Untitled - Kale Tasarım Merkezi

Transkript

Untitled - Kale Tasarım Merkezi
27/06/2010
03
Şanel San
[email protected]
AĞA HAN MİMARLIK ÖDÜLLERİ’NDE
SON 19
Mimarlık Dünyası’nın önemli ödüllerinden Ağa Han’ın 2010 yılı finalistleri arasında
Edirne’deki İpekyol Tekstil Firması ile EAA Emre Arolat Architects yer alıyor.
01
Ağa Han Mimarlık Ödülleri’nin 2010 yılı
finalistleri, organizasyonun uluslararası
bağımsız jürisi tarafından resmi olarak
açıklandı. Bağımsız ana jüri tarafından
belirlenen son listedeki 19 proje, seçilmiş
bir grup mimar, şehir planlamacısı ve
mühendis tarafından teknik olarak
incelenmeye başlandı. Mimari üstünlüğün
yanı sıra yaşam kalitesine yapılan etkiyi de
vurgulayan incelemeler ödül sahipleri
belirlenmeden önce ana jüriye sunulacak.
11. Ağa Han
Ödülü’nün
19 adayı şöyle:
EAA-Emre Arolat Architects de bu sene
dünyanın sayılı mimarlık ödüllerinden biri
olan ve 1977 yılından beri verilen Ağa Han
Mimarlık Ödülleri’nin 2010 yılı finalistleri
arasında İpekyol Tekstil Fabrikası ile yer
alıyor.
Ağa Han Mimarlık Ödülleri, Ağa Han
tarafından İslam kültürünün mimarlıktaki
anlatımlarını anlamak ve değerlendirmek
üzere veriliyor. Bunu gerçekleştirmek için
modern mimari, sosyal yerleşme, kalkınma,
restorasyon, yeniden kullanım ve bölge
koruma, peyzaj ve çevreye ilişkin projeleri
kapsayacak şekilde mükemmel mimari
örneklerini bulma ve tanıma yolu izleniyor.
Her dönem, kimliği olan ve müslüman
ülkelerin gereksinimleri ve amaçlarına
başarıyla cevap veren projelere ödül
veriliyor. Seçim sürecinde insanların
fiziksel, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarından
başka kültürel ve manevi beklentilerini de
sağlayan mimari örnekler üzerinde
duruluyor. Yerel kaynakları ve uygun
teknolojileri kullanan yapı programlarına ve
projelere özel ilgi gösteriliyor. 3 yılda bir
düzenlenen mimarlık ödülleri, Ağa Han'ın
başkanlığındaki bir komite tarafından
yönetiliyor. Toplam 500 bin dolar
değerindeki ödüllerle dünyanın en büyük
mimarlık ödülleri her üç senede bir
bağımsız bir jüri tarafından belirlenen
tasarımlara veriliyor.
Bu yıl finale kalan 19 proje arasında
Edirne’deki İpekyol Tekstil Fabrikası
dışında, İspanya, Çin, Arnavutluk,
Bangladeş, Burkina Faso, Hindistan,
Endonezya, İran, Lübnan, Malezya, Fas,
Katar, Suudi Arabistan, Sri Lanka ve
Tunus’ta yer alan, konut, eğitim, kültür,
endüstri gibi çeşitli işlevlerdeki mimari
yapılar ile restorasyon ve kentsel koruma
projeleri de bulunuyor.
Fransız Mimar Jean Nouvel’in de aralarında
bulunduğu “Master Jüri”nin, aday gösterilen
401 proje arasından seçtiği 19 yapı, mimar,
kentsel planlamacı ve mühendislerden
oluşan bağımsız bilirkişiler tarafından
ziyaret edildi. Finalist yapıların,
kullanıcılarının fiziksel, sosyal ve ekonomik
ihtiyaçlarını, ruhsal ve kültürel
beklentilerini ne denli karşılayabildiğini,
yerel kaynakların ve üretim tekniklerinin
sözkonusu yapılardaki yaratıcı
kullanımlarını ve benzeri projeler için nasıl
birer örnek teşkil ettiklerini inceleyen
bilirkişiler, görüşlerini yakında yarışmanın
uluslararası jürisine sunacaklar.
Jürinin değerlendirmesi sonucunda 11. Ağa
Han Mimarlık Ödülleri’ne layık görülen
projeler, Ekim 2010 tarihinde Doha,
Katar’daki İslam Sanatları Müzesi’nde
yapılacak olan ödül töreninde açıklanacak.
01 EAA Arolat Architects imzalı İpekyol
Tekstil Fabrikası, Edirne.
Gjirokastra’nın Korunumu,
Gjirokastra, Albania
Chandgaon Camii, Chittagong,
Bangladeş
Nishorgo Visitor Interpretation Centre,
Teknaf, Bangladeş
CBF Kadın Sağlık Merkezi,
Ouagadougou, Burkina Faso
Bridge Okulu, Xiashi, Çin
Tulou Toplu Konut, Guangzhou, Çin
Palmyra Ev, Alibagh, Hindistan
Green Okul, Bali, Endonezya
Ngibikan Köyünün Yeniden İnşası,
Yogyakarta, Endonezya
Dowlat II Konutu, Tahran, Iran
Beyrüt Amerikan Üniversitesi Kampus
Master Planı, Beyrut, Lübnan
Rubber Smokehouse’un
Restorasyonu, Lunas, Kedah, Malezya
Al Qaraouiyine Camii’nin Onarımı, Fez,
Morokko
Souk Waqif, Doha, Katar
Wadi Hanifa Wetlands, Riyadh,
Saudi Arabia
Madinat Al-Zahra Müzesi,
Cordoba, İspanya
Yodakandyia Toplum Merkezi,
Hambantota District, Sri Lanka
Tunus’un Yakın Mirasının Yeniden
Canlandırılması, Tunis, Tunus
Ipekyol Tekstil Fabrikası,
Edirne, Türkiye
04
27/06/2010
Hakan Dolgen
Şanel San
[email protected]
[email protected]
TENDENCE’DE TASARIM SESLERİ
SÜRDÜRÜLEBİLİR-EKOLOJİK YERLEŞİM ÖNERİSİ:
Uluslararası arenanın en önemli fuarlarından Tendence, bu yıl
27-31 Ağustos tarihleri arasında üreticileri Frankfurt’ta
buluştururken, gençlere de yeni “Next” fırsatları yaratıyor.
Bu yıl da Ağustos ayının son günlerini
dikkat çekici hale getiren
Tendence, “Living” (yaşam) ve “Giving”
(Hediye) olmak üzere 2 ana bölüme ayrılan
fuarda ev, mobilya, trendler ve tasarım
olduğu gibi yaratıcı hediyelikler de
sergilenecek. Son zamanlarda sık
kullanılmaya başlanan “eve dönüş”
ibaresinin de anlattığı gibi evler artık
modern sosyal hayatın odak noktası haline
geldiler. Fuarda yer alan Living bölümü bu
nedenle müşterilerin “yeni ev hissiyatı”na
duygusal, özel ve moda ürünlerle cevap
verirken ev için gerekli olan tüm çeşitleri de
içinde barındırıyor. Tasarımın perakende
sektörü içindeki öneminin farkında olan
fuarda 2 salon tasarım odaklı ve avangard
ev aksesuarlarına, mobilyalara,
aydınlatmalara ve tekstil ürünlerine
ayrılmış. Bu alanda yer alacak bazı firmalar
ise: Alessi, ASA Selection, Chilewich Zero
One One, Henry Dean, Koziol, Lexon,
Philippi, Raumgestalt, Reisenthel ve
Sompex.
Salon 8 ve 9 olmak üzere 2 salonda yer
alacak olan “Interiors&Decoration”
(Mekanlar&Dekorasyon) bölümünde
ziyaretçiler tüm tasarım kategorilerine ve
tarzlarına ait eve dair tüm tasarımları
Almanya İçmimarlar Birliği BDIA (Bund
Deutscher Innen Architekt) ile Türkiye’den
dört üniversitenin gerçekleştirdiği “Tasarım
Disiplinlerinin Workshop Çalışması” 7.
Geleneksel Türk-Alman Akademik
Çalışmalar’ı kapsamında 19-25 Haziran
2010 tarihleri arasında İstanbul’da yapıldı.
Türkiye’den Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi
Mimarlık Fakültesi, İstanbul Ticaret
Üniversitesi Tasarım ve Mühendislik
Fakültesi ve Kadir Has Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi’nin katıldığı uluslararası
ortak workshop çalışması üniversitelerin
kampüslerinde yapıldı.
İki ülkeden içmimarların, mimarların,
tasarımcıların, akademisyenlerin,
Almanya’dan Film Akademesi ile beraber
BDIA üyelerinin ve Almanya’nın çeşitli
üniversitelerinden yaklaşık 200 kişilik
akademisyen, öğrenci ve meslek birliğinden
profesyonellerin katıldığı workshoplarda
her iki kültür içinde tasarımı etkileyen
faktörler ele alındı. Almanya ve Türkiye’de
gerçekleşecek etkinliklerin bu yıl ana teması
“Tasarım ve Sürdürülebilirlik”, konusu
“İstanbul Galata Bölgesi” oldu. Bu
workshoplarda, “içmimarlık-mimarlıkgrafik-endüstri ürünleri tasarımı
05
dekoratif parti ve festival malzemeleri,
biblolar, çiçekçi ihtiyaçları, yapay çiçekler
ve vazolar ile yenilenmeye başlayabilirsiniz.
Drescher, Edelman, Esschert Design,
Gasper, Kersten, Nic Duysenss ve Sandra
Rich bu bölümde yer alan firmalardan
bazıları.
görmek mümkün olacak. Bu salonlarda yer
alacak bazı firmalar: Anke Drechsel, daff
feel filz, Engels Kerzen, Fink, Goodwill,
Haans, Ihr, Lambert, O Living, Scholtissek,
Sia, Tom’s Company ve Zoeppritz.
Ev denince akla kapalı dört duvar gelmemeli
pek tabii. Bahçe mobilyası, saksı, dış mekan
seramikleri, balkon veranda aydınlatmaları,
yaz aylarının vazgeçilmezleri olan
barbeküler ve piknik malzemeleri kısa açık
hava keyfini zevke dönüştürecek tüm
aracılar “Outdoor Living” (Açıkhava Yaşam)
bölümünde konumlanıyor.
“Ben açıkhavada değil evimde rahatlamak
istiyorum” diyenlerdenseniz “Seasonal
Decoration” (Mevsimsel Dekorasyon)
bölümüne muhakkak uğramanızı tavsiye
ederiz. Geniş bir yelpazede sunulacak olan
Her yıl olduğu gibi bu sene de fuarda
“Talents” (yetenekler) bölümünde gençlerin
yeri ayrılmış. Bu alanda farklı ülkelerden
öğrenciler, mezunlar ve genç tasarımcılar
tasarımlarını, prototiplerini ve başlangıç
ürünlerini tanıtma fırsatına kavuşacaklar.
Fuar organizatörü Messe Frankfurt gençlere
olduğu kadar genç firmalara da değer
vererek bu firmalara özel imkanlar
hazırlamış. “Next” programı başlığı altında
yeni yeni tecrübe kazanmaya başlamış genç
tasarım firmaları için pahalı olmayan, tüm
ekipmanları içinde hazır fuar standları bu
programda sunuluyor. Kendisini
araştırmacı, geliştirmeci ve tasarımcı olarak
tanımlayan Viyanalı tasarımcı Julia
Landsiedl fuarı gezip katılımcılardan seçtiği
ürünlerle “Galleria” bölümünde bir sunum
gerçekleştirecek. Tasarımcı hem bireysel
tasarım duruşunu sergileyecek hem de
Tendence’ta görülebilecek ürünlere dair
öneride bulunmuş olacak.
Nursema Öztürk
[email protected]
SÜRDRÜRÜLEBİLİRLİK KÖPRÜSÜ
7. Geleneksel Türk- Alman Akademik Çalışmaları kapbamında
25 Haziran’da gerçekleştirilen “Tasarım ve Sürdürülebilirlik”
atölyeleri ülkeler arasında deneyim köprüsü oldu.
bölümlerinin eğitim ve uygulama teknikleri
bir haftalık süreçte karşılıklı olarak inceledi.
Etkinliğin bu yıl genişleyen workshop
konularına gelince... Daha önceki yıllarda
içmimarlık olarak belirlenen alana ilave
olarak grafik, endüstri ürünleri tasarımı,
tekstil, mimarlık, restorasyon alanları dahil
oldu ve farklı temalarla 17 workshop konusu
belirlendi. Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesinde işlenen konular; ışık ve
ışığın yapısı, yapı ve doku, fotoğraf ve
belgeleme, interaktif alan tasarımı
konusunda sürdürülebilirlikti.
İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık
Fakültesi ise aydınlatma sistemlerinin
keşfi, dokusal/ alansal kurallar ve yaşam
alanlarımızın kalıcılığı, geleneksel TürkAlman unsurları ve bunların gelecekte
kullanılabilir ürünlere aktarımı, devamlılık
ve yaşam alanlarımızı oluşturmadaki
yapısal- alansal ilkelere odaklandı.
İstanbul Ticaret Üniversitesi Tasarım ve
Mühendislik Fakültesi Galata bölgesinde
açık alan tasarımını irdelerken, Kadir Has
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
haritalama deneyimi, tasarım ve terapi,
renk ve malzeme, tarihi yarımada
restorasyon koruma ve içmimari tasarımı
İnsanın bir yanda “yaparken” diğer yanda
doğal denge içinde sonsuza kadar “varolma”
isteği, mimarlıkta sürdürülebilirlik
kavramının yerine işaret etmekte; taklit
edilen bütün sistemlerin, doğal, kültürel ve
sosyal örüntülerin, benzer “etkinliklerdeki”
olabilirliği, uygulanabilirliği öne çıkmakta,
önem kazanmakta.
NORDHAVNEN
Kopenhag’a hazırlanmış 2050 yılı perspektifli
sürdürülebilir şehir projesi, dünyanın ilgisini
üzerine çekmeye başladı. Neden dersiniz?
Phyllis Richardson, derlediği “XS Green: Big
Ideas, Small Buildings” başlıklı kitabının
önsözünde “Think Globally, Act Locally”
(Global Düşün, Yerel Hareket Et) mottosunu
kullanarak dünyadaki son dönem mimarlık
anlayışının sürdürülebilirlikle bağlantılı
reçetesini önümüze sunar. Mimarlıkta üretim
ve tüketim ilişkisine bakıldığında bu öneri
her projeye uygulanabilecek denli basit bir
çıkış yolu gibi görünür; üretici ve kullanıcı
gereksinimlerini karşılayan barışçıl ve
hassas bir çözüm önerilmektedir. Yatırımlar
ve üretim küreseldir ve bu anlamda
gerçektir, ancak cümlenin ikinci yarısında bir
davranış taklidi sözkonusudur; yerel-miş gibi
davranmak. Kentsel dönüşüm projelerinde
en çok üzerinde durulması gereken bir konu
başlığı olarak yerellik, varolan ve gelişecek
olan kültürel, sosyal ve biyolojik örüntüler,
kent ölçeğinde alınan ekonomik temelli
kararlarla önerilen gerçekliğin içine bir
davranış şablonu olarak yerleştirilmektedir.
