Untitled - Kale Tasarım Merkezi
Transkript
Untitled - Kale Tasarım Merkezi
27/06/2010 03 Şanel San [email protected] AĞA HAN MİMARLIK ÖDÜLLERİ’NDE SON 19 Mimarlık Dünyası’nın önemli ödüllerinden Ağa Han’ın 2010 yılı finalistleri arasında Edirne’deki İpekyol Tekstil Firması ile EAA Emre Arolat Architects yer alıyor. 01 Ağa Han Mimarlık Ödülleri’nin 2010 yılı finalistleri, organizasyonun uluslararası bağımsız jürisi tarafından resmi olarak açıklandı. Bağımsız ana jüri tarafından belirlenen son listedeki 19 proje, seçilmiş bir grup mimar, şehir planlamacısı ve mühendis tarafından teknik olarak incelenmeye başlandı. Mimari üstünlüğün yanı sıra yaşam kalitesine yapılan etkiyi de vurgulayan incelemeler ödül sahipleri belirlenmeden önce ana jüriye sunulacak. 11. Ağa Han Ödülü’nün 19 adayı şöyle: EAA-Emre Arolat Architects de bu sene dünyanın sayılı mimarlık ödüllerinden biri olan ve 1977 yılından beri verilen Ağa Han Mimarlık Ödülleri’nin 2010 yılı finalistleri arasında İpekyol Tekstil Fabrikası ile yer alıyor. Ağa Han Mimarlık Ödülleri, Ağa Han tarafından İslam kültürünün mimarlıktaki anlatımlarını anlamak ve değerlendirmek üzere veriliyor. Bunu gerçekleştirmek için modern mimari, sosyal yerleşme, kalkınma, restorasyon, yeniden kullanım ve bölge koruma, peyzaj ve çevreye ilişkin projeleri kapsayacak şekilde mükemmel mimari örneklerini bulma ve tanıma yolu izleniyor. Her dönem, kimliği olan ve müslüman ülkelerin gereksinimleri ve amaçlarına başarıyla cevap veren projelere ödül veriliyor. Seçim sürecinde insanların fiziksel, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarından başka kültürel ve manevi beklentilerini de sağlayan mimari örnekler üzerinde duruluyor. Yerel kaynakları ve uygun teknolojileri kullanan yapı programlarına ve projelere özel ilgi gösteriliyor. 3 yılda bir düzenlenen mimarlık ödülleri, Ağa Han'ın başkanlığındaki bir komite tarafından yönetiliyor. Toplam 500 bin dolar değerindeki ödüllerle dünyanın en büyük mimarlık ödülleri her üç senede bir bağımsız bir jüri tarafından belirlenen tasarımlara veriliyor. Bu yıl finale kalan 19 proje arasında Edirne’deki İpekyol Tekstil Fabrikası dışında, İspanya, Çin, Arnavutluk, Bangladeş, Burkina Faso, Hindistan, Endonezya, İran, Lübnan, Malezya, Fas, Katar, Suudi Arabistan, Sri Lanka ve Tunus’ta yer alan, konut, eğitim, kültür, endüstri gibi çeşitli işlevlerdeki mimari yapılar ile restorasyon ve kentsel koruma projeleri de bulunuyor. Fransız Mimar Jean Nouvel’in de aralarında bulunduğu “Master Jüri”nin, aday gösterilen 401 proje arasından seçtiği 19 yapı, mimar, kentsel planlamacı ve mühendislerden oluşan bağımsız bilirkişiler tarafından ziyaret edildi. Finalist yapıların, kullanıcılarının fiziksel, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını, ruhsal ve kültürel beklentilerini ne denli karşılayabildiğini, yerel kaynakların ve üretim tekniklerinin sözkonusu yapılardaki yaratıcı kullanımlarını ve benzeri projeler için nasıl birer örnek teşkil ettiklerini inceleyen bilirkişiler, görüşlerini yakında yarışmanın uluslararası jürisine sunacaklar. Jürinin değerlendirmesi sonucunda 11. Ağa Han Mimarlık Ödülleri’ne layık görülen projeler, Ekim 2010 tarihinde Doha, Katar’daki İslam Sanatları Müzesi’nde yapılacak olan ödül töreninde açıklanacak. 01 EAA Arolat Architects imzalı İpekyol Tekstil Fabrikası, Edirne. Gjirokastra’nın Korunumu, Gjirokastra, Albania Chandgaon Camii, Chittagong, Bangladeş Nishorgo Visitor Interpretation Centre, Teknaf, Bangladeş CBF Kadın Sağlık Merkezi, Ouagadougou, Burkina Faso Bridge Okulu, Xiashi, Çin Tulou Toplu Konut, Guangzhou, Çin Palmyra Ev, Alibagh, Hindistan Green Okul, Bali, Endonezya Ngibikan Köyünün Yeniden İnşası, Yogyakarta, Endonezya Dowlat II Konutu, Tahran, Iran Beyrüt Amerikan Üniversitesi Kampus Master Planı, Beyrut, Lübnan Rubber Smokehouse’un Restorasyonu, Lunas, Kedah, Malezya Al Qaraouiyine Camii’nin Onarımı, Fez, Morokko Souk Waqif, Doha, Katar Wadi Hanifa Wetlands, Riyadh, Saudi Arabia Madinat Al-Zahra Müzesi, Cordoba, İspanya Yodakandyia Toplum Merkezi, Hambantota District, Sri Lanka Tunus’un Yakın Mirasının Yeniden Canlandırılması, Tunis, Tunus Ipekyol Tekstil Fabrikası, Edirne, Türkiye 04 27/06/2010 Hakan Dolgen Şanel San [email protected] [email protected] TENDENCE’DE TASARIM SESLERİ SÜRDÜRÜLEBİLİR-EKOLOJİK YERLEŞİM ÖNERİSİ: Uluslararası arenanın en önemli fuarlarından Tendence, bu yıl 27-31 Ağustos tarihleri arasında üreticileri Frankfurt’ta buluştururken, gençlere de yeni “Next” fırsatları yaratıyor. Bu yıl da Ağustos ayının son günlerini dikkat çekici hale getiren Tendence, “Living” (yaşam) ve “Giving” (Hediye) olmak üzere 2 ana bölüme ayrılan fuarda ev, mobilya, trendler ve tasarım olduğu gibi yaratıcı hediyelikler de sergilenecek. Son zamanlarda sık kullanılmaya başlanan “eve dönüş” ibaresinin de anlattığı gibi evler artık modern sosyal hayatın odak noktası haline geldiler. Fuarda yer alan Living bölümü bu nedenle müşterilerin “yeni ev hissiyatı”na duygusal, özel ve moda ürünlerle cevap verirken ev için gerekli olan tüm çeşitleri de içinde barındırıyor. Tasarımın perakende sektörü içindeki öneminin farkında olan fuarda 2 salon tasarım odaklı ve avangard ev aksesuarlarına, mobilyalara, aydınlatmalara ve tekstil ürünlerine ayrılmış. Bu alanda yer alacak bazı firmalar ise: Alessi, ASA Selection, Chilewich Zero One One, Henry Dean, Koziol, Lexon, Philippi, Raumgestalt, Reisenthel ve Sompex. Salon 8 ve 9 olmak üzere 2 salonda yer alacak olan “Interiors&Decoration” (Mekanlar&Dekorasyon) bölümünde ziyaretçiler tüm tasarım kategorilerine ve tarzlarına ait eve dair tüm tasarımları Almanya İçmimarlar Birliği BDIA (Bund Deutscher Innen Architekt) ile Türkiye’den dört üniversitenin gerçekleştirdiği “Tasarım Disiplinlerinin Workshop Çalışması” 7. Geleneksel Türk-Alman Akademik Çalışmalar’ı kapsamında 19-25 Haziran 2010 tarihleri arasında İstanbul’da yapıldı. Türkiye’den Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, İstanbul Ticaret Üniversitesi Tasarım ve Mühendislik Fakültesi ve Kadir Has Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin katıldığı uluslararası ortak workshop çalışması üniversitelerin kampüslerinde yapıldı. İki ülkeden içmimarların, mimarların, tasarımcıların, akademisyenlerin, Almanya’dan Film Akademesi ile beraber BDIA üyelerinin ve Almanya’nın çeşitli üniversitelerinden yaklaşık 200 kişilik akademisyen, öğrenci ve meslek birliğinden profesyonellerin katıldığı workshoplarda her iki kültür içinde tasarımı etkileyen faktörler ele alındı. Almanya ve Türkiye’de gerçekleşecek etkinliklerin bu yıl ana teması “Tasarım ve Sürdürülebilirlik”, konusu “İstanbul Galata Bölgesi” oldu. Bu workshoplarda, “içmimarlık-mimarlıkgrafik-endüstri ürünleri tasarımı 05 dekoratif parti ve festival malzemeleri, biblolar, çiçekçi ihtiyaçları, yapay çiçekler ve vazolar ile yenilenmeye başlayabilirsiniz. Drescher, Edelman, Esschert Design, Gasper, Kersten, Nic Duysenss ve Sandra Rich bu bölümde yer alan firmalardan bazıları. görmek mümkün olacak. Bu salonlarda yer alacak bazı firmalar: Anke Drechsel, daff feel filz, Engels Kerzen, Fink, Goodwill, Haans, Ihr, Lambert, O Living, Scholtissek, Sia, Tom’s Company ve Zoeppritz. Ev denince akla kapalı dört duvar gelmemeli pek tabii. Bahçe mobilyası, saksı, dış mekan seramikleri, balkon veranda aydınlatmaları, yaz aylarının vazgeçilmezleri olan barbeküler ve piknik malzemeleri kısa açık hava keyfini zevke dönüştürecek tüm aracılar “Outdoor Living” (Açıkhava Yaşam) bölümünde konumlanıyor. “Ben açıkhavada değil evimde rahatlamak istiyorum” diyenlerdenseniz “Seasonal Decoration” (Mevsimsel Dekorasyon) bölümüne muhakkak uğramanızı tavsiye ederiz. Geniş bir yelpazede sunulacak olan Her yıl olduğu gibi bu sene de fuarda “Talents” (yetenekler) bölümünde gençlerin yeri ayrılmış. Bu alanda farklı ülkelerden öğrenciler, mezunlar ve genç tasarımcılar tasarımlarını, prototiplerini ve başlangıç ürünlerini tanıtma fırsatına kavuşacaklar. Fuar organizatörü Messe Frankfurt gençlere olduğu kadar genç firmalara da değer vererek bu firmalara özel imkanlar hazırlamış. “Next” programı başlığı altında yeni yeni tecrübe kazanmaya başlamış genç tasarım firmaları için pahalı olmayan, tüm ekipmanları içinde hazır fuar standları bu programda sunuluyor. Kendisini araştırmacı, geliştirmeci ve tasarımcı olarak tanımlayan Viyanalı tasarımcı Julia Landsiedl fuarı gezip katılımcılardan seçtiği ürünlerle “Galleria” bölümünde bir sunum gerçekleştirecek. Tasarımcı hem bireysel tasarım duruşunu sergileyecek hem de Tendence’ta görülebilecek ürünlere dair öneride bulunmuş olacak. Nursema Öztürk [email protected] SÜRDRÜRÜLEBİLİRLİK KÖPRÜSÜ 7. Geleneksel Türk- Alman Akademik Çalışmaları kapbamında 25 Haziran’da gerçekleştirilen “Tasarım ve Sürdürülebilirlik” atölyeleri ülkeler arasında deneyim köprüsü oldu. bölümlerinin eğitim ve uygulama teknikleri bir haftalık süreçte karşılıklı olarak inceledi. Etkinliğin bu yıl genişleyen workshop konularına gelince... Daha önceki yıllarda içmimarlık olarak belirlenen alana ilave olarak grafik, endüstri ürünleri tasarımı, tekstil, mimarlık, restorasyon alanları dahil oldu ve farklı temalarla 17 workshop konusu belirlendi. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinde işlenen konular; ışık ve ışığın yapısı, yapı ve doku, fotoğraf ve belgeleme, interaktif alan tasarımı konusunda sürdürülebilirlikti. İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi ise aydınlatma sistemlerinin keşfi, dokusal/ alansal kurallar ve yaşam alanlarımızın kalıcılığı, geleneksel TürkAlman unsurları ve bunların gelecekte kullanılabilir ürünlere aktarımı, devamlılık ve yaşam alanlarımızı oluşturmadaki yapısal- alansal ilkelere odaklandı. İstanbul Ticaret Üniversitesi Tasarım ve Mühendislik Fakültesi Galata bölgesinde açık alan tasarımını irdelerken, Kadir Has Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi haritalama deneyimi, tasarım ve terapi, renk ve malzeme, tarihi yarımada restorasyon koruma ve içmimari tasarımı İnsanın bir yanda “yaparken” diğer yanda doğal denge içinde sonsuza kadar “varolma” isteği, mimarlıkta sürdürülebilirlik kavramının yerine işaret etmekte; taklit edilen bütün sistemlerin, doğal, kültürel ve sosyal örüntülerin, benzer “etkinliklerdeki” olabilirliği, uygulanabilirliği öne çıkmakta, önem kazanmakta. NORDHAVNEN Kopenhag’a hazırlanmış 2050 yılı perspektifli sürdürülebilir şehir projesi, dünyanın ilgisini üzerine çekmeye başladı. Neden dersiniz? Phyllis Richardson, derlediği “XS Green: Big Ideas, Small Buildings” başlıklı kitabının önsözünde “Think Globally, Act Locally” (Global Düşün, Yerel Hareket Et) mottosunu kullanarak dünyadaki son dönem mimarlık anlayışının sürdürülebilirlikle bağlantılı reçetesini önümüze sunar. Mimarlıkta üretim ve tüketim ilişkisine bakıldığında bu öneri her projeye uygulanabilecek denli basit bir çıkış yolu gibi görünür; üretici ve kullanıcı gereksinimlerini karşılayan barışçıl ve hassas bir çözüm önerilmektedir. Yatırımlar ve üretim küreseldir ve bu anlamda gerçektir, ancak cümlenin ikinci yarısında bir davranış taklidi sözkonusudur; yerel-miş gibi davranmak. Kentsel dönüşüm projelerinde en çok üzerinde durulması gereken bir konu başlığı olarak yerellik, varolan ve gelişecek olan kültürel, sosyal ve biyolojik örüntüler, kent ölçeğinde alınan ekonomik temelli kararlarla önerilen gerçekliğin içine bir davranış şablonu olarak yerleştirilmektedir. Tersine, bu gerçeklik, içinde yeni oluşumların eklenebileceği bir ara alanda yeniden türetilmeli ve yeşermelidir. “Nordhavnen, Copenhagen: The Sustainable City of the Future” tasarımı, bu yaklaşımların sorgulanabileceği, tartışılabileceği bir çalışma ortamı olarak değerlendirilmiştir. Kopenhag merkez yükünü hafifletmeyi amaçlayan Nordhavnen konut alanının 2050 yilina kadar 40.000 kişilik bir nüfusu barındıracağı sehir stratejik planlarında öngerülmektedir. Konut grubu tasarımı Kopenhag’ın düz morfolojisine uzaktan cevap veren salınan modüller şeklinde ele alınmıştır. Bir elin parmaklarıyla sürülme metaforundaki arazi yukarı doğru salınarak yükselirken kendine özgu bir topos oluşturmaktadır. Çekilen toprak denizle doldurularak kanallar oluşturulmaktadir. Bu kanallar tekne-ev’lerle donatılarak, doğa ile beraber yaşama ihtiyacını karşılamaktadır. 