SOYKIRIM TAC RLER VE GER EKLER

Transkript

SOYKIRIM TAC RLER VE GER EKLER
I
DERİN YAYINLARI: 128
II
DERİN YAYINEVİ
Molla Fenari Sokak,
Der Han 40-42,
34410 Cağaloğlu – İSTANBUL.
Tel: (0212) 527 01 65 – 511 51 90
Belgegeçer: (0212) 511 47 76
www.deryayinevi.com
e-posta:[email protected] / [email protected]

Derin Yayınları Der Yayınevi'nin tescilli bir markasıdır.

YAYIN NO: 128

Basım:
Eren Ofset.
Topkapı-İSTANBUL.

ISBN 978-9944-250-35-1

© DERİN YAYINLARI - 2008
Copyright © Bu kitabın, Türkiye’de yayın hakları Derin Yayınları’na aittir.
Her hakkı saklıdır. Yayınevimizden yazılı izni alınmadan kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz. Hiçbir şekilde kopya edilemez; fotokopi, faksimile
veya başka bir şekilde çoğaltılamaz ve yayınlanamaz.
III
Oğlum Kâzım‟a ve
“doğru olanları” savunanlara!
IV
ĠÇĠNDEKĠLER
ÖNSÖZ ..........................................................................................................IX
YAZARIN ÖN YAZISI ....................................................................................XI
1. BÖLÜM: TARĠHÎ ĠDDĠALAR (Toprak sahipliği vb iddialar) ........................ 1
2. BÖLÜM: OSMANLILARIN MĠLLETLERE DAVRANIġLARI ..................... 7
3. BÖLÜM: DOSTANE ĠLĠġKĠLER
(Osmanlının, Ermeni ve Yahudilerle dostlukları) ....................... 15
4. BÖLÜM: ĠSYAN EDEREK MASUMĠYET ve SADAKAT ARZI ................ 19
5. BÖLÜM: HARĠKA MĠSYONERLER ........................................................ 27
6. BÖLÜM: YOBAZLIK ve ANARġĠ ĠÇĠN ĠLÂHĠYAT .................................. 45
7. BÖLÜM: GERÇEKLERĠN SAPTIRILMASI DÜġMANLIK YARATIR ..... 53
8. BÖLÜM: FĠTĠLĠ ALINMIġ OTONOMĠ (Amaç mı, bahane mi?) ................ 63
9. BÖLÜM: MEZALĠM ve GADDARLIK – Van ve diğerleri ....................... 69
10. BÖLÜM: SAVAġ MEYDANLARINDA
(Sarıkamış, Çanakkale, Süveyş) ............................................. 89
11. BÖLÜM: PETROL SAHALARININ HÜRRĠYETĠ.................................... 95
12. BÖLÜM: PARA OLMADAN PARA ĠÇĠN SAVAġMAK .......................... 99
13. BÖLÜM: ORDULAR ve SĠLAHLARI ................................................... 109
14. BÖLÜM: GEÇĠCĠ ĠSKÂN ve TEHCĠR
(Varışlar – Kayıplar – Çelişkiler)............................................ 133
15. BÖLÜM: NÜFUS SAYIMLARINDA ÇELĠġKĠLER –
MATEMATĠKSEL TAHMĠN ................................................... 149
16. BÖLÜM: PROPAGANDA ÜRÜNLERĠ
(Mavi Kitap, Morgenthau‟ın Hikâyesi, Basın) ........................ 157
17. BÖLÜM: TARĠHĠ SAPTIRMAK ĠÇĠN ĠSPATLANMIġ
SAHTEKÂRLIKLAR ............................................................. 193
18. BÖLÜM: HAYIR ve YARDIM KURUMLARI HAKKINDA .................... 207
19. BÖLÜM: AÇLIK ve SALGIN HASTALIKLAR ..................................... 223
20. BÖLÜM: ERMENĠ CUMHURĠYETĠ
(Kısa ömürlü mü, yoksa kısa görüşlü mü?) ........................... 231
V
21. BÖLÜM: DAġNAKLARIN ÇELĠġKĠLĠ BAĞLILIKLARI
(Rusya>Britanya + Fransa > Sovyet Rusya >
Nazi Almanya > ABD) ........................................................... 245
22. BÖLÜM: KATCHAZNUNĠ: “DAġNAK PARTĠSĠNĠN YAPACAĞI
BAġKA BĠR ġEY KALMADI” DERKEN HATALI MI,
YOKSA KÂHĠN MĠYDĠ? ........................................................ 253
23. BÖLÜM: A.A. LALAYAN’ın MAKALELERĠNDEN ALINTILAR .......... 275
24. BÖLÜM: ERMENĠ LOBĠ VE DĠASPORA TEġKĠLÂTLARININ
BAġARILARI ........................................................................ 301
25. BÖLÜM: AYIPLANACAK HUKUK ve MAHKEME HĠLELERĠ ............ 325
26. BÖLÜM: VAR veya YOK OLMA ANLARI ........................................... 339
27. BÖLÜM: TALANDA ORTAK fakat PAYLAġIMDA RAKĠP ................. 347
28. BÖLÜM: TÜRKLER – ERMENĠLER ĠLGĠNÇ YORUMLAR
(İzmir Yangını vb) .................................................................. 363
29. BÖLÜM: ESKĠ GAZETE HABERLERĠNDEN BAġLIK – ALINTILAR .. 393
30. BÖLÜM: MEVCUT DURUM VE SONUÇ ............................................. 401
SOYKIRIM YALANI ĠÇĠN ARġĠVE GEREK KALMADI <İnternet yazı>: ... 426
KULLANILAN KAYNAKÇALAR hk. AÇIKLAMA ve NOTLAR ................ 453
KAYNAKÇA................................................................................................ 466
AD DĠZĠNĠ .................................................................................................... 477
VI
ÖNSÖZ
Yaklaşık bir hafta önce sabah evimden çıkmak üzereyken, Sn. Şükrü
Server Aya beni telefonla aradılar. Yeni kitabının basılacağını, bu konuda yardımcı olmam için görüşmek istediğini söylediler. Sayın Aya ile birkaç yıl önce,
bir Ramazan iftar yemeğinde tanışmıştık ve o yemekte, konuşmacı olarak
Türk Tarih Kurumu başkanı Sn. Prof. Yusuf Halacoğlu da vardı. Konuşmasını
takiben orada bulunan davetlilere “Şimdi avukat Keğam Karabetyan‟ı mikrofona davet ediyorum” dedi. Konuşmadan sonra, Sayın Aya yanıma geldi, tebrik
etti ve tanışmış olduk. Kendisini, ülkesini sever, dürüst, insan ayırımı yapmadan tüm insanları seven bir kişi olarak gördüm ve tanıdım. Bugüne kadar da
bu diyalogumuz çok iyi bir ortamda devam etmektedir. Daveti üzerine, bürosuna gittiğimde, çıkaracağı yeni bir kitap için “ÖNSÖZ” yazmamı teklif ettiler. Ben
de, samimiyet ve dürüstlüğünü bildiğim için kabul ederek bu satırlarımla, sizlerle duygularımı paylaşıyorum.
Ben de Türkiye‟nin bir çocuğu ve bu vatanın bir evlâdı olarak, ailemden de aldığım terbiyenin bana verdiği bilgi ve tecrübe ile meslekî kariyerim
ve çalışmalarımın ışığında, birkaç cümle yazmayı onur kabul ettim.
Bizler, yaklaşık bin yıldır birlikte yaşadık, bir birimizin ekmeğini aynı
sofrada ve yemekte yedik, gerektiğinde paylaştık. Yüzyıllarca birbirimize
yardımcı olduk. Gerek Osmanlı İmparatorluğunda, gerekse cumhuriyet döneminde birlikte Devletimize, Aziz Türk Milletine hizmetlerde bulunduk. Ancak dış güçler Osmanlı İmparatorluğunu parçalamaya çabaladılar ve maalesef bunu yapmak için bazı bölgelerde Ermenileri tahrik edip maşa olarak
kullandılar. İçte ve dışta güvenliğini sağlamak için yasalar çıkaran Osmanlı
İmparatorluğu “Tehcir Yasasını” çıkarmış ve uygulamaya koymuştur. Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak isteyen güçler, doğuda Ruslar, güneyde
Fransızlar ve İstanbul‟da İngilizler olmuştur. Maalesef, doğuda Ruslar, güneyde Fransızlar Ermenilere kendi asker elbiselerini giydirerek tahrik etmişler ve maşa olarak kullanmışlardır. 1915 olayları işte bu dış güçlerin oyunu
olarak ortaya çıkmış, hem imparatorluğu parçalamışlar hem de maşa olarak
kullanılan Ermenilerin yüz binlerce ölümüne sebep olmuşlardır. Osmanlı
İmparatorluğu, çaresizlikler nedeniyle Tehcir Yasasını uygulamıştır.
Oysa o dönemlerde, Osmanlı ordusunda Ermeni subaylar, Ermeni askerler vardır. Devletimin yönetiminde, bürokraside, üst düzeyde görev yapan
Ermeniler vardır. Dolaysıyla, eğer tazminat söz konusu olursa, yukarıda
sayılan dış güçler hem Osmanlı İmparatorluğunun parçalanmasına hem de
Ermenilerin tehcire tabi tutulmasına sebep olmuşlardır. Bu dikkate alınırsa,
ölen Türkler için ve toprak kaybına uğrayan Osmanlı İmparatorluğu için,
Türkiye‟ye bu dış güçler tazminat ödeyecektir. Yine ölen Ermenilerin yakınla-
VII
rı için de, bu dış güçler tazminat ödeyecektir.
Biz Ermeniler, Devletimize ve Ülkemize olan sadakatimiz nedeniyle
“Millet-i Sadıka” unvanını almış bir toplumuz. Yaklaşık geçmişten bu güne
kadar nasıl bin sene birlikte yaşamışsak, ebediyete kadar da Ermeniler ve
Türkler olarak yine birlik ve beraberlik içinde yaşayacağız.
Ben bir Türk Ermeni‟si ve Türk vatandaşı olarak, ancak Anayasanın
66‟cı maddesine göre de bir Türk olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin
başta Cumhurbaşkanı, Başbakanı, ilgili bakanları ve yöneticilerinin de diyalog kapısını açarak barışa karşılıklı el verilmesi, bir komisyon veya daha
geniş bir kurul oluşturularak, her iki taraftan da, tarihçilerin, uzmanların ve
görevlilerin katılımı ile barış ve huzura ulaşılması, evvelâ beni mutlu edecektir. Bu barışın gerçekleşeceğine inanan bir Türk vatandaşıyım. Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül‟ün diyalog ve barış için attıkları adımlar ve Ermenistan‟a yaptığı ziyaret, takdirin üzerindedir.
Bundan böyle diyalog için, barış için, Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin
ve Aziz Türk Milleti‟nin birlik, beraberliği ve bütünlüğü için hizmet veren herkese, Atatürkçü bir görüşe sahip bir hukukçu olarak en içten sevgi ve saygılarımı sunarım.
(Avukat) Keğam Karabetyan
İstanbul, Kasım 2008
VIII
YAZARIN ÖN YAZISI
Bir kitap yazarı olmayı hiçbir zaman düşünmemiştim ama hep iyi kitap
okuru oldum. Meslek icabı neredeyse altmış senedir İngilizce yazıştım, çok
teknik kitap okudum ve tercüme ettim. Ancak ağırlıklı olarak tarihe ve tarih
kitaplarına çok ilgi duydum. Ülkeleri, milletleri tanımak için dünyada gitmediğim ve gezmediğim ülke sayısı fazla değil dersem abartmış olmam. Yurdumu da iyi tanıdım, Anadolu ve Anadolu insanıyla haşır haşır
oldum.
Hayatta çok farklı inanç, ırk ve milliyetlerde insanlarla tanıştım, münasebetlerim hiç bozulmadı zira bence bütün insanlar iyidir, severler ve sevilmekten mutlu olurlar. Okulum Robert Kolej‟de ve çocukluk mahallem Arnavut köy‟de, Rum‟u, Yahudi‟si, Ermeni‟si, Bulgar‟ı, şehirlisi, Karadenizlisi hepimiz birdik! Herkes komşusunu sever, inançlarına saygı duyardı. Arnavut
köy‟de herkesin saçını kesmiş berber Niko, bütün cenazelerde ön saflardaydı! Niko vefat ettiği zaman da, bütün Arnavut köy esnafı kepenk indirmiş,
Kilisede onunlaydı! Kurukahveci Abraham Zovik Efendi çoktan öldü, fakat
oğlu Asadur elan can arkadaşımız! Arnavut köy‟ün ekmeğini at sırtında (1
kuruş kârla bazen da veresiye) satan Karabet efendi ve üç oğlu Hosep,
Norayr, Donik, kasap İraklis ve Yani, balıkçı Tasos, kunduracı Mihal, muhallebici Trifon, sobacı Davit, Doktor Ziver, Doktor Ksantopulos ve birçoğu puslu hatıralarda yaşamaktadırlar. Savaş zamanında, içine süpürge tohumu
katılmış çeyrek ekmeği vesikayla alabildik, çayımızı şekerle değil, kuru
üzümle içtik, çorabımız yamalı, kunduramız pençeli ve kabaralıydı! Fakat
hepimiz, bir birimize karĢı saygılı, hoĢgörülü, onurlu ve yokluklara rağmen mutluyduk!
Hasbelkader, piyasada, okul ve özel hayatımda, “ciğerimin köşesi” gibi
sevdiğim ve çok güvendiğim Ermeni asıllı arkadaşlarım, sanatkârlar, mühendis, mimar, avukat ve diğer mesleklerden tanıdıklarım hep oldu. Bir tanesinin bile “zerre kadar” kötülüğünü, soğukluğunu bile görmedim. Bir gün,
birilerinin “beni bile Ermeni ırkının bir düşmanı” olarak görecekleri aklımın
ucundan geçmezdi! Ancak, 1975‟lerden sonra, ASALA, İntihar Komandoları
falan derken, baktım “Amerika‟da ve gittiğim bazı ülkelerde” Ermenilerin çok
azı Türk ismini duyunca memnun olurken, büyük çoğunluğu aniden 180 derece dönüyor, kabalaşıyor ve adeta hakaret etmeye fırsat kolluyor! Türkiye‟de böyle durumlarla “hiç mi hiç” karşılaşmadım! Zaman süreci içinde,
Amerika, Kanada‟ya göç etmiş Türkiyeli Ermeniler de bazen mesafe koymaya ve bazılarının ev duvarlarını Daşnak – ARF flamaları süslemeye başladı!
Bu nedenlerle, Türk – Ermeni ilişkileri hakkında, özellikle yabancı kaynaklarda çıkan yazılar beni ilgilendirdi. Bu yazılara eğilince, yalnız 1908 – 1950
arası devrede National Geographic dergisinde Türkiye ile ilgili çıkan makalelerde, Türkiye ve Ermeni olaylarının (misyonerlerin anlatımı ile) birkaç bin
IX
sayfa tuttuğunu tespit ettim. Bunların fotokopileri, belki yirmiden fazla yıldır,
kalemle işaretli olarak kitap raflarımda durur! Yüzlerce Türkçe ve İngilizce
kitap da yıllardır okunduktan sonra kütüphanemi süsler.
Uzun yıllar abone olduğum National Geographic dergisi, Mart 2004
sayısının „Türkçe baskısında çiçek ve böceklerle doldurduğu sekiz sayfayı‟,
bütün diğer „yabancı lisan baskılarda, Ermenistan hakkında yapılan güzel bir
tanıtım makalesine ayırmıştı‟. Fotoğraflar ve anlatılanları ilgiyle izlerken,
birden karşınıza Ağrı dağı çıkıyor, buranın Ermenistan toprağı olduğunu,
Türklerin milyon üzerinde Ermeni‟yi soykırımla yok ettiğini öğreniyor ve Türkiye hakkında ağır hakaretlerle karşılaşıyorsunuz! Derginin yardımcı editörü,
çok eskiden beri orada çalışan önemli bir Ermeniydi. Washington büyük
elçimiz, (Faruk Loğoğlu) dergiye itiraz etti, olayı öğrenen ve İngilizce bilen
bazılarımız buradan E-posta yolladı! İstanbul‟daki Türkçe yayın bürosuna
mesajlar yollayarak “bu ne saygısızlıktır, Türkçe dergi başka, diğer lisanlardaki dergiler başka yazıyor” diye şikâyette bulundu fakat sağır kulaklara gitti.
Basınımızın ünlü gazeteleri ve her şeyi bilen duyan muhabirleri “her nedense
bu olayı ve elçimizin protestosunu duymadı, yazmadı”; derginin Türkçe baskısına ilân veren büyük kurumlar da “hiçbir şey olmamış gibi” üç maymun
tavrını yeğledi ve Türkiye‟ye yapılan bu büyük hakaret, milletimizden saklandı ve bir “vatandaş olarak” uykularımı kaçırdı! Bazı ünlü gazetelere para
ödeyerek ''Vatandaşı Tepki Vermeye Çağrı'' ilanı vermek istedim! Özgürlükçü geçinen basınımız (VATAN hariç) ilanımı kabul etmeyi ''sakıncalı buldu”.
(Bu ufak macera hala internet sayfalarında vardır).
Eski okulum Robert Kolej, (yeni adı ile Boğaziçi Üniversitesi) bizleri
“babalar olarak” sayarken, Mezunlar Dergisinde Üniversite'nin akademik
kadroları, TC devletini yazılar ile tenkit ve tezyifte sakınca görmedi! Meşhur
bir konferanslarına, bir sınıf arkadaşımla “dinleyici olarak katılma isteğim”
dahi ret edildi!
Bir vesile ile bu konuda bilgi teatisinde bulunduğum (eski Sağlık – Turizm bakanı) Sayın Bülent Akarcalı, bana “bilgilerimi bir kitaba” dökmemi
önerdiği vakit, esas mesleğim ve akademisyen olmadığım için tereddüt ettim! Sonra, beni şu sözlerle ikna etti: “Şükrü bey, sizin kimseye karşı bir ödeviniz veya mecburiyetiniz yok, tarafsızsınız ve bu nedenle bildiklerinizi
yazmalı, paylaşmalı ve arkanızda bırakmalısınız”!
Doğru söze ne demeli? Elimde mevcut binlerce sayfa kitap ve bilgiyi
yeniden taramaya başladım! Sonradan bana <para almış devlet ajanı>, etiketini koyacaklarını bildiğim için de, binlerce sayfa halis muhlis Türk kaynaklarını ve isimleri, Türk devletinden para almış yabancı inkârcılar olarak reklâm edilen çok muteber bazı yabancı tarihçileri ve değerli eserlerini bir kenara bıraktım!
Bazı “doğrucu Ermeni tarihçilerin veya onları koruyan misyoner ve
başka yazarların” kitaplarını ve kimsenin itiraz edemeyeceği belgelere göz
atarak, bunları pösteki gibi taradım. Üç – dört yıl süren bu araştırma sonucunda, kitaba girebilecek “birkaç bin alıntı”, mozaik parçalar gibi ortaya çıktı.
X
Bunları otuz ayrı konuya tasnif ettim. Her konu-bölüm hakkında, Türkleri
sevmemiş veya düşman olanlar ne yazmışlar, nasıl kahraman olmuşlar (bazı
tarafsız yazıları da katarak) kendi kalemlerinden derledim!
Esas amacım, yabancıyı kendi sözleri ile utandırmaktı. Yabancılar
(eski-yeni) Türkçeyi bilmediklerinden ve sunulan delilleri görmemeyi tercih
ettiklerinden, “bahane bulamayacakları belgelerle” konuya ışık tutmaya
çalıştım.
Sonuç olarak, bu Türkçe kitabın esas babası olan İngilizce “The
Genocide of Truth” (Gerçeklerin Soykırımı) isimli kitap, Sayın Akarcalının
sınıf arkadaşı İst. Ticaret. Üniversitesi Rektörü Sayın Ateş Vuran tarafından,
(birkaç yere danışıldıktan sonra) “Üniversite Yayını olarak” basılmaya değer
bulundu. Dış temsilciklere yönelik bu kitap 2008 yılının başlarında az sayıda
basılarak, 14 Nisan 2008‟de basına tanıtımı resmen yapıldı. Kitap 702 sayfada 1500‟den fazla “kelimesi kelimesine alıntıyı” ve yaklaşık 500 den fazla
belgeden ilginç alıntıları içermektedir. Referans ve dip notları, kaynaklar
açıkça verildiğinden, kimsenin de bu yazılanlara itirazı mümkün değildir!
Görsel ve yazılı basınımız, tanıtıma davetli oldukları halde, ilk defa yapılan
bu kadar kapsamlı bir İngilizce “kaynak kitabını” kamuoyuna duyurmak gereğini pek görmedi! Üniversite kendi bütçesinden bastığı bu kitabın bedelsiz
dağıtımını yaptı ve zaten az basılmış olan mevcudu, kısa zamanda tükendi.
(Belki sponsor bulunursa, yeniden basılacaktır!)
Araştırmacı – yazar olarak katıldığım bazı konferanslarda <soykırım
denebilmesi için, sebep, zaman, araç, gün ve mahal, (birkaç tekil olayda
çocuksu şahadetler dışında) görgü Ģahidi, belge, sayı, her hangi bir mahkeme veya hukukî karar olmadığını, bu olayın dünya çapında bir asırdan
fazla süredir saptırıldığını, 1975’ten sonra yeni amaçlarla pazarlandığını>, anlatmaya çalıştım.
Kişisel düşüncem, Türkiye‟de bu konuyu “bihakkın bilen kişi sayısının
ancak onlarla” ifade edilebileceği ve böyle bir soykırım olmadığı görüşünde
olanların da ağırlıklı olarak Türk belgelerine dayandıkları, yönündedir. Diğer
taraftan, ülkemizde kimi yayın organlarının kalemşorlarını çeşitli yollarla
kendi taraflarına çeken Diaspora grubu, gündelik makale, haberler, köşe
yazıları, yeni roman ve kitap tercümeleri ve tartışmalara kapalı özel konferanslar yoluyla, Türkiye’de büyük bir bilgi kirliliği yaratmıĢ ve vatandaĢlar kime, neye inanacağına ĢaĢırmıĢtır!
Gene kişisel görüşüm, kırk yıldır bu ülkeyi idare eden yönetimlerin “biz
büyük devletiz, bundan bir şey çıkmaz” fikir ve eylem tembelliği içinde, basit
bir sivilcenin “kangrene” dönüşmesinde seyirci kalmaları, bazı lobi şirketlerinin çalışmaları ve özel bazı ödemeler yoluyla, (sivilce veya çıbanı sıkacaklarına) zaman kazanmayı başarı sanmalarıdır. Sayın Tayyip Erdoğan hükümeti, bu konuda, eski yönetimlere kıyasen çok daha cesur ve açık davranmış
olmasına rağmen, bu çalışmaların kapsamı ve başarı şansı belirsizdir çünkü
bu konuda, maalesef kırk yıldır, her hangi bir “devlet stratejisi oluşmamış” ve
dolayısıyla <amaç – yöntem – araç – koordinasyon birliği> veya devamlı-
XI
lığı sağlanmamıştır!
Bunların da, yaşamım süresi içinde sağlanabileceğini sanmıyorum
çünkü değil halk kitleleri, yüksek eğitimli kadrolar, işverenler veya çalışanlar
dahi bilgi karanlığı içinde, gaflet ve ihmale devam ederek, bundan “hiçbir şey
çıkmayacağını veya bir mucize olacağını” sanmaktadırlar. Kangren tehlikesi
maalesef, elan algılanamamıştır!
Konu, sizlerin de kitabı okuyunca anlayacağınız gibi, Ermeni Diasporasından „kimilerinin‟ hamaset, milli Ģuur, dinsel birlik, merhamet, yardım, düĢman Türklerden intikam + toprak + tazminat koparmak öğelerini,
bütün dünyada başarı ile pazarlaması ve benzer faaliyetler sürecindeki büyük
nakit akışlarının içinde, bunlardan, (daha 1915 yılında bir Amerikan gazetesinin yazdığı gibi) kâh dilenerek kâh tehdit ederek, inananlardan para sızdırılması ve Ermenistan dıĢındaki kendi kiĢisel yaĢamlarına, önemli akargelir sağlamasıdır! (Bazı tahminlerde konu ciro, bir milyar Dolara yakındır!)
Her ırkın, milletin içinden çok dürüst ve merhametliler çıkabileceği gibi,
bunun tersi olan katiller ve hırsızlar da çıkabilmektedir. Bireysel olaylar nedeniyle, bütün ırkları, milletleri veya inançları bir kalemde kötülemek veya
aynı kaba koymak, hataların en büyüğüdür. Araştırmamda, en güvenilir
belgeler ve bilgiler, bazı tarafsız cesur ve dürüst Türkiyeli Ermenilerin kurduğu “armenians-1915.blogspot.com” sitesinden temin edilmiştir. Olaya ışık
tutan birçok İngilizce kitap ve belge (kitabım dâhil) bu sitenin elektronik kütüphanesinde, herkes tarafından okunabilir. Sitenin iki buçuk yıl süresinde
çıkardığı yayın sayısı 2700‟ü ve yaklaşık 35.000 sayfayı geçmiştir. İngilizce
bilenler, sitede birçok Türk yazarın da İngilizce yazılarını veya İngilizce yayınlanan Türk gazetelerinin haberlerini her zaman okuyabilmektedir!
Çoğunlukla ABD ve Kanadaki Protestan veya Fransa‟daki Katolik Ermeniler, eğitim sistemlerinin, kilise veya diğer tüm organların beyin yıkaması
ile “böyle bir soykırımın ve Türklerin düşman olduğuna, tazminat almak
haklarının olduğuna” samimiyetle inanmışlardır. Kimseye de ABD vatandaşlarının tazminat haklarının hukuken var olamayacağı söylenmemektedir!
Ermenistan‟daki halk ise, kötü idare altında, olanlara pek ses çıkarmazken
esas “ekmek” kavgasına öncelik vermekte, olup-bitenlere de baĢ sallamaktadır.
Türkiye‟deki (%95‟i Gregoryen mezhebindeki) TC vatandaĢı Ermeniler (veya ekmek parası kazanmak için Türkiye‟ye kaçak giren Ermenistan
vatandaşları) bu olaylardan, yayınlardan, bazı kimselerin sapla samanı
ayırmamasından fevkalâde endiĢededirler. Bu endişeyi, samimiyetle paylaşıyorum. Bu kitaptaki bilgiler de okurun, doğruları “hasım kaynaklardan
öğrenerek bir kanaate varması” için sizlere sunulmaktadır. Kaynak veya
anlatımlarım hakkında tereddüdü olanlar, e-posta ile sorabilirler!
Diaspora Ermenileri, “bütün Türkleri kötü ve katil ilân ederek” ve dün-
XII
yaya nefret satarak kazanç sağlamaktadırlar. Bizler, insancıl zaaf göstererek aynı etik düzeyde mukabele edemeyiz! Ancak bu tehlike, bizleri bilinçlendirmeli, içimizdeki Ermeni vatandaşları korumaya özendirmelidir. Ben bu
olaylara “dürüst ve tarafsız bir insan” olarak yaklaşmaya çalıştım ve bildiklerimi sizlere sundum. Okuyucularımın da düşüncelerimi her şeyden önce
“dürüst insan olarak” paylaşacaklarını umarım! Fikir beyanı serbest olduğuna
göre, bence TC devleti “pasif savunmayı terk edip mukabil atağa geçmediği
ve yabancıları kendi dokümanları ile yalancı durumuna düşürmediği sürece”
bu adi tacizler devam edecektir. Elinizdeki kitaptan da anlaşılacağı gibi, şu
anda mevcut yabancı belgeler, bütün yalanları ve saptırmaları Türk kaynaklarına gerek kalmaksızın açıklamaya fazlasıyla yeterlidir. Çare, ortada olmayan bir suç ve hukuki karar için, bazı mercilere başvurup “suçsuzluk kararı
alabilmek hayali değil”, aksine pratik ve samimi olarak, TC ve milleti aleyhine
Parlamento ve organlarına “karar aldıran devletlerin” bu kararların dayanaklarını makul bir süre içinde TC hükümetinin de bilgisine sunmasını
açıkça istemektir! Bu yabancı organlar suskun kalırlar ve cevap vermezlerse… iftira ettikleri, mukabele ten dünyaya duyurulmalıdır! Sizlerin
de okuyunca takdir edeceğiniz gibi, bu derecede pasiflik ve beceriksizlik beni
bir vatandaş olarak yıllarca utandırdığından bu çalışma ile soruyorum: Beyler, neden korkuyorsunuz? Ömer Seyfettin‟in “Diyet” hikâyesini şimdiye
dek okumadınızsa, 1894‟te Amerikan gazetesine açık mektup yazan
Washington Elçisi (Rum) Mavroyeni bey veya Başkan Wilson zamanında
özür dilemeyen Washington elçisi (Polonyalı Alfred) Ahmet Rüstem Bey
kadar da mı, Türklük onur ve cesaretiniz yok?
Şükrü Server Aya
İstanbul, Aralık 2008
([email protected])
XIII
TEġEKKÜR
TEŞEKKÜR: Sayın Bülent Akarcalı‟ya ve Meral Silâhtaroğlu‟na beni teşvik
ve destekleri, Sayın Nazmi Akın‟a iki kitabımı da okuyarak düzeltmelerdeki
yardımları, sekreterim Serpil Çakır‟a da düzenlemedeki çalışmaları için,
(Kastamonulu) Avukat Keğam Karabetyan‟a ve diğer Ermeni veya Türk (M.
Nuri Yıldırım ve çevresine) cümle dost ve arkadaşlara ve nihayet Sn. İbrahim
Derbeder beye destekleri için teşekkür ederim!
KĠTAP YAZARI
1930 doğumlu olan yazar, dokuz yaşından beri İstanbul‟da yaşamaktadır. Genç yaşlarda babasını kaybetmiştir. Robert Kolej mezunudur. Okul hayatının son
iki yılını, aynı anda iki ayrı işi ve bir okulu idare ederek
yürüttü ve 1953‟te kendi firmasını kurarak, “atölye tezgâhları ve motor bakım ekipmanları” İthalatı ve ticareti
ile iştigal etmiştir.
2000 yılından beri yalnız yaşayan yazarın, Amerika‟da yerleşik bir oğlu, gelini ve iki yetişkin torunu vardır. Tarihe meraklı olan ve bazı yazarlarla bilim adamlarının, kendi bilgi sığlıkları ile okuyucuları aptal yerine koymalarına kızan yazar, İngilizce ana
kitap ve işbu kısaltılmış metin ile, aksini iddia edeceklerin, geçerli belge ile
ispat etmelerini beklemektedir.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
1
1. BÖLÜM
TARĠHÎ ĠDDĠALAR
Ermeniler, Kafkas halklarının sadece birisi olmakla beraber, toprak
sahipliği iddiaları, diğer halklara yaĢam yeri bırakmayacak kadar sınırsızdır.
Sahiplik iddiaları, Nuh‘un gemisinin Ağrı Dağına oturması efsanesine kadar
gerilere gider! Mukaddes kitapların öğretileri doğru olarak kabul edilecek
olursa, Âdem‘in çamurdan yaratıldığını ve hepimizin insanlığın ilk atası Hz.
Ġbrahim‘in soyundan geldiğimizi ve akraba olduğumuzu da kabul etmemiz
gerekir. Zaten, bizlerin Âdem‘in mi, Nuh‘un mu, Ġbrahim‘in devam eden soyları olduğumuz hususu da, hikâyelerin kendileri gibi hayli karıĢıktır. Özetleyecek olursak, bütün din kitapları ancak son buzul çağından sonrasını hikâye ettiğine göre, insanoğlunun dünyadaki varlığı ancak MÖ sekiz – on bin
yıla dayanır, ġu halde, insanoğlunun bu tarihten önce de var olduğu ispatlanırsa, din kitaplarında bahsedilen tanrısal toprak mülkiyetlerinin, hiçbir dayanağının kalmayacağı anlaĢılır.
Van – Yedisalkım yöresinde, T.T.K.‘dan Dr. Oktay Belli tarafından bulunan kaya yazıtları MÖ 7 ila 15 bin yıllarına dayanır. Diğer taraftan, Fransız
Bilimler Akademisinin Cilt. 3, s. 411–420 ‗de paleotik devir arkeologları Prof.
Nur Balkan-Atlı, L. Slimak, H. Roche, D. Mouralis tarafından ortak hazırlanan
bildiriye göre, ‗homo-sapien‘ denilen ilk atalarımızın, tahminen 600.000 yıl
önce Anadolu‘da yaĢadıkları kesindir. Bu nedenle, Ermenilerin, Ġncil‘e dayanarak toprak sahiplik haklarını bir kenara bırakarak, bazı yazarların Ermeniler, Ermenistan ve Aryan ırkı hakkındaki değiĢik görüĢlerini inceleyelim.
―National Geographic‖ dergisi Temmuz 1918, s.59‘a göre, Doğu Anadolu ile Ġran ve Kafkaslar arasındaki bu bölgede eskiden ‗Ermenistan Krallığı‘
vardı. Bölge halkı, Birinci Dünya harbinden önceleri de, çoğunluk olarak Türk
ve Kürt idi. Yüksek dağlarla çevrili bu bölgede insanlar hür olarak yaĢıyorlardı ve dinlerine bağlıydılar.
BaĢka adlarda olduğu gibi, ‗‘Ermenistan‘‘ adı, her hangi bir milleti değil, bölgeyi ifade eder. Ermeniler, kendi lisanlarında kendilerine ‗‘Haik‘‘ derler. ġu halde kendileri ile bölge adı arasında bir alıntı iliĢkisi yoktur. [1]
Diğer bir iddia da, Ermenilerin Van kalesindeki bir Urartu yazıtı nedeniyle, kendilerinin bu soyun devamı olduklarını söylemeleridir. Urartu lisanı,
Asya kökenlidir ve dil bilimciler Urartu‘ların, MÖ 3000 yıllarında yöreye geldiklerini tahmin etmektedirler. Ermeni lisanı, Hint-Avrupa lisanlarının Satem
grubuna aittir. Urartu lisanı ise, bundan apayrıdır. [2]
Urartu‘lar bu bölgede yaĢayan kavimlerin bir çeĢit konfederasyonu idi.
Ermeniler de Türkler de aynı soydan geldiklerini söyler. Genel kanı, Türklerin
2
ġükrü Server AYA
Orta Asya‘dan Anadolu‘ya bu bölgeden geçip giderken, Ermenilerin de Balkanlardan gelip, bu bölgeye yerleĢmiĢ olduklarıdır. [3]
Ermeniler geçmiĢ tarihlerini, 2000 yıldan daha da eskilere dayarlar.
Ermeniler, MS 301 yılında Ermenistan Ortodoks (Gregoryen) Kilisesini kurarak, Hıristiyanlığı ilk olarak kabul eden halktır. Bizans‘ın egemenliği altında
yaĢayan Ermeniler, 1071 Malazgirt savaĢında, Bizans saflarını terk etmiĢ ve
Türklerin zaferinde, dolaylı olarak etkin olmuĢlardır. Ermeni Kilisesi, Ermenilerin, çoğunlukla baĢka ülkelerin egemenliği altında, müstakil prenslikler
halinde yaĢamlarını devam ettirmelerinde önemli rol oynamıĢtır. Son Ermeni
Devleti Kilikya Krallığı 1375‘te son buldu. Bizans‘ın 1453‘te fethinden sonra,
Sultan Mehmet II (1451–81) Bursa‘daki Hovakim efendiyi Ġstanbul‘a getirterek Patrik sıfatını verdi. O günden sonra Ermeniler, Ġstanbul ve diğer Ģehirlere yerleĢerek, 15–19 asırlar arasında ‗‘sadık millet‘‘ (halk) olarak itibar gördü.
Ermeni milleti, Rum milletine nazaran, Osmanlı idaresine ve Türk adetlerine
daha yatkın olmuĢtur. [4]
Osmanlılar, savaşçı kavim özelliklerini zamanla aĢtılar. Fetihler ile ganimet ve esir-köle edinerek zenginleĢtiler. Köleler ordularda savaĢıp, zamanla onları yetiĢtiren sahiplerinin yerlerini doldurmaya baĢladı. Yeni toprakların
fethi, teslim olmayanların mallarının talan veya ganimet olarak ele geçirilmesi ve sonra bölgenin haraca bağlanarak, kaybedenlerin yaĢamlarının teminat
altına alınması, Osmanlıların en iyi baĢardıkları iĢti. Bu sistemdeki ekonomik
geliĢme, 16-17‘ci yüzyıllara kadar baĢarı ile devam etti, fakat daha sonraları
geliĢen harp silahları ve değiĢen savaĢ ilmine ayak uyduramadıklarından,
zaferler yenilgilere, fetihler de toprak kayıplarına dönüĢtü. Osmanlı dinamizmi yok olmaktaydı, çünkü savaĢ sanatını beceren Türkler, hükümet etme
sanatını beceremiyorlardı. [5]
Türkler Müslüman olduktan sonra, genelde fethettikleri yerlerdeki Hıristiyan veya Musevi halkı, dinlerine davet ediyorlardı. Fakat zorlama olmadığından, zamanla ‗‘tek tanrıya inanan ve mukaddes kitabı olanlara‘‘ Müslüman toplum içinde, eĢitliğe yakın düzeyde yaĢamalarına imkân verdiler. Bunun Ģartı, Müslüman olmayanların ödemekle yükümlü oldukları cizye vergisini, kendilerinin getirip üst makama ödemeleriydi. Bu vergileme sistemi o
denli baĢarılı oldu ki, Türkler zamanla dine daveti tamamen unuttular ve
bunun yerine baĢka kitap dinlerindeki azınlıklara, millet olarak ayrı bir statü
verdiler. Osmanlılar, Rum ve Ermeni milletlerinin temsilcisi veya baĢları olarak Patrikler tayin ettiler. Musevilerde, dinî lider Hahambaşı idi. Bu azınlıklar,
iç hukuklarında tamamen kendi örf ve adetlerini uygulamakta serbesttiler ve
Osmanlı idaresi talep üzerine, Patrik veya HahambaĢının verdiği sürgün
veya emsal cezaları derhal uygulamaktaydı. Bu sistemde, dinî liderler, baĢka
hiçbir idarede olmadığı kadar yetki ve otoriteye sahip olmaktaydı. Millet baĢları, kendi milletlerinden sorumlu olduklarından, Osmanlı idarecilerin sorunları fazla değildi ve millet fertlerinin ödedikleri vergilerin toplanması en kolay ve
güvenilir kaynaktı. [6]
Avrupa‘daki ‗Katolik dinini kabul zorlamasından ve cezalarından‘ Amerika‘ya kaçanlar, orada kendi serbest Protestan kiliselerini kurdular. On seki-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
3
zinci asırda, özellikle Boston civarından kuvvetlenen bu yeni Hıristiyanlık
dalı, Katolik ve Anglikan kiliselerinin önüne geçti. Hıristiyanlık dini, (Ġslâm dini
gibi) tebliğ veya din yayılmacılığını zorunlu tuttuğundan, kurulan din okullarında, bir taraftan dünya fen bilgileri hakkında bilimsel eğitim verilirken, diğer
taraftan örnek baĢarılı Hıristiyan eğitimciler misyonerler bütün dünyaya ‗‘Protestan‘‘ dinini yaymak için yollanıyordu. On sekizinci yüzyılın sonunda,
‗Congregational American Board of Commissioners for Foreign Mission‘
{YurtdıĢı Misyoner Tayini için Amerikan Yönetim Merkezi} adındaki bu kurum, istiklâlini yeni kazanmıĢ ABD‘de, iĢ bulamayan idealist eğitimcileri bütün
ülkelere, çok düĢük ücret, fakat büyük dinsel idealler ile yollamaya baĢladı.
Yeni Amerikan Devletinin ticaret gemileri, On sekizinci yüzyılda Akdeniz‘e
girdikleri zaman karĢılarında Osmanlıların bir eyaleti olan Cezayir korsan
gemilerini buldular. Amerikalılar sonunda Cezayir beyi ile yazılı sözleĢme
yaparak, yılda 60,000 (baĢka bir kaynağa göre 80,000) Dolar yıllık haracı
1824‘e kadar yaklaĢık yirmi yıl ödediler. Korsanlar, Osmanlı ile anlaĢması
olmayan (haraç ödemeyen) yabancı gemileri zapt etmek hakkını kendilerinde görüyorlardı. Bu nedenle, Fransız-Ġngiliz Ticaret gemileri bile, Akdeniz‘de
dolaĢabilmek için yıllık haraç öderlerdi. Osmanlı, ABD diye bir ülkeyi tanımıyordu. Esir alınan 11 gemiyi ve mallarını serbest bırakan sözleĢmeyi bir taraftan George Washington imzalarken, diğer taraftan Vezir bile değil, Cezayir beyi imzalamıĢtı. Ġran Ģahı Amerikanın adını duyuyor, nerede olduğunu
dahi bilmiyordu, Bir yazara göre, Ġran Ģahı, ‗birilerinin kervanla Amerika pazarına gitmesini ve bilgi getirmesini‘ istemiĢti! Akdeniz‘e gelmeye baĢlayan
Amerikan ticaret gemilerini korumak için, bu defa kuvvetli donanma gemileri
de gelip ‗Palma de Minorca‘ adasında üs kurunca, 1824 ten sonra, artık haraç ödemeden Akdeniz‘de dolaĢmaya baĢladılar. Ġzmir limanına ilk uğrayan
‗Grand Turk‘ adlı gemi, Türkiye‘den uygun bulduğu ürünleri (tiftik, yün, kuru
incir-üzüm ve Çin‘e ihraç için afyon) alıyor, bunun karĢılığında sanayi ürünleri, hatta Rom içkisi bile satıyordu. [7]
Ġlk Amerikalı misyoner 1819‘da Ġzmir‘e geldi. Osmanlı donanmasının
büyük kısmı, Mora yarımadası güneyindeki Navarin limanında tuzağa düĢürülüp Hıristiyan donanması tarafından 1827 de yok edildikten sonra, Sultan
II‘ci Mahmut, meĢhur Ġngiliz donanmasını 1812 yılındaki deniz savaĢında
yenen bu yeni ülkeye, Osmanlı donanmasını yeniden düzenlemesinde faydaları dokunabileceğinden, ilgi gösterdi. 1830‘da ABD ile Babı Ali arasında
bir ‗Dostluk ve Ticaret‘ anlaĢması imzalanarak, taraflarca diğer ülkelere tanınan özel imtiyaz (kapitülasyon) Ģartları eklendi. Bu anlaĢma üzerine, gemi
yapımı için Ġstanbul‘a gelen bazı Amerikalı iĢ adamları, çalkantıda olan Osmanlıların ilgisizliği nedeniyle, hiçbir Ģey yapamadan geri döndüler. Büyük
ümitlerle gelen misyonerler de, kısa zamanda devlet baĢının aynı zamanda
Halife olduğu bir ülkede, Ġslâm‘dan baĢka dine geçmenin büyük suç olduğunu öğrenince, bu kez çalıĢmalarını Ortodoks Rum ve Gregoryen Hıristiyanlara çevirdiler. Osmanlı Ġmparatorluğunda Fransız Katolik, Rum ve Rus Ortodoks kilise ve manastırları vardı. Protestanlar, dinin en etkin Ģekilde sağlık
(hizmet ve kalpleri kazanma) ve eğitim (akıl ve beyinleri bilgilendirme veya
yıkama) yolu ile olacağını gördüler ve diğer dinlerin önem vermedikleri bu iki
4
ġükrü Server AYA
öğeye yöneldiler. Ermenilerin milliyetçi duyguları, yurtdıĢında baĢlamıĢ ve
öncelikle Doğu Anadolu‘da içinde Ermenilerin daha fazla bulundukları (fakat
hiçbirinde ekseriyet oluĢturmadıkları) vilâyetleri ve büyük Ģehirleri hedef almıĢtı. Bu milliyetçi dalganın yayılmasında, Misyonerlerin büyük etkisi olmuĢtur. BaĢlarda Ermeni Kilisesi, bu milliyetçi hareketlere karĢıydı fakat sonra
Kiliseler ve ruhban sınıfı da, bu mücadeleye en büyük katkılarda bulundu.
Amerikan ve Alman misyonerlerin sayıları durmadan arttı. 1895 yılında yapılan bir sayıma göre, 176 Amerikan misyoneri ve bunlarla 878 yerli
yardımcı Anadolu‘da çalıĢmaktaydı. Kurdukları 125 kilisede 12,787 kiĢi cemaatleri, buna karĢılık açtıkları 423 okulda, 20,496 öğrencileri vardı. Bu geliĢmeler nedeniyle, Türkler gelenlerin Osmanlı Ġmparatorluğunu parçalamayı
amaçladıklarını biliyorlardı. Kiliselerde, ilâhi gibi söylenen ‗‘İleri Hıristiyan
Askerler, savaşa gider gibi yürüyün‘‘ Ģarkıları, Ermenileri heyecanlandırmıĢtı.
Avrupa‘dan gelen kitapları okuyanlar, yakında Osmanlı sahiplerinden kurtulacaklarına inanıyorlardı. [8]
Osmanlılar, Avrupalıların Ermenilerin akıbetiyle fazla ilgilenmelerini ‗iç
iĢlerine‘ karıĢma gibi algılıyorlardı zira Avrupalılar bunu bahane ederek Osmanlı‘yı zayıflatmayı amaçlıyordu. Bazı Ermeni topraklarını 1828–29 harbinde iĢgal etmiĢ olan Rusya, Doğu Anadolu‘daki bazı vilâyetleri de, bunlara
katmak için Ermenileri tahrik ediyordu. 1876 Bulgar ihtilali, beklenen fırsatı
yarattı. Osmanlının isyanları bastırmak için kullandığı Ģiddet yöntemleri, batıda Korkunç Türk imajını hızla yaymaktaydı. Güneydeki Slavlar, soydaĢları
Rus‘lardan yardım istiyordu. Nisan 1877‘de Rus-Osmanlı savaĢı patladı.
Anadolu‘ya giren ve içinde önemli sayıda Rus Ermeni‘si bulunan Rus ordusunun kumandanı, {asıl adı Melikian olan} General Mikael L. Melikov‘du.
Harpte Türk Ermenilerin de, Rus ordularına rehberlik yaptıkları, yol gösterdikleri söyleniyordu. GeliĢmeler, Türklerin kendi Ermenilerine karĢı olan öz
güvenlerini sarsmaya baĢlamıĢtı. [9]
YeĢilköy‘e (San Stefano) dayanan Rus Ordularının dikte ettikleri sulh
Ģartlarına göre, Osmanlılar Balkanlarda önemli ölçüde toprak kaybettiği gibi,
doğuda Karadeniz Batum limanını ve ayrıca Kars, Ardahan, Doğubayazıt
vilâyetlerini Ruslara terk etti! Bu Rus kazanımları bu kez Ġngilizleri endiĢelendirdi, zira bölgedeki kuvvetler dengesi Ruslar lehine bozulmakta, onlar
için Akdeniz‘e inme yolları açılmaktaydı. Bu nedenle, Batılı ülkelerin baskısı
ile Ruslar birkaç ay sonra (13.7.1878) Berlin konferansına katılmaya ve kazanımlarından bazılarını terke mecbur kaldı. [10]
1887 yılında, Rusya‘dan öğrenim için Avrupa‘ya yollanan bazı gençler,
Ġsviçre‘nin Cenevre Ģehrinde, Marksist prensipleri güden ilk ihtilâlci partiyi
kurdular. Adları ‗Hunchak‘ ve sembolleri Çan idi. Bu siyasi parti tamamen
Rus Ermeni‘si üyelerden oluĢuyor ve militan-ihtilâlci yöntemleri içeriyordu.
1890 yılında partinin adı, ‗Hunchak Ġhtilâl Partisi‘ olarak değiĢti ve baĢına
fanatik bir ihtilâlci olan Avetis Nazarbekian geçti. {Daha sonraları, bu parti
mensupları arasından Stalin, sivrilecek ve Rusya‘nın lideri olacaktı} [11]
Birinci Dünya SavaĢı çıkmadan önce, Osmanlı ile ABD arasındaki
ekonomik iliĢkiler, Almanların Berlin-Bağdat demiryolu projesine nazaran,
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
5
yok gibiydi. ABD‘nin yıllık ihracatında Osmanlı Ġmparatorluğunun payı, yalnız
yüzde 0.17‘ydi. Osmanlı ihracatının yüzde 23‘ünü oluĢturan, incir-üzümtütün-yapağı-afyon gibi ürünler ise ABD‘nin toplam ithalâtının ancak yüzde
1‘iydi. Türkiye‘de iĢ kuran baĢlıca Amerikan firmaları arasında American
Tobacco Company, Singer Machine Company (200 kadar Ģube ve mağazasıyla) ve Socony Oil, Western Electric of Chicago gibi isimler vardı. Ancak
dinci yazarların yayınları nedeniyle, zaman içinde ABD hükümetinin uluslar
arası yararları, politik tarafsızlığıyla ters düĢmeye baĢladı. Protestan kuruluĢların içinde birçok Amerikalı vardı ve bunlar ‗Bin bir gece masalları‘ ile Hıristiyanlığa ait yazıtların arayıĢındaydılar. [12]
‗Ermeni Meselesi‘, Rusya‘nın sahneye çıkması ile yaratıldı. 18‘cı yüzyıl sonlarında Karabağ vilâyetinde yaklaĢık 200.000 Ermeni ve 100.000 Müslüman vardı ve Ġran hâkimiyeti altındaki bu topraklarda Ermeni aĢiret baĢları
bulunuyordu. Fakat Ruslar bu bölgeyi iĢgal edince Ermenilerin çoğunlukta
olduğu bu bölge, Ġran, Rusya ve Türkiye arasında üçe bölündü. Ġran Ermenileri hallerinden memnundu, Türkiye‘dekiler ise 1876 yılına kadar iyi durumdaydılar. Fakat Ruslar Osmanlı reaya (Müslüman olmayanların) sınıfını korumak siyasetine baĢlayınca Türkler ‗reform‘ istekleriyle karĢılaĢtı. Hâlbuki
Osmanlı, almıĢ olduğu borçları ve faizleri ödemekte çaresiz kalınca, Batılı
kredi veren ülkeler ‗Duyun-u Umumiye‘ denilen vergi toplama kurumunun
baĢına yüksek maaĢlı yabancıları getirerek, hazine gelirlerinin dörtte üçüne
el koymuĢlardı. Osmanlı, Rusların kendi dindaĢları için ısrar ettiği reform
isteklerinden bunalmıĢtı, zira maaĢları bile ödemekten acizdi. [13]
1903 yılında Ruslar, Ermenilerin mukaddes mabedi olan Eçmiyazin‘i
yağmaladı; madeni para olabilecek ne varsa topladılar ayrıca kiliseye ait
bütün tarla ve diğer toprakları da aldılar. Bu yetmiyormuĢ gibi, Ermeni kiliseleri kapatıldı ve ayinleri yasaklandı. Bundan sonra Rus hükümeti, Ermenilere
rüĢvet vererek, onları Ortodoks kiliselerine dâhil etmek istedi, fakat ne rüĢvet, ne de birleĢme zorlamaları, onları Gregoryen inançlarından koparamadı!
Bölgeden geçen Amerikalı bir misyoner, bu Ģekilde eziyet ve sürgün gören
bir Ermeni‘ye sordu: ‗Tekrar Türklerin idaresinde olmayı istemez miydiniz?‘
Ve cevabı geldi:‗ Evet isterdik, zira Türkler bizim yalnız dallarımızı kırıyorlardı; fakat Ruslar, bizi kökümüzle çekip koparıyorlar. [14]
6
ġükrü Server AYA
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
7
2. BÖLÜM
OSMANLILARIN „MĠLLET‟LERE
DAVRANIġI
Eski fetihlerde fanatik olanlar Hıristiyanlar, başarılı olanlarsa Müslümanlardı. Hıristiyan propagandası, Müslümanlar aleyhine birçok yalan hikâye uyduruyordu fakat bunlar Ġslâmiyet‘in ilk yıllarını abarttığından, aslı esası
yoktu. Örneğin her Hıristiyan‘a, Halifenin meĢhur Ġskenderiye kütüphanesini
yok ettiği öğretiliyordu. Gerçekte, kütüphane birkaç kez mahvolmuĢ, sonra
yeniden ihya edilmiĢti. Ġlk tahrip eden Julius Sezar, sonuncusu ise Peygamberdi. Ġlk Müslümanlar, Hıristiyanların aksine, diğer dinden olanlara ‗mukaddes kitapları olduğu ve tek tanrıya inandıkları için, cizye vergisi ödemeleri
koĢulu ile anlayıĢ gösterdi. Hâlbuki Hıristiyanlar yalnız pagan olanlara karĢı
değil, kendi dininden olanlara karĢı bile insafsızca davranıyorlardı. Müslümanlar, geniĢ fikirli oldukları için, birçok yerde iyi karĢılandılar ve bu gerçek
de, onların baĢka ülkeleri de zapt etmelerini kolaylaĢtırdı. Daha sonraki yıllarda, Ġspanyanın Yahudilere ve Araplara karĢı nefretleri, Fransızların da
Hugeonot (Protestan‘lara) eziyetleri nedeniyle, Avrupa korkunç derecede
fakirleĢti. Hastalık ve felâketlerin sebebi genelde Yahudilerdi ve onları yok
etmek Tanrıya hizmetti! Almanya‘da yalnız 1450–1550 yılları arasında,
büyük çoğunluğu kadın olan 100.000 civarında insan, cadı oldukları söylenerek yakıldı. Vücudunda ben olanlar kolayca cadı olarak damgalanıyordu.
Ġhtimal, Hitler‘in harbi kaybetmesindeki önemli etkenlerden biri, Yahudileri
atom araĢtırmalarına sokmayıĢı olmuĢtur. Bu çalıĢmanın diğer bölümlerinde,
Hıristiyanların (Fransız ihtilâlinden sonra baĢlayan milliyetçi akımların etkisi
ile), idarecileri olan Osmanlılara karĢı husumetlerinden örnekler verilmektedir. Osmanlılar ırkçı değillerdi ve dinlerini yaymak için de aĢırı sofulukları
yoktu. Belki de, diğer kitap ehli din sahiplerinden muntazam aldıkları ‗cizye‘
onları daha da yumuĢatıyordu. Osmanlılar, ellerine geçirdikleri yeni topraklarda, güvendikleri yabancıları, eski görevlerinde tutarak, mevcut sistemleri
bozmak yerine, yeni idarecilere fazladan da yetki vererek, o bölgelerin kendi
din ve adetlerine göre yaĢamalarına ve serbestçe zenginleĢmelerine imkân
veriyorlardı, Halkları asimile etmek gibi bir fikirleri yoktu. ĠĢgal ettikleri topraklarda askerlerin yaĢadığı akıncı kaleleri, genelde Ģehirlerin dıĢındaydı. ĠĢgal
edilen topraklarda, Müslüman olmayan ailelerden derlenen sağlıklı çocuklar,
devĢirme ocaklarına alınır, önce Müslüman yapılır, sonradan Yeniçeri olarak
ordu veya divanda okutularak, Saray veya Devlet hizmetinde yükselmelerine
imkân (Mimar Sinan gibi) sağlanırdı. Her ne kadar yabancı propagandalarda,
ufak çocukların zorla ailelerinden, koparıldığı söylenmekte ise de, gerçekte
bu sağlıklı çocuklar, genelde öksüz veya yetimler arasından seçiliyor ve bazı
aileler de çocuklarının garantili istikbalini düĢünerek, kendi elleri ile veriyor-
8
ġükrü Server AYA
du. Her milletin, kendi baĢı vardı ve bunlar kendi içlerinde, yalnız dini konularda değil, diğer tüm sivil konularda da hukuk uygulayıcılarıydı. Patrik dilediğini mahkûm veya sürgün ederdi. AĢağıda okuyacağınız, Fatih Sultan
Mehmet‘in Galata Cenevizlilerine verdiği ferman, Helsinki Ġnsan Hakları Beyannamesinden daha ileri garantileri içermekteydi. En önce Rum Patrikliği,
Yahudilerin HahambaĢılığı ve daha sonra da Ermeniler Bursa‘dan getirtilerek, Eçmiyazin‘e karĢı, İstanbul Ermeni Patrikliği kuruldu. Daha sonraları,
Katolikler, Protestanlar ve baĢkaları da millet olarak ilân edildiler. Bu dinî
liderlerin güçleri, diğer ülkelerdeki eĢitlerine nazaran, çok daha fazla ve bağımsızdı![15](Not: ―Cizye‖ ödeyenler, ―öĢür‖ ve ―zekât‖ ödemezlerdi!)
Osmanlılar, fetih edilen Balkan ülkelerinin halkı tarafından asimile edilemedi çünkü iĢgal ettikleri ülkelere nazar, organizasyonları daha iyi, kendileri
de ananelerine bağlı ve dinleriyle de gururluydular. Yasalarına göre, toprağın
tamamı, ganimetin beĢte biri, Sultanın malıydı. SavaĢlarda yararı olan bazı
sipahilere geçici süreler için bazı topraklar veriliyor ve buralardan sağlanan
vergilerden pay alabiliyorlardı. Osmanlının yasalarına göre, reaya (Müslüman
olmayan halk) yılda sadece üç gün toprak sahibi sipahi için bedelsiz çalıĢmak
zorundaydı. Diğer tarafta, Sırbistan‘daki toprak sahipleri, köylüleri, haftada beĢ
gün kendileri için bedava çalıĢtırabiliyorlardı. Osmanlı idaresindeki yabancılar,
bu ufak angarya ve kazançlarından verdikleri yüzde on vergi karĢılığında,
dinlerinde ve iĢlerinde tamamen serbesttiler. [16]
Anadolu Yahudileri, Türk idaresi altında geliĢtiler, Osmanlılar 1326 yılında Bursa‘yı zapt edip baĢkent yaptıkları zaman, Ģehirdeki Museviler Osmanlıları kurtarıcı olarak karĢıladı. Sultan Orhan, onlara ‗Etz-Hayim‘ (Hayat
Ağacı) sinagogunu inĢa etmeleri için izin verdi. Bu sinagog 1940 yılına kadar
hizmette kalmıĢtır. [17]
1454–69 yılları arasında BaĢ Haham olan Ġzak Sarfati, meĢhur Edirne
mektubunda, Almanlardan kaçıp Osmanlı topraklarına sığınan Yahudi muhacirlere Ģöyle sesleniyordu: ‗Sizlere uygulanan ve ölümden beter zulmü,
Almanların baskıcı yasalarını ve her gün yapılan vaftiz ve sürgün eziyetlerinizi duydum. KardeĢler, öğretmenler, arkadaĢlar ve tanıdıklar... Ben Ġzak
Sarfati, sizlere ilân ediyorum: Türkiye öyle bir ülkedir ki, burada hiçbir Ģey
aksamaz ve sizler dilerseniz, bütün iyilikler sizin olacaktır! Burada her kiĢi,
kendi incir ağacı veya asması altında huzur içinde yaĢayabilir. Burada, en
değerli kıyafetlerinizi giyip gezebilirsiniz.‘ [18]
Diğer çok önemli bir belge, Fatih Sultan Mehmet‘in (Bizans kuĢatmasında tarafsız kalan ve hatta Fatih donanmasının karadan çekilme iĢinde
yardımlarda bulunan) Galata Cenevizlilerine verdiği ve aslı British Museum‘da
bulunan fermandır. Fetihten dört gün sonra ve aslı Rumca yazılı bu fermanın
tercümesi aĢağıda verilmiĢtir. (NOT: Bu belge, köklü ve Türk dostu bir Levanten ailesi mensubu Enrico Aliotti tarafından, Türk-İtalyan Ticaret Odası başkanıyken bulunmuş ve 1993 yılında basılan Oda Hatıra Albümünde, resimli
yayınlanmıştır)
*Ben-ki emir-i azam Sultan Murat Beğ‘in oğlu padişah-ı muazzam ve
emir-i azam Sultan Mehmet Beğim! Arzın ve asumanın hâlikı namına, yüce
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
9
Peygamberimiz Muhammed namına, biz Müslümanların itikat etmiş olduğumuz sebi-ül mesani Allah‘ın yüz yirmi dört bin Peygamberi namına, büyükbabamın ve babamın ruhuna, oğullarımın namına, kuşandığım kılıç aşkına
yemin ederim ki, şehir Katolik Arhontlar tarafından babı hümayunumuza
mebus olan rahiplerin uluları Arhontlar ve Senyor Baraban Balyoz ve Senyor
Marchese Drifango ve tercüman Nicola Palazoni taraflarından vaki olan istirham üzerine, elyevm idare-i hükümetime gerden-dade-i inkıyat olan bütün
memleketlerde merî olduğu veçhiyle, Galata ahalisine kanunlarını ve serbestliklerini bırakıyorum; binaenaleyh Galata hisarları hedim edilecekse de,
sekenesi mallarını hanelerini, mağazalarını, bağlarını, değirmenlerini, gemilerini, sandallarını, ticaretlerini, zevce ve evlâtlarını istedikleri gibi idare etmek üzere muhafaza edeceklerdir; ticari mallarını memleketlerimin her tarafında satmaya mezundurlar; karada ve denizde serbestçe seyahat edebileceklerdir; hiçbir gümrüğe, hiçbir angaryaya tabi olmayacaklar; ancak itaatim
altında bulunan sair memleketlerde olduğu gibi haraç ile mükellef olacaklardır. Bu kanunlar ve adetler bugünden itibaren ve müebbedin baki olacaktır;
ben onları kendi şahsım gibi himaye ve müdafaa edeceğim. Belde sakinleri
kilise ve dualarını muhafaza edeceklerdir; lâkin çan ve nakus çalmaları yasaklanmıştır; kiliselerini camie tahvil etmeyeceğim; lâkin kilise inşa etmeyeceklerdir. Ceneviz tacirleri serbestçe dolaşarak ticaret işleri ile iştigal edeceklerdir; Yeniçeri sınıfına ithal etmek üzere evlâtlarını almayacağım. Dinimizi
kabul etmeleri için asla cebir gösterilmeyecektir. Galata ahalisine vaat ederim ki, kendilerini bir köle marifeti ile idare etmeyeceğim; tüccar arasındaki
münazaalarının faslı için aralarından kendileri bir ihtiyar intihap edeceklerdir.
Hanelerinde ne Yeniçeriler ne de esirler iskân edilecektir; iç işleri için kendileri idarecilerini seçecektir. Arhont ve kâhyaları rencide edilmeyecektir; tarafımızdan yazılmış işbu beratta muharrer olduğu üzere haracı vermek şartıyla
gidip gelmekte muhtar olacaklardır;
Hilkat-ı Âlemin 6961‘inci Hicret‘in 857‘nci senesi Cemadi-il evveli ervahında yazılmıştır. * [19]
Osmanlılar, Rum, Ermeni ve Yahudileri en önemli makamlara getirmekte bir sakınca görmemiĢtir. Biraz da, devlet hizmetinde ve amir durumunda olmanın hevesiyle, devletin ekonomisi ve kritik mevkileri Türk olmayanlara terk edilmiĢtir. Örneğin, Ġstanbul halkının % 70‘in Müslüman olmasına rağmen, Ġstanbul Ticaret Odasını 1882‘de kuranların % 90‘ı Rum, Ermeni,
Yahudi, Bulgar ve baĢka etnik kökenlilerdi. Özellikle Ermeniler ‗sadık taba‘
olarak Konsolosluk, Elçilik, Bakanlık gibi makamları iĢgal ediyorlardı. Bunlardan bir kiĢi DıĢ ĠĢleri Bakanı, beĢ kiĢi Bayındırlık bakanı, üçer kiĢi PostaUlaĢım Bakanı ve Hazine Bakanı olmuĢlardı. 1878‘de yapılan Anayasa düzenlemesinde Ermenilerin 4, 1908 değiĢikliğinde ise, 11 temsilcileri vardı.
Berlin Konferansında Osmanlıyı bir Rum olan Kara Teodori PaĢa temsil etmiĢti; 1913 yılında DıĢ ĠĢleri, Gabriyel Noradunyan efendi‘ye teslim edilmiĢti.
On dokuzuncu yüzyıl sonlarında, önceleri Marsilya konsolosu, daha sonra
Washington büyük elçiliğine getirilen Rum Mavroyeni bey, Hıristiyan olmasına rağmen, Ermeni propagandalarına karĢı Osmanlı‘yı savunduğu için ya-
10
ġükrü Server AYA
dırganmıĢtı. Yalınız gümrüklerde, yirmi bin civarında Ermeni memur bulunuyordu!
On altıncı yüzyılda, Anglikan kilisesinden olmayanlar Londra‘da, Protestan olmayanlar Berlin‘de, Katolik olmayanlar Paris‘te yakılıyor veya Viyana‘dan sürgün ediliyordu. 1700 yılına kadar kraliçeye bağlı halk, Madrid‘de
Plaza de Mayor‘da, insanların canlı yakılıĢını seyrediyordu. Osmanlılar ise
Hıristiyan ve Yahudilere dinsel hürriyetlerini vermiĢlerdi! Fransız yazarseyyah Mösyö La Mortraye, dünyada Türkiye kadar dinlerin serbest olduğu
ve gereklerinin yapılabildiği baĢka bir ülke olmadığını yazıyordu. Kendisi bir
Heugenot (Protestan) olduğu ve Fransa‘dan sürüldüğü için, neyi konuĢtuğunu çok iyi biliyordu. [20]
1516‘da Ekümenik Patrik Thelepius I, Rus Çarına ortak bir Rus-Bizans
Ġmparatorluğunun kurulabileceğini ve kâfir Türklerin topraklardan atılabileceğini ima etmiĢti. Bunun devamı olan dram, 21 Mart 1657‘de Ġstanbul‘da yaĢandı. Patrik Parthenius III, (Romanya) Boğdan Prensine yolladığı bir mektupta, Ġslâm‘ın sonunun geldiğini ve yakında ülkenin haç ve çanların egemenliği altında olacağını bildirmiĢti. Sonuçta, Patrik, kapısının önünde, vezir
emri ile asıldı ve akabinde 42 kilise de camiye dönüĢtürülerek, kimin kuvvetli
olduğu ispatlandı. [21]
Eski kiliseler kayboldukça, yenileri inĢa edildi, fakat 1800 den önce yapılanlar bile, yüksek duvarların ardına alındı ve sokaklardan görülemedi. [22]
Ülkede müezzinlerin okuduğu ezan gücün kimde olduğunu gösteriyor,
fakat bunların altında Hıristiyanlara ait kutsal su adetleri v.b. benimseniyordu! Kutsal su ve dolayısı ile vaftiz veya aptes adetlerinin evveliyatı çok eskiye, hayat ile su arasındaki bağa ve arınmaya dayanıyordu. [23]
Ġstanbul, Müslümanlarla Hıristiyanların yaklaĢık aynı oranlarda, yüz yıllar boyu huzurla yaĢadıkları nadir Ģehirlerdendi. Fakat dinlerin yekdiğeri üzerinde, dolaylı etkisi de oluyordu. Örneğin,1638 yılında, Zeytinburnu‘ndaki
‗Balıklı‘ pınarı ‗kutsal‘ su olarak biliniyordu. (NOT: Burada 1753 yılında kurulan Balıklı Rum Hastanesi, bu satırların yazarı dâhil hastalara, şifalı su yerine
sağlık hizmeti vermektedir! Paradoks: Bazı ABD süper-kiliselerde günümüzde
okunmuş–şifalı şişe suyu satılmaktadır). Rivayete göre, Sultan IV. Murat,
Perslerle savaĢa giderken, kazanması için, papazların da dua etmesini istemiĢti. Onların dua ayini yaptıkları günde, Bağdat fethedildi. Fakiri ve zenginiyle, Müslüman, Hıristiyan, Bulgar, Ermeni, Katolik vb halk o kadar uyumluydu
ki, sanki bütün Ģehir tek bir varlık olarak her yerde yaĢıyordu. [24]
Her ne kadar Müslümanlar, hamamlar ile fukaralara aĢ veren imaretleri camilerin civarında inĢa ettilerse de, bu hayratlardan Hıristiyan ve Museviler de yararlanıyordu. Müslümanlar bazen Ermeni veya diğer kiliselere de
giderlerdi. Balattaki Surp Kevorg kilisesinde, bazen hastalar bütün gece kalırlardı. [25]
ġehirdeki ortak felsefe, herkesin yekdiğerine karĢı anlayıĢlı davranması ve dinlerine saygı göstermesiydi. Sultan Fatih Mehmet‘in, birçok milliyeti bir arada yaĢatarak baĢarı sağlamak niyeti, gerçekleĢmiĢti! Nefret bir
söz olmaktan öteye fazla ileri gidememiĢ ve nadiren etkisi görülmüĢtür. [26]
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
11
Artin Dadayan PaĢa, Ermeni cemaatinin önemli bir simasıydı; 1860‘da
Kanuni Esasi‘nin hazırlığında çalıĢmıĢ ve 1871-75‘te Ermeni Milli Konsey
baĢkanı olmuĢtu. [27]
1896‘da Sultan Abdülhamit II, Artin PaĢayı, Ġmparatorlukla Ermeni isyancılar arasındaki anlaĢmazlıkların halli için Komisyon BaĢkanı yaptı. Artin
PaĢa, 1.200 siyasi suçluyu affettirdikten sonra, sürgündeki isyancılarla konuĢmak için oğlunu Cenevre‘ye yolladı. Fanatik bir Ermeni, Artin paĢayı gülümseme ile alaya aldığı zaman, Artin paĢa Ģöyle cevap verdi: ‗Biliyorum, siz
Ermeni gençleri benim vatansever olmadığımı hatta bir Türk tutkunu olduğumu sanıyorsunuz. Bizim görevimiz devlete sadakatle hizmet etmek ve
isyanlardan uzak kalarak bunun korkunç cezalarına muhatap olmamaktır.‘
Sonunda dayanamadı ve itiraf etti; ‗Ne sanıyorsunuz? Ġhtiyatlı vatanperverlik
vatanseverlik değil mi?‘ ...1898‘de DaĢnak partisine hitaben yazdığı bir mektupta da, Ģöyle sesleniyordu: ‗Ġçinizde farklı kurumlar, değiĢik kendi amaçları
için mücadele ederken, bütün bunların ortasında kalan ve acınacak durumdaki Artin PaĢanız, bir taraftan PadiĢaha merhamet göstermesini ve ceza
verilmemesinin daha münasip olacağını söylerken, diğer taraftan, kendi kiĢisel amaçları uğruna, kendi milletlerini satanlara karĢı savaĢmaktadır.‘ [28]
Bazı Ermeni ve Bulgarlar Ģiddet yolunu seçerken, Rumların çoğunluğu,
‗Megalo Ġdea‘ için savaĢamayacak kadar refah içindeydiler. Onlara göre, Osmanlılar idareyi ellerinde tutarken bütün bankalar ve ticaret Rumların elindeydi.
Bir Rum iĢadamı Ģöyle özetliyordu: Türklere, kendi canlılığımızı zekâmızı
emanet veriyoruz, onlar da bizi güçleriyle, uslu devler gibi korumakta! [29]
1908‘deki baĢarılı seçimlerden sonra çekilen fotoğrafta, Rum, Ermeni
papazları, Yahudi Hahamı, Mollalar, askerlerin ortasında yan yana poz vermiĢlerdi. Seçilen meclis üyelerinin 142‘si Türk, 60‘ı Arap, 25‘i Arnavut, 23‘ü
Rum, 12‘si Ermeni (bunlardan 4‘ü Hınçak ve DaĢnak idi), 5 Yahudi, 4 Bulgar,
3 Sırp ve 1 Romen vardı! [30]
National Geographic dergisinde (1912 Ocak, s.53) Türkiye‘de uzun
yıllar kalan Amiral Colby Chester‘in yazdığı makaleye göre, Amerikalı misyonerlerin 300‘den fazla karma ilkokulu, 44 ortaokulu, 8 kolej ve bundan ayrı
olarak biri normal ve ilâve 5 din öğretim okulu vardı. Bu okullar yurt sathına
yayılarak Hıristiyan öğrencilere ‗yaĢama idealleri, hürriyet, daha iyi yönetim‘
gibi konuları aĢılıyordu. Azılı bir Türk düĢmanı olan Ġngiliz BaĢbakanı
Gladstone Ģöyle diyordu: ‗Amerikalı misyonerlerin Türkiye‘ye hizmetleri, bütün Avrupa ülkelerinin ortak hizmetlerinden daha fazla olmuĢtur‘.
Washington‘daki eski Ġngiliz Büyük Elçisi Lort James Bryce ise (NOT: Lort
Bryce, Londra‘daki Wellington House, propaganda merkezi başkanı olduktan
sonra, yanındaki Arnold Toynbee ile birlikte, meşhur ‗Mavi Kitabı‘ hazırlatan
ve Amerikan misyonerlerinden gelen yazıları çarpıtıp, ABD‘nin 1 Dünya Savaşına katılımına büyük katkıda bulunan kişidir) Ģöyle diyordu: ‗Verdikleri,
takdire lâyık hizmetlerine değinilmeden, Amerikan misyonerlerinden bahsedemem. Bu kiĢilerin, Osmanlı imparatorluğuna karĢı çalıĢmalarımızdaki etkisi
büyük olmuĢtur ve Ģükranla anmaktayım‘. [31]
1839–76 Tanzimat devrinde, Osmanlının yeniden ihyası için, Müslümanlarla Hıristiyanların eĢitliği en ciddi Ģekilde ilân edilmiĢti. [32]
12
ġükrü Server AYA
(Not: Silâh satışı Tanzimat fermanıyla serbest bırakıldı, akabinde Batı
ülkelerinden ithalatla Ermeniler silâhlandı)
1844‘te ise, Sultan, Ġslâm‘dan dönenler için ‗idam‘ cezasını iptal etti. Hıristiyanlar birçok eyaletteki heyetlere Müslümanlarla birlikte katıldılar ve yeni
açılan Sultani Galatasaray Lisesine kabul edildiler. [33]
Müslümanlar, Hıristiyanların angarya ve tehlikelere de eĢit katılımını
istedi. Fakat ordu içi terfilerde Hıristiyanlara eĢit imkân verilmedi. Ġmparatorlukta oldukça kalabalık Protestan misyoner mevcudu vardı. Bunlar raporlarında, bazı fanatik ulema dıĢında, halktan kimsenin iĢlerine karıĢmadığını
duyuruyorlardı. [34]
Bu türdeki Rum ve Ermeni toplumları, Batı eğitiminin etkisiyle, kendilerini serbest görmeye baĢladı ve bu nedenle reform mektupları uygulamaya
koyulamadan, yok edildiler. Osmanlı kumaĢının orasından burasından çekilip parçalanmasının en belirgin delili, 1831 yılında yalınız üç olan (Rum Ortodoks, Yahudi ve Gregoryen) millet sayısının 1914‘te on yediye çıkmasaydı. DaĢnak çeteleri, görünüĢte Kürt çetelerinin baskınlarından korunmak için
silâhlanmıĢtı. 1914 yılında altı vilayet içinde yaĢayan nüfus dağılımı, yaklaĢık olarak Ģöyleydi: Ermeni 1 milyon (%30), Türk 1 milyon (%30), 650.000
Kürt (%20), diğer bir ifade ile Arap, Rum, Nesturi ve diğerleri dâhil bu bölgede 3 milyon kadar insan vardı. Bütün Osmanlı Ġmparatorluğunda ise, ihtimal,
1,8 veya 2 milyon kadar Ermeni vardı‘‘. [35]
Batılı ülke güçleri serbest bırakılınca, Türkler ile Ermeniler ve Araplar
arasında çatıĢmalar baĢladı. BaĢlarda Amerikan Protestanları ne yapacaklarından emin değildiler. Sonraları, ‗Milletleri Hıristiyan Yapın‘ sloganında yatan amaçları, 1914‘lerde, dinsel ve insancıl esnekliklerini, idarelerini, Protestanlığa yöneltti... [36]
1915‘te Ġstanbul‘da yaĢayan Ermenilerin 70 ila 160 bin arasında olduğu söyleniyordu. 24 Nisan 1915 gecesinde, Müttefikler Çanakkale‘ye çıkartma yaparken, birkaç yüz ileri gelen Ermeni lider tutuklanarak baĢka yerlere
sürüldü. Bunların dıĢında, oturma izinleri olmayan birkaç bin kiĢi daha sürüldü. BaĢĢehrin Ermeni nüfusu, bunun haricinde baĢka bir sürgün ve zarar
görmedi. Fakat 15 Haziran 1915‘te, 20 Hınçak lideri, (Romanya‘nın Köstence Ģehrinde 1913‘te yapılan bir Hınçak Kongresinde verilen karar uyarınca)
Talat PaĢaya suikast hazırlığındayken yakalanarak asıldı. Bu olay Ermeni
toplumunun geri kalanına olan güveni yitirdi. Bütün tahriklere rağmen, Ġstanbul Ermenileri sürgün edilmedi. [37]
Osmanlılar, güçlerinin zirvesindeyken, diğer ülkelerle dostane iliĢkilere
önem veriyordu. ġubat 1536‘da Osmanlılar, Fransa ile bir anlaĢma imzalayarak, onlara dinsel serbesti verdi ve Levant (Lübnan-Filistin) ülkesinde Hıristiyanların kutsal saydığı yerleri korumalarına müsaade etti. Bu izine dayanarak, Fransızlar konsolosluk mahkemeleri dahi kurarak, bu sayede Osmanlı
Ġmparatorluğu içindeki Katolikleri korumak için bir çeĢit ‗himaye bölgesi‘
edindiler. Bu anlaĢma kapitülasyonların başlangıcı oldu. Bu sefer 1583 yılında Ġngilizler Osmanlı Ġmparatorluğundaki Avrupalıların koruyucusu olarak,
aynı taviz ve avantajları elde ettiler ve bu tavizler, asırlarca Osmanlıyı taciz
ederek, eninde sonunda Babı Ali‘yi, yıkıma getirdi. [38]
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
13
Fransızların Katoliklere verdiği koruma ve cemaati geniĢletme gayretleri yetmiyormuĢ gibi, bu kez Amerikan Protestan Misyonerleri de, Gregoryen-Ortodoks Ermenileri ikna ederek cemaatlerini geniĢletmeye koyulmuĢlardı. Rusların Ortodoksluk, Fransız ve Avusturyalıların Katoliklik, Amerikan, Ġngiliz, Alman ve diğer Avrupa Protestan ülkelerinin Protestanlık lehindeki çalıĢmaları bir birileri ile çatıĢıyor, Osmanlıya Ģikâyet edip jurnal ediyor
fakat sonraları bir araya gelip birlikte Babı Aliye yükleniyorlardı. 1846‘da
Ermeni Ortodoks-Gregoryen Kilisesi bir bildiri yayınladı ve Protestanlığa
geçecek olanları ağır Ģekilde suçladı. BaĢka Ermeni Kiliselerinde de okunan
bu dinî ferman etki yapmaya baĢlayınca, bu kez baĢta Ġngilizler olmak üzere,
diğer Avrupalı Protestan ülkeler, Protestanlığı kabul etmiĢ Ermenileri korumaya koyuldular. Bütün baskılardan bunalan Osmanlılar, 1 Temmuz 1846‘da
yeni bir millet olarak Protestanlığı tanıdı. Bu sayede, bu kez Protestan
Ermeniler de kendi Patriklerini seçmek ve onun aracılığıyla, tıpkı Ortodoks
Kilisesi gibi, isteklerini Vezire arz etmeye hak kazandılar. BaĢlangıç iyi olmuĢtu, fakat bu dinsel bölünme Ermeni milletini felâkete sürükleyecekti. [39]
Robert Kolejin esas kurucusu, Ermeni hayranı ve koruyucusu olan
Cyrus Hamlin, 1893‘te yayınlanan kitabında, Protestanlığı yaymak için diğer
Hıristiyan Kiliselerle olan uğraĢlarını anlatırken, Beyoğlu‘nda olan bir Protestan cenazenin ana caddeden geçirilmemesi için, diğer mezhep mensuplarından gelen tehditleri ve sonunda korkusunu zaptiye karakoluna ihbarını, amirin ‗inĢallah böyle bir Ģey olmayacak efendim‘ dediğini, Protestan cenazenin,
yollanan zaptiyelerin koruması altında Taksim meydanına oradan da mezarlığa gösteri ile getirildiğini ve cesedi sürüklemek tehdidinde bulunanların, bir
Ģey yapamadığını anlatır. Ġlk iĢ olarak Ermenice lisanını öğrenen ve Ermeni
öğrencilere meslek öğretip para kazandıran ve ayrıca Protestan Ġncili Ermeni
lisanına tercüme ederek en büyük hamleleri yapan Cyrus Hamlin, Türklerden
gördüğü büyük güven ve anlayıĢa rağmen, dinsel inancı nedeniyle, Ermenileri yüceltirken, Türkleri batırmayı hiç ihmal etmemiĢtir. Ancak bir gazete
makalesinde, o dahi Ermenilerin hürriyet için seçtikleri yöntemlere hayret
edebilmiĢtir! Varını yoğunu Robert Koleji ihya ve Protestanlığı Ermeni toplumu yoluyla yaymak için harcayan Cyrus Hamlin ailesinin bazı fertleri Ġstanbul‘da gömülüdür. Boston‘da ileri yaĢlarda öldüğünde, cenazesi yalnız altı
Ermeni tarafından taĢındı ve mezarı anıtlaĢtırıldı. [40]
Anadolu‘nun içinde, Türklerle Rumlar arasındaki farklılık, baĢta din,
Türkçe yazarken Grek alfabesini kullanmak ve bazı kıyafet farkları gibi çok
azdı. 1914 öncesindeki yıllarda, birçok Rum iĢ bulmak için Anadolu‘ya gelmiĢ Ġzmir ve civarına yerleĢmiĢti. Fakat 1908‘de Ġttihatçılar baĢa geldikten ve
1912–13 yıllarında Balkanlardan sürülen Müslümanlar aç ve bitap Ġstanbul‘dan geçtikten sonra, Hıristiyan azınlıklar için gösterilen hoĢgörü azalmaya baĢladı. [41]
Bartlet Ģöyle yazıyordu: ‗Farklı dinlerden olanlar Fransa ve Almanya‘da yakılırken, geçmiĢ dört yüzyılda Osmanlılar kadar hiç kimse bu kadar
hoĢgörü veya dinsel serbesti vermemiĢti. Rum, Yahudi, Nasturi, Katolik ve
diğerleri diledikleri gibi ibadet ediyorlardı. Eğer Türkler bu konuda daha az
14
ġükrü Server AYA
cömert olsalardı, belki sonradan gelen bazı felâketleri önlemiĢ olurlardı.‘
Bartlet, sonra Sasun isyanında bölgede bulunan Ximenes adındaki bir Ġspanyol coğrafya ve ilim adamının sözlerine dayanarak, Türk askerinin cinayetler iĢlediği hakkındaki ithamların, tamamen gülünç ve yalan olduğunu
yazıyordu. [42]
Ġmparatorluk sanayi Avrupalılar tarafından iĢletiliyor ve maliye de onların kontrolü altında bulunuyordu. Osmanlılar o kadar zayıf düĢmüĢlerdi ki,
16‘cı asırda kapitülasyonlarla baĢlayan tavizlere, yenilerini eklemek zorunda
kalıyorlardı. Türk vergilerinden ve mahkemelerinden hariç tutulma, bunlardan bazısıydı. Bir Türk gazeteci 1908‘de Ģöyle yazıyordu; ‗Ticaretimiz, sanayi ve ekonomimiz, kırık dökük kulübelerimize varıncaya dek yabancılara
verilirken, biz seyirci kaldık‘! 1908‘de Avusturya Bosna-Hersek‘i, 1911‘de
Ġtalya en zayıflardan olmasına rağmen Trablus ve Libya‘yı aldı.1912–13
Balkan harbinden sonra, Arnavutluk, Makedonya, Selanik ve Trakya‘nın bir
parçası dâhil, 425.000 mil kare toprak kaybedilmiĢti Harp baĢladığı zaman
Atatürk Sofya‘da ataĢe olarak hayatını yaĢıyordu. Sonraları, birçok isim Gelibolu‘da tarihten silindi, onunki ise yazıldı. Bir resmi Ġngiliz tarih yazmanı
sonraları Ģöyle yazıyordu; ‗Nadiren tarihte, bir tek tugay komutanı, üç ayrı
savaĢta sonuç alınmasında bu kadar etkin olabilmiĢ ve yalnız savaĢ kampanyasının değil fakat bir milletin mukadderatını değiĢtirebilmiĢtir.‘ [43]
Osmanlı Ġmparatorluğunun çöküĢ devresinde bazı Ermeni liderler entrikalarla Avrupalılarla yakın iliĢkiye girmiĢtir. Hâlbuki Fatih Sultan Mehmet
Ġstanbul‘u (29.5.1453) aldıktan sonra 1461‘de bir fermanla Bursa‘da bulunan
baĢpapaz Hovakim‘i Ġstanbul‘a getirtmiĢ ve Patrik yapmıĢtır. Bundan sonra
Türk-Ermeni münasebetleri geliĢmiĢ, Amirvolat adındaki bir Ermeni, Sultan
Fatihin özel hekimi olmuĢtur. Fatih Sultan Mehmet, Bizanslılar tarafından
Kırıma sürülmüĢ olan 70.000 Ermeni‘yi de Ġstanbul‘a getirtmiĢtir. Sonraları
‗tebaa-i sadık-i ġahane‘ olarak itibar gören Ermeni liderlerinden bazıları,
baĢta Rusya olmak üzere, Osmanlıya düĢman olan Batılı ülkelerle entrikalar
kurmaya baĢladı. [44]
Son Halife 1924‘te Cumhuriyet tarafından aniden yurtdıĢına sürülmüĢtü. Çatalca istasyonunda bekletilen trene, çamurlu yollardan zor bir araba
yolculuğu ile varan ve Yahudi Ġstasyon Ģefi tarafından kendi evinde misafir
edilen Halife, istasyon Ģefine teĢekkür etmek istediğinde, istasyon Ģefinin Ģu
sözleri, herkesi gözyaĢlarına boğdu: ‗Atalarımız Ġspanya‘dan sürgün edildiğinde hiçbir ülke onları kabul etmezken, Osmanlı Devleti bizi iskân etti ve
yok olmaktan kurtardı! Yahudi milletinin mensupları, Osmanlının merhametiyle tekrar dinlerine, eĢlerinin namuslarına ve mallarına sahip oldular. Onun
için vicdanımız, sizin bu en karanlık saatinizde, size en iyi Ģekilde hizmet
etmemizi emreder‘. [45]
(NOT: Son Halifenin özel sekreteri Keramet Salih Bey (Şair Nigar hanımın oğlu), sonra Robert Kolej‘de Türkçe edebiyat öğretmenliği yaptı ve bu
satırların yazarına hem Türkçe lisanını, hem de ‗hayatta efendi olmayı‘ öğretti. Çocuk yaşlarda, ne Keramet Beyin, ne de dediklerinin değerini bilmiyorduk!)
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
15
3. BÖLÜM
DOSTANE ĠLĠġKĠLER
Ġttihat ve Terakki Derneğiyle, Ermenilerin DaĢnak Federasyonu arasında husumet bulunduğu hakkındaki genel kanının aksine, bu bölümde
görüldüğü gibi, Birinci Dünya SavaĢı çıkıncaya kadar aralarında iĢbirliği ve
dayanıĢma vardı. DaĢnaklar Ağustos 1914‘te kendilerine önerilen otonomi
teklifini kabul etmeyerek, Ruslardan yana harbe girince bu dostluk aniden
bozuldu.
Ermenilerle Türkler arasındaki karĢılıklı katliamlara rağmen, 1908‘e
kadar DaĢnaklarla Ġttihatçılar arasındaki dostluk, daha alt düzeyde devam
etti ve idarenin 1908‘de Ġttihatçılara geçmesiyle, otonomi ümitleri daha da
kuvvetlendi. [46]
Fransa‘nın ve Karl Marx sosyalizminin etkisinde kalan, en baĢta Rusyalı Ermeniler, ihtilâlci yöntemler kullanarak Avrupa‘nın gücünden yararlanmayı istediler. 1887‘de kurulan Hınçak (Çan) Partisi on yılda parçalanmaya
baĢladı. Bu kez 1890‘da Cenevre‘de bazı genç Rus Ermeni öğrenciler, ‗Ermeni Ġhtilâlci Federasyonunu‘ (DaĢnak)‘ı kurdular. Türkiye‘deki Ermenilerin
Van civarında kurdukları ‗Ermenekan‘ partisi ise, savunma ve bölgesel reformu amaçlıyordu. Önceleri, Ermenilerin içindeki Gregoryen, Protestan
veya Katolik liderler veya rahipler ihtilal fikrine karĢıydılar zira çoğunluğunun
geçim durumu çok iyiydi ve ayırımcılık yoktu. DaĢnaklar, baĢlangıçta laik ve
Gregoryen Kilisesi ile terstiler. DaĢnaklar, silâh ticareti sayesinde para kazanıyordu ve batılı ülkeler de silâhlarına geniĢ bir Pazar buldukları için memnundular. Silâh satıĢ zincirine, Ermeni çete baĢları ve papazlar da girip nemalanınca, aralarında dostluk pekiĢti. Ermeniler ilk olarak Hatay‘da Sasun
dağında isyan ettiler ve yollanan Türk birliklerini, üstün savunma mevzileri ve
dağlık arazi sayesinde yendiler. Daha sonraları, ihtilâlci yaklaĢık 4.000 kiĢi,
gizli bir yoldan kıyıya inip, onları bekleyen Fransız gemileriyle kaçtılar. Oyalama için arkada kalan az sayıdaki kiĢi de, Avrupalı ülkelerin ısrarı üzerine,
Abdülhamit tarafından af edildi. Ancak bu da onlara yetmedi. Daha sonra
okunacağı gibi, 1896‘da 17 kiĢi Osmanlı Bankasını bombalarla basıp ele
geçirdiler ve dünyanın dikkatini çektikten sonra onlar da af edilip Fransa‘ya
gittiler. [47]
Ruslar, kendi bölgelerindeki Ermenilerin haklarını kısıtlar ve mallarını
zorla alırken, Osmanlı Ermenileri konusundaysa, daha önce mutabık kalınan
reformların tatbik edilmesinde ısrar ediyorlardı. En sonunda, 6 ġubat 1914‘te
Almanya ve Rusya‘nın ortak teklifi, Osmanlılar tarafından kabul edilerek ilgili
anlaĢma imzalandı. Buna göre, Ermenilerin çoğunluk olmamakla beraber,
daha fazla yaĢadıkları altı vilâyet, iki ayrı idare bölgesine (Trabzon, Sivas,
Erzurum) (Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput) ayrılıyor ve buraların idaresi için
16
ġükrü Server AYA
yabancı iki Genel MüfettiĢ (valilerin üzerinde) atanıyordu. Birçok göreve,
jandarma da dâhil, Ermenilerin getirilmesi kabul edildi. Mayıs 1914‘te iki
genel müfettiĢ (Norveçli Albay Hoff ve eski Batı Hint Adaları valisi Hollandalı
Westenek) Ġstanbul‘a geldiler ve Van ve Erzurum‘a (baĢkentler) hareket ettiler. Fakat 28 Haziranda ArĢidük Ferdinant‘ın suikasta uğraması ile bir cihan
harbinin iĢaretleri geldiğinden, bu valiler apar topar ülkelerine döndüler ve
projenin uygulamasına geçilemedi.[48]
Daha önceleri, Ermeni Ġhtilâlci Federasyonu sözcüsü E. Aknuni,
DaĢnak partisinin önde gelen görevinin, Osmanlı anayasasını koruma ve
Ġttihatçılarla iĢbirliği olduğunu vurgulamıĢtı.[49]
1914 yılının Mayıs-Temmuz ayları arasında, Osmanlılar Müttefiklerle
ittifak yapmayı denemiĢ ve bu nedenle Ġç ĠĢleri Bakanı Talat PaĢa Rusya‘ya,
Bahriye Nazırı Ahmet Cemal PaĢa da, Fransa‘ya gitmiĢti. Ancak bu ülkelerin
Ġngiltere‘yle eski, Osmanlı‘yı paylaĢım akitleri vardı ve bu yaklaĢımlara cevap
vermediler. Almanya 1 Ağustos‘ta harp ilan ettikten sonra, büyük elçileri
Wangenheim ve BaĢbakan Sait Halim PaĢa, aralarında bir anlaĢma imzaladı. [50]
MeĢhur (kesin sahte) Andonian evraklarında Ģeytan olarak tanıtılan ve
1915 olayları için sorumlu tutulan Talat PaĢa için, örneğin 20.12.1913 günü
Ġngiliz Elçiliği diplomatı Louis Mallet, Londra‘ya yolladığı mesajda, Ermenilerin Talat PaĢaya güvendiklerini ve onun bu görevinden alınmasından endiĢe
ettiklerini yazıyordu. Türkiye‘yi gezen Alman Misyoner Liparit de, PaĢanın
son altı yılda, Türk-Ermeni dostluğu ile ün kazandığını yazıyordu. (Amerikan
Yardım Heyeti BaĢkanı) William Peet de Talat PaĢayı her aradığında onun,
‗dostum, bugün senin için ne yapabilirim‘ dediğini söylüyordu. (Eylül 1917 –
Ekim 1918 arası Alman Büyükelçisi) Kont Bernsdorff da, Talat‘ın cinayetleri
önlemekte zayıf kaldığını fakat buna rağmen onun tamamen ciddî ve dürüst
olduğunu söylüyordu. Ermeni yazarların yaptıkları ithamların doğruluğu veya
1915‘ten sonra yorumlarının değiĢip değiĢmediği bilinemez. [51]
Lloyd George iĢ baĢına geçtikten kısa zaman sonra Enver PaĢa ile
gizliden temasa geçti. BaĢbakanın bu iĢ için seçtiği delege, uzun yıllar Duyun-u Umumiye Heyet baĢkanlığı yapmıĢ ve Vickers Silâh Fabrikası Finans
Müdürü olan Vincent Caillard ve onun yakın iĢ arkadaĢı Basil Zaharof‘tu.
Zaharof, Ġzmir‘in yeraltından yetiĢmiĢ ve dünyanın en meĢhur silâh tüccarı
veya ‗ölüm tüccarı‘ olarak Ģöhret yapmıĢtı. Zaharof, 1917 ve 1918‘de Cenevre‘ye gitmiĢ ve rivayete göre, Enver PaĢa ile önceleri aracılarla ve sonraları
yüz yüze görüĢmüĢtü. Aracı vasıtasıyla Enver PaĢaya, arkadaĢları ile birlikte
harpten vazgeçmeleri ve Ġngiliz isteklerini kabul etmeleri halinde (bunlar,
Arabistan‘dan çekilmek, Suriye ve Ermenistan‘ın otonom idareye kavuĢması,
Mezopotamya ve Filistin‘in Ġngiliz mandasına geçmesi, Boğazların geçiĢlere
açık bırakılmasıydı) büyük rüĢvetler ve banka hesapları vaat ediliyordu. Buna karĢılık olarak, Türklerin kaldırılmasını istedikleri kapitülasyonlar kaldırılacak ve ekonomik kalkınma için Türklere cömert bir kredi verilecekti. Lloyd
George‘un Ģartları, kendinden önceki baĢbakan Lort Asquith‘in niyetlerinden,
iki hususta farklıydı: Fransa, Rusya ve Ġtalya‘ya bir Ģey verilmiyor, Mezopo-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
17
tamya ile Filistin de, Ġngilizlere geçiyordu. Zaharof‘un verdiği bilginin ne kadar doğru olduğu bilinmemekle beraber, Enver PaĢanın bu teklifleri ciddiye
aldığı sanılmaz, ancak bu bilgi, Lloyd George‘un niyetlerini açıklaması yönünden önemlidir. [52]
Bilindiği gibi; Amerika‘nın Müttefiklerden yana 17 Nisan 1917‘de savaĢa katılmasına rağmen, Türkiye‘deki Amerikan okulları kapatılmadı. Ancak,
Robert Kolej baĢkanı Gates, hatıratında, 1916-1917‘nin çok zor geçtiğini
yazdı. [53]
18
ġükrü Server AYA
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
19
4. BÖLÜM
ĠSYAN EDEREK, MASUMĠYET VE
SADAKAT ARZI
1918 yılında Boston‘da basılan ―Ermenistan Niçin Hür Olmalı‖ kitabını,
Ermenice‘den Ġngilizce‘ye çeviren tercüman ―A.T.‖ ön sözünde, kitabın yazarı
meĢhur Dr. Garekin Pastırmaciyan (Çeteci adı Armen Garo) hakkında aĢağıdaki gibi bir açıklamayı ilâve etmiĢtir:
―Yazarın bu kitapçığı yazmasındaki sebep büyük ve cömert Amerikan
halkına Ģunu duyurmaktır:
Ermeni halkını anemik (kansız), saldırmayan ve damarlarında savaĢma
kanı olmayan kiĢiler olarak veya kurbanlık koyun gibi kesildiklerini düĢünmek
yanlıĢtır. Aksine, her ne zaman fırsat olduysa, Türklerin vahĢi hücumlarına
büyük inatla direndik ve büyük kahramanlıklar göstererek savaĢtık.‖
Armen Garo 20‘ci sayfada Ģöyle demektedir: ―1914 sonbaharında,
Kafkas cephesindeki Rus-Türk harbinde, Rus-Ermeni iĢbirliği, karĢılıklı deneme Ģartlarında baĢladı. Fakat Rus idaresinin Ģüpheli ve hileli davranıĢlarına rağmen, Ermeni halkı, Rus ordularının zaferi için her türlü fedakârlığı
göstermiĢtir.‖ [54]
(NOT: Kitap yazarı Osmanlı Bankası 1896 baskını kahramanıdır. Af
olup İsviçre‘ye gittikten sonra Kimyager Doktor olarak dönmüş ve 1908 –
1913 Meclisi Mebussan seçimlerinde Erzurum mebusu seçilmiştir. 1914‘te
isyancı gönüllü kıta kumandanlarından en önde geleni ve dehşet saçanı
olmuştur!)
―Soykırım Yapıldı‘‘ korosunda ses veren akademisyenler, Ermenilerin
savaĢlardaki kahramanlıklarını anlatan, yukarıdakine benzer birçok kitabın
varlığını unutup, ‗1,5 milyon ülkesine bağlı masum vatandaşın, durup dururken soykırıma uğradıklarını ve bunun nedeninin yalnız Ermeni ve Hıristiyan
olmalarından ileri geldiğini‘ ifade ederler. Aslında bir buçuk milyon kiĢi öyle
abartılı bir sayıdır ki, bunun yarısı kadar Ermeni dahi (bak bölüm 15), yeniden iskâna tabi bölgelerde yaĢamıyordu. Bütün Ermeniler tarafından ezbere
okunan Hınçak Partisinin beyannamesine göre: <‗toplu olarak isyan etme
zamanı, Türkiye‘nin yabancı ülkelerin hücumuna maruz kaldığı andır. Parti
mensupları derhal iç isyana başlayacaklardır‘>.
Konular ve tarihi gerçekler, büyük ninelerin çocuk yaĢlardaki hatıraları
ile saptanamaz. O zamanlarda basılan ve resimleri mevcut olan poster, posta kartı, tablo ve hatta tiyatro perdelerinde bile, Ermeni çete baĢı kahramanların silahları ile poz veren afiĢleri ve fotoğrafları, kalemle çizilmiĢ acıklı sahneler bütün dünyaya ve basına yayılmıĢtı. Kaynak olan kitaptaki resimlerde,
20
ġükrü Server AYA
diğer çete baĢlarının fotoğrafları yanında diğer fotoğraflar da vardır. Armen
Garo ve 1000 kiĢilik süvari ordusu bunlardan yalnız biridir. Deliller o kadar
çok, ihanet kampanyası o denli Ģamatalı ve açıktır ki, hiçbir Ģekilde bunların
bilinmemesine veya yok sayılmasına olanak yoktur! Bu belgeleri görmek
istemeyenlerin, akademik sıfatlar ardında, sahtekârlık veya yalancı Ģahitliğini
bilinçli olarak yaptıklarının, biraz kitap okuyanlar tarafından kolayca anlaĢabildiği, aĢikârdır.
Paris‘te basılan ve günlük 1 milyon baskı yapan Le Petit Journal gazetesinin 24.11.1985 tarih 262 sayı baskısının resimli ilâvesinin ön kapağında,
Osmanlı Ordusunda Sultanı koruma görevlisi üç subayın (Sadık-Rıza-ġevket
beyler) gravür çizimi, poz vermiĢ resmi vardır. Arka kapakta ise, ‗Doğu Olayları – Ermenilerin bir camiye hücumu‘ baĢlıklı ve Türklerin tabanca ve kamalarla nasıl öldürüldüğünü temsil eden diğer bir gravür resim vardır. Bu sonuncusu, Erik Feigl‘in son ‗Armenian Mythomania‘ kitabının arka kapağında
da aynen basılmıĢtır. Gazetenin 375‘çi sayfasında, bu resimler hakkında
verilen açıklamada, siyasi baĢyazar H. Marinoni‘nin Ġstanbul‘da Sultan (Abdülhamit II) tarafından kabul edildiği, tophane ve diğer bazı askeri tesisleri
gezdiği bildirilmektedir. Uzunca olan açıklamadan bazı cümleler Ģöyledir:
‗Bir bardak suda fırtına koparıp bundan kendilerine fayda sağlamaya
çalıĢanlar, özellikle Doğudaki geliĢmeleri abartmıĢlardır. AnlaĢmalar, birçok
ulusa, gerek görüldüğü takdirde, Türkiye‘nin iĢlerine müdahale yetkisini vermektedir. Ġyi niyetli olanlar bu hakkı kullanırken çok dikkatli davranmaktayken, diğerleri en küçük olayı bahane edip, abartarak, hatta böyle bir olay
yaratarak, bundan yararlanmayı umut etmektedirler. Bu sıralar Ermenistan
ile olan çalkantılara Ģimdiye dek hiç olmadığı kadar büyük önem verilmesi de
bu duruma bir örnektir‘.
Yazının son iki paragrafı Ģöyledir: ‗ Burada tekrar ediyoruz, Ermenistan‘daki durum hiçbir tehlike oluĢturmamaktadır. Fakat olaylar, imkânsız
görünmesine rağmen kötüleĢirse, üstün bilgeliği ve keskin zekâsını cihanın
kabul ettiği Sultan, rahatlıkla kazanacaktır. Diğer bir ifade ile Avrupa‘nın,
gereğinden fazla konuĢtuğu ünlü Sultan otoritesini kullanmakta serbest bırakılırsa, o vakit kimsenin karıĢmasına gerek kalmadan, birkaç isyankârı yola
getirebilecektir!
Örneğin, 1910 Kopenhag Sosyalist Kongresine DaĢnak Partisi tarafından, M. Varandiyan imzasıyla, aslı 31 sayfa Fransızca olan Raporda
(Brüksel Kütüphanesi BS No.79238) Ermenilerin, Kastamonu, Bitlis, Diyarbakır ve baĢka yerlerde, bütün köylerde isyana hazır duruma geldikleri
övünçle yazılmıĢtır. Kurulan düzene göre, her köyde 30–50 yaĢları arasında
5–6 kiĢiden oluĢan yönetici ihtiyar veya lojistik heyeti, gerekli kararları alacak, bundan baĢka silâhlı 30–50 kiĢi kadar genç savaĢçı hazır bulunacaktı.
Kadınlardan uygun olanlar, silâh veya haber taĢıma gibi iĢlerde kullanılacaktı. 1914–22 yılları arasında, Kafkaslar bölgesinde, Türk, Kürt, Ġran, Azeri ve
yerli halklara yapılan katliamlar, bu Ģekildeki seyyar çeteler tarafından yapılmıĢtır. ĠĢlenen cinayetlerin, intikam fırsatı doğduğunda, çoğunlukla Kürt ve
Çerkezlerden de karĢılık gördüğü kuĢkusuzdur. KiĢisel veya çete hareketleri
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
21
olarak iĢlenen bu cinayetlere ait, Türk tarihi belgelerinde, birçoğu Rus Kumandanlar tarafından beyan edilmiĢ o kadar fazla iğrenç cinayet vardır ki,
vahametlerini saymaya gerek yoktur. Ermenilerin, hakkında binlerce methiye
kitabı yazdıkları ve yalnız Türklere karĢı yaptıkları bu savaĢları örtbas edip,
yalnız gördükleri bazı karıĢıklıkları, ‗Osmanlı Devleti tarafından tasarlanmıĢ
bir soykırım‘ olarak dünyaya kabul ettirmiĢ olmalarının yegâne sebebi, maalesef bu iddiaların su üstüne çıktığı son kırk yılda, (terör hareketlerinde kırktan fazla diplomat veya vatandaĢın Ģahadetine rağmen) bu konuda hiçbir
ciddi devlet politikası oluĢturmayan ve bunun yürütülmesi için, gerekli olan
araç, yöntem ve lojistiği, hiçbir devirde düĢünmeyen ve temin etmeyen icra
organlarının dünden bugüne devam etmekte olan, bilgi ve yürütme yetersizliğidir! Okuduğunuz bu araĢtırma, kırk yıldır yalan propagandalar ile yakılan
ve bazı Türkler tarafından da körüklenen tarih yangınını söndürmek için, bir
kova sudan fazla olmayabilir. Bu bölümde, Türkiye‘yi bütün dünyada, parlamentolara aldırdıkları kararlar ile yalnızlığa iten etkin Ermeni propagandasının ne denli masum olduğunu, ilâve bazı alıntılarla göreceğiz.
―1881‘li yıllarda, çürüme devrine girmiĢ olan Rus Ġmparatorluğu, anarĢist ve kibirli kimselerin serpiĢtiği bir ülke haline gelmiĢti. Ermeniler de, isyan
etmelerinden korkulan diğer azınlıklar gibi baskı altına alınmıĢlardı, Kiliseleri,
gazeteleri sıkı denetime tabi idi ve hürriyet meselesine gelince, Ruslar kendi
toprakları üzerinde yeni bir Bulgaristan‘ın doğmasına meydan vermeyeceklerini belirtmiĢlerdi. Bu tavırlar, Rusya‘nın niyet ve stratejik önceliklerinde bazı
değiĢikliklerin olduğunu açıklıyordu.‖ [55]
1870‘lerden beri Ġngilizlerin beklentileri aynı yerde durmuyordu. Ermeniler için reformların dayatıldığı günlerde, Ermeni ve Ġngiliz menfaatleri yan
yanaydı. Ruslar ve Ermeniler reform istiyor, Ġngilizler de Ermenileri kullanarak Rusların yayılmasını durdurmak istiyordu. Rusların her zamandaki müdahale etme isteklerini de önlemek için, PadiĢaha etki yaparak, Ermeni Ģikâyetlerinin, reformlar yapılarak önlenmesini istiyordu.‖ [56]
(NOT: Başka bölümlerde okuyacağınız gibi, Duyun-u Umumiye idaresindeki Osmanlı‘nın değil reform yapacak durumu, maaş dahi ödeyecek
gücü yoktu ve gümrük vergilerini yükseltip gelirini artırmak istemleri de, kapitülasyonlar nedeni ile kabul edilmemişti).
MeĢhur The New York Times, 24.9.1896 nüshasına Ģöyle baĢlıklar
atmıĢtı:
BABI ALĠ‟YĠ YIKMAYA YEMĠNLĠ – Ermeni Dernekleri Konstantinopolis‟te ÇalıĢma Ġçinde – Son KarıĢıklıklar Ġçin, Sorumlular Fransa,
Ġngiltere ve Rusya‟nın yardımı ile Türk Meselesini Çözümleme Pazarlıklarına baĢladı...
1913 baĢlarında DaĢnaklarla, iktidar olan Ġttihatçılar arasındaki iliĢkiler
gerilmeye baĢladı. Balkan harbinin çıkmasıyla, Ermeniler bekledikleri baĢkaldırma fırsatının geldiğine inanıyorlardı. Paris‘te, Pro-Armenia dergisi yeniden çıkmaya baĢladı. Japonya ve Burma‘daki Ermeniler, La Haye‘deki
mahkemeye dilekçeler yolladı. Amerika‘da çıkan Armenia dergisi, reformlar
hakkında dünyayı uyandırmaya çalıĢtı. Ruslar, Ermenilere, istiklallerini ka-
22
ġükrü Server AYA
zanmaları için yardım etmeye çalıĢtı. Rusların gerçek niyet ve bahanelerinde, bazı bilinmeyenler vardı, fakat Çarlık hükümeti bir an evvel ―Reform Ġdaresinin‖ kurulmasını ve bunu kontrol etmeyi istiyordu. [57]
“The New York Times,” 14.11.1914: aĢağıdaki baĢlıklarla, dünyaya
müjdeliyordu:
RUSLAR TÜRKLERĠ ERZURUM YAKINLARINDA YAKALADI –
Kürt Süvarilerini Kovalıyorlar, Ermeni öğrenciler Petrograt‟ta Gönüllü
Olmaya heyecanlı...
13.11.1914: TÜRK ERMENĠLERĠ SĠLAHLARIYLA ĠSYAN HALĠNDE
– Önceden Talimli ve Silah Topladıkları için Rus ĠĢgalcilere yardıma
hazırdılar... Yerli gazeteye göre Türk Ordusuna katılmayı ret ettiler; her
türlü fedakârlığa razılar...
Ruslar Ermenilere, Osmanlı Ermenilerini silahlandırmaları için,
2.400.000 Ruble vermiĢti. Iran ve Kafkaslarda bulunan Ermenilere Eylül
1914‘te silah dağıtılmaya baĢlandı. Halkın büyük kısmında tabanca gibi ufak
silâhlar zaten bolca vardı. Diğer bir ifadeyle, ‗Geçici Ġskân Yasasının‘ 30
Mayıs 1915‘te, yayınlanmasından yaklaĢık 8 ay daha öncesinden, Ermeni
çete faaliyet ve sabotajları baĢlamıĢtı. Osmanlı 2 Kasım 1914‘te resmen
savaĢa girdi. Yukarıda anılan Armen Garo‘nun kitabında, Ermeni gönüllü
kıtalarının Eylül-Ekim aylarında savaĢ öncesi takdis edilmesinin fotoğrafları
vardır. Aralık‘ta Van ġehrinde büyük bir isyan baĢladı, Ruslar Ermeni birliklerinin yardımı ile Türklere karĢı hücuma geçti ve Osmanlı Ordusu Saray kasabasına kadar geri çekildi. Van civarındaki Türk köyleri basıldı, Türk ahali
toptan sürüldü veya öldürüldü. Bu kayıpların 120.000 civarında olduğu tarihçi
Profesör Justin McCarthy tarafından yazıldı.
BaĢka bölümde okuyacağınız gibi, yenilen ve gururu kırılan Osmanlı
Ordusunun 1914 Noel‘i için planladığı sürpriz karĢı hücum, inanılmayacak
lojistik hatalar ve bastıran bir tipi nedeniyle tarihte eĢine az rastlanılan büyük
bir felâkete dönüĢmüĢ, bir hafta süre içinde, 80.000 kadar Türk askeri, savaĢmadan, açlık ve soğuk nedeniyle Ģehit olmuĢtur. Ermeni gönüllülerin,
Bardiz boğazında Osmanlıyı oyalaması (Bölüm 8) ve vakit kaybı, felâketin
baĢlıca nedenlerindendir.
SavaĢın en yoğun olduğu günlerde, 8.1.1915 tarihli The New York
Times Ģöyle baĢlık atmıĢtı: AMERĠKA‟DAN SAVAġA GELDĠLER - Ermeni
Bölüğü Tiflis‟te hararetle karĢılandı
Yer değiĢtirme yasasının 30 Mayıs 1915‘te uygulamaya konulması ile
karĢılaĢılan zorluk ve Ģikâyetler nedeniyle, bu kez 29.09.1915 tarihli The
New York Times Ģöyle baĢlık atmıĢtı: BERNSTORF ġĠMDĠ DĠYOR KĠ –
ERMENĠLERĠN KENDĠ HATALARI – Türkler Aleyhine Ġsyana KalkıĢarak
Kendilerine KarĢılık Verilmesine Sebep Oldular...
Ermeniler Müttefiklere (Çanakkale‘ye çıkıĢlarından ve tehcir baĢladıktan biraz sonra), Mersin – Ġskenderun civarına asker çıkarmalarını ve Çanakkale‘de karĢılaĢtıkları direncin böylece bölünmesini önerdiler. Bunu yapmak için, Adana-Mersin-Antakya bölgesindeki bütün Ermeni gönüllü alayları
yardıma hazırdılar. Bir Ģartları vardı: yaĢlı, kadın ve çocuklarının Mısır veya
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
23
Kıbrıs‘a kabul edilmesini istiyorlardı! Ġngilizler, Ermenilerden gelen bu tür
istekleri 1917 yılı gelinceye kadar ret ettiler, fakat 1917 Rus Ġhtilâli nedeniyle
Anadolu‘dan Rus askerleri çekilince, bu kez Ermenileri silahlandıran ve Kafkas‘taki yararlarını korumak için onları cesaretlendirenler, gene Ġngilizler
olacaktı! Sasun isyanından kaçan Ermeniler Fransız gemileri ile geçici olarak
Rodos ve Cezayir‘e nakledildiler. [58]
Paris‘te Millî Ermeni Delegasyonu BaĢkanı ve bu mücadelenin baĢ aktörlerinden biri olan Boğos Nubar PaĢa, 11.11.1918 tarihli mektupla, Ġngiltere‘yi adalet Ģampiyonu ve Ermenilerin en büyük koruyucusu olarak kutluyor
ve Türk Hükümetinin yok edilmemesine rağmen, emir altında oluĢunu, Ermenilere gösterilen sempatiyi övüyordu. [59]
(NOT: 30.10.1918 Mondros‘tan sonra, Türkler artık hizmetkâr oluyordu!)
Paris Konferansında, Harbiye Bakanlığından Albay F.R. Maunsell,
Kürdistan ve Ermenistan olarak iki ayrı ülkenin kurulmasını ve Ermenistan‘a
Ağrı dağı ve Van civarının, ayrıca Trabzon, Giresun limanlarının ve Erzurum‘un verilmesini öneriyordu. Güneyde ise Kürdistan olacaktı. Ġngiltere‘nin
Hindistan bakanı Edwin Montague da, ‗Büyük Ermenistan‘ taraftarıydı. Paris‘teki Ermeni Cumhuriyeti delegasyonu baĢkanı Avetis Aharonyan da, bir
manda kurulmasını ve Ermeni Ordusunun, Müttefikler emrine verilmesini
istiyordu. [60]
Rus askerlerin ihtilali müteakip Doğu cephesinden çekilmesinden sonra, Osmanlının Kafkas cephesinde Ermeniler vardı. Gerçi, Azeri-GürcüErmeni ittifakı ile kurulan Kafkas Federasyonu kısa ömürlü olmuĢ, her grup
kendi istiklâlini ilân etmiĢti. Ġngilizlerden sağlanan yardımlar ile palazlanan
Ermeniler, sıkıĢtıkları zaman gene yardım için Ġngilizlere koĢuyordu AĢağıdaki alıntı özeti, Ermenilerin Ġngilizler tarafından nasıl yalnızlığa terk edildiğini anlatır;
<15 Kasım‘da Ermeni bakan Aharonian, DıĢ IĢlerinden Sir John
Tilley‘ye müracaat eder; yapılan silâh ve yakıt yardımları için derin teĢekkürlerini sunar ve sıkıĢık durumdan kurtulmak için, Ġngiliz askerlerinin gelmesine
ümit bağladıklarını ve dünyanın değiĢik ülkelerinden çağırabilecekleri yeni
gönüllüler ile 25.000 mevcutlu oluĢacak bir orduyu emirlerine verebileceklerini söyler. Tilley, buna imkân olmadığını söyleyince de, Aharonian, bu takdirde Sevr anlaĢmasını nasıl uygulatılacağını sorar. Tilley, cevabında, ―Anadolu sulha kavuĢtuktan sonra, Türklerden yeni bir Türk ordusunun derleneceğini, Kemalist Orduların üzerine yollanacağını ve Sevr‘in uygulanacağını‖
söyler! Bu sefer Aharonian, Türklerle Rusların el ele vermelerinin bölge için
tehlikeli olacağını ve önlenmesi gerektiğini uyarır. Tutulan zabıtlara göre,
Tilley, Aharonian‘a ‗hiçbir Ģey beklememesini, yeni silâh veya Ġngiliz mandasına bel bağlamamasını ve hatta Türk Ordularının ilerleyiĢi nedeniyle, yeni
silâh dahi veremeyeceğini söyler. Daha önceleri baĢka benzer bir talep nedeniyle, Lord Curzon ‗cevap verilmesine gerek olmadığını‘ söylemiĢti. SıkıĢan Ermeniler, Ecmiyazin Katoligosu aracılığı ile Ġngiltere Kralı BeĢinci
George‘a ve California‘da yaĢayan 25.000 Ermeni de Amerikan Kongresine
baĢvurup, kurdukları dostluklarla o günlerdeki ‗Milletler Birliğini‘ seferber
24
ġükrü Server AYA
etmeye çalıĢıyorlardı>. AnlaĢıldığı gibi, Ermenilerin Ģikâyet ve acındırma
becerileri, çok eskilere dayanmaktadır. [61]
Trabzon Ģehrindeki Ermeni nüfusu 6 ila 10.000 arasında olmasına
rağmen, baĢkaldırma iĢinde çok gayretliydiler. 1914‘te yerli Ermeniler, Alman
Konsolosu Bergfeld‘e, Ruslardan gizlice silâh aldıklarını açıkça söylüyorlardı.
Mart 1914‘te yapılan ev aramalarında, önemli miktarda silâh bulundu. Ermeniler Müttefiklerden yana açık tavır almıĢ ve hatta Çanakkale‘nin düĢtüğü
rivayetini dahi çıkarmıĢlardı. Daha sonraları, baĢka bölümlerde de izlenebileceği gibi, bu kez ‗Trabzon‘da on bin Ermeni‘nin denize atılarak boğulduğu‘
haberi dünya basınında çıktı. [62]
Urfa halkı Cemal PaĢa‘dan yardım istemiĢ ve o da, üç günlük yürüme
uzaklığında olan Rakka kampından 2.500 kiĢinin aileleri ile gelip Urfa‘da
yerleĢmelerini ve geçimleri için iĢ bulmalarını sağlamıĢtı. Konsolos Rösler,
bu meslek sahiplerinin Urfa‘da oldukça iyi Ģartlarda yaĢadıklarını yazdı. Konsolos Jackson, Mayıs 1917‘de ayrılırken, 6.000 Ermeni‘nin Ģehre döndüğünü
yazar. Konsolos Künzler ise, bunların din değiĢtirmek için baskı altında olduklarını, Cemal PaĢanın 2.500 yetim Ermeni çocuğuyla, saklanan 2.000
kadar kadını da koruması altına aldığını bildirdi. 1917–18 kıĢında, Urfa‘daki
büyük kıtlık nedeniyle, birçok insan açlıktan öldü. SavaĢ bittikten sonra
1919‘da Urfa‘daki Ermeni sayısı birkaç bine çıkmıĢtı. Ġsviçre Yardım Görevlisi, bazı çocukların Müslüman evlerine alındığını, bazı kızların da Türklerle
evlendiğini, fakat sonraları serbest olmak yerine, evli kalmayı seçtiklerini
raporunda yazdı.[63]
26.8.1896‘da Osmanlı Bankası baskını, DaĢnak Partisinin plânıydı.
Baskında birçok kiĢi ölmüĢ, banka çalıĢanları rehine alınmıĢ ve daha önce
getirilen patlayıcılarla bütün binanın uçurulacağı tehdit edilmiĢti. Bu terör
hareketinin baĢı Karakin Pastırmaciyan, 1908‘de Erzurum mebusu seçilecek
fakat 1914‘te Armen Garo adı ve çete baĢı olarak bölgeye dehĢet saçacaktı.
Osmanlı Bankasını basan 17 terörist, batılı ülkelerin arabuluculuğu ile Abdülhamit II tarafından af edildi! Banka Genel Müdürü Sir Edgar Vincent‘in
lüks yatı ile Akdeniz‘e çıkıp, oradan da Fransız ‗La Gironde‘ savaĢ gemisi ile
Malta‘ya kahramanlar gibi yollandılar! [64]
DaĢnaklar, Erzurum‘u ileride baĢkent yapmak istiyordu. 1914 Kongresi, Ağustosta burada yapıldı. Hovannes Kacaznuni‘nin 1923 BükreĢ manifestosunda da teyit ettiği gibi, Kongredeki delegelerin farklı istekleri vardı.
Osmanlılar, gönderdikleri bir heyet aracılığı ile, Ermenilere, Rusya‘dakilerin
baĢ kaldırması ve Türkiye‘dekilerin de Türk ordularında savaĢmaları halinde,
(harp sebebiyle rafa kaldırılan) ―altı vilayet için otonomi”yi vaat ediyorlardı…
Ancak, Ermeniler bir taraftan yalnız Türkiye‘deki Ermenileri ve vatandaĢ
olarak görevlerini yapacaklarını söylemiĢler, fakat diğer taraftan Tiflis‘teki
Federasyona durumu bildirmiĢlerdi. Teklifi duyan Rus Çarı, altı yerine sekiz
vilayet sözü verdi, Ġngilizler haliyle Ruslardan yana tavır aldı ve savaĢın mutlaka Müttefiklerin zaferi ile sonuçlanacağına inanan DaĢnaklar, beklenilen
Ģansın geldiğine inanarak, Türk ordularından silâhları ile kaçıp Rus ordusu
veya cephe arkasındaki gönüllü çetelerine katıldılar. Ermeniler, Ruslardan
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
25
bile daha fazla Rus taraftarıydılar ve zaferden sonra bütün vilâyetlerin ödül
olarak onlara verileceğini sanıyorlardı, fakat Rusların aklındaki hedef ‗içinde
Ermenilerin yaşamadığı‘ bir Ermenistan‘dı. [65]
Ermenilerin baĢkaldırı niyetleri eskilere dayanıyordu, nitekim 1874-84
arasında Patrik olan Nerses II Vartabetyan, YeĢilköy‘e kadar gelen Grandük
Nikola‘dan, Ģehre girip almalarını istemekle yetinmemiĢ, 13.4.1877‘de Ġngiliz
BaĢbakanı Lort Salisbury‘ye yazdığı mektupta da Türklerin Ermenilerle yan
yana yaĢamalarına olanak olmadığını ve çarenin ‗Otonom bir Hıristiyan Ġdarede‘ olduğunu bildirmiĢti. [66]
Ġngiliz Konsolos Mallet, Ermenilerin Doğu Anadolu‘da nüfusun üçte birini bile oluĢturmadıkları halde, Adana ve Erzurum bölgelerinde çok iyi silâhlandıklarını, hatta toplarının bile olduğunu tespit etmiĢti. DaĢnaklar, Ermeni
halkın ufak bir bölümünü oluĢturmakla beraber, terörist metotlarla en tepe
yerlere gelmiĢlerdi. Bu felâketlerden sonra unutulan DaĢnaklar, 1960‘lardan
sonra tekrar canlanmaya baĢlayarak 1973 – 1984 yılları arasında iki yüzden
fazla terör olayı ile kırktan fazla Türk diplomatı ve birçok masum diğer kiĢilerin
ölümüne ve yüzlercesinin yaralanmasına sebep oldular ve ASALA gibi katil
birlikleri, baĢkalarını öldürerek kendi adlarını ve ezilmiĢliklerini dünyaya duyurdular. Batılı ülkeler, arada kendi vatandaĢlarının da bu tür terör olaylarında
ölmesi nedeni ile karĢı tavır aldılar ve DaĢnakların terör savaĢı, bu kez Ģekil
değiĢtirerek, baskıcı bir iftira ve Türkleri her fırsatta karalamaya dönüĢtü.
(Önemli not: Temmuz 2007‘de Amerikan NBC TV‘nin yayınladığı belgeselde, ASALA teröründe kullanılan silâhlarla 100 kilodan fazla, dinamit ve
nitrogliserin gibi patlayıcı maddelerin saklandığı bir kiralık deponun, tesadüfen açıldığı, 20 yıldan fazla bekleyen ve patlamak üzere olan maddelerin
nasıl şehir dışına çıkarılıp patlatıldığı gösterilmiştir. Yapılan araştırma sonunda bunların, Başkan ‗Clinton‘un masasında yer alacak kadar muteber bir
Ermeni İş adamına‘ ait oldukları DNA ile tespit edilerek, suçlu kısa bir süre
hapis yattıktan sonra serbest bırakılmıştır)
Bak: http://armenians-1915.blogspot.com/2007/08/1859-video-nbcspecial-armenian.html
Bu kadar önemli haberler, her nedense ABD‘de özel muhabirler bulunduran gazetelerimizce duyulmaz ve basılmaz! [67]
18.10.1916 The New York Times baĢlığında Ģöyle yazıyordu: TÜRKÜN BĠLDĠĞĠ ERMENĠ - Ġdarecilerine Ġhanet Eder, Hıristiyan Misyonlara
Kaçarlar ve Onlara Hain Gibi Davranılması Gerekir...
1919 yılı ilkbaharında Ġzmir‘de vuku bulan olaylar nedeniyle, Ġzmir‘deki
Ermenileri tehcir kararı dıĢında tutanlar her halde sonra buna piĢman oldu!
Yunanlıların karaya çıkması ile birlikte baĢlayan Rum mezalimine, bu kez
Ġzmir‘deki bazı Ermeniler de yağma ve cinayetlerle katıldılar. Hatta o kadar
ki, Yunan Ġdaresi iki Ermeni‘yi idama etmeye mecbur oldu. Amerikan Kongre
Kütüphanesi, Bristol Komisyonu raporunda, Ermeni çetelerin Türk köylerini
basarak halkı sürgün ettikleri anlatılır zira Ġstanbul, Yalova, Gemlik gibi çevrelerde de Rum – Ermeni asiler vardı. [68]
26
ġükrü Server AYA
Türk Orduları Ġzmir‘e girmeye baĢladığı zaman, Ģehrin Ermeni mahallesinde yangın çıktı ve neredeyse Ģehrin yarısını oluĢturan 25.000 bina yandı. Ermeniler ve Rumlar, yangından sonra Ģehrin iĢgal kuvvetleri tarafından
intikam için yakıldığını iddia ettiler. Ancak birçok yabancı yazarın ve Avusturyalı Ġtfaiye Kumandanının da teyit edeceği gibi, itfaiyecilerin çoğu Rum‘du
ve iĢgal baĢlayınca çoğu hortumları kesip kaçmıĢtı. Yangın, Türk mahallerini
yakmak niyeti ile Türk asker elbisesi giymiĢ birkaç Rum ve Ermeni tarafından
çıkarılmıĢ fakat rüzgârın aniden ters yöne dönmesi nedeniyle Hıristiyan mahalleleri de kül olmuĢtu. Uzun yıllar virane olarak kalan bu yangın sahası,
Atatürk‘ün uzak görüĢü ile vali Behçet Uz (1935‘li yıllarda) tarafından ağaçlandırılarak Kültür Parkına dönüĢtürülmüĢ ve uzun yıllar Ġzmirliler için hem bir
gezinti alanı, hem de ülke ticaret ve sanayisinin tanıtımı için uluslar arası
Fuar yeri ve Kültür parkı olmuĢtur. [69]
27.12.1914‘te Ġngiliz savaĢ gemisi ―Doris‖ Ġskenderun‘a asker çıkardı.
Demiryolu istasyonu iĢgal edildi ve telgraf hatları kesilerek telgraf aleti yerinden atıldı. Telgraf odasında çalıĢan üç Ermeni görevli, bataryaları büyük
zevkle kullanılamaz hale getirmiĢti. Kaptan Frank Larken‘in ifadesine göre,
bu kiĢiler sonra korunmalarını istemiĢti. Bir tanesi Fransızca bilen bu kiĢiler
savaĢ gemisi ile kaçtı. SoruĢturmada verdikleri ifadelerde, Türk ordularının
durumu hakkında faydalı bilgiler verdiler. [70]
Osmanlı Ġmparatorluğu, San Francisco‘daki bir sergiye, Vahan
Chardishian adında bir Ermeni Avukatı, Yüksek Komiser olarak görevlendirmiĢti. 1915 yazında bu görevi yapan Chardishian, sonra Washington‘a geçerek, Ermenilerin en ateĢli savunucusu olacaktı. Vahan bey, 8.7.1918‘de,
Washington‘da Ġngiliz büyük elçisi olan Lort Robert Cecil‘e yazdığı bir mektupta, Osmanlılar harbe girmeden 41 gün önce, 21 Eylül 1914‘te, Ġngiliz Elçisine yazdığı bir mektupla, Türklerin Almanya‘dan taraf savaĢa gireceklerini
ve hazırlıklarını casus gibi anlatmıĢtı. Chardishian sonraları Washington‘da
her vesile ile Amerikan Kongre üyelerinin üzerinde öyle baskı kurdu ki, Türkiye‘deki Amerikan Yardım Heyeti BaĢkanı ve büyük bir Ermeni hayranı ve
savunucusu olan Misyoner James Barton bile, bu azarlamalardan nasibini
alacak ve Amiral Bristol‘e yazdığı mektupta bu kiĢiden dert yanacaktı. [71]
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
27
5. BÖLÜM
HARĠKA MĠSYONERLER
‗‘Ermeni Soykırımı‘‘ efsanesi hakkında kitap yazan yerli ve yabancı tarihçiler, bu sıtma nöbetini andıran yalanın, hangi kaynaklar (sivrisinekler)
tarafından aĢılandığına ve hangi bataklık ortamında geliĢtiğine temas etmezler. Bunun nedenlerinden önemli bir tanesi, her toplumda, ‗din adamlarının
özel bir saygı ve dokunmazlıklarının‘ bulunmasıdır.
Osmanlı tarafından, yabancı ülkeler ile dostluk, ticaretin serbest ve koruma altında yapılması için verilen ‗kapitülasyon bahĢiĢi‘ sonradan, kuvvetli
ülkelere de ödün olarak verilmek suretiyle, devletin elini kolunu bağlamıĢ ve
‗korunma teminatı altında olanlar‘ bunu diledikleri gibi, Osmanlının aleyhine
kullanabilmiĢtir.
Kudüs‘teki kutsal mekânların korunması için Katoliklere (Fransızlar ve
Levantenler) verilen dinsel serbesti, bu kez onların yeni kilise ve manastırları
açmalarını ve dinlerini yaymalarını kolaylaĢtırmıĢtır. Bu dinsel ödün, sonra
Protestanlara (Ġngiliz, Alman ve diğer Avrupalılara) tanınmıĢ ve OrtodoksKatolik-Protestan dinleri arasında, Osmanlı‘yı bezdirecek istek ve Ģikâyetlerin doğmasına sebep olmuĢtur.
Avrupa‘da Katoliklerin iĢlediği kıyamlardan kurtulmak için, yeni keĢfedilen Amerika‘ya kaçan Protestanlar, bu kez orada yerleĢtikten ve güç kazandıktan sonra, on sekizinci yüzyıl sonlarında, ‗American Board‘ olarak
bilinen bir Misyonerlik Kurumunu Boston‘da oluĢturdular. Kurumun amacı,
Hıristiyanlığın yeni bir yorumu olan Protestan mezhebini, Ġncil‘deki yaymatebliğ görevine uygun olarak bütün dünyaya yaymaktı. Kuruma bağlı Amerikan okullarında, hem fen hem de din eğitimi gören ve Amerika‘da iĢ bulamayan genç misyonerler, çok düĢük ücretler fakat büyük idealler ile dünyanın
dört bir yanına dağılmaya baĢladı. Büyük ümitlerle, Türkiye‘ye (1819)
1820‘lerde gelen ilk Amerikan misyonerleri, Sultanın aynı zamanda Halife,
Müslümanlık dininden çıkmanın (ölümle dahi) cezalandırıldığını ve ayrıca
Türk-Müslüman olanların, yatılı olarak yalınız ‗Askeri Okullara‘ kayıt olabileceklerini öğrendikleri zaman, çaresiz olarak, Protestanlığı diğer Hıristiyanlar
arasına yaymaya koyuldular. Ortodoks Kilisesinin arkasında Rusya vardı;
bütün Ortodoksların koruyucusu olarak, Rumların, Sırpların, Bulgar ve Romenlerin istiklâllerini kazanmalarında büyük katkıları olmuĢtu. Ġlk Hıristiyan
olan Ermenilerin ‗Gregoryen‘ mezhebinin kendi ‗Katoligosu‘ (Patriği) vardı ve
‗Ecmiyazin‘ Vatikan gibi, onların kutsal kiliseleriydi. Ruslar onların da korumacılığını, Osmanlıyı içten parçalamak niyetiyle üstlendi, sonradan Gregoryenlerin Eçmiyazin‘den kopmaları ve Rus Ortodoks‘u olmaları için bazı baskılar uyguladılarsa da bunda baĢarılı olamadılar fakat kendi ülkelerinde Er-
28
ġükrü Server AYA
menilere göz açtırmazken, hariçte gene de korumacı rollerini oynadılar.
Fransızlar da, bazı Ermenileri Katolik yapmıĢlardı.
Misyonerliğin Orta Doğu‘da kuruluĢu ve amacı, Christians and Jews in
the Otoman Arab World, Bruce Masters, Cambridge Univ. 2001, s.147 ‗de
Ģöyle özetlenmektedir: <1792‘de Londra‘da Baptist Misyoner Derneği, bunun
ardından 1799‘da ‗Kilise Misyonerleri Derneği‘ ve en sonunda 1809‘da Yahudiler Arasında Hıristiyanlığı Yayma Derneği kuruldu. Buna mukabil,
1810‘da ABD Boston‘da, ‗ABCFM‟ American Board of Commissioners for
Foreign Missions‘ (Yurtdışı Misyonerler için Amerikan Cemaat Rahipleri)
Kurumu, Massachusetts ve Connecticut eyaletlerindeki rahipler tarafından
kuruldu. Gerek Ġngiliz, gerekse Amerikan misyonerlerinin ilk amacı, Mukaddes Topraklarda yaĢayan Musevileri HıristiyanlaĢtırmaktı. Osmanlı Yahudilerin ataları, daha önce yapılan Katolikliğe geçme baskılarına dayanmıĢlardı,
bu kez aynı Ģekilde Protestanların Hıristiyanlığına karĢı durdular. Kudüs‘te
ilgisizlik hatta husumet ile karĢılaĢan Protestanlar, çalıĢmalarını 1823‘te Beyrut‘a kaydırarak, yerli Hıristiyanları kendi tarikatlarına kazandırmaya baĢladılar. Bunu yapmak için de, Hıristiyan kardeĢlerini, ―sözde Hıristiyan‖ olarak
sınıflandırarak ―Gerçek Ġncil‟e muhtaç olduklarına nasihat verdiler. Buradaki
yerliler, ismen Hıristiyan‘dı ve Amerikan Misyonerleri, Arap Doğu‘ya, Hıristiyan‟ın ne demek olduğunu öğretecekti!
Amerikan misyonerlerinin Protestanlığı yayma sistemleri, diğerlerine
göre çok daha aktif ve çekici idi. Amerikalılar, dinlerinin, en etkin olarak eğitim ve sağlık hizmeti vermek suretiyle tutunabileceğini kestirerek, süratle
Anadolu‘nun belli baĢlı Ģehirlerinde, aldıkları izinlerle okullarını ve sağlık
ocaklarını açmaya baĢladılar. Hedeflenen kitle Ermenilerdi. Ermenilerin parasal durumu daha iyi olduğu gibi, Müslüman softaların etkisinde olmadıklarından ve öğrenmek arzuları olduğundan, bu okullara büyük rağbet gösterdiler. Misyonerlerin görevi, sağlık ve eğitim bahanesiyle, toplumu Protestan
yapmaktı. Hedef açığa çıkıp diğer dinlerin aralarındaki rekabet fazla olunca
ve her ne kadar yalan söylemek veya yazmak, yalancı Ģahitlik gibi davranıĢlar büyük günah ise de, Protestanlığı yaymak ve Müslümanlığı kötülemeye yönelik bütün yöntem ve araçlar sevap oldu! Bunca insanın bir birine
düĢman kılan ve felaketlerine sebep olan din bezirgânları, bu gün de, bütün
dünyada körü körüne büyük saygı görürler.
Anadolu‘da halkın %15‘ini bile oluĢturmayan Hıristiyan azınlıklardan
bazılarının, kendi hırs ve amaçları uğruna vatandaĢı oldukları ülkenin parçalanması için uğraĢ verdikleri kesindir. Bu azınlıklar asla % 15‘i geçmediği
halde büyük Batılı devletlerin emirlerine uymuĢlardır. Ermenilerin, yabancı
Hıristiyan devletlerden destek beklentileri, 1877–8 Rus-Türk harbi ve hatta
önceleri ile baĢlar ve Balkan harbinde Hıristiyanların gösterdikleri dayanıĢma
nedeni ile daha da güçlenir. Bu nedenle, bu unsurlar, yabancı güçleri kendi
amaçları için kullanabileceklerini düĢünürken, bizzat kendileri bu güçlerin
Avrupa ve Amerika‘daki propagandalarının aleti oldular. [72]
Ġsveçli bir subay olan ve tehcir bölgelerini atla gezmiĢ olan H.J.
Pravitz, Ġsveç‘e dönünce, dergilerde okuduğu Türk aleyhtarı yalan haberler
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
29
üzerine, 23.4.1917 ‗Nye Dagliht Allehanda‘ gazetesinde çıkan yazısında,
1915 olaylarında bölgeyi gezen bir gözlemci olarak, diğer yazarların Türk ve
Almanları töhmet altında bırakmayı amaçladıklarını, söylenenlerin yalan
olduğunu, diz boyu inanılmayacak sefalet ve eziyet gördüğünü yazdı. Ġstanbul‘a geldiğinden beri, Türklerin kötülüğünü duymuĢ ve buna inandırılmıĢtı.
Pravitz, Ermenilerin Hıristiyan olmakla beraber Tanrının en iyi evlâtlarından
olmadıklarını belirterek, Türk hücumları hakkında duyduklarının doğru olmadığını, plânlanmıĢ her hangi zalimlik görmediğini, fakat sefaletin doğru olduğunu yazdı. [73]
Kuzey Amerikalı misyoner William Goodell, Choctaw Kızılderililerini
ziyaret ederken, birden Kutsal Toprakları yeni bir Haçlı seferi ile tekrar Hıristiyanlığa kazandırmayı düĢünür! Bu yeniden fetih için, bölgeye önceleri araĢtırmacılar yollanır. Amerikalılar bu yönde her türlü gayreti gösterirler. 1821‘de
ufak bir grup Kudüs‘e çıkarma yapar fakat buraları daha önce Katolik olduğu
için, bu atılım fiyasko ile sonuçlanır. Ne Müslüman, ne Yahudi ne de diğerleri
(Nasturi, Suryani)) Amerikan stili Protestanlıkla ilgili değillerdi. Konu yıllarda
Ermeniler, ufak bir Katolik azınlık dıĢında, tamamen Gregoryen ve Ġstanbul
Patrikliğine bağlı idiler. Çok geçmeden, Amerikalılar Ġzmir ve Beyrut‘ta açtıkları okullarla, Ermenilerin öğrenme hevesine cevap verdiler. 1833‘te birçok
genç Ermeni, sırf eğitim görebilmek için Protestanlığa geçiyordu. Kısa bir
zaman sonra, Protestan rahiplerinin on beĢi Ermenilerdendi. 1834‘te Bursa‘da, biraz sonra baĢka okul Trabzon‘da açıldı. Protestanlık, Protestanlığı
kabul etmiĢ ve sonraları bir bölümü ABD‘ye üst eğitim için gönderilen Osmanlı Ermenilerin çalıĢmaları ile yayılıyordu! Bir Protestanlık Okulu, Ġmparatorluğun en uzak köĢesi Van‘da açıldı ve hatta Hakkâri dağlarındaki
Nasturiler de Protestan olmaya baĢladı. Ermeniler ve Nasturiler, Amerikalıların verdikleri para ile Ruslarla iĢbirliğine girdiler, silâhlandılar ve nihayet Mart
1915‘te isyan ettiler. Bu, her iki taraf için acıklı sonuçlar verecek Osmanlı Ermeni felâketinin baĢlangıcı oldu ve her iki taraftan da masum insanlar
öldü. [74]
(NOT: Günümüzde Türk Ermenilerden Katolik ve Protestan olanların
sayısı, cemaatin belki % 5‘ini dahi oluşturmaz, fakat en çok yazan-konuşan
ve gürültü çıkaran onlardır! Protestan Ermeniler Amerika‘dan, Katolikler
Fransa‘dan, Türkiye‘deki % 95‘i Gregoryen olanlar adına ortalığa nifak sokmaya devam etmektedirler).
On dokuzuncu yüzyıl içinde Protestan Misyonerler birçok Anadolu
Ģehrinde yerleĢmiĢlerdi. Bunların çoğu, (ABCFM) kısa adlı ‗American Board
of Commissioners for Foreign Missions‘ görevlisiydi. Yirminci yüzyıl baĢlarken, bunların birçok okulu, hastanesi ve kilisesi vardı; bu yerlerde 145 Amerikan misyoneri, 800 yerli iĢçi ve idareci vardı. Diğer Protestan kiliseler arasında, Presbiteryen Kilisesi, Metodist Episkopsal Kilisesi, Amerikan Baptist
Kilisesi ve Deutsche Orient Mission, Alman Misyoner TeĢkilatı vardı. Bunlardan, 1896‘da kurulan ve baĢında Johannes Lepsius bulunan ―Dogudaki Hıristiyanlara Yardım ve ĠĢ Bulma Kurumu‖ Ermenilere yardım ediyordu. Papaz
Lepsius‘un sonradan Ġstanbul‘da Amerikan Elçisinden bazı bilgileri alarak,
30
ġükrü Server AYA
Türk aleyhtarı propagandaya katkısı baĢka yerde görülecektir. Misyonerler,
muntazam olarak bağlı oldukları kurumlara periyodik rapor gönderiyor ve
bazıları da günlük tutuyordu. Bu raporlar, Amerikan Yardım Heyeti BaĢkanı
James Barton ile Amerikan Büyükelçisi Morgenthau‘ya yollanıyordu.
Morgenthau, Yahudi olmakla beraber, BaĢkan Woodrow Wilson‘un seçim
kampanyasına parasal ve kiĢisel katkısı nedeniyle Ġstanbul‘a Büyükelçi olarak atanmıĢtı. Siyonist emelleri vardı ve BaĢkan Wilson‘un ABD‘yi Birinci
Cihan Harbine girmesine ‗insani neden‘ bulması için, Türk ve Almanların
aleyhine belge temini ile görevlendirilmiĢti. Amerikan DıĢ ĠĢleri Bakanı
Lansing de, BaĢkan Wilson‘un emrinde gerçeklerin değil, Amerikanın harbe
girmesi için Kongreyi inandıracak belgelerin peĢindeydi! Durum böyle olunca, Misyonerlerin verecekleri raporlarda, Ermenilerin – Hıristiyanların Müslümanların eziyetine maruz kaldıkları ve bu nedenle baĢ kaldırmaya hakları
olduğu fikri iĢleniyordu. Bu raporların bazılarında, Türklerin de cinayetlere
maruz kaldıkları ve sefaletleri belirtilmiĢse de, bunlar resmen belirtilmemiĢ,
arĢivlerde dahi açıklanmamıĢtır. Morgenthau ile Beyrut‘ta tanıĢan ve
Wellington House, Propaganda dairesinin baĢına getirilen Ġngiliz Lordu
Bryce, bu misyoner raporlarının suretlerini bilgi için Amerikan elçisinden
istedi ve bundan sonra bu raporların suretleri diplomatik posta ile Londra‘ya
gönderterek, burada bazı hikaye ve abartmalar için bunları ham malzeme
olarak kullandı. Neticede kabiliyetli bir genç tarihçi olan A. Toynbee‘nin ustalığı ile değiĢik propaganda kitaplarının basımında kullanıldı. Bunların en
meĢhuru ‗Mavi Kitap‘tır, fakat sonraları Toynbee içeriğinin doğru olmadığını
ve propaganda amaçlı olduğunu itiraf edecekti. Bu sözde, şahit ifadelerine
dayanan hikâyeler o denli abartılı ve uydurmadır ki, mütarekeden sonra 144
Osmanlı idarecisini mahkeme etmek için Malta adasında iki yıl kadar hapseden Ġngilizler, savcı iddianamesinin hazırlanabilmesi için, Mavi Kitap dâhil,
her hangi bir yazılı kanıt bulamamıĢ, alıkonan zevat serbest bırakılmıĢ ve
bunların bir bölümü Mustafa Kemal‘e katılmıĢtır. Meselâ, Sivas‘ta Kız Okulu
Müdiresi Mary L. Graffam, bir taraftan bütün yazdıklarının doğru olduğuna
yemin ederken, diğer taraftan bunların başkalarının gördüklerine ve ifadelerine dayandığını itiraf ediyordu. Korkunç Türk imajı her vesile ile iĢleniyordu
ve hatta Türk askeri savunmada olsa bile, cinayet iĢlemekle suçlanıyordu.
Esasında, bu konuda o kadar çok silahlı Ermeni çete fotoğrafları ve onların
kahramanlıklarına ait Ermeniler tarafından yazılmıĢ kitap vardır ki, bunların
ne saklanması ne de inkârı mümkündür! [75]
Amerikan Misyonerleri, kısa zamanda Osmanlı Ġmparatorluğundaki
tüccarlarının sayısını katladı. Misyonerler ilk olarak 1819‘da Ġzmir‘e gelmiĢlerdi. Müslümanları Protestan yapamayacaklarını anlayınca, Rum, Ermeni ve
diğer Hıristiyan azınlıklara yöneldiler. Birinci Dünya SavaĢı 1914‘te baĢladığında; Amerikan kurumları, Türkiye‘de o zamanki para ile çok büyük bir rakam olan Kırk Milyon Doları, okul – hastane – kilise benzeri yerlere yatırmıĢlardı. Bu yerlerde, 450 kadar Amerikan ve 4.500 civarı Osmanlı Hıristiyan
çalıĢıyordu. [76]
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
31
1876‘dan beri American Board‘un Harput‘ta açtığı Kolejin adı, önceleri
―Ermeni Koleji‖ olmuĢ fakat sonra ―Fırat Koleji‖ olarak değiĢtirilmiĢti.[77]
Daha önce Ġngiltere‘nin Washington B. Elçisi olan ve Amerikalıların
güvenini kazanmıĢ olan Wellington House Propaganda Dairesi BaĢkanı Lort
Byrce dinsel alıĢkanlıkları ve mitolojik mukaddes hikâyeleri biliyordu. Meselâ
kerpiç tuğlalardan yapılmıĢ Erivan‘ın, Nuh Peygamberden geldiğine inanılıyordu, çünkü adının anlamı ‗görünendi‘ ve bu da Ağrı dağında karaya oturmuĢ olan Nuh‘un gemisinin gördüğü ilk kara parçasıydı! Lort Bryce, Ağrı
dağına da çıkmıĢ ve bu ona ün kazandırmıĢtı. Lort Bryce birçok Ermeni‘ye,
Rusya Çarlığı kumandanı olan Lois Melikov‘u örnek gösteriyordu. Bryce,
―Türk hükümetinin ölümü hak ettiğine inanıyordu‖. [78]
Lort Curzon gençliğinde, Türk – Ġran hududunu tespit komisyonunda
çalıĢmıĢ ve bu vesile ile ‗tezek‘ ile tanıĢmıĢtı. KonuĢma ve yazılarında Ermenilerin tezekle iç içe yaĢadıklarını yazmıĢtı. Curzon, Rusların Hindistan
yolunda bir engel oluĢturabileceklerini sezinlemiĢti. Bu arada Osmanlı PadiĢahı da, Rus ve Ermenilerin Hıristiyan olduklarını ve eskisi gibi artık onlara
güvenilemeyeceğini düĢünmeye baĢlamıĢtı. Çok geçmeden, Rus Çarlığı,
Hıristiyanlığı ilk kabul eden Ermenilerin koruyucusu oldu. Osmanlı Din ve
Devlet iĢlerini bir birinden ayrı tutuyordu, fakat Hıristiyanlıkla kültür iĢleri iç
içeydi. Daha sonraları bu iliĢki, dini, siyasetin parçası haline getirmiĢ ve yeni
karıĢıklıklara neden olmuĢtu. 1890 yılında, Amerika‘nın Türkiye‘de en önemli
konusu, tüccar, turist, akademisyenler ve Amerikan tabasına geçirilen yerli
ahali değil, fakat misyonerlerdi. 1914 öncesi yirmi yılda, Amerika ile Osmanlılar arasında diplomatik iliĢkilerde, en önemli konu misyonerler ve onların
Ģikâyetleriydi. Bu iĢlerin baĢladığı 1810 yıllarında, misyonerlerin Amerikan
‗Yankee‘ tüccarların yerini alacağı ve Batı ile Osmanlı Ġmparatorluğu arasındaki iliĢkilerde ön sıraya geçecekleri, düĢünülmemiĢti![79]
1914‘te Türkiye‘de çoğunluğu Arap veya Ermeni olan 30.000 kadar
Amerikan tabası yaĢıyordu. Halep, Ġskenderun, Bağdat, Beyrut, Erzurum,
Harput, Kudüs, Mersin, Sivas, Ġzmir ve Trabzon‘da açılan konsoloslukların
cömertçe yeri halkı kendi vatandaĢlığına geçirmesi ve kapitülasyon haklarının kötüye kullanılması Osmanlı hükümetinin protestolarına sebep olsa bile,
Misyonerler Konsolos-vekili olarak görevleri üstlenmekteydi. Yazar, Protestan Misyonerlerin hiçbir zaman Amerikan hükümetinin ajanları olarak çalıĢmadığını, fakat misyonerlerin kapitülasyon dokunulmazlıklarını kullanarak,
Batılı ülkelerin emperyalist emellerine hizmet ettiklerini, 1880‘lerde Abdülhamit‘in bazı okulları taciz edip kapattığını ve sıklıkla Fransız (Katolik) ve
Rus (Ortodoks) ajanların Osmanlı idarecilerine, bu konuları siyasetten Ģikâyetlerini, yazmıĢtır. [80]
1895–1896 terör olayları nedeniyle, binlerce Ermeni Amerika‘ya iltica
etti. 1895‘te 2.000 civarında olan mülteci sayısı, 1914‘lerde 20.000‘lere yükseldi ve gidenler, Amerika ile Osmanlılar arasındaki diplomatik iliĢkilerin koparılması için ellerinden geleni (bugünkü gibi) yaptılar. Amerika‘ya gidebilmek için Protestan, Fransa‘ya kabul için Katolik dininde olmak gerekmekteydi. Harput Ģehrindeki Ermeni Protestan cemaati olan 3.000 kiĢinin dörtte biri,
32
ġükrü Server AYA
bir yıl içinde göç etmiĢti. Büyük bir Ermeni sempatizanı olan Beyrut Koleji
müdürü Edwin Bliss, Robert Koleji kuran Cyrus Hamlin‘le birlikte yazdıkları
kitapta, genelde Ermenilerin nasıl kıyıma uğradıklarını anlatmaktaydı Daha
sonraları Ermeni Milli Yardım Komitesi kurularak sekreterliğe Frederik D.
Greene getirildi ve bu kurumla binlerce dul kadın ve yetim çocuğa yardım
edilmeye baĢlandı. Hamlin ve Bliss‘in yazdıkları kitaba göre, birçok kilisede
‗Ermeni Pazar günü özel ayini‘ icra ediliyordu. Ayrıca özel Pazar günü okul
ve kolejlerde, gazetelerde açılan sütunlarda ve toplu faaliyetlerde iane kutuları ile yardım toplanıyordu. Kızılhaç ve American Board personeli, yardımların toplanmasını, kendi istasyonlarında depo edilerek dağıtılmasını sağlıyordu. Açılan koruma evlerinde ve Anadolu okullarının tümünde, çocuklara ve
kadınlara, marangozluk, tenekecilik, dikiĢ, ipekçilik, nakıĢ, piĢirme gibi meslekler öğretiliyordu.[81]
‗National Geographic‘ Ekim 1915 sayısında, (bu dergi ve Christian
Science Monitor, tamamen Protestan Kilisesine bağlıdır) Ermenilerin, ilk
yaratılıĢ kadar eski olduklarını, hatta Ermenistan elmalarının lezzeti nedeni
ile Havva‘nın da Ermeni soyundan olabileceği, Ermenilerin çok çalıĢkan olduklarını, pamuk ve ipek ticareti yaptıklarını, kömür, bakır, gümüĢ, demir gibi
madenleri iĢledikleri fakat Osmanlıların geliĢmelerinine engel çıkarıldığını,
örneğin Ġstanbul‘un izni olmaksızın madenleri iĢletemediklerini, yazmıĢtır.
Amerika‘nın Türkiye‘de siyasi temsilcisi olmakla beraber, bu makam
ancak 1906 yılında Elçilik derecesine çıkarıldı. Bundan evvelki yıllarda Beyrut Koleji rektörü Howard Bliss ve Robert Kolej rektörü (Cyrus Hamlin‘in damadı) George Washburn, adeta etkin ve yetkili Amerikan temsilcileri gibi
davranıyorlardı. George Washburn, Bulgar ihtilâlinde, Robert Kolejden mezun Bulgarların, baĢarıdaki payları ile övünüyordu. Bu iki misyoner rektör,
hem Türk makamlarıyla, hem de Ġngiliz Elçisi ile doğrudan temastaydı. Amerikalılar, Protestan misyonerlere toz kondurmadıkları gibi, her defasında
Osmanlı‘dan daha fazla taviz istiyorlardı. [82]
Gregoryen mezhebindeki Ermenileri, baĢka dinlere geçirme çalıĢmaları evvela Fransızlar tarafından baĢlatıldı. Fransa ve Avusturya, Katoliklerin
koruyucusuydular. Ortodokslar, Ruslar tarafından korunuyordu. Protestanlar,
önceleri Ġngilizler tarafından, daha sonraları Amerika‘nın da kurduğu birçok
yeni okul-kilise-hastane nedeni ile ortaklaĢa korunuyorlardı. Böylelikle, aslında Gregoryen mezhebi olan Ermeni toplumu, en az üç ayrı mezhep arasında
bölünüyor, Ruslar elleri altındaki Eçmiyazin Katoligosu ve Gregoryenleri
kullanarak, Akdeniz‘e inmek istiyordu. Ġngilizler ise, Protestanları kullanarak
Rusların Hindistan yoluna inmelerini önlüyordu. Fransızlar da Katolikliği
yaymaya çalıĢırken, bu kez Ruslar ve Ġngilizler birlik olup Katolikliğin yayılmasını önlüyorlardı! [83]
James Barton, American Board teĢkilâtının baĢkanı olarak, Amerikan
okullarının bütün dünyada yayılması için önayak oldu. Ġspanya, Yunanistan,
Bulgaristan, Türkiye, Sri Lanka, Çin, Japonya‘da açtığı 20 kadar üst eğitim
seviyesindeki okullar için, 30 milyon Dolar yatırım yaptırmıĢtı. Amerikan hükümeti ile yakın temasta olan Barton, Protestan kuruluĢların Türkiye ve diğer ülke-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
33
lerde koruma altında olmasını istiyordu ve misyonerler de, bu üstün gayretler ile
yatırımlarını kurtarabileceklerini sanıyorlardı. ACASR (Ortadoğu Ermeni Yardım
Komisyonu) 1915–16 kıĢında kuruldu. Heyetin önde gelenlerinden olan Büyükelçi Morgenthau, savaĢ nedeni ile Türkiye‘den ayrılıp New York‘a vardığında,
ACASR Yardım Heyeti onu rıhtımda coĢku ile karĢıladı! [84]
(NOT: Morgenthau‘un Türkiye aleyhindeki çalıĢmaları Amerika‘da da
yeni ivme kazanacak, yazdırdığı Büyükelçi Morgenthau‘un Hikâyesi kitabı,
baĢtan sona kadar düzmece olmakla beraber, belki de kırktan fazla defa
basıldı. Günümüzde de birçok Amerikan okulunda ders kitabı olarak kullanılmaktadır. Buna ait açıklama ve yazılanların baĢka belgeyle yalanlanması
baĢka bölümdedir.)
Paris Konferansına, Amerikan BaĢkanı Wilson‘a bilgi vermek için giden Amerikan Misyonerleri ve Ġstanbul Kız Koleji Müdiresi Mary Patrick,
BaĢkan Wilson‘un 14 maddeli projesine uygun olarak Türkiye‘nin yalnız bir
Amerikan veya Ġngiliz-Amerikan mandası ile kurtulabileceğini, Türk-ErmeniRum‘ların bunu tercih edeceklerini söylüyordu. ‗Ermenistan Hürriyeti Ġçin
Amerikan Komisyonu‘ (ACIA)‘yı 1918‘lerde kuran Dodge ve Barton, Ermeni
olmayan halkları tamamen unutuyorlardı. Robert Kolej baĢkanı Caleb Gates
ise, bu görüĢlere karĢı çıkıyor ve Anadolu‘da Türklerin yaĢamlarını bir temele
oturtmadan, atılacak adımların yanlıĢ olduğunu söylüyordu! Olaylar, Gates‘i
haklı çıkardı ve Cumhuriyet kurulduktan sonra da, Gates Robert Kolejin baĢında kaldı. [85]
1914‘te dünya harbi patlak verdiğinde, bunun ‗‘bütün savaĢları bitirecek savaĢ olduğu‘‘ söylendi. Osmanlı Ġmparatorluğu çökerken, geniĢ toprakları Emperyalist Avrupa devletlerinin arzularını biliyordu. Ġncil‘deki bir bölüme
dayanılarak, bunun ‗Tanrı ile ġeytan‘ arasındaki savaĢ olduğu söyleniyor ve
eski haçlı seferlerinden bahsediliyordu. Ġngiltere Tanrı, Almanya ise ġeytandı. Ġngiltere Almanya iĢgalindeki Doğu Afrika‘yı aldıktan sonra 1919‘da Mısırı
da mandası altına aldı. Ġran, resmi olmayan bir manda halindeydi. Tablonun
tamamlanması için, Filistin-Ürdün-Mezopotamya boĢluğu kalıyordu. Bu bölge de alındığında, Afrika‘nın Güney ucundaki Cape Town‘dan Burma‘ya
kadar olan topraklar, Britanya hâkimiyetine girmiĢ oluyordu. Lloyd George‘un
azmi ile Britanya Krallığı Devletlerinin, Anadolu‘ya 1.084.000 asker göndermesi gerekmiĢti. Bu büyük güçle, 1922‘de biten geniĢleme süreci tamamlandı. Ancak uzun harp yılları Ġngiliz hazinesini boĢaltmıĢ, askerler savaĢmaktan
yorulmuĢtu ve herkes eve dönmeyi arzu ediyordu. Lloyd George buna uydu;
fakat kazandığı zafer, ona seçimi kaybettirecek ve iktidardan düĢecekti! [86]
Türkiye‘de durum Ermenilerin hamisi Barton‘nun, beklentilerinin tersine geliĢiyordu ve Amiral Bristol ile Gates, Türk varlığına ağırlık veriyorlardı.
Sonuçta, ABD‘nin Ermeni hayranlığı gevĢedi. Uzun yıllar bilgi ve kaynak
olarak kullanılan Ermeni grupları ile misyonerlerin tekeli, artık kırıldı. Yeni
baĢkan Harding, Müttefiklerin davet çıkardığı Kemalistlerle sulh için, Lozan
Konferansına gözlemciler göndermeye karar verdi. [87]
(Not: Konferans sırasında İnönü, Türklerin misyonerlerden çektiklerine
tepki olarak, Amerikan gözlemcileri hoş karşılamadı).
34
ġükrü Server AYA
Amerika‘nın eski Almanya Büyük Elçisi, James Gerard, ‗Ermenistan
Ġstiklâli için Amerikan Komitesinin BaĢkanı‘ olarak, 1919 Paris Konferansında, DıĢ ĠĢleri Bakanı Lort Balfour‘a iki kez telgraf çekerek, geniĢ topraklı bir
Ermenistan için Konferansa ağırlığını koymasını istemiĢti. 1919 Martında,
Amerika‘da, 40 Eyalet Valisi, 250 Kolej ve Üniversite rektörü, 85 kardinal ve
20.000 papaz ve vaiz, BaĢkan Wilson‘a aynı konuda dilekçe vermiĢlerdi.
Ġngilizlerin Ermenistan hakkındaki niyetleri, ‗tamamen hayali‘ idi. Siyasi ve
askerî destekten yoksun çıplak bir yardım kampanyası, Türklerin zalimliği ile
hesaplaĢmada yetmiyordu. [88]
Evdeki militarist zihniyet, mücadele sahasından gelen militan haberlerle besleniyordu. 1905‘te bakan Terrell, misyonerlerin ―dayakla sultanı atmak‖
istediklerini bildiriyordu. Misyoner Dwight ise, yeni bir haçlı seferi için, savaĢ
sebebinin çıkmasını istiyordu! Marmara‘ya gönderilecek bir savaĢ gemisi,
Sultanı istenilen tavizleri vermeye ve tazminat ödemeye ikna edebilirdi! Olayı
nakleden kimse, Dwight‘ın aklının ‗Tanrının takdirini savaĢ gemileri ile kazanmayı‘ düĢünecek kadar sapıttığını yazarak, Doğu Anadolu‘nun karlı dağlarına hangi savaĢ gemisinin çıkacağını sorarak alay ediyordu. Amerikan
hükümetinin bakanı, misyonerlerin dediklerine arka çıkmadığı için, hakkında
Amerikan basınında düĢmanca yazılar çıkarıldığını, basının dincilerin baskısı
altında kaldığını, bir bakan olarak kırbacı andıran misyoner tenkitlerine muhatap kalmasının hoĢ olmadığını söylüyordu. Ġfadeye göre, Texas dinci basınında akıl ve mantıkla uyuĢan bir haber çıkmıyor, Amerikan Bakanın sıklıkla Sultan ile birlikte yemek yediği ve bu nedenle Amerikan mallarına sahip
çıkılmadığı ve korunmadığı, yazılıyordu! Terrell, bu yazılı tartıĢmayı Ģöyle
noktaladı: Son iki yılda, yeni Amerikan okulu açılması için eskilere kıyasla iki
misli daha fazla irade almıĢtı, bütün Amerikan misyoner istasyonları Türk
askerleri tarafından korunuyordu, hiç kimse ölmemiĢti ve hiç bir okul kapatılmamıĢtı. Dwight‘ın iftiralarının dayanağı yoktu! [89]
Bakan Terrell‘in Ġstanbul‘da edindiği kanaate göre, Ġngiliz basınında
çıkan katliam haberleri, baĢlıca Küçük Asya‘daki Amerikalıların dediklerine
dayanıyordu. Bitlis Ġngiliz konsolosundan aldığı bilgiye göre 1895‘te orada
görevli olan misyonerler Cole ve K. Knapp hakkındaki haberler çok tatsızdı.
1896‘da Bab-ı Ali, doğrudan Knapp hakkında takibata geçmiĢ ve onu Hınçak
Komitesinin bir üyesi olarak, Hıristiyanları Müslümanlara karĢı kıĢkırttığı için,
19 Ermeni ile birlikte gözaltına almıĢtı; bunlardan biri Knapp‘ın yardımcısıydı.
Sadrazamın ifadesiyle bu suçun cezası, hangi ülke olursa olsun idamdı!
Misyonerler Terrell‘in üstüne baskı yaparak yeniden tetkik yapılması için
Osmanlılara itiraz etmesini istediler. 28.1.1896‘da yolladığı mesajda Terrell,
bunun büyük bir çılgınlık olacağını bildiriyordu! [90]
Fakat Amerikalı bakanın edindiği kanaate göre kendisi, ‗Bible House‘
(Ġncil Evi)‘inin ve Ermenilerin kararlarına uymadığı sürece, misyonerler ve
Ermeniler tarafından, <Amerika ve Ġngiltere‘nin yardımları sayesinde elde
edilecek otonominin> gerçekleĢmesinde, bir engel olarak görülüyordu. [91]
Hiç Ģüphe yok ki, misyonerlerden bazıları iyi ve dürüst, bazıları ise kötü niyetli ve hain idi; Hazreti Ġsa‘nın havarileri bile öyle değil miydi? Yapılan
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
35
araĢtırmalar sonucunda, iĢin arkasında bütün anlaĢmazlıkların Doğu vilayetlerinde bulunan Ermeniler tarafından, Amerikan ve Ġngiliz kamuoyunu tahrik
ederek, bu güçlerin konuya askerî müdahale etmelerini amaçladığı, anlaĢılmıĢtı. [92]
Ġngiliz – Ermeni Komitesi üyesi rahip F.B. Mayer‘in Aralık ayında verdiği rapora göre, Hür Kiliseler Konseyi 1000 Ģubesine 1919‘da gönderdiği bir
karar taslağıyla, Ermenistan‘ın bütün isteklerine destek verilmesini ve kendi
hükümetleri nezdinde talepte bulunulmasını istiyordu. [93]
Fakat 1914–18 kıyameti, Hz. Ġsa‘yı değil, onun yerine, 40 milyon ölüyü
getirdi. Hayal kırıklığı yalnız bayraklarla bezenmiĢ Anglikan kiliseleri ile bu
resmi geçide katılan Protestan ibadet yerlerine özgü değildi! GörünüĢte,
dindarlık tamamen çökmüĢtü ve Ġngiliz kiliselerine giden cemaatler gittikçe
küçüldü. Bu gidiĢle, dinsel Ģüphecilik son iki veya üç on yılda ekonomi ve
siyaset alanında verilen kurbanlarla, benzerinin 2030 – 2040 yıllarında Amerika‘da da tekrarlanması muhtemeldir.[94]
BaĢka Batılı akademisyenler de, tarihin nadiren Ermenilerin bir asırdır
yaptığı gibi, Ermeni sorununda olayların bu denli çarpıtılarak, tamamen yanlıĢın doğru gibi gösterilebildiğine Ģahittirler. Bunu baĢarmalarındaki en önemli etken, kendilerini Ġsa için Ģehit olan bir millet olarak tanıtmaları ve <sırf
dinleri nedeniyle, barbar, fanatik ve kâfir Türkler tarafından soykırıma uğradıklarını söyleyerek> kamuoyunu kandırmakta baĢarı sağlamalarıdır. Türk
ulusunun, genelde, haksızlığa uğrasa bile yaygarayı sevmeyen sessizliğini
kötüye kullanarak, Hıristiyan âlemini, bu sessizliğin suçun itirafı olduğuna
ikna ettiler. Bu bağlamda, Hıristiyanların önyargısını, kin ve nefretini, Hıristiyan olmayan bütün öğelerde kullandılar.[95]
On dokuzuncu yüzyılda, Osmanlı Ġmparatorluğuna akın eden Katolik
ve Protestan misyonerlerin, iyilikten çok kötülükleri oldu. Misyonerler Osmanlı Hıristiyanlarına yalnız kendi, tarih, edebiyat ve lisanlarını değil, aynı
zamanda ihtilâlci fikirleri, doğrudan veya dolaylı olarak aĢılıyorlar onları devlete karĢı isyan etmeye cesaretlendiriyorlardı. Protestan misyonerler, diğer
Hıristiyan mezheplerinde olanların dıĢında, Müslümanları da dinlerine çevirmeye çalıĢıyorlardı. Katolikler, Ortodoks Hıristiyanları Vatikan‘a bağlamaya,
Ortodoks Hıristiyanlar ise, toplumu oldukları dinde - yerde tutmaya çalıĢıyorlardı. Bütün bu akımlar, kendi devletlerinin korumasını istiyordu ve bu nedenle birçok diplomatik olay çıkıyordu. [96]
Robert Kolej‘in itibarlı baĢkanı George Washburn, Amerikan DıĢ ĠĢleri
bakanı John Hay‘in yeğeniydi ve bu yakınlık, McKinley‘in Osmanlı‘dan tazminat istemesine ısrarda önemli bir nedendi. Ġngiltere‘nin Osmanlı büyük
elçisi, gelen yeni diplomatlara, Dr. Washburn‘u iĢlemelerini öğütlüyordu.
Osmanlı baĢkentindeki Amerikan delegasyonu, bu misyonerin etkisiyle, 1900
yılında Akdeniz‘den geçen Kentucky isimli savaĢ gemisini Ġstanbul getirilmesini istedi. 28 yaĢındaki Amerikan maslahatgüzarı Lloyd C. Griscom, gemiyi
bir tehdit unsuru olarak kullandı ve Sultan‘dan tazminat ödeme sözü alıncaya dek gitmesini önledi. Sultan sözünde durup nihayet 1901‘de tazminatı
ödedi. Hay-Washburn ittifakı dıĢında, 1890‘larda Suriye Protestan Kolej rek-
36
ġükrü Server AYA
törü Howard Bliss ile Theodore Roosevelt arasında da yakın dostluk vardı.
Ermeni katliamlarını kınayan Roosevelt, 1909 yılında Ģu beyanda bulunuyordu: <Ġspanya ve Türkiye, dünyada her Ģeyden daha fazla ezmek istediğim
iki ülkedir>. Roosevelt Osmanlı‘daki Amerikan kurumlarının cesur öncüsüydü
ve Amerikan gemilerini birden fazla defa Ġstanbul‘a göndermek suretiyle,
misyoner kurumlarının açık kalmasında, yeni ödünler alınmasında ve menfaatlerin korunmasında etkin oldu. [97]
Ermenilere Yardım TeĢkilatı saymanı olan William Peet‘in yardımcısı
Luther Fowle, Boston Herald gazetesine verdiği röportajda, ABD‘nin Ermenistan‘ı mandası altına almayı öneriyordu. ‗American Board TeĢkilâtının‘
kurulmasına yardım ettiği ‗Ermeni Misyonerlik Birliği‘, Ermenilerin hamisi ve
yardım heyetinin baĢkanı misyoner James Barton‘un, ülkesindeki Hıristiyanlar adına yurt dıĢında verdiği hizmetlere, derin teĢekkür ediyordu! Bütün
kurumlar ve misyonerler, ABD‘nin bir an evvel, Ermenistan‘ı hürriyetine kavuĢturmasını ve korunmasını istiyordu. Ġzmir Enternasyonal Kız Kolejinin
müdürü Alexander MacLahlan, Amerikan Sulh Heyeti onun fikrini sorduğunda, Ģöyle cevap vermiĢti: <Orta Doğudaki düĢünülebilecek sulh çözümlerinin
içinde, yapılan teklif en kötüsü idi zira Yunanistan ve Türkiye için yıkım olacaktı. Türkler Yunan boyunduruğunu asla kabul etmeyecekti. Yunan kuvvetleri Anadolu‘da kaldığı sürece, herkes kahredici savaĢ Ģartları içinde yaĢamaya mecburdu>. MacLahlan‘nın dediği doğru çıkacaktı. Sonraları, Ġzmir
yangını iftirası da, bu kiĢi tarafından Ģiddetle yalanlanacaktı. [98]
Robert Kolej BaĢkanı ve birçok yardım çalıĢmalarına katılan Gates,
Amerikan Sulh Komisyonu tarafından düĢüncesi sorulduğu zaman, Ģöyle
cevap vermiĢti: ‗Kanımca Orta Doğu Meselesinin özü, Ermeniler değil, Türklerdir. Sulh Komisyonu, Rum ve Ermenileri Türk hükümeti idaresinden kurtarmak yerine, Türklerin iyi bir hükümet kurmalarını sağlamalıydı; çünkü
halkının yarısından fazlası Türk olan bir Ermenistan kurulması yanlıĢtır. Ermenileri kurtarmak için, önce Türkleri kurtarmak lazımdır.‘ Gates, Ġzmir‘in
Yunanlılar tarafından iĢgaline ve Ermenilerin büyük toprak taleplerine karĢı
geliyordu, Amiral Bristol de aynı tutumdaydı. Amiral, Rum ve Ermeni yanlı
Amerikan basınında çıkan propaganda haberlerine karĢıydı. Bristol‘a göre,
bölgedeki bütün milletler bir torbaya koyup karıĢtırılsa, torbadan kimin en iyi
olarak çıkacağı belli değildi. Amerikan ideallerinin, yeni bir Balkan karmaĢası
yaratacağını söylüyordu. [99]
DıĢ dünya Anadolu hakkındaki haberleri misyonerlerden alıyordu ve
bunların hiçbir zaman iyi haber olmadıkları Osmanlı tarafından biliniyordu.
Osmanlılar açıkça bu gibi düĢmanca haberlerden hoĢnut olmadıklarını söylüyor fakat kapitülasyon tavizleri nedeniyle fazla bir Ģey yapamıyorlardı. Misyonerlerin tahminleri, Merzifon Koleji BaĢkanı Tracy tarafından Mayıs
1895‘te yazılan bir mektupta Ģöyle anlatılıyordu: ‗Göründüğü kadarıyla, iki yıl
evvel okuldaki Ermeni öğretmenlerin, ihtilalci ilânları okulda bastırdıkları
söylenmiĢ ve bu durum çok can sıkıcı olmuĢtu. ġimdi anladığımız kadarı ile
düĢmanımız olan ihtilâlciler, ikiyüzlü bir yalanlar politikası ile bir taraftan kendi yakınlarını ihanet etmekle suçlarken, diğer taraftan, aslında kendilerinin
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
37
yarattığı karmaĢalardan, hükümeti suçlamaktaydılar. Gerçekte, eskiden olduğu gibi, bizlerin mecburiyetlerden dolayı karĢılaĢtığımız siyasi olaylardan
kendimizi temize çıkarmamız gerekmekteydi.‘ [100]
‗American Board‘ genel sekreteri, Robert Kolej baĢkanı Caleb Gates‘e,
Yakın-Doğu Yardım Kurumu ile Kiliseler Federal Konseyinin, Ermenilere
önemli bir hizmette bulunduğunu söyledi. Washington hükümeti, MüslümanHıristiyan iliĢkilerini araĢtıracak uluslar arası heyete katılma kararını almıĢtı ve
bu Ermenilere bir ilâve hediyeydi. Haziran 1922‘de Hughes, ABD‘nin araĢtırmaya katılma taahhüdünü ilân etti. Bakan, Yardım Heyeti baĢkanı ve Ermeni
hayranı James Barton‘un istemlerine uydu ve Amerikan generali James
Harbord araĢtırma komisyonu üyesi oldu. Ancak Ġtalyanlarla Fransızlar, Ankara hükümeti ile yeni kurdukları iliĢkilere zararı olacağı nedeniyle, heyetten
çekildiler. AraĢtırma, uluslar arası Kızılhaç Kurumuna verildi. Temmuzda
Dulles, Barton‘a uluslararası heyet iĢinin mümkün olmadığını söyledi. Bu arada, ‗Yakın Doğu Yardım Kurumu,‘ 1920‘de Erivan Cumhuriyetinden alınmıĢ
olan Kars civarı ve diğer Kemalist bölgelere, (Suriye, Harput, Sovyet Ermenistan‘ı) yardımlarını dağıtmaya devam ettiler. 1922 baĢlarında, Yardım Heyeti,
parasızlık nedeniyle, yetimhanelerden 25,000 çocuğu boĢalttı. Ağustos ayında, yardım heyeti baĢkanı Barton, Kemalist kuvvetlerin, her Ģeyi önlerine katarak sürdüklerini gördü. Türk milliyetçileri, Yunanlılara karĢı bir hücuma geçtiler
ve üç hafta içinde düĢmanlarını Ege‘ye döktüler. Anadolu‘nun kontrolünü ellerine geçirdiler. Bu hareket ve Board mallarında $100.000 zarar, Barton‘u çılgına çevirmiĢti. Kıyametin kopacağını tahmin eden Barton, gene Türklere saldırdı ve misyonerlerin bütün problemlerinden dolayı onları sorumlu tuttu. Barton
Amerikan hükümetine ve Müslümanların barbarlığına, medeniyet düĢmanı
olmalarına attı tuttu ve Batılıların Kemalistlere kesin uyarı vererek Boğazlara
asker çıkarmalarını ve Yakın Doğuyu kurtarmalarını istedi. Birçok Kilise Kurumu da, benzer kararlar çıkartarak aynı ifadeleri kullandılar. Fakat 1‘ci Dünya
SavaĢındaki basmakalıp çağrıların hükmü geçmiĢti! [101]
Ġzmir Amerikan Koleji BaĢkanı Mac Lahlan, Barton‘un Harding ve
Hughes (bakanlar)‘a Türkler hakkında verdiği bilginin yanlıĢ olduğunu söylüyordu, Türkler, Yunanlıların Mayıs 1919‘da Türklere yaptıkları gibi halkı kılıçtan geçirmemiĢti! En fazlası, Rumların Türkleri ‗‖Zito Venizelos‖ bağırmaya
zorladıkları gibi, onlar da Rumları ―Mustafa Kemal PaĢa Çok YaĢa‖ bağırmaya zorluyorlardı. Türk askerleri, iĢgal karıĢıklığı sırasında Amerikan Kolejinin
mülkünü korumuĢtu. Ziraat okulunun mallarını yağmalamaya gelenler misyoner Mac Lahlan‘ı dayakla öldürmek üzereyken, Türk süvarileri gelmiĢ ve
onu ölümden kurtarmıĢtı. Üç günlük (13–15 Eylül) Ġzmir Yangını, bir mil kare
alandaki Rum ve Ermeni mahallelerini yakmıĢ, 200.000 kiĢi evsiz kalmıĢtı.
Türkler yangını söndürmek için ellerinden geleni yapmıĢtı. Yangın sırasında
Kız Enstitüsü de yanmıĢtı. MacLahlan yaptığı araĢtırmada, yangının Türk
asker elbisesi giymiĢ Rum ve Ermeniler tarafından çıkarıldığını, bununla da
yabancı devletleri olayın içine çekmek istediklerini tespit etmiĢti. Barton,
Amerikan hükümetine bilgi vererek 3 milyon Dolar tazminatın Ankara hükümetinden istenmesini önermiĢti. (BaĢka kaynaklardan da anlaĢıldığı gibi,
38
ġükrü Server AYA
Ġzmir yangınını kundaklayanlar aslında Türk mahallelerini yakmayı amaçlamıĢlardı, fakat o mevsimde beklenilmeyen ve ters yöne dönen rüzgâr, kendi
evlerini yakmıĢtı. BaĢka bölümlerde de bahsedildiği gibi, İtfaiye kumandanı
Avusturyalı Greskoviç, Yardım Heyeti bölge Müdürü Mark Prentis ve baĢka
yabancıların da yazılarına rağmen, bazı akademisyenlerimiz dâhil, bu yangının Türkler tarafından çıkarıldığı, hâlâ konuĢulur, yazılır). Zamanla, Amerikan kamuoyu, Tanrıyı sevmekle Ermenilerin bir iliĢkisinin olmadığını, 19‘cu
yüzyıldan beri Amerikan misyonerlerinin Osmanlı topraklarındaki Hıristiyan
azınlıklar hakkında verdikleri bilgilerin tutarsızlığını, anlamaya baĢladı. [102]
Amerika‘da Hıristiyanlık ve özellikle Protestanlığın, oldukça sık, fanatik-Evanjelist ve savaĢçı bir yanı olmuĢtur. Bazı mesajlar vaaz yöntemi ile
insanları ĢartlandırılmıĢ, amaçlar kafalara sokulmuĢ ve dinle özleĢtirilmiĢtir.
Bu amaçla ekonomik yöntemler kullanılmıĢtır. Örneğin, 1890‘ların vaazlarında, Ġsa‘nın fakir ve açlara dair Ġncil‘deki öğretilerine önem veriliyordu. Yirminci yüzyılda, Amerikanın dinsel korumacılığı, tamamen baĢka bir yöne döndü.
O da Ġsa‘nın yeryüzüne inmesini beklerken, ruhen yeniden doğuĢ yöntemi ile
günahlardan kurtulma ve hidayete ermekti! Bu inançlar, Ġncil‘den sahnelerle,
konuĢmalar, korolar, titreme nöbetleri, TV ve benzeri farklı yöntemlerle Ģuurlara iĢlenmektedir. BaĢka hiçbir Batılı ülkede din, bu denli yoğun olarak kullanılmamakta veya Amerikalılar (Yahudilere benzetilerek) BaĢkan George
W. Bush‘un birçok vesilede söylediği gibi ‗Tanrının SeçilmiĢ Halkı‘ olduğuna
inandırılmamaktadır. Amerikan dinciliğinin bu yobaz tarafı, savaĢ Ģahinliğini,
modern yaĢam aleyhtarlığını, muhafazakârlığı, hükümetin Ġncil yorumlarına
göre hareketini ve kıyametin kopacağını ön görmektedir. 1800‘lerde tarihçiler, dinci aĢırılıkların ivmesini küçümsemiĢlerdi, fakat son yıllar, bunun doğruluğunu daha da belirgin yapmıĢtır. [103]
(Not: Şahsen 2007 yılında Mega Kiliselerden yapılan yayınlarda, titreme, hidayete erme, kutsal su satıcılığını, Mega Kiliselerle yetinilmeyerek
11.000 kişi alan, sahne podyumlu yeni Süper kilise yayınlarını izledim. Mekke‘de ―Zemzem kuyu suyu‖, kilisede de ―Dualı Şişe Suyu‖!)
