Ocak-Şubat-Mart`2012 - PDF Formatında İndir

Transkript

Ocak-Şubat-Mart`2012 - PDF Formatında İndir
www.ekoteknikisg.com
İmtiyaz Sahibi
Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Hizmetleri Adına
Halis Yolcu
Editör
Sunuş
Yadigâr Yolcu
Kazaların Çevresel ve Teknik Araştırması Bilim Uzmanı
İrem Nurgül Durmuş
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
[email protected]
İrem Nurgül Durmuş
Yayın Kurulu
ISG Uzmanı Ziya Koç, ISG Uzmanı Cengiz Kutgün, Uz.
Dr. Hayati Küçükyılmaz, Uz. Dr. Mehmet Ergin, Dr. Ali
Delkhak, Uz. Dr. Nevzat Manavbaşı, Uz. Dr. Nevzat Şahan,
Uz. Dr. Ayşe Gözü, Uz. Dr. Bilgin Hürcan, Çevre Mühendisi
Yusuf Erpak, Maden Mühendisi Volkan Aksu, Çevre
Mühendisi Tuğba Kanat, Çevre Mühendisi A. Gökhan Kocaay,
Çevre Mühendisi Ömer Tünaydın
Danışma Kurulu
Prof. Dr. Recep Akdur, Prof. Dr. Sefer Aycan, Doç. Dr. Tayfun
Güngör, Dr. Tahir Soydal, ISG Uzmanı Kemal Çetintaş, Çevre
Uzmanı Hüseyin Gelmez, Çalışma Bakanlığı Eski Teftiş
Kurulu Başkanı Yıldırım Akpınar, Doç. Dr. Murat Ünver, Doç.
Dr. Tevfik Pınar, Doç. Dr. Mehmet Uğurlu, Prof. Dr. Kadirhan
TECRÜBE...
Bilgi dâhil her şeyin satın alınabildiği bir dünyada satın alınması
mümkün olmayan bir değer...
Elde edebilmenin tek yolu, insanın
ömründen ömür vermesi.
İnsan ömründen verilen 5 bin 8 yüz
44 güne karşılık 16 yıllık tecrübe…
Cebrail Şimşek, Ziya Demir, Doç. Dr. Halil Murat Enver
Bir de o tecrübe “İnsanı Yaşatmak”
üzerine ise…
Görsel Yönetmen
Bir ekip düşünün ki:
Sunguroğlu, Dr. Hınç Yılmaz, Uz. Dr. Engin Tutkun, Uz. Dr.
İrem Nurgül Durmuş
Reklam ve Pazarlama Koordinatörü
Yalçın Yolcu - Mahmut Yurduseven
Abone ve Halkla İlişkiler Koordinatörü
Ayşegül Yolcu - Hüseyin Gündoğan
Yayın İdare Merkezi
İvedik Cad. No: 110 Yenimahalle - Ankara
Tel: 0312 344 01 96 (pbx) - Fax: 0312 343 66 46
Yayın Türü
Yaygın - Süreli
ISSN: 2146 - 9407
Baskı ve CTP Kalıp
Yorum Matbaası
www.yorummatbaa.com
Basım Tarihi
15.01.2012
Abonelik ve Reklam Rezervasyon
Tel: 0 312 344 01 96 (pbx)
www.ekoteknikisg.com
Ekoteknik İSG Dergisi’nin amacı, iş sağlığı güvenliği ve
çevre konularında özellikle uygulayıcı konumdakilerin
deneyimlerini ve izlenimlerini belgelemek, birikimlerin
paylaşılmasını sağlamak ve yeni ufuklar açarak
başvurulabilecek bir kaynak yaratmaktır.
Üç ayda bir yayınlanır.
Yayının telif hakkı Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre
Ölçüm Teknolojileri Ltd. Şti’ne aittir. Dergi içeriğinin
tamamen ya da kısmen elektronik, mekanik veya başka
biçimde çoğaltılması Ekoteknik’in iznine tabidir.
Yayınlanan yazı ve reklamların sorumluluğu sahiplerine aittir.
Türk kültürüne daha yeni yeni giren
“İş Sağlığı Güvenliği” konusunda 16
yıllık bir tecrübenin sahibi...
“Daha yeni ne öğrenebilirim?”
kaygısıyla, “daha yeni ne öğretebilirim?” özverisiyle ve “bu ülkenin
değerlerine daha başka ne katabilirim?” arzusuyla geçmiş 5 bin 8 yüz
44 gün...
Geçen her bir gün, bir tecrübenin
Yâdigar’ı olmuş, ekibin başında
durmuş, yol göstermiş, ekipten bir
başarı öyküsü yaratmış…
16 yıl öncesinde ülkede “iş sağlığı
güvenliği” kavramı bile çok yeniyken, yasası yok, mevzuatları eksik,
örnek uygulamaları yokken, hatta
uygulayacak uzmanı ve okulu da
yokken, velhasıl yok oğlu yokken
dahi Ekoteknik olmuş...
Böylelikle şu an piyasadaki etkili
ve yetkili kişilerin çok büyük bir
bölümünün bu ekibin terbiyesinden
geçmiş olması…
“EKOTEKNİK OKULU”
Gerek sektördeki değişimler, mevzuattaki-yönetmelikteki uygulama
farklılıkları, gerek marka patent sorunları, gerekse firma tercihi olarak
isim değiştirilmiş olsa da, ekibin adı
son 5 yıldır “Ekoteknik İSG”
Piyasada bu okulun adı da bu yüzden “Ekoteknik Okulu”
Koca koca şirketlere de,
bütün bir ülkeyi yöneten liderlere
de danışman lazım...
Çünkü bizatihi en bilgili kişiye bile,
yine de diğer bilgili insanların fikirleri lazım.
Ekoteknik, sektörüne ismini altın harflerle yazmış, sektöründe
devleşmiş birçok firmanın iş sağlığı
güvenliği anlamında danışmanı, yol
göstericisi...
İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre konularında yol gösteren bir hayat öğretmeni...
Türkiye’nin en büyük sermayeleri
arasındaki o kurumlarla risklerini
paylaşan bir güç Ekoteknik İSG,
Elini taşın altına koymaktan çekinmeyen bir güç...
YOK’LARIN İÇİNDEN
VAR’LIK ÇIKARMAK BU OLSA GEREK!
Bu güç şimdi de kurumsal yayını
aracılığıyla birçok uzmanın rehberi
olmaya baş koydu...
Bu yokların içinde o ekibin hem
öğrenmesi, hem uygulaması, hem
öğretmesi…
Ekibin genişlemesi, büyümesi ve
bölünmesi…
Bölünüp, ayrılıp kendi ekibini kuranları da piyasaya kazandırması…
“Önce İnsan” diyen,
“İnsan Yaşasın” diyen,
“Yılların emeği sermayelerimiz kimseye mezar olmasın” diyen,
“Önce İş Güvenliği” sloganına inanan hepimize hayırlı olsun,
Yayınımız hayırlara vesile olsun.
İÇİNDEKİLER
06
12
16
18
21
22
26
30
32
34
36
ISG GENEL MÜDÜRÜ KASIM ÖZER:
“YENİ BİR KÜLTÜR”
İnşa Ediyoruz.
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi
Doç. Dr. İlyas Üzüm:
“KADER İNANCI”
DOĞRU ANLAŞILMALI
Emekli Baş İş Müfettişi
/ Makina Mühendisi / A Sınıfı
ISG Uzmanı Kemal Çetintaş:
YENİ BORÇLAR KANUNU’NDA
ÇALIŞMA HAYATINI YAKINDAN
İLGİLENDİREN HÜKÜMLER
İSG Konusunda Örnek Bir
İnşaat Firması:
SÖĞÜT İNŞAAT
SEM TRANSFORMATÖR’ÜN
İSG POLİTİKASI
Tüm Dünya’nın
Jeneratör Tercihi: Genpower
Genpower’in İSG Tercihi:
EKOTEKNİK
38
40
42
46
49
İSG KULİSİ
52
Jeofizik Mühendisi
İş Sağlığı ve Güvenliği Müdürü
Gökhan Güzel:
Çimento Fabrikalarında
İş Sağlığı ve Güvenliği
54
Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı
Uz. Dr. Mehmet ERGİN:
Besinlerin Size Zarar Vermesine
İZİN VERMEYİN!!!
Kavaklıdere Şarapları
İdari İşler Müdürü
İskender Kirişçi:
KALİTE, KONTROL ALTINDA!...
İnşaat Mühendisi Ali Artan:
İNŞAAT Daha Da Riskli
Bir Sektör Oluyor !!!
4
56
60
İş Güvenliği Koordinatörü
/ Makina Mühendisi / ISG
Uzmanı Mansur Ziya KOÇ:
SANAYİDE SÜREKLİ GELİŞME
İÇİN “KAİZEN”
Drogsan İlaçları’nın Fabrika
Müdürü Teoman Kalafatoğlu
ile keyifli İSG söyleşisi:
İNSAN SAĞLIĞI İÇİN ÜRETİM
YAPARKEN, ÇALIŞAN
SAĞLIĞI’NA MAKSİMUM ÖZEN
Aksa Park Genel Müdürü Ufuk
Bayraktar: “Yatırımları,
Sermayeyi, Yılların Tecrübesini
ve Emeği Korumanın Yolu Önce
İnsan’ı Korumak
Prof. Dr. Recep Akdur:
Çalışma Yaşamında Kadın
Sağlığı Denilince...
Tar. Mak. Mühendisi / İş
Güvenliği Uzmanı ve Ankara
Adli Yargı Adalet Komisyonu
Bilirkişisi Hayri Cengiz
Kutgün’den KAZA ANALİZİ
E. Çevre Yönetimi Gen. Md. Yrd.
EKOKİM Çevre Danışmanlık
Firması Genel Koordinatörü
Hüseyin GELMEZ’in kaleminden
SANAYİ ve ÇEVRE
Kalite Yönetim Sorumlusu
ve Çevre Mühendisi Tuğba
Kanat: “KALİTELİ OLMAK
SORUMLULUK GEREKTİRİR”
Çevre Mühendisi Adem Gökhan
Kocaay hazırladı:
“EMİSYON ÖLÇÜMLERİ
NEDEN YAPILIR?”
Çevre Müh. Ömer Tünaydın:
“EKOKİM Çevre Danışmanlık
’tan danışmanlık alın ve
BIRAKIN ÇEVRE
DANIŞMANINIZ DÜŞÜNSÜN!...
12
KADER
İNANCI’nı yanlış
yorumlamayın.
“Kaderimde yoksa
bana bir şey olmaz”
demeyin. İslamiyet
böyle demiyor!
32
Klinik
Mikrobiyoloji
Uzmanı
Mehmet ERGİN:
“Besinlerin Size
Zarar Vermesine
İZİN VERMEYİN!!!”
34
İş Sağlığı
Güvenliği
alanında Ekoteknik
İSG’ye tam güven
sağlayan Kavaklıdere
Şarapları’nın İdari
İşler Müdürü
İskender Kirişçi’yi
ziyaret ettik ve
firmanın iş sağlığı
güvenliği politikasını
mercek altına aldık.
46
Prof. Dr Recep
AKDUR’un
kaleminden: Çalışma
Yaşamında Kadın
Sağlığı Denilince
06
İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürü Kasım Özer:
“YENİ BİR KÜLTÜR İNŞA EDİYORUZ”
İSG Genel Müdürü Kasım Özer’i makamında ziyaret ederek geleceğe ışık tutacak sorular yönelttik. İSG alanında 2012 için büyük müjde sayılabilecek haberler veren Özer, bu keyifli söyleşimizde
merak edilen tüm sorulara verdiği detaylı cevaplarla akıllardan soru işaretlerini siliyor.
26
İSG KULİSİ
Ekoteknik İSG, facebook
’taki sayfasında güncel konuları
tartışmaya açıyor: Siz de
www.facebook.com/ekoteknik.isg
adresinden sayfamızı takip
edebilir ve kulisimize katılarak
sesinizi binlerce okuyucumuza
duyurabilirsiniz.
52-60
Emekli Çevre Yönetimi Genel Müdür
Yardımcısı ve EKOKİM Çevre Danışmanlık
Firması Genel Koordinatörü Hüseyin GELMEZ’in
denetiminde hazırlanmış çevre sayfalarımızda
Sanayi ve Çevre konularında aradığınız birçok sorunun
profesyonel ağızdan yanıtlarını bulabilir ve çevreyle ilgili
yasal sorumluluklarınızla çevre görevlisi istihdamınızla ile
ilgili yasal sorumluklarınızı öğrenebilirsiniz.
5
DOSYA / YENI IS KANUNU
İSG Genel Müdürü Özer:
“YENİ BİR KÜLTÜR”
İnşa Ediyoruz
“Dünya İş Sağlığı Güvenliği Kongresi” yaptık. Bu Türkiye için bir milat. Türkiye 56 seneden beri
ilk defa İSG’nin dünyadaki en önemli toplantısı olan kongreyi düzenledi, ama basında yeteri kadar haber yoktu. 145 ülkeden insan geldi o kongreye, dünyanın 35 tane çalışma bakanı İstanbul’a
geldi ve bildiriye imza attı. Bu bir rekordu, dünyada böyle katılımın olduğu bir kongre daha
olmamıştı. Bizim bakanlarımızla toplamda 38 tane bakanın olduğu kongrenin açılışını da başbakanımız yaptı. Ama bu konu basın ve yayından yeterince ilgi görmedi. Şimdi bu yüzden sizin bu
kurumsal yayınınız çok önemli. Bizim basın yayına şiddetle ihtiyacımız var. Çünkü İSG bir kültür
meselesi”
Bu sözler göreve geldiği günden bu yana özverili çalışmalarını takdirle takip ettiğimiz İş Sağlığı
Güvenliği Genel Müdürü Kasım Özer’e ait. Makamında ziyaret ettiğimiz ve geleceğe ışık tutacak
sorular yönelttiğimiz Özer, İSG alanında 2012 için büyük müjde sayılabilecek haberler verdi.
Hazırlayan: İrem Nurgül Durmuş
Yeni bir İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu’na neden ihtiyaç duyuldu?
gerekmektedir. Bütün çalışanların
İSG hizmeti almaya ihtiyacı var.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu,
2005 yılından bu yana uzun bir
araştırma, inceleme ve tartışma
süreci yaşamıştır. Her ne kadar
bizim kendi ihtiyacımız da olsa,
bunun yanında Avrupa Birliği’nin
89/391 Sayılı çerçeve direktifi de
itici güç olarak etkin rol almıştır.
155 ve 161 Sayılı ILO Sözleşmeleri
de gerekçedir. Avrupa Sosyal şartı
ve Nihayet hükümet programları
“İş Sağlığı Güvenliği Kanunu”nun
yayınlanmasında destektir. Ama
asıl gerekçe, ülkemizin ihtiyacı
olan bir kanun olmasıdır. Zira
4857 Sayılı İş Kanunu, tüm çalışanları kapsamına almıyor.
Hâlbuki İSG ekmek ve su kadar
önemli bir ihtiyaçtır. Bu yüzden
İSG’nin müstakil bir kanun olması
Kanunu’nun çıkarılması şu anda
hangi aşamada?
6
Bakanlığımızın hazırladığı 4 temel
kanun var. Toplu İş İlişkileri Kanunu, İş Sağlığı Güvenliği Kanunu,
Kamu Çalışanlarının Sendikalarıyla ilgili kanun ve İntibak Kanunu.
Önümüzdeki günlerde temel kanun olarak bu dördünün meclise
sevk edilmesini bekliyoruz. Benim
beklentim Şubat’2012 tarihinde
meclisten çıkmasıdır.
Kanunun getireceği olumlu gelişmeler hakkında bilgi verebilir
misiniz?
En büyük olumlu yanı bütün çalışanları kapsam içine alıyor olma-
sı. İşyerinde memurun geçirdiği
kaza iş kazası sayılmaması ancak
işçininki iş kazası sayılması durumu bu kanunla birlikte kapanıyor.
Bir diğer olumlu yanı, 1930 yılında
çıkarılan Umumi Hıfzısssıhha
Kanunu: “500 ve üzerinde işçi
çalıştıran işyerleri, sağlık tesisi/
hastane kuracak. 50 ve üzerinde
işçi çalıştıranlar da işyeri hekimi
bulunduracak” demiş ve bu da
bir milat olmuştur. Artık çalışma
hayatında bir hüküm verileceği
zaman 50 işçi sınırı aranmaktadır.
Bu yüzden günümüzde dahi 49
kişinin çalıştığı işyeri İSG hizmeti
almak zorunda değil ama 1 kişi
daha eklenip 50 olunca zorunluluk başlıyor. Burada 49 kişinin
canının değerini küçümsemiş gibi
oluyoruz. İşte bu yeni kanunla bu
da kalkacak.
Bunun haricinde işyerlerine sürekli iyileştirme diye bir kavramı
yerleştirmeye çalışıyoruz. Geçmiş dönemdeki “İşletme Belgesi”
uygulamasını kaldırıyoruz. Bu
belgeyi alıncaya kadar düzgün
giden sistem, belgeyi alınca nasıl
olsa artık belgenin alınmış olması
rahatlığıyla adeta işverenin ipe un
sermesini sağlıyordu. Hal böyle
olunca da, işletme belgesi olan
bir kuruluşta iş kazası meydana
gelince: “işletme belgesi var ama
iş kazası oldu” diyorlardı, işletme
belgesi olmayan bir kuruluşta iş
kazası meydana geldiğinde ise,
“işletme belgesi yok, olsaydı kaza
olmazdı” deniyordu. Yani bakanlık
olarak her iki halde de biz suçlanıyor veya tenkit ediliyorduk.
Verdiğimiz belge bu şartlarda bir
anlam ifade etmiyordu. Yeni kanun
taslağında bu belgeyi bu yüzden kaldırıyoruz ama işverenden
hangi çeşit işyeri olursa olsun ön
şart olarak risk değerlendirmesi
yapmasını istiyoruz. İSG deyince
bugüne kadar hep maden ocakları, inşaatlar, tersaneler, kimya
laboratuvarları, tekstil fabrikaları
vs akla geldi, oysa ofis, matbaa,
okul, hastane gibi akla gelmeyen
alanlar da kapsam içine alınıyor.
Bu kanun memurların da İSG hizmetine ulaşmasını sağlayacaktır.
2012 yılı İSG Hedefleri’nden kısaca bahsedebilir miyiz?
2012’de ilk işimiz yeni kanunumuz
için Türkiye genelinde bir tanıtım
kampanyası başlatmak olacak.
Basının her ayağını kullanarak
kanunun neden çıkarıldığını ve
faydalarını anlatacağız.
Kayıtlarını çok ciddi manada
tutmayan veya bu noktada belli
bir sistem geliştirmeyen ülkelerde meslek hastalığı problemi var.
Meslek hastalığının gerçeğe yakın
rakamlarını bir tek İskandinav
Ülkeleri’nde görüyoruz. Ülkeler
meslek hastalıkları sayısını gizliyor veya meslek hastalığı teşhisi
konulmasında sıkıntı yaşıyorlar.
Bizim için gizleme söz konusu değil ama bizde teşhis sıkıntısı var.
Biz meslek hastalıkları konusunda
yeteri kadar ilgili değiliz.
Doktorlarımızın meslek hastalıklarının teşhis ve işlemleri ile
ilgili bilgilendirilmesi hususunda bir proje başlattık. Projenin
birinci ayağını gerçekleştirdik ve
İŞ SAĞLIĞI GÜVENLİĞİ
GENEL MÜDÜRÜ
KASIM ÖZER’DEN
MÜJDELİ HABER:
Bugüne kadar 10 bine
yakın insan İSG Uzmanlığı eğitimi aldı. 8
bine yakını belgelendirildi. Her ne kadar 4
bin tanesini Danıştay
yok saysa da, bu kanun
tasarısının bir ekiyle
onlar da geçerli olacak.