200 hektarlık mevcut durumun yeni dolgu alanları ile 400 hektara çıkması planlanmıştır. Arazi alanını iki katına çıkaran ve Kopenhag’ın bu talebi, doğal olarak kıyı ekolojisini bozacaktır. Bir taraftan bütün yeni teknolojileri ve insan mutluluğunu sağlıklı yaşamını ilke edinen ekolojik tasarım ilkeleri ile çelişen kıyı morfolojisi tahribatı önerilen fraktal kıyı morfolojisi ile aşılmaya calışılmış ve kıyı mikro sisteminin normalden çok daha hızlı bir şekilde geri kazanılanacağı düşünülmüştür. Alanın kuzeyinde kalan dolgu bölgelerinde off-shore rüzgar tribünleri ile dalga enerjisini kullanarak enerji üretecek yapay adalar oluşturulmuştur. Dönüşüm merkezi, yerleşim bütününe yeraltı ray sistemi ile bağlanan, atıkların ayrıştırılacağı bir alandır. Atıklar buradan merkeze bağlı plastik, metal, ahşap, iskelelerinden deniz yoluyla geri kazanım fabrikalarına taşınmaktadır. Organik atıklar için kompostlama bölgeleri önerilmiştir. Bunlar organik tarım yapılan alanlarda gübre olarak kullanılacak ve çöp miktarının azaltılmasına katkıda bulunacaktır. Buradan üretilecek organik ürünler, yerel marketlerde satılacaktır. 01 rüzgar tribünleri, enerji üreten yaya kaldırımları, dönüşüm alanları, eko-hücreler, döner güneş panelleri v.b) karma kullanımlı konut ve ticaret alanlarını besler ve yeraltı otoparkına servis verir. Önerilen yapılaşma, Kopenhag’ın tarihi kent merkezine yeraltından tren yolu, yer üstünde ise ‘göbek bağı’ olarak tanımlanan güçlü bir yeşil aksla bağlanmaktadır. Bu aks, yeni yerleşim alanında yenilenebilir sürdürülebilir enerji üretimi ve hayat tarzıyla ilgili bütün öğeleri içinde barındırırken (dikey bahçeler, yeşil duvarlar, çatılar, Fosil yakıt tüketen araçların Nordhavnen’in altında tutulması ulaşım çözümlerinde ana Yerleşim 2050 yılına kadar etaplar halinde inşa edilirken, bütün yeni teknolojileri de içine katma olanağını kullanacak, gelişmekte olan zero-karbon yerleşim birimlerine örnek olacaktır. hedef olmuştur. Yer üstü tamamen yayalara, bisiklet kullanıcılarına, elektrikli ve hibrid sistem kullanılan araçlara ve ‘monorail’e bırakarak, metro ve bütün diğer araçlar yeraltına alınmıştır. Araba kullanımını azaltmak için otopark kapasitesi özellikle Kopenhag kentinin standartlarından farklı olarak 100 m2 1 olan park alanı yerine, 300 01-03 Hakan Dolgen, Ayşegül Kuruç ve Ayşe Özyetgin imzalı Nordhaven Projesinin farklı aşamalarından. grafik ile desteklemek konularını ele aldı. Çalışmaların açılışını, Tasarımparkı’nda Kadıköy Belediye Başkanı Sn. Selami Öztürk ve Almanya Başkonsolosu Sn. Brita Wagener yaptı. Etkinliği düzenleyen Tasarımparkı kurucusu ve Alman İçmimarlar Birliği’ni Türkiye’ye getiren Nursema Öztürk mekan olarak Kadıköy bölgesinin özellikle seçildiğini ve bu tip aktiviteleri Anadolu Yakası ile tanıştırmayı hedeflediklerini belirtti. Bu yıl hazırlanan proje 2010 yılına özgü olması sebebi ile İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın da desteğini aldı. m2’lik alana 1 park alanı düşünülerek, kısıtlanmısştır. 02 03 06 27/06/2010 Duysal Tütüncü Umut Kart [email protected] LÜLETAŞI’NIN UFKU Eskişehir gündemini lületaşının ufku meşgul ediyor. Valilik ve üniversite işbirliğiyle açılan yarışmada malzemeye yeni kullanım alanları aranırken, tasarımın turizme katkısı gözleniyor. TC Eskişehir Valiliği tarafından Anadolu Üniversitesi ortaklığı ile ETİ sponsorluğunda 18 0cak 2010 tarihinde başlayan Lületaşı Tasarım Yarışması 30.05.2010 tarihinde Eskişehir Lületaşı Müzesi’nde yapılan ödül töreni ile sona erdi. Ticari olarak işlenebilir lületaşı yataklarının neredeyse tamamının bulunduğu Eskişehir, sosyal ve kültürel projelerle üst üste adımlar atmakta olduğu bir dönem içerisinde, kentin önemli değerlerinden biri olan lületaşının, malzemenin geleneksel kullanımının ötesinde son yıllarda artmakta olan turizm sektörü ile de ekonomik bir değer haline getirmeye çalışıyor. Sürekli gelişen ve dönüşen kent rolünü üstlenen Eskişehir, lületaşı ile hem kent ölçeğinde hem de ulusal ölçekte yeni ufuklar açmayı hedefliyor. Kentin kültürel dokusuna ve lületaşının yenilikçi ve özgün kullanımı ile ekonomik değer dönüşümü sağlanması beklentisi ile Eskişehir Valiliği tarafından düzenlenen lületaşı tasarım yarışmasında bu hedefler için cevaplar arandı. Lületaşı kullanımında yeni ve farklı alanlar oluşturmak, lületaşının tütün dışı kullanımında yeni alternatifler ortaya koymak, farklı malzemelerin bir arada kullanımı (örneğin; değerli-yarı değerli madenler, değerli-yarı değerli taşlar ve farklı malzemeler) ile lületaşının ekonomik değerini arttırmak, hediyelik eşya, ofis ürünleri, takı, aksesuar ve bunun gibi yeni alanlar açarak, lületaşının günlük yaşamda kullanım alanını genişleterek ekonomik anlamda katma değer üretmek, kendini trendlerle birlikte katlayarak çoğaltan sürdürülebilir bir pazar yaratmak amacıyla düzenlenen yarışmada birçok farklı tasarım ve fikir buluştu. Yarışma öğrenci ve profesyonel olmak üzere iki ayrı kategoride düzenlendi. İnternet üzerinden yapılan başvurular sonucu birinci aşama değerlendirilmesi için tasarımlarına ait çizim ve görsellerin olduğu sunum paftaları ile toplam 151 proje değerlendirildi. Lületaşının geleneksel kullanım alanı 07 Yurt içi ve yurt dışından birçok katılımın gerçekleştiği yarışmada onlarca özgün ve yaratıcı tasarım Eskişehir’de buluştu. Tasarım dünyasının etkin ve başarılı isimleri; Sevan Bıçakçı, Can Yalman, Ela Cindoruk, Atilla Kuzu, Nazan Pak, Kunter Şekercioğlu, Umut Kart ile akademisyenler Prof. Dr. Alpay Er, Yrd. Doç. Dr. Arzu Kılıçlar, Doç. Dr. Gülay Hasdoğan, Yrd. Doç. Dr. Füsun Curaoğlu, Yrd. Doç. Dr. Can Özcan, Yrd. Doç. Dr. Selçuk Yılmaz ve lületaşı ustası Mehmet Başsav’ın biraraya gelmesiyle oluşan değerlendirme jürisi tarafından lületaşına malzeme olarak yeni bakış açıları sunan ve yeni kullanım alanları yaratmak noktasında etkili olarak değerlendirdiği toplam 7 adet tasarıma ödül verildi. Artek, Danese, Issey Miyake, Muji, Panasonic gibi dünyaca ünlü firmalara ürün tasarlayan Koskinen 1 sene önce Kale grubu için tasarladığı Bond serisininin etki alanını genişletmek amacıyla İstanbul’daydı. Bond karolarının “doğal” halinin sağlık gereçlerinde uygulanması Koskinen için de bir “meydan okuma”ydı. Pek çok anlamı var aslında. Milano’da, yıllar önce bir fabrika sahibi tanışmıştım. Global çalışıyorlardı; portfolyomu hazırladım. Onlar da hevesliydi... Derken adamla ortak bir arkadasımızdan sadece “dostlar” ile çalıştıklarını öğrendim. Sonra yasal olarak arkadaş olduk. Bu fikir aynı zamanda iyi işbirliği ve iyi iletişim anlamna geliyor.Aynı amaca sahipken.... 01 Tasarım felsefenizi daha açık ortaya koyarsak? Kısaca... Bu meslek, endüstri ve nihai kullanıcı arasında bağ kuruyor. Yani, amaç harika işi nihai tüketicinin günlük yaşantısına sokmak ve küçük problemleri çözmek, hayatı daha iyi hale getirmek. Aslında çok küçük ama zorlayıcı. Bence benim rolüm tüm ipleri elimde tutup, hepsini iyi götürmek. Estetik, ekonomi.. Her zaman daha iyi çözümler. Gelelim Kale ile işbirliğinize... Süreçten bahseder misiniz? 02 Evet, ilk müşterim olarak Kale’yi almaktan mutluyum gerçekten. Uzun dönemli aslında; birbirimizi 5 senedir tanıyoruz. Şimdi Bond’u çıkardık; simdiye dek birikenlerin tek potada erimesi gibiydi. Kale ile yaptığımız İki proje arasında 1 sene kadar var; önce karoları yaptık ve şimdi onu seramik sağlık gereçlerine esnetiyoruz. Koleksiyonu esnetmek ve aynı elementleri, aynı modu yakalamak hoş bir meydan okuma. Aynı ruhu sürekli korumak. Estetik, fonksiyonellik, kaliteyi... Biz iyi bir süreçteyiz; iyi çözümlerim var. Türk kültürü konu banyo olduğu zaman tarihinin etkisiyle “anlaşılması zor” olabilir; sizin için bir avantaj mıydı dezavantaj mı? Yarışmada ikinci aşamaya kalan eserlerin yer aldığı sergi, Vali Mehmet Kılıçlar ve Yrd. Doç. Dr. Arzu Kılıçlar, Odunpazarı Belediye Başkanı Burhan Sakallı, ETİ Şirketler Grubu adına Ahmet Kale ve jüri üyeleri tarafından açıldı.Finale kalan tüm tasarımlar 15 Haziran 2010 tarihinden itibaren Lületaşı Müzesi Koleksiyon bölümünde sergilenmeye başlandı. Doğrsu, banyo kültüründe köklü bir geçmişiniz var. Finlandiya’da bizim sahip olduğumuzdan farklı. Bizde sauna var, ki bu da beraberinde ahşap malzemeyi getiriyor. Ama bunu çok ciddiye almadım aslında; problem olarak yani. Birlikte çalışıp, eskizden yeni birşey yapacağız diye düşündüm. Türkiye’nin bu konudaki uzun tarihi, İskandinav tarafının kısa geçmişi harika bir şekilde birleşip, ortaya bir yenilik çıkardı. 