PDF formatında indir
Transkript
PDF formatında indir
TÜKETİCİNİN KORUNMASI İLE İLGİLİ DÜZENLEMEDE YER ALAN SİGORTA İLE İLGİLİ TEMEL HÜKÜMLER (TKHK Şerhi- İlgili Yönetmelikler ve On-line Sigorta) 16 Ekim 2015 günü yürürlükte olan düzenlemeleri kapsamaktadır Samim ÜNAN 7/11/2013 tarihinde kabul edilen ve 2014 yılı Mayıs ayı sonunda yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK), tüketici işlemi niteliğini taşıyan sigorta sözleşmelerine uygulanacak bir çok kural getirmiştir. TKHK ile sigorta sözleşmesini düzenleyen temel yasaların sayısı ikiye çıkmıştır: TTK yanında artık TKHK da önemli bir uygulama alanı bulacaktır. Çünkü ülkemizde yapılan sigorta sözleşmelerinin çoğunluğu tüketici sıfatını taşıyan kişilerle kurulmakta ve TKHK’da düzenlenen “taksitle satış”, “işyeri dışında kurulan sözleşme” veya “mesafeli sözleşme” niteliğini taşımaktadır. Kredi bağlantılı sigorta sözleşmeleri de uygulamada özel bir yere sahiptir ve sürekli sayıları artmaktadır. Bu olgular TKHK hükümlerinin sigorta sözleşmeleri bakımından ne kadar önemli olduğunu yeterince anlatmaktadır. Bunların en önemlilerine aşağıda değineceğiz. BİRİNCİ KISIM Amaç, Kapsam ve Tanımlar Amaç MADDE 1 – (1) Bu Kanunun amacı; kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı, tüketiciyi aydınlatıcı ve bilinçlendirici önlemleri almak, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konulardaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir. A. Sigorta alanında tüketicinin korunması Sigortaya ilişkin özel düzenleme sigorta ettirenleri/sigortalıları özel olarak korumaktadır. Bu koruma aşağıdaki araçlarla sağlanmaktadır: - Sigorta sözleşmesine ilişkin Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin bir çoğunun sigorta ettirenler/sigortalılar yararına emredici olması (yaklaşık yüzde yetmiş) - Sigortacılık Kanunu’nda yer alan hükümler 1 - Sigortacılık alanında düzenleme ve denetleme yapmak bakımından görevli/yetkili olan kamu makamının işlemleri. Yukarıda sayılan koruma yalnızca “tüketici” sıfatına sahip olan sigorta ettirenler/ sigortalılar için değil, “çok güçlü” olan sigorta ettirenler (büyük endüstri veya hizmet şirketleri) için de mevcuttur. Türk hukuku “büyük riskler” ile “büyük risk niteliğini taşımayan (diğer) riskler” ayırımını yapmamakta ve özellikleri ne olursa olsun bütün sigorta ettirenleri/sigortalıları her türlü rizikoları bakımından “eşit biçimde” korumaktadır. I. Sigorta ilişkisine TKHK hükümlerinin uygulanmasına gerek olup olmadığı sorunu “Tüketicinin korunması” bağlamında ilk olarak tartışılması gereken husus ayrıntılı “özel” yasal düzenlemelerle zaten geniş bir koruma altında olan sigorta tüketicilerinin “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun” çerçevesinde ayrıca korunmalarına gerek olup olmadığıdır. Sigortacılık etkinliği özel olarak düzenlenmiş ve deyim yerindeyse “yasal koruma altındaki” bir etkinliktir. 2007 tarihli Sigortacılık Kanunu ile getirilmiş olan hükümler sigorta yaptıranların hak ve çıkarlarının güvence altında tutulması amacıyla devletin başlıca aktörleri (sigorta şirketleri, reasürans şirketleri, sigorta aracıları, eksperler ve diğerlerini) denetlemesine ve bazı düzenlemeler yapmasına ilişkin ana ilkeleri ve sigorta yaptıranlar için oluşturulan güvenceleri (mesela Güvence Hesabı, karşılıklar, teminatlar), sigorta yaptıranlar ile sigortacılar (veya Güvence Hesabı) arasında baş gösterecek uyuşmazlıkların çözümlenmesine ilişkin özel olanakları (mesela “sigortacılıkta tahkim”) ortaya koymaktadır. Sigorta sözleşmesine uygulanacak yasal kuralları içeren Türk Ticaret Kanunu (TTK) ise, yüzde yetmişten fazla oranda “emredici hüküm” öngörerek sigorta sözleşmesinden (tüketici sıfatına sahip olup olmadıklarına bakmadan) yarar sağlayan herkesi korumuştur. Bu koruyucu mekanizmalara ek olarak, ülkemizde sigorta genel koşulları devlet tarafından belirlenmekte (düzenlenmekte ve yayınlanmakta) ve sigortacıların yapacakları sigorta sözleşmelerinde (ana içerik olarak) bu genel koşulları kullanmaları da yasal bir zorunluluk haline getirilmiş bulunmaktadır (bu kanımızca yanlış bir çözümdür; Türkiye’nin bu yanlıştan en kısa zamanda dönmesi gerekir). Sigorta genel koşulları, ülkemizde genellikle sigortacıların haklarını kısıtlayıcı ve sigortadan yararlananların durumlarını kuvvetlendirici bir biçimde kaleme alınmaktadır. Bütün bunlar sigorta yaptıranların ve sigorta sözleşmesinden yarar sağlayanların sigortacı karşısında geniş biçimde (en azından yeterince) korunduğu anlamına gelmektedir. Bu da, tüketicilerin korunmasına ilişkin kurallara sigorta alanında gereksinim olmadığı düşüncesini güçlendirmektedir. Ancak, tüketicilere sigorta dışındaki ilişkilerde sağlanan korumadan onları sigorta alanında yoksun bırakmanın da kabul edilmesi mümkün bir çözüm olmadığı ortadadır. Eğer sigortayı özel olarak düzenleyen kuralların tamamı, tüketicinin korunmasına ilişkin hükümlerden daha geniş bir koruma getirmekte ise, o takdirde tüketicilere ilişkin 2 düzenlemeye gereksinim kalmaz. Buna karşılık, eğer sigorta hakkındaki kurallar tüketicilere ilişkin kuralların sağladığı korumadan daha geride ise, o zaman tüketici hukukunun da devreye girmesi lazım gelir. Bugünkü durum, tüketicilere ilişkin birçok kuralın sigortayı düzenleyen kurallardan daha fazla ölçüde tüketici dostu olduğunu göstermektedir. Bu da bize tüketici hukukunun sigorta alanında geçerli olması gerektiğini kanıtlamaktadır. Diğer yandan, sigorta hukukunun sigorta yaptıran ve sigortadan yararlanan bütün kişiler için öngördüğü korumadan tüketici sıfatına sahip sigorta ettiren/sigortalıların aynı düzeyde yararlanmaları da gereklidir (madalyonun öbür yüzü). Bir hukuk sisteminin tüketici olmayanlara (mesela tacirlere, profesyonellere) sağladığı korumadan tüketicileri yoksun bırakması düşünülemez. Şu halde, sigorta tüketicisi - hem sigorta hukukundaki koruyucu düzenlemeden - hem de tüketici hukukundaki koruyucu düzenlemeden yararlanacaktır. Söz konusu “çifte koruma” bazı durumlarda şu sonuca yol açabilmektedir: Aynı husus (mesela bilgilendirme) hem tüketiciye ilişkin düzenlemede hem de sigortaya ilişkin düzenlemede ayrı ayrı ve bazı farklarla düzenlenmiş olabilmektedir. Böyle bir olasılıkta kanımızca tüketicinin lehine olan hükümlerin tamamı (kümülatif olarak) uygulanmalıdır. II. Sigorta tüketicisi kavramı “Büyük riskler” ile “diğer riskler” ayırımını benimseyen ülkelerde (özellikle Almanya, Fransa) karşımıza çıkan görünüm, tüketici hukukunda verilen tüketici tanımının sigorta alanındaki tüketici tanımından farklı oluşudur. Bu noktada “sigorta tüketicisi” (insurance consumer) kavramından kısaca söz etmemiz lazım gelir: Örnek aldığımız Avrupa Birliği’ndeki sigortaya ilişkin düzenlemelerde, küçük ve orta ölçekli işletmeler de (KOBİ’ler) tüketiciler gibi korunmakta, sigorta sözleşmesi hukukuna ilişkin sigorta ettireni koruyucu emredici kurallar ve sigortacının bilgilendirme yükümlülüğü yalnızca “büyük riziko” söz konusu ise devre dışı kalmaktadır. Büyük riziko deyimi, yukarıda “Yasal Düzenlemenin Temel Eksikleri/Hatalı Tercihleri” başlığı altında açıkladığımız üzere belirli ölçüyü aşan büyüklükteki (mesela 250 kişiden fazla çalışanı bulunan veya senelik cirosu belirli bir tutarı aşan) işletmelerle ilgili olan rizikoları veya yasa gereği büyük riziko niteliğinde sayılan rizikoları (mesela kredi sigortası, yük sigortası) anlatır. Türkiye’de ise, TTK başlangıçta büyük riziko kavramından habersiz olarak hazırlanmış, taslağın ortaya çıkmasından kanunun çıkarılmasına kadarki aşamalarda ise büyük riziko sayılması gereken rizikoların bilgilendirme yükümlülüğünden ve emredici hükümlerden ayrık tutulmasına ilişkin öneriler dikkate alınmamıştır. Oysa, büyük rizikoların söz konusu olduğu hallerde bizde de Kara Avrupası’nın önde gelen devletlerindeki çözümlere yer verilmeliydi. 3 Şu halde günümüz hukukunda, sigorta tüketicisi küçük ve hatta orta ölçekli ticaret ve endüstri şirketlerini ve profesyonelleri de kapsamaktadır. Başka bir anlatışla, sigorta alanında özel koruma altında olan “müşteriler” yalnızca tüketicilerle sınırlı değildir. Büyük risklerin söz konusu olmadığı bütün durumlarda emredici hükümler devreye girmekte ve sigorta ettiren/sigortalıların hak ve çıkarları bunlar sayesinde güvence altında tutulmaktadır. III. Tüketici işlemi niteliğindeki sigorta ilişkisine uygulanacak kurallar Tüketici sıfatını taşıyan kişilere uygulanacak kurallar (tüketici hukuku) bu sıfata sahip olmayanlara uygulanacak kurallardan (genel hükümler, ticaret hukuku hükümleri) farklı olduğuna göre, “çifte düzenlemeye tabi olma durumu” sigorta ilişkisinde de söz konusu olacaktır. Tüketici niteliğini taşıyan sigorta ettirenlere sigortayı özel olarak düzenleyen kurallar ve (sigorta ettirenin daha lehine olmak koşuluyla bunlardan önce gelmek üzere) tüketicileri korumaya yönelik kurallar; tüketici niteliğini taşımayan sigorta ettirenlere ise yalnızca sigorta ilişkisi hakkındaki hükümler uygulanacaktır. Tüketici işlemi niteliğindeki sigorta sözleşmelerine (sigorta ettirenin ticari veya mesleki amaçla yaptırmadığı sigortalar) uygulanacak iki ayrı kategori kuraldan hangisi tüketicinin daha lehine ise, o kurallara öncelik verilecektir. Bu sebeple eğer sigorta mevzuatı, tüketici mevzuatına oranla tüketici sigorta ettirenin çıkarını daha fazla gözetmekte ve ona daha geniş bir koruma sağlamakta ise tüketici mevzuatı değil, sigorta mevzuatı uygulama alanı bulacaktır. Bu noktada şu soruna da değinmemiz gerekir: Bir sigorta sözleşmesinin tüketici niteliğini taşımayan bir sigorta ettiren tarafından bir tüketici “sigortalı” hesabına (lehine) yapılmış olması durumunda acaba tüketiciyi koruyan özel hükümler uygulanacak mıdır? Konu tartışmaya elverişli görünmektedir. Son aşamada sigorta sözleşmesinden yararlanan kişinin bir tüketici olduğu ve bunun da sözleşme yapılırken sigortacı tarafından bilindiği durumlarda, en azından tüketiciyi koruyucu bazı hükümlerin uygulama alanı bulması gerektiği düşünülebilir. Bununla birlikte, TKHK m.3(l) tüketici işlemini “tüketici ile kurulan sözleşme” olarak tanımlamış olduğundan, sözleşmenin tarafının tüketici olmadığı hallerde kural olarak TKHK hükümlerinin uygulanmayacağı sonucunun çıkarılması da mümkündür. Diğer taraftan çift amaçlı (kısmen mesleki veya ticari amaçla yapılan) bir sözleşmede, o sözleşmenin tüketici işlemi sayılıp sayılmayacağı ağır basan amaç dikkate alınarak belirlenmelidir. IV. Emredici nitelik TKHK, tüketici işlemlerinde tarafların hak ve yükümlülüklerini (satıcı veya sağlayıcı ile tüketici arasındaki sözleşme ilişkisini) düzenlerken, getirmiş olduğu hükümlerin aksinin kararlaştırılamayacağına ilişkin açık bir kurala yer vermemiştir. Ancak, bu kuralların aksinin kararlaştırılabilmesine olanak tanımak TKHK’nın çıkarılma amacına ters düşer. 4 Bu sebeple bu yasadaki kuralların tarafların anlaşmasıyla etkisiz hale getirilemeyeceği kabul edilmelidir. V. Yönetmelikler TKHK, Anayasa’nın güvencesi altında olan sözleşme özgürlüğünü sınırlayıcı birçok kural içermektedir. Sözleşme özgürlüğünün yasa ile daraltılması ancak ayrık hallerde ve kamu için yarar sağlaması koşuluyla söz konusu olur. TKHK satıcı veya hizmet sağlayıcılar aleyhine olan bu sınırlamaları tüketicileri koruma amacıyla getirmiştir. Ancak, sınırlamaların önemli bir bölümü de yönetmeliklere bırakılmıştır. Bu seçim temel hukuk düzeni ile bağdaşmamaktadır. Türkiye, yaptığı kanunları “özet” biçiminde tasarlamakta; çok önemli ayrıntılar yasama tarafından belirlenmemekte ve yönetimin takdirine bırakılmaktadır. Bu çok yanlış ve yönetimin keyfiliğine (en azından yargı bunu saptayana kadar) yeşil ışık yakan uygulamadan en kısa zamanda vaz geçilmesi lazımdır. B. İlgili yasa hükümleri Kapsam MADDE 2 – (1) Bu Kanun, her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsar. Sigorta sözleşmesi de aşağıda göreceğimiz gibi (çoğu halde) bir tüketici işlemidir. Dolayısıyla tüketici işlemi niteliğini taşıyan bütün sigorta sözleşmelerinde TKHK uygulanabilecektir. TKHK, tüketici işlemi niteliğindeki hukuksal işlemlere uygulanır (TKHK m.2). Tüketici işlemi TKHK m.3(l)’de tanımlanmıştır. Bu tanım uyarınca “tüketici işlemi” deyimi “mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekalet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dahil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi” ifade etmektedir. Görüldüğü gibi tüketici işlemi tanımı “sigorta sözleşmesini” de (açıkça) içermektedir. Öte yandan, TKHK m.49(1) (cümle 1) sigortanın, bir “finansal hizmet” olduğunu belirtmiştir. TKHK “hizmet” deyimini de açıklığa kavuşturmuştur (TKHK m.3(d)). Buna göre hizmet, ücret veya başkaca bir çıkar karşılığında yapılan (veya yapılacağı söz verilen) mal sağlama dışındaki her türlü tüketici işleminin konusudur. Tüketici işleminin bir tarafı (mal) satıcı veya (hizmet) sağlayıcı; diğer tarafı ise tüketicidir. TKHK tüketiciyi “ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi” olarak tanımlamıştır (TKHK m.3(k)). Yukarıda tüketici hukukunun tüketici kavramıyla sigorta hukukunun sigorta tüketicisi kavramlarının aynı olmadığını; sigorta sözleşmesi hukuku alanında küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin de sigorta tüketicisi sayılarak emredici hükümlerle korunduğunu vurgulamıştık. 5 Sigortacı, TKHK anlamında bir hizmet sağlayıcıdır. TKHK m.3(ı) “kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye hizmet sunan ya da hizmet sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişinin (hizmet) sağlayıcı (sayılacağını)” hükme bağlamıştır. Yukarıda değindiğimiz hükümler çerçevesinde, TKHK hükümlerinin sigorta sözleşmelerine de uygulanacağı ve sigortacının hizmet sağlayıcı sıfatıyla kendisinden sigorta ürünü satın alanlara karşı sorumlu olacağı açıktır. Tanımlar MADDE 3 – (1) Bu Kanunun uygulanmasında; d) Hizmet: Bir ücret veya menfaat karşılığında yapılan ya da yapılması taahhüt edilen mal sağlama dışındaki her türlü tüketici işleminin konusunu, Sigorta, yukarıda da belirttiğimiz gibi, TKHK anlamında bir (finansal) “hizmet” niteliğini taşımaktadır (TKHK m.49(1)). f) Kalıcı veri saklayıcısı: Tüketicinin gönderdiği veya kendisine gönderilen bilgiyi, bu bilginin amacına uygun olarak makul bir süre incelemesine elverecek şekilde kaydedilmesini ve değiştirilmeden kopyalanmasını sağlayan ve bu bilgiye aynen ulaşılmasına imkân veren kısa mesaj, elektronik posta, internet, disk, CD, DVD, hafıza kartı ve benzeri her türlü araç veya ortamı, Kalıcı veri saklayıcısı (durable medium, support durable) son zamanlarda çok önem kazanmış olan bir araçtır. Yazılı şekil koşulunun bazı hallerde geçerli bir alternatifini oluşturan kalıcı veri saklayıcısı, sigorta uygulamalarında da dünyada gittikçe daha yaygın bir kullanım alanı kazanmaktadır. TKHK, gelişmelere koşut bir biçimde, bilgilendirmenin kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla yapılmasına olanak tanımıştır. Kalıcı veri saklayıcısı bilginin saklanmasını ve daha sonra incelenmesini sağlamaktadır. SMS, CD, DVD, e-posta, hafıza kartı, web sayfası kalıcı veri saklayıcısı niteliğine sahip ortamlardır. g) Konut finansmanı kuruluşu: Konut finansmanı kapsamında doğrudan tüketiciye kredi kullandıran ya da finansal kiralama yapan bankalar ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından konut finansmanı faaliyetinde bulunması uygun görülen finansal kiralama şirketleri ve finansman şirketlerini, ğ) Kredi veren: Mevzuatı gereği tüketicilere kredi vermeye yetkili olan gerçek veya tüzel kişiyi, ı) Sağlayıcı: Kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye hizmet sunan ya da hizmet sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, 6 Sigortacı, yukarıda da vurgulamış olduğumuz üzere, TKHK anlamında bir hizmet sağlayıcıdır. k) Tüketici: Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi Tüketici tanımı tartışmalara yol açmış olan bir husustur. Özellikle üç hal duraksamaya neden olmuştur: - Tüketicinin gelecekte yürütmeye başlayacağı mesleksel (veya ticari) etkinliği amacıyla bir işlem gerçekleştirmesi (mesela bir süre sonra açacağı büro için almış olduğu elektronik cihaz için sigorta yaptırması). - Bir kişinin ticari veya mesleksel amaçlar doğrultusunda hareket etmekle birlikte, uzmanı olmadığı bir alanda işlem gerçekleştirmesi (mesela, avukatın bürosu için alarm satın alması). Bu son olasılıkta şu hususu özellikle vurgulamak lazımdır: Sigorta ürünü satın almak, çok büyük bir çoğunlukla –sigorta sektöründe etkin olan kişilerin uzmanı oldukları bir sigortayı yaptırmaları dışında- bu son hal kapsamında sayılacaktır. Çünkü sigorta özel bir uzmanlık alanıdır ve uzak görüşlü davranmakla yükümlü olan tacirler dahi bu uzmanlığa sahip olmakta çok zorlanırlar. - Tüketicinin aynı anda hem mesleksel (veya ticari) etkinliği amacıyla hem de özel amaçlarla işlem gerçekleştirmesi (mesela hem ticarette hem de özel hayatta kullanılan motorlu araç için sigorta yaptırılması; home-office (ev-işyeri) için yangın sigortası yaptırılması) Gelecekte yürütülecek mesleksel etkinlik tüketici sayılmayı gerektirmez. Tacirin uzmanı olmadığı alanda işlem yapması da tüketici sıfatını kazanmasına kural olarak yetmez. Çifte amacın söz konusu olduğu hallerde ise, hangi amacın ağır bastığı belirleyici olabilir. TKHK’nın tüketici tanımı, dernek ve vakıfları da kapsamaktadır. Ancak iktisadi işletmeye sahip dernek ve vakıfların bu işletme kapsamındaki etkinlikleri bakımından tüketici sayılmamaları gerekir. l) Tüketici işlemi: Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi, ifade eder. TKHK, tüketici işlemini tanımlarken, sigorta sözleşmesinin de (sigortacı ile bir “tüketici” arasında kurulmak kaydıyla) bu nitelikte olduğunu belirtmiştir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi TKHK’daki tanım uyarınca taraflardan birinin tüketici olmadığı bir sözleşmeyi tüketici işlemi saymak zordur. Buna karşılık, bir tacirin tüketicileri temsil ederek sigorta sözleşmesi kurması (mesela işveren tarafından çalışanların temsilcisi 7 olarak yapılan kaza sigortası) tüketici işlemi sayılmalıdır. İKİNCİ KISIM Genel Esaslar TKHK “Genel Esaslar” başlıklı ikinci kısmında tüketici işlemlerinde geçerli olacak temel ilkeleri (m.4), tüketici sözleşmelerindeki haksız şartları (m.5), satış veya hizmet sağlamaktan kaçınmayı (m.6) ve sipariş edilmeyen mal ve hizmetleri (m.7) hükme bağlamaktadır. Genel esaslar kısmındaki bütün hükümler sigorta bakımından önemlidir. Temel ilkeler MADDE 4 – (1) Bu Kanunda yazılı olarak düzenlenmesi öngörülen sözleşmeler ile bilgilendirmeler en az on iki punto büyüklüğünde, anlaşılabilir bir dilde, açık, sade ve okunabilir bir şekilde düzenlenir ve bunların bir nüshası kâğıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı ile tüketiciye verilir. Sözleşmede bulunması gereken şartlardan bir veya birkaçının bulunmaması durumunda, eksiklik sözleşmenin geçerliliğini etkilemez. Bu eksiklik sözleşmeyi düzenleyen tarafından derhâl giderilir. (2) Sözleşmede öngörülen koşullar, sözleşme süresi içinde tüketici aleyhine değiştirilemez. (3) Tüketiciden; kendisine sunulan mal veya hizmet kapsamında haklı olarak yapılmasını beklediği ve sözleşmeyi düzenleyenin yasal yükümlülükleri arasında yer alan edimler ile sözleşmeyi düzenleyenin kendi menfaati doğrultusunda yapmış olduğu masraflar için ek bir bedel talep edilemez. Bankalar, tüketici kredisi veren finansal kuruluşlar ve kart çıkaran kuruluşlar tarafından tüketiciye sunulan ürün veya hizmetlerde ise tüketiciden faiz dışında alınacak her türlü ücret, komisyon ve masraf türleri ile bunlara ilişkin usul ve esaslar Bakanlığın görüşü alınarak bu Kanunun ruhuna uygun olarak ve tüketiciyi koruyacak şekilde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından belirlenir. (4) Bu Kanunda düzenlenen sözleşmelere istinaden tüketiciden talep edilecek her türlü ücret ve masrafa ilişkin bilgilerin, sözleşmenin eki olarak kâğıt üzerinde yazılı şekilde tüketiciye verilmesi zorunludur. Uzaktan iletişim aracıyla kurulan sözleşmelerde ise, bu bilgiler kullanılan uzaktan iletişim aracına uygun şekilde verilir. Bu bilgilerin tüketiciye verildiğinin ispatı sözleşmeyi düzenleyene aittir. (5) Tüketicinin yapmış olduğu işlemler nedeniyle kıymetli evrak niteliğinde sadece nama yazılı ve her bir taksit ödemesi için ayrı ayrı olacak şekilde senet düzenlenebilir. Bu fıkra hükümlerine aykırı olarak düzenlenen senetler tüketici yönünden geçersizdir. 8 (6) Tüketici işlemlerinde, tüketicinin edimlerine karşılık olarak alınan şahsi teminatlar, her ne isim altında olursa olsun adi kefalet sayılır. Tüketicinin alacaklarına ilişkin karşı tarafça verilen şahsi teminatlar diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmadıkça müteselsil kefalet sayılır. (7) Temerrüt hâli de dâhil olmak üzere, tüketici işlemlerinde bileşik faiz uygulanmaz. A. FIKRA 1- Yasa uyarınca yazılı olarak düzenlenmesi gereken sözleşmeler ve yazılı yapılması gereken bilgilendirmeler; sözleşmedeki eksik hükümler TKHK 4(1) yazılı şekil koşulu ve bilgilendirme hakkında özel bir düzenleme getirmiştir. Buna ek olarak bazı koşulların eksik olmasının sözleşmenin geçerliğine etkisi hususu da bu fıkrada özel olarak düzenlenmiştir. I. TKHK’da şekle tabi kılınmış olan tüketici işlemleri ve bilgilendirmeler 1) Bilgilendirmeler TKHK, birçok hükmünde sigortacının “bilgilendirme yükümlülüğü” altında olacağını öngörmüş bulunmakla birlikte, bu bilgilendirmenin “yazılı” olarak yerine getirilmesi zorunluluğunu özel olarak vurgulamamıştır. - Taksitle satışa ilişkin TKHK m.18(1), bu tür satışlarda tüketicinin cayma hakkına sahip olacağını öngörmüştür. TKHK m.18(2) bu hususta tüketicinin bilgilendirileceğini hükme bağlamakta ve bilgilendirmenin yapıldığını kanıtlama yükünün sigortacının üzerinde olacağını belirtmektedir. Bununla birlikte bilgilendirmenin şekli konusunda herhangi bir yasal düzenleme yoktur. Ayrıntılar TKHK m.21(2) uyarınca “yönetmelikte” yer alacaktır. - İş yeri dışında kurulan sözleşmelere ilişkin TKHK m.47(3) de bu çeşit sözleşmelerde bilgilendirme yükümlülüğünün mevcut olacağını belirtmiş olmakla birlikte, bunun şekline ilişkin açıklık içermemekte, bu hususu yönetmeliğe bırakmaktadır. - Mesafeli sigorta sözleşmelerinde ise TKHK m.49(2) “kullanılan iletişim araçlarına uygun biçimde bilgilendirme yapılacağını” hükme bağlamıştır. Online sigorta sözleşmeleri ile çağrı merkezi aracılığıyla yapılan sigorta sözleşmelerinde sözleşme öncesinde kağıt üzerinde bilgilendirme zaten konu dışıdır. Yönetmeliklerin bazılarında ise, bilgilendirme yükümlülüğünün kağıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla yerine getirilmesi gerektiği öngörülmüştür: - Finansal Hizmetlere İlişkin Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliği (FHİMSY) m. 9 6(1) bilgilendirmenin kural olarak kağıt üzerinde (yazılı olarak) veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla yapılacağını - İş Yeri Dışında Kurulan Sözleşmeler Yönetmeliği (İYDKSY) m.5(1) de iş yeri dışında yapılan sözleşme niteliğini taşıyan tüketici işlemlerinde tüketicinin “yazılı olarak veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla” bilgilendirileceğini hükme bağlamışlardır. Buna karşılık, Taksitle Satış Sözleşmeleri Hakkında Yönetmelik (TSSHY) bilgilendirme yükümlülüğünü yalnızca “cayma hakkı” konusunda öngörmüştür (m.7(4) cümle 2). Bu yönetmelikte yer alan hüküm yasadaki cümleyi aynen tekrarlamakta ve yalnızca cayma hususunda tüketicinin bilgilendirildiğinin uyuşmazlık halinde hizmet sağlayıcı (sigortacı) tarafından kanıtlanacağını belirtmekle yetinmiş bulunmaktadır. Bu noktada özellikle şu hususu vurgulamamız gerekir: Gerek FHİMSY gerek İYDKSY - bir yandan “ön bilgilendirme” adı altında sözleşme öncesinde tüketiciye bazı bilgilerin aktarılacağını - diğer yandan aktarılan ön bilgiler de dahil bütün sözleşme koşullarını içeren bir sözleşme düzenleneceğini ve yine sözleşme öncesinde tüketiciye (kendisini bağlamadan önce) verileceğini hükme bağlamışlardır (FHİMSY m.6(1) ve (2) ve m. 7(1); İYDKSY m.5(1) ve m.7(2)). Buna karşılık TSSHY “ön bilgilendirmeyi” gerekli görmemiştir. Ön bilgilendirme tüketicinin sözleşmeyi yapıp yapmama konusundaki kararını “bilgilenmiş olarak” (yeterince düşündükten ve gerektiğinde kıyaslama yaptıktan sonra) vermesini sağlamaya yöneliktir. Ancak, yalnızca sözleşmenin esaslı unsurlarını değil, bütün ayrıntılarını ve bu arada ön bilgilendirmeye konu olan hususları da içeren bir “yazılı sözleşme metni düzenleme ve tüketicinin kabulüne sunma yükümlülüğü (“geniş kapsamlı şekil koşulu”) benimsenince aynı (ön) bilgiler tüketiciye sözleşme öncesinde iki kere aktarılmış olacaktır. Bunun gerekli (teke indirilmesinin daha uygun) olup olmadığı tartışmaya açık görünüyor. “Çifte aktarım” tüketiciye iki değişik aşamada değerlendirme yapma fırsatı verecektir. Bu yönden yararlı sayılabilir. 2) Sözleşmeler a) Yazılı şekil şartı TKHK bazı sözleşme türlerinin yazılı olarak yapılması gerektiğini öngörmüştür. Mesela - TKHK m.17(3) uyarınca taksitle satış sözleşmesi - TKHK m.47(4) uyarınca işyeri dışında kurulan sözleşmeler yazılı şekil koşuluna tabidir. Yazılı şekil kural olarak sözleşme metninin kağıt üzerinde yer alması ve tarafların bu içerikte bir sözleşme ile bağlı olmaya yönelik iradelerini metnin altını imzalayarak ortaya koymaları anlamına gelir (BK m. 14 fk.1). Bununla birlikte, imzalı mektup, teyit 10 edilmiş faks veya buna benzer iletişim araçları ya da güvenli elektronik imza ile gönderilip saklanabilen metinler de yazılı şekil yerine geçer (BK m.14 fk.2). Yazılı şekil koşulunun temel bir unsuru olan imza kural olarak el ile atılmalıdır (BK m.15 fk.1). El ile atılan imzanın eşdeğeri ise “güvenli” elektronik imzadır (BK m.15 fk.2). BK m.12 fk.2 uyarınca yasada öngörülen şekil kural olarak geçerlilik şekli olduğundan, TKHK’nın yazılı şekil koşuluna tabi tuttuğu sigorta sözleşmelerinde karşılıklı borç altına giren sigortacı ve tüketicinin imzaları bulunmalıdır. Bu gerek yerine gelmedikçe şekle uygun işlem yapılmış olmaz ve sözleşme geçerli biçimde kurulmuş sayılmaz. Belirtmek lazım gelir ki, sözleşme kurulmadan önce tüketiciye verilen metinler (mesela ileride yapılacak sözleşmenin hükümlerini içeren bilgilendirici taslaklar), sigortacı tarafından imzalanmış olsalar da tüketici açısından henüz bağlayıcı değildirler. Ancak BK m.14 fk.2 bazı koşullarla el ile atılmış (ıslak) imza gereğinin ortadan kalkmış olacağını belirtmiştir: Teyit edilmiş faks veya buna benzer iletişim araçlarıyla gönderilip saklanabilen metinler yazılı şeklin yerini tutma özelliğini taşımaktadır. Borçlar Kanunu’nun “anlatımı” başarılı sayılamaz. BK m.14 fk.2 elma ve armut toplamından oluşan bir hükümdür: - Bu fıkranın baş tarafında, geleneksel çözüm tekrarlanmış ve imzalı mektup ve (artık nesli tükenmiş bir uygulama olan) aslı imzalanmış telgrafın yazılı şekil koşulunun yerine gelmiş kabul edilmesi için yeterli olacağı belirtilmiştir. Bu iki durumda da “imza” mevcuttur. Fıkranın son kısmındaki güvenli elektronik imza kullanılarak oluşturulan metinlerin yazılı şekle eşdeğer olacağı anlamına gelen hüküm de güvenli elektronik imzanın el yazısıyla atılmış imza ile bir tutulacağı kuralı ile uyumludur. BK m.15 fk.1 cümle 2 ıslak imza ile güvenli elektronik imza arasındaki denkliği açık biçimde vurgulamıştır. Bu halde de ıslak imzanın eşdeğerinden söz edilebilir. - Buna karşılık fıkranın ortasındaki “teyit edilmiş faks veya benzeri iletişim araçlarıyla gönderilen (saklanmaya elverişli) metinler” ne ıslak imzaya ne de güvenli elektronik imzaya “eşdeğer” nitelik taşır. Faks –facsimilé- bir metnin kopyasının elektronik yolla bir başkasına aktarılması, diğer bir anlatışla elektronik yolla başka bir yerde üretilmesidir. Ancak, kopyası aktarılan orijinal metinde imza bulunmayabilir; BK yalnızca “imzalı faksları” kapsayan bir düzenleme getirdiği yolunda hiç bir sınırlama içermemektedir. Kaldı ki, BK, benzer iletişim araçları ile (mesela Internet üzerinden e-posta içeriği veya eki olarak) gönderilen metinlerin imza veya bunun kopyasını içermesi gerektiğini de öngörmemiştir (Elektronik ortamda üretilen metinlerde ıslak imza değil ancak kopyası bulunabilir). Bu sebeplerle, yazılı şekilde yapılması öngörülen bir sözleşmeyi e-mail mesajının teyidi ile (güvenli elektronik imza kullanılması gerekmeksizin) geçerli biçimde kurmak olanaklıdır. - Her iki tarafa birden borç yükleyen sözleşmelerde tarafların ikisi de imza atmak veya imza yerini tutan işlemde bulunmak zorundadır. 11 Borçlar Kanunu’nun aradığı “teyit” kanımızca metni (mesela faksı) göndermiş ve bu metinle borç üstlenmiş olan kişi tarafından gerçekleştirilecektir. Diğer bir anlatışla yalnızca faksı göndermek yeterli olmayacak, ikinci bir işlemle (teyit) beyan sağlamlaştırılacaktır. Yasanın “teyit” koşulunu aramasının gerekli olmadığını düşünmekteyiz. Çözüm şöyle olabilirdi: Orijinal (ıslak imzalı) belgenin kullanılan iletişim yöntem veya aracıyla yollanmasının mümkün olmadığı hallerde (mesela faks, Internet), bunun bir kopyasının yollanması yeterli görülebilirdi. Mesela ıslak imzalı orijinal belge, taratıldıktan sonra bilgisayara kaydedilip daha sonra e-posta eki olarak iletildiği zaman durum böyledir. Buna karşılık asıl (ıslak imzalı) belgenin fotokopisinin adi (elektronik olmayan) postayla gönderilmesi veya ıslak imzalı asıl belgenin varlığını göstermeyen e-posta mesajları yeterli sayılmayabilir. Tüketici işlemlerinde yazılı şekil şartı tüketiciyi korumaya yönelik olduğundan, onun sözleşmeyi kurucu beyanının sözleşme metni altına atacağı (ıslak) imza veya teyit edeceği bir faks gönderisi veya yine teyit edeceği bir uzaktan iletişim aracıyla yollanmış iletide yer alması gerekir. Fakat, sözleşmenin bütün koşullarını içeren bir metin sigorta tüketicisine, sözleşmeyi kuran irade açıklamasını yapmadan önce elektronik yolla ulaştırılmış ise, bu metnin sigorta tüketicisi tarafından imzalanarak geri gönderilmesi, imzalandıktan sonra bu imzalı metnin taratılarak e-posta ekinde yahut faksla geri gönderilmesi (ayrıca “teyit” gerekmeksizin) yeterli görülebilir. Yazılı şekil şartının mevcut olmadığı mesafeli sigorta sözleşmelerinde ise, sigorta ettirenin basit onayı ile yetinilebilir. İş yeri dışında yapılan sözleşmeler de TKHK’da yazılı şekle tabi kılınmışlardır. Ancak yönetmelik (İYDKSY) finansal hizmetlere ilişkin tüketici sözleşmelerini yasanın uygulama alanı dışında bıraktığı için iş yeri dışında kurulan sigorta sözleşmeleri hakkında TKHK ve İYDKSY hükümleri uygulanmayacaktır. b) Sözleşmenin bir nüshasının tüketiciye verilmesi TKHK, bazı sözleşmelerin yazılı şekilde kurulması gerektiğini hükme bağladıktan başka, tüketici ile yapılan sözleşmenin bir nüshasının (o sözleşme yazılı şekil koşuluna tabi bulunmasa dahi) tüketiciye (kağıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla) verilmesi lüzumunu da hükme bağlamıştır. - TKHK m.4(1) cümle 1 uyarınca tüketiciye verilecek “nüsha”, yazılı şekle tabi olan sözleşmelerde tüketici tarafından da imzalanmış olan sözleşme metnini aynen içermelidir. - TKHK m.4(1) cümle 1 sözleşmenin veya bilgilendirmenin bir nüshasının tüketiciye kalıcı veri saklayıcısı ile (de) verilebilmesine açıkça olanak tanımış olduğundan, sigortacı, ıslak imzalı nüsha vermek yerine bunun elektronik ortama aktarılmış bir örneğini (kopyasını) ulaştırmakla yetinebilecektir. Yazılı şekle tabi kılınmış olan sözleşmelerde, tüketicinin imzasını attığı asıl nüshayı veya asıl nüshalardan birini elinde bulundurmayı istemesi durumunda sigortacının buna karşı çıkmaması gerekir. c) Sigorta poliçesi 12 Bu noktada sigortacı tarafından sözleşme kurulduktan sonra TTK 1424(1) uyarınca 24 saat içinde tek taraflı olarak düzenlenip tüketiciye verilmesi gereken sigorta poliçesinin, TKHK m.4(1) anlamında “sözleşme” sayılıp sayılmayacağı ve onun yerini tutmasının mümkün görülüp görülmeyeceği hususu üzerinde de durmamız lazım gelir. Poliçe kural olarak sözleşme değildir ve onun yerini tutmaz. Yalnızca bir ispat aracıdır. Ancak tüketiciye sigortacı tarafından verilen sigorta poliçesi yasanın tüketiciye sözleşmenin bir örneğinin verilmesi ile izlediği “ona gerektiğinde dayanabileceği bir kanıt sağlama” amacını yerine getirmeye elverişlidir. Bu sebeple sigorta sözleşmelerinde TTK 1424(1) uyarınca sigorta tüketicisine verilecek olan poliçe yeterli görülebilir. Ancak bu, yalnızca poliçenin sigorta sözleşmesini aynen yansıttığı hallerde böyledir. Eğer poliçe sözleşmeye aykırı ise, tüketicinin sigortacıyla yapmış olduğu yazılı sözleşmenin (sigortacıya karşı delil olarak dayanılabilecek) bir nüshasının elinde olması kanıt açısından önem taşıyacaktır. II. Sözleşme ve bilgilendirmede metne ilişkin şartlar TKHK m.4(1)’e göre, kullanılan yazının en az 12 punto büyüklüğünde olması ve metnin anlaşılabilir bir dilde, açık, sade ve okunabilir bir şekilde düzenlenmesi lazımdır. Bu kurallar tüketiciyi alacağı kararlar öncesinde daha iyi aydınlatmak ve “bilgilenmiş olarak” sözleşme ilişkisine girmesini ve bu ilişkiyi sürdürmesini sağlamaya yöneliktir. “Anlaşılabilir dil” deyimi, tüketici sıfatını taşıyan sigorta ettirenle onun bildiği ve anladığı dillerden birinde (mesela İngilizce, Arapça) sözleşme yapılmasını değil, tüketici ile sözleşme kuran tacir veya profesyonelin sözleşmede kullandığı anlatımların (ülkenin resmi dili olan Türkçe dilinde olması yeterlidir) yazı üslubu olarak anlaşılabilir olmasını ifade etmektedir. “Sözleşmenin açık, sade ve okunabilir bir şekilde düzenlenmesi” koşulu da, “anlaşılabilir olma” koşulunun ayrıntılarıdır. “Açıklık ve sadelik” tüketicinin metni en iyi ve doğru biçimde kavramasına hizmet edecektir. Ağdalı dille ve artık kullanılmayan eski veya yabancı dildeki sözcüklerin içinde yer aldığı bir yazı oluşturulması tüketicinin sözleşmeyi gereği gibi algılamasını zorlaştırabilir, hatta olanaksız hale getirebilir. Eğer bir sözleşme koşulu açık değilse veya birden çok anlama gelmekte ise, sigortacının aleyhine yorumlanacaktır (in dubio contra “proferentem” veya “stipulatorem” = kuşku halinde “düzenleyen” aleyhine yorumlanır). “Okunabilirlik” ise, tüketicinin dikkatinin dağılmamasını sağlamaya yöneliktir. Ancak okunabilirlik koşulundan maksadın ne olduğu kuşku yaratabilecektir. Olasılıkla, seçilen yazı karakterinin tüketici tarafından kolayca algılanabilecek olması vurgulanmak istenmiştir. Kullanılan yazının aksi kararlaştırılmadıkça “stilize” bir yazı olmaması ve resmi alfabe kullanılarak yazılmış olması gerekecektir. Mesela “gotik” karakterlerin tercih edilmesi halinde “anlaşılabilir” nitelikten uzaklaşılmış olduğu varsayılabilecektir. 13 Tüketiciye sunulan belge üzerinde yer alan logo, sembol gibi ögelerin metnin asıl anlamının kolay bir biçimde algılanmasını engellemesi-–tüketiciye, gözünün başka hususlara kaymasına elverişli bir belge sunulması- dahi anlaşılabilir olma koşuluna aykırı düşecektir. TKHK m.4(1), yazılı yapılması gerektiği hükme bağlanan sözleşmelerin ve bilgilendirmelerin bir nüshasının kağıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı ile tüketiciye verilmesi lazım geldiğini hükme bağlamıştır (“kalıcı veri saklayıcısı” tanımı için yukarıda metni yer alan TKHK m.3(f)’ye bkz.). Yukarıda da vurguladığımız gibi, sigortacı sözleşmenin asıl (ıslak imzalı) nüshalarından birini vermekle yükümlü tutulmamıştır. Bunun bir örneğini kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla ulaştırması yeterli görülmüştür. TKHK, bilgilendirme konusunda TTK ile kıyasladığımızda daha ileri bir adım içermektedir. TTK 1423(1) bilgilendirmenin “yazılı” olması gerektiğini öngörmüş olduğu halde, TKHK buna ek olarak “kalıcı veri saklayıcısı” aracılığı ile de bilgilendirme yapılmasına yeşil ışık yakmış bulunmaktadır. Ancak, bu çözüm eksiktir: - Kalıcı veri saklayıcısı ile bilgilendirme, her şeyden önce bilgilendirilecek tüketici buna açık veya örtülü biçimde onay vermişse geçerli bir yöntem oluşturabilir. Elektronik ortamı kullanmayan bir tüketiciye CD veya USB vermenin anlamı yoktur (veya ona -dışarıdan yardım alma zorunluluğu sebebiyle- gereksiz yere aşırı bir yük yüklemek anlamını taşır). - Buna karşılık, bilgilendirilecek kişinin e-posta adresi vermiş olması Interneti kullandığı anlamına gelir. III. Sözleşmedeki eksiklikler TKHK m.4(1) cümle 2 sözleşmede yer alması gereken hususlardan bazılarının eksik olması halinde sözleşmenin geçersiz hale gelmeyeceğini, eksikliklerin sözleşmeyi hazırlayan tarafından giderilmesi gerektiğini öngörmektedir. Bu düzenlemenin BK m.2 fk.1’deki temel ilkeyi tüketici sözleşmeleri bakımından değiştirmeye yönelik olup olmadığı tartışmaya açıktır. - BK m.2 fk.1 bir sözleşmenin kurulabilmesi için tarafların o sözleşmenin “esaslı noktaları” üzerinde anlaşmış olmaları gerektiğini (ancak “ikinci derecedeki” hususlar üzerinde anlaşmış olmamalarının sözleşmenin kurulmuş sayılmasını engellemeyeceğini) hükme bağlamaktadır. Şu halde, BK sisteminde, taraflar sigorta sözleşmesinin esaslı noktaları üzerinde anlaşmamışlarsa ortada bir sözleşme yoktur ve bundaki eksikliklerin giderilmesi de olanaklı değildir. - Buna karşılık TKHK m.4(1) cümle 2 sözleşmede bulunması “gereken” şartlardan bir veya birkaçının bulunmaması halinde bu eksikliklerin sigortacı tarafından (derhal) “giderileceğini” belirtmektedir. Bu hükmü, TKHK uyarınca tüketici ile yapılan sözleşmede yasa gereği yer alması lazım gelen ancak sözleşmenin esaslı unsurunu oluşturmayan hususlara yönelik saymak doğru 14 olur. Aksi halde, sözleşmeler hukukunun temel bir ilkesi (sözleşmenin ancak o sözleşmeye ilişkin temel öeler üzerinde anlaşma halinde kurulmuş olacağı kuralı) göz ardı edilmiş olacaktır. Bunun kabul edilebilmesi mümkün değildir. B. FIKRA 2- Sözleşmede öngörülen koşulların sözleşme süresi içinde tüketici aleyhine değiştirilememesi Bir sigorta sözleşmesinin değişen koşullara uygun hale getirilmesi gereksinimi söz konusu olabilir. Sözleşmede değişiklik yapılması kural olarak tarafların anlaşması ile olur. Eğer sözleşmenin kurulması yasa uyarınca şekle tabi ise, bunun değiştirilmesi de aynı şekil koşuluna uyulmuş olmasına bağlıdır (BK m.13). Sigortacılar zaman zaman sigorta sözleşmelerine tek taraflı olarak bunda değişiklik yapabileceklerine ilişkin hükümler koymaktadırlar. TKHK m.4(2) , tüketicilerin taraf olduğu sözleşmelerde süre içinde tüketicilerin aleyhine değişiklik yapılmasına izin vermemiştir. TTK ise sigorta sözleşmelerinin sigorta süresi içinde değişikliğe uğramasını kabul etmektedir. - TTK 1425(3) sigorta genel şartlarının sigorta süresi içinde değişmesi halinde bu değişikliğin mevcut sözleşmelere (sigorta ettiren/sigortalı lehine olmak koşuluyla) derhal uygulanacağını hükme bağlamaktadır. Bu hüküm TKHK m.4(2) ile uyumludur. - Buna karşılık, TTK 1414 “sigortacının ayarlama şartına dayanarak primi artırmasını” geçerli saymıştır. Ancak, TTK’nın izin verdiği bu değişiklik sigorta ettirenin aleyhine olduğundan TKHK’ya tabi (tüketici işlemi niteliğindeki) sigorta sözleşmelerinde geçersiz sayılacaktır. C. FIKRA 3- Tüketiciden masraflar için ek bir bedel istenememesi. TKHK 4(3) tüketiciye yüklenebilecek masraflar hakkında sınırlama getirmektedir. Bu hüküm, kendi çıkarı doğrultusunda yapmış olduğu masraflar için sigortacının tüketiciden ek bir bedel talep etmesini yasaklamaktadır Her şeyden önce sigortacının temel edimi (sigorta koruması sağlama) bakımından gerekli bir masraf söz konusu ise bunun yalnızca sigortacıya ait olması gerektiği açıktır. Bu gibi masrafların karşılığının esasen sigorta primi içinde sayılması gerekmektedir. Bundan başka TKHK, bir masrafın, sigortacının çıkarı doğrultusunda yapılmış olması halinde de bunun tüketici konumundaki sigorta ettirenden istenemeyeceğini hükme bağlamaktadır. Fikrimizce bu hükmün sigorta alanında kayda değer bir uygulaması olmayacaktır. Çünkü TTK sigorta ettirenin birçok halde sözleşme ile bağlantılı masrafları sigortacıdan isteyebileceğini (diğer bir anlatışla bu masrafların sigortacı tarafından yapılması/son aşamada üstlenilmesi gerekeceğini) açıkça öngörmüştür (TTK 1426(1)- rizikonun veya 15 tüketiciye riziko gerçekleşince sigortacı tarafından ödenmesi gereken sigorta parasının belirlenmesi için yapılan giderler; TTK 1448(3)- zararı önleme, azaltma veya sigortacının üçüncü kişilere olan rücu haklarının korunması amacıyla alınan önlemlerin gerektirdiği giderler; TTK 1474(1)- sorumluluk sigortasında sigortalıya karşı ileri sürülen tazminat istemiyle ilgili makul giderler; TTK 1476(1)- sorumluluk sigortalarında sigortacının tüm giderler kendisine ait olmak üzere tazminat talebini yönetmesi). Bazı sigortalarda sigortacının verdiği bazı ek hizmetler karşılığında ücret alabileceği öngörülebilmektedir. Mesela, kredi sigortasında sigortacının olası alıcılar ile ilgili olarak soruşturma, inceleme ve müdahale giderine sigortalının katılması söz konusudur (Kredi Sigortası Genel Şartları C.6). Ancak kredi (ticari alacak) sigortasında sigorta ettiren zorunlu olarak “tüketici” değil “tacir” olduğundan bu düzenleme zaten tüketicileri ilgilendirmemektedir. TTK’nın sağladığı koruma, TKHK’ya oranla daha geniştir. D. FIKRA 4- Tüketiciden talep edilecek her türlü ücret ve masrafa ilişkin bilgilerin, sözleşmenin eki olarak kâğıt üzerinde yazılı şekilde tüketiciye verilmesi. TKHK 4(4) tüketici ile sözleşme yapan tacir veya profesyonel kişinin, alacağı ücret ve masraflara ilişkin “ayrı yazı” verme yükümlülüğünü düzenlemektedir. Bu yazının “sözleşme ekinde kağıt üzerinde” verileceği hükme bağlanmıştır. Tüketicinin tacirle sözleşme kurduğunda hangi parasal yükümlülüğü üstlenmiş olacağı kuşkusuz onun (o sözleşmeyi yapıp yapmamaya ilişkin) kararını etkileyen faktörlerin başında gelir. Bu konuda onu en erken aşamada uyarmanın yararı açıktır. TKHK da bu düşünceden yola çıkarak, tüketiciden talep edilecek her türlü ücret ve masrafa ilişkin bilgilerin, sözleşmenin eki olarak kağıt üzerine yazılı şekilde verilmesi zorunluluğunu hükme bağlamıştır (TKHK m.4(4) cümle1). Bununla birlikte, uzaktan iletişim aracıyla kurulan sözleşmelerde, bilginin kullanılan uzaktan iletişim aracına uygun şekilde – mesela çağrı merkezinden sesli iletişim yoluyla kurulan sözleşmelerde, sözlü olarakverilmesi mümkündür (TKHK m.4(4) cümle 2). Yasal düzenlemenin kanımızca duraksama yaratan tarafı şudur: TKHK m.4(4) “bilgilerin sözleşme ekinde verilmesini” yeterli bulmuştur. Eğer bundan maksat, “yapılmış” sözleşme ise, o zaman çok geç bir aşamada bilgi verilmiş olacaktır. Sigorta alanında TTK 1423(1) sigortacının ve acentesinin, sigorta sözleşmesi kurulmadan önce, gerekli inceleme süresini de tanımak koşuluyla, kurulacak sigorta sözleşmesine ilişkin tüm bilgileri ..... sigorta ettirene yazılı olarak bildireceğini” hükme bağlamıştır. Dolayısıyla, sigortacı, TKHK uyarınca daha gevşek bir bilgilendirme yükümlülüğü altında sayılsa dahi, TTK uyarınca söz konusu olan bilgilendirme yükümlülüğü kapsamında sözleşmenin tüketiciye getireceği parasal yükü ona sözleşme öncesinde bildirmekle yükümlüdür. Nitekim, mesafeli sigorta sözleşmelerinde sigorta tüketicisi prim konusunda sözleşme öncesinde (sözleşme ile bağlı olmasını sağlayan irade açıklamasını yapmadan önce) bilgilendirilecektir (Finansal Hizmetlere İlişkin Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliği m. 5(1)(ç)). 16 TKHK m.4(4) son cümle uyarınca, tüketiciden talep edilecek ücret ve masraflara (tüketicinin o tüketici işlemi sebebiyle üstlenmiş olacağı toplam parasal külfete) ilişkin bilgi verme yükümlülüğünün yerine getirildiği, uyuşmazlık halinde sigortacı tarafından kanıtlanmak zorundadır. E. FIKRA 5- Tüketicinin borcu için sadece nama yazılı ve her bir taksit ödemesi için ayrı ayrı olacak şekilde senet düzenlenmesi zorunluluğu. Tüketici işlemlerinden tüketici aleyhine doğan borçlarla ilgili olarak emre veya hamile yazılı kıymetli evrak düzenlenmesi yasaklanmış, yalnızca nama yazılı senede yeşil ışık yakılmıştır. Böylece tüketicinin sözleşmeden doğan savunmaları, senedi devralan kişiye karşı her halde ileri sürmesine olanak tanınmıştır. Emre veya hamiline yazılı senet yasaklanmasaydı, bu tür senetlerde geçerli olan savunmalardan soyutluk ilkesi uyarınca, tüketici senedi devralan kişiye karşı tarafı olduğu tüketici işleminden kaynaklanan savunmaları ileri süremeyecekti. Öte yandan, tüketici işlemi tüketicinin borcunu taksitle ödeyeceğini öngörmekte ise, her bir taksit için ayrı (nama yazılı) senet düzenlenmesi de zorunludur. TKHK 4(5) hükmüne aykırı senetler yalnızca tüketici bakımından geçersiz sayılacaktır. Eğer başka senet borçluları varsa, onlar açısından geçersizlik söz konusu olmayacaktır. (Dolayısıyla, tüketicinin borcu için tüketiciden başka bir kişi emre veya hamile yazılı bir kıymetli evrak düzenlemişse, bunun geçerli sayılması söz konusu olabilecektir). Sigorta sözleşmeleri alanında prim borcu için emre veya hamiline yazılı senet alma uygulaması gittikçe azalmakla birlikte, yine de başvurulmaya devam edilen bir yöntemdir. F. FIKRA 6- Tüketici işlemlerinde, tüketicinin edimlerine karşılık olarak alınan şahsi teminatların adi kefalet, karşı tarafça verilen şahsi teminatların ise müteselsil kefalet sayılması TKHK m.4(6) tüketicinin tarafı olduğu sözleşme ile üstlendiği edime karşılık “kişisel” teminat alınması ile ilgilidir. Ayni güvenceler (mesela tüketicinin rehin vermesi) bunun dışındadır. Bankaların verdiği kredi ile motorlu araç veya konut satın alan tüketiciden, o taşıt veya konut üzerinde banka lehine rehin kurması istenebilecektir. Belirtmek gerekir ki sigorta alanında tüketici sıfatına sahip sigorta ettirenlerden sözleşme yapılırken kişisel (veya ayni) güvence alınması yaygın bir uygulama değildir. TTK 1417(2), bazı hallerde prim borcu için sigorta ettirenden güvence istenmesine olanak tanımıştır. TTK 1417(2) uyarınca, sigorta ettiren acze düşmüş, iflas etmiş veya hakkında yapılan takip semeresiz kalmışsa, sigortacı ondan “güvence” isteyebilecek ve eğer bu istem bir hafta içinde yerine getirilmezse sözleşmeyi feshedebilecektir. TTK 1417(2) sigorta ettirenin prim ödeme yükümlülüğünü konu aldığından, bu maddede 17 sayılan haller (acze düşme, iflas) bir sigorta tüketicisi hakkında söz konusu olmuşsa, TKHK m.4(6) düzenlemesinin uygulanacağı düşünülebilir (ancak iflas halinde nasıl uygulanabileceği ayrı bir sorundur). Buna karşılık TTK 1456(2)’de bahsi geçen güvencenin TKHK m.4(6)’daki güvence ile ilgisi yoktur. TTK 1456(2), sigorta konusu malvarlığı unsuru üzerinde başka bir kişi lehine sınırlı ayni hak mevcut olduğu takdirde, sigorta tazminatının tamir veya eski hale getirme amacıyla kullanılmak için sigorta ettiren malike, güvence göstermesi koşuluyla ödenebileceğini hükme bağlamaktadır. Burada tüketici olsa dahi sigorta ettirenden “edimine karşılık olarak alınan” bir güvence söz konusu olmadığından, TKHK m.4(6) devre dışı kalacaktır. (7) Tüketici işlemlerinde bileşik faiz uygulanmaması Tüketici işlemi niteliğini taşıyan sigorta sözleşmelerinde, prim borcunun ödenmesinde temerrüt olasılığı için ayrı bir faiz anlaşması yapılması şimdiye kadar söz konusu olmamıştır. Tüketici sözleşmelerindeki haksız şartlar MADDE 5 (1) Haksız şart; tüketiciyle müzakere edilmeden sözleşmeye dâhil edilen ve tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde dürüstlük kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme şartlarıdır. (2) Tüketiciyle akdedilen sözleşmelerde yer alan haksız şartlar kesin olarak hükümsüzdür. Sözleşmenin haksız şartlar dışındaki hükümleri geçerliliğini korur. Bu durumda sözleşmeyi düzenleyen, kesin olarak hükümsüz sayılan şartlar olmasaydı diğer hükümlerle sözleşmeyi yapmayacak olduğunu ileri süremez. (3) Bir sözleşme şartı önceden hazırlanmış ve standart sözleşmede yer alması nedeniyle tüketici içeriğine etki edememişse, o sözleşme şartının tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edilir. Sözleşmeyi düzenleyen, bir standart şartın münferiden müzakere edildiğini iddia ediyorsa bunu ispatla yükümlüdür. Sözleşmenin bütün olarak değerlendirilmesinden standart sözleşme olduğu sonucuna varılırsa, bu sözleşmedeki bir şartın belirli unsurlarının veya münferit bir hükmünün müzakere edilmiş olması, sözleşmenin kalan kısmına bu maddenin uygulanmasını engellemez. (4) Sözleşme şartlarının yazılı olması hâlinde, tüketicinin anlayabileceği açık ve anlaşılır bir dilin kullanılmış olması gerekir. Sözleşmede yer alan bir hükmün açık ve anlaşılır olmaması veya birden çok anlama gelmesi hâlinde; bu hüküm, tüketicinin lehine yorumlanır. (5) Faaliyetlerini, kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütmekte olan kişi veya kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere de 18 niteliklerine bakılmaksızın bu madde hükümleri uygulanır. (6) Bir sözleşme şartının haksızlığı; sözleşme konusu olan mal veya hizmetin niteliği, sözleşmenin kuruluşunda var olan şartlar ve sözleşmenin diğer hükümleri veya haksız şartın ilgili olduğu diğer bir sözleşmenin hükümleri dikkate alınmak suretiyle sözleşmenin kuruluş anına göre belirlenir. (7) Sözleşme şartlarının haksızlığının takdirinde, bu şartlar açık ve anlaşılır bir dille yazılmış olmak koşuluyla, hem sözleşmeden doğan asli edim yükümlülükleri arasındaki hem de mal veya hizmetin piyasa değeri ile sözleşmede belirlenen fiyat arasındaki dengeye ilişkin bir değerlendirme yapılamaz. (8) Bakanlık, genel olarak kullanılmak üzere hazırlanmış sözleşmelerde yer alan haksız şartların, sözleşme metinlerinden çıkarılması veya kullanılmasının önlenmesi için gerekli tedbirleri alır. (9) Haksız şartların tespit edilmesi ve denetlenmesine ilişkin usul ve esaslar ile sınırlayıcı olmamak üzere haksız şart olduğu kabul edilen sözleşme şartları yönetmelikle belirlenir. A. Genel olarak Tüketicilerin korunması hakkındaki yasal düzenlemenin önemli bir ögesi de “haksız şartlara” (haksız sözleşme koşulları; haksız genel işlem koşulları= unfair contract terms; clauses abusives) ilişkin hükümlerdir. Bunların varlık sebebi tüketiciler ile sözleşme yapan kuruluşların, önceden hazırladıkları sözleşme metinlerini dayatmaları ve bunların aksine anlaşma yapmayı olağan koşullarda kabul etmemeleridir. Hukuk düzeninin emredici kurallarına ters düşmeyen önceden hazırlanmış sözleşmelerde her şey tüketici ile sözleşme yapan ekonomik gücü yüksek kuruluşun yararına olarak (hukuka uygun bir biçimde) düzenlenmekte (bütün yedek hukuk kuralları tüketici aleyhine biçimlendirilmekte); böylece toplamda tüketicinin çok aleyhine olan bir yapı ortaya çıkmaktadır. Genel işlem koşulları hakkında tüketicinin yararına bazı sınırlar çizilmesi gereksinimi, tüketici aleyhine uygulamada bozulmuş olan dengeyi yeniden kurmaya yöneliktir. Tüketici mal satan veya hizmet sunan büyük kuruluşa oranla bilgi, deneyim ve ekonomik güç açısından “zayıf” konumdadır. Öyleyse özel olarak korunması gerekir. (Belirtmek gerekir ki bazı ülkelerin tercihi yalnızca tüketicileri değil, tüketici olmayanları da genel işlem koşulu oluşturmuş ve kullanmakta olan kuruluşlara karşı korumak yönündedir. Mesela Almanya ve Türkiye, genel işlem koşulları hakkındaki koruyucu düzenlemelerini yalnızca tüketicilerle sınırlı tutmamışlar ve bu düzenlemenin tacirler veya profesyoneller arasındaki sözleşme ilişkilerinde de (“business to business or professionals” veya “professionals to business or professionals”) geçerli olacağını öngörmüşlerdir. Almanya bu hususta “tutarlı” bir örnektir. Fakat Türkiye için aynı gözlemi yapmak olanağı yoktur. Türkiye, genel işlem koşulları ile ilgili olarak TKHK’da yalnızca tüketici işlemleri için, Borçlar Kanunu’nda da her türlü işlem için 19 geçerli olmak üzere düzenleme getirmiştir. Böylece ülkemizde yapay bir “çifte (düal) sistem” oluşmuştur. Oysa ülkemizin ya Fransa gibi yalnızca tüketici işlemlerini kapsayan ya da Almanya gibi bütün işlemleri kapsayan bir yasal düzenleme benimsemesi lazım gelirdi. Genel işlem koşulları hakkındaki kuralların tacirler ve profesyoneller arasındaki sözleşmelere uygulanmasının altında yatan düşünce şudur: Genel işlem koşulu kullanarak satış veya hizmet sunumu sözleşmeleri yapan bir kişi, diğer taraf ekonomik açıdan daha güçlü olsa dahi, kendi oluşturduğu ve kullandığı metne hakimdir ve anlamını zayıf ve kuvvetli yanlarını herkesten iyi bilmektedir. Diğer taraf ise kendisine önerilen sözleşme koşullarını gereği gibi değerlendirebilmek için masraf yapmak ve emek harcamak zorundadır. Bu da taraflar arasında denge olmadığı sonucuna götürür ve genel işlem koşulu kullanan kişiye karşı diğer tarafı korumak gereksinimini ortaya çıkarır. Haksız şartlar (genel işlem koşulları, sigorta genel koşulları) bağlamında ilk olarak vurgulanması gereken husus, çifte düzenlemedir. Ülkemizde hem Borçlar Kanunu (BK m. 20-25) hem de TKHK (m. 5) düzenleme getirmiş bulunmaktadır. Borçlar Kanunu’nda (tüketici işlemi niteliğinde olmayanlar da dahil) bütün sözleşmeler bakımından geçerli kurallara yer verildikten sonra, aynı hususu bir de tüketici mevzuatında düzenlemenin gereği yoktur. Eğer BK hükümleri eksik veya yanlış ise, onları değiştirmek doğru çözümdür. Ülkemizde sigorta genel şartları Devlet tarafından düzenlenmektedir. Bu özellik, sigortacıların yasa gereği sözleşme ilişkisine girerken (en azından ana içerik olarak) kullanmakla yükümlü oldukları bu sözleşme hükümlerinin haksız şart sayılmaları bakımından duraksama yaratmaktadır. Ancak, genel işlem koşullarını kimin hazırladığı (daha doğrusu bunların “kullanan” tarafından hazırlanmamış olması) önemli değildir. Önem taşıyan, bunların diğer tarafla görüşülmesi ve böylece değiştirme olanağının sunulmasıdır. Bu bakımdan devletin hazırladığı genel işlem koşullarının da haksız şartlar hakkındaki düzenlemeye tabi olması mümkündür. Sigorta özel şartları da BK m.20 fk.1 ve TKHK m.5(1) anlamında genel işlem koşulu sayılır. Çünkü bunlar da tıpkı sigorta genel şartları gibi önceden ileride kullanılacak çok sayıda sözleşmede kullanılmak üzere hazırlanmış sözleşme hükümleridir. Sigorta teminatının kapsamını veya sigortacı tarafından alınacak karşılığı (primi) (diğer bir anlatışla sigorta sözleşmesinin “sinallagmasını” –bu sözleşmeyi diğer sözleşmelerden ayıran temel noktaları) belirleyen hükümler (“core terms”) haksız şartlara ilişkin düzenlemeye tabi değildir. Aşağıda esas olarak TKHK’da yer alan hükümleri inceleyeceğiz. Ancak bu hükümlerin getirdiği sistem, ana çizgileri açısından BK bakımından da geçerlidir. B. FIKRA 1- Haksız şart kavramı TKHK 5(1) haksız şartı tanımlamaktadır. Genel işlem koşulları içinde yer alan bir sözleşme şartının “haksız” sayılması aşağıdaki koşulların gerçekleşmesine bağlıdır: 20 - şartın tüketiciyle görüşülmemiş olması - şartın tüketici aleyhine dengesizliğe yol açması - bu dengesizliğin dürüstlük kuralına aykırılık oluşturması. Bir sözleşme şartının tüketiciyle görüşülmemiş sayılması hakkında Fıkra 3’teki hüküm de dikkate alınmalıdır. (Fıkra 3 altındaki açıklamalara bkz). Bir sözleşme şartının tüketici aleyhine dengesizliğe yol açıp açmadığı ve eğer açmakta ise bunun dürüstlüğe aykırı düşüp düşmediği hususunda sözleşmenin bütünü dikkate alınmalıdır. Bir şartın tek başına ele alındığında tüketicinin aleyhine nitelik taşıması, onun haksız şart olarak nitelenmesine yeterli değildir. Bu şartın olumsuz etkisi başka (tüketicinin lehine) sözleşme şartları ile azaltılmış hatta bütünüyle önlenmiş olabilir. O zaman söz konusu şartı geçersiz saymak doğru olmayabilecektir. Dürüstlük kuralına aykırılık, ticari işlemlerde söz konusu olması gereken doğruluk kıstası çerçevesinde belirlenmelidir. C. FIKRA 2- Haksız şartların hükümsüzlüğü ve bunun sonuçları TKHK 5(2), bir sözleşme şartının haksız şart niteliğini taşımasının hangi sonuca yol açacağını belirtmektedir: Haksız şart kesin olarak hükümsüzdür. Bu durum sonradan düzelmez. “Kesin hükümsüzlük” kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırılık veya bir sözleşmenin konusunun imkansız olması halleri için hukuk dünyasının öngördüğü sonuçtur (BK m.27 fk.1). Bir haksız şartın kesin olarak hükümsüz sayılması, acaba aynı sözleşmenin geriye kalan kısmını nasıl etkiler? TKHK bu hususta BK’dan farklı bir çözüm benimsemiştir: Sözleşmenin geri kalan kısmı (haksız şart olmasa idi, bu şartı içeren genel işlem koşullarını kullanan tarafın sözleşmeyi hiç yapmayacağı kanıtlansa dahi) geçerli tutulacaktır. Oysa BK m.27 fk.2, geçersiz olan koşul olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağının açıkça anlaşıldığı hallerde, “sözleşmenin tamamının kesin biçimde hükümsüz sayılacağını” öngörmektedir. D. FIKRA 3- Sözleşme koşulunun tüketiciyle görüşülmemiş sayılması I. Genel işlem koşulunun tüketici ile görüşülmesi Genel işlem koşulu tüketici ile görüşülmüş olduğu takdirde, bunun haksız şart oluşturduğu ve geçersiz sayılması lazım geldiği öne sürülemeyecektir. Bu sebeple bir sözleşme koşulunun ne zaman tüketiciyle “görüşülmemiş sayılacağı” çok önemlidir. Standart (önceden, ileride çok sayıda sözleşmede kullanılmak üzere hazırlanmış olan) sözleşme metinlerinin tüketici ile görüşülmeksizin sözleşme içeriği haline getirilmiş olması asıldır. Bunların tüketici ile görüşülmesi ise ayrık durumdur. Hayat deneyimleri, çoğunlukla genel işlem şartlarının tüketiciyle görüşülmesinin söz konusu olmadığını göstermektedir. 