Eğitimini almış, imtihanına girmiş, kazanmış,
belgesini almış, hatta
bir kısmı uygulamalarda
bulunmuş, bu işte çalışmış 4 bin kişi mağdur
olmayacak.
7
DOSYA / YENI IS KANUNU
nin geliştirilmesi ve geniş tabana
yayılmasında önemli rol oynayacağını düşündüğümüz Ortak Sağlık
ve Güvenlik Birimlerini yaygınlaştırmak üzere faaliyetlerimiz var.
Ancak belli şehirlerde yığılmalar
var. Diğer bölgelere de bu hizmetlerin ulaştırılması için bazı tedbirler geliştiriyoruz. Komşu illere
de hizmeti kaydıracak, teşvik edici
mahiyette çalışmalar düşünüyoruz. Neticede hedefimiz hizmeti
kolay ulaşılabilir hale getirmektir.
Çünkü hizmete kolay ulaşılırsa
insanlardaki şevkin artacağını
biliyoruz.
22 ilde tanıtım toplantıları yaptık. 2012 yılı içinde de Ankara ve
İstanbul’da ilgili profesyonelleri
toplayarak meslek hastalıkları ile
ilgili idari ve bürokratik işlemlere dair bilgilendirme toplantıları
yapılacaktır.
2012 yılı aynı zamanda. AB Projeleri’mizin bitiş tarihidir. Bunlardan
bir tanesi “İşyerlerinde İş Sağlığı
Güvenliği Ortamının İyileştirilmesi
Projesi” idi, Şubat/2012 ayında
bitiyor. Biz kendi imkânlarımızla
3 yıllık bir sürede bu projenin
çıktılarını ülkeye yaygınlaştırmak
üzere bir proje yaparak devamını
getireceğiz. Hedefimiz işyerlerinde “İş Sağlığı Güvenliği Yönetim
Sistemleri”nin benimsenmesidir,
İş Sağlığı Güvenliği, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın tek
başına yüklenebileceği bir yük
değil, çok ağır bir yük. Ağır taşın
kaldırılmasına ne kadar çok el
yardım ederse, o taş o kadar rahat
kaldırılabilir. Bakanlığımız bu kültürün gelişmesinde bütün tarafların desteğini beklemektedir.
İş sağlığı ve güvenliği hizmetleri-
8
Bugüne kadar 10 bine yakın insan
İş Güvenliği Uzmanlığı eğitimi
aldı. 8 bine yakını belgelendirildi.
Bu kanun çıktığında Türkiye’nin İş
Güvenliği Uzmanı ihtiyacı 15 bin
civarında olacaktır. Kanunun 1 yıl
sonra yürürlüğe gireceğini de göz
önüne alınca, 2013’te verilecek
eğitimlerle Türkiye’nin 15 bin İş
Güvenliği Uzmanı olacaktır. Kanun
çıktığında böylece sayı bire bir
denk olacak.
”Kargadan Başka Kuş,
İş Güvenliği Uzmanı’ndan
Başka Profesyonel”
Tanımıyoruz
“Danışmanlık” adı altında iş
güvenliği kapsamında hizmet
verenlere bir yetki vermeyi ya da
sınırlama getirmeyi düşünüyor
musunuz?
İş Sağlığı Güvenliği Danışmanlığı
kolaya kaçan bir uygulama.
Ne danışıyor işveren? Bilgi danışıyor… Bilgiyi bakanlığa da danışabilir! Telefon açıp sorduklarında
biz bilgi veriyoruz. Bu Bakanlık
belki de “kapısı halka sonuna
kadar açık olan bakanlıklar”ın en
başında geliyor. Danışmanlıktan
ziyade İş Güvenliği Uzmanı olarak
çalışmak gerekiyor. Danışman
elini taşın altına koymuyor. İşverene “şunları yapmanız sizin
menfaatinizedir, şu eksikliklerinizi
yaparsanız iyi olur” diyor. İşveren,
ayrıca teknik yardım veya hizmet
alarak bu işlemleri yapabilecektir.
İş Güvenliği Uzmanı ise orada o
Yeni İSG Kanunu’nda
sayı, işyeri tanımı,
tehlike sınıfı, sanayiden sayılıp sayılmaması gibi ayrımlar kalkıyor. Bütün
işyerleri ve bütün
çalışanlar İSG hizmetine ulaşmak ve
ulaştırılma hakkına
kavuşuyor.
işi bizzat yapan ve yaptıran kişidir.
Nasıl yapılacağının şeklini, ölçüsünü, miktarını bilen, söyleyen,
yaptıran ve altına “tamamlanmıştır” diye imza atan kişidir.
Biz danışmanlık müessesesinin
iş sağlığı ve güvenliği alanında
çalışmasının çok anlamlı olduğunu düşünmüyoruz. İş sağlığı ve
güvenliği alanında danışmanlık
değil uzmanlık uygun modeldir.
İşverenlere de tavsiyemiz danışman yerine uzman çalıştırmaları
yönündedir. Zira mevzuat gereği İş
Güvenliği Uzmanı çalıştırmak ve
bize sözleşmesini göndermek zorundadır. Dolayısıyla göndermediği takdirde cezai işlem yapılacak.
İsterse işveren, danışman çalıştırsa da yine de iş güvenliği uzmanından hizmet almak zorundadır.
Danışmanlık yapan arkadaşlara da
tavsiyem “lütfen danışmanlık meselesini İSG’ye sokmasınlar, eğer
İSG’yi çok iyi biliyorlarsa uzmanlık yapsınlar, uzman olarak bilgi
versinler, uzman olarak ellerini
taşın altına koyup, işverenin işini
yapsınlar.
İş Sağlığı ve Güvenliği’nde tuzu
kuru çalışmalar olmaz, konu İSG
ise tuz ıslanacak biraz. Danışmanlık müessesesi İSG’de olmamalı
diye düşünüyoruz. İlla İSG Uzmanı
olacaktır. Biz “kargadan başka
kuş, İş Güvenliği Uzmanı’ndan
başka profesyonel tanımıyoruz”
Kusura bakmasınlar, ilgili kişi-
ler: “Danışmanlık yaptım, paramı
istiyorum” demesinler, işverenler
de “ben danışman çalıştırdım,
görevimi yaptım” dememeli.
Maruziyet ölçümleri ile mühendislik kontrolleri noktasında bir
mevzuat çalışması var mı? Bu
konuda 2012 yılında bir gelişme
olacak mı?
Ortam ölçümleri ile ilgili akreditasyon çalışmalarımız bitmek
üzere. Biz diğer kurumlara ortamda gaz, toz, gürültü ne varsa
ölçüm yapabilmeleri ile ilgili yetki
vereceğiz. 1997 yılında Japonya’ya
gittiğimde orada gördüğüm uygulama ile ilgili rapor yazdım ama
Türkiye’de bir türlü mesafe kat
edemedik. Eskiden kalma “İşci
Sağlığı ve İş Güvenliği” tüzüğümüz
var, o da der ki: “Basınçlı kapların
kontrolünü ehliyeti hükümetçe
ya da belediyece kabul edilmiş
kişilerce yapılır” Kim bu kişiler
kimse bilmiyor. Hükümet ya da
belediye neye göre ehliyetini kabul
ediyor, tanımlanmış bir vasıf yok.
Bu yüzden bugüne kadarki uygulamalarda basınçlı kapları makine
mühendisleri, elektrik ile ilgili
işlemleri elektrik mühendisleri
yapıyor. Bu bir uygulama, bir kabul ama tüzük açıkça söylemiyor.
Tekniker mi, mühendis mi, makine
mühendisi mi, fizik mühendisi mi,
inşaat mühendisi mi belli değil. O
günden beri “adını koyalım, nasıl
yapılacak, kim yapacak, hangi periyotla, hangi metotla yapılacak”
diye çırpınıyoruz.
“Ortam Ölçümleri” , “İş Ekipmanlarının Kontrolü” ve “Risk
Değerlendirmesi” olmak üzere üç
yönetmeliğin son şeklini vereceğiz. Bir başka pencereden daha
geniş bir alana kültürü yayacağız.
Bizim derdimiz iş sağlığı güvenliği
kültürünün gelişmesi ile insanlara
“bana bir şey olmaz” dedirtmemektir!
“Bana Bir Şey Olmaz”
İş Sağlığı Güvenliği’ni sağlamada
en zorlandığınız nokta nedir?
“20 senedir bu işi yapıyorum, bir
şey olmadı. Bana bir şey olmaz”
mantığı ile mücadele ediyoruz.
21.ci senenin garantisi yok çünkü… 2012 yılı içinde yönetmeliklerimiz ile birlikte en önemli gördüğümüz açıkları kapatacağız. Bir
kültürün gelişmesi 3-5 sene de
olmuyor, belki bir nesil gerekiyor.
Bazı sanayileşmiş ülkelerde “çalışan” denildiğinde daha çocukluktan kişilerin şuur altında “bareti
başında, eldiveni elinde, gözlüğü
gözünde, iş ayakkabısı ayağında”
kişi canlanıyor, çalışan deyince
onu simgeliyor. Fabrikada çalışan
kişinin baretsiz olmayacağını o
kültür ona daha çocukken aşılıyor.
Bu kültürün oluştuğu ülkelerde
fabrika müdürüne “İşçilerinizden
birisi baret takmasa ne olur?”
diye sorduğunuzda, müdür anlayamıyor, algılayamıyor. “Ne demek
istediğinizi anlayamıyorum” diyor.
Israrla soruyorsunuz, “İşçi çalışırken baret takmazsa ne olur? Fabrikada baret takmak mecburi ama
takmadığında ne yapıyorsunuz?”
diye. O kültürün müdürü düşünüyor ve cevaplıyor: “Neden baret
takmasın ki işçimiz?” Kısacası baret takmamayı anlatamıyorsunuz,
çünkü kültüründe öyle bir şey yok.
1980’li yıllarda teftişlerimden
birinde, bir fabrika müdürü: “işçi
neden baret taksın ki, gökten taş
mı yağacak?” demişti bana. Kültür
farkı bu işte. Biz böyle bir sıkıntılı
ortamdayız. Olması gereken kültür “iş güvenliği tedbiri almadan
çalışamazsınız” derken biz “Ben
üretimime bakarım, iş güvenliği
ardından gelir” diyorsak daha katedilecek çok yolumuz var demektir. Biz bunlarla mücadele etmek
zorundayız, işimiz zor ve zaman
alacak. Ama ben inanıyorum ki
biz bu azimle çalıştıktan sonra
gelecek nesil bu olması gereken
kültür ile yetişecek.
İşyerlerinde öyle tehlikeli şartlarda kişilerin çalıştırıldığını görüyoruz ki, işçinin ayağı bir kaysa
kazaya sebep olacak ve sakat
kalmama şansı yok. Ölmez belki,
yaşar ama sakat kalmama şansının sıfır olduğu çalışma ortamları
halen bulunmaktadır. Bu ortamlar için yeni kanun taslağımızda
“kişisel korumadan ziyade toplu
korumaya” önem ve öncelik verilmesine dair hükümler konuldu.
İnşaatlar dünyanın bütün ülkelerinde İSG anlamında en baş ağrıtan sektördür. Bizim de en sıkıntılı
iş kolumuzdur. Almanya’dan misafirimiz olan bir inşaat mühendisi
iş müfettişi : “ Biz inşaatlarda emniyet kemeri veren işverene ceza
yazıyoruz. ‘Demek ki toplu korumadan kaçıyor, kişisel korumaya
yöneliyorsun. Bunu yapamazsın’
diyoruz” demişti. Avrupa iskele
sanayisini geliştirmiş, başlı başına
bir sektör oluşturmuş. İskeleler-
Dünyanın hiçbir yerinde “İşçi Sağlığı ve Güvenliği” diye bir tabir yok.
Böyle bir tabir olamaz da zaten. Bu tabir konuyu daraltıyor. İşçi olmayan insanların sağlık ve güvenliğe ihtiyacı yok mu? Memurun sağlıklı ve güvenli bir ortamda
çalışma hakkı yok mu?
Dünyanın her yerinde bu tabirin kullanımı “İş Sağlığı ve Güvenliği” şeklindedir.
İşin unsurları: çalışan-çalıştıran ve işyeridir. Ancak bu tabir hepsini kapsar.
9
DOSYA / YENI IS KANUNU
Yaşam Alanımızın Büyük Bir Kısmı Farkındalığımızdan
Kaçan Kör Noktalarla Doludur
İnsanların kör noktaları vardır. Bazı
gerçekleri görmeyiz (inkâr), diğerlerini ise sadece görmeyiz (kör noktalar).
Bunlar vizyon zayıflatır.
den işçi ancak intihar etmek için
düşer. Bizim iskelelerden ise işçi
her an düşebilir.
İş kazalarında karne notumuz
iyi değil, her ne kadar bizden
çok daha kötü durumda ülkeler
var ama bu durum teselli sebebi
değildir. Biz neden dünyanın en
iyileri arasında olmayalım? Bunun
için topyekün seferberlik ilan edip
iş sağlığı ve güvenliği kültürünün
gelişmesi ve farkındalığın artırılmasına gayret etmeliyiz. Türkiye
genelinde yapacağımız çalışmalar
ile gerek iş sağlığı ve güvenliğine
gönül veren kuruluşlar gerekse bu
konuda çalışma yapması gereken
ilgili kuruluşlarla ve gerekse sizin
gibi hem OSGB, hem laboratuvarlar hem de basın alanında çalışmaları olan kuruluşlarla süratle
işbirliği yapmak istiyoruz. Ta ki,
bu kültür gelişsin, insanlarımız
“bana bir şey olmaz” demek yerine, bana “her an bir şey olabilir”
diyerek tedbir alsın.
Bizim sorularımız bu kadar, son
olarak sizin eklemek istedikleriniz varsa onları da alabilir miyiz?
Tanıtım noktasında bize yardımcı olduğunuz için çok teşekkür
ediyorum. Hakikaten bu çeşit yayınlar, bu çeşit çalışmalar dillendirilince çalışmalarımıza destek
ve hız veriyor. Bu da Türkiye’ye
yapılacak en büyük, en güzel
hizmetlerden bir tanesi. Çünkü
iş sağlığı ve güvenliğinde insana
yatırım yapılır. Kar veya yüksek
kazanç düşünülmez. Bazan yaptığınız harcamanın hiç mali getirisi
olmaz. Ancak bazen da öyle zaman
olur ki” küçük bir harcama yapılsa
idi bir can kurtulurdu” diyeceğimiz
kazalar bize önce insanı korumaya dönük yatırımların önemini bir
kere daha anlatıyor zannederim.
Çünkü insan maddeden, malzemeden, fabrikadan çok daha değerlidir. Mal tekrar kazanılıyor ama
canı yeniden kazanma şansımız
yok.
Çalışanlarınızı öldürerek, sakat bırakarak veya yaralayarak üretim yapıyorsanız, o üretimden hayır görmezsiniz. Bir taraftan ürettiğinizi satıp para kazanırken bir taraftan da kazandığınız parayı tazminata yatırırsınız. İş kazaları
meslek hastalığı tazminatı adeta kemirgen bir kanserli hücre gibi kazancınızı
ve sermayenizi alır götürür.
İş kazalarından dolayı iflas eden işverenler olduğu gibi şirket ismini değiştirenlerde mevcuttur. Sonuçta “İş Sağlığı ve Güvenliği” ikinci plana atıldığında
veya gerekli önem verilmediğinde bir şekilde bedeli ödenmektedir.
10
Arabanızı geri geri sürerken mümkün
olan her tür önlemi aldığınız bir durum düşünelim. Dikiz aynanıza büyük
bir dikkatle baktınız ve arabanızı geri
vitese takıp arkaya doğru hareketlenmeden önce güvende olduğunuzu
doğrulamak maksadıyla dönüp bir
kez daha arkanıza göz attınız. Fakat
aynanın açısı olması gerekenden hafifçe kaçtığı için ya da daha başka bir
sebeple sürdüğünüz aracın gerisinde
yerde duran bisikleti görmediniz. Geriye doğru hareketlendiniz ve bisikleti
buruş buruş bir metal ve lastik yığınına çeviriverdiniz. Bunu algılayacak
derecede akla uygun bir şekilde takip
ettiğiniz sağlam ve sıradan uygulamaya rağmen durumun gerçekliğini
algılayabilecek durumda değildiniz.
Ama arabanızda aracınızı geri geri
sürerken, arabanızın arkasında bir cisim bulunduğunu belirli bir tonda ses
çıkartarak size bildiren bir algılayıcı
(tıpkı çoğu araba ve SUV’lerdeki gibi)
olsaydı neler olurdu, bir düşünün.
İşe yine aynı önleyici uygulamalarla
başlayacak, arabanızı geri sürerken
herhangi olası bir sorunun oluşup
oluşamayacağını anlamaya çalışacaktınız. Dikiz aynası büyük bir dikkatle
gözden geçirilecekti, gözleriniz geriye
doğru hareketi engelleyebilecek
türden hiçbir problem seçmeyecekti.
Arabanızı geri vitese takacaktınız ve
hemen ardından bir siren sesi duyacaktınız. Arabadaki yeni teknolojinin
yardımıyla farkındalığınıza eklenecek
yeni bilgiler belirecekti. İşittiğiniz sinyal size arkada görmediğiniz bir şeyin
olabileceğini belirtecekti. Aniden
duracak ve ne olduğunu görmek için
arabadan inecektiniz.
Hala hasarsız ve tek parça olan bisikleti görecektiniz. Büyük olasılıkla
hasara sebep olacak sonuç önlenecekti.
Ekoteknik ISG, göremediğiniz ve yol
üzerinde duran bir cisme doğru
yaklaşırken arabanızın çıkarttığı uyarı
sesidir. Kör noktalarınız hakkında
bilgi sağlar, bunlar sizin üzerinde
düşünüp dikkate almanız ve büyük
olasılıkla da o doğrultuda harekete
geçmenizi gerektiren türden bilgilerdir.
Daha sağlıklı bir çevre için,
Kutsal olan “İnsan” için,
Çalışanlarınızın
İş Sağlığı ve Güvenliği için,
Yıllanmış sermayeniz,
Birikiminiz,
Tesisiniz için
EKOTEKNİK İSG sesine kulak verin.
Ülkemizde her 6 dakikada bir iş kazası
olmakta, her 6 saatte 1 işçimiz hayatını kaybetmektedir. Bu evlerinden
çıkan ve çocuklarının geçimlerini sağlamak için çalışmaya giden 4 işçimizin
akşamları evlerine dönememeleri
anlamına gelir...
İstatistikler her 2,5 saatte 1 işçinin iş
göremez hale geldiğini açıklamaktadır.
İş kazaları istatistiklerinde Avrupa’da
ilk, dünyada ise 3. sıradayız.
Oysa, İnsan Hayatı Bu Kadar Ucuz
Olmamalı!
EKOTEKNİK İSG’nin 16 yılda elde ettiği
tecrübenin tamamı insanı yaşatmaya
dair…
Kurumsallaşması ve Eko Şirketler
Grubu bünyesinde Ekoteknik İSG
ismiyle hizmet vermeye başlaması ise
2007 yılına dayanmaktadır.
İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre
konularında ihtiyacınız olan tüm
kalemleri sunabilme yetkilerine sahip
olan EKOTEKNİK İSG’nin yeterliliklerini sorgulayabilirsiniz.