01 Profesonel kategorisinde 2.lik ödülünü alan Burcu Büyükünal’ın takı seti ile 02-03 Öğrenci kategorisinde 1.lik ödülünü alan tasarımı Atıl Erdoğan’ın lületaşı seti, 2. lük alan Sinem Hallı’nın kol düğmeleri. “BİZDE SAUNA, SİZDE HAMAM...” Firmanızın ismi “Friends of Industry” (Sanayinin dostları) tasarıma bakış açınızın da özeti galiba? dışında yenilikçi ve özgün tasarımlarla farklı bakış açıları sunmak; malzemenin renk, doku ve işlenme özelliklerini vurgulamak; yeni tasarım kavramları, yeni biçim ve yeni üretim yöntemlerini kullanmak; ve ürünün pazarlanabilir olması gibi özellikler projelerin/tasarımların değerlendirilmesinde önemli kritlerler olarak belirlendi. İki aşamalı olarak gerçekleştirilen yarışmada, ilk değerlendirme sonucu finale kalan 20 öğrenci ve 20 profesyonel kategorisi katılımcısına tasarımlarını hayata geçirebilmeleri için tasarımların boyut ve üretim yöntemlerine uygun lületaşı parçaları gönderildi ve final değerlendirilmesi ürünler üzerinden gerçekleştirildi. [email protected] 03 İki kültürü banyo tarihleriyle kıyasladınız. Gelin bir de tasarım dilleriyle kıyaslayalım... Ürünleriyle olduğu kadar duruşu ve sözcükleriyle de yalın, Harri Koskinen. Onu, henüz bir öğrenciyken yaptığı ürünle bile Moma’ya taşıyan ya da en son Milano Tasarım Haftası’nın göbeğine ürünlerini yerleştiren şey de bu belki, doğallığı. Finlandiya’da biraz daha yalın bir tavır sergilenirken Türk geçmişinde oryantal izler sürülebiliyor. Bu köprüyü kurmak/geçmek zor muydu sizin için? Değildi; önemli değildi. Bence her iki tarafın da “doğal yaklaşımı” farklı şekillerde mevcut. Buradaki oryantal kültürün içinde de doğal motifler bulmak mümkün. İskandinavya’da herşey yalın, mütevazi ve doğaya uyumludur. Ben şimdi malzemenin dışında birşeyler yapıyorum; doğal ürünler... Buna odaklanmaya çalışmak yapacak temel şeyi aramak gibi. Tasarım tarihine baktığımızda Fin tasarımının son dönemde hiç olmadığı kadar dikkati çektiğini fark ediyoruz. Neden hergün popülerleşiyor sizce? Evet... Pek çok sebebi var. Mesela şu anda küratörlük yapıyorum; Finlandiya şirketleriyle Japon pazarını hedefliyoruz. Japonlar da İskandinav tasarımına düşkünler. Birilikte görüyoruz ki, günlük hayata dair düşünme biçimleri benzer... Tokyo Helsinki’ye göre çok büyük ama yine de insanların akılları ortak. Bu sadece bir örnek. Fin tasarımı bence yıllar içinde fonksiyonun güzelliği ile hayatın yalınlığı konusundaki tavrını taze tuttu. Bir trend ve yada moda hareketi takip ettiğini görmüyoruz. Biraz da tasarım ekibinizden ve kriterlerinizden bahsedelim mi? Uluslarası bir takımım var. 2 Japon, 1 Alman, 2 Fin tasarımcı. Aslında komik... Müşterilerim olan 2 Japon gelip stüdyoda benimle çalışmak istediler. Pazarlğını yaptık... Bu çalışanların hepsinin, sanki ben aynı şeyi istiyormuşum gib tek bir tarihi yok. İstanbul’u ve Türk tasarımcılarını yeterince tanıyorsunuzdur artık? İstanbul’a belki 8. gelişim. Bazılarıyla tanıştım doğrusu; enterasan ve etkileyici. Bu kültür İskandinav kültürüyle kıyaslandığında çok farklı. Büyük bir potansiyel var. Tasarımcının sanayiyle iletişiminde henüz yenisiniz bence; bunu tasarımcılar için büyük bir potansiyel olarak görüyorum. Sanayici de tasarımcıyı kullanmaya başlıyor. İskandinavya’da bu konuda bir gelenek olduğunu söylemek mümkün. Bu iletişim her zaman felsefi çözümler geliştirmeyi kolaylaştırıyor. Bu, daha pahalı demek değil! Block Lamp’i ikonlaştıran neydi sizce?. Onu 1996’da Helsinki’de öğrenciyken yaptım. Bilmiyoum, dolaysızdı. Tekniği bile öyle seçtim. Sade bi çözümdü; yeni ve görülmemişti. Ayrıca msela üzerine de basabilirsiniz cam tuğla gibi. Sağlamdır. Gelenekselden farklıdır. İnsanların sahip olmak istedikleri bir obje oldu. Hızlı ve şaşırtıcı bir şekilde. 08 27/06/2010 09 Pelin Tüfekçi [email protected] ERKEK GÖZÜYLE KADIN DÜNYASI Küratör Işık Gençoğlu’nun, bu yıl ikincisini gerçekleştirdiği “Annem ve Kızım” sergisi İstanbul Concept’in katkıları ve Bir Nokta’nın ev sahipliğinde 15 Haziran’da açıldı. Farklı disiplinlerden tasarımcı ve sanatçıları buluşturan ve çeşitli sergiler düzenlenen İstanbul Concept’in ilk olarak 2009 Mayıs ayında düzenlediği, bu yıl da ikincisini gerçekleştirdiği “Annem ve Kızım 2010-2011” sergisi, aralarında endüstri ürünleri tasarımcıları, seramik, cam, metal, tekstil, takı ve heykel sanatçılarının da yer aldığı 15 katılımcının eserlerini sanatseverlere sundu. “Gelenekler değerlidir, yollarımız edindiğimiz tecrübeler, bilgiler ve bunların ışığı ile aydınlanır.” düşüncesinden yola çıkarak oluşturulan serginin kurgusu geçtiğimiz yıl üç kuşak kadın olarak gerçekleştirilirken, bu yıl sanatçıların/tasarımcıların birer baba olması ve kızları ile anneleri arasındaki ilişkiyi yorumlayacakları eserleri/objeleri sergilemeleri esas alındı. Erkek tasarımcı/sanatçılar üç nesildir devam eden hayatı; annesi kızı ve kendisi arasındaki ilişkiyi eserlerine yansıttılar. Gezici sergi konsepti ile planlanan sergi, tüm bir yıl boyunca çeşitli mekanlarda ziyaret edilebilecek. “Annem ve Kızım 2010-2011” erkek gözüyle kadın dünyasını anlatıyor. Doğurganlığı sorgulayan babalar gözünden, kadınlardan ”Annem ve Kızım” sergisinde eserleri/tasarımları görülebilecek bazı sanatçılar/tasarımcılar: Adnan Serbest/ tasarımcı, Alp Nuhoğlu/ tasarımcı, Erdem Akan/ tasarımcı Esber Karayalçın/ heykeltraş, Gökhan Kırdar/ müzisyen, Hakan Kırdar/ tasarımcı, Hayri Karay/ heykeltraş, İhsan Duygulu/ mimar, İrfan Sayar-Zihni Sinir/ tasarımcı, Kutay Uzer/ seramik sanatçısı, Mario Levi/ yazar, Mustafa Fehmi Ilik/ ressam, R. Sadri Sayıoğulları/ hat ve tezhip sanatcısı, Recep Baydemir/ fotoğraf sanatçısı ve Yılmaz Zenger/ tasarımcı gelmeyi ve bir kadın yetiştirmeyi yorumluyor. Eylül ayında farklı disiplinlerden bambaşka yorumlarla ,eklenecek yeni isimlerle 20 tasarımcı/sanatçıya ulaşacak olan sergi, ”Oğlum ve Babam” sergisi ile birleşerek yoluna devam edecek. 01 Adnan Serbest ve kızı. 02 Yılmaz Zenger ve ailesi. “XXXYXX”, Erdem Akan “Çerceve”, Alp Nuhoğlu “ Anneden oğula, oğlundan da kızına bir genetik miras söz konusu. Orta kuşağın erkek olması, cinsiyet kromozomlarında küçük bir kırılma yaşatmakta. Bu durumu bilimsel olarak analiz edemesem de görsel açıdan çekici bir t-shirt deseni olarak kabul edebilirim.” “Tasarımcı olarak ürettiğim her şey aslında geçmişten biriktirdiklerimi geleceğe taşıdığımdır. Sergi için farklı bir ürün tasarlamayı istedim. Kızım için eğlenceli bir yumurta kabı. Annemi çok eğlenceli bulan kızımın hem sabahları yumurtasını yiyeceği hem de annemin resminin olduğu bir ürün. İstenildiğinde çerçeve olabilir.” 01 AVRUPA’NIN İLK BUZ MÜZESİ İkinci kez gerçekleşen ‘Annem ve Kızım’ Sergisi, bu kez de erkek gözüyle kadın dünyasını anlatıyor. Katılımcılar arasında Yılmaz Zenger, Adnan Serbest, İrfan Sayar gibi ünlü isimler yer alıyor. 02 ‘MAGIC ICE’ Yaşayan bir malzeme olan “buz”, dünyaca ünlü Ice Hotel tasarımcıları tarafından bir müze yarattı. 23 Nisan’da Forum İstanbul’da ziyaretçilere kapılarını açan Avrupa’nın ilk buz müzesi Magic Ice ziyaretçilere farklı bir deneyim yaşatıyor. 365 gün açık kalacak olan müze, ılıman iklimde gerçekleştirilen ilk müze olması nedeniyle ayrı bir öneme sahip. 1400 m2 kapalı alan üzerinde buz uzmanları olarak nitelendirilebilecek Ice Hotel (İsveç) tasarımcıları tarafından tasarlanan müzenin içi yaz-kış sürekli eksi 5 derece olacak. Bu nedenle Eskimo kıyafetleri ile gezilecek olan müze için yaratılan ilk konsept ise “Vikingler”. Müzenin içinde Viking tarihinden, kültüründen farklı sahneler yer alıyor. Bu temanın seçilme nedenini tasarımcılardan kreatif direktör Arne Bergh ve mimar Åke Larsson şöyle açıklıyor: “Yaptığımız çeşitli araştırmalar sonunda Vikingler’in İskandinavya’dan İstanbul’a seyahat ettiklerini gördük. Bu sergi Vikinglerin 880 yılında, yani bundan tam 1130 yıl önce İstanbul’a yaptıkları ziyareti anlatıyor. Karadeniz’i geçerek İstanbul’a gelen ilk Vikingler, ‘korunmuş topraklar’ anlamına gelen “Miklagard “ ismini İstanbul için kullanırlar. Hatta Halvdan isimli Vikingli bir askere ait runik bir yazı yıllar sonra Ayasofya’nın duvarında bulunur. Müzenin diğer 2 bölümünü ise İskandinav doğası ve Buz Vitamin Bar alanı oluşturuyor.” Tasarımcılar ayrıca Buz heykeller için İsveç’in Jukkasjarvi bölgesinde bulunan Torne nehrinden 70 ton özel buz getirildiğini ve Müze’nin duvarları ve tüneller için de İstanbul’dan 100 ton buz temin edildiğini belirttiler. Buzdan yapılan bir tünelden geçilerek girilen müzenin soğutmalı alanında sizi ilk olarak buzdan yapılan 8 metrelik dünyanın en büyük Viking gemisi, buz heykeller ve İstanbul’a ilk gelen Vikingler’in yol haritası karşılıyor. İkinci bölümde ise İskandinavya’nın doğasını işleyerek Kuzey Kutbu havası yaşatılıyor. Üçüncü bölümde yine buzdan yapılmış Vitamin Bar yer alıyor. Vitamin Bar’dan ziyaretçilere özel buz bardaklarda meyve suyu ikram ediliyor. 3 ile 6 ayda bir konsept değiştirilecek, yenilenecek olan Magic Ice’ın küçükten büyüğe herkesin ilgisini çekmesi hedefleniyor. 20 milyon dolarlık bir yatırımla Lofoten Trading şirketi tarafından hayata geçirilen projenin mimari çözümleri, tüm teknik alt yapısı, ısıtma ve soğutma sistemleri Türk mühendisleri ve firmaları tarafından projelendirilmiş. Müzenin İstanbul’dan sonra Ankara veya Antalya’da da hayata geçirilmesi planlanlanıyor. 10 27/06/2010 11 Müge Avşar [email protected] SAHNE GENÇ TASARIMCILARIN Mevsim yine gereğini yaptı: doğa yeşillendi, kanı kaynayan taptaze tasarımcılar dev sahnedeki yerlerini aldı. Genç tasarımcıların, tüm hünerlerini sergiledikleri mezuniyet projelerinde çevre dostu, çok fonksiyonlu yaklaşımın ön plana çıktı. İstanbul Teknik Üniversitesi İstanbul Teknik Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü bu yıl da 2003'ten bu yana sürdürdüğü "İTÜ-İSO KOBİ'ler için Endüstriyel Tasarım" projesini hayata geçirdi. Türkiye'de Üniversite-Sanayi işbirliğini destekleyen proje kapsamında bu yılın mezunları çelik kapıdan vinç ekipmanına, patinaj zincirinden açıkhava sobalarına dek geniş bir yelpazede ürünler geliştirdi. İTÜ mezunlarından Bürde Gültekin İTÜ-İSO İşbirliği projeleri kapsamında Çelik-Çelik firması için geliştirdiği ve LINEA adını verdiği kapı tasarımında öncelikli olarak kullanıcı ihtiyaçlarını ve farklılaşma hedefini hayata geçirmiş. Sokak kapısının öncelikli fonksiyonu güvenlik ve dayanıklılıkken Gültekin’in tasarımında tüm bunların yanı sıra entegre ekmek&gazetelik, posta kutusu ve evin iç tarafında kalan bölümüne entegre saklama haznesi bulunuyor. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Orta Doğu Teknik Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü aralarında Eczacıbaşı, Kasa, Vestel, Maybe Design, T-box, Öztiryakler gibi markaların olduğu 32 firmanın danışmanlığında yürüttüğü diploma projelerini 1-3 Haziran tarihleri arasında ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi'nde sergiledi. Gözde Elbeyli Casa danışmanlığında gerçekleştirdiği Chilte isimli mobilya tasarımında stüdyo daireler gibi dar yaşam alanlarını hedef almış. Koltuk, sehpa, puf ve yatak olarak kullanılabilen CHILTE çoklu fonksiyon kriterini doğrudan desteklemenin yanı sıra özel süngeri sayesinde farklı formlara da girebiliyor. Bu özelliği ile pazardaki benzeri ürünlerden ayrışırken kullanıcıya tek mobilyayla yaşam alanı yaratma şansı veriyor. Anadolu Üniversitesi Anadolu Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü büyük firmaların desteğiyle yürütülen diploma projelerinde öncelikli olarak 5 yıl sonrası için projeler geliştirmeyi hedeflemiş. Vestel, Eksen, Arçelik gibi sektörün önde gelen firmalarının desteğiyle hayata geçirilen projeler geleceğin tasarımını yaratma vizyonuyla firmaların da ufkunu açmayı hedefliyor. Bu bağlamda Barış Derviş’in Eksen Makina Sanayii desteğiyle tasarladığı çok fonksiyonlu pişirici dikkat çeken 01 02 03 tasarımlardan. İndüksiyon teknolojisini kullanarak hem tost makinesi, hem ızgara, hem de indüksiyonlu ocak işlevini görebilen Hamarat küçük mutfakların vazgeçilmezi olmaya aday. Yeditepe Üniversitesi Yeditepe Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü her yıl farklı bir endüstri ürünü üzerine yoğunlaşıyor. Bu senenin konusu ayakkabılar. Gamze Güven’in TRE adını verdiği ayakkabı tasarımı iki farklı tek bir ayakkabıda birleştirerek kullanıcıya üç ayrı fonksiyonu olan bir tasarım sunuyor. Dış ayakkabı enjeksiyon üretim yöntemiyle polietilen malzemeden üretilmiş. TRE’nin arka kısmında bulunan cırtcırtlar ise kullanıcının ihtiyacına göre ayarlanabiliyor. İzmir Ekonomi Üniversitesi İzmir Ekonomi Üniversitesi bu yıl Endüstriyel Tasarım Bölümü olarak 3. kez mezun veriyor. Üniversiteli tasarımcıların 04 prototip aşamasına kadar getirdikleri 31 projenin beşi Vestel Tasarım ekibiyle yapılan işbirliği kapsamında ve bu ekipten Sultan Sel’in yürütücülüğünde, “Vestel Elektronik Ürünlerde Ekran Sistemleri ve Bilgi Alışveriş Yeteneği” teması altında hayata geçirildi. Ekin Zileli’nin Smart Campus isimli projesi de bunlardan biri. Öğrencilerin bilgiye kolay erişimini ve bilgi akışını hızlandırmayı amaçlayan bu proje sonunda bir kampüs bilgilendirme sistemine dönüştü. Hazırlanan bu tablet bilgisayar, okulun öğrencilere sağladığı bir kampüs dosyasını içeriyor. Öğrenciler istedikleri bilgileri bu dosyaya aktarıp öğrenci kartlarıyla kampus içerisinde bu dosyaya erişebiliyorlar. Kağıt kullanımını da minimum indiren yöntem bu özelliğiyle de çevre dostu bir duruş sergiliyor. 