyişle bu alanlar karstik alanlardır.
Yüzeysel taşlılık açısından maki ve orman vejetasyonu içindeki defne
alanları da benzer özellikler göstermektedirler. Ancak orman alanlarında taşlılık az
miktarda bir artış göstermektedir.
b. Profil Taşlılığı; Defne alanlarının yarısından fazlasının (%53,439) taşsız
–az taşlı topraklara sahip olduğunu görebiliriz. Orta taşlı toprakların oranı %28,77,
çok taşlı toprakların oranı %15,75’tir. Defne alanlarında çok düşük bir oranda
(%2,05) iskelet toprağına rastlanmıştır. İskelet topraklarının ikisi kireçtaşları
üzerinde, biri ise Alüvyal anamateryal üzerindedir.
33
Orman ve maki alanlarındaki profil taşlılığı ise küçük bir farklılık
göstermektedir. Orman alanlarında %48,57 oranında taşsız-az taşlı, %27,14
oranında orta taşlı, %21,43 oranında çok taşlı ve %2,05 oranında iskelet toprak
bulunurken, maki alanlarında %57,90 oranında taşsız-az taşlı, %30,26 oranında orta
taşlı, %10,53 oranında çok taşlı ve %1,31 oranında iskelet toprak bulunmaktadır.
Şekil 10. Defne alanlarından mutlak toprak derinliğine rastlanmayan iki nokta
Figure 10. Two places where absolute soil depth is not exist from Bay Laurel areas
4.4.4. Toprak Taneliliği (Tekstür) ve Toprak Türü
Analiz sonuçlarına göre, defne alanlarındaki toprak türü %4,11 oranında
balçıklı kum, %37,67 oranında kumlu balçık, %4,8 oranında kumlu killi balçık,
%29,45 oranında balçık, %18,49 oranında killi balçık, %0,68 oranında kumlu kil ve
%4,8 oranında kilden oluşmaktadır.
Maki ve orman alanları arasında toprak türü açısından küçük farklılıklar
bulunmaktadır. Maki alanlarında %3,5 balçıklı kum, %39,47 kumlu balçık, %3,95
kumlu killi balçık, %34,21 balçık, %14,47 killi balçık, %3,95 kil bulunmaktadır.
Orman alanlarında ise %4,29 balçıklı kum, %35,71 kumlu balçık, %5,71 kumlu
killi balçık, %24,29 balçık, %22,86 killi balçık, %1,43 Kumlu kil, %5,71 oranında
kil bulunmaktadır.
Toprakların tekstür değerleri incelendiğinde kum tane boyutunda minimum
%18,84, maksimum %83,12, kil tane boyutunda minimum %1,44, maksimum
%48,52; toz tane boyutunda ise minimum %13,28, maksimum %48,00 oranında
değerler tespit edilmiştir. Maksimum-Minimum kum kil ve toz miktarları şöyledir.
34
Kum
Kil
Toz
Minimum
Maksimum
Minimum
Maksimum
Minimum
Maksimum
Maki
18,84
81,28
2,52
48,52
14,00
48,00
Orman
18,92
83,12
1,44
48,52
13,28
45,36
Genel
18,84
83,12
1,44
48,52
13,28
48,00
Çalışma alanındaki topraklar kaba, orta ve ince tekstürlü olarak
sınıflandırıldığında ise (Çepel, 1988) %15,75 kaba tekstürlü, %69,87 orta tekstürlü,
%14,38 ince tekstürlü topraklar görülmektedir. Maki ve orman alanlarındaki
topraklar tekstür sınıflaması açısından da küçük farklılıklar göstermektedirler. Maki
alanlarında %14,47 kaba tekstürlü, %73,69 orta tekstürlü, %11,84 ince tekstürlü
topraklar görülürken orman alanlarında ise %17,14 kaba tekstürlü, %65,72 orta
tekstürlü, %17,14 ince tekstürlü topraklar mevcuttur.
4.4.5. Toprağın Organik Madde Miktarı
Analiz sonuçlarına göre defne alanlarının topraklarının organik madde
miktarlar %0,083 ile %12,245 arasında değişmektedir. Elde edilen verilere göre
defne topraklarında %36,30 oranında düşük, %37,67 oranında orta ve %26,03
oranında yüksek miktarda organik madde bulunmaktadır. Organik madde miktarı
açısından maki ve orman alanlarındaki defneliklerin değerlerine bakıldığında iki
vejetasyon tipi arasında küçük farklılıkların olduğu görülmüştür. Maki alanlarında
organik madde miktarları %34,21 oranında düşük, %32,90 oranında orta ve %32,89
oranında yüksek olup bu değerler orman alanlarında sırasıyla %38,57, %42,86 ve
%18,57’dir.
4.4.6. Toprakların karbonatları
Analiz sonuçlarına göre defne alanlarının topraklarının kireç içerikleri
%0,24 ile %75,95 arasında değişmektedir. Analizler sonucunda, defne alanlarının
%67,80’inde düşük seviyede, %6,18’inde orta seviyede ve %26,02’inde yüksek
seviyede kireç bulunduğu görülmüştür.
Kireç oranları bakımından maki ve orman alanlarında küçük farklılıklar
bulunmaktadır. Orman alanlarında %72,86 oranında düşük, %7,14 oranında orta ve
%20,00 oranında yüksek seviyede kireç bulunurken, maki alanlarında %63,15
oranında düşük, %5,26 oranında orta ve %31,58 oranında yüksek seviyede kireç
bulunmaktadır. Maksimum ve minimum değerler benzerlik göstermektedir.
4.4.7. Toprak Reaksiyonu
Analiz sonuçlarına göre defne alanlarının topraklarının pH değerleri 5,61 ile
8,78 arasında değişmektedir. Örnek alınan alanların %1,37’i orta şiddetli asit,
35
%5,48’i hafif şiddetli asit, %30,82’i nötr, %29,45’i hafif şiddetli alkali, %28,08’i
orta şiddetli alkali ve %4,8’i şiddetli alkalidirler.
Maki ve orman alanları arasında toprak reaksiyonu açısından da küçük
farklar bulunmaktadır. Maki alanlarında %6,58 oranında hafif şiddetli asit, %31,58
oranında nötr, %31,58 oranında hafif şiddetli alkali, %26,32 oranında orta şiddetli
alkali ve %3,94 oranında şiddetli alkali topraklar bulunmaktadır. Orman alanlarında
ise %2,86 oranında orta şiddetli asit, %4,28 oranında hafif şiddetli asit, %30,00
oranında nötr, %27,14 oranında hafif şiddetli alkali, %30,00 oranında orta şiddetli
alkali ve %5,72 oranında şiddetli alkali topraklar görülmektedir.
Bu değerlere göre defne alanlarının toprakları asidik, nötr ve bazik olarak
aşağıda verilmiştir.
Maki
Orman
Genel
Toprak reaksiyonu
Asidik
Nötr
Adet
Yüzde
Adet
Yüzde
5
6,58
24
31,58
5
7,14
21
30,00
10
6,85
45
30,82
Bazik
Adet
Yüzde
47
61,84
44
62,86
91
62,33
4.4.8. Toprak Tuzluluğu
Defne alanlarında tuzluluk değerleri maki alanlarındaki topraklarda 0,069
ile 0,952 mS/cm arasında, orman topraklarında ise 0,028-0,609 mS/cm arasında
değişmektedir.
4.4.9. Toprağın Besin Maddeleri
Azot
Analiz sonuçlarına göre defne alanlarının topraklarının azot değerleri
%0,010 ile %0,878 arasında değişmektedir. Çepel’e (1995) göre yapılan
sınıflandırma sonucu defne alanlarının %40,41 oranında düşük, %43,84 oranında
orta ve %15,75 oranında yüksek azot içeriğine sahip olduğu belirlenmiştir.
Orman ve maki alanlarındaki defne örnek alanlarında çok büyük farklılık
görünmemektedir. Orman alanlarında %45,71 oranında orta seviyede, %40,00
oranında düşük düzeyde, %14,29 oranında yüksek seviyede azot bulunurken, maki
alanlarında %42,11 oranında orta düzeyde, %40,79 oranında düşük seviyede,
%17,10 oranında yüksek düzeyde azot bulunmuştur. Minimum değerler orman
alanlarında 0,010, maki alanlarında 0,022’dir. Maksimum değerler ise orman
alanlarında 0,834, maki alanlarında ise 0,878’dir.
36
Fosfor
Analiz sonuçlarına göre, orman alanlarında fosfor 0,29 ile 45.09 ppm
arasında, maki alanlarında 0,34 ile 103,97 arasındadır. Defne alanlarında fosfor
değerleri %80,14 oranında düşük, %10,96 oranında orta ve %8,90 oranında yüksek
seviyededir.
Fosfor miktarları açısından orman ve maki defne alanlarında diğer
elementlere göre daha büyük farklılık görülmektedir. Orman alanlarında %91,43
oranında düşük seviyede, %5,4 oranında orta seviyede, %2,86 oranında yüksek
seviyede fosfor bulunmaktadır. Maki alanlarında ise %69,74 oranında düşük
seviyede, %15,79 oranında orta seviyede, %14,47 oranında yüksek seviyede fosfor
bulunmaktadır.
Potasyum
Analiz sonuçlarına göre, orman alanlarında yer alan defneliklerde potasyum
içeriği 29-1240 ppm arasında; maki alanlarında yer alan defneliklerde potasyum
içeriği 23-1360 ppm arasında değişmektedir.
Defne alanlarında potasyum değerleri %43,15 oranında orta düzeyde,
%32,19 oranında düşük düzeyde ve %24,66 oranında yüksek düzeyde potasyum
tespit edilmiştir.
Orman ve maki vejetasyonu içindeki defne alanlarında küçük farklılıklar
bulunmaktadır. Orman alanlarında potasyum değerleri %37,14 oranında düşük,
%40,00 oranında orta ve %22,96 oranında yüksek seviyededir. Maki alanlarında ise
%27,63 oranında düşük, %46,05 oranında orta ve %26,32 oranında yüksek seviyede
potasyum bulunmaktadır.
Kalsiyum
Analiz sonuçlarına göre defne alanlarının topraklarının kalsiyum değerleri,
orman alanlarında 340 ppm ile 9400 ppm, maki alanlarında ise 460 ppm ile 8900
ppm arasında değişmektedir. Defne alanlarındaki topraklar genellikle yüksek
kalsiyum içeren topraklardır. %65,76 oranında yüksek düzeyde, %22,60 oranında
orta düzeyde ve %11,64 oranında düşük düzeyde kalsiyum bulunmaktadır. Orman
ve maki alanlarında çok büyük bir farklılık görülmemektedir. Maki alanlarında
%63,16 oranında yüksek, %25,00 oranında orta, %11,84 oranında düşük düzeyde
kalsiyum bulunurken, orman alanlarında %68,57 oranında yüksek, %20,00 oranında
orta ve %11, 43 oranında düşük seviyede kalsiyum bulunmaktadır.
Magnezyum
Analiz sonuçlarına göre defne alanlarının topraklarının magnezyum
değerleri, orman alanlarında 29 ppm ile 2200 ppm, maki alanlarında ise 26 ppm ile
800 ppm arasında değişmektedir. Analiz sonuçlarına göre defne alanlarında %26,71
oranında düşük seviyede, %51,37 oranında orta seviyede ve %21,92 oranında düşük
37
seviyede magnezyum bulunmaktadır. Maki ve orman alanları arasında magnezyum
içeriği açısından küçük farklılıklar bulunmaktadır. Orman alanlarında %14,29
oranında düşük, %50,00 oranında orta ve %35,71 oranında magnezyum bulunurken,
maki alanlarında %38,16 oranında düşük, %52,63 oranında orta ve %9,21 oranında
yüksek seviyede magnezyum bulunmaktadır.
Sodyum
Analiz sonuçlarına göre defne alanlarının topraklarının sodyum değerleri,
orman alanlarında 4 ppm ile 383 ppm, maki alanlarında ise 4 ppm ile 220 ppm
arasında değişmektedir. Analiz sonuçlarına göre defne alanlarındaki topraklar,
%85,62 oranında düşük sodyum içeriğine, %12,33 oranında orta sodyum içeriğine
ve %2,05 oranında yüksek sodyum içeriğine sahiptirler. Sodyum değerleri 4-383
arasında değişmektedir.
Orman ve maki alanları arasında genel olarak önemli bir fark
görülmemektedir. Orman alanlarında %85,71 oranında düşük, %11,43 oranında orta
ve %2,86 oranında yüksek seviyede sodyum içeriği bulunmaktadır. Minimum ve
maksimum değerler 4 ve 383’tür. Maki alanlarında ise %85,53 oranında düşük,
%13,16 oranında orta ve %1,31 oranında yüksek düzeyde sodyum bulunmaktadır.
38
5. TARTIŞMA VE SONUÇ
5.1.
Fizyografik faktörler
5.1.1. Enlem-Boylam Dereceleri
Enlem dereceleri bir yerin özellikle sıcaklık iklimi, yağış miktarı ve rejimi
üzerinde önemli etkilere sahiptir. Buna bağlı olarak da dünya üzerindeki bitki
toplumları enlem derecelerine göre ayrı özellikler kazanmaktadır (Çepel, 1995).
Bu özellikler dikkate alınarak oluşturulan “Büyük Hayat Zonları” açısından
bakıldığında çalışma alanımızın ölçülen enlem dereceleri ile “Sıcak-Ilıman
Subtropikal Kuşak” içerisinde yer aldığı tespit edilmiştir.
5.1.2. Denizden Uzaklıklar
Denizden uzaklığı 20 km’ye kadar olan arazilere “Kıyı Arazisi” denir
(Çepel, 1995). Çepel, kıyı arazilerinin genellikle deniz iklimi özelliklerine sahip
olduğunu, daha uzak olan yerlerde karasal iklim koşullarının baskın olduğunu
belirtmektedir.
Kantarcı (1982) “Akdeniz Bölgesinde Doğal Ağaç ve Çalı Türlerinin
Yayılışı İle Bölgesel Yetişme Ortamı Özellikleri Arasındaki İlişkiler” isimli
çalışmasında deniz etkisinin vadiler boyunca içeri nüfuz edebildiğini ancak
vadilerin uzandığı yönün deniz etkisinin içerilere nüfuzunu değiştirebildiğini tespit
etmiştir.