21 TKHK 5(3) bir sözleşme şartının ne zaman tüketiciyle görüşülmeden sözleşmeye dahil edilmiş sayılacağını hükme bağlamaktadır. Eğer bir sözleşme şartı - önceden hazırlanmış standart sözleşmede yer almakta ve bu sebeple tüketici bu şartın içeriğine etki edememişse o sözleşme şartının tüketiciyle “görüşülmediği” kabul edilir. TKHK bu hususta aksi kanıtlanabilir bir karine kabul etmektedir. Genel işlem şartını kullanan tacir veya profesyonel, bir standart sözleşme şartının tüketici ile görüşüldüğünü ileri sürmekte ise, bunu ispatlamakla (yasal karinenin aksini ortaya koymakla) yükümlüdür. Bütün olarak değerlendirildiğinde sözleşmenin bir “standart sözleşme” olduğu anlaşılıyorsa, bunun bazı koşullarının (veya bir koşulunun kısımlarından birinin) tüketici ile görüşülmüş olması, o sözleşmenin geri kalan kısmı bakımından haksız şartlara ilişkin düzenlemeye tabi olmasına engel değildir. II. Sigorta sözleşmelerinde durum 1. Sigorta genel şartları Uygulamada sigorta sözleşmeleri, devlet (Hazine Müsteşarlığı) tarafından hazırlanmış (ve resmen duyurulmuş) “sigorta genel şartları” olarak isimlendirilen standart metinler kullanılarak yapılmaktadır. Kaldı ki, Sigortacılık Kanunu m.11(1) resmi genel şartların kullanılması yolunda –kanımızca hiç gereği olmadığı halde- sigortacılara zorunluluk da getirmiştir. Sigorta sözleşmelerinin “ana içeriği” genel şartlara uygun olmak zorundadır. Belirtmemiz gerekir ki “ana içerik” deyimi tartışmaya çok elverişli bir kavramdır. Fakat çok “net” olsa idi dahi, sözleşme özgürlüğüne bu şekilde sınırlama getirmeye lüzum yoktu. TBMM Türk Ticaret Kanunu’nda sigorta sözleşmesine uygulanacak emredici hükümleri belirleyerek gereken sınırları zaten çizmiştir. TTK hükümlerinin % 75’i emredici nitelik taşımaktadır. Diğer yandan, devletçe hazırlanmış genel şartların bulunmadığı durumlarda bunların yerine veya genel şartların düzenlemediği hususlarda bunlara ek olarak “özel şart” deyimiyle anlatılan sözleşme koşullarına da yer verilmektedir. Bu noktada öncelikle vurgulayalım ki “özel şart” olarak tanımlanan sözleşme koşulları da önceden hazırlanmış ve standart sözleşmeye aktarılmış hükümlerdir. Bu sebeple de bunları aslında “genel işlem koşulu” olarak nitelememiz gerekmektedir. Bundan başka, yukarıda belirttiğimiz ve aşağıda TKHK m.5(5) altındaki açıklamalarımızda da vurgulayacağımız üzere, sigorta genel şartlarının Devlet tarafından hazırlanmış bulunması ve sigortacıların da Sigortacılık Kanunu m.11(1) uyarınca yapacakları sigorta sözleşmesinin ana içeriğini bu genel şartlar çerçevesinde oluşturmakla yükümlü olmaları, bu genel şartların haksız şart sayılmasına engel değildir. 2. Sigorta sözleşmesinin içeriği 22 Sigorta sözleşmelerinde birinci sorun, bu sözleşmelerin hangi içerikle kurulmuş olduğudur. Tarafların sözleşmenin esaslı (sigorta sözleşmesini diğer sözleşmelerden ayırt etmemizi sağlayan) unsurları üzerinde anlaşmış olmaları (temel) kuralı burada da geçerlidir. Sigorta genel koşullarının ve uygulamada özel koşul olarak adlandırılan koşulların sözleşme içeriğine dahil olması, taraflarca bunların sözleşme içinde yer alacağının kararlaştırılmış olması halinde mümkündür. Bu anlaşmanın “örtülü biçimde” yapılmış sayılıp sayılmayacağı tartışmaya açıktır. Uygulamada sigorta ettirenler/sigortalılar birçok halde sigortacının sözleşmede yer aldığını öne sürdüğü bazı koşullara itiraz etmekte ve bu koşullar üzerinde anlaşma yapılmadığını savını/ savunmasını dile getirmektedirler. (Bilgilendirmenin genellikle hiç yapılmamış olması da bu sav/savunmayı kuvvetlendirmektedir). Durumu uygulamadan aldığımız bir örnekle açıklamak gerekirse: Kasko sigortalı araç, yolda kalmıştır. Çekilmesi gerekmiştir. Çekici ücreti olarak sigorta ettiren çekiciye 700 lira ödemiş ve bu tutarı sigortacıdan geri istemiştir. Kasko sigortası poliçesinde “aracın servise çekilmesi gereksinimi ortaya çıkarsa, çekici gideri teminatının 400 lira ile sınırlı olacağı” kaydı vardır. Sigortacı bu sınıra kadar ödeme yükümlülüğünün olduğunu; sigorta ettiren ise “poliçede yazılı olan tutar sınırlamasının sözleşme yapılırken hiç belirtilmediğini, kendisini bağlamayacağını; çekici ücretinin tamamının sigortacı tarafından karşılanması lazım geldiğini” belirtmektedirler. Bu örnekte, sigorta ettiren çekici gideri sınırlamasının sözleşme yapılırken hiç gündeme gelmediğini kanıtlarsa, sözleşme yapıldıktan sonra düzenlenen sigorta poliçesinin gerçeği yansıtmadığını ortaya koymuş olur ve söz konusu (poliçede yazılı) sınırlama sözleşme içeriğine dahil sayılmaz. Bu halde poliçedeki şartın “haksız şart” oluşturup oluşturmadığı sorunu değil, sigortacının poliçeye yazmış olduğu tutar sınırlamasının sözleşme içeriği haline gelmiş olup olmadığı sorunu mevcuttur. Sigorta genel şartlarının veya diğer (özellikle uygulamada “sigorta özel şartları” veya “klozlar” olarak adlandırılan) genel işlem koşullarının sigorta sözleşmesine dahil edilmiş sayılmaları için tarafların hiç değilse bunları bütün olarak kabul etmiş bulunmaları gerekir. (Eğer sözleşme öncesi bilgilendirme yapılırken sigorta ettiren adayına hangi genel şartlar ve klozlar çerçevesinde sigorta teminatı sağlanacağı açıklanmışsa, daha sonra kurulan sözleşmenin bu şart ve klozları içerecek biçimde kurulmuş olduğu yorum yoluyla kabul edilebilir). Sözleşmenin içeriğine dahil edilmiş olmayan sigorta genel şartları veya klozlar kuramsal açıdan sigorta ettirenin lehine olsalar dahi aslında sözleşme kapsamında yer almazlar. Ancak sigortacının poliçesinde yer verdiği (kabul etmiş olduğu) bir koşul, sigorta ettirenin yararına olduğu takdirde, bu koşulun sigorta ettiren tarafından açıkça kabul edilmesi gerekmeksizin sözleşmeye dahil sayılması (daha doğrusu sigorta sözleşmesinin, sonradan poliçedeki lehe düzenleme doğrultusunda sigorta ettirenin açık kabul beyanına gerek olmadan değişmiş olduğu sonucuna varılması) yerinde olur. 3. Tüketici ile görüşülmeyen sözleşme şartları 23 Eğer bir sözleşme koşulu üzerinde taraflar, bunun sözleşme içeriğine dahil olacağı konusunda anlaşmış sayılabiliyorlarsa, söz konusu koşul, bu halde dahi, tüketici bakımından bağlayıcı olmayabilir. Yukarıda da vurguladığımız gibi, sözleşme koşulunun “haksız şart” niteliğini taşıdığı belirlenirse, o koşul hükümsüzdür. Önceden hazırlanan bir sözleşme koşulu, standart sözleşmede yer alıyorsa ve tüketici ile görüşülmeden sözleşmeye dahil edilmişse (tüketici aleyhine dengeyi dürüstlüğe aykırı biçimde bozmak kaydıyla) haksız şart niteliğinde görülecektir. Sigorta uygulamasında, bir çok halde sigorta genel şartları veya klozlar yollama yoluyla sözleşme içeriğine dahil edilmektedir. Mesela “bu sigorta yangın sigortası genel şartlarına tabidir”, (veya bu sözleşme “Institute Cargo Clauses A”, “Institute Yacht Clauses” uyarınca kurulmuştur) veya “Münich Re x, y, z sayılı klozları geçerli olacaktır” gibi. Bu durumlarda, taraflar yollama yapılan metinler üzerinde anlaşmış, bunların sözleşme içeriğine girmesini kararlaştırmış sayılacaklardır. Bununla birlikte, eğer bu genel şartlar/ klozlar hakkında tüketici ile görüşme yapılmamışsa, bunların haksız şart olarak nitelenmeleri olasılığı ortaya çıkar. Tüketici ile görüşülmüş olmayan genel şart/kloz, tüketici aleyhine dürüstlüğe aykırı görülmesi gereken bir dengesizlik yarattığı takdirde haksız (dolayısıyla hükümsüz) şart sayılacaktır. Tüketici ile görüşme (müzakere), genel işlem şartları kullanarak sözleşme yapan tarafın önceden hazırlanmış (standart) metnin hükümleri hakkında “bilgilendirme yapmış” ve tüketicinin de bunların sözleşmede yer almasına aldığı bilgiler ışığında rıza göstermiş olması anlamına gelmektedir. TKHK’da geçen “standart sözleşmede yer alması nedeniyle tüketicinin içeriğine etki edemediği şart” anlatımı maksada uygun görünmemektedir. Tüketici bir sözleşme şartının içeriğine hiç etki edememiş olduğu hallerde de bununla bağlı olabilir. Sözleşme şartının önceden tüketici dışında kaleme alınmış ve bu şartı kullanan kuruluşun bunun değişmesine razı olmaması yüzünden aynen sözleşme içeriğinde yer almış olması, haksız şart sayılmasını gerektirmez. Eğer tüketiciye bu şartın anlamı ve sonuçları hakkında bilgi verilmiş ve tüketici de bunun üzerine söz konusu şartı kabul etmişse, bu geçerlidir. E. FIKRA 4- Yazılı sözleşme şartlarının açık ve anlaşılır bir dille kaleme alınması, açık ve anlaşılır olmayan, birden çok anlama gelen şartların tüketici lehine yorumlanması TKHK 5(4), sözleşmenin yazılı olarak yapılması halinde, kullanılan dilin “açık” ve “anlaşılabilir” olması gerektiğini öngörmüştür. Öncelikle, sözleşmede kullanılan dilin “resmi dil” olması yeterli görülmelidir. Tüketici bu dili konuşmuyorsa, kural olarak başka bir dilde sözleşme düzenleme zorunluluğu yoktur (tersine 805 sayılı kanun uyarınca Türk şirketlerinin yalnızca Türkçe dilini kullanma yükümlülüğü vardır). Genel işlem koşulu oluşturmuş ve kullanmakta olan kuruluş isterse Türkçe yanında, tüketicinin anlayabileceği farklı bir dilde (mesela İngilizce, Rusça, Arapça) hazırlanmış metinler de kullanabilir. “Açık” ve “anlaşılabilir” olma gereği, sözleşmenin karmaşık, anlam verilemez şekilde kaleme alınmasına karşı bir çözüm olmak üzere yasada yer almıştır. Tüketicinin 24 sözleşme metninden hak ve yükümlülüklerini net bir biçimde çıkarabilmesi lazımdır. Sözleşme şartları, yol açacak oldukları hukuki sonuçların hatasız olarak anlaşılmasına elverişli bir anlatımla oluşturulmalıdır. Eğer bir sözleşme koşulu açık değilse veya birden çok anlama gelmekte ise, tüketicinin aleyhine yorumlanacaktır (in dubio contra “proferentem” veya “stipulatorem” = kuşku halinde “düzenleyen” aleyhine yorumlanır). F. FIKRA 5- Haksız şartlara ilişkin yasal düzenlemenin etkinlikleri izne (ruhsata) tabi kişi veya kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere de uygulanması Sigortacılık “ruhsata tabi” bir etkinliktir. Ancak bu durum, sigortacıların kullandığı genel işlem koşullarının, TKHK hükümleri dışında bırakılmasını gerektirmemektedir. Sigorta bakımından asıl şu hususu değerlendirmek lazımdır: Bu etkinlik sürdürülürken, sigorta şirketleri Sigortacılık Kanunu m.11(1) uyarınca yapacakları sigorta sözleşmelerinin ana içeriğini Devlet tarafından kaleme alınmış sigorta genel şartları doğrultusunda belirlemek zorundadır. Bu gereklilik, şu soruyu gündeme getirmektedir: Resmi sözleşme metinlerini kullanmak durumunda olan sigortacılara karşı, kendi hazırlamadıkları sözleşme koşullarının “haksız şart” olduğu ileri sürülebilir mi? Yanıt olumludur. Çünkü genel işlem koşulunun kim tarafından hazırlandığı önemli değildir. Önem taşıyan husus bunların tüketici ile görüşülmüş olup olmadığıdır. Görüşülen bir sözleşmenin tüketici lehine değiştirilmesi olanaklıdır. Tüketiciye bu olanağın verilmemiş olması onun korunmasına ilişkin kuralların uygulanmasını haklı gösterebilecek niteliktedir. G- FIKRA 6 - Bir sözleşme şartının haksızlığının hangi hususlar ve hangi an dikkate alınarak belirleneceği TKHK 5(6), haksız şartın varlığı belirlenirken dikkate alınması gereken hususları saymakta ve bu konudaki değerlendirmenin hangi an itibariyle yapılacağını belirtmektedir. Buna göre sigorta sözleşmesindeki bir koşulunun haksız olup olmadığı saptanırken - sigorta hizmetinin niteliğine - sözleşmenin kuruluşu sırasında var olan şartlara - sözleşmenin diğer hükümlerine ve haksız şartın ilgili olduğu başka bir sözleşme varsa o başka sözleşmenin de hükümlerine bakılacaktır. Bu çerçeve içinde, yalnızca haksız olup olmadığı tartışılan sözleşme şartının belirleyici olmayacağı; o sözleşme şartının ilişkin bulunduğu her önemli hususun birlikte göz önünde tutulması gerektiğinin altını çizmek gerekir. Diğer taraftan, TKHK’ya göre haksız şarttan söz edilmesinin mümkün olup olmadığı araştırılırken, sözleşmenin kurulduğu an belirleyicidir. Bu kural uygulanırken, sözleşme anında sigorta tüketicisi aleyhine olan durum, sonradan olumlu yönde değişmiş (düzelmiş) bulunuyorsa, bunun dikkate alınması gerekebilir. TTK 1425(3) sigorta genel şartlarında sigorta süresi içinde sigorta ettiren/sigortalı/lehtar yararına değişiklik 25 yapılması durumunda bu değişikliklerin kural olarak mevcut sözleşmelere derhal ve doğrudan uygulanacağını hükme bağlamıştır. Şu halde haksız şart sonradan haksız unsurun artık mevcut olmayacağı bir biçimde değiştirilmişse, bu değişiklik ertesinde haksız şarttan söz etmeye olanak bulunmayacaktır. Buna karşılık, mesela değişiklik öncesinde gerçekleşen rizikolar için, sigortacıyı şartın haksız sayılması gereken düzenlemesi karşısında sorumlu tutmak mümkün olmamışsa, haksız şart bu niteliğini sözleşme kurulduğu anda da taşıdığından, sigorta tüketicisi için bağlayıcı olmayacak ve sigortacıdan sigorta koruması (teminatın işletilmesi) talep edilebilecektir. H- FIKRA 7- Sözleşme şartlarının haksız olup olmadığı belirlenirken hangi hususların dikkate alınmayacağı TKHK 5(7), bir sözleşme şartının haksız şart sayılıp sayılmayacağı belirlenirken hangi hususların dikkate alınmayacağını hükme bağlamaktadır. TKHK, haksız şartlar alanında genellikle kabul edilen ilkelere uygun olarak, taraflar arasındaki sözleşmede kararlaştırılmış olan “edimler-karşı edimler” arasındaki dengeye ilişkin sözleşme şartları hakkında değerlendirme yapılamayacağını öngörmüştür. Ancak bu yasak, sözleşme şartlarının açık ve anlaşılır olması halinde uygulanır. Eğer bir sözleşme şartı açık ve anlaşılır değilse, edim-karşı edim dengesine ilişkin bulunsa dahi, bu dengeyi dürüstlük kuralına aykırı düşecek biçimde bozduğunda hükümsüz sayılabilecektir. Şu halde, TKHK 5(7)’nin uygulanabilmesi için ilk koşul “sözleşme şartının açık ve anlaşılır bir dille yazılmış olması” koşuludur. Eğer bu gerek yerine gelmemişse, sigortacı şartın göz önünde bulundurulmasını isteyemez. Edim-karşı edim dengesinin kural olarak haksız şartlara ilişkin düzenleme dışında bırakılmasının sebebi, bu hususta pazar koşullarının belirleyici olması gerektiği düşüncesidir. Tüketicinin ödediği fiyatın “yerinde” (doğru) olup olmadığını denetleme bakımından güvenilir bir mekanizma yoktur. Belirtmek gerekir ki, sözleşmede yer alan ve tarafların sözleşmeden kaynaklanan asıl edimlerini “nerede”, “ne zaman” ve “hangi biçimde” yerine getireceğine ilişkin bulunan koşullar haksız şart oluşturabilir. Aynı şekilde, “sözleşmenin konusunun” ve sözleşmede kararlaştırılan “fiyatın”, “miktarın” veya “vasıfların” tek taraflı olarak değiştirilebileceğine ilişkin koşullar da haksız şart sayılabilecektir. Fiyatın sözleşmede öngörülmüş olmayan sebeplerle değişmesine, edimin muaccel olmasına, ödeme koşullarına, indirim uygulamaya veya kur değişikliğine olanak veren sözleşme şartları da duruma göre haksız şart olarak nitelenebilecektir. (TKHK 4(2) sözleşme koşullarının sözleşme süresi içinde tüketici aleyhine değiştirilemeyeceğini hükme bağlamaktadır; bu fıkranın genel işlem koşullarını kullanan kuruluşa sözleşmede tek taraflı değişiklik yapma yetkisini veren hükümlerin geçersizliğine yol açacağı kabul edilirse, tek taraflı değişikliğe ilişkin şart en başta TKHK 4(2) uyarınca hükümsüz sayılacaktır). Asıl edimler bakımından haksız şart hükümlerinin devre dışı kalması ilkesi “edimi doğrudan tanımlayan sözleşme şartları için” söz konusu olacaktır. Sigortacının edimi: Sigorta sözleşmelerinde sigorta konusu rizikoyu tanımlayan ve onun 26 sınırlarını çizen (sigortacının sorumluluğu hakkındaki) hükümler, bunlar primin hesaplanmasında zaten dikkate alınmış olduğu için, yargı denetimi dışında kalır. PEICL 2:304(3) sigorta sözleşmesinde denetim dışında kalması gereken asıl edimlere ilişkin hükümleri (core terms) şu şekilde saymaktadır: sigortanın türü ve konusu, sigortalanan riziko, sigortacının sorumluluğu, sigortanın sağladığı yarar, sigorta bedeli, sigorta konusu çıkar. Sigorta sözleşmesi bağlamında en fazla tartışmaya açık olan husus, sigorta teminatı dışında kalan hallere ilişkin sözleşme şartlarının (“istisna hükümlerinin”) yargı tarafından denetlenip denetlenemeyeceğidir. Almanya’da Federal Mahkeme’nin (BGH) 21 Nisan 1993 tarihli kararında asıl edimi tanımlayan sözleşme hükümlerinin “sözleşmede var olmadıkları takdirde sözleşme ile üstlenilen edimin belirlenemeyeceği” hükümler olduğu belirtilmiştir. Sigorta ettiren tüketicinin edimi: Sigorta sözleşmesinde sigorta ettiren prim ödeyecektir. Ancak sigortacının edimini oluşturan sigorta teminatı sağlama karşılığında ödenecek primin açık ve anlaşılır bir biçimde belirtilmemesi ve bu yüzden tüketiciye başka sigortacıların ürünleriyle kıyaslama yapma olanağının verilmemesi haksız şartlara ilişkin düzenlemenin uygulanmasına yol açabilir. H- FIKRA 8- Bakanlığın haksız şartların sözleşme metinlerinden çıkarılması veya kullanılmasının önlenmesi için gerekli tedbirleri alma görev ve sorumluluğu TKHK 5(8), sigortacılık ile (kısmen) bağdaşmayan bir hükümdür. Kamu otoritesinin haksız şartların sözleşme metinlerinden çıkarılmasını isteme yetkisi, bu sözleşme metinlerinin o kamu otoritesi tarafından düzenlenmemiş olması halinde anlamlıdır. Oysa, ülkemizde sigorta genel şartları bizzat Devlet tarafından düzenlenmektedir. Bununla birlikte, sigortacıların “özel şart” adı altında kullanmakta oldukları genel işlem koşulları, haksız şart içerebilir ve bunların metinlerden çıkarılması kendilerinden istenebilir. Bu noktada, Bakanlığın (= Gümrük ve Ticaret Bakanlığı) sigorta sözleşmelerinde yer alan bir şartın haksız olup olmadığını belirlemekte uzmanlığı olmayacağını da hatırlatalım. Ancak söz konusu kamu müdahalesi, Hazine Müsteşarlığı eliyle, Sigortacılık Kanunu’nun yazılı olmayan fakat tek cümlede özetlenmesi mümkün ana ilkesine (“Her hususta Hazine Müsteşarlığı’nın söz sahibi olduğu” ilkesi) dayanılarak gerçekleştirilebilir. I- FIKRA 9- Yönetmelikle belirlenecek hususlar. Haksız olduğu kabul edilen sözleşme şartlarının “yönetmelikle” belirlenmesi hukuka tamamen aykırıdır. Sözleşme özgürlüğüne doğrudan karışma anlamına gelen bu düzenleme, yönetime yasama yetkisi vermektedir. Yasama organının çıkardığı yasadaki bir hüküm ile kendisine ait yasama yetkisini yönetime devretmesi Anayasa’ya uygun sayılamaz. Satıştan kaçınma MADDE 6 – (1) ....... 27 (2) Hizmet sağlamaktan haklı bir sebep olmaksızın kaçınılamaz. (3) Ticari veya mesleki amaçlarla hareket edenler; aksine bir teamül, ticari örf veya adet ya da haklı bir sebep yoksa; bir mal veya hizmetin satışını o mal veya hizmetin, kendisi tarafından belirlenen miktar, sayı, ebat gibi koşullara ya da başka bir mal veya hizmetin satın alınması şartına bağlayamaz. Fıkra 2- Sigortalamaktan kaçınamama kuralı Sigorta TKHK anlamında bir hizmettir. Yasa, sözleşme özgürlüğüne sınırlama getirerek, sigortacının tüketici tarafından yapılan sözleşme önerisini (kural olarak) kabul etmekle yükümlü olduğunu öngörmüştür. Bu yükümlülük, zorunlu sigortalarda yalnızca tüketicilerden gelen öneriler için değil, tüketici olmayanlardan gelen öneriler için de söz konusudur. Sigortacılar kendilerine ulaşan bir öneriyi olağan koşullarda geri çevirmezler. Fakat her sigortacının rizikoyu üstlenme konusunda önceden belirlediği (veya olağandışı sigortalar söz konusu olduğunda somut durumda yapacağı değerlendirme sonucunda belirleyeceği) “riziko kabul koşulları” mevcuttur. Bir rizikonun sigortalanması bu (akla uygun) kabul koşullarına uymuyorsa, sigortacının sözleşme yapma yükümlülüğü devre dışı kalır. Bu düzenlemenin önemi ve buna olan gereksinim özellikle sağlık giderleri sigortası bağlamında belirgin hale gelecektir. Sigortacı, kendisi için aşırı rizikolu olsa da, yüksek prim alarak sağlık sigortasını yapmak zorunda bırakılabilecektir. Rizikonun yüksekliği sağlık sigortasında sigortacının sözleşme ilişkisine girmeyi reddetmesi için kanımızca tek başına haklı sebep sayılamaz. Fıkra 3- Sigortanın başka bir ürünle birlikte satılması Uygulamada ürünlerin birlikte satılması (bundling) ve bir ürünün satışının diğerinin de satın alınması koşuluna bağlanması (tying) tartışmalara yol açmış bir uygulamadır. Bugün gelinen nokta ve benimsenen güncel çözüm şudur: Birlikte pazarlama, pakete dahil ürünlerin ayrı ayrı satın alınması olanağı verilmek kaydıyla mümkün görülmektedir. Buna karşılık, “başka ürün satın alma koşuluna bağlama” geçerli sayılmamaktadır. Bu durumda, “paket poliçeler” (mesela yangın ve hırsızlık sigortalarının birlikte pazarlanması) TKHK’ya aykırı değildir. Fakat hırsızlık sigortasının aynı zamanda yangın sigortası da satın alınmadıkça yapılmaması TKHK düzenlemesine uygun düşmemektedir. Aynı biçimde, yangın sigortasının ancak yazlığın da yangına karşı sigorta edilmesi koşuluyla yapılacağı veya sigorta bedeli belirli bir tutarın üzerinde değilse sigorta yapılmayacağı yolundaki uygulamalar da TKHK düzenlemesiyle bağdaşmaz. Bu noktada şu hususun altını şimdiden çizmekte yarar vardır: Aşağıda TKHK 29 ve TKHK 38 altındaki açıklamalarımızda da belirteceğimiz gibi, bankalar tarafından verilen kredinin güvencesi olarak sigorta yaptırılmasının istenmesi, bir hizmetin başka bir hizmetin satın alınmasına bağlanması olarak değerlendirilmemek gerekir. Kredinin 28 güvencesi olarak nasıl kefalet veya rehin istenebiliyorsa, sigorta da serbestçe istenebilmelidir. Kredi güvencesi, TKHK 6(3) hükmünün ayrık halini oluşturmaktadır. Sipariş edilmeyen mal veya hizmetler MADDE 7 – (1) Sipariş edilmeyen malların gönderilmesi ya da hizmetlerin sunulması durumunda, tüketiciye karşı herhangi bir hak ileri sürülemez. Bu hâllerde, tüketicinin sessiz kalması ya da mal veya hizmeti kullanmış olması, sözleşmenin kurulmasına yönelik kabul beyanı olarak yorumlanamaz. Tüketicinin malı geri göndermek veya muhafaza etmek gibi bir yükümlülüğü yoktur. (2) Bir mal veya hizmetin sipariş edildiğini iddia eden bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Fıkra 1- Sigorta ürününün sigorta tüketicisinden öneri (istem) gelmiş olmaksızın ona yollanması Sipariş edilmeyen bir sigorta ürününün tüketiciye sunulması, sigortacıya o ürünün primini isteme hakkını vermez. Sözleşme iki tarafın anlaşmasıyla kurulur. Bu anlaşma geçerli biçimde yapılmış olmadıkça taraflarca karşılıklı borç üstlenilmiş olmaz. Borçlar Kanunu sözleşmeyi kuran irade açıklamasının “örtülü” olarak da yapılabileceğini belirtmektedir. Satıcının alıcıya gönderdiği bir malın alıcı tarafından kullanılması, o malı satın almaya onay verilmesi anlamına gelir. Ancak TKHK, “hizmetin kullanılmasının” sözleşme kurmaya yönelik kabul beyanı olarak yorumlanamayacağı kuralını içermektedir. Kanımızca sigorta alanında hizmetten yararlanma o hizmeti satın almadır. (Mesela sigortacı, tüketicinin sigortacıya kısa mesaj yollayarak sigortayı başlatabileceğini, bu takdirde prim tutarının tüketiciye ait kredi kartından alınacağını belirtmiş ve tüketici de sigorta korumasını başlatan mesajı yollamış ise, hizmetten yararlanma devreye girmiş olacağı gibi sigorta sözleşmesi de kurulmuş sayılır). Sigorta alanında hizmetten sigorta sözleşmesi olmaksızın yararlanma zaten mümkün değildir. Sigorta koruması ancak bir sigorta sözleşmesi varsa sağlanabilir. TKHK 7(1) sigorta bakımından pek anlamlı ve uygulanabilir görünmemektedir. Ülkemizde çok büyük çoğunlukla sigorta sözleşmeleri bir yıl için yapılmaktadır. Süre dolduğunda yeni dönem için yeni bir sözleşmenin yapılması gerekmektedir. Yeni sözleşmede sigortacının sorumluluğu kural olarak ilk primin ödenmesiyle başlayacaktır. Ancak ilk primin ödenmesi kural olarak sözleşmenin yapılmış ve sigorta poliçesinin sigorta ettirene ulaştırılmış olmasına bağlı bulunmaktadır. Sigortacılar, önceki sigorta döneminin bitimine yakın bir tarihte, izleyen döneme ilişkin sigorta poliçesini (önceki poliçenin bitiş tarihinden itibaren geçerli olmak üzere) “öneri” niteliğinde sigorta ettirene yollamaktadırlar. Eğer yollanan poliçe (sözleşme önerisi) ilk prim ödenmiş olmasa da sigorta teminatının devreye gireceğini öngörmekte ise, sigortacı hizmeti sağlamayı baştan kabul etmiş 29 durumdadır. Bu gibi bir halde, eğer zorunlu ve alınacak primin tutarı da bütün sigortacılar için aynı olan bir sigorta söz konusu ise kanımızca sigorta ettirenin kabulüne gerek yoktur (Açık kabul beyanının gerekli olmadığı hal- BK m.6. Böyle bir zorunlu sigorta halinde dahi, verilecek hizmetin –mesela hasar yönetimi- bir sigortacıdan diğerine değişebileceği ve bu sebeple sigorta tüketicisi bakımından hangi sigortacı ile sözleşme kurduğunun önem taşıyabileceği dikkate alınarak farklı bir yorumun benimsenmesi de şüphesiz mümkündür. Ancak zorunlu sigortalarda sigortacının kim olduğu şu anki ülkemiz uygulamasında belirleyici bir etken değildir). Zorunlu sigorta söz konusu değilse, o takdirde sigortacı kendisine kabul beyanı ulaşacak zamana kadar önerisiyle bağlı sayılacaktır. O arada riziko gerçekleşmiş ise, sigorta ettirenin bu durumu “bilerek” öneriyi kabul etmiş olması halinde sigorta korumasından yararlanması mümkün değildir. Buna karşılık, rizikonun gerçekleştiğini bilmeksizin kabul beyanında bulunursa, (önceki poliçenin bitiş tarihine kadar geçmişe etkili) sözleşmeden yararlanması olanaklıdır. TKHK m.7(2) ise -en azından sözü ile- buna yeşil ışık yakmış görünmemektedir. Fıkra 2- Sigorta ürününün tüketici tarafından istendiğini kanıtlama yükü Sigorta ürününün sigorta tüketicisi tarafından sipariş edilmiş (bu deyimi sigorta ürünü satın almak için bağlayıcı bir öneride bulunmuş veya sigortacı tarafından yapılan sözleşme önerisini kabul etmiş olma şeklinde anlamak doğru olur) bulunduğu olgusu, uyuşmazlık halinde bu olguyu öne süren tarafça kanıtlanmak zorundadır. Kanımızca TKHK 7(2), aynı maddenin ilk fıkrasıyla sınırlı olarak anlaşılmamalıdır. Bu sebeple, söz konusu hüküm, yalnızca sigortacının poliçeyi düzenleyip yolladığı hallerde değil, sigorta tüketicisinin önerisine sigortacının yanıt vermemiş olduğu hallerde de uygulanabilecektir. Son halde, önerisine yanıt verilmediğini (mesela zorunlu bir sigortaya ilişkin –geri çevrilmesi için haklı bir sebep de bulunmayan- isteminin sigortacı tarafından zamanında kabul edilmediğini ve bundan dolayı zarara uğradığını) öne süren sigorta tüketicisi, bu hususu kanıtlamakla yükümlü sayılacaktır. ÜÇÜNCÜ KISIM Ayıplı Mal ve Hizmetler BİRİNCİ BÖLÜM Ayıplı Mallar MADDE 8 – (1) Ayıplı mal, tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan maldır. (2) Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda, internet portalında ya da reklam ve ilanlarında yer alan özelliklerinden bir veya birden fazlasını taşımayan; satıcı tarafından bildirilen veya teknik düzenlemesinde tespit edilen niteliğe aykırı olan; muadili olan malların kullanım amacını karşılamayan, tüketicinin makul olarak beklediği 30 faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar da ayıplı olarak kabul edilir. Fıkra 1 ve 2- Ayıplı mal kavramı ve bu kavramın sigortacılık etkinliği bakımından önem taşıyıp taşımadığı Sigorta bir (finansal) hizmet sayıldığından, “mal satışı” hakkındaki kuralların sigorta ilişkisine uygulanması kural olarak (yasanın bunu açıkça öngördüğü haller dışında) söz konusu değildir. Bununla birlikte, sigorta sektöründe, “ayıplı mal” hakkındaki düzenlemenin sigorta şirketlerinin tedarik ettiği yedek parçalar hakkında uygulanıp uygulanmayacağı hususu duraksamaya yol açmıştır. Motorlu araçlarla ilgili sigortalarda, bazı sigorta şirketleri, hasarlanan aracın değiştirilmesi gereken parçalarını (önceden yaptıkları örgütlenme çerçevesinde) kendileri piyasadan temin etmekte ve araca takılmasını sağlamaktadırlar. Bu bağlamda şu soru gündeme gelmektedir: Bu şekilde temin edilerek araca takılan parçaların “bozuk” olması ve bu sebeple de aracın kaza yapmasına yol açması (mesela değiştirilen fren aksamının bozukluğu yüzünden sigortalı aracın başka bir araca çarpması ve zarar görmesi/vermesi) durumunda acaba sigorta şirketinin satıcı gibi zarar görene karşı sorumlu tutulması mümkün müdür? Sigortacının sigorta ettirenle satış sözleşmesi ilişkisi içinde olmaması dolayısıyla, bu soruya olumlu yanıt vermek olanağı yoktur. Sigorta şirketi tüketici sıfatını taşıyan sigortalıya mal satışı yapmamakta, hasarı giderme yükümlülüğü çerçevesinde hasarlanan sigortalı aracın tamir edilebilmesi için lazım gelen parçaları bulmaktadır. Dolayısıyla mal satışı değil, hizmetin ifası söz konusudur. İKİNCİ BÖLÜM Ayıplı Hizmetler Ayıplı hizmet MADDE 13 – (1) Ayıplı hizmet, sözleşmede belirlenen süre içinde başlamaması veya taraflarca kararlaştırılmış olan ve objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan hizmettir. (2) Hizmet sağlayıcısı tarafından bildirilen, internet portalında veya reklam ve ilanlarında yer alan özellikleri taşımayan ya da yararlanma amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan makul olarak beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren hizmetler ayıplıdır. Sigortacılık alanında hizmetin ayıplı olduğu hallerin aldatıcı, yanıltıcı reklam yapılması bağlamında gündeme gelebileceği düşünülebilir. Kanımızca sigortacı esas olarak ayıplı hizmet sunmuş olması dolayısıyla değil, sözleşme 31 ile üstlendiği yükümlülükleri (edimlerini) hiç veya gereği gibi yerine getirmediği için sorumlu olacaktır. Ayıplı hizmetten sorumluluk MADDE 14 – (1) Sağlayıcı, hizmeti sözleşmeye uygun olarak ifa etmekle yükümlüdür. (2) Sağlayıcı, kendisinden kaynaklanmayan reklam yoluyla yapılan açıklamalardan haberdar olmadığını ve haberdar olmasının da kendisinden beklenemeyeceğini veya yapılan açıklamanın içeriğinin hizmet sözleşmesinin kurulduğu tarihte düzeltilmiş olduğunu veya hizmet sözleşmesinin kurulması kararının bu açıklama ile nedensellik bağı içermediğini ispatladığı takdirde açıklamanın içeriği ile bağlı olmaz. TKHK m.14(1) “hizmetin sözleşmeye uygun olarak ifa edilmesi gerektiğini hükme bağlarken aslında Borçlar Hukukunun temel bir ilkesini tekrarlamaktadır. Bu açıklayıcı hükmün tamamlayıcısı niteliğindeki TKHK m.14(2) hizmet sağlayıcı sıfatıyla sigortacı tarafından reklam yoluyla yapılan açıklamaların da sözleşmenin içeriğine dahil sayılacağını ve sigortacının bu açıklamalarla “bağlı olacağını” belirtmektedir. Sigortacının reklam yoluyla açıkladığı hususlarda bağlı tutulmasının ayrık hallerini ise - Reklam yoluyla yapılan açıklamadan haberinin olmaması ve olmasının da beklenmemesi - Açıklamanın içeriğinin sigorta sözleşmesi tarihinde “düzeltilmiş” olması (bu bağlamda düzeltmenin gereği gibi duyurulmuş olması çok önemlidir) - Sigorta ettiren tüketicinin sigorta sözleşmesini kurma yolundaki kararı ile reklam yoluyla yapılan açıklama arasında nedensellik bulunmaması oluşturur. TKHK “ayıplı hizmet” halinde doğacak sonuçları da hükme bağlamaktadır. Ancak sigorta ilişkisinde ilk olarak ayıplı hizmetin nasıl tanımlanacağı sorunu ortaya çıkmaktadır. Sigorta şirketi tarafından yapılan reklamlara (sigorta ettirenin aleyhine olacak şekilde) aykırı olan sigorta ürünlerinin ayıplı hizmet sayılması gerektiği düşünülebilir. TKHK m.15 ayıplı hizmet halinde tüketicinin sahip olacağı hakları – ücretsiz onarım – bedelden indirim – dönme (cayma) – yukarıdakilerle birlikte tazminat olarak saymıştır. Bunların nasıl uygulanabileceği şu an için belirsizliğini korumaktadır. Zamanaşımı MADDE 16 – 32 (1) Kanunlarda veya taraflar arasındaki sözleşmede daha uzun bir süre belirlenmediği takdirde, ayıplı hizmetten sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile, hizmetin ifası tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. (2) Ayıp, ağır kusur ya da hile ile gizlenmişse zamanaşımı hükümleri uygulanmaz. Bir an için sigortacının ayıplı hizmet dolayısıyla sorumlu olacağı varsayıldığında, zamanaşımı bakımından TKHK 16 uygulanacaktır. TKHK m.16, ayıplı hizmet halinde söz konusu olacak zamanaşımı süresini özel olarak düzenlemektedir. Buna göre, yasa veya taraflar arasındaki sözleşme daha uzun bir süre öngörmediği takdirde, ayıplı hizmetten doğan sorumluluk, hizmetin ifası tarihinden itibaren iki senedir (TKHK m.16(1)). Sigortacının reklamlarında kamuya duyurulmuş olandan daha dar kapsamlı bir sigorta ürününü tüketiciye satmış olduğunu ve gerçekleşen rizikonun (reklamlarda açıklanan kapsama girmekle birlikte), eylemsel olarak satılan üründe kapsam dışında bırakılmış bulunduğunu düşünelim. Bu halde, zamanaşımı acaba hangi anda başlayacaktır? Hizmetin ifası (sigorta ettirene sigorta koruması sağlanması) kural olarak sigorta süresinin son gününe kadar devam eder. Şu halde, TKHK m.16 uyarınca zamanaşımı sigorta süresinin bitiminden başlayarak iki sene olarak hesaplanacaktır. Bu arada, sigorta ettirene satılan ürünün (dar) kapsamı gereği gibi bilgilendirme yapılarak sözleşme öncesinde ona açıklanmış idiyse, hizmetin “ayıplı” sayılması da çok zordur. Eğer gereken bilgilendirme yapılmamış ise, bu takdirde sigorta ettiren yarışan haklara sahip olabilir ve TKHK uyarınca hizmetin ayıplı olması sebebiyle veya TTK uyarınca bilgilendirme yükümlülüğüne aykırılıktan dolayı istemde bulunabilir. Ayıplı hizmete ilişkin hükümler arasında yer alan TKHK m.16(2), ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlenmiş olması halinde “zamanaşımının uygulanmayacağını” öngörmüştür. Bu düzenlemeyi “TKHK m.16(1)’deki 2 yıllık süre uygulanmaz” şeklinde anlamak doğru olur. Yoksa ağır kusur veya hile ile ayıbın gizlenmesi durumunda tüketicinin (ayıplı hizmetten kaynaklanan) isteminin zamanaşımına uğramayacağı düşünülmemelidir. Borçlar Kanunu’ndaki genel zamanaşımı süresi uygulanacaktır. DÖRDÜNCÜ KISIM Tüketici Sözleşmeleri BİRİNCİ BÖLÜM Taksitle Satış Taksitle satış sözleşmeleri MADDE 17 – 33 (1) Taksitle satış sözleşmesi, satıcı veya sağlayıcının malın teslimi veya hizmetin ifasını üstlendiği, tüketicinin de bedeli kısım kısım ödediği sözleşmelerdir. (2) ............. (3) Taksitle satış sözleşmesi yazılı olarak kurulmadıkça geçerli olmaz. Geçerli bir sözleşme yapmamış olan satıcı veya sağlayıcı, sonradan sözleşmenin geçersizliğini tüketicinin aleyhine olacak şekilde ileri süremez. Fıkra 1- Taksitle satış kavramı ve sigortaya uygulanabilirliği Sigorta sözleşmelerinin büyük bir çoğunluğunda (sigorta ettirenlerin prim ödeme borcunu bir seferde yerine getirmekte zorlanabilecekleri dikkate alınarak) prim borcu için taksitlendirme yapılmaktadır. Sigorta tüketicisinin sigorta sözleşmesinden doğan prim borcu taksite bağlanmış olduğu takdirde, TKHK m.17(1) anlamında bir “taksitle satış” (daha yerinde bir anlatışla “taksitle hizmet sağlama”) söz konusudur. Bu ilişki, TKHK’nun “taksitle satış” bölümünde yer alan kurallara tabidir. Bununla birlikte, şu hususu da göz ardı etmemek gerekir: Uygulamada kredi kartıyla ödeme gittikçe daha yaygın hale gelmektedir. Çoğu halde de kredi kartı aracılığıyla yapılan ödemelerde sigortacı bütün primi tek seferde almakta, buna karşılık bankanın kredi kartı sahibine sağladığı olanak çerçevesinde kredi kartı sahibinin (tüketicinin) bankaya karşı yapacağı borç geri ödemeleri taksite bağlanmaktadır. Bu halde sigorta sözleşmesini taksitli bir işlem saymamak gerekir. (Kredi kartlarıyla ilgili iki farklı uygulama söz konusudur (bu hususta TTK 1434 (c) altındaki açıklamalarımıza bkz.): İlk halde, sigortacı pos aygıtı aracılığıyla kredi kartından tüm prim alacağı için blokaj yapmakta ve sigorta ettirenden olan alacağını bu şekilde sona erdirmektedir. Banka da sigortacıya her halde blokaja alınan tutarı, sigortacı ile banka arasındaki özel anlaşmada kararlaştırılan ödeme planı çerçevesinde ödeme güvencesi vermektedir. İlk halde taksitli sigorta ürünü satışının varlığını kabul etmeye olanak bulunmadığı görüşündeyiz. İkinci halde ise, sigorta ettiren sigortacıya kredi kartından prim tutarlarını öngörülen tarihlerde tahsil etme yetkisini vermekte ancak banka sigortacıya bu tutarların ödeneceğini garanti etmemektedir. Tahsilat yapılamaması rizikosunun bütünüyle sigortacının üzerinde olduğu bu son olasılıkta gerçek anlamda bir taksitli sigorta ürünü satışı söz konusudur. (Ancak, Taksitle Satış Sözleşmeleri Hakkında Yönetmelik (RG 29236/14 Ocak 2015) m.2(4) “kredi kartı ile yapılan alışverişlerde söz konusu yönetmeliğin uygulanmayacağını” öngörmüştür. TKHK m.21(2) “(fıkrada sayılan bazı somut hususların yanı sıra) diğer hususlara ilişkin usul ve esasların yönetmelikle düzenleneceğini” hükme bağlamıştır. Bu (çok) açık çek karşısında, sigorta primi ödemelerinin taksitler halinde kredi kartıyla yapılacağının kararlaştırıldığı sigorta sözleşmelerinin, taksitle satışa ilişkin TKHK m.17-21 hükümlerinin uygulama alanı dışında kalacağı sonucuna varılması lazım gelmektedir. Yönetmelikle getirilen bu düzenlemenin yerinde olmadığı kanısındayız. 34 Fıkra 2- Taksitli sigorta ürünü satışında şekil koşulu TKHK 17(3), sigorta sözleşmeleri alanında BK ve TTK’dan farklı bir çözüm benimsemiştir. BK uyarınca şekil şartının açıkça öngörülmediği sözleşmeler sözlü olarak da kurulabilir (BK m.12 fk.1). TTK ise sigorta sözleşmesi hakkında herhangi bir şekil koşulu içermemektedir. Bununla birlikte, TKHK uyarınca, prim ödemesinin taksite bağlanacağının kararlaştırıldığı durumlarda sözleşmenin geçerli olabilmesi yazılı yapılmış bulunmasına bağlı olacaktır. Acaba yalnızca taksitlendirme anlaşması mı yoksa bütün sözleşme mi yazılı olmalıdır? Yazılı şekil şartının öngörülmesinde asıl amaç, öyle anlaşılıyor ki tüketiciyi “taksitlendirmenin içerdiği tehlikelere” karşı korumaktır (olasılıkla taksitlendirmenin çekiciliğine kapılan tüketicinin yeteri kadar düşünmeden altından kalkamayacağı ödeme yükümlülükleri altına kolayca girmesinin önüne geçmek kaygısı etkili olmuştur). Ancak, sigorta sözleşmesinin tümünün yazılı şekle uyularak yapılmasını zorunlu görmemek gerektiği ve taksitlendirmeye ilişkin anlaşmanın yazılı olmasının yeterli olduğu sonucu çıkarılmamalıdır. Yalnızca taksitlendirme anlaşmasının yazılı biçim koşuluna tabi olacağı yolundaki çözüm kabul edilemez. Çünkü, bu çözümde (sigorta ettiren tüketicinin taksitlendirme olmaksızın sözleşmeyi yapmayacak olduğunun belirlendiği haller dışında –BK m.27 fk.2 cümle 2) sadece taksitlendirme geçersiz sayılacak; buna karşılık sözleşme ve bu sözleşme uyarınca tüketici aleyhine doğan ücreti bir seferde ödeme borcu geçerli kalmayı sürdürecektir. Yasa yapıcının böyle bir sonucu amaçlamış olduğunu varsaymak ise yersiz olur. Taksitle ödeme öngören sözleşmeye ilişkin yazılı şekil koşulu, sigorta hukuku açısından değerlendirildiğinde çok anlamlı değildir. Çünkü TTK 1430 kural olarak primin “peşin” ödenmesi gerektiğini hükme bağlamaktadır. Taksitlendirme ise ancak “taraflar arasında bu yolda anlaşma varsa” mümkündür. Buna göre primin tamamının tek seferde ödenmesi sonucunu doğuran bir sigorta sözleşmesini sözlü olarak kurmak geçerli olduğu halde, sigorta ettirenlere kolaylık sağlamak için taksitlendirme yapılmak istenirse, bunu yazılı yapmak lazım gelecektir. Öte yandan, TKHK m.17(3) cümle 2 “geçerli bir sözleşme yapmamış olan hizmet sağlayıcının, sonradan sözleş menin geçersizliğini tüketicinin aleyhine olacak ş ekilde ileri süremeyeceğini” hükme bağlamaktadır. Şu halde, sigortacı, prim borcunun taksite bağlanmasını öngören sigorta sözleşmesinin yazılı şekil şartına uyularak yapılmasını sağlamamışsa, şekil koşuluna aykırılıktan kaynaklanan geçersizliğe dayanamayacaktır. Söz konusu geçersizliğe dayanma hakkı yalnızca tüketiciye aittir. Taksitle sigorta ürünü satışı TKHK 4(1)’de yer alan kurala tabidir. Buna göre “sözleşmenin bir örneğinin kağıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla tüketiciye verilmesi” lazımdır. Taksitle Satış Sözleşmeleri Hakkında Yönetmelik (TSSHY) m.5(1) hükmü de yasal kuralı tekrarlamaktadır. TSSHY, taksitle satış sözleşmesinin “zorunlu” içeriğini de öngörmüştür. TSSHY m.6(1) uyarınca sözleşmede bulunması gereken “bilgiler” şunlardır: - Tüketicinin kimlik ve iletişim bilgileri 35 - Sigortacının unvan, adres ve iletişim bilgileri - Sözleşmenin düzenlendiği (yapıldığı) tarih - Sigortacının edimini ifa yeri (bunun sigorta bakımından ne anlama geleceği tartışılabilir; sigortacı sigorta ettirenin malvarlığını koruma edimini yerine getirir ve riziko üzerine de ödeme(ler) yapar; burada ödemenin nerede yapılacağı belirtilecektir- BK 89(1) uyarınca para borçlarında ödeme alacaklının (sigorta ettirenin) yerleşim yerinde gerçekleştirilecektir) - Sözleşmeye konu hizmet (sigorta koruması) - Sigorta ürününün vergiler dahil peşin fiyatı - Sigorta ürününün vergiler dahil taksitle satış fiyatı (ülkemizde sigorta ürünü taksitlendirilirken peşin fiyatını aşan bir ödeme yükümlülüğü söz konusu olmamaktadır) - Sigorta ettirenin cayma hakkı, kullanma süresi ve biçimi - Ödeme planı - Sigorta ettirenin erken ödeme hakkına sahip bulunduğu (bu takdirde sigortacının taksitlendirme sebebiyle aldığı faiz ve komisyon varsa erken ödeme ile orantılı olarak bu faiz ve komisyonda indirim isteyebileceği) - Faiz (bu husus ülkemizde şu anki uygulamada önem taşımamaktadır) - Sigorta ettirenin temerrüde düşmesinin hukuksal sonuçları (bu husus zaten sigortaya ilişkin düzenlemede de düzenlenmiştir–TTK 1423(1)) - Tüketici hakem heyeti ve tüketici mahkemelerine başvuru olanağı Cayma hakkı MADDE 18 – (1) Tüketici, yedi gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin taksitle satış sözleşmesinden cayma hakkına sahiptir. (2) Cayma hakkının kullanıldığına dair bildirimin bu süre içinde satıcı veya sağlayıcıya yöneltilmiş olması yeterlidir. Satıcı veya sağlayıcı, cayma hakkı konusunda tüketicinin bilgilendirildiğini ispat etmekle yükümlüdür. (3) ..............Cayma hakkı süresi sona ermeden önce, tüketicinin onayı ile hizmetin ifasına başlanan hizmet sözleşmelerinde de tüketici cayma hakkını kullanamaz. 36 Fıkra 1- Cayma hakkı ve süresi Prim borcunun taksite bağlanmasını öngören sigorta sözleşmelerinde, tüketici sözleşmenin yapılmasından başlayarak 7 gün içinde cayma (sözleşme ilişkisini geriye etkili olarak ortadan kaldırma) olanağına sahiptir. TSSHY m.7(2) cayma süresinin, sözleşmenin kurulduğu gün başlayacağını öngörmüştür. BK m.92 fk.1(1) uyarınca (bir borcun veya taraflardan birine düşen bir yükümlülüğün sözleşmenin kurulmasından başlayarak belirli bir sürede yerine getirilmesi gerekiyorsa) gün olarak belirlenmiş sürelerde, sözleşmenin kurulduğu gün hesaba katılmaz. Yönetmelik ise, esinlendiği AB metinlerinde “hizmetlerde cayma süresinin sözleşme yapıldığı gün işlemeye başlayacağı” yolundaki kuralı (mesela 2011/83/EU sayılı tüketici haklarına ilişkin direktif, Art.9(2)(b)) aynen yansıtmıştır. Cayma üzerine hangi sonucun meydana geleceği TSSHY m.8’de düzenlenmiştir. Buna göre sigortacı, cayma bildiriminin kendisine ulaştığı günden başlayarak 7 gün içinde tahsil etmiş olduğu primi ve sigorta ettireni borç altına sokan her türlü belgeyi (mesela nama yazılı çek) masrafı kendisine ait olmak koşuluyla geri vermekle yükümlü olacaktır. Fıkra 2- Cayma bildiriminin yöneltilmesi – cayma hususunda bilgilendirme TKHK, cayma hakkının süresinde kullanılmış sayılması için “yöneltilmiş” olmasını yeterli görmüştür. Yöneltmeden maksat, cayma beyanının gönderilmesidir (mesela postaya verilmesi). Beyan 7 günden sonra ulaşsa da, hükümlerini doğuracaktır. Fıkranın ikinci cümlesi tüketicinin cayma konusunda bilgilendirilmiş olması gerektiğini hükme bağlamaktadır. Kanımızca doğru çözüm, cayma süresinin bu bilgilendirmenin yapıldığı tarihten sonra başlamasıdır. (Nitekim, mesafeli sözleşmeler hakkındaki TKHK 48(4) de, o niteliği taşıyan sözleşmelerde, 14 günlük cayma süresinin, tüketiciye cayma hakkına sahip olduğu yolunda bilgilendirme yapılmayan hallerde geçerli olmayacağını belirtmiş ve benzer bir düzenleme getirmiştir). Fıkra 3- Cayma hakkının devre dışı kaldığı hal Cayma hakkı, tüketicinin onayı ile hizmetin ifası başlamışsa son bulmaktadır. Buna göre, sigortacının sigorta teminatı sağlama edimi (kural olarak ilk veya tek primin ödenmesi üzerine) devreye girmişse artık tüketici sigorta ettiren cayma hakkını yitirmiş olacaktır. Temerrüt MADDE 19 – (1) Taksitle satış sözleşmelerinde tüketicinin taksitleri ödemede temerrüde düşmesi durumunda, satıcı veya sağlayıcı, kalan borcun tümünün ifasını talep etme hakkını saklı tutmuşsa, bu hak ancak satıcı veya sağlayıcının bütün edimlerini ifa etmiş olması, tüketicinin de kalan borcun en az onda birini oluşturan ve birbirini izleyen en az iki taksidi veya kalan borcun en az dörtte birini oluşturan bir taksidi ödemede temerrüde düşmesi hâlinde kullanılabilir. Satıcı veya sağlayıcının bu hakkı kullanabilmesi için tüketiciye 37 en az otuz gün süre vererek muacceliyet uyarısında bulunması zorunludur. Sigorta sözleşmelerinde taksitlerden biri ödenmediği zaman izleyen taksitlerin muaccel hale gelmiş olacağına ilişkin kayıtlar yer almamaktadır. Bu sebeple TKHK 19 hükmünün sigorta alanında uygulaması bulunmamaktadır. Erken ödeme MADDE 20 – (1) Tüketici, borçlandığı toplam miktarı önceden ödeyebileceği gibi vadesi gelmemiş bir ya da birden çok taksit ödemesinde de bulunabilir. Her iki durumda da satıcı veya sağlayıcı, faiz veya komisyon aldığı durumlarda ödenen miktara göre gerekli tüm faiz ve komisyon indirimini yapmakla yükümlüdür. Sigorta sözleşmelerinde prim borcu taksitlendirildiğinde, uygulamada taksit tutarlarına primin peşin ödenmesi olasılığına kıyasla faiz eklemesi yapılmamaktadır. Dolayısıyla TKHK 20 hükmünün de sigorta sözleşmeleri bakımından kayda değer bir önemi yoktur. Diğer hususlar MADDE 21 – (2) Sözleşmenin zorunlu içeriği, tüketici ile satıcı ve sağlayıcının hak ve yükümlülükleri, cayma hakkı, erken ödeme ile diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir. Türkiye’de yapılan yasaların önemli bir bölümünde asıl söz yönetmeliğe bırakılmaktadır. Sigorta sözleşmesinin yönetmeliğe konulacak bir hükümle, TKHK’da yer alan taksitle satışlara ilişkin hükümlerin uygulama alanı dışına çıkarılmasına olanak bulunmadığı görüşündeyiz. Yönetmelik, yasaya uygun olmak koşuluyla, yalnızca bazı ayrıntıları düzenleyebilir. İKİNCİ BÖLÜM Tüketici Kredileri Tüketici kredisi sözleşmeleri Sigorta yaptırılması MADDE 29 – (1) Tüketicinin yazılı veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla açık talebi olmaksızın kredi ile ilgili sigorta yaptırılamaz. Tüketicinin sigorta yaptırmak istemesi hâlinde, istediği sigorta şirketinden sağladığı teminat, kredi veren tarafından kabul edilmek zorundadır. Bu sigortanın kredi konusuyla, meblağ sigortalarında kalan borç tutarıyla ve vadesiyle uyumlu olması gerekir. 38 TKHK 29 cümle 1, her şeyden önce “anlatımı maksadı yansıtmayan” bir hükümdür. Uygulamada kredi veren kuruluşlar, verdikleri kredinin geri dönüşünü sağlamak üzere tüketiciden “güvence” istemekte ve almaktadırlar. Esasen güvence verilmesi, kredi açılmasının çoğu halde ön şartıdır ve çok yaygın bir uygulamadır. Tüketiciye konut veya motorlu araç alması için kredi veren bankalar, finansmanını sağladıkları konut üzerinde ipotek, araç üzerinde de araç rehni kurulmasını isterler. Kredi borcunun geri dönüşüne hizmet eden bir diğer güvence de sigortadır. Riziko gerçekleşince sigortacı tarafından ödenecek paranın, kredi borcunu kapatmak üzere kredi kuruluşuna ödenmesi biçiminde işleyen bu güvence, birçok halde ilgililerin hepsine yarar sağlayan, ucuz bir çözümdür. Kredi kullanan tüketici, hastalık veya kaza sonucu hayattan ayrılır veya çalışamayacak duruma gelirse, kredi borcunun geri ödenmesi tehlikeye girebilecek ve tüketicinin yakınları da zor durumda kalabileceklerdir. Bu olasılığa karşı hayat ve/veya kaza ve/veya hastalık sigortası ile korunmak mümkündür. Sigortacı tarafından yapılacak ödeme kredi borcunun ödenmesi için kaynak sağlayabilir veya bu ödeme doğrudan kredi kuruluşuna yapılarak kredi borcu (tamamen veya kısmen) sona erdirilebilir. Tüketici kredisi kullandırılırken kredi kuruluşu tarafından güvence olarak, kefalet (kişisel güvence) veya rehin (ayni güvence) istenmesi engellenmemişken, en uygun ve en ucuz güvenceyi oluşturan sigortaya (görünüşte) güçlük çıkarılması yanlış bir tercihtir. Tüketiciyi korumak için, tam tersine, sigortanın “zorunlu” bir çözüm olarak öngörülmesi doğru olurdu. Sigortanın neden çok doğru bir çözüm olduğunu şu örnekle açıklayabiliriz: Tüketiciye verilen konut kredisinin güvencesi olarak, tüketicinin kredi ile satın aldığı taşınmaz üzerinde, kredi alacaklısı lehine rehin (ipotek) kurulmuş olduğunu düşünelim. Kredi kullanan müşteri mesela bir kaza sonucu hayattan ayrılır veya uğradığı sakatlık sonucu çalışamaz (iş göremez) duruma gelirse, kredi borcu geri ödenemeyecektir (eş ve çocukların kredi borcunu ödeyebilmeleri de çoğu halde mümkün değildir). O zaman kredi veren kuruluş, rehin hakkına dayanarak konutu sattıracak ve kredi kullanan tüketici hayatta ise ailesiyle birlikte kendisi, değilse eş ve çocukları konutu terk etmek durumunda kalacaklardır. Kısaca, konut ellerinden çıkmış, ortada kalmış olacaklardır. Oysa tüketici bir kaza sigortası yaptırmış olsa ve ölümü veya sakat kalması halinde o sigortanın ödeyeceği toplu para ile kredi borcunu kapatmak mümkün bulunsa idi, kredi ile alınan konut kendisinin (veya ölümü söz konusu olmuşsa mirasçılarının) elinde kalacaktı. Kaldı ki, kaza sigortası karşılığında ödenecek prim de yüksek bir tutar değildir. (Bu noktada hatırlatalım: TTK 1507 kaza sigortasında iş göremezlik veya sakatlık teminatı kapsamında ödenecek sigorta parası üzerinde yalnızca sigortalının hak sahibi olacağı biçiminde sınırlayıcı bir düzenleme getirmiş; böylece kaza sigortasının kredi güvencesi olabilme özelliğini gereksiz yere daraltmıştır). TTK, rehinli alacaklıya malik tarafından yaptırılan (maliki korumaya yönelik) sigorta üzerinde hak tanımaktadır (TTK 1456(1); benzer bir hüküm taşınmaz rehni bakımından Medeni Kanun’da da yer almıştır (MK m.879). Bu sebeple verdiği krediyi rehin ile güvenceye bağlamış olan kredi kuruluşu, bu güvenceyi sağlamlaştırmak için ayrıca rehin konusu taşınır veya taşınmaz eşyanın sigorta ettirilmesini de şart koşmaktadır. Böylece 39 rehin konusu eşya (konut veya motorlu araç) rizikonun gerçekleşmesi sonucunda zarar gördüğünde, kredi alacağı sigorta tazminatı ile (tamamen veya kısmen) kapatılmaktadır. Sigortanın “kredilerin güvencesi” olabilme özelliği sebebiyle, uygulamada kredi sözleşmeleri çoğu halde tüketicinin sigorta yaptırma yükümlülüğüne veya bu hususta kredi kuruluşunun yetkili olacağına ilişkin klozlar içermektedir. Burada aslında sorun sigorta için ödenecek primin son aşamada kim tarafından karşılanacağıdır. TKHK 4(3) bu yükü (büyük kısmını veya bütününü) kredi veren kuruluşa yükleyerek aslında uygun ve dengeli bir çözüm getirmiştir. Kanımızca kredi sözleşmesindeki hüküm uyarınca tüketicinin doğrudan kendisinin yaptırdığı veya kredi kuruluşunun tüketici adına yaptırdığı ve ekonomik yükü sözleşmedeki açık bir hükümle tüketiciye yüklenmiş/ yansıtılmış olan sigortalar TKHK 4(3) hükmüne tabidirler. Bu hüküm uyarınca, kredi kuruluşunun kendi çıkarı doğrultusunda yapılan masrafları tüketiciye yüklemesi veya yansıtması olanaklı değildir. Şu halde, kredi kuruluşu, gerek (kendi yararlanacağı) bir sigortayı tüketici adına (temsilen) yaptırdığı gerek tüketicinin doğrudan sigorta yaptırmış olduğu hallerde, bunun masrafını (en azından kendisine yarar sağladığı oranda) karşılamakla yükümlü olacaktır. Bu noktada ayrıca şu olguya da değinmemiz lazımdır: Kredi veren kuruluşlar esas olarak bankalardır ve bankalar aynı zamanda sigorta acenteliği de yapmaktadırlar: Bir veya birkaç sigortacı için sigorta aracılığı etkinliğini sürdüren bir banka, verdiği krediyle ilgili sigortalara aracılık ettiği takdirde, bu etkinliğinden de gelir (aracılık komisyonu) elde edecektir. Bu da bankaları, krediyle ilgili sigortaların kendisi aracılığıyla yapılması için çaba sarf etmeye yöneltmektedir. Aynı zamanda hem “sigorta aracısı” şapkasına hem de “kredi veren kuruluş” şapkasına sahip olan bir bankanın, her iki etkinliğinden de parasal çıkar sağlaması, tüketicilerin korunması kaygısını ön plana çıkarmış ve yasada tepki hükmünün yer almasına zemin hazırlamıştır. TKHK 29 bu nitelikte bir tepki hükmüdür. Maksadı aşmış ve büyük kısmı açısından lüzumsuz bir düzenleme getirmiş olduğu gözlemlenen TKHK 29, aşağıda ayrı ayrı inceleyeceğimiz üç değişik hususa ilişkin düzenleme içermektedir: - Tüketici kredisi ile ilgili bir sigortanın yapılmasının tabi kılındığı koşul (tüketicinin yazılı veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla sigorta yapılması konusunda açık istemde bulunması) - Tüketici sigorta yaptırmak isterse, bu sigortayı dilediği sigorta şirketine yaptırabileceği ve bu sigortanın kredi kuruluşu tarafından kabul edilmesi zorunluluğu - Tüketicinin yaptırdığı krediyle bağlantılı sigortanın, kredi konusuyla (tutar sigortalarında bakiye borç ile ve borç vadesiyle) uyumlu olması zorunluluğu. Söylemleri dikkate alındığında, TKHK m.29 ve konut finansamına ilişkin olarak aynı düzenlemeyi getiren TKHK m.38 anlamı olmayan hükümlerdir. Tüketicinin taraf olacağı 40 bir sigortanın tüketici istemeden (onun talebi/onayı olmadan) yapılması/yaptırılması hukuksal açıdan zaten olanaklı değildir. TKHK acaba bu “bilinen” ilkeyi alışılmadık bir söylemle vurgulama gereğini neden duymuştur? Yasanın söyleminde “derin hikmet” arayışına çıkarsak, evrilmesini (anlam kazanmasını) şöyle sağlayabiliriz: “Kredi sözleşmeleri yapılırken, kredi veren tarafından tüketicinin sigorta yaptırmasına ilişkin öneri getirilemez”. Bu da amacı çok aşan bir yorum (ve sonuç) olurdu. Kredi kuruluşunun Sigortacılık Kanunu m.32(5) uyarınca sigortanın yaptırılacağı sigorta şirketini dayatma hakkı bulunmayacağı ise esasen tartışmasızdır. Buna karşın, TKHK m.29 pekiştirme amacıyla olsa gerek, tüketicinin istediği sigorta şirketinden sağlayacağı sigorta teminatının kredi veren tarafından kabul edilmek zorunda olduğunu hükme bağlamıştır. TKHK 29 Cümle 1 (Tüketicinin sigorta için açık istemi) Her şeyden önce şunu açıkça belirtmeliyiz: Tüketici kredisiyle bağlantılı bulunan bütün sigortaların “tüketicinin istemi” koşuluna tabi tutulduğu düşünülmemelidir. Kredi veren kuruluş (kredi alacaklısı) hiç kuşkusuz “kendi çıkarlarını” sigorta güvencesi altına aldırmak üzere istediği (hukuk düzeninin izin verdiği) sigortaları yaptırmak hakkına sahip sayılacaktır. Bunun için tüketicinin iznini almak zorunluluğu olamaz. Bu sebeple cümle 1 hükmünü, içerdiği geniş anlatıma karşın, yalnızca tüketici tarafından yaptırılacak sigortalarla sınırlı olarak anlamak ve uygulamak doğru olur. Şu halde, mesela bankalar tarafından rehinli alacaklı sıfatıyla yaptırılan (rehin konusu eşyanın zarar görmesi yüzünden rehnin tamamen veya kısmen konusuz kalması olasılığında sigorta koruması sağlayan) sigortalar, kredi müşterisi konumundaki tüketicinin onayı veya istemi olmasa da geçerlidir ve bunlar TKHK 29 dışındadırlar. (Buna karşılık, bankanın kredi müşterilerini riziko kişisi olarak gösterip onlar üzerine, yazılı onaylarını alarak sigorta ettiren sıfatıyla yaptıracağı grup hayat veya grup kaza sigortalarında, tüketiciden onay alınması söz konusu olduğundan, TKHK’daki “tüketicinin istemi” koşulu yerine gelmiş sayılabilecektir). Bu bakımdan TKHK 29 cümle 1 hükmünü, her şeyden önce tüketicinin (doğrudan kendisinin veya verdiği yetkiyle onun adına başka bir kişinin) yaptıracağı sigortalara yönelik saymak lazımdır. Ancak, bu olasılıkta da şu tutarsızlık ortaya çıkmaktadır: Tüketici tarafından yaptırılan bir sigorta sözleşmesinin onun isteği olmadan sonuçlanması zaten söz konusu değildir. Bu yön dikkate alındığında ise, TKHK 29 cümle 1 hükmünü “gereksiz” bir hüküm olarak nitelememiz gerekecektir. Bu düzenlemeyi, tüketiciye sigorta yaptırma borcu yükleyen veya tüketiciden alınan yetkiyle onun adına kredi kuruluşu tarafından sigorta yaptırılmasını öngören kredi sözleşmeleri ile ilgili görmek uygun olur. Bu bağlamda ilk ele alınması gereken sorun, kredi sözleşmelerinde yer alan sigorta yaptırma zorunluluğuna ilişkin hükümlerin TKHK 29 cümle 1 karşısında geçersiz sayılıp sayılmayacağıdır. Bu gibi hükümler “tüketici tarafından sigortaya ilişkin açık talep” olarak nitelenebilirler mi yoksa TKHK 29 cümle 1, tüketicinin açık istemi koşulunu öngörmekle, sözleşmede yer alan hükümlerden fazlasını mı aramıştır? Sözleşme serbest irade ile kurulmaktadır. Bu açıdan, sözleşmede 41 sigorta yaptırma yükümlülüğünün geçerli şekilde üstlenilmesi (veya bu hususta kredi kuruluşuna yetki verilmesi) kanımızca yeterli görülmeli ve ayrıca ek bir isteme gerek bulunmadığı kabul edilmelidir. (Gerekçe okunduğunda, tüketicinin sigorta yaptırmasına ilişkin sözleşme koşullarının “geçersiz” sayılmasına dönük bir düzenleme getirilmek istendiği izlenimi doğmaktadır. Bu tür bir yorumun benimsenmesi ise kanımızca çok yanlış olur). Fikrimizce TKHK 29 cümle 1 hükmü, sigorta acentesi şapkasını giyerek kredi sözleşmesinin öngördüğü sigortaya aracılık etmek isteyen bankaları bu işlem açısından sınırlamaya yöneliktir. Banka, sigortaya ancak tüketicinin açık istemi halinde “aracılık” edebilecektir. TKHK 29 cümle 1 “sözü bakımından” hatalı ve maksadı aşmış bir hükümdür. Burada bir kez daha kredi kuruluşunun kendi çıkarı için yapılmasını öngördüğü sigortanın giderini tüketiciye yüklemesinin TKHK 4(3) hükmüne aykırı düşeceğini vurgulayalım. Şu halde, kredi kuruluşu, tüketici tarafından yaptırılmış olan (ancak en başta kredi kuruluşunun yararlanacağı) sigortanın masrafını (kendisine yarar sağladığı oranda) karşılamakla yükümlü olacaktır. TKHK 29 Cümle 2 (Tüketicinin sigortacıyı seçme hakkı) Tüketicinin sigorta yaptırmayı istemiş olması halinde, onun sigortacıyı seçme hakkının da bulunacağı açıktır. TKHK, kredi veren kuruluşun tüketicinin seçtiği sigortayı kabul etmekle yükümlü olduğunu hükme bağlamaktadır. Benzer bir hüküm uzun zamandır sigortacılıkla ilgili düzenleme içinde zaten yer almaktaydı: En son Sigortacılık Kanunu 32(5)’te açıkça öngörülmüş olan kişilerin sigorta şirketini seçme hakkının sınırlandırılamayacağına ilişkin kural (“bir sözleşmenin unsurları içinde, taraflardan birinin.... sigorta yaptırmaya zorunlu tutulduğu hallerde, söz konusu sigortanın belirli bir şirkete yaptırılmasına ilişkin her türlü şart hükümsüzdür”) aslında TKHK 29 cümle 2’ye gerek bırakmamaktadır. (Sigortacılık Kanunu m.32(5) yalnızca tüketicileri değil, tacirleri ve profesyonelleri de kapsayan “geniş” bir düzenlemedir). Kanımızca kredi veren kuruluşun sigortacıya ilişkin bazı (haklı görülmesi lazım gelen) koşullar öngörmesini yasaklamak yerinde bir çözüm değildir. Kredi kuruluşu, verdiği kredinin güvencesini oluşturacak sigortanın belirli özellikleri taşıyan (mesela reasürans teminatını yüksek sınıflamaya sahip reasürörlerden almış) sigortacılara yaptırılmasını isteyebilmelidir. Diğer taraftan, kredi veren kuruluşun kredi ile bağlantılı sigorta yaptırılmasıyla izlenen “güvence elde etmek” amacına uygun düşmeyen bir sigortayı (mesela sigorta piyasasında geniş teminat sağlayan ürünler var olmasına karşın, kredi müşterisi tarafından sunulan dar teminat içeren bir sigortayı) reddetmesi mümkündür. TKHK 29 Cümle 3 (sigortanın zarar sigortalarında kredi konusu ile veya tutar sigortalarında kalan borç ile ve borcun vadesiyle uyumlu olması