Tersine, bu gerçeklik, içinde yeni
oluşumların eklenebileceği bir ara alanda
yeniden türetilmeli ve yeşermelidir.
“Nordhavnen, Copenhagen: The Sustainable
City of the Future” tasarımı, bu yaklaşımların
sorgulanabileceği, tartışılabileceği bir
çalışma ortamı olarak değerlendirilmiştir.
Kopenhag merkez yükünü hafifletmeyi
amaçlayan Nordhavnen konut alanının 2050
yilina kadar 40.000 kişilik bir nüfusu
barındıracağı sehir stratejik planlarında
öngerülmektedir.
Konut grubu tasarımı Kopenhag’ın düz
morfolojisine uzaktan cevap veren salınan
modüller şeklinde ele alınmıştır. Bir elin
parmaklarıyla sürülme metaforundaki arazi
yukarı doğru salınarak yükselirken kendine
özgu bir topos oluşturmaktadır. Çekilen
toprak denizle doldurularak kanallar
oluşturulmaktadir. Bu kanallar tekne-ev’lerle
donatılarak, doğa ile beraber yaşama
ihtiyacını karşılamaktadır.
200 hektarlık mevcut durumun yeni dolgu
alanları ile 400 hektara çıkması
planlanmıştır. Arazi alanını iki katına çıkaran
ve Kopenhag’ın bu talebi, doğal olarak kıyı
ekolojisini bozacaktır. Bir taraftan bütün
yeni teknolojileri ve insan mutluluğunu
sağlıklı yaşamını ilke edinen ekolojik tasarım
ilkeleri ile çelişen kıyı morfolojisi tahribatı
önerilen fraktal kıyı morfolojisi ile aşılmaya
calışılmış ve kıyı mikro sisteminin
normalden çok daha hızlı bir şekilde geri
kazanılanacağı düşünülmüştür.
Alanın kuzeyinde kalan dolgu bölgelerinde
off-shore rüzgar tribünleri ile dalga enerjisini
kullanarak enerji üretecek yapay adalar
oluşturulmuştur. Dönüşüm merkezi, yerleşim
bütününe yeraltı ray sistemi ile bağlanan,
atıkların ayrıştırılacağı bir alandır. Atıklar
buradan merkeze bağlı plastik, metal, ahşap,
iskelelerinden deniz yoluyla geri kazanım
fabrikalarına taşınmaktadır.
Organik atıklar için kompostlama bölgeleri
önerilmiştir. Bunlar organik tarım yapılan
alanlarda gübre olarak kullanılacak ve çöp
miktarının azaltılmasına katkıda
bulunacaktır. Buradan üretilecek organik
ürünler, yerel marketlerde satılacaktır.
01
rüzgar tribünleri, enerji üreten yaya
kaldırımları, dönüşüm alanları, eko-hücreler,
döner güneş panelleri v.b) karma kullanımlı
konut ve ticaret alanlarını besler ve yeraltı
otoparkına servis verir.
Önerilen yapılaşma, Kopenhag’ın tarihi kent
merkezine yeraltından tren yolu, yer üstünde
ise ‘göbek bağı’ olarak tanımlanan güçlü bir
yeşil aksla bağlanmaktadır. Bu aks, yeni
yerleşim alanında yenilenebilir
sürdürülebilir enerji üretimi ve hayat tarzıyla
ilgili bütün öğeleri içinde barındırırken
(dikey bahçeler, yeşil duvarlar, çatılar,
Fosil yakıt tüketen araçların Nordhavnen’in
altında tutulması ulaşım çözümlerinde ana
Yerleşim 2050 yılına kadar etaplar halinde
inşa edilirken, bütün yeni teknolojileri de
içine katma olanağını kullanacak, gelişmekte
olan zero-karbon yerleşim birimlerine örnek
olacaktır.
hedef olmuştur. Yer üstü tamamen yayalara,
bisiklet kullanıcılarına, elektrikli ve hibrid
sistem kullanılan araçlara ve ‘monorail’e
bırakarak, metro ve bütün diğer araçlar
yeraltına alınmıştır. Araba kullanımını
azaltmak için otopark kapasitesi özellikle
Kopenhag kentinin standartlarından farklı
olarak 100 m2 1 olan park alanı yerine, 300
01-03 Hakan Dolgen, Ayşegül Kuruç ve Ayşe
Özyetgin imzalı Nordhaven Projesinin farklı
aşamalarından.
grafik ile desteklemek konularını ele aldı.
Çalışmaların açılışını, Tasarımparkı’nda
Kadıköy Belediye Başkanı Sn. Selami Öztürk
ve Almanya Başkonsolosu Sn. Brita
Wagener yaptı. Etkinliği düzenleyen
Tasarımparkı kurucusu ve Alman İçmimarlar
Birliği’ni Türkiye’ye getiren Nursema Öztürk
mekan olarak Kadıköy bölgesinin özellikle
seçildiğini ve bu tip aktiviteleri Anadolu
Yakası ile tanıştırmayı hedeflediklerini
belirtti.
Bu yıl hazırlanan proje 2010 yılına özgü
olması sebebi ile İstanbul 2010 Avrupa
Kültür Başkenti Ajansı’nın da desteğini aldı.
m2’lik alana 1 park alanı düşünülerek,
kısıtlanmısştır.
02
03
06
27/06/2010
Duysal Tütüncü
Umut Kart
[email protected]
LÜLETAŞI’NIN UFKU
Eskişehir gündemini lületaşının ufku meşgul
ediyor. Valilik ve üniversite işbirliğiyle açılan
yarışmada malzemeye yeni kullanım alanları
aranırken, tasarımın turizme katkısı gözleniyor.
TC Eskişehir Valiliği tarafından Anadolu
Üniversitesi ortaklığı ile ETİ
sponsorluğunda 18 0cak 2010 tarihinde
başlayan Lületaşı Tasarım Yarışması
30.05.2010 tarihinde Eskişehir Lületaşı
Müzesi’nde yapılan ödül töreni ile sona
erdi.
Ticari olarak işlenebilir lületaşı
yataklarının neredeyse tamamının
bulunduğu Eskişehir, sosyal ve kültürel
projelerle üst üste adımlar atmakta olduğu
bir dönem içerisinde, kentin önemli
değerlerinden biri olan lületaşının,
malzemenin geleneksel kullanımının
ötesinde son yıllarda artmakta olan turizm
sektörü ile de ekonomik bir değer haline
getirmeye çalışıyor.
Sürekli gelişen ve dönüşen kent rolünü
üstlenen Eskişehir, lületaşı ile hem kent
ölçeğinde hem de ulusal ölçekte yeni
ufuklar açmayı hedefliyor. Kentin kültürel
dokusuna ve lületaşının yenilikçi ve özgün
kullanımı ile ekonomik değer dönüşümü
sağlanması beklentisi ile Eskişehir Valiliği
tarafından düzenlenen lületaşı tasarım
yarışmasında bu hedefler için cevaplar
arandı.
Lületaşı kullanımında yeni ve farklı alanlar
oluşturmak, lületaşının tütün dışı
kullanımında yeni alternatifler ortaya
koymak, farklı malzemelerin bir arada
kullanımı (örneğin; değerli-yarı değerli
madenler, değerli-yarı değerli taşlar ve
farklı malzemeler) ile lületaşının ekonomik
değerini arttırmak, hediyelik eşya, ofis
ürünleri, takı, aksesuar ve bunun gibi yeni
alanlar açarak, lületaşının günlük yaşamda
kullanım alanını genişleterek ekonomik
anlamda katma değer üretmek, kendini
trendlerle birlikte katlayarak çoğaltan
sürdürülebilir bir pazar yaratmak amacıyla
düzenlenen yarışmada birçok farklı
tasarım ve fikir buluştu.
Yarışma öğrenci ve profesyonel olmak
üzere iki ayrı kategoride düzenlendi.
İnternet üzerinden yapılan başvurular
sonucu birinci aşama değerlendirilmesi
için tasarımlarına ait çizim ve görsellerin
olduğu sunum paftaları ile toplam 151
proje değerlendirildi.
Lületaşının geleneksel kullanım alanı
07
Yurt içi ve yurt dışından birçok katılımın
gerçekleştiği yarışmada onlarca özgün ve
yaratıcı tasarım Eskişehir’de buluştu.
Tasarım dünyasının etkin ve başarılı
isimleri; Sevan Bıçakçı, Can Yalman, Ela
Cindoruk, Atilla Kuzu, Nazan Pak, Kunter
Şekercioğlu, Umut Kart ile akademisyenler
Prof. Dr. Alpay Er, Yrd. Doç. Dr. Arzu
Kılıçlar, Doç. Dr. Gülay Hasdoğan, Yrd. Doç.
Dr. Füsun Curaoğlu, Yrd. Doç. Dr. Can
Özcan, Yrd. Doç. Dr. Selçuk Yılmaz ve
lületaşı ustası Mehmet Başsav’ın biraraya
gelmesiyle oluşan değerlendirme jürisi
tarafından lületaşına malzeme olarak yeni
bakış açıları sunan ve yeni kullanım
alanları yaratmak noktasında etkili olarak
değerlendirdiği toplam 7 adet tasarıma
ödül verildi.
Artek, Danese, Issey Miyake, Muji, Panasonic
gibi dünyaca ünlü firmalara ürün tasarlayan
Koskinen 1 sene önce Kale grubu için
tasarladığı Bond serisininin etki alanını
genişletmek amacıyla İstanbul’daydı. Bond
karolarının “doğal” halinin sağlık gereçlerinde
uygulanması Koskinen için de bir “meydan
okuma”ydı.
Pek çok anlamı var aslında. Milano’da, yıllar
önce bir fabrika sahibi tanışmıştım. Global
çalışıyorlardı; portfolyomu hazırladım. Onlar da
hevesliydi... Derken adamla ortak bir
arkadasımızdan sadece “dostlar” ile
çalıştıklarını öğrendim. Sonra yasal olarak
arkadaş olduk. Bu fikir aynı zamanda iyi
işbirliği ve iyi iletişim anlamna geliyor.Aynı
amaca sahipken....
01
Tasarım felsefenizi daha açık ortaya
koyarsak?
Kısaca... Bu meslek, endüstri ve nihai kullanıcı
arasında bağ kuruyor. Yani, amaç harika işi
nihai tüketicinin günlük yaşantısına sokmak ve
küçük problemleri çözmek, hayatı daha iyi hale
getirmek. Aslında çok küçük ama zorlayıcı.
Bence benim rolüm tüm ipleri elimde tutup,
hepsini iyi götürmek. Estetik, ekonomi.. Her
zaman daha iyi çözümler.
Gelelim Kale ile işbirliğinize... Süreçten
bahseder misiniz?
02
Evet, ilk müşterim olarak Kale’yi almaktan
mutluyum gerçekten. Uzun dönemli aslında;
birbirimizi 5 senedir tanıyoruz. Şimdi Bond’u
çıkardık; simdiye dek birikenlerin tek potada
erimesi gibiydi. Kale ile yaptığımız İki proje
arasında 1 sene kadar var; önce karoları yaptık
ve şimdi onu seramik sağlık gereçlerine
esnetiyoruz. Koleksiyonu esnetmek ve aynı
elementleri, aynı modu yakalamak hoş bir
meydan okuma. Aynı ruhu sürekli korumak.
Estetik, fonksiyonellik, kaliteyi... Biz iyi bir
süreçteyiz; iyi çözümlerim var.
Türk kültürü konu banyo olduğu zaman
tarihinin etkisiyle “anlaşılması zor” olabilir;
sizin için bir avantaj mıydı dezavantaj mı?
Yarışmada ikinci aşamaya kalan eserlerin
yer aldığı sergi, Vali Mehmet Kılıçlar ve
Yrd. Doç. Dr. Arzu Kılıçlar, Odunpazarı
Belediye Başkanı Burhan Sakallı, ETİ
Şirketler Grubu adına Ahmet Kale ve jüri
üyeleri tarafından açıldı.Finale kalan tüm
tasarımlar 15 Haziran 2010 tarihinden
itibaren Lületaşı Müzesi Koleksiyon
bölümünde sergilenmeye başlandı.
Doğrsu, banyo kültüründe köklü bir geçmişiniz
var. Finlandiya’da bizim sahip olduğumuzdan
farklı. Bizde sauna var, ki bu da beraberinde
ahşap malzemeyi getiriyor. Ama bunu çok
ciddiye almadım aslında; problem olarak yani.
Birlikte çalışıp, eskizden yeni birşey yapacağız
diye düşündüm. Türkiye’nin bu konudaki uzun
tarihi, İskandinav tarafının kısa geçmişi harika
bir şekilde birleşip, ortaya bir yenilik çıkardı.
01 Profesonel kategorisinde 2.lik ödülünü
alan Burcu Büyükünal’ın takı seti ile
02-03 Öğrenci kategorisinde 1.lik ödülünü
alan tasarımı Atıl Erdoğan’ın lületaşı seti, 2.
lük alan Sinem Hallı’nın kol düğmeleri.
“BİZDE SAUNA, SİZDE HAMAM...”
Firmanızın ismi “Friends of Industry”
(Sanayinin dostları) tasarıma bakış açınızın
da özeti galiba?
dışında yenilikçi ve özgün tasarımlarla
farklı bakış açıları sunmak; malzemenin
renk, doku ve işlenme özelliklerini
vurgulamak; yeni tasarım kavramları, yeni
biçim ve yeni üretim yöntemlerini
kullanmak; ve ürünün pazarlanabilir
olması gibi özellikler
projelerin/tasarımların
değerlendirilmesinde önemli kritlerler
olarak belirlendi.
İki aşamalı olarak gerçekleştirilen
yarışmada, ilk değerlendirme sonucu finale
kalan 20 öğrenci ve 20 profesyonel
kategorisi katılımcısına tasarımlarını
hayata geçirebilmeleri için tasarımların
boyut ve üretim yöntemlerine uygun
lületaşı parçaları gönderildi ve final
değerlendirilmesi ürünler üzerinden
gerçekleştirildi.
[email protected]
03
İki kültürü banyo tarihleriyle kıyasladınız.
Gelin bir de tasarım dilleriyle kıyaslayalım...
Ürünleriyle olduğu kadar duruşu ve
sözcükleriyle de yalın, Harri Koskinen. Onu,
henüz bir öğrenciyken yaptığı ürünle bile
Moma’ya taşıyan ya da en son Milano
Tasarım Haftası’nın göbeğine ürünlerini
yerleştiren şey de bu belki, doğallığı.
Finlandiya’da biraz daha yalın bir tavır
sergilenirken Türk geçmişinde oryantal izler
sürülebiliyor. Bu köprüyü kurmak/geçmek
zor muydu sizin için?
Değildi; önemli değildi. Bence her iki tarafın da
“doğal yaklaşımı” farklı şekillerde mevcut.