01-05 Sırasıyla İzmir Ekonomi, Yeditepe, Anadolu, Orta Doğu ve İstanbul Teknik Üniversitelerinin projelerinden. 05 Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin ev sahipliğinde bu yıl 5’incisi düzenlenen “Uluslararası Öğrenci Trienali” dikkat çekici bir kapanış ile sona erdi. 9 Haziran 2010 tarihinde çeşitli sergi açılışları ile başlayan gece M.Ü.G.S.F. Moda Gösterisi ile son buldu. 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri içerisinde yer alan “Uluslararası Öğrenci Trienali”ne bu sene 46 ülkeden, 94 sanat ve tasarım kurumundan katılım gerçekleşti. Trienal süresince Asya ve Avrupa yakasında gerçekleştirilen sergiler, workshop çalışmaları ve “Doğunun Batısı, Batının Doğusu: Sanat ve Tasarımda Yeni Yaklaşımlar" başlıklı sempozyum büyük bir ilgi ile izlendi. Sergiler Fakülte, Caddebostan Kültür Merkezi ve Üsküdar Valide-i Atik Külliyesi olmak üzere üç ayrı mekânda sergilendi. Tam 500 Türk ve uluslararası öğrencinin eserlerinin sergi planlamalarını ve mantığını ünlü sanatçı öğretim üyesi Yrd. Doç. Devabil Kara tasarladı ve sergi kurum öğretim elemanları ile gerçekleştirdi. Yine Devabil Kara'nın tasarımı olan, kurumun öğrencileri tarafından gerçekleştirilen, dinamik yapımız kurumun dış cephesine çok renkli duvar resimleri ile yansıtıldı. Pera Müzesi’nde verilen kapanış 5. ULUSLARARASI ÖĞRENCİ TRİENALİ Marmara Üniversitesi’nin düzenlediği öğrenci trienali, Fakülte, Caddebostan Kültür Merkezi ve Üsküdar Valide-i Atik Külliyesi olmak üzere üç ayrı mekânda sergilendi. yabancı konuklara tanıtıldı. Kapanış konuşmasını gerçekleştiren Dekan Prof. Nazan Erkmen, “Trienal, dünyada yaratıcılık eğitimi veren farklı kurumların deneyimlerini bir arada görebilmek, sorgulamak, tartışmak, paylaşmak ve bunlardan yeni çıkarımlara ulaşmak için aktif bir ortam oluşmasını sağladı. Düşünsel alanda yeni söylemler üretmemizi sağladı.” dedi. resepsiyonunun ardından Valide-i Atik Külliyesi’ndeki sergilerin açılışının yapıldığı gece M.Ü.G.S.F. Tekstil Bölümü öğrencileri tarafından moda gösterimi gerçekleştirildi. Defilede Pegasus Genç Tasarımcılar Yarışması’nda 1., 2. ve 3.lük ödüllerini alan öğrenciler Gökçe Ece, Gülşen Karaboz, Betül İpek’in de yapıtları tüm katılımcılara ve Trienal kapsamında tasarlanan uluslararası öğrenci yapıtları MÜGSF Acıbadem Sanat Galerisi ve Caddebostan Kültür Merkezi’nde Eylül ayına kadar Asya yakasında izlenebilir. Eylül ayından itibaren Avrupa yakasında Beşiktaş Belediyesi Mustafa Kemal Sanat Galerisi’nde MÜGSF "İstanbul" konseptli Diploma Projeleri ile birlikte izlenebilir. MODA DÜNYASI TEK ÇATI ALTINDA ‘YÖNETİYOR’ 24 Haziran’da ilk tanıtım toplantısı gerçekleştirilen ve Ekim ayında kapılarını açacak Moda Yönetimi Programı, akademik kadrosu ile dikkatleri üzerine çekti. Dünyada pek çok benzeri olmasına karşın Türkiye’deki gelişimi biraz gecikmeli seyrediyor “Moda Yönetimi” alanı. Bilgi Üniversitesi’nde Ekim ayı içinde açılacak Sertifika Programı bu konuda yeni bir dönemin gelmekte olduğunu müjdeliyor. Bundan 11 sene önce isminde taşıdğı “kültür” kelimesiyle dikkatleri hatta şimşekleri üstüne çeken Tasarım Kültürü ve Yönetimi Programı bugün, kendi gelişim sürecinde yeterli mesafeyi kat etmiş şekilde, yeni bir adım atmak üzere. Programın edindiği deneyim, bambaşka bir programın altyapısını hazırlıyor. Ekim ayında başlayacak Moda Yönetimi Programı moda sektörünün farklı alanlarında çalışan çok sayıda ismi tek çatı altında buluşturuyor. Coco Chanel’in “Moda yalnızca giydiklerimizde değil; gökyüzünde, sokakta, fikirlerimiz, yaşam biçimlerimiz ve olan biten herşeydedir” sözlerinden hareketle yola koyulan ve Haziran ayının son günlerinde tanıtım toplantısı gerçekleştirilen Moda Yönetimi Programı, Temmuz başından itibaren öğrenci kaydetmeye başlıyor. Ve moda yönetimi sertifikası almaya aday olan profesyonellerin, lisans derecesini tamamlamış olması ve İngilizce yeterliliğine sahip olması dışında herhangi bir donanımla gelmesi beklenmiyor. Bu “esnekliğin” programın yelpazesini genişleterek paylaşılan bilgi ve deneyimin çoğaltılması hedefleniyor. Moda Yönetimi Programı’nı dikkat çekici hale getiren en temel unsur şüphesiz akademik kadrosu. Yalnızca Türkiye’den değil yurtdışından da modanın “gözbebeklerini” kadrosunda bulunduran programda, Ann de Meulemeester’in CEO’su Anne Chapel’den Bruno Frisoni’ye, Alex Akimoğlu’ndan Mehtap Elaidi’ye pek çok isim görev alıyor; program direktörü Serhan Ada, Derishow’un kurucusu Fatoş Ahunbay, Mavi Jeans Global Marka Direktörü Elif Akarlılar, A&B Tanıtım’ın kurucusu Sibel Asna, Gön Deri’nin kurucusu Engin Altaş, tasarımcı Alex Akimoğlu, Midnight Express’in kurucusu Banu Bora, Domus Academy öğretim görevlisi Ampelio Bucci, takı tasarımcısı Ela Cindoruk, Parsons Paris Program Koordinatörü Bikem İbrahimoğlu, Radikal Gazetesi ve Milliyet Gazetesi yazarı Ferhan İstanbullu, tasarımcı Emel Kurhan, Domus Academy öğretim görevlisi Giovanni Lanzone, Maviology dergisinin çarpıcı grafiklerine imza atan Eray Makal, moda tasarımcısı Milia Maroun, Future Concept Lab’den Francesco Morace, vogue.com editörü Melis Pekand, yaptığı styling çalışmalarıyla ünlenen Melis Ağazat, Tchibo genel müdürü Şenay Tanşu, sanat tarihçisi Zeynep Yasa Yaman, Osmanlı sanatı uzmanı Serdar Gülgün bu isimlerden bazıları. Program Yapısı Her hafta Çarşamba, Perşembe ve Cumartesi günlerine bölünmüş toplam 8 saatlik modüllerden oluşan Moda Yönetimi programı, opsiyonel olarak sunulan “proje dönemi” ile beraber 2 sene devam edebiliyor. Program, çalışanlara uygun olması amacıyla akşam saatlerinde gerçekleştirilen derslerden oluşuyor. Program sırasında sektörden profesyonelleri öğrencilerle buluşturmayı hedefleyen Salı Atölyeleri ise herkese açık aktiviteler. 14 27/06/2010 Emine Merdim Yılmaz Burcu Büyükünal [email protected] [email protected] TAŞINABİLİR SANAT: ÇAĞDAŞ MÜCEVHER ‘TATİL CENNETİ’NİN MİMARİSİ Mimar ve tasarımcıların elele verip yaz aylarını güzelleştirme çabaları boşa gitmiyor. Türkiye’nin dört bir yanı Arkiv seçkilerinde yer alan projelerle donanmış durumda. Öyleyse bize de bu tatil cennetlerine imza atan usta isimlere göz atmak düşüyor. Çağdaş mücevher tasarımcılarının ve onların ürünleri kullanmayı tercih edenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Hem yapması hem de takması heyecan verici olan çağdaş mücevher kullanıcısını yeni fikirlere açık olmaya davet ediyor. 2010 Ocak ayında Hollanda’lı çağdaş mücevher sanatçısı Ted Noten’ın işlerinin İstanbul’da sergilendiği haberini duyunca hemen galerinin kapısını çaldım. Açılışını Ted Noten ile yapan SODA ilk sergisini bir çağdaş mücevher sanatçısına ayırarak bu alandaki hareketlenmenin Türkiye’de de nihayet farkedilmeye başlandığının bir işaretiydi. Ted Noten gibi sanatçıların süreli sergilerinin yanısıra başka çağdaş mücevher sanatçılarının işlerinin de SODAmore bölümündeki vitrinlerde sergileniyor olması galerinin çağdaş mücevhere yoğunlaştığının bir göstergesi. Nedir bu çağdaş mücevher? Her iki kelimeye de aşinayız ama biraraya geldiklerinde ortaya çıkan anlam Türkiye için hala yeni sayılır. 1980’lerin sonunda aslında Türkiye çağdaş mücevher kavramını bu işi kendine meslek edinmiş Ayşe Ünaydın, Ela Cindoruk ve Nazan Pak gibi isimlerle tanımaya başlamıştı. Son yıllarda ise bu kavramı “takı tasarımı” adı altında daha çok duymaya başladık. Müze dükkanları, İKSV Tasarım dükkanı, Maybe Shop gibi çağdaş tasarımlara yer veren mağazalarda -ya da SODA gibi bir sanat galerisinde- mücevherin önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Üstelik bu mücevher bildiğimiz mücevherden biraz farklı. Konuya ilgi arttığından beri “çağdaş mücevher tasarımcısı” sayısında da bir artış söz konusu. Nerede öğrendi bu kadar insan bu işi peki? Malesef, ülkemizde bu işin eğitimini veren kurumlar çoğunlukla teknik eleman yetiştirmeye müsait meslek yüksek okulları. Mücevheri sanat ve tasarım prensipleri içerisinde ele alan özelleşmiş bir eğitim kurumu bulunmuyor. Daha çok sanat ve tasarım fakültelerinde okutulan bazı seçmeli dersler ya da alt bölümler sayesinde bu işle tanışıyor tasarımcılar. Diğer seçenekler ise yurtdışı eğitimi ya da bu alanla ilgili teknik eğitim veren kurslar. O nedenle bu işi yapan tasarımcı / sanatçıların geçmişine baktığımızda endüstriyel tasarım, heykel, seramik, moda tasarımı gibi alanlarda alınan bir eğitim görüyoruz. 15 01 Bu mücevher , yani çağdaş mücevher zanaat temelli bir eylemin (kuyumculuk) günümüzde kazandığı yeni bir biçim olarak tarif edilebilir. Endüstriyel olarak üretilen mücevherin tersine kendini atölye prensibi içinde bir çalışmanın sonucunda vareder. Kullanılan malzemeler altın ve gümüş gibi geleneksel malzemelerin yanısıra aklınıza gelebilecek her tür malzeme olabilir. Çünkü önemli olan malzeme değerinden çok fikrin değeridir. Çağdaş mücevher aynı zamanda bireyseldir de; yaratıcısının kimliğinden izler taşır. Bu anlamda aslında zanaat, tasarım ve sanatın buluştuğu oldukça kışkırtıcı bir konumdadır denebilir. Üretilen işler genellikle seri üretim adetlerine ulaşmaz. Bazı sanatçılar bir işten tek adet üretiyorken diğerleri limitli çoğaltmalara gidiyorlar. Ve bir ürün tasarımcısı olarak zevkle belirteyim ki ergonomi de ürün tasarımına göre daha esnek yorumlanabilir. 02 Bu alandaki örnekler bizi zaman zaman şaşırtıyor çünkü çağdaş mücevher sahip olduğumuz alışkanlıkları sorguluyor ve bize sorgulatıyor. Kaçımız kağıttan yapılmış bir bileziğe ya da PET şişelerden yapılmış bir kolyeye altın ya da gümüşten yapılmış bir mücevher kadar değer veririz? Ya da kaçımız gümüş de olsa boynumuza saldıran arıları ya da boğazımızı sıkar gibi dolanmış bir boa yılanını anlamlı bulur, gönül rahatlığıyla taşıyabiliriz? Bu mücevher güncel eğilimler nedeniyle ilk bakışta sadece farklı malzemelerden üretilmiş bir tür gibi gözükebilir. Bu eğilimi bizi uzun vadede mücevherin daha farklı düzlemlerde yorumlanmasına götürecek bir ilk adım olarak görmek mümkün. Maddi değer kavramını sorgulamayı aşabildiğimiz anda belki de mücevherin süslenme işlevi dışında ne gibi anlam ve işlevleri olabileceği sorularını sormaya başlayacağız. 