zorunluluğu) TKHK 29 Cümle 3, sigortanın - “kredi konusu ile uyumlu olması”, ve 42 - “tutar sigortalarında kalan borç tutarıyla ve vadesiyle uyumlu bulunması” gerektiğini öngörmüştür. Bu hüküm hakkında da şunları vurgulayabiliriz: “Sigortanın kredi konusu ile uyumlu olması” anlamsız bir koşuldur. Çünkü yasanın öngördüğü sistemde - Sigortayı kredi kuruluşu değil, tüketici isteyecek veya yaptıracaktır. Kendi istediği veya yaptırdığı bir sigortanın kredi ile uyumlu mu uyumsuz mu olacağı kendi takdirinde olması gereken bir husustur. - Yasa, kredi veren kuruluşun, tüketici ile yapacağı kredi sözleşmesinde kredi alacağının güvencesi olarak ancak kredi ile bağlantılı “olağan” sigortaların yaptırılmasını isteyebileceği biçiminde bir sınırlama getirebilirdi. (Kredi kuruluşu, kredi alacağının güvencesi niteliğinde olmayan, başka bir anlatışla kredi ile “bağlantısız” bir sigortayı, doğrudan işine yaramayacağı için, zaten normal koşullarda talep etmez. Ancak kredi kuruluşunun kredi sözleşmesinde “aşırı” veya “olağandışı” sigorta teminatlarının alınması koşulunu öngörmesi olasıdır). “Tutar sigortalarında, tüketiciden yaptırması istenecek sigortanın kalan borçla ve vadesiyle uyumlu bulunması” koşulu bakımından da benzer gözlemler yapılabilir: Bu halde de aslında sigortayı (yasadaki düzenlemeye göre) isteyecek olan taraf, tüketicidir ve isteyeceği sigorta hususunda da tamamen serbest olacağı açıktır. Öte yandan, tutar sigortası yaptırmak tümüyle serbesttir. Tutar sigortalarında çifte sigorta yasağı da söz konusu değildir (TTK 1491(1)). Uygulamada kredi güvencesi olarak yaptırılan tutar sigortalarında şimdiye kadar genellikle bu koşullara uygun teminatlar verilmesi söz konusu olmuştur. Ancak sigorta kredi borcunu aşan teminat tutarı ve süresi içerdiğinde, buna ilişkin ek prim yükünün de tüketiciye ait olması gerekir. Kaldı ki, sigortacının, sigorta yaptıran tüketiciyi en başta sigorta teminatının kapsamı ve sınırları konusunda bilgilendirme yükümlülüğü vardır ve buna uymazsa, tüketicinin bu yüzden uğradığı zararı gidermekle yükümlü olacaktır. Bireysel Kredilerle (BKBSUEY) Bağlantılı Sigortalar Uygulama Esasları Yönetmeliği Tüketici hukuku ile sigorta hukukunun yollarının kesiştiği önemli noktalardan biri de tüketicilere verilen kredilerle veya diğer tüketici işlemleriyle bağlantılı sigortalardır. Uzun zamandır Türkiye’de bu tür sigortaların yapılmasını zorlaştırma eğilimi ön plana çıkmıştır. Oysa bu tamamen yanlış bir yaklaşımdır. Yukarıda belirttiğimiz görüşü yinelersek: Kredi kullananları, kredi borcunun geri ödenememesi halinde meydana gelecek kötü sonuçlara karşı en etkili ve en ucuz biçimde koruyan çözüm sigortadır. Zorlaştırılmamalı, hatta zorunlu kılınmalıdır. Bireysel Kredilerle Bağlantılı Sigortalar Uygulama Esasları Yönetmeliği (BKBSUEY) 43 kredi kuruluşlarının “sigorta yaptırılmasını isteme hakkını” açıkça öngörmekten (en son aşamada) kaçınmıştır. Böylece TKHK m. 29 ve m.38’de yer alan “tüketicinin yazılı veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla açık istemi olmaksızın kredi ile ilgili sigorta yaptırılamayacağı” yolundaki anlamsız düzenlemeyle çelişen bir anlatımın yönetmelikte yer almaması sağlanmıştır. “Normlar hiyerarşisi” ilkesi karşısında zaten farklı bir seçenek söz konusu olamazdı. (Oysa ilk taslak normlar hiyerarşisini ihlal eden net bir hüküm içermekteydi Taslak m.6(1) “kredi kuruluşları, zorunlu sigortalara ek olarak, kullandırdıkları kredilerin konusuna göre, isteğe bağlı sigortaların yapılmasını isteyebilir” biçimindeydi). Yayınlanan yönetmelikte ise m.6 şöyledir: “Kredi ile bağlantılı olarak yapılacak ihtiyari sigortalarda, kredi ilgilisinin menfaatinin sigorta edilmesi, sigorta sözleşmesi ile sunulan teminatların kredi konusu ve kredi kullananın ihtiyaçları ile uyumlu olması esastır”. BKBSUEY sigorta sözleşmesinin yapılması konusunda taraflar arasındaki anlaşmanın nasıl sağlanacağına ilişkin düzenleme getirmemektedir. Yönetmelik (“ihtiyari sigorta” başlığı altında) krediyle bağlantılı isteğe bağlı sigortayı tanımlarken “yapılması taraflarca kabul edilen sigorta” açıklamasına yer vermiş ve böylece bu hususta kredi veren ile kredi alanın anlaşması gerektiğini (diğer bir anlatışla “malumu”) tekrarlamaktan öteye geçmemiştir. Yasada duraksama yaratan nokta (özellikle kredi verenin kredinin bir ön koşulu olarak sigorta yapılmasını dayatıp dayatamayacağı) ise yönetmelikte de netleşmemiştir. BKBSUEY m.6, kredi bağlantılı sigortalarda aşağıdaki iki ilkeye uyulması lazım geldiğini hükme bağlamaktadır: - kredi kullananın çıkarının sigorta edilmesi, - sigorta sözleşmesi ile sunulan teminatların kredi konusu ile ve kredi kullananın gereksinimleri ile uyumlu olması Yönetmelikte “çıkar” kavramına dayalı bir hükme neden lüzum görüldüğü pek anlaşılamamaktadır. Kredi kullananın çıkarının sigorta edilmesi, zarar sigortalarında rizikonun gerçekleşmesi üzerine zarara uğrayacak kişinin kredi kullanan olacağı anlamına gelir. Tutar sigortalarında ise bir çok halde bir anlamı yoktur. Mesela kredi kullananın kaza sonucu hayatını yitirmesi rizikosuna karşı sigorta yapılmışsa, bu sigortanın kredi kullananın çıkarı ile bağlantısı söz konusu değildir. Öte yandan, kredi kullananın borcu için başkasının malı üzerinde rehin kurulmuşsa, sigortanın o başkasına ait mal için (başkasının çıkarı için) yaptırılması doğaldır. Yönetmelik ise her nedense bunu engellemiş en görünüyor. “Teminatların kredi konusu ile uyumlu olması” ile “teminatların kredi kullananın gereksinimleri ile uyumlu olması “ koşulları da fazla anlam taşımayan hususlardır. Kredi ile bağlantılı sigorta, kredi verenin krediden kaynaklanan alacağının güvencesi olacaktır. Bu işlevi yerine getirmesi yeterlidir. Başka bir koşul aramaya lüzum yoktur. Tutar sigortaları, kalan kredi borcu ile koşut olarak zaman içinde azalacak biçimde yapılacaktır (BKBSUEY 10(1)). Zarar sigortalarının ise, zaten “kredi kullananın çıkarını korumak” için yaptırılması öngörülmüştür. Kredi kullananın çıkarını koruyan bir sigorta zaten kural olarak onun gereksinimlerini karşılayacaktır. Her şey bir yana, kredi 44 kullananın “borcunun güvencesini” oluşturan bir sigorta, başkaca hiç bir koşula gerek olmaksızın kredi kullanana yarar sağlar ve onun gereksinimi ile uyumludur. BKBSUEY 5, kredi kuruluşlarına, kredi kullandırılması sırasında, verdikleri kredi ile ilgili olarak zorunlu sigortaların yaptırılması hususunu “denetleme” görevini yüklemektedir. Sigortacılık Kanunu m.13 fk.2 uyarınca “Hazine Müsteşarlığı, zorunlu sigortaya konu teşkil eden menfaat üzerinde yapacakları iş ve işlemler nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerini alarak zorunlu sigorta denetimi yapabilecekleri belirlemeye yetkilidir”. Müsteşarlığın yasa tarafından kendisine verilen bu yetkiye dayanarak özellikle bankalardan zorunlu deprem sigortası için yararlanma yoluna gitmiş olduğu anlaşılmaktadır. Ancak BKBSUEY’in Bazı Maddelerinin Uygulanması Hakkında 2015/20 sayılı (22/06/2015 tarihli) Genelge, denetimi aşan ve “dumrulsal” düzeye ulaşan bir çözüm içermektedir: Bu genelgenin 1inci maddesinde yer alan açıklama uyarınca “Konut kredileri ile bağlantılı olarak yaptırılması gereken zorunlu deprem sigortası kredi kullanan tarafından yapılmamış ise, kredi kuruluşu tarafından sigortalıya bilgi verilerek yapılır. Kredi süresinde, kredi kullanan tarafından yenileme yapılmaması durumunda, kredi kuruluşu tarafından sigortalıya bilgi verilerek ilgili poliçenin yenilenmesi gerçekleştirilir”. Genelge, kredi kuruluşunun “yapıcı işlev” üstleneceğini ve zorunlu sigortayı yapacağını/yaptıracağını hükme bağlamaktadır. Bu yenilikçi çözümün hukuksal açıdan nasıl niteleneceği ayrı bir sorundur: Acaba vekalet eksikliksiz iş görme midir? Yoksa, başkasının hesabına yasal sigorta mıdır? Genelge ile bunlar olur mu? BKBSUEY m.7, “bilgilendirme yükümlülüğü” konusunda oldukça ayrıntılı bir düzenleme getirmiştir. Buna göre: - Bilgilendirme yükümlülüğü “kredi kuruluşu” üzerine yüklenmiştir (fk.1) - BKBSUEY m.7(1) son cümle “bilginin verilmesine ilişkin esas ve usullerin (her zaman olduğu gibi, bu sefer de) “Müsteşarlık” tarafından saptanacağını (nazikçe) yinelemiştir. “Usul” aslında BKBSUEY m.7(2) ve 7(3)’de yeteri kadar saptanmıştır. - Bilgilendirme yazılı olarak yapılacaktır (ve bir örneği kredi kullanana imzalatılacak ve hem kredi kuruluşu hem de sigorta şirketi tarafından saklanacaktır (fk.2). Yönetmelik yazılı bilgilendirme için “bilgi formunun” kullanılması gerektiğini belirtmektedir. Kredi kullananın kendisine sunulan bu formu imzalayacağı da hükme bağlanmıştır. Kredi kuruluşu veya sigortacı bu imzalı form örneğini saklayacaklardır (bu noktada yönetmelik sigortacı ile kredi kuruluşunun “birlikte hareket ettiklerini” varsaymaktadır (BKBSUEY m.7(2) cümle2). - Ancak sigorta sözleşmesine taraf olan kişilerin fiziksel olarak karşı karşıya gelmelerinin söz konusu olmadığı durumlarda, elektronik ortamda veya (ilgilinin bilgi formuna erişimini sağlayan) benzeri araçlarla bilgilendirme yapılabilecektir (fk.3 cümle 1). Bilgilendirmenin yapıldığını kanıtlama yükü kredi kuruluşuna ait olacaktır (fk.3 cümle 2). Elektronik ortamda 45 bilgilendirmenin ancak kredi kullanan kişi bunu onaylamışsa mümkün görülmesi gerektiğini hatırlatalım. BKBSUEY’in Bazı Maddelerinin Uygulanması Hakkında 2015/20 sayılı (22/06/2015 tarihli) Genelge, kişilerin fiziksel olarak karşı karşıya gelmedikleri hallerden başka, tarafların (fiziksel olarak aynı ortamda bulunmalarına karşın) elektronik yolla bilgilendirme yapılmasını kararlaştırmaları (veya “işlemlerin elektronik ortamda yapılması gibi işin niteliğinin gerektirdiği) durumlarda da bilgilendirme formunun imza karşılığı verilmesi koşulunun uygulanmayacağını öngörmektedir. Bu sayılan durumlarda bilgilendirme formu “kalıcı veri saklayıcısı” aracılığıyla verilecek ve kredi kuruluşunun bilgi formunun kişiye iletildiğine ilişkin bilgiyi kayıt altına alınacaktır (Genelge m.2(b)). FHİMSY çağrı merkezi üzerinden yapılacak sigorta ürünü satışlarında, bilgilendirmenin “sesli olarak” ve “sınırlı kapsamda” (yalnızca FHİMSY m.5(1) (c), (ç), (h) ve (i)’de sayılan hususlarda) yapılmasına izin vermektedir. Kaldı ki FHİMSY sözleşmenin “sınırlı alanda” veya “sınırlı zamanda” kurulması halinde de yine sınırlı kapsamda bilgilendirme ile yetinilebileceğini öngörmektedir (FHİMSY m.6(2)). BKBSUEY’in Bazı maddelerinin Uygulanması Hakkında 2015/20 sayılı Genelge ise, yalnızca çağrı merkezi üzerinden yapılan sigorta sözleşmeleri için sınırlı kapsamda bilgilendirmeye izin vermektedir (Genelge m.2(c)). Buna karşılık, sınırlı alanda veya sınırlı zamanda kurulan kredi bağlantılı sigorta sözleşmelerinde (tıpkı tüketici kredilerinde olduğu gibi (FHİMSY m.6(2) cümle 2), tam ve (yazılı bilgilendirmeye ek olarak) kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla bilgilendirme çözümünü benimsemiştir (Genelge m.2(b)). Öte yandan, Genelge m.2(c) son cümlenin ne anlama geldiği de anlaşılamamaktadır. Genelge, sigorta sözleşmesinin çağrı merkezi üzerinden yapılmış olması halinde, sınırlı kapsamda bilgilendirmenin sesli olarak gerçekleştirilmesini “yeterli” saydıktan hemen sonra “ancak bilgi formunun kredi kullanana kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla verilmesi gerektiğini” öngörmüştür. Bilgi formu sözleşme kurulmadan önce verildiği takdirde işe yarar (çünkü bu formun verilmesinden amaç sigorta ettirenin “bilgilenmiş, aydınlanmış olarak” sözleşme ilişkisine girmesini sağlamaktır). Çağrı merkezi üzerinden sınırlı kapsamda sesli bilgilendirme yeterli ise, sözleşme bu sınırlı bilgilendirme temelinde kurulacak demektir. Bilgi formu sözleşmeden sonra verilince işlev görmez ve anlamı olmaz. Sözleşmenin yapılması üzerine zaten poliçe veya sertifika verilecektir. Artık bilgilendirmeye lüzum kalmamış olacaktır. - BKBSUEY m.7(4), bilgi formunun şekil ve asgari içeriğinin Müsteşarlık tarafından belirleneceğini öngörmüştür. Formun “şekli” ile ne kastedildiği bilinmemektedir kaldı ki şekil zaten fk.2 ve fk.3’te düzenlenmiştir. - Sigortacı, kredi kuruluşu tarafından bilgilendirme yükümlülüğünün yerine getirilmesini sağlamak için her türlü önlemi alacaktır (fk.5). Burada sözü geçen 46 “her türlü önlem” deyimi yanıltıcıdır. Sigortacının burada fazla bir eylem alanı yoktur. Belki “hatırlatma” ve “genel gözetim” yapabilecektir. Bununla birlikte, sürekli bir biçimde kurallara aykırı davrandığı görülen kredi kuruluşunun acentelik yetkilerinin kaldırılması ve daha sonra gerçekleşebilecek aykırılıkların önlenmesi düşünülebilir. - Kredi bağlantılı sigortalarda “değişik” bilgilendirme formları kullanılacaktır (fk.6). Bu husus zaten fk.4’ten de anlaşılmaktadır. BKBSUEY’in Bazı Maddelerinin Uygulanması Hakkında 2015/20 sayılı (22/06/2015 tarihli) Genelge Ek-1’de kredi kuruluşu tarafından kullanılacak bilgilendirme formu için bir “örnek şablon” yer almıştır. Genelge bilgi formunun iki nüsha olarak düzenleneceğini, kredi kullanan tarafından imzalanacağını ve imzalı nüshalardan birinin kredi kullanana verileceğini hükme bağlamaktadır (Genelge m.2(a) son paragraf). Kredi kullananda kalacak nüshanın kendisi tarafından değil, kredi kuruluşu tarafından imzalanması anlamlıdır. - BKBSUEY m.7(7) yerinde olarak “kredi kuruluşunun aracılık etmediği sigorta sözleşmeleri” olasılığını hükme bağlamıştır. Kredi kuruluşunun sigortaya aracılık etmiş olmadığı hallerde, bilgilendirme yapması (veya bundan sorumlu tutulması) söz konusu değildir. Yönetmelikte getirilen düzenleme, kredi kuruluşunun “(krediyle bağlantılı sigortayı yapacak olan) sigorta şirketinin acentesi” olduğu varsayımına dayanmaktadır. Acente, TTK 1423(1) uyarınca (sigortacıyla birlikte) bilgilendirme yapmakla yükümlüdür. Bu bakımdan yönetmeliğin aynı zamanda acente olan kredi kuruluşuna bilgilendirme yükümlülüğü yüklemiş olan hükmü “açıklayıcı” niteliktedir. (BKBSUEY’de kredi kuruluşunun aracı sıfatıyla devrede olduğu sigortalarda “sigortacının bilgilendirme yükümlülüğü” hakkında hüküm yoktur; yönetmelik sigortacıya yalnızca acentenin bilgilendirme yapması için “önlem alma” ödevini vermektedir). BKBSUEY m.8, sigorta ile ilgili belgelerin verilmesini düzenlemektedir. Buna göre - Kredi kuruluşunun aracı olduğu kredi bağlantılı sigorta sözleşmelerinde, poliçe veya katılım sertifikasının bir örneği kredi kuruluşu tarafından kredi kullanana verilecektir (fk.1). Belirtmek gerekir ki bu hüküm amacın ötesine taşmıştır. Kredi kuruluşunun sözleşme yapma ve poliçe düzenleme yetkisinin olmadığı hallerde ona böyle bir görev yüklemek doğru görünmemektedir. Yönetmelik ise bu yönden gerekli ayırımı yapmamıştır. - Katılım sertifikası veya poliçe imza karşılığı verilecek, imzalı bir örneği kredi kuruluşunda veya şirkette saklanacaktır (fk.2). Bununla benzerlik gösteren bir hüküm, 1956 tarihli TTK’da bulunmakta idi (1956 tarihli TTK m.1265 cümle 2), fakat 2011 tarihli TTK’ya alınmamıştır. Ancak 1956 tarihli TTK sigorta ettirenin “sigortacı istediği takdirde” poliçenin bir örneğini imzalayarak ona verme “yükümlülüğünü” hükme bağlamıştı. BKBSUEY ise yasada yer alması gereken bir hususu düzenlediği için olsa gerek, kredi kullanan sigorta ettirene bu gibi bir yükümlülük getirememiş; sigorta poliçesinin verilmesini “bunun bir 47 örneğinin imzalanarak geri verilmesi” koşuluna da bağlayamamış ve bir ayağı eksik görünen bir düzenlemeyle yetinmek durumunda kalmıştır. - Kişilerin fiziksel olarak karşı karşıya gelmelerinin söz konusu olmadığı veya işin niteliğinin öyle gerektirdiği durumlarda elektronik ortamda veya ilgilinin erişimini mümkün kılan benzeri araçlarla katılım sertifikası veya poliçe verilebilecektir. Yönetmelik bu olasılıkta poliçe veya sertifikanın sözleşmenin yapılmasından itibaren on beş gün içinde verilebileceğini belirtmiş ve verme olgusunu kanıtlama yükümlülüğünün de kredi kuruluşuna ait olacağını hükme bağlamıştır (fk.3). Kredi kuruluşu, eğer sigortacının sözleşme yapmaya yetkili acentesi olarak hareket etmiş ise, poliçenin sözleşmenin kurulmasından “15 gün sonra” verilmesi TTK 1424(1) hükmüne açıkça aykırı düşecektir. TTK 1421(1) sözleşmenin bizzat sigortacı veya onu temsilen acentesi tarafından kurulduğu hallerde poliçenin 24 saat içinde verilmesini emretmektedir. TTK 1421(1) bir de “diğer haller” anlatımını içermiş ve bu diğer hallerde poliçenin 15 günde verilebileceğini hükme bağlamış bulunmakta ise de, içi boş ve dolması da mümkün olmayan bu diğer haller (kanımızca) aslında hiç yoktur (yukarıda TTK 1424(1) altındaki açıklamalarımıza bkz.). Ele aldığımız kredi kuruluşunun sözleşme yapmaya yetkili acente sıfatıyla sözleşmeyi kurmuş olması olasılığında ise, yasanın açık söylemi karşısında, TTK 1421(1)’de sözü geçen diğer haller kavramının tümüyle devre dışı kalacağı kuşkusuzdur. BKBSUEY’in Bazı Maddelerinin Uygulanması Hakkında 2015/20 sayılı (22/06/2015 tarihli) Genelge m.3(b), sözleşmenin taraflar fiziksel olarak karşı karşıya gelmeden veya işlemlerin elektronik ortamda yapılması gibi işin niteliğinin gerektirdiği durumlarda (veya taraflar –fiziksel olarak bir araya gelip sözleşme kurmuş olmalarına rağmen- öyle kararlaştırmışlarsa) poliçenin veya katılım sertifikasının kredi kullanana imza karşılığında verilmesi koşulunun aranmayacağını ve bu sayılan hallerde poliçenin veya katılım sertifikasının “kalıcı veri saklayıcısı” ile verileceğini ve kredi kuruluşunun poliçe veya katılım sertifikasının bu şekilde iletilmiş olduğunu kayıt altına alacağını belirtmektedir. Poliçenin hangi yöntemle verileceği en başta TTK hükümlerine tabidir. TTK bakımından kağıt üzerine basılı ve (ıslak) imzalı bir poliçe düzenlenip verilmesi asıldır (TTK 1424(1)). Bununla birlikte TTK 1526(2) uyarınca poliçedeki imzanın ıslak olmaması, bunun yerine ıstampa, zımba kullanılarak imza atılması da mümkündür. Yine TTK 1526(2) uyarınca poliçenin (eğer düzenlendiği ülke kanunları izin vermekte ise (?)) elektronik olarak oluşturulması ve yollanması da söz konusu olabilecektir. Ancak, Türk kanunlarının poliçenin elektronik olarak oluşturulması ve yollanmasına izin verip vermediği sorusunun yanıtını ne Sigortacılık Kanunu’nda ne de TTK’da bulmak mümkündür. TKHK m.49(3) ise finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmelerin bütün koşullarının tüketiciye “kalıcı veri saklayıcısı” ile iletilmesini öngörmüştür. Buradan, tüketici mevzuatının (sözleşmenin koşullarını içeren) sigorta poliçesinin elektronik ortamda iletilmesine örtülü veya dolaylı biçimde yeşil ışık yaktığı sonucuna varılabilir. BKBSUEY’in Bazı Maddelerinin Uygulanması Hakkında 2015/20 sayılı (22/06/2015 tarihli) 48 Genelge, sonuç olarak tüketici mevzuatındaki çözümü tekrarlamaktadır. BKBSUEY m.8’de sözü geçen “katılım sertifikası” m.4(d)’de “grup sigortalarında sigortalıların haklarının niteliğini belirten ve hak sahipliğinin belgelendirilmesine yarayan sigorta sözleşmesinin özeti” biçiminde tanımlanmıştır. TTK 1496(2)’de verileceği öngörülen “poliçe içeriğini özetleyen belge” ile katılım sertifikası özdeş sayılmalıdır. Katılım sertifikası, sigorta sözleşmesi uyarınca hak sahibi bulunan kişilerin kredi kuruluşundan kredi almış olan tüketiciler olduğu grup sigortalarını hedef tutmaktadır. BKBSUEY m.9(1) poliçe veya katılım sertifikasında yer alacak hususları saymaktadır: a) Kredi kuruluşunun, şirketin, sigorta ettirenin, sigortalının ve varsa lehtarların adı, soyadı veya ticaret unvanı ve iletişim bilgileri b) Sigortanın türü, başlangıç ve bitiş tarihleri, sigorta ile sağlanan teminatlar ve tutarları ile varsa muafiyetler, c) Sigorta priminin miktarı, d) Sigorta priminin bir defada peşin olarak tahsil edilmediği durumlarda, taksitlerin ödenme dönemleri ve tahsil yöntemi, e) Riskin gerçekleşmesi durumunda nereye, hangi belgelerle ve hangi sürede başvurulacağı, f) Şikâyet ve bilgi talepleri ile şirketin Sigorta Tahkim Komisyonuna üyeliğine ilişkin bilgiler, g) Müsteşarlıkça belirlenecek diğer hususlar. BKBSUEY m.9(2), sigortacıyı, kredi kuruluşunun “sigorta ettirene sigorta ile ilgili belgeleri (poliçe, sertifika) istenen içerikte verme” yükümlülüğünü gereği gibi yerine getirmesini sağlamak için her türlü önlemi almak sorumluluğu altına koymuştur. Burada da, sigortacının eylem alanı dardır ve hatırlatma ve genel gözetim ile sınırlı kalabilecektir. Ancak sürekli aykırı davranışı saptanan kredi kuruluşunun yetkilerini kaldırma ve böylece daha sonra gerçekleşebilecek ihlallerin önüne geçme de söz konusu olabilir. BKBSUEY m.10 yaptırılacak kredi bağlantılı sigorta hakkında birçok sınır öngörmektedir. - Kredi bağlantılı tutar sigortaları kalan borç tutarıyla uyumlu olması için “azalan tutarlı” (yıllık azalan tutarlı veya aylık, üç aylık gibi kredi borcu ödeme takvimine bağlı azalan tutarlı) olarak yapılacaktır (fk.1). - Tutar sigortasının süresi “kredi vadesi kadar” olmalıdır; veya kredi vadesine kadar “yenilemeli” olacağı öngörülmelidir (fk.2). 49 - Kredi bağlantılı yapılan meblağ sigortalarında kredi borcu sonradan değişikliğe uğradığı takdirde, sigorta sözleşmesi de değiştirilebilecektir (fk.3). Mesela kredi borcu belirlenen vadeden önce geri ödenebilir veya bu borcun yapısında değişiklik olabilir. BSBSUEY m.10(3) bu gibi durumlarda, kredi kullananın kredi kuruluşu tarafından bilgilendirileceğini ve onayının alınması koşuluyla sigorta ilişkisinde de (poliçenin mevcut koşullarıyla sürdürülmesi, sonlandırılması veya kredi borç yapısında gerçekleştirilen değişiklikle paralel biçimde teminat tutarları ve/veya sigorta süresinin yeniden belirlenmesi gibi) değişiklik gerçekleştirilebileceğini hükme bağlamıştır. - Kredi konut edinmek için alınmışsa, bu konut için yapılan sigortanın kredi tutarına bağımlı olması gerekmemektedir (fk.4). Ancak yönetmelik, sigorta bedelinin, arsa değeri indirilerek, konutun yeniden yapımı için gereken tutara eşit olacağını öngörmektedir. Kredinin motorlu araç edinmek için kullanılmış olması olasılığında, kasko sigortası ülkemizde artık “riziko anındaki rayiç değer” üzerinden yapılmış sayıldığı ve poliçede sigorta bedeli belirtilmediği için, bu sigortalarda da kredi borcu tutarına bağımlılık söz konusu olmayacaktır. BKBSUEY m.10 hükmü, TTK 1410’da yer alan “sigorta süresinin taraflarca özgürce kararlaştırılacağı” yolundaki kurala değişiklik getirmekte ve tutar sigortalarında “sigorta süresinin kredi borcunun vadesine eşit olması veya kredi borcunun vadesine kadar zorunlu yenilemeye tabi bulunması” çözümünü benimsemektedir. Buna karşılık mal sigortalarında süreye ilişkin bir hüküm getirilmemiştir. Oysa ülkemizde de artık bir yıldan uzun süreli mal sigortalarının yapılması ve bunlarda belirli bir zaman dilimi sonuna kadar fesih bildirimi yapılmamışsa sigorta sözleşmesinin yeni bir dönem için uzamış sayılacağı bir uygulama yerleştirilmelidir. BKBSUEY 11(1), kredi kullanan kişiye, ilk sigortanın kredi kuruluşu aracılığıyla yapılmış olması halinde, “ikinci bir sigorta yaptırmak hakkı” tanımıştır. - Kredi kullanan ilk sigorta sözleşmesinin başlangıç tarihini izleyen bir aylık süre içinde (ilk sigorta ile en azından aynı teminatları sağlayan ve ilk sigortanın süresini de karşılayan, ayrıca kredi vereni “dain-i mürtehin” (rehinli alacaklı) olarak belirten) ikinci bir sigortaya ilişkin poliçeyi sunabilir. Bu halde ilk sigorta başlangıç tarihine kadar geriye etkili olarak iptal edilecek ve buna ilişkin primler de (beş gün içinde, kesintisiz olarak) geri verilecektir (fk.1 cümle 1 ve 2). - Eğer bir aylık süre geçirilmişse, poliçe (yönetmeliğin deyimiyle) yine “iptal” edilecek, ancak primin geri verilmesi konusunda “gün esası” uygulanacaktır. Tutar sigortalarında ise “ayrılma değeri” ödenecektir (fk.1 cümle 3). - Ancak TTK hükümleri ve zorunlu sigortaların sonlandırılmasına ilişkin hükümler saklıdır (fk.1 cümle 4). Mesela tutar sigortalarında ayrılma değeri belirli bir süre sonra söz konusu olabilir veya hiç olmayabilir. 50 BKBSUEY 11(2) yukarıda sayılan bu esasların, kredi vadesi boyunca yenilenecek sigortalar bakımından da geçerli olacağını öngörmüştür. BKBSUEY 11(1) ve (2) hakkında şu gözlemleri yapabiliriz: BKBSUEY 11(1), kredi kuruluşunun acente sıfatıyla krediyle bağlantılı sigorta sözleşmesini kurduğu ve aracılık etmiş olduğu bu sözleşme ile ilgili fesih işlemini de yapmaya yetkili bulunduğunu varsayarak, kredi kullanan tarafından yaptırılan yeni (ikinci) bir (eşdeğer) sigortanın ilkinin yerini alacağını öngörmektedir. Bu çözüm en başta TKHK m.29 ve m.38 hükümlerinin “çiğnendiğini” ve kredi kullanana isteği dışında sigorta dayatıldığını varsaymakta ve ona “düzeltme hakkı” tanımaktadır. Eğer TKHK m.29 ve m.38 hükümlerine uygun davranılmış ve kredi kullanan istediği bir sigortayı yaptırmışsa, bunu başka bir sigorta ile değiştirme olanağına sahip kılınması için sebep yoktur. İkinci sigorta daha uygun olsa dahi, herkesin kendi özgür seçiminin sonucuna katlanması lazım gelir. Kaldı ki, tutar sigortalarında kredi kullanan kişinin sigorta ettiren sıfatıyla zaten “cayma hakkı” vardır (TTK 1489, TTK 1510(2), TTK 1519(1)). Diğer taraftan, kredi kullanan sigorta ettiren, yapılan sigorta sözleşmesi taksitle satış niteliğini taşıyorsa (prim borcu taksitlendirilmişse) TKHK 18, işyeri dışında kurulan sözleşme niteliğini taşıyorsa TKHK 47(5) (tartışmalı), mesafeli (uzaktan iletişim yoluyla kurulan) sözleşme niteliğini taşıyorsa TKHK 48(4) ve 49(5) uyarınca cayabilecektir. Bundan başka, kredi kullananın tüketici kredilerinde TKHK 24 uyarınca da kredi sözleşmesinden cayma hakkı vardır. Bu takdirde krediyle bağlantılı sigorta sözleşmesi de (kredi veren bakımından) anlamını yitirmiş olacaktır. (Ancak yasa bu halde sigorta sözleşmesinin sona erdirilmesi olanağına ilişkin özel bir kurala yer vermemiştir. Bu olanak genel hükümler çerçevesinde söz konusu olabilecektir). Yaptırılan ilk sigortanın irade bozukluğu sebebiyle daha önce iptal edilmesi hali dışında, (ilk sigorta yürürlükteyken yaptırılan) ikinci sigorta, zarar sigortası niteliğini taşıdığı takdirde “çifte sigorta” sayılabilecektir. Bu da ikinci sigortanın geçersizliği sonucuna yol açacaktır. (Bu geçersizliğin, sonradan ilk sigortanın sona erdirilmesiyle ortadan kalkmış sayılıp sayılmayacağı da yorum sorunudur). BKBSUEY 11(1), TTK hükümlerini saklı tutmaktadır. TTK geçerli biçimde yapılmış bir zarar sigortasının sigorta ettiren tarafından (yasada sayılan sebeplerden birinin gerçekleşmesi hali dışında) tek taraflı sona erdirilmesi hakkını vermemektedir. Dolayısıyla TTK hükümlerine yapılan atıf, zaten yönetmelik hükmünü etkisizleştirmektedir. 51 Son olarak, BKBSUEY 11(1)’de “dain-i mürtehini (rehinli alacaklısı) kredi kuruluşu olan bir poliçe....” biçiminde bir anlatıma yer verilmiş olması da hem yanlış hem de yanıltıcıdır. Tutar sigortalarında kredi kuruluşunun dönülebilir veya dönülemez biçimde lehtar olarak atanması veya sigorta alacağının kredi kuruluşuna rehni veya devri için yazılı işlem yapılması zorunludur. Yoksa poliçe üzerine öyle yazıldığı için kredi kuruluşu “rehinli alacaklı” (veya “sigorta parası üzerinde hak sahibi”) konumuna gelmez. Zarar sigortalarında ise, poliçe üzerindeki “rehinli alacaklı” kaydı en fazla (kredi veren lehine kuralına uygun olarak kurulmuş bir rehin hakkının bulunduğuna ilişkin) “açıklayıcı” nitelik taşıyabilir; olmayan bir rehin hakkını yoktan var etmez veya sigorta parası üzerinde kredi veren rehin hakkı kurulmasını sağlamaz. (Bu hususta TTK 1456(2) altındaki açıklamalara bkz.) BKBSUEY m.12, kredi ile bağlantılı bir sigortanın uygulamada “yenileme” olarak tanımlanan işleme konu edilmesi ile ilgili bazı kuralları düzenlemektedir. “Yenileme” deyimi sigorta sözleşmesinin yeni bir dönem için daha yapılmasını (veya süresinin uzatılmasını) anlatmaktadır. Burada Borçlar Hukuku anlamında bir “yenileme” (novatio= var olan borcun tarafların anlaşmasıyla sona erdirilerek bunun yerini yeni bir borcun alması) söz konusu değildir. Çünkü önceki sigorta (var olan sözleşme) süresi bittiği için kendiliğinden ortadan kalkmakta ve yeni dönem için yeni bir sözleşme ilişkisine girilmektedir. Bu sebeple yeni dönem için yeni bir sigorta sözleşmesi kurulmasından (veya eğer bu yolda anlaşma yapılmakta ise) var olan sigortanın süresinin uzatılmasından söz etmek doğru olur. - Yukarıda BKBSUEY 10(2) uyarınca kredi bağlantılı tutar sigortalarının ya kredi vadesine kadar hüküm doğuracak biçimde “uzun süreli” ya da “yenilemeli olarak” (yeni dönem(ler) için de sigorta ilişkisi kurulmak koşuluyla) yapılması gerektiğini belirtmiş idik. BKBSUEY m.12 ise yalnızca tutar sigortalarıyla sınırlı olmayan bir düzenleme getirmiş görünmektedir. - BKBSUEY 12(1), kredi bağlantılı sigortalarda, - kredi vadesi boyunca yenileme sorumluluğunun kredi kullanana, - sigorta sözleşmesinin yenilenmesine ilişkin bilgilendirme sorumluluğunun ise kredi kuruluşuna ait olduğunu hükme bağlamaktadır. - Sigorta sözleşmesinde sigorta ettirenin kredi kullanan kişi olduğu durumlarda, yeni dönem için yapılacak sigorta için o istemde bulunacaktır. Sözleşme iki taraflıdır. O sebeple “yenileme sorumluluğu” deyimini “yeni sigorta yaptırma istemi” biçiminde anlamak lazımdır. (Bu istemin kabul edilmemesi halinde ne olacağı ayrı bir sorundur. O bakımdan, bir önceki sigortaya eşdeğer bir sigorta için istemde bulunmakla sorumluluğun yerine getirilmiş olacağını benimsemek uygun düşer. Bu hususa aşağıda BKBSUEY m.13(2)’yi incelerken tekrar değineceğiz). 52 BKBSUEY 12(2), kredi kuruluşunun mevcut sigorta sözleşmesinin bitiş tarihinden en az 15 işgünü önce (burada takvime göre “aralıksız” hesap edilecek 15 gün değil, “çalışma günleri” söz konusudur; kredi kuruluşunun süreye uymak için özellikle dikkatli olması lazım gelmektedir) kredi kullananı, bu sigortanın yakında son bulacağı ve yeni dönem için yeni bir sigortaya gereksinim olduğu hususunda bilgilendirmesi (uyarması) gerektiğini hükme bağlamaktadır. BKBSUEY m.12(3) uyarınca kredi kuruluşu, sigorta sözleşmesinin - hem yenilenmesi - hem de yenilenmemesi olasılığında kredi kullanana bildirimde bulunmakla yükümlüdür. Bu bildirim, yenileme halinde yenilenen poliçenin vade başlangıcından itibaren, yenileme yapılmaması halinde ise mevcut poliçenin vade sonu tarihinden itibaren beş iş günü içinde gerçekleşmelidir. - Bu bağlamda önce şunu vurgulamak lazımdır: Kredi kuruluşu, yalnızca sigorta aracısı (acente) sıfatıyla devrede olduğu sigorta sözleşmeleri ile ilgili olarak bildirim yükümlülüğü altında olmalıdır. Aracılık etmiş olmadığı sözleşmelerin onun sorumluluk alanı dışında kalması gerekir. Bunlar kredi kullanan tarafından izlenmeli ve zamanında “yenilenip” kredi kuruluşuna sunulmalıdır. Ancak yönetmelik, böyle bir sınırlama içermediği, tam tersine kredi kuruluşunun kendisine sunulmuş (bir nüshası elinde) olan bütün sigortalar için (bunlara aracılık etmiş olsun olmasın) sigorta süresini izleme ve sürenin bitmesi yaklaşınca da bunu bildirme zorunluluğu öngördüğü izlenimini vermektedir. Bunun kabul edilebilir bir çözüm olmadığı düşüncesindeyiz. Kredi kuruluşu, verdiği kredinin güvencesi bir süre sonra son bulacak ise, bunun sürdürülmesi (güvenceden yoksun kalmamak) için kuşkusuz girişimde bulunabilir (mesela sürenin sonuna yaklaşıldığı hususunda uyarabilir). Ancak bunu yapıp yapmamak kendi karar vereceği bir husus olmalıdır. Yapmayı ihmal ettiği takdirde bunun sonucuna katlanır. Eğer sigorta kredi kullanan için bu kadar önemliyse, kredi kuruluşundan önce kendi çıkarını kendisinin kollaması ve kesintiye uğratmaması uygun düşer. - Kredi kuruluşu, sigorta sözleşmesinin “yenilenmediğini” de bildirmekle yükümlüdür. Aslında, yeni sözleşmenin yapılması, sigortacının (veya onu temsil eden acentenin) sigorta ettirene bu yoldaki irade açıklamasını ulaştırmasına bağlıdır. Bu açıklama kendisine ulaşmadığı sürece zaten kredi kullanan sigorta sözleşmesini kurulmuş sayma hakkına sahip değildir (Bununla birlikte, eğer kredi kullanan sigorta ettiren sıfatıyla yazılı sözleşme önerisinde bulunmuşsa, TTK 1405 uyarınca bu önerisi 30 gün içinde geri çevrilmediği takdirde, sözleşme susma yoluyla kurulmuş olacaktır). Yönetmelik ise, buna karşın bildirimde bulunma yükümlülüğü öngörmektedir. Bundan maksat, kredi kullanana, (başka sigortacılardan) sigorta koruması elde etmek üzere bir an önce harekete geçme fırsatını tanımak olmalıdır. Kredi kuruluşu kural olarak yalnızca kendisi aracılığıyla kurulmuş olan sigortanın yenilenmediğini bildirmekle yükümlü sayılmalıdır. BKBSUEY m.12(4)’e göre, kredi kullanan veya sigortacı tarafından yenileme yapılmasına ilişkin taahhüt verilmiş olsa da, kredi kuruluşunun yenilemeye ilişkin 53 bildirim yapma yükümlülüğü ortadan kalkmayacaktır. Yönetmelik, ilgili tarafların sigortayı sürdürme yolunda karşılıklı üstlenmiş oldukları yükümlülüklere karşın, yenilemenin kredi kuruluşu tarafından kredi kullanana hatırlatılması gerektiğini öngörmüştür. BKBSUEY m.12(5), kredi bağlantılı sigorta ilişkisinin ilk kurulma aşamasından başlayarak uygulama alanı bulabilecek olan ek bildirim yükümlülükleri öngörmüştür. Buna göre kredi kuruluşu kredi kullananın sigortanın yapılması için verdiği yazılı sözleşme önerisinin geri çevrilmesi sigorta sözleşmesi koşullarında değişiklik yapılması sigortanın herhangi bir nedenle sona erdirilmesi sigortanın prim ödenmesinden bağışık hale gelmesi durumlarında da kredi kullanana bildirimde bulunacaktır. Bu hüküm hakkında şu gözlemleri yapabiliriz: - Kredi kullananın sigorta yaptırmaya yönelik önerisinin reddedilmesi ile ilgili olarak yukarıda sözleşmenin yenilenmemesi bağlamında BKBSUEY 12(3) altında belirttiğimiz hususlar burada da dikkate alınmalıdır. BKBSUEY m.12(5), TTK 1405 ile uyumlu görünmemektedir. Eğer sigortacı sözleşme önerisini reddetmek istemekte ise bunu 30 gün içinde bildirmediği takdirde, zaten sözleşme ile bağlı hale gelecektir. - Sigorta sözleşmesinin koşullarında değişiklik yapılması da sigorta süresi içinde tek taraflı kararla mümkün değildir; sigorta ettirenin de bu değişikliği onaylaması zorunludur. Yeni dönem için yapılacak sigorta sözleşmelerinde de durum aynıdır: Eğer yeni döneme ilişkin sözleşmede önceki sözleşmeden farklı hususlar varsa, bunlar üzerinde tarafların anlaşmış olmaları temel koşuldur. Aksi halde, değişiklikler sözleşme içeriğine girmiş olmaz. - “Sözleşmenin herhangi bir nedenle sona erdirilmesi” olasılığı için bildirim yükümlülüğü öngörmek de kanımızca pek gerekli sayılmaz. Çünkü çoğu halde, sözleşmenin sona erdirilmesi sigorta ettirene (kredi kullanan kişiye) yöneltilecek bir beyanla (cayma veya fesih beyanıyla) olur. Bu yapılmadıkça sözleşme zaten son bulmayacaktır. - Prim ödemeden bağışık sigorta durumunun kredi kullanana bildirilmesinin neden gerekli görüldüğü de anlaşılamamaktadır. Prim ödemeden bağışık sigorta, prim ödenmeyince söz konusu olur. Kredi kullanan kişinin prim ödeyip ödemediğini ve prim ödenmemesine bağlı sonuçları biliyor olması lazım gelir. Kredi kuruluşu tarafından BKBSUEY kapsamında yapılması gereken bildirimlere ilişkin usul ve esaslar Müsteşarlıkça tespit edilecektir. Bildirimlerin zamanında ve gereği gibi 54 yapıldığı çekişme halinde kredi kuruluşunca kanıtlanmalıdır (BKBSUEY m.12(6)). Yenilemelerde, bilgi formu verilmesi gerekli görülmemiştir (BSBSUEY .m12(7)). Fikrimizce, bildirim yükümlülüğü öngörülürken, buna uyulmaması halinde meydana gelecek sonucu da hükme bağlamak gerekirdi. Ancak bu yönetmelikle olmaz. Yasa işidir. Bir yükümlülüğe uymamanın sonucu olağan koşullarda bundan kaynaklanacak zararın giderilmesidir. Bu mantık sonuna kadar götürülürse, bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi sonucunda sigorta yaptırılmamış olursa, kredi kullanan, bu yüzden kredi kuruluşundan tazminat (sigortanın konusu olan riziko gerçekleştiği takdirde, sigorta yaptırılmış olsaydı sigortacı tarafından ödenmesi gerekecek tutarı) isteyebilecektir (veya kredi borcu ile tazminat alacağını takas edebilecektir). Oysa kredi kuruluşunu, yalnızca verdiği kredinin güvencesi olarak yaptırılmasını şart koştuğu sigorta ile ilgili bu kadar ağır sonuçlar karşısında bırakmak dengesiz bir çözümdür. (Şu düşünülebilir: Kredi kuruluşu aynı zamanda sigorta aracısı olduğuna göre, ona – taşımakta olduğu “acente” şapkasını dikkate alıp- sigorta ile ilgili yükümlülükler yüklemek kötü bir seçim değildir. Kanımızca, bu düşünce benimsenmemelidir: Aynı zamanda kredi kuruluşu olan bir sigorta aracısına, sigortacılardan ve diğer sigorta aracılarından daha ötede yükümlülük getirmek uygun olmaz). Yenileme konusunda altını çizmemiz gereken bir diğer husus da şudur: “İyi niyet” başlıklı BKBSUEY m.13(2) uyarınca kredi bağlantılı isteğe bağlı sigortaların yeni dönemde de sürdürülmesi için (başlangıçta) esas alınmış olan “sigortacının riziko üstlenmesine ilişkin kıstaslar”, kredi borcunun süresi sırasında sonradan kredi kullanan aleyhine değiştirilemeyecektir. Bunun anlamı, sigortacının yeni dönem için sigorta yaptırılmasına yönelik başvuruyu benimsemiş olduğu yeni kıstaslara dayanarak geri çevirememesi, başka bir anlatışla sözleşme yapmak zorunda kalmasıdır. - TKHK 6(2), sigortacının sözleşme yapmaktan (yasanın deyimiyle hizmet sunmaktan) haklı bir sebep mevcut olmadıkça kaçınmasını yasaklamaktadır. Şu halde, TKHK uyarınca sigortacı, yeni riziko kabul kıstasları yerinde (makul, haklı) bulunduğu takdirde, sözleşme başvurusunu kabul etmek zorunda değildir. - BKBSUEY ise, bu halde dahi sözleşme yapılması gerektiğini öngörmüştür. Bu da kanımızca aşırıya kaçan bir tercihtir. BKBSUEY sigorta poliçesi üzerindeki “dain-i mürtehin” (rehinli alacaklı) kaydı hakkında da düzenleme içermektedir. BKBSUEY m.4(a) dain-i mürtehini “kredinin geri ödenmeme riskini ortadan kaldırmak amacıyla yaptırılan sigortalarda, rizikonun gerçekleşmesi üzerine ödenecek olan tazminat tutarından birinci derecede alacaklı olan gerçek veya tüzel kişi” biçiminde tanımlamıştır. Bu tanım söylemle uyuşmamaktadır. Rehinli alacaklıdan söz edebilmek için ilkönce bir rehin hakkı mevcut bulunmalıdır. Yönetmelikteki tanım ise bunu göz ardı etmektedir. Sigorta parası üzerinde hak sahibi olma bir alacak devri işlemine de dayanabilir. Sigorta alacağını devralanı rehinli alacaklı olarak tanımlamak ise hatalı olur. BKBSUEY m.13(1) kredi kullanan tarafından 55 kredi kuruluşunun acentesi olduğu sigorta şirketinden farklı bir sigortacıya veya - başka bir sigorta aracısı aracılığıyla yaptırılmış olan bir sigortanın, kredi kuruluşunun talep ettiği teminat ve süre koşullarını sağladığı ve rehinli alacaklısı da (dain-i mürtehini) kredi kuruluşu olan sigorta poliçesini kabul etmek zorunda olduğunu belirtmektedir. Yönetmelik, kabul edilmesi gereken poliçenin üzerinde rehinli alacaklı kaydı olan poliçe olması gerektiği gibi baştan sona yanlış bir varsayımdan yola çıkmıştır. Rehinli alacaklı kaydı hukukumuzda poliçede bulunması “zorunlu” bir kayıt değildir. TTK 1456 poliçede böyle bir kayıt olmasa da, rehinli alacaklının sigorta parası üzerinde hak öne sürebileceğini açıkça belirtmektedir. Eğer geçerli bir rehin varsa, rehinli alacaklı, poliçede bu sıfatı belirtilmiş olmasa dahi yasa gereği sigorta parası üzerinde hak sahibidir. - BKBSUEY m.14 poliçe üzerinde “dain-i mürtehin” kaydının bulunduğu hallerde, kredi bağlantılı sigortanın feshi, iptali, teminat kapsamının değiştirilmesi, sigortadan ayrılma hakkının kullanılması gibi istemlerin rehinli alacaklının - elektronik ortamda veya - benzeri araçlarla sigortacı tarafından bilgilendirilmesinden itibaren üç iş günü sonra sonuç doğuracağını öngörmüştür. Bu hüküm TTK 1456(5) hükmüne aykırıdır. Süreler konusunda yönetmelikteki değil yasadaki hükümler uygulanacaktır. Yasa sözleşmenin feshi veya sözleşmeden cayma sonucunun 3 değil 15 gün sonra meydana geleceğini belirtmektedir. Kredi kuruluşunun (yazılı olarak veya elektronik ortamda) bilgilendirilmesi onun çıkarlarının korunmasına hizmet edecektir. Hükmün temelindeki varsayım, kredi kuruluşunun bu sayılan işlemlerden haberli olmamasıdır. BKBSUEY 14’ün açıklayıcı mı kurucu mu olduğu hususunda şunları belirtmemiz gerekir: Zarar sigortalarında TTK 1456 yalnızca “sınırlı ayni hak sahibine” (en başta rehinli alacaklıya) bu gibi hususların bildirilmesini öngörmüştür. BKBSUEY de kredi kuruluşunun “rehinli alacaklı” olduğunu kabul etmektedir (poliçedeki “dain-i mürtehin” kaydı da bu çağrışımı yapmaktadır). Kredinin belirli bir eşyanın (mesela motorlu araç) edinilmesi için verildiği ve bu eşya üzerinde de kredi kuruluşu yararına (kredi alacağının geri dönüşünü güvenceye bağlamak için) usulüne uygun biçimde rehin kurulmuş olduğu hallerde, poliçedeki “rehinli alacaklı” (DM = dain-i mürtehin) kaydı açıklayıcı olduğu gibi BKBSUEY 14 hükmü de açıklayıcı (TTK 1456’daki aynı yöndeki düzenlemenin tekrarı) niteliktedir. Buna karşılık, eğer kredi kuruluşu yararına usulüne uygun bir şekilde rehin kurulmuş değilse, poliçede “rehinli alacaklı” kaydına yer vermenin anlam ve sonucu olmaz ve bu kaydın düşülmesiyle kredi alan lehine sigorta alacağı üzerinde de rehin kurulmuş sayılmaz. Dolayısıyla BKBSUEY 14, bu olasılıkta açıklayıcı da kurucu da değildir; yalnızca anlamsız kalan bir hükümdür. Yönetmelik, ülkemizde yanlış yerleşmiş olan uygulamanın etkisiyle hatalı düzenleme yapmıştır. BKBSUEY Geçici Madde 1, eski ve yeni yönetmelikler arasında uyum sağlamaya (özellikle önceki yönetmelik döneminde yapılan sözleşmelerin yeni hükümlerle uyumlu hale getirilmesine) ilişkin hükümler getirmiştir. Bağlı krediler MADDE 30 – 56 (1) Bağlı kredi sözleşmesi; tüketici kredisinin münhasıran belirli bir malın veya hizmetin tedarikine ilişkin bir sözleşmenin finansmanı için verildiği ve bu iki sözleşmenin objektif açıdan ekonomik birlik oluşturduğu sözleşmedir. (2) Ekonomik birliğin varlığı; a) Satıcı veya sağlayıcının tüketici için krediyi finanse ettiği, b) Üçüncü bir tarafça finanse edilmesi durumunda, kredi verenin kredi sözleşmesinin imzalanması veya hazırlanması ile ilgili olarak satıcı veya sağlayıcının hizmetlerinden yararlandığı, c) Belirli bir mal veya hizmetin verilmesinin kredi sözleşmesinde açıkça belirtildiği, durumlarından en az birinin varlığı hâlinde kabul edilir. Bağlı kredi, bu krediyi kullandırılan kuruluş tarafından belirli bir malın veya hizmetin satın alınması için kredi verilmiş olması halinde gündeme gelir. Bankanın sigorta sözleşmesinin finansmanı için tüketici lehine kredi kullandırdığı (mesela prim borçlarının karşılanacağı bir kredili hesap açmış olduğu) hallerde bağlı kredi söz konusu olabilir (TKHK 30(2)(c)). Ancak, bağlı kredinin sigorta ile asıl ilişkisi, sigortanın “güvence” oluşturması bakımındandır. Bir malın (konut, motorlu araç, gemi) edinilmesi için kredi veren kuruluşlar, uygulamada kredi alacağının garantisi olmak üzere sigorta yaptırılmasını şart koşabilmektedirler. Bu konuyu ayrıntılı olarak yukarıda tüketici kredileriyle ilgili sigortalara değinirken (TKHK m.29 altında) ele almıştık. Ayrıca aşağıda konut finansmanı ve ön ödemeli konut satışı konularını ele aldığımızda da inceleyeceğiz. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Konut Finansmanı Sigorta yaptırılması MADDE 38 – (1) Tüketicinin yazılı veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla açık talebi olmaksızın kredi ile ilgili sigorta yaptırılamaz. Tüketicinin sigorta yaptırmak istemesi hâlinde, istediği sigorta şirketinden sağladığı teminat, konut finansmanı kuruluşu tarafından kabul edilmek zorundadır. Bu sigortanın kredi konusuyla, meblağ sigortalarında kalan borç tutarıyla ve vadesiyle uyumlu olması gerekir. Yukarıda TKHK 29 altındaki açıklamalarımız TKHK 38 bakımından da geçerlidir. Oraya yollamada bulunuyoruz. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Ön Ödemeli Konut Satışı Teminat MADDE 42 – 57 (1) Bakanlıkça projedeki konut adedi ya da projenin toplam bedeli kriterine göre belirlenecek büyüklüğün üzerindeki projeler için satıcının ön ödemeli konut satışına başlamadan önce; kapsamı, koşulları ve uygulama esasları Hazine Müsteşarlığınca belirlenen bina tamamlama sigortası yaptırması veya Bakanlıkça belirlenen diğer teminat ve şartları sağlaması zorunludur. (2) Bina tamamlama sigortası kapsamında sağlanan tazminat, teminat ve benzeri güvenceler iflas veya tasfiye masasına dâhil edilemez, haczolunamaz, üzerlerine ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz konulamaz. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, ön ödemeli konut satan satıcılara karşı tüketicinin haklarını koruma altına almak üzere satıcı tarafından “bina tamamlama sigortası” yaptırılmasını veya başkaca bir güvence verilmesini öngörmüştür. Ön ödemeli olarak konut satan satıcı bina tamamlama sigortası yaptırmadığı takdirde, tüketicilerin haklarını güvenceye bağlayan bir banka teminat mektubu sunacak veya hakediş esasına göre işleyen bir ödeme sistemi öngörülecek veyahut konut satışı “bağlı kredi” ile yapılacaktır. Fıkra 1- Satıcının yükümlülüklerinin güvencesi olarak “bina tamamlama sigortası” yaptırılması TKHK 42(1), ön ödemeli konut satışı yapmak isteyen satıcının, satışa başlamadan önce - Hazine Müsteşarlığı’nın kapsamını, koşullarını ve uygulama esaslarını belirleyeceği bir “bina tamamlama sigortası” yaptıracağını, veya - Bakanlıkça (bu deyimden maksat TKHK 3(1)(b) uyarınca Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’dır) belirlenen diğer teminat ve şartları sağlayacağını hükme bağlamaktadır. Bakanlık, bu konudaki (ikincil) düzenlemesini 27 Kasım 2014 gün ve 29188 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Ön Ödemeli Konut Satışları Hakkında Yönetmelik (ÖÖKSHY) ile yapmıştır. ÖÖKSHY’nin teminatla ilgili hükümleri aşağıdadır: Teminat MADDE 12 – (1) Satıcının konut satış ına baş lamadan önce, konut adedi otuz ve üzerinde olan projeler için bina tamamlama sigortası yaptırması veya aşağıda belirtilen diğer teminat ve ş artlardan en az birini sağlaması zorunludur: a) Banka teminat mektubu, b) Hakediş sistemi, c) Bağlı kredi ile teminat. (2) Birinci fıkrada yer alan teminatlar dışında, tüketicinin tüm ödemelerini garanti altına alacak başka bir yöntem öngörülmesi durumunda, bu yöntem Bakanlık tarafından uygun görülürse teminat olarak kabul edilebilir. Bina tamamlama sigortası MADDE 13 – (1) Bina tamamlama sigortasının kapsamı, koş ulları ve uygulama esasları Hazine Müsteş arlığınca belirlenir. (2) Bina tamamlama sigortası kapsamında sağlanan tazminat, teminat ve 58 benzeri güvenceler iflas veya tasfiye masasına dâhil edilemez, haczolunamaz, üzerlerine ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz konulamaz. Banka teminat mektubu MADDE 14 – (1) Banka teminat mektubu, satıcının tüketiciye karş ı ön ödemeli konut satışına ilişkin 10 uncu maddede yer alan yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde, tüketicinin ödediği bedeli, ilk talebinde ona derhal ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğine dair banka tarafından verilen kesin ve süresiz mektuptur. (2) Ön ödemeli konut satışının banka teminat mektubu verilmesi suretiyle teminat altına alınması durumunda, satıcı 10 uncu maddede yer alan yükümlülüklerini yerine getirmezse tüketiciler, kendilerine verilmiş olan banka teminat mektubunu bankadan tazmin edebilirler. Hakediş sistemi MADDE 15 – (1) Tüketicinin ödemelerinin hakediş sistemi ile teminat altına alınması durumunda, tüketici, ödemeleri sözleşmede belirtilen bir bankada satıcı adına açılacak bir hesaba yatırmakla yükümlüdür. Bu hesapta toplanan tüketici ödemeleri konutun devir veya teslimine kadar bloke altında olup, yalnızca hakediş karş ılığında serbest bırakılabilir. (2) Konutun tamamlanma oranına göre belirlenecek hakediş sisteminde, ödemelerin doğrudan bankaya yapılmış olması ve bankaların sorumluluğu altında inşaatın ilerleme seviyesi oranında şirkete aktarılması esastır. Bu ş ekilde yapılacak ödemelerde tüketicinin rızası aranmaz. Bu işlemlerle ilgili olarak banka, tüketiciden komisyon ve benzeri isim altında herhangi bir bedel talep edemez. (3) Satıcı, 10 uncu maddede yer alan yükümlülüklerini yerine getirmezse, hesap üzerindeki haklarını kaybeder. Bu durumda, tüketicinin yapmış olduğu ödemelerin hakediş usulüne göre satıcıya ödenmemiş kısmı banka tarafından tüketiciye iade edilir. Tüketicinin o ana kadar yapmış olduğu ödemelerin satıcıya ödenen kısmı üzerinde ise tüketicinin hakları saklıdır. (4) Banka, hakediş lerin kontrolünün sağlanması amacıyla yapı denetim, müş avirlik veya danışmanlık firmalarından da hizmet alabilir. Bağlı kredi ile teminat MADDE 16 – (1) Ön ödemeli konut satış ının bağlı kredi ile yapılması halinde, kullandırılan kredi tutarında teminat sağlanmış olur. Ancak, satıcı kullanılan bağlı kredi tutarının üzerinde kalan tutarı, ayrıca teminat altına almak zorundadır. Hazine Müsteşarlığı ise TKHK tarafından kendisine verilmiş olan “açık çeki” 16.03.2015 tarihinde yürürlüğe giren “Bina Tamamlama Sigortası Genel Şartları” ile doldurmuştur. Bu genel şartları aşağıda ayrıca kısaca inceleyeceğiz. Öncelikle belirtilmesi gereken husus şudur: TKHK’nın minimum içeriği belirlemeksizin sigorta konusunda Hazine Müsteşarlığı’na “sınırsız yetki” vermiş olması sigorta ve diğer teminatlar arasında kuvvet farkı yaratabilecektir. 59 Bina tamamlama sigortası veya diğer güvenceler birbirinin alternatifi olduğuna göre bunların hepsinin tüketiciyi aynı veya benzer ölçüde koruması gerekmektedir. Bina tamamlama sigortasının ilk alternatifi olan “banka teminat mektubu” tüketiciye geniş bir koruma sağlar. Bir banka (güven kurumu) verdiği teminat mektubu ile satıcıya “kefil olmakta”, tüketici de bu güvence sayesinde geceleri rahat uyuyabilmektedir. Acaba “bina tamamlama sigortası” tüketiciyi aynı düzeyde korumakta mıdır? Bu soruya olumlu yanıt vermek kolay görünmüyor. Bina Tamamlama Sigortası Genel Şartları (BTSGŞ) Hazine Müsteşarlığı tarafından 2015 Mart ayında yayınlanan Bina Tamamlama Sigortası Genel Şartları “kefalet” türü bir sigorta niteliğindedir. Çünkü sigortacının ön ödemeli olarak konut satın alan tüketiciler lehine “teminat senetleri” düzenlemesi söz konusudur. Tüketicinin sözleşme kapsamında yaptığı ödemeleri güvence altına alacak olan bu teminat senetleri satıcının iflas etmesi veya -gerçek kişi satıcı olması olasılığında- ölmesi (ancak mirasçıların da mirası reddetmiş bulunmaları gereklidir) sebebiyle ön ödemeli konut satışına (veya devre tatil satışına) konu olan projeyi tamamlayamaması veya söz verilen teslim tarihi üzerinden 12 ay geçmesine karşın, konutun teslim edilmemiş olması durumunda ödenecektir. Bina tamamlama sigortası, satıcı tarafından yaptırılması söz konusu olan bir sigortadır. İşleyiş aşağıdaki gibi tasarlanmıştır: - Sigortacı projeyi inceleyip bir “limit” (sınır) belirleyecektir. Bu sınıra kadar tüketicilerin satın alacakları konut için ödeyeceği tutarlar sigorta güvencesi altındadır. Her bir tüketici için bir teminat senedi düzenlenecek ve sigortacı o teminat senedinde yazılı olan tutara kadar sorumlu olacaktır. Teminat senetlerinin toplamı, satıcıya verilmiş olan limite eşit bulunacaktır. Buraya kadar sorun yoktur. Ancak yeni sigorta genel şartları bu noktadan sonrası için net olmayan bir sistem getirmiştir. Kanımızca, ön ödemeli konut satın alan her tüketicinin yaptığı her ön ödeme güvence altında olmalıdır. Bunu sağlamayan bir düzenleme eksik ve yetersiz kalacaktır. Eğer satıcı yalnızca bina tamamlama sigortası yaptıracaksa o sigortanın, yalnızca banka teminat mektubu sunacaksa o mektubun o projeden konut satın almış bütün tüketicilerin ödemelerini koruması gerekir. İki ayrı güvencenin birbirini tamamlaması da düşünülebilecek bir seçenektir. Mesela tüketicinin ödediği tutarın yüzde altmışının sigorta, yüzde kırkının da banka teminat mektubu ile güvenceye bağlanmış olması uygun bir çözümdür. Satıcıdan başlangıçta istenecek teminat, projenin o anki değerini tam olarak örtmeli, satıcı, başlangıçta belirlenen bu değeri aşan satışları ancak ek teminat karşılığı yapabilmelidir. İnşaatın başlamış ve belirli bir noktaya gelmiş olması ise ne edim ifası ne de teminat olarak görülmelidir. Mesela, yüzde otuzu tamamlanmış bir projede yapılacak 60 satışlar karşılığı yalnızca yüzde yetmiş oranında teminat sağlanması yeterli sayılmamalı, alıcıların ödediği para, bire bir sigorta veya diğer güvence kapsamında olmalıdır. Bina tamamlama sigortası genel şartları incelendiğinde, yukarıda tanımlanan anlamda bir güvencenin söz konusu olmadığı, tüketicilerin haklarının birçok açıdan kısıtlanmış olduğu izlenimi edinilmektedir. Aşağıda bunlardan bazılarına kısaca değineceğiz. Teminat hesabı Sigortacı, Genel Şartlar m. B.2 (2) bent (b) uyarınca “satıcı için bir teminat hesabı tutacak ve bu hesaba her bir tüketici için düzenlenen teminat senedini dahil edecektir”. Bu bent okunduğunda, her bir tüketici için teminat senedi düzenlenmesinin zorunlu olduğu sonucu çıkarılabilir. Doğrusu aynı sonuç, “Bu sigorta ile sigortacı....... her bir tüketici için müstakil teminat senetleri düzenler” biçimindeki A.1 fıkra 2 hükmünden de çıkmaktadır. Fakat durumun böyle olmadığı izleyen hükümlerden anlaşılmaktadır. “Poliçede kararlaştırılmışsa”, “satıcı isterse”..... Genel şartlar m. B.2 bent (c) ve bent (ç), sigortacının poliçe düzenlenmesinden sonraki yükümlülüklerini sayarken iki önemli noktada “satıcının isteğine göre” hareket edileceğini hükme bağlamıştır: - Bunlardan ilki uyarınca (bent c), sigortacı eğer sigorta sözleşmesinde (poliçede) kararlaştırılmışsa, teminat senedi düzenlenmesi amacıyla satış sözleşmesine ve tüketiciye ilişkin bilgileri satıcıdan talep edebilecektir. Burada “gitmiş olan perşembeye bakarak çarşambanın ne şekilde geldiğini” anlamamıza imkan verilmiştir. Satıcının sigortacıyla kurduğu sigorta sözleşmesi esastır. Sigorta sözleşmesinde kararlaştırılmış olmadığı takdirde (diğer bir anlatışla satıcı istemezse) teminat senedi düzenlenmesini sağlayacak bilgi aktarımı devre dışı kalacaktır. - Durum ikinci bentte daha net fakat tüketici aleyhine daha belirgin hale gelmektedir: Sigortacı bent (ç) uyarınca teminat senedini ancak o Poliçede kararlaştırılmışsa ön değerlendirme yaparak ve o Satıcı talep etmiş olduğu takdirde düzenleyecektir. Buradan anlaşılan husus şudur: Teminat senedi düzenlenmesi satıcının bunu istemiş olmasına bağlıdır. Ya istemezse? Satıcı istemez ve bunun sonucunda sigortacı tarafından teminat senedi düzenlenmezse ne olacağı genel şartlarda belirtilmemiştir. Bu durumda tüketicinin en azından sigorta sözleşmesi bakımından (eğer başka bir güvence de söz konusu değilse her bakımdan) “açıkta kalacağı” düşünülmelidir. Tüketicinin açıkta kalmasına satıcının karar verebiliyor olması ise anlamlı ve doğru görünmemektedir. 