Buradaki oryantal kültürün içinde de doğal
motifler bulmak mümkün. İskandinavya’da
herşey yalın, mütevazi ve doğaya uyumludur.
Ben şimdi malzemenin dışında birşeyler
yapıyorum; doğal ürünler... Buna odaklanmaya
çalışmak yapacak temel şeyi aramak gibi.
Tasarım tarihine baktığımızda Fin
tasarımının son dönemde hiç olmadığı kadar
dikkati çektiğini fark ediyoruz. Neden hergün
popülerleşiyor sizce?
Evet... Pek çok sebebi var. Mesela şu anda
küratörlük yapıyorum; Finlandiya şirketleriyle
Japon pazarını hedefliyoruz. Japonlar da
İskandinav tasarımına düşkünler. Birilikte
görüyoruz ki, günlük hayata dair düşünme
biçimleri benzer... Tokyo Helsinki’ye göre çok
büyük ama yine de insanların akılları ortak. Bu
sadece bir örnek. Fin tasarımı bence yıllar
içinde fonksiyonun güzelliği ile hayatın yalınlığı
konusundaki tavrını taze tuttu. Bir trend ve
yada moda hareketi takip ettiğini görmüyoruz.
Biraz da tasarım ekibinizden ve
kriterlerinizden bahsedelim mi?
Uluslarası bir takımım var. 2 Japon, 1 Alman, 2
Fin tasarımcı. Aslında komik... Müşterilerim
olan 2 Japon gelip stüdyoda benimle çalışmak
istediler. Pazarlğını yaptık... Bu çalışanların
hepsinin, sanki ben aynı şeyi istiyormuşum gib
tek bir tarihi yok.
İstanbul’u ve Türk tasarımcılarını yeterince
tanıyorsunuzdur artık?
İstanbul’a belki 8. gelişim. Bazılarıyla tanıştım
doğrusu; enterasan ve etkileyici. Bu kültür
İskandinav kültürüyle kıyaslandığında çok
farklı. Büyük bir potansiyel var. Tasarımcının
sanayiyle iletişiminde henüz yenisiniz bence;
bunu tasarımcılar için büyük bir potansiyel
olarak görüyorum.
Sanayici de tasarımcıyı kullanmaya başlıyor.
İskandinavya’da bu konuda bir gelenek
olduğunu söylemek mümkün. Bu iletişim her
zaman felsefi çözümler geliştirmeyi
kolaylaştırıyor. Bu, daha pahalı demek değil!
Block Lamp’i ikonlaştıran neydi sizce?.
Onu 1996’da Helsinki’de öğrenciyken yaptım.
Bilmiyoum, dolaysızdı. Tekniği bile öyle seçtim.
Sade bi çözümdü; yeni ve görülmemişti. Ayrıca
msela üzerine de basabilirsiniz cam tuğla gibi.
Sağlamdır. Gelenekselden farklıdır. İnsanların
sahip olmak istedikleri bir obje oldu. Hızlı ve
şaşırtıcı bir şekilde.
08
27/06/2010
09
Pelin Tüfekçi
[email protected]
ERKEK GÖZÜYLE
KADIN DÜNYASI
Küratör Işık Gençoğlu’nun, bu yıl ikincisini
gerçekleştirdiği “Annem ve Kızım” sergisi
İstanbul Concept’in katkıları ve Bir
Nokta’nın ev sahipliğinde 15 Haziran’da
açıldı. Farklı disiplinlerden tasarımcı ve
sanatçıları buluşturan ve çeşitli sergiler
düzenlenen İstanbul Concept’in ilk olarak
2009 Mayıs ayında düzenlediği, bu yıl da
ikincisini gerçekleştirdiği “Annem ve Kızım
2010-2011” sergisi, aralarında endüstri
ürünleri tasarımcıları, seramik, cam, metal,
tekstil, takı ve heykel sanatçılarının da yer
aldığı 15 katılımcının eserlerini
sanatseverlere sundu.
“Gelenekler değerlidir, yollarımız
edindiğimiz tecrübeler, bilgiler ve bunların
ışığı ile aydınlanır.” düşüncesinden yola
çıkarak oluşturulan serginin kurgusu
geçtiğimiz yıl üç kuşak kadın olarak
gerçekleştirilirken, bu yıl
sanatçıların/tasarımcıların birer baba
olması ve kızları ile anneleri arasındaki
ilişkiyi yorumlayacakları eserleri/objeleri
sergilemeleri esas alındı. Erkek
tasarımcı/sanatçılar üç nesildir devam eden
hayatı; annesi kızı ve kendisi arasındaki
ilişkiyi eserlerine yansıttılar.
Gezici sergi konsepti ile planlanan sergi,
tüm bir yıl boyunca çeşitli mekanlarda
ziyaret edilebilecek.
“Annem ve Kızım 2010-2011” erkek gözüyle
kadın dünyasını anlatıyor. Doğurganlığı
sorgulayan babalar gözünden, kadınlardan
”Annem ve Kızım” sergisinde
eserleri/tasarımları görülebilecek bazı
sanatçılar/tasarımcılar:
Adnan Serbest/ tasarımcı, Alp Nuhoğlu/
tasarımcı, Erdem Akan/ tasarımcı
Esber Karayalçın/ heykeltraş, Gökhan
Kırdar/ müzisyen, Hakan Kırdar/
tasarımcı, Hayri Karay/ heykeltraş, İhsan
Duygulu/ mimar, İrfan Sayar-Zihni Sinir/
tasarımcı, Kutay Uzer/ seramik sanatçısı,
Mario Levi/ yazar, Mustafa Fehmi Ilik/
ressam, R. Sadri Sayıoğulları/ hat ve
tezhip sanatcısı, Recep Baydemir/
fotoğraf sanatçısı ve Yılmaz Zenger/
tasarımcı
gelmeyi ve bir kadın yetiştirmeyi
yorumluyor.
Eylül ayında farklı disiplinlerden bambaşka
yorumlarla ,eklenecek yeni isimlerle 20
tasarımcı/sanatçıya ulaşacak olan sergi,
”Oğlum ve Babam” sergisi ile birleşerek
yoluna devam edecek.
01 Adnan Serbest ve kızı.
02 Yılmaz Zenger ve ailesi.
“XXXYXX”, Erdem Akan
“Çerceve”, Alp Nuhoğlu
“ Anneden oğula, oğlundan da kızına bir genetik miras söz konusu. Orta kuşağın
erkek olması, cinsiyet kromozomlarında küçük bir kırılma yaşatmakta. Bu durumu
bilimsel olarak analiz edemesem de görsel açıdan çekici bir t-shirt deseni olarak
kabul edebilirim.”
“Tasarımcı olarak ürettiğim her şey aslında geçmişten biriktirdiklerimi geleceğe
taşıdığımdır. Sergi için farklı bir ürün tasarlamayı istedim. Kızım için eğlenceli bir
yumurta kabı. Annemi çok eğlenceli bulan kızımın hem sabahları yumurtasını
yiyeceği hem de annemin resminin olduğu bir ürün. İstenildiğinde çerçeve olabilir.”
01
AVRUPA’NIN İLK BUZ MÜZESİ
İkinci kez gerçekleşen ‘Annem ve Kızım’
Sergisi, bu kez de erkek gözüyle kadın
dünyasını anlatıyor. Katılımcılar arasında
Yılmaz Zenger, Adnan Serbest, İrfan Sayar
gibi ünlü isimler yer alıyor.
02
‘MAGIC ICE’
Yaşayan bir malzeme olan “buz”, dünyaca ünlü Ice Hotel tasarımcıları tarafından bir
müze yarattı. 23 Nisan’da Forum İstanbul’da ziyaretçilere kapılarını açan Avrupa’nın
ilk buz müzesi Magic Ice ziyaretçilere farklı bir deneyim yaşatıyor.
365 gün açık kalacak olan müze, ılıman
iklimde gerçekleştirilen ilk müze olması
nedeniyle ayrı bir öneme sahip. 1400 m2
kapalı alan üzerinde buz uzmanları olarak
nitelendirilebilecek Ice Hotel (İsveç)
tasarımcıları tarafından tasarlanan müzenin
içi yaz-kış sürekli eksi 5 derece olacak. Bu
nedenle Eskimo kıyafetleri ile gezilecek
olan müze için yaratılan ilk konsept ise
“Vikingler”. Müzenin içinde Viking
tarihinden, kültüründen farklı sahneler yer
alıyor. Bu temanın seçilme nedenini
tasarımcılardan kreatif direktör Arne Bergh
ve mimar Åke Larsson şöyle açıklıyor:
“Yaptığımız çeşitli araştırmalar sonunda
Vikingler’in İskandinavya’dan İstanbul’a
seyahat ettiklerini gördük. Bu sergi
Vikinglerin 880 yılında, yani bundan tam
1130 yıl önce İstanbul’a yaptıkları ziyareti
anlatıyor. Karadeniz’i geçerek İstanbul’a
gelen ilk Vikingler, ‘korunmuş topraklar’
anlamına gelen “Miklagard “ ismini İstanbul
için kullanırlar. Hatta Halvdan isimli
Vikingli bir askere ait runik bir yazı yıllar
sonra Ayasofya’nın duvarında bulunur.
Müzenin diğer 2 bölümünü ise İskandinav
doğası ve Buz Vitamin Bar alanı
oluşturuyor.” Tasarımcılar ayrıca Buz
heykeller için İsveç’in Jukkasjarvi
bölgesinde bulunan Torne nehrinden 70 ton
özel buz getirildiğini ve Müze’nin duvarları
ve tüneller için de İstanbul’dan 100 ton buz
temin edildiğini belirttiler.
Buzdan yapılan bir tünelden geçilerek
girilen müzenin soğutmalı alanında sizi ilk
olarak buzdan yapılan 8 metrelik dünyanın
en büyük Viking gemisi, buz heykeller ve
İstanbul’a ilk gelen Vikingler’in yol haritası
karşılıyor. İkinci bölümde ise
İskandinavya’nın doğasını işleyerek Kuzey
Kutbu havası yaşatılıyor. Üçüncü bölümde
yine buzdan yapılmış Vitamin Bar yer
alıyor. Vitamin Bar’dan ziyaretçilere özel
buz bardaklarda meyve suyu ikram ediliyor.
3 ile 6 ayda bir konsept değiştirilecek,
yenilenecek olan Magic Ice’ın küçükten
büyüğe herkesin ilgisini çekmesi
hedefleniyor. 20 milyon dolarlık bir
yatırımla Lofoten Trading şirketi tarafından
hayata geçirilen projenin mimari çözümleri,
tüm teknik alt yapısı, ısıtma ve soğutma
sistemleri Türk mühendisleri ve firmaları
tarafından projelendirilmiş. Müzenin
İstanbul’dan sonra Ankara veya Antalya’da
da hayata geçirilmesi planlanlanıyor.
10
27/06/2010
11
Müge Avşar
[email protected]
SAHNE GENÇ TASARIMCILARIN
Mevsim yine gereğini yaptı: doğa yeşillendi, kanı kaynayan taptaze tasarımcılar dev
sahnedeki yerlerini aldı. Genç tasarımcıların, tüm hünerlerini sergiledikleri mezuniyet
projelerinde çevre dostu, çok fonksiyonlu yaklaşımın ön plana çıktı.
İstanbul Teknik Üniversitesi
İstanbul Teknik Üniversitesi Endüstri
Ürünleri Tasarımı Bölümü bu yıl da
2003'ten bu yana sürdürdüğü "İTÜ-İSO
KOBİ'ler için Endüstriyel Tasarım" projesini
hayata geçirdi. Türkiye'de Üniversite-Sanayi
işbirliğini destekleyen proje kapsamında bu
yılın mezunları çelik kapıdan vinç
ekipmanına, patinaj zincirinden açıkhava
sobalarına dek geniş bir yelpazede ürünler
geliştirdi.
İTÜ mezunlarından Bürde Gültekin İTÜ-İSO
İşbirliği projeleri kapsamında Çelik-Çelik
firması için geliştirdiği ve LINEA adını
verdiği kapı tasarımında öncelikli olarak
kullanıcı ihtiyaçlarını ve farklılaşma
hedefini hayata geçirmiş. Sokak kapısının
öncelikli fonksiyonu güvenlik ve
dayanıklılıkken Gültekin’in tasarımında tüm
bunların yanı sıra entegre ekmek&gazetelik,
posta kutusu ve evin iç tarafında kalan
bölümüne entegre saklama haznesi
bulunuyor.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Endüstri
Ürünleri Tasarımı Bölümü aralarında
Eczacıbaşı, Kasa, Vestel, Maybe Design,
T-box, Öztiryakler gibi markaların olduğu
32 firmanın danışmanlığında yürüttüğü
diploma projelerini 1-3 Haziran tarihleri
arasında ODTÜ Kültür ve Kongre
Merkezi'nde sergiledi.
Gözde Elbeyli Casa danışmanlığında
gerçekleştirdiği Chilte isimli mobilya
tasarımında stüdyo daireler gibi dar yaşam
alanlarını hedef almış. Koltuk, sehpa, puf ve
yatak olarak kullanılabilen CHILTE çoklu
fonksiyon kriterini doğrudan desteklemenin
yanı sıra özel süngeri sayesinde farklı
formlara da girebiliyor. Bu özelliği ile
pazardaki benzeri ürünlerden ayrışırken
kullanıcıya tek mobilyayla yaşam alanı
yaratma şansı veriyor.
Anadolu Üniversitesi
Anadolu Üniversitesi Endüstri Ürünleri
Tasarımı Bölümü büyük firmaların
desteğiyle yürütülen diploma projelerinde
öncelikli olarak 5 yıl sonrası için projeler
geliştirmeyi hedeflemiş. Vestel, Eksen,
Arçelik gibi sektörün önde gelen
firmalarının desteğiyle hayata geçirilen
projeler geleceğin tasarımını yaratma
vizyonuyla firmaların da ufkunu açmayı
hedefliyor. Bu bağlamda Barış Derviş’in
Eksen Makina Sanayii desteğiyle tasarladığı
çok fonksiyonlu pişirici dikkat çeken
01
02
03
tasarımlardan. İndüksiyon teknolojisini
kullanarak hem tost makinesi, hem ızgara,
hem de indüksiyonlu ocak işlevini görebilen
Hamarat küçük mutfakların vazgeçilmezi
olmaya aday.
Yeditepe Üniversitesi
Yeditepe Üniversitesi Endüstri
Ürünleri Tasarımı Bölümü her yıl
farklı bir endüstri ürünü üzerine
yoğunlaşıyor. Bu senenin konusu
ayakkabılar. Gamze Güven’in TRE
adını verdiği ayakkabı tasarımı iki farklı tek
bir ayakkabıda birleştirerek kullanıcıya üç
ayrı fonksiyonu olan bir tasarım sunuyor.
Dış ayakkabı enjeksiyon üretim yöntemiyle
polietilen malzemeden üretilmiş. TRE’nin
arka kısmında bulunan cırtcırtlar ise
kullanıcının ihtiyacına göre ayarlanabiliyor.