Bu çalışma esnasında yapılan gözlemler neticesinde bu durumun Ege ve
Güney Marmara bölümleri için de geçerli olduğu görülmüştür. Defnenin yayılış
alanlarının oluşmasında deniz etkisinin önemli bir unsur olduğu düşünülmektedir.
Bu bağlamda defne, yetişme muhiti açısından ağırlıklı olarak kıyı
alanlarında yayılış göstermektedir. Denizden uzaklıklar grafiğine baktığımızda
genel olarak uzaklıkların 20 km’nin altında (%81) olduğunu, 20 km’nin üstündeki
uzaklıkların oranının sadece %19 olduğunu görüyoruz.
39
Örnek Alanların Denizden Uzaklıkları
19
81
Genel
13
87
Orman
76
24
Maki
0
20
40
60
80
100
%
0-20
>20
Şekil 11. Defne örnek alanlarının denizden uzaklıkları
Figure 11. The distance from sea of Bay Laurel sampling area
Bir yerin denize yakınlığı, o yerin ikliminde mutedillik olarak ortaya çıkar,
yani denize yakınlıkla birlikte gece gündüz ve mevsimsel farklar azalır. Kışın sert
donların ve yazın aşırı kuraklığın görülme olasılığı çevresiyle kıyaslandığında
nispeten azdır veya yoktur (Akman 1990). Çalışma alanımızdaki defne alanları da
denize yakınlıklarıyla bu özellikleri taşımaktadırlar. Bu durum defnenin biyolojik
olarak mutedillik istediğini, kış donlarından ve aşırı kurak yazlardan kaçtığını
göstermektedir. Bu bağlamda denizden içeriye çok fazla girmemektedir. Küçük
Menderes Havzasında ise defne alanlarının iç kesimlere kadar sokulabilmesinin
nedeni olarak deniz etkisinin her hangi bir engel tarafından kesilmeden iç kesimlere
kadar girebilmesi olarak düşünülebilir.
5.1.3. Yükselti
Yükseltinin ekolojideki önemi iklime, dolayısıyla toprak ve vejetasyon
üzerine yaptığı etkiden ileri gelmektedir (Ayık, 1985).
Kantarcı (1991), yıllık ortalama yağış miktarının Akdeniz’e bakan yamaçlar
üzerinde kıyıdan itibaren önce arttığının, fakat daha sonra azaldığının görüldüğünü
belirtmektedir. Deniz üzerinden gelen nemli ve ılık hava kütleleri yükseldikçe
soğuyarak taşıdıkları nemi yağış halinde bırakmaktadırlar. Daha yükseklerde ise
hava kütlelerinin artık yağış halinde bırakacak nem ihtiva etmedikleri için yağış
40
azalmaktadır. Hava kütlelerinin aşırı nem kaybı yüksek kesimlere kuru hava olarak
ulaşmalarına sebep olmaktadır. Yağışların bakısına göre yağış miktarının
değişebildiği gibi vadiler boyunca nemli havanın belirli bir derinliğe kadar girişi de
yağış miktarını değiştirebilmektedir. Ancak genel olarak Batı Akdeniz bölümünde
100 m yükseltinin üstündeki yerlerde 1050 m’ye kadar arttığının, daha yukarılarda
da azaldığının görüldüğü belirtilmektedir.
Batı Akdeniz bölümünün devamı niteliğinde olan ve benzer özellikleri
içeren (Batı Anadolu’da kıyıya dik olarak uzanan Bozdağ, Aydın ve Batı Menteşe
dağları 1500-2000 m’yi aşan yükseklikleri meydana getirir (Atalay 1994)) kıyı Ege
bölümünde de bu durumun oluşabileceği düşünülürse yağış miktarındaki bu
düşüşün sıcaklığın düşüşü ile birlikte defnenin bölgede ulaşabileceği yükseltinin
belli bir seviyede kesilmesinde önemli bir faktör olabileceği görülmektedir.
Cengiz (1979) defnenin doğal yetişme alanlarında 0-800 m yükseklikler
arasında yetiştiğinin gözlendiğini belirtmektedir.
Göker ve Acar (1983) da defnenin 600-800 m’ye kadar çıktığını ifade
etmektedir.
Atalay (2002) Akdeniz alt bölümünün belli başlı maki birliklerinden biri
olarak belirlediği Defne-Keçi boynuzu (Ceratonia siliqua) birliğinin 800 m’ye
kadar yükseldiğini ve Akdeniz kıyı kuşağı boyunca Anamur-Antalya arasında
yaygın olan bu birliğin oldukça nemli ortamlarda yetiştiğini belirtmektedir.
Estaphan, Al-Bitar 2002’de defnenin Lübnan’daki Akdeniz orman
alanlarında deniz seviyesinden 1000 m’ye kadar yayılış gösterdiğini ve Myrtus
communis ve Salvia fruticosa ile birlikte bulunduğunu bildirmektedir.
Gemici ve arkadaşları (1990) Ege Bölgesi maki ve orman zonunda baskın
bitki türlerini ve bunların yükseltilerini şöyle sıralamışlardır.
Tür
Batı Anadolu
Güney Anadolu
Deniz seviyesi
0 - 150 m
Pistacia lentiscus
Deniz seviyesi
0 – 400 m
Ceratonia siliqua
0 – 100
0 – 1000 m
Olea europea
0 – 480 m
0 – 1000 m
Laurus nobilis
0 – 1000 m
0 – 700 m
Phillyrea latifolia
0 – 700 (900) m
0 – 1400 m
Qurcus coccifera
0 – 850 m
0 – 1200 m
Pinus brutia
850 – 1900 m
1100 – 1600 m
Pinus nigra
1500 – 2000 m
Cedrus libani-Abies
cilicica
2000 m
2000 m
Pelouses ecorches
41
Bu çalışmada da defnelerin deniz seviyesi ile 932 m arasında bulunduğu
belirlenmiştir (en yüksek nokta; Aydın Dağları üzerinde Büyükkemerdere Köyü
sınırları içinde bulunmaktadır).
Defne Örnek Alanlarının Yükselti Kademelerine Dağılımı
33
55
8
4
Genel
55
34
8
3
Orman
56
33
8
3
Maki
0
20
40
0-250
60
251-500
501-750
80
100
751-1000
Şekil 12. Defne örnek alanlarının yükselti kademelerine dağılımı
Figure 12. Distribution of sampling plots according to their altitudes
5.1.4. Bakı
Bakı, bir arazi parçasının 8 kısımlı rüzgar gülü yönünden hangisine
baktığını ifade eden bir deyimdir. Kuzey, Kuzeydoğu, Doğu, Güneydoğu, Güney,
Güneybatı, batı ve Kuzeybatı deyimleri ile tanıtılır. Bunlardan Kuzeybatı, Kuzey,
Kuzeydoğu, ve Doğu bakılarına “Gölgeli Bakılar” diğerlerine de “Güneşli bakılar”
denmektedir (Çepel, 1995).
Bu çalışmada bakılar hem 8 yön ayrı ayrı hem de güneşli ve gölgeli bakılar
olarak iki sınıfa ayrılarak değerlendirilmiştir.
Defne alanları ağırlıklı olarak gölgeli bakılarda yer almaktadır. Gölgeli
bakıların bu yüksek oranı serin ve nemli ortamlar oluşturarak defne için uygun
mekanlar oluşturmasından kaynaklanmaktadır. Ancak güneşli bakıların oranı da
azımsanmayacak ölçüdedir. Bunun nedeni türün, güneşli bakıların genel
karakteristiği olarak düşünülen daha sıcak ve nem açısından daha fakir koşullardan
hoşlanması değildir. Güneşli bakıda yer alan örnek alanlar incelendiğinde bu
alanların büyük bir çoğunlukla dere içi veya dereye çok yakın yamaçlarda olduğu,
ya da Muğla’nın çeşitli koylarında olduğu gibi denizden gelen nemli havadan
etkilendiği görülmektedir. Nitekim Çepel (1995) nem getiren rüzgarlara bakan
yamaçların (Karadeniz’de kuzeye bakan yamaçlar, Akdeniz’de güneye bakan
yamaçlar) daha çok yağış aldıklarını bildirmektedir.
42
Kantarcı (2005a) “Orman Ekosistemleri Bilgisi” isimli çalışmasında
Bordum Yarımadasında kuzeydeki yamaçların kuzeybatıdan deniz üstünden gelen
serin ve nemli rüzgarlar ile, kuzeyden esen yıldız ve özellikle kuzeydoğudan kara
üstünden gelen soğuk ve daha kuru poyraz rüzgarlarının etkisi altında olduğunu,
güney bakılı yamaçların ise güneybatıdan, deniz üzerinden gelen ılık ve nemli lodos
rüzgarlarının etkisi altında olduğunu belirtmektedir.
Atalay (2002) İzmir’in kuzeyindeki dağların kuzey yamaçlarının kuzeyden
gelen cepheyi engellediği için güneye bakan yamaçlara göre fazla yağış aldığını,
buna karşılık İzmir’in güneyindeki dağların ise güneye bakan yamaçlarının
güneyden gelen cepheleri önemli ölçüde engellemesinden dolayı diğer yamaçlara
göre daha fazla yağış aldıklarını ifade etmiştir.
Aynı şekilde, Ayık (1985) da yağış getiren rüzgarlara karşı açık olan
yamaçların daha çok yağış aldıklarını, Akdeniz Bölgesinde rutubetli rüzgarların
batıdan ve güneyden gelişinden dolayı bu yönlere bakan yamaçlar üzerine daha bol
yağış düştüğünü belirtmektedir.
Çalışmamızdaki istasyonlara ait iklim verilerine ve rüzgar güllerine
bakıldığında da özellikle Muğla ve Marmaris istasyonlarında hakim rüzgar
yönlerinden birisinin de güneyli rüzgarlar olduğu, bu bağlamda güneyli bakıların
yağış getiren güneyli rüzgarlardan etkilenerek daha fazla yağış aldığı
görülmektedir.
Değişik Bakılardaki Örnek Alanların Oranları (%)
9
24
12
7
16
15
9
Genel
8
Bakı
9
24
8
11
11
18
6
13
Maki
10
24
15
3
20
14
11
Orman
3
0
20
40
60
80
%
D
B
K
G
KD
KB
GD
Şekil 13. Tüm örnek alanlarda değişik bakıların oranları
Figure 13. The rates of aspects in Bay Laurel areas
43
GB
100
Orman ve Maki vejetasyonu içindeki defne alanlarında bakı açısından
önemli bir farklılığın olmadığı görülmüştür. Orman alanlarındaki defne alanlarında
gölgeli bakıların oranı toplam %68 iken bu oran Maki alanlarındaki örnek alanlarda
%62’dir.
5.1.5. Eğim
Atalay (2006) ülkemizde eğimli alanların fazla olduğunu, %15’ten fazla
eğimli sahaların tüm ülkenin %62,5’ini, %40’tan fazla eğimli sahaların da %46
kadarını oluşturduğunu ve genel olarak dağ kuşaklarımızın büyük bölümünün
%40’ın üzerinde eğime sahip olduğunu belirtmektedir.
Defne alanlarının eğim gruplarına dağılımı incelendiğinde ülkemizin genel
eğim durumuyla paralellik arz ettiği görülmektedir. Örnek alanların %59’u %40’tan
fazla eğime sahiptir. Tüm örnek alanların %72’si %20’den fazla eğime sahiptir.
Buna neden olarak düz ya da hafif eğimli arazilerin farklı arazi kullanım amaçlarına
(tarım vb.) ayrılmış olması söylenebilir.
Atalay’da (2002) Ege Bölümündeki ovalık alanlar dışındaki tarım
alanlarının büyük bölümünün tarıma uygun olmayan VI. ve VII. sınıf araziler
üzerinde olduğunu belirtmektedir. Bu durum örnek alanların %59’unun %40’ın
üzerinde eğime sahip olmalarını anlamamıza yardımcı olmaktadır.
Alanların %49’unun %60 eğimin üzerinde olduğu tespit edilmiştir. Bu
durumun yukarıda bahsedildiği gibi tarım vb. amaçlı kullanımların dışında
ormancılık politikalarından kaynaklanabileceği düşünülmektedir. Zira ağaçlandırma
çalışmalarında potansiyel saha belirleme aşamasında ilk akla gelen alanlar maki
alanlarıdır. Bugüne kadar maki alanlarındaki bitki örtüsü köklenerek çok büyük
ağaçlandırma alanları oluşturulmuştur. Akdeniz maki vejetasyonunun bir elemanı
olan defne de bu uygulamalardan nasibini almış, böylece defneliklerde de önemli
azalmalar olmuştur. Makineli çalışmanın zorluğundan dolayı %60 eğimin üzerinde
eğime sahip alanlar ağaçlandırma kapsamı dışında tutulmaktadır. Bu durum göz
önüne alındığında defne alanlarının önemli bir kısmının %60’tan fazla eğime sahip
alanlarda bulunması doğaldır. Bundan dolayı arazi kullanımıyla ilgili mevcut
politikalar tekrar gözden geçirilmelidir.
44
Defne Alanlarının Eğim Gruplarına Dağılımları (%)
49
28
10
13
35
11
43
Eğim
Genel
11
Maki
55
14
21
10
Orman
0
20
40
60
80
100
%
0-20
20-40
40-60
>60
Şekil 14. Defne alanlarının eğim gruplarına dağılımı
Figure 14. Dstribution of slope classes of Bay Laurel areas
Maki ve orman alanları arasında eğim açısından bir fark görülmektedir.
Orman alanlarının %55’i %60’ın üzerinde eğime sahipken, maki alanlarının %43’ü
60’tan fazla eğime sahip alanlardadır. Zira orman alanlarında %21 olan düşük eğim
grubu maki alanlarında %34’e çıkmaktadır. Bunun nedeni düşük eğim grubundaki
alanların tahribata daha açık olması ve buralardaki bahçe kenarı defneliklerin maki
içinde değerlendirilmesi olabilir (Şekil 14).