61 Genel şartların tartışmaya açık diğer bazı yönleri - Zamanaşımı Bina Tamamlama Sigortası Genel Şartları uyarınca bu sigorta kapsamındaki tazminat taleplerinin (kural olarak) rizikonun gerçekleşmesini izleyen altı ay içinde ileri sürülmüş olması gerekmektedir (A.1 son fıkra). Zarar sigortalarında, rizikonun gerçekleşmesi sonrasında muaccel (istenebilir) hale gelen sigorta alacağı, iki senelik zamanaşımı süresi dolana kadar istenebilir. Burada bu kuralın neden devre dışı olduğu anlaşılamamaktadır. Kaldı ki, zamanaşımına ilişkin kural emredicidir ve değiştirilemez. “Claims made” (talep) esasına tabi olarak kurulan sorumluluk sigortalarında rizikonun gerçekleşmiş sayılması (ve sigorta teminatının işlerlik kazanması) “sigortalı aleyhindeki tazminat talebinin sigorta süresi içinde (veya en geç sigorta süresini izleyen belirli bir süre uzatılmış bildirim süresi- dolana kadar) yapılmış olması” koşuluna bağlanabilmektedir. Bina tamamlama sigortasında da bundan esinlenildiği anlaşılmaktadır. Ancak bina tamamlama sigortası niteliği açısından bir sorumluluk sigortası değildir. Kaldı ki claims made esasına tabi bir sorumluluk sigortası olsaydı da zamanaşımı rizikonun gerçekleşmesinden (ve sigorta alacağının muaccel hale gelmesinden) sonra en az tüketicinin satıcıya yönelik alacağı hakkındaki zamanaşımı kadar olmak gerekirdi. - Konutun kısmen bağlı kredi ile alınması Eğer konut kısmen “bağlı kredi” ile alınırsa, bina tamamlama sigortası yalnızca bağlı kredi tutarını aşan ödemeleri kapsayacaktır (A.1 fk.4) bu tür kredilerde kredi veren de satıcı ile birlikte sorumlu olduğundan, ve bağlı kredi Ön Ödemeli Konut Satışı Hakkında Yönetmelik m.12 (1) bent (c) uyarınca tüketici lehine “teminat” niteliğinde sayıldığından, bina tamamlama sigortasının sadece bağlı kredi tutarını aşan ödemeler için sigorta koruması içermesi uygundur. Buna karşılık, Bina Tamamlama Sigortası Genel Şartları m.A.3 fk.4’te yer alan “bağlı kredi veren kredi kuruluşunun veya konut finansmanı kuruluşunun sorumluluğunun ek sözleşme ile sigorta kapsamına dahil edileceği” yolundaki hükmün yerindeliği kanımızca tartışılabilir. Kredi kuruluşunun sorumluluğunun da sigorta sektörü tarafından üstlenilmesinin gerekli olduğunu düşünmüyoruz. Yönetmelik, bağlı kredinin kendisini yeterli bir teminat olarak görmüştür. Bunun ayrıca sigortalanması tüketiciyi korumak bakımından gerekli değildir. Bu sadece kredi kuruluşunu korumaya dönüktür. Bunun da o kredi kuruluşu tarafından yaptırılacak bağımsız bir sigorta sözleşmesiyle elde edilmesi daha doğrudur. Fıkra 2- Bina tamamlama sigortasından ödenecek tutarın iflas veya tasfiye masasına dahil edilememesi; hacze veya tedbire konu olmaması TKHK m.42(2), bina tamamlama sigortasının ne tür bir sigorta olduğu ve nasıl işleyeceğinden habersiz kaleme alınmış bir hüküm görüntüsü vermektedir. TKHK m.42(2) kanımızca eksik ve hatalı bir düzenleme getirmiştir. Burada eksiklik ve hata aşağıdaki hususlara ilişkindir: 62 - TKHK, sigorta parasının (sigortacı tarafından ödenecek paranın) iflas veya tasfiye masasına girmeyeceğini ve hacze yahut tedbire konu olamayacağını hükme bağlamakla birlikte, “kimin” iflas veya tasfiye masasına girmeyeceğini veya kimin borcu için haczedilemeyeceğini ve üzerine tedbir konulamayacağını belirtmemektedir. - Eğer, sigortacıdan alacaklı olan kişi satıcı ise ve sigorta parasının tüketiciye karşı sorumlu olan satıcıya ödenmesi söz konusu olacaksa bu paraya yalnızca tüketicinin el uzatmasını sağlamak için tüketici dışındaki kişilerin buna el uzatamayacakları öngörülebilir. (Ancak düzenlemeyi eksik bırakmamak için bu paranın sadece tüketici tarafından talep ve tahsil edilebileceğini veya bunu sadece tüketicinin haczedebileceğini de hükme bağlamak gerekir). - Buna karşılık sigorta parası doğrudan tüketiciye ödenecekse (alacaklı, hak sahibi tüketici ise), TKHK m.42(2) hükmüne gerek yoktur. Kaldı ki, tüketiciden alacaklı olan kimselerin tüketiciye ödenecek bir parayı haczettirmeleri de mümkün ve doğaldır. Buna hukuken hiç bir engel olmaması gerekir. - Bina tamamlama sigortası çerçevesinde sigortacının alacaklısı (sigorta parası üzerinde hak sahibi olan kişi) doğrudan tüketicidir. - Görüldüğü gibi TKHK m.42(2) “havada kalan” bir hükümdür. TKHK 42(1)’de ön ödemeli konut satan satıcı tarafından yaptırılacağı hükme bağlanan “bina tamamlama sigortası” yukarıda da belirttiğimiz gibi bir tür “kefalet sigortası” niteliğindedir. Bu sebeple sigortacı, ön ödemeli olarak konut satmış olan satıcının borcu için teminat mektubu (garanti taahhüdü) düzenleyecek ve bu mektup (taahhüt) uyarınca ödenmesi gereken tutar, satıcının kendilerine karşı yükümlülüğünü yerine getirmediği konut alıcılarına verilecektir. Bu halde, konut alıcıları (veya onlar adına hareket eden temsilcileri) dışındaki kişilerin zaten sigorta parası üzerinde hak öne sürme olanakları yoktur. Sigortacının ödeyeceği para üzerine tedbir konması ise, burada bir para alacağı söz konusu olduğundan pek mümkün görünmemektedir. Kefalet sigortası olasılığında, sigortacı tarafından düzenlenen teminat mektubunun ödenmesinin (paraya çevrilmesinin) borçlu satıcı tarafından yapılacak başvuru üzerine tedbir yoluyla durdurulması ise ayrı bir husustur; kanımızca TKHK 42(2) bu hali düzenleyen (bunu yasaklayan) bir hüküm değildir. BEŞİNCİ BÖLÜM Diğer Tüketici Sözleşmeleri İş yeri dışında kurulan sözleşmeler MADDE 47 – (1) Satıcı veya sağlayıcı ile tüketici arasında; a) Teklifin tüketici ya da satıcı veya sağlayıcı tarafından yapılmasına 63 bakılmaksızın iş yeri dışında, tarafların eş zamanlı fiziksel varlığında kurulan, b) Tarafların eş zamanlı fiziksel varlığında tüketiciyle iş yeri dışında görüşülmesinin hemen sonrasında, satıcı veya sağlayıcının iş yerinde ya da herhangi bir uzaktan iletişim aracıyla kurulan, c) Mal ve hizmetlerin tüketiciye tanıtımı ya da satışı amacıyla satıcı veya sağlayıcı tarafından düzenlenen bir gezi esnasında kurulan, sözleşmeler iş yeri dışında kurulan sözleşmeler olarak kabul edilir. (2) ......... (3) Tüketicinin, iş yeri dışında kurulan sözleşme ya da buna karşılık gelen herhangi bir öneri ile bağlanmadan önce ayrıntıları yönetmelikte belirlenen hususlarda açık ve anlaşılır şekilde bilgilendirilmesi zorunludur. Tüketicinin bilgilendirildiğine ilişkin ispat yükü satıcı veya sağlayıcıya aittir. (4) İş yeri dışında kurulan sözleşmeler yazılı olarak kurulmadıkça geçerli olmaz. Geçerli bir sözleşme kurmamış olan satıcı veya sağlayıcı, sonradan sözleşmenin geçersizliğini tüketicinin aleyhine olacak şekilde ileri süremez. Satıcı veya sağlayıcı; tüketicinin kendi el yazısı ile sözleşme tarihini yazmasını ve sözleşmeyi imzalamasını sağlamak, sözleşmenin bir nüshasını tüketiciye vermek ve mal veya hizmeti tüketiciye sunmakla yükümlüdür. Sözleşmenin tüketiciye teslim edildiğinin ve mal veya hizmetin sunulduğunun ispatı satıcı veya sağlayıcıya aittir. (5) Tüketici, on dört gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin sözleşmeden cayma hakkına sahiptir. Cayma hakkının kullanıldığına dair bildirimin bu süre içinde satıcı veya sağlayıcıya yöneltilmiş olması yeterlidir. Cayma süresi içinde satıcı veya sağlayıcı sözleşmeye konu mal veya hizmet karşılığında tüketiciden herhangi bir isim altında ödeme yapmasını veya tüketiciyi borç altına sokan herhangi bir belge vermesini isteyemez. Satıcı veya sağlayıcı, cayma hakkı konusunda tüketicinin bilgilendirildiğini ispat etmekle yükümlüdür. Tüketici, cayma süresi içinde malın mutat kullanımı sebebiyle meydana gelen değişiklik ve bozulmalardan sorumlu değildir. (6) Satıcı veya sağlayıcının bu maddede belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket etmesi veya tüketiciyi cayma hakkı konusunda gerektiği şekilde bilgilendirmemesi durumunda, tüketici cayma hakkını kullanmak için on dört günlük süreyle bağlı değildir. Her hâlükârda bu süre cayma süresinin bittiği tarihten itibaren bir yıl sonra sona erer. (7) Sözleşmenin zorunlu içeriği, kapsam dışı sözleşmeler, doğrudan satışlar, tüketici ile satıcı ve sağlayıcının hak ve yükümlülükleri, cayma hakkı, bilgilendirme yükümlülüğü, teslimat, satış yapacaklarda aranacak nitelikler ile diğer uygulama usul ve esasları yönetmelikle belirlenir. Fıkra 1- İş yeri dışında kurulan sözleşme kavramı 64 Sigortacının iş yeri dışında (mesela sigorta ettirenin evinde veya iş yerinde) kurulan sigorta sözleşmelerinde sigorta ettiren, ziyaret edilmeyi kendisi istemiş olsa dahi, psikolojik baskı veya sürpriz etkisi altında kalabilecektir. Bu sözleşme çeşidi için özel kurallar getirilmiş olması bu sebepledir. Sigorta sözleşmesi çoğu zaman TKHK 47(1) anlamında bir “işyeri dışında kurulan sözleşme” olma niteliğini taşır. Çünkü uygulamada - direkt satış ekibi veya acentelere bağlı çalışan kişiler, sigorta ettiren tüketiciye giderek sigorta şirketini temsilen sözleşmeyi kurmakta (TKHK 47(1)(a)), veya - sigorta sözleşmesi, iş yeri dışında tüketiciyle yapılan görüşme sırasında tüketiciden alınmış olan yazılı önerinin sigortacı tarafından kabul edildiği anlamında olmak üzere sigorta poliçesinin tüketiciye ulaştırılmasıyla (veya öneri uzaktan iletişim araçlarıyla kabul edilerek) yapılmaktadır (TKHK 47(1)(b)). Her iki halde de, iş yeri dışında kurulan sözleşme tanımına uygun bir hukuksal işlem söz konusudur. - TKHK 47(1)(a) kapsamındaki hallerde önem taşıyan husus, tüketicinin sözleşme yapmayı beklemediği bir yerde (mesela kendi evinde veya kendi işyerinde veya üçüncü bir kişinin ev veya iş yerinde) sigortacıyı karşısında bulması ve bunun etkisi altında sözleşme yapmaya razı olmasıdır. Sigortacı tüketiciye görüşme istemi iletmiş ve onu bu istemin kabulü üzerine mesela evinde ziyaret etmiş ve bu ziyaret bir sigorta sözleşmesinin yapılması ile sonuçlanmışsa, bu hal TKHK 47(1)(a) kapsamında sayılmayacaktır. - TKHK 47(1)(b)’nin uygulanmasında belirleyici olan husus ise, tüketici ile iş yeri dışında yapılan görüşmenin “hemen” arkasından, ona düşünme zamanı bırakmayacak bir biçimde sigortacının iş yerinde veya uzaktan iletişim araçlarıyla sözleşmenin tamamlanmasıdır. Bu olasılıkta tüketici kendisini iş yeri dışında yapılan görüşme sırasında öneride bulunarak bağlamakta, sigortacının kabul beyanı tüketicinin önerisiyle bağlı olduğu süre içinde ona ulaştırılarak sözleşme tamamlanmaktadır. Burada da, eğer sigortacı iş yeri dışında yapılan görüşmede tüketiciden bir sözleşme önerisi almamış, tüketici sözleşme kurmak yolunda kendisini bağlamamışsa, sigortacının daha sonra uzaktan iletişim araçlarıyla tüketiciyle bağlantı kurup sözleşmeyi yapması yine iş yeri dışında yapılmış bir sözleşme sayılmayacaktır. Çünkü bu olasılıkta, tüketici yeterli bir düşünce süresine sahip olmuştur. Mesela, sigortacının ziyareti sırasında sigorta ettiren adayının herhangi bir yükümlülük altına girmesi söz konusu olmaksızın kendisinden bilgi alınarak bunlar ışığında öneri yapılmış veya ona projeksiyonlar sunulmuş, ancak sözleşme daha sonra, sigorta ettirenin bazı kıyaslamalar yapması ertesinde bu projeksiyonlar temelinde uzaktan iletişim araçlarıyla kurulmuş ise, burada iş yeri dışında kurulan sözleşmenin varlığı kabul edilmeyecektir. İş yeri dışında kurulan sözleşmelerde - tüketicinin aydınlatılması gereği (TKHK m.47(3)) 65 - yazılı şekil şartı, (tüketicinin kendi el yazısı ile sözleşme tarihini yazması ve sözleşmeyi imzalaması), sözleşmenin bir nüshasının tüketiciye verilmesi ve bunun kanıtlanması yükünün tacire ait olması (TKHK m.47(4)), - tüketicinin 14 gün içinde sözleşmeden cayma hakkı (TKHK m. 47(5)) özel olarak düzenlenmiştir. Ancak, iş yeri dışında kurulan sözleşmeler bağlamında sorun şudur: TKHK m.47(7) “kapsam dışı sözleşmelerin yönetmelikte belirleneceği” hükmünü içermektedir. İş Yeri Dışında Kurulan Sözleşmeler Yönetmeliği (RG. 29236/14 Ocak 2015) m.2(2)(a) “yönetmeliğin (birçok başka sözleşme yanında) finansal hizmetlere (de) uygulanmayacağını” öngörmüştür. Burada maksat, yasanın verdiği hukuka aykırı (ancak iptal edilene kadar geçerli) yetkiye dayanılarak kapsam dışı sözleşmeler hakkında belirleme yapmaktır (Yönetmeliği kaleme alanlar “yasa finansal sözleşmelere uygulanmaz” diyecek kadar açık sözlü olmayı ve yasa yapıcı kisvesine bürünmüş görünmeyi tercih etmemişlerdir). Bu bakımdan, iş yeri dışında kurulan sözleşmelere ilişkin TKHK m.47 hükmünün, sigorta sözleşmelerine uygulanması olanağı ortadan kaldırılmıştır. AB’de de tüketici haklarına ilişkin yönergede de (2011/83/EU) finansal hizmetler kapsam dışı bırakılmıştır (Art. 3.3(d)). Yönetmeliğin bundan esinlendiği anlaşılmaktadır. Ancak, ülkemizdeki sigorta ürünü satışlarının önemli bir kısmı “iş yeri dışında” yapıldığından, bu tür sözleşmelere ilişkin olarak sigorta ettirenlere özel koruma sağlanması gerektiği de açıktır. Yalnızca TKHK’daki genel hükümler çerçevesinde koruma cayma hakkını ve şekil koşulunu içermeyecektir. Sigorta uygulamaları bakımından üzerinde özellikle durulması gereken husus, acentelerde (tüketicinin acenteye gitmesiyle) kurulan sözleşmelerin de iş yeri dışında kurulan sözleşme sayılıp sayılmayacağıdır. Acente, sigortacıyı temsilen sözleşme yapar. Tüketici bakımından sigortacıya gitmekle, onun (sözleşme yapmaya yetkili, temsilci) acentesine gitmek arasında fark yoktur. Her iki olasılıkta da tüketici beklemediği bir yerde, kendisini etki altında bırakacak biçimde sözleşme yapmış olmayacaktır. Aynı şekilde, sözleşme yapmaya yetkili olmayan acenteye giderek yazılı önerisini veren tüketicinin de sigortacının işyerinde sözleşme yapmış sayılması gerekecektir. TKHK 47(1)(b), bir sözleşmeyi iş yeri dışında yapılmış saymak için öncelikle “işyeri dışında görüşme” koşulunun gerçekleşmesini aramıştır. Acente, sigortacının işyeri ile bir tutulduğu için bu koşul gerçekleşmemektedir. Kaldı ki, tüketicinin sözleşme yapmak hususunda beklemediği bir yerde etki altında kalarak işlemde bulunması da söz konusu değildir. Fıkra 3- İş yeri dışında kurulan sözleşmelerde bilgilendirme ve bilgilendirme yapıldığını kanıtlama yükü İş yeri dışında kurulan sözleşmelerde sigortacının yönetmelikte belirtilen şekilde (ve bu yükümlülüğün yerine getirildiğinin kanıtlanması yükü sigortacıya ait olmak üzere) tüketiciyi aydınlatması gerekmektedir (TKHK m.47(3)). Fıkra 4- İş yeri dışında kurulan sözleşmelerde şekil ve sözleşmenin tüketiciye verilmesi ve verildiğinin kanıtlanması yükü 66 İş yeri dışında kurulan sözleşmelerde yazılı şekil koşulu öngörülmüştür. Ancak taksitle satış sözleşmesinde olduğu gibi (TKHK 17(3)), burada da sözleşmeyi yazılı yapmamış olan sigortacı, sözleşmenin şekle aykırılık dolayısıyla geçersizliğini öne süremez. İş yeri dışındaki sigorta sözleşmelerinde sigortacının yükümlü olduğu şekle ilişkin başka hususlar da vardır: Bu sözleşmelerde sigortacı tüketicinin kendi el yazısı ile sözleşme tarihini yazmasını ve sözleşmeyi imzalamasını sağlamak, sözleşmenin bir nüshasını tüketiciye vermekle yükümlü bulunmaktadır. Fıkra 5- İş yeri dışında kurulan sözleşmelerde tüketicinin cayma hakkı TKHK 47(5), tüketiciyi koruyucu bir çözüm olarak iş yeri dışında yapılan sigorta sözleşmelerinde tüketicinin, 14 günlük bir “cayma” (sözleşmeyi geriye etkili olarak ortadan kaldırma) hakkından yararlanacağını hükme bağlamıştır. Cayma hakkının zamanında kullanılmış sayılması için, yenilik doğurucu bir hak olan caymaya ilişkin beyanın 14 günlük süre içinde yollanmış olması yeterlidir. TKHK 47(5)’te yer alan önemli bir kural, iş yeri dışında yapılmış olan sözleşmelerde, cayma süresi dolana kadar, prim ödeme borcunun muaccel hale gelmeyeceğine ilişkindir. Bunun mantığı, tüketicinin ödeme yapma yükümlülüğünün ancak cayma süresi bitince kesinleşeceğidir. Bu ana kadar durum askıdadır. Bu hüküm, sigortaya uygun düşmemektedir: Çünkü sigorta teminatı (sigortacının sorumluluğu) –yük sigortaları dışında- ilk primin ödenmesi ile başlar (TTK 1421(1)). Fıkra 6- İş yeri dışında kurulan sözleşmelerde cayma hakkına ilişkin 14 günlük sürenin satıcı tarafından TKHK m.47’de düzenlenen yükümlülüklere aykırı davranılmış olması halinde uygulanmaması İş yeri dışında kurulan sözleşmelerde sigortacının TKHK’da bu tür sözleşmeler için sayılan yükümlülüklerini yerine getirmemesi ve özellikle tüketiciyi cayma hakkı konusunda bilgilendirmemesi halinde, tüketici uzatılmış bir cayma süresinden yararlanacaktır. Bu uzatılmış sürenin ne kadar olacağını düzenleyen TKHK 47(6) cümle 2, duraksamaya yol açmaktadır: Fıkranın ilk cümlesi (bilgilendirme gereği gibi yapılmamışsa, yükümlülükler çiğnenmişse)14 günlük sürenin uygulanmayacağını belirtirken, ikinci cümlesi (uygulanmayan) cayma süresinin “bittiği” (?) tarihten bir sene sonraya kadar cayılabileceğini hükme bağlamaktadır. Burada uygulanmayan cayma süresi uygulanmış kabul edilerek, o sürenin bitiminden sonra bir yıllık ek bir süre daha hesaplanacaktır. TKHK 47(6) kapsamındaki “iş yeri dışında kurulan sözleşmeye ilişkin yasal düzenlemeden kaynaklanan yükümlülükler”, kural olarak ihlal edildikleri takdirde sözleşmenin geçersizliği sonucunu doğurmayan yükümlülükler olmalıdır (TKHK 47(4) cümle 3’teki “sözleşmenin bir nüshasının tüketiciye verilmesi yükümlülüğü” bu tür yükümlülüğe örnek gösterilebilir). Çünkü cayma ancak geçerli biçimde kurulmuş sözleşme varsa anlamlıdır. Bir yükümlülük ihlalinin sözleşmenin geçersizliğine yol açması halinde, bundan caymaya lüzum yoktur. TKHK 47(4) cümle 1’deki yazılı şekil koşuluna aykırılık sözleşmenin geçerli olarak kurulmasını engellemiş olacağından kural olarak bu halde caymaya gerek duyulmayacaktır. Eğer şekil koşuluna aykırılıktan kaynaklanan geçersizliğe karşın sözleşme karşılıklı ifa edilmişse ve şekle uyulmamış 67 olduğunu öne sürmek dürüstlüğe aykırılık oluşturmaktaysa, tüketicinin bu olasılıkta TKHK 47(6)’da öngörülen cayma hakkından yararlanması kanımızca uygun bir çözüm olmaz. Gerekçe dikkate alınırsa, TKHK 47(6) cümle 2 hükmü şöyle uygulanmalıdır: İş yeri dışında kurulan sözleşmeye ilişkin yasal düzenlemeden kaynaklanan yükümlülüklere aykırılık veya bilgilendirmenin yapılmaması halinde, 14 günlük süre değil, bir senelik süre uygulanır ve tüketici bir sene içinde cayabilir. Eğer bilgilendirme sonradan yapılırsa, o zaman 14 günlük süre bilgilendirmenin yapıldığı tarihten başlayarak işletilecektir. Vurgulayalım ki gerekçe de gereksinim duyulan açıklığı sağlamamaktadır. Kanımızca sistemin şöyle kurulmuş olduğu benimsenmelidir: Yükümlülüklere aykırılık veya bilgilendirmenin gereği gibi yapılmaması halinde, tüketici sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak en geç bir sene içinde cayma hakkını kullanabilecektir. Cayma hakkı veren aykırılık (yükümlülük ihlali veya bilgilendirme yapılmaması) daha sonra düzeltilmiş ise (mesela sigortacı yazılı sözleşmenin bir nüshasını 20 gün sonra tüketiciye vermiş veya eksik yapmış olduğu bilgilendirmeyi sonradan tamamlamıştır), tüketici düzeltme tarihini izleyen 14 günlük yasal süre içinde cayabilecektir. Fıkra 7- Yönetimin yönetmelik aracılığıyla düzenleme yapma yetkisi TKHK 47(7), bir yasada yer almaması gereken bir hükümdür. Yasama organının yönetime “açık çek” vermesi ve hangi sözleşmelerin iş yeri dışında sözleşmeye ilişkin düzenlemenin dışında kalacağı hususunda ona yetki tanıması yasama işlevinin yönetime bırakılması anlamına gelir ve hukuka aykırıdır. Yukarıda da (Fıkra 1 altındaki açıklamalarımızda) belirttiğimiz üzere, yönetmelik, finansal hizmetleri uygulama alanı dışında bırakmış, böylece tüketici sigorta ettirenler daha az bir koruma ile yetinmeye zorlanmışlardır. Kanımızca, yönetmeliğin bu hükmü –en azından sigorta sözleşmesi söz konusu olduğu ölçüde- yerinde değildir. Sigortanın dışarıda kalması için sebep yoktur. Mesafeli sözleşmeler MADDE 48 – (1) Mesafeli sözleşme, satıcı veya sağlayıcı ile tüketicinin eş zamanlı fiziksel varlığı olmaksızın, mal veya hizmetlerin uzaktan pazarlanmasına yönelik olarak oluşturulmuş bir sistem çerçevesinde, taraflar arasında sözleşmenin kurulduğu ana kadar ve kurulduğu an da dâhil olmak üzere uzaktan iletişim araçlarının kullanılması suretiyle kurulan sözleşmelerdir. (2) Tüketici, mesafeli sözleşmeyi ya da buna karşılık gelen herhangi bir teklifi kabul etmeden önce ayrıntıları yönetmelikte belirlenen hususlarda ve siparişi onaylandığı takdirde ödeme yükümlülüğü altına gireceği konusunda açık ve anlaşılır şekilde satıcı veya sağlayıcı tarafından bilgilendirilir. Tüketicinin bilgilendirildiğine ilişkin ispat yükü satıcı veya sağlayıcıya aittir. (3)......... (4) Tüketici, on dört gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin sözleşmeden cayma hakkına sahiptir. Cayma hakkının kullanıldığına dair bildirimin bu süre içinde satıcı veya sağlayıcıya 68 yöneltilmiş olması yeterlidir. Satıcı veya sağlayıcı, cayma hakkı konusunda tüketicinin bilgilendirildiğini ispat etmekle yükümlüdür. Tüketici, cayma hakkı konusunda gerektiği şekilde bilgilendirilmezse, cayma hakkını kullanmak için on dört günlük süreyle bağlı değildir. Her hâlükârda bu süre cayma süresinin bittiği tarihten itibaren bir yıl sonra sona erer. Tüketici, cayma hakkı süresi içinde malın mutat kullanımı sebebiyle meydana gelen değişiklik ve bozulmalardan sorumlu değildir. (5) Oluşturdukları sistem çerçevesinde, uzaktan iletişim araçlarını kullanmak veya kullandırmak suretiyle satıcı veya sağlayıcı adına mesafeli sözleşme kurulmasına aracılık edenler, bu maddede yer alan hususlardan dolayı satıcı veya sağlayıcı ile yapılan işlemlere ilişkin kayıtları tutmak ve istenilmesi hâlinde bu bilgileri ilgili kurum, kuruluş ve tüketicilere vermekle yükümlüdür. Ancak bu fıkra kapsamında aracılık edenler, satıcı veya sağlayıcı ile yaptıkları sözleşmeye aykırı fiillerinden dolayı sorumludur. (6) Mesafeli sözleşmelerde, kapsam dışı sözleşmeler, tüketici ile satıcı ve sağlayıcının hak ve yükümlülükleri, cayma hakkı, bilgilendirme yükümlülüğü, teslimat ile diğer uygulama usul ve esasları yönetmelikle belirlenir. I. Fıkra 1- Mesafeli sözleşme kavramı Mesafeli sözleşme, sözleşmeyi kuran tarafların fiziksel olarak bir araya gelmeksizin, mal veya hizmet pazarlama amacıyla oluşturulan bir sistem üzerinden yapmış bulundukları sözleşmedir. TKHK mesafeli sözleşmeyi tanımlamakla birlikte, bu tanım içinde yer alan “uzaktan iletişim aracı” kavramını tanımlamamaktadır. Gerekçede mektup, katalog, faks, telefon, radyo, televizyon, internet, elektronik posta mesajı gibi (fiziksel olarak karşı karşıya gelinmeksizin sözleşme kurulmasına olanak veren) araçların ve ortamların bu nitelikte olacağı belirtilmektedir. Mesafeli sözleşmeye ilişkin hükümler, kural olarak mesafeli sözleşmelerin özel bir grubunu oluşturan finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmelere (mesafeli sigorta sözleşmesine) de (özel düzenlemenin dışında kalan hususlar bakımından) uygulanacaklardır. Ancak bunların arasında sigortaya pek uygun düşmeyen hükümler de vardır. Mesela TKHK m.49(3) uyarınca hizmet sağlayıcı edimini taahhüt edilen süre içinde yerine getirmekle yükümlü sayılacak; buna uymazsa tüketici sözleşmeyi feshedebilecektir. Sözleşmeler hukukunun temel bir ilkesini tekrarlayan bu hüküm sigorta sözleşmesi bakımından çok anlamlı görünmemektedir. Çünkü sigorta hukukuna göre sigorta teminatının ne zaman devreye gireceği (sigortacının sorumluluğunun ne zaman başlayacağı) hususunda ayrı bir taahhüde kural olarak gerek yoktur. TTK 1421(1) uyarınca sigortacının sorumluluğu (rizikoyu taşımaya başlaması) ilk veya tek primin ödendiği anda devreye girecektir. Diğer yandan bu hüküm emredicidir ve sigorta ettiren/sigortalılar aleyhine değiştirilemez (TTK 1452(3)). 69 Buna karşılık, sigortacının cayma hakkı hususunda tüketiciyi bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmemiş olduğu hallerde, caymaya ilişkin 14 günlük süre sınırlamasının uygulanmayacağını (cayma süresinin 14 günlük sürenin bitmesinden itibaren en fazla bir yıl daha devam edeceğini) öngören TKHK m. 48(4), kanımızca finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmelere (ve bu arada sigorta sözleşmesine) de uygulanacaktır çünkü finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmelerde caymayı düzenleyen TKHK m.49(5) bu hususa ilişkin herhangi bir hüküm içermemektedir. Yasanın, başka mesafeli sözleşmelerde tüketiciye tanıdığı bir olanağı finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmelerde esirgemiş sayılması için makul bir sebep yoktur. Bu noktada belirtmemiz gereken husus, TKHK 48(1) anlamındaki mesafeli sözleşmenin uzaktan iletişim araçlarıyla kurulan her türlü sözleşme olmadığı; bir sigorta sözleşmesinin (finansal hizmete ilişkin) mesafeli sözleşme sayılması için sigortacı tarafından sigorta sözleşmelerinin pazarlanmasına yönelik olarak oluşturulmuş bir sistem (örgütlenme) çerçevesinde yapılmış sözleşme niteliğini taşıması gerektiğidir. Bu bakımdan, karşılıklı e-posta mesajları değişimi yoluyla veya telefon görüşmesiyle kurulan sigorta sözleşmesi, oluşturulmuş özel bir sistem söz konusu olmadığı için bu vasıfta değildir (herkes e-posta veya telefonla iletişim içine girebilir). Buna karşılık, çağrı merkezi veya web sayfası üzerinden yapılan sigorta ürünü satışı kural olarak “oluşturulmuş sistem” koşulunu yerine getirir. Mesafeli sözleşme, tüketici bakımından iş yeri dışında kurulan sözleşmelerde ortaya çıkanlardan farklı sakıncalar içerir: Bu tür sözleşmede taraflar fiziksel olarak hiç karşı karşıya gelmemekte, işlem uzaktan iletişim araçları ile tamamlanmaktadır. TKHK 48(1) mesafeli satışı tanımlarken, tarafların sözleşmenin kurulduğu ana kadar fiziksel temas içinde olmamaları gerektiğini öngörmüştür. Tüketicinin ilk aşamada bilgi edinmek için sigortacının (veya acentesinin) iş yerine gelmesi ve daha sonra aldığı bilgiler ışığında uzaktan iletişim araçları kullanarak sigortacıyla görüşmesi ve sigorta sözleşmesinin bu görüşmelerin sonucunda yapılması halinde mesafeli sözleşme söz konusu olur. Buna karşılık, sigortacının veya acentesinin iş yerinde sözleşme yapmak üzere sürdürülen görüşmeler ertesinde uzaktan iletişim araçları kullanılarak kurulan sigorta sözleşmesi TKHK anlamında bir mesafeli sözleşme değildir. Uzaktan iletişim araçları kullanılarak (mesela e-posta, telefon) başlatılan ve sürdürülen görüşmelerden sonra sigortacının iş yerinde sigortacının temsilcisi ile tüketicinin fiziksel varlığında kurulmuş olan sigorta sözleşmesi de mesafeli sözleşme niteliğini taşımaz. Bir önceki sözleşme yapılırken alınmış olan “bir sonraki döneme ait poliçenin düzenlenmesine ve priminin kredi kartından tahsiline ilişkin onay” uyarınca mail yoluyla ulaştırılan yeni dönem poliçesi acaba mesafeli sözleşme sayılır mı? Burada sözleşme uzaktan pazarlama amacıyla oluşturulan sistem üzerinden kurulmamaktadır. Bu açıdan mesafeli sözleşmenin koşullarından biri eksik kalmaktadır. Daha önce alınmış olan onay yüz yüze görüşme sırasında elde edilmiş idiyse, bir diğer koşul daha eksik kalmış olacaktır. II. Fıkra 2- Mesafeli sözleşmelerde tüketicinin bilgilendirilmesi yükümlülüğü ve 70 bilgilendirmenin yapıldığını kanıt yükü Mesafeli sigorta sözleşmesinde, sigortacının sözleşme öncesinde bilgilendirme yükümlülüğü tüketicinin sözleşme yapıldığı takdirde, ödeme yükümlülüğü altına gireceği bilgisinin verilmesini de kapsayacaktır. Sigorta sözleşmesinde sigorta ettirenin prim ödeme borcu sözleşmenin esaslı unsuru olduğundan, sigorta ettiren zaten bu borcu üstlendiği bilinciyle hareket edecektir. III. Fıkra 4- Mesafeli sözleşmelerde tüketicinin cayma hakkı ve bu hakkın tabi olduğu süre TKHK 48(4) iş yeri dışında kurulan sözleşmelere ilişkin TKHK 47(5) hükmüne benzer bir düzenleme içermektedir. Bu sebeple TKHK 47(4) altındaki açıklamalarımıza yollamada bulunuyoruz. IV. Fıkra 5- Aracıların kayıt tutma yükümlülüğü TKHK 48(5) sigorta aracıları bakımından önemlidir. Internet veya çağrı merkezi üzerinden sistemli biçimde sigorta ürünü satan acenteler, bu satışlarla ilgili kayıtları tutmakla yükümlü kılınmışlardır. Sigorta brokerleri, uygulamada birçok halde görüldüğü gibi, aynı zamanda sigortacının temsilcisi olarak hareket ettiklerinde (bunun hukuka uygunluğu çok tartışmalıdır) aynı yükümlülük altında sayılmalıdırlar. Sigorta aracılarının sigorta ürünlerini mesafeli sigorta sözleşmeleri yaparak satabilmek üzere sistem (örgüt) oluştururken dışarıdan hizmet almaları söz konusu olabilir. Bu takdirde, TKHK 48(5) hükmü, sigorta aracısına dışarıdan hizmet verenlere uygulanacaktır. V. Fıkra 6- Yönetimin yönetmelik aracılığıyla düzenleme yapma yetkisi Yukarıda TKHK 47(7) hakkında söylediklerimiz TKHK 48(6) bakımından da geçerlidir. Burada da yasama tarafından yönetime hukuka aykırı biçimde devredilen bir yetki söz konusudur. Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmeler MADDE 49 – (1) Finansal hizmetler, her türlü banka hizmeti, kredi, sigorta, bireysel emeklilik, yatırım ve ödeme ile ilgili hizmetleri ifade eder. Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşme, finansal hizmetlerin uzaktan pazarlanmasına yönelik olarak oluşturulmuş bir sistem çerçevesinde, sağlayıcı ile tüketici arasında uzaktan iletişim araçlarının kullanılması suretiyle kurulan sözleşmelerdir. (2) Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmelerde, tüketicinin sözleşmenin kurulmasına ilişkin iradesini açıklamadan önce, cayma hakkı, tüketicinin kabul beyanı vermesi hâlinde yükümlülük altına gireceği ve ayrıntıları Bakanlıkça belirlenen diğer hususlarda, açık, anlaşılır ve kullanılan iletişim araçlarına uygun bir şekilde bilgilendirilmesi zorunludur. Bu bilgilendirmenin ticari amaçla yapıldığı anlaşılır olmalı ve sesli iletişim 71 araçlarının kullanıldığı hâllerde sağlayıcının kimliği ile görüşme talebinin sebebi her görüşmenin başında belirtilmelidir. Tüketicinin sözleşmenin kurulmasına dair kabul beyanı kullanılan iletişim araçlarına uygun olarak fiziki veya elektronik ortamda tespit veya kayıt edilir. Sağlayıcı, cayma hakkının iletilmesi ile fiziki veya elektronik ortamda yapılacak tespit veya kayıtlar için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. (3) Sağlayıcının, sözleşmenin bütün şartlarını ve Bakanlıkça belirlenen diğer hususları, kâğıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla tüketiciye iletmesi zorunludur. Bu yükümlülük, tüketicinin sözleşmeyi kuran iradesini yöneltmesinden önce veya tüketicinin talebi üzerine yazılı bilgilendirmeye elverişli olmayan bir uzaktan iletişim aracı kullanılarak sözleşmenin kurulması hâlinde sözleşmenin kurulmasından hemen sonra yerine getirilir. (4) Tüketici, sözleşme ilişkisinin devam ettiği süre içinde herhangi bir ücret ödemeksizin sözleşmenin kâğıt üzerinde yazılı bir örneğini talep edebilir. Ayrıca tüketici, finansal hizmetin niteliğiyle bağdaşması hâlinde kullanılan uzaktan iletişim aracını değiştirme hakkına sahiptir. (5) Tüketici, finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmelerden on dört gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin cayma hakkına sahiptir. Cayma hakkının kullanıldığına dair bildirimin bu süre içinde sağlayıcıya yöneltilmiş olması yeterlidir. Sağlayıcı, cayma hakkı konusunda tüketicinin bilgilendirildiğini ispatla yükümlüdür. Sigorta sözleşmelerine ve bireysel emekliliğe ilişkin sözleşmelerde ise cayma süresi hakkında diğer mevzuatta yer alan tüketici lehine olan hükümler uygulanır. (6) Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmelerde, tüketicinin sözleşmeyi sona erdirmesine ilişkin talebini herhangi bir uzaktan iletişim aracıyla iletmesi yeterlidir. Tüketici, sözleşmeyi sona erdirmek için sözleşmenin tesis edilmesini sağlayan yöntemden daha ağır koşullar içeren bir yöntem kullanmak zorunda bırakılamaz. (7) Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmelerde, uzaktan iletişim araçlarının kullanılması, kapsam dışı sözleşmeler, kartla ödeme, tüketici ile sağlayıcının hak ve yükümlülükleri, cayma hakkı ile diğer uygulama usul ve esasları yönetmelikle belirlenir. I- Fıkra 1- Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşme kavramı TKHK sigortayı bir “finansal hizmet” olarak tanımlamıştır. Dünyadaki genel eğilim de bu yöndedir. Sigorta sözleşmesi bir “finansal hizmete ilişkin mesafeli sözleşme” olarak kurulabilir. Mesafeli sözleşme tanımı bu tür sözleşmeler için de geçerlidir (TKHK 48(1) altındaki açıklamalarımıza bkz.). Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmelerin yasada özel olarak (ek bazı kurallarla) 72 düzenlenmelerindeki amaç, finansal hizmetlerin mesafeli sözleşme aracılığıyla pazarlanmasının gittikçe daha yaygın hale gelmesi ve tüketicinin korunması gereksiniminin bu sözleşmelerde daha fazla öne çıkmasıdır. Bu tür sözleşmelerde (de) tüketici, yeteri kadar bilgilenmeden ve Pazar araştırması (fiyat kıyaslaması) yapmadan sözleşme ile bağlanmakta ve bu da onun zararına olabilmektedir. Uzaktan pazarlamaya yönelik bir sistem (örgütlenme) gerekli olmakla birlikte, bunun tüketiciye mal veya hizmet satan kuruluş tarafından kullanılan yegane satış yöntemi olması gerekmez. Nitekim sigorta şirketleri ve acenteleri, hem mesafeli satış hem de geleneksel satış yöntemlerini aynı anda kullanmaktadırlar. Gerekçe, uzaktan pazarlamanın “tek seferlik” (istisnai) bir durum olmaması gerektiğinin altını çizmektedir. Kanımızca bu hususta belirleyici olması gereken sigortacının uzaktan pazarlama için özel olarak örgütlenmiş olup olmadığıdır. Sigortacı herkes gibi telefonla veya e-posta aracılığıyla sözleşme ilişkisine girmişse, bunun tek başına (mesafeli satış için) “özel olarak örgütlenme” sayılmaması lazım gelir. Tüketici ile sigorta acentesi arasında, tüketicinin acenteye telefon ederek sigorta istemini iletmesi üzerine, işin acil olması yüzünden telefon görüşmesi ile karşılıklı anlaşma sağlanarak kurulan sigorta sözleşmesi de TKHK m.49 anlamında bir “mesafeli sigorta sözleşmesi” değildir. Buna karşılık, sigortacının web sayfası üzerinden tümüyle otomatik işleyecek biçimde kurgulanmış bir program uyarınca tüketicinin kurabildiği sigorta sözleşmeleri “mesafeli sigorta sözleşmesi” olarak nitelenir. Bunun yanında, tüketicinin sigortacıya ait web sayfasındaki sistemi kullanarak (veri girerek) bir aşamaya kadar getirmiş olduğu işlemin daha sonra sigortacının elemanları ile (mesela e-mail veya telefon aracılığıyla) sürdürülerek tamamlanması halinde de (tam otomatik olmayan ve insan eliyle sonuçlandırılan karma bir “pazarlama sistemi” söz konusu olduğu için) mesafeli sigorta sözleşmesi mevcut sayılır. Çağrı merkezi aracılığıyla telefon iletişimi kullanılarak kurulan sigorta sözleşmeleri de mesafeli sigorta sözleşmesi niteliğini taşırlar. Önümüzdeki yıllarda on-line veya çağrı merkezi üzerinden (hatta SMS yoluyla) kurulan sözleşmelerin sayısında artış beklenmelidir. Gelişmiş pazarlarda sigorta ürünlerinin Internet üzerinden satış oranı yüzde kırklara ulaşmak üzeredir. II- Fıkra 2- Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmelerde bilgilendirme yükümlülüğü 1) Bilgilendirme yükümlülüğüne ilişkin yasal düzenleme Mesafeli sigorta sözleşmesinde sigortacının bilgilendirme yükümlülüğü zaman bakımından, tüketicinin (bilgilenmiş olarak karar almasını sağlamak amacıyla) sözleşmeye yönelik iradesini açıklamasından önce yerine getirilmek zorundadır. Söz konusu yükümlülük, tüketicinin sözleşmeye ilişkin kabul açıklamasını yapması halinde ödeme yükümlülüğü altına gireceği hususunda bilgilendirmeyi de kapsamalıdır (tüketicinin sigorta sözleşmesi kurduğu takdirde yükümlülük altına girmesi, prim ödeme borcunun üstlenilmesini içeren sigorta sözleşmesi bakımından kaçınılmazdır) 73 Öte yandan, bilgilendirmenin ticari amaçla yapıldığı anlaşılabilir olmalıdır (Bu koşulun yerine gelmesi aslında bir sonraki şıkta değineceğimiz kimlik bildirme ve amaç açıklama zorunluluğu sayesinde söz konusu olacaktır; ancak TKHK 49(2) kimlik bildirme ve amaç açıklamayı yalnızca sesli iletişim aracının kullanıldığı haller için öngörmüştür.). Sesli iletişim aracı (mesela telefon) kullanılmakta ise, görüşmenin başında sigortacının kimliği ve sigorta sözleşmesi yapmak üzere tüketiciyle görüşülmekte olduğu bildirilmelidir. (Tüketici, kendisini arayan kişinin kim olduğunu ve hangi amaçla aradığını öğrenince, arzu etmediği bir görüşmeyi sona erdirme hakkını gecikmeden kullanabilecektir). Bundan başka, tüketicinin kabul beyanının kayda alınması da lazımdır. TKHK m.49(2) tüketicinin “kabul beyanından” söz etmiş ise de, sözleşme önerisinin mutlaka sigortacıdan gelmesi gerektiği düşünülmemelidir. Nitekim web sayfası üzerinde oluşturulan sistemlerde kural olarak öneri sigortacıdan değil tüketiciden gelir. TKHK 49(2)’ye ilişkin gerekçede, bilgilendirmenin “yazılı” olması koşulunun bulunmadığı belirtilmiştir. Ancak, TKHK 49(3) ile birlikte değerlendirdiğimizde, sözleşme öncesinde ya yazılı ya da kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla (metin biçiminde) bilgilendirme yapılması zorunludur. (Tüketicinin yazılı bilgilendirmeye elverişli olmayan bir sözleşme yapmayı istemiş olması durumunda, yazılı veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla bilgilendirme yükümlülüğü, sözleşmenin kurulmasından hemen sonra yerine getirilecektir. TKHK mesafeli sigorta sözleşmesinde sigortacı tarafından tüketiciye yönelik olarak yapılması gereken sözleşme öncesindeki bilgilendirmeyi iki ayrı fıkrada düzenlemiştir. TKHK m.49(2)’de yer alan borç altına girme ve cayma hakkına ilişkin bilgilendirmeye ek olarak aşağıda değineceğimiz TKHK m.49(3)’deki “sözleşmenin bütün şartlarına” ilişkin bilgilendirmenin de yapılması lazımdır. Öte yandan, bilgilendirmenin ticari amaçla yapıldığı anlaşılır olmalıdır. Eğer sesli iletişim araçları kullanılmakta ise (mesela çağrı merkezinden telefonla arama), sigortacının kimliği (unvanı) ve tüketici ile sigorta sözleşmesi yapmak üzere onunla iletişime geçtiği görüşmenin en başında tüketiciye açıklanmalıdır. 2) Finansal Hizmetlere İlişkin Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliği a) Genel olarak ön bilgilendirme Finansal Hizmetlere İlişkin Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliği (FHİMSY) mesafeli sigorta sözleşmesi yapılması halinde de uygulanacak olan “ön (sözleşme öncesi) bilgilendirme yükümlülüğü” hakkında düzenleme getirmektedir. FHYİMSY uyarınca yerine getirilmesi gereken sözleşme öncesi bilgilendirme yükümlülüğü sigortacıya ilişkin bilgileri bir finansal hizmet niteliğindeki sigortaya ilişkin bilgileri mesafeli sigorta sözleşmesine ilişkin bilgileri 74 içermek zorundadır (MFHİSY m.5(1)). (Bu husustaki ayrıntılar için aşağıda “Türkiye’de On-line Sigorta” bölümündeki açıklamalara bkz.) b) Ön bilgilendirmenin yöntemi FHİMSY 6(1) uyarınca, bilgilendirmenin sözleşme öncesinde tüketici sözleşmeyi kurmaya yönelik irade açıklamasını yapmadan önce gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu artık yerleşmiş bir kuraldır. Zaten bilgilendirmeden amaç, tüketicinin “aydınlanmış (gereken bilgilerle donanmış) olarak” karar vermesini sağlamaktır. Öte yandan bilgilendirme biçim, nitelik ve ölçü koşullarına tabi tutulmuştur: Bilgilendirme 12 punto büyüklüğünde; açık, sade, anlaşılabilir ve okunabilir olacak ve yazılı veya kalıcı veri sağlayıcısı aracılığıyla yapılacaktır. FHİMSY m.6(3) cümle 1 ön bilgilendirmenin ticari amaçla (sigorta ürünü satmak için) yapıldığının anlaşılır olması gerektiğini belirtmektedir. Bu hususun tüketici ile ilk temas kurulduğunda onunla paylaşılması uygun olur. c) Mesafeli olarak kurulan sigorta sözleşmesinde sözlü iletişim araçları kullanılarak bilgilendirme yapılması FHİMSY 6(2) sözlü iletişim araçlarının kullanılması olasılığında sözleşme öncesi bilgilendirmeye uygulanacak kuralları düzenlemektedir. FSİMSY 6(2) hükmü ayrıca mesafeli sigorta sözleşmesinin “sınırlı alanda veya zamanda sunulduğu bir ortam yoluyla kurulması” halinde de geçerlidir. Bu hüküm (sigorta ile ilgili bölümü) şöyledir: (2) Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmenin sesli iletişim araçları vasıtasıyla veya sınırlı alanda ya da zamanda sunulduğu bir ortam yoluyla kurulması halinde, 5 inci maddenin birinci fıkrasının sadece (c), (ç), (h) ve (i) bentlerinde yer alan bilgilerin bu ortamda verilmesi yeterlidir. Bu düzenlemeye göre sözlü iletişim araçlarıyla yapılan sigorta sözleşmelerinde Sigortanın temel nitelikleri (kanımızca “sigortanın temel nitelikleri” olarak bildirilmesi gereken hususların başında tüketiciye sağlanacak sigorta korumasının zararı karşılamayı mı yoksa zarardan bağımsız olarak toplu para ödenmesini mi öngördüğü gelmelidir). II) Sigorta ürünü karşılığında ödenecek (tüm vergiler dâhil) toplam prim (eğer prim önceden hesaplanamıyorsa bunun hesaplanma yöntemi, varsa ifaya ilişkin masraflar (sigorta bakımından bu gibi masraflar kural olarak söz konusu değildir) ile bunların önceden hesaplanamaması halinde ek masrafların ödenebileceği bilgisi, III) Cayma hakkının kullanılma koşulları, süresi, usulü, varsa tüketici sigorta ettirenin FHİMSY m.11 uyarınca ödemekle yükümlü olacağı prim kısmı ve diğer tutarların hesaplanma yöntemi I) 75 IV) FHİMSY m.13 uyarınca cayma hakkının devre dışı olduğu durumlarda; tüketicinin cayma hakkından faydalanamayacağına veya bu hakkını hangi koşullarda yitireceğine ilişkin bilgiler. FHİMSY m.6(3) cümle 2 uyarınca, sesli iletişim aracı kullanıldığında sesli iletişim kuran kişinin kim olduğu, sigortacıyla olan bağlantısı ve görüşme isteminin sebebinin görüşme başında belirtilmesi (cümle 2) gerektiğini hükme bağlamaktadır. III- Fıkra 3- Sigortacının sözleşmenin bütün şartlarını tüketiciye iletme yükümlülüğü Sigortacı, mesafeli sigorta sözleşmesi yaparken, tüketicinin sözleşmeyi kurmaya yönelik irade açıklaması öncesinde ona sözleşmenin bütün şartlarını kağıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla iletmekle yükümlüdür. Bu hüküm tüketicinin sözleşmeyi yapıp yapmama konusundaki kararını “aydınlanmış olarak” vermesini sağlamaya yöneliktir. “Sözleşmenin bütün şartları” deyimi TTK 1423(1)’deki “kurulacak sözleşmeye ilişkin tüm bilgileri” deyimi ile (anlam bakımından) benzerlik göstermektedir. Bu sebeple TKHK 49(3)’te TTK’ya oranla daha geniş bir yükümlülük getirildiği söylenemez. Tüketiciye kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla bilgilendirme yapılması, tüketicinin elektronik ortamı kullanıyor olması koşuluyla haklı görülebilir. Bu açıdan TKHK 49(3) hükmü eksik ve hatalıdır. Tüketicinin sigortacıya bir e-posta adresi vermiş olması, interneti kullandığı yolunda karine oluşturur. Öte yandan, tüketiciye kalıcı veri saklayıcısı aracılığı ile bilgilendirme yapılmış olan hallerde, tüketici isterse daha sonra kendisine kağıt üzerinde bilgilendirme yapılması da zorunludur (TKHK 49(4)). Eğer sözleşme tüketicinin talebi üzerine, yazılı olarak (veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla) sözleşme öncesi bilgilendirme yapılmasına elverişli olmayan bir biçimde kurulmuş ise, bu takdirde tüketiciye verilmesi gereken bilgiler sözleşme kurulduktan hemen sonra aktarılacaktır. TKHK 49(3) son cümle uyarınca mesafeli sigorta sözleşmesi “ancak tüketici isterse” yazılı bilgilendirmeye elverişli olmayan uzaktan iletişim araçlarıyla kurulabilecektir (Buna kuşku yoktur; sözleşme tüketicinin onayı olmadan zaten tamamlanamaz. Fakat, sözleşme kurmaya yönelik önerinin mutlaka tüketiciden gelmesi zorunluluğu da bulunmamaktadır). Kalıcı veri saklayıcısı TKHK 3(f)’te tanımlanmıştır. Web sayfası üzerinden yapılan bilgilendirmelerde, tüketiciye yöneltilecek bir mesajla (mesela e-posta ile) ilgili web sayfasında bilgiye nasıl ulaşabileceği açıkça belirtilmiş olmalıdır. IV- Fıkra 4- Tüketicinin sözleşmenin kağıt üzerinde yazılı bir örneğini talep etme ve kullanılan iletişim aracını değiştirme hakkı 1) Sigorta tüketicisinin sözleşmenin kağıt üzerine yazılı örneğini isteme hakkı Tüketici lehine öngörülen bir diğer hüküm de onun sözleşmenin kağıt üzerine yazılı bir örneğini her zaman isteme hakkıdır (çünkü kağıda basılı metinler, yazıya dökmekle izlenen amacı gerçekleştirmeye daima daha elverişlidir). 76 Bununla birlikte, TKHK m.49(4) cümle 1 hükmü sigorta sözleşmesinde fazla önem taşımaz çünkü TTK 1424(1) sigortacıyı sözleşme yapıldıktan en geç 24 saat içinde (TTK 1425(1) gereğince tarafların haklarını, genel ve özel koşulları içeren) sigorta poliçesini düzenleyip (yetkililerce imzalanmış olarak – ancak bu imza TTK 1526(2) uyarınca baskı, zımba, ıstampa, sembol şeklinde mekanik veya elektronik herhangi bir araçla da atılabilecektir) sigorta ettirene vermekle yükümlü tutmuştur. Sigorta poliçesi sigorta sözleşmesinden farklı bir metindir (kural olarak sigorta sözleşmesi yapıldıktan sonra düzenlenen bir ispat aracıdır). Ancak kanımızca, poliçenin tüketiciye teslim edildiği hallerde sigorta sözleşmesini de ayrıca vermek –poliçenin sözleşmeye uygun olarak düzenlenmiş olduğu durumlarda- lüzumlu görülmeyebilir. Buna karşılık, taraflar arasındaki sözleşmeyi yansıtmayan bir poliçe olasılığında tüketicinin elinde sözleşmenin bir nüshasının bulunması yararlıdır. 2) Sigorta tüketicisinin sözleşme kurulurken kullanılan uzaktan iletişim aracını değiştirme hakkı Öte yandan, sigorta tüketicisinin sigorta sözleşmesi için kullanılan uzaktan iletişim aracını istediği anda değiştirme hakkına sahip bulunduğu kabul edilecektir. Uzaktan iletişim aracının değiştirilmesi sigortanın niteliğiyle bağdaşan bir husustur. Sigortacı bundan olumsuz etkilenmez. Bu sebeple sigorta tüketicisi mesela çağrı merkezi üzerinden kurulmuş bir sigorta sözleşmesi bağlamında, sigorta süresi içinde iletişimi elektronik posta yoluyla sağlamayı ve o andan sonra o şekilde sürdürmeyi kararlaştırmış olabilir. Bu kararın sigortacıyla paylaşılması üzerine sigortacı daha sonraki iletilerini çağrı merkezinden değil, elektronik posta aracılığıyla yapmalıdır. Kanımızca “uzaktan iletişim aracının değiştirilmesi” deyiminin esas olarak sigorta tüketicisine yapılan bildirimlere dönük saymak gerekir. Yoksa sigorta tüketicisinin sigortacıya farklı bir iletişim aracı kullanarak yapacağı bildirimin (ulaşmış olmak veya sayılmak ve uyuşmazlık halinde bu olgu kanıtlanmış bulunmak koşuluyla) hukuksal etki ve sonuçtan yoksun sayılması için sebep yoktur. V. Fıkra 5- Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmelerde tüketicinin cayma hakkı ve bu hakkın kullanılma süresi Mesafeli sigorta sözleşmelerinde tüketicinin cayma hakkına ilişkin TKHK 49(5), tüketiciye tanınan diğer cayma haklarıyla (iş yeri dışında kurulan sözleşmelere ilişkin TKHK 47(5) veya mesafeli sözleşmelere ilişkin 48(4)) benzerlik göstermektedir. O hükümler altındaki açıklamalarımıza da bkz. Mesafeli sigorta sözleşmesinde tüketicinin TKHK m.49(5) cümle 1 uyarınca sahip olduğu cayma hakkı hususunda şunları belirtmemiz gerekir: Bu hakkın zamanında kullanılmış sayılması için, sözleşmenin yapıldığı günden başlayarak 14 gün içinde cayma beyanının sigortacıya yöneltilmesi yeterlidir (TKHK m.49(5) cümle 2). Bu durumda, cayma açıklaması sözleşmenin kurulmuş olduğu tarihten itibaren 14 gün geçtikten sonra sigortacıya ulaşsa dahi sözleşmeden cayılmış olur. Sigortacı, cayma hakkı hususunda tüketiciyi bilgilendirmekle yükümlüdür (TKHK m.49(5) cümle 3). Bu bilgilendirme kanımızca en azından cayma 77 hakkının varlığı, hangi süre içinde kullanılabileceği, cayma açıklamasının hangi şekilde yapılabileceği ve cayma üzerine meydana gelecek sonucu kapsamalıdır. Sigorta sözleşmesinde (ve bireysel emeklilik sözleşmesinde) cayma süresi hakkında diğer mevzuatta yer alan tüketici lehine olan hükümler uygulanır (cümle 4). Bu sebeple, mesela hayat sigortasında cayma süresi TTK 1489 uyarınca 14 yerine 15 gün olabilecektir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, TKHK finansal hizmetlere ilişkin sözleşmelerde cayma süresinin, cayma hakkı konusunda yapılacak bilgilendirmeden başlayacağını öngörmemiştir. Buna karşılık TTK 1489(1), yerinde bir düzenlemeyle (hayat sigortalarında) cayma süresinin bilgilendirmeden itibaren işleyeceğini hükme bağlamıştır (TTK 1489(1) kaza sigortası ve hastalık sigortasında da uygulama alanı bulan bir hükümdür). Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmelerde de (kanımızca) geçerli olan TKHK 48(4) hükmü de TTK 1489(1) gibi bilgilendirme yapılmamışsa 14 günlük sürenin söz konusu olmayacağını belirtmiştir. Bu noktada şunu vurgulamak gerekir: Ne TTK 1489(1) ne de TKHK m. 48(4) cayma süresinin uzunluğu konusunda başarılı düzenleme getirmiş sayılabilir: - TTK 1489(1) bilgilendirme yapılmamışsa cayma süresinin ilk primin ödenmesinden bir ay sonra sona ereceğini, - TKHK m.48(4) ise tüketicinin cayma hakkının “her halde cayma süresinin bittiği tarihten itibaren bir yıl sonra sona ermiş olacağını” belirtmektedir. Bilgilendirme yükümlülüğüne aykırılığın ilk primin ödenmesinden bir süre sonra düzelmesi makul görünmemektedir. Yasa tüketicinin cayma hakkının varlığını bilmeyeceğini, kendisinin bu hususta uyarılması gerektiğini benimsemektedir. Tüketicinin primi ödemesi üzerinden bir ay geçince (mevcut olduğunu bilse idi kullanabileceği) cayma hakkına artık gereksinimi kalmamış olacağını varsaymak şaşırtıcıdır. Cayma hakkının “cayma süresinin sona ermesinden bir sene sonra sona ereceği” yolundaki hüküm ise açıklığa kavuşturulması lazım gelen bir anlatım karışıklığı içermektedir: Tartışma konusu olan tam da cayma süresinin ne zaman bitmiş (hangi anda cayma hakkının ortadan kalkmış, düşmüş) olacağıdır. Çünkü cayma süresi bitince cayma hakkı artık varlığını sürdürmez. Şu halde, “cayma hakkı bu hakkın içinde kullanılabileceği süre bittikten bir yıl sonra bitmiş olur” biçimindeki bir hüküm anlamsızdır. Yasa “cayma süresinin bitmesi” deyimiyle, normal koşullarda sözleşme tarihinden başlayarak 14 gün sonra sona ereceği öngörülen “olağan” cayma süresinin bitiş tarihini kastetmiş olmalıdır. Bu süre yeterli midir? Olağan (yasal) 14 günlük cayma süresinin bitiş tarihinden sonraki bir yıllık zaman dilimi, sigorta sözleşmelerinin çoğunun son bulacağı günün ötesine taşmaktadır. Çünkü ülkemizde sigorta sözleşmeleri genellikle bir yıl için yapılmaktadır. Bazı sigorta sözleşmeleri (mesela hayat sigortası) uzun süreli olarak yapılabilirse de, bunlarda bir seneden sonra cayma gereksinimi pek olmayacaktır. Buna ek olarak şu hususun da altını çizmek yararlı olacaktır: Önümüzdeki zamanlarda “susma yoluyla sözleşmenin yeni bir dönem için uzamasının sağlanması” uygulaması daha yaygın hale gelebilecektir. Ancak, bu gibi bir yıldan uzun sigortalarda, caymaya bir seneden sonra da gereksinim duyulması oldukça uzak bir olasılıktır. (Tüketici, eğer sözleşmeden hoşnut değilse, sözleşmenin susma yoluyla yeni bir dönem için daha sürmesine olanak tanımayacak ve sonlandırma yoluna gidecektir). 78 TKHK caymanın sonuçlarını özel olarak düzenlememekte ve bu hususta genel ilkelerin uygulanması lazım gelmektedir. Buna göre, cayma sonucunda sözleşme (ilk kurulduğu ana kadar) geriye etkili olarak “silinecektir”. Yerine getirilmiş edimlerin ise cayma üzerine geri verilmeleri söz konusu olacaktır. Bu noktada şu soru gündeme gelir: Pişman olduğu bir sözleşmeyi cayma hakkının varlığını bilmeden sürdürmek durumunda kalmış olan bir tüketici sigorta ettiren, cayma hakkının varlığını sözleşme bittikten sonra öğrendiği takdirde (mesela sözleşme son bulduktan altı ay sonra 18 ay önce kurmuş olduğu mesafeli sigorta sözleşmesini -18 ay önceden başlayarak- ortadan kaldırma hakkının olduğunu öğreniyor) acaba yine cayabilecek ve ödediği primi geri isteyebilecek midir? (Riziko gerçekleşmiş ise, tüketici sigorta ettiren bu yola gitmekten –kendisine ödenecek sigorta parası onun ödediği primden daha yüksek olduğu takdirdekaçınacaktır). VI. Fıkra 6- Tüketicinin mesafeli sigorta sözleşmesini sona erdirme bildirimi TKHK m. 49(6) tüketicinin, mesafeli sigorta sözleşmesini sona erdirmeye yönelik istemini (mesela cayma veya fesih veya iptal açıklamasını) sigortacıya hangi şekilde ulaştıracağını düzenlemektedir. Yasanın bu hususta tam bir şekil serbestliği tanımış olup olmadığı duraksamalıdır. Yasadaki anlatıma göre, sözleşmeyi sona erdirmeye yönelik açıklamayı “herhangi bir uzaktan iletişim aracı ile ulaştırmış olmak yeterlidir”. Sigortacı tarafından aksi ileri sürülmemek koşuluyla hazır bulunan taraflar arasında (veya yasa uyarınca hazırlar arası işlem sayılan hallerde) sözlü fesih, iptal veya cayma beyanı da sigorta sözleşmesini ortadan kaldırıcı etki yaratır. Ancak, tüketici, sözleşmeyi sona erdiren bildirimi o sözleşmenin kurulmasını sağlayan yöntemden daha ağır bir yöntemle yapmak zorunda bırakılamaz. Şu halde eğer mesafeli sigorta sözleşmesi web sayfası üzerinden kurulmuşsa, tüketici burada belirtilen adrese eposta yollayarak (veya web sayfasında gösterilen yönteme uygun biçimde bildirimde bulunarak) sonlandırma istemini açıklayabilecektir. Ancak yasaya göre bunun yerine telefonla veya kısa mesajla bildirimde bulunması da mümkündür. Buna karşılık, noterden ihtar yollaması koşulu kendisine dayatılamayacaktır. VII. Fıkra 7- Yönetimin yönetmelik aracılığıyla düzenleme yapma yetkisi TKHK sigorta sözleşmesinin “finansal hizmete ilişkin mesafeli sözleşme” niteliğini taşıyabileceğini açıkça hükme bağlamıştır. Bunun anlamı, sigorta sözleşmesinin “mesafeli sözleşme” niteliğini taşıdığı bütün durumlarda “finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşme” başlıklı TKHK 49 hükmüne tabi olacağıdır. Bu sebeple, TKHK 49(7)’de sözü geçen yönetmelik aracılığıyla “mesafeli sözleşme” niteliğini taşıyan sigorta sözleşmelerini “kapsam dışı” bırakma gibi bir olanağın bulunmadığını düşünmekteyiz. (Kaldı ki, TKHK 49(7), yönetime yasama yetkisi devri anlamını taşıyan ve bu bakımdan da hukuka uygun olmayan bir fıkradır). VIII. Internet Üzerinden (On-line) Sigorta Son zamanlarda çok büyük bir önem kazanmaya başlayan Internet üzerinden (on-line) sigorta hakkında aşağıda önce Uluslararası Sigorta Hukuku Derneği (AIDA = International Insurance Law Association) tarafından örgütlenen 2014 Dünya Kongresine 79 tarafımızdan sunulan (29 değişik ülkeden gelen yanıtlara dayalı olarak hazırlanmış) raporun (bazı bölümleri dışında) Türkçe çevirisine yer verecek; böylece dünyanın 2014’teki genel görünümü hakkında bir fikir aktaracağız. Bundan sonra Türk hukukunu ele alacağız. A. On-line sigorta hakkında AIDA 2014 Dünya Kongresi’ne sunulan Rapor 1. Genel Olarak Bilgisayar kullanımı günümüzde çok yaygın hale gelmiştir. Internet, dünya genelinde bilgisayar ağlarını birbirine bağlayarak veri değişimini sağlayan bir sistemdir. Bu olanak yeni kapılar açmıştır. Bugün ticaret ve finans etkinliklerinin önemli bir bölümü Internet üzerinden gerçekleştirilmektedir. Sigortalının rizikoların sonuçlarına karşı korunması amacına yönelik bulunan ve bir maddenin teslim edilmesini gerektirmeyen sigorta bir “hizmet” (daha kesin bir anlatışla bir finansal hizmet) türü olarak kabul edilmektedir. Bu açıdan sigorta, Internet üzerinden (“on-line”) yerine getirilmeye elverişli “maddesel olmayan” (immateriel) bir hizmettir. On-line olarak yalnızca sigorta sözleşmesinin yapılması değil aynı zamanda bu sözleşmenin ifası da olanaklıdır. - Taraflar Internet’i sigorta sözleşmesini kurmaya dönük irade açıklamalarını yapmak için kullanabilecekleri gibi - Sigorta sözleşmesinden doğan karşılıklı para borçlarını yerine getirmek için de kullanabilirler. Sigortacının sigorta sözleşmesiyle üstlenmiş olduğu borç, çok büyük bir çoğunlukla belirli bir tutarın ödenmesi yoluyla yerine getirilir. Diğer taraftan sigortacı tarafından sağlanan hizmetin karşılığı da (prim) bir para borcudur. Gerek sigortacının gerek sigorta ettirenin karşılıklı para ödeme yükümlülükleri Internet üzerinden para ödeme mekanizmaları aracılığıyla ifa edilebilecektir. On-line sigortalar, son yirmi yılda sigorta hukukunun en önemli konularından biri haline gelmiştir. Internet’in (mesela reklam, bilgi aktarma, beyanda bulunma, ödeme gibi) değişik amaçlarla kullanılması yeni kuralların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Var olan kurallar on-line sigorta sözleşmesinin kurulması ve sürdürülmesi sırasındaki ilişki açısından yeterli olmamaktadır (on-line sigortalarda farklı görev ve borçların öngörülmesine gereksinim vardır). On-line sigorta ile ilgili en önemli sorunlardan bazıları şunlardır: - On-line sigortayı düzenleyen özel yasal kurallara yer verilip verilmeyeceği - Internet ortamında sigorta sözleşmesinin nasıl kurulduğu - Sigortacıya düşen bilgilendirme görevinin nasıl yerine getirileceği - Sigorta ettirenin hile ve sahteciliklere karşı (özellikle prim ödemesini Internet üzerinden gerçekleştirmesi bağlamında) nasıl korunacağı - Sigorta aracıları hakkında özel düzenlemeye gereksinim olup olmadığı - Sigorta sözleşmesinden kaynaklanan çekişmelerin on-line çözümlenmesi - Hasar sürecinin on-line yönetimi 80 - Sınır ötesi satışların Internet üzerinden yapılması On-line sigorta konusunda özellikle aşağıdaki kaynaklar ışık tutabilir: Electronic Commerce in Insurance Products (prepared by the CCIR – Canadian Council of Insurance Regulators Electronic Commerce Committee), January 2012 Herve JACQUEMIN, Conclusion et prevue du contrat d’assurance dans l’environnement numerique, , Forum de l’assurance, no.100, Janvier 2010, pp 249-255. Distance marketing of Consumer Financial Services (www.netlawman.co.uk home >articles business> trade and commerce>) Reinhard STEENNOT Allocating liability in case of fraudulent use of electronic payment instruments and the Belgian mobile payment instrument pingping, Financial Law Institute Working Paper Series Universiteit Gent July 2010 Reinhard STEENNOT Consumer Protection relating to contracts concluded online- The European Point of View, Financial Law Institute Working Paper Series, Universiteit Gent September 2005 Heinrich DÖRNER in Beckmann/Matusche-Beckmann, Versicherungsrechts-Handbuch, 2 Aufl. (§ 9. Abshcluss und Abwicklung von Versicherungsvertraegen im Internet), pp.484-507, München 2009 Richard GHUELDRE/ Fabrice NAFTALSKI in LAMY Assurances 2014 (Directeur scientifique: Jérome KULLMANN), Cinquieme Partie, Ecommerce et assurance, pp 2233-2285. Niko HARTING, Internetrecht, 5. Aufl., Köln 2014, pp 101-158. Volker HAUG, Internetrecht, 2. Aufl., Stuttgart 2010, pp 320-352. On-line sigorta için özel yasal düzenlemeye gereksinim olup olmadığı sorunu En başta şunu belirtmek lazımdır: Internet üzerinden gerçekleştirilen işlemleri özel olarak düzenleyen ülkelerde her ayrı sorun için hüküm getirilmiş olduğunu söylemek doğru görünmemektedir. Birçok durumda - Internet dışındaki işlemlere uygulanan kurallar on-line işlemler hakkında da geçerlidir - On-line işlemler hakkında öngörülmüş olan kurallar çoğu halde sigorta ilişkilerine de uygulanacaktır (sigorta için ayrı düzenleme söz konusu değildir). Şu halde, on-line sigorta hakkında özel hüküm bulunmayan hallerde, bütün hukuksal işlemler hakkında geçerli olan (genel nitelikli) kurallar ve (kural olarak bunlardan daha 81 önce gelmek üzere) eğer varsa on-line düzenleme uygulama alanı bulacaktır. işlemler (en başta sözleşmeler) hakkındaki Birçok ülkede on-line işlemlere ilişkin düzenlemelerin tümüyle veya büyük çoğunlukla tüketicileri korumaya dönük olduğu ve tüketici işlemleri bakımından çok daha geniş bir uygulama alanına sahip bulundukları gözlemlenmektedir. Bu olgu, internet üzerinden gerçekleştirilen işlemlere ilişkin düzenleme getirilirken ön plana çıkan kaygının tüketicileri özellikle finansal hizmetler (sigorta da bunlardan biridir) söz konusu olduğunda gereği gibi koruma kaygısı olduğunu göstermektedir. Bazı ülkelerde on-line işlemler hakkında getirilen kuralların yanı sıra, sırf sigortaya özgü (diğer sözleşmelerde uygulama alanı bulmayan) kuralların şekillenmekte olduğu da görülmektedir. Acaba gidiş, yavaş bir biçimde on-line sigorta hukukunun oluşturulması yönünde midir? Kanımızca daha çok finansal hizmetler ve tüketici hukuku ekseninde birçok değişik sözleşmeye uygulanacak ortak düzenlemeler yapılmakta; sigortanın gerektirdiği ölçüde de sırf sigortaya özgü (az sayıdaki) özel kuralların benimsenmesi söz konusu olabilmektedir. Ulusal hukuklarda, on-line işlemler hakkında getirilen kurallar genellikle şu hususlara ilişkindir: - Kişisel verilerin ve özel alanın gizliliğinin korunması Elektronik imza Bilgilendirme Internet üzerinden yapılan ödemeler Uyuşmazlıkların çözümlenmesi Aracıların konumu Mesafeli satışlar B 2. Sigorta sözleşmelerinin Internet üzerinden kurulması 2.1. Genel Olarak Sigortacılar Internet’i değişik amaçlarla kullanmaktadırlar. Mesela, sözleşme öncesi veya sözleşme sırasındaki bilgilendirme görevlerini yerine getirmek, sigorta poliçesini veya diğer belgeleri sigorta ettirene ulaştırmak, sigorta ettirene veya sigortalıya (veya diğer ilgililere, söz gelişi sigorta konusu eşya üzerinde rehin hakkı bulunan kişiye) elektronik posta yoluyla bildirim yapmak, sigorta primini tahsil etmek veya hasar ödemesi yapmak için. Diğer taraftan Internet, sözleşme yapmak için de uygun bir ortamdır. Sigorta sözleşmesinin kurulmasına kadarki aşamaların bazen tümü bazı hallerde de bir kısmı on-line gerçekleşmiş olabilir. Sözleşmenin kurulmasına götüren aşamalardan yalnızca bir kısmının Internet üzerinden gerçekleştiği hallerde, diğer aşamalar off-line (Internet dışında) tamamlanmış olacaktır. Dünyada Internet’in kullanımı gittikçe artmakla birlikte, günümüzde bazı ülkelerde (örnek olarak Bolivia, Costa Rica ve Uruguay gibi bazı Latin Amerika ülkelerini gösterebiliriz) sigorta sözleşmesinin Internet üzerinden kurulması –yazılı şekil şartının 82 öngörülmüş olması yüzünden- hala mümkün bulunmamaktadır. Ancak çok kısa bir süre içinde durumun değişeceği, ve yazılı şekli geçerlik koşulu olarak öngören ülkelerde de gerekli yeni düzenlemelerin yapılacağını beklemek gerçekçi olur. Çünkü on-line sigorta bir gereksinim olarak ortaya çıkmaktadır ve bunu engellemek suyu ters yönde akıtmaya çabalamaya benzer. Bugün dünyanın birçok ülkesinde Internet fiyat ve ürün kıyaslaması açısından büyük kolaylık sağlamaktadır. Özellikle Avustralya ve ABD gibi Internet kullanımının yaygın olduğu ülkelerde, tüketiciler satın alacakları sigorta ürününü Internet’te araştırmakta ve çoğu da sigorta sözleşmesini on-line yapmaktadır. On-line sigortanın tanımı On-line sigorta konusunda yasal veya genellikle kabul edilen bir tanım bulunmamaktadır. Özellikle uzaktan iletişim araçlarıyla veya elektronik araçlar kullanılarak kurulan (mesafeli) sigorta sözleşmeleri ile on-line sigorta arasında ayırım yapmak gerekir: Sigorta sözleşmesinin yapılması için gerekli olan irade açıklamaları elektronik haberleşme olanakları (mesela karşılıklı e-posta mesajları değişimi, SMS veya MMS yahut e-konferans) veya telefon yahut elektronik araçlar (USB, CD veya diğer kalıcı veri saklayıcıları) kullanılarak gerçekleştirilebilir. - - - - Internet’in hiç kullanılmadığı hallerde (mesela sigortacı sigorta önerisi niteliğindeki irade açıklamasını içeren CD’yi posta veya kurye ile yolluyor; sigorta ettiren kendisine yöneltilen bu öneriyi telefonda olumlu yanıt vererek kabul ediyor) on-line sigortadan söz etmek doğru görünmemektedir. Buna karşılık, irade açıklamasının yollanması için Internet veya diğer elektronik haberleşme olanaklarının (mesela e-posta veya SMS) kullanıldığı hallerde on-line sigortanın söz konusu olup olmadığı sorusu gündeme gelir ve eğer yanıt olumluysa bu ilişkiye hangi kuralların uygulanacağı sorunu karşımıza çıkar. Bütün adımların Internet üzerinde atılmış olduğu durumlarda, on-line işlemin (sözleşmenin) varlığını benimsemek gerektiği kuşkusuzdur. Sigorta ettirenin sigortacıya karşı yaptığı bildirimleri farklı araçlarla gerçekleştirmiş olması bu sonucu etkilemez (mesela sözleşme öncesi bilgilendirme görevi kapsamında sigortacıya yapılan açıklamalar sigortacının web sayfasında yer alan soru listesindeki boşlukları doldurarak veya sunulan seçeneklerden birini işaretleyerek, sigortacı tarafından getirilen sözleşme önerisinin kabulü ise eposta göndererek gerçekleştirilmiş olabilir). Bu halde, işlem, eğer varsa on-line sigortaya ilişkin kurallara tabi olacaktır. Buna karşılık bazı adımların Internet dışında gerçekleştirilmesi durumunda çözümün ne olacağı açık değildir. (Örnek: Internet üzerinde atılan bazı adımlardan –söz gelişi sigorta ettiren sözleşme öncesinde aktarması gereken bilgileri aktardıktan ve sigortacı da bunun üzerine primi hesaplayarak sözleşme önerisinde bulunduktan- sonra, sigorta ettiren kabul açıklamasını mektup veya telefonla veya sigortacının temsilcisi ile gerçekleştirdiği yüz yüze görüşmede yapıyor). Uygulamada özellik taşımayan basit (“standart”) sigorta 83 sözleşmelerinin bütün aşamalarının Internet’te tamamlandığı hallerle karşılaşılmakta ise de, şu an için karmaşık ve ısmarlama (özel olarak tasarlanmaya gereksinim gösteren) sözleşmelerin bütünüyle otomatik biçimde kurulması söz konusu değildir. (Bu gibi sözleşmelerde sigortacıya riziko hakkında bazı özel bilgilerin aktarılması ve/veya sigortacı tarafından rizikonun ayrıca araştırılması/ incelenmesi gerekli olmaktadır). o Yalnızca bazı adımların Internet üzerinde gerçekleştirilmesi söz konusu olmakta ise, Internet’e ilişkin kurallar yalnızca bu adımlar hakkında uygulanabilir. o Internet dışında gerçekleşen adımlara ise Internet’e özgü kuralları uygulamak olanağı yoktur. Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de web sayfası üzerinden kurulan sözleşmeler ile diğer elektronik araçlar kullanılarak kurulan sözleşmeler arasında ayırım yapılmaktadır. Internet aracılığıyla yapılan sözleşmelerde, mesafeli sözleşmelere ilişkin kurallar tarafların sözleşmenin kurulması aşamasına kadar (bu aşama dahil) fizik olarak bir araya hiç gelmemiş olmaları ve on-line sözleşme yapılmasına ilişkin özel bir sistemin kurulmuş bulunması koşuluyla uygulanacaklardır. Bu düzenleme 2002/65/EC sayılı mesafeli finansal hizmetlere ilişkin AB Yönergesi’ne uygundur. Söz konusu Yönergenin Gerekçesinde Mesafeli sözleşmelerin öneri, görüşme ve kurulma aşamalarının hepsinin uzaktan gerçekleştiği sözleşmeler olduğu (Sayı 15) ve finansal hizmet sağlayıcı tarafından örgütlenen bir sistem uyarınca sağlanan hizmetlerle ilgili düzenleme getiren Yönerge’nin arızi biçimde ve mesafeli sözleşmelerin yapılmasına yönelik ticari bir yapı var olmaksızın sağlanan hizmetleri düzenleme alanı dışında bırakmayı amaçladığı (Sayı 18) belirtilmiştir. Yönergenin 2(a) maddesinde de mesafeli sözleşme, “sağlayıcı tarafından işletilen örgütlenmiş bir satış veya hizmet sağlama sistemi üzerinden kurulan sözleşme” olarak tanımlanmaktadır. Uygulamada üç ayrı tür web sayfasının söz konusu olduğu görülmektedir: Bilgilendirmeye yönelik (reklam amaçlı), interaktif (fiyatlandırmayı sağlayan) ve tümüyle otomatik (sözleşme kurmaya yönelik). Dar anlamda on-line sigorta sözleşmesi, tümüyle otomatik (insan müdahalesi olmayan) bir biçimde kurulan sözleşmeleri anlatmaktadır. Tümüyle otomatik sözleşmeler ise standart ürünler için uygundur. Sigortacının sadece fiyat verdiği ve daha sonra sözleşmenin off-line kurulduğu hallerde, on-line sigortanın varlığını kabul etmek doğru görünmemektedir. 2.2. Sigortacının Internet’i iletişim amacıyla kullanması Internet, sigortacı-sigorta ettiren (veya sigortacı-sigortalı yahut sigortacı-lehtar) ilişkisinde başvurulabilecek bir iletişim aracıdır. Yukarıda da altını çizdiğimiz gibi, sigortacılar Internet’i yasal veya sözleşmesel bilgilendirme görevlerini yerine getirmek, sigorta ettirene, sigortalıya veya lehtara yahut diğer ilgililere (mesela zarar gören üçüncü kişiye veya sigorta konusu malvarlığı unsuru üzerinde rehin hakkına sahip olan üçüncü kişiye) sözleşme sırasında bildirimde bulunmak, poliçeyi ulaştırmak gibi değişik amaçlarla kullanmaktadır. Bu bağlamda ilk sorun, sigortacının Internet’i bir iletişim aracı olarak kullanmasının hangi koşullarla olanaklı olduğudur. Çünkü Internet’i kullanmanın geçerli bir iletişim yöntemi olması, on-line işlemlerin ön koşuludur. 84 İlgilinin rızası gereklidir. AB içindeki eğilimin de bu yönde olduğu söylenebilir. IMD 2 olarak bilinen (2inci Sigorta Aracıları Yönergesi Taslağı), sigorta ürünü almak isteyen kimselere verilmesi gereken bilgilerin - kalıcı veri saklayıcısı (bu kavram, elektronik postanın depolandığı müşteriye ait bilgisayarı da içermektedir) aracılığıyla, veya - web sayfası üzerinden ulaştırılabilmesine olanak tanımaktadır. Ancak, kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla veya web sayfası üzerinden yapılacak bilgilendirme bazı koşullara bağlanmıştır: Kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla bilgilendirme aşağıdaki koşulların varlığı halinde söz konusu olabilecektir: Sigortacı ile sigorta ettiren arasındaki ilişkide kalıcı veri saklayıcısının bilgilendirme amacıyla kullanılması “uygun” bulunmalıdır Sigorta ettirene bilgilendirmenin kağıt üzerinde basılı olarak veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla yapılması hususunda seçim olanağı tanınmış ve sigorta ettiren kalıcı veri saklayıcısını seçmiş olmalıdır. - Web sayfası üzerinden bilgilendirmeye ilişkin koşullar ise şunlardır: Bilgiler sigorta ettirene “kişisel olarak” yöneltilmiş bulunmalıdır. Aradaki ilişkide web sayfasının kullanımı uygun olmalıdır. Sigorta ettiren kendisine web sayfası kullanılarak bilgilendirme yapılmasına razı gelmelidir. Sigorta ettirene web sayfasının adresi ve bu sayfanın neresinden bilgiye ulaşacağı elektronik olarak bildirilmelidir. Web sayfasındaki bilgiye ulaşımın sigorta ettiren bu bilgiye başvurma/gözden geçirme gereksinimi olduğu sürece sağlanacağı güvence altına alınmalıdır. - Sigorta ettirenin Internet’e düzenli olarak eriştiği kanıtlanabilmekte ise, ona bilgilendirmenin kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla veya web sayfası üzerinden yapılması, sigortacı ile arasında var olan ilişki bakımından uygun sayılır. Sigorta ettirenin sigortacıya sigorta ilişkisinde kullanılmak üzere e-posta adresini vermiş bulunması, bu hususta yeterli kanıt sayılır Tüketiciler Internet’i (hatta önemli sayılabilecek bir ölçüde) kullanıyor olabilir. Ancak bu husus tek başına elektronik biçimde onlara bilgilendirme yapılması veya ihtarda bulunulmasını haklı ve hukuka uygun kılmaya yetmemektedir. Elektronik bilgilendirmenin geçerli sayılması için tüketicinin onayını almak lazımdır. Ancak bu onay gereği bakımından tacirlerin ve tüzel kişiler için farklı bir çözüm düşünülebilir. 2002/65/EC sayılı tüketicilere yönelik finansal hizmetlerin mesafeli olarak pazarlanmasına ilişkin AB Yönergesi m. 5(1) sözleşme koşulları ve sözleşme öncesinde verilmesi gereken bilgilerin tüketiciye kağıt veya kalıcı veri saklayıcısı üzerinde aktarılması gereklidir (Gerekçeye göre (Sayı 20) kalıcı veri saklayıcısı tanımında sayılan kıstasları yerine getiren web sayfaları da kalıcı veri saklayıcısı niteliğindedir). Bununla birlikte, tüketici sözleşmesel ilişkin herhangi bir anında, sözleşme koşullarının ve bilgilerin kendisine kağıt üzerinde verilmesini isteme hakkına sahiptir (m.5(3)). 85 2.3. Sözleşmenin kurulmasını sağlayan adımlar (öneri, kabul) 2.3.1. Genel olarak “Tarafların karşılıklı birbirine uygun irade açıklamasında bulunması” birçok ülkede sözleşme kurmanın zorunlu koşuludur. Bu zorunluluk on-line sözleşmeler bakımından da aynen geçerlidir. Internet’te yapılan sigorta sözleşmelerinde de taraflar sigorta sözleşmesinin esaslı unsurları (bu sözleşmeyi diğer sözleşmelerden ayıran temel noktalar) üzerinde anlaşmadıkça sözleşme meydana gelmez. Bu amaçla, doğrudan yapılan veya öneriye çağırı söz konusu olmuşsa, bu çağrıyı izleyen bir öneri ve bunu olduğu gibi benimseyen bir kabulün gerçekleşmesi lazımdır. On-line olarak ve Internet dışında kurulan sözleşmeler arasındaki fark daha çok öneriye çağrı, öneri ve kabulün açıklanış biçiminden kaynaklanmaktadır. Sigorta sözleşmesi (biçim koşulunun söz konusu olmadığı ülkelerde) hazırlar arasında çok basit bir biçimde ve çok kısa bir zaman süresi içinde yapılabilir. Hazır olmayanlar arasında ise irade açıklamalarının nasıl ulaştırılacağı sorunu gündeme gelmektedir. Bunun için zamana gereksinim olabileceği gibi yazılı koşula uyulması da gerekebilecektir. Sigortacının bir mektupla öneride bulunduğunu ve sigorta ettirenin de bunu yine mektupla kabul ettiğini düşünelim. Burada ek sorunlar ortaya çıkacaktır: Mesela öneri sahibinin önerisiyle hangi süreyle bağlı olacağı, sigorta ettiren veya sigortacının hangi koşullarla irade açıklamasının diğer tarafa ulaşmış olduğunu varsayabileceği. Bu gibi ek sorunlar, hazır olmayan kişiler arasındaki sözleşmeler için farklı kurallar getirilmesini lüzumlu kılmıştır. Diğer taraftan, teknik ilerlemeler de özel kuralların oluşturulmasına yol açmıştır. Mesela telefonun icat edilmesinden sonra, sözleşmeler telefon aracılığıyla (da) kurulmaya başlamıştır. Telefonda yapılan sözleşmelerin hazırlar arasında mı yoksa hazır olmayanlar arasında mı kurulmuş sayılacağı tartışması belirmiştir. Hukuk düzeni işe karışarak bu sorunu özel bir çözüme bağlamış ve telefonda yapılan sözleşmeleri “hazırlar arasında” yapılmış saymıştır. Internet döneminin başlamasından sonra, karşı taraftan anında yanıt beklenebilen doğrudan iletişim araçları (mesela chat, Internet telefonları, videokonferans) ortaya çıkmıştır. Bunlar kullanılarak yapılan bir öneri söz konusu olduğunda kural, bu önerinin (tıpkı hazırlar arasındaki sözleşmelerde olduğu gibi) derhal kabul edilmesi gerektiği, aksi durumda sözleşmenin kurulmuş sayılmayacağı yönündedir. Teknik gelişmenin sonraki aşaması, mal veya hizmetlerin satıldığı web sayfalarının oluşturulması olmuştur. Günümüzde bir çok ürün (maddi veya maddi olmayan malvarlığı unsurları, tatil, sigorta dahil diğer hizmetler) Internet üzerinden tam otomatik sistemler aracılığıyla pazarlanmaktadır. On-line önerilerde kişiden kişiye temas söz konusu değildir. Bu yüzden tam otomatik sistem aracılığıyla yapılan sözleşmeleri hazır olmayanlar arasında kurulmuş saymak uygun olur. (Aynı biçimde, e-posta değişimi ile kurulan sözleşmeleri de hazır olmayanlar arasındaki sözleşme niteliğinde saymamız lazımdır). Hukuk düzenlerinin temel kaygılarından biri “işlem güvenliğini” sağlamaktır. On-line işlemlerde, elektronik altyapı için hizmet sağlayıcı olarak üçüncü kişilerin de devrede olması korkuları artırıcı bir işleve sahiptir. Bununla birlikte, bugün on-line sözleşmelerin güvenli (nitelikli) elektronik imza ile yapılabilmesi ve Internet aracılığıyla 86 gerçekleştirilen ödemelerde güvenli sistemlerin kullanılması elektronik ticaretin sürdürülmesine büyük katkı sağlamaktadır. 2.3.2. Sigorta sözleşmelerinin Internet üzerinden kurulması On-line sigorta sözleşmesinin yapılmasına götüren adımları şöyle özetlemek olanaklıdır (on-line sigorta sözleşmesinin aşamaları sigortanın türüne ve sigortacının web sayfasının ne şekilde oluşturulduğuna bağlı olarak değişiklik gösterebilecektir): İlk adım Sigortacı web sayfasına sigorta ettiren adayından (sigorta başvurusu yapmak isteyen kişiden) gerekli bilgileri (kimlik, sigortanın türü, hangi malvarlığı unsuru veya kişi üzerinde gerçekleşecek rizikolara karşı sigorta yaptırıldığı, primi hesaplamak için gereken ayrıntılar v.b.) almaya elverişli düzeneği yerleştirir. İkinci adım Sigorta ettiren adayından gereksinim duyulan bilgiler alındıktan sonra, sigortacı primi hesaplar ve öneriye çağrıda veya öneride bulunacak duruma gelir. Sigortacının önerisi sigorta ettiren adayı tarafından veya sigorta ettire adayının önerisi sigortacı tarafından kabul edilirse, sözleşme kurulmuş olur. İkinci adım bağlamında iki değişik hal (variante) karşımıza çıkabilir: Birinci hal Sigortacı primi hesapladıktan sonra sigorta ettiren adayını bu hususta eş zamanlı olarak bilgilendirir ve öneride bulunur. Sigorta sözleşmesi, bu önerinin sigorta ettiren adayı tarafından (mesela kabul kutusuna tıklayarak veya e-posta ile kabul beyanı gönderilerek) kabulü üzerine yapılmış olur. İkinci hal Sigortacı sigorta ettiren adayına hesapladığı primi bildirir ve ona ayrıca doldurup kendisine geri yollayacağı formları ulaştırır. Bu olasılıkta sigortacı yalnızca öneriye çağırı yapmış olacaktır. Öneri sigorta ettirenden gelecektir. Sigortacının bunu (mesela mektupla veya poliçeyi ulaştırarak veya elektronik yolla kabul bildiriminde bulunarak) kabul etmesi üzerine sigorta sözleşmesi tamamlanmış olacaktır. 2.3.2.1. Elektronik yolla yapılan irade açıklaması 2.3.2.1.1. Kurucu unsurlar Internet üzerinden yapılan irade açıklamaları dijital veya elektronik irade açıklamaları olarak adlandırılmaktadır. İrade açıklaması, bir hukuksal işlemi kurmak, değiştirmek 87 veya sona erdirmek hususundaki isteğin dışa yansıtılmasıdır. Bu istek irade açıklamasının nesnel unsurudur. İrade açıklaması on-line olarak (Internet üzerinden) iletilmiş olabilir tam otomatik sigorta sözleşmelerinde olduğu gibi on-line (Internet’te) oluşturulmuş olabilir. On line (Internette) oluşturulmuş iradeler bağlamında, bunların gerçek anlamda “irade” niteliğinde olup olmadıkları tartışmalıdır. Bu tartışmanın sebebi, iradenin ancak bir gerçek kişi tarafından oluşturulabileceği; makinenin sistemde (herhangi bir gerçek kişinin o anda aklı değmeden) ürettiği ve açıkladığı sonucun ise irade sayılamayacağı düşüncesidir. Bununla birlikte, sistemde üretilen sonucun da bunu yaratan bir gerçek kişinin eseri olduğu benimsenerek, bunların da irade olarak kabul edilmeleri gerektiği fikri ağır basmaktadır. İrade açıklamasının sübjektif unsuru ise, açıklama yapmak niyeti, açıklama yapıldığı bilinci ve somut halde o hukuksal işlemi gerçekleştirmek niyeti olarak özetlenebilir. Bu unsurlardan birinin eksikliği çoğu halde irade sakatlığına yol açar. 2.3.2.1.2. İrade açıklamasının hüküm doğurması Bir irade açıklamasının hüküm doğurması için, her şeyden önce iradenin dışa yansıtılmış (yöneltilmiş) olması gerekir (açıklamada bulunan kişi, hukuksal işlem gerçekleştirmek isteğini ilgili kişiye (diğer tarafa) yöneltmelidir. İkinci olarak, irade bildirimi muhataba (yöneltildiği kişiye) ulaşmalıdır. Bu gerek yalnızca hazır olmayan kişiler arasında yapılan sözleşmelerde söz konusudur. Internet’te “chat” yapan kişiler arasındaki işlemlerin (tıpkı telefonda sözleşme kuran kişilerde olduğu gibi), hazırlar arasında yapılmış kabul edildiğini yeniden vurgulayalım. Buna karşılık, e-posta mesajları aracılığıyla haberleşen kişiler arasındaki işlem hazır olmayan kişiler arasında gerçekleştirilen işlem sayılacaktır. İradeyi yöneltme ve ulaştırma gerekleri aşağıda inceleyeceğimiz üzere bir kısım özel soruna yol açmaktadır. 2.3.2. Sigortacının (veya sigorta aracısının) web sayfasının öneri mi yoksa öneriye çağrı mı (invitatio ad offerendum) oluşturduğu Genellikle kabul edilen çözüm, sigortacının (sigorta ürünlerinin satın alınmasına olanak veren) web sayfasının “öneri” değil “öneriye çağrı” (invitatio ad offerendum) sayılacağı yönündedir. Sigortacılar, sözleşme kurmaya yönelik önerilerini daha sonra, sigorta ettirenin aktarması lazım gelen bilgiler ulaştığında yapacaklardır. Bununla birlikte bazı hallerde sigortacının web sayfasının öneri niteliğinde sayılıp sayılmayacağı incelenmelidir: Eğer sigortacının kabul bildiriminde bulunması zorunluluğu yoksa (mesela Japonya’da deniz aşırı yolculuk sigortasında sigorta ilişkisi sigortacının kabulüne gerek olmadan kurulabilmektedir) web sayfasının doğrudan sigorta önerisi oluşturduğu kabul edilecek midir? 88 Öte yandan, bazı ülkelerde bazı koşullarla sigortacının web sayfası “öneri” sayılmaktadır (mesela “ilişik hükümler çerçevesinde sigorta teminatı sağlanacağı” açıklaması yer almaktaysa). Sigortacının sözleşme yapma zorunluluğu mevcutsa (mesela trafik sorumluluğu sigortası) web sayfası acaba öneri niteliğini taşır mı? Kanımızca sigortacının web sayfasını hiç bir halde “öneri” saymamak gerekir. Çünkü bir öneriden bahsedebilmek için, diğer tarafın sadece “kabul” veya “olur” biçimindeki bir beyanı ile sözleşmenin kurulmasının mümkün bulunması lazımdır. Oysa, sigortacının web sayfası, sigorta konusu malvarlığı unsurunu veya rizikonun üzerinde gerçekleşeceği kişiyi ve ödenecek primi kapsayan bir özellik taşımamaktadır. Hukuk düzeni bazı sigorta türleri için (belirli koşullarla) sigortacının açık kabulünü gerekli görememiş olabilir: Mesela Japonya’da tüketicinin yaptığı denizaşırı yolculuk sigortası önerisi açıkça kabul edilmek zorunda değildir. Bazı ülkelerde ise, sigortacının web sayfası (sigorta ürününe ilişkin olarak web sayfasında duyurulan sözleşme hüküm ve koşullarına bağlı olmak kaydıyla) sigorta önerisi sayılmaktadır (Danimarka ve İsrail). İngiltere’de sigortacının web sayfası, sigorta ettirenden gelecek kabul ile sözleşmenin kurulacağı ve sigortacının bu sözleşmeyle bağlı hale geleceği yolunda açıklık olmadığı sürece, öneriye çağırı niteliğinde görülmektedir. Buna karşılık otomatik olarak gerçekleştirilen B2B işlemlerinde otomasyonun bağlayıcı öneride bulunmuş sayılmayı önlemeyeceği vurgulanmaktadır Queen (on application of Software Solutions Partners Ltd) v. Her Majesty’s Commissioners for Customs and Excise davasında ([2007] EWHC 971 Admin) mahkeme sigortacının otomatik olarak ortaya çıkan sonuçla –ilk meydana geldiği anda bu sonucun ne olduğunu henüz bilmiyor olsa dahi- bağlı olmaya söz vermiş olduğuna hükmetmiştir. Hong Kong’ta da benzer bir yaklaşım söz konusudur. Otomatik biçimde gerçekleştirilen “click wrap” türü anlaşmalarda, bir ürünün web sayfasına konmasının öneri niteliğini taşıyacağı ve “kabul” kutusunun üzerine tıklamanın da web sayfasındaki koşullar çerçevesinde önerinin kabulü anlamına geleceği; buna karşılık insan müdahalesinin var olduğu durumlarda ürünün web sayfasında yer almasının tek başına öneri olarak kabul edilmeyeceği görüşü dile getirilmektedir. Yatırıma amaçlı sigorta ürünlerinin işlem olanağı sunulmaksızın web sayfasına konulması veya yatırımcının başvuru formunun postayla kendisine yollanmasını isteyebileceği bir adres kutucuğuna yer verilmesi hallerinde de sözleşme önerisinin varlığının kabul edilmemesi gerektiği vurgulanmaktadır. Sözleşme hukuku uzmanları Internet üzerinden satış yapan veya hizmet sunan kişilerin sözleşme önerisi yapmak yerine müşterilerini öneride bulunmaya çağırmış sayılacakları düşüncesini benimsemektedirler. Bunun nedeni, satıcıların veya hizmet sağlayıcıların olağan koşullarda (mesela yeterli mal stokuna sahip bulunmadıkları için) bütün talepleri karşılayabilme olanağından yoksun bulunabilecekleri endişesidir. Bu yüzden Internette kendilerini bağlayan öneri yapmaktan kaçınacakları ve müşteriden gelecek sözleşme önerisini geri çevirme hakkını saklı tutacakları varsayılmaktadır. Kanımızca bu gerekçe sigorta sözleşmeleri için yerinde değildir. Özellikle kitlesel rizikolara (mass risks) karşı koruma sağlayan sigorta sözleşmelerinde sigortacılar sigorta talebinin yüksek olmasından hoşnut kalacaklardır. 89 Diğer yandan, müşterinin önerisinin alınmış olduğuna ilişkin doğrulamanın belirli koşullarla “kabul” açıklaması olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği de tartışmalıdır. Bu hususta belirleyici olan doğrulama mesajının ne şekilde kaleme alınmış bulunduğudur. Müşteriyi koruyucu yaklaşım, doğrulama mesajının “satıcı veya hizmet sağlayıcı tarafından öneriyi geri çevirme hakkının saklı tutulduğu” yolunda çekince içermemesi halinde, bu mesajın kabul beyanı olarak nitelendirilebileceğini benimsemektedir. 2.3.4. Web sayfasının öneri olmadığı yolunda kayıt/açıklama İngiltere’de ilke olarak sigortacının web sayfasının bir sözleşme önerisi oluşturmayacağını belirtmek zorunda olmadığı kabul edilmektedir. Bununla birlikte 2000/31/EC sayılı AB Yönergesi m.10.1(a) sigortacıyı sözleşme yapılması için izlenmesi gerekli teknik adımlar hakkında uyarmakla yükümlü tutmuştur. Bu sebeple, AB hukukunda sigortacı web sayfasının sözleşme önerisi niteliğini taşıyıp taşımadığı hakkında açıklama yapmakla yükümlü sayılabilecektir. Bu yoldaki bir kayıt duraksamaları önlemesi bakımından kanımızca yararlıdır (Hong Kong’da sigortacılar bazen web sayfalarına yabancı sigortacıların sigorta ürünleri satmaya yönelik öneride bulunmalarını yasaklayan hukuk çevrelerindeki kişilere öneri yapmış sayılmamak için bu gibi açıklamalar koymaktadırlar). 2.3.5. İrade bozuklukları Yukarıda da vurguladığımız gibi, Internet üzerinden kurulan sigorta sözleşmelerinde de tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamasında bulunmaları temel bir gerekliliktir. Bu amaçla irade açıklamasının diğer tarafa yöneltilmesi ve ulaştırılması lazımdır. Bu bağlamda birçok sorun ortaya çıkmaktadır: İlk tür sorun (insan müdahalesinin devreye girdiği hallerde) elektronik mesajların hangi koşullarla yollanmış ve ulaşmış sayılacağıdır. Internet üzerinden kurulan sözleşmelerde irade açıklamalarının ne zaman “hata” nedeniyle sakatlanmış olacağı ikinci tür sorunu oluşturmaktadır. Bazı hata çeşitleri tam otomatik biçimde yapılan sözleşmelerle ilgilidir (mesela standart bir sigorta sözleşmesini kurarken yanlış bir kutuyu işaretlemek veya yanlış bir düğmeye basmış olmak); diğer bazıları ise kısmen otomatik biçimde yapılan veya otomatik öge içermeyen sigorta sözleşmelerinde karşımıza çıkar (mesela aktarım hatası sebebiyle tam olarak ulaşmayan beyanlar). 2.3.5.1. On-line gerçekleşen irade açıklamasının hangi koşullar altında gönderilmiş ve muhatap tarafından alınmış sayılacağı 2.5.3.1. Genel olarak Internet üzerindeki işlemlerde bazı hallerde teknik aksaklıklar söz konusu olur. Bu gibi aksaklıklar mesela aşağıdaki gibi sonuçlara yol açabilirler: Karşılıklı irade uyuşması gerçekleşmediği halde, taraflardan biri yanlış olarak sözleşmenin geçerli biçimde kurulmuş olduğuna inanmaktadır (mesela sigorta ettirenin kabul açıklamasını içeren e-posta Internet’te kaybolmuştur; sigortacı – önerisinin kabul edilmiş olmaması sebebiyle sözleşmenin yapılmadığı 90 inancındadır sigorta ettiren ise sigorta koruması altında bulunduğuna güvenmektedir). Karşılıklı irade uyuşması (kısmen) gerçekleşmiş olmakla birlikte, sözleşme içeriği taraflarca farklı algılanmaktadır (mesela bazı sözleşme koşulları elektronik aksaklık yüzünden sigorta ettirene ulaşmamıştır; sigortacı bu koşulların sözleşme içeriğine dahil bulunduğuna, sigorta ettiren ise tersine inanmaktadır) Olağan koşullarda, irade açıklamasının hüküm doğurması bakımından belirleyici olan husus, bu açıklamanın muhatabın iletişim ağına erişmiş bulunmasıdır. Almanya’da yaygın olan anlayışa göre, eğer elektronik biçimde yapılan irade açıklaması hedef bilgisayarda kayıt altına alınmadan önce yitmiş/yok olmuşsa bağlayıcı olmaz. Bununla birlikte, muhatap irade açıklamasının kaydedilmesini kasten engellerse, bu açıklama kendisine ulaşmış sayılır. Açıklama, hedef bilgisayarda kayıt altına alındıktan sonra muhatap tarafından silinir veya bir şekilde yok olursa, hüküm doğurur çünkü kendi servis sağlayıcısı, teknik düzeneği ve cihazları ile ilgili riziko muhataba aittir. İngiltere’de de durum benzerdir: Telgrafla kıyaslama yapılarak, e-posta yoluyla yapılan bir kabul açıklamasının muhatabın mail server’ına ulaşması ile hüküm doğuracağı; irade açıklamalarının muhatap bunlara erişebileceği anda tamamlanmış olacağı düşüncesi benimsenmektedir. Kolombiya’da yasa konu hakkında açık bir çözüm getirmiştir (1999 tarihli 527 sayılı yasanın 24üncü maddesi): Eğer muhatap veri içeren mesajların ulaşması için bir bilgi sistemi belirlemişse, ulaşma mesajın bu belirlenen sisteme dahil olduğu anda gerçekleşmiş sayılır. Mesaj, belirlenen sistemden başka bir adrese gönderilmişse, eylemsel olarak içeriği öğrenme anı belirleyici olur Muhatap bir bilgi sistemi belirlemiş değilse, mesaj, muhatabın bilgi sistemine girdiği an esas alınır. Yukarıdaki değişik çözümlerin ortak yönü, irade açıklamasını yollayan kişinin, açıklama muhataba ulaşana kadarki sürede buna ilişkin rizikoyu taşımakta olduğudur. Eğer ulaşma anından önce irade açıklaması Internet’te kaybolursa, geçerli biçimde yapılmış sayılmayacaktır. İrade açıklaması, muhatabın egemenlik alanına, muhatap tarafından içeriğinin olağan koşullarda öğrenilebileceği bir şekilde erişmiş olmalıdır. Muhatabın hangi anda bu içeriği eylemsel olarak öğrenmiş bulunduğu ise önemli değildir. İrade açıklaması muhatabın egemenlik alanına mesela onun posta hizmeti sağlayıcısına veya veri işleme düzeneğine depolandığı ve muhatabın içeriğine ulaşmasına hazır bulunduğu anda ulaşmış olur. Bu yorum çerçevesinde, bir elektronik posta mesajının, muhatabın bilgisayarı başka bir kıtada bulunsa da onun egemenlik alanına ulaşmış kabul edilebilecektir. Dolayısıyla, muhatabın egemenlik alanı deyiminin çok geniş anlaşılmaya elverişli bulunduğunun altını çizmemiz gerekir. Önem taşıyan husus, irade açıklamasını yapan kişinin bu açıklamasını ne zaman muhataba ulaşmış ve muhatabın bunun içeriğini öğrenmiş sayabileceğidir. Başka bir web sayfasından öğrenme (olanağı) yeterli sayılabilir mi? Bu husus tartışmaya açık görünmektedir. 91 Y postaları ayıklamaya yarayan bir filtre tarafından silinen postalar tartışılabilir. Muhatabın sistemi, irade açıklamasını içeren elektronik postayı koruma amacıyla silmişse, bu postanın ulaşmış sayılmaması daha doğru görülebilir. Buna karşılık elektronik postanın spam olarak algılanması durumunda duraksama olanaklıdır. “ Sigortacı ve tüzel kişi olan sigorta ettirenin (veya tacir olan gerçek kişi sigorta ettirenin), egemenlik alanlarına ulaşan bir elektronik postanın içeriğini aynı gün çalışma saatleri içinde veya en geç ertesi gün çalışma başlangıcında öğrenmiş olmaları beklenir (bir başka görüş ise elektronik postanın depolanma anının esas alınabileceği yönündedir). Gerçek kişi sigorta ettirenler bakımından ise, şu düşünce benimsenebilir: Ticari etkinliğinin veya mesleğinin gerekleri doğrultusunda işlem yapmayan bir gerçek kişi sigorta ettiren, sigortacıya Internet’i hukuksal konularda iletişim amacıyla kullanmakta olduğunu bildirmişse (mesela sigortacının kendisine sormuş olduğu sorulara Internet üzerinden yanıt vermişse) onun posta kutusuna düzenli biçimde (günde bir kere) göz attığı benimsenebilir ve sigortacının beyanının (sigorta ettirene) ulaştığı ve depolandığı günden başlayarak hüküm doğuracağı sonucuna varılabilir. Bununla birlikte Internet’i hukuksal konularda iletişim amacıyla kullanmayan bir sigorta ettirenin posta kutusunu düzenli biçimde denetlemekte olduğu varsayılamaz. Böyle bir sigorta ettiren için, eylemsel öğrenme anının esas alınması düşünülebilir (Ancak, sigorta ettirenin kendisine yollanan elektronik postaları izlemesine olanak veren bir taşınabilir telefonu varsa veya aynı zamanda bir SMS ile kendisine elektronik posta gönderildiği uyarısı yapılmışsa, bu postanın içeriğini daha önce öğrenmesi beklenir. Bu hususta her somut durumu ayrıca kendi koşulları içinde değerlendirerek çözüm üretmek uygun olacaktır: Mesela, sigorta ettiren yurt dışında ise, taşınabilir telefonunun uluslararası dolaşıma açık olup olmadığı varılacak sonucu etkileyebilecektir). İrade açıklamasının geri alınması mümkündür. Muhatabın geri alma beyanını daha önce veya aynı zamanda öğrendiği durumlarda irade açıklaması hükümsüz bırakılmış olur. Hem irade açıklaması hem de bunu geri alma beyanı, muhatap bunların içeriğini öğrenmeden önce onun sistemine kaydedilmiş bulunurlarsa, geri alma beyanının hüküm doğuracağı kabul edilmelidir. Sigortacı irade açıklamasının kendisine ulaşmış olduğunu doğrulamakla (bildirmekle) yükümlüdür. Ancak bu yükümlülüğe uyulmaması irade açıklamasının sonuç doğurmasını (ve sözleşmenin kurulmasını) engelleyici nitelik taşımaz. Tüketici işlemi olmayan işlemlerde (b2b veya b2p işlemler) doğrulama yükümlülüğü sözleşmeyle kaldırılabilir. Sigorta ettirenin öneride bulunduğu (sigortacının yalnızca öneriye çağrı yapmış olduğu) durumlarda sigortacı eğer önerinin kendisine ulaşmış olduğunu doğrulama yükümlülüğünü zamanında yerine getirmemişse, bu eksikliği sonradan (mesela yeni bir soru yönelterek veya öneriyi kabul ederek veya geri çevirerek) 92 giderebilir. Doğrulamanın yapılmaması, önerinin reddedilmiş olduğu biçiminde yorumlanabiliyorsa, sigortacı bundan doğan zararlar için sorumlu tutulabilir (Dörner tarafından (s.492’de) verilen ilgi çekici bir örnek şöyledir: (ilk) sigortacı, önerinin kendisine ulaşmış olduğunu doğrulamakta gecikmiş ve sigorta ettiren, önerisinin kabul edilmediğini düşünerek başka bir (ikinci) sigortacıdan teminat elde etmiştir. O anda da ilk sigortacının kabul açıklaması sigorta ettirene ulaşmıştır. Böylece çifte sigorta ortaya çıkmıştır. Burada ilk sigortacı ikinci sigortacıyla sözleşme yapılmış olmasından kaynaklanan giderler için sorumlu tutulabilecektir –Sigorta ettiren ilk veya ikinci sigorta sözleşmesinden kurtarılmasını talep edebilecektir). 2.3.5.1.2. Aktarım hataları İrade açıklamasının muhataba ulaşmasında gecikme olması veya Internet’te kaybolması gibi iletişim aksaklıklarının sonuçlarına katlanma rizikosu, taraflar arasında aşağıdaki gibi paylaştırılır: İrade açıklaması muhatabın egemenlik alanına ulaşana kadarki safhada riziko, bu açıklamayı gönderen kişinin üzerindedir Açıklama Internet’te kaybolmuşsa veya üçüncü bir kişinin müdahalesi yüzünden engellenmişse, muhataba ulaşmamış olduğundan herhangi bir etki doğurmaz. Bununla birlikte muhatap açıklamanın kendi egemenlik alanına varmasını kasten engellemiş olursa, açıklama “ulaşmış” sayılır (fikrimizce, muhatabın virüs içeren e-postaları filtreleyen bir program yüklemiş olması halini ayrık tutmak uygun olur) Yalnızca “depolanabilir” olmanın (mesela irade açıklaması ulaşmış ancak teknik aksaklıklar yüzünden muhatabın sisteminde depolanamamıştır) yeterli olup olmadığı tartışılabilir. 2000/31/EC sayılı elektronik ticarete ilişkin AB Yönergesi 11.1 maddesinde bir irade açıklamasının muhatap buna erişebilecek (içeriğini öğrenebilecek) durumda olduğu takdirde ulaşmış sayılacağını hükme bağlamaktadır. Daha ağır basan yaklaşımın yönergedeki “erişilebilirlik” koşulunun depolama tamamlandığında gerçekleşmiş sayılması yönünde olduğu görülmektedir. Elektronik irade açıklaması varma noktasında depolanmış fakat muhatap onun içeriğini öğrenmeden önce (mesela bilgisayarın bozuk olması dolayısıyla) yitirilmiş ise, ulaşmış sayılır. Burada riziko muhatabın üzerindedir. Aynı esas, teknik hatanın muhatabın hizmet sağlayıcısından kaynaklandığı durumlarda da geçerlidir. Muhatabın hizmet sağlayıcısı bu halde “temsilci” konumundadır. İrade açıklaması, muhatabın egemenlik alanında depolanmış fakat mesela bilgisayarın kırılması, virüs veya bizzat muhatabın veya üçüncü bir kişinin özensiz davranışı nedeniyle muhatap tarafından okunmamış olduğu takdirde de ulaşmış olarak kabul edilir. Muhatap posta hesabını geçici olarak kapatmış veya hizmet dışı bırakmış veya e-postalarına ulaşmaya son vermiş ise, bu durumu kendilerinden irade açıklaması beklediği kişilere bildirmelidir. Aksi halde, açıklamayı geç öğrenmiş olduğunu ileri süremez. Posta kutusu dolduğu için muhatap mesaj alamamaktaysa, mesajı yollayana çoğu halde bu durum elektronik olarak bildirilmektedir. Bu bildirim üzerine mesajı yollamış olan kişi mesajının muhataba zamanında 93 ve sorunsuz varmış olduğunu varsaymakta iyiniyetli olduğunu ileri sürme olanağını yitirir. Diğer yandan, eğer mesaj gönderen kişi, daha sonra ikinci bir denemede mesajını ulaştırmayı başarmış ise, muhatap, mesajı gönderenin bunu geç yollamış olduğu savında bulunamaz. Çünkü posta kutusunun doluluğu (düşük veya sınırlı kapasitesi) muhataba ait bir rizikodur. Mesaj gönderen kişi, muhatabın posta kutusunun doluluğu konusunda uyarılması üzerine, mesajı yeniden göndermeyi denemek yerine, bunun ulaşmasını bekleyebilir. Internet’te “çalışma saatleri” söz konusu değildir. Sigortacı, ürünlerini satmak için Internet üzerinde kurduğu sistemde sigorta ettirenin öneri veya kabulünü e-posta ile bildirmesini öngörmüşse, sigorta ettiren irade açıklamasının sigortacı tarafından anında öğrenilmiş olduğunu varsayabilir. Yukarıdaki açıklamalarımızdan görüleceği gibi, muhatabın irade açıklamasını öğrenmiş olması önem taşımaz. Muhatap posta kutusunu açmasa da, kendisine yollanan mesajı öğrenmiş kabul edilir. Bununla birlikte, irade açıklamasının hangi andan başlayarak hüküm doğuracağı hususunda bir “ince ayar” yapılmalıdır: Yukarıda da vurguladığımız üzere, Internet’i iletişim amacıyla kullanmayan bir tüketici, posta kutusunu düzenli biçimde (her gün) denetlemez (yolculukta olabilir veya başka öncelikleri bulunabilir). Kolombiya hukuku, ulaşan mesajın yollanan mesajla örtüşüyor sayılmasına ilişkin özel bir çözüm benimsemiştir. Buna göre, “mesajı yollayan-muhatap” ilişkisinde muhatap, kendisine ulaşmış olan mesajın, bunu gönderenin iradesine uygun olduğunu varsayma hakkına sahiptir. Bununla birlikte, muhatap, aktarım hatasını bildiği veya gereken özeni gösterse idi bilebilecek durumda olduğu hallerde(mesela bu gibi bir hatayı saptamaya olanak veren bir yöntemden yararlanmamıştır) bu varsayıma dayanamaz. 2.3.5.1.3. Uyum hataları “Uyumsuzluk rizikosu” ve “güncel olmama rizikosu” (irade beyanının muhataba ulaştığı fakat muhatabın, teknik donanımı gönderenin teknik donanımıyla uyumlu olmadığı veya kullanılan software –program- sürümü farklı olduğu için bunun içeriğini öğrenemediği veya içeriğine erişmekle birlikte, içerikte bozulma meydana gelmiş bulunan haller) ile ilgili olarak üç değişik yaklaşım söz konusudur: Okunur veya (okunur bir metne) kolaylıkla dönüştürülebilir olmayan irade açıklamaları ulaşmamış sayılmalıdır; Uyumsuzluk veya güncel olmama rizikosu muhataba ait bulunmalıdır; İş çevreleri (tacirler, profesyoneller) ortalama düzeye sahip bir donanım (sistem) kullanıyor varsayılabilirler; fakat tüketiciler için durum farklıdır. Son yaklaşımın daha uygun olduğu söylenebilir. Bir tüzel kişi veya iş çevrelerinin çok eski ve sınırlı olmayan (ortalama düzeyde) bir software (program) kullanmaları beklenir. Buna karşılık bu gibi bir beklenti tüketiciler (an azından bir kısmı) için uygun düşmeyebilir. Bir tüketicinin bir programın güncel (son) sürümünü kullanıyor olduğunu ve mesajların her türlü ekini depolayabilecek, açacak ve okuyabilecek düzeyde 94 bulunduğunu düşünmek gerçekçi değildir. Bu bakımdan, tüketicinin kullandığı programın dünyadaki kullanımının artık son bulmuş olduğunu makul biçimde kabul edebileceğimiz haller dışında, uyumsuzluk rizikosunun sonuçlarına sigortacının katlanması gerekecektir. Bununla birlikte, tüketicinin kendisine mesaj yollamış olan sigortacıyı belirleyebildiği durumlarda, dürüstlük kuralı uyarınca, o sigortacıya geri dönmesi ve gönderdiği mesajın ulaşmadığını/içeriğinin öğrenilemediğini bildirmesi lazım gelir. 2.3.5.1.4. Kanıt yükü Çekişme halinde, e-postanın muhataba ulaştığını kanıtlama yükü gönderenin üzerindedir. E-postanın basılı bir örneğinin veya kaydedildiği bir veri saklayıcısının ibrazı yeterli olmadığı gibi bunun altına elektronik imza konmuş olması veya mesajın kodlanmış bulunması da yeterli olmaz. Buna karşılık muhatabın mesajın kendisine ulaştığını doğrulaması yeterli kanıt sayılmalıdır. “Ulaşmadı” (teslim edilemedi, “bounce mail”) bildiriminin söz konusu olmadığı hallerde, gönderilen mesajın muhataba varmış olduğunun varsayılmasına olanak olup olmadığı tartışmaya açık görünmektedir (Bounce mail, muhatabın posta kutusuna ulaşmayan ve gönderene “mesajının başarıyla aktarılamadığı” bilgisiyle birlikte geri yollanan mesajdır. Bunun “hard” ve “soft” olmak üzere iki çeşidi vardır: Hard bounce adres yanlış olduğu için sürekli olarak gönderene geri yollanan e-postadır. Soft bounce ise, muhatabın mail serverinin algıladığı fakat posta kutusu dolu olduğu, mail server geçici olarak devre dışı bulunduğu veya muhatap o adreste artık posta hesabına sahip olmadığı için geri yollanan e-postalardır. 2.3.5.2. Hata ile sakatlanmış irade açıklamaları Tamamen veya kısmen otomatik biçimde kurulan on-line sözleşmelerde, müşterinin deneyimsizliği veya dalgınlığı sonucunda yanlış tıklama veya dokunma yaparak aslında niyet etmediği bir açıklamada bulunması oldukça sık görülen bir durumdur. Pek karşılaşılan bir hal olmamakla birlikte, sigortacı da, hatalı bir web sayfası tasarımı yüzünden, arzulamadığı bir biçimde sigorta ettirenlerin yararına işleyen bir düzen kurmuş olabilir. 2.3.5.2.1. Sigorta ettirenin hataları ve çareleri On-line kurulan sözleşmelerde sigorta ettirenlerce yapılan üç farklı çeşit hatayı özel olarak incelemekte yarar vardır Beyan hataları İlk senaryo: Sigorta ettiren irade açıklamasında bulunmak istiyor ve bu amaçla “gönder” düğmesini tıklıyor. Ancak niyet edilenden farklı bir sözleşme (mesela yangın sigortası satın almak isterken hırsızlık sigortası) için beyanda bulunmuştur. Bu halde, sözleşmeyi esaslı hata sebebiyle iptal etmek olanaklıdır. İkinci senaryo: Sigorta ettiren, tıkladığının bilincinde olmakla birlikte, bu tıklama ile kendisini bağlayan bir irade açıklamasında bulunduğunun farkında değildir (mesela 95 sigorta ürünü hakkında bilgi istediğini düşünmektedir). Bu olasılıkta, beyanda bulunma iradesine sahip olmamasına karşın, yaptığı tıklamaya sigortacının güveneceğini hesaba katması gerektiği için, irade açıklaması yapmış sayılacaktır. Ancak bu halde dahi esaslı hataya dayanmak olanağı devre dışında kalmaz (bu olanak sözleşmenin geçerli olduğuna inanmış olması yüzünden için uğrayacağı kayıp ve yapacağı giderlerin sigorta ettiren tarafından karşılanması kaydıyla söz konusu olacaktır). Yanılma, sigortacının web sayfasının hatalı tasarlanmasından ileri gelmişse, irade açıklamasının muhatabı konumundaki sigortacının kendisine yapılan açıklamanın hatalı olduğunu saptayacak durumda bulunduğu ve bu sebeple de o açıklamayı bağlayıcı olarak görmemesi gerektiği kabul edilebilir. Üçüncü senaryo: Sigorta ettirenin irade açıklamasında bulunmak niyeti yoktur fakat mesela bir refleks sonucunda (bilgisayarın karşısında olduğu -mesela uyukladığı- bir sırada bilinçli olmaksızın gerçekleştirdiği tıklama ile) açıklama göndermiş duruma düşmüştür. Bu gibi bir irade açıklamasının hangi sonucu meydana getireceği tartışılabilir. Burada da muhatabın anlayışı belirleyici olabilir (bu olasılıkta, sigortacı söz konusu açıklamayı bağlayıcı saymakta haklı görülebildiği takdirde, sigorta ettiren bununla bağlı olacaktır). Bunun karşısındaki seçenek ise, beyanda bulunma niyetinin yokluğu dolayısıyla sözleşmenin kurulmamış olduğunu benimsemektir. Aktarım hataları Internet’teki aksaklıklar, virüs saldırıları veya hatalı software (bilgisayar programı), bozuk veya eksik aktarıma yol açabilmektedir. Bu halde, muhatabın yapılan irade açıklamasını hangi içerikte algılamış ve anlamış olduğuna (anlaması gerektiğine) bakmak doğru olur. Buna göre, sigorta sözleşmesi (gönderilen beyana oranla) eksik veya değişmiş içerik üzerinden yapılmış sayılacaktır. Bununla birlikte, sözleşmeyi “esaslı hata” niteliğinde sayabileceğimiz aktarımdaki hata sebebiyle iptal etmek olanaklıdır. Software (yazılım, bilgisayar programı) hataları Hata, beyanın kendisinden değil de sigorta ettirenin bozuk yazılım kullanmasından kaynaklanmışsa, bu halde yalnızca sözleşmenin kurulmasına ilişkin saikte hatadan söz edilebilir. Bu gibi bir hata esaslı sayılmaz ve sigorta ettirenin de sözleşmeyi iptal ettirmesine olanak verilmez. Çünkü e-ticarette bozuk yazılım kullanma rizikosu, kullanıcının üzerindedir. Kuşkusuz, esaslı hata (irade sakatlığı), sigorta ettirenin irade açıklamasını tıklama yoluyla veya bir kutucuğu işaretleyerek yapmadığı hallerde de, sözleşmeyi iptal etmek için sağlam bir dayanak oluşturur. Adi mektup veya e-posta aracılığı ile gerçekleştirilen irade açıklaması esaslı hatanın etkisi altında yapılmış olduğu için sakat ise (mesela sigorta başvurusunda bulunan kişi, yangın sigortası satın almayı arzu etmesine karşın, bunun yerine hırsızlık sigortası için irade açıklamasında bulunuyor) Borçlar Hukukunun irade sakatlıklarına ilişkin geleneksel çözümleri çare oluşturur. Bununla birlikte, Borçlar Hukukunun klasik (giderici) çözümleri yanında, on-line işlemler veya tüketici işlemleri alanında öngörülen önleyici veya giderici çözümler de söz konusudur: 96 Hizmet sağlayıcı sıfatını taşıyan sigortacıya, sigorta ettirenin hatalı irade açıklamasında bulunmasının önüne geçmek için, kurduğu sistemde sigorta ettiren tarafından girilen verilerdeki hataları düzeltici mekanizmalara (düzeneklere) yer vermek ve sigorta ettireni bu mekanizmaların varlığı hususunda uyarmak görevinin yüklenmesi, bu alandaki önemli çözümlerden biridir. AB’de 2000/31/EC sayılı E-Ticaret Yönergesi (“hizmet sağlayıcı” konumunda olan) sigortacıya, (“hizmetten yararlanacak kişi” konumunda olan) sigorta ettirenin, girdiği verilerdeki hataları, sözleşmeyi kurmaya yönelik istemini kesinleştirmeden önce saptamak ve düzeltmek için yararlanabileceği elverişli, etkili ve ulaşılabilir mekanizmaları sağlamak görevini yüklemiştir (m.11.2). Bu teknik araçlardan etkili biçimde yararlanabilmek, bunların var olduğunun farkında olunmasına bağlıdır. Düzeltici mekanizmaların varlığı hakkında bilgilendirme yükümlülüğüne aykırı davranılması halinde, sigorta ettiren süreyle sınırlı olmayan bir cayma hakkından yararlanabilecektir (çünkü cayma süresi bilgilendirme yükümlülüğünün yerine getirilmesinden başlayarak işleyecektir). Sigorta ettirenin sözleşmeden cayma hakkı da, sigortacının web sayfasının on-line kurulacak sigorta sözleşmelerine ilişkin hataları son aşamadan önce önlemeye yönelik biçimde tasarlanmış olmasına karşın gözden kaçabilecek hatalı açıklamaların sonuçlarını ortadan kaldırmada etkili bir çaredir. 2.3.5.2.2. Sigortacının web sayfasının hatalı bilgiler içermesi Sigortacının web sayfasının (mesela prim tutarı veya bir sigorta ürünün içeriği, kapsamı hakkında) hatalı bilgiler içermesi ender görülen bir durumdur. Web sayfasındaki hata, sigorta ettireni, sigortacının aleyhine olan bir sözleşmeyi yapmaya dönük açıklamada bulunmaya yöneltmiş olabilir. Burada sorun, sigortacının bu gibi bir sözleşme ile bağlı kalmaya zorunlu olup olmayacağı sorundur. İngiltere’de bu gibi bir halde web-sayfasının nasıl niteleneceğine bakılmaktadır. Eğer sigortacı web sayfasında sigorta ettirenin kabulü üzerine sigorta sözleşmesinin kurulmuş olacağını açıkça vurgulamış değilse, yalnızca öneriye çağırıda bulunmuş sayılmakta ve sigorta ettirenin beyanı (öneri niteliğini taşıyacağı için) tek başına sözleşmeyi kurmaya yeterli görülmemektedir. Web sayfasının öneri niteliğini taşıdığı hallerde ise, sigortacı, hata hükümlerine dayanabilecektir. Bu bağlamda, hatanın sigorta ettiren tarafından anlaşılabilir olup olmadığı da önemlidir. Sigorta ettirenin hatayı fark etmiş olmasını beklememiz gereken durumlarda ise (mesela bir motorlu araç sigortası 1000 TL yerine 10 TL’ye sunulmuşsa), onun bu hatayı dikkate almakla yükümlü olduğu düşüncesi benimsenir ve saptadığı açık hataya karşın “kabul” açıklaması yaparsa, karşılıklı irade uyuşmasından söz edilemeyeceği benimsenir. Bu halde sözleşmeyi hata gerekçesiyle iptal etmeye dahi gerek yoktur. Sigortacının, sözleşmenin kurulmuş olmasını engellemiş olan irade uyuşmazlığını ileri sürmesi yeterlidir. 97 Hatanın fark edilebilir nitelik taşımadığı durumlarda, sonuç farklı olacaktır. Eğer görece karmaşık olan (değişik rizikolara karşı koruma sağlayan) bir sigorta ürünü, yazılım (hesaplama) hatası sonucu Internet’te 3000 TL yerine 1500 TL’ye pazara sunulmuş ise ve sigorta ettirenin bu hatanın farkına varması da beklenemez bir husus ise, sigorta ettiren tarafından yapılan 1500 TL’lik önerinin kabulü ile sigorta sözleşmesi 1500 TL üzerinden kurulmuş olacaktır. Bu olasılıkta, sigortacının sözleşmeyi iptal etme hakkının olup olmayacağı tartışmaya açık görünmektedir. Burada hatanın beyana ilişkin değil, fakat hatalı bir programa güvenden kaynaklanmış olması karşısında, sigortacının saik hatasına dayanarak iptal yoluna gidemeyeceği görüşü benimsenebilir. Öbür seçenek ise, irade açıklaması anında da sigortacının yanılgısının sürmekte olduğu ve bunun da beyan hatası için yeterli görülmesi gerektiği yolundaki görüştür. Sigorta ettirenin irade açıklaması, onun elektronik hizmet sağlayıcısı tarafından doğru (aslına sadık) olmayan bir biçimde aktarılmışsa, sigorta ettiren sözleşmeyi iptal edebilir çünkü bu olasılıkta hata elçi niteliğindeki hizmet sağlayıcı tarafından işlenmiştir. Buna karşılık hata, sigortacının hizmet sağlayıcısının yanlış aktarımından kaynaklanmışsa, irade açıklamasının geçerli biçimde ulaşmış sayılması ve hüküm doğuracağının kabul edilmesi lazımdır (BK m.33). 2.3.5.3. Hataları önleyici teknik araçlar Sigortacının hatalı veri girişini saptama ve düzeltmeye olanak tanıyan teknik araçlar hakkında bilgi verme yükümlülüğü, söz konusu teknik araçların işler durumda olması halinde anlam taşıyacaktır. Bu sebeple, sigortacı en başta aşağıda sayılan teknik araçları işler duruma getirmelidir: Web sayfasında sözleşme kurma amacıyla oluşturulmuş bulunan sistemin tek bir tıklamanın yeterliği yerine adım-adım ilerleme esasına dayalı olarak oluşturulması (sistemin değişik aşamalardan oluşması ve izleyen aşamaya geçişin ancak doğrulama yapılarak mümkün bulunması; önceki adımlara dönüş ve daha önce girilmiş olan verilerdeki yanlışlıkları düzeltme olanağı) Sigorta genel şartlarını kabul etmenin sürece devamın bir koşulu haline getirilmiş olması Veri girişindeki hatanın belirlenmesi üzerine sonraki aşamaya geçişe izin verilmemesi ve belirlenen hata hakkında sigorta ettirenin uyarılması Yardım işlevinin öngörülmüş olması Çift doğrulama (tek bir tıklamanın yetmemesi) Son onay verilmeden önce sözleşmenin gözden geçirilmesi olanağı (ilk tıklamanın sözleşmenin görülmesini ağlaması ve ancak ikinci tıklama ile –onaylama- sözleşme kurulabilmesi. Sözleşme kurulduktan sonra bunun sigorta ettirene gönderilecek sözleşmenin özetini içeren bir mesajla doğrulanması (böylece sonradan sözleşmeden cayılması gereğinin ortadan kaldırılmasına ve yapılmış hataların düzeltildiği yeni bir sözleşme ilişkisinin kurulmasına olanak verilecektir). Sigorta ettirene gönderilen doğrulama, bilgilendirme işlevinden başka ayrıca –bazı koşullarla- sözleşmenin kanıtı da olabilecektir. Kolombiya Hukuku, tüketici sözleşmelerinde sigortacının sigorta ürünü, prim, giderler ve toplam maliyet hakkında bilgi içeren bir 98 özet sunması gerektiğini öngörmüştür. Bu özetin hemen basılmaya veya indirilmeye hazır olması lazımdır. Türkiye’de poliçe bu işlevi yerine getirecektir. İsrail’de, tüketici sıfatına sahip sigorta ettirenlere hatalı veri girişini sonradan düzeltme hakkı verilmektedir. (Bu çözümde sözleşme iptal edilmemekte, sonradan tarafların ortak iradelerine uygun biçimde değiştirilmektedir). 2.3.5.4. Sorumsuzluk kayıtları Bir çok halde sigortacılar, web sayfalarının kullanımı ile bağlantılı olarak ortaya çıkabilecek sorumlulukları üstlenmeyeceklerini duyurmaktadırlar. Mesela, İsviçre’de online sistemin ve yazılımın hatasız işleyeceği; Internet üzerinden aktarılan verilerin doğruluğu, tamlığı ve bunların gizli tutulacağı; üçüncü kişilerin herhangi bir müdahalesinin olmayacağı, sigorta ettirenin veya sigortacının girdiği verileri değiştirmeyeceği ve kullanmayacağı; Internet’teki aksamalar, aktarım hataları, virüs ve filtreleme gibi dışarıdan gelen veriler; bağlantılar ve diğer web sayfalarıyla ilgili olarak hiç bir garanti vermediklerini açıkça bildirmektedirler. Bununla birlikte, İsviçre’de sigortacılar, sigorta sözleşmesini kuran irade açıklaması gönderilmeden önce yapılmış olası hataları saptama ve düzeltmeye olanak veren teknik araçları sağlamamış haksız rekabette bulundukları gerekçesiyle sorumlu tutulmaktadırlar. 2.4. İrade uyuşmasının sağlandığı an 2.4.1. Genel kural Yukarıda da belirttiğimiz gibi, sözleşmenin esaslı unsurları üzerinde irade uyuşması, sigorta sözleşmesinin yapılmış sayılması için temel bir koşuldur. Sözleşme önerisi sigortacıdan veya sigorta ettirenden gelebilir. Bu hususta sınırlama (öneride bulunma hakkını taraflardan birinin tekeline bırakma) söz konusu değildir. Tamamen otomatik biçimde yapılan sözleşmelerde, sigorta ettirenin kabul açıklaması, genellikle kendisine yapılmış olan öneriye ilişkin birçok hususun (sonuncusunun) sisteme girilmesi üzerine tamamlanmış olacaktır. Tek bir tıklama çoğu halde on-line kabul açıklaması oluşturmayacaktır. Sözleşme hukukunun temel kurallarından biri de, irade açıklamasının açık biçimde yapılması zorunluluğunun bulunmaması, örtülü biçimde de yapılabilmesine olanak verilmesidir. Acaba bu kural on-line kurulan sigorta sözleşmelerinde de geçerli midir? Bazı hukuk sistemlerinde, en azından tüketici işlemlerinde, tüketicinin kabul açıklamasının “duraksamaya yer bırakmayacak biçimde, açık ve ilgili kamu kuruluşu tarafından da denetlenebilir olması” gerektiği öngörülmektedir (mesela Kolombiya). Diğer yandan, sigortacının kabul açıklaması “örtülü” de olabilir. Mesela sigortacının ayrıca bir kabul beyanında bulunmaksızın, sigorta ettirenin önerisi üzerine sigorta poliçesini düzenleyip göndermesi halinde durum böyledir. TTK 1405(1) kapsamındaki hallerde ise (sigorta ettirenin yazılı 99 önerisinin sigortacı tarafından bu yazılı öneri tarihini izleyen otuz gün içinde geri çevrilmemiş olması) sigorta sözleşmesi “örtülü kabul” yoluyla kurulmuş sayılacaktır. Bu gibi bir hüküm mevcut olmasa idi, sigortacının suskunluğu ancak (tarafların susmanın irade açıklaması sayılacağını kararlaştırmış olmaları veya sözleşmenin dürüstlük kuralı gereğince yapılmış sayılmasının lazım gelmesi gibi) ender hallerde sözleşmenin kurulmasını sağlayabilirdi. Hukuk düzeni, sözleşmenin ancak “web sayfasının müşterinin siparişi verirken ödeme sorumluluğunu doğrulaması esasına uygun olarak tasarlanmış olması” (sipariş düğmesi veya kutucuğu üzerine tıklama = “bestellbutton”, “order button) koşuluyla geçerli sayılacağını öngörebilir. 2.4.2. Şekil koşulu Şekil koşulu iki işlevi yerine getirir: Uyarı işlevi ve kanıt işlevi. Sigorta sözleşmelerinde bir kamu görevlisinin (mesela noter) katılımını öngörmek uygun bir çözüm değildir. Bu sebeple, şekil koşulu olarak yalnızca (uygulamada “ıslak imza” olarak isimlendirilen imza çeşidiyle yerine getirilen) yalın yazılı şekil düşünülebilir (bazı Latin Amerika ülkelerinde bu çözüm benimsenmiştir). Ancak on-line işlemlerde ıslak imza konu dışıdır. Sigorta sözleşmesinin herhangi bir biçim koşulunun yerine gelmiş olmasına bağlanmadığı hukuk düzenlerinde, on-line sigorta sözleşmeleri tarafların irade açıklamasını tamamen veya kısmen on-line yapmış olmaları üzerine bağıtlanmış olur. Elektronik imza veya güvenli (“advanced”) elektronik imza veya nitelikli (“qualified”) imza (taraflarca bunun kararlaştırılmış bulunması gibi çok ayrık haller dışında) kurucu unsur değildir. Yazılı şekil koşulunun öngörüldüğü hukuk düzenlerinde, yalnızca nitelikli elektronik imza ıslak imzanın yerini tutabilir onun eşdeğeri sayılabilir. Bununla birlikte, henüz sigortacılar nitelikli elektronik imzayı geniş biçimde kullanmamaktadırlar. Bunun yerine, elektronik belgeye yalın elektronik imza eklenmesi veya elektronik belgenin imzasız oluşturulması veya faks üzerinden işlem yapılması söz konusu olmaktadır. Bu noktada, son yılların çözümü olarak ortaya yumuşatılmış bir şekil koşulunun çıkmış olduğunu belirtmeliyiz: “Metin şekli” (textual form, Textform, forme textuelle) olarak adlandırılan bu yeni şekil çeşidinden, bilgilendirme yükümlülüğünün yerine getirilmesinde veya sigorta ettirenin cayma hakkının kullanılmasında yararlanılmaktadır. Metin şekli kısaca şöyle tanımlanabilir: “Açıklama kalıcı veri saklayıcısında (durable medium) yer alır; açıklamayı yapan kişinin kimliği açıklamanın sonunda imza aracılığıyla veya başka bir şekilde belirtilmiş durumdadır”. İmzalı faks ve basit biçimde imzalı e-posta mesajları metin şeklini yerine getiren belgelere örnek oluşturur. Elektronik imzaya ilişkin 1999/93/EC sayılı AB Yönergesi uyarınca “Elektronik imza”, gerçekliği belirlemede başvurulan bir yöntem olarak yararlanılan, başka elektronik veriye eklenmiş veya o veriyle mantıksal olarak birleştirilmiş elektronik biçimdeki veridir. “Güvenli elektronik imza” şu koşulları yerine getiren elektronik imzadır: yalnızca imzalayan kişiye bağlanabilir 100 imzalayan kişinin kimliğini belirler yalnızca imzalayan kişinin tek başına denetimi altında bulundurduğu araçlarla üretilebilir ilgili bulunduğu veriye, o veri daha sonra değiştirildiği takdirde bunun saptanabileceği bir biçimde bağlanmıştır. “Nitelikli elektronik imza” bazı hukuk çevrelerinde (mesela Almanya’da) güvenli elektronik imzanın özelliklerini taşıyan bir imzayı belirtmek amacıyla kullanılan bir deyimdir. Nitelikli ve güvenli elektronik imza arasındaki fark, ilkinin özel bir hizmet sağlayıcı tarafından onaylanmış ve depolanmış olmasıdır. On-line yapılmış bir sigorta sözleşmesinin (gerek varlığının gerek içeriğinin) kanıtlanması bazı hallerde zor olabilir. Öte yandan, sigorta ettirene tanınmış olan bazı hakların kullanılması için gereken koşulların gerçekleşmiş olduğunun kanıtlanması da sorun yaratabilir. Tüketicinin korunması ve daha iyi bir konuma getirilmesi amacıyla, Avrupa Birliği mevzuatı ve başka bazı hukuk çevrelerinde sigortacıya bazı yükümlülükler getirilmiştir. Bunlara aşağıdaki örnekleri verebiliriz: Tüketici haklarına ilişkin 2011/83/EU sayılı AB Yönergesi madde 8.7 uzaktan (mesafeli olarak) yapılan sözleşmenin makul bir süre içinde ve en geç hizmetin ifası başlayana kadar tüketiciye kalıcı veri saklayıcısı ile sigortacı tarafından doğrulanmasını öngörmektedir. Bu doğrulama, (daha önce verilmiş olmadığı takdirde) sözleşme öncesinde verilmesi gereken tüm bilgileri de içermek zorundadır. Bundan başka, söz konusu doğrulama, uygulanabilir olduğu takdirde, tüketicinin hizmetin başlamasına ilişkin açık onayını ve hizmetin başlangıcı ile cayma hakkını kaybedeceğinin bilincinde olduğuna ilişkin açıklamasını da içerecektir. (Ancak 2011/83/EU sayılı tüketici haklarına ilişkin AB Yönergesi “finansal hizmetler” hakkında –kıyasen veya genişletme yoluyla uygulanması halleri dışında- uygulanmamaktadır; dolayısıyla bu yönerge sigortayı doğrudan kapsayan bir düzenleme değildir). 2000/31/EC sayılı elektronik ticarete ilişkin AB Yönergesi madde 11.1 sigortacının sigorta ettiren tarafından yapılan önerinin kendisine ulaşmış olduğunu gecikmeden ve elektronik yolla bildirmesi gerektiğini hükme bağlamıştır. Öte yandan, hukuk düzeninin izin verdiği durumlarda, taraflar uzaktan iletişim araçlarıyla (e-posta veya faks gibi dijital mesajlar, SMS, WhatsApp olanağı) yapılan aktarımların da yazılı şekil koşulunu yerine getireceği hususunda anlaşabilirler. 2.4.3. Sözleşme yapmak için öneride bulunan tarafın bu önerisiyle bağlı olacağı süre Hazır olmayan kişiler arasındaki sözleşmelerde, öneride bulunan taraf, duruma göre kabul açıklamasının kendisine ulaşmasını beklemesi gereken süre boyunca önerisiyle bağlı olur. On-line yapılan önerilerde ise, seçilen iletişim yönteminin özelliği dolayısıyla, kabul açıklaması görece kısa bir süre beklenecektir. 101 Sigortacının web sayfası (öneriye çağırı değil de) “öneri” olarak nitelenebilmekte ise, sigortacı, web sayfasından sigorta ürününün satın alınabildiği bütün süre boyunca bu önerisiyle bağlı bulunacaktır. Bununla birlikte, uygulamada, (web sayfası üzerinden öneride bulunmuş durumdaki) sigortacının önerisiyle bağlılık süresi, müşterinin web sayfasını terk ettiği ana kadardır. Polonya hukukunda, tüketici sıfatına sahip bir kişiye elektronik yolla öneride bulunmak isteyen sigortacının önce ondan öneri yapmaya onay alması gerekmektedir. Diğer taraftan, Polonya’da elektronik öneriler, muhatabın bunun ulaştığını gecikmeden doğrulamış olması halinde bağlayıcı sayılmaktadır. Sigorta ettirenin sigortacının web sayfasındaki standart formu kullanarak (doldurarak) öneride bulunduğu durumlarda, açık veya örtülü bir kabulün kendisine ulaşmasını bekleyebileceği ana kadar önerisiyle bağlı olması söz konusudur. Bununla birlikte, önerinin bağlayıcı olacağı süre ile ilgili zaman sınırlaması getirmek olanaklıdır. Eğer, standart form, (mesela Almanya’da çoğunlukla olduğu gibi) önerinin bağlayıcı olacağı süreyi sınırlamakta ise, bu sürenin geçmesinden sonra sigorta ettirene ulaşan (sigortacının) kabul açıklaması, sigortacı tarafından yapılmış bir öneri olarak değerlendirilecektir. 