İzmir Ekonomi Üniversitesi
İzmir Ekonomi Üniversitesi bu yıl
Endüstriyel Tasarım Bölümü olarak 3. kez
mezun veriyor. Üniversiteli tasarımcıların
04
prototip aşamasına kadar getirdikleri 31
projenin beşi Vestel Tasarım
ekibiyle yapılan işbirliği kapsamında
ve bu ekipten Sultan Sel’in
yürütücülüğünde, “Vestel Elektronik
Ürünlerde Ekran Sistemleri ve Bilgi Alışveriş Yeteneği” teması altında hayata
geçirildi. Ekin Zileli’nin Smart Campus
isimli projesi de bunlardan biri.
Öğrencilerin bilgiye kolay erişimini
ve bilgi akışını hızlandırmayı amaçlayan
bu proje sonunda bir kampüs
bilgilendirme sistemine dönüştü.
Hazırlanan bu tablet bilgisayar, okulun
öğrencilere sağladığı bir kampüs
dosyasını içeriyor. Öğrenciler istedikleri
bilgileri bu dosyaya aktarıp öğrenci
kartlarıyla kampus içerisinde bu dosyaya
erişebiliyorlar. Kağıt kullanımını da
minimum indiren yöntem bu özelliğiyle de
çevre dostu bir duruş sergiliyor.
01-05 Sırasıyla İzmir Ekonomi, Yeditepe,
Anadolu, Orta Doğu ve İstanbul Teknik
Üniversitelerinin projelerinden.
05
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi’nin ev sahipliğinde bu yıl 5’incisi
düzenlenen “Uluslararası Öğrenci Trienali”
dikkat çekici bir kapanış ile sona erdi. 9
Haziran 2010 tarihinde çeşitli sergi
açılışları ile başlayan gece M.Ü.G.S.F. Moda
Gösterisi ile son buldu.
2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri
içerisinde yer alan “Uluslararası Öğrenci
Trienali”ne bu sene 46 ülkeden, 94 sanat ve
tasarım kurumundan katılım gerçekleşti.
Trienal süresince Asya ve Avrupa yakasında
gerçekleştirilen sergiler, workshop
çalışmaları ve “Doğunun Batısı, Batının
Doğusu: Sanat ve Tasarımda Yeni
Yaklaşımlar" başlıklı sempozyum büyük bir
ilgi ile izlendi.
Sergiler Fakülte, Caddebostan Kültür
Merkezi ve Üsküdar Valide-i Atik Külliyesi
olmak üzere üç ayrı mekânda sergilendi.
Tam 500 Türk ve uluslararası öğrencinin
eserlerinin sergi planlamalarını ve
mantığını ünlü sanatçı öğretim üyesi Yrd.
Doç. Devabil Kara tasarladı ve sergi kurum
öğretim elemanları ile gerçekleştirdi. Yine
Devabil Kara'nın tasarımı olan, kurumun
öğrencileri tarafından gerçekleştirilen,
dinamik yapımız kurumun dış cephesine
çok renkli duvar resimleri ile yansıtıldı.
Pera Müzesi’nde verilen kapanış
5. ULUSLARARASI ÖĞRENCİ TRİENALİ
Marmara Üniversitesi’nin düzenlediği öğrenci trienali, Fakülte,
Caddebostan Kültür Merkezi ve Üsküdar Valide-i Atik Külliyesi
olmak üzere üç ayrı mekânda sergilendi.
yabancı konuklara tanıtıldı.
Kapanış konuşmasını gerçekleştiren Dekan
Prof. Nazan Erkmen, “Trienal, dünyada
yaratıcılık eğitimi veren farklı kurumların
deneyimlerini bir arada görebilmek,
sorgulamak, tartışmak, paylaşmak ve
bunlardan yeni çıkarımlara ulaşmak için
aktif bir ortam oluşmasını sağladı. Düşünsel
alanda yeni söylemler üretmemizi
sağladı.” dedi.
resepsiyonunun ardından Valide-i Atik
Külliyesi’ndeki sergilerin açılışının yapıldığı
gece M.Ü.G.S.F. Tekstil Bölümü öğrencileri
tarafından moda gösterimi gerçekleştirildi.
Defilede Pegasus Genç Tasarımcılar
Yarışması’nda 1., 2. ve 3.lük ödüllerini alan
öğrenciler Gökçe Ece, Gülşen Karaboz, Betül
İpek’in de yapıtları tüm katılımcılara ve
Trienal kapsamında tasarlanan uluslararası
öğrenci yapıtları MÜGSF Acıbadem Sanat
Galerisi ve Caddebostan Kültür Merkezi’nde
Eylül ayına kadar Asya yakasında
izlenebilir. Eylül ayından itibaren Avrupa
yakasında Beşiktaş Belediyesi Mustafa
Kemal Sanat Galerisi’nde MÜGSF "İstanbul"
konseptli Diploma Projeleri ile birlikte
izlenebilir.
MODA DÜNYASI TEK ÇATI ALTINDA ‘YÖNETİYOR’
24 Haziran’da ilk tanıtım toplantısı gerçekleştirilen ve Ekim ayında kapılarını açacak
Moda Yönetimi Programı, akademik kadrosu ile dikkatleri üzerine çekti.
Dünyada pek çok benzeri olmasına karşın
Türkiye’deki gelişimi biraz gecikmeli
seyrediyor “Moda Yönetimi” alanı. Bilgi
Üniversitesi’nde Ekim ayı içinde açılacak
Sertifika Programı bu konuda yeni bir
dönemin gelmekte olduğunu müjdeliyor.
Bundan 11 sene önce isminde taşıdğı
“kültür” kelimesiyle dikkatleri hatta
şimşekleri üstüne çeken Tasarım Kültürü ve
Yönetimi Programı bugün, kendi gelişim
sürecinde yeterli mesafeyi kat etmiş
şekilde, yeni bir adım atmak üzere.
Programın edindiği deneyim, bambaşka bir
programın altyapısını hazırlıyor. Ekim
ayında başlayacak Moda Yönetimi Programı
moda sektörünün farklı alanlarında çalışan
çok sayıda ismi tek çatı altında
buluşturuyor.
Coco Chanel’in “Moda yalnızca
giydiklerimizde değil; gökyüzünde, sokakta,
fikirlerimiz, yaşam biçimlerimiz ve olan
biten herşeydedir” sözlerinden hareketle
yola koyulan ve Haziran ayının son
günlerinde tanıtım toplantısı
gerçekleştirilen Moda Yönetimi Programı,
Temmuz başından itibaren öğrenci
kaydetmeye başlıyor. Ve moda yönetimi
sertifikası almaya aday olan
profesyonellerin, lisans derecesini
tamamlamış olması ve İngilizce yeterliliğine
sahip olması dışında herhangi bir
donanımla gelmesi beklenmiyor. Bu
“esnekliğin” programın yelpazesini
genişleterek paylaşılan bilgi ve deneyimin
çoğaltılması hedefleniyor.
Moda Yönetimi Programı’nı dikkat çekici
hale getiren en temel unsur şüphesiz
akademik kadrosu. Yalnızca Türkiye’den
değil yurtdışından da modanın
“gözbebeklerini” kadrosunda bulunduran
programda, Ann de Meulemeester’in CEO’su
Anne Chapel’den Bruno Frisoni’ye, Alex
Akimoğlu’ndan Mehtap Elaidi’ye pek çok
isim görev alıyor; program direktörü Serhan
Ada, Derishow’un kurucusu Fatoş Ahunbay,
Mavi Jeans Global Marka Direktörü Elif
Akarlılar, A&B Tanıtım’ın kurucusu Sibel
Asna, Gön Deri’nin kurucusu Engin Altaş,
tasarımcı Alex Akimoğlu, Midnight
Express’in kurucusu Banu Bora, Domus
Academy öğretim görevlisi Ampelio Bucci,
takı tasarımcısı Ela Cindoruk, Parsons Paris
Program Koordinatörü Bikem İbrahimoğlu,
Radikal Gazetesi ve Milliyet Gazetesi
yazarı Ferhan İstanbullu, tasarımcı Emel
Kurhan, Domus Academy öğretim görevlisi
Giovanni Lanzone, Maviology dergisinin
çarpıcı grafiklerine imza atan Eray Makal,
moda tasarımcısı Milia Maroun, Future
Concept Lab’den Francesco Morace,
vogue.com editörü Melis Pekand, yaptığı
styling çalışmalarıyla ünlenen Melis Ağazat,
Tchibo genel müdürü Şenay Tanşu, sanat
tarihçisi Zeynep Yasa Yaman, Osmanlı
sanatı uzmanı Serdar Gülgün bu isimlerden
bazıları.
Program Yapısı
Her hafta Çarşamba, Perşembe ve
Cumartesi günlerine bölünmüş toplam 8
saatlik modüllerden oluşan Moda Yönetimi
programı, opsiyonel olarak sunulan “proje
dönemi” ile beraber 2 sene devam
edebiliyor. Program, çalışanlara uygun
olması amacıyla akşam saatlerinde
gerçekleştirilen derslerden oluşuyor.
Program sırasında sektörden
profesyonelleri öğrencilerle buluşturmayı
hedefleyen Salı Atölyeleri ise herkese açık
aktiviteler.
14
27/06/2010
Emine Merdim Yılmaz
Burcu Büyükünal
[email protected]
[email protected]
TAŞINABİLİR SANAT:
ÇAĞDAŞ MÜCEVHER
‘TATİL CENNETİ’NİN MİMARİSİ
Mimar ve tasarımcıların elele verip yaz aylarını güzelleştirme çabaları boşa gitmiyor.
Türkiye’nin dört bir yanı Arkiv seçkilerinde yer alan projelerle donanmış durumda.
Öyleyse bize de bu tatil cennetlerine imza atan usta isimlere göz atmak düşüyor.
Çağdaş mücevher tasarımcılarının ve onların ürünleri kullanmayı
tercih edenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Hem yapması hem
de takması heyecan verici olan çağdaş mücevher kullanıcısını
yeni fikirlere açık olmaya davet ediyor.
2010 Ocak ayında Hollanda’lı çağdaş
mücevher sanatçısı Ted Noten’ın işlerinin
İstanbul’da sergilendiği haberini duyunca
hemen galerinin kapısını çaldım. Açılışını
Ted Noten ile yapan SODA ilk sergisini bir
çağdaş mücevher sanatçısına ayırarak bu
alandaki hareketlenmenin Türkiye’de de
nihayet farkedilmeye başlandığının bir
işaretiydi. Ted Noten gibi sanatçıların süreli
sergilerinin yanısıra başka çağdaş
mücevher sanatçılarının işlerinin de
SODAmore bölümündeki vitrinlerde
sergileniyor olması galerinin çağdaş
mücevhere yoğunlaştığının bir göstergesi.
Nedir bu çağdaş mücevher? Her iki
kelimeye de aşinayız ama biraraya
geldiklerinde ortaya çıkan anlam Türkiye
için hala yeni sayılır. 1980’lerin sonunda
aslında Türkiye çağdaş mücevher kavramını
bu işi kendine meslek edinmiş Ayşe
Ünaydın, Ela Cindoruk ve Nazan Pak gibi
isimlerle tanımaya başlamıştı. Son yıllarda
ise bu kavramı “takı tasarımı” adı altında
daha çok duymaya başladık. Müze
dükkanları, İKSV Tasarım dükkanı, Maybe
Shop gibi çağdaş tasarımlara yer veren
mağazalarda -ya da SODA gibi bir sanat
galerisinde- mücevherin önemli bir yer
tuttuğunu görüyoruz. Üstelik bu mücevher
bildiğimiz mücevherden biraz farklı.
Konuya ilgi arttığından beri “çağdaş
mücevher tasarımcısı” sayısında da bir
artış söz konusu. Nerede öğrendi bu
kadar insan bu işi peki? Malesef,
ülkemizde bu işin eğitimini veren
kurumlar çoğunlukla teknik eleman
yetiştirmeye müsait meslek yüksek
okulları. Mücevheri sanat ve tasarım
prensipleri içerisinde ele alan özelleşmiş
bir eğitim kurumu bulunmuyor. Daha çok
sanat ve tasarım fakültelerinde okutulan
bazı seçmeli dersler ya da alt bölümler
sayesinde bu işle tanışıyor tasarımcılar.
Diğer seçenekler ise yurtdışı eğitimi ya da
bu alanla ilgili teknik eğitim veren kurslar.
O nedenle bu işi yapan tasarımcı /
sanatçıların geçmişine baktığımızda
endüstriyel tasarım, heykel, seramik, moda
tasarımı gibi alanlarda alınan bir eğitim
görüyoruz.
15
01
Bu mücevher , yani çağdaş mücevher zanaat
temelli bir eylemin (kuyumculuk)
günümüzde kazandığı yeni bir biçim
olarak tarif edilebilir. Endüstriyel olarak
üretilen mücevherin tersine kendini atölye
prensibi içinde bir çalışmanın sonucunda
vareder. Kullanılan malzemeler altın ve
gümüş gibi geleneksel malzemelerin
yanısıra aklınıza gelebilecek her tür
malzeme olabilir. Çünkü önemli olan
malzeme değerinden çok fikrin değeridir.
Çağdaş mücevher aynı zamanda bireyseldir
de; yaratıcısının kimliğinden izler taşır. Bu
anlamda aslında zanaat, tasarım ve sanatın
buluştuğu oldukça kışkırtıcı bir konumdadır
denebilir. Üretilen işler genellikle seri
üretim adetlerine ulaşmaz. Bazı sanatçılar
bir işten tek adet üretiyorken diğerleri
limitli çoğaltmalara gidiyorlar. Ve bir ürün
tasarımcısı olarak zevkle belirteyim ki
ergonomi de ürün tasarımına göre daha
esnek yorumlanabilir.
02
Bu alandaki örnekler bizi zaman zaman
şaşırtıyor çünkü çağdaş mücevher sahip
olduğumuz alışkanlıkları sorguluyor ve bize
sorgulatıyor. Kaçımız kağıttan yapılmış bir
bileziğe ya da PET şişelerden yapılmış bir
kolyeye altın ya da gümüşten yapılmış bir
mücevher kadar değer veririz? Ya da
kaçımız gümüş de olsa boynumuza saldıran
arıları ya da boğazımızı sıkar gibi dolanmış
bir boa yılanını anlamlı bulur, gönül
rahatlığıyla taşıyabiliriz?
Bu mücevher güncel eğilimler nedeniyle ilk
bakışta sadece farklı malzemelerden
üretilmiş bir tür gibi gözükebilir. Bu eğilimi
bizi uzun vadede mücevherin daha farklı
düzlemlerde yorumlanmasına götürecek bir
ilk adım olarak görmek mümkün. Maddi
değer kavramını sorgulamayı aşabildiğimiz
anda belki de mücevherin süslenme işlevi
dışında ne gibi anlam ve işlevleri
olabileceği sorularını sormaya başlayacağız.