01 Geçtiğimiz aylarda İstanbul’a gelen Ted Noten. 02 “Boa” bilezik. 03 03 Gülnur Özdağlar tasarımı kolye. Sonunda beklenen yaz geldi, okullar da kapandı. Bu şu anlama geliyor: tatil sezonu açılıyor. Pek çokları yıl boyu beklenen kısacık yaz tatili için haftalar belki de aylar öncesinden planlar yapıyor fakat herkesin tatilden başka bir beklentisi oluyor. Ekonomik olduğu için kamp yerlerini, pansiyonları tercih edenler kadar turizm diliyle “5 yıldızlı tatil keyfini yaşamak isteyenler” ya da bir şehir otelini tercih edenler olabiliyor. Türkiye bu konuda tam anlamıyla bir cennet, batı ve güney sahillerinde bu konuda sayısız alternatif var. Bu alternatiflerden, her biri bir mimarın elinden çıkmış, detayları ile adından söz ettiren 5 tanesini aşağıda sıraladık. Calista Luxury Resort Calista Luxury Resort, Antalya Belek'te 120.000 m²'lik bir alanda yer alıyor. Mimari tasarımı dünyaca ünlü Alman mimarlık ofisi gmp Architekten'e ait. Farklı büyüklük ve kat yüksekliğine sahip daire planlı binalar otel kompleksini oluşturuyor. Beyaz beton, hafif çinko çatı, cam cephe ve ahşap korkuluklar, panjurlar ve çardaklar bölgenin yerel mimarisini yansıtıyor ve homojen bir görüntü bütünlüğü sağlıyor.2005 yılında inşaatına başlanan kompleks 2007 yılında kullanıma açıldı. Ontur Otel 1978 yılında inşa edilmiş, ilk üç katında çarşı-pasaj, üstteki dört katında da kiralık bürolar bulunan 3. Onur İşhanı binası, var olan taşıyıcı strüktüründen yararlanılarak 2007 yılında Sute Mimarlık tarafından 80 oda kapasiteli bir butik otele dönüştürüldü. Basmane Meydanı'na yaklaşırken bulvar boyunca var olan ve otel cephesinde de bir miktar devam eden sekiz katlı yapı adası bloğunun, kademelenip alçalarak, birbirinden bir iç sokak ile ayrılan ve üzerindeki cam-metal kütleyi taşıyan doğal taş bazaya dönüşerek sonuçlanması, tasarımın kurgusunu oluşturuyor. Otelin çeşitli mekanlarında Berlin Devlet Müzeleri Antik Koleksiyonu'nun izniyle, 1912 ve 1938 yılları arasında yapılmış Milet, Magnesia ve Priene'ye ait çeşitli el çizimlerinin kumaş baskıları ile Prof. Ali Candaş'a ait değerli yağlıboya yapıtları sergileniyor. ARKİV Seçkileri 2007'de yer aldı. Swissôtel Grand Efes 1950'lerde tasarlanan Büyük Efes Oteli'nin yenileme projesi Has Mimarlık ve çok uluslu ekiplerin katkısı ile hazırlandı. İzmir'in çok önemli bir noktasında bulunan otel kentin çok önemli mimari simgelerinden birisi. Swissôtel Grand Efes olarak yenilenen otelde, standart, suit ve kral dairesi olmak üzere üç farklı özelliğe sahip toplam 406 oda, Kongre Merkezi ve SPA bulunuyor. Proje hazırlanırken en çok Efes Oteli’nin İzmir için taşıdığı simgesel anlam üzerinde durulmuş. Vaziyet planına kent ölçeğinde yaklaşıldığında, Cumhuriyet Meydanı’ndaki Atatürk heykeli ile Efes Oteli ana bloğunun aynı eksen üzerinde olduğu saptanmış. Otelin girişinde yapılan değişiklik sayesinde, giriş holü hem denizle hem de arkadaki bahçeyle görsel bağlantı sağlayacak şekilde saydamlaştırılmış. Böylece, meydan ve Cumhuriyet Anıtı’yla otelin ön ve arka bahçesi görsel olarak bağlanmış. ARKİV Seçkileri 2008'de yer aldı. 01 Kuum Hotel Spa & Residences Bodrum'daki Kuum Hotel Spa & Residences'in tasarımı GAD Architecture'a ait. Kuum sadece bir otel değil, içinde çeşitli birimlerin olduğu küçük bir yerleşim olarak tasarlandı. Küçük bir koy belki ve ileride yapılacak yerleşimler için de çok önemli bir örnek. Otel bölümü, arazi üzerindeki tamamlanacak diğer bölümlerin tamamlanan ilk fazı. Konut, otel, spa ve hamam iskeleler yaklaşık 20 dönüme yayılıyor. 350 metre sahili var. Dar, eğimli, ince, uzun bir araziye yerleşimdeki esas, yapıların birbirinin ışığını, rüzgârını ve manzarasını kesmemesi aynı zamanda birbirlerine de gölge üretmesi. 02 03 04 Blue Otel DB Mimarlık tarafından tasarlanan Blue Otel Gündoğan Kızılburun Mevki'nde yer alıyor. Uzun kütlesi ile dikkat çeken otel 2009 yılında kullanıma açıldı. ARKİV Seçkileri 2009'da yer aldı. 01-02-03-04-05 Sırasıyla Calista Luxury Resort, Bodrum Blue Otel, Ontur Otel, Swissôtel Grand Efes, Kuum Hotel Spa & Residences 05 16 27/06/2010 Erdem Dilbaz Banu Alpay [email protected] BENZİNSİZ GÜNLER DİLERİZ... Kent merkezlerinin önem kazanacağı dikine tarlalar kurmaktan, milyon kişilik piramit Japon TOKİ’sine kadar somut örneklerle tartışılıyor. Konuşulanlar merkez – çeper ilişkisi ekseninde... Çeperde kalacaklara sunulacak seçim ya ölüm ya kalım. Merkez – çeper ilişkisinin sonu hayırlı görünmüyor. Artan nüfus için enerji kaynaklarının peşinden koşuluyor. Doğa yeşili benzin firması beyaz karlar altında karalar arıyor. Kent merkezlerine taşınacak petrol bazlı enerjinin değeri istemeye istemeye artıyor. Gelecekteki ulaşım problemi çözümleri; geçmişte tasarlanan hikayeleri baz alıyor. 17 Benzinsiz kullanılabilecek ulaşım aracı alternatiflerine her geçen gün bir yenisi ekleniyor: Parçalanabilir, elektrikli, oturulduğu anda yola çıkan koltuklar... kadar dar bir yol olduğunda aracınızın her bir tekerini çıkartıp bireysel motorsikletlere çeviriyorsunuz. Henüz piyasada yok, olursa da düşünülen denge sisteminin güvenlikle ilgili sorunsalları tasarımı tekrardan şekillendirebilir. Konsept araçlarla fuarlarda boy gösteren parlak metaller, 2 ya da 4 tekerliler, kaportasında atları taşıyan araçların hiçbirini piyasada görmeyiz. Tek kişilik araç hayallerini 2005’te dile getiren André Costa’nın Peugeot Moovie’si beğeni Benzinin yerini alacak olan gaz– benzin– elektrik–hidrojen dönüşümlü tetikleyicilere sahip melez araçlar geliştiriliyor. Geçmişten gelen veriler tasarımla işleyen bilgilere dönüşüyor. Çevreye yeni duyarlı olan büyüklü küçüklü markaların tasarımları da bu doğrultuda. Kalabalıklara ebeveynlik yapacak kentler için bebek arabaları tasarlanıyor. Parçalanabilir, elektrikli, oturduğun gibi yola çıkabileceğin koltuklar vs. Tasarım trendi böyleyken tasarımlar da şöyle oluyor. Victor Aleman; bisiklet tekerlekleri konusunda iddalı bir tasarım ortaya koyuyor. 2009 sonunda hazırladığı sunumda bisiklet tekerleklerindeki tellerin gerginliği mantığını daha az malzeme ve katlanıp taşınabilir haliyle anlatıyor. 2’şerli gruplar halinde 6 adet olan jantların aralıkları ve ebatları varolan bisiklet tekerlerininkinden hepten ayrı. Kırım noktalarından parçalara ayrılabilen tekerlek; klasik tekerlek yapısının merkezle çember arası gerginlik yaratarak güçlü kolonlar oluşturma işlevini yerine getirebiliyor. toplayan modellerden biriydi ve yola da çıkartılmıştı. Araç kapsül formu ve yere yakın oturma düzeneği, iç gövde tasarımdaki sadelikle – bir gaz bir benzin ibresi - geleceğe oynuyordu. Tamam, hepsi oynuyordu da hangisini piyasaya sürdüler: Elbette YikeBike! YikeBike; Yeni Zelanda’da Grant Ryan tarafından tasarlanan bir oturgaçlı götürgeç. Hani eski bisiklet dediğimizde aklımıza gelen model vardır; yüksek bir tekerleğin tepesinde oturan kişi gerideki yavru tekerleğin desteğiyle ilerler. İşte YikeBike aynı tasarımın yıllar sonra ufaltılarak geliştirilmiş elektrikli bir modeli. Birkaç saat içinde dolan, ortalama 25 km. hız yapabilen, tutma kolları ellerinizi yanınıza bıraktığınızda düştüğü yerde olan, web sitesindeki videolardan anlaşıldığı kadarıyla çok da rahat olan bu aracın fiyatı 3200 $ civarında. 100 euro kaporayı veriyorsunuz, gerisini bekliyorsunuz. Üretici Grant Ryan aracıyla gurur duyuyor, haklı olarak. Kent içinde ulaşım problemini çok az enerji harcayarak çözebiliyor. Bu aracın bir güzel yanı da hafif ve taşınabilir olması. Öyle koluna takıp da sırtlanmıyorsunuz, 4 yerden kırdığında dolu bir sırt çantası ebatına düşen aracı evine götürüp şarja bırakıyorsunuz. Rekabetten ziyade keyfiyeti olan motorlu araç tasarım çizgisinin kent bireyselliğine katkısı yakın bir gelecekte dolanımımızı hızlandırarak – daha ne kadar ihtiyacımız varsa artık; kentin merkezi ile çeperi arasındaki tartışmaların arasında yol yapacak gibi. Tasarımcının merkez – çeper ilişkisiyle pek alakası yok, bu tasarımı içeriye mi satacak dışarıya mı zaman gösterecek. 01 Grant Ryan tasarımı “Yike Bike”ı. Bobin Kil’in geliştirdiği fikir ise bambaşka: Her tekerleğin ağırlık merkezi gyroscope’la düzenlenen tek motorsikletlere çevirmek! Arabanızın enerjisi bittiğinde, yol tıkalı olduğunda ya da arabanın giremeyeceği 02 Bobin Kil tasarımı ulaşım aracı. 01 03 Victor Aleman tasarımı ”Eco Bike”. [email protected] Modernizm, post-modernizm ve modernzmin yeni sürümü arasında bir yerlerde trendlere kapılmış formlar, form dışı formlar, zamansız ve kurallı klasikler, tasarlanmamış gibi tasarlanmış kurumsal kimlikler arasında kapılmış gidiyor tasarım denen mecra. Çok sık değildir ki gazeteler bir logoyu ana sayfaya başlık yapsın da yüz binlerce insan çay sohbetlerinde hararetle bu konuyu tartışsın. Bir de yetmezmiş gibi iptali adına kapsamlı bir imza kampanyası başlatsın. İşte Wolff Olins tarafından tasarlanmış 2012 Londra Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları logosu 2007’de anons edildiği andan itibaren bu polemikler içinde yüzmekte. Logonun tasarlanması yaklaşık bir seneye ve 400.000 Pound’a mal oldu. Kaba ve soyutlaştırılmış tipografisi, ana ve zıt renkleri bir biri üstüne kullanması, yer yer karakterlerin içine oturtulmuş görselleri ile gazeteler, online mecralar, tasarımcılar ve halk tarafından epilepsiye neden olduğu, 80’leden kalma alkollü bir geceyi ve orta yaş bir babanın teknoya ayak uydurma çabasını anımsattığı ve swastika’ya benzediği gibi bir çok trajı komik yorumla eleştirildi. Kamuoyu hep bir ağızdan logoyu vetolarken İngiltere Olimpiyat Yerel Organizasyon başkanı, eski atlet Sebastian Coe, 2012 Londra Olimpiyat logosunun ancak zaman içinde anlaşılabileceğini, başta itici kabul edilen bu tasarımın 5 sene zarfında öncü bir ikon halini alacağını ve en baştan söz verdikleri gibi her yaş ve sınıftan insanı, özellikle de genç nüfusu olimpiyatlara çekeceğini savundu. Bahsi geçen 5 senenin 3’ü geçti peki şimdi nerelere gelindi? MTV logosu 1981’de Manhattan Design tarafından ilk tasarlandığında kurumsal kimlik klavuzunda hiç bir renk zorunlu kılınmamıştı ve bu şekilde grafik dünyada ‘esnek’ logonun ilk örneklerinden oldu. Amaç logonun her programa göre eklektik bir değişim gösterebilmesi ve bu şekilde yer verdiği müziğin çeşitliliğini de yansıtabilmesiydi. 2010’nun Şubat ayında MTV ‘m’ harfinin kısaltarak ve genişleterek yenilediği logosunu tanıttı. M harfinin deformasyonundaki amaç ise 2012 Olimpiyatları için Wolff Olins’in yarattığı trendin bir takibi. Fotoğraf ve bunun gibi görselleri içinde barındırabilecek logo. Sonunda ‘müzik televizyonu’ sloganınına tutunmayı da bırakan MTV bu şekilde yayınladığı ‘relality show’ vs. tarzı pop kültür programlarından imajlara logosu içinde yer verebiliyor. 2007’de lansmanı yapılan Olimpiyat logosunun fiyasko kabul edilmesi işlerin kesatlaştlaşmasının tersine oluşan PR patlamasından yararlanmak isteyen bir çok büyük şirket ve organizasyonun logolarını Wolf Olins’e yeniletmesi ile sonuçlandı. 