2.4.4. Mesafeli sözleşmelerin ne zaman bağıtlanmış sayılacağı sorunu Mesafeli sözleşme niteliğindeki bir sigorta sözleşmesinin ne zaman kurulmuş sayılabileceği konusunda değişik ülkelerin (bu satırların kaleme alındığı sıradaki) yaklaşımı oldukça çeşitlilik göstermektedir: Öneride bulunanın, önerisinin muhatap tarafından kabul edildiğini öğrendiği (veya öğrenme olanağını elde etmiş olduğu) anda (çoğu halde: sigorta ettirenin kabul açıklaması sigortacıya ulaşınca) (Belçika, Kolombiya, Hırvatistan, Danimarka, Yunanistan, Sırbistan) Susma kabul olarak değerlendirilmemek koşuluyla, müşterinin (sigortacıya) önerilen sigorta sözleşmesi ile bağlı olacağına ilişkin kararını bildirdiğinde (Şili)Sigortacı, müşterinin önerisini 15 gün içinde reddetmezse (15 günün geçmesi üzerine, sözleşme, önerinin ilk yapıldığı anda –geriye etkili olarak- kurulmuş sayılmaktadır) (Macaristan) Sigorta ettirenin, web sayfasında duyurulmuş olan sözleşme hükümlerini kabul etmeye çağırıldığı tıklama yoluyla kurulması söz konusu olan bir sigorta sözleşmesi önerilmişse, sözleşme sigorta ettirenin “kabul” kutusu üzerine tıkladığı ve irade açıklamasını yolladığı anda bağıtlanmış olur (yollama, mesajın yollayan kişinin denetimi dışındaki bir iletişim sistemi tarafından kabul edilmiş olduğu anda gerçekleşmiş sayılmaktadır) (Hong Kong). Başvuruda bulunan kişinin, başvuru formunu on-line doldurması istenir. Eğer başvuru sahibinin girmiş olduğu bilgiler sigortacının kabul (riziko üstlenme) kıstaslarına uygun bulunmakta ise, sigortacı öneri getirir. Başvuru sahibi, bu öneriyi kabul ederek sigorta teminatını başlatır. Eğer girilen bilgiler sigortacının kabul kıstaslarını karşılamamakta ise, ya 102 başvuru geri çevrilir ya da başvuru sahibine bir danışmanla telefon görüşmesi yapma fırsatı sağlanır (Avustralya). Almanya’daki durum ise şöyledir: VVG uyarınca sigortacı başvurudan veya taraflarca yapılmış olan anlaşmadan farklı bir poliçe gönderebilmektedir. Eğer sigorta ettiren buna, ulaşma tarihinden başlayarak bir ay içinde itirazda bulunmazsa, (sigortacının poliçedeki farklar hususunda sigorta ettireni bilgilendirmiş ve doğacak hukuksal sonuçlar konusunda uyarmış olması koşuluyla) farklı metni kabul etmiş sayılır (Türk düzenlemesi ise Alman düzenlemesiyle çelişen bir hüküm içermektedir: TTK 1425(2)’ye göre, sigorta poliçesindeki, evvelce yapılmış olan sigorta başvurusuna veya tarafların anlaşmasına aykırı koşullar geçersizdir). Kore Cumhuriyeti’nde, sigortacı aksine bildirimde bulunmazsa, sigorta ettiren tarafından yapılmış olan öneriyi kabul etmiş sayılmaktadır (Türkiye’de bu sonuç TTK 1405(1) uyarınca öneri tarihinden 30 gün sonra meydana gelecektir). İsviçre’de, sözleşme sigortacının kabul açıklaması sigorta ettirenin egemenlik alanına ulaşınca (bu açıklama mektupta yer almakta ise mektubun posta kutusuna girdiği anda) veya –eğer öneri sigortacı tarafından yapılmış idiyse, sigorta ettiren tarafından yollanan elektronik doğrulama mesajının veya doğrulama mektubunun ulaşması anında kurulmuş sayılmaktadır. Yukarıdaki açıklamalar ışığında şunları belirtebiliriz: Sigortacının yapmış olduğu önerinin sigorta ettiren tarafından “kabul” kutucuğu üzerine tıklama yoluyla kurulması esasına göre tasarlanmış tam otomatik on-line sigorta sözleşmeleri, sigorta ettirenin kabulü ile bağıtlanmış olur. Internet kullanımı dışındaki insan katılımının söz konusu olduğu durumlarda, sigorta sözleşmesi sözleşmeler hukukundaki kurallar çerçevesinde kurulmuş olacaktır. Sigortacının bir temsilcisi Internet’i kullanarak işleme katılmışsa (mesela sigortacının kabul açıklaması sigorta ettirene temsilci tarafından bir e-posta aracılığıyla bildiriliyor), on-line işlemler için geliştirilmiş olan kurallar uygulanacaktır (ele aldığımız örnekte, sigorta sözleşmesi e-posta muhatabın sistemine ulaştığı zaman kurulmuş olacaktır). Aynı çözüm, sigortacının öneride bulunduğu ve sigorta ettirenin kabul açıklamasının Internet üzerinden gerçekleştiği durumlarda da (mesela sigorta ettiren sözleşmeyi kuran açıklamasını gönderdiği bir e-posta ile yapıyor) geçerlidir (başka bir anlatışla, sözleşme kabul mesajının sigortacının sistemine ulaştığı anda bağıtlanmış sayılacaktır). 2.4.5. Sigorta ettirenin cayma hakkı Bir çok ülkede sigorta ettirenler (genellikle sözleşmenin bağıtlanmasını izleyen belirli bir süre içinde olmak koşuluyla) sigorta sözleşmesinden cayma hakkı ile donatılmaktadır. Bununla birlikte, İsviçre’de bu hak tanınmamıştır. 103 2.4.5.1. Cayma hakkının anlamı Cayma hakkı, sigorta sözleşmesinin (ilk kurulduğu ana kadar) geriye etkili olmak koşuluyla ve herhangi bir parasal külfet altına girme durumu söz konusu olmaksızın ve gerekçe göstermek zorunluluğu bulunmaksızın sona erdirilmesi olanağıdır. 2.4.5.2. Sonuçları Sigorta sözleşmesi ilk kurulmuş olduğu andan başlayarak ortadan kalkacaktır (geriye etki). Bunun anlamı, o sözleşmenin geçerli bir borcun doğumuna yol açmamış olduğudur. Karşılıklı borçların hukuksal sebebi olan sigorta sözleşmesi, cayma üzerine (geriye etkili olarak) ortadan kalkmaktadır. Bu yüzden, -eğer varsa- o ana kadar karşılıklı yerine getirilmiş olan borçlar ( özellikle prim veya primin bir kısmı) geri verilmelidir. Bununla birlikte, AB ülkelerinde, konuyla ilgili yönergeler daha dengeli görünen bir çözümü benimsemiştir. Mesela Alman Hukukunda sigortacı, bazı koşullarla, primin belirli bir kısmına hak kazanabilmektedir: Eğer sigorta ettiren, sigorta korumasının cayma süresi geçmeden önce başlaması konusunda sigortacı ile anlaşmışsa, sigortacı, sigorta ettirene karşı (bu halde bir miktar ödeme yapması gerekeceği hususu da dahil), uyarma ve bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmiş olduğu takdirde, cayma anına kadarki süre için prim isteyebilmektedir. Polonya hukuku da benzer bir çözüme yer vermiştir. Finansal hizmetlerin uzaktan pazarlanmasına ilişkin 2002/65/EC sayılı AB Yönergesi m.7, tüketicinin, cayma hakkını kullanmadan önceki safhada almış olduğu hizmetin karşılığını ödemesi gerektiğini öngörmektedir (hizmetin verilmeye başlanması, tüketicinin bunu onaylamış olmasına bağlıdır). Bu sebeple, sigortacı, eylemsel olarak sağlamış bulunduğu hizmetle (sağlamış olduğu sigorta koruması ile) orantılı bir prim isteyebilecektir. Yönergenin 7.1 maddesi uyarınca ödenecek karşılığın hiç bir halde bir ceza niteliğini kazanmaması da gerekmektedir. Öte yandan, sigortacının tüketiciyi ödeyeceği tutar konusunda da bilgilendirmiş olması lazımdır (Yönerge madde 7.3). Sigorta sözleşmelerinde, genellikle sigortacı kendi edimini (rizikoyu taşıma) primin veya ilk kısmının ödenmesi üzerine yerine getirmeye başlar. Bu sebeple primin ödenmesi tüketicinin ifaya onay vermesi anlamını taşıyabilecektir. Bununla birlikte, finansal hizmetlerin uzaktan pazarlanmasına ilişkin 2002/65/EC sayılı AB Yönergesi madde 7.2, üye devletlere, sigorta sözleşmesinden cayma hakkını kullanan tüketicilerin herhangi bir ödeme yükümlülüğü altında olmayacağına ilişkin düzenleme yapma olanağını da tanımış bulunmaktadır. Tüketici haklarına ilişkin 2011/83/EU sayılı AB Yönergesi madde 14.3 (kıyas yoluyla veya kapsamının genişletilmesi yoluyla uygulanması halleri dışında sigorta hakkında doğrudan geçerli değildir) cayma hakkını kullanmadan önce tacirden hizmetin ifasını istemiş bulunan tüketicinin, kendisine sağlanan hizmet karşılığı olarak, sözleşmede öngörülen ücretin 104 cayma anına kadarki hizmete karşılık gelen bölümünü ödemekle yükümlü olacağını hükme bağlamıştır. Mesafeli finansal hizmetlere ilişkin 2002/65/EC sayılı AB Yönergesi m.6.7 uyarınca, sigorta, bir ek hizmet olarak, asıl hizmet niteliğindeki başka bir mesafeli finansal hizmete bağlanmış olduğunda, tüketici asıl hizmete ilişkin sözleşmeden cayarsa, sigorta da tüketicinin herhangi bir ceza ödemesi söz konusu olmaksızın iptal edilmiş sayılacaktır (aynı çözüm, bazı küçük farklarla -sigortaya uygulanmayan- tüketici haklarına ilişkin sayılı AB Yönergesi m.15’te de yer almaktadır). 2.4.5.3. Cayma hakkının kaynağı Cayma hakkının kaynağı bütün sözleşmelere uygulanan “genel hükümler” veya tüketici hukuku kuralları veya sigorta sözleşmesine ilişkin “özel hükümler olabilir (mesela Belçika’da, sigorta sözleşmesi kanunundaki hükümler “özel hüküm” (lex specialis) sayılmaktadır. Hırvatistan’da Elektronik Ticaret Kanunu –LEC- özel düzenleme içermediği için, sigorta sözleşmesini düzenleyen yasa hükümleri uygulanmaktadır). 2.4.5.4. Cayma süresi Genel olarak, hayat sigortası sözleşmesinden caymaya ilişkin süre daha uzundur. Bazı ulusal hukuklardaki çözümler aşağıdaki gibidir: Hayat dışı sigortalarda 14, hayat sigortasında 30 gün (Belçika, Fransa, Yunanistan, Almanya, Macaristan). Emeklilik sözleşmelerinde 30 gün, hayat sigortasında 14 gün (Danimarka). Tüketici sözleşmelerinde 30 gün (Polonya) Borç ödeme sigortasında 30 gün, diğer hallerde 14 gün (Birleşik Krallık) Riziko gerçekleşmemiş olmak koşuluyla 14 gün (Avustralya). Poliçenin verilmesinden veya uzun dönemli sigortalarda daha önceki bir tarihte gerçekleşmişse sigorta ettirene yapılacak bildirimden başlayarak 21 gün. Tüketici sözleşmelerinde 14 gün (Israil) Sigorta sözleşmesi tarihinden başlayarak 8 gün (Japonya) Genel bir kural olarak, sigorta ettiren “her zaman” sigorta sözleşmesinden cayabilir (eğer cayma hakkını kullanırsa, sigortacı kazanılmayan primi geri verecektir) (Meksika). 14 gün (Sırbistan). 2.4.5.4.1. Cayma süresine uyma Almanya’da (Mesafeli finansal hizmetlere ilişkin 2002/65/EC sayılı AB Yönergesi madde 6.6 hükmüne uygun biçimde) süreye uymuş sayılmak için cayma açıklamasının gönderilmesi yeterli görülmektedir. Diğer seçenek, cayma açıklamasının sigortacıya (veya Türkiye’de olduğu gibi, sigorta sözleşmesine aracılık etmiş bulunan acenteye) cayma süresi dolmadan önce ulaşmasıdır. 2.4.5.4.2. Cayma süresinin işlemeye başlaması için gerekli olan koşul 105 Cayma süresinin işlemeye başlaması hususunda benimsenen çözümler şöyledir: Söz konusu süre, sigorta ettirene sözleşme koşullarının ve bütün ek bilgilerin verildiği veya sigorta sözleşmesinin yapılmış olduğu tarihte (Almanya, Belçika, Polonya), hayat sigortalarında ise sigortacının sözleşmenin kurulduğu bilgisini sigorta ettirene vermiş bulunduğu günde (Belçika) işlemeye başlayacaktır. Mesafeli finansal hizmetlere ilişkin 2002/65/EC sayılı Yönerge madde 6.1 cayma süresinin mesafeli sözleşmenin yapıldığı (hayat sigortasında sözleşmenin kurulmuş olduğu bilgisinin tüketiciye verildiği) günde veya eğer sözleşme hüküm ve koşulları ve verilmesi gereken bilgiler tüketiciye daha sonra ulaştırılmışsa bu sonraki tarihte işlemeye başlayacağını hükme bağlamıştır. 2.4.5.5. Cayma hakkına ilişkin şekil koşulu Bu hususta herhangi bir şekil kuralı söz konusu değildir. On-line sigorta sözleşmelerinde, cayma hakkının elektronik yolla kullanılması mümkündür. Mesafeli finansal hizmetlere ilişkin 2002/65/EC sayılı AB Yönergesi madde 6.6 uyarınca sigorta sözleşmesinden cayma hakkı yazılı olarak (kağıt üzerinde) veya muhatabın erişebileceği bir kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla kullanılmalıdır. Şu halde, elden yapılan bildirim, adi posta, faks veya e-posta veya sigortacının bu amaçla tanımladığı web-sayfasına bildirimde bulunma yeterli görülecektir. Buna karşılık, telefonla bildirim, ancak sigortacı bu yolla cayma açıklamasının yapılmasına onay vermiş ise geçerli tutulacaktır. Tüketici haklarına ilişkin 2011/83/EU sayılı AB Yönergesi m.11.1, cayma hakkını kullanmaya karar veren tüketicinin ya söz konusu yönergenin I(B) sayılı Ekinde yer alan cayma formunu kullanması ya da sözleşmeden cayma hakkını kullandığı hususunda duraksamaya yol açmayacak bir açıklama yapması gerektiğini öngörmüştür. Öte yandan, Yönergenin I(A) sayılı Eki, adi posta ile gönderilen mektup, faks ve e-postanın bu açıklama için elverişli yöntemler arasında bulunduğunu belirtmektedir (Ancak bu yönerge sigortayı doğrudan kapsamayan bir düzenlemedir) 2.4.5.6. Cayma süresi boyunca sözleşmenin hüküm doğurup doğurmayacağı sorunu Cayma süresi boyunca sigorta sözleşmesi (geçici olarak) yürürlüktedir (Almanya) 2.4.5.7. Ayrık haller Cayma hakkı bir çok halde devre dışıdır. Mesela: Kısa süreli sigortalar (Belçika, Fransa, Almanya, Macaristan); bir senden kısa süreli sigortalar (Japonya); yolculuk ve bagaj sigortaları (Belçika, Fransa, Hollanda); yatırım fonuna bağlı hayat sigortaları (Belçika); sigorta ettirenin istemi üzerine ifa edilmiş olan sözleşmeler (Fransa); zorunlu motorlu araç sorumluluğu sigortası (Fransa); büyük rizikolar (Almanya); (mesafeli sözleşme niteliğinde olmayan geçici süreli sigorta teminatları (Almanya). 106 Mesafeli finansal hizmetlere ilişkin 2002/65/EC sayılı AB Yönergesi madde 6.2 (b) ve (c) uyarınca yolculuk ve bagaj sigortası sözleşmeleri ve benzeri bir aydan kısa süreli sigortalar ile tüketicinin cayma hakkını kullanması öncesinde taraflarca ifası tamamlanmış sözleşmelerde tüketici cayma hakkından yararlanamaz. 3. On-line sigorta sözleşmelerinde sigorta ettirenin bilgilendirilmesi ve uyarılması 3.1. Bilgilendirme ve uyarma yükümlülüğü 3.1.1. Genel Olarak Eski zamanlarda, sigorta hukuku bilgilendirme görevini yalnızca sigorta ettirene yüklemekte idi. Günümüzde ise, sigortacı da, sözleşenini birçok hususta bilgilendirmek yükümlülüğü altındadır. Bu evrim, esas olarak tüketiciler yararına öngörülen korumanın sonucudur. Bu sebeple, bir çok ülkede (mesela Yunanistan) bu yükümlülüğün varlığı ve kapsamı, ilişkinin bir tüketici sözleşmesi olup olmadığına göre değişkenlik göstermektedir. Öte yandan, tüketici ile kurulan sözleşmelerde, bilgilendirme yükümlülüğü emredici niteliğe sahiptir; sorumsuzluk kayıtları geçersizdir (Hırvatistan, Fransa, Yunanistan). Yüz yüze kurulan (hazırlar arasındaki) sözleşmelerde, sigorta ettiren (başvuru sahibi) çoğu halde sigortacının acentesinden (veya, eğer bir broker görevlendirmişse, o brokerden) yardım ve destek alır ve bunlara soru sormak olanağından yararlanır. Sigorta ettirenin on-line sözleşme kurduğu durumlarda sözleşmeye ilişkin kararını bilgilenmiş olarak vermesini sağlamak için, onun bütün olası sorularının önceden yanıtlanmış olması (başka bir anlatışla kendisine önceden bilgi olarak aktarılmış bulunması) lazımdır. Mesafeli sözleşmenin kurulmasından önce, tüketici bir çok hususta uygun araçlar kullanılarak bilgilendirilmelidir (Eğer somut olayda başvurulmuş olan uzaktan iletişim yöntemi bilgilendirmenin sözleşme öncesinde yapılmasına olanak vermemekte ise, bilgilendirme sözleşmenin kurulmasından sonra derhal gerçekleştirilmelidir (Polonya). AB’de bilgilendirme yükümlülüğü değişik metinlerde düzenlenmiştir: Elektronik ticarete ilişkin 2000/31/EC sayılı Yönerge Sigorta aracılığına ilişkin 2002/92/EC sayılı Yönerge Finansal hizmetlerin uzaktan pazarlanmasına ilişkin 2002/65/EC sayılı Yönerge Tüketici haklarına ilişkin 2011/83/EU sayılı Yönerge (finansal hizmetler –sigorta- bu yönergenin doğrudan uygulama alanı dışındadır). AB’de bazı taslak metinlerde, bilgilendirme yükümlüklerine ilişkin daha “ince” (ve tartışmalara yol açmış) çözümler bulunmaktadır. Mesela IMD 2 tasarısı (Insurance Mediation Directive 2 Proposal 2012/0175 = Sigorta Aracıları Yönergesi 2 Tasarısı 2012/0175) m.16-21 ve m.22-25. Bu taslak yönergede daha fazla saydamlık sağlama 107 eğiliminin ön plana çıktığı görülmektedir (çıkar çatışmalarının müşteriye açıklanması, yatırıma dönük sigorta ürünlerinde özellikle ürünün müşteriye uygunluğunun araştırılarak müşteriyle paylaşılması yükümlülüğü gibi müşteriyi koruyucu ek yükümlülükler). 3.1.2. Bilgilendirmenin biçimi Internet dışında yapılan sözleşmelerde sigorta ettirene kağıt üzerinde (yazılı olarak) veya sigorta ettirenin ulaşabileceği kalıcı veri saklayıcısı aracılığı ile bilgilendirme yapılması gerekir (Belçika, Polonya). Dar anlamdaki on-line sigorta sözleşmelerinde ise, bilgilendirme (çoğu kez) Internet üzerinden gerçekleştirilecektir. Bununla birlikte, yeni eğilimlere ve taslak metinlere ve son zamanlarda yürürlüğe konulan düzenlemelere göre sigorta ettirene, Internet’i düzenli olarak kullanıyor olsa dahi, kağıt üzerinde (yazılı biçimde) bilgilendirilmeyi isteme hakkı tanınması gereklidir. AB yönergeleri de bilgilendirmenin kağıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla gerçekleştirilmesini öngörmüştür (finansal hizmetlerin uzaktan pazarlanmasına ilişkin 2002/65/EC sayılı Yönerge m. 5; tüketici haklarına ilişkin – sigortaya doğrudan uygulanmayan- 2011/83/EU sayılı Yönerge m.7 ise kalıcı veri saklayıcısının bilgilendirme aracı olarak kullanılmasına yalnızca tüketicinin buna onay vermiş olması halinde yeşil ışık yakmaktadır). 3.1.3. Bilgilerin alınmış olduğunun doğrulanması Şili hukuku, bilgilendirmenin yapılmış olduğunun sigorta ettiren tarafından doğrulanması gereğini sigorta sözleşmesinin geçerlilik koşulu olarak düzenlemiştir. 3.1.4. Bilgilendirmenin içeriği Sigorta ettirene verilecek bilgiler hususunda dünyada değişik uygulamaların var olduğu gözlenmektedir. Örnekler: Sözleşmenin kuruluş yöntemi (Sırbistan) Sigortacının (hizmet sağlayıcı olarak) kimliği (Belçika, Kolombiya, Hırvatistan, Yunanistan, Hong, Kong, Polonya, Kore Cumhuriyeti, İsviçre). Sigortacının web sayfası adresi (Meksika: bu gerek, sigorta ettirenin standart sözleşme klozlarını – sigorta genel koşullarını- inceleyebilmesini sağlamak amacına yöneliktir). Finansal hizmet (sigorta) ve buna ilişkin ücret (prim), giderler ve vergiler (Yunanistan, Hong Kong; Meksika’da sigorta ettirenin sigorta ürününün markası –ticari adı-; Polonya’da ise ödemeye ilişkin kurallar hakkında da bilgilendirilmesi lazımdır) Mesafeli sigorta sözleşmesinin ayrıntıları (Hong Kong, Kore Cumhuriyeti, Sırbistan) 108 o o o o o Cayma hakkının var olduğu veya olmadığı (Yunanistan, Polonya, Kore Cumhuriyeti) Sigorta genel koşulları (Yunanistan, Kore Cumhuriyeti, Sırbistan; Kolombiya’da sigortacıların sigorta genel koşullarını web sayfalarına kolayca ulaşılabilecek bir biçimde ve indirilmeye veya basılmaya hazır durumda koymuş olmaları lazımdır). Uygulanacak hukuk (Yunanistan, Hong Kong, Polonya). Sigorta süresi (Hong Kong, Polonya) Başvuru sahibinin önemli hususları sigortacıya bildirme görevi ve buna uymamanın sonuçları (Hong Kong). Düzeltme ve yakınma mekanizmaları (Belçika, Yunanistan, Polonya). Uyuşmazlık çözümleme mekanizmaları (Kore Cumhuriyeti) Sözleşmenin kurulması ve sözleşme sırasındaki iletişim bakımından önerilen diller (Sırbistan, Hırvatistan, Yunanistan, Polonya). Sigortacının uyacağını duyurmuş olduğu etik kurallar ve bu kuralların elektronik olarak nasıl incelenebileceği hakkında bilgi (Hırvatistan, Yunanistan, Sırbistan). Sigorta genel koşullarının da sigorta ettiren tarafından okunmuş (en azından içeriğini öğrenme fırsatı kendisine verilmiş) ve açıkça veya örtülü biçimde kabul edilmiş olması gerekir. Aksi halde, bu koşullar sözleşme içeriğine dahil olmazlar ve sigorta ettiren bunlarla bağlı duruma gelmez. Sigorta genel koşullarının sigorta ettiren bakımından bağlayıcı hale geldiğini kanıtlayabilme bakımından, web sayfasının sigorta ettirenin sigorta genel koşullarının okunduğunu ortaya koyan bir kutuya tıklamasını öngörecek biçimde tasarlanması yararlıdır. Sigorta ettirenin olumlu eylemi daha az sorun doğuracaktır. Bu sebeple Belçika’da önceden işaretlenmiş bir kutuya yer vermekten kaçınmanın doğru olacağı vurgulanmaktadır. Öte yandan, Belçika’da sigorta genel koşulları ile ilgili olarak iki değişik mekanizma kullanılmaktadır: Sigorta ettirenin, sigorta sözleşmesini kurmaya yönelik irade açıklamasını yapmadan önce sigorta genel koşullarının bulunduğu web sayfasına erişiminin (ve genel koşullar çerçevesinde sözleşme kurmaya onay verdiğini göstermek üzere kabul kutusuna tıklamasının) zorunlu kılındığı “click wrap” anlaşmalar ve sigorta ettirene yalnızca genel koşulların bulunduğu web sayfasına erişim olanağının verildiği (açık kabul beyanının zorunlu kılınmadığı) “browse wrap” anlaşmalar. Browse wrap anlaşma halinde, Belçika’da yalnızca ana sayfa yerine her sayfaya hyperlink (köprü, bağlantı) verilmesinin doğru olacağı belirtilmekte fakat bir “pop up ekran” (kendiliğinden açılan ekran) önerilmemektedir. Genel koşulların belirli bir tarihteki sürümüne (metnine) dayanan sigortacı, o sürümün sözleşme kurulurken sözleşme içeriğine dahil edilmiş olduğunu kanıtlamakla yükümlüdür. Bununla birlikte, yasa (Türkiye’de olduğu gibi- TTK 1425(3)) sigorta süresi içinde gerçekleşen sigorta ettiren/sigortalı/ lehtarın yararına genel koşul değişikliklerinden bunların derhal yararlanmaya başlayacaklarını öngörebilir. Hangi 109 sürüm üzerinde anlaşmaya varılmış olduğunu ortaya koyabilmek için “elektronik tarih damgası” uygun bir çözüm oluşturabilir. Sigorta ettirene, sigorta sözleşmesinin arşivlenip arşivlenmeyeceği (eğer bu hizmet verilecekse, sözleşmeye nasıl ulaşılacağı) hususunda da bilgi verilmesi gerekir (Belçika, Hırvatistan, Yunanistan). Kolombiya’da sigortacıların web sayfalarının kullanılmasından, bu sayfaya erişim sağlan(ma)masından veya basılı belgelerle web sayfasına koymuş olduğu elektronik belgeler arasındaki farklardan sorumlu olmayacağına ilişkin kayıtların “haksız koşul” niteliğinde olacağı kabul edilmektedir. Sigorta sözleşmesine ilişkin başvurunun alındığının sigorta ettirene doğrulanması da lazımdır (Belçika). 3.1.5. Hataların önlenmesine ilişkin mekanizmalar hakkında bilgilendirme Sigortacı, başvuru sahibini sözleşmenin kurulmasına kadarki teknik adımlar (aşamalar) (Belçika, Hırvatistan, Yunanistan, Sırbistan) Sözleşme kurulmadan önce girilen verilerdeki hataları saptama ve düzeltmeye yönelik teknik araçlar (Belçika, Hırvatistan, Fransa, Almanya, Yunanistan, İspanya, Sırbistan) hakkında bilgilendirmekle yükümlüdür. Hataların saptanması ve düzeltilmesine ilişkin mekanizmaların sigorta ettirenin bunların varlığı hakkında baştan uyarılması halinde çok daha etkili olacağı açıktır. 3.1.6. Bilgilendirme yükümlülüğüne aykırılığın yaptırımı Bilgilendirme yükümlülüğünün yerine getirilmemesi halinde ortaya çıkacak olan sonuçlar hakkında on-line sigortalara ilişkin özel bir düzenleme mevcut değildir. Kural olarak bilgilendirme yükümlülüğünün ihlali halinde uygulanabilecek yaptırımlar bu halde de söz konusu olacaktır. 3.2. İletişim hataları: irade açıklamasının hata ile sakatlanmış olması, aktarım veya yazılım hataları (yanlış düğmeye basma, yanlış kutu üzerine tıklama; elektronik mesajın Internet’te kaybolması veya yazılımın mesajı göndermeye/almaya elverişli olmaması v.b.) 3.2.1. Açıklama aktarım ve yazılım hataları konusunda uyarı yükümlülüğü Yukarıda vurguladığımız üzere, birçok ulusal hukukta sigortacı, sigorta ettirene, onun sigorta sözleşmesini kurmaya yönelik irade açıklamasını yapması öncesinde, girmiş olduğu verilerdeki hataları saptama ve düzeltme fırsatını sağlamak zorundadır. Bu amaca erişebilmek için ilk adım, bu mekanizmaların varlığı konusunda sigorta ettireni bilgilendirmektir. 110 3.2.2. Saptanan iletişim hataları konusunda uyarı yapma yükümlülüğü Sigortacıya yüklenen, irade açıklamasını yapması öncesinde sigorta ettireni girmiş olduğu hatalı verileri düzeltme mekanizmalarının varlığı hususunda uyarma yükümlülüğü sözleşme öncesinde, hatalı veri girişi yapılmadan evvel yerine getirilmelidir. Sigortacı, sigorta ettirenin hatalı veri girdiğini onun irade açıklaması sonrasında öğrendiği takdirde ne olacağı ise açık değildir. Ancak bu halde de dürüstlük kuralı uyarınca sigortacının uyarma yükümlülüğü altında olduğu kabul edilebilir. 3.2.3. Önerinin alındığını ve sözleşmenin kurulduğunu doğrulama yükümlülükleri Yukarıda da belirttiğimiz gibi (2.4.2) bazı ülkeler sigortacıyı, sigorta ettiren tarafından yapılan önerinin alındığı veya sözleşmenin kurulmuş olduğunu doğrulamakla yükümlü tutmaktadırlar. İlke olarak, bu yükümlülüğün yerine getirilmesi sigorta ettirene (kendi irade açıklamasıyla ilgili) herhangi bir aktarım hatasının söz konusu olmadığını da haber vermiş olacaktır. 4. Sigorta ettirenin on-line sahteciliklere karşı ve primin ödenmesi bakımından korunması 4.1. Genel Olarak Internet tehlikeli bir ortamdır. Internet’te işlem yapan müşteriler kötü niyetli kişilere güvenmek durumunda kalabilirler veya kişisel bilgileri onların paralarını çekmek veya başkasına ait hesaplara aktarmak için kullanılabilir. Bu sebeplerle, güvenli işlem yapmaya elverişli bir sistem oluşturmak gereksinimi vardır. Hong Kong’ta sigortacı (bir hizmet sağlayıcı olarak) Internet güvenliğindeki ilerlemeyi yansıtan kapsamlı güvenlik uygulamalarının sürdürülmesi Donanıma depolanmış olan verilerin yolda ve web sayfasında duyuruldukları sırada bütünlüğünü sağlamaya yönelik mekanizmaların öngörülmesi Veri tabanı için uygun yedekleme yöntemlerinin ve yazılımın kullanılması Geçerli bir sigorta sözleşmesinin kaza sonucu, kötü niyetle veya bilgisayarın dikkatsiz kullanımı sonucunda iptal edilmemesi için olanaklı bulunan bütün önlemleri almakla yükümlüdür. Şili’de sigortacı, sisteme girişi ve bütünlüğü denetleyen bir güvenlik sistemi oluşturmak zorundadır. Bu yükümlülüğün yerine getirilmesi için (verilerin piyasada mevcut olan en ileri düzeydeki kodlama yöntemi ile kodlanmış olarak aktarılmakta olduğunu doğrulayan) bir güvenli web sayfası belgesi elde etmeleri lazımdır. 4.2. Sigorta ettirenleri sahteciliklere karşı veya prim ödeme bakımından korumaya ilişkin özel kurallar 111 Bir çok ülkede (mesela Meksika, Japonya, Brezilya, İsrail, Macaristan, Avustralya, Şili, Kosta Rika, Danimartka, Fransa, Yunanistan, Almanya, Uruguay, İsviçre) bu satırların kaleme alındığı sırada henüz sigorta ettirenin on-line sigorta sahteciliklerine karşı veya primin Internet üzerinden ödenmesi bakımından korunmasına yönelik özel düzenleme bulunmamaktadır. Bununla birlikte, sigortacılık alanında elektronik sahteciliğe ilişkin özel hükümlerin yokluğunda ceza hukukunun genel hükümleri veya varsa elektronik ticarette sahteciliğe ilişkin özel ceza hukuku hükümleri, özel hukuka ilişkin genel hükümler veya rekabete ilişkin düzenleme uygulanabilecektir. İsviçre bu husustaki genel görünüme iyi bit örnek oluşturmaktadır: İsviçre’de on-line sigorta ürünü satın alan sigorta ettirenler sahteciliğe karşı İsviçre Ceza Kanunu (bu kanunun bir maddesi bilgisayar manipülasyonu ile ilgilidir) İsviçre Borçlar Kanunu (bu kanunun içerdiği genel hükümler üçüncü kişinin hilesi halinde koruma sağlanmasını öngörmektedir) İsviçre Haksız Rekabet Kanunu (bu kanun hileli veya aldatıcı davranışların rekabete aykırı bir ticari uygulama oluşturacağını belirtmektedir) hükümleri aracılığıyla korunmaktadırlar. Cayma hakkı ile kredi kartı veya banka kartı ile yapılan ödemelerin geri alınabilmesi olanağı da sahteciliklere karşı öngörülen hükümler arasında sayılabilir (İspanya). 4.2.1. Sahtecilikleri önleyici araçlar Önerilen sahtecilikleri önleyici araçlar aşağıdaki gibi özetlenebilir: Sınırlanmış giriş sistemi (TAN kartlarıyla, şekillerle, özel şifrelemeyle birlikte kullanılan kullanıcı isimleri ve kişisel giriş kodları) Güvenlik duvarları (veya: ateş duvarları = Firewalls = Güvenlik duvarı yazılımı, bir kural kümesi temelinde ağa gelen giden paket trafiğini kontrol eden donanım tabanlı ağ güvenliği sistemidir. Birçok farklı filtreleme özelliği ile bilgisayar ve ağın gelen ve giden paketler olmak üzere İnternet trafiğini kontrol altında tutar. İP filtreleme, port filtreleme, Web filtreleme, içerik filtreleme bunlardan birkaçıdır.) Para transferi halinde, cep telefonundan kişisel sözlü doğrulama alınması Yemleme (phishing) e-postalara karşı uyarı (“Yemleme” sözcüğü, İngilizce password (şifre) ve fishing (balık avlamak) sözcüklerinin birleşmesiyle oluşturulmuş phishing ifadesinin Türkçe karşılığıdır. "Yemleyen" diye tanımlanan şifre avcıları, genelde e-posta gibi yollarla kişilere ulaşır ve onların kredi kartı gibi ayrıntılarını sanki resmi bir kurummuş gibi ister. Bu "avlamaya" karşılık veren kullanıcıların hesapları, şifreleri vb. özel bilgileri çalınmaktadır). Hizmet sağlayıcı, kullandığı mekanizmaların yol açtığı güvenlik zayıflıklarından (bu mekanizmalar kendisine ait olmasa da) sorumlu olmalı ve sahtecilik, istenmiş olmayan işlem, ürünün teslim edilmemesi veya isteme uygun olmayan veya bozuk ürün gibi hallerde tüketicinin ödediği tutarlar belirli bir süre içinde (mesela 5-10 gün) kendisine geri verilmelidir (Kolombiya’daki çözüm). 112 Hong Kong’da, sigortacı, sahteciliklere karşı koruma sağlamak üzere müşterinin elektronik imzasının doğrulanması elektronik ödeme sisteminin güvenli olması için gereken bütün önlemleri almakla yükümlü kılınmıştır. 4.2.2. Kanıt rejimi Sigorta ettirenler için sigorta sözleşmesinin on-line kurulmuş olduğunu ve prim ödemesinin on-line gerçekleştirildiğini kanıtlamak önemlidir. Sigorta ettirenin elinde güvenilir kanıtlar bulunmadığı takdirde, Internet üzerinden yapılan sigorta sözleşmelerine güven sarsılabilir ve sigorta ettirenin haklarına kavuşması sorun yaratabilir. Sigorta sözleşmesine ilişkin kanıt rejimi değişken olabilir: Bazı ülkelerde yazılı biçim geçerlik koşuludur; buna karşılık birçok ülkede bu gibi bir koşul söz konusu değildir Türkiye’de ise, yazılı delil ispat koşulu niteliğini taşır Geçerlik koşulu ile ispat koşulu arasındaki fark, hakimin geçerlik koşulunu görevinden ötürü (ex officio) göz önünde bulundurmak zorunda oluşudur. Buna karşılık yazılı biçim koşulu yalnızca ispat koşulu olarak öngörülmüş olduğunda, diğer taraf sözleşmenin yapılmış olduğunu kabul etmekte ise, yazılı kanıt sunulmuş olmamasına karşın hakim davayı biçim koşuluna aykırılığı gerekçe göstererek reddedemez. On-line işlemlerde “ıslak imza” devre dışıdır. Güvenli elektronik imzanın ıslak imza ile bir tutulduğu ülkelerde, yazılı biçim koşulunun söz konusu olması durumunda, Internet üzerinden yapılan sigorta sözleşmelerinde güvenli elektronik imzanın (her iki tarafça da) kullanılması gerekecektir. AB’de elektronik ticarete ilişkin 2000/31/EC sayılı Yönerge m.9, üye devletlerin sözleşmelerin elektronik araçlar kullanılarak yapılmasına izin vermekle yükümlü olacaklarını (özellikle, sözleşmelerin yapılmasına ilişkin hukuksal düzenlemelerin elektronik sözleşmelere engel olmaması –bunların elektronik araçlar kullanılarak yapılmış olması dolayısıyla hukuksal etkiden ve geçerlikten yoksun bırakılmamasıgerektiğini) hükme bağlamaktadır. Uygulamada güvenli elektronik imza (ve elektronik kayıtlı posta) yaygın hale gelmemiştir (bunların B2B sözleşmelerde yaygınlaşması, B2C sözleşmelere oranla daha fazla beklenen bir husustur). Sigortacının hukuksal işleme ilişkin kayıtları saklama yükümlülüğü altında olması bu bağlamda yarar sağlayabilecektir (Kore Cumhuriyeti). 4.2.3. Varsayılan seçenek (default option) sistemlerinin yasaklanması Özellikle bir ürünün diğer bir ürünle aynı demet içinde satılması (bundling) durumunda, yalnızca opt-in sistemlere (sigorta ettirenin sisteme dahil olmak yolundaki seçimini olumlu eylemle –mesela bir kutucuğa tıklayarak- yapması) yeşil ışık yakılmalı; opt-out 113 sistemlere ise (sigorta ettirenin sisteme kendi talebi olmaksızın dahil edilmesi ancak kendisine sistemden –mesela bir kutucuğun üzerine tıklayarak- çıkmak olanağının verilmesi) izin verilmemelidir (Belçika: bir turun iptal sigortası ile birlikte pazarlanması). 4.2.4. Yanıltıcı nitelik taşıyan veya istenmiş olmayan kötüye kullanılması- Kalıcı çerez yerleştirilmesi reklam- Kişisel verilerin Elektronik ticaret, bu alanda özel kuralların benimsenmesi gereğini ortaya çıkarmış veya bazı kuralların daha yoğun olarak uygulanmaya başlamasına yol açmıştır. Sigorta sözleşmeleri alanında, yanıltıcı veya istenmiş olmayan reklamlara, özel ve hassas verilerin kötüye kullanılmasına ve arzu edilmeyen elektronik uygulamalara ilişkin kurallar özellikle önem taşımaktadır. Kişisel verilerin kötüye kullanılmasının önüne geçmek üzere alınması gereken önlemler hakkında ise şunları vurgulayabiliriz: On-line yürütülen etkinlik sırasında başkalarına ait kişisel verileri toplamış olan sigorta aracısı, bu verileri korumak için gereken önlemleri almakla yükümlüdür. Kişisel veri, yaşayan bir kişiye ait olan ve o kişiyi belirleyen (veya o kişiyi veriyi elinde bulunduranın zilyetliğinde olan yahut eline geçmiş olması olası başka verilerle birlikte belirleyen) veri olarak tanımlanmaktadır. Veri işleme ise, veriyi toplama, elde bulundurma, depolama, üzerinde –kullanma, imha etme, başka veriyle birleştirme gibiherhangi bir işlem yürütme anlamına gelmektedir. Kişisel verilerin hukuka uygun biçimde (hukuka uygun amaçlar doğrultusunda) işlenmesi gerekmektedir. İşleme için, veri öznesinin “bilgilenmiş olarak verdiği onam” veya “önceden tanımlanmış bir gereklilik halinin var olması” da zorunludur. Sağlığa ilişkin veriler gibi “hassas veri” niteliğini taşıyan veriler söz konusu ise, onamın “açık” olarak verilmiş olması aranmaktadır. Veri işleme alanında geçerli olan diğer ilkeler de şunlardır: amaca uygunluk, aşırıya kaçmama, gerektiğinden fazla elde tutmama, doğruluk ve güncellik. Bundan başka güvenlik de önde gelen ilkelerdendir. Uygun güvenlik önlemleri, yalnızca teknik nitelikli güvenlik önlemleriyle sınırlı değildir; örgütlenmeye ilişkin önlemler de devrede olmalıdır (İngiltere). Bundan başka, eğer hizmet sağlayıcı üçüncü bir kişiye ait web sayfasını kullanarak hizmetlerini veya sigorta ürünlerini pazarlamakta ise, üçüncü kişiye ait web sayfasının uygunluğu bakımından da bazı sorumluluklar gündeme gelir: Mesela, hizmet sağlayıcı, gerekli güvenlik önlemlerinin alınmış, kimliğine ve ürünlerinin kendisine ait bulunduğuna ilişkin doğru ve güncel bilgilerin web sayfasına yerleştirilmiş olmasını sağlamak durumundadır. Hong Kong’ta kişisel verilerle ilgili aşağıdaki altı ilke söz konusudur: Veriler hukuka uygun amaçlar için ve uygun araçlar kullanılarak toplanmış bulunmalıdır; veri toplanması bu hukuka uygun amacın gerçekleşmesi için zorunlu veya bu amaçla doğrudan bağlantılı olmalıdır; veri öznesi, verinin toplanma amacı, veriyi aktarmaya zorunlu olup olmadığı, bu aktarımın sonuçları, verinin kendilerine 114 aktarılacağı kişiler, veri öznesinin veriye ulaşma ve veriyi düzeltme hakkı ve bu istemini kendisine yöneltebileceği gerçek kişinin kimliği ve iletişim bilgileri hakkında bilgilendirilmelidir. Verinin doğru olması için gereken bütün adımlar atılmalıdır (eğer yanlışlık saptanırsa, veri kullanılmamalı ve silinmelidir; doğru olmayan veri bir üçüncü kişiye açıklanmışsa, bu kişinin yanlışlık hakkında bilgilendirilmesi gerekir); veri gerekli olandan daha uzun süre saklanmamalıdır. Veri, öznesinin onayı olmadıkça, başka yeni bir amaçla kullanılmamalıdır. Bir veri kullanıcısının elindeki verilerin, izinsiz veya rastlantısal erişim, işleme, silme, kayıp veya kullanıma karşı korunması için uygulanabilir nitelikteki tüm adımlar atılmalıdır. İlgili kişi, bir veri kullanıcısının elindeki kişisel verilere ilişkin uygulama esaslarını saptayabilmeli, veri kullanıcısının elindeki kişisel verinin türü ve bu veriyi hangi ana amaçlar doğrultusunda kullandığı hususunda bilgilendirilmelidir. Bir veri öznesi, kendisine ait verinin bir veri kullanıcısının elinde olup olmadığını öğrenebilmeli; buna ulaşma isteminin geri çevrilmesi durumunda bunun sebebini öğrenme ve itiraz etme olanağı kendisine tanınmalı; veriyi düzeltebilmeli ve düzeltme istemi geri çevrilirse bunun sebebini öğrenme ve itiraz etme olanağı kendisine tanınmalıdır. AB mevzuatında 95/46/EC sayılı verilerin korunmasına ilişkin Yönerge’de de ayrıntılı düzenleme yer almıştır: Madde 6 uyarınca, kişisel veri hukuka uygun ve dürüst bir biçimde işlenmeli; belirli, açık ve hukuka uygun amaçlar için toplanmalı ve bu amaçlarla bağdaşmayacak bir tarzda ayrıca işlenmemeli; hangi amaç için toplanmışsa/ayrıca işlenmekte ise, o amaca uygun ve o amaç bakımından anlamlı olmalı ve aşırı nitelik taşımamalıdır; doğru olmalı ve gerektiğinde güncel olarak saklanmalı; toplama veya ayrıca işleme amacı bakımından doğru olmayan veya eksik olan verilerin düzeltilmesi veya silinmesi (imha edilmesi) için gereken makul adımlar atılmalı; yalnızca toplama veya ayrıca işleme amacı bakımından gerekli olan süre boyunca veri öznelerinin belirlenmesine olanak veren bir biçimde saklanmalıdır. Madde 8 bazı veri kategorilerinin (ırk veya etnik kökeni, politik düşünceleri, dinsel veya felsefi inançları, işçi örgütü üyeliğini, cinsel hayat veya sağlık durumunu gösteren veriler) işlenmesini yasaklamaktadır (ancak ayrık haller de vardır). Madde 10 veri öznesine verilecek en alt düzey bilgileri, Madde 11 ise veri öznesi dışındaki bir kaynaktan veri elde edilmiş olduğu durumlarda veri öznesine yapılacak bilgilendirmeye ilişkindir. Veri öznesinin itiraz hakkı ise Madde 14’te hükme bağlanmıştır. 4.2.5. Ödeme 115 Ödeme hizmeti sağlayan kişi, izinsiz ödeme işlemlerinden sorumludur (İngiltere, Belçika). 5. Sigorta aracılarının özel işlevi 5.1. Genel olarak Sigorta aracıları (mesela sigorta aracısı bankalar), sigorta ürünleri satmak üzere kendi web sayfalarını oluşturabilirler. Sigorta brokerleri, kendilerini görevlendiren kişilerden bu hususta yetki almışlarsa, onların temsilcisi sıfatıyla sigorta sözleşmesini on-line olarak kurabilirler. Toplayıcılar (aggregators), sigorta ettirenlerin prim kıyaslaması yapabilmelerine ve uygun sigorta ürününü satın alabilmelerine olanak sağlamak üzere web sayfası düzenleyebilirler. 5.2. Internet’te etkin olan sigorta aracılarına ilişkin özel kurallar Dünya geneline bakıldığında, Internet üzerinden yapılan sigorta aracılığına özgü özel kuralların (henüz) öngörülmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda, sigortacılar için getirilmiş olan kuralların veya sigorta aracılarının off-line (Internet dışı) yapacakları sözleşmelere uygulanmak üzere öngörülen kuralların, Internet üzerinden sigorta ürünü satan aracılara da uygulanması söz konusu olmaktadır. 5.2.1. Kayıt koşulu Internet üzerinden satış yapan sigorta aracıları için özel bir kayıt (tescil) gereği söz konusu değildir. 5.2.2. Bilgilendirme yükümlülüğü Sigorta sözleşmesi, sigortacı adına hareket eden bir sigorta aracısı ile kurulmuşsa, sigortacıya düşen bilgilendirme yükümlülüğü çoğu zaman aracı tarafından yerine getirilir (Hukuk düzeni sigorta aracısını da bilgilendirmeden sorumlu tutabilir). Sigorta aracısı, sigorta ettireni öncelikle “kimliği” ve “hukuksal statüsü” hakkında bilgilendirecektir (AB’de IMD). Elektronik ticarete başlamış olan sigorta aracısının bu bilgilendirme yükümlülüğünü, eğer başka türlü yerine getirmemişse, Internet üzerinde tamamlaması lazım gelecektir. 5.2.3. Danışma Almanya ve Fransa’da sigorta aracıları, bilgilendirme yükümlülüklerine ek olarak, sigorta ettirene danışmanlık yapmaya (tavsiyede bulunmaya) da zorunludur. Bununla birlikte Almanya’da, sigortacının ve sigorta aracısının, mesafeli sözleşme söz konusu olduğunda bu gibi bir yükümlülük altında olmayacakları belirtilmektedir (bu anlamdaki bir mesafeli sözleşme, yalnızca mektup, katalog, telefon görüşmesi, faks, e-posta ve 116 radyo, telehizmet ve media hizmetleri gibi uzaktan iletişim araçları kullanılarak, uzaktan satış yapmaya yönelik bir örgütlenme bağlamında bir girişimci ile tüketici arasında kurulmuş olan sözleşmedir). 5.2.4. Web sayfası dolayısıyla sorumluluk Web sayfası oluşturmuş olan bir sigorta aracısı, web sayfası işleten kişinin yükümlülüklerini yerine getirmek durumundadır. 5.2.5. Kişisel verilerin korunması Kişisel verilerin korunması hakkında yukarıda sigortacı için belirttiğimiz hususlar, kural olarak sigorta aracısı için de geçerlidir. 5.2.6. Sigorta aracılarına ödenen paralar Sigorta ettirenin prim tutarını prim tahsil etmeye yetkili sigorta aracısına Internet üzerinden (veya başka bir biçimde) ödemiş olması durumunda, bu prim tutarını sigortacıya ödeme borcu, daha sonra sigorta aracısı ödeme aczine düşmüş ve tahsil edilen tutarı sigortacıya aktarmamış olsa dahi yerine getirilmiş sayılır. 5.2.7. Kanıt Sigorta aracısı, sözleşme öncesinde sigorta ettirene verilmesi gereken belgeleri Internet üzerinden aktarmışsa, yolladığı belgeleri dosyalamak ve bunların sigorta ettirene aktarılmış olduğuna ilişkin güvenilir, doğru ve yeniden çıktı alınabilir bir kanıtı depolamak zorunda bırakılabilir (Kosta Rika). B. Türkiye’de On-line Sigorta 1. Genel Olarak Türkiye’de Internet üzerinden yapılan sigorta ürünü satışları esas olarak Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun (ETDHK veya Elektronik Ticaret Kanunu) Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (ve bu yasaya ilişkin ikincil düzenlemeler) Borçlar Kanunu Türk Ticaret Kanunu Sigortacılık Kanunu (özellikle bu yasaya ilişkin ikincil düzenlemeler) çerçevesinde biçimlenmektedir. Yukarıda sayılan yasalardan Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK veya Tüketici Kanunu) tüketici sözleşmesi niteliğindeki sigorta sözleşmelerine (sigorta ettirenin ticaret veya meslek amaçları doğrultusunda yaptırmış olmadığı sigortalara) uygulanacaktır. Buna karşılık, diğer yasalar (ve ikincil düzenlemeler), aksine bir hüküm bulunmadığı sürece her türlü sigorta sözleşmesi hakkında uygulama alanı bulacaklardır. 117 Elektronik Ticaret Kanunu ve Tüketici Kanunu çıkarılırken, birçok hususta Avrupa Birliği’nde yürürlükte olan düzenlemelerden esinlenilmiştir. Yukarıda sayılan kanunlara ek olarak ayrıca Tebligat Kanunu da dikkate alınmalıdır. Tebligat Kanunu, on-line veya off-line sigorta sözleşmeleriyle ilgili olarak sigorta şirketine yapılacak tebligat bakımından önemlidir. Tebligat Kanunu m.7/a elektronik tebligat bakımından bir ayırım içermektedir. Bu hüküm sermaye şirketlerine yapılacak bildirimler için elektronik yöntemi zorunlu kılmakta; diğer kişilere ise onların isteğine bağlı olarak elektronik bildirim yolunu açmaktadır. Konu ile ilgili madde aşağıdaki gibidir: “Elektronik tebligat: MADDE 7/a - (Ek madde : 11/1/2011-6099/3 md.) Tebligata elverişli bir elektronik adres vererek bu adrese tebligat yapılmasını isteyen kişiye, elektronik yolla tebligat yapılabilir. Anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlere elektronik yolla tebligat yapılması zorunludur. Birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre elektronik yolla tebligatın zorunlu bir sebeple yapılamaması hâlinde bu Kanunda belirtilen diğer usullerle tebligat yapılır. Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir.” Tebligat Kanunu m.7/a’da sözü geçen yönetmelik “Elektroni̇k Tebli̇gat Yönetmelı̇ ği” adı altında 19.01.2013 gün ve 28533 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. 2. On-line sigorta sözleşmesinin kuruluşu Elektronik ticaret, kişilerin fiziksel olarak karşı karşıya gelmeden, elektronik ortamda gerçekleştirdikleri (çevrimiçi- on line) ticarettir (ETDHK 2(a)). Sigorta ilişkisinin bir sözleşme (sigorta sözleşmesi) aracılığıyla kurulması zorunlu olduğuna göre, on-line sigorta, elektronik ortamda gerçekleştirilen bir sigorta sözleşmesini anlatmaktadır. Elektronik Ticaret Kanunu m.1(2) “elektronik iletişim araçlarıyla kurulan sözleşmeler” deyimini kullanmaktadır. Bundan yola çıkarak, on-line sigorta sözleşmesini “elektronik iletişim araçları kullanılarak yapılan sigorta sözleşmesi” olarak da tanımlayabiliriz. Elektronik Ticaret Kanunu, “elektronik iletişim araçları” hakkında (doğrudan bu deyim altında) herhangi bir tanım getirmemiştir. Bununla birlikte, yasadaki “ticari elektronik ileti” tanımı dikkate alınarak elektronik iletişim aracı kavramı hakkında bir fikir edinmek olanaklıdır. Çünkü mantık gereği, “elektronik ileti” olağan koşullarda “elektronik iletişim aracı” kullanılarak gönderilen iletidir. 118 Elektronik Ticaret Kanunu m.2(c) uyarınca ticari elektronik ileti “telefon, çağrı merkezleri, faks, otomatik arama makineleri, akıllı ses kaydedici sistemler, elektronik posta, kısa mesaj hizmeti gibi vasıtalar kullanılarak elektronik ortamda gerçekleştirilen ve ticari amaçla gönderilen veri, ses ve görüntü içerikli iletileri” anlatmaktadır. Bu tanım aynı zamanda söz konusu iletilerin gönderilmesinde kullanılan araçlara ilişkin de açıklık içermektedir. (Ancak bu tanım, telefonu da “elektronik ortam” saymıştır. Bunun sebebi, ticari telefon mesajlarının yollanmasını da diğer ticari iletilerin yollanmasıyla aynı kurallara tabi kılmaktır). Dar anlamda on-line sigorta, “mesafeli sigorta sözleşmesi” niteliğindedir. Mesafeli sigorta sözleşmesi yukarıda da belirtmiş olduğumuz ve aşağıda da açıklamaya çalışacağımız gibi ürünlerin uzaktan pazarlanması için oluşturulmuş bir sistem çerçevesinde (mesela web sayfası üzerinden) yapılan sözleşmedir. Ancak mesafeli sigorta sözleşmesinin mutlaka Internet üzerinden kurulması gerekmez. Sigorta ürünlerinin çağrı merkezi (call center) aracılığıyla pazarlanması da mesafeli sözleşmedir. Sigortacılık Kapsamında Değerlendirilecek Faaliyetlere, Tüketici Lehine Yapılan Sigorta Sözleşmeleri İle Mesafeli Akdedilen Sigorta Sözleşmelerine İlişkin Yönetmelik (SKDFTLYSSİ(MASS)İY) m.9(2) “mesafeli sigorta sözleşmesi yapmak isteyenlerin (sigortacılar ve aracılar) işi yürütebilecek örgütlenme ve teknik altyapıya sahip olmaları gerektiğini” belirtmiştir. Bu kişiler, uygulamaya başlamadan önce, örgütlenme ve teknik alt yapıdan Hazine Müsteşarlığına (sigortacılıkla ilgili kamu birimi) bilgi sunmak zorundadırlar (SKDFTLYSSİ(MASS)İY m.9(3)). 3. Sözleşme öncesi iletişim a) Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun (ETDHK) Elektronik yolla yapılan sigorta sözleşmesi bakımından ilk belirlenmesi gereken husus, sigortacının, sigorta ettiren adayı ile Internet üzerinden iletişime hangi koşullarla geçebileceğidir. ETDHK 6(1) ticari elektronik iletilerin alıcılara ancak önceden onayları alınmak koşuluyla gönderilebileceklerini hükme bağlamaktadır. Şu halde sigorta şirketi mesela e- mail aracılığıyla sigorta ettiren adayına sigorta sözleşmesine ilişkin öneri götürmek, veya sigorta ettiren adayının öneride bulunmasını sağlamak amacıyla ona tanıtım yapmak, veya ona öneri yapması için çağrıda bulunmak için ondan önceden onay almış olmak zorundadır. Yasadaki “onay alma” zorunluluğunun yerine gelmiş sayılması için şekil koşuluna uymuş olmak lazımdır. Alıcı onayını “yazılı olarak” veya “her türlü elektronik iletişim aracıyla” verebilir (ETDHK m.6(1) cümle 2). ETDHK elektronik iletiyi tanımlarken telefonla ve çağrı merkezlerinden yollanan iletileri de bu nitelikte saymıştır (EDTHK m.2(c)). Bu düzenleme dolayısıyla, sesli görüşme ile onay alınması da mümkündür. (Aşağıda ayrıntılı şekilde inceleyeceğimiz Ticari İletişim ve Ticari Elektronik İletiler Hakkında Yönetmelik –TİVTEİHY- m.4(e) “elektronik iletişim aracı” hakkında şu 119 tanıma yer vermiştir: “Internet ve diğer iletişim ağları üzerinden iletilerin gönderilmesine, alınmasına veya saklanmasına imkan sağlayan bilgisayar, telefon, faks, otomatik arama makineleri gibi her türlü cihaz”). Sigorta ettiren adayının e- posta adresini daha önce sigortacıya vermiş olması yasanın aradığı anlamda bir "onay" niteliğini taşımaz. Çünkü yasa “onay” ile “iletişim bilgilerinin verilmiş olması” arasında ayırım gözetmekte ve iletişim bilgilerinin paylaşılmış olmasını yalnızca sağlanan hizmete ilişkin değişiklik veya kullanıma yönelik elektronik iletilerin gönderilmesi için yeterli görmektedir. Yasanın söyleminden yalnızca sigorta sözleşmesinin yeni bir dönem için sürdürülmesi amacıyla sigorta ettiren ile iletişim kurulması halinde (yeniden) onay almaya gerek olmadığı sonucu çıkarılabilir. Buna karşılık evvelce verilmiş olan iletişim bilgileri kullanılarak sigorta ettiren adayına ilk defa sigorta önerisi ulaştırılmasının onaya bağlı olduğu sonucuna varmak lazımdır. Belirtmek gerekir ki yasanın bu düzenlemesi özel hukuk sonuçları bakımından pek de anlamlı görünmemektedir. Sigortacının elindeki e- posta adresini kullanarak bir sigorta ettiren adayına sözleşme önerisinde bulunması üzerine sigorta ettiren adayının buna olumlu yanıt vermesi durumunda, karşılıklı irade uyuşması sağlandığı anda sigorta sözleşmesinin geçerli biçimde kurulmuş olacağı kabul edilmelidir. Bu sonucun meydana gelmesi, sigortacının o sigorta ettirenle iletişime geçme bakımından gerekli onayı almış olmaması sebebiyle engellenmiş olmaz. Kaldı ki, daha sonra sözleşmenin kurulması da sigorta ettiren tarafından onay verilmesi niteliğini taşıyan “düzeltici” bir gelişmedir. ETDHK 6(1) hükmüne aykırılık halinde söz konusu olacak sonuç ETDHK 12(1)(a)’da düzenlenmiştir. Buna göre, alıcıdan onay elde etmeden ona ileti gönderen sigortacıya 1.000-5.000 TL arasında yönetsel para cezası verilecektir. Eğer bir kerede birden fazla kişiye onay alınmadan ileti gönderilirse, yönetsel para cezası 10 katına kadar artırılabilecektir (ETDHK 12(2). Internet üzerinden iletişime geçilmesi hususunda tüketicilerle tüketici olmayanlar arasında ayırım gözetilebilir. ETDHK 6(2) esnaf ve tacirlere onayları olmasa da ticari elektronik ileti gönderilebileceğini hükme bağlamaktadır. Sigortacı ticari iletişim kurarken kimliğini açıklamak zorundadır (ETDHK m.5(1) ve m.7(2)). Bundan başka, iletinin konusu ve amacı da belirtilmelidir. b) Ticari İletişim ve Ticari Elektronik İletiler Hakkında Yönetmelik (TİVTEİHY) 15.07.2015 günlü Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Ticari İletişim ve Ticari Elektronik İletiler Hakkında Yönetmelik (TİVTEİHY) yasanın getirdiği kurallarla ilgili bazı ayrıntıları ve ek hususları hükme bağlamaktadır. TİVTEİHY’de yer alan düzenlemenin ilgili kısımları özetle şu şekildedir: - Onay alınması, hizmet sağlayıcının (sigortacının) hizmetini tanıtmak, pazarlamak, işletmesini tanıtmak veya kutlama ve dilek gibi içeriklerle tanınırlığını artırmak amacıyla gönderdiği ticari elektronik iletiler için zorunludur (m.5 cümle 1) 120 Yönetmelikte “kutlama” ve “dilek” amaçlı iletiler için de onay alınması zorunluluğunun öngörülmesi, yasanın dolanılmasını önlemeye yöneliktir. Çünkü uygulamada ticari mesajların doğum günü, yeni yıl, kandil, bayram gibi kutlamaların içine yerleştirilmekte olduğu sık görülen bir durumdur. - Verilen onay, reddetme hakkı kullanılana kadar geçerli olacaktır (m.5 cümle 2). ETDHK m.8’de düzenlenen “alıcının ticari iletiyi reddetme hakkı” paralelinde bir hükümdür. Ancak ETDHK m.8(3) ret bildirimi ulaştıktan üç gün sonrasına kadar ticari elektronik ileti gönderilmesine izin vermektedir. Yönetmelik ise bu üç günlük (deyim yerinde ise) “atıfet süresi” hakkında hüküm içermemektedir. - Tahsilat, borç hatırlatma, bilgi güncelleme, satın alma ve teslimat gibi durumlara ilişkin bildirimleri içeren iletiler için onay alınması zorunluluğu söz konusu değildir (m.6(2) cümle 1). Hukuksal sonuç doğuracak veya hukuksal konularla ilgili bulunan bildirimlerin tüketicilere açık onayları olmaksızın elektronik yolla ulaştırılması, yasanın bunu açıkça düzenlediği veya tüketicinin onayladığı haller dışında kanımızca geçerli sayılmamalıdır. - Hizmet sağlayıcıya ilgili mevzuatla getirilen bilgi verme yükümlülüğüne tabi bulunan hususlarda da onay alınmasına gerek yoktur. Ancak bu tür bildirimlerde hizmet özendirilemez veya tanıtımı yapılamaz (m.6(2) cümle 1son ve cümle 2) TİVTEİHY, bilgi verme yükümlülüğünün söz konusu olduğu hallerde, bunun da elektronik yolla yapılabileceğini öngörmektedir. Kanımızca bu halde de kuralın, tüketicinin onayının alınması yönünde olması gerekirdi. Buna karşılık ticaret şirketleri için yasada farklı bir çözüm öngörülebilir. - Onayda alıcının ticari elektronik ileti gönderilmesini kabul ettiğini gösteren açıklaması yer almalıdır (m.7(1)). - Onayın elektronik ortamda alınması durumunda, aynı gün alıcıya (elektronik adresine) onayın alındığına ilişkin bilgi iletilmeli ve ayrıca alıcıya “reddetme imkanı” tanınmalıdır (m.7(3)). - Onay almak için alıcının elektronik adresine ticari elektronik ileti gönderilmesi yasaklanmıştır (m.7(4)). TİVTEİHY’nin bu hükmünden maksat, onay verme istemi ile ticari içerikli mesajların birbirinden ayrılmasını (birleştirilememesini) sağlamaktır. Bu kurala yer verilmeseydi, onay henüz alınmış olmadığı (ve belki de hiç verilmeyeceği) halde, ticari ileti yollanmış olabilecektir. Bu da getirilmek istenen yasağın baştan delinmesine göz yummak olurdu. 121 - Acentelik sözleşmesindeki taraflardan birine verilen onay; bu sözleşmeye konu hizmetle sınırlı olarak diğer taraf için de verilmiş sayılır (m.7(6)). TİVTEİHY’nin bu hükmü özellikle sigorta acenteliği yapan bankaların elektronik ileti yollanmasına onay vermiş olan (veya böyle sayılan) müşteri portföyünden sigorta şirketlerini yararlandırmak için öngörülmüştür. TIVTEİHY öncesinde şu hususlar tartışılmaktaydı: Acaba bankanın müşterilerinden aldığı onay duruma göre sigorta aracılığı için de alınmış sayılabilir mi? Eğer böyleyse bankanın hangi sigortacının aracısı olduğunun ayrıca belirtilmiş bulunması gerekli midir? Bu sorulara verilecek yanıt yoruma açık idi (ve biraz sonra göreceğimiz üzere hala da açıktır). Bir görüş, bankanın “genel olarak” almış bulunduğu bir onayın sigorta aracılığı dahil bütün etkinlik alanlarını kapsayacağı ve sadece bankacılık işlemleriyle sınırlı kalmayacağı yönünde idi. Bunun karşısında yer alan görüş ise, kural olarak yalnızca bankacılık işlemleri için onay verilmiş olacağını kabul etmekteydi. TİVTEİHY “sigorta acenteliği ilişkisi varsa, aynı zamanda sigorta aracısı (acente) olan banka tarafından alınmış olan onayın sigortacı lehine; sigortacı tarafından alınmış olan onayın da acentesi banka lehine sonuç doğuracağını” belirtmiş bulunmaktadır. Banka müşterisinin bankaya vermiş olduğu “genel” nitelikli bir onay, başkaca hiçbir koşul aranmadan, o bankanın acenteliğini yaptığı sigorta şirketine de verilmiş kabul edilirse, sigorta iletileri hususunda açık onay alınmış olmasa dahi, banka (veya onun acentesi olduğu sigorta şirketi) tarafından sigorta ürünlerine yönelik elektronik iletilerin gönderilmesi imkan dahiline girebilecektir. Yönetmelik acaba bu sonucu amaçlamış ve tartışmaya son noktayı mı koymuştur? Bankaların ve sigorta şirketlerinin değerlendirmesi bu yönde olacaktır. Ancak konunun tartışmaya açık olduğunu da vurgulamak gerekir. Her şeyden önce “iletinin içeriğinin alıcıdan alınan onaya uygun olması gerektiğini” öngören ETDHK m.7(1) hükmü ile bu hükmü aynen tekrar eden TİVTEİHY m.8(1), “genel nitelikli” onayların kapsamı hakkında duraksama yaratmakta ve sigorta acentesi bankaya verilen bu gibi genel nitelikli bir onayın sigorta şirketine de verilmiş sayılacağı kuralının geçerliliği konusunda tartışma açılmasına elverişli bulunmaktadır. - Eğer bankaya verilen onay, “bankanın etkin bulunduğu alanları kapsayacak biçimde” (genel bir söylemle) verilmişse, ortaya çıkan ilk sorun, bu onayın banka tarafından yürütülen “sigorta aracılığı” etkinliğini de kapsamına alıp almayacağıdır. Bu husus farklı yorumlara elverişlidir. - Eğer genel onay yeterli sayılırsa, tüketiciler tarafından bilinmeyen bir başka ilişki bağlamında başka bir kişiye de (sigortacı) onay verilmiş olacaktır. Tüketici, bankanın sigorta acentesi olduğunu hiç bilmeyebileceği gibi, hangi sigorta şirketinin acentesi olduğundan da haberi bulunmayabilir. Genel onayın yeterli görülmesi halinde, bir tür açığa atılmış imza gibi, “bankanın acentesi olduğu her sigortacı” lehine sonuç doğuracak bir (“açığa”) onay söz konusu olacaktır. 122 - Kanımızca, sonuca varırken tüketiciyi koruma amacı dikkate alınmalıdır. Tüketici, bankaya genel nitelikli bir onay verdiğinde, bunu banka tarafından yürütülen sigorta aracılığını veya diğer bir “yan” etkinliği (de) düşünerek yapmaz. - Bundan başka tüketicinin varsayılan iradesi esas olarak onayı dar kapsamlı tutmak yönündedir (“Onay” koşulunun getirilmesi de tüketicinin ticari ileti yağmurundan korunmasını sağlamak içindir). Bu nedenlerle bankanın ana etkinlik alanı dışında kalan yan etkinlikleri bakımından da onay almış sayılması için onay siteminde yan etkinliği açıkça belirtmiş ve tüketicinin de bu yan etkinlikle ilgili ticari iletileri almayı uygun bulmuş olması gerektiğini düşünmekteyiz. - Tüketicinin sigorta aracılığı etkinliğini de kapsar biçimde onay vermiş bulunması durumunda, ikinci sorun, bu onayın sigorta şirketine de verilmiş sayılması için o sigorta şirketinin unvanının onayda belirtilmiş olmasının gerekli olup olmadığıdır. Bu konuda da değişik yorumlar söz konusu olabilir. - Üzerinde durulması gereken bir diğer husus da şudur: Bankaya verilmiş ve sigorta şirketi lehine de hüküm doğuracağı öngörülen genel nitelikli onay sonrasında acaba yalnızca banka mı “sigortaya ilişkin ticari ileti” göndermeye yetkili sayılmalıdır? Ülkemizde bir sigorta acentesi aynı anda birden fazla sigorta şirketinin acenteliğini üstlenebilmektedir. Acentenin tüketiciden aldığı genel onay yeterli sayılırsa, o acentenin acenteliğini yaptığı bütün sigortacılar bu onaydan yararlanacaktır. Buna karşılık, genel onay yeterli sayılmaz ve onay alınırken acentenin acenteliğini yaptığı sigorta şirketinin de açıkça belirtilmiş olması gerektiği görüşü benimsenirse, onayda belirtilmeyen sigorta şirketleri onaydan yararlanamayacaklardır. Bir sigorta şirketi müşterisinden onay almışsa, bu onay aynı zamanda birden fazla sigorta şirketinin acenteliğini yapmakta olan bir acenteye, sadece o sigorta şirketi ile ilgili iletiler gönderme olanağını sağlayacaktır. TİVTEİHY’in yayınlandığı son şeklini alıncaya kadar geçirdiği evreler (ilk taslak) göz önünde tutulursa, amacın (bankaya verilen) “genel” onaya olanak sağlamak olduğu sonucuna varılabilir. Asıl aşılması gereken zorluk, iletinin “alınan” onaya uygunluğu ile ilgili bulunmaktadır. Genel onayın geçerli sayılması durumunda, bir gün alıcı, onay vermemiş olduğu (tanımadığı) bir kişiden (sigortacıdan) yine onay vermemiş olduğu bir konuda (sigorta) ileti almış olabilecektir. Böyle bir iletinin “onaya uygun” olduğunu düşünmek olanaklı görünmüyor. Tersine burada onayın “dışında kalan” bir ileti söz konusudur. 