01 Geçtiğimiz aylarda İstanbul’a gelen
Ted Noten.
02 “Boa” bilezik.
03
03 Gülnur Özdağlar tasarımı kolye.
Sonunda beklenen yaz geldi, okullar da
kapandı. Bu şu anlama geliyor: tatil sezonu
açılıyor. Pek çokları yıl boyu beklenen
kısacık yaz tatili için haftalar belki de aylar
öncesinden planlar yapıyor fakat herkesin
tatilden başka bir beklentisi oluyor.
Ekonomik olduğu için kamp yerlerini,
pansiyonları tercih edenler kadar turizm
diliyle “5 yıldızlı tatil keyfini yaşamak
isteyenler” ya da bir şehir otelini tercih
edenler olabiliyor. Türkiye bu konuda
tam anlamıyla bir cennet, batı ve
güney sahillerinde bu konuda sayısız
alternatif var.
Bu alternatiflerden, her biri bir mimarın
elinden çıkmış, detayları ile adından söz
ettiren 5 tanesini aşağıda sıraladık.
Calista Luxury Resort
Calista Luxury Resort, Antalya Belek'te
120.000 m²'lik bir alanda yer alıyor.
Mimari tasarımı dünyaca ünlü Alman
mimarlık ofisi gmp Architekten'e ait.
Farklı büyüklük ve kat yüksekliğine sahip
daire planlı binalar otel kompleksini
oluşturuyor. Beyaz beton, hafif çinko çatı,
cam cephe ve ahşap korkuluklar, panjurlar
ve çardaklar bölgenin yerel mimarisini
yansıtıyor ve homojen bir görüntü
bütünlüğü sağlıyor.2005 yılında inşaatına
başlanan kompleks 2007 yılında kullanıma
açıldı.
Ontur Otel
1978 yılında inşa edilmiş, ilk üç katında
çarşı-pasaj, üstteki dört katında da kiralık
bürolar bulunan 3. Onur İşhanı binası, var
olan taşıyıcı strüktüründen yararlanılarak
2007 yılında Sute Mimarlık tarafından 80
oda kapasiteli bir butik otele dönüştürüldü.
Basmane Meydanı'na yaklaşırken bulvar
boyunca var olan ve otel cephesinde de bir
miktar devam eden sekiz katlı yapı adası
bloğunun, kademelenip alçalarak,
birbirinden bir iç sokak ile ayrılan ve
üzerindeki cam-metal kütleyi taşıyan doğal
taş bazaya dönüşerek sonuçlanması,
tasarımın kurgusunu oluşturuyor.
Otelin çeşitli mekanlarında Berlin Devlet
Müzeleri Antik Koleksiyonu'nun izniyle,
1912 ve 1938 yılları arasında yapılmış
Milet, Magnesia ve Priene'ye ait çeşitli el
çizimlerinin kumaş baskıları ile Prof. Ali
Candaş'a ait değerli yağlıboya yapıtları
sergileniyor. ARKİV Seçkileri 2007'de
yer aldı.
Swissôtel Grand Efes
1950'lerde tasarlanan Büyük Efes Oteli'nin
yenileme projesi Has Mimarlık ve çok uluslu
ekiplerin katkısı ile hazırlandı. İzmir'in çok
önemli bir noktasında bulunan otel kentin
çok önemli mimari simgelerinden birisi.
Swissôtel Grand Efes olarak yenilenen
otelde, standart, suit ve kral dairesi olmak
üzere üç farklı özelliğe sahip toplam 406
oda, Kongre Merkezi ve SPA bulunuyor.
Proje hazırlanırken en çok Efes Oteli’nin
İzmir için taşıdığı simgesel anlam üzerinde
durulmuş. Vaziyet planına kent ölçeğinde
yaklaşıldığında, Cumhuriyet Meydanı’ndaki
Atatürk heykeli ile Efes Oteli ana bloğunun
aynı eksen üzerinde olduğu saptanmış.
Otelin girişinde yapılan değişiklik
sayesinde, giriş holü hem denizle hem de
arkadaki bahçeyle görsel bağlantı
sağlayacak şekilde saydamlaştırılmış.
Böylece, meydan ve Cumhuriyet Anıtı’yla
otelin ön ve arka bahçesi görsel olarak
bağlanmış. ARKİV Seçkileri 2008'de yer
aldı.
01
Kuum Hotel Spa & Residences
Bodrum'daki Kuum Hotel Spa &
Residences'in tasarımı GAD Architecture'a
ait. Kuum sadece bir otel değil, içinde
çeşitli birimlerin olduğu küçük bir yerleşim
olarak tasarlandı. Küçük bir koy belki ve
ileride yapılacak yerleşimler için de çok
önemli bir örnek. Otel bölümü, arazi
üzerindeki tamamlanacak diğer bölümlerin
tamamlanan ilk fazı.
Konut, otel, spa ve hamam iskeleler yaklaşık
20 dönüme yayılıyor. 350 metre sahili var.
Dar, eğimli, ince, uzun bir araziye
yerleşimdeki esas, yapıların birbirinin
ışığını, rüzgârını ve manzarasını kesmemesi
aynı zamanda birbirlerine de gölge
üretmesi.
02
03
04
Blue Otel
DB Mimarlık tarafından tasarlanan Blue Otel
Gündoğan Kızılburun Mevki'nde yer alıyor.
Uzun kütlesi ile dikkat çeken otel 2009
yılında kullanıma açıldı. ARKİV Seçkileri
2009'da yer aldı.
01-02-03-04-05 Sırasıyla Calista Luxury
Resort, Bodrum Blue Otel, Ontur Otel,
Swissôtel Grand Efes, Kuum Hotel Spa &
Residences
05
16
27/06/2010
Erdem Dilbaz
Banu Alpay
[email protected]
BENZİNSİZ GÜNLER DİLERİZ...
Kent merkezlerinin önem kazanacağı dikine
tarlalar kurmaktan, milyon kişilik piramit
Japon TOKİ’sine kadar somut örneklerle
tartışılıyor. Konuşulanlar merkez – çeper
ilişkisi ekseninde... Çeperde kalacaklara
sunulacak seçim ya ölüm ya kalım. Merkez –
çeper ilişkisinin sonu hayırlı görünmüyor.
Artan nüfus için enerji kaynaklarının
peşinden koşuluyor. Doğa yeşili benzin
firması beyaz karlar altında karalar arıyor.
Kent merkezlerine taşınacak petrol bazlı
enerjinin değeri istemeye istemeye artıyor.
Gelecekteki ulaşım problemi çözümleri;
geçmişte tasarlanan hikayeleri baz alıyor.
17
Benzinsiz kullanılabilecek ulaşım aracı
alternatiflerine her geçen gün bir yenisi
ekleniyor: Parçalanabilir, elektrikli,
oturulduğu anda yola çıkan koltuklar...
kadar dar bir yol olduğunda aracınızın her
bir tekerini çıkartıp bireysel motorsikletlere
çeviriyorsunuz. Henüz piyasada yok, olursa
da düşünülen denge sisteminin güvenlikle
ilgili sorunsalları tasarımı tekrardan
şekillendirebilir.
Konsept araçlarla fuarlarda boy gösteren
parlak metaller, 2 ya da 4 tekerliler,
kaportasında atları taşıyan araçların
hiçbirini piyasada görmeyiz. Tek kişilik araç
hayallerini 2005’te dile getiren André
Costa’nın Peugeot Moovie’si beğeni
Benzinin yerini alacak olan gaz– benzin–
elektrik–hidrojen dönüşümlü tetikleyicilere
sahip melez araçlar geliştiriliyor. Geçmişten
gelen veriler tasarımla işleyen bilgilere
dönüşüyor. Çevreye yeni duyarlı olan
büyüklü küçüklü markaların tasarımları da
bu doğrultuda. Kalabalıklara ebeveynlik
yapacak kentler için bebek arabaları
tasarlanıyor. Parçalanabilir, elektrikli,
oturduğun gibi yola çıkabileceğin koltuklar
vs. Tasarım trendi böyleyken tasarımlar da
şöyle oluyor.
Victor Aleman; bisiklet tekerlekleri
konusunda iddalı bir tasarım ortaya
koyuyor. 2009 sonunda hazırladığı
sunumda bisiklet tekerleklerindeki tellerin
gerginliği mantığını daha az malzeme ve
katlanıp taşınabilir haliyle anlatıyor. 2’şerli
gruplar halinde 6 adet olan jantların
aralıkları ve ebatları varolan bisiklet
tekerlerininkinden hepten ayrı. Kırım
noktalarından parçalara ayrılabilen
tekerlek; klasik tekerlek yapısının merkezle
çember arası gerginlik yaratarak güçlü
kolonlar oluşturma işlevini yerine
getirebiliyor.
toplayan modellerden biriydi ve yola da
çıkartılmıştı. Araç kapsül formu ve yere
yakın oturma düzeneği, iç gövde
tasarımdaki sadelikle – bir gaz bir benzin
ibresi - geleceğe oynuyordu.
Tamam, hepsi oynuyordu da hangisini
piyasaya sürdüler: Elbette YikeBike!
YikeBike; Yeni Zelanda’da Grant Ryan
tarafından tasarlanan bir oturgaçlı götürgeç.
Hani eski bisiklet dediğimizde aklımıza
gelen model vardır; yüksek bir tekerleğin
tepesinde oturan kişi gerideki yavru
tekerleğin desteğiyle ilerler. İşte YikeBike
aynı tasarımın yıllar sonra ufaltılarak
geliştirilmiş elektrikli bir modeli. Birkaç
saat içinde dolan, ortalama 25 km. hız
yapabilen, tutma kolları ellerinizi yanınıza
bıraktığınızda düştüğü yerde olan, web
sitesindeki videolardan anlaşıldığı kadarıyla
çok da rahat olan bu aracın fiyatı 3200 $
civarında. 100 euro kaporayı veriyorsunuz,
gerisini bekliyorsunuz. Üretici Grant Ryan
aracıyla gurur duyuyor, haklı olarak. Kent
içinde ulaşım problemini çok az enerji
harcayarak çözebiliyor. Bu aracın bir güzel
yanı da hafif ve taşınabilir olması. Öyle
koluna takıp da sırtlanmıyorsunuz, 4 yerden
kırdığında dolu bir sırt çantası ebatına
düşen aracı evine götürüp şarja
bırakıyorsunuz.
Rekabetten ziyade keyfiyeti olan motorlu
araç tasarım çizgisinin kent bireyselliğine
katkısı yakın bir gelecekte dolanımımızı
hızlandırarak – daha ne kadar ihtiyacımız
varsa artık; kentin merkezi ile çeperi
arasındaki tartışmaların arasında yol
yapacak gibi. Tasarımcının merkez – çeper
ilişkisiyle pek alakası yok, bu tasarımı
içeriye mi satacak dışarıya mı zaman
gösterecek.
01 Grant Ryan tasarımı “Yike Bike”ı.
Bobin Kil’in geliştirdiği fikir ise bambaşka:
Her tekerleğin ağırlık merkezi gyroscope’la
düzenlenen tek motorsikletlere çevirmek!
Arabanızın enerjisi bittiğinde, yol tıkalı
olduğunda ya da arabanın giremeyeceği
02 Bobin Kil tasarımı ulaşım aracı.
01
03 Victor Aleman tasarımı ”Eco Bike”.
[email protected]
Modernizm, post-modernizm ve
modernzmin yeni sürümü arasında bir
yerlerde trendlere kapılmış formlar, form
dışı formlar, zamansız ve kurallı klasikler,
tasarlanmamış gibi tasarlanmış kurumsal
kimlikler arasında kapılmış gidiyor tasarım
denen mecra. Çok sık değildir ki gazeteler
bir logoyu ana sayfaya başlık yapsın da yüz
binlerce insan çay sohbetlerinde hararetle
bu konuyu tartışsın. Bir de yetmezmiş gibi
iptali adına kapsamlı bir imza kampanyası
başlatsın. İşte Wolff Olins tarafından
tasarlanmış 2012 Londra Olimpiyat ve
Paralimpik Oyunları logosu 2007’de anons
edildiği andan itibaren bu polemikler içinde
yüzmekte. Logonun tasarlanması yaklaşık
bir seneye ve 400.000 Pound’a mal oldu.
Kaba ve soyutlaştırılmış tipografisi, ana ve
zıt renkleri bir biri üstüne kullanması, yer
yer karakterlerin içine oturtulmuş görselleri
ile gazeteler, online mecralar, tasarımcılar
ve halk tarafından epilepsiye neden olduğu,
80’leden kalma alkollü bir geceyi ve orta
yaş bir babanın teknoya ayak uydurma
çabasını anımsattığı ve swastika’ya
benzediği gibi bir çok trajı komik yorumla
eleştirildi. Kamuoyu hep bir ağızdan logoyu
vetolarken İngiltere Olimpiyat Yerel
Organizasyon başkanı, eski atlet Sebastian
Coe, 2012 Londra Olimpiyat logosunun
ancak zaman içinde anlaşılabileceğini,
başta itici kabul edilen bu tasarımın 5 sene
zarfında öncü bir ikon halini alacağını ve en
baştan söz verdikleri gibi her yaş ve sınıftan
insanı, özellikle de genç nüfusu
olimpiyatlara çekeceğini savundu.
Bahsi geçen 5 senenin 3’ü geçti peki şimdi
nerelere gelindi?
MTV logosu 1981’de Manhattan Design
tarafından ilk tasarlandığında kurumsal
kimlik klavuzunda hiç bir renk zorunlu
kılınmamıştı ve bu şekilde grafik dünyada
‘esnek’ logonun ilk örneklerinden oldu.
Amaç logonun her programa göre eklektik
bir değişim gösterebilmesi ve bu şekilde yer
verdiği müziğin çeşitliliğini de
yansıtabilmesiydi. 2010’nun Şubat ayında
MTV ‘m’ harfinin kısaltarak ve genişleterek
yenilediği logosunu tanıttı. M harfinin
deformasyonundaki amaç ise 2012
Olimpiyatları için Wolff Olins’in yarattığı
trendin bir takibi. Fotoğraf ve bunun gibi
görselleri içinde barındırabilecek logo.
Sonunda ‘müzik televizyonu’ sloganınına
tutunmayı da bırakan MTV bu şekilde
yayınladığı ‘relality show’ vs. tarzı pop
kültür programlarından imajlara logosu
içinde yer verebiliyor.
2007’de lansmanı yapılan Olimpiyat
logosunun fiyasko kabul edilmesi işlerin
kesatlaştlaşmasının tersine oluşan PR
patlamasından yararlanmak isteyen bir çok
büyük şirket ve organizasyonun logolarını
Wolf Olins’e yeniletmesi ile sonuçlandı.
02
03
Bahsi geçen şirketlerden AOL’in logosu
yenilenirken grafiğin kendisinde harflerin
miniskül kullanılması ve sonlarına nokta
eklenmesi gibi minör değişiklikler yapıldı.