Misyoner Dr. Schauffer, meseleyi anında anlamıĢtı. Rus büyükelçisi
önünde eğilirken, vakarla Ģöyle demiĢti: ―Ekselansları, Hz. Ġsa‘nın Krallığı <ki
benim Sahibimdir>, hiçbir zaman Rus Ġmparatoruna, ayak basabileceği yeri
sormayacaktır‖. Böylece önceden anlaĢılamayan bir gerçek öğrenildi; Ruslar
misyonlarımıza karĢı düĢmanlık beslemekteydi. [104]
Protestan Kilisesi böylelikle fırtınalı bir denize indirildi. Canning, Ġngiltere‘nin St. Petersburg elçiliğine tayin edildiği vakit, Çar Nikolas, sebep göstermeden onu kabul etmeyi ret etti. Ġngiltere hemen Rus elçisini çağırıp pasaportunu eline verdi ve iki ülke arasındaki iliĢkiler konsolosluk düzeyine
indi. Canning, Nikolas‘ın Türkiye hakkındaki emellerini uzun süre, ustalıkla
önledi. [105]
Robert Kolej‘in kurucusu Cyrus Hamlin, Amerika‘da verdiği çeĢitli beyanlarda, American Board ve misyonerlerin, Ermenilerin dünyadaki en gerçek dostları olduğunu, onları ezilmekten kurtardıklarını söylüyor veya yazıyordu. Hamlin‘in Ermenileri tanıtması o denli hararetliydi ki, 1894‘te
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
39
Advertiser gazetesine yazdığı mektupta, Amerika‘daki Hınçak liderinin adını
ve adresini veriyordu. Olayları hayretle izleyen, Osmanlı Büyükelçisi ve Hıristiyan olan Mavroyeni Bey, Hamlin‘in Ermenileri isyana teĢvikle, Ġncil‘in
öğretilerine ne Ģekilde hizmet ettiğini Amerikan hükümetinden, basın yoluyla
soruyordu! Hamlin, ABD savaĢ gemilerinin Türk sularına gönderilmesini ve
‗Amerikan pasaportlarına saygının‘ öğretilmesini istiyordu. Bilindiği gibi,
Amerikan savaĢ gemileri Ġstanbul‘a her geldiklerinde, bir Ģeyler koparılıyordu. Ancak ömrünün son yıllarında, Hamlin‘in, Hınçak partili Ermeniler için
olan takdiri tersine değiĢti ve ‗onların arkasında Rus altını ve Rus hilesinin
olduğunu‘ söyledi. [106]
Antep Koleji Müdürü White, ihanet suçuyla tutuklanan ve bazıları
okulda görevli Ermenilere, hapiste yatarlarken yiyecek taĢımakta bir sakınca
görmüyordu. Antep Kolejindeki öğretim üyelerinden 30 kiĢinin, tamamı Gregoryen ve Protestan Ermeni olan 200 gencin ihtilâlci çalıĢmaları ile bağlantıları vardı. Devrimci öğrenci derneği, olayı duyurmak için grev tehdidinde
bulunmuĢtu. Öğretmenlerin tavsiyesi üzerine, okul, BaĢkan John Merrill tarafından altı hafta için kapatıldı ve sonra yalnız derneğe üye olmayan öğrenciler okula kabul edildi. Türkler, okuldaki disipline rağmen, misyonerlerin
ihtilâlcilere katkılarını görüyorlardı. [107]
Osmanlıların düĢmanları, kendi aralarında ittifak kurunca, eğitim faaliyetleri durdurulmadı. Birinci Dünya SavaĢından önce, Amerikan misyoner
eğitmenler, ABD ile Osmanlı Ġmparatorluğu arasındaki en önemli bağlardan
biriydi. ABD ile diplomatik iliĢkiler Nisan 1917‘den sonra yavaĢlatılmıĢtı. SavaĢın bitimi ile Osmanlı Ġmparatorluğu parçalanmaya baĢladığı vakit, Türk
milliyetçileri, laikliğinin normal bir sonucu olarak, eğitimde reform ve kontrol
tesisiyle, ülke çapında eğitim bütün dinsel etkilerden arındırıldı. Türklerin,
yabancıların siyasi, ekonomik ve kültür hâkimiyetinden endiĢe etmeleri, yabancı okullarda daha ağır hissedildi. Birçok okul kapatılmıĢ, vergilerle felç
edilmiĢ, müfredat programı ve eğitmenler sıkı kontrol altına alınarak, baskın
teftiĢlerle bu yeni dönem uygulamaya sokulmuĢtu. [108]
1922 sonbaharında, bir Amerikan dergisinde çıkan Türk taraftarı bir
yazıda, emekli amiral Colby M. Chester, Küçük Asya hakkında bir tartıĢma
açtı ve Türk aleyhtarlığının Amerikan yararlarına aykırı olduğunu yazdı.
Uzun yıllar Türkiye‘de yaĢamıĢ olan 78 yaĢındaki Amiral, Türkleri ahlak yönünden üstün, dindar ve dürüst buluyor, hiçbir dolandırıcı Türk ile karĢılaĢmadığını söylüyordu. Amiralin yorumuna göre, Ermeniler tehlikeli savaĢ bölgelerinden, daha emin ve verimli topraklara nakledilmiĢlerdi. Zaman içinde,
katledilmemiĢ Ermeniler, daha önce terk ettikleri yerlere, daha sağlıklı, varlıklı ve ĢiĢmanlamıĢ olarak döndüler. Amiral, bu canlı hayaletlerin, Türkün
kötülüğüne dair eski masalları yalanladığını söylüyordu. Bu ihtiyara karĢı
misyonerlerin reaksiyonu geç kalmadı. Bir yıl önce de Kaliforniyalı Kongre
üyesi A.M. Free, aslında, Ermenilerin daha fazla Türk öldürdüğünü söylemiĢ
fakat Yakın Doğu Yardım Kurumu, bunun ispatını isteyince, sözünü geri
almıĢtı. Chester-Montgomery çıkıĢından sonra, Current History dergisi, gazeteci Clair Price‘ı göndererek misyonerler ve yardım kurumları hakkında bir
40
ġükrü Server AYA
araĢtırma yaptı. Dört makalelik bu araĢtırma için, Price Ankara ve Ġstanbul‘u
ziyaret etti, Amiral Bristol ile de konuĢtu. [109]
Amerikalı eğitmenler takdir edilecek bir baĢarı ile, Türk milliyetçiliğinin
prensiplerine uydular. 1939 yılında eğitim, Türk-Amerikan arası iliĢkilerde,
1830‘larda baĢlayan temasların en önemlisiydi. Atatürk devrinde, bu Amerikan eğitmenler, Hıristiyan-Müslüman iliĢkilerinin iyileĢtirilmesinde ve bunun
Ġslâm âleminde tanıtılmasında önemli katkıda bulundular. Türk – Amerikan
diplomatik iliĢkilerinin 1927 yılında yeniden tesisi anında, American Board‘un
sekiz ilk ve orta okulda ve daha yüksek Ġzmir Beynelmilel kolejinde 1400
öğrencisi vardı. American Board‘a bağlı olmayan iki özel Amerikan Kurumu,
Ġstanbul‘daki Robert Kolej ve Kız Koleji, baĢarı ile eğitime devam ediyordu.
1927‘ye gelindiğinde, eğitimde laiklik oturmuĢtu. Eskiden, Amerikan okullarının öğrencileri yalnız azınlık çocukları, Rum veya Ermenilerdi. Türkler, Hıristiyan toplumlarının yeniden büyümesini ve bunlar için Hıristiyan misyonerlere
gerek duyulmasını istemiyordu. [110]
Atatürk, misyonerlerin eğitimde sağladığı faydaların ve zararların bilincindeydi. Yeni Cumhuriyetin en temel problemi eğitimdi ve bu nedenle Amerika‘dan ünlü bir eğitim uzmanı olan John Dewey davet edilerek, bazı bölgeleri gezmesi, durumu tetkik ve tavsiyede bulunması istendi. ―Köy Enstitüleri‖
fikri, Komünist Rusya‘dan değil, John Dewey‘den gelmiĢti, John Dewey ―12
Kasım 1924 tarihli ―The New Republic‖ gazetesinde çıkan makalesinde, eski
trajedinin bir eleĢtirisini, tarafsız gözle sunmaktadır. Cumhuriyetin ilk eğitimcileri, ona refakat eden gençlerdi. Türk Eğitim Sistemi ve John Dewey hakkında oldukça zengin bir kaynakça mevcuttur. (Sabri Büyükdeveci, Selahattin Turan ve diğer yabancı yazarlar). Ġlgi makaleyi Ġngilizce olarak okumak
isteyenler aĢağıdaki linklerden eriĢebilirler. Ġkinci etkileĢim Atatürk‘ün, Orman
Çiftliğinin açılıĢı münasebetiyle, ABD elçisinin yanında yaptığı konuĢmadır
ve konuyu desteklemektedir.
(Not: http://armenians-1915.blogspot.com/2007/02/1423-turkishtragedy-by-john-dewey-1859.html
Not: http://www.youtube.com/watch?v=j9x1xyfeoeU )
Türkler, onlara düĢman bir Amerikan kamuoyunun oluĢmasında, misyonerlerin oynadığı rolden haberdardılar. 1929 yılında olayları bilen bir gözlemci, Ģöyle yazıyordu: ‗Amerikan kamuoyuna yanlıĢ veya eksik bilgi verilerek önyargılı olmalarına sebebiyet verilmiĢse, en büyük kabahat misyonerlerdedir çünkü tarihi, Hıristiyanlığın yayılması için yorumlamıĢlar, Türkler için
uygunsuz ve çok kaba görüntüler çizmiĢlerdir. Türkler, çocukları yabancı ve
özellikle dinsel eğitim veren bir okula devam ederlerse, yabancı kültürün
etkisinde kalacaklarına inanıyorlardı. Yabancı okullar denetlenmezse, Türk
milliyetçiliğine karĢıt ve yabancıların siyasi araçları olacaklardı. Amerikan
Elçisi Grew, daha sonraları, Türklerin, karakterin din yoluyla değil, düĢüncenin çalıĢtırılması ve millî duyarlılığın geliĢmesiyle Ģekil almasının, doğru olduğuna inandıklarını söylüyordu. Bir Türk gazetesi, Amerikan okullarında
‗adı konmamış Hıristiyanlığın‘ okutulduğundan Ģikâyet ediyordu. [111]
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
41
Atatürk hükümeti, yabancı okullardaki öğrencilerin karakterlerinin, Ģuur
altından Hıristiyan adetleri ile geliĢtireceğini biliyordu. Dinciliğin ve özellikle
Hıristiyanlığın milliyetçilikle uyuĢmayacağı bilindiğinden, hükümet çok erken bir
tarihte, dinsel derslerin ve sembollerin, Türk okulları dâhil, bütün okullarda
kullanımını yasakladı. Yabancı öğretmenler artık hükümet tarafından onaylanacak, bazı dersler, Türkçe olarak ve hükümetin uygun gördüğü kimseler tarafından verilecekti. Yasaklarla karĢılaĢan ‗American Board‘, kritik bir karar verme aĢamasına gelmiĢti; ya okulları kapatacaklar veya değiĢikliklerle devam
edeceklerdi! Ġncil okutulamayacağına göre eğitimin belkemiği kırılmıĢtı. Misyonerler konuyu pozitif yönden değerlendirdiler; kalmalarında bir sakınca yok ise,
arkadaĢça davranıĢlarla, Hıristiyan adet ve etkilerini aĢılayabileceklerine inanıyorlardı. Bir misyonerin deyimiyle, Türkler sanki onların kalmasını istiyorlarmıĢ
gibi davrandılar. Müslüman ailelerin okullara yolladığı öğrenci sayısı hızla arttı.
American Board‘un 1924 ÇalıĢma Raporunda, Türklerin, Amerikan kurumlarının Rum ve Ermenilere verdiği eğitimin değerini anladıkları ve kız-erkek evlâtlarını bundan faydalandırdıkları yazılmıĢtı. [112]
Amerikan okullarına çocuklarını gönderen Türk aileler, bu okulların Hıristiyan diniyle iliĢkilerini biliyorlardı ancak laiklik yasalarına uyulacağına da
inanıyorlardı. Misyoner öğretmenler, ‗adı konmamış Hıristiyanlık‘ ile öğrencilerin karakterlerini Hıristiyan düĢünce ve yaĢam tarzlarına göre Ģekillendireceklerine emindiler. 1924 ‗ten 14 yıl sonra da aynı düĢünce egemendi. Hıristiyanlar, okul veya hastane gibi araçlarla üstünlüklerini, laik eğitim sistemi
içinde eriterek, Türklere, Ġsa‘nınki gibi üretken yöntemlerle, devletlerini güçlü
ve asil seviyelere getirmeyi öğretiyorlardı. Ancak Türk hükümeti Hıristiyan
misyonerlerin çalıĢmasına itiraz etmiyordu, fakat baĢkalarının, onları dinlerine çevirmelerine Ģiddetle karĢıydılar. AĢağıda anlatılan Bursa Kız Lisesi
1928 olayı, laiklik ile dinsel eğitimi karĢı karĢıya getirdi. [113]
Ocak 1928‘de patlak veren Bursa Kız Lisesi olayı, Müslüman olan üç
kızın Hıristiyan dinine geçmesiydi. Okul idaresi bunda bir kusurlarının olmadığını savunmuĢsa da, aramada bulunan kız öğrencilerin hatıra defterleri
olayı doğruluyordu ve bunun üzerine okul kapatıldı. Öğretmenler, yasalara
karĢı gelmek suçu ile mahkeme edildiler ve 30 Nisan 1928‘de karar verildi.
Verilen ceza, öğretmenlerin üç gün süre ile ev hapsi ve her birinin üçer lira
para cezası ödemesiydi. Cezanın bu kadar hafif olması, Türk makamlarının
aslında bu kurumların kapatılmasını değil, dinsel öğretimin kesilmesini
amaçladığını, kin güdülmediğini gösteriyordu! [114]
Bursa olayı, kültürel milliyetçilik ve laikliğin, Türk milliyetçiliğinin temel
öğeleri olduğunu gösterdi; yabancı okullar öğretime devam edebilirlerdi, fakat
dinsel öğretimle milliyetçiliğe ve laikliğe karĢı olmak kesinlikle yasaktı. [115]
Amerikan Büyükelçisi Joseph C. Grew, DıĢ ĠĢlerindeki bir arkadaĢına
yazdığı mektupta Ģöyle dert yanıyordu: ‗Bursa okul olayı, kötü, çok kötü oldu.
Bunun geleceği belliydi ve geldi‘. Grew, bu olayın Robert Kolej ve Amerikan
Kız Kolejine de dokunacağından endiĢe ediyordu. DıĢ ĠĢleri Bakanı Kellogg‘a
gönderdiği raporda, her iki okulun da, bu tür bir olayın duyulmasından rahatsız olduklarını bildiriyordu. Büyükelçi 1927‘de Türkiye‘ye geldiği zaman, en
acil konular, American Board‘un bazı okullarının yeniden açılmasıydı. [116]
42
ġükrü Server AYA
Türk hükümeti, 28 ġubat 1928‘de Sivas Erkek Okulu‘nun ve Merzifon‘daki okulda mesleki bölümün açılmasına izin verdi. Türk DıĢ ĠĢleri Bakanı
T. RüĢtü Aras sözünde durmuĢtu. Milli Eğitim Bakanlığı, Türk öğretmenlerle
belirli Türkçe konuların programa alınması koĢuluyla, Talas Kolejinin de
açılmasına müsaade etti. Türkler, baĢka okullara da sonradan müsaade
verdiler fakat ‗American Board‘, parasal nedenlerle bunların bir kısmını daha
sonra kapatmak zorunda kaldı. [117]
Türkiye 1930‘da Boğazlar rejimi ve Hatay için teĢebbüse geçtiği vakit,
ABD taraf tutmadı zira bu problemler Avrupa ve Türkiye‘yi ilgilendiriyordu.
ABD‘nin birçok Avrupa ülkesinin tutumunun aksine bu davranıĢı, Türk – ABD
iliĢkilerinin geliĢmesinde yardımcı oldu. 1919 – 39 yılları arasındaki TürkAmerikan iliĢkileri tarihi, ABD‘nin Türkiye‘ye sıkı bir tecrit politikası uyguladığı
savını yalanlar. Misyoner öğretmenler, sayıları daha az olmakla beraber bu
kez, azınlık olarak kalan Rum ve Ermenilerin dıĢında en çok Türklere eğitim
veriyorlardı. [118]
Milli Eğitim Bakanlığı, Haziran 1938‘de aldığı kararla, Amerikan okul
ve kolejlerini, ‗milli eğitime/kamuya hizmet ettikleri‘ için, bina vergisi dıĢında
tuttu. [119]
‗American Board‘ okullarının kapanmasındaki en önemli etken, Amerika‘daki Kiliseler Birliğinden gelen parasal yardımların kesilmesiydi. 1929
dünya ekonomik krizinin dıĢında, Amerikalılara, Türkiye‘de laik bir eğitim için,
para vermelerinin gerektiğini kabul ettirebilmek mümkün değildi. 1929 krizi,
American Board‘u baĢka ülkelerdeki çalıĢmalarını azaltmaya zorlamıĢtı.
[120]
1939‘da ‘American Board‘ tarafından iĢletilen okullar Ģunlardı: Ġstanbul‘da Amerikan Kız Ortaokulu, Ġzmir Amerikan Kız Lisesi, Talas‘taki Erkek
okulu ve Tarsus Amerikan Koleji. Robert Kolej ile Ġstanbul Amerikan Kız
Koleji, misyonerlerle bağlantılı olmadıkları için daha fazla kabul görüyorlardı.
Robert Kolejde, dinsel eğitime baĢlamak için öngörülen kötü bir plan, çok
Ģükür baĢlayamadan durduruldu. Robert Kolej Mütevelli Heyeti BaĢkanı
Henry Sloane Coffin, Ocak 1935‘te Türkiye‘yi ziyaret ettiğinde, Kolejin kuruluĢ tüzüğünde bulunan bazı dinsel konuların ders programına alınmasını
düĢündüğünde, Büyük Elçi Skinner, Coffin‘nin niyetlerinden endiĢe ile ABD
DıĢ ĠĢleri Bakanlığına, Türk Hükümetinin ders programında böyle bir değiĢikliğe asla izin vermeyeceğini bildirdi. Coffin de durumun ciddiyetini anladı ve
bu niyet, BaĢbakan Ġnönü tarafından kabulünde de konuĢulmadı. Türkler,
hizmetleri ve Robert Koleji takdir ediyordu! [121]
American Board Okullarının 1939‘da açık olması, onların Türk milliyetçiliğine uyum sağladığını ispat ediyordu. Bu uyumu sağlayabilmek kolay olmadı.
Amerikan kurumları, çalıĢmalarında Türk prensiplerine uymaları veya çekip
gitmeleri (Bursa olayı) gerektiğini anladı. Misyonerlerin kararı, ‗adı konmamış
Hıristiyan usullere göre işe devam‘ oldu. Ġki önemli eğitim kurumu, Türkiye
Cumhuriyetinin amaçlarına ve ihtiyaçlarına uygun iĢe devam etti. Misyoner
öğretmenlerin de, laiklik prensiplerine uyumları da olumlu olarak cevaplandırılabilir. [122]
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
43
1939‘da misyon okulları kapasitelerinin sonuna kadar doluydu ve binlerce Türk gencini eğitmiĢlerdi. Harpler arasındaki devrede okulun veya Türkiye‘deki Hıristiyanların sayısında artıĢ olmadı. American Board 1936 raporunda sanıldığından çok daha baĢarılı sonuç sağladığını yazıyordu. ‗Ġsa‘nın
ruhu, Türk eğitim hayatında rolünü oynamıĢtı‘! Daha sonraları ve 1953 yılında American Board, temsil ettiği Hıristiyan Batı zihniyetinin Orta Doğu‘da
Ġsa‘nın bir hediyesi olduğunu söylüyordu! [123]
Hıristiyan Amerikalı öğretmenler, Türkiye‘nin milliyetçi kalkınma devrinde, büyük katkılarda bulundular. Bunların en önemlisi, Hıristiyanlıkla Müslümanlık arasında tatminkâr iyi iliĢki ve metotların kurulmuĢ olmasaydı. [124]
Cyrus Hamlin‘in damadı olan ve okulun sahibi Christopher Robert tarafından, Robert Kolej‘in BaĢkanlığına (1877–1903) getirilen George
Washburn hakkındaki yukarıdaki alıntılara ilâveten, Ģöyle bir ayrıntı daha
vardır. Washburn, ‗Ġstanbul‘da 50 Yıl‘ adlı kitabında, misyonerlerin okulun
Bulgar mezunlarıyla iftihar ettiklerini, birinci dünya savaĢında Ġstanbul‘da
kıtlık varken, hükümet üyelerinin bir bölümünün Robert Kolej mezunu olmalarından övünçle bahseder. Washburn, Robert Kolej‘in Bulgar ihtilâlindeki
rolü ile de övünür. Birinci Dünya SavaĢında, Bulgarlarla Osmanlılar ittifak
içindeydiler. Ġstanbul‘daki büyük kıtlık yıllarında, Bulgar mezunlar Bulgaristan‘dan eski okullarına yiyecek yardımında da bulundular.
Washburn kitabında, Ermenilere olan hayranlığını ve derslerin ―sıkı
Hıristiyan kurallarına uygun‖ olduğunu yazmıĢtı. Ancak yirmi yıl sonra, yukarıdaki alıntılardan da anlaĢılacağı gibi, dini yobazlığın eğitimden kaldırılması
ve laiklik sisteminin ısrarla uygulanması, Türkiye‘de serbest fikir ve bilimsel
düĢünceyi öne çıkardı.
Günümüzde dinsel kurumlar, hayat ve fonksiyonlarının devamını sağlamak yönünden, kapitalizm veya emperyalizm ile çok yakın bir iliĢki içindedirler. Bunların kendi sermaye-yatırım grupları mevcut olup, ilkokullardan
baĢlayarak Üniversite mezuniyetlerine kadar, dinselliğin sağladığı ek avantajlar, akılcılık ve bilimi büyük baskı altında tutmaktadır. Demokratik ve aydınlıkçı olduklarını reklâm eden Batılı ülkelerde, her gün yaĢanılan bu çeliĢkilerin bilimle bağdaĢır bir yanı yoktur. Diğer taraftan, TC‘de de, son yıllarda
hız kazanan cemaat yurtları ile modern görünümlü fakat aslında tarikatçı
öğretileri makyajla gizleyen orta eğitim kurumlarının her gün serpiĢtiği, Üniversitelerde laikliğin bilimle çakıĢtığı yadsınamaz!
Bu tarihî gerçekleri bilmeyen, okumayan, ders almayan veya almak istemeyenler, Atatürk‘ün ‗en gerçek yol gösterici, ilimdir‟ sözünün doğruluğunu, aksine hareketlerin yaratacağı onanmaz hasarları verilen örneklerden
de anlamıyorlarsa, gerçekten de ‗yalnız Allahın rahmeti‘ ile yetinmek zorundadırlar.
44
ġükrü Server AYA
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
45
6. BÖLÜM
YOBAZLIK ve ANARġĠ ĠÇĠN ĠLÂHĠYAT
Ġlâhiyat ilminin gerçek hayat üzerindeki etkisi, bilimsel olarak, çok yüksek sesli ve görüntülü olmamakla beraber, birçok durumda tartıĢmaya açıktır. Dinlerini bir satıĢ malı olarak pazarlayan din adamları, genelde yalnız
parasal değil, fakat baĢka dokunulmazlıklara da sahiptirler. Kral taçları kimler
tarafından baĢlara konarak kutsanmakta veya görev üstlenen siyasiler, neyin
üzerine el basıp yemin etmektedirler?
‗Ġncil‘in Mitleri ve Kandırmacaları‘ kitabının yazarı Lloyd M. Graham,
Ģu Ģekilde bir ön analizi okuyucuya sunar: ‗İncil, Kilisenin kitabıdır. Musevi
inancı, Eski Ahit (Tevrat)‘in arkasında durur. Hıristiyan dini ise, Yeni Ahit‘in –
İncilin arkasında durur. İncil, bunların ürünü – yapımıdır. Kilisenin arkasında
da ruhban sınıfı durur.‘
Ünlü Ġngiliz filozofu Bertrand Russell, ‗Niçin Hıristiyan Değilim‘ adlı kitabında Ģu gerekçeyi anlatır: ―Kanımca, din öncelik ve ağırlıkla korkuya dayanır. Bu bilinmeyenden korkarken, bir taraftan da koruyucu bir ağabeye
sahip olduğumuzu, dertlerimizde ve anlaĢmazlıklarda bize yardım edeceğine
olan güvendir. Her Ģeyin kökeninde korku vardır; bilinmeyenden korkmak,
yenilmekten korkmak, ölümden korkmak! Korku, gaddarlığın babasıdır ve bu
nedenle dindarlık ile zalimliğin el ele yürümesine hayret edilmemelidir.‖
On birinci yüzyılda yaĢamıĢ olan ve bir matematik – astronomi bilgini
olan Ömer Hayyam ise, bir rubaisinde, softalara Ģu anlamda seslenir: ‗Ġki üç
tane cesur aptal çıkmıĢ, cehaletlerinin içinde öyle aptaldırlar ki, bizim zor
anlayabileceklerimizi, bilecek kadar zeki olduklarını söylerler. Ben derim ki,
keĢke eĢek olsaydık, zira bunlar öyle eĢektirler ki, baĢkası onlar gibi eĢek
değilse, ona kâfir adını verirler‘..
Haftada bir milyondan fazla satıĢı olan ciddi Ġngiliz The Economist
dergisi de, 17.2.2007 sayısında Tanrı ve Dürüstlük baĢlıklı inceleme yazısında, Kuzey ve Güney arasındaki hudut çizgisinin Protestanlık ile Katolik
Avrupa‘yla benzeĢtiğini yazdı. Protestanlıkta, esas kural, inanan kimse ile
Tanrı arasındaki iliĢkinin her Ģeyin üstünde tutulmasıdır. Katoliklerde ise,
bunun aksine olarak, inanan kimse ile kilise arasındaki iliĢkinin de buna yakın önemli olduğu, dogma ve yapılan ayinlerin, kilise üyeleri ile Tanrı arasında aracı olduğuna inanılır.‘
(Not: Son yıllarda ABD‘de Süper-kiliselerde yapılan dinsel gösteriler
ve mucizeler, Protestanların şov ayinlerle, Tanrı ilişkisinde, vaazlarının aksine, Kiliseyi bu kez aracı yaptığını ispatlamaktadır!)
46
ġükrü Server AYA
Protestan Ġncilinin en temel üç öğretisi Ģöyledir:
A- Tanrının adını baĢka amaçlar için ağzına almayacaksın.
B- KomĢun aleyhinde yalan Ģahitlik yapmayacaksın
C- KomĢunun evini, ona ait olan hiçbir Ģeyi kıskanmayacak, arzulamayacaksın.
Ġnsanlığın ikiyüzlülüğünde, ucunda kiĢisel kazanç varsa, evin temel
taĢlarını bile alt üst edebilmek vardır. Bazı Hıristiyan kitaplardan kısa alıntılara göz atalım.
Ilımlısından liberaline kadar bazı din adamları, Amerikan toplumu ile
Hıristiyan kiliseler arasındaki iliĢkilerde, kıyametin kopacağı günün vaaz
edilerek, zihinlerin zehirlendiğini söylemektedirler. Buna mukabil, büyük Ģehirlerin dıĢında kurulan çok büyük (1500–2000 kiĢilik) kiliselerde, insanlar
sanki alıĢ-veriĢ merkezlerindeymiĢ gibi farklı ruhsal ikramlarla karĢılaĢmakta,
sanki psikolojik tedavi görmektedirler. [125]
Birçok Protestan, onlara Tanrının affını garanti eden rahip bulamadıklarından Tanrı‘nın rahmetini, kiĢisel deneylerinde aradılar. 1890‘larda
Metodistler, kutsal kiliselerinden kopmaktaydılar. Baptistler (Vaftizciler)
Metodistleri kendilerine katıyor ve onları geçiyorlardı. [126]
Ġnananların yalnız içleri ile kiliselerini değiĢtirmesi yeterli değildi;
Evanjelist (Ġncili yazanlar) mezhebinden olanlar, dıĢarıdan da dinlerine yeni
katılımlar sağlamalıydılar. Bunun sonucu olarak, 19‘cu yüzyılda yurtdıĢı misyoner çalıĢmalarında büyük bir artıĢ oldu, Bu beraberinde, ahlâk emperyalizmini getirdi. Buna göre de Ġngiltere‘nin ‗dünyayı kurtarmak görevinin‘ olduğuna inanılıyordu. Bu, her gün yapılan resmigeçitlerle, vatanperverlik duygularını pekleĢtirmeyi, bunun için müzikhollerin ‗Ġleri Hıristiyan Askerler‘ gibi
marĢlarla çınlamasını ve Birinci Dünya Harbini cesaretlendiren, edebi yazıların çıkmasını ve genelde askerlik seferberliğini çağrıĢtırıyordu. [127]
1914‘e gelindiğinde, Ġngiliz kiliselerinin çoğunluğu baĢtanbaĢa bayraklarla donatılmıĢtı. [128]
Dinsel çalıĢmalar, misyonerlerin göreviydi. Ġngiliz kiliselerinin cemaati
veya Ġncil derneklerinin üyeleri, Kraliçe Viktorya‘nın askerleri ile Hindistanlara
gitmesine benzer Ģekilde bu kez Amerikalı misyonerler bayraklarını Orta
Doğuya dikeceklerdi.
Protestan misyonerler, Türkleri-Müslümanları, Hıristiyanlığın düĢmanı
olarak tanıtmaktaydı; onları misafir olarak kabul eden ve koruyan ülke, bu
kez düĢman ve kötü olarak dünyaya tanıtılmaktaydı. 1872 – 1890 yıllarında
Robert Kolej‘de Latin, Yunan dilleri ve Tarih öğretmenliği yapan Edwin A.
Grosvenor 1900‘de basılan iki ciltlik ‗Constatinople‘ adlı eserinde, Türklerin
Anadolu tarihlerinin yanı sıra, Katoliklerin, Ortodoks olanlara Haçlı Seferleriyle yaptıkları mezalim en ince teferruatına kadar yazılmıĢtır. Kitapta bütün
önemli kilise ve camilerin, eserlerin resimleri ve planları bulunmakta ve Türklerle Hıristiyanlar arasındaki iliĢkilerin sağlamlığı, Osmanlının tarafsızlığı ve
dürüstlüğü birçok misal ile anlatılmaktadır. Önemli bazı bölümlerde Katolik
Haçlıların Constantinople‘u yağma ve Ortodokslara yaptığı zulüm; Ģehrin
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
47
muhasaraya alınmasında her taraftan yardımın kesilmiĢ olması; Bizans Ġmparatoru‘nun teslim olmaktansa ölmeyi tercih ettiği; Aya Sofya‘nın kutsal
olduğuna ve kimsenin buraya giremeyeceğine inanmıĢ ve oraya sığınmıĢ
insanların, rahip ve rahibelerin, kapılar kırılıp Fatih içeri girdiği zaman,
Ġsa‘nın mucizesinin tutmadığını gördükleri, inanmıĢ olanların nasıl esir olup
çıkarılıĢı anlatılmıĢtır! Diğer önemli iki husus, hazinesi iflâs etmiĢ Osmanlı
PadiĢahı Abdülmecid‘in, Ġtalya‘dan Fossatis mimar kardeĢleri getirtip, depremlerden ve zamandan büyük hasar görmüĢ olan Aya Sofya‘yı iki yılda 1,5
milyon dolar gibi yüksek bir harcamayla yenileĢtirilmesini yaptırması, 1849
yılında, kutlama altını dahi çıkartarak, eseri yıkımdan kurtarmasıdır. Diğer
örnek olay, Sultan Abdülhamit II‘in burayı Hıristiyanların da görebilmesi için,
cami içinde yerden yarım metre kadar yüksek bir ahĢap yürüyüĢ yolunu yaptırmıĢ olmasıdır. [129]
Buna mukabil Punch dergisindeki bir çizimde, ‗Ġki YaĢlı Haçlı ġövalyesi‘ olarak, Ġngiliz baĢbakanı Argyl Dükü Gladstone ve sonradan Wellington
House propaganda dairesinin baĢına geçirilecek ve basın yoluyla Türkleri
daha da korkunç tanıtacak, Westminster Dükü Lort Bryce‘ın yan yana resimleri ve ‗Bulgaristan‘dan sonra sıranın Ermenistan‘a geldiği‘ notu vardı.
Gladstone, Ġngiltere‘nin Hıristiyanları Osmanlı‘nın elinden kurtarmak ve Ermeniler için bir manda kurmak haklarının olduğunu söylüyordu; Ġskoç Kilise
sözcüsü Muhammed‘e inananların, Hıristiyanların mabedini kullanmalarının
skandal olduğunu ve bir an evvel önlenmesi gerektiğini yazıyordu. Hıristiyan
din adamları, siyasetçiler, toplumcular, kadını ve erkeği ile ‗korkak Sultanın
hizaya getirilmesini ve Hıristiyanlığı kuran Kral Konstantin‘in eserinin kurtarılmasını istiyorlardı‘! [130]
Ağrı dağına bir vesile ile çıkmıĢ olan ve Ermenilerin en büyük savunucusu olan Lort Bryce, Prof. Edwin Grosvenor‘un yazdığı kitabın aksine, Ġslâm‘ın ülkedeki bütün geliĢmelere engel olduğunu ve bu nedenle ezilerek
Hıristiyanların kurtarılmasını, bunun için Avrupa denetiminin kurulmasını
Osmanlı Hükümetinden talep ediyordu. [131]
Hereford Piskoposu, verdiği beyanla, Ġngiltere‘nin bir an evvel eziyet
çeken Hıristiyanları, insanlık adına kurtarmasını, huzura kavuĢturulmasını
istiyordu. Ona göre, Ġngiltere‘nin onuru, sulha nazaran daha önemliydi. Bunun nasıl yapılacağı gibi ufak detaylar, generallerin iĢiydi! [132]
Eylül 1915‘te, Ġngiltere Ermeni katliamı iddiasını, ABD‘nin savaĢa katılımı için kamuoyu oluĢturmada kullanmayı yoğunlaĢtırdı. Amerikan misyonerleri eğitim ve insani yardım konularında, dünyadaki eĢdeğer kurumlara
nazaran çok baĢarılı olmuĢlardı ve bu nedenle Amerikalılar duygusal olarak
Ermenilere bağlıydılar. [133]
28.10.1915 tarihli The New York Times Ģöyle bir haber baĢlığı kullanmıĢtı: Türkiye‟de Sönebilecek IĢık – Muhammed‟in yurdunda, Hıristiyanlık ve Batı Medeniyetini Muhafaza için Ermenilerin Yaptıkları - Yazar:
Arshag Mahdesian, Ermeni Editör ve Yayıncı.
Korkunç Türk görüntüsünü biraz iyileĢtiren ve Ermeni hayranlığının
soruĢturulmasına yol açanlar, Robert Kolej BaĢkanı Caleb Gates ve Amiral
48
ġükrü Server AYA
Bristol idi. Gates, Ermeni, Rum, Bulgarları sevdiği kadar Türkleri de sevdiğini
söylüyordu. Amiral Bristol ise, Ermeni sempatisinin aĢırı büyütüldüğünü,
Ermenilerin arı kovanına sopa sokan çocuk gibi cezalandırıldığını yazıyor ve
Ģöyle soruyordu: ‗Neden Rum ve Ermenilerin yaptığı cinayetler ABD basınında yer almıyor? Hıristiyanların yaptığı katliamlar, Müslümanlarınkinden
daha da haince değil miydi? Hıristiyanlık, Ġslâm‘dan daha mı iyidir?‗ Yardım
Heyeti saymanı William Peet ile tartıĢmalarında, Peet koyu bir Ermeni taraftarıydı. Bristol, misyonerlerin Türklerden memnun olmadıkları için böyle davrandıklarını söylüyordu. [134]
Amerikan hükümeti, güç olmaksızın, hür bir Ermenistan kurulamayacağını ve Türklerin kendilerini yönetmek haklarının olduğunu ve Amerikan
menfaatlerine ciddi olarak dokunmadıkları sürece bunun olağan olduğunu
anlamıĢtı. Ekonomik kayıp olmasaydı, misyonerlerin Birinci dünya harbinden
sonra konulan engeller nedeniyle Türkiye‘den ayrılmaları beklenilirdi. Ancak
sınırlı dahi olsa, bu fırsatı terk etmektense, Türk milliyetçiliğine uyarak, Hıristiyanlığın erdemini okullarında ispatlamak için, doğrudan din değiĢtirtme
yerine, eğitim ile dinselliği karıĢtırmaya karar verdiler. Amerikan misyonerleri,
arada bir diplomatlarına Ģikâyette bulunuyorlardı fakat genelde Türk milliyetçiliğine ve yeni kurallara saygılıydılar. ‗Korkunç Türk‘ görüntüsü, 19 ve 20‘ci
yüzyıl Türk Amerikan iliĢkilerinde etkin oldu ve bu nedenle Lozan barıĢından
sonra da Amerikalı Ermeni avukat Vahan Chardashian‘ın çalıĢmalarıyla,
Lozan barıĢının Amerikan kongresi tarafından 1927‘de onaylanması önlendi
ve bu avukatın çalıĢmaları, Türk-Amerikan iliĢkilerinde, Amerikan kamuoyunu zehirlemeye devam etti. [135]
(NOT: Bu zat Osmanlı tarafından San Francisco Fuarına komiser olarak gönderilen ve sonra ihanet eden kişiydi.)
Lozan BarıĢının onaylanması aĢamasında, Amerikan Ermeni azınlığının etkisi ile anlaĢma senato tarafından ret edildi. Türk aleyhtarı, Beyrut Kolej BaĢkanı Edwin M, Bliss tarafından yazılmıĢ olan ‗Türkler ve Ermeni Katliamları‘ adlı kitap ile ve ayrıca Cyrus Hamlin de, büyük suçlamalarda bulunmuĢlardı. Osmanlı büyük elçisi (Rum) Mavroyeni bey, gazeteye yazdığı
mektupta, Osmanlı aleyhtarı misyonerlerin adlarını verip, bu kiĢilerin onları
misafir eden ülkenin bütünlüğünü bozmaya ne tür hakları olduğunu sorguluyordu. Mavroyeni beye göre, Amerikalılar, kendilerini bir ‗kutsal isyan‖ havasına vermiĢlerdi. [136]
Misyonerlerin azimle çalıĢtıkları yerlerde, kiliseler fıĢkırıyordu. Bazı
yerlerde büyük eziyetler vardı, baĢkalarında ise belirli oranlarda hürriyet ve
sükûnet vardı. Fakat halkın çoğunluğunun karĢı gelmesine rağmen hakikat
galip geldi ve Ģimdi (1893‘te) Mısır ve Avrupa Türkiye‘si de dâhil, Osmanlı
Ġmparatorluğu topraklarında yaklaĢık 150 Protestan kilisesi vardır. Yapılan iĢ
maya tuttu ve ekilen hardal tanesi ağaca dönüĢtü. [137]
Cherry, kitabında diyor ki, ‗mitolojinin hükümet idaresindeki köĢesine
dikkat edin! Amerikan sivil halkının tarihinde, Amerikan halkının yeni, Tanrının Yeni Ġsrail‘i ve seçilmiĢ- halkı olduğu inancı vardır. Dünyanın kaderi
için Amerikanın Tanrı tarafından seçilmiĢ olduğu, BaĢkanlığın açılıĢ veya
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
49
kutsal merasimlerinde vurgulanır ve kutsal yazılardan bahsedilir. Amerikanın
Batısındaki Mormonlar da, 1840 - 50‘lerde bu tür düĢüncelere gömülmüĢlerdi‘. [138]
Robert Kolejin kurucusu ve bağıĢçısı olan Christopher Robert, Okulun
kurulması ve amaçları hakkında Paris‘te Cyrus Hamlin‘le konuĢurken, ‗Türkiye‘ye girmek, yerleĢmek ve Protestanlığı yaymak için uygun açık kapının
Ermeni milleti olduğunu‘ söyledi. [139]
Bu arada ‗American Board‘, Cyrus Hamlin‘in Boston‘daki Protestan kiliselerinde konuĢmalar yapmasını yasakladı çünkü onlar ‗ana eğitim lisanın
Ġngilizce fakat diğer eğitimlerin mahalli lehçelerle verileceği bir Kolej‘ fikrine
karĢıydılar. Cyrus inat etti ve Harvard Kolejinde onu alkıĢlayan bir kalabalığa
hitap ettikten sonra, diğer Boston kiliselerinden, konuĢması için davet aldı.
‗American Board‘, konuĢma yasağını kaldırmak zorunda kaldı ve Harvard
Üniversitesi de yeni Robert Kolej‘in kütüphanesine birçok kitap bağıĢladı.
[140]
(Not: Aşağıdaki alıntı, sırf Amerikan misyoner ve okulları ile İngiliz hükümeti arasındaki yakın ilişki ve desteklemeyi göstermek için konulmuştur.)
1893‘te MaraĢ Kolejinin yakılmasından sonra, Okul BaĢkanı, öğretmen-misyoner Herrick Londra‘ya gitti ve Lort Bryce ve Ġngiliz Bakanlığı ile
görüĢtü. BaĢka bir Amerikan profesörü Dr. Long, Ermeni milletinin istekleri
konusunda Ġngiliz BaĢbakanı Gladstone‘un muhabiriydi. Robert Kolej BaĢkanı Dr: Washburn ve Dr. Dwight, Ermeni katliamı hakkında, Amerikan delegasyonundan saklı olarak, Ġngiliz Büyük Elçisiyle birkaç kez gizli görüĢtüler
ve birden fazla defa Ġngiliz Büyük elçisi onları ziyaret etti. Öğretmenlerimiz ve
Bible House (elan açık olan Ġncil Evi) mensupları, burada kutsal bir birlik ve
dini – siyasî konularda ABD ve Westminster Dükü (Bryce) ile Londra ittifaklarını kurdular. Arada bir makaleler yazarak, New York ve Londra halkını katliam haberleriyle tahrik ettiler. [141]
Dualara sabah 5.30‘da baĢlıyorduk. Öğrenciler, Ġngilizce olarak uzun
fakat faydalı bir ayin yapıyordu. Ayin esnasında, aralara saplamalar yapıyordum. Duaları Ermenice yaptık. Bu dinsel eğitim 20 – 30 dakika sürerdi. Bundan sonra, sabah ezberleri okunur saat 7‘de kahvaltıya geçilirdi. Dersler saat
9 – 12 arası yapılırdı; bundan sonra öğle yemeği ve saat ikiye kadar dinlenme. Bunun arkasından saat 5‘e kadar tekrar ders, saat 5.30‘da akĢam yemeği, az sonra öğretmenler yerlerdi; dinlenme ve arkadan saat 7.30 – 9
arası gene ders yapılırdı! [142]
Sıra, günlük Ermenice lisanda konuĢmaya gelmiĢti. KonuĢmayı öğrenmeye baĢlayınca, içinde birçok Türkçe kelimenin bulunduğunu gördüm ve
o kelimeleri çıkartarak mümkün olduğu kadar saf Ermenice konuĢmaya baĢladım. Ġlk açılan Bebek Seminer okulunun bu konuda önemli katkısı oldu. O
zamana kadar oldukça kaba ve iĢlenmemiĢ bir lisandı, Katolik Ermeniler
karĢı gelir ve Türkçe kelimeler kullanırlardı. Misyonumuz, Ermeni lisanı konusunda, onu benimseyip en iyi Ģekle sokmamız gerektiğini anladı. Ġncili
böyle bir lisana tercüme etmek, baĢlarda alaya alındı. Mükemmel olmayan
Ermenice İncil‘e, Ģüpheyle baĢvuruluyordu. [143]
50
ġükrü Server AYA
Ermenice öğrenmek arzumu önleyemiyor, misafir ve Ermeni öğrencilerle bu lisanda konuĢuyordum. Fakat Ermeni Patriği, Ġncil okulunu duyunca
telâĢa kapıldı. Bankerler bunu ortadan kaldırmayı veya kapatmayı veya bütün Ermeni çocukları çekmeyi düĢünüyordu. Öğrencilerimden biri, bir Ermeni
papazın, tamamı on iki kiĢi olan Ermeni öğrencilerin adlarını öğrenmek istediğini söyledi. [144]
Fırtına, beklenilenden çok daha büyük Ģiddetle koptu. Ermeni cemaati
mensupları Patrikhaneye ağır vergiler ödüyorlardı ve temsilcilerini meclise
göndermeye kararlıydılar. Sonunda istediklerini kazandılar. [145]
Misyonerlerin tepkisi, 1914‘te yapılan çalıĢmaların farklı yönlerini içeriyordu; Evanjelist ve etnik ayırıma dayalı yobaz ‗Milletleri Hıristiyanlaştırın‘
sloganında olduğu gibi, dinsel hoĢgörüyü, insancıl hizmetleri ve hükümet
yardımını, hep Protestanlık yararına bağlıyordu. 1914 Ağustosunda, Avrupa‘da ve Yakın Doğuda, ıĢıklar Amerikan misyonerleri için sönmeye baĢladı.
Kuvvetler dengesinde, Batı tarafından yollanan güçler, Türklerle Ermeniler
ve Araplar arasında ve daha sonra Protestanlar arasında düĢmanlıkların
çoğalmasına yaradı. Misyonerler için, sanki Ģeytanı anımsatan bazı kiĢiler,
cehennem fırınına odun taĢıyorlardı. Amerikan Protestanları baĢlarda, ne
yapacaklarını bilmiyorlardı. [146]
Aralık ayı ortalarında, daha önce örfi idare mahkemesi tarafından ağır
kürek cezasına çarptırılan dört Ermeni, biri Kardinal Sahak olmak üzere,
Sultan tarafından af edilmiĢ ve ölüm cezasına çarptırılan diğer suçlu isyancıların cezaları da ağır hapse çevrilmiĢti. Ancak Adana‘da, birçok Ermeni, kamuoyuna takdim edildikleri gibi masum ve mağdur değillerdi. Kardinalleri
Mosheg‘in, ateĢli bir isyancı olduğu ve asıl niyetinin, DıĢ Güçleri iĢe katarak
sonuçta kendisini Kilikya Kralı olarak ilân ettirmek istediği, gizli Ġngiliz belgelerinde belirtilmiĢtir. [147]
Hıristiyanlıkla Ġslam arasında çatıĢmaların baĢladığı 7‘ci yüzyıldan beri, mukaddes topraklar için yapılan, toplam dokuz haçlı seferi, hayal kırıklıklarını getirmiĢ ve 1453 Ġstanbul‘un fethi ile son bulmuĢtu. BeĢ asır sonra,
unutkan Batılı ülkeler ve özellikle Ġngiltere, 1‘ci Dünya SavaĢından sonra
elan aynı tutumdaydılar. Görüleceği gibi, George Bush‘un, Irak‘a asker göndermeden önce, her sabah okuduğu ve ilham aldığı kitap, 1917‘de Kudüs‘e
giren Ġngiliz ordusuna eĢlik etmiĢ olan bir Ġskoç papazın, vaaz kitabıydı. [148]
Görüldüğü gibi 1870–1914 yılları arasında Ġngilizler, savaĢ beklentilerini bir ‗milli şuurla‘ geliĢtirmiĢlerdi. ABD‘de de 1917–18 arasında, bunun
biraz daha zayıf olanı sergilenmiĢti. Amerikan kiliselerinin savaĢ hevesine
dair birçok kitap yazılmıĢ ve Amerikan rahiplerinin nakaratları Avrupa‘nınki
gibi ayyuka çıkmıĢtı. [149]
1914‘ten önceki Ġngiliz savaĢ Ģuurunun nasıl geliĢtiği, akademisyenler
tarafından, müzik hollerindeki vatanperver Ģarkılar, ‗İleri Hıristiyan Askerler‘
gibi marĢlar ve Alman çıkartmasını ön gören birçok kitabın okunması ile
saptanabilir. [150]
G.W.E. Russel, ‗Ermenistan İleri‘ hareketinin kurucusu, yazısında
Türk‘ün içgüdüsünün ‗haçın dininden nefret‘ olduğunu‘ yazmıĢtı. Ona göre
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
51
Osmanlı Ġmparatorluğu, kölelik, çok eĢlilik üzerine kurulmuĢ, ırza geçme ve
katliamla çalıĢan, Hıristiyanlık düĢmanı anti-sosyal bir devletti ve en güzel
vilâyetlerini Hıristiyanlardan arındırdığı için, artık orada olmamalıydı.[151]
Gladstone, Babı Ali‘nin özellikle Ermenistan‘da ve bunun dıĢındaki
bölgelerdeki tutumunun, Ġmparatorluktaki Hıristiyanları açıkça yok etmeyi
amaçladığını söylüyordu. GörünüĢte, hiç kimse ondan her hangi bir delil
istemedi veya böyle bir beyanın sorumsuz ve ateĢleyici olduğunu söylemedi.
[152]
Boston Evanjelist Kiliseler Birliği, Amerikan hükümetine yolladığı bir
kararda, hükümetin Akdeniz‘e büyük bir donanma göndererek, Amerikan
adının Kürt dağlarına varıncaya dek göndermesini veya diğer ülkelerle birlikte Ermenistan‘daki Hıristiyan dindaĢların katliamının önlenmesini istedi. [153]
Yirmi dört metre uzunluğundaki Ani Papirüsü, ‗Ölüler Kitabı‘, MÖ.
1420‘de Mısırdaki TEB döneminde yazılmıĢ resmi ve dinsel bir belgedir. Eski
Mısırlılar, öldükten sonra, bu kitapta öğretilen tılsımlı kelimelerin gücüyle,
‗yeraltı âleminde‘ birçok engel kapılarını aĢacaklardı! Bu belgede, Tanrılara
çeĢitli ilâhiler ve dualar vardır. Kitaptaki ‗sorgulama ve günah itirafı‘ aĢamasında, ölü negatif itiraflarda bulunur, örneğin: ‗Kimsenin malını çalmadım,
yalan söylemedim, zina iĢlemedim, v.b. diyerek timsah tanrıya (Amemit) yem
olmaktan kurtulurdu! [154]
‗Ermenilere Amerikan Yardım Heyeti‘ baĢkanı olan Barton o denli bir
Ermeni aĢığıydı ki, Bristol‘un, Ermenilerin yaptıkları ile Hıristiyanlığın bağdaĢmadığı hakkındaki uyarılarına aldırıĢ etmedi. (Mustafa Kemal Erzurum
Kongresini toplamak için Erzurum‘da iken, tesadüfen Erzurum‘da olan
Barton Mustafa Kemal‘i tanımak dahi istemedi ancak Kemalin namluları durumu değiĢtirince, Ankara‘yı saymak zorunda kaldı). Misyonerler,
1830‘lardan beri, kurumlarını Türk ve Müslüman düĢmanlığını iĢleyerek korumuĢlardı. Türkler, daha sonraları, Amiral Bristol‘un dürüst tutumu nedeniyle, bir hastaneye onun adını verdiler. [155]
Alman BaĢbakanı Merkel ile Papa Benedict XVI, yukarıda bahsedilen
Ani Papirüsünden çok mu farklı düĢünüyorlar? Protestan bir papazın kızı
olan Merkel, Papayla 29.8.2006 görüĢmesinde, Avrupa‘nın Tanrı ve Hıristiyanlık referanslı bir Anayasaya ihtiyacı olduğundan ve ‗din hürriyetinden‘
bahsetti. Daha önceleri de Ġspanya, Ġtalya, Polonya (hepsi Katolik) anlaĢmada, Tanrının referans alınmasını istemiĢlerdi. KarĢı gelenler, Türkiye‘nin
birliğe girmesindeki zorluğu ve bazı ülkelerde devlet ile kilisenin, ayrı otoriteler olduğunu söylediler. [156]
10.11.2006 tarihli ‗America Magazine NY‘ dergisinde, Papanın Ġstanbul‘u ziyaretinde, Ortodoks Patrik Bartolemeos ile görüĢeceği ve Kuzey
Amerika Ortodoks Kilisesinin, Ġstanbul‘daki Ortodoks Ekümenik Patriklik
Kilisesine konulan engelleri yadırgadığı, 1923 ve 1970‘te alınan kararlarla,
hükümetin durup dururken zorluklar çıkardığı, Halki (?) (Heybeli) adasındaki
Din Okulunun açılmasına mani olunduğu, bu nedenle Patrikliğin yurt dışındaki kiliselere rahip yetiştiremediği ve bu sebeplerle Türkiye‘nin suçlu olduğu
yazıldı! 2006 (aydınlanma) yılında, bu kadar da, gerçekleri yobazca tersine
52
ġükrü Server AYA
çeviren, yalanlar yazan ve imzalı akitlerle, yasalara bu denli aykırı olan taleplerin, ‗din dokunulmazlığı‘ ile yapılabilmesi, bütün yaĢanılan felâketlere rağmen, koyu dinsel yobazlığın evrensel düĢmanlığı körüklemeye devam ettiğini
ve Atatürk‘ün ‗laiklik‘ olarak özetlediği, eğitimde, „akılcılık ve ilim ile – yobazlık ve mitolojinin‟ ayrılmasındaki çok büyük haklılığı, bugün dahi çeĢitli
örneklerle ispatlamaktadır!
Türk milleti, akılcı, hür fikirli, hoĢgörülü olduğunu, Nisan 2007‘de Ġstanbul-Ankara-Ġzmir gibi büyük Ģehirlerde ‗milyonların gönüllü olarak bayrakları ile sokaklara dökülmesi ile‘, ‗kiĢisel inançla dünya iĢlerinin ayrı konular
olduğunu ve öyle kalması gerektiğini‘ vurguladı. Fakat 2007 genel seçimleri,
laiklik ilkesini savunanlara ağır bir darbe indirdi. Bundan cesaret alan AB
ülkeleri, Yunanistan‘dan yana tavır alarak, üyelik hayalindeki T.C.‘den, Lozan AnlaĢmasını sulandıran bazı tavizleri istemesi ve AB‘nin Hıristiyanlık
vasfını vurgulaması, olağan karĢılanmalıdır. Siyasetçilerin, kiĢilerin inançlarından yararlanarak kendilerine destek aramaları, akılcılık dıĢındaki çözümlere itibar etmeleri, endiĢe vericidir!
Yukarıda verilen çeĢitli örnekler, ilâhiyatın, dünya iĢlerinde uygulanmasındaki saçmalıkları, mantıksızlığı ve doğurduğu sorumsuz felâketleri, her
halde açıklamıĢtır. Atatürk‘ün gösterdiği rehber ‗akılcılık ve bilgi‘, bireysel
düĢünmeyi bilen ve bundan ürkmeyen kiĢilere, bu yaĢamda huzuru sağlayabilecek en gerçek öğüttür. Fertlerin manevi değerleri, hayal ve beklentileri,
onları daha mutlu yapıyorsa, kiĢisel tercih ve inançlarının hor görülmesinin
ve ‗dünyevî değerlendirmelere temel alınmadıkça‘, baĢka bireyler tarafından
eleĢtirilmesinin de bir haklılığı olamaz.
Bu bölümü kapatırken, okuyucunun bölüm baĢındaki ilk dört paragrafı
tekrar okumasında fayda olabilir!
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
53
7. BÖLÜM
GERÇEKLERĠN SAPTIRILMASI,
DÜġMANLIK YARATIR
1896 yılında basılan ve Turkey and the Armenian Atrocities kitabının
yazarı misyoner Francis E. Willard, kitabın ön sözünde Ermenileri Ģöyle tarif
ediyordu: ‗Ermeniler görünüşte dünyanın en asil ırkıdır, çünkü duruşlarında
ve tavırlarında çok çekicidirler. Bu demektir ki, kişisel görünüşleri, başka
ırklara nazaran Tanrının muhtemel görünüşüne en yakın olanıdır‘. Willard,
Ermenileri her ne kadar ‗silâhsız ve kimseye incitemeyecek‘ insan olduklarını
yazmıĢsa da, aynı yıl vuku bulan meĢhur Osmanlı Bankası baskını, tam
aksini ispatlıyordu. Willard‘a göre Müslümanlar, hareme inanıyorlardı. Sonuç
olarak, Sultan ve askerleri Ģeytanın cezasıydı. Bankanın baskınında Müslüman canların bir değeri olmadığından, sayılmıyordu. Ġngiltere ve ABD‘nin
müdahaleleri misyonerleri tatmin etmiyordu; Ruslar da rekabet içindeydi.
Yüzyılın sonunda, Ermeniler, her ülkenin Osmanlıya karıĢması için makbul
bir bahane olmuĢtu. DıĢ ĠĢlerine bakan Vezir Artin Dadayan (1880–87), aslında PadiĢah için değil, fakat Ermeniler için çalıĢıyordu. [157]
Ermeni olayları hakkında, resimli iki Ġngilizce-Almanca kitap yazan ve
2006‘da ölen Avusturyalı tarihçi Erich Feigl, kitabının ön sözünde bu kitapları
arkadaĢı, Türkiye ĠĢ Kurumu ataĢesi Erdogan Özgen‘in, 20.6.1984 günü
Viyana‘da, halk ve yolcular dâhil, ASALA teröristleri tarafından katline tepki
olarak yazmıĢtır. 1931 doğumlu ve Yakın Doğu ülkeleri ve dinleri konusunda
saygın bir otorite olan Feigl, bu terör olayından sonra yaptığı araĢtırmalar
sonucunda, resimleri ve ispatları ile iki önemli kitap yazmıĢtır. Birincisi ‗A
Myth of Terror‘ (Bir Terörün Hikâyesi) ikinci ise vefatından önce tamamladığı
‗Armenian Mythomania‘ eserleridir. Feigl koyu bir Hıristiyan olarak kitapları
yazdığı zaman, Müslümanlara karĢı yapılan adaletsizliklere isyan etmiĢtir. Ġlk
kitabı yazdıktan sonra, Avusturya Sosyalist Partisi organı ‗AZ‘ de kitabı hakkında bir eleĢtiri yazan Bn. Anette Höss kitabı baĢtan sona kötüledikten sonra, savunmasını Ģöyle özetliyordu: ‗Birinci Dünya SavaĢı sırasında, Türkiye‘de yaĢayan Ermenilere uygulanan soykırım, birçok kitapta yazılmıĢ ve
uzun süreden beri genel halk tarafından tanınmıĢtır‘. Feigl, bu basit mantığa
Ģöyle cevap veriyor: ‗Demek ki, genel halkın tanıdığı her Ģey, mutlaka doğrudur‘. Feigl, bu insanlık dıĢı terör olaylarında, konuyla hiçbir iliĢkisi olmayan
masum halkın öldürülmesi ve yaralanmasına, cinayetlerin her nerede olursa,
halkın kalabalık olduğu yerlerde iĢlenmesine ve bu cinayetlere nesiller sonra
haklı gösterilmesine insan olarak tepkisini yazmıĢ, her okuyanın anlayacağı
özet ve resimlerle, bu büyük yalanın hiçbir tutar tarafının olmadığını, yansız
bir tarihçi olarak dünya kamuoyuna açıklamıĢtır. Bu konuda fikir yürüten ve
54
ġükrü Server AYA
yazanlar, bu iki dıĢ tarafsız kaynağı, dergi gibi kolayca okusalar, gerisine
lüzum de kalmaz! [158]
Müslümanlarla Ermeniler arasındaki mücadele 1827–29 Rus-Ġran ve
Rus-Osmanlı harpleri ile baĢlamıĢtır. Fırsatın doğduğuna inananlar, Ruslardan yana savaĢa katılarak, paylarını almak istemiĢlerdi. 1827‘de bugün Ermenistan baĢkenti olan Erivan, yaĢayan halkın çok büyük kısmı Müslüman
olan bir Ġran Ģehriydi. Rusların, iĢgal sistemi aynıydı. Önden Kazak çetelerini
yollayarak köyleri bıktırırlar, sonra orduları gelir, ne kadar Müslüman varsa
önlerine katar, bölgeyi boĢaltılır ve boĢalan köylere baĢta Ermeniler olmak
üzere diğer muhacirler yerleĢtirilirdi. Çok iyi izci olan Ermeniler, yardımları ve
arada savaĢtıkları için, Rusların göz bebeğiydi. Aslında Rusların niyeti bu
toprakları Ermeniler adına ellerine geçirmek, sonra fırsat ve zamanı geldiğinde, Ermenisiz olarak, kendi çarlıklarına katmaktı. [159]
Ermeni yazar E. Aknuni, dindaĢlarının Çar tarafından aldatıldığını,
Osmanlı Vilayetlerinin onlara vaat edilerek ayrı bir krallık sözü verildiğini,
hâlbuki buralardaki nüfusun çok büyük ağırlıkla Müslüman olduğunu yazar.
Ġngilizlerle iliĢkiler de buna benziyordu; bu iĢin öncüleri, Ġngilizlerin Ermenileri
kanatlarının altına aldığını ve terk etmeyeceğini sanıyordu. Birçok Ermeni,
Ġngiliz ve Rus veya karma Avrupa kuvvetlerinin, Ermenileri kurtarmaya geleceklerine inanıyordu! [160]
Büyük SavaĢ baĢladığı zaman, Fransızlar ve Lloyd George, Osmanlı
Ġmparatorluğunun Hıristiyan azınlıklarını, Batılı Güçlerin müttefikleri olarak
görüyor ve onlara iltifat ediyorlardı. Ermeniler tanındıkları ve alkıĢlandıkları
için, Rus iĢgal ordularının yardımına koĢtular; bu andan itibaren onlar için
tehlike kaçınılmaz ve görünür oldu. Genelde verdiği sözlerde dönek olan
Lloyd George, Anadolu‘daki azınlıklardan onlar için savaĢa katılmalarını
istemekte ısrarcı olunca, onların da felâketi kaçınılamaz oldu. [161]
Bu yuvarlak iltifatlar, hür bir Ermenistan için sulh konferansında Ermenilere destek sağlamaya yönelikti. Ġngiliz baĢbakanları Herbert Asquith ve
Lloyd George tarafından, Türk boyunduruğundan kurtarılmak sözü verilen
Ermeniler, isteklerinde hiç de mütevazı değillerdi. Yalnız doğudaki altı vilâyeti değil, Akdeniz‘de liman için, Kilikya‘yı da istiyorlardı ve vilâyetlerin tamamında Ermeniler azınlıkta olduklarından, taleplerinin kuvvetli gerekçelerle
desteklenmesi gerekiyordu. Ermeni delegasyonu, bazı temel gerçeklerde
haklıydı, zira Ermeniler Müttefiklere çeĢitli yollarla destek vermiĢlerdi; nefret
ettikleri Türklerle her vesilede çarpıĢamamıĢlarsa, bunun sebebi onların
isteksizliği değildi! Bütün bunlar ve çok sayıdaki Ermeni‘nin Türklere karĢı
savaĢtığı, beĢinci kol gibi sabotajlar yaptığı göz önünde tutulduğunda, Ermeniler haksız ve sebepsiz olarak eziyete uğradıklarını söyleyemezler, zira
Türklerin sırtı duvara dayanmıĢtı ve buna kötülükle değil, fakat kararlılıkla
cevap vermiĢlerdi.[162]
2003 yılına gelindiğinde, dinsel kurumların Amerika‘nın yabancı durumundaki Hıristiyanları koruması gerektiği hakkındaki trampet çalmaları,
19‘cu yüzyıldaki Ġngiliz tecrübesini anımsatıyordu, çünkü Evanjelistler yalnız
savaĢ destekçisi değil, fakat bu görevlerin de plânlamacısıydılar. Bağdat‘ın
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
55
alınmasından bir yıl sonra, Milli Evanjelistler Birliğinin sözcüsü, Kyle Fisk,
Los Angeles Times gazetesine, Irak‘ın, Ġsa‘nın Ġncilinin, Ġran, Libya ve Orta
Doğuya yayılması için merkez olacağını ve 30 dinî misyon merkezini kurduklarını söylüyordu. Daha önceleri, Birinci Dünya savaĢında, Osmanlı Ġmparatorluğuna ‗Hıristiyanlığın düşmanı‘ rolü verilmiĢti. 1970‘lerde bu rol, yobazlar
tarafından, Arap dünyasına devrediliyordu. [163]
Aslında Almanya Türkiye‘yi müttefik olarak istemiyordu, fakat Türkiye‘nin Balkanlarda dosta ihtiyacı vardı çünkü Yunanistan‘ı yalnız bırakmak
istiyordu. Fransızlar ve Ġngilizler, Yunan taraftarıydı, fakat Yunanistan Kıralı
Alman Hohenzollen sülâlesindendi ve Kayzerle akrabaydı. AvusturyaMacaristan Ġmparatorluğu, Bulgaristan‘la yeni bir Balkan birliği kurmayı istiyordu. Osmanlılar Mayıs 1914‘te Rusya ile dostluk paktı yapılmasını istemiĢ
fakat Osmanlı‘yı paylaĢmak için daha önce karar verilmiĢ olduğundan Rus
DıĢ ĠĢleri bakanı ne cevap vereceğini ĢaĢırmıĢtı. Temmuz 1914‘te Osmanlı
Bahriye nazırı Ahmet Cemal PaĢa, Toulon‘daki Fransız deniz manevralarına
katılmıĢ ve Fransızlarla bir anlaĢma fırsatını yoklamıĢtı. Fakat ne Ruslar ne
de Fransızlar olumlu cevap verdiler. Bu nedenle, savaĢ çıkmadan önce,
Türkler (Antant‘a) Müttefiklerle anlaĢmaya, üçlü Alman Ġttifakına nazaran,
daha yatkındılar. Ġngiltere, aynı nedenlerle, 1908, 1911, 1913‘te yapılan yaklaĢımları geri çevirdiğinden, bu defa onlara yeniden baĢvurulmamıĢtı. [163]
1896‘da Ġstanbul‘da Ermeni nümayiĢleri hakkında çıkan hengâmelerin
aĢamaları hep aynıydı. Önce, Ģehrin her hangi bir yerinde bir yere hücum
ediliyordu; bu Osmanlı Bankası veya Sultan Sarayı‘nın veya Patrikhanenin
önü veya müsait her hangi bir yer olabilirdi. Avrupalı basın muhabirlerine
burada bulunmaları için haber verilirdi. KıĢkırtıcılar, her zaman serbest kalırdı; bu bazen dıĢ ülkelerin baskısı bazen de Sultanın merhamet göstererek
yatıĢtırma istemesinden olurdu. Bu nedenle, aynı elebaĢları her defasında,
bir olaydan sonra, diğerini çıkartırlar ve hep serbest kalırlardı. Bu gerçek,
bazen halkı o kadar kızdırırdı ki, karĢılık verilir ve bütün dünyaya Ermenilerin
ölü veya yaralıları haber olurdu. [164]
1896‘da Amerika‘da basılan ve Ermeni katliamının konu alan bir kitapta, el çizimi bir resme Ģu açıklama konmuĢtu: Sasun‘da Ermenilerin Katledilmesi... Açıklamada masum Ermenilerin eli kanlı Kürtler ve kızgın Türk
askerleri tarafından öldürüldüğü, katliamda 50,000 veya fazlasının öldürüldüğü ve yüz binlerce insanın aç ve talan – yangın nedeniyle açıkta kaldığı
anlatılıyordu. Resimde, Kavafian adlı bir Ermeni çete baĢı, Rus subay elbisesi giymiĢ olarak gösteriliyordu, (Sasun gibi ufak bir yerde kaç bin kiĢinin
yaĢadığı – yaĢayabildiği ve resimdeki gerçek payı, kimseyi ilgilendirmiyordu.)
[165]
24 Nisan 1877‘de patlak veren Rus-Türk harbinden önce, Osmanlı
Meclisindeki Ermeni temsilciler, mensuplarının Türklerin yanında savaĢacaklarını söylemiĢti. Ancak Ermeni-Rus generallerin orduları Haziranda Erzurum‘a girdiğinde, Osmanlı Ermenileri Ruslara katılarak onlara kılavuzluk
yapmıĢ ve yardımda bulunmuĢtu. Fakat Osmanlılar karĢı hücuma geçip Ruslar geri çekilmek zorunda kaldığında, Ermeniler acele ile taraf değiĢtirdiler.
56
ġükrü Server AYA
Olayı gören bir Ġngiliz gazeteci çok kızmıĢ ve Ģöyle yazmıĢtı: ‗Sanırım ki,
bundan daha bencil, dar kafalı ve korkak baĢka bir ırk yoktur‘. Silâhlı Ermeni
Çeteleri, eriĢkin erkeklerin orduda olması nedeniyle, korumasız kalan Müslüman köylerini talan etmek fırsatını kaçırmamıĢlardı. [166]
Van‘da Ġngiliz Konsolos Muavini olan YüzbaĢı Emilius Clayton, Ģöyle
bir çözüm formülü yazmıĢtı: ‗Türk halkını, Doğu Anadolu‘dan çıkart, yurtdıĢından bazı Ermenileri getirterek bu bölgeye yolla ve Nasturilerle harmanla,
Kürtleri güç kullanarak yerlerinde tut... Böylece bir bağımsız Ermenistan
yarat… Ve üzerinde güçlü bir Ġngiliz kontrolü kur‘.[167]
1889 yazında Doğu Anadolu‘da Blaidar köyünde bir Ermeni ağa Katolik dinine geçtikten sonra, komĢu Kürt köyündeki ağaya para vererek, düĢman olduğu Ermeni ailesini öldürtmüĢ ve kabahati Müslümanlara atmıĢtı.
Olay Emeni Thomas Boyadjian tarafından teyit edildi. Bu olaylar hemen batı
basınından yankılandı. 11.12.1889 tarihli London Daily News gazetesinde,
Zitzan köyünden bir Ermeni‘nin ateĢte kızartıldığı yazıldı. Ġngiliz muavin Konsolosu Dewey, bu gibi hikâyelerin saçma olduğunu söyledi. [168]
(NOT: 1950‘li yıllarda Kenya‘da istiklâl savaşı veren Jomo Kenyata‘nın
da Mau-Mau insan eti yiyicisi olduğu haberi gene İngilizler tarafından çıkarılmış ve dünya buna inandırılmıştı!)
Illinois senatörü Shelby M, Cullon, Amerikan Kongresine verdiği karar
tasarısında, BaĢkanın Avrupa devletlerinden suçsuz Ermenileri korumak için
ellerini sıkı tutmalarını, Türkiye‘deki Amerikan vatandaĢları ile mallarını korumak için gerekli her Ģeyin yapılmasını, zararların ödenmesini istiyordu.
Cullom‘un bu tasarısı, zaten Ermeni sempatizanı olan halkın daha da Ģartlandırılmasını sağladı. Cullom‘un fikirleri, yardım heyetlerinde çalıĢan Protestanlar ve propagandacılardan farksızdı. Misyonerler tarafından, çevrelerine
dağıtılan bir karikatürde, Ermeni kafataslarının yığılı olduğu bir harita üstünde, Abdülhamid ve Kayzer Wilhelm el sıkıĢıyorlardı. [169]
Kadın misyoner Willard, Ermenilerin, baĢka ırklara nazaran Tanrılarına fiziki görüĢte en yakın, cesur ve Ġncil‘deki Hıristiyan tarifinde olduğu gibi
namuslu, sade, yardımsever, silâhsız, tabiat aĢığı olduklarını söylüyordu.
Buna mukabil Türklerin, cani, kinci, fanatik, kurt gibi vahĢi olduklarını Ermenilere iĢkence yaptıklarını ve kusmuk gibi ikrah edici olduklarını söylüyordu.
Cullom karar tasarısının sonucu olarak, San Francisco ve Marblehead kruvazörleri BaĢkan Cleveland tarafından Türk sularına yollandı ve 86 yaĢındaki
Cyrus Hamlin‘in ısrar ettiği ‗harp gemili diplomasi‘ yöntemi uygulandı. Amerikan hükümeti, okullarına yapılan maddi zararlar için $ 90.000 tazminat istedi.
Sultan, Ermeni sadakatsizliğinin arkasında Amerikan okullarının yattığını
söylüyordu ve bu iddia Amerikalı bakan Alexander Terrell‘in daha önceki ve
misyonerleri isyan çıkartmaya gayret etmekle suçlayan ifadesini doğruluyordu. Bu tazminat iĢi öyle önem kazandı ki, BaĢkanın yıllık Kongre açıĢ konuĢmasında bile yer aldı. [170]
McKinley‘in tazminat ilgisinin nedeni, DıĢ ĠĢleri Bakanı John Hay‘în,
Robert Kolej BaĢkanı George Washburn‘un kuzeni olmasaydı. 1900 yılında
Akdeniz‘den geçen Kentucky savaĢ gemisi Ġstanbul‘a getirildi ve Ġmparator-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
57
luk nihayet 1901‘de tazminatı ödedi. Hay – Washburn dostluğunun dıĢındaki
diğer önemli bir arkadaĢlık Suriye Protestan Koleji BaĢkanı Howard Bliss ile
Theodore Roosevelt arasındaki yakınlıktı. Roosevelt, Ermeni katliam haberlerinden nefret ederek, Ġspanya ve Türkiye‘nin dünyada ezmek istediği iki
ülke olduğunu söylüyordu. [171]
Milliyetçi Türkler, Mustafa Kemal‘e katılmak için Ġstanbul‘u terk ettikleri
günlerde, muhacir ve yetim dalgaları, (Türk, Kürt, Ermeni vb) Ġstanbul‘a akın
etti, O kadar çoktular ki, askeri okullarda, camilerde, saraylarda iskân edildiler. Yakın Doğu Yardım isimli Amerika destekli kurul, günde 160.000 kiĢiden
fazlasına aĢ veriyordu. 1919‘da Ġngilizler Kahire‘yi aldıklarında, nümayiĢlerde
birçok Mısırlı ölmüĢtü. Ġzmir‘in Rumlar tarafından iĢgali katliamla baĢladı.
Fransızlar, 1920‘de ġam Ģehrini top ateĢine tuttular. Ġstanbul, bu felaketlerin
dıĢında kalmıĢtı fakat Mart 1920‘deki hatıralar, Türklerin bedenlerinden çok
onurlarının kırıldığını yazar. Bindikleri vapur veya tramvaylarda, personelin
tamamı Rum veya Ermeni olduğu için, birinci mevkide oturanların ikinci
mevki biletiyle buraya oturdukları söylenerek, itilir kakılır ve azınlık Hıristiyanlar olanları gülerek seyrederlerdi. [172]
Curzon‘un bir tarih öğrencisi olarak daha iyi bilmesi gerekirken, Osmanlılar için, entrikacı, katil, baskıcı ve tarihte görülmediği kadar gaddar
olduklarını söylüyordu. BaĢbakanı Lloyd George, birçok Liberal partili gibi
aynı duyguları paylaĢıyordu ve Türklere karĢı bu garezi, BaĢbakan
Gladstone‘dan tevarüs etmiĢti. Ġngiltere, SüveyĢ kanalı ve Hindistan yolunu
korumalıydı, Ġran ve Musul‘daki yeni petrol kaynakları çok önemliydi. Osmanlı topraklarının birçok yerinde Arap isyanları baĢlamıĢtı. Antakya ve Suriye
bölgesini daha önce Fransızlara bırakmıĢ olan Britanya‘nın, Akdeniz Doğusunda Fransız gemilerine veya üslerine ihtiyacı var mıydı? Curzon emindi:
Ne Fransız‘a, ne de gemisine gerek vardı! [173]
1919‘da Müttefikler, zafer sarhoĢu olarak, Mihver Milletlerinin üzerinde
ezici bir sulh uyguluyorlardı; Almanlardan daha ağır Ģartları Osmanlıya uygulayacaklardı! Lloyd George öyle bir Yunan hayranıydı ki, ona göre Ġstanbul
Türklerin elinde kalmamalıydı, ekseriyet Müslüman değildi ve burası çürümüĢlük zehirinin çıktığı yerdi. Ancak Ġngiliz subayları tarafından 1920‘de
yerinde yapılan bir nüfus sayımına göre halkın 560.000‘i Müslüman,
206,000‘i Rum, 83,000‘i Ermeni‘ydi. Geri kalan 150,000 yabancının önemli
bir kısmı, Osmanlı değil, Yunan tabası Rum‘du. Curzon, Hindistan‘ı idare
ederken ret ettiği ‗militan Hıristiyanlığı‘ Ġstanbul için uygun buluyordu ve
Rumlar, Türkler, Ermeniler artık ortak bir Ģehir değil, müstakil devletlerini
istiyorlardı. [174]
Alman Konsolosu Bergfdeld, boğulma vakasından bahsetmez. Tarihçi
Ara Sarafian, Türklerin aleyhinde olmakla beraber, toplu boğulma tezini ret
eder. ĠĢgal altındaki Osmanlı Örfi Ġdare mahkemesi, 22.5.1919‘da Trabzon
valisi Cemal Azmi bey ile Ġttihatçı Nail beyi, gıyaplarında idama mahkûm etti;
suçları tehciri soykırım için bir araç olarak kullanmalarıydı. Sasun‘lu bir muhacir, kafile Harput vilâyetinden geçerken, Kürt çeteleri tarafından nasıl soyulduklarını, genç kızların kaçırıldığını, giysi ve battaniye çaldıklarını, refakat
58
ġükrü Server AYA
jandarmaların bunu durduramadığını anlattı. Bazı kafilelerse hücuma uğramadan, kayıpsız olarak bu topraklardan geçti. [175]
Kilikya bölgesinden yapılan tehcirlerdeki kayıplar, Doğu Anadolu‘dan
olanlara nazaran çok azdı, çünkü karayolundan Suriye‘ye gidilecek mesafe
çok daha kısaydı ve birçok muhacir demiryolunu kullandı. Kilikya Ermenileri
zaten iyi Türkçe konuĢurdu ve Türklerle aynı yaĢam tarzını paylaĢıyorlardı.
Ermeni kafileleri, çoğunlukla öküz ve bazen atlı arabalarında kiĢisel eĢyalarını taĢıyabiliyorlardı. Antep‘te ikamet eden yabancı Bayan Frearson, Halep
civarında, Adana – Mersinden gelen bir konvoyda, öküz arabaları, katır,
merkep ve az sayıda atlı gördüğünü bir raporda yazmıĢ ve bu rapor Ġngiliz
Mavi Kitapta yer almıĢtı. Ġfadesine göre, bunların durumları o kadar iyiydi ki,
pek muhacire benzemiyorlardı. [176]
Kaç Ermeni‘nin öldüğünü isabetle söylemek mümkün değildir. Problemin büyüğü, 1915‘te kaç kiĢinin hayatta olduğunun bilinmeyiĢinden ileri
gelir. Rakamlar 1,3 milyon ile azami 2,1 milyon arasında değiĢir. Ölümlerin
bir milyona yaklaĢması tahmini de esas mesele değildir. Görünen Ģudur ki,
vuku bulan Ģiddet olaylarında, merkezden bir teĢkilâtlanma ve hareket yoktu.
Ermeniler bütün bu olaylara, kolaylıkla soykırımı yakıĢtırırlar. DüĢmana karĢı
savaĢ esnasında Ģiddet ve içerideki düĢmanın cezalandırılması yadırganmaz. GeliĢen olaylar nedeni ile Türk liderleri Mayıs 1915 sonunda, Anadolu‘yu TürkleĢtirmeye karar verdiler. [177]
Tarafların birbirlerini katletmesi (Ermeni ve Türkler eĢit) sürtüĢmeyi,
Erzincan‘da patlama noktasına getirmiĢti. Bu mukatele haberlerinde gerçek
araĢtırılacak olursa, Ermenilerin gözlerini kırpmadan, intikam için öldürdükleri kesindir. Bu gibi olaylarda Ermeniler ve sempatizanları, trajedinin bu vahĢi
fanatizm tarafından yaratıldığını ve Ermeni tahrikçilerin, kendi halklarını gerçek isyancı gibi algıladıklarını görmezden gelirler. Ermeni Delegasyonu lideri
Boğos Nubar, Fransız DıĢ ĠĢleri Bakanı Stephen Pichon‘a yazdığı 3.12.1918
tarihli mektupta bütün Ermenilerin isyancı olduğunu söylemekteydi. Bu mantığa göre, Ġlyria soyundan gelen Arnavutların, Balkanların tümü üzerinde hak
talep ve isyan etmeleri halinde, olacaklar tahmin edilebilir! [178]
Ermeni terörü harpten sonra yeni bir doyum noktasına eriĢti. Amacı
artık Eski Ermenistan (yaklaĢık 2000 yıl evvel birkaç on yıl süren ve halk
ekseriyetinin Ermeni olmadığı topraklar) üzerinde Büyük Ermenistan‘ı yeniden ihya etmek değildi. Yeni amaç, Türkler ve özelikle liderlerinden öç almaktı. Ermeniler iĢgalci Ġngilizlere o kadar çok ısrarda bulundular ki, Ġngilizler
sonunda, bir kısmı bakan veya yüksek mevkilerde olan 140 kiĢiyi Malta adasında tutsak etti. [179]
Sulh masasına oturan galip devletler 30.1.1919 günü gelinceye kadar
Osmanlı Ġmparatorluğunu konuĢmadı fakat eski Alman koloni ve mandaların
akıbeti konuĢulurken Osmanlılara sıra geldi. Lloyd George bir önceki hafta
Amerikalılar ile konuĢup, Osmanlı topraklarında manda kurmalarının önemini
anlattı, çünkü Türkler Suriye, Mezopotamya, Filistin ve Arapları çok kötü
yönetmiĢlerdi ve buralardan gitmeliydiler. Araplar medeni olmakla beraber
organize olamadıklarından, dıĢarıdan yardıma muhtaçtılar. Türkler Kuzey-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
59
doğuda da toprak kaybetmeliydiler, Ermenilere kötü davranmıĢlardı ve bu
nedenle Ermenistan ve Kürdistan devletlerinin kurulması gerekmekteydi.
Lloyd George, BaĢkan Wilson‘un etki altında kalarak, hiç olmazsa Ermenistan ve Boğazlar için manda kurmak isteyeceğini ummuĢtu. Ancak, Amerikalıların, 1820‘lerden beri misyonerlerin çizdiği, müflis ve kötü bir rejim nedeniyle, Türklere karĢı olan nefretlerinin dıĢında, belirgin bir tutumları yoktu. [180]
1911 tarihli Britanica Ansiklopedisine göre, eski zamanlardan bu yana,
Ġzmir Yunan medeniyetinin merkeziydi ve 250,000 olan nüfusun yarısı
Rum‘du. ġehrin bir Hıristiyan Ģehri olduğunu Ansiklopedi de yazmıĢtı! Hükümet etmenin Müslüman Türkiye‘den Hıristiyan Yunanistan‘a geçirilmesi ve
Helenist değerler, Lloyd George için cazipti ve Wilson‘un self-determinasyon
prensiplerine de uygundu. [181]
Robert Kolej BaĢkanı Gates yardım malzemesi taĢıyan trenle Halep‘e
kadar gitmiĢ, dağıtımı yaptıktan sonra dönmüĢ, okulda bomba gibi patlayan
bir konuĢma yapmıĢ ve Müslüman-Hıristiyan sürtüĢmesi için ıĢık tutucu olmuĢtu. Ermeni dostu ve Yardım Heyeti BaĢkanı Gates‘in uzak görüĢüne
göre, ayrı bir Ermenistan kurmak akıllı bir iĢ değildi. Eğer Paris sulh konferansı Ermeni ve Türkleri geniĢ bir manda altına birlikte almazsa, sürtüĢme
devam ederdi. Gates‘e göre Türkler de Ermeniler de Amerikan mandası
istemekteydiler. Robert Kolej‘de çalıĢan Ermeniler bu sözlere o kadar kızdılar ki, greve giderek, onun görevden uzaklaĢtırılmasını bile istediler! Ancak,
Büyükelçi Amiral Bristol‘un desteklediği Gates, plânlarını anlatmak için 24
Nisan‘da Paris‘e gitti. [182]
Barton baĢkanlığındaki Yardım Komisyonu o kadar meĢhur olmuĢtu
ki, Hıristiyanlık uğruna, Türkiye‘nin ilerideki idaresinde görev alacakları söylenmekteydi. Ancak Barton‘un ne Türk ne de Ermeni milliyetçiliğine güveni
yoktu. Kaderin bir cilvesi olarak, Batının en büyük Ermeni hayranı Barton ile
sonra Türkiye‘nin atası olacak Mustafa Kemal, Mayıs 1919‘da Samsun-Sivas
yörelerinde aynı günlerde bulunmalarına rağmen, bir arada olmamıĢlardı.
ACRNE yardım kurulu baĢkanı, nadiren, Doğu Anadolu halk ekseriyetinin
liderleri ile konuĢurdu. [183]
1915‘te tehcirin baĢlamasından sonra Robert Kolej‘de çalıĢan 13 Ermeni müstahdem polis tarafından alınarak yurt içine sürgün edildiğinde
Gates çaresiz kalmıĢtı. (Sonradan Yardım Heyeti saymanı olacak) Peet bu
vesileyle, Boston‘daki ‗American Board‘ kurumuna yazdığı yazıda, bu tehcirde insanları hayatta tutmak için büyük bir para sarfının gerekeceğini ve bunun ilk büyük atılım olması gerektiğini, bu insanların çöl ve iskân edilmemiĢ
topraklara veya tamamen yeni yerlere sürülmekte olduğunu ve her Ģeylerini
arkada bıraktıkları için, birçok yeni ihtiyaçlarının olacağını söylüyordu. [184]
Erzurum Ģehri 1916 ġubatında teslim oldu; Rus hapishanesini paylaĢtığım bir Ermeni demiĢti ki, ‗bizim Ģehirde kalmamıza müsaade edilseydi,
daha erken teslim olurdu‘. Türkiye gibi bir ülke dıĢardan hücuma uğrarken,
içerdeki düĢmanların hilelerine maruz kalırsa, kimse onu, emniyetini sağladığı için suçlayamaz. Ermenilerin kendi okulları, kiliseleri var, kendi lisanlarında konuĢuyor ve yazıyorlar. Çok konuĢulan hicret konusunda, ben Türk
60
ġükrü Server AYA
tarafının aldığı yardım tedbirlerinin birçok bakımdan eksik olduğunu söyleyebilirim. Fakat dürüstlük adına diyebilirim ki, bulundukları zor durumda ve
dıĢarısı ile savaĢırken Türklerin daha baĢarılı yardımda bulunmalarına olanak yoktu. Yollar boyunca ölüler ve insanlar gördüm, fakat yüz binlerin konu
olduğu yerde, kayıplar kaçınılmazdır! Çakallar tarafından parçalanmıĢ ve
zayıflamıĢ eller uzanmıĢ ‗ekmek – ekmek‘ diye inliyordu. Fakat benim yol
arkadaĢım Dr. Schacht, nehir boyunca seyahat ediyordu. Onun da bir diyeceği yoktu. Sanıyorum ki Bayan Stjernstedt (Ġsveçli yazar) kulağına gelen ve
yanlı olan kaynaklarca üretilen tüyler ürpertici masalları, hiç dikkat etmeden,
verdiği derslere dayanak aldı. Fakat olayda gözlerimle Ģahit olduğum kadarıyla, bunlar gerçek değildir. [185]
Birçok vesileyle görülmüĢtür ki, bu cinayetler Ermeni liderler tarafından, yabancı sempati ve yardım alabilmek için teĢvik edilmiĢtir. Bizim yazılarımızda, Rumların Türklere yaptıkları barbarlıkları belirtmemiz ret edilmiĢtir.
Hâlbuki bunlar, biz de dâhil, birçok tarafsız yabancı tarafından da görülmüĢtür ve bunlar tarihtekiler gibi insanlık dıĢı ve kanla yoğrulmuĢtur. ġimdiye
kadar, dünyanın bu kısmında yaĢayıp da, Türkleri mahkûm etmekten siyasi,
dinsel ve baĢka yarar sağlamayan tarafsız bir yabancıya rastlamadım. Ancak Ģurası vurgulanmalıdır ki, Ġmparatorlukta yaĢayan milletlerin içinde, Türkler en asil olanlardır. [186]
Barton‘un dokuz maddelik plânı, Ermenileri Amerikan koruması altına
alıyordu ve 28 Ocak‘ta Paris Sulh Konferansında görüĢüldü. Wilson,
Amerikanın Türkiye‘de görev alabileceğini ima etti. Lloyd George, Lort Bryce
ve diğer Ermeni hayranı Ġngilizlerin etkisinde kalarak, bu görevin Ermenistan‘da olması gerektiğini söyledi. 8 ġubat‘ta Wilson, Amerikan SavaĢ Bakanlığından, Ermenistan ve Ġstanbul‘a asker çıkarmasında sakınca olup olmadığını sordu ve sakınca olmadığı cevabını aldı. Ancak bakan, ‗askerler eve
dönsün‘ isteklerinin çoğaldığını da ekledi. Daha sonra New York Kiliseleri
Federasyonu, Wilson‘a bir telgraf çekerek, Küçük Asya‘daki Ermeniler için
Amerikan veya Ġngiliz korumasını istediler. Boston‘da gemiden inen Wilson,
24 ġubat günkü demecinde Ģöyle sesleniyordu: ‗Ermenilerin çektiklerini düĢündünüz mü? Ermenileri kurtarmaya paralarınızı harcadınız! ġimdi gücünüzü toparlayın, öyle ki bir daha çekmesinler.‘ [187]
SavaĢ sırasında Ġtalya‘ya belirsiz vaatler yapıldı, örneğin Hayfa ve Akra limanlarını kullanmak, Filistin idaresinde söz sahibi olmak ve Kızıl Denizle
Arap yarımadasıyla ilgilenmek gibi! Fakat bunlar genellikle ihmal edildi veya
unutuldu. Fransızlar ve Ġngilizler toprak paylaĢımında ihtilâfa düĢtüler ve
Wilson‘un idealist prensipleri tenkide uğradı. Eski Fransız Müstemlekeler
bakanı Gaston Domerge, Fransız sömürge hedeflerini açıklarken Ģöyle diyordu: ‗Mani olan Amerika‘dır. Fransız ve Ġngiliz Hükümetleri Arapça dağıttıkları ilânlarda, arzularının Arapları, Türklerin köleliğinden kurtarmak olduğunu,
buraların kendi idarelerine kavuĢacağını‘ vaat ediyorlardı. Söz, kolaydı.
Curzon‘un tahmin ettiği gibi, Arapların Ġngiliz‘i tercih edeceğinden emindi,
zira Fransızlar Arap milliyetçiliğini ciddiye almamıĢtı. [188]
Wilson karĢı geldi, ona göre Ġtalya‘nın sömürgeleri idare etmek tecrübesi yoktu ve Türklerin koyun gibi itaatkâr halk olmasına ĢaĢırmıĢtı, zira de-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
61
miryollarını kesmek, sabotaj gibi olayları yoktu. Ġtalyanlar, verilmiĢ eski söze
dayanarak Ġzmir‘e çıkmak istiyorlardı, fakat Wilson kendi savaĢ gemilerini
Trieste veya Ġzmir‘e yollamak tehdidinde bulundu. Lloyd George, Yunanistan‘ın da savaĢ gemisi yollamak teklifinde bulunduğunu söyledi.[189]
Venizelos Ġzmir ve Ege bölgesine çıktığı zaman, ‗self-determinasyon‘
prensiplerini oldukça aĢıyordu. Büyük rakibi ve sonra Yunanistan diktatörü
olacak General Ioannis Metaxas, onu birkaç defa uyarmıĢ ve Yunanistan‘ın
bu kadar geniĢ bir araziyi iĢgale hazır ve yeterli olmadığını söylemiĢti. Ġtalyanlar, Yunanistan‘ın isteğine karĢıydı çünkü Ġzmir havalisi onlara vaat edilmiĢti. Ġngiliz ve Fransızlar ise Yunanistan‘a sempati besliyorlardı. Amerika
ise, Yunanistan‘ın Avrupa için toprak isteklerine yakın olmakla beraber, Anadolu için farklı konuĢuyordu. Ġzmir Ģehrinde Rumlar çoğunluk olmakla beraber, Türkler geri kalan bölgede çoğunluktu ve Amerikalı uzman William A.
Westerman‘ın dediği gibi, Ġzmir Ģehri Anadolu halkının gözleri, ağzı ve nefes
alma organıydı. [190]
Büyük Ermeni hayranı ve Yardım Heyeti BaĢkanı Barton, Mart
1922‘de Amiral Bristol‘u DıĢ ĠĢleri Bakanı Hughes‘a Ģikâyet etti, zira ona göre
Bristol, Amerikanın yararlarını, Yakın Doğu‘da korumamıĢtı. Barton‘a göre,
Amiral Bristol, ‗bir Türkün sözünü bir Amerikalının sözünden daha makbul
buluyor ve Türkleri savunuyordu‘. Fakat sağduyulu Bristol‘a hücum etmek
yanlıĢtı. Misyonerler, Kemalistlerle iliĢkilerine dikkat etmek zorundaydılar.
Batıya güven ve sorumsuz davranmanın ne Amerikan Protestan misyonerlerine ne de Ermenilere faydası yoktu. Barton ve diğer Ermeni hayranı arkadaĢları Bristol‘u görevinden atmak için ‗Rogers Karar tasarısını‘ kongreden
geçiremediler. 1922 ġubat ve Martında Müttefikler Sevr barıĢını bir kenara
koymakla beraber, Ermenilere kendi yurtlarını garanti ettiler. Amerika seyirci
olarak uzakta bekledi. Nisan 1922‘de Amerikan DıĢ ĠĢleri bakanı nihayet
Barton‘a cevap verdi: ‗Bu hükümetin mevcut Ģartlar altında, Osmanlı Rumları
veya Ermenilerinin lehinde olabilecek bir harekette bulunamayacağını üzülerek bildiririm.‘ Sonra baĢka bir umut doğdu ve Mayıs 1922‘de Washington‘daki Ġngiliz Büyükelçisi, sözü edilen Türk cinayetleri için Batılı bir araĢtırma heyetinin kurulmasını önerdi. Kemalist-Yunan harbi ile ilgili yeni tehcir
haberleri vardı. Yakın Doğu Yardım Heyeti BaĢkanı Barton, Bakana kendi
heyetinden bir temsilcinin, araĢtırma heyetine katılmasını önerdi. [191]
(Not: Türk-Yunan-Ermeni savaşı sırasında, Ermenilere yardım devam
etti. İngiltere, 1919 Şubatında yenik Osmanlı Hükümetinin, İspanyaHollanda-Danimarka-İsveç‘e yaptığı, ikişer araştırma müşahidi teklifinin, ilgili
devletlerce ret edilmesini sağlamıştı. Bunlar tamamen belgelidir!)
Müslüman kayıplarının tarihî önemine rağmen ders kitaplarında bunlara dair hiç bahis yoktur. Ders kitaplarında, yalnız Rumların, Bulgarların, Ermenilerin uğradığı katliamlar yer alır, onların Türklere yaptıkları yazılmaz.
Müslümanların ne ölümleri ne de sürgün edilmeleri bilinir. Balkanlar, Kafkaslar ve Anadolu tarihinin yazılı normal yorumu yanıltıcıdır, çünkü Osmanlı
azınlıklarının uğradığı katliamlar metinden çıkarılmıĢtır. Yazılanlarda yalnız
Hıristiyanların çektikleri, olanaksız abartılarla anlatılır! [192]
62
ġükrü Server AYA
Yıllar geçince, Ermeni meselesinin boĢ olduğu anlaĢıldı ve ‗konuĢmaya değer olmayan Türk‘ imajı, Türkiye‘den gelen mükemmel örneklerle görünmemeye baĢlandı. Türkiye‘de çalıĢmıĢ olanların anlattıkları yarar sağladı.
‗Türkiye‘nin Amerikan ArkadaĢları‘ toplumsal çalıĢmaları ile bu imajın silinmesine ve yeni Türklerin diplomat ve diğer görevlilerinin bu konudaki olumlu
görüĢleri ve Cumhuriyeti methetmeleri, tanıtımda etkili oldu. 1939 yılına gelindiğinde, eski Türk tipi neredeyse tamamen silinmiĢti. Türk halkı değiĢebilme kabiliyetini göstermiĢti ve Amerikan halkı da, çok değiĢen Ģartlarla karĢılaĢtıklarından, geçmiĢ kötü hareketleri af etmiĢti! [193]
(Not: Bu cümle tek başına ABD‘nin kendinde gördüğü büyüklük, üstünlük anlayışını ve yaşanmakta olanların ardındaki tipik zihniyeti açıklamaktadır.–Yazar Joseph L. Grabill, ünlü bir misyoner tarihçidir)
Türk-Amerikan ticareti ve American Board misyonerlerinin çalıĢmaları,
ilgili kimseler için felâket olabilirdi, fakat bunların son bulması, milli menfaatleri ciddi boyutta etkilemezdi. Ermeniler ve onların destekçileri, Mustafa Kemal‘in programına, moral nedenlerle karĢı geldiler ve eski Türk barbarlıkları
nedeniyle, uluslar arası tanınmayı hak etmediğini söylediler. Türkiye‘deki
Rum ve Ermeniler, Türk tabası fakat küçük azınlık idiler ve ‗selfdeterminasyon‘ prensibinin iki hasım grup arasında uygulanması olanaksızdı. [194]
Amerikan hükümeti gerçekçi bir değerlendirmeyle, Türklerin ‗yalnız
ordu zoru ile‘ hür bir Ermenistan‘a izin verebileceklerini anladı. [195]
BaĢkan ve danıĢmanları Lozan barıĢını 1923‘te ve anlaĢmayı da ġubat 1927‘de imzaladı. [196]
(Not: Lozan Barışı, Amerikan Kongresi ve Senato tarafından bu kitabın basıldığı 2009 yılına kadar onaylanmamıştır. Bu araştırmada yapılan
açıklamaların ışığında, yüzyılı aşkın ve nasırlaşmış önyargıların hangi yüzyılda değişebileceği tahmin edilememektedir! Bu tür yanlış bilgiler, aynı zamanda, tarihsel yorumlardaki bazı hatalara örnek olmaktadır.)
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
63
8. BÖLÜM
Fitili alınmıĢ OTONOMĠ
(Amaç mı, bahane mi)?
AnlaĢılması güç nedenlerle, tarihçilerin çoğunluğu ve özellikle Soykırım
masalını savunan akademisyenler, DaĢnaklar ile Ġttihatçılar arasındaki iliĢkilerin çok yakın olduğundan ve bu nedenle 1914 Kongrelerini (Temmuz sonu –
Ağustos baĢı) Erzurum‘da yaptıklarından bahsetmezler! Kongreye yollanan
özel bir heyetle Hınçak ve DaĢnaklara, yaklaĢık 30 yıldır elde etmeye çalıĢtıkları ‗otonomi‘ teklifinde bulunuldu. Gerçekte, ilgili tarihi farklı kaynaklardan
okuyanlar için, Ermenilerin bu teklifi ret etmelerinin, bardağı taĢıran son damla olduğunu anlamak zor değildir. Bu konuda her hangi bir Ģüphe olmaması
için, olay farklı kalemlerden anlatılmaktadır. Pastırmaciyan‘ın kitabından
(s.16) bu heyetin 28 kiĢi olduğunu ve baĢında Ömer Naci, Bahattin ġakir Beyler ve diğer ileri gelen Ġttihatçıların bulunduğunu öğreniyoruz!
Hatırlanacağı gibi, 1878 Berlin anlaĢmasına konulan bir maddeyle,
Batılı ülkeler, baĢta Rusya olmak üzere Osmanlılardan, altı Ermeni vilayeti
(Vilayet-i Sitte) reform istemek ve iç iĢlerine karıĢmak hakkını kazanmıĢlardı.
Bu kez Rusları frenlemek isteyen Ġngilizlerin ve diğer ülkelerin bir birileriyle
rekabeti ve tayin edilecek Genel MüfettiĢ – Valilerin milliyet ve isimlerinde
mutabakata varılması uzun yıllar sürmüĢ ve Osmanlı hükümetleri bu plânlanan projenin baĢlamasını elinden geldiği kadar geciktirmiĢti. AĢağıdaki alıntıların değerlendirilmesi, bu konuda yeterli açıklık sağlar.
Mayıs 1913‘te bir DaĢnak temsilcisi, Doğudaki Ermenilerin korunması
için, yabancı bir jandarmanın kurulmasını talep etti. Ġttihatçı hükümet Ġngilizlerle temas etti, onlar da Fransız ve Ruslarla konuĢtular. 8.2.1914 tarihinde
Ruslarla yeni bir anlaĢma imzalandı ve Ayastefanos (YeĢilköy) mutabakatı
yürürlüğe sokuldu. Buna göre çok geniĢ yetkileri olan iki MüfettiĢ – Vali Doğu
Anadolu‘yu idare edeceklerdi. Bu iĢe biri Norveçli diğeri Hollandalı olan iki
MüfettiĢ-Vali Mayıs ayında tayin edildi. Ancak savaĢın patlak vermesi, projenin uygulanmasını önledi. [197}
Ġngilizlerin idealist beyanları, aslında savaĢ hedeflerini açıklıyordu ve
sonuçta Ermenistan‘a hürriyet verilmesi, yapılan yardımlara bir seçenek
oldu. BolĢevikler, Ermenistan topraklarının Müttefikler arasında pay edilmesine ait eski gizli anlaĢmaları açığa vurmuĢlardı. Rusya ve Ġngiltere müttefik
olarak harbe girdikleri zaman, Ermeniler için sanki yeni bir fırsat doğmuĢtu.
Bir yüzyıla yakın süredir Ġngilizlerle Ruslar arasındaki rekabet, Ermenilerin
felâketi için sebep gösterilmiĢti. Harp baĢlayınca, Rus Ermenileri, Rus vatandaĢı olarak orduya katılmakla kalmamıĢ, fakat diaspora Ermenilerinden
(Balkanlar, Fransa, ABD) oluĢan gönüllü birlikleri kurmuĢlardı ve bunlar Kaf-
64
ġükrü Server AYA
kaslarda en Ģiddetli savaĢlarda yüke omuz vermiĢlerdi. ‗Manchester
Guardian‘ muhabiri M. Philips Price, tuttuğu notlarda bu birliklerin Van havzasındaki savaĢma moralini anlatmıĢtı. Fakat gerçekte, hududun öte yanı
Türkiye‘de 1914 sonbaharında Erzurum‘da yapılan DaĢnakların Genel Kongresinde, gönderilen Türk delegeleri, Türklerden yana savaĢmaları halinde,
Ermenilere otonomi vaadinde bulundular. Ermeniler, tebaası olarak Osmanlı
ordusunda savaĢacaklarını fakat Rus Ermenileri olarak Rusya‘da isyanlar
çıkartamayacaklarını söylediler. Robert Cecil‘e göre, Ermenilerin bu otonomiyi ret etmelerinden sonradır ki Türk Hükümeti 1915 katliamını plânladı.
[198]
(Not: Ermeni tarihçi ön yargıyla sonuca varmaktadır. Sunulan diğer
bilgilerden, Osmanlıların, katliam yapmaya ne gerekçelerinin, ne zamanlarının, ne de imkânlarının olmadığı açıkça görülmektedir). .
DaĢnaklar, onlara Türkler tarafından ikram edilen altın değerindeki fırsatı değerlendirmediler çünkü bu onların hırslarını tatmin etmiyordu. BeĢ yıl
savaĢtan, sürgün yürüyüĢlerinde, açlık ve hastalıklarda bunca canı felâketlerde kaybettikten sonra Woodrow Wilson tarafından onlara yazılı olarak
verilenler Ģunlardı:
Misyonerlerin çalıĢmaları Ermenilerin arasındaydı, bu nedenle birinci el
olarak cinayetleri rapor ettiler. Arkada Amerika‘da, Ermeni Yardım Kurumu
tarafından büyük paralar toplandı. (Wilson‘un özel askeri danıĢmanı) Albay
House, Ġngilizlerle, neĢeli bir Ģekilde Osmanlıları nasıl parçalayacağını anlatırken, Wilson‘un Osmanlıyı kökten silmeyi de dikkate aldığını söyledi. ABD
Osmanlı Ġmparatorluğuna hiçbir zaman savaĢ ilân etmemiĢti ve bu onu Ġmparatorluğun mukadderatında hileli bir konuma getirmiĢti. Wilson‘un meĢhur 14
maddesinden yalnız bir tanesinde, Ermenilerden Ģu Ģekilde bahsediliyordu:
<Osmanlı Ġmparatorluğundaki Türk kısımlarına istiklâl garanti
edilmeliydi, fakat Ģimdi Türk idaresi altında bulunan diğer milletlere
mutlak bir hayat teminatı ve otonom geliĢme için tacizsiz, tam fırsat
verilmeliydi.>
Türk kısımları nerelerdi, kimlere otonom geliĢme fırsatı verilmeliydi,
Araplara mı, Ermenilere mi, Kürtlere mi, yoksa dağınık Rum toplumlarına
mı? Bu basit soruların cevabı verilmemiĢti. Sulh Konferansı baĢlamadan
önce Boğazlar ve Ermenistan mandasını ABD‘nin alacağı sanılıyor, fakat
herkesi memnun etmiyordu! Ġngiliz amiralleri, Rus belâsından kurtulduklarına
göre, Akdeniz‘in Doğusunda güçlü ABD varlığını istemiyordu. Ġngiliz Hindistan bakanı da endiĢeliydi, zira Mehmet VI (Vahdettin) yalnız Sultan değil,
ayrıca halife ve bütün Müslümanların lideriydi. [199]
Boğos Nubar PaĢa, Ģöyle diyordu: ‗Müttefiklerin bana verdiği teminat
var. SavaĢ kazanıldıktan sonra Ermeni milli beklentileri karĢılanacaktır.‘
Nubar PaĢa, Mezopotamya çöllerine sürgün edilenlerin, Türklerin intikamına
açık olmasından endiĢe ediyordu. Nubar PaĢa, Erzurum-Van-Bitlis vilâyetlerinin, olasılıkla Rusya‘ya verileceğini fakat Kilikya dâhil, diğer vilâyetlerin
Fransa‘ya düĢeceğine inanıyordu. Bu sebeple, Ermenistan‘ın Akdeniz‘e çıkıĢını, otonominin en geniĢ kapsamlısını istediğini ve bu konuda da teminat
aldığını söylüyordu. [200]
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
65
Bu suretle, nasihat verme ve yol gösterilme dıĢında, Ermenistan korunma ve yardım konularında tamamen yalnız bırakılmıĢtı. Ġngiltere‘nin Ermenistan ve Kafkas Cumhuriyetlerini korumaya ne gücü ne de isteği vardı.
Buna rağmen, Ermenilerin, bölgede yegâne sahici güç olan Sovyet Rusya ve
Kemalist Türkiye ile anlaĢma cesaretlerini kırdı. 1920 yılı Ekim-Aralık aylarında bölgede bulunan ve The Manchester Guardian‗ın özel muhabiri ve aynı
zamanda ‗Ġngiliz-Ermenistan Komitesi Sekreteri‘ olan Leonard Leese, Kemalist Türkiye tarafından ilkbaharda yapılan bir teklifin, Ermenistan tarafından,
Ġngilizlerin Kafkaslar BaĢ Komiserine danıĢıldıktan sonra geri çevrildiğini
söyledi. Doğudaki seyahatten dönen Arnold Toynbee, müdahale gücünün
yalnız Ruslarda olduğunu söyledi. [201]
Sovyetlerin DıĢ ĠĢleri bakanı Çiçerin, Ermenistan‘ın komĢuları ve özellikle Türkiye Ermenistan‘ı ile olan hudut sorunlarının halli için yaptıkları arabulucu teklifinin geri çevrildiğini söyledi. Sonunda, Ġngiltere temsilcileri, Lort
Curzon‘un talimatına uyarak Erivan‘ı Sovyetlerin etkisinden kurtarmaya çalıĢtı. [202]
DaĢnakların Batı Bölümü, Erzurum‘da toplandı ve hükümetin teklifini
ret etti. Teklif Ģöyleydi: Bir Türk – Rus harbi olursa ve Rusya – Türkiye Ermenileri, Ġttihatçılarla iĢbirliği yaparsa, Türk Ermenistan‘ını oluĢturan Erzurum – Van – Bitlis vilayetlerinde ve Rus Ermenistan‘ı vilayetleri Kars ve Erivan‘daki azınlık halkları için otonomi kabul ve verilecekti. Erzurum‘daki bu
toplantıdan kısa bir süre sonra Ruslar Tiflis‘te DaĢnak ağırlıklı Ermeni Milli
Konseyine baĢvurdu. Çar, karĢılık olarak altı Türk-Ermenistan vilâyetine
ilaveten iki Rus Ermeni vilâyeti vaadinde bulundu. Daha önceleri bir Çarlık
DıĢ ĠĢleri bakanı Rusya‘nın hedefini itiraf etmiĢti: ‗Bizim Ermenistan‘a ihtiyacımız var, halkına değil‘! Öncelikle, Fransa ve Ġngiltere Rusya‘nın savaĢ müttefikleri olduğundan Ermeni Konseyi Çarın teklifini kabul etti. Almanların
kıĢkırtması ile baĢlayan çarpıĢmalar nedeniyle Osmanlılar ‗cihat‘ ilân etti.
Ġttihatçılar pek dindar değildi, bu nedenle bir Cihat ilânı Türk Müslüman ile
Arapları ve Rus Müslümanları karĢı karĢıya getirmekteydi. Enver‘in kuvvetleri Rus-Türk hududunu aĢıp Bardiz geçidine gelince, Rus Ermeni gönüllüleri,
SarıkamıĢ‘ta onlara mukavemet etti. Bu Ermeni gayreti, Rus ordusunun toparlanarak Türkleri püskürtmelerine imkân sağladı. Bu baĢarısızlıktan sora,
Ġttihatçılar Türk Ermenilerinin vatan haini olduklarına ve polisin onları tevkif
veya hapsetmeden, ordunun onları vurması gerektiğini söylemeye baĢladılar. [203]
Papasian‘a göre, Ağustos 1914‘te Ġttihatçılar, DaĢnakların Kongresinde, Ermenilerin ‗1907‘deki anlaĢmalarına uyarak‘, Kafkaslarda Rusya aleyhine isyan çıkarmalarını istedi. DaĢnaklar teklifi kabul etmedi, fakat savaĢ çıkarsa sadık vatandaĢ olarak Türkleri destekleyeceklerini, ancak Rusya‘daki
Ermeniler için sorumluluk alamayacaklarını söyledi. Bu olayın baĢka bir yorumunda, Osmanlı liderlerin Erzurum‘da DaĢnaklarla buluĢarak, savaĢta
destek vermeleri halinde Ermenilere otonomi vaadinde bulundu. DaĢnaklar
Osmanlı ordusunda savaĢacaklarını, fakat Rus Ermenilerin ne yapacağını
bilmediklerini söylediler. Ancak, 1921 yılında Ġngiliz Ermeni Komitesi tarafın-
66
ġükrü Server AYA
dan bastırılan ve Ermeni Olayı isimli kitapçıkta, Erzurum‘da sonbahar
1914‘te yapılan kongrede Türklerin ve müttefiklerinin yanında savaĢmaya
söz verdikleri, fakat Ermenilerin sözlerinde durmadıkları, çünkü daha önceki
bir Erzurum kongresinde alınan karara göre, gelecek bir savaĢta Osmanlı‘ya
toptan isyan kararını aldıkları yazılmıĢtı. [204]
Ermenilerin Osmanlı‘ya sadakati hakkında söylenebilecek en iyi söz,
bunun Ģarta bağlı olduğuydu. 1914‘te toplum liderlerinden gelen cevaplarda,
el tetikte bekledikleri ve Rusların umduğu gibi Osmanlıyı arkadan vuracakları
gerçeğiydi. Buna dair ilginç bir olay, Rus DıĢ ĠĢleri bakanı Sazonov‘un daha
27 Nisan (1914) gibi erken bir tarihte uluslar arası bir protesto notasını hazırlaması fakat bunun ancak 24 Mayıs‘ta yayınlanmasıydı. Bu belgede 100 köy
halkının öldürüldüğü ve olayların Osmanlı hükümet ajanları tarafından baĢlatıldığı yazılıydı. Bu dönüm noktası oldu. Ġç ĠĢleri Bakanı Mehmet Talat, 25
Mayısta yaptığı bildiri ile savaĢ bölgelerine yakın yerlerde oturan Ermenilerin, savaĢ tedbiri ve asayiĢ nedeniyle, Suriye ve Musul‘a yollanacaklarını ilân
etti. Bu karar 30 Mayıs‘ta Bakanlar Kurulu tarafından onaylandı. Son tebliğde, hicret ettirilenlerin mal ve can emniyetini sağlamaya yönelik maddeler
vardı. Fakat karar çıkmadan üç gün önce Bakanlar Kurulu orduya, isyan
halinde gereğini yapmasını bildirmiĢti. [205].
Eğer Ermeniler (Rus-Türk) savaĢta Türk ordularına gerçek yardımda
bulunurlarsa, Türk hükümeti, Alman garantisi altında, Rus Ermenistan‘ını ve
üç Türk Vilâyeti Erzurum-Van-Bitlis‘i içine alan ve Osmanlı idaresine bağlı bir
otonom Ermenistan kurulacaktı. Osmanlı Ordu Komutanı, DaĢnakların Erzurum‘da aĢağıdaki planda mutabık olduklarını rapor etti.
1. Sükûnet - uyumla, Rusya‘dan gelen ve yerli silâhlarla hazırlık yapılarak savaĢ beklenecek,
2. SavaĢ çıkarsa, Osmanlı ordusundaki Ermeniler silâhlarıyla Rus
saflarına katılacaklardı!
3. Eğer Osmanlılar ilerlerse, sessiz kalınacaktı,
4. Osmanlı çekilir veya mevzide kalırsa, silâhlı gerilla çeteleri, orduyu
arkadan vuracaktı! [206]
ġurası bilinmektedir ki savaĢ baĢladığında, Harbiye Bakanı Enver,
Ermeni Patriğine bir not göndererek, militanlarını kontrol altında tutmasını ve
düĢmanları destekleyen ifadelerden uzak durulmasını istedi... Ancak Ermenilere göre, tek kurtuluĢ güçlü Rusya‘nın koruması altında otonom bir Ermenistan‘ın kurulmasıydı. Çar bu öneriye Ģöyle cevap verdi: ‗Muhterem Mukaddes
Peder, halkına de ki, en parlak bir istikbal Ermenileri beklemektedir‘. Bu tür
yatıĢtırıcı ve rahatlatıcı sözler Ermenilerin siyaset anlayıĢına uygundu, fakat
bazıları da bu tür beyanların Ġttihatçıların Ermeni halkına olan güvenini daha
da sarsacağına inanıyordu. [207]
BaĢkan Wilson Kasım 1920‘de hakemliğinin sonuçlarını bildirdiği vakit,
‗adalet yararına ve en güvenli bilgiyle‘ Ermenistan‘a Türk Ermenistan‘ından
42.000 Km2 alan eklenmiĢti. Bütün dünya Ermenileri, vatanperverlikle coĢmuĢlardı. Ermeni baĢbakanı Kaçaznuni, yıllar sonra tecrübe ve zekâsıyla
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
67
Türklerle vaktinde anlaĢma yapılmamsının hata olduğunu, hayale kapıldıklarını itiraf etti. [208]
ġurası da bilinmektedir ki Osmanlı Harbiye Bakanlığın gizli bir raporunda, DaĢnak liderleri Vramiyan ve Papazyan, Erzurum Kongresine giderken Ġstanbul‘da yapılan bir toplantının kararlarını da beraberlerinde taĢımıĢlardı. Bunda Ruslarla yapılan görüĢmelerin sonucunda, Ermenilerin savaĢ
ilanına kadar sükûnet içinde bekleyip, savaĢ çıkınca silahları ile Rus ordularına katılma kararı vardı. Osmanlı ordusu geri çekilirse, gerilla güçleri ile arka
hatları vuracaklardı. Bunun karĢılığında, Ermenilere otonomi ve Türk Ermeni
vilayetleri dıĢında iki Rus Ermenistan vilayeti de vaat ediliyordu. [209]
Tarihçi Benjamin Braude ve Bernard Lewis‘e göre 17 Mart 1863 Hattı
Hümayunu, Sultan tarafından garanti edilen bir anayasayı kapsıyordu ve
buna göre, Ermeni milleti için bir altın çağ açılıyordu. Fakat Ruslar zaten
reformları bir bahane olarak kullanıyor, olmasını istemiyordu. Bazı Ermeni
liderler, bu fırsatı kötüye kullanarak ‗Ġmparatorluk içinde Ġmparator‘ olabileceklerini düĢündüler. [210]
Osmanlı 3‘çü Ordusu, Alman Genel Kurmay baĢkanı Felix Guse, yazdığı ‗1915 Ermeni Ġsyanları ve Sonuçları‘ baĢlıklı makalede aĢağıdaki konulara da açıklık getiriyordu. Ermeni lideri Pastırmaciyan, kitabında Ermenilerin
gizliden silahlandıklarını yazdı. 1914‘te Erzurum DaĢnak Kongresinde, Türkler Ermenilere, Ruslara destek vermemeleri ve Türklere katılmaları halinde
otonomi teklif etmiĢti. Ermeni isyancılara karĢı bulunan Osmanlı hicret ettirme formülü Ermenileri savaĢ bölgelerinden uzaklaĢtırmayı amaçlıyordu.
Bunun pek mükemmel yapıldığı söylenemez, fakat yerleĢim için gösterilen
yeni topraklar Osmanlıların iyi niyetini gösteriyordu. Doğu standartlarına
göre, Türkler ellerinden geleni yaptılar fakat Avrupalılara göre asgari düzeylerde değildi. Tehcir sırasında bazı kayıplar oldu fakat bunların abartılıp tekrarı, propagandadan baĢka bir Ģey değildi. [211]
Ruslar bir taraftan Ermeni desteğinden memnun olurken, onlar da en az
Osmanlılar kadar doğu Anadolu‘da bir müstakil devlet görmek istemiyordu.
Rusya‘nın harp sonrası planlarında, hür bir Türk Ermenistan‘ı yoktu. Bu topraklar, Rus köylüleri ile Kazaklar için ön görülmüĢtü. Bu nedenle 1916 ortalarında, Ermenilerin hayalleri sert bir Ģekilde kırıldı. Rus otoriteleri, Ermeni gönüllülerinin silâhlarının alınmasını ve terhislerini emretti. Toplumsal iç faaliyetlere
kısıtlamalar, basına da sıkı bir sansür getirildi. Ermeniler birden ĢaĢırmıĢtı!
[212]
Boğos Nubar PaĢa yazılı olarak aĢağıdakileri açıklarken olan biteni itiraf
ediyordu: ‗SavaĢın baĢlarında, Türk Hükümeti, Ermenilere bir çeĢit otonomi
teklifinde bulundu ve buna karĢılık Kafkaslardaki Ermenilerin Ruslara isyan
etmelerini istedi. Ermeniler bu teklifi geri çevirdi ve hiç tereddüt etmeden, Nisan ayında, hizmetlerini Türklerle savaĢan Müttefik emrine sundu ve onlardan
mutlak hürriyeti bekledi‘. [213]
Bryce 1915 Martında, Ġngiliz DıĢ ĠĢleri Bakanlığına gitti ve Ġngilizlerin
‗Rus koruması altındaki bir otonom Ermenistan‘ için onay vermelerini istedi.
Böyle bir beyan, Bryce‘a göre, Ermenileri memnun edecek, Türklere karĢı
68
ġükrü Server AYA
savaĢta daha etkin katılacaklar ve Kilikya‘da Ermeniler Türklere karĢı isyan
edebilecekti. [214]
Yukarıdaki değiĢik kaynakların alıntılarından da okuyucunun kolaylıkla
anlayacağı gibi, DaĢnakların otonomi istemlerindeki samimiyetleri oldukça
bulanık ve Ģüpheli bir durum arz eder. Belki bu konuda en iyi analizi yapanlar,
bu olayları DaĢnakların liderlerinden biri ve sonra BaĢbakan olarak yaĢamıĢ
Hovannes Kaçaznuni ve Ermeni tarihçi A. Lalaian‘dır. Amerika, Ġngiltere,
Fransa, Almanya ve diğer ülkelerdeki merhamet sahiplerinin, ‗Müslümanlar
Hıristiyanları Doğruyorlar‘ haber ve makalelerine inanarak, kiliselerde ve diğer
bağıĢ yerlerinde, parmaklarındaki yüzüklere varıncaya dek dolandırıldıkları
açıktır. Buna ait baĢka belgeler, kitabın son bölümünde gösterilecektir.
Yalan, hile, dolandırıcılık ve gerçekleri değiĢtirme, onların en belirgin
becerileridir. Diğer burjuva partileri gibi, bu özellikler olmazsa, yaĢayamazlar.
Bu nedenle bu Ermeni burjuva ve inkılâp aleyhtarı parti kendini ihtilâlci bir halk
partisi olarak tanıtmaya çalıĢmaktadır. [215]
DaĢnak partisinin DıĢ ĠĢleri sorumlusu Zavriyev, 1915‘te Çarlık Rusya‘sının Paris ve Londra elçilerine gönderdiği mektupta Ermenilerin rolünü
anlatıyordu: ‗Bu savaĢın ilk günlerinden itibaren Ermeniler savaĢa katılma
heyecanı içindeydiler. Bu bizim, Ermeni meselesinin savaĢ sonunda ele
alınacağını ve sonuçlandırılacağı ümitlerimizi yükseltmektedir. Bu nedenle
Ermeniler kendilerini oluĢacak olaylara katılmaktan ala koyamazlar ve bu
nedenle sabırsızlıkla savaĢtaki yerlerini almalıdırlar‘. [216]
Bu aĢamada, Ermeni gönüllü çetelerinin savaĢa katılmaları veya katılmamalarını tartıĢmak boĢunadır. Tarih olaylarının kendine özgü, durdurulamaz bir mantığı vardır. 1914 sonbaharında Ermeni gönüllü birlikleri teĢkilâtlanıp Türklerle savaĢtı çünkü kendilerini savaĢmaktan ala koyamazlardı.
Bu Ermeni halkının bir nesil boyunca beslediği ve oluĢturduğu psikolojinin
kaçınılamaz sonucuydu. Bu zihniyet, kendini ifade etmeliydi ve etti! [217]
DaĢnak zihniyeti, Van Ġngiliz konsolosu, Ian Smith ve arkadaĢı R.
McDonnell‘ın Ģu satırlarında da ifade edilmiĢtir: ‗Kendi halkları içinde terörle
para topladılar, silâh ve cephane için büyük meblâğlar harcadılar... Müslümanlardan nefret edilmesini aĢıladılar, kini körüklediler... DaĢnaklar için,
fetih olmadan sulh olamazdı. Onları, Akdeniz‟den Erivan‟a kadar olan
bölgeyi almalarından baĢka hiçbir Ģey de yatıĢtıramazdı.‟ [218]
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
69
9. BÖLÜM
MEZALĠM ve GADDARLIKLAR VAN ve diğerleri
Her ne kadar bu çalıĢma ağırlıklı olarak 1915 sonrasını anlatmaktaysa
da, olayların baĢlangıcı 1880‘lere, gerilere gider. Örneğin, 3.10.1895 tarihli
The Berlin Tageblat gazetesinde, Constantinople muhabirlerinden gelen
telgrafta Ģu haberler vardı: ‗Ermeni gösterileri devam ederken ve polisle Ģiddetli çatıĢmalar olurken, Ġngiliz sefaretinden araba ile çıkan iki dragoman
(tercümanlar genelde Ermeni olurdu) bir araba ile sanki haberleri varmıĢ gibi,
aniden halk arasına girdi. Muhabir, polisin halkın üstünü aradığı ve aynı tip,
aynı marka, Ġngiliz yapımı 1500 tabancaya el koyulduğunu yazıyordu… Sokakta yakalanan sayı bu olduğuna göre, evde saklı olanları tahmin etmek zor
değildir. Hiç Ģüphe yok ki, bu tabancalar para karĢılığı satılıyor ve çok kimse
(yapımcı, ithalatçı, dağıtıcı, komisyoncu ve satıcı papaz bile) bu ticaretten
kâr ediyordu.
Ermeni hikâyesinin gülünç tarafı Ermenilerin onları savunan yazar ve
tarihçilerden ayyuka çıkmıĢ, kitaplarını yazmıĢ veya posterleri hazırlamıĢ
olanların, her vesilede gösterdikleri, bu hıyanet ve gaddarlıklardan hiç bahis
etmemeleri, her zaman masum kuzu, mağdur Hıristiyan rolünü oynamaları
ve Batının da bu kadar ayan beyan gerçekleri yok farz etmesidir. Bir Hıristiyan Ģu veya bu Ģekilde (kendilerince dahi) öldürülürse, on binler öldürülmektedir diye dünya basını ayağa kalkar, binlerce Müslüman öldürüldüğü zaman
tek satır yazılmaz, duyulmaz ve zaten Türkler de böyle olumsuz dramları
davul-zurna ile duyuracağına, susmayı yeğlerler! BaĢka bölümlerde, Osmanlı‘nın yakalayabildiği suçluları, harp divanlarında nasıl cezalandırıp astığı,
örneklerle gösterilmiĢtir. Bütün bunlara rağmen, ne Ermenilerin, ne Rusların,
ne Fransızların, ne Amerikalıların veya Rumların veya Ġngilizlerin, tek bir
Ermeni‟yi bile yakaladığı, ceza verdikleri, görülmemiĢtir. Aksine bunların
milli kahraman olarak baĢ tacı edildikleri bütün örneklerde görülmektedir.
Gerek Osmanlı, gerekse Rus Ordu raporlarındaki Ermeni vahĢetlerinin en
ufak bir bölümü dahi akılları durdurur, insanlığı utandırır! Bu vahĢetlerin ancak çok ufak bir kısmı, Ermeni taraftarı kaynaklardan, satır aralarında kaçtığı
kadarı ve çok azı ile bu çalıĢmada yer almaktadır. Hiç Ģüphe yok ki, Osmanlı
da, duruma hâkim olunca, intikamı, aynı gaddarlıkta olmasa bile, cana canla
mukabele etmiĢtir. ĠĢte, ayyuka çıkarılan konu Müslümanlar kendi canlarını
savunurken, öz düĢmanlarıyla, ‗can ve malına insafsızca kast eden, barbarlıklarıyla iftihar eden, Ģarkılar düzenleyen‘, bu içleri-dıĢları iğrenç, ‗kan dökme hastası‘ olan katilleri öldürmesi ‗soykırım‘ olur da, onların vahĢeti ‗kendini
savunma‘ adıyla yüzyılı aĢkın süredir dünyayı fil boyu yalanlarla dolaĢır! Ve
70
ġükrü Server AYA
necip milletimiz, ‗hayretler içinde‘, seyirci olmaktan baĢka bir Ģey yapamaz!
Kınamayla, kına yakma ile bu türlü alçaklıkların önü ne zaman kesilebilmiĢ
ki? BaĢka bölümlerde okuyacağınız gibi, yakalanan asiler, katiller bile, çoğu
zaman Batılı ülkelerin sıkıĢtırması ile Sultan affına uğrayarak, (bazen harçlık
altınlarla) Ģerefle yurt dıĢına gitmiĢ, bazıları yeni kötülükler için tekrar Anadolu‘ya dönmüĢtür. Bak – örnekler:
http://armenians-1915.blogspot.com/2007/11/2187-book-excerptspastermadjians-why.html ,
http://armenians-1915.blogspot.com/2007/06/1755-free-e-bookarmenian-mythomania.html ,
http://armenians-1915.blogspot.com/2007/06/1748-free-e-book-sharpturning-point.html ,
Ermeni vahĢeti hakkında binlerce belge ve resim vardır. Ancak Batılılar, Osmanlı arĢivinden çıkanlara kulp takıp, Boston veya Erivan veya diğer
Ermeni arĢivlerinin ısrarlara rağmen açılmayıĢına ve iĢlerine geldiği gibi iftira
etmelerine rağmen, bir kısmını okuduğunuz, baĢkalarını diğer bölümlerde
okuyacağınız gazete haberleri veya sair yabancı belgeleri, görmek ve okumak isteyenlere, gereğinden birkaç misli fazla delili sunar. Ġsyanın en büyük
baĢlangıç Ģehri olan Van hakkında, en son yayınlanan ‗The Armenian Revolt
in Van‘ (McCarthy, Arslan, Turan, TaĢkıran) Ġngilizce kitapta, en gerçek olaylar ve sayılar, akademik olarak ispatlanmıĢtır. Bu araĢtırma, genel bir bakıĢ
anlamında olduğundan, bu konuya sadece birkaç sayfa ve örnek ayrılmıĢtır.
(Not: Şüphesiz, Ermenilerce sunulan fotoğraflarda, onların nasıl mezalim gördüğü dünyaya gösterilmektedir. Ancak bu resimlerlin çoğunda sahtekârlık vardır, bazılarında montaj, bazılarında da sünnetli çocuklar Hıristiyan
gibi gösterilmektedir. Haliyle Türk arşivlerinde daha fazla resim vardır.)
1910 Kopenhag Sosyalist Kongresine, sunulan ve Fransızca aslı
Brüksel Kütüphanesi (BS 792-38‘de Institute Emil Vendervelde) tasnif edilmiĢ otuz sayfalık çalışma – övünme raporundan sadece birkaç satırı belirtmekte fayda vardır. Rapor DaĢnakların 1908‘den beri bayrakları altındaki
halklarını siyasi gruplar halinde organize ettiklerini anlatır ve her köy için Ģu
ayrıntıları verir:
―Her köyde, deneyimli, cesur, güvenilir ve 45 – 50 yaĢlarında en az
beĢ en çok sekiz kiĢiden oluĢan bir üst idare kadrosu olacak ve bunlar çevrede olup bitenleri öğrenecek ve değerlendireceklerdir. KomĢu köyleri Kürt
hücumlarından korumak için, atlı seyyar güçlerden baĢka, aĢağıdaki birimler
oluĢturulmuĢtur:
1. Milis grubu, 30 – 50 kiĢi silâhlı, köyde her gün nöbet tutarak saldırılara karĢı savunmak (?) için,
2. Finans ve lojistik grubu, para kaynaklarını bulmak ve silah-gereç
temini için…
3. Ordu grubu, silâh sağlamak için (her halde Türk – Rus ordularından?)
4. Kadınlar grubu, yazıĢma, haberleĢme, bazı ikmal iĢleri için…
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
71
Silahların nakli, atıĢ talimleri gece yapılmaktadır. Bütün çalıĢmalar politik ve ihtilâlcidir. Bu teĢkilât Türkiye‘nin her yöresine dağılmıĢtır. Çoğunluk
olduğumuz köylerde partimizin fedai çetesi vardır. Esas amaç herkesi ve
akıllarından geçenleri izlemektir.‖
(DaĢnaklar ve diğerleri baĢta kendi Ermeni tüccar ve zenginlerine terör uygulayarak haraca bağlamıĢlar, karĢı gelenleri, ruhban dâhil, gözlerini
kırpmadan vurup öldürmüĢler, bazılarına da iĢaretlerini -kara haç- koyarak,
her türlü sorgulamayı ve karĢı durmayı toptan engellemiĢlerdir. Bugün, daha
farklı metotlar, aynı amaç için baĢarı ile kullanılmakta ve dünya çapında iyi
sonuç sağlamaktadır )
Hınçak partisi programının 6‘cı maddesindeki bazı talimatlar Ģöyledir:
Ermenilerin toplu isyana baĢlayacakları an, bir yabancı devletin Türkiye‘ye
hücum ettiği andır. Bu amaca eriĢmek için, halka silâh verilecek, hükümete
karĢı amansız bir iç harp baĢlatılacak, devlet tesisleri yakılacak, yağmalanacaktır. Vatan hainlerine, casus ve çürümüĢ hükümet memurları ile her türlü
düĢmanlara karĢı, terör silâhı kullanılacaktı. [219]
Rus Kafkaslarında yuvalanmıĢ gerilla çeteleri, dağlık araziden de yararlanarak, Türk ordu birimlerine, jandarma karakollarına ve haydutluk yapan
Kürt köylerine saldırdı. Müslüman köylerinde cinayetler iĢlendi. Ġngiliz konsolosları Türk memurların öldürülmelerini muntazam rapor ediyordu. 1892 Kasım ayı sonunda bir Ermeni köylü Van valisini öldürmeye kalkıĢtı. Ġngiliz konsolos muavininin verdiği bilgiye göre, soruĢturma yapıldığında, kardeĢinin ve
birçok kimsenin, köy papazına varıncaya dek, onu bu hareketin Ermeni milli
davasını yücelteceğine inandırdıklarını söyledi. [220]
Vahakn N. Dadrian‘ın (Not: hayatta olan Ermeni meselesinin en ateşli
savunucusu – Taner Akçam‘ın hocası) yazılarına göre, ihtilâlciler toplumun
çok ufak bir birimini oluĢturuyordu ve halkın büyük çoğunluğu ve ruhban
sınıfı onlara karĢıydı! Bu nedenle, sık olarak kendi halklarına terör uyguluyorlardı. Ġngiliz konsolosluk raporlarında, parasal katkıda bulunarak masraflara katılmak istemeyen Ermenilerle patriklerin dahi öldürülmesine dair bölümler vardı. MaraĢ‘tan yazılan 27 Mayıs 1892 tarihli raporda, ihtilâlcilerin,
onlara tam destek vermeyen ve sözde muhbir olan kendi soydaĢlarını öldürmekten çekinmedikleri yazılmıĢtı… ‘Bayrak‘ isimli DaĢnak dergisinin ilk
sayılarında, haklarında ölüm cezası verilenlerle infaz edilenlere ait listeler
yer alıyordu. Ġhtilâlci adaletin bu Ģekilde uygulanması, haklı görülüyordu.
Ġhtilâlcilerin meleği Cebrail idi ve melek olarak günahsız cellât idi. Beyrut
Koleji BaĢkanı Edwin M. Bliss, bu infazlara karĢıydı ve toplu isyanın da çılgınlık olduğunu düĢünüyordu. 1892 yılı yaz aylarında, Ġngiltere‘nin yeni Liberal Hükümeti baĢbakanı William Gladstone, Osmanlı hükümetine sert protesto notaları göndererek, yangını körükledi. Vatanperver birçok Türk‘ün gözünde, Ermeniler her zamankinden daha fazla Avrupa güçleri ile birlik olup
Ġmparatorluğu parçalamak gayretinde ve asiydiler! Doğudaki isyancı tahrikleri bastırmak isteyen Osmanlı‘ların davranıĢlarında, suçlu ve suçsuz ayırımı
için fazla titizlik gösterilmedi. 1893 Ocak ayında MaraĢ‘ta ihtilâlci poster ve
flamaların görülmesi üzerine, polis 700 kadar Ermeniyi tutuklamıĢtı. [221]
72
ġükrü Server AYA
1894 yazında, dağlık Sassun bölgesindeki Ermeni köylüleri, Ermeni
ihtilâlcilerin dürtmesi ile adet olan haracı Kürt aĢiret reislerine ödemeyi ret
etti. Ermenileri bastırmaya gücü yetmeyen Kürtler, hükümetten yardım isteyince muntazam ordu birlikleri gönderildi. Uzun süreli meydan çarpıĢmalarından sonra, Batılı ülkelerin etkisi ile vaat edilen af karĢılığında, silâhlarını
bırakıp teslim olan Ermenilerin bir bölümü, yaĢ ve cinsiyete bakılmaksızın
kılıçtan geçirildi. Hıristiyan misyonerler ve Batılı konsoloslar feryat etti. Bunun üzerine Sultan, içinde Ġngiliz, Fransız ve Rus temsilciler olan bir araĢtırma komisyonu gönderdi ve bazı reformları uygulamaya koydu. Bazı tarih
yazarları, bu ve diğer olayların, Ermeni ihtilâlcilerin ve özellikle Hınçakların,
Türkleri Ģiddete zorlayarak, Hıristiyan âleminin dikkatini çekmeyi ve Avrupa
müdahalesini cezp etmeyi amaçladığını yorumlamıĢlardır. [222]
Örneğin 1894‘de Sassun‘da patlak veren olaylar, Ermenilerin, Kürt
Bekhran ve Zadian aĢiretlerine hücum etmesi ile baĢlamıĢ ve Ermeni
ihtilâlcilerle Kürt aĢiretleri arasında savaĢa yol açmıĢtır. Ermeni ihtilâlcilerin
bu hareketle, yabancı müdahaleyi amaçladıkları ve belgelendiği birçok tarihçi tarafından kabul edilmiĢtir. Meselâ ihtilâlin tanınmıĢ bir savunucusu ve
Robert Kolejin kurucusu Cyrus Hamlin, Hınçak çetelerinin, çekilecek Ermeni
eziyetlerinin Avrupa‘nın iĢe el koymasını sağlayacağını, bu nedenle Türk ve
Kürtleri öldürmek için fırsat kollayacaklarını, köylerini yakacaklarını sonra
dağlara kaçacaklarını yazmıĢtı. Bu aĢamadan sonra Müslümanlar intikam
için ayağa kalkacak ve savunmasız masum Ermenileri kılıçtan geçirecekti;
bu defa da Rusya, insaniyet ve Hıristiyan medeniyeti adına gelip duruma el
koyacaktı. Bunları duyan misyoner Hamlin dehĢete kapılarak böyle bir Ģeyin
ahlâksızlık olduğunu söylediği zaman aldığı cevap Ģöyle olmuĢtu: ‗Size öyle
görünebilir fakat biz Ermeniler hür olmaya kararlıyız. Avrupa Bulgaristan
cinayetleri duydu ve Bulgaristan‘ı hürriyetine kavuĢturdu. Milyonlarla kadın
ve çocuğun kanları döküldüğü zaman, feryatlarımız duyulacak ve yaygara ile
ayağa kalkılacaktır. Çaremiz yok, bunu yapacağız.‘ Louise Nalbandyan‘ın
notlarına göre, Hınçak programında, insanların, düĢmana karĢı ateĢlenmesi
vardı ve buna düĢmanların verecekleri tepkiden yarar sağlanacaktı. [223]
Devrin baĢka yazarları da, Ermeni taraftarı yazarların ileri sürdükleri
gibi, Ermeni hareketlerinin, yalnız kendilerini savunmak için olmadığını söyler. Ermenilerin saygın bir dostu olan George Hepworth, ihtilâlcilerin yeni
olay çıkartmak ve ortalığı karıĢtırmak için ellerinden geleni yaptıklarını, bunun yeminli hedefleri olduğunu yazıyordu. DüĢüncelerine göre, Türkleri, (onların dıĢında) ne kadar çok Ermeni öldürmeye yönlendirebilirlerse, Avrupa
iĢe el atmaya mecbur kalacaktı. Ġngiliz muhabiri Edwin Pears, Kafkaslarda
Rusların Ermenilerin aleyhine döndüğünü, Çarın emirlerine sadakatlerinden
emin olmadıklarını ve bu nedenle Osmanlıya karĢı yapılacak isyanın baĢarı
Ģansı olmadığını yazdı. Erzurum Konsolosunun iki yıl evvel 1895–1896 olayları için yaptığı tahmin gerçek olmuĢtu. 1.07.1893‘te Ģöyle yazmıĢtı: ―Dost
Türk halkı içinde ve aleyhinde, ırkçı nefret ve düĢmanlık tohumları yeĢermiĢtir ve bir gün bunlar biraz daha kıĢkırtma ile karĢılıklı katliamlara dönüĢecektir.‖ [224]
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
73
Bir yazarın tespitine göre, Sassun olayları, Avrupa ve Amerika‘da Türk
düĢmanlığının sel kapaklarını açtı. 1876 Bulgaristan olaylarında da olduğu
gibi bir protesto feryadı koptu ve Ġngiliz, Amerikan basını tavır alınmasını
istedi. Ġngiltere, Fransa, Rusya elçileri, Doğu Anadolu‘daki altı vilâyette reform için Sultanı sıkıĢtırmaya baĢladı. Projeye göre Ermeni siyasi mahkûmlar serbest bırakılacak, idarecilerin üçte biri Ermeni olacak, jandarma karma
olacak ve Kürt ‗Hamidiye‘ alayları yalnız ordu ile bağlantılı olacaktı. Valilerin
tayinine, Avrupalı güçler tarafından onay verilecek ve projenin gözetimi için
bir yüksek komiser tayin edilecekti. Birçok Ermeni ve Ġngiltere, daha kapsamlı reformlar umuyordu fakat Rusya sert bir Ģekilde, tam Ermeni istiklâline
gidecek veya uygulama için güç kullanımına yol açacak bir plana karĢıydı.
[225]
(NOT: Bu Genel Müfettiş valiler nihayet 1914 Mayısında geldi fakat 1‘ci Cihan Savaşı nedeniyle geriye döndüler. Kurulmak üzere olan bu ―Otonom
İdarenin‖ iç organizasyonu, hukuk ve temsil detaylarına ait Yönerge Fransızca lisanda İngiliz arşivlerinde bulunmuş ve İngilizceye çevrilmiştir. Bunda
Ermeniler Jandarmaya katılmakta ve en üst görevlere getirilmektedir. Hâlbuki Osmanlı idaresinde de bazı Kaymakamlar-Komiserler Ermeni asıllıydılar!)
Zamanın bazı gazete baĢlıkları, yeterli bilgi vermektedir:
The New York Times, 2.11.1895: ERMENĠ TECAVÜZLERĠ – Bitlis
ve Zeitun Olayları Önceden Hazırlıkları Göstermektedir... Zeitun‘un halkı,
dağlı Ermenilerdir. Burada jandarma binbaĢısını ve diğer beĢ adamı öldürdükten sonra, Ermeniler Karmili Müslüman köyünü yaktı.
Constantinople Bankasının PerĢembe günü basılması, Ermeniler tarafından, Türk piyasasını bozmak niyetiyle yapıldı. Böyle bir baĢarılı netice
çıkmaması için gerekli önlemler alındı.
The New York Times, 15.12.1895: ZEITUN ĠÇĠN BOMBA VE SĠLAHLAR - Ermeniler Ġdarecilerin YumuĢak DavranıĢını Kullanarak
Hudich‟ten baĢladı
The New York Times, 21.12.1895: ZEITUN‟DA BĠR KATLĠAM – Ġsyancılar (bir Albay ve yaveri hariç) Bütün Türk Askerlerini Öldürdü Terrel (inceleme için yollanan ABD bakanı) Ġzmir‟den BaĢlayacak - Patrik,
Türk Hükümetinin Hıristiyanlar Aleyhindeki Suçlamalarını Ġnkâr Etti
The New York Times, 8.02.1896: ZEITUN ELAN MUHASARA ALTINDA – Konsoloslar Ġkamet Edenlerin Emniyetini Garanti Edemiyorlar
– Tuz DıĢında ĠaĢe Ġhtiyacı Yok – Türk Sultanı, Kraliçe Viktorya‟ya Önce
Ermenilerin Camideki Müslümanlara Hücum Ettiği Teminatını Verdi...
The New York Times, 19.02.1896: ZEITUN TESLĠM OLDU - Türkler
Nihayet Tahkimatlı ġehri Ellerine Geçirdi – Hunçaklardan beĢi sürüldü Çeteci Murad Sultana Tecavüz Nedeniyle Ġdama Mahkûm Oldu...
AnlaĢılıyor ki, Türk polisi ve Ermeni toplumu, olacak fenalıkları önceden biliyorlardı ve hücumun baĢlayacağı günün sabahında, geçimleri iyi olan
birçok Ermeni ailesi Ģehri terk etti. Bir kez daha, Ermeni ihtilâlciler, soydaĢlarına felâketten baĢka bir Ģey getirmemiĢlerdi. [226]
74
ġükrü Server AYA
Kabul edilen rakamlar ne olursa olsun, 1895–96 olaylarının, büyük
boyutlarda sefalet getirdiğinde Ģüphe yoktur. Binlerce ev ve iĢyeri yağmalandı, yıkıldı, birçok Ermeni canı için kaçmak veya din değiĢtirmek zorunda
kaldı. Bu katliamların sonrasında gelen açlık ve hastalıklar, insan kayıplarını
çoğalttı. Eğer Ermeniler, Müslüman komĢuları tarafından saklanmasaydı ve
korunmasaydı, Ģüphesiz kayıplar daha da artacaktı. [227]
Amerikan misyoneri Bliss, Türklerin yabancılara dokunmamaya özen
gösterdiklerini ve yalnız erkekleri öldürdüklerini bildirdi. Avrupa basını, katliamları hemen Abdülhamit‘e yükledi. Abdülhamit ülkesinin iç iĢlerine anında
dikkat ederdi. Ġngiliz baĢbakanı Gladstone, onu hemen ‗Büyük Katil ve KonuĢulamaz Türk‘ olarak adlandırdı. [228]
Balkanlardan gelen Müslüman muhacirler, Hıristiyanların onları nasıl
doğradıklarının, mal ve mülklerinin nasıl ellerinden alındığının düĢmanlığını
iĢliyor, dehĢet verici hikâyeler anlatıyorlardı. 1877–79 Türk-Rus harbinden
sonra, 500.000 den fazla Bulgar Müslüman muhaciri Anadolu‘da gezgin
muhacire dönüĢtü. Bunların Hıristiyanlığa karĢı nefretleri kuvvetliydi ve ağızdan ağza yayılıyordu. Her ne kadar Ermeni köylülerinin hayat Ģartları pek
kolay değilse de, kasabalarda yaĢayanlar baĢarılı doktor, eczacı, tüccar,
esnaf, sanatkârdı. Türkün Ermeni ile rekabet etmesine olanak yoktu ve her
zaman hayatta da kaybeden taraftı. Ġki kesimin yekdiğerine yukarıdan veya
aĢağıdan bakıĢı, duyguları sertleĢtirdi ve her iki taraf ta bunun patlayarak
Ģiddete dönüĢmesini bekledi. [229]
Sassun bölgesindeki kanlı çarpıĢmalardan 20 yıl sonra 1904‘te yeni
bir kanlı çarpıĢma vuku buldu. DaĢnaklar yeni kuvvetleri teĢkilâtlandırıyor ve
silâh dağıtıyordu. Bütün bunlar, ileride yapılacak genel büyük isyana hazırlık
olarak yapılıyordu ve baĢlarında iki ünlü kumandan vardı, bunlardan biri
Andranik Ozanyan, diğeri ise Sivaslı Murat idi, Ermeniler, 15.000 mevcutlu
bir Türk ordusuna karĢı üç hafta dayandılar fakat sonra geri çekilip dağlara
sığındılar. [230]
DaĢnaklarla Ġttihatçılar arasındaki dostane iliĢkiler, Adana‘da ve Kilikya‘nın baĢka taraflarında olan kanlı olaylar, (1909 ilkbaharında Ġttihatçıların
hükümet darbesine rağmen) iki grup arasındaki dostluğu bozmaya yetmedi.
Bilindiği kadarı ile Adana Ermeni cemaatinin baĢı kardinal MuĢeg, bir süredir
verdiği vaizlerde halkın silâhlanmasını söylüyor ve Müslümanlara karĢı kendilerini üstün gören bir Ģovenci tutumu yayıyordu. Olayları yerinde görenlerin
Bay Pears‘e ifadelerine göre, Ermeniler hürriyet ve eĢitliklerini, gerekli olmadığı halde, onurları kırıcı tavırlarla ifade ediyorlardı. [231]
Adana civarındaki katliamları gören diğer bir yabancı gözlemci, olayların Adana etrafında Kürtlerin, Ermenilerin tefeci ve faizci olarak tutumlarına
tepki olarak çıktığını söyler. Ġttihatçı hükümet, derhal asayiĢi kurdu, zarar
görenler için tazminat ödendi ve 1 Mayıs‘ta Meclis, derhal bir örfi idare mahkemesi kurulmasına ve suçlu olanların cezalandırılmasına karar verdi. Mahkeme 50 kadar Türkün cinayet iĢlemek ve karıĢıklık çıkartmak suçu ile idamına karar verdi ve bunlardan 20‘si gerçekten asıldı. Bu Müslümanların,
Hıristiyanları öldürdükleri için ilk kez asılmalarıydı. Ölüme mahkûm edilenler
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
75
arasında 5 Ermeni de vardı. Öfkeli Kardinal MuĢeg kaçarak kurtuldu. Ermeniler Ģimdi Ġttihatçı rejimin ateĢli savunucusu olmuĢlardı. 1909 sonbaharında
yapılan 5‘ci Kongrelerinde, DaĢnaklar Ġttihatçılarla iĢ birliklerini teyit ettiler ve
yeraltı faaliyetlerini durdurmaya karar verdiler. Buna rağmen, nefsi müdafaa
nedeni ile silâhlanmaya devam edildi. [232]
(Not: 1910 Kopenhag Sosyalist Kongresine verilen baştaki rapor ve
Pastırmacıyan‘ın kendi kitabında verdiği bilgi ve fotoğraflar, Daşnakların
hiçbir zaman dürüst ve samimi olmadıklarını kanıtlamaktadır)
Pera, Alman B. Elciliğinin 15.04.1915 tarih A–13922 Raporundan:
(Not: Çanakkale Çıkartması ve Ermeni elebaşlarının İstanbul‘da tutuklanmalarından önce).
‗Ermeniler aleyhindeki kötü duygular, yurt dıĢındaki Ermenilerin tutumlarına dair gelen haberlerden artmaktadır. Binlercesi Rus ordularına gönüllü
katılmakta ve bunlar yalnız Kafkaslardan değil, fakat ABD, Bulgaristan ve
diğer ülkelerden gelmektedir. Rivayetlere göre, DaĢnakların Rusya bölümü,
Türkiye‘nin iĢgali altındaki arazideki bütün Müslümanların, savaĢı kaybederlerse, ortadan kaldırılmasını istemektedir. Kafkaslardaki savaĢ kampanyası
sırasında, Türk ordusundaki Ermeni askerlerin tutumu hakkındaki haberler
çok ciddidir. Söylendiğine göre, birkaç defa silâhlarını Türklere çevirdiler ve
bu gerçek, orduda bulunan görgü Ģahidi Alman subayları tarafından da teyit
edilmiĢtir.‘
Ermeni asiler, Türk ordusu tarafından sıkıĢtırılmıĢken, ilerlemekte olan
Rus ordusu tarafından kurtarıldı. 17 Mayıs‘ta Türk garnizonu, üstün Rus ordusu karĢısında geri çekildi. 20 Mayıs‘ta arkalarında Rus ordu birlikleri olduğu
halde, Rus Ermeni birimleri Van Ģehrine girdi. Sevinçli Ermeniler, Ģehrin anahtarını Rus komutana verdiler. Buna karĢılık olarak ta, Rus ordu komutanları,
Ermeni savunma komitesi baĢkanı olan Aram Manukyan‘ı, bölge valisi olarak
tayin etti. Tarihçi Hovannesyan, Ermeni politik Ģuurunun oluĢtuğunu ve ödün
olarak, Rus idaresi altında hür bir Ermenistan‘ın göründüğünü yazar. [233]
Galip gelen asiler, intikam gösterilerine baĢladılar. Türk garnizonu çekildikten sonra, Van‘ın bütün önemli binaları yakıldı. Bir göz Ģahidi, yüzyıllarca Türk boyunduruğu altındaki esaretin patladığını ve büyük bir çılgınlık iĢretine bir gecede döndüğünü yazdı. Ermeni savunma konseyi sekreteri Onnig
Mukhitarian, günlüğünde, gecedeki yangının azametinin tasavvur dahi edilemeyeceğini yazdı. Amerikalı misyoner Clarence Ussher‘in yazılarına göre,
Türkler gittikten sonra, Ermeniler Ģehri aradı. Erkekleri öldürdüler, kadın ve
çocukları esirgediler ve bu cinayetler iki üç gün sürdü. Dr. Ussher‘in ifadesine göre, talan ve çapulcu ruhu onlara hâkim olmuĢ ve bütün diğer düĢünceler kenara itilmiĢti. Daha önce 5.000 Ermeni ilticacıyı içinde misafir eden
Amerikan Misyonu, bu kez 1.000 kadar Türk kadın ve çocuğu içinde saklıyordu. Bir mektubunda Bayan Ussher, bu insanları içeri almasalardı, onların
da tamamen ölmüĢ olacaklarını yazıyordu. BaĢka bir Alman misyoner kadın,
Van Ģehrinde üç gün içinde cereyan edenleri unutmasına imkân olmadığını
yazmıĢtı. Söylenenlerde abartma yoktu. Doktor Ussher, bir Ermeni çocuğun
Türk asker hastanesine girip, terk edilen birçok Türk hastayı öldürdüğünü
76
ġükrü Server AYA
yazdı. BaĢka bir göz Ģahidinin ifadesine göre, Türk asker hastanesine giren
ve yaralı Ermeni arayan asiler, bunları bulamayınca kızgınlıktan birçok yaralıyı öldürmüĢ ve sonra binayı yakmıĢlardı. Bir Ġsviçreli misyoner ise, zafer
sarhoĢu Ermenilerin, Cenevre SavaĢ konvansiyonuna uygun hareket etmediklerini ve Hz. Ġsa‘nın dediklerini de hiç saymadıklarını yazdı. Türkler de bu
hunharlığı protesto ettiler. Sadrazam Sait Halim PaĢa, Amerikan elçisi
Morgenthau‘ya Ermenilerin Van‘da 120.000 Türkü öldürdüklerini söyledi.
BaĢka Ģahitlerin ifadelerine göre, Ermeniler insanların uzuvlarını kesmiĢ ve
derilerini soymuĢ, kadınların ırzına geçmiĢ ve kazıklara dikmiĢlerdi. ĠĢledikleri cinayetlerin hesabının sorulmasından korkan binlerce Ermeni, Türkler tekrar Van Ģehrini ele geçirmeden önce, Rus orduları ile Kafkaslara kaçmıĢlardı. [234]
The New York Times - 5.11.1914: RUSLARIN ERMENĠSTAN ĠġGALĠ BAġLADI – Bir Çok ġehir DüĢtü – Çarın Türklerle SavaĢacak Harika
Yerli Askerleri Var...
The New York Times – 7.11.1914: ERMENĠLER TÜRKLERLE SAVAġIYOR – Van ġehri Muhasara Altında – Diğerleri Türk Ordusunu Arkadan Vuruyor Londra, 7 Kasım 1914: Erzurum‘un 140 mil güney doğusundaki Van Türk Ģehri, bir Ermeni ordu birimi tarafından çevrildi. ġehirde
büyük bir silah deposu var. BaĢka bir Ermeni ordu birimi, Türk Ordusunu
arkadan vurmakta...
Bir Ġngiliz subayı olan C.F. Dixon-Johnson, 1916‘da yazdığı yazıda,
Ermenilerin isyan ederek bu belâları baĢlattıklarına dair gereğinden fazla,
doğru sebep gördüğünü ve bu nedenle buna inandığını söyledi. [235]
Mersin‘deki Amerikan Konsolosu Edward Nathan, 6.11.1915 tarihli yazıda, tehcir edilen Ermenilerin mallarındaki usulsüzlükleri tetkik için yollanan
bir müfettiĢin geldiğini ve raporunda, toplu cinayetler görmediğini yazar. Ancak
Konsolosun notunda, burada görülmeyen cinayetlerin, baĢka yerlerde olmadığına bir delil teĢkil etmediği de ilâve edilmiĢ... Talat PaĢanın, çoğunluğun cezalandırılamadığı sözlerinde, suçların derecesi ve çeĢidi hakkında bir açıklık
yoktu. Cinayetlerde sorumluluk taĢıyanların, haksız mal edinenlerden daha
fazla veya az mı cezalandırıldığını bilmiyoruz. Bu konudaki belgelerde, valiler
dâhil olmak üzere, fırsatlardan yararlanarak servet edinenlerin, ceza gördüklerine ve sürgünlerine dair birçok referans bulunmaktadır. [236]
(MüĢavir Scheubner Richler tarafından Alman DıĢ ĠĢlerine yollanan
2.10.1915 – 28569 no.lu rapordan notlar):
Ethem bey isyanların çıktığını kabul etti, fakat haberlerde büyük saptırmalar vardı. Bu yılın baharına kadar Ermenilerle Türkler arasında oldukça
iyi iliĢkiler vardı ve Ġttihatçıların hükümeti ellerine geçirmelerinde, Ermenilerin
de destek verdikleri ve eski hükümete karĢı oldukları bilinmektedir. Ġlk büyük
değiĢme, Nisan ayında Türk ordusu Azerbaycan‘da ilerlerken, Ermenilerin
ordunun arkasında isyan etmesiyle baĢladı ve bu olaylarda 180.000 den
fazla Müslüman öldürüldü. Ermenilerin cepheden alınarak iç taraflara yollanması, askeri bir ihtiyaçtı ve Türkiye‘nin bütünlüğü için gerekliydi. Bu hicret
sırasında bazı tecavüzler olmuĢsa, bunlar Ģüphesiz merkezi hükümet tara-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
77
fından onaylanmamıĢtır. Maalesef, Ġmparatorluk içindeki uzak mesafeler ve
ilkel Ģartlar nedeniyle, merkezi hükümet daha alt görevlerdeki idarecilerin
dikkatsizlik ve yavaĢlıklarını her zaman engelleyemiyordu.
Türk hükümeti ve birçok Türk tarihçi, 1915 olaylarının küresel bir harbin içinde, iç savaĢ olduğunu ve bu savaĢta ölen Müslüman sayısının Ermeni‘den çok daha fazla olduğunu söylerler. 1997‘de yayınlanan bir Türk –
Amerikan dergisinde, iç harp sırasında bir milyondan fazla Müslüman‘ın
öldüğü yazılmıĢtır. 1922‘de yayınlanan Cemal PaĢa Hatıratında ise, Ermeni
gaddarlığı sonucu bir buçuk milyon Türk ve Kürt‘ün öldüğü yazılmıĢtı. ġunu
kesinlikle biliyoruz ki 1915–16 yıllarında Doğu Anadolu Ģiddetli savaĢların
alanıydı ve Ermeni gönüllü birlikleri ve ayrı gerilla çeteleri bu savaĢlara etkin
olarak katıldılar. Cephe hareketleri nedeniyle, birçok topraklar zapt ve sonra
terk edildi ve yerli halk bir ileri giderek, bir geri kaçarak, büyük kayıplar verdi.
Bu hareketler sırasında ölenlerin sayısı ve bunda Ermeni çetelerin ne kadar
payı olduğu konusunda kesin bilgi yoktur. Daha önce de belirtildiği gibi,
Van‘daki Avrupalı misyonerler, bütün tarafları barbar cinayetlerde gördüklerini ifade etmiĢlerdir. Cinayetlerin bazılarında uydurma, diğerlerinde ise büyük abartmalar olabilir, Türklerin, Ermenilerin iç savaĢ çıkarttıkları iddiası, bu
kapsamda tartıĢılmalıdır. [237]
Arnold Toynbee, 1922‘de yazdığı bir yazıda, Türkler tarafından iĢlenen cinayetlerin kesinlikle Batı hıncı ile abartıldığını, Yakın Doğu Hıristiyanlarının benzer cinayetlerinin ise sükûtla geçiĢtirildiğini bildirmiĢti. [238]
Türk ordusunda üst görevli bir subay ve Güney Amerikalı olan
Nogales, hatıratında, Ermeni çetecilerin kadınlara tecavüz ederek göğüslerini kestiği, çocukların fırında yakıldıklarını, insanların cami ve resmi binalara
sokularak diğer resmi binalar ile yaktıklarını ve bunlara ait birçok rapor olduğunu bildirmiĢtir. Nogales‘e göre, savaĢ baĢladığında, daha önceleri Osmanlı Meclisinde mebus olan DaĢnak lideri Pastırmaciyan, nerede ise 3‘çü Ordudaki bütün Ermeni askerleri yanına alarak Rus tarafına geçti ve sonra
onlarla Türkiye‘ye dönerek, ne kadar Türk köyü ve kasabası varsa, hepsini
yaktı ve insanlarını kılıçtan geçirdi, kuyulara atarak taĢlarla tıkadı. Günümüz
tarihçisi Dadrian‘ın da sitayiĢle bahsettiği gibi Ahmet Rıza adındaki bir mebus 17 Mart 1919‘da, Ġttihatçılara karĢı bir önerge vererek, Ermeni çeteleri
tarafından Müslüman ahaliye iĢlenen cinayetlerin araĢtırılması için uluslar
arası bir araĢtırma heyeti kurulmasını istedi. [240]
(Not: Bu alıntının son bölümünde, tutarsızlıklar vardır. Gerçi başka bölümde görüleceği gibi mağlup Osmanlı hükümeti Şubat 1919‘da tarafsız beş
ülkeden araştırma heyetine katılım için ikişer üye istedi fakat İngilizler buna
gerek görmedi. Türk ve İngiliz arşiv belgeleri konuyu kanıtlamaktadır.
30.10.1918‘de Mondros mütarekesi ile koşulsuz teslim olan Vahdettin, İngilizlerin gönüllü kuklası olmuş ve Mayıs‘ta Mustafa Kemal, (biraz da uzaklaştırılmak için) Samsuna, asayiş teminine yollanmıştı. Kanımca burada bir anlatım hatası vardır, her halde araştırma Türkler değil, Ermeniler lehinde olmalıydı çünkü Ġngiliz muhipleri artık iktidardaydılar!)
78
ġükrü Server AYA
SavaĢın son iki yılında, Ermenilerin vahĢeti hakkında çok daha kuvvetli deliller vardır. Bunlar 1915–16 tehcirinden sonra olduğu için intikam
hareketleri olarak düĢünülebilir. Ancak bu cinayetleri sayı çokluğu ve vahĢet
derecesi bakımından o denli yüksekti ki, bu gerçek Ermenilerin bunları yapmaya tamamen muktedir olduğunu ve bu da Türklerin, 1916‘da benzer cinayetlerin iĢlendiği hakkındaki iddialarına haklılık kazandırır. Ocak 1916‘da,
Ermeni öncü birliklerinin ardında, Ruslar Diyarbakır‘a girdiler. Amerikalı misyoner Grace Knapp‘ın hatırladığı kadarıyla, kaçamayan Müslümanlar öldürüldü. Vahe Gazarian‘a göre, bir Ermeni gönüllü birliği, yedi Türk köyünü
tamamen yakmıĢ ve halkını öldürmüĢtü. 1916 Kasım ayında, Manchester
Guardian gazetesinin özel muhabiri M. Philips Price, Van çevresinde Rus
Ermeni gönüllü birlikleriyle beraberdi ve bu sırada birçok köylü Kürtlerin öldürüldüğünü gördü. Ġfadesine göre, bunun sebebi, Ermenilerin savaĢan kimselerle savaĢmayanlar arasında hiçbir ayırım yapmamalarıydı. Daha sonralar,
bu gönüllü birliklerin dağıtılmasındaki sebep, bunların iĢgal edilen yerlerde
bütün ahaliyi yok etmeleriydi. Bir Ġngiliz siyasetçisi olan BinbaĢı E.W.C.Noel,
12 Mart 1919 tarihli raporunda, üç ay süre ile Rus ordusu ve refakat eden
Hıristiyan intikam ordularının iĢgal edilen topraklarda, 1916 yaz aylarında
iĢledikleri cinayetleri gördüğünü ve Türklerin de, aleyhlerinde söylenenlere,
eĢit karĢılık iddiada bulunabileceklerini, yerli halkın bunlara dair toplu halde
Ģahitlik yaptıklarını bildirdi. Ġfadelere göre, onlara öncülük yapan Ermenilerle
Nesturilerin tahriklerine kapılan Ruslar, ellerine geçen bütün Müslüman ahaliyi, ayırım yapmadan kasap gibi doğradı ve öldürdü. Hıristiyanların Müslümanlara yaptıkları cinayetler hakkında geniĢ haberler ve toplu göz Ģahitleri
vardı. Tahribat korkunçtu ve bundan daha büyüğünün düĢünülmesi bile olanaksızdı. Mart 1917‘deki Rus Ġhtilâlinden sonra, Rus askerleri büyük gruplar
halinde cepheyi terk ettiler ve cephenin savunması yalnız Ermeni gönüllü
birimleri ile çetelerine kaldı. Türk orduları baĢarılı bir hücumda bulundular ve
Ermeniler çekilirken yeni vahĢi cinayetler iĢlendi. Türkler ġubat 1918‘de Erzincan‘a girdikleri vakit, tamamen yıkık bir Ģehir ve sığ mezarlarla kuyulara
atılmıĢ yüzlerce ceset buldular. Bir Ermeni yazar, geri çekilmek zorunda
kalan Ermeni savaĢçıların, bütün intikamını yaĢayan halktan aldıklarını ve
bütün binaları yıktıklarını yazar. Bir Türk raporuna göre ise insanlar binalara
doldurulup ateĢe verildiler. Arkadan Erzurum Ģehri düĢtü ve orada da büyük
sayıda Müslüman ölü bulundu. Bir Türk raporunda 2127 kiĢiye ait yanık cesedin bulunduğu yazıldı. Fransız Ermeni yazar Yves Temon da Ermenilerin
köylerdeki Türk ahaliyi öldürdüğünü ve inanılması zor cinayetleri iĢlediklerini
kabul etti. Bölgeyi, yardım dağıtımın düzenlenmesi ve keĢif için, 1919 yazında gezen iki Amerikan subayı, Emory Niles ve Arthur Sunderland, yazdıkları
raporda, Bitlis ile Trabzon arasındaki bölgede, Ermenilerin daha önce kendilerine yapılan vahĢet ve cinayetleri iĢlediklerini yazdılar. Ermeniler vahĢette
çok usta olmuĢlardı ve Ģehirlerle köylerde yapılan yıkımın çoğunu yaptılar.
Daha sonra, 1920‘de bölgeyi tetkik ve manda talebi için baĢkan Wilson tarafından gönderilen Amerikan generali James G. Harbord da, raporunda Ermenilerin iĢlediği mukabil vahĢetlerin, canavarlıkta Türklerle yarıĢtığını yazdı.
[241]
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
79
(Not: General Harbord, Mustafa Kemal ile de görüşmüş ve onu mandayı
kabule ikna etmeye çalışmıştı. Mustafa Kemal hırsla elindeki tespihi koparmış, yere dökülen taneleri toplarken de, Harbord‘a Türk milletinin nasıl toparlanacağını örnek olarak göstermişti. Harbord, M. Kemalin azmini takdirle,
raporunu manda aleyhinde verdi ve Amerikan Kongresi de manda teklifini
onaylamadı).
Enver PaĢanın yakın dostu olan Alman deniz ataĢesi Hans Humann,
Morgenthau‘ya Enver‘in Ermenilere dostluklarını gösterme fırsatını verdiğini
ve yumuĢak davranmak istediğini, ancak Van isyanından sonra, ordunun
arkalarının sağlama alınması talebi üzerine, onları zarar veremeyecekleri
yere nakil ettirdiğini söyledi. Ġki Türk tarihçisi, tehcirin Van isyanından doğduğunu söylediler. [242]
Ermeni ihtilâlciler, genellikle çok gaddar ve korkusuz kiĢilerdi ve sık
olarak, kurbanlarının cesetlerini parçalarlardı. Haziran 1893‘te, Yedi Kilise
manastırı civarındaki bazı Ermeni muhbirler, öldürüldükten sonra kulakları
da kilise kapısına çivilenmiĢti. Kurtulmak istedikleri kiĢileri öldürmek için, sık
olarak 15 yaĢ altındaki erkek çocukları kullanırlardı. Bir Ermeni avukat Hajik,
Armenak adında 15 yaĢındaki bir çocuk tarafından öldürülmüĢtü. Soygunculuk, kundakçılık, sabotaj, doludizgindi. Kabahati, Türklere yüklemek için,
yabancı ülke temsilcilerine tecavüz edilerek, Avrupa‘da kendi lehlerine kamuoyu yaratılırdı. Sivas‘taki Fransız Konsolosu Carlier, Ermeni mülteciler
için kapılarını açmıĢ ve bir genç Ermeni tarafından tabanca ile vurulmuĢtu.
Katil sorgulandığında, Konsolosu Avrupa‘da büyük yankı uyandırabilmek için
öldürmek istediğini söylemiĢti. Cyrus Hamlin, Ermeni teröristler hakkında
Ģöyle diyordu: ―Hiçbir prensipleri yoktur, hileci ve gaddardırlar. Kendi halklarını haraca bağlarlar, diyet vermeyenleri ölümle tehdit ederler ve bu tehditler
sıkça uygulanırdı. Ġhtilâlciler, Rusya doğumlu idiler. Rus altını ve sahtekârlığı, onların aklını çalmıĢtı‖. [243]
O kadar insafsız ve Ģeytan tavırlıydılar ki, 1894 Nisan‘da kendi patriklerini öldürmeye kalkıĢmıĢlardı. Fransız elçisi Paul Cambon, DıĢ ĠĢleri bakanlığında Casimir Perrier‘e yolladığı 27 Nisan tarihli raporda, iki gün önce Patrik Ashikian‘ın, Kumkapı kilisesinde ayin idare ederken 18 yaĢında bir Ermeni genç tarafından vurulmak istendiğini, tabanca tutukluk yapınca öldüremediğini, teröristin Hınçak teĢkilâtından ve Kıbrıslı olduğunu söyledi. [244]
Ġki Ġngiliz misyonerine göre, 1905 yazında 300 kadar DaĢnak savaĢçısı MuĢ civarında geniĢ çaplı terör hareketlerinde, bölgede ve Van‘da 5.000
kadar can almıĢlardı. [245]
Amerikan istihbarat ajanı Lewis Einstein, hatıra defterine 4 Temmuz
1915‗de Ģöyle not düĢmüĢtü: ―Rus orduları ile birlikte Kafkaslarda ve Van‘da
çarpıĢan gönüllü Ermeni alaylarından hınçlarını, SarıkamıĢ yenilgisinin,
Azerbaycan‘dan çıkarılmalarının acılarını sulhsever insanlardan çıkartıyorlar.‖ Avusturyalı askeri ataĢe Joseph Pomianowski de, Enver PaĢanın, SarıkamıĢ felâketini, Ermeni ihtilâline bağladığını söyledi. [246]
1911–12 Türk-Ġtalyan savaĢı sırasında, American Board Kurumu ve
bazı Amerikan sulh örgütleri BaĢkanın arabulucu olmasını istediği zaman,
80
ġükrü Server AYA
Beyaz Saray bununla alay etti ve BaĢkan teklifi ret etti. Bir yazar, Ġstanbul ile
Washington‘un iliĢkileri için Ģöyle yazmıĢtı: ―Misyonerlerin Amerikan diplomasisini istismar ettiği veya Amerikan diplomasisinin, misyonerleri kullandığı
sanılmamalıdır.‖ [247]
Mart 1913‘te Halep‘teki Ġngiliz konsolosu, Ġstanbul‘daki elçi Lowther‘e,
Ermenilerin bazılarının Adana ve denize ufak bir çıkıĢı iĢgal edip orada
prenslik gibi bir idare kurmak niyetlerini bildirdi. Osmanlı Apostolik Hıristiyanlarını temsil eden bir ‗Milli Ermeni Asamble Komitesi‘ Ġstanbul‘daki Rus elçisine detaylı bir plan sundu. Ruslar fırsatı kaçırmadı ve kendilerini Ermenilerin
Ģampiyonu ilân ederek, altı vilayetin tek vilâyet olarak birleĢtirilmesini ve
baĢına bir Osmanlı Hıristiyan veya Avrupalı vali konulmasını, her millete
kültürel ve idarî otonomi verilmesini istedi. [248]
1908 anayasasına göre Enver‘in hükümeti, Ermenileri de tıpkı Türkler
gibi silâh altına alabilirdi. Fakat ilk silâhlı baĢkaldırı Zeytun‘da oldu. Doğu
hududunda Ermeniler toplu halde firar ederek Rus tarafına geçti. Enver kalanların sadakatinden emin olamadığından, onları cepheden alıp, Toros tünelleri için amele taburları kurdu. 1916 Nisan ayında Lort Bryce ve ‗Ermeni
Dostları‘ derneği, Londra‘da, adamları silâhlandırmak için para toplamaya
baĢladı. Ruslar, Ģüphesiz bu ilâve gönüllü gücünden yararlandılar. Nisan
sonunda Van Ģehri ele geçirildi; ilkönce Türk halkı katledildi ve sonra Ģehrin
kalanı Ermeniler tarafından, Ruslara teslim edildi. [249]
17 Mayıs 1915‘te Ermeniler Van‘ı alır ve bütün Müslüman bölümünü
yakarlar. 24 Nisan‘da, Osmanlı Ġç ĠĢleri Bakanı Ġstanbul‘daki Ermeni lider ve
elebaĢlarının tutuklanmasını emretti. Henüz bir tehcir emri yoktu. Aynı gün
Van ġehrinin Türk valisi Ģöyle bir telgraf yolladı:
<‗ġĠMDĠYE KADAR ÇEVREDEN 4000 KADAR ĠSYANCI ERMENĠ
VAN‘A GETĠRĠLDĠ. BUNLAR YOLLARDA SOYGUN YAPIYOR, KOMġU
KÖYLERE HÜCUM EDĠP YAKIYORLAR. BUNLAR ÖNLENEMĠYOR. BĠRÇOK KADIN VE ÇOCUK EVSĠZ.! BUNLARIN CĠVAR AġĠRET KÖYLERDE
ĠSKÂN EDĠLMESĠ MÜMKÜN DEĞĠLDĠR! BUNLARIN, BATIDAKĠ VĠLÂYETLERE SEVKĠNE BAġLANMASI UYGUN OLMAZ MI? >
Evet, saçma bir telgraf; daha hiç kimse Ermenilerin tehcirini düĢünmemiĢken, Van Valisi Müslüman kadın ve çocukların Batı‘ya yollanmasını
istiyordu. Bu iĢgal altı hafta sürdü. Osmanlı Ordusu Van Ģehrini tekrar ele
geçirdiğinde, Müslümanlar tamamen öldürülmüĢ, bütün Ermeni nüfus, Misyonerler dâhil, Ruslarla birlikte Kafkaslara kaçmıĢtı. ġehir tümü yakılmıĢ, bir
viraneydi. [250]
Rus hududunun öteki tarafında, Kafkaslarda, DaĢnaklar dâhil, Ermeni
milisleri, Ġttihatçılara karĢı hazırlık içindeydi. Rusya Ermenileri BaĢ patriği, St.
Petersburg‘ta Çara, Rus Ermenileri adına baĢvurdu ve bu arada Osmanlı
Ermenilerinin de Çara olan sarsılmaz güvenlerini iletti. Ermeni asıllı Osmanlı
askerleri, büyük gruplar halinde firar ederek Rus tarafına geçti. Osmanlı
Ordu Kurmay BaĢkanlığı, ġubat 1915‘te, Ermeni askerlerin silâhlarının alınmasını ve cepheden uzak tutulmalarını emretti. Birçokları amele taburlarında
çalıĢmaya mecbur edildi. Ermeni çeteleri dağlara çıktı, orduyu arkadan taciz
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
81
etti ve vurdu, telgraf hatları kesildi ve Osmanlı karakollarına hücum edildi.
Batıda Çanakkale‘de, Müttefik donanması, Çanakkale‘yi top ateĢine tutmuĢtu. Aralık 1914‘te Enver PaĢa kumandası altındaki büyük bir Osmanlı ordusunun büyük kısmı, SarıkamıĢ‘ta donmuĢ ve Osmanlının doğu cephesi tamamen açık kalmıĢtı. Ermeni gönüllüler, Ruslar, Ġngilizler ve Fransızlar tarafından silahlandırılıyorlardı. Güneyde SüveyĢ kanalına baĢarısız bir harekât
yapılmıĢtı ve çok geçmeden Ġngilizler Arapları silâhlandırarak onları da isyana sevk etti. Anadolu‘daki valiler çektikleri telgraflarla, binlerce Ermeni‘nin
Osmanlı hatlarının arkalarını vurmaya hazır olduklarını bildiriyorlardı. Osmanlı Genel Kurmay BaĢkanlığı, garnizonlara yolladığı emirlerle ‗çıkacak
mahalli isyanları Ģiddetle bastırılmasını fakat sivil halkı korkutabilecek hareketlerden sakınmalarını emretti‘. Nisan 1915‘te, Ermeni milisleri, Van Ģehrindeki kendi kısımların tahkim ederek buraya çekilmiĢler ve Enver PaĢanın
kayın biraderi olan Van Valisi Cevdet beye karĢı isyan etmiĢlerdi. Ermeni
güçleri Osmanlı ordularına karĢı Ģehri uzun süre savundular ve sonunda
Ruslara teslim ettiler. [251]
Ġngiltere için milli ekonomi çok önemliydi ve Ermenistan‘da her hangi
bir menfaatleri yoktu. Bu nedenle, Ermenistan‘ı ilgilendiren sorumlulukların
baĢka ülkelere devredilmesi, Britanya için bir siyasi prensip olmuĢtu. Eylül
1919‘da Fransızlar Ġskenderun‘a 12.000 kiĢilik bir kıta çıkartarak, Kafkaslardaki Ermenilere yardım etmeyi düĢünmüĢlerdi. [252]
Milletlerini idare eden mağrur Osmanlılar, halkları ayrı istiklâl için isyan
ettiği zaman ĢaĢırmıĢ ve korkmuĢlardı. Tehditlerin sonu karĢılıklı cinayet ve
gaddarlıklar oluyordu ve hükümet idarecileri bunları önlemeye fazla gayretli
değillerdi. Çekilmekte olan Türklerin kan dökücülüğü, nazik bir konudur. Bütün taraflar, hunharlık ve gaddarlıklarını sergilediler. ‗İleri Hıristiyan Askerleri‘
marĢlarını söyleyen Protestan misyonerlerin gelmesi ve bir zamanlar sakin
olan Ermenilerin arasına katılması, Osmanlıları telâĢlandırdı ve Bulgar, Yunan ve Sırpları istiklâllerine kavuĢturan oluĢumların, tekrarlanmakta olduğuna inandırdı. [253]
Tehcir-YerleĢtirme Yasasının uygulamaya konmasına rağmen, isyan
olayları devam etti. 23.7.1915‘te Boğazlıyan, 1 Ağustos‘ta Fındıcık-MaraĢ‘ta,
9 Ağustos‘ta Urfa‘nın GörmüĢ köyünde, 14 Eylül‘de Antakya Musa Dağda,
29 Eylül‘de Ġslâhiye‘de, 7 ġubat 1916‘da Akdağ Madeni‘nde, 9 Nisan
1916‘da Tosya ve diğer bir yerde, isyanlar çıktı.[254]
(Not: Temmuz 1915‘te Protestan ve Katolikler tehcir dışına alındı ve
Ağustos sonunda da tehcire son verildi. Bu tarihten sonra çıkan isyanlar,
bütün bu bölgelerde Ermenilerin yaşamakta olduklarını göstermektedir)
Bu isyanlar devam ederken Ermeni liderler, hala yabancıların çıkartma
yaparak müdahalesini umuyorlardı. 15.7.1915‘te Boğos Nubar PaĢa, Ġngiliz
DıĢ ĠĢleri Bakanlığında Sir Arthur Nicholson‘a yazdığı mektuba, Ermenilerin
Katoligosu 5‘ci Kevork‘un bir mesajını eklemiĢti. Bu mesajda, Ermenilerin
beklentisi, altı Türk vilâyeti ve Kilikya‘da, 1913 reformlarına uygun bir statüde, tarafsız ve otonom bir Ermenistan olarak belirtilmiĢti. Mersin‘den ticari bir
çıkıĢ limanı da istenmekteydi. Boğos Nubar, bunun Müttefiklere ve özellikle
82
ġükrü Server AYA
Britanya‘ya sağlayacağı faydaları ve Hindistan yolunda serbest bir tarafsız
terminal olacağını vurguluyordu. Ancak Nubar‘ın önemli bir ısrarı, bu yeni
Ermenistan‘ın yalnız Rusya‘nın değil, fakat üç batılı devletin teminatı altında
olmasıydı. Haliyle, Osmanlıların 1914 Ağustos ayında Erzurum DaĢnak
Kongresinde teklif edilen otonomiden bahis yoktu!
Van‘da isyancı iki Ermeni partisi Daşnaklar ve Ermeniciler Ģimdi birleĢmiĢti. Gerilla Ģefleri Aram, doktor lâkaplı Vahan Papazyan, Sarkis ve
Ġskhan, güçlü bir parti kurdular. Bu aĢamada, vilâyetteki bütün Ermeni halkı,
kör gibi DaĢnakları takip ediyordu. ġefler, Rus asıllı Ermeniydi ve Ġngiliz
Konsolos vekili Dickson‘a göre bunların hedefleri anarĢiye varan aĢırı sosyalizmdi; diğer Kafkas halk sınıfları için de, terörizm bu amaca varmak için bir
araçtı. Bu adamlar, Dickson‘un anlatımı ile kibirleri, kabalıkları, her Ģeye
karıĢmaları ve emir verme huyları ile Ermenileri, yeni rejimde, Müslümanların
gözünde daha muteber yapacak değillerdi. [255]
Avrupalıların yeni deniz yolları ve ülkeleri keĢfetmeleri, Akdeniz‘i geri
kalmıĢ bir suya çevirmiĢ ve Osmanlı ticaretini vurmuĢtu. Ucuz Amerikan gümüĢünün para piyasalarını doldurması ve altının pahalı olması birçok halk
kesimlerini etkiledi ve savunma masraflarını artırdı. Daha büyük profesyonel
ordu ve pahalı savaĢ araçları ihtiyacı, bir taraftan ekonomiyi daraltırken, ek
para kaynakları bulmayı zorunlu kıldı. Sonuçta, konan ağır vergiler, fakir köylülerin durumunu daha da zorlaĢtırdı, Osmanlı gücünün azalması, beraberinde tahammülsüzlüğü ve reaksiyonu getirdi ve bu da uyanan Ermeni milliyetçilik Ģuuru ile aynı zamana rastladı. Ermeni milliyetçi hareketinin evveliyatı,
önce Katolik sonra Protestan misyonerlerin çoğalmasıyla, Venedik‘te 18‘ci
yüzyılda, St. Lazarus adasında Mekhitarist manastır ve tarikatının tesisi, bunun arkasındaki Fransız Ġhtilâli, bunu takiben Raffi, Abovian, Nalbadian ve
‗baba Hayrik‘in‘ yazıtları, Ermeni toplumunu uyandırmıĢ, Avrupa üniversitelerine öğrenim için yollanan Ermeni öğrenciler, yeni fikirlerin yayılmasında etkin
olmuĢlardı. Ermeniler artık insanca ve adaletli muamele görmek istemekteydiler. 1872‘de bir grup Ermeni Van‘da toplanıp, kendilerini savunmak için birlikte
hareket kararı almıĢlardı. Osmanlı Ġmparatorluğu çatısı altında, kendi kendilerini idare edebilmek, en arzu edilir geliĢme olacaktı. [256]
1890‘da Kumkapı Ġstanbul gösterisi, ardından 1894 Sassun isyanı patlak vermiĢti. (Köylüler Kürtlere ödenen ek ‗hafir‘ haracını ödemedikleri için
Kürtlerle çarpıĢmıĢlar ve Osmanlı ordusu, Kürtlere yardıma gitmiĢti). 1895‘te
Ġstanbul Babı Ali gösterisi, 1895–96 Zeytun isyanı ve 1896 Osmanlı Bankası
baskını, olaylarının özlerinde, Avrupa‘nın dikkatini çekerek, Berlin AntlaĢmasının 61‘ci (müdahale hakkı) maddesini iĢletmek arzusu vardı. [257]
Rusların kıĢkırtmaları, Avrupa ve Amerikan misyonerlerinin çalıĢmaları
ve Balkan ülkelerinde baĢarı sağlayan yeni istiklâl akımları, Ermeni toplumundaki üç Hıristiyan mezhebi (Gregoryen, Katolik ve Protestan) içinde,
1870‘lerde kök salmaya baĢladı. Gizli Ermeni dernekleri yurtta ve dıĢta geliĢmeye baĢlayarak Hınçak ve DaĢnak gibi militan ve milliyetçi bir hüviyet
edindiler. Osmanlılara isyan etmek peĢi peĢine takip etti ve emre uymayan
Ermeni soydaĢlarla Türklere karĢı terör uygulanması olağan hale geldi. Er-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
83
meni milliyetçiler, 1878 Berlin anlaĢmasına uyulmasını, konu vilâyetler için
reform uygulanmasını ve Kürt – Çerkez çete hücumlarına karĢı korunma
talep ettiler. 1903 yılına gelindiğinde, terör ve Ģiddet olayları dairesel olarak
tırmanıyordu ve Ermeni isyancılar, sürgün Osmanlılarla, Sultanın devrilmesi
için ortak çalıĢıyorlardı. 21.Temmuz.1905‘te Cuma namazında Abdülhamit,
onu öldürmeyi amaçlayan bir saatli bomba suikastından, kıl payı kurtuldu.