123 TİVTEİHY Geçici Madde 1(2), ETDHK’nın yürürlüğe girmesinden önce alıcının hizmet sağlayıcıya, hizmetle bağlantılı olarak vermiş olduğu elektronik iletişim adresinin “onay” anlamını taşıyacağını (bu elektronik adreslerden oluşan veri tabanlarının “onaylı” sayılacağını); bu şekilde verildiği kabul edilen onay acenteye verilmiş olduğu takdirde, bu onayın sözleşmenin diğer tarafı için de hüküm doğuracağını belirtmektedir. Burada “sözleşmenin diğer tarafı” deyimi acentelik sözleşmesine taraf olan kişiyi tanımlamaktadır. Bu çerçeve içinde, acente bankanın evvelce elde ettiği onay, sigorta şirketi için alınmış gibi sonuç meydana gelecektir. Yönetmeliğin bu hükmünün yasal düzenlemeyle uyum içinde olmadığı ve kurumlar lehine çok geniş yorum benimsediği kanısındayız. - Onay metninde, olumlu irade metni önceden seçilmiş biçimde yer alamaz (m.7(8)). “Tüketicinin seçiminin tacir tarafından belirlenen kalıp içinde kullanılması” uygulanmasında TİVEİHY önerilen seçeneğin tüketici tarafından açıkça – olumlu işlemle- onaylanması ve önerilen seçeneğin tüketici aksine işlem yapmadıkça onaylanmış sayılması seçeneklerinden ilkinin geçerli olacağını öngörmüştür. Tüketici, onay verme seçeneğini kendisi açıkça seçmedikçe onay vermiş sayılmayacaktır. - Alıcı, dilediği zaman, hiç bir gerekçe göstermeksizin ticari elektronik ileti almayı reddedebilir. Ret ile onay “bildirimin yapıldığı iletişim kanalı için” geçersiz hale gelecektir (m.9(1)) TİVTEİHY m.9(1) hükmü ile m.5 uyumlu görünmemektedir. TİVTEİHY m.9(1) ret hakkı kullanılınca yalnızca “ret bildiriminde bulunulan iletişim kanalı üzerinden yollanmakta olan iletilere ilişkin onay” geçersiz hale gelecektir. TİVTEİHY m.5 ise bu gibi bir sınırlama içermemektedir. ETDHK m.8(3) de ret talebinin ulaşmasından sonra alıcıya ticari elektronik ileti gönderiminin “durdurulacağını” belirtmekte, hangi kanal üzerinden ret bildiriminde bulunulmuşsa, yalnızca o kanala ilişkin olarak onayın son bulmuş sayılacağı daraltmasından hiç söz etmemektedir. TİVTEİYH’deki sınırlayıcı hükmün geçerli sayılması yoruma bağlıdır. Kanımızca, alıcının iradesinin yalnızca ret hakkının kullanıldığına ilişkin açıklamasının yapıldığı iletişim kanalı üzerinden gönderilecek iletilere yönelik bulunduğu hususunda açıklık olmadıkça, ret beyanının “her türlü kanal üzerinden yapılacak iletilerin tümü” hakkında yapılmış sayılması doğru olur. - Acentelik sözleşmesinin taraflarından birine verilen onay için yapılan ret bildirimi, diğer tarafa da yapılmış sayılacaktır (m.9(2)). TİVTEİHY “onayda birlik, rette de birlik” ilkesini benimsemiştir. Bankaya verilen onay hakkında ret hakkı kullanılınca, bankanın acentesi olduğu sigorta şirketinin yararlandığı onay da son bulmuş olacaktır. Sigorta şirketine verilen onay hakkında ret hakkı kullanıldığında ise, acentenin yararlanmakta olduğu onay ortadan kalkmış sayılacaktır. 124 Birden fazla sigortacının acentesi olan bir bankaya verilen “genel” onayın bir an için geçerli olacağını varsaydığımızda, bu gibi bir onay iptal edildiği zaman, bu iptal sigortacıların hepsi bakımından sonuç doğurur. Buna karşılık, sigortacılardan birine verilmiş olan onay iptal edilirse, banka sadece o sigortacı adına ileti gönderme hakkını kaybeder. Bankanın, onayı sürmekte olan diğer sigortacılar adına ileti göndermesi mümkündür. - Ret bildirimi imkanı, gönderilen her ticari elektronik iletide yer almalıdır (m.9(4)). - Alıcının ret hakkını kullanmış olması, hizmet sağlayıcının (sigortacının) tabi olduğu mevzuat (sigortacılık mevzuatı, tüketici mevzuatı) uyarınca alıcıya yapılması zorunlu olan bildirimlere engel değildir (m.9(5)). TİVTEİYH, alıcıya yapılacak zorunlu bildirimleri onay alma zorunluluğunun dışında bıraktıktan başka, ret hakkının da dışında bırakmıştır. Hukuksal açıdan önem taşıyan ve sonuç doğuran bildirimlerin tüketicilere rızaları olmaksızın elektronik yolla yapılabilmesi kanımızca çok tartışılacak bir çözümdür. Kanımızca bu çözüm yerinde değildir. Tüketicilerle (veya tüketici olmayanlarla) sözleşme yapmak amacıyla temasa geçen ve onlara elektronik ileti gönderen sigortacı, yönetmelikte yer alan düzenleme uyarınca kendisine ait bazı bilgileri alıcıyla paylaşmakla yükümlüdür (TİVTEİHY m.8(2), (3) ve (4)): MERSİS numarası ve ticaret unvanı (SMS gibi sınırlı alan kullanılması söz konusu ise yalnızca MERSİS numarası) Sigortacının (telefon, faks, kısa mesaj numarası veya elektronik posta adresi gibi) iletişim bilgilerinden en az biri. Sigortacı yolladığı ticari elektronik iletinin “niteliğini” de (tanıtım, kampanya, bilgilendirme v.b.) belirtmelidir (TİVTEİHY m.8(5) ve (6)). 4. Elektronik ileti almayı reddetme hakkı a) Yasadaki düzenleme (Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun m.8) Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun (ETDHK) m.8(1) alıcıların hiç bir gerekçe belirtmek zorunda olmaksızın ticari ileti almayı reddedebileceklerini hükme bağlamıştır. Sigortacı (veya acentesi veya başka bir temsilcisi) ret bildiriminin kolay bir şekilde ve ücret ödenmeksizin kendisine gönderilmesini sağlamakla yükümlüdür (ETDHK m.8(2)). Ret istemi kendisine ulaştıktan sonra sigortacı üç iş günü içinde alıcıya ileti gönderimini durdurmak zorundadır (ETDHK m.8(3)). b) Yönetmelikteki düzenleme (Ticari İletişim ve Ticari Elektronik İletiler Hakkında Yönetmelik) 125 Ticari İletişim ve Ticari Elektronik İletiler Hakkında Yönetmelik (TİVTEİHY) yasaya oranla daha ayrıntılı ve kısmen farklı bir düzenleme içermektedir (TİVTEİHY m.9). Yasada mevcut olmayan noktalardan biri şudur: TİVTEİHY m:9(1) cümle 2 uyarınca alıcının ret bildirimi yalnızca o ret bildirimin yapıldığı iletişim kanalına ilişkin onayı geçersiz kılacaktır. (Bu hususa yukarıda değinmiş ve bu çözümün yerinde olmadığı düşüncesinde olduğumuzu, ileti almama isteğini paylaşan bir kişinin aksini açıkça vurgulamadıkça, hiç bir kanaldan ileti almak istemiyor sayılmasının –yorum sorunu olmakla birlikte- daha doğru olacağını belirtmiştik). Yine yukarıda açıkladığımız gibi TİVTEİHY “acenteye verilen onayın sigortacıya, sigortacıya verilmiş olan onayın da acenteye verilmiş sayılacağını hükme bağlamaktadır (TİVTEİHY m.7(6)). Acaba bu onay hakkında ret bildiriminde bulunulursa sonuç ne olacaktır? TİVTEİHY m.9(2) böyle bir durumda taraflardan (acente veya sigortacıdan) birine yapılan ret bildiriminin diğer tarafa da yapılmış sayılacağını (ve ret bildirimini alanın diğerine bu gelişmeden haber vermekle yükümlü olacağını) öngörmektedir. Aynı zamanda sigorta acenteliği yapan bankaya verilen onay üzerine sigortacı banka müşterisi alıcıyla kendisi iletişime geçmiş ve onunla kurduğu ilişkiyi sürdürmekte iken alıcı bankaya verdiği onayı kaldırmışsa, bu işlem, o anda sigortacının yararlanmakta olduğu onayı da etkisiz hale getirmemelidir. Buna karşılık, bankaya ulaştırılan ret bildirimi, bankanın o alıcıya sigortacı adına göndereceği iletiler hakkında da uygulanmalıdır. Sigortacı, TİVTEİHY m.9(4) uyarınca sigortacı alıcıya gönderdiği “her” iletide ret bildirimi imkanına yer vermek ve TİVTEİYH m.9(3) uyarınca da alıcıya bu imkanı kullanabilmesi için bir müşteri hizmetleri numarası, kısa mesaj numarası veya yalnızca ret bildirimine özgülenmiş bir URL adresi gibi bir iletişim adresi bildirmek zorundadır (cümle 1); ret bildirimi imkanı, alıcıya ileti hangi iletişim kanalından yollanmış idiyse, aynı iletişim kanalı üzerinden sağlanmalıdır (cümle 2). Yönetmelik ret olanağı bağlamında ayrıca şu (tartışmaya açık) düzenlemeyi de getirmektedir: Ret imkanının kullanılması, sigortacının alıcıya mevzuat gereğince yapmakla yükümlü olduğu bildirimlerin yollanmasını engellemez (TİVTEİYH m.9(5)). Kanımızca alıcının mevzuat gereği yapılacak bildirimler konusunda da ret hakkı olmalıdır. Kullanılan iletişim aracı, alıcıya bildirimde bulunmuş olma sonucunu doğurmaya elverişli bulunsa dahi, o bildirimi kabul etmek hususunda yasal veya sözleşmesel bir zorunluluk söz konusu olmadıkça, alıcı o iletişim aracıyla kendisine bildirimde bulunulmasını engelleyebilmelidir. Mesela, alıcıya yazılı veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla yapılan bildirimler hukuken geçerli olsa dahi, alıcının yalnızca yazılı bildirim talep etmesi ve kalıcı veri saklayıcısı için ret hakkını kullanması mümkün görülmelidir. 5. Sözleşme öncesi bilgilendirme a) Genel Olarak Bütün sigorta sözleşmelerinde yerine getirilmesi gerekli olan bilgilendirme yükümlülüğü Internet üzerinden kurulan sigorta sözleşmelerinde de zorunludur. Yüz yüze yapılan sözleşmelerde sigorta ettiren adayının duraksadığı hususlarda soru sorarak aydınlanması 126 mümkündür. Buna karşılık tümüyle otomatize (insan müdahalesi olmaksızın işleyen) sistemler üzerinden on- line kurulan sigorta sözleşmelerinde bu gibi bir olanak yoktur. Bu sebeple bu tür sözleşmelerde bilgilendirmenin en geniş kapsamlı biçimde yapılması daha da büyük bir önem taşımaktadır. Türk hukukunda on-line sigorta sözleşmelerinde bilgilendirme konusu değişik metinlerde düzenlenmiştir: b) Sigortacılık Kapsamında Değerlendirilecek Faaliyetlere, Tüketici Lehine Yapılan Sigorta Sözleşmeleri İle Mesafeli Akdedilen Sigorta Sözleşmelerine İlişkin Yönetmelik Sigortacılık Kapsamında Değerlendirilecek Faaliyetlere, Tüketici Lehine Yapılan Sigorta Sözleşmeleri İle Mesafeli Akdedilen Sigorta Sözleşmelerine İlişkin Yönetmelik’te (SKDFTLYSSİ(MASS)İY) yer alan (“Mesafeli Akdedilen Sigorta Sözleşmeleri” başlıklı) m.9 uyarınca Sigorta sözleşmesi, taraflar bir araya gelmeksizin uzlaşmalarına olanak veren her türlü iletişim aracı kullanılarak kurulabilir ( fk.1) Sigorta Sözleşmelerinde Bilgilendirme Hakkındaki Yönetmelik mesafeli (uzaktan iletişim araçları kullanılarak) kurulan sigorta sözleşmeleri hakkında da uygulanır (fk.4 cümle 1) Elektronik ortamda yapılan sigorta sözleşmelerinde bilgilendirme yükümlülüğü ancak kendisine bilgilendirme yapılan kişi tarafından elektronik ortamda bilgilerin aktarıldığı hususunun doğrulanmış olması koşuluyla yerine getirilmiş sayılır (fk.4 cümle 2). Bununla birlikte, bilgilendirmeye esas hususların sigortacının Internet sitesinde yayınlanmış olması ve sigorta ettiren adayının da bunları kendi egemenlik alanı içindeki herhangi bir elektronik ortama aktarma olanağının bulunması halinde, bilgi verme yükümlülüğü yerine getirilmiş olur (fk.4 cümle 3). Bilgilendirme yapıldığının elektronik ortamda doğrulanması koşulu yerindedir. Buna karşılık, web sayfasında bilgilendirme metni yayınlanmış olmasını yeterli gören fk.4 cümle 3 uygun bir çözüm getirmemiştir. Söz konusu düzenleme şu açıdan yetersizdir: Başlangıçta sigorta ettiren adayına verilecek bilgiler sigortacının Internet sitesinde yayınlanmış ve hatta bunu indirme/basma olanağı verilmiş olsa da, sigorta ettiren adayının karmaşık web sayfasında bu bilgileri (metni) nasıl bulacağı ve erişebileceği kendisine ayrıca bildirilmiş olmalıdır. Aksi halde erişim sorunları yaşanabilir ve bu da bilgilendirmeden beklenen amaca ulaşılamaması sonucuna götürebilir. Hazine Müsteşarlığı tarafından yürürlüğe konmuş olan (SKDFTLYSSİ)MASSİY’de yer alan “mesafeli sigorta sözleşmelerinde web sayfasındaki bilgilendirmenin (aktarma, indirme ve depolama olanağı da verilmişse) yeterli olacağı” hakkındaki kural, tüketici sözleşmelerinde geçerli değildir. Tüketici sözleşmesi niteliğini taşıyan sigorta sözleşmelerinde tüketicilere ilişkin kurallar uygulanacaktır. (SKDFTLYSSİ)MASSİY yalnızca tüketici işlemi sayılmayan sigorta sözleşmelerine uygulanacaktır. c) Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun 127 ETDHK “hizmet sağlayıcı” konumundaki sigortacıya, elektronik iletişim araçlarıyla bir sözleşme kurmadan önce diğer tarafa (alıcıya) bazı bilgileri verme zorunluluğu getirmiştir: “Bilgi Verme Yükümlülüğü” başlıklı ETDHK 3, aşağıdaki bilgilerin sigortacı (hizmet sağlayıcı) tarafından, bir sigorta sözleşmesinin yapılmasından önce kendisiyle sözleşme yapılacak kişiye elektronik iletişim araçları kullanılarak aktarılmasını öngörmektedir: a) Alıcıların kolayca ulaşabileceği şekilde ve güncel olarak sigortacıya ait tanıtıcı bilgiler, b) Sözleşmenin kurulabilmesi için izlenecek teknik adımlara ilişkin bilgiler, c) Sözleşmenin kurulmasından sonra, sözleşme metninin sigortacı tarafından saklanıp saklanmayacağı ile bu sözleşme metnine sigorta ettirenin daha sonra erişiminin mümkün olup olmayacağı ve bu erişimin ne kadar süreyle sağlanacağına ilişkin bilgiler, ç) Veri girişindeki hataların açık ve anlaşılır bir şekilde belirlenmesine ve düzeltilmesine ilişkin teknik araçlara ilişkin bilgiler, d) Uygulanan gizlilik kuralları ve varsa alternatif uyuşmazlık çözüm mekanizmalarına ilişkin bilgiler ETDHK 3(2) uyarınca sigortacının üyesi bulunduğu meslek örgütünü ve meslekle ilgili davranış kurallarını ve bunlara elektronik olarak ne şekilde ulaşılacağını da bildirmesi gerekmektedir. Bu hükümdeki “meslekle ilgili davranış kuralları” en başta sigortacıların uymayı kendi serbest iradeleriyle kabul etmiş oldukları kuralları (“Codes of Conduct”) anlatır. Ülkemizde Türkiye Sigorta Birliği’nin (sigortacıların meslek örgütü) belirlediği kurallar bu niteliktedir: Sigortacılık Kanunu m.24 fk.9(d) uyarınca Türkiye Sigorta, Reasürans ve Emeklilik Şirketleri Birliği “uyulması zorunlu meslek kurallarını belirlemekle” görevlidir. Birliğin web sayfasında “Sigortacılık Etik İlkeleri” başlığı altında sigorta ve reasürans şirketlerinin müşterileri, çalışanları, aracıları, kamu kurum ve kuruluşları ile olan ilişkilerinde izleyecekleri etik ilkeler belirlenmiştir. Bu ilkeler arasında dürüstlük, tarafsızlık, güvenilirlik, saydamlık, insan haklarına saygı, sosyal sorumluluk, çevreye saygı da yer almaktadır. Bundan başka şirketlerin müşterilerle olan ilişkilerinde, müşterilerin gereği gibi bilgilendirilmesi, müşteri sırlarının korunması, ayırımcılıktan kaçınılması, hizmet kalitesinin artırılmasına çalışma, müşteri yakınmalarının incelenmesi ve sonuçlandırılması gibi ilkelere uygun davranacakları öngörülmüştür. İlgili kamu makamının (Hazine Müsteşarlığı) özellikle tebliğ, genelge ve sektör duyurusu gibi başlıklar altında öngördüğü kuralların da “davranış kuralları” arasında sayılıp sayılmayacağı ise tartışmaya açıktır. ETDHK, tüketicilerle tüketici olmayanlar arasında ayırım yapmakta ve ETDHK m.3(1) ve (2)’de öngörülmüş olan bilgilendirme yükümlülüğünün tüketici olmayanlarla yapılan sözleşmelerde anlaşma ile devre dışında bırakılabileceğini belirtmektedir. ETDHK 3(5), yukarıda değindiğimiz bilgilendirme yükümlülüğünün “yalnızca elektronik posta yoluyla veya benzeri bireysel iletişim araçlarıyla yapılan sözleşmelere” uygulanmayacağını hükme bağlamaktadır. Bu kural tarafların karşılıklı görüşme yaparak kurabilecekleri sözleşmelerde bilgilendirmeye gerek olmadığı düşüncesine dayanmaktadır. 128 d) Elektronik Ticarette Hizmet Sağlayıcı ve Aracı Hizmet Sağlayıcılar Hakkında Yönetmelik (ETHSVAHSHY) 26 Ağustos 2015 gün ve 29457 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Elektronik Ticarette Hizmet Sağlayıcı Ve Aracı Hizmet Sağlayıcılar Hakkında Yönetmelik “elektronik ticaret işlemlerin yapıldığı ağ üzerinde alıcılara sunulması gereken bilgilere ve elektronik ticarete ilişkin diğer uygulamalara ilişkin yöntem ve esasları düzenlemektedir. Bu yönetmelik esas olarak “elektronik ticaret etkinliğinde bulunan kişi” olarak tanımlanan hizmet sağlayıcının ve “başkasına ait ekonomik veya ticari etkinliklerinin yapılmasına elektronik ticaret ortamını sağlayan kişi” olarak tanımlanan “aracı hizmet sağlayıcıların” ağ (elektronik ticarete ilişkin işlemlerin yapılmasına olanak sağlayan Internet gibi bilgisayar tabanlı ortam) üzerinde gerçekleştirilen mal veya hizmet satışları ve bu bağlamda verilen siparişler hakkındaki bilgilendirme yükümlülüklerini kapsamaktadır. Elektronik ticaret, fiziksel olarak karşı karşıya gelinmeksizin “elektronik ortamda” (verilerin sayısallaştırılarak depolanması, işlenmesi, saklanması ve iletilmesinin sağlandığı ortam) gerçekleştirilen “çevrim içi” her türlü ekonomik veya ticari etkinlik anlamına gelmektedir. Ülkemizde “çevrimi içi” deyimi Internet ile sınırlı olarak anlaşılmaktadır. Bu anlayış çerçevesinde çağrı merkezi ve ATM aracılığıyla yapılan satışlar kural olarak Yönetmeliğin uygulama alanı dışında kalacaktır. ETHSVAHSHY’deki ön bilgilendirme ile düzenleme ana hatlarıyla aşağıdaki gibidir: Hizmet sağlayıcının bilgi verme yükümlülüğü MADDE 5 – (1) Hizmet sağlayıcı, elektronik ticaret faaliyetine başlamadan önce kendine ait elektronik ticaret ortamında aşağıdaki bilgileri eksiksiz olarak bulundurur: a) Tebligata elverişli KEP adresi, elektronik posta adresi ve telefon numarası ile varsa işletme adı veya tescilli marka adı. b) Mensubu olduğu meslek odası ve varsa üyesi olduğu sektörel kuruluşlar ile meslekle ilgili davranış kuralları ve bunlara elektronik olarak ne şekilde ulaşılabileceğine ilişkin bilgiler. c) Tacir ise ayrıca ticaret unvanı, MERSİS numarası ve merkez adresi. ç) Esnaf ise ayrıca adı ve soyadı, vergi kimlik numarası ve merkez adresi. (2) ...... (3) Hizmet sağlayıcı birinci ......fıkrada belirtilen bilgilerini, ağ üzerindeki ana sayfasında ve doğrudan ulaşılabilecek şekilde “iletişim” başlığı altında sunar. (4) Aracı hizmet sağlayıcı üzerinden satış yapan ve tacir veya esnaf olan hizmet sağlayıcı, elektronik ticaret faaliyetine başlamadan önce, aracı hizmet sağlayıcı tarafından kendine tahsis edilen alanda aşağıdaki bilgileri eksiksiz olarak 129 bulundurur: a) Ticaret unvanı, işletme adı veya tescilli marka adı bilgilerinden en az biri. b) Tebligata elverişli KEP adresi. c) Esnaflar için vergi kimlik numarası, tacirler için MERSİS numarası. ç) Merkez adresi ve onaylanmış telefon numarasının aracı hizmet sağlayıcıda bulunduğuna ilişkin bilgi. (5) ........ (6) Bu maddede yer alan bilgilerdeki değişikliklere ilişkin güncellemeler, hizmet sağlayıcı tarafından değişikliğin gerçekleştiği gün yapılır. (7) Bu maddede yer alan bilgilerin doğruluğundan hizmet sağlayıcı sorumludur. Aracı hizmet sağlayıcının yükümlülükleri MADDE 6 – (1) Alıcı ve hizmet sağlayıcı arasında alım satım işleminin yapıldığı elektronik ticaret pazar yerlerini işleten aracı hizmet sağlayıcılar, kendileriyle ilgili olarak 5 inci maddenin birinci ve ikinci fıkralarındaki yükümlülükleri aynı usulle yerine getirir. (2) Aracı hizmet sağlayıcı, elektronik ticaret ortamı sunduğu hizmet sağlayıcıya ilişkin bilgilerin, hizmet sağlayıcıya tahsis edilen alanda gösterilebilmesi ve güncellenebilmesi için gerekli teknik imkânları sağlar. (3) Aracı hizmet sağlayıcı, hizmet sağlayıcının elektronik ticaret faaliyetine başlamasından önce 5 inci maddenin dördüncü ve beşinci fıkralarındaki yükümlülüklerini yerine getirmesini sağlar. (4) Aracı hizmet sağlayıcı, hizmet sunduğu elektronik ortamı kullanan gerçek ve tüzel kişiler tarafından sağlanan içeriği kontrol etmek, bu içerik ve içeriğe konu mal veya hizmetle ilgili hukuka aykırı bir faaliyetin ya da durumun söz konusu olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir. ETHSVAHSHY’nin getirdiği yukarıdaki düzenleme, sigorta uygulamaları ile ilgili olarak şu açıdan duraksamaya yol açmaktadır: Sigorta ürünleri büyük ölçüde sigorta aracıları tarafından satılmaktadır. Sözleşme yapmaya yetkili kılınmış olan sigorta acentelerinin bazılarının elektronik ticaret amacıyla oluşturulmuş web sayfaları mevcuttur. Mesela bankalar Internet üzerinden sigorta ürünü de sunmaktadırlar. Yönetmelik, acentelerin web sayfası üzerinden sigortacı adına yapılacak satışlara (kendi web sayfasından başkasının temsilcisi sıfatıyla yapılacak satışlara) ilişkin özel bir hüküm içermemektedir. Kanımızca bu durumda “satışın bir sigorta şirketinin temsilcisi olarak gerçekleştirildiği belirtilmeli (FHİMSY uyarınca bu zaten zorunludur) ve hem hizmet sağlayıcı olan sigorta şirketinin hem de acentenin bilgilerine yer verilmelidir. Sigorta şirketine ilişkin olarak ETHSVETAHSHY m.5(4)’te sayılan bilgilerin verilmesi yeterli 130 sayılabilir. ETHSVAHSHY m.7 alıcının yararlanacağı bir işlem rehberinin de elektronik ortama yerleştirilmesini öngörmektedir. Bu hüküm aşağıdaki gibidir: MADDE 7 – (1) Aracı hizmet sağlayıcı ve kendine ait elektronik ortamda satış yapan hizmet sağlayıcı tarafından, elektronik ticaret işlemlerinin gerçekleştirildiği ağ üzerinden doğrudan ulaşılabilecek şekilde ana sayfada “işlem rehberi” başlığı altında aşağıdaki bilgiler güncel olarak bulundurulur: a) Sözleşmenin kurulabilmesi için mal ve hizmetin seçilmesi, teslimat ve ödeme bilgilerinin girilmesi ile siparişin onaylanması gibi gerekli aşamaları gösterir şekilde teknik adımlar. b) Elektronik ticarete ilişkin sözleşmenin, elektronik ortamda saklanıp saklanmayacağı ile bu sözleşmeye alıcının daha sonra aynı ortamda erişiminin mümkün olup olmayacağı ve bu erişimin ne kadar süreyle sağlanacağına ilişkin bilgi. c) Alıcının siparişi vermeden önce veri girişindeki hatalarını açık ve anlaşılır bir şekilde belirleyebilmesi ve düzeltebilmesi amacıyla özet sipariş formu ile geri al ve değiştir gibi teknik araçların sunulacağına ilişkin bilgi. ç) Elektronik ticaret işlemleri nedeniyle elde ettiği kişisel verilere ilişkin gizlilik kuralları. d) Alıcıyla arasında uyuşmazlık çıkması halinde varsa alternatif uyuşmazlık çözüm mekanizmaları. (2) Alternatif uyuşmazlık çözüm mekanizmaları, tarafların diğer hukuki çözüm yollarına başvurma hakkına engel teşkil etmez. Yukarıdaki maddenin 2nci fıkrasının Sigortacılık Kanunu’nda düzenlenen (ve bir alternatif uyuşmazlık çözüm yolu oluşturan) “tahkim” ile uyumlu olup olmadığı duraksamalıdır. Sigortacılığa ilişkin tahkim sistemine başvuran kişi, bu girişimi ile adli yargıya başvurma hakkını yitirmiş olmaktadır. Oysa ETHSVAHSHY m.7(2), alternatif uyuşmazlık çözüm mekanizmalarının varlığının, tarafların devlet yargı organlarına başvurmasına engel oluşturmayacağını belirtmektedir. e) Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK) m.1, bu yasanın amaçlarından birini de “tüketiciyi aydınlatıcı .... önlemleri almak” biçiminde tanımlamıştır. TKHK m.4(1) “Bu kanunda yazılı olarak düzenlenmesi gereken .....bilgilendirmeler en az 12 punto büyüklüğünde anlaşılabilir bir dilde, açık, sade ve okunabilir bir şekilde düzenlenir ve bunların bir nüshası kağıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı ile tüketiciye verilir” hükmünü içermektedir. TKHK 4(4) uyarınca “TKHK’da düzenlenen sözleşmelere dayanılarak tüketiciden talep 131 edilecek her türlü ücret ve masrafa ilişkin bilgilerin sözleşmenin eki olarak kağıt üzerinde yazlı şekilde tüketiciye verilmesi zorunludur. Uzaktan iletişim aracıyla kurulan sözleşmelerde ise bu bilgiler kullanılan uzaktan iletişim aracına uygun şekilde verilir. Bu bilgilerin tüketiciye verildiğinin ispatı sözleşmeyi düzenleyene aittir”. TKHK 4(4) uyarınca tüketiciye verilmesi zorunlu olan ücret ve masrafa ilişkin bilgilerin “sözleşmenin eki” olarak değil, sözleşme öncesinde verilmiş olması ve tüketicinin sözleşmeyi kurucu irade açıklamasını bu hususlarda aydınlanmış olarak yapmasının sağlanması gerekir. Nitekim “finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmeleri düzenleyen TKHK m.49(3) ve Finansal Hizmetlere İlişkin Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliği (FHİMSY) m.7(1) ve (2)uyarınca sözleşmenin bütün şartlarının ….. tüketicinin sözleşmeyi kuran iradesini yöneltmesinden önce yazılı olarak veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla ona verilmesi gerekmektedir. Tüketici sözleşmelerindeki haksız şartlara ilişkin TKHK 5, temel bir ilke olarak, sözleşme koşullarının tüketiciyle görüşülmesi ilkesini öngörmüş ve aksi halde (görüşmeye konu olmayan sözleşme koşulu, dürüstlük kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olmakta ise) geçersizlik sonucunun meydana geleceğini hükme bağlamıştır. Borçlar Kanunu da (tüketici sözleşmesi niteliğini taşısın taşımasın) bütün sözleşmeleri kapsayan genel bir düzenlemeyle karşı tarafın çıkarına aykırı genel işlem koşullarının, bunları düzenleyen bu koşulların varlığı hakkında karşı tarafa bilgi vermiş ve bunların içeriğini öğrenme olanağını sağlamamışsa (ve karşı taraf da bunları kabul etmemişse) “yazılmamış” sayılacağını belirtmektedir (BK m.21). Bu düzenleme, sözleşme koşullarının sözleşme kurulmadan önce diğer tarafla paylaşılması gereğini ortaya çıkarmaktadır. Bu gerek, Internet üzerinden yapılan sigorta sözleşmelerinde de geçerlidir. TKHK m.47(3) uyarınca iş yeri dışında kurulan sözleşmelerde, tüketicinin sözleşme öncesinde yönetmelikte belirlenen hususlarda açık ve anlaşılır biçimde bilgilendirilmesi zorunludur. TKHK m.47(1)(b), “tüketiciyle tarafların eş zamanlı fiziksel varlığında iş yeri dışında yapılan görüşme sonrasında ..... bir uzaktan iletişim aracı ile kurulan sözleşmelerin” de iş yeri dışında kurulan sözleşme niteliğinde olabileceğini belirtmiştir. Dolayısıyla, iş yeri dışında kurulan sözleşme, on-line sigorta sözleşmesi özelliğini taşıyabilecektir. İş Yeri Dışında Kurulan Sözleşmeler Yönetmeliği (RG 4.01.2015/29236) finansal hizmetleri düzenleme alanı dışında bırakmıştır (m.2(2)(a)). Bu sebeple, bu yönetmelik hükümlerinin sigortaya uygulanması söz konusu değildir. Öte yandan Finansal Hizmetlere İlişkin Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliği (FHİMSY) de, sigorta ürünlerinin uzaktan pazarlanmasına dönük bir sistem söz konusu olmadığı ve sözleşme süreci baştan sona hazır olmayanlar arasında yürütülmüş bulunmadığı için TKHK m.47(1)(b) anlamındaki sigorta sözleşmelerine uygulanmayacaktır. Kanımızca, iş yeri dışında kurulan sigorta sözleşmelerine TKHK m.47’deki düzenlemenin uygulanmaması doğru bir çözü değildir. Ancak mevcut düzenleme karşısında TKHK m.47’de yer alan kuralları sigortaya uygulama olanağı yoktur. TKHK, “mesafeli sözleşme” niteliğindeki sözleşmelerde yapılması gereken bilgilendirme hakkında birçok kurala yer vermiştir. “Mesafeli sigorta sözleşmesi” sigortacı ile sigorta ettirenin eş zamanlı fiziksel varlığı olmaksızın sigorta sözleşmelerinin uzaktan pazarlanmasına yönelik olarak oluşturulmuş bir sistem çerçevesinde, sözleşmenin kurulduğu ana kadar (bu an dahil) uzaktan iletişim araçları ile 132 yapılan sözleşmedir (TKHK 48(1)). On line sigorta sözleşmesi, sigortacının veya sigorta aracısının web sayfasında oluşturulan sistem üzerinden yapıldığı takdirde, bu tanımın unsurlarını gerçekleştirecektir. TKHK 48(2), tüketicinin mesafeli sözleşme öncesinde bilgilendirilmesini emretmektedir. Bu bilgilendirme yönetmelikte belirlenen hususlarda ve siparişi onaylandığı takdirde ödeme yükümlülüğü altına gireceği hususunda açık ve anlaşılır bir biçimde yapılacaktır. Bilgilendirme gereğine uyulduğunu kanıtlama yükü sigortacıya aittir. Mesafeli sözleşmelerde tüketici ayrıca gerekçe göstermeksizin 14 gün içinde sözleşmeden cayma hakkına sahip olduğu hususunda da bilgilendirilmelidir (TKHK 48(4)). Eğer bu bilgilendirme yapılmazsa tüketici cayma için öngörülen 14 günlük süre ile bağlı olmaz. Bilgilendirmenin yapıldığını sigortacı kanıtlayacaktır. TKHK 49 “finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmeler” ile ilgili kuralları yansıtmaktadır. Sigorta da bir finansal hizmettir. Dolayısıyla sigortaya bütün mesafeli sözleşmelere uygulanan TKHK 48 yanında TKHK 49 da (bu iki madde aynı hususu düzenledikleri ölçüde TKHK 49 önce gelmek üzere) uygulanacaktır. TKHK 49(2) tüketiciye TKHK 48(2)’de belirtilen hususlardan başka ayrıca bilgilendirmenin ticari amaçla yapıldığının da bildirilmesi lazım geldiğini belirtmektedir. Bundan başka TKHK 49(3) uyarınca sigortacının web sayfasında oluşturulan sistem üzerinden on-line kurulan sigorta sözleşmelerinde sözleşmenin bütün koşullarını kağıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla tüketiciye iletmesi gerekmektedir. TKHK 49(3) sigortacının, sözleşmenin bütün koşullarına ek olarak “bakanlıkça belirlenen diğer hususları” da ileteceğini belirtmekte ise de, sigorta sözleşmesinde sigorta ettiren adayına aktarılması gereken bilgiler en başta TTK 1423 hükmüne tabidir. TTK 1423(1) sigorta ettiren adayına verilmesi lazım gelen bilgileri “kurulacak sigorta sözleşmesine ilişkin tüm bilgiler, sigortalının hakları, sigortalının özel olarak dikkat etmesi gereken hükümler ve gelişmelere bağlı bildirim yükümlülüğü” biçiminde tanımlamaktadır. “Sigorta sözleşmesine ilişkin tüm bilgiler” deyimi tek başına diğerlerini de içerecek kadar geniştir. TKHK 49(3)’te yer verilen “bütün sözleşme koşulları” anlatımının da buna dahil olduğu açıktır. Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmeleri düzenleyen TKHK 49 da “cayma hakkı” konusunda bilgi aktarılacağını ve bu gereğin yerine getirildiğine ilişkin kanıt yükünün sigortacı üzerinde olacağını ayrıca vurgulamıştır (TKHK 49(5)). f) Finansal Hizmetlere İlişkin Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliği (FHİMSY) TKHK 48 ve 49 uyarınca hazırlanan Finansal Hizmetlere İlişkin Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliği (FHİMSY) bu tür sözleşmelerde söz konusu olan “ön bilgilendirme yükümlülüğü” hakkında ayrıntılı (yasadan çok daha geniş kapsamlı) bir düzenleme içermektedir. Buradaki “ön bilgilendirme” deyimi, sözleşme öncesindeki bilgilendirmeyi anlatmaktadır. FHİMSY m. 2(2) uyarınca sigorta sözleşmesi aynı zamanda “ardışık işlemleri” veya “zaman içinde gerçekleşen aynı nitelikteki farklı işlemleri” de kapsamakta ise ön (sözleşme öncesi) bilgilendirme hakkındaki yönetmelik hükümleri yalnızca ilk sigorta sözleşmesine uygulanacaktır. Bununla birlikte, bir yıldan daha uzun süre aynı türden 133 işlemler gerçekleştirilmezse, sonraki ilk işlem ön bilgilendirmeye tabi olacaktır (FHİMSY m.2(3)). Sigorta sözleşmeleri uygulamada çoğunlukla bir senelik bir süre için yapılmaktadır. Bu sözleşmelerin çoğunluğu da her sene uygulamadaki (hatalı) deyimle “yenilenmektedir” (var olan sigorta ilişkisinin yeni sözleşmeler aracılığıyla kesintisiz sürmesi sağlanmaktadır). Yeni seneye ait sözleşme “aynı nitelikte farklı işlem” oluşturur. Sigorta alanında ardışık işleme ise, bir çerçeve anlaşmaya dayanarak yapılan sigortaları örnek verebiliriz. Mesela bir abonman sözleşmesine dayanılarak yapılan (uygulamada “münferit poliçe” deyimiyle anlatılan) sigortalar. Ancak abonman sözleşmeleri çok büyük bir çoğunlukla tüketici işlemi niteliğini taşımayacak ve tüketici mevzuatının dışında kalacaktır. Anılan yönetmeliğe göre mesafeli sigorta sözleşmelerinde yerine getirilmesi gereken sözleşme öncesi bilgilendirme yükümlülüğü sigortacıya ilişkin bilgileri bir finansal hizmet niteliğindeki sigortaya ilişkin bilgileri mesafeli sigorta sözleşmesine ilişkin bilgileri içermek zorundadır (MFHİSY m.5(1)). Sigortacıya ilişkin bilgiler: sigortacının (ve eğer sigortacı bir acente tarafından temsil edilmekte ise acentesinin) esas faaliyet konusu, MERSİS (Merkezi Sicil Kayıt Sistemi) numarası, açık adresi, elektronik posta adresi, telefon numarası ve varsa diğer iletişim bilgileri, Sigortacı ile tüketici arasında bir aracı varsa, bu aracının isim, unvan, açık adresi ve işlem yapabilme yetkisinin hangi niteliğinden kaynaklandığı (Burada söz konusu olabilecek aracılar sigorta aracıları olarak nitelenen (sigortacı tarafından atanan) sigorta acentesi ile (kural olarak sigorta ettiren adayı tarafından görevlendirilen) sigorta brokeridir) Finansal hizmete (sigortaya) ilişkin bilgiler: Sigortanın temel nitelikleri (Finansal hizmet olarak sigortanın temel niteliklerinin sigorta ettiren adayına aktarılması gereği, kanımızca aşırıdır; ancak buna mutlaka gerek görülürse, bu bağlamda ön bilgilendirmenin ilişkin bulunduğu sigorta ürününün riziko dolayısıyla ortaya çıkacak zararın giderilmesini mi yoksa belirli bir tutarın ödenmesini mi hedef tuttuğunu kapsaması lazım gelir). Sigorta ürününü karşılığında ödenecek tüm vergiler dâhil toplam fiyat (prim), eğer bu fiyat tutarı (prim) önceden hesaplanamıyorsa, bunun hesaplanma yöntemi, varsa sigorta ettirene yüklenecek ifaya ilişkin masraflar ile bunların önceden hesaplanamaması halinde ek masrafların ödenebileceğine ilişkin bilgiler (Prim tutarı –veya en azından hesaplanma yöntemi- sözleşmenin esaslı unsurlarından biri olarak görülürse, tarafların bu hususta anlaşmamaları halinde zaten sözleşme kurulmuş olmayacaktır; yönetmeliğe göre toplam mal oluş tutarının veya hesaplama yönteminin sigorta ettiren adayına başlangıçta bilgi olarak aktarılması lazımdır. Sigortada kural olarak sigorta ettirene yüklenmesi söz konusu olan kayda değer bir “ifaya ilişkin gider” mevcut değildir. Bununla birlikte, primin (taraflarca primin ödenme yerini düzenleyen TTK 1432’nin emredici olmamasından yararlanılarak) götürülecek borç biçiminde 134 öngörülmesi halinde, bunun sigortacıya yollanması için gerekebilecek masraflar veya sigorta ettirenin riziko gerçekleştiği zaman sigortacıya sunması gereken belgelerin elde edilmesi için masraf yapılması lüzumu ortaya çıkabilir). Doğası gereği ya da gerçekleştirilecek işlemlere bağlı olarak özel bazı riskler taşıyan veya fiyatları sağlayıcının kontrolü dışında finansal piyasadaki dalgalanmalara göre değişen veya geçmiş verileri gelecekte oluşacak değerler için bir gösterge oluşturmayan finansal araçların, sigortada kullanılması halinde, bu araçlara ilişkin bilgiler (Uygulamada yatırıma dönük sigorta ürünleri –mesela birikimli hayat sigortası- bazı hallerde “unit linked” (bir endekse veya fona bağlı) olabilmektedir. Bu gibi bir durum söz konusuysa bunlara ilişkin bilgilerin de sigorta ettiren adayıyla paylaşılması lazımdır). Varsa tüketici tarafından ödenmesi gereken diğer vergi veya masraflara ilişkin bilgiler (Mesela hayat sigortasında üçüncü kişi lehtarın ölüm rizikosunun gerçekleşmesi üzerine sigortacıdan ödeme alabilmesi için veraset ve intikal vergisi ödemesi gerekebilecektir. Ancak FHİMSY’nin bu ileriki aşamayı hedef tutmuş olup olmadığı tartışmaya açıktır. Yönetmelik daha çok sözleşmenin kuruluş aşamasıyla sınırlı düzenleme yapmış olduğu izlenimini vermektedir). Sunulan bilgilerin belirli bir süre geçerli olması halinde bu süreye ilişkin bilgiler (Sigortacı, bir süre sonra güncelliğini yitirecek bilgiler konusunda sigorta ettiren adayını uyarmalı ve hatta –eğer yeni durum netlik kazanmışsa, buna ilişkin bilgileri de paylaşmalıdır). Ödeme ve ifaya ilişkin bilgiler ile varsa bunlara ilişkin taahhütler (Buradaki “ödeme” sözcüğünden amaç tüketicinin yapacağı ödemedir. Sigorta sözleşmesi hukuku kuralları uyarınca sigortacı –aksi kararlaştırılmadıkça- prim alacağını “aramak” (bunu tahsil etmek üzere sigorta ettirenin “sözleşmede gösterilen adresine gitmek)” zorundadır- TTK 1432. Öte yandan prim borcu aksi kararlaştırılmadıkça poliçenin teslimi karşılığında (yük sigortalarında sözleşme yapılınca) ödenecektir- TTK 1431(1)). İfadan maksat da tüketiciye yapılacak olan ifadır. Sigorta sözleşmesinde sigortacının edimi sigorta ettirene/ sigortalıya sigorta koruması sağlamak (riziko gerçekleşince sigorta parasını ödemek) biçiminde tanımlanabilir. Uzaktan iletişim aracının kullanılmasına ilişkin ek bazı masrafların tüketici tarafından karşılanacak olması halinde, bu masraflara ilişkin bilgiler (Bu, sigorta sözleşmesinde çok ender söz konusu olur). Mesafeli sözleşmeye ilişkin bilgiler: Cayma hakkının var olduğu durumlarda, bu hakkın kullanılma şartları, süresi, usulü, varsa tüketicinin FHİMSY m.11(1) uyarınca ödemekle yükümlü kılınabileceği meblağ, Cayma bildiriminin yapılacağı açık adres, elektronik posta adresi, telefon numarası ve varsa diğer iletişim bilgileri, FHİMSY m.14 uyarınca cayma hakkının kullanılamadığı durumlarda; tüketicinin cayma hakkından faydalanamayacağına ya da hangi koşullarda cayma hakkını kaybedeceğine ilişkin bilgiler, Sürekli veya düzenli aralıklarla tekrarlanan bir finansal hizmet ediminin söz konusu olması halinde, mesafeli sözleşmenin asgari süresi (Sigorta sözleşmelerinde sigortacının sigorta ettireni/sigortalıyı sigorta koruması altında 135 bulundurma borcu (sigortacının edimi) sürekli nitelikte bir edimdir ve bu korumanın sağlanacağı süre daima sigorta sözleşmesinde belirtilir. TTK 1410, sürenin taraflarca kararlaştırılmadığı hallerde tarafların maksadı, yerel teamül ile hal ve koşullar dikkate alınarak mahkemece belirleneceğini (dolayısıyla süresiz bir sigorta sözleşmesi ilişkisinin söz konusu olmayacağını) hükme bağlamaktadır). Tarafların mesafeli sözleşmeyi haklı sebeplerin varlığı halinde tek taraflı feshedebileceklerine ilişkin sözleşme şartları ve bu durumda varsa ödenmesi gereken cezai şartlar hakkında bilgiler. g) Ön bilgilendirmenin yöntemi FHİMSY m. 6(1) ve (2)’de düzenlenen “ön bilgilendirme yöntemi” hakkında yukarıda TKHK m.49(2) altında açıklama yapılmıştı. Burada kısaca tekrarlamak gerekirse, ön bilgilendirmenin sözleşme öncesinde tüketici sözleşmeyi kurmaya yönelik irade açıklamasını yapmadan önce gerçekleştirilmesi lazımdır. Öte yandan bilgilendirme 12 punto büyüklüğünde; açık, sade, anlaşılabilir ve okunabilir olmalı ve yazılı veya kalıcı veri sağlayıcısı aracılığıyla yapılmalıdır. Bundan başka, ön bilgilendirme kapsamında tüketiciye aktarılacak hususların, ergin olmayanları, ayırtım gücünden yoksun olanları veya kısıtlı erginleri koruyacak şekilde ticari amaçlarla verildiği belirtilmelidir (FHİMSY 5(2)). ETHSVAHSHY m.8(d), hizmet sağlayıcı ve aracı hizmet sağlayıcının (sigorta ilişkisinde bunu “sigortacı veya acentesi” olarak da anlamamız gerekebilir) sözleşme hükümlerinin ve genel işlem şartlarının alıcıya fiziki veya elektronik ortamda gönderilmesini sağlamakla yükümlü olduğunu belirtmektedir. 6. Sözleşmenin kuruluşu a) Genel Olarak On-line kurulan sigorta sözleşmelerinde de Borçlar Kanunu’nun düzenlemesi uygulanır. Tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamalarında bulunmuş olmaları lazımdır. Bu bağlamda karşımıza çıkan en önemli sorunlar yukarıda ayrıntılı olarak incelenmişti (bkz. AIDA 2014 Dünya Kongresine sunulan rapor). Burada kısa bir özet yapacağız: Tarafların on-line kurulan sigorta sözleşmelerinde de sözleşmenin esaslı unsurları üzerinde anlaşmış olmaları (karşılıklı birbirine uygun irade açıklamasında bulunmaları) zorunludur. Sözleşme önerisinin kim tarafından yapılacağı konusunda herhangi bir sınırlama söz konusu değildir. Sigortacının kurduğu tam otomatik bir sistem üzerinden kurulan sözleşmeleri “hazır olmayanlar arasında” kurulmuş saymak gerekir. Sigortacının web sayfası üzerinde oluşturulan sistem üzerinden kurulan sigorta sözleşmelerinde, sözleşmenin yapılmasına götüren adımlar aşağıdaki gibi özetlenebilir: Sigortacı web sayfasına sigorta ettirenden alması gereken bilgilere ilişkin bir mekanizma meydana getirir. 136 Sigorta ettirenin lazım gelen bilgileri girmesi üzerine, sistem primi hesaplar ve öneride bulunabilecek veya öneriye çağrı yapabilecek noktaya gelinir. Sigortacının önerisi sigorta ettiren tarafından veya sigorta ettirenin önerisi sigortacı tarafından kabul edilerek sözleşme tamamlanmış olur. Sigortacının web sayfasının öneri mi yoksa öneriye çağırı mı olacağı bir yorum sorunudur. İrade açıklamasının on-line yapılması halinde, bu açıklamanın yöneltilmesi ve diğer tarafa ulaşması gereklidir. Elektronik yolla yapılan irade açıklaması, diğer tarafın egemenlik alanına ulaşana kadar, bu açıklamanın rizikosu açıklamayı yapanın, o andan sonra da muhatabın üzerindedir. Diğer tarafın egemenlik alanına ulaşma, onun elektronik sistemine dahil olma anlamına gelir. Muhatap, kendisine yönelik irade açıklamasının içeriğine ulaşma olanağı doğduğu anda (veya yasanın seçimine göre bu anı izleyen belirli bir süre sonra) bu açıklama yapılmış sayılacaktır. (Yanlış e-mail adresine yollanan bir irade açıklaması, ulaşmış olmayacağı için hüküm doğurmayacaktır). Internet’i hukuksal amaçlarla kullanan bir tüketicinin elektronik posta kutusuna düzenli biçimde (mesela her gün) göz attığı varsayılabilir. Bu da o tüketiciye yöneltilen irade açıklamasının aynı gün yapılmış sayılmasına götürür. Buna karşılık, Internet’i hukuksal amaçlarla kullanmayan bir tüketici için eylemsel öğrenme anı belirleyici sayılacaktır. Bazı hallerde irade açıklamasının hüküm doğurma anını yorum yoluyla belirlemek gerekebilir: Mesela, irade açıklamasının muhataba e-posta yoluyla gönderildiği ayrıca SMS ile bildirilmişse veya muhatap, e-postalarını aynı zamanda doğrudan taşınabilir telefonuna almakta ise (çok büyük bir çoğunluk günümüzde epostalarını telefondan izleyebilmektedir; kaldı ki şirketlerde de yönetici ve çalışanların şirketin onlara özgülediği e-posta adresine gelen iletileri yine şirketin verdiği telefondan anında izlemeleri gün geçtikçe daha yaygın bir uygulama haline gelmektedir). Uyumsuzluk rizikosu (muhatabın elektronik ekipmanının veya kullandığı programın güncel ve göndereninkilerle uyumlu olmaması) halinde şu çözümler benimsenmelidir: Tacirlerin güncel bir ekipman ve program kullandığı varsayılabilir. Buna karşılık tüketicilere, onların ekipman ve programıyla uyumsuz ileti yollanması rizikosu gönderene ait olur. İletinin ulaşmış olduğu nu kanıtlama yükü gönderendedir. “İletilemedi” mesajı söz konusu olmadığı zaman, iletimin alınmış olduğu karine olarak kabul edilebilir. İrade bozukluğu on-line irade açıklamalarında da söz konusu olabilir. Bu bağlamda beyan hatası, iletişim bozuklukları, yazılım hataları üzerinde durmak ve bu hallere özgü çözümler üretmek lazımdır. Bu hususta yukarıda AIDA 2014 Dünya Kongresine sunulan rapora yollama yapmaktayız. İnternet’te yapılan sözleşme önerileriyle bağlı olma süresi kısadır. Sigortacının web sayfasının öneri niteliğinde olduğu durumlarda, sigortacı, müşteri web sayfasını terk edene kadar önerisiyle bağlı sayılacaktır. Müşterinin sigortacıya ait web sayfasındaki standart formu doldurarak öneri yaptığı durumlarda ise, sigortacının kabul açıklamasının müşteriye varmasının beklenebileceği makul süre boyunca müşteri bağlı olacaktır. 137 b) Türk hukukunda on-line sigorta sözleşmesinin kuruluşunu düzenleyen hükümler Ülkemizde on-line sigorta sözleşmesini düzenleyen hükümler değişik yasa ve ikincil düzenleme metninde dağınık bir şekilde yer almaktadır: ba) Elektronik ticaretin düzenlenmesine ilişkin mevzuat baa) Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun (ETDHK) Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun (ETDHK) m.4(1) sigortacıya ulaşan sözleme önerisi ile ilgili olarak - Sigorta önerisinin onaylanması aşamasında (ancak ödeme bilgileri girilmeden önce), tüketici sigorta ettirenin sözleşmenin koşullarını (ödeyeceği fiyat dahil) görmesinin sağlanması gerektiğini (bent a) - Tüketici sigorta ettiren tarafından yapılan sözleşme önerisinin alındığını sigortacının elektronik iletişim araçlarıyla doğrulaması lazım geldiğini (bent b) - Sözleşme önerisine ve önerinin alındığına ilişkin doğrulamanın, bu doğrulama açıklamalarına erişimin mümkün olduğu gerçekleşmiş sayılacağını (bent c) öngörmüştür. ETDHK m.4(1)(a) sözleşme koşullarının tüketici sigorta ettirene verilmesi gereğinin oldukça “geç” bir aşamada yerine getirileceğini hükme bağlamaktadır. Önerinin onaylanması (diğer bir anlatımla kabulü) aşaması, tüketiciye sözleşme ile ilgili ayrıntıları aktarmak için çok geç bir aşamadır. Doğru çözüm tüketicinin kendisini bağlayan irade açıklaması öncesinde bilgilendirilmesi ve kararını ve sözleşmeyi yapma yolundaki istemini “aydınlanmış olarak” yapmasıdır. ETDHK m.4(2) sigorta ettiren adayına, öneri öncesinde veri girişi hatalarını belirlemesi ve düzeltmesi için uygun, etkili ve erişilebilir teknik araçlar sunacağını belirtmektedir. Bu son derece yararlı bir hükümdür. Elektronik ortamda verilerin hatalı girilmesi sık karşılaşılan bir durumdur. Eğer tüketiciye bunları düzeltme olanağı tanınmazsa, hatalı sözleşme sayısında önemli artışlar söz konusu olur ve bu da elektronik ticarete olan yönelmeyi azaltır. ETDHK m.4(1) ve (2) yalnızca tüketici işlemlerinde emredicidir. (ETDHK m.4(3)). Tarafların ikisi de tacir olduğu (tüketici olmadığı) takdirde, yasadan farklı bir anlaşma yapmaları geçerlidir. Tüketicinin ödeyeceği fiyat da dahil sözleşme koşullarını görmesinin sağlanmasına, sigortacının kendisine yapılan sözleşme önerisini aldığını doğrulamasına ve tüketici sigorta ettiren adayına veri girişi hatalarını belirleme ve düzeltme olanağı verilmesine ilişkin düzenleme elektronik posta veya benzeri bireysel iletişim araçlarıyla yapılan sözleşmelerde uygulanmaz (ETDHK m.4(4)). Yasa, karşılıklı görüşme olanağının mevcut bulunması durumunda daha gevşek kurallarla yetinilebileceği düşüncesini benimsemiştir. bab) Elektronik Ticarette Hizmet Sağlayıcı ve Aracı Hizmet Sağlayıcılar Hakkında 138 Yönetmelik (ETHSVAHSHY) Elektronik Ticarette Hizmet Sağlayıcı ve Aracı Hizmet Sağlayıcılar Hakkında Yönetmelik (ETHSVAHSHY) elektronik ortamda sözleşmenin kurulması bakımından önem taşıyan (verilen siparişe = sigorta ettirenin sigorta sözleşmesini kurmak amacıyla yapacağı kendisini bağlayacak irade açıklamasına ilişkin) hükümler içermektedir: Siparişe ilişkin yükümlülükler MADDE 8 – (1) Aracı hizmet sağlayıcı ve kendine ait elektronik ortamda satış yapan hizmet sağlayıcı; a) .............. b) Ağ üzerinden verilen siparişin onaylanması aşamasında ve ödeme bilgilerinin girilmesinden önce, vergi ve teslimat masrafları da dâhil olmak üzere alıcının ödeyeceği toplam bedelin ve sözleşmenin diğer şartlarının alıcı tarafından açıkça görülmesini, c) Mal veya hizmetin toplam bedeli, fiyatın hesaplanma usulü(nü) ç) Siparişin onaylanmasından önce alıcıların veri giriş hatalarını belirleyebilmesi için sipariş özetini ve bu hatalarını düzeltebilmesi için geri al ve değiştir gibi uygun, etkili ve kolay erişilebilir teknik araçları, d) Sözleşme hükümlerinin ve genel işlem şartlarının, alıcı tarafından yeniden görülebilmesi, basılı bir şekilde kullanılabilmesi ve saklanabilmesi amacıyla söz konusu hususların alıcıya fiziki veya elektronik ortamda gönderilmesini, sağlar. Siparişin teyidi MADDE 9 – (1) Aracı hizmet sağlayıcı ve kendine ait elektronik ortamda satış yapan hizmet sağlayıcı siparişi aldığını, işlemin yapıldığı ağ üzerinden ve ayrıca elektronik posta, kısa mesaj, telefon araması, faks gibi araçlardan en az biriyle gecikmeksizin alıcıya bildirir. (2) Sipariş ve siparişin alındığının teyidi, tarafların söz konusu beyanlara erişiminin mümkün olduğu anda gerçekleşmiş sayılır. ETHSVAHSHY’nin düzenlemesi sigorta ettirenlerin yararınadır. Ancak sigorta ürününün sigorta ettirene maliyet fiyatının bazı hallerde başlangıç safhasında netleşmiş olmayacağını ve çeşitli parametrelere göre sigorta süresi sonunda belirli hale geleceğini anımsarsak, prim (ve varsa masraf) tutarının yalnızca hesaplanma yöntemi hakkında açıklama yapılması söz konusu olacaktır. “Sipariş özeti” sigorta sözleşmelerinde sigortanın türü (yangın, hırsızlık, hayat yolculuk sağlık v.b.), konusu (xx plakalı motorlu araç, xx adresindeki konut, xx kişisinin xx etkinliğinden doğan sorumluluğu, xx kişisinin uğrayacağı kazalar sonucu ölmesi veya sakat kalması v.b.), belirli hale gelmişse ürünün fiyatı veya ödenmesi gereken minimum prim, sigorta süresi gibi temel hususları içerecektir. 139 ETHSVAHSHY m.8(d)’deki hüküm FHİMSY’nde de yer alan bir düzenlemedir. Siparişin teyidi için de ikili bir yöntem benimsenmiş ve yalnızca sigorta ürününün satıldığı ağ üzerinden teyit ile yetinilmeyerek, ayrıca ikinci bir yöntemle daha teyit bildiriminde bulunma zorunluluğu getirilmiştir. bb) Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun bba) Taksitli sigorta sözleşmesi TKHK m.17(3) uyarınca taksitli tüketici işlemleri “yazılı şekil koşuluna” tabidir. Yazılı şekil koşulunun yerine gelmesi için sözleşme metninin borç altına girenler tarafından kural olarak elle (veya güvenli elektronik imza ile) imzalanması gerekir. Ancak, Borçlar Kanunu m.14 fk.2 teyit edilmiş olmak kaydıyla faks veya benzeri iletişim araçlarıyla ulaştırılan metinlerin de yazılı şekil koşulunu yerine getireceğini hükme bağladığı için, tüketici sigorta ettirene Internet üzerinden ulaştırılan bir taksitli sigorta sözleşmesi metni o tüketici tarafından yine Internet üzerinden (mesela e-posta ile) teyit edildiği takdirde, yazılı şekle uyulmuş olacaktır. bbb) İş yeri dışında kurulan sözleşmeler Yukarıda da belirttiğimiz gibi, TKHK 47(1)(b) “kısmen” on-line sigortalarla ilgilidir. Çünkü bu hüküm, tüketiciyle iş yeri dışında görüşülmesinin ardından bir “uzaktan iletişim aracıyla kurulan” sigorta sözleşmelerini konu almaktadır. Uzaktan iletişim aracı Internet de olabilir. TKHK 47(1)(b) anlamında iş yeri dışında elektronik iletişimden yararlanarak on-line kurulan (daha doğrusu “kurulma süreci on-line olarak sonuçlandırılan”) bir sigorta sözleşmesi, tümüyle otomatik olmayan fakat on-line tamamlanan bir sözleşmedir. TKHK47(2) iş yeri dışında kurulan sözleşmelerin Gümrük ve Tekel Bakanlığı’nca yetkilendirilen satıcı veya hizmet sağlayıcılar tarafından kurulacağını öngörmüştür. Sigortacılara ruhsat bu bakanlık tarafından değil, Hazine Müsteşarlığı’nın bağlı olduğu bakanlık tarafından verilmektedir. Bununla birlikte, sigortacılık, kendi özel kuralları uyarınca çok uzun zamandır iş yeri dışında kurulan sigorta sözleşmelerini de kapsayan bir etkinlik olarak yürütülmektedir. TKHK 47(3), sigortacıya sözleşme öncesinde (yönetmelik çerçevesinde) bilgilendirme yapma yükümlülüğü getirmektedir. Bu gereğe uyulmuş olduğunun kanıtlanması da sigortacıya ait bir külfettir. (Ancak yönetmelik, finansal hizmetlere –sigortayauygulanmayacaktır). TKHK 47(4) iş yeri dışındaki sözleşmeler için “yazılı şekil koşulu” öngörmüştür (Bu noktada TKHK 4(1) uyarınca yazılı yapılması gereken sözleşmelerin, anlaşılır bir dilde (yasa bu hükmüyle Osmanlıca’nın kullanılmasını engellemektedir) ve en az 12 punto ölçüsünde kaleme alınmış olmaları lazım geldiğini tekrar vurgulayalım). Burada, başka açıdan da “nitelikli” bir yazılı şekil koşulu söz konusudur: Tüketici kendi el yazısı ile sözleşmenin tarihini yazacak ve altını imzalayacaktır. Bu hüküm ile işyeri dışında 140 kurulan sözleşmenin uzaktan iletişim aracı ile de yapılabileceği yolundaki hüküm birbiriyle uyumlu görünmemektedir. Uzaktan iletişim aracının yazılı şekil koşulunu yerine getirmesi için güvenli elektronik imza içermesi (veya BK m.14 fk.2 uyarınca sigortacı tarafından ulaştırılan metnin faks veya benzeri bir iletişim aracıyla teyit edilmesi) gerekir. Bu da uygulamada şu an için karşılaşılan bir hal değildir. Kaldı ki, her halde “tüketicinin kendi el yazısı ile tarih düşmesi” koşuluna uyulması söz konusu olmayacaktır. Bu noktada yukarıda da açıklamış olduğumuz bir kanıyı tekrarlayalım: Sigorta sözleşmesi, yaygın biçimde iş yeri dışında kurulmaktadır. Sigortacının iş merkezinde (veya bölge müdürlüklerinde/ şubelerinde) yahut sigortacının temsilcisi acentelerin iş merkezlerinde tamamlanan sözleşmelerden daha fazlası sigorta ettirenlerin adresinde yapılmakta veya sözleşme kurma süreci orada başlamaktadır. İş yeri dışında kurulan sözleşmelerde tüketiciyi özel düzenleme çerçevesinde korumaya yönelten sebeplerin sigorta söz konusu olduğunda ortadan kalkmış olacağını kabul etmek için somut bir dayanak yoktur. Sigorta tüketicilerinin diğer tüketicilerden daha az oranda korunması da benimsenebilecek bir düşünce sayılamaz. Buna karşın, İş Yeri Dışında Kurulan Sözleşmeler Yönetmeliği, sigortayı düzenleme alanı dışında bırakmıştır. TKHK m.47(7) “kapsam dışı sözleşmelerin yönetmelikte belirleneceğini” hükme bağlamakta ise de, yasamadan yönetime bu şekilde (sınırı belirsiz) yetki aktarımının yerinde görülmesi mümkün değildir. Yasada yer alan hükümlerin hangi sözleşmelere uygulanacağını o yasanın (diğer bir anlatışla o yasayı çıkaran yasama organının) değil de, yönetimin saptıyor olması üzücü bir durumdur. İş Yeri Dışında Kurulan Sözleşmeler Yönetmeliği m.2 iş yeri dışında kurulan sözleşmelere (yasa hükümlerinin değil) yönetmelik hükümlerinin uygulanmayacağını vurgulamışsa da, burada maksadın TKHK m.47(7) uyarınca yasanın uygulama alanı dışında bırakılan sözleşmeleri belirlemek olduğu açıktır. Konulmuş olan kural iptal edilene (veya kaldırılana yahut değiştirilene kadar) geçerli olacaktır. bbc) Mesafeli sözleşmeler Mesafeli olarak (sigortacı tarafından oluşturulan bir sistem üzerinden uzaktan iletişim araçlarıyla) kurulan bir sigorta sözleşmesinde TKHK 49(2) cümle 3 uyarınca tüketicinin sözleşmenin kurulmasına ilişkin kabul açıklaması “elektronik ortamda” kayıt edilmelidir. FHİMSY m.7 “Finansal Hizmetlere İlişkin Mesafeli Sözleşme” başlığı altında hizmet sağlayıcı konumundaki sigortacının (içereceği hususlar aşağıda sayılan) bir sözleşme metni oluşturma ve tüketici sıfatını taşıyan sigorta ettirene iletme yükümlülüğünü düzenlemektedir. Buna göre mesafeli sigorta sözleşmesi şu hususları içermelidir: - Ön bilgilendirmeye konu olan (FHİMSY 5’te sayılan) bütün hususlar - Ek olarak aşağıdakiler: a) Tüketicinin adı, soyadı, açık adresi, varsa elektronik posta adresi, telefon numarası ve diğer iletişim bilgileri. 141 b) Tüketicilerin şikâyet ve itirazları konusundaki başvurularını tüketici mahkemesine veya tüketici hakem heyetine yapabileceklerine dair bilgi. (Tüketici sözleşmesi niteliğini taşıyan sigorta sözleşmelerinde tüketici yargısı görevlidir) c) Varsa garanti fonu ya da diğer tazminat düzenlemelerine ilişkin bilgi. (Sigortacılıkta yasada öngörülen koşullarla (Sigortacılık Kanunu m. 14) “Güvence Hesabı” adı altında etkin olan mekanizma devreye girer). ç) Varsa tüketicilerin başvurabileceği diğer çözüm yollarına ilişkin bilgi. (Sigorta tüketicisinin “sigortacılıkta tahkim” usulüne başvurması da mümkündür) d) Varsa ödeme planına ilişkin bilgi. (TTK 1431(2) uyarınca sigorta sözleşmelerinde prim borcu taksite bağlanmış olduğu takdirde her bir taksitin ödeme yerinin ve zamanının ve vadesinde ödenmemesinin sonuçlarının sigorta ettirene ya poliçe üzerinde ya da poliçe ile birlikte ayrı bir kağıt üzerinde yazılı olarak verilmesi gereklidir. Ancak, TTK 1431(2) hükmüne uygun hareket etmek, FHİMSY m.7’de yazılı olan “sözleşmenin ödeme planına ilişkin bilgi içermesi” koşulunu yerine getirmeye yeterli olmayacaktır. Çünkü biraz sonra açıklayacağımız üzere, FHİMSY m.7 “tüketicinin kendini bağlaması” öncesinde söz konusu olan bir yükümlülüktür. TTK 1431(2) ise –poliçenin sigorta sözleşmesi yapmaya dönük bir öneri olmak üzere verilmesi hali dışında- tüketicinin bağlanması anından (sözleşmenin kurulmasından) sonraki bir yükümlülükle ilgili bulunmaktadır. FHİMSY m. 7 fk.2, ilk fıkrada yer alan yükümlülüğün, tüketicinin sözleşmeyi kuran iradesini yöneltmesinden önce veya tüketicinin talebi üzerine yazılı bilgilendirmeye elverişli olmayan bir uzaktan iletişim aracı kullanılarak sözleşmenin kurulması hâlinde ise sözleşmenin kurulmasından hemen sonra yerine getirileceğini öngörmüştür. Bu hükmün ilk kısmı aslında (tüketici hukuku deyimiyle) “ön bilgilendirme” veya (sigorta hukuku deyimiyle) “sözleşme öncesi bilgilendirme” kapsamında görülmesi gereken bir yükümlülüğü düzenlemektedir. Yükümlülüğün tabi olduğu biçim koşulu hakkında FHİMSY m.7 fk.1 ile fk.2 arasında tam bir uyum olmadığı gözlenmektedir. FHİMSY m.7 fk.1 uyarınca sözleşme “kağıt üzerinde” veya “kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla” iletilmelidir. Buna karşılık FHİMSY m.7 fk.2 “yazılı bilgilendirme” deyimini kullanmıştır. İkinci fıkradaki “yazılı bilgilendirme” deyiminin hem kağıt üzerinde hem de kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla yapılan bilgilendirmeyi içerdiği kabul edilmelidir. FHİMSY m.7 fk.2 düzenlemesi çerçevesinde durum şöyledir: Eğer sözleşme yazılı (kağıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla) bilgilendirmeye elverişli bir iletişim aracı kullanılarak yapılmışsa, tüketici sözleşmeyi kuran irade açıklamasını yapmadan önce 142 sigortacının ona sözleşmeyi (FHİMSY m.5 uyarınca ön bilgilendirmeye konu olan hususlar da dahil olmak üzere, bütün koşullarıyla birlikte) iletmiş olması gereklidir. Eğer tüketici sigorta ettiren, yazılı bilgilendirmeye elverişli olmayan bir uzaktan iletişim aracı kullanılarak sözleşme kurulmasını “talep” etmişse, bu takdirde sözleşme kendisine “sözleşme kurulduktan hemen sonra” iletilecektir. (FHİMSY m.7 fk.2’de sözü geçen “tüketici sigorta ettirenin talepte bulunması” koşulu üzerinde ayrıca durmamız gerekir. FHİMSY m.7 fk.2 “sözlü iletişim aracı ile sözleşme yapılmasını tüketicinin istemine bağlamış olduğu” izlenimini uyandırmaktadır. Kanımızca tüketicinin özel olarak istemde bulunması gerekli olmamalıdır. Onay vermesi yeterli sayılmalıdır). FHİMSY m.7 fk.3 uyarınca tüketici, sözleşme ilişkisinin devam ettiği süre içinde herhangi bir ücret ödemeksizin sözleşmenin kâğıt üzerinde yazılı bir örneğini talep edebilir. Ayrıca tüketici, finansal hizmetin niteliğiyle bağdaşması hâlinde, kullanılan uzaktan iletişim aracını değiştirme hakkına sahiptir. Yönetmeliğin bu hükmü TKHK m.49(4)’ün tekrarı niteliğindedir. 