Amaç logonun üzerinde kullanıldığı fonları
serbest tutarak marka ve müşterisi arasında
LOGONUN
GETİRDİĞİ
GÜNDEM
2012 Londra Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları
Logosu açıklandığından beri logo meselesi
“herkes”in ilgi alanında. Peki ama, bu geniş
alaka nelerin değişimini beraberinde getirdi?
esnekliği baz alan daha interaktif bir ilişki
yaratmak. Projenin başındaki kreatif
direktör Jordan Crane amacın 1000 tane
logo üretmek değil tersine şirketin verdiği
hizmet ne olursa olsun bir çok konseptin
üzerine damgalanabilecek sürekli ve temiz
bir logo yaratmak olduğunu savunuyor.
Mimari de modernizm, resimde kübizm,
grafikte punk yada Philippe Starck’ın
öncülüğünü yaptığı ‘Yeni Tasarım’ kitleler
tarafından ilk başta hiç bir zaman sevgiyle
karşılanmadı. Yeni ve Farklı herkesin
peşinde olduğu bir konsept ancak insan
doğası gereğimidir bilinmez korkunun da en
temelinde yatan unsurlardan biri.
2012 Londra Olimpiyat logosu belki bundan
2 sene sonra da kitleler tarafından tam
anlamı ile kabullenilmeyecek,ancak
yarattığı polemik ve tasarıma çektiği iyi
yada kötü ilgi ile değişen çağın görsel
dünyaya aksinin en önemli göstergelerinden
biri. Tasarım kelimesi günümüzde kullanım
aşımına uğrarken ve hatta artık büyük
markalar dahi tasarımın sahte bir etki
yaratmasından çekinerek stilsizlik stilini
benimserken tam tersine tasarımcılar da
kişisel fikirlerini işlevsellikten
uzaklaşmamak adına geri planda tutma
korkularını yeni yeni üzerlerinden atmaya
başladılar. Grafitti duvar yazılarının 3
boyutlu dokusunun 2’ye indirilmiş bir
versiyonu hissini veren 2012 Londra
Olimpiyat logosunun tasarımı ile
amaçlandığı gibi genç nesille arasında ne
derinlikte bir köprü kurduğu şüpheli ancak
farklılığı ve hatta özensiz görüntüsü ile
geniş kitlelerin dikkatini çekerek tasarım,
tasarımcı ve halk arasında daha açık bir
portal yaratmayı başardı.
18
27/06/2010
19
Pelin Karakoç
Sibel Keyvan
[email protected]
MİMARİYE SİHİRLİ DOKUNUŞ:
AYDINLATMA
YEM’in düzenlediği “Mimari Aydınlatmada Yeni Trendler” konferansı için İstanbul’a
gelen ünlü aydınlatma tasarımcısı Iain Ruxton, “İstanbul’un olağanüstü bir silueti
var. Tepeler, kubbeler, minareler, deniz büyüleyici. Doğru bir aydınlatmayla kenti
olduğundan da güzel göstermek mümkün. İstanbul bu anlamda bir mücevher” diyor.
Dubai’nin simgesi haline gelen ünlü Burj Al
Arab oteli ve İngiltere’deki Lighthouse
projeleri ödüller kazanan dünyaca ünlü
aydınlatma tasarımcısı Iain Ruxton, YapıEndüstri Merkezi ve PLD Dergisi işbirliğiyle
düzenlenen “Mimari Aydınlatmada Yeni
Trendler” konferansı için İstanbul’daydı.
Glasgow Üniversitesi’ni bitirdikten sonra
Britanya’nın ünlü aydınlatma tasarımı ofisi
Speirs and Major Associates’ta başladığı iş
yaşamını 14 yıldır şirketin ortağı olarak
sürdüren Ruxton, konferansta
aydınlatmanın en başta yalnızca rahatlık ve
işlev odaklı ilerlediğini, sonradan güzellik
kriterinin de eklendiğini, artık aydınlatma
tasarımından asıl beklenenin “gösteriş”
olduğunu ifade ediyor.
değişikliklere yardım eder, mümkünse alanı
denetler ve rapor hazırlarız. Son olarak da
aydınlatmalara uygulanabilir kontrol
sistemlerinin programlarına odaklanarak
projeyi yönetiriz.
Bu alandaki örnek aldığınız tasarımcılar
var mı? Kimlerle çalışmak istersiniz?
Mimaride aydınlatma çok spesifik bir
konu, neden bu alanda çalışmayı seçtiniz?
Bu konuda nasıl bir eğitim gerekiyor?
01
geçirilme çalışmalarında yer almış olmak
gurur verici. Kişisel olarak en tatminkar
projelerden biri ise Britanya Cornwall’deki
Eden Project’in kış sezonu aydınlatma
tasarımıydı.
Aslına bakarsanız seçmedim. Jonathan
Speirs ile tanışana kadar da bir meslek
olarak var olduğunu da bilmiyordum! Zaten
ilgimi çeken birçok konuyu kapsadığını
anladım ve o zamandan beri doğal olarak
beni benimsediğini hissediyorum. Dünyada
çeşitli kuruluşlarda mimari aydınlatma
üzerine kurslar mevcut. Ama hiçbiri
birbirine benzemiyor. Bu sebeple mimari
aydınlatma konusunda eğitim almak
isteyenler kendi ilgi alanlarıyla örtüşen
kurslara bakmalılar.
Mimari aydınlatmasını tasarladığınız bir
yapıda işe nasıl başlayıp, sonuca nasıl
ulaşıyorsunuz?
Aydınlatma için “Mimariye sihirli bir
dokunuş” diyorsunuz, iyi bir aydınlatma
tasarımcısı olmak için ne gerekiyor?
Bu alanda iyi tasarımcı olacak biri, daha
başlarken, işin “tutku”suna sahip olmalıdır.
İşleriniz içerisinde sizin için yeri ayrı
olan bir çalışma var mı?
Farklı projeler farklı sebeplerden ötürü en
çok sevilen oluyor. Abu Dhabi’deki Büyük
Cami (Sheikh Zayed Bin Sultan Al Nahyan
Mosque) projesi gibi iyi bilinen simgesel bir
kent nirengi noktasında çalışmış olmanın
yanı sıra Edinburgh’taki tarihi önem taşıyan
son derece talepkar ve duyarlı bir bina olan
HBOS merkez binasının yeniden elden
02
Tasarımın hangi aşamada olduğu, kimlerin
bizi projeye dahil ettiği, dünyanın neresinde
yer aldığı ve tasarım sözleşmelerinin nasıl
bir araya geldiğiyle alakalı olarak, süreç,
projeden projeye farklılık gösterir. İdeal
olarak, mimarlar ve/ya da diğer
tasarımcılarla atölye çalışmaları yürüterek
tasarımın önemli aşamasında projeye dahil
olabilmemiz için önceden göreve alınırız.
Projeyi anlar anlamaz ise önce kendi
takımımız içerisinde atölyeler yapıp tasarım
konseptleri oluşturur, ardından diğer
tasarımcılarla bu içerikleri tartışırız. İlkeler
dizisinde anlaştığımız an bir aydınlatma
konsept sunumu ya da müşteri kabulü için
rapor hazırlarız. Ondan sonra, taslak
halinde bir tasarım safhasından,
koordinasyondan, anlaşmalardan ve
revizyonlardan ilerler, devamında ise
detaylı bir tasarım paketi üretiriz. Bu paket
tasarım ekibi tarafından koordine edilmiş
yapım dokümanlarıyla birleştirilir. Yapım
aşamasında oluşan soru işaretlerine ve
Herhangi bir aydınlatma tasarımcısı Frank
Lloyd Wright, Le Corbusier, Louis Kahn,
büyük ihtimalle Tadao Ando, John Soane
gibi mimarlardan, Dan Flavin, James Turrell,
Olafur Eliasson gibi sanatçılardan
bahsedecektir. Max Keller gibi tiyatro
aydınlatması kahramanlarından, Richard
Kelly gibi mimari aydınlatmanın
öncülerinden konuşacaktır. Dürüst olmak
gerekirse, favorilerinin olması için tasarım
dünyasının çok büyük ve çok geniş
buluyorum. Bir listeye başlar başlamaz kimi
liste unuttum diye paniklemeye başlıyorum.
Örneğin Anish Kapoor veya Anthony
Gormley gibi büyük ölçekli çalışan sevdiğim
sanatçılarla birlikte yaratmayı çok isterim.
Sizce bu alanda Türkiye ne durumda?
Aslında Türkiye’yi bu anlamda sınırlı
tanıyorum. Dünyada da sayılı sayıda
aydınlatma tasarımcısı var ve Türkiye’de de
durumun farklı olduğunu düşünmüyorum.
İstanbul ziyaretimde kentin olağanüstü bir
siluetinin olduğunu gördüm. Tepeler,
kubbeler, minareler, deniz büyüleyici.
Doğru bir aydınlatma ile kenti olduğundan
da güzel göstermek mümkün. Mutlaka bu
güzel şehirde iyi ve kötü aydınlatılmış
mekanlar mevcuttur. İstanbul bu anlamda
bir mücevher.
Bu alandaki hayaliniz…
Yeni keşfedilmiş bir gezegende, oradaki ilk
insan şehirde… Düşünün/hayal edin
çevredeki ışık kirliliği, kötü uygulanmış
yerleşkeler, standartlar, örnekler olmaksızın
ışığı tasarlayabilmek.
01 Sheikh Zayed Bin Sultan Al Nahyan
Camii, Abu Dabi
02 Burj Al Arab oteli, Dubai
Tasarım her ne kadar ilhamdan beslense de,
damarlarında o farklı “güzellik” “zevk” ve
“renk”lerin tınısını taşısa da, rasyoneldir
şüphesiz. Peki gerçekliklerden bahsederken,
tasarım, yeni dünyada hangi yeni düzen
değişiklerine gebe? Yeni oluşumlar,
kıvılcımlar tasarım dünyasında nasıl yankı
buluyor? Şimdiki “güzellik”, “işlevsellik” ve
“sürdürülebilirlik” sınırlarını ne kadar
zorlayacak acaba?
2010 HOW Design Conference’da tartışıldı,
görüşüldü. Çin’deki yeni kıpırdanmalar
Dünya’da yankı bulmaya devam ediyor.
Görülen o ki, şimdi de o koca dev tasarım
dünyasına da hızlı bir girişe hazırlanıyor.
Dünya tasarımcılarının gözü kulağı, 2011 yılı
itibariyle, Çin’in dünyaya armağanı yaklaşık
3 milyon(!) yeni mezun tasarımcının
üzerinde. Amerika’da ise farklı sesler var
konuya dair.
Bir grup, bu kadar büyük sayıda bir mezun
kitlenin dünya çapında tasarım mesleği
açısından belli başlı sıkıntılar
yaratabileceğine inanıyor. İş kalitesinin
düşeceğine, ödenen saat başı ücretlerinin
piyasadaki tasarımcı bolluğundan sebep
azalacağına ve bunun genel anlamda işte ve
tasarımcıda bir tatminsizlik ve
memnuniyetsizlik yaratacağına inanan
kötümserler var bir yanda. Diğer yanda ise
çok daha umutlu, memnun, tehdit değil
yepyeni fırsatlar gören ve bu sürecin çok iyi
değerlendirilmesi gerektiğine inanan
iyimserler süphesiz.
Tasarım Değeri
İyimser kanattan bir tasarımcı, eğitimci,
profesyonel Jimmy Moss’un görüşlerini aldık.
Jimy Moss California State Üniversitesi’nde
öğretim üyesi ve AIGA (The Proffesional
Association for Design) ikinci başkanı. Yale
School of Art mezunu Moss, CALState’in
yanısıra Stanford, San Francisco Art
Institute, Academy of Art College gibi itibarlı
tasarım okullarında da tasarım dersleri
veriyor. Başlıca müşterileri arasında; Wells
Fargo, Taco Bell, Levi Strauss, Disney World
sayılabilir.
Moss görüşmenin başından sonuna değin, en
çok “tasarım değeri”ne dikkat çekiyor.
Tasarımcıların dünyaya farklı gözlerle
baktığına ve bu dünyayı daha güzel, daha
kullanışlı ve daha kolay yaşanır bir yer
yapma ereği taşıdığına dikkat çekiyor. Çin’in
yeni tasarım atağına ise hiç tereddütsüz,
büyük bir heyecan ve hevesle yaklaşıyor.
“Tasarım değeri anlaşıldıkça ve bu değer
algısı yaygınlaştıkça, doğru çözümlenmiş
tasarım problemlerinin ayırt edilebilirliği ve
görünürlüğü artacak. İlginçtir ki Amerika
Birleşik Devletlerinde tasarım eğitimi gören
kitlenin %80’i tasarımdan başka alanlarda iş
yapıyor. Bu durum, kitlelerin tasarıma olan
bakışının eğitildiği anlamını taşır.
ÇİN KIPIRTISI
2010 How Design Congference, Çin’in
gelecek yıl dünyaya salıvereceği 3 milyon
yeni tasarım mezununu masaya yatırdı. Bu
şimdi, iyi miydi kötü mü?
Basitleştirirsek, küçük yaşlarda piyano
eğitimi almış bir doktor, her ne kadar
profesyonel olarak müzisyenlik yapmıyor
olsa da, aldığı müzik eğitimi ona bir öngörü
ve doğru tatbik edilen kaliteli müziği anlama
yetisi katacaktır. Aynısı tasarım için de
geçerli. Çin’deki kıpırdanmalara gelirsek,
yeni mezun olan çok sayıda tasarımcı, en
başta dünyaya doğru tasarım çözümlerinin
armağanı anlamına gelir. Bu yeni tasarım
ordusu, tasarımcısı olmayan şirketlere,
organizasyonlara hatta şehirlere yeni bir
vizyon ve doku getirecekler. Aslında Çin,
mezun ettiği tasarımcıları tamamen elinden
bırakıyor değil. Çok daha akıllıca bir strateji
ile tasarımcılarını tüm dünyadaki en iyi
tasarım okullarına yollayıp, ardından
dönmeleri durumu için o kadar tatmin ve
takdir edici koşullar hazırlıyor ki, kendini
yetiştiren tasarımcı ülkesine dönüyor.
Burada öğrendiklerini tatbik ediyor,
öğretiyor, yayıyor, geliştiriyor.”
Hedef 10-20 Yıl
Aslında Moss’un bahsettiği gibi Çin’in
belirgin bir stratejisi var. Öğrenciler
dünyanın pek başarılı okullarında kendilerini
yetiştirdikten sonra, tüm verimlilikleriyle
ülkelerine dönüyorlar. 80000 Çin şehrine
ilk kez tasarımcı eli değeceğinden
bahsediliyor. Buradan hareketle, Çin’in
gelecek 10-20 yıllık süreçte, dünya çapında
tasarımcılar yetiştireceğini öngörmek
herhalde çok dah şaşırtıcı olmaz. Biliniyor
ki, pek çoğu ülkelerine dönerken
uluslararası bağlantılarını koruyup, yıllar
içinde uluslararası pek çok seminer ve
etkinliklerle, evrensel tasarım değeri
yaratıyorlar. Geniş perspektifte bakıldığında,
herhangi bir ülkenin tasarım alanında
yapacağı her bir gelişim, üretim ve atak;
sadece kendi ülkesinin değil, dünya
ülkelerinin de yararına sonuçlar
doğuracaktır.