[258]
Ermeni davasını yürütenler, Ġngilizlerin Ermenileri kendi kanatları altına aldıklarına, fakat Ģimdi terk etmekte olduklarına inandılar. Birçoğu, Ġngiliz
veya Rus veya birleĢik bir Avrupa ordusunun onları kurtaracağına inandı.
Sultan müstebit bir hükümdar gibi, karikatürlerde yerli ve yabancı Hıristiyanları öldürmeye ve kan dökmeye istekli bir çılgın olarak gösteriliyordu. Punch
dergisi, Sultanı Ermeni köylerinin yıkıntıları üzerinde palasını çekmiĢ ‗konuĢulamaz Türk‘ olarak gösteriyordu. Osmanlı Ġdarecileri, Toros dağlarının
arkasında çevrilmiĢ binlerce Hıristiyan‘ı ‗yok etme planını‘ yürütmekle suçlanıyorlardı... Daha önceleri Bulgaristan kıĢkırtmalarını çıkartanlar, meydanlara dönmüĢ ve hükümetten aynını Ermeniler için istemekteydiler. [259]
Osmanlı ordusuna, Ġngiliz Topçu uzman Subayı olarak gönderilmiĢ
olan YüzbaĢı C.B. Norman, 19.11.1895 tarihli ve Adana Ermenilerine hitap
eden bir beyannameden Ģu satırları okuduğunu söyledi: ‗Ermeniler, Ģimdi
savaĢ için kendinizi silâhlandırın! Kılıçlarımızı çekelim ve düĢmanlarımızı
öldürelim‘. Norman‘ın ifadesine göre, Ġngiliz gazeteciler Ermeniler tarafından
aptal yerine konuyordu. Ermeni anaların, Sasun‘da (Antakya) çocuklarını
kayalara atıp, kendilerinin de kirletilmektense, uçuruma atladıklarına dair
acıklı hikâye tamamen bir masaldı. Norman, yalnız Ermeni nüfus sayılarının
değil, fakat ölü sayısının da fevkalâde abartıldığını yazdı. [260]
Adana‘da olayların ikinci kez çıkması, Rumeli orduları hakkında çıkarılan hikâyelerin yayılmasına sebep oldu fakat Ġngiliz Elçisi Lowther, bu raporlarda gerçek bulmadığını söyledi. Bu rivayetler, yabancı ülkelerin müdahalesini ümit eden çaresiz kalmıĢ birkaç Hınçak teröristi tarafından çıkarılmıĢtı.
Teröristler, Rumeli‘den yeni gelen 15 askeri öldürmüĢ, sonra cesetlerini Ermeni mahallesinde dolaĢtırmıĢlardı. Lowther, ölen ve yaralananlar hakkında
kesin sayı veremedi fakat Adana‘da 2000 ceset gömülmüĢtü ve bunun 600‘ü
Müslümanlara aitti. Osmanlı hükümeti daha sonra resmi bir bildiri ile bütün
vilayet için 5.400 ölü beyan etti. Fakat Lowther, bunun aĢırı derecede küçük
tutulduğunu ve rakamın 15.000 ile 20,000 arasında olması gerektiğini, bunun
da 15,000‗in biçare Ermeniler olduğunu tahmin etti. Cemal PaĢa ise 17 000
Ermeni ile 1.850 Müslüman öldüğünü söyledi. Osmanlı Meclisinde Edirne
mebusu olan Hagop Babikian parlamentoya sunduğu ve ölümünde tartıĢılan
raporunda sayıyı, 21.001 olarak vermiĢti. Osmanlı hükümeti yardım için
30.000 TL verdi, fakat sonra Osmanlı Meclisi, yanmıĢ Ermeni ve Müslüman
mahallerinin her biri için, ilâve 100.000‘er Lirayı onayladı. [261]
1914 Aralık ayında, Van vilâyeti jandarma kumandanı Kazım bey, Ġstanbul hükümetine verdiği raporda yakalanan iki casusun ifadesine göre,
Ermeni asilerin Van‘da isyan hazırlığı yaptıklarını bildirdi. Karacikan ve
84
ġükrü Server AYA
Geves kasabalarında çıkan olaylarda, telgraf hatları kesilmiĢ, kaymakam ve
efradına ateĢ edilmiĢti. [262]
Nisan‘da, DaĢnaklar, Kafkaslardaki üyelerinin yardımıyla, Van Ģehrinde bir isyan tertip etmiĢler ve Van Ermeni toplumuna, Çar‘a sadakat gösterip
Müslümanları atmakta yardım ederlerse, Rus ordusunun yardıma geleceğini
vaat etmiĢlerdi. Kafkaslardaki Rus Ordusu ve Kazak birlikleri, Anadolu‘dan
gelen Ermeni ilticacılar ve Kafkasyalı Ermenilerin oluĢturduğu büyük bir gönüllü ordusuyla, Van Ģehrine hücuma zaten baĢlamıĢlardı. [263]
Selanik‘teki Fransız Konsolosundan gelen telgraf Ģöyle diyordu: ―Ġstanbul‘dan yeni gelen yolculardan, Ermenilerin Van‘da isyan çıkardıklarını,
devlet memurlarıyla Müslümanları katlettiklerini öğrendim.‖ [264]
Genelde, katliamlar Cuma günleri Müslümanlar camide toplanmıĢken
yapılır veya buna benzer bir katliam olacağı haberi alınır ve bu kez Ermenilerin kendileri tuzağa düĢerdi. Ancak en az bir yerde Ermeniler kesinlikle hücum eden taraftı. Bu dağlar arasındaki Zeytun kalesinde oldu ve burada
içlerinde Hınçak liderler olan Ermeniler hücuma geçen taraf oldu. [265]
Ġngilizler, Ermeni gönüllü güçlerini kendi yararlarına kullanmak istiyor
ve her zaman olduğu gibi, aslında tutmak niyetinde olmadıkları vaatleri yapıyorlardı. Ermeniler, kendilerini Anadolu Türkleri ile Kafkas Tatarları arasında
bir ayırıcı engel olarak kullandırılmaya razıydılar. Fakat emperyalist FransızĠngiliz hedeflerine karĢı savaĢ için verilen silâhları, ancak kendi çeteleri yararına ve Müslümanlara karĢı kullandılar. Ermeniler, övünçle General Antranik
Ozanian ve birliklerinin Ruslar ihtilâl nedeni ile cepheden çekildikleri zaman,
Kafkas Cephesinin beĢ ay için yalnız Ermeniler tarafından tutulduğunu ve bu
suretle Mezopotamya‘daki Ġngiliz ordusuna önemli destek sağladıklarını söylerler. Ermeniler, Müslümanları katleden Mar Shimoun kumandasındaki,
Nesturi Hıristiyan güçleriyle de iĢbirliği yaptılar. [266]
Bu arada Rus orduları 14 Mayıs‘ta Van‘a girdi ve Ermeni halk tarafından çılgınca karĢılandı. Rus iĢgali nedeniyle Türkler Van‘dan 17 Mayıs‘ta
tamamen çekildiler. Bu çekilmeden dört gün sonra Ermeniler Ģehrin Türklerin
oturduğu kesimini tamamen yaktılar. Bu olaylardan sonra, Van‘da Rus koruması altında Ermeni Devleti ilân edildi ve isyancı liderlerden Aram
Manukyan vali oldu. Ayrıca gölün Güney yakasındaki Türk köylerini tamamen boĢalttırmak için bir Ermeni lejyon birliği tertip edildi ve Rus ordusunun
Bitlis‘e yapacağı hücuma hazır hale gelindi. 21 Mayıs‘ta Çar Nikolas, Van
Ġhtilâl Komitesine bir telgraf göndererek yaptıkları hizmet için teĢekkür etti.
Amerika‘da basılan Ermeni gazetesi, Gochnak 24.5.1915 tarihli nüshada
Van‘da yalnız 1.600 Türkün kaldığını, geri kalanların ise öldürüldüğünü veya
sürüldüğünü yazıyordu. [267]
Van‘daki Amerikan Misyonu 1872‘de çalıĢmaya baĢladı. Yerli Ortodoks ruhbanların karĢı gelmeleri sertti çünkü Van, uzun yıllar için Papalık
sayılan Katoligos‘luğun merkeziydi. Amerikalıların ilk tapınaklarını yapabilmeleri için beĢ sene geçti. Protestan ve Ortodoks Ermeniler arasındaki ‗kim
daha iyidir‘ rekabeti nedeniyle, Van kısa zamanda fanatik milliyetçiliği besleyen merkez oldu. Bunun sonucu olarak birçok isyan ve nihayet 1915‘te Van
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
85
ihtilâli oldu ve on binlerce Müslüman hayatını kaybetti. Dr. Reynolds ve eĢi
gibi, çevreye iyilik taĢımak gibi büyük idealleri olan misyonerlere rağmen,
eğitim ve aydınlanma için yapılan teklif, maalesef karĢılıklı milliyetçi barbarlığa dönüĢtü. [268]
Bu konuda çok geniĢ araĢtırmalar yapan Amerikalı Profesör Justin
McCarthy, Ermeni vahĢetleri hakkında çok açık ve korkunç bir tablo verir.
Ona göre, Ermenilerin Müslümanları katletmesi ve Müslüman köylerin yok
edilmesi iki zaman kesiti içinde vuku buldu; biri dünya harbinin baĢlangıcında, diğeri ise nihayetinde. Bu süreç içinde Rusların Anadolu‘yu iĢgali sırasında, en büyük Müslüman kıyımı Van ve Bitlis vilâyetlerinde vuku bulmuĢtur. SavaĢ sonrası bir Ġngiliz kaynağı, Ermenilerin Van – Bitlis yöresinde 300
– 400.000 Kürt katlettiklerini yazdı. [269]
Emre uymayanlar doğrandı. VahĢiyane kasaplığın baĢladığı günden
on gün sonra Osmanlı orduları, hayalet Ģehir haline dönüĢen Erzincan‘a
girdi. Ermeniler gitmiĢ, Müslümanların hepsi ölmüĢtü. Osmanlı ordusu, cesetlerle dolu caddeleri geçemedi. Türk kumandanı Vehip PaĢa Ģöyle yazmıĢtı; ‗üç gün içinde, yalnız Ermeniler tarafından katledilmiĢ Müslüman cesetlerini topladık, yan yana dizdik. Bunların arasında meme emen bebeler, 90‘lık
dedeler ve parçalara ayrılmıĢ kadın cesetleri vardı. Vehip PaĢa 1000 den
fazla evin tahrip edildiğini tahmin etti. Erzincan‘ın su kuyuları Müslüman cesediyle doluydu. Kopuk kollar, el, bacak, vücut ve kafalar her tarafa ev ve
bahçelere dağılmıĢtı. Bir rapora göre, 312 gömülmemiĢ ceset, 606 hendek
ve kuyulara atılmıĢ ceset ve bundan fazla baĢka ölüler vardı. ġehirden yol
yapımı için çıkarılan 650 Müslüman‘ın akıbeti bilinmiyordu.‘ [270]
Erzincan‘ın kuzeyinde olan kasabaların durumu doğudakilerden farksızdı. Bu kasabalar, Rus iĢgali sırasında Ermeni çetelerinden çok çekmiĢti
fakat Ermeniler çekilirken zalimlikleri daha da fena oldu. Bölgede olan Avusturyalı gazeteci Dr. Stephan Eshanie, raporunda, Trabzon‘la Erzincan ve
Erzincan ile Erzurum arası bütün köylerin yıkıldığını yazdı ‗VahĢice öldürülen
ve doğranan Türklerin cesetleri her yerde. ġimdi Erzurum‘dayım ve gördüklerim korkunç. Nerede ise bütün Ģehir tahrip edilmiĢ. ÇürümüĢ ceset kokusundan nefes alınamıyor. SavaĢın son aylarında Ermeniler tarafından yakılan-yıkılan Türk köylerinin listesi, katle uğrayanlarınki kadar uzun olabilir.
Ermeniler geri çekildikten sonra, kalan Doğu Anadolu mezarlığa benziyordu.
Amerikalı YüzbaĢı Emory Niles ve Mr. Arthur Sunderland‘ın, Ermeniler hakkındaki raporu, suçlayıcı kesin bir belgedir. Raporu imzalayanlar Ģöyle diyorlardı: ―Bitlis‘ten baĢlayan ve Van‘dan geçerek Beyazıt‘a kadar olan bütün
bölgede en büyük hasarlar Ruslar çekildikten sonra oldu. ġehirler Ruslar
çekilince Ermenilerin kontrolüne geçti ve Türk orduları ilerleyince, Ermeniler
Müslümanlara ait ne varsa her Ģeyi tahrip ettiler.‖ Rapor Ģöyle devam ediyordu: ―Bu yapılanlar dıĢında, Ermeniler ırza geçme, cinayet, kundakçılık ve
Müslüman ahaliye izahı mümkün olan veya olmayan her türlü korkunç gaddarlıkları yapmakla suçluydular ve bunların delilleri maddeten ortadaydı. Van
ve Bitlis Ģehirlerinde tek ayakta kalan mahalleler, Ermenilere ait olanlardır.
Müslümanlarınkiler tamamen tahrip edilmiĢtir. Ermeni köyleri elan ayaktadır
fakat Türk köyleri tamamen yıkıktır. Kanaatimizce Ermenilerin, Türkleri yap-
86
ġükrü Server AYA
makla suçlandırdıkları cinayetlerin benzerlerini yapmıĢ oldukları gerçeği,
tartıĢılamaz.‖ [271]
Esas amaç, Müslümanları çoğunluk oluĢturdukları bölgelerden yok
edilmeleri ve Ermenilerin Müslüman topraklarında devlet kurmalarını çabuklaĢtırmaktı. Firuz Kazemzadeh‘in bulgusuna göre Türk Ermenistan‘ı diye
anılan bölgelerde, Müslüman katli ve yağması inanılamayacak boyutlardaydı. Bir Ermeni Sovyet yazar olan Borian, Ermeni siyasetçilerin devlet otoritesi
kurmalarındaki esas amacın, kendi devletlerinin idaresinin değil, fakat Müslüman ahaliyi yok ederek mallarının yağmalanması olduğunu yazdı. Ermenistan‘da ‗cinayet siyasetine‘ itiraz sesleri çıkınca Erivan hükümetindeki liderlerin çoğu Ģöyle cevap verdi: ‗Türkler her zaman Ermeni mallarını yağmaladılar, Ermeniler bir defa Türklerin mallarını yağmalarsa bunda neden tuhaflık
olsun? Borian, Ermeni DaĢnakların ‗Türkleri geçtiğini‘ yazdı. Borian‘ın dedikleri Amerikan Generali Harbord tarafından da desteklenmiĢtir. General Ģöyle
yazmıĢtı: ―Türkler birçok gaddarlık yaptı, fakat Ermenilerin Ruslarla birlikte
gelip sonra çekildikleri yerlerde, yaptıkları intikam barbarlığı, insanlık dıĢı
vahĢet olarak, Ģüphesiz, Türkleri geçmiĢtir‖. [272]
26.5.1918‘de Gürcistan bağımsızlığını ilân etti. Ġki gün sonra Azerbaycan ve Ermenistan aynını yaptılar. Daha önceleri, Bakû Ģehrinde Ermenilerle
Müslümanlar arasındaki anlaĢmazlıklar nedeniyle, Ģehir ve çevresine hükümet etmek gücü, tamamen solcu MenĢevik ve BolĢeviklerden oluĢan Halk
Komiserleri Konseyinin eline geçmiĢti. Bir Ermeni olan Stephan Shaumian‘ın
baĢkanı olduğu Konsey, idarede bulunduğu kısa sürede Sovyetlere büyük
miktarlarda petrol teslim etmiĢti ve emirlerini Moskova‘dan alıyordu. Haziran
baĢlarında Bakû Sovyet‘i, çoğunluğu Ermenilerden oluĢan bir ‗kızıl orduyu‘
Gümrü yönüne sevk ederek, Türklerin, Azerileri ‗ihtilâlci güçlerin çevirmesinden‘ kurtarmak için yolladıkları ordunun önünü kesti. Genellikle Ermenilerden
oluĢan Bakû Ordusu, Türk kumandanı Nuri paĢanın ordularını oyalamıĢ fakat yolu üstündeki Müslüman ahaliyi terör ile ezmiĢti. Temmuz sonunda, Nuri
paĢa orduları Bakû‘nün güneyinde Hazar denizine vardı ve Bakû‘yü muhasara altına almaya baĢladı. Azeri-Türk ordusu tehdidi ile karĢılaĢan Bakû Sovyet‘inin BolĢevik olmayan çoğunluğu, Ġngilizlerden yardım istemeye karar
verdi. En yakın kuvvet birkaç günlük yürüme mesafesinde olan, 1.000 kiĢi
mevcutlu General Dunsterville‘in ordusuydu. Shaumian ve diğer BolĢevik
Komiserler, emperyalist Ġngilizlerle bir iliĢkilerinin olmaması için 31 Temmuz‘da Bakû‘den ayrıldılar. Ancak yolda, Bakû‘de oluĢan yeni hükümet güçleri tarafından esir alınarak Bakû‘ye geri getirildiler ve hapsedildiler. Milliyetçi
Ermeniler ve Sosyalist Ġhtilâlcilerin oluĢturduğu bu yeni rejim, derhal
Dunsterville ordusunu Bakû‘yü kurtarmaya davet etti. Ġlk Ġngiliz askerleri 4
Ağustos‘ta Bakû‘ye vardı, fakat bu ordu gelmeden önce, yalnız Bakû‘de
8.000 ilâ 12.000 kadar Müslüman öldürüldü. Ġngiliz Askeri Ġstihbarat BaĢkanlığı bile, DıĢ ĠĢleri Bakanlığına 16 Eylül‘de gönderdiği mesajla, Ermenilerin,
Azerileri öldürdüklerinin tamamen inkâr etmelerinin, kabul edilip edilemeyeceğini sordu. 9 Temmuz günü, DıĢ ĠĢleri Bakanlığından M. Lindley, bölgede
bulunan Ġngiliz temsilci Leslie Urquhart‘tan gelen Ģu bilgiyi iletiyordu:
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
87
‗Ermeniler BolĢeviklerle birleĢti ve düĢman Türk ordusuyla savaĢacağına, Azerilere karĢı olan kan davalarını yeniden baĢlattılar. Baku‘de 8.000
Tatar-Azeri öldürüldü, Gümrü bölgesinde, 18.000 silâhsız Müslüman insafsızca, Ermeni isyancılarla BolĢevikler tarafından öldürüldü. Ermenilerin bu
gereksiz hunharlıklarına ait baĢka deliller Sir C. Marling‘in 76 sayı, 30.4.1918
tarihli bildirisinde ve Wardrop‘un 452 sayı 29.4.1918 raporunda vardır‘. [273]
BolĢevik (Rus Komünist) ihtilâlinden sonra, Ermeniler Ruslar tarafından boĢaltılan Türk topraklarını iĢgale baĢladı. Bu durum, Rus ordusundaki
Ermenilerin, hiç umulmadık yeni katliam ve vahĢet yapmalarına yol açtı.
[274]
Sykes yazdığı kitapta, MuĢ ovasındaki Ermenilerin, aldıkları eğitim veya töresel istibdadın kötü etkisiyle, idaresi çok zor insanlar olduklarını belirtmiĢ ve Ģunları eklemiĢti: ‗Bunlar o kadar para canlısı insanlardır ki en ufak
vergileri dahi ödemezler, bir birilerine hile yaparlar ve sıklıkla ihtilâlcilere
katılıp, köy komĢuları ile olan hesaplarını temizlerler. Ġhtilâlcilerin taktiklerine
gelince, daha düĢmanca olanı düĢünülemez. Suçsuz insanları cezalandırmak için Müslümanların öldürülmesi, gündüz vergisini ödemiĢ kimseden
gece olunca yeniden para istenmesi ve haraç kutularına para ödemeyenlerin
öldürülmesi, Müslümanların, Katoliklerin ve Gregoryenlerin korku ile dile
getirdikleri olaylardır.‖ [275]
Birçok bina, Rusların terk ettiği cephaneliklerdeki dinamitlerle yıkılmıĢ
ve içleri Müslüman cesetleriyle doldurulmuĢtu. Harabelere giren Osmanlı
askerleri, yalınız çocuk olarak 700 ceset saymıĢlardı. Rus orduları çekilince,
Erzurum‘da Ermeniler cinayetlerine baĢladılar. Önce hırsızlık, rehin alma,
arkasından ırza geçme ve öldürme! Türk‘e Sokak ortasında hücum ediliyordu; evler de daha güvenli değildi zira Ermeni çeteleri her evi basıyordu. Erzurum‘da en son katliam 10 ġubat 1918 günü yapıldı. Büyük sayıda Müslüman, yol iĢinde çalıĢtırılmak için, Kars kapısından dıĢarı çıkarılıp soyulmuĢ
ve öldürülmüĢtü. Evlerde, binlerce ölü vardı. [276]
20.3.1918‘de, Mısır KeĢif Ordusu komutanı General F. Clayton, Filistin
- Bethlehem manastırının Ermeni papazı tarafından ona ulaĢtırılan ve katliamlarla ilgili propaganda malzemesini DıĢ ĠĢler Bakanlığına ilettiği zaman,
Bakanlık memuru William Young Ģöyle cevap vermiĢti: ―ġüphesiz, daha fazla
Ermeni propagandasına ihtiyacımız yok‖. Fakat S. Gassele, Arnold
Toynbee‘ye ―Bu günlerde çıkan yazılarda Ermeni gaddarlıkları hakkındaki
fikriniz nedir‖ diye sorduğunda Toynbee Ģu cevabı vermiĢti: ―Bu günlerin Ermeniler için uygun zaman olduğunu sanmıyorum, zira karĢı savaĢ sırasında
Ermeniler mukabil katliam yapmaktadır‖. 3.3.1918‘de Brest-Lıtovsk sulhunun
imzalanmasıyla Ruslar, doğu Anadolu eyaletlerinin hemen boĢaltılmasına ve
gerçek sahipleri olan Türklere iadesine karar verildiği zaman, Kafkaslarda
durum karıĢtı. Silâhlı Ermeni çetecileri ile Müslümanlar arasında birçok bölgede çarpıĢmalar vardı. 1918 Mayıs‘a gelindiğinde, doğu Kafkaslarda 250
Müslüman köyü Ermeniler tarafından tamamen yakılmıĢtı. Ermeni davası ve
yeni devlet kurulmasıyla yükümlü olan Ġngilizler bile, bu katliamlar devam
ederse, Ermenilere karĢı sempatilerini kaybedeceklerini söylemiĢlerdi. [277]
88
ġükrü Server AYA
Kafkas Rus Ordusu Komutanı General Odishelidge, Türk Kafkas Ordu
kumandanı Vehip Mehmet paĢaya yolladığı 8.2.1918 tarihli mektuptan:
<17.2.1918 tarihli telgrafınızı aldım Ordu komutanı tarafından bilgilendirildim. Vuku bulan olaylardan dolayı fevkalade üzgünüm. Kafkas Rus Ordusu ve kendi adıma, sebepsiz katledilen masum Müslüman halkından dolayı teessürlerimi ve saygılarımı bildiririm.>
―ġubat 26‘da (1919–Paris) Sulh Konseyinde Ermeni delegasyonu görününce, muzaffer devletler, Ermeni meselesinin hal için beklediğini hatırladılar. Boğos Nubar PaĢa, kültürlü, zengin ve düzgün bir kiĢiydi, babası uzun
yıllar Mısır‘ın baĢbakanıydı. Yanındaki A. Aharonian, sert ve alaycı Kafkasyalı bir Ģairdi. Boğos yurt dıĢındaki diaspora adına konuĢuyordu; Aharonian
ise, Ġran – Rusya – Türkiye‘nin birleĢtiği yurdu ve dağları için konuĢuyordu.
Yüzyıllarca burada yaĢamıĢlar, Hıristiyanlığı ilk kabullenmiĢler ve yapılan
vaatlere güvenerek bazısı Rus ordularında diğerleri ise Müttefik ordularında
veya yanında savaĢmıĢlardı. Diğer delegasyonların yaptıkları gibi, Kafkaslardan baĢlayarak, Akdeniz sahillerine uzanan çok geniĢ bir toprak parçasını
istiyorlardı. Ümitlerini Amerikalılara bağlamıĢlardı. Heyetteki bir Amerikalı
uzman Ģöyle diyordu: ‗Bir gün geçmesini dahi beklemeden, sakallı ve siyah
elbiseli, matemli Ermeniler, delegasyonu çevirip onlara veya daha seyrek
olarak BaĢkan Wilson‘a yurtlarındaki zor koĢulları anlatıyorlardı‘.‖ [SONY
p.166]
(Not: - Bu çalışmanın 16‘cı bölümünde ayrıntıları verilen ve ABD
Kongre-Senato‘sunun, 22.4.1922 günü yaptığı 67‘ci oturumunda onaylanan
192 sayılı raporda, Türklerin mezalim ve gaddarlığı hakkında tek bir satır
yoktur. Ayrıca Türklerin Misyoner ve Yakın Doğu Yardım Kurumu personeline her durumda yardımcı olduğu, Kemalist bölgeler dâhil, belli başlı şehirlerde 124 yetimhane bulunduğu, buralarda 64.000 kişinin barındığı, ilaveten
50.000 civarında muhtacın da buralardan beslendiği, ayrıca Suriye‘de 200–
300.000 kişinin yaşadığı, bunun dışında Ermenistan‘da 1 milyon kişiden
500.000‘inin yardıma muhtaç olduğu yazılıdır. Bu resmî hesaba göre,
1.414.000 kişi yaşamaktadır ve ciddî bir kayıp yoktur! Matematiksel olarak
1,5 milyon ölüden söz etmek, bu durumda yalanın en sunturlusudur.)
Garekin Pastırmacıyan, 1918 de Boston‘da basılan ve internetten görebileceğiniz, baskısını alabileceğiniz Why Armenia Should be Free kitabının
24-27-37‘ci sayfalarında, Türkleri hangi savaĢlarda kaç binlerle öldürdüklerini ve kahramanlıklarını ince ayrıntılarla ve övünçle anlatmıĢtır. Kitaptaki
fotoğraflar da, bu kahramanlıklarını (?) teyit etmektedir.
(Not: Bazı ünlü tarihçiler ve yazarlar, WEB sayfalarında herkese açık
bu kitabı bulmamışlar ve okumamışlarsa, doğrusu, kişi bilgi derinliği yönünden mazur görülemezler! Anılan kitabı okumuş ve resimleri görmüş iseler,
Ermenilerin masumiyetine, ―mazlum – soykırım‖ nakaratına ve şarlatanlığına
ancak gülünebilir!)
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
89
10. BÖLÜM
SAVAġ MEYDANLARINDA
(SarıkamıĢ – Gelibolu – SüveyĢ)
‗Hükümetler, alıĢkanlık olarak neyi baĢarabileceklerini tahmin ederken
fazla iyimser olurlar fakat bunun kaç çalıĢma gününü alacağı hususu, eldeki
meselenin yanıltıcı noktasıdır.‗ [278]
Haziran ve Eylül‘de Alman Genel Kurmay BaĢkanı General
Lundendorf, Kafkas ve Mezopotamya‘da genelde Türk ordularına güvenerek
(sanki Türkler kendi yararlarından çok Alman yararları için çarpıĢmak istiyorlardı) harekâtlar plânlamıĢtı. Stratejik gerçekleri anlamaktaki idrakini tamamen kaybetmiĢti. Türkler, artık Almanların taĢeronu olmak istemiyordu.
Hindenburg, Enver PaĢa‘dan, Osmanlı 3‘çü ordusunu, Brest – Litovsk anlaĢması hudutlarının içine çekmesini ve Ġran ile Mezopotamya‘da Ġngilizlere
karĢı cephe oluĢturmasını istedi. Enver ret etti; yalnız kuzey Kafkaslardaki
Müslüman halkını korumayı değil, fakat Bakû petrollerini de ele geçirmek
istiyordu. Almanlar da bunu istiyorlardı, fakat yalnız kendilerine! Kafkaslar
Ordu Grup Kumandanı Halil PaĢa, Haziranda, gerekirse Almanlarla savaĢmakta tereddüt etmeyeceğini söyledi. [279]
Osmanlı doğu cephesi merkezi Erzurum, hududa 100 Km mesafedeydi.
Ġstanbul‘a giden demiryolu baĢlangıç istasyonu ise, 1000 km mesafedeydi.
Alman kurmay subayı Guse, harekâtın dikkatli hazırlıktan sonra kısa hamlelerle yapılmasına taraftardı. Enver ise, büyük bir çevirme hareketi ile hemen darbe vurulmasını istiyordu. Ona göre, yol ne kadar açıkta olursa, kardan temizlenmesi o kadar daha kolaydı. Hedefi, SarıkamıĢ‘taki Rusları Noel gününde
çevirmekti. Ardahan‘daki sol kanadını 100 km ileri kaydırdı. Güneyden gelen
askerlerin kıĢlık giysileri yoktu, çizme-çarık-ayakkabı ve battaniye olarak ciddi
noksanları vardı. Derin karlarda yürümek zorunda kalan askerlere, kaput-palto
ve diğer sırt ağırlıklarını bırakmaları istenmiĢti. Bu harekât sırasındaki en düĢük ısı –31*C idi. Çadır, sıcak yemek yoktu. Askerin azık torbasındaki kuru
ekmekler 25 Aralık‘ta tükendi, zira onlara Rusları yenince kumanyalarını yiyecekleri söylenmiĢti. Ruslar SarıkamıĢ‘ta dayandı ve Yeni Yılın ilk haftasında
karĢı hücuma geçtiler. 3‘çü Ordu dağılmıĢtı, kayıp 75.000 askerdi, bazı tahminler 90.000 sayısını verir. Ordunun büyük bölümü savaĢta değil fakat arazi
Ģartlarına, iklime, lojistik destek yokluğuna, hastalıklara yenilmiĢ, bakımsızlıktan ölmüĢtü. SavaĢta mukaddes ‗Cihat‘ ilânı, hiç olmazsa bu yörelerde büyük
felâketi önleyememiĢ ve Pan-Türklük hayalleri de sönmüĢtü. Rusların kısıtlı
ilkbahar hedeflerinde Kars‘tan güneye sarkmak ve Van Gölünün batısından
Ġran cephesini sağlama almak vardı. Doğu Anadolu‘daki altı vilâyette, Hıristiyan olan Ermeni ahali vardı fakat hiç birinde çoğunluk oluĢturmuyorlardı. Rus-
90
ġükrü Server AYA
ların Kafkaslardaki Türk ahaliyi önlerine katıp Anadolu‘ya sürmeleri ile nüfus
oranları daha da bozulmuĢtu. 1894-96‘da Ermeni ihtilâlci hareketleri Ģiddet
içeriyordu ve bunlar hem çok kanlıydı hem de uzayıp gidiyordu. Dahası, Rus
himayesi altındaydı. 1914‘te Rus DıĢ ĠĢleri bakanı Sazonov ve Kafkas valisi,
ihtilâl planları yapıyorlardı. Hududun Rus tarafında yaĢayan en az 150.000
Ermeni Çarlık ordusunda hizmet veriyordu. Enver paĢa, SarıkamıĢ hezimetine
esas sebep olanların, Osmanlı ordusundan kaçan ve gönüllü birlikleri kuran
Ermenilerin olduğuna inanıyordu. 3‘çü Osmanlı Ordusu Rus niyetlerinden
haberdardı ve Eylül gibi erken zamanda problem çıkmasını bekliyordu. Harbin
ilk kıĢında askerleri Ermenileri öldürmeye ve köylerini yağmalamaya baĢladı.
16 Nisan 1915‘te Ruslar Van Gölüne yaklaĢtı, bölgenin Osmanlı valisi beĢ
Ermeni liderin idamını emretti. Van Ermenileri, sözde kendilerini savunmak için
isyan ettiler. On günde Ermeni toplumundan 600 kadar ünlü kiĢi, Anadolu‘ya
sürüldü. [280]
(Not: Yazar, olayı kendi Türk düşmanlığı ön yargısı ile olayları saptırmakta, mantık hatalarına veya yalanlarına düşmektedir. Yazılanların büyük
bölümü doğrudur. Enver Paşa ve yardımcısı Alman Generali Bronsart Von
Schellendorf cephede askerle birlikteydi ve son dakikada mucize olarak Ruslara esir düşmekten kurtuldular. Van isyanına ait önceki bölümde verilen
bilgiler bu yazarın bağnazlığını kanıtlamaktadır)
6 Aralık.1914‘te Enver Ġstanbul‘dan ayrıldı ve ayın 21‘inde 3‘cü Ordu
Kumandanlığını kendi üzerine aldı. SavaĢı Kafkas ovasında bizzat yönetti.
Ruslar korkmuĢ ve Ġngiltere‘den her hangi bir Ģekilde yardım istemiĢlerdi.
Tamamen ehliyetsiz bir düĢmanla karĢı karĢıya olduklarını bilmiyorlardı.
Yerde kalın kar olduğundan, Enver topçu birliklerini arkada bıraktı. Orduları 30*C soğukta açık arazide kamp yapmak zorunda kaldı. Yiyecekleri tükendi.
Bir tifüs salgını patlak verdi. Kar yolları kapadığından, yönlerini ĢaĢırdılar dağ
geçitlerinde kayboldular. Enver‘in amacı, karayolunu kesen ve Rus‘ların
üssü olan SarıkamıĢ‘ı koordineli bir sürpriz hücumla ele geçirmekti. Fakat
birlikleri, bir birileriyle olan temaslarını kaybetti, SarıkamıĢ‘a değiĢik zamanlarda ardı ardına vardılar ve hücumları param parça doğrandı. Bir zamanlar
bir ‗Ordu‘ olan kıtalardan arta kalanlar Ocak 1915‘te Türkiye‘ye döndü. Harekâta katılan, yaklaĢık 100.000 erden tahminen % 86‘sı, çoğunlukla soğuk,
açlık, hastalıktan ölmüĢtü. Osmanlı Genel Kurmayında görevli bir Alman
subayı, 3‘çü Orduya olanlar için, askerlik tarihinde, sürat, boyut ve kapsam
olarak buna eĢit bir felâketin yaĢanmadığını söyledi. [281]
Kıtalar, çok sert geçecek zorlu bir kıĢ iklimine göre yerleĢmiĢlerdi. Ġzzet paĢanın ordusunun, uzun ve kötü plânlanmıĢ haberleĢme hatları vardı;
yalnız top ve silâh olarak değil fakat yiyecek bakımından da yetersizdi. Bu
arazide her hangi bir ordunun yaĢamasına imkân kalmamıĢtı, zira harekâtın
daha öncesinde bu bölgedeki Ermeniler toptan sürülmüĢ veya öldürülmüĢ ve
tamamen çorak bir arazi kalmıĢtı. Ne hizmet verecek sanatkâr ne de yiyecek
ekecek köylü kalmıĢtı.
(Not: Yazar bu bölgede çoğunluk olan Türklerin de neden mevcut olmadığını
sormuyor, yalnız Ermenileri var sayıyor! Savaş bölgelerinde yaşayanların
Türk, Kürt kim varsa Tehcir kararı çıkmadan sürüldükleri, bu alıntıdan bellidir!)
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
91
Bir tümenin yiyecek kumanyası adam baĢı üçte bire indirilmiĢti ve koĢum hayvanları için de yiyecek tükenmiĢ gibiydi. Orduların birçoğunda, giysi
olarak yazlık üniformalar, ayakta çizme yerine sarılı paçavralar vardı. Tipilerden sonra, kıtalar mağaralarda açlık ve soğuktan ölü bulundu. Ġzzet paĢanın
ardından, onun yerine, kıĢın tamamen parçalanmıĢ olan bu ordunun komutanlığına, Mustafa Kemal getirildi. Olaylar öyle geliĢti ki, ilkbaharda savaĢmak zorunda kalmadılar. Mart 1917‘de dünya çapında bir siyasi olay, Rus
Ġhtilâli patlak vermiĢti. Kafkas cephesi, durağan kaldı, Rus orduları yavaĢça
parçalandı ve Tiflis‘e doğru geri çekildi. BaĢıbozuk ‗asker komiteleri‘, bu defa
subaylara emir veriyor ve onların rütbe ve iĢaretlerini kaldırıyordu. [282]
Enver, Jön Türklerin önde gelen lideriydi. Kısa boylu, zayıf, bıyıkları
Alman Kayserinkiler gibi yukarıya kıvrıktı. Enver Türk – Rus hududunu
Bardız geçidinden geçtiği vakit, Rus Ermenileri SarıkamıĢ‘ta Türk ordusuna
karĢı direndi. Bu, Rus birliklerine toparlanmak ve Türkleri püskürtmek için
zaman sağladı. Bu yenilgiden sonra Ġttihatçılar, Ermenilerin vatan haini olduklarına, polisin onları tutuklama ile kalmayıp, Ordunun onları vurması gerektiğine kanaat getirdi. [283]
Karlar altında yapılan SarıkamıĢ savaĢı, Osmanlılar için bir felâkete
dönüĢtü. 3‘çü Ordu yalnız birkaç günde, 90.000 olan mevcudunun 80.000‘ini
kaybetti. Ruslar karĢı hücumla Erzurum‘a doğru ilerlemeye baĢladığı zaman,
son dakikada esir düĢmekten kurtuldu ve Ocak 1915‘ ilk yarısında Ġstanbul‘a
döndü. Yenilgisini gizlemek için, cepheden gelen haberlere sansür koydu ve
yenilgisine sebep olarak Alman desteğinin yokluğunu gösterdi. Ġttihatçıların
baĢındaki üç kiĢiden biri olan Cemal PaĢa, 1914 Kasımında, 4‘çü Ordu Kumandanlığına tayinine itiraz etti. Cemal paĢa SüveyĢ kanalı üzerine yapacağı bir harekâtla, zafer kazanıp, bu sayede Ġstanbul‘a dönerek Enver‘i gölgede
bırakmayı ve tekrar baĢa geçmeyi düĢünmüĢtü. Cemal paĢa, 12.000 kiĢilik
bir ordunun baĢında 2 ġubat 1915 gecesi hücum etti, fakat ayıplanacak bir
mağlubiyetle geri döndü. [284]
21 Ekim 1914‘te Enver PaĢa, ‗Ordular BaĢkumandan Vekili‘ görevini
üstlenmiĢti. 1828 ve 1878 Rus harplerinde kaybettiği vilâyetleri geri almak
istedi. Kafkas cephesinde 3‘çü Ordu kumandanlığını üstlendi fakat 100.000
mevcutlu ordusu Ocak 1915‘te SarıkamıĢ‘ta, çok Ģiddetli soğuk ve Kafkas
Rus Ermenilerden oluĢan üç gönüllü alayın katılımı ile karĢı duran Rus kıtalarının savunması nedeniyle, onda bire indi. Rus basınında, Ermeniler büyük
kurtarıcılar olarak duyuruldu. 14 Mayıs 1915 tarihli Ġtalyan gazetesi
Tribuna‘ya göre, Enver paĢa Ermenileri vatan hainliği ile suçlamıĢtı ve her
halde bu suçlama doğruydu çünkü Ermeniler her ahvalde, Rusların ilerlemesini istemiĢ ve yardım etmiĢlerdi. Gazeteye göre, kurtuluĢlarını Avrupa ateĢinin korları içinde görüyorlardı. Sultana açıkça toptan isyanı ve Rusların doğu
Anadolu‘ya yeni bir hücumunu bekliyorlardı.[285]
Enver paĢa doğudaki felâketten döner dönmez, iyi düĢünülmemiĢ baĢka bir hücum plânladı. Bu sefer komutan, Enver‘in itibar ve gücünü kıskanan
Cemal paĢaydı. Cemal, Filistin ve Suriye‘de yerleĢik 4‘çü Ordu Komutanlığına
getirildi. SüveyĢ‘e, sürpriz bir hamle yapmak için, 15 Ocak 1915‘te uzun yürü-
92
ġükrü Server AYA
yüĢe geçildi. Lojistik problemler gene ihmal edilmiĢti. Suriye ve Filistin yolları o
denli fenaydı ki, at arabaları bile, birçoğundan geçemiyordu. Sina çölünün 200
kilometreden fazla açık arazisinde, bir yol izi bile yoktu. Buna rağmen Osmanlı
askeri, dayanıklılık ve kahramanlık yönünden birçok örnek gösterdi. Zorluklarla
kendilerini ve malzemeleri Suriye‘den SüveyĢ‘e, Sina çölünün öteki tarafına
geçirebildiler. Alman mühendis Kress von Kressentein, yol üzerine su kuyuları
açmıĢ ve su ihtiyacını karĢılamıĢtı. Mevsim olarak Ocak ayı ve Mısır için en iyi
zaman seçilmiĢti. Fakat 4‘çü Ordu SüveyĢ kanalı yamaçlarına vardığı zaman,
Cemal paĢa askerin birlikte, karĢı sahile varmak için getirdiği salları kullanamadığını gördü çünkü bu konuda askerin deneyimi yoktu. Buna rağmen Cemal hücum emri verdi ve 3 ġubat Ģafak vakti hücum baĢladı. Nöbet noktalarındaki Ġngilizler, karĢı sahilden ateĢ açtılar ve Osmanlılar kanalı geçemedi.
Çok üstün Ġngiliz ateĢ gücü karĢısında Türk askerleri geri çekildi ve Suriye‘ye
döndü. Bu macera, 4‘çü Ordunun da, 2.000 zayiat vererek, gücünün yüzde
yirmisinin kaybına sebep olmuĢtu. [286]
Enver, bu sefer gene General von Sanders‘in tavsiyelerine aldırmadan, ikinci bir hücum plânladı. Bunun amacı sürpriz olarak SüveyĢ kanalını
kesmek ve Ġngilizleri Mısır‘dan çıkarmaktı. [287]
Enver, Çanakkale‘nin savunması için yeni bir ordu, 5‘çi Orduyu kurmaya karar verdi ve kumandanlığa General Liman von Sanders‘i getirdi.
Yarbay Mustafa Kemal, bu generalin emrinde, Maydos‘ta görev almıĢtı. [288]
Göreve geldiğinde, Kemal her Ģeyi karmaĢa içinde buldu. Görevdeki
askerler, her hangi bir ordunun kalıntılarıydı, moralleri ve bedenleri tükenmiĢ,
izne çıkan subaylar ve müteahhitlerce kötüye kullanılmıĢ, hastalıklı ve silâh
olarak da çok yetersizdiler. BaĢka bir olayda Rus hududunda, göğüs göğse
Rus piyadesiyle çarpıĢırken üstün Rus güçleri, süngüleri ile birliğini neredeyse kuĢatmıĢtı. Sonra, sorumluluğunu kullanarak, tüm kıtaların geri çekilmesini emretmiĢ ve Rusların takip etmeyeceğini tahmin etmiĢti. Geri çekilen
askerlerden biri, onun duyacağı gibi söyleniyordu.‖Bunlar ne korkak komutanlar? Tam Rusları öldürürken bizi neden geri çektiler?‖ Kemal cevap verdi:
―Aferin, fakat savaĢın kazanılması yalnız senin düĢmanı öldürmenle olmaz.
Bu büyük bir ordudur ve geri çekilmesi için senin anlayamayacağın sebepler
olabilir!‖ Asker hayretle sordu: ―Peki, siz kimsiniz efendim?‖ ―Ben senin komutanınım!‖. [289]
(Çanakkale‘de) Kavurucu sıcaklık beraberinde sinek sürülerini, onlar
da baĢta dizanteri olmak üzere hastalıkları birlikte taĢımıĢtı. Su yokluğu,
büyük bir dertti. Ġngiliz kıtalarının ancak yüzde otuzu, savaĢabilir sağlık durumundaydı! Müttefiklerle Türkler arasındaki savaĢ sırasında oluĢan karĢılıklı
saygı küçümsenemez. Ölenleri toplayıp gömmek için sıkça ateĢ kesilmesi
olurdu. Fakat keskin niĢancılar ve bazı esirler, yakalandıklarında hemen
vurulurdu. Bir Fransız subayı, Jean Giraodoux, 13.6.1915‘te Ģöyle yazmıĢtı:
―Avustralyalılar, yakaladıkları bütün Türkleri öldürüyor. Biri tanesi bana dedi
ki, Avustralyalıların milli düĢmanı Türklerdir‖. [290]
Gelibolu‘da yalnız Avustralyalılarla Yeni Zelandalıların değil, fakat
Türklerin de hüviyeti kemikleĢmiĢti. Bu, dünya savaĢından çıkmakta, coğraf-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
93
ya ve etnik yapı olarak sorunları olan Osmanlı Ġmparatorluğu için, büyük bir
zaferdi. Savunma savaĢının birçok mimarı Alman olmakla beraber, sonradan
Türk devletini kuracak olan büyük kahraman, Mustafa Kemal ortaya çıkmıĢtı.
25 Nisan‘da, ANZAC birliklerini ilk karĢılayan ve Malone kumandasındaki
Yeni Zelandalıları Conkbayırında, 8 Ağustos‘ta durduran oydu. [291]
ANZAC‘lar Avustralya veya Yeni Zelanda için değil, fakat duygusal
olarak bağlı oldukları Ġngiltere için çarpıĢıyordu. Çoğunlukla köylerden gelmiĢ, sert Ģartlara alıĢık fukaralar değil, Ģehirlerde yaĢayan kimselerdi. Çıkartma günü olan 25 Nisan‘da moralleri çökmek üzereydi. Z kıyısına yapılan
çıkartma kötü komuta edilmiĢ ve sonra Anzak Koyu olarak anılacak daha
kuzeydeki yere çok asker çıkarılmıĢtı. Yığılma ve kargaĢa vardı. Türk savunması da muntazam ve sertti. Mustafa Kemal, düĢmanının hangi yönden
geleceğini tahmin edemeyen kumandanı Liman von Sanders‘i beklemeden,
fırkasını kıyıya bakan tepelerde mevzilere koydu. Türklerin karĢı ateĢi
Anzakları yerlerine mıhlamıĢtı. Subaylardan biri olan Bean hatıra defterine
Ģöyle not almıĢtı: ―Öğleden sonraki kulakları sağır eden top-tüfek sesi moralleri kırmıĢtı ve yaralı olmayan askerler tekrar sahillere dönüyorlardı ve burada her iki fırka kumandanı askerlerinin teknelere geri dönmesine izin vermiĢti.‖ [292]
General Townsend, 22 Kasım 1915‘te Selman Pak‘a vardığı zaman,
kıta mevcudu olması gerekenin ancak üçte biriydi. Türkler mükemmel bir
savunma yaptılar. Ancak Kut Ģehrine geri çekilmesi, karĢısındaki gücün üstünlüğünden ziyade, kaybolan güveninden ileri gelmiĢti. Selman Pak‘ta subaylarının yarısı, yaralı veya hastaydı. Subay eksikliği ve yardım gelmeyiĢi,
geri çekilmesine ve sonra kendini kuĢatma altında bulmasındaki önemli sebeplerdendi. [293]
Kut Ģehrinde, evvelâ idari iĢler çökmüĢtü, Kendisi kumanyasının yeterliliği ve ne kadar dayanacağı hakkında doğru bir tahmin yapamadı. Basra‘da
Ocak 1916‘da gelmiĢ üç fırka için subay kadrosu kurulamamıĢtı. Townsend,
bazı askerinin oruç tutma gibi dinsel adetlerine karıĢmak istemiyordu. Buna
rağmen askerlerinden 147‘si firar etti. SavaĢarak kurtulmaktansa, yardım gelmesini beklemeyi yeğledi. Kurtarmaya gelecek kuvvetler, yollarını kesen Türkleri çevirememiĢ, nehrin bir yakasında takılı kalmıĢtı ve karĢıya geçmeye gücü
kalmamıĢtı. Yapılan dört denemede 23.000 kiĢi ölmüĢtü ve bu Kut garnizon
mevcudunun iki katıydı. Kut, 29 Nisan 1916‘da teslim oldu. Townsend ve
13.000 askeri esir düĢtü, askerlerinden pek azı esaretten sağlam dönebilecekti. Ancak Townsend‘in konfor ve rahatı iyiydi, savaĢın geri kalan yıllarını Boğaziçi‘ni seyrederek geçirdi. Ġngiltere‘nin Orta Doğu ve Orta Asya‘da gülünç duruma düĢmesi tamamlanmıĢtı. Bundan sonraki endiĢesi, Ġmparatorluktaki Müslümanların isyana kalkıĢmalarıydı. Cephede bulunan Alman kumandan von
der Goltz, not defterine Ģöyle yazmıĢtı: <20‘ci yüzyılın hudut taĢı, renkli ırkların
sömürgeci Avrupa devletlerine isyan etmeleridir>. [294]
Almanların Türklerle olan iliĢkilerinde de gerginlik artıyordu. Almanya
için Türkiye‘nin önemi, Orta Doğu‘da Ġngilizlere tehdit oluĢturması ve Rus
ordularını Kafkaslarda meĢgul ederek, Avrupa cephesinden çekmeleriydi. Bu
94
ġükrü Server AYA
amaçlar uğruna, Türkler Doğu Anadolu‘yu kaybettiler. Ruslar 15 ġubat
1916‘da Erzurum‘u ve 18 Nisan‘da Trabzon‘u ele geçirdiler. Ġngilizler Gelibolu ve Kut‘ta yenilmiĢti, Türkler tamamı 52 fırka olan güçlerinin yarısını 1916
yazında Kafkas cephesinde bulunduruyordu. SavaĢın ilk yıllarındaki çarpıĢmadan dolayı ölümler azalmıĢ fakat buna mukabil, firar ve hastalık çoğalmıĢtı. Rusların Kafkaslardaki baĢarıları ve Osmanlı kuvvetlerini kuzeyde tutmaları, Ġngilizlerin Bağdat yolunu açmıĢ ve Ģehir 11 Mart 1917‘de düĢmüĢtü.
Alman Genel Kurmay baĢkanı Enver paĢayı, Bağdat‘ın savunması için çok
daha erken uyardığı halde, Enver gene çok geç uyanmıĢtı. [295]
Enver paĢa, baĢlangıçtan beri hesaplarını yanlıĢ yapmıĢtı. Harpten
önce, Enver Ermenilere vaat ettiği otonomi ile Türk ve Rus Ermenilerini yanına alacağını sanmıĢtı, çünkü bu otonomi için birkaç on yıldır savaĢıyorlardı. Bu kumardı ve bunun tam tersi oldu. Ġki hafta gibi kısa bir sürede yalnız
80.000 askerini savaĢmadan kaybettiği zaman, ne Ruslara karĢı yeterli gücü
ne de Güneyde Ġngiliz-Fransız-Arap hücumlarına karĢı duracak insan kaynağı kalmıĢtı. Ermeniler, bu savaĢlardaki kahramanlıkları ve payları hakkında birçok kitap yazdı. Osmanlıların Bağdat‘a sürmüĢ olduğu Ermeni Patriği
Zaven, ĠĢgal ordularının gözüne girmek için, Ġstanbul‘daki Le Journal d‘Orient
gazetesinin 26.2.1919 baskısında Ģöyle konuĢmuĢtu: ―Umarım ki müttefikler,
Ermeni gönüllü birliklerinin, Filistin, Kafkas ve diğer cephelerde gösterdikleri
sadakat ve iĢbirliğini takdir etmektedirler‖.
Osmanlıların, üç ayrı cephede hayat-memat için çarpıĢırken, arkalarından uğradıkları ihanetlerin sayısı ve çeĢidi en sabırlı insanları bile çıldırtabilir. Ermenilerin top yekûn, hem de mevcudu bile bulunmayan 1,5 milyonunun sürgünde öldürüldüğünü iddia edenler, en basit sayı ve mantık hesabından uzak oldukları gibi, bütün bu yabancı kaynakların yazdıklarını bilmezden
gelirler, olmamıĢ sayarlar. BaĢka kaynaklardan biliyoruz ki, Ġngilizler ve
Fransızlar, bütün limanları ablukaya almıĢlardı ve mevcut ticari filonun yarısı,
Marmara^ya girebilen bir denizaltı tarafından batırılmıĢtı. Enver paĢa Kafkas
harekâtına baĢlamadan önce, Ġstanbul‘dan üç yük gemisine gerekli yiyecek,
giyecek, silah, araç ve 2 uçağı yüklemiĢ ve bunların Trabzon üzerinden cepheye varacağını hesaplamıĢtı. Gemiler Ġstanbul‘dan çıkar çıkmaz biraz açıklarda Rus donanması tarafından batırıldı. Diğer önemli bir gerçek, savaĢ
alanlarındaki bütün ahalinin yerinden sürülmesiydi. Bunun amacı hem arka
sabotajları hem de Ermeni köylerin Rus askerlerine verdiği lojistik desteği
kesmekti.
BaĢka yerlerde de görüldüğü gibi, Zor bölgesi çöl değil, nehir kenarında henüz tarıma açılmamıĢ ve köylerin seyrek olduğu bir bölgeydi. Yollarda
aktarma kamplarında çadır, yemek, su ve sağlık hizmeti konmuĢtu fakat
ordunun durumunu okuduktan ve gördükten sonra, bunların daha iyi olabilmesine her halde imkân yoktu. BaĢka kaynaklarda, aktarma kamplarında
özellikle sık rastlanılan tifüs vakalarında, ateĢli hastalara çorba yerine süt ve
yoğurt dahi verildiği belirtilmiĢtir. Müslüman sürgünlerin ne gideceği yer, ne
de aktarma kampları ne de kumanyaları belliydi. Nadiren, yol üzerindeki
imkânlardan yararlanıyorlardı.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
95
11. BÖLÜM
PETROL SAHALARININ HÜRRĠYETĠ
Motorlu araçların icadı, petrolün yakıt olarak kömüre nazaran çok daha
kullanıĢlı, kalorisinin yüksek oluĢu, sanayide büyük devrim yapıyordu. Kömürlü
buhar kazanlarının yerini petrol almaya baĢlamıĢtı. Ġngiliz, Fransız ve diğer
sömürgeci devletler bugün de olduğu gibi, dün de söz geliĢi Hıristiyanlığı kurtarmak, Hürriyet, Demokrasi, Batı medeniyeti ve benzeri mazeretlerin arkasına
saklanarak Osmanlı Ġmparatorluğu topraklarını talan peĢindeydiler. Ermeni
meselesi, onların iĢine yarayan ve masum, iyiliksever Hıristiyanların gözünü
örten güzel bir bahaneydi. BaĢkan Woodrow Wilson, Hıristiyan Ģovenliğinde
dünyaya kendi insancıl prensiplerini yaymak isteyen vasat bir insandı. Müttefikleri, Fransa ve Ġngiltere‘nin sömürgeci emellerinin tam farkında olmadığı için,
bazı basit olayları ona, deyimleri ile Saf Sam‘a havale ediyorlardı. Bakû petrolleri cazipti fakat ulaĢılması zor yerdeydi. Abdülhamit II, petrolün önemini kavramıĢ bir insandı. Musul‘da, ünlü ‗bay yüzde beĢ‘ Gülbenkyan efendinin kurduğu Türk Petrol ġirketinde Osmanlının % 20 payı vardı. Berlin–Bağdat demiryolunun her iki yanında 25‘er kilometre boĢ arazi bırakılmasını sözleĢmeye
koyduran Almanlar, demiryolunun geçtiği bölgelerde egemen olacaktı. Bu
bölümde, kimsenin üzerinde durmadığı ‗petrol sahalarının‘ Ermeni soykırım ve
Hıristiyanlık marĢları ile iliĢkilerinden bazı örnekleri göreceğiz.
Müttefik güçlerin amacı, henüz keĢfedilmemiĢ petrol kaynaklarını bularak, bunları kendi menfaatlerinin alanı içine katmaktı. Bu kaynaklardan en
önemlisi petroldü. Bu konuda aralarındaki yarıĢma ve sürtüĢme o denli ciddiydi ki, bu uğurda silâhlı çatıĢmaları hesaba katmıĢlardı. Birinci Dünya SavaĢının nedenlerinden biri, Ģüphe yok ki petroldü. Ağustos 1918‘de Ġngiliz
DıĢ ĠĢleri Bakanı Arthur James Balfour, harp kabinesinin dikkatini Iraktaki
kaynakların geliĢtirilmesine çekti. Bunun üzerine, baĢbakan David Lloyd
Ģöyle konuĢtu: ‗SavaĢ bitmeden önce Musul‘a kadar gidilmesinden yanayım‘
(Ġngiliz Kabine zabıtları 13.8.1918, dolap 23/43). Musul, Osmanlı topraklarındaydı ve 30.10.1918‘ Mondros ateĢkesinden önce iĢgale uğramayan bu
bölgeyi, Ali Ġhsan Sabis PaĢa kumandasındaki 6‘cı Ordu savunuyordu. Ġngiliz
Generali Sir William Marshall, Musul‘a mütarekeden üç gün sonra girdi ve
bununla Orta Doğu egemenlik hudutlarını çizdi. Ali Ġhsan Sabis paĢa karĢı
koymak istemiĢ fakat Ġstanbul hükümeti teslim olmasını ve Ġstanbul‘a gelmesini emretmiĢti. Trenle Ġstanbul‘a gelen Sabis PaĢa Ġngilizler tarafından tutuklanarak hemen Malta adasına sürüldü. Bilinen 144 kiĢiden biri olarak döndükten sonra, Mustafa Kemal ordularında görev aldı. [296]
Amerikan askerî politikasının Orta Doğu‘daki darbe etkisini değerlendirmeye almadan önce, Birinci Dünya SavaĢında, Ġngiliz Evanjelist Hıristiyanlık ve dinsel Ģahinliğinin getirdiği emperyalist felâketleri hatırlamalıyız.
96
ġükrü Server AYA
Hepsinde olmasa bile, bazı olaylarda Amerikalılar, Ġngilizlerin yaklaĢık yüz yıl
evvel bıraktığı Evanjelist işaret bastonunu yerden aldı. Amerikalıların bazıları, Ġngilizlerin 1917‘de ele geçirdikleri mukaddes Türk topraklarını hatırlıyordu; fakat George W. Bush‘un aynı yeri iĢgal ettiğinin farkında değillerdi! Aslında Ġskoçyalı bir vaiz olan Chambers, son yıllarında, 1917 sonlarına doğru
Mısırda Filistin‘i iĢgal için toplanan Avustralya ve Yeni Zelandalı askerlere,
Ġncilin yazdıklarını okuyarak, Noel‘de Kudüs‘te olacaklarına inandırdı. [297]
1919‘dan beri ABD DıĢ ĠĢleri Bakanlığı azalmakta olan petrol kaynakları hakkındaki endiĢesini belirterek Ġngiliz ve Fransızların Mezopotamya,
Anadolu ve Filistin‘de petrol tekelleri kurmalarına karĢı geldi. ABD DıĢ ĠĢleri,
vatandaĢları için Orta Doğuda yalnız eĢit fırsat aramamıĢ, fakat Amerikan
Ticaret Bakanlığından bir görevliyi Amiral Bristol kanalıyla, Kemalist Türklerle Anadolu‘da ekonomik iĢbirliği imkânını araĢtırmıĢtı. [298]
1909 yılına gelindiğinde, petrol lambalar için gazyağı olarak tepelere
çıkıyordu ve aydınlanma-ısınma için gazyağı ihracı Amerikanın önemli bir
kazancıydı. Almanlar Berlin – Bağdat demiryolunu yapıyorlardı ve Ġngiliz
amiralleri savaĢ gemilerini, kömürden petrol kazanlarına çeviriyorlardı. Petrolle çalıĢan makineler, yüzyılın geliĢen araçlarıydı ve baĢarıya koĢuyorlardı.
Pennsylvania‘dan Teksas‘a ve Romanya‘dan Rus Kafkaslarına kadar olan
bölgeler, güç olmanın yeni merkez noktalarıydı. 1914 öncelerinde altı sent
olan cinayet romanlarının yerini, ‗Kullanım kitapları‘ almıĢtı. Parlamentolar,
istihbarat iĢlerinin nerede bittiğini, petrol Ģirketleri ile silâh yapımcılarının
nerede devreye girdiğini ve piyasanın oluĢtuğunu anlamamıĢlardı. Birinci
Dünya SavaĢı, petrolü yüksek stratejik madde sınıfına soktu. 1916‘da Ġngiliz
Albay Empire Jack – Norton Griffiths‘in hücumları, Romen petrol alanlarını,
Almanlar ele geçirmeden, felç etti. Almanların petrol yakıtlı deniz- altıları,
müttefik petrol ikmal gemilerini tehdit ediyordu. 1918‘de Türklerin Mihver
güçlerine petrol sağlamak için Rus iĢgalindeki Bakû petrollerine hücumu, geç
kalmıĢtı. SavaĢ makinesi artık petrole bağlanmıĢtı. 1917‘de Müttefik kuvvetlerin tankları, uçakları, kamyonları benzine muhtaçtılar. Bu devrede petrolün
%80‘ini ABD‘den geliyordu. KoĢumlu arabaların ve süvarilerin yerini petrol
almıĢtı. [300]
Mütareke, hem kutlamalara hem de gizli projelerin açıklanmasına sebep oldu. Müttefik liderler övünmeye baĢladı. Fransız BaĢbakanı Georges
Clemenceau Ģöyle diyordu: ‗Petrol, kan kadar önemli bir ihtiyaçtır‘. Ġngiliz
SavaĢ Kabinesi üyesi Lord Curzon ise ‗Müttefiklerin petrol dalgasının üstünde zafere ulaĢtığını‘ ifade ediyordu. Ancak bütün hariciye ofislerinde, hükümet dairelerinde ve dıĢ temsilciliklerde, iĢiten kulaklar ve gören gözler, Fransızlarla Ġngilizlerin, Türk Ġmparatorluğunun, ABD‘nin ise Meksika‘nın petrol
kaynaklarını ele geçirmek için hazırladıkları planların acele yürürlüğe konması konusun tartıĢılmasına Ģahit oluyordu. Harp sonrası büyük petrol avcılığı baĢlamıĢtı. Fransa ve Ġngiltere hükümetleri, 1916 Sykes-Picot, Orta Doğuyu yağmalama anlaĢmasına göre, petrol kaynaklarında stratejik ve büyük
oranlarda devlet kontrolü kurmuĢlardı. Fransa, Suriye ve Lübnan‘ı, Ġngiltere
ise Mezopotamya ve Ürdün‘ü kontrol altına alıyordu. Filistin‘de uluslararası
kontrol kurulacaktı. Ġngiltere‘nin Ġran ve Körfezinde mevcut petrol etkinlikleri-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
97
ne dokunulmadı. SavaĢ sonrası San Remo‘da yapılan konferansta ve diğer
özel konuĢmalarda, Irak petrollerinin dörtte üçü Ġngiliz, dörtte biri, ise Fransız
payı olarak bölüĢüldü. Bunun gerçekleĢmesi için, Fransa, eskiden Almanya‘ya ait, Türk Petrol ġirketindeki yüzde yirmi beĢ payını, Ġngiltere ise kalanını aldı. BaĢlangıçta ABD hariç tutulmuĢtu. Ġngilizler Orta Doğuyu iĢgale baĢladı. 1918-19‘larda bir milyondan fazla Ġngiliz askeri gelmiĢ ve arazileri fiilen
iĢgal etmiĢti. Fransa ve Ġngiltere, Dicle nehri üzerinde yeni bir Teksas‘ın kurulmasını, otomobiller, motorize askeri birlikler, Toulon veya Portsmouth
limanlarındaki donanmaları için ucuz petrolün pompalanmasını hayal ediyorlardı. Ġngiliz BaĢbakanı Lloyd George‘un açık sözlerle ifade ettiği gibi, Ġngiltere, modern haçlılar gibi, eski mukaddes topraklara dönmekteydi. [301]
Fransızlar eski blöf tekliflerinden çark ettiler ve ne Karadeniz‘e ne de
Ġskenderun‘a asker çıkardılar. Ermenistan yalnız Ġngilizlere özgü bir konu
değildi; Ermeni ve insan sevgisi, Fransa, Amerika ve Ġtalya‘da da kuvvetliydi.
Hankey, bu müttefiklerin Ġngilizlerin eski Osmanlı topraklarında yaptıkları
manevra ile devre dıĢında kaldığını ve bu topraklarda en stratejik ve zengin
bölgeleri ellerine geçirdiklerini biliyordu. Ġngiliz amirali Slade‘nin etkisinde
olan Hankey, savaĢ sona ermeden Ġngilizlerin Mezopotamya ve Ġran petrol
alanlarını ele geçirmelerini, 1‘ci savaĢ ve sulh amacı yapmaları gerektiğini
söylüyordu. Paris konferansında Lloyd George mütecaviz bir tutumla, Filistin
ve Musul‘u da Ġngiliz topraklarına katmak için, Sykes-Picot anlaĢmasından
yan çizmek istedi. 1919 baĢlarındaki Paris sulh görüĢmelerinde, Lloyd
George, her an talepçi tutumu ile daima istediğini kopardı. Hankey‘e göre,
Fransızlar bu sulh için ‗Ġngiliz BarıĢı‘ adını koymuĢlardı. [302]
Sykes-Picot anlaĢmasının detayları, Ġtalya‘nın San Remo Ģehrinde, 24
Nisan 1920‘de baĢladı ve sonuçta, meĢhur bay yüzde beş, Ermeni Galust
Gülbenkian‘ın kurduğu Türk Petrol ġirketinin yağmalanmasına ait anlaĢmanın imzalanmasıyla son buldu. AnlaĢma sonunda, Almanlara ait % 25 hisse
Fransızlara geçti, Bay % 5‘in payı aynen kaldı ve geri kalan % 70, Ġngiltere‘nin oldu. Daha sonraki Sevr AnlaĢması, bu yapılmıĢ paylaĢıma dokunmayacak tarzda tanzim edilerek, ABD hariçte tutuldu. Sözü geçtiğinde, Curzon
Ġngiltere‘nin fukara ve Ġran Petrolünün yalnız % 4,5‘ na malik olduğunu, hâlbuki ABD‘nin Meksika ve Dünya rezervlerinin % 82,5‘ na sahip olduğunu
söylüyordu. [303]
Ġngiltere petrol iĢini sıkı tutuyordu. 1921 yılında Ġngiliz DıĢ ĠĢleri Bakanı
Lord Curzon, ABD‘nin Standard Oil Ģirketi adına yaptığı talebi ret etti.
Curzon, ABD‘nin zaten ihtiyacı olan bütün petrole malik olduğunu ve bu nedenle Mezopotamya veya Britanya Orta Doğusunda Amerikan Ģirketlerine
her hangi bir taviz verilemeyeceğini söyledi. [304]
Belki bir gün gelecek, Iran ve Irak‘ı yıkan, Yüz Yıllık Petrol SavaĢlarının alanları gezilecektir. Ġddialı, hürriyet getirme sözleri anlamsız bulunacaktır. Gerçi bu günlerde turizm ilanlarında, Faluyah, Nasiriye, Musul, ġattül
Arap gibi isimleri, Dicle ve Fırat‘ın Kuveyt‘e yakın birleĢmesi gibi manzaralar
görülmemektedir. Fakat bu olayın 100 yıldır devam ettiği yeteri kadar açıktır.
ĠĢin esas konusu gerçekten petroldü. Ġngilizceyi konuĢan milletler, Ġngiliz,
98
ġükrü Server AYA
Amerikan, Avustralya ve Yeni Zelandalıların tamamı silâh taĢımaktaydılar.
Amerikalılar lider rolüne soyunmuĢlardı fakat 1897‘de asabi yerli bir Ģeyh,
Ġngiltere‘nin (Osmanlının ufak bir kenti olan) Kuveyt‘i himayesi altına almasını talep ettiği zaman, bu hikâye baĢlamıĢ oldu. Dicle – Fırat vadisinde zengin
petrol kaynaklarının olduğunun duyulması üzerine, Almanlar Berlin – Bağdat
demiryoluna baĢlamıĢlar ve Basra körfezinde Kuveyt‘in terminal olması için,
anlaĢabileceklerini ummuĢlardı. Fakat Ġngilizler atik davranarak burayı daha
önce ellerine geçirdiler. 1914‘e gelindiğinde, Almanlar, Musul‘a kadar olan
bölge için pazarlık yapmıĢlardı zira o tarihlerde Kuveyt için fazla Ģans verilmiyordu. Harp patlak verdiği zaman, Türk hâkimiyetindeki Mezopotamya
savaĢ alanına dönüĢtü ve Ġngilizler Basra‘dan yukarıya doğru yavaĢça çıkmaya baĢladılar… Nasiriye ve Kut‘ta savaĢtılar ve baĢlangıçta yenilgiler
almalarına rağmen, sonraları Alman kumandası altındaki Türk birliklerini
yenmeye baĢladılar. Ġngiliz SavaĢ Bürosunun Ģansına, Ġngilizleri Salman Pak
ve Kut‘ta yenen ve büyük bir stratejist olan Alman mareĢali Colmar von der
Goltz, tifüs hastalığına yakalandı ve 1916‘ de öldü. Ġstikbaldeki imkânları
anlayan Ġngiliz ve Fransız diplomatlar, yukarıda da belirtildiği gibi 1916‘da
gizli Sykes-Picot anlaĢmasını yaparak, petrol zengini Mezopotamya‘yı taksim ettiler. Musul Fransız idaresinde, gerisi de Ġngilizlerin olacaktı. Fakat
Ġngilizler, Musul‘a da ihtiyaçları olduğuna karar verdiler ve 1918 Mondros
mütarekesinden sonra da savaĢarak Kasım ayında Ģehre girdiler ve Aralık
ayında oraya yerleĢtiler. Fransa‘ya onları memnun edecek baĢka tavizler
verildi ve savaĢı kaybeden Almanya‘dan topraklar eklendi. 1922‘de Türkiye
Musul‘u Ġngilizlerden geri almayı denedi fakat baĢaramadı DıĢ ĠĢleri bakanı
Curzon, açıkça petrolün Ġngiliz siyasetinde ‗hiç rolü olmadığını‘, ne onun ne
de Majesteleri hükümetinin Musul hakkındaki tutumunda bir etkisi bulunmadığını söylüyordu. Bu sözleri parlamento ve basında hafife alınınca, 1924‘te
The Times gazetesine yazarak kendini savundu fakat tarihçilerin çoğu, onun
iddialarıyla alay etti. Petrolün öyle bir hüneri var ki, üst düzey siyasetçileri
rahatça yalan konuĢturabilmektedir. Araplara her ne kadar ‗selfdeterminasyon‘ sözü verildiyse de, 1920‘de Irak‘ta patlak veren bir isyan
nedeniyle, Ġngilizler iĢi daha sıkıya aldılar ve bu nedenle Ġngiliz Kraliyet Hava
kuvvetlerini de bu amaç için kullandılar. [305]
Yukarıdaki alıntılar, bu iĢin içindeki petrole bulaĢmıĢ parmakları açığa
çıkarmaktadır. Tarihçiler ve yazarlar, bu olaylarda nadiren petrolün önem ve
etkisini belirtmek gereğini duymuĢlardır.
Bu olaylardan yüz yıl sonra, aynı bölgede aynı film çok daha büyük
trajedi ile oynatılmaktadır. Sözüm ona bu bölgeye demokrasi getirilmekte
olduğu bahanesi, beraberinde ancak canlı – cansız bomba ve terör tekniklerini getirmiĢ ve bölgeyi, ne zaman ve nasıl biteceği belli olmayan bir cehennem kazanına çevirmiĢtir. Birinci Dünya SavaĢını kazanan Lloyd George,
akabinde seçimi kaybetti. Ġngiliz hazinesi boĢaldı ve ancak yıllar sonra kazanımlar ile durumunu düzeltti. Tarih, okuyan ve anlayanlar için derslerle doludur, fakat çok azı okur veya geçmiĢten yararlanır... Ve sonuçta, kabahatlerinin bedelini, (kazanan-kaybeden) milletin masum fertleri öder!
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
99
12. BÖLÜM
PARA OLMADAN,
PARA ĠÇĠN SAVAġMAK
1886 yılına kadar Ġngiliz hükümetlerinin genel politikası, Britanya Ġmparatorluğunun hudutlarını geniĢletmemekti. Fakat doğan yeni Ģartlar nedeniyle, hükümetler devamlı baskı altındaydı. Ġlk değiĢim iĢaretleri 1874–80
devresinde baĢladı. BaĢbakan Disraeli, Doğu‘ya âĢıktı ve Kraliçe Viktorya,
ona verilen ‗Hindistan Ġmparatoriçesi‘ unvanından hoĢlanmıĢtı. Yakın Doğu
ve özellikle Filistin ona cazip gelirdi. 1878 Berlin Kongresinde, Türk‘ü dizginlemiĢ ve Mısır‘da söz hakkı kazanmıĢtı. Mali iĢlerle siyaseti bir arada yürütmekte büyük baĢarı göstermiĢti. Türkiye, Ġngiliz yatırımcılara faiz borcunu
ödeyemeyecek durumda olunca, Kıbrıs adasının Babı Ali‘den kiralayarak ve
yıllık bir ücret ödeyerek bu borcun ödenmesini teklif etti. Sonra bu parayı
Osmanlı hazinesine ödemek yerine, onun adına, Ġngiliz alacaklılara dağıttı.
Mısır Hıdiv‘i, lükse olan düĢkünlüğü nedeniyle SüveyĢ Kanalındaki hisselerini satmak zorunda kalınca, Disraeli onları Ġngiliz hükümeti adına almakta
tereddüt etmedi. Muhalifi Gladstone, moral kızgınlık ile onun ‗konuĢulmaz
Türk‘e verdiği destekten dolayı‘ kıyameti koparıyor, Türklerin iĢledikleri cinayetlerle, nesilleri Ģok ettiğini söylüyordu. Ancak, 1880‘de Gladstone hükümeti
baĢa geçince, önceki hükümetin politikalarına ve özellikle Mısır konusunda
sadık kaldı. Gladstone‘un, Mısır‘ı iĢgal etmesi için, iki geçerli bahanesi vardı:
SüveyĢ kanalı ve hisse sahipleri. Bunların ikisi de yıl içindeki milliyetçi bir
isyanla tehdit altında kaldı, fakat Ġngiliz ordusu, Hıdiv namına isyanı bastırdı
ve Mısır‘daki yerini daha da sağlamlaĢtırdı. [306]
Napolyon, galip gelmek için üç Ģeye ihtiyaç olduğunu söylemiĢ ve sonra ‗para, para, para‘ diye saymıĢtı. Müttefik Hıristiyan ülkeler, Ermeni mağdurlara büyük bağıĢlarla ve özellikle, ABD, Ġngiltere, Fransa gibi ülkeler, kiliselerde toplanan paralarla, destek veriyorlardı. Hatta Rusya gibi, halkın daha
fakir olduğu bir ülkede, 1915‘te Ermeni muhacirlere yardım için 1 milyon
ruble gibi önemli bir meblâğ toplanmıĢtı. Tahmin edilebileceği gibi, bu para
toplama iĢleri genelde, muhasebe yönünden iyi ve açıkça denetimden uzaktır. Belki de bu önemli gerçek, Ermeni diasporasının yüz sene sonra bu olayı
ve parasal fırsatları, tekrar canlandırmasının gerçek amacı ve kalbidir. Birçok
olayda olduğu gibi, toplanan paraların ufak bir bölümü ilân edilen esas amaç
ve reklâmı için kullanılmakta, geri kalan büyük kısmı ise toplayanların sistemi
arasında erimektedir! Kitabın son bölümünde, bu konuda bazı gerçek örnekler verilmiĢtir. Bu çalıĢmanın diğer bölümlerinden de anlaĢılacağı gibi, gönüllülere üniforma, silâh, cephane, sağlık malzemeleri ve hatta üç uçağın hangi
parayla alındığını tahmin etmek, o kadar da zor değildir.
100
ġükrü Server AYA
AĢağıdaki satırlar, Prof. Justin McCarthy‘nin 2005 yılında TBMM‘de
yaptığı özel konferansından derlenmiĢtir.
(NOT: Prof. Justin McCarthy‘nin kitaplarından alıntılar, Türk taraftarı
olarak tanıtıldığı için, diğer benzer yazarlar gibi, bu çalışmaya kaynak olarak
dâhil edilmedi; fakat TBMM konuşmasından bazı bölümler olayları güzel
özetlediği için istisna olarak alınmıştır).
‗Ermeni isyancılara tehlike teĢkil eden önemli itiraz, meslekleri ticaret
olan Ermenilerden geliyordu zira grup olarak hükümetten yanaydılar. ĠĢlerinin
bozulmaması için sükûnet ve kanun hâkimiyeti istiyorlardı; doğal olarak yobaz
değillerdi ve saygın kiĢilerdi. Hükümeti açıkça destekleyen Van belediye baĢkanı Bedros Kapamaciyan ve GevaĢ kaymakamı Armenak ve birçok zaptiye
öldürülmüĢtü; içlerinde zaptiye amiri ile hükümete tavsiyede bulunanlar vardı.
Bu Ģartlarda, yalnız az sayıda ve çok cesur Ermeni hükümetten yana olabilirdi. DaĢnaklar, tüccarları para babaları olarak görüyordu. Tüccarlar, bağıĢları
kendilerinden gönüllü olarak yapmazlardı; onun için zorlanmaları lâzımdı. Ġlk
Ģantajla tüccarlardan para sızdırma olayı 1895‘te Erzurum‘da oldu. Bundan
sonra bu usul bütün Osmanlı topraklarına yayıldı. 1901 yılına gelindiğinde,
Ģantajla bağıĢ toplama ve ölümle cezalandırmak DaĢnak partisinin resmi
siyaseti oldu. Para koparma sistemi, Balkanlar‘da, Rusya‘da ve Osmanlı Ġmparatorluğunda baĢarı ile uygulanıyordu. TanınmıĢ bir Ermeni tüccar, Ġsahag
Zhamharian para ödemeyi ret etti ve polise bildirdi. Ölüsü bir Ermeni kilisesinin bahçesinde bulundu, orada öldürülmüĢtü. Ödemeyen diğerleri de öldürüldü ve sonra geri kalan tüccarlar ödemeleri yaptılar. 1902–04 devresinde toplanan haraç, bugünkü para ile 8 milyon Dolar civarındaydı ve sadece DaĢnak
Merkez Komitesinin Osmanlı toprakları dıĢında topladığı paraydı. 1895 –
1914 devresinde Osmanlı topraklarında alınan haraçlar buna dâhil değildi.
Çok geçmeden tüccarlar vergilerini devlete değil, ihtilâlcilere ödemekteydi.
Van‘da hükümet vergi toplamak istediği zaman, tüccarlar vergilerini ödediklerini fakat bunun ihtilâlcilere olduğunu ve hükümet onları korumadıkça hükümete ödeyemeyeceklerini söylediler. Aynı durumda, Doğu köyleri de isyancılara aĢ ve yatacak sağlamakla yükümlüydüler. Ġngiliz Konsolosu Eliot Ģöyle
demiĢti: ‗DaĢnaklar, Hıristiyan köylere yerleĢmekte, toplanan bağıĢlarla en
mükemmel bir Ģekilde yaĢamakta, istedikleri genç kadın ve kızların ırzlarına
geçmektedirler. KarĢı gelenler, acımadan derhal orada öldürülmektedir.‘
(Amiral Bristol‘un, Yardım Heyet BaĢkanı, James Barton‘a yazdığı 28
Mart 1921 tarihli mektuptan): ‗Dr. Peet ve diğer birçok kimseye dediğim gibi,
Ermeniler tarafından uydurulan bu sahte raporları yalanlamazsak veya Ermeni meselesinin gerçeklerini ortaya koymazsak, bu hatalı bilgilerde pay
sahibi olmakla suçlanabiliriz... Mektubunuzdan hayretle öğrenmekteyim ki,
Ermenistan‘a borç para vermek için bir çalıĢma yapılmakta! ... Ermenistan‘a
zaten 50 milyon Dolar borç verdik ve bu para kayboldu. Zamanında verilen o
para için aleyhte tavsiyede bulunmuĢtum. ġimdi yeniden bir borç verilirse, iyi
taze parayı da, eski batak paraya eklersiniz.‘
Lloyd George, Amerika‘ya ihtiyaçları için para kaynağı olarak bakıyordu. Ermenistan‘ın On milyon Sterlin paraya ihtiyacı olduğu söylenmiĢti. Bu
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
101
kadar büyük bir tutarı kim borç verebilirdi ki? ABD‘ye Müttefiklerin omuzlarında ‗imkânlarının dıĢında‘ bir yük olduğu anlatılmalıydı! ABD bu yükü üzerine almalıydı. Eğer almazsa, bu ‗ret ediĢ mutlaka yazılı olarak kayıtlara
geçmeliydi‘. Bundan sonra da, Müttefiklerin Ermenistan‘ı korumaktan aciz
olduğu Ģikâyetlerine son vermeliydi! Lloyd George bunun arkasından baĢka
bir proje geliĢtirdi. Müttefikler Ermenileri silâhlandırarak, kendi savaĢlarını
yapmaları için fırsat vermeliydi. Eğer onlar, kendi hudutlarını savunmaktan
acizseler, dünyanın böyle bir millete ihtiyacı olamazdı. Müttefik ülkelerin
Ermenistan hakkındaki siyasetleri aldatmaca değil miydi? Müttefikler, öyle bir
sulh anlaĢması hazırlamıĢlardı ki, bunun uygulanabilmesi için verebilecekleri
ne bir tek alay, ne de paraları vardı. [307]
Eğer verilebilecek ihtiyaç fazlası silâh yok ise, para da yoktu. Lord
Curzon, Ermenistan‘ın istediği 1 milyon Sterlin kredi talebini geri çevirmiĢti.
Kafkaslardaki üç devletin de Sterlin kredileri yoktu ve bu nedenle Kafkaslara
ne yiyecek un, ne de silâh yollanabilirdi. Ġngiliz Hazinesi ve SavaĢ Bakanlığı,
daha önce verdikleri kredinin taksitlerini, faizleriyle birlikte, istemekteydi…
Parlamentoda Türk taraftarı mebus Aubrey Herbert, Talat‘a mektup yazılarak
Ġngiliz esirlere daha iyi davranılmasını istediği zaman, DıĢiĢleri bunu ret etti.
Lloyd George‘a göre, düĢman Ġmparatorluk içindeki milletlere hürriyet verilmesi hakkındaki demeçler, propaganda etkileri için verilmekteydi ve düĢman
ülkeler içindeki dayanıĢmayı bozuyordu. Ġngiltere, değiĢik milletlerin hürriyet
isteklerini desteklemek zorunda kalmıĢtı. Ġngiliz SavaĢ konseyindeki bir toplantı sırasında, Lloyd George Ģöyle konuĢmuĢtu: ‗Hiç kimse bir konuĢmasına, sadık kalmak zorunda değildir!‘ [308]
(NOT: Osmanlı‘nın kapitülasyonlarla nasıl soyulduğu aşağıdaki gümrük oranlarından anlaşılmaktadır)
1904‘te yapılan hesaplara göre, Almanya‘nın Ġngiltere‘den yaptığı ithalat için değer üzerinden aldığı vergi oranı % 25, Ġtalya için % 27, Fransa için
% 34, Avusturya için % 35, ABD için % 73 ve Rusya için % 131‘di. Verilen
rakamlar yaklaĢıktır fakat Alman sanayini korumak için alınan önlemleri göstermektedir. Belki de bu korumalar sayesinde Alman sanayi 1879‘ ten 1914‘e
kadar büyük ve hızlı bir geliĢme gösterdi. En önemli kalem demir ve çelikti.
Bu sanayi, cevher olarak Lorraine ve kömür olarak Vestfalya bölgelerine
muhtaçtı. [309]
Gümrük her ne kadar anlaĢmalarda % 5 olarak belirtilmiĢse de, tüccara maliyeti genelde % 50 civarında oluyordu. Türk sanayi bu koruma altında
geliĢti. Ancak bu koruma prensibi, baĢlıca Ġngiltere‘nin baskısı ile terk edilince, Türk sanayi çöktü ve ülkenin fakirleĢmesi, hızla baĢladı. [310]
Ġngiliz malları çok bol olarak gelmeye baĢladı, fiyatlar ucuz, fakat kalite, çok kötü idi. KurĢunlu Hanın özelliği değiĢti ve ucuz malların satıldığı yer
oldu. Ucuz ve döküntü! [311]
Babı Ali, savaĢ yıllarında çok büyük bütçe açıkları verdi ve bunları kapatmak için durmadan kâğıt para bastı. SavaĢ esnasında fiyatlar % 1575
civarında arttı, ekonomi çöktü ve Jön Türk hükümeti bu durumda ne yapacağını ĢaĢırdı. [312]
102
ġükrü Server AYA
Milliyetçilik akımı Ģampiyonu Fransa bile, isyancılara karĢı sempati
duymuyordu. Ġstanbul, boğazına kadar borç batağına batmıĢ, aldığı 200
milyon Sterlin borç için yılda 12 milyon Sterlin faiz ödemekteydi, hâlbuki bütün hazine geliri 22 milyon Sterlin idi. 6 Ekim 1875‘te Osmanlı hükümeti artık
borçlarını ödeyecek durumda olmadığını ilân etti. En büyük kredileri açan
Fransa, öncelikle batmakta olan Ġmparatorluktaki alacaklarını kurtarmakla
ilgilenmekteydi. [313]
Mısır Hıdivi Ġsmail tahtına çıktığı zaman, 3 milyon Sterlin tutarında kamu
borcu devralmıĢtı. 1870‘lerin ortalarında bu rakam 90 – 100 milyon Sterline
çıkmıĢtı ve yılda 7 milyon Sterlin gibi korkunç bir faiz ödenmekteydi. [314]
1907 Nisanına kadar Türk gümrük rüsumu % 8‘di. Kapitülasyonlarla
bağlı Türk hükümeti, bu oranı % 15‘e çıkarmak için Batılı ülkelerden izin
istedi fakat onlar yalnız %3‘e yani toplam % 11 gümrüğe rıza gösterdiler ve
fark olan % 4 için onay vermediler. 1879‘da Türk Hükümeti, iflâs etmesinin
bunalımı içinde, önemli altı gelir kaynağını borçlara tahsis etmeyi, Kamu
Borcu Ġdaresinin (Duyun-u Umumiye) teĢkilini ve bunun bol maaĢlı Avrupalı
temsilciler tarafından idaresini kabul etti. Sir Ernest Cassel Türk milli bankasını kurdu ve kontrolü altına aldı. Bağdat ve Musul Vilâyetlerinde petrol sahaları üzerinde tekelci hakkı olan Türk Petrol ġirketinin hisse senetlerinin %
75‘i, Ġngiliz faizine karĢı teminat olarak gösterilmiĢti. [315]
Fransa‘nın Osmanlı Ġmparatorluğundaki yatırımları, Ġngiltere ve Almanya dâhil, bütün diğer ülkelerinkinden fazlaydı. Günün Türkiye hudutları
içinde, 1914 yılı itibariyle tutarı 900 milyon altın frank veya 4,5 milyon kâğıt
para Fransız frangı tutarında yatırımları vardı. Osmanlı‘nın dıĢ borç tutarının
% 62,9‘u Fransa‘ya, % 22,3‘ü de Ġngiltere‘ye idi. [316]
(Osmanlı 1‘ci Dünya Harbine girerken...) Müttefik ülkeler, 9 Eylül
1914‘te, Jön Türkler kapitülasyonları kaldırdıklarını ilân edince, hazırlıksız
yakalandılar. [317]
9 Ekim (1914) gibi geç bir tarihte (İngiliz Dışişleri Bakanı) Grey, Osmanlılara, gümrük oranı konusunda bir ara yol arıyordu. [318]
Ġngiliz DıĢiĢleri Bakanı Grey, daha önceki çalkantılar nedeniyle askeri
bir harekâtın, arkadan hükümet darbesini getireceğini düĢünmüĢtü. Günün
siyasi Ģartları ve harbe girmek konusundaki fikir ayrılıkları nedeniyle, haksız
da değildi. Ġngiliz istihbaratı 4 milyon Sterlin rüĢvet teklif etmiĢti. Nakit paranın makbul olacağı, Duyun-u Umumiye tecrübesinden, biliniyordu. Esas
problem, Almanların biraz önce Osmanlılara 5 milyon Sterlin vermiĢ olmalarıydı. Not: Diğer kaynaklarda-aşağıda, bunun 5 milyon Osmanlı altın lirası
olduğu ve savaşa girmek için üç taksit halinde Osmanlı‘ya ödendiği yazılmıştır). Bunun dıĢında, Gelibolu‘daki baĢarının iki yönde yan etkisi vardı. Hem
Müttefik devletler hem de Mihver devletleri, Balkanlarda müttefik edinmek
için rekabet halindeydiler. Churchill, 1914‘teki Gelibolu harekâtını planlarken,
Yunanistan‘ın Türkiye‘ye karĢı Britanya ile ittifaka girebileceğini hesaba katmıĢtı. [319]
Seferberlik zaten çok zorda olan Osmanlı ekonomisini taĢınamaz bir
yükün altına soktu. 30 Eylülde Jön Türkler, Alman‘lardan 5 milyon altın Lira
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
103
borç istedi fakat hayal kırıklığına uğradılar. Alman bakan yardımcısı
Zimmerman, Osmanlı Berlin elçisi Muhtar paĢaya, bu paranın ancak Osmanlı harbe girdiği zaman verilebileceğini, o zamana kadar 250.000 altın avansla
idare etmeleri gerektiğini söyledi. Ġki gün sonra Enver PaĢa, Talat ve Halil ile
beraber Alman elçisini ziyaret ettiler. Enver bir ziyaret daha yaptı ve bu defa
yanında, Talat, Cemal ve Halil vardı. Dördü birlikte elçiye, 2 milyon altın lirayı
Ġstanbul‘da hesaba yatırdıkları anda, Alman amirali Suchon‘a Rus limanlarını
topa tutması için izin verileceğini garanti ettiler. Bu toplantılar, meseleye
çözüm getirdi. 12 Ekim‘de, 1 milyon altın Osmanlı lirası Almanya‘dan Ġstanbul‘a hareket etti ve beĢ gün sonra 900.000 altın lira peĢinden geldi. Bu para, Enver için, cennetten gelen kudret helvası kadar makbule geçti. Gelen
krediyle, ordunun ihtiyaçlarını karĢılayabilir ve savaĢa hazır duruma sokabilirdi. [320]
Talat ve Enver, Almanya‘dan büyük bir parti altın gelince, derhal savaĢ hücumlarına baĢlanacağını söylediler. [321]
BaĢka teyit edilmemiĢ kaynaklara göre, savaĢ baĢlamamıĢ ve Alman
parası gelmemiĢ olsaydı, subayların maaĢlarını ödemeye para yoktu. Son
günlerde, Ermeni diasporası, ‗Deutsche Bank‘ aleyhine açtıkları davalarla,
<Türkiye‘de soykırıma uğramıĢ Ermenilerin bu bankada 25 milyon mark birikmiĢ tasarrufları olduğunu ve bunun ölenlerin varislerine ödenmesi gerektiğini, Amerikan Federal mahkemesine açılan bir dava ile talep etmektedirler>.
Borç içinde kıvranan Osmanlı hükümetinin, bazı Ermeni vatandaĢlarının,
savaĢ keĢmekeĢi içinde bu kadar büyük bir meblâğı, aynı bankada tasarruf
olarak tuttukları iddiası, cevabı zor bir mantık çeliĢkisidir!
26.9.1924‘te Ġngiltere‘de iki muhalif parti lideri, eski baĢbakan H.H.
Asquith ile müstakbel baĢbakan Stanley Baldwin, mevcut baĢbakan Ramsay
MacDonal‘a çok önemli bir önerge verdiler. Buna göre, Milletler Cemiyeti
genel sekreterinin 24.3.1924 tarihli mektubuna cevap verilerek, Ermeni halkına, aĢağıdaki nedenlerle büyük bir bağıĢta bulunulmalıydı. Çünkü:
1- Ermeniler hürriyet vaatleriyle cesaretlendirilmiĢler, Müttefiklere
desteklerinden dolayı, trajik sonuçlarını yaĢamıĢlardı,
2- SavaĢ sırasında ve mütarekeden sonra, Ermeni milletine hürriyetleri defalarca vaat edilmiĢti,
3- 1922 Ġzmir‘in kurtuluĢundan sonra Ermenilerin dağılmasından,
kısmen Ġngiltere sorumlu bulunmaktaydı,
4- <Türk hükümeti tarafından 1916‘da Berlin‘de bankaya yatırılan 5
milyon Osmanlı altınının büyük kısmı (belki de tamamı) Ermeni
parası> olduğu için! [322]
(Not: Bu kadar hayali varsayımların İngiliz hükümetlerince savunulması, mantık dışı ve hayret vericidir! Harbe girebilmek için 5 milyon altın lirayı
yıllık yüzde 6 faizle Almanya‘dan borç alan İttihatçılar 1916 yılında, nasıl
zengin olabilirlerdi ?)
Fransız Picot ile Ġngiliz Sykes arasında beklenmedik bir iĢbirliği ile
Mayıs 1916‘da imzalan anlaĢma, ilgili hükümetlerce onaylanmıĢtı. Batılı sömürgeciler için oldukça mantıklıydı. Bütün Suriye sahili ve bugünkü Lüb-
104
ġükrü Server AYA
nan‘ın önemli kısmı Fransa‘nın oluyordu. Ġngiltere Mezopotamya, Bağdat
civarını ve güneyde Basra körfezini alıyordu. Birçok dinin merkezi olan Filistin, biraz zorlu mesele olduğundan ve özellikle 1917‘de Rusya‘nın çekilmesiyle, uluslar arası idareye alınıyordu. Ancak anlaĢma yapıldıktan sonra,
Ġngilizler piĢman olmaya baĢladı. SüveyĢ kanalına yakın olduğu için, Filistin‘i
doğrudan ellerinde tutmak daha münasip değil miydi? Mısırdaki Ġngiliz subaylar da öyle diyordu. Musul Fransa‘ya bırakılmalı mıydı? Rusya harpten
çekildiği zaman, Ġngiliz toprakları ile Rusya arasında tampon olarak Fransa‘ya artık lüzum var mıydı? Fransız sömürgecileri değiĢik hedef peĢindeydi;
Lyon‘daki ipek tüccarları Suriye ipeğinin peĢindeydi, Otomobil Ġmalatçıları
Odası, Musul düzlüğünü otomobil sürücüleri için pist olarak görüyordu, Cizvit
papazlarının Beyrut‘ta üniversiteleri bile vardı. Fransız Asya Komitesi üyeleri,
hükümetlerini oldukları yerde sıkı durmaya çağırıyorlardı. [323]
Ġngilizlerin kendi aralarında anlaĢmazlık varken, Müttefiklerin Türk topraklarının iskânı hakkındaki düĢünceleri karmaĢa içindeydi. Versay BarıĢına
onay vermeyen ABD, kendini denizaĢırı olaylardan çekiyordu. Anadolu veya
Ermenistan, hatta Boğazlar için Amerikan mandası, söz konusu olamazdı.
Wilson Paris‘ten Amerika‘ya dönerken, Lloyd George, Wilson‘un ABD Kongresini manda konusunda ikna edebileceğine dair Müttefiklerin ümidini ifade
etmiĢti. Avrupalılar bekledi. Wilson Eylül 1919‘da hastalanarak yatağa düĢtü.
Ġtalya‘nın Türkiye‘den olan zayıf beklentileri, kayboluyordu. Anadolu sahillerine çıkan Ġtalyan kıtaları, arada Rum kuvvetleri ile çatıĢıyor fakat içerlere
girmiyordu. Ġtalyanlar Mayıs 1919‘da Ġngilizlere Kafkaslara ordu göndermek
konusunda söz vermiĢlerdi ve programa göre çekilecek Ġngilizlerin yerini
alacaklardı. Ancak bunun uygulanması gecikti ve Orlando hükümeti
19.6.1919‘da istifa ederek DıĢ ĠĢleri bakanı Sonino da, sahneden çekildi.
Yeni baĢbakan Nitti, Ġtalya‘nın sıkıĢık iç problemlerine yönelmeyi tercih etti
ve derhal, pahalı ve tehlikeli olan Kafkaslara asker yollamak projesini iptal
etti. Küçük Asya konusunda Nitti ve DıĢ ĠĢleri yeni bakanı Tittoni, topraktan
ziyade ekonomik tavizler -kömür madenleri gibi- peĢindeydiler. Fransa Türkiye ile ilgileniyordu fakat artık eskisi gibi Ġngiltere ile iĢbirliğine yatkın değildi.
Suriye meselesi sürüncemede idi ve Fransızlar Türkiye‘den kovulmaktan
korkuyorlardı. Clemenceau, Yunanistan‘a verilen destek konusunda, her
zaman biraz mesafeliydi ve kendi finansörleri tarafından, Türkiye ile anlaĢmaya varılması için baskı görmekteydi. Osmanlı borcunun % 60‘ı Fransa‘yaydı. Türkiye parçalanırsa, alacakların tahsili imkânsız olabilirdi! [324]
Ġtalya ve Fransa, artık Yunanistan‘ı desteklemek için bir mecburiyetlerinin olmadığını, Sevr barıĢının düzeltilmesi gerektiğini söylüyorlardı. Ġtalyanlar,
bu konuda Atatürk ile iĢbirliği yapmaya istekli olduklarını ihsas etmiĢlerdi. BarıĢ
Ģartları Fransa için de pekiyi bulunmadı, zira sömürgecilerin lobisi, Küçük Asya
güneyinde bazı bölgelerin satıldığını düĢünüyordu. Fransa hükümetine gelince, güneydeki bu arazinin iĢgal altında tutulması için yılda 500 milyon frank
masrafa artık katlanamazdı. 1920 baĢlarında, Türkler çok etkili bir gerilla savaĢına baĢlamıĢlardı. Yalnız ġubat ayının ilk iki haftasında Fransızlar 500 den
fazla kayıp vermiĢlerdi. Fransızlar, peĢ peĢe iĢgal yerlerinden çekiliyorlardı ve
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
105
bu, güneyde, Suriye‘deki durumlarını tehlikeye sokuyordu. Ekim 1921‘de
Fransızlar, Atatürk hükümeti ile bir anlaĢma imzalayarak güney ve Kilikya bölgesini boĢalttılar. Fransızlara bazı ekonomik tavizler verildi fakat Atatürk‘ün
kazancı çok daha büyüktü... Büyük bir ülke tarafından tanınmıĢtı. Curzon sanki çıldırmıĢtı. Yunan hükümeti, boĢuna müttefiklerine para ve askeri destek için
yalvarmaktaydı. Sonunda istifa etti ve iĢgal ettiği önemli topraklardan çekildi.
Atatürk, Ġngiltere, Fransa ve Ġtalya‘nın ortak hazırladığı bir teklifi geri çevirdi.
Türkiye, Yunan kuvvetleri Anadolu‘dan çekilmedikçe hiçbir ateĢkesi düĢünemezdi. Bu da, siyasi yönden Yunan hükümeti için imkânsızdı. Yunan siyasi ve
askeri liderleri ne yapacaklarını ĢaĢırdılar. Sonuçta, cephedeki Yunan askerleri
siperlerini kazıp, beklemeye koyuldular. [325]
Hudut ve toprak anlaĢmazlıkları konusunda, yeni Sovyet DıĢ ĠĢleri bakanı Çiçerin, Türk – Ermeni ve Türk – Ġran hudutları için arabulucu olmayı ve
bazı Türk-Rus bölgelerinde referandum yapılmasını teklif etti. Kemal, prensip
olarak teklifi kabul etti ve mukabil olarak Rusların Azerbaycan‘ı iĢgaline karĢılık, Ermenistan‘a girmeyi teklif etti. Sonuçta, müĢterek düĢman emperyalistlerle savaĢmak için para ve silâh yardımında bulunulmasını istedi. Bu
pazarlıklar, harekâta hazır olarak bekleyen ve Atatürk‘ü sıkıĢtıran Kazım
Karabekir‘in Ermenistan‘a yürümesini geciktirdi ve bu izin ancak Haziran
sonunda geldi. Kazım Karabekir, Kemal‘in beklemesini tenkit ederken, aslında zamanın Türkler lehine iĢlediğini bilmiyordu. Karabekir Erzurum‘da sabırsızlıkla beklerken, Paris‘te üst Konsey, Ģehri ve çevresini, hür Ermenistan‘a
verip vermemeyi tartıĢıyordu. Ancak Ģu belli oldu ki, Müttefikler bu bağıĢlarını gerçekleĢtirmek için, ne para ne de askeri destek verebilirlerdi. Kemalistler
ve BolĢevikler oradaydılar, Asya haritası üzerinde hür bir Ermenistan‘ın kurulmamasını garantiye alıyorlardı. [326]
Osmanlı ve genç ABD arasındaki temaslar sonucunda, 1830‘da bir
‗Ticaret ve Dostluk‘ anlaĢması imzalandı. AnlaĢmada, ‗en çok taviz verilen
ülke‘ maddesi ve ayrıca Amerika‘nın Osmanlı donanmasının yenilenmesinde
yardım maddesi vardı. Amerikan senatosu anlaĢmayı bir yıl sonra onayladı.
Hem misyonerler hem de tüccarlar, kapitülasyon ayrıcalıklarından yararlanıyorlardı ve buna göre Batılılar, Osmanlı yasalarının dıĢında kalıyorlardı.
1830‘lar ve 40‘lar Amerikanın dıĢa açılması yıllarıydı ve bunu yapanlar
American Board mensubu olmayanlardı. 1850‘den sonra, ABD ile ticaret –
ihracat ve teknik bilgi akıĢı yavaĢladı. Bunda, Amerikan Kongresinin yüksek
gümrük tarifelerini onaylamasının, hükümetin Osmanlı Ġmparatorluğuna ilgisizliğinin, Ġngiliz rekabeti ve Avrupa emperyalizminin ve diğer faktörlerin rolü
vardı. ĠĢ çevreleri 1911 yılında ‗Yakın Doğu için Ticaret Odası‘nı kurdular.
Fakat Almanların Berlin – Bağdat demiryolu projesi veya Ġngiliz, Fransız,
Ġtalyan ve Rus yatırımlarına kıyas olarak, Amerikanın ekonomik veya teknik
bağlantıları yoktu. [327]
Türkiye‘de iĢ kurmuĢ olan tanınmıĢ Amerikan firmalarından bazıları
Ģunlardı: American Tobacco, The Standard Oil Co. (Socony), Singer dikiĢ
makineleri (yaklaĢık 200 mağaza ve acente) ve Western Electric of Chicago!
Protestan kuruluĢların dıĢında, baĢka Amerikalılar, Hıristiyan Mukaddes
106
ġükrü Server AYA
yazılarında konu edilen yerlerle ilgileniyorlardı. 1842 yılında, Boston‘da
‗Amerikan Doğu Derneği‘ kurulduktan sonra, Bin bir Gece masallarındaki
misyonerler veya mukaddes yazıtlarda adları geçen yerleri görmek için gezenler, Batının Doğu insanları hakkında bilgi alabildiği yegâne kaynaklardı.
Derneğin ve kurucularından Robinson ve Smith‘in çalıĢmaları sonucunda,
birçok arkeolog, kâĢif ve Ġncil uzmanları bölgeye gelmeye baĢladı. 1900 yılında bu tür insanlar ‗Doğu ĠĢleri AraĢtırma Kudüs Amerikan Okulunu‘ kurmuĢlardı. [328]
Cumhuriyetin kurulmasından sonra geçen 20 yıl içinde, cumhuriyetçi
yeni hükümet, Sultanlar devrini çok arkalarda bırakmıĢtı. Kemal Atatürk‘ün
hükümeti, iyiliksever bir diktatörlüktü. Prensipleri ve programları, Türk halkını
bir millet Ģuurunda birleĢtirmeyi ve uluslar arası düzeylere taĢımayı amaçlıyordu. Amerikalı diplomatlar, misyonerler, doktor, tüccar, iĢ adamları, arkeolog ve turistler iki millet arasında iliĢkilerin kurulmasında ve karĢılıklı diyalogların kurulmasında etkin oldular. Ġki ülke aralarındaki sorunları, ikinci dünya
savaĢından sonra olduğu gibi, dıĢ yardım programlarına gerek olmadan
çözdüler. Para, Türkiye ile ABD arasında uyum ve dostluk sağlanmasında
etken olmadı. Ġki dünya savaĢı arasındaki zaman diliminde, Amerikan hükümetinden Türkiye‘ye bir sentlik yardım bile gitmedi. [329]
Lloyd George, müstakbel Ermenistan‘ın içine Erzurum‘un sokulmasına
taraftar değildi. Büyük bir Ermenistan‘ın yaratılması Hindistan Müslümanları
arasında kötü duygulara sebep olabilirdi. Her savaĢtan sonra, iyi maaĢ için
çalıĢacak, savaĢ deneyimli yeterli subay ve asker bulmak kolaydı. [330]
SavaĢ sonunda Ġngiltere‘nin 1920 ordu harcamaları, 604 milyon Sterlinden, yarıdan fazla azalmıĢ ve 202 milyon Sterline inmiĢti. Bunu takip eden iki
yıl içinde bu rakam da yarıya, 111 milyon Sterline inmiĢti. Bunların sonucu,
daha fazla asker terhisi ve daha kısıtlı bir Ġngiliz bütçesiydi. Diğer taraftan hükümetler Ermenistan‘a müttefik asker gönderilmemesine karar vermiĢti. [331]
Ermenilerin dik kafalılığı bir iĢe yaramadı, çok geçmeden Türk ordusu
geldi, kaçamayanlar yakalandı ve öldürüldü. Ermeniler bu hasımlardan kurtulabilirler miydi? Sevr barıĢı hiçbir zaman onaylanmamıĢtı. Ne milletlerarası
durumu ne de hudutları saptanmıĢtı ve en sonunda da, hayatta kalmak için
muhtaç olduğu malzeme ve askeri yardımı alamamıĢtı. Sevr barıĢı, Ermenistan‘ı Türkiye‘ye av yapmıĢtı. Ermenistan hudutlarını Türkiye‘den toprak alarak geniĢletirken, bunların savunulmasına ihtiyaçları temin etmiyordu. Ġngiliz
DıĢ ĠĢleri bakanlığında dolaĢan bir belgede, Müttefiklerin, Ermenistan‘ı kendini savunmasında yalnız bırakıĢı, DaĢnaklarla Demokratlar arasındaki ihtilâfa bağlanıyordu. Lord Curzon, zengin Ermenilerin, kendi ülkelerine parasal
yardım etmekteki çekingenliklerini, açıkça itham ediyordu. [332]
Sonunda, Ġngiltere DıĢ Ticaret Bakanlığı, Britanya‘nın Türkiye ile olan ticaretindeki endiĢelerini dile getirdi. Kemalistler, Ġç Anadolu ile ulaĢımı kesmiĢ
ve iki ülke arasındaki ticaret donmuĢtu. Türk gümrüklerinde saplanmıĢ Ġngiliz
mallarının değeri 5 ilâ 12 milyon Sterlin arasında tahmin ediliyordu. BaĢbakana
savaĢ öncesi ihracat tutarının 8,5 milyon Sterlin olduğu hatırlatılmıĢtı. Ġngiltere
Kıralı bile, Harbiye bakanlığının Kemalistlerle dostluk kurup kıtalarını Türk
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
107
topraklarından acilen çekmesi tavsiyesini, desteklemiĢti. Ermenistan topraklarını geniĢletmek, bu defa DıĢ ĠĢleri Bakanlığınca, Rus topraklarını geniĢletmek
gibi algılanıyordu. Wilson‘un önerdiği toprakların Ermenilere verilmesi, bu defa
Rusları Ġstanbul‘a yaklaĢtırma gibi değerlendiriliyordu ve böyle bir Ģeyi ne Ġngilizler ne de Türkler isterdi! Ermenistan unutulabilirdi. Hindistan genel valisi Lort
Chelmsford, Ankara ile Moskova arasındaki uyuĢmazlığın basına yansıtılmasını tavsiye ediyordu. DıĢ ĠĢlerinden D.G. Osborne, tuttuğu notlara Ģöyle bir
cümle koymuĢtu: ‗ Türkiye‘nin Rusya tarafından harap edilmiĢ olması, Türklerle konuĢmamız esnasında öne sürülebilir. Türkler, Müttefiklerle Ruslar arasında bir tercih yapmak zorundalar!‘ [333]
Sevr barıĢında yapılması düĢünülen düzeltmeler konusunda, kabine
1921 Aralık ayında Curzon tarafından yapılan öneriyi, ‗Türkiye‘nin güneyinde, deniz kenarında Ermenilerin toplanabileceği ve gereğinde dıĢardan yardımla korunabilecek bir bölge tahsisini‘ onaylamıĢtı. Fakat üç ay sonra, Türklerin Kilikya için böyle bir teklifi kabul etmeyeceğini tahminle, ikinci bir öneriyi
kabineye sunmuĢtu. Curzon‘un Ermenistan için fazla bir Ģeyler yapmak ümidi yoktu. Türkleri, topraklarını büyütmek hususunda ikna edebilirdi. Ġngiltere
hükümetinin tutumu, Türkiye‘yi daima yenik ve kabahatli bir ülke olarak görmekti, çünkü sebep olmadan düĢman ülkeyle ittifak yapmıĢ ve Boğazları
kapamıĢ ve sayılamayacak kadar çok cinayet iĢlemiĢti, fakat Ġtalya ve Fransa böyle değerlendirmiyordu. Türkiye konusunda Müttefik Devletlerin aralarında birleĢik olmaları, baĢka bir hayaldi. Ġngiltere Yunanistan‘a destek olduğu için Ġtalya da Kemalistlere destek oluyordu. Paris, aldatıldığı için, Anadolu‘da bazı tavizler peĢindeydi! Fransa da Ġngiltere‘ye karĢı Kemalist Türklerden yana tavır aldı, çünkü Rhine bölgesi konusunda Ġngiltere Fransa‘yı desteklememiĢti. Fransız yatırımcıları Rusya‘da büyük paralar kaybetmiĢlerdi,
çünkü komünistler her Ģeyi millileĢtirmiĢlerdi. Aynı olayın Türkiye‘de de olmasını istemiyorlardı. Fransız politikacılar, bu ülke ile olan moral ve maddi
yararlar sebebiyle, dikkatli bir tutum izlediler. [334]
Garekin Pastırmaciyan, kitabının. 23‘çü sayfasında, Rus Çarlığının,
Bakû Petrollerinden yılda $ 100 milyon pay aldığını ve Osmanlı‘nın bu nedenle Bakû‘yü almak istediğini yazdı. Ayrıca s.45‘te verilen bilgiye göre, Ġngilizlerden 1918‘in ilk sekiz ayında gelen para yalnız $ 3,250.000 di. Ayrıca
gelen asker sayısı da yalnız 2800‘dü ve Bakû bölgesi için çok azdı.
108
ġükrü Server AYA
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
109
13. BÖLÜM
ORDULAR ve SĠLÂHLARI
Soykırım mızıkacıları, her vesilede, 1,5 milyon Ermeni‘nin, sırf ‗Hıristiyan oldukları için, Ģeytanca bir plânla yok edildiklerini‘ iddia eder. Bazı Türk
yazarlar da, kolay Ģöhret ve kazanç uğruna, her hangi bir akademik dayanak
olmaksızın bu gibi söylemlerden arka çıkarak, amaçlarına kısa sürelerde
varmıĢtır. Bu bölümde, bu bilgilerin ne kadar doğru olabileceği hakkında,
birçok alıntı vardır. Bunlar değiĢik kaynaklardan olduğu için kronolojik sırada
değillerdir. Örneklerin çokluğu ve kitap sayfa sayısını makul ölçüde tutabilmek için, bu örneklerden ancak birazı bu bölüme konulabilmiĢtir.
O günlerde (1915 baĢları) Osmanlı‘nın karĢılamak zorunda olduğu durum özetle Ģöyledir: Doğuda, Rus Orduları Anadolu‘nun içinde ilerlemektedir,
Ermeni gönüllü birlikleri onlara hem rehberlik, hem de ön çatıĢmaları yapmakta, ikmal ve telgraf hatlarını kesmekte, Ermeni köyleri ise, gerek çetecilere gerekse Rus ordusuna, yiyecek yardımı yapmaktadır. Güneyde, Filistin
cephesinde Cemal PaĢanın ġubat ayındaki SüveyĢ Kanalı baskın harekâtı
baĢarısız sonuçlanmıĢ ve Ġngilizler bir taraftan güçlerini toplarken diğer taraftan Arapları iç isyana ikna etmektedir. Batı cephesinde, Müttefikler Mart ortalarında Çanakkale‘yi topa tutmuĢ, 25 Nisanda da karaya asker çıkartmıĢlardır. Göğüs göğse savaĢlarda her gün binlerce kiĢi cephede veya arkada
hastalık ve açlık nedeniyle ölmektedir. Van Ģehrinde Ermenilerin Mart ayında
tırmandırdığı isyan baĢarılı olmuĢ, bölgede yaklaĢık 120.000 Müslüman ölmüĢ ve Van ġehri 20 Mayıs 1915‘te Rus kumandana teslim edilmiĢtir. Van
isyanı ve bölgedeki Ermeni köy ve çetelerinin düĢmana verdiği destek nedeniyle, savaĢ alanlarında yaĢayanların tümünün baĢka yerlere nakli ve boĢaltılması, askeri bir ihtiyaç olarak istenmektedir. Van isyanı, çok acele bir Ģeyler yapılması gerektiğini ve hatta geç kalındığını ispatlamaktadır. Ġlk tehcir
duyurusu 25 Mayıs‘ta yapılır, 27 Mayıs‘ta Tebliğ hazırlanıp yayınlanır ve 30
Mayıs günü hükümet tarafından onaylanır ve yasa olarak yayınlanır! Bölgedeki halkın boĢaltılması için, iki yöntem vardır. Birincisi, halkın ön cepheye iki
ateĢ arasına sürülerek kırılmasına yol açmak; ikincisi ise, halkı geçici olarak
(çünkü savaĢ kazanılacak ve herkes evine dönecektir) ülke dâhilinde, savaĢın olmadığı ve tehlikede veya tehlikeli olamayacakları bölgelerde iskân
edilmelerini sağlamak! Bu bölge, Ģimdiki Suriye toprakları içindeki Halep ile
Fırat nehri üzerindeki Zor Ģehri bölgesidir. Bölgede az nüfus vardır, aĢiretler
yaĢamaktadır, yeni yerleĢim ve tarım olanakları vardır. Hükümet çıkardığı
yasayla, tehcire tabi halkın yol refakat ile korumasını, ara dinlenme kamplarında iaĢe ve çadırlarda ikametini, sağlık hizmetini ve ayrıntıları, bölgedeki
vilâyet valilerine yüklemiĢ ve onlara ilâve para yollamıĢtır. Ancak valilerin
olanakları iç açıcı değildir. Tecrübeli jandarma erleri orduya alınarak cephe-
110
ġükrü Server AYA
ye sürülmüĢtür. Halk arasından, silâh tutabilecek orta yaĢlılardan, hatta hapishanelerden bile jandarmaya adam alınmıĢtır. Yollar hem çok az, hem de
bozuktur, yalnız atlı arabalar veya kağnılarla gidilebilmektedir! Herkes bu
yolları aynı anda kullanmak zorundadır. Demiryolu az, Toros tünelleri henüz
açılamamıĢtır; buna rağmen muhacirler, tek hat ve sıkıĢık demiryolu ile seyahat edebilmektedir. Durum özetle budur!
Ġnsaniyet Ģampiyonu kesilen Batılıların toplu katliamları (Ġngilizlerin Ġrlandalıları aç bırakması ve kırması, Güney Afrika‘da isyancı Boer‘leri açlık ve
silâhla öldürmesi, Amerikan iç savaĢında, esir düĢenlerin, hapishane olarak
kullanılan çok eski savaĢ gemilerinde, rutubet, açlık ve hastalıklarla ölüme
terki, Amerikalıların Ġkinci dünya savaĢında, Okinawa adasında teslim olan
bütün Japon askerlerine esir almayarak öldürmeleri, Vietnam‘daki Mai Lai sivil
halk katliamı, Belçikalıların Kongo‘da, Fransızların Cezayir‘de milyonları sıradan öldürmeleri, her nasılsa söz konusu edilemez! Osmanlı‘nın organizasyon
bozukluğu, yiyecek maddelerin azlığı, bütün limanların abluka altında olduğu,
nakliyenin sadece karadan yapılabildiği ve sırf bu lojistik imkânsızlıklar nedeniyle, Osmanlı‘nın Ocak ayında 90 bin askerinden 80 bininin iki hafta içinde
soğuk, hastalık ve açlık nedeniyle kaybettiği hatıra getirilmez! Ermenilerin
Hıristiyan oldukları için, kasıtlı olarak ölüme yollandıkları iddia edilir! Aslında,
savaĢ kurallarında, isyan edenlerin, fazla suçlu – suçsuz aranmaksızın kıyamı
normal sayılmaktadır ve bunun en son canlı örneği Irak ve Afganistan‘dır.
Kezalik çok kısa bir süre önce Ermenilerin Karabağı iĢgallerinde sivil Azerileri
öldürmelerine ait film ve fotoğraflar varken, Müslümanlar insan sayılmadığından, hatırlanmaz, hatırlatılsa bile derhal konu ört bas edilir ve bir asır önce
çekilen insanlık dramları, çarpıtılır, izam edilir ve dünyanın bundan baĢka derdi
yokmuĢ gibi, baĢarı ile pazarlanır! Olayı, ünlü tarihçi Justin McCarthy‘nin
2005‘te TBMM‘de yaptığı bilgilendirme konuĢmasından dinleyelim:
‗Firar Bölgesi: Birinci Dünya SavaĢı yaklaĢırken, Osmanlılar da seferberlik ilân ettiler. Türk Ermenileri, kendi ülkelerine hizmet edeceklerine, (Erzurum kongrelerinde verilen sözlerini de unutarak) silâhları ile Rus ordularına katıldılar. Osmanlı ordusunun verdiği bilgiye göre, Hopa-Erzurum-HınısVan çizgisi üzerindeki köy ve Ģehirlerdeki Ermeniler, askerlik kayıt çağrılarına cevap vermediler ve hududu geçerek Rus ordularına katıldılar. Eğer bu
firar bölgesindeki Ermeni erkekler orduya katılsalardı, 50.000 den fazla bir
kuvvet oluĢturabilirlerdi ve bu takdirde asla bir SarıkamıĢ felâketi olmazdı.
Köylülerin en büyük harcama kalemi, silâh satın almak mecburiyeti ve buna
ödenen para idi. Köylüler, istemeseler de onlara zorla silâh satılıyor ve Türklerle çarpıĢmak niyetleri olmasa bile isyancı yapılıyorlardı. Ġhtilâlciler Rusya‘dan kaçak silâh getirtip zorla köylülere satılıyorlardı. Bir Ġngiliz konsolosunun ifadesine göre, normal değeri 5 Sterlin olan bir tüfek, 10 Sterline satılıyor
ve isyancılar tatlı kazanç sağlıyorlardı.‘
(Not: Batılı ülkelerin ürettikleri silâhlar, çeşitli kanallardan en son Ermenilere bazen zorla da olsa satılmaktaydı. Çete başları ve ruhban sınıfı çok
güzel para kazanıyorlardı).
General Maude‘un erkânı harp subayı, Yarbay Matland Edwards Kafkaslardan yeni dönmüĢtü ve düĢüncesine göre, onlara yegâne sadık olan
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
111
kıtalar Ermenilerdi ve Rusların bunun önemini kavramamıĢ olması üzücüydü. Ermenilerin Rus ordusunda 150.000 askeri vardı ve bunun 35.000‘i Kafkas cephesinde savaĢmaya hevesli bekliyordu. Yeni bir insan kaynağı keĢfeden General Barter ise, Ġran ve Mezopotamya için bunlardan yararlanmak
istiyordu. Örneğin, Amerika‘daki Ermenilerden oluĢan bir Mezopotamya piyade tugayı teĢkil etmek için, ABD‘den izin alınamaz mıydı? [335]
Ġngiliz SavaĢ Kabinesi, Kuzey Ġran ve Kafkaslarda Ermeni güçleri gibi
kuvvetli bir faktörün, bir an evvel Rus kuvvetlerine katılmasını istiyor ve
ABD‘nin aracı olmasını, Rusya üzerinde baskı yaparak, Rus ordusunun Batı
Avrupa cephelerinde savaĢan Ermenileri Kafkaslara yollamasını ve ayrıca
yeniden Ermeni askerlerin silâhaltına alınmasını istiyordu. Fakat Kafkaslarda
oluĢturulan yeni altı Ermeni alayı politik nedenlerle Ġran cephesine gitmeyi ret
etmiĢti ve Ermenistan‘ın müstakbel statüsü garanti altına alınmadıkça yeniden celp yapmak istemiyordu. [336]
SavaĢ sırasında, Kafkas orduları, Ermeni gönüllüler dâhil, Türk hududunu geçmiĢ ve altı Ermeni vilâyetini iĢgal etmiĢti. ġimdi, Kafkas cephesinin
Rus ihtilâli nedeniyle kendiliğinden çözülmesi, yalnız bu vilâyetleri değil fakat
Rus Kafkaslarındaki Erivan‘ı da tehlikeye atmıĢtı. Onları Türklere karĢı kim
koruyacaktı? Ermeniler savaĢırken hedeflerinin ne olduğunu dahi bilmiyorlardı. 150.000 kadar Ermeni Çarlık ordularında sadakatle çarpıĢmıĢtı! Fakat
yeniden zapt edilen Ermeni vilâyetlerinde, Ermeni toprak sahipleri çıkarılmıĢ,
yerlerine Kazak ve Tatarlar yerleĢtirilmiĢti. Kafkas cephesinin süratle erimesi
nedeniyle, Ġngilizler Ermenistan‘ın kurtarılıĢı ve istiklâli için gene sempatik
demeçler veriyordu. Ermenistan‘ın kurtuluĢu, yeniden asker toplamasına
bağlıydı. Lort Bertie, Boğos Nubar PaĢa ile konuĢurken, Ġran – Mezopotamya – Kafkas cephelerinin, Ermenistan‘ın istikbalinin bağlandığı kampanya ile
bağlı olduğunu anlatıyor ve ondan Eçmiyazin Katoligosu‘nu ve Petrograd
Komitesini uyarmasını istiyordu. [337]
Büyük ümitlerle dolu Rus Ermenileri Çarın ordularına katılan 200.000
asker dıĢında Türk Ermenistan‘ının kurtuluĢu için ayrıca yedi gönüllü alayı
oluĢturuyordu. Gönüllü alayların gerilla taktikleri ve araziyi çok iyi bilmeleri,
Rus ordularına büyük katkı sağladı. Bu husus Ermeni liderler tarafından da
teyit ediliyordu. Paris Konferansına giden Ermeni delegasyonu baĢkanı,
Avedis Aharonian 26.2.1919‘da Ģöyle diyordu: ‗SavaĢın baĢlangıcında, Ermeni milleti, Çarlık Rusya‘sının yaptığı eziyeti unutmakla kalmadı fakat Müttefiklerin hedeflerine hizmet için Çarlık bayrağı altına koĢtu. Türkiye‘deki ve
dünyadaki Ermeniler de, kendi paraları ile bir Ermeni lejyonu kurup Rus generalinin kumandasında, yan yana çarpıĢmayı teklif etti. [338]
Boğos Nubar PaĢa, Ermeni kuvvetlerin yalnız Kafkas cephesinde savaĢmak istediklerinde ısrar etti. Rus ordularının, ele geçirdikleri üç vilâyetten
geri çekilmesi halinde, Türklerle Kürtlerin Kafkaslardaki Müslümanlarla birlik
olup, yerli ve muhacir Ermenileri yok etmeleri tehlikesi vardı! Nubar PaĢa
kendi yurtlarını savunan Ermeni askerlerin, Türkleri durdurup katliamları
önleyeceğinden emindi. Bu cephede 35.000 Ermeni askeri vardı; diğer cephelerden de asker çekerek, 150.000 kiĢilik büyük bir güç oluĢturulabilirdi.
Ġngiliz SavaĢ Kabinesinin kararı, Rusya‘da Komünist-BolĢevik hareketine
112
ġükrü Server AYA
etkin karĢı durabilecek‘ ciddi grupların desteklenmesi ve Müttefik amaçlarına
hizmetleri halinde, bolca para verilmesiydi! [339]
Bogos Nubar, Kafkaslardaki Ermeni liderlere bir telgraf gönderdi ve
Eçmiyazin Kataligosu‘nun eliyle Ġngiliz otoritelere verilmesini istedi. Ġfadesine
göre, Kafkaslardaki asker sayısını çoğaltmak ve Türklerle savaĢmak için
yeni gönüllüler toplamak zorunluydu. Bunlar, Türklerin Ermeni vilâyetlerini
kurtarmak için yapacakları hücumları def edebilir ve sonra Mezopotamya
Ġngiliz ordularına katılabilirdi. Ermeni ve Gürcü kuvvetleri eğitmek için, Ġngiliz
subayları yollanacaktı. Robert Cecil, cesaret vermek için, Müttefiklerin Ermenilerin kalanlarını korumakla bağlı olduğunu ve bunun sebebinin yalnız
Ġran ve Kafkaslardaki Ġngiliz ordularının yan cenahını korumak olmadığını,
ayrıca otonom bir Ermenistan‘ın kurulmasına söz verdiklerini ve Ġstanbul‘dan
Çine kadar uzanabilecek Turancılık akımının ancak bu sayede ve tercihen
Gürcistan‘la birlikte, önlenebileceğini söylüyordu. [340]
Fransız Hükümeti, Ukrayna ve Basarabya güçlerini organize ve finanse etmeyi teklif ettiği vakit, Ġngiliz generali MacDonough, Kazaklarla, Ermenilerin ve Gürcülerin organize edilmesinin Ġngiliz hükümetine bırakılmasını
istedi. AnlaĢma 23.12.1917‘de imzalandı. Ermenilere yardım, bu nedenle
Ġngilizlerin göreviydi. Boğos Nubar, Ġngiliz subaylarının yardımıyla, cephenin
mevcudu azalmıĢ Türk kuvvetlerine karĢı tutulabileceğini umuyordu. [341]
1917‘de Rus Cephesindeki sükûnete ve güneydeki acil ihtiyaçlarına
rağmen, Türkler, Vehip PaĢa emrindeki 3‘çü Orduyu Kafkaslar için tuttular.
1918‘in erken yazında, yaklaĢık 55–60.000 Türk piyade askeri vardı. Askeri
tarihçiler Allen ve Muratoff‘a göre, böyle bir kuvvet, Ermeni ve Gürcülerin
mukavemetini kırmaya yeterliydi. Haziran 1918‘de Alman Generali Liman
von Sanders, Türklerin dipsiz Kafkaslardaki hücumları nedeniyle, Arabistan‘ın tamamını, Suriye ve Filistin‘i kaybedeceğini söylüyordu. Ġngilizler, Ermeni ve Gürcü birliklerini parasal veya diğer Ģekillerde organize edemedi. 17
Ağustos 1918‘de yardıma çağrılan Ġngilizler yalnız 1000 tüfekle Bakû‘ye varabilmiĢti. O vakte kadar, bütün Kafkaslar Türk-Alman hâkimiyeti altına girmiĢti. Türkler, 16 Eylül 1918‘de Bakû‘yü aldı. Ġngiliz Generali Dunster‘in ordusu çok küçüktü ve çok geç gelmiĢti. [342]
SavaĢ sırasında Ġngilizler, sırf kendi menfaatleri için, Ermenilerin çektiklerine ve istikballerine ilgi göstermiĢlerdi. SavaĢtan sonra, bu kez birçok sorun
ile karĢılaĢıldı. Bu sorunlar, esas baĢka bir sorunun doğurduğu sorunlardı ve
bunun özünde Ġngilizlerin açıkça yapılan beyanlarla, ‗Ermenistan için sorumluluk almak istemeyiĢleri‘ yatıyordu. Ġngilizler, yardım sorumluluğunu baĢka ülkelere atıyor, haklı olduğunu ifade için acayip iddialarda bulunuyor ve tam tedbirler yerine, gösteriĢ için bazı yarım adımlar atıyorlardı. Ġngiltere, yalnız sefalet
olarak zengin, bu kadar uzak, terk edilmiĢ, stratejik ve ekonomik yararı olmayan bir ülke için, ne para ne de insan harcamak niyetindeydi. Bu nedenle,
savaĢın bitiĢinde Ermeni konusu Ġngiliz devlet adamlarına, ek bir mesuliyet
yüklüyordu. SavaĢ baĢlamadan önce, Türk askeri çoğu yerde, en acınacak
haldeydi. 1916‘da savaĢan askerlerin bazılarının palto ve ayakkabıları yoktu.
Binlercesi firar ediyordu. 1918 yılı geldiğinde, Türkiye savaĢtan tükenmiĢti.
Enflasyon yaklaĢık % 2000 artmıĢtı. [343]
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
113
―Son iki ayda, Erzurum‘dan 200–300 kiĢilik gruplar halinde Ermeni
askerler geri getirildi. Yoldaki zorluklar ve mahrumiyetler sebebiyle acınacak
haldeydiler.‖ [344]
(Not: Amerikan Konsolosu Davis‘in 1915 son baharında yazdığı bu
notta, Ermeni askerlerin Osmanlı Ordusundaki Türk Ermeniler mi, yoksa esir
Rus Ermeni askerleri veya gönüllüleri mi olduğu bilinememektedir. Ancak bu
gruplar, jandarma refakatinde Erzurum‘dan Harput‘a yürüdüklerine göre,
soykırım amacı olsaydı her halde bu kadar yol, iaşe ve zahmete gerek bırakılmazdı!)
Türk Ermeni lider General Andranik ve partizanları, Temmuzda
Zangezur bölgesini tekrar Ermeni kontrolü altına alırken bazı Müslüman yerleĢim yerlerini yıktı. 2 Aralık 1918‘de Andranik ve gönüllüleri Karabağ sınırını
aĢtı. Birkaç gün içinde Karabağ da Ermeni kontrolüne geçebilirdi, fakat Bakû‘de bulunan Ġngiliz generali Thomson, verdiği emirle askeri harekâtı kesip
Zangezur‘a dönmesini söyledi. Thomson, Azerilerin, bir Ermeni aleyhtarı olan
Dr. Husrev Bek Sultanov‘un, iki bölge için de genel vali seçilmesini onayladı.
1918 sonlarında, Ermeni hükümeti Daralağız bölgesindeki Müslümanları
sürmüĢ ve köylere Ermeni muhacirleri yerleĢtirmiĢti. Fakat ġarur ve Nahçıvan
Müslümanları, Ermenilerin köylerine yerleĢtirilmesini kabul etmeyerek çarpıĢmaya hazırlandı. Ġngiliz otoriteleri yeniden araya girdi. Neticede, General
Forester Walker, Ocak 1919 sonlarında ġarur ve Nahçıvanı, bir Ġngiliz askeri
valiliğine bağlayarak olası çarpıĢmayı önledi. [345]
Yukarıdaki olaylardan da anlaĢılacağı gibi, Haziran 1920‘de Ġngilizler
Batum‘dan çekildi. Sovyet Rusya, Kafkasların yeni sahibi olmak üzereydi.
Kafkaslardaki Sovyet gücü hakkında, Ġngilizlerin Mezopotamya ordusundan
bir subay, 11‘ci Rus ordusunun disiplin, donatım ve giysi olarak çok iyi durumda olduğunu fakat subayların talimli olmadıklarını rapor etmiĢti. Ruslar,
Ġtalyanların Azerilere biraz önce sattığı büyük silâh ve cephane yığınaklarını
ele geçirmiĢti. [346]
Ermeni ordusu Kazım Karabekir‘in ordusuna denk değildi ve bozgun
halinde Arpaçay yönünde çekildi. Onlarla beraber, Türk ordusunun soygun
ve mezaliminden ürken sivil halk, sürüler halinde kaçtı. Ermeniler boĢuna
BolĢevik DıĢ iĢleri bakanı Çiçerin‘den yardım beklediler; baĢkan Wilson‘dan
arabuluculuk hakkındaki isteğe de, boĢ söz garantileri verildi. Çaresiz ateĢkes istediler. Aralık ayı baĢında Gümrü‘de Türkler ve Ruslar, beynelmilel
Gümrü BarıĢını imzaladılar. Bu anlaĢma ile Türkler, eski Aras ve Arpaçay
nehir hudutlarına kavuĢtular. Böylelikle, Ermenistan‘ın arta kalanı da Rusların oluyordu. Rus süvarileri sessizce kar üzerinde ilerlerken, halktan ne bir
ses duyuldu ne de bir silâh patladı. Parlamento binasının balkonundan, Lenin ve Marx‘ın söylevlerinden alıntılarla ateĢli konuĢmalar yapıldı ve ‗Sovyet
Ermenistan çok yaĢa‘ tempoları ile alkıĢlandı. [347]
Gerçekte, 1915 yılında, Ġngiliz ordu yetkilileri, diasporadaki ve özellikle
ABD‘li Ermeni gönüllülere silâh ve eğitim vermek yolundaki istekleri geri
çevirmiĢti. Teklife göre, Mısır‘daki gönüllülere, Amerika, Bulgaristan, Romanya ve Yunanistan‘dan gelecekler eklenecekti. Kilikya (Mersin)‘de yapıla-
114
ġükrü Server AYA
cak bir çıkartma hareketi, Çanakkale savaĢına yardımcı olacağı gibi, Suriye,
Arabistan ve Mezopotamya‘yı tamamen izole edebilir ve askeri kaynaklarını
tüketebilirdi. Ermenilerin artık hareketsiz ve seyirci kalmaları mümkün değildi. Toros dağlarını, Toros ve Amanus geçitlerini tutabilirlerdi çünkü Türk orduları kuzeyde Kafkaslarda Ruslarla, Çanakkale‘de de Ġngiliz ve Fransızlarla
savaĢıyordu. Bunları yapmak için Ġngiliz hükümetinin izni, Kıbrıs‘ta toplanma
imkânı, ulaĢım ve silâh yardımı gerekiyordu. Buenos Aires‘te 300 Ermeni
gönüllü Ġngiltere konsolosluğuna baĢvurarak, savaĢ birliklerine katılmayı
istemiĢti. [348]
Ermeni diaspora gönüllülerinin, Türkiye‘deki soydaĢlarına yardım talepleri, Ġngiliz SavaĢ Konseyine vardığı zaman, cevap kısaca olumsuzdu. Bu
nedenle diasporadaki Ermeni cemaatlerinin, büyük savaĢa katılmak ve Türkiye‘deki soydaĢlarını kurtarmak hevesleri heba edildi. Kilikya bölgesinde bir
çıkarma, Çanakkale cephesine yardımcı olurdu. 7 Eylül 1915‘te Fransız amirali Suriye sahillerinden Ġngiliz Yüksek Komiserine telgraf çekerek, 6000
Ermeni‘nin, Ġskenderun körfezine yakın, Musa dağında kahramanca savaĢtıklarını bildiriyordu. Amiral onlara cephane ve yiyecek sağlamıĢtı, fakat Ģimdi, 5000 kiĢi kadar olan eĢlerinin ve çocuklarının Kıbrıs‘a alınmalsını istiyorlardı. [349]
Kilikya‘nın Zeytun kasabası erkânı, onlara gerekli silâhlar verildiği takdirde, Rus‘ların hücumuna yardım teklifinde bulunmuĢ, Ġngilizlere de Ġskenderun‘a bir çıkarma yaparlarsa yardım edeceklerini söylemiĢti. Ġsyancılar, benzer
bir teklifi Mart 1915‘te Ġngiltere‘nin Bulgaristan elçisi Sir Bax-Ironside da yapmıĢlardı. Bu hareketler, Ermenilerin Osmanlı‘ya sadakatinde istisna oluĢturmasına rağmen, Osmanlı Ermeni‘si prototipini, belâ çıkaran hain kiĢi olarak
teyit etmekteydi. Bu tarz görüĢler, Enver PaĢanın SarıkamıĢ‘taki felâket yenilgisi ve bunu takip eden aylarda Enver‘in amcası Halil PaĢanın da Azerbaycan
– Ġran hududundaki yenilgileri ile kuvvetlendi. Her iki olayda da Rus Ermenilerinin büyük katkısı vardı ve Enver‘in Turancılık rüyalarını yıkmıĢtı. Enver bunu
unutmadı ve çok geçmeden, Asur – Babil çağından kalma, Mezopotama‘da
bilinen, sürgün ve hicret cezasını uyguladı. [350]
(Not: Yazar o denli Ermeni taraftarı ki, ne diğer cephelerdeki savaşlardan, ne Van isyanından, ne Türk ordusundaki Ermenilerin firar ederek Rus
ordularına katıldığından, ne de beşinci kol sabotajlardan bahsetmektedir!
Ayrıca can derdinde olan Osmanlı İmparatorluğunun bu durumda bile Turancılığı düşündüğünü söylemekte ve ‗ Geçici Sevk ve İskân Yasasıyla‘,
Asur-Bâbil sürgünlerini bir birilerine eş tutabilmektedir!)
Sonuçta, Ġngilizler, Ermenileri de içeren Kafkas ordularını ne organize
edebildi, ne de ciddi yardımda bulundu. [351]
1918 baĢlarında Ermeni ordusu, iki piyade tümeni, üç Ermeni gönüllü
alayı, bir süvari alayı ve bazı milis alaylarından oluĢmuĢtu. Geçen süre içinde Ermeniler, ancak Erivan civarında kalabilmek için katliamlarda bulunmaktaydı. Sonradan BaĢ bakan olan ve Batum‘daki Ermeni delegasyonu baĢkanı
A. Hatissian, Gürcü lideri MenĢevik Noi Zordania‘ya ‗bizi nasıl yüzüstü bırakabilirsiniz‘ diye yakarıyordu. [352]
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
115
SavaĢa nihayet veren Batum barıĢ antlaĢması, 4 Haziran 1918‘de
Ermenistan Cumhuriyeti ile Osmanlılar arasında imzalandı. Buna göre Ermenistan‘a 10.000 km2 kadar toprak veriliyordu. Osmanlı ordusu hiçbir engel olmaksızın, Ermenistan topraklarından geçebilecekti. Ermenistan asayiĢ
ve geçiĢ imkânlarını temin edemezse, Osmanlı Ordusu müdahale edecekti.
Eçmiyazin ve Erivan‘a dörder mil mesafelere Türk topları yerleĢtirildi. Mayıs
1918‘de Ermenistan ve Rus Ermenilerinin kalbi olan Eçmiyazin sıkıĢtırıldığı
zaman, Ermeniler Türkleri Serdarabad, Karaköse ve Basabaran savaĢlarında durdurmuĢ ve geri çekilmeye zorlamıĢtı. [353]
Fakat Batum BarıĢ AnlaĢmasının imzalanmasından sonra da, Ermeni
Cumhuriyeti hudutları dıĢındaki birçok Ermeni çete ve gönüllü grupları Türklerle savaĢmaya devam etti. Türk Ermenilerin, ‗sakin, asker ve onurlu kahramanı, İngiliz Harbiye Bakanlığının saygısını kazanmış ve daha önceleri
Türkleri Karaköse‘den Erzurum‘a kovalamış olan General Antranik Ozanian,
barış anlaşmasını kabul etmedi ve Zangezur‘da savaĢa devam etti. Bakü
Ģehrinde de, milliyetçi Ermeniler komünist Ruslarla kutsal olmayan bir iĢbirliği ile Türklerin 16 Eylül 1918‘e, Mondros mütarekesinin bir ay öncesine kadar, petrol sahalarına girmelerini engellediler. Kafkasya Ermenistan‘ının
problemleri arasında, Türklerin katliamından kurtulan binlerce Ermeni muhacirin iaĢe ve iskânı, ayrıca yaklaĢık 400 kilometrelik Erzincan – Van hudut
çizgisinin savunması vardı. Rus - Türk Ermeniler arasındaki sürtüĢmeler ve
disiplin yokluğu, ordunun gücünü eritti. Bu elveriĢsiz Ģartlara rağmen, Rusların ihtilâl nedeniyle cepheden çekilmesinden sonra, hudut Ermeni güçler
tarafından korundu. Ġngiliz Lordu Cecil, iltifat olarak, ‗Ermenilerin, Kafkas
cephesini Ruslar çekilince, ġubat – Haziran 1918 arası beĢ ay koruduklarını,
Türklerin ilerleyiĢini durdurduklarını ve bu suretle Mezopotamya Ġngiliz Ordusuna önemli yardımda bulunduğunu‘ söylüyordu. Ġngiliz otoriteler, Kafkas ve
Ermeni güçleri organize için verdikleri sözlerin tutulmadığını biliyordu. Boğos
Nubar ve General Shore‘un, güçlü birlikler için istekleri, özellikle yerine getirilmemiĢti! [354]
SavaĢ baĢladığında, yaklaĢık 150.000 Ermeni Rus ordusunda kayıtlıydı. Bunun dıĢında Kafkaslarda yedi ayrı büyük gönüllü grubu savaĢmaktaydı. Gene bunların haricinde, Boğos Nubar PaĢa, Fransa‘nın isteği ve Ġngiltere‘nin 1916‘da mutabakatı ile Fransızlar için Legion d‘Ôrient (Doğu Lejyonu) isimli bir birlik kurmuĢtu. Birliği, diasporadan gelen Ermeniler oluĢturuyordu. SavaĢ süresince, Ermeniler Müttefik devlet sözcülerinin sempatik
sözleri ile cesaretlendirildiler. Çar Ġkinci Nikola, Eçmiyazin Katoligosu 5‘ci
Gevorg‘a Ģöyle seslenmiĢti: ‗Muhterem peder, halkına söyle, Ermenileri çok
parlak yarınlar beklemektedir‘. Cevap veren Katoligos, Çar‘ın Ermenilere
hürriyetlerini verip koruması altına almasını istedi. 26.1.1914 tarihli reform
paketi ile Türkler, reformlara baĢlanmasını ve Rusların söz sahibi olmasını
kabul etmiĢti. Tabiatıyla, Ermeniler, Çarın aslında Ermenilerin kendileriyle
değil, sade Ermeni vilayetlerinin toprakları ile ilgilendiğini bilmiyorlardı. Rus
elçisi, Ġngiliz DıĢ iĢleri bakan yardımcısı Sir Arthur Nicholson ile 1915‘te konuĢurken bunu itiraf etmiĢti. Ermeniler, topraklarının Sykes-Picot anlaĢması
116
ġükrü Server AYA
ile Fransa ve Ġngiltere arasında paylaĢıldığından da habersizdi. Rusya, Sivas
vilayeti ve Küçük Ermenistan‘ın Fransızlara bırakılmasını, buna mukabil,
Kürtlerin yoğun olduğu doğudaki Hakkâri–MuĢ‘un verilmesini istiyorlardı.
Bunun sebebi, Çarlık Rusya‘sının mümkün olduğu kadar az sayıda Ermeni
nüfusu tercih etmesi ve milliyetçi Ermenilere karĢı sorumluluklardan kurtulmasıydı. [355] (NOT: Reform paketi Şubat 1914 anlaşma ile yürürlüğe konmuş ve Genel Müfettiş valiler Mayıs 1914‘te gelmişti!)
SavaĢ patlak verdiği zaman, Osmanlının asker mevcudu 600.000 idi.
Bu, üç ordu ve 38 tümene ayrılmıĢtı. En güçlü 1‘ci Ordu, Ġstanbul, Boğazlar
ve Avrupa bölgesini kapsıyordu ve mevcudu 250.000‘di. 2‘ci ve 3‘çü Orduların mevcudu 125.000‘er kiĢiydi; Kafkas hududu ile Marmara çevrelerine yerleĢtirilmiĢti. SavaĢ baĢladıktan sonra 4‘çü ordu 100.000 mevcutlu oluĢturularak Bahriye Bakanı Cemal PaĢanın emrine verilmiĢti ve esas olarak Arapça
konuĢan vilâyetleri kapsıyordu. 1914 yılının son aylarında, General von
Sanders, Odesa‘ya asker çıkarılmasını ve Ukrayna‘nın iĢgalini önermiĢti.
Ancak Enver paĢa bunu beğenmedi ve sekiz tümenin savunduğu Kafkasya‘da hızlı bir zaferin peĢine koĢtu. Böyle bir zafer, stratejik Kars kalesinin
geri alınmasından baĢka, Osmanlı‘nın Ukrayna ve Orta Asya yollarını da
açacaktı. SavaĢ baĢladığı zaman Ruslar Erzurum yakınına kadar gelmiĢ,
fakat bazı baĢarılı savunmalarla durdurulmuĢlar ve Ģimdi yaralarını sarmaktaydılar. Enver, Ruslar kendilerini toparlamaya vakit bulmadan, kesin darbeyi
vurmak istiyordu. General Liman von Sanders, kıĢ Ģartlarının tehlikesini belirtti ve taraftar olmadı, 3‘çü Ordu Kumandanı Hasan Ġzzet PaĢa bu harekâtı
yöneltmeye ehil olmadığını söyleyerek, son gün komutanlıktan istifa etti.
Enver PaĢa, 3‘çü Ordu Kumandan vekilliğini üstlenerek, savaĢı bizzat yöneltti. Osmanlı orduları, giysi, silâh, ikmal ve lojistik destek, sağlık hizmeti yönlerinden savaĢa hazır değildi ve bu arada Ruslar toparlanmıĢlardı. Osmanlı,
bir kıĢ savaĢına, özellikle bu bölgede, hiç hazır değildi. [356]
(Not; Harekât için gerekli malzeme ile dolu 3 gemi, İstanbul Boğazı çıkışında, Ruslar tarafından batırılmıştı!)
SavaĢ sırasında, Ġngiltere-Fransa-Rusya, Osmanlı Ġmparatorluğunun
geleceği hakkında birçok kez tartıĢmıĢlardı. 1916‘da, Ġngiliz temsilci Sir Mark
Sykes ve Fransız temsilci Georges Picot, aralarında Ġmparatorluğun Arapça
ve Türkçe konuĢan kısımlarını paylaĢmıĢlardı. Fransa Suriye‘yi, Kilikya‘nın
içlerine varıncaya kadar alacaktı. Rusya‘ya daha önce Boğazlar ve Ġstanbul
vaat edilmiĢti ve Kafkaslardaki hudutlarına yakın bölgeler de onlara verilirse,
anlaĢmayı kabul edebilirlerdi. 30 Ekim tarihinde üst Sulh Konseyinde, Lloyd
Goerge ve Clemenceau, Ġngiltere‘nin Mondros Mütarekesini tek baĢına Osmanlıyla imzasının kavgasını ediyorlardı. Lloyd George kendini Ģöyle savunuyordu: ‗Filistin cephesinde gördüğüm bir avuç siyah asker dıĢında, Britanya‘dan baĢka asker gönderen olmadı ve Fransız Hükümetinin bu konudaki
cimriliğine hayret ediyorum. Ġngilizlerin, Türk topraklarında 500.000 askeri
vardı. Ġngilizler üç dört Türk ordusunu esir almıĢ ve yüz binlerce kayıp vermiĢti. Diğer ülkeler, birkaç tane siyahî polis koyarak, Kudüs‘teki mukaddes
emanetleri çalmamızı önlemekle yetinmiĢti.‘ [357]
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
117
Fakat Fransa‘nın anlaĢmayı değiĢtirmek arzusundan baĢka imkânı
yok iken, Ġngiltere‘nin hem gücü hem de iradesi vardı. SavaĢ sırasında Britanya 1.400.000 askerini savaĢ alanına sürmüĢtü, hâlbuki Fransa‘nın katkısı
çok azdı. 23.12.1919 günü, Paris konferansı sırasındaki bir toplantıda, Lloyd
George Clemenceau‘nun Ģikâyetlerini Ģu sözlerle önlemiĢti: ‗Britanya, Türk
operasyonlarında 750 milyon Sterlin harcama yapmıĢtı. Fransa hükümeti
bunun yarısını Majesteleri hükümetine ödedikleri takdirde, diledikleri hudutları çizebilirlerdi, aksi takdirde...‘ ! [358]
ġimdi durum aydınlanmıĢtı; hiçbir güç Ermenistan mandasını kabul
etmiyordu. Alman, Avusturya-Macaristan ve Türk imparatorluklarının dağılması, Mihver Devletlerinin yenilgisi ve Amerika‘nın çekilmesi, 1919‘da galip
devletler ve özellikle Ġngiltere için, büyük bir politik boĢluk yaratmıĢtı. Müttefik
liderler ve özellikle Ġngilizler, önceden tahmin etmedikleri bir sorumlulukla
baĢ baĢa kalmıĢlardı; düĢman ülkelerin hudutlarını yeniden çizecek ve milyonlarca insanın mukadderatına karar vereceklerdi. Bunun sonucu, aĢırı
abartılmıĢ bir güç ve itibara sahip olma yanılgısıydı. 1920 ġubatında Londra‘da yapılan bir Müttefikler toplantısında, Kemalistlerin Fransız kuvvetlerine
hücum edip 15- 20.000 Ermeni‘yi öldürdüğü konuĢulduğu zaman, Lloyd
George kızgınlıkla, ‗Türklerin bu hakaretçi meydan okumasına tahammül
edilemeyeceğini, güç sahibi üç devletin birleĢerek, bunun layık Ģekilde cezalandırılmasını‘ istemiĢti. Lloyd George, büyük devletlerin ‗saygınlık ve onuru‘
hakkındaki endiĢelerini de dile getirmiĢti. Fakat ordular terhis nedeniyle hızla
erirken, Ġngiltere‘nin gücü de büzülmekteydi. Britanya‘nın otoritesi, itibar ve
gücü, askerin kabiliyeti ile desteklenmediği sürece, hayalden ibaretti ve Türk
BarıĢ sözleĢmesini uygulatmakta yetersizdi. [359]
Ġngiliz kıtaları Ġran‘dan Kafkaslara yollandıktan üç ay sonra, Lloyd
George kabinesi bunların geri çekilmesine karar verdi. Ġngiliz kumandan,
Kafkaslarda, arazi ihtilâfları nedeniyle çıkan çarpıĢmalarda yetersiz kalıyor
ve daha fazla asker istiyordu. Ġngilizler çamura girmiĢti. Kabine bu ek sorumlulukları almak istemiyordu. Paris‘teki 30.1.1919 günkü üst Konsey toplantısında, Lloyd George, Müttefik askeri uzmanların bir an evvel toplanarak,
Paris konferansında Türkiye ve Kafkasların mukadderatı kararı alınıncaya
kadar, bu bölgeye asker gönderilerek asayiĢin temini ve her devletin katkı
payı için acele bir rapor hazırlamasını önerdi. 5 ġubat günü askeri temsilciler, Ġtalyan kıtalarının, Kafkaslarda ve Konya‘da bulunan Ġngiliz askerlerinin
yerini almasına karar verdiler. Ġngiliz kamuoyu savaĢtan yorgundu ve 1918
seçim kampanyası sırasında Lloyd George, askerin bir an evvel terhisini ve
sulh hayatına dönüĢü vaat etmiĢti. Sir Henry Wilson, Lloyd George‘u, ‗lânet
bir oy avcılığı kampanyasını yürütmekle‘ suçlamıĢtı. Hızlı bir terhis, sulhsever halkı bu savaĢ yorgunluğundan kurtaracak ve tasarruf isteyen Hazineyi
de rahatlatacaktı. Daha erken tarihlerde Lort Balfour, Kafkaslarda yüklenilen
Britanya sorumlulukları için korku içinde soruyordu: ‗Bütün bu mesuliyetleri
kim üstlenecekti? Harbiye Bakanlığı ve Hazine daima endiĢeliydi. Bütün
bunlar için gerekli olan insan ve para kaynağı nereden bulunacaktı? Bu hususlar hiç dikkate alınmıyordu!‘ [360]
118
ġükrü Server AYA
Büyük tasarruflar ancak adam tasarrufu ile mümkündü. Britanya ordusu hızla eridi. Mondros mütarekesi esnasında 30.10.1918‘de ordu mevcudu
toplam 3.615.000‘di. 16 Eylül 1919‘da ise, bu sayı 904.164‘e inmiĢti. (Ġngiliz
Kurmay BĢk) Sir Henry Wilson‘un hatıra defteri notlarına göre, Lloyd George,
Anadolu‘da barıĢ yapılmasını ve ABD baĢkanı Wilson‘un burada mandater
olmayı kabul etmesini zorluyordu. BaĢka bir görüĢe göre de, Kafkaslardaki
Ġngiliz kıtaları, Ġstanbul Boğazında olanları desteklemeli ve toprak taleplerini
1915 Londra anlaĢmasına dayandıran Ġtalyanlar, bunun için bir hareket yaparlarsa, onlara karĢı durabilmeliydi. [361]
Müttefikler de Türkiye ile sulh beklentisindeydiler. Kafkaslardaki Milli
Ermeni Savunma Komitesi, panik içinde Tiflis Ġngiliz konsolosluğuna, Türklerle
ateĢkes yapmaları halinde, tekrar Türk egemenliği altına girmek tehlikesi olduğunu söyledi. Bu, Ġngilizlerin Aralık 1917‘den beri Ermenilerden daha fazla
asker istemelerine ters düĢecekti. Hâlbuki Ġngilizler, Ermenilerin Kafkas cephesinde daha aktif savaĢmalarını isterken, diğer taraftan bir bağlantı altına
girmeyi istemiyorlardı. Türk boyunduruğundan kurtarmak, baĢka bir devletin,
Ermenistan veya hürriyetini garanti altına alması veya ilhakı demekti. [362]
Ġngiliz DıĢ ĠĢleri bakanı Lort Balfour Ģöyle cevap vermiĢti: ‗Evet efendim, Majestelerinin Hükümeti, Ermenilerin kendi onur ve hürriyetlerini koruma için yaptıkları mücadeleyi büyük takdir ve sempati ile izlemekte ve onlara
yardım edebilmek için ellerinden geleni yapmaktadır‘. Bakanın yardımcısı
Robert Cecil de, Ermeni askerlerin elan Ġngiliz, Fransız ve Amerikan orduları
saflarında savaĢmakta olduklarını ve General Allenby‘nin büyük Filistin zaferinde paydaĢ olduklarını söylüyordu. [363]
Britanya, hemen yardım edebilecek konumdaydı. Mezopotamya‘daki
Ġngiliz kıtaları 1918‘in sonunda Kafkasların içine girerek Hazar denizi sahilindeki Bakû petrol sahalarına yöneldi. Ġngilizlerin kendileri bile, amaçlarının ne
olduğunu bilmiyordu. Hedefler, Hazar petrollerini ele geçirmek, Hindistan
yolunu emniyet altında almak, Fransızları bölge dıĢında tutmak ve halkların
kendi kaderlerini seçmek imkânını sağlamak olabilirdi. Buna rağmen Ġngilizler askerlerini geri çekmeye devam etti. Çarlık adına komünistlerle savaĢmaya devam eden General Denikin‘in hayretine rağmen, istiklâllerini ilân eden
Kafkas devletlerini tanıdı. Ancak Ocak 1920 ayında, Denikin‘in Beyaz Rus
ordularının yenileceği kesinleĢince, yeni küçük Kafkas devletlerini resmen
tanıyarak onlara bazı silâhlar gönderdi. SavaĢ Bakanlığı bu fırsattan yararlanarak, savaĢta bir iĢe yaramayan Kanada malı Ross marka keskin niĢancı
tüfeklerinden kurtuldu. [364]
Ġngiliz DıĢ ĠĢleri Bakanlığı Ģöyle cevap vermiĢti: ‗BolĢeviklerin, Gürcistan‘da ilerleyiĢlerini önlemek, Majesteleri Hükümetinin politikası içinde değildir... Silâh teminindeki taleplere uyabilmek için, bunların bedelinin ödenmesi
problemi vardı. Halk ve Parlamento, silâhların hediye edilmesini onaylamazdı‘. [365]
Osmanlı Ġmparatorluğu savaĢa girdiği zaman, 1913‘te Harbiye Bakanı
ve üç Jön Türk liderinden biri olan Enver PaĢa, ordularının büyük bir kısmını
doğuya, Rus cephesine gönderdi. 1915‘teki bu savaĢın sonucu felâketti.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
119
Ruslar büyük bir orduyu yok etmiĢ ve Müttefikler Gelibolu‘ya çıkarma yaparken, Ruslar Anadolu içlerine girmiĢlerdi. Üçlü liderler, Doğu Anadolu‘daki
Ermenileri, gerçek veya potansiyel vatan haini oldukları için sürgüne karar
verdi. Birçok Ermeni hareket edemeden öldürüldü, birçoğu Güneye yapılan
bu yürüyüĢ sırasında, açlık ve hastalık nedeniyle öldü. Ġtalyan baĢbakanı
Orlando Ģöyle diyordu: ‗Ermeni milletine söyleyin, onların amaçları benim de
gayemdir‘! Lloyd George ise, ‗Anadolu‘nun bir daha korkunç Türk barbarlığına terk edilmeyeceğini‘ haykırıyordu. Bütün bu parlak sözler neticede fazla
yarar sağlamadı. BarıĢ Konferansında, yarım ağız istekler bile yapılamadı.
Ermenistan çok uzaktaydı, düĢman devletlerle sarılmıĢtı. Müttefiklerin bölgede çok az askeri vardı. Parasal imkânlar kısıtlıyken kıtaları oradan buraya
oynatmak pahalıydı. Demiryolu tahrip edilmiĢti, yollar ise çok kötüydü. Yardım çok uzakta, düĢman ise çok yakındaydı. Rus orduları, beyaz veya kızıl,
güneye doğru ilerliyorlardı ve hür bir Ermenistan veya benzerine tahammülleri yoktu. [366]
Paris‘te Ermeni dostları mesafeli ve çekingendi. Hakikaten Ġngilizler
kendileri için bazı avantajlar görmüĢlerdi. Ermenistan‘ı manda altına almanın
bir avantajı, Hazar denizindeki Bakû‘den, Karadeniz‘in Batum limanına gelen
petrolü kontrol altına alarak, BolĢevizm ile Orta Doğu‘daki Ġngiliz varlıkları
arasına bir engel koymak fena olmazdı. Diğer taraftan SavaĢ Bakanlığı, para
olmadığını bildiriyordu. Fransız DıĢiĢleri ise, bu alana Fransız yatırımı yaparak Fransız kültürünü yaymak fikri ile alay ediyordu. Ġtalya da, Fransa gibi
Akdeniz‘deki kazanımlarla ve Avrupa ile yetinmeyi yeğliyordu. Bir tek namzet
ABD kalmıĢtı. BaĢkan Wilson‘un kanaati değiĢmiĢti.14 Mayıs‘ta Ermeniler,
Dörtler Konseyine baĢvurduğunda mandaterliğin, Karadeniz‘den Akdeniz‘e
dek olmasını, ABD Senatosu tarafından onaylanması Ģartı ile kabul etmiĢti.
Bu teklif, Sykes-Picot anlaĢması ile Fransa‘nın olan Kilikya bölgesini de içeriyordu. Kimse Paris‘te konuĢulan çözümlerin Ermenistan için fazla bir fark
etmeyeceğini, Türkiye için ön görülen tuhaf arazi parçasının ne Akdeniz ne
de Boğazlarla bir bağlantısının olmadığını ve bu arada Kuzeydoğuda, Ermenilere ve Kürtlere toprak verilmediğinin farkında değildi. [367]
Büyük devletlerin Ermenistan‘ı ilgilendiren maddeler hakkındaki tutumları oldukça sahteydi. Bunun sebebi, bu devletlerin Sevr barıĢını yazıdan
gerçeğe dönüĢtürebilmek için gerçekten irade ve kuvvetleri yokken, kendilerinde bu otorite ve güçlerin olduğunu varsaymalarıydı. Türk Hükümeti bu
barıĢa uymayı ret ettiği takdirde, Müttefiklerin 27 piyade Tümenine ihtiyaçları
olacaktı, hâlbuki bu arazide sadece 19 tümenleri vardı. Gene yaptıkları araĢtırmaya göre, Ermenistan‘a verilen Türk topraklarında dört Türk tümeni vardı
ve bunların cephane stoku ve iyi silâhları vardı. Bunlara, ayrıca milisler de
katılabilirdi. Diğer taraftan, Ermenistan‘ın sadece 15.000 askeri vardı ve
bunların yeterli silâhları yoktu. Ne Türklerden veya Azerilerden gelecek hücumları durdurabilecek, ne de bağımsızlığı savunabilecek güçleri vardı. Ġngiliz Genel Kurmay BaĢkanlığının görüĢüne göre, yeni kıtalar temin edilemezse, barıĢ uygulanamazdı; hâlbuki mevcut kıtalar da bir an evvel evlerine
dönmek istiyordu. 1919‘da bazı ordu kamplarında, terhis iĢleminin yavaĢ
120
ġükrü Server AYA
yapıldığı bahanesiyle bazı baĢ kaldırmalar olmuĢtu. Diğer taraftan, askeri
harcamaları kısmak, ekonominin hayat damarıydı. [368]
Ağustos 1920‘de Ankara hükümeti Sovyet Rusya ile diplomatik münasebetlerin kurulması için mutabakata varmıĢtı; yedi ay sonra da Moskova ile
karĢılıklı Dostluk AnlaĢması imzalandı. Moskova, milliyetçilerin Misakı Milli
hudutlarını kabul etti, Çarlık Rusya‘sı ile Osmanlı Ġmparatorluğu arasındaki
bütün eski AnlaĢmaları (kapitülasyonlar ve Sevr dâhil) iptal ederek, emperyalizme karĢı savaĢta Türklere yardımda bulunmayı kabul etti. Kuzeydoğu
hududunu garantiye altına aldıktan sonra, Kemal Ermeni meselesine dönebilirdi. (Vahdettin veya Osmanlı Meclisi tarafından dahi onaylanmamış) Sevr
barıĢı, Rus imparatorluğunun yıkıntıları üzerinde kuruluyordu. 1920 Ekim
ayında, BaĢkan Wilson Ermenistan‘a geniĢ topraklar tahsis ederken, Kemal‘in orduları Ermeni ordularını yenmiĢ ve Gümrü‘ye varmıĢtı. Rus orduları
da kuzeyden Ermenistan‘a girerek bir Sovyet Hükümetinin kurulduğunu ilân
etti. 3 Aralık 1920‘de imzalanan Gümrü barıĢı ile Ermenistan daha önce
aldığı toprak kazançlarının hepsini Türklere iade etti, Kars ve Ardahan Türklerin oldu ve Ermenistan, daha önce yaptığı toprak taleplerinin tümünden
vazgeçti. [369]
Sevr BarıĢının Hür Ermenistan vaadinden bir ay kadar sonra Eylül
1920‘de, Atatürk orduları güneyden hücum etti. Ermeniler, bütün gayret ve
üç uçaklık hava güçlerine rağmen, geri çekilmek zorunda kaldılar. Daha
önce Paris‘te ülkesi adına konuĢan Ģair Aharonyan bu kez Lort Curzon‘la
Londra‘da görüĢmek istedi. GörüĢme yerine, bir mektupla azarlandı: ‗ġimdi
Ģahit olmak istediğimiz gerçek, propaganda ve merhamete dayalı tamamen
dıĢ kaynaklı politika değil, fakat kendi yurdunuzda yapıcı ve muktedir bir
idare görebilmektir.‘ 17 Kasım‘da Ermenistan hükümeti Türkiye ile bir ateĢkes anlaĢması imzaladı; buna göre elde kalan sadece ufak bir arazi parçasıydı. BeĢ gün sonra, BaĢkan Wilson‘dan mesaj geldi; Sevr barıĢına göre,
Ermenistan hudutlarının çizilmesi ondan istenmiĢti. Wilson Türk topraklarından 42.000 km2 alanı Ermenistan‘a vermiĢti. Ġki düĢman ülke arasında,
ezilmiĢ ve bütün dünya tarafından terk edilmiĢ Ermeni baĢbakanı Ģöyle konuĢmuĢtu: ‗Ermenistan‘a kalan tek Ģey, iki kötüden en az olanını seçmektir.‘
Aralık ayında Ermenistan bir Sovyet cumhuriyeti oldu. BolĢeviklerin milletler
komiseri Joseph Stalin, onları dizüstü çöktürmüĢtü. Sonraki Mart ayında,
Türkiye ile Sovyet Birliği arasında yapılan Moskova anlaĢması, Türk vilâyetleri Kars ve Ardahan‘ın Türklere iadesini sağladı. Hudut bu güne dek geçerlidir. Kürdistan iĢi de bitmiĢti. Müttefikler, Sevr BarıĢının belirsiz vaatlerinden
caymıĢlardı. Var olan gerçek, Atatürk‘ün bütünüyle bunu kabul etmeyiĢi,
Ermenilerin talep ettikleri toprakları Türkiye hudutları içinde tutması ve gerisini Sovyetlere bırakacak bir anlaĢmayı imzalamak üzere olmasaydı. Kürt
milliyetçiler protesto edebilirlerdi fakat Müttefiklerin hür bir Kürdistan‘a karĢı
ilgileri kalmamıĢtı. [370]
Ġngilizlerin Kafkaslardan çekilmesi, Kürt, Tatar ve Kürt‘lerin, bazı Türk
subayların ve silâhların yardımı ile Ermenistan lehine yapılmıĢ olan toprak
ilâvelerinin bozulmasına sebebiyet verdi. Bu sefer Kars‘taki Ermeni çeteleri
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
121
‗hiçbir disiplin veya kontrol olmaksızın‘ karĢı gelen Müslüman köylerini yağmaladı ve katliamlar yaptı. Ġngiliz Yarbay Rawlison‘a verdikleri ifadede, bölgeyi kontrol altında tutmak için, halkı silâhsızlandırmanın Ģart olduğunu söylüyorlardı. Erivan‘daki otoritelerin muntazam ordu kurmaya ne paraları ne de
vakitleri vardı. Ermeniler, Türk ırkından olan insanlardan, savaĢta öldürülen
binlerce insan nedeniyle, kanla ayrı olduklarına inanıyorlardı. Bunlar Paris‘te
konuĢulmuĢtu. 4 Mart 1919‘da, BaĢkan Wilson‘a özel sekreteri olarak hizmet
veren tanınmıĢ gazeteci Stephen Bonsal, kendi gözleri ile Türklerin Ermenileri katlettiğini yazmıĢtı. Daha sonra Ģöyle yazmıĢtı: ‗Ermenilerin iĢlediği cinayetlere gözlerimi kapamıyorum, hatta zamanı geldiğinde Ģeytani Kürt ve
Türk‘lerin öldürüldüklerini görüyorum... ve doğrusu bunları destekliyorum‘.
[371]
Kumandan Luke, yapılan anlaĢmayı, Ermenistan‘ın güvene ihaneti ve
Ġngiltere‘ye karĢı sinsi bir hilekârlık olarak yorumladı. Curzon‘a Ģöyle bilgi
vermiĢti:
‗Ermenistan‘ın bu çok üzücü hareketi, özet itibariyle, itimada ihanet ve
Majesteleri hükümetini zor durumda bırakmayı amaçlıyor... Sanki hizmetlerine karĢı, Ġngilizler onlara yeterli silâh ve cephane ile karĢılıkta bulunmadı!
Ermenistan hükümetinin, Sovyetlere, Nahçıvan‘ın iĢgali için verdiği olur,
onlara Ġran ve Türkiye yolunu açtığı için, Büyük Britanya‘ya karĢı neredeyse
tam bir kalleĢliktir ve olayın onların büyük bir parti Ġngiliz cephanesini alır
almaz, patlak vermesi özellikle tiksindiricidir‘. [372]
Ermenistan Ordu BaĢkumandanı General T. Nazarbekian da, Ġngiliz
silâhlarının geç gelmesinin, ordunun savaĢta yenilmesinin sebeplerinden biri
olarak görüyordu. Ermeniler, her yönden hücum altındaydı, ihtilâflı topraklarda Molokan ve Kürtler, dıĢardan ise Azeriler, Türk milliyetçiler ve BolĢevik
Ruslar bastırıyordu. Ermenistan para - yakıt derdindeydi, ulaĢım çok zordu.
Sevr BarıĢı yanıltıcıydı ve Müttefikler 1920 yazında ne iyi niyet gösterdiler,
ne de etkin diplomatik yardımda bulundular. Ermenistan, Kafkaslarda tamamen izole edilmiĢti. General Milne, Ermenistan‘ın, Yunan Albayı Katheniotes
konusunda uyarılmasını önerdi. Yunan ordusundaki bu Albay, Trabzon civarında Rum gönüllü toplayarak Ermenilere Trabzon‘u iĢgal için yardım etmeyi
ve karĢılığında, Ermeni hâkimiyetine girecek bu topraklarda Rumlara bazı
otonomi hakları verilmesini düĢünüyordu. Bu uyarı Kumandan Luke tarafından yapıldığı vakit, bunun çok eski Helenist Pontus Cumhuriyetini ihya için
bir maĢa olduğu da hatırlatıldı. Ġsteğe göre, Ermenistan Sovyetlere her hangi
bir taviz vermemeliydi. Fakat Müttefiklerin kampından, hiçbir yerden, diplomatik yardım alamadı. [373]
Kemal, yapılan arabuluculuk teklifini memnuniyetle kabul etti.
Ciçerin‘den gelen yazı üzerine, Kars, Ardahan ve Batum için planlanan askeri harekâtı ertelediğini bildirdi. 1920‘de Ermeniler, savaĢ öncesi Rus-Türk
hududunun Türk tarafında, kömür madeni bulunan Oltu kasabasına, Sevr
BarıĢına hazırlık olarak girdi. Kemalist DıĢ ĠĢleri temsilcisi Bekir Sami, Oltu‘nun Brest-Litovsk ve Batum sulh anlaĢmalarına göre, Osmanlı‘ya ait olduğunu söyleyerek Ermenilerin derhal çekilmelerini istedi. Ancak Ermenistan
122
ġükrü Server AYA
hükümeti, iki ülke arasındaki iliĢkilerde bu iki sözleĢmeyi tanımadığını ve
bölgenin kesinlikle Ermenistan‘a ait olduğunu bildirdi. Ermenistan hükümeti
hududu geçmemiĢti ve ABD baĢkanının hudutlar için vereceği kararı bekleyecekti. Böylelikle, 1920 yazında Ermenistan taleplerini Sevr BarıĢına, Kemalist Türkiye ise Batum ve 1918 sonbaharında imzalanan Brest-Litovsk
anlaĢmasını dayanak alıyordu. Eylül 1920‘de Kumandan Luke, Ġngiliz DıĢ
ĠĢleri bakanlığına, Kazım Karabekir kumandasında en az dört alayın 1914‘ün
Türk-Rus hududunu aĢarak sürpriz bir hücumla, Ermenileri Oltu‘nun 30 km
kadar doğusuna püskürttüğünü bildirdi. Ermeniler büyük kayıp vermiĢti. Oltu‘yu alan Türk orduları Kars bölgesini almak için ilerledi. Ermenistan, Batı‘dan Türkler, kuzeyden BolĢevikler ve doğudan Azerbaycan tarafından
kıskaç içine alınmıĢtı. [374]
AnlaĢılıyor ki, Ermenistan olmayacak boyutlarda toprak talepleri ve
geciktirme taktikleri ile boĢuna ve tehlikeli olarak zamana oynuyordu. Ġngilizlerin cesaret verdiği Ermeni liderliği, tehlike dolu hayalperest politikayı güdüyordu. Bunu takip eden 20 gün içinde, Ermeniler her Ģeylerini Türklere karĢı
kaybetti. 7 Kasım‘da Kazım Karabekir‘in dikte ettiği Ģartlarla Ermenistan ile
ateĢ kes imzalandı. Kazım Karabekir, realist olarak, Ġngilizlerin 1919‘dan beri
Kafkas cephesinden çekilmekte olduğunu ve Ermenistan‘a her hangi bir
yardımın gelmeyeceğini söylemiĢti. [375]
Ermenistan hükümeti en sonunda 18 Kasım‘da ateĢ-kes teklifinde bulundu ve Alexander Khatisian, Kemalist Türklerle barıĢ için delege olarak
tayin edildi. Ermeni hükümeti ya Türkler ya da BolĢeviklerle sulh yapmak
zorunda olduğunu nihayet anlamıĢtı. BolĢevikler, Ermenistan Sevr BarıĢını
ret ederse, Türklerle olan problemi derhal çözmeyi garanti ettiler. Fakat Ermeniler, hareketlerinin Britanya tarafından da onaylanmasını istiyorlardı.
Vaki danıĢmaya cevap veren Curzon, Britanya‘nın Kemalistlerle yapılacak
bir anlaĢmada taraf olamayacağı, ancak alternatif olarak BolĢeviklerle anlaĢmayı daha da kötü bulduklarını bildirmiĢti. Daha önceki günlerde DıĢiĢlerinden iki görevli, Türklerle yapılacak bir sulhun açıkça daha iyi olacağını
söylemiĢti. Teklif ret edilmiĢti. Neticede, Ermenistan Ġngilizlerin sözüne uymak için, Rusların tam ekmek teklifine kıyasen, Türklerin yarım ekmeğini
kabul zorunda kaldı. [376]
Kahredici Gümrü anlaĢması ile Ermenistan‘a yalnız 27.000 km2 toprak kalıyordu. Ağrı dağı, Kars ve Surmalu Türkiye‘nin oluyordu. Nahçıvan ve
Zangezur, Azerbaycan‘ın koruması altına giriyordu. Ermenistan ordu mevcudu yalnız 1500 kiĢi olacak, silâh olarak 20 makineli tüfek ve 8 sahra topu
olacaktı. Zorunlu askerlik yasaklanmıĢtı. Türkiye Ermenistan‘a girecek malları gözetebilirdi. Nihayet Sevr BarıĢı tamamen iptal ve hükümsüz olacaktı.
Karabekir‘in izin verdiği Ermenistan, Türk iyi niyetine dayalı, ufacık bir koruma bölgesiydi. Sevr BarıĢının iptali, görüĢme için Türklerin ön koĢuluydu.
Ancak Sovyet Rusya da, savaĢ öncesi hudutların tespiti ve arabuluculuk için,
aynı talebi yapmıĢtı. Bu teklif de geri çevrildi, hâlbuki Ermenistan bunu kabul
etseydi, Kars ve Surmalu belki Ermenilere kalır, savaĢ daha erken bitebilir ve
Kazım Karabekir ordularının daha az katliam yapmaları mümkün olabilirdi.
[377]
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
123
Ermeni idareciler kendi halk sınıflarının desteğinden, dıĢtaki Ermenilerinin para yardımından yoksundu; para ve insan kaynakları yoktu. Ermenistan hududu içindeki Azeri sürtüĢmelerinde, hükümeti dinlemeyen Ermeni
çeteleri Müslüman köylerindekileri kestiler. Bunun sonucunda, Türklerin ve
Azerilerin Ermenilere karĢı intikam hırsları arttı. Ġngiliz diplomat Baldwin‘in
ifadesiyle: ‗Ermenistan körü körüne onlara birçok kez vaatlerde bulunan ve
Türkleri yalnız bir kez yenebilen Ġngiliz‘e sadıktı! Ermenistan Ġngiltere ve
Ġngiliz olan her kese inanıyordu‘! [378]
Ġngiliz Kurmay BaĢkanı Wilson, 1921‘de, Ġngiltere‘nin Ġzmir‘den Bakû‘ye kadar uzanan güçlü bir Türkiye‘ye yanı baĢında ihtiyacı olduğunda
ısrar etti. Görünürde, onun planlarında Ermenistan‘ın yeri yoktu. Ġngiliz ordusunda bu zihniyet varken, 1920 yazında Ermenistan‘a gönderilen silâhların
durumu neydi? H.W. Harcourt, 1.12.1920‘de Ģöyle yazmıĢtı: ‗Bu sevkıyattan
faydalanma imkânı büyük oranda yok olmuĢtu, çünkü SavaĢ Bakanlığı, bu
fırsattan istifade ederek ellerindeki Kanada malı Ross marka, niĢancı tüfeklerini vermiĢti, hâlbuki bunlar daha önce Fransa‘da denenmiĢ ve savaĢ alanlarına uygun bulunmamıĢtı. [379]
Ġngiltere DıĢ ĠĢleri bakanlığı, Ġngiltere‘nin Ermenistan‘a yardım için
gösterdiği çekingenliği açıklamak için hemen bahane bulmuĢtu. Amerikalı
diplomat William Haskell, Amerika‘ya dönerken Londra‘ya uğramıĢ ve DıĢiĢleri bakanlığından D.G. Osborne‘a Ģöyle demiĢti: ‗Memleket tamamen çöl ve
orada yaĢayanlar da, profesyonel dilenciden baĢka bir Ģey değil... Memleketin ne yönetme, ne siyasi kapasitesi, ne de parası veya geliĢmek için kaynakları var... YurtdıĢında yaĢayan Ermenilerin büyük servetleri olmasına
rağmen, ne ana yurtlarına dönerler ne de para verirler‘. Osborne, bu bilgi
üzerine, üst amirlerine Ģöyle bir rapor vermiĢti: ‗Majestelerinin hükümeti, bir
hayır kurumu değildir ve bu nedenle peĢi peĢine haricen acındırma ile almakta olduğumuz yardım taleplerinin yerine, Ermenistan‘da kendine güvenç
ve siyasi kabiliyet görmek istiyoruz; Ermenistan‘ın otonom bir devlet olarak
mevcudiyetinin devamı, kendi gayret ve kapasitesine bağlıdır ve bu nedenle
yabancı ordulara ve paraya bağımlı olmamalıdır.‘[380]
DaĢnaklar iyi organize olmuĢlardı. Para toplamak için kayıt altına aldıklarından muntazam ve önemli bir gelirleri vardı. Ajanları, bütün Van vilâyetindeki köylere dağılmıĢlardı ve Ģehirdeki merkezi komite ile temastaydılar. Ġngiltere‘nin Van Konsolosu Ian Smith‘e göre, DaĢnaklar 1913‘te gizlice silâh ithal
etmiĢ ve yandaĢlarına dağıtmıĢtı‘. [381]
DaĢnak partisinin aĢırı faaliyetleri, Van Ġngiliz Konsolos muavini Ġan
Smith ve R. McDonnell tarafından iyice izlenmiĢti. McDonnell, parti için Ģunları yazmıĢtı: ‗ Kendi halklarına terör yaparak, büyük tutarlar topladılar ve
bunları silâh ve cephane için harcadılar... Müslümanların içine kavga ve
nefreti sokup, belâ çıkarttılar. DaĢnaklar için fetih olmadan barıĢ olamazdı...
Hiçbir karar onları tatmin edemezdi... Ġstekleri Erivan‘dan Akdeniz‘e kadar
uzanıyordu.‘ [382]
Londra Ermeni Vatanseverler Derneği baĢkanı Garabet Hagopian, Ġngiliz DıĢ ĠĢleri Bakanı Sir Edward Grey‘e yazdığı 28.10.1914 tarihli mektupta,
Ermenilerin olaylara seyirci kalmadığını, savaĢ baĢladığı zaman kiliselerinde
124
ġükrü Server AYA
Ġngiliz askerlerinin zaferi için dua ettiklerini yazdı. Ermeniler Rus Kafkas ordularında kendi varlıklarını ispatlıyordu ve önemli bir bölümü de gönüllü olarak Fransız ordusuna hizmet veriyordu. Ġsteğine göre, savaĢ Müttefiklerin
zaferi ile sona erdiğinde, Türkiye‘nin doğu vilayetleri Rus mandasına verilerek ve kurulacak dürüst otonom idare altında serbestçe Hıristiyanlık gereklerini ifa ederek, medeniyetin öncüleri olacaklardı. Ayrıca Cantenburry BaĢ
Pikosposu ile birçok tanınmıĢ Ġngiliz Ģahsiyetler ve Ermeni taraftarları, Lord
Bryce, Lord Robert Cecil ve diğerleri, Ermenileri Müttefiklerden yana savaĢa
katılmalarını cesaretlendirmiĢ ve bunun için de silâh ve cephane yardımında
bulunulmuĢtu. [383]
Ermeni DaĢnakların Osmanlı‘ya isyanları 1880‘lerde baĢlamıĢtı. Paris‘te çıkan ‗Le Petit Journal‘ isimli gazetenin 24.11.1895 tarih 262 no.lu ilâvesinin ön sayfasında, tam sayfa, Abdülhamit II‘nin hizmetinde olan üç Osmanlı subayı, vardı. Arka tam sayfada ise, Ermenilerin cami önünde Müslümanları öldürmeleri gösterilmiĢtir. (Gazete baĢyazarı H. Marinoni Ġstanbul‘u
ziyaret etmiĢ, padiĢah tarafından kabul edilerek, bazı tesisler gezdirilmiĢti.)
Fransız General Hamelin, Ermeni lejyonerlerin Kilikya ve Ġskenderun‘a
yollamanın, ateĢle barutu yan yana koymaktan farksız olduğunu anlamıĢtı.
Olaylar çok geçmeden patlak verdi. 3 Ocak 1919‘da Dörtyol‘a yakın Özerli
köyünde Türk sivillerle Ermeni lejyonerler arasında kavga çıktı. Bir Türk ölmüĢtü ve iki yanda da sekiz yaralı vardı. Bundan sonra lejyonerler köye hücum etti
ve yedi sivil öldürüldü. En ciddi olay, 16–17 ġubat gecesi Ġskenderun‘da oldu.