7. Cayma hakkı a) Genel olarak On line sigorta sözleşmelerinde cayma hakkı, sözleşmenin tüketici işlemi niteliğini taşıması veya TTK’nda cayma hakkı için öngörülen koşulların mevcut olması halinde söz konusu olacaktır. TKHK cayma hakkını her türlü tüketici sözleşmesinde değil, yalnızca bazı durumlarda (mesela ayıplı hizmet (TKHK 15(1)), taksitli sigorta sözleşmesi (TKHK 18), iş yeri dışında kurulan sigorta sözleşmesi (TKHK 47(5)) ve mesafeli sigorta sözleşmesinde (TKHK 49(5)) hallerinde) öngörmüştür. TTK ise cayma hakkını kaza ve hastalık sigortalarında da uygulama alanı bulacak olan hayat sigortalarına ilişkin (caymayı düzenleyen) TTK 1489(1)’de öngörmüştür. Sigortacının cayma hakkı (bu hakkının varlığı) hususunda sigorta ettireni uyarması gerekmektedir (TKHK 18(2); 47(5); 49(4); TTK 1489(1)). b) Finansal Hizmetlere İlişkin Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliği FHİMSY tüketici sigorta ettirenin cayma hakkını ayrıntılı şekilde düzenlemiştir (FHİMSY m.8-13). En başta on-line sigorta sözleşmeleri (ve çağrı merkezi üzerinden satılan sigortalar) hakkında geçerli olan bu düzenleme –sigortaya ilişkin olduğu ölçüdeaşağıdaki gibidir. Yorumlarımız eğik harflerle hükümlerin hemen altındadır. Cayma Hakkının Kullanımı ve Tarafların Yükümlülükleri 143 Cayma hakkı MADDE 8 – (1) Tüketici, finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmelerden on dört gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin cayma hakkına sahiptir. Sigorta ve bireysel emekliliğe ilişkin sözleşmelerde ise cayma süresi hakkında diğer mevzuatta yer alan tüketici lehine olan hükümler uygulanır. (2) Cayma hakkı süresi, sözleşmenin kurulduğu tarihte başlar. Ancak sözleşmenin bütün şartlarının kâğıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı ile tüketiciye verildiği tarihin sözleşmenin kurulduğu tarihten daha sonra olması durumunda, cayma hakkı süresi, tüketicinin sözleşmenin bütün şartlarını edindiği tarihten itibaren başlar. (3) Sağlayıcı, cayma hakkı konusunda tüketicinin bilgilendirildiğini ispat etmekle yükümlüdür. FHİMSY m.8(1) TKHK m.49(5) cümle 1 ve cümle3’te yer alan hükümleri tekrarlamaktadır. FHİMSY m.8(2) cümle 1, cayma hakkının hangi andan başlayarak kullanılabileceğini düzenlemektedir. Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmeleri özel olarak düzenleyen TKHK m.49 ve genel olarak mesafeli sözleşmeleri düzenleyen TKHK m.48(4) bu konuda suskundur. Ancak sözleşme yapılmadan önce bundan cayılması söz konusu olamayacağından, cayma hakkının sözleşmenin kurulması ile doğacağı ve o andan başlayarak kullanılabileceği doğaldır. Burada Yönetmeliğin “bilineni yinelemesi” (malumu ilam) söz konusu olmuştur. FHİMSY m.8(2) cümle 2, cayma hakkının başlangıcı konusunda asıl belirleyici olan hususun “sözleşmenin bütün koşullarının tüketici sigorta ettirene iletilme anı” olduğunu hükme bağlamaktadır. Eğer sözleşme koşullarının verilmesi sözleşmenin kurulduğu andan daha sonra gerçekleşirse, cayma süresi sözleşme koşulları (kağıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla) tüketici sigorta ettirene verilince işlemeye başlayacaktır. Bu hükmün yerinde olmadığı düşüncesindeyiz. Tüketici sözleşme yapıldığı andan başlayarak (sözleşme ile ilgili belge ve bilgilerin kendisine verilmiş olup olmadığına bakılmaksızın) isterse sözleşmeden cayabilmelidir. Ancak cayma olanağının belgeler verildikten belirli bir süre sonraya kadar var olacağı öngörülebilir. Diğer bir anlatışla, sorun, cayma süresinin ne zaman başlayacağı değil, bu sürenin ne zaman biteceği sorunudur. Süre en erken belge/bilgiler verildikten belirli bir zaman sonra sona ermeli; belge/bilgi verilmediği sürece cayma hakkı ortadan kalkmamalı ve varlığını sürdürmelidir. Hükme bağlanması lazım gelen de bu idi. FHİMSY m.8(3), TKHK m.49(5) cümle 3’ü tekrarlamaktadır. Buna göre, cayma hakkının varlığı konusunda sigorta tüketicisinin bilgilendirildiğini kanıtlama yükü sigortacıya aittir. Sigortacının FHİMSY m.5(h) uyarınca yapmakla yükümlü olduğu ön bilgilendirme, cayma hakkını da içermektedir. Öte yandan, FHİMSY m.15(1) “sigorta tüketicisinin yönetmelik uyarınca bilgilendirildiğini kanıtlama yükünün sigortacıda 144 olacağını” açıkça belirttiğinden, FHİMSY m.8(3), yasa kuralını yönetmelikte bir kere daha vurgulama kaygısıyla kaleme alınmış gereksiz bir tekrardan öteye gitmemektedir. Cayma hakkının kullanımı MADDE 9 – (1) Cayma hakkının kullanıldığına dair bildirimin cayma hakkı süresi içinde, yazılı olarak veya kalıcı veri saklayıcısı ile sağlayıcıya yöneltilmiş olması yeterlidir. (2) Cayma hakkının kullanılmasında tüketici, Ek’te yer alan formu kullanabileceği gibi cayma kararını bildiren açık bir beyanda da bulunabilir. Sağlayıcı, tüketicinin bu formu doldurabilmesi veya cayma beyanını gönderebilmesi için internet sitesi üzerinden seçenek de sunabilir. İnternet sitesi üzerinden tüketiciye cayma hakkı sunulması durumunda sağlayıcı, tüketicilerin cayma taleplerinin kendisine ulaştığına ilişkin teyit bilgisini, tüketiciye derhal iletmek zorundadır. FHİMSY m.9(1), TKHK m.49(5) cümle 2’deki kuralı yinelemiş bulunmaktadır. Cayma bildirimi hukuksal açıdan yenilik doğuran bir hakkın kullanılmasıdır. Bu bildirimin sonuçlarını meydana getirebilmesi için “ulaşması” gerekir. Ancak cayma süresine uymuş olmak için bu süre içinde bildirimi “göndermek” yeterlidir. Bildirimin süre dolmadan önce ulaşması zorunluluğu yoktur. TKHK m.49(5) cümle 2 ve FHİMSY m.9(1)’de yer alan “yöneltilmiş olma” deyimi ile bu husus vurgulanmak istenmiş olmalıdır. FHİMSY m.9(2) cayma bildiriminin hangi yöntemle yerine getirileceğine ilişkindir. Sigorta tüketicisi, isterse, FHİMSY ekinde yer alan formu kullanmak yoluna gidebilir. Ancak buna zorunlu değildir. Cayma kararını bildiren açık bir beyan da yeterlidir. Eğer sigortacı İnternet sitesi üzerinden form doldurma ve yollama olanağı sunarsa, sigorta tüketicisi tarafından İnternet sitesi üzerinden yapılan cayma açıklamasının ulaştığı da hemen doğrulanmalıdır. Sağlayıcının yükümlülükleri MADDE 10 – (1) Sağlayıcı, cayma hakkının kullanıldığına ilişkin bildirimin kendisine ulaştığı tarihten itibaren otuz gün içinde, 11 inci maddenin birinci fıkrasında belirtilen masraf ve bedeller hariç tüm ödemeleri tüketiciye iade etmekle yükümlüdür. Sigorta ve bireysel emekliliğe ilişkin sözleşmelerde ise iade süresi hakkında diğer mevzuatta yer alan tüketici lehine olan hükümler uygulanır. (2) Sağlayıcı, birinci fıkrada belirtilen tüm geri ödemeleri, tüketicinin satın alırken kullandığı ödeme aracına uygun bir şekilde ve tüketiciye herhangi bir masraf veya yükümlülük getirmeden tek seferde yapmak zorundadır. (3) Tüketicinin sözleşmenin kurulmasına dair kabul beyanı kullanılan iletişim araçlarına uygun olarak fiziki veya elektronik ortamda tespit veya kayıt edilir. Sağlayıcı, cayma hakkının iletilmesi ile fiziki veya elektronik ortamda yapılacak tespit veya kayıtlar için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. FHİMSY m.10(1), cayma hakkını kullanan sigorta tüketicisine ödemiş olduğu tutarın (primin) geri verilmesi ile ilgilidir. Sigortacı geri vermesi gereken tutardan FHİMSY m.11(1)’de sayılan masraf ve bedelleri düşme hakkına sahiptir. Geri verme yükümlülüğü 145 cayma bildiriminin ulaşmasından başlayarak 30 gündür. Sigorta sözleşmesine ilişkin yasa hükümleri daha kısa bir geri verme süresi öngördüğü takdirde, bu daha kısa süre geçerli olacaktır. Belirtmek gerekir ki sigorta sözleşmesini düzenleyen yasa kuralları sigortacının primi geri verme borcu hakkında özel olarak daha kısa veya uzun bir süre öngörmemiştir. Zaten cayma hakkı (TTK 1430(3)’te yer alan uygulama olanağından yoksun “paralı cayma” hüküm dışında) yalnızca hayat sigortalarında –ve hayat sigortalarına ilişkin hükümlerin uygulama alanı bulacağı can sigortalarında- söz konusudur. Ancak bu sınırlı yasal düzenlemede cayma üzerine primin geri verilmesinin hangi süre içinde gerçekleştirileceği öngörülmemiştir. FHİMSY m.10(2) uyarınca, cayma hakkının kullanılması üzerine sigortacıya düşecek geri verme yükümlülüğü “sigorta tüketicisinin primi öderken kullandığı ödeme aracına uygun biçimde” (mesela prim borcu kredi kartıyla ödenmişse kredi kartı hesabına geri yükleme yoluyla) gerçekleştirilecektir. Diğer taraftan sigorta tüketicisine prim geri verilirken onun herhangi bir gideri karşılama veya diğer bir yükümlülük altında bırakılması da olanaklı değildir. FHİMSY m.10(3) cümle 1, cayma hakkı ile ilgili olmayan bir hükümdür. Bunun sözleşmenin kurulmasına ait maddede (m.7) yer alması doğru olurdu. Cümle 2 ise, cayma ile ilgilidir. Sigortacı, her şeyden önce ilk cümle uyarınca sigorta tüketicisinin sigorta sözleşmesini kuran irade açıklamasını (elektronik ortamda veya sesli ortamda) kayda almak zorundadır. ikinci cümle ise cayma hakkı bakımından “cılız” bir hüküm niteliğini taşımaktadır. İkinci cümle sigortacıya “cayma hakkının iletilmesi (ve elektronik veya sesli ortamda yapılacak kayıtlar) için gerekli önlemleri alma yükümlülüğünü” getirmiştir. “Cayma hakkının iletilmesi için önlem alma” ile ne kastedildiği kuşkuludur. Tüketicinin yükümlülükleri MADDE 11 – (1) Tüketici, cayma bildirimini yönelttiği tarihten itibaren en geç otuz gün içinde sözleşme ve yan sözleşme uyarınca ifa edilen hizmet bedelleri ile varsa bir kamu kurum veya kuruluşuna ya da üçüncü kişilere ödenmiş olan masraflar ile mevzuat gereği ödenmesi zorunlu olan bedelleri sağlayıcıya iade etmekle yükümlüdür. Bu süre içinde tüketicinin gerekli iade ve ödemeleri yapmaması halinde sözleşmeden caymadığı kabul edilir. Ödenmesi gereken bedel sözleşmede öngörülen hizmetin toplam bedeli ile karşılaştırıldığında, hizmetin ifa edilen payına düşen miktarını aşamaz ve herhangi bir şekilde cezai şart olarak yorumlanamaz. Bu fıkranın uygulanmasında diğer mevzuatta yer alan tüketici lehine olan hükümler saklıdır. (2) Tüketicinin cayma hakkını kullanması durumunda sağlayıcı, 5 inci maddenin birinci fıkrasının (h) bendinde yer alan meblağın hesaplanma yöntemi hakkında tüketiciyi bilgilendirdiğini ispatlayamadığı takdirde, birinci fıkrada belirtilen bedelleri talep edemez. FHİMSY m.11(1) cümle 1 ve 2 uygulanması zor ve dayanağı da olmayan hükümlerdir. Sigorta tüketicisinin cayma anına kadar yerine getirilmiş hizmetin (kendisine sağlanan sigorta korumasının) karşılığından ve sigortacının yapmış bulunduğu sigorta sözleşmesi dolayısıyla ödemek zorunda kaldığı vergi ve masraflardan sorumlu olması doğal ve 146 yerindedir. Ancak yönetmelik, bu tutarların cayma bildiriminin sigortacıya yöneltildiği tarihten başlayarak 30 gün içinde sigortacıya ödemekle yükümlü tutulmasını öngörmüştür. Ödeme süresinin sigortacının ödeme isteminde bulunduğu tarihte başlaması daha uygun olurdu. İkinci cümle yasada olmayan ve yönetmelik sınırlarını aşan bir düzenlemedir: Sigorta tüketicisinin ödemesi gereken tutarları ödememesi halinde cayma hakkından vaz geçmiş (sözleşmeden caymamış) sayılması tüketicinin durumunu gereksiz yere ağırlaştıran bir hükümdür. Kullanılmış ve sonucunu meydana getirmiş bir cayma hakkı sonradan bir para ödeme yükümlülüğü çiğnendiği için ortadan kalkmış (hiç kullanılmamış) hale gelmez. Kaldı ki, sigorta tüketicisinin hangi tutarı ödemesi gerektiğini bilmesi de çoğu halde olanaksızdır. Sigortacının istemi bu hususu aydınlığa kavuşturacaktır. Üçüncü cümle sigortacılıkta şöyle anlaşılmalıdır: Sigorta hukukunda “gün esası” ilkesi geçerlidir. Sigorta tüketicisinin yararlandığı sigorta koruması kaç gün sürmüşse, kural olarak (riziko söz konusu olmamışsa –rizikonun gerçekleştiği hallerde zaten sigorta tüketicisi kural olarak cayma yoluna gitmeyecek ve sigortacıdan sigorta parasını almayı yeğ tutacaktır) o sürenin karşılığı olan primin ödenmesi lazım gelir. FHİMSY m.11(2), sigortacının sigorta tüketicisini “cayma üzerine ödemek zorunda kalacak olduğu tutarın hesaplanma yöntemi” hakkında (sözleşme kurulmadan önce) bilgilendirmiş olduğunu kanıtlaması gerektiğini, bunu yapmamışsa bu tutarları isteyemeyeceğini hükme bağlamaktadır. Kanımızca yönetmelik özellikle 11inci maddesinde, yasanın öngörmediği biçimde sözleşme ilişkisine etkili bir düzenlemeye yer vererek yetki aşımında bulunmuştur. Cayma hakkının kullanımının yan sözleşmelere etkisi MADDE 12 – (1) Tüketicinin cayma hakkını kullanması halinde, varsa yan sözleşme de, herhangi bir tazminat veya cezai şart ödeme yükümlülüğü söz konusu olmaksızın sona erer. (2) Sağlayıcı, tüketicinin cayma hakkını kullandığını yan sözleşmenin tarafı olan üçüncü kişiye yazılı olarak veya kalıcı veri saklayıcısı ile derhal bildirir. Sigorta sözleşmesi ilişkisinde FHİMSY m.12 pek uygulanmayacak bir hükümdür. Cayma hakkının istisnaları MADDE 13 – (1) Tüketici, aşağıdaki sözleşmelerde cayma hakkını kullanamaz: a) Aşağıda sayılan hususlar başta olmak üzere, bedeli finansal piyasadaki dalgalanmalara bağlı olarak sağlayıcının kontrolü dışında değişen ve bu değişimin cayma hakkı süresi içinde gerçekleşebildiği finansal hizmetlere ilişkin sözleşmeler: 1) Döviz işlemleri. 2) Para piyasası araçları. 3) Devredilebilir menkul kıymetler. 4) Yatırım ortaklığı payları. 5) Finansal varlıklara dayalı vadeli işlem sözleşmeleri ve eşdeğer nakdi uzlaşmaya dayalı finansal araçlar. 147 6) Vadeli faiz oranı anlaşmaları. 7) Faiz, döviz ve hisse senedi swapları. 8) Opsiyon işlemleri ve eşdeğer nakdi uzlaşmaya dayalı finansal araçlar. b) Diğer mevzuatta yer alan tüketici lehine olan hükümler saklı kalmak kaydıyla, geçerlilik süresi bir aydan az olan seyahat, bagaj sigortası poliçeleri veya benzeri kısa süreli sigorta poliçelerine ilişkin sözleşmeler. c) Tüketicinin cayma hakkını kullanmasından önce, onun açık onayı üzerine taraflarca tamamen ifa edilmiş olan sözleşmeler. Cayma hakkı bazı hallerde devre dışı kalabilmelidir. FHİMSY m.13 bunları düzenlemektedir. Maddenin sigorta ile ilgili hükümleri bent b ve bent c’de yer almaktadır. Bent b uyarınca bir aydan az süreli yolculuk ve bagaj sigortası sözleşmeleri ile benzeri kısa süreli sigorta sözleşmelerinde cayma hakkı söz konusu değildir. Bent c ise tüketicinin onayı ile taraflarca tamamen ifa edilmiş sözleşmelerin de caymaya konu olamayacağını öngörmüştür. Sigorta sözleşmesi çok büyük çoğunlukla “tamamen ifa edilmemiş” sözleşme niteliğini taşıyacaktır. Sigortacının sigorta koruması sağlama edimi zamana yayılmış durumdadır ve sözleşmede kararlaştırılan zaman parçası boyunca yerine getirilecektir. Sigorta sözleşmesi tamamen ifa edilmiş olmasa dahi, ifası başlamış sözleşme oluşturacaktır. İfanın başlaması da sigorta tüketicisinin ilk veya tek primi ödemesi ile söz konusu olur. Bu ödeme onay sayılır. 8. Sözleşmeden doğan ödeme yükümlülüklerinin ifası ve işlem güvenliği Sigorta ettirenin prim ödeme borcunu, sigortacının da sigorta parasını ödeme borcunu Internet üzerinden işlem yoluyla gerçekleştirilebilir. Her iki durumda da sigortacının işlem güvenliğini sağlamak için gereken önlemleri alması lazımdır (bu husustaki ayrıntılar için yukarıda “On-line sigorta hakkında AIDA 2014 Dünya Kongresi’ne sunulan Rapor” altındaki açıklamalarımıza bkz.) 9. Poliçenin verilmesi TTK ülke içindeki işlemlerde de sigorta poliçesinin elektronik yolla gönderilmesine yeşil ışık yaktığını düşündüren bir hüküm içermektedir: TTK 1526(2) sigorta poliçesine atılacak imzanın elle, faksimile baskı, zımba, ıstampa, sembol şeklinde mekanik veya elektronik herhangi bir araçla da atılabileceğini öngörmüş ve “düzenlendikleri ülkenin kanunu izin verdiği ölçüde poliçede yer alacak kayıtların faks ve elektronik diğer araçlarla yazılabileceğini, oluşturulabileceğini ve gönderilebileceğini” hükme bağlamıştır. (Bu hükmün son kısmı daha çok milletlerarası özel hukuk kuralı niteliğindedir. Öyle anlaşılıyor ki TTK, mesela Sierra Leone yasalarının elektronik ortamda düzenlenen poliçeye izin vermesi halinde o ülkedeki bir sigortacı tarafından çevrimiçi düzenlenecek (sanırız TTK daha sonra bu poliçenin Türkiye’ye yollanacağını veya bu poliçeye Türk hukukunun uygulanacağını da varsayıyor –eğer poliçe Yeni Zelanda’ya gönderilmişse ve bizle bir ilgisi bulunmuyorsa TTK’nın bu poliçe hakkında hüküm getirmiş olması anlam taşımaz) sigorta poliçesinin geçerli olacağını kabul etmektedir. Bu çok geniş kapsamlı düzenleme bir yana, asıl gereksinim duyulan husus ülkemiz yasalarının Türkiye sınırları içinde yollanacak ve kullanılacak poliçenin elektronik ortamda düzenlenmesine izin verip vermediğidir. Kanımızca “teyit edilmiş olmaları kaydıyla faks veya benzer iletişim araçları ile gönderilip saklanabilen 148 metinlerin yazılı şekil şartının yerini tutacağını” öngören BK m.14 fk.2 de poliçenin elektronik ortamda yollanabileceği düşüncesini desteklemektedir. SKDFTLYSSİ(MASS)İY m.9(5) cümle 2 uyarınca sigorta sözleşmesinin elektronik ortamda kurulduğu hallerde, sigorta ettirenin kendi egemenlik alanı içindeki herhangi bir elektronik ortama aktarma ve çıktı almasına olanak sağlayacak şekilde elektronik ortamda da poliçe düzenlenebilir; poliçenin elektronik ortamda düzenlenmesi durumunda sigorta genel şartları bağlantı adresi gösterilerek de verilebilir. Eğer poliçe elektronik ortamda düzenlenmişse, altındaki imzanın da “elektronik imza” olması yeterlidir (SKDFTLYSSİ(MASS)İY) m.9(6)). Elektronik imza, ıslak imzanın scan edilip elektronik metne yapıştırılması yoluyla oluşturulabilecektir (Elektronik İmza Kanunu, m. 3(b)). Çünkü elektronik imza (Elektronik İmza Kanunu m.4’te tanımlanan güvenli elektronik imzadan farklı olarak) kimlik doğrulamak amacıyla kullanılan herhangi bir elektronik veriden oluşabilmektedir. 10. Sözleşme sırasındaki bildirimler FHİMSY m.14(1), önce TKHK m.49(6) hükmünü tekrarlamış ve tüketicinin sözleşmeyi sona erdirmeye yönelik istemini “herhangi bir uzaktan iletişim aracı ile yapabileceğini” belirtmiş ve ardından bu istemin “aracıya da iletilebileceğini” hükme bağlamıştır. Sigorta sözleşmesine aracılık yapan kişi “acente” ise, yasa gereği sigortacıya yöneltilen bildirimleri almaya yetkilidir (genel olarak TTK 105(1); özel olarak sigorta sözleşmesi bağlamında TTK 1416);. Buna karşılık aracının bir broker olduğu durumlarda, brokere yapılan bildirimin broker tarafından sigortacıya (veya temsilcisine) iletilmesi lazımdır. Sözleşmeyi sona erdirmeye yönelik istemini (cayma veya fesih veya iptal istemi) bildirmek için herhangi bir uzaktan iletişim aracını kullanma konusunda özgür bırakılan tüketiciye sigortacının şekil koşulu dayatması da geçersizdir (TKHK m. 49(6); FHİMSY m.14(2)). 11. Kişisel verilerin korunması Elektronik ortam, kişisel verilerin özenle korunmasını gerektiren bir alandır. Bu sebeple sigortacı ve acentesi ile elektronik işlemlerde hizmet sağlayanlar, öğrendikleri kişisel verileri kullanmamak ve başkalarının eline geçmemesi için gereken önlemleri almakla yükümlüdürler. Ülkemizde kişisel verilerin korunması yasayla düzenlenmesi gereken bir konudur. Bu satırların kaleme alındığı günlerde, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı TBMM’nde bulunmaktaydı. ETHSVAHSHY’de de kişisel verilerin korunması ile ilgili aşağıdaki hüküm yer almaktadır: Kişisel verilerin korunması MADDE 10 – (1) Hizmet sağlayıcı ve aracı hizmet sağlayıcı, bu Yönetmelik çerçevesinde 149 yaptığı işlemler ve sunduğu hizmetler nedeniyle elde ettiği kişisel verilerin, 23/2/2006 tarihli ve 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu ve diğer ilgili mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla muhafazasından ve hukuka aykırı olarak bunlara erişilmesini ve işlenmesini önlemek amacıyla gerekli tedbirlerin alınmasından sorumludur. (2) Kişisel veriler, ilgili kişinin açık irade beyanını içerecek şekilde önceden alınan onayı olmaksızın üçüncü kişilerle paylaşılamaz, işlenemez ve başka amaçlarla kullanılamaz. 12. İspat yükümlülüğü ve bilgilerin saklanması FHİMSY m.15 mesafeli sözleşmelerde (bazı hususları) kanıtlama yükünün kime ait olacağını ve bazı kayıtların hangi süreyle saklanması gerektiğini düzenlemektedir. Buna göre - Tüketici sigorta ettirenin FHİMSY’de öngörülen biçimde bilgilendirildiğine ilişkin kanıt yükü sigortacının üzerindedir (m.15(1)). - Sigortacı, cayma hakkı, bilgilendirme ve diğer yükümlülüklerine ilişkin her işleme ait bilgileri ve belgeleri üç yıl boyunca saklamak zorundadır (m.15(2)). ETHSVAHSHY da kanıt ve elektronik kayıtların saklanma süresi hakkında aşağıdaki düzenlemeyi içermektedir: İspat yükümlülüğü ve elektronik kayıtların saklanma süresi MADDE 11 – (1) Şikâyet konusu işlemlerde ispat yükümlülüğü, hizmet sağlayıcı ve/veya aracı hizmet sağlayıcıya aittir. (2) Hizmet sağlayıcı ve/veya aracı hizmet sağlayıcı, elektronik ticaret işlemlerine ilişkin elektronik kayıtları işlem tarihinden itibaren üç yıl süreyle saklar ve talep halinde bu kayıtları Bakanlığa sunar. Belgelerin saklanması için öngörülen “üç” yıllık süre, TTK 82(5)’te hükme bağlanan (tacirlere bir yükümlülük olarak getirilen) on yıllık belge ve kayıt saklama süresi ile uyumlu değildir. Kanımızca elektronik ortamda alınan sözleşme önerileri (siparişler) ve sigorta sözleşmesinin kurulması öncesinde sigorta ettiren tarafından gerçekleştirilen girişler de ticari mektuplarla bir tutulmalıdır. Uyuşmazlık durumunda kanıt yükünün sigortacıda olması, saklama için kısa bir sürenin benimsenmesini haklı göstermez. Internet üzerinden kurulan sigorta sözleşmelerinde çoğu kez sigorta ettiren Internet girişlerine dayanarak istemde bulunacaktır (mesela, yapılan sözleşmenin talep etmiş olduğu sözleşme ile farklılık gösterdiğini kanıtlamak üzere Internet’te sigortacının oluşturduğu sisteme aktardığı bilgilere dayanacaktır. Ancak eğer sigortacının bunları o sözleşmeye ilişkin zamanaşımı dolmadan önce “silme” hakkı varsa (mesela yapılan sözleşmeden doğan istemler beş senede zamanaşımına uğrayacaktır; sigorta ettiren dördüncü yıl içinde sigortacının saklaması gereken kayıtlara dayanarak istemde bulunmuştur; ancak sigortacı üçüncü yılın sonunda bu kayıtları sildiğini öne sürmektedir), sigorta ettirenin savının doğruluğunu ortaya koymak için gereksinim 150 duyacağı kanıtlara ulaşılamayacaktır. IX. Çağrı merkezi aracılığıyla sigorta ürünü satışı Çağrı merkezi (call center) aracılığıyla sigorta ürünlerinin pazarlanması ülkemizde gittikçe yaygınlaşan bir uygulama haline gelmektedir. Çağrı merkezi aracılığıyla yapılan satışlar, sigorta ürünlerinin uzaktan (mesafeli olarak) pazarlanması amacıyla oluşturulan bir sistem üzerinden gerçekleştirildiği için “mesafeli sigorta sözleşmesi” niteliğini taşırlar. Çağrı merkezi aracılığıyla kurulan sigorta sözleşmeleri TKHK m.48 ve 49 ve FHİMSY hükümlerine (nitelikleri gereği sigorta sözleşmelerine uygulanması mümkün bulunmayanlar hariç olmak kaydıyla) tabidir. Bu sebeple yukarıda değindiğimiz FHİMSY hükümleri kural olarak çağrı merkezi üzerinden yapılan sigortalarda da geçerlidir. Bununla birlikte FHİMSY “sesli iletişim araçlarının kullanıldığı” veya “sözleşmenin sınırlı alanda veya zamanda sunulduğu” haller için özel (daha sınırlı) kuralların mevcut olduğunu da vurgulamak gerekir. Aşağıda sadece bunlara değineceğiz. Ön Bilgilendirme Yükümlülüğü Ön bilgilendirme yöntemi MADDE 6 – (2) Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmenin sesli iletişim araçları vasıtasıyla veya sınırlı alanda ya da zamanda sunulduğu bir ortam yoluyla kurulması halinde, 5 inci maddenin birinci fıkrasının sadece (c), (ç), (h) ve (i) bentlerinde yer alan bilgilerin bu ortamda verilmesi yeterlidir. Ön bilgilendirme MADDE 5 – (1) ..... c) Finansal hizmetin temel nitelikleri. ç) Finansal hizmetin tüm vergiler dahil toplam fiyatı, niteliği itibarıyla fiyatı önceden hesaplanamıyorsa fiyatın hesaplanma usulü, varsa ifaya ilişkin masraflar ile bunların önceden hesaplanamaması halinde ek masrafların ödenebileceğine ilişkin bilgiler. h) Cayma hakkının kullanılma şartları, süresi, usulü, varsa tüketicinin 11 inci maddeye göre ödemekle yükümlü olacağı meblağın hesaplanma yöntemi. i) 13 üncü madde uyarınca cayma hakkının kullanılamadığı durumlarda; tüketicinin cayma hakkından faydalanamayacağına ya da hangi koşullarda cayma hakkını kaybedeceğine ilişkin bilgiler. FHİMSY m.6(2) sesli iletişim araçlarıyla kurulan mesafeli sigorta sözleşmelerinde ön bilgilendirmenin sınırlı bir kapsamda gerçekleştirileceğini hükme bağlamıştır. Bu sözleşmelerde sigortacı yalnızca FHİMSY m.5(1) bent c, ç, h ve i’de sayılmış olan hususlar (sigortanın temel nitelikleri, prim, cayma hakkı ve cayma hakkının devre dışı olduğu durumlar) hakkında ön bilgilendirme yapmakla yükümlüdür. Bilgilendirme sözlü olarak (sesli iletişim aracıyla) yapılacaktır. Yönetmelik, sözleşmenin kurulmasından hemen sonra, sigortacının ön bilgilendirme 151 konusu olması gereken hususlar (FHİMSY m.5) ile FHİMSY m.7(1) a, b, c, ç ve d’de belirtilen hususların içinde yer aldığı bir sözleşme metnini kağıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla sigorta tüketicisine iletmekle yükümlü olduğunu da hükme bağlamaktadır. Bu metnin kendisine ulaşmasından sonra sigorta tüketicisi dilerse cayma hakkını kullanabilecektir. Cayma hakkı, bilgilenme eksikliğinin yol açacağı sakıncaları bir ölçüde dengeleyecektir. Yukarıdaki açıklamalar, yalnızca sesli iletişim araçlarının kullanılması halinde değil, sözleşmenin (tüketiciye) “sınırlı alanda veya sınırlı zamanda sunulduğu” bir ortamda kurulmuş olması hali için de geçerlidir. Çağrı merkezi dışında, sigortanın uzaktan pazarlanmasına yönelik bir sistem oluşturacak biçimde ve “sınırlı alan veya zamanda sunum” niteliğini taşıyan bir uygulama acaba hangisidir? Hava alanında lounge’da yurt dışına uçmak üzere uçağa binmeyi bekleyen yolcunun cep telefonuna yollanan kısa mesajla ona seyahat sağlık sigortası pazarlanması bu nitelikte olabilir. Aynı şekilde, ATM üzerinden satılan sigorta ürünü de (mesela kaza sigortası) bu tür bir sigortadır. (3) Ön bilgilendirmenin kullanılan uzaktan iletişim aracına uygun olarak ticari amaçla yapıldığının anlaşılır olması gerekir. Sesli iletişim araçlarının kullanıldığı hallerde, sağlayıcı ya da temsilcisi, sağlayıcının ve sesli iletişimde bulunan kişinin kimliğini, bu kişinin sağlayıcıyla olan bağlantısına ilişkin bilgiyi ve görüşme talebinin sebebini her görüşme başında belirtmek zorundadır. FHİMSY m.6(3) ön bilgilendirme yapılırken ticari amaç izlendiği hususunun tüketiciyle paylaşılması gerektiğini belirtmektedir. Sigorta ürünü pazarlamak için sigorta tüketicisi adayı ile sesli iletişim aracı kullanılarak temasa geçilirken, görüşme amacının görüşme başında vurgulanması zorunludur. Buna ek olarak yine görüşme başında sigortacının kimliği ile sigortacı adına tüketici adayıyla görüşmekte olan kişinin kimliği de açıklanmalıdır. Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşme MADDE 7 – (1) Sağlayıcı, 5 inci maddede yer alan bilgilerin yanı sıra aşağıda belirtilen hususları da içeren bir sözleşme düzenlemek ve bu sözleşmenin bütün şartlarını kâğıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı ile tüketiciye iletmek zorundadır: a) … b) … c) … ç) … d) … (2) Birinci fıkrada yer alan yükümlülük, tüketicinin sözleşmeyi kuran iradesini yöneltmesinden önce veya tüketicinin talebi üzerine yazılı bilgilendirmeye elverişli olmayan bir uzaktan iletişim aracı kullanılarak sözleşmenin kurulması hâlinde ise sözleşmenin kurulmasından hemen sonra yerine getirilir. 152 FHİMSY m.7(2), sigortacının sigorta tüketicisine sözleşme düzenlemek ve iletmek yükümlülüğüne ilişkindir. Söz konusu yükümlülük, ana ilke olarak sigorta tüketicisi sözleşmeyi kuran irade açıklamasını yapmadan önce (sözleşme öncesinde) yerine getirilmelidir. Bununla birlikte, sigorta sözleşmesinin yazılı bilgilendirmeye elverişli olmayan bir uzaktan iletişim aracı kullanılarak kurulmuş olması halinde, sözleşmeyi düzenlemek ve iletmek yükümlülüğünün sözleşme öncesinde değil, sözleşme tamamlandıktan hemen sonra yerine getirilmesi lazımdır. Çağrı merkezi üzerinden sigorta ürünü pazarlanması, sözleşme düzenleme ve iletme yükümlülüğünün sözleşme öncesinde (sigorta tüketicisi sözleşme yapmaya yönelik iradesini açıklamadan önce) yazılı olarak (diğer bir anlatışla kağıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla) yerine getirilmesine kural olarak imkan tanımaz. Bu bakımdan, sigortacının çağrı merkezinden sigorta ürünü satıldıktan sonra sözleşme düzenleme ve iletme yükümlülüğüne uygun davranmak üzere, sigorta poliçesini (FHİMSY m.7(1) hükmünde sayılan hususları içerecek biçimde) düzenleyip vermesi yeterli olacaktır. TTK 1424(1) uyarınca sigortacı sigorta poliçesini sözleşmenin yapılmasını izleyen 24 saatlik zaman dilimi içinde iletmek zorundadır. 24 saatlik süre, TKHK m.49(3) ve FHİMSY m.7(3)’te yer verilen “sözleşmenin kurulmasından hemen sonra” anlatımına uygundur. Devre tatil ve uzun süreli tatil hizmeti sözleşmeleri MADDE 50 – (8) Bakanlıkça projedeki devre sayısı ya da projenin toplam bedeli kriterlerine göre belirlenecek büyüklüğün üzerindeki projeler için satıcı veya sağlayıcının ön ödemeli devre tatile konu taşınmazın satışına başlamadan önce kapsamı, koşulları ve uygulama esasları Hazine Müsteşarlığınca belirlenen bina tamamlama sigortası yaptırması veya Bakanlıkça belirlenen diğer teminat veya şartları sağlaması zorunludur. Bina tamamlama sigortası kapsamında sağlanan tazminat, teminat ve benzeri güvenceler iflas veya tasfiye masasına dâhil edilemez, haczolunamaz, üzerlerine ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz konulamaz. TKHK m. 50(8), ön ödemeli devre tatile konu taşınmaz satışlarına başlanmadan önce satıcı tarafından bina tamamlama sigortası yaptırılması veya başkaca güvence (veya öngörülecek koşulların) sağlanması yükümlülüğüne ilişkindir. Bu hüküm ile, TKHK 40 ve devamında düzenlenen “ön ödemeli konut satışı” hakkında TKHK 42’nin hükme bağladığı bina tamamlama sigortası, ön ödemeli devre tatile konu taşınmazların satışı için de öngörülmüştür. (TKHK 42 altındaki açıklamalarımıza bkz.). Paket tur sözleşmeleri MADDE 51 – (8) 14/9/1972 tarihli ve 1618 sayılı Seyahat Acentaları ve Seyahat Acentaları Birliği Kanununun zorunlu sigorta ile ilgili hükümleri saklı olmak üzere, paket tur düzenleyicisi sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle tüketicinin uğradığı her türlü zarardan sorumludur. Tüketici boşa harcanan tatil zamanı için de uygun bir tazminat talep edebilir. TKHK 51(8) hükmü, sigorta hukuku açısından “yanlış” bir düzenlemedir. Türkiye 153 Seyahat Acenteleri ve Seyahat Acenteleri Birliği Kanunu m.12 fk.1(a), seyahat acentesinin, müşterilerine karşı paket tur taahhüdünden kaynaklanan sorumlulukları için sorumluluk sigortası yaptırmakla yükümlü olduklarını hükme bağlamaktadır. Bunun TKHK 51(8)’e aykırı düşen ve “saklı tutulması lazım gelen” bir yönü yoktur. Zaten bir sorumluluk hukuk düzeninde var olmadıkça sigorta konusu da olmaz. Bu sebeple, TKHK 51(8)’de zorunlu sigortaya ait hükümlerin saklı tutulmasının bir anlamı bulunmamaktadır. TKHK ALTINCI KISIM Ticari Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar (TKHK m.61-63) Tüketiciler, bir ürünü satın alma konusundaki kararlarını verirken, yapılan reklamlardan ve kullanılan satış ve pazarlama yöntemlerinden etkilenmektedirler. Bu sebeple, onları gerek aldatıcı reklamlara, gerek haksız ticari uygulamalara karşı korumak gereklidir. Gerçeğe aykırı reklam, haksız ticari uygulamanın özel bir türüdür. Ticari reklam ve haksız ticari uygulamalara ilişkin ayrıntılar “Ticari Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Yönetmeliği” (RG 10.1.2015/29232) başlıklı yönetmelikte (TRHTUY) düzenlenmiştir. Ticari Reklam (TKHK m.61) Sigortacılık alanında ticari reklam TKHK m.61(1) hükmü çerçevesinde “sigorta ürünlerinin satışını sağlamak, hedef kitleyi oluşturanları bilgilendirmek veya ikna etmek amacıyla, sigortacı veya temsilcisi tarafından herhangi bir mecrada yazılı, görsel, işitsel ve benzeri yollarla gerçekleştirilen pazarlama iletişimi niteliğindeki duyuru” olarak tanımlanabilir (TKHK m.61(1). Sigortacılar tarafından (veya onların ürünleri hakkında başkaları tarafından) yapılan reklamların genel ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına uygun, doğru ve dürüst olması gerekmektedir (TKHK m.61(2)). Tüketiciyi aldatan veya onun deneyim ve bilgi eksikliklerini kötüye kullanan; can ve mal güvenliğini tehlikeye düşüren; şiddeti ve suçu özendiren; kamu sağlığını bozan; hasta, yaşlı, çocuk ve engellileri sömüren nitelikteki ticari reklamlar yasaktır (TKHK m.61(3)). Reklam verenler, reklamlarında belirttikleri hususların (yasa reklamlarda belirtilen hususları yerinde olarak “iddia” (sav) sözcüğüyle tanımlamıştır) doğruluğunu kanıtlamakla yükümlüdürler (TKHK m.61(6)). TKHK’da yer alan ticari reklamlara ilişkin hükümlere aykırılık halinde, sigortacının tüketiciye karşı sorumluluğu söz konusu olur. Bu sebeple bu hükümlere uyulması büyük önem taşımaktadır. Kanımızca reklama aykırı sigorta ürünü, TKHK m. 14(2) uyarınca sigorta hizmetinin ayıplı olması anlamına da gelecektir. Haksız ticari uygulamalar (TKHK m.62) 154 Haksız ticari uygulama TKHK m.62(1)‘de “mesleki özenin gereklerine uymayan ve ulaştığı ortalama tüketicinin veya yöneldiği grubun ortalama üyesinin mal veya hizmete ilişkin davranış biçimini önemli ölçüde bozan veya bu yolda kuvvetli bir olasılık oluşturan uygulama” olarak tanımlanmıştır. TRHTUY m.28(2) uyarınca “ortalama tüketicinin karar verme yeteneğini bilinçli olarak azaltan ve onun olağan koşullarda taraf olmayacağı bir tüketici işlemine taraf olmasına yol açan uygulamaların tüketicinin davranış biçimini önemli ölçüde bozduğu kabul edilir”. Zihinsel veya fiziksel zayıflıkları, yaşları veya deneyimsizlikleri dolayısıyla özellikle korunması gereken tüketici gruplarında o grubun ortalama üyesinin davranış biçiminin nasıl etkileneceği belirleyici olur (TRHTUY m.28(3)). Haksız ticari uygulamalar yasaktır. Bu yasağın çiğnenmesi sigortacının –bundan zarar görenlere ve özellikle tüketicilere karşı- sorumluluğunu gerektirir. Öte yandan TKHK m.62(2) uyarınca “bir sigorta ile ilgili uygulamanın haksız olduğunun iddia edilmesi halinde, sigortacı, bu uygulamasının haksız uygulama olmadığını kanıtlamakla yükümlüdür”. Geçmişte, sigorta acenteleri ülkenin ulaşılması zor yerleşim birimlerine giderek “Yıllardır özlemle beklenen hayat sigortası ürünü sonunda geldi; lütfen izdiham yaratmayalım” gibi aşırı abartılı ve gerçek dışı pazarlama yöntemleri kullanmışlar ve sonuç o neslin hayat sigortası ürününe hayat boyu uzak kalması olmuştur. TRHTUY m.28(4), aldatıcı eylemler, aldatıcı ihmaller ve saldırgan ticari uygulamalarla yönetmeliğin 1 sayılı ekinde sayılan uygulamaların her halde “haksız ticari uygulama” sayılacağını belirtmektedir. - “Aldatıcı eylem”, yanlış bilgi verilmesi veya doğru bilginin aldatıcı şekilde sunulmasıdır (TRHTUY m.29(1)). Örnekler: Bir sigorta ürününün fiyatının düşük bildirilmesi, bankanın kendisini sigortacı olarak tanıtması, rakibin sigorta ürünü ile karışıklık yaratılması, Türkiye Sigorta Birliği tarafından yayınlanan sigorta etik kurallarına aykırılık, sigorta ürününün satın alınmaması halinde tüketicinin kendisine veya ailesine yönelik bir tehlikenin varlığı konusunda gerçek dışı iddiada bulunmak. - “Aldatıcı ihmal”, tüketiciye yöneltilen öneride önemli bir bilginin gizlenmesi, önerinin tüketiciye anlaşılmaz bir şekilde veya uygun olmayan bir zamanda sunulması, ticari uygulamanın açıkça belli olan amacını tüketiciye bildirmemesi halinde söz konusu olur (TRHTUY m.30(1)). - “Saldırgan ticari uygulama” (taciz ve fiziksel şiddet de dahil) zor kullanılarak veya haksız etki yoluyla tüketicinin davranış özgürlüğünü bozmadır (TRHTUY m.31(1)). Örnek: riziko sebebiyle talepte bulunan sigorta ettirenden talebi ile ilgisi bulunmayan belgeler sunmasını istemek, onunla talebi hususunda görüşmekten sistematik olarak kaçınmak ve bu şekilde tüketiciyi hakkını aramaktan caydırmaya çalışmak. Reklam Kurulu (TKHK m.63) TKHK m.63, gerçeğe uygun olmayan reklamlar ve haksız ticari uygulamalar hususunda 155 Reklam Kurulu adında bir kurula görev vermiştir. TKHK 63(1) uyarınca Reklam Kurulu aşağıdaki görevleri yerine getirir: - ticari reklamlarda uyulması gereken ilkeleri belirleme - haksız ticari uygulamalara karşı tüketiciyi korumaya yönelik düzenlemeleri yapma - (belirlenen ilkeler ve yapılan düzenlemeler çerçevesinde) inceleme ve denetim yapma - (inceleme ve denetim sonucuna göre) yaptırım uygulama (durdurma, aynı yöntemle düzeltme, idari para cezası, tedbir niteliğinde üç aya kadar durdurma cezası verme) SEKİZİNCİ KISIM Yargılama, Denetim ve Cezaya İlişkin Hükümler (TKHK m.73-78) I. Tüketici uyuşmazlıkları Tüketicilerle sigorta şirketleri arasında çıkan, sigorta sözleşmesine ilişkin uyuşmazlıkların tüketiciler için oluşturulan yargı organları önünde çözümlenip çözümlenmeyeceği konusu ülkemizde tartışma yaratmıştır. Yargıtay, sigorta sözleşmesinin TTK’da düzenlenmiş ve bu yüzden de bundan doğan uyuşmazlıkların ticaret mahkemelerinde görüleceğinin hükme bağlanmış olmasını (TTK 4(1)(a) ve TTK 5(1)) dikkate almış ve ticari davalara ilişkin TTK hükümlerinin TKHK hükümlerine oranla “özel hüküm” niteliği taşıdığı gerekçesiyle tüketiciler tarafından sigorta şirketlerine karşı açılan davaların ticaret mahkemeleri tarafından karara bağlanacağına karar vermiştir. Kanımızca, tüketici yargısı, tüketicinin taraf olduğu uyuşmazlıklarda devre dışı bırakılamaz, çünkü tüketici yargısının kurulmasından amaç tüketicinin hak ve çıkarlarını tüketici mevzuatını uygulamakta uzmanlaşmış özel yargı organları eliyle en geniş ve etkili biçimde korumaktır. Bu bakımdan TTK’da yer alan hükümlerin TKHK’ya kıyasla “özel hüküm” sayılması doğru görünmemektedir. Tam tersine TKHK özel düzenlemedir. Bu açık gerçeği göz ardı edip, nehri tersine akıtmaya imkan yoktur. Tüketicinin taraf olduğu bütün uyuşmazlıklarda tüketici yargısı görevliyken, sigorta uyuşmazlıklarında bu yargının devre dışı kalması kolay açıklanabilecek bir husus değildir. Kuşkusuz madalyonun öbür yüzü de önemlidir: Yasa koyucu, sigorta sözleşmesinden doğan uyuşmazlıkların, bu alanda uzmanlığı bulunan yargı organları tarafından çözümlenmesini de arzu etmiş ve ticaret mahkemeleri bu maksat doğrultusunda kurulmuş ve görev alanları da yine aynı düşünce ile belirlenmiştir. Tüketici mahkemelerinin sigorta sözleşmesi konusunda ticaret mahkemelerine oranla daha az deneyim sahibi oldukları hususu doğrudur. Ancak tüketici mahkemeleri de tüketicinin korunmasına ilişkin olarak tüketici mevzuatında yer alan hükümler bakımından ticaret mahkemelerine oranla kesin ve açık biçimde daha yetkindirler. TKHK’da yer alan hükümlerin uygulanmasını, bu kanunda bu amaçla oluşturulmuş özel yargı organlarına değil, ticaret mahkemelerine bırakmak makul bir çözüm sayılamaz. Bu noktada, tüketicilerin tarafı olduğu sigorta uyuşmazlıkları karara bağlanırken 156 - hem tüketici hukukunda uzman olan yargıçlara - hem de sigorta hukukunda uzmanlığa sahip yargıçlara gereksinim olduğunu belirtmemiz gerekir. Bu bakımdan en doğru çözüm, tüketicilerin tarafı olduğu sigorta uyuşmazlıklarının, sigorta sözleşmesi hukukunda da uzmanlaşmış tüketici mahkemelerinde karara bağlanmasıdır. TKHK tüketici uyuşmazlıkları konusunda hakem heyetleri ve tüketici mahkemelerinden oluşan tüketicilere yönelik özel bir yargılama sistemi getirmiştir. Tüketici hakem heyetleri il ve ilçe merkezlerinde oluşturulur (TKHK m.66(1)). Değeri 2000 TL’nin altında olan uyuşmazlıklarda ilçe tüketici hakem heyetine, 3000 TL’nin altında olan uyuşmazlıklarda ise il tüketici hakem heyetine başvuru zorunludur (TKHK m.68(1)- Belirtmek gerekir ki bu hükmün söylemi mantığa uygun görünmemektedir: 1500 hem 2000 hem de 3000’in “altında” olduğundan, 1500 TL tutarındaki bir uyuşmazlık için her ikisine de başvurulacağı gibi anlamsız bir sonuç çıkıyor). Öte yandan, sigortacılıkta Ombudsman sisteminin de uyuşmazlıkları adliye mahkemeleri dışında çözümlemek için iyi bir seçenek olduğunu belirtmek gerekir. Buna karşılık ülkemizde Sigortacılık Kanunu ile oluşturulan “sigortacılıkta tahkim” (Sigortacılık Kanunu m.30), şu anki biçimiyle baştan sona gözden geçirilmesi lazım gelen –arzu edilen düzeyde yarar sağlamayan- bir kurumdur. II. Sigortacılıkta Tahkime İlişkin Bazı Sorunlar Sigortacılıkta tahkim artık kökleşmeye başlayan bir hukuksal kurumdur ve ülkemizdeki uygulaması da gittikçe yaygınlaşmaktadır. Aşağıda Avrupa’da benimsenen ilke ve kuralları da göz önünde tutarak bazı değerlendirmeler yapacağız. 1) Ülkemizde “Sigortacılıkta Tahkim” Acaba Nasıl Nitelenecektir? Sigortacılıkta tahkim olarak adlandırılan hukuksal kurum bir “alternatif uyuşmazlık çözümleme” (kısaca AUÇ) (İngilizce: “Alternative Dispute Resolution”, kısaca ADR ) yöntemidir. Başka ülkelerde mevcut olan “Ombudsman Sistemi” bizde mevcut değildir. Bunun yerine “Sigortacılıkta Tahkim Sistemi” oluşturulmuştur. Amaç, sigortacılık alanındaki uyuşmazlıkların çözüme bağlanmasında uzmanlığa dayanan, hızlı ve ucuz bir mekanizma oluşturmaktır. 2) Avrupa’da Benimsenen İlkeler Avrupa Birliği (AB) 2013 yılında ADR hakkında yeni bir Yönerge (Directive) benimsemiştir (21 Mayıs 2013 gün ve 2013/11/EU sayılı Tüketici AUÇ Yönergesi) . Bu yönergedeki temel ilkeler kısaca şöyledir: Mal satışı veya hizmet sağlamadan doğan uyuşmazlıkların basit, etkili, hızlı ve az masrafla çözümlenmesi, tüketicilerin yararınadır ve piyasalara olan güvenini artırır. AUÇ yöntemleri, tüketicilerle tacirler arasındaki uyuşmazlıkların mahkeme dışında çözümlenmesi bakımından bu niteliktedir. 157 AUÇ yöntemlerinin belirli nitelikleri taşıması ve hem tacirlerin hem de tüketicilerin bunların varlığından haberli bulunması gerekir. On-line ticaretin (e-ticaret) öneminin artması karşısında, uyuşmazlıkların online çözümlenmesi de tüketicilerin piyasalara güven duymaları bakımından zorunlu hale gelmiştir. AUÇ yöntemleri esas olarak tüketicilerin tacirlere yönelttikleri istemler hakkında uygulanmalı; buna karşılık tacirlerin tüketicilerden olan istemlerine ve tacirler arası uyuşmazlıklara uygulanmamalıdır. Tüketici şikayetlerinin incelenmesine ilişkin dahili usuller AUÇ dışında kalır; ancak bunların da özendirilmesi lazımdır. Taraflar için bağlayıcı çözümler üreten yöntemler de AUÇ yöntemi olarak öngörülebilirler. Ancak, sadece belirli bir uyuşmazlığı yargılama dışında çözüme bağlamak için oluşturulan özel bir mekanizma AUÇ yöntemi sayılmaz. Taraflar arasındaki doğrudan görüşmeler de bu nitelikte değildir. Hakimin tarafların sulh olmalarını sağlamak için yargılama sırasında yaptığı girişimler de AUÇ olarak değerlendirirlmez. AUÇ yöntemleri farklı olabilir: Tarafları dostane bir çözüm için bir araya getirmeyi veya onlara bir çözüm önermeyi veya uyuşmazlığı onları bağlayan bir çözümle sonuçlandırmayı hedefleyen yahut bu sayılanlardan ikisinin veya daha fazlasının bileşkesinden oluşan AUÇ yöntemlerine başvurulabilmektedir. Uyuşmazlığın buna taraf olan tacirin çalıştırdığı veya yalnızca o tacirden ücret alan gerçek kişiler eliyle çözümlenecek olması, çıkar çatışmasının ortaya çıkmasına elverişli bir durumdur. Bağımsızlık ve tarafsızlık koşullarının titizlikle sağlanması ve bu koşulların sürdürüldüğünü saptamak için gereken denetimlerin düzenli olarak yapılması gerekir. AUÇ yöntemleri, öngörülen nitelikleri taşıyan kayıtlı kurumlar aracılığıyla uygulamaya geçirilmelidir. AUÇ kurumları, bir uyuşmazlığın aşırı karmaşık olduğu çözümlenmesinin daha doğru göründüğü durumlarda, almaktan kaçınabilmelidirler (buna olanak veren usul Özellikle öngörülecek parasal üst sınır, tüketicileri başvurmaktan caydırıcı nitelikte olmamalıdır. AUÇ sistemlerinin kişisel verilerin korunmasına ilişkin kurallara ve bir AUÇ yönteminin başlangıç aşamasından sonuç aşamasına kadar özel hayatın gizliliğine ve sırların saklanması yükümlülüklerine uyması sağlanmalıdır. Daha ve adli yargı önünde bu uyuşmazlığı ele kuralları olmalıdır). AUÇ yöntemlerine 158 sonra söz konusu olabilecek bir tahkim veya adli yargı prosedürü sırasında da daha önceki AUÇ yöntemi gizli tutulmalıdır. Bununla birlikte, sık karşılaşılan ve tacirlerle tüketiciler arasında uyuşmazlığa yol açan sorunların kamuya duyurulması da lazımdır. Bu duyurunun söz konusu sorunların nasıl önüne geçileceği ve (eğer önüne geçmek mümkün olmamışsa) ileride nasıl çözümleneceği hakkında – tacirin standartlarını artırıcı, bilgi alış-verişini kolaylaştırıcı ve uygulamanın en iyi düzeye erişmesine dönük tavsiye içermesi de gerekir. AUÇ sistemlerinin uyuşmazlıkları dürüst, pratik ve şikayetin yapılmasına yol açan koşulları objektif olarak değerlendirip hem tüketicinin hem de tacirin hak ve çıkarlarını orantılı olarak dikkate alan bir biçimde çözmeleri sağlanmalıdır. AUÇ sistemlerinin bağımsızlıkları ve bütünlükleri, bunlara güven duyulması açısından yaşamsaldır. AUÇ sisteminde görev alan gerçek veya tüzel kişilerin, bu sistemde ele alınan uyuşmazlıklara ilişkin çözümlerin çıkarını etkileyebileceği bütün ilgililerden bağımsız olmaları; dürüst, tarafsız ve bağımsız karar vermelerini olumsuz yönde etkileyecek ve geciktirecek bir çıkar çatışması içinde bulunmamaları icap eder. AUÇ sistemlerinde görev alan gerçek kişiler ancak, uyuşmazlıkla ilgili davranışlarını etkileyebilecek bir baskıya maruz olmayacaklarsa tarafsız sayılabilirler. Bunların bağımsız hareket edebilmelerine imkan vermek üzere yeteri uzunlukta bir süre için görevlendirilmiş olmaları ve tarafların hiçbirinden (veya onları temsilen hareket eden kişilerden) talimat almak durumunda olmamalarının sağlanması gerekir. Çıkar çatışmalarını önlemek üzere, AUÇ sistemlerinde görev alan gerçek kişiler, bağımsızlıklarını ve tarafsızlıklarını etkileyebilecek veya çözümlemekle görevlendirildikleri uyuşmazlığın taraflarıyla aralarında çıkar çatışmasına yol açabilecek bütün durumları beyan etmekle yükümlü olmalıdırlar. (AUÇ yönteminin sonucu ile doğrudan veya dolaylı şekilde bağlantılı finansal çıkarlar; uyuşmazlığın taraflarıyla arasında görevlendirmeden üç sene önceye kadar – taraflardan birinin iş ortaklarıyla veya üyesi bulunduğu meslek örgütü ile olan ilişkiler de dahil olmak üzere- kişisel ilişki veya iş ilişkileri bu kapsamda sayılır). AUÇ yönteminde görev alan gerçek kişiler üzerinde baskı olmamasını sağlamak gereksinimi, özellikle bu gerçek kişilerin tacir tarafından çalıştırılmakta olduğu veya tacirden hangi ad altında olursa olsun bir ücret aldığı tüm durumlarda ortaya çıkar. AUÇ yöntemlerinde görev alan gerçek kişilerin tacirin üyesi bulunduğu bir meslek örgütü veya iş ortaklığı tarafından çalıştırılmakta olduğu veya hangi ad altında olursa olsun ücretlerini sadece bunlardan aldığı hallerde, görevin yerine getirilmesine yeterli, bağımsız ve yalnızca bu amaç için kullanılan bir bütçenin onlara özgülenmiş bulunması gerekir. 159 AUÇ yöntemlerinde görev alan gerçek kişilerin gerekli uzmanlığa (genel bir hukuk anlayışı da dahil) sahip olmaları lazımdır. Bu kişilerin hukuk mesleği icra etmeye mezun bulunmaları şart değilse de, uyuşmazlığın hukuksal sonuçlarını kavrayacak ölçüde genel hukuk bilgilerinin olması icap eder. AUÇ kurumları, anlaşılabilir ve saydam olmalıdırlar. AUÇ kurumlarının ve yöntemlerinin saydam olabilmesi için taraflara, AUÇ yöntemine başvurma konusunda bilgilenmiş olarak karar vermeden önce, gereksinim duydukları açık ve anlaşılabilir bilgi aktarılmış olmalıdır. Ancak, tacirin AUÇ yöntemine katılması zorunlu ise, onu bilgilendirmek zorunluluğu olmamalıdır. İyi işleyen bir AUÇ yönteminde, AUÇ kurumu, gerek elektronik gerek elektronik olmayan yöntemlerle uyuşmazlığı hızlı bir biçimde ve şikayete ilişkin tüm belgelerin kendisine ulaştırıldığı günden başlayan ve sonucun taraflara bildirildiği gün sona eren en geç 90 günlük süre içinde sonuçlandırmalıdır. AUÇ kurumu, AUÇ yöntemini hayata geçirebilmesi için gerekli belgeler kendisine sağlandıktan sonra taraflara bunu ihbar etmelidir. AUÇ kurumu, tarafların haklı sebeplerle AUÇ yöntemine katılamaması da dahil olmak üzere önemli ölçüde karmaşık bulunan bazı ayrık hallerde, süre uzatımına karar verebilmelidir. Bu durumda taraflara uyuşmazlığın yaklaşık hangi tarihte sonuçlandırılmış olacağı da bildirilmelidir. AUÇ, tercihan tüketiciler için ücretsiz olmalıdır. Bir ücret alınan durumlarda, bunun AUÇ yöntemini başvurulabilir ve ucuz olmaktan çıkarmayacak düzeyde olması lazımdır. Bu amaçla ücretin belirli bir tutarı aşmaması sağlanmalıdır. AUÇ yöntemleri, tarafların hak ve yaptıkları seçimlerin sonuçları hakkında gerektiği ölçüde bilgilenmelerini sağlayacak biçimde oluşturulmalıdır. AUÇ kurumları, tüketiciyi önerilen bir çözümü kabul etmeden (veya böyle bir çözüm doğrultusunda hareket etmeden) önce haklarına ilişkin olarak bilgilendirmelidir. Her iki taraf da, bilgi ve belgelerini uzaktan da sunabilmelidir. Tacir ile tüketici arasında, uyuşmazlık halinde bunun çözümü için bir AUÇ kurumuna başvurulacağına ilişkin olarak, uyuşmazlık ortaya çıkmadan önceki safhada yapılan anlaşmalar, tüketiciyi adli yargıya başvurma hakkından yoksun bırakmakta ise tüketici için bağlayıcı olmamalıdır. Amacı uyuşmazlık hakkında bağlayıcı bir çözüm üretmek olan AUÇ yöntemlerinde, bu çözümün taraflar için bağlayıcı nitelik taşıması ancak bu hususun onlara önceden bildirilmiş ve onların da bunu kabul etmiş bulunmaları halinde söz konusu olmalıdır. Ancak yasanın tacirin bağlı olacağını öngördüğü 160 durumlarda tacirin bu şekilde bilgilendirilmiş ve olması ve kabulü gerekli değildir. Amacı uyuşmazlık hakkında tüketiciyi bağlayıcı bir çözüm üretmek olan AUÇ yöntemlerinde, üretilen çözümün yasanın tüketiciye sağlamakta olduğu emredici korumadan onu yoksun bırakacak bir nitelik taşımaması lazımdır. Hak arama ve adil yargılanma temel haklar arasında yer aldığından AUÇ yöntemlerinin adli yargıya başvurarak hak arama olanağını ortadan kaldırmaması ve adli yargının yerini almaması gerekir. Bağlayıcı bir çözümle sonuçlanması söz konusu olmayan bir AUÇ yöntemine başvurulmuşsa, taraflar o uyuşmazlık hakkında daha sonra adli prosedür başlatabilmelidirler. Bunun sağlanabilmesi için AUÇ yöntemine başvurulması durumunda, zamanaşımı süresinin AUÇ prosedürü boyunca işlememesi uygun bir düzenlemedir. Etkili bir biçimde işleyebilmesi için AUÇ kurumlarının yeterli ölçüde insan, malzeme ve finansal kaynağa sahip bulunması lazımdır. AUÇ kurumlarının mali kaynakları kamudan veya özel sektörden veya aynı anda kamu ve özel sektör tarafından birlikte sağlanması mümkün olabilmelidir. Bununla birlikte, AUÇ kurumlarının özel sektör tarafından sağlanan fonları kullanmaları özendirilmelidir. Meslek örgütlerinin ve iş çevrelerinin kaynaklarının kullanılması imkanı da ortadan kaldırılmamalıdır. Tüketicilerin, bir uyuşmazlık durumunda hangi AUÇ kurumunun o uyuşmazlık bakımından yetkili olduğunu; tacirin AUÇ yöntemine katılıp katılmayacağını bilmesi lazımdır. AUÇ yöntemini kullanmayı uygun gören tacirlerin yetkili AUÇ kurum veya kurumlarının web sayfalarını ve adreslerini tüketiciye duyurması gerekir. Tacirin bu duyuruyu varsa kendi Internet sayfasında ve ayrıca kullanmakta ise genel işlem koşulları aracılığıyla yapması esastır. Tacirlerin, yalnızca bir AUÇ kurumunu adres göstermek yerine, uyuşmazlıkların çözüme bağlanmasında başvurulabilecek dahili şikayetleri değerlendirme usullerini veya tüketicilerle olan uyuşmazlıkları halletmek üzere onlarla doğrudan temas kurmaya dönük diğer yolları da web sayfalarına dahil etmeleri uygun bir girişimdir. Bir uyuşmazlığın doğrudan çözüme bağlanamaması olasılığında tacirin tüketiciyi kağıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı (durable medium) aracılığıyla ilgili AUÇ kurumu hakkında bilgilendirmesi gerekir. (Bu yükümlülük, adliye dışı tazminat elde etme yolları hakkında tüketicinin bilgilendirilmesi hakkındaki düzenlemelere ek olarak yerine getirilecektir). Tacirlerin AUÇ yöntemlerine dahil bulunmaları özendirilmelidir. Bu katılımı zorunlu kılan veya katılmamayı yaptırıma tabi tutan veya sonucu tacir için bağlayıcı sayan düzenlemeler, temel haklar arasındaki adil yargılanma hakkı çerçevesinde adliye sistemine başvurma olanağı zedelememek koşuluyla söz konusu olabilir. 161 Tüketiciler, AUÇ kurumuna başvuruda bulunmadan önce, tacire başvurarak uyuşmazlığı ikili temas yoluyla çözmeye özendirilmelidir. Bunun birçok halde tüketicilere önceki bir aşamada ve hızlı bir biçimde uyuşmazlığı sona erdirme olanağı verdiği görülmüştür. AUÇ kurumlarının uygun ve etkili biçimde işlev görebilmeleri yakından izlenmelerine ve denetlenmelerine bağlıdır. 2) Türk “Sigortacılıkta Tahkim” Sisteminin Bu İlke Ve Kurallara Ne Oranda Uygun Bulunduğu Türk “Sigortacılıkta Tahkim” sisteminin “kanatlı” bir varlık mı yoksa “hörgüçlü” bir varlık mı olduğu tartışılabilir. Ancak genel açıdan uygun görülmesi gereken bir sistem olduğunu söylemeliyiz. Kuşkusuz bu sistem de bazı tartışmalı, sakıncalı yönler içermektedir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz: - Yalnızca Tüketicilerle Sınırlı Tutulsa Daha İyi Olmaz Mıydı? Türkiye’deki tahkim sistemi bütün sigortalıları kapsayan bir sistemdir. Yalnızca tüketicilerin istemleriyle sınırlı tutulmamıştır. Sigorta ettiren konumundaki sanayicilerin, dev kuruluşların bu sisteme başvurma hakkı ile donatılmasına gerek ve bunda yarar olmadığı kanısındayız. Ancak ülkemiz bütün Avrupa’da uygulaması bulunan “large risks” (büyük- belirli özellikler taşıyan sigortalılarla ilgili veya belirli faaliyetlerle ilgili rizikolar; örnek: senelik cirosu 2,5 milyon Avro’nun veya çalıştırdığı işçi sayısı 250’nin üzerinde olan kişi veya kuruluşlarla ilgili rizikolar; barajlar, elektrik santralları gemi ve uçak ile ilgili rizikolar v.b.) kavramını –her nedense- tamamen göz ardı etmiş ve bu rizikolara muhatap olan tacir veya profesyonellerle kendi kişisel gereksinimleri için –mesela evi, arabası için- sigorta yaptıran sigorta tüketicilerini bir tutmuş; aynı kurallara tabi kılmıştır. - Uzlaştırmaya dönük bir sistem kurulamamıştır. Türkiye’deki “Sigortacılıkta Tahkim” sisteminin yerini tuttuğu Ombudsman sistemlerinde, tarafların uzlaşmaya özendirilmesi esastır. Ombudsman’a yapılan başvuruların yüzde doksandan fazlası, Ombudsman tarafından karara bağlanma aşamasına gelmeden (bu aşamaya gerek kalmaksızın) sulh anlaşması veya taraflardan birinin isteminden veya savunmasından vaz geçmesi ile son bulmaktadır. Bu sonucun sağlanması, görevlilerin tarafları anlaşmaya yöneltmesi ve hatta ikna etmesi sayesinde gerçekleşmektedir. Bizde ise, anlaşma ile sonuçlanan uyuşmazlıklar yok denecek kadar azdır. Sigortacılıkta Tahkim sistemine intikal eden her başvuru, yargılama sonucunda verilen karar(lar) ile noktalanmaktadır. - Uyuşmazlıklarda üst sınır yoktur 162 Tahkim sistemine en yüksek tutarlı uyuşmazlıkların da götürülmesi mümkündür. Oysa bu doğru bir çözüm oluşturmamaktadır. Uyuşmazlığın parasal boyutu arttıkça, tarafların beklentileri ve davranışları çok farklı nitelikler kazanabilmekte ve yargılamanın derinleşmesi gereksinimi ortaya çıkmaktadır. Sigortacılıkta Tahkim sistemi hızlı işlemek üzere tasarlanmıştır. Esas olarak belge üzerinde gerçekleştirilen yargılamaya dayanan bir sistemdir. Ayrıntılı incelemeler yapılmasını gerektiren yüksek montanlı veya karmaşık uyuşmazlıklar için uygun değildir. Kanımızca, üst sınır getirmek ve belirli sınırın üzerindeki (yine belirli bir diğer üst sınıra kadar olan uyuşmazlıklarda yalnızca tavsiyede bulunulmasını (bağlayıcı bir karar verilmemesini), saptanacak belirli bir tutarın üzerindeki uyuşmazlıkların ise sadece adli yargıda (veya taraflarca kararlaştırılması halinde HMK uyarınca yürütülecek bir tahkim prosedüründe) karara bağlanması zorunluluğunu öngörmek doğru olur. - Hakemlerin uyuşmazlığa bakmaktan kaçınma olanakları öngörülmemiştir. Sigortacılıkta tahkim sisteminde görev alan hakemlerin (veya Sigortacılıkta Tahkim Yönetiminin) karmaşık ve adli yargıda çözümlenmesi daha doğru olan uyuşmazlıklara bakmaktan kaçınmasına olanak tanınmalıdır. Sigortacılıkta Tahkim sistemine kayıtlı hakemlerin, tıpkı hakimler gibi “davaya bakmaktan kaçınamamaları” esasına dayalı bir uygulama sakıncalıdır. Hızlı ve yüzeysel inceleme ile karar veren tahkim siteminin, karmaşık ve derinlemesine delil toplanıp bunların taraflarla birlikte tartışılmasını ve değerlendirilmesini gerektiren uyuşmazlıklarda yetersiz kalacağı gözden kaçırılmamalıdır. - Tahkim Sistemi Yönetiminin Ve Hakemlerin Bağımsızlık ve Tarafsızlığı Kanımızca sigorta uyuşmazlıklarında avukat olarak görev alanların sigorta hakemi olmaları yerinde bir uygulama değildir. Benzeri başka uyuşmazlıklarda avukat sıfatıyla sav veya savunmalarda bulunmuş bir avukatın, hakem olarak önüne gelen bir uyuşmazlıkta farklı bir görüş benimsemesi –farklı görüşün yerindeliğine inansa dahikolay değildir. Diğer taraftan, Sigortacılıkta Tahkim Sisteminin kimler tarafından finanse edildiği, bunun bağımsızlığa ve tarafsızlığa engel olup olmayacağı da dikkatle araştırılmalıdır. - Benzer Uyuşmazlıklarda, Değişik Hakemlerin Kararları Arasında Fark Olması Benzer uyuşmazlıklarda yargılama işlevini yerine getiren kişilerin birbirinden farklı karar vermeleri zaman zaman karşılaşılan ve işin doğasına aykırı düşmeyen bir olgudur. Yargı daima kararlarını gözden geçirebilir ve değiştirebilir. Bunu çok yapmış ve bu sebeple birçok kişinin beklentileri boşa çıkmış, hesapları alt-üst olmuştur. 163 Kanımızca sigorta hakemlerinin yerleşmiş Yargıtay içtihatlarını göz ardı etmeleri ve bu içtihatlarla ters düşen kararlar vermeleri acaba caiz midir? Şu olguyu saptayalım: Hakemler, ikna edici gerekçelere dayanmaları halinde kuşkusuz yerleşmiş Yargıtay içtihadından ayrılan kararlar verebilecektir. Ancak, belirli tutarın üzerindeki uyuşmazlıklarda son sözün Yargıtay’da olduğunu da dikkate almak lazım gelir. Hakimlerin Yargıtay kararlarıyla (İçtihadı Birleştirme kararı hariç) bağlı olmadıkları gibi, hakemler de kural olarak bunlarla bağlı değildirler. Ancak, yerleşmiş bir Yüksek Mahkeme içtihadını maddi hukuk açısından makul bir dayanak mevcut olmadığı halde dikkate almamak, hakemin kaçınması lazım gelen bir husustur. Çünkü neden böyle yapmış olduğunu ikna edici bir biçimde açıklaması kendisinden beklenecektir. Sigorta hakemlerinin maddi hukuka göre karar vermekle yükümlü sayılmaları gerekir. Diğer bir anlatışla, adalet anlayışları farklı olduğu için maddi hukuk hükümlerini bir tarafa bırakarak karar oluşturmaları kanımızca mümkün görülemez. TKHK’daki ceza hükümleri (TKHK m.77-78) Ülkemizde son zamanlarda moda haline gelen bir düzenleme TKHK’da da yer almıştır. Yasa, deyim yerinde ise –tıpkı Sigortacılık Kanunu gibi- bir “mini ceza (kabahatler) kanunu” niteliğindedir çünkü çok sayıda hüküm (aykırılık halinde uygulanacak) “idari para cezasına” konudur (Sigortacılık Kanunu ise, sigorta sektöründeki aktörleri yalnızca “potansiyel kabahatli” saymamış; onların “olası mücrim” olmaya da hayli yakın bulundukları düşüncesiyle birçok suç ve “adli ceza” öngörmüştür). Kanımızca sigortayla ilgili cezalar gereksizdir. Özel sigorta kabahatleri ve suçları öngörmekle bir yere varılması (daha iyi bir sigorta pazarı ve sigorta ettirenlere daha iyi bir koruma sağlanması) mümkün olmamıştır. 164