Yenidünyada; yenilerin, gençlerin
dinamiklerinden; heyecan ve heveslerinden
daha çok faydalanmalı, daha çok güvenmeli,
yetki ve sorumluluk vermeli. Öyle ya, her
yeni nesil kendi aydınlığıyla daha büyük
umut ve daha küçük tabularla doğuyor
üzerimize.
20
27/06/2010
Ömer Durmaz
Şanel Şan
[email protected]
[email protected]
MOBİLYA DÜNYASI IŞIK ARIYOR
TÜRKİYE’NİN İLK
‘TASARIM
MOSDER’in toplamda 104 bin TL’lik ödülün yanı sıra tescil
haklarının korunması ve ürünün sergilenmesi gibi imkanlar
sunacak yarışmasına başvurular sürüyor.
YÜRÜYÜŞÜ’
Tasa, temel amacı grafik tasarımın toplumsal itibarını artırmak
olan bir tasarım grubu. Tasa, tasarım bilincinin tüm topluma
nüfuz edecek şekilde yaygınlaşabilmesinin yollarından birinin,
farklılıkları ve çeşitliliği artıracak proje ve etkinlikleri
çoğaltmaktan geçtiğini düşünüyor.
Tasarım Yürüyüşü’nün düzenleyicisi Tasa
Platform, temel amacı grafik tasarımın
toplumsal itibarını artırmak olan bir tasarım
grubu, grafik tasarımcıların bir meslektaş
inisiyatifi. Tasa, tasarım bilincinin tüm
topluma nüfuz edecek şekilde
yaygınlaşabilmesinin yollarından birinin
farklıkları ve çeşitliliği artıracak proje ve
etkinlikleri çoğaltmaktan geçtiğini
düşünüyor. Bu amaçla projeler üretmeyi
temel işlevlerinden biri olarak görüyor.
“Tasarım Yürüyüşü” işte böyle bir proje.
Tasarım üzerine yapılan etkinliklerin pek
çoğu konuşmacı ve dinleyicilerin karşılıklı
oturduğu pasif etkinlikler. Tasa Platform ise,
bu tür etkinliklerin yanında fiziksel olarak
harekete, yer değiştirmeye dayalı, aktif bir
etkinlik yapmak, mevcut etkinlik
havuzumuza bir de yürüyüş kavramını
katmak istemiş.
Tasa, neden tasarım stüdyolarına konuk
olduklarını ise şöyle dile getiriyor: “Reklam
ajanslarında çalışan grafik tasarımcıların
yanında, kendi atölyesini / stüdyosunu /
dükkânını açan tasarımcıların çabasını takdir
etmek, tasarım sektörünün gelişmesi için
Üniversitelerde yetişen genç, yetenekli iş
gücüne kariyer olanakları sunan ve mobilya
sektörünün tasarım ve markalaşma sürecine
katkı sağlayan Türkiye Mobilya Sanayicileri
Derneği (MOSDER) tarafından geleneksel
hale getirilen 6. Ulusal Ev Mobilyaları
Tasarım Yarışması'na başvurular devam
ediyor. Türkiye’nin en büyük 35 mobilya
markasının üyesi olduğu MOSDER’in
düzenlediği yarışmada tasarımcılar,
sanayiciler tarafından ödüllendiriliyor.
Her biri ar-ge ve ihracat yapan 34 üyesiyle
mobilya pazarının yarısından çoğunu temsil
eden MOSDER, Tasarım Yarışması ile
01
gerekli olan tasarım stüdyolarının varlığına
işaret etmek için tasarımcılarımızın
mekânlarını ziyaret etmeyi uygun gördük.
Tasarımcıların üretim alanlarının
çeşitliliğinin artmasının sektörün gelişimine
katkı sağlayacağının altını çizmek, ‘bu yolda’
birlikte yürümek istedik.”
Yürüyüşün başlangıç noktası grafik tasarımın
Türkiye’de bugün geldiği son noktanın
sergilendiği 29. GMK-Grafik Ürünler Sergisi;
bitiş noktası ise Türkiye’de grafik tasarımın
miladı kabul edilen İhap Hulusi’nin işlerinin
sergilendiği İhap Hulusi Görey Galerisi idi.
Ara duraklarda; Sait Maden, İlhan Bilge ve
yetenekli bireylere sektöre girişin kapılarını
aralıyor. Öğrenciler ve profesyoneller için
ayrı kategorilerde binlerce liralık para
ödülünün yanı sıra iş ve staj olanakları
tanınan yarışma, sanayici ile tasarımcı
arasında köprü kurarak sektöre yeni
yeteneklerin kazandırılmasına aracılık
ediyor.
Başvuru için son tarihin 22 Temmuz 2010
olduğu yarışmada salon, yatak, yemek, genç
odaları takımları, kanepe, hizmet ve servis
elemanı kategorileri ile profesyonellerin
başvurusuna açık "engelliler için ev
mobilyası tasarımı" kategorisi yer alıyor.
Türkiye Mobilya Sanayicileri Derneği
(MOSDER) tarafından geleneksel hale
getirilen yarışmada dereceye girenler
toplam 104 bin liralık para ödülü, iş ve staj
olanakları, tasarımların tescil haklarının
korunması ve İMOB’da ürün sergileme
fırsatları sunuluyor. Kasım 2010'da
yapılacak törenle ödüllerin sahiplerini
bulacağı yarışma ile mobilya sektörüne
ışık tutacak yeni trendler ve özgün
tasarımlar da sahneye çıkacak. Detaylı
bilgi almak için www.mosder.org.tr web
sitesi ziyaret edilebilir.
01
1987’de yitirdiğimiz hat üstadı Emin Barın’ın
atölyesi vardı.
Serap Alp
Babıali güzergâhı; gazeteciliğin,
matbaacılığın ve dolayısıyla grafik tasarımın
Türkiye’de can bulduğu ve uzun yıllar
kalbinin attığı bölge. Türkiye’de grafik
tasarıma zemin hazırlayan pek çok faaliyet
burada ve çevresinde gerçekleşmiş. Her ne
kadar bugün turistik varoluşuyla farklı bir
cazibe merkezi olsa da, burası grafik tasarım
mesleğinin köklerine bir selam yollamak için
iyi bir güzergâh.
ENDÜSTRİYEL TASARIMIN GÜNÜ
Diğer yandan, yürüyüş için gerekli her türlü
ön çalışma yapılmış: Yiyecek, içecek,
muhabbet bölgeleri, çay–simit ve kuru–pilav
durakları önceden ayarlanmış. Her anı keyifli
anılarla dolu, heyecanlı ve dinamik bir
etkinlik olması için tüm detaylara önem
verilmiş.
Dünyada “Design Walk (Tasarım Yürüyüşü)”,
birkaç güne yayılan ve kentin tasarım ile ilgili
birkaç bölgesi, semti ya da merkezi arasında
köprü kurmayı amaçlayan etkinliklerin ortak
adı. Yunanlı tasarımcı dostlarımız ise Design
Walk’u bir marka olarak konumlandırmışlar.
“Design Walk”, her yıl farklı bir kent ya da
kent parçasında yapılabilir. Kısaca, farklı
şehirlerden gelen katılımcılar ya da aynı
şehirde olup da bu bölge, semt ya da
merkezlere ulaşmaya vakit ya da olanak
bulamayan kişiler için düşünülmüş bir
etkinlik formatı diyebiliriz. Tasa üyeleri,
“Tasarım Yürüyüşü” fikrini hayata geçirirken
bu formatı temel alarak ülkemiz için yeniden
yorumlamışlar.
21
Yürüyüş sözcüğünün ülkemizdeki metaforları
düşünüldüğünde bir tür çok anlamlılık
oluşmakta: Türkiye; ‘yollar yürümekle
aşınmaz’ gibi politik metaforların, ‘yürü be
kim tutar seni’ gibi günlük hayat
gazlamalarının, ‘akçe akıl, don yürüyüş
öğretir’ gibi komik atasözlerinin, ‘akıl
yürütmek’, ‘gemisini yürütmek’, ‘hüküm
yürütmek’ gibi mecazi tamlamaların ülkesi.
Öğretmenlerimize göre ‘ayağı yürüten baştır’,
anne babalarımıza göre ‘akılsız başın
cezasını ayaklar çeker’. Türkiyelilerin
hayatında yürümek önemlidir. Bizde ‘it ürüse
de kervanlar yürür’. Biz ‘akıl yürütür’, ‘üstüne
yürür’, ‘izinden yürür’, ‘gemimizi yürütürüz’.
Bilmediğimiz konularda ‘hüküm yürütür’,
bildiğimiz konularda ‘alır yürürüz’. Eh, bu
ülkede yürüyerek yapılacak bu aktif etkinliğe
‘yürüyüş’ denmez de ne denir?
www.tasaplatform.org
01 Tasarım Yürüyüşü posteri, rotası ve
yürüyüşte tasarımcılar.
da katılımıyla Dünya Endüstriyel Tasarım
Gününü kutladı.
[email protected]
ICSID tarafından ilk olarak 50. yıllarını taçlandırmak için 2007
yılında kutlanmaya başlanan “Dünya Endüstriyel Tasarım
Günü” bu kez Türkiye’de de yansıma buldu.
Dünya Endüstriyel Tasarım Günü ICSID
(International Council of Societies of
Industrial Design / Endüstriyel Tasarım
Dernekleri Uluslararası Konseyi) tarafından;
profesyonel endüstriyel tasarımcılar ve
akademisyenlere tasarımın global dünyada
bilinirliğini arttırma fırsatını vererek tüm
dünyadaki sosyal, kültürel, ekonomik ve
çevresel yaşam kalitesini arttırmak
amacıyla ilk olarak 2007 yılında ICSID’in
50. yıldönümünde ilan edilerek tüm
dünyada kutlanmaya başladı. Ülkemizde ise
ilk kez 2008 yılında ICSID üyesi olan İTÜ
Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü,
kuruluşunun 15. yılında bölüm mezunlarının
ICSID tarafından bu yıl tüm dünyada Dünya
Endüstriyel Tasarım Günü çerçevesinde
düzenlenecek etkinlikler için ortak bir tema
duyuruldu:
“Endüstriyel Tasarım: Esnek bir dünya için
insancıl çözümler”
Bu konunun, endüstriyel tasarım
çevrelerinin dünyanın sorunlarına karşı
somut çözümler üretmek amacıyla işbirliği
içerisinde çalışmalarına yardımcı olmak
için seçildiği belirtildi. ICSID başkanı Mark
Breitenberg bu temanın 22 Ocak’da Haiti
felaketi sonrası facebook grupları
üzerinden başlattıkları “Tasarımcıları
Felaketlerde Birleştirme” girişiminden
alınan olumlu sonuçlar sonasında ortaya
çıktığını belirtti.
Dünya Endüstriyel Tasarım Günü 2010;
Avustralya, Belçika, Kanada, Şili, Rusya ve
Güney Afrika gibi dünyanın dört bir
yanından ükelerde yapılacak etkinlikler ile
kutlanacak. Tüm dünyadaki etkinliklere
paralel olarak Türkiye’de bu yıl ETMK
Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu
Dünya Endüstriyel Tasarım Gününü; 27
Haziran gecesi Ankara’da, tutkusu tasarım
olan tüm yaratıcı insanların Monec Otel’de
bir araya geleceği bir parti ile kutlayacak.
ETMK İstanbul Şubesi de bu yıl Işık
Gençoğlu küratörlüğünde tasarımcıların
hobileri alt konseptli Bir Nokta’da sergi ve
DJ Ozan Maral performansıyla katılacağı
parti ile kutlayacak. Yapılacak etkinlikte
tasarımcılar en çok zaman harcadıkları
hobilerinden bir parça seçerek sergiye
katılacak ve hobilerinin tasarımlarını
beslediği nokta ile ilişkisini açıklayacaklar.
22
27/06/2010
23
Elif Ekinci
[email protected]
ADIM ADIM DEĞİŞİM...
GİRNE’NİN
ATÖLYELERİ
Giyim markalarının mobilya koleksiyonlarına merak salması ya
da hedef kitleyi çeşitlendiren yeni tarzları denemesi artık çok
doğal... Dönüşümün bir örneği yakında Türkiye’de.
Gençlerin son yıllardaki gözde çanta
markalarından Eastpak, daha önce
uluslararası tasarımcılarla yaptığı
işbirliğine bir yeni ismi daha ekledi. Ünlü
Fransız tasarımcı Gaspard Yurkievich,
Eastpak'in 2010-2011 Sonbahar-Kış sezonu
için özel çantalar tasarladı. Daha önce, Eley
Kishimoto'nun renkli ve hipnotik
tasarımlarını, Raf Simons'un deri ve lame
ağırlıklı modellerini ve Christopher
Shannon'un rugan çanta tasarımlarını
koleksiyonuna katan Eastpak 2010'da da iki
yeni tasarımcıyla çalıştı. Bunlardan ilki
endüstriyel tasarımcılar Quinze & Milan'ın
içinde koltuk ve küçük pufların da
bulunduğu 'Built to Resi(s)t' mobilya
koleksiyonu. Yanında yöresinde gazete ve
dergiler, okuma gözlükleri ya da kumanda
koyulabilecek fermuarlı cepçikler bulunan
Eastpak koltuklar markaya yepyeni (ama
biraz da anlamlandırılamayan) bir soluk
getirmişti. İkinci ve belki daha fazla dikkat
Grafikerler Meslek Kuruluşu (GMK), 1978
yılında grafik tasarımın gelişmesi,
tasarımcıların bir araya gelmesi ve
haklarının korunması amacıyla kuruldu.
GMK, kuruluşundan bu yana gerçekleştirdiği
etkinliklerle tasarımcıları tüm hizmet ve
üretim sektörleriyle buluşturdu; her yıl
düzenlediği Grafik Ürünler Sergisi’nde, o yıl
içinde üretilen grafik ürünleri sergiledi ve
ödüllendirdi.
yerine dans ederek tanıttığı düşünülürse bu
ünü hakettiği söylenebilir.
01
çeken koleksiyon ise popüler parizyen
modacı Gaspard Yurkievich'in Eastpak için
hazırladığı ve sokak modasına lüksü
'bulaştıran' tasarımları oldu. Jean Paul
Gaultier, Thierry Mugler ve Jean Collona'nın
öğrencisi olan, genç, dinamik ve hayatdolu
tasarımlarıyla dikkat çeken Yurkievich, risk
almaktan korkmaması ile ünlü. Defilelerde
modellerinin tasarımlarını çeşitli cinsel
pozisyonlarda ya da podyumda yürümek
Yurkievich'in, 80'lerin sonlarında, sokak
modasıyla lüksü ilk kez buluşturan Ray
Petri'nin yarattığı 'buffalo' stiline bir saygı
duruşu niteliğindeki tasarımları lüks
dokunuşlara rağmen Eastpak'e
fonksiyonelliğinden bir şey kaybettirmemiş.