Senegal askerleriyle Ermeni lejyonerler arasında ateĢ teati edildi ve bir lejyoner yaralandı. Bundan sonra, alaydaki yeni bir araya gelmiĢ olan disiplinsiz
lejyonerler kasabaya dağıldı, kadınların ırzına geçip evleri yağmaladı ve iki evi
yaktı. Bu olaydan sonra 4‘çü Lejyon alayının silâhları alındı, Ermeniler baĢka
birliklere dağıtıldı ve 400 kadarı Port Sait limanına geri yollandı. Mart 1919‘da
yeni olayların çıkması üzerine, Ġngiliz kumandan, tekmil lejyoner alayının Kilikya‘dan alınarak Fas‘a yollanmasını talep etti. Fakat lejyon kurallarına göre
Kilikya‘dan dıĢarı yollanamazlardı. Bu durumda yegâne çıkar yol, onları savaĢa sürerek eritmekti. Sonunda, bunlardan istifade için köylerden çekilip demiryolu korumasına verildiler. Fakat burada da olaylar çıkınca, demiryolundan da
geri alındılar. Ermenilerin ruhsal durum ve moralleri her gün daha kötüleĢiyordu. Büyük sayılarda firar vakaları vardı. En nihayetinde, lejyon kumandanlığını
bir süre yapmıĢ olan General Difieux, bu kadar olaya sebebiyet veren lejyonun
tasfiye edilmesine karar verdi. Tasfiye emri Ağustos‘ta verilmiĢti ve 1920 Eylülünde tamamlanmıĢ olacaktı. [384]
Ermeni Patriği Monsenyör Zaven, gazete muhabirimize Ģöyle konuĢtu:
‗Yahudilerle Ermeniler arasında, Mezopotamya‘da yaĢanan dostluk, bizim
burada gördüğümüzden daha güçlüdür. HahambaĢısı, Musul‘daki sürgünüm
sırasında bana büyük dostluk ve nezaket gösterdi... Umarım ki, Müttefikler,
Filistin, Kafkas ve diğer cephelerde onlar için savaĢan Ermeni gönüllülerin
iĢbirliğini takdir edeceklerdir.‘ [385]
1914 Erzurum DaĢnak Kongresinden kısa bir zaman sonra,
DaĢnakların Rus bölümü, hemen Kafkaslarda Türklerle çarpıĢacak Ermeni
gönüllü birliklerini toplamaya baĢladı. Gönüllülerin çoğu, askerlikten muaf
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
125
Rus Ermenileriydi, fakat bazıları uzak ülkelerden Avrupa ve ABD‘den gelmiĢti. Ayrıca Türk Ermenileri de hududu geçerek gelmeye baĢladı. Bir Ermeni
kaynağı, bu gönüllülerin toplam sayısını 15.000 olarak verir. Uzmanlardan
birine göre, Ermeni komutan Andranik, 2 Ağustos‘ta Kafkaslara gelmiĢ ve bir
toplantıda, Kafkas Rus orduları kumandanı General Mishlayevski‘ye Rus
ordularının Kafkaslardan Türkiye‘ye hücum yollarını göstermiĢti. Gönüllü
birlikleri, Andranik, Dro, Garo gibi ünlü Ermenilerin kumandası altındaydı.
Ayrıca, 150.000 kadar Ermeni Rus ordusunda askerdi! [386]
Ruslara hizmetini ilk teklif eden Türk Ermeni DaĢnak lideri, Garegin
Pastırmaciyan idi, 1896 Osmanlı Bankası baskınında bulunmuĢ ve sonra
Erzurum‘dan Osmanlı parlamentosuna seçilmiĢti. Ġhtilâlci kod adı, Armen
Garo idi. Pastırmacıyan‘ın ihaneti, kalan Türk Ermenilerini, mukabele halinde, zor durumda bırakacaktı. Gönüllü Ermeni birlikleri Rus zaferlerinde
önemli katkılarda bulundu. Kafkas hududunda hücuma kalkan Türkler baĢlarda baĢarılı oldular, fakat dağlardaki dondurucu kıĢa hazırlıklı değillerdi ve
çok geçmeden büyük kayıplar vererek çekilmek zorunda kaldılar. Enver paĢanın 90.000 kiĢilik esas ordusundan, yalnız 12.000‘i dönebildi. Enver mağlubiyetini kabul etmiĢ ve bunu Ermenilerin ihanetine bağlamıĢtı. Ermeni gönüllü alayları altı tugaya ayrılmıĢtı ve her birinin mevcudu 8.000 ile 10.000
kiĢi arasındaydı ve Ruslara önemli hizmette bulundular. SarıkamıĢ savaĢında, Enver ilk defa mağlubiyeti tatmıĢtı ve Rus Çarına varıncaya dek, Rus
kumandanlar Ermenilerin hizmetlerini övmüĢtü. [387]
Garekin Pastırmacıyan, yazdığı ―Why Armenia Should be Free‖ (Boston-1918) kitabında Ģu hususları teyit etmekteydi:
s. 19: Rus Ordusunda 160.000 Ermeni asker, ayrıca 20.000 gönüllüleri vardı,
s. 28: 1914–1915 savaĢlarda birkaç kez Rus Ordularını felâketlerden
kurtarmıĢlardı,
s. 35: Aralık 1917‘de Rus Ordusunun cepheden çekilmesi üzerine,
970 km uzunluğundaki Türk cephesini, 35.000 Ermeni askerle onlar korumuĢlardı…
23 Mart 1916‘da Ġstanbul‘daki Amerikan maslahatgüzarı, Kızıl Haç örgütü adına ABD DıĢ ĠĢleri Bakanına yolladığı telgrafta Ģunlardan bahsediyordu: ‗Memleketin her tarafında büyük sıkıntılar var. Ġstanbul, Marmara kıyıları,
Edirne, Bursa ve Ġzmir‘de, Ermeni muhacirler hariç, 500.000 kiĢi ekmek yardımına muhtaç. Her gün yüzlercesi açlıktan ölmekte! Yardım umudu yok.
ġeker ve petrol kıtlık fiyatlarında, tifüs yayılmakta, yüksek insan kayıpları var!‘
Yiyecek meselesi çok geçmeden daha da kötüleĢti. Urfalı bir Ermeni papazın
yazdıklarına göre, 1916‘dan savaĢın bittiği 1918 yılına kadar, Urfa‘da çok kiĢi
kıtlıktan ölmüĢtü. Açlıktan tükenmiĢ Ermeniler ve Türkler, yan yana Pazaryerlerinde dileniyor veya tarlalarda bulurlarsa ot yiyorlardı. Harbin getirdiği karaborsa ve çok yüksek fiyatlar durumu daha da zora koyuyordu. Zimmet, hırsızlık her yerdeydi. Ordular için satın alınan veya yollanan gıda malzemeleri
yerlerine varmıyordu. Bir Alman subayının Kasım 1916‘da aldığı notlara göre,
askere verilmesi gereken kumanyanın ancak üçte biri veriliyordu ve açlıktan
126
ġükrü Server AYA
dolayı takatten kesilme ve hastalıklar tehlikeli boyutlardaydı. BaĢka bir görgü
Ģahidi, Filistin cephesindeki askerlerin, et, tereyağı, meyve, Ģeker ve sebzeden tamamen yoksun olduğunu ve ayakta tutacak ekmeklerinin olmadığını,
cephe arkasındaki kumanyanın ön hatlara eriĢemediğini, nakliye ve ulaĢtırma
problemlerinin inanılmayacak boyutlarda olduğunu söylüyordu. Tek hat olarak
inĢa edilen demiryolları, bazı tünellerin bitmemiĢ olması, diğer yerlerde de
kömür ve odun bulunmayıĢı nedeniyle kullanılamıyordu. Bağdat demiryolunda çok kritik bir Suriye tüneli ancak 1918‘de tamamlanabilmiĢti. Bu ulaĢım
zorlukları nedeniyle, ancak tarım bölgelerine yakın olanlar biraz beslenebiliyordu. Bir Alman subayı, ġubat 1917‘de askerin, ekmek olmadığından, ot
yemeğe baĢladığını yazmıĢtı. En kötü devre, 1917–18 kıĢıydı. Alman büyük
elçisi Kont Johan von Bernsdorff, 30 Mart 1918‘de Berlin‘e yolladığı mesajda,
kıtlığın o denli büyük olduğunu ve artık fakir kimselerin ölümüne kimsenin
aldırıĢ bile etmediğini, yazıyordu. Türk orduları genel kumandanı ve müfettiĢi
Otto Liman von Sanders, büyük elçiliğine, Irak cephesinde, 1918 Nisan ayına
kadar, 6‘cı Türk Ordusundan 17.000 kiĢinin açlık ve neticelerinden öldüğünü
bildirdi. Ermeni muhacir kamplarının anlatımında, sadece Ermenilerin bu sıkıntıları çektiği görüntüsü verilmektedir. Fakat acı gerçek Ģudur ki, Türk ordugâhlarında da durum aynıydı. Suriye çöllerindeki kamplarda Ermeni muhacirlerin sefaletini gören Avrupalı gezginler ve misyonerler, muhacirlere ara sıra
ekmek verildiğini ve yavaĢça ot ve hayvan leĢlerini yiyerek tükendiklerini bildiriyorlardı. Ermeni muhacir kamplarını Fırat nehri boyunca gezmiĢ olan bir
Alman mühendis, Halep‘teki Amerikan Konsolosu, Jesse Jackson‘a, Abu
Herrera kasabasında, bir kadının at fıĢkılarını kurcalayıp sindirilmemiĢ arpa
tanelerini ararken gördüğünü söylemiĢti. Alman subayına göre, durum 1915–
16 kıĢı ile benzerlik göstermekteydi. 14‘çü tümenin topçu alayına, Ģansları
varsa ancak bir avuç arpa düĢüyor ve koĢum hayvanlarının yiyeceklerini kullanıyorlardı. Sırayla hepsi açlık ve tifüse yenik düĢtü ve hiç biri Ocak ayına
kadar yaĢayamadı‘. [388]
(Not: Koşum hayvanlarının fışkılarında arpa tanesi bularak beslenmek, sıklıkla uygulanırdı!)
Osmanlı Hükümetinin beceriksizliği ve idarecilerin çürümüĢlüğüne, tabii afetler de eklenince, yiyecek maddelerinde büyük kıtlık oldu. Yiyecek
kıtlığı, Müslüman ahali ve Türk ordusu için de geçerliydi. Bu nedenle, Ermeni
muhacirlerde görülen yüksek oranda, açlık ve hastalıktan ölümler, bunların
Osmanlı hükümeti tarafından amaçlandığını ispat edemez. [389]
Askerlerin birçoğunda ne çorap ne de çizme vardı, giysileri paçavra
gibiydi. Fırat Kolejinin misyoner olan müdürü Henry Riggs Ģöyle yazmıĢtı:
‗Bu askerlerin talim meydanlarında, subaylarından görmekte olduğu eziyet
olağan bir görüntüydü ve insanın kanını tepesine çıkartmaya yeterdi.‘ [390]
ABD‘nin Harput Konsolosu Leslie Davis, 1915–16 kıĢındaki durumu
Ģöyle anlatmaktaydı: ―KıĢ süresince, hasta ve yaralı askerler Elazığ‘a gelmeye devam etti. Hepimiz Türklerin Ermenilere nasıl muamele ettiğini biliyoruz,
fakat kendi askerlerinin onlardan daha iyi durumda bulunmaması, inanılır
gibi değil. Erzurum ve baĢka uzak yerlerden kıĢ ortasında, kumanyasız ve
yetersiz giysilerle yollanmıĢlardı. Onlara en yakındaki Elâzığ hastanesine
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
127
gitmeleri söylenmiĢti. Her hangi bir taĢıma aracı olmadığından, bu yolu haftalarca süren yaya yolculukla kat etmek zorundaydılar. Geçtikleri köylerden
yiyecek dilenerek veya çalarak hayatta kalmaya çalıĢıyorlardı. Hastanede
yeterli yatak olmadığından, bazıları bir yatağı paylaĢıyor, bazıları da yerde,
varsa Ģilte, yoksa battaniye üzerinde yatıyorlardı. Birçok hastanenin akarsuyu ve elektriği yoktu. Ġlâç, Ģırınga, tıbbi alet, temiz sargı ve çarĢaf sıkıntısı
vardı. Sağlık koĢulları korkunçtu. Doktor ve hastabakıcı çok azdı. Eczacılar
ve emir erleri, tıp personeli gibi görev yapmaktaydılar. Maria Jacobsen‘e
göre, Harput‘ta da durum daha iyi değildi. Türk doktorları hastalar için fazla
bir Ģey yapmıyorlardı, çünkü ne yapacaklarını bilmiyorlardı ve insan hayatının onlar için fazla değeri yoktu. YaĢayan yaĢar, ölecek olanlar da ölürdü.
Hastanelerde çalıĢan Alman doktorları durumun biraz düzelmesini sağladılar.‖ [391]
Bu durumda yüksek ölüm oranı devam ediyordu. Bir Alman hastabakıcının verdiği ifadeye göre, 1917 son baharında çalıĢtığı hastanelerde, gelen hastanın % 40 – 50‘si, zayıflıktan ve gıda yetersizliğinden, daha tedaviye
baĢlayamadan ölüyordu. Hijyen Ģartları da problem olmaya devam etti. Bu
Ģartlarda, tifüs, kolera, dizanteri ve diğer bulaĢıcı hastalıkların süratle kıtalar
içinde salgın oluĢturmasına ĢaĢılmamalıdır. Kızılhaç‘ın iki hemĢiresi,
3.3.1915 günü verdikleri raporda Erzincan‘da tifüs salgınının, gerekli sağlık
önlemleri alınamadığı için, ordu mevcudunun, Alman standartlarına göre,
inanılmayacak oranda eridiğini bildiriyorlardı. Bir Alman doktor, tifüsten dolayı ölüm oranının Türk askeri arasında bazen % 50‘ye ulaĢtığını, fakat Alman
personel için % 10 civarında olduğunu bildirdi. Harput Konsolosu Davis‘in
notlarına göre, 1914–15 kıĢında, her gün 75 – 80 asker tifüsten ölüyordu.
HemĢire Maria Jacobsen 24.5.1918 günü hatıra defterine aldığı notta, Malatya‘da kolera salgını olduğunu ve her gün 100 kadar askerin öldüğünü
yazmıĢtı. Oradaki ordu, savaĢa girmeden tamamen tükenmekteydi. Muhacirlerden, hastalık yerli halka da sıçrıyordu. Tifüs mikroplu bitler, giysiler içinde
yol boyu seyahat ediyorlardı. 1915–16 Rus hücum ve ilerleyiĢinden kaçan
Türk muhacirlerin arasında da tifüs yaygındı. Bir Amerikan istihbarat ajanı,
1915‘te Doğu Anadolu‘da tifüsten ölenlerin 300.000 civarında olduğunu tahmin etmiĢti. Yalnız Halep Ģehrinde, Ağustos 1916 – Ağustos 1917 arasında
hastalıktan ölen sayısının 35.000 ‗ten fazla olduğu bildirilmiĢti. Osmanlı kayıpları hakkındaki rakamlar eksik olmasına rağmen, savaĢta ölen sayısının,
cephe arkasındaki ölü sayısından çok daha az olduğuna kuĢku yoktur. Osmanlı Ordusu hakkındaki yeni bir tarih kitabı yazan Edward Erickson‘a göre,
ordunun savaĢlarda verdiği kayıp 243.598, hastalık ve baĢka sebeplerden
ölenlerin sayısı ise 466.759 kiĢidir. Ayrıca 68.378 kiĢi savaĢ yaralarına yenik
düĢtü. SavaĢta ölen ve yaralananların yedi misli asker, hastalıklardan ve
yaralanmalardan ölmüĢtü. BaĢka hiçbir orduda, savaĢta ölenlerle cephe
arkasında ölenler arasında bu denli korkunç oranlısı bulunamaz. Bunların
dıĢında en az 1.500.000 kadar sivil Müslüman‘ın, hastalık, kötü beslenme ve
açlıktan öldüğü tahmin edilmektedir. Türk Müslümanlar arasındaki bu korkunç kayıp oranı, haliyle Ermenilerin korkunç akıbetini mazur gösteremez,
ancak görmezden de gelinemez. [392]
128
ġükrü Server AYA
Rus Ermenileri, Osmanlılara karĢı yapılacak ihtilâl için silâh temin
merkezi oluĢturmaktaydılar. Ġhtilâlcilerin hareketlerinde en büyük yardımcı
Ermeni Kilisesiydi. Ruhban sınıfı, hududu kolayca geçebiliyordu, bu nedenle
Kafkaslardaki Ermenilerle Türk Ermenileri ve Rus hükümeti ile ihtilâlciler
arasındaki haberleĢme kolayca sağlanıyordu. Papazların ve üst dini liderlerin
ihtilâlci harekete katılımı, Ermeni varlığına iki büyük pencere açıyordu; Kilise
ve Milliyetçilik. Kilise mensupları, ihtilâlcilere fiilen de yardım etmekteydiler.
Örneğin, Türk-Ġran hududundaki Derik manastırı ihtilâlcilerin merkeziydi ve
papazı Bagrat Vartabet Tavakian, ihtilâlcilerin Osmanlı topraklarına girip
çıkması için her türlü imkânı sağlamaktaydı. [393]
Bu arada Batum‘da, Rus, Ermeni ve Rum‘lardan oluĢan bir komite
oluĢmuĢtu. Bunların görevi, Anadolu‘ya silâh ve cephane sokarak, Karadeniz
bölgesindeki Rum ve Ermenileri isyan ettirmek ve Ruslara istihbarat sağlamaktı. Hopa, Erzurum-Bitlis-Van çizgisinin doğusunda kalan birçok köy ve
kasabanın Ermeni sakinleri bu militanlığa çağrıya uymadı ve Rusya‘ya kaçtı.
Orada Osmanlı aleyhindeki gruplara katıldılar. Evlerde, okul ve kiliselerde
çok yüksek sayıda silâh bulundu. Kaçak askerlerin oluĢturduğu Ermeni çeteleri, silâhsız Müslüman köylerini basmaya ve katliama baĢladı. Bu olaylardan
sonra 3‘çü Ordu bir ihtilâl hazırlığı yapıldığını anladı. Aslında bu plânlar birçok yerde yapılmıĢ, silah ve cephaneler stok edilmiĢti. Ġhtilâlin ön merkezleri
Van, Bitlis, Erzurum ve Karahisar olacaktı. Ġkinci plândaki merkezler, Sivas,
Kayseri ve Diyarbakır olacaktı. Bütün bu Ģehirler, ordunun ikmal yolları üzerindeydi. Sivas‘ta divanı harbe verilen Ermenilerden bazılarının itirafından
ihtilâlcilerin kendi generallerini, kumandanlarını ve müfettiĢlerini çoktan tayin
etmiĢ oldukları, DaĢnak Ģubelerinde eli silâh tutabileceklerin kayıt altına alındığı, anında silâhlandırılarak isyana hazır bekledikleri anlaĢılmıĢtı. [394]
Kanunu Esasinin kabulünden beri, ġark-i Karahisar‗daki DaĢnak komitesi, Sivas civarındaki gençleri kendi kayıtlarına alıp 30.000 kiĢilik bir ordu
mevcudu oluĢturmuĢtu. Bunların 15.000‘i Rusya‘ya yollanmıĢ, geri kalan
15.000‘i ise, Rusya‘dan gelecek emirlere ve ihtilâle hazır bekletiliyordu. Ġsterlerse, isyanı 30 gün kadar sürdürebilirlerdi. Komite 30 kiĢilik bir savaĢ kumandanlığı oluĢturmuĢ ve baĢına Karahisar Piskoposu seçilmiĢti. Osmanlı
ordusu tarafından Pürek köyünde yapılan aramalarda çok sayıda silâh bulunmuĢtu. Her Ermeni‘nin en az bir silâhı vardı. Toplam silâh mevcudu
30.000 tahmin ediliyordu. Ġsyancılar 22 ġubat 1915‘te evleri ateĢe verdi. 50
kadar ordu kaçağı Ermeni çeteci, MuĢ yakınındaki Sironik köyünde jandarmaya saldırdı. BaĢka köylerde Ermeniler isyan etti. Anadolu‘da bu olaylar
devam ederken, Müttefik Orduları 19 ġubat‘ta Çanakkale harekâtına baĢladı.
BeĢ gün sonra, Londra‘daki Rus elçisi Kont Beckendorf, bakanı Sazonov
adına, Ġngilizlerden, Ġskenderun‘a silâh göndermelerini ve Fransızlarla beraber Ermenilerin isyan etmelerine yardım edilmesini istiyordu. [395]
Ġngiliz Konsolos muavini YüzbaĢı Dickson‘a göre, Ermenilere posta
yolu ile yüzlerce tabanca geliyordu. [396]
Rus Ermeni‘si bir vaiz, Adana‘daki kilisede, katliam yapılmasını vaaz
ediyor, <1895 Ģehitlerinin intikamını alın, ĠNTĠKAM> diye rahip MoĢeg bağı-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
129
rıyor sonra <silâh satın alın, kana kan, ölüme ölüm> diyerek cemaatini Ģartlandırıyordu. [397]
Vaiz sırasında orada bulunan bir Amerikan misyoneri dayanamayıp
dıĢarı çıktı. Piskopos MoĢeg çevreyi dolaĢarak, <paltosu olanın, paltoyu
satıp silâh almasını> öğütlüyordu. [398]
Robert Kolej kurucusu misyoner Cyrus Hamlin de, kurduğu fırın için
ABD‘den buharlı değirmen ithal ederken, ayrı bir kutu içinde Colt marka tabanca ithal ettiğini, sayı vermeden, kitabında yazmıĢtı.[399]
Bu macerada, Ermenilere, Fransızların dıĢında Ġngilizler ve Amerikalılar da yardım ediyorlardı. Kitap yazarı delil göstermeden, Amerikan gemilerinin Fransız donanması koruması altında, Ermeni çeteler için karaya silâh
çıkardığını yazıyordu. Ġngilizler de, Kıbrıs‘tan silâh ve mühimmatı Ermeni
çetelere taĢıyordu. Ermeniler, ayrıca Hacin – Saimbeyli‘de silâh, tabanca ve
cephane imal ediyorlardı. En büyük yardım Rusya‘dan geliyordu. Adana
Ermeni kilisesi ve piskoposu, Rusların Akdeniz‘e inmesi için büyük gayret
gösteriyordu. Türkler, Ermenilerin 1909 yılında çeteleri eliyle Türk mahallelerine saldırarak intikam yeminlerini tuttuklarına inanıyorlardı. Silâh bulabilen
Türkler, mukabele etti. Bu Avrupa basınında ‗Ermeniler Türklerin soykırımına
uğruyor‘ diye yankılanıyordu. [400]
Müstemlekeler Bakanı William Harcourt, Kıbrıs ile ilgili hükümet birimine, Rumların Lübnan‘daki Marunit Hıristiyanlara, Türklerle savaĢmak için
silâh temin ettiklerini bildirdi. Silâhların Kıbrıs üzerinden, ufak teknelerle yollanması ön görülmüĢtü. [401]
Dağlar, Ermeni asker kaçakları ve çetelerle dolmuĢtu. Bir Fransız tarihçi
de, Türk Ermeni gönüllülerin, ayrı kalmıĢ Türk birliklerine saldırdığını yazdı.
Ermeni lider Pastırmaciyan, 1915 yazındaki Ermeni mukavemetinin, beĢ Türk
tugayını ve on binlerce Kürdü bağladığını ve bu nedenle bu askerlerin Kafkas
cephesinde Ruslarla savaĢmaya gidemediğini iftiharla söylüyordu. Türklerin bu
hareketleri beĢinci kol olarak görmeleri ve bunlara son verecek tedbirleri almalarına ve ihanetleri durdurmalarına hayret edilmemelidir. Morgenthau, 10
Temmuz 1915‘te Washington‘a verdiği bilgide, birçoğu Rus tabası Ermeni
gönüllülerin Kafkaslarda Rus ordularına yardım ettiğini ve baĢkalarının da Van
Ģehrinin ele geçirilmesinde Ruslarla birlik ve bu nedenle onlardan korkunç bir
intikamın alınmakta olduğunu söylüyordu. Türklerin bu konudaki cevabı, bunun bir intikam değil, bir hayatta varlık – yokluk meselesi olmasıdır. Türklerin
seferberliği sırasında Zeytun Ermenilerinin hiç biri, asker olmayı kabul etmedi.
1914 sonlarında Ermeni çetelerle jandarma arasında çarpıĢmalar baĢladı.
23.2.1915‘te Moskova‘daki Fransız elçisi Zeitun‘dan 15.000 kiĢilik bir grubun,
Kafkaslara geldiğini söyledi. Türklere hücum için silâh ve cephane istiyorlardı.
Kafkas Rus orduları kumandanı, Ġngiliz veya Fransız savaĢ gemilerinin, Ġskenderun‘a silâh taĢımalarını istiyordu. Ġngilizler, silâh ve cephanenin iç taraflara
naklindeki zorluklar nedeniyle teklifi geri çevirdiler. [402]
Ġngilizler Ermeni gönüllü birliklerini kullanmayı geri çevirince, bu defa
Fransızlara baskı uygulamaya baĢladılar. 2 Eylül‘de Fransızlar, Musa Dağından sahile inen 4000 Ermeni‘yi kurtardı. Bunlar, Akdeniz‘e yakın Musa Dağda,
130
ġükrü Server AYA
Türk ordularına karĢı 53 gün savaĢmıĢlardı. Kurtarıldıktan sonra Mısır‘a getirilen bu grubun liderleri, oturmaktan bıktıklarını ve Türklere karĢı savaĢacak bir
Ermeni birliğinin Fransızların yanında savaĢmasını önerdi. 1915 son baharında Fransız ve Ġngilizler arasında, böyle bir gücün teĢkili hakkında görüĢmeler
yapıldı. Nihayet 2.2.1916‘da, Fransızlar ile Mısır‘daki Ermeni Milli Savunma
Komitesi arasında, bir anlaĢma imzalandı. Buna göre, Musa Dağı savaĢçılarından 400 kiĢi, oluĢturulacak birliğin çekirdeği olacaktı. DıĢardan baĢka Ermeniler de katılabilirdi. Ġngilizlerden bu gücün Kıbrıs‘ta talim ve yetiĢtirilmesi
için istenilen izin ancak 1916‘da alınabildi. Boğos Nubar paĢa bu projeyi destekliyordu. Fransızlar, Ermenilerin bu fırsatı sonraki taleplerini kuvvetlendirmek
için kullanacaklarını biliyorlardı. Bu nedenle, Bogos Nubar, Ermeni halkının
milli beklentilerinin gerçekleĢmesini beklediklerini söylediği zaman Fransızlar
itiraz etmediler. Bu sempati düĢünceleri ile yeni birlik 15 Kasım 1916‘da kuruldu ve Fransız SavaĢ Bakanlığı bu birliğe ‗Ermeni Lejyonu‘ veya baĢka bir isimle ‗Doğu Lejyonu‘ adını verdi. Bu birlik savaĢ hareketine girmek için iki yıl bekledi. Fransızlar, yeni birime Süryanilerle Arapları da dâhil ederek Ermeni vasfını biraz sulandırmıĢlardı. Ermeni toplumu dünyanın çeĢitli ülkelerinden gönüllü
toplamak için seferber oldu; 1918‘de Kıbrıs‘ta talimlere katılan 4000 kadar
Ermeni lejyoner vardı. Aynı yılın Temmuz ayında, üç Ermeni alayı ve bir Süryani alayı, Filistin‘e gönderilerek General Allenby‘nin Filistin ve Suriye harekâtlarına katıldılar. Mondros mütarekesinin 30.10.1918‘de imzalanmasından sonra, Fransızlar üç Ermeni alayını kendi bayrakları altında Kilikya‘ya yolladı.
Buraya gelen Ermeni Lejyonu, derhal intikam katliamlarına baĢladı. Türk tarihçiler, kadınların ırzına geçildiğini, masum kadın ve çocukların öldürüldüğünü,
Müslümanlarla doldurulan camilerin ateĢe verildiğini yazar. Fakat yabancı göz
Ģahitleri bile, Ermeni kıtaların sayısız cinayet iĢlediğinde mutabıktırlar. Daha
sonraları Lejyon dağıtıldı fakat birçok mensubu Kilikya‘da kaldı. Türklerin bilgi
derecesi ne olursa olsun, Ermenilerin, Müttefiklerin yanında savaĢmak arzusu
ve daha önce verdikleri ihtilâl vaatleri, durumu ifadeye yeterlidir. Ermeni gönüllü birliklerin ancak savaĢın sonlarında Filistin ve Suriye ye 1918 yazında varmalarının kabahati onların değildi. SavaĢtan sonra 1919 Paris konferansında,
Ermeniler Müttefik zaferlerine yaptıkları katkılarla övündüler. Bogos Nubar
paĢa Fransız DıĢ ĠĢleri bakanı Stephen Pichon‘a 29.10.1918‘de yolladığı mektupta, Ermenilerin gerçek asi olduklarını ve Müttefiklerin yanı baĢlarında bütün
cephelerde savaĢtığını söylüyordu. Batı cephesinde 600 – 800 kadar gönüllü
savaĢmıĢtı ve bunlardan yalnız 40 kadarı hayattaydı. General Allenby, yanı
baĢında savaĢan üç alayın cesaretinden bahsediyordu ve 150.000 kiĢi Rus
ordusunda savaĢtıktan sonra, Rusların 1917‘de cepheden çekilmesiyle bu
cepheyi ayakta tutmuĢtu… Ermeniler istiklâllerini hak ediyorlardı çünkü bunun
için savaĢmıĢ ve galip gelmiĢler, bu uğurda kanlarını dökmüĢlerdi. 8 Mart
1919‘da Paris sulh konferansı sırasında, Nubar paĢa Ermenilerin Türkler tarafından felâkete uğratıldıklarını ve bunun sebebinin, Müttefiklere gösterdikleri
sadakatin olduğunu, söylüyordu. [403]
Bizlere nöbet tutan neferler, açlık çekiyorlardı. Sık horlanıyor fakat nadiren para alıyorlardı. Bu Türk asker kıtaları, bizim esarette olduğumuzdan farksız,
sefalet içindeydiler. Onlar hür, biz ise esirdik. [404]
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
131
Müslümanlar da büyük eziyet çekti. O kadar zavallı ve sefildiler ki,
mukadderatlarına teslim olmuĢlardı. Asla Ģaka yapmazlardı ve gülmezlerdi.
Bazılarının ayakları çıplaktı. Yiyecekleri yalnız siyah ekmek ve fasulye çorbasıydı fakat çorba da bulaĢık suyu gibiydi ve bir tane fasulye yakalayan
Ģanslı sayılırdı. Türk askeri de, sıcak veya soğuktan ve hastalıktan korunmuĢ değildi. [405]
Bu araĢtırmaya, baĢkalarının itirazını önlemek için, binlerce sayfa tutan aydınlatıcı ―Osmanlı Askeri yazıĢmaları‖ bilerek dâhil edilmemiĢtir. Ancak, yazıĢmalar ve telgraflar o denli açıktır ki, bazı abes konuĢanların, bunları dahi görmezden gelmeleri, bilim ve insanlık adına ayıptır. Bazı, satır baĢı
ve konular aĢağıda sunulmuĢtur:
A- ġifreli Telgraf, No. 319, 20.10.1914, EleĢkirt Alayından 9‘cu Ordu
Kumandanlığına. Ermeni ordu kaçaklarının Kağızman‘da çeteler
oluĢturdukları, Rus hükümeti tarafından silahlandırıldıkları, köylüler tarafından beslendikleri hk. Tahmin edilen asi sayısı 15.000‘dir.
B- ġifreli telgraf, 14.2.1915: Diyarbakır Valisi ReĢit beyden: Özetle
son 10 günde kaçak asker arandığı, evlerdeki aramalarda çok
miktarda silah, 50 adet bomba, devlete ait dinamitlerin bulunduğu,
kaçaklardan bin kadarının yakalandığı hk.
C- 4‘çü Ordu Kumandanlığına, 26.4.1915 tarihli, 3519 no.lu telgraf.
Telgrafta, Mısır‘da Boğos Nubar PaĢanın kurduğu AGBU Ermeni
Yardım Derneğinin, aslında, Adana, Halep civarında silah dağıttığı, isyan çıkartmaya çalıĢtığı hakkında…
D- 3‘çü Ordu Kumandanlığına 16.7.1915 tarihli telgrafta Ermeni kafilesine, Kop Dağında 11.7.1915‘te Kürt çeteler tarafından hücum
edildiği, Bayburt‘tan yollanan yardımla, haydutların ikisin öldürüldüğü, diğerlerinin kaçtığı bildirilmekte…
E- 16.7.1915 tarih 1918/114 belge, 3‘çü Ordu Kumandanı Mahmut
Kamil PaĢa‘nın duyurusu: Nakledilen Ermenilere, iyi davranılması, hakaret edilmemesi, mallarının korunması hakkında eski emrin tekrarı. (NOT: Bu tek belge, gerçeğin kendisi ve her
hangi bir başka emelin mevcut olmadığının en kuvvetli delilidir)!
F- 21.1.1916 tarihli Ġç ĠĢleri Bakanlığına Rapor, belge 1923/119.
Amerika‘daki Philadelphia Ermeni Yardım Kurulunun, Amerikan
Elçiliğine, muhacirlere dağıtılmak üzere $ 100.000 havale yollandığı, gizlice dağıtıldığı hakkında…
132
ġükrü Server AYA
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
133
14. BÖLÜM
GEÇĠCĠ ĠSKÂN – TEHCĠR
(VARIġLAR – KAYIPLAR – ÇELĠġKĠLER)
SOYKIRIM iddiasının özü veya ana dayanağı, Osmanlıların, bütün
Ermenileri, yollarda öldürülmek üzere ve sırf Hıristiyan oldukları için 1914–
1915 yıllarında, Suriye çöllerine sürgün ettikleri ve bu sürgün sırasında, 1,5
milyon Ermeni‘nin hunharca öldürüldüğü masalına dayanır ve TC kırk yıldır
ciddi bir reaksiyon göstermediği için, bu fahiĢ yalan, gerçekmiş gibi birçok
ülkenin parlamento kararlarında ve bazı post-modern yazarlarımızın desteksiz yazılarında yaĢatılır!
En ufak bir araĢtırma yapmadan veya ilkokul üçüncü sınıf matematiğini ve mantık terazisini kullanmaya gerek görmeden uydurulan Ģayiaların,
gerçekmiĢ gibi basında ve yayınlarda yer bulması, propaganda ve rivayetlerin ne denli kuvvetli-yalancı-aldatıcı olabileceğini ispatlamaktadır. Bu denli
büyük uydurmaların, gerçekmiĢ gibi, araĢtırma, sempozyum, kitap, film
v.s.‘de insani ana konu olarak iĢlenmesinin nedeni, haklı olmanın rehaveti
içinde hiçbir akılcı tedbir ve duyuru yapmayan geçmiĢ veya yaĢadığımız
Türkiye iktidarlarının basiretsizliğidir. Diğer taraftan mükemmel bir organizasyon ağı kuran, diaspora mensubu ve TC hasımları, gerçeklerin değil,
fakat onlara fayda sağlayan (!) sonuçların peĢindedir!
Öncelikle, 30.05.1915 tarihli, Ġç ĠĢleri Muhacir ve Ġskân ĠĢleri Dairesinin
duyurusundan bazı maddeleri görelim:
Md.1- Yapılacak yerleĢtirme ve nakiller, mahalli bölge valileri tarafından uygulanacaktır.
Md.2- Nakil edilecekler, yanlarına taĢınabilir eĢya ve hayvanlarını alabilirler.
Md.3- Bölge valileri, nakil edileceklerin can ve mal emniyetinden sorumludur. Gerekli yerlerde dinlenme, iaĢe ve sağlık hizmetleri
verilecektir. Bütün idareciler, uygulamadaki ihmal ve aksaklıklardan sorumlu olacaktır.
Md.4- VarıĢ yerlerinde, Ermeni muhacirler hükümetçe kararlaĢtırılan
kasaba ve köylerde yapılacak yeni evlerinde iskân edilecektir.
Yeni iskân yerlerinin tarım, genel sağlık ve yapı koĢullarına,
önem verilecektir.
Md.5- Ġskân bölgelerinde, boĢ veya sahipsiz arazi olmazsa, devlete ait
çiftlik ve topraklar bu amaç için kullanılacaktır.
Md.6- Yeni kurulacak köyler, Bağdat demiryolu veya merkezlerinden
en az 25 km mesafede olacaktır.
134
ġükrü Server AYA
Md.7- Ġskâna tabi olacakların adlarını, doğal ev adreslerini, yaĢ ve
mesleklerini havi kütük defteri tutularak, bunların hangi yerlere,
ne vakit yerleĢtirildiği kayıt altında olacaktır.
Md.8- Yeni yerlerinde iskân edilecekler, bağlı bulundukları merciden
müsaade almadan, baĢka yerlere taĢınamazlar.
Md.9- Ġskâna tabi tutulanların yol iaĢe masrafları ve yeni yapılacak
mekânların masrafı Devlete ait olup, bunların karĢılığı, muhacir
fonlarından ayrıca ödenecektir.
Md.10- Nakil, iaĢe, dinlenme ve yeniden iskân iĢleri her vilâyette kurulacak ve en üst mülkî amirin baĢkanlık ettiği ‗Muhacir Komisyonları‘ tarafından yöneltilecektir.
Md.11- Bölge valileri nakil, iaĢe ve yerleĢtirme iĢleri için, gereken yeni
idarecilere görev verebilir.
Md.12- Her aileye, eski varlıkları ve toplu ihtiyaç dikkate alınarak gerekli toprak tahsis edilecektir.
Md.13- Toprak tahsis ve dağıtımı, Komisyon tarafından yapılacaktır.
Md.14- Tahsis edilen toprakların hudutları, geçici bir Kütük defterine
yazılacaktır.
Md.15- Tarım, v.b. mesleklerde çalıĢan kimselere, uygun miktarda çalıĢma sermayesi veya gerekli alet sağlanacaktır
Osmanlıların, üç cephe ve iç isyanlarla savaĢırken, parasal ve diğer
yokluklar içinde, geçici iskân için ön gördüğü ve ölüm sürgünü olarak nitelenen koĢulların içinde, her hangi bir sinsi niyetin varlığı iddia edilemez. Hâlbuki bu tür iddiada bulunanlar, yalnız 1820 - 1920 yılları arasında Ruslar
tarafından zorunlu sürgün ve öldürülen Müslüman sayısının 2 milyondan
fazla olduğundan bahsetmezler. Bu temizlik sırasında bütün kavim ve milletler, Kırım Tatarları, Abhazyalılar, Çerkezler yok oldular ve bir bölümü Anadolu‘ya göçtü. Bu devre içinde, Rusya‘dan Osmanlı topraklarına 2 milyon muhacir gelmiĢ, buna mukabil 600 000 kadar Ermeni Osmanlı topraklarından
Rusya‘ya hicret etmiĢtir. BaĢka tarih kaynaklarında, hicret edenler dıĢındaki
Müslüman ölü sayısının 2,7 milyon civarında olduğu yazılıdır.
Tehcir kararnamesi çıkmadan birkaç gün önce, Ġstanbul‘daki Alman B.
Elçisi Wangenheim, kendi DıĢ ĠĢlerine yolladığı 7.05.1915 ve A–15383 sayılı
rapora göre, Osmanlıların birçok ev ve kilisede silah ve patlayıcı yığınakları
buldukları ve bunlarla 27 Nisan, tahta çıkıĢ tarihi için Ermenilerin harekât
planlandığı, 24 Nisan günü yapılan, toplu Ermeni cemaati ileri gelenlerinin
(235 kiĢi) tevkif ve sürgününün bununla ilgili olduğu, suçu bulunmayacakların
kısa zamanda evlerine dönecekleri, Ermeni Patrikliğine cevaben Talat paĢa
tarafından bildirilmiĢti. Diğer yandan, Ġngiliz ve Fransız kıtalarının son Çanakkale harekâtı, bundan önceki Van isyanı ve Rus donanmasının Ġstanbul
Boğazı çıkıĢında gemilerini batırması nedeniyle, gerekli zorunlu tedbirler
alınarak Osmanlının, bunlara da son vereceği bildirilmiĢti. [406]
Koyu bir Hıristiyan olan A.B.D.‘in Harput konsolsu Leslie Davis de, kitabında, Rusların 1915–16 kıĢ hücumundan sonra, Rus iĢgaline giren Türk
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
135
topraklarından gelen binlerce Müslüman muhacirin, periĢan halde Elazığ‘dan
geçtiğini, bir yerden bir yere baĢvuran muhacirlerin bir bölümünün Ermenilerden boĢalan evlere kısa süreli yerleĢtiklerini yazdı. Ancak birçok evin çatısı çökmüĢtü. Bunun sebebi, kıĢın yakacak odun olmadığı için, çatılardaki
ağaçların kullanılmasıydı. Son iki yılda yakacak yoktu ve çatıları olmayınca,
kerpiç evler yağmurla erimiĢti. [407]
Gene Leslie Davis‘in kitabına göre, Temmuz ayının ilk 2–3 haftasında
büyük kafileler sevk edilmiĢ, daha sonraki sevkler ise daha büyük aralıklarla
ve daha küçük sayılarda olmuĢtur. Ağustos ayındaki baĢka bir kayıtta, cemaatin yaklaĢık % 75‘inin sevk edilmiĢ olduğu, ancak arkadan gelen emirle
Katolik ve Protestan olanların, muaf tutulduğu yazılmıĢtır. [408]
Diğer taraftan 4‘çü Ordu Kumandanı Cemal PaĢa, tehcir edilenlerin Ġç
Anadolu‘ya değil, onun savaĢ bölgesine, Mezopotamya‘ya yollanmasına
karĢı gelmiĢti. BaĢka notlardan da anlaĢılacağı gibi, Cemal PaĢa tehcir edilenlere aĢ – iĢ, yetimhane v.b. insani hizmetleri üstün gayretle vermiĢ, ihmal
veya suiistimal yapan, asker ve sivil kimseleri, divan-ı harbe vererek astırmıĢtı. [409]
Leslie Davis‘e göre, Harput‘ta yapılan tevkifler, bir korku dalgası yaratmıĢ ve idareciler, suçlu ile suçsuz arasında fazla ayırım yapmamıĢlardı.
Birkaç yüz kiĢi ve eĢrafın ileri gelenleri tutuklanmıĢ ve çoğunluğu, gizledikleri
silâhları söylemeleri için iĢkence görmüĢtü. Konsolos Davis, konsolosluk
bodrumunda birkaç hafta sakladığı, Fırat Koleji profesörü Lüleciyan‘ın, kaymakam tarafından sopa ile dövüldüğünü söylemiĢti. Davis‘e göre, Ermeni
anneler, birkaç kuruĢ karĢılığında çocuklarını satmaktaydılar. Türk subayları
ve diğerleri, haremleri için seçtikleri güzel kızları, yanlarında getirdikleri doktora muayene ettiriyorlardı. [410]
Amerikan misyoneri Tracy Atkinson‘un ifadesine göre, Ģehirdeki Kızılay hastanesinde 600 kadar hasta Ermeni vardı ve her gün 25 kadarı ölmekteydi. Bunu, hastanenin Türk müdürü 19 Temmuz‘da söylemiĢti. [411]
―Büyükelçi Morgenthau‘un Hikâyesi‖ isimli ve Türkler aleyhine büyük
itham ve saptırma içeren kitap, Morgenthau 1916 kıĢında Amerika‘ya döndükten sonra, beraberindeki sekreteri Hagop Andonian ve ArĢak
Simavoniyan adındaki danıĢman-tercümanın notlarına göre, 1918‘de, profesyonel bir roman yazarı tarafından kaleme alınmıĢtı. Morgenthau, Ġstanbul
dıĢına çıkmamıĢtı, yalnız bir defa gemiyle Beyrut‘a gitmiĢ, orada Beyrut Kolej
Müdürü Bliss ve sonra Ġngiliz Propaganda dairesi baĢına geçen Lort Bryce
ile tanıĢarak, bundan sonra kendisine gelen misyoner raporlarını diplomatik
posta ile Londra‘ya göndermeye baĢlamıĢtı. Ancak, Morgenthau‘un Hikâyesi
kitabındaki birçok olay, tarih ve Osmanlı kayıtları bakımından birbirileriyle,
uyuĢmamaktadır. Konuyu araĢtıran Prof. Heath Lowry, Morgenthau‘un ayrıca tuttuğu günlükteki kayıtların kitapta yer almadığını veya kitapta saptırıldığını tespit etmiĢ ve bunu kendi kitabında yazmıĢtır. Bu konu, ilgili bölümde
ayrıca anlatılmaktadır. Morgenthau‘un günlükteki notuna göre, Talat paĢa ile
tehcir sonrası yaptığı konuĢmadan bir ay kadar sonra, kendisini Ġstanbul‘da
ziyaret eden Bezciyan efendi ile konuĢmasının tercümesi aynen Ģöyledir:
136
ġükrü Server AYA
―Protestan Ermenilerin Vekili, Zenop Bezciyan uğradı, Şimavonyan‘ı
çağırdım, onunla okul arkadaşıymışlar. Bana, Anadolu içindeki durumları
anlattı. Ondan, Zor‘a giden Ermenilerin oldukça memnun olduğunu yerleşip
iş tuttuklarını ve geçimlerini sağladıklarını duyduğum zaman, hayret ettim.
Bunlar, ilk yollanan kafilelerdi ve görüldüğü kadarıyla, katledilmeden yerlerine varmışlardı. Bana, muhtelif kampların kurulduğu yerlerin listesini verdi.
500.000 kadar kişinin tehcir edildiğini düşünmektedir. Çok endişeliydi ve kış
gelmeden önce, onlara yardım edilmesini istiyordu‖. [412]
(Not: Konu hakkındaki tüm itham ve sayıların nasıl çarpıtıldığı, bu en
yetkili iftiracının, kendi el yazısıyla sabittir; fakat bundan ne yabancı ne de
malum tarih yazarları, hiçbir zaman bahsetmezler!)
Tabiatıyla, bu olaylar sırasında, kayda değer istisnalar olmuĢ ve Müslümanlar, Türkler dâhil, eziyet çeken Ermenilere yardımcı olmuĢlardı. Ancak
bunlar münferit vakalardı ve hükümet idarecileri bunları onaylamıyordu. Bazı
aktarma istasyonlarında, örneğin Halep‘te, kafileler yığılmakta ve bazı insanlar haftalarca açıkta kalmakta, nakil beklerken açlıktan ve hastalıktan kırılmaktaydı. Salgın hastalıklar ve özellikle tifüs, çok çabuk yayılmaktaydı. Kuzey Mezopotamya dağlarından geçen birçok kafile, Kürt çetelerine kurban
düĢmüĢtü. [413]
AĢağıdaki bilgiler Prof. Justin McCarthy‘nin, 2005‘te TBMM‘de yaptığı
konuĢmadan alınmıĢtır:
<Van‘da Ermenilerin hücumundan kaçarak kayıkla göle açılanların yarısı, isyancılar tarafından öldürüldü. Amerikan misyonerlerine sığınan Müslümanlar, bir süre için hayatta kaldı, Ģehirde kalıp kaçamayanlar ise öldürüldü. Köylüler ya oldukları yerde vuruldular veya Zeve‘deki soykırıma yollandılar. Türklerle Ermenilerin çektikleri bilinmektedir. Bu, bütün halkların uzun
süren savaĢlarda kıyamının hikâyesidir. Osmanlılar, Doğu Vilâyetlerini tekrar
ele geçirdikleri zaman, Ermeni halk Ruslarla birlikte Rusya‘ya kaçtı. Orada,
açlık ve hastalıktan öldüler. Ruslar, Van ve Bitlis‘i tekrar ele geçirdikleri vakit,
Ermenilerin buralara dönmesini istemediler, kuzeyde tutarak kırılmalarını
istediler. Ruslar, bu toprakları Ermeniler için değil, kendileri için istiyorlardı.
Gene bilinmektedir ki, kalan Ermeniler, örneğin Erzurum‘da olanlar, savaĢın
sonlarında, Müslüman ahalinin neredeyse tümünü katlettiler. Kürt çeteleri,
kafilelerde sağ kalanların mallarını talan edip, güzel kızları atlarının üzerine
atarak kaçırdılar. Kafileler, Fırat nehri üzerinde bir kasaba olan Zor‘a vardığı
zaman da, çektikleri son bulmadı. Türk tarihçiler, harplerde ölen Ermenilerin
sayısını, çoğunluk açlık, soğuk ve hastalıklardan olmak üzere 300.000 olarak verirler. Bu gerçeklere uymaktadır. Fransızlar 1920‘de MaraĢ‘ı iĢgal ettiklerinde geri gelen 5.000 kadar Ermeni, Fransız kıtaları geri çekilirken onlarla
birlikte Ģehri terk ettiler ve bunun yarısının açlık ve soğuktan öldüğü bilinmektedir. 1‘ci Dünya harbinde ölen 580.000 Türk askerinin yarıdan fazlası ve
en az 300.000‘i hastalıktan öldü. Ermeni iddialarını destekleyen bir Türk
tarihçi, Osmanlı yenildikten sonra galiplerin emriyle acele ile kurulan mahkemelerin ön gördüğü 800.000 sayısını uygun görür. Ancak, 1,5 milyon Ermeni‘nin, yani bütün imparatorluk nüfusunun öldüğünü iddia etmenin esası
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
137
yoktur. Kimse Ermeni milis veya çetecileri tarafından katledilen Müslüman
Türk ve Kürt sayısını bilmemektedir. Bazı Türk ve Kürt tarihçiler, 30 – 40.000
kadar sivil Müslüman‘ın öldürüldüğünü tahmin eder. KargaĢa içinde, bazı
Doğu Anadolu köylerinde, bazı büyük baba veya annelerin Ermeni olmasına
ĢaĢılmamalıdır.>
Mısır‘daki Ermeni Piskoposu Toregom, Filistin‘deki Ġngiliz ve Suriye‘deki üst mercilere 26.11.1921 günü yolladığı telgrafta, Mısır ve Kıbrıs‘ın
Ermeni mültecileri kabul etmemesini Ģikâyet ediyordu. Ġngiliz hükümeti savaĢ
sırasında, Türk boyunduruğundan kurtarmak için Ermenilere yapılan çeĢitli
vaatlere rağmen, Ermenilerin Ġngiliz topraklarına, Kıbrıs, Mısır, Mezopotamya ve Filistin‘e, mülteci olarak kabullerine imkânları yoktu! Bundan baĢka, bu
mültecilerin hayatta kalması için gerekli iaĢe ve bakım paraları da yoktu!
[414]
Ġngilizler, Bağdat yakınındaki Bakuba kampında kalan 50.000 mülteciyi tek baĢlarına himaye etmekten memnun değillerdi. Canteburry Piskoposu,
Amerikalılardan, bu Doğu Hıristiyanlarının sorunlarının paylaĢımını ve bunlara ‗pratik, süratli, büyük yardımların yapılmasını‘ istiyordu. [415]
11 Ağustos 1920‘de bölgedeki Araplar isyan ederek Bakuba kampını
ele geçirdiler, fakat sonraları kamp tekrar Ġngilizlerin eline geçti. Bu bölgedeki
Ermeniler, Basra yakınındaki Nahr-Umar, Asurîler ise Musul bölgesine yollandılar. Ancak, Aralık 1920‘de Kafkaslardaki ufak Ermenistan Cumhuriyeti
çökmüĢtü ve bu nedenle muhacirler, ellerinde olmadan, Ġngiliz vergi ödeyenlerinin sırtında yük kaldılar. [416]
Müstemlekeler Bakanlığının Mezopotamya Bürosu, muhacirlere yapılan yardımların kesileceği hakkında bir basın bildirisi yayınlamak üzereydi,
gösterilen sebep, muhacirlerin tembel ve iĢe yaramamalarıydı. Ġngiliz hükümetinin sorunlarına rağmen, kamp planlandığı gibi yazın değil, 1921 yılının
sonlarına doğru kapatıldı. Mezopotamyalı mültecilerin büyük kısmı, Ģimdi
Sovyet Ermenistan‘ı olan Erivan bölgesine nakledilecekti. Ancak, bu sırada,
Fransa ile Kemalist Türkler arsında, 20.10.1921 tarihli anlaĢma yapıldığından binlerce Kilikyalı Ermeni onları kabul edecek yer arıyorlardı. [417]
DARA isimli vapur, 21 Aralık 1921‘de 3.000 mülteciyle Batum‘a gelmiĢti. Northcote‘un ifadesine göre, Ermenistan ayda ancak 1.000 mülteci
kabul edebileceğini söylemiĢti. Daha yüksek sayıda mülteciyi, Batum‘daki
yatacak yer, ayrıca vagon ve lokomotif eksikliği nedeniyle almalarına imkân
yoktu. Buxton, civardaki köyleri de gezmiĢti. Eçmiyazin çevresinde, mülteci
grupları ile konuĢmuĢtu; hepsi açlıktan bitik, sefil bir halde, paçavra giysilerle
buzlu yollarda yürüyorlardı. [418]
ġimdi, tepeden aĢağı yuvarlanmak sırası Osmanlı Ġmparatorluğuna
gelmiĢti. ġehir, yenik düĢmüĢ orduların askerleri ve muhacirler ile dolmuĢtu.
Ne yakıt, ne yiyecek ne de ümit vardı! Kaderleri, Paris Sulh Konferansına
bağlanmıĢtı. [419]
Rusların 1917‘de terk ettikleri Doğu Vilayetlerinde, Kars, Ardahan,
Batum‘da, Ermeni Çeteleri, Büyük Ermenistan‘ı kurdular ve bu arada 1‘ci
138
ġükrü Server AYA
Dünya SavaĢı sırasında Türklerin Ermenilere karĢı iĢledikleri cinayetlerin
intikamını aldılar. [420]
Osmanlı 3‘çü Ordusu‘nun baĢına gelenler, Rusların ileri harekâta
geçmelerinin beklentisi ve Ermenilerin büyük hıyaneti, 1915‘te, 1‘ci Dünya
SavaĢının en büyük trajedilerinden birine, Doğu Vilâyetlerindeki 500.000
kadar Ermeni‘nin sürgün ve katliamına yol açtı. Osmanlı hükümetinin, bu
sürgüne emir vermesi ve öldürmelere göz yummasındaki gerçeğin ne olduğu, hala bilinmemektedir. Fakat Ģu kadarı kesindir: SavaĢın ilk aylarında,
Tiflis merkezli DaĢnak ve Hınçak gönüllü Ermeni birlikleri, Rus ordularına
yardım ederek, bölgedeki Ermenileri hürriyetlerine kavuĢturacaktı. Bu arada,
Zeytun kasabasında yaĢayan Ermeniler, orduya yazılımı ret ettiler ve
Zeytun‘da isyan ettiler. Ermeni çeteleri Osmanlı hatlarını arkadan vururken,
yurt dıĢındaki Ermeniler, Müttefik Devletlere Ģöyle bir teklif yapıyorlardı:
20.000 kiĢilik bir Ermeni ordusu, silâh verildiği takdirde, Kilikya‘da isyan çıkartarak, Ġskenderun limanını ve Suriye sahillerini ellerine geçirebilirdi. Nisan
1915‘te, Van Ģehrindeki Ermeniler isyan etti. Büyük bir isyan karĢısında olan
Türkler, Ermenileri öldürmeye baĢladı. Mayıs ayında, ikinci bir Zeytun isyanından sonra, Bab-ı Ali bir seri kararname çıkartarak, Ermeni halkın stratejik
bölgelerden çıkarılmasına ve Fırat nehri vadisinde ve Diyarbakır‘ın Güneyinde, baĢka yerlerde iskân edilmelerine karar verdi. Kanunun yürütülmesi için,
bazı mahkûmlar tahliye edilerek jandarmaya alındı! Kürt aĢiretleri ve bazı
deyimlere göre TeĢkilâtı Mahsusa askerleri, kafilelere hücum ederek talan
etti, ırza geçme vakaları oldu. Bu belâlara uğramayan ve salimen yerlerine
varan kafileler de, açlık ve tecavüzlere maruz kaldılar. Türk tarihçilerin tezlerine göre, imparatorluk Çanakkale savaĢları, arka sabotaj ve isyanlar nedeniyle, hayatta kalmak mücadelesindeydi. Tehcir ve yeniden iskân politikasının hüzünlü sonuçlarına gelince, bunların önceden planları yapılmamıĢ ve
düĢünülmemiĢti. Ölümler, genelde bu uzun yürüyüĢler sırasında, insanların
bitap ve hasta düĢmesi, hava Ģartları, herkes tarafından (Türk-Ermeni) çekilen yokluklar, Kürt ve diğer çetelerin talanları ile olmuĢtu. Bütün bunlar hükümetin kontrolü dıĢındaydı. Görünürde belgeler, Türk tezini doğrulamaktadır. [420]
(Not: Kitap yazarının Türk taraftarı olmadığı, olayların yorum ve çarpıtılmasından da anlaşılmaktadır. Ancak, yazarın itirafları satır aralarından belli
olmaktadır. Yazarın, Mayıs 1914‘te gelen iki yabancı Müfettiş Vali, Ağustos‘ta yapılan Otonomi teklifinden, savaş başlamadan Ruslara geçen asker
ve gönüllülerden her halde haberi yoktu. Her hangi bir Soykırım planlaması
için, SEBEP + ZAMAN + İMKÂN ve İSPAT olmadığı açıktır!)
Mondros Mütarekesinden sonra, Ġstanbul‘a muhacir akımı daha Ģiddetli devam etti. Beyaz Ruslar, sivil harpten kaçıyorlardı, Avrupa ve Orta
Doğudaki Türklerle kaçan Ermeniler, sığınacak emniyetli yer arıyorlardı.
1919 sonlarında, belki 100.000‘e yakın insan sokaklarda yatıyordu. Ġstanbullu Rumlar, Elen Ġmparatorluğunu tekrar kurmanın sarhoĢluğu içindeydi. Mavi
– beyaz Yunan bayrakları ve Venizelos‘un büyük boy resimleri meydanlara
asılmıĢtı. Rum Patriği Paris‘e ateĢli mesajlar göndererek, Constantinople‘un
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
139
tekrar Yunan yapılmasını, Türklerin atılmasını istiyordu. Bir Ġngiliz diplomatının ifadesiyle, Rumlar züppeliğin zirvesindeydiler. Bazı belâ arayanlar, Türklere sokaklarda çatıyor, baĢlarından feslerini çıkarmalarını istiyordu. Türk
basını biraz tenkit ettiği vakit, Ġngilizler basın sansürüne de el koydular. Mart
1920‘de Ġstanbul ―resmen‖ iĢgal altında olduğu devreyle, Ġttihatçı harp hükümetinin yokluk devresi arasında hiçbir fark yoktu. Sultana bağlı hükümet,
morali çökük ve zayıflık içinde, ―galipleri‖ memnun etmeye çalıĢmaktan baĢka hiçbir Ģey yapmıyordu. [421]
Geçen yıllar içinde, bu 300.000 (Ermeni) muhacir, en az üç defa bu
yüksek dağları Ruslar ilerlerken onların ardından veya Türk orduları karĢısında geri çekilirken, onlarla beraber aĢtılar ve zorluklarını yaĢadılar. [422]
Yapılan diplomatik istekler, görünüĢte bazı ilerlemeler sağladı. (Konsolos) Bergfeld, 29 Haziran 1915‘te verdiği raporda, Valinin kendisine Babı
Ali‘den gelen talimat hakkında bilgi verdiğini, yeni emre göre, Ģimdilik Katolik
Ermenilerin, hamile kadın, yaĢlı erkek, yetim ve dul kadınların, tehcir kararından muaf tutulacaklarını söyledi. Konsolos Heizer, bir gün sonraki raporunda olayı doğruladı, Alman ve Avusturyalı meslektaĢları ile birlikte, genelde kadın ve çocukları tehcirden çıkarmaya çalıĢıyorlardı. 7 Temmuzda
Heizer, Murgenthau‘ya verdiği bilgide, 52,000 Ermeni‘nin yola çıkartıldığını
bildirdi… Dileyen ebeveynler çocuklarını bırakabiliyordu ve bunlar Türk yetimhanelerinde korumaya alınıyordu. YaĢları 15‘e kadar olan kızlar ve 10
yaĢına kadar erkek çocuklar, yetimhanelere alınıyorlardı. Bu durumda, 3000
kadar çocuk vardı. Bu yaĢlardan büyük olanlar, ebeveynler ile birlikte gitmek
zorundaydılar. Olayları yaĢayan ve kurtulan bir kiĢi, yetimhaneye gelirken,
onu getiren jandarmanın, ona korkmamasını söylediğini, anlattı. [423]
Talat PaĢa‘nın bu günlerde yolladığı telgraflardan bazıları örnek olarak
aĢağıdadır:
A- 23.7.1915: <Ermeni kafileleri, evvelce kararlaĢtırılan yerlere yerleĢtirilmelidir. Katolikler, tehcire tabi değildir.>
B- 28.7.1915: <Tehcire tabi tutulan Ermenilerin, resmi kurumlar veya
özel Ģahıslar ile olan alacak-borç iliĢkileri hakkındaki yasa kısa sürede size iletilecektir. Bu arada olan iĢlemler, hakların kayıp olmaması için, özel kütüğüne yazılmalıdır.>
C- 30.7.1915: <Tehcire tabi Ermenilerin özel mülkiyetlerinin, çok ucuz
fiyatlarla, bu konuda ticaret yapan fırsatçılara satıldığı ve bu suretle mal sahiplerinin büyük zarara uğratıldığı öğrenilmiĢtir. Bu sebeple, bu konuda, aĢağıdaki önlemler alınmalıdır…>
D- 30.8.1915: <Nakledilen kafileler, özel görevlilerin nezaretinde olacaktır. Ermenilerin yiyecek ve diğer ihtiyaçları karĢılanmalıdır. Bu
fasıldaki masraflar, muhacirin faslından karĢılanacaktır. Ġmza –
Bakan adına Münif > [424]
Paradoks olarak, Hindistan Genel Valisinin, ilgili bakanlığa gönderdiği
27.10.1915 tarihli telgrafta, katliam sözü kullanılmamıĢtır. Telgrafın metni
Ģöyledir: ‗1.500 Ermeni kadın ve çocuk, Van‘dan Musul‘a vardı. Ġfadelere
140
ġükrü Server AYA
göre, ihtiyaçları için Türk hükümetince ikiĢer kuruĢ tahsisat yardımı yapılmıĢtı. Ermeniler, Nurettin tarafından, Bağdat‘tan Darül Zor‘a gönderildiler. GörünüĢte genel siyaset, Ermenilerin, savaĢ alanlarından uzaklaĢtırılması ve
onların Müttefiklere, isyan veya casuslukla bilgi sızdırmalarının önlenmesidir.
ġimdiye kadar, kafileler Halep‘ten doğuya, Bağdat‘tan da kuzeye doğru yollandılar. [425]
Hükümet, Ermeni malları ile adilane ilgilenecek ve yolsuzluk yapanlara
ceza verecek bir komisyon kurarak, Ģunları vurguladı: Ermeni‘lerin belirli
bölgelerden baĢka yerlere nakledilmesi, savaĢ koĢullarının mecbur kıldığı bir
tedbirdi. Hükümet Haziran 1915 tarihine, Van‘da ve baĢka askeri bölgelerde
isyan baĢlayıncaya kadar her hangi bir tedbir almamıĢtı. Ancak düĢmanla
iĢbirliği yapılınca, buna lüzum görüldü. [426]
Tehcirin sona erdirilmesi: Ermeni toplumunun tehciri belirli bir tarihte
durdurulmadı. Ağustos 1915 sonlarından baĢlayarak, hükümet baĢka Ermeni‘nin tehcir edilmemesi için, mükerrer emirler çıkardı fakat görünüĢte bu
emirlere nadiren uyuluyor ve bu nedenle yeni kararnameler çıkarılıyordu.
Tehcir dıĢına çıkarılan Protestan, Katolik, asker aileleri, doktor ve diğer
önemli sanatkârlar için de, aynı durum varitti. Bu emirlere bazen uyulmuyordu. [427]
Ölüm yürüyüĢünden salim çıkanlar, Bağdat demiryolu inĢaatına gönderiliyordu, fakat zayıf olduklarından ölümler devam ediyordu. Daha sonraları bazıları harp esirleri kamplarına gönderildi. SavaĢ esirlerinin ifadesine
göre, bazı kamplarda kaba davrananlar oldu, fakat Türk askerlerinin çok az
olan kumanyalarını, esirlerle paylaĢtıkları da oldu. Bir Ġngiliz subayının ifadesine göre, nöbetçiler zalimlik bir yana, düĢman bile değillerdi. Genelde esirler, büyük ihmal, basiretsizlik ve acemilik sebebiyle öldüler. Esir Ġngiliz subaylarının % 70‘i öldü, fakat bunda esirlerin katli için her hangi bir niyet veya
plan yoktu. [428]
Ġstanbul‘da görevli Ġngiliz askeri ataĢesinin 1925‘te yayınlanan bir kitabındaki ifadeye göre, Müslümanlar ve Hıristiyanlar, canavarlıklarında eĢit
durumdaydılar. Hangi taraf üste çıkarsa, alttakini katlediyordu. Van Ģehrinde
olanları ve Kilikya‘daki Ermeni Lejyon‘un tutumu belli olduğuna göre, Türk
suçlamalarının hiç olmazsa bir kısmı doğrudur. Rus hücumu sebebiyle
1914–15 kıĢında ve 1916 yazında Doğu Anadolu‘da oluĢan iki büyük Müslüman hicret dalgası, Ermeni mezaliminin göstergeleri olmuĢtur. Bir Osmanlı
Muhacir Komisyonu‘nun tespitlerine göre, 850.000 Müslüman, galibin gazabından kaçmak zorunda kalmıĢtı. Bu, kayıt altına alınan sayı olduğundan,
göç edenlerin bir milyondan fazla olması muhtemeldir. Alman Genel Kurmay
subayı Guse‘nin yazısına göre, kaçamayanlar sıklıkla Rus ve Ermenilerin
tecavüzlerine maruz kalıyor ve öldürülüyorlardı. Muhacirlerin çoğu yaya gidiyordu; açlık ve hastalıktan dolayı ölüm oranı yüksekti. Muhacirlerle ilgili bir
Türk raporuna göre, 1916 Ekim ayı sonuna kadar, 702.900 muhacire yer
bulunmuĢ, iskân edilerek, tıbbi, gıda ve giysi yardımında bulunulmuĢtu. Müslüman muhacirler ancak bazı vilâyetlerde yardım görebildi. Çoğu yerlerde
tamamen kaderlerine terk edilmiĢlerdi. Bu kriz, 1914‘te Balkanlar‘dan ve
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
141
Trablus‘tan hicret edenlerin baĢına gelenin tekrarıydı. Olaylardaki görgü
Ģahitlerinin ifadesine göre, muhacirlerin kaderi felâketti. Samsun‘daki Avusturya konsolosunun, 9 Nisan 1917 tarihli raporuna göre muhacirlerin durumu
fena‘dan daha da kötüye gitmekteydi. Ekmek dağıtımı haftalar önce kesilmiĢ,
açlıktan dolayı ölümler kadın ve çocuklarda daha da artmıĢtı. Harput‘taki
Amerikan misyoneri Henry Riggs de, tehcir edilen Ermenilerin boĢ evlerine
yerleĢtirilen muhacirlerin çok sefil olduklarını yazdı. [429]
Diğer misyonerler de benzer durumları rapor ettiler. Bitlis‘teki Grace
Knapp, hicret eden Müslümanlardan yüzlercesinin, açıkta olmaktan ve hastalıktan öldüğünü gördü. Malatya‘da Ernst Christoffel, tutuğu notlarda, Türk
idarecilerin bunları beslemeye gayret ettiklerini, ancak yeterli yiyecek olmadığından, ‗binlercesinin her gün yollarda yok olduğunu‘ yazdı. Erzurum ve
Erzincan‘a yaptığı seyahatten dönen Sivas Alman Konsolosu Carl Werth de,
muhacirlerin çoğunluğunun Ermenilerden kaçarken onlar tarafından soyulduğunu ve öldürüldüğünü, kurtulanların da yollarda soğuk ve açlıktan öldüğünü yazdı. [430]
Ordu baĢkumandanı Enver PaĢa, Ġç ĠĢleri bakanına, 2 Mayıs 1914‘de
yaptığı teklifle Van gölü civarındaki ihtilâlci hareketler nedeniyle, halkın buradan kaldırılıp bu isyanın bastırılması gerektiğini söyledi. Konu olan Ermenilerin Rusya‘ya sürgün edilmesini veya aileleri ile Anadolu‘nun baĢka bölgelerine yeniden iskân olmalarını önerdi. Ermeni toplumunun büyük kısmını ilgilendiren bu tehcir kararı, Talat paĢa tarafından 23 Mayıs‘ta uygulamaya koyuldu, fakat resmen 26 Mayıs‘ta alındı.[431]
Alman Konsolosluk erkânı, tehcirle ilgili sert tedbirlerin yumuĢatılmasına gayret etmiĢ ve hatta Alman misyonerlere, insanî yardımlar için para
yollanmıĢtır. Türkiye ile olan iliĢkilere gölge düĢürmemek için, bu çalıĢmalar
sessiz olarak yürütülmüĢtür. Daha fazlasını yapmak, Almanya‘nın güneydoğu cenahını ve Almanların hayatını tehlikeye atmaktı. …yazdığına göre,
tehcir, saf Türklerin çözümü değildi çünkü Alman subayları böyle bir istek ve
öneride bulunmuĢ ve sonuçları ne olursa olsun bunun zorunlu olduğunu
söylemiĢlerdi. Bu subaylardan en az biri, Yarbay Otto von Feldman, kendisinin ve baĢka subayların, bazı bölgelerle Türk ordu arkasının, Ermenilerden
temizlenmesi gereğini ifade etmiĢti. Ancak bu öneri, bütün Ermeni toplumunun tehciri anlamında değildi. [432]
Riggs‘in notlarına göre, Harput‘a gelen kafilelerin yaĢadıklarında bazı
farklar vardı. Bazıları, korumaların onları savunduğunu ve para karĢılığında
yiyecek de sağladığını söylüyordu. Özellikle Erzurum ve Erzincan‘dan gelen
bazı kafileler, oldukça emniyetliydi ve erkeklerin büyük bir oranı, onlarla beraberdi. Ancak, bazı kafileler, farklı olayları yaĢamıĢlardı. [433]
Ġmparatorluğun Arap vilâyetlerinde oturan Ermeniler, tehcir edilmedi…
Ermeni tehciri, baĢka bir problemin de hallinde yardımcı oldu. Kafkaslardaki
savaĢ alanlarından Rusların sürdükleri, Balkanlar ve Trablus‘tan gelen muhacirler, boĢalan evlere yerleĢtirildiler. BaĢbakan Sait Halim PaĢa, Avusturya
askeri ataĢesi Pomanowski‘ye, tehcir konusunun, Müslüman mültecilere yer
temini için uygulandığını söylemiĢti. [434]
142
ġükrü Server AYA
Erzurum‘dan tehcir baĢladıktan iki hafta sonra, durumda hayli düzelme oldu. Birinci kafile yaklaĢık 500 kiĢiydi ve Scheubner-Richter kafileden 14
kiĢinin öldüğünü yazdı. Onun önerisi üzerine, ikinci kafileye 100 jandarma
refakat kondu. Gruptan bazıları, özellikle erkekler ayrılmıĢtı ve bunların ölmüĢ olabileceğinden endiĢe edilmekteydi. Kalan Ermeniler gruplar halinde
Erzurum‘dan yola çıkarıldılar ve salimen Erzincan‘a vardılar. Kızılhaç‘ta görevli Alman Doktor Neukirch, sonradan gelenlerin ilk kafileye nazaran daha
sağlıklı olduklarını söyledi. Refakatlerinde büyük bir jandarma grubu ve subayları vardı ve muhacirlerin büyük öküz arabaları vardı, hatta davarları da
beraberlerindeydi. Tehcirin ilk haftalarında bazı ciddi olaylar olmuĢtu fakat
program ilerledikçe, Ģark kurallarına göre oldukça büyük düzelmeler oldu ve
baĢka yeni katliam haberleri olmadı. [435]
Heizer, valinin çok makul bir kimse olduğunu söyledi. Erzurum‘a yaptığı seyahatte, Vali kendisine, tehcir emrinin uygulanmasında elinden geleni
yaptığını, Ermenilere mallarını satmak ve toparlanmak için 15 gün süre verdiğini, mallarını satıp satmamakta her hangi bir kısıtlamanın olmadığını, bazı
ailelerin beĢ veya daha çok öküz arabası, eĢya ve kumanyaları ile yola çıktıklarını söyledi. Misyonerler de bunu teyit ettiler. Scheubner-Richter de validen sitayiĢle bahsediyordu. Vali bazı muhtaç ailelere öküz arabası temin
etmiĢ, amele taburlarındaki erkekleri serbest bırakarak aileleri ile gitmelerine
izin vermiĢ ve kafilelerin korunmasını sağlamıĢtı. [436]
Avusturya askeri ataĢesi Joseph Pomanowski‘nin ifadesine göre, Cemal PaĢa, tehcire ve katliamlara, Ģiddetle karĢıydı. Bu doğrudur, çünkü bunların Suriye çöllerine hicretinde, Bağdat demiryolunun kullanılması, onun
Mısır seferi için malzeme ikmalini aksatıyordu. Cemal PaĢa, tehcirin iç Anadolu‘ya, Ankara, Konya, Kastamonu yörelerine yapılmasını önermiĢ, fakat
fikri ret edildiği vakit, bunların Suriye ve Lübnan‘a yönlendirilmesi için elinden
geleni yapmıĢtı. Mezopotamya‘da yapılacak iskânın problemler yaratacağını
söyleyerek, 150.000 kadar kiĢinin Beyrut ve Halep vilâyetlerine yerleĢtirmek
için Ġstanbul‘dan izin aldı. Cemal PaĢa‘nın Ermeniler lehine gayretleri genel
vali ve Alman Elçisi Paul von Wolff-Metternich tarafından da teyit edildi. Cemal PaĢa, tehcirdeki aksaklıklardan dolayı utanıyordu ve Ermeniler lehindeki
gayretleri, ona ―Ermeni PaĢası‖ lâkabını taktırmıĢtı. [437]
(NOT: 1- Yazar, Süveyş harekâtının Şubat 1915‘te, tehcirden aylar
önce olup bittiğini unutmuştur.
2- Cemal Paşa iyiliklerinin karşılığı olarak, Ermeni kurşunu ile mükâfatlandırıldı!)
Tehcir edilenlerden bazıları Doğu Suriye‘deki yeni yerleĢim yerlerine
vardılar; baĢkaları Halep‘te sığınacak yer buldu. Davis, raporunda 1915 sonbaharında, muhacirlerin değiĢik yerlere vardıklarını, bazılarının paralarını
misyonerlere, bazılarının tehcir dıĢındaki Ermenilere veya Türklere, birkaçının da kendisine emanet olarak bıraktıklarını yazdı. Bir yıl sonra, paralarını
isteyen mektup ve telgraflar gelmeye baĢladı. Bu telgraflar neredeyse her
gün veya iki günde bir geliyor ve bazılarında on, on beĢ kiĢinin emanet paraları geri isteniyordu.[438]
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
143
Misyoner Maria Jacobsen, hatıra defterindeki 7 Ocak 1917 notunda,
hayatın çok pahallı olması ve yiyecek kıtlığı nedeniyle, evvelce Türk veya
Kürt köylerinde veya Türk evlerinde kalanların peyderpey gelmeye baĢladığını yazmıĢtı. Hayat pahallı olduğundan bunlar, üstündekilerle yollanıyordu.
21 Haziran 1917‘de bir Alman misyoner dergisinde yayınlanan mektuba
göre, Ehmann, Harput ve Mezreh yöresinde 7.000 Ermeni‘nin yaĢadığını
bildirmekteydi. Riggs, durum düzelmesinin, yeni asker Vali‘den ileri geldiğini,
bu kiĢinin çok asil ruhlu, sempatik ve anlayıĢlı olduğunu bildirdi. Riggs‘in
tahminine göre, vilâyette Ģimdi 25.000 kadar kadın ve öksüz vardı. Harput‘taki Alman Misyonu, tek baĢına 700 yetime bakıyordu.[439]
Ruth Parmelee‘ye göre, Türk makamları kaçma olaylarını biliyorlardı
fakat ihtimal olarak, aldıkları rüĢvet nedeniyle gözlerini yumuyorlardı. Hayattaki Ermenilerden Alice Shipley, 2 Ağustos 1916‘da Harput‘tan nasıl çıktığını
ve üç Kürt‘ün yardımı ile Kafkaslar yolundan kaçarak, sonunda Ġngiltere‘ye
vardığını anlatmıĢtı. [440]
Tehcirden kurtulmanın baĢka bir yolu Hıristiyanlığı ret ederek Müslümanlığı kabul etmekti. Amerikan misyoner Ġsabelle Harley, bazı ailelerin
toptan Islama geçtiğini yazdı. Bazı anneler kızlarından birini veya ikisini Müslüman kocalara vererek kendilerini ve geri kalan çocuklarını kurtardıklarını,
bazen baĢardıklarını, bazen de baĢaramadıklarını yazdı. Türkler, Ermeni
kadınlarla evlenmek fırsatından yararlanmak istiyorlar, annelere çocuklarını
kurtarmak yolunu gösterirken, tehcir yollarındaki tehlikeleri de anımsatıyorlardı. Bu yöntemle bazı kadın ve kızlar Türk ailelerine girdi ve oldukça iyi
muamele gördü, baĢkaları ise eziyetler gördü. Mamure tül Aziz‘den (Elâzığ)
son kafile Kasım 1915‘te ayrıldı. Bu tarihten sonra Ermeni nüfusu tekrar
çoğalmaya baĢladı. Tehcir edilen Ermenilerden birçoğu kafilelerden kaçarak
geri gelmiĢti ve 1916 ilkbaharında, Harput‘taki Amerikan misyonerleri 5.000
kiĢiye ekmek ve yiyecek veriyordu. [441]
Daha önceleri de bildirildiği gibi, Talat PaĢa Ağustos ortalarında, Adana dâhil vilâyetlere gönderdiği emirlerde, asker ve sanatkâr aileleri ile Katolik
ve Protestan Ermenileri, tehcir dıĢına çıkarmıĢtı. [442]
19 Eylül haftası baĢında Nathan, Morgenthau‘ya Adana‘daki halkın,
yakında Müttefiklerin mutlaka çıkarma yapacağı haberinden telâĢa kapıldığını, Ģehrin yakılacağı söylentilerinden ürken binlerce Müslüman‘ın aileleriyle
iç kısımlara kaçtıklarını ve Ģehri terk ettiklerini bildirdi. [443]
MaraĢ sancağının Ermeni nüfusu 30.000 civarındaydı. 23 Mayıs tarihli
tehcir tebligatı, bölgedeki köylerde uygulamaya konulmuĢ fakat Ģehir merkezi hariç tutulmuĢtu. Nisan ayında evlerde silâh aranmaya baĢlandı ve 12
Mayıs‘ta 200 kadar maruf aile baĢı tutuklandı Antep‘teki Amerikan Koleji
müdürü olup MaraĢ‘ı ziyaret eden Misyoner John E. Merrill, Halep‘teki Amerikan konsolosuna, yalnız yedi veya sekiz kiĢinin tehcir edildiğini söyledi.
Dürüst bir kiĢi olan Vali, ona suçlu bulunmadıkça, kimsenin yollanmayacağını söylemiĢti… Daha sonraki aylardaki olaylar hakkında fazla bilgi yoktur.
Protestan Ermeniler hakkında MaraĢ‘ta çıkan haberler kafaları karıĢtırdı.
Halep Alman Konsolsu Rossler, elçiliğine yolladığı 29 Ağustos tarihli mesaj-
144
ġükrü Server AYA
da Protestanların önceleri sürüldüğünü fakat sonra Ġç ĠĢleri bakanının araya
girmesiyle geriye dönmelerine izin verildiğini bildirdi. Ancak 1916 ilkbaharında, birçok Ermeni, yeni Ġngiliz silâhlarını sakladıkları için yakalanınca tevkif
edilerek yeni bir krize sebebiyet verdiler. SoruĢturma soncunda, Halep‘te bir
silâh deposu bulundu. Cemal paĢa bundan sonra bütün Ermenilerin MaraĢ‘tan sürgün edilmesini emretti fakat uygulamada sadece 120 aile gönderildi! …BaĢka aileler, 1916 yılının içinde yollanmakla beraber, büyük sayıda
Ermeni savaĢ sonuna kadar MaraĢ‘ta kaldı. Hayatta kalanlardan Krikor
Kalustiyan, Amerikan yardım heyeti görevlisi Stanley Kerr‘e, 6.000 Ermeni‘nin rahatsız edilmeden Ģehirde kaldığını söyledi. Levon G. Bilezikian, Ģu
veya bu sebeple Ģehirde kalmaya izin alanların 8.000 kadar olduğunu bildirdi. Bunların bazıları, babası gibi sanatkârdı ve orduya üniforma dikiyordu.
1989 yılında yayınlanan bir Alman etüdünde, 6.000 kiĢinin MaraĢ‘ta kaldığı
yazıldı. Bağdat demiryolu tek hattı ve ordu malzemelerini taĢımak öncelikliydi. Buna rağmen, yük vagonları tehcir edilenlerle doluydu. [444]
Trenle gelenlerim durumu daha iyiydi çünkü yürümemiĢlerdi. Ġlk Ermeni kafileleri Temmuz 1915 baĢlarında yerlerine vardı. Ekim sonlarında,
Halep‘ten her gün sürgün grupları gelmekteydi ve ġubat 1916‘da Resül
Ayin‘deki Ermeni nüfusu 20.000 civarındaydı. Hayatta kalanlardan birinin
ifadesine göre, çoğu zamanlar nöbetçiler kamptakileri serbest bırakıyor,
parası olanlar pazara gidip yiyecek alabiliyordu. Parası olmayanlar, aksamalarla dağıtılan ekmek ve yiyecekle yetinmek zorundaydı. Bir Alman mühendis, geliĢmiĢ bir kız ticaretinin jandarma idaresinde olduğunu yazdı. Uygun
bir ücret karĢılığında, belirli süreler için, kız veya kadın temin edilebiliyordu.
Sağlık koĢulları çok kötüydü; dizanteri ve tifüs geç kalmadan hayatları alıyordu. Aynı Ģehri bir yıl sonra Haziran 1917‘de gezen bir Alman misyoneri,
ancak çok ufak bir grup Ermeni kadın, çocuk ve sanatkâr gördü. Kanısına
göre, ölümlerin sebebi intikamdı; Çerkez köylerindeki evler, öldürülen veya
talan edilen Ermenilerin malları ile doluydu. [445]
Fakir çocuklara günde 150 gram ekmek veriliyordu fakat bu bazen iki
gün için oluyordu. Bernau‘un Meskene‘de edinerek verdiği bilgiye göre, bu
bölgede 60.000‘e yakın Ermeni, çekilen açlık, her konudaki yokluklar, bağırsak ve tifüs gibi hastalıklara yenik düĢmüĢ ve gömülmüĢlerdi. Rössler, Berlin‘e verdiği raporda, Amerikan konsolosluğundan bir görevlinin, Fırat kıyısındaki kamplar hakkında bilgi verdiğini bildirdi. Tehcire tabi tutulanlardan
bazıları Ģimdi, ev, köprü ve yol inĢaatı gibi iĢlerde çalıĢtırılıyordu. [446]
Erickson‘un yazısına göre, Türk Ordusu, Ermeni insan gücünü Amele
Taburlarında savaĢ sonuna kadar kullandığı sürece, Ermeni erkekler hayatta
kaldı. Ġsviçre misyoneri Künzler, Mütarekeden sonra, birkaç yüz Ermeni askerin Urfa‘ya döndüğünü ve bunların amele taburlarından gelmiĢ olabileceğini söyledi. Serkis Atamian‘ın anlatımına göre, yüksek sayıda Ermeni çalıĢma taburlarından kaçarak, gerilla kuvvetlerine katıldı ve Türklerle çatıĢmalara katıldı. Bağdat demiryolu iĢinde 800 kadar usta Ermeni çalıĢmaktaydı.
Buna karĢılık 8.000 kadar Ermeni inĢaat iĢlerinde ve özellikle Toros tünellerinin tamamlanması iĢinde çalıĢıyorlardı. Erkekler çadır ve iptidai barakalar-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
145
da kalıyorlardı. Yiyecek kalitesi kötüydü ve gayri muntazam veriliyordu. Muhacir kafileleri, demiryolu güzergâhından geçtiğinden, demiryolu iĢçilerinde,
özellikle tifüs nedeniyle ölüm yüksekti. Bir yıldan fazla süre için, demiryolunda çalıĢanlar ve aileleri tehcir dıĢında tutulmuĢlardı. Talat PaĢa, 4 Ağustos‘ta
bu istisna tutulmayı teyit etti. Fakat 1916‘da, aĢırı Ġttihatçılar bu emirlere aldırmadılar. SavaĢ, Ermeni iĢçilerin mukadderatını tayin etti. Demiryolu inĢaatını idare eden Alman mühendisler, iĢçileri korudular ve gayretleri Demiryolu
ġirketince de desteklendi. Ġnsani faktörlerin de Ģüphesiz, etkisi oldu. [447]
(NOT: A- Savaşlara katılan Türk askerlerinden evlerine sağ dönebilenler
13‘te 1 kişi olduğuna göre, Çalışma Taburları, bir çeşit hayat ve beslenme
garantisi olmuştur.
B- Çanakkale dâhil, Türk ordusunda kumanyaların da üçte bire ve en
nihayet ot ve arpa tanelerine kadar düştüğü anımsanırsa, savaş şartlarının
ve Müttefik ambargosunun acımazsızlığı daha iyi anlaşılabilir! )
Fırat‘ın sol yakasındaki Rakka‘da olan durum biraz daha iyiydi. Burada yüksek sayıda Ermeni‘nin kalmasına izin verilmiĢ ve yeniden yerleĢme
birimi olmuĢtu. ġubat 1916‘da, söylemlere göre Rakka ve civarında 10.000
Ermeni yaĢamaktaydı. Bazı Ermeni sanatkârlar Ģehirde yeni dükkân açmıĢlardı. Bir Ermeni fırıncı, Ģehirdeki askeri kıĢlanın ekmeğini temin ediyordu.
Bernau, Eylül 1916‘daki raporunda, çoğunlukla kadın ve çocuk 5 – 6.000
kadar Ermeni‘nin Ģehrin değiĢik mahallelerinde, 50–60 kiĢilik gruplar halinde,
Vali‘nin merhameti ile temin edilen evlerde kaldığını söyledi. Rakka‘nın karĢı
sahilinde bir aktarma kampı vardı ve burada açlık çeken 1000 kadar muhacir
yaĢıyordu. ġubat 1917‘de Rakka‘daki sürgünlerin durumu kötüleĢti. Bernau,
bir kez daha Rakka‘ya giderek yardım dağıttı ve Ģimdi Ģehrin kendisinde
açlık çekildiğini ve bu nedenle hükümetin neredeyse muhacirlere hiç yemek
dağıtamadığını söyledi. Bir arada yaĢayan muhacirler arasında tifüs salgını
çıkmıĢtı ve her gün 20 kadarı ölüyordu. [448]
Dar-El Zor: YaklaĢık bir yıl süreyle, Ermeni muhacirlerin yollandığı
yer, Mezopotamya‘nın, Dar-El Zor‘ bölgesiydi. Buraya yerleĢtirilen sürgünler
hakkında, çeliĢkili rakamlar vardır. ABD Halep Konsolosu Jackson, 1916
ġubat baĢlarında, Ģehir ve çevre köylere, 300.000 kadar Ermeni muhacir
yerleĢtirildiğini bildirdi. Fakat 10 Eylül 1916 tarihli bir mesajında, 30.000 rakamı verilmektedir. Ġki yıl sonra Amerika‘ya döndüğünde yazdığı bir raporda,
Jackson bölgede 60.000 kiĢinin toplandığını söyler. Mart 1916‘da, Konsolos
Rössler, bölgede bulunan Ermeni sayısını 40.000 olarak verir. 1916 Nisan‘da Dar-el Zor‘da bulunmuĢ bir Alman asker papaz da, bölgede 40.000
Ermeni bulunduğunu söyledi. Buradan kurtulmuĢ bir Ermeni‘nin ifadesine
göre ise, Haziran 1915 ile Mayıs 1916 devresi içinde, bu bölgeye 180.000
Ermeni sürgün gelmiĢti. [449]
Bir yıl süre için, Dar-El Zor‘a gelen sürgünlere, oldukça iyi muamele
edildi. Vali Ali Suat Bey, okumuĢ bir kiĢiydi, Ġngilizce ve Fransızca biliyordu ve
kısıtlı olanaklarıyla, elinden gelen her Ģeyi yaptı. Vali onları, tarıma uygun topraklara dağıttı, evler inĢa etti, giysiler verdi, sağlık hizmetleri sağladı ve onlar
için yiyecek sağlamaya çalıĢtı. ABD Elçisi Morgenthau, 26 Eylül 1915‘te hatıra
146
ġükrü Server AYA
defterine düĢtüğü not‘ta Protestan Ermenilerin baĢı Zenop Bezciyan‘ın onu
ziyaret edip Ermenilerin çeĢitli kampları için yardım istediğini, onların yerleĢerek iĢ tuttuğunu ve oldukça memnun olduklarını, geçimlerini sağladıklarını,
hayretle öğrendiğini yazmıĢtı. Haliyle, Suat beyin iyi niyetleri, periĢan ve ümitsiz halde gelen büyük grupların problemlerini çözmeye yetmiyordu. Sis
Katoligosu tarafından Dar-El Zor‘a gönderilen bir Ermeni papaz, Temmuz
ortalarında gelmiĢ bulunan 15.000 muhacirin, uygun olmayan Ģartlarda çadır
veya açıkta olduklarını ve yeterli yiyecek olmadığını söylemiĢti. (Alman Konsolosu) Rössler, Kasım‘da Dar-El Zor‘da bulunmuĢ bir ordu doktorundan, ekmek
ve sebze yokluğunun devam ettiğini duymuĢtu. Vilâyet doktorunun ifadesine
göre, Ģehirdeki üç hastane, fazlasıyla doluydular ve günlük ölü sayısı 150 –
200 arasındaydı. BaĢkaları, Ģehir dıĢındaki çadır kamplarda ölmekteydi, buna
rağmen Rössler mutasarrıf-Vali‘nin bu sefalete karĢı elinden geleni yaptığını
söylüyordu. Nisan 1916‘da durum, dramatik olarak daha da kötüleĢti. Tehcir
kararnamesinde, yerleĢtirilecek Ermeni muhacirlerin, Müslüman ahaliye nazaran % 10‘u geçemeyeceği yazılmıĢtı. Vali‘ye bu madde hatırlatılarak, Ģehirdeki
kalabalık Ermeni nüfusun seyrekleĢtirilmesi istenmiĢti. Oran dıĢında kalan
Ermeniler, Kuzeyde bulunan, Musul‘a gönderilmeliydiler. Konsolos, bu isteğin
13.000 kiĢinin tekrar yollara konması anlamına geldiğini, endiĢeyle anlıyordu.
Kürt ve Bedevilerin tecavüzlerinden kurtularak buraya gelebilenler, yeniden
yollara dökülecek, açlık ve hastalıktan tekrar periĢan olacaklardı. [450]
Cemal PaĢa‘nın müdahale etmesiyle, 100.000 ‘den fazla muhacir, Suriye Çölü yerine, ġam vilâyetine gönderildi. Yollananların büyük çoğunluğu
demiryolunu kullanabildi. Birçok erkek, yetkililere rüĢvet vererek, Hama, Humus ve ġam gibi büyük Ģehirlerde ev kiralayabildiler ve buralarda dükkân
açarak, esnaf veya sanatkâr olarak hizmet verdiler. Bazı zamanlarda, din
değiĢtirmek baskısı oluyordu. Suriye güneyindeki muhacirler, yiyecek yokluğu ve hastalıklar nedeniyle kayıp vermekteydiler. Katliam yoktu ve muhacirlerin büyük kısmı hayatta kalabildiler. Avusturya Konsolosu, Dr. Karl Ranzi,
24 Eylül 1915‘te, o tarihe kadar Ģehre 22.000 Ermeni‘nin geldiğini rapor etmiĢti. Ranzi‘nin yazılarına göre, muhacirlere, ev ve tarım arazisi verileceği
Türk makamlarınca söylenmiĢti fakat bu ancak bir gruba verilebildi ve Türk
muhacirler için hazırlanan ev ve topraklara Ermeniler yerleĢtirildi. ġam‘da
Ermeniler güya gözetim altındaydılar fakat birçoğu kaçarak yerli Ermenilerin
evlerine sığındı. BeĢ ay sonra Ranzi, durumda biraz iyileĢme olduğunu gördü. Daha önceleri muhacirler, Ürdün doğusunda fazla kalabalık olmayan
yerlere gönderilirken, Ģimdi vilâyetin daha kalabalık yerlerine gönderilmekte
ve hatta bazıları ġam‘da kalabilmekteydi. Birçok muhacir, tarımda ve demiryolu inĢaatında iĢ bulabilmiĢti. Muhacirlere ödenen iaĢe bedeli artırılmıĢtı.
Konsolosun ifadesine göre, bütün bu geliĢmelerin onuru, Cemal paĢaya aitti.
Bütün gazetelerde yayınlanan bir bildiride Cemal paĢa, Ermeni tehcirinin,
devlet ihtiyacından doğduğunu, fakat tehcir edilenlerin can ve mal korunmalarının devlet teminatında ve bunu sağlamanın bir onur meselesi olduğunu
söyledi. [451]
SavaĢta, Batılı ülkeler içinde en yüksek kaybı veren Fransa, Orta Doğu‘da gücünün yetebileceği tek ülkenin Suriye olduğuna karar verdi. Fransız-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
147
lar Kilikya‘dan çekildiği zaman, 150.000 kadar Ermeni ve Rum, onlarla beraber bu toprakları terk etti. Ocak 1921‘den beri ABD Elçisi Amiral Bristol, Ankara hükümetinin, ABD ile resmi münasebet kurmak arzusunda olduğuna
dair bilgi almaktaydı. Fransızlar Kilikya‘yı boĢalttıktan sonra, Bristol,
Washington‘u Ticaret Bakanlığından görevli birini Ankara‘ya göndermeye
ikna etti. Ticarî temsilci Kemalist baĢkentte görüĢme yaparken, ErmenistanAmerikan Derneği, Ermenistan ana yurt toprağı peĢindeydi. Lort Bryce, Batı
Anadolu‘yu iĢgal etmiĢ olan Rumların, Türkleri, Ermeni Kilikya‘dan çıkarabileceğini sanıyordu. Montgomery ve Riggs, bir karar tasarısı hazırlayıp
Massachusetts Kongre temsilcisi John J. Roger‘i, bunu 21.12.1921‘de Kongre‘ye sunmaya ikna etti. ‗Rogers Karar Tasarısı‘, ABD‘nin bir konferans düzenleyerek Kilikya Ermenilerinin bir millet olarak tanınmasına çare bulunmasını öneriyordu. Uzak Doğudan dönen Barton ise, ABD DıĢ ĠĢleri bakanı
Hughes‘a, Kilikya meselesini Washington Bahriye Konferansına taĢımasını
öneriyordu. Kemalistler, Amerikan misyonerlerini de Kilikya‘dan çıkardığından, onlara özel kini vardı. Fakat Bristol ABD DıĢ ĠĢleri bakanlığının Barton‘a
vereceği cevabı toparladı. Batılı askerler Türklerden ayrı bir Ermenistan koparamadığı sürece, Hıristiyan azınlıklar ABD‘nin yararlarına, zarar veriyorlardı! Bristol‘un bu tutumu, Barton ve Montgomery‘yi kızdırdı ve Amerikan
Yüksek Komiseri (elçisi) olan Bristol‘un Türkiye‘den alınmasını önerdi,
Barton ve misyoner Ernest Riggs ile birlikte, Ermeni taraftarıydılar ve Kemalist‘ler Riggs‘e gitmesini söyledikleri vakit Bristol, Riggs‘i korumamıĢtı.
Barton, Bristol‘un Kemalistlerle uyumlu oluĢunu tamamen hatalı buluyordu.
Riggs, Bristol‘e karĢı olmanın bir isabeti olmadığını, ABD‘nin yollayacağı
yeni bir genç kiĢinin de, Amiral Bristol gibi davranacağını Montgomery‘ye
ifade etmiĢti. [452]
Hükümetin, Ermenileri toplu halde tehcir kararı, Ġstanbul ve Ġzmir‘dekilere tesir etmedi, çünkü bunlar emniyette ve kontrol altında sayılıyorlardı. Ermeni teröristleri ve gönüllüleri isyan ederek Van Ģehrini büyük mezalim ile ele geçirdiler ve yaklaĢık 30.000 Müslüman çatıĢmalar sırasında öldürüldü. Van isyanı, hareketin zirvesiydi. Asiler, ―Van Ermeni Cumhuriyetini‖
ilân ettiler. Müslüman mahalleleri yerle bir edildi. Türk askerleri, 17 Mayıs
1915‘te Van‘dan tamamen çekilmek zorunda kaldılar. Van, Rus hatları gerisindeydi. Rus Çarlık ordularına, mızrak ucu gibi hizmet eden Ermenilerin
canilikleri herkesi korkutmuĢtu. Ermeniler, birkaç gün sonra Van‘a giren Rus
Ordu kumandanına, Ģehrin anahtarını vererek Ruslara sadakatlerini yinelediler. Van felâketi ve Müslümanların uğradığı mezalim haberleri Ġstanbul‘a
ulaĢmaya ve buna toplu olarak çare düĢünülmeye baĢlandı. O vakte kadar,
yalnız belirli elebaĢları yakalanıyor veya sürgün ediliyordu. Tehcir – yeniden
geçici iskân fikri, Osmanlı Ordu Kumandanlığı, bu acı dersleri yaĢadıktan
sonra, Rusların uyguladıkları yöntemin, mukabil olarak Osmanlılar tarafından
da, yapılmasını önerdiği zaman ortaya çıktı.[453]
Müttefiklerin çeĢitli zamanlardaki vaatleri ile iğfal edilen Ermenilerin istekleri sulh konferansına getirilemedi. Ruslar, YeĢilköy‘e kadar geldiklerinde
kopardıkları tavizi 1878 Berlin Konferansında da metine koydurmuĢ ve Ermenilerin hamiliğini üstlenmiĢlerdi. Lozan Konferansı metinlerinde ―Ermeni‖
148
ġükrü Server AYA
veya ―Ermenistan‖ sözleri geçmez. Bu sayede Türkiye‘de kalan ve bugün
yaĢayan Ermeni toplumu, Türk vatandaĢı olarak, diğer bütün vatandaĢların
haklarına sahiptirler. Ermeni‘lerin, Lozan barıĢ konferansına yolladıkları özel
heyet, Müttefiklerden hiçbir taviz koparamayınca, 2 ġubat‘ta ayrıldılar. Ermenistan, 29 Kasım 1920‘den sonra ―Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyet‘i‖ olarak tamamen Sovyet‘lerin bir parçası olmuĢtu ve Sovyet Heyeti dolayısıyla onları da temsil ediyordu. [454]
(NOTLAR – Garekin Pastırmaciyan‘ın 1918‘de basılan kitabından):
S.31: Ruslar Van‘ı aldıktan sonra yalnız 8–10.000 Ermeni‘nin evlerine
dönmesine müsaade ettiler. Ruslar Kafkaslarda kalan 250.000 kadar Türk
Ermeni‘yi 1916 sonlarında Sibirya‘ya göndermeyi planlıyordu.
S.32: Ruslar Ermenilerin dönmesine izin vermezken, Kazaklar bölgeye
yerleşmeye çağırılıyorlardı. Erzurum‘dan giden Ermeniler kıymetli mallarını
şehir Katedraline koyup Osmanlı İdaresine emanet etmişlerdi. 1916‘da şehri
alan Rus Generali Kalendin katedrali açıp istediklerini aldı, arkadan gelen
diğer subaylar da yağmayı tamamladı.
S.38: Yazar ifadesinde Erivan civarı Ararat Cumhuriyetinde 700.000 nüfus olduğunu (1918) yazmaktadır. Batı Anadolu şehirlerinde veya Güney bölgelerdeki ve başka ülkelere giden Ermeniler de hesaba katılınca kaybın çok az
olduğu, bu hesaba göre ortaya çıkmaktadır. En yetkili Ermeni liderlerin hesaplarına da mı güvenmeyelim?
Kaldı ki, bu çalıĢmanın 189‘cu sayfasında anlatılan 192 sayılı, 1922
tarihli ABD ortak Kongre-Senato kararıyla onaylanan ―Yakın Doğu Yardım
Kurumu‖nun çalıĢma raporunda aĢağıdaki hususlar vurgulanmıĢtır.
A- Anadolu‘dan Rusya‘ya hicret edenlerin sayısı 500.000 civarındadır. Bu konuda baĢka kaynakların verdiği rakam, 300 veya
400.000‘dir.
B- Mondros mütarekesini takiben, Ġngiliz ve sonra Fransız iĢgalindeki
Kilikya bölgesine dönen Ermeni muhacir sayısı 300.000‘dir ve
bunlar, Fransızların 1921‘de bölgeden çekilmesiyle kendileri hicret
etmiĢlerdir. (Bu sayı baĢka kaynaklara göre 150.000‘dir). Aynı rapor, çoğunluğu Kemalist Türklerin kontrolü altındaki bölgelerde
124 yetimhanede 64.000 kiĢinin beslendiği, bunların civarındaki
50.000 kiĢinin de yararlandığı belirtilmiĢtir. Gene aynı rapora göre
Ermenistan‘da bulunan 1 milyon kiĢinin yarısı yardıma muhtaçtır.
C- Alman kaynakları da tehcir iĢinde hayli çeliĢki içindedirler. Bir taratan Büyükelçileri Wagenheim, bir Protestan olarak ABD elçisi
Morgenthau ile birlikte Talat paĢa üzerine etki yapmaya çalıĢırken,
diğer taraftan da Osmanlı hükümetini sıkıĢtıranlar da, Osmanlı Ordusunun bütün üst kademelerine hakim Alman generalleridir. Nitekim Enver PaĢanın sorumlu olduğu Harbiye Bakanlığının,
20.04.1914 tarihli önemli emir ve belgenin altındaki imza, Enver
PaĢa‟nın vekili ve kurmay baĢkanı General Bronsart von
Schellendorf‟a aittir!
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
149
15. BÖLÜM
NÜFUS SAYILARINDAKĠ ÇELĠġKĠLER ve
MATEMATĠKSEL ORTALAMA TAHMĠNLER
Soykırım palavrasını, sırf Ermenilerin feryat ve acındırma becerilerine
inanarak kabul eden parlamento mensupları ile bunu doğruymuĢ gibi yazıp
iddia edenler, önceleri yalnız 1915 yılında, tehcir sırasında, daha sonraları
1915–1918 yılları Rus+Ermeni > Türk harbi sırasında 1,5 milyon Ermeni‘nin
öldürüldüğünü yazarlar veya söylerler! Son yıllarda, Türkiye Cumhuriyetini
de sorumlu tutmak ve tazminat koparabilmek için, bu kez bu devre 1915 –
1923‘e uzatıldı ve ABD Kongre kararlarında bile yazılarak bu iftira, ifrata
vardırıldı.
AĢağıda sunulan kaynak ve rakamlardan anlaĢılacağı gibi, bu iddiaları
fütursuzca, ortaya atanların, toplama-çıkarma iĢlemi için, en basit abaküs
veya kâğıt-kalem dahi kullanmaya gerek görmediği ve bu iddiaların en küçük
bir ciddiyetinin söz konusu olamayacağı aĢikârdır. Osmanlı topraklarında
yaĢayan Hıristiyan Ermeni nüfusu:
Bütün Osmanlı İmparatorluğunda
a. Kirkor Zohrab, (Patriklik tahmini)
2.500.000 *
b. Ermeni tarihçi, K.J. Basmachian
2.300.000 *
c. 1919‟da Paris Konferansına Ermeni Delegasyonu tarafından sunulan
2.250.000 *
d. 30.12.1918 Paris Konferansına Venizelos tarafından verilen tablo:
1914‟te 2.100.000 – Savaşta ölen 840.000 = 1918‟de hayatta olan
1.260.000 *
e. Boğos Nubar Paşa, 11.12.18 Fransa Dış İşlere mektup – tehcir edilen
700.000 *
f. Kafkaslar-İran-Suriye-Irak‟ta yaşayan (Fark 310.000 ölü veya gitmiş)
390.000
g. 1895 Francis de Presence
1.260.000
h. 1900 Tournbize
1.300.000
i. 1905 Osmanlı resmi nüfus sayımı
1.294.851
j. 1912 İngiliz Mavi Kitap – Yıllık
1.056.000
k. 1913 L.D. Contenson
1.400.000
l. 1914 Fransız-Erm. heyet 1.3.1914 rapor (For. Off. =.371/6556/E.2730/880/44) 1.280.000
m. Fransızların Sarı Kitabı 1.555.000)
1.476.000
n. Ermeni Patriği Ormanyan
1.579.000
o. Alman Misyoner Papaz Lepsius (1915)
1.600.000
ö. “Nat. Geographic” 1915 – Ekim sayısı s.329 (Rusya-İran dahil bütün imp.) 2.000.000
p. Grabill, s. 51, 1914 yılında bütün İmparatorluk topraklarında 1.8 ilâ
2.000.000
150
r. New York Times gazetesi, 22.10.1915
s. Zürcher, s.119-120 “Turkey”
ş. Encyclopedia Britanica – 1914 yılı
t. 1918 – Haziran “Nat.Geographic”s.61 (18 milyon İmp. Nüfusu içinde)
u. Erm. Başbk. Kaçaznuni: 1920‟da hayatta olan (Ölüm – hicretlerden sonra)
ü. Erm. Tarihçi Lalaian : 1918‟de yalnız Ermenistan‟da hayatta olan
v. “ “ Lalaian: 1920‟ de “ “ “ hayatta kalanlar
“ “ Lalaian: (Hast.-Açlıktan Erm. Cumh. Ermenistan’da 2 yılda ölenler
y. “ “ Kevork Aslan
z. „Revue de Paris‟ dergisi
ġükrü Server AYA
1.500.000
1.500.000
1.500.000
2.000.000
1.000.000
885.000
690.500
195.000
1.800.000
1.300.000
Belge: ―Near East Relief‖ Amerikan Yardım Kurulu 1921 yılı ÇalıĢma Raporundan: Rapor tarihi:
22.04.1922
S.4: Ġngiliz ve Fransız orduları ile Kilikya‘ya dönen 300.000 kiĢi, Fransızlarla birlikte bölgeyi terk
etmiĢtir!
S.5: ―ġu anda‖ bölgede (Kafkas Ermenistan‘ı) 1.000.000 kiĢi hayattadır; bunun 500.000‘i yardıma muhtaçtır!
S.9: Kafkaslara Anadolu‘dan 500.000 kiĢi hicret etmiĢtir. Mustafa Kemal idaresinde yetimhanelerde korunan:
Ankara 350 kiĢi; Kayseri 3190, Harput 5176, Konya 813, Sivas 1368 MaraĢ 468, Samsun v.s…
S.8: 31.12.1921‘de 124 yetimhanede 64.000‘den fazla kiĢi vardır, + yakın civardaki 50.000 kiĢi
de yararlanıyor!
S.4: 31.12.1921‘de Suriye ve civarında 200.000 ilâ 300.000 kiĢi (evsiz) yaĢamaktadır!
1915‟te Arnold Toynbee “Nationality and War” kitabında, Propaganda dairesinde
çalıĢmaya baĢlamadan önce Ermeni nüfusunu Ģöyle bildirmiĢti
- Tiflis Ģehri ve civarı
155.000 #
- Romanya Köstence Ģehri ve civarı
161.000 #
- Rus Ermeni Vilayetleri (Erivan, Kars, Gümrü, Nakç., ġura)
750.000 #*
- Vilâyet-i Sitte (Türk- Trabz.-Erz.-Van-Harput-D.bakır-Sivas)
600.000
Ġngiliz ünlü tarihçi A. Toynbee‟ye göre Osmanlı-Anadolu‟da Ermeni toplamı: 1.511.000
NOT: Önceki sayfa dip notundaki bilgiler de, bu kısımda dikkate alınabilir..
NOTLAR:
(*) Bu rakamlar, ―daha fazla toprağa hak kazanmak için, şişirilerek verilen rakamlardır.
(#) Bu yerlerin ancak bir kısmı Osmanlı toprağı sayılabilir: Kars-Ardahan-NahçivanBatum - Erivan - Yukarıda verilen sayılarda, başka ülkelere hicret eden veya muhacir kamplarında olanlar yoktur.
Sonuç: Okuyucu yukarıdaki mevcut yazılı verilere ve kaynaklarına
göre, en az 1 milyon ile en çok 2 milyon arasında bir tahmin yapmak
zorundadır. ġu halde Osmanlı imparatorluk topraklarındaki Ermeni nüfusunu % 10 +/- hata toleransı ile 1,5 milyon olarak tahmin edilebilir.
Çok tanınmıĢ ―demografi uzmanı tarihçi‖ Prof. Justin Mac Carthy,
1915–1922 savaĢ devresi içinde, kaçıĢ – dönüĢ – hicret – dönüĢ – kaçıĢ gibi
zorunlu hareketlerde, hastalık, soğuk, açlık, yorgunluk ve mukatele sonucu
ölen, bölgedeki Türk ve Ermeni oranlarını eĢit ve % 40‘tan az olmadığını yazar. Türk nüfusu daha fazla olduğundan, bu devre içinde ölen Müslüman
sayısı tahminen 2,5 hatta 2,7 milyon candır. Ölen Ermeni nüfus sayısı (Kafkaslar ve Ermenistan de dâhil) tahminen 600 – 700.000‗dır. Bunun sadece
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
151
200.000‘nin iki yıllık DaĢnak iktidarı sırasında Ermenistan‘da açlıktan öldüğü
en güvenilir ve yetkili Ermeni kaynakları ile sabittir. Türk ordusunda cephe
gerisindeki ölüm oranı % 30, savaĢ görmeyen Halep, ġam, Beyrut gibi Ģehirlerde açlıktan ölüm oranı % 10 olarak hesaplandığına göre, Rusların öne
katıp sürdükleri Müslümanlarla, Rus ordularının peĢinden gelip, boĢalan TürkKürt-Çerkez köylerine yerleĢen Ermenilerin, Osmanlı tekrar bu yerleri geri
alınca da, onlarla beraber Kafkaslara geri kaçtığı kesindir! Bölgedeki Türk
Ermenilerin tehciri, resmi rakamlara ve kayıtlara göre 450.000 civarındadır
fakat bölgede 600–700.000 Ermeni vatandaĢ yaĢadığından ve bunların hepsinin tehcir edildiği var sayılsa bile, bunların bir bölümü baĢka ülkelere, önemli
bir bölümü de Mondros (30.10.1918) mütarekesinden sonra Fransızlarla tekrar bölgeye döndükten sonra onlarla tekrar kaçtıklarından, 1915–1922 devresi için % 40 kayıp oranı makul sayılır. Ermeni nüfusunu toplam 1,5 milyon
tahmin edersek, % 40 oran 600.000 kiĢi eder. Tehcir edilenlerin sayısı en çok
700.000 kiĢi olduğundan, bunun yarısının, bu zorlu yolculuklarda ve diğer
koĢullarda öldüklerini sayarsak ve buna iki yıllık Ermeni Cumhuriyetinin kısa
idare devresinde Erivan bölgesinde açlıktan ölen 200.000 kiĢiyi katarsak,
‖savaĢ Ģartları nedeniyle‖ ölen Ermeni Hıristiyan sayısının (Rus ve Türk Ermenileri birlikte) 550.000–600.000 civarında olduğu tahmin edilebilir. Bu tahmin, savaĢ sonrası hayatta kalanların sayısı dikkate alındığında, yerindedir.
KarĢılıklı talan – öldürmeler – tecavüzler (mukatele) sırasında ölen Ermeni ve
Türklerin sayısı, eĢit olarak, en az 30.000 ile en çok 50.000 arasında tahmin
edilmektedir. Diğer bir ifade ile 1,5 milyon kiĢi ―katledildi‖ uydurma sözünün
aslı astarı, 1915–1922 devresi için, yukarıdaki sayılardır. Türk ve Rus Ordusu
yazıĢmalarında ve baĢka kaynaklı yazılarda, mezalimin Rus‘larla gelen
DaĢnak ve gönüllü çeteleri tarafından yapıldığı, inanılmayacak barbarlıkların
uygulandığı, duruma hâkim olan Türklerin de buna aynen mukabele ettiği
belgelerden açıkça anlaĢılmaktadır. Ġki taraf da, intikam hesaplaĢmasında,
eĢit davranmıĢ fakat Ermenilerin insanları kuyulara atarak taĢla tıkaması,
camilerin insan doldurularak yakılması, uzuvlarının kesilmesi, v.b. barbarlıkta
yeni yöntemler geliĢtirmiĢtir. Ermeniler de, aynının kendilerine yapıldığını
iddia etmekte, fotoğraflar göstermektedir. Ancak, bazı fotoğraflarda poz verildiği ve sünnetli çocukların Ermeni çocuğu olarak gösterildiği kesindir.
Kaçaznuni‘nin de ifade ettiği gibi, Ermeni çete ve gönüllüleri yıllardır silâhlanıyor ve zafere-talana hasretle bileniyorlardı; Osmanlı‘nın ‗1914 otonomi teklifi‘
intikam-talan hırslarını tatmin edemedi zira gruplar kopuktu ve ―tek millet,
tek devlet olma bilinci‖ mevcut değildi.
Nüfus sayılarında, yukarıdaki tabloda verilen rakamlar içinde, hangilerinin güvenilir olabileceği, okuyucunun yorumuna bağlıdır. Kaynak olarak,
Ġngilizler daima Ermeni‘lerden yana ağırlık koyduklarından, verdikleri sayılar
bence güvenlidir. Keza, Ermeni BaĢbakanı Kaçaznuni ile tarihçi Lalaian‘ın
1918–1920 için verdikler rakamlar, Pastırmaciyan tarafından da teyit edilmektedir. Bu kiĢiler en yetkili otoritelerdir! ġurası kesindir ki, hiçbir zaman,
Osmanlı topraklarındaki toplam 1,5 milyon nüfusun tamamı tehcir edilmemiĢtir. Tehcir edilenlerin sayısı resmi Osmanlı kayıtlarına göre 428.000‘dir.
Buna % 50 gibi yüksek bir tolerans payı katarsak, 650.000 en yüksek tahmi-
152
ġükrü Server AYA
ne varırız. Bu sayının yaklaĢık yarısı, 1915–1922 tehcir ve sonrasında
muhtelif nedenlerle ölmüĢtür. Tahmin edilen 600 – 700.000 azami kayıp
rakamının diğer yarısı Rusya, Ermenistan, Ġran ve baĢka bölgelerde savaĢ
v.b. tabii nedenlerle ölen kiĢilerdir.
Nüfus sayımının nispeten daha kolay olduğu Ġstanbul‘da bile Ermeni
sayısı hakkında çeliĢkiler vardır. Bence, Ġngilizlerin son sayımı en gerçeğe
yakınıdır.
A- Edwin Grosvenor‘un 1877‘deki tespit ve ‗Constantinople‘ kitabına göre
Ġstanbul‘da:
B- 1919 Paris Konferansına verilen Rum-Ermeni muhtırası
(Ġstanbul+Ġzmir+Suriye)
C- 1913‘te Ermeni Patrikliği tarafından verilen Ġstanbul‘daki Ermeni nüfusu
D- Ġstanbul iĢgalinden sonra 1920 Ġngiliz Subaylarınca yapılan
araĢtırma-sayım
163.000
230.000
163.760
63.000
Bütün Türk Ermenilerin isyan ettiği, Rus tarafına geçtiği ve Osmanlı‘yı
arkadan vurduğu sanılmamalıdır. Çanakkale ve diğer bölgelerde Türk ordusunda çarpıĢırken ölen nice Ermeni asker, erbaĢ, doktor ve personel vardır!
Bunların bazılarının adları, anıtlara iĢlenmiĢtir. Örneğin, KurtuluĢ SavaĢı
sırasında (1920) Türk kontrolündeki demiryollarında, 459 Rum, 403 Ermeni,
6 Yahudi çalıĢmaktaydı.
Yıkılan Lefke Köprüsü, Manas efendi ve Marko ÇavuĢun gayretiyle
tamir edildi. 1907 seferberlik ilânında Sıhhiye MüfettiĢi Ermeni Ġskender PaĢa, sağlık malzemesi yokluğundan ağlamıĢtı! (‗Cepheye Giden Yol‘ –Goa
Yayın – Emir Kıvırcık, s.26 ve 183). Belâ çıkaranlar, genelde Türk Ermenilerini boyunduruktan kurtaracak‘ Rus Ermenileridir! Ayrıca Mustafa Kemal‘in
Samsun‘a gidiĢinde, geminin Ġngilizler tarafından yolda batırılacağını, ona
göre rota tutmaları gerektiği haberini yollayan Osmanlı Bankası baĢkanı
Berç Keresticiyan‘dı. (Atatürk sonradan Afyon mebusu seçtirdiği Berç beye
―Türker‖ soyadını vermiĢtir).
Bu teĢkilâtlardan ―DaĢnakların‖ güç ve etkileri, bugün de dünyanın her
yerinde, görülmekte ve yaĢanmaktadır. Eski tehdit, korkutma, terör, rüĢvet
alma-verme, sosyal v.b. destekleme veya cezalandırma, para toplama ve
yardımlaĢma (!) sistemleri, ciddiyetle iĢletilmektedir.
Soykırım iddiasında bulunup bunu Osmanlı‘nın gizli niyetine bağlamak
isteyenler, Osmanlı‘nın böyle bir Ģeyi düĢünmesi için, hiçbir zaman makul bir
sebebinin olmadığını, otonomi bile teklif ettiğini, fakat bozuk idare nedeniyle, 80.000 askerini 2 hafta gibi kısa bir sürede kaybettiğini dikkate almazlar!
Ya bu askerler Türk değil de, Ermeni olsalardı? Aynı yokluk ve yönetim
bozukluğunun, sonraki 3–4 ay içinde, Çanakkale savaĢları baĢladıktan
sonra konu Ermeniler olunca, becerikli, farklı olmalarını beklemek ve yapmadıkları için suçlamak, mantıkla izah edilemez!
Tehcir ve iskân edilenlerle ilgili, yabancı kaynaklara da bir göz atalım:
A- 30.10.1918 tarihli bir Ġngiliz muhtırasına göre, tehcir edilenlerin
sayısı en az
1.000.000
(Hâlbuki 1.3.1914, Ermeni+Fransız rapora göre bölgede 542.421 Ermeni vardır)
B- Kıbrıs doğumlu Ġngiliz vatandaĢı, tarihçi Selâhi Sonyel‘e göre
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
153
tehcir edilen sayısı
800.000
C- Raymond Kevorkian‘a göre Suriye bölgesine yollananlar
870.000
D- Boğos Nubar, Paris Ermeni delegasyon baĢkanının, 1918 ifadesine göre:
Tehcir edilen 700.000.- Hayatta olan 390.000.= 1915–18 arasında kayıp 310.000.
E- Ġngiliz DıĢ ĠĢleri Bakanlığı, Coğrafya Dairesinin yaptığı araĢtırmaya göre, altı vilayette
(Erzurum-Sivas-Diyarbakır-Harput-Bitlis-Van) toplam nüfusu 3.601.075 – 665.815
Ermeni =
Müslüman + Rum + Nasturi vb 2.687.748
Bölgedeki yaĢayan veya bölgeden sürülen Ermeni sayılarını, kaba
tahminlerle yukarıda gördükten sonra, Ģimdi de gönderilen yerlere varanlar
hakkındaki bilgileri not edelim.
A- Bu konuda en güvenilir belge, Ermeni hayranı Amerikan Konsolosu, J.B. Jackson‘un, 8.2.1916 tarihli ve B.Elçi Morgenthau‘a verdiği rapordur.
Jackson bu raporunda 10 ayrı – kampın ayrıntılı mevcut sayılarını verir. Buna göre o tarihte yaĢayan muhacir Ermeni sayısı 486.000.
B- Atatürk, ―Nutuk‖ kitabında, iĢgal altındaki Osmanlı Harbiye Bakanlığından gelen 31.5.1919 tarihli bir telgrafta Sivas‘taki Ermenilerin durumunun
Ġngiliz Elçiliği tarafından sorulduğunu ve buna verdiği 3.06.1919 tarihli telgrafta ―Sivas şehrinde ve civarında yaşayan ve sonra gelen muhacirlerin,
emniyette ve işlerinde çalışmakta olduğunu her hangi bir olayın vuku bulmadığını‖ cevaplamıĢtı… Bu önemli belgenin anlamı açıktır. 1915‘te sürülen
Ermenilerin büyük bir bölümü, 30.10.1918 (Mondros‘tan sonra), evlere geri
dönmüĢlerdir (ölmemiĢlerdir).
C- Diğer çok güvenilir belge, BirleĢmiĢ Milletlerin ilk atası olan ‗Milletler Toplumu Muhacir Komisyonu‘ BaĢkanı (Norveçli) Dr. F. Nansen‘in BirleĢmiĢ Milletler arĢivinde bulunan raporudur. Ermeni tarihçi Akaby Nassibian,
kitabının s.253‘de bundan bahseder ve aĢağıdaki dökümü verir:
* Türkiye‘den Rus Ermenistan‘ı ve Kafkaslara göç edenler*
400.000
* Yurt dıĢına kaçanlar
300.000 veya 400.000
* Venizelos‘un 1919 Paris Konferansına verdiği rapora göre
Anadolu‘da kalanlar:
150.000
* ―1919 yukarıdaki rapora göre Ġstanbul + Ġzmir + Suriye‘de yaĢayan:
230.000
(Not *= ABD Yardım Kurulu Raporuna göre göç edenler 500.000 kişidir)
ġu halde, BaĢbakan Kaçaznuni ve Ermeni tarihçi Lalaian tarafından
verilen döküm listesi, 1918‘de Ermenistan‘da yaklaĢık 1 milyonun yaĢadığını fakat 2 yılda onların idaresi altında 200.000 ölen nedeniyle 800.000 ‗e
indiği kanısı, yukarıdaki kaynak ve A.B.D. Senatosuna verilen 22.4.1922
tarihli (Bölüm 16) raporla uyumludur..
Gene Akaby Nassibian‘ın kitabına göre (s.249–253–211–72):
* BirleĢik Ġngiliz Yardım Komitesine göre Yunanistan + Suriye + Filistin +
Kafkaslarda toplam:
750.000
* Türkiye‘den Rusya‘ya hicret edenler: 310.000 veya 400.000 veya
500.000
* 1922‘de: Mısır‘da 5.000 + Basra‘da 15.000 nakil bekleyen Ermeni muhacir: 19.000
* ‗American Board Misyonerler Kurulu‘ ve ‗Yardım Kurulu‘ baĢkanı James Barton, 1919
Nisan‘da Paris Sulh Konferansında verdiği raporda Halep ve ġam‘da 100.000 Ermeni‘nin nakil beklediklerini bildirdi. Yardım Kurulu memuru Stanley Kerr, ise, 170.000
kiĢinin nakledildiğini yazdı.
154
ġükrü Server AYA
* Paris Konferansında Amerikan Heyetinde olan diplomat George Montgomery,
1919‘da hayatta olan Ermenilere ait Ģu müfredatı veriyordu:
* Türkiye‘de 594.000 + Kafkaslarda 450.000 + Ġran‘da 60.000 = 1.104.000 (DıĢ ülkelere
kaçan hariç)
* “MUSA Dağında 40 gün‖ romanı için, Avusturyalı yazar Werfel‘e Morgenthau‘dan aldığı notları veren Alman misyoner papaz J. Lepsius ise, 1921‘de: 948.500 hatta
1.108.000 yaĢayan olduğunu yazdı.
* Robert Kolej Müdürü ve Amerikan Yardım Heyeti‘nin önde gelenlerinden Caleb F.
Gates, Ocak 1921‘de Ermeni Patrikliğince de teyit edilen Ģu yaĢayan Ermeni rakamlarını veriyordu:
Konu vilâyetlerde eski nüfus: 944.900 (-) yaĢayan Ermeni 600.000 = YaklaĢık Ermeni
kaybı: 355.000
Nasıl hesaplanırsa hesaplansın, tutulan eski raporlarda, soykırım anlamında her hangi bir suçlama yoktur, ancak Ermenilerin Türkleri kestiği,
Türk-Kürt-Çerkezlerin de bazı Ermenileri kestiği, farklı yerlerde yazılıdır.
Bütün yabancı tarihçilerin ve yazarların ihmal ettiği çok önemli bir ayrıntı, Amerikan-Ġngiliz-Kızılhaç veya diğer misyoner yardımlarının, parasal
veya (abluka kaldırılıp yardım malzemesine geçit verilerek) savaĢ sırasında
kesintisiz devam ettiği, bu yardım malzemesi ve konvoylarının aç–bilâç
Türk askerince korunduğu, dağıtımına her zaman ve her yerde (1915–22)
Türklerin yardım ettiği, buna mukabil Müslümanlara yapılan gıda yardımının %2‟den az olduğu gerçeğidir.
Bölüm 16‘da bağlantısı verilen raporun içine girildiği takdirde, bilgiler,
yukarıdakilere eklenebilir!
Diaspora Ermenilerinin tanınmıĢ tarihçisi Richard Hovannisian da
―Armenia on the Road of Independence (Hürriyet Yolunda Ermenistan)‖ kitabında aynen Ģöyle yazar: ―1916 sonlarında, yaklaĢık üç yüz bin kiĢi Kafkaslara emniyet için sığındı, fakat bunların yarısının kaderi açlık ve hastalıktan
ölmekti‖!
SONUÇ: Dikkat edileceği gibi, bu çalıĢmada, karĢı tezin körü körüne
savunucularının eline her hangi bir bahane vermemek için, kusursuza yakın
güvenli Osmanlı belgeleri ve kayıtları kullanılmamıĢtır!
Ermeni Patrikliği veya ―fazla toprak kazanmayı amaçlayan‖ tarihçilerin
maksatlı ve abartılı sayıları kendiliğinden ortaya çıkmakta ve kendi kendileriyle çeliĢmektedir.
Örneğin, bir Fransız-Ermeni heyeti tarafından, ―toprak talebine hak
kazanmak için‖ hazırlanan 1.3.1914 tarihli ve Anadolu‘daki Ermeni nüfusunu
542.421, toplam nüfusu da 1.280.000 veren rapora, Batı‘lı kaynakların itirazı
söz konusu olmamalıdır. Kaldı ki, verilen bu rakamlar Osmanlı Nüfus sayımı
ve birçok diğer veri ile uyuĢmaktadır. ġu halde, kanıtlar 1,3 milyon mevcut
verirken, 1,5 milyon kayıptan bahsetmek, yalan veya uydurmaları da fazlasıyla aĢar!
Ayrıca Bölüm 16 sonunda anlatılan A.B.D. Raporu, en azından A.B.D.
ve Ermeni yandaĢı kaynakların itiraz edemeyeceği ve son ABD Kongre
Komisyon kararını, devasa bir tenakuz ve bilgisizlik örneği olarak bütün
dünyanın gözü önüne sergileyen bir belgedir. DikilitaĢ azamet ve pira-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
155
mit sağlamlığında olan bu belgeyi, Ermeni ve ABD kaynakları “yok farz
edebilirler”, fakat bunun bizim akademisyen ve özellikle ABD‟de çalıĢan lobi ve hukukçular tarafından (yapılan yazılı hatırlatmalara rağmen)
görülemeyiĢinin, ayıbının kimlere düĢtüğü, okurların takdirindedir!
Kimin nerede, ne zaman, hangi nedenle hayatını kaybettiği (birçok fotoğraflı belgeye rağmen) tarih sürecinin içine gömülmüĢtür. Yukarıda sunulan BATI kaynaklı BELGELERĠN ıĢığında, okumak zahmetine girmeden hikmet savuranlar, akademik unvan veya Nobel v.b. mükâfatlı dahi olsalar, ya
yanıldıklarını alenen itiraf veya bu araĢtırmada verilen kaynakların hatalı
olduğunu ispat ederek kamuoyunu aydınlatmalıdırlar! Bu satırları okuyanların, çoğu kez bu kadar büyük saptırmalar karĢısında ĢaĢıracağını sanıyorum, fakat bizler gerçekleri araĢtırıp ortaya dökünceye kadar yalanlar en
az kırk yıldır dünyayı dolaĢıp durmuĢ ve gerçek olarak kabul edilmiĢ ve bu
geç aĢamada da gerçeğin ne olduğu, birçoğu için, artık anlam ve önemini kaybetmiĢtir. 2004 Mart‘ından bu yana 3–4 yılda yapılan bu çalıĢma
için, (Sayın Bülent Akarcalı‘nın verdiği sözlü destek dıĢında) hiçbir kurum
veya Ģahıstan, fikren, nakden veya baĢka her hangi bir tarzda yardım aranmamıĢ, harcanan mesainin iki kitap haline dönüĢmesi için gerekli maddi
fedakârlıklar da Ģahsen karĢılanmıĢtır. Bazı resmi kurum veya siyasiler, her
Ģeyi zaten ―bildiklerini sandıklarından, bir vatandaĢın yazılı veya sözlü uyarılarını ve sunulan belgeleri, dikkate almak gereğini görmemiĢlerdir‖! (Ġstanbul
Ticaret Üniversitesi Rektörü Sayın AteĢ Duran‘ın, Ġngilizce kitabın basımı için
güven ve destekleri istisnadır).
156
ġükrü Server AYA
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
157
16. BÖLÜM
PROPAGANDA ÜRÜNLERĠ
(„Mavi Kitap‟,‟Büyükelçi Morgenthau‟un Hikâyesi‟,
Basın – Siyonizm ve ABD Kongresi 192 Sayı 22.4.1922
Kararıyla çeliĢkiler)!
Günümüz filozoflarından Amerikalı Harry G. Frankfurt, ―On Bullshit –
Palavra Hakkında‖ kitabında yalanı Ģöyle anlatır: (Princeton Univ. Press,
Princeton p.51)
―Yalan söylemek, kesif bir odaklama hareketidir. Bu komplonun içine
belirli bir sahtekârlık, can alıcı bir noktada monte edilir ve gerçeğin öğrenilmesi halinde, bunun sonuçlarını önleyecek bir güven sistemi oluşturulur.
Bunları becerebilmek için kişinin, konu hakkında belirli bir ustalığının olması
gereklidir; öyle ki, yalanı söyleyen, diğer yandan gerçeğin keşfini engelleyecek mantıki yaklaşımları da, imal eder‖.
Delinin kuyuya attığı taĢın kırk akıllı kiĢi tarafından çıkarılamayıĢı atasözü, bu konuda fazla anlam ifade edememektedir, çünkü olayımızda, birçok
taĢı rasgele atmayıp oyuklara gizleyen kiĢi, dokunulmazlığı olan zeki bir
diplomattır. Konunun baĢ akrobat-aktörü, aslen Musevi bir emlâk satıcısı
olup, BaĢkan Wilson‘un seçilmesinde emek ve para harcamıĢ olan Henry
Morgenthau‘dur. ABD‘nin Osmanlılarla iliĢkilerini geliĢtirmekle yükümlü bu
zat, tercih etmediği halde Ġstanbul‘a 1914 baĢlarında geldiği zaman, Amerika‘daki birçok kurumun buradaki menfaatlerini gözetmekle görevlendirilmiĢti.
Bu kiĢinin Türkler hakkında, olumsuz önyargısı dıĢında, hiçbir bilgisi yoktu.
ABD baĢkanı, Amerika‘yı çıkacak savaĢta Müttefikler safında savaĢa sokabilmek için, Hıristiyan Amerikan halkını kolayca ikna edebilecek insani sebeplerin arayıĢında, hatta peĢindeydi. ABD DıĢ ĠĢleri Bakanı Lansing de,
baĢkanı gibi düĢünüyor ve elçisini yönlendiriyordu. Misyoner okullarının baĢ
kurumu ‗American Board‘, Protestan propagandası yapan ve Ermenilere
hürriyet fikrini aĢılayan misyonerlerle onların yardımcılarının, öncelikle korunması arayıĢındaydı. Musevi olan Morgenthau, gereken hallerde geliĢme
safhasındaki Siyon hareketini desteklerken, ağırlıklı olarak Protestan Hıristiyanların ve dolayısıyla Ermenilerin, (Rus ve Ġngiliz elçilerine rakip olarak)
koruyucusu olmuĢtu. Morgenthau, Ġngilizce dıĢında baĢka bir lisan konuĢamıyordu. KiĢisel sekreteri, Hagop Andonian adında Robert Koleji yeni bitirmiĢ zeki bir genç, baĢ danıĢman ve tercümanı (dragomanı) ise ġimovanyan
adında, oldukça deneyimli bir zattı. Bütün gelen yazıĢmalar, (kiĢisel mektuplar dâhil) Andonian tarafından yazılıyor veya tercüme ediliyordu. Ağırlıklı
olaylarda, ġimavonyan, Morgenthau‘un kulağı, aklı ve dili olmaktaydı.
158
ġükrü Server AYA
Morgenthau, Ġstanbul dıĢına çıkmadı, ülkeyi ve insanlarını tanımadı. Yalnız
bir kez vapurla Beyrut‘a gitti ve orada Beyrut Kolej Müdürü Bliss ve önceleri
Britanya‘nın Washington elçisi olarak güven kazanmıĢ Lort Bryce ile tanıĢtı.
Bryce, Wellington House denilen Ġngiltere Propaganda Dairesinin baĢına
getirilmiĢti, baĢyardımcısı genç Arnold Toynbee idi. Görevleri, Almanları ve
Türkleri dünya kamuoyunda batırmak, gaddar, Hıristiyan düĢmanı göstermek
ve Amerika‘nın da Hıristiyanlığı kurtarmak adına Dünya SavaĢına katılımını
ABD halkına, Senato ve Kongreye benimsetmekti. Osmanlıyı-Türkü suçlayan üç yazılı kaynak da (Mavi Kitap, Büyükelçi Morgenthau‘un Hikâyesi ve
Musa Dağda 40 Gün) bu tek kiĢinin marifetleriydi.
Bu konudaki yoğun çalıĢmaların okuyucu tarafından daha kolay anlaĢılabilmesi için, bunları aĢağıdaki gibi dört ana gruba bölebiliriz.
Grup 1: Genellikle baĢkalarının ifadesiyle misyonerlere Ermeni tercümanlar tarafından aktarılan olayların, abartılarak, saptırılarak, uydurularak,
ilgili üst mercilere ―hoĢlarına gidecek ve kullanılabilecek‖ tarzda misyoner
raporlarlarında ifade edilmesi: Bu raporlar, okulların üst mercii ―American
Board‘a‖ yazılmakla beraber, birer sureti Elçiliğe yollanmaktaydı. ―American
Board‖ ve Yardım Heyeti baĢkanı misyoner James Barton azılı bir Türk
düĢmanı ve ateĢli bir Ermeni hayranıydı. Bu raporların, birer suretinin, Amerikan Elçiliği tarafından Londra‘ya, Lort Bryce‘ın baĢkanı olduğu Wellington
House‘a gittiğini ve oradan bütün dünyaya haber ajansları kanalıyla dağılacağını ve değerlendirileceğini biliyordu. B.Elçi Morgenthau, müsaade almak
gereğini görmeden, bu raporları Londra‘ya da göndereceğini bakanlığına
bildirmiĢti. Ayrıca Londra‘da evirilen çevrilen olaylar, gazete makalelerine,
çeĢitli kitaplara ve Mavi Kitap‘a sermaye oluyordu. Bölüm 16‘da, James
Barton imzalı ÇalıĢma Raporunda ise, bu konuda tek satır yoktur!
(Not: Bazılarının SOYKIRIM için belge olarak bahsettiği bu kitap o
denli uydurmadır ki, Mondros mütarekesinden sonra Malta‘da mahkeme
edilmek üzere gözaltına alınan 144 Osmanlı devlet adamına karşı hukuki bir
iddianame hazırlanmasına dahi yeterli görülmedi).
Grup 2: Misyonerler, Londra‘ya raporlarını göndermekle kalmıyor,
arada içlerinden bazıları, Lort Bryce‘ı ziyaret ediyordu. Ġngiliz Kiliseleri, Ermeni Yardım Dernekleri yardım toplamak ve bunları çeĢitli yollardan Anadolu‘daki Ermenilere iletmekle meĢguldüler. Misyoner raporları, becerikli genç
Arnold Toynbee tarafından, Türk mezalimini iĢleyen kitaplara ve en nihayet
en büyüğü MAVĠ KĠTAP‘a ham madde oluyordu. Morgenthau, bu raporların
bir kısmını, Alman Misyoner Papazı Lepsius‘a da vermiĢti. Ġstanbul‘da bir ay
kalan ve bu uydurma raporları gerçekmiĢ gibi kabul eden Lepsius, Almanya‘ya döndüğünde bu notları yazar arkadaĢı Franz Werfel‘e verdi. O da gecikmeden ―Musa Dağında 40 Gün‖ isimli propaganda kitabını yazdı.
Grup 3: Birinci Dünya SavaĢı baĢladıktan sonra, Morgenthau, ABD elçisi olarak, Misyoner ve Ermenileri korumaya devam etti. ABD Osmanlı‘ya
harp ilân etmemiĢ olmakla beraber, düĢmanı bulunan Müttefiklere ve savaĢa
nihayet katılmıĢtı. Bu nedenle, Morgenthau, yanına kiĢisel sekreteri Hagop
Andonian ve danıĢmanı ArĢak ġimavonian‘ı alarak, 1917 Temmuz‘unda
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
159
ABD‘ye döndü ve Boston‘daki Ermeni dernekleri tarafından alkıĢlarla karĢılandı. Morgenthau‘un ve yanındakilerin Türklere karĢı kinleri ve ABD – Ġngiltere‘nin ve Hıristiyan Kiliselerin ―propaganda ihtiyacı‖ devam ediyordu.
Morgenthau, bakanı Lansing‘e, bu hatıraları bir kitap olarak basmayı teklif
etti. Teklif uygun bulununca, edebiyat ödülleri kazanmıĢ ünlü bir Amerikan
roman yazarı Burton J. Hendrick‘e bu iĢi, çok yüksek bir telif ücreti ortaklığı
ile havale etti! Hagop Andonian‘ın hizmetleri o kadar önemliydi ki,
Morgenthau Savunma Bakanına mektup yazıp, Andonian‘ın ―askere alınmamasını talep etti‖. Andonian‘ın kaleminden çıkan notlar, Hendrick‘in usta
kaleminden, yukarıdaki tarife uygun hikâyelere dönüĢüyor ve sonra bu taslaklar, bakan Lansing‘e gidip, onun sansürüne veya biraz daha zehir katan
rötuĢlarına konu oluyordu. ―Büyükelçi Morgenthau‘un Hikâyesi‖ kitabı
1918‘de basıldı, yazarını zengin etti, Ģu anda dahi okullarda ders kitabı ve
Kongre kararlarında belge olarak kullanılmaktadır. Bu sıralarda, kitabın galiba 40‘çı baskısı Amerika‘da çıkmıĢ ve (yalanın) Türkçe tercümesi bile yapılarak Türk kitapevlerinde satıĢa konmuĢtur.
(NOT: ―Morgenthau Hikayesinin Arkasındaki Hikâye‖ adlı kitabında tarihçi Profesör Heath Lowry, Morgenthau‘un bütün yalanlarını belgesel olarak
anlatmışsa da, kimse bu İngilizce kitabın Türkçesinin dağıtımına gerek görmemiştir. Bu nedenle, bu bölümde bazı ayrıntılı bilgiler verilmektedir)
Grup 4: Bu tarih dramının içinde, bilinmeyen birçok parmağın içinde,
Siyonizmin de mevcut olduğunu görüyoruz. Hıristiyan Misyonerler, Ġngiliz
Emperyalizmi ve Anglikan Kiliseleri, para babası zengin Yahudi Morgenthau
ile her konuda iĢ birliği içindeydi, çünkü bu elçi, Prespiteryen bir papazın
oğlu olan koyu Hıristiyan ABD baĢkanı Wilson‘un hizmetindeydi ve bu baĢkan ABD‘yi, 1‘ci Dünya SavaĢına sokarak, Hıristiyanlık ve Demokrasiyi ―haçlı
savaĢları gibi‖ yaymayı amaçlıyordu. Bunun sonucunda, ABD‘nin savaĢa
katılımı ile on binlerce Amerikan genci öldü. Almanya‘nın baĢını çektiği Mihver devletleri yenildi. Amerikalılar ‗demokrasi için ölme onurunu‘ alırken,
Ġngilizler ve Fransızlar savaĢ ganimetlerini kendi aralarında paylaĢıyorlardı!
ġimdi, galip gelenlerin kaleminden çıkan bazı alıntılarda, nelerin ifade
edildiğini görelim:
Ġngiltere‘nin Washington elçisi Sir Cecil Spring Rice, 1916 ġubat‘ında,
kendi bakanı Sir Edward Grey‘e, Amerikan hükümetinin, Osmanlıların yaptığı Ermeni mezaliminin devamını resmen protesto ettiğini bildirdiği zaman,
DıĢ ĠĢleri Bakanlığı müsteĢarlarından Lancelot Oliphant, Ģöyle konuĢmuĢtu:
‗Sanırım ki Ermeni meselesini, propaganda için Amerika‘da zaten kullanmaktayız‘. BaĢka bir görevli ise Ģöyle demiĢti: ‗Mr. Hurst Ģu anda Ermeni meselesi hakkında yazmaktadır ve umarım ki, bu makale Amerikalıları bilgilendirecektir‘.
… Bu sırada Ġngiliz Ġstihbarat ve Enformasyon ġubelerinde, bazı siyasi
ve askeri akıl verenler, Ermeni hayranı ve Türk fobili heveskârlar, örneğin
Lort Bryce, Arnold Toynbee, Aneurin Williams ve diğerleri, Ġngiliz hükümetini,
Ermenilerin uğradığı mezalimini yayınlaması için teĢvik ediyordu. Bu atılımın,
Ġngiliz kamuoyunda, küçük müttefikleri Ermeniler için daha büyük ilgi ve Türk
160
ġükrü Server AYA
nefreti uyandıracağını ve bu suretle, müttefikleri Rusya‘nın bu sırada Yahudilere karĢı yaptığı ve savaĢ sırasında artan katliamları unutturacağını, bu
vesileyle tarafsız ülkeleri (ABD, Yunanistan ve HaĢimi Arapları) etkileyerek,
Müttefiklerin yanına çekebileceğini söylüyorlardı [455]
Ermenilere yapılan Türk mezalimini konu eden Ġngilizlerin MAVĠ KĠTAP‘ı, propagandanın savaĢtaki etkinliğini kanıtlayan bir çalıĢma olmuĢtur.
Bu kitapla, Ġngilizler hasım olan Türkleri dünya kamuoyunda küçük düĢürmüĢ
ve Ermenilerin lehine sempati yaratarak, yalan vaatlerle gönüllerini almıĢtır;
diğer taraftan bu hümanist imajla, Müttefiklere dost olmakla beraber, tarafsız
olarak duran, ABD, HaĢimi Arapları ve Yunanistan‘ı kendi saflarına katmıĢtır.
[456]
Avrupa‘da Müttefik ülkelerden biri olan Ruslar, kendi topraklarında yaĢayan Yahudileri, topraklarından sürmekte ve mezalimle yok etmekteydi. Almanlar Rus cephesinde ilerlemeyle, bu olayları gördükleri vakit, henüz tarafsız
olan ABD‘den Amerikalı-Musevi gazetecileri çağırıp, bu olayları kendi lehlerine
değerlendirmek istemiĢlerdi. Bu gazeteciler, Amerikan gazetelerine ve Ġngiliz
hükümetine hiç de hoĢ olmayan haberler gönderdiler ve ortalığı karıĢtırdılar.
ġubat 1916‘da ―The New York American‖ dergisi, yayınında, Hıristiyan Ġngiltere ve Fransa‘nın, müttefikleri Rusya‘nın bu barbarlığını önlemelerini istedi.
Toynbee‘ye göre, ABD‘deki Yahudiler Müttefik ülkelere karĢı harekete geçmedikçe ve Britanya‘ya baskı uygulamadıkça, bunda fazla bir tehlike yoktu zira
―mukabil propaganda‖ ile susturabilirlerdi. Türk-Ermeni olayları hakkında,
Amerikan misyonerlerinin Morgenthau eliyle yolladıkları bol rapor – malzeme
vardı ve bunlar Mihver Devletleri (Almanya – Avusturya/Macaristan – Bulgaristan – Osmanlılar) aleyhine kullanılabilirdi.
Yıllar sonra, eski baĢbakanlardan Henry Herbert Asquith ve Stanley
Baldwin, 1924‘te Ġngiltere baĢbakanı Ramsay MacDonald‘a verdikleri ortak
yazılı muhtırada, Lort Bryce‘ın hazırladığı ―Mavi Kitap‖ın, 1916–17 yıllarında
Müttefik propagandası için, geniĢ ve etkin anlamda kullanıldığını ve ABD
BaĢkanı Woodrow Wilson‘un savaĢa katılma kararında önemli rolü olduğunu
yazdılar. Böylece, Ġngiliz savaĢ propagandasının ―büyük bir eseri‖ olan ―Mavi
Kitap‖, Türklere karĢı nefretin Ģahlanması ve itibarlarının silinmesi için en
önemli unsur oldu. Ermeni taraftarları ve yarım-bilgeler hala bu kitaptan yararlanmak isterler. Kitap, samimi olarak, cinayet ve katliamları, Ģahitlerin
sözleri ile anlatmaktaydı ve okuyucu kolayca etki altında kalıyordu. Yazılan
hikâyelerin tamamının uydurma, saptırma, abartma olmasının hiç önemi
yoktu. Okuyan gazeteciler ve diğerleri, bunları esas kaynak olarak kabul
ediyor ve haber baĢlıkları altında yayıyordu. Arthur Ponsonby‘nin analizine
göre, ―karĢındakilerin akıllarına nefret zehirsini Ģırınga etmek, öldürmekten
de beter bir kötülüktür‖. SavaĢın en dehĢet verici ―mezalim hikâyesi‖, Almanların kurdukları fabrikada insan cesetlerini kaynatıp ―sabun yaptıkları‖ palavrasıydı. Ancak, bunun tümüyle uydurma ve yalan olduğu, Ġngiliz Avam Kamarasının, 1925 yılında yaptığı bir toplantıda açıklanabilmiĢti. [457]
Arnold Toynbee, ―Mavi Kitap‖ baskıya girmeden önce, verilen bilgilerin
çok belirsiz olduğunu ve Ģüphelerini, bunları sağlayan Ermeni Profesör
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
161
Marguliuth‘a Wellington House‘dan yolladığı 23.6.1916 tarihli mektubunda
aĢağıdaki satırlar ile beyan ediyordu:
Sayın Profesör Marguliuth,
1915 yılında Ermenilerin Türkiye‘de maruz kaldıkları mezalim hakkında derlenen yüksek sayıdaki belgelere dayanarak yazdığım taslakları ekli
olarak sunuyorum. Vaktinizi lütfen verir ve bunları gözden geçirerek yanlış
ifadeleri veya hatalı görüşleri düzeltirseniz memnun olurum. Bu zemindeki
bilgim, geniş oranda çok kaygan ve ikinci eldendir. Sizi bu konuda rahatsız
etmekte çekindim fakat bu bilgiler Hükümetin Mavi Kitabı olarak yayınlanacaktır. Bu nedenle, yapılan girişin makul düzeyde tarihi gerçeklere uygun
olması önemlidir. Rahatsız ettiğim için özür diler, v.s Ġmza: Arnold Toynbee
[458]
Aslında, yukarıdaki belge, “Mavi Kitabın‖ ne derecede muteber olduğunu kanıtlamaya yeterlidir. Ancak, baĢka alıntılarla, yapılan propaganda
yalanlarını deĢmeye devam edelim…
(Misyoner ve Yardım Kurumu baĢkan) Barton‘un, Ġngiliz Lort Bryce ile
iĢbirliği yapmasının bir nedeni, ACASR (Ermenilere Amerikan Yardım TeĢkilâtı) tarafından verilen belge ve bilgilerin, Osmanlı tarihini incelemekte olan
genç Arnold Toynbee aracılığı ile bir kitap haline dönüĢtürülmesiydi. 684 sayfalık bu büyük cildin yazılarının yarıdan fazlası, Amerikan ve Presbiteryen
yönetim kurullarına, tehcir olayına Ģahit olan veya diğer Ermenilerden gelmiĢti. Ġlk kitap ―The Treatment of Armenians in the Ottoman Empire, 1915-16‖
(Osmanlı İmparatorluğunda 1915-16‘da Ermenilere Yapılan Muameleler)‘in
amacı, Ermeni menfaatlerine hizmet ve daha fazla yardım toplayabilmekti.
American Board genel sekreteri, bu yayından 3.000 adedi, önemli kimselere
dağıtılmak üzere, Arnold Toynbee‘ye sipariĢ etti. ABD baĢkanı Wilson ile
kiĢisel danıĢmanı Albay Edward M. House, kitabı alanların içindeydi. ―The
New York Times‖ gazetesi, 8 Ekim 1916 tarihli nüshasına, bu kitaptan alıntıları, üç sayfa halinde yayınladı. ACASR teĢkilâtı için lobicilik yapan Barton,
ABD hükümetinden büyük destek sağladı. 1915 baĢlarından beri Ġstanbul
ABD konsolosluğu görevlilerinden Peet, bu belgelerin sansüre takılmaması
için, ―diplomatik açılamaz‖ torbayla, Londra‘ya iletmekteydi. 1916 yılı ortalarına gelindiğinde, ACASR Amerika‘da, 16 eyalet ve 36 Ģehirde Ģubelerini açmıĢ, bir taraftan bu bilgileri yayarken, diğer taraftan yardım parası topluyordu.
Bununla yetinmeyen Barton ve arkadaĢları, ülke tümünün bu konuda bilinçlenmesi için, Amerikan Kongresini, Ermeni ve Süryanilere karĢı merhameti
vurgulayan bir kararı almaya ikna ettiler. Barton, ayrıca ABD baĢkanından,
Ekim 1916‘da istekte bulunarak, ―Ermenilere yardım toplama günü‖ ilân etmesini talep etti. Wilson‘a yazısında Ģöyle diyordu: ―On binlerce can, sefalet
içinde yok oldu ve katilin eli, elan öldürmekten geri kalmadı‖! BaĢkan isteğe
uydu ve baĢka eyaletler de, benzer beyanlarda bulundu. American Board,
ACASR propagandasını, yardım toplama kampanyasının yürütülmesinde ve
halkla iliĢkilerde en önemli unsur yaptı ve kullandı. [459]
Barton 1915‘te New York Teoloji Birliği Seminerinden bir profesörü,
William Walker Rockwell‘i Ermeniler hakkında çeĢitli yayınlar hazırlaması için
162
ġükrü Server AYA
iĢe aldı. Bu profesörün hazırladığı üç kitapçığın adlarının tercümeleri Ģöyleydi: ―İran ve Kürdistan‘daki Asuri Hıristiyanların Acıklı Hali‖, ―Görgü Şahidi
Tespitiyle Ermenilerin Tehciri‖ ve ―Irzına Geçilen Ermenistan‖ (hapse düşen,
ırzına geçilen, kaçan, yakalanan ve bir Türk subayının odalığı olan, Aurora
Mardigonian‘ın hikâyesi ve sonunda ACASR‘ın onu kurtarışı). Bu kitaplar,
Boston‘daki American Board yayıncısı için, yeteri kadar iyi bulunmamıĢtı.
Barton, Rockwell‘in çok yavaĢ ve hırsının olmaması nedeniyle, bu kitapçıkları, baĢlık olarak ―MEZALİM – Talat Bey, Ermenileri Katliama Kurban Edeceğini Söyledi ve Yaptı‖ ifadelerini kullanan baĢka yazarlara devretti. Amerikalılar, 1890‘lardan beri Türkleri ―korkunç‖ olarak kabullenmiĢti. ACASR Türkleri
daha da barbar, insanlık dıĢı ve Hun Almanların soysuz ajanları ve mazlum
Hıristiyan Ermenileri katleden Müslümanlar olarak dünyaya tanıtıyordu. Bu
belirsiz görüĢler, Küçük Asya‘nın tek problemi olarak gösteriliyor, etnik, ekonomik ve siyasi faktörleri tamamen ihmal ediliyordu. Bu kampanya sırasında
aĢılanan değerlendirmeler, daha sonra Yakın Doğu olaylarının militan görüĢlerle değerlendirilmesine ve Amerikan misyonerlerin savaĢ sonrası isteklerinin, ABD hükümeti tarafından yerine getirilmesine yol açtı. [460]
Ġngiliz-Ermeni iliĢkilerinde yanlıĢ bilgi veren iki baĢ aktörden biri, azılı
Türk düĢmanı ve Liberal parti mensubu, Viskont James Bryce idi! Bryce,
1877‘de Ağrı dağına çıkmıĢ ve ―Kafkaslar ve Ağrı Dağı‖ kitabında Ģöyle demiĢti: ―Türk – Ermeni olayları karĢısında, neden Ermeniler, atalarının Pers ve
Selçuklulara karĢı yaptıkları gibi, isyan etmiyorlar‖? Bryce, ustalıklı Ermeni
propagandasına kolayca esir düĢmüĢtü! Örneğin, 1889‘da Blaidar‘da vuku
bulan bir olayda, yedi Ermeni öldürülmüĢ ve elli kadar ev yakılmıĢtı. Bryce
kabahati Türk aĢiretlerine yükledi. Fakat Ġngiliz Konsolosluk ajanı Thomas
Boyaciyan, kendisi Ermeni olduğu halde, olayın aslında köydeki iki Ermeni
cemaat baĢlarının, uzun süredir aralarındaki husumetten doğduğunu, bunlardan birinin Katolikliği kabul ederek, diğer ailenin yok edilmesini istediğini
rapor etti. Son yıllarda, Amerikalı tarihçi Prof. Heath Lowry‘nin bulgularına
göre, Bryce, Ġstanbul‘daki ABD elçisi Morgenthau ile de yakın temas halindeydi; ikisi 1914‘te Filistin‘e gittiklerinde tanıĢmıĢtı. Bryce, Morgenthau‘a
yazdığı mektupta Ģöyle diyordu: ―Asya Türkiye‘sine yayılmıĢ olan Amerikan
misyonerlerinden, olaya ıĢık tutan raporlar gelirse, bunları arada bir de olsa,
benim de görmeme müsaade edeceğinizi umarım.‖ Morgenthau, Bryce‘a
hem misyonerlerin raporlarını, hem de konsolosluk gezi raporlarını verdi.
Örneğin, Halep‘teki Amerikan konsolosu J.B. Jackson‘un raporları, isim vermeden ―Mavi Kitap‖ta yayınlandı. Morgenthau, Mart 1919 tarihli ―Kızılhaç‖
dergisinin 8‘ci sayfasında, bu gerçeği kabul ederek, bu belgelerin Viskont
Bryce tarafından yayınlanan mükemmel belgesel doküman içinde olduğunu
söyledi. [461]
Arnold Toynbee‘ye gelince, ‗Gordon Martel tarafından, propagandacı‘
olarak isimlendirilmiĢi. Haziran 1912‘de Toynbee, annesine yazdığı bir mektupta, Türklerin Avrupa‘dan çıkarılmasını, ‗yalnız zalim baskıcı olduklarından
dolayı değil, fakat aptal ve tembel oldukları için‘ istiyordu. Türklerin yerine,
acımasız ve kuvvetli bir rejimin gelmesini istiyordu. Türklerin, Mihver Devlet-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
163
leri ile birleĢmesi, savaĢı belki biraz daha zorlaĢtırırdı, fakat fikrine göre neticeyi basitleĢtirebilirdi. Ona göre, bu pisliği süpürdükleri zaman, ortada Türkiye‘nin parçası kalmayacaktı. [462]
1916‘dan sonra Toynbee, Bryce‘dan aldığı emirler gereğince, Türkiye
hakkında değiĢik ülkelerden ve yerlerden ve bu arada Ermeni komitelerden
de, bilgi toplamaya baĢladı. Toynbee, Lort Bryce‘a yazdığı 11 Mayıs 1916
tarihli mektupta, Ģöyle diyordu:
‗Ofisimizden Mr. Growers, DıĢ ĠĢleri Bakanlığından Bay Montgomery
ile, Ermeni belgelerinin nasıl yayınlanacağı hususunu görüĢtü. DıĢ ĠĢlerinin
fikrine göre, siz bu belgeleri bir takdim yazısıyla DıĢ ĠĢleri Bakanı Sir Edward
Grey‘e yollarsanız, bunlar mektubunuzun eki haline gelir. Bu suretle, bunların yayınlanması problemi çözülmüĢ olur. Böylece, kitap bir taraftan resmiyet
kazanırken, DıĢ ĠĢleri Bakanını da, belgedeki bilgilerin doğruluğu sorumluluğundan kurtarır‘! Bu suretle ‗Mavi Kitap‘, Masterman Propaganda Bürosu
mensubu Toynbee tarafından, doğruluklarının tetkikine gerek olmadan, baĢlıca Ermeni ve Ermenilere sempati duyan kaynaklardan ve örneğin Henry
Morgenthau‘ın yardımıyla, ikinci-üçüncü ellerden gelen belgelerle hazırlanmıĢ ve buna gerçeklilik ve güvenirlik katabilmek için, bir resmî yayın olarak
dağıtılmıĢtı.
Bu çalıĢma çok kısa bir sürede ve kesinlikle bir yıldan az zamanda bitirilmiĢti. Bu çalıĢmanın, tarihsel akademik ciddiyetini ve otantik olarak güvenirliğini tartmak, akademik bilginlere kalmıĢtır. Toynbee, iĢin baĢında, bunu
Türk probleminin radikal olarak halli için Majesteleri Hükümetine büyük bir
hizmet olarak alenen kabul etmiĢti, fakat daha sonraları vicdanen rahatsızlık
duymuĢtu. Daha sonraki çalıĢması ―Türkiye ve Yunanistan‘da Batı Sorunu‖
da bunu ifadeye çalıĢmıĢtı. Gordon Martel‘e göre, Toynbee ‗propagandacılık‘
iĢinden pek zevk almıyor ve bunun ‗bir centilmene yakıĢır iĢ olmadığını‘ söylüyordu. 1917‘de doğrudan istihbarat kısmına geçtiği vakit bu vicdan azabından kurtulmuĢtu.
Sonraki tarihlerde, Toynbee, ―Ġngiliz Hükümetinin, Mavi Kitabının özel
bir amacı olduğunu, o tarihlerde bunu bilmediğini ve Lord Bryce‘ın da bunun
farkında olmadığı kanısında olduğunu söyledi.‖
Daha da açık olmak için, Toynbee‘nin 1966‘da Mavi Kitap hakkında
yazdığı bir mektubu okuyalım:
< Sayın Bayan Ekmekçiyan
1 Mart tarihli mektubunuzu aldım. İngiliz Hükümetinin, Lort Bryce‘dan
Mavi Kitabı hazırlanmasını istemindeki sebebin propaganda olduğu doğrudur. Fakat Lort Bryce‘ın bu görevi üstlenmesindeki ve benim de beraber
çalışmamdaki neden, gerçeklerin ortaya çıkmasaydı. Deliller iyiydi, şahitlerin
hepsi Amerikan misyonerleriydi ve bunların politik bağlantıları yoktu. Mavi
Kitap, Lepsius‘un kitabı ile birlikte gerçeği ifade etmektedir. 1915‘te Ruslar
Türkiye‘nin Kuzey Doğusunu işgal etmekteydi ve Türk Hükümeti Ermenilerin
beşinci kol olarak hareketlerinden endişe etmekte haklıydı. Amerikan Hükümetinin, Japon asıllı Amerikalıları İkinci Dünya harbinde, Pasifik kıyılarından
164
ġükrü Server AYA
uzaklaştırdığı gibi, bunların Türk halkı tarafından değil, Türk Hükümetince
uzaklaştırılması makuldü, ancak bu tehcirin yürütülmesi, onların insanlık dışı
hareket etmelerine ve top yekûn ölmelerine sebebiyet verecekti ve bu vuku
bulmuştur. Umarım ki, bu mektubum sualinizi yanıtlamaktadır.
Ġmza: A. Toynbee >
(NOT: Toynbee bunları söylerken, aynı Osmanlının 90.000 kişilik ordusunun yiyecek ve giyecekleri olmadan savaşa sokulduğunu ve Ocak
1915‘te bu ordudan 80.000‘in soğuktan ve açlıktan öldüğünü ve bu tehcirin
bu YOKLUKLAR Hükümeti tarafından yapıldığını unutmaktadır. Üç cephede
savaşan ve hayatta kalmak için iç isyanlarla boğuşan hükümetin çok kısa bir
zaman sonra, söz konusu Hıristiyan Ermeniler olunca, özel ihtimam göstermesini beklemek, gerçeklerle bağdaşamaz).
Ġngiliz DıĢ ĠĢlerinden Toynbee‘ye yollanan 1 Mayıs 1916 tarihli mektupta ise Ģöyle denmektedir:
Muhterem Toynbee,
4 Ekim 1915‘te, ham malzeme olarak, komitemiz tarafından basın için
hazırlanan belgelerle ilgili, boş bırakılan yerleri dolduramadığımız ve cevaplayamadığımız için üzgünüz. Bu evrakların büyük kısmı burada değildir ve
işin aslında bunların çoğunluğuna erişmemiz de mümkün değildir. Birçok
mahallin isimlerinin önemli olacağını sanmıyorum. Bayan Christie tarafından
verilen notlarda, bu yer isimleri bize bildirilmemiştir! [463]
Ġki gün sonra, iki misyoner Robert Kolej baĢkanı Caleb Gates ile,
American Board para sorumlusu William A. Peet, Morgenthau‘ya uğrayıp
Ermeni meselesini konuĢtular. Üçü bir arada iĢbirliği yapıp Ermeni meselesindeki Osmanlının hal Ģekli problemini çözmeye karar verdiler. Morgenthau
ile misyonerlerin iliĢkisi yeni değildi. Kasım 1913‘te Ġstanbul‘a ilk geldiğinde,
Protestanların yobaz ve dar kafalı olduklarını sanıyordu, fakat bunun tersinin
doğru olduğunu keĢfetti. Bu konudaki yazısında, Türkiye‘deki misyonerlerin
harika bir sosyal hizmet verdiklerini, eğitim, hayır iĢleri, çevre, insan sağlığı
ve moral desteği konularında çok iyi çalıĢtıklarını söylemiĢti. Yakın Doğudaki
ilk hizmet aylarında, görevinin bu misyonerleri teĢvik ve desteklemek olduğuna inanmıĢtı. Ona göre ‗misyoner cesurdur, zekidir; egoist değildir‘! Onlar
da Morgenthau‘yu sevdiler! Gates yazdığı hatıratta, Morgenthau‘un Amerikan menfaatlerini savunmaktan yorulmadığını söylüyordu. Ġyi arkadaĢ olmuĢlardı ve beraber atla gezinti yapıyorlardı. Suriye Protestan (Beyrut) Kolejini
1915‘te ziyaret etmesi ve kendini sadık ve becerikli bir arkadaĢ olarak ispatlaması önemliydi. Morgenthau, kendine güveni olan Demokrat ve kamu konularında, organize olarak çalıĢmaya hevesli bir kiĢiydi. Manheim Almanya‘da doğmuĢ ve çocukken ABD‘ye göç etmiĢti. Columbia Koleji‘nden mezun
olduktan sonra, hukuka, sonra iĢ hayatına atılıp servet sahibi oldu. 1912‘de
baĢkanlık seçimlerinde Woodrow Wilson‘u desteklemiĢ ve kampanya sırasında para sorumlusu olmuĢtu. Mükâfatı, Constantinople‘a tayin edilmesiydi.
Gates, gönüllü misyonerdi ve ABD‘nin Orta-Batısından gelmiĢti. Beloit Koleji
ve Chicago Ġlahiyat Seminerinden mezun olduktan sonra, American Board
tarafından 1881‘de Türkiye‘ye yollanmıĢ ve Mardin‘de çalıĢmıĢtı. 1894 –
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
165
1896 yılları arasında, Harput‘ta öğrencileri tamamen Ermeni olan, Fırat Kolejinde baĢkanlık yapmıĢtı. 1894 – 1896 devresinde bir mezuniyet töreninde,
Fırat Koleji öğrencileri, Gates‘in Ermenileri öven yumuĢak sözlerini kesip, bir
ağızdan ―Ermenistan Çok YaĢa‖ diye bağırmıĢlardı. [464]
Paris‘te Suriye‘nin mukadderatı görüĢülürken, ―ACRNE‖ (American
Committe for Relief in the Near East) (Yakın Doğuya Yardım için Amerikan
Komitesi) Yakın Doğu‘yu geliĢtirmek için para toplamakta büyük baĢarı göstermekteydi. 30 milyon Dolar toplama kampanyası tamamlanamamıĢtı, fakat
1919‘un ilk yarısında 9 milyon Dolar değerinde yardım eĢyası ve Hoover‘in
BaĢkanı olduğu Amerikan Yardım Heyetinin tahsis ettiği 10 milyon değerinde, hububat, gıda ve sair yardımlarda bulunulmuĢtu. Bu konudaki propagandalar yoğunlaĢtı. Her ay çıkan Haber Bültenine Columbia Üniversitesi gazetecilik fakültesi profesörü Talcott Williams yazılar göndermeye baĢladı.
ACRNE kurumu Türkiye‘ye bir ekip göndererek, konusu ―Irzına geçilen Ermenistan‖ (Aurora Mardigonian hikâyesi) kitabı olan bir film hazırlattı. Film
yüksek Ģahsiyetlere özel olarak gösterildikten sonra, Yardım Kurumu tarafından, 50 Ģehirdeki sinemalarda gösterime sokuldu. AfiĢlerde, elleri bağlı,
masum bir kız gösteriliyordu. Filmdeki sahnelerin içinde, hareme girmeyi ret
eden kızların kamçılanması, on iki bakire kızın haç-çarmıhlara çivilenmesi
sahneleri de vardı. ACRNE kampanyaları sırasında, önceki baĢkan Taft,
Pittsburgh‘te verdiği demeçte, Ermenilerin Yakın Doğu vadilerinde güller gibi
açtığını söylüyordu. ACRNE finans komitesi baĢkanı Morgenthau ise, Amerikan yardımı olmazsa bu ―ırkın yok olacağını‖ söylüyordu. Bir gazetenin baĢlığında, ―SavaĢ Bitti fakat Ġran ve Suriye‘de Ermenilere Yardım UlaĢamıyor‖
baĢlığı altında, fanatik Müslümanların zorla 500 periĢan Hıristiyan kadını
Ġslam olmaya kabule zorladıklarını yazıyordu. ―The New York Times‖ gazetesine ACRNE tarafından verilen tam sayfa ilânda, ―Literary Digest‖ dergisinde basılmıĢ iki resim yer alıyordu. Birinci resimde, Hz. Ġsa‘nın nur gibi
parlayan ayaklarının altındaki topraklarda yaĢayan 4 milyon Ermeni ve Süryani Hıristiyan gösterilmekteydi; ikincisinde ise, Ġsa‘nın öncülük yaptığı Amerikalılar, muhtaç Yakın Doğuluları kurtarmaktaydı. [465]
Ermenilere karĢı aynı sempatiyi duyan ve aynı yaĢlarda olan üç kiĢi,
Peet-Gates-Morgenthau, Türklerin azınlık halklarının bertaraf edilmesiyle,
misyoner teĢkilâtının da bozulacağını biliyorlardı. Washington‘un vuku bulmakta olan mezalimden haberdar edilmesine karar verdiler. Morgenthau
muntazam olarak mesajları DıĢ ĠĢleri Bakanı Lansing‘e yolluyordu; o da
Washington‘daki Türk ve Alman elçilerini protesto ediyordu. Gates‘in teklifi
üzerine, Morgenthau Ermenilerin California‘ya nakli için bir plân geliĢtirdi.
Jön Türkler teklifi soğuk karĢıladılar ve düĢüneceklerini söylediler. Fakat
Amerikan elçisi kendi bakanlığına durumu iletince bu konuda, DıĢ ĠĢleri de
fazla bir heves göstermedi.
Morgenthau‘un Türklerden talebi fazla etki yapmadı. Bir defasında,
Bahriye bakanı Cemal PaĢa‘ya konuyu açınca, paĢa Morgenthau‘ya Ermenilerin Amerikan olup olmadıklarını sordu. Morgenthau, Cemal PaĢa‘nın ―iç
iĢlerimize karıĢmayın‖ anlamında konuĢtuğunu anlayınca, ―Ermenilerin bir
166
ġükrü Server AYA
dostu olduğu‖ cevabını vermiĢ ve örnek olarak elçilikte uzun süredir çalıĢan
müĢavir-dragoman-tercüman ArĢak K. ġimavonyan‘ı göstermiĢti. Cemal
PaĢa, yazdığı hatıralarında, Batı‘nın sürekli müdahalede bulunması nedeniyle, Türk, Kürt ve Ermenilerin bir birilerine artık güvenmediklerini yazdı.
…Talat PaĢa, Jön Türklerin, dörtte üçü yapılmıĢ olan bir iĢi bitirmek
niyetinde olduğunu beyan etti, çünkü birçok Ermeni baĢkaldırması buna
sebebiyet vermiĢti. Azınlık halkı, Türklerin sırtından zenginleĢmiĢler, hürriyet
aramıĢlar ve Ruslara yardım etmiĢlerdi. Enver PaĢa, Morgentahu‘yu, Amerikalıların azınlıklar hakkındaki tercihli tutumu hakkında uyarmıĢtı. Bu Jön
Türk‘e göre, Ermeniler düĢmanla ittifak kurup Van bölgesinde olduğu gibi
isyan edince, hükümeti bunu bastırmak zorundaydı. Osmanlı liderleri, Büyükelçi Musevi olduğundan, Hıristiyanları korumasını gülümseme ile karĢılıyorlardı. Morgenthau cevabında Ģöyle demiĢti: ―Ülkemdeki halkın %97‘si Hıristiyan ve yalnız %3‘ü Musevi‘dir. Ben ABD‘yi temsil ediyorum ve bu görevde %
97 Hıristiyan‘ım‖. [466]
Osmanlı Ġmparatorluğunda temsil edilen hiçbir devlet temsilcisi, ABD
kadar, tamamı Ermeni olan, (dragoman) tercümanların raporlarına bağımlı
olamazdı; bunlar da misyonerler gibi Ermenilerin lehine çalıĢıyorlardı. Her ne
kadar Osmanlı ve ABD asla savaĢ halinde hasım olmadılarsa da, korkunç
Türk görüntüsü ABD genelinde kamuoyunda hâkimdi. Bu Washington‘a eriĢen raporların etkisi ve sonucuydu.[467]
Büyükelçi Morgenthau, (1915) 15 Mayıs‘ta Washington‘a verdiği raporda, Ermeni gerilla mevcudunun en az 10.000 kiĢi veya daha gerçeğe
yakın, 25.000 kiĢi olduğunu bildirmiĢti. Türk tarihçisi Yusuf Hikmet Bayur‘un
ifadesiyle, Ermeni baĢkaldırması, Osmanlıyı en zayıf ve açık zamanında
yakalamıĢtı. BaĢka bir Türk tarihçisi Selim Deringil ise, bunların ―kendini
savunmak amacından daha fazla sayıda olduklarında ısrar etmiĢtir. [468]
(NOT: Boğaziçi Üniversitesinde tarih hocası olan Sayın Deringil,
Robert Kolej‘in yarım asırdan daha eski mezunu <ve baba olacak yaşlarda>
olan beni ve sınıf arkadaşım Ataöv‘ü, -çok önceden isim yazdırmış olmama
rağmen-, başlangıçta B.Ü.‘de tertip edilen -meşhur konferansa- ‗dinleyici‘
olarak kabul etmemiş ve bilim adamı olarak <emin olmadıkları dinleyicilere
bile tahammül edemediklerini>, Robert Kolej‘in <liberal ve açık tartışmalı>
öğretim prensiplerinin aksine, sergilemişti! Bu çalışma, bir anlamda, bildiklerinden dışında, önyargılarını bozabilecek sair belge ve bilgileri dikkate
almamakta ısrar eden bağnaz yazar ve akademisyenlere tepki olarak da
değerlendirilebilir. Gerçekler, belgeler, gazeteler v.b. tümü meydanda! Bunlar neden bulunmadı ve yazılmadı? 24 Nisan 2008 günü İnsan Hakları Derneğinin, Bilgi Üniversitesinde tertip ettiği diğer bir toplantıya bu kez dinleyici
olarak kabul edilen yazar ve iki arkadaşı, dinleyicilerin Kürt ve Ermeni tezleri
lehindeki ve Türk toplumunu suçlayan, bölücü konuşmaları hayretle izlemişlerdir. ―Heinrich Böll Stiftung Derneği‖ ise toplantıya katılanlara ―Ermeni Sorunu‖(2006) isimli Türkçe-Almanca kitabı bedelsiz dağıtmıştır!)
Tehcir hareketi, her yerde aynı zamanda ve Ģekilde uygulanmamıĢtır.
Kimse, bu geçici yer değiĢtirme ve iskânın, Ġstanbul‘daki hükümetin kararı ile
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
167
olduğunu inkâr etmemektedir. ‗Mavi Kitap‘ da, vuku bulan tecavüz ve öldürmeler için hükümeti sorumlu tutacak her hangi bir delil içermemektedir.
Bryce ve Toynbee tarafından toplanan malzeme önemli olmakla beraber,
Ara Sarafian‘ın ifadesiyle, ‗Ermeni Soykırımının tarihsel incelemesinde, kesinlikle akademik bir çalıĢma ve sağlam bir temel taĢı değildir. (Bölüm
16‘daki raporda da buna ait tek söz yoktur).
ABD DıĢ ĠĢleri, Ermeni durumu hakkında gelen raporları, American
Board – DıĢ Misyonerler Kurul BaĢkanı olan rahip James L. Barton ile paylaĢıyordu ve Barton da, hayatta kalanlara yardım sağlamak ve para toplamak
amacı ile bu tehcirleri ve katliamları yayınlarda bildiriyordu. 1915–16 olayları
hakkında Amerikan diplomatlarının raporları, College Park, Maryland‘deki
Milli ArĢiv dairesinde mevcuttur ve Ara Sarafian tarafından da dikkatle tetkik
edilerek yayınlanmıĢtır. [469]
(NOT: Bu raporların içinde, Osmanlı Hükümetinin SOYKIRIM yaptığını
saptayan belgeler olsaydı, İngiliz Hükümetinin ―Malta‖ soruşturması için aradığı hukuki doküman olarak kullanılabilirdi. Soruşturma, delil yokluğundan,
dava açılamadan kapatıldı – Bak Bölüm 16 rapor içeriği).
1990‘da, Türk taraftarı Amerikalı tarihçi Heath Lowry, ―Morgenthau‘ın
Hatıra Defteri‖ hakkında, çok kritik bir eleĢtiriyi yayınladı. Heath Lowry çalıĢmasında, Morgenthau‘ın, ABD Hükümetinin ―savaĢ galibi olmak‖ politikasına
yardım arzusunu anlatır. Morgenthau, BaĢkan Wilson‘a 26 Kasım 1917‘de
yazdığı mektupta, ABD‘nin savaĢa katılması aleyhindeki tutum ve ilgisizliğin
cesaretini kırdığını yazar ve durumdaki gidiĢatı istenilen yöne çekebilecek bir
kitabı yazmayı teklif eder. Lowry‘nin ifadesine göre, Morgenthau, halk desteğini ayağa kaldırmak ve savaĢa katılımı sağlamak için gösterilen ‗propaganda hedefini‘, kitaptaki abartmalar ve saptırmalarla açıklamaktadır. Lowry,
―Büyükelçi Morgenthau‘ın Hikâyesi‖ kitabını, Morgenthau‘un tuttuğu hatıra
defteri, Washington‘a yolladığı raporlar ve ailesine yazdığı mektuplarla karĢılaĢtırarak, bulduğu çok sayıdaki çeliĢkiyi ortaya döker ve kitapta anlatılan
bazı konuĢmalarla toplantıların, gerçek olmadığını ayrıntıları ve belgeleri ile
kanıtlar! [470]
―Bu görüĢteki farklılıkları kontrol ettim ve bazılarının doğru olduğunu
keĢfettim. Hatıratın önemli bir özelliği, Alman aleyhtarı bir görüĢü ifade etmesiydi, fakat Ralph Cook tarafından da gözlemlendiği gibi, bu aleyhtarlık diplomatik raporlarda görülmemekteydi. Gerçekten de, Morgenthau, ġubat 1916‘da
ABD‘ye dönerken, Berlin‘de DıĢ ĠĢleri bakan yardımcısı Arthur Zimmerman‘la
görüĢmesinde, Zimmerman‘ın kendisine ‗siz, Alman Hükümetinin aleyhtarı
olmayan yegâne Amerikan elçisisiniz‘ dediğini hatıratına yazmıĢtır.
Yayınlanan hatırat, Talat‘ı olaydaki en büyük alçak olarak çizmekte,
ona ‗kana susamıĢ ve canavar‘ sıfatlarını yakıĢtırmaktaydı. Fakat gerçekte,
Morgenthau ile Osmanlı ĠçiĢleri bakanı arasındaki iliĢkiler iyiydi. 14 Kasım
1914‘te, Morgenthau, bakanı Robert Lansing‘e, Talat ve Enver‘le (ĠçiĢleri ve
Harbiye bakanları) en içten ve çok dostça iliĢkiler içinde olduğunu yazdı.
Hatıra defterine göre, bu güzel iliĢkiler, elçiliği süresince devam etmiĢtir.
Kitapta, uzun konuĢmalar tırnaklar içinde, Türk veya Alman görevlilerine
168
ġükrü Server AYA
atfen yer almıĢtır. Hâlbuki çok az istisnalarla, bu tür konuĢmalar, Morgenthau
tarafından kaynak gösterilen yerlerde mevcut değildir. Bu edebiyat tekniğini
kullanarak sözlerin ağızlara monte edilmesi detayı, kitabı kendini göstermeden yazan ve telif hakkının önemli bir payını alan, gazeteci yazar Burton J.
Hendrick‘in beyninden doğmuĢtu. Morgenthau, Türkçe veya Fransızca bilmediğinden, Ermeni sekreteri Hagop S. Hagopyan‘a bağımlıydı. Hagopyan,
Morgenthau ile birlikte Amerika‘ya gitti ve kitap hazırlanırken onun yanında
kaldı. Kitabın yazılmasında, diğer kilit isim, Morgenthau‘un kiĢisel tercümanı
olan Arshag K. Schimavonyan‘dı. Lowry‘nin yorumuna göre, hatıratı, olayları
olduğu gibi anlatacağına, kiĢisel bir yazıydı ve Morgenthau‘un Türkiye‘de
sahiden yaĢadığı olaylarla, aslında üstün körü bir bağlantısı vardı. Amerikan
Konsolosluk memurları, üstlerinin ifadelerine göre, Ermenilere çok yakındılar. ABD Ġstanbul elçilik maslahatgüzarı Philip Hoffman, 15 Eylül 1916‘da,
Washington‘a bakanlığına gönderdiği iletide, Halep Konsolosu Jesse
Jakson‘un, Ermenilerle olan çok yakın ve sürekli bağları nedeniyle, Ermeni
durumunu ümitsiz olarak duyurduğunu ve birçok hallerde, elinde olmadan
bazı sahneleri fazlasıyla vurguladığını yazdı.‖ [471]
(NOT: Morgenthau‘un özel sekreterinin adı Hagop S. Andonian idi!
Ünlü tarihçiler bile hata yapabilir!)
Morgenthau tatil için Amerika‘ya döndüğü vakit, Barton onu American
Board Vakfı, sponsor üyeleriyle tanıĢtırdı. Büyükelçi misyonerler hakkında
iltifatlar yağdırırken, diğer taraftan Türklerden nefretini ifade etti. Tatil için
gelmiĢti fakat dönmeye niyeti yoktu, çünkü BaĢkan Wilson‘a, ikinci kez seçim
kampanyasında yardım etmek istiyordu. BoĢalan elçilik için, arkadaĢı senatör Crane ile birlikte, baĢka bir Musevi Avukat‘ı, Abram I. Elkus‘u önerdi.
Wilson onayladı. Morgenthau ve Dodge, yeni elçinin beynini yıkayarak, Amerikan kurumlarını (misyoner okulları) ve menfaatlerini korumasını temin için,
onunla çok uzun bir görüĢme yaptılar. Barton hemen Protestan kurumları
hakkında yeni belgeler göndererek, müstakbel elçiyi fikren donattı. Elkus
Ġstanbul‘a Ağustos 1916‘da hareket etmeden önce, Barton onun Ģerefine bir
akĢam yemeği düzenledi ve Türkiye‘deki dinsel kurumlarla ilgili bütün temsilcileri davet etti. Morgenthau, yerine tayin ettirdiği kiĢinin tutumundan memnundu. Sekiz ay süren kısa elçilik devresi sırasında, Elkus, Peet ve Gates ile
yakın iĢbirliği göstererek Barton‘un takdirine göre davranıĢ gösterdi. Barton,
ünlü Ġngiliz diplomatı Lort Bryce ile de yakın iliĢkideydi ve Osmanlı topraklarındaki Amerikan Protestanların korunmasında, onun da ilgisini talep etmiĢti.
Ġstanbul‘da, Morgenthau, Peet ve Gates, güçlü bir Ermeni triumvirası oluĢturuyorlardı. Bu üçlü, ABD‘den gelen parayı transfer edebiliyordu fakat yardım
malzemesini dağıtmaları için, Babı Ali‘nin (henüz) onayı yoktu. Gates Talat
paĢayı, Morgenthau ise Enver paĢayı ikna etmeye çalıĢmıĢlardı fakat iki Jön
Türk idarecisi bundan çekiniyorlardı, çünkü dağıtılacak yardım malzemesi,
isyancıları daha da teĢvik edecekti. Jön Türkler, tehcirin durdurulması için
ABD‘nin yaptığı taleplere kızıyordu! Daha sonraları Protestanları ve Katolikleri tehcir dıĢına alınarak istek geç de olsa, yerine getirildi. ACASR (Amerikan-Ermeni Yardım Derneği) idare heyetinde 40 kiĢi vardı ve bunlardan yalnız dördü, Katolik veya Musevi‘ydi. [472]
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
169
―1915–16 yılları süresince, Bryce, Türkiye‘deki Amerikan misyonerlerden, birinci el olarak, tehcir ve katliamlar hakkında bilgi alıyordu. Önemli olan
husus, bu belgelerin Ġngiliz DıĢ ĠĢleri Bakanlığı tarafından Mavi Kitapta yayınlanmıĢ oluĢuydu. Editör Lord Bryce, Amerikalıların en çok güvendikleri Ġngiliz
vatandaĢıydı. [473]
‖Henry Morgenthau, elçilikten çekildikten ve Wilson‘un ikinci kez seçiminde çalıĢtıktan sonra, Ermeniler için yardım toplama kurumlarında, sayman olarak hizmet vermeye devam etti. 1919 Paris BarıĢ Konferansı baĢlarken, heyette olmamakla beraber, Uluslararası Kızılhaç TeĢkilâtının Paris‘te
Mart 1919‘da tertiplediği bir kongreyi bahane ederek, ACRNE baĢkanı olarak
Paris‘e gitti ve varır varmaz, Hoover, BaĢkan Wilson ve baĢkanın kiĢisel
danıĢmanı Albay House ile, bir araya gelerek, düĢüncelerini söyledi.