02 03 Bahsi geçen şirketlerden AOL’in logosu yenilenirken grafiğin kendisinde harflerin miniskül kullanılması ve sonlarına nokta eklenmesi gibi minör değişiklikler yapıldı. Amaç logonun üzerinde kullanıldığı fonları serbest tutarak marka ve müşterisi arasında LOGONUN GETİRDİĞİ GÜNDEM 2012 Londra Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları Logosu açıklandığından beri logo meselesi “herkes”in ilgi alanında. Peki ama, bu geniş alaka nelerin değişimini beraberinde getirdi? esnekliği baz alan daha interaktif bir ilişki yaratmak. Projenin başındaki kreatif direktör Jordan Crane amacın 1000 tane logo üretmek değil tersine şirketin verdiği hizmet ne olursa olsun bir çok konseptin üzerine damgalanabilecek sürekli ve temiz bir logo yaratmak olduğunu savunuyor. Mimari de modernizm, resimde kübizm, grafikte punk yada Philippe Starck’ın öncülüğünü yaptığı ‘Yeni Tasarım’ kitleler tarafından ilk başta hiç bir zaman sevgiyle karşılanmadı. Yeni ve Farklı herkesin peşinde olduğu bir konsept ancak insan doğası gereğimidir bilinmez korkunun da en temelinde yatan unsurlardan biri. 2012 Londra Olimpiyat logosu belki bundan 2 sene sonra da kitleler tarafından tam anlamı ile kabullenilmeyecek,ancak yarattığı polemik ve tasarıma çektiği iyi yada kötü ilgi ile değişen çağın görsel dünyaya aksinin en önemli göstergelerinden biri. Tasarım kelimesi günümüzde kullanım aşımına uğrarken ve hatta artık büyük markalar dahi tasarımın sahte bir etki yaratmasından çekinerek stilsizlik stilini benimserken tam tersine tasarımcılar da kişisel fikirlerini işlevsellikten uzaklaşmamak adına geri planda tutma korkularını yeni yeni üzerlerinden atmaya başladılar. Grafitti duvar yazılarının 3 boyutlu dokusunun 2’ye indirilmiş bir versiyonu hissini veren 2012 Londra Olimpiyat logosunun tasarımı ile amaçlandığı gibi genç nesille arasında ne derinlikte bir köprü kurduğu şüpheli ancak farklılığı ve hatta özensiz görüntüsü ile geniş kitlelerin dikkatini çekerek tasarım, tasarımcı ve halk arasında daha açık bir portal yaratmayı başardı. 18 27/06/2010 19 Pelin Karakoç Sibel Keyvan [email protected] MİMARİYE SİHİRLİ DOKUNUŞ: AYDINLATMA YEM’in düzenlediği “Mimari Aydınlatmada Yeni Trendler” konferansı için İstanbul’a gelen ünlü aydınlatma tasarımcısı Iain Ruxton, “İstanbul’un olağanüstü bir silueti var. Tepeler, kubbeler, minareler, deniz büyüleyici. Doğru bir aydınlatmayla kenti olduğundan da güzel göstermek mümkün. İstanbul bu anlamda bir mücevher” diyor. Dubai’nin simgesi haline gelen ünlü Burj Al Arab oteli ve İngiltere’deki Lighthouse projeleri ödüller kazanan dünyaca ünlü aydınlatma tasarımcısı Iain Ruxton, YapıEndüstri Merkezi ve PLD Dergisi işbirliğiyle düzenlenen “Mimari Aydınlatmada Yeni Trendler” konferansı için İstanbul’daydı. Glasgow Üniversitesi’ni bitirdikten sonra Britanya’nın ünlü aydınlatma tasarımı ofisi Speirs and Major Associates’ta başladığı iş yaşamını 14 yıldır şirketin ortağı olarak sürdüren Ruxton, konferansta aydınlatmanın en başta yalnızca rahatlık ve işlev odaklı ilerlediğini, sonradan güzellik kriterinin de eklendiğini, artık aydınlatma tasarımından asıl beklenenin “gösteriş” olduğunu ifade ediyor. değişikliklere yardım eder, mümkünse alanı denetler ve rapor hazırlarız. Son olarak da aydınlatmalara uygulanabilir kontrol sistemlerinin programlarına odaklanarak projeyi yönetiriz. Bu alandaki örnek aldığınız tasarımcılar var mı? Kimlerle çalışmak istersiniz? Mimaride aydınlatma çok spesifik bir konu, neden bu alanda çalışmayı seçtiniz? Bu konuda nasıl bir eğitim gerekiyor? 01 geçirilme çalışmalarında yer almış olmak gurur verici. Kişisel olarak en tatminkar projelerden biri ise Britanya Cornwall’deki Eden Project’in kış sezonu aydınlatma tasarımıydı. Aslına bakarsanız seçmedim. Jonathan Speirs ile tanışana kadar da bir meslek olarak var olduğunu da bilmiyordum! Zaten ilgimi çeken birçok konuyu kapsadığını anladım ve o zamandan beri doğal olarak beni benimsediğini hissediyorum. Dünyada çeşitli kuruluşlarda mimari aydınlatma üzerine kurslar mevcut. Ama hiçbiri birbirine benzemiyor. Bu sebeple mimari aydınlatma konusunda eğitim almak isteyenler kendi ilgi alanlarıyla örtüşen kurslara bakmalılar. Mimari aydınlatmasını tasarladığınız bir yapıda işe nasıl başlayıp, sonuca nasıl ulaşıyorsunuz? Aydınlatma için “Mimariye sihirli bir dokunuş” diyorsunuz, iyi bir aydınlatma tasarımcısı olmak için ne gerekiyor? Bu alanda iyi tasarımcı olacak biri, daha başlarken, işin “tutku”suna sahip olmalıdır. İşleriniz içerisinde sizin için yeri ayrı olan bir çalışma var mı? Farklı projeler farklı sebeplerden ötürü en çok sevilen oluyor. Abu Dhabi’deki Büyük Cami (Sheikh Zayed Bin Sultan Al Nahyan Mosque) projesi gibi iyi bilinen simgesel bir kent nirengi noktasında çalışmış olmanın yanı sıra Edinburgh’taki tarihi önem taşıyan son derece talepkar ve duyarlı bir bina olan HBOS merkez binasının yeniden elden 02 Tasarımın hangi aşamada olduğu, kimlerin bizi projeye dahil ettiği, dünyanın neresinde yer aldığı ve tasarım sözleşmelerinin nasıl bir araya geldiğiyle alakalı olarak, süreç, projeden projeye farklılık gösterir. İdeal olarak, mimarlar ve/ya da diğer tasarımcılarla atölye çalışmaları yürüterek tasarımın önemli aşamasında projeye dahil olabilmemiz için önceden göreve alınırız. Projeyi anlar anlamaz ise önce kendi takımımız içerisinde atölyeler yapıp tasarım konseptleri oluşturur, ardından diğer tasarımcılarla bu içerikleri tartışırız. İlkeler dizisinde anlaştığımız an bir aydınlatma konsept sunumu ya da müşteri kabulü için rapor hazırlarız. Ondan sonra, taslak halinde bir tasarım safhasından, koordinasyondan, anlaşmalardan ve revizyonlardan ilerler, devamında ise detaylı bir tasarım paketi üretiriz. Bu paket tasarım ekibi tarafından koordine edilmiş yapım dokümanlarıyla birleştirilir. Yapım aşamasında oluşan soru işaretlerine ve Herhangi bir aydınlatma tasarımcısı Frank Lloyd Wright, Le Corbusier, Louis Kahn, büyük ihtimalle Tadao Ando, John Soane gibi mimarlardan, Dan Flavin, James Turrell, Olafur Eliasson gibi sanatçılardan bahsedecektir. Max Keller gibi tiyatro aydınlatması kahramanlarından, Richard Kelly gibi mimari aydınlatmanın öncülerinden konuşacaktır. Dürüst olmak gerekirse, favorilerinin olması için tasarım dünyasının çok büyük ve çok geniş buluyorum. Bir listeye başlar başlamaz kimi liste unuttum diye paniklemeye başlıyorum. Örneğin Anish Kapoor veya Anthony Gormley gibi büyük ölçekli çalışan sevdiğim sanatçılarla birlikte yaratmayı çok isterim. Sizce bu alanda Türkiye ne durumda? Aslında Türkiye’yi bu anlamda sınırlı tanıyorum. Dünyada da sayılı sayıda aydınlatma tasarımcısı var ve Türkiye’de de durumun farklı olduğunu düşünmüyorum. İstanbul ziyaretimde kentin olağanüstü bir siluetinin olduğunu gördüm. Tepeler, kubbeler, minareler, deniz büyüleyici. Doğru bir aydınlatma ile kenti olduğundan da güzel göstermek mümkün. Mutlaka bu güzel şehirde iyi ve kötü aydınlatılmış mekanlar mevcuttur. İstanbul bu anlamda bir mücevher. Bu alandaki hayaliniz… Yeni keşfedilmiş bir gezegende, oradaki ilk insan şehirde… Düşünün/hayal edin çevredeki ışık kirliliği, kötü uygulanmış yerleşkeler, standartlar, örnekler olmaksızın ışığı tasarlayabilmek. 01 Sheikh Zayed Bin Sultan Al Nahyan Camii, Abu Dabi 02 Burj Al Arab oteli, Dubai Tasarım her ne kadar ilhamdan beslense de, damarlarında o farklı “güzellik” “zevk” ve “renk”lerin tınısını taşısa da, rasyoneldir şüphesiz. Peki gerçekliklerden bahsederken, tasarım, yeni dünyada hangi yeni düzen değişiklerine gebe? Yeni oluşumlar, kıvılcımlar tasarım dünyasında nasıl yankı buluyor? Şimdiki “güzellik”, “işlevsellik” ve “sürdürülebilirlik” sınırlarını ne kadar zorlayacak acaba? 2010 HOW Design Conference’da tartışıldı, görüşüldü. Çin’deki yeni kıpırdanmalar Dünya’da yankı bulmaya devam ediyor. Görülen o ki, şimdi de o koca dev tasarım dünyasına da hızlı bir girişe hazırlanıyor. Dünya tasarımcılarının gözü kulağı, 2011 yılı itibariyle, Çin’in dünyaya armağanı yaklaşık 3 milyon(!) yeni mezun tasarımcının üzerinde. Amerika’da ise farklı sesler var konuya dair. Bir grup, bu kadar büyük sayıda bir mezun kitlenin dünya çapında tasarım mesleği açısından belli başlı sıkıntılar yaratabileceğine inanıyor. İş kalitesinin düşeceğine, ödenen saat başı ücretlerinin piyasadaki tasarımcı bolluğundan sebep azalacağına ve bunun genel anlamda işte ve tasarımcıda bir tatminsizlik ve memnuniyetsizlik yaratacağına inanan kötümserler var bir yanda. Diğer yanda ise çok daha umutlu, memnun, tehdit değil yepyeni fırsatlar gören ve bu sürecin çok iyi değerlendirilmesi gerektiğine inanan iyimserler süphesiz. Tasarım Değeri İyimser kanattan bir tasarımcı, eğitimci, profesyonel Jimmy Moss’un görüşlerini aldık. Jimy Moss California State Üniversitesi’nde öğretim üyesi ve AIGA (The Proffesional Association for Design) ikinci başkanı. Yale School of Art mezunu Moss, CALState’in yanısıra Stanford, San Francisco Art Institute, Academy of Art College gibi itibarlı tasarım okullarında da tasarım dersleri veriyor. Başlıca müşterileri arasında; Wells Fargo, Taco Bell, Levi Strauss, Disney World sayılabilir. Moss görüşmenin başından sonuna değin, en çok “tasarım değeri”ne dikkat çekiyor. Tasarımcıların dünyaya farklı gözlerle baktığına ve bu dünyayı daha güzel, daha kullanışlı ve daha kolay yaşanır bir yer yapma ereği taşıdığına dikkat çekiyor. Çin’in yeni tasarım atağına ise hiç tereddütsüz, büyük bir heyecan ve hevesle yaklaşıyor. “Tasarım değeri anlaşıldıkça ve bu değer algısı yaygınlaştıkça, doğru çözümlenmiş tasarım problemlerinin ayırt edilebilirliği ve görünürlüğü artacak. İlginçtir ki Amerika Birleşik Devletlerinde tasarım eğitimi gören kitlenin %80’i tasarımdan başka alanlarda iş yapıyor. Bu durum, kitlelerin tasarıma olan bakışının eğitildiği anlamını taşır. ÇİN KIPIRTISI 2010 How Design Congference, Çin’in gelecek yıl dünyaya salıvereceği 3 milyon yeni tasarım mezununu masaya yatırdı. Bu şimdi, iyi miydi kötü mü? Basitleştirirsek, küçük yaşlarda piyano eğitimi almış bir doktor, her ne kadar profesyonel olarak müzisyenlik yapmıyor olsa da, aldığı müzik eğitimi ona bir öngörü ve doğru tatbik edilen kaliteli müziği anlama yetisi katacaktır. Aynısı tasarım için de geçerli. Çin’deki kıpırdanmalara gelirsek, yeni mezun olan çok sayıda tasarımcı, en başta dünyaya doğru tasarım çözümlerinin armağanı anlamına gelir. Bu yeni tasarım ordusu, tasarımcısı olmayan şirketlere, organizasyonlara hatta şehirlere yeni bir vizyon ve doku getirecekler. Aslında Çin, mezun ettiği tasarımcıları tamamen elinden bırakıyor değil. Çok daha akıllıca bir strateji ile tasarımcılarını tüm dünyadaki en iyi tasarım okullarına yollayıp, ardından dönmeleri durumu için o kadar tatmin ve takdir edici koşullar hazırlıyor ki, kendini yetiştiren tasarımcı ülkesine dönüyor. Burada öğrendiklerini tatbik ediyor, öğretiyor, yayıyor, geliştiriyor.” Hedef 10-20 Yıl Aslında Moss’un bahsettiği gibi Çin’in belirgin bir stratejisi var. Öğrenciler dünyanın pek başarılı okullarında kendilerini yetiştirdikten sonra, tüm verimlilikleriyle ülkelerine dönüyorlar. 