Kendi deyimiyle Petri'ye bir nevi
şükranlarını sunmayı amaçlayan Yurkievich
koleksiyona imzasını altın, gümüş ve bakırı
karıştırarak çantalardaki tüm metal
aksesuar ve fermuarlarda kullanarak atmış.
Eastpak'in klasik sırt, omuz ve bel
çantalarını kendi tarzı ile yorumlayan
Yurkievich, çantalarda parlak naylon,
metalik jakar kumaş ve kabartma deri gibi
seçenekler kullanmış. Tasarımcının kentli
genç erkek ve kadınların tercihi olabilecek
nitelikteki Eastpak tasarımları Temmuz
ayında Türkiye'de olacak. Yurkievich için
'ondan beklenmeyeni bekleyin' diyenlere
kulak verin, beklenmedik Eastpak
tasarımlarını bekleyin...
01 Gaspard Yurkievich tasarımı yeni
koleksiyon Eastpak’in çehresini değiştirdi.
29. GRAFİK ÜRÜNLER SERGİSİ
GMK’nın her sene düzenlediği Grafik Ürünler Sergisi’ne bu sene
117 tasarımcı ve 450 iş katıldı. Sergide verilen 46 ödülün
arasında MSÜ-Radikal Tasarım Gazetesi Öğrenci Projeleri Sergisi
için yaptığı afiş tasarımıyla Umut Südüak da vardı.
Kuruluşun her yıl düzenlediği Grafik Ürünler
Sergisi’nin 29.’su bu yıl Mimarlar Odası’nın
desteği ile Mimarlar Odası İstanbul
Büyükkent Şubesi Sergi Salonu’nda
gerçekleşti. Kitap, kitap kapağı, logo,
kurumsal kimlik, kültürel afiş, ticari afiş,
tanıtım eşyası gibi 26 kategoriden oluşan
sergiyi bu yıl 117 tasarımcı, 450 iş ile
katıldı. 31 Mayıs20 Haziran tarihleri
arasında gerçekleşen sergide 46 ödül
sahiplerini buldu.
“Grafik Ürünler Sergisi”, Grafikerler Meslek
Kuruluşu tarafından Türkiye’de grafik
tasarımın tüm dallarında gerçekleşmiş
ürünleri sergilemek, değerlendirmek ve bu
yolla grafik tasarımın gelişmesine katkıda
bulunmak amacıyla 29 yıldır düzenleniyor.
Grafik tasarım alanındaki tüm çalışmaların
bir “yıldökümü” niteliğinde GMK sergisi,
sadece tasarım alanında değil farklı
sektörlerde yaşanan tüm değişim ve
gelişimlerinde nabzını tutan sergi, 26 ayrı
kategoride yüzlerce iş ile renkleniyor. Bu
yılki ana sponsorluğu Kurukahveci Mehmet
Efendi Mahdumları tarafından üstlenilen
sergide her kategoride, katılan tüm işler
01
içerisinde, seçici kurulların değerlendirmesi
sonucu en fazla oy olan ürünler ödüle layık
görüldü.
Tüm kategorilerde en çok ödül kazanan
tasarımcı Aykut Genç ise Dr. Nejat F.
Eczacıbaşı Vakfı Yılın Genç Tasarımcısı
ödülünü kazandı. Grafikerler Meslek
Kuruluşu Yönetim Kurulu Başkanı Yeşim
Demir, kuruluşlarının 32. yılında, her yıl
heyecanla beklenen serginin yanı sıra, bu
yıl birçok yeni projeye de odaklandıklarını
belirtti. Geçen yıl başlayan
üniversitelerarası GMK Tasarım Öğrencileri
Afiş Tasarımı Özel Ödüllü’nün ikincisi bu yıl
“Benim ‘İstanbul’um” temasıyla düzenlendi.
Yeşim Demir, bu serginin de Grafik Ürünler
Sergisi süresi boyunca izlenebileceğini
belirtti. GMK Başkanı Yeşim Demir sözlerine
söyle devam etti: “Zorlu geçen 2009 yılı
değişimin sadece ekonomide değil, artık
üretimde, uzmanlaşmada ve yönetimde de
olacağını açık biçimde gösterdi. Birbirinin
içine geçen disiplinler yeni düşünce
biçimlerini önerirken, bir yandan da her
disiplin kendini sorgulamaya,
sürdürülebilirliğini gözden geçirmeye
zorunlu hale geldi. Kapsamlı düşünceye,
tümdengelime her zamankinden daha çok
ihtiyaç duyacağımız bu yeni dünya
düzeninde, grafik tasarım sanıldığı gibi bir
talep kaybına uğramıyor. Aksine kentleşme,
mimarlık, tekstil, endüstri tasarımı gibi tüm
düşünce alanları, özellikle kimliklendirmeyi
bir ön koşul olarak öne çıkarıyor. Grafik
tasarım çözüm değil, soru sorma ve soruyu
biçimlendirme becerisi olarak gelişiyor.”
7-15 Haziran 2010 tarihleri
arasında, Girne Amerikan
Üniversitesi Mimarlık
Fakültesi bir workshop'a ev
sahipliği yaptı. Bu workshop
çerçevesinde Ziya Tanalı,
Zeynep Onur, Hassina
Nafa'nın yürüttükleri Girne
Amerikan Üniversitesi'nin
çeşitli birimlerinin
tasarımını konu alan "Karpaz
Doğal Sit Alanında Tasarım
Atölyesi", Kaya Arıkoğlu'nun
yürüttüğü "Girne Kentinde
Tasarımın Temel İlkeleri
Atölyesi" ve Senem
Zeybekoğlu Sadri ve Hossein
Sadri'nin yürüttükleri kent
tasarımına insan hakları
odaklı bir yaklaşımı içeren
"Kent ve İnsan Hakları
Atölyesi" gerçekleşti.
4. BETON
YARIŞMASI
Türkiye Çimento
Müstahsilleri Birliği (TÇMB)
tarafından 2009-2010
akademik yılı içerisinde
gerçekleştirilen 4. Beton
Tasarım Yarışması
sonuçlandı. Mimarlık,
mühendislik, tasarım ve ilgili
disiplinlerden çok sayıda
öğrencinin katıldığı yarışma
kapsamında, kazananlara
ödüllerini vermek üzere, İTÜ
Taşkışla Kampüsü'nde bir
ödül töreni düzenlendi.
Yarışmayı kazanan
öğrenciler, 1000'er Avroluk
para ödülünün yanı sıra
İstanbul'da dünyaca ünlü
İsviçreli mimar Valerio
Olgiati'nin yürüteceği altı
günlük uluslararası master
class programına katılma
hakkı da kazandı. Yarışmada
Lale Ceylan, Çağrı
Helvacıoğlu, Sena Doğan,
Durak ve Özgür Savaş Özer
ödüle layık görüldü.
İKİ YAĞ, İKİ
AMBALAJ
Endüstriyel tasarımcı Gamze
Güven, şirketi Tasarım Üssü
ile eş zamanlı iki ayrı yağ
ambalajı projesini
tamamlayarak bir kez daha
dikkatleri üstüne topladı.
Daha önce, Yeni Rakı
şişelerine getirdiği yorumla
gündeme gelen tasarımcı,
Komili için tasarladığı
zeytinyağı şişesinde
Kibele’nin “Bereket”
imgesini oturmuş zeytin
ayıklayan becerikli Anadolu
kadınını çağrıştıran,
dışbükeyden içbükeye geçen
dalgalı gövde formu ile elde
ettiğini söylerken Opet için
yaptığı projede “güçlü ve
erkeksi kişiliğini ortaya
koyan, kullanışlılığı ve
görünümüyle farklılaşan, bir
motor parçasıymış izlenimi
veren bir yağ ambalajı
tasarlamak üzere yola
çıktığını” ifade etti.
ELİ BOL IDSA
IDSA, 2010 yılının IDEA
ödüllerinini kazananları
açıkladı. Bu sene 3 ayrı
kazananın olduğu
yarışma’nın başındaki
Clive Roux, bir teknoloji
temelli, bir ekolojik olarak
sorumlu bir de sosyal
olarak sorumlu ürün
seçtiklerini açıkladı. New
DealDesign ve Sling
Mesia’nın ürünü Slingbox
700U, International
Development Enterprises
tasarımı Easy Latrine ve
Method Products’ın
imzaladığı Smartclean
teknolojili deterjan ödülü
almaya hak kazananlar.
İSTANBUL’UN
BİSİKLETİ
CUBE & DOT’TAN
BİR İLK
Kale Grubu, banyolarda
bütünsel çözümleri
destekleyen "Yapıda Uyum
Stratejisi" çerçevesinde yeni
ve özgün bir tasarım
anlayışını simgeleyen
Cube&Dot Koleksiyonu'nu
tüketicilerle tanıştırmaya
hazırlanıyor. Günümüz biçim
anlayışına yeni bir yorum
getiren Cube&Dot
Koleksiyonu ile Kale Grubu,
tüketicilere seramik, vitrifiye
ve banyo mobilyalarından
oluşan bir "tasarım
platformu" sunuyor. Genç
tasarımcı Tamer Nakışçı'nın
imzasıyla hayat bulan
koleksiyon, bu etkileşimi
dijital ortama da taşıyarak
bir ilke imza atıyor ve
kullanıcılara
www.cubeanddot.com
internet adresi üzerinden
kendi mekânlarını
tasarlayabilecekleri bir araç
sunuyor.
BUILDIST’IN 2.
TOPLANTISI
Clarion Survey ve Arkitera
Mimarlık Merkezi
işbirliğinde 30 Eylül - 3 Ekim
2010 tarihlerinde
gerçekleşecek olan Buildist
Yapı Malzemeleri Fuarı'nın
ikinci tanıtım toplantısı
İstanbul'un en yüksek binası
olan İstanbul Sapphire'de
gerçekleşti. Özlem Gürses'in
sunuculuğu yaptığı geceye
mimarlık, yapı - malzeme
dünyasından ve basından
çok sayıda kişi katıldı.
Katılımcılar, Sapphire'in 54.
katında büyüleyici bir
manzarası eşliğinde Buildist
Yapı Malzemeleri Fuarı
hakkındaki gelişmelerden
haberdar oldular.
YEŞİLÇAĞ
SEMPOZYUMU
Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi Mimarlık
Fakültesi 6, 7, 8 Aralık 2010
tarihlerinde “YEŞİL
ÇAĞ/GREENAGE”
Uluslararası Sempozyumu’nu
düzenliyor.Ekolojik bilincin
toplumun tüm kesimlerinde
yaygınlaştırılmasını
amaçlayan bu uluslararası
sempozyum, tüm dünyadan
katılımcıların buluşmasına
ve farklı ölçeklerde
ekolojik/yeşil çözümlerin
tartışılmasına olanak
sağlayacak.
GENÇ ÇÖZÜMLER
Bilgi Üniversitesi ‘Kent
Mimarisine Genç Çözümler’
üretmeye devam ediyor.
Bilgi-Mimarlık ve Marshall
Boya işbirliğiyle dört yıl
sürecek ‘Kent Mimarisine
Genç Çözümler’ sergisinin
ikinci dönem ürünleri,
‘2009-2010 Bahar Yarıyılı
Atölye Projeleri: Dönüşüm’
başlığıyla Santralistanbul
Kampüsü E-3 galerisinde
sergileniyor. Mimaride
dönüşüm konusunun
tartışıldığı bir panelle açılan
sergi, Bilgi-Mimarlık
programında Cem
Çelik/Tansel Korkmaz,
Mehmet Kütükçüoğlu, Nevzat
Sayın ve Murat Tabanlıoğlu
atölyelerinde üretilen, üç
değişik bağlamda ‘dönüşüm’
problematiğine odaklanmış
projelerden oluşuyor. Sergi
Eylül ayına kadar görülebilir.
Bisiklet yazarı ve ilüstratör
Aydan Çelik, Aslı Bisiklet ile
ortak bir projeye imza attı.
İstanbul/Sedona adını
taşıyan bu yol yarış bisikleti
2010 Avrupa Kültür Başkenti
İstanbul'a mütevazı bir
armağan olarak tasarlandı.
İstanbul 2010 Ajansı,
projeye logo desteği verdi.
Bisiklet İstanbul
ilüstrasyonlarıyla bezendi:
Hezarfen Ahmet Çelebi'den
ilham alan 'uçan' bisiklet,
Ara Güler karelerinden ilham
alan 'tramvay-bisiklet',
emektar balıkçının oltasına
takılan 'balık' bisiklet...
İstanbul ne bisikletler gördü,
yolları ne bisikletler taşıdı.
Şimdi ilk kez bir bisiklet,
üzerinde koca İstanbul'u ve
tarihini taşıyor.
www.istanbulsedona.com
TÜRKİYE’NİN
‘ALUMNI CLUB’I
Pek çok farklı disiplinde
başarılı iş sahibi olan genç
girişimcilerin birbirleriyle
tanışıp olası yeni işbirliklerine
imza atabilmelerini sağlamak
amacıyla henüz sadece
İngiltere ve Polonya’da
bulunan Young Creative
Entrepreneurs Alumni Club
Türkiye’de de kuruluyor.
Alumni Club toplantılarını
ortalama üç aylık aralıklarla
başarılı girişimcilerin davet
edilip deneyimlerini
paylaşacağı konuşma
serileriyle ve bunları
destekleyecek diğer
etkinliklerle sürdürecek.
23 Haziran’daki ilk buluşma
British Council Creative
Economy biriminin üst
danışmanı Andrew Senior’ın
İngiltere’nin son derece
başarılı girişimcilerinden Paul
Priestman ile yapacağı söyleşi
ile gerçekleşti.
Editör: Umut Kart Katkıda Bulunanlar: Erkan Aktuğ, Gözde Tüfekçi Sayfa Tasarımı: Emre Senan Tasarım ve Danışmanlık; Emre Senan,
Özge Güven Sayfa Düzeni: Taylan Polat Danışma Kurulu: Serhan Ada, Erdem Akan, İhsan Bilgin, Asiye Bodur, Füsun Curaoğlu,
Yeşim Demir, Ömer Durmaz, Alpay Er, Cem Erciyes, Sertaç Ersayın, Hakan Ertem, Güran Gökyay, Korhan Gümüş, Gamze Güven,
Gülay Hasdoğan, Tansel Korkmaz, Zeynep Bodur Okyay, Suha Özkan, Kuyaş Örs, Nevzat Sayın, Emre Senan Reklam Direktörü: Özer
Topkaya Reklam Müdürü: Korhan Kesici Reklam Rezervasyon: Tayfun Elaldırsın Reklamlar için Tel: 0212 505 6486 Fax: 0212 505
74 79 Doğan Medya Center 34204 İstanbul Radikal Sanat Tel: 0212 505 6494 Fax: 0212 505 69 61 [email protected],
[email protected] Radikal'in ücretsiz ekidir.

Benzer belgeler