Morgenthau hazırladığı muhtırada, Küçük Asya için Ģunu öneriyordu: Bir tek
mandater (ABD veya Ġngiltere) idaresi altında, üç ayrı manda, bunlar Ġstanbul, Türkiye Anadolu‘su ve Ermenistan olacaktı. Verilen muhtıra, bazı kesiĢen görüĢlere ve Protestan lobisinin taleplerinin yerinde olup olmadığına
bazı gerçeklerle açıklık getiriyordu. Muhtırada, tamamen ayrı ve kendi baĢına hür bir Ermenistan yoktu. (Not: Nitekim Başkan Wilson‘un sonradan açıklanan tavsiyesinde de, ‘hür Ermenistan‘ sözü yerine, bazı belirsiz sözler kullanılmıştı.) Gerçekte belgede, bütün ülkenin tek manda altına alınması da
onaylanmıyordu. Belge, bazı Amerikalıların Suriye için olan arzularını da
baypas ediyor ve bütün Arapların Amerikan idaresi altında olmasının, hayli
sorunlu olacağı görüĢüne yer veriyordu. (NOT: ABD siyasileri kendi tarihlerini tetkik etselerdi, bir asır sonra, bu gerçekleri belki de yaşamak zorunda
kalmazlardı!) Amerikan-Ermeni ACIA Derneği, muhtıranın ahlâk dıĢı olduğunu söylüyordu, çünkü birçok gizli anlaĢma ve ABD‘nin 1‘ci Dünya SavaĢına
katılma sebepleri yok sayılıyordu. Muhtıranın çok önemli bir zayıflığı vardı.
Paris Konferansına çok geç gelmiĢti ve Wilson‘un tavsiye kararı Ermenistan‘a ulaĢıncaya kadar, Ermenistan K. Karabekir kuvvetlerine tamamen yenilmiĢ ve önüne konan ‗sulh – idam kâğıdını‘ imzalamak zorunda kalmıĢtı.
Amerikan halkının, bu kadar uzak bir yerde, mandater olmak konusunda bir
fikri yoktu, nitekim Wilson tarafından yapılan öneri A.B.D. kongresi tarafından ret edildi ve Ermeniler, ücra bir yerde, yapayalnız kaldılar.‖ [474]
Alman misyoner papazı Lepsius‘un çalıĢmalarında da, Morgenthau,
anahtarı kullandıran kiĢiydi. Lepsius Ġstanbul‘da kaldığı bir ay süre içinde,
yalnız Morgenthau ile görüĢüp onun verdiği rapor-belge suretlerini topladı.
Anadolu‘da Alman misyoner sayısı çok azdı. Bu nedenle, tehcirle ilgili bütün
bilgilerin Amerikan misyonerlerinden gelmesi normaldir. Lepsius Almanya‘ya
döndüğü zaman, Osmanlı hükümeti aleyhine bir kampanya baĢlattı. Bazı
konuĢmaları, gazetelerin birkaçında olumlu karĢılanmadı. Lepsius‘un tehcir
ve katliamlarla ilgili Amerikan belgelerine dayanarak verdiği bilgiler tartıĢılmıĢ, Berlin‘deki Alman DıĢ ĠĢleri sözcüsü tarafından yapılan basın toplantısında bunlar fazla abartılı bulunarak esas sorumluların, Ermenileri bu yola
sokan Üç Müttefik devletin olduğu, Lepsius‘un Ġstanbul dıĢına ayak dahi
basmadığı, bu nedenle, olayın vuku bulduğu yerlerde tek bir Ermeni ile dahi
konuĢmadığı açıklanmıĢtı. Lepsius‘un elindeki belgeler, tamamen Ermeni
ġükrü Server AYA
170
Patrikliği ve Amerikan Elçiliğinden kendisine verilmiĢti. [475]
Yıl 1915__
Ocak 15
Mayıs 12
Mayıs 12
Mayıs 12
Mayıs 12
Haziran 11
Haziran 11
Kısa not - cevap Osmanlı o tarihte 80.000
ernii Sarıkamış’ta taze
kaybetmişti!
Nasıl, ne zaman; bunlar 25
Nisan’da karaya yen
THE MERCURY Avustralyalılar katliama uğradı
Çıkmışlardı!
Türk Dehşeti – Hıristiyanların Doğranma İşgal için gelenler çiçekle mi
THE AGE
korkusu
karşılanacaklardı?
Ermeniler öldürülüyor –
THE ARGUS
Hıristiyanlar Kasaplarca Doğrandı
Ruslar İlerledi – Van Cumhuriyeti kuruluyor!
O zaman faks, uçak postası
BRISBANE CO Türk Dehşeti – Hıristiyanlara savaş
mı vardı! 1 ayda mektup
gelsin?
Peki, Hıristiyanlar 6000 mil
THE MERCURY Askerden Mektuplar – Türk kurallara
uzaklara niçin gitti?
uymuyor
Gazete adı__
Haber - Başlığı;_____________
THE MERCURY Türkler İlerliyor – Ermeniler öldürülüyor
SYDNEY Sabah Asker Mektubu – Türkler Vahşidirler!
Yurtlarını savunurken
acaba tüy mü takmıştılar!
Sonraki ANZAC mektupları
Türkleri övmüştü!
Türk = zalim-katil-barbar vs
Haziran 21 THE AGE
Türklerin Zalimliği
başka adı yok mu?
İngiliz Boer’a, Amerika
Haziran 25 THE AGE
Türkler yaralı öldürüyor
Japon’a harpte ne yaptı?
Borazancı çalarken ağızdan
Haziran 26 THE AGE
Türkler Borazancının Dilini Kesti
vuruldu, Haberde sanki
dilini kesen olmuş!
Asya Türk iyesi – Hıristiyanların Soykı- Türk YAŞAM için 3 devlet
Temmuz 30 SYDNEY Sabah
rımı
ve ANZAC’larla savaşta!
Katil Hıristiyan veya Barbar
Temmuz 30 THE ARGUS
Katil Türkler – Hıristiyanları Öldürüyorlar
olmayan Türk oldu mu?
Yoksa Sarıkamışta 80.000
Ağustos 7 BRISBANE CO Hıristiyanların Katli ve Enver Bey
askerin de mi ?
Yok etmek için Müslüman
Eylül 23
The REGISTER Ermeni Katliamı Hıristiyanlığı Yok ediyor
600 sene neden bekledi?
Türk ve Ermeni – Hıristiyanlığa Karşı
İlk istilâcılar HAÇLI
Eylül 24
THE ARGUS
Savaş
ANZAC’lar değil mi? İnsaf!
Haziran 17
THE AGE
Türklerin Kaba Mezalimi
Morgenthau veya ABD diplomatik posta yolu ile Ġngiltere‘ye eriĢen haberler, derhal Wellington House‘ta elden geçirilip, Reuter ve diğer ajanslar
eliyle bütün dünyaya anında iletiliyordu. Bu konularda, Amerikan gazetelerinde çıkan haber baĢlıkları, bu kitabın 29‘cu bölümünde, fikir edinme amacıyla verilmektedir.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
171
Ancak bu ―propaganda – Türk‘ü kıyma makinesi‖ o kadar etkin çalıĢmıĢtır ki, (2008 yılında da Avustralya Parlamentosunda Ermeni Soykırım
kararı çıkarılmak istenirken) yüzyıllık çarpık imaj ve kanaatlerin çabuk değiĢebileceği sanılmamalıdır. Atatürk‘ün tatlı sözlerle gönüllerini aldığı, Avustralyalıların gazetelerinde çıkan bazı eski savaĢ baĢlıkları, Türkiye‘ye bakıĢlarını göstermek yönünden, verilmiĢtir. Bir evvelki sayfada çıkarılan haber
cetveli, Wollongong Üniversitesinde gazetecilikte mastır tezini 9 Mayıs
2003‘te veren Mr. Vahe G. Kaleb‘in tezinden, ufak bir bölüm olarak özetlenmiĢtir.
Her vesilede görüldüğü gibi Hıristiyan yobazların, lâf ebelerinin adi
yalan ve saptırmaların bir tek hedefi vardı! Bu da, Ġngilizlerin, kendi saflarında savaĢacak askerleri, bu savaĢın kutsallığına, gerekliliğine ve insanlığa
hizmetine inandırmak; yüz binlerce genç, bu tür boĢ idealler ve madalyalar
uğruna savaĢlarda ölürken, emperyalizmin talan emellerini tamamen gizlemek! Tanrının adı, mücadeleye haklılık kazandıran ilk paroladır. Yüz yıl evvelki fanatizmle, bugün arasında fark var mıdır? Sistem ve bahane aynıdır,
ancak roller değiĢmiĢtir.
1994 yılında Avustralya‘da yaĢayan Avustralyalı Rum (Yorgo
Karacianakis), meydanı boĢ bulur, The Australian gazetesine 2 Haziran tarihinde yukarıdakilere benzer bir mektup yazarak, Türkleri batırır ve Ermenilere de bu vesile ile arka çıkar. Fakat tesadüf, bu yazı Türkiye‘de Büyük Elçilik
yapmıĢ olan Mr. P.F. Peters tarafından okunur ve gazeteye yazdığı dört
dörtlük bir mektupla, Ermenilerin Ruslar ile iĢ birliğini ve Batılı ülkelerin bu
dramdaki sorumluluğunu vurgular. Ancak, Yeni Zelanda ve Avustralya‘da
Türk imajı değiĢmiĢ değildir, çünkü Rum ve Ermeni örgütleri propagandalarını yürütürken, Avustralya‘daki çoğunlukla iĢçi Türklerin ne olaylardan haberi
vardır, ne organizedirler, ne de böyle bir mücadelenin gereğine inanmaktadırlar! Türk düĢmanlığı, asırlardır ve daha yoğun olarak son asırda, Türkiye
ve Türkleri ―öcü – canavar‖ gibi dünyaya tanıtmaktadır ve Türkiye‘ye gelmemiĢ yabancı ülke vatandaĢları, bizleri anlatıldığı ve yurtdıĢındaki iĢçilerimizin
kıyafet ve çevresi gibi sanmakta, bazıları fes ve deve kervanlarını sormaktadır. Büyüklük veya ―nemelazımcılık‖ nedeniyle son kırk yıldır gösterilen ve
elan gösterilmekte olan ihmal ve bilgi-iĢbirliği eksikliği, bütün bu yalanları
dünya kamuoyunun gözleri önüne dökmemizi önlemiĢ ve önlemektedir. Türkiye ve Türkler, mahkeme edilmeden ve delil gösterilmeden, Ģayia ile
bütün dünya ülkeleri tarafından “soykırımcı – katil” olarak suçlanmakta
ve bu söylemin doğrululuğunun tetkikine dahi ARTIK gerek görülmemektedir.
(NOT: Demokrasi anaforlarındaki son yarım asırlık TC iktidarlarının,
Osmanlı‘nın (Alfred) Rüstem Beyi veya Mavroyeni beyi kadar bile karşı ses
verememiş olmaları, Atatürk nesilleri için üzücüdür).
ġimdi tekrar, (yalancı – çok yüzlü – Hıristiyan ve Ermeni bayraktarı,
Musevi)
Amerikan
Büyükelçisi
Henry
Morgenthau‘n
―Büyükelçi
Morgenthau‘un Hikâyesi‖ kitabının, aslını astarını sıkı bir çalıĢma ile inceleyen ve ortaya döken ―Büyükelçi Morgenthau‘un Hikâyesinin Arkasındaki
172
ġükrü Server AYA
Hikâye‖ (Ġsis Yayınevi 1990) kitabını inceleyelim ve gayri ihtiyari Mevlâna‘nın
Ģu sözlerine hak verelim:
―Nice elbiseler gördüm, içlerinde insan yoktu! Nice insan gördüm, üstlerinde elbise yoktu!‖
Morgenthau, kitabında Türkleri Ģu iltifatlarla tanıtıyordu:
[Türk, psikolojik olarak yabanidir]s.236 -. [Türk, işleri yolundaysa aslan
kesilir, fakat tersine dönünce, palavracı ve korkak olur!]s.275. - [Çok ilkel
insanlardır, duyguları yüzlerinden okunur!]s.195 .- [Türkün zihninde, diğer
ırklara karşı nefret vardır; beceriksiz, cahil, fukara köleden farksızdırlar!]s.13.- [Barbardırlar!]s.149.- [Paçavralar içinde bakımsızdırlar!]s.276.[Parazittirler!]s.280.- [Nefret etmezler, sevmezler, uzun süren kin veya merhametleri yoktur ve yalnız korkarlar!]s.99..
(NOT: Holdwater‘e yukarıdakiler için teĢekkürler! BaĢka kaynaklardan
diğer komplimanlardan bazılarını görelim):
*[Eski baĢbakan Gladstone, Liverpool‘daki rahatını bırakarak, ‗konuĢulmaz Türk‘ hakkında son bir konuĢma yapmak için geldi. ‗Ġmparatorlukları
haritadan silinmeyi hak etmiĢtir, onlar medeniyetin yüzkarası ve insanlığın
belâsıdır]. (s.562)
(Lort Kinross, The Ottoman Centuries)
*[Lloyd George devam etti, ‗Türklerin, insanlığın geliĢmesinde, kültür,
sanat veya herhangi bir konusunda‘ bir katkılarının olduğunu bilmiyordu.
Onlar, insanlığın kanseri, kötü yönettikleri topraklarda insan vücudunun kıvranan acısı ve hayatın her telinin çürümüĢüydü. Kader saatinin çanı çalmıĢ
ve Türklerle olan hesapların halli zamanı gelmiĢti‘. Lloyd George, insanlığa
karĢı iĢlediği suç sicilinden dolayı, bu büyük savaĢta, hesap vermeye çağrılıĢından memnundu‖ (s.53) ―Hiç kimse, bir söylevine bağlı kalmak zorunda‖
değildi] (s.116)
(Akaby Nassibian, Britain & the Armenian Questıon)
ġimdi Heath Lowry‘nin kitabından bazı alıntılarla, Morgenthau‘un kitabına getirdiği yorumları okuyalım:
(s.4-5) <Özetlersek, Morgenthau‘un, ABD‘nin savaĢa katılması için, ülkenin en küçük kasabalarına varıncaya dek eriĢen bu yayınla kamuoyuna bir
kitap yazmak suretiyle vermek istediği mesaj, en olmayacak beklentileri dahi
aĢan bir baĢarı ile elde edilmiĢti. Çok geçmeden World‘s Work dergisi, 1918
Mayıs‘ından baĢlayarak, kitabı bölümler halinde, yayınlamaya baĢladı.
Morgenthau, bu hikâyenin film yapılması için, Hollywood‘dan teklif aldı. BaĢkan Wilson olumsuz kanaatini Ģu sözlerle ifade etmiĢti: ‗Umarım ki teklifi kabul
etmezsiniz. Kişisel olarak bu konuda oldukça ileri gittiğiniz kanısındayım‘.>
(s.6) <Diğer bir ifadeyle, Morgenthau tarafından da ön görüldüğü gibi,
bu bir savaĢ zamanı propaganda aracı ve Müttefiklerin savaĢ gayretlerine bir
bağıĢ olarak düĢünülmüĢtü>.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
173
(s.8) <Morgenthau, kitabı yazmak için BaĢkan Woodrow Wilson‘un
onayına ihtiyaç duyduğu gibi, daha da önemlisi olarak yazar Burton J.
Hendrick‘in, usta kalemine, bu meseleyi anlatım için muhtaçtı. ĠĢin evveliyatında, kitap yazmak fikri Hendrick‘in aklına gelmiĢti ve bunu Nisan 1916‘da
Morgenthau‘ya açmıĢtı. Yukarıdaki koleksiyonda mevcut binlerce evrak gözden geçirildikten sonra, kitap fikri daha Ģekillenmeye baĢladı. Morgenthau‘un
notlarına göre, gözlemlerini her gün sekreteri, bir Türk Ermeni‘si olan Hagop
S. Andonian‘a dikte ediyor, o da bunları daktilo edip hatırat için hazırlıyordu>.
(s.9) <Morgenthau, tuttuğu ‗Hatırat‘ evrakı dıĢında, her hafta, ailesinin
fertlerine, herkese bilgi veren yazılı sohbet mektupları yazardı. Bunları da,
özel sekreteri Hagop S. Andonian hazırlardı ve gerçekten de, Morgenthau
11 Mayıs 1915 tarihli mektubunda, bunun sekreterince yazıldığını Ģu Ģekilde
anlatır: ‗Oturup, sessiz sedasız bir mektup dikte etmeye imkânım olmuyor.
Bu sebeple, Andonian‘a hatıra defterime bakarak bazı notlar almasını ve
kendine göre yorumlamasını istedim. Haliyle, bu yöntemle ben de kendimi,
hatalardan arındırıyorum‘>.
(s.10) <En önemli nokta, Morgenthau‘un kitabının Amerika ve Ġngiltere
baskılarındaki ‗Ön Sözde‘ yazılı Ģu ibaredir:
‗Bu kitabın hazırlanmasında, ölçülemeyecek değerde yardımda bulunun arkadaşım Mr. Burton J. Hendrick‘e teşekkür ederim‘.
Çok açık olarak da, ‗Büyükelçi Morgenthau‘un Hikâyesi‘ kitabı, Burton
J. Hendrick‘in kaleminden çıkmıĢtır ve bunun yayına hazırlanmasında,
Morgenthau‘un kendisi de dâhil, birçok kimsenin yardımı olmuĢtur.>
(s.11–13) <Morgenthau‘un yazdığı 15 Temmuz 1914 tarihli bir aile
mektubundan anlaĢıldığı kadarıyla, Andonian, yüzyılın sonunda Amerikan
Robert Kolejde talebeydi. Morgenthau‘ın elçi olduğu dönemde alınan bir
fotoğrafta, o sıralarda otuz yaĢlarda görülmektedir. Andonian‘ın hangi nedenle Morgenthau ile birlikte Amerika‘ya geldiğine dair bir açıklama olmamasına rağmen, ‗Hatıra‘ defterindeki 8 ġubat 1916 tarihli kayda göre, kesinlikle
elçinin yanında Türkiye‘den ayrılmıĢtır. Morgenthau‘ya ait bulunan evrak
içinde, DıĢ ĠĢleri Bakanlığı 3‘çü derece yardımcısı, Breckenridge Long‘a yazdığı 9 Ocak 1918 tarihli mektupta, Ģöyle bir paragraf vardır:
―İhtimal bildiğiniz gibi, Başkanın onayı ile, bir kitap yazmayı üstlendim.
Bay Andonian bu kitabın hazırlanmasında bana yardım etmektedir ve kendisinin Doğu hakkındaki engin bilgisi ve olağanüstü tecrübesi nedeniyle, bana
verdiği hizmetler gerçekten vazgeçilemezdir.‖
Bu pasaj üç noktaya açıklık getirmektedir: (a) Andonian‘ın ABD‘ye
gitmesinin bir sebebi kitap iĢinde Morgenthau‘ya yardımcı olmasıydı; (b)
Kitap iĢi 9 Ocak 1916 gibi erken tarihte plânlanmıĢtı; (c) 1918‘de Andonian
ABD‘de askerlik görevine uygun yaĢ ve haldeydi.>
(s.14) <Kitabın hazırlanmasında önemli katkısı olan diğer anahtar kiĢi
Arshag K. Shimavonian idi. Bu da Türk Ermeniydi ve 1918‘de Amerikan DıĢiĢlerinde, Washington‘da ‗özel müĢavir‘ olarak çalıĢmaktaydı. Daha önceleri
Ġstanbul‘da Morgenthau‘un Türk temsilcilerle yaptığı bütün resmi toplantılarında, elçinin güvendiği tercüman-dragoman olarak çalıĢmıĢtı.>
174
ġükrü Server AYA
(s.18) <29 Ağustos 1918 tarihli bir eke göre, DıĢ ĠĢleri Bakanlığı tarafından Morgenthau‘un kitabı hakkında hazırlanan bir takdim yazısının da
Schimavonian tarafından kaleme alındığı anlaĢılmaktadır. Bu nedenle, bu
kiĢinin hazırlanmakta olan kitap için, bakanlığı tarafından görevlendirilmiĢ
olduğu anlaĢılmaktadır. Morgenthau tarafından Schimavonian‘a yazılmıĢ 3
Eylül 1918 tarihli mektupta, aĢağıdaki cümle bu konuda her hangi bir Ģüpheye yer bırakmamaktadır.
―Postayla, Ermeni hikâyesinin ilk yarısını, 7‘ci bölümü gönderiyorum.
Sanırım ki her zamanki uysal ve yardımsever tavrınla, bu iş için fazla mesai
yaparak bana yardım edersin ben de sana teminat veririm ki, bundan sonra
Dış İşleri Bakanlığının onayına muhtaç başka kitap yazmayacağım‖ >
(s.19) <Bunun dıĢında, projenin içindeki diğer kiĢi, doğrudan DıĢ ĠĢleri
Bakanı Robert Lansing idi; BaĢkanın talebi üzerine her bölümü okuyarak iĢin
ilerleyiĢini kontrol ediyordu. Lansing‘in tabiatı aĢağıda eleĢtirilecektir fakat
hazırlık devresindeki birçok mektuptan anlaĢıldığı gibi, Lansing‘in rolü kesinlikle küçümsenemezdi zira aralarında bazı yazıĢmalar olmuĢtu: Lansing,
Morgenthau‘ya yazdığı 2 Nisan 1918 tarihli mektupta Ģöyle bir ifade kullanmıĢtı:
<‖Kitap taslağınızın ilk yarısına ait ve özel ilgi ile okuduğum ilk parti
dokümanı ilişikte iade ediyorum. Marjların bazılarında değişik notlar düştüm
ve bunların değiştirilmesini veya çıkarılmasını önerdim; kitap basılmadan
önce bunlarla mutabık kalacağınızı ve gereğini yapacağınızı sanırım‖ >
(baĢka mektuplar arkadan takip etmiĢtir).
(s.20–21) <Eğer bu projenin baĢlangıcında Morgenthau‘ın ABD baĢkanının yazılı dualarını aldığı, iĢin ilerlemesi sırasında her bölümün, DıĢiĢleri
bakanı Lansing tarafından Ģahsen tasdik için adeta damgalandığı hatırda
tutulursa, bu kitap ABD Hükümetinin bir yayını olarak da sayılabilir.
Hendrick, bu kitabın hayalet yazarı olarak görünmemekle beraber, iĢin edebi
kısmındaki gayretleri için çok iyi para aldığı kesindir. Morgenthau tarafından
yazılan 5 Temmuz 1918 tarihli mektupta, görünüĢte aralarında yazılı kontrat
olmadığından, Hendrick‘e Ģöyle teminat veriyordu:
―Doubleday, Page & Co. tarafından yayınlanmak üzere olan Büyükelçi
Morgenthau‘ın Hikâyesi kitabıyla ilgili olarak, yayın gelirinden bir payı, hesabınıza havale etmek arzumu bu yazımla teyit ederim. Bu konudaki son anlaşma, kitap üzerindeki çalışmanız bitince yapılacaktır, fakat bu arada bana
bir hal olursa, işbu yazımla sorumlu müdürlerimi, konu şirketten gelecek
kazancın beşte ikisinin hesabınıza ödenmesini emrediyorum. Bu ödemeden,
hesabınıza $10.000 ödenince, benim payıma düşen ilk $ 5.000 de tarafınıza
ödenecektir‖. Buna göre, kitap bedelinin her Bir dolarında, 40 sent
B.Hendrick‘in, 60 sent de Morgenthau‘ın olmaktadır.>
(NOT. Kitap 2008 yılında halen $ 26.45 fiyattan Amerika‘da satılmaktadır)
(s.22-23) <Burton Hendrick, Morgenthau‘un kitabının yayınlanmasını
takip eden 10 yıl içinde, üç kez Pulitzer Edebiyat Ödülünü, yazdığı baĢka
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
175
kitaplar için aldı… ‗ B.elçi Morgenthau‘un Hikâyesi‘ kitabını okuyan eleĢtirmenlerden en az bir kiĢi, W.K.K. imzası ile Detroit Michigan News,‘ın,
5.12.1918 nüshasında yazdığı haberde Morgenthau‘un gazeteci bir iĢbirlikçisi olduğunu anlamıĢ ve Ģöyle yazmıĢtı: ‗Savaşın ilk yılında Türkiye Elçimiz
olan Morgenthau, ya doğuştan gazetecidir veya ―Morgenthau‘un Hikâyesi‖
kitabının hazırlanmasında birilerinden ‗gazeteci yardım‘ı almıştır; çünkü kitap
tamamen bir gazetecilik eseridir>.
(s.25) <Bu analizin can alıcı sualleri Ģunlardır: Kitabın ne kadarı veya
hangi kısımları, doğurgan Morgenthau‘un Mektupları ve Hatıra‘larından değil
fakat Burton J. Hendrick‘in ‗gazetecilik‘ hayal gücünden gelmektedir? Bunun
dıĢında, ne kadarı ABD‘yi savaĢa sokabilmek için, Türk ve Almanları lânetleyen, sansasyon bir kitap yazmak azminde olan Morgenthau‘un, yaratma,
yakıĢtırma, uydurma gücünün eseridir? Aynı anlayıĢ içinde DıĢ ĠĢleri Bakanı
Lansing‘in, aynı damarın içine görüĢlerini sokarak, kitabı sansür ederken
bazı eklemelerle Türk ve Almanları karalamasının asıl nedeni neydi? Türklerle Ermeniler arasındaki sürtüĢmelerde, Morgenthau‘un fikirleri, onun Ermeni göz ve kulakları, yani sekreteri Hagop S. Andonian ve tercümanıdanıĢmanı Arshag K. Schimavonian tarafından mı ĢekillendirilmiĢti?>
(s.26) <Morgenthau‘ın kitabını tanımayanlara bilgi olarak, kitabında
dört ana temanın iĢlendiği söylenebilir. 1- Almanların emperyalist emelleri,
saf Jön Türk hükümetini harbe taĢımıĢtır. 2- Jön Türk liderliği ve özellikle
Talat ve Enver PaĢalar, savaĢ fırsatını kullanarak Osmanlı Ġmparatorluğunu
TürkleĢtirmeyi kararlaĢtırmıĢtır. Bu amaca eriĢmek için, Osmanlı Ermenilerini
yok edecek bir komplo hazırlamıĢlar ve onlara iftira atarak, savaĢta düĢmanları Ruslara yardım ve yataklık etmekle suçlamıĢlardır. 3- Morgenthau, tek
baĢına, alçak Talat ve Enver‘i, Ermenileri mahvetme Ģerrinden vazgeçirmeye
çalıĢmıĢtır. 4- Morgenthau‘ın tek baĢına yaptığı gayretler, bir tek sebep nedeniyle baĢarılı olamamıĢtır. O sebep de Ģuydu: Türklerin aklını çelebilecek
tek adam olan Alman Büyükelçisi Baron Wangenheim, hareketsiz kalıp, biçare Ermeniler adına konuĢmak istememiĢtir! Morgenthau, ortaya koyduğu
mevzularda, baĢtan sona kadar söylediği ‗hikâyede‘, Talat, Enver,
Wangenheim üçlüsünü konuĢturmak ve sözlerini ağızlarına yapıĢtırmak suretiyle, bu kiĢilere, kendi dilleriyle fenalıklarını itiraf ettirmektedir.
Morgenthau‘a göre, bu kiĢiler onun hazır bulunduğu yer ve konuĢmalarda,
her Ģeyi söylemiĢlerdir. Söylemedikleri tek söz jenosit olabilir, onun da sebebi o tarihte bu sözün henüz icat edilmemiĢ olmasaydı. >
(s.27) <Açıkça görüldüğü kadarıyla, Ģurası kesindir: Kitapta, tırnak içine alınarak, Alman ve Türk idarecilerine ait olduğu yazılan söz ve konuĢmaların hiçbiri, yazılı resmi kayıtlara-zabıtlara dayanmamaktadır. Atfedilen cümleler her hangi bir yazılı kaynağa dayalı olmadan, kitaba gerçek gibi montaj
edilmiĢtir. Bu tırnak iĢaretlerini kullanarak, konuĢmaları icat edip canlandırmak ve bunlara inandırıcılık katmak, asıl yazar Hendrick‘in etkili anlatım
yöntemiydi. Kelimelerin çeĢitli aktörlerin ağızlara monte edilmesi bunların
gerçekte yalan olduklarını ispatlamasa da, bunların gerçekmiĢ gibi kabul
edilebilmesi, daha etraflı incelemeyi gerektirir.>
176
ġükrü Server AYA
(s.30) <Morgenthau, gaspçı(?) çete baĢı Talat‘ı anlatırken Ģöyle demektedir: ‗Şahsen şahitlik ederim ki, Talat‘ın partideki çoğu insanlar gibi
Müslümanlıkla hiçbir alâkası yoktu, dinlerle alay ediyor ve şöyle diyordu:
‗Bütün hocalardan, papazlardan, hahamlardan nefret ediyorum‘.
Morgenthau‘un Ġstanbul evraklarının içinde, böyle bir konuĢma veya
anlama gelebilecek hiçbir referans yoktur. Bunun aksine, Talat‘ın dincilere
karĢı tutumu, Morgenthau‘un ‗Hatıra‘ defterinde 10 Temmuz 1914 tarihinde
düĢülen notta Ģöyle anlatılmıĢtı: ‗Bir gece önce Talat, HahambaĢı Nahum ve
eĢi ile Schimavonian‘ın hazır olduğu akĢam yemeğinde, bana demiĢti ki:
Hükümet kabinesi içinde en dindar kiĢi benim, Cemal biraz, Cavit ise hiç o
taraflı değildir‘>
(s.31) <Her ne kadar Talat‘ın Jön Türklerin arasındaki en dindar kiĢi
olup olmadığı bilinmemekte ise de, Morgenthau‘ın ‗Hatırat‘ında ve ‗Mektupları‘nda, Talat ile Musevilerin hahambaĢısı Haim Nahum arasında çok yakın
dostluk olduğu açıktır. Bu nedenle Talat‘ın ―hoca-papaz-hahamlardan nefret
ettiği‖ sözü gerçeği ifade etmemektedir. Morgenthau‘un kendi ‗Hatırat‘ı yalanını ortaya çıkarmıĢtır. Peki, bunu söylemiĢ olmasının nedeni ne olabilir?
Cevap basittir, Morgenthau Talat‘ı kötü tanıtmakla kalmayıp, onun bir ‗ateist‘
olduğunu ve bu nedenle, Müslümanlar dâhil, dindarların aleyhinde bir ‗Allahsız‘ olduğunu göstermek istemiĢtir.>
(s.32) <Morgenthau 1914 ilkbaharında ve yazında Ģöyle not düĢmüĢtür:
‗Şimdiye kadar Talat‘ı iyice tanıdım. Onu neredeyse her gün gördüm
ve benimle uluslararası münasebetlerin her safhasını tartışırdı. Rumlara
karşı davranışlarına itiraz ettim. Ona bu davranışın, yurt dışında kötü bir etki
ve Amerikan menfaatlerine zararlı olacağını söyledim‘.
Morgenthau‘un, Talat‘la neredeyse her gün görüĢtüğü iddiasına karĢılık, ‗Hatırat‘ kayıtlarına göre 1 Ocak 1914 ile 2 Temmuz 1914 arası, topu
topuna yalnız 20 defa karĢılaĢmıĢlar ve bunlardan yalnız sekiz tanesi müzakere toplantısı, geri kalanı ise, yemek-davet gibi sosyal etkinliklerde buluĢmalardı. Morgenthau, Talat‘la değiĢik konular için, ortalama olarak üç haftada yalnız bir kez görüĢmüĢtür. Tehcir kararının yürürlükte olduğu Mayıs ortası ile Haziran 1914 arasında, Morgenthau‘la Talat hiç buluĢmamıĢlardır.
‗Hatıra‘ defterindeki kayıta göre 4 Mayıs‘ta görüĢmüĢ, sonra 2 Temmuz
1914‘e kadar hiç buluĢmamıĢlardır. >
(Not: Morgenthau Fransızca bilmediğinden, bütün toplantılarda tercüman Shimovanyan idi!)
(s.39) <Gerçekte, ĠçiĢleri bakanı olarak değil, devletin baĢıymıĢ gibi,
Büyükelçi Morgenthau‘a itibar eden Talat paĢa, onu kriz devresinde kendi
evinde kabul etmiĢ ve onunla düĢman ülke vatandaĢı olarak Türkiye‘de bulunan yabancıların, ‗çıkıĢ vizesi‘ olmadan ayrılmak istemelerindeki teknik sorunları konuĢmuĢtu. Birçok telefon görüĢmesinin de konu olduğu bu olayla Talat‘ın âlicenap davranıĢı çarpıtılıp bir parodiye dönüĢtürülmüĢ ve Talat paĢa
ruhen zayıf bir okul talebesiymiĢ gibi, adeta Morgenthau‘ın kararlı tavsiyeleri
ile kontrol edilebilmiĢtir! Kitabın perde arkası yazarı Hendrick, hatıra defterine
Morgenthau tarafından girilen vecizeleri (!) yanlıĢ yorumladığı için mazur görü-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
177
lebilir, fakat öyle anlaĢılıyor ki, kitabın bu ‗masal bölümü‘ Morgenthau tarafından 1918‘de Ģahsen uydurulmuĢ ve ilâve edilmiĢtir.>
(s.50) <Morgenthau‘ın ‗Hatırat‘ındaki notların daha esaslı incelenmesi,
Ermenilere yapılan tutumla Zenci Amerikalıların mukayese edildiğini açıklamaktadır. Gerçekte ‗ırkçılığa değinilmiĢ olduğu, Talat‘a yakıĢtırdığı Ģu cümleden de anlaĢılmaktadır: ‗Alaycı bir tavırla Ermenilere Zor bölgesi ve diğer
yerlerde koruyacaklarını fakat Anadolu‘da onları istemediklerini söyledi‘.
Peki, Morgenthau, bu söz üzerine neden Talat‘a sataĢmadı? Bunun sebebi,
Ermeni Protestanların baĢı Zenop Bezciyan‘ın söylediği sözlerden dolayıdır!
Talat‘la yapılan yukarıdaki konuĢmadan bir ay sonra Bezciyan,
Morgenthau‘yı ziyaret eder ve Morgenthau ‗Hatıra‘ defterine Ģu notu yazar:
‗Ermeni Protestanların vekili Zenop Bezciyan geldi. Schimovanyan
takdim etti, okul arkadaşıymış. İçerdeki durumlar hakkında bana geniş bilgi
verdi. Zor‘a gitmiş olan Ermenilerin hayli memnun olduklarını, yerleşip iş
tuttuklarını hayretle dinledim; bunlar ilk giden kafilelerdi ve görünüşte katliama maruz kalmadan yerlerine varmışlardı. Bana değişik kampların bulunduğu yerleri gösteren bir liste verdi; 500.000 kadar kişinin yerlerinden çıkarıldığını düşünüyor. Kış gelmeden önce yardım yapılmasını istiyordu ve çok
endişeliydi‘>
(s.51) <Büyükelçi Morgenthau‘un Hikâyesi kitabındaki verilere göre,
Eylül 1915‘e kadar, Ermenilerin Jön Türk‘lerce ‗yok edilmeleri‘ niyetine dair,
Morgenthau‘un kesin bir kanaati yoktu.>
(s.54) <Morgenthau‘un konuĢmalar ve alıntılarla ilgili saptırma ve değiĢtirmelerle bazı sözleri uydurduğu ve Talat‘a yakıĢtırdığı, Ġstanbul‘dan ayrılmadan önce yaptığı görüĢmedeki açıklık noksanlığı ile de bellidir. KonuĢmasını Ģöyle aktarmaktadır: ‗Veda görüşmemi Enver ve Talat ile 13 Ocak‘ta
yaptım‘.>
(s.55) <Bu çok kısa cümlede bile, iki yalan vardır, Ģöyle ki: (a) Enver
ve Talat‘la bir veda görüĢmesi yapılmamıĢtır; iki kiĢiyi ayrı yerlerde görmüĢtür (b) Talat ve Enver‘le bireysel yapılan görüĢmeler, 29 Ocak, 1916‘da olmuĢtur. Ayrıca, Talat‘ın kendisine ‗Umarım ki yakında geri geleceksiniz‘ sözünü (Doğuluların kibar, fakat mutat içten olmayan nezaketiyle) söylediğini
ifade etmiĢtir. Bu anlatımda ilk görünüĢte, Talat‘ın samimi bir kimse olmadığı
görüĢü, tipik bir Hendrick-Morgenthau taktiği ile okuyucuya sunulmaktadır.
Ancak, bu kitapla ilgili hayatta kalmıĢ diğer belgelerin de tetkikinden, bu iftirayı ekleyenin ABD DıĢ ĠĢleri Bakanı Sayın Robert Lansing‘ten baĢkasının
olmadığı sabit olmuĢtur. Kitap yayınlanmadan önce Morgenthau Lansing‘e
mektup yazarak, taslağı okuduğu ve değerli tavsiyelerde bulunduğu için
teĢekkür etmiĢtir.>
(s.56) <Lansing‘in kitaba yaptığı ek-bağıĢ, kalemle Ģu cümle olmuĢtur:
‗Doğululara özgü kibar, fakat her daim içten olmayan nezaketiyle‘… >
(s.57) <Talat‘a, Sultanı veda etmek için görmemin gerekip gerekmediğini sordum, kesinlikle evet diyerek, bunu ayarlayacağını söyledi‘. Bu pasajı
okuyan her hangi bir kimse, Elçi Morgenthau ile Bakan Talat arasında samimi ve açık bir arkadaĢlık olduğu kanısına varır. Morgenthau, olaydan iki yıl
178
ġükrü Server AYA
sonra, böyle bir iftira‘nın Talat bey aleyhine ilâve edilmesine neden razı olmuĢtu? Cevap basittir. Morgenthau, sulh zamanında ABD‘yi harbe sokmak
ve BaĢkan Wilson‘a destek olmak için bir propaganda aracı hazırlamaktaydı.
Ġstanbul‘da, Jön Türklerle olan mutlu yakın iliĢkiyi kötüleyerek gerçekleri
katletti ve savaĢ isteğine dönüĢebilen Türk aleyhtarlığını, çekinmeden kullandı.>
(s.59) <Morgenthau‘un tarihi yazmıĢ olması lehine söylenebilecek yegâne gerçek, Türkiye‘den ayrıldığı 1916 ġubat‘ından, kitabı yazdığı 1918
yılına kadar geçen iki yıllık devre içinde fikirlerini radikal olarak değiĢtirdiği ve
daha önce verdiği bilgilerden, amaç uğruna, önemli derecede saptığıdır.>
(s.60) <Morgenthau, Talat, Enver ve Wangenheim‘i kötü kiĢiler olarak
tanıtmakla, daha büyük bir hayra hizmet ettiğine kendini inandırıyordu. Onlarla Ġstanbul‘da yakın arkadaĢ oluĢunun ve mahremiyetlerini paylaĢmıĢ olmanın önemi yoktu. Bu nedenle onları, savaĢtaki günahlarını vurgulamak
için en kötü yaratıklar olarak tanıttı. Acaba, Morgenthau tarafından, kitabında
yapılan adaletsizliği anlayan oldu mu? Bu soru, kitapta yazılanlarla, 26 aylık
hizmet süresi içinde (ki bu devrede Türkiye‘nin ve diğer ülkelerin karıĢık siyaset oyunlarında etkili olduğu anlaĢılmaktadır), yazdıklarını bilimsel olarak
karĢılaĢtıran her hangi bir kimse tarafından kolayca anlaĢılabilir.
Morgenthau, bazen yarım gerçekler, bazen de tamamen yalanlarla kitabı ön
kapağından arka kapağına kadar yazmıĢtır. Roosevelt Kütüphanesinde,
Morgenthau‘nın evrakları içinde tesadüfen kalmıĢ bir tek belge, Associated
Pres muhabiri George A. Schreiner‘in elçiye yazdığı mektup, olay tarihinde,
en az bir kiĢinin, yazılanlara karĢı geldiğini ispatlamaktadır. >
(s.61) <Gerçekte, Morgenthau ile Schreiner‘in Ġstanbul‘da, 1915 yılında,
bir birilerini sıklıkla gördüklerinde kuĢku yoktur. Hatıra defterine göre, 9 ġubat
ile 31 Mayıs arasında, bu iki kiĢi en az 30 defa bir birilerini görmüĢlerdir.
Morgenthau, hatıratında, Schreiner‘den Associated Press‘in seyahat eden
özel muhabiri olarak bahseder ve gönderdiği haberlerin 937 gazeteye yayıldığını söyler. Schreiner‘in mektubu, ‗Büyükelçi Morgenthau‘un Hikâyesi‘ kitabını
okuduktan sonra, Aralık 1918‘de ABD DıĢiĢleri bakanlığındaki bir toplantıda,
tesadüfen ortaya çıktı. Bu mektupta, Schreiner Elçiye Ģunları yazdı:
(s.62–63) ‗Bu mektubu yazmamın nedeni, dünya sulhunun, sizin ifrata
kaçan gayretlerinizden hiçbir şey kazanmayacağı kanaatimi ifadedir. Halklar,
aralarında anlayış olabilmesi için, olayların doğru taraflarını görmelidirler; bu
ileriye bakışta, doğru ve yanlışların gerçek oranlarının, bilinmesini gerektirir.
Baron Wangenheim‘ı muhtemelen sizden çok daha iyi tanıdığım için,
gelecekteki tarihçilerin sizin bu adam için söylediklerinize önem vermemelerini ümit ederim. Fakat ölüye iftira atmak, her zaman kolay olmuştur. Siz de
çok iyi bilmektesiniz ki Alman elçisi, kesinlikle sizin ve işbirlikçilerinizin modelini biçtiğiniz insan şekli değildi. Ayrıca, İstanbul‘da kendinizde var olduğunu
yakıştırdığınız her şeyi bilme ve her şeye tek başınıza kadir olma güçleriniz
yoktu. Gene, hakikatin selâmeti için sizin, Türklere yüklediğiniz cinayetlerin
çok azını gördüğünüzü temin ederim. Bu hareketinizle, siz isyan bölgelerinde
hiçbir zaman yaşamamış sayıdan daha fazla Ermeni‘yi öldürdünüz.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
179
Bu kişilerin mukadderatı, sizin abartmalarınıza ihtiyaç olmaksızın, yeteri kadar üzücüydü. Ben, Ermeni olayında, tek başıma, sizin elçiliğinizdeki
bütün Ermeni ataşelerin top yekun gördüklerinden daha fazlasını gördüm.
Samimiyetle ifade etmem gerekirse, yeryüzünde Türkleri ve Almanları
bir birinden daha kötü gösterme çabalarınızı, mümkün olsaydı alkışlayamazdım. Siz de benim gibi biliyorsunuz ki, Baron Wangenheim Türklerle olan
ilişkilerini, bir olayda Ermeniler için yaptığı talep, Talat bey tarafından sert bir
şekilde ret edilince kopardı. Acaba sizin bütün hükümetlerin, isyanları bastırmak haklarının olduğu, aklınıza geldi mi? Bana öyle geliyor ki, bizim atalarımız Cumhuriyetimizi kurarken, Britanya‘nın buna benzeyen tavrıyla karşılaşmışlardı.
Türklerin gayretlerinin, makul olan bütün limitleri aşmış olması, büyük
bir kadersizliktir. Fakat siz Doğu‘da yaşayan insanların, olaylara Batılı gözlerle bakmadıklarını düşündünüz mü? İstanbul‘daki eski arkadaşlarınızın bu
gayretiniz hakkında, söyleyebileceklerini merak ederdim. Enver, sizin onun
hakkında söylediklerinden sonra, zavallı bir izlenim vermektedir. Enver‘in, az
bulunur aydın ve genç bir lider olduğu doğru değil midir?
Haliyle tecrübesizdi ve bazı güvenilmez karakterlerin arasında, kendisine verilen mahrem bilgiler nedeniyle, oldukça ataktı. Bunun dışında, kesinlikle sizin onu çizdiğiniz kişi değildi. Tabiatıyla biz Batılılar, hepimizin ‗Aziz‘
olduğunu farz edersek, o takdirde hiçbir Türk iyi değildir. Sanırım, siz de,
Türklerin mevcudu çok az kalan centilmenler arasında sayıldığını kabul
edersiniz. Bu yazımı bir savaş ilânı olarak değerlendirmemenizi dilerim. Bunu yazmamın sebebi, size, eski bir ABD elçisi ile olan bir bağı koparmaktan
korkmayan en az bir kişinin olduğunu haber vermektir. Sonunda hakikat
galip gelecektir ve ben mütevazı hizmetlerimi bu amaca adadım!
Boğaziçi‘ndeki diplomatik olaylar hakkında, şu anda Avrupa‘da olan
dokümanlarım ve notlarım elime geçince, daha fazlası duyulacaktır. Kitabım
çıkınca anlayacağınız gibi, ben akılda kalan hatırlayışlara, bu gibi olaylarda,
güvenmiyorum. Ben diplomat değil, gazeteci olduğumdan, ağzımdan çıkan
söze dikkat etmeliyim.>
Schreiner‘in yaptığı ‗hakikat galip gelecektir‘ öngörüĢünün gerçekleĢmesi için 72 yıl geçmesi gerekecekti. Morgenthau‘un kendisine biçtiği her
Ģeyi bilen ve yapabilen kiĢi olarak böbürlenmelerinin ve Türk‘ü yeryüzündeki
en kötü mahlûk yapma gayretlerinin, (biraz derinlere inilince) altındaki pisliklerin meydana çıkarılması, kaderin bir cilvesi olarak, eski mektuplarının arasında Schreiner‘in mektubunun bulunması ile mümkün olmuĢtur!
(s.64) Aynı bağlamda, Schreiner, Morgenthau‘un Wangenheim, Talat
ve Enver beyler ve genel olarak Türklerin itibarlarını karalamak gayretlerini
anlamıĢ ve ret etmiĢti. Bunun dıĢında Schreiner, Morgenthau‘un Ermenilerin
sürgünü hakkındaki sözlerini de ret etmekte ve onu ‗bu bölgelerde, isyanlardan önce yaĢamakta olan sayıdan fazla Ermeni‘yi öldürdüğünü‘ söyleyerek
suçlamaktadır. Bunu yaparken de, ‗ben, Amerikan elçiliğindeki bütün Ermeni
ataĢelerin gördüğünden ve bildiğinden çok daha fazlasını her halde gördüm‘
diyerek olaylardaki görgü Ģahitliğini teyit etmektedir. Schreiner‘in ―From Ber-
180
ġükrü Server AYA
lin to Bagdat Behind the Scenes in the Near East‖ (Yakın Doğudaki Sahnelerin Arkasından Berlin‘den Bağdat‘a) kitabında, Türkiye‘de yaĢadığı deneyler
ve Adana yolunda, 26 Nisan 1915‘te karĢılaĢtığı ve (Zeytun‘da isyan etmiĢ
ve ilk kafile olan) Ermenilerle ilgili bir toplantının detayları verilmiĢtir.
(NOT: A)- Schreiner‘in adı geçen kitabını maalesef bulamadım. Tarihçilerin
bu kitabı çoktan edinerek, içindeki birinci el bilgileri tarihi belge olarak kullanmaları gerekirdi.
B)- Birçok yabancı gazetede o tarihlerde, Ermeni ve cephe olaylarıyla
ilgili haberlerde, Associated Press‘in bu muhabiri, bölgede bulunan -belki de
tek- yabancı kaynak ve gazeteciydi. Bu haberlerden örnekler Bölüm
29‘dadır)
(s.65) <Schreiner, Ġstanbul‘a dönüĢünden sonra, Doğu‘da yaĢadıklarını ve gördüklerini yazdı ve Morgenthau‘a verdi. Bu, ilk görgü Ģahidinin raporu, 24 Mayıs 1915 tarihli ve Schreiner tarafından imzalıdır ve Morgenthau‘un
evrakları arasında saklanmıĢtır.
Schreiner, gerçekte bir kitap yazdı ve Wilson‘un, savaĢ zamanında,
hiçbir deneyimi olmayan kiĢileri, Avrupa baĢkentlerine elçi olarak gönderilmesini tenkit etti. Tahmin edileceği gibi, Morgenthau bu konuda araĢtırılan
vakalardan biriydi. Ancak, ‗The Craft Sinister‘ (Uğursuz Hilekârlık) kitabında,
yukarıdaki mektupla ilgili fazla ek bilgi yoktur. Fakat kitabın ‗ön sözünde‘
kullandığı aĢağıdaki ifade, okuyucularına baĢka beklentilerini anlatmaktaydı:
‗İstikbaldeki tarihçilerin, diplomat yazarların kitaplarında izlenen salyalı
anlatımlardan dikkatle sakınacakları umulur. Hiç olmazsa ben, bu kitapları,
yazarlarının oynadıkları roller nedeniyle, önemsenecek derecede güvenilemez buldum. Görülüyor ki, bu gibi edebî yayınlar, bazı hükümetlerin kendi
halklarını yönlendirme ve eğlence için yayınladıkları ‗mavi kitaplara‘ eşittir ve
bunun bazı örneklerini vereceğim.>
(s.69) <1990‘da, ilk basımından 72 yıl sonra ‗Büyükelçi Morgenthau‘un
Hikâyesi‘ kitabı elan basılmaktadır ve aynı yıllarda Amerikan Senato ve
Kongresinde, buna inanan senatörler tarafından tekrarlanarak anlatılmaktadır. Ve bu, Jön Türk Hükümetinin, Ermeni azınlık aleyhine, bir ‗soykırım planladığı ve uyguladığına‘ belge olarak kullanılmaktadır.>
(s.70) <Zamanımızda, Amerika‘daki orta mekteplerde okutulan ‗Soykırım ve Yakarak yok etme Ders Kitabında‘, bu kitaptan alınan pasajlar genç
beyinlere sunularak onlara soykırımın nasıl planlandığını anlatmak için kullanılmaktadır. Kısacası, bu kitap hak ettiği gibi bir kenara bırakılacağına,
bugün edebiyatta adeta bir kancalı iğne gibi, Türkleri tarihte nedamet getirmeyen soykırım suçlusu gibi tanıtmaya devam etmektedir.>
(s.71) <Gerçekte, savaĢ sırasında Ermenilerin kahramanlıklarını yayan baĢlıca üç isim olmuĢtur. Bunlardan, Lort Bryce‘ın 1916‘daki (Ermenilere
Osmanlı İmparatorluğunda Yapılan Muameleler) anlamındaki kitabı, ilk uyarı
olmuĢtur. Ġkincisi Alman Protestan Papaz Johannes Lepsius‘un 1917-18‘de
(Ermenilere Yapılan Katliam Hakkında, Dr. Johannes Lepsius‘un Gizli Raporu) anlamındaki ve bütün Avrupa‘ya yayılan kitabı ve en sonunda, 1918‘de
ABD ve Ġngiltere‘de peĢi peĢine yayılan (Büyükelçi Morgenthau‘ın Hikâyesi)
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
181
isimli kitaptır. Dikkatten kaçan veya bilinmeyen önemli husus, her üç çalıĢmada da, Henry Morgenthau‘un oynadığı ayrı fakat aynı rollerdi.
Morgenthau ‗Hatıra defterinde‘ 31 Temmuz 1915 giriĢ tarihli bölümde, Amerikan Heyeti ile Alman Papaz Lepsius arasındaki ilk buluĢma Ģöyle anlatılır:
‗Saat 15‘te Potsdamn‘dan Dr. J. Lepsius uğradı. Ermeni olayları hakkında geniş bilgisi var ve bizim bildiklerimizi merak ediyor. Lepsius bir şeyler
yapmak isteğinde görünüyor. Burada Cenevre‘ye gitmeyi, beynelmilel Kızılhaç kurumu, Papa ve tarafsız ülkelerle, uluslar arası bir protesto düzenlemeyi öneriyor. >
(s.72) <Bu toplantı, Morgenthau‘un ‗aile mektuplarında‘ da geçmekte
ve Ģu ibare eklenmektedir: ‗Lepsius ile Yunan Maslahatgüzarı Tsamados
arasında bir toplantı ayarladım. Profesör Lepsius, Rumlara nasıl muamele
edildiğini bilmek istiyordu.‘ Morgenthau bu toplantıdan o kadar etkilenmiĢti ki,
Washington‘dan, elçiliğindeki bilgi ve evrakları Lepsius‘a vermek için aĢağıdaki kelimelerle ve Ģifreli telgrafla izin istiyordu:
‗Doktor Lepsius, olayı uluslararası Kızılhaç‘a getirerek, Almanya‘yı bu
vahşetin durdurulması için çağrı yapmaya zorlamak istiyor. Elçilik dosyalarında bulunan bilgilere erişmeyi ısrarla istemektedir. Bakanlığın itirazı yok
ise, kendisine vereceğiz‘.
Bilgiye ulaĢmak arzusu her ne kadar Lepsius‘tan geldiyse de,
Morgenthau‘nın Ģifreli telgrafı bunu onaylamaktaydı. 21 Temmuz toplantısının bir devamı olarak, Morgenthau‘ı, 3 Ağustos 1915 akĢamı yemeğe davet
etti. Bu akĢam yemeği ile ilgili olarak, Morgenthau‘un ‗hatıralarında‘ Ģunlar
yazılıdır:
‗Ermeni meseleleri hakkında uzun ve tam bir müzakerede bulunduk.
Lepsius, bu konudaki geçmiş çalışmalarını anlattı… Lepsius, tehciri durdurmak için fazla bir şey yapılamayacağını düşünüyor, fakat Cenevre, İsviçre‘ye
giderek Uluslararası Kızıl haçı uyandırmaya çalışacak. Ona bunun Türkiye‘nin ekonomik felâketi olacağını, Almanlar ellerine geçirdiğinde, boş bir
kabuk bulacaklarını söyledim. Haber verdim ve Schimavonyan‘ı çağırdım; o
da akşam yemeğinden sonra konuşmalara katıldı.‘>
(s.74) <Lepsius‘un çalıĢmasında, Morgenthau baĢ aktördü. Anadolu
içlerindeki Alman misyoner sayısı çok az olduğu ve Lepsius savaĢ sırasında
Ġstanbul‘da yalnız bir ay kaldığı için, tehcir konusundaki ağırlıklı bilgilerin,
Amerikan Misyoner kaynaklarından sağlandığı bir sürpriz olmamalıdır.
Morgenthau‘un kendi kararı ile Lepsius‘a Elçiliğin dosyalarını tetkik ve kopyalarını almasına izin vermesi, bir anlamda Lansing‘in talimatını limitlere
kadar uzatmaktaydı. Morgenthau, Lansing‘den Ģifreli talimat aldıktan bir aydan kısa zaman sonra, 1914‘te Filistin‘de bir seyahatte tanıĢtığı Lort James
Bryce‘dan bir mektup aldı. Lort Bryce, zaten Wellington House‘ın propaganda masalları ve ‗Almanların Vahşetine ait Komite Raporu‘ veya ‗Bryce Raporu‘ gibi yayınlarda adının kullanılmasına izin vermiĢti. Bryce, Ermenilere yapılan Ģok edici vahĢetler hakkında yorum yaptıktan sonra, mektubunun esas
amacına gelir ve Ģu satırlar ile sorar:
182
ġükrü Server AYA
‗Asya Türk iyesi yüzeyine yayılmış Amerikan misyonerlerden, duruma
ışık tutabilecek raporlar Elçiliğinize gelirse, bunları fırsat çıktıkça, görmeme
izin vereceğinizi umarım. Kendi konsolosluk raporlarınız şüphesiz yalnız
kendi merciinize aittir.‘ >
(s.76) <Ġnsan, Türkler aleyhindeki en etkili savaĢ propagandasını oluĢturan malzemenin, Britanya istihbaratına, tarafsız bir ABD Elçisi tarafından
temin edilerek, Amerikan kamuoyunu Türkler aleyhine Ģartlandırmak suretiyle, ABD‘nin Britanya‘nın tarafında savaĢa katılmasını amaçlandığını düĢünecek olursa…>
(s.77) <Belirtilmeyen diğer bir husus da, Toynbee tarafından 1915 yayınlarında yer alan hikâyelerin de, Morgenthau‘dan baĢkasından gelmeyiĢiydi. Morgenthau tarafından temin edilen malzemenin kıymetini bir kenara
bıraksak bile, bir husus çok önemli ve kesindir. Ermenilerin maruz kaldığı
muamelelerle ilgili Türkler aleyhindeki savaĢ propaganda kitaplarının ilk doğuĢ yeri Morgenthau kaynağıdır. Kendisi, ona aktarılan bilgileri, iletken gibi
papaz Lepsius ve Britanya‘da Lort Bryce ve Arnold Toynbee‘ye akıtmıĢtır.
Morgenthau, 1917‘de BaĢkan Wilson‘a, kitap projesinden çok daha önce,
Amerikan kamuoyunu Türk ve Ermeniler hakkında Ģekillendirmede en büyük
faktör ve aktördü>
(s.78) <1970 ve 1980‘lerde Türkiye temsilcilerine ve orada bulunanlara karĢı iĢlenen terör olaylarında, bunları iĢleyen genç Ermenilerden kaçının
‗Morgenthau‘ın Hikâyesi‘ kitabının etkisinde kaldığı bilinemez. Bunlardan
kaçı, 1‘ci Dünya SavaĢı sırasında henüz doğmamıĢ olan masum insanları,
sırf Talat beyle aynı soydan olduklarından ve Morgenthau‘ya göre, Talat ‗ben
Abdülhamit‘in 30 yılda yapamadığını üç ayda yaptım‘ dediği için öldürmüĢtür? Bilim adamlarının görevi, hakikatleri bulup bunları beslemek ve korumaktır. Bilim adamları, fantezileri gerçek gibi tanıtarak, çok açık ve yalın
yalanları da hakikat gibi gösterip insanlar arasında nefreti yaymakta yardımcı
olmamalıdırlar. Henry Morgenthau Sr. öleli 44 yıl geçmiĢtir ve kitabının da
onun gibi ebediyen gömülmesinin zamanı çoktan geçmiĢtir. Geride bıraktığı
miras veya vasiyetname ‗Hatıra‘ defterinde ve ‗Aile Mektupları‘nda ve yolladığı telgraflarla, rapor Ģeklinde ABD DıĢ ĠĢlerine sunduğu raporlarda yatmakta ve Türkiye‘de bulunduğu 26 ayda olanlara ayna tutmaktadır. Gerçek ‗Büyükelçi Morgenthau‘ın Hikâyesi‘, yalnız ve yalnız bunlardır. >
(s.80) < Ermeni ‗soykırımı‘ üzerinde çalıĢan ve son on yılarda, yayın
üzerine yayınlarla, bu düz yalanları veya yarılarını ‗Morgenthau‘ın Hikâyesi‘nden‘ üstün körü alan ve bunların doğruluğunu araĢtırmak gereğini görmeyen bilim adamlarına ne denebilir ki? Bu en bariz ve göze batan çeliĢkiler
nasıl sorgulanmaz ki? Bu güya bilim adamlarının kaynakçalarında, Kongre
Kütüphanesindeki ‗Morgenthau‘nın evraklarını‘ gördükleri yazılıdır. ‗Hatıra‘
defteri de, aynı evrakların arasındadır! Fakat her nedense, ya görmek istemezler veya görseler de okumak ve doğruyu savunmak istemezler.>
<Britanya hükümetinin diğer bir hedefi de, Osmanlı Ġmparatorluğu
içindeki ‗Siyonist‘ hareket için yeni bir anayurt temin etmekti. Bu hareketler,
güney cephesi hariç, Ermeni isyanlarıyla koordineliydi. Ġngilizler, bu hareke-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
183
tin her ne kadar plâncıları ise de, A.B.D. ve Morgenthau (bir Musevi) bunu
destekliyordu.> [476]
(NOT: Tevrat‘ta, Tanrı Musa‘ya şöyle seslenir: ―Sen ve halkından her
kişi, Tanrı‘nın sana verdiği Ürdün‘den öteye topraklara dönüp, onlara sahip
çıkıncaya dek, sizler huzura kavuşmayacaksınız‖. )
<KuruluĢ yıllarında, David Lloyd George, Siyonist hareketinin kendini
tanıtma hareketlerini destekledi. Onun projelerinde bile, müĢterilerinin yalnız
bir tanesiydi; bunu tek baĢına temsil etmesinin sonucunda, hiç kimse onun
aklında olanları tahmin edemiyordu. Onun 1917 ve 1918‘de Filistin‘i neden
zapt etmek istediğini ve eline geçince, onunla sonra ne yapacağını, onun
kadar iyi bilen veya kestiren kimse olmamıĢtı.> [477]
<Lloyd George da, BaĢkan Wilson gibi savaĢın hedeflerini bir formüle
bağlamak istiyordu, fakat farklı karara vardı. Wilson, savaĢın büyüklüğü nedeniyle sulh gerektirdiğini ve bunun da toprak ilhakı olmadan yapılması gerektiğini söylüyordu. Lloyd George, aksi görüĢteydi. SavaĢın büyüklüğü tazminat ödenmesini gerektiriyordu ve bu da ancak devasa boyutlarda toprak
ilhakı ile mümkündü.> [478]
<BaĢkan Wilson‘un Orta Doğudaki esas ilgisinin nedeni, Amerikan
Protestan okulları ve bunların çalıĢmalarıydı. Lloyd George, ülkesinin bölge
için, bir Lort gibi davranmasını istiyordu. Fakat Wilson‘un prensiplerinin aksine, BaĢbakan bunu yaparken ülkesinin hudutlarını da önemli ölçüde büyütmek istiyordu.
Lloyd George kendi bildiği yoldan gitti ve savaĢ sonrasındaki OrtaDoğu‘da, Yahudi milliyetçiliği için sponsor olmaları gerektiği kararına vardı.
Ġngiliz hükümetindeki birçok mesai arkadaĢı, 1917‘de aynı sonuçlara, fakat
değiĢik yollardan vardı. Siyonizm‘e giden yol çoktu. ĠĢin içindeki aksilik Ģuydu: Müslümanlar ve Araplar hakkında yanlıĢ fikirleri olduğundan, Emir Hüseyin‘i desteklemiĢlerdi; Ģimdi, Yahudiler hakkındaki bilgilerdeki hatalar nedeni
ile Siyonizm‘e destek vermek üzereydiler.> [479]
<‗Manchester Guardian‘ gazetesinin editörü C.P. Scott, Manchester‘e
yerleĢmiĢ bir Rus Yahudi‘si kimyager Chaim Weizman tarafından, 1914‘te
Siyonizm‘e devĢirilmiĢti. Scott, Lloyd George‘un yakın arkadaĢı ve siyasi
konularda danıĢmanıydı ve bu nedenle meseleyi idealist prensipleri gereği
ciddiyetle ele aldı. ‗Guardian‘ın savaĢ muhabiri Herbert Sidebotham, bu konunun Britanya‘nın avantajına olacağını düĢündü. 26 Kasım 1915 tarihli
baskıda yazdığı makalede, Britanya Ġmparatorluğunun Denizler Ġmparatorluğu olarak istikbalinin, Filistin‘in bir tampon ülke olmasına ve orada aĢırı vatansever bir milletin ikamet etmesine bağlı olduğunu söyledi. ‗Manchester
Guardian‘daki tartıĢma, 1‘ci Dünya SavaĢı kapsamında ortaya çıkmaktaydı,
hâlbuki Lloyd George Siyonizm‘e on yıl önce 1903‘te gitmiĢ veya daha doğrusu Siyonizm ona gelmiĢti ve Siyonizm hareketi için bir Ġngiliz avukatı olarak, hareketin kurucusu Dr. Theodor Herzl tarafından tutulmuĢtu. Ġhtilâf Siyonist safları karıĢtırmıĢ, Filistin‘de bir Yahudi devletinin kurulmasına ihtiyaç
olup olmadığı tartıĢılmıĢtı. Bu tartıĢmanın karar anında Herzl‘i temsil ettiği
için, bu hareketin içindeki iki yönlü muammayı anlamıĢtı.> [480]
184
ġükrü Server AYA
<SavaĢ Kabinesindeki yardımcı üç sekreterden biri olan William
Ormsby-Gore, Amery ve Sykes ile bir araya geldiği vakit, Siyonizm fikri hakkında çok daha somut ve acele projeleri beraberinde getirmiĢti. OrmsbyGore Parlamento üyesi ve Lort Milner‘in sekreteriydi ve Arap Bürosu ile iĢbirliği için Orta Doğuya gitmiĢti. Doğrudan kendi emri altında, Aaron Aaronsohn
vardı. Bu kiĢi, Filistin‘in Yahudiler kısmında, Osmanlı hatları gerisinde istihbarat-casusluk yapıyor ve Türk kıtalarının hareketlerini bildiriyordu.
Aaronsohn, Jabotinsky gibi Yahudi soydaĢlarının hücumuna uğramıĢ ve
Siyonizm menfaatlerini, Müttefiklerin yararları ile birleĢtirdiği ve Filistin Yahudilerinin emniyetini tehlikeye attığı için tenkit edilmiĢti çünkü Cemal PaĢa
Yahudilerin durumundan ĢüphelenmiĢti ve onları arkadaĢlarının yaptığı gibi,
Ermenilerin akıbetine uğratabilirdi. Aaronsohn‘un Türk mevzileri ve askeri
intikalleri hakkında verdiği bilgiler Mısır‘daki Ġngiliz askeri komutanlığı tarafından teĢekkürle, Ormbsby-Gore tarafından da takdirle karĢılanmıĢtı. >
[481]
(Bilgi Notu: Suriye-Filistin bölgesi çekirge sürüleri ve savaş nedeniyle
büyük kıtlık içindeydi. Cemal Paşa, ziraat uzmanı olarak Aaron‘a güvenmiş
ve görevi için, her bölgeye serbestçe girmesine izin vermişti. Cemal Paşa,
en güvendiği ve sevdiği bir Yahudi‘nin ihanetine uğramış, Süveyş kanalına
yaptığı sürpriz harekâtta, İngilizlerin karşı kıyıda onları nasıl oluyor da beklediklerini anlamamıştı. Çok zorlu bir harekât olan bu Sina Çölünü geçerek
Süveyş seferinde, Osmanlı Ordusu -Sarıkamış‘ta kaybettiği 80.000‘e ilave
olarak- 12.000 kişilik ordunun 2.000‘ini daha kaybetmişti. Siyonist hareketinde sonra lider konumuna geçen tanınmış kişilerden bazıları, Cemal Paşa‘dan Osmanlı ordusuna katılmayı istedikleri zaman, talepleri geri çevrilmiş,
onlar da Avrupa‘ya gitmişlerdi)
<Lloyd George, Kabine toplantısında, Filistin ve Mukaddes Hıristiyan
Yerlerin, Tanrı bilmez Ateist Fransızlara terkinin bir rezalet olacağını söylediği vakit, baĢbakan bu sözün girift nedenlerinden haberdar değildi. BaĢbakan Asquith, Samuel ve Lloyd George‘un, böyle değiĢik sebeplerle Filistin‘de
Ġngiliz mandasının kurulması teklifini yadırgamıĢtı. Bu teklifin bu kadar farklı
yollardan gelmesi anlamlı değil miydi? Gelecek yıllarda da belirleneceği gibi,
Ġngiliz görevlilerin farklı nedenlerle Filistin‘e gitmesi, Britanya‘nın Ģekillenmeye baĢlayan Filistin politikasında, birden fazla sebebi sergiliyordu.> [482]
<AĢağı seviyedeki statüleri, sıkça maruz kaldıkları katliamlar ve bir ülkeden diğerine sürgünler, onların herkesten farklı kader ve kimlikleri olduğu
kanılarını güçlendirdi. Sonunda, Tevrat‘taki öğretileri gibi, Tanrı onları
Siyon‘a geri getirecekti. Bu nedenle her yıl hamursuz bayramında, ‗Gelecek
sene Kudüs‘te‘ duasını tekrarlıyorlardı.> [483]
< 20‘ci yüzyılın baĢında, Herzl‘in Osmanlı Ġmparatorluğu ile yaptığı
temaslar, ona Sultanın, hiç olmazsa bu günler için Siyonist tekliflerini kabul
etmeyeceğine ikna etti. 1902 yılında, Herzl, Salisbury ve Balfour hükümetlerinde Müstemlekelerin meĢhur bakanı ve modern Britanya Emperyalizminin
kurucusu Joseph Chamberlain ile önemli bir toplantı yaptı. Chamberlain de,
Yahudi problemine, milli bir çözümün gereğine inanıyordu ve Herzl‘in, Filis-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
185
tin‘de bir Yahudi siyasi toplumunun oluĢturulması ve bundan daha sonra
yararlanması teklifini sempati ile dinledi.> [484]
<BaĢbakan Arthur James Balfour, Yahudi meselesini derinlemesine
düĢünmüĢtü ve buna Chamberlain teklifindeki gibi bir milli çözüm gerektiğine
inanıyordu. Herzl mutabıktı ve Lloyd George, Yahudi YerleĢimi için bir berat
hazırlayarak onay için Ġngiliz hükümetine sundu. 1903 yılı yazında, Ġngiliz DıĢ
ĠĢleri Bakanlığı olumlu fakat Ģartlı bir cevap verdi ve gelecek yıl bu konudaki
görüĢmeler olumlu sonuç verirse, Majesteleri Hükümetinin, bir Yahudi Kolonisinin yaratılması konusundaki teklifleri, olumlu karĢılayacağını söyledi. >
[485]
<Amery‘nin Güney Afrika‘dan tanıdığı, Yarbay John Henry Patterson,
Gelibolu savaĢlarında bir Yahudi birliğine kumanda etmiĢti. Ġngiliz olmayan
Yahudilerden tertiplenecek ve Ġngiliz kumandası altında bulunacak özel bir
alayın tertibi için SavaĢ Bakanlığından izin çıkması için Amery‘nin yardımını
istemiĢti. Osmanlı Ġmparatorluğu Mısır ve Sina çölünden iĢgal edildiği vakit,
bu alay Filistin‘e gönderilecekti. Patterson, Ġncil‘e bağlı, Ġrlandalı Protestan,
profesyonel bir subay, ‗Tsavo‘daki Ġnsan Yiyiciler‘ kitabının yazarı, amatör bir
aslan avcısı ve korsan ruhlu bir insandı. Yahudi Alayı oluĢturulması fikri,
ateĢli bir Rus Yahudi gazeteci olan Vladimir Jabotinsky‘den gelmiĢti.
Jabotinsky güçlü, becerikli ve henüz Britanya vatandaĢı olmamıĢ, askerliğini
yapmamıĢ Rus Yahudilerin büyük sayılarda muhacir olarak Ġngiltere‘de yaĢamalarından Ġngilizlerin hoĢlanmadığını söylüyordu. > [486]
<ArkadaĢlarının aksine, Palmerston Britanya‘daki anti-Konformist ve
Evanjelist kiliselerde Yahudileri Sion ülkesinde ihya etmenin, yüzyılların arzusu olduğunu biliyordu. Gerçekte onlar, Konformist olmayan inancın bel
kemiği idiler. Palmerston Ġngiltere‘deki Hıristiyan Siyonistlerin uzun mazisi
içinde (ki bunlar Mayflower gemisinin Amerika‘ya gitmesi dâhil olarak)
Puritanlar kadar eskilere dayanıyordu. Amerika‘da veya Filistin‘de olsun,
Vaat Edilmiş Topraklar o günlerde birçoğunun zihnindeydi… Bu fikir, sosyalist bir devrimci olan Shaftesbury Kontu, Anthony Cooper‘in aklında geliĢti;
Ġngiliz kilisesindeki Evanjelist hareket, Yahudileri Filistin‘e getirmeyi, onları
HıristiyanlaĢtırarak, Ġsa‘nın 2‘ci kez dünyaya gelmesini sağlamayı amaçlıyordu. Shaftesbury Kontu, Palmerston‘u ve DıĢ ĠĢleri Bakanı ve eĢini, Filistin‘deki Yahudilerin konsolosluk koruması altına sokulmasına ikna etmiĢti.
Shaftersbury, hatıra defterine Ģu notu düĢmüĢtü: ‗Palmerston, Tanrı tarafından, Tanrı‘nın Milletine iyilik yapmak için, araç olarak seçilmiĢti‘. > [487]
<…Beklendiği gibi, Palmerston Osmanlı meselesine sarıldı. ‗Yahudi
Filistin‘ inin avukatlığını üstlenmesinin bir sebebi, Osmanlı rejimini, Yahudi
desteği ile kuvvetlendirmekti. Diğer bir neden, Orta Doğuda, Ġngilizlerin müdahalesini haklı çıkaracak yeni bir alıcı müĢteri veya bahane yaratmaktı.
Ruslar Ortodoksların, Fransızlar Katoliklerin ve Lübnan‘ın Maruni-Katolik
Hıristiyanlarının Ģampiyon koruyucularıydılar ve Orta Doğudaki menfaatleri
temsil ediyorlardı. Bu sahada Protestanları da söz sahibi edebilmek için,
Britanya‘nın da himaye‘ye muhtaç birilerini bulması gerekiyordu.
Palmerston‘un Vaat Edilmiş Toprakları Yahudilere verme plânı, iç politika
186
ġükrü Server AYA
için de fevkalâde cin fikirli bir buluĢtu. Palmerston diplomasisi konusunda
yetkili yorumculardan biri, bu diplomasinin, 19‘cu yüzyılda kaybolmamıĢ bir
doğaüstü ideal ile bağlantıyla, Yahudilerin Kutsal Topraklara geri getirilmesi
için Ġngilizlerin Tanrı tarafından aracı seçildiğini duyurduğunu söylemiĢti. Bu,
Britanya‘nın aristokrasi sınıfında, bir ikilem olarak, anti-Semitizm‘e bitiĢik
varlığını sürdürdü Osmanlıların 1914‘te savaĢa katılmaları, Siyonizm rüyasının gerçekleĢmesi için gerekli siyasi Ģartları taĢımıĢtı. Türkiye harbe girer
girmez, gazeteye yazdığı açık bir mektupta, H.G. Wells Ģunu soruyordu:
‗Yahudilerin Filistin‘i alarak gerçek bir Ġsrail kurmalarını ne engelleyebilir?‘
Buna benzer bir fikir, çok geçmeden Asquith kabinesinde ilk Musevi, PostaulaĢtırma bakanı olan Liberal Parti liderlerinden Sir Herbert Samuel‘in aklına
geldi. 1915 Ocak ayında BaĢbakan Asquith‘e bir muhtıra göndererek, Filistin‘in Britanya Ġmparatorluğu için olan stratejik önemi nedeniyle, mutlaka
Ġngiliz koruması altına girmesi gerektiğini ve orada büyük ölçekli Yahudi yerleĢim birimlerinin oluĢturulmasını teklif etti. BaĢbakan, o anda Benjamin
Disraeli‘nin (aslen Musevi doğup sonradan Hıristiyan ve 19‘cu yüzyılda BaĢbakan) Tancred romanını okumaktaydı ve bunda da Yahudilerin Filistin‘e
dönmesi yazılmıĢtı. Asquith, Samuel‘in muhtırasını, okuduğu romanın ikinci
kopyası gibi algıladı. > [488]
<1909‘da, deniz sahilinde çıplak kum tepeleri üstünde kasabalar inĢa
etmeye baĢladılar ve bugünkü Tel Aviv Ģehrini kurdular. Onlar, yurt dıĢındaki
ufak bir Yahudi grubu tarafından destekleniyordu ve bunların programı,
Siyon‘a dönme veya ‗Siyonist Hareket‟ idi.
1914 yılı sonunda, Osmanlıların savaĢa katılmalarından biraz sonra,
Yahudi aleyhtarı bir Osmanlı idarecisi olan Bahattin beyin etkisinde kalan ve
Filistin-Suriye valisi bulunan Cemal PaĢa, yeni Yahudi yerleĢim birimlerine
karĢı harekete geçti ve hariçten gelen, Osmanlı olmayan (Filistin‘deki) Yahudilerin yurt dıĢına çıkarılmalarını emretti. Bu hareket Almanları telâĢlandırdı,
çünkü tarafsız ülkelerde, bu olumsuz etki yapacaktı, kaldı ki Almanlar, Lituanya‘da Rusların Yahudileri yok ediĢlerini, Amerika‘dan gazeteciler davet
ederek, kendi propagandası için kullanıyordu. Alman Büyükelçisi
Wangenheim, Amerikan Büyükelçisi Morgenthau ile birlikte hareket ederek
Talat ve Enver üzerinde baskı kurdu. Elçiler Osmanlı Hükümetini ikna etmelerine rağmen, Cemal PaĢa Suriye ve Filistin‘in amiriydi ve Filistin‘deki Yahudi kolonisini ‗tehlikeli‘ olarak değerlendiriyordu. Bir anlamda bu kiĢisel
falcılık gerçekleĢti. Filistinli Yahudilerin çoğunluğu bu olaylara karıĢmamayı
seçmiĢken, David Ben Gurion ve Ġtzak Ben Zvi, Ġstanbul Hukuk Üniversitesinden iki talebe, Siyonist ĠĢçi Hareket liderleri olarak Cemal PaĢa‘ya 1914‘te
müstakil bir Yahudi Ordu birimi kurarak, Osmanlı Filistin topraklarını savunmayı teklif etti. Cemal PaĢa teklifi reddetti ve bu öğrenciler Amerika‘ya giderek orada, Osmanlı‘lardan yana bir ordu kurmak için çalıĢmaya devam ettiler. Fakat savaĢın yön değiĢtirmesiyle bu kez 1918 baĢlarında, Ġngiliz saflarında Osmanlıya karĢı savaĢacak bir ordu kurmayı teklif ettiler. Osmanlıların
savaĢ sırasında onlar için yaptıkları, Osmanlı‘dan yana kalmalarına yetmemiĢti. Cemal PaĢa‘nın kaprisli ve bazen Ģiddetli hareketlerine rağmen, Filis-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
187
tin‘de yeni yerleĢen Yahudiler, ufak bir grup dıĢında, Osmanlı‘ya zarar verecek davranıĢlarda bulunmadılar. Fakat çok ufak ve Ziraat Bilgini olan Aaron
Aaronsohn liderliğindeki grup bunun dıĢındaydı ve baĢka yerlerde de anlatıldığı gibi, Britanya adına casusluk yaparak Osmanlıyı arkadan vurdu. > [489]
<Ġnsan olarak Amerikan BaĢkanı Wilson ve moral yönünden gevĢek
olan Ġngiliz BaĢbakanı Lloyd George ruhen birbirilerine benziyordu. Her ikisinin de kiĢisel dıĢ politikaları ve DıĢ ĠĢleri Bakanları ile diplomatlarını atlayarak çalıĢmak huyları vardı. Her ikisi de baĢta savaĢa girmek istememiĢ, fakat
girdikten sonra sulhtan ve savaĢtan yana olanları hizada tutmakta güçlük
çekmiĢlerdi. Her ikisi de politika olarak solcuydu, fakat iĢ neticeye geldiğine,
ikisi birbirine ters düĢüyordu. Wilson idealist ve daha ilericiydi, hâlbuki Lloyd
George bunun tersini yapmaktaydı.> [490]
<The Times gazetesi yapılan toplantı hakkında Ģöyle bir yorum yapmıĢtı: ‗Toplantının belirgin özelliği, Eski Ahit‘teki ruhun, münasebetsiz tarzda,
bir Londra tiyatrosunda sahnelenmesi, Ġncil‘deki Kerametin (Ġsa‘nın ikinci
doğuĢu) Ġnanç ve heyecanla kutlanmasıydı‘. Ġncil‘deki keramet, Britanyalıların Yahudileri Siyon ülkesine iade ve yerleĢtirmeleri için, birinci ve en sağlıklı
sebepti. > [491]
<(Güney Afrika‘nın Kurucusu İngiliz Mareşal) Smuts bir Boer (Hollanda asıllı ilk Ümit Burnuna çıkan muhacir) olduğu için Ġncil‘in derinliklerinde
yaĢıyordu ve bu nedenle hükümetin kabine toplantısında bu konu ortaya
konduğu zaman Ģu sözlerle ve kuvvetle desteklemiĢti: ‗Güney Afrika halkı ve
özellikle eski Felemenk halkı, neredeyse tamamen, Yahudi adetleriyle yetiĢmiĢlerdir.‘ > [492]
<DıĢ ĠĢleri Bakanlığındaki toplantıyı takip eden ayda, Siyonistler Lord
Balfour‘a Ģu taslağı sundular: ‗Majestelerinin Hükümeti, Filistin‘in Yahudi
halkına yurt olarak ihyası prensibini kabul eder. Mesele iki kez daha görüĢülüp BaĢkan Wilson ve Yahudi liderlerden, Siyonist veya karĢıtı 10 kiĢinin
görüĢlerini aldıktan sonra, SavaĢ Kabinesi ilân edilecek resmî bildiriyi hazırladı ve Balfour‘u duyuruyu yapmaya yetkili kıldı. Daha sonraları.‘Balfour Deklarasyonu‘ olarak anılacak bu belge, Balfour‘dan Lort Rotschild‘e yazılan bir
mektuptu ve bunda Majesteleri Hükümetlerinin Filistin‘in Yahudilere bir an
evvel milli yurt yapılması için elinden gelen gayreti göstereceği ve bunun
önlenmesini amaçlayan Yahudi olmayan toplumların, dinsel veya diğer politik önyargılarla karĢı gelmelerinin kabul edilmeyeceği bildirilmiĢti. Ocak
1919‘da yapılan Paris BarıĢ Konferansında, Siyonistler, Ġngilizlerin verdiği bu
sözün uluslar arası bir bağlantıya çevrilmesine gayret ettiler. Bu bağlamda,
Konferansın, Yahudilerin tarihî benliklerini ve Yurtlarını tekrar sahiplenme
haklarının tanınmasını, Milletler Arası Birliğe devrini ve Ġngiltere‘nin ‗Mandater‘ olarak tayin edilmesini istediler. Bu suretle, Ġngiliz Devletleri Birliğine yeni
üye sıfatıyla Filistin alınarak, Filistin‘de veya diğer ülkelerde yaĢayan Yahudilerin, Filistin‘e ana yurtları olarak dönmelerine konacak kısıtlamaların önlenmesine ve bu konuda Yahudi milletine, her nerede olurlarsa olsunlar, yardım
edilmesine karar verildi. > [493]
188
ġükrü Server AYA
<Milli Yahudi Yurdu‘nun hudutlarının tespiti kolay olmadı. Bu kuzeyde
Lübnan dağlarının eteklerindeki sulardan baĢlayarak Hicaz demiryolu boyunca Akabe körfezine kadar olacak ve Ġsrail‘in Akdeniz sahili olacaktı. Bu
hudutların tespiti, önceki Sykes-Picot anlaĢması ve Hicaz Emirine Arap isyanı için yapılan vaatlerle kesiĢmekte olduğundan, Mezopotamya ile Akdeniz
arasındaki bölge ve bugünkü Ürdün, Balfour‘un plânında tasarlanan bölgeydi. (Not: İsrail bayrağındaki alt ve üst mavi çizgiler, Fırat ile Nil nehri arasındaki geniş bölgeyi simgeler. Ermeniler Ağrı dağı dâhil, Trabzon ile Mersin
arasındaki bölgeyi kendi yurtları olarak aynı konferansta istemekteydiler).
Lloyd George‘un Paris Konferansındaki tutumu Siyonistlerin talebine çok
yakındı ve bölgedeki su kaynakları da Yahudilere verilmekteydi. Paris Süper
Devletler Konferansında, her ne kadar Ġncil‘deki tarife atıf yapılmıĢsa da,
Amerikalıların bulunmadığı müteakip 12 ġubat 1920 tarihindeki Londra Konferansında, bu konu Fransızlarla Ġngilizler arasında, paylaĢılacak kemik gibi
kaldı.> [494]
<Amerikan Sulh Komisyonu tarafından orijinal olarak kabul edilen
‗Caix Note‘ Fransız karar tasarısı, gizlenmiĢ bir hileydi. Amerikalılar durumu
ancak ertesi gün anladılar ve Osmanlı Ġmparatorluğunun, bu savaĢın büyük
paylaĢım ganimeti olduğunu ve bu nedenle Uluslararası Komisyonun saçma
olacağını söylediler. Eski kapitülasyon haklarını isteyen ve destekleyen sesler Amerikan Siyonistlerden geldi. Siyonistler, Arapları da Filistin‘de tutmanın
Yahudilere bir yurt temininde en uygun yol olmadığını söylemekteydiler ve
bu nedenle BaĢkan Wilson ve danıĢmanı Albay House‘a endiĢelerini anlatmaktaydılar. Bundan sonra Amerikan misyoneri Lybyer ve diplomatı Crane,
Ġstanbul‘a özel bir tetkik seyahati yaptılar. Amerikan Siyonist diplomasisi
geliĢmekteydi fakat Paris Konferansına varıncaya kadar, Misyoner diplomasisi ile arasındaki rekabet ortaya çıkmamıĢtı. On dokuzuncu yüzyılda Türkiye‘de görev yapan Amerikalı bakan, ruhban ve konsoloslar, Yahudilerin Filistin‘e hicreti için ciddi yardımda bulunmuĢlardı. Birçok Amerikan misyoneri,
örneğin Presbiteryen William Blackstone, Siyonizm‘e destek vermiĢti.
Blackstone, 1891‘de bazı önemli kiĢilere etki yaparak, Filistin‘de bir Yahudi
yurdu kurulması hakkında ABD DıĢ ĠĢleri Bakanlığına, dilekçe vermelerini
sağladı. 1‘ci Dünya SavaĢının ilk aylarında, Wilson hükümeti Siyonistlerle
iĢbirliği yaparak, 100.000 Osmanlı asıllı Yahudi‘nin tehcirini önledi. SavaĢ
süresince, Amerikan hükümeti, Filistin‘deki Amerikan-Yahudi teĢkilâtına,
Ermeni ACRNE‘ye yaptığı gibi yardımda bulundu. Yahudilere yurt bulunması
konusu kamuoyunda destek buldu. 1916‘da Presbiteryen Kiliseler Asamblesi, Blackstone tarafından desteklenen bir karar tasarısını geçirerek, Yahudilerin yurt meselesini tekrar teyit etti. Wilson her gün Ġncil okurdu ve Yahudilerle Ermeniler, Ġncil‘deki halklardan olduklarından, savaĢtan sonra kesin
olarak siyasi anlamda yeniden doğacaklardı. Diğer taraftan Arap taraftarı
misyonerler, Bliss gibi, Siyonizm hakkında Wilson ve Blackstone gibi düĢünmüyorlardı. Bu misyonerler, Arap milliyetçiliğiyle Siyonizm arasındaki
sürtüĢmeyi görmüĢlerdi ve fazla Arap taraftarı veya Siyonizm karĢıtı da değillerdi. Paris Konferansında, Felix Frankfurter adındaki Amerikan Siyonist
sözcü, anti-Siyonist olarak algıladığı, Protestan diplomasisi hakkında BaĢkan
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
189
Wilson‘a yazarak, uluslar arası bir komisyon tayininin, Yahudi dünyasında
büyük endiĢe yarattığını bildirdi. BaĢkan Wilson verdiği cevapta, bunda telaĢ
edilecek bir husus olmadığını ve Balfour deklarasyonuna karĢı bir durumun
söz konusu olamayacağı teminatını verdi. Bliss‘in tahkikat planı, Siyonistler
veya Fransızlar tarafından rahat bırakılmadı. Ġngiliz Sulh delegasyonu üyesi
Arnold Toynbee, 19 Nisan Cumartesi Lybyer ile yaptığı konuĢmada, Lloyd
George‘un (eski Mısır valisi) Henry McMahon, bilim adamı David Hogarth ve
kendisini, Uluslararası Komisyonun Ġngiliz tarafı üyeliklerine seçtiğini bildirdi.
Bu Ģunu ifade etmekteydi; Paris‘te varılan Fransız-Arap anlaĢması, çatlamaktaydı. > [495]
<Bu noktada, Ġncil‘de sözü edilen ve Yeni Ġsrail‘in milli hüviyetinin,
Tanrı ile aralarında yapıldığı söylenen anlaĢmaya göre Ģekillenmesini vurgulamak gereklidir. Sonuçta, bu yola koyulan kiĢilerin çok gayretli ve tarih tarafından motive edilmesi lazımdır ve bu da büyük güçlerin liderliğinde, risk
tehlikesini taĢır.> [496]
<Utah eyaleti ‗Yeni Siyon‘ olarak müstemleke yapılmıĢtı. 23 Temmuz,
Mormonların yeni Vaat EdilmiĢ Topraklara giriĢi, milli bayram olarak kabul
edildi ve bu suretle kendi sürgünleri ve zaferleri kutlama günü yapıldı. > [497]
<SavaĢtan önce, her iki tarafın halkları, ABD‘nin ―insanlığın kurtarılması
için Tanrı tarafından seçilmiş olduğunu‖, ABD‘nin istiklâli ile ‗Ġncil‘deki Ġsrail‘in
ihyasının‘, eĢ anlama geldiğini söylemekteydiler.> [498]
<Bakanlar tartıĢırken Ģöyle diyorlardı: ‗Ġsrail‘in savunma savaĢı Ġncil‘e
göre haklı ise, her zaman haklıdır‘. > [499]
<Basın medyası, onları izleyenleri gücendirmekten kaçınır ve bu nedenle dinsel konularda, gerçekleri eleĢtirmekten ve yansıtmaktan çekinir.
Muhafazakâr Hıristiyan cemaatinin, kendilerine ait olanların dıĢındaki fikirlere, tahammülleri yoktur. > [500]
<Eğer siyaset ve din konularında onlarla mutabıksan, bu takdirde vatansever bir Amerikalısın ve gideceğin yer cennettir. Eğer politika veya din
hususunda onlardan farklı düĢünüyorsan, bu takdirde yurdunu sevmeyen bir
canisin ve gideceğin yer cehennemdir. > [501]
ABD ortak Kongre-Senato grubunun 22.4.1922 gün ve 67‟ci oturumu ve onaylanan 192 sayılı ÇalıĢma Raporu hakkında açıklama:
Gerçeklerin ortaya çıkarılmasında büyük etkin emek veren üç genç
Türkiyeli
Ermeni‘nin
yurtdıĢındaki
WEB
sitesine:
<armenians1915.blogspot.com> da 2335 sırada yayınlanan ―Near East Relief‖ (Yakın
Doğu Yardım Kurulu) çalıĢma raporunun ayrıntıları, Ġngilizce olarak ilgi bağlantıdan tamamen okunabilir.
ABD ve Ermeni Kaynaklar tarafından, baĢka Kongre ve Senato kararlarına atıf yapılırken dikilitaĢ kadar sağlam ve büyük bu belgenin adı hiç
geçmez. Aslında ―mantıklı ve tarafsız kimseler için, sadece bu belge ve aynı
yerde okuyabileceğiniz Garekin Pastırmaciyan‘ın Kahramanlık Kitabı ve
fotoğrafları‖ her Ģeyi güneĢ gibi aydınlatmaktadır. Aslında 1922 tarihli bu
anıtsal Belge, Amerikan Kongresi DıĢ ĠliĢkiler Komisyonun bu gün de nasıl
190
ġükrü Server AYA
aldatıldığını, bu belgenin ―yok sayılıp‖ Ģimdiki tasarının yalancılığını veya
sahtekârlığını alenen itiraf etmektedir. Konu ortak Kongre-Senato Kararında onaylanan 192 sayı ve Mr. Lodge tarafından sunulan tasarıdaki bazı
önemli hususlar, satırbaĢları olarak, aĢağıda verilmiĢtir:
* Tasarı, ABD BaĢkanı Wilson‘un 6 Ağustos 1919 tarihli onayı ile kurulan, Ermenilere yapılan çeĢitli yardım kurullarından biri olan ve devlet himayesindeki ―Near East Relief‖ (Yakın Doğu Yardım Kurulu)‘in kuruluĢundan
itibaren 31.12.1921 tarihine kadar olan faaliyetlerini kapsayan ve adı her
yerde geçen, ünlü misyoner, Ermeni hayranı James L. Barton imzalıdır, 28
sayfa içinde çeĢitli çalıĢmaları ve yardım bilânçolarını vermektedir. ABD
Devlet Yayınevi tarafından basılan bu rapor tamamen resmi bir belgedir.
Usulüne göre denetlenmiĢ ve iki Ermeni Patriğinin teĢekkür imzalarını havi
bu belgede, toplanan yaklaĢık $ 52 milyon yardımın nerelere, nasıl harcandığı anlatılırken, satır aralarından Ģu hususlar açığa çıkmaktadır.
1- Türklerin mezalim yaptıklarına dair tek satır veya Morgenthau‘un
önceki dediklerini teyit edecek hiçbir bir atıf yoktur. Bu araĢtırmada
adları geçen birçok misyonerin isimleri Kurucu Heyet içinde geçmektedir. Raporda hiçbir Ģikâyet yoktur.
2- Aksine, yardım faaliyetlerinin Osmanlı veya Kemalist Türklerin idaresinde veya sonradan Ġngilizlerin iĢgal ettiği Güneyde veya Kafkaslarda yürütüldüğü ve hiçbir engelleme veya aç insanlar tarafından ―yağma yapılmadığı‖, bütün yardımların “yalnız Hıristiyanlara
yapıldığı‖ Müslümanların ise bu misyoner – yardım çalıĢmalarını
seyrettiği ve gereken yerde koruduğu anlaĢılmaktadır.
3- Rapordaki yazıya göre, Kafkasya Ermenistan‘ında bir milyon kiĢi
vardır ve bunun 500.000‟i yardıma muhtaçtır. (Hayattadırlar)
4- Çoğunlukla Kemalist bölge veya diğer iĢgal altındaki bölgelerde kurulu 124 yetimhanede 64.000 kiĢi barınmaktadır ve bunlara yakın
50.000 kiĢi daha aynı yerlerden faydalanmaktadır. (114.000 kiĢi
hayattadır)
5- Mondros Mütarekesinden sonra, 300.000 kadar Ermeni Ġngiliz ve
Fransız orduları ile Kilikya Bölgesine geri dönmüĢtür. Ancak 1921
Franklin Buillon – Millet Meclisi anlaĢmasından sonra bu 300.000
kiĢi, bölgeyi kendileri terk etmiĢtir.
6- Suriye bölgesinde evsiz olarak 200 ila 300.000 kiĢi yardım beklemektedir.
7- Anadolu‘dan Ruslar çekilirken Ermenistan‘a hicret edenlerin sayısı
500.000‟dir.
8- Raporda açlık ve sefaletlere atıf yapılmakta, muhacirlere nasıl yardım edildiği meslek öğretildiği, araç ve sağlık hizmetleri sağlandığı
anlatılmaktadır.
Yardım Kurumu Misyoner veya Personeline zorluk veya engel çıkarıldığı hakkında en ufak bir ima yoktur. Gerek Ġttihatçılar gerekse Kemalistler,
ABD‘nin ―tarafsız görünüĢü altında düĢmanlarla müttefik ve Türklerin
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
191
silinmesini istediklerini bilmelerine rağmen, ABD‘ye karĢı tarafsız ülke gibi
davranmıĢlardır. ABD‘nin gerek Rumlara, gerekse Ermenilere sağladığı lojistik
ve silâh desteği de apaçıktır.
Amerikan ve Ermeni Kaynaklarının bu dikilitaĢtan hiç bahsetmemeleri normaldir… Anormal olan, Türk tarafının (veya ABD lobici Ģirketlerin) bu belgeyi Ģimdiye kadar görmemesi, bulamaması ve kullanmamasıdır. Bu belgeyi görmemek, adeta Washington‟a gidip Beyaz Saray
meydanındaki yüksek anıtı görmemeye benzer! Bu belge 2008 baĢlarında yayınlanarak, bu konudaki Ġngilizce çalıĢma “The Genocide of
Truth” kitabı içinde ek sayfa verilmiĢ olmasına rağmen, bu kitabın yayın tarihine kadar, bunun ciddiyetle değerlendirmeye alındığına dair,
her hangi bir emare, yazar tarafından görülmemiĢtir. Bu gerçek de, konularla “ilgili olduklarını sandığımız” kimselerin, dikkat ve “ilgi derecelerini” kanıtlamaktadır.
(NOT: Her vesilede Soykırım İddialarına arka çıkan bazı TC hüviyetli,
yazar, akademisyen ve bilim(?) adamlarının bu abideyi hangi balçıkla sıvayabileceklerini, şahsen merak etmekteyim! SSA)
Bu belge, (192 no.lu 22.4.1922 Kongre kararı) Morgenthau‘un önceki
dediklerini ve kitabını dolaylı olarak yalancı çıkarmaktadır. Morgenthau‟un
adı, bu önemli belgede “Mütevelli heyeti” sonra “Yönetim Kurulu” üyesi olarak verilmiĢtir ve bu nedenle içeriğini teyit etmiĢtir. Bu teyit de kendi
kitabında yazdıklarını yalanlamaktadır! Morgenthau‘un bu gülünç yalancılığının farkında olmak istemeyenler, hala onu ispat olarak yazmakta, veya
konuĢmaktadırlar!
192
ġükrü Server AYA
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
193
17. BÖLÜM
TARĠHĠ SAPTIRMAK ĠÇĠN ĠSPATLANMIġ
SAHTEKÂRLIKLAR
* Yalanın en af edilemez tarafı, bizlerin gerçekleri bulmak için sarf ettiğimiz çabalara müdahale ederek hakikati öğrenmek için harcadığımız doğal
gayreti kesmesi ve bozmasıdır. Yalanlar, bizim gerçeklerle temasımızı ve
öğrenmemizi önlemek hedefiyle tertip edilmiĢtir. Yalancı, yalanını söylerken
bizleri, gerçeklerin olduğundan farklı olduğuna inandırmak ve bizim doğru
yorum yapmamızı saptırmak ister. Kendi iradesine ve amacına, bizleri ikna
eder. Kendi uydurduğu yalanın, konu olayın dünyadaki en doğru görüntüsü
olarak kabullenmemizi teĢvik eder.
(ATHEIST UNIVERSE, David Mills, Ulysses Pres, s.76-77)
Bilim adamı, akademisyen hatta dürüst insan olmanın birinci Ģartı,
hakikatleri mevcut belgeleri ve olayı gören görgü Ģahitlerinin, tutarlı ifadeleri
altında incelemek, yorumlamak ve aksi baĢkaları tarafından kanıtlanıncaya
kadar, vardığı sentezi samimiyetle ifade etmektir. Dünyanın düz olduğu, binlerce yıl tartıĢılamadı. Aksini iddia ve ispat edenler ise, güya adalet önünde
yargılanarak, söyledikleri doğrular, yalan olarak değerlendirildiği için,
baĢkalarının yanlıĢlarının bedelini, canlarıyla ödediler. Hamileliğin azı veya
çoğu olamayacağı gibi, yalanın da az veya çok zararlısı olamaz. Mevcut belge ve gerçeklerin tümünü görmek istememek, okumamak, yok saymak ve
hele bunları tahrif etmek, bilimin kutsiyetine ve insanın güvenine ihanet etmek, hiçbir din veya ahlâk kuralına uymadığı gibi, suçların adisinin en adisi
ve cezayı hak edenidir. Ne yazık ki, para – çek sahtekârlığının cezası vardır,
fakat meslek, unvan ve tarafsızlığına inandığımız kiĢilerin, dinî kitaplardaki
ihanet – zina ve benzeri günahları anlatıp dinleyenleri etkileyenlerin, bunun
tersini veya ticaretini yapmalarından farklı değildir; zincirleme gideceği için
çok daha büyük bir suç, günah, ayıp ve ahlâksızlığın dik alasıdır. Bu çalıĢmanın birçok yerinde konu yalanların ve yalancıların çok sayıda örnekleri vardır.
Genelde en büyük suçlular, en üst düzeyde olan siyasiler, bilginler, eğitmenler, ahlak öğretenler ve benzerleridir. Bu yalan üreticileri, kendini akıllı ve
bilgili olduğunu sananları da esir alabilmekte, hukuk, adalet, tarih ve diğer
bilim dallarını kolayca aldatabilmektedir! Bu çalıĢma, yazılı içeriğin çok sayıda
olmasından dolayı, resimli değildir. Türkçe bilen okurlar, ―Ġleri Yayınları‖nın
çıkardığı, Prof. Dr. Türkkaya Ataöv‘ün Ermeni Belge Düzmeciliği kitabını
okurlarsa, bunlara ait çok sayıda örnek ve açıklama, sözü edilen eserde
mevcuttur. AĢağıdaki örneklemeler, geliĢi güzel alınmıĢ olup, yüzyıldan beri
iĢletilen bu sahtekârlık tezgâhını kısmen aydınlatmak için verilmiĢtir.
194
ġükrü Server AYA
1- En son ve aksi söylenemeyecek sahtekârlık, UCLA (Los Angeles,
ABD) Üniversitesinde, bir Konferans için asılan büyük duvar posterinde tesadüfen görülmüĢtür. Dünyaca maruf bir Üniversite nasıl yalan söyleyebilir
diye düĢünüyorsanız, cevap basittir. Eğer bu Üniversite‘nin öğrencilerinin
önemli bir bölümü, önceden beyinleri yıkanmıĢ Ermeni asıllı ise, her Ģey
mümkündür. (Dünyaca maruf ve Orta Doğu konusunda otorite olan Musevi
asıllı Prof. Stanford Shaw‘un Türkiye tarihi için UCLA‘de kurmak istediği
kürsü önlenmekle kalmamıĢ, evine bomba atılarak yangın çıkarılmıĢtı. Geçen yıl vefat eden bu bilim adamı, ömrünün son on yılını Türk asıllı tarihçi eĢi
Bayan Ezel Shaw‗la, can emniyeti nedeniyle, Türkiye‘de geçirdi). Poster‘de
büyük harflerle ―Face of Denial Does Not Lie‖ (Ġnkârcının Yüzü Yalan Söylemez) baĢlığı altında, 14.4.2005‘te yapılacak bir konferans duyurusu vardı.
KonuĢmacılar diasporanın üç önemli akademisyeni, Vahram Shemmasian,
Ardashes Kassakian ve Dr. Levon Marashlian. Konferansı tertip eden, ―Ermeni Soykırım Hatırlatma Komitesi – Alpha Epsilon Omega talebe grubu‖
verilen web sitesi http:www.genocideevents.com/cities/losangeles.html.‘ idi.
Poster resminde, Atatürk bir sandalyede, bacak bacak üstüne atmıĢ
oturuyor ve ayaklarının dibinde genç bir kızın, bağırsakları dıĢarı fırlamıĢ
cesedi duruyor. Kısacası, Atatürk‘ün ―bir sadist‖ olarak, genç kız cesediyle
resim çektirdiğini anlatıyor ve bunu da delil olarak gösterirken - YALAN
SÖYLEMEZ - sözünü de ekliyor! Aslında posteri gören değerli ve ilgili arkadaĢımız Yüksel Oktay, çektiği resmi Prof. T. Ataöv‘e veriyor, o da kısa bir
araĢtırmadan sonra fotoğrafın aslını buluyor ve Hürriyet gazetesinin 1.06.06
nüshasında yan yana basılıyor. Resmin aslı esası, Atatürk‘ün, eĢi Lâtife
hanıma yolladığı ufak bir hatıra fotoğrafı karttır! Kenarındaki not ve imzanın
büyük bölümü ilân yazısı ile kapatılmıĢ! Asıl resimde, Atatürk‘ün ayakları
dibinde üç tane sevimli köpek enciği var. Fotomontajda, enciklerin yerine,
Armin Wengler‘in koleksiyonundan, bir ceset alınıp konmuĢ! Bu kadar da
iğrenç sahtekârlık en tanınmıĢ bir Üniversite‘de nasıl yapılır diye hayret etmeyin! DaĢnaklar ahlâksız yöntemleri, tarih boyu daima kullanmıĢlardır ve
bugün de baĢarıyla kullanarak, bütün dünyayı (hatta bazılarımızı da) yalanları ile aldatmaktadırlar!
(http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/07/01/665930.asp)
2- Diğer çok sık ve farklı yayınların kapağında kullanılan (Talat PaĢa
ile ilgili yayınlar) bir resim, kuru kafalardan bir ufak tepe resmidir. Birçok vesile ile kullanılan bu resim, Federal Almanya‘nın Türkiye istihbarat masasına
bakan, akademisyen olarak, Taner Akçam‘ı ilk koruması altına alan, Üniversite‘de ona iĢ bulduktan sonra Akçam‘ı ABD‘ye transfer eden (Rum asıllı
Alman) Bayan Tessa (Savidis) Hoffman‘dır. Resim, Hoffman‘ın Der
Volkermord and den Armenien vor Gericht (Ermeni Soykırımı Mahkemede)
isimli kitabın ön kapağıdır; köĢesinde, ufak bir ‗Talat PaĢa resmi‘ var. Kapağı
gören, ‗bu kurukafa yığını, köşedeki şu adamın marifeti‘ diye hemen kararını
veriyor! Bu etki yapan resim, aslında fotoğraf olmayıp, bir yağlı boya resimden fotoğraf çekerek özel amaçla imal edilmiĢtir. Aynı zamanda bir ressam
ve sanat eleĢtirmeni olan Prof. Ataöv, Moskova‘da Rus Sanat Galerisini ziya-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
195
ret ettiğinde, meĢhur ―Kurukafalar‖ tablosunun gerçek olanıyla karĢılaĢtı! Bu,
Rus ressam Vassily Vereschagin tarafından, 1871 Fransa-Prusya savaĢının
kötülüğünü simgeleyen ve 1878‘den sonra yapılmıĢ yağlı boya bir tablodur!
Evet, maalesef bazı ünlü akademi erbabı, okurları etkileyebilmek için bu tür
sahtekârlıkları utanmadan yapabilmekte ve gerçek ortaya çıkınca da, görmezden veya bilmezden gelebilmektedirler.
3- Gene tartıĢılan baĢka bir sahtekârlık ―Aram Andonian Kâğıtları‖dır.
Güya, tehcir sırasında ġam‘da görevli bir Osmanlı memuru olan Naim Bey,
Andonian adındaki bir Ermeni‘ye ―vicdan azabı duyarak‖ tehcir sırasında
Babı Ali ile ġam arasındaki gizli yazıĢmaları verir. Bu yazıĢmalar arasında,
güya Talat PaĢa‘nın 15 Eylül 1915 tarihli gizli telgraf talimatı var ve bunda
Ermenileri temizleyin diyor! Ancak, ―belge diye ortaya çıkan ve sonradan
süratle kaybolan ve bulunamayan bu belgeler o kadar acemice hazırlanmıĢ
ki, Osmanlıların kullandığı Rumi yıl ile mevcut takvim arasındaki 13 günlük
farkın konması unutulmuĢ, telgrafların ne tarihi ne numarası, muntazam
tutulan telgrafhane kayıtları ile uyuĢmakta! Mektuptaki imzaların tümü sahte,
verilen tarihlerde o yerlerde o memurlar-Vali yok, vs! Bu evrakların ‖geçerli
olmadığı‖ önemli bazı Ermeni tarihçiler tarafından da kabul edilmiĢ olmasına
rağmen, bazı akademisyenler, bu sahte ve kaybolan evraklardan ―belge‖
olarak bahsetmektedirler. Bu düzmece evraklar, güya 1922 yılında ortaya
çıktığından, buradaki ‗Aram Andonian‘ ve Morgenthau‘ın kiĢisel sekreteri
olarak Amerika‘ya giden ‗Hagop Andonian‘ arasında, bir akrabalık veya düzenbazlık bağı olup olmadığı, meçhuldür!
4- Bir olayı saptırmak, bir kısmını yanlıĢ veya hiç söylememek, düzenbazlığın kendisidir. Bunlardan birçok örnek önceki bölümlerde verilmiĢtir
ve sonraki kısımlarda da görülecektir.
5- Birçok Amerikalı Senatör-Kongre üyesi veya akademisyenin, Ermeni lobisi tarafından onlara tarihi belge olarak sunulan yazı ve bilgilerin
doğruluğunu araĢtırmaya lüzum görmeden, bu sahte verileri, doğru olarak
kabul ettikleri ve siyasi kararlarına dayanak için kullandıkları ve atasözündeki gibi, ―Doğru, çizmesini giyinceye kadar, yalan dünyayı yedi kez dolanır‖
saptırma ve aldatma görevinin, yukarıda özetlendiği gibi baĢarıldığı kesindir.
6- Daha önce de belirtildiği gibi, Alman Protestan Misyoneri, doktora
dereceli papaz Johannes Lepsius, Ġstanbul‘da kaldığı bir ay içinde, Ermeni
Patrikliği ve Morgenthau‘dan aldığı, çoğu yalan-dolan belgeleri, iyi bir yazar
ve dostu olan Franz Werfel‘e verir. Ermenilerin Zeytun isyanındaki kahramanlıkları, bu kez çok baĢarılı bir roman olarak Musa Dağında 40 Gün adı
altında basılır, bütün dünyada duyulur ve propaganda örgütleri sayesinde
Mavi Kitap - Büyükelçi Morgenthau‘un Hikâyesi‘ den sonra üçüncü baĢarılı
kitap olarak dünyada ses verir. Ermeni isyancılar kahraman olurken, Türkler
tekrar canavar olarak gösterilir. Kitap birkaç kez basılır baĢka lisanlara da
çevrilir! Yıllar sonra, bu meselenin altındaki hakikat da, Ģu Ģekilde ortaya
çıkar. 1‘ci Dünya SavaĢından önce Ġzmir‘de doğmuĢ bir Sefarad Yahudi‘si
olan ve sonradan ABD‘ye geçip orada yaĢayan Abraham Sou Sever adında
bir ABD vatandaĢı ilgili mercie müracaat eder, yazılı bir Ģahitlik belgesi imza-
196
ġükrü Server AYA
lar ve ilgili bilim kurumlarına duyurulmasını talep eder. Bir sayfalık detaylı
beyan olan bu belgenin, son iki paragrafı, aĢağıdaki gibi tercüme edilebilir:
<Vefat eden sevgili arkadaşım ve Musa Dağında 40 Gün yazarı Franz
Werfel, asla o yerde olmadı. Werfel bana, kitabı yazdıktan sonra, Ermenilerin ona vermiş olduğu uydurma ve yalanlardan utanç duyduğunu ve pişman
olduğunu söyledi. Fakat teröristlerce öldürülmekten korktuğu için, bunu alenen ifade etmekten çekindi.
Hıristiyan misyonerler, Ermenilerin eski Ortodoks Hıristiyanlıktan Protestan veya Katolik mezheplerine kolayca geçebileceklerini anlamışlardı.
Dinlerine yeni geçenlere sempatik görünmek ve onları korumak amacıyla,
uydurma katliam hikâyelerini Batı dünyasında yaydılar. Şimdiki nesil Ermeniler, bu Daşnak hikâyelerini orada olmayan, görmeyen fakat işiten atalarından
öğrendiler! Daşnakçı ihtilâlciler Çar ve Bolşeviklerle gizli anlaşmalar yapmışlardı! Kurdukları Cumhuriyet, Daşnak fanatiklerine özgü tipik entrika ve kurnazlıklar nedeniyle öldü. Katliam ve soykırım için yaptıkları gerçek dışı talepler, Batı Dünyasında onlara büyük sempati kazandırdı! Bunların ret edilmesine veya tasvip edilmemesine tahammülleri yoktur. Tehditlerle ortalığı dumana katarlar ve çıkardıkları yalanların anlaşılmasını önlerler>
7- Amiral Bristol, Ermenilere Amerikan Yardımı Heyeti BaĢkanı misyoner Barton‘a yazdığı 28.3.1921 tarihli uzun mektubunda Ģöyle yakınıyordu:
―Ermeniler gazetelerinde, yardım kurumlarının, hibelerin % 80‘ini Kürt ve
Türkler için harcandığını yazmaktadırlar. Ümit ederim ki, Ermeniler tarafından yapılan beyanlarla bunların uydurulduğunu siz de kabul edersiniz. Ülkenin bu yöresinde bize karĢı yöneltilecek, tüm ırkların suçlamalarına karĢı
durabilecek durumda olduğumuzu sanmıyor musunuz?‖
(NOT: Barton Ermenilerin en büyük koruyucusuydu ve sonra Amiral
Bristol ona yeteri kadar arka çıkmadığı için Amiral‘in görevden alınmasını
istemişti. Başka bir mektubunda da, Washington‘da bir genç Ermeni avukatın Kongre üzerindeki etkisinden şikâyet etmişti. Başka bölümde de vurgulandığı gibi, yapılan yardımın % 98‘i Hıristiyanlara, yalnız % 2‘si Müslümanlara yapıldı. Yardım malzemelerinin depolandığı misyoner okul ve diğer depolar ve yardım konvoyları, aç Türk askeri tarafından korunuyordu. Türklerin
yardım malzemelerini çaldıklarına, yağmaladıklarına dair tek bir misyoner
ifadesine rastlanmamıştır).
8- ―Tarihçiler, Osmanlı Hükümet arĢivlerinde, bilindiği kadarıyla, cinayetlerde hükümetin taraf olduğunu gösteren her hangi bir belge bulunmadığına iĢaret ediyorlar. Ermeni tarafı, bu iĢlerde hükümetin suçunun olduğunu göstermek istedi, fakat sağladıkları belgelerin bazılarının (Andonian evrakları) taklit-sahte olduğu görülmüĢtür. Bu konuda, 1‘ci Dünya SavaĢındaki
birçok Ġngiliz ve Amerikan yayınlarında, hükümetin parmağı olduğunu ima
eden yazılar da, kuvvetli bir biçimde, savaĢ propagandası damgası taĢımaktadırlar. ― [502]
9- ―Andonian Belgeleri, meselesine gelince, bunlar tipik Ermeni militanlığının imalatıdır ve Batı ArĢivlerinde saklanmakta olan birçok ‗belgede‘
sahtekârlıklar açıkça görülmektedir. Bu belgelerde, güya gizli talimatların
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
197
birinde, 15.9.1915 (?) tarihli telgrafta, Talat PaĢa, ‗Ermeni halkının imha
edilmesi‘ emrini vermiĢtir‖ [503] (Hâlbuki Ağustos sonunda tehcirin durdurulması için telgraf vardır).
10- ―1921‘de yapılan bu iddiaya rağmen, bugün, 70 yıl sonra, Ermeni
yanlıları, hala bu evrakların, ―gerçek‖ olduğu hususunda ısrar etmektedirler.
Ancak bu arada, bütün Andonian evrakları yok olmuştur ve bir teki dahi hiçbir yerde yoktur. Acaba Ermeni kaynaklar, belge sahtekârlığının bir gün ispatı ihtimalini ortadan kaldırmak için, bu belgeleri bilerek yok etmiĢ olamazlar
mı? Andonian‘ın kendisi dahi kitabının propaganda iĢi olduğunu kabul ettiğine göre, yukarıdaki sualin doğru olması ihtimali fazladır‖. [504]
11- ―Ġngilizler, Türk-Ermeni olaylarını propaganda amaçları için kullanmayı amaçlıyordu ve Washington Elçisi Sir Cecil Spring Rice, Ermeni
katliamları hakkında haberleri basında yaymaya baĢlamıĢtı. Ġngilizler, Amerikan kamuoyunu etki altında bırakmak için, Ermeni mezalimi veya muhacirleriyle ilgili fotoğraf avına baĢlamıĢlardı. Bu fotoğrafları bulamayınca, Lort
Bryce‘dan yardım istediler. Fakat Propaganda Daire BaĢkanı Lort Bryce da,
Ermeni dostlarının yardımına rağmen, hiçbir fotoğraf bulamadı. [505]
12- Ermeni Mezalimi, (Avusturya ve Alman elçilerinin endiĢe ettiği gibi) Müttefik Devletlere, faydalı ve etkin propaganda malzemesi olmuĢtu. Bu
olaylar, Müttefiklerin savaĢtan sonraki sulh ortamını düĢünmelerinde de belki
etki yapmıĢ ve bu kez Osmanlı Ġmparatorluğunun, Müslüman olmayan halkları ve hatta Türkçe konuĢmayan Müslümanları dahi kontrol etmelerine müsaade edilmemesi tartıĢmasına haklılık kazandırmıĢtı. Genel kanaat, Talat
ve Enver‘in, Ermenilerden kurtulmalarından sevinçli olduklarıydı. Halkın endiĢelerini bertaraf etmiĢlerdi ve Ģimdi Ermenistan, ölüm gibi sessizdi. Liberal
parti mensubu, tarihçi ve hakem James Bryce, Ermeni taraftarı idi ve savaĢ
sırasındaki 1915–16 olaylarını araĢtıran bir komisyona baĢkanlık etmiĢti.
Türk sözcüler elan Bryce raporunun savaĢ-zamanı propagandası olduğunu
ifade ederek, bu bağlamda, yardımcısı Arnold Toynbee‘nin, raporun propaganda ve siyasi amaçlarının olduğu ve bunun da baĢarıldığı sözlerini, kanıt
olarak göstermektedirler. [506]
13- 1914–18 yılları Ermenistan olayları sırasında, Britanya da, tarihinin bu en büyük savaĢında, milli yararlara göre hareket ediyor, hasımlarını
yenmek için bütün moral ve maddi kaynaklarını kullanmak istiyordu. Bu nedenle, 1915 Ermeni katliamlarını, düĢmanlarının itibarlarını, (Türkiye‘yi doğrudan, Almanya‘yı da dolaylı) karalamak için, propaganda malzemesi olarak
geniĢ ölçüde kullandı. Katliamlar o kadar ustalıkla duyuruldu ki, bir taraftan
siyasi incelikle tarafsız ülkelerin sempatisi kazanılarak Merkez Devletlerine
yaklaĢmaları önlendi, diğer taraftan da ABD‘nin savaĢa girmesi için kamuoyu
oluĢturuldu. BaĢka taraftan da idareleri altındaki Müslümanların, Britanya‘ya
sadık kalmaları sağlandı. Fakat savaĢın gidiĢatı nedeniyle Britanya, Ermenistan arazisi için olan ilgisini kaybetti. Müttefiklerini memnun etmek için,
tarihî Ermenistan topraklarının bölünmesine bile göz yumdu. SavaĢ, Ermenistan halkı için olan sempatiyi çok büyük ölçüde yaygınlaĢtırdı. Ancak savaĢtan sonra, millî menfaatler için her hangi bir ilgi gerekmiyordu. [507]
198
ġükrü Server AYA
14- Barton, Paris‘te Boğos Nubar paĢa‘nın isteği üzerine, Fransa‘dan
yapılan taleplere yardımcı oldu. Barton ―American Board‖ teĢkilâtının baĢı
olarak, yardımların toplanmasını, bunların misyon tesislerinde saklanmasını
ve misyonerler eliyle dağıtımında, yardım ve eğitim iĢlerinin yansıra siyasi
ağırlığını da birlikte yürütüyordu. Paris‘teki Üst Konseye etki yaparak, Türkiye‘nin tamamı için tek bir manda kurulmasını ve bunun tercihan ABD olmasını bekliyordu. 1919 tarihli Misyoner Haberleri dergisinde, Barton, Osmanlı
topraklarındaki misyoner okulları, tesisleri ve Protestan hümanizmi nedeniyle, Türkiye‘nin ABD payına düĢmesi gerektiğini, savunuyordu. [508]
15- Ġngiliz Hükümeti idaresi ile Ermeni dostları arasındaki iĢbirliği DıĢ
ĠĢlerinin 1916‘da Mavi Kitabı yayınlanmasını sağladı. Editörler Bryce ve
Toynbee idi. Arnold Toynbee, ayrıca Ermeni Katliamı: Bir Milletin Katli ve
Türklerin Caniyane Ġstibdatı anlamındaki kitabı yayınladı. Britanya–Fransa
arasında yapılan gizli Sykes–Picot anlaĢmasına göre Ermenistan‘ın Türk ve
Rus vilâyetleri Rusya‘nın idaresine geçiyordu. Fakat 1916 sonlarında bu
anlaĢmaya ait haberler dıĢarıya sızdı. Ermenilerin Hür Ermenistan hayali
Sykes–Picot anlaĢması ile buharlaĢmıĢtı. Kuzey Ermenistan, Rusya‘nın oluyordu, Güneydeki Kilikya ise Fransa‘ya geçiyordu. Türk idaresi altında kalan
hiçbir kısım yoktu. [509]
16- Ancak beklenmedik Rus Ġhtilâli nedeniyle, 1917 Martında Rus orduları Türkiye cephesinden çekilerek Rusya‘ya dönmeye baĢladı. Ermeni
kuvvetleri ister istemez boĢalan cepheyi doldurmaya baĢladı. Rus ordusu da
gittiğinden cinayetlerine ―dur‖ diyecek kimse kalmadı. 1918 baĢlarında Ermenistan karıĢtı, Üçlü Kafkasya Federasyonundan ayrılarak müstakil Cumhuriyetlerini ilân ettiler. Osmanlı Hükümeti, kendi ―himayesi altında kurulan‖
yeni Cumhuriyeti tanıdı, Ermenistan, 1918 Eylülünde, Sultan Vahdettin‘e
heyet yollayarak, tebrik ve duasını aldı! (NOT: Ermeni tarihçiler ve yandaşları, genç Ermenistan‘ın onları güya katletmiş Osmanlı İmparatorluğuna, hangi
nedenle dost heyeti yolladığını düşünmezler! Hani 1,5 milyon Türk Ermeni‘sini Sultanın hükümeti yok etmişti?) Ancak, Mondros mütarekesinden sonra, fırsat bu fırsattır diyen Ermeniler, Türk cephesinde hücuma kalkarak, Rus
da kalmadığından diledikleri cinayetleri azıttılar. 1918 yazında Suriye Filistin
cephesi de çöktü ve Osmanlı (yurdunda düşman askeri yok iken, Batum,
Bakü, Suriye ve Kuzey Irak Türk işgali altındayken) Müttefiklere Ģirin görünmek için, Mustafa Kemal‘in karĢı görüĢüne rağmen, bir an evvel 30 Ekim
1918‘ da Mondros ateĢkesi ile teslim oldu. Ermeniler ilave toprak peĢindeydi,
ancak bu arada dağınık Türk orduları Karabekir kumandasında toparlanmıĢtı. Britanya-Ġngiltere Komitesi, Türk idaresi altında hiçbir Ermeni toprağı bırakılmaması için BaĢkan Wilson‘dan talepte bulundu. [510]
17- Van kalesi tepelerinde her hangi bir Ermeni yerleĢimi izine rastlanmamıĢ olmasına rağmen, Van ve özellikle ÇavuĢtepe‘de bulunan ve üstlerinde Urartu yazıları bulunan taĢlar üzerlerine sonradan haç resimleri kazılarak, Ermeni mezar taĢları olarak kullanıldı. Buna ait fotoğraflar Erich
Feigl‘in ‗Mythomania‘ kitabında görülebilir. AnlaĢıldığı gibi, aĢırı Ermeni milliyetçiliği, Urartu yazıtlarının üzerine haç kazımak suretiyle, bu konudaki aldatmacılığı çok eski tarihlere taĢımaktadır. [511]
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
199
18- Montebello, California‘da tarihi saptırmanın abidesi dikilmiĢtir! Bu,
yalanın beton bir örümcek olarak ifadesinin heykelidir! Bu, bir gaddarlık mitinin abidesi, ‗Korkunç Türk‘ün abidesidir‘! Bu, fanatik milliyetçilik aĢkıyla, binlerce masum insanın kurban edildiği sunaktır. ‗Korkunç Türkler‘ aleyhinde
dünyaya verilmek istenen mesaj, 19‘cu yüzyılda verilmek istenilen mesajla
aynıdır; Ermenistan Türkler tarafından iĢgal edilmiĢtir! Ermenilerin hiçbir
zaman çoğunluk olmadığı Ermenistan! Her fanatik mezhepte olduğu gibi
Ermeni terör hikâyesinin de yazıtları vardır. Bunlar, 1920‘de yayınlanan
Aram Andonian‘a ait ve güya bir Naim bey tarafından verilmiĢ ve ortadan
kaybolmuĢ Ermeni Katliamı Evrakları ve tamamen bu tür sahte evraklara
dayanarak kaleme alınmıĢ Franz Werfel‘in, Musa Dağında 40 Gün romanıdır. Aram Andonian evraklarının Ermeni katliamının baĢtan sona tertip edildiğini ispatlaması lâzımdır; hâlbuki bu evrakların baĢtan sona kadar sahte ve
uydurma olduğu ispatlanmıĢtır! Türk aleyhtarı kampanya liderleri dahi bu
evrakların sahteliğini kabul etmek zorunda kalmıĢlardır. Bu evraklarla kurban
edilmek istenenler yalnız Türk diplomatları değildir. Ermenilerin bu saptırma
tarihine karĢı duran tarihçiler veya yazarlar veya teröristlere istenilen bağıĢları yapmayan Ermeni zenginleri de, kurbanlar arasındadır; hatta Ermenilerin
terör hareketlerinde tesadüfen oradan geçen hiçbir iliĢiği olmayan insanlar
da! [512]
19- Yukarıdaki 6‘cı paragrafta Werfel hakkında verilen bilgi, baĢka bir
kaynak tarafından Ģöyle teyit edilmektedir: ―Werfel‘in romanı, Ermeni kaynaklardan aldığı ve samimiyetle inandığı bilgilere dayanmaktaydı. Yalanlar
ve sahtekârlık ile aldatıldığını anladığı vakit, Ermeni teröründen korktuğu
için, gerçekleri alenen itiraf edemedi‖. [513]
20- ġaibeli ve sabıkalı militan hayatı bilinen Taner Akçam, hapisten
kaçıp Tessa S. Hoffmann sayesinde Almanya‘da akademisyen olduktan ve
Ermeni AraĢtırma Enstitüsünün yüksek himayesinde Amerikan üniversitelerinde paye aldıktan sonra, tarihçi olmamasına rağmen, patronu Dadrian‘ın
istediği senaryoları kurarak bunları kitaplar halinde yayınlamaya baĢladı. Bu
iddiaların birinde Akçam, mütarekeden sonra kurulan mahkemelerin, Ġngilizlerin tazyiki ile kurulduğunu yazar. Dadrian da Osmanlı‘ların suçluları cezalandırmak istediğini ve bu mahkeme kararlarıyla bazı suçluların asılmasının,
soykırımı Türklerin de kabul ettiği anlamına geldiğini söylerler! Ancak tarihçi
sıfatıyla kitaplar yazarak, dünyanın aklını baĢarı ile bulandıran bu zatlar,
aĢağıdaki gerçekleri ne görmek ne de zikretmek isterler: [514]
A- Ġttihatçılar, kimsenin baskısı olmadan, 1915–16 yıllarında kurdukları harp
divanlarında, dıĢ etkiler olmadan yaklaĢık 1600 kiĢi‘yi divan-ı harbe vermiĢ ve suçları sabit olan 67 kiĢi idama yollanmıĢtır. Suçsuz bulunan 400
kiĢi dıĢındakiler de çeĢitli cezalara mahkûm edilmiĢtir. Her hangi bir soykırım emri olsaydı, mutlaka savunmalarda, ortaya çıkardı!
B- Yenik-bitik iĢgal altındaki Osmanlı hükümeti, kurulacak mahkemelerin
alenî ve adil olması için 1919 ġubat baĢlarında, tarafsız olan Ġsveç, Ġsviçre, Hollanda, Danimarka, Ġspanya hükümetlerine resmen sözlü bir nota
verir ve kurulacak divana ikiĢer temsilci rica eder. Ġngiliz hükümeti, son-
200
ġükrü Server AYA
radan bu notadan haberdar olunca bu devletlere, kendileri Malta‘da
mahkeme kuracakları için karıĢmalarına gerek olmadığını söyler ve bu
devletler de yazılı olarak, daveti geri çevirirler. Ġngilizler, mahkemelerin
açık olmasını fiilen önlemiĢlerdir. Bu belgeler, tercüme ―belge kitaplarında‖ vardır, fakat ―güya bilenler‖ bunlardan habersizdir!
C- Türk arĢivlerini, bir Ermeni müdürün idaresinde inceleten Ġngilizler, Malta‘da tuttukları 144 Türk aleyhine ―iddianame dahi hazırlayabilecek‖ her
hangi bir hukuki belge bulamazlar! Propaganda eserleri, Mavi Kitap‘ın,
Büyükelçi Morgenthau‘un Hikâyesi‘nin hiçbir gerçek yanı yoktur. Esir Ġngiliz subaylarını takas bahanesiyle, tüm sanıklar iki yıl sonra, tek bir suçlama yapılamadan, sessizce Türkiye‘ye geri yollanır. Osmanlı Ġngiliz veya Amerikan resmi arĢivlerinde, aramalara rağmen tek bir suçlayıcı belge yoktur!
D- Vahdettin‘in Ġngilizlere Ģirin görünmek için kurdurduğu ve Akçam ile
Dadrian‘ın övdüğü ―Kürt Mustafa‖ namlı harp divanları, acele ile Yozgat
Kaymakamı Kemal bey gibi, birçok suçsuzu idam ederek, Ġngilizlerin
―kanguru mahkemesi‖ dediği uydurma mahkemelerine, taĢ çıkartmıĢtır.
Dadrian ve Akçam‘ın atıfta bulunduğu bu yüzkarası mahkemelerin, ne
zabıtları vardır, ne savunmaya söz verilmiĢ ne de suçlananlar, avukat tutabilmiĢtir!
Morgenthau, kitabındaki övünmeleri arasında, Türkler tarafından Çanakkale‘ye getirildiğini, oradaki Alman tahkimatı nedeniyle kendini Almanya‘da sandığını, 25 Nisan çıkartmasının beklendiğini ve Müttefiklerin topçu
ateĢlerinin isabetli olmadığını ve arazinin dik olması nedeniyle iyi sonuç alınamadığını yazdı. [515]
(NOT: Morgenthau‘un henüz gitmediği Almanya‘yı nereden bildiğini
sormasak bile, Çanakkale savaşı öncesinde veya içinde hangi yoldan ve
araçla Çanakkale‘ye nasıl gittiği, Enver‘in ve General Sanders‘in dost olmayan bir elçiyi niçin davet etmiş olabileceği suallerinin cevabı yoktur. Bildiğim
kadarıyla, bu tür önemli bir olay‘ın Osmanlı tarih belgelerinde ve bizzat kendi
hatıratında yazılı olması gerekirdi. Fakat gazeteci Schreiner‘in yazdığı gibi,
Morgenthau‘ın övünme ve olayları saptırma huyu vardı ve bu ekleme de
propagandanın başka bir parçasıydı. Sayın T. Ozakman‘ın ―Diriliş‖ kitabında
da, buna dair bir not varsa da, kaynağı belirtilmediğinden büyük bir ihtiyatla
karşılanmalıdır).
Doğu‘da bir araĢtırma için oluĢturulan karma komisyon, hazırladığı raporda Ermenilerin olaylara nasıl sebep verdiğini anlatır ve bu husus raporun
son sayfasında vurgulanır. Heyet arkadaĢı Yusuf Kemal beyle Babikian
Efendi Tokatlıyan restoranda yemek yerler. Babikian Efendinin çantasında
veya cebinde olan sekiz sayfalık rapor, son sayfa hariç yedi sayfa olarak
Yusuf Kemal beye verilince, imzalı son karar sayfasının nerede olduğunu
sorar! Babikian Efendi de hiç fikri olmadığını, raporu cebinden kimin tarafından alınabileceğini de bilmediğini söyler, heyet raporu da, böyle ufak bir
çaldırma (!) hatasıyla bertaraf edilir. [516]
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
201
Mayıs 1918‘de Ermeniler Londra Ermeni Enformasyon Bürosu‘nu kurdular ve Ermeni taraftarı Ġngilizler bu bürodan gelen haberlerin değerini bildiler. [517]
‗Britanya – Ermenistan Komitesi‘ adından da anlaĢılacağı gibi, Ġngilizlerden çok, Ermeni davasını savunan seçme Britanyalıların kurduğu bir birlikti. [518]
Tarihçi G.P. Gooch, Britanya-Ermenistan Komitesinde üye idi ve yayınları Contemporary Review,‘de Ermenistan‘la ilgili yazıları memnuniyetle
yayınlıyordu. Yalnız 1921–22 yıllarında, bu dergi Ermeni sempatizanı olan,
Lort Bryce, Arnold Toynbee, Aneurin Williams ve Harold Buxton‘un birçok
makalesini yayınladı. [519]
―Ġngiliz Hükümeti, Ermeni katliamı haberlerini, düĢmana karĢı nefreti
ve savaĢ gücünü artırmak için propaganda olarak kullanıyordu. Bu konuda
gelen abartılı veya uydurulmuĢ haberler derhal yayınlanıyordu.
Eçmiyazin‘den gelen telgrafta, her gün açlık ve hastalık yüzünden 350–400
kiĢinin öldüğü söyleniyordu. Rus hükümeti büyük para bağıĢında bulunmuĢtu
ve Britanya ile ABD‘den büyük meblâğlar akıyordu… Tehcir kararında insanlar ülke içinde yer değiĢtirirken, Morgenthau ‗ben bu tehcirin ölüm emri demek olduğunu biliyorum‘ diyebiliyordu. Trabzon ve Erzurum Kardinalleri GümüĢhane‘de öldürülmüĢlerdi, kasabalardaki sağlıklı erkekler 15–20 kiĢilik
gruplar halinde çıkarılıp, önceden hazırlanmıĢ hendeklere atılıyorlardı. Musul‘a giden kadın ve çocuklara çeteler hücum etmiĢti. Ordulara, çetelere
müdahale etmemeleri emri verilmiĢti‖. [520]
(NOT: Bu yorumun içinde o kadar yakıştırma ve uydurma var ki, içindeki hakikat payını bulmak zor. Gözden kaçmayan ve gerçek olan taraf,
para bağıĢlarının akmasıydı. Bu hikâyelerin elan yaşatılmasındaki esas
neden de, masraf – yardım vb bahanelerle elan toplanan büyük ve hesabı
olmayan paralardır!)
―Arnold Toynbee‘nin Ġngiliz Ġstihbarat bürosunda çalıĢtığı, unutulmamalıdır‖! [521]
―Britanya hem Mezopotamya hem de Filistin‘i istiyordu. Bu emperyalist
emellerin belli olmaması için, Ġngilizler insancıl gerekçeler bulmak zorundaydılar. Bu nedenle Ġngiliz liderleri, bilerek kötü Osmanlı Ġdaresi ve Ermeni
mezalimi üzerinde durdu ve bu insanları (Hıristiyanları) Türk zulmünden
kurtarmayı kendilerine görev gibi gösterdi. BaĢbakan Lloyd George gerektiği
zaman duygusal olabiliyordu ve idealizm rüzgârları Rusya ve BaĢkan
Wilson‘dan çıktığına göre, onlarla rekabet etmek zorundaydı‖. [522]
―Zaman ilerledikçe, Lloyd George, ordularının iĢgal ettiği toprakların
asıl sahiplerine iadesi gerektiği prensibini terk etti. Uluslar arası moral değerlerden, ancak sözde konuĢuluyordu. Ġngiltere‘nin, çorak, uzak, virane Ermeni
topraklarında hiçbir emeli yoktu, fakat Ermenistan‘ın kurtarılması bahanesiyle, esas hedefi olan Mezopotamya üzerindeki emellerini gizleyebiliyordu.
Bazı kimseler, hükümetlerini emperyalist bir savaĢ yapmakla suçlarken, hükümet hemen önlerine idealist ve insancıl bahaneleri koyarak kolayca susturabiliyordu.‖ [523]
202
ġükrü Server AYA
―Misyonerler, Ermenilere en iyi ahlâk kurallarını öğretirken, söyledikleriyle yaptıkları çeliĢiyordu, çünkü onlara göre Ermeniler kendi hükümet idarelerine uymazlarsa, çok daha faydalı ve iyi insan olurlardı. Osmanlı Hükümeti
misyonerlerin bu kıĢkırtmalarda önayak olduğundan Ģüpheleniyordu. Bilindiği
gibi, bu eğitmenler Osmanlı Hıristiyanların hayatına, önemli ölçülerde karıĢıyorlardı. Robert Kolej‘in esas kurucusu Cyrus Hamlin, Kolejdeki BaĢkanlık
görevini, damadı baĢka bir misyoner, George Washburn‘a bırakıp Amerika‘ya döndükten sonra, Ermeniler lehine, Türkler aleyhine çalıĢmaları orada
da sürdürdü. Boston Daily Advertiser gazetesine 1894‘te yazdığı bir makalede, bir taraftan Amerika‘daki sorumlu Hınçak liderinin ev adresini verirken,
diğer taraftan vakti geldiğinde, baskıcı Türklere karĢı Hıristiyanların isyan
etmek haklarının olduğunu ve Protestanların Ermenilerin en iyi koruyucusu
olduğunu ulu orta yazıyordu. Osmanlı‘nın Washington‘daki büyükelçisi, aslen
Rum ve Hıristiyan olan Mavroyeni Bey, gazeteye verdiği cevapta bu yazıların din, misyonerlik ve eğitimle nasıl bağdaĢtığını ve halkı asi yapmanın Ġncil‘in neresinde yazılı olduğunu soruyordu. Cyrus Hamlin daha ileriye gitmiĢ,
ABD‘nin Türk sularına savaĢ gemisi yollayarak, ABD‘ye saygıyı öğretmesini
istedi ve buna benzer istekler çok kez yerine getirildi. Fakat daha sonraki
yıllarda Hamlin‘in, Ermeniler için çarpan kalbi değiĢti, Hınçakların Rus altını
ve hilesi ile baĢtan çıkarıldığını söyledi.―[524]
(NOT: Hamlin, Rusların Ortodoks olarak Protestanlara karşı Babı Ali
üzerindeki baskıyı, Türklerin daima ona yardımcı olduklarını, ―Protestan cenazesi‖ nümayişini v.b. çabuk unutmuştu!)
―SavaĢa ait vahĢet hikâyeleri, Arthur Pornsby‘nin SavaĢta Sahtekârlık
(Falsehood in Wartime) kitabında açıklanarak, savaĢta yaĢanılan bu deneyin
önemi vurgulandı. James Morgan Read‘in gözlemine göre, yalan söylemek,
bilinçli bir aldatma hareketidir. Ġngilizlerin vahĢet hikâyelerinin büyük çoğunluğu, hatalı gözlem ve raporlara dayalı, bilinçsiz bir aldatmaydı. Britanya, 1914 –
1918 yılları arasında, propagandanın muazzam gücünü sergilemiĢtir. Mavi
Kitap‘ın içindeki gerçekler ile bunların değerine gelince, bunun ‗tarihsel bir
akademik çalıĢma‘ olarak kabul görebilmesi için, okurların, savaĢtaki diğer
propaganda eserlerini de görmüĢ olması gerekir. Bu konuda 1914 – 1977
yılları arasında propagandayı irdeleyen eser sayısı yirmiden fazladır.‖ [525]
(NOT: İngilizce adlar ile bunların Türkçe tercümeleri çok yer tutacağından ve yazarları da akılda tutulamayacağından, bu örneklerin isimleri
verilmemiştir).
―Berlin‘de 15 Mart 1921 günü Talat PaĢayı öldüren suikastçı
Soghomon Tehlirian davasında, ‗Andonian evraklarının‘ mahkeme zabıtlarına girmesine dahi izin verilmedi. Bu belgeler, ispat için kullanılamadı.
DaĢnakçıların yazdığı ve 1981‘de basılan Justicier du Genocide (s.213)
(Soykırım Adaleti) kitabında da, Berlin mahkemesinin bu evrakları kabul
etmediği yazılmıĢtır. Savunma avukatı tarafından ısrarla mahkemeye verilmek istenen bu belgeler, hâkim ve jüri tarafından ret edildi. 1921‘den bu
yana 70 yıldan fazla geçmesine rağmen, bazı Ermeni çevreleri, hâlâ bunların
‗sahici olduğunu‘ söyleyebiliyor‖! [526]
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
203
―Propaganda maharetine gelince, kimse Osmanlı Hıristiyanlarla boy
ölçüĢemez, özellikle Ermeniler birçok konsolosluk ve elçiliklerde, tercüman
ve mütercim olarak görevli olduklarından, büyük ülkeleri ve onların mensuplarını, misyoner, yardım kurumu üyeleri, dinî liderleri ve Türkçe bilmeyen
herkesi, kendi amaçlarına uygun olarak diledikleri gibi bilgilendiriyorlardı.
Birçok ahvalde yabancı gazeteciler, siyasetçiler, gezginler bu kimseleri yanlarında gezdiriyor veya onların aracılığı ile olayları anlamaya veya anlatmaya
çalıĢıyorlardı ve uydurma hikâyeler dilden dile dolaĢıyordu. Robert Kolejin
kurucusu Cyrus Hamlin‘e göre, Londra‘da 1870 yılında bir propaganda bürosu kurularak, Türklere ait bütün haberler gereğine göre çarpıtıldı. Hamlin, bir
millet aleyhinde yapılan devamlı, uzun süreli ve önyargılı ‗gerçekleri katletmenin‘ yıllar sonra, telafisi mümkün olmayan düĢmanlık ve nefretleri yaratacağını söylüyordu‖. [527]
(NOT: Hamlinin kehaneti, bu araştırma sayesinde gerçekleşmiyor mu ?)
―Barton ve Montgomery, ABD Hükümeti ve Ermenistan‘a Yardım isimli
bir kitapçığı Haziran 1921‘de hazırladı. Bunda, Batılıların Ermenilere karĢı
mecburiyetleri anlatılıyordu. Yakın Doğu Yardım Derneği bu kitapçığı, her
eyaletteki yüzlerce lider ve kuruma ve her bir Kongre üyesine dağıttı. ABD DıĢ
ĠĢleri Bakanlığı gecikmeden bu propagandaya cevap verdi ve Boston‘a, Amiral
Bristol‘un bir mesajını iletti; bunda misyonerlerin Türkiye ve Ermenistan‘da
olayların dıĢında durmaları ve Türk aleyhinde kampanyadan kaçınmaları öneriliyordu. [528]
―Amiral Bristol, Robert Kolej baĢkanı Gates‘in görüĢlerine çoğunlukla
katılıyordu. Amiral, Rumların Ġzmir‘e asker çıkarmaları ve diğer faktörler nedeniyle, bütün Osmanlı Ġmparatorluğunun tek manda altında birleĢmesi gereğini vurguluyordu. Türkler akıl almak için ABD‘ye yanaĢıyordu. Bristol,
Anadolu‘yu gezdikten sonra, Yunanlıların Ġzmir‘i almasının büyük tepki doğurduğunu ve Osmanlılarla sulhu zora soktuğunu soyluyordu. Rumların Ġzmir
ve civarındaki cinayetlerle Yakın Doğu‘dakiler arasında ve etnik halklar arasında büyük benzerlikler vardı. Bristol‘a göre, bütün milletler bir torbaya konup karıĢtırılsaydı, içlerinden hangisinin en iyi çıkacağı tahmin edilemezdi.
Amiral sürekli Rum ve Ermeni taraftarı aĢırı propagandaya karĢıydı ve bunun
yeni bir Balkanlar karmaĢası yaratacağına inanıyordu‖. [529]
―AlıĢılmamıĢ bir görüĢ doğmuĢtu ve Barton, Bristol ve Gates‘in bunda
payları vardı. 1922 sonlarında yapılan kamuoyu tartıĢmaları, Ermenilerin
Amerikalılar üzerindeki etkisini gevĢetmiĢti. Misyonerlerin, Ermeni grupları
lehinde oluĢturdukları düĢünce tekeli de sorgulanmaya baĢlamıĢtı. Bu tartıĢma, ABD BaĢkanı Harding‘in, Kemalistlerle sulhun görüĢüleceği Lozan
Konferansına, gözlemci yollamasına karar verdiği anlara rastlamıĢtı.‖ [530]
―Ermeni meselelerine dair diplomatlara eriĢen haberlerin doğruluğundaki pay, bunların hep tercümanlar vasıtasıyla ve tercümanların da, her zaman
Ermeni olmasaydı. ABD Beyrut konsolosu Mr. Hollis, 1911–1917 yılları arasında görev yapmıĢtı. Türkiye‘den ayrıldıktan sonra verdiği bir raporda, ABD
Ġstanbul Elçiliği baĢ tercümanı ġimavonyan‘ın lâkayt ve uygunsuz tutumunu
Ģikâyet etmiĢti. Holls‘a göre, genelde ABD‘nin görüĢünü yansıtmıyordu. Bu,
204
ġükrü Server AYA
özel bir durum değildi; Yakın Doğu‘da hangi hükümet için çalıĢırlarsa çalıĢsınlar, fevkalade kaypak ve entrikacı olarak ün yapmıĢlardı. Hizmet verdikleri
hükümetlere sadakatlerinden emin olunamazdı ve Beyrut‘taki Alman Konsolosu da aynını düĢünüyordu. SavaĢ bittiğinde, Ermenilerin baĢına gelenler Avrupa‘da büyük yankı buldu, fakat bu haberlerde belgesel ayrıntı ve tarihî bilgi
yoktu. Amiral Bristol, 30 Mart 1920‘de yazdığı bir mektupta, tek yanlı propaganda yayınlarının Amerika ve Avrupa‘ya sel gibi aktığını, bunların aldatıcı,
abartılı ve yanıltıcı olduğunu, Türkler lehindeki en ufak bir bilginin dahi bastırıldığını veya saptırıldığını bildirmiĢti. Bristol‘ün görüĢleri, onun bağnaz ve Yahudi düĢmanı olduğu söylenerek, karĢı tepki görmüĢtü. Fakat o günlerde, böyle
düĢünen bir tek o değildi! Örneğin, Ġngiliz yazar Marmaducke Pickhall, Türk
aleyhindeki önyargıyı belirtmiĢ ve Ermenilerin kendilerini kuzu gibi masum
göstererek, Batı‘nın duygusallığını kullandıklarını yazmıĢtı‖. [531]
―Bir grup yayın, DaĢnak ve Hınçak‘ların silâhlı mücadelesini anlatır. Bu
kitaplarda, Ermeni gerillaların düĢman Türklere, gözü pek hücum ve kahramanlık olayları anlatılır, diğer taraftan bunların savunma amaçlı olduğu yazılarak büyük çeliĢkilere düĢülür. Ermeni Generali Andranik, Ermeni Garibaldi
olarak tanıtılır ve tepeden tırnağa silâhlı ve ürkütücü bakıĢlı fedailerin arasında resimler basılır. Bu kitapların birçoğunda, benzer hikâyeler ayrı yerlerde olmuĢ gibi anlatılır. Bunlardan tipik bir tanesi Türklerin, kurbanlarının
ayaklarına kızgın nal çaktıkları ve onları sokaklarda yürüttükleri anlatılır. Bu
yayınların bazılarında, tüyler ürpertici, kafatası ve kemik yığınların resimleri
konur.‖ [532]
(NOT: 1- Kafatası yığınlarının açıklaması bu bölümün başında, ikinci tipik
örnek olarak verilmiştir
2- İnsan ve hatta bebek ayaklarına nal çakılması öyle orijinal görüldü
ki, bu olay Yahudi yazar İnari Karsh‘ın kitabında da anılır. Bunu yazan veya
okuyanların, bir an için demir nalın, insan ayağına çakılmasının mümkün
olup olmadığını dahi düşünmemeleri, yazılanların ciddiyetini göstermektedir).
―Ġnsan hafızası, üzerindeki yazılar yenilenen kompakt bilgisayar disklerine benzer. Her defasında, duyduğu veya okuduğu baĢka hikâyelerden de
etkilenir. Bu nedenle bu hatırlamalar, her defasında birçok çeliĢkiyi, hatayı ve
sonraki izlenimleri içerir. Tehcirden sağ çıkanların bazıları, komĢularının
yardımcı olduklarını söyler, baĢkaları ise tüm Türkleri suçlarlar. Kafilelere
refakat eden jandarmalar, bazılarına göre iyi kalpli, baĢkalarına göre de Türk
olduklarından hepsi kana susamıĢ iblistiler!‖ [533]
―Andonian evrakları Avrupa‘ya giderken, Ġngilizler, Ermeni katliamı için
mahkeme etmek istediği ve Malta‘ya kaldırdığı Osmanlı idarecileri aleyhinde,
bütün dünya arĢivlerinde kullanabilecekleri belge arıyorlardı. Ġstanbul‘da
ellerine verilen Andonian evrakları içinde Naim beyin hatıraları vardı. Birçok
telgraf, 1921 Mart ayında, Londra‘ya gönderilen evraklar arasındaydı. Bunlara, Malta dosyalarında da rastlanılır. Ancak, Ġngiliz hükümeti bu telgraflara
itibar etmedi ve kullanmadı. AnlaĢıldığı kadarı ile Ġngiliz hukuk subayları Naim-Andonian dosyasını, o vakitlerde Ġstanbul‘a akan birçok sahte belge sınıfına koymuĢlardı. Andonian, savunmasında kitabın propaganda amacı ile
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
205
yazıldığını, fakat gayretkeĢ bazı editörlerin bunu daha da cazip hale sokmak
için değiĢtirdiğini söyledi. Bütün bunlar söylendiğine ve yazıldığına göre,
bunların propaganda amacı ile yazıldığı ve satıldığı bilinerek, bunlara her
hangi bir Ģekilde güvenilemez.‖ [534]
―Andonian evraklarının asılları kayıptır. 2‘ci Dünya SavaĢından sonra
kurulan Nüremberg mahkemesi sebebiyle Nazi evrakları taranırken, Federal
Almanya‘nın bütün arĢivlerine girildi. Türkiye‘de savaĢtan sonra kurulan (Kürt
Mustafa) davalarına ait tek bir belge, bulunamamıĢtır. Alman ve Avusturya
diplomatlarının yazılarında, tehcirler ve ölümler hakkında birçok değerli doküman vardır fakat ölümlerden kimlerin sorumlu tutulması gerektiğine dair bir
açıklama yoktur. Diğer bir ifadeyle, tarihçi Dadrian‘ın, Naim-Andonian evraklarına itibar kazandırmak gayretleri, gerçek veri noksanlığı nedeniyle, baĢarı
kazanamamıĢtır ve bunlar külliyen bir fiyaskodur. Avusturyalı tarihçi
Wolfdieter Bihl, Andonian evraklarını ‗tutarsız‘ diye tanımlar ve birçok iyi
araĢtırma kitabı yazan, Artem Ohandjian‘ın da, bu evraklara atıf yapmadığını
yazar. Dadrian‘ın kendisi de 1995 ve 1999‘da yazdığı iki kitapta bu evraklara
değinmez ve hatta bu kitapların bibliyografyasında bunların adı geçmez.
BaĢka tarih yazarları daha kesin konuĢmuĢtur. Michael Gunther, 1989‘da
yayınlanan bir kitap eleĢtiri makalesinde, Mevlanazade Rifat ve Andonian
belgeleri için, ‗herkesçe bilinen sahtekârlıklar‘ demiĢtir. Hollandalı tarihçi Eric
Zurcher ise, ‗Andonian belgelerinin sahte olduğu gösterilmiĢtir‘ der.‖ [535]
Hitler‟e atfedilen sözün ardındaki sahtekârlık:
Bilindiği gibi, Hitler‘in güya Polonya‘ya girmeden söylemiĢ olduğu <‗Bu
işgal ile yaşayabileceğimiz topraklara kavuşacağız. Her şeyden sonra, kim
bugün Ermenilerin yok edilmelerinden bahsediyor?‘> cümlesi, Amerikan
Kongre kararlarında doğruymuĢ gibi geçer. Washington‘da açılan ‗Soykırım
Müzesinde‘ de bu ibare taĢa yazılmıĢtır. Müzedeki ibarenin, müzenin yapımı
sırasında bir Ermeni iĢ adamı tarafından vaat edilen (fakat ödenmeyen) bir
milyon dolar bağıĢ mukabilinde yazıldığı Ģüyu bulmuĢtur ve artık yerinden
çıkarılmamaktadır. Hikâyenin ardındaki gerçek Ģudur. Nuremberg mahkemeleri baĢladıktan sonra, The London Times,‘ın 24.11.1945 tarihli nüshasında
ufak bir haber basılır; baĢlığı ‗Nazi Almanyası‘nın SavaĢa Giden Yolu‘. Muhabir adı olmayan bu habere göre, Hitler, Almanya savaĢa baĢlamadan önce
22 Ağustos 1939‘da yaptığı bir açık konuĢmada, birçok hedefi saydıktan
sonra, bu cümleyi de söylemiĢtir. Nuremberg Harp Divanına sunulan ve L–3
olarak anılan bu belge, üzerinde bir iĢlem yapılmaksızın dosyaya konmuĢtur.
Bu konudaki 25.6.1948 tarihli ve Nuremberg Divanı Sekreteri Paul A.
Joosten imzalı belge arĢivdedir. Bu belge, mahkemenin 10 no.lu kuralı gereğince, (belge güvenilir ve asıl olmadığı için) dava dosyasından çıkarılmıĢtır.
Hitler‘e atfedilen bu sahte ve olanlarla hiç bağdaĢmayan belge, ihtimal bir
Hitler muhalifi tarafından imal edilerek Ġngiliz gazeteciye verilmiĢtir. Bu düz
kâğıda, kötü bir Almanca imlâ ve daktiloyla yazılmıĢ belgede, nokta ve virgülden sonra ara bırakmak gibi en asgari imlâ kuralları yoktur! Almanca
klavyede mevcut iki <ss> harfini <bindirilmiĢ s> daktiloda yoktur ve bu nedenle iki <ss> yan yana yazılmıĢtır; böyle bir hatanın Hitlerin elindeki kâğıtta
206
ġükrü Server AYA
bulunması olası değildir. Bu dokümanın orijinali www/cwporter/com/gl3.htm
web sitesinde gözlenebilir. Dokümanın aslını Alman arĢivinde bulan ve profesyonel mütercim olan Carlos Porter, bunun Almancaya iyi bilen bir Almandan ve Alman klavyeli daktilodan çıkmadığını söylemekte! Kâğıdın cinsi adidir, arkasında silik vardır. Anlatılan abartılı senaryoda, MareĢal Göring güya
sarhoĢ oluyor, Hitler‘in ve Generallerinin önünde masaya çıkıp dans ediyor!
Özetle, Hitler‘in o gün verdiği söylevle iliĢiği olmayan ve orada bulunmayan
biri tarafından uydurulmuĢ ve tipik abartılı bir yazı! Peki, bu yazı neden 1939
yılında değil de, tam Nüremberg Mahkemeleri sırasında, olaylarla mantıkî bir
ilgisi yok iken ortaya çıkıp dosyalara resmi belge olarak sokulmak istenmiĢtir? Bu sualin cevabı, 21‘ci bölümde Ermenilerin Nazilerle içli dıĢlı iliĢkileri,
Nazi Ermenilerin aniden nasıl mazlum Ermeni‘ye dönüĢüp, binlercesinin
Amerika‘ya kabul yöntemleri okunduğu vakit anlaĢılabilir.
Aynı bölümde kısaca belirtildiği gibi, Ġkinci Dünya SavaĢında Paris Büyükelçimiz (Atatürk‘ün yakın silâh arkadaĢı ve rütbece üstü) Behiç Erkin bey,
yaklaĢık 19.000 Yahudi‘yi gaz odalarına giden trenlerden kurtarıp, yollanan
özel vagonlarla Türkiye üzerinden kurtarırken, DaĢnak Ermeni kol bantlı
Alman askerleri,(Bak, Bölüm 25) Yahudileri toparlayıp ölüm kamplarına gönderiyordu. Buna ait resimler, yakılacak hurda kâğıtlar arasından tesadüfen
bulundu, fakat Ģu anda ABD‘deki bazı Yahudi kurumları kendi tarihlerini bilmeden baskı nedeniyle Ermenileri desteklerken, bizler sessiz ve seyirci
kalmaktayız! Gerçekten, yüz yıldan beri dünyayı kandıran bu dolandırıcılık,
Türkler hakkındaki kemikleĢmiĢ ön yargı ve dinsel-kültürel farklar nedeniyle,
baĢarı ile devam etmektedir. Son kırk yıl içinde gelmiĢ-geçmiĢ veya mevcut
siyasi idarelerin, bu konuya gerekli önemi vermedikleri, Türkiye karĢıtlarının
güç ve niyetlerini iyi değerlendirmedikleri, ileriyi göremedikleri ve zaman
kazanmayı bile baĢarı olarak müjdeledikleri, konuyu biraz bilen bazı vatandaĢların veya yazarın genel düĢüncesidir.
Önceki bölümde ayrıntıları verilen 192 sayı, 2.4.1922 tarihli ortak ABD
Kongre-Senato kararının, bizzat ABD‘nin Ģimdiki Kongre – Senato üyeleri ve
diğer yazarlar tarafından bilinmemesi veya bilindiği halde ―yok‖ sayılmasının
ahlâkî yorumu ve Türk tarafının bu gerçekleri hatırlatmaktan kaçınmasının
yorumu, okuyucunun takdirine kalmıĢtır.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
207
18. BÖLÜM
HAYIR ĠġLERĠ ve YARDIM KURUMLARI
DüĢkünlere yardım ve hayır iĢlerinde bulunmak, insanların çoğunda
var olan içgüdüsel bir erdemdir. DıĢ görünüĢ olarak, bu amaç için para bağıĢları ve yardım çalıĢmaları, deprem, su baskını, diğer doğal felâketlerde
veya salgınlarda yoğunlaĢır. Bütün dinler, insanlara yardımı öğütler fakat
bunu yaparken aynı dinden olanlara daha fazla öncelik tanır. Bu çalıĢma
içindeki bazı olaylarda, kilise veya yardım kampanyalarında etki altında olan
ve yardım etmek isteyenlerin, bazen parmaklarındaki yüzükleri bağıĢlayacak
kadar iyilik yapmak istediklerini ve bazı durumlarda baĢkalarını kurtarmak
için kendi hayatlarını feda ettiklerini görmekteyiz. Bazı bölümlerden anlaĢıldığı gibi, savaĢ anlarında, düĢman yalnız cephelerde öldürülmemekte, özellikle lojistik ve gıda ihtiyacı engellenmek suretiyle, yalnız silâh tutanların değil, savaĢla iliĢiği olmayan, kadın, yaĢlı, çocuk ve diğer sivil halkın da öldürülmesi amaçlanmaktadır. Bu tür davranıĢların, din öğretileri, etik, insan hakları ve bezeri safsata sözlerle savunulması yapılırken, bunları söyleyen kuvvetliler genelde aksini yapa gelmiĢlerdir!. SavaĢ zamanlarında, toprakları
iĢleyecek insan ve araç gücü önemli ölçüde azalır, buna karĢılık gıda ve
giysi gibi en temel maddelerde bazen geçici, bazen de uzun süreli ve çaresi
bulunmayan açlık, salgın ve benzeri, ölümleri çabuklaĢtıran ve çoğaltan etkenler olur. Birinci Dünya SavaĢında, gıda stokları nispeten iyi olan Orta
Avrupa ülkeleri dahi, savaĢın üç-beĢ ay tahminleri yerine uzun yıllar sürmesi
ve insan kayıpları nedeniyle savaĢın son aylarında askerlerini besleyemez
olmuĢtur. SavaĢta ölenlerin ortalama % 30‘u cephelerde değil, arka yığınaklarda olmuĢtur.
Hiçbir hazırlığı veya niyeti olmadan savaĢa giren Osmanlı‘lar diğer ülkelere nazaran çok daha yoksul durumdaydı. Güneydeki topraklarda çekirge
afetleri, savaĢ olmayan yerlerde bile kıtlık yaratırken, daha kuzeydeki Anadolu‘da yol ve ulaĢtırma araçlarının bulunmaması nedeniyle, yokluklar daha
da ciddiydi. Örneğin, seferberlik ilânında, asker olacakların üç günlük kumanyaları ile gelmeleri istenmiĢ fakat askerlik Ģubeleri aynı anda bu kadar
çok askeri kaydedemediği için, kumanyaları bitenler geçici olarak evlerine
gönderilmiĢlerdi. SavaĢın baĢlamasıyla, yegâne ulaĢım yolu olan deniz yolu,
Ġngiliz, Fransız, Rus, sonra Ġtalyan, Yunanistan (ve belki de Amerikan) donanmaları tarafından tamamen kesilmiĢ ve bütün limanlar abluka altına
alınmıĢtı. 80.000 genç askerin iki hafta içinde açlık ve soğuktan ölmelerinde,
yalnız Enver PaĢa‘nın bu harekâtı planlarken oynadığı yüksek riskli kumar
değil, fakat Ġstanbul‘dan yola çıkmıĢ ve cepheye malzeme taĢıyan üç geminin Ġstanbul Boğazı çıkıĢında Rus donanması tarafından batırılıĢı rol oyna-
208
ġükrü Server AYA
mıĢtır! O kadar ki seyyar mutfaklarda ne sıcak bir çorba ne de askere yeteri
kadar çadır, palto veya çarık sağlanabilmiĢtir!
Ancak, bu tür felâketlerde kural ve disiplinler önemli ölçüde aksar ve
iĢler, görev üstlenen kiĢilerin beceri, olanak ve dürüstlüklerine düĢer. Bir
taraftan Allah Korkusu, diğer taraftan idam veya ağır ceza ihtimali varken, bu
arada ‗bu fırsat bir daha gelmez, çalma ve zengin olma zamanı‘ bu andır
diyen kiĢiler çoğunluk olmasalar ve çoğunluğun hayatları ile oynadıklarının
farkında olsalar bile, çalma, zimmete geçirme, aldatma ve kiĢisel yarar sağlama güdüleri ağır basar! Örnekler arasında, Türk ordusunda suiistimal yapan bazı subaylar, gıdaları sağlamayan ve çalan müteahhitler ve benzerleri
vardır.
Ermeni kiliseleri ve Orta Doğu konusunda, Amerikanın sayılı tarih profesörlerinden Joseph L. Grabill, bu araĢtırmanın temel taĢlarından biri olan
kitabında, Ermenileri Ģöyle tarif eder: ―Ermeniler, teĢebbüs, eğitim, sanayi ve
yurt sevgisinde bütün diğer ırkları geçerler. Bu eski ve gururlu ırk, üstünlüğünün bilincinde olarak, çocuklarını Hıristiyan dininde eğitmeye ve geliĢmeye hevesli olarak, eski krallıklarının kalıntıları üzerinde yeniden hür bir Ermenistan kurmayı ummaktadırlar. Müslümanların idarede gösterdikleri beceriksizlik ve katliamları gördükten sonra, hiç kimse Türklerin iktidarda kalmasını arzulamaz çünkü bunlar Müslümanları dahi idare edememiĢlerdir.
Rockfeller Vakfı, 1915-1916‘da $ 300.000 den fazla bağıĢta bulundu, Yale
futbol maçlarının geliri de ACASR‘a (Ermenistan ve Suriye için Amerikan
Yardım Kurulu) aktı. Misyoner Dodge zengin Amerikalılardan ve ABD
Kızılhaçından yardım sağladı, Christian Herald ve Literary Digest dergileri,
yardımları toplamakta etkin oldular. Halk o kadar etkilenmiĢti ki, para haricinde, mücevherlerini, aile yadigârlarını, düğün hediyelerini bile bağıĢlıyorlardı. ABD Almanya‘ya harp ilân edinceye kadar ACASR $ 2.000.000 toplamıĢ ve Amerikan‘ın en büyük ikinci Yardım Kurumu olmuĢtu. Osmanlı Hükümeti 1916‘ya kadar yardım malzemesinin girmesine izin vermemiĢti. Belki
de Ġmparatorluktaki Alman misyonerleri, yardımın gelmesine müsaade için
Hükümeti sıkıĢtırmıĢlardır‖. [536]
(NOTLAR: 1- Yukarıdaki adı Google veya Wikipedia‘ya girerseniz, çok
ayrıntılı ek bilgilere Türkçe, İngilizce ve Almanca lisanlarında erişebilirsiniz.
Aynı kurumun 30 milyon Dolar toplama kampanya posteri, 1918 yılında Sivas‘ta <ölmüş olmaları gereken> on binlerle yetim-öksüz çocuğun yetimhanelerde barındırıldığını görebilirsiniz.
2- Jön Türk Hükümeti, kendi 80.000 askeri açlıktan ölmüşken ve Türkler limanların abluka altında olması nedeniyle, her yerde büyük yokluk çekerken, dışarıdan yapılacak yardımların Hıristiyanlara bir üstünlük sağlamasının, halktaki tepkisinden çekinmiştir. Baskılar sonunda, izin verilmiş, ablukalar yalnız yardım gemileri için açılmış ve yardım malzemeleri, aç Osmanlı
askeri tarafından korunarak dağıtım yerlerine gitmiş ve misyoner eli ile yalnız
Hıristiyanlara verilmesi sağlanmıştır. 1917‘de ABD ile diplomatik ilişkiler kesilmiş olmakla beraber, Misyonerler, Okulları ve Yardımlar 1922 yılına kadar
devam etmiştir. Türkleri her vesile ile karalayan din ve siyaset adamları,
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
209
yapılan büyük insanî hoşgörülerin bile, kötüleme yöntemlerini arayıp bulmuşlardır!)
―Benim yardım maddeleri dağıttığım haberi çabuk duyuldu ve Türk polisleri yardıma muhtaç Ermenileri kendileri Konsolosluğa getirdiler. Civar
köylerde hayatta olan Ermeniler Harput ve Elazığ‘a, yardım almak için geldiler. Bazıları Palu yöresinden gelmiĢti. Türklerin 3‘çü Ordu Karargâhı oradaydı ve 1916 baĢlarında, bütün sivil halk, Türkler ve Ermeniler birlikte bölgeden
çıkarılmıĢlardı. Yardıma muhtaç Ermeni sayısının her gün artması, problemlerimizden biri olmuĢtu.‖ [537] (NOT: Koyu bir Hıristiyan ve Harput‘ta güya
Ticari Konsolos olan Davis, Türklere karşı ön yargılı olmakla beraber, Ermenileri de iyi Hıristiyan olarak görmezdi. Yazdığı kitapta, Ermeniler hakkında
şikâyet ederken, yanı başındaki Van isyanı ve olaylardan tek söz dahi yoktur. Ya Morgenthau elmanın yalnız bir tarafına rapor vermesini istemiş ve
yazmış veya kitap editörü bunları çıkartmıştır).
‖Türklerle evlenmiĢ bazı Ermeni kadınları da diğer halk arasında, Salı
günleri yardım almak için geliyorlardı ve bazen kocaları onlara refakat ediyordu.‖ [538]
―1899 yılında 1 Ekim ile 31 Aralık arasında, Ġngiltere‘deki Ermeni Dostları derneği, iĢ güçlerini satarak değiĢik Ģehirlerde para topladılar. 1908 yazında, 60.000 Sterlin, 1915 Mart ayında ise 98.000 Sterlin, Ermenistan‘ın
muhtaç bölgelerine yollanmıĢtı.‖ [539]
(NOT: Bu meblâğların o tarihlerdeki satın alma gücü hakkında bir fikir
vermek için, bugün Boğaziçi Üniversitesi – Robert Kolej arazisi olan bin dönümden fazla ve eskiden Hisar kalesinin taş ocağı olan bölgenin, iki parti
halinde, toplam 33.000 Sterlin karşılığında, Ahmet Vefik paşa tarafından,
borçlarını ödeyebilmek için, gönülsüz satıldığını söylemek yeterlidir. Diğer
çok önemli bir husus, toplanan bağışların, yiyecek için mi, yoksa çeteci kıyafeti ve silâha mı harcandığı belli değildir!)
―Yardım olarak toplanan paranın harcama yeri, savaĢtan dolayı sefil
duruma düĢen Ermenilerin durumunu bir oranda düzeltmek, diğer taraftan
Ruslar için çarpıĢan, Türkiye ve Ġran asıllı Ermeni gönüllülere sağlık ve ilk
yardım malzemesi sağlamaktı‖.[540]
―Britanya‘daki kiliseler, Yardım Fonu ile yakın iliĢki içindeydi ve birçok
rahip para toplama ve organize iĢlerinde, candan çalıĢıyorlardı.‖ [541]
―1916 baĢlarında, Amerikan Yardım Kurulu, Rusya‘nın en az 310.000
muhacire ev sahipliği yaptığını, hastalık, açlık ve hastalığın diz boyu olduğunu rapor etti. 1915 katliamından kurtulanlar kaçmıĢtı. 1916‘da Rus Orduları
hücuma geçip ġubat‘ta, Ağustos‘ta MuĢ‘u zapt ettiği vakit, muhacirler yurtlarına dönmeye baĢladı. Fakat Rusya ihtilâl nedeniyle savaĢtan çekilince,
Türkler Ermenilere ait vilâyetleri, bazı Rus Ermeni vilâyetleri de dâhil,
1918‘de tekrar ellerine geçirdiler ve yeniden binlerle insan kaçtı. 30 Ekim
1918‘de yapılan anlaĢma yeni ümitler doğurdu ve birçok muhacir Kuzey‘de
Kars‘a, Güney‘de Kilikya‘ya döndü. Ancak asi Kemalistlerin 1920–21 yıllarındaki Ģiddetli hücumları ve Müttefiklerin Ermenileri tek baĢına bırakmaları,
210
ġükrü Server AYA
yurda dönme ve yerleĢme umutlarını tamamen yok etmiĢ ve binlerce kiĢi
panik halinde tekrar oralardan kaçmıĢtı.‖ [542]
(NOT: Bu ifade çoğunluk Ermenilerin ölmediğini, birkaç kez Anadolu‘ya dönüp, tekrar kaçtıklarını açıklamakta ve yollardaki bu tür kayıpların da,
soykırım kurbanı sayıldığını kanıtlamaktadır.)
―Ġngiliz Yardım Misyonu altında toplanan Ġngiliz bağıĢlarıyla, 1922 yılında, Aras nehri vadisinde Amarlu‘da 9.000 kiĢiye yiyecek ve giyecek sağlanıyordu. Bunun dıĢında Erivan‘da bir yetimhane vardı ve aralıklı olarak baĢkalarına da yiyecek dağıtılıyordu. Kafkaslarda en büyük hayır kurumu Amerikalıların kurduğu Yakın Doğu Yardım Komitesiydi. Tesislerinde 20.000
yetim barındırıyor ve ayrıca açlıktan periĢan 50.000 kiĢiye gıda sağlıyordu.
1923 yılında Rusya‘dan ithal edilen çok miktarda un sayesinde, Ermenistan‘ın durumu hayli düzeldi. Bu un, Rus Devlet Bankası tarafından çok ucuz
fiyata satılıyordu… 1923 yılında, BirleĢik Ġngiliz – Ermeni Dernekleri Konseyi,
Lord Curzon‘a baĢvurarak, Kafkas Ermenistan‘ında, Yunanistan ve adalarında, Suriye ve Filistin‘de dağınık halde 750.000 Ermeni mültecinin “acil
çözüm” beklediklerini bildirdi‖.[543]
(NOT: Ermeni-İngiliz ilişkilerini çok detaylı ve belgelere göre kitabında
anlatan Ermeni tarihçi Akaby Nassibian‘ın bu belgeli ve başka kaynaklarca
da teyit edilen ifadesine göre, başka ülkelere göç edenlerle Türkiye‘de bulunan Ermeni nüfus dışında 750.000 kişi daha hayattaydı. Demek ki, 1914–
1923 devresinde toplam Ermeni kayıpları 5-600.000 kişi civarındadır ve bunun 200.000‘i 1918–1920 devresinde, kısa ömürlü Ermenistan Cumhuriyeti‘nin idaresinde, açlıktan Ermenistan‘da öldü.)
―Ġlk iki gemi dolusu mülteci Batum limanına vardı fakat karada onlar
için yiyecek olmadığı için gemiden inmeyi ret ediyorlardı. Ġngilizler, Ermeni
mültecilerin indirilmesi için önce 5.000 teklif ederek, sonradan 35.000 Sterlin
yardım parasını Ermeni Hükümetine ödedi, Ģu Ģartla ki beklenen iki gemi
derhal ve yolda olan üçüncü mülteci gemisi de gelir gelmez boĢaltılacaktı.
Gürcistan Hükümetinin tutumu meseleyi zorlaĢtırıyordu, çünkü aç olan Ermenilere yardım gelirken, onlara gelen bir yardım yoktu. Yardım Kurulları
BaĢkanı Nansen‘e 1922‘de verilen rapor Kafkasların durumunu anlatıyordu.‖
[544]
―Yunan adalarında, binlerce Ermeni mülteci yaĢıyordu. Fakat Ġzmir‘in
yağmalanmasından ve Türkiye‘deki Rumların Yunanistan‘a kaçıĢından sonra, Ermenilere artık yer kalmamıĢtı. BirleĢmiĢ Milletler Konseyinin Cenevre‘deki toplantısında, Rum delegasyonu adaların hemen Ermeni muhacirlerden temizlenmesini istedi ve bunların nakli için 60.000 Sterlin para teklif etti.‖
[545]
―Uluslararası ĠĢ Ofisi tarafından Ermeni Yardım Komisyon BaĢkanlığına tayin edilen Nansen‘e göre, Türkiye‘den 400.000 den fazla Ermeni Rus
Ermenistan‘ı ve Kafkaslara hicret etmiĢti. BaĢka ülkelere, yurt dıĢına hicret
eden Ermeni muhacir sayısı 300 ila 400.000 arasında tahmin ediliyordu.
Bunlar, Yunanistan, Bulgaristan, Kıbrıs, Filistin, Suriye, Mezopotamya gibi
ülkelerin tamamına yayılmıĢlardı. En büyük yardımlar Amerikalılardan geldi.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
211
1921 yılı baĢlarına gelindiğinde, Yakın Doğu Yardım Kurulu eliyle, $
50.000.000 civarında yardımda bulunmuĢlardı. Kurulun faaliyet gösterdiği 14
yıl ve 1915–1929 yılları arasında ise, $ 85.000.000 para toplanmıĢ ve yardımlar (!) için harcanmıĢtı. [546]
―Amiral Bristol, 1921 Mart ayında, Amerikan Yakın Doğu Yardım Kurulu BaĢkanı ve büyük Ermeni hayranı Doktor Barton‘a yazdığı uzun mektupta
Ģunları Ģikâyet ediyordu:
- Fransızlar, Kilikya‘daki Ermenilerden sorumludur, onları tahliye etmek onların görevidir.
- Türklerin Kafkaslarda binlerce Ermeni‘yi öldürdüğü raporları ABD ve
Avrupa‘da dolaĢıyor, bu yalanlar beni çıldırtıyor. Yakın Doğu Kurumunun
Erivan‘dan aldığı raporlarda, bu bilgilerin tamamen yalan olduğu söyleniyor.
Ermenileri bu tür yalanlar için cesaretlerini kırmalıyız çünkü bu hem yanlıĢ
hem de onların zararına. Bunları durdurabilir misiniz?
- Mektubunuzdan anladığım kadarıyla Ermenistan‘a yeniden borç
verme çalıĢmaları varmıĢ. Onlara 50 milyon Dolar vermiĢtik ve bu para battı.
O zaman buna karĢı görüĢ bildirmiĢtim, Ģimdi yeni verilecek borç da eski
batak paranın yanına gidecektir. Ermeniler BolĢeviklere katıldı ve bütün
borçlarını inkâr ettiler, hâlbuki Ģeref sözü vermiĢlerdi!
- BaĢkan Wilson‘un çizdiği Ermenistan hudutlarını korumak için Avrupa
ülkeleri, kendi menfaatleri olmadığı için, hiçbir Ģey yapmazlar. ABD‘nin böyle
bir hudut garantisi vermemesini umarım. Fransızların Kilikya‘dan çekilmesi
meydanda! Amerika‘da halka Ermeni ve Rumların durumu anlatılırken, Türk
tarafının da dürüst anlatılması gerektir. Yunanlıların Ġzmir‘e çıkıĢı haksızdı ve
ekseriyet oldukları iddiasının da doğru olmadığını siz de biliyorsunuz. Ermeni
ve Rumların avukatlığını yaptığımız için hatalıyız. Mustafa Kemal‘in asi olduğu
yolundaki Lloyd George‘un dediklerine de katılmıyorum. [547]
―Fransa ve Ġtalya, Batum‘a birer alay asker yollamaya söz vermiĢlerdi.
Fransa geç olarak, beyaz yerine siyahî bir alay Cezayir askeri yolladı, Ġtalya
ise sözünde durmadı. Bu nedenle 1920‘de Müttefiklerin Kafkaslardaki durumu tehlikeye girdi. Yardım Kurulu yüksek komiseri William Haskell‘in de beklenmedik erken ayrılıĢı, Ermenilerce terk edildikleri olarak yorumlandı.
Haskell, Ermenistan‘a tahsis edilen bütün unları, peĢin para karĢılığında
Azerbaycan hükümetine yönlendiriyordu. [548]
―Son durumlarda, muhacirlere büyük yardım hazırlığında olan Amerikan Yardım Komitesi, korumalar olmadıkça ülkeyi geçmek istemiyordu. Lort
Bryce, Mondros mütarekesi Ģartlarından yararlanmayı düĢündü. Ġngiliz Harp
Kabinesi, 1918 Kasım ayında, tehlike gördükleri gerekçesiyle, imzadan sonra hem Ġskenderun limanını hem de Mezopotamya‘daki Musul‘u aldı.‖ [549]
―Milliyetçiler Mustafa Kemal‘e katılmak için Ġstanbul‘u terk ederken,
Ģehre on binlerle dalgalar halinde Türk, Kürt, Ermeni muhacir ve yetimleri
aktı. Ġnsanlara yatacak çatı olmadığı için, bütün askeri okullara, saray ve
camilere yerleĢtirildiler. Orta Doğu Yardım Derneği, Ġstanbul‘da her gün
160.000 kiĢi doyuruyordu. 1919‘da Ġskenderun ve Kahire‘de Ġngilizlere karĢı
212
ġükrü Server AYA
baĢ kaldırmalarda birçok kimse öldü. Fransızlar, 1920‘de ġam‘ı bombaladı.
Yunanlıların Ġzmir iĢgali, Türklerin katliamı ile baĢlamıĢtı. Ġstanbul‘da mucizevî olarak, Mart 1920 hariç, kan akmadı. Türklerin onuru çok kırılmıĢtı, Rum
ve Ermeni vapur ve tramvay bilet denetçileri, yanlıĢ mevkidesin diye bazen
Türklere hakaret ettiler ve en azından alaycı bakıĢlarla süzdüler.‖ [550]
―Paris Konferansı baĢlarında, Barton, BaĢkan Wilson‘un danıĢmanı
Albay House ile ona bağlı ACRNE Kurumunun Doğu Meselesinin çözülmesindeki katkılarını görüĢtü. Büyük Sulh Konseyinden acele cevap bekleyen
Yardım Kurulu Genel Sekreteri Barton, Ermenilere yapılacak yardımın Konseyin kararına bağlı olacağını söyledi. Barton ve yardım konsey üyeleri 1919
ġubat baĢlarında Ġstanbul‘a hareket etti; yardımcısı Arthur James Paris‘te
kaldı ve o da yardım çalıĢmaları için Fransa‘dan birkaç yüz iĢçi sağladı. Komisyon, Ġstanbul‘da kırmızı halı ile karĢılandı. Ġngilizler depolama ve koruma,
Fransız ve Ġtalyanlar da yardım sağladılar. En büyük yardım Amerikalılardan
geldi. Hoover Kafkaslara kendi adamını göndererek buğday vurguncularını
kendisi denetledi. Hoover, özellikle Kafkaslara giden unun ACRNE‘den geçmesini sağladı. Acente olarak her ay 5.000 ton un sağlıyordu. Gürcistan da
yiyecek yardımı alabilmek için, misyoner talebinde bulundu. ABD deniz kuvvetleri tarafından sağlanan üç gemiden birincisi, Merculius, 12 ġubat‘ta içinde $1 milyondan fazla yardım malzemesi ile Ġstanbul rıhtımına yanaĢtı. Malzemelerin arasında, 2.000 ton un, 2500 kasa konserve yiyecek, 500 kasa süt
tozu, 18 Kamyon, 20 Cankurtaran arabası, 500 dikiĢ makinesi, 200 gaz sobası, 1.750.000 metre kumaĢ, 50.000 battaniye, 600 HemĢire kaputu, 26
Çadır, 78 Röntgen makinesi ve 200 ton kömür vardı‖ [551]
―New York‘tan 16 ġubat‘ta ayrılan Levithian vapurunda ise, gönderilen
240 misyon ve yardım personeli arasında 30 doktor ve 60 hemĢire vardı ve
gemi Mart 1919‘da Ġstanbul‘a yanaĢtı. Misyoner Charles Riggs gelenler arasındaydı ve Barton Yardım Komisyonunun gecikmeden saymanı yapıldı.
Anadolu Kolejinden George White, personel müdürü oldu. Barton‘un teĢkilâtı
Amiral Bristol‘den her türlü yardımı aldı. Bristol, DıĢiĢleri Bakanlığının temsilcisiyle ortak olarak ABD‘yi Osmanlı Ġmparatorluğunda temsil etti ve Ağustos
1919‘da DıĢ ĠĢlerinin de Büyük Elçisi oldu. Misyonerlerle çok yakın temastaydı, onları evlerinde ziyaret ederdi. Hafta sonları Arnavutköy Kız Kolejinde
kalırdı. [552]
‖ġubat 1916‘da, Rusya‘nın Londra elçisi, bakanı Sazonov adına bir
muhtıra vererek, Ġngiltere‘nin, Halep-Musul bölgesinden tahliye edilen Türk
Ermenilerin masrafı için gerekli 1 Milyon frankın, yarısına katılmasını istedi.