80000 Çin şehrine ilk kez tasarımcı eli değeceğinden bahsediliyor. Buradan hareketle, Çin’in gelecek 10-20 yıllık süreçte, dünya çapında tasarımcılar yetiştireceğini öngörmek herhalde çok dah şaşırtıcı olmaz. Biliniyor ki, pek çoğu ülkelerine dönerken uluslararası bağlantılarını koruyup, yıllar içinde uluslararası pek çok seminer ve etkinliklerle, evrensel tasarım değeri yaratıyorlar. Geniş perspektifte bakıldığında, herhangi bir ülkenin tasarım alanında yapacağı her bir gelişim, üretim ve atak; sadece kendi ülkesinin değil, dünya ülkelerinin de yararına sonuçlar doğuracaktır. Yenidünyada; yenilerin, gençlerin dinamiklerinden; heyecan ve heveslerinden daha çok faydalanmalı, daha çok güvenmeli, yetki ve sorumluluk vermeli. Öyle ya, her yeni nesil kendi aydınlığıyla daha büyük umut ve daha küçük tabularla doğuyor üzerimize. 20 27/06/2010 Ömer Durmaz Şanel Şan [email protected] [email protected] MOBİLYA DÜNYASI IŞIK ARIYOR TÜRKİYE’NİN İLK ‘TASARIM MOSDER’in toplamda 104 bin TL’lik ödülün yanı sıra tescil haklarının korunması ve ürünün sergilenmesi gibi imkanlar sunacak yarışmasına başvurular sürüyor. YÜRÜYÜŞÜ’ Tasa, temel amacı grafik tasarımın toplumsal itibarını artırmak olan bir tasarım grubu. Tasa, tasarım bilincinin tüm topluma nüfuz edecek şekilde yaygınlaşabilmesinin yollarından birinin, farklılıkları ve çeşitliliği artıracak proje ve etkinlikleri çoğaltmaktan geçtiğini düşünüyor. Tasarım Yürüyüşü’nün düzenleyicisi Tasa Platform, temel amacı grafik tasarımın toplumsal itibarını artırmak olan bir tasarım grubu, grafik tasarımcıların bir meslektaş inisiyatifi. Tasa, tasarım bilincinin tüm topluma nüfuz edecek şekilde yaygınlaşabilmesinin yollarından birinin farklıkları ve çeşitliliği artıracak proje ve etkinlikleri çoğaltmaktan geçtiğini düşünüyor. Bu amaçla projeler üretmeyi temel işlevlerinden biri olarak görüyor. “Tasarım Yürüyüşü” işte böyle bir proje. Tasarım üzerine yapılan etkinliklerin pek çoğu konuşmacı ve dinleyicilerin karşılıklı oturduğu pasif etkinlikler. Tasa Platform ise, bu tür etkinliklerin yanında fiziksel olarak harekete, yer değiştirmeye dayalı, aktif bir etkinlik yapmak, mevcut etkinlik havuzumuza bir de yürüyüş kavramını katmak istemiş. Tasa, neden tasarım stüdyolarına konuk olduklarını ise şöyle dile getiriyor: “Reklam ajanslarında çalışan grafik tasarımcıların yanında, kendi atölyesini / stüdyosunu / dükkânını açan tasarımcıların çabasını takdir etmek, tasarım sektörünün gelişmesi için Üniversitelerde yetişen genç, yetenekli iş gücüne kariyer olanakları sunan ve mobilya sektörünün tasarım ve markalaşma sürecine katkı sağlayan Türkiye Mobilya Sanayicileri Derneği (MOSDER) tarafından geleneksel hale getirilen 6. Ulusal Ev Mobilyaları Tasarım Yarışması'na başvurular devam ediyor. Türkiye’nin en büyük 35 mobilya markasının üyesi olduğu MOSDER’in düzenlediği yarışmada tasarımcılar, sanayiciler tarafından ödüllendiriliyor. Her biri ar-ge ve ihracat yapan 34 üyesiyle mobilya pazarının yarısından çoğunu temsil eden MOSDER, Tasarım Yarışması ile 01 gerekli olan tasarım stüdyolarının varlığına işaret etmek için tasarımcılarımızın mekânlarını ziyaret etmeyi uygun gördük. Tasarımcıların üretim alanlarının çeşitliliğinin artmasının sektörün gelişimine katkı sağlayacağının altını çizmek, ‘bu yolda’ birlikte yürümek istedik.” Yürüyüşün başlangıç noktası grafik tasarımın Türkiye’de bugün geldiği son noktanın sergilendiği 29. GMK-Grafik Ürünler Sergisi; bitiş noktası ise Türkiye’de grafik tasarımın miladı kabul edilen İhap Hulusi’nin işlerinin sergilendiği İhap Hulusi Görey Galerisi idi. Ara duraklarda; Sait Maden, İlhan Bilge ve yetenekli bireylere sektöre girişin kapılarını aralıyor. Öğrenciler ve profesyoneller için ayrı kategorilerde binlerce liralık para ödülünün yanı sıra iş ve staj olanakları tanınan yarışma, sanayici ile tasarımcı arasında köprü kurarak sektöre yeni yeteneklerin kazandırılmasına aracılık ediyor. Başvuru için son tarihin 22 Temmuz 2010 olduğu yarışmada salon, yatak, yemek, genç odaları takımları, kanepe, hizmet ve servis elemanı kategorileri ile profesyonellerin başvurusuna açık "engelliler için ev mobilyası tasarımı" kategorisi yer alıyor. Türkiye Mobilya Sanayicileri Derneği (MOSDER) tarafından geleneksel hale getirilen yarışmada dereceye girenler toplam 104 bin liralık para ödülü, iş ve staj olanakları, tasarımların tescil haklarının korunması ve İMOB’da ürün sergileme fırsatları sunuluyor. Kasım 2010'da yapılacak törenle ödüllerin sahiplerini bulacağı yarışma ile mobilya sektörüne ışık tutacak yeni trendler ve özgün tasarımlar da sahneye çıkacak. Detaylı bilgi almak için www.mosder.org.tr web sitesi ziyaret edilebilir. 01 1987’de yitirdiğimiz hat üstadı Emin Barın’ın atölyesi vardı. Serap Alp Babıali güzergâhı; gazeteciliğin, matbaacılığın ve dolayısıyla grafik tasarımın Türkiye’de can bulduğu ve uzun yıllar kalbinin attığı bölge. Türkiye’de grafik tasarıma zemin hazırlayan pek çok faaliyet burada ve çevresinde gerçekleşmiş. Her ne kadar bugün turistik varoluşuyla farklı bir cazibe merkezi olsa da, burası grafik tasarım mesleğinin köklerine bir selam yollamak için iyi bir güzergâh. ENDÜSTRİYEL TASARIMIN GÜNÜ Diğer yandan, yürüyüş için gerekli her türlü ön çalışma yapılmış: Yiyecek, içecek, muhabbet bölgeleri, çay–simit ve kuru–pilav durakları önceden ayarlanmış. Her anı keyifli anılarla dolu, heyecanlı ve dinamik bir etkinlik olması için tüm detaylara önem verilmiş. Dünyada “Design Walk (Tasarım Yürüyüşü)”, birkaç güne yayılan ve kentin tasarım ile ilgili birkaç bölgesi, semti ya da merkezi arasında köprü kurmayı amaçlayan etkinliklerin ortak adı. Yunanlı tasarımcı dostlarımız ise Design Walk’u bir marka olarak konumlandırmışlar. “Design Walk”, her yıl farklı bir kent ya da kent parçasında yapılabilir. Kısaca, farklı şehirlerden gelen katılımcılar ya da aynı şehirde olup da bu bölge, semt ya da merkezlere ulaşmaya vakit ya da olanak bulamayan kişiler için düşünülmüş bir etkinlik formatı diyebiliriz. Tasa üyeleri, “Tasarım Yürüyüşü” fikrini hayata geçirirken bu formatı temel alarak ülkemiz için yeniden yorumlamışlar. 21 Yürüyüş sözcüğünün ülkemizdeki metaforları düşünüldüğünde bir tür çok anlamlılık oluşmakta: Türkiye; ‘yollar yürümekle aşınmaz’ gibi politik metaforların, ‘yürü be kim tutar seni’ gibi günlük hayat gazlamalarının, ‘akçe akıl, don yürüyüş öğretir’ gibi komik atasözlerinin, ‘akıl yürütmek’, ‘gemisini yürütmek’, ‘hüküm yürütmek’ gibi mecazi tamlamaların ülkesi. Öğretmenlerimize göre ‘ayağı yürüten baştır’, anne babalarımıza göre ‘akılsız başın cezasını ayaklar çeker’. Türkiyelilerin hayatında yürümek önemlidir. Bizde ‘it ürüse de kervanlar yürür’. Biz ‘akıl yürütür’, ‘üstüne yürür’, ‘izinden yürür’, ‘gemimizi yürütürüz’. Bilmediğimiz konularda ‘hüküm yürütür’, bildiğimiz konularda ‘alır yürürüz’. Eh, bu ülkede yürüyerek yapılacak bu aktif etkinliğe ‘yürüyüş’ denmez de ne denir? www.tasaplatform.org 01 Tasarım Yürüyüşü posteri, rotası ve yürüyüşte tasarımcılar. da katılımıyla Dünya Endüstriyel Tasarım Gününü kutladı. [email protected] ICSID tarafından ilk olarak 50. yıllarını taçlandırmak için 2007 yılında kutlanmaya başlanan “Dünya Endüstriyel Tasarım Günü” bu kez Türkiye’de de yansıma buldu. Dünya Endüstriyel Tasarım Günü ICSID (International Council of Societies of Industrial Design / Endüstriyel Tasarım Dernekleri Uluslararası Konseyi) tarafından; profesyonel endüstriyel tasarımcılar ve akademisyenlere tasarımın global dünyada bilinirliğini arttırma fırsatını vererek tüm dünyadaki sosyal, kültürel, ekonomik ve çevresel yaşam kalitesini arttırmak amacıyla ilk olarak 2007 yılında ICSID’in 50. yıldönümünde ilan edilerek tüm dünyada kutlanmaya başladı. Ülkemizde ise ilk kez 2008 yılında ICSID üyesi olan İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü, kuruluşunun 15. yılında bölüm mezunlarının ICSID tarafından bu yıl tüm dünyada Dünya Endüstriyel Tasarım Günü çerçevesinde düzenlenecek etkinlikler için ortak bir tema duyuruldu: “Endüstriyel Tasarım: Esnek bir dünya için insancıl çözümler” Bu konunun, endüstriyel tasarım çevrelerinin dünyanın sorunlarına karşı somut çözümler üretmek amacıyla işbirliği içerisinde çalışmalarına yardımcı olmak için seçildiği belirtildi. ICSID başkanı Mark Breitenberg bu temanın 22 Ocak’da Haiti felaketi sonrası facebook grupları üzerinden başlattıkları “Tasarımcıları Felaketlerde Birleştirme” girişiminden alınan olumlu sonuçlar sonasında ortaya çıktığını belirtti. Dünya Endüstriyel Tasarım Günü 2010; Avustralya, Belçika, Kanada, Şili, Rusya ve Güney Afrika gibi dünyanın dört bir yanından ükelerde yapılacak etkinlikler ile kutlanacak. Tüm dünyadaki etkinliklere paralel olarak Türkiye’de bu yıl ETMK Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu Dünya Endüstriyel Tasarım Gününü; 27 Haziran gecesi Ankara’da, tutkusu tasarım olan tüm yaratıcı insanların Monec Otel’de bir araya geleceği bir parti ile kutlayacak. ETMK İstanbul Şubesi de bu yıl Işık Gençoğlu küratörlüğünde tasarımcıların hobileri alt konseptli Bir Nokta’da sergi ve DJ Ozan Maral performansıyla katılacağı parti ile kutlayacak. Yapılacak etkinlikte tasarımcılar en çok zaman harcadıkları hobilerinden bir parça seçerek sergiye katılacak ve hobilerinin tasarımlarını beslediği nokta ile ilişkisini açıklayacaklar. 22 27/06/2010 23 Elif Ekinci [email protected] ADIM ADIM DEĞİŞİM... GİRNE’NİN ATÖLYELERİ Giyim markalarının mobilya koleksiyonlarına merak salması ya da hedef kitleyi çeşitlendiren yeni tarzları denemesi artık çok doğal... Dönüşümün bir örneği yakında Türkiye’de. Gençlerin son yıllardaki gözde çanta markalarından Eastpak, daha önce uluslararası tasarımcılarla yaptığı işbirliğine bir yeni ismi daha ekledi. Ünlü Fransız tasarımcı Gaspard Yurkievich, Eastpak'in 2010-2011 Sonbahar-Kış sezonu için özel çantalar tasarladı. Daha önce, Eley Kishimoto'nun renkli ve hipnotik tasarımlarını, Raf Simons'un deri ve lame ağırlıklı modellerini ve Christopher Shannon'un rugan çanta tasarımlarını koleksiyonuna katan Eastpak 2010'da da iki yeni tasarımcıyla çalıştı. Bunlardan ilki endüstriyel tasarımcılar Quinze & Milan'ın içinde koltuk ve küçük pufların da bulunduğu 'Built to Resi(s)t' mobilya koleksiyonu. Yanında yöresinde gazete ve dergiler, okuma gözlükleri ya da kumanda koyulabilecek fermuarlı cepçikler bulunan Eastpak koltuklar markaya yepyeni (ama biraz da anlamlandırılamayan) bir soluk getirmişti. İkinci ve belki daha fazla dikkat Grafikerler Meslek Kuruluşu (GMK), 1978 yılında grafik tasarımın gelişmesi, tasarımcıların bir araya gelmesi ve haklarının korunması amacıyla kuruldu. GMK, kuruluşundan bu yana gerçekleştirdiği etkinliklerle tasarımcıları tüm hizmet ve üretim sektörleriyle buluşturdu; her yıl düzenlediği Grafik Ürünler Sergisi’nde, o yıl içinde üretilen grafik ürünleri sergiledi ve ödüllendirdi. yerine dans ederek tanıttığı düşünülürse bu ünü hakettiği söylenebilir. 