5.1.6. Arazi Yüzü Şekli (Reliyef)
Arazi yüzü şekli bir yerin iklim özellikleri, toprakların su ve besin maddesi
ekonomisi, dolayısıyla ormanın terkibi ve verim derecesi üzerinde önemli rol oynar
Dalgalı ve tepelik arazilerde bulunan yüksekteki sırtlar şiddetli rüzgarlara
daha çok maruzdur ve civardan daha kurak olur. Öte yandan alçaktaki çukur
mevkiler şiddetli rüzgarlara karşı korunaklı olduğundan civardan daha nemli
olmaya eğilimlidir. Arada kalan yamaçlar karakteristikleri itibariyle genellikle orta
bir duruma sahiptir (Irmak 1966).
Atalay (2006) akarsuların geçtiği yerlerde kireç taşlarının çözülmesi
sonucunda “U” biçiminde fazla eğimli yamaçların meydana geldiğini belirtmektedir
ki çalışmamız esnasında bu tip alanlara rastlanmıştır.
Alt yamaç, düzlük, dere içi ve dere yamacı arazi şekilleri tüm alanların
yarısından fazlasını (%55) kapladığı görülmektedir. Atalay genel bir ifadeyle
yamaçların üst bölümünden yamaç eteğine doğru toprak neminin tedrici olarak
45
arttığını belirtmektedir. Alt yamaçlarda toprak nemi hem yüzey ve yüzey altı su
akımı ile hem de toprağın kalınlığının artmasına bağlı olarak yükselir. Buralarda
toprağın alıkoyduğu su miktarı (retensiyon kapasitesi) fazla olduğu için nem artar.
Nitekim çalışma sırasında arazide gerçekleştirilen gözlemler sırasında alt
yamaçlarda yayılış gösteren defnelerin yayılışının arkasında dik bir sırt varsa daha
iyi bir gelişim gösterdiği belirlenmiştir. Yamacın üst kesiminde toprağın kaba
bünyeli ve taşlı olması nem kapasitesini düşürür. Yamacın rüzgara maruz olduğu ve
güneş ışınlarını dik olarak aldığı kesimlerde de toprak nemi azalır (Atalay 2006).
Gerçekten de toprak neminin önemli bir faktör olduğunu düşündüğümüz defne
alanlarının sadece %4’ü üst yamaçta yer almaktadır.
Defne Örnek Alanlarının yeryüzü Şekilleri Dağılımı (%)
21
41
4
4
12
18
Genel
30
20
4
18
19
9
Maki
20
42
21
3 3
11
Orman
0
10
Alt Yamaç
20
30
Orta Yamaç
40
50
Üst Yamaç
60
Düzlük
70
Dere İçi
80
90
100
Dere yamacı
Şekil 15. Örnek alanların yeryüzü şekilleri yüzde oranları
Figure 15. Relief rates of Bay Laurel areas
Maki alanları ile orman alanları kıyaslandığında maki alanlarında düzlük
oranının arttığını (%19), buna karşılık orta yamaç oranının düştüğünü görüyoruz.
Bunun nedeni özellikle bahçe kenarlarından kaydedilen defnelerin boylarının
kısalığı nedeniyle maki içinde değerlendirilmesi ve bahçelerin genellikle düz
alanlarda yer almasıdır. Kısacası düz alanlarda tahribat daha fazladır. Orman
alanlarındaki orta yamaç oranının artması da aynı sebebe bağlanabilir.
5.2.
Biyoiklim Özellikleri
Çepel (1995)’ e göre Laurus nobilis sıcaklık isteği en fazla olan
türlerdendir. Nitekim defne alanları ağırlıklı olarak Sıcak Akdeniz katında yer
almaktadır. Akman (1995)’a göre bu kat İskenderun-Adana- İzmir arasında iyi
gelişmiştir. Katın yükseklik sınırı batıdan doğuya oldukça farklıdır. Ege kıyılarında
46
bu yükseklik 200 m dolayında iken (Fethiye ve Köyceğiz dahil) doğu Toroslar’da
bu sınır 700 m’ye ulaşmaktadır. Bununla beraber Amanos Dağlarında ve Suriye
kıyılarında bu sınır gene azalmakta ve 250 ile 300 m’ye hatta 100 m’ye kadar
inmektedir.
Sıcak Akdeniz Katının karakteristik türü Ceratonia siliqua L. ’dir. Bunun
yanında bu katta bulunan odunsu türler Olea europea L., Liquidambar orientalis
Miller, Laurus nobilis L., Quercus aucheri Jaub. & Spach, Q. Coccifera L., Q. İlex
L., Juniperus phoenicia L. , Cupressus sempervirens L. , Arbutus andrachne L. ,
Pistacia lentiscus L. , Tamarix L türleri ve Nerium oleander L.’dir
Saatçioğlu (1976) Mayr’a atfen orman zonlarından bir tanesinin ismini
Laurus nobilis’den aldığını ve Lauretum zonu olduğunu belirtmektedir. Bu zon
Anadolu dahil olmak üzere Akdeniz memleketlerinin sahil mıntıkalarında ve orta
Avrupa’nın batı kıyılarında (ada halinde bir yayılış) yaygındır. Quercus suber L. ,
Quercus ilex L., Laurus nobilis L. (karakter ağacı), Arbutus unedo L., Arbutus
andrachne L., Olea europea L., Pinus brutia Ten., Pinus halepensis Miller, Pinus
pinea L., Pinus pinaster Ait., Cupressus L., Eucalyptus L. (Avustralya) bu zonun
ağaç, ağaççık ve çalı türleridir.
Mayr’a göre bu katın iklim değerleri ise şöyle verilmiştir.
İklim değerleri
Lauretum
Tetratherme
20ºC – 24ºC
Yıllık ortalama Sıcaklık
16ºC – 19ºC
En düşük sıcaklık
-5ºC
İlk ve son don
Aralık/Şubat
Yağış (Mayıs/Ağustos, mm)
50ºC – 100ºC
Hava rutubeti
50ºC – 60ºC
(Mayıs/Ağustos)
Defnenin yayılış gösterdiği diğer kat ise çok yaygın olmamakla birlikte Asıl
Akdeniz katıdır. Bu katta özellikle Pinus brutia’nın yayılış gösterdiği alanlarda çok
değişik vejetasyon serileri gözlenebilir. Bunlar arasında önemli odunsu türler olarak
Quercus coccifera, Q. infectoria, Platanus orientalis ve Carpinus orientalis
sayılabilir.
Yükseklik bakımından bu katın alt sınırlarını belirlemek zordur. Zira
bölgelere göre büyük farklılıklar göstermektedir. İzmir yöresinde 200 m, Doğu
Toroslarda 500-600 m, sıcak Akdeniz Katında serpantinler üzerinde bir şerit halinde
100-200 m’lerde bulunur.
Katın üst sınırını belirlemek daha kolaydır. Bu sınır bütün Toroslar’da
1000-1100 m dolayındadır. Egenin güneyinde ise 800 m’dir. Bu yükseklikler
Lübnan ve Yunanistan’daki sınırlarla uygunluk göstermektedir (Abi-Saleh,
Barbero, Nahal, Quezel 1976’ya atfen Akman 1995) ve açıktır ki yerel durumlara,
47
yön ve anakayanın tabiatına göre bu sınır büyük ölçüde değişmektedir. Ancak
Akdeniz katının tavanındaki bu dalgalanmalar Sıcak Akdeniz Katına oranla daha az
önemlidir.
Meteoroloji Genel Müdürlüğünden alınan iklim verilerine göre de
yukarıdaki duruma uygun bir durum belirlenmiştir. Yıllık ortalama sıcaklıklar bütün
istasyonlarda 14°C’nin altına düşmemektedir. Ayrıca tarafımızdan yerleştirilen her
iki seyyar meteoroloji istasyonunda da ortalama, düşük, yüksek sıcaklıklar ve yağış
açısından hemen hemen aynı değerler kaydedilmiştir. Ancak seyyar meteoroloji
istasyonlarındaki rüzgar hızı ile bağıl nem değerleri yakınlarındaki istasyonlardan
farklı bulunmuştur. Bu bağlamda defne alanlarının daha nemli ve daha rüzgarsız
yerleri tercih ettiği söylenebilir. Buna karşın defnenin kış mevsimindeki kısa süreli
düşük sıcaklıklara daha toleranslı olduğu görülmektedir. Nitekim Bandırma’da
seyyar meteoroloji istasyonundaki en düşük sıcaklık sıfırın altında 7°C olarak
kaydedilmiştir. Nitekim Efe de (2004) defne ve zeytinin – 10°C’nin altında zarar
gördüğünü belirtmektedir.
Kısacası defnenin sıcaklık istekleri düşünüldüğünde dikey yayılış
alanlarındaki sınırlamanın sıcaklıkla ilgili olduğu düşünülebilir. Zira nem (hava
veya toprak nemi) isteği yüksek olan türün, yağış ve nem bakımından daha zengin
olan yüksek rakımlarda bulunmayışına başka bir açıklama getirmek mümkün
görünmemektedir.
5.3. Vejetasyon Özellikleri
Çalışmanın amacı floristik tespit olmamasına karşın bu sayıda tür tespit
edilmesi bu alanların bitki çeşitliliği açısından oldukça zengin olduğunu
göstermektedir. Bunun en önemli nedeni kanımızca Defne alanlarının fizyografik
faktörlerinin çok heterojen olmasıdır. Nitekim Özkan (2006) fizyografik faktörlerin
heterojenliğinin biyolojik çeşitlilik üzerinde çok büyük etkiye sahip olduğunu
belirtmiştir. Özkan (2006) ayrıca Milchunar ve Noy-mair’e atıfla küçük yeryüzü
şekil özelliklerinin büyük jeolojik oluşumlara göre bitki çevresinde daha sıkı ilişki
kurmasından dolayı daha etkili olduğunu belirtmektedir.
Batı Anadolu’da vejetasyon büyük oranda Akdeniz iklim tipinin etkisi
altındadır. Bu bağlamda örnek alanlarda bulunan türlerin büyük çoğunluğunun
Akdeniz (%21) ve Doğu Akdeniz (%15) elementleri olması örnek alanların coğrafik
konumu nedeniyle beklenen bir sonuçtur. Ancak nemli ortamların göstergesi olarak
düşünülen Avrupa-Sibirya elementlerinin oranı da (%8) bu coğrafya ile
kıyaslandığında azımsanmayacak ölçüdedir. Bu da defnenin bulunduğu alanların
her hangi bir şekilde nemli olduğunu düşündürmektedir.
Defne alanlarındaki bitki türleri içinde endemik tür oranı oldukça düşüktür
(%5). Ancak Gemici ve Şık’ın (1992) belirttiği gibi ülkemizde endemik türlerin en
48
yaygın olduğu bölgeler İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleridir. Endemik
türlerimizin %60’ı bu bölgelerde yayılış göstermektedir. Tüm Karadeniz
Bölgesindeki endemiklerin oranı ülkemiz endemiklerinin %5’idir. Yine yükseltisel
olarak da endemiklerin en yaygın olduğu rakımlar 1000-2000 m arasıdır. Ülkemiz
endemiklerinin %80’i bu yükseltilerdedir. Halbuki defne alanları bölgesel olarak
endemiklerin yaygın olduğu bölgede olmadığı gibi, yükseltisel olarak da endemikçe
zengin alanlarda değildir. Bu nedenle de endemikler açısından zengin olmaması
normal bir sonuçtur.
Fitososyolojik olarak Defne alanlarıyla kapsamlı her hangi bir çalışmaya
rastlanmamıştır. Ancak Akman’ın (1995) Köyceğiz civarındaki Defne alanlarında
yaptığı bir çalışma bulunmaktadır. Topluluklar burada kalker anakayalar üzerinde,
ancak kalkeri azalmış, (pH =7,1) organik madde bakımından zengin killi balçıklı
kırmızımsı-kahverengi topraklar üzerinde bulunmaktadır. Pinus brutia’nın tahribi
sonucu oluşan topluluğun karakteristik türleri Anagyris foetida L., Microsciadium
minutum (d’Urv.) Briq., Ferulago tingitana L. ve Hypericum atomarium Boiss.’dir.
Söz konusu çalışmada yazar Defne topluluklarını sıcak Akdeniz katında yer
aldıkları için Quercetalia (-etea) ilicis ordo ve sınıfı ile Oleo-Ceratonion alyansına
bağlamıştır. Ayrıca topluluğun bünyesinde Cisto-Micromerietea sınıfına ait
karakteristikler de bulunmaktadır.
Bu çalışmamızda da defne alanlarında Quercetalia (-etea) ilicis sınıf ve
ordosuna ait karakteristikler yaygın olarak tesbit edilmiştir. Ancak Defne
alanlarının genel yapısı göz önüne alındığında Quercetea pubescentis sınıfı ve
Querco – Carpinetalia orientalis ordosunun karakteristikleri de oldukça yaygın
olarak bulunmaktadır. Batı Anadolu’da yayılış gösteren sintaksonları dikkate
aldığımızda (Harita
) maki formasyonu içindeki defne örnek alanlarının
Kuşadası’nın güneyinde kalanları Oleo-Ceratonion alyansı içerisinde
değerlendirilebilir (Akman 1995). Ancak Kuşadası’nın kuzeyinden itibaren
Quercetea pubescentis ve Querco-Carpinetalia orientalis ordo ve sınıfının
karakteristikleri daha baskın duruma geçmektedir. Bu nedenle defne yayılış
alanlarının içinde bulunduğu vejetasyonla birlikte değerlendirilmesi ve o vejetasyon
yapısı hangi sintaksona aitse oradaki defnelerin de o sintakson içine dahil edilmesi
yerinde olacaktır. Tüm Batı Anadolu’daki defne yayılış alanları tek bir sintakson
içinde değerlendirilmemelidir.
Dünyada defne ile ilgili fitososyolojik sonuçlar ise şöyledir:
Natura 2000 sınıflamasına göre ise Laurus nobilis L. toplulukları “Laurus
nobilis’li ağaçsı mattoral (Arborescent mattoral with Laurus nobilis L.) olarak
isimlendirilmektedir. Bu formasyondaki bitkiler de Arbutus unedo L., Ceratonia
siliqua L., Fraxinus ornus L., Laurus nobilis L., Olea europaea var. sylvestris
(Miller) Lehr., Phillyrea latifolia L., Quercus ilex L., Rubia peregrina ssp.