Teklifine göre, bu para Ermeni Patriği ve Ermeni Katoligosu emrine verilebilir, hatta ABD vasıtasıyla veya Amerikan ajanların eliyle ihtiyaç sahiplerine
dağıtılabilirdi‖. [553]
―Daha üst seviyeli bir DıĢiĢleri memuru bağıĢ hakkında, Ģöyle demiĢti:
<Alenen Ermenilere yardım etmekte olduğumuzu bildirmeden, her hangi bir
yardım yapılmasını öneremem>. Türklerin zalimliğine dair rapor ve bildiriler
Amerikalı gazetecilere akıyor ve Mavi Kitap‘ta yer buluyordu ve bunların DıĢ
ĠĢlerine yararı, gizlice yardım için bağıĢta bulunmaktan çok daha fazlaydı.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
213
Hazine Bakanlığı Eylül 1915‘te, tehcirin yoğun olduğu zaman, Ermenilere
yardım talebini geri çevirdi, çünkü BaĢbakan Asquith ile bakan Grey ısrar
etmemiĢlerdi. 20 veya 30 bin Sterlin‘in çok büyük yararı olurdu… Fakat Ģüphesiz, bu tür olaylar Mihver Devletleri aleyhine antipati yaratmak için kullanılır, para ödenmezdi! [554]
―Yakın Doğu Yardım ve American Board Kurumları, çok geçmeden
Ermeni taraftarlığının ABD hükümetini Türkiye ile sulh görüĢmelerine katılmaya ikna edemeyeceğini anladılar. Bir Ermeni lider Barton‘u Ermenilerin
babası ve Batı ile Doğu Hıristiyanları arasındaki bağ olarak tarif etmiĢti. Kemalistler, 1921 yaz sonlarında, Amerikan misyonerlerini Ermeni faaliyetleri
nedeniyle hudut dıĢı ettikleri zaman, Anadolu‘dan dönen Ernst Riggs,
Barton‘un yerini aldı. 1921 ilkbaharında yapılan Londra konferansına katılan
Barton Ġtalyan‘ların Kemalistlerden aldıkları bazı ekonomik tavizler mukabilinde Antalya‘dan çekildiklerini gördü. Yunanlılar, Ankara‘yı zapt etmeye
kalkıĢarak Müttefiklerin Sevr barıĢını zorladılar. Kemalist baĢkent yakınında
hücum durduruldu. Kilikya‘da Fransızlarla çatıĢmalar oldu. Yaz nihayetinde,
Yunanlılar 15.000 ölü vererek, Bağdat demiryolu hattına çekildi. Kemalistlerin zaferi nedeniyle, Fransızlar da, Ekim ayında anlaĢarak, Londra Konferansında Ermenilere yurt olarak ayrılan topraklardan çekildi.‖ [555]
―…Ortalık yanmamıĢ, çürüyen insan dıĢkıları, cesetler ile doluydu. Buradan ayrılan 10.000 kiĢi arkada temizlenmesi mümkün olmayan bir pislik
bırakmıĢtı. Tifüs, dizanteri, kolera her yerde egemendi ve her tarafta cesetler
vardı.
…Muhacirler fonundan büyük bir para yollanacaktı ve yetmezse gene
yollanacaktı, fakat Ġstanbul‘dan gelen vaatler, genelde ölü mektuplardı. Alman Konsolosu Rössler, 31 Temmuz‘da Berlin‘e yolladığı mesajda ―hükümetin bu tehciri yapabilecek kapasite ve teĢkilâtının olmadığını söylüyordu.
Hasta muhacirlerden, tifüs, dizanteri, kolera gibi hastalıklar sağlıklı diğer
halklara, demiryolunda çalıĢanlara ve askere bulaĢıyordu. Ġslâhiye civarındaki bir Alman birliği mevcudunun % 25‘inin hasta olduğunu ve bunlardan
büyük bir kısmın öldüğünü yazıyordu. Pozantı Halep arasındaki bütün yol
salgın hastalıklarla kirlenmiĢ ve ordu lojistiğini tehlikeye sokmuĢtu. Kasım‘da
tifüs Halep‘in içinde de patladı.‖ [556]
―1915 Kasım ayı baĢlarında, Halep‘te her gün tifüsten 150–200 Müslüman ölüyordu. Halep konvoyların birleĢip dağıldığı noktaydı. Konya, Bursa
gibi Ģehirlerden gelenler, bitmemiĢ Bağdat demiryolu boyunca Kuzeybatıdan
geliyordu. Kilikya‘nın farklı yörelerinden gelenler, aynı demiryolunu kullanıyorlardı. Kuzeydoğudan baĢka bir yol Urfa‘dan gelip, Diyarbakır üzerinden
Halep‘e varıyordu. Erzurum ve Harput‘tan gelenler de bu yolu kullanıyordu.
Gelen kafileler, Halep veya civarındaki transit kamplarında birkaç gün kalıyordu. Halep‘ten doğuya Resülayn‘e veya güneyde Hama, Humus, ġam ve
Filistin‘de değiĢik yerlere trenle gidiliyordu. Diğerleri yaya olarak doğu Suriye‘de Zor‘a yollanıyorlardı. Halep‘teki Amerikan, Alman, Avusturya konsolosları veya görevlileri, gelen muhacirlerin durumu hakkında rapor veriyorlardı.
Amerikan konsolosu Jesse B. Jackson, elçisi Morgenthau‘a verdiği bir ra-
214
ġükrü Server AYA
porda Ģöyle demiĢti: ‗Birçok kafile Ģehre geldi ve Ģehirdeki merhametli Ermeniler tarafından korunmaya alındı. Muhacirler kilise ve okullarda, bütün
odaları, hatta balkon ve çatıları dolduruyorlardı ve birkaç gün dinlendikten
sonra tekrar yola koyuluyorlardı. Eylül sonuna kadar, trenle 30.000 den fazla
kiĢi, yaya ise 100.000 kadar muhacir geldi.‖ [557]
―Ekim sonunda Tifüs salgını yayılmıĢtı, her gün 200 kiĢi Halep‘te ölmekteydi. Diğer kamplarda da durum aynıydı. Yiyecek dağıtımı muntazam
değildi ve yetersizdi. Jackson bu kampları haftada bir iki defa gezer, yiyecek
ve para dağıtırdı. Kamplarda yatacak çadırlar vardı fakat sayıca yetersizdi ve
bazı insanlar güneĢ, yağmur ve soğuktan veya hastalıktan ölüyorlardı‖. [558]
―Muhacirlerden binlercesi kamplardan kaçıp saklanıyorlardı. Halep‘teki
yerli Ermeniler bunları koruyordu. Polis arada bir Ģehirde tarama yapar, oturma
izni olmayanları uzaklaĢtırırdı. Yardımcı Konsül Hoffman, 26.8.1916‘da bu
Ģekilde Ģimdiye dek 800 kadar Ermeni‘nin uzaklaĢtırıldığını bildirdi. Halep‘teki
kaçaklar, Hovannes Eskiciyan adında genç bir Protestan papazın kurduğu
teĢkilâttan yardım görüyorlardı. 14 yaĢ altındaki kız ve erkekler Hıristiyan,
Musevi ve Müslüman evlerine hizmetkâr olarak yerleĢtirilmiĢti. BaĢka bir papaz
Aaron ġıraciyan, birçok ev kiralayıp yetimhaneye çevirmiĢti. Bazıları hastanelerde çalıĢıyordu. Bazı yetimler, daha iyi bakılacakları ümidiyle anneleri tarafından terk edilmiĢlerdi. Halep‘teki zengin Ermeniler ve Amerikan, Ġsviçre yardım kurumları yetimhanelerin masrafını karĢılıyorlardı. Durum daha da kötüleĢtikçe, hükümet anlayıĢ gösterdi ve hatta programları destekledi. Para iĢleri
veznedarı, Amerikan misyoner William W. Peet idi. Alman büyükelçiliğiyle olan
iyi iliĢkileri sayesinde Halep‘teki Alman konsolosluğu vasıtasıyla para gönderiyordu.‖ [559]
―Alman Kres von Kressentein‘ın yardımı ile Ordu Komutanı Cemal PaĢa‘ya yetimhane açma izni Aralık 1915‘te verildi. Yetimhaneye HemĢire
Rohner bakıyordu ve 850 çocuğu barındırıyordu. Yarı resmi sayıldığı için,
mahalli idarecilerden yiyecek ve giyecek yardımı alınabiliyordu. Papaz
Eskiciyan tifüse yakalanıp Mart 1916‘da öldü ve hemĢire Rohner onun iĢini
yüklendi. Haziran 1916‘da yetimhanelerde, 1.400 çocuğa bakılıyordu. Yerli
misyonerler, Ermenilerin yardımı ile civar imalathanelerde ve baĢka iĢyerlerinde 10.000 kiĢiye iĢ bulunmuĢtu. Bunlardan bazıları, orduya ait dikim evleriydi. Yalnız Halep‘te Ermeni kiliseleri, Amerikan parası ile yardım listesindeki 9.000 kiĢiye bakıyordu. Nisan 1917‘de Türkiye ile ABD arasındaki diplomatik iliĢkiler kesildikten sonra, paralar Halep‘teki Ġsviçreli iĢ adamı Emil
Zollinger‘e yollanıyordu. Yardım için Alman parası da kullanılıyordu. Büyükelçi Mettermih defalarca konsolosu Rössler‘e para yolladı. Ġskenderun‘daki
Alman konsolosu Hoffman ise, değiĢik acil haller için, resmî bütçesinden
ödemeler yaptı ve daha sonra DıĢ ĠĢleri bakanlığı, elçilik kanalıyla bu harcamaları onadı‖. [560]
―ġubat 1917‘de HemĢire Rohner‘in düzeni bozuldu, çünkü hükümet
onun baktığı yetimleri Lübnan ve Anadolu‘daki baĢka yetimhanelere, vatansever Müslüman olarak yetiĢtirmek için yolluyordu. HemĢire Röhner, yaklaĢık 20.000 kiĢiye yardım etmiĢti, kısa bir süre sonra asabı bozuldu ve Al-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
215
manya‘ya döndü. Cemal paĢa, 25 Temmuz 1922‘de öldürüldü, Ermeni tarihçi
Kazarian bunu ‗infaz‘ olarak adlandırır ve onu tehcir iĢinden sorumlu 160 kiĢi
arasında ve üçlü idarenin baĢı olarak suçlar. Bunun tersine, Halep‘te kalmasına izin verdiği bir Ermeni ailesi, Cemal PaĢa‘nın çok büyük bir insan olduğunu ve kumanda bölgesinde en az yarım milyon insanın hayatını kurtardığını bildirdi. Son çağın tarihçilerinden Dadrian ise, Cemal paĢanın üst üçlü
kumanda içinde olmakla beraber, planlanan katliamlara karĢı durmaya ve
cesaret kırmaya çalıĢtığını yazdı. Cemal paĢa bir sual üzerine, ölümlerle
ilgisinin olmadığını, masum olduğunu, hatta önlediğini söylemiĢti‖. [561]
(NOT: 1- Tehcir edilenlerden en az yarım milyon kişinin ölmemiş olduğu anlaşılmaktadır. Cemal Paşa gerçekten kader kurbanı Ermenilere karşı
elinden gelen merhameti göstermiş, askerleri aç iken bunları beslemeye
çalışmış, birçoğuna iş sağlayarak geçimlerini sağlamıştır. Bakım yükünün
özel yetimhaneden, devlet yetimhanesine devrinde bile bir art niyet aranmakta, Türk merhametine çamur atılmaktadır. Bu alıntıları okuyanlar, her
halde böyle de soykırım olur mu diye hayret ederler!‖
―Cemal PaĢa‘nın muhacirlere mümkün mertebe yardım ettiği doğrulanmaktadır. 29 Mart 1915‘te çıkardığı bildiri ile Ermenilere kim tecavüz
ederse, divanı harbe vermekle tehdit etmiĢtir. 8 Temmuz‘da Rössler Cemal
PaĢa‘nın katliamlara sebep olunmaması için bölgesinde sıkı emirler verdiği
ve aynısının Doğu Anadolu‘da yapılmasını 3‘çü Ordu‘ya önerdiğini bildirdi.
Bunların boĢ emirler olmadığı, Cemal paĢa, görevlerinde kusurlu olan bazı
subayları astırdığı zaman anlaĢıldı. Olayları yaĢayanların Ģahitlikleri de Cemal PaĢa lehinedir. Gene Rössler‘in 27.7.1915 tarihli raporuna göre Cemal
PaĢa, yiyecek için ayrılan paranın artırılmasını istemiĢti. ġam Alman konsolosu Dr. Julius Loytved Hardegg, 30 Mayıs 1916 tarihli bir mesajda, Cemal
PaĢa‘nın Ermeniler için kurduğu sistemin altı haftadır Ģehirde baĢarı ile çalıĢtığını bildirdi. Kress von Kressenstein, bazı tedbirlerin daha alt düzeydeki
görevliler tarafından sabote edildiğini, yiyeceklerin çalınıp karaborsada satıldığını bildirdi. Alman subayı, Cemal PaĢa ve kadrosunun samimi olduklarını,
ellerinden gelen iyileĢtirmeleri yaptıklarını not etmiĢti.‖ [562]
(NOT: 3‘çü Ordu Komutanı Mahmut Kâmil Paşanın 30.7.1915 tarihli
<Ermenilere hakaret edilmemesi ve mallarının korunması> hakkındaki kısa
emrin, Cemal Paşanın isteğiyle bağlantısı eş zamanlı bir tesadüf de olabilir!)
―1915–16 kıĢında Suriye ve Lübnan‘da büyük bir kıtlık ve ayrıca tifüs
salgını oldu ve muhacirlerin durumu daha da kötüleĢti. Amman‘da olayları
yaĢayan ve kurtulan bir kiĢi, her gün yüzlerce kiĢinin öldüğünü söyledi. Mart
1916‘da Cemal PaĢa bir yardım programı yaparak baĢına, daha önce Selanik ve Halep valisi olan Hüseyin Kasım beyi getirdi. ġam Alman Konsolosu
Hardegg, 30 Mayıs tarihli raporunda Kasım bey‘in ekmek tedarik ettiğini, bir
hamam ve bitten temizlenme istasyonu kurduğunu, ayrıca bir hastane açıp
birçok muhacire iĢ bulduğunu yazdı. Hama Ģehrine 700 kadar kadın ve yetim
yollanmıĢ ve orada onlara iĢ bulunmuĢtu. Hardegg‘in bildirdiğine göre, Kasım bey görevden çekileceğini tehdit olarak söylemiĢti çünkü Suriye ve Filistin‘deki yaklaĢık 60.000 Ermeni‘ye yardım için yeterli para yollanmamıĢtı. Alt
216
ġükrü Server AYA
seviyedeki memurlar da bu kadar gayretten memnun değildi. Ġsviçre yardım
kurulu parayı, onurlu bir insan olarak güvendikleri Kasım beye yolluyorlardı.
Kasım beyin istifa edip etmediği bilinmiyor fakat 1916‘da Alman ve Avusturya Konsoloslarının ifadelerine göre, özellikle köylerde Ermenilere din değiĢtirmeleri için baskı yapılıyordu. Birçok Ģehirde, muhacirler sanatlarını icra
ederek geçimlerini sağlıyorlardı. Özellikle fakir olanlara, din değiĢtirmezlerse,
yiyeceklerinin kesileceği söylenmekteydi. Avusturya konsolosu Ranzi, zamanla Ermenilerin maneviyatının bozulduğunu ve yüksek sayıların bu tehditlere teslim olduğunu not etti.‖ [563]
(NOT: Din değiştirme vakalarında, kaçının zorlamayla, kaçının tercihle, kaçının da Müslümanlarla evlenenlerin çocuklarını düşünerek yaptıkları
belli değildir. Ancak bu olay dahi mantık terazisine vurulduğu zaman, Türklerde Ermenileri yok etme niyetinin hiçbir zaman var olmadığı anlaşılabilir.)
―Bütün olan biten ve zorluklara rağmen, bir yazarın da söylediği gibi,
güney Suriye‘ye hicret ettirilen Ermeniler, hayret edilecek yüksek sayılarda
hayatta kalmayı baĢardılar. ġimdi yapılan tahminlere göre, yollanan 132.000
kiĢiden 20.000‘i ölmüĢtür; bu yüksek bir sayı olmakla beraber, vilâyetin doğusuna gönderilenlere oranla daha azdır.‖ [564]
―Pratik olarak, duyulan katliamların tamamı Anadolu‘nun ortalarında
veya doğusunda Kürtlerin yerleĢik oldukları veya Resül-Ayn, Zor gibi bölgelerde Çerkezlerin bulunduğu yerlerde olmuĢtur. Kilikya, Halep‘in güneyindeki
Suriye‘de veya Filistin‘de hiçbir katliam olmamıĢtır. Olay Ģahitleri, genel olarak Kürt ve Çerkez haydutları belirtmiĢlerdir.‖ [565]
―James Barton, American Board‘un saygın dıĢiĢleri Genel Sekreteri
olmuĢtu. Önceliği, eğitim veren misyonlardı ve Amerikan kolejlerinin yurt
dıĢına taĢınmasının en önemli destekçisi olmuĢtur. Daha sonraları, daha
yüksek eğitim veren 20 kadar karma uluslararası okulun, Ġspanya, Yunanistan, Bulgaristan, Türkiye, Hindistan, Seylan, Çin ve Japonya‘da kuruluĢ
aĢamalarında yardımcı olduğu gibi, $ 30.000.000 fon temin etmelerine de
önayak oldu. Devamlı ABD DıĢ ĠĢleri ile temasta olan Barton, Türkiye ve
diğer ülkelerdeki Protestan kurumları korumayı üstlendi. Birkaç aylık moral
bozukluğundan sonra, Türkiye‘deki Protestanlar tekrar umutlanmaya baĢladı. ACASR‘ın (Yakın Doğu Yardım Kurumu) 1915–16 kıĢında kurulmasından
sonra, Morgenthau yurduna döndü. New York‘a vardığı zaman ACASR Yönetim Kurulu onu rıhtımda karĢıladı. [566]
―Misyonerler çok geçmeden, Ermeni dul ve yetimlere yardım için organize oldular. Bir misyoner aileden rahip Frederick D. Greene, Ermeni Milli
Yardım Komitesi sekreteri oldu. The Independent gazetesi yardımcı editörü
olan Edwin M. Bliss, Cyrus Hamlin‘in de yardımı ile Ermeni meselesi ve cinayetleri hakkında bir kitap yazdı. Bliss, Amerika‘daki yardımları Ģöyle anlatıyordu: ‗Birçok kilisede Ermeni Pazar günü ayinleri yapılıyor ve para toplanıyordu. Pazar günü okulları, kolejler ve diğer dernekler para topluyorlardı.
Gazetelerde yardım yapanlar için sütunlar açıldı, ülke çapında bütün Ermeniler güçleri kadar yardım etti ve para yardım bölgesine yollandı. Kızılhaç ve
American Board misyon kurumları ve okulları Anadolu‘da seferber oldu. Da-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
217
ha sonraları yetimhane ve yardım evleri kurarak, marangozluk, tenekecilik,
dikiĢ-nakıĢ, ipekçilik ve benzer sanatları, himaye görenlere öğrettiler.[567]
―1881‘den sonra Amerikan Kızıl haçı, dincileri desteklemekte önem
kazandı. Yardım kampanyasında hükümetin rolü fazla olmadı, çünkü para
ancak ABD Kongre kararıyla verilebiliyordu. Washington, hediye yardım
malzemesini donanma gemileri ile aralıklı taĢıyordu. Önceleri de anlatıldığı
gibi misyonerler, 1894 ve 1896 katliamlarına cevap olarak, Milli Ermeni Yardım Komitesi ve Ermenilere yardım için Amerikan Kızıl haçı ile iĢbirliği yaptı.
Peet, yaklaĢık $1.500.000 yardımı, 200.000 kadar yetimi kurtarmaya yönlendirdi. [568]
(NOT: Yukarıda anlatılan büyük düzenle toplanan yardımların, misyoner eliyle dağıtılamayan bölümlerinin ne kadarının muhtaç olanlara eriştiği veya aralarda kaybolduğu, dün de, bu gün de, işin ballı parmağıdır.
Verilen rakamlarda inanılmaz abartılar vardır, 200.000 çocuk yetim olarak
hayatta iseler, çocuk ve yetim olmayanlar bunun birkaç katı olduğundan,
kitle halinde ölüm haberleri kendi kendini yalanlamaktadır!)
―(Robert Kolej Başkanı George Washburn‘un akrabası) Crane, Amerikan DıĢiĢleri Bakanı Lansing‘in özel sekreteri olarak Mayıs 1915‘te iĢe baĢladığı vakit, Ermenilere yardım için eline birçok imkân geçti. Barton 21 Eylül‘de
Washington‘a vardığı zaman Crane ile görüĢerek, Yakın Doğu‘dan gelen gizli
haberleri özel olarak yorumlama yetkisini aldı. Bu mesajlar, eskiden yayınlanmıĢ olan birkaç haberden daha fazlasını içeriyordu. Büyükelçi Morgenthau,
Dodge Yardım Komitesinin $ 50–100.000 arası bir yardımı Osmanlı Ġmparatorluğu ve Ġran‘a yollamaya hazırladığını öğrendi. Halep Amerikan konsolosu
bölgede 150.000 den fazla mülteci olduğunu ve her gün yüzlercesinin öldüğünü söylüyordu. Dodge Komisyonu, ‗Konuşulamaz Türk‘ imajını kamuoyunda
kuvvetlendirdi. Crane ve Barton, basın bültenleri hazırlayarak bunları bütün
tanınmıĢ gazetecilere yolladılar. 1915 Eylül ayının son iki haftasında çıkan
haberler The New York Times ve diğer gazetelerde Türkleri insanlık dıĢı yaratık canavarlar olarak tanıtıyordu. Gazetelerde çıkan bazı baĢlıklar Ģöyleydi:
‗Misyonerler Kurulu Türk VahĢetlerini Anlattı – Trabzon‟da 10.000 Hıristiyan boğuldu – Kadınlar Haremlerde Esir – Ermeni Mezalim Hikâyeleri
Doğrulandı‟. [569]
(NOT: Dünkü bu inanılmaz abartılar ve yalanlar maalesef bugün için
de devam etmektedir. Kimse, ‗Trabzon‘un toplam Ermeni nüfusu 7–8.000
arası iken, nasıl 10.000 kişi boğulur‘ diye sormaz! Bütün limanlar zaten abluka altındaydı, Karadeniz‘de cesetler toplanmadı, köpek balıkları da yok…
Attıkça attılar ve karaladılar, kimse saçmalıklarını yüzlerine vurmadı ve vurmuyor!)
―Boğaziçi‘nde, Morgenthau (B.elçi), Peet (yardımcısı) ve Gates
(Robert Kolej BaĢkanı) Ermenileri koruyucu üçlüyü kurmuĢlardı. Bu üç kiĢinin de Amerika‘dan para transfer yetkileri vardı. Gates, Talat‘ı, diplomat Peet
de Enver‘i sıkıĢtırıyordu. Her iki Osmanlı idarecisi ikilem içindeydi, çünkü
dıĢardan büyük miktarda yardım geldiği vakit, kıtlık çeken yerli halk isyan
edebilirdi. Jön Türk hükümeti, tehcirin durdurulması ve Protestan Ermenilere
218
ġükrü Server AYA
ayrımcılık yapılması yolundaki Amerikan taleplerini kızgınlıkla geri çeviriyorlardı. Talat PaĢa, azınlıkları yabancı devletlerin denetimine bırakmasının,
devlete fayda sağlamayacağını söyledi.‖ [570]
(NOT: Misyon kurumlarına yapılacak en ufak bir hücum bütün dünyayı
ayağa kaldırdığından, asker eksikliği olan Osmanlılar Misyoner bina ve Okullarını korumaya aldılar. Robert Kolej‘i koruma için görevlendirilen yaklaşık 50
jandarmanın grup fotoğrafı mevcuttur. Talat Paşa Temmuz ortalarında, Protestan ve Ermenileri tehcir kararı dışına çıkararak özel işlem yaptı. Bundan
önce yollanan ve bu istisnaya uyan Ermeniler, evlerine geri dönebildiler)
―Barton, ABD DıĢiĢleri Bakanlığını etkileyerek, savaĢçıların ve yardım
kolilerinin, limanlardaki ablukalardan geçmelerini sağladı. Amerikan misyonerleri, diplomatları, konsolosları yardım dağıtıyorlardı; bütün misyonerlik
binaları yardım merkezleri olmuĢtu. Ġstanbul‘daki yardım komitesinde Ģu kiĢiler vardı: Elçilik diplomatları Elkus, Lewis Heck, Gates, Peet ve Peet‘in asistanı Luther R. Fowle, (Robert Kolejde öğretmen ve Dodge‘un kızı) Elizabeth
Huntigton! Ayrıca Tiflis ve Beyrut‘ta yardım grupları vardı. Ġran‘da, Amerikan
rahibi J.L. Caldwell, diğer Amerikalıların katıldıkları heyete baĢkanlık ediyordu. Yardım malzemeleri, neredeyse tamamen Türk olmayanlara dağıtıldı.
Yardımın ancak % 2‘si Müslümanlara verildi. Ġstanbul‘a %35, Tiflis‘e % 30,
Beyrut‘a % 23, Tahran‘a % 20 yardım verildi. Ġran‘da yer değiĢtiren Nesturi ve
Ermenilere, Presbiteryen kilise yatakhanelerine, Tahran‘ın payından verildi.
Hıristiyanlara yapılan bu büyük ayrımcılık, birçoğu acınacak halde olan Müslümanlar arsında hoĢ karĢılanmadı. Barton, ACASR Yardım Kurumu baĢkanı
olarak yoğun çalıĢırken, American Board ve diğer Protestan kurumlarını
unutmuyordu. Nisan 1916‘da ABD DıĢ ĠĢleri Bakanı Lansing‘e mektup yazarak ve onu biraz daha tahrik ederek, Osmanlı Ġmparatorluğunda mevcut yaklaĢık $ 40.000.000 kıymetindeki Evanjelist eğitim ve sağlık yatırımlarının korunmasını istedi. Buna benzer bir talep 1914‘te yapılmıĢ ve Türkiye‘deki Protestan ve ticari kurumlar, Babı Ali‘nin Amerikalılar ve azınlıklara karĢı alacağı
tedbirleri önlemek için, savaĢ gemilerinin yollanmasını istenmiĢti. O zaman,
doğu Akdeniz‘e North Carolina ve Tennessee savaĢ gemileri yollanmıĢtı. O
vakit Jön Türk hükümeti, Amerika‘yı yatıĢtırmak için Enver PaĢa, kardeĢi ile
iki oğlunu Robert Kolej‘e yazdıracak kadar ileri gitmiĢti.‖ [571]
―Amiral Bristol‘un yardımıyla, Barton‘un Yardım Komisyonundan
J.H.T. Main, 1919 yılı ġubat sonlarında, Karadeniz kıyısından Kafkaslara bir
yardım sevkıyatı düzenledi. Bu öncü parti, yardım olarak 5.000 ton un, 1.000
kasa süt tozu, bir hastane birimi, 5.000 çift ayakkabı ve 50 dikiĢ makinesi
dağıttı‖.[572]
(NOT: Mondros Mütarekesi nedeniyle, limanların ablukası kalkmıştı;
bu yardım malzemeleri genel olarak aç Türk askerinin koruması altındaydı).
―Gelen bilgi Barton‘un Ermenilik damarına dokunmuĢtu. Müttefik orduların, 1919‘da Anadolu‘yu iĢgal ederek, evleri yıkılan Ermenilere bu olanağı
sağlamamasını af edemiyordu. Yardım grubunu Halep‘te bırakıp kendisi
Kahire‘ye gitti ve Nisan baĢlarında Ġngiliz Generali Allenby ile konuĢarak,
Anadolu‘ya Ġngiliz askeri sevkini istedi. Allenby bu ateĢli talebi yerine getir-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
219
medi. Müttefik askerin koruması olmadan misyoner görevliler olaysız, Nisan
ve Mayıs‘ta gezerek yardımları dağıttılar.‖ [573]
(NOT: Mustafa Kemal, Sivas‘ta yaşayan Ermenilere tecavüz edildiği
şikâyeti üzerine bölgeye gitmişti!)
―Yakın Doğu Yardım Kurumu Doğu Anadolu‘daki çete ve savaĢlara
rağmen, faaliyete devam etti ve Kars gibi Kemalistlerin Ermenilerden aldığı
uzaklara ve Rus Ermenistan‘ı olan Harput ve Suriye‘ye yardım ulaĢtırdı.
Yardım Kurulu, 1922‘de parası olmadığı için, 25.000 çocuğu yetimhanelerden çıkarmak zorunda kaldı. Engellere rağmen, Yardım Kurumu ilk defa
körlere mahsus ‗Brail‘ okuma sistemini tanıttı, ayrıca Sovyetlerin verdiği
17.000 dönüm arazide yetimler için bir ziraat okulu ve Beyrut‘ta dul kadınlar
için bir sığınma evi kurdu.‖ [574]
―Ġngilizler, Ermenilere Yardım Kurumları ile yakın iliĢikte olmaktan
baĢka, bazılarına üyeydiler. 15 Kasım 1915‘te Ġngiliz DıĢiĢlerinden Harold
Nicholson tarafından tutulan bir tutanakta, <DüĢmanlarımızın, Ġngilizlerle
Ermeni asiler arasındaki iliĢkiyi teyit edecek delillerin peĢinde olduklarından
ve bu suretle Türklerin, onlara uyguladıkları tehcir olayındaki sorumluluklarını göstermek istediklerinden eminim. Bu nedenle ilgili kimselerin, Ermeni
yardımı konusunda doğruları, gizli olarak bilmelerinde fayda vardır>. Tarihçi
Akaby Nassibian tarafından da teyit edildiği gibi, 1820‘lerle 1920‘ler arasında
birçok Ġngiliz-Ermeni propaganda kurumu, Ġngiltere‘de çalıĢmaktaydı. [575]
Amiral Bristol, Rodos‘tan Ġstanbul‘a Amerikan savaĢ gemisi USS
St.Louis ile gelirken, Yardım Heyeti BaĢkanı James Barton‘a yazdığı uzun
mektupta, olayların doğru olarak Batı‘ya duyurulmadığından, her defasında
Ermenilerin korunarak onların lehine abartılı – yalan raporların verilmesinden
Ģikayetçiydi. Ermenilerin, almıĢ oldukları büyük yardım ve borçlara rağmen
aniden Komünist olmalarından ve borçlarını inkâr etmelerinden ayrıca yardımların onlara verilmediği yalanlarından rahatsızlığını ifade ediyordu.
DaĢnakların ve Komünist Ermenilerin her hangi bir devlet kurmaktan çok
uzak olduklarını, Ermenistan diye ilân ettikleri topraklarda nüfusun % 25‘ini
bile oluĢturmadıkları gerçeğinin herkesçe bilindiğini ve onlardan nefret etmediğini ancak acıdığını yazıyordu. Amiral Bristol, borç verilen ve batan elli
milyon Dolardan sonra, yeniden borç verilmesine karĢıydı ve Ermeni gazetelerinde, gelen yardımın % 80‘inin Ermenilere değil Kürt ve Türklere verildiği
dedikodularından fevkalade rahatsızdı. Kars‘taki Amerikan Bölge Sorumlusu
Edward Fox, Amiral Bristol‘e yolladığı 31 Ekim 1920 tarihli telgrafta, Amerikalıların görevlerine devam ettiklerini, eskisi gibi Ermeni çocuklara baktıklarını, Türk askerinin fevkalade disiplinli olduğunu ve yeni olay olmadığını yazıyordu.
AnlaĢıldığı gibi, yoksul Türk askeri, yalnız Ermeni çocuklara ve yardıma muhtaç kimselere dağıtılan malzemeleri koruyordu ve binlerce Müslüman çocuk insandan sayılmadığından bu yardımlardan paylarına düĢen
olmuyordu.
(NOT: Hatırlanacak önemli husus şudur: Her yerde ve her zaman yalnız Ermenileri kollayan ve Türk‘e hasım olan James Barton da Ermenilere
220
ġükrü Server AYA
yaranamamış ve Amiral Bristol‘e gönderdiği 6 Mayıs 1921 tarihli mektupta
aşağıdaki ifadelerle dert yanmıştı: )
―Ermenilerin, Türklerin katliam yaptıklarına dair raporuna, benim kadar
kimse üzülemez. Fakat anlatılması zor bir durumla karĢı karĢıyayım. Yale
Üniversitesi mezunu, Chardashian adında zeki bir genç var. Kendisi avukattır;
Wall Street‘te bir ofisi var. Kendisi hiç toplantı yapmamıĢ bir komite kurdu ve
Bay Gerard‘ı baĢkan yaptı. Ancak, her Ģey Chardashian‘da; Ermeni basınyayın veya benzeri adlı bir büro kurdu ve baĢlıklı kâğıt bastırdı. Chardashian
bildiği gibi yazar ve Gerard da önüne konulanı imzalar. Chardashian kendi
adamlarıyla beraber çıkar fakat Gerard ile olmaz. Bir de bir ay evvel Londra‘dan gelen Pastırmaciyan var. Chardashian bir kitapçık bastırdı ve bunda
Yakın Doğu Yardım Kurulu ile Amerikan Misyonerlerinin Ermenistan‘ın, olabilen en büyük düĢmanları olduğunu ve baĢkan Wilson‘la Ermenistan‘ı kurban
ettiğini ve benzeri Ģeyleri yazdı. Ermenistan‘dan en son haberleri aldığını iddia
eder, Senatör Dodge, BaĢkan, DıĢ ĠĢleri ve Washington‘da birçok kimseyle
temas halindedir. Gerard onu desteklemektedir. Chardashian‘ın yapmakta
olduğu bu kötü propagandayı nasıl durdururuz diye baĢka Ermeni liderlerle
konuĢtuk. Durmadan hiç olmamıĢ katliam haberlerini yayıyor ve Ermenistan –
Türkiye hakkında sonu gelmez yalan haber yayıyor… Bir ay evvel Londra‘da
iken, Lort Bryce gibi birçok lider, Amerikan‘ın borç para vereceği ve bazı Avrupa milletlerinin öne çıkıp, Türkiye‘nin bir bölgesini manda altına alacağını,
umduklarını söyledi. ġüphesiz Ģimdi Türkler, Ermenilerin Fransızlarla bir olup
Kilikya‘da onlara karĢı savaĢtığından fevkalâde kızgındırlar. Ermenilerin birçoğu hâlâ ihtilâlci havasında ve inandığım kadarı ile Kilikya‘da Ermeniler koz
ellerine geçtiği zaman vahĢette tereddüt etmeyeceklerdir ve bu nedenle Türkler öfke içindeler! Antep‘ten Dr. Martin‘in yazdığına göre, Pazaryerinde Türkler
o kadar kızmıĢlar ki, Ermenilere Antep tekrar ellerine geçtiğinde, yıktıkları cami
ve minareleri, Ermeni kafatasları ile yeniden inĢa edeceklerini söylüyorlarmıĢ.
Biz burada, ABD‘nin Yakın Doğuyu iyice tetkik etmesini beklerken, korkarım ki
Ermeni meselesi tamamen olmasa bile, büyük ölçüde hal edilmiĢ olacaktır
çünkü Ermeniler çok cins insanlardır. Her gittikleri yerde, kendilerinden hoĢlanılmaması için büyük beceri gösterirler. Zan ediyorum ki takdir konusunda ben
de Ermenilerden payıma düĢeni aldım. 25 yıldır onlar için didindim ve sanırım
ki Chardashian‘dan baĢlayarak, ülkede benim kadar hücum edilen kiĢi olmamıĢtır. Ancak bazıları, sadakat ve takdir göstermiĢtir. Onlar acayip insanlardır… Fakat onların eğitim ve geliĢme için uygun insan olduklarını hatırlamalıyız. Onlar için büyük üzüntü duyuyorum ve çalıĢmaya hazırım. Ermenileri,
hiçbir yerde idareci makamlarında görmek istemem ve onları frenleyecek baĢka bir güç olmazsa, onların altlarında bulunan bütün ırklara kötü muamelede
bulunacakları kesindir.‖ [576]
(NOT: Barton‘un dert yandığı Chardashian, Osmanlı‘nın San Francisco‘ya görevle yolladığı ‗Kardaşyan Efendi‘; İmzayı atan ―Gerard‖ da,
Amerikanın eski Almanya Büyükelçisidir. Garekin Pastırmaciyan‘ın Londra‘dan Amerika‘ya geçtiğini Barton da teyit etmektedir.)
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
221
Yardımlarla ilgili, bir araĢtırmacının bazı tespitleri aĢağıda verilmiĢtir:
*<Yazınızda yardımın gene Ermenilerden baĢkalarına verildiğini beyan etmektesiniz, fakat Kızılhaç temsilcileri yardım dağıtımından memnundurlar. Memnun olmayan Ermenilerdir; onlar paylarını baĢkalarına verdiğimizi söylüyorlar>
<Bu ırkın gururu, birçok bireysel yorum getirir. Ermeniler misyonerlere,
Jesuit rahiplere, konsolos ve Avrupalı gezginlere haset ve memnuniyetsizlikle bakarlar. Muhtaç Ermeni yardım istediğini yüksek sesle söyler, fakat sadaka için nadiren teĢekkür eder… Konsolos ve misyonerleri istismar etmek,
Ermeni basın ve esnaflığının ufak bir kısmıdır>.
*<Sadakat erdemi, Ermeniler için Roma kadar eskimiĢ bir duygudur!>
Ara Baliozian
*<‗GeçmiĢimiz, sayısız hile ve ihanetlerle doludur‘>
Edvar TaĢçı (Doğrucu bir ABD‘li)
*<‗Ermeniler, en büyük dostları ve koruyucuları BaĢkan Wilson‘a onlar
için sonuna kadar gidip Türklerle savaĢmadığı için, kızdılar! Ermeni‘nin yaptığı tek Ģey almaktır! Bakın, bizim onlara güvenerek verdiğimiz $ 50 milyona
ne oldu. Sırtlarını döndüler! Bu onlara yardım kurumlarından yollanan $ 50
milyon dıĢındaydı. ġimdi de Ermeni lobisi Amerikan vatandaĢın vergilerini iç
etmektedir. Ermenilere yalanları için iki kez kızıyorum, birisi Türklere iftira
attıkları için, diğeriyse benim ülkem Amerika‘yı, kendi Ermeni amaçlarına
araç yaptıkları ve Amerikalı siyasetçileri kullandıkları için!>
James E. Rogan
*AraĢtırmanın 16‘cı bölümünde verilen satırbaĢları ve verilen bağlantıdan Ġngilizce orijinal Resmi Rapor içeriği, bu konuda ABD Devleti tarafından
oluĢturulan ―Orta Doğu Yardım Kurumunun‖ çalıĢmalarını özetlemektedir.
Bölgede adları geçen baĢka yardım kurumları da faal idi. Bunların bazısı
silâh ve cephane yardımında da bulunmuĢ, bazı bölümler de bilinmeyen
kimselerin ceplerinde kaybolmuĢtur.
222
ġükrü Server AYA
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
223
19. BÖLÜM
KITLIK VE SALGINLAR
SavaĢa katılan taraflar çoğunlukla, savaĢın süresini, hava Ģartlarını,
lojistik imkânlarını ve özellikle eskiden koĢum hayvanlarının yemleri, insanların yiyecek, ilâç, sağlık, cephane, yakıt ve benzeri ihtiyaç tahminlerinde hataya düĢerler ve tüm insan gücünün aynen savaĢabileceğini var sayarlar.
20‘ci asırda, tıp konusunda büyük ilerlemeler sağlanıncaya kadar, savaĢlarda yara alarak tedavi edilemediği için ölen ve hatta cepheye gidemeden
çadır ve koğuĢlarda ölenlerin sayısı, cephede ölenlerden birkaç kat fazladır.
Bir kaynağa gör, 1912–13 Balkan SavaĢları ile 1922 yılı sonuna kadar
olan on yıllık savaĢlarla yoğun Türk tarihinde, askere giden 10 kiĢiden (hatta
13 kiĢiden) yalnız biri ölmeden evine dönebilmiĢtir. Hastalıklardan ölenlere
ait bazı alıntılar bu bölümde genel bir fikir vermek için derlenmiĢ, bazı dizanteriye yakalanan askerlerin diz dermanları kesilerek çukurlarda boğulma
veya benzeri dramatik detaylara girilmemiĢtir.
Soykırım çığırtkanlığı yapanlar, demagojilerinde sınırsız olarak, 1,5
milyon insanın kasten öldürüldüğünü iddia ederken, ne bir sayı veya bakkal
hesabı yaparlar, ne bunun yer ve zamanını gösterirler ne de çoğunlukla
ölümlerin, kıtlık, salgın hastalık, yorgunluk ve benzeri doğal Ģartlardan olduğunu hatırlarlar. .
Ülke tarihleri genelde, kendi vatandaĢlarını sevindirici yorumlarla yazılır, büyük hata ve felâketler ya yazılmaz veya baĢka bahanelerle geçiĢtirilir,
bazıları tesadüfen veya karĢı tarafın hatasından doğan zaferler de, abartılır
ve hafızalara yazılır. Hâlbuki savaĢların gerçek dramları, insanların bazen
ham hayaller uğruna çektiği eziyetler, iĢkence ve zorlamalar, açlık, sefalet ve
Ģartlar nedeniyle insanlığını unutup, öldürme, yok etme, intikam alma psikozunda neleri yaĢamak mecburiyetinde kaldığı iĢlenmez. Bu çalıĢmada, bazı
önemli aktörlerin zaaf veya becerilerine, daha iyi resim alınması için, bazı
satırbaĢları ile değinilmektedir. Örneğin, Almanların cephe arkasındaki kayıpları % 10 civarındayken, bazı kayıtlara göre Osmanlı ordusunda % 30,
tarihçi Justin McCarthy‘ye göre de % 40‘a yaklaĢıyordu. Türk askerinin savaĢ karavana listelerinde, ne sebze, ne et, ne Ģeker, ne yağ ne de bakliyat
vardı. Çanakkale‘de savaĢan ANZAC‘lar da ancak konserve ve bisküvi ile
beslenebiliyordu, içilebilir su yoktu. Dizanteri sebebiyle askerlerin bazıları
ayakta bile duramıyor, bazıları ise dıĢkı çukurlarına düĢtüklerinde çıkamıyorlardı. Anadolu‘nun arazi yapısı, yol ve nakil araçlarının olmayıĢı ve bütün
limanların abluka altında olması, ufak yelkenlilerin bile sahil boyunca gitmelerini tehlikeye sokuyordu. Tarım ülkeleri olan ve nakliye dertleri bulunmayan
orta Avrupa ülkelerinde de stoklar savaĢın uzun sürmesi nedeniyle tükenmiĢ,
224
ġükrü Server AYA
insan gücünün asker olması nedeniyle hasat verimleri düĢmüĢtü. General
Townsend Kut savaĢında yiyeceği tükendiği ve yardım gelemediği için yenilmiĢti. SarıkamıĢ harekâtında, açık arazide askerin yeterli çadırı ve sıcak
yemeği, ayağında değil çizme, doğru dürüst çarığı veya sırtında paltosu bile
yoktu. BeĢ günlük kuru ekmek torbası ile savaĢıyordu ve ekmekler bitince,
tipi bastırınca 90.000 erin 80.000‘i bazıları mağaralarda, bazıları da açık
arazide heykel gibi donarak can verdi.
Kırım harbinde, Selimiye kıĢlası hastane koğuĢlarında hizmet veren
Ġngiliz hemĢire Florence Nightingale, hasta ve yaralıların gece karanlığında
yapayalnız kaldıklarını, feryatlarına cevap veya bir bardak su veren olmadığını görünce, elinde lâmbası ile gece nöbetlerine baĢladı, yaralıların morali
düzeldi, ölümler önemli ölçüde azaldı ve Florence hastaların kurtarıcı meleği
oldu.
BaĢka bir örnek de Türk-Rus savaĢından: Mayıs 1828‘de büyük bir
Rus ordusu, hudut olan Prut nehrini geçerek Romanya‘daki Osmanlı ordusunu Karadeniz sahiline sürerken, Temmuz 1828‘de Kars‘a saldırdı ve Türkleri yendi. Osmanlı‘lar, limanların abluka altında olması nedeniyle büyük
kıtlık çektiler ve her Ģeye rağmen cesaretle savaĢtılar. Ancak, dizanteri, tifüs,
tifo ve hastalıklarla savaĢmak kolay değildi. Aynı durum Rus ordusu için de
geçerliydi. Prut nehrini geçen 100.000 kiĢilik ordudan ancak 14.000‘i Edirne‘ye gelebilmiĢ, gerisi hastalıklardan yollarda ölmüĢtü.
Soykırım senaryosunda, çok önemli rol üstlenen baĢ aktörlerden biri,
misyoner Cyrus Hamlin‘dir. Çiftçi bir ailenin çocuğu olan Cyrus, babası öldüğü için ufak yaĢta hem çiftçiliği, hem de gerekli el sanatlarını öğrenmiĢti.
Biraz büyüyünce, bir gümüĢ yapımcısının yanına çırak girdi ve ustalık öğrenirken okuluna devam etti. BaĢarılı bir talebe olan Cyrus Hamlin, dinsel eğitim veren Kolejden de mezun olduktan sonra, dünyayı Protestan yapmak
ideali ile ―American Board‖a müracaat etti ve bu kurum tarafından 1839‘da
Ġstanbul‘a, eğitim vermek için yollandı. Ġlk eğitim adımına, Bebek‘te büyük bir
konakta seminer olarak baĢlayan Hamlin, büyük çoğunluğu Ermeni olan
öğrencilerinin fakir ve bakıma muhtaç olduğunu, yatılı olanların masraflarını
ödeyemediklerini görünce, bunlara meslek öğretmeye kalkıĢtı. ‗American
Board‘un ders programında meslek veya geçim öğretimi değil, yalnız Protestan din eğitimi vardı. Hamlin, kurum kurallarının dıĢına çıkmıĢtı. Ġlk iĢ olarak
Ermeniceyi öğrendikten sonra, okulda kurduğu basit atölyede, öğrencilere
soba, soba borusu veya fare kapanı yapıp bunları satmalarını öğretti; talebelerin kıyafeti kısa zamanda derlendi. Cyrus Hamlin‘in ufuklarını açan en büyük keĢfi, Ġstanbul, Bebek‘te ilk mayalı ekmeği piĢiren fırını açmasıydı. Mayalı ekmekler, Kadıköy‘de bulunan Ġngiliz asker kamplarında ve hastanelerde
kapıĢıldı. Bebek‘te piĢen ekmekler, kayıklarla Kadıköy‘e taĢınıyordu… Bu
sırada Ġstanbul‘u ziyaret eden Christopher Robert, bu ekmek kayıklarını görerek Cyrus Hamlin‘le tanıĢmıĢtı. Mayalı ekmek, kısa zamanda büyük talep
yarattı ve üretim yetmediği için Cyrus Hamlin Amerika‘dan ilk buharlı değirmen makinesini ithal edip kurdu. Bunu kurarken, bir borunun boyu yetmediği
için, ekleme boruyu nasıl döktüğü ve iĢlediği, hayatını anlatan kitabında yazı-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
225
lıdır. Cyrus Hamlin, iĢini namuslu yapan bir kimse olarak, ekmek satıĢı için
ondan rüĢvet isteyen Ġngiliz subayını nasıl geri çevirdiğini ve arkadan, talep
nedeniyle bütün sipariĢlerin doğrudan geldiğini anlatır. Çok geçmeden, buhar motorlu değirmen ve Bebek fırını yetmediğinden, Kadıköy tarafında fırın
yapılmaya müsait bir yer bulunur ve orada da ekmek yapımına geçilir. Günde 10 ton ekmek üreten Hamlin, hastaneye ekmek teslimatı yaptığında, asker giysilerinin meydanda yakıldığını görür ve sebebini sorar. Cevap Ģudur:
Giysiler o denli kirlenmiĢ, küf, bit ve mikrop yuvası olmuĢtur ki, bunları yakıp
kurtulmaktan baĢka çare yoktur. Hamlin, bu kirli elbiseleri yıkayıp ter temiz
vermeyi teklif eder ve iyi bir bedelle, fırıncılık iĢinden sonra, ilk ‗seri çamaĢırhaneyi‘ gene Bebek‘te büyük bir evin bahçesinde kurar. Dul Ermeni kadınlara yeniden iĢ sahası açılmıĢtır, kirli elbiseler büyük kazanlarda kaynatılır,
arınık edilir, yıkanır, kurutulur ve hastanelere, kamplara iade edilir. Cyrus
Hamlin, bu çalıĢmaları ve dürüstlüğü ile kısa zamanda herkes tarafından
tanınmıĢ ve takdir edilmiĢtir. Ancak Hamlin‘in misyonerlik tarafı daima ağır
basmıĢ ve Protestan yaptığı Ermenileri bütün hallerde koruduğu için, baĢka
alıntılarda görüldüğü gibi, onu misafir eden ülkeye büyük haksızlıklar yapmıĢtır. Christopher Robert, zengin ve idealist bir Protestan olarak, büyük bir
okul inĢa etmek için ilk parti olarak $ 100.000 koymayı üstlenir; geri kalan
paralar baĢka Protestan kurumlardan toplanacaktır. Paris‘te bir araya geldiklerinde, Robert, Türkiye‘ye ancak Ermeniler eğitilerek girilebileceğini söyler!
Halen Boğaziçi Üniversitesi olan arazi, Paris‘te Osmanlı elçisi olan Ahmet
Vefik PaĢa‘ya aittir. Arazisini Protestanlara satmayı ne kendisi ne de PadiĢah ister! Fakat Ġstanbul‘a gelince, parasal sıkıntılardan dolayı, arazinin ilk
bölümünü, 16.000 Sterline satar. Ġkinci bölümünü de birkaç yıl sonra 17.000
Sterline satar. Cyrus Hamlin‘in elinde, burada okul inĢa etmek fermanı vardır
da, inĢaata baĢlama izni bir türlü çıkmaz. Aslında, okul projesini Ġngilizler ve
Amerikalılar açıktan desteklemektedir, fakat Katolik olan Fransa ve Avusturya ile Ortodoks olan Rusya bu projeye karĢıdırlar ve sadrazama baskı yapmaktadırlar. Nihayet bir Amerikan savaĢ gemisinin Ġstanbul‘a yaptığı ziyaretin, Kolejin açılmasıyla ilgili olduğuna inanan sadaret, inĢaat iznini verir.
Robert Kolej 1863 yılında eğitime baĢlar fakat Hamlin Hall inĢaatı ancak
1872‘de biter ve açılır. Bunca zelzeleye rağmen, tek taĢı bile oynamayan ilk
bina Hamlin Hall‘un inĢaat öyküsü de, Hamlin‘in zekâ ve deneyimini öğrenme yönünden hayli ilginçtir. TaĢlar, oradaki taĢ ocağından çıkartılır, rakip
usta ve gruplar arasında yarıĢırcasına yontulur. ĠnĢaat demiri bilinmemektedir, gerekli demir ve putreller Avrupa‘dan ithal edilir. Çimento yoktur; iyi harcın nasıl yapılacağı bilinmemektedir fakat Hamlin bunun sırrını da eski yapılardan ve tuğlalardan öğrenir. Hamlin hem kuyu açar, hem inĢaat mühendisidir (projeler Amerika‘dan gelmiĢtir), hem fırıncı, hem usta, hem de koyu
Protestan‘dır ve ilk iĢ olarak Ġncil‘i Ermenice‘ye tercüme eder. Amerika‘ya
gidip kiliselerde vaazlar verir, zorluklarla para toplar ve okulu, tamamen Hıristiyan öğrenci ve hocalarla açar. Protestan Hıristiyanlığın, Katolik ve Ortodoks mezheplerinden farkı, törensel Ģekilciliğe, ayin ve kilise toprak ağalığına karĢı oluĢu ve kiĢiye hayat gerçeklerini deneysel olarak öğretmesi, baĢarıyı çalıĢma ahlâkına bağlamasıdır. Ancak, diğer bölümlerde de okunacağı
226
ġükrü Server AYA
gibi, bütün fen ve ilim, Ġncil‘in tutarsızlıklarına rağmen, akıllı yaratıcı ve tasarlayıcı Tanrı‟yı, Tanrı-Ġsa-Kutsal ruh üçgeninde noktalamaktadır. Dinler
genelde, her Ģeyi kabullenmeyi ve dualardan umut beslemeyi tavsiye eder.
Protestanlarda bu ‗ivme farkı‘ ve baĢarısı yadsınamaz.
―Eylül 1854‘te, 50.000 Ġngiliz-Fransız askeri ve 7.000 Osmanlı askeri
Kırım yarımadasına çıkıp Sivastopol‘ü muhasara etiler. Her iki tarafın kayıpları korkunçtu ve bunun sebebi mermiler değil, kar tipileri ve salgın hastalıklardı.‖ [577]
―Ruslar, Kafkas cephesinde Osmanlıları sıkıĢtırdı, Doğu Beyazıt‘ı aldıktan sonra stratejik konumdaki Kars kalesine geldiler. Osmanlı garnizonu 6
ay savaĢtan sonra, Kasım sonunda yiyecek ve cephanesi tükendiğinden
teslim oldu. Bu noktada, Osmanlı – Rus harbi ‗General Kara Kış‘ tarafından
sona erdirilmiĢti‖. [578]
Enver PaĢa, General Kara KıĢ‘ın ne olduğunu, SarıkamıĢ‘ta, iki hafta
içinde 80.000 askerini kaybettikten sonra öğrendi. Bunlar Rus‘lara veya kurĢunlara değil, kar, soğuk, hastalık ve açlığa yenik düĢmüĢlerdi. Esir düĢen
bir Türk generalinin hatıratında, (SARIKAMIŞ‘TAN ESARETE, Sami Önal,
Remzi Kitapevi) esaret sayesinde çay ve ekmeğe kavuĢan ve ölmekten kurtulan askerlerin periĢanlığı anlatılır! Bir aktarma yerinde, bir Rus kadını kendi
ayağındaki ayakkabıyı, ayağı çıplak Türk esire verir! DüĢünülecek olursa, bu
basit sahne insanlık ayıbını anlatmakta, ‗ayağında ayakkabın bile yok fakat
benimle savaşa girdin‘ demektedir.
―O yıl tifüs salgını, özellikle askerler arasında azıtmıĢtı; her gün 75–
80‘i ölüyordu‖. [579]
―SavaĢın ilk iki yılında Kudüs‘teki Yahudilerin 8.000‘i, beĢte biri, açlık
ve hastalıktan öldü‖. [580]
―Cemal PaĢa, esasında kendisinin sorumlu olduğu SüveyĢ Kanalı savaĢından sonra yumuĢak tutumunu değiĢtirmiĢti. Cemal PaĢa, Suriyeli ve
Arapları dövüyor ve Kuran lisanını unutup, ‗Arap ancak dayaktan anlar‘ diyordu. Yerli aĢiret reislerine, propagandacı gazetecilere verilen rüĢvetler
gitmiĢ, yerine gözetim altına girmek, vergi ödemek gelmiĢti. 1916‘da Müttefiklerin kurmuĢ olduğu deniz ablukası sonucunda, bütün Levant bölgesi kıtlık
ve salgın hastalıklar nedeniyle periĢan olmuĢtu. Yüz binlerce insan, çektiklerine mağlup oldu ve öldü. Bazıları kıl payı ölümden kurtuldu. Ġbn Suud‘un
isyanın baĢına geçmesi ve sonraki Arap Ġmparatorluğunu sahiplenmesi
umudu boĢa çıktı. Emperyalistler bu kez Mekke Emiri ġerif Hüseyin‘e yaklaĢtılar ve Osmanlı Müslümanlarını, baĢka bir Müslüman grubu ile dağıtmayı
baĢardılar. Orta Doğu buna göre yeniden Ģekillendi fakat Batı aleyhindeki
güvensizlik ve kızgınlıklar bugün de devam etmektedir.‖ [581]
―Problemin en can alıcı tarafı, yiyecek durumuydu. AvusturyaMacaristan Ġmparatorluğu her ne kadar kendine yeterli değilse de, çoğunluk
olarak bir tarım ülkesiydi. Liman ablukasının her hangi bir etkisi yoktu, fakat
savaĢ imparatorluğun en önemli iki iaĢe kaynağını, Romanya ve Rusya‘yı
kesmiĢti. 1917 yılında, 1913 mahsulüne kıyasen, Avusturya‘nın buğday üre-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
227
timi % 47‘ye, çavdar % 43‘e ve yulaf % 29‘a kadar düĢmüĢtü. Macaristan‘ın
üretimi de, benzer sebeplerle düĢmüĢ, Galiçya‘yı kaybettiği gibi, at, gübre ve
iĢ gücünden de kayıpları olmuĢtu. 1912 yılında Macaristan, Avusturya‘nın
muhtaç olduğu buğday ve etin % 85‘ini temin etmiĢti, fakat 1914 yılı geldiğinde hudutlar kapandı. 1917‘de Avusturya‘nın muhtaç olduğu hububatın,
1913 yılına oranla, yalnız % 2,5‘lik bölümü Macaristan‘dan gelmiĢti. Hayvan
yemi kıtlığı, et kıtlığına yol açtı ve çözüm olarak, 1917‘de yapılan gösterilerden sonra, haftanın üç günü büyük Ģehirlerde et yasaklandı. Almanya da, o
kadar olmasa bile zor durumdaydı ve Avusturya‘daki kötü idarenin günahı
Macaristan‘a yükleniyordu.‖ [582]
―Yüksek ölüm oranının kabahati kesinlikle Jön Türk rejimine mal edilemez ve ölümlerin, Türk Ermenileri yok etmek için yapılan bir soykırım plânının bir kademesi olduğu sonucuna varılamaz. Türk sivil halkı büyük sayılarda, yiyecek kıtlığı ve salgın hastalıklar nedeniyle öldü. Yaralı Türk askerleri, tıbbi malzeme ve bakım yokluğu veya subaylarının ehliyetsizliği nedeniyle
büyük oranlarda öldü. Esir düĢen Ġngiliz askerlerinden de, yiyecek yokluğu
ve kötü Osmanlı idaresi nedeniyle büyük kayıplar oldu. Ancak bütün bu olaylar, Osmanlı hükümetini, imkânsızlık ve tedbirsizlik nedeniyle sorumlu yapsa
dahi, kendi sivil halkını ve askerini veya savaĢ esirlerini isteyerek ve bilerek
öldürdüğü ithamını doğrulamaz. Osmanlı hükümeti, kendi halkına ve Hıristiyan azınlıklara 1‘ci Dünya SavaĢındaki davranıĢ ve ihmallerden dolayı moral
bakımından sorgulanabilir, fakat (Ģaibeli) kayıp sayısına bakılarak, bu rejimin
Ermenileri yok etmek için plânları olduğu söylenemez! [583]
(NOT: Bu konudaki tüm tartışma ve varsayımlar, olayların kronolojik
hızlı gelişmesi ve kesin vukuatın bir araya konması halinde, fiilen ve mantıken, böyle bir yok etme niyetinin ‗hiçbir aşamada var olamayacağı aşikârdır‘. Osmanlılar, Daşnaklar‘a hata ile güvenip, Ağustos 1914‘te, Türk‘ten
yana savaĢmaları halinde OTONOMİ vaadinde bulunmuştur. Daşnaklar
teklifi ret ederek, askerler Rus ordusuna katılıp, Rusların Kasım 1914‘te
Anadolu‘ya ilerlemelerinde Ermeni gönüllüler rehberlik yapmıştır. 1914 Noel‘inde planlanan Sarıkamış baskın hareketi de, Ermeni gönüllü birliklerinin
mukavemet ve oyalaması nedeniyle gecikmiş ve Ocak 1915 ‘ilk haftasında
80.000 er donarak ölmüştür. Halktan gizlenen bu olaydan sonra Enver Paşa
intiharı düşünmüş ancak Van ve diğer bölgelerdeki isyanlar nedeniyle göreve dönmüştür. Ermeni gönüllüler Van şehrini Nisan sonlarında alarak, Türk
mahallelerini tamamen yıkmış, halkı sürmüş ve öldürmüştür. Bu olaydan
sonra, Enver Paşa Patrikliğe Nisan ortalarında son bir ihtar yapar; bu da geri
çevrilince, bir gecede 235 kadar Daşnak lideri İstanbul‘da tevkif edilerek
başka yerlere sürülür. Ertesi gün Çanakkale çıkarması başlamıştır. Ermeni
çeteler azıtmıştır. Köyleri, Rus askerlerine lojistik yardım yapmaktadır. Savaş
alanındaki bütün sivillerin ya uzaklaştırılması veya orada iki ateş arasında
ölmesi gerekmektedir. Tehcir kararı ancak Mayıs sonunda alınmış ve acele
bir nizamname hazırlanarak, olabilecek ve elde mevcut imkânlarla yürürlüğe
konmuştur. İmha planı yapılmasına bir sebep yoktu çünkü Ermenilerin
OTONOMİ teklifine sarılıp, Türklerin tarafında savaşmaları gerekirdi; ancak
228
ġükrü Server AYA
İngiliz-Rusların hiçbir zaman tutmayacakları daha büyük Ermenistan vaatlerine kanarak, Türk – Kürt – Azeri köylerini basıp talanı yeğlediler. Tarihçilerin
bu olayları mantıken değerlendirmek yerine, senaryolar ve faraziyeler ile
böyle kesin bir hükme varmaları, ne bilimsellik ne de mantık ve gerçeklerle
bağdaşır! Okuyucuların, aynı kanıya varacaklarını sanırım!)
Ermeni davasını destekleyen yazarlar, büyük yiyecek yokluğunu ve
kıtlık felâketlerinin Türk halkının çoğunluğunu etkilediğini bilmezden gelmektedir. ÇalıĢabilir nüfusun 1914‘te seferber edilmesi ve onlara ait at, öküz ve
arabaların askeri ihtiyaçlara tahsis edilmesi nedeniyle, tarlaları sürecek koĢum hayvanı ve harmanları toplatacak – taĢıyacak araç kalmamıĢtı. Tarlaların çoğu sürülememiĢ ve ekilmemiĢti. Ġzmir‘deki Amerikan konsolosu George
Horton, 14 Kasım 1914‘te, her tarafta yokluk ve sefalet olduğunu ve insanların ölmekte olduğunu yazdı. Morgenthau da, Türkiye‘de insanların her gün
binlercesinin öldüğünü yazıyordu. 1915 ilkbahar sonu ve yazında, Suriye,
Filistin ve Lübnan‘ı vuran çekirge felâketi her Ģeyi mahvetmiĢ ve büyük kıtlık
yaratmıĢtı. 18 Ekim 1915‘te Enver PaĢa, Morgenthau ile bir konuĢmasında,
Ġstanbul‘da bile un kıtlığı olduğunu ve bu nedenle, kıĢın Ermenilere ekmek
verebilmelerinin tehlikeye girdiğini söylemiĢti. 1916 sonunda Lübnan‘daki bir
Alman doktoru, köylerin boĢaldığını, açlıktan 60.000 kiĢinin öldüğünü söylemiĢti. Lübnan‘daki Avusturya askeri ataĢesi ise yalnız 1915–16 kıĢında Lübnan‘da ölü sayısının 150.000 olduğunu söylüyordu. Suriye ve Lübnan Mısır‘dan gıda ithal ederlerdi fakat Mısır Ġngiliz iĢgalinde olduğundan ithalat
yapılamamıĢtı; üstelik bütün limanlar düĢman donanmasının ablukası altındaydı.
―Bağdat Demiryolu: Demiryolu tek hatlıydı. Askeri kıtaların ve malzemelerinin demiryolu ile taĢınması zorunluluğuna ilâveten, yük vagonları muhacir ve hayvanları ile doluydu ve onlar da aynı hattı kullanıyorlardı. Bu, ara
istasyonlarda karĢılıklı trenlerin daha uzun süre beklemesi, aktarmalar sırasında, düzgün tuvalet ve sağlık koĢulları olmadığı için, birçok insan yorgunluk ve mahrumiyetlerden ölüyordu. Dizanteri, tifüslü v.b. salgın hastalar çoktu fakat yiyecek maddesi yoktu. Halep‘in kuzeyinde iki demiryolu tüneli bitmemiĢ olduğundan, halk trenden inip ara mesafeleri günlerce yürümek zorundaydı.‖ [584]
―Ġstanbul‘da elektrik aralıklarla kesiliyordu. Sular bazen haftalarca akmıyordu. ġehirdeki yiyecek stoku çok azalmıĢtı. Boğaz vapurları, kömür
yokluğundan stop etmiĢti. Tramvaylar çoktandır çalıĢmıyordu. Bütün bunlar
kısa sonbahar ve kıĢ günlerinde oldu. Robert Kolejin uzağında evleri olanlar,
sabahları dört veya beĢte kalkıp, okula kadar olan uzun yolu yürüyorlardı.
Yiyecek kıtlığı, su yokluğu, salgın hastalıkları Ģehre taĢıdı, fakirler arasında
ölümler çoğaldı.‖ [585]
―Konya‘daki Amerikan hastanesinde görevli Wilfred M. Post, benzer
bir tablo çizmiĢti. Açık sahadaki kamplarda yaĢayan binlerce kiĢi, gündüzleri
güneĢten kavruluyor, geceleri yağan çiğden titriyorlardı. Bu gibi durumlar,
sıtma ve dizanteri vakalarını ve ayrıca fazla güneĢte kalmaktan dolayı su
kaybını doğuruyordu. Kampın içinde yürüyenler, her tarafta hasta görüyordu.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
229
AnlayıĢlı ve dost bir vali, misyonerlerin yiyecek ve para dağıtmalarına izin
vermiĢti fakat insan sayısı çok olduğundan, sağlanan faydalar da sınırlıydı.
Kimsesiz Ermeniler, Ģehir sokaklarında periĢan halde dolaĢıp, kalan ziynet
veya partal – bitli giysilerini satarak ekmek veya tren parası temin etmeye
çalıĢıyordu. Aksi halde yaya gitmek ve jandarmanın dipçiği ile kamçısını
yemek zorundaydı. Pozantı‘dan öteye, 47 mil yolu yaya yürümek zorundaydılar çünkü ara tünel inĢaatı bitmemiĢti. Konsolos Geddes de, Ekim 1915‘te
aynı yoldan geçerken, benzer bir durumu bildirmiĢti.‖ [586]
(NOT: Yazarların ön yargısı o denli kuvvetli ki, Türk jandarmasının
kırbaç ve dipçiklerle Ermeni kafileleri yürüttüğü ve eziyet ettiği varsayımı
gerçek olarak bildirilmektedir. Bu konuda benzer vaka bildirimleri yoktur.
Cemal Paşa‘nın kesin emri vardır. 3‘çü Ordu Kumandanı Mahmut Kamil
paşa‘nın da 30–31 Temmuz 1915 tarihli iki satırlık emri, bütün bu senaryoları
çürütmektedir! ‗Kafiledeki insanlara hakaret edilmemesi, mallarının korunması emredilmektedir‟. Bu ünlü tarihçi bile başkalarınca hiç bahsedilmemiş bir eziyeti uydurmaktadır! Türk askerliğini hiç bilmediği bellidir!)
―Hepsi açlık çekiyordu ve pejmürde haldeydiler. Birçoğu hastaydı ve
yarım saatte beĢ ceset saydım. Hükümet onlara bazen ekmek yolluyor fakat
bu muntazam değil. Vadideki mezarların bazılarında cesetler köpekler tarafından parçalanmıĢtı. Konsolos Nathan, kamplardaki bu korkunç durumu,
sağlık koĢullarının olmayıĢına, fazla kalabalığa ve hastalıklarla açlıktan ölenlerin, doğru dürüst gömülmemiĢ olmalarına bağlıyordu. Besleme durumu
ihmal edilmiĢtir ve daha da kötü olacaktır, çünkü buğday olmadığından normal halk da açlık çekmeye baĢladı. Paula Schaffer de kampları aynı zamanlarda gezdi. Alman elçiliğine verdiği raporda, yarı aç muhacirlerin, verilen
ekmeklere saldırdığını ve atından aĢağıya çekildiğini bildirdi. Çok ciddi bir
tifüs salgını baĢlamıĢtı ve her çadırda bir tifüslü vardı. GömülmemiĢ insan ve
çocuk cesetleri vardı. Osmaniye‘de Türk görevliler çok yardımcı oldu ve birçok Ģey baĢarabildim. Bana verilen arabalarla ölüleri Ģehre taĢıdım.‖ [587]
―Ġngiliz SavaĢ Bakanlığını sevindiren bir haber geldi. Ġngilizleri Kut ve
Ctespion‘da yenen büyük stratejist ve baĢkumandan Alman MareĢali Colmar
van der Goltz, 1916‘da tifüse yakalanarak ölmüĢtü. Fransız diplomatları,
Sykes-Picot anlaĢması ile Mezopotamya petrollerini paylaĢmıĢlardı. Musul
Fransızların, gerisi Ġngilizlerin olacaktı. Ancak Ġngilizler sonra fikir değiĢtirdi
30 Ekim 1918 Mondros ateĢ kesinden sonra, Kasım ayında savaĢa devam
ettiler ve Ģehri Aralık‘ta ele geçirdiler.‖ [588]
(NOT: Goltz‘un tifüsten ölümü, mikrop taşıyan bitlerin Mareşal yatağına girmeyi başardığını ispatlar)
―Ermenilerden binlercesi açlık ve hastalığa teslim oldu. Daha emniyetli
olacağına düĢünerek Rusya‘ya hicret eden 200–300.000 kiĢi arasında, ölüm
oranı, kolera, tifüs, dizanteri gibi nedenlerle belki % 50‘lere yaklaĢtı. Osmanlı
devleti geri kalmıĢ olduğu için, savaĢ alanındaki kendi ordusunu bile donatamamıĢtı ve bu çapta bir tehciri organize etmekten acizdi. Ermenilerin bulunduğu kamplar iyi donatılmamıĢtı ve yeterli yiyecek yoktu. Suriye bir tarım
ülkesi ve genelde kendine yeterliydi. Ancak 1915‘te hasat çok kötü oldu ve
230
ġükrü Server AYA
Osmanlı askerini bile besleyecek gıda bulunamadı. SavaĢın ilerleyen yıllarında durum kötüleĢti, bir tarafta liman ablukası, diğer tarafta kötü idare ve
suiistimal vardı. 1918 yılı sonlarında Lübnan sahil Ģehirlerinde ölenlerin sayısı 500.000‘e yaklaĢmıĢ olabilir.‖ [589]
―Bütün bunların dıĢında, Ermenilerin tehciri, Osmanlı Ġmparatorluğunu,
yiyecek, yakıt, ilâç ve diğer malzeme yokluğu çektiği bir zamana rastladı.
Ayrıca çok geniĢ çapta açlık, kıtlık ve salgın hastalıklar vardı. Ölenlerden bir
bölümü, hastalık, hava Ģartları, seyahat zorlukları ve bazı idarecilerin uygunsuz hareketleri nedeniyle hayatlarını kaybetti. Bazıları Ermenilerin birçok
isyanı sırasında ve çarpıĢmalarda öldü. Fakat Ermeni hareketinden dolayı
1.000.000‘den fazla Türk ve diğer Müslüman hayatlarını kaybetti ve bunların
dıĢında 1.000.000 civarında Müslüman da, baĢka yerlere göç etmeye mecbur kaldı.‖ [590]
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
231
20. BÖLÜM
ERMENĠSTAN CUMHURĠYETĠ
(Kısa Hayat mı Yoksa Kısa GörüĢ mü?)
Ermeni meselesini yerli kaynaklardan da takip eden bir araĢtırmacı
olarak, önemli bazı olayların neden diğer yazar ve araĢtırmacılar tarafından
daha önce vurgulanmadığını hep merak ettim. Örneğin, Osmanlıların, Türkiye ve Rusya‘daki Ermenilere güvenerek, Ağustos 1914‘te Erzurum‘da yapılan DaĢnak Kongresinde onlara Türklerden yana savaĢmaları ve Rusya‘dakilerin de isyanı halinde, uzun yıllardır çabaladıkları otonomiyi teklif
etmesi çok önemli bir kanıttır. Osmanlılar Ermenilerin iki-yüzlülüğünü bilerek
fakat onların yapılan teklife sarılacaklarını sanarak, savaĢa girerken onlara
güvenmek hatasını yapmıĢtır. Hiç kimse, öldürmek niyetiyle, kendine savaĢ
için dost-müttefik aramaz. Çok önemli diğer bir husus, Kafkaslarda Rus
ihtilâlinden sonra 1917 sonlarında kurulan üçlü Kafkas Federasyonunun
(Gürcistan+Azerbaycan+Ermenistan) Mayıs 1918‘de dağılması ile, her biri
kendi devletlerini ilân eden bu devletlerden Ermenistan‘ın, Osmanlı Ġmparatorluğu tarafından 1918‘de dostane tanınması, himaye altına alınması ve
30.10.1918 Mondros Mütarekesinden önce, Yeni Ermenistan Cumhuriyetinin, Ġstanbul‘a heyet göndererek Sultan Vahdettin tarafından en iyi temennilerle kabul görmesidir! 1915 yılında mevcut olmayan 1,5 milyon kiĢi mademki
tamamen barbar Türkler tarafından öldürülmüĢtü… Yeni Cumhuriyeti ‗Osmanlı himayesi altında‘ kurmanın ve 1918‘de Sultan‘a heyet göndermenin
amacı ne olabilirdi? Giden heyete ait alıntılar ve diğerleri aĢağıdadır.
‖Lort Curzon, Britanya‘nın bağımsız bir Ermenistan istediğine inanıyordu ve bu nedenle ABD dâhil, baĢkaların karıĢmasını istemiyordu. Ġddiasını haklı çıkartmak için, Türklerin Turancılık emellerine set olacak bir bölge
oluĢturarak, Ortadoğu ve Doğuyu Türk tehlikesinden korumak istediğini söylüyordu. ‗Yabancı güçlerin hücumlarına karĢı, etkin bir engel kurmak istiyoruz‘ diyordu. Curzon bu görev için, aristokratik deneyimleri ile Hıristiyan Ermenileri, eski tarihleri en uygun millet olarak görüyordu. Ermeni milliyetçiliğini
desteklemek suretiyle, Ġngiltere bütün bölgeyi kontrol edebilecek bir müĢterisini bölgeye egemen kılabilecekti. Bütün bu hesaplar, hayal gücüne ve niyete dayanıyordu, tıpkı Filistin ve Yahudilerle olduğu gibi!‖ [591]
―Curzon Ermenileri Ģöyle değerlendiriyordu: Onlar esir halk olmaya
mahkûmdular ve sürekli olarak düĢman Müslümanlardan bir yurt koparmak
uğraĢındaydılar‖. [592]
―Ağrı dağı bitiĢiğindeki küçük Erivan Cumhuriyetinin kapladığı alan
yaklaĢık 4500 km2 ‘dır ve bunun yalnız yarısı üretime uygundur. YaklaĢık
300 km demiryolu ve bir milyon nüfusu vardır. 1915 katliamından kaçan Türk
232
ġükrü Server AYA
Ermenilerin iltica merkezi olmuĢtur ve bunların 200 ilâ 300.000‘i hudutları
içindeki kamplarda yaĢamaktadır. ġehir nüfusu 40.000 idi fakat gelen muhacirlerle nüfus iki misline çıktı.‖ [593]
―Brest – Litovsk anlaĢması ve Osmanlıların Doğu Anadolu‘yu geri alması:
15 Kasım 1917‘de BolĢevikler, bütün halkların eĢit olduğunu ve isteyenlerin Rusya‘dan ayrılıp otonom idare kurabileceklerini ilân ettiler. Bu bildiriye dayanarak, ‗Ermenistan Cumhuriyeti‘nin ilânı gecikmeden geldi. Ancak
ondan sonra geliĢen olaylar, BolĢevik vaatlerine hiç de güvenilemeyeceğini
ispatladı. 26 Kasım‘da Estonya ve Finlandiya istiklâllerini ilân ettikten sonra,
Ruslar sulh istedi. Osmanlı Ġmparatorluğu ile Sovyetler arasındaki görüĢmeler, Brest-Litovsk konuĢmalarından önce baĢlamıĢtı. Bu görüĢmeler Erzurum‘da oldu, halbuki Ermeniler bu Ģehre Büyük Ermenistan‘ın baĢkenti gözü
ile bakıyorlardı. GörüĢmelerin bu Ģehirde baĢlaması, Ermeni hayallerinin
sözünün dahi konuĢulamayacağını ispata yeterliydi.
Rus-Osmanlı anlaĢması, 18 Aralık 1918‘de imzalandı. Buna göre, ordular mevcut durumlarını, yeni hudutlar saptanıncaya kadar muhafaza edeceklerdi. Bu anlaĢmaya Osmanlılar, Müttefiklerin safında katıldı. Önceleri
baĢ delege DıĢ ĠĢleri bakanı Nesimi Bey idi, sonra onun yerine baĢ vezir
Talat paĢa geçti. 13 Ocak 1918‘de Pravda gazetesi, Stalin ve Lenin imzalı,
13 no.lu bildiriyi yayınladı. Buna göre, Kafkasya ĠĢleri Komiseri Chomian
idaresinde bir Geçici Ermeni Hükümeti kurulacaktı. Kararnamenin Ģaka yönü
Rusların eski Osmanlı Ģehirleri Batum, Kars, Ardahan‘dan çekilmeden önce
Ermenileri silâhlandırma projesiydi. Bu çekilme, Brest-Litovsk anlaĢmasının
bir Ģartıydı. Kesin hudutlar, bölge devletlerinin anlaĢmasına bırakılmıĢtı.
AnlaĢmadaki önemli bazı maddeler Ģunlardı:
1- Rus Orduları Doğu Anadolu‘dan geri çekilecekti.
2- Nizami ordu olmayan Ermeni kuvvetler (gönüllüler, çeteler) silâh bırakacaktı.
Osmanlılar için en önemli madde, 1878 öncesi hudutların yeniden kabul edilmesiydi. Bu tarih Ermeni trajedisinin kapısının vurulmasıydı. 10 ġubat
1918‘de ‗Kafkasya BirleĢik Sovyet Cumhuriyeti‘ (SEYM Federasyonu) önceki
1917 Kasım deklarasyonu gereğince kuruldu. Bu yeni devlet Gürcü, Azeri,
Ermeni ve Dağıstanlıları bir araya getirmiĢti. Yeni hükümetin baĢkanlığına
MenĢevik Gürcü olan Y. Ketetchgoni getirildi. Brest-Litovsk anlaĢması ile bu
yeni düzenin önemli yanı, Osmanlıların eski topraklarını geri almalarıydı.‖
[594]
―Cephedeki Rus Ordusunun çekilmesi ve yerine Osmanlı askerinin
gelmesine kadar geçecek sahipsiz zaman, maalesef Ermeni teröristler tarafından, Müslüman halkla hesap kesmek için son fırsat olarak görüldü. Bütün
semtler, yerle bir edildi. Teröristler, elan ‗Büyük Ermenistan‘ için bir Ģeyler
kurtarabileceklerini sanıyorlardı… Erzurum ve Erzincan teröristleri en kötülerdi… Ermeniler belki de intikam almak için, Türkleri hiçbir nedamet duymadan öldürüyorlardı… Ermeni Milli Kongresi, Nisan ayında Gümrü‘de yapılmıĢ
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
233
ve bu korkunç olayların etkisinde kalmıĢtı. Kongre, Brest-Litovsk anlaĢmasının Ģartlarını ret etti ve tek taraflı olarak savaĢmak kararı aldı. Ancak askeri
durumları tehlikeye girdiği vakit, Ermeniler son saatte gelen gerçeklere boyun eğdiler. Ancak o vakit SEYM Federasyonu Trabzon‘da Türklerle görüĢüp
Brest-Litovsk Ģartlarını kabul etti fakat Ģimdi Osmanlılar fazlasını da istiyorlardı! Taraflar, Batum‘da 11 Mayıs 1918‘de bir araya geldi ve Halil PaĢa,
Akhaltsikhe, Akhalkala ve Gümrü‘nün de teslim olmasını istedi. Ermeni birimleri, Karaköse civarındaki Müslüman köylerini yeniden talan etti. Bu kargaĢa içinde, 26 Mayısta, birleĢik Kafkasya Sovyet Cumhuriyeti veya SEYM
kendini tasfiye etti. Aynı gün Gürcistan istiklâlini ilân etti. Azerbaycan arkadan onu takip etti ve 28 – 29 Mayıs 1918 gecesi, Ermeni Milli Konseyi Ermenistan‘ı bağımsız bir cumhuriyet olarak ilân etti.‖ [595]
―Ermenilerin gönderdiği delegeler Baylar Aharaonian ve Hadissian‘dı.
Temsilciler, Cuma günü Selamlıktan sonra 6 Eylül 1918‘de Sultan Vahdettin
tarafından kabul edildiler.
9 Eylül‘de, Bay Aharonian, Ermenistan BaĢbakanı Kacaznuni‘ye Ģu
telgrafı gönderdi: <6 Eylül günü Selamlıkta kabul edildik. PadiĢahın tahta
çıkıĢını kutladık. Ġmparatorluğun selâmeti ve geliĢmesi için en iyi dileklerimizi
sunduk. PadiĢaha, bağımsız Ermenistan fikrini ilk ileri süren Osmanlı Hükümetini ve bizi tanıdığını unutmadığımızı, Ermeni Hükümetin, iki ülke arasındaki dostane iliĢkileri korumak ve geliĢtirmek için elinden geleni yapacağını
söyledik. Majesteleri teĢekkür etti. Ermenistan‘ın temsilcilerini kabul etmekten ve bağımsızlığını ilân gücünün mevcudiyetinden memnun olduğunu söyledi. Majesteleri, iki ülke arasında daima dostane iliĢkilerin var olacağını
söyledi ve ülkemiz için en iyi dileklerini iletti. Aharonian raporunda, Talat
PaĢanın Kafkaslar durumunu görüĢmek için Berlin‘e gittiğini ilâve etti.> Vaziyet karmaĢıktı, çünkü Almanlar da bu jeopolitik bölgede bir ayaklarının olması için Osmanlılarla tartıĢıyorlardı. Fakat bu arada, 1‘ci Dünya SavaĢında
dramatik bir değiĢme oldu. Mihver Devletleri (Almanya-AvusturyaMacaristan) limitlerinin ötesinde sıkıĢmıĢlardı. 8 Ekim 1918‘de Talat PaĢa
Kabinesi, Osmanlı Ġmparatorluğunun Wilson Prensipleri ile daha iyi uyumunu
sağlayabilmek için (Ġstanbul ABD ile savaĢ halinde değildi) istifa etti. 30 Ekim
1918 tarihinde, Çanakkale‘ye çok yakın Midilli adasının Mondros limanında,
Agamemnon savaĢ gemisinde, mütareke anlaĢması imzalandı.‖ [596]
(NOT: Bu paragrafta verilen çok önemli bilgi şudur: Ermenistan‘la
Osmanlılar arasında her şeye rağmen görünüşte iyi ilişkilerin kurulmasına
gayret edildiği, her hangi bir katliam veya yok etme niyetinin mevcut olmadığı anlaşılmaktadır. Osmanlıların gösterdiği yumuşaklığı kötüye kullanan ve
Türkleri kesen gene Ermeni çeteleri olmuştur. Bu olaylar, Kaçaznuni‘nin
Bükreş manifestosunda da teyit edilmiş, çetelerin talan – yağma güdüleri
açığa vurulmuştur. Ayrıca, Garekin Pastırmaciyan‘ın kitabının 38‘ci sayfasında verilen bilgiye göre, Sultanı ziyaret eden üç yeni Cumhuriyetin toplu
heyeti 32 kişiydi. Ermenistan‘ı Aharonian ve Khatissof temsil ediyordu. Anlaşmaya göre, yeni cumhuriyetin kapladığı alan 32.000 Km2, içindeki Ermeni
nüfus 700.000, komşu Azerbaycan ve Gürcistan‘daki Ermeni nüfusu da
234
ġükrü Server AYA
1.400.000 kişiydi. Bu birinci el bilgi, Ermeni nüfus sayısı ve soykırım iddialarına büyük açıklık getirmektedir. Başka kaynaklarda da, yeni Cumhuriyetin
‗Osmanlı himayesinde olduğu‘ vurgulanmıştır).
Ancak, Vahdettin ile teati edilen karĢılıklı sevgi mesajlarının mürekkebi
kurumadan Osmanlı Ġmparatorluğu 30.10.1918 Mondros Mütarekesi ile askerleri Kafkasya‘da (Batum) iken teslim olunca, taze Ermeni Cumhuriyeti, fırsat bu
fırsattır diyerek, 7 ġubat 1919‘da BaĢbakan Kacaznuni Ġngiliz General F.
Wocker ile görüĢtü ve Ġngilizlerin bölgeye egemen olmasını istedi. Ġngilizlerin
asker gücü azdı. Ermenilere arka çıktılar fakat sonradan bölgeden çekilerek
Ermenileri komĢuları Türkler, Ruslar ve Azerilerle baĢ baĢa bıraktılar.
―Mondros mütarekesinden itibaren altı ay geçtikten sonra, Müttefikler
kendi aralarındaki anlaĢmazlık nedeniyle, Yunanlıların 15 Mayıs 1919‘da
Ġzmir‘e asker çıkarmalarına izin verdi. ‗Büyük Yunanistan‘ kurulacak, ‗Megalo
Ġdea‘ gerçek olacaktı!
1‘ci Dünya SavaĢının sona ermesiyle, galip devletlerin askerleri artık
evlerine dönmek ve maliye bakanlıkları da savaĢ harcamalarını kısmak istiyorlardı. Ġzmir bölgesi önceleri Ġtalyan‘lara söz verilmiĢti fakat Rus ihtilâlinden
sonra devletlerin önceki hesapları bozulduğundan, Batı Anadolu‘yu Ġtalyanlara kaptırmamak için, büyük bir hazır ordu ile Müttefiklerin hizmetinde olmak
isteyen Yunanlılara bu izin, Ġngilizlerin ağırlığı, Fransa‘nın fazla itiraz etmemesi ve BaĢkan Wilson‘un Ġtalya aleyhine tutum izlemesi nedeniyle verildi.
Osmanlılar, yabancı askeri Anadolu‘ya sokmamak için kendiliğinden ve erken teslim olmuĢtu. Ancak Rauf Bey ve Vahdettin‘in centilmen olduklarını
sandıkları Ġngilizlerin hesaplarında, ne centilmenlik, ne de acıma vardı. Türkü, tamamen kazımak gerekiyordu! Bu beklenmedik Yunan düĢmanına kim
karĢı duracaktı? Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919‘da Samsun‘a ayakbastı ve
mukavemet teĢkilâtı kurmaya baĢladı. 11 Eylül 1919 tarihinde yapılan Sivas
kongresinde, 30 Ekim 1918 tarihli Mondros mütarekesi hudutları esas kabul
edilerek, bunun için savaĢa karar verildi.‖ [597]
―Anadolu‘nun önemli kısımları yabancıların iĢgali altına girmiĢti. Yurdu
üç ayrı cephede savunmak için, acele bir ordunun yeni baĢtan organize
edilmesi gerekiyordu. Batı‘da Yunanlılar Ankara‘ya yaklaĢıyordu. Güneyde,
Fransa‘yla birlikte hareket eden Ermeniler Kilikya‘nın büyük kısımlarını kontrolleri altına alıyordu. Doğu‘da, Osmanlı‘nın yenildiğini ve çökme aĢamasında olduğunu gören Ermeniler, ‗Büyük Ermenistan‘ projesini gerçekleĢtirmeye
baĢlamıĢtı.‖ [598]
―1917–1918 yılları arasında, Çarlık Rusya‘sının çöküĢü, Müttefikleri,
doğudaki büyük dostlarından mahrum etmiĢ ve bu ihtilâl nedeniyle Mihver
Devletleri, biraz rahat nefes alabilmiĢlerdi. Ermeni gönüllüleri, Anadolu‘da ve
Filistin-Arap cephesinde Türklere, Avusturyalılara ve Almanlara zevkle saldırıyorlardı. Bu nazik zamanda, Osmanlıların, Avusturya, Macaristan, Bulgaristan ve Almanya‘nın yaptıkları savunma savaĢlarında, Ermeniler dengeleri
bozan ve aranılan bir faktör olmuĢlardı‖. [599]
―20 Ekim 1921‘de Fransa‘yı temsil eden M. Franklin-Bouillon ile yeni
Kemalist Türk Hükümeti arasında bir anlaĢma imzalandı. Buna göre Fransız
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
235
orduları Ģartsız çekiliyordu. Fransızlarla beraber Kilikya‘ya 1918‘de dönen
Ermenilerin büyük çoğunluğu, Fransız ordusu ile bölgeyi terk etti. Türkiye‘nin
güneyinde Ermeniler toplumun çok değerli bir kesimi olmaları nedeniyle kalmaları istenirken, Ermeniler kızgınlıkla toptan bölgeyi terk ettiler. Bütün meslekler Ermenilerin elinde olduğu için, Ģimdi Ermeniler gidince, aptal, beceriksiz
Türkler yüzüstü kalacaklardı. Her türlü ticaret ve özellikle dıĢ ticaret felce
uğrayacaktı. Fakat olanlar tam bunun tersi oldu. Ellerinden her iĢ gelen Ermenilerin, yüz binlercesi evvelce Osmanlılara ait olan yeni ülkelere yerleĢtiler.
Ermeniler zaten Osmanlı topraklarından çıkarılmamıĢ, bir bölgeden (savaĢ
olan yerlerden) baĢka (savaĢ olmayan) bölgeye taĢınmıĢlardı. Ancak bu yeni
ülkelerin hiçbiri onlara, Osmanlıların verdiği, güven, sulh ve geliĢme için serbestliği veremeyecekti. Diğer ülkelerden bazıları ve özellikle Suriye ve Lübnan kan çanağına dönmüĢlerdi ve bunda Ermeni teröristlerin payı büyüktü.
Lübnan‘dan bahsedilecek olursa… Fransızların Kilikya BaĢkomutanı
General Dufieux, Türklerden nefreti ile tanınmıĢ ve Türklerle karĢılaĢmaktan
kaçınmıĢtı. 21 Kasım 1921‘de Adana‘dan ayrılırken Fransız mezarlığına
çelenk bıraktığı zaman üstüne Ģöyle yazdırmıĢtı: ‗Kanlarını boşuna akıtan
Fransızlara!‘ Bu sözler, Lübnan‘da terör uğrunda ölen Fransızlar için de geçerliydi. Lübnan‘dan baĢlayan terör dalgası Paris‘e varmıĢ ve masum insanlar kurban edilmiĢti. Fransa bu yöntemlerle Osmanlı Ġmparatorluğu üzerinde
ve Suriye ile Lübnan‘a hâkim olmayı arzulamıĢ ve bu uğurda Ermeni terörünü dahi desteklemiĢti. Fakat bu sefer bombalar Paris‘te de patlamaya baĢladı ve suçsuz insanları öldürdü. Bu bombalar çoğunlukla Lübnan‘dan geliyordu ve bu ülke Fransızlar tarafından Osmanlıya isyan etmesi için baĢtan çıkarılan ülkeydi.‖ [600]
―Ermeni teröristleri ve onların ġii yardakçıları, Lübnan trajedisi ile iliĢiği
olmayan Fransızların bugün öldürülmelerini, haklı gecikmiĢ bir intikam hesabı olarak görmektedirler. Fakat bugünün Türklerinin, ödemeleri istenilen
olaylarla bunlar kadar bile bir ilgisi yoktur. Orta Doğu durumunu yaratanlar
Türkler değil, Fransa‘dır. Fransızlar, zamanında Ruslar ve Ġngilizlerle birleĢip, Ermenileri isyan ve sivil harp cehennemine atmıĢlardı. 1 Aralık 1921
ÇarĢamba günü Türk askeri sahilden gelip Adana‘ya girdi ve bu suretle
Fransızların karaya çıkması ile Ermeni lejyon ve Fransız askerlerinin yaptığı
vahĢetlere son verdi. Batı‘da baĢka bir Türk cephesi vardı. 15 Mayıs 1919‘da
Anadolu‘ya çıkan Yunanlılar, toprağın neredeyse yarısını iĢgal etmiĢlerdi ve
Ankara‘yı ele geçirmek için hücuma hazırlanıyorlardı.‖
Gümrü (Leninakan) sulh anlaĢması, 2.12.1920:
Kazım Karabekir kuvvetleri ile Ermenistan Cumhuriyeti arasındaki savaĢ, ağır kayıplar verdi. Türkler Kars‘ı alıp Gümrü‘ye doğru ilerleyince, Ermeniler ilk olarak 6 Kasım‘da ateĢkes istediler… Bazı ön görüĢmeler yapıldı
ve Ermeniler yeniden hücuma geçti ve modern donatımlı orduları 15 Kasım‘da Shahtahtı civarında yenildiler ve tekrar sulh için baĢvuruda bulundular. Gümrü sulh görüĢmeleri on gün sonra baĢladı. Bu görüĢmeler sonucunda, bugün için de geçerli olan sulh anlaĢması imzalandı. Bu anlaĢmadan
kısa bir süre sonra, Ermenistan tarihte hep bağımlı olduğu gibi bu kez, Sov-
236
ġükrü Server AYA
yet yönetiminin bir parçası oldu. 16 Mart 1921 tarihinde bu sefer Ermenistan‘ın temsilcisi Sovyet Rusya ile 16 Mart 1921‘de Moskova sulh anlaĢması
imzaladı. Ermenistan, daha önce 11 Ekim 1920‘de bir anlaĢma ile Sovyet
Rus temsilcisi Legrand‘a yetki vermiĢ ve o da Ermenistan‘ın, Sovyetlerin
yapacağı toprak anlaĢmalarını kabul ettiğini söylemiĢti. Diğer bir ifade ile
Ermenistan DıĢiĢleri ile ilgili egemenliğini, Moskova‘ya devretmiĢti. Gümrü
anlaĢması Türkiye ile Ermenistan arasındaki hududu, Ağrı dağının kuzeydoğusundan geçirerek çizmiĢtir. Ağrı dağı, Türkiye‘nin en yüksek dağıdır,
buna rağmen Ermenistan devlet armasının içinde yer alır. Bu o denli saçmadır ki, Ġngilizlerin, sırf bir zamanlar onların olduğu için, Klimanjaro dağını,
devlet sembolüne sokmasına benzer.
Ermeni-Yunan iĢgali ve Lozan barıĢı (1923):
Doğu Anadolu‘daki ve özellikle Van‘daki mahvedici isyanlar Osmanlıları, oradaki Ermenileri baĢka yerlerde iskân etmelerini zorladığı zaman,
görünürde hiçbir tehlike arz etmeyen Ġzmir ve Ġstanbul Ermenileri tamamen
hariç tutulmuĢtu.
Türk ordularının ayağı çıplak ve donatımları sefil olabilirdi, fakat gene de
muzaffer oldular. Fransa med-cezirin yön değiĢtirdiğini gördü ve DıĢ ĠĢleri Bakanı Henri Frank Buillon‘u Anadolu‘ya göndererek, esas pazarlığın Ġstanbul‘la
değil, Ankara‘yla olacağını gösterdi. Fransa bu suretle, ‗Misak-ı Milli‘yi tanıyarak, Sevres barıĢının da geçerli olmadığını kabul etti. Bu Fransa, kısa bir süre
önce inatla ve herkesten çok Ermenileri isyana, terör ve savaĢa zorlayan ülkeydi. Fakat o vakitler amaç Osmanlıları zayıflatmaktı. Fransızlar bu yöntemle
Türklerle anlaĢamayacaklarını anladıkları zaman, dudaklarındaki türkü hemen
değiĢti. Ermenilerin büyük amaçları, birden boĢluğun içine düĢtü; tıpkı, Yunanistan‘ın kendi fırsatlarını zorlayarak, kendini felâkete sürüklediği gibi! 2 Eylül
1922‘de Türkler EskiĢehir‘i kurtardı, bir hafta sonra, Yunanlıların çekilirken
ateĢe verdikleri Manisa‘daydılar. Kısa bir süre sonra Ġzmir‘i de ateĢe verdiler.
Türklere, yalnız yangın yeri toprağı bırakılmıĢtı.‖ [601]
―Ermenistan Heyeti bir yandan, dıĢarıdaki Ermeni diasporası diğer yandan, isteklerinde yarıĢma halindeydiler. Ortak verdikleri muhtırada, yalnız altı
vilâyeti, Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput, Sivas ve (Ermenilerin hiçbir zaman
çoğunluk olmadığı) Erzurum‘u değil, fakat ayrıca Trabzon‘u (hiçbir Ermeni‘nin
yaĢamadığı), Karabağı, Sansegur, Gürcistan‘dan büyük bir kısmı ve Kilikya‘yı
istiyorlardı. Ermenilerin, sulh-sever, kana susamıĢ Osmanlıların tüketmek istedikleri masum ve katledilen savunmasız mazlum millet imajı sarsılmıĢtı. Genç
Ermeni Cumhuriyeti, baĢlattıkları bir sürü savaĢla, yeniden fetihlerde bulunmaktan baĢka bir Ģey düĢünememiĢti. Ermeni delegasyonu, Fransız DıĢ ĠĢleri
Bakanı Stephen Pichon‘a yazdığı bir mektupta durumu özetleyerek, beĢ cephede savaĢan Osmanlıların, aynı zamanda içerde isyan eden Ermeni halkı,
tehlike arz eden bölgeden neden çıkardığını anlatmaktaydı:
‗Sayın Bakan,
Ermeni Milli Delegasyonu adına Ekselansınıza aşağıdaki deklarasyon
ve hatırlatmayı sunmaktan onur duyarım:
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
237
- Ermeniler, savaşın başlangıcından itibaren, sizlerin de kabul buyurduğunuz gibi, fiilen isyancı olmuşlar ve bütün cephelerde Müttefiklerin yanı
başında savaşarak büyük kayıplar vermişler fakat Müttefiklere her zaman
sıkıca bağlı olmuşlardır,
- Fransa‘da gönüllülerimiz Yabancılar Lejyonu‘na katılmakla başlayarak, Fransız bayrağı altında zaferlere koşmuşlardır,
- Filistin ve Suriye‘de, Milli Delegasyon tarafından derlenen gönüllüler,
Cumhuriyet hükümetinin isteği üzerine, Fransız kontenjanının yarısından
fazlasını oluşturmuş ve General Allenby ve Fransız şeflerin de resmen teyit
ettikleri gibi, kazanılan zaferde büyük bir rol oynamışlardır,
- Kafkaslarda, Rus Çarlık Ordusunda savaşan 150.000 Ermeni dışında, 40.000 den fazla gönüllü, Ermeni vilâyetlerinin kurtarılmasında savaşmışlar ve kumandanları Andranik ve Nazerbekoff‘un emri altında, Kafkas
halklarını hürriyetlerine kavuşturarak, Türk ordularına karşı direnmiştir. Bolşeviklerin cepheden çekilmesinden itibaren mütareke imzalanmasına kadar
bu cephe yalnız Ermeniler tarafından tutulmuştur.‘
(Bu mektup üzerinde Fransa DıĢ ĠĢleri Bakanlığı alıĢ tarihi: 3 Aralık
1918 yazılıdır).
Yukarıdaki mektupla Fransız DıĢ ĠĢlerine verilen bilgi veya övünmenin
çok yakın bir benzeri, The London Times gazetesinin 30.1.1919 günkü nüshasında, Boğos Nubar imzası ve Paris 27.1.1919 tarihiyle gazetenin yayın
yönetmenine açık mektup olarak ‗Ermenistan‘ın Hakları‘ baĢlığı altında yayınlanmıĢtır. Bu makale, yer ve aynı Ģeyi tekrarlamamak için buraya alınmamıĢtır. Ġlgi makalede yukarıdaki hususlar aynen ifade edilmekte ve Ermenistan‘ın gerçek cengâver asi olmasına rağmen, Paris Konferansına alınmayıĢından Ģikâyetle, Müttefiklere bağlılıkları teyit edilirken, Türklerin asker
celplerine uyulmadığı, övünçle belirtilmektedir.
Bu suretle, Boghos Nubar PaĢa, Ermenilerin Osmanlı Ġmparatorluğuna karĢı, savaĢın baĢladığı 1 Kasım 1914 tarihinden itibaren, 30 Ekim 1918
Mondros Mütarekesine kadar, fiilen asi savaĢçı olduğunu resmen beyan
etmiĢtir.‖ [602]
(NOT: Bogos Nubar‘ın yukarıdaki resmî mektubu ve aynı şeyleri fazlasıyla teyit eden The London Times açık mektubu da, bütün maskeleri düşürmedi mi? Ancak ihanet bitmemiş, Osmanlı himayesindeki Ermenilerin
yeni Cumhuriyeti de, Türklere karşı savaş ve barbarlığa devam etmiştir.)
―Gürcüler, Ermeni Cumhuriyetinin ilk avı ve kurbanı olmuĢtur. ErmeniGürcü çatıĢmalarının evveliyatı, Ermenilerin bu topraklara ilk geldiği MÖ.
500–300 yıllarına kadar geri gider! Aralarındaki çatıĢma ve savaĢlar yıllar
boyu dinmemiĢtir. Lori akarsuyu civarındaki bazı bölgelerde ve Tiflis‘in kuzeyinde, az da olsa bazı Ermeniler yaĢıyordu ve bu gerçek DaĢnaklar için harika bir bahaneydi. Fakat her yerde olduğu gibi, burada da Ermeniler çoğunluklar içinde ufak bir azınlıktılar ve hiçbir haklı talepleri olamazdı. Fakat General Dro kumandasındaki Ermeni Ordusu, Ermenilerin yaĢadığı köy ve çiftlikleri almakla yetinmeyerek, hiçbir Ermeni‘nin yaĢamadığı bölgeleri de ala-
238
ġükrü Server AYA
rak Tiflis‘e dayandı. Ancak bu safhada Gürcüler, uyandılar, toparlandılar ve
Ermeni iĢgalini püskürttüler‖. [603]
Yukarıdaki alıntılardan ve arĢiv mektuplarından da anlaĢıldığı gibi,
Ermenilerin büyük hücumları, SarıkamıĢ felâketinin ardından hemen baĢlamıĢtı. Van en önemli ve büyük isyan bölgesiydi. Van Ģehri Nisan ayı ortalarında tamamen Ermeni gönüllü birliklerinin kontrolüne girdi, Ģehre giren Rus
orduları tezahüratlarla karĢılandı ve Ruslar da jest olarak Ģehrin Valiliğini,
isyanı yönetmiĢ olan Aram Manukyan‘a verdiler. Bu olay sonrasında, Enver
PaĢa, Ġstanbul Ermeni Patrikhanesine son bir uyarı yaptı ve Ermenileri itaate
davet etti, aksi takdirde zecri tedbirler alacağını bildirdi. Fakat Ermeniler bu
uyarıyı, blöf olarak nitelediler, çünkü 150.000 askerleri Rus ordusunda ve
bunun dıĢında da 40.000 kadar gönüllü çeteleri beĢinci kol olarak, Türkleri
periĢan ediyordu ve moralleri çok yükselmiĢti. Bu gönüllü çetelerinde ordu
disiplini olmadığından, diledikleri gibi Müslüman (ve hatta Ermeni) köylerini
basarak, evleri talan ediyor, dilediklerini iĢkencelerle öldürüyorlar sonra kendi Ģarkılarını söyleyerek, zulmün keyfini sürüyorlardı. Kacaznuni‘nin de ifade
ettiği gibi, bu adamların girdiği, vurma-kırma-talan-öldürme hürriyeti psikozu,
bütün mantık ve benliklerini esir almıĢtı. Hepsi tepeden tırnağa modern silâhlara sahiptiler, kahraman olmak ve intikam almak istiyorlardı! Türkiye‘deki
Ermeniler baĢlarda bu kadar aĢırılık taraftarı değildiler, fakat sonradan
DaĢnakların baskısı, Rus, Ġngiliz, Fransızların cesaretlendirmeleriyle, aynı
havaya uydular.
―Genç Ermenistan Cumhuriyetinin ikinci kurbanı, doğusundaki Azerbaycan‘dı! Mondros Mütarekesinden sonra Kafkaslara giren Ġngilizler, orduları terhis olmakta olduğundan ve Ermenistan‘da asker bulundurmalarında
büyük bir yararları olmadığından, kendi askerlerini Ağustos 1919‘da geri
çekti, fakat bunu yaparken bölgenin kontrolünü ve büyük silâh-cephane yığınaklarını Ermenilere terk etti. Kafkaslarda Ġngiliz iĢgali altında olan bölge
Batum Ģehriydi ve bu merkezden Ermenilere önemli ölçüde destek veriyorlardı. Ancak Ġngilizler Kafkaslardan çekilince, Azerbaycan ile Ermenistan
arasında çarpıĢmalar baĢladı.
Ermenilerin toprak istekleri yalnız Müslümanların (Türk, Kürt, Çerkez)
yerleĢik olduğu bölgeleri değil fakat Azeri topraklarını ve çoğunlukla Tatarların yerleĢik oldukları otlak ve kasabaları da içermekteydi. Nahçıvan ve Karabağ dağları ve vadileri, çok geçmeden Tatarların (Azerilerin) Ermenilere
direnç gösterdiği yerler oldu. Müslüman ahalinin direniĢi, çok geçmeden
Erivan Ģehrine dayandı. Müslümanların, Ermenistan Cumhuriyeti denilen
bölge dâhil olmak üzere, bütün bölgede çoğunlukları oluĢturduğu unutulmamalıdır.‖ [604]
―Ermeni vahĢetinin en çok yapıldığı yer Zangezur bölgesiydi. Burada
cezalandırma harekâtında, 40 Müslüman köyü yerle bir ve ahalisi de yok edilmiĢti. Kanlı, vahĢet dolu savaĢlar 1920 kıĢı sonuna kadar devam etti ve Azerbaycan‘la Ermenistan‘ın güçlerini tüketti. Ufuktan yeni BolĢevik çağı geliyordu
ve bölge ülkeleri yalnız Osmanlılar zamanında yaĢadıkları hürriyetleri kaybetmek üzereydiler. Ġlk olarak, Ermenilerle savaĢarak zayıf düĢen Azerbaycan,
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
239
Nisan 1920‘de Sovyetlere teslim oldu. Sovyetlerin yardım ve hakemliği ile
Karabağ ve Zangezur Azerilerin oldu ve bu suretle Müslüman halk ölümden
kurtuldu. Bundan sonra Ermeniler, Türklere karĢı savaĢmaya baĢladı.
30.10.1918 Mondros Mütarekesinden kısa bir süre önce, Osmanlı koruması
altında Ermenistan Cumhuriyeti kurulmuĢtu fakat mütareke imzalanınca Ermeniler yeniden Doğu Anadolu‘ya hücuma geçtiler. Kafkaslarda ve Doğu
Anadolu‘da vuku bulan birçok belirsizlik anları kronolojik ve coğrafi olarak,
Ermenilerin kap-kaçlarıyla geçmiĢtir. Mahalli Müslüman güçleri silâh ve paradan yoksundu ve Ġngilizlerle Ermenilerin ortak güçlerine karĢı duramıyorlardı.
1919 Nisan‘da Ermeniler Ġngiliz desteği ile Kars‘a dayandılar. Oltu ve Ardahan
görünüĢte Ġngiliz idaresi altındaydı fakat yeni müstemlekeci patronlar Kars‘ı
Ermenilere teslim ettiler. Aynı zamanda Ermeniler Müslüman Nahçıvan‘ı iĢgal
etti. Nisan 1919‘da genç Ermeni Cumhuriyeti, gücünün zirvesine eriĢmiĢti.
Ermenilerin amacı, Kars‘ı köprübaĢı olarak kullanarak kuzeyde Trabzon‘u
almak ve Karadeniz‘e çıkmaktı. Bundan sonra, Adana‘ya çıkan Fransız kuvvetleriyle birleĢerek kuzeye yürümek, Kilikya bölgesini tamamen eline geçirmek ve Karadeniz‘le Akdeniz arasındaki Büyük Ermenistan hayalini, 1919
Paris Konferansında vurguladıkları gibi, kurmaktı. Ancak Hıristiyan Ermenistan‘ın 1920‘de Hıristiyan Gürcistan‘dan toprak - geniĢleme istemesi patron
devletler tarafından, tasvip edilmemiĢ, Hıristiyan haçına ihanet olarak adlandırılmıĢtı.‖ [605]
―27 Haziran 1920‘de Ermeni kıtaları, Oltu yakınındaki Tuzla‘ya hücum
ettiler ancak yenilip geri çekildiler ve bu sefer 30 Haziran 1920‘de Oltu‘yu topa
tuttular. 8 Temmuz‘da Düğün tepe‘yi aldılar ve Çambar‘a ilerlediler. Bundan
sonra gözlerini Nahçıvan ve Kağızman‘a diktiler ve Kulp‘a kadar ilerlediler.
Kazım Karabekir kuvvetleri, dikkatli bir hazırlıktan sonra 1920‘de karĢı hücuma geçti. Ermenilerin üç uçağına mukabil, Türklerin uçağı yoktu, silâhları eski
ve yıpranmıĢtı. Buna rağmen Türkler 29 Eylül‘de SarıkamıĢ‘ı alıp 1 Ekim‘de,
stratejik Kars kalesinin 80 km güney-doğusunda olan Kağızman‘a vardılar.
Kars kalesine Türk hücumu 27 Ekim‘de baĢladı ve üç gün sonra bu kale ve
içindeki önemli ganimetler Türklerin elindeydi. Esir düĢenler arasında, bir
bakan, üç general, altı albay ve on iki bölge valisi vardı. Esir düĢen SavaĢ
Bakanı Aratov, nihayet Karadeniz ve Akdeniz‘e harekât plânlamanın hayalden ibaret olduğunu anlayabildi. Birkaç gün sonra Türkler Gümrü‘ye vardılar
ve Ermeniler 6 Kasım‘da ateĢkes istedi. Ancak çatıĢmalar tekrar alevlendi
fakat 2 Aralık 1920 gecesi nihayet sulha kavuĢuldu ve Gümrü anlaĢması
imzalandı. Üç ay sonra, Gümrü (Leninakan) anlaĢması bir kez daha Moskova‘da imzalandı. Bu tarihe gelindiğine, Sovyet Rusya‘sı Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan‘ın patronu idi ve Moskova sulh anlaĢmasını onların namına imzalarken, kimseye danıĢmak veya davet lüzumunu görmedi. Gümrü
anlaĢması‘nın Moskova‘da yeniden imzalanarak tasdiki yetmemiĢ, Millet Meclisi tasdikinden sonra 22 Eylül 1921‘de Kars‘ta Kemalist hükümetle Sovyetler
arasında yeni bir anlaĢma ile üçüncü kez onaylanmıĢtı‖. [606]
Yukarıdaki alıntıları özet olarak kronolojik sıraladığımız vakit, aĢağıdaki gerçekler, iddialarının asılsızlığını ve ikiden çok yüzlülüğünü açıklamaktadır:
240
ġükrü Server AYA
* Ağustos 1914 - Erzurum DaĢnak Kongresinde Osmanlının
OTONOMĠ teklifi ve DaĢnakların bunu reddi
* Ekim-Kasım 1914 – SavaĢ ilânından önce Ermeni gönüllüler savaĢa hazır…(Bak: Pastırmacıyan resim)
* Aralık 1914 sonu – Ocak 1915 baĢı: Osmanlı Ordusunun SarıkamıĢ felaketi
* Mart-Nisan 1915 – ÇeĢitli isyanlar, özellikle VAN isyanı ve Ģehrin
alınıĢı (Bak: Pastırmacıyan resim)
* Nisan 24–25, 1915 – Son ihtar ve 235 Tutuklama – Çanakkale çıkarması – 3 cephede savaĢ-sabotaj
* Mayıs 27, 1915 – Tehcir yasası ve Haziran ortasında uygulanma
baĢlangıcı – Görevli vb. hariç * Temmuz 1915 sonu: Görevli Ermenilere ilaveten Protestan ve
Katolik, hamile olanlar da muaf tutuldu
* Ağustos 1915 sonu: Tehcire son verildi, bazı bölgelere dönüĢe
izin verildi
* 1915 sonu- 1916 baĢları: Rus (+ gönüllülerin) Doğu Anadolu‟yu
iĢgali (Van-Bitlis-Erzurum-Trabzon vs)
* 1917 baĢları Komünist Ġhtilali – Ruslar Kasım‟da geri çekiliyorCephe tamamen Ermeni Kuvvetlerinde
* 1917 Kasım Devrimci Ruslar, toplulukları “Sovyet” altında birleĢmeye genel çağrı yapıyor
* ġubat 1918: SEYM Federasyonu Kuruluyor (Gürcü-AzeriErmeni-Dağistanlılar birleĢiyor)
* Mayıs 1918: SEYM Dağılıyor, 18.5.1918 Osmanlı Himayesinde
Ermeni Cumhuriyeti ilan ediliyor
* Ağustos 1919 Ġstanbul‟a Bağlılık Heyeti yollanıyor, Vahdettin
6.9.1919‟da Heyeti kabul ve iltifat ediyor
* 30.10.1918: MONDROS AteĢkesi (Osmanlı Kafkaslardan Çekiliyor, Ġngilizler Ġran‟dan Bakü‟ye geliyor)
* 3.12.1918 Bogos Nubar‟dan Fransa DıĢiĢlerine Ermenilerin kahramanlık ve isyancı mektubu
* 7.02.1919 BaĢbakan. Kacaznuni‟nin Ġngiliz Generali F. Wocker‟i,
Doğu Anadolu‟yu iĢgale daveti
* ġubat 1919 sonu: Paris Sulh Konferansı BaĢlıyor…
* Nisan 1919 sonu: 2 Ermeni delegasyonu Trabzon-Mersin arasını
ve tüm Doğu Anadolu‟yu istiyor!
* Ağustos 1919 sonu: az sayıda Ġngiliz askeri silâh bırakarak
Kars-Batum bölgesinden geri çekiliyor
* 27.6.1920: Ermeni ordusu ani hücumla Oltu‟yu iĢgal ediyor,
ateĢkes ve sulhu bozuyor
* Ekim 1920 sonu: Karabekir kuvvetleri karĢı taarruzla her yeri
geri alıyor Erivan‟a dayanıyor,
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
241
* 2.12.1920 Ermenistan Gümrü sulhu ile teslim oluyor, önüne konan bütün Ģartları kabul ediyor.
* Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti olarak yetkilerini Moskova‟ya
devir ediyor; Moskova 1921‟de Gümrü anlaĢmasına ayrı onay
veriyor
―Lozan sulh görüĢmelerinden zaferle çıkan taraf Türklerdi. Yabancı
güçler tarafından yapılan bütün baskılara karĢı durma, hudutlarını korumak
azim ve becerisini göstermiĢlerdi. ‗Milliyetçilik‘ ve ‗etnik gruplaşma‘ Osmanlılara hariçten dayatılmıĢ veya aĢılanmıĢtı. Osmanlı hanedanı, bütün mahalli
hanedanlar gibi ‗milliyetçilik‘ cinsinden ayırımcılıklara yabancıydı. Hanedan,
bütün tebaasının sadakatinden emin olmak ister; kiĢinin hangi etnik gruba
veya aĢirete bağlı olduğunun önemi yoktur! Her ne kadar Türkiye kendi arzusu aksine ‗milli birlik‘ kurmak zorunda bırakıldıysa da, bu milli birliğin baĢka milliyetçi akımlarla bozulmasını istemiyordu ve bu nedenle Lozan konferansındaki Türk delegeleri bu yöndeki baskılara dayandılar. Sonuç olarak,
Lozan sulh anlaĢmasında ‗Ermeni‘ kelimesi bile yoktur. Lort Curzon, mecburiyet hissederek bu konuyu ortaya attığı zaman (aslında Ermenistan‘ın rolü
bitmiĢti ve artık ona ihtiyaçları kalmamıĢtı) Ġsmet Ġnönü, sözünü hemen kesti.
‗Yunan baĢbakanı Venizelos da, konuĢmasında Ermeni davasına değinmiĢti; bu zat Anadolu‘nun iĢgali ile dökülen kanların ve mütecaviz harbin
arkasından gelen felâketlerden, sorumludur! Tehcir trajedisinin esas mesulü
kendileridir.
‗...Göründüğü kadarıyla, Bay Venizelos Küçük Asya istilâsının, Ermenilerin çektiği sefaletin pınarı olduğunu görmezden gelmektedir. Bu küçük Ermeni toplumu, Yunan ordusu tarafından çağrılarak askere alındı. Ermeniler
cepheye yollandı ve Türklere ateĢ etmeleri emredildi. Yenildikten sonra, birçok
yağmalar yapıldı. Yunan makamları propaganda yaparak, bütün bu tecavüzleri
Ermenilerin yaptığını yaydılar. Sonraları, Asya‘dan çekildikleri vakit, Ermenileri
de peĢlerinden sürüklediler. Dünyadaki herkesin önünde, Ermenistan‘a merhamet duyduğunu söylemek küstahlığında bulunacak en son ülke Yunanistan‘dır. ‗…
Lort Curzon ‗bir zamanlar küçük Asya‘da yaĢayan üç milyon Ermeni‘
abartılarından bahsedince, Ġnönü, tarihin hiçbir devresinde Anadolu‘da üç
milyon Ermeni‘nin yaĢamadığını söyledi. (SavaĢ çıkmadan önce gerçek sayı
1.500.000 kiĢiydi). Ġnönü, Ġhtilâlci Ermeni komitesinin, Fransızlar Kilikya‘dan
çekilirken, Ermeni halkını, yurtlarını terk ederek, birlikte Suriye‘ye gitmeye
zorladıklarını söyledi. Bu tür zorbalıklı hicret ettirmenin amacı, Ermeni altyapısı ve uluslararası ticaret tecrübesi olmadığı zaman, Türk ekonomisinin
çökeceği inancıydı. Ancak bu inanç, fiili tecrübelerde gerçekleĢmedi!‖ [607]
Bugünkü ‗Demokratik Ermenistan Cumhuriyeti‘ hakkında, aĢağıdaki
genel bilgiler internet kaynaklardan derlenmiĢtir. BaĢkenti Erivan. Nüfus 3
milyon (fakat devamlı göçler nedeniyle bu sayının 2,5 milyon olduğu söylenmektedir). Ġdare Ģekli: Parlamenter demokrasi! Rus Ġmparatorluk idaresinden kurtuluĢ, 28 Mayıs 1918. Bugünkü Ermenistan Cumhuriyeti, görünürde yurt dıĢında yaĢayan DaĢnakçı Ermeni kurumlarının (Amerika‘da ANCA
242
ġükrü Server AYA
ve diğerleri) idaresinde büyük bir teĢkilâtın baĢparmağıdır. Bu büyük ve etkin
organizasyon hakkında, 24‘çü bölümde özet bilgi verilmektedir.
Bugünkü durum hakkında, Amerikan hükümetine ait iki siteden derlenen bazı satırbaĢları kısaca verilmiĢtir. Etraflı-güncel Ġngilizce bilgi için:
http://www.jamestown.org/publications_details.php?search=1&volume
_id=4&issue_id=235&article_id=2672
AĢağıdaki bazı cümleler, Erivan‘da gazeteci olan Emil Danielyan‘ın
―Ġskambil Kâğıtlarındaki DaĢnak Partisinin Yeniden MeĢrulaĢtırılması‖ yazısından, kısa örnekler olarak alınmıĢtır:
* Ermeni otoriteleri, 1890‘da kurulan ARF (Dashnaksutyun) partisinin
bugünkü sistemde, denge unsuru olmasında tereddüt etmektedir. Parti üç yıl
evvel baĢkan Levon Petrosyan tarafından yasaklanmıĢ ve gizli terörist hücresi barındırmakla suçlanmıĢtı. Gözlemcilere göre sual DaĢnakların Ermeni
siyasetinde rol alıp almamaları değil, ne vakit alacaklarıdır.
* DaĢnaklar 1918‘de, kısa ömürlü bir Cumhuriyet kurmuĢ ve bu
1921‘de tükendikten sonra DaĢnaklar ortadan kaybolmuĢtu. Ancak 1990‘da
Sovyet Ermenistan‘ı çözüldükten sonra, ARF ülkeye en kuvvetli diaspora
partisi olarak döndü ve milli davaya el attı. Karabağın zorla alınmasında
DaĢnak partisi parasal ve askeri yönlerden önemli rol oynadı. Bugün DaĢnak
partisi diasporada en iyi teĢkilâtlanmıĢ ve en güçlü partidir.
* Partinin çalıĢmaları 1994‘te Petrosyan tarafından durdurulmuĢ ve
parti ‗Dro‘ kodlu bir terör hücresi kurmak, uyuĢturucu trafiğinde ve cinayetlerde rol almakla suçlanmıĢtı. Ocak 1995‘te Ermeni Üst Mahkemesi,
Petrosyan tarafından yapılan terörist suçlamalarını görmezden geldi fakat
partinin faaliyetini durdurdu. Gösterilen sebep, yabancı tebaaların partide
olmaları ve yabancıların Ermeni siyasetine katılma yasağıydı.
* Ermeni DıĢ ĠĢleri bakanı Aleksandr Arzumanian, DaĢnakların uluslararası arenada gösterdikleri lobi çalıĢmalarını alenen takdir etmiĢtir. Bu beyan, daha önce ARF‘ı terör hareketinde bulunmakla suçlayan bir hükümet
için, kendi kendini inkârdı.
* Ġki Amerikan-Ermeni lobi grubundan bir tanesi, DaĢnakların kontrolündedir. Bu grup, Amerikan Kongresine baskı uygulayarak, Bakû‘nün Ermenistan‘a uyguladığı hudut kapatması gerekçesiyle Azerbaycan‘a Amerikan yardımını durdurmuĢtur. Kongre, Clinton Ġdaresinin çekingenliğine rağmen, Bakû‘yü baypas ederek, Karabağ için $ 12.500.000 tutarında ekonomik
yardımı onaylamıĢtır. DaĢnaklar, kuvvetli diaspora iliĢkileriyle kararın alınmasında etkili olmuĢlardır.
(NOT: ABD Kongresinden Türkiye‘ye yapılan bütün yardımlar hibe
değil kredidir. Ermenistan‘a verilen para doğrudan hibedir. Amerikan Kongre üyelerinin –bak bölüm 18- doksan yıl evveli verilenleri çoktan unuttuğu
bellidir. Amerikan Kongresi tarafından ödenen bu yardımın bir bölümü, lobi
masrafları için bazı Kongre üyelerine ödendiğinden, bu konunun finansmanı
da vergi ödeyen Amerikan vatandaşın parasından çözülmüş olmaktadır)
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
243
* Parti Karabağ konusunda, Minsk grubunda ağırlıkları olan Fransa ve
Rusya gibi ülkeleri, orada bulunan güçlü diaspora teĢkilâtlarıyla etkilemeye
çalıĢmaktadır.
* Ermeni BaĢbakanı Kocharian ve DıĢ IiĢleri bakanı Arzumanian, Atina‟daki ARF Merkezini ziyaret ederek, görünüĢte Petrosyan ile DaĢnaklar
arasındaki iliĢkileri ilerletmek istemiĢtir.
* ARF ile Ter Petrosyan arasında önemli görüĢ farkları vardır.
Petrosyan komĢuları ve Türkiye ile iyi iliĢkiler kurmak isterken, DaĢnaklar ‗Hai
Dat‘ Büyük Ermenistan davasını sürdürmek kararındadır. Bu davanın ardında,
1915‘te 1 milyondan fazla Ermeni‘nin soykırımda ölmesi iddiası ve Türkiye‘nin
aldığı toprakları 1920 Sevres barıĢına uygun olarak iadesi (ve ardında parasal
tazminat talebi) vardır.
* BaĢka bir ihtilâf, DaĢnak partisinden 31 kiĢinin hükümeti devirmek
suçlamasıyla tevkif edilmesidir. 1995 Temmuz ayında, baĢlarında tanınmıĢ
Vahan Hovannisian olan bu kiĢiler tevkif edildi.
US Govt Site. http://pdf.usaid.gov/pdf_docs/PDACF873.pdf
ABD‘nin resmi sitesi olan ilgi yayında Türkiye – Ermenistan münasebetleri incelenmekte ve Türkiye‘nin hudutlarını, Karabağın iĢgaline son verilmemesi nedeniyle kapalı tuttuğu vurgulanmaktadır. AraĢtırmada Ermeni
DıĢ ĠĢleri Bakanı Oskanyan‘ın 8.1.2002 tarihindeki beyanla, Türkiye ile iliĢki
kurulmasını ve hudutların açılmasını istediği vurgulanmaktadır.
Türkiye ile Ermenistan arasında 9 Temmuz 2001‘de altı Türk ve dört
Ermeni bilim adamının katılımı ile bir ―anlaĢabilme komisyonu‖ kuruldu. Komisyonun amacı, iki ülke arasındaki görüĢleri birleĢtirmekti. Soykırım meselesi maddelerin içinde yoktu. Kültür, turizm, çevre ve eğitim gibi konular ele
alınacaktı.
DaĢnaklar kurulan komisyona Ģiddetle itiraz etti ve Türkler ‗soykırımı
kabul etmedikçe‘ görüĢmelerden çekilme kararı alındı. Bu konuda Türkiye‘nin ortaya belge konması talebi de, Ermenistan tarafından ‗olayın zaten
bilindiği ve belgeye gerek olmadığı‘ savı ile cevapsız bırakılmıĢtır.
(NOT: Eleştiri yazısında, Türklerin 1.750.000 kişiyi 1914–18 arasında
Suriye‘ye sürdüğü, yüz binlerin ölünceye kadar yürütüldüğü iddia edilmektedir. ABD devletinin bu resmi sitesinde yazıyı hazırlayanların tarafsız olmadıkları, 22.4.1922/192 Kongre kararını bile okumadıkları, veya bilerek es
geçtikleri yazdıklarından bellidir! TC ‗de, okuyan, duyan ve bir şeyler yapmak
isteyenler var olamadığı sürece, bu tür ithamlar, Mavi Kitap,
Morgenthau‟un Hikâyesi‟nin günümüzdeki uzantıları olarak maalesef
sürmekte, iktidarlar da bunları görmemekte, okumamakta ve en kötüsü
yok saymaktadırlar!
244
ġükrü Server AYA
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
245
21. BÖLÜM
DAġNAKLARIN ÇELĠġKĠLĠ SADAKATLERĠ
Rus Çarlığı > Ġngiltere ve Fransa > Sovyet Rusya > Nazi Almanyası >
Sovyet Rusya + ABD
DaĢnakların baĢını çektiği ikiyüzlü, oynak, yakaran, Ģantaj yapan fırsatçı politikaları okuyanlar, bunca dalgalanmaları, bir sağa bir sola yalpaları
görünce gerçekten deniz tutmasına yakalanmıĢ gibi olabilirler. Ġhtilâlci Ermeniler, her zaman ―muhtemel galip‘ten‖ yana olmak istemiĢler ve sıkıĢtıkları
anda yüz seksen derece geri dönebilmiĢlerdir. Bu siyasetleri süresince, ağırlıklı olarak Ģu özellikler göze çarpar: En eski Hıristiyan – acındırma – masum – mazlum – muhtaç – haklı – riyakâr – fırsatçı – yaltaklanan – ezik
görünen fakat ezen ve bununla övünen – yağmacı – yaygaracı – v.b.
Propaganda, çarpıtma, uydurma, yakıĢtırma yöntemleri yoğun olarak yaklaĢık
140 yıldır dünyayı kandırmaktadır. Birçok insan bu uğurda yok yere ölürken,
çete baĢları daima bir yolunu bulup para sızdırmıĢ, kendi dindaĢına Ģantaj,
iĢkence ve terörde fazla ayırım gözetmemiĢtir. Özellikle Rusya‘dan gelen
Ermeniler, durumları ve rahatları oldukça iyi olan Türk Ermenilerini ―kurtarmak‖ teranesiyle, terör örgütlerini kurarak, herkese neredeyse üç misli fiyatlarla silâh satmıĢlar, evlerdeki halkı silâhlandırmıĢlar ve olaylar yaratarak
dünyanın dikkatini, ―koĢun, Müslümanlar Hıristiyanları kesiyorlar‖ avaz eleri ile
kendilerine çekmiĢlerdir. Osmanlı imparatorluğunu parçalamak isteyen Çarlık
Rusya‘sı, (Ortodoks) Hıristiyanların hâmisi kesilirken Ġngiliz ve Amerikan misyonerleri (Protestan) Hıristiyanların ve nihayet Avusturya-Macaristan ile Fransa da (Katolik) Hıristiyanların koruyucu melekleri olarak bir birileriyle gizlice
rekabete girmiĢler ve her hangi bir bahanede, Osmanlı hükümetinin üstüne,
hepsi aynı anda ve ortakça yüklenmiĢlerdir. Rusların önce Ermenilere arka
çıkması, sonradan Ġngilizlerin (Fransa ve ABD) eline koz olmuĢ ve 1‘ci Dünya
SavaĢında Ermeni ihtilâlcileri, Osmanlı‘ya ihanette ve Ruslarla, Ġngiliz ve
Fransızlara yaranmakta yarıĢma içine girmiĢlerdir. Önceki bölümdeki Nubar
PaĢa‘nın mektup ve gazete mektubu, bu ihanetlerin övünme fermanlarıdır.
Müslüman‘lara yaptıkları eziyet ve katliamlarla, Rus‘ların bile sabırlarını taĢıran, onların hizmetkârı Ermeniler, Rus Ġhtilâlinden sonra Çarlık ordusu kendiliğinden dağılıp askerleri Rusya‘ya dönmeye baĢladıkları zaman, onlara da
ihanet etmiĢlerdir. 23‘çü bölümde de görüleceği gibi, Ermeni gönüllü veya
çapulcu birimleri, dağınık Rus askerlerinin silâhlarını almakla yetinmeyerek
onları makineli tüfeklerle Tiflis‘ten geçerken demiryolu civarında biçmiĢ ve
Osmanlı‘ya yapılan hıyaneti bu kez velinimetleri Rus askerlerine de uygulamıĢlardır! Birkaç ay sonra Osmanlı korumasında Cumhuriyet ilân edip, Vahdettin‘e heyet göndererek teĢekkür ve sadakatlerini arz eden DaĢnaklar,
Mondros mütarekesini (30.10.1918) takiben, Ġngilizlerin Kafkasya‘ya girmele-
246
ġükrü Server AYA
riyle, onları arkalarına alıp Osmanlı‘ya yeniden yüklendiler. Ermenistan‘ın
Ġngiltere için, propaganda dıĢında ekonomik veya siyasi önemi olmadığından,
Ġngiliz askeri çekildiğinde Türklere saldırarak ve tasdik bile edilmeyen ‗ismi
var, cismi yok Sevres barıĢını‘ ileri sürerek tekrar Türklerden toprak kapmıĢlardır. Bu girdi-çıktı, indi-bindi olayları bazı alıntılardan izleyelim:
―22–25 Ocak 1918 tarihlerinde, N. Jordaniya kumandasındaki Güney
Kafkas Komiserliği, Semkir köyünde Rus askerlerine karĢı hücuma geçti.
Askerler, Tiflis yolu ile Türk cephesinden Rusya‘ya dönmekteydiler. 500.000
kiĢilik ordu makineli tüfekle taranmıĢ ve ayrıca topa tutulmuĢtu. Tiflis–
Kirovobad yolunda, askerlerin silâhları alınmıĢ ve binlercesi demiryolu üzerinde yaralanmıĢ ve öldürülmüĢtü. Stalin, 1918 Mart ayında bu olaya Ģöyle
değinmiĢti: ‗Sulh görüĢmeleri baĢladıktan sonra, Türk cephesinden dönen
Ġhtilâlci askerlerden konuĢalım. Bu askerler, Tiflis Ģehrinin içinde Sovyet
aleyhtarı kesimin içinden geçmek zorundaydılar. BolĢeviklerin elindeki Güney Kafkas Komiserliğine tehlikeli olabilirlerdi. Bu ihtimal ortaya çıktığında,
sosyalist zilleri çalmaya baĢladı. Koalisyonun, komünist ihtilâli aleyhindeki
yüzü sırıtmaya baĢladı. Komiserlik ve milli federasyonlar (ErmenistanGürcistan-Azerbaycan) askerlerin silâhlarını alıp onları öldürdü ve milliyetçi
çapulcuları silâhlandırdı.‖ [608] (PRAVDA No.56- 1918)
Yukarıdaki paragrafta, Stalin, Çarlık askerleri cepheyi terk edip onlara
katılmak için dönerken, Ermenilerin yaptığı ihaneti vurgulamaktadır. Kızıl
Ordu, Beyaz Rus (Dennikin) ordusuyla savaĢ halindeydi. BaĢka kaynaklara
göre, SEYM (Federasyon) ordusu içindeki Azeri Türk askerleri, bu katliama
karĢı geldiler ve daha fazla Rus‘un Ermenilerce öldürülmesini önlediler. Fakat Stalin olanları unutmadı ve birçok Ermeni Sibirya‘ya sürüldü. Ermenistan
Sovyet eyaleti olup açlıktan kurtulduktan sonra, bu kez savaĢ düĢkünü
DaĢnaklar, Almanlara ve Japonlara yanaĢtılar. Sovyet Ermeni tarihçisi
Lalaian‘ın bazı satırlarını okuyalım:
―Bütün gruplar, barış düşmanlarının, koruması altındaydı. Hitler onları,
Almanların belâ çıkartıcıları olarak kullanıyordu. Japonlara da hizmet ettiler
ve onlardan silâh aldılar. Polonyalı subaylar ve diğerleri de onları kullandılar.‖ [609]
DeğiĢik kaynaklara göre, Hitler ordusunun özel birimlerinde savaĢan
Ermenilerin baĢlangıçtaki toplamı 8.000 kiĢiydi fakat kısa zamanda savaĢ
esirlerinin katılımıyla 20.000‘i aĢtı. Bu günlerde, birçok Yahudi asıllı tarihçi ve
siyasetçi Ermenilerin soykırım bandosuna eĢlik ederken, o denli propaganda
etkisi altındadırlar ki, kendi tarihlerini ve DaĢnakların atalarına yaptıklarını
bile bilmezler! DaĢnak kol bantlı özel Ermeni askerleri, cephe gerisinde Yahudileri toplayıp trenlerle ölüm kamplarına gönderirken, iĢgal altındaki ülkelerde görevde olan Türk konsolos ve diplomatları, Yahudi ırkından olan insanlara, Türkiye ile her hangi bir iliĢkileri olmuĢsa, Türk hüviyet kâğıdı vererek onları gaz odalarından kurtarıyorlardı. Köstence, Varna, Rodos, Marsilya
ve diğer Alman iĢgali altındaki ülkelerde görev yapan Türk diplomatların
kurtardığı canların reklâm veya duyurusu yapılmadı. Ancak bunların içinde,
bir tanesi, Türk‘ün cesaret ve merhametini ispatlamak yönünden mühimdir.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
247
Daha önceleri Mustafa Kemal‘den üst rütbede, Selanik‘‘ten yakın arkadaĢ ve
Trablus‘ta iken yazıĢtığı Yarbay Behiç (Erkin), sonradan 1‘ci Dünya SavaĢı
baĢladığı zaman, Almanlarla lojistik koordinasyonu düzenlemekle görevlendirilir. Dürüst ve disiplinli bir Türk subayı olan Behiç Bey, meĢhur General
Liman von Sanders tarafından evvelâ 3‘çü derece, sonradan da yabancılara
pek de verilmeyen 1‘ci derece Alman demir haç madalyasıyla taltif edilir.
Mustafa Kemal‘in Anadolu hareketi baĢlayınca, elindeki silâh stoklarını gizliden Ankara‘ya kaçırır ve Ġngiliz gözetiminde olduğu için kaçarak Mustafa
Kemal‘e katılır. Mustafa Kemal ona önce Genel Kurmay BaĢkanı yardımcılığını teklif eder, fakat sonradan ordunun ikmal durumu periĢan durumda olduğundan bu görevi ona teklif eder ve Behiç beyin KurtuluĢ savaĢındaki
ikmal ve demiryolu hizmetleri, zaferlerde önemli etken olur. Cumhuriyet kurulunca, Mustafa Kemal, Behiç Beyi UlaĢtırma Bakanı yapar. Behiç beyin ısrarıyla Demiryolları millileĢtirilir ve bir kapitülasyon daha silinir. Prensip adamı
olan Behiç Bey, BaĢbakan Ġsmet PaĢa‘nın, kendi bakanlığının iĢine karıĢmasını kabul etmez, istifa eder ve sonra Macaristan‘a büyük elçi olarak gönderilir. 2‘ci Dünya SavaĢı baĢlamak üzere iken kendisine Berlin veya Paris Elçiliği teklif edilir, Fransızca bildiği ve Almanlardan hoĢlanmadığı için Paris‘i seçer ve savaĢın baĢlamasından bir gün önce itimatnamesini verir. ĠĢgal altındaki kukla MareĢal Petain hükümeti, bu Türk Elçisini sever ve ona en büyük
madalya olan ―Legion d‘Honeur‖ madalya ve beratını verir. SavaĢın baĢlamasıyla, Fransa‘daki Yahudiler de haklarını kaybetmeye baĢlayınca, Türk
asıllı olanlar tarafsız ülke olan TC‘den yardım isterler. Behiç Bey önce Türk
tabiiyetinde olan Yahudileri, ―bunlar Türk‟tür, bizde ırk ayırımı yoktur”
diyerek kurtarır, sonra da geçmiĢlerinde Türkiye ile akrabalık iliĢkileri olan
Yahudilere de ―Türklük Ġlmühaberi‖ verir; ölüme giden trenler durdurulur ve
Almanların baĢına belâ kesilen Türk diplomatları, kamplardaki nice Yahudi‘yi
kurtarır! Türkiye‘den yollanan ay yıldızlı vagonlarla söylenenlere göre 19.000
kiĢi partiler halinde Türkiye‘ye gelir ve 1943 sonu – 1944 yıllarında farklı
yerlere dağılırlar. Masanın üzerine madalya ve fermanlarını koyan ve rest
çeken Behiç Bey, binlerce Yahudi‘yi kurtarmasına kurtarır fakat ondan bıkan
Nazi Almanya‘sı, Ġsmet PaĢa hükümetine baskı uygulayarak elçisini geri
aldırtır. Elçinin geri çağrıldığı, Washington Post gazetesinin 17.6.1943 nüshasında kısaca belirtilir. Unutulan bu insanlık ve kahramanlık olayı, ancak
torun Emir Kıvırcık‘ın maziyi araĢtırmasından sonra, ortaya çıkar! (Bak: BÜYÜKELÇİ, Emir Kıvırcık, Goa Yayınları).
TC‘nin hurda kâğıt olarak Bulgaristan‘a sevk ettiği balyaların içinde,
tesadüfen aĢağıdaki resimler bulunur ve 1.07.2005 tarihli ĠKTĠDAR Dergisinde basılarak ortaya çıkar. Türk idarecilerine, miras kalan bu tür parlak çözümlerden daha da akıllara çakılanı, Çanakkale savaĢlarındaki bütün tarihi
topların, 1950‘lerden sonra hurda demir olarak satılması ve yok edilmesidir
(Turgut Özakman TV röportajı – 2007). PadiĢahlar, sökülerek giden anıtlar
için, ‗bir parça taştan ne çıkar‘ derlerse, onların torunları, ‗şu kâğıtları yakın‘
veya ‗artık paslanan şu eski topları hurdaya atın‘ demekte haklı değil mi?
Ġktidarda olanlar, dilediklerini ―bal gibi satarlar‖! Fakat dönmemek üzere Türkiye‘den ayrılan Vahdettin‘in, kendisindeki hazine mücevherlerini iade ede-
248
ġükrü Server AYA
rek, yalnız 5000 altın Sterlin (başka kaynağa göre 20.000 kâğıt Sterlin) ile
yurt dıĢına gidiĢini, Hıristiyan Ġtalya Kralının hediye ettiği evi ret ederek sergilediği kiĢisel onur ve erdemi anlayamazlar!
5.8.1944‘te Alman SavaĢ muhabiri Strohmeyer‘in çektiği yukarıdaki
resimde, Nazi Ordusuna katılan 3 yeni Ermeni asker, Nazi selâmıyla yemin
ederken görülmektedirler.
Berlin‘de 1943‘te çekilen üst fotoğrafta, Alman Generali Leverkuen
emrinde çalıĢan ve Adana‘dan Nazi propagandası yayan yüzleri dönük dört
Ermeni, Adana‘ya dönmeden önce Alman Propaganda Bakanı Joseph Paul
Goebbels‘i ziyaret ederken görülmektedir. Alttaki resimde, Sovyet Rusya
hududuna savaĢmak için gidecek Ermeni askerler, diken telli arazide talim
yaparken görülmektedirler
1.07.2005 tarihli ĠKTĠDAR Dergisinden: 26.2.1919 ―Le Journal
d‘Orient‖ röportaj tercümesi:
―26 ġubat Salı 1919 tarihli 191 no.lu ―Le Journal d‘Orient‖ gazetesinin
sayısında anlaĢıldığına göre Ermeni patriği Monsenyör Zaven gazetemizin
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
249
muhabirleriyle yapmıĢ olduğu söyleĢide aĢağıdaki ifadeyi kullanmıĢtır:‖
<Bildiğiniz gibi sürgünde ve polis gözetiminde olan birisinin yapılmış
olan mezalime şahit olması biraz zordur.
Bağdat‘ın işgalinden sonra geri çekilen Türk ordusunun tutsağı olarak
orduyla beraber Musul‘a götürüldüm. Aylarca Musul‘da kaldıktan sonra tesadüfen Küçük Asya‗dan sürgün edilen Ermenilerin durumuna şahit oldum. 0
yöredeki hastalıkları kaptıklarından dolayı, birçoğu ölmüştür. Bunlar Anadolu‘da cereyan eden öldürülmelerden kurtulmuş olanlardır. Hükümetin bunlara
ayda vermiş olduğu 80–90 kuruş ancak 2 gün yaşamalarına yetiyordu. Daha
sonra bu yardımlardan mahrum kaldılar, öylece bu zavallılar kapkara bir
sefalete itilmiş oldular. Sırf 1917‘de bir kışta, 1000 kişi kadar açlıktan ölmüştür. Şunu işaret edeyim ki Mezopotamya‘da aç gözlü valiler hiçbir askeri
sebep göstermeden o yörenin buğdaylarına el koyuyorlardı. Tek bir misal
olarak Jön Türk hükümetinin Ermeni ırkını yok etmek için 14–80 yaş arası
Ermenileri inşaat takımlarına dâhil ettiler. Hastalık ve yorgunluk neticesinde
bunların dörtte biri ölmüş ve Mezopotamya‘ya vasıl olan 100.000 kişi olmuştur. Bunlardan 60.000 kişi yol boyunca öldürülmüş, 30.000 kişi açlıktan ölmüş ve ancak 10.000 kişi kurtulabilmiştir! Onların hayatta kalmaları da İngiltere‘nin kendilerine vermiş olduğu yardımların sayesinde olmuştur. Eminim ki
İngiliz işgali altında bulunanların tümü rahat edecektir. Sürgün esnasında
gördüklerime göre eski hükümet, bir yönde Ermenileri yok etme siyaseti ile
yol üstünde bulunan köylerin mallarına da el koyuyorlardı. Keza o yörenin
Arap köylülerinin mallarına da el konuyordu. Bağdat‘taki en zengin 80 Yahudi tüccarının mallarına el koyup öldürmüşlerdir. Mezopotamya‘daki Ermenilerle o yörenin Yahudileri arasındaki dostluk, buradaki dostluktan daha ileridir. Musul‘daki Haham esaretim esnasında bana büyük dostluk göstermiştir.
Benim bütün temennim, gayri Müslimlerin aralarındaki bağları sağlamlaştırıp
daha canlı bir teşriki mesai etmeleridir. Umarım ki bu temennim vücut bulacaktır. Monsenyör Zaven‘in beyanatı şu şekilde devam etmiştir.
Umarım ki: Müttefikler Ermeni gönüllülerince Filistin‘de, Kafkasya‘da
ve çarpıştıkları diğer cephelerde gösterdikleri sadakati takdir edecektir>.
Bugün saat 10 00‘da Ermenilerin Patriği Monsenyör Zaven, Ermeni
Katolik kilisesi baĢı ve Protestan cemaatlerinin ileri gelenleri ile Ermeni milli
kütüphanesinde bir teĢriki mesai emri için toplanacaklardır.‖
(NOT: Zaven Efendi, Ermenilerin hıyanetiyle övünürken, müflis Osmanlı‘nın muhacirlere iaşe bedeli ödediğini, ancak yetmediğini, Mezopotamya‘ya gidenlerin en çok dörtte birinin öldüğünü, 100.000 kişinin salimen vasıl
olduğunu söylemektedir. Abartılı ifadesine göre sevk edilen 130.000 kişiden
% 25‘i yolda ölmüş, 100.000‘i varmıştır. Eğer ölen sayısının 100.000 olduğu,
bunların 60.000‘sin yolda katledildiği ve 30.000‘sin açlıktan öldüğü söylenmekteyse, bu takdirde tehcir edilen toplam nüfusun 450.000 civarında olduğu teyit edilmiş olmaktadır!).
Ermenilerin bu defa Nazilere yaltaklanması ve ırkçı davranıĢları bugün
İnsan hakları hakkında ders verenlerle, özellikle en çok mağdur ettikleri Yahudi asıllı bilim ve siyaset adamları tarafından bilinmese ve ortaya konulma-
250
ġükrü Server AYA
sa bile, bunların yazılı olanları bazen bulunur ve gözler önüne serilir. 2‘ci
Dünya SavaĢı çıkmadan önce, ABD ile Nazi Almanya‘sı arasındaki büyük
ticaret ve Bush ailesinin de içinde olduğu banka ve kuruluĢların isimleri ve
satılan stratejik maddeler hakkında American Dynasty, Kevin Phillips, Viking
Press, kitabında ayrıntılı bilgi vardır. DaĢnakların New York‘taki etkin basın
servisi, Almanlarla iĢbirliğini övüyordu.
19 ve 21 Ağustos, 1936 tarihli (Haftalık) Ermeni Hairenik‘ten bazı alıntılara göz atalım:
<Yahudiler fanatik milliyetçi ve ırkçılığın yobazlarıdır; bulundukları yerlerde, ırklarının devamını sağlamak için, dünya vatandaĢı ve
enternasyonalist kesilirler… Tıpkı Ġngilizlerin baĢka ülkeleri iĢgal için savaĢ
gemilerini kullandıkları gibi, Yahudiler de silâh olarak enternasyonalizm ve
komünizmi kullanırlar… Bu zehirli unsurları, kronik hastalıklar gibi kök saldıklarında temizlemek, bazen zordur. Ve bunları, ortadan kaldırarak temizlemek
ihtiyacı doğduğu zaman… Bu tür atılımlar ihtilâlci olarak nitelendirilmektedir.
Cerrahî bir ameliyat sırasında kanın akması doğaldır… Bu gibi Ģartlarda
diktatörlükler, kurtarıcılık rolünü üstlenirler >.
1935 yılı Mayıs ayında, BükreĢ‘teki Ermeniler, Ģehirdeki Yahudilere
hücum etti. Aynı yılın Ağustos ayında da Rumlar, Selanik Ģehrindeki Yahudilere hücum etti. 2‘ci Dünya SavaĢı sırasında, Nazi ordularında hizmet gören
Ermeniler, cephe gerisindeki hizmetlerde ve istenilmeyen aşağı ırklardan
olanların, temizlenmesinde ve kamplara sürülmesinde hizmet verdiler. Nazi
Ermenileri, aynı zamanda Almanca lisanında anti-Semitik ve faĢist görüĢleri
öven bir dergi de çıkardılar.
Ermenilerin Nazi Almanya‘sına hizmetleri, inkâr edilemeyecek kadar
çok ve aĢikârdır. TanınmıĢ bir Ermeni sempatizanı olan Christopher J.
Walker, bunu açıkça yazmıĢtır. Diğer bir Amerikalı yazar Christopher John
Bjerkens, http://www.jewishracism.com/Je-wishGenocide.htm sitesinden
okuyabileceğiniz 575 sayfalık The Jewish Genocide of Armenians (Yahudilerin Ermenilere Yaptığı Soykırım) bir kitap yayınlayarak, varsayım ve bazı
mektuplara dayanarak, aslında Yahudilerin Ermenilere soykırım yaptıklarını,
(2006-2007‘de çıkan kitapta) iddia etmektedir. Ermenilerin, Kafkaslardaki
son Yahudi aĢiretlerini, 1918–20 yıllarındaki savaĢlar sırasında tamamen
yok ettikleri, birçok yabancı kaynakta yazılmıĢtır. Internet sitelerinde, Ermenilerin anti-Semitik ırkçılığı açıkça görülmektedir. Gene yazılı son haberlere
göre, evvelce Erivan‘da yalnız 1000 kiĢi olan Yahudi cemaati, son zamanlarda 300‘ kiĢiye düĢmüĢ olmasına rağmen, bu toplum dahi ırkçı ve tehlikeli
görülmektedir.
Bu konuda, 2‘ci Dünya Harbinden sonra Nazi Ermenilerin, Berlin‘de
yeni duruma hemen ayak uydurmaları hakkında çok ayrıntılı bir röportaj,
fotoğraflarıyla birlikte, ARMENIAN AFFAIRS, 1949-50 KıĢ, Vol.1, No.1 dergisinde, John Roy Carlson. Bak: (http://www.tallarmeniantale.com/derounian
-dashnak-dominant.htm) imzası ile çıkmıĢtır. Asıl adı Arthur Derunian, olan
Roy, hemen harp sonrası, virane halindeki Almanya‘ya yaptığı araĢtırma
gezisinde, Nazi Almanya‘sında hizmet gören eski askerlerin, Rus ordusun-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
251
dayken esir düĢen veya iĢgal altındaki Almanya‘ya Rusya‘dan iĢ bulmak için
gelen Ermenilerin, DaĢnakçı teĢkilât tarafından nasıl çete disiplini altında
tutulduğunu, bunların eski kıĢlalarda, DaĢnak bayrak ve liderleri altında,
nasıl karaborsa ticaretle geçindiklerini ve sırayla New York‘a muhacir olarak
kaçırılmalarını anlatmaktadır.
Yukarıdaki bağlantıda, Ġngilizce bilenlerin okuyabilecekleri bilgilerden
bazıları, satırbaĢı olarak aĢağıda verilmektedir.
* Ġkinci Dünya SavaĢı çıkmadan önce, DaĢnakların Amerika Ģubeleri,
kuvvetli Nazi propagandası yaptı. Ermeni toplumunun siyasete karıĢmamasını isteyen New York piskoposu Leon Turanian, Noel öncesi Pazar günü
1933‘te, ayin sırasında 9 kiĢi tarafından basıldı ve kilisede cemaatinin gözleri
önünde öldürüldü. Bu olaydan 13 hafta önce, 16.9.1933 tarihli Hairenik,
emirlere uymayanların onurlu nedenlerle ceza göreceğini yazmıĢtı.
29.3.1935 tarihli Hairenik bu defa Kilise ve Hıristiyanlığın, Ermeni davasına
verdiği zararları sayıyor ve toplumu dinsizliğe çağırıyordu.
(Not: Daşnaklar, Osmanlıya karşı isyanlarda, Kiliselerin silâh deposu,
papazların satıcı ve taşıyıcı olduklarını hemen unutmuşlardı, fakat sonradan
tekrar yön değiştirerek Ermeni Protestan-Katolik ve Gregoryen kiliseleriyle
işbirliğinde karar kılmışlardır. İşbirliğinin nedeni para veya korku da olabilir!)
* DaĢnakların kurduğu düzende, her Ģeyin tarifesi vardır ve para verilmeden hayrına iĢ yapılmaz, ancak özellikle muhacirlere yardım ve benzeri
merhamet kampanyaları ile her zaman büyük paralar toplanmıĢtır ve bu
sistem bugün de aynı Ģekilde çalıĢmaktadır. Örneğin, 24.7.1941 tarihli The
New York Times‘da, Ġran‘daki Ermenilerin Nazi ajanlığı ve olay çıkardıkları
haberi verilirken, 15.10.1941 Hairenik haftalık dergisi, $ 1.000.000 yardım
kampanyası açmıĢ ve Ermenistan‘a dönecek muhacirlere yardım için olduğunu yazmıĢtı.
* Hitler‘in hizmetinde olan DaĢnakçı Ermeniler, asil Aryan ırkından olduklarını söyleyerek, çingene ve Yahudilerin akıbetinden kendilerini kurtarırken, insan gücüne ihtiyacı olan Almanlar, onları geri hizmetler için kullanmayı uygun buldu. Almanya‘da kurulmuĢ iki teĢkilât, ‗Armenische
Verbindungsstab‘ ve ‗Armenisches Nationalkommitte‘, İşgal Edilen Doğu
Toprakları Bakanlığı‘na bağlı olarak bu konuları yürütüyordu. 1914-18‘de
Rus Ordularına, kasap General namıyla hizmet vermiĢ olan ‗Dro‘
(Drastamat) Kanajan, bu sefer hizmetlerini Almanlara sundu. Ermeni DaĢnak
kol bantlı askerlerin kurduğu en meĢhur 812‘ci Alayın adı, kısa zamanda
arka cephe iĢlerinde duyuldu. Rus ordularından esir düĢen Ermenilerin de
katılımıyla, önceleri 5–6.000 mevcutlu bu alaydan sonra, 810, 813, 814, 815,
816 no.lu alaylar da kurularak, 1943 yıllarında Alman ordularına hizmet veren Ermeni toplamı 20–22.000 kiĢiye yükseldi. DaĢnaklar, 15.12.1942‘de
Nazi idaresi altında Ermeni Milli Konsey toplantısını tertip ederek kararlar
aldı ve arkadan 15.2.1943‘te ‗Dashnak Avrupa Konseyini‘ ve aldığı 12 madde kararı ilân etti.
* DaĢnakların esas ABD merkezi, 1947 ―ANCHA‖ (Armenian National
Committe to Aid Homeless = Evsizlere Yardım Milli Ermeni Komitesi) ‗yi
252
ġükrü Server AYA
kurdu ve Amerika‘dan sağlanan ‗afidavit‘ (taahhütname)ler ile, Alman iĢgalindeki ülkelerde kalmıĢ Ermeniler, partiler halinde New York‘a gelmeye baĢladı. Bedava hizmet yoktu, ABD‘ye iltica için (25.000 kiĢi), sisteme uyulmalı
ve istenilen para verilmeliydi. Örneğin ‗Ömer Hayyam‘ Restoran‘ın sahibi
Mardikian, sistem liderlerinden biriydi. ABD‘ye gitmek için verilen ücretin
dıĢında Ermeni Kızılhaççı New York Ģubesi ve ayrıca DaĢnak Hayır ĠĢlerine
$ 100‘er verilmeliydi, St. Illuminator Kilisesine de $ 100 verilmeliydi, v.b.
8.12.1949 tarihli haftalık Hairenik dergisinde, Mardikyan ve Sarouan‘ın BirleĢmiĢ Milletleri ziyaretleri ve muhacirlere yardımları yazıldı. Çok geçmeden,
kasap lâkaplı General ‗Dro‘ Drastamat Kanajan bile, Alman ordusunda Amerikalılara karĢı savaĢmıĢken, masum ve mazlum Savaş kurbanı olarak Amerika‘ya alındı ve öldüğünde kahraman olarak gömüldü. Halen onun adına
şeref madalyaları Ermeni Cumhuriyeti tarafından verilmektedir.
Hitler‘in hizmetindeki masum–mazlum Ermenileri kurtarma iĢlemi sırasında, Amerikan Kongre Kararlarında bile belirtilen fakat kesinlikle aslı
olmayan ve Hitler‘e atfedilen bir söz vardır. Bu yalan, ‗Hitler bile Ermenilerin
soykırımını örnek olarak gösterdi‘ savunmasıyla, soykırımın yapıldığına dair
bir delil olarak kullanılmak istenmekte ve en ufak bir araĢtırma yapmak gereğini görmeyenler, bu yalanı hemen kanıt olarak almaktadır. Bu konuda yapılan sahtekârlık 17‘ci bölümde, kaynakları ile açıklanmıĢ, aslı olmadığı ispatlanmıĢtır. Tarihçi Heath W. Lowry‘nin araĢtırması dıĢında, David I. Hoggan,
1989 The Forced War, s.472‘de, David Irving, 1996, Nuremberg:The Last
Battle,s.100‘de bu iĢin sahtekârlığını teyit etmektedirler.
Almanca bilenler veya bilmeyenler Nazi Ermenilerin çalıĢmalarına ait
iki videoyu aĢağıdaki bağlantılardan zevkle ve hayretle izleyebilirler:
http://www.youtube.com/watch?v=9n3TvR2VF20 Ermenilerin Yahudileri Soykırımı
http://www.youtube.com/watch?v=D5gdV-06lik Alman Ordusunda Ermeni Lejyonlar
Nazi Almanyasında Ermenice basılan
HAYASTAN
Gazetesi No.2, ġubat 1945.
Hitler resminin altında, Nazilerin danıĢmanı
olan Ermeni General (Dro) Drastamat Kanajan,
Ermeni gönüllülere seslenerek, ―zaferin yakın
olduğunu‖ söylemekte ve kaybolan bir savaĢ için
onları bile bile ölüme göndermekte. Gazetenin
sol üst köĢesindeki Ermeni Arması, Nazi
Zvastikasına benzetilmiĢ!
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
253
22. BÖLÜM
KAÇAZNUNĠ “DAġNAKLARIN YAPACAĞI
BĠR ġEY KALMADI” DERKEN HATALI MI,
YOKSA FALCI MIYDI?
<Ġnsanlar yeteri kadar tarih okumuĢ veya atalarının deneylerinden
ders almıĢ olsaydı, sonradan yaĢanılan felâketlerin çoğu önlenebilirdi >
(S.S.Aya - yazar)
Ermenilerin son çağ tarihleri, terörist partilere mensup yazarların kaleminden çıktığından, yazılan büyük abartma ve propagandaların içinde, ne
kadar gerçek payının olduğunu bilebilmek, kolay değildir! Bu partiler kuvvetli
yayınlara sahiptirler ve hep onlar konuĢur; neticede konuĢanlara inanmak
mecburiyetinde olanlar, iĢin aslını astarını ne araĢtırırlar, ne de bunu ifade
etmek cesaretini gösterirler! Örneğin bu çalıĢmayı (ve hele bunun iki misli
kapsamlısı olan Ġngilizce kitabı) okuyacak olanların çoğu, kullanılan kaynakları belki de ilk defa duymaktadır! Bunun önemli bir nedeni, DaĢnakların,
kendi aleyhlerine olabilecek kaynakları bilmezden gelmeleri, buna ait belgeleri, kütüphanelerde bile, yok etmeleri ve taraftarlarına, yalnız onları yönlendirecek yayınları sunmalarıdır.
Ermeni DaĢnak v.b. arĢivleri kapalı olduğundan ve gerçeğin ortaya
çıkmaması için hiçbir zaman açılmayacağından, seyrek olarak, doğruyu
itiraf edenleri bulmak Ģansa kalmıĢtır.
Aslen DaĢnak partisi kurucularından olan Hovannes Kacaznuni,
Temmuz 1918‘de kurulan ilk Ermeni Cumhuriyetinin baĢbakanıdır. En yüksek ve mesul kimse olarak hükümeti, Ağustos 1919 tarihine kadar 13 ay
yöneltmiĢtir. 1867 Ahıska doğumlu ve Bakû‘den mimar olan Kacaznuni,
1917‘de kurulan SEYM (Kafkasya Federasyonu)‘da DaĢnakları temsil etmiĢtir. Ermenistan‘ın Sovyet idaresine geçmesi üzerine, Ağustos 1920‘de tutuklandı. Sovyetlere karĢı yapılan isyan 1921‘de bastırıldıktan sonra ülkeyi terk
etti. Yıllar sonra Sovyet idaresindeki Ermenistan‘a dönerek, 1938‘de ölümüne kadar, mimar olarak çalıĢtı. Kacaznuni‘nin 1923 yılı Temmuz ayında BükreĢ‘te yapılan DaĢnak Kongresinde verdiği nutuk, adeta bir itirafname olup,
nerede, niçin, nasıl hatalar iĢlendiğini satırlar arasında anlatmaktadır.
Söylevin tam metni Ermenice basıldı. Dört yıl sonra kitap Rusçaya
çevrildi ve 1927‘de az sayıda basıldı. Bu manifesto, yukarıda adı geçen John
Roy Carlson (asıl adı Arthur Derunian) tarafından, New York, ‗Ermeni Enformasyon Merkezi‘ adı altında 1955‘te kitapçık olarak yayınlandı. Ancak bu
yayın, tam metin değil, bazı kısımları çıkarılmıĢ daha özet Ģeklindeydi. Ġngilizce metin, Prof. Dr. Türkkaya Ataöv tarafından bulunduktan sonra, 1984
254
ġükrü Server AYA
yılında kitapçık olarak Türk DıĢiĢleri tarafından basıldı ve ertesi yıl baskı
tekrarlandı.
Bütün tarihçilerin bilmesi gereken bu önemli belge bu kez Rusça bilen
ve Rusya‘da araĢtırma yapan Mehmet Perinçek tarafından tam metin olarak
(Rusça) bulundu ve Türkçeye çevrilerek, 2005 yılında ‗TaĢnak Partisi‘nin
Yapacağı Bir ġey Yok‘, adıyla Kaynak Yayınları tarafından satıĢa sunuldu.
Bununla da kalınmayarak, bu önemli belge tam metin olarak Ġngilizceye de
çevrildi ve Kaynak Yayınları tarafından ‗TASHNAGTZOUTION HAS
NOTHING TO DO ANYMORE‘ adı altında okuyuculara sunuldu. AĢağıdaki
alıntılar Türkçe kitaptandır.
S.8
Kaçaznuni‘nin Saptamaları: TaĢnak Hükümeti‘nin ilk baĢbakanından,
bazı özel saptamalar: :
S.9
- Gönüllü silâhlı birliklerin oluĢturulması hataydı.
- Kayıtsız Ģartsız Rusya‘ya bağlanmıĢlardı.
- Türklerden yana olan güç dengesini hesaba katmamıĢlardı.
- Tehcir kararı, amacına uygundu.
- Türkiye, savunma içgüdüsüyle hareket etmiĢti.
- Ġngiliz iĢgali, TaĢnakların umutlarını yeniden kabartmıĢtı.
- Ermenistan‘da TaĢnak diktatörlüğü kurmuĢlardı.
- Denizden denize Ermenistan projesi gibi emperyalist bir talebe kapılmıĢlar, bu yönde kıĢkırtılmıĢlardı.
- Müslüman nüfusunu katletmiĢlerdi.
- Ermeni terör eylemleri Batı kamuoyunu kazanmaya yönelikti.
- TaĢnak yönetimi dıĢında suçlu aranmamalıydı.
- TaĢnak Partisi‘nin artık yapacağı bir Ģey yoktu: intihar etmeliydi.
Evet, bütün bu saptamalar, Ermenistan‘ın ilk baĢbakanı,
TaĢnaksutyun Partisi‘nin kurucularından Kaçaznuni‘ye ait.
S.12–13
Yine TaĢnaksutyun Partisi DıĢiĢleri Bürosu BaĢkanı Zavriyev‘in Çarlık
Rusya‘sının Londra ve Paris Büyükelçilerine 1915 yılında gönderdiği mektup, 1‘ci Dünya SavaĢı‘nda Ermenilerin oynadığı rolü gözler önüne sermekte:
―Bugünkü savaĢın ilk günlerinden beri Rusya Ermenileri, Rusya‘da ve Türkiye‘de savaĢa katılmayı beklemektedir. Bu durum savaĢın sonunda Ermeni
meselesinin yeniden gündeme alınması ve kesin Ģekilde çözülmesi umudunu doğurmaktadır. Dolayısıyla Ermeniler, yaklaĢan olaylara katılmaktan geri
kalamaz, bundan ötürü savaĢta en ateĢli biçimde yerlerini almalıdırlar.‖ Çarlık Hükümeti‘nin arĢivinde de yer alan bu mektubun içeriğini destekleyen
baĢka bir TaĢnak belgesi de siyaset adamı ve tarihçi Borian‘ın kiĢisel arĢivinde bulunmaktadır. 1915 ġubat‘ında Tiflis‘teki Bütün Ermenistan Milli
Kongresi‘nde TaĢnaksutyun Partisi‘nin askeri kanat temsilcisinin yaptığı konuĢmayı içeren belge çarpıcıdır:
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
255
―Bilindiği gibi, Rus hükümeti savaşın başında Türk Ermenilerini silâhlandırmak ve savaş sırasında ülke içinde ayaklanma çıkarmak için hazır hale
getirmek amacıyla hazırlık gideri olarak 242 bin 900 ruble verdi. Gönüllü
birliklerimiz Türk ordusunun savunma hattını yarıp, ayaklananlarla birleşerek
cephe ve cephe gerisinde anarşi yaratmak ve bununla birlikte Rus ordularının geçişini ve Türk Ermenistan‘ının ele geçirilmesini sağlamak zorunda.‖
TaĢnak yayınları, cephede ve cephe gerisinde anarĢi çıkardıklarını ve
Rus ordularının vurucu gücü olarak savaĢtıklarını itiraf eden belgelerle doludur. TaĢnaksutyun‘un yayın organı Orizon gazetesi, 1912 yılı 196. sayısında
Ģöyle yazıyor:
―Türk devlet yetkilileri ve iktidar sahipleri bilsinler ki, ne bir Türkün ne
de Türk devletinin bundan böyle herhangi bir Ermeni için hiçbir değeri yoktur.
Varlıklarını korumak için başka yollar düşünsünler.‖
Yine Orizon‘un 31 Ekim 1914 tarihli 243. sayısında Ermeniler savaĢta
aktif görev almaya çağrılırken, Çarlık Rusya‘sının zaferinin Ermenilerin de
zaferi olacağı belirtilmektedir.
S.16 – 17
Ermeni Sovyet tarihçisi A.A. Lalaian‘ın ilkönce 1936 yılında
Revolyutsionniy Vostok dergisinin 2–3 no.lu sayısında, daha sonra da 1938
yılında SSCB Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsü‘nün yayın organında yayınladığı tüyler ürpertici raporlar, elinizdeki kitabın bundan sonraki bölümünde,
bazı alıntılarla okurların bilgisine sunulmaktadır.
S.21
TaĢnakların Gümrü‘de yayımlanan Martik isimli yayın organında, seferberlikten kaçanların köylerini cezalandırmak üzere iki top ve bir mitralyözle bir grup askerin gönderileceği ve karĢı gelenlerin topa tutulacağı belirtilmektedir. Hatta TaĢnak iktidarı, asker kaçaklarını önlemek amacıyla ‗Terör
Organı‖ adını verdikleri birlikler kurmuĢlar ve Ģehrin duvarlarına Ģöyle duyurular asmıĢlardır:
―Bütün kaçaklara ve Ermeni halkına duyurulur. 1 Mart gecesi bir kişi at
çalarak diğer ikisi alaydan kaçarak, vatana ve Ermeni halkına ihanet etmiş, 3
Ermeni askeri kurşuna dizilmiştir. Geç olmadan bütün kaçakların birliklerine
teslim olmaları ve askerlik görevlerini yerine getirmeleri, yoksa aynı cezaya
çarptırılacakları duyurulur. Türklerin Şirak‘ı basmasına neden olacak hainlere ölüm. Terör Organı. Gümrü. 2 Mart 1918 ―
S.22
TaĢnak Hükümeti ordusu komutanı tarafından, firar eden Ermeni askerleri aramak üzere Eçmiyazin kazasından Gümrü köylerine gönderilen bir
Ermeni subayının raporu dikkat çekicidir. Komutan, bu subayın ifadelerine
dayanarak genel karargâha 14 Kasım 1920 tarihinde Ģu bilgileri rapor ediyor:
‗Gümrü bölgesi Ermenileri, Taşnak subayını düşmanca karşılamış ve
hatta birkaç defa Türklere teslim etmeye kalkmışla!. Birçok köyde halk tepkili
ve askeriyeyi düşman olarak görüyor. İlhiab ve Kapanak köylerinde kızıl
bayraklar çekilmiş. (...) Subayım, M. Kapanak köyünde Selçan Ermenilerinden oluşan atlıların eşliğinde Türk süvari devriyesiyle karşılaşmış. Türkler,
256
ġükrü Server AYA
ekmek ve tuzla karşılanmış. Köylerde kadınlar kazanlarda yemekler hazırlamışlar. Subayım, yemeği kimin için hazırladıklarını sorduğunda şöyle cevap vermişler: Tabii ki Türkler için, sizin için değil.‖
S.25
Ermeni Ġç ĠĢleri Bakanlığı, bütün katillerin sığındığı yer oldu. Ġç ĠĢleri
Bakanı Kromian, ofisini terk etmeden bir gün önce, bizzat Devlet Hazinesinden 50 milyon ruble alarak zimmetine geçirdi… Yıllar sonra, editör
Chalhushian, devlet polisine yağma kıtaları adını koymuĢ ve güneĢ battıktan
sonra, Ģehir merkezinde silâhsız dolaĢmanın imkânsız olduğunu yazmıĢtı.
Kurulan gönüllü kıtaların baĢları ―humpabet‖ler, Ermenistan ve civar ülkelerde talanı sistematik bir hale sokmuĢtu. Dudaklarda Ģöyle bir Ģarkı söyleniyordu: ―Gel, aşağıya yık, yağmala, öldür ve sonra ceketini omzuna al ve
serbest olarak yürü, ıslık çalarak git‖
S.30
(1). 1914 sonbaharında, Türkiye henüz savaĢan taraflardan birine katılmadığı ve buna hazırlanmadığı dönemde, Güney Kafkasya‘da büyük gürültü içinde ve enerjik biçimde Ermeni gönüllü birlikleri oluĢturulmaya baĢlandı. Sadece birkaç hafta önce, Erzurum‘da yapılan kongrede gönüllü birlikler konusunda alınan olumsuz karara rağmen. Ermeni Devrimci
TaĢnaksutyun Partisi (EDDP) hem bu birliklerin oluĢturulmasına hem de
bunların Türkiye‘ye karĢı gerçekleĢtirdikleri askeri operasyonlara aktif biçimde katıldı. EDDP‘nin Güney Kafkasya birimleri ve partinin bazı önde gelenleri, gayet ciddi sonuçları da beraberinde getirecek olan böylesine zor ve sorumluluk gerektiren bir konuda partinin üst karar organı olan kongrenin iradesine karĢı geldiler. Neden? Çünkü kendileri de kitle sendromuna yakalanmıĢ ve akıntıya kapılmıĢlardı.
S.31
―Gönüllü birliklerin kurulması gerekir miydi‖ sorusu günümüzde elbette
anlamsızdır. Tarihsel olayların kendine özgü çelik bir mantığı vardır. 1914 sonbaharında Ermeni gönüllü birlikleri kuruldu ve Türklere karĢı faaliyete geçti: Bu
geliĢme, Ermeni halkının neredeyse çeyrek yüzyıl boyunca beslenmiĢ olduğu
psikolojik ortamın doğal ve kaçınılmaz bir sonucuydu. Bu psikoloji kendine bir
biçim bulmalıydı ve onu buldu.
Günümüzde kimin suçlu olduğunu sormak da anlamsızdır (eğer sorumluluk konusu gündeme gelebilirse). Piskopos Mesrop, A. Hatisov, Doktor
Zavriev, S. Arutyunov, Dro ve Andranik olmasaydı, baĢkaları bulunacak ve
aynı Ģeyleri yapacaklardı. Gönüllü birliklerin kurulması bir yanlıĢsa; bu yanlıĢ, kökleri uzak geçmiĢte aranacak bir siyasal çizginin doğal devamı ve sonucudur. ġimdilik Ģunu tespit etmek gerekir ki, biz bu gönüllü hareketine aktif
biçimde katıldık ve bu katılım, parti kongresinin kararına rağmen gerçekleĢti.
S.32
(3) 1915 yaz ve sonbahar döneminde Türkiye Ermenileri zorunlu bir
tehcire tabi tutuldu, kitlesel sürgünler ve baskınlar gerçekleĢtirildi. Bütün
bunlar Ermeni meselesine ölümcül bir darbe vurdu.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
257
S.33–34
Ve bugün, bizim milislerin savaĢa katılmalarının Türkiye Ermenilerinin
kaderini ne derecede etkilediği sorusunu sormak da abestir. Sınırın bu tarafında bizim farklı bir çizgi izlemiĢ olmamız durumunda, acımasız baskıların
olmayacağım kimse söyleyemez. Türklere karĢı düĢmanlığımızın teraziye
konulmaması durumunda söz konusu baskıların da aynı nitelikte olacağını
kimse söyleyemez. Bu konuda değiĢik görüĢler olabilir.
Gerçek, gerçek olarak kalmaktadır ve burası çok önemli ki, Türk egemenliğine karĢı onlarca yıl önce baĢlatılmıĢ olan mücadele, Türkiye Ermenilerinin sürülmesi ve yok edilmesiyle, dolayısıyla Türkiye Ermenistan‘ının
boĢaltılmasıyla sonuçlanmıĢtır. Korkunç gerçek böyleydi. Bırak, bundan
sonra uygar dünya Türklerin ifade edilmesi zor kötülükleri karĢısında sarsılsın. Parlamentolarda ve sivil toplantılarda devlet adamları katil Türkleri tehdit
etsin. ―Sarı‖, ―mavi‖ ve diğer renklerde kitaplar yayımlansın. Her türlü dinin
mabetlerinde rahipler zalim Türklerin cezalarını bulmalarını dilesin. Dünya
basını korkunç tasvirler ve tanıkların anlatılarını yayımlasın. Bütün bunların
ne anlamı var ki? Gereken yapılmıĢtır ve Arabistan çöllerine saçılmıĢ cesetleri sözcüklerle diriltmek, yıkılan evleri ve boĢaltılan ülkeyi sözcüklerle kurtarmak imkânsızdır.
(NOT: Kacaznuni İngilizlerin çıkardığı MAVİ kitaba ve diğer propaganda yayınlarına lâf atıyor!)
(4). 1915‘ in ikinci yarısı ve 1916‘nın tamamı bizim için genel bir yas
dönemi oldu.
Van, EleĢkirt, Basen mültecileri kıyımdan kurtulabilmiĢ olanların tamamı; on binlerce, yüz binlerce kiĢi gelip Rusya‘nın Ermeni kazalarına doldular. Aç, çıplak, hasta ve korku içindeki insanlar köylerimize ve Ģehirlerimize doldu. Bu aç kitle, kendisi ekmek bulamayan bir ülkeye gelmiĢ bulunuyordu. Güçsüz, hasta, dermansız mülteciler açıkta kalmıĢtı. ġirak ve Ararat
vadileri muazzam bir hastaneyi andırıyordu; buralarda binlerce Ermeni bizim
gözlerimizin önünde, kapı eĢiğimizin hemen yanı baĢında açlıktan ve hastalıktan ölmekteydi… Rusların kasıtlı olarak ağır davrandığı, kararsızlık sergilediği; yerlisi Ermenileri kesmek için Türklere gerekçe ve imkân sağlandığı
söyleniyordu Güya Ruslar, Ermenistan‘ı boĢaltmak ve ileride oraya Kazakları
yerleĢtirmek için anlaĢmıĢlardı. Kont Lobanov-Rostovski‘nin herkesçe bilinen
―Ermenisiz Ermenistan‖ projesi gerçekleĢtiriliyormuĢ. Yalnız halk değil, partimiz ve aklı baĢında yoldaĢlarımızın birçoğu da böyle düĢünmekteydi
Tabii ki bizim gönüllü birlikler Van ile MuĢ‘u bir an önce ele geçirmeye
çalıĢıyorlardı. Oraya Ermenileri kurtarmak için gidiyorlardı. Oysa Rus ordu
birlikleri Ermeni gönüllülerden oluĢmuyordu ve farklı amaçları vardı. Onlarda
görülen ve bizim ihanet olarak değerlendirdiğimiz yavaĢlılık ve kararsızlık,
Rus komuta kademelerinin olağan zafiyetiyle (ki bu tür zafiyet örnekleri diğer
cephelerde de çok sayıda görülmüĢtür) ya da tarafımızca bilinmeyen genel
askeri koĢullarla açıklanabilir.
258
ġükrü Server AYA
S.35 – 36
1917 ġubatında Rus devrimi patlak verdi. Hiç beklenmedik biçimde
önümüzde yeni imkânlar açıldı. Rusya‘da demokratik bir düzen kurulmaktaydı. Gündemde fevkalade önemli sosyal konular (toprakların kamulaĢtırılması gibi) vardı. Demokratlar ve sosyalistler olarak bizler, bu yeni düzeni
coĢkuyla karĢıladık. Aynı zamanda milli bir siyasal parti olarak biz, yönetim
yetkilerinin merkezden devralınması, bölgelerin ve halkların özerkliği konularına kilitlendik.
(6). Daha sonra Seym‘de ve Güney Kafkasya hükümetinde olduğu gibi, ―Komiserlik‖ de bir koalisyondu. Bu koalisyon, adı ve biçimi itibarıyla partileri, öz itibarıyla ise ulusları temsil ediyordu. BaĢlıca partiler Ģunlardı: MenĢevik fraksiyonu, sosyal demokratlar, Musavat ve Ermeni Devrimci Partisi
TaĢnaksutyun. Fiilen bunlar bölgenin baĢlıca üç halkını —Gürcü, Azerbaycan Tatarları ve Ermenileri— temsil ediyorlardı. Komiserlikte ve daha sonra
da hem Seym‘de hem de hükümette hâkim konum, yönlendirici rol Gürcü
MenĢeviklerindeydi.
S.37
Ġkincisi, devlet iĢlerinin yürütülmesi konusunda Gürcüler arasında az
ya da çok hazırlıklı kiĢiler vardı. Bunlar büyük bir siyasal partinin ve daha
sonra da Duma‘nın çalıĢmalarına aktif katılmaları sayesinde birtakım alıĢkanlıklar ve tecrübeler edinmiĢlerdi. Oysa ne biz, ne de Musavatçılar böyle
bir okuldan geçmiĢtik, hazırlıklı değildik. Musavat yeni bir partiydi,
TaĢnaksutyun ise esasen yeraltı faaliyetleri için hazırlıklıydı. Hiç kuĢkusuz
parti liderlerinin durumu da belli bir önem arz etmekteydi. Gürcüler birkaç
yetenekli kiĢi, toplum önderi çıkarmıĢlar; onlarla yan yana oturabilecek kimsemiz yoktu ve biz onların arkasında ikinci ya da üçüncü sıraları iĢgal ediyorduk.
En önemlisi ise, Ģu husustu: Güney Kafkasya‘da Gürcü halkı en bilinçli
ve en iyi organize olan halktı. Ayrıca Gürcü halkının fiziki varlığına yönelik
herhangi bir tehdit bulunmuyordu. Bu yüzden Gürcüler güçlüydü.
S.39
(7). 1917 Eylül‘ünün son günlerinde Tiflis‘te Ermeni kurultayı yapıldı.
Kendi yürütme organı olan bir millî kurul kurularak, Merkezî Millî Konsey
olarak adlandırıldı. Bu Milli Konsey daha sonra Güney Kafkasya Ermeni
halkı adına hareket etti ve milletin tamamının yetkili temsilcisi oldu. Hem
kongrede, hem de kurul ile konseyde öncü rolünü TaĢnaksutyun oynadı.
(8). Aynı yılın sonlarında Güney Kafkasya‘da Bütün Rusya Kurucular
Meclisi üyeliği seçimleri yapıldı. Seçim öncesi kampanyalara katılan partilerden MenĢevik Sosyal Demokratlar 12, Musavat 10, TaĢnaksutyun 9 koltuk
elde etti. Diğer partilerin elde ettiği koltuk sayısı önemsizdi.
S.42
Daha sonra, yine bizim giriĢimlerimizle Ġran‘dan Ġngiliz birlikleri davet
edildi. Bu, BolĢeviklerin Rusya‘ya kaçmak için hazırlandığı ve artık gemilere
yerleĢmekte oldukları en son dakikalarda gerçekleĢti. Ġngilizler Bakû‘ye esaslı
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
259
biçimde yerleĢebilseydiler olayların seyri belki daha farklı olabilirdi. Oysa Ġngiliz
birliklerinin sayıca azlığı halka güven vermedi, onlar kayıklara oturdular ve
Ġran‘a geri döndüler. Biz yalnız kaldık; Ġngilizleri izleyerek Ġran‘a kaçmaktan
baĢka bir Ģey yapamadık. Bu zamana kadar Gence‘de bulunan Azerbaycan
hükümeti, Türk ordu birlikleri ve silâhlı halkla beraber Bakû‘ye girdi. Ermeni
halk acımasızca katledilmeye baĢlandı; aynen Mart ayında BolĢevik-Musavat
çatıĢması sırasında Müslüman halkın (daha küçük çapta) katledildiği gibi.
S.43
Bakû‘de izlediğimiz politikalar sonucunda komĢularımız bizi bağımsız
müttefikler olarak görmeye baĢladılar. Bakû‘deki yoldaĢlarımız ise, Bakû‘de
durumlarını pekiĢtirerek ve Türk-Tatar birliklerini Bakû üzerine çekerek, Ermenistan‘ın geriye kalan kısmını Türk saldırılarından koruyabileceklerini
düĢünüyor ve kendi politikalarını bu yönde geliĢtiriyorlardı. Olayların kronolojik sıralanmasına geri dönüyorum.
(11). 1917 Kasım sonlarında Rus ordusunun morali bozulmaya ve askerler Kafkasya cephesinden firar etmeye baĢladı. Cephe korkunç bir hızla
düĢmekteydi. Ocak sonlarında ordu artık yoktu. Önemsiz Ermeni birlikleri,
ordudan geriye kalan artıklarla birlikte, Erzurum hattını savunmakla görevliydi.
(12). Güney Kafkasya‘nın durumu gayet tehlikeli bir biçim almaktaydı.
BolĢevik devrimiyle her gün yaygınlaĢmakta olan iç savaĢ, kenar bölgeleri
Rusya‘dan kesin biçimde koparmıĢtı. Kerenski baĢkanlığındaki Geçici Hükümet adına yönetimi elinde bulunduran Komiserlik, bu Geçici Hükümet
düĢtükten sonra, ayaklarının altındaki zemini kaybetti. Halkın gözünde otorite sahibi olan ve devlet iĢlerini bağımsız olarak daha yetkili biçimde yürütebilecek yeni bir hâkimiyetin oluĢturulması gerekiyordu. Böyle bir hâkimiyet,
Güney Kafkasya Seym‘i ve onun hükümeti olarak kuruldu.
S.44
10 ġubat 1918 tarihli ilk genel kurulda Komiserliğin faaliyet raporu
açıklandı ve Komiserliğin istifası kabul edildi. Daha sonra Seym, bölgemiz ile
Rusya arasında iliĢkilerin fiilen kesilmiĢ olduğunu ve bu iliĢkilerin tekrar ne
zaman kurulacağının bilinmemesini dikkate alarak, ―Güney Kafkasya Demokratik Cumhuriyeti‘nin‖ bağımsızlığını ve kendisinin de bölgede yasama
yetkisini elinde bulunduran tek kurum olduğunu ilan etti. Bu çerçevede Y.
Gegeçkori‘ye (Gürcü MenĢevik) Seym‘e karĢı sorumlu olan geçici bir hükümeti (bakanlar kurulu) kurma görevi verildi. Bu, Rusya‘dan ayrılma anlamına
gelmiyordu; yalnız fiili durumu yansıtmakta olup, geçici nitelikteydi. Uluslararası bakımdan Güney Kafkasya, Rusya‘nın ayrılmaz bir parçası olarak görülmekteydi.