01 çeken koleksiyon ise popüler parizyen modacı Gaspard Yurkievich'in Eastpak için hazırladığı ve sokak modasına lüksü 'bulaştıran' tasarımları oldu. Jean Paul Gaultier, Thierry Mugler ve Jean Collona'nın öğrencisi olan, genç, dinamik ve hayatdolu tasarımlarıyla dikkat çeken Yurkievich, risk almaktan korkmaması ile ünlü. Defilelerde modellerinin tasarımlarını çeşitli cinsel pozisyonlarda ya da podyumda yürümek Yurkievich'in, 80'lerin sonlarında, sokak modasıyla lüksü ilk kez buluşturan Ray Petri'nin yarattığı 'buffalo' stiline bir saygı duruşu niteliğindeki tasarımları lüks dokunuşlara rağmen Eastpak'e fonksiyonelliğinden bir şey kaybettirmemiş. Kendi deyimiyle Petri'ye bir nevi şükranlarını sunmayı amaçlayan Yurkievich koleksiyona imzasını altın, gümüş ve bakırı karıştırarak çantalardaki tüm metal aksesuar ve fermuarlarda kullanarak atmış. Eastpak'in klasik sırt, omuz ve bel çantalarını kendi tarzı ile yorumlayan Yurkievich, çantalarda parlak naylon, metalik jakar kumaş ve kabartma deri gibi seçenekler kullanmış. Tasarımcının kentli genç erkek ve kadınların tercihi olabilecek nitelikteki Eastpak tasarımları Temmuz ayında Türkiye'de olacak. Yurkievich için 'ondan beklenmeyeni bekleyin' diyenlere kulak verin, beklenmedik Eastpak tasarımlarını bekleyin... 01 Gaspard Yurkievich tasarımı yeni koleksiyon Eastpak’in çehresini değiştirdi. 29. GRAFİK ÜRÜNLER SERGİSİ GMK’nın her sene düzenlediği Grafik Ürünler Sergisi’ne bu sene 117 tasarımcı ve 450 iş katıldı. Sergide verilen 46 ödülün arasında MSÜ-Radikal Tasarım Gazetesi Öğrenci Projeleri Sergisi için yaptığı afiş tasarımıyla Umut Südüak da vardı. Kuruluşun her yıl düzenlediği Grafik Ürünler Sergisi’nin 29.’su bu yıl Mimarlar Odası’nın desteği ile Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Sergi Salonu’nda gerçekleşti. Kitap, kitap kapağı, logo, kurumsal kimlik, kültürel afiş, ticari afiş, tanıtım eşyası gibi 26 kategoriden oluşan sergiyi bu yıl 117 tasarımcı, 450 iş ile katıldı. 31 Mayıs20 Haziran tarihleri arasında gerçekleşen sergide 46 ödül sahiplerini buldu. “Grafik Ürünler Sergisi”, Grafikerler Meslek Kuruluşu tarafından Türkiye’de grafik tasarımın tüm dallarında gerçekleşmiş ürünleri sergilemek, değerlendirmek ve bu yolla grafik tasarımın gelişmesine katkıda bulunmak amacıyla 29 yıldır düzenleniyor. Grafik tasarım alanındaki tüm çalışmaların bir “yıldökümü” niteliğinde GMK sergisi, sadece tasarım alanında değil farklı sektörlerde yaşanan tüm değişim ve gelişimlerinde nabzını tutan sergi, 26 ayrı kategoride yüzlerce iş ile renkleniyor. Bu yılki ana sponsorluğu Kurukahveci Mehmet Efendi Mahdumları tarafından üstlenilen sergide her kategoride, katılan tüm işler 01 içerisinde, seçici kurulların değerlendirmesi sonucu en fazla oy olan ürünler ödüle layık görüldü. Tüm kategorilerde en çok ödül kazanan tasarımcı Aykut Genç ise Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı Yılın Genç Tasarımcısı ödülünü kazandı. Grafikerler Meslek Kuruluşu Yönetim Kurulu Başkanı Yeşim Demir, kuruluşlarının 32. yılında, her yıl heyecanla beklenen serginin yanı sıra, bu yıl birçok yeni projeye de odaklandıklarını belirtti. Geçen yıl başlayan üniversitelerarası GMK Tasarım Öğrencileri Afiş Tasarımı Özel Ödüllü’nün ikincisi bu yıl “Benim ‘İstanbul’um” temasıyla düzenlendi. Yeşim Demir, bu serginin de Grafik Ürünler Sergisi süresi boyunca izlenebileceğini belirtti. GMK Başkanı Yeşim Demir sözlerine söyle devam etti: “Zorlu geçen 2009 yılı değişimin sadece ekonomide değil, artık üretimde, uzmanlaşmada ve yönetimde de olacağını açık biçimde gösterdi. Birbirinin içine geçen disiplinler yeni düşünce biçimlerini önerirken, bir yandan da her disiplin kendini sorgulamaya, sürdürülebilirliğini gözden geçirmeye zorunlu hale geldi. Kapsamlı düşünceye, tümdengelime her zamankinden daha çok ihtiyaç duyacağımız bu yeni dünya düzeninde, grafik tasarım sanıldığı gibi bir talep kaybına uğramıyor. Aksine kentleşme, mimarlık, tekstil, endüstri tasarımı gibi tüm düşünce alanları, özellikle kimliklendirmeyi bir ön koşul olarak öne çıkarıyor. Grafik tasarım çözüm değil, soru sorma ve soruyu biçimlendirme becerisi olarak gelişiyor.” 7-15 Haziran 2010 tarihleri arasında, Girne Amerikan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi bir workshop'a ev sahipliği yaptı. Bu workshop çerçevesinde Ziya Tanalı, Zeynep Onur, Hassina Nafa'nın yürüttükleri Girne Amerikan Üniversitesi'nin çeşitli birimlerinin tasarımını konu alan "Karpaz Doğal Sit Alanında Tasarım Atölyesi", Kaya Arıkoğlu'nun yürüttüğü "Girne Kentinde Tasarımın Temel İlkeleri Atölyesi" ve Senem Zeybekoğlu Sadri ve Hossein Sadri'nin yürüttükleri kent tasarımına insan hakları odaklı bir yaklaşımı içeren "Kent ve İnsan Hakları Atölyesi" gerçekleşti. 4. BETON YARIŞMASI Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği (TÇMB) tarafından 2009-2010 akademik yılı içerisinde gerçekleştirilen 4. Beton Tasarım Yarışması sonuçlandı. Mimarlık, mühendislik, tasarım ve ilgili disiplinlerden çok sayıda öğrencinin katıldığı yarışma kapsamında, kazananlara ödüllerini vermek üzere, İTÜ Taşkışla Kampüsü'nde bir ödül töreni düzenlendi. Yarışmayı kazanan öğrenciler, 1000'er Avroluk para ödülünün yanı sıra İstanbul'da dünyaca ünlü İsviçreli mimar Valerio Olgiati'nin yürüteceği altı günlük uluslararası master class programına katılma hakkı da kazandı. Yarışmada Lale Ceylan, Çağrı Helvacıoğlu, Sena Doğan, Durak ve Özgür Savaş Özer ödüle layık görüldü. İKİ YAĞ, İKİ AMBALAJ Endüstriyel tasarımcı Gamze Güven, şirketi Tasarım Üssü ile eş zamanlı iki ayrı yağ ambalajı projesini tamamlayarak bir kez daha dikkatleri üstüne topladı. Daha önce, Yeni Rakı şişelerine getirdiği yorumla gündeme gelen tasarımcı, Komili için tasarladığı zeytinyağı şişesinde Kibele’nin “Bereket” imgesini oturmuş zeytin ayıklayan becerikli Anadolu kadınını çağrıştıran, dışbükeyden içbükeye geçen dalgalı gövde formu ile elde ettiğini söylerken Opet için yaptığı projede “güçlü ve erkeksi kişiliğini ortaya koyan, kullanışlılığı ve görünümüyle farklılaşan, bir motor parçasıymış izlenimi veren bir yağ ambalajı tasarlamak üzere yola çıktığını” ifade etti. ELİ BOL IDSA IDSA, 2010 yılının IDEA ödüllerinini kazananları açıkladı. Bu sene 3 ayrı kazananın olduğu yarışma’nın başındaki Clive Roux, bir teknoloji temelli, bir ekolojik olarak sorumlu bir de sosyal olarak sorumlu ürün seçtiklerini açıkladı. New DealDesign ve Sling Mesia’nın ürünü Slingbox 700U, International Development Enterprises tasarımı Easy Latrine ve Method Products’ın imzaladığı Smartclean teknolojili deterjan ödülü almaya hak kazananlar. İSTANBUL’UN BİSİKLETİ CUBE & DOT’TAN BİR İLK Kale Grubu, banyolarda bütünsel çözümleri destekleyen "Yapıda Uyum Stratejisi" çerçevesinde yeni ve özgün bir tasarım anlayışını simgeleyen Cube&Dot Koleksiyonu'nu tüketicilerle tanıştırmaya hazırlanıyor. Günümüz biçim anlayışına yeni bir yorum getiren Cube&Dot Koleksiyonu ile Kale Grubu, tüketicilere seramik, vitrifiye ve banyo mobilyalarından oluşan bir "tasarım platformu" sunuyor. Genç tasarımcı Tamer Nakışçı'nın imzasıyla hayat bulan koleksiyon, bu etkileşimi dijital ortama da taşıyarak bir ilke imza atıyor ve kullanıcılara www.cubeanddot.com internet adresi üzerinden kendi mekânlarını tasarlayabilecekleri bir araç sunuyor. BUILDIST’IN 2. TOPLANTISI Clarion Survey ve Arkitera Mimarlık Merkezi işbirliğinde 30 Eylül - 3 Ekim 2010 tarihlerinde gerçekleşecek olan Buildist Yapı Malzemeleri Fuarı'nın ikinci tanıtım toplantısı İstanbul'un en yüksek binası olan İstanbul Sapphire'de gerçekleşti. Özlem Gürses'in sunuculuğu yaptığı geceye mimarlık, yapı - malzeme dünyasından ve basından çok sayıda kişi katıldı. Katılımcılar, Sapphire'in 54. katında büyüleyici bir manzarası eşliğinde Buildist Yapı Malzemeleri Fuarı hakkındaki gelişmelerden haberdar oldular. YEŞİLÇAĞ SEMPOZYUMU Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi 6, 7, 8 Aralık 2010 tarihlerinde “YEŞİL ÇAĞ/GREENAGE” Uluslararası Sempozyumu’nu düzenliyor.Ekolojik bilincin toplumun tüm kesimlerinde yaygınlaştırılmasını amaçlayan bu uluslararası sempozyum, tüm dünyadan katılımcıların buluşmasına ve farklı ölçeklerde ekolojik/yeşil çözümlerin tartışılmasına olanak sağlayacak. GENÇ ÇÖZÜMLER Bilgi Üniversitesi ‘Kent Mimarisine Genç Çözümler’ üretmeye devam ediyor. Bilgi-Mimarlık ve Marshall Boya işbirliğiyle dört yıl sürecek ‘Kent Mimarisine Genç Çözümler’ sergisinin ikinci dönem ürünleri, ‘2009-2010 Bahar Yarıyılı Atölye Projeleri: Dönüşüm’ başlığıyla Santralistanbul Kampüsü E-3 galerisinde sergileniyor. Mimaride dönüşüm konusunun tartışıldığı bir panelle açılan sergi, Bilgi-Mimarlık programında Cem Çelik/Tansel Korkmaz, Mehmet Kütükçüoğlu, Nevzat Sayın ve Murat Tabanlıoğlu atölyelerinde üretilen, üç değişik bağlamda ‘dönüşüm’ problematiğine odaklanmış projelerden oluşuyor. Sergi Eylül ayına kadar görülebilir. Bisiklet yazarı ve ilüstratör Aydan Çelik, Aslı Bisiklet ile ortak bir projeye imza attı. İstanbul/Sedona adını taşıyan bu yol yarış bisikleti 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul'a mütevazı bir armağan olarak tasarlandı. İstanbul 2010 Ajansı, projeye logo desteği verdi. Bisiklet İstanbul ilüstrasyonlarıyla bezendi: Hezarfen Ahmet Çelebi'den ilham alan 'uçan' bisiklet, Ara Güler karelerinden ilham alan 'tramvay-bisiklet', emektar balıkçının oltasına takılan 'balık' bisiklet... İstanbul ne bisikletler gördü, yolları ne bisikletler taşıdı. Şimdi ilk kez bir bisiklet, üzerinde koca İstanbul'u ve tarihini taşıyor. www.istanbulsedona.com TÜRKİYE’NİN ‘ALUMNI CLUB’I Pek çok farklı disiplinde başarılı iş sahibi olan genç girişimcilerin birbirleriyle tanışıp olası yeni işbirliklerine imza atabilmelerini sağlamak amacıyla henüz sadece İngiltere ve Polonya’da bulunan Young Creative Entrepreneurs Alumni Club Türkiye’de de kuruluyor. Alumni Club toplantılarını ortalama üç aylık aralıklarla başarılı girişimcilerin davet edilip deneyimlerini paylaşacağı konuşma serileriyle ve bunları destekleyecek diğer etkinliklerle sürdürecek. 23 Haziran’daki ilk buluşma British Council Creative Economy biriminin üst danışmanı Andrew Senior’ın İngiltere’nin son derece başarılı girişimcilerinden Paul Priestman ile yapacağı söyleşi ile gerçekleşti. Editör: Umut Kart Katkıda Bulunanlar: Erkan Aktuğ, Gözde Tüfekçi Sayfa Tasarımı: Emre Senan Tasarım ve Danışmanlık; Emre Senan, Özge Güven Sayfa Düzeni: Taylan Polat Danışma Kurulu: Serhan Ada, Erdem Akan, İhsan Bilgin, Asiye Bodur, Füsun Curaoğlu, Yeşim Demir, Ömer Durmaz, Alpay Er, Cem Erciyes, Sertaç Ersayın, Hakan Ertem, Güran Gökyay, Korhan Gümüş, Gamze Güven, Gülay Hasdoğan, Tansel Korkmaz, Zeynep Bodur Okyay, Suha Özkan, Kuyaş Örs, Nevzat Sayın, Emre Senan Reklam Direktörü: Özer Topkaya Reklam Müdürü: Korhan Kesici Reklam Rezervasyon: Tayfun Elaldırsın Reklamlar için Tel: 0212 505 6486 Fax: 0212 505 74 79 Doğan Medya Center 34204 İstanbul Radikal Sanat Tel: 0212 505 6494 Fax: 0212 505 69 61 [email protected], [email protected] Radikal'in ücretsiz ekidir.