11
MAKALE
Doç. Dr. İlyas Üzüm
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi
“KADER İNANCI”
DOĞRU ANLAŞILMALI
İş Kazalarının Nedenlerine Göre Dağılım Tablosu
Yapılan bilimsel çalışmalara bakıldığında iş kazalarının yüzde 6’sının makina kaynaklı, yüzde
17.1’inin insan kaynaklı, yüzde 2.9’unun bilinmeyen nedenle ve yüzde 74’ünün insan-makina kaynaklı olduğu görülmektedir. Buradan kazalarda insan payının ne derece yüksek olduğu açıkça görülmektedir. Bu da, iş kazalarında gerçek anlamda fayda sağlamak ve sonucu olumlu etkilemenin
insanda olumlu davranış değişikliğine bağlı olduğunu gösterir. Olumlu davranış değişikliğinde ise
en önemli belirleyicilerden biri inancımızın gereği olan kabullerimizdir.
Bir toplumun değerleri ve inançları o
toplumun en önemli güç kaynaklarından birisini oluşturur. Çünkü değerler
ve inançlar hem toplumu iyiye ve
olumluya kılavuzlar hem de olumsuzluklar karşısında ne yapılması gerektiğine ilişkin yol gösterir.
Demografik olarak ülkemizin tamamına yakını İslam dinine mensuptur.
Dolayısıyla bu dinin tüm değer ve
inançları toplumumuzun aynı zamanda
dikkate değer güç kaynaklarıdır.
Kuşkusuz değer ve inançların gerek
birey gerekse toplum bazında güç
kaynağı olabilmesi, onun doğru anlaşılması ve yorumlanmasına bağlıdır.
Doğru kavranamayan yahut yanlış
anlaşılan inançlar, aksine bireye ve
topluma zarar verir, gücünü zayıflatır.
Toplumumuzda bazı kimselerce yanlış
anlaşılan hususlardan birisi de kader
inancıdır. “Kaderimde ne yazılmışsa
onu görürüm”, diyerek tedbirsiz davranmak, “Allah’ın yazısını bozamam”
diye düşünüp sorumluluğun gereğini
yapmamak, “Ne yaparsam yapayım,
kaderimi değiştiremem” diyerek ilkeleri ve kuralları küçümsemek bu çarpık
kader anlayışının bazı örnekleridir.
Oysa İslam’da kader inancının iki boyutu vardır: İnsana bakan boyutu, Allah’a
bakan boyutu. İnsana bakan boyutu
itibariyle kader, insanın akıl ve iradesi
ile doğru ve uygun olanı tercih etmesidir. Allah’a bakan boyutu itibariyle
ise kader Allah’ın ilim, irade, kudret ve
hikmetiyle kulun tercihini gerçekleştirmesidir. İnsan bu inanç çerçevesinde
“kendine düşeni” yapar yahut yapmaya
çalışır. Sonra da ortaya çıkan sonuca
rıza gösterir.
Şu halde kader inancı, insana sorumluluktan kaçma imkânı vermemektedir. Çünkü insan “akıl” ve “irade”
sahibi olarak yaratılmıştır; Sorumlu
olmasının sebebi de budur. Eğer insan,
Doğru kavranamayan yahut yanlış anlaşılan inançlar bireye ve topluma zarar verir, gücünü zayıflatır. Toplumumuzda bazı kimselerce yanlış anlaşılan hususlardan birisi de kader inancıdır.
“Kaderimde ne yazılmışsa onu görürüm”, diyerek tedbirsiz davranmak, “Allah’ın yazısını bozamam” diye düşünüp sorumluluğun gereğini yapmamak, “Ne yaparsam yapayım, kaderimi değiştiremem” diyerek ilkeleri ve kuralları küçümsemek bu çarpık kader anlayışının bazı örnekleridir.
12
“Kaderimde varsa kolumun kopmasını engelleyemem” diyerek dikkatsiz davranan bir marangoz atölyesi ustası, günün birinde dikkatsizliğinin kurbanı olursa kaderi suçlayabilir mi?
rüzgârın önünde yaprak gibi “iradesiz”
olsaydı sorumlu tutulmaması gerekirdi.
Çok basit bir olay üzerinden ifade
etmek gerekirse, söz gelimi araç
kullanan bir kimse, kendi “irade”sine
bakan yönüyle aracını kontrol edecek, bakımını yapacak, yeterli ölçüde
yakıtını koyacak ve seyir esnasında
da trafik kurallarına uyacaktır. Allah
da “irade” ve “kudreti” dâhilinde, bu
suretle onu ulaşmak istediği yere ulaştıracaktır. “Kaderimde varsa kazadan
kurtulamam”, diyen fakat hız sınırını
aşan yahut hatalı sollama yaparak ya
da alkollü biçimde direksiyon başına
geçerek kazaya yol açan bir kimse
bunu kadere mal ederse Allah’ın akıl
ve irade verme gerçeğine karşı büyük
saygısızlıkta bulunmuş olur.
Bu basit örneği bütün iş alanlarına aktarabiliriz. Mesela, “kaderimde varsa
kolumun kopmasını engelleyemem”
diyerek dikkatsiz davranan bir marangoz atölyesi ustası, günün birinde
dikkatsizliğinin kurbanı olursa asla
kaderi suçlayamaz.
“Kader değişir mi” sorusunun cevabı
ise Allah’ın sonsuz ilmi/bilgisi ile ilgilidir. Yüce Yaratıcı geçmiş-gelecek bütün
zaman boyutlarını içine alan bilgiye
sahip olduğu için elbette O, olmuş ve
olacak her şeyi bilmektedir. Ancak insanlara düşen kendisine verilen irade
ile görevlerini en doğru ve en güzel
şekilde yerine getirmeye çalışmaktır.
Burada son olarak bazı olumsuz
gelişmeler karşısında, teselli bulmak
bakımından gündeme gelen “kadere rıza”ya da işaret etmek gerekir.
İslam’a göre bir kimse, kendi üzerine
düşeni en iyi şekilde yerine getirdikten
sonra, kendi ihmalinden kaynaklanmayan olumsuzluklar karşısında, “Bunun
Allah’ın takdiri” olduğunu düşünmesi,
sabrederse O’nun kendisine ahirette lütuflar bahşedeceğine inanması
gerekir. Böyle bir inanç, aynı zamanda
kişiye psikolojik destek sağlar.
Sonuç olarak kader inancını doğru anlamak gerekir. Bu da en kısa ifadesiyle
şudur: İnsan kendisine bakan yönüyle,
Allah’ın verdiği akıl ve iradesi dâhilinde
her alanda, görev ve sorumluluklarını yerine getirmeye çalışmalıdır. Öte
yandan Allah’a bakan yönüyle, O’nun
sonsuz ilmi ile her şeyi bildiğine, her
şeyin O’nun kudret ve iradesiyle (ilahi
iradenin kulun iradesine eşlik etmesiyle) gerçekleştiğine inanmalıdır.
Yüce Yaratıcı’nın şu uyarısı her zaman
belleklerimizde yer almalıdır: “Kendi
elinizle kendinizi tehlikeye atmayın;
iyilikte bulunun; işlerinizi iyi ve güzel
yapın; çünkü Allah işlerini iyi ve güzel
yapanları sever” (Bakara 2/195).
Kader inancı, insana sorumluluktan kaçma imkânı vermemektedir. Çünkü insan “akıl” ve “irade” sahibi olarak yaratılmıştır.
Sorumlu olmasının sebebi de budur. Eğer insan, rüzgârın önünde
yaprak gibi “iradesiz” olsaydı sorumlu tutulmaması gerekirdi.
13
www.ekoteknikisg.com
MAKALE
Kemal Çetintaş
Emekli Baş İş Müfettişi
Makina Mühendisi / A Sınıfı ISG Uzmanı
5) Maaşların Banka Aracılığıyla
Ödenmesi Yükümlülüğü:
YENİ BORÇLAR
KANUNU’NDA
ÇALIŞMA HAYATINI
YAKINDAN
İLGİLENDİREN
HÜKÜMLER
İş sağlığı Güvenliği ve çalışma hayatıyla ilgili yeni düzenlemeler 4 Şubat 2011 Tarihli ve 27836
Sayılı Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Borçlar Kanunu çalışma hayatını yakından
ilgilendiren birçok yeni hükümlere yer verdi.
1) İş Sağlığı Güvenliği:
4857 Sayılı İş Kanunu’nun 77. Maddesinde bulunan hükümler aynen yeni
Borçlar Kanunu’na da geçmiş durumda. “İşveren işyerinde, iş sağlığı ve
güvenliğinin sağlanması için gerekli
her türlü önlemi almakla, araç ve
gereçleri noksansız bulundurmakla,
işçilerde iş sağlığı güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla
yükümlüdür.
2) Özen ve Sadakatle Çalışma:
İşçi işini özenle yapacak ve işverenin haklı menfaatinin korunmasında
sadakatle davranacak. İşçi işverene
ait makineleri, araç ve gereçleri,
teknik sistemleri, tesisleri ve taşıtları
usulüne uygun kullanmak ve bunlara
özenle bakmak zorundadır. Ayrıca işçi
üçüncü kişilerle ücret karşılığında
anlaşmalar yaparak işverene karşı
sadakat yükümlülüğünü ihlal edeme-
16
yecek. İşvereniyle rekabete yol açacak
iş ve işlemlerde bulunamayacak.
3) İşçiye sır saklama yükümlülüğü:
Hizmet ilişkisinin devamı süresince
iş gördüğü sırada öğrendiği üretim
ve iş sırları gibi bilgileri, kendisi veya
başkalarının yararına kullanamayacak
olan işçi, hizmet ilişkisi sona erse bile
işverenin haklı yararlarının korunması
i çin gerekli olduğu ölçüde sır saklamakla yükümlü olacak.
İşçi, üçüncü kişilerden işveren için aldığı şeyleri ve özellikle paraları derhal
teslim edecek.
İşveren, işin görülmesi ve işçilerin iş
yerindeki davranışlarıyla ilgili genel
düzenlemeler yapabilecek, onlara
özel talimat verebilecek. İşçiler de
bunlara dürüstlük kurallarının gerektirdiği ölçüde uyacak.
İşçi, işverene kusuruyla verdiği her
türlü zarardan sorumlu olacak.
İşveren, işçiye sözleşmede veya toplu
iş sözleşmesinde belirlenen; sözleşmede hüküm bulunmayan hallerde
ise “asgari ücretten az olmamak üzere emsal ücreti ödemekle” yükümlü
olacak.
İşveren, fazla çalışma için işçiye normal çalışma ücretini en az yüzde 50
fazlasıyla ödeyecek.
Belli işlerde aracılık yapması halinde,
işçiye aracılık ücreti ödenecek.
4) İkramiye Yükümlülüğü:
İşveren; bayram, yılbaşı ve doğum
günü gibi belirli gü nler dolayısıyla
işçilerine özel ikramiye verebilecek.
Ancak, işçilerin ikramiyeyi isteme
hakları, bu konuda anlaşmanın yahut
çalışma şartının veya işverenin tek
tarafl ı taahhüdünün olması halinde
doğacak.
Hizmet sözleşmesinin ikramiyenin
verildiği dönemden önce sona ermesi
halinde, işveren, ikramiyenin, işçinin
çalıştığı süreye yansıyan böl ümünü
ödeyecek.
Aksine bir adet olmadıkça, işçiye
ücreti her ayın sonunda ödenecek.
İş sahipleri, işçilerin ücret, prim,
ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit
istihkakını özel olarak açılacak banka
hesaplarına yatıracak. Banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve
bu nitelikteki her çeşit istihkakın, brüt
ya da kanuni kesintiler düşüldükten
sonra kalan net miktar üzerinden olup
olmayacağını belirlemeye, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye
Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığından
sorumlu Devlet Bakanlığı müştereken
yetkili olacak. Her ödeme döneminde
işçiye hesap pusulası verilecek.
İşveren, işçiden olan alacağı ile ücret
borcunu, işçinin rı zası olmadıkça
takas edemeyecek.
İşçinin kasten sebebiyet verdiği mahkeme kararıyla tespit edilen zararlarda, işveren, ücretin dörtte birini
geçmemek koşuluyla haciz koydurabilecek.
6) Mobbing-Psikolojik ve Cinsel Tacizin Önlenmesi:
İşveren, hizmet ilişkisinde işçinin
kişiliğini korumak ve saygı göstermek, iş yerinde dürüstlük kurallarına
uygun bir ortamı sağlamakla, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize
uğramamaları ve bu tür tacizlere
uğramış olanların da daha fazla zarar
görmemeleri için gerekli önlemleri
almakla yükümlü olacak.
İşverenin bu hükümler dahil, kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı
nedeniyle işçinin ölümü, bedensel
bütünlüğünün zedelenmesi yahut
kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini, sözleşmeye aykırılı ktan
doğan sorumluluk hükümlerine tabi
olacak.
İşçinin, işveren ile bir ev düzeni içinde
birlikte yaşadığı durumlarda, iş veren,
işçinin beslenme ve barınma gereksinimlerini karşılayacak.
7) İşçinin Bilgisayarındaki Kişisel
Bilgiler:
Bilgisayar ortamında saklanabilen ve-
rilerin kullanılması konusunda işçinin
korunması amacıyla sınırlama getiren
yasaya göre, işveren, işçiye ait kişisel
verileri, ancak işçinin işe yatkınlığıyla
ilgili veya hizmet sözleşmesinin ifası
için zorunlu olduğu ölçüde kullanabilecek.
İşçi, kusuru olmaksızın hastalık veya
kaza gibi sebeplerle iş göremezse,
işveren, sosyal sigortalar yardımlarından yararlanamayan, bir yıla kadar
çalışmış işçinin bakımını ve tedavisini,
2 hafta süreyle üstlenecek.
8) İbra Sözleşmeleri:
Hizmet sözleşmelerine, sadece
işçi aleyhine konulan ceza koşulu,
geçersiz olacak. İşçinin işverenden
alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin
yazılı olması durumunda, ibra tarihi
itibariyle sözleşmenin sona ermesinden başlayarak, en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu
alacağın türünün ve miktarının açıkça
belirtilmesi, ödemenin hak tutarına
nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şartı aranacak. Bu unsurları taşımayan ibra s özleşmeleri
veya ibraname, hükümsüz sayılacak.
9) Tatil ve İzinler:
İşveren, işçiye her hafta, kural olarak
pazar günü veya durum ve koşullar buna imkan vermiyorsa, bir tam
çalışma günü izin verecek. Hizmet
sözleşmesinin feshi halinde ise bildirim süresi içinde işçiye ücretinde bir
kesinti yapmaksızın günde 2 saat iş
arama izni verilecek.
İşveren, en az bir yıl çalışmış olan işçilere, yılda en az 2 hafta, 18 yaşından
küçük işçiler ile 50 yaşından büyük
işçilere de en az 3 hafta ücretli yıllık
izin verecek.
Yıllık ücretli izinler, kural olarak
aralıksız biçimde verilecek, ancak
tarafların anlaşması durumunda izin
süresi ikiye bölünebilecek.
İşveren, işçiye, yıllık izin ücretini,
peşin veya avans olarak verecek. İşçi,
izin parasını alarak, yıllık izininden
feragat edemeyecek. Hizmet sözleşmesinin herhangi bir nedenle sona
ermesi durumunda, işçinin kullanmadığı izinlerin ücreti, en son aldığı
ücret üzerinden işçiye, işçinin ölmesi
durumunda da hak sahiplerine ödenecek. Kullanılmayan yıllık izin ücretine
ilişkin zaman aşımı da hizmet sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren
işlemeye başlayacak.
İşçi, haklı sebep olmaksızın hizmet
sözleşmesi feshedilirse, s özleşme
süresince kazanabileceği miktarı,
tazminat olarak isteyebilecek.
İşçinin haklı sebep olmaksızın işe
başlamadığı veya aniden işi bıraktığı
hallerde işveren, aylık ücretin dörtte
birine eşit bir tazminat isteme hakkına sahip olacak. İşveren, ayrıca ek
zararlarının giderilmesini de isteyebilecek.
İşveren, ölen işçinin eşine ve ergin
olmayan çocuklarına, yoksa bakmakla
yükümlü olduğu kişilere, ölüm gününden başlayarak 1 ay, hizmet ilişkisinin
5 yı ldan uzun süre devam etmesi
durumunda 2 aylık ücret tutarında
ödeme yapacak.
Rekabet yasağına aykırı davranan
işçi, bunun sonucu olarak işverenin
uğradığı bütün zararları gidermekle
yükümlü olacak.
10) Evde Hizmet Sözleşmesi:
İşçi, işverenin verdiği işi, evinde kendisi veya aile bireyleriyle ücret karşılığı
yapabilecek. İşçi, bir mağaza için,
kendi evinde giysi dikip vermeyi, ürün
paketlemeyi üstlenebilecek.
İşverenin, ücret ve malzeme bedelini
yazıyla bildirmediği durumlarda, bu
işlerde uygulanan alışılmış ücret ve
bedel geçerli olacak.
İşçi, işveren tarafından sağlanan malzeme ve araçları ö zenle kullanacak,
kalan malzeme ve araçları işverene
teslim edecek.
İşçinin ücreti, aralıksız olarak çalıştırılıyorsa, 15 günde bir ya da işçinin
rızasıyla ayda bir, aralıklı olarak çalıştırıldığı takdirse ise ürünün tesliminde
ödenecek.
İşçiyi aralıksız şekilde çalıştıran
işveren, işçinin kişiliğinden kaynaklanan sebeplerle ve kusuru olmaksızın
çalışamadığı durumlarda da ücretini
ödeyecek. Yani işçi, kusuru olmaksızın tutuklandığı ya da hastalandığı
durumlarda da ücretini almaya devam
edecek.
17
ÖRNEK UYGULAMA
İSG Konusunda Örnek
Bir İnşaat Firması:
SÖĞÜT
İNŞAAT
İş Sağlığı Güvenliği’ni sağlamanın en zor olduğu sektörlerden bir tanesi “İnşaat” Bu yüzden inşaat sektöründeki işverenlerin maksimum duyarlılıkta hareket etmeleri gerekiyor. Söğüt İnşaat,
kuruluş tarihi olan 1996 yılından bu yana devam eden İSG çalışmaları ile sektörde örnek olmaya
aday bir firma.
İSG çalışmalarının tamamına Etokenik İSG’den hizmet alımı ile başlayan Söğüt İnşaat’ta bugün
İSG anlamında çalışmalar mükemmel düzeye yakın durumda. 4857 Sayılı İş Kanunu hükümleri
gereği “İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu”nun oluşturulan, risk analizleri yapılan, prosedür ve talimatları hazırlanmış olan Söğüt İnşaat’ta başarıya ulaşmak için çalışanların da katılımı sağlanarak maksimum düzeyde güvenlik sağlanması hedeflenmiştir.
Söğüt İnşaat çalışanlarının da katılımı ile yapılan risk analizlerinde belirlenen uygunsuzluklar
düzeltici önleyici faaliyetler kapsamında ele alınmakta ve öncelik sırasına göre iyileştirilmeler
yapılmaktadır. Verilen eğitimler ile çalışanların iş güvenliği bilinci arttırılmış ve bunun sonucunda
da işgücünden kaynaklanan kazalarda büyük düşüş olduğu gözlemlenmiştir.
Söğüt İnşaat’ta çalışanların da katılımı ile yapılan risk analizlerinde belirlenen uygunsuzluklar düzeltici-önleyici faaliyetler kapsamındaki iyileştirmelerle süratle
giderilmektedir.
İş kazalarında belirgin bir şekilde azalma kaydedilen Söğüt İnşaat’ın işyeri politikasında da belirttiği gibi tüm öncelikleri arasında birinci sırayı çalışanların sağlığı ve
güvenliği almaktadır.