(13). Rus ordusunun yozlaĢmasından cesaret alan Türk ordu birlikleri
aceleyle organize oldular, kendilerini düzene soktular ve kaybettikleri bölgeleri peĢ peĢe geri almaya baĢladılar. Aynı zaman için de Türk komuta kademesi (Vehip PaĢa) ateĢkes ilan edilmesi ve barıĢ görüĢmelerinin sürdürülmesi konusunda giriĢimlerde bulundu. Seym, savaĢı durdurmak ve Türklerle
barıĢ anlaĢması yapmak yönünde karar aldı. Ġlk görüĢmeler Mart 1918‘de
260
ġükrü Server AYA
Trabzon‘da yapıldı. TaĢnak fraksiyonu, Osmanlı sınırları içerisinde Türkiye
Ermenilerinin kendi kaderini belirleme hakkının tanınmasını, Seym‘in talepleri arasına ayrı bir madde (dört maddeden birisi) olarak eklemeyi baĢardı.
S.45–46
Sınırlar meselesi Çetin görüĢmelere ve tartıĢmalara konu oldu. Türkler, Güney Kafkasya ile Türkiye arasındaki sınırın, Rus BolĢeviklerle yapılmıĢ olan Brest AnlaĢmasıyla belirlenmiĢ olduğu görüĢündeydiler; keza Trabzon‘a bu anlaĢmayı tartıĢmaya açmak için değil, sadece yeni komĢuları olan
Güney Kafkasya Cumhuriyeti‘yle dostluk iliĢkileri kurmak için geldiklerini
ifade ediyorlardı. Güney Kafkasyalılar ise Brest AnlaĢması‘nı tanımayarak,
Türkiye‘ye yönelik toprak tavizleri konusunun Güney Kafkasya halklarının
yetkisinde olduğunu düĢünüyorlardı. Diğer bir deyiĢle, Güney Kafkasya delegasyonu, Sovyet hükümetinin meĢru ve yetki sahibi olduğunu, <bir taraftan
bu hükümetin Rusya‘nın kendi içinde bile tanınmadığını, diğer taraftan büyük
savaĢ döneminde açıklanmıĢ olan halkların kendi kaderlerini belirleme sloganı doğrultusunda Güney Kafkasya‘nın gerçek sahiplerinin meĢru olsa bile,
bir Rus hükümetinin değil, bölge halklarının bizzat kendilerinin olduğu gerekçesiyle> kabul etmek istemiyordu. Gürcüler, öncelikle Batum ve Acara konularıyla ilgili olup, bu bölgeyi (kısmen ya da tamamen) kurtarabilmek için, Kars
ile Ardahan‘ı Türklere bırakmaktan yanaydılar. Bunun aksine Kars, Ermenilere lazımdı. Kars‘ın elde edilebilmesi için biz Acaristan‘da büyük tavizler vermeye hazırdık. Azerbaycanlılar ise Güney Kafkasya Federasyonu‘nun dördüncü (veya Dağıstan da hesaba katılırsa beĢinci) cumhuriyeti olarak
Acaristan‘da yeni bir Güneybatı Müslüman Cumhuriyeti‘nin kurulmasını istiyorlardı. Aksi takdirde Acaristan‘ın Türkiye‘ye bağlanması gerektiğini düĢünüyorlar, Acaristan‘ın Gürcistan‘a bağlanmasını istemiyorlardı. Kars ve Ardahan konusunda Azerbaycanlılar tamamen Türklerin görüĢünü savunuyorlardı. Onlar Kars ile Ardahan‘ı Türk toprakları olarak görüyorlardı ve bu yüzden buraların Türkiye‘ye bağlanmasını gayet doğal buluyorlardı. Türkler
içimizdeki görüĢ ayrılıkları konusunda fevkalade bilgiliydiler ve bu yüzden
kendi görüĢlerinde ısrar ediyorlardı.
S. 47
Verimsiz görüĢmeler tam bir ay sürdü. GörüĢmelerin uzatılması Türklerin lehineydi (yoksa onlar bu görüĢmeleri her an kesebilirlerdi). Zaman geçiyordu, bizim askeri gücümüz ve savunma yeteneğimiz sürekli zayıflıyor, Türklerinki ise artıyordu. Bizler Trabzon‘da toplantılar yaparak yazıĢmalarla uğraĢtığımız sırada. Türk ordusu hiçbir engelle karĢılaĢmadan ilerliyordu. Mart sonunda Erzurum‘u. Nisan baĢlarında ise Batum‘u ele geçirdiler. Buna rağmen
Seym yenilgiyi kabul etmiyordu. Türklerin Brest AnlaĢmasında yer alan hiçbir
Ģeyden taviz vermeyecekleri anlaĢıldığında, Seym kendi delegasyonunu geri
çekti ve Trabzon görüĢmeleri kesildi (bunu ‗ara verme‘ olarak adlandırdılar).
S. 48 – 51
Ermeniler (Seym‘deki TaĢnak fraksiyonu) Rusya‘dan ayrılmak istemiyor ve Türkiye‘den de iyi bir Ģey beklemiyorlardı. Ermeniler, Türk saldırılarının silah gücüyle durdurulmasından yanaydılar, zira herkesten daha fazla
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
261
kendilerinin (belki de sadece kendilerinin) zarar göreceklerine inanıyor ve
hâlâ bir askeri baĢarı kazanabileceklerini ümit ediyorlardı. Nisan ayında
Gümrü‘de Ermeni Milli Meclisi toplandı ve bu konuyu ele aldı. Bu satırların
yazarının orada sunduğu tebliğe rağmen, toplantıda Brest AnlaĢması‘nın
reddedilmesine ve savaĢın devamına karar verildi. Fakat bu kararı gerçekleĢtirmek kısmet olmadı, zira biz duruma hâkim değildik, hatta kendi kaderimiz bile kendi elimizde değildi.
Gürcülerin tereddütleri uzun sürmedi. Seym‘de Alman-Türk akımı zafer kazandı ve bu zaferin sonucu olarak 22 Nisan tarihinde Seyrn, Güney
Kafkasya‘nın Rusya‘dan ayrılmıĢ olduğunu tantanayla açıkladı. Bu vesileyle
Gürcü ve Tatar liderler Seym toplantısında duygulu konuĢmalar yaptılar.
TaĢnak fraksiyonu ayrılma önerisine katıldı, ama hiçbir konuĢma yapmadı.
(15). 25 Nisan günü Kars düĢtü; neredeyse hiç savaĢılmadan! Çünkü
kalenin Türklere teslim edilmesi konusunda Tiflis‘ten talimat gelmiĢti. Bu
haince talimat bizden habersiz olarak gönderilmiĢti ve halkın büyük tepkisini
çekti. 0 gün Federe Cumhuriyetin kaderi bir pamuk ipliğine bağlıydı. Ama
olan olmuĢtu. Bizim en önemli stratejik mıntıkamız olan Kars kalesi artık
Türklerin elindeydi; tereddüt ve ihmale yer yoktu. Seym, hareket noktası
olarak Brest AnlaĢması‘nı kabul etti ve Trabzon‘da kesintiye uğramıĢ olan
görüĢmelerin devam ettirilmesine karar verdi. GörüĢmelerin yeni aĢaması
Mayısın ilk günlerinde Batum‘da (o tarihe gelindiğinde Türkler oraya artık
iyice yerleĢmiĢlerdi) baĢlatıldı. Bu defa Türkler farklı bir dille konuĢuyorlardı.
Brest AnlaĢması onları artık tatmin etmiyordu. Trabzon görüĢmeleri sonrasında yeniden kan döküldüğünü ve bunun tazmin edilmesi gerektiğini söylüyorlardı. Esasen Ermenistan toprakları hesabına yeni tavizler talep ediyorlardı. Uzun ve yararsız görüĢmeler yeniden baĢladı. Birkaç ay önce Trabzon‘da adını bile duymak istemediğimiz Brest AnlaĢması, Ģimdi bizim tek
sığınağımız haline gelmiĢti. Fakat Türkleri ikna etmek imkânsızdı. Boğazımıza sıkıca sarılmıĢlardı ve bırakmak istemiyorlardı. 15 Mayıs tarihinde Türk
birlikleri Arpaçay‘ı (Brest AnlaĢmasına göre sınırı) geçerek birkaç saat içerisinde Gümrü‘yü iĢgal ettiler ve Karakilise‘ye doğru harekete geçtiler. Çekilmez bir durum söz konusuydu. Gürcistan‘ın ve Güney Kafkasya‘nın baĢkenti
olan Tiflis de tehdit altındaydı. Batum‘da sürdürülen görüĢmelerde ise bir
ilerleme yoktu.
(16). Seym‘de yaĢanan anlaĢmazlıkları hiçbir tavizle yatıĢtırmak
mümkün değildi. Bir patlama kaçınılmazdı.
Gürcüler, bizim onların sırtında gereksiz yük olduğumuzu, biz olmadan
kendi iĢlerini kolayca halledebileceklerini görebiliyorlardı. Azerbaycanlıların ise
bir tek arzusu vardı: Bir an önce Türklerle birleĢerek Bakû‘ye girmek. Türklerin
zaferleri sonrasında Azerbaycanlıların Güney Kafkasya Federasyonu‘na ihtiyaçları kalmamıĢtı. Gürcüler onlara gerekli değildi, Ermenileri ise düĢman olarak görüyorlardı. Parçalanma anı gelmiĢti. 26 Mayıs günü, Seym, Güney Kafkasya halkları arasında savaĢ ve barıĢ konularıyla ilgili esaslı görüĢ ayrılıkları
olduğunu dikkate alarak, kendisini feshetti ve yetkilerinden feragat etti. Aynı
gün içinde ve aynı binada Gürcü Milli Konseyi, Gürcistan‘ın bağımsızlığını
262
ġükrü Server AYA
tantanayla ilan etti. Bir gün sonra aynı adımı Azerbaycan da attı. Sıra Ermenistan‘a gelmiĢti. Biz bağımsızlığımızı ilan etmeli miydik; kendi devletimizi kurmak
ve onu yaĢatmak imkânımız var mıydı? Bu sorular gülünç olabilir derecede
gereksizdi. 1918 Mayısının sonlarında seçim yapmak için ne yer ne zaman
vardı. Tarih, bizi belli bir duruma getirmiĢti. Cesaretimizi toplamak ve bunu
çözmek zorundaydık.
(17). 22–26 Mayıs tarihlerinde Serdarabat, 25–28 Mayıs tarihlerinde
de Karakilise muharebeleri yapıldı. Ermeni halkı kendi varlığını korumak için
bütün gücünü ortaya koymuĢtu. Hiç kuĢkusuz bu çetin muharebeler, halk
kitlesinin (zira artık bir ordu yoktu) sergilediği bu kahramanca direniĢ (özellikler Karakilise civarında) Türklerin gözünde bizim önemimizi bir o kadar artırdı
ve barıĢ yapılmasına imkân sağladı. Bu defa arlık Ermenistan Cumhuriyeti
adına hareket eden ve Milli Kuruldan yetki almıĢ olan Ermeni delegeler tekrar Batum‘a döndüler ve 4 Haziran günü anlaĢma imzalandı. Ermeni halkının
yaĢamında bu yeni bir dönemdi; çok çok eskilerde kaybedilmiĢ olan devlet
düzeninin yeniden doğuĢ dönemi!
(18). 1 Ağustos tarihinde Erivan‘da Ermenistan parlamentosu çalıĢmalarına baĢladı ve ilk hükümet kuruldu.
Meclis yine aynı Milli Konsey üyelerinin mevcut sayısı üç katına çıkarılarak oluĢturulmuĢtu Üyeler arasına 6 Müslüman, 1 Rus ve bir Yezit eklenmiĢti. Çoğunluk EDP TaĢnaklara aitti.
S. 52
19. Çok önemli bulduğum ve aĢağıda açıklanacak olan bir yanlıĢı da
burada ele almak isterim. Ermenistan demokratik bir cumhuriyetti.
TaĢnaksutyun buna karĢı değildi, ayrıca bu konuda ısrarcı olmuĢtu. Cumhuriyet, parlamenter devletlerin sahip olduğu kurumlara sahipti; halk temsilcilerinden oluĢan tek meclisli yasama organı ve ona karĢı sorumlu olan bir hükümet vardı. Parlamento söz konusu dönemde faaliyet gösteren dört partinin
ve etnik azınlıkların temsilcilerinden oluĢmaktaydı, Parlamento daha sonra
demokratik ilkeler (beĢ öğeli seçim sistemi) doğrultusunda oluĢturuldu. Hükümet kendi yetkilerini yasama organından almaktaydı (Ermenistan‘da cumhurbaĢkanı yoktu) ve ona karĢı sorumluydu. Biçimsel olarak böyleydi. Gerçeklik ise farklıydı. Gerçekte bizim parti hem yasama organını hem de hükümeti kendi kontrolü altına almak istiyordu. Açıkça bir diktatörlük ilan etmeye cesaretimiz (ve de imkânımız) yoktu. Ve parlamento çerçevesinde de
kalmak istemiyorduk: Ermenistan‘da ittihatçı bir çizgi (demokratik yönetim
bayrağı altında parti diktatörlüğü) izlemeye çalıĢıyorduk.
S. 53 – 63
Sonuçta hâkimiyet, kesinlikle müsaade edilmemesi gereken biçimde
iki baĢlı bir hale geldi; hâkimiyet resmen parlamentoya ve onun kurduğu
hükümete, fiilen ise partiye ve onun organlarına aitti.
(20). Kasım ayında genel barıĢ ilan edildi. Almanya ve onun müttefikleri
yenilgiye uğradılar. Alman birlikleri aceleyle Gürcistan‘ı terk ettiler. Türkler de
kendi eski sınırları içine çekildiler. Ay sonuna doğru Ġngiliz birlikleri —bizim
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
263
müttefiklerimizin birlikleri— Batum‘a girdiler. Biz yeni umutlar beslemeye baĢladık. Sanki bizim Güney Kafkasya‘daki durumumuz köklü biçimde değiĢecekti. Zira galipler ve Tiflis‘te Alman birliklerinin yerine gelenler bizim müttefiklerimizdi Biz de ortak düĢmana karĢı aynı saflarda savaĢmıĢtık. Tabii ki bizler,
Almanlarla flört eden Gürcülere ve açıkça Türklerin safına geçmiĢ olan Azerbaycanlılara kıyasla, Ġngilizlerin özel dostluğuna mazhar olacaktık. Yine yanılmıĢtık. Ġngilizler herhangi bir fark gözetmiyorlardı. Bizim Onların müttefiki
olduğumuzu sanki bilmiyorlardı veya unutmuĢlardı. Gürcülere ve Azerbaycanlılara karĢı sergiledikleri cömertlik kesinlikle beklenmedik ve anlaĢılmaz bir
durumdu. Elbette biz Ġngilizlerin bu tutumundan memnun olmadık ve onların
vefasız olduğunu düĢündük. Bu, anlaĢılmaz bir durumu kendimize açıklamanın en kolay yöntemiydi. Onların vefasız olduğu kanısına vardık ve içimiz
rahatladı. Ama bu vefasızlığın nedenlerini araĢtırmadık. Ordumuzda çok sayıda Rus subay hizmet veriyordu ve bunların Tiflis‘te (belki Denikin‘in gönüllü
birliklerinde de) bağlantıları vardı. Askeri operasyonların baĢlatılması için çok
gerekli olan düĢmanlık atmosferini oluĢturmak amacıyla, bizim askeri çevreleri de, muhtemelen onlar kıĢkırtmıĢlardı. SavaĢ sadece üç hafta sürdü. 31
Aralık günü Ġngilizler müdahale ettiler ve barıĢ sağlandı. Lori geçici olarak
tarafsız bölge ilân edildi, orada Ġngiliz komiserin denetimi altında ortak bir
Ermeni- Gürcü hâkimiyetini tesis edildi. Böylece savaĢ bizim açımızdan olumlu sonuçlanmıĢ oldu. Amacımıza kısmen ulaĢmıĢtık (demiryolu bağlantısı da
Ġngiliz varlığı sayesinde yeniden temin edildi). Buna rağmen savaĢ bizi birçok
hususu düĢünmeye zorladı. Topu topuna 4–5 aylık bir devlettik ve yığınla
ihtiyacı bulunan bir ülke savaĢa tutuĢmuĢtu. En yakın iliĢkilerimiz olması gereken komĢuyla savaĢmaktaydık. Zira dıĢ dünyayla sadece Gürcistan üzerinden bağlantı kurabilirdik. Biz bunun bilincindeydik ve samimi olarak Gürcülerle dostluk ortamında yaĢamak istiyorduk. Fakat baĢaramadık. Bu konuda,
bağımsız Gürcistan‘ın bize karĢı takındığı tavrın yanı sıra, bizim kendi güçsüzlüğümüz, siyasal yetersizliğimiz ve devlet aygıtını yönetmekteki yetersizliğimiz de önemli rol oynadı.
(22). Burada, kuzeydoğu sınırlarımızda ve ülke içinde sürdürmekte olduğumuz sürekli savaĢları da hatırlatmalıyım.
Biz Azerbaycan‘la resmi savaĢ durumundaydık, zira Karabağ‘da fiilen
savaĢıyorduk. Kazak‘ta da sıklıkla çatıĢmalara giriyorduk. Ülke içinde de
Akbaba, Zod, Vedibasar, ġerur-Nahçıvan, Zengezur gibi yerlerde, yerli Müslüman halkla birçok kanlı muharebe yaĢandı. Ve bu konuda da Azerbaycan‘ın bize karĢı tutumunun düĢmanca olduğu kuĢkusuzdur. Keza Türkiye
ve Azerbaycan tarafından cesaretlendirilen yerli Müslüman halkın devlet
karĢıtı bir çizgi izlemekte oluĢu da tartıĢılmaz. Önemli olan Ģu ki, biz kendi
durumumuzu pekiĢtirmek için gereken önlemleri ne içeride ne de dıĢarıda
bulabildik.
(23). 28 Mayıs 1919 günü, bağımsızlığımın yıldönümünde parlamento
Ermenistan‘ı ―birleĢik‖ ilan etti diğer bir deyiĢle, Türk egemenliğinden kurtulması muhtemel Ermeni topraklarının da mevcut Ermenistan topraklarına
katıldığını ilân etti. Bu adım, Türkiye Ermenilerinin bir kısmı tarafından kendi
264
ġükrü Server AYA
haklarının gasp edilmesi olarak değerlendirildi zira bunun Türkiye‘de Ermeni
meselesi açısından gayet tehlikeli olduğunu düĢünüyorlardı. Çok gürültü
koparttılar, itiraz ettiler ve Türkiye‘deki Ermeni meselesi yeniden daha yoğun
bir Ģekilde Rusya‘daki Ermeni meselesi ile karĢı karĢıya getirildi Hem ülke
içindeki hem de ülke dıĢındaki liberal burjuvazi bu hareketi TaĢnaklar tarafından gerçekleĢtirilen bir baĢına buyrukluk olarak nitelendirdi ve ona karĢı
daha bir hırsla davranmaya baĢladı. Bu deklarasyonu takiben, Paris‘teki milli
delegasyonumuzun feshedilmesi beklenebilirdi, fakat bu da yapılmadı. 2
Mayıs sonrasında da Avrupa‘da iki diplomatik temsilcilik (Cumhuriyet delegasyonu ve Milli delegasyon) yan yana faaliyet göstermeye devam etti! Bunlar aynı konuyu, aynı yerlerde ve aynı çevrelerde savunmakla görevliydiler!
Yalnız kendi aralarında yetki mücadelesi veren bu iki organın faaliyetlerini
uzlaĢtırmak daha da zorlaĢtı. Böylece bizim Avrupa‘daki yekpare cephemiz
parçalandı. Ermenistan‘da ise liberal unsurlarla koalisyon Ģansı zorlaĢtı ve
bu yüzden partimiz daha fazla tecrit edildi. Bizi, BirleĢik Ermenistan deklarasyonunu ilâna iten psikolojik talepler kolayca açıklanabilir. Bizim izlediğimiz
ve deklarasyonu haklı kılan siyasal mülahazalar da anlaĢılabilir. Yalnız gerçek Ģu ki, bu deklarasyon herhangi bir olumlu sonuç vermedi ve olumsuz
sonuçlarının (iç anlaĢmazlık ve tartıĢmalar) olduğu da kesindir.
(24). 1 Ağustos 1919‘da kurul yerine faaliyet göstermeye baĢlayan
Ermenistan parlamentosu çalıĢmalarına baĢladı. Parlamento seçimleri kapsamlı bir demokrasi düzeni sistemi (genel, eĢit, doğrudan ve gizli oylama,
nispi temsil) çerçevesinde yapıldı. Garip ve ĢaĢırtıcı olan husus Ģu ki, demokratik bir kurum içinde 80 üyeden 72‘si, yani % 92‘si, TaĢnaktı; diğer siyasal partilerden sadece EsErler (Sosyalist Ġhtilâlciler) dört sandalye kazanabilmiĢti. Bu zafer biz TaĢnakların gözünü kapattı; bu tür bir parlamentonun, gerçekle bir parlamento parodisi olduğunu anlayamadık. Anlayamadık
ki, bu seçimler halkımızın bağımsız bir siyasal yaĢam için henüz olgunlaĢmadığını kanıtlamaktadır! Biz, parlamentodaki zaferin aslında zafer değil bir
yenilgi olduğunun, parlamentoya 72 kiĢi yerleĢtirerek ayaklarımızın altındaki
zemini, demokrasinin temelini kaybettiğimizin bilincinde değildik. Hâkimiyeti
tam olarak ele geçirirken, sorumlulukların da tamamını üstlenmiĢ olduğumuzu anlamıyorduk. Oysa bizim gereken hazırlığımız ve elemanlarımız yoktu.
Yine güçlü bir muhalefetin varlığının, sırf bizi terbiye etmek, düzen ve hukuk
dıĢına çıkmamıza müsaade etmemek bakımından gerekli olduğunu da anlayamadık. Toplantılarımızı parlamento salonuna taĢımakla, bir parti olarak
varlığımıza son vermiĢ olduğumuzu da anlayamadık. Ermenistan‘da parlamento yoktu. Sadece içerikten yoksun bir biçim vardı.
(25). 1920 Mayıs‘ının ilk günlerinde BolĢevik gösterileri ve ayaklanma
giriĢimi gerçekleĢtirildi. Bu hareket fazla zorlanılmadan yatıĢtırıldı, zira bir
dayanağı yoktu; bizim ülkemizde BolĢevizm görülmemiĢ bir Ģeydi, dıĢarıdan
da destek gelmedi. Yine de ilginç bir durum söz konusuydu. Bir grup genç
BolĢevik (hatta Erivan‘da, hükümetin burnunun dibinde bile) gürültülü gösteriler gerçekleĢtiriyor, ordu birlikleri arasında propaganda yapıyor, Gümrü‘de
demiryolu istasyonunu iĢgal ediyor ve zırhlı treni ele geçirebiliyordu.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
265
Bu, hükümetin kaygısız, zayıf ve bilgisiz olduğunu ortaya koymaktadır.
(26). Bu olaylar sonucunda ya da onlarla bağlantılı olarak bir tür ‗coup
d‘Etat‘ gerçekleĢti. Parlamento hükümetinin yerini diktatör yetkileriyle donatılan (Büro-Hükümet denilen) TaĢnaksutyun Bürosu aldı. Tüm yasal prosedüre uyulmuĢtu ve sürecin tamamı, parlamento düzeni çerçevesinde seyretti.
Parlamento 5 Mayıs tarihinde A. Hatisov‘un istifasını (ki Büro‘nun talebi çerçevesinde gündeme gelmiĢti) kabul etti, yeni hükümeti kurma görevini (Büro‘nun direktifi doğrultusunda) Doktor A. Ohancanyan‘a verdi. Aynı toplantıda Ohancanyan bakanların hazır listesini sundu. Bu listede TaĢnaksutyun
Bürosu üyelerinin tamamı yer almıĢtı, baĢkaları yoktu. Parlamento listeyi
onayladı, daha sonra toplantılara bir süre için ara verdi ve tekrar toplanmaya
baĢlayacağı tarihe kadar olan dönemde tüm yetkilerini yeni hükümete devretti. Ermenistan parlamentosu (TaĢnak fraksiyonu, yani Büro‘nun kendisi)
TaĢnaksutyun‘a bir diktatör hâkimiyeti sundu. Bu, TaĢnaksutyun Partisi‘nin
9‘cu Kongre kararlarına ters düĢüyordu. Bir Ģey kesindi; böylece iki uçluluk
durumu kaldırılmıĢ, çirkin kulis faaliyetleri gereksiz kılınmıĢ, durum açıklığa
kavuĢmuĢ, gerçek görüntüsü almıĢtı. Partinin ülkeyi açıkça yönetmesi, aynı
iĢi gizli biçimde yapmasından daha tercih edilebilir bir durumdu.
(27). Sonbahar baĢlarında Ermenistan-Türkiye savaĢı baĢladı; bu savaĢ bizi kesin olarak çökertti. Biz savaĢtan kaçınabilir miydik? Büyük bir ihtimalle hayır!
1918 yılında bozguna uğratılan Türkiye iki yıl boyunca dinlenebildi. Bu
iki yıl içinde Türkler canlandılar. Yeni, genç ve yurtsever duygularla hareket
eden bir nesil ortaya çıkarak, Anadolu‘da kendi ordusunu yeniden organize
etmeye baĢlamıĢtı. Türkiye‘de milli bilinç ve kendini savunma içgüdüsü
uyanmıĢtı. Onlar Küçük Asya‘da istikballerini hiç olmazsa bir Ģekilde temin
edebilmek için Sevr AnlaĢmasına askeri güçle karĢı koymak zorundaydılar.
Bu karĢı koyma eyleminin ağırlıklı olarak kuzeydoğuda değil, güneybatıda
gerçekleĢeceği açıktı. Fakat kendi güçlerini oraya çekmek ve Yunanlılara
karĢı cepheyi ayakta tutabilmek için Ermenistan tarafında cephe gerisini
sağlama almaları gerekliydi. Belki onların Kars ve Gümrü depolarında bol
miktarda bulunan askeri mühimmata da ihtiyaçları vardı. Belki de kendi güçlerini önce daha zayıf bir düĢmana karĢı denemek ve daha ciddi bir giriĢim
için kendilerinden emin olmak istiyorlardı. Kimse Türklerin bu duygular ve
niyetler içinde olup olmadıklarını kesin biçimde söyleyemez. Fakat savaĢın
kaçınılmaz olduğu kuvvetle muhtemeldir (bu savaĢ Türkiye‘ye lazımdı). Bu
ihtimallere rağmen bir husus tartıĢılmazdır: Biz savaĢtan kaçınmak için yapmamız gereken her Ģeyi yapmadık. Sonuçlar bir yana, Türklerle ortak bir
anlaĢma zemini bulmak için var gücümüzle çalıĢmalıydık. ĠĢte biz bunu
yapmadık. Biz bunu gayet açık ve o denli de basit nedenler yüzünden yapmadık: Türkiye‘nin hangi kuvvetlere sahip olduğunu bilmiyorduk ve gücümüzden çok emindik. SavaĢtan korkmuyorduk, zira zafer kazanacağımıza
inancımız tamdı. Sınırlarımıza Türklerin hangi kuvvetlerini yığmıĢ oldukları
konusunda bilgisizdik ve bu yüzden gereken tedbirleri almıyorduk. Tersine
Oltu‘yu beklenmedik biçimde ele geçirmemiz. Türkiye‘ye bir meydan okumaydı. Sanki biz kendimiz savaĢ istiyorduk.
266
ġükrü Server AYA
Sınırlarımızda askeri operasyonlar baĢladığında Türkler bizimle bir
araya gelmeyi ve görüĢmelere baĢlamayı önerdi… Biz ise onların önerisini
geri çevirdik. Bu büyük bir hataydı. Bu, görüĢmelerin kesinlikle baĢarıyla
biteceği anlamına gelmezdi ama bu görüĢmelerde barıĢçı bir sonuca ulaĢılma ihtimali vardı. Herhalde Türklere bir Ģeyleri anlatabilmek yönünde belli
Ģanslarımız vardı. Bir hususu da hatırlatmak gerekir ki, 1920 sonbaharında
biz. Türklerin gözünde ‗quantite neglieable‘ (yok sayılabilir değer) durumunda değildik. Geçen yılların dehĢet saçan olayları artık unutulmuĢtu. Halk da
dinlenmiĢ, canlanmıĢtı. Ġngiliz silâhlarıyla iyi biçimde donatılmıĢ bir ordumuz
vardı. Yeterli askerî cephane vardı. Kars gibi önemli bir kale elimizdeydi.
Nihayet Sevr AnlaĢması vardı ve bu anlaĢma da o dönemde basit bir kâğıt
parçası değildi, Türklere karĢı önemli bir kozdu. Durumumuz 1918 Mayısında Baturn‘da olduğu gibi değildi. Sözümüzün iĢitilebileceğine inanabilirdik,
zira Türkler hala mağlup durumdaydılar. Biz bunu denemedik.
Biz onların davetini kabul etseydik, Türkler ne önereceklerdi? Muhtemelen Batum ve Brest‘ten baĢlayacak ve daha sonra tavizler vererek 1914
sınırlarına çekileceklerdi. Bir adım daha gerileyerek Beyazıt ve EleĢkirt‘ten
de vazgeçmeleri mümkündü. Kaldı ki, 1920 Eylül‘ünde Türkler bundan daha
fazla taviz veremezlerdi. KarĢılığında ise Ermenistan hükümetinin Sevr AnlaĢması çerçevesinde öngörülen haklardan vazgeçmesini isteyeceklerdi. Bu
öneriye Ermeni hükümeti nasıl tepki verebilirdi? KuĢkusuz reddedecekti.
Hükümet bu Ģartları kabul edemezdi ve savaĢmayı tercih ederdi. Sadece
TaĢnak Büro-Hükümeti değil, herhangi bir Ermeni hükümeti böyle yapardı.
Ben bu hususun altını çiziyorum. Ve bu, partimizin iĢlediği suçu önemli ölçüde hafifletmektedir. Hükümet bu Ģartları kabul edemezdi; zira bütün siyasal
partiler ve gruplar, bütün diplomatlarımız, görevli ve gönüllü vatan kurtarıcıları... Hepsi tek yumruk olarak isyan eder, bu hükümeti aforoz eder ve ihanetle
suçlardı. Sevr AnlaĢması herkesin gözünü kör etmiĢti… Biz Ģimdi anlıyoruz
ki, 1920 sonbaharında Türklerle (Sevr AnlaĢması pahasına) doğrudan anlaĢmıĢ olsaydık çok Ģey kazanabilirmiĢiz. Ama o zamanlar bunu anlamıyorduk. Bu anlatılanlar birer ihtimaldir, fakat bizim o dönemdeki düĢüncelerimizi
yansıtmaktadır. SavaĢ ise bir gerçekti. Bir gerçek; affedilemez bir gerçek Ģu
ki, biz savaĢtan kaçınmak için hiçbir Ģey yapmadık, tersine ona gerekçeler
oluĢturduk. Affedilemez yan Ģudur: Türkiye‘nin askeri gücü konusunda bilgi
sahibi değildik ve kendi ordumuzu da tanımıyorduk.
(28). SavaĢ bizim tam ve kesin yenilgimizle sonuçlandı. Bizim karnı
tok, sırtı pek, iyi silahlanmıĢ ordumuz silahlarını bıraktı ve köylere dağıldı. Ġç
savaĢlarda yapılan yağmalar ve cezasız kalan talanlar yüzünden ordunun
morali bozulmuĢtu. Büro-Hükümet tarafından desteklenen deneme birlikler
sistemi (birbirinden ayrı müstakil birliklerin kurulması) ordunun birliğini ve
bütünlüğünü bozmaktaydı. Ordunun eğitimi. Askerlik ruhu, teĢkilatın sağlamlığı ve disiplin; dolayısıyla direnme gücü aĢırı derecede zayıflamıĢtı. Hükümet ve onun savaĢ bakanı kendi ordusunu tanımıyordu.
Bütün bunların üstüne hükümet vahim bir hata yaptı! Asker sayısını artırmak amacıyla, sürekli yeni kiĢileri orduya çağırıyor; yaĢlı, yorgun, aile ve
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
267
geçim kaygıları altında yıpranmıĢ insanları askere alıyor, aceleyle silahlandırıyor ve cepheye gönderiyordu. Bu kiĢiler firar ederek askerin moralinin daha da
bozulmasına sebep oluyorlardı.
(29). Kasım‘ın ikinci yarısında, Karabekir PaĢa‘nın muzaffer birlikleri
Gümrü‘ye girdiğinde, Büro-Hükümet istifasını parlamentoya sundu. Bu yenilgi sonrasında artık iktidarda kalamazdı. Türkiye ile görüĢmelere baĢlamak
gerekirdi. Bunun için ise yeni insanlara ihtiyaç vardı. Yenilgimizin sebebi,
BolĢeviklerin hainliği ya da Türklerin gücünde değil, bizim kendi güçsüzlüğümüzde yatmaktadır. Elbette BolĢevikler bizim yenilgimizden yararlandılar;
bu gayet doğaldır. Bunun için Türklerle bir ön anlaĢma yapmalarına gerek
yoktu. Rusya‘da zafer kazanan ve Azerbaycan‘a yerleĢmiĢ olan BolĢeviklerin
Gürcistan ile Ermenistan‘a da girmeleri gerektiğini anlamak zor değildi. Bu
sadece bir zaman meselesiydi. Uygun bir zaman seçilmesi gerekirdi ki, fazla
güç sarf etmeye gerek kalmasın! ĠĢte Ermenistan‘ın da zamanı gelmiĢti ve
BolĢevikler Mayıs‘ta yapamadıklarını Aralık‘ta yaptılar.
(31). 1 Aralık (ya da 30 Kasım) tarihinde bizim delegasyon Gümrü‘de
Türklerle anlaĢma imzaladı. Bu anlaĢma acımasız Batum anlaĢmasından
çok farklı değildi. Aynı gün içinde Vratsyan Hükümeti iktidardan çekildi ve
onu BolĢeviklere devretti. BolĢevikler Ermenistan‘a girdiler ve hiçbir direniĢle
karĢılaĢmadılar. Bu, partimizin kararıydı.
S.64
Bu kararı verirken biz iki hususu dikkate almıĢtık: Birincisi, isteseydik
bile direnemezdik, yenilmiĢtik ve güçsüzdük; ikincisi, Rusya‘ya yaslanan
Sovyet iktidarının devlet düzenini sağlayabileceğini umuyorduk. Biz, kendimiz bunu yapamamıĢtık ve ileride de yapamazdık.
S.65 – 66
(33). Ayaklanma sonucunda BolĢevikler Merkezî Ermenistan‘dan çıkarılıp kenar yerlere (ġerur - Kazak bölgeleri) sıkıĢtırıldı. Hemen ―Ermenistan‘ı
Kurtarma Komitesi‖ kurularak, iktidarı ele aldı ve mücadeleyi yönlendirdi. Ġç
savaĢ 1,5 ay sürdü. Bizim çevrede ayaklanan halkın baĢarısız olmasını ve
yenilmesini BolĢevik kuvvetlerinin üstünlüğü ile açıklamak eğilimi yaygındır.
Ben farklı düĢünüyorum. Evet, gerçekten de iyi mücadele verdiler, kahramanlıklar gösterdiler: ama BolĢevikler… Bizimkiler değil! Bizimkiler iyi savaĢabilseydiler daha ilk haftada düĢmanı Gemerli ve Yelenov cephelerinde
ezebilirlerdi (BolĢevik KarĢıtı Gürcistan daha direnmekteydi. BolĢevikler dıĢarıdan destek alamıyordu ve kendi kuvvetleri gayet azdı). Kötü savaĢmamızın sebebi isteksizlik değildi (isteksiz olsak ayaklanmazdık ve ayaklanmanın ilk günlerinde Erivan‘da tanık olduğumuz coĢku söz konusu olmazdı);
kendi gücümüze güvenmiyorduk, baĢarıya inanmıyorduk. Ermenistan‘daki
tüm BolĢevikleri biz kesebilirdik (ayaklanmanın bu kadar organize olması
durumunda bu zor bir iĢ değildi)! Fakat geride Kızıl ordusuyla beraber Rusya
vardı. Ermeni köylüsü ya da TaĢnaksutyun Partisi ona karĢı direnecek değildi. Yalnız Ģunu söylemek istiyorum ki, ayaklanma daha baĢtan yenilmeye
mahkûmdu, zira zafere inancı yoktu.
268
ġükrü Server AYA
(34). 2 Nisan tarihinde BolĢevikler Kanakir‘e vardıklarında ve Erivan‘ı
iĢgal ettiklerinde, biz Erivan‘ı terk ederek, BaĢ-Garni üzerinden Dereleğez‘e
hareket ettik. Ayaklananlar ve partililer ile beraber, nereye ve niçin gittiğini
bilmeyen kalabalık bir kitle de harekete geçmekteydi. Kaçınılmaz yenilgi artık
gerçekleĢmiĢti. Takip eden iki-üç ay zarfında Dereleğez ve Zengezur‘da
yaĢananlar artık bir mücadele değil can çekiĢmeydi. Erivan düĢtükten sonra,
Dağlık Ermenistan‘ın SovyetleĢtirilmesi gündeme geldi. Bizim orada bulunmamız olayların akıĢını hızlandırmıĢ da olabilir.
S. 67
Askeri güç günbegün erimekteydi. Bizimle gelen aç ve yerli halktan
memnun olmayan askerlerin bir kısmı evlerine dönmeyi düĢünüyordu. Türkiye Ermenilerinden olan gruplar (silahlı ve silahsız) bir an önce Aras‘a ulaĢmaya ve oradan da Ġran‘a geçmeye çalıĢıyordu. Yerli halk ordunun dağıldığını, ortama hâkim olan yönetimsizliği görüp kendi gücünden kuĢku duymaya baĢlıyordu. Yaz sonlarında, demokratik cumhuriyetin son karargâhının
bulunduğu Zengezur‘u temizlediler. Ermenistan tam olarak SovyetleĢti.
S. 68 – 69
Nasıl oldu da delegasyon ‗denizden denize‖ talebini ortaya attı? Bu
garip ve inanılmaz bir durumdur, ama bu talebi Paris Ermenileri öne sürdü
ve bizim delegasyon da kolonilerde hâkim olan eğilime uydu. Bu eğilim hepimizce bilinmektedir. Delegasyona Ģunu söylediler. Eğer bu talepleri öne
sürmezse, Türkiye Ermenileri kendi meselelerini ―Ararat‖ cumhuriyetinin
meselesinden ayıracak ve büyük devletlere bizden bağımsız olarak müracaat edecekler. Ayrıca Amerika‘nın küçük Ermenistan‘ı mandasına almayacağını, ―denizden denize‖ Ermenistan mandasını ise üstleneceğini söylediler.
Amaçsız ve abartılmıĢ talepler doğal olarak yerini acı bir hayal kırıklığına
terk edecekti.
Kilikya, Harbord ve Sivas‘ın anılmadığı (gücümüzü aĢan böylesine
geniĢ sınırları öngörmemiĢti) Sevr AnlaĢması hayal kırıklığına ve bilinen
Ģikâyetlere sebep oldu. Biz, büyük devletlerin adil davranmadığını, hizmetlerimizi değerlendirmediğini, bizi ödüllendirmediğini, tartıĢılmaz haklarımızı
budadığını ifade etmeye baĢladık. Bir süre sonra yeni ve daha büyük hayal
kırıklıkları yaĢandı. Amerika Devletleri Senatosu Ermenistan mandasını üstlenmekten imtina etti ki biz bu mandaya çok büyük ümitler beslemekteydik.
BaĢkan Wilson tarafından tasarlanan Ermenistan sınırları da bizi tatmin etmedi. Biz, baĢkan Wilson‘un Sevr AnlaĢması‘nı tam olarak kullanabileceğini
ve bize daha fazla toprak verebileceğini ifade ettik. Fakat bu dar sınırlar bizim için ulaĢılamaz ve elle dokunulamaz ―mavi kuĢtu‖.
Türkler ne Wilson çözümünü, ne bizim Ģikâyetlerimizi, ne de Sevr AnlaĢması‘nı tanıyorlardı. Ermeni topraklarını boĢaltmak yerine, yoğun bir biçimde silâhlanıyor ve mevzilerini sağlamlaĢtırıyorlardı. Müttefikler ise asi
Ankara‘yı silâh zoruyla hizaya getirmek yönünde bir niyet sergilemiyorlardı.
Tersine, onunla flört etmeye baĢlamıĢlardı. Sanki bizim tatmin olmadığımızı
görmüyor ve kendi iĢlerini düzenlemekle uğraĢıyorlardı. (Çok sık ‗hız‖, ―bizim‖ ifadelerini kullanıyor ve bu zamirleri net olarak tanımlamıyorum. Birçok
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
269
durumda parti ile halk kitlelerini birbirinden ayırmıyorum. ĠĢte yine aynı psikoloji, aynı dar görüĢlük, aynı siyasal ufuksuzluk). 1922 yılında Türkiye Ermenileri can çekiĢmeye baĢladı. Lozan Konferansı‘nda ilk defa olarak ―home‖
sözcüğü telaffuz edildi ve kayıtlara geçirildi. Sevr AnlaĢması tamamen unutulmuĢtu; bağımsız Ermenistan‘ın lâfı bile geçmiyordu! Hatta özerk iller bile
anılmıyordu: sadece bir etnik home, yabancı evinde Ģaibeli bir Yurt söz konusu ediliyordu! Bunun, direnen Ankara‘ya barıĢ amacıyla verilen son taviz
olduğu ifade ediliyordu. Home talebi Türkiye için zorunlu olmakla beraber,
home‘un kendisi de Türk iktidarından bağımsız olacaktı. Bir komedi diyalogu
gerçekleĢmiĢti. Hep kibar ve nazik olan Türkler, bu dost tavsiyesini geri çevirmek zorunda kaldıkları ve bu ricayı yerine getiremedikleri için üzüntü duyduklarını ifade ettiler. Müttefikler sadece bir umutsuzluk jesti sergilediler.
Onlar; tüm imkânları tükettik, mümkün olan ve olmayan her Ģeyi yaptık ve
bahtsız Ermeniler için bundan daha fazlasını yapamayız‘ diyorlardı. Fakat bu
noktada Çiçerin yoldaĢ Stalin adına devreye girdi ve Türkiye Ermenilerinin
geride kalanlarına Kırım‘da, Volga kıyılarında ve Sibirya‘da sığınak vermeyi
önerdi. Devlet bir home‘a dönüĢtü. Home ise... Sibirya‘da bir koloniye! Dağ
fare doğurdu; hayır, anlatılması güç ıstıraplarla kurulmuĢ olan dağ sarsılarak
parçalandı, içinden kanlar aktı ve hiçbir Ģey hatta fare bile doğuramadı.
S. 71
Adil olursak; yönetmek demek öngörmek demekse, biz kesinlikle öngörü yeteneği olmayan, iĢe yaramaz yöneticilerdik. BaĢlıca zaafımız bu noktadaydı. Dahası, faaliyetimizin amacını belirli ve net biçimde anlamıĢ değildik; rehber bir ilkemiz ve sürekli uygulanabilen tutarlı bir sistemimiz yoktu.
Sanki istemeden, tesadüfî koĢullarda, çekingen hareket ediyor, kafamızı
duvara çarpıyor ve ayaklarımız altındaki zemini körler gibi denemeye kalkıyorduk.
Ġmkânlarımızın sınırlarını bilmiyor ve çoğu zaman bu imkânları abartıyorduk. Engellerin çapını anlamıyor, karĢıt güçlerden nefret ediyor ve mevcut tehditlere hafiflik düzeyinde kayıtsız yaklaĢıyorduk. Gayet ihtiyatlı olmamız gereken durumlarda kararlı, kararlılık gerektiren durumlarda ise tereddütlü davranıyorduk. Devlet ile partiyi ayıramıyor ve parti ideolojisini devlet
iĢlerine karıĢtırıyorduk. Zira bu zayıf Ģahısların en ön sırasında, sizinle yan
yana ben de vardım; sizin mücadele arkadaĢınızdım, yenilgimiz konusunda
sizinle beraber sorumluluk taĢıyordum.
―Sorumluluk‖ dedim... Buraya Ģunu eklemeye cesaretim yetmedi: ÜstlenmiĢ olduğumuz sorumluluğun çoğu zaman farkında değildik, ayrıca görevlerimiz konusunda her zaman ve gereken düzeyde dürüst değildik. Cesaretim yok, zira adil olamayacağımdan endiĢe ediyorum. Ama birileri biliyor;
belki bir gün benden daha tarafsız birisi ortaya çıkacak ve bunu adil bir biçimde söyleyebilecektir.
S. 72
ġimdi neyimiz var? Aras ile Sevan arasında küçücük ve sözde bağımsız, gerçekteyse canlanmakta olan Rusya Ġmparatorluğu‘nun özerk bir kenar
bölgesi, durumundayız. Bir devlet ya da bir home ya da uluslararası diploma-
270
ġükrü Server AYA
tik bir konu olarak Türkiye Ermenistan‘ı diye bir Ģey yok; bu konu Lozan‘da
defnedilmiĢtir. Daha fazlasını söyleyebilirim: Türkiye Ermenistan‘ında artık
Ermeni yok ve bir gün olabilecekleri de ihtimal dıĢıdır. Türkler kapıları iyice
kapatmıĢlar ve tekrar açmaları için onları zorlayabilecek bir güç de görünmemektedir.
(1923‘te) YaklaĢık bir milyon Ermeni, Cumhuriyet sınırları dıĢında;
Gürcistan‟da, Azerbaycan‟da, Kuzey Kafkasya‟da, Ġran‟da, Suriye‟de,
Konstantinopol‟de, Balkanlar‟da ve hatta dünyanın tüm ülkelerinde
bulunmaktadır‟! (Not: Bak 22.4.1922 rapor)
S. 73
Partimiz bu cumhuriyete, onun rejimine ve hükümetine karĢı nasıl bir
tutum sergilemelidir? Bu cumhuriyet bağımsız değildir; Güney Kafkasya
Federasyonunun ve hatta Rusya‘nın bir parçası durumundadır. Ermenistan
fiilen özerk bir eyalet olarak Moskova‘nın gözetimi ve kumandası altındadır.
S. 78 – 79
Abestir, zira partinin siyasal onuru bakımından aĢamayacağı sınırlar
vardır. Geriye sadece gizli, yeraltında komplocu ya da daha geniĢ çaplı devrimci çalıĢmalar kalıyor. Zira bizler Çar ve Sultan hükümetleri tarafından da
takip edildik. Yani biz on yıllar boyunca Türkiye Ermenistan‘ında yapabildiklerimizi Sovyet Ermenistan‘ında yapamayacak mıyız?
Elbette yapabiliriz. Iran Karadağ‘ında bir in kurabilir (bir zamanlar
Salmas‘ta kurmuĢ olduğumuz gibi) ve oradan Aras‘ın öteki tarafına insan ve
silah gönderebiliriz. Gereken gizli iliĢkileri kurarak, Sasun dağlarında ve Çatak
deresinde yapmıĢ olduğumuz gibi, Sünik ve Dereleğez dağlarında da silahlı
‗humb‘lar besleyebiliriz. UlaĢımı zor birkaç mıntıkada, köylülere isyan çıkartarak, oradaki komünistleri kovabiliriz ya da yok edebiliriz. Daha sonra, Erivan‘da
bile büyük gürültü koparır, bir Osmanlı Bankasını iĢgal ettiğimiz gibi herhangi
bir devlet binasını, hiç olmazsa birkaç saatliğine ele geçirebilir ya da herhangi
bir binayı patlatabiliriz. KiĢilere karĢı suikastlar planlayarak ve gerçekleĢtirerek,
bir zamanlar Çar ve Sultan memurlarına yaptığımız gibi, birkaç BolĢevik‘i öldürebiliriz; keza bir zamanlar Yıldız KöĢkü‘nde Sultan Abdülhamit‘e yaptığımız
gibi, Myasnikov‘un ya da LukaĢin‘in veya bir baĢkasının ayakları altına bomba
atabiliriz. Biz bütün bunları yapabiliriz, sanıyorum yapabiliriz. Yalnız ortaya bir
soru çıkıyor: Niçin, hedefimiz ve ümitlerimiz nelerdir? Biz Türkiye‘de gürültü
çıkarttığımızda, bu gürültü sayesinde büyük devletlerin dikkatlerini Ermeni
konusuna çekeceğimizi ve onları bizim lehimize aracı olmaya zorlayacağımızı
sanıyorduk. ġimdi ise böyle bir aracılığın kaç para ettiğini artık biliyoruz ve bu
tür denemelerin tekrarlanmasına ihtiyaç hissetmiyoruz. Eğer Avrupa bize Türkiye‘de yardım etmeyi beceremedi ve istemediyse, Rusya da bunu hiçbir Ģekilde beceremez ve istemez. Ayrı ayrı kiĢileri dizginleme yöntemi olarak terör,
belki de Kürt elebaĢılar veya Çar memurlarına karĢı bir anlam ifade edebilirdi.
Ama itiraf etmemiz gerekir ki, BolĢevikler farklı bir kumaĢtan yapılmıĢtır. KarĢılıklı bir terör söz konusu olursa BolĢevikler bizden geri kalmayacak, hatta bizi
sollayacaklardır. Bizim tek bir kiĢiye karĢı bile terör giriĢiminde bulunduğumuz
yerde, onlar kitleye karĢı terör uygulayacaklardır.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
271
S. 81
Rusya hâkimiyeti kalkarsa, onun yerine hemen Türk Tatar hâkimiyeti
geçecektir. Ya Rusya ya Türkiye; ya BolĢevikler ya da Türk milliyetçiler; baĢka seçeneğimiz yok! Biz böyle bir seçenekle karĢı karĢıyayken sanıyorum
tereddütlere yer olmaması lazım. Elbette Türkiye değil, Rusya. Elbette Türk
milliyetçileri değil, BolĢevikler! Seçmek imkânımız bu denli sınırlı olmasaydı,
genelde Rusya‘ya ve özelde BolĢeviklere karĢı bir yığın itirazımız olurdu.
Ama bizim bedbahtlığımız, ülkemizin elimizi ayağımızı bağlayan coğrafi konumudur. Ermenistan‘ın BolĢeviklere ihtiyacı var, zira Rusya‘ya ihtiyacı var.
Yarın neler olabileceği bilinmiyor (bence bugün olanların aynısı olacak), ama
günümüzde duruma hâkim olan Rusya‘dır. Bugün Rusya‘yla dost olabilmek
için Ermenistan‘ın kendisinin BolĢevik olması lazım. BaĢka bir çıkar yol yok;
en azından ben böyle görüyorum.
S. 82
1920 Kasım‘ındaki durumumuzu hatırladığımda kendi kendime soruyorum: ―0 zaman BolĢevikler Ermenistan‘ı iĢgal etmeseydiler ve ülkeyi bizim
iktidarımız altında kendi kaderiyle baĢ baĢa bıraksaydılar daha iyi olmaz
mıydı?‖ Cevap olumsuzdur: Hayır, iyi olmazdı, daha kötü olurdu. Biz daha o
günlerde durumun çaresiz olduğunun bilincine varmıĢtık ve bu yüzden BolĢeviklerin önünde kapıları sonuna kadar açtık. Yukarıda söylemiĢtim: Ümitlerimiz boĢa çıktı. Rusya‘dan ne siyasal ne de maddi yardım alabildik (tekrar
ilk dönemden bahsetmekteyim). Örneğin BolĢevikler Ermenistan‘ı Türkiye‘ye
karĢı savunmadılar ve bizim yok olma tehdidi altında imzalamıĢ olduğumuz
Gümrü AnlaĢmasını onayladılar. Bu böyledir.
S. 83
BolĢevikler, ġubat ayaklanması hariç, içeride çatıĢmalara girmediler.
Biz bitmez tükenmez savaĢlarda ülkeyi sürekli olarak silâhaltında tuttuk,
üreten elleri savaĢ meydanlarında meĢgul ettik, oysa yaratıcı çalıĢmalara
büyük ihtiyacımız vardı. BolĢevikler, halkı bu korkunç durumdan kurtardılar.
Bizim dönemimizde halk savaĢ meydanlarında ya da açlıktan ölmekteydi.
ġerur ve Vedi gibi buğday zengini bölgeleri, Akbaba gibi hayvancılık üssünü
çökerttik, bu zenginlikten yararlanamadık. Uzun süren açlık yıllarından sonra
1920 yılının beklenen bol ürününü (diğer zenginlikler ile bir arada) Kazım
Karabekir PaĢa‘nın ordusuna teslim ettik. Bugün ise Ermenistan halkının tok
olduğunu, buğday ihtiyacının neredeyse bulunmadığını duymaktayız. Ve bu
gerçektir: halk ekin ekmek ve biçmek için zaman bulabiliyor. Çok çalıĢtık,
fakat dıĢ dünya ile düzenli bağlantı kuramadık. Güney Kafkasya demiryolu
fiilen bize kapalıydı. BolĢevikler yolu açtı.
S. 86 – 87
EDP TaĢnaksutyun ‗un artık yapacak hiçbir Ģeyi kalmadı. Partimiz
yapması gereken her Ģeyi yapmıĢ ve kendini tüketmiĢtir. Hayatın yeni koĢulları önümüze yeni talepler getirmiĢtir. Biz bu yeni taleplere cevap vermek
yeteneğinden yoksunuz, dolayısıyla meydanı daha yeteneklilere bırakmalıyız. Bu yeni koĢulların neler olduğunu bir daha tekrarlamaya ihtiyaç var mı?
272
ġükrü Server AYA
ĠĢte onlar: Artık Türkiye Ermenistan‘ı diye bir Ģey yok. Büyük Avrupa devletleri bizleri defnettiler. Ermeni halkının yarısı kan kaybetmiĢ ve talan edilmiĢtir, uzun bir dinlenmeye ihtiyacı vardır. Ermenistan Cumhuriyeti, özerk bir
bölge olarak Sovyet Rusya‘yla birleĢmiĢtir; devletimizi Rusya‘dan koparamayız, çok istesek bile bunu yapamayız ve yapabilecek olsak bile istemememiz
gerekir. Parti, yenilmiĢ ve otoritesini kaybetmiĢtir; ülkeden kovulmuĢ ve geri
dönemez. Kolonilerde ise yapacağı bir iĢ yok. Günümüzde durum bu! Bir
parti ―madem yaĢıyorum, öyleyse kendime nasıl olursa olsun bir iĢ uydurmalıyım‖ diyemez. ―Madem yaĢıyorum‖, ―öyleyse‖ tarzında bir yaklaĢım, mantıksal olarak yanlıĢtır. Cümleyi bunun tersi yönde kurmamız gerekir: ―Mademki yapacak bir iĢim kalmamıĢ, yaĢamam gerekmez‖, dolayısıyla parti
çalıĢmasının olmadığı bir yerde parti de olamaz.
Ben, TaĢnaksutyun‘un yapacak bir iĢi kalmadığını söyledim. Onun genel olarak Ermenilerin ve özel olarak kendisinin siyasal geçmiĢi karĢısında
yapabileceği sadece bir iĢ var: Parti, kendi varlığına kendi kararıyla bilinçli ve
kesin biçimde son vermelidir. Evet, ben intihar öneriyorum. Bazen öyle durumlar oluyor ki, onurlu kurtuluĢ yolu sadece intiharda bulunabilir. Partimiz
tam da böyle bir durum içindedir. Dört-beĢ yıl önce, devrim sıtması ortamında yapmamız gerekenleri anlamamamız affedilebilir bir davranıĢ olsa bile,
bugün durum gayet açık, hayatın yeni talepleri gayet emredicidir. Bugünkü
gerçekliği anlamamak, her iki gözümüzün kör olduğu anlamına gelmektedir.
Bugün kararlılık sergilemezsek, bizi sadece çöküĢ ve Ģerefsiz bir son beklemektedir. Partiler çalıĢmalarıyla yaĢar. ÇalıĢma yoksa ve onun yerine sadece bir taklit söz konusuysa, ölüm kaçınılmazdır.
S. 89
TaĢnaksutyun‘un gerçek sınırları bizim parti örgütlerimizi çoktan aĢmıĢtır; partimiz, mücadele eden Ermeniliğin ifade yöntemlerinden sadece bir
tanesidir, fazlası değildir; hatta TaĢnaksutyun adı tamamen kaybolabilir,
unutulabilir ama TaĢnaksutyun‘u doğurmuĢ olan mağrur ruh, özgürlük aĢkı
ölmeyecektir ve gerçek TaĢnaksutyun da budur. Parti, daha doğrusu günümüzdeki örgüt dağılabilir, fakat ülkü ve iĢ yaĢayacaktır. Sadece ölmemekle
kalmayacak, hatta yeni yaĢam gücü kazanacaktır.
S. 90 – 91
Ermeni BolĢevikler Rus çizgisini izlemektedirler; bırak izlesinler, ama
diğer imkânları da öngörmek gerekir. Örneğin bugün Rus BolĢevikler Türklerle tek bir cephe halindedirler, fakat yarın bu yapay blok çökebilir ve biz
hem Türklerle hem onların gerisinde konuĢlanmıĢ olan Avrupalılarla ortak bir
dil bulmak zorunda kalabiliriz. Demek ki, yarının Türkleriyle, iliĢkilerimizi muhafaza etmek lazım! TaĢnaksutyun‘un yapacağı bir Ģey kalmasa da kendi
varlığını ve Ģimdiki BolĢevik karĢıtı konumunu en azından bu amaç için muhafaza etmelidir. Fazla konuĢmamak için, ne bu ihtimale ne de ikinci bir eğilimin varlığına itiraz ediyorum. Yalnız bir konuda ısrar ediyorum: Bu rol EDP
TaĢnaksutyun‘a uymaz. Türklerle görüĢmeler yapma konusunda
TaĢnaksutyun, BolĢeviklerle görüĢmede olduğundan daha kabul edilemez
bir muhataptır. Bir gün gelir de Türklerle anlaĢmak ihtiyacı doğarsa; sahne-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
273
ye, baĢka bir anlayıĢa, baĢka bir psikolojiye sahip, en önemlisi de baĢka bir
mazisi olan (ya da mazisi olmayan) insanların çıkması gerekir. Ve bu noktada TaĢnaksutyun değil, yardım etmek, tersine engel olabilir.
S. 92 – 93
GeçmiĢte EDP TaĢnaksutyun, Ermenistan‘a ve Ermeni meselesine lâzımdı. Gelecekte ise o artık lâzım olmayacak. Onun yerine baĢka bir
TaĢnaksutyun belki de Ermeni devleti, TaĢnaksutyun‘u geçecek. Biz gerçekleri görmek istemiyor ve olaylara tekdüze açıklamalar getirme alıĢkanlığı
geliĢtirerek diyoruz ki: kötüler ve çıkarcılar, kiralıklar ve korkaklar bizden
ayrılıyor; iyiler, samimi olanlar, çıkar gütmeyenler, bilinçli bir Ģekilde sadık
olanlar. Ruhen ve aklen sağlıklı kiĢiler ise her zaman olduğu gibi bizimle
kalıyor. Yani bu bir açıklama mı? Yani bu, TaĢnaksutyun‘un sadece burjuvanın kiralık adamlarından, eĢkıyalardan, soygunculardan ve her türlü maceracıdan oluĢtuğu yönünde BolĢeviklerin yaptıkları aptalca açıklamalara benzemiyor mu? Bu bir açıklama değil; ya saf bir çocuğun ya da iflâh olmaz bir
demagogun sözleridir. Partimiz çöküyor, çünkü kendi raison d‘etre‘sini kaybetmiĢtir. ĠĢte acı gerçek! Biz bu gerçeği itiraf edebilme erkekliğini göstermeli
ve gereken sonuçlara varmalıyız. Sonuç Ģu: Varlığımıza son vermeliyiz. (…)
YoldaĢlık selamıyla!
0vannes Kaçaznuni BükreĢ, Mart 1923
(NOT: En üst düzeydeki bir başbakanın bu çok önemli itirafı,
<Kaçaznuni‘nin intihar önerdiği Taşnaklar tarafından> hiçbir belgede bahsedilmez! Ermeni sempatizanı yazar ve tarihçilerimiz de bu en birinci kaynağı
okumazlar! Hayatta olanlar hakkında verilen bilgi, ABD Kongre Raporu ve
Lalaian‘ın sayılarıyla uyuşmaktadır)
274
ġükrü Server AYA
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
275
23. BÖLÜM
A.A. LALAĠAN‟ın
MAKALELERĠNDEN ALINTILAR
Ermenistan Cumhuriyeti (TaĢnakların) iç tarihine, Kaçaznuni‘nin önceki
bölümdeki alıntılarıyla göz attıktan sonra, olayın devamının daha geniĢ bir
analizini, bu belgeyi bulup çıkaran Mehmet Perinçek‘in ―A.A. Lalayan – TaĢnak
Partisinin KarĢıdevrimci Rolü 1914-1923‖ Kaynak Yayınları No.440, (Rusça‘dan çeviriyi yapan Kayhan Yükseler‘in kaleminden) ve 96 sayfa olan kitaptan sadece bazı paragraflar alınarak, çalıĢmaya eklenmiĢtir. Kitapta verilen
bilgiler Kaçaznuni‘nin raporuna açıklık kazandırırken, ana hatlarıyla da inkâr
edilemeyecek diğer bir Ermeni tarihçinin kaleminden olanları teyit etmektedir.
Örneğin, iddiaların önemli bir dayanak noktası kaç kiĢinin hangi yıllarda, ne tür
nedenlerle öldüğüdür. Önceki 14 ve 15‘çi bölümlerde verilen değerler ve sağlam kaynaklar, bu kez daha da sağlam iki kaynak tarafından onanmaktadır.
Kaçaznuni, (1923 BükreĢ konuĢması) 1919‘da Ermenistan bölgesinde bir
milyon kiĢinin yaĢamakta olduğunu söylemiĢtir. Lalayan ise, aĢağıdaki tablodan da anlaĢıldığı gibi, 1918–1920 arasındaki nüfus ölüm ve değiĢimlerini
daha detaylı göstermekte ve yalnız bu iki yıl içinde, Ermenistan Cumhuriyeti
topraklarında Ermeni nüfusun % 22, Türk nüfusun % 77, Kürtlerin ise %98
oranlarında yok olduğunu göstermektedir. En güvenilir bunca kesin bilgilere
rağmen, bazı tarihçilerin veya yazarların bunları bilmeyiĢi, akademik sığlıklarını gösterse bile, elan 1 veya 1,5 Milyon‘un soykırımından bahsedenlerin, büyük mükâfat veya araĢtırmalara destek bağıĢlarını, yalan veya yanlıĢ bilgilere
Ģahitlik ederek sağladıkları, her halde yadsınamaz!
(NOT: Lalaian Türkçe Lalayan yazılmıştır)
S. 7 – 8 – 9 Lalayan‟ın Birbirini Tamamlayan Ġki Ġncelemesi:
Lalayan‘ın elinizdeki kitapta yer alan iki uzun çalıĢmasını, Rusya‘da
Ermeni Meselesi üzerine çalıĢmalarım sırasında buldum. Lalayan da, bu
incelemelerinde, TaĢnaksutyun gerçeğini ve kendi ifadesiyle ―Sözde Ermeni
Meselesi‖nin içyüzünü gözler önüne seriyor. Ġlk çalıĢma, ―KarĢıdevrimci
‗TaĢnaksutyun‘ ve Emperyalist SavaĢ 1914-1918‖ baĢlığını taĢıyor ve 1936
yılında Milli ve Sömürge Meselelerini Ġnceleme Bilimsel AraĢtırma KuruluĢu‘nun yayın organı Revolyutsionniy Vostok (Devrimci Doğu) dergisinin 2-3.
sayısında yayımlanmıĢtır. Diğeri ise, 1938 yılında SSCB Bilimler Akademisi
Tarih Enstitüsü‘nün yayın organı Ġstroriçeskie Zapiski (Tarih Notları) dergisinin 2. sayısında yer alıyor. Bu yazının baĢlığı Ģöyle: ‗TaĢnaksutyun Partisi‘nin KarĢıdevrimci Rolü‖ Lalayan‘ın bu kitabıyla, bir bakıma Ermenistan
Devlet ArĢivlerini açmıĢ oluyoruz. Çünkü Lalayan, 1915–23 yılları arasındaki
276
ġükrü Server AYA
Türk-Ermeni iliĢkilerini, çoğu Ermenistan Devlet ArĢivlerinde bulunan belgelere dayanarak açıklıyor. 1915–1923 tarihleri önemli. Çünkü baĢta ABD eyaletleri olmak üzere, bugün Batı parlamentolarında kabul kararlarında, o yıllarda Ermenilere karĢı soykırım uygulandığı iddia edilmektedir.
Lalayan‟ın Saptamaları: A.A. Lalayan, Sovyet Ermenistan‘ı tarihçilerindendir. Lalayan, her iki incelemesini de, Ġkinci Dünya SavaĢı‘nın eĢiğinde,
TaĢnaklar‘ın Alman ve Japon faĢizminin yayılmacı politikalarına gösterdikleri
destekten yola çıkarak kaleme almıĢtır. Bu desteği Büyük Ermenistan hayaline bağlayan Lalayan TaĢnak savaĢ çığırtkanlığının Birinci Dünya SavaĢı ve
sonrasındaki köklerini inceliyor. Lalayan, özellikle Ģu önemli saptamalarda
bulunuyor:
- TaĢnaksutyun Partisi, Birinci Dünya SavaĢı‘nın çok öncesinde büyük
Ermeni ticaret ve sanayi burjuvazisi için pazar yaratmak amacıyla
Türkiye topraklarının bir kısmını iĢgal etme ve ―Denizden denize büyük Ermenistan‖ projesini gerçekleĢtirme hayallerine kapıldı.
- TaĢnaklar, Ermeni kitlelerini milli maskeyle aldatarak, Türkleri imha
etmeye çağırdı.
- Çarlık hükümeti, Türkiye‘nin Doğu Anadolu Bölgesi‘nde bir dayanak
yaratarak boğazları ele geçirmek ve Akdeniz‘e inmek için, Ermenileri
kullandı.
- Ermeni gönüllü birlikleri, bu amaçla Çarlık makamları tarafından örgütlendi.
- TaĢnak gönüllü hareketi, on binlerce Türk köylüsünü ortaçağ‘dan
kalma yöntemlerle katletti.
- TaĢnaklar, bu uygulamalarıyla karĢılıklı insan kırımını ateĢlediler ve
kendi gerici amaçları uğruna Ermeni halkını feda ettiler.
- TaĢnaklar, Müslüman köylüleri katletmekle kalmadı, onların varlıklarını da yağmaladı.
- ―Bağımsız‖ Ermenistan döneminde de TaĢnaklar, gerek Güney Kafkas‘ta gerek Türkiye topraklarında Ġngiliz, Fransız ve Amerikan emperyalizmine alet oldular.
- Bu dönemde TaĢnaklar, ―Müslümanlar bizim düĢmanımızdır‖ sloganı
altında bugünkü Ermenistan topraklarında yaĢayan yüz binlerce insanı katlettiler. 30 aylık TaĢnak iktidarı sonunda Ermenistan‘daki
Türk nüfus yüzde 77, Kürt nüfus yüzde 98, Yezidiler ise yüzde 40
azaldı.
- TaĢnaklar, yüzlerce yıldır birlikte yaĢadıkları Türklere karĢı savaĢmak istemeyen Ermenilere inanılmaz iĢkencelerde bulundular.
S.11 – 12 – 13: Sovyet Ermenistan‘ı Kızıl Ordusu‘nun avcı tümeninin
10. yıldönümü dolayısıyla Kızıl Ordu tarafından basılan kitapçıkta T.
Haçıkoglyan, TaĢnak gönüllü birliklerinin Türk nüfusa karĢı giriĢtiği katliamlara Ģöyle değinir:
―Şerefsiz Taşnak ‗cumhuriyetinin‘ kısa döneminde Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye ile yapılan savaşlar, Taşnakların kanlı elleriyle binlerce
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
277
Türk‘ü yok ettikleri ve köylerini yakıp küle çevirdikleri; Zengezur, Şarure,
Daralagöz, Megrı, Arbaba, Zangibazar, Büyük Bedi‘deki Türk köylerinde
yaşanan vahşilikler, katliamlar, yağmalar hala akıllarda...
Haçikoglyan, Türklere karĢı giriĢilen katliamları ele alırken gönüllü birliklerine ve yarattığı asker tipine de değinir:
―Askerlerde yaltaklık, dalkavukluk, keyfilik, yağma psikolojisi, başkasının hesabından yaşama, suçsuz ve çaresiz kişileri öldürme psikolojisi kökleşmişti.‖
Sadece Müslümanlar değil, Lalayan‘ın belgelediği gibi TaĢnak rejiminden Ermeniler de nasibini almıĢtır. Ermenistan Komünist Partisi, 1919
Mart‘ındaki Komintern‘in 1‘ci kongresine sunduğu raporda TaĢnak Hükümeti‘ni Ģöyle tanımlar:
<- Ermenistan hükümeti, yağmacı- şantajcı ve cellâtların şakşakçı takımıdır.
- Ermenistan‘ın bakanları, Ermeni halkının döküntüleri, İngilizAmerikan emperyalizminin sadık uşakları, insan eliyle beslenen çakallardır.
- Ermeni Komünist Partisi, bu itleri yeryüzünden silmeye halk adına
ant içmiştir.>
Raporda, TaĢnakların Ermeni küçük burjuvazisini bile tasfiyeye gittiği
ve ―kutsal aileleri‖ içinde bile teröre baĢvurdukları ifade edilir. Bu uygulama
kapsamında, Doğu Bürosu‘nun baĢkanı Karçikyan‘ın kendi arkadaĢlarının
kurĢunlarıyla öldürülmesi örneğine değinilir. Raporda saptandığı üzere,
TaĢnak iktidarında emperyalistlerin himayesindeki büyük burjuvazinin hâkimiyeti sağlanmaktadır:
<―Bugün Ermenistan‘ı İngiliz kumandanlığının eli ve generallerinin
kırbacıyla para babası Bogos Nubar Paşa, ünlü İngiliz uşağı ve sigara fabrikatörü Enfiancants yönetiyor.‖
―Şüphe yok ki, parıldayan İngiliz altınları, dalkavukların gözünü kör
ediyor.‖
―Ancak İngiliz emperyalistleri, Ermeni emekçilerinin son lokmasını da
elinden almaktan geri kalmıyor ve Ermeni halkını açlığa ve hastalıklara terk
ediyor. Bunu son gelen haberler ve hatta milliyetçilerin kendi kaynakları doğruluyor.‖
―On binlerce Ermeni, açlıktan ve hastalıktan ölüyor.‖
―Ermenistan‘da çocuklar, köpeklerin önlerindeki her yanı kemirilmiş
kemikleri çalıyor.‖
―Kendi kaderine bırakılmış cesetler, sokaklarda çürüyor. Ne toplayan
var ne gömen.‖
―Ama ‗insancıl İngilizler‘, ‗şanlı müttefiklerimiz‘, duymazlıktan görmezlikten geliyor.‖
Ermenistan‘da yayımlanan Ayyastani Dzayn gazetesinin 28 Kasım
1920 tarihli sayısında çıkan makalede anlatılanlar farklı değildir:
―Eski
Taşnak
hükümetinin
başarısızlığı,
Ermenistan‘ın
Taşnaksutyun‘un çiftliğine dönmesiyle açıklanıyor. Devlet, Parti‘nin tekeli
278
ġükrü Server AYA
haline gelmişti. Çeşitli öğeler, sürü halinde Taşnak rejimi tarafından sınandıktan sonra ceplerini dolduracak mevkilere yerleştiriliyordu.‖
S.14 Sovyet Ermenistan‘ı yetkililerinin bütün bu saptamaları, Türkiye‘nin TaĢnaklara karĢı verdiği savaĢın haklılığını ortaya koymuĢtur. Sovyet
Ermenistan‘ı kaynaklan, yalnız Birinci Dünya SavaĢı‘nda değil, Türkiye‘nin
TaĢnak Ermenistan‘ına karĢı KurtuluĢ SavaĢı yıllarındaki askeri harekâtını
da haklı görmüĢlerdir. Bugün soykırım yapmakla suçlanan Türk ordusunun
Ermeni halkı tarafından nasıl karĢılandığı, Ermeni Komünist Partisi‘nin raporlarına yansımıĢtır. Bu raporlara göre, Gümrü Ermenileri Kemalistleri tuz ve
ekmekle, komünistleri ise kızıl bayraklarla karĢılamıĢlardır. Gümrü komünistlerinin yayın organı Komünist gazetesinde yer alan Ģu satırlar çok çarpıcıdır:
―Kemalist hareketin bugün Taşnaksutyun‘a karşı savaşının uluslararası karakteri şüphesiz bir iç savaş karakteri de taşımaktadır ve ezilen Ermeni
kitlelerinin önünde yeni bir çığır açmaktadır.‖
S.15 – 16 Ermenistan Komünist Partisi‘nin 111. Komünist Enternasyonal‘in 2–6 Mart 1919 tarihlerinde toplanan 1‘ci Kurucu Kongresi‘ne, Merkez Komitesi Üyesi ve Kongre Delegesi Aykunin‘in imzasıyla sunduğu raporda, TaĢnaklardan ―soysuzların birliği‖ olarak söz edilmekte ve Türkiye
Ermenilerinin TaĢnaklar tarafından kurban edildiği açıkça saptanmaktadır.
―Taşnakların uzağı göremeyen ve maceracı politikaları sonucu‖ karĢılıklı
kırımlarda kurban giden Ermenilerin sayısının, bu raporda gerçeğe uygun
olarak, 300 ile 500 bin arasında olduğu belirtilmektedir. Orhan Pamuk‘un bir
buçuk milyon Ermeni‘nin yok edildiği iddiasının bütünüyle uydurma olduğunu, Ermeni kaynaklarından da öğrenebiliyoruz.
―Taşnaklar, ne uğruna Ermenilerin temizlenmesine yol açtı? Ermenilerin bedenen soysuzlaşmış partisi, Ermenistan‘ın ‗özgür‘ maden ocaklarını ve
zenginliklerini özgür Ermeni burjuvazisinin malı haline getirmenin hayalini
kurdu… Ermeni burjuvazisinin sermayesi, Avrupa devletlerinin himayesinde
oldukça güçlenmişti. Ermeni kapitalistlerinin fiziksel varlığı, her şart altında
tehlikede değildi.‖ Komintern‘in Birinci Kongresi‘nde kürsüden okunan bu
rapor, emperyalizmin yol açtığı tabloyu Ģu acıklı cümlelerle özetliyor:
―Avrupa devletlerinin sırtlanlarının ‗himayesi‘, Ermenistan halklarının
utanç verici köleliğine dönüşmüştür. Emperyalist yağmacıların içişlerine karışması sonucu, Ermenistan nüfusu kaybediliyor. On binlerce gömülmemiş
ceset, şehirlerin ve köylerin sokaklarında çürüyor. Köpekler, açlıktan ve hastalıktan ölmüş insanların cesetleriyle besleniyor. Ermenistan‘ın açlık çeken
çocukları ise köpeklerin önlerinden kemirilmiş kemikleri çalıyor. Milyonlarca
kişi, ümitsiz, güçsüz bir şekilde açlıktan ölümü bekliyor. Ermenistan Komünist Partisi, İngiliz-Amerikan eniklerine savaş ilan ediyor‖.
Raporda sözde Ermeni sosyalistlerine ve onların oynadığı role de değinilir:
―Wilson ve Lloyd George‘un Cemiyeti Akvamı‘na boyun eğen ve Bern
Konferansı‘nda onlarla paralel kararlar alan Sarı Enternasyonalin Ermeni
‗sosyalistleri‘, Ermeni proletaryasını ve köylüsünü hiçbir şekilde temsil edemez.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
279
―Bern‘in ‗Ermeni sosyalistleri‘, utanmadan elini suçsuz yüz binlerce
Ermeni emekçinin kanına bulamış sosyal-hainlere dâhildirler.
―Bern‘in ‗Ermeni sosyalistleri‘, İngiliz-Amerikan emperyalistlerin paralı
askerleridirler‖
S.17 Yine Sovyet Ermenistan‘ı teorisyenlerinden Marents, TaĢnakları
―faĢist‖ olarak nitelendirirken Ermeni emekçilerinin maruz kaldığı dramın
suçlularını net bir Ģekilde gözler önüne serer:
―Burada yüz binlerce Ermeni‘nin gurbet ellerde yaşamasında kimin
suçlu olduğu üzerinde durmayacağız. Ama her samimi emekçi için çürütülemez bir gerçek vardır ki, o da Türk halkının ve de Ermeni emekçilerinin suçlu
olmadığıdır. (‗Bu onların acılarıdır, suçu değil‘ derdi Şaumyan Yoldaş.) Suçlular ise, Batı Avrupa emperyalistleri ve birinci sırada onların sadık iti
Taşnaksutyun‘dur.‖
S.18 – 19: Ermeni halkı, bağrından Kaçaznuni, Lalayan, Karinyan,
Myasnikyan, Boryan, Vartanyan gibi, kendi milletlerini incitici bir gerçeği ortaya koyma cesaretine sahip, vicdanlı devlet ve bilim adamları çıkardığı için
de değerli bir halktır.
1914–23 arasında yaĢanan olayları, onların eserlerinde adeta bir sinema filmi gibi izleyebiliyoruz. Kaynak Yayınlarının dizisi, bizlere, bu acıklı
filmi geriye sarıp tekrar tekrar seyretme fırsatı vermektedir. Ve filmin finalinde, her seferinde soykırımın uluslararası bir yalan olduğu gerçeğiyle karĢılaĢıyoruz.
ġimdi sormak gerekir: Bu belgelere rağmen, soykırım yalanında ısrar
etmek, gerçekle savaĢmak değil de nedir?
Evet, Ermeni soykırımı, uluslararası bir yalandır ve tarihsel bir yalandır. Bu yalanı seslendirmeye devam edenlerin gerçeğe bağlılık ve vicdan gibi
değerlere ilgi duymadıkları apaçık ortadadır. Emperyalist amaçlar, demokratik devrimlerin bu değerlerini çoktan çiğnemiĢ geçmiĢtir.
Ġngilizlerin Avam Kamarası için söyledikleri bir söz vardır: Bir tek, erkeği kız ve kızı erkek yapamaz, bunun dıĢında her Ģeyi yapabilir.
Biz de Ģöyle söyleyelim: Batı parlamentolarının Ermeni soykırımı yalanını gerçeğe dönüĢtürme yetkileri de yoktur, yetenekleri de.
Ermeni soykırımı yalanı, düne kadar bir psikolojik savaĢ malzemesiydi. Ancak artık böyle bir değeri kalmamıĢtır. 0 yalanın, o yalanı imal edenleri
vuracağı bir döneme giriyoruz.
Hesaplarını dünyanın dönmediği iddiası üzerine kuranları, büyük yenilgiler beklemektedir.
Mehmet Perinçek - 26 Aralık 2005. Generala Tyuleneva / Moskova
S.23 – 24 – 25:
KARġIDEVRĠMCĠ TAġNAKSUTYUN VE EMPERYALĠST
SAVAġ 1914–1918
TaĢnaksutyun‟un Emperyalist SavaĢ Üzerine Hesabı
(TaĢnakların amaçları Ģöyleydi):
280
ġükrü Server AYA
Sovyet Rusya‘ya karĢı, karĢıdevrimci bir harekâtı örgütlemek; Sovyet
ülkesinin yenilgisinden sonra Ermenistan topraklarında egemenliğini yeniden
kurmak amacıyla, istilâcı politikalarıyla Alman faĢistlerine, Japon militaristlerine ve diğer emperyalistlere her türlü destekte bulunmak; Nahçıvan, Karabağ, Ahılkelek, Borçali vs. gibi ilçeleri iĢgal ederek, Azerbaycan‘dan ve Gürcistan‘dan kopardığı topraklarla ―bağımsız‖ Ermenistan topraklarını stratejik
açıdan elveriĢli duruma getirmek; Doğu Anadolu‘dan Akdeniz kıyılarına kadar Türkiye‘den toprak kopararak -Ermenisiz de olsa- ―BirleĢik Ermenistan‖
ülküsünü gerçekleĢtirmek!
TaĢnak çetelerinin mücadelesinin özü ve amacı kısaca budur.
TaĢnakların Mısır yayın organı DroĢak Ģöyle yazıyor:
―Kendi yüksek organında -XI. Parti Kongresinde- alınan kararların genel ruhuna uygun olarak Taşnaksutyun, ulusun tek siyasi önderi (!) ve tek
örgütlü gücü (!) sıfatıyla, ortak güçleriyle gelecekteki olaylara hazırlık yapmaktadır. Taşnaksutyun hazırlanıyor, ama beklemiyor... Bu açıdan
Taşnaksutyun‘un, gücü ve olanakları ölçüsünde hazırladığı istisnai durumlardan söz etmeyi gereksiz buluyoruz.‖
Demek, TaĢnaksutyun hazırlanıyor, ama beklemiyor. Adama sorarlar,
neye hazırlanıyor diye? Beyaz muhafızlara özgü karĢıdevrimci amaçlarını
gerçekleĢtirmesi konusunda TaĢnaksutyun‘un öncelikli ve ana hedefi ne? Bu
soruya, TaĢnaksutyun Partisi XI. Kongresi‘nin savunduğu Ģu çağrı yeterli
yanıtı vermektedir:
―Mücadelemiz yolunda karşı karşıya geldiğimiz asıl güç Sovyet Rusya‘dır. Ermeni halkının siyasi, iktisadi ve manevi kurtuluşunun (!) en vazgeçilmez koşulu, Rusya‘da Sovyet düzeninin alaşağı edilmesidir.‖
Mesele gayet açık! Ermeni halkının cellâtları TaĢnaklar ―olaylar hazırlıyor‖, yani dünyada sosyalizmin zaferle çıktığı tek ülkeye karĢı, karĢıdevrimci, kanlı bir savaĢı tezgâhlamak için, silâhlı çete faaliyetleriyle anti-Sovyetlik
eylemlerini koordine etme çabası içindeler. ―Sovyet Rusya‖ onların karĢıdevrimci plânlarını bozuyor. Bu nedenle ―Rusya‘da Sovyet düzeninin yıkılması‖
TaĢnak çeteleri için en öncelikli hedeftir.
Bu yüzden onlar, gelecekte emperyalist bir savaĢa, emperyalistlerin
SSCB‘ye saldırmasına bel bağlıyorlar ki bu saldırı onların ―yitirdikleri mevzileri‖
yeniden ele geçirmelerine, diğer bir deyiĢle ülkede Ermeni büyük burjuva ve
ağa egemenliğini siyasal olarak yeniden kurabilme imkânı sağlayacaktır. Bu
sebepledir ki, ―Taşnak yayın organları ve yayın yönetmenleri yalnızca barışın
düşmanı olarak boy göstermiyorlar, tutkuyla savaş istiyorlar‖. Bu satırlar Amerikan komünist yayın organı Banvor‘a ait. (Not: Bölüm 21‘de ek bilgi)
S.26 Bir TaĢnak yayın organı da baĢyazısında Ģöyle diyor: ―Gelecekte
milletler arasında doğacak büyük bir silahlı çatışmaya doğrudan ya da dolaylı istisnasız herkes katılacaktır. Biz ilk grup milletlerden olacağız‖.
TaĢnak yayın organı tamamen açık, küstah bir üslupla Hitler‘i ve onun
SSCB‘yle ilgili ―tarihsel misyonunu‘ savunarak, Komintern VII. Kongresinde faĢizme ve emperyalist savaĢa karĢı tek cephe kararına karĢı bir tavır sergiliyor.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
281
TaĢnaksutyun‘un karĢıdevrimci ‗ideologları‖ faĢizmin savaĢ anlamına
geldiğini gayet iyi biliyorlar. Bu yüzden iktidara gelen Hitler faĢizmine özel
sempati duyuyorlar. TaĢnaksutyun, Ġngiliz ve Fransız emperyalizminin genci
çevreleriyle anti-sovyetik iliĢkilerini muhafaza etmekle beraber, aĢağılık yayın organlarının sayfalarında Alman faĢistlerinin Doğu‘yu istila tasarılarını
gittikçe daha enerjik biçimde savunuyor.
S.27 KarĢıdevrimci TaĢnak‘ın ―yeni‘ planı —faĢist Almanya‘nın ve Japonya‘nın askeri saldırganlığı üzerine yapılan hesaplar— Sovyet Ermenistan‘ına ve SSCB‘nin tamamına yönelik tüm diğer karĢıdevrimci müdahaleci
planlar gibi, hatta daha esaslı biçimde tarumar edilecektir.
S.28 Kendini uzun yıllar ‗devrimci‘, hatta sosyalist parti olarak tanıtan
TaĢnaksutyun‘un bu savaĢta nasıl bir tutum sergilediğine bakalım Ģimdi.
1914–1918 savaĢından önce TaĢnaksutyun Partisi, gerek Güney Kafkas‘ta,
gerekse onun dıĢında var olan Ermeni büyük sanayi ve ticaret burjuvazisi
için pazar yaratma peĢinde koĢarak, Türkiye‘nin bir bölümünü iĢgal etmeyi
ve denizden denize ―Büyük Ermenistan‖ Ģiarını gerçekleĢtirmeyi hayal etmiĢti. TaĢnak çetelerine göre tam zamanında baĢ gösteren bu emperyalist savaĢ, ―Ermeni sorununu‖ çözecek ve Ermeni sermayesine ―güneĢ altında yer
edinme‖ aracı olacaktı.
TaĢnaksutyun Partisi‘nin dıĢiĢleri sorumlusu Zavriyev, 1915 yılında
Londra ve Paris Rus elçilerine gönderdiği notalarında Ģöyle diyordu:
―Savaşın ilk günlerinden beri Rusya Ermenileri, Türkiye‘nin bu savaşa
sürüklenmesini beklediler. Savaşın bitiminde Ermeni sorununun yeniden ele
alınacağını ve kesin olarak çözüleceğini düşünme umudu veriyordu bu. Ermeniler (!) bu gelişmeler karşısında kayıtsız kalamazlardı, bu yüzden olaylara heyecanla katıldılar.‘
TaĢnaksutyun‘un usta, iĢini bilen adamı Zavriyev, 1914–1918 savaĢında partisinin gerçek karĢıdevrimci rolünü doğrudan söylemiyor. Tersine,
TaĢnaksutyun‘un faaliyetlerine perde çekerek, Rusya Ermenilerinin savaĢa
―heyecanla‖ katılmalarından söz ediyor.
S.29 Gerici TaĢnak Partisi‘nin, her zaman olduğu gibi, özellikle savaĢ
döneminde emekçi yığınları aldattığını söylememiz gereksiz sanıyorum.
TaĢnaksutyun Partisi 1914–1918 savaĢının emperyalist karakterini ve bu
savaĢa katılmasının asıl amacını özenle gizleyerek, ―Türkiye‘deki kardeĢlerinin kurtarılması‖, ―Türkiye Ermenistan‘ının bağımsızlığı‖ sloganlarını öne
çıkarmıĢtı. TaĢnak çetesi, yığınları uyutmak için yayın organlarını devreye
sokmuĢtur. Var gücüyle emekçi Türk ve Ermeniler arasında etnik çatıĢmaları
körüklemiĢ, Ermeni‘ye, Türk‘ü yok etme çağrıları yapmıĢtır. Burada karĢıdevrimci TaĢnaksutyun bütün ulus adına konuĢuyordu, çünkü ―ulusal bayrağın,
milli burjuvazinin karĢıdevrimci niyetlerini gizlemeye uygun popüler bir bayrak olarak, salt yığınları aldatmak için dikildiğini‖ biliyordu.
S.30 – 31 ĠĢte bu nedenle emperyalistlerin düne kadar unuttukları
―Ermeni sorunu‖ yeniden ortaya çıkmıĢtı. Emperyalistler, Ermeni büyük burjuvazisine ve onun partisi olan TaĢnaksutyun‘a ―Büyük Ermenistan‖ kurma
sözü verdiler. Amaçları, bu vaatlerle Ermenileri kendi çıkarlarına hizmet et-
282
ġükrü Server AYA
tirmekti. Ġtilâf devletleri, Ermenileri iki yönden kullanmayı tasarlamıĢtı: Birincisi, Antant hükümetleri Türkiye Ermenilerine ―kurtuluĢ‖, hatta ―özerklik vaat
ederek‖, onların (Türkiye Ermenilerinin isyancı – gönüllü adı verilen müfrezelerin) bizzat Türkiye‘de, Türk iktidarına karĢı eylem yapmalarını sağlamak.
Ġkincisi, yedi vilayet ve Kilikya vaatleriyle kandırılan Rusya Ermenilerini, Türkiye cephesinde Çarlık Ordusu‘nun tenkil, öncü, keĢif vs. harekâtlarında
kullanmak. Rusya ve müttefiklerin, emperyalist savaĢın hemen öncesinde
Ermenilerle ilgili olarak tasarıları buydu.
Bu sırada, savaĢan ikinci grup ülkeler de —baĢını Almanya‘nın çektiği
grup— ―Ermenisever‖ (Armenofil) role soyunmuĢtu. Alman—Türk tasarısı,
Türkiye Ermenilerine ―reform‖, durumlarını ―iyileĢtirme‖; Rusya Ermenilerine
de ―özerklik‖ vaat ediyordu. Almanya ve Türkiye bu yalan vaatleri verirken,
Türkiye ve Rusya topraklarında yaĢayan Ermenilerin Üçlü Ġttifaktan yana
olmalarını sağlamaya çalıĢıyorlardı.
―Rus Çarı‘nın, Ermenileri yüzyıllar boyu maruz, kaldıkları baskıdan
kurtarma (!) ve onlara özerklik bahĢetme(!) niyetlerini Ermenilere törenle
bildirmek gerekiyordu. Hiç kuĢkusuz, böyle bir bildirinin olmadığı Türkiye‘de
de, Almanya‘da da fark edilecek ve bize karĢı geniĢçe kullanılacaktır.‖
Devam ediyor:
―Bildiğimiz gibi, Almanya son zamanlarda Ermenilerin sempatisini kazanmak için büyük çaba sarf ediyor ve manifestolar yoluyla ilân edilmesi
konusunda Katolikos‘a olumsuz yanıt vereceğimiz özerkliği, Ermenilere bahĢetmesi için Babıâli‘yi ikna edebilir.
―Erzurum veya Van‘da Seym‘in (Milli Meclis) toplanmasıyla ilgili beklenen Rus manifestosu yerine, bir Türk manifestosunun ortaya çıkması, Ermeniler arasında kargaĢaya ve bütün halkın gözünde Rus adının çekiciliğine
zarar verebilir ve belki de bir dereceye kadar, Ermenistan‘daki birliklerimizin
görevini de zor duruma sokabilir.‖
TaĢnaksutyun bu durumda Antant bloğuna ya da tersine Türk-Alman
ittifakına girme iĢinde ikilemle karĢı karĢıya kalmıĢ oluyordu. TaĢnaksutyun
da temsil ettiği sınıfın çıkarlarına tamamen uygun düĢen ilk seçenekten yana
―sorunu‖ çözdü. Çarizmin TaĢnaksutyun‘un suyuna gittiğini ve ona ―hediye‖
Ģeklinde Doğu Anadolu‘nun (Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput, Sivas, Erzincan
ve Trabzon) ve Kilikya‘nın dört sancağının (MaraĢ, Sis [Kozan], CelalBereket, Ġskenderun‘la birlikte Adana) ―özerk‖ yönetimi; keza Rusya Ermenistan‘ı için ―reform‖ sözü verdiğini unutmamız mümkün değildir. Alman tasarısı ise Rusya Ermenistan‘ının özerkliğini ―öngörüyordu.‘ TaĢnaksutyun, kendine saha arayan Ermeni büyük burjuvazisinin sözcüsü olarak, bir uĢak gibi,
Kanlı Nikolay‘a hizmet sunmayı öneriyordu.
S.32 – 33 TaĢnaksutyun, ‗Ermeni kardeĢlerini kurtarma‖ maskesini takarak, Ermeniler arasında Çarlık Rusya tarafında savaĢa aktif olarak katılma
kampanyaları yürütüyordu.
―…Özerk Ermenistan‘ın (Türkiye Ermenistan‘ının) Türkiye‘nin egemenliğinde mi, yoksa Rusya‘nın himayesinde mi kurulacağının zamanı elbet-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
283
te daha gelmemiĢti. Ama Ģu ya da bu durumda Ermenistan doğrudan nüfuzumuz alanında —hem de müttefiklerimizin isteğine bağlı kalmadan— olmak
zorundaydı, aynı Ģekilde gelecekteki özerk bölgenin sınırları yalnızca bizler
tarafından, Rus devletinin çıkarları açısından belirlenmeliydi.‖
―…Gelecekteki Ermenistan‘ın, dolayısıyla bizim, Akdeniz‘e çıkıĢımızın
güvence altına alınmasına bütün gücümüzle gayret etmeliyiz. Büyük ve Küçük Ermenistan olarak bölünme ve her hangi bir Avrupa devletinin Kilikya‘ya
yerleĢme iddialarının böyle bir bölünmeye bağlanma olasılığı kabul edilemez.‖
Ġstanbul Rus Elçisi‘nin danıĢmanı olan Gulkeviç, savaĢın daha baĢında, Çar‘ın Kafkasya Genel Valisi‘ne gönderdiği mektupta böyle yazıyordu.
S.34 DıĢiĢleri Bakanı Sazonov, Bakanlar Kurulu BaĢkanı Goremkin‘e
gönderdiği 30 Ağustos 1914 tarihli mektubunda Ģöyle diyordu:
‗Her halükârda Türkiye‘yle aramızda çıkacak bir savaĢa, bizim herhangi bir hareketimizin değil, Türkiye‘nin sebep olması, genel siyasal bakıĢ
açısından çok önemlidir. Siyasi durumun tam bir tetkiki yapılmadan, Ermeniler arasında bir isyanı kışkırtmak bu nedenle hiç arzu edilmeyen bir durumdur, hatta tehlikelidir.‖
Böylelikle, DıĢiĢleri Bakanı mektubunda Ģu üç konuya değinmiĢ oluyor: 1) Türkiye Ermenilerinin isyanı meselesinin, Çarlık Hükümeti‘nin çıkarlarından hareket edilerek çözülmesi gerektiği; 2) Ermenilerin Çar‘a bağlılığını
sağlamak için aldatıcı bir yola baĢvurmak; 3) Türkiye‘yle savaĢta Ermenilerden (hatta Kürtlerden) yararlanmak amacıyla, silah ve teçhizat vererek onları
tetikte tutmak.
Benzer saptamaları, 19 Ağustos 1914 tarihinde Van‘a telgraf çekerek,
Ermenilerin kendisiyle ön mutabakata varmadan eylemlere giriĢmelerini yasaklayan Rusya‘nın Ġstanbul elçisi Girs de yapıyor. ―Böyle bir işe (isyana)
kalkışmak‖ Girs‘e göre, ―şimdilik çok erken... ―
S.35 Türkiye Ermenilerinin ―kurtarılması‖ meselesini Rus silâhına, çarlığın ―desteğine‖ bağlayan TaĢnaksutyun Partisinin, düpedüz çarlığın ajanı
olduğu açık değil mi?
Sözgelimi, ―Bütün Ermenilerin Katolikos‘u 5. Gevork‘un, Milli Büro ve
Taşnaksutyun‘un dilekleri doğrultusunda hareket ederek Ağustos 1914‘te,
Çarın Kafkasya Genel Valisi Vorontsov-Daşkov‘a, ―savaşın kesilmesi halinde, Rusya‘nın Türkiye Ermenistan‘ına, yine Rusya‘nın himayesi altında bir
sahayı ve özerk yönetimi garanti etmesi‖ ricasında bulunmuĢtu. Genel vali
cevabî mektubunda, bütün Ermenilerin ―en aziz katoligosuna‖ Rusya‘nın bu
talebi destekleyeceğini bildiriyordu.
Ayrıca Kanlı Nikolay Tiflis‘te bulunurken, Kasım 1914‘te Katoligos
Gevork‘u kabul etmiĢ ve 15 dakika kadar süren bir sohbette ―Ermeni sorununun‖ savaĢ bittikten sonra, barıĢ görüĢmeleri sırasında ve Ermenilerin beklentisi doğrultusunda çözüleceğini vurgulamıĢtı. Rusya‘nın himayesinde
―özerk‖ bir Türkiye Ermenistan‘ı görüĢmeleri sadece Güney Kafkas‘ta yapılmıyordu. TaĢnaksutyun Parti temsilcileri ―Ermeni sorununun‖ çözümü ve
Ermenilerin savaĢa katılmasıyla ilgili Petrograd‘da görüĢmeler yapmıĢlardı.
284
ġükrü Server AYA
Örneğin, DıĢiĢleri Bakanlığı‘ndaki sohbetlerde TaĢnaksutyun temsilcileri Ģu
öneriler üzerinde anlaĢmaya varmıĢlardı:
S.36
1. Osmanlı Ġmparatorluğu sınırları içinde, özerklik ilkelerin göre yönetilecek bir Ermenistan kurulması.
2. Türkiye egemenliğinin sürdürülmesi ki sadece devletlerin seçeceği
bir genel valinin padiĢah onayından geçmesi ve bayrağının korunması biçiminde ifade edilecektir. Ermenistan‘ın iç iĢlerine karıĢılmasına ya da burada Türk Ordusu bulundurulmasına meydan verilmemesi.
3. Rusya, Ġngiltere ve Fransa tarafından Ermenistan üzerin himaye tesis edilmesi.
4. Altı Ermeni vilayetini (batıda ve güneyde çoğunluğu Müslümanların
oluĢturduğu kenar bölgeler hariç) ve Yumurtalık‘la birlikte Ġskenderun Körfezi dıĢında, Mersin limanı dâhil Kilikya‘yı içine alan bir Ermenistan.‖
Sonuç olarak, ‗Ermeni sorunu‖ üzerine varılan bu anlaĢmanın özü,
Osmanlı Ġmparatorluğu sınırları içinde ―özerk‘ bir Ermenistan kurulmasına
inhisar ediyordu. Bunun amacı, Çarlığın, ―özerklik‖, kılıfı içinde, LobanovRostovski‘nin ―Ermenisiz Ermenistan‘ı elde etmek‖ biçimindeki tipik formülünde ifadesini bulan düĢüncesini hayata geçirerek, Türkiye‘nin birçok bölgesini ele geçirmekti.
Çarlık Hükümeti ―özerk‖ Türkiye Ermenistan‘ı üzerinde, müttefiklerin,
en baĢta, Kilikya‘da çıkarları olan Fransa‘nın politikasına ters düĢen kendi
korunmuĢ bölgesini kurmayı amaçlıyordu. Çarlık diplomasisi bu nedenle
kurnazca manevralara baĢvurdu.
(NOT: Bu proje uygulanmaya başlanmış, iki özerk bölge valisi Mayıs
1914‘te gelmişti; ancak savaşın çıkacağı belli olunca bu valiler ülkelerine,
Hollanda ve Norveç‘e döndüler)
S.37 (Zavriyev) ―Ermeni beklentilerinin dikkate alınması ve Kilikya‘nın
gelecekte kurulacak Ermenistan‘ın sınırlarına dâhil edilmesi‖ ricasında bulunan Zavriyev‘in Paris‘te periĢan olduğunu belirtmemiz hiç de gereksiz olmaz.
DıĢiĢleri Bakanlığı‘nın bildirisinde ifade edildiği gibi, ―ona, Kilikya‘da Fransa
çıkarlarının hâkim olması nedeniyle böyle bir durumu destekleyemeyeceğiz
cevabı verildi‖.
Sözlerden Eyleme GeçiĢ
TaĢnaksutyun Partisi‘nin daha 1912‘de örgütlediği Ermeni Ulusal Bürosu, 1914–1918 emperyalist savaĢ arifesinde, Ermenilerin etkin olarak Rusya‘nın yanında savaĢa katılmaları için geniĢ bir kampanya baĢlatmıĢtı. Milli
Büro‘nun kadrosu Ģöyleydi: Piskopos Mesrop; Tiflis Ermeni burjuvazisinin
lideri ve yöneticisi, Kafkasya Genel Valisi Vorontsov-DaĢkov‘un karısının
aĢığı, TaĢnaksutyun‘un etkin adamlarından biri; sonra Ermeni halkının cellâdı, 1918-1920‘de TaĢnak Hükümeti‘nin baĢkanı olan ünlü A. Hatisov
(Hatisyan); TaĢnaksutyun dıĢ iĢlerinden sorumlu Doktor Zavriyev; Samson
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
285
Arutünov (Arutünyan); sonraları TaĢnaksutyun‘un askeri doktoru olan
humbapet Dro ve maceracı Andranik!
S.38 - 39 - 40 Adı geçen kiĢileri bünyesinde bulunduran Milli Büro iĢe
giriĢti, Öncelikle bütün Ermenilerin ―kudretli‖ Katoligosu 5. Gevork‘a baĢvurarak, Ermenilerin ―Çar‘ın sadık evlatları‖ olduklarını ve Türkiye topraklarında
yaĢayan kardeĢlerimizin ıstıraplarına son vermesini Il. Nikolay‘a iletmesini
rica ettiler.
―TaĢnaksutyun‘un yabancı iĢler sorumlusu, her yerde olmayı beceren
Doktor Zavriyev, Tiflis‘e gitmiĢ ve kendini Vorontsov-DaĢkov‘a tanıtarak, ona
çok anlamlı vaatler vermiĢti. Doktor Zavriyev‘in ifadesine göre TaĢnaksutyun,
kuvvetlerini Vorontsov-DaĢkov‘un emrine tahsis ediyordu; Ermeni halkı kendi
hesabına gönüllü birlikler kurabiliyordu. AnlaĢma yüzde doksan sonuçlanmıĢtı. Ama Vorontsov-DaĢkov bu görüĢmelere daha geniĢ boyut kazandırmak
istedi. Bu sebeple‘ Doktor Zavriyev‘den baĢka, Tiflis Meclisi yönetici çevresinden piskopos Mesrop‘u, Samson Arutunov‘ıı ve A. Hatisov‘u da davet etmiĢti.
Burada hükümete - Vorontsov - DaĢkov‘a - Türkiye‘yle savaĢ durumunda
Ermenilerden 400‘er askerden oluĢan dört gönüllü birliği kurulması önerildi,
her biri TaĢnak ‗humbapetleri‘ komutası altında olacaktı. Bu birliklerin direkt
görevi istihbarat hizmeti ve rehberlik, zorunluluk halinde de öncü koruma
görevi yapmak olacaktı.‖
GörüĢmelerde Ermeni Birliklerinin mevcudu 1 600 kiĢi olarak belirlenmiĢken, Milli Büro‘nun, Doğu Anadolu vilâyetlerinin, çok kısa sürede iĢgal
edilmesi amacıyla birliklerin sayısını 10 bine çıkardığını bu arada kaydedelim. Milli Büro kendi humbapetlerini toplamıĢ ve onlara Türk ahaliyi acımasızca yok etme ve böylece Kafkas Ordusunda ―nam‖ kazanma görevi vererek onları bu birliklerin komutanlığına getirmiĢti.
Ancak Çarlık Ordusu‘na yardım için Ermenilerden gönüllü birlikler kurulması, Güney Kafkas‘la sınırlı değildi. TaĢnaksutyun ve bazı gerici Ermeni
grupları Türkiye‘de gönüllü Ermeni birlikleri kurulması için büyük kampanyalar yürütüyorlardı. Onlar Jön Türk iktidarının baskısından kurtulma mücadelesi veren Türkiye Ermeni emekçilerin itirazlarını susturmayı ve kandırılmıĢ
yığınları Rus askeri feodal emperyalizminin hizmetine sokmayı baĢardılar.
TaĢnak - Hinçak elemanları Türkiye Ermenilerinden gönüllü birlikler kurmaya
baĢladılar ve bunu Çarlık iktidarına bildirdiler.
Örneğin, 1915 yılı baĢında Hınçak‘ın görevlendirdiği Zeytun Ermeni
delegeleri Mavi Nahudyan, Mikail Yavordyan ve Gasparyan, Kafkas Ordu
Komutanlığı‘na, Kilikya Ermenilerinden 15 000 savaĢçının Türkiye‘ye karĢı
harekete geçeceği sözünü verdiler ve Tohacyan, Yenidünyan, Surenyan,
Yakupyan gibi Kilikya‘da müttefiklerden yana Ermeni hareketinin lideri olabilecek kiĢileri de örnek olarak gösterdiler.
Zeytun Ermenilerinin Türkiye‘ye karĢı örgütlenmeleriyle ilgili olarak
Vorontsov-DaĢkov 20 ġubat 1915 tarihinde DıĢiĢleri Bakanlığı‘na aĢağıdaki
telgraf haberini çekmiĢti:
286
ġükrü Server AYA
―Şimdi Kafkas Ordu Karargâhı‘na, ellerinde Türk ulaşım yollarına saldırmaya hazır 15 000‘e yakın Ermeni olduğunu bildiren Zeytun Ermenileri
heyeti geldi, ama silahları ve mermileri yokmuş. Erzurum‘da bulunan Türk
Ordusu‘ndan edinilen bilgiye göre, Zeytun‘un konumu nedeniyle, gerekli
silah ve cephanenin, Ermenilerin alabilecekleri İskenderun‘a ulaştırılması
çok iyi olur.‖
Bu suretle karĢıdevrimci TaĢnaksutyun, gerici Hınçak Partisi‘yle birlikte, hem Güney Kalkas‘ta, hem de Türkiye‘de Ermenilerden gönüllü birlikler
kurmayı baĢlattı. Üstelik Çarlığa, Amerika‘daki Ermenilerin hizmetini bile
önermiĢlerdi, zira TaĢnaksutyun‘un önerisiyle, müttefikler bu Ermenileri silahlandırabiliyor ve Türkiye‘ye kaydırabiliyorlardı.
S.41 Örneğin, TaĢnaksutyun Partisi‘nin manevi babası O. Kazaçnuni,
―TaĢnaksutyun‘ BaĢka Yapacak Hiçbir ġeyi Yok‖ adlı kitabında,1914 sonbaharında Ermeni gönüllü birlikleri kurulmasını ve Türklere karĢı faaliyete geçiĢini değerlendirirken Ģöyle diyor: ―Bu gelişme, Ermeni halkının neredeyse
çeyrek yüzyıl boyunca beslenmiş olduğu psikolojik ortamın doğal ve kaçınılmaz bir sonucuydu. Bu psikoloji kendine bir biçim bulmalıydı ve onu buldu.‖
TaĢnaksutyun kanlı politikası Ermeni halkına mal ediliyor, gerici gönüllü hareketi ―halkın‖ psikolojisine bağlanıyordu.
Çoktandır bildiğimiz Uysaber gazetesi, emperyalist savaĢta partisinin
rolünden söz ederken Ģu masalı düzüyor:
―Taşnaksutyun, gönüllü birlikler sayesinde Ermenilerin askeri onurunu
kurtardı (!) ve onların kalplerini ve beyinlerini tek sorun (Ermeni sorunu —
A.L.) etrafında birleştirdi. Ermenilerden, yaşama gücü olan unsurları tek bayrak altında topladı ve onları öz savunma ve savaşımın yegâne kurtuluş yoluna (!) yönlendirdi.‖
TaĢnak yalanlarının sınırı yoktur. Bilindiği gibi, gerçekten de
TaĢnaklar, Türkiye‘nin en zengin bölgelerini ele geçirmek için 40 yıldan fazla
mücadele vermiĢlerdir. Soruyorum; bu fetih, Ermeni ticaret ve sanayi burjuvazisine değil de, kime gerekiyordu?
S.42 Yukarıda belirtildiği gibi, TaĢnaklar, gönüllü birlikler kurarak emperyalist savaĢa etkin biçimde katılmıĢlardı.
Gönüllü organizasyonu üzerine TaĢnak değerlendirilmesine biraz sonra döneceğiz. Burada sadece, TaĢnak satılmıĢ basınının ve yayın yönetmenlerinin, Kanlı Nikolay ve Batı emperyalistleri bağlamında uzun yıllar oynadıkları uĢaklık görevini bugün de yadsımaya giriĢtiklerini belirtelim.
TaĢnakĠar; Çarlığın Uysal UĢakları
TaĢnaksutyun, emperyalist savaĢın baĢlangıcında 2‘ci Nikolay‘a Ģöyle
sesleniyordu:
―Sevgili yurdumuzun payına düşen sınavın, Rus silâhının yeni bir zaferiyle ve Rusya‘nın Doğudaki tarihsel hedeflerinin çözümüyle sonuçlanması
için kalplerimiz sıcak arzularla doludur. Rus bayrağı İstanbul ve Çanakkale
Boğazlarında özgürce dalgalansın! Büyük hükümdar, sizin iradenizle, Türk
boyunduruğu altında yaşayan halklar özgürlüğüne kavuşsun!‖
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
287
S.43 Bilindiği üzere, 1915 yılında Kafkasya Genel Valisi Vorontsov
DaĢkov değiĢtirilmiĢ, onun yerine Büyük Prens Nikolay Nikolayeviç getirilmiĢti. Onun zamanında TaĢnaksutyun, büyük ölçüde gönüllü seferber etmeye baĢlamıĢtı. SavaĢ bölgesindeki Türk kadınlarının, çocuklarının, yaĢlıların,
sakatların katledilmesine daha yoğun biçimde yardım ediyor, nihayet Çar‘a
ve onun müstebitlerine ilettiği bildirilerine ve çağrılarına gitgide daha uĢakça
bir üslup katıyordu. Bir TaĢnak gazetesi Ģöyle yazıyor:
―Dün Tiflis‘e, Çar‘ın naibi Büyük Prens Nikolay Nikolayeviç geldi. Derin
inancımıza göre, bu kez Büyük Prens, sağlam iradesi ve kararlılığıyla Türk
Hükümeti‘nin varlığını ebediyen sona erdirecektir. Bu inançla, ‗hoş geldiniz!‘
diyerek, Rus Ordusu‘nun sevilen eski başkomutanının Kafkasya‘ya gelişini
selamlıyoruz!‖
S.44 Yukarıda, TaĢnakların gönüllü birlikler kurmasından ve
TaĢnaksutyun siyasi haydutlarının sözlerine göre, ―Türkiye‘de yaĢayan kardeĢlerini kurtarmak‖ için oluĢturulmuĢ TaĢnak birliklerinin Türkiye‘ye karĢı
eylemlerinden söz etmiĢtik. Gerçekten de bu böyle olsaydı, hiç kuĢkusuz
Türkiye Ermenileri TaĢnaksutyun Partisi‘nin bu eylemlerini alkıĢlarlardı. Ama
bilindiği gibi, bununla uzaktan yakından ilgisi yoktu. Gerek Rusya Ermenileri
emekçileri, gerekse Türkiye Ermeni emekçileri gönüllü hareketine karĢıydılar. Van‘da, Erzurum‘da ve diğer Ģehirlerde düzenlenen toplantılarda Ermeni
emekçileri, gönüllü birliklerin kendilerine hayır getirmeyeceğini anlayarak,
TaĢnaksutyun‘un gönüllü kampanyası aleyhine karar almıĢlardı.
S.45 TaĢnaksutyun‘un Dünya SavaĢma katılması, hem halka karĢı ve
gerici bir özellik taĢıyor, hem de TaĢnaksutyun bu savaĢa katılmayla sadece
Ermeni burjuvazisinin iradesini dile getirmekte olup, Çarlığa, Ġngiliz-Fransız,
keza Amerikan emperyalizmine uĢaklık yapıyordu. Bunlar aĢağıdaki Ģu verilerle doğrulanmaktadır:
1- Gönüllü hareketinin özelliği, baĢlarında kana susamıĢ
humbapetlerin (Andranik PaĢa, Amazasp vs.) bulunduğu TaĢnak birliklerinin
Türk kadınlarını, çocuklarını, yaĢlıları, hastaları toptan katletme iĢinde azami
kahramanlık göstermesidir. TaĢnak birliklerinin iĢgal ettikleri Türk köyleri
canlı insanlardan ―temizlendi‖ ve enkaz yığınına dönüĢtü. Aslen Yeni Beyazıt‘tan olan bir TaĢnak ―kahramanı‖ 1920‘de yaptığı kahramanlıkları Ģöyle
anlatıyor: ―Basar-Geçer‘de (Ermenistan ilçelerinden birisi) Türk nüfusu yok
ettim; Hiçbir şeye aldırmadan‖ diye övünüyor Taşnak haydudu. ‗Bazen insan
kurşuna acıyor. Bu köpeklere karşı en doğru hareket; çatışmadan sonra sağ
kalanları toplamak, kuyulara doldurmak ve dünyadan yok olmaları için yukarıdan üzerlerine iri taşlar atarak öldürmek ...‖ ―Ben,‖ diye devam ediyor haydut: ―Ben de böyle yaptım: Kadınları, erkekleri, çocukları topladım; onları
bıraktığım kuyuları ağzına kadar taşla doldurarak icaplarına baktım!‖
S.46 Böylelikle, TaĢnak gönüllü hareketinin sonuçlarından biri, on binlerce Türk emekçisinin katliama uğramasıdır.
2- Türk Hükümeti TaĢnak ―kahramanların‖ bu gibi eylemlerini görünce
ve Ermeni sorununa iliĢkin Çarlık planından haberdar olunca Ermeni emekçilerine karĢı baskılarını yoğunlaĢtırdı ve Ermeni emekçilerin katledilmesinde
288
ġükrü Server AYA
TaĢnak haydutlarıyla sanki ―yarışır‖ hale geldi. Daha 1915 yılı baĢında Türk
Hükümeti, Erzurum, Van, Tercan, Eğin, Bitlis, MuĢ, Sason, Zeytun ve Kilikya‘nın her yerinde Ermeni kıyımları düzenledi. Aynı Ģeyler Ġstanbul‘da da
oldu.
Çarlığın yoksul Türkiye Ermenilerini etkin biçimde istismar etmesi
kayda değerdir. Çarlık elbette burada istilacı çıkarları yönünde hareket ediyordu. Bilindiği üzere, Rus diplomasisi Türkiye‘nin ―Hıristiyanlar‘ üzerinde
uyguladığı vahĢete karĢı, müttefik devletlerin ortak bir bildiriyi kabul etmesini
sağlamaya çalıĢıyordu. Ancak bu manevranın nedeni, Çarlığın Ermenileri
koruma arzusu değildi kuĢkusuz! Aksine, Türkiye‘nin ―Hıristiyanlara ve uygarlığa karĢı yeni cinayetler‘ konusunda yayımladıkları bildirilerle, keza tüm
politikalarıyla Ermeni kıyımını provoke eden Sazonov ve DıĢiĢleri Bakanlığı‘nın diğer görevlileri, aslında farklı bir amaç güdüyorlardı: Sağ kalan Ermenilerin güvenini kazanmak ve Türklere karĢı savaĢta onları kullanmak!. Ayrıca Çarlık diplomasisi, Türkiye Ermenilerinin katledilmesine tepki göstermemeleri ve bu yüzden bir bildiri yayımlamamaları halinde, Almanya‘nın fırsattan yararlanarak Ermenileri kendi taraflarına çekeceğini, bunun Çarlık için
arzu edilmeyen bir durum olacağını çok iyi biliyorlardı. Bu nedenle Sazonov
ve çalıĢma arkadaĢları, Türkiye‘de Ermeni kıyımıyla ilgili olarak müttefiklerle
ortak yazılı bir bildiri yayımlamaları için Londra ve Paris elçilerine talimat
verdiler.
S.47 – 48 – 49 – 50 Sazonov, Osmanlı iktidarının Ermenileri katletmesi hakkında konuĢurken, ―Türkiye‘nin kınanmasının, ona karşı mücadelede
faydalı olabilecek Ermenilerin moralini yükselteceğini‖ söylemiĢti. Çar Hükümeti‘nin sağ kalan Ermenileri kullanmayı garanti etmek amacıyla, ölen on
binlerce Türkiye Ermeni emekçisi için ‖taziyelerini‖ bildirmesi... Evet, Ermeni
emekçilerin katledilmeleri vesilesiyle Çarlık diplomasisinin takındığı tavrın
asıl anlamı budur. Çar iktidarının çapulcuları, TaĢnaksutyun ajanları kanalıyla ―Ermenilerin maneviyatını yükselterek‖, onları Türkiye‘ye karĢı yeni eylemlere çektiler ve bununla Türk iktidarının Ermeni emekçileri toptan katletmesine zemin hazırladılar. Çar Hükümeti‘nin ve emrindeki TaĢnak ajanlarının
faaliyetleri sonucunda, Jön Türk Hükümeti bireysel kıyımlardan, ―Türkiye‘yi
Ermenilerden temizleme‖ politikasına geçti. Yukarıda bahsettiğimiz
humbapetler örnek alınırcasına, bu kez Ermeni katliamına giriĢildi; malları
yağmalandı, bütün Ermeniler yasadıĢı ilan edildi. Sağ kalanlar, ―neresi olursa
olsun‖ diyerek gittiler. Ne var ki aç, yoksul mülteciler kurtulmayı baĢaramadı.
Büyük çoğunluğu (1,5 milyondan, YaklaĢık 1 milyonu) ya Türk makamlarınca
yok edildi ya da açlıktan, soğuk salgın hastalıklardan kırıldı. ÇeĢitli ülkelere
göç eden 500.000‘in üzerinde emekçi Türkiye Ermeni‘si uzun süre, çoğu
bugüne kadar bu acınası mülteci konumundan kurtulamadı. (NOT: Lalaian‘ın
bu dediği, arkadaki hesapla ve diğer verilerle uyuşmuyor!) ―Mültecileri”
korumak... Bu, TaĢnaksutyun bütçesinin temel kaynaklarından biri ve
belki de en önemlisi demektir. Mesele Ģu ki, TaĢnaksutyun Partisi sistemli
olarak kendi kurbanlıkları için bağıĢ toplamaktadır. Az bir süre önce
Agaronyan, Amerika‘da 15 milyon mark gibi hayli büyük bir bağıĢ topla-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
289
mıĢtı. Elbette bu paranın Ermeni mültecilerin periĢan durumunu düzeltmede
zerre katkısı olmadı. Agaronyan bu parayı aç yığınlara dağıtmadığı gibi, bu
ganimetin paylaĢımında bile meslektaĢlarına adil davranmamıĢtı.
TaĢnaksutyun ideologlarının ―mülteci‖ tipini yaĢatmaya çalıĢmasının, ―ölü
canları‖ bile dâhil etmek suretiyle mültecilerin sayısını artırmasının ve ―mülteci‖ sorununu çözen tek ülke olan SSCB‘ye yönelik iftira kampanyalarının
nedeni Ģimdi anlaĢılmaktadır. Yeri gelmiĢken, sadece Ermenistan‘daki Sovyet iktidarının mültecilere toplumsal ve faydalı iĢ olanağı yaratarak, onları
sosyalist yurdumuzun eĢit yurttaĢları haline getirdiğinin ve ―mülteci‖ sözcüğünü ülkede kesin olarak kaldırdığının altını çizelim. YurtdıĢında bulunan
mültecilerin Sovyet ülkesine gelmek istemelerinin sebebi gün gibi açık değil
mi? TaĢnak-Çar yöneticilerinin talihsiz kurbanları, tehcire tabi tutulmuĢ, burjuva ülkelerinde baĢıboĢ gezen on binlerce yoksul ve talihsiz Ermeni emekçisine Sovyet Ermenistan‘ı artık sahip çıkabilmiĢtir. Ermeni emekçilerin yoldaĢ Stalin‘e gönderdikleri mektupta söylendiği gibi, ―eskiden toplumdan dıĢlananlar, Ģimdi Sovyet iktidarının desteğiyle kendilerine güzel kasabalar
kurmuĢlar.‖
Gönüllü Hareketi ve Ermeni Sermayesinin Hesapları
Yukarıda belirttiğimiz gibi, 1914 sonbaharından 1915 sonuna kadar
TaĢnaksutyun, 10 000 gönüllü örgütlemiĢ ve onları Türkiye‘ye karĢı kullanmıĢtı. Ama bu askeri faaliyetle yetinmiĢler miydi? Elbette hayır.
TaĢnaksutyun Partisi‘nin Kafkasya‘daki Çarlık Ordusunu bu gönüllü birliklerle
takviye etmesi sadece 1915 yılında değil, 1916 ve 1917 yıllarında da sürdü.
Çarlığın yıkılmasından sonra TaĢnaksutyun, elinden geldiğince Geçici Hükümetin faaliyetlerine yardımcı oldu ve artık bağımsız gönüllü birlikleri değil,
neye mal olursa olsun kendi ‗misyonunu‖ gerçekleĢtirmek -―Büyük Ermenistan‘ı‖ ele geçirmek- amacıyla tam bir kolorduyu Türkiye‘nin karĢısına sürdü.
1918‘de TaĢnaksutyun, 35 yaĢ altındaki bütün Ermenilerin askere alınması
kararı çıkarmıĢtı. TaĢnaksutyun basını, askerlik görevini tamamlamıĢ olsa
da, ―vicdan sahibi‖ herkese gönüllü yazılma ve cepheye gitme çağrıları yaparak, buna uymayan ―hainleri‖ ölüm cezasıyla tehdit ediyordu. Ermeni Kolordu
Komutanı Nazarbekov 1918 Haziranında ―Ermeni halkına‖ Ģöyle seslenmiĢti:
―Ey Ermeni halkı! Ailelerinizi kurtarmayı istiyorsanız, sizler silâh kullanmayı bilen herkes bize katılsın! Silahlarınızla, mermilerinizle, beş günlük
erzakınızla gelin! Orduya ekmek, patates, gıda maddesi bağışında bulunun‖.
..
TaĢnaksutyun eĢkıyaları ne yapsa fayda etmez. Ermeni alaylarından
firar edenleri, ne tehditler, ne zorlamalar, ne de Ģovenist propagandalar durdurabilir. TaĢnaksutyun‘un bütün çabaları boĢunadır. Yüz binlerce Ermeni
emekçinin, ―kurbanlık koyun haline‖ gelmesi, Ermeni sermayesine ―denizden
denize Büyük Ermenistan‘ı‖ kurma imkânını vermedi. TaĢnakların hazırladığı
―yeni Ermenistan Haritası‖, TaĢnaksutyun‘un Türkiye‘yle, MenĢevik Gürcistan‘la, Musavatçı ve sonra da Sovyet Azerbaycan‘ıyla sürekli savaĢtığı ve
beyaz generallere Sovyet iktidarına karĢı savaĢta yardım ettiği diktatörlük
yıllarında da kâğıt üzerinde kalmıĢtı.
290
ġükrü Server AYA
S.51 – 52 Türkiye, 1920‘de ―yenilmez‖ TaĢnak Ordusu‘nun saldırısını
püskürtmüĢ ve Gümrü‘den baĢka Karakilise, Hamamlı ve diğer ilçeleri iĢgal
ederek, TaĢnak Ermenistan‘ına sadece üç ilçe bırakmıĢtı. TaĢnaksutyun‘un
politikası sonucu Ermenistan halkının yarısı kırılmıĢ, geriye kalanı periĢan
durumda bir köĢede kalakalmıĢtı. TaĢnaksutyun‘un, yedi vilâyet ve Kilikya,
―Birleşik Büyük Ermenistan-―galip gelen müttefik ülke olarak Ermenistan‘a
ödenmesi gereken‖ tazminat hayalleri; evet, hepsi yıkılmıĢtı. Gerçekte, yedi
Doğu Anadolu vilayeti ve Kilikya yerine, Ermenistan 1918-1920‘de toprağının
(Rusya Ermenistan‘ı toprağı) büyük bir bölümünden ve halkının yarısından
olmuĢtu. TaĢnakların, uğruna BolĢeviklerle savaĢtığı; Ermeni ve Türk emekçilerini yok ettiği emperyalist efendileri, bütün bir halkın tükenmesini ve ülke
ekonomisinin harap olmasını soğukkanlılıkla izlediler. Ve TaĢnak Hükümeti
1919‘da ―müttefik‖ ülke sıfatıyla kayıpları için tazminat talebinde bulunduğunda, Ġngiliz-Fransız emperyalizminden Ģamarı yedi. 7 Mart 1919 tarihinde
Kafkasya müttefik birlikleri baĢkomutanı General Forest Wocker‘le, TaĢnak
Hükümeti‘nin BaĢbakanı Kaçaznuni arasında geçen konuĢma, Ġtilaf devletlerinin ―bağımsız‖ Ermenistan Hükümetine karĢı tutumunu çok açık biçimde
gözlerimizin önüne serer. Kaçaznuni bu görüĢmede çok ürkek ve uĢakça bir
ses tonuyla, Ermeni halkının acılarını, Ġtilaf devletlerinin yanında savaĢa
katılan Ermenilerin Almanlarla ve Türklerle Suriye‘de, Mezopotamya‘da, Batı
cephesinde, keza Kafkasya ve Rusya‘da ―kahramanca‖ savaĢtıklarını, bu
nedenle büyük ilgiyi hak ettiklerini dile getirmiĢti. Sonra Kaçaznunı Ermenilere müttefik muamelesi yapılmasını General‘den yalvar yakar talep etmiĢ ve
Ermeniler arasında Antanta karĢı olan düĢmanca havanın silinmesi için, Ġtilâf
devletlerine hizmetleri karĢılığında maddi yardım yapılmasını rica etmiĢti.
General Wocker, cevabi sözlerinde çok sert bir dille uĢağına başbakana ―küstahlığı‖ nedeniyle yüklenmiĢ, konuĢma üslubundan ―hiç hoşlanmadığını‖, maruzatın ―kötü tarzını‖ gereken yerlere rapor edeceğini, bunun ―Ermeni Cumhuriyeti için hiç de iyi olmayacağını‖ bildirmiĢti. General, TaĢnak
Hükümeti BaĢbakanı‘na, Ermenileri müttefik olarak görmediğini ve ―bir halka
yardım için (?) en azından bir şeyler gönderildiği zaman‖ minnettar olmak
gerektiğini hissettirmiĢti. ―Bağımsız‖ Ermenistan BaĢbakanı Kaçaznuni, müttefik Generali‘nin tehdidinden korkarak, halkın müttefikler üzerindeki kuĢkularının ―bir temele dayanmayabileceğini‖ söylemiĢ ve General‘den özür dilemiĢti... Bütün bu gruplar, silme barıĢ düĢmanlarının himayesinde bulunuyorlar. Hitler maiyetindeki Alman müdahalecileri onları kullanıyor, onlar Japon
militaristlerine hizmet ediyorlar, onlardan silah alıyorlar. Polonya subayları
vb. da onları kullanıyor. Kafkas‘ın karĢı devrimci göçmenlerini daha aktif
biçimde himaye etmiĢ olan ve halen himaye eden Ġngiliz emperyalizminden
söz etmiyoruz bile. .
S.57 – 58
TAġNAKSUTYUN PARTĠSĠNĠN KARġIDEVRĠMCĠ ROLÜ*
TaĢnaksutyun, Rus askeri-feodal emperyalizmin uĢağıydı. ―Türkiye‘de
yaşayan kardeşlerinin kurtuluşu‖ vb. sloganlar kullanıp emekçi yığınları aldatarak, kendi organı olan sözde Ermeni ―Milli‖ ġurası yoluyla, 1914–1918
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
291
emperyalist savaĢ döneminde Ermenilerden ―gönüllü‖ milisler kurmuĢ ve
Ermeni iĢçi köylülerini Çarlık, Ġngiliz-Fransız ve Ermeni emperyalizminin çıkarları uğruna ―kurbanlık koyun‖ durumuna getirerek Kafkasya‘da Çarlık
Ordusu‘nun kadrosunu tamamlamıĢtı. KarĢıdevrimci TaĢnaksutyun, 1918
yılında Alman-Türk kuvvetlerinin yardımıyla Ermenistan‘da egemen olduktan
sonra, ülke ekonomisini temeline kadar tahrip etmiĢ, iĢçi ve köylülerin devrimci hareketlerini kana bulamıĢtı. TaĢnaksutyun, egemen olduğu 30 aylık
sürede (Mayıs 1918-Kasım 1920) Ermeni nüfusun yüzde 35‘ini ve Azerbaycan nüfusun da yüzde 65‘ini yeryüzünden silmiĢti.
S.61 – 62 1917 ġubat Devrimi ve TaĢnaksutyun: TaĢnaksutyun, emperyalist savaĢın baĢlangıcında Il. Nikolay‘a Ģöyle sesleniyordu: ―Sevgili
yurdumuzun payına düĢen sınavın, Rus silahının yeni bir zaferiyle ve Rusya‘nın Doğudaki tarihsel hedeflerinin çözümüyle sonuçlanması için, kalplerimiz sıcak arzularla doludur. Rus bayrağı Ġstanbul ve Çanakkale Boğazlarında özgürce dalgalansın! Büyük hükümdar, sizin iradenizle, Türk boyunduruğu altında yaĢayan halklar özgürlüğüne kavuĢsun!‖ 1915 yılında Kafkasya
Genel Valisi Vorontsov-DaĢkov‘un görevden alınması ve yerine acımasız çar
cellâtlarından birisi olan Büyük Prens Nikolay Nikolayeviç‘in gelmesi üzerine
TaĢnaksutyun, yine tam bir bağlılık bildirisi savurdu:
―...Derin inancımıza göre, bu kez Büyük Prens, sağlam iradesi ve kararlılığıyla Türk Hükümeti‘nin varlığını ebediyen sona erdirecektir. Bu inançla, Rus Ordusunun sevilen eski başkomutanın Kafkasya‘ya gelişini hoş geldiniz!‘ diyerek kutluyoruz!
S.65 1917 ġubat-Ekim aylan arasında TaĢnaksutyun, MenĢeviklerle
ve EsEr‘lerle (Sosyalist Devrimciler) birlikte, Güney Kafkas‘ın Bakû, Tiflis ve
diğer Ģehirlerindeki BolĢevik örgütlerini yok etmeye ve iĢçi-köylü devrimci
hareketlerini tasfiye etmeye ve Geçici Hükümetin iktidarını pekiĢtirmeye giriĢti. Ancak karĢıdevrim hareketi, BolĢevikleri alt etmeyi baĢaramadı.
―Yoldaş Stalin‘in kılavuzluğunda Güney Kafkas Bolşevikleri, devrimci
hareketin her aşamasında, işçi sınıfının tüm düşmanlarına, en başta Menşeviklere, burjuva milliyetçilerine, ‗uzlaşmacılara‘ ve ‗barıştırıcılara‘ karşı uzlaşmaz mücadele örneği gösterdiler.‖
S.70 N. Jordaniya‘nın doğrudan yönetimi altındaki Güney Kafkas Komiserliği 22–25 Ocak 1918 tarihinde ġemkir köyünde, Türk cephesinden
Tiflis yoluyla Sovyet Rusya‘ya dönmekte olan Rus askerlerine bir saldırı
organize etti. 500 bin kiĢilik devrim ordusu, top ve makineli tüfek ateĢine
tutuldu ve Tiflis‘ten Yelizavetpol‘e* (Kirovobad) ulaĢan yol üzerinde Rus askerlerinin silâhları alındı. Demiryolu hattı üzerinde birkaç bin ölü ve yaralı
kaldı. Güney Kafkas Komiserliği, tarihte bir eĢi görülmemiĢ bu alçakça eylemini, Yelizavetpol Müslüman Milli ġurası‘nın üyelerince yönetilen binlerce
silâhlı Müslüman‘ın desteğiyle ve N. Jordaniya‘nın emriyle sevk edilen zırhlı
trenle gerçekleĢtirmiĢti.
S.71 Stalin, Mart 1918‘de bu konuda Ģöyle diyordu:
―Barış görüşmelerinin başlamasından sonra, Türk cephesinden dönen
devrim askerlerinden söz edelim. Bu askerler, anti-sovyetik koalisyonun
292
ġükrü Server AYA
merkezi olan Tiflis‘ten geçmek zorundaydılar. Onlar Bolşeviklerin elinde Güney Kafkas Komiserliği için ciddi tehdit olabilirlerdi. En gözle görülür tehlike.
İşte bu tehlike karşısında ‗sosyalist‘ çıngırdaklar döküldü. Koalisyonun karşıdevrimci karakteri su yüzüne çıktı. Komiserlik ve ‗milli‘ şuralar (Türk, Gürcü,
Ermeni) cepheden dönen birliklerin silahlarını aldıktan sonra haince kurşunladılar ve vahşi ‗millî‘ sürüleri silahlandırdılar.‖
S.73 – 74 Seym, 23 ġubat 1918 tarihinde, Aleksandrovski Bahçesi‘nde sivil göstericilerin kurĢunlandığı gün açıldı ve makineli tüfek sesleri
altında gerçekleĢti. Seym o gün toplantısını bitiremedi; Tiflis iĢçileri çok öfkeliydi. Toplantı 26 ġubat‘a ertelendi. TaĢnaksutyun temsilcisinin önerisiyle
Seym baĢkanlığına MenĢevik Çheidze, birinci yardımcılığına Musavatçı
Agayev, ikinci yardımcılığa TaĢnak S. Tigranyan seçildi. Güney Kafkas Komiserliği baĢkanı karĢıdevrimci Gegeçkori toplantıda Komiserliğin faaliyetlerine iliĢkin bir rapor okudu. ―MenĢevik-TaĢnak-Musavatçı Seym, Güney Kafkas‘taki bu gerici ocak, buradaki devrimin kalleĢçe ortadan kaldırılması hareketinin tezgâhlandığı bu kurum…
S.75 TaĢnak bulvar gazetesi AĢhatavar, ―Bolşevizm‘le savaşmak zorunlu hale geldiği zaman, biz hükümetle (komiserlikle) ve Menşeviklerle beraber olduk‖ diye yazıyordu.
KarĢıdevrimci TaĢnaksutyun‘un ağır toplarından S. Vratsiyan, partisinin satılmıĢ yayın organı Araç‘ın sayfalarında Ģöyle diyor (Eylül 1918):
―Taşnaksutyun, Ekim Devrimi‘nin ilk günlerinden beri anti-Sovyetik bir tutum
sergilemiştir.‖ ĠĢte bu sebeple Sovyet Rusya‘yla ve Güney Kafkas‘ta devrimci
iĢçi-köylülerle mücadelede MenĢevikler, ―Musavatçılar ile TaĢnaksutyun
Ģahsında müttefik buldular; bu üçlü mutabakatın resmi organı ise Güney
Kafkas Komiserliğiydi‖! Yalnız altını çizmek gerekir ki, Güney Kafkas Komiserliği‘nin ve ardından Seym‘in ilk günlerinden beri, MenĢevik, TaĢnak ve
Musavatçilar arasında ―tam bir görüş birliği olmamıştı‖. Nefret, güvensizlik,
birbirinin kuyusunu kazma, oyunlar çevirme, bazen birbirine yaltaklanma
görünen olaylardandı. Sosyalizme karĢı, karĢıdevrimci koalisyonu saymazsak, bu dönemde Güney Kafkas‘ta iktidarın tek elde olmadığını söyleyen
yoldaĢ ġaumyan haklıydı. ―ĠĢçi ve köylülere karĢı, Güney Kafkas Komiserliği,
Güney Kafkas Seym‘i ve milli Ģuralar... ĠĢte ‗yeni siyasal çizginin‘ anlamı
budur.‖ (Stalin)
S.76 – 77
Güney Kafkas Seymi uzun süre yaĢayamadı, iç çatıĢmalar sonunu
hazırlamıĢtı. 26 Mayıs 1918 tarihli toplantıda MenĢevik temsilciler aĢağıdaki
bildiriyi okudular:
―Ulusal Hükümetler (MenĢevikler, TaĢnaklar ve Musavatçılar) arasında savaĢ ve barıĢ meseleleri mutabakatının bulunmadığını dikkatlerinize
sunarken, artık BirleĢik Güney Kafkas Hükümeti adına ortaya çıkmak mümkün değildir, bu nedenle Seym kendini feshettiğini ilan etmektedir.‘ Emperyalist devletlerin desteğiyle Seym‘in bu anî feshinden sonra, Güney Kafkas‘ta
peĢ peĢe ―bağımsız cumhuriyetler‖ türedi.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
293
Sırtını Alman iĢgalcilerine dayayan TaĢnaksutyun, 28 Mayıs 1918‘de,
sözde Ermeni ―Ulusal‖ Konseyi‘nde, ―bağımsız‖ bir Ermenistan cumhuriyetinin kurulmasıyla ilgili bir karar sundu. ―Ulusal‖ Konsey kendini ―Ermeni kasabalarında‖ tek iktidar sayarak, 0v. Kaçaznuni‘yi, hükümeti kurmak üzere Ermenistan‘da görevlendirdi. Kaçaznuni, TaĢnak Hükümeti‘nin kabinesini kurdu. ĠçiĢleri Bakanlığı‘na haydut Aram PaĢa, DıĢiĢleri Bakanlığı‘na Ermeni
halkının cellâdı Hatisyan, Harbiye Bakanlığı‘na maceracı Ahverdov getirildi.
―Bağımsız‖ cumhuriyetin sözde parlamentosu da oluĢturuldu. Haziran 1918
ortalarında TaĢnak Hükümeti Tiflis‘ten Erivan‘a nakledildi. Komünist dergisinden okuyalım:
―Bağımsız Ermenistan sadece, hâlihazırda Ermeni halkının yaşadığı
bölgenin bir parçasında kuruldu. Novo Bayezid, Erivan ve Aleksandropol
kazalarının belli bölümlerinden oluştu. İşte Alman emperyalistleri, ‗Böl ve
Yönet!‘ politikasını hayata geçiriyorlar. Gerçi ‗bağımsız‘ Ermenistan yalnızca
kâğıt üzerinde kalacaktır, ama onun kurulması... Gittikçe güçlenen devrimci
hareketi hazırlayacaktır.‖
KarĢıdevrimci TaĢnaksutyun ve Bakû Komünü
S.78 TaĢnaksutyun‘un Bakû organı Arev, komün propagandası yapmaya baĢladı. Bakü TaĢnaklannm ve onların yayın organı Arev‘in bu eğiliminin özü, Komünist dergisinin sayfalarında gayet doğru biçimde gözler önüne
serilmiĢtir:
―Bakû‘de Sovyet iktidarının kurulmasından sonra Ermeni iĢçileri, Sovyet Rusya‘nın gerçek dost ve koruyucu olduğunu açıkça görünce, TaĢnak
karĢıdevrimine sırt çevirdiler. Bu yüzden Bakû TaĢnakları iğrenç yalanlara
baĢvurmak zorunda kalarak... Sovyet iktidarı için mücadele etmeyi ve Alman-Türk emperyalizmine karĢı savaĢmayı vaat ettiler.‖
S.81 – 82 – 83 Komünist dergisinin bu konuda yazdıkları Ģöyle:
―Kızıl Bakû düştü, sağ EsEr‘lerin (Ġhtilalci Sosyalistler), Menşeviklerin,
Taşnakların iktidarı -Bakû karşıdevrimci ‗Sentrokaspi‘iktidarı- kuruldu. Onlar
Bakû‘yü İngilizlere satmakla, ülkede Sovyet iktidarını boğmakla ve temsilcilerini tutuklamakla, henüz yeni gelişmekte olan Sovyet Rusya sanayinin kalbine hançer saplamış oldular. ―
Ġngiliz emperyalizm ajanı L. Biceharov, Sentrokaspi‘nin desteğiyle
Derbent‘i, Petrovosk‘u vs. ele geçirdikten sonra kuzeye doğru saldırıya geçti.
Sovyet iktidarına sadık olan birlikler Bakû Komün Hükümeti üyeleriyle birlikte
Astragana göçme kararı aldı.
Ne var ki, komiserlerin ve onlara bağlı birliklerin bindiği vapurlara, karĢıdevrimcilerin kıĢkırtmasıyla Ġngiliz birlikleri top ateĢi açınca, bu vapurlar
Bakû‘ye geri dönmek zorunda kaldı. MenĢevik, TaĢnak ve EsErler sırtlarını
Ġngiliz emperyalistlerine dayayarak Kızıl Orduyu silahsızlandırdılar ve Bakû
Komün liderlerini tutukladılar; Sentrokaspi Hükümeti bu liderleri kurĢuna
dizilmek suretiyle ölüm cezasına çarptırdı. Cellâtlar bu hükmü yerine getirecek zaman bulamadılar; Ģehri iĢgal eden Türk birlikleri onlara engel oldu. 0
zaman TaĢnak-MenĢevik-EsEr tayfası, Bakû Komün yöneticilerini Türklere
294
ġükrü Server AYA
parçalatmak için hapishanede tutmaya karar verdi. Ancak 12 Eylül 1918
tarihinde, Ġngiliz birliklerinin Bakû‘den ayrılmasından sonra, tutuklu bulunan
komiserler komüncülerin yoğun çabalan sayesinde serbest bırakıldılar. Yine
Astrahan‘a nakil kararı alındı. Ama içlerinde TaĢnak, MenĢevik, EsEr ajanlarının ve beyaz subayların kaynaĢtığı ―Türkmenistan vapuru mürettebatı,
―yakıt yetersizliği‖ bahanesiyle komiserleri, karĢıdevrimci Sentrokaspi ile
onların efendileri Ġngiliz emperyalistlerinin bulunduğu Kranovodsk‘a getirdi.
Sözde ―bağımsız‖ Ermeni Cumhuriyetinin karĢıdevrimci anti-Sovyetik faaliyeti, Alman-Türk yardımı karĢılığında ödenmesi gereken ‗tazminatla‖ ilgili bir
maddenin TaĢnak Hükümeti‘nin Türkiye‘yle yapacağı anlaĢmaya dâhil edilmesiyle baĢladı. Bu maddeye göre, Ermeni Ordusu Bakû‘den çıkacak, Bakû‘deki TaĢnaklar da Ģehrin Türklere teslimi için propaganda kampanyalarına giriĢeceklerdi. Ayrıca bu anlaĢma doğrultusunda TaĢnaksutyun, devrimci
hareketin ezilmesi amacıyla birliklerini Kafkasya‘ya kaydırma konusunda
Türk makamlarına yardımcı olacaktı.
TaĢnak karĢıdevrimci hükümet, burjuva-milliyetçi iç ve dıĢ politikalarını
baĢarıyla uygulamak için, ilk görev olarak kuvvetlerini Büyük Ekim Devrimi‘nin kazanımlarına ve Ermenistan devrimci güçlerine karĢı yöneltti.
TaĢnakların yardımıyla Ġngiliz iĢgalcileri, 1919 baharında Kars‘tan çok miktarda cephaneyi sevk etmeyi ve BolĢeviklere karĢı savaĢan Denikin‘e yollamayı baĢardılar. Yakındoğu‘daki Ġngiliz birliklerin baĢkomutanı Miller, TaĢnak
Hükümeti BaĢkanı Hatisyan‘la 1919 baharında yaptığı bir sohbette, bu vesileyle memnuniyetlerini bildirmiĢ ve TaĢnak Hükümeti Harp Bakanı‘nın
‗Kars‘taki stokların ileride de adil Ģekilde bölüĢülmesine imkân sağlayacağı‘,
baĢka deyiĢle, General Denikin‘e lojistik ikmali sürdüreceği umudunu dile
getirmiĢti. Denikin kendi temsilcisi aracılığıyla TaĢnak Hükümeti‘yle sıkı iliĢkilerini sürdürmekteydi. ―Yenilmez‖ TaĢnak ordusunu kendi kolordusu gibi
görmekte ve subaylarını oraya yönlendirmekteydi. TaĢnaklar da Sovyet
Rusya‘yla savaĢan Denikin Ordusunda görev yapmaktaydılar.
S.84 – 85 – 86 – 87 Kızıl Ordunun Denikin‘i bozguna uğratmasından
sonra, karĢı devrimci TaĢnak Hükümeti Rusya‘nın güneyinde Sovyet iktidarıyla savaĢan Baron Vrangel‘le görüĢmeler yaptı. Ekim 1920‘de TaĢnak Hükümeti Vrangel‘den bir milyona yakın mermi aldı. Vrangel TaĢnak Hükümetine, BolĢeviklerle savaĢında baĢarılı olabilmesi için bir milyon daha mermi
sözü verdi. Gel gelelim, Batı emperyalistlerinin çabaları da, karĢıdevrimci
Rus generallerinin desteği de, yığınların devrimci tırmanıĢını engellemeye
yetmedi ve Ermenistan‘ı Büyük Ekim Devrimi‘nin etkisinden koruyamadı.
BolĢevik örgütünün önderliğinde emekçi halk kitleleri, genci TaĢnaksutyun
Hükümeti‘ni devirmeye ve iktidarı ele almaya hazırlanıyorlardı. 2,5 yıllık
egemenlik süresinde, ülkede üretim güçlerinin tam anlamıyla çökmesine ve
nüfusun yarısının yok olmasına yol açan TaĢnaksutyun Hükümeti‘nin serüvenci politikaları buna yardımcı oldu. Ardı arkası kesilmeyen halklar arası
savaĢlar, kardeĢi kardeĢe kırdıran çatıĢmalar ve katliamlar, iktidarı ellerinde
tutanların zulümleri, ortaçağdan kalma kölelik ve emekçi yığınların yağmalanması, açlık, salgın hastalıklar, zorbalık, devrim savaĢçılarının idam edil-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
295
mesi... Evet, yaĢanan ortam buydu. ĠĢte Ermenistan BolĢevikleriyle iĢçi-köylü
yığınlarını silahlı baĢkaldırıya ve burjuva-ağa iktidarının devrilmesine hazırlayan etkenler bunlardı. Mayıs 1920, Ermenistan devrimci hareketinde bir
dönüm noktası oldu. Bu günlerde yığınların öfkesi tüm ülkede genel devrimci
hareket seli haline gelmiĢti. Ġç savaĢ cephelerinde Sovyet Rusya‘nın zaferiyle ve Azerbaycan‘ın SovyetleĢtirilmesiyle coĢan Ermenistan emekçileri dünya proletaryasının dayanıĢma günü olan 1 Mayıs‘ta, TaĢnak Hükümetini Ģu
sloganlarla protesto ettiler: ‗Taşnaksutyun defol! ―, ―Yaşasın Sovyet Rusya
ve Azerbaycan! ‗, ―Musavat iktidarı yıkıldı, şimdi sıra Taşnaksutyun‘da!‖ vs...
10 Mayıs 1920 günü büyük bir isyan baĢladı. Armenkom‘un (Ermenistan Komünist Partisi) emriyle, Gümrü. Kars, SarıkamıĢ, Novo Bayezid, Kazak, Dilican, Zengezur, Kirovakan (eski Karakilise) ve diğer Ģehirlerde emekçi yığınlar BolĢevik sloganları eĢliğinde ve ellerinde silahlarla, ülkede Sovyet
düzeninin kurulması amacıyla kararlı bir mücadele baĢlattılar. BaĢkaldıranlar
TaĢnak iktidarını devirdikten sonra Ermenistan‘ın pek çok Ģehrinde Sovyet
iktidarını ilan ettiler. TaĢnaksutyun, kendi kuvvetlerini seferber etti, EsEr‘lerin
ve diğer karĢıdevrimci grupların desteğiyle Ermenistan‘ın her yerinde, Ģanlı
Mayıs ayaklanmasını iĢçi ve köylülerin kanına bulayarak bastırdı. KarĢıdevrimci TaĢnaksutyun‘un diktatörlük döneminde (1918–1920), Ermeni olmayan
nüfusun tamamı yasadıĢı sayılıyordu. TaĢnaksutyun‘un, <Ermenistan toprağında yaĢayan Azerbaycan ve Kürt ahalinin katledilmesi temeline dayalı>
ülkenin ―Ermenileştirilmesi‖ ülküsü ve diğer etnik azınlıklara yönelik takip
harekâtları ülkede milli ayrımcılığı körüklemekteydi. TaĢnak Hükümeti iktidara geldiği ilk günden itibaren devlet görevlilerini ―Ermenileştirme‖ politikası
izledi. Burada amaçlanan, devlet aygıtının yığınlara yakınlaĢtırılması değildi.
Bu, Ermeni ulusundan olmayan bütün iĢçi ve memurların iĢten uzaklaĢtırılmasına iliĢkin, TaĢnak Hükümeti Bakanlar Kurulu kararnamesinden anlaĢılmaktadır. Bununla birlikte, Bakanlar Kurulu kararı, ―Ermenice bilmeyen Ermenilerin iĢlerine devam edeceklerini öngörüyordu‖. Böylelikle olayın tamamı
sadece ―Ermeni olmayanların devlet aygıtından‖ uzaklaĢtırılması biçiminde
özetlenmektedir. TaĢnaksutyun, iktidarda kaldığı 2,5 yıl içinde Ermeni toprağında yaĢayan Azerilere karĢı sivil ve asker ayrımı gözetmeksizin öldürerek,
yağmalayarak, köyleri kasabaları yakıp yıkarak, silahlı mücadele baĢlattı.
1918 ve 1919 yıllarında TaĢnaksutyun Hükümeti, devletin isteklerini yerine
getirmedikleri gerekçesiyle‘ silâhsız Azeri ve Kürt köylerini bombaladı (bu
bombardımandan Ermeni köyleri de nasibini almıĢtı). TaĢnaksutyun, 1920
yılında Ermeni iĢçi-köylülerin Ģanlı Mayıs ayaklanmasını bastırdıktan sonra,
Azeri ve Kürt köylerini bombardımana tabi tuttu ve ‗Müslümanlar bizim düşmanımızdır!‖ sloganıyla sivil insanları katletti. BaĢ Gerni Birliği Komutanı
Yarbay Melik ġahnazarov, Bağımsız Ermeni Tümen komutanına acele kaydıyla gönderdiği 7 Kasım 1918 tarihli raporunda, bu bölgedeki bütün köylerin
bombalandığını, 30 Türk köyünün iĢgal edildiğini ve geri kalan 29 köyün
bombalanması amacıyla ileri harekâta geçildiğini bildiriyor, izin istiyordu.
TaĢnak katiller merkezden onay alınca, BaĢ Gerni ilçesindeki onlarca
Azeri köyünü yerle bir ettiler, kadınları, çocukları, yaĢlı genç ayrım yapma-
296
ġükrü Server AYA
dan pek çok insanı katlettiler, mallarını yağmaladılar. BaĢ Gerni ilçesinin
kaderini, Azeri ve Kürtlerin yaĢadığı Ermenistan‘ın diğer bölgeleri de paylaĢtı. TaĢnaksutyun iktidarı döneminde BaĢ Gerni, Büyük Vedi, Basar-Geçer,
ġerur, Karabağ, Zengezur vs... ilçeleri defalarca bombalandı.
TaĢnaksutyun Hükümeti, politikasıyla iki amaç güdüyordu: Bir taraftan
TaĢnak diktatörlüğüne karĢı sürekli baĢkaldıran devrimci iĢçi-köylülerin dikkatlerini, milli mücadele bayrağı altına çekmeyi baĢarıyor; öbür taraftan
yağmaladığı köylerin malıyla kasasını dolduruyor, böylece çökmeye yüz
tutmuĢ ekonomisini ve mali durumunu bu yolla düzeltmeye çalıĢıyordu.
Devlet kademesinde görevli bir TaĢnak, TaĢnak Hükümeti BaĢkanı A.
Ohancanyan‘a 21 Haziran 1920‘de gönderdiği mektubunda Ģöyle diyor:
―Zengibasar‘ı işgal ettik. Bu bölge o kadar zengin ki, borçlarımızı birkaç defa karşılayacak durumdadır. Burada iki gündür görülmemiş bir yağma
yapılıyor; buğday, arpa, darı, semaverler, halılar, altınlar, paralar götürülüyor. Maliye Bakanı iki ajanını buraya ancak dün gönderdi. Yoksa bu büyük
zenginlik ellerimizden uçup gidecek... ―
Bu TaĢnak çapulcusu, her türlü yolu mubah görerek, yağma edilen
tüm zenginliğin hükümet elinde toplanmasını öneriyor. Kars Valisi, eyaletteki
Türk-Kürt ahalinin yok edilmesi ve onlara ait malın mülkün yağma edilmesiyle ilgili TaĢnak Hükümeti‘ne gönderdiği raporda, köylerin iĢgalinden sonra
geride kalan serveti TaĢnak yönetiminin bazen tam olarak ele geçirememesine üzülüyor. Valinin sözleri Ģöyle: ―Türklerin ve Kürtlerin yaşadıkları yerler
gerçekten bir hazine... Yazık ki bu hazineye sahip olacak durumda değiliz... ‗
G. Muradyan adlı birisi, Gökçe Göl‘ün kuzey kıyılarındaki Azeri köylerinin yakılıp yıkılmasıyla kendini gösteren TaĢnak Hükümeti‘nin vahĢi eylemlerini coĢkulu bir üslupla göklere çıkararak Ģöyle diyor:
―...Hükümetimizin (Taşnak Hükümeti‘nin) eylemleri sayesinde... Bu
köylerin sakinleri (Tohluca, Akbulak, Ardanış vs.) Ermenistan topraklarını
terk etti. Terk edilen köyleri gördüm, birkaç kedi, bir iki köpek kalmış. Köpekler bu mezar sessizliğiyle şaşkınlığa düşmüş, alışılmadık şekilde ve hayret
verici seslerle havlıyorlar. Köylüler tarlalarda büyük miktar da patates, buğday, arpa bırakıp gitmişler. Hükümet bu köylerde 30 bin tondan fazla buğday, 8 bin ton patates toplayabilir… ―
S.88 – 89 Bir noktayı vurgulamak gerekiyor: TaĢnak Hükümeti temsilcileri yağmalardan elde edilen malı hükümetlerine ulaĢtıramıyorlardı, nedeni
ortadaydı; çünkü öncelikle kendileri için yağmalıyorlardı. KarĢıdevrimci
TaĢnaksutyun çapulcuları çok kısa sürede Azeri ve Kürt nüfusunu yok ederek, yerlerinden sürerek, mallarını gasp ederek ülkeyi ―ErmenileĢtirmeyi‖
baĢardı. Ermenistan‘ın ―Müslümanlardan temizlenmesi‖ faaliyetinin sonuncusu Azerilere ait evlerin yıkılması ve inĢaat malzemelerinin çalınması oldu.
TaĢnakların Ermenistan‘daki Azeri nüfusa karĢı barbarca davranıĢları,
TaĢnak ―kahramanların!‖ sözlerinde çok veciz biçimde ifadesini buluyor:
―Hiçbir şeye aldırmadan Basar-Geçer‘de (Ermenistan‘daki ilçelerden biri —
A.L.) Tatar nüfusunu yok ettim. Bazen insan kurşuna acıyor. Bu köpeklere
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
297
karşı en doğru hareket, çatışmadan sonra sağ kalanları toplamak, kuyulara
doldurmak ve dünyadan yok olmaları için yukarıdan üzerlerine iri taşlar atarak öldürmek...‖ ―Ben,‖ diye devam ediyor haydut, ―Ben de böyle yaptım:
Kadınları, erkekleri, çocukları topladım; onları bıraktığım kuyuları ağzına
kadar taşla doldurarak icaplarına baktım!‖
TaĢnak iktidarları cezalandırma harekâtını aynı Ģekilde ―asi‖ Ermeni
köylerine karĢı da yürütüyorlardı (PaĢakent ve diğer köyler). TaĢnak Hükümeti, ―direnenleri‖ kurĢuna dizerek, geri kalanları açlığa ve ölüme mahkûm
ederek, Ermeni emekçileri en acımasız biçimde yok ediyordu. TaĢnak bölge
komiserlerinin, eylemlerinde, ortaçağ engizisyon yargıçlarından hiç de geri
kalmadıkları TaĢnak Hükümeti‘nin arĢiv belgelerinden anlaĢılmaktadır. Örneğin, bölge komiseri V. Agamyan kendi mıntıkasında (Karanuk, Ģimdiki
Martum) insanları sorgusuz sualsiz tutuklamıĢ, mallarını gasp etmiĢ ve kurĢuna dizmiĢti. Agamyan asker kaçaklarıyla mücadele bahanesiyle, asker
kaçağı saklamakla suçladığı kadınları, anneleri, genç kızları toplamıĢ, çırılçıplak soyundurmuĢ ve onları köyün ortasında daha önceden hazırlanmıĢ bir
su birikintisine götürerek, milletin gözü önünde kaz taklidi yapmalarını istemiĢ. Bu sadist herif kadınları suyun içinde dövmüĢ, saatlerce çırılçıplak suda
bekletmiĢ. Sonra kadınların tutuklanmasını emretmiĢ ve geceleyin muhafızlarını göndererek kadınları yanına getirtmiĢ, evli genç kadınların ve kızların
ırzına geçmiĢ. Hakaretler ettikten sonra kadınları muhafızların emrine vermiĢ. Agamyan kendi mıntıkasında hayâsızca ve hiç kanun falan tanımadan
zorbalıklarına devam etmiĢ, o kadar ki, köylülerin dayanacak hali kalmamıĢ.
Martuni ilçesinin yoksulları ve orta halli köylüleri bir araya gelerek bu vahĢi
canavarı öldürmeye karar vermiĢler, ancak TaĢnak Hükümeti, ajan M.
Azarapetov‘dan durumu öğrenince, Agamyan‘ı merkeze çekmiĢ. KarĢıdevrimci TaĢnak Hükümeti 1920 yılında, ―uslanmaz‖ köylüleri cezalandırmak
amacıyla, Zengi Irmağı‘nın bir koluna kapattı. Böylece, Gökçe Göl‘den
Zengibasar‘a kadar pek çok köyle birlikte, ırmağa bitiĢik sahayı susuz çöl
haline getirmiĢti. Pek çok insan ölmüĢ, hayvan ve ekin mahvolmuĢtu.
TaĢnaksutyun diktatörlüğünün yarattığı bu korkunç koĢullar ülkeyi son
derece ağır bir ortama sürüklemiĢti. Ülkede açlık kol geziyor, on binlerce
insanı yiyip bitiriyordu. Emekçi halkın dikkatini, ekonomik periĢanlıktan baĢka
tarafa çekmek için TaĢnaksutyun, mallarını, ürünlerini ele geçirme çağrıları
yaparak Ermenileri Azerilere karĢı saldırttı. TaĢnaksutyun Hükümeti ‖çıkar
yol‖ olarak emekçi yığınlara yağmayı tavsiye ediyordu!
S.90 YoldaĢ Stalin, 6 Ağustos 1921 tarihinde Tiflis Parti Örgütü toplantısında sunduğu ―Gürcistan ve Güney Kafkas Komünistlerinin Öncelikli Görevleri‖ baĢlıklı raporda, milliyetçilikle amansız mücadelenin, komünistlerin
en temel siyasal görevi olduğunu belirtti.
S.92 ġimdiki Ermenistan topraklarında, TaĢnakların iktidara gelmelerinden az önce 1 200 000 insan yaĢıyordu. Oysa Ermenistan‘ın SovyetleĢtirilmesi
arifesinde 1920‘ye doğru ülkenin nüfusu 770 000‘e inmiĢti. Aynı Ģekilde 1918–
1920 yılları arasında nüfusun milli bileĢiminde meydana gelen değiĢiklik son
derece dikkat çekicidir. Böylece, TaĢnak diktatörlüğünün 2,5 yıllık egemenlik
298
ġükrü Server AYA
süresinde Ermeni nüfus yüzde 35, Türk yüzde 77, Kürt yüzde 98 ve Yezidi
yüzde 40 azalmıĢtı. ‗1918–1920 Dikta Yıllarında ġimdiki Sınırlar Ġçinde‘ Ermenistan ‗in Nüfusu (bin) aĢağıdaki cetvelde görüldüğü gibi azaldı:
Yıllar
Azalma yüzdeleri
Milletler
1918
1920
Ermeniler
885
690,5
22
Türkler
260
60
77
Kürtler
25
0,5
98
Yezidiler
8
5
40
Ruslar
15
14
7
Diğer milletler
7
4
43
TOPLAM
1200
774 yüzde 35,5
S.93 – 94 – 95 – 96 Ancak TaĢnaklar devrimcilere karĢı baskılarını gittikçe artırmaya baĢladılar ve ‗bizim (TaĢnakların -A.L.) tartıĢmasız haklarımızı zorla kabul ettirmek için‘ Türkiye‘yle savaĢmayı sürdürdüler. TaĢnak Hükümeti‘nin resmi haydudu A. Ogancanyan‘ın 2 Ağustos 1920 tarihinde sarf
ettiği bu sözler boĢa çıktı. TaĢnak Hükümetinin ‗yenilmez‘ ordusu, Ermenistan‘ın Gümrü, Karakilise (Kirivokan) ve diğer Ģehirlerini hemen hemen hiç
savaĢmadan Türklere teslim etti. Türk Ordusu Ermenistan‘ın baĢkenti Erivan‘a doğru saldırıya geçti ve bununla da Ermenistan‘ın tamamının varlığı
sorununu gündeme getirmiĢ oldu. Ermenistan emekçi halkının yazgısı pamuk ipliğine bağlı duruma gelmiĢti; çünkü Türk birliklerinin iĢgal ettiği ve
zaten önceden harap edilmiĢ Ģehirler, köyler, kasabalar tamamen periĢan
edildi. TaĢnak Hükümeti, taarruz eden düĢmana karĢı bir Ģey yapamayacağına inanmıĢ görünüyordu. Gümrü‘nün düĢtüğü günlerde, TaĢnak Hükümeti‘nin ―bel bağladığı‖ Ġngiliz emperyalizmi, —Güney Kafkas‘taki askeri-siyasi
temsilcisi Stoks aracılığıyla— Tiflis‘teki TaĢnak elçisi T. Bekzadyan‘a, Türkiye‘yle savaĢında TaĢnak Hükümetine Ġngiltere‘nin yardım edemeyeceğini;
TaĢnaksutyun‘un ülkede artan devrimci ayaklanmaları bastırmak için gereken desteği, düşmanı olan Türklerden bulabileceğini bildirdi.
KarĢıdevrimci TaĢnaksutyun‘un önünde iki yol kalmıĢtı; ya Sovyet Rusya temsilcisi Legran‘m önerisini kabul etmek ve ülkeyi müdahalecilerden kurtarmak ya da ülkede Sovyet iktidarı kurulmaması için Türkiye‘yle anlaĢarak
ülkeyi onlara teslim etmek! KarĢı devrimci TaĢnaksutyun, komünizm hayaletinden ve bu dönemde ülkenin emekçi yığınlarını saran ve gittikçe yoğunlaĢan
devrimci krizden korkarak ikinci yolu seçti. ĠĢçi ve köylülerin isteklerinin aksine,
emekçi halk kitlelerinin kurtarılmasına iliĢkin Sovyet Rusya temsilcisinin önerisini geri çevirdi ve ‗ezeli düĢmanı‘ Türkiye‘yle -tamamen Sovyet Rusya‘ya ve
Ermenistan devrimci hareketine karĢı- görüĢmelere girdi.
17 Kasım 1920 tarihinde TaĢnak Hükümeti, ajanı Hatisyan‘ı, Ankara
Hükümeti temsilcisi Kazım Bey‘le görüĢmelerde bulunmak üzere Tiflis‘e
gönderdi. Hatisyan, efendileri Ġngiliz Stoks‘a, Fransız Albay Nonakurin‘e ve
Ġtalyan Albay Gobay‘a vs. danıĢtıktan sonra ―iĢe‖ giriĢti. Bir TaĢnak gazetesi
bu konuda Ģöyle yazıyordu:
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
299
―Ermeni halkı hayatta kalmak ve devletinin yaşamsal varlığını güçlendirmek istiyorsa Rusya‘ya değil, Türkiye‘ye yönelmelidir.‖
Böylece, Ermenistan iĢçi-köylüleri, ülkeyi kaçınılmaz bir yıkımdan kurtarmak ve onu Sovyet ülkesi ilan etmek üzere Büyük Ekim Devrimi bayrağı
altında toplanırlarken, karĢıdevrimci TaĢnaksutyun, Türkiye‘nin kucağına
atılıyordu. 2 Aralık 1920 tarihinde TaĢnak Hükümeti (ki ülkede fiilen yoktu) ve
Türk delegasyonu arasında Gümrü‘de imzalanan anlaĢmaya göre,
TaĢnaksutyun Sevr AntlaĢması‘ndan ve Türkiye‘ye karĢı iddialarından, Anadolu‘da Ermenilerin yaĢadıkları bölgeler olmadığını var sayarak vazgeçiyordu. TaĢnak-Türk anlaĢması uyarınca Ermenistan‘a, sadece 1,500 jandarma,
8 top, 20 makineli tüfeğe sahip olma izni veriliyordu. Zorunluluk halinde Türk
iktidarı Ermenistan‘a askeri ―yardım‖ yapmayı taahhüt ediyordu.
TaĢnaksutyun‘un karĢıdevrimci halka karĢı politikası; Ġngiliz - Fransız
ve Amerikan emperyalizminin Ermenistan‘da hayâsızca sürdürdüğü keyfi
tasarruflar; Ermeni olmayan ahaliye karĢı burjuva milliyetçi imha politikası ve
nihayet Türkiye önünde utanç verici teslimiyet; bütün bunlar hep birlikte ülkeyi felaketin eĢiğine getirmiĢti.
***
YoldaĢ Stalin 1920 sonunda Pravda muhabiriyle bir sohbetinde Ģöyle
diyordu:
―Ermenistan‘ın, Sovyet Rusya‘yla ittifakından başka hiçbir kurtuluş yolunun kalmadığı gerçeğinden kuşku duyulabileceğini sanmam.‖
Ülkenin emekçileri için yüzkarası olan, tamamıyla Sovyet Rusya‘ya yönelik Gümrü AnlaĢması 1920 Kasım Devrimi‘yle rafa kaldırıldı.
Ülkede Sovyet düzenine geçilmesi, Ermenistan‘da yaĢayan bütün
halkları yeniden hayata döndürdü. Sağ kalan ve karĢıdevrimci TaĢnakların
takibatından köĢe bucak saklanan Azeriler, Kürtler, Yezidiler bu yeni düzenden sonra köylerine döndüler ve Sovyet iktidarının yardımıyla iĢlerini yeniden
kurdular. Ermenistan‘da yaĢayan Ermeni, Azeri, Yezidi, Rus, Assuri ve Rum
emekçileri için yeni aydınlık bir yaĢam baĢlamıĢ oldu.
Basar-Geçer ilçesi Büyük Mezra Hayvan Çiftliği ekip baĢı olan Veys
Veysov, anılarında Ģöyle anlatıyor:
―TaĢnaklar, bir kıĢ vakti kurĢun yağmuru altında bizleri köyden sürüp
götürdüler. Bu ‗faaliyeti‘ General Silikov ve Tevasoy yönetiyordu. Bizim ilçedeki Türk köyleri baĢtan aĢağıya yakılıp yıkılmıĢ, köylerin yerine geriye kararmıĢ tepecikler kalmıĢtı. TaĢnaldar dünyada az rastlanır bir canavarlığı
gerçekleĢtirmiĢlerdi! 0 kadar çok insan öldürmüĢlerdi ki! Sekiz nüfuslu ailemde sadece ben kalmıĢtım. ġu anda gezdiğimiz bu dağlarda çok insan cesedi
yatıyordu. Bu dağların kayaları ve suları o günler insanları çok korkutmuĢtu!
Karanlık çöker çökmez o alıĢıldık korkumuzla TaĢnak soyguncularının ve
katillerinin baskınını beklerdik.
Ermenistan‘da yaĢayan halklar yenilendi. Sovyet iktidarı döneminde
Ermenistan‘da nüfus yaklaĢık yüzde 55 arttı. 1920‘de 774 000 iken, 1936‘da
1 200 000 oldu.
300
ġükrü Server AYA
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
301
24. BÖLÜM
ERMENĠ LOBĠ ve
TEġKĠLÂTLARININ BAġARILARI
AĢağıdaki alıntılar, Harvard Üniversitesinde doktora yapan Heather S.
Gregg adındaki bir akademisyenin araĢtırmasından derlenmiĢtir. AraĢtırmanın
tam metni Ġngilizce olarak, ―Divided They Conquer – The Success of Armenian
Lobbies in USA‖, Working Paper # 13, August 2002, aĢağıdaki baĢlık altında
http://web.mit.edu/cfs/www/migration/pubs/mwp/13.divided.pdf‘ okunabilir. Bu
çok önemli belgenin, bütün araĢtırmacılar tarafından okunması ve diaspora‘nın
geniĢ olanak ve gücünün öğrenilmesi, ―konu hakkında fikir beyan edecekler
için, en asgarî ihtiyaçtır‖.
EĢek arılarının iğnesini sokmaya hazır vızıltısını andıran ‗soykırım‘ sözünün yankısından bıkanlar ―peki, onların dediği olsun ve bu çomaklama işi
bitsin‖ tarzında bir kanıya varırlarsa, karĢı tarafın tuzağından artık kurtulamazlar! AĢağıdaki yalnız ―bazı‖ alıntılar bu organizasyonun geniĢliği, adam
ve parasal gücü hakkında genel bir kanaat verebilir! Bunun karĢısında, TC
hükümetlerinin kırk yıldır bu konuyu bunca Ģehide rağmen ciddiye almadığı,
yok farz ettiği ve hiçbir devlet stratejisini oluĢturmadığı gerçeği dikkate alınacak olursa, son yıllardaki çok dar parasal ve kadro imkânsızlıkları ile yapılan
araĢtırmaların, hudutlarımızı aĢmadığı ve dünya kamuoyunun önyargısının,
―siyasi bir koz olarak‖ herkes tarafından kolayca kullanıldığı aĢikârdır.
TC‘nin bu konudaki ataleti ve umursamazlığı, devlet ağırbaĢlılığı olarak değil fakat ―suçlu oldukları için susuyorlar‖ gibi algılanmıĢ ve artık bu
aĢamada bilineni araştırmaya gerek olmadığı tezi ağırlık kazanmıĢtır. Öyle
ki, TC makamlarının ―buyurun iddialarınızı beraber araĢtıralım, delillerinizi
ortaya koyun‖ daveti bile lüzumsuz görülmeye baĢlanılmıĢtır. DeğiĢik devletlerin parlamentoları, oradaki aktif Ermeni üyelerin fırsatçı çalıĢmaları ile iĢin
derinliğine inmeden ve ―peki dersek buradaki seçmeni memnun ederiz,
TC‘nin zaten sesi soluğu çıkmaz‖ pratikliği ile linç mahkemeleri gibi görev
yapmaya baĢlamıĢtır. Bunun son örneği, Amerikan Kongresine sunulan ve
tamamen ABD‘nin ulusal yararlarına ciddî darbe vuracak olan HS 106 Karar
Tasarısı‘dır! Bundan sonraki bölümde de cevapları verilen ve kesinlikle Ermeni hukukçuların yalan-yanlış-sahte verileri gerçekmiĢ gibi takdim ettikleri
ve yüzlerce ABD temsilcilerinin işin esasını öğrenmek gereğini görmeden
imzaladıkları tasarıdaki, BİR TEK MADDE DAHİ, gerçek değildir!
Bu araĢtırmanın önceki bölümlerinden de anlaĢılacağı gibi <Hıristiyanlar hep doğrucu ve haklıdır, Türkler – Müslümanlar, yalancı, gaddar ve Hıristiyan düşmanıdırlar> imajı maalesef bütün gücü ile devam etmektedir. Hâlbuki bu araĢtırmada anlatılan bazı gerçekleri okuyan ve bilen çok az olduğu
gibi, ―bunları‖ karĢı tez olarak masaya koyarak bunların cevabını karĢı
302
ġükrü Server AYA
tarafa soran olmamıĢtır! Yalnız 29‘cu bölümde, zamanın Amerikan-ĠngilizHollanda-Ġsveç-Alman basınından verilen baĢlıklar olayı kendi ağızlarından itiraf etmektedir. Bu satırların yazarı, biraz araĢtırmayla bu somut delilere ulaĢabilmiĢ ise, bunların bu kalem sahibinden önce akademisyentarihçi-yazarlık mesleklerini icra edenlerin bulması gerekmez miydi? Bunları
yapmayanların üstelik dedikodu söylentilere kanarak, ―Abi, biz her halde
kesmişizdir, bak falanca da öyle dedi‖ düşünce tembelliğini yayanlar, acaba
aynaya baktıklarında veya bu satırları okuduklarında hatalarını kabul etmek
erdemini veya sunulan delilleri çürütmek becerisini gösterebilecekler midir? Bu araĢtırma milliyetçilik duygularının etkisiyle değil, sırf birçok sevdiğim, güvendiğim ve asla piĢman olmadığım Ermeni ve diğer din ve milliyetlerden arkadaĢ ve dostlarım olduğu ve doğruyu bulmak istediğim için yapılmıĢtır! Bu araĢtırmadan edinilecek genel kanaat, okuyucunun dürüst insan olarak takdirine ve tembel yazarların hatalarından kaçmalarına bağlıdır! Amaç doğruya erişmektir ve her doğru ancak mukabil deliller aksini
ispat edince, değişmelidir! Bu araştırma bulguları sergilemekte, kararı okuyucuya bırakmaktadır!
The Armenians, 1916 kitap yazarı Ġngiliz, C.F.Dixon Johnson‘un sözleri ile:
―Adı anılabilecek değerde hiçbir Ġngiliz centilmeni, savunmanın sunacağı delilleri görmeden, bir esir hakkında yapılan sadece suçlamayla, o kiĢiyi
mahkûm etmek hatasını yapmaz!‖
Büyük bir eğitimci ve filozof olan Amerikalı John Dewey, Atatürk‘ün
davetiyle, Türkiye‘ye 1924‘de yaptığı tetkik gezisinin akabinde, The Turkish
Tragedy kitabında (Columbia Üniversitesi) Ģöyle sesleniyordu: (NOT: Köy
Enstitüleri onun önerisiyle kurulmuĢtu)
―Amerikalıların, mide bulandıran politikalar nedeniyle, Ermeni propagandası tarafından aldatılmalarına, son verilmesinin zamanı gelmiĢtir!‖
AĢağıdaki bilgiler, yukarıda anılan tezden, anlam tercümesi olarak sunulmaktadır:
<GĠRĠġ:
ABD‘deki Ermeni lobi grupları hakkındaki bu araĢtırma, Amerika‘daki
Ermenilerin çok yoğun lobi çalıĢmaları ile Ermenistan için sağladıkları maddi
yardım ve desteğe ıĢık tutmaktadır. Amerika‘da ancak çok ufak bir azınlık
grubu olan Ermenilerin baĢarısı, iki önemli faktörün sağladığı sonuçtur. Bu
faktörlerden birincisi ABD‘deki iki rakip Ermeni kesiminin arasındaki rekabetin, etnik grupları, çalışma ve kaynak olarak, süper seferberliğe zorlaması ve
ikincisi de, bunların Washington‘da Amerikan Kongresi ve diğer lobi grupları
ile oluĢturdukları anahtar ittifaklardır.
Yukarıdaki giriĢin doğruluğuna, küçük bir canlı örnekle inanabilmemiz
için, Ermenilerin haftalık dergisinden bazı cümleleri okuyalım: Armenian
Weekly, Vol.73, No.7, Feb.17th, 2007:
―ARF (Dashnak) Ermeni İhtilâlci Federasyonunun siyaset sahnesinde
yaptığı çalışma bizim ‗Hai Tahd‘ hedefimizi, bizlerin millet olarak yalnız ha-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
303
yatta kalışımızı değil, fakat dünya vatandaşı olarak bütün Ermenilerin adalet
taleplerini ve haklarımızı amaçlamaktadır… Milletimiz bu konuda Ermeni
İhtilâlci Federasyonuna güvendiği için buna liderlik yapabildik. Bu güven
sayesindedir ki, Daşnaksutiun geçen yıl, Washington‘da yeni ANCA binasını
satın alarak, bu sayede Senatör Biden ve Mendez gibilerin, bizim yalnız
parasal desteğimiz için değil fakat temsil ettiğimiz ideal ve anavatanımız için
işbirliği yapmaları sağlanmıştır! Ve böylece Amerikan siyaset sistemindeki
dostlarımızı destekleyerek, Kongre üyesi Schiff, Pallone ve Knollenberg‘e
seçim kampanyalarında destek verdik. Senatör Mendez ile de çalışarak, Mr.
Hoagland‘ın ABD elçisi olarak Ermenistan‘a gitmesini önledik çünkü dostlarımız bizim haklı olan davamıza inanmaktadırlar… Soykırım Kararını Kongrenin iki yanındaki dostlarımızla çalışarak geçirmeye çalışıyoruz. Soykırım
Kararı, Türkiye‘nin 90 yıl evvel işlediği cinayetin yalnız mahkûmiyeti değil,
fakat mazisi ile anlaşmaya varmak istemeyişinin, uyguladığı baskı ve söz
hürriyetini kısıtlamasıyla nefret ve ırkçılığı beslemesinin de mahkûmiyetidir…‖
(NOT: Türk okuyucusu Ģüphesiz bu yazılı yalan beyan ve böbürlenmelerinin doğruluk derecesini artık bilmektedir!)
s.1: BölünmüĢ Halde Fethediyorlar: Ermeni Etnik Lobilerinin
Amerika‟daki BaĢarısı: Heather S. Gregg, Aug.2002
1. Önsöz: Geçen on yıl içinde, ABD‘deki Ermeni lobi grupları, Kongreden siyasi ve maddi destek sağlamakta dikkate Ģayan bir baĢarı sağlamıĢlardır. Bu baĢarıların içinde, Ermenistan devletine yıllık $ 90 milyon hibe,
Hürriyeti Destekleme Akdinin 907‘cı maddesinin uygulanması ve Ermenistan‘ın rakibi Azerbaycan‘a yardım yapılmasının ve Türkiye‘ye silâh satıĢının
önlenmesi ve 1915–22 Ermeni soykırımının ABD hükümeti tarafından artarak tanınması, sayılabilir. Kongrenin Ermeni meselelerine ve Ermenistan
Cumhuriyetine verdiği desteğin derecesi hayret vericidir. ABD‘deki Ermeni
nüfusu yaklaĢık 1 milyon civarındadır ve genellikle Massachussets ve
California eyaletlerinde daha kalabalıktırlar. BaĢka etnik gruplara kıyasen,
rey verme etkinlikleri oldukça vasattır. Bunun dıĢında, ABD‘nin Kafkaslardaki
yararları, Ermenistan‘ın bu bölgede en önemli ülke olduğuna iĢaret etmemektedir. Ermenistan‘ın komĢusu Azerbaycan ile hudut ve toprak ihtilâfı
vardır, hâlbuki bu ülkenin petrol ve doğal gaz rezervleri ve bunların, bir kıyı
devleti olan Türkiye ile ulaĢtırma bağlantısı vardır. Türkiye, Ermenistan‘ın
muasır hasımı olmakla beraber, önemli bir NATO ülkesi ve ABD müttefikidir.
Bunun dıĢında, Ermenistan siyasi partileri yasaklama, basın sansürü ve
benzeri demokratik olmayan çalkantılar içinde olmaktan baĢka, Karabağ
bölgesi hariç, Azerbaycan topraklarının % 10‘unu iĢgal etmiĢ durumdadır. Bu
nedenle, Washington‘un Ermenistan‘ı, demokrasi ve insan hakları nedeniyle
mükâfatlandırdığı ve desteklediği gerçeğini savunmak, zordur.
s.2–3: GiriĢ kısmında tanımlanan iki gruptan birincisi ANCA
(Armenian National Committee of America) ikincisi de The ASSEMBLY
(Armenian Assembly of America)‘dir. Bu iki grubun birbirlerinden ayrı seferberliği, tek gruba nazaran, daha çok ve iki misli Ermeni‘nin projeleri yayma-
304
ġükrü Server AYA
sını ve Ermenistan mevcudiyetinin Amerika‘da büyültülmesini sağlamıĢtır.
Ermeni konuları için, her iki partinin de katıldığı ortak siyasi gruplar oluĢmuĢ
ve bunlar birlikte hareket etmiĢtir. Bu ortak seferberlik, Ermenileri birçok özel
konuda baĢarıya ulaĢtırmıĢtır. Samuel Huntington ve Arthur M.
Schlessinger‘in baĢını çektiği birinci etnik lobiler grubu, Amerika‘nın dıĢ siyasetinde, içindeki etnik grupların ağırlık kazanmasının, ABD‘nin karma nüfus
yapısından kaynaklandığını ve millî menfaatlere tehdit teĢkil ettiğini iddia
eder. Huntington, Soğuk SavaĢ‘ın, müĢterek bir hasım Sovyet Rusya‘ya
karĢı halkı birleĢtirdiğini söyler. Tony Smith ise biraz daha farklı görüĢ ileri
sürer ve ABD‘deki etnik lobilere dikkat edilmesi gerektiğini söyler. Smith,
Huntigton ve Schlessinger Jr. gibi, lobilerin ABD dıĢ siyasetinde, milli menfaatlere uygun karar veya kararlar almasında Kongre üyeleri üzerindeki etkisinin, olumlu olmaktan çok olumsuz olduğunu söylerler. Ancak Smith, ABD‘nin
yalnız etnik kompozisyonuna değil, fakat siyasi yapısal durumunu da tetkik
eder ve etnik lobilerin Washington‘a nasıl tesir edebildiklerini ve önem kazandıklarını da anlatır.
s.5: Amerikan Ermenileri toplumu, sosyal hayatının bütün evrelerini
parçalayan, siyasi motivasyonlu bir fanatizm ile malûldür! Bu yarılma, toplumun ABD‘deki ilk günlerinden baĢlayarak, dalga dalga düĢmanlığı azdırmıĢ
veya nispeten sükûnet anlarını yaĢatmıĢtır. Bu aĢırı taraftarlık, birbirlerine
paralel kuruluĢlarının, kilise, okul, gazete, hayır kurumları, kulüp ve lobi gruplarının çalıĢmaları ile yaratılmıĢ olup, bu güne kadar bu bölünmeler yaĢanmaktadır.
Önceki Amerikan Ermeni‘si toplumu, siyasi partilerin etrafında oluĢmaktaydı ve bu da dinsel ve sosyal kuruluĢlara yön vermekteydi. Ermeni
diasporasının içinde dört parti önemlilik arz eder. Ġlk parti, 1887‘de Cenevre‘de kurulan Hınçak Ġhtilâl Partisidir. BaĢlarda, partinin amacı Ermenistan‘ın
hürriyetini Osmanlılardan almaktı. Ġkinci parti veya hareket Dashnaksutiun
veya ARF (Ermeni Ġhtilâl Federasyonu) Tiflis‘te 1890‘da kuruldu. Bu grup,
baĢlarda istiklâl değil, fakat Osmanlı sistemi içinde, reform talep ediyordu.