49
longifolia (Poiret) O. Bolos, Smilax aspera var. altissima Moris & De Not.,
Viburnum tinus L. (Forestbiota, 2004).
İspanya’da yayılış gösteren Laurus nobilis toplulukları Quercetea ilicis,
Querco-Oleion sylvestris: Viburnotini-Fraxinetum orni lauretosum nobilis
(Valensiya Dağının güneyi); Laurus nobilis (Avusturya’dan Bask Bölgesine)’in
Quercion ilicis: Lauro-Quercetum ilicis fasiyesi olarak değerlendirilmekte ve genel
olarak nemli ve serin istasyonlarda bulunduğu belirtilmektedir (Forestbiota 2004).
5.4.
Toprak Faktörü
5.4.1. Anakaya / Anamateryal
Çalışma alanındaki örnek alanlarda en fazla kireçtaşı anakaya, şist anakaya
ile alüvyal ve kolüvyal anamateryallerin bulunması yörenin özellikleri de
düşünüldüğünde beklenen bir durumdur. Zira bu anakayalar yörenin de en yaygın
anakayalardır.
Defne Alanlarında Bulunan Anakaya Grupları
42,5
19
5
33,5
44
17
7
32
21
2
35
Genel
Orman
42
Maki
0
10
20
30
40
50
60
70
80
90
100
%
Metamorfik (Başkalaşım) Kayaçlar
Tortul Kayaçlar
Magmatik Kayaçlar
Taşınmış Ana Materyal
Şekil 16. Defne alanlarında bulunan anakaya grupları
Fifure 16. Parent rock classes exist in Bay Laurel area
Çalışmada elde edilen bulgulara göre defne alanlarında en çok rastlanan
anakaya tipinin Kireçtaşı (% 30.41) olduğu görülmektedir. Eğimli sahalarda yağış
suları kireçtaşlarının çatlakları ve tabaka yüzeyleri boyunca derine sızar, suyun
sızdığı yüzeyler boyunca ayrışma meydana gelir ve dolayısıyla topraklar burada
teşekkül eder. Kireçtaşlarının çatlaklı bir yapı göstermesi, su ve hava dolaşımının
oldukça mükemmel şekilde cereyan etmesini sağlar (Atalay, 2006).
Kireçtaşlarındaki çatlaklar ve tabakalar arasındaki zayıf yüzeyler boyunca ağaç
kökleri kolaylıkla derinlere kadar ilerlemektedir (Atalay, 2002). Atalay (1994) Ege
50
Bölgesinde nemli ortamlarda ve karstik alanlarda defnenin hakim olduğunu
bildirmektedir.
Çepel kalker anakayalarının çatlaklı ve yarıklı bir yapıya sahip olma gibi
kendine özgü bir özelliğinin olduğunu belirtmektedir. Bu özellik, CO2 içeren
sularda az veya çok çözünmeleri, bu suların etkisi ve öteki toprak oluşumunu
olayları tarafından yaratılan bir karakteristiktir. Bu nedenle üzerlerindeki bitkilerin
kökleri, bu çatlaklar boyunca derine inerek, buralarda birikmiş su ve ince topraktan
yararlanabilir ve böylece iyi bir gelişim yapabilirler. Bu yarık ve çatlaklar aynı
zamanda üzerindeki ince tekstürlü topraklar için bir drenaj kanalı görevi yaparak
doygun su nedeni ile meydana gelebilecek kötü havalanma koşullarını da ortadan
kaldırır (Çepel, 1988).
Defne alanlarında anakaya/anamateryallerin bulunma oranlarına göre
kireçtaşını, alüvyal (%20.29) ve kolüvyal (%13,44) depolar izlemektedir. Alüvyal
toprakların fiziksel ve kimyasal özelliklerini, alüvyonun kaynaklandığı
anamateryalin özelliği, taşınma ve birikme sırasında meydana gelen değişmeler
etkiler (Atalay, 2006). Bu çalışmada da çok farklı fiziksel ve kimyasal özelliklere
sahip alüvyal topraklara rastlanmıştır. Atalay (2006), kolüvyal toprakların ise
genellikle kumlu-çakıllı olup, fizyolojik derinliğin çok fazla olduğunu, su ve hava
dolaşımının iyi olduğu kolüvyal depolar üzerinde kökü derine giden ağaçların
mükemmel gelişme gösterdiğini ifade etmektedir.
Defne alanlarında sık rastlanan bir diğer anakaya tipi ise mikaşistlerdir
(%10.14). Bilindiği gibi mikaşistlerin toprak verme değeri tabakalaşmanın
derecesine (yaprakçıklar ne kadar kalın olursa olsun o kadar kolay ayrışır), mika ve
kuvars nispetine ve kuvars taneciklerinin bulunuş şekillerine ( kuvars çoksa ve mika
yaprakçıklarının arasına yayılmışsa ayrışma çabuk olur), mikanın nevine (siyah
mika çabuk ayrışır) ve tabakaların yatış şekline (yatay tabakalı olanlar sığ toprakları
verir) bağlıdır (Çepel, 1966). Çalışma alanımızda rastlanan mikaşistler genellikle
orta ve derin karakterde topraklara, fizyolojik derinliğe izin veren parçalanmış
anamateryale sahiptirler. Bu alanlarda anakayaların yatay tabakalı olmadıkları
görülmüştür. Özellikle Ödemiş ve Tire civarında nemlilik ve su durumu açısından
elverişli ortamların bulunduğu gözlenmiştir.
Bu dört anakaya tipinin dışındaki anakaya tiplerinde rastlanan defne
alanlarının oranları %0.68 ile %5.41 arasında değişmektedir.
Maki ve orman formasyonları içindeki defne alanlarının anakayalarına
bakıldığında dağılım açısından büyük bir farklılık görülmemektedir. Hem maki hem
orman alanlarında genelde olduğu gibi kireçtaşı ve şist anakayalar ile alüvyal ve
kolüvyal anamateryaller yaygındır.
51
5.4.2. Toprak Derinliği
Toprak derinliği denince genel olarak sert anakaya üzerinde yatan ince
taneli gevşek materyalin kalınlığı anlaşılır. Buna mutlak toprak derinliği
denmektedir. Bir de köklerin yayılabildiği derinlik vardır ki buna da “fizyolojik
toprak derinliği” denmektedir. Fizyolojik toprak derinliğinin bitki gelişimindeki
önemi dolayısıyla bu çalışmada hem mutlak hem de fizyolojik toprak derinlikleri
incelenmiştir.
Mutlak toprak derinlikleri açısından orman ve maki alanları arasında büyük
bir farklılık görülmemektedir.
a. Mutlak Toprak derinliği
Defne alanlarında açılan toprak profillerinde tespit edilen mutlak toprak
derinlikleri sınıflandırılmış ve dağılımları şekil 17’de verilmiştir.
Bu sınıflandırmaya göre defne alanlarının çok yüksek bir oranda (%60,94)
derin ve pek derin topraklara sahip olduğu görülmektedir. Orta derin toprakların
oranı %24, 66 iken, sığ ve pek sığı topraklar sadece %14,39 oranındadır.
En düşük mutlak toprak derinliğine (8 cm) mikaşist anakaya üzerinde
rastlanmışken, bir kolüvyal alanda mutlak toprak derinliğinin 160 cm’den fazla
olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmada mikaşistin yanı sıra kireçtaşları, şeyller, kum
taşları ve fillatlar üzerinde de sığ topraklara rastlanmıştır. Ancak bu anakayaların
üzerinde orta derin ve derin topraklar da görülmüştür.
b. Fizyolojik Toprak derinliği
Örnek alanlarda ölçülen fizyolojik toprak derinliklerinin gruplara dağılımı
şekil 18 de gösterilmiştir.
Burada bir husus özellikle dikkati çekmektedir. Az da olsa sığ ve pek sığ
mutlak derinliğe sahip alanlar mevcutken, bu sınıfta yer alan fizyolojik toprak
derinliğine
rastlanmamıştır.
Bu
durum
anakayaların
özelliğinden
kaynaklanmaktadır. Anakaya bahsinde de ifade edildiği gibi kireçtaşı ve mikaşist
anakayaların vermiş oldukları mutlak toprak derinlikleri az olsa da çatlaklılık ve
parçalanabilirlik gibi özellikleri ile fizyolojik derinliğe izin verirler.
Bu konuda Atalay (2002) kireçtaşlarındaki çatlaklar ve tabakalar arasındaki
zayıf yüzeyleri boyunca ağaç köklerinin kolaylıkla derinlere kadar ilerlediğini ifade
etmektedir.
Özetle söylemek gerekirse, defne büyük bir ekseriyetle mutlak ve fizyolojik
derinliği derin ve pek derin olan alanlar üzerinde bulunmaktadır. Nitekim Cengiz de
(1979) defnenin doğal yetişme ortamlarında derin toprakların bulunduğunun
gözlendiğini belirtmektedir.
52
Defne Alanlarında Mutlak Derinlik Dağılımı
24,66
3,4 3 10,96
35,61
25,34
Genel
4,29
11,43
27,14
25,71
31,43
Orman
2,63 10,53
23,68
23,68
39,48
Maki
0
10
20
30
40
50
60
70
Derin
Pek Derin
80
90
100
90
100
%
Pek Sığ
Sığ
Orta Derin
Şekil 17. Defne alanlarında mutlak derinliklerin dağılımı
Figure 17. Distribution of unconditional depth in Bay Laurel areas
Defne Alanlarında Fizyolojik Derinlik Dağılımı
2,05
77,40
20,55
Genel
74,29
25,71
Orman
3,95
80,25
15,80
Maki
0
10
20
30
40
50
60
70
80
%
Pek Sığ
Sığ
Orta Derin
Derin
Pek Derin
Şekil 18. Defne alanlarında fizyolojik derinliklerin dağılımı
Figure 18. Distribution of physiological soil depth in Bay Laurel areas
53
5.4.3. Taşlılık
Taşlılık, toprağın su tutma kapasitesi, geçirgenliği, besin ve sıcaklık
ekonomisi üzerinde önemli rol oynar. Çalışmada taşlılık iki alt bölümde
incelenmiştir.
a. Toprağın İskelet Miktarı
Toprağın iskelet kısmının (2 mm’den büyük olan çakıl, taş, blok gibi
mineral parçaları) hacim ya da ağırlık olarak oranını ifade eder.
Defne alanlarında açılan toprak profillerinden elde edilen veriler
sınıflandırılarak şekil 20 de verilmiştir.
Irmak (1966) genel bir kaide olarak mutedil miktarda taşların toprakta
bulunmasının ağaç gelişimi bakımından faydalı olduğunu, bununla beraber toprakta
taşın miktarının % 20’yi geçmesi durumunda zararlı etkilerin faydaları aşmaya
başladığını ifade etmektedir. Bu durumun kök mekanını daralttığını, sıcaklık
ekstremlerinin büyük olabileceğini ve toprak kütlesinin hacim birimindeki tarla
kapasitelerini azaltacağını, buradan hareketle kumlu topraklardaki taşların bitki
büyümesine zararlı bir etkiye sahip görüldüğünü bildirmektedir. Ancak sıcaklık
ilişkileri bakımından özellikle serin iklimli bölgelerde taşların ince taneli
topraklarda bulunmasının faydalı olduğunu bildirmektedir. Bunlara ilave olarak
taşların, ağır topraklara daha geçirgen yaptığını belirtmektedir.
Gerçekten de defne örnek alanlarındaki kireçtaşı, serpantin, marn gibi ince
tekstürlü topraklar veren kayaların üzerinde oluşan, veya bu kayalar orijinli alüvyal
ve kolüvyal topraklarda taşlılığın özellikle drenaj açısından çok pozitif bir rol
oynadığı tarafımızdan gözlenmiştir. Çok ağır topraklarla karşılaşılmasına rağmen
drenaj problemi olan bir örnek alan görülmemiştir.
Orman ve maki vejetasyonuna dahil alanların toprak iskelet miktarlarındaki
farklılıklara bakıldığında maki alanlarında taşsız-az taşlı topraklar orman
alanlarından daha fazla iken, çok taşlı topraklar orman alanlarında daha yoğun
olarak görülmüştür. Ancak her iki vejetasyon tipinde de taşsız-az taşlı topraklar
yoğunluktadır.
b. Yüzeysel Taşlılık
Yüzey taşlılığı denince arazi üzerinde yer alan 25 cm’den büyük taşların
oranı anlaşılır. Profil içindeki taşlılık oranı (iskelet miktarı) arazi yüzeyindeki
taşlılığı temsil etmez (Kılcı ve ark., 2003). Yüzeysel taşlılık su, besin ve sıcaklık
ekonomisindeki önemi nedeniyle ayrı olarak incelenmiştir.
Örneklenen alanların yüzeysel taşlılık sınıflama dağılımları Şekil 19’da
verilmiştir.
54
Litosolik sınıfa giren alanların büyük bir çoğunluğu kireçtaşı anakayaya
sahiptirler. Bir başka deyişle bu alanlar karstik alanlardır.
Defne alanlarındaki yüzeysel taşlılığın çok olduğu alanlarda orta yamaçta
yer alan örnek alanların fazlalığının etkisi olduğu düşünülebilir. Bunun yanında
kireçtaşı anakayaya sahip alanların yoğunluğu da önemli bir etken olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Defne Topraklarında Yüzeysel Taşlılık
59,59
21,92
13,01
5,48
Genel
52,86
22,86
18,57
5,71
Orman
21,05
65,79
7,90
5,26
Maki
0
10
20
30
40
50
60
70
%
Taşsız-Az Taşlı
Orta Taşlı
Çok Taşlı
Şekil 19. Defne topraklarında yüzeysel taşlılık
Figure 19. Superficial stoniness of Bay Laurel soils
55
Litosolik
80
90
100
Defne Topraklarında Profil Taşlılığı
53,43
15,75
28,77
2,05
Genel
48,57
27,14
21,43
2,86
Orman
57,90
10,53
30,26
Maki
1,31
0,00
10,00
20,00
30,00
40,00
50,00
60,00
70,00
80,00
90,00
100,00
%
Taşsız-Az Taşlı
Orta Taşlı
Çok Taşlı
İskelet
Şekil 20. Defne topraklarında profil taşlılığı
Figure 20. Profille stoniness of Bay Laurel soils
5.4.4. Toprak Türü (Tekstür)
Defne örnek alanlarından alınan toprakların tanelilik oranı ve buna bağlı
olarak türleri laboratuarda belirlenmiştir.
Defne alanlarının çok değişik toprak türüne sahip oldukları grafikte de
görülmektedir. Bunun nedeni defne alanlarının çok farklı anakaya tipine sahip
olmaları ve bu kayaların da farklı özellikte toprak vermeleridir. Bu çalışmada ikinci
bir neden de yüksek bir oranda kireçtaşı anakayaya sahip alanların bulunuşu olarak
ortaya çıkmıştır. Kantarcı (1987) benzer oluşum şartlarında kireçtaşlarındaki katık
maddesinin toprağın türü üzerinde etkili olduğunu belirtmektedir. Bu çalışmada
defne alanlarında kireçtaşı anakaya üzerinde rastlanan topraklarda kumlu balçık,
kumlu-killi balçık, balçık, killi balçık, kumlu kil ve kil gibi çok değişik toprak
türleri tespit edilmiştir. Defne alanlarının toprak türleri, Kantarcı’ya (1987) göre
gruplandırıldığında %4,11’ kumlu topraklara, %90,41’ balçık topraklara ve %5,48’i
kil topraklara sahiptir.
Kantarcı’ya (1987) göre balçık toprakları iri, orta ve ince gözeneklere sahip,
aşırı süzek olmayan, fakat aşırı su tutmayan topraklardır. Bu nedenle bitkiler
tarafından faydalanılabilir su tutma kapasiteleri yüksek, havalanmaları yeterlidir.
Bitkiler için yeterli besin maddelerinin tutulması mümkün olan balçık toprakların
verim gücü yüksektir.
Atalay’a (2006) göre de; balçık ve killi balçık bünyede olan topraklar, su
tutması ve bitkiye faydalanılabilir su vermesi açısından uygundur. Buna karşın
56
fizyolojik derinliği fazla olan topraklarda suyun derinlere sızmasını
kolaylaştırmakta ve kök gelişimini müspet yönde etkilemektedir. Böyle yerler kazık
kök yapan ağaçlar için uygundur.
Çepel de (1995) hava ve su ekonomisinin optimum koşullarda olduğu,
mutedil balçığın bitki gelişimi için en elverişli toprak tekstürü olarak kabul
edilebileceğini ifade etmiştir.
Defne alanlarında yaptığımız incelemeler esnasında su ve hava
ekonomisinin bozukluğuna işaret eden (lekelenme vb.) bir durumla
karşılaşılmamıştır. Defne alanlarındaki toprakların su-hava ekonomisinin iyi olduğu
söylenebilir.
Örnek Alanlarının Toprak Türü (%)
4%
1%
18%
Balçıklı Kum
5%
38%
Kumlu Balçık
Kumlu Killi Balçık
Balçık
29%
Killi Balçık
Kumlu Kil
5%
Şekil 21. Defne alanlarında toprak türlerinin dağılımı
Figure 21. Distribution of soil Types on Bay Laurel soils
57
Kil
Maki ve orman alanlarındaki toprak türlerinin dağılımı da aşağıda
verilmiştir.
Orman Alanlarının Toprak Türü
(%)
Balçıklı Kum
1% 6%
23%
24%
4%
Maki Alanlarının Toprak Türü
(%)
Balçıklı Kum
Kumlu Balçık
36%
Kumlu Killi Balçık
34%
Balçık
6%
Kumlu Balçık
15% 0% 4% 4%
39%
Kumlu Killi Balçık
Balçık
Killi Balçık
Killi Balçık
4%
Kumlu Kil
Kil
Kumlu Kil
Kil
Şekil 23. Maki alanlarındaki
defneliklerde toprak türü
Figure 23. Soil types on Bay laurel areas
in maquie
Şekil 22. Orman alanlarındaki
defneliklerde toprak türü
Figure.22. Soil types on Bay Laurel areas
inforest
5.4.5. Toprağın Organik Madde Miktarı
Toprağın organik madde miktarı, toprağın kırıntılılığını, su tutma
kapasitesini, geçirgenliğini ve besin maddesi içeriğini önemli derecede
etkilediğinden bu çalışmada incelenmiştir. Elde edilen verilere göre defne örnek
alanlarının topraklarının %36,30’u düşük, %37,67’si orta ve %26,03’ü yüksek
miktarda organik madde içermektedir (Şekil 24).
Yani defne alanlarının büyük bir kısmı düşük ve orta düzeyde (%73,97 )
organik madde miktarına sahiptir. Organik maddece zengin alanların oranı
%26,03’te kalmıştır.
Atalay (2006) Güney Marmara Bölümü, Ege ve Akdeniz Bölgelerinin
tümünü kapsayan alanlarda Akdeniz fitocoğrafya bölgesinin alt kuşağında yer
aldığını belirttiği, Asıl Akdeniz Kızılçam ormanlarının yayıldığı alanlarda sıcaklığın
yüksek olmasının, özellikle Akdeniz kıyı kuşağında bazı yıllar vejetasyon
döneminin bütün yılı kapsamasının, organik maddelerin ayrışmasını hızlandırdığını;
kuşaklara bağlı olarak toprakların organik madde yönünden zengin olmadıklarını,
nitekim bu alanlarda yaygın olan Kırmızı Akdeniz Topraklarında organik madde
miktarının %1-4 arasında değiştiğini bildirmektedir.
Maki vejetasyonundaki örnek alanlarla orman vejetasyonu içindeki örnek
alanlardaki toprak organik madde miktarlarının sınıfsal dağılımları arasında
farklılıklar olduğu görülmektedir. Bu farklılık, orman alanlarında yüksek düzeyde
58
organik madde miktarına sahip alanların (%18,57 ) maki alanlarından (%32,87 )
daha azken, daha fazla orta düzeyde organik madde miktarına sahip olmaları
(%42,86 / %32,90 ) şeklinde göze çarpmaktadır.
Bu durum Atalay’ın şu ifadeleriyle açıklanabilir:
Makilerin genellikle küçük yapraklarından hasıl olan organik maddeler,
kızılçam ibrelerine göre daha hızlı ayrışır. Bu nedenle maki alanlarındaki topraklar
organik madde yönünden daha zengin ve koyu kahverengindedir. Nitekim,
Karaburun yarımadasında kermes meşeleri altındaki topraklarda organik maddenin
%10’ kadar çıktığı tespit edilmiştir. Aynı yarımadada Kızılçam ormanı altındaki
Kırmızı Akdeniz Topraklarında bu oran %3-4 arasındadır (Atalay 2006).
Örnek Alanların Organik Madde İçeriği (%)
37,67
36,30
26,03
Genel
18,57
42,86
38,57
Orman
32,90
34,21
32,89
Maki
0,00
10,00
20,00
30,00
40,00
50,00
60,00
70,00
80,00
90,00
100,00
%
Düşük Yüzde
Orta Yüzde
Yüksek Yüzde
Şekil 24. Defne topraklarında organik madde içeriği
Figure 24. Organic materyal content of Bay Laurel soils
5.4.6. Toprağın Karbonatları
Toprakta karbonatların belirlenmesi denince toprakta kirecin CaCO3
belirlenmesi anlaşılmaktadır (Çepel, 1995). Toprak kirecinin, toprak kırıntılılığı ve
toprak reaksiyonu üzerinde etkili olduğu bilinmektedir.
Çalışma alanındaki defnelerin topraklarının kireç içeriklerinin dağılımı
incelendiğinde alanların %67,80’inin düşük, %6,8’inin orta ve %26,02’sinin yüksek
seviyede kireç içerdiği görülmektedir (Şekil 25).
Özel ve ark. da (2006) maki alanlarında yaptıkları çalışmada alanların
%67,55’inde düşük düzeyde kireç içeriği saptamışlardır. Bu değerler çalışmada
tespit edilen değerlerle paralellik göstermektedir.
59
Sonuçlar incelendiğinde düşük düzeyde kireç içeren topraklara sahip
alanların yüksek oranı dikkat çekmektedir. Kireçtaşı anakayaya sahip alanların
yoğunluğu (%30,41) düşünüldüğünde bu durum bir çelişki olarak nitelendirilebilir.
Gerçekten de kireçtaşı anakayaya sahip bazı alanların düşük düzeyde kireç
içerdikleri tespit edilmiştir. Ancak bu alanların dağılımlarına bakıldığında genellikle
Muğla yöresinde oldukları görülmektedir. Oldukça yüksek yağış miktarına
(1192,5mm) sahip olan Muğla yöresinde bu topraklardaki kirecin büyük bir
kısmının yıkandığı anlaşılmaktadır.
Atalay da Marmara bölgesinin güney kesimiyle Ege bölgesinin Ege
Bölümünde görüldüğünü bildirdiği Kırmızı Akdeniz Topraklarının, özellikle
kireçtaşlarından oluşmuş yerlerde bulunduğunu ve genel olarak topraklardan
kalsiyum karbonatın önemli ölçüde yıkandığını belirtmektedir (Atalay 2006) Çepel
de (1966) Kızıl Topraklar (Terra-rosa) olarak adlandırdığı bu toprakların
karbonatları yıkanmış topraklar olduğunu belirtmektedir.
Defne Alanlarındaki Topraklarda Kireç İçeriği (%)
67,80
6,18
26,02
Genel
72,86
20,00
7,14
Orman
5,26
63,16
31,58
Maki
0,00
20,00
40,00
60,00
80,00
100,00
%
Düşük
Orta
Yüksek
Şekil 25. Defne alanlarındaki topraklarda kireç içeriği
Figure 25. Lime content of Bay Laurel soils
5.4.7. Toprak reaksiyonu
Toprak reaksiyonu terimiyle toprak çözeltisinin asit, nötr veya alkali (bazik)
oluşu ifade edilmektedir. Toprak reaksiyonu pH ile ifade edilmektedir. Bitki
beslemesi üzerinde önemli etkisi vardır. Farklı pH derecelerinde bitki besin
maddelerinin yarayışlılığı, yani bitkiler tarafından alınabilirliği farklıdır.
60
Defne alanlarından alınan toprak örneklerinde yapılan analizler sonucu elde
edilen veriler sınıflandırılmış, örnek alanların pH gruplarına dağılımları şekil 26 da
verilmiştir.
Buna göre defne alanlarının toprakları %1,37 oranında orta derecede asit,
%5,48 oranında hafif asit, %30,82 oranında nötr, %29,45 oranında hafif alkali,
%28,8 oranında orta derecede alkali ve %4,80 oranında şiddetli alkalidirler.
Sahaları asidik, nötr ve bazik (alkali) olarak sınıflandırdığımızda ise
%6,85’inin asidik, %30,82’sinin nötr ve %62,33’ünün bazik karakterde olduğu
görülmektedir (Şekil 29).
Bu sonuçlar incelendiğinde dağılımların olağan olduğunu, bölgede yaygın
olan anakaya çeşitleri ve toprak tiplerinin karakteristiklerini yansıttığı söylenebilir.
Örneğin çalışma alanında daha yaygın olan kireçtaşları üzerinde oluşan Kırmızı
Akdeniz toprakları için Atalay (2006) yükseltinin artmasına paralel olarak
toprakların orta derecede alkalen reaksiyondan çok hafif asit reaksiyona doğru
değişim gösterdiğini ifade etmektedir.
Maki ve orman alanlarındaki defne örnek alanlarının toprak
reaksiyonlarının benzer bir dağılım gösterdiği şekil 27 ve şekil 28’de görülebilir.
Sadece maki alanlarında hiç karşılaşılmayan orta derecede asit reaksiyona orman
alanlarının iki adedinde rastlanmıştır.
Örnek Alanlarının Toprak Reaksiyonu (%)
1%
28%
6%
5%
31%
29%
Şekil 26. Defne alanlarında toprak reaksiyonu
Figure 26. Soil reaction of Bay Laurel areas
61
Orta Şid. Asit
Hafif Şid. Asit
Nötr
Hafif Şid. Alkali
Orta Şid. Alkali
Şiddetli Alkali
Maki Alanlarının Toprak
Reaksiyonu (%)
Orman Alanlarının Toprak
Reaksiyonu (%) Orta Şid. Asit
6% 3% 4%
30%
Orta Şid. Asit
Hafif Şid. Asit
30%
4% 0% 7%
26%
Nötr
Hafif Şid. Asit
31%
Hafif Şid. Alkali
Hafif Şid. Alkali
Orta Şid. Alkali
27%
Nötr
Orta Şid. Alkali
32%
Şiddetli Alkali
Şiddetli Alkali
Şekil 28. Maki alanlarında toprak
reaksiyonu
Figure 28. Soil Reaction in Macchie
Areas
Şekil 27. Orman alanlarında toprak
reaksiyonu
Figure 27. Soil reaction in forest areas
Örnek Alanların Toprak Reaksiyonu (%)
6,85
30,82
62,33
7,14
30,00
62,86
6,58
31,58
Genel
Orman
61,84
Maki
0,00
10,00
20,00
30,00
40,00
50,00
60,00
70,00
80,00
90,00
100,00
%
Asidik
Nötr
Bazik
Şekil 29. Defne alanlarında toprak reaksiyonu (asidik, nötr, bazik ayrımına
göre)
Figure 29. Soil reaction of Bay laurel areas (according to asidic, basic nötr
classification)
5.4.8. Toprak Tuzluluğu
Toprakların strüktürü, reaksiyonu ve bitkilerin toprak suyundan
faydalanabilmeleri üzerinde rol oynayan toprak tuzlulukları araştırma içerisinde
incelenmiştir.
Defne örnek alanlarından alınan toprak örneklerinin elektriksel iletkenlik
3
(ECx10 ) değerleri 0,069 milisiemens/cm ile 0,952 milisiemens/cm arasında
62
değişmektedir. Bu değerlerle tüm alanlar tuzsuz topraklar sınıfına girmektedir.
Bölgedeki defne alanları tuzsuz topraklar üzerinde bulunmaktadır.
5.4.9. Toprağın Besin Maddeleri
Bitkilerin iyi bir gelişim gösterebilmeleri için sıcaklık, hava, su ve besin
maddelerinin optimum düzeyde ortamda mevcut olmaları gerekmektedir. Bitkilerin
ihtiyaç duyduğu besin maddelerinden birinin veya bir kaçının yeteri kadar
alınmaması bitki gelişimini engelleyebilir ve hatta tamamen durdurabilir. Bu
nedenle defnenin besin maddeleriyle ilişkilerine ışık tutabilmek amacıyla bu
çalışmada bölgemizdeki yayılış alanlarındaki toprakların besin maddelerinin
durumları da incelenmiştir.
a. Azot;
Defne alanlarının topraklarındaki azot içerikleri şekil 30’da verilmiştir.
Şekil incelendiğinde maki ve orman vejetasyonunda yer alan örnek alanların total
azot seviyelerine göre dağılımları arasında önemli sayılabilecek bir farklılığın
olmadığı görülmektedir.
Sonuçlar incelendiğinde örnek alanların büyük bir kısmında (%84,28)
düşük ve orta total azot içeriğine sahip topraklar görülmektedir. Nitekim bu durum
toprakların organik madde miktarlarıyla ilişkilendirildiğinde normal olarak
değerlendirilebilir. Zira defne alanlarının topraklarının organik madde içerikleri
önemli oranda (%73,97) düşük ve orta düzeydedir. Ancak organik madde
kapsamlarının durumları incelendiğinde bu durumun yayılış alanındaki yüksek
sıcaklığa bağlı olarak organik maddelerin hızlı ayrışmasından kaynaklandığı
belirtilmiştir. Doğal olan ayrışan bu organik maddelerden açığa çıkan besin
maddelerinin (şüphesiz bu arada en önemli kaynağının organik maddenin
oluşturduğunu bildiğimiz azotun da) toprağa geçerek, topraktaki besin maddesi
seviyelerini arttırmalarıdır. Ancak toprakların total azot içeriklerinin oldukça
önemli bir oranda düşük seviyede olması bir çelişki olarak görülebilir. Bu durumun
defne alanlarının ikliminin sıcak olmasının yanında yağışlı ve nemli olmasından
kaynaklanabileceği düşünülebilir. Çepel (1995) Mengel’e atfen nemli iklimlerde,
geçirgen topraklarda besin maddelerinin çok yıkandığını ve topraktaki total
potasyumun %3-25’inin, total azot ve magnezyumun % 50’sinin, kalsiyumun ise
%90’ının yıkanma ile kayba uğrayabildiğini bildirmektedir. Kantarcı da (1987) hızlı
ayrışma sonucu azotun ortamda arttığını, ancak bitkilerin mineralize olan azotu
alamamaları halinde azotun yağış suları ile yıkanıp ortam dışına taşındığını
bildirmektedir. Kantarcı, bu olayı “azotun ortamdan kaybı” olarak
nitelendirmektedir.
63
Ancak diğer bir bakış açısıyla örnekleme alanlarının topraklarının
yarısından fazlasının (%59,55) orta ve yüksek düzeyde toplam azot ihtiva ettikleri
de görülmektedir.
Örnek Alanların Azot İçeriği (%)
40,41
43,84
40,00
45,71
40,79
42,11
15,75
Genel
14,29
Orman
17,10
Maki
0,00
10,00
20,00
30,00
40,00
50,00
60,00
70,00
80,00
90,00
100,00
%
Düşük Yüzde
Orta Yüzde
Yüksek Yüzde
Şekil 30. Defne topraklarında azot içeriği
Figure 30. Nitrogen contents of Bay Laurel soils
b. Fosfor
Örnekleme alanlarından alınan toprak örneklerinin faydalanılabilir fosfor
miktarlarına göre sınıflandırılması sonucunda sahaların %80,14 oranında düşük,
%10,96 oranında orta ve %8,90 oranında yüksek seviyede fosfor içeren topraklar
olduğu görülmektedir (şekil 31).
Orman ve maki alanlarındaki fosfor değerlerinin dağılımları arasında
farklılıklar olduğu görülmektedir. Maki alanlarında da düşük düzeyde fosfora sahip
alanlar çok fazladır (%69,74), ancak orman alanlarında bu oran çok daha büyüktür
(%91,43). Bu durum maki alanlarında orman alanlarına nazaran daha fazla yüksek
organik maddeye sahip alan olması ile açıklanabilir (%32,87 / %18,57). Bilindiği
gibi en önemli fosfor kaynaklarından biri organik maddedir. Örnek alanlarındaki
faydalanılabilir fosfor değerlerinin bu oranlarda düşük olmasının organik maddenin
yanı sıra farklı sebepleri olmalıdır. Bunlardan birincisi toprağın oluştuğu
anakayaların türü ve mineralojik yapılarıdır. Kantarcı (1987), genel olarak
kuvarsitler, fillatlar ve mikaşistler gibi kristalin şistlerin az miktarda fosfor
içerdiklerini bildirmektedir.
64
Bitkiler tarafından alınabilir fosfor miktarları üzerine toprak reaksiyonu ve
kalsiyum miktarlarının da önemli etkileri vardır. Toprakta yeterli miktarda kalsiyum
bulunduğunda fosfat anyonları kalsiyum fosfatlar halinde bağlanmaktadır.
Kalsiyum fosfatların çözünürlüğü pH 7-8 civarında iken minimumdur (Kantarcı,
1987).
Kantarcı (1987), toprak tipi ile fosfor miktarı arasında da ilişki
bulunduğunu, alkalen reaksiyonlu olan rendzina, kireçli esmer orman toprağı, terrarosa, terra-fusca, vertisol ve lateritler gibi topraklarda toplam fosfor çok olsa bile
bitkiler tarafından alınabilir fosforun az miktarda olduğunu belirtmektedir.
Bu bilgilerin ışığında az fosfor içeren mikaşistlerin en çok rastlanan ikinci
anakaya olduğu, %62,33’ü alkali reaksiyona, %65,76’sı yüksek düzeyde kalsiyuma
sahip olan defne alanlarındaki bu faydalanılabilir fosfor fakirliği hiç de şaşırtıcı
değildir.
Nitekim Çepel de (1995) orman ekosistemlerinde en çok eksikliği görülen
besin maddelerinden birinin fosfor olduğunu bildirmektedir.
Örnek Alanların Fosfor İçeriği (%)
10,96
80,14
Genel
8,90
91,43
5,71
Orman
2,86
69,74
15,79
14,47
Maki
0,00
20,00
40,00
60,00
80,00
100,00
%
Düşük Yüzde
Orta Yüzde
Yüksek Yüzde
Şekil 31. Defne topraklarında fosfor içerikleri
Figure 31. Phosphorus content of Bay Laurel soils
c. Potasyum (K)
Defne alanlarının topraklarının ihtiva ettiği alınabilir potasyum miktarlarına
göre alanların %32,19’unda düşük, %43,15’inde orta, %24,66’sında ise yüksek
düzeyde potasyum tespit edilmiştir. Analizler ile tespit edilen minimum alınabilir
potasyum miktarı 29 ppm iken, maksimum değer 1360 ppm dir.
Orman ve maki vejetasyonu içindeki defne alanlarında küçük farklılıklar
olmasına karşın büyük benzerlikler bulunmaktadır. Orman alanlarında potasyum
65
değerleri %37,14 oranında düşük, %40,00 oranında orta ve %22,96 oranında
yüksek seviyededir. Maki alanlarında ise %27,63 oranında düşük, %46,05 oranında
orta ve %26,32 oranında yüksek seviyede potasyum bulunmaktadır. Maksimum
değerler orman alanlarında 1240 ppm, maki alanlarında 1360 ppm’dir. Minimum
değerler ise orman alanlarında 29, maki alanlarında 23 ppm’dir.
Potasyum bitkide bir iyon olarak etki yapar. Özellikle hücre özsuyunun
dolayısıyla bitkinin su dengesini sağlaması kuraklığa karşı dayanma gücünü arttırır.
Potasyumun toprakta yeterli bulunması ve yeterince alınabilmesi yaz kuraklığının
atlatılmasında ve donlara karşı dayanıklılıkta olumlu etkiler yapmaktadır (Kantarcı,
1987).
Araştırmamızda defne alanlarının topraklarının büyük kısmının (%67,81)
yeterli seviyede alınabilir potasyuma sahip oldukları tespit edilmiştir.
Ancak bunun yanı sıra azımsanamayacak oranda (%32,19) düşük potasyum
içeren topraklara rastlanmıştır. Bu toprakların daha çok Muğla civarı gibi bol yağış
alan kısımlarda yoğunlaştığı göz önüne alınırsa, düşük potasyum içeriklerinin
yıkanmadan kaynaklanabileceği anlaşılmaktadır. Kantarcı da (1987) sızıntı suyunun
topraktaki değişebilir potasyumu Ca ve Mg’dan daha kolay yıkayıp götürebildiğini
belirtmektedir.
Çepel(1988) ise orman topraklarında düşük düzeyde değiştirilebilir
potasyumun bir çok ağaç türünün iyi bir gelişim yapabilmesi için yeterli olduğunu
belirtmektedir. Pritchett’e atfen ABD’de 10 ppm değişebilir potasyum bulunan
toprakların bile bazı çam türleri için yeterli bir artım sağladığını, bu nedenle
potasyumla yapılan gübrelemelerin artım üzerinde bir etkisinin belirlenemediğini
ifade etmektedir.
Örnek Alanların Potasyum İçeriği (%)
43,15
32,19
24,66
Genel
40,00
37,14
22,86
Orman
27,63
46,05
26,32
Maki
0,00
20,00
40,00
60,00
80,00
%
Düşük Yüzde
Orta Yüzde
Şekil 32. Defne topraklarında potasyum içerikleri
Figure 32. Potassium content of Bay Laurel soil
66
Yüksek Yüzde
100,00
d. Kalsiyum (Ca)
Defne yayılış sahalarından alınan örnek alanların toprakların kalsiyum
muhtevalarına göre sınıflandırılmasıyla bu alanların %11,64’ünde düşük,
%22,60’ında orta ve %67,76’sında yüksek düzeyde kalsiyum içeren toprakların
hakim olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışma esnasında topraklarda tesbit edilen
minimum Ca değeri 340 ppm iken, maksimum Ca değeri 9400 ppm’dir.
Örnek Alanların Kalsiyum İçeriği (%)
11,64
22,60
65,76
Genel
11,43
20,00
68,57
Orman
11,84
25,00
63,16
Maki
0,00
20,00
40,00
60,00
80,00
100,00
%
Düşük
Orta
Yüksek
Şekil 33. Defne alanlarında kalsiyum içerikleri
Figure 33. Calcium content of Bay Laurel soils
Maki ve orman alanlarının kalsiyum içeriklerine göre dağılımı bakımından
birbirlerine çok yakın olduğu görülmektedir.
Görüldüğü gibi örnek alanların %88,36’sı orta ve yüksek düzeyde Ca
içermektedir. Bu sonuç, defne alanlarında çok rastlanan kireçtaşı, marn, kalkşist
gibi kalkerli anakayalar düşünüldüğünde normal bir sonuçtur. Ancak defne
alanlarımızda kireç içeriklerinin düşük olduğu alan oranı bu kadar yüksek iken
(%67,81) yüksek kalsiyum içeren alanlarının oranının az olması beklenir. Ancak
aksi bir durum olduğu görülmektedir.
Bu durumu Kantarcı (1987)’da şu şekilde açıklamıştır:
Kalsiyum, kalsiyumlu minerallerin hidratlanması ve hidrolizi ile toprak
suyuna geçer. Toprak suyunda bulunan HCO3- ile Ca++ bağlanarak Ca(HCO3)2
meydana gelir. Bikarbonat halindeki Ca nemli bölgelerde topraktan kolayca yıkanır.
Kurak bölgelerde ise bikarbonatlar su kaybederek kireçtaşları veya kireç çökellerine
dönüşürler.
67
Bu açıklamadan nemli alanlarda yer alan defneliklerin topraklarında
kalsiyumun kireç oluşumuna uğramadan yıkanarak ortamdan uzaklaştığı
söylenebilir.
O halde defne alanlarının kalsiyumca fakir alanlar olması gerekir. Ancak
büyük oranda yüksek kalsiyum içeren defne alanları mevcuttur. Bu nereden
kaynaklanabilir sorusunun cevabını ise yine Kantarcı vermektedir.
Topraktan kalsiyumun yıkanıp gitmesini derin kök sistemlerine sahip olan
ormanlar önemli ölçüde önleyebilmektedir. Köklerin toprağın derinliklerinden
aldıkları Ca iyonları yaprak dökümü ile tekrar toprak yüzeyine ulaşır ve ölü örtünün
ayrışması ile toprağa dönerler (Kantarcı, 1987).
e. Magnezyum (Mg)
Defne alanlarının topraklarının Mg içeriklerine göre sınıflandırması sonucu
bu alanların % 26,71’inin düşük, % 51,37’sinin orta ve % 21,92’sinin yüksek
düzeyde Mg içeren topraklar olduğu tespit edilmiştir (Şekil 34).
Örnek Alanların Mağnezyum İçeriği (%)
26,71
51,37
21,92
Genel
14,29
35,71
50,00
Orman
52,63
38,16
9,21
Maki
0,00
20,00
40,00
60,00
80,00
100,00
%
Düşük
Orta
Yüksek
Şekil 34. Defne alanlarındaki topraklarda magnezyum içeriği
Figure 34. Magnesium content of Bay Laurel soils
Maki ve orman vejetasyonuna dahil sahaların Mg durumları
karşılaştırıldığında ise maki alanlarında, orman alanlarına göre düşük düzeyde Mg
içeren alanlar daha fazla (%38,16 / %14,29), yüksek düzeyde Mg içeren alanlar ise
daha azdır (%9,21 / %35,71) (Şekil 34). Her iki ortamda orta düzeyde Mg içeren
alanların oranları birbirine yakındır (%52,63 / %50,00).
68
Toprakta Mg anakayanın mineralojik bileşimine göre çeşitli miktarlarda
bulunur. 19 farklı anakaya üzerinde defne örnek alanı alındığı düşünüldüğünde
örnek alanların farklı Mg düzeylerine sahip olması son derece olağandır.
Danin, “Flora and Vegetation of Israel” (1992) adlı çalışmasında, Galilee
Bölgesinde özel edafik koşulların maki kompozisyonunu etkilediğini, Batı
Galilee’de Maalot yakınlarında defnenin maki içinde dominant olduğunu ve
Rabinovitch’e atfen buradaki Terra-rosaların magnezyumca fakir olduğunu, ancak
defnenin bu strese en iyi adapte olabilen tür olduğunu belirtmektedir.
Maki ve orman alanlarının Mg içeriklerine göre dağılımında görülen
farklılığında yine anakaya kaynaklı olduğu düşünülmektedir. Yüksek düzeyde Mg
ihtiva eden serpantin toprakları ve serpantin kaynaklı alüvyal ve kolüvyal alanlar
tamamen orman alanları içerisinde yer almışlardır. Maki vejetasyonu içinde
bulunan örnek alanlarda serpantin anakayaya ve serpantinden oluşmuş bir toprağa
rastlanmamıştır.
f. Sodyum
Defne alanlarının topraklarının sodyum içeriklerine göre sınıflandırması
sonucu bu alanların %85,62’sinin düşük, %12,33’ünün orta ve %2,05’inin yüksek
düzeyde sodyum içeren topraklar sahip oldukları anlaşılmıştır (Şekil 35).
Maki ve orman alanlarındaki toprakların sodyum düzeylerine göre
dağılımları ise hemen hemen aynıdır (Şekil 35).
Örnek Alanların Sodyum İçeriği (%)
85,62
12,33
2,05
Genel
85,71
11,43
2,86
Orman
13,16
85,53
1,31
Maki
0,00
20,00
40,00
60,00
80,00
%
Düşük Yüzde
Orta Yüzde
Yüksek Yüzde
Şekil 35. Defne alanları topraklarında sodyum içerikleri
Figure 35. Sodium content of Bay Laurel soils
69
100,00
Görüldüğü gibi defne alanları çok büyük bir oranda (%85,62) düşük
sodyum içeren topraklar üzerinde yayılmışlardır.
Toprakta sodyum, değiştirilebilir katyon durumunda veya sodyumun suda
çözünebilir tuzları halinde (Na2CO3, Na2SO4 ve NaCl gibi) bulunur (Kantarcı,
1987). Bu nedenle topraktaki yüksek sodyum tuzluluk problemini doğurmaktadır.
Ancak, sodyum düzeylerinin düşük olduğu defne alanlarında tuzluluk problemiyle
de karşılaşılmamıştır (toprak tuzluluğu bölümüne bakınız).
Kantarcı (1987), toprakta ayrışma sonucunda serbest kalan sodyum
katyonlarının yağış suları ile yıkanıp gittiğini bildirmektedir.
Çalışma alanındaki defne topraklarının çok büyük bir bölümü düşük
sodyum içeriğine sahiptir (Şekil 35). Gerek maki gerek orman alanlarında aynı
şekilde %86’ya yakın oranda düşük sodyum tespit edilmiştir. Ancak bu sonuç Özel
ve ark.’nın (2006) Ege Bölgesi maki alanlarında yaptıkları çalışmanın sonuçları ile
de örtüşmektedir. Bu bağlamda yöre topraklarının düşük sodyumlu olduğu
düşünülebilir.
Sonuç olarak defnenin yayılış gösterdiği örnek alanların büyük
çoğunluğunda dere veya benzeri bir suya yakınlık bulunmaktadır. Tatlı suya yakın
olmayan örnek alanlarda ise denize yakınlık bulunmaktadır ki İbaoğlu’nun 1998’ de
yaptığı çalışmada belirttiği gibi Defne yapraklarıyla hidrosentez yapabilmekte yani
havadaki suyu alabilmekte ve bu bağlamda su ihtiyacını karşılayabilmektedir.
Nitekim özellikle Muğla ilinin denize bakan yamaçlarında (Güney bakılar dahil)
oldukça yoğun defne populasyonlarıyla karşılaşılmaktadır ki bu alanlarda her hangi
bir akarsu veya kaynak bulunmamaktadır. Ancak denizden gelen nemli rüzgarlar
türün su ihtiyacını büyük oranda karşılamaktadır. Ayrıca defne’nin en yoğun
bulunduğu anakayaların en önemli özelliği kalker anakaya, kırmızı Akdeniz
toprakları) kaya çatlaklarında ve altlarında suyu koruyabilmeleridir. Bu tür
alanlarda bulunan defneler başka bir su kaynağına ihtiyaç göstermeden havadaki su
ve kaya içindeki suyla yetinebilmektedirler.
İsrail’de yapılan çalışmalarda da üst Gallile Bölgesinin, bölgenin en nemli
alanı olduğu ve Laurus nobilis’in burada; Rhamnus alaternus L., R. punctatus
Boiss., Eriolobus trilobatus (Poiret) Roemer, Acer obtusifolium Sibthorp & Smith,
Crataegus azarolus L., C. monogyna Jacq., Hedera helix L., Ruscus aculeatus L.,
Paeonia mascula Miller türleriyle birlikte bulunduğu, kurak olan Judean Dağlarında
ise Laurus nobilis L.’ye rastlanmadığı belirtilmektedir.
Maki alanlarındaki defne’nin yayılış alanlarında örnek alanların çoğunluğu
alt yamaç ve vadi içi olmasına karşın, daha çok kozmopolit türlerin baskınlığı
dikkati çekmektedir. Su seven ve bulunduğu ortamda suyun varlığını temsil eden
Myrtus communis, Vitex agnus-castus L., Nerium oleander L. gibi türlerin
frekansları beklenenden daha düşük kalmıştır. Bu durumun tahribattan
70
kaynaklandığı düşünülebilir. Nitekim tahribat göstergesi olan Carduus
pycnocephalus L. ve Picnomon acarna (L.) Cass. gibi bazı dikenli Compositae
familyası üyelerinin frekanslarının yüksek olması da bunu göstermektedir. Bilindiği
gibi maki vejetasyonu orman alanlarının tahribi sonucu ortaya çıkmış klimax
benzeri bir formasyondur. Bu alanlarda otlatma başta olmak üzere birçok tahrip
faktörü bulunmaktadır. Ancak defne bulunan maki alanlarında tahribatın biraz daha
fazla olduğu görülmektedir. Zira mevcut tahrip faktörlerine bir de defne toplama
aktivitelerinin etkisi eklenmektedir.
71
6. ÖNERİLER
Defne alanları her geçen gün azalmaktadır. Her ne kadar defne ile ilgili
geçmişe dayalı envanter bilgileri yoksa da ilgili kişilerin gözlemi Defne’nin giderek
tahrip edildiğidir. Defne ile ilgili çalışmaların azlığı ve defne envanteri konusunda
net bilgilerin olmayışı hiç şüphesiz Defne’nin tahribinde önemli bir rol
oynamaktadır. Orman İşletme Şefliklerinin Defne Kesim Planlarına bakıldığında
genellikle gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu nedenle defne kesim planlarına
altlık olacak envanter verileri konusundaki araştırmalar acil olarak tamamlanmalı ve
uygulamaya konmalıdır. Planların uygulanması konusunda titizlik gösterilmeli,
defne kesimleri mutlaka planlanan yerden yapılmalı, diğer yerlerden kesilen
defneler satın alınmamalıdır.
Ayrıca doğadan toplamayı ve dolayısıyla doğal defne alanlarının üzerindeki
baskıyı azaltmak için mutlaka yetiştirme çalışmalarına başlanmalı ve defne toplayan
köylüler bu iş için teşvik edilmelidir.
Defne yetişme muhiti analizine göre Batı Anadolu’daki doğal defnenin
bulunduğu örnek alanların büyük bir çoğunluğu :
• 0-600 m yükseltiler arasında,
• Gölgeli (D, K, KD, KB) bakılarda,
• Dere içi, dere yamacı, alt yamaç, düzlük vb alanlarda,
• Ortalama yıllık sıcaklıkları 14-15 ºC civarında olan yerlerde,
• Yıllık toplam yağış miktarları 600-2000 mm arasında olan,
• Kurutucu rüzgar almayan, dolayısıyla hava nemi yüksek olan,
• Kireçtaşı ve mikaşist anakayalar ile Alüvyal ve Kolüvyal anamateryaller
üzerinde,
• Pistacia terebinthus L. Quercus coccifera L. Tamus communis L. Styrax
officinalis L., Smilax excelsa L., Campanula lyrata Lam., Asparagus
acutifolius L., Cistus creticus L., Phillyrea latifolia L., Dactylis glomerata
L. gibi türlerin yaygın olduğu,
• Balçık topraklar (orta tekstürlü topraklar),
• Gerek mutlak, gerek fizyolojik olarak derin ve pek derin topraklar,
• Az veya orta taşlı topraklar,
• Nötr veya hafif alkali reaksiyonlu topraklar,
• Tuzsuz topraklar üzerinde yer almaktadır.
Bundan sonra Batı Anadolu’da defne ile yapılacak kültür ve
ağaçlandırma çalışmalarında defnenin doğal yayılış sahalarının bu özellikleri
dikkate alınmalıdır.
72
ÖZET
Batı Anadolu dağların denize dik uzandığı ve bu yüzden ekolojik koşulları
ve vejetasyon yapısı kendine özgü olan bir bölgemizdir. Genel olarak Akdeniz
iklim tipinin etkisi altındadır.
İklim verileri altı il ve iki ilçeden alınmış olup, bunlar Muğla, Aydın, İzmir,
Manisa, Balıkesir, Çanakkale illeri ile Bandırma ve Marmaris ilçeleridir. Yapılan
iklim analizlerinde istasyonların yarı kurak ve yarı nemli Akdeniz iklim tipine sahip
olduğu ve bütün istasyonlarda yazın kuvvetli su açığı bulunduğu görülmüştür.
Toplam 150 adet örnek alanda ölçüm ve gözlem yapılmıştır. Örnek alanlar
defnenin bulunduğu alanlardan seçilmiş olup, örnek alanın fizyografik faktörleri,
bazı toprak özellikler ile alanda bulan bitki türleri kaydedilmiş ve açılan toprak
çukurundan toprak örnekleri alınmıştır.
Elde edilen verilere göre defne alanları 0-932 m’ler arasında, ağırlıklı
olarak gölgeli bakılarda ve genellikle dik eğimli yerlerde yayılış göstermektedirler.
Ancak yayılış alanlarında suyun ve/veya hava neminin mutlaka olması gerekir.
Anakaya açısından 17 farklı anakayada görülmekle birlikte en fazla
kireçtaşı ve mikaşist anakaya ile alüvyal ve kolüvyal anamateryaller üzerinde
rastlanmıştır. Buna bağlı olarak da daha çok balçık topraklarda yaygındır.
Defne alanları büyük oranda mutlak ve fizyolojik toprak derinliği açısından
derin topraklara sahip alanlar üzerinde yayılmıştır.
Defne alanlarındaki toprakların tamamı tuzsuzdur ve tuzluluk problemi
yoktur.
Fitososyolojik olarak defne toplulukları genel olarak Quercetalia (etea)
ilicis ordo ve sınıfı ile Querco-Carpinetalia’ ordosunun karakteristiklerini
taşımaktadırlar. Alyans olarak ise Oleo-Ceratonion ile Quercion Frainetto ve
Carpino - Acerion alyansları baskın durumdadır.
73
SUMMARY
West Anatolia region in that mountains lay down right to sea therefore
ecological conditions are very special is a very peculiar region. The region is under
influence os Mediterranean climate type generally.
Climatic data has been obtained from eight stations those are Muğla, Aydın,
İzmir, Manisa, Balıkesir, Çanakkale provinces and Marmaris and Bandırma
districts. According to Thornwaite method, all stations have Mediterranean climate
type and a big lack of water in summer time.
It has been studied on totally 150 sampling area, measurement and
observation were carried aout. Sampling areas are in Bay Laurel distribution area on
those physiographic properties, climatic properties, soil properties and vegetation
characteristics have been examined.
According to data Bay Laurel area is between 0-932 m, in shady aspects
and step slopes in West Anatolia, Its distribution area is related to water (in soil or
in weather) everytime.
It can be seen on different parentrocks such as limestone, micaschist, and
on alluvial and kolluvial material. Thus the most common soil type is loamy soils in
distribution area. Those are mostly deep soils either absolute or physiologically.
There is not any salt porblems.
Phytosociologically Bay Laurel communities have Quercetalia (-etea) ilicis
class and ordo characteristics and Querco-Carpinetalia ordo characteristics. The
communities can be discussed in Oleo-Ceratonion and Quercion Frainetto and
Carpino - Acerion alliances.
74
KAYNAKLAR
ACAR, İ., 1987. Defne (Laurus nobilis L) Yaprağı ve Yaprak Eterik Yağının
Üretilmesi ve Değerlendirilmesi. Ormancılık Araştırma Enstitüsü Yayınları
Teknik Bülten Serisi No : 186. Ankara.
ACAR, İ., 1988. Türkiye’deki Yayılışı İçerisinde Akdeniz Defnesi (Laurus nobilis
L.)’nin Yaprak Kalitesi Üzerine Araştırmalar. Ormancılık Araştırma
Enstitüsü Yayınları Teknik Bülten Serisi No :202. Ankara.
AJI, A., 2006. Defne Yaprağı Dış Satımı. Sinop İli’nde Yetişen Odun Dışı Orman
Ürünleri Ve Değerlendirme Olanakları Paneli. 5-6 Nisan 2006.
AKMAN, Y., 1990. İklim ve Biyoiklim. Palme Yayınları. Mühendislik Serisi.
Ankara.
AKMAN, Y., 1995. Türkiye Orman Vejetasyonu. Ank. Uni. Fen Fak. Botanik
Anabilim Dalı. Ankara.
ALÇITEPE, E, 2004. V. Ulusal Ekoloji ve Çevre Kongresi 5-8 Ekim 2004. Abant
İzzet Baysal Ünv. ve Biyologlar Derneği. Abant-Bolu. Bildiri Kitabı (Doğa
ve Çevre).:67-68. S.
ANONİM, 1993. Soil Survey Division Staff. Soil Survey Manual. Soil
Conservation Service. U.S. Department of Agriculture Handbook 18.
ANONİM, 1995. Orman Tali Ürünlerinin Üretim ve Satış Esasları Hakkında 283
Sayılı Yönetmelik 20.03.1995. Ankara.
ANONİM, 2006. Guidlines for Soil Description. Fourth Edition. Food and
Agriculture Organization of The United Nations (FAO). Rome.
ANONİM, 2007a. Understanding A Soil Analysis. AgSource Haris Laboratory
Services. Technical Bulletins.
ANONİM, 2007b. Explanation of Exchangeable Cation Analysis and
Interpretation. Soil Survey in NSW.
ATALAY, İ., 1994. Türkiye Vejetasyon Coğrafyası. Ege Üniversitesi Basımevi.
İzmir.
ATALAY, İ., 2002. Türkiye’nin Ekolojik Bölgeleri. Orman Bakanlığı Yayın No:
163. İzmir.
ATALAY, İ., 2006. Toprak Oluşumu, Sınıflandırılması ve Coğrafyası. T.C. Çevre
ve Orman Bakanlığı Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü
Yayını. 3. Baskı.
AYIK, C., 1985. Yetişme Muhiti Değerlendirmesinin Metod ve Kriterleri. Kavak
ve Hızlı Gelişen Yabancı Tür Orman Ağaçları Araştırma Enstitüsü Dergisi.
İzmit.
75
KAYNAKLAR (devam)
BAŞ N., GÜLER, S., 2006. Defneliklerde Alan ve Servet Envanteri ile
Faydalanmanın Düzenlenmesi. 1. Uluslararası Odun Dışı Orman ürünleri
Sempozyumu. Bildiriler kitap CD’si. 1-4 Kasım 2006. Trabzon.
BİLGİN, F., ŞAFAK, İ., KİRACIOĞLU, Ö, 2005. Ege Bölgesinde Defne
Üreticiliğinin Sosyo-Ekonomik Önemi ve Üretici Profilinin Belirlenmesi.
Ege Ormancılık Araştırma Müdürlüğü Yayınları. Teknik Bülten Serisi.
No:28, İzmir.
BİLGİN, F., PARLAK, S., KAYMAKÇI, E. 2006. Yaprak Üretimi Amacıyla
Defnelik (Laurus nobilis L.) Tesisi. Ege Ormancılık Araştırma Müdürlüğü.
Teknik Bülten Serisi. No:33. İzmir.
BREMNER, J., M., 1965. Total Nitrogen In ; Methods of Soil Analysis (Edit C. A.
Black) Part 2. Amer. Soc. Of Agr. Inc. Publisher. Madison, Wisconsin.
CENGİZ, Y., 1979. Akdeniz Defnesi (Laurus nobilis L.. Ormancılık Araştırma
Enstitüsü Yayınları. Teknik Rapor Serisi No:5. Ankara.
CEYLAN, A. ÖZAY, N. 1990. Defne Yapraklarında (Folia Lauri) Ontogenetiksel
Kalite Araştırması. E.Ü. Ziraat Fakültesi Dergisi Cilt:27. Sayı 3. 71-77. S.
CHRISTODOULAKIS, NS., FASSEAS, C., 1990. Air Pollution Effects on the
Leaf Structure of Laurus nobilis, An Injury Resistant Species. University of
Athens. Institute of General Botany. Athens.
ÇEPEL, N., 1966. Orman YETİŞME Muhiti Tanıtımının Pratik Esasları ve Orman
Yetişme Muhiti Haritacılığı. Kutulmuş Matbaası. İstanbul.
ÇEPEL, N., 1988. Toprak İlmi. İ.Ü. Yayın No : 3416.Orman Fak. Yayın No : 389.
İstanbul.
ÇEPEL, N., 1995. Orman Ekolojisi 4. Baskı. İ. Ü. Yayın No: 3886. Orman
Fakültesi Yayın No:433. İstanbul.
DANIN, A., 1992. Flora and Vegetation of Israel and Adjacent Areas.
www.botanic.co.il/a/articls/WebsiteVegIsr.htm Erişim: 30/11/2007
DAVIS, P.,H., 1982. Flora of Turkey and East Aegean Islands, Edinburgh
University Pres, Birmingham.
DEMİRİZ, H., 1956. Laurus nobilis ile Myrtus communis’in Anadolu’nun Kuzey
ve Güney Kıyılarında Bir Arada Bulunuşu Üzerinde Ekolojik Müşahadeler.
İ. Ü. Fen Fak. Mec., Seri B. 21 (4). 237-266. S. İstanbul.
EFE, R., 2004. Biyocoğrafya. Çantay Kitapevi. Balıkesir.
ERDOĞAN, B. 1990. İzmir-Ankara Zonu İle Karaburun Kuşağının Tektonik
İlişkisi. MTA Dergisi. 110, 1-15. S.
76
KAYNAKLAR (devam)
ESTAPHAN, J., 2002. Report On Organic Agriculture in the Mediterranean Area.
Sayfa 109-120. CIHEAM-IAMB. Bari.
Forestbiota 2004. www.forestbiota.org/ docs/eee_ Habitat Classification
ForestBIOTA.pdf. Erişim: 12/11/2007
GEMİCİ, Y., SEÇMEN, Ö., YILMAZER, Ç., 1990. Batı Anadolu Orman ve
Maki Vejetasyonunun Ekolojik ve Sosyolojik Özellikleri. X. Ulusal
Biyoloji Kongresi. Erzurum.
GEMİCİ, Y., ŞIK, L.,1992. Türkiye Florasında Endemizm. Tarım ve Köy, Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı Dergis. Sayı:74 11-12. S.
GÖKER,Y., ACAR, İ., 1983. Orman Yan Ürünlerinden Akdeniz Defnesi (Laurus
nobilis L.). İ. Ü. Orman Fakültesi Dergisi. Cilt: 33. Seri: B. Sayı: 1.
İstanbul.
GÖKMEN, H., 1973. Kapalı Tohumlular 1. Cilt. Şark Matbaası. 576 s. Ankara.
GÜLÇUR, F., 1974. Toprağın Fiziksel ve Kimyasal Analiz Metodları. İ.Ü. Yayın
No:1970. Orman Fakültesi Yayın No : 201. İstanbul.
GÜLER, S, BAŞ N., 2006. Defne (Laurus nobilis L.) Yaprak Verimi Tahmininde
Yeni Bir Yaklaşım. 1. Uluslararası Odun Dışı Orman ürünleri
Sempozyumu. Bildiriler Kitap CD’si. 1-4 Kasım 2006. Trabzon.
GÜLTEKİN, İ., 1997. Defne Yapraklarında (Folia Lauri) Ontogenetik ve
Morfogenetik Variyabilite. E.Ü. Ziraat Fakültesi. Yüksek Lisans Tezi.
(Yayımlanmamış)
HELVACI, C., 2003. Türkiye Borat Yatakları. Jeolojik Konumu, Ekonomik
Önemi ve Bor Politikası. BAÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi. 5.1. 1-38. S.
IRMAK, A., 1966. Orman Ekolojisi. İ. Ü. Yayın No: 1187. Orman Fakültesi Yayın
No:104. İstanbul.
İBAOĞLU, A. K., 1998. “Defne (Laurus nobilis L.) Yaprağından İzole Edilen
Yüksek Hidroskopluğa Sahip Pigmentlerin Yaprakta “Hidrosentez” Yapma
Olasılığı. XIV. Ulusal Biyoloji Kongresi. 7-10 Eylül 1998. Samsun. Cilt II,
104-115 S.
JACKSON, M., 1958. Soil Chemical Analysis. University of Nebraska. Collage of
Agric.. Department of Agrinomy Lincoln. Page : 72. Nebrasca.
KACAR, B.,1993. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri. A.Ü. Zir. Fak. Eğitim
Erş. Ve Gel. Vakfı Yayın No :3. Bizim Büro Basımevi. Ankara.
KANTARCI, M. D., 1980. Belgrat Ormanı Toprak Tipleri ve Orman Yetiştirme
Ortamı Birimlerinin Haritalanması Üzerine Araştırmalar. İ. Ü. Yayın
No:2636. Orman Fakültesi Yayın No: 275. İstanbul.
77
KAYNAKLAR (devam)
KANTARCI, M. D., 1982. Akdeniz Bölgesinde Doğal Ağaç ve Çalı Türlerinin
Yayılışı ile Bölgesel Yetişme Ortamı Özellikleri Arasındaki İlişkiler. İ. Ü.
Yayın No: 3054. Orman Fakültesi Yayın No: 330. İstanbul.
KANTARCI, M. D., 1987. Toprak İlmi. İ. Ü. Yayın No : 3444. Orman Fak. Yayın
No : 387. İstanbul.
KANTARCI, M. D., 1991. Akdeniz Bölgesinin Yetişme Ortamı Bölgesel
Sınıflandırması. T. C. Tarım Orman ve Köy İşleri Bakanlığı Orman genel
Müdürlüğü Yayınları. Sıra No: 668. Seri No: 64. Ankara.
KANTARCI, M. D., 2005a. Orman Ekosistemleri Bilgisi, İ. Ü. Yayın No: 4594,
Orman Fakültesi Yayın No: 488, İstanbul.
KANTARCI, M. D., 2005b. Türkiye’nin Yetişme Ortamı Bölgesel Sınıflandırması
ve Bu Birimlerdeki Orman Varlığı ile Devamlılığının Önemi. İ. Ü. Yayın
No: 4558. Orman Fakültesi Yayın No: 484. İstanbul.
KASAPLIGİL, B., 1951. Umbellularia californica ve Laurus nobilis Üzerine
Morfolojik ve Ontogenetik Çalışmalar. Kaliforniya Üniversitesi. Berkeley.
KILCI, M., SAYMAN, M. ve AKBİN,G., 2003. Orman Ekosistemi ve Toprak
Etüdü,Orman Bak. Yayın No: 187. İzmir Orman Toprak Lab. Yayın No:17.
İzmir.
MTA Enstitüsü Yayınları, 1973. 1:500 000 Ölçekli Türkiye Jeoloji Haritası-İzmir.
Ankara.
MTA Enstitüsü Yayınları, 1974. 1:500 000 Ölçekli Türkiye Jeoloji HaritasıDenizli. Ankara.
MTA Enstitüsü Yayınları, 1987. 1:500 000 Ölçekli Türkiye Jeoloji Haritasıİstanbul. Ankara.
MTA Genel Müdürlüğü, 2002. Türkiye Jeoloji Haritası-Denizli. Ankara.
MTA Genel Müdürlüğü, 2002. Türkiye Jeoloji Haritası-İstanbul. Ankara.
MTA Genel Müdürlüğü, 2002. Türkiye Jeoloji Haritası-İzmir. Ankara.
Multilingual Multiscript Plant Names Database Web Sitesi
www.Natura 2000, Web Sayfası Erişim: 27/10/2007
Orman Genel Müdürlüğü Üretim Pazarlama Dairesi Başkanlığı 20. 03.1995
Orman Tali Ürünlerinin Üretim ve Satış Esasları Tebliğ 283
ÖRS, B., 2006. Orman Tali Ürünleri Uygulamalarımız. Sinop İli’nde Yetişen Odun
Dışı Orman Ürünleri Ve Değerlendirme Olanakları Paneli. 5-6 Nisan 2006.
78
KAYNAKLAR (devam)
ÖZEL, N., ALBAYRAK AKBİN, N., ALTUN, N., ÖNER, H., AKBİN, G.,
2006. Ege Bölgesi Maki Alanlarında Bitki Toplumları İle Yetişme
Ortamları Arasındaki İlişkiler. Ege Ormancılık Araştırma Müdürlüğü.
Teknik Bülten serisi No. 31. İzmir.
ÖZKAN, K., 2006. Beyşehir Gölü Havzası yetişme Ortamı Yöreler Grubunda
Fizyografik Yetişme Ortamı ile Ağaç ve Çalı Tür Çeşitliliği Arasındaki
İlişkiler Analizi. Anadolu üniversitesi. Bilim ve Teknoloji Dergisi. Cilt : 7.
sayı: 1. 157-166. Eskişehir.
PARLAK, S., 2007. Defne (Laurus nobilis L.)’nin Tohumla ve Çelikle Üretimi
Esaslarının Belirlenmesi Üzerine Araştırmalar. Doktora Tezi. KTÜ Fen
Bilimleri Enstitüsü. (Yayımlanmamış)
RHIZOPOULOU, S., 2004. Symbolic plant(s) of the Olympic Games. Journal of
Experimental Botany. 55(403):1601-1606.
RHIZOPOULOU, S., MITRAKOS, K., 1990. Water Relations of Evergreen
Sclerophylls. I Seasonal Changes in the Water Relations of Eleven Species
from the Same Environment.
SAATÇİOĞLU, F.,1976. Silvikültürün Biyolojik Esasları ve Prensipleri, İ.Ü.
Yayın No: 222 İstanbul.
SEÇMEN, Ö. GEMİCİ, Y., GÖRK, G., BEKAT, L., LEBLEBİCİ, E., 1992.
Tohumlu Bitkiler Sistematiği (Ders Kitabı). Ege Üniversitesi Fen Fakültesi
Kitaplar Serisi No:116. Ege Ünv. Basımevi. Bornova-İzmir.
VALLİNİ, G.; PERA, A.; VALDRİGHİ, M.; GİOVANNETTİ, M., 1993.
Influence of humic acids on laurel growth, associated rhizospheric
microorganisms and mycorrhizal fungi. Biology and Fertility of Soils.
Vol:16, Number:1 / June. ISSN: 0178-2762 (print) – 1432-0789 (online).
WALTERS, S. M.,ALEXANDER, J. C. M., BRADY, A., BRICKELL, C. D.,
CULLEN, J., GREEN, P. S. HEYWOOD, V. H., MATTHEWS, V. A.,
ROBSON, N. K. B., YEO, P. F. ve KNEES, S. G., 1998. The European
Garden Flora. Volume III. Dicotiyledons (Part I). Cambridge University
Pres. 556 s.
79

Benzer belgeler