Söğüt İnşaat’ın
İSG ve Çevre Politikası
•
•
•
Yönetim anlayışını sürekli geliştirmek, felsefesini, yönetimlerini
ve sistemlerini tüm süreçlerde
Çevre, İSG ve Kalite Yönetim
Sistemi’ne uygun hale getirmek.
Etkinliğini sürekli iyileştirmek,
tüm personele özümsetmek
ve bu doğrultuda Pazar payını,
karlılığını, rekabet gücünü, çevre
ve risk kontrolünü artırmak.
Sektöründeki teknolojik yenilikleri dünyayla eş zamanlı olarak
takip etmek, yönetim kadrosu ve
eğitimli çağdaş personelleriyle
ilgili tarafların ihtiyaç ve beklentilerini
Çevre, İSG ve Kalite Yönetim Sistemi
şartlarına uygun olarak karşılamak.
•
•
•
•
•
Çağdaş yönetim bilinciyle ve
çalışanların kuruluşun özünü
oluşturduğu düşüncesiyle hareket etmek, İş Sağlığı Güvenliği
kurallarına uymak.
Çalışanlar Söğüt İnşaat için önemlidir.
Bugüne kadar yaptığı ve ilerde
yapacağı tüm işlerde, işin kaliteli,
ilk defada, zamanında ve her zaman doğrusunu yapma arzusuyla
çalışmak.
Her türlü hizmet faaliyetleri
süresince, ekolojik dengeye zarar
vermemek, çalışanların ve faaliyetlerden etkilenecek insanların
sağlığına gelebilecek olumsuz etkilerin
önlenmesini sağlamak.
Gerek Söğüt İnşaat’ın gerekse
diğer şahısların mal ve mülkiyetlerine gelebilecek kaza, hasar ve
tehlikeleri daha başlangıç aşamasında kontrol etmek için gerekli her
türlü korumayı sağlamaya çalışmak.
İş Sağlığı ve Güvenliği ile ilgili
tehlikeleri aynı hassasiyetle izlemek, bunları en aza indirmek için
gerekli çabayı göstermek.
18
•
•
•
İlgili tarafların çevre bilincinin
gelişmesi için çalışmalarda
bulunmak.
Atıkların kaynağında en aza
indirilmesi, mümkün olduğunca
yeniden kullanılması ve geri dönüştürülmesini, değerlendirilemeyen atıkların ise uygun yöntemlerle
bertaraf edilmesini sağlamak.
Enerji, hammadde ve doğal kaynakların verimli kullanılmasını
sağlamaya çalışmak.
Ekoteknik Ortak Sağlık Güvenlik Birimi, deneyimli ve
uzman kadrosu ile Söğüt İnşaat’ın İşyeri Hekimi ve İSG
Uzmanı istihdamlarını sağlamaktadır.
Tıbbi tahlil ve tetkik hizmetleri de Ekoteknik İSG tarafından sunulan Söğüt İnşaat, çevre danışmanlığı ve çevre
laboratuvarında da Ekoteknik İSG ile anlaşarak bütünlük
içerisinde hizmet alma yoluna gitmiş, böylece gündeminden “İş Sağlığı, İş Güvenliği ve Çevre” ile ilgili tüm sorunları düşürmüştür.
Akredite bir firma olması nedeniyle Ekoteknik İSG Söğüt
İnşaat’ta sunduğu, periyodik kontroller, iç ortam gürültü ölçümleri ve haritalandırma, iç ortam toz ölçümü ve
haritalandırma, baca gazı emisyon ölçümü, ortam pm 10
ölçümü, tesis çöken toz ölçümü, dozimetrik toz ve gürültü
ölçümü, termal konfor ve diğer hizmetleri tek elden alma
imkanı olması ve yapılan ölçüm ve kontrollerde mühendislik etik kurallarına uymaları nedeniyle takdir toplamış
ve şirkette devamlılığını sağlamıştır.
İşyeri Hekimi ve İSG Uzmanı istihdamları, tıbbi laboratuvar hizmetleri ile periyodik kontroller, çevresel ölçümler
ve iç ortam ölçümleriyle mühendislik hizmetleri bir bütün
içinde tek bir elden verilen Söğüt İnşaat, bu çalışma şekli
sayesinde, yapılan planlamalarda bir aksama ve gecikme
yaşamamakta ve sağlıklı bir çalışma ortamı temin etmektedir.
19
KISA HABERLER
ISG UZMANINIZ, GERÇEKTEN UZMAN MI?
alıp evraklarına da ekliyor ancak
15.08.2009 tarihinden önce Türk Mimar
ve Mühendis Odaları Birliği tarafından
verilen “İş Güvenliği Uzmanlığı Sertifikası” artık geçerli olmadığından bu
sertifikaların da geçerliliği bulunmadığını bilemeyebiliyorlar.
İ
ş Güvenliği Uzmanlığı sertifikaları gerçekten bir kaos oldu.
Koca koca firmalar dahi ne
yapacağını bilemiyor. Bilgiler
sürekli güncellendiği ve değişim
olduğu için firmaların İSG yetkilileri de ne yazık ki hep güncel kalamayabiliyorlar.
Hal böyle olunca aldığı iş güvenliği
danışmanlık hizmetini, bakanlığa
bildirimi yapılan iş güvenliği uzmanlık
hizmeti sanan çok fazla yetkili var.
Firmaların ISG yetkilileri elbette hizmet aldıkları kurumlara ya da kişilere
sertifika soruyor ve hatta kendilerine sunulan sertifikanın fotokopisini
15.08.2009 tarihinden önce Türk Mimar
ve Mühendis Odaları Birliği tarafından
verilen iş güvenliği uzmanlığı sertifikaları geçerli değil. İş güvenliği uzmanlığı, ilk defa 4857 Sayılı Kanun ile tanımlandığından 2004 yılından itibaren
ÇASGEM tarafından verilen sertifikalar
geçerlidir. Eğitimler ise, TMMOB Yetki
Belgesi alınırsa verilebilir, sertifika ise
bizatihi Bakanlık tarafından verilecektir. Aynı şekilde eğitim sonunda alınan
katılım belgesi ile işyeri hekimliği ya
da iş güvenliği uzmanlığı da yapmak
mümkün değildir, ancak sınavdan 70
puan aldıktan sonra Bakanlığın verdiği
sertifika ile bu hizmetler sunulabilir.
ILO Türkiye Ofisi’nin Yeni Direktörü Olarak Atandı:
Ümit Deniz Efendioğlu
İ
LO Türkiye Ofisi Direktör Vekili Ümit Deniz Efendioğlu, Ofis
Direktörü olarak atandı.
TED Ankara Koleji ve ODTÜ İktisat
Bölümü mezunu olan Ümit Deniz
Efendioğlu, İngiltere’de East Anglia
Üniversitesi’nde Kalkınma İktisadı üzerine yüksek lisans yapmış ve
1995-2001 yılları arasında Hollanda,
Maastricht’de bulunan Birleşmiş Milletler Üniversitesi’nin Yeni Teknolojiler
Enstitüsünde (UNU-INTECH, şimdiki
adıyla UNU-MERIT) lisansüstü çalışmalar yapmış, talep, yeni teknolojiler
ve istihdam konusunda pek çok farklı
projede çalışmıştır.
2001-2002 yıllarında UNCTAD’ın İsviçre,
Cenevre’deki Genel Merkezinde Eko-
20
nomist olarak teknoloji ve kalkınma
alanlarında görev yapmıştır.
2003-2005 yılları arasında Cenevre’deki ILO Genel Merkezinde
Ekonomist olarak çalışmış, 20052009 yılları arasında ise ILO Genel
Müdürü’nün Ofisi’nde istihdam
politikaları, çalışma standartları ve
küreselleşme konularında çalışmalar yürütmüş, toplumsal cinsiyet
sorumlu uzmanı ve Arap Ülkeleri
danışmanı olarak görev almıştır.
2009 yılında ILO Türkiye Ofisi’nde
Kıdemli İstihdam Uzmanı olarak
çalışmaya başlamıştır.
1 Nisan 2011’den bu yana Direktör Vekili olarak görev yapan Ümit
Deniz Efendioğlu, 1 Ekim 2011 tarihi
itibariyle ILO Türkiye Ofisi Direktörü
olarak atanmıştır.
SEM
Transformatör
SEM Transformatör, tüm faaliyetlerinde insanı
“En Değerli Varlığı” olarak kabul eden örnek
firmaların başında geliyor, bu yüzden de öncelikli iş hedefi, “daha güvenli ve sağlıklı bir çalışma
ortamı yaratarak oluşabilecek her türlü kaybı en
aza indirmek”
İş Sağlığı Güvenliği çalışmalarında danışman firma olarak yıllardır Ekoteknik İSG’yi seçen SEM
Transformatör’ün İşveren Vekili Önder Tüzünak’ı
ziyaret ettik ve çalışmalarını dinledik.
Tüm faaliyetlerinde “İnsan Odaklı” politikayı benimseyen
Sem Transformatör, benimsediği bu politikanın gereği
olarak, iş sağlığı ve güvenliği konuları ile ilgili tüm ulusal
kanun ve yönetmeliklere uyuyor ve uluslararası standartlar
doğrultusunda hareket ediyor.
Sistematik bir yaklaşımla iş sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili
riskleri mümkün olan en üst düzeyde kontrol altına alan
SEM Transformatör, sürekli gelişme prensibi ile iş sağlığı
ve iş güvenliği konularında sürekli olarak bir iyileştirme
sağlıyor.
Üretimlerine dâhil ettikleri her bir yeni ürünün, her
i
bir tesisin ve sürecin, iş sağlığı ve güvenliği açısından
tler
liye in;
a
a
Z
f
etkilerini henüz projelendirme aşamasındayken enine
I
ç
i
i
M
ğ
k
i
A
ma
enl
TİK
boyuna değerlendiren SEM Transformatör, sonrasında
güv i sağla
OLİ
ş
P
i
yaı ve mesin
ISG
a
ğ
l
ı
ise tüm çalışanlarının katılımı ile tehlikeleri kaynal
ç
a
il
ağ
ı am timum
çi s iyileştir
y
ş
i
a
ğında kontrol altına alarak kaza ve hastalıkları en
,
p
lm
A.Ş
kli
e kı kilde o
d
ÖR n süre
y
T
aza indiriyor.
e
e
A
k
M
üz
rş
nı
st d gun bi ayı,
k no i
FOR ortamı
ü
s
S
i
r
n
N
m
y
c
l
u
e
ie
la
lti
TRA ışma
ygu
tem
üze
ri
lara
liğin
SEM kte çal
ven evzuat mleri u k muh için d riskle
ü
g
i
k
l
e
e
e
e
r
e
c
v
m
i
t
v
Başarıya ulaşmak ve sürekli gelişim
e
ı
e
ön çabil
ğı
ilm ların
ile b
lik v
ve y
ağlı
çeb
a
m
için çalışanları iş sağlığı ve güvenliği
İş s netme olojiyi ra yol a üne ge İş kaza
iste
t yö k tekn azala ın ön yarak
in s
u
n
c
konularında eğitmenin önemini en
i
r
v
•
r
k
le
nla
ve
ağla
taca
, me
risk
m
rak ede tu zaların rek, bu esini s
a
u
başından beri kavramış olan SEM
z
im
ka
iy
Ka t edile tirilm
min
sev
dan ı,
n
i
n
i
Transformatör, iş sağlığı ve güe
ı
n
p
g
s
i
ça
ay
i,
tes
açı
ler
ne
•
ron da
nın in yeri etmey enliği ağlam ği risk
ı
venliği açısından gerekli donae
r
ş
a
ta
kın
tal yetler e yok e güv esini s venli
tüm nın far eyi,
ü
v
i
v
nımı temin etmesine, maksil
g
ı
i
e
m
a
ğ
y
l
v
e
ı
i
a
ı
f
ın
ar
me ş sağl yönet ğlığı v
rm
ımız lulukl ler ve geçire
,
mum tüm önlemleri almasına
İ
i
önle
a
r
e
n
s
a
d
i
l
l
i
•
İşç rilmes alışan sorum eğitim özden
eki
ş
k
rağmen, çalışma sırasında
i
t
aç
yla
SG
kg
ndi
ye i m firm eysel I amacı olara eder.
•
e
y
meydana
gelebilecek herhangi
i
Tü ın bir amak iyodik hhüt
sev
a
r
l
n
ı
a
e
ğ
t
r
bir
kaza
veya
acil durumda maddi
p
•
a
a
nu
nı
nl
ıs
lışa aların itikası’ nluğu
ve
manevi
kayıpları
en aza indireu
l
olm G Po a uyg
cek yöntemleri de uzman yardımlarıyla
• IS şartlar
rek
geliştiriyor.
21
ÖRNEK UYGULAMA
Tüm Dünya’nın Jeneratör Tercihi: Genpower
Genpower’in İSG Tercihi: Ekoteknik
Genpower
Jeneratör
Tüm dünyaca kabul edilen standartlara uygun
ürün kalitesiyle pazardaki konumunu sarsılmaz
bir zemine oturtan Genpower Jeneratör, ürün ve
şirket değerlerini sürekli daha yükseğe taşıyan,
gurur duyduğumuz bir Türk markası.
İmza attığı her işte ülkemizi başarıyla temsil
eden, gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında
gerçekleştirdiği güçlü yatırımlarla ülke
ekonomisine katkıda bulunan ve büyük bir
istihdam alanı yaratan Genpower Jeneratör,
başarıya ulaşmanın en etkin yolunun bir takım
çalışması olduğuna inanıyor.
Bu inancı doğrultusunda hareket eden ve
çalışanlarını “Genpower ailesinin bireyi” olarak
maksimum titizlikle koruyan Genpower, iş sağlığı
güvenliği hizmetlerinde Ekoteknik İSG’yi tercih
ediyor.
22
GENPOWER’IN İŞ SAĞLIĞI GÜVENLİĞİ VE ÇEVRE POLİTİKASI
Genpower her şartta ve her zaman,
çalışanlarına, topluma ve gelecek
nesillere karşı sorumluluklarını
yerine getirme bilinci içinde hareket
eden örnek firmalardan bir tanesi. Şirketin devamlılığı ve başarısı
içerisinde, işyerinin bütün bölümlerinde çalışanların sağlıklarının
korunması, iş güvenliği ile ilgili
proaktif önlemlerin alınması, termal
konfor şartlarının sağlanabilmesinin yanında, çevreyi korumak için de
gerekli önlemler de alınıyor. Genpower yetkilileri: “Güvenli bir çalışma
ortamı sağlamak zorundayız, Her
şeyden önce iş güvenliği, her şeyden
önce çalışanlarımız gelir” diyor.
oranlarını gözlemlemek üzere işin
yürütümü ile ilgili tüm alanlarda düzenli kontroller gerçekleştiriyor.
Satınalmalar bu çerçevede yapılıyor, alınan makineler bu çerçevede
çalıştırılıyor ve bakılıyor.
2-Genpower “Gerçekleşme Olasılığı Bulunan Tüm Mesleki Kazaların
ve Hastalıkların Önüne Geçilebileceğine İnanıyor”
Genpower Jeneratör’e henüz başlamadan işçilerin hepsi “iş sağlığı
ve güvenliği temel eğitimi”ne tabi
tutuluyor ve bu eğitimden sonra
Genpower kapısından içeriye giriyor.
Bu eğitimi alan şirket çalışanları
ve yöneticileri işyerinde sıfır-kaza
hedefine ulaşmada uyum içinde
hareket ediyorlar.
4-Çevreyi En Az Düzeyde Etkileyen
Ürünler Kullanmak: Ham madde ve
enerji kullanma konusunda tutumlu davranışlar sergileyen Genpower, ortaya çıkan katı atık, atık su,
termal konfor şartlarını normal
sınırlarda tutmak için gereken her
türlü çabayı sarf ediyor.
Genpower’in İş Sağlığı Güvenliği
Konusundaki Çalışma Adımları:
3-Güvenli Ortam ve Güvenilir
Davranışlar Sergileme: İşyerinde iş
sağlığı ve güvenliği ile çevre korumaya dair tüm yasal mevzuatlar
ve teknik koşullar eksiksiz olarak
yerine getiriliyor. Güvenli bir ortamın sağlanması için tüm çalışmalar
büyük bir titizlikle gerçekleştiriliyor.
Tesisler ve kullanılan makineler
olası tehlikeleri oluşturmayacak,
riskleri en aza indirecek ve tesis
hasarlarını önleyecek şekilde son
teknolojiyi baz alarak planlanıyor.
1-Etkin İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Yönetimi: Genpower, ileri görüşe
sahip konseptlerini sözleşme ile
bağlı olduğu Ekoteknik Ortak Sağlık
Güvenlik Birimi Kurumu ile işbirliği
içerisinde yürürlüğe koyuyor.
Her konuda hassasiyeti elinden
bırakmayan Genpower, bu hayati
konuda da tüm önlemlerin alındığını
ve sonuçlarının faydaya dönüşme
5-Önleyici Tedbirler: Çalışanların
sağlıklarına ve çevreye herhangi bir
zarar gelmesini önlemek adına, tesislerde düzenli bilgi akışı sağlanarak eğitim programları yürütülüyor.
Kapsamlı ve etkin acil durum önlemlerini açıklayan uyarılar, çalışanların ve ziyaretçilerin bir yaralanma
durumunda doğru müdahaleyle
karşılaşmaları için tüm bölümlere
yerleştirilmiş durumda.
Genpower Jeneratör’de iş sağlığı güvenliği ve çevre konularında
bu kadar başarılı bir çalışmanın
yürüyor olmasında en büyük etken
ise kuşkusuz ki, yönetimin ve tüm
çalışanların bu politika yaklaşımını
benimsemiş olmasından geçiyor.
23
KISA HABERLER
Hasta ve Çalışan Güvenliği
Sempozyumları Yeniden Başladı
Sağlık Bakanlığı, daha önce pek çok ilde çok sayıda sağlık çalışanının katılımıyla gerçekleştirdiği “Hasta ve Çalışan Güvenliği
Sempozyumları”nı Hizmet Kalite Standartları ekseninde yeni
konu başlıkları ve yeni içeriğiyle ülke genelinde sürdürmekte
kararlı.
S
ağlık hizmeti sunan tüm kurumlarda güvenlik kültürünü oluşturmak, bu alanda yapılacak uygulamalara destek olmak, hem
hasta hem çalışan açısından güvenli ortamların oluşmasına
katkı sağlamak amacıyla başlatılan “Hasta ve Çalışan Güvenliği
Sempozyumları” 2012 yılında da devam ettirme ve süreklilik kazandırma adına 9. Sempozyumu Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof.Dr.Nihat
TOSUN’un himayelerinde, Genel Müdürlük Performans Yönetimi ve Kalite Geliştirme Daire Başkanlığı destekleri, Trabzon Sağlık Müdürlüğü ve
Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörlüğü’nün katkıları ile 07 Ocak 2012
tarihinde Trabzon ‘da düzenlendi.
İŞÇİ’NİN 1 PARMAĞI 36 BİN 978 TL
Bornova’daki bir konserve fabrikasında tornacı olarak çalışan Volkan Çeviren, makineye kaptırdığı ve bu yüzden kopan parmağı için açtığı 6 bin liralık tazminat davasını kazandı. Hâkim, faiziyle birlikte 8 bin lira ödenmesini takdir etti. Ardından fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla
28 bin 978 TL’lik ek bir dava daha açıldı.
V
olkan Çeviren, bir konserve
fabrikasında torna makinesinde işçi olarak çalışırken
2008 yılında iş kazası geçirdi.
Volkan Çeviren’in sol elinin işaret
parmağı kökünden makineye sıkışarak koptu. Kopan parmağı makinede
ezilince yerine dikilemedi. Raporlu
olduğu süre içinde işine gitmeyen Volkan Çeviren, kopan parmağı nedeniyle
psikolojik rahatsızlıklar yaşarak bir
süre daha çalışamadı. Hukuk mücadelesi başlatan Volkan Çeviren, tazminat
davası açtı. Çalıştığı işyerinin kendisinin güvenliğini sağlamakla yükümlü
olduğunu belirten Çeviren, fazlaya
ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla
3 bin TL’si maddi, 3 bin TL’si manevi
24
olmak üzere toplam 6 bin TL tazminat
istedi.
maddi ve manevi tazminat ödemesine
karar verdi. Çeviren, dava bittikten
sonra başka bir iş mahkemesinde ek
İzmir İş Mahkemesi’nde görülen davada dava açıp, 28 bin 978 TL’lik yeni bir
hâkim, Çeviren’in mağduriyeti ve kaza- tazminat daha talep etti.
daki kusurlar konusunda bilirkişi raporu istedi. İş uzmanı bilirkişiler, fabrika
İşçi Avukatı, bu tür iş kazalarında işyönetimini gerekli güvenlik önlemlerini verenlerin iş güvenliği ve işçi sağlığınalmadığı gerekçesiyle yüzde 90 kusurlu dan yasa gereği doğrudan sorumlu ololduğunu belirten rapor hazırladı. Kon- duğunu vurguladı. Müvekkilinin kopan
serve fabrikası hukukçuları ise işçi Vol- parmağından dolayı tazminat kazankan Çeviren’in dikkatsiz davrandığını,
masının hukuk adına doğru bir karar
halen fabrikalarında çalışmaya devam
olduğunu belirten avukat: “Tazminat
ettiğini ve herhangi bir maddi kaybının
kopan parmağı yerine getirmeyecek
olmadığını iddia ederek, tazminat isteama bedelinin de bir şekilde ödenerek
ğinin reddedilmesini talep etti.
adalet duygusunun bir nebze olsun
Mahkeme, fabrikanın, Volkan Çeviren’e giderilmiş olması hukuk adına önemli
yasal faiziyle birlikte toplam 8 bin TL
bir kazanımdır” dedi.
GENÇ PATRONLAR’dan
Örnek İSG Uygulamaları
Neziroğlu Otomotiv deyince Ankara’da duymayan kalmamıştır.
Bu başarılı şirketin yönetiminde ise oldukça genç yaşı ile ilgi
çeken bir isim var: “Serkan Neziroğlu”
Genç Patron Neziroğlu, Başkent Üniversitesi’nde Turizm ve Otelcilik üzerine eğitim aldıktan sonra, Anadolu
Üniversitesi’nde de “İşletme” bölümünü bitirmiş. Sonrasında
2003 yılında Neziroğlu’nda aktif çalışma hayatına başlamış.
Bugün itibariyle 2 yüz 80 çalışanı olan firmanın İş Sağlığı
Güvenliği ve Çevre alanındaki tutumunu Serkan Neziroğlu ile
beraber masaya yatırdık:
Çalışanların iş sağlığı ve güvenliğini sağlamanın, şirket politikanızdaki önemini öğrenebilir
miyiz? Ve bu konuda çalışmalarınız nelerdir?
Bu konu üzerinde çok duruyoruz.
Özellikle İş sağlığı konusunda
profesyonel davranmak bizim
için önemli. Eksiklerimizi geçici
gidermek değil de, kalıcı olarak
sorunu ortadan kaldırmak için
çalışıyoruz.
Bizim işimiz insan faktörü ile
çalışmaktadır. Bu sebeple her kişi
değerlidir. Özellikle satış sonrası ağırlıklı olduğumuz için de en
önemli yer ve en fazla iş kazaların
yaşandığı yerdir.
Biz firmamızda, İş sağlığı ve güvenliğini düşünmek zorundayız.
Duyarlı firmaların önceliğinde
her zaman çevre konusu büyük
yer tutmuştur. Neziroğlu için çevrenin önemi nedir? Bu konudaki
çalışmaları nelerdir?
Çevre hepimizin yaşam alanı.
Sattığımız bütün modellerimizde
ve markalarımızda Euro 5 düşük
emisyonlu motorlara geçerek
çevreyi daha az kirleten motorları tercih ettik. Satış sonramızda
ise, atık yağ bölümleri, filtreler ve
akü özel bölüm yerleri hazırladık.
Çevre Bakanlığı’nın kontrolünde
olan şirketlere yeniden kazanım
için verilmektedir.
Sizin eklemek istedikleriniz varsa, onları da alabilir miyiz?
İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre konularında gerçekten duyarsız kalmamalıyız.
Yaptığımız işlerde “Çevreyi kirletmiyorum” ve “Personelimi koruyorum” demeden önce İş sağlığı
ve güvenliği hakkında destek
almamız gerektiğini belirtmek
istiyorum.
Neziroğlu Otomotiv
bünyesinde, RenaultHyundai-Dacia-İsuzuGelly markaların yetkili
satıcılığının yanı sıra,
Ankara’nın ilk ikinci el
sistemi (N2), Neziroğlu
Sigorta (NS), Amiral Filo
Kiralama, Neziroğlu Multi
Marka Kaporta Boya ve
Neziroğlu LPG hizmetleri
de var. Ankara otomotiv
sektöründeki bu kapsamlı
hizmet yelpazesinde 280
çalışanıyla hizmet sunuyor.
25
İSG Uzmanı Cengiz Kutgün:
İSG
KULİSİ
Öğrenmenin “yeteri kadar”ı yok. Öğrenmenin sonu yok. Bilgiye aç olanın öğrenmeye doyumu yok.
Bilgiye doymayan bu uzman kişilerin aynı zamanda bilgilendirecek kadar ciddi bir birikimi olmasından dolayı biz her
sayımızda okuyucularımızın sadece “okumak” değil de aynı
zamanda “kendini okutmak” için de sayfalarının olmasını
istedik.
Bu sayfalar aracılığıyla belli bir konu üzerinde daha aktif
ve farklı bakış açılarıyla düşüncelerin birbiriyle tanışmasını
amaçladık. Belli kararlara varmak değil ama konuyu değişik
anlayışlarla, farklı boyutlarıyla ortaya koymak istedik.
İşte bu sayı için farklı iki sorumuza konunun uzmanlarından
gelen farklı cevaplar:
Mali Müşavir Koray Akşehirli:
Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda yeterli bilinç oluştu mu? Yeterli değilse
neler daha yapılmalı?
İş Sağlığı ve Güvenliği kavramı, can ve risk kavramı ile düşünülmesi gereken bir kavramdır. Ne çalışanın nede işverenin canı riske almaya hakkı yoktur. Günümüzde ortak bilinç
yükselmektedir. Ancak bu geçmiş yıllarda gerekli özeni göstermeyen işçi ve işverenin
edindiği tecrübeler sayesinde gelişmekteydi. Ağır yaptırımlar ve cezalar ile sağlanan
konu artık taraflarının bilinçlenmesi ile aranılan bir uygulama olmaya başladı. Özellikle
sanayi kuruluşlarında gereken özen gösterilmektedir. Sadece işverenin katkıları değil
işçinin de talepleri bu yöndedir.
Sanayi kuruluşlarında hizmet veren bir mali müşavir olarak söylemeliyim ki artık güvenliği artırılmış ortamda çalışan işçi işine ve kendine daha dikkatli yaklaşmakta ve sonuçta
işin kalitesi de artmaktadır.
Sanayi kuruluşlarında ve KOBİ’lerde başlayan İSG uygulamaları zaman içinde tabana
yayılacaktır. Ancak ve maalesef bu can riskinin yaşanmasıyla tecrübe edinilen bir konu
olmaya devam etmektedir. Yeni TTK ile işletme yöneticilerinin eğitim seviyelerinde olması
gereken eğitim yükselmesinin İSG uygulamalarını da artıracağını düşünüyorum.
İSG Uzmanı Hüseyin Gündoğan:
Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda yeterli bilinç oluştu mu? Yeterli değilse
neler daha yapılmalı?
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de iş sağlığı ve güvenliğinin tarihsel gelişimi çalışma yaşamındaki gelişmelere bağlı olarak benzer aşamalardan geçmiştir. Meslek hastalıklarının ve iş
kazalarının önemli bir sorun olarak gündeme gelmesi sanayileşmenin gelişimi ile yoğunluk
kazanmıştır. Sanayileşme sonucu üretim araçlarında ve üretim yöntemlerinde sağlanan gelişmeler iş sağlığı ve güvenliği sorunlarını da ortaya çıkarmıştır. Bu sorunların yoğunluğuna
ve toplumsal tepkilere bağlı olarak da çözüm önerileri üretilmesi ve yaşama geçirilmesine
yönelik çalışmalar iş sağlığı ve güvenliği konusundaki etkinliklere ivme kazandırmıştır. Diğer
ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de sanayileşmenin gelişim düzeyine bağlı olarak işçi sağlığı
ve iş güvenliği konusunda yasal, tıbbi ve teknik çalışmalar olmaktadır ve bu çalışmaların
kartopu gibi başlayıp bir çığ haline dönüşeceğinden eminim.
Çevre Mühendisi Ömer Tünaydın:
Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda yeterli bilinç oluştu mu? Yeterli değilse neler daha yapılmalı?
Türkiye’de iş sağlığı ve güvenliği konusunda yeterli bilincin oluştuğunu söylemek ne
yazık ki mümkün değildir. Zira ülkemiz iş kazalarında Avrupa ülkelerini dikkate aldığımızda birinci sıradadır. Kayıtlı kazalara bir de kayıt dışı kazaları eklersek iş sağlığı
ve güvenliği konusunda almamız gereken çok mesafe olduğu görülecektir. Yapılması
gerekenlerin başında eğitim ilk sırayı almaktadır. İşe başlama eğitimi ile işbaşı eğitimi
konusu üzerinde titizlikle durulması gerekir.
İnşaat Mühendisi Deniz Demir:
İSG Uzmanlarının sertifikalarının iptal edilmesi hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Geriye dönerek, verilmiş haklar, geri alınamaz.
Sınavla elde ettiği bir hakkı, tekrar sınavla elde etmek durumunda bırakılmamalıydı insanlar. Üniversite diplomalarımızı da arada elimizden alıp, “mühendis değilsin artık, hadi bir daha ÖSS’ye gir” demekten farksız bu durum bence.
26
Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda
yeterli bilinç oluştu mu? Yeterli değilse neler
daha yapılmalı?
Halen iş hayatında yeterli bir iş güvenliği bilincinin oluştuğunu söyleyemesek de,2005 senesinden bu güne kadar iş güvenliği konusunda aktif
olarak çalışan bir İSG uzmanı olarak, çok mesafe
kaydettiğimizi söyleyebilirim .Bu konuda Eylül
2011 senesinde İstanbul’da gerçekleştirilen 36
yabancı ülkeden ve 18 bakan düzeyinde katılımın
sağlandığı Uluslararası İş Güvenliği Kongresinde
İLO Genel sekreterinin bu kongreye katılan bazı
ülkelerden çok ileride olduğumuz ifade edilmiştir.
Zaman içinde bu konuda çok daha olumlu gelişmeler sağlanabileceğini ümit etmekteyim.
İSG Uzmanlarının sertifikalarının iptal edilmesi
hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Sertifikaların iptali söz konusu değil sadece ilave
bir eğitim söz konusu olacak. Veya şu günlerde
kanun kuvvetinde çıkarılacak bir yasayla eski belgelerin aynen geçerli olabileceği beklenmekte. Şu anda bu haklarımızı kullanıyoruz birçok işyerlerinde görev aldığımız Bakanlıkça da bilinmektedir.
Makina Mühendisi Dummar Kahramanoğlu:
Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda yeterli bilinç oluştu mu? Yeterli
değilse neler daha yapılmalı?
3 yıla yakın bir süredir İSG ile ilgili çalışmalarımda- gerek yurtiçi gerekse yurtdışı - Türk işverenlerin konuya ilgilerinin olmadığını müşahede ettim. İşçilerin
ise genel eğilimi kullanabilecekleri kkd’lerin (kişisel koruyucu donanımların)
verilmesi. Bundan şunu rahatlıkla anlayabiliriz ki, İSG ile ilgili kesinlikle bir bilinç
oluşamamış. Bu konuda bize büyük bir özveri, sabır ve inançla çalışmak düşüyor.
Çünkü İSG bir iş değil, aşktır. Bu bilinç ancak bu şekilde oluşabilir. Tüm bunlara
ek olarak, hastaneleri olan işverenler oldukça kayıt dışılar da çok olmaya devam
edecek. Bu da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın işi. Gidip çay içmekle,
yemek yeyip gelmekle teftiş olmaz.
İSG Uzmanlarının sertifikalarının iptal edilmesi hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
İSG eğitimini hakkıyla alan -eğitim diyorum özellikle sertifika ya da belge demiyorum- tüm meslektaşlarımın sonuna kadar destekçisiyim. Sınav kesinlikle bir
teferruat.
Şunu da belirtmeliyim ki: İSG Uzmanlığı almak isteyen biri, kesinlikle bu işi
önceden de yapmalı ve konuya aşina olmalıdır. Tepeden inme ve maaş kaygısıyla bu iş yapılmaz. Belge alanların da sertifikaları
mümkünse iade edilmesin.
İSG Teknikeri Mahmut Yurduseven:
Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda yeterli bilinç oluştu mu? Yeterli
değilse neler daha yapılmalı?
Ülkemiz, İş Güvenliği ile Avrupa Birliği Uyum Yasaları çerçevesinde tanıştı. Bu
süreç hepimizin bildiği gibi diğer ülkeler ile karşılaştırıldığında oldukça yenidir. Yeni olmakla beraber insanlara iş güvenliğini aşılamak zaman alacaktır ve
bu çok doğal bir süreçtir. İnsanlar daha öncesinde iş güvenliğini bilmiyorlardı,
tanımıyorlardı ve birden bire insanımıza iş güvenliği yabancı ve bir külfet olarak
göründü. Bu durumu aşmak ise zaman ve sabır ile olacak.
İnsanımızda iş güvenliği kültürünü oluşturmak için devletimizin bir takım çalışmalar düzenleyip işverenlerimize bu bilinci aşılaması gerekir. Bu bilinç farkında
olmadan işverene nasıl aşılanabilir? Devlet bazında iş güvenliği konusunda duyarlı davranan ve bu bilincin oluşması için çaba sarf eden işverenlerimize iş güvenliği konusunda sponsor olarak insanları iş güvenliğine alıştırabilirler. Aradan
belli bir zaman geçtikten sonra ise sponsorluktan çekilirler. Böylece işverenler
iş güvenliğine alıştıkları veya benimsedikleri için bir direnç göstermeden kendi kendilerine iş güvenliğinin layığını yerine getirmiş
olurlar ki, buna benzer örnekler dünyada İSG’nin benimsenmesi için yapılan çalışmalardan biridir.
İnanıyorum ki bizde elimizi taşın altına koyarsak Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak az zamanda çok yol kat edeceğiz.
Ekoteknik İSG, facebook’taki sayfasında güncel konuları tartışmaya açıyor.
Siz de www.facebook.com/ekoteknik.isg adresinden sayfamızı takip edebilir ve kulisimize
katılarak sesinizi binlerce okuyucumuza duyurabilirsiniz.
27
Türkiye’nin neresinde olursanız
olun, insan sağlığını etkileyen faktörlerin analizlerini kapınıza kadar
getiriyoruz.
Sağlık taramalarınız için bize merkez telefonumuz 0 312 344 01 96
numarasından ulaşabilir veya taleplerinizi yazılı olarak 0312 343 66 46
numarasına fax çekebilir ya da
[email protected] adresine
e-posta gönderebilirsiniz.
VERİMLİ BİR ÜRETİM
ANCAK GÜVENLİ ORTAMLARDA ÇALIŞAN
SAĞLIKLI BİREYLER İLE SAĞLANABİLİR
“Ağır ve Tehlikeli İşler Tüzüğü”, “İş Sağlığı ve Güvenliği Tüzüğü” ve “Umumi Hıfzıssıha Kanunu” gereğince işveren,
işçilerin sağlık taramalarını yaptırmakla yükümlüdür.
Ancak bu sağlık taramaları özellikle çalışan sayısı
fazla olan işletmeler için ciddi bir zaman ve işgücü
kaybı anlamına gelmektedir.
Ekoteknik İSG ve Ekoglobal İSG olarak, mobil
sağlık araçlarımız sayesinde, sağlık taramalarını Türkiye’nin dört bir yanında işletmenizin kapısına kadar getiriyoruz.
Verdiğimiz mobil sağlık hizmetlerimiz
sayesinde, zaman ve iş gücü kaybını önleyerek, ihtiyaç duyulan sağlık hizmetini en
kısa sürede minimum maliyetle ve elde
edilebilecek en yüksek kalitede alabilirsiniz.
Periyodik sağlık tarama ve aşılama
hizmetlerimiz, mobil olarak işletmelerde, yerleşik olarak da laboratuarlarımızda sunulmaktadır. Numune
alımlarında, numunelerin incelenmesinde ve raporlanmasında bilimsel metotlara titizlikle uyulmaktadır. İncelemeler,
konusunda uzman kişilerce yapılmakla kalmayıp,
ayrıca mesleki yeterliliği olan branş uzmanlarımız
tarafından yapılarak rapor edilmektedir. Değerlendirmelerin
yapılmasında, raporlandırılmasında ve bildirilmesinde etik
kurallara bağlılık büyük önem taşımaktadır.
SEKTÖRÜN
UZMANI
Gökhan Güzel ( IDip SM – NEBOSH – NIOSH)
Jeofizik Mühendisi
İş Sağlığı ve Güvenliği Müdürü
Çimento Fabrikalarında
İş Sağlığı ve Güvenliği
Ç
imento sektöründe temel iş sağlığı
ve güvenliği tehlikeleri aşağıdaki
gibidir:
toz
gürültülü
sıcak
yüksek yapılar
yoğun trafik
uzun nakil hatları
değişik nitelikte kapalı ortamlar
çok sayıda dönen ekipmanlar
Bu tehlikelerin yanısıra sektörde sıcak
gaz ve toza maruz kalmalar sonucunda
ciddi yaralanmalı ve hatta ölümle sonuçlanan kazalar meydana gelmektedir.
Sektörde çalışanların sıcak gaz ve toza
maruz kalmalarına neden olabilecek çalışmalardan bir tanesi siklonlarda meydana gelen malzeme birikmesi sonucu
yaşanan siklon tıkanmalardır. Bu tıkanmalar, tuğla, beton, kırılan metal aksam
vb parçaların düşmesi , fırındaki yüksek
volatilizasyon sonucu oluşan sarıntıların
termal şokla düşmesi, malzeme akış
hattı üzerindeki klepelerin operasyon
sırasında kapalı kalması sonucunda
akış yolunun kapanarak malzeme ile
dolması sonucu meydana gelir.
Siklon Tıkanıklığı İle İlgili Tehlikeler
• Sıcak ve akışkan maddenin yayılması
ve kaçış yollarının kapanması
• Yanıklar
• Kapaktan çok sıcak ve akışkan maddenin ve tozun veya gazın fışkırması
• Sıcak tozun nefesle içeri çekilmesi
• Sıcak tozun göze girmesi
• Yüksekten düşmeler
• Sıcaktan bitkinlik
• Tökezlemeler ve kaymalar
Siklon Tıkanıklığı İle İlgili Yaralanmalar
• Yanma
• Sıcak çarpması
• Göz yanması
• Çürük, ezilme
• Burkulma
• Kırılma
Bu yaralanmalar ölümle bile sonuçlanabilir.