1910‘da ARF siyasi bir parti oldu ve Mayıs 1918‘de Ermenistan Cumhuriyetinin kurulmasından, Kızıl Orduya yenilinceye dek, 2 Aralık 1920‘ye kadar
Ermenistan Cumhuriyetini idare etti. Üçüncü hareket, Ramgavar Partisi veya
ADL (Ermeni Demokratik Liberal partisi) Mısır‘da 1921‘de kuruldu.
s.6-7: Bu değiĢken siyasi hareketler, Amerika‘daki Ermeni toplumundaki dinsel kuruluĢların üzerinde etki yaptı. Protestan Ermeniler, ihtilâl karĢıtıydılar ve toplantı salonlarında, genelde Apostolik (Ortodoks) Ermenilerin
önayak olduğu, isyancı yarıĢmaları yasaklamıĢlardı. Bu ideolojik ayrıĢım,
1891 yılında Worcester, Mass.‘de ilk Ermeni Apostolik Kilisesinin kurulmasına ve buna bağlı olarak, topluma ihtilâlciliği aĢılayacak ‗Ermeni Akademisinin‘ kurulmasına önayak oldu. Bu karĢıt görüĢler, yalnız mezhepler arasında
değil, fakat Apostolik Ermeni Kilisesinin içinde de vardı. Bu karĢıt sürtüĢmeler, Piskopos Tourian‘ın 24.12.1933 (Noel) gecesi New York‘ta yönettiği ayin
sırasında öldürülmesiyle zirveye ulaĢtı. Bu cinayetin ARF‘nin bir komplosu
olduğu ispat edilmemiĢ olsa bile, iki ARF mensubu cinayet ve yedi kiĢi cina-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
305
yete yardım etmekle yargılandılar. Bu cinayet, Apostolik Kiliseyi de ikiye
böldü ve ARF taraftarlarını kendi, Ermeni Milli Apostolik kiliselerini kurmaya
yöneltti. 1957‘de bu kilise, Lübnan‘daki Kilikya Patrikliğine bağlandı. Mevcut
15 Apostolik kiliseden 12‘si Erivan yakınında ve Sovyet iĢgalindeki
Eçmiyazin Katoligosuna bağlı kaldı. Amerikan-Ermeni toplumundaki fanatik
taraftarlık, yalnız kiliselerde değil, fakat özellikle sosyal kulüp ve hayır iĢlerinde etkin oldu. 1‘ci Dünya SavaĢı ve Soykırımdan önce, Amerika‘da yüzlerce hayır kurumu vardı. Bunların içinde zengin Mısırlı bir Ermeni olan
Bogos Nubar PaĢa‘nın, 1906‘da AGBU (Armenian General Benevolent
Union) hayır kurumu özellikle önemlidir. AGBU‘nun amaçları, bugün de gerçek olduğu gibi, eğitim, mesleki öğrenim, sağlık hizmetleri, tarımsal geliĢme,
yetim ve düĢkünlere yardım olmuĢtur. Ermeni tarihçi Robert Mirak‘ın da yazdığı gibi, AGBU‘nun siyasi partilerle iliĢkili olması istenmemiĢ olmasına rağmen, ARF karĢıtı kiĢiler tarafından kurulmuĢ ve partizan kalmıĢtır. AGBU‘nun
kurulması, ARF‘nin 1910‘da Ermeni Kızılhaçı‘nı kurmasına yol açtı ve bu da
daha sonra ARS (Armenian Relief Society) Ermeni Yardım Cemiyeti olarak
değiĢti. ġimdiki zamanda ARS‘nin idare merkezi, ARF ve diğer kurumları ile
aynı binada, Watertown, Mass.‘de bulunmaktadır. Ġki partili hayır kurumları
dıĢında, sosyal kulüpler de ARF-yanlısı veya ARF-karĢıtı olarak bölünmüĢlerdir. AYF (Armenian Youth Federation) Ermeni Gençlik Federasyonu, Piskopos Tourian cinayetinden birkaç hafta sonra kurulmuĢtu ve elan ARF‘nin
önemli bir kanadıdır. ARF karĢıtı toplum ise, kendi gençlik teĢkilâtlarını destekler.
s.8: Washington‘daki etnik lobiler kapsamında, Ermenilerle ilgili çalıĢmalar, büyük oranlarda, Ermeni-olmayan gruplar tarafından aĢılanmıĢ ve
tertiplenmiĢtir. Özellikle Britanya ve Amerika‘da, kiliseler, 1‘ci Dünya SavaĢından önce ve sonrasında açlıktan ölen Ermeniler için, kampanyalar açarak
para toplamıĢlardır. Amerikan ve Ġngiliz misyonerler de Ermeniler ve Ermenistan hakkında bilgi dağıtmakta ve duyarlılık yaratmakta etkin olmuĢlardır.
Buna ilâveten, kadın kurumları da, Ġngiltere‘de WCTU ve Amerika‘da benzerleri, politikacılara mektuplar yazarak ve bağıĢ toplama kampanyaları tertip ve
hatta Ermeni muhacirlerin bulunduğu yerlere seyahat ederek, yardım toplamakta önemli rol oynamıĢlardır… Soykırım olayından sonra, ABD‘deki Ermeniler baĢka güçlerle iĢbirliği yaparak ABD ile yeni Türkiye Cumhuriyeti
arasındaki ekonomik ve siyasi iliĢkilerin yenilenmesini engellemiĢlerdir. ‘Lozan Barışına Karşıt Amerika Komitesi‘, Ermeni taraftarı Kongre üyeleri, ruhban sınıfı, yardım dernekleri idarecileri, Amerikalı Ermenilerden ve Türk
aleyhtarlarından oluĢmuĢtu. Komite Lozan sulhunun Senato tarafından
onaylanmasını engelledi. Amerikan DıĢ ĠĢleri, iki ülke arasındaki diplomatik
iliĢkileri, diplomatlar arasında mektup teatisi yöntemi ile kurabildi. Komitenin
Ģiddetli itirazlarına rağmen, Türkiye ve ABD karĢılıklı Büyükelçilerini 1927‘de
yollayarak, diplomatik bağları yeniden kurdu. Senato ise, bu iĢlemleri gerçekten bitmiş gibi, 1928‘de onayladı.
s.9: ...Ermeni asıllı Amerikalılar ve diğer Ermeni taraftarı gruplar, Ermenileri muhacir olarak sınıflandırmak için uğraĢ vererek, onların ABD‘ye
306
ġükrü Server AYA
özel izinle kabul edilmelerini sağladılar. 2‘ci Dünya SavaĢından sonra,
ANCHA (Bak-Bölüm 21‘deki bilgiler) (Evsiz Ermeniler için Amerikan Milli
Komitesi) benzer çalıĢmalar yaptı ve 48 no.lu Muhacir Kimseler Yasasını
uyguladı. ANCHA, ABD muhacir kabul etme kotalarına rağmen, 25.000 Ermeni‘nin ABD‘ye giriĢini sağladı (NOT: Bak- Bölüm 17 ve 21‘deki açıklamalar). Ermeni diasporasının önemli diğer bir safhası, 1970‘lerde ve 1980 baĢlarında yaptıkları terör hareketleridir. Ermeni terör olaylarının amacı, Türkleri
tahrik etmek ve Ermeni Soykırımının milletlerarası kabulünü sağlamaktı.
ARF‘ye bağlı iki grup, ASALA, (Ermenistan‘ın KurtuluĢu için Ermeni Gizli
Ordusu) ve ARA (Ermeni Ġhtilâl Ordusu), soykırımda ölenlerin intikamını
almak için Türk devlet memurlarını katlederek, soykırımı daha da tanıtmak
istedi. Terör faaliyetleri, 1982‘de Ankara havaalanında, 9 kiĢiyi öldürmek ve
74 kiĢiyi yaralamak suretiyle devam etti ve bundan sonra da 1983‘te Paris
Orly havaalanında 6 ölü ve 48 yaralı ile bütün dünyaya kendini duyurdu. Bu
olaylar her ne kadar medyada yankı uyandırdıysa da, uygulanan metot ve
moral değerler konusunda Ermeni toplumunu ikiye böldü. Terör, siyasi bir
araç olarak etkinliğini kaybetti ve ARF‘ın üst kademesinde olanlar sağlanan
fayda ve masraflar konusunda daha da ihtilâfa düĢtüler. Bunların dıĢında,
Ermeniler lobi grupları kurarak, Washington‘un dıĢ politikasına etki yapmaya
çalıĢtı. ARF, 1918‘de kurulan ACIA (American Committee for the
Independence of Armenia - Ermenistan‘ın KurtuluĢu için Amerikan Komitesi)‘nin, ilk lobi grupları olduğunu söyler.
Mevcut lobi teĢkilâtı ANCA (Armenian National Committee for
Armenia), ACĠA‟nın bir devamıdır. 1972‘de, ARF karĢıtı toplumun önde gelen üyeleri, “the Assembly” (Armenian Assembly of America)‘yı kurdular ve
bununla yeni bir Ermeni organizasyonu kurarak değiĢik liderlere ulaĢmayı
amaçladılar.
s.10: ANCA ve Assembly kuruluĢ tarihçeleri ve amaçları yönünden
bir birilerinden çok farklıdırlar. ANCA temelini ACIA‘ya, 1918‘in ilk lobi teĢkilâtına taĢır. Daha önceleri de belirtildiği gibi, Hınçaklar, GeliĢimci Birlik ve
Nubar PaĢa taraftarları (AGBU ve sonra Ramgavarlar) ARF yönetimindeki
hükümet için, rekabet halindeydiler. Bu rekabet nedeniyle, 1‘ci Dünya SavaĢından sonra Versay ve Sevres‘de iki Ermeni delegasyonu vardı. 2‘ci Dünya
SavaĢından sonra San Francisco konferansında da, iki delegasyon vardı.
Ancak ABD‘de, Ermeni meseleleri ile teĢkilâtlanmıĢ bir tek grup vardı ve bu
ARF destekli ACIA ve bunun devamı olan ANCA‟dır!
s.11: Her ne kadar Assembly bütün Amerikalı Ermenilerin hepsini
kapsayacak bir organizasyon oluĢturmak istediyse de, Assembly‘nin kendisinin kuruluĢu, Amerika‘daki ARF taraftarı ve karĢıtlarının diğer bir yarıĢma
örneğidir. ARF karĢıtları, AGBU‘ya en büyük katkıyı sağlayan önemli kiĢilerdir. Massachusetts eyaletinde ‗STAR Marketler‘ zincirinin kurucusu Bay Mugar, ünlü bir hayırsever olarak Boston civarındaki üniversitelere ve AGBU‘ya
büyük bağıĢlar yapmıĢtı. Ünlü Ermeni tarihçi Richard Hovannisian da,
Assembly kurucusu ve AGBU‘nun aktif üyelerinden biriydi...
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
307
ANCA üç ana amacı vurgular: Birincisi kamuyu Hür, BirleĢik ve Bağımsız bir Ermenistan hakkında devamlı olarak uyanık ve bilgilenmiĢ olarak tutmak; ikincisi Amerikan-Ermeni toplumunu ilgilendiren olaylarda ABD politikasına yön vermek ve üçüncüsü, kamuoyu politikalarında, birleĢik ErmeniAmerikan görüĢünü aksettirmek, Ermeni toplumu ile onların seçilmiĢ temsilcileri arasındaki bağlantıyı sağlamak!
s.12: Ġki lobi grubu arasındaki kritik bir fark, teĢkilât düzenlerindedir.
Her iki kuruluĢun, hem Washington‘da, hem Erivan‘da, hem de Karabağ‘ın
merkezi Stepanakert‘te ofisleri vardır. ANCA kuruluĢu, bütün Amerika sathında sayısız Ģube ve ofislere eriĢir. Batı merkez ofisi, Glendale,
California‘dadır ve bölgesinde 12 Ģube ofisini yöneltir. Doğu kısmı ofisi ise
Missisipi‘nin doğusunda kalan 31 mahalli ofisi yönetir; merkezi Watertown,
Massachusetts‘dedir. ANCA‘nın ayrıca Fransa, Britanya, Ġtalya ve ayrıca
AB‘de Ģube ofisleri vardır. ANCA, yurtdıĢındaki ülkelerde yerleĢik, iyi tahsil
ve üst düzeyli bireylerin, en etkin silâh olduğuna inanmaktadır. ANCA bölgesel ofisleri, o civarda yaĢayan Ermenilerden oluĢmaktadır. ANCA, Amerika‘da, 25 eyalette 45 Ģubesinin olduğunu söyleyerek iftihar eder. Her bölge
kendi sesini eyalet sınırları içinde veya federal hükümet seviyesinde, kolektif
olarak duyurur. ASAMBLE ise, ünlü Ermeni-Amerikalı iĢ adamları ve profesyonel kimseleri hedef alarak, bunlardan hem bağıĢ sağlar, hem de lobi faaliyetlerini desteklemelerini sağlar.
s.13: ANCA ve ASAMBLE, baĢka kurum ve gruplarla da ayrı ayrı ittifaklar kurmuĢlardır. ANCA, sonuç sağlamak için baĢka kurumlarla koalisyon
yapma lüzumuna inanır. ANCA‘nın, Rum, Kıbrıs Rum, Kürt ve Lübnan cemiyetleriyle eski ve sağlam bağları vardır. Diğer insan hakları ve işçi kuruluĢları
ile de müĢterek hareket eder. Bu ittifaklar, Türkiye‘ye yapılacak yardımların,
Ermeni, Kürt ve Kıbrıslı Rumlara yapılan hak ihlâlleri bahane edilerek, kesilmesinde etkin olmuĢtur! … ASAMBLE ise, BirleĢmiĢ Milletlerle iyi iliĢkide ve
en yüksek düzeyli sivil Ermeni kuruluĢu olmakla övünür! 1997‘de, Asamble,
BirleĢmiĢ Milletler nezdinde atılımda bulunarak, muhaceret problemleriyle
iĢtigal eden bir NGO olarak, Muhacir Eğitimi ve Kaynak Bulma Merkezi, kurulmasında önayak olmuĢtur.
s.14–15: Armenian Weekly haftalık dergisi, aynı zamanda internette
‗on-line‘ okunabilmektedir. ARF, 1908‘de kurulmuĢ olan Azbarez, günlük gazeteyi yayınlar ve 500.000 baskı yaptığını iddia eder. ARF ayrıca Erivan‘da Yerik
günlük gazeteyi çıkartır. Diğer bir kamuoyu oluĢturma aracı, Ermeni konuları
için kurulmuĢ Amerikan AraĢtırma Enstitüleri‘dir. ‗ÇağdaĢ Ermeni AraĢtırma ve
Dokümantasyon, Aġ‘ için kurulan Zoryan Enstitüsü 1982‘de Cambridge‘de
kuruldu. 1984‘te buna Kanada Zoryan Enstitüsü katıldı. Enstitü, amaç olarak
Ermeni halkının geçmiş ve şimdiki yaşamı ile ilgili bilgi ve belgelerin, dünyadaki olayların ışığında, tetkik ve değerlendirilmesi‘ni belirtmiĢtir.
Özellikle üç konu üzerinde yoğun araĢtırma yapar: Soykırım – Diaspora – Ermenistan. Enstitü, Toronto Üniversite Enstitüsü ile ortak olarak, üç
ayda bir, Diaspora – Uluslararası Etütler Gazetesi‘ni çıkartır. Ayrıca Ermeni
konuları hakkında seminerler düzenler, belge ve arĢiv malzemesi toplar,
ġükrü Server AYA
308
bunları akademisyen, gazeteci, film yapımcıları, devlet memurlarının hizmetine sunar ve her üç ayda dergi çıkartır! Enstitü, yüksek tahsilli profesyonel
kimselerin sponsorluğu altındadır! ASAMBLE 1997‘de, ANI (Ermeni Milli
Enstitüsü)nü kurdu ve amaç olarak Soykırım konusunu, kamuoyuna duyurmayı ve Soykırım kurbanları için tazminat alma imkânlarını araĢtırmayı seçti.
Bu bağlamda, Soykırım konusunda konferans ve forumlar düzenler. ANI,
soykırım ders programlarına yönelik olarak, ‗Tarih ve Kendimizle YüzleĢmek
Vakfı‘yla projeler geliĢtirmektedir. ANI, ayrıca soykırım akademisyenleriyle
birlikte Soykırım Ansiklopedisi‘ni hazırlamaktadır. ANI, Amerikan Soykırımı
Anma Müzesi ile müĢterek olarak Washington, D.C.‘de çalıĢmaktadır. Gençliğin seferberliği, her iki lobi grubunun önemli çalıĢma konuları içindedir. ANCA ve ARF, 1933‘te kurulmuĢ olan AYF (Ermeni Gençlik Federasyonu)‘nu
desteklemektedir. AYF ‗nin en önde gelen hedefi, Ermenileri Ermeni olarak
tutmaktır. Bu yolda gençlere kendi özgeçmiĢleri ve gururları aĢılanır. AYF
tarih dersleri verir, Amerikalı Ermenilere mahsus Haiastan Kampını düzenler
ve her yıl yüzlerce genç Ermeni‘yi konuk eder ve eğitir. ANCA ayrıca, eski
okul mezunlarından yararlanarak, üniversitelerde, öğrencilere asistanlık ve
burs verilmesine yardım eder.
AGBU ise, genç profesyonellere ve gençliğe yönelik, değiĢik programlar sunar. Cumartesi günlerinde Ermeni tarihini, lisan ve kültürünü öğreten
milletler arası 6 okul ve bunların dıĢında 24 ilkokul, ortaokul ve hazırlık okulunu yönetir. Uluslararası eğitim bursu ve ABD‘de üniversite öğrencilerine
eğitim kredisi sağlar. AGBU, 1995‘te Los Angeles‘te Genç ĠĢadamları Kulübünü kurarak, Ermenistan‘daki iĢadamları ile iliĢki ağı kurdu. Bunun dıĢında,
iki senede bir, New York‘ta Kamp Nubar‘da uluslararası atletizm müsabakaları düzenler.
s.17 Chart A: Amerikan Ermenisi Lobi Grupları ve Kaynakları
Tarih
Yardım Kurumları
Öncelikl Hedef
Seferberlik amaçları – önemli
İttifaklar
Gençlik Programları
ANCA
ARF’nin Lobi Kolu
ARS
Birleşik, Hür ve Bağımsız Ermenistan
1990’da ARAMAC ilâvesi
Kürtler,
Rumlar, Kıbrıs Rumları,
Sendikalar
<ARF ile>
AYF, 1933
Yaz kampları
Asistanlıklar
Burslar
Olimpik atletizm
The Assembly -ASAMBLE
Öncelikle AGBU ‘dan
AGBU
Demokrasi, Ekonomik Gelişme,
Refah
Bağışta bulunan yurtseverler
Anayurtla sevgi bağları
ABD Soykırım Müzesi
Birleşmiş Milletler
< AGBU ile >
Okullar
Yaz Kampı
Genç işadamları
Kulüp
Asistanlıklar
Burslar
International Atletizm
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
Araştırma 1997
Yayınlar hareket
Kongre Grupları
Zoryan Institute, 1982
Web siteleri, Bildiriler
Chronology
Hairenik
Armenian Weekly
Azbarez (ARF
Yerik
İki partili Grup
Democratik Konsey
Cumhuriyetci Konsey
Kilit Kongre Üyeleri
309
Armenian National Institute,
Web siteleri
Kafkasya (AGBU Dergisi)
Ararat Quarterly (Dergi)
İki partili Grup
Democratik Konsey
Cumhuriyetci Konsey
Kilit Kongre Üyeleri
s.18: ANCA ve ASAMBLE özgeçmiĢleri, kuruluĢları, hedefleri, seferberlik anlayıĢları gibi konularda aralarında mevcut farklara rağmen,
Washington‘da iki önemli sebeple birleĢiktirler. Ġki partili (Demokrat+Cumhuriyet) Kongre Grubu, Ermeni meselelerinde ve politikalarda ortak
hareket etmektedir. 1995 yılında New Jersey‘den Demokrat Frank Pallone
ve Illınois‘den Cumhuriyetçi Edward Porter‘in kurduğu grup, 107‘ci Kongre
oturumunda 95 kiĢilik bir grup oluĢturdu! Cumhuriyetçilerin grup baĢkanlığı,
Michigan‘dan Joe Knollenberg‘e geçti! Grup, temsilciler meclisi ile ortak çalıĢarak Ermeni ve Ermenistan konularındaki projeleri desteklemektedir. Bu
Meclis Grubunun oyları, özellikle Ermenistan‘ın hasmı Azerbaycan‘a yapılacak yardımların, 1992 sayılı Hürriyeti Destek yasasının 907‘ci paragrafına
uyularak önlenmesinde rol oynamaktadır. Bu konuya baĢka bölümlerde de
değinilmektedir. Kongredeki bu Ermeni Parti Grubuna ilâveten, ayrı olarak
‗Ermeni Amerikalılar Demokratik Liderlik Konseyi‘, web sitelerinde ANCA ve
ASAMBLE‘ye birlikte hizmet vermektedir. Bunların da dıĢında, 1997‘de Los
Angeles‘te kurulan ‗Ermeni-Amerikalı Cumhuriyetçi Konseyi de vardır. Bütün
bu kuruluĢların da dıĢında, Capitol Hill – Senato‘da, Senato Çoğunluk Lideri
ve Senato Finans Komitesi baĢkanı senatör Robert Dole, Ermenilerin en
büyük avukatıdır. Dole, 2‘ci dünya savaĢı sırasında hayatı bir Ermeni doktor
tarafından kurtarılmıĢ olduğu için, on yıllar boyunca bu konunun bayraktarlığını yapmıĢ ve 1982 – 1996 yılları arasında, her yıl bu konuyu gündeme
taĢımıĢtır. 2001 yılı Mayıs ayında, ANCA senatör Robert Dole‘a, Ermeni
davasına sadakati nedeniyle, ‗Ömür Boyu Başarı‘ ödülünü vermiĢtir. Lobilerin, bu birleĢik güçleri, ANCA ve ASAMBLE‘nin, birbirlerine benzer politikaları
tarafından da haricen desteklenmektedir. Bu grubun baĢlıca talepleri, altı
maddeye bölünebilir: Birincisi, iki grup da, 1915–1922 soykırımının ABD
Hükümeti tarafından tanınmasını istemektedir. Ġkincisi, ABD Hükümetinin
Yeni Karabağ‘ın bağımsızlığını tanımasını ve kapalı bölgeye yardım yapılmasını istemektedirler. Üçüncüsü, yukarıda anılan yasaya uyularak Azerbaycan‘a yardım yapılmamasını istemektedir. Dördüncüsü, her iki lobi grubu
da, Ermenistan‘a sürekli Amerikan yardımı yapılmasına çalıĢmaktadır. BeĢ
ve altıncılar, Türkiye‘ye silâh satıĢının ve Bakû-Ceyhan Boru projesinin, önlenmeleridir!
310
ġükrü Server AYA
s.19: ABD‟nin Ermeni Soykırımını Tanıması:
Hem ANCA, hem de ASAMBLE, Soykırımın tanınmasını, siyasi amaçlarının en baĢına koymuĢlardır! ANCA‘nın sesi ASAMBLE‘ye nazaran daha
gürdür ve Türkiye‘den toprak ve tazminat istemektedir. 1982‘den bu yana
iki lobi grubu da 24 Nisan tarihinin, 1915–1922 Soykırım Kurbanlarını anma
ve onurlandırma günü olarak, yasayla tespitini talep etmektedirler. Her yıl,
yasa tasarısı, Türkiye ile olan iliĢkilere ve ABD‘nin stratejik menfaatlerine
zarar vereceği gerekçesiyle, ertelenmektedir. Her iki lobi grubu da, bu yasa
tasarısının geçmesine birlikte uğraĢ vermekle beraber, bunu kabul ettirebilme yöntemleri farklıdır. ANCA bütün vatanseverleri seferber ederek, bu yasanın geçmesi için, ‗sonuna kadar‘ stratejisini uygulamaktadır. ANCA,
Capitol Hill‘de verdiği bu federal yasa uğraĢı dıĢında, Soykırım Gününün
kabulü için Ģehir meclisleri düzeyinde de çalıĢmaktadır. ANCA diğer ülkelerin
de Soykırımı Kabul ederek, Türkiye‘nin Avrupa Birliğine tam üyeliğini, Soykırımı Tanıma Ģartına bağlamak için, Fransa, Ġtalya, A.B., Avrupa Parlamentosu, Büyük Britanya, Yunanistan, Belçika, Lübnan, Rusya, BirleĢmiĢ Milletler,
Kıbrıs, Kanada ve Arjantin parlamentolarını sıkıĢtırmaktadır. Bunun dıĢında
Avrupa Birliğindeki ANC lobisi, Türkiye‘nin üyeliğini, Soykırımı kabulüne
bağlamak istemektedir. ANCA, Ġsrail‘in de Türkiye‘yle olan ittifakını ve Soykırıma destek vermeyiĢini de, tenkit etmektedir!
s.20: …Washington‘da yapılan ‗Ermeni Soykırımına Amerikanın Cevabı‘ konulu konferansa, ABD Soykırım Müzesi Üyeleri ve birçok akademisyen katıldı. ANI, Sigorta ġirketlerinin Soykırım kurbanlarının ailelerine tazminat ödenmesi konusunu, Yahudilerin Almanlardan almakta olduğu soykırım
tazminatı anlayıĢında takip etmektedir…
(NOT: Bu çalışma 2002‘deki durumu anlatmaktadır. Ermeniler
OYAK‘ın ortağı Fransız ortağı AXA‘nın bir olup-bitti anlaşmasıyla bu önemli
tazminatı Şirketten koparmıştır; içinden avukatlık masrafları kesilerek, kalanı
mirasçılara ödenmektedir!)
Karabağ‘daki Ermeniler Azerbaycan‘dan ayrılmak için oylama yaptıktan sonra, Sumgait Azeri Ģehrinde, 28 ġubat günü çıkan olaylarda, çoğu
Ermeni 35 ilâ 350 kiĢi arasında hayatlarını kaybedenler oldu. Bu olay sonrası, bölgedeki Azerilerle Ermeniler arasında yeniden çarpıĢmalar çıktı ve neticede 600.000 kiĢi evlerini bırakarak hicret etti. Ġki devlet de 1991‘de bağımsızlıklarını ilân ettikten sonra, aralarında tam savaĢ çıktı. Ermeni savaĢçılar,
Yeni (Dağlık) Karabağ‘ı savunmakta ve ayrıca % 10 Azeri toprağını ve Ermenistan‘la Karabağ‘ı bağlayan Lâçin Koridorunu ele geçirmekte baĢarı
sağladılar. 1994‘te Azeri ve Ermeni subaylar, Rusların garanti altına aldıkları
bir ateĢkesi kabul etti. Halen bu ihtilâf devam etmekte olup, Ermeniler iĢgal
ettikleri toprakları tutmakta, buna mukabil Türkiye ve Azerbaycan, her taraftan kara hudutları kapalı olan Ermenistan‘a ve Karabağ‘a, abluka uygulamaktadırlar. Bu konudaki en son görüĢmeler, 2001 yılının Nisan ayında, Key
West Florida‘da yapılmıĢ fakat anlaĢma sağlanmamıĢtı.
s.21: ANCA ve ASAMBLE, ABD‘nin Karabağ‘ın istiklâlini tanıması ve
abluka altındaki bölgeye yardım yapması için lobi çalıĢmalarını sürdürmek-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
311
tedir. Ancak Karabağ konusunda, ANCA daha fazla gayret göstermektedir.
ANCA, Karabağ‘ın self-determinasyon hakkı için çalıĢmakta, Massachusetts
ve Rhode Island eyaletlerindeki ‗tanınmaları‘ baĢarı olarak duyurmaktadır.
ANCA Liderlerinden Sharistan Ardhaldjian Ģöyle konuĢmuĢtur: ‗ARF
Karabağ‘ın tanınmasının dışında, Karabağ hükümetinin içinde de büyük
yatırım sahibidir‖. Ermenistan‘daki ilk seçimler ARF‘yi iktidara taĢımayınca,
1990‘larda Karabağ, ARF‘nin kalesi oldu. Gerçekte, diasporadan birçok Ermeni yurda dönerek ARF saflarında, Karabağ‘ın Azerilerden alınması için
çarpıĢtı. Fransa ve California‘daki Ermenilerin, Karabağ konusunda silâh
sağlanması için para gönderdikleri de bilinmektedir. Bu nedenle ANCA ve
ARF‘nin Karabağ‘ın bağımsızlığını elde etmek için, gerek resmi lobi kanallarından, gerekse el altındaki insan ve malzeme destekleriyle, çok yoğun çalıĢtıkları aĢikârdır.
s.22: (Freedom Support Act) Bağımsızlık Destekleme Yasasının
907‘ci maddesinin yürürlükte tutulması, Ermenilerin lobi baĢarılarının ispatıdır. Bu yasa 1992‘de evvelce Sovyet olan devletlere, Amerikanın mali ve
teknik yardım yapması için kabul edilmiĢti. 907‘ci madde sonradan ek olarak
çıktı; Ermenistan‘a karĢı abluka ve düĢmanlık devam ettiği sürece, Azerbaycan‘ın yardımı yasaklamaktadır! Bu madde, baĢka lobilerin ve özellikle 14
petrol Ģirketinin gayretine, Türk ve Ġsrail lobi gruplarının yoğun çalıĢmalarına
rağmen, yerinde kaldı. Bu gruplar, 907‘ci maddenin kaldırılmasını ve Stratejik Ġpek Yolu projesiyle Azerbaycan ve komĢu Orta Asya ülkelerinin, Ġran, Çin
ve aĢırı Müslüman ülkelere karĢı denge kurabilmeleri için, yardımların yapılmasını istemektedir. 1999‘da 907‘ci madde Senato‘dan zorlukla geçti. Çifte
kulelere yapılan 9/11 olayından sonra, Senato ittifaka yakın bir çoğunlukla,
BaĢkan‘a, ihtiyaç halinde ve ABD‘nin menfaatineyse, 907‘ci maddeyi ‗yok
sayma ve Azerbaycan‘a yardım yetkisini‘ verdi. Kararda özellikle, militan
Ġslâmiyet‘in önlenmesinin, bölgesel endiĢelerden daha önemli olduğu vurgulandı. FY 2003 sayılı yasa, istediği takdirde BaĢkan‘a 907‘ci maddeye süresiz uymama serbestliğini tanıdı. 2002 yılının Ocak ayı sonlarında, BaĢkan
Bush bu salâhiyeti kullandı ve yoğun Ermeni direncine rağmen, Azerbaycan‘a Amerikan yardımı yapılmasının kapısını araladı.
s.23: ASAMBLE de, 907‘ci maddeyi Ģiddetle savunmakta, Azerbaycan
Karabağ ve Ermenistan‘a abluka uyguladığı sürece Amerikan yardımında bir
sürü engeller koydurmaktadır. 907‘ci maddenin kaldırılması için yapılan yoğun çalıĢmalara rağmen, Asamble ve Kongredeki dostları bu maddeyi yürürlükte tutmuĢlardır… Gerek ANCA, gerekse ASAMBLE, her yıl Ermenistan ve
Karabağ‘a, en az $ 90 milyon mali yardım sağlanmasını, kendi baĢarıları
saymaktadır. Bu yardım, Ermenistan‘a ‗Kafkasya‘nın Ġsrail‘i‘ adını taktırdı.
1999‘da Kongre $ 75 milyonu onaylamıĢtı fakat Lobi Grubu sayesinde, bu
yardımın en az $ 90 milyon olması sağlandı.
(NOT: Diaspora kurumlarının siyasetçilere resmen yaptığı seçim kampanya yardımları, belki de yüz katıyla, Amerikan vatandaşının cebinden Ermenistan‘a gitmekte, oradan bir kısmı geri gelerek bu otomatik para dolaşımı
pompası çalışmaktadır! Bu sistemi bozmak, başta siyasetçilerin menfaatine
312
ġükrü Server AYA
dokunacağından çok zordur. Bu nedenledir ki, bazı ABD Kongre üyeleri
‗Amigolardan daha bağnaz‘ Türk aleyhtarıdırlar!).
s.24–25: Gerçekte FY 2003 DıĢ Yardım Yasası, $ 90 milyonu ekonomik yardım olarak muhafaza etti fakat buna, ayrıca $ 4 milyondan fazla, askerî yardım ekledi. ASAMBLE de Ermenistan ve Karabağ‘a yapılan yardımlarda kendi etkinliğini vurgulamaktadır. ASAMBLE, her yıl alınan $ 90 milyon
dıĢında, ‗Sinkroton IĢınlama Laboratuarı‘ (SESAME Partikül IĢınlama projesi)
için baĢlangıç kredisi olarak $ 15 milyon almakla övünmektedir. AGBU, Erivan‘da kurulacak ‗Ermenistan Amerikan Üniversitesi‘ Vakfı için $ 9 milyon
almıĢtır.
Türkiye‟ye Silâh SatıĢının Önlenmesi ve Hazar Denizi Boru hattı
Projesi:
NOT: İlgi tezin bu bölümünde, ANCA‘nın RUM lobileriyle işbirliğiyle,
İnsani Yardım Yasasına dayanılarak; Türkiye‘ye yapılan silâh satışlarının
nasıl engellendiği anlatılmaktadır. ANCA‘ya göre, Türkiye ―Soykırımı inkâr
ettiği sürece‖ Silâh Yardımı ve Satış da yapılmamalıdır. Fazla yer almaması
için anlatılan çalışmalarda, Hıristiyanlığın ve Türkiye aleyhine var olan ve var
olmayan bütün imkân ve saptırmaların kullanıldığı, okuyucuyu bıktırıncaya
kadar ayrıntılı anlatılmaktadır. Aynı bağlamda, Bakû-Ceyhan projesinin
gerçekleştirilmemesi için, Amerikan Kongresinde koydurulan Kredi yasakları
ve engellemeler, kıskançlık ve garez numuneleri olarak, anlatılmaktadır.
Boru hattı projesi, bütün ABD – Ermeni engellemesine rağmen gerçekleşmiş
olduğu için, bu konuda geçmiş etik uygunsuzlukların takdiri okuyucuya kalmıştır. İngilizce bilen okuyucuların başta verilen bağlantıya girerek, raporun
tamamını okumaları tavsiye olunur. Bunlar sır değildi! Bunları bilmeyen, atıl
duran veya kamuoyuna duyurmayanların hiç mi suçu yok?
s.26: Bu çok ufak etnik azınlığın eriĢmiĢ olduğu baĢarılar, ABD etnik
lobileri hakkında Ģöyle bir tablo çizmektedir:
1- Etnik grubun büyüklüğü, dıĢ politikadaki etkinliği artırıcı bir faktör
değildir. BaĢta Ermeniler olmak üzere birkaç ufak grup inanılmaz baĢarılar
sağlamıĢtır. Seçim bölgesi politikaları da, Washington‘da sonuç alınmasında
fazla etkin değildir. Ermeni toplumu ufak gruplar halinde California,
Massachussets, New York ve New Jersey ve Florida ile Illinois‘te yaĢamaktadır. Bu nedenle, Kongre seçimlerinde fazla bir oy potansiyeli yoktur.
2- Etnik lobilerin kampanya finansmanı ile kuvvet kazandığı da doğru
değildir. Ermeni lobileri, Washington‘da ağırlık için büyük rakamlar harcamamıĢtır. Petrol lobilerinin çok daha büyük parasal güçleri olmasına rağmen,
Azerbaycan‘da petrol arama ve çıkarma için, federal yardım sağlayamamıĢlardır.
3- Ermeni lobilerinin baĢarısı, göründüğü kadarıyla, çok yüksek düzeyde organize olmalarında ve açık politik amaçlarında yatmaktadır. Kongrede kurduğu Ermeni Parlamento Grubu ve diğer lobi ve kurumlarla iĢbirliği,
baĢarı sağlayan en önemli unsurlar olmuĢtur. Ermeni lobileri, kendi toplumlarını hiper – seferber edebilmektirler.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
313
4- Görüldüğü kadarıyla, ABD‘nin bir ülkeye yardımı, o ülkenin demokratlaĢmasıyla ilintili değildir. ABD‘nin Ermenistan‘a yardımı 1988 depremiyle
baĢlamıĢ ve 1990‘a kadar devam etmiĢtir. Ermeni hükümetinin demokrasi
sicili, hayli lekelidir. Karabağ‘da silâhlı bir isyanı desteklemiĢ ve Ermeni bölgesi haricinde, ilâve % 10 Azeri toprağını iĢgal etmiĢtir. Bunun dıĢında, hükümette suiistimal olayları, salgın hastalık gibi fazladır. 1994-1998‘de ARF
üyelerini tutuklayarak seçimlere katılmalarını önlemiĢ ve basına sansür uygulamıĢtır. Bu gibi olaylar, çalıĢan demokrasilerde yer alamaz.
s.27–28: Eğer Ermenistan, liberal bir demokrasi için potansiyel olarak
mükâfat görmekteyse mantıken aynı durum civardaki birçok ülke ve Azerbaycan için de geçerlidir. Bu nedenle, Ermenistan‘ın bölgedeki demokratik rolü
nedeniyle desteklendiği iddiası gerçek değildir.
Sonuncusu ve en önemlisi, Ermeni olayı, etnik grupların ABD siyasî
hedeflerini salladıklarını göstermiĢtir. ABD‘nin Kafkasya‘daki menfaatleri,
diğer komĢulara kıyasen Ermeniler lehine bir tercihe hak kazandırmamaktadır. Buna rağmen, Ermeni taraftarı Kongre konuĢmacıları, bu ülkeye, komĢularını cezalandırmak pahasına önemli yardımlarda bulunulmasını sağlamıĢtır. 907‘ci maddenin yürürlülükte tutulması açık bir Ģekilde Azerbaycan yerine
Ermenistan‘a avantaj sağlamaktadır. Bu Ermeni lobilerinin ABD‘nin dıĢ siyasetinde ve yardım yapılmasında Kongre üyeleri ve lobi gruplarıyla, ne denli
güçlü ve etkin olduklarını ispatlamaktadır.
Bu araĢtırmanın yazıya döküldüğü tarihte, ABD Kongresi, HS.106 yasayı Kongreden geçirmek suretiyle, ABD‘nin Orta-Doğu‘daki menfaatlerine
ölümcül bir darbe indirmek üzeredir. Beyaz Saray‘ın ve tüm bürokratların
(eski sekiz DıĢ ĠĢleri Bakanıyla üç Savunma Bakanının) aleyhteki açık uyarılarına rağmen, Yasa Kongre‘den geçirilmek üzeredir! Toplantı gündemini
yapan Kongre BaĢkanı Nancy Pelossi, defalarca Ermenilere bağlanmıĢ ve
seçimi kazandığı takdirde bu yasayı Kongre‘den geçirmeye söz vermiĢtir.
Yukarıdaki hiper-seferberlik bütün araç ve imkânlarla ortaya dökülmüĢ,
TC‘nin her zamanki yavaĢ ve nemelâzımcılık yöntemi, lobi faaliyeti olarak
çok kısıtlı ve Yahudi (ADL) KuruluĢların oynak ve kaygan karĢı atak ve oylarına bağlı kalmıĢtır. ġüphesiz, HS.106 geçerse, ARF-ANCA-ASAMBLE ve
onlardan bıkarak “peki” diyen üçüncü devlet veya Ģahıslar (kedilerin pisliklerini örten bir acelecilik) ve tek yanlı aldıkları kararlarla TC‘yi sıkıĢtırsalar
bile, ANCA-ASAMBLE veya Diasporanın, yalanları gerçek gibi yutturarak
aldırtacağı kararlar, sanıldığı kadar da kolay uygulanamayacak ve bu hataya
―linç güruhu gibi‖ katılan kuruluĢ ve yabancı devletler, gerçek geç dahi olsa
öğrenildiğinde, onları aldatanları affetmeyecektir! Bu çalışma, insanların
aptal yerine konulmaması ve aldatılmaması amacıyla yapılmıştır, çünkü
doğruyu görmeyenin dürüstlüğü bir iĢe yaramaz! Para dolaĢım pompası
çalıĢır durumda olduğu ve dileyenler bundan fayda gördükleri sürece, sonucun alınıp alınamayacağı da fazla önemli değildir.
Kongre üyelerinin aldanarak oylayacakları kararın özet iddiaları ve cevapları genel bilgi olarak aĢağıda verilmiĢtir. Bu araĢtırmayı okuyanlara,
dünyanın en büyük ülkesinin demokrasi örneği ve abidesi olarak gösterilen
314
ġükrü Server AYA
en yüce kurumunun nasıl aldatıldığını ve yanlıĢ kararların, gözden sürme
çalar gibi, nasıl geçirildiğini göstermek yönünden, bu tasarı metni ve gerçek
cevapları, bilgi için ayrıntılı olarak aĢağıda verilmiĢtir. Yukarıda anlatılan
lobilerin en büyük eseri HS.106 karar tasarısıdır. Suçlama maddelerini ve
cevapları okuduktan sonra, insanlığın ve ―demokrasi denilen kandırmacılık
oyununun‖ erdemini, kendiniz yorumlayabilirsiniz! Bütün iddialar Ermeni
lobisi ardındaki hukukçular tarafından kaleme alınmıĢ ve diyet borcu olanlar,
kendi ülkeleri aleyhine, fakat kendilerinin lehine olarak, bütün bunlara
―EVET‖ diyebilmiĢlerdir. Hukuk adına, hukuka yapılan bu alenî tasallutun
ayıbı acaba kırk yıldır „bir Ģey çıkmaz‟ diyerek bekleyenlerde mi, yoksa
―düĢür, çiğne, parçala” naraları ile sevinenlerde mi? Hukuk‘un tartılması,
kantarı elinde tutan otoritenin onuruna, maharetine ve niçin-nasıl tuttuğuna
bağlıdır. Aksi halde ―gözü bağlı, kör adaletin‖ dağıtacağı karar, aĢağıdaki gibi
olmaktadır. Bu çalıĢmaya paralel daha detaylı Ġngilizce kitabımın adı ―The
Genocide of Truth‖ veya ―Gerçeğin Katli veya Yok Edilmesidir. Yayıncı Ġst.
Ticaret Üniversitesi tarafından kapakta kullanılan Adalet sembolü kadının
―dürüst adaleti temsil etmediği‖ Ģu ufak ayrıntılarla vurgulanmıĢtır. Gözler
açıktır! Eldeki terazi eğridir; Ayaklar zincirlidir! Ayağın biri Adalet kelimesine ortadan basarak, oynatmıĢtır! Nihayet, eldeki adaletin gücünü
sembolize eden Kılıç dibinden kırıktır!
(Hatırlatma: Eski Mısırlıların inancında, kişi öldüğünde, yeraltı âlemine
kabul edilmesi için, Tanrı Osiris‘in huzurundaki sırat terazisinin bir kefesinde
ölünün kalbi, diğer kefesinde de, dürüstlük-doğruluğu (Dürüstlük Tanrıçası MAAT‘ı) simgeleyen bir devekuşu tüyü bulunurdu. Görünürde, Mısırlıların,
ADALET TERAZİSİ, modern Parlamentoları süsleyen, elinde terazi tutan,
gözleri bağlı kadından çok daha anlamlı ve ruhen temizdi! Kalbi temizdürüst olmayanlar, orada cezalandırma için bekleyen, ceset yiyicisi AMMİT‘e
yem olurdu! Yoksa Firavunlar daha mı adaletliydi?)
Md.1: Ermeni Soykırımı, Osmanlı Ġmparatorluğu tarafından 19151923‘e kadar tasarlanmıĢ ve 2.000.000 erkek, kadın ve çocuğun sürgünü
sonucunda bunların 1.500.000‘i ölmüĢ, hayatta kalan 500.000‘i evlerinden ve
2500 yıllık tarihsel yurtlarından atılmıĢtır.
C.1: 192/22.4.1922 ABD Ortak Kongre-Senato kararı bu iddiayı yalanlamaktadır! Nüfus durumu 14–15 bölümlerde verilmiştir. Bütün Osmanlı
İmparatorluğunda yaşayan azami sayı 1,3–1,5 milyondu. Kayıtlara göre tehcir edilen sayısı yalnız 500.000 civarındadır. Yukarıdaki bölümlerde kesin
kaynaklardan teyit edilen sayıların dışında 22–23 bölümlerde bizzat Başbakan Kacaznuni ayrıca tarihçi Lalaian, 1918‘de 1 milyon kişinin Ermenistan‘da
hayatta olduğunu 1920‘ye kadar 200.000‘nin açlıktan orada öldüğünü söylemiştir. Paris Konferansına verilen ‘hayatta olanlar‘ sayısı daha da fazladır.
1 milyon kişi, Nassibian ve Nansen‘in tespitlerine çok yakındır. İddia, başından itibaren bilinen ve yazılı gerçeklere aykırıdır ve bu denli büyük yalan, ayıptır! (Bak: Link ve Rapor detayları)
Md.2: 24 Mayıs 1915‘te Müttefik Hükümetler, Britanya, Fransa, Rusya
ortak bir bildiri yayınlayarak, baĢka bir devleti insanlığa karĢı suç iĢlemekle
itham etmiĢtir.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
315
C.2: Bu devletler Osmanlı‘ya karşı fiilen savaş halindeydiler ve her türlü propagandayla dünya kamuoyu oluşturarak, ABD‘yi insanî nedenlerle
savaşa çekmek istiyorlardı. Van şehri Mayıs‘ta Ermenilerin eline geçti. Tehcir
kararnamesi 27 Mayıs‘ta ilân edilmiştir. Müttefikler, henüz başlamamış bir
suçu, peşinen iftira suretiyle kullanmışlardır.
Md.3: Ortak bildiri, Müttefik hükümetlerin iĢlenen suçlar ve ajanlar eliyle iĢledikleri katliamlar için mesul tutulacağını bildirmekteydi.
C.3: Müttefikler henüz işlenmemiş bir olayı suç gibi ön görüp cezalandıracaklarını belirterek tehdit etmektedir. İngiliz Hükümeti, 1919–1921 tarihleri arasında 144 Osmanlı devlet idarecisini tutuklamış fakat 2 yıldan fazla
süre içinde, hiçbir yerde hiçbir hukuki delil bulamayarak, mahkeme etmeden
bu kişileri sessizce Türkiye‘ye geri yollamıştır.
Md.4: 1‘ci Dünya SavaĢı sonrası Türk hükümeti, soykırım iĢlemiĢ olan
üst düzey idarecileri, Ermenilerin katliamı ve imhasıyla suçlamıĢtır.
C.4: İttihatçılar savaş sırasında ve 1916 yılında görev suiistimalinde
bulunan veya tecavüz eden 1600 kişiden fazlasını harp divanlarında yargılamış, suçlu bulunan 67 kişi asılmış, yaklaşık 400 kişinin beraatı dışındakiler
çeşitli ağır cezalar görmüştür. İddia‘da Osmanlı Hükümeti yerine <Türk hükümetine(TC)> sıçrama yapılmaktadır. 1919 yılında İngilizlerin zoruyla kurulan (Kürt Mustafa) Kukla-Kanguru Mahkemelerin ne zabıtları, ne şahitleri ne
de avukatları olmuştur. Boğazlıyan kaymakamı Kemal Bey suçu yokken
asılarak işgal kuvvetleri memnun edilmiştir. Bu kanguru mahkemeler kurulmadan önce, işgal altındaki Osmanlı Hükümeti, uluslar arası bir araştırmaya
cesaret ederek, İsveç, İsviçre, İspanya, Hollanda ve Danimarka‘ya, Şubat
1919‘da çağrı yaparak kurulacak olan mahkemeye ülkelerden ikişer temsilci
istemiştir. Bu tarafsız devletler İngiltere‘ye danıştıklarında ‗Malta‘da mahkeme olacakları nedeniyle‘ karışmamaları telkin edilmiş ve bunlardan dördü
yazılı, biri sözlü olumsuz cevap vermiş aleni ve adil araştırmadan kaçmışlardır!
Md.5: Kurulan harp divanı mahkemelerinde, Jön Türk rejiminin temsilcileri yargılanmıĢ ve Ermeni halkı aleyhine katliam tertiplemek ve yapmakla
suçlanmıĢlardır.
C.5: Bu kuru lâfların cevabı 4‘çü madde cevabının içindedir.
Md.6: Ermeni Soykırımın baĢlıca tertipçileri, Harbiye Bakanı Enver
Bey, ĠçiĢleri Bakanı Talat ve Bahriye Bakanı Cemal beylerdi. Bunların hepsi
suçlanmıĢ, ölüme mahkûm edilmiĢ ancak cezalar uygulanamamıĢtır!
C.6: Bu beyler Kanguru-Kukla mahkemeler tarafından suçlanmıştır!
Cemal Beyin Ermenilere gösterdiği özel ilgi birçok kaynakta yazılıdır. Talat
ve Enver beylerin efendiliği ve dürüstlüğü, Morgenthau‘ya mektup yazan
Associated Press muhabiri George Schreiner tarafından, ayrıca Enver Paşanın sağ kolu General Bronsart von Schellendorf ve de ünlü General Liman
von Sanders‘in gazetelere yazdığı makalelerde alenen bildirilmiştir. Madde
yazarları, Talat Paşanın Berlin‘de, Cemal Paşanın da Tiflis‘te Ermeni terörist
kurşunlarıyla öldürüldüklerini neden yazmadılar?
316
ġükrü Server AYA
Md.7: Ermeni Soykırımı ve dâhilî yasa ihlâlleri belgelenmiĢ olup, büyük sayıda dokümanlar Avusturya, Fransa, Almanya, Britanya, Rusya, Vatikan ve diğer ülke arĢivlerindedir ve bütün bunlar aynı olay ve gerçekleri söylemektedir!
C.7: Bu çalışmaya Türk arşivlerinde mevcut binlerce Rus yazışması
ve iç yazışmalar, bu tür iftiralara maruz kalınmaması için alınmamıştır. Ancak, bu araştırmanın başından beri ve bundan sonraki bölümlerde verilmekte
olan bütün Gazete haberleri, makaleler, mektuplar, resmi devlet yazışmaları
ve akitler hiçbir yerde her hangi bir belge bulunamadığını ve bu nedenle
Malta‟da mahkemeye esas olacak tek bir belge olmadığını ispatlamaktadır. Önerge sahipleri ABD Dış İşlerinin İngilizlere verdikleri YOKTUR cevabını da mı bilmiyorlar?
Md.8: ABD Milli ArĢiv ve Evrak dairelerinde, Ermeni Soykırımı hakkında bol doküman bulunmakta ve bunlar ABD‘nin 59 Grup, 867 ve 867,40
dosyalarında herkese açık bulunmaktadır.
C.8: 22.4.1922/192 no.lu Kongre Kararı saklı mıydı? Neden göremediniz? Anılan arşivlerde bulunan evraklar tek taraflı ve genelde Ermeni
şahitlerin ifadelerini kapsayan düzmece belgelerdir. Bunlar doğru ise, neden
Malta Mahkemesine gönderilmemiştir veya Ģimdi delil olarak masaya
konmamaktadır!
Md.9: Ekselans ve 1913–1916 Osmanlı Büyükelçisi Morgenthau, birçok ülkeyi, protestoda bulunması için ikna etti, bunların içinde Osmanlıların
müttefikleri de Ermeni Soykırımını protesto etti.
C.9: Bu araştırmanın 14–15–16 ve diğer bölümlerinde Morgenthau‘un
karakter ve güvenirliliği hakkında, pek çok örnek verilmiştir. Bu tür yuvarlak
sözler, göz boyamak ve laf kalabalığından ileri gitmemektedir.
Md. 10: Büyükelçi Morgenthau, ABD DıĢiĢlerine Osmanlı Ġmparatorluğunun bir ırkı yok etmek kampanyasını bildirmiĢ ve Bakan Robert Lansing,
16 Temmuz 1915 mektubuyla, Ermenilerin tehciri hakkında Elçinin aldığı
önlemleri onayladığını bildirmiĢtir.
C.9: Morgenthau, bütün bilgileri iki Ermeni tercümanından alıyordu. Bu
araştırmayı okuyanlar, bu satırları okuyuncaya kadar gerek Morgenthau‘ın
kilit ve riyakâr siyasetçi rolünü, Osmanlılara sempatik görünmek isterken
neleri yaptığını ve özellikle Dış İşleri Bakanı Lansing ile Başkan Wilson‘un
Elçiye verdiği Osmanlı‘yı karalama ve ABD‘yi Dünya savaşına sokma amacını ve bu siyasetçilerin etik dürüstlüklerini, öğrenmişlerdir!
Md.11: Senatonun 9 ġubat 1916, 12 no.lu kararında, BaĢkanın bir günü tayin ederek, o günde bu ülke vatandaĢlarının elemlerini bildirmelerini ve
o günlerde açlık, hastalık ve her türlü eziyet çeken Ermenilere parasal yardım kampanyası açılması kararı alınmıĢtır.
C.11: Bunun sonucunu veren 22.4.1922/192 kararı neden saklıyorsunuz? Tehcir işlemi, Ağustos 1915‘te son bulmuştur. Bu araştırmanın
neredeyse her bölümünden anlaşıldığı gibi, Ermeniler her vesilede kendilerini, mazlum, masum, ezilen ve nahak yere Hıristiyan oldukları için kurban
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
317
edilen çaresizler olarak tanıtmakta ve akabinde PARA VER – YARDIM YAP
demektedirler. Bu para toplama işinde fevkalade becerikli olan Taşnaklar
1890‘lardan beri, bu güne dek bu tür bağış paralarını kendi ceplerine koymuştur. Müslümanlar insan sayılmadığından, onlara yardım etmek onlara
göre, insanlık borcu değildir! Tasarı yazarları, kendi basınlarında 18901915‘lerde çıkan gazete başlıklarını görmemişlerdir. Morgenthau da, ―Yönetim Üyesi‖ olarak 192 no.lu karar onaylamıştır!
Md.12: BaĢkan Wilson ‗Yakın Doğu Yardım Kurumu‘ olarak tanınan
bir Kurumu, Kongre Kararı ile kurdurmuĢ ve bu Kurum 1915 – 1930 arasında
$ 132.000.000 bağıĢ toplayarak, Soykırımdan kurtulanlara ve baĢka ailelere
verilen 132.000 yetime yardım yapmıĢtır.
C.12: 22.4.1922/192 no.lu Kongre Kararı bağlantısı Bölüm 16‘da verilmiştir. Görüldüğü gibi bilânço meblâğı yaklaşık$ 52.000.000, 124 yetimhanede yardım gören 64.000 kişi, civardaki 50.000 ile 114.000 kişidir! Amerikan Kongresi kendi belgesini tahrif mi yoksa inkâr mı ediyor?
Ermeni propagandasının ve Protestan Kiliselerin yardım toplamaktaki
beceri ve teşkilâtları, birçok bölümde anlatılmıştır. Bütün bu yaygaranın altında yatan amaç, bağıĢ toplamak ve bağıĢlardan para çalmaktır! Yukarıdaki ifadeler 192/22.4.1922 Kararına göre yalandır! Referansı verilen belge
ekranlardan okunabilir. Belgeye göre, en az 1.414.000 kiĢi 31.12.1921‟de
hayattadır! Bunda hata varsa, onaylayanlara aittir!
HS.106 Kongreden geçerse, onun şerefine başka yeni Yardım Kararlarının çıkması doğaldır, zira bu işin ikramiye tarafı olacaktır!
Md.13: 11 Mayıs 1920 tarih 359 no.lu Senato kararında, alt DıĢ ĠliĢkiler Senato Komitesine verilen Ģifahi ifadelerde, bildirilen katliamlar ve Ermeni
halkının çektiği mezalim doğrulanmıĢtır.
C.13: Sayın Kongre üyeleri, bu tasarıyı sizin adınıza yazan kimseler, gözden sürme çalma misali, Senato-Kongre‟nin 22.4.1922/192 no.lu
DikilitaĢ misali Karar ve Belgeyi sizlerden saklamıĢlardır ve maalesef
bazı Amerikalı politikacıları 14.10.1915 tarihli ―Reno Evening‖ gazetesindeki makalenin son paragrafında uyarıldığı gibi aptal durumuna düĢürmüĢlerdir!
Görgü şahitleri ve ifade verenler kimlerdi? Ya misyonerler, ya şartlanmış Hıristiyan-Ermeni savunucuları veya propaganda yapan siyasetçiler!
Bunların içinde bir istisna oldu ve Senatör James A. Reed şöyle konuştu:
<Ermeni‘nin kendisi ellerinin kansız ve suçsuz olduğunu söyleyemez>. Başkan Wilson‘un bölgeye ‗manda kurmak araştırması yapmak için yolladığı
General Harbord‘ diğerleri gibi Ermeni sempatizanı olmak zorundaydı. Mustafa Kemal ile mücadelesinin bu erken safhasında konuşan Harbord, onun
yokluklar içindeki azmini takdir etmiş ve raporunda ‗manda kurulmasını
onaylamamıştı‘.
Md.14: Ermenistan‘a yapılan ve General James Harbord baĢkanlığındaki Amerikan Askeri Heyetinin verdiği 13 Nisan 1920 tarihli raporda, 100
güzel Ermeni vadisinde, ölüm, iĢkence, vahĢet gördüğünü ve bu bölgede
318
ġükrü Server AYA
seyahat edenlerin, bu uzun yılların cinayet izlerini her tarafta gördüğünü
bildirdi.
C.14: Bir an için Akaby Nassibian, Kacaznuni ve Lalaian‘ın bu ve bundan sonraki bölümde anlattıkları Ermenilerin yaptığı cinayet ve mezalimi
unutalım! Ancak General Harbord aynı raporunda, Ermenilerin Ruslarla birlikte girdikleri ve sonra terk ettikleri yerlerde işledikleri cinayetlerin, insanlık
yönünden, Türklerinkini fazlasıyla geçtiğini yazmıştır. Kongre adaleti dediğin
böyle olur, işine gelen paragrafı alır, koskoca 22.4.1922 -192 kendi kararını
bilmez! Örneğin, Mayıs 1918‘de ilân edilen Ermeni Cumhuriyeti neden Osmanlı Himayesini istemiş ve almıştır? 6 Eylül 1918‘de Vahdetinin kabul ettiği
heye, Soykırımı şikâyet edeceğine, neden Sultanın dua ve iltifatını istemiş ve
almıştır? (22.4.1922/192 Rapor kayıp mı?)
Md.15: Amerikan Soykırım Müzesinde de yazılı olarak teĢhir edildiği
gibi, Adolf Hitler, Polonya‘ya hücum etmeden önce 1939‘da her hangi bir
tahrik olmaksızın, ‗Kim Ermenilerin öldürülmesini hatırlıyor ki‘ diyerek Soykırım sahnesini açmıĢtır!
C.15: Bu çalışmanın 17 ve 21‘ci bölümlerinde gerek bu büyük yalan
ve sahtekârlık, gerekse Ermenilerin Nazilere yaptığı yardımlar ve sonraları
Nazi askeri Ermenilerin nasıl ‗Rus ordusundayken esir düşmüş masum ve
mazlum Ermeni rolünü oynadıklarını‘ ve ABD‘ye nasıl kabul edildikleri delilleri ile anlatılmıştır. Kurulan ‗Nazi Ermenilerini Amerika‘ya Kaçırma‘ şebekesi,
bedelleri karşılığında yaklaşık 25.000 Ermeni‘yi Amerika‘ya muhacir olarak
(Kasap General Dro dâhil) sokmuştur. Kongre kararında bu büyük sahtekârlığın ve yalanın ‗doğru‘ gibi beyanı, Kongrenin bu konuda <söyleyemediklerini> açıklamaktadır!
Md.16: Soykırım tabirini 1944‘te icat eden Raphael Lemkin, BirleĢmiĢ
Milletlere sunulan Soykırım Önleme ve Cezalandırma kararında, Ermeni
hadisesini 20‘ci yüzyılın kesin bir soykırım örneği olarak tanıtmıĢtır.
C.16: Lemkin‘in Ermeniler hakkında, o tarihte bildikleri, yalnız Ermeni
kaynaklardan edinilen bilgi ve duyumlara dayanmaktaydı. Kendisinin önyargılı fikri, bir kesin delil olarak kabul edilemez.
Md.17: Lemkin‘in uyarısı üzerine, BirleĢmiĢ Milletler tarafından 11 Aralık 1946‘da Genel Kurul tarafından alınan 46 no.lu kararda, Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması konusunda, Ermeni Soykırımı; BirleĢmiĢ Milletlerin standartlar tespit ederek cezalandırması gereken örnek olarak kabul
edilmiĢtir.
C.17: Beyan büyük bir yalan ve saptırmadır. Birleşmiş Milletlerin hiçbir
organı hiçbir kararla Ermeni Soykırımını tanımamıştır. 1985‘te kurulan bir alt
komitede, Ermeni Soykırımı, başka soykırım araştırılmaları içinde, İngiliz
Raportör Whittaker tarafından geçirilmek istenmiş, fakat müşahit olarak orada bulunan Prof. Dr. T. Ataöv‘ün, yapılmak istenen olup-bittiyi anlaması ve
diğer üyeleri uyarması sonucunda, bu rapor ‗not edilerek dosyaya konulmuş‘
ve üst komisyona havale edilmeyerek kibarca ret edilmiş, hakkında bir karar
alınmamıştır! Buna ait ilave bilgi C. 23‘tedir.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
319
Md.18: BirleĢmiĢ Milletler, SavaĢ Suçları Komisyonu, Ermeni Soykırımı
için ‗tamamen insanlığa karĢı iĢlenen bir suç‘ olarak ve Nuremberg SavaĢ Mahkemesini örtbas etmeyi amaçlayan bir fiil olarak…
Md. 19: Komisyon beyanına göre Sevres BarıĢ AnlaĢmasının 230‘cu
maddesi, Müttefikler tarafından 1915‘te verilen notaya uygun olarak, Türklerin Türk tabasına (Rum, Ermeni) karĢı iĢledikleri suçlar! …Bu madde, bu
nedenle Nuremberg ve Tokyo mahkemelerinin 6‘cı ve 5‘i maddelerine göre,
insanlığa karĢı iĢlenen suçlar sınıfındandır!
C.18–19: Ölü doğmuş, ne Vahdettin, ne ABD hükümeti tarafından
onaylanmamış ve Millet Meclisi Hükümeti tarafından kararla ret edilen, Fransızların 1921‘de Frank Buillon anlaşmasıyla, Ermeni Cumhuriyetinin de
Gümrü anlaşmasıyla yok saydıkları ve bütün maddeleri hiçbir şekilde yürürlüğe girmemiş olan ve hukuken mevcut olmayan Sevres anlaşmasının Amerikan Kongresinin 90 yıl sonra alacağı bir kararda, kamuflaj malzemesi olarak ismen kullanılması siyaset ve mantıksızlığın düzeyini ispatlamaktadır.
Hele Andonian stilinde sahte belge üretenlerin, bir taraftan Nazi olarak mahkûm olmaktan kurtulurken, diğer taraftan ABD‘ye kabul için bir destek yarattıkları unutularak, bu kez bu çirkin sahtekârlıklar ABD Kongre kararına ―gerekçe-delil‖ olarak girebilmektedir!
Md.20: 8 Nisan 1975 tarihli 148 no.lu Kongre Kararında, 24 Nisan
1975 gününün ‗Ġnsanın Ġnsanlık dıĢı Hareketlerini Anma Günü‘ olarak tespitine ve ABD BaĢkanının, bu konuda ve Amerikan halkına hitaben konuĢma
yaparak, bütün soykırım kurbanlarının ve özellikle Ermeni soyundan gelenlerin anılmasına karar verilmiĢtir.
C.20: İnsanların ‗soykırım kurbanı‘ olarak isimlendirilebilmesi için, öncelikle soykırım fiilinin iĢlenmiĢ ve bunun hukuken tanınmış olması gerekir. Elde olan mevcut deliller, Osmanlı Hükümetinin hiçbir aşamada, tehcir
edilenlerin ölümünü amaçlamadığını, imkânları oranında koruyup beslediğini, sağlıklarına bakıldığını hatta hakaretin bile cezalandırıldığını ispatlamaktadır. Önyargılı Amerikan siyasetçileri, bilgisiz olduklarından, önlerine konulana el kaldırmışlardır. Bu beylerin, kahramanları Garekin Pastırmaciyan‘ın
bildirilen kitaptaki verdiği fotoğraflardan ve ―bizim masum koyunlar gibi
kesildiğimiz sanılmasın; biz Türklerle her yerde savaĢtık” ifadesinden
bilgileri yoktur! Bugün de aynı şeyi tekrarlanmakta. Peki, TC devlet ve basın
temsilcileri o vakit ne tepki göstermişlerdi? Garip olan husus bu gibi önemli
ahlaksızlıkların, kamuoyuna duyurulmaması, bunların yerine erotik veya tam
sayfa ‘futbolik‘ haberlerin basınımızda sayfaları kaplayarak göz boyamasıdır!
Md.21: BaĢkan Ronald Reagan, 22 Nisan 1981 günü yaptığı 4838
no.lu beyanda, ‗Ermenilerin evvelki soykırımı gibi, onu takip eden Kamboçya
soykırımı ve buna benzer diğer haksız vahĢetler ve insanların topyekûn yok
edilmesi unutulmamalıdır‘
C.21: Ermeni lobi gruplarının ve diğer kurumlarının ne kadar güçlü ve
etkin olduğu yukarıda açıklanmıştır. Ronald Reagan‘ın Ermenilerin soykırım
gördüklerini ima etmesi, bu olayın vukuunu değil, siyasetçilerin bilgi ve etik
eksikliklerini göz önüne sermektedir. Reagan‘ın böyle bir beyanda bulunmaya yetkisi-bilgisi-hakkı yoktur!
320
ġükrü Server AYA
Md.22: 10 Eylül 1984 tarihli, No. 247, ortak Kongre-Senato Kararı, 24
Nisan 1985 gününü ‗Ġnsanlığa Yapılan Ġnsanlık dıĢı Hareketleri Anma‘ Millî
Günü olarak tespit etmiĢ ve BaĢkanın bildiri yayınlayarak, Amerikan halkının
soykırım kurbanlarını ve özellikle Ermeni soyundan gelen 1.500.000 kurbanın anılmasını karara bağlamıĢtı.
C.22: Yapılan bu talep Başkan tarafından ret edildi. Her halde, başlangıçta 1,5 milyon kişinin yaşadığı bir yerde, 1 milyon kişi hayattaysa, 1,5
milyonun ölmüş olmasına imkân olamayacağını hesaplamışlardır. Ermeni
Patrikliği, harp öncesi nüfusu 2,1 milyona şişirerek, bunun 1.260.000 ‘inin
yaşadığını, 840.000 ‘inin öldüğünü beyan etmişti. Bunca yalanın içinde bir
doğru veya tutarlı bilgiye erişmek, görüldüğü gibi imkânsızdır!
Md.23: Ağustos 1985‘te, BirleĢmiĢ Milletlere bağlı, ‗Irk Ayrımını Önleme ve Azınlıkları Koruma Komitesi‘, 14–1 oylama ile ‗Soykırım Suçunun
Cezalandırılması ve Önlenmesi‘ raporunu onayladı. Bu raporda Nazilerin
yaptığı soykırımın 20‘ci yüzyılın ilk soykırımı olmadığını ve örnek olarak Osmanlıların Ermenilere yaptığı,1915–16 katliamını vermiĢtir.
C.23: Verilen bilgi tamamen bir saptırma ve aldatmadır. Yapılan oylamada verilen 14 – 1 oy, raportörün ismiyle, Whittaker Raporu olarak da bilinen ‗Soykırım Etüt Raporu‘ için değil, fakat 1985/9 sayılı karar içindir. Komisyon Raporu kabul etmeyi ret etmiş ve teklifteki (receives – alır) kelimesinin üstünü çizmiştir. İngiliz Whittaker, bu hizmeti karşılığında, Birleşmiş Milletlerdeki görevinden ayrılınca, önemli bir Ermeni Kuruluşunun başına getirilmiştir. Bu konuda yapılan Ermeni propagandasına cevaben, Birleşmiş
Milletler sözcüsü Farhan Haq, 5 Ekim 2000‘de sorulan bir suale cevaben
<Birleşmiş Milletler, Ermenilerin geçirdiklerini Soykırım olarak adlandıran her
hangi bir raporu ne onaylamış ne de desteklemiştir> demiştir. (NOT: Bu kadar büyük ve kuyruklu yalanlar, gerçek gibi yutturulmaktadır!)
Md.24: Bu raporda en az 1.000.000 kiĢinin ve büyük olasılıkla Ermeni
nüfusunun yarısının, görgü Ģahitlerinin ve tarafsız müĢahitlerin ifadelerine
göre, mecburi yürüyüĢlerde öldüğü kesin olarak tahmin edilmekte olup, bu
husus ABD, Alman ve Ġngiliz arĢivleri ve çağın diplomatlarının beyanıyla
sabittir.
C.24: Kongrenin (S.189) 22.4.1922/192 Kararı bütün bu dediklerinizi
yalanlamaktadır! Bu etüdün 29‘cu bölümünde sunulan değişik gazete başlıkları dışında, İsveç, Hollanda muhabirleriyle Alman Generalleri Sanders ve
Von Schellendorf‘un makaleleri iddianın aksini ispatlamaktadır. ABD‘nin her
hangi bir delil bulamadığı İngiliz Dışişlerine yazdığı mektupla bellidir. Mademki böyle deliller vardı ve 1919‘da İstanbul işgal altındayken bütün Türk
arşivleri de ellerindeydi, Malta‘da iki yıldan fazla tutuklu kalan 144 Osmanlı
İdareci ve Siyasetçileri aleyhine neden dava açılamamış ve geri yollanmışlardır? Ermenilerin atası sayılan Cyrus Hamlin, Ermeni terörist taktikleri hakkında şöyle demişti:
<Tabiatıyla, kundaklama ve cinayetlerin yapıldığı ortamlarda, sahtecilik makbuldür >.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
321
Md.25: Amerikan Soykırım Abidesi Konseyi, bağımsız bir Federal kuruluĢtur ve 30 Nisan 1981‘de oybirliğiyle, Ermeni Soykırımı yapılmıĢ olduğu
için, böyle bir cümlenin, Soykırım Müzesine dâhil edilmesine karar vermiĢtir.
C.25: Bu Soykırım Müzesi, Yahudi Lobi ve Kuruluşlarının başı çektiği
ve gerçekleştirdiği bir projedir ve inşa edilebilmesi için büyük bağışlar toplanmıştır. Ermeniler, Yahudilere ait bu projenin kuyruğuna takılıp, Müze
açılmadan ve para ihtiyacı varken, Hitler‘e atfedilen sözü yazdırarak fırsatçılık ve işbilimliklerini ispatlamışlardır. Rivayete göre, bu yazı, çok zengin ve
ünlü bir Ermeni işadamının Bir Milyon Dolar bağış ―sözü‖ üzerine konmuş,
fakat konduktan sonra çıkarılamayacağından, bağış da yapılmamıştır!
Md.26: ABD DıĢ ĠĢleri Bakanlığının 1982‘de yaptığı bir yanlıĢ beyanla,
Ermeni Soykırımın Ģüpheli olduğunu söylemesi üzerine, Columbia Eyaleti
Yüksek Mahkemesi 1993‘te aldığı kararla, Ermeni Soykırımında Ģüpheli bir
durum olmadığını ve DıĢiĢlerinin politikasını nakzettiğini kararlaĢtırmıĢtır.
C.26: Ermeni baskısının gücünün ispatı! Hükümetin Dış İşleri Bakanlığı, haklı olarak bu mesele ―şüpheli‖ deyince, adamlar onlara arka çıkacak
Mahkeme ve Hâkimleri bulup, kendi Dış İşleri Bakanlığını yalancı durumuna
sokabiliyor!
Md.27: 5 Haziran 1996‘da Temsilciler Meclisi (Kongre) 3540 no. ile
(Ġhracat Finansmanı ve ilgi Programlar 1997 Yasası) Karara bir ekleme yaparak Türkiye‘ye ödenmesi ön görülen yardımdan $ 3 milyon (Türkiye‘nin
lobi masraflarına harcadığı) meblâğın, Türk Hükümeti Ermeni Soykırımını
tanıyıp kurbanlarını onurlandırıncaya kadar kesilmesini kararlaĢtırmıĢtır.
C. 27: Bu tür bir onursuzluğun ve Kongre‘nin kendi acizliğinin böyle bir
kararda dayanak olarak alınması ve anılması, Amerikan Kongresindeki siyasî ahlâkın ne halde olduğunu sergilemektedir. Bu maddenin başı da, sonu da
rezaletin ta kendisidir. ABD Kongresi, Türkiye‘ye para ile şantaj yaptığını
söylüyor ve bu nedenle kendi çıkardığı yasaya, baskı nedeniyle uymadığını
itiraf ediyor! Demek ki, bütün dünya ya aptal, ya da para ile satılacak kadar
onursuz!
Md.28: BaĢkan Clinton 24 Nisan 1998‘de ―Bu yıl, eskiden olduğu gibi,
Ermeni milleti ile birleĢmekte ve Amerikalı Ermenilerin tarihteki en üzücü bir
faslını, Osmanlı Ġmparatorluğu zamanında 1915-1923‘le, 1.500.000 Ermeni‘nin sürgün ve katlini anmaktayız‖.
Md.29: BaĢkan George W. Bush, 24 Nisan 2004‘te ―Bu gün, 20‘ci yüzyılın en korkunç bir trajedisini, 1.500.000 Ermeni‘nin Osmanlı Ġmparatorluğu
tarafından sürgün ve ölümünü anmaktayız‖ demiĢtir.
C.28–29: Her iki baĢkanın danıĢmanları ya 22.4.1922/192 no.lu kararı bilmemiĢler veya saklamıĢlardır ve baĢkanlarını kendi SenatoKongre kararlarını nakzeden bu ifadeleri kullanma hatasına düĢürmüĢlerdir!
Başkanların Ermeni toplumunu memnun etmek için, mecburen sarf
ettiği bu sözler, olayın doğruluğunu değil, Ermeni Lobi ve Kurumlarının baĢkanları bile zorladıklarını göz önüne sermektedir. Başkanlar, ―soykırım‖
322
ġükrü Server AYA
kemiğini okşayıcı sözler söylemek zorundadırlar. Ancak bütün baskılara
rağmen, Beyaz Saray, Türkiye ile olan yaşamsal yararları nedeniyle bunu
hükümet olarak (henüz) Ermenilerin istediği kelimelerle ifade etmemiĢtir. (Haliyle, 15‘çi Bölümde bildirilen veya yukarıdaki belgelerden haberleri
yoktur)
Md. 30: Ermeni Soykırımının Milletlerarası tanınması ve teyidine rağmen, ABD ve yabancı devlet otoritelerinin, Soykırımdan sorumlu olanları
cezalandırmaması, bu gibi soykırımların ileride de olabileceğini ve bu nedenle bu yasanın, istikbaldeki soykırımların önlenmesine yardımcı olacağını,
ispatlamaktadır.
C.30: Bu ibaredeki yalan ve saptırmalar ―Milletlerarası tanınma‖ sözünün saçmalığı aşikârdır. Bundan sonraki bölümde, hukukun ana prensiplerinden örnekler verilerek, tepeden tırnağa, insanlıktan bahsederek güya ahlâk dersi verenlerin içine düşürüldükleri çürümüşlük, ikiyüzlülük, haksızlık ve
bilgisizlik, dünyanın Demokrasi Zirvesi olduğu sanılan ‗Capitol Hill‟de‟ gerçekte ne tür hesapların ve yalanların egemen olduğunu göstermekte,
dürüst insanların ahlâk anlayıĢı ve zekâsı ile alay edilmektedir.
Özetleyecek olursak, bu karar tasarısı insanların arasında sevgi ve
dayanıĢmayı teĢvik edeceğine, doğrudan hırs, kin, garez, iftira, ihtiras, kötülükte bulunma ve intikam alma gibi ayıp ve zaafları alenen cesaretlendirmekte ve mükâfatlandırmaktadır. Dünyanın gözü önünde, ABD demokrasisini ve
adaleti, mantık ve izanı, riya ve husumetlerle iğfal etmektedir. AĢağıda, Ermeni diasporasının keskin kalemĢorlarından Harout Sassonian‘la ilgili ve
The California Courier gazetesinde çıkan bir ilânı okuyalım:
ARPA Enstitüsü Harut Sassunian tarafından verilecek konferans ve
semineri duyurur.
―Soykırımın Tanınması – Türk-Ermeni ĠliĢkileri ve Diasporanın Rolü”
PerĢembe, Ocak 25, 2007, 19.30, Meridinian Oditoryumu, (adres ve
yol talimatı)
Amaç: Bay Sassunian birçok konuyu açıklayacak ve dinleyicilerin suallerini cevaplandıracaktır. Örneğin:
* Soykırımın Tanınması, gerçekten lüzumlu mu?
* Ermeniler Türkiye‘nin AB müracaatını desteklemeli mi, yoksa karĢı
mı gelmeli?
* Türk – Ermeni iliĢkileri
* Diaspora – Ermenistan iliĢkileri
* Diaspora en iyi nasıl organize edilebilir?
* Ermenistan Elçisi tayin edilen John Evans‘ın kovulması
* Ermenistan‘a Elçi tayin edilecek Richard Hoagland‘ın namzetliğinin
dondurulması
* BirleĢik Ermeni Fon Kurumunun Ermenistan ve Lübnan‘a yardımları
* Lincy Vakfı‘nın Ermenistan ve Artsakh‘ta altyapı hazırlıkları
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
323
The California Courier editörü Harut Sassunian aynı zamanda BirleĢik
Ermeni Fon kuruluĢun baĢkanıdır. Bu Kurum 1989‘dan beri Ermenistan‘a $
460.000.000 tutarında insani yardım yapmıĢtır. Aynı zamanda Lincy Vakfının
da ikinci baĢkanıdır. Bu Vakıf Ermenistan ve Artsakh‘ta $ 230 milyon değerinde altyapı projelerine parasal yardım yapmıĢtır. Daha önceleri, Procter
and Gamble - Ġsviçre ġirketinin, 1978-82 yılları için ihracat pazarlama müdürüydü. BirleĢmiĢ Milletler - Cenevre‘de 10 yıl süre ile insan hakları konusunda delege olarak çalıĢmıĢtır. Columbia Üniversitesinden, Uluslararası ĠliĢkiler
branĢında MA derecesi ve Pepperdine Üniversitesinden MBA derecesi vardır. Kitabı ―Ermeni Soykırımı - Dünya KonuĢuyor 1915-2005. Doküman ve
Bildiriler 2005 yılında yayınlandı ve Arapça lisanda 2006 yılında Lübnan‘da
yayınlandı. Ermenistan CumhurbaĢkanı tarafından, toplumdaki çalıĢmalarından dolayı verilmiĢ, ‗Anania Shiragatsi‘ onur madalyası sahibidir
(NOT: Verilen bilgiler Ermeni Diaspora Kurumlarının, toplumdaki üyelerin her birini yakinen takip ettiklerini, onları devamlı propagandayla
onurlandırdıklarını, seferber halde tuttuklarını ve devamlı olarak para topladıklarını ve bir kısmını dağıttıklarını, her halde yeteri kadar açıklamaktadır!)
324
ġükrü Server AYA
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
325
25. BÖLÜM
AYIPLANACAK MAHKEME
ve HUKUK HĠLELERĠ
Bir asra yakın zamandır, küresel hukuk sistemi, Ermeni konusunda
doğrunun bulunması ve adaletin gerçekleĢmesi konularında, ısrarla meflûç
tutumunu devam ettirmektedir. Osmanlı Ġmparatorluğu zamanında, en ufak
bir olayda Altı Batı ülkesi, hemen Osmanlının üzerine baskısını kurar, bir
taraftan Osmanlı‘nın eli kolu bağlanırken, ülkeye karĢı yapılan suikast ve
terör suçluları affettirilir, caniler kahraman gibi dıĢ ülkelere tantanayla giderlerdi. Katiller, elan Ermeni toplumları ve Devleti nezdinde büyük itibar görmektedirler. ġimdiye dek, hatalı olan ve Müslümanlara karĢı iĢlediği suçlardan dolayı, Ermeniler tarafından yakalanmıĢ veya cezalandırılmıĢ, numune
için bile olsa, bir tek Ermeni olmamıĢtır. Türk toplumunun bir tek Ermeni‘nin,
Hrant Dink‘in öldürülmesine, yüz binlerin yürüyüĢleri ve ―biz de Ermeni‘yiz‖
posterleriyle sokaklarda bağırarak tepki göstermesine rağmen, elan bütün
Hıristiyan âleminde ―Türkler zaten hep katil olmuĢlardır‖ önyargısı devam
etmektedir. TC devleti, dıĢ ülkelerde kırktan fazla terör Ģehidi vermiĢ, fakat
ne ölenleri anarak dünya kamuoyunun dikkatini çekmiĢ, ne de öldürenler için
o ülkedeki hukuk ve tazminat imkânlarını zorlamıĢ veya bu cinayetleri, mağduriyetimizi göstermek için kullanmıĢtır. Çok tuhaf ve anlaĢılması zor bir
suskunluk ve ―aman kimseyle sürtüĢmeyelim‖ politikasıyla, tepki vermekten,
karĢı atakta bulunmaktan özenle kaçınılmıĢ ve bu hoĢgörü ananemizin, takdir edileceği ve hasımlarımızın kendiliğinden yola geleceği düĢüncesi ve
mukabele ihmalinden, kendini ala koyamamıĢtır!
Bir taraftan ―herkes fikrini söylemekte serbesttir‖ diyerek, gerçeklere
tamamen aykırı, kendi millet ve varlığını utandırıcı ve dayanaklardan yoksun
fakat dıĢ mihrakların duymak istedikleri cümleler, bazı muhiplere yazdırılır ve
söyletilirken (ve bunlara çeşitli yollardan mükâfat verilirken), Doğu Perinçek,
Norman Stone ve Yusuf Halacoğlu gibi ilim ve tarih bilim adamları, olduğu ve
yapıldığı hukuken hiçbir mahkemece saptanmamıĢ ―soykırım tezahüratlarına‖, ―bunlar yalandır, delilleri yoktur, buyurun biz size delilleri gösterelim‖
dedikleri ve soykırım dedikodularına ―emperyalist yalan‖ benzetmesi yaptıkları için, (Bernard Lewis gibi en ünlü tarihçi bile Fransa‘da mahkeme edilerek
cezalandırılmıştı) suçlanmıĢlardır! Doğu Perinçek‘in Ġsviçre mahkemesine
sunduğu belgelere bakılmaksızın, düĢüncesini söylemesi, mahkemeye saygısızlık olarak algılanmıĢ ve cezaya mahkûm olmuĢtur! Adalette bu denli iki
yüzlülük, insana ―pes‖ dedirtmektedir! Osmanlı Jön Türk Hükümeti, tehcir
sırasında kusurları görülen 1673 kiĢiyi harp divanlarında yargılamıĢ, bunların
67‘si idam hükmü giymiĢ, suçlu bulunmayan 400 kadar kiĢi dıĢındakiler,
çeĢitli hapis ve sürgün cezalarına çarptırılmıĢtır.
326
ġükrü Server AYA
Ermeni Patrikliğine göre, Ġstanbul-Ġzmir‘de durumlarına dokunulmayan
yaklaĢık 160.000 Ermeni‘nin dıĢında, sürgün edilenlerden 644.000 kiĢi (?),
1918 Mondros mütarekesinden sonra Anadolu‘ya dönmüĢtür. Dönen sayısı
kesin olarak bilinmemekle beraber Lalaian, Kacaznuni ve Nansen‘in beyanlarına çok yakındır! Daha önce belirtildiği ve sayfa 323‘te belgelendiği gibi, tarafsız ülkelerden biri olan Ġsviçre de (diğerleri: İsveç, Danimarka, Hollanda,
İspanya) 1919 ġubatında, kurulacak tahkikat mahkemesine iki üye göndermeye davet edilmiĢ, fakat (İngilizlere danışıp gerek olmadığı cevabını aldıktan sonra) isteği reddetmiĢti. Doksan yıl sonra, aynı ülkenin, çağrıldığı vakit
tahkikatına katılmayı geri çevirdiği bir olay için, adeta ‗Adalet Divanı‘ gibi karar
vererek bunu baĢka bağımsız bir ülke vatandaĢlarına zorla kabul ettirmek
isteyiĢi, ‗Ermeni‘ye taviz vermek hukukunun‘ pervasızlığını göstermektedir!
Hatırlanacağı gibi ‗Salman Rushdie‘ adındaki yazar, ―ġeytan‘ın Ayetleri‖ kitabını yazdığı ve Müslümanların Peygamberine (dolaylı benzetmelerle)
ağır hakaretler yaptığı zaman, bütün batılı ülkeler, bunun edebiyat ve ―ifade
özgürlüğü olduğunu‖ söyleyerek, bu özgürlükle herkesin ―düĢündüğünü söyleyebileceğini ve yazabileceğini‖ esas kural olarak ilân etmiĢti! Bu kural güya
varken, akademik otoritelerden Perinçek, Stone ve Halacoğlu‘nun, ―soykırım
bir yalandır‖ diyerek gerçeği ifade ettikleri için, nasıl olup da suçlu olabilecekleri gibi basit bir sualin ―hukuk çürümüĢlüğü veya çifte standart‖ dıĢında,
makul bir cevabı yoktur!
Emekli Pakistanlı Albay Masud Akhtar Shaikh, uzun süre Türkiye‘de
kalmıĢ ve Türkçeyi iyi derecede öğrenmiĢti. Kendisi (herhalde benim gibi)
duyduklarıyla ilgilendi ve arĢivlere girerek mükemmel bir araĢtırma yaptı.
2007 yılı baĢlarında bastığı kitabın adı, ‗Lies, Lies and More Lies‘, (Yalan,
Yalan ve Daha Fazla Yalan)‘dır. Eski Türkçeyi okuyabilen ve anlayan Akhtar,
bu konuda açık olan Ordu Genel Kurmay ArĢivlerinde ve diğerlerinde, bu
olayın hakikaten dünya çapında bir yalan olduğunu görerek, bütün bunları
Ġngilizce olan kitabında gözler önüne sermiĢtir. Doğu Perinçek‘e olanlardan
sonra, Albay Shaikh‘ın demokrasi ve tarafsızlık sembolü Ġsviçre‘ye gidecek
olursa, baĢına gelebilecekleri düĢünebilir misiniz? Ġsviçreliler Salman RüĢdi‘ye
değil fakat Masud Akhtar‘a ‗sen nasıl olur da bizim yasayla böyledir dediğimiz
bir olaya YALAN dersin ve buna ait ispatları gözler önüne serersin‘ diye sormazlar mı? Ġmrenilen ―Batı adaleti‖ acaba yalnız Türkler için mi böyledir?
Okuyucuyu yormamak için, bu konudaki tarafsız gözlemlerden bazılarını görelim:
* THE NEW YORK TIMES, 14.2.1986: ZEYTUN‟DA TÜRK AFFI – Ermeniler Affedildi - Hıristiyan Vali Tayin Edileceği Vaat Edildi…
* Hukukun ana direklerinden biri, 1813‘te Bavyera hukukunda ilân edilen < iĢlendiği tarihte yasalara göre suç olmayan bir fiil, sonraki yasalarla SUÇ yapılamaz> prensibidir. ―Genocide‖ (Soykırım) tabiri, BirleĢmiĢ
Milletlerin 9.12.1948 tarihli Genel Kurul toplantısında 260 no.lu kararla tarif
edilerek kabul edilmiĢtir. Bu tarihten sonraki suçların SOYKIRIM olarak tarif
edilebilmesi için de, bazı ölçütlere uyulması gerekmektedir. Örneğin.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
327
Md.6: 3‘çü maddede sayılan fiilleri işleyenler, olayın geçtiği yerde kurulan ve ilgili Akit Taraflarca yetkisi tanınan kompetan bir mahkeme tarafından yargılanacaklardır.
(NOT: Jön Türkler, zaten suçluları 1916‘da yargılamıĢlardı. Mondros‘tan sonra 1919‘da kurulmak istenilen uluslararası divan, Ġngilizlerin suçluları Malta‘da yargılayacakları bahanesiyle kurulamadı. Ardından, delil yokluğundan iddianame bile hazırlanamadan, tutuklular 2 yıl sonra geri yollandı).
Md.9: Mevcut Kararın tefsiri, uygulanması ve icra edilmesiyle ilgili Akit
Taraflar arasındaki anlaşmazlıklar, Md.3‘te sayılan hareketlere uymak koşuluyla, taraflardan herhangi birinin isteğiyle kurulacak Uluslararası Adalet
Divanı‘na sunulacaktır…
(NOT: TC, her hangi bir iddia varsa, BirleĢmiĢ Milletler kararına uyularak bunun kurulacak bir Adalet Divanına getirilmesini veya daha önce konunun iki taraf tarihçileri veya hukukçuları arasında, delilleriyle tartıĢılmasını
teklif etmekte ve bütün arĢivlerin açık olduğunu dünyaya ilân etmektedir.
Ermeni tarafıysa, Boston, Erivan ve Lübnan‘daki arĢivleri kapalı tutmakta,
bilinen bir gerçeği tartıĢmaya gerek yoktur diyerek çeĢitli parlamentolara,
yukarıdaki açık hükümlere rağmen, soykırımın yapıldığına dair kararlar aldırmaktadır. Bazı mantıksızlarımız, TC‘nin kendisinin böyle bir müracaat
yaparak bu dedikoduyu silmesini önermektedir. Ortada hukuki bir suç ve
bunun mercii yokken her hangi bir kimsenin, bir mahkeme kurdurarak
suçsuzluk kararı aldırması, kanımca mümkün değildir! Ġktidarlar, olayın
daha pratik çözümlerine baĢvurmamıĢ, en azından bu tür kararlar alan Parlamentoları, <gerekçelerini bize de bildirmelerini, aksi takdirde yalancımüfteri olacaklarını> bile söylememiĢtir. KarĢı taraflar da, sükût ikrardan
gelir diyerek, bütün bu temel hukuk maddelerini yok saymaktadırlar. Belki de
bazı siyasetçiler, ‗bunca saçmalık, hukuksuzluk ve yalanın‘ bir yol kazası ile
kendiliğinden kalkacağı mucizesini, uzun yıllardır beklemektedirler!
Açıklanan nedenlerle, bir-iki istisna dıĢında, bu araĢtırmaya Türk arĢivlerinde bulunan ve bir kısmı tercüme edilerek basılan binlerce belge dâhil
edilmemiĢtir. Ağırlıklı olarak, ancak çok ufak bir kısmı bulunmuĢ (Türk aleyhtarı) yabancı ülkelerin belgelerinden bazı örnekler verilmiĢtir.
* Halep Alman Konsolosluğundan İstanbul Elçiliğine TELGRAF. Çıkış:
Maraş, 1 Nisan 1915, Alış: Pera 1 Nisan 1915
ÇarĢamba günü Cemal PaĢa‟nın verdiği emre göre, kimse din iĢlerine müdahale etmeyecektir. Ermenilere tecavüz eden Müslümanlar
divan-ı harbe verilecektir. İmza: Konsolos Rössler.
Cemal PaĢa‘nın boĢuna konuĢmadığını aĢağıdaki gazete haberinden
anlıyoruz:
* The New York Times” 22.11.1915: ERMENİLER LEHİNE İSYAN
EDEN TÜRK – Cemal Paşa iki Mütecavizi Astırdı: Berlin 21 Kasım:
ġam‟dan gelen telgraflara göre, Suriye‟deki Türk Orduları Kumandanı
Cemal PaĢa, Ermenilere kötülük yapan iki Türk çete reisini astırdı.
Türk Ordu Kumandanlarıyla Rus Ordu Kumandanları arasında teati
edilen onlarca telgraf ve mektupta, cinayetler anlatılmakta ve genelde Rus-
328
ġükrü Server AYA
lar, Ermeni vahĢetleri için özür dilemektedirler. YazıĢmalar içinde bulunan ve
3‘çü Ordu Kumandanı Mahmut Kâmil PaĢa‘nın 30–31.07.1915 tarihli Ģifreli
telgrafında, bütün ordu mensuplarına Ģöyle emir verilmektedir:
<BaĢka bölgelere nakledilmekte olan Ermenilere hakaret edilmemesi ve aĢağılayıcı muamele edilmemesi, mal ve eĢyalarının korunması
için evvelce verilen emir teyit edilmektedir.>
(NOT: Bu iki satır her Ģeyi söylemiyor mu?)
Ermenileri yok etmek için ―gizli emirler‖ verdiği söylenen fakat hiçbir
delil bulunamayan Talat PaĢanın, 1918 Eylül sonunda yapılan Ġttihat-Terakki
Kongresinde, ‗tehcir sırasında bazı nahoĢ olayların olduğunu, fakat RumErmeni basınının abartmalarındaki gibi olmadığını‘ söylediği varittir. Cemal
PaĢaysa, iki Türk (Ahmet ve Halil) subayını astırdı ve boĢ söz etmediğini
kanıtladı.
Ġngilizler, iĢgal ettikleri Ġstanbul‘da, gönülleri rahat ettirmek için aceleyle Harp Divanları kurdurdu. Ancak kendileri, Ġstanbul arĢivi bir Ermeni‘nin (A.
Fenerciyan) idaresinde olmasına rağmen, hiçbir gerçek belge bulamadıklarından, Malta mahkemesini baĢlatamadılar. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal
bey‘in apar-topar 7 ġubat 1919‘da muhakeme edilmesi hakkında, Amerikan
yüksek komiseri Heck, mahkemede kime ait olduğu belli olmayan isimsiz
belgelerle suçlama yapıldığını çapraz sual veya avukata bile izin verilmediğini, belirtmiĢti.
Bazı Ermeni tarihçiler (Dadrian ve öğrencisi Taner Akçam) Teşkilât-ı
Mahsusa‘nın gizli olarak Ermenileri yok etmekte kullanıldıklarını, varsayımlar
üzerine, gerçekmiĢ gibi iddia ederler. Ġsviçreli tarihçi Erik Zürcher‘e göre,
Harbiye Bakanlığına bağlı bu özel birliğin asıl görevi, karĢı casusluk ve sürtüĢme bölgelerinde (Suriye, Kafkaslar) nümayiĢ ve olay çıkartmaktı. Bu özel
eğitimli birimin bütün mevcudu yaklaĢık 4.000 kiĢiydi. Yarısının Batum‘a
kadar olan Kafkasya bölgesinde yayılmıĢ olduğu, ancak yarıya yakın bir
bölümünün asker eksikliği nedeniyle, Erzurum cephesinde takviye kuvveti
olarak kullanıldığı bilinmektedir. Var sayımlar üzerine tarih yazanlar, Garekin
Pastırmaciyan‘ın 1918‘de yazdığı kitabı lütfen okumuĢ olsalardı, TeĢkilâtı
Mahsusa baĢkanlarından Dr. Bahattin ġakir beyin 1914 Ağustosunda 8‘ci
DaĢnak (Erzurum) Kongresinde, ―Otonomi teklifini yapan‖ heyetin içinde
olduğunu öğrenerek‖ bu tür mantıksızlıklardan kaçınırlardı!
Rum ve Ermeni Patrikliklerinin, uydurarak veya abartarak verdikleri
raporlara göre yazılan Ġngilizlerin ―Mavi Kitabı‖ veya ―Morgenthau Hikâyesi‖
kitabında anlatılanların, aslı olsaydı, her halde bunlar mahkemeye delil olarak verilebilirdi. Hiçbir hukukî belge bulamayan Ġngilizler, 31 Mart 1921‘de
Washington Büyükelçileri A. Geddes‘e, Amerikan DıĢiĢleriyle temas edip, iĢe
yarar belge varsa, temin etmesi talimatını vermiĢti. Elçilik memurları bu konuda seferber oldu; Amerikan DıĢ ĠĢlerinin bütün dosyaları, Konsolosluk v.b.
raporlar gözden geçirildikten sonra 13 Temmuz‘da verilen cevap Ģöyleydi:
“Malta‟da mahkeme edilmek üzere tutulan Türkler aleyhinde delil olarak
kullanılabilecek hiçbir belge bulamadığımızı Lortluğunuza üzülerek arz
ederiz!”
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
329
D.G. Osborne ise, Ģöyle bir ekleme yapmıĢtı: ―Aksine, Ġç ĠĢleri Bakanlığı emrinin son kısmında, katliamları önlemek için alınan özel tedbirler için uyarı vardır!
Ġngiliz DıĢ ĠĢleri Bakanlığı, Doğu kısmında görevli Konsolos W.S.
Edmonds, 16.1.1920 günü yazdığı notta, Ģöyle demiĢti: ―Katliam iddialarını
gerçeğe yakınlaĢtırmak ve eve taĢımak için burada yeterli delil yoktur‖.
Lozan Konferansında, Ermeni konusu 6.1.1923 günü ortaya atıldığında, Ġnönü Ģu cevabı verdi:
“Ermenilere karĢı sorumlu olanlar, tamamen Müttefiklerdir. Müttefikler onları ayartıp Türkiye aleyhine siyasi koz olarak kullandı!
…Ermenileri açlığa, salgın hastalıklara ve nihayet tehcire sürükleyenler
onlardır! Bunların günahı bize değil, Müttefiklere aittir. Eğer Ermenilere
çektiklerinden dolayı tazminat verilmesi gerekiyorsa, onlara SĠZ veriniz!”
Ġngiliz ArĢivi PRO-FO 371/4172/26160 kayıt, 30.1.1919 gün, 212 no.lu
telgraftan:
―GörüĢmenin bu aĢamasında, Ġstanbul‘daki Fransız ĠĢgal Kumandanı
General Franchet d‘Espercy, Ġngilizlerin (Malta mahkeme) hareketini Ģu sözlerle protesto etti:
1. Türkiye dıĢında kurulacak hiçbir mahkeme, sözde yapılan bu vahĢetler için yetkili ve yetenekli olamaz. Bu tür hariçte yapılan bir mahkeme,
tutuklanıp Malta‘ya getirilenler aleyhinde, keyfî hareket edildiği kanaatini
verecektir
2. Yüksek düzeydeki Türk devlet adamlarının bu Ģekilde toptan ve
‗varsayılan suçlarla‘ ithamı, düĢmanlar arasında açık bir ırkçılık ayrımını
göstermektedir, çünkü Müslüman Türklere bu hareket yapılırken, Alman,
Avusturya, Bulgar suçluları serbest bırakılmıĢ ve sulh anlaĢmaları daha
onaylanmadan, yurtlarına iade edilmiĢlerdi. Fransız DıĢ ĠĢleri bakanı Pichon,
Generalin görüĢüne katıldı ve 5 Mart 1919‘da, Paris‘teki Ġngiliz Büyükelçisi
Lort Derby‘ye, yapılan hareketin hükümetince uygun görülmediğini bildirdi‖.
Büyükelçi Lort Derby‘den, Ġngiliz DıĢ ĠĢlerine 454 no. 5 Mart 1919 tarihli telgraf:
―Ġngiliz Hükümetinin, Türk Milletine, korkunç bir cinayeti bulaĢtırmak
kararlılığı üzerine, mevcut Türk hükümeti, olayı, Müttefiklerin ve özellikle
Ġngilizlerin etki alanları dıĢına taĢımaya karar verdi. 18 ġubat 1919‘da, Türk
Hariciye Bakanı ReĢit Bey, beĢ tarafsız ülkeye (Ġsviçre, Danimarka, Ġsveç,
Hollanda ve Ġspanya) müracaat etti ve ileri sürülen cinayet ve tehcirle ilgili
tecavüzleri araĢtırma için kurdukları komisyona iki hukukçularını göndermelerini istedi.‖
Ġngiliz ArĢivi, PRO-F.O.371/4172/29498 belgeden:
―Danimarka‘nın Ġstanbul‘daki temsilcisi Bay Wandel, bu talebi telgrafla
28 ġubat 1919‘da Kopenhag‘a iletti. Ġngilizlerin Ġstanbul Sansür subayı, Türklerin bu atılımını öğrendiği zaman hayli rahatsız olmuĢtu, çünkü kurgulanan
bu tertip bütün dünyaya duyurulabilirdi. Mesajı durdurmak istedi, fakat geç
kalmıĢtı. Benzer notalar, Hollanda, Ġsveç, Ġspanya ve Ġsviçre delegelerine de
330
ġükrü Server AYA
verilmiĢti. Türklerin bu hamlesi üzerine, Ġngiliz DıĢ ĠĢleri, ilgili tarafsız ülkelere
bir ipucunun verilmesinin faydalı olacağını düĢündü.‖
Ġngiliz ArĢivi: PRO-F.O.371/4172 - 28 ġubat 1919 tarihli Özel ve Gizli not:
‗Konunun Ġngiliz egemenliği dıĢında yayılmasını önlemek için, Ġspanya
Büyük Elçisine 4 Mart 1919‘da bilgi verilerek, Türkler tarafından yapılan davetin, (Paris) Sulh Konferansı için yapılmakta olan hazırlıklara ters düĢeceğini ve ciddi komplikasyonlar yaratabileceği mesajı verildi.‘ Bu, Ġspanyollara,
meseleye karıĢmamaları ve Ġngilizlerin arka plânlarını bozmamaları için kesin bir uyarıydı.
Ġngiliz ArĢivi: PRO-F.O.371/4173/47913 – Sir R. Graham‘dan Ġspanya
Elçisine 4.03.1919 Mektup:
Paris BarıĢ Konferansındaki Ġngiliz delegesi Mr. Balfour da, Lort
Curzon‘a yolladığı bir notta, Ġspanyol Hükümetinin ‗Türkiye Komisyonu‘ diye
adlandırılan heyete temsilci yollamak niyetinden, caydırılmasını önerdi.
Balfour‘dan Curzon‘a yollanan, 323 no. 25 Mart 1919 tarihli nottan:
Ġngiliz Hükümetinden gelen bu kararlı itiraz üzerine, Ġspanya ve diğer
tarafsız ülkeler, Osmanlı hükümetinin komisyonunda görev almayı veya bağımsız müĢahit olmayı reddettiler.
Diğer bir atılım, Hindistan‘daki Müslümanların baĢlattığı kampanya,
Ġngilizlerin, Türkler aleyhine yürüttüğü adalet ve hukuk prensiplerindeki sapmalarının durdurulmasında etkin oldu. Hindistan Müslümanlarını temsil eden
Muhammet Ali‘nin baĢkan olduğu bir heyet 1919 baĢlarında Paris‘e geldi ve
70 milyon Hintli Müslüman ve 230 milyon Hintli adına endiĢelerini dile getirdi.
Delegasyon Paris‘te Ġngilizlerin Genel Hindistan Valisi Mr. Montague‘yu temsil eden Mr. Fisher tarafından kabul edildi. Lloyd George 19 Mart‘ta heyeti
kabul etti ve Ermeni katliamı söz konusu olunca, heyet baĢkanı Muhammet
Ali Ģöyle konuĢtu:
‗Hindistan Hilâfet Delegasyonu, ister Müslüman ister Hıristiyan olsun,
olaylardan muzdarip olanlar için büyük infialini alenen bildirir. Ancak Türkler,
geçmişte tiran oldukları varsayımıyla cani olarak cezalandırılacaksa, bu takdirde delegasyon bu konunun uluslararası bir komisyon tarafından araştırılmasını ve bunda Hilâfet Komisyonunun uygun şekilde temsil edilmesini talep
eder.‘
NOT:
1- Osmanlı Hükümetinin bu açık teĢebbüsü, Ġngilizlerin Malta‘da oldu-bitti bir mahkeme plânlarını aksattı.
2- (Pakistan) Hintli Müslümanların sergilediği bu önemli büyük ağırlık,
Hindistan‘da olay çıkmasından endiĢe eden Ġngiliz hükümeti üzerinde baskı yapabilirdi, çünkü Hint askerleri Müttefiklerin safında,
Türk‘e karĢı savaĢıyordu! Fakat Ġngilizler bu heyete de aldırmadı!
3- Hintli Müslümanlar, aralarında topladıkları altın yardımını, Sovyet
Rusya üzerinden Mustafa Kemal‘e ulaĢtırdı. Rus para yardımının
aslının, ‗bu altınlar‘ olduğuna dair emareler vardır.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
331
4- (Pakistanlı) Büyük Filozof – ġair Ġkbal, savaĢ boyunca Türkleri (Ġslami ve hilâfeti) yazı ve nutukları ile desteklemiĢ ve Osmanlı‘dan
sonra Mustafa Kemal‘e en büyük manevi - maddi desteği yapmıĢtır. Emperyalizme karĢı zafer kazanan Türkler, bu nedenle Pakistanlı Müslümanlar tarafından kalben sevilir her yerde, her seviyede
kucaklanır!
Ġngiliz ArĢivi PRO-371/4174/136069 belgeden:
Ancak Ġngilizler, yenik Osmanlı Ġmparatorluğundan, onu yeryüzünden
silecek kadar Ģiddetli bir intikam almak hesabındaydı. Bu nedenle Hintli Müslümanların, adalet ve dürüstlük hakkında yaptıkları çağrı, sağır kulaklara
ulaĢamadı. Adı geçen ―Ermeni katliamı‖ onların bu amacı için Ģahane bir
bahaneydi. Böylelikle Ġngiliz hükümeti, etik ve insaniyet adına yapılan çağrıları bir kenara itti ve ―Türk savaĢ canilerini‖ mahkemeye çıkarmak için kendine hem savcı, hem de hâkim olmak hakkını tanıdı. Bu bağlamda, Amiral
Richard Webb‘in Londra DıĢ ĠĢlerine yolladığı telgrafta Ģöyle deniliyordu:
―Ermeni vahşetinden suçlu herkesi cezalandırmak için, Türklerin topunun hesabının görülmesi gerekir ve bu nedenle, örneğin listemde olan bütün
idareciler mahkemelerde herkese ders olacak şekilde cezalandırılırken, son
zamanların Osmanlı İmparatorluğunun bütün uzuvları koparılmalıdır‖…
De Roebeck‘ten Curzon‘a: Telgraf no.1772R/1315, 21 Eylül 1919:
―Yeni Ġngiliz Yüksek Komiseri De Roebeck, Malta‘ya sürülen ve Ermenilere vahĢetle suçlananların, gerçeklere dayanılarak değil, fakat bazı Ermeni muhbir ve fesatçıların iftiraları ile tutuklanıp sürüldüklerinin farkındaydı. Bu
nedenle, suçluluk durumları Ģüpheli bu kimselerin mahkemede delillerle suçlanmasının çok zor olduğunu biliyordu. Bu sebeple, tutuklamaların durdurulmasını ve baĢka Türklerin de Malta‘ya sürülmesini tavsiye etmediğini, alt
kademelerine tebliğ etti.‖
PRO-FO.371/5090 VE c.p.1649‘den:
―Aralık 1919‘da Osmanlı Ġmparatorluğunda seçim yapıldı ve yeni bir
Parlamento Ġstanbul‘da, 12 Ocak 1920‘de göreve baĢladı. 28 Ocak‘ta gizli bir
oturumda, yeni meclis Mustafa Kemal‘in ‗Misakı Millî‘ kararını kabul etti ve
17 ġubat‘ta bunu kamuoyuna duyurdu. 16 Mart 1920‘de Ġngiliz ve Müttefik
askeri güçler Ġstanbul‘u iĢgal ve sıkıyönetim ilân etti. Meclis basıldı ve 30
milletvekili tutuklandı. Tutuklananlar, ‗halkın istemediği siyasetçiler olarak‘ 18
Mart‘ta BENBOW vapuruyla Malta‘ya yollandı. Ankara‘da Millet Meclisi Hükümeti kurucusu Mustafa Kemal, Anadolu‘da değiĢik yerlerde bulunan, 22
kadar Ġngiliz subayının tutuklanmasını emretti. Bunların içinde, aslında ünlü
bir casus ve aynı zamanda Lort Curzon‘un akrabası olan, olan Lort
Rawlison‘un küçük kardeĢi, Albay Rawlison da vardı.
Fransızların itirazlarına rağmen, Ġngilizlerin keyfi hareketi ve tutuklamalar devam etti. Bu arada reziline bir sulh, Sevres AnlaĢması, kukla Osmanlı hükümetine dikte edildi ve 10 Ağustos 1920‘de imzalatıldı. Bu anlaĢmanın 230‘cu maddesine göre, Müttefik Devletler, Osmanlı Hükümetinde,
katliamlardan sorumlu ve 1 Ağustos 1914‘te Osmanlıları savaĢa sokanları
332
ġükrü Server AYA
mahkeme etmek hakkını mahfuz tutmaktaydılar ve Osmanlılar da topraklarındaki bu yabancı mahkemeleri tanımaktaydı. Ufak gruplar halinde Malta‘ya,
Mart – Kasım 1920 ayları arasında yollananların sayısı 144‘e çıktı.‖
(NOT: Osmanlı İmparatorluğunun savaşa katılma tarihi: 2 Kasım
1914.)
Zaman ilerledikçe, Ermenilerle çok içli-dıĢlı olan Ġngilizler, anlatılan hikâyeleri mantık süzgecinden geçirmeye baĢladı. Ermeni karakteri ile uydurulmuĢ vahĢi hikâyeler üst üste gelince, olayların ardındaki gerçek kaybolmaya baĢladı. Olayların propagandalarla abartılmasıyla, masum insanların
sahte ithamlarla, tarihe geçecek bir mahkemede yargılanması ayrı Ģeylerdi.
19 Temmuz 1920‘de, o tarihte Ġngiliz SavaĢ Kabinesinde Devlet bakanı olan
Winston S. Churchill kabinesine aĢağıdaki gizli muhtırayı vererek, endiĢelerini belirtti:
‗Kabineye, elan Malta‘da esir olarak tuttuğumuz ve önde gelen Türk
devlet adamları, generaller, geçmiş bakan ve mebusları içeren uzun bir listeyi sunuyorum. Bu listenin Baş Savcı tarafından dikkatle gözden geçirilmesini
ve haklarında kovuşturma olmayan kişilerin, en erken uygun tarihte, serbest
bırakılmalarını öneriyorum.‘
Malta‘da tutulan Türk esirler hakkında SavaĢ Kabinesi, Devlet Bakanı
tarafından verilmiĢ olan, 19 Temmuz 1920 tarihli Muhtıra, PROF.O.371/6502/E. 5845‘den:
―Malta‘ya ilk parti sürgünün yollanmasından bu yana yaklaĢık iki yıl
geçti ve 8 ġubat 1921‘de Ġngiliz BaĢ Savcısı, aĢağıdaki mesajı Devlet Bakanlığına yolladı
‗Genel Savcının kanaatine göre, Hıristiyanlara eziyet eden Türklerin
cezalandırılması için, Ġstanbul‘daki Kraliyet Yüksek Komiserinin, delilleri içeren bir iddianameyi hazırlaması zamanı gelmiĢtir‘.
Gerçekte, Lort Curzon, tutuklamaları baĢlatan Ġngiliz Yüksek Komiserinden tam bir rapor beklemekteydi, çünkü Londra‘daki DıĢ ĠĢleri dosyalarında bu türden hiçbir delil yoktu. 12 Mart 1921‘de, Lort Curzon, Sir H.
Rumbold‘dan, mümkün olduğu kadar acele olarak, yerli Hıristiyanlara eziyet
etmekle suçlanan Türk milliyetçilerinin her birinin suçlarına ait delilleri yollamasını istedi.
Aradan geçen 20 ay gibi uzun bir süreden sonra, Malta‘da Ġngiliz Hükümeti emriyle bulunan Türk tutuklular, Malta Valisi ve BaĢ Kumandanı MareĢal Lort Plumer‘e baĢvurdular! Savunmalarını yapabilmeleri için, ne gibi
suçlarla suçlandıklarını öğrenmek ve bu konudaki delillerin özetini istemiĢlerdi. Ayrıca Ġngiliz Hükümetinin bu keyfi ve intikamcı davranıĢının, hukuktaki
‗suçu ispatlanıncaya kadar masum‘ prensibine de aykırı olduğunu söylemiĢlerdi. Bunun üzerine, Türk Millet Meclisi Hükümetinin DıĢ ĠĢleri Bakanı Bekir
Sami Beyle, Ġngiliz DıĢ ĠĢleri görevlilerinden Mr. Robert Vansittart arasında,
16 Mart 1921‘de Londra‘da bir anlaĢma imzalanmıĢ ve 22 Ġngiliz SavaĢ esiriyle, Malta‘daki 64 Türk tutuklunun takas kararı alınmıĢtı. Sir H. Rumbold,
Lort Curzon‘a aynı gün cevap verdi ve kovuĢturmayla ilgili belgelerin bir sonraki diplomatik kuryeyle Ġstanbul‘dan 16 Mart‘ta gönderileceğini yazdı.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
333
Türk tutuklular hakkında ‗delilleri‘ içeren evraklar, Sir Rumbold‘un Lort
Curzon‘a söz verdiği gibi, 22 Mart‘ta Londra‘ya vardı. Sir Rumbold, her tutuklunun suç özetlerinin yollandığını bildirdi. Ancak bilgilerin toplanmasında Ermeni Patrikliğinin, temin edilen ekli bilgiler için baĢlıca kaynak olduğu, Müttefiklere yakın veya tarafsız kaynaklardan bilgi istenilmediği ve çok az görgü Ģahidi
bulunduğu Sir Rumbold tarafından ilâve edildi. Ġfadesine göre, ‗bu şartlar altında İddia makamı, kendini büyük dezavantajda bulacaktır‘. Ayrıca ilâve etti:
‗Özellikle Amerikan Hükümetinin elinde, bu katliamların vukuat tarihlerinde
derlenmiş, büyük sayıda dokümantasyon, şüphesiz mevcuttur‘.
Kısacası bu sefil Ģahsiyet ve Türk düĢmanı entrikacı, adaletin temel
prensibini tersine çevirmiĢ ve tutuklananların ‗masumiyetlerini ispat edinceye
kadar suçlu‘ olduklarına göre hareket etmiĢti. Türkleri, Ermenileri kesmekle
suçlayan ‗dosyalar‘ bu acınacak durumdaydı. Ġngiliz Yüksek Komisyondaki
Mr. Ryan‘ın arkadaĢı ve Ġzmir Konsolosu Sir Harry Lamb, tutuklulardan birine, Vali Necdet Beye ait dosyaya, Ģöyle bir not düĢmüĢtü:
‗Sürgünlerden hiçbiri, hukukî anlamda herhangi bir delile dayanılarak
tutuklanmamıĢtır. Sürülenlerle ilgili bütün dosya tatminkâr değildir. Hukuk
anlamında dosya yoktur. Birçok olayda, Ermenilerin değiĢik değerlerdeki
beyanı var. Bazı kimselerde, Vali Necdet olayında olduğu gibi elimizde sadece bir broĢürdeki rapor alıntısı var. ġunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, dosyalar mevcut halleriyle, her hangi bir avukat tarafından ‗DAVA YOK‘ olarak
iĢaretlenir.
Mevcut bölümde (Yüksek Komisyonun, Rum-Ermeni kısmı), suçlu oldukları söylenen 118 sürgüne ait, tutulmuĢ bilgiler var. Fakat bunların hiçbiri,
hukuk yönünden kesin bir değer taĢımamaktadır. Özetleyecek olursak, ‗Ermeni Katliamı‘ denilen bir cinayetin Türkiye‘de herhangi bir zamanda vuku
bulduğunu kanıtlayacak delil yoktur. Bu nedenle, Malta‘ya sürülenlerden
hiçbiri hakkında, hukuk kurallarına uygun dosya üretilememiĢtir.‘
Ġngiliz DıĢ ĠĢleri, Ġstanbul Yüksek Komiserliğinden gelen delil ve dosyaları aldıklarında hayal sükûtuna uğradı fakat o kadar kolay pes etmek niyetleri
yoktu. Yardım için BaĢ Savcılık makamına ve ABD DıĢ ĠĢlerine baĢvurdular.
1 Nisan 1921‘de DıĢ ĠĢleri eldeki dosyaları BaĢ Savcılığa yolladı ve 29
Nisan‘da bir yazı ile gereğini talep etti.
20 Mayıs 1921‘de (Malta‘ya ilk sürgün kafilesinin gitmesinden iki yıl
sonra) BaĢ Savcılık bürosunun cevabında Ģöyle yazılmıĢtı: ‗…bu kişiler siyasî suçlarla itham edilmekte oldukları cihetle, bunların tutulması veya nakledilmesi, bir yüksek politika meselesi olup, adlî işlemlere bağlı değildir. Hukuk
Bürosu, yapılacak işlemin, Dışişlerine bağlı olduğu kanısında olup, bu konuda herhangi bir görüş sunmayı arzu etmez‘.
BaĢ Savcılıktan, DıĢ ĠĢlerine, 20 Mayıs 1921, PRO-F.O
371/6500/E.3552 Curzon‘dan Geddes‘e:
Böylelikle Kraliyet Hukuk ġubesi ve Kraliyet BaĢ Savcısı, kendilerini,
sözde ‗Ermeni Katliamı‘na karıĢmadılar ve Müttefiklerin savaĢ zamanı propaganda makinesi tarafından sıklıkla kullanılan ‗katliam‘ kelimesinin kulla-
334
ġükrü Server AYA
nılmamasına da dikkat ettiler. AĢağıdaki yazı, BaĢ Savcılığın görüĢünü ve bu
olaya karıĢmaktaki güç durumlarını anlatmaktadır:
―Majesteleri Hükümetinin elinde Malta‘da, Ermeni katliamına katılmış
olmakla suçlanan bir grup Türk mevcuttur. Suçun işlendiğini ispatlayacak
delillerin tespitinde büyük zorluklar vardır. Lütfen ABD Hükümetinden, iddianamenin hazırlanmasında değer teşkil edebilecek her hangi bir delile sahip
olup olmadıklarından emin olunuz‖.
Telgraf No.176- 31 Mart 1921. ArĢiv PRO-.O.371/6500/E.5845,
Curzon‘dan Geddes‘e:
Washington‘dan iki aydır cevap gelmiyordu ve bu arada Savcılık, Malta‘daki Türk sürgünleri hakkında her hangi bir iĢlem yapmayı ret etmiĢti.
Curzon 27 Mayıs 1921‘de Washington‘daki elçisine hatırlatma yaptı:
―Bu konuda delil bulunabilme ihtimali hakkında, bilgi verilmesini talep
ederiz‖.
Telgraf No.314, 27 Mayıs 1921.
Birkaç gün sonra Sir A. Geddes cevabını verdi, fakat beklenildiği gibi
ümit verici değildi:
“Amerikan DıĢ ĠĢlerinde birçok araĢtırma yaptım. Bugün aldığım
bilgiye göre, ellerinde Ermeni tehcirine dair çok yüksek sayıda doküman bulunmasına rağmen, verilen açıklamadan, bunların Malta‟da tutulan Türklerin suçlanmasında faydalı delil olabileceğinden Ģüphedeyim.
Majesteleri Hükümeti isterse, bu dokümanlar Majesteleri Elçiliğine,
kaynağı belirtilmemek Ģartıyla tevdi edilebilir‖. (NOT: Bu son Ģart, dokümanların güvenilemez olduğunu ve bu nedenle kaynağın Amerika olarak
gösterilmesinin, bazılarını zorda bırakacağını anlatıyordu).
Telgraf No.722, 13 Temmuz 1921, Washington Elçiliğinden Ġngiliz DıĢiĢlerine: Ġngiliz ArĢivi: PRO-F.O.371/6504/E.8515:
Maslahatgüzar H.C.Craigie‘den Lort Curzon‘a:
―Malta‘da mahkemeye çıkarılmak üzere bekletilen Türklerle ilgili olarak, Elçilikten bir görevlinin ABD Dış İşlerini ziyaret ettiğini bildirmekten şeref
duyarım. Son savaş sırasında yapılan vahşetler konusundaki Amerikan
Konsoloslarının raporlarından bir bölümünün tetkik edilmesine izin verildi. Bu
raporlar, Majesteleri Hükümetine yararlı olabileceği düşüncesiyle, yüzlercesi
arasından seçilmişti.
Üzülerek Lortluğunuza arz etmek isterim ki, bunların içinde, Malta‘da
tutuklu Türkler aleyhinde delil olarak kullanılabilecek hiçbir şey bulunmuyordu. Raporlarda iki görevlinin adları geçiyordu, Sabit Bey ve Süleyman Faik
Paşa! Bu kişiler hakkında da yalnız kişisel fikirler vardı; sağlam delil olarak
kullanılabilecek gerçekler yoktu.
Dış İşleri Bakanlığı, ellerinde bir hukuk mahkemesinde kullanılabilecek
ve bu konuyla ilgili bilgi olmadığını söyledi. Bu bilginin ve Dış İşlerinin elindeki raporların bu Türkler aleyhinde hiçbir konuda deliller içermediği gerçeğinin
ışığı altında, Majestelerinin hükümetinin elindeki bilgilere bir şey eklenmemektedir. Bundan sonra Amerikan Dış İşlerine başka taleplerin yöneltilmesinden hiçbir ümit olmadığına inanıyorum‖.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
335
Günümüzde Britanya Hükümetinin görüĢü hakkında, Barones
Scotland of Asthal‘ın, 7 ġubat 2001 yazılı cevabından bir bölümün tercümesini okuyalım:
―Hükümetimiz, bundan evvelki hükümetler gibi, bu olaylar hakkında
mevcut delilleri gözden geçirmiş olup bunların, Birleşmiş Milletlerin 1948
Soykırım Kararındaki soykırım kategorisine sokulmak için yeterli olmadığı
ve Yahudi Soykırımıyla ilgili bu kararın geriye dönük işletilemeyeceği görüşündedir.
1915-16‘da Doğu Anadolu‘da vuku bulan olayların tefsiri, tarihçiler
arasında özgün bir tartışma konusudur‖.
Büyük Britanya ve müttefiklerine ait bu hukuk oyunbazlıklarını okuduktan sonra, bu defa Almanya‘dan bir örnek verelim.
Bilindiği gibi, Osmanlı yenildikten sonra Berlin‘e kaçan Talât PaĢa, sokak ortasında, arkasından, Tellerian adındaki bir Ermeni terörist tarafından
vurulmuĢtu. Bu kez Almanya‘daki Ermeni toplumu, Alman Mahkemesi üzerine öyle bir baskı kurdu ki, Hâkim, cinayeti değil, fakat bunun ―haklı bir intikam için‖ olduğunu, yargılama konusu yaptı. Talat PaĢa‘nın emriyle yapıldığı
iddia edilen Türklerin cinayetlerinin ispatı için, bunları görenlerin değil, duyanların Ģahitliğine öncelik verdi. Karar sonucunda, katil intikam almakta
haklı görüldü. Bu kitabın 29‘cu bölümünde, General Liman Von Sanders ile
Enver PaĢa‘nın sağ kolu ve Genel Kurmay BaĢkanı olan General Bronsart
von Schellendorf‘un, konu ile gazetelerde çıkan makalelerinden bölümler
verilmiĢtir. Bütün olayları gören ve en iyi bilen bu saygın görgü Ģahitlerinin
ifadelerine, Alman mahkemesi gerek görmemiĢti!
Bu çalıĢmaya, son zamanlarda Ermeni ASALA ve diğer terör kurumlarının iĢlediği cinayetler, genel bir bilgi olduğu için ayrıntılı olarak alınmamıĢtır.
Bu
konuda
ayrıntılı
bilgi
edinmek
isteyenler:
http://www.tallarmeniantale.com/terrorism-breakdown.htm web sitesinden
(Ġngilizce) edinebilirler.
Çok kısa bir özet olarak, The Turkish American Summer 2005 dergisinde Günay Evinch‘in makalesinden Ģu bilânçoyu görebiliriz.
―1973 yılı ile günümüz arasında, Ermeni teröristlerin 239 terör hareketi
olmuĢ, bunlarda en az 70 suçsuz kiĢi ölmüĢ, 524 kiĢi de yaralanmıĢtır. Ermeniler 105 kiĢiyi rehine almıĢ ve bunlardan 12‘sini infaz etmiĢlerdir. Bunlardan birisi Amerikalı bir kadındı. Bu 239 terör hareketinin en az 160‘ında
bombalar kullanılmıĢ ve çevre mallara da yüz milyonlarca Dolar tutarında
zararlar verilmiĢtir. Bu terör hareketleri, ABD, Avrupa, Orta Doğu ve Avustralya‘da olmuĢtur. 239 terör hareketinden 71‘i, Amerikalı Ermeniler tarafından idare edilmiĢ ve bu terör hareketlerinin 30‘u ABD toprağında olmuĢtur.
FBI‘ya göre,1980–86 yılları arasında Amerika‘da iĢlenen terör hareketlerinden iki Ermeni grubu sorumludur. Bunlardan birincisi ―ASALA‖ (Armenian
Secret Army for Liberation of Armenia) ve diğeri de sağcı ―JCAG‖ (Justice
Commandos of the Armenian Genocide) ‗dır.
(Ermenistan Bağımsızlığı için Gizli Ordu) ve (Ermeni Soykırımı Adalet
Komandoları)
336
ġükrü Server AYA
Bak: http://armenians-1915.blogspot.com/2007/08/1859-video-nbcspecial-armenian.html veya
http://www.youtube.com/watch?V=e6JQfU1pXIV (NBC Belgeseli ve diğer
videolara bak)
Yukarıdaki olaylar hakkında, ABD adaletinden kesin bir örnek aĢağıda
ana hatlarıyla verilmiĢtir. Ġngilizce bilenlerin, verilen linklerden izlemeleri ve
gereğinde çevreye duyurmaları önerilir!
* NBC Dateline Dokümanter programında, Sam Casalino ―Ermeni Terörü ABD‘de ÇalıĢıyor‖ programını yayınlar!
* Dört bölümde bir saat süren bu programın, Ġngilizce bilenler tarafından mutlaka izlenmesi ve paylaĢımı önerilir.
* ABD‘nin Ohio eyaletinin, yol geçmez ufacık Bedford kasabasında,
―kendin kullan Özel Depo‖ binası vardır.
* Binanın bir tarafında Benzin Ġstasyonu, diğer yanında çocuk kreĢi ve
okul vardır.
* 1983‘te kiralanan depo-oda kontratındaki isim ve adresler sahtedir.
Kira her ay nakden ödenmektedir. Çek yoktur.
* Depo sahibi, 6 ay ödeme yapmayan bölüm için polise haber verir.
13.6.1996‘da gelen Polis konu odayı açar.
* Açılan odada, karton kolilerde, 100 libre çubuk dinamit, biri Uzi marka makineli tüfek, 1 özel çifte, ceman 13 silâh bulunur.
* Dinamitler kristalleĢme aĢamasında-bayatlamıĢtır, kendiliğinden patlarsa bütün blok ve civar binalar havaya uçar!
* Yollar kesilir, dinamitler boĢ araziye taĢınarak orada imha edilir! BoĢ
koliler iz sürmek için saklanır.
* Uzun arayıĢ ve 4 yıl sonra, depoyu tutan ve kiraları nakden ödeyen
kadın bulunur. Adı Lucy Topalian‘dır, ünlü bir iĢ adamı ve
Cleveland‘ta büyük bir restoranın sahibi olan, Murad Topalian‘ın boĢanmıĢ eski eĢidir. Polis kadını sıkıĢtırır.
* Kadının eski kocası baĢka Ģehirden gelir. Kadına dinleme aleti takılır; kocası açık vermez, depoda ne olduğunu bilmediğini ve eski
‗yardım toplama kampanyalarının evrakı olduğunu‘ sandığını söyler.
* Polis, Murat Topalian‘ın ―annesi ve babasının Türkler tarafından öldürüldüğünü‖ gözyaĢlarıyla anlatarak, milyonlarla Dolar yardım topladığını, bazı iyi aile gençlerinin Lübnan‘a giderek orada özel terör
taktik dersleri aldıklarını öğrenir!
* Topalian 1988‘de de FBI tarafından terörle ilgili sorgulanmıĢ, fakat
delil bulunamamıĢ ve serbest bırakılmıĢtır.
* Topalian o kadar ünlüdür ki, ABD DıĢ ĠĢlerinde ders vermektedir!
Beyaz Saraya en az 20 defa girmiĢ-çıkmıĢtır. ĠĢadamları heyeti içinde, BaĢkan Clinton‘la masada beraberdir, arada tek bir sandalye
mesafesi vardır.
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
337
* Dedesi ve babası da polis olan Eliot en son ümit olarak, depoda bulunan eski trençkotu laboratuara yollar. Bu defa yirmi yıllık eski iki
saç teli bulunur ve DNA testi ile bunların Murat Topalian‘ın olduğu
ispatlanır.
* Topalian mahkemeye verilir, terör hareketleriyle suçu ispatlanamamıĢtır ve sırf tehlikeli patlayıcı gizlediği için yalnız 37 ay hapis
cezası alır, 2003‘te Ģartlı salıverilir. Bu olay örtbas edilir, uyutulur,
unutulur ve Türk basınında hiç duyulmaz!
* Polis eski terör hareketlerinde rol almıĢ gençleri, Ģimdi saygın meslek sahipleri olarak sorgular; hepsi liderleri Murat Topalian‘dan saygıyla bahseder ve patlayıcılar için böyle bir hatayı nasıl yaptığını anlamadıklarını söylerler!
* California NBC‘de yayınlanan belgesel, ancak ―Türk-Ermenileri‖ tarafından öğrenilir ve {armenians-1915.blogspot.com} sitesinde, takip
edenlere duyurulur!
(NOT: ―ERMENİ TALEPLERİ‖ Av. Gülseren Aytaş -DERİN Yayınlarıkitabının okunması önemle tavsiye olunur)
338
ġükrü Server AYA
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
339
26. BÖLÜM
VAR veya YOK OLMA ANLARI
―Amerikan etkisinin bütün dünyaya yayılmıĢ olması, doğanın Amerikan
görüĢleriyle değerlendirilmesinin ve Hıristiyanlık inancının içeriğinin de geniĢ
anlamda yayılmıĢ olduğuna kanıttır‖.
Mark A. Noll (The Old Religion in a New World) (Yeni bir Dünyada Eski Din) 2002
Bu bölümde, bir öncekinin devamı olarak, galiplerin merhametine bırakılmıĢ adalette, dinsel veya Ġncil‘deki <komĢunu sev, anlayıĢ ve sevgi göster> türündeki emirlere itaat edilmesi Ģöyle dursun, en muhtaç olunan anlarda bile, bunların tamamen unutulduğuna ait örnekler verilmiĢtir.
Misal olarak tercüme edilen alıntılar, kuvvetli olanın zayıfa ne kadar
hak tanıdığını ve galip gelenlerin de, birbirlerine güvenmediklerini göstermektedir. Bir evvelki bölümde, Müttefiklerin Türklere karĢı olan garezlerinden
değiĢik olanlarının, okuyucuya artık sürpriz olmaması normaldir. Örneğin,
Lloyd George, Osmanlılara <uslu oturup parçalanma sıralarını> beklemedikleri için kızmaktadır! Günümüzde, elinde tabancası olan kumar masasından
kazançlı çıkmakta ve <altın gibi saf kurallar> elinde altın olanlar tarafından
dikte edilmektedir!
―1853 yılı baĢlarında Rus Çarı Nikolas, Ġngiliz elçisi G.H. Seymour‘a,
Osmanlı Ġmparatorluğu yıkılıĢının gecikmiĢ bir akıbet olduğunu ve ‗ayı öldüğü vakit‘ yapılacaklar hakkında, Britanya ve Ġngiltere‘nin bir genel mutabakata varmalarının gerektiğini‖ ifade etmiĢ ve eklemiĢti: ―Elimizde hasta bir
adam var – çok hasta bir adam‖. [610]
―Ġki gün sokaklardan kan aktı. Din yobazları, baĢıboĢ çeteleri, tarikat
mensupları v.b. baĢkentin Ermeni mahallelerini bastı, demir çubuklardan
bıçaklar yaptı ve vahĢetlerini gösterdi. Asker veya polisten her hangi bir müdahale görmeden ve onların göz kapaması ile önlerine çıkan Ermenileri öldürdüler. Bu katliamın ikinci gününde Altılı güçlü devlet, Babı Aliye protestolarını verdiler. BaĢta bu protestolara aldırıĢ edilmedi. Bu kez altı devlet temsilcisi padiĢaha açık telgraf göndermekteydi. Katliamın hemen durdurulmasını, aksine hareketin taht ve hanedana tehlikeli olacağı tehdidini içeriyordu.
Eski BaĢbakan Gladstone, 86 yaĢında olduğu halde ‗Konuşulmaz Türk hakkında son bir konuşma yaptı ve bu İmparatorluğun haritadan silinmeyi hak
ettiğini, medeniyetin yüzkarası ve insanlığa lânet olduğunu‘ söyledi. Sultana
Ģu adı takmıĢtı: ‗Abdül – büyük gizli katil‘ ―. [611]
‖Kıbrıs‘la ilgili anlaĢma hükümlerine dayanarak, Britanya‘nın gerekirse
Babı Aliye tek baĢına müdahalesinin görev olduğunda ısrar etti. BaĢlarda
Çanakkale‘nin Ġngiliz Donanmasıyla zorlanması söz konusu oldu. Fakat biraz
340
ġükrü Server AYA
sonra, hiç kimsenin Ermenilerin hatırı için güç kullanmak niyetinde olmadığı
görüldü. Hatta Lort Salisbury‘nin, Abdülhamit hakkında ‗kötü idarelerin akıbetinin bilindiği‘ sözlerinin ötesinde bir tehdit de kullanılmadı. Salisbury Rusya‘nın, Sultan‘ın tahtan indirilmesi için desteğini yokladı fakat Boğazları vermek fiyatını ödemek istemediği gibi, Rusya da, yanı baĢında Avrupa‘da Bulgaristan‘ın oynadığı roldeki gibi hür bir Ermenistan istemiyordu. AvusturyaMacaristan Ġmparatorluğu Balkanlara çok karıĢıyordu ve riske edilemezdi.
Fransa, Osmanlıların ülkesindeki büyük yatırımları nedeniyle, durumun aynen devamını tercih ediyordu. Almanya, Küçük Asya‘da bazı tavizler uğruna
Sultan‘ın Koruyucusu rolünü oynamaya devam etti. Böylece, Osmanlı topraklarının paylaĢımı ve üzerinde bir çeĢit uluslararası kontrol kurulması projesi hiçbir sonuç vermedi.‖ [612]
―SavaĢın ancak en ümitsiz anlarında Ġngiltere, Rusya‘nın Boğazları
kontrol etmesine rıza gösterdi ve iyi bir rastlantıyla 1917 Ġhtilâli nedeniyle,
Rusya ödülünü alamadı. Büyük Harpten önce, Jön Türklerin isyanı dahi, imparatorluğun çöküĢünü durdurmaya fayda etmedi. Ġmparatorluk Kuzey Afrika ve
Balkanlarda toprak kaybederek küçüldü. Osmanlı Ġmparatorluğu, zayıflığına
rağmen ĢaĢırtıcı kahramanlıklarla savaĢtı. Mezopotamya ve Kuzey Afrika‘da,
çabuk zafer bekleyen Müttefik askerleriyle alay edildi. 1918‘de Osmanlı‘nın
Ģansı tükendi. Bulgaristan‘ın Eylül ayında çökmesiyle, Ġstanbul yolu batıdan
açılmıĢ oldu. Ġngiliz ve Hint askerleri de güneyden, doğudan sıkıĢtırıyorlardı.
Harpten önce Ġmparatorluk parçalara ayrılmıĢtı, fakat Ģimdi kar gibi eriyordu.
Arap toprakları Mezopotamya‘dan Filistin‘e, Suriye‘den Arap yarımadasına
kadar gitmiĢti. Karadeniz ve Doğu halkları, Rus hudutlarında, Ermeniler, Gürcüler, Kürtler, Azeriler yeni hudutlar çizerek yeni devletler kuruyorlardı. Bir
Amerikalı diplomatın ifadesiyle ‗Türklerin genel durumu ümitsizlik ve Paris
Konferansının sonucunu beklemektir.‘ Ġstanbul‘da fikir adamları, ‗Wilson Prensipleri Derneği‘ kurmuĢlardı. Ülkeyi harbe sokanlar, Ekim ayının ilk haftasında
istifa ederek, Alman savaĢ gemisiyle kaçtılar ve yerine geçen hükümet Ġngilizlere sulh istediklerini bildirdi. Ġngilizler, bu iĢi Ege adasında, Mondros‘ta yapmayı ve Fransa‘yı kenarda tutmayı tercih etti.‖ [613]
―Fakat mütarekenin en kahredici Ģartı, yedinci maddeydi. Buna göre
‗Müttefikler, kendilerini tehdit eden bir durum hissederlerse, diledikleri stratejik
noktaları işgal edebilirlerdi.‘ Yıllar sonra Rauf mazi hakkında Ģöyle konuĢtu:
‗İngiltere ve Fransa‘nın yalnız yazılı akitlerine değil, fakat verdiklere sözlere de
sadık oldukları kanaati vardı ve ben de öyle düşünüyordum. Bizlerin inançlarımızda ve kanaatlerimizde yanılmış olmamız, ne büyük ayıptır!‘ ― [614]
―ġimdi Atatürk olarak bilinen Mustafa Kemal, Kuzeye Ġstanbul‘a koĢtu
ve bulabildiği herkese, siyasetçilere, Sultana milli bir hükümet kurularak
düĢmana karĢı durmayı önerdi. Çok yerde anlayıĢ ve sempati buldu fakat
Sultan 6‘cı Mehmet, Müttefikleri yatıĢtırmayı tercih etti. 1918 Kasım ayında
Mehmet, Meclisi dağıttı ve kendi adamlarıyla idare etmeye çalıĢtı. Mehmet
VI‘nın aklı yerindeydi fakat kafasından geçenleri tahmin etmek kolay değildi.
Sultan olarak tereddütler içindeydi. Bir dini lidere Ģöyle itirafta bulunmuĢtu:
‗Aklım yerinde değil, benim için dua et‘. Ġstanbul baĢlangıçta resmen iĢgal
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
341
edilmemiĢti fakat Müttefik asker ve diplomatları her taraftaydı ve durmadan,
‘tavsiyelerde, önerilerde ve emir vermelerde‘ bulunuyorlardı. Limanı dolduran
savaĢ gemileri, tek bir kütle olarak görünüyordu. Sultan Ģöyle mırıldanmıĢtı:
‗Hastayım, pencereden dışarı bakamıyorum, onları görmekten nefret ediyorum‘. Atatürk farklı düĢünüyordu ve Ģöyle demiĢti: ‗Geldikleri gibi, gideceklerdir.‘ ― [615]
―Ermeni halkı daha çok, büyük (!) Ermenistan, küçük (!) Ermenistan ve
Kilikya‘da yoğundu! Osmanlının diğer topraklarında ve baĢka Ģehirlerde de
yaĢıyorlardı. Osmanlılar da, onları Curzon‘un gördüğü gibi görmeye baĢladı,
içerdeki düĢman gibi! W. Gladstone, yarı emeklilik yerinden, Türkleri lekelemek için geri geldi ve Ģöyle dedi: ‗İnsanlığın, insanlık-dışı yüz karası; nereye
gittilerse, arkalarında kanla çizili geniş bir iz bıraktılar‘. ― [616]
‖Tepeden aĢağıya inerken tekrar Amerikalı olmuĢtum, fakat Türklere
karĢı yapılan haksız yorumlar nedeniyle küskündüm. Onların devasa güçlere
karĢı gösterdikleri baĢarı, yanlıĢ anlaĢıldıkları ve fena muamele gördükleri
için! Onları takdir ediyordum. Onlar her Ģeyden öteye entrikacı, ikiyüzlü dünya siyasetini dıĢarıda tutmak istediler. Ben Türkleri, anayasal ihtilâllerinden
beri, 14 yıldır tanıyorum ve sözüme son vermeden önce bazı gerçekleri ve
inançlarımı belirtmek ve bunların adalet adına kaydedilmesini istiyorum. En
baĢta, iki tarafı dinlemeden bir tarafı suçlamak hem haksızlıktır, hem de
Amerikanvari değildir. Fakat buna rağmen birçok Amerikalı, Türkler hakkında
bu adaletsizliği gösterdi… Eğer bir Ermeni veya Rum öldürülürse, bu hemen
bir Hıristiyan‘ın katledilmesi olarak duyurulur… ġunu soğukkanlılık ve tartıĢılmaz olarak diyebilirim ki, Türkiye‘deki dinî hürriyet, dünyanın diğer ülkelerinin hepsinden daha fazla; tarihin kaydedemediği kadar fazladır!
Cihan SavaĢı sırasında Ermenilerin Kuzey-doğudan sürüldüğünü duyuyoruz. Gerçekte, Türkler Rus hududuna ülkeyi savunmak için bir ordu
gönderdi; bu orduda, bizde olduğu gibi çeĢitli ırk veya milliyetten diğer bütün
vatandaĢlar da kayıtlıydı. Cephede Ermeniler boĢ kovanla ateĢ ettiler ve
gruplar halinde ordudan firar edip düĢmana katıldılar. Bu yetmezmiĢ gibi,
Ermenilerin yoğun olduğu bu bölge köyleri, Rus ordularına lojistik yardımda
bulundu ve ordunun arka hatlarını kesti. ġimdi Ģöyle bir benzetme yapabiliriz. Meksika‘nın güçlü ve düĢman bir ülke olduğunu ve onlarla savaĢ halinde
olduğumuzu farz edin. Ordumuzda bulunan Zencilerin ordudan firar ettiğini
fakat evlerdeki halkın da Meksikalılara yardım ettiğini var sayınız. Bizim Güneylilerimiz, Zencilere acaba nasıl davranırdı? Bizdeki Zencilerin Beyazlardan nefret etmek için, Ermenilere kıyasen on kat daha fazla sebebi vardır,
çünkü Güneyde çoğunluk olmalarına rağmen, onları idare eden teĢkilâtta
temsilcileri veya herhangi bir söz hakları yoktur. Türkiye‘deki Ermenilerin
yalnız her yerde temsil hakları dıĢında, baĢka hiçbir millete verilmemiĢ özel
ayrıcılıkları da vardı. Ermeniler olay yarattıkları bölgelerden uzaklaĢtırıldılar.
Bu belki en insanî tarzda yapılmamıĢtır ve bazı gereksiz vahĢetler olmuĢtur,
fakat taĢıt araçlarının bulunmaması ve yolculukların yaya yapılması, onların
kabahati değildi. ġuna eminim ki ABD eĢdeğer bir durumda olsaydı, tek bir
Zenciyi canlı bırakmamacasına isyanı bastır ve mevcut olan taĢıt olanakla-
342
ġükrü Server AYA
rımıza rağmen, onları baĢka yerlere taĢıyarak bir savunma yapmak zahmetine girmezdi.‖ [617] (Arthur T. Chester, ABD Denizcilik Ġstanbul temsilcisi ve
Amiral Colby Chester‘in oğlu - NY Times - Current History, ġubat 1923
―Angora and the Turks‖)
―Lort Bryce, Boğos Nubar PaĢa tarafından, ‗Ermeni Dostları Derneğinin‘ ‗en meşhur duayeni‘ olarak anlatılmaktaydı.‖ [618]
―Fakat reformlar Türkiye‘de gerçekleştirilecekse, bunlar ancak Avrupa‘nın kontrolünde olabilirdi. …‘kâğıt üstü reformlar‘ ancak Avrupalıların
geniĢ yürütme yetkisiyle, onlar tarafından garanti edilebilirdi.‖ [619]
―Britanya-Ermenistan Komitesine, Robert Kolej müdürlerinden birinden mektup gelmiĢti. Mektuptaki, ‗kendini kontrolde yetersiz‘ olan Talat
Bey‘in Ġç ĠĢleri Bakanı olarak tayini, …Ermeniler için tehlike saatinin geldiğini
söylüyordu‖. [620]
―Türk Ġmparatorluğu, mezarını kendi elleriyle kazmıĢ ve intihar etmiĢti.
Lloyd George devam etti: Türklerin, insanlığın geliĢmesine, sanat veya kültüre her hangi bir katkısını bilmiyordu. Ġfadesine göre, Türkler ‗insanlığın bir
kanseri, idare edemedikleri topraklarda insan bedeninin sürüngen acısı ve
hayatın her yönünün çürümüşlüğü‘ idiler. ‗Mukadderatın büyük saatinde,
Türklerle hesaplaşma gongu çalmıştı ve Lloyd George, bu büyük savaşta
insanlığa karşı, eskimiş bir kötülük şöhreti olan Türk‘ün, hesap verme zamanının gelmesinden‘ memnundu.‖ [621]
―Bir Ġngiliz subayı Ģöyle demiĢti: ‗Türk, bizim elimizden beslenmeye ikna edilmeliydi, çünkü Bolşevikliğin güneyde ve doğuda ilerlemesini durdurmanın tek yolu buydu. Başka nerede, Türk askeri gibi, ucuz ve hazır, savaş
için insan malzemesi bulunabilirdi? Türk askeri her sıkıntıya katlanıyordu,
çok azla yetiniyordu ve doğal olarak disiplinliydi! ― [622]
―Lloyd George, Yunanlıların Ġzmir‘i iĢgaline izin verilmesini öneriyordu;
BaĢkan Wilson ve Clemenceau, Ġtalyanların Anadolu‘daki niyetlerini ve Türkleri kontrol etmek için, buna razı oldular. Müttefiklerin bu amaç için askeri
olmadığı gibi, niyetleri de yoktu. Yunanlılar, onların yerine bu iĢi üstleneceklerdi. Bunun karĢılığında, Müttefikler ve özellikle Ġngiliz BaĢbakanı Yunanlıların toprak taleplerini destekliyordu. Lloyd George‘a göre, dost bir Yunanistan‘ın, Türkiye feda edilerek doğu Akdeniz‘deki egemenliği ve SüveyĢ yolunda Hindistan‘la bağlantıyı koruması, Britanya için büyük bir avantajdı. Lloyd
George‘un Türk nefreti katıksızdı. Türklerin Avrupa ve Asya için sürekli belâ
kaynağı olduğunu söylüyordu. Fransa ve Britanya, sefil Türk Ġmparatorluğunu defalarca hayata döndürmüĢlerdi fakat savaĢ çıkar çıkmaz Türkler onlara
ayıp ve ihanet etmiĢti.
(NOT: Talat – Cemal Paşalar, Rusya ve Fransa‘ya savaş çıkmadan
yanaşmak istemişler ve geri itilmişlerdi. İngilizler ise daha önceki birden fazla
talebi geri çevirmişti. Türkler, uslu oturarak doğranma sıralarını beklemeliydiler!)
16 Mart 1920‘de büyük Ġngiliz güçleri, iç tahrikleri önlemek için Ġstanbul‘u iĢgal ettiler. Bu aĢamada, Kemal diplomatik becerilerini gösterdi. Ġngil-
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
343
tere–Fransa–Ġtalya arasındaki, Rusya‘nın ayrılmasından sonraki, Orta doğuyla ilgili niyetlerdeki ayrıĢmaları usta bir Ģekilde kullandı. Ġngilizlerin bu
hareketine, Kemal, Ġstanbul hükümetini tanımamak, seçimler yaptırmak ve
onu baĢkan olarak seçen bir Meclis seçtirmekle cevap verdi. Bunu takiben
26 Nisan‘da Kemal Sovyetlere bir nota vererek, iki ülkeyi de tehdit eden emperyalizme karĢı ortak mücadeleyi ve iĢbirliğini önerdi. Sovyet Rusya da,
kendisini ekonomik ablukalarla boğmaya çalıĢanlara mukabele etmek istiyordu.‖ [623]
―ABD için Ermenistan‘la ilgili araĢtırmadaki bir husus belirgin değildi.
Aylardır, Paris‘te Müttefikler, ABD‘nin Ġstanbul ve Ermenistan için mandaterliği kabul edeceğine inanıyorlardı. Lloyd George ve Clemenceau, Küçük
Asya‘daki anlaĢmalarda birbirlerine güvenemedikleri için, ABD‘nin Türkiye
için mecburiyet altına girmesini istiyordu. Ġki taraf da, gizli anlaĢmalarla yapılan paylaĢımda, Rusya‘ya bırakılan bölümlerin Amerika‘ya verilmesini istiyordu. Lloyd George, ABD‘nin Yakındoğu‘ya getireceği istikrar özellikle arzuluyordu. Fakat bütün bu konuĢmalar sırasında, hiç kimse doğu Anadolu‘da
bir bölge etüdünün yapılması gereğini uyarmamıĢtı. Yapılan katliamlar, Ermeni nüfusu azaltmıĢtı ve hiçbir yerde nüfusun çoğunluğunu oluĢturmuyorlardı. Ermeni meselesi araĢtırma yapılmadan, Paris Konferansı sonrasına
ertelendiğinden, BaĢkan Wilson ve danıĢmanı Albay House, Fransa‘nın Suriye‘de alacağı sonucu bekleyebilirlerdi.‖ [624]
―BaĢkan Wilson, Dodge‘a Ģöyle yazmıĢtı: ‗Umarım ki, benim Ermenilerin otonomi ile en iyi düzeyde korunması için yaptığım avukatlıktan şüphe
etmiyorsun‘. Barton‘un (Amerikan Misyoner Okulları ve Yardım Kurumları
Başı ve büyük Ermeni hayranı) Ermenistan‘ın Amerikanın bir koruma bölgesi
yapılması için önerdiği 9 maddelik plân, 28 Ocak‘ta, yukarıdan anlaĢıldığı
gibi, Paris Sulh Konferansına eriĢmiĢti. Wilson, Amerika için Türkiye‘de bir
görevi ima etmiĢti. James Bryce ve diğer Ermeni hayranı Ġngilizlerin etkisinde
olan Lloyd George, bu görevin Ermenistan‘da olması gerektiğini söyledi. 8
ġubatta BaĢkan, kendi Harbiye Bakanına yazarak, Ġstanbul ve Ermenistan‘a
Amerikan askeri yollanmasının yasal durumunu sordu. Gelen cevap olumluydu, fakat bakan, ‗çocuklarımız evlerine dönsün‘ kampanyasının arttığına
iĢaret etti. Bundan sonra, New York‘taki Kiliseler Federasyonu BaĢkan
Wilson‘a telgraf çekerek, Küçük Asya‘da Ermenilerin Ġngiliz veya Amerikan
koruması altına alınmalarını istedi. BaĢkan, ACIA‘dan Gerard‘a verdiği cevapta, kalbindeki tellerin çaldığını söyledi. Londra ve Paris‘te, Barton‘un yoldaĢı Lort Bryce, ABD üzerinde ısrar etti, çünkü Ortadoğu‘daki yardımlar nedeniyle Ermenistan‘ı üstlenmeliydi. Wilson, 24 ġubat günü yaptığı bir konuĢmada Ģöyle konuĢmuĢtu: ‗Ermenistan‘ı hiç düşündünüz mü? Ermenileri
kurtarmak için paralarınızı döktünüz… Şimdi onların tekrar eziyet çekmemeleri için, kuvvetlerinizi hazırlayın‘. Dodge, Wilson‘un sözlerini sempatiyle
karĢılıyordu fakat Amerikanın, müstebit Türklere yardım eder görünmesini,
istemiyordu‖. [625]
―Ġngiliz Kabinesi, daha savaĢ ilân edilmeden, Türkiye‘nin tahrik edilmeden savaĢa katılmasının cezalandırılmasına karar vermiĢti. Belirtildiği gibi
344
ġükrü Server AYA
(eski başbakan) Asquith, Türk hükümranlığının çürümüĢlüğünü belirtmiĢ,
Lloyd George da, Türk‘ün insanlığa karĢı iĢlediği suçlardan hesap verme
zamanının geldiğini söylemiĢti. Bu tür belirsiz ve genel anlamlı beyanlar,
hiçbir zaman devlet ve devlet idaresi tecrübesi olmamıĢ Ermeni halkının
moralini yükseltmiĢti. Gladstone, Ermenistan‘a hizmetin, medeniyete hizmet
olduğunu söylemiĢti. Boğos Nubar PaĢa da, ‗İngilizlerin medeniyet, insan ve
millet hakları için savaştığını, Ermenilerin milli beraberliğini destekleyeceğini,
bütün ümitlerinin Müttefiklerde olduğunu‘ Lort Bryce‘a yazmıĢtı.‖ [626]
―1915‘te Ermenilerin baĢka yerlere yerleĢtirilmesi iĢlemi baĢladığı zaman, Orta Anadolu‘dan gelen tren hattı, Toros‘ların ortasında olan Pozantı‘da
son buluyordu. Oradan Suriye‘ye ancak karayolu ile gidilebilirdi. Almanlar,
demiryolunun Halep‘e kadar olan kısmını ancak 1916‘da bitirebildi. Askeri
lojistik malzemenin taĢınması da aynı yoldan yapılmaktaydı. Resimlerde kıtaların yaya olarak Toros dağlarını aĢtıkları görülmektedir. Çoğunluğu, çalıĢkan,
zeki ve iyi öğrenim görmüĢ Ermenilerin, kendilerini bir avuç, fanatik intikamcılara teslim olarak, onların Ģantajına, baskılarına, eziyetlere ve hatalı yönlendirmelerine uymaları korkunç bir ihmaldi. Bu ‗sessiz çoğunluk‘ kendilerine ‗görev gücü‘ veya ‗hürriyet savaĢçıları‘ gibi isim takanların terör hareketlerini asla
tasvip etmez! Ancak, can ve mallarının korunmasını ister! Sessizce teröristlere, istenen parayı öderler ve bombalar sağda-solda patlarken ve masum insanlar ölürken, hiçbir Ģey yokmuĢ gibi hareket ederler! 1‘ci Dünya SavaĢı öncesinde durum farklı değildi. Bugün buna, soykırım miti eklenmiĢtir. Gerçekler
tamamen farklıysa da, yukarıdaki anlatım yeteri kadar açıktır.‖ [627]
―Paris‘te Ocak 1919‘da {sadece bir dikta hazırlığı olan} Sulh Konferansı toplanmaya baĢladığı zaman, aĢırı uçlardaki Ermenilerin saati gelmiĢ,
çatmıĢtı. Ermeniler, Paris sulh konferansına iki heyet yolladı. Birinci heyetin
baĢında, Osmanlı Ġmparatorluğunu uzun yıllar yıkmaya çalıĢan profesyonel
muhacir, Boğos Nubar PaĢa vardı. Diğer heyet ise, 28 Mayıs 1918 Bakû
anlaĢmasıyla Türkler sayesinde kurulan Ermenistan‘dan gelmiĢti. Ġki heyet
çok geçmeden, sanki müzayedeymiĢ gibi, yapılacak arazi taleplerinde ve
diğer konularda, bir birleriyle yarıĢmaya baĢladı. GörünüĢte siyaseti, desenin
ve halı boyunun önemli olduğu, halı pazarlığıyla karıĢtırmıĢlardı. Talepleri o
kadar aĢırı olmuĢtu ki, halı hayranı Batılılar bile, ciddî bir karĢı teklif yapmaktan kaçındı. Pazarlığın halı hakkında olması Ģart değildi. Fakat Türklerinki,
daha eski ve kıymetliydi. Boğos Nubar delegasyonu, Doğu Anadolu‘da bir
Ermenistan isteyerek baĢladı. Bu arada Nubar‘ın delegasyonu ile Ermenistan‘dan gelen birleĢti ve bu defa toprak talebini Trabzon limanından baĢlayarak, Kilikya‘ya kadar indirdi. Bu bölgedeki Büyük Ermenistan topraklarındaki
Ermeni nüfusu, mevcudun beĢte biri bile değildi ve bu sayılar da 1914 yılına,
tehcir öncesine dayanıyordu. Kaldı ki, 1914‘te dünyada mevcut bütün Ermeniler doğu Anadolu‘da bir araya gelselerdi, gene de çoğunluk oluĢturamazlardı. Fakat bunun fazla bir değeri yoktu. 19‘cu yüzyılda, değiĢik Ermeni Kiliseleri, kimin daha çok Ermeni olduğu konusunda güreĢ tutmuĢlardı. Daha
sonraları Hınçaklar ve DaĢnaklar, bu yarıĢmadaki ellerini, ‗kim daha iyi teröristtir‘ seviyesine kadar taĢıdı.‖ [628]
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
345
―15 Kasım‘da Ģiddetli Türk düĢmanı Lloyd George, Britanya‘nın tek
baĢına dünyanın artık polisi olmakta devam edemeyeceğini söyleyen rakibi,
64 yaĢındaki Bonar Law‘a karĢı seçimi kaybetti. Bonar Law‘un tutumu, Ġngiltere‘nin hızlı bir anlaĢma istediği anlamına da gelebilir. Bütün tahminlerin
aksine, sulh pazarlıkları çok uzun ve zahmetli geçti ve heyet baĢkanları Ġngiliz Lort Curzon ile Türklerin Ġsmet PaĢa‘sı, büyük sıklıkta birbirleriyle çatıĢtılar.‖ [629]
―Çok geçmeden Ġngiliz Kabinesi, Müttefiklerin Kemalistleri şartsız olarak bir konferansa davet etmeyi önerdi; gerekli olduğu takdirde Ankara‘ya Ģu
mesaj da verilebilirdi: ‗Tatminkâr bir sonuç sağlandığı takdirde, Britanya Türkiye‘ye rehabilitasyon için parasal yardım yapılmasını dikkate alabilirdi‘.
Fransızların ve Ġtalyanların ayrı taviz koparmak siyasetleri devam etti.
Curzon, Fransızların hile yapmalarından dolayı, sulh anlaĢmasına varılması
ihtimalinin zor ve zaman alacağını söylüyordu. Ġngilizlerin tefsirine göre,
Fransızlara danıĢtıkları bütün konular, hemen General Pelle ve Fransız DıĢ
ĠĢleri tarafından Türklerin kucağına veriliyordu. Lozan Konferansında Müttefikler Türklerle ikinci kez karĢılaĢıyorlardı ve aralarındaki iliĢkide iyileĢme
olamamıĢtı. Curzon‘a göre, ‗Lozan, hilekârlığın ve basiretsizliğin‘ Ģok edici
bir yaĢantısı olmuĢtu. Müttefikler kendi aralarında parçalanmıĢlardı ve Yunanistan‘a karĢı kazandığı zaferin keyfini çıkaran Türkiye‘ye kur yapıyorlardı.‖
[630]
―Lozan Konferansında Fransız ve Ġtalyan temsilciler Barrere ve
Garroni tarafından tutulan notlarda Ģöyle yazılmıĢtı: ‗…bugün İsmet, her
cümlenin başına {Ekselansları ve sayın dostlar} diye bağırarak başladı. Bu,
Curzon‘u kızdırmakta ve hasta etmektedir! Müttefiklerin tek vücut olması
hayaldi. Bu konferans, galiplerin bir sulhu müzakeresi değil, belki de yalvarmayı hatırlatan konuşmalarıydı. Şimdi Başbakan olan Bonar Law durumu
biliyordu ve Curzon‘u uyardı: ‘Bence iki konu hayatidir. Birincisi, biz Musul
uğruna harbe giremeyiz, ikincisi de Fransızların bize katılmayacaklarını bildiğimize göre, Sevres Barışından arta kalanları Türklere kabul ettirmek için
tek başımıza savaşamayız. Ve Churchill‘in Lozan BarıĢı hakkındaki sözleriyle, ‗tarih boşuna Ermenistan kelimesini arayacaktır‘
Öyle görülüyor ki, ne Britanya ve Müttefikler, ne de Rusya, ulaĢmak istedikleri hedefleri gerçekler ve kaynaklarıyla ayarlayabildiler. Bir tek Mustafa
Kemal, kendi ülkesinin stratejik gücünü büyük bir hassasiyetle ölçerek, hangi
kuvvetle nereye kadar eriĢebileceğini bilmiĢti. 1923‘te her Ģeyi kaybeden
Ermenistan‘dı, Türkiye ise kazanan taraftı‘. [631]
(NOT: İsmet Paşa, Bonar Law‘un Lort Curzon‘a verdiği gizli talimatı
bilseydi ve Mustafa Kemal Musul için savaşmayı göze alsaydı, demek ki
bugünkü Türkiye ve Irak haritaları bambaşka olabilirdi!)
346
ġükrü Server AYA
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
347
27. BÖLÜM
TALANDA ORTAK FAKAT
PAYLAġIMDA RAKĠP
Her ne kadar Britanya, Fransa, Ġtalya ve Rusya daha 1912‘de, Avrupa‘nın Hasta Adamını nasıl paylaĢacakları hususunda aralarında anlaĢmıĢlarsa da, 1‘ci Dünya SavaĢının erken baĢlaması ve beklenmedik 1917 Büyük
Rus Ġhtilâli, ganimetin paylaĢım hesaplarını bozdu.
AĢağıda açıklanan alıntılar, kaynaklarından tesadüfen seçilmiĢ olup
kronolojik bir sıralama yoktur fakat gene de galiplerin bir birini nasıl aldatabildiklerini göstermektedir. Bu paylaĢım hesabının, sonlarda ihtilâflara dönüĢmesinde, birçok etken rol oynamıĢtır. Öncelikle, Türklerin canavar olarak
gösterilmesi, Britanya ve ABD tarafından ortak olarak iĢleniyordu, çünkü
ABD‘nin 1‘ci Dünya SavaĢına katılması için insanî gerekçelerin özellikle
Amerikan kamuoyuna gösterilmesi çok önemli bir ihtiyaçtı. AnlaĢıldığı gibi,
olay bilinçli olarak, Hıristiyan – Müslüman husumeti olarak tüm kiliseler tarafından, büyük birlik ve yoğun çalıĢmalarla sağlandı. Ancak bütün gizli anlaĢmaların sonucunda, çıkan bilânçodaki bazı maddeler Ģöyle sonuçlandı:
1- ABD, Amerikan-Ermeni ve diğer kiliselerin yoğun çalıĢmalarıyla, Hıristiyanlık ve demokrasi prensipleri adına savaĢa katıldıktan sonra, ganimet
payı olarak istediği Musul petrollerine Amerikan iĢtiraki dahi kabul edilmemiĢti ve bunca insan ve para kaybına rağmen, ‗galibiyet onuru dıĢında‘, hiçbir Ģey kazanmamıĢtı.
2- Enver PaĢanın Ağustos 1914‘teki Otonomi teklifini gülerek kenara
iten Ermenilere, Wilson‘un mükâfat önerisi: ‗otonomi benzeri gelişme için,
emniyet ve huzur içinde imkânlar‘ dı. Osmanlının vereceği otonominin, iç
nizamnamesi ve kurgusu hazırdı, hâlbuki Wilson‘un önerisi büyük belirsizlikleri içermektedir. (NOT: Konu iç nizamname Fransızca olarak yazarın elindedir ancak yer bakımından ‗inanılmayacak kadar geniş istiklâl ayrıntılarına‘
bu çalışmada yer ayrılmamıştır!)
3- Lozan barıĢında Ermenistan harita ve metinlerden silininceye dek,
maceracı çete baĢlarının vahĢiyane ihanet ve cinayetleri, birçok ahvalde
mukabele görmüĢ, yüz binlerle Ermeni, yollarda, kamplarda, hastalık ve
açlıklarla boğuĢmuĢ ve birçoğu 1915–1922 yılları arasındaki gel-git iç savaĢlar nedeniyle ölmüĢtü. Müslümanların kaybı 2,5 milyonu aĢkın olmasına
rağmen, kayıp insanlar arasında adları geçmemektedir.
4- Tamamı Ortodoks – Gregoryen olan Türkiye‘deki Ermeni toplumunun bireyleri, bir taraftan Katolik Fransız ve bazı Avusturyalıların teĢvikiyle
Katolik olurken, özellikle Ġngiltere ve ABD ‗inin baĢını çektiği ve diğer Protes-
348
ġükrü Server AYA
tan Avrupa devletlerinin de desteklediği, yeni bir Protestan Ermeni cemaati/milleti oluĢmuĢtur. DaĢnak ve Hınçaklar liderliğe geçerek, talan çeteleriyle
isyana katılmıĢlar bazen de gereğinde Gregoryen (Rus Ortodoks) çeteleriyle
rekabet etmiĢlerdir. Bütün bu vurdu-kırdıkların sonunda, Katolik olan ve
Fransa‘yı destekleyenlerin birçoğu Fransa ve Lübnan‘da yerleĢti, Protestanlar çoğunlukla ABD ve az sayıda diğer ülkelere hicret etti ve bölgedeki Gregoryen Hıristiyan Ermeniler, kilise ve dinlerini değiĢtirmedi. Gazete ve yayınlarda, yekdiğerini tenkit eden Ermeniler, genelde farklı mezheplerdendir.
Bütün bu ayrı mezhepler, Ģimdi, kendi aralarında menfaat davaları olsa bile,
aynı lisanı kullanmaya özen göstermektir. Elindeki varlıkları ve Türk Ermenilerinin mevcut eĢit ve et-tırnak olmuĢ huzurunu, yeni maceralar uğruna riske
sokmayan makul Türk Ermeni Patrikliği, ABD‘de dahi konuĢturulmadı ve
diaspora Ermenilerinin dediklerini yapmadığı için ağır tenkitlere konu oldu.
Bu iç hesaplaĢmaların altındaki nedenler, son bölümde açıklanmaktadır.
―Neticede, Ġngilizlerin Sultanı tahttan indirmek için baĢlattıkları kampanyanın esas amacı, Ermenileri Sultandan koparmaktı ve Ruslar buna gönülsüz katıldı. Rusların menfaatleri ve kalpleri, artık Ermeni meselesinde
yatmıyordu ve esasında hiçbir zaman bir önceliği olmamıĢtı. Bu durum Ġngilizleri, soğukta yalnız bıraktı fakat bu konudaki menfaatleri 1870‘ten beri
canlıydı. Ermeni reformlarının ilk planlama aĢamasında, Ermeni ve Ġngiliz
menfaatleri paralel hatlardaydı. Rusların önünü kesmenin en güzel yolu da,
Sultanın reformlar yaparak Ermenilerin beklentilerine karĢılık vermesi ve bu
nedenle Ruslara ihtiyacı kalmayan Ermenilerin, onların ‗Osmanlı Hıristiyanlarını‘ eziyetten kurtarmak bahanesiyle müdahale etmelerini önlemekti. Bu
iĢten Ġngilizler, insanlığa yaptıkları büyük yardım reklâmıyla büyük fayda
sağlayacak, aynısı Ermeniler için de geçerli olacaktı.‖ [632]
―Cihan savaĢından yirmi yıl önce ABD, Doğu Meselesiyle tanıĢtı ve
Türkiye‘nin Avrupa ile kuvvetler dengesindeki yerini araĢtırmaya baĢladı.
Misyonerler geç de olsa, Osmanlının iç karıĢıklıkları nedeniyle, onlara karĢı
kendi hükümetlerinden yardım ihtiyaçlarını hissetti. Her ne kadar Batılı misyonerler birçok kez kapitülasyon haklarından yararlanmıĢlarsa da, Amerika‘dan gelen Protestan misyonerler, kendi hükümetlerinin ajanları değildiler.
Amerika, Avrupa‘dan gelen yardım çağrılarına endirekt cevap vermiĢ Eski
Dünyanın siyasetine karıĢmamıĢtı. ABD kendi hudutlarındaki fetihlerle meĢguldü; Garaiplerde duruma hâkim olmuĢ ve Uzak Doğuda, Filipinlere kadar
yayılmıĢtı. 1890‘dan sonra, biraz tereddütle, Doğu Meselesiyle ilgilenmeye
baĢladı. Protestanlar için ilk belâ iĢaretleri, 1860‘ların sonlarında, Babı Ali‘nin
misyoner eğitim kurumlarının çalıĢma kurallarını sıkmasıyla baĢladı. Osmanlılar, bu kurumları, azınlıkların içine milliyetçilik ve ihtilâl tohumlarını yeĢerten
bataklıklar olarak görüyordu. Misyonerler arasında rahatsızlık, 1880‘lerde
Sultan Abdülhamit okullarını bastığı ve bazılarını kapattığı zaman baĢladı.
Sıklıkla Fransız ve Rus ajanları, Protestanlık aleyhtarı oldukları için, Osmanlı
idarecilere bu okulların politik amaçlarının olduğunu ihbar ediyorlardı.
‗American Board‘ 1885 yılında ABD BaĢkanından, Ġmparatorluktaki misyonları koruması için, Amerikan donanmasının göndermesini istedi. Grover
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
349
Cleveland hükümeti talebi geri çevirdi. Ortak Ġngiliz-Amerikan Ģikâyetleri,
okullara fazla baskı yapılmasını önledi.‖ [633]
‖Emperyalist rekabete açık yerler Osmanlı Ġmparatorluğu, Ġran ve
Uzak Doğu idi. Türkiye çürüme safhasındaydı. Ġstanbul, Çar Aleksandr ile
Napolyon‘un rekabetinden bu yana Batılı güçlerin ağızlarını sulandırıyordu.
Göz konan yerlerin içinde, Ģimdi Romanya olan Moldavia, Wallachia ve Suriye de vardı. Fakat karĢıt kıskançlıklar, Afrika‘da olduğu gibi olumlu sonuç
getiremedi. Rus, Ġngiliz ve Fransızların Yakın Doğuda menfaatleri vardı,
fakat yavaĢ adımlarla Almanlar Sultanın yakın arkadaĢı oldu, Ġngilizlerin yerine geçti. Anadolu, Alman sermayesi için yatırım yeri oldu. Capetown – Kahire demiryolu projesi Ġngilizlere nasıl heyecan verdiyse, Berlin – Bağdat
demiryolu projesi de Almanları heyecanlandırdı.‖ [634]
―Avrupa‘nın diplomatik haritasında, 1871 – 1914 devresi için bazı konular yerlerinde sabitti, fakat baĢkaları değiĢkendi. En önemli sabit husus,
Fransa‘nın Almanlara olan husumetiydi. Bismark bunu kaçınılamaz olarak
kabul etti ve ona göre davrandı. Hâlbuki Fransa, bir taraftan Rusya‘yla iyi
iliĢkiler geliĢtirirken, Ġngiltere ve Ġtalya‘yla emperyalist hedefler saptadı ve bu
maceralar onları sonradan anlaĢmazlıklara düĢürdü. Bismark iktidardan düĢtükten sonra Fransa, önce Rus-Fransız dostluğunu, sonra Ġngiltere‘yle ittifak
anlaĢması yaptı, daha sonra da Balkan harplerini destekleyerek, Almanya ve
Avusturya‘nın Balkanlardaki durumlarını zayıflattı. Ayrıca, savaĢ halinde
Amerikanın finansman yardımı, Almanya‘ya kıyasen Fransa ve Ġngiltere‘ye
yapılacaktı. Özellikle Morgan ġirketi, savaĢ halinde Müttefiklerin içinde sayılabilirdi. Fransa‘nın siyasi durumu düzelmeye baĢlayınca, Almanya‘ya terk
ettikleri vilâyetleri ve özellikle Lorraine demir madenlerini geri alma düĢüncesi Fransız sanayici ve devlet adamlarının aklına gelmeye baĢladı. BaĢka
Güçlerin beklentileri, ufak savaĢlarla gerçekleĢebilirdi fakat AlsaceLorraine‘in geri alınması ancak genel bir Avrupa savaĢı ile mümkün olabilirdi.
Bu nedenle, 1904‘te Ġngiltere‘nin desteği ittifakla sağlama alındıktan sonra,
birici sınıf bir ihtilâfın çıkması beklenildi. [635]
―Dünya savaĢı, daha ileri derecede devlet adamlığı ile önlenebilirdi ve
böyle bir savaĢ beklenmiyordu. Hiçbir devlet (belki Fransa hariç) savaĢ istemiyordu, fakat nasıl ki sarhoĢ bir motosikletçi kaza yapmaktan korkmazsa,
birçok devlet de savaĢa katılmakla, sulha nazaran daha çok fazla yarar sağlayacağını hesapladı. Kimin suçlu olduğunu sormak, trafik kuralsız bir yerde,
kazadan suçlu olanı aramaya benzerdi. Uluslar arası bir kurum olmadığından, her millet kendini hâkim yerine koydu! Bu nedenle bazı durumlarda
büyük savaĢlar kaçınılmaz olmaktadır. Sınırsız egemenlik, Mutlakıyet idarelerinin gururu olduğu kadar milliyetçiliğe inanan Liberaller için de aynıydı.
Sonuçta bu ‗milli karar verebilme anarĢisi‘, mantıken 1914 SavaĢının patlak
vermesine yol açtı. Süper-milli bir kumandanlık, herkese itaati emredecek
kadar güçlü oluncaya kadar, savaĢlar arada bir çıkmaya devam edecektir!‖.
[636]
…‖Fakat bu değiĢme, Türkiye‘nin ―etki bölgelerine bölünmesi‖ ve müstemlekeci hırsların tatmin edilmesi anlamına gelmiyordu. Ülkenin ufak Dev-
350
ġükrü Server AYA
letlere bölünmesi de, Balkan felâketinin tekrarı olurdu. Amaç, iyi organize
olmuĢ hükümete, ümit edilen Milletler Ligi tarafından destekle, toprak vermekti.‖ [637]
(İstanbul‘da) ―Milletler arasındaki rekabet, durumda kendi resmini çizdi. Yabancı devlet adamlarının bazıları ahlâksızdı, rüĢvet dönüyordu ve kötülükler artıĢtaydı. SavaĢtan yorgun askerler, kendilerini Ģehrin zevk ve sefasına kaptırmıĢlardı. Farklı milletlerin askerleri arasında bazen sürtüĢmeler
oluyordu. Belediye ĠĢleri, Türk Ġdaresi altında olduğu zamandan daha da
kötüydü ve manzara hepimizi üzüyordu. ĠĢlerin daha iyi olacağını sanıyorduk. Ġstanbul‘daki Amerikan Kolejleri savaĢtan sağlam çıkmıĢlardı, fakat
Ģimdi Türkiye‘nin geri kalanıyla, bilinmeyen bir istikbale gidiyorlardı‖. [638]
―Dodge‘un sözleriyle, kalıcı bir Yakın Doğu sulhunu kurmak kolay bir
iĢ değildi ve Wilson‘un 14 noktasından taviz vermek de meseleyi çözmüyordu. Misyonerler, Cenneti göreceklerini ümit ediyorlardı fakat Ģimdi Cehennem kokusunu alıyorlardı. Paris‘te sükûnet değil, karmaĢa hüküm sürüyordu.
Sulh yapımcıları, yeni ve eski emirler yekdiğerlerine ters düĢtüğü için sarsıntı
yaĢıyorlardı. Amerikan Sulh Komisyonu ve ayrı Protestan Kontenjanı, Yakın
Doğu iĢinin süratle ve birlikte halledilmesini beklemenin hayal olduğunu anlamıĢlardı.‖ [639]
―20 Mart günü Wilson, danıĢmanı House‘un beyanını geçici olarak
onayladı. ACRNE maliye iĢleri baĢkanı Morgenthau, hatıra defterine,
ABD‘nin Ermenistan mandasını kabul edebileceğini not etti. Ancak, Ġtalya‘nın
Antalya ve Güney Anadolu üzerindeki niyetleri ve Fransa‘nın Suriye için
kurduğu tezgâh, Batılıların Türkiye hakkındaki sömürgeci emellerini açığa
vurdu. Ġtalyan BaĢbakanı V. Orlando bir 19‘cu yüzyıl emperyalistiydi ve St.
Jean de Maurienne – 1917 gizli anlaĢmasıyla Ġtalya‘ya Fransa ve Ġngiltere
tarafından vaat edilen ganimetler için kendi ülkesinde büyük heyecan yaratmıĢtı. Fakat Wilson 24 Nisan 1919‘da Büyük Konseyde yaptığı ve basına da
dağıttığı açıklamayla, Ġtalya‘nın 14 Nokta projesine aykırı olarak, Slav lisanı
konuĢan Trieste‘yi topraklarına katmak istediğini bildirdi. Orlando hırslanarak
Paris‘i terk etti ve Roma‘dan karĢılık vermeyi düĢündü. Bir hafta geçmeden,
Ġtalyan hükümeti, Adriyatik‘in karĢı kıyısına Trieste‘ye ve Antalya‘ya savaĢ
gemilerini yolladı. Çok geçmeden Ġtalyanlar sahile çıktı ve Anadolu içlerine
doğru yürümeye baĢladı. Ġzmir‘in iĢgali kaçınılmaz görünüyordu.‖ [640]
―Mayıs 1919‘da BaĢkan Wilson ve BaĢbakan Lloyd George, Ġtalya‘ya
karĢı Yunanistan kartını oynamaya karar verince, durum birden değiĢti. Bu
kararın beklenmedik sonucu, Türklerin ayağa kalkması ve Yunanlıların kalmak üzere Anadolu‘ya geldiklerini düĢünmeleriydi. Müslümanların, iki Hıristiyan millete, Rum ve Ermenilere hırsı, daima büyük bir itici güç olmuĢtur ve
Türkiye tükenmiĢ haldeyken, bu gene oldu. Müttefik siyasetçiler kendi baĢlarına baĢka yöne bakarken, Anadolu içlerindeki Osmanlı askerleri tekrar toparlanarak, silâhlarını depolardan geri aldı.‖ [641]
―2 Mayıs‘ 1919‘da, Ġtalyan gemilerinin Ġzmir‘e yollandığını duyan BaĢkan Wilson fevkalade kızdı ve Amerikan donanmasını çağırarak Ġtalya‘ya
savaĢ açmak ihtimalinden söz açtı. 5 Mayıs‘ta Ġtalyanların vahĢet yaptıkları
Soykırım Tacirleri ve Gerçekler
351
masalları duyulunca, Müttefikler acele karar aĢamasına girdiler ve Ġtalyan
delegasyonu 7 Mayıs‘ta dönmeden önce bir karar almayı istediler. Lloyd
George‘un teklifi üzerine, hazır beklemede olan Yunanistan‘dan Ġzmir‘e asker çıkartarak asayiĢi temin etmelerini istemeye karar verdiler, fakat esas
amaç Ġtalyan‘ların almasını önlemekti. Yunanlılar, 15 Mayıs‘ta Ġzmir‘e ayakbastılar.‖ [642]
―Fransa DıĢ ĠĢleri memurları kendi BaĢbakanları aleyhine bir basın
kampanyası düzenledi ve Le Temps ile Le Journal des Debats gazetelerine
verdikleri beyanatlarda, baĢbakanlarının Ġngilizlere gereğinden çok verdiğini
yazdılar. Fakat Lloyd George daha fazla istemekte diretti ve
Clemenceau‘nun sözleriyle, Britanya‘nın Fransa‘ya verdiği sözleri çiğnedi.
Clemenceau Ģöyle demiĢti: ‗Lloyd George hilekârın biri, ona başka bir şey
vermeyeceğim.‘ ― [643].
―1913‘te Osmanlı Ġmparatorluğu, ekonomik tavizler için büyük devletler
tarafından paylaĢılmıĢtı. Ġlgili devletler, Rusya, Fransa, Britanya, Almanya,
Ġtalya ve Avusturya‘ydı. Ġmparatorluk birçok ayrı anlaĢmaları imzalamaya
mecbur bırakılmıĢtı, fakat sonra bu devletler kendi aralarında anlaĢarak birbirlerinin proje ve bölgelerine karıĢmamaya karar verdiler. Böylece, Dünya
SavaĢı baĢladığında, Osmanlı topraklarının her karıĢı büyük devletler tarafından paylaĢılmıĢtı. Ermeni milliyetçi ve ihtilâlci hareketleri, bu karmaĢayı
daha da hızlandırmıĢtı.‖ [644]
―Ġngilizlerin tutumu sertleĢti. SavaĢ Kabinesi Doğu Komitesi, Orta Doğudaki Ġngiliz siyasetini 1918‘de iĢlemeye baĢladı ve müttefikleri Fransa‘ya
karĢı bazı tedbirlerin alınması lüzumunu belirtti. Komitenin baĢkanı Curzon‘a
göre, Fransa Filistin ve Suriye‘yi alırsa, Hindistan yolunu korumak için Mısır
ve SüveyĢ‘te büyük güç bulundurmaya mecburdular. Fransızlar daha bunu
kavramadan, Ġngilizlerin bazı hareketleri onları ĢüphelendirmiĢti. General
Allenby orduları, 1917 Noel öncesinde, Türkleri Kudüs‘ten süpürdüğü zaman, oradaki Fransız Katolikleri umutsuzluğa kapıldı. ‗Protestan Tehlikesi‘
Mukaddes Toprakları eline geçiriyordu. Sykes-Picot anlaĢmasını yapan
Picot, Kudüs‘te General Allenby‘yi görmek için gittiğinde, dostça karĢılanmadı. 1918‘de Almanların büyük taarruzu, Batı cephesini zorlarken, Ġngilizler
tekrar Suriye‘de taarruza geçti. Fransız ‗Quai d‘Orsay‘ hükümeti, Fransız
kamuoyunun, haklı olarak ona ait olan menfaatlerinden vazgeçmeyeceğini,
en kritik zamanda burayı çevirenlere topraklarını kaptırmayacağını uyardı‖.
[645]
―ACIA Amerikan-Ermeni Kurumu baĢkanı Gerard, Robert Kolej rektörü
Gates‘in, Küçük Asya‘nın bölünmesinin önlenmesi gerektiği hakkında, BaĢkan Wilson‘un danıĢmanı Albay House‘a yaptığı telkini duyduğu zaman,
Gates‘in, Ermenileri korumak yerine Müslümanları Protestan yapmakla meĢgul olduğunu söyledi. Gerard‘a göre ABD, içinde korkunç Türklerin bulunduğu bir mandayı kabul etmemeliydi. Barton ve Dodge tarafından büyük uğraĢlarla 1918‘de bir araya getirilen, eğitimciler, yardımseverler, Evanjelistler ile
Ermenilerle Ermeni-severlerin gevĢek konfederasyonu, kopmaya baĢlıyordu. Hükümeti idare edenlerin ufak gruplarında, Anadolu‘yu parçalara ayır-
352
ġükrü Server AYA
mak temayülü ve buna bağlı kargaĢalar sürüyordu. Lloyd George, BaĢkan
Wilson‘a ABD‘nin Ġstanbul ve Ermenistan‘ı almasının gerektiğini söylediği
zaman, evvelâ çekindi, fakat sonra tersini yaptı. Gates‘in fikrine uyarak,
Türklerin mandaya katılmalarında büyük yararlar olacağını söyleyen baĢkan,
Amerikanın böyle bir görevi üstlenebileceğini beyan etti. Fakat ertesi gün 14
Mayıs‘ta, Anadolu‘yu bir arada tutabilecek askerî gücünün ve kongre desteğinin olmadığını hatırladı. Bu arada, Ġzmir‘e asker çıkaran Yunanlıların zaferi
için dua etmiĢti. Sonunda bitkin baĢkan emperyalistlere, hatta Ġtalyan baĢbakanı Orlando‘ya baĢ eğdi ve Ġzmir‘i Yunanlılara, Antalya‘yı Ġtalyanlara ve
Kilikya‘yı Fransızlara veren anlaĢmaları onayladı. Amerikan Senatosunun
kararına bağlı olarak, ABD Ġstanbul ve Ermenistan‘ı alacaktı… Paris‘teki bu
bölünmeler, çok geçmeden, Küçük Asya‘nın tanıdığı Ģiddetlere yol açtı. 24
saat geçmeden, Müttefik gemilerin eĢlik ettiği Yunan askeri Ġzmir‘e çıktı.
Yunanlılar, Türklerin fesler

Benzer belgeler