Siklon Tıkanıklıklarına Müdahale Öncesi Alınması Gereken Önlemler
Siklon tıkanıklığına müdahele mekanik
veya elle gerçekleştirilebilir. Hangi müdahale yöntemi olursa olsun, aşağıdaki
koşullar sağlanmalıdır:
30
• Şişleme delikleri açılmadan önce
müdahale ekibi (asgari 2, azami 4 kişi)
uygun kişisel koruyucu malzeme giymelidir ve sıcak malzemenin girip deriyi
veya elbiseyi yakmasına sebep olabilecek boşluklar kapatılmalıdır.
• Siklonların yakınında mutlaka vücut
duşu bulunmalı ve yeterli basınçta su
oluduğu kontrol edilmeli.
• Yanık tedavisi için malzemelerin bulunduğu bir ilk yardım ünitesi bulundurulmalı ve siklon temizleme işinde çalışacak olan ekipte en az bir ilk yardımcı
bulunmalıdır.
• Çevrede iyi bir aydınlatma sağlanmalıdır.
• Siklon temizleme ekibi ön ıstıcılı
kuleye gitmeden önce , kontrol odası ve
tıkanıklık temizleme ekibi arasında iyi
bir iletişim sistemi kurulmalı. Uygun bir
iletişim sistemi, telsiz, cep telefonu veya
normal telefon olabilir.
• Siklon tıkanıklığına müdahale öncesi,
bütün basınçlı sistemlerin (patlaçların)
kapatıldığından ve içerlerindeki potansiyel enerjinin boşaltıldığından emin
olunarak kilitlenmeli, tahliye vanası
açık bırakılmalı ve sistemin çalışmadığı
denenmelidir. Bütün bilgiler merkezi
kumanda ile paylaşılmalıdır.
• Ön ısıtıcı kule boşaltılmalı, zemin
kat emniyet şeridi ile çevrilerek girişin
kısıtlandığı “DİKKAT İŞ GÜVENLİĞİ
TEHLİKESİ” veya benzeri levhalarla belirtilmeli, ışıklı ve sesli uyarı sistemleri
kullanılmalıdır.
• Tıkanıklık giderme esnasında yaralanmaya sebebiyet verebilecek şekilde
fırından büyük ve ani bir malzeme akışı
olabileceği için klinker soğutma ve
klinker nakil hatlarının etrafı da emniyet
şeridi ile çevrilerek alan izole edilmelidir.
• Asansör, tıkanıklığa müdahale
edilecek katta kapısı açık pozisyonda
kilitlenerek, asansörle kuleye ulaşım
kısıtlanmalıdır. Temizlenecek bölgeye
göre asansörün gerekiyorsa acil bir
kaçış aracı kullanılması değerlendirilmelidir. Eğer, asansör kullanımı riskli
bulunuyorsa, asansör kilitlenmelidir.
• Ekipman kabloları, hortumlar ve araçlar ortamdan kaldırılarak zarar görmesi
engellenmeli ve acil bir kaçış durumunda tökezleme ve düşme sonucu yaralanma riski bertaraf edilmelidir.
• Ortamda iş dışında, özellikle bir iş izni
sistemine dahil olan (örneğin kaynak
yapmak için oksijen-asetilen tüpleri) hiç
bir ekipman bulundurulmamalıdır. Eğer,
ekipman sabitse, üzeri bir yangın batta-
niyesi vb bir malzeme ile örtülmelidir.
• Gerekli yerlere sulu ve kuru yangın
söndürücüler yerleştirilmeli. Ancak,
suyun kullanımında buharın yakıcı etkisi
düşünülerek dikkatli olunmalıdır. Benzer
şekilde suyun (örneğin yağmur suyu)
etrafta birikmesi de engellenmelidir.
• Her bir şişleme deliği için seyyar veya
sabit korkuluklu platformlar olmalıdır.
Platform seviyeleri şişleme deliklerinin
üstünde olmalıdır.
• Temizlik faaliyetini uygulamadan önce;
patlaçların, çalışmadıklarından emin
olunulmalıdır. Blokaj temizlemede her
bir çalışma için, gerekli tedbirler alınmadan blokajların temizliğine başlanılmamalıdır.
• Blokaj sonucu sıcak malzemeden
kaynaklanan ateş parçaları ve serpintilerinin kontrolü her bir şişleme deliği
açılmadan önce yapılmalıdır.
• Siklon tabanındaki klepe açık olmalı
ve malzemenin akması için bu şekilde
kilitlenmelidir.
• Şişlemeye başlamadan önce bütün
şişleme kapaklarının kapalı olduğundan
emin olunmalıdır.
• Fırın yardımcı tahriğe alınmalı ve alev
borusunun yakıtı kesilmelidir, Fan emişi
siklonlarda negatif basınç elde edecek
şekilde düşürülür.
• Siklon tıkanıklığının yeri bilya atılarak
tespit edilir.
• Tıkanıklığın üzerinde kalan malzemenin miktarı herhangi bir büyük şişleme
deliği veya kapağı açılmadan küçük şişleme deliğinden içeri sokulacak uzunca
bir şiş ile tespit edilmelidir.
• Tıkanıklığın tespitinden sonra, malzeme birikintisi çoksa daha yüksek koruma sağlayan bir KKD kullanılmalıdır.
Benzer şekilde eğer tıkanıklığı gidermek için basınçlı hava lansları kullanılacaksa, geri tepme riskinin büyüklüğünden dolayı yine daha yüksek koruma
sağlayan bir KKD kullanılmalıdır.
• Küçük şişleme delikleri , büyük şişleme delikleri açılmadan önce açılmalıdır.
Muhafaza kapakları veya tuğla örme için
kullanılan kapaklar siklon tıkanıklığı
temizlemesi için kullanılmamalıdır. Bu
kapaklar sadece güvenlik koşullarından
emin olunduktan sonra nihai temizlik
için kullanılmalıdır.
• Şişleme delikleri aşağı doğru bakmalıdır.
• Şişleme deliği açılarak şişleme aşağı
doğru yapılmalıdır. Temizleme araçları,
bir geri tepmenin etkisi düşünülerek
yandan kullanılmalı, arkasında durulmamalıdır.
• Bir alttaki kademeye geçmeden önce,
üstteki şişleme deliklerinin kapatıldığından emin olunmalıdır. Her zaman
sadece bir şişleme deliği açık olmalıdır.
• Temizleme işi boyunca her saatte en
az 15 dakika sıcak ortamdan uzakta
nöbetleşe ara verilmelidir. Kişilerdeki ısı
stresi gözlenmelidir.
• Tıkanıklık temizleme çalışmaları
boyunca baca gazı sıcaklığı gözlenmeli,
eğer sıcaklık 450oC üzerine çıkarsa,
şişleme çalışması durdurulmalı ve ID
fanın zarar görmemesi için fan emişi
artırılmalıdır.
Siklon Temizliği Sonrası Kontroller
• Siklonlardan bilya atılarak sarıntının
temizliği, bilyanın fırın içine düşmesi
dinlenerek doğrulanır.
• Bütün şişleme delikleri kapatılarak
kilit dillerin takıldığının kontrolü yapılır.
• Platform üzerinde kalan sıcak madde
şeritle çevrilerek emniyet altına alınır.
• Zemin herhangi bir yanma kalıntısı
için kontrol edilir.
• Tahliye klepelerinin takozları kaldırılarak, doğru çalışıp çalışmadıkları elle
kontrol edilir.
• Patlaçlar üzerindeki vanalar ve kilitleri açılır.Tekrar enerji ve hava verilir
Siklon seviyesi ve hat üzerindeki statik
basıncın atmosferik basınçtan az olduğu kontrol edilir.
• Kontrol odasına siklonların temizlendiğini bildirilir.
• Patlaçlar, fan hızı, alev borusu, fırın
devri, gaz sıcaklığı vs. normal çalışma
şartlarına dönülür.
• Taşınabilir (modüler) çalışma platformu temizlenir, kule girişindeki uyarıcı
işaretler kaldırılır, asansörün kilidi açılır. Kuleye giriş normal durumu getirilir,
delikler kapatılarak kilit dilleri takılmasının doğrulaması yapılır. Çalışma alanı
temizlenir ve KKD depo alanına düzenli
olarak yerleştirilir.
Siklon tıkanıklığı giderildikten sonra,
tıkanıklığın sebebinin kök-neden analizi
yapılmalı, tekrarının önlenmesi için
eylem planı oluşturulmalı ve çıkarılan
dersler organizasyon içerisinde paylaşılmalıdır.
Siklon Temizliğinde
Kişisel Koruyucu Donanımlar
Kontrol hiyerarşisi mantığında KKD’lerin
en son korunma yöntemi olduğu unutulmamalıdır. KKD’ler tehlikeye uygun,
kişinin ergonomisi, görev ve çevre
koşulları dikkate alınarak belirlenmeli
ve kullanılmalıdır. KKD’ler uygun bir
şekilde saklanmalı, temizliğine önem
gösterilmeli,KKD’lerdeki en ufak hasar
(en ufak bir delik, sıcak gazdan dolayı
yanmaya sebebiyet verebileceği için)
mutlaka bildirilmelidir. Bu işe
özgü KKD’lerin durumunu
ve kullanıcısını kayıt altına
alan bir kayıt
defteri tutulmalıdır. Bu
işe özgü KKD’lerin
kullanımı için çalışanlar özel olarak
eğitilmelidir. Siklon temizleme işinde
kullanılacak KKD, sıcak malzeme, gaz
veya tozun girişini engelleyecek şekilde
bütün boşlukları kapatır nitelikte
olmalıdır.
Siklon Temizliğinde Acil Durumlar
İlgili güvenlik önlemlerinin alınmaması
durumunda siklon temizliği faaliyetleri
yaralanmalarla, hatta, ölümle sonuçlanabilir. Yanma ve sıcak çarpması bu faaliyete özgü en spesifik yaralanmalardır.
Bu tip yaralanmalar olduğu zaman ilk
yardım, sahada, temizleme ekibinin
bir parçası olan ilk yardımcı tarafından
yerine getirilmelidir.
Termal Yanıklar:
Bir yanma olduğu zaman hasar bir seferde olmayabilir. Vücut ısıyı muhafaza
ettiği için, yanma dakikalardan yanığın
ciddiyetine göre günlere kadar sürebilir.
Acil müdahale yanığın derecesini ve derinliğini azaltmak için hayati önemdedir.
Bu sebepten ötürü vücut duşları müdahale süresince ısıya maruziyet olan
alanlarda bulundurulmalıdır. Yanık ne
kadar kısa sürede soğutulursa, yanığın
olumsuz etkilerinin azaltılması olasılığı
o kadar yüksek olacaktır. Yanık suyun
altında tutulurken, profesyonel tıbbi
yardım sağlanmalıdır.
Alkali Yanıkları:
Çimento ve diğer komponentler alkali
kökenli oldukları için, bu maddeler ter
veya vücuttaki diğer nem kaynakları ile
temas ettiklerinde kimyasal yanıklar
oluşabilir. Reaksiyon ısı yayar ve bu
elbise altında da olabilir. Süreç genelde
acısız olduğu için kazazede uzun bir
süre için acı hissetmeyebilir. Ancak,
bu kimyasal reaksiyonda derideki yağ
yanar ve yanık dokuya kadar nüfuz
edebilir. Yaralanmanın derecesi maruziyet süresine bağlıdır. Termal yanıklara
kıyasla bu tür yanıkların etkisi uzun
vadededir.
Kimyasal yanıkların etkisinin azaltılması
için,malzeme (toz) deriden uzaklaştırılmalı
ve deri sabunlu suyla en az 20 dakika
boyunca yı- kanmalıdır. Alkaliler suyla
temas ettiklerinde ısı yayacakları için,
bu süreye uyum önemlidir. Durumu
ağırlaştırmamak için özel bir nötralizasyon malzemesi kullanılmamalıdır.
Her şart altında tıbbi yardım tavsiye
edilmektedir.
Sıcak Çarpmasının Belirtileri
• Yoğunlaşamamak / konsantre olama-
mak
• Kas krampları / kasılmaları
• Pişikler
• Şiddetli susama – sıcak çarpmasının
geç bir belirtisi
• Fenalık / baygınlık
• Aşırı yorgunluk – baş dönmesi, mide
bulantısı, baş ağrısı, nemli deri
• Terlemenin durması, zihin karışıklığı,
bilinç kaybı. Bu en ciddi durumdur ve
erken teşhis edilmezse, ölümle bile
sonuçlanabilir.
Sıcak Çarpmasının Etkilerinin Azaltılması:
Organizasyonel önlemler, teknik önlemlerle beraber düşünülmelidir.
• İşi kolaylaştırmak için mekanik araçların kullanımı
• Maruziyet süresinin düzenlenmesi
(her saat 15 dakika istirahat sağlanması)
• Müdahaleye başlamadan önce yeterli
miktarda sıvı alınmasının sağlanması
(kullanılan KKD müdahale esnasında
sıvı alınmasını engelleyebilir)
• Uygun KKD’nin kullanımı (koruyucu
giysiler ve solunumu aparatları başka
tehlikelerden korurken, sıcak çarpması
riskini arttırabilir)
• Ortam koşullarına alışma / adaptasyon
• İşyeri hekimi tarafından sağlık gözetimi / bu görev için sağlık durumu yerinde
çalışanların saptanması
• Sıcak çarpması, belirtileri, ilk yardım
ve acil durumlarla ilgili (özellikle yeni ve
genç çalışanların) eğitimi
Çimento Endüstrisinde Yakıtlar
Çimento üretimi, hammadde kurutma
ve klinker üretimi için yüksek miktarda
katı (kömür, petrokok), sıvı (fuel-oil)
veya gaz yakıtlara ihtiyaç vardır.
Yanmanın olması için üç koşulun eş
zamanlı olarak bulunması gerekir:
Bu üç koşuldan birisinin eksik olması
durumunda yanma olmaz.
Yakıtların Kullanımı İle İlgili Riskler
• Patlama
• Yangın
• Boğulma
• Zehirli gazların oluşumu ( Uçucu organik karbonlar, karbonmonoksit, ...)
Yanmaya Sebep Olan Kaynaklar:
• Yakıt stok sahalarının yakınında açık ateş
• Bakım faaliyetleri esnasında sıcak
işlemlerin yapılması
• Yakıtın kendi kendine yanması
• Elektrik deşarjı (yıldırım, elektrostatik
yükler, kısa devreler
Yangın Riskleri Nasıl Önlenir
• Yanmaya sebebiyet veren yakıt, oksijen veya yakıcı kaynaklarından herhangi
birinin bertarafı
• İş güvenliği talimatlarına ve işaretlerine uyum (sigara içilmez, dikkat ateş, ...)
• Bakım işlerinden önce enerji / elektrik
kaynaklarının kesilmesi
• Daha önce içerisinde yakıt bulunan
boş bir tank veya siloya girmeden önce
patlama / yanma koşullarının bertaraf edilmesi. Basınç tahliye vanaları,
kontrol vanaları, atmosferik
deşarja karşı koruma ekipmanları, topraklama ekipmanları,
klepelerin, yangınla mücadele ekipmanlarının düzenli
bakımı
• Gerekli KKD kullanımı
MAKALE
Uz. Dr. Mehmet ERGİN
Ekoteknik İSG
Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı
Besinlerin Size Zarar Vermesine
İZİN VERMEYİN!!!
Büyümek, üremek ve hayatta kalmak için çevredeki çeşitli maddelere ihtiyaç duyarız. Hava solur, su içer, besleniriz. Ancak
dikkat etmezsek, aldığımız gıdalar bizi hasta edebilir ve önemli sorunlara yol açabilir. Beslenmemize ne kadar özen gösterirsek gösterelim, temizlik kurallarına uyulmadığı veya sağlık kurallarına göre işlenmemiş gıdaları kullandığımız zaman yarardan çok zararla karşılaşabiliriz. Ellerimizi yıkayarak hastalıklardan yüzde 40 oranında korunabileceğimizi unutmamalıyız.
Besinlerden kaynaklanan enfeksiyonları iki ana başlıkta toplayabiliriz: Besin zehirlenmeleri ve besin
enfeksiyonları.
Bunlar, besinlerin alınmasından
(yenilmesinden) sonra mide ve bağırsaklarda şiddetli ağrıların başlamasıyla ortaya çıkar. Besinin alınması ve
belirtilerin ortaya çıkması arasındaki
devreye kuluçka süresi denir. Bu süre
ve enfeksiyon belirtilerinin şiddeti,
kişinin immun sistemine ve bakterinin (mikroorgaanizmanın) potojenitesine (hastalık yapma gücü) göre
farklılık göstermektedir.
Genel olarak görülen şikâyetler: bulantı, kusma, mide ve bağırsaklarda
şiddetli ağrılar ve ishaldir. Enfeksiyona neden olan mikroorganizmaların vücuda girdiği giriş kapıları vardır.
Bunlar: solunum yolu, sindirim yolu,
üreme organları, göz, kulak, deri ve
mukozalardır. Mikroorganizmaların vücuda girdiği yer çoğalmasına
uygunsa, orada enfeksiyon yapar,
değilse kan yoluyla duyarlı olduğu
uygun organa giderek hastalık yapar.
Enfekte olan kişinin mikrorganizmanın atılma yolu da genellikle dışkı,
idrar, ter, balgam, gözyaşı, üreme
organı salgıları ve öksürükle ile atılan
damlacıklardır. Bu atık maddelerin
(salgıların) besinlere bulaşmasıyla (sanitasyon işlemlerinin yetersiz
olduğu gıda işletmelerinde) doğal
enfeksiyon zinciri devam eder.
Kolera, tifo, paratifo, dizanteri, şarbon,
veba, difteri, kızıl, tüberküloz, çocuk
felci, kuduz, hepatit –A, hepatit-E,
ve parazitoz v.s. gibi enfeksiyonların
besinlerle bulaştığı göz önüne alınırsa
korunmanın ne kadar önemli olduğu
ortaya çıkmaktadır. Bu yiyeceklerin,
hazırlanmasında ne kadar çok işlem
varsa, bakteriyel açıdan kirlenme
olasılığının da o denli yüksek olduğunu
unutmamak gerekir.
32
Besin Zehirlenmeleri
İçinde bakterilerin ve bakterilerce
salgılanan toksinlerin (zehirli salgılar) bulunduğu gıdaların veya içeceklerin alınmasıyla meydana gelir.
Toksin tipi besin zehirlenmeleri, bakterilerin üremesine uygun ortamda
besinlerde çoğalmaları sonucunda
salgıladıkları toksinlerin bulundukları yiyecek ve içeceklerin alınmasından
sonra oluşan zehirlenmelerdir.
Enfeksiyon tipi besin zehirlenmeleri ise, besinlerin bulaşma sonucu
taşıdığı bazı bakterilerin besinlerle
vücuda girerek çoğalması sonucu
klinik belirtilerle ortaya çıkan semptomlardır. Bu tür zehirlenmelerde,
diğer belirtilere ilaveten ateş görülür.
Besin Enfeksiyonları
Besin yoluyla geçen enfeksiyonların
önlenmesinde temel kural, bakterinin
kaynaktan (hasta kişi, bulaşlı gıdalar
ve sağlam görünümlü portörler) besinlere geçmesini engellemektir. Besinlerin alınması sonucu oluşan enfeksiyonlar bulaşma şekli ve kaynak
noktalarına göre “Hastalıklı hayvanların et, süt, yumurta gibi ürünlerinin
alınmasıyla oluşan enfeksiyonlar” ve
“Besinlerin hazırlanması sırasında,
bakterilerin direkt veya endirekt yolla
bulaşması ve bu gıdaların yenmesiyle oluşan enfeksiyonlar” olarak iki
kısımda incelenir.
KORUNMA
Besin hazırlarken kişisel temizliğe
çok önem verilmelidir. Temizlik bir
yaşam biçimi olmalı, doğal şekilde
uygulanmalı, el yıkama temel kural
olarak düşünülmelidir. El yıkama
alışkanlığının kazanılması halinde
enfeksiyonların bulaşma riski ortalama yüzde 40 oranında azalır. Gıda
işlemlerinde ve hazırlama sırasında
her işlem öncesi ve sonrası eller
yıkanmalı, mümkünse steril eldiven
kullanılmalı, mutfak aletlerinin te-
mizliğine de ayrıca özen gösterilmelidir. Özellikle kümes hayvanları ve
diğer etlerin hazırlanması öncesinde, enfeksiyonlardan kaçınmak için
temizlik kurallarına gösterilen önem
artırılmalıdır.
Kullanılan mutfak aletleri yüksek
ısıda, bol su ve sabunla, sebze ve
meyveler de bol suyla ovalanarak
yıkanmalıdır.
Bakteriler oda sıcaklığında kolay
çoğalabilirler. Bu nedenle, yiyecek
hazırlarken oda sıcaklığında çalışıldığından, hızlı hareket edilmeli,
yiyecekler oda ısısında çok uzun süre
bırakılmamalı, eğer bekletilmesi
gerekiyorsa buzdolabında saklanmalıdır. Özellikle sıcak mevsimlerde
yiyecekler açıkta bırakılmamalıdır. Et
ve kümes hayvanı ürünleri oda sıcaklığında çözdürülmemeli, buzdolabında çözdürülüp hemen pişirilmelidir.
Artmış yemekler, en kısa süre içinde
buzdolabında saklanmalı, oda sıcaklığında bekletilmemelidir.
Küflenmiş artık yemek ve gıdalar
imha edilmelidir. Ekmek, reçel,
yoğurt, beyaz peynir, krem peynir
gibi günlük hayatta çok kullanılan
besinlerin küflü olmaları halinde
tüketilmesinin sağlık açısından sakıncalı olduğu unutulmamalıdır. Hazır
yiyeceklerin, son kullanma tarihine
dikkat edilmeli, tarihi geçmiş hazır
gıdalar kullanılmamalıdır.
Besinlerin üretiminden, taşınma,
depolama, hazırlama, saklama,
pişirme ve servis yapma gibi aşamalarda çalışan herkes belli aralıklarla
(sağlık yönetmeliğine göre) sağlık
kontrolünden geçirilmeli, bakteri,
parazit, virus yönünden taşıyıcılık
(portörlük) varsa teşhis edilmeli ve
mutlaka tedavi edilmelidir. Sanitasyon işlemlerine önem verilmesi
halk sağlığının korunmasında önem
taşımaktadır. Besin enfeksiyonlarından korunma önlemlerinin alınması
sağlığımız açısından önemlidir.
33
Kavaklıdere Şarapları, 1929 yılında Ankara’da “Türkiye’nin İlk Özel Sektör Şarap Üreticisi”
olarak kuruldu, geçen 83 yılda ülkenin en köklüsü oldu. Türk Şaraplarını dünyaya tanıtmayı
adeta görev bildi, yurtiçi ve yurtdışı yarışmalarda 500’den fazla madalyanın sahibi oldu. Her yıl,
yenilenen teknolojisi, bağ yatırımları, şarabın ana maddesi üzümün yetiştirilmesi esnasında
üreticiye verdiği teknik ve teorik desteği ile “sürdürülebilir artan kalite” olarak belirlediği
hedefini gerçekleştirmeye devam etti.
İş Sağlığı ve Güvenliği Politikanızı sizden
dinleyebilir miyiz?
Kavaklıdere Şarapları A.Ş. olarak amacımız
işyerinde meydana gelebilecek kaza ve oluşabilecek meslek hastalıklarını önceden tespit ederek, yapılan risk analizleri sonucunda
alınacak proaktif önlemlerle iş kazalarını
ve iş kayıplarını en aza indirmek, işletmede
kullanılan makine ve ekipmanların bakım
ve onarım işlemlerini tam, zamanında ve
aksamadan yapılabilmesi için çalışanların iş
sağlığı güvenliği bilgilerini sürekli eğitimlerle
artırmak ve devam ettirmektir.
Bugün itibariyle Ankara-Akyurt, Kapadokya-Gülşehir ve Ege-Kemaliye-Pendore’deki modern
teknolojiyle donatılmış tesislerinde üretim ve bağcılık faaliyetlerini sürdüren Kavaklıdere
Şarapları, üzüm suyu da dâhil olmak üzere 51 çeşit ürünüyle, depolama kapasitesini 19,5
milyon litreye çıkardı. Üretiminin yaklaşık yüzde 20’sini Avrupa, Amerika ve Uzak Doğu’ya
ihraç eden Kavaklıdere Şarapları’nda başarı hiç şansa bırakılmıyor, her konuda maksimum
titizle çalışılıyor.
Güvenli ve emniyetli bir çalışma ortamı sağlamak ve meydana gelebilecek iş kazalarını
engellemek için yapılan risk analizleri sonucunda alınması gerekli önlemler devamlı
surette izlenmekte, derecelendirilmekte ve
uygulamalar sürekli olarak takip edilmektedir.
KALİTE, KONTROL ALTINDA!...
İş Sağlığı Güvenliği alanında Ekoteknik İSG’ye tam güven sağlayan Kavaklıdere Şarapları’nın
İdari İşler Müdürü İskender Kirişçi’yi ziyaret ettik ve firmanın iş sağlığı güvenliği politikasını
mercek altına aldık:
Cevre Politikanızı da öğrenebilir miyiz?
Kavaklıdere Şarapları A.Ş. olarak bizler,
çevreye saygı ilkesi doğrultusunda üzerimize
düşen yasal sorumluluklarımızı yerine getirmenin yanı sıra, oluşacak yasal değişikliklerin takibi sonucunda gerekli düzenlemeleri
yaparak faaliyetlerimizin çevresel etkilerinin
farkında, çevreye uyumlu, sürekli gelişen bir
kuruluş olmanın bilincindeyiz.
Amacımız;
•Faaliyetlerimizden kaynaklanan katı, sıvı
ve gaz atıkların çevresel etkilerini en aza
indirmek,
•Geri dönüşüm imkânlarını artırarak çevre
kirliliğini önlemek,
•Çevreyle ilgili mevzuat ve yasal yükümlülüklere uymaktır.
Benimsediğiniz bu politikalar çerçevesinde
çalışmalarınız nasıl devam ediyor?
İş Sağlığı ve Güvenliği alanında 2010 yılında
profesyonel anlamda Ekoteknik İSG ile
çalışmaya başladık.
Bu süreçte Ekoteknik İSG’nin temsilcileriyle
ve uzman kadrosuyla, Kavaklıdere Şarapları
olarak İş Sağlığı Güvenliği anlamında nere-
34
deyiz, daha ileriye nasıl gidebiliriz, riskleri
en aza nasıl indirebiliriz gibi sorulara yanıt
aradık.
Öncelikle genel risk haritası oluşturularak
ilk etapta tüm çalışanlarımıza “İSG nedir, bu
konuda işçi ve işverenin yasal yükümlülükleri nelerdir?” şeklinde eğitimler verilmeye
başlandı.
Bugün itibariyle geldiğimiz noktada gerek
eğitimler anlamında gerekse gürültü yönetimi, periyodik sağlık kontrolleri, tesis içindeki
makinelerimizin bakım ve onarımı gibi birçok
konuda ciddi ve takdire şayan yollar kat ettik.
Eğitimler
İş Sağlığı Güvenliği Sistemimizin altyapısını
oluşturan İş sağlığı ve güvenliği eğitimleri, İş Sağlığı Güvenliği Uzmanımızca tüm
personele yıllık olarak belirlenmiş program
çerçevesinde düzenli olarak verilmektedir.
Şirket bünyesinde zorunlu ve tekrarlı kapsamına alınan bu eğitimler her işe başlayan
personel için Oryantasyon eğitimleri içinde,
stajyerleri de içine alacak şekilde yapılandırılmıştır. Bu eğitimin amacı, çalışanların
işyerini tanımaları ve işyerine adımını attığı
ilk günden itibaren işyerinde mesleki riskler
ve oluşabilecek tehlikelerden korunma
konularında bilinçlendirilmesini sağlamaktır.
Gürültü Yönetimi
Faaliyetlerimizden kaynaklanan gürültünün
personel üzerindeki etkilerinin incelenmesi
amacıyla gürültü ölçümleri yapılmış ve bunun sonunda gürültü haritası hazırlanmıştır.
Gürültü ölçümleri sonucunda ses düzeyi
yüksek ortamlarda Kişisel Koruyucu Donanım (KKD) malzeme kullanımının artırılması
sağlanmıştır.
Periyodik Sağlık Kontrolleri
Tüm personelimizi kapsayacak şekilde
“Periyodik Sağlık Kontrolleri”nin sıklıkları
artırılmış olup bu testlerin sonuçları İşyeri
Hekimi tarafından düzenli bir şekilde kontrol
edilmektedir. Bu periyodik sağlık kontrolleri;
akciğer grafisi, portör ve solunum testleri,
tam kan sayımı ve kulak odio testleri şeklin-
de belirlenmiştir. Bu testlere risklerin farklı
olduğu bölümler için İş Güvenliği Uzmanı ve
İşyeri Hekimi kararıyla ilaveler yaptırılmaktadır. İş Güvenliği Uzmanı ve İşyeri Hekimi
aylık olarak toplanan İş Sağlığı Güvenliği
Kurulunun daimi üyeleridir.
Bakım Onarım
Tesis içerisinde kullanılan her türlü alet ve
makinelerin periyodik bakımları yine İSG
uzmanı gözetiminde ve Ekoteknik Teknik
personeli tarafından düzenli bir şekilde yapılmakta ve iş kaybı en aza indirgenmektedir.
Uzunca bir zamandır beraber çalışıyoruz.
Haftanın en az 3 günü uzmanlarımız tesislerinizde oluyor. Ekoteknik ISG hakkındaki
düşünceleriniz nelerdir?
Etkili bir “İş Sağlığı Güvenliği Yönetimi” iletişim, koordinasyon ve denetim gerektirir.
Ekoteknik İSG olarak bu kapsamda şirketinizin tüm çalışanlarının yeterli birikim ve
tecrübeye sahip, deneyimli olduğu yapılan
çalışmalardan ve bizlere kattığı değerlerden
açıkça gözlemlenmektedir.
Ekoteknik İSG için, aşağıda yapmış olduğumuz tespitlerin uygun olacağı kanısındayız.
”Müşterilerimizi kendi iş sağlığı ve güvenliği
aktivitelerimize entegre ettirir, aynı zamanda müşterilerimizin istekleriyle de onların
koordinasyonunu sağlarız.
Biz aktivitelerimizle ilgili tehlikeleri belirleriz,
riskleri tanımlarız ve bu riskleri minimuma
indirgemek için önleyici kontrol çalışmalarını yürütürüz. Organizasyonumuz iyi bir iş
sağlığı ve güvenliği için örneklemeler yapar
ve tüm çalışmaların iş sağlığı ve güvenliğine
katılımını gerçekleştirmek için eğitimlerini
sağlarız.
İşimizle ilgili çalışmaların iş güvenliğiyle
uyumunu ve devamlılığını sağlamak adına
katkıda bulunmak için riskleri minimuma
indirir, kaza ve benzeri olaylara karşı aktif rol
alırız.”
Kavaklıdere Şarapları Ailesi olarak teşekkür
ederiz…
35
MAKALE
Ali Artan
İnşaat Mühendisi
İNŞAAT
Daha Da Riskli Bir Sektör Oluyor !!!
Son yıllardaki teknoloji gelişimi “İnşaat Sektörü”nde önemli değişiklikleri meydana getirdi.
Eskiden çok daha uzun zaman alan işler, gelişmiş makinaların ve özel inşaat ekipmanlarının
kullanılmaya başlaması ile birlikte çok daha kısa sürer oldu. İnsanın belki de geçmişte hayal
bile edemeyeceği büyüklükte yapılar, kısa zaman dilimlerinde yapılabilir duruma geldi.
İnşaat sektöründeki bu baş döndürücü teknolojik gelişmeler ve küreselleşme sürecinin özellikleri, inşaat işkolunu daha da riskli bir sektör haline getirdi.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi
Türkiye’de de inşaat iş kolu en tehlikeli
işkollarından biri. ILO verilerine göre
gelişmiş ülkelerde inşaat işçileri, diğer
sektörlerde çalışan işçilere oranla 3-4 kat
daha fazla kazaya uğrama riski taşıyor.
Gelişmekte olan ülkelerde bu risk 6 kata
kadar çıkmakta. İnşaat iş kolunda taşeronlaşmanın artması ile işçi devrinin yükselmesi ve iş sağlığı güvenliği eğitiminin yok
denecek düzeye inmesi, şantiyeleri “en
tehlikeli iş alanları” haline getiriyor.
Kısa zamanda düşük maliyetlerle işi
bitirme baskısı, Bölünmüş şantiyede işi
yönetmenin zorluğu, işçi istihdamındaki
çarpıklıklar derken iş kazaları artıyor…
Bir taraftan kısa zamanda düşük maliyetlerle işi bitirme baskısı, bir taraftan
da taşeronlara bölünmüş şantiyede işi
yönetmenin zorluğu iş kazalarını artıran
unsurlardan. İnşaat işçilerinin geçici ve
mevsimlik olarak çalışmaları, kayıt dışı
36
çalışmanın yaygınlığı, kaçak göçmen işçi
istihdamı ise kaza riskini artıran diğer
unsurlardan.
Bu tür istihdam koşulları, işçileri uzun
saatler boyunca yoğun çalışmaya itiyor.
İşçiler güvenli olmayan koşullarda çalışmayı reddetme gücüne sahip değiller ve iş
kazalarını önleyecek bir iş güvenliği eğitimi
alma fırsatı bulamıyorlar. İnşaat işkolunda işverenlerin örgütlenme haklarına
saygı göstermemeleri ve sendikalaşma
oranlarının düşmesi de sektörde kaza
riskini artıran, iş güvenliği sağlığı mevzuatı
uygulanmalarını izlemeyi olanaksız kılan
ilave unsurlar oldu.
Ülkemizde inşaat işkolunda, iş sağlığı güvenliği alanında, mevzuata ve uygulamaya
ilişkin olarak hükümetlerin ve işverenlerin
atması gereken pek çok adım var...
İnşaat işkolu gibi iş sağlığı güvenliği açısından yüksek risk taşıyan bir sektörde, işçi,
işveren ve denetleme görevinde bulunan-
ların daha bilinçli bir şekilde iş sağlığı ve
güvenliğini sağlayabilmeleri için bilinçlendirme, eğitim kampanyaları düzenlenmelidir. İnşaat şantiyelerinde güvenlik ve
sağlık risklerinin azaltılabilmesi için kanun
koyucu ve işverenin yanında örgütlü, bilinçli ve gerekli eğitimi almış işçiler ve işçi
temsilcilerinin de olması kaçınılmazdır.
Güvenli bir inşaat iş kolu için risk analizi
yapılmış, gerekli eğitimler verilmiş, görev
ve sorumluluk tanımları yapılmış, örgütlü
ve sistematik bir yapının oluşturulması
gerektiği unutulmamalıdır.
İşçiler güvenli olmayan
koşullarda çalışmayı reddetme gücüne sahip değiller ve
iş kazalarını önleyecek bir iş
güvenliği eğitimi alma fırsatı
bulamıyorlar. Böylelikle her
şey işverene düşüyor.
MAKALE
Mansur Ziya KOÇ
İş Güvenliği Koordinatörü
Makina Mühendisi / ISG Uzmanı
SANAYİDE SÜREKLİ GELİŞME İÇİN
“KAİZEN”
Fabrikalarda mavi yakalı personel sayısının, yönetim kadrosundan 7 ila15 kat daha fazla
olduğu düşünülürse, mavi yakalı çalışanların sürekli iş yapış tarzını ve/veya ürünü iyileştirmesinin toplam iyileştirmeye ne kadar büyük etkisi olacağı tartışılmaz bir gerçektir.
J
aponca’da Kai: değişim, Zen:
“iyi, daha iyi” anlamına gelen
sözcüklerdir. Bütününde Kaizen
“SÜREKLİ İYİLEŞTİRME” anlamını taşıyan Japonca bir sözcüktür.
Kaizenlerin ana fikri ekip veya bireysel
olarak, insanın çevresinde, sorumlu
olduğu alanlarda sürekli küçük iyileşmeleri bulması ve uygulamasıdır.
Kaizenler için mevcut koşullarla,
zaten ulaşılmış olan standartlar ile
yetinilmemesi, yeniliklerin aranması, yapılan iyileştirmelerle gurur
duyulması ve takdir edilmesi şarttır.
İyileşme için başlangıç, iyileşmeye
olan ihtiyacın fark edilmesidir. İhtiyaç
bir problemin ya da yetersiz standardın fark edilmesiyle ortaya çıkar. Bu
problemleri fark etmesi gerekenler
bizzat işi yapanlardır.
Kaizen Düşünce Tarzı
Kaizen yapmak Japonya’da çalışanlar için görevin bir parçası gibidir. Bu
nedenle sürekli iyileşme arayışının
ve anlayışının kültürel olduğu, başka
kültürlerde uygulanmasının zor olduğu ileri sürülmüştür. Ancak sonradan
Kaizen’in bir yönetim anlayışı olarak
ele alınıp canlı tutulduğunda kültür
farkının bir önemi olmadığı ve çok
başarılı olacağı düşünülmüştür.
Kaizen’in ana fikri ekip veya bireysel
38
olarak, insanın çevresinde sorumlu
olduğu alanlarda sürekli küçük iyileştirmeleri bulması ve uygulamasıdır.
Kaizen herkesin yapabileceği, o gün
yapabileceği işi en iyi bilen ve tezgahın
başında çalışan kişi tarafından yapılabilecek iyileştirmeler ve bunların çok
sayıda yapılarak sürekli kılınmasıdır.
KAİZEN
Bir amaç doğrultusunda üretim
metodunda(süreç, süreç), ürün
özelliklerinde küçük değişiklikler
yapılarak çıktılarda sağlanan iyileştirmelerdir.
Fabrikalarda rekabet gücünün
artması için üretim süreçlerinin,
üretim araçlarının ve üretilen ürünlerin sürekli iyileşmesi gerekir. Bu
iyileşmelerle kalite, maliyet ve teslim
süresi kısalması sağlanarak ürüne
değer katılmış olur. Ne kadar çok
küçük iyileşmeler(Kaizen) yaparsak,
toplamda elde edilen iyileşme dolayısı
ile müşteriye yansıyan değer artar.
Fabrikalarda Kaizen Uygulamaları
Uygulamanın sağlıklı başlatılması
için öncelikle üst yönetimin Kaizen
getirilerine inanarak ön eğitimlere zaman ayırması; çalışanların gelişimine
destek vermesi, çalışanları yakından
izleyip motive etmesi /yaratması/des-
teklemesi, oluşan kaizen’leri dinleyerek ödüllendirmesi gerekir. Doğal
olarak önerilen iyileşmelerin aradan
uzun zaman geçmeden yapımı için de
kaynak ayırmak gerekir. Mantıklı ve
elverişli KAİZEN’lerin seçimini ara kademelere bırakmak yerinde olacaktır.
Hazırlıklar açısından düşünülürse,
öncelikle çalışanlara kısa bir eğitim verilmeli. Eğitimi lider olarak
düşünülen kişinin vermesi de daha
yararlı olacaktır. Buna paralel olarak
belirlenen lider uygulamayı yürütmekten, takipten, eğitimden sorumlu
olmalıdır. Bütçe tespit edilip, hedef ve
zaman belirlenir ve bunların denetimi
söz konusu lidere verilir.
Firma orta büyüklükte ise, birkaç departmanı ilgilendiren bir Kaizen’in tek
bir kişi tarafından yapılması oldukça
zordur. Bunun için seçilen proje için
gönüllü bir kaizen ekibi oluşturmak
gerekebilir.
Belirli periyotlarla, taahhüt edilen
uygulamaların taahhüt edilen zamanlarda ve kalitede gelişip gelişmediği
kontrol edilmelidir. Görevlendirilen
kişiler konuyu benimsememiş veya
önemsememiş veya günlük işlerinden
dolayı yeterince zaman ayıramamış olabilirler. Dolayısıyla, sonuçta
beklenilen iyileşmeyi doğuracak
sistem kurulmayacaktır. Bu durumda,
sorumlunun değiştirilmesi veya dış
kaynaklarla destekleyerek sistemin
kurulması, yürütülmesi düşünülebilir.
Seçilen iyileşme alanı projelerinde
mümkünse iyileşme öncesi bir analiz
ile bir durum tespiti yapılmalıdır. Tercihen bu analiz içinde ölçülebilir sayısal göstergeler bulunmalıdır. Böylece,
kurulan sistem ve iyileşmeler sonrası
elde edilecek gelişme ölçülebilir, gelişmeler sayısal olarak görülebilir.
Eğitimler sonrasında problemler
ve kötü çalışma ortamı, kalitesizlik,
düşük verim, uzun teslim süreleri ve
maliyet arttıran faktörlere yönelik
farkındalık yaratmak gerekir. Her gün
alışılan şekilde çalışılırsa iyileşme
ihtiyacı hissedilmeyebilir. Farkındalığı
arttırmak için çeşitli çalışma yerlerindeki olumsuzlukları fotoğraflarla ve
istatistik bilgiler vasıtası ile belirlemek ve iyileşme ihtiyacının çok gerekli
olduğunun üst yönetim ve yaygın bir
çalışan kitlesince kabul görülmesi
gereklidir.
Kaizen aktivitelerinin başlangıcında
çalışanlar önemli ölçüde desteklenmelidir. Akıllarında oluşan fikirlerin
hangilerinin ‘kaizen’ tarifine uyabileceği anlatılmalı, ihtiyaçları olan
malzeme ve aparatların hazırlanması
ve kendilerine verilmesi için yardım
edilmelidir.
Yapılan çalışmaların ve en iyi Kaizen
örneklerinin herkese açık olarak sergilendiği panolar önemli bir fonksiyona sahiptir. Üründeki arızaların düşüşü, bu üründeki kalitenin yükselişi, A
kişisinin yaptığı hatalardaki azaltma
ya da genel devamlılık oranı gibi çalışma hayatını ilgilendiren konulara bu
panolarda yer verilmelidir.
pıyor” benzeri iyi bir örneğin panoda
sergilenmesi ve çalışanlar arasında
da o kişinin onurlandırılması için de
önemli bir araçtır.
“Kaizen”ler bir zaman sonra, ilgi
odağı olmaktan çıkabilir. O anda
yavaş yavaş performans da düşer. Bu
nedenle “takdir ve ödül” Kaizen motivasyonu olarak kullanılmalıdır. (10
tane “Kaizen” yapana bir gün izin veya
bir Cumhuriyet altını veya “Kaizen”
kupası ya da rozeti vs. verilebilir.)
Ödüllerin küçük olmasına dikkat edilmelidir. Büyük ödüller zararlı olabilir
ve amaç iyileşme dışına çıkarak ödül
avcılığına dönüşebilir.
Örneğin, “Ahmet işinde “Kaizen”i yaptı, işini eskiden 10 dakikada yaparken
şimdi yeni yöntemle 7 dakikada ya-
Zaman geçtikçe ilk günkü heveslerin azalması mümkündür. Durumu
zaman zaman canlandırmak için
Kaizen yapanların yaptıklarını üst
yönetime sunarak takdir edilmeleri, topluluk önünde küçük ödüllerle ödüllendirilmeleri, fabrikada
müşteri ve misafir ziyaretleri sırasında yapılmış olan Kaizen’lerin
övgü ile anlatılması/anlattırılması
yararlı olacaktır.
39
ÖRNEK UYGULAMA
İNSAN SAĞLIĞI
İÇİN ÜRETİM YAPARKEN
ÇALIŞAN SAĞLIĞI’NA
MAKSİMUM ÖZEN
İnsan sağlığı için üretim yapan
Drogsan, bu üretimi yapan personellerinin sağlığına ve güvenliğine her zaman özen gösteren bir
firma olmuştur.
Zaten “Drogsan’ın Değerleri”nin
ilk maddesinde dahi “İnsan,
doğa, çevre ve etik kurallar bizim
için önemlidir” vurgusu yapılmıştır.
Türkiye’deki sağlık sektörünün ihtiyaçları doğrultusunda beşeri ilaç üretimine yönelen Drogsan, 2006-2012 yılları arasında büyük bir gelişim ve değişim süreci yaşamıştır. Bu sürecin sonunda 2011 yılı Aralık ayında Almanya Sağlık otoritesinin denetiminden geçmiş olan Drogsan,
Türkiye’de sayılı firmanın sahip olduğu Avrupa GMP belgesine sahip olmuştur ve Avrupa’daki
bütün ülkelere ilaç satabilme iznini elde etmiştir. 2012 yılına gelindiğinde 80’nin üzerinde ruhsatlı ürünü ve ruhsatlandırma çalışması devam eden ürünleri ile insanlığa daha sağlıklı bir
gelecek sunmaya devam etmektedir.
İnsan sağlığına odaklanan bir üretim felsefesine sahip olan Drogsan, güncel kaygılar yerine geleceğe yönelik projeleri ile daha büyük atılımları insanlığa sunabilme gayretinden hiçbir zaman
uzaklaşmayacaktır.
D
rogsan, 1975 yılında Eczacı
Nevzat Karpuzcu tarafından
kurulmuş, kuruluşunun ilk
aşamasında bitkisel kaynaklı
ilaç hammaddeleri üretmek amacıyla faaliyete başlamış. Daha sonra
bitkisel poşet çaylar ile kekik ve defne
yağı gibi uçucu yağların üretimine
ağırlık vermiş. 1986 yılında beşeri ilaç
üretiminin yanı sıra yine kendi ismiyle
bitkisel çay üretimine de başlayan
Drogsan, 1998 yılında bitkisel çay
üretimi, İsviçre merkezli MKT Holding
ile kurulan ortaklığın ardından yeni bir
yapılanmaya girmiş ve “Doğadan” adı
altında, ilaç üretiminden ayrılmış...
Drogsan, “Doğadan” markasını yaratıp ayrıldıktan sonra, 2006 yılında katı
üretim alanını faaliyete geçirmiş, 2009
yılında da artan ihtiyaçlar ile yeni depo
alanı inşa etmiştir. 2010 yılında Ar-Ge
pilot üretim alanı da tamamlanan
Drogsan’ın Katı Üretim Alanı ve Likit
Üretim Alanı ve Laboratuvar alanları
günümüz şartlarına uygun olarak
40
revize edilerek GMP/GLP kurallarına
göre üretim faaliyetleri devam etmektedir.
2010 yılı itibarı ile Drogsan İlaçları
genelinde ERP yazılım programı SAP
sistemi kullanılmaya başlamıştır.
SAP sistemi Malzeme Yönetimi, Depo
Yönetimi, Kalite Yönetimi, Üretim
Planlama, Muhasebe/Finans, İnsan
Kaynakları ve Satış modülleri bazında
mevcut sisteme entegre edilmiştir.
Türkiye çapında 29 Bölge Müdürlüğü
ve 450’yi aşan çalışanı ile daha iyi ve
kaliteli bir sağlık hizmetini amaçlayan
Drogsan, kendi üretiminin yanı sıra bir
Kore firması LG Life Sciences Türkiye
temsilciliğini de üstlenmiştir.
Drogsan, sürdürdüğü AR-GE faaliyetleri ve üretim teknolojisindeki çağdaş
yaklaşımları ile çalışmalarını sadece
Türkiye ölçeği ile sınırlandırmamaktadır. Üretimindeki ve yurtiçindeki
pazarlama deneyimini ilaç ihracatıyla
sınır ötesine taşıyan Drogsan, sadece
insan sağlığına değil, ülke ekonomisine de kurumsal bir destek sağlamaktadır.
Yönetim ve üretim tesislerinin ayrı
binalarda olduğu Drogsan’da genel
müdürlük, tanıtım ve pazarlama
bölümü İstanbul’daki genel müdürlük
binasında, iş geliştirme, ruhsatlandırma, satış, insan kaynakları, üretim
planlama, lojistik, muhasebe ve finans
bölümü ise Ankara-Balgat’taki merkez binasında faaliyetlerini sürdürmektedir.
GMP ( İyi İmalat Uygulamaları ) ve
GLP ( İyi Laboratuvar Uygulamaları
) ‘ ye uygun biçimde çalışan Üretim,
Kalite Kontrol, Depo, Ar-Ge, Teknik
Servis, İdari İşler ve Kalite Güvence
Bölümlerinden oluşan Üretim Bölümü
Ankara - Çubuk Karayolu 30. km’ deki
13.848 m2 açık ve 3.477 m2 ‘lik kapalı
alana sahip fabrikasında hizmet vermektedir.
Teoman Kalafatoğlu, Karadeniz’in
güzel şehri Giresun / Görele’den
çıkmış başarılı bir isim.
1970 yılında Görele Lisesi’nden
mezun olduktan sonra İstanbul
Üniversitesi Eczacılık Fakültesi için
İstanbul’a gitmiş. Sonrasında hem
kimya hem de ilaç sektöründe çok
gelişmiş bir ülke olan Almanya’ya…
1979-1986 yılları arasında
Almanya’da değişik ilaç fabrikalarında çalışan Kalafatoğlu, Bayer İlaç’a
Üretim Şefi olarak Türkiye’ye geri
dönmüş. 2006 yılına kadar birçok
ilaç fabrikasında başarılı yöneticilikleri ile sektöründe isim yapan
Kalafatoğlu, 2006 yılından bu yana
Drogsan İlaçları’nda Fabrika Müdürü
olarak çalışıyor.
Teoman Kalafatoğlu: “Tercihim hep
ilaç sektöründe hizmet sunmak
oldu. Çünkü insanları korumak, tedavi etmek, sağlık vermek mükemmel bir şey. Duyarlılığı son derece
yüksek olan Drogsan’da Fabrika
Müdürü olarak da çalışanlarımızın sağlığına maksimum derecede
önem veriyoruz. Kimsenin burnu bile
kanamasın istiyoruz. İlaçlar bizim
profesyonellik alanımız, iş güvenliğini sağlamak ise Ekoteknik İSG’nin…
Profesyonellikten asla vazgeçmeyen bir marka Drogsan olarak, tüm
hizmetlerimizi Ekoteknik İSG’den
alıyoruz” diyor.
İçinde bulundukları sektörün
gerekliliği olarak, çalışanlarının
sağlık kontrollerini düzenli olarak
çok uzun yıllardır yaptıran Drogsan, son 7 yıldır işyeri hekimliği
hizmeti alıyor.
İş Güvenliği çalışmaları ise 1998
yılından bu yana devam eden
Drogsan, çalışanlarının güvenliğini sağlamak için tüm İSG tedbirlerini almanın yanında İş Sağlığı
Güvenliği eğitimlerine de ağırlık
vererek İSG’yi bir ekip çalışması
haline getirmiş ve çalışanların da
desteğini almayı başarmıştır.
Drogsan’da baca gazı ölçümleri,
basınçlı kapların kontrolleri, ilkyardım eğitimleri, personel özlük
hakları gibi konularda yasal sorumlulukların yerine getirilmesi
noktasındaki iş güvenliği çalışmaları uzun yıllardır düzenli olarak
yapılıyor. Bilhassa son 4 yıldır
düzenli olarak İş Güvenliği Kurulu
toplanıyor, yapılan çalışmalar bu
isim altında yürütülüyor.
ÇEVRE DOSTU: DROGSAN
Drogsan’ın atıklarını fabrika içerisinde düzenli olarak topladığı atık
toplama alanları ve 55 bin metreküp/gün kapasiteli endüstriyel ve
evsel atık su arıtma tesisi mevcut.
Kimyasal atıklarını düzenli olarak
tehlikeli atık toplama ve bertaraf
şirketlerine gönderen Drogsan,
bunların bildirimini de düzenli
olarak yapıyor.
Yapılan tüm bu çalışmalar, hem
Drogsan çalışanlarına karşı hem
de yasal otoriteler karşısında kendilerini daha güvenli hissetmelerini sağlamak amaçlı.
Drogsan, insan hayatının ne
denli önemli olduğunun ve bunun
gerekliliklerini yerine getiriyor
olmanın aynı zamanda vicdani bir
sorumluluk olduğunun farkında
olarak çalışmalarını devam ettiriyor.
Drogsan uzun yıllar kendi bünyesinde İSG ve Çevre ile ilgili
çalışmalarını başarıyla yürüttükten sonra, İSG ile ilgili yaptıkları
tüm çalışmaları daha düzenli ve
sistematik olarak yürütebilmek
amacı ile bu hizmetleri uzman bir
kuruluştan almaya karar vererek
“Ekoteknik İSG” ile çalışmaya
başladı.
Ekoteknik İSG’den Sağlık, İş Güvenliği ve Çevre konularının üçünü
de içeren paket çözüm hizmeti
alan Drogsan ile güzel birçok çalışmaya imza atıldı.
41
TANITIM
Yatırımları, Sermayeyi, Yılların
Tecrübesini ve Emeği Korumanın Yolu
Önce İnsan’ı Korumak
Hayatta en büyük değeri verdiğimiz çocuklarımıza neşeli dakikalar geçirtebilmek için Aksapark gece
gündüz çalışıyor. Yapmış oldukları işin ne denli önemli ve sorumluluk gerektiren bir iş olduğunun bilincini tasarım aşamasından üretim aşamasına dek dikkatle taşıyor.
Aksapark, yapılacak en küçük bir hatanın bile büyük sonuçlara yol açabileceğinin bilinciyle, kentlerimizi, parklarımızı, bahçelerimizi kısacası baktığımız her yeri güzelleştirirken 130 çalışanının yaşam
değerinden de asla ödün vermiyor.
Kentsel Donatı Elemanları ve
Çocuk Oyun Parkları tasarım ve
üretimini gerçekleştiren Park
Tasarım ve Aksa Peyzaj firmaları
dünyanın tüm çocukları için güçlerini Aksapark Kent Mobilyaları
A.Ş. firmasında birleştirdi. Gerek
yurtiçi ve gerekse yurtdışında
ihracat yaptıkları 40’ın üzerinde
ülkede müşterilerine üstün kalite
standartlarda hizmet veren firma, estetik ve fonksiyonel kentsel
donatı elemanları daha yaşanabilir
alanlar planlıyor.
Aksapark, geniş ürün yelpazesi içinde kaliteden asla ödün
vermiyor. Gerek yurtiçinde Türk
Standartları Enstitüsü (TSE) ve
gerekse yurtdışında TÜV SUD ve
TÜV NORD tarafından tasarım ve
Aksapark, insana verdiği önemi, şirket içi çalışmalarında
da en ön planda tutuyor. Sincan’daki üretim fabrikalarına
girince bu maksatla bünyelerinde buldurdukları iş sağlığı
ve güvenliği için ayrılmış özel
birim hemen ilgi çekiyor.
Düzenli olarak çalışanlarının sağlık kontrollerini yapan Aksapark, bu amaçla
yapılan yatırımların firmaya
sağladığı maddi yüke değil, iş
kazalarının azalması ve daha
güvenli çalışma ortamı sağlanması sayesinde üretimde
sağladıkları kazanca bakıyor.
42
üretim süreçleri ile ürün kalitesi
sertifikalar ile belgelendirilmiştir.
Bu özelliği ile Aksapark sektörde
öncü firma konumunda olarak,
tasarım ve ARGE çalışmalarına
artan oranda yatırım yaparak lider
pozisyonunu bir dünya markası
noktasına getirme hedefindedir.
Tüm idari kadroları ve bir takım
üretim birimleriyle ana organizasyon merkezi Ankara-Sincan ASO 1.
Organize Sanayi Bölgesi’nde olan
Aksapark, Ankara-Polatlı Organize Sanayi Bölgesi içindeki fabrika
alanında da üretimini desteklemektedir. Ankara dışında, İstanbul, İzmir, Antalya merkezli bölge
müdürlükleri ile müşterilerine yurt
çapında aktif pazarlama hizmeti
veren Aksapark’ın, metal, ahşap
ve plastik ile alakalı tüm imalat
süreçleri entegre bir düzen içinde
tamamlanıyor.
Hedef: Sıfır İş Kazası
Aksapark, tüm iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenebileceğine inanıyor. İş Sağlığı ve Güvenliği
önceliklerinin diğer operasyon
önceliklerine üstünlüğünü kabul
ediyor, bu öncelikleri günlük rutin
işlerin bir parçası olarak görüyor.
Tesislerdeki tüm çalışanlar ve
ziyaretçiler için “Sıfır iş kazası”
hedefini destekleyecek optimum
çalışma koşullarını sunmaya gayret gösteriyor.
Bu hedef çerçevesinde Aksapark,
yasal yükümlülüklerini takip etme-
yi ve yerine getirmeyi taahhüt ediyor, risk analizleri ile tüm iş planı
ve faaliyetlerimizden kaynaklı tüm
riskleri ortadan kaldırmayı hedefliyor. Yapısal emniyet önlemlerini,
davranış odaklı güvenlik sistemleri
ile desteklemek için riskli davranışlara tolerans göstermiyor,
örnek davranışları takdir ediyor.
Aksapark, yöneticilerini iş sağlığı ve güvenliği gereklerini yerine
getirmek hususunda rol model
olarak görürken, çalışanlarının kurallara uymak konusunda
vermiş oldukları taahhüdü “Sıfır İş Kazası” hedefine ulaşmak
için elindeki en büyük güç olarak
düşünüyor. Bu amaçla kurmuş olduğumuz dökümante yönetim sistemini eğitim, denetim ve gözden
geçirme faaliyetleri ile destekliyor,
sistem ihtiyaçları için gerekli kaynakları ayırıyor.
Sürekli gelişim felsefesi doğrultusunda Aksapark, dâhilindeki tüm
kaza ve ramak kalma olaylarını
inceliyor, detaylı soruşturmalar ile
olayların kök nedenlerini buluyor ve tekrarlanmasını önlemek
için gerekli çalışmaları yapıyor.
Bu politika da dâhil olmak üzere
İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim
Sistemi’ne dâhil tüm anahtar
elemanları periyodik olarak gözden geçiriyor ve günün şartlarına
uygun hale getirmek için gerektiği
durumlarda revize ediyor.
Olası acil durumlarda hızlı, güvenli
ve koordineli müdahale organizasyonu, acil durum sonrası iyileştirme ve iş sürekliliği çalışmalarının
verimliliğini artırmak amacıyla iç
karar alma mekanizmalarını ve
prosedürlerini etkin bir şekilde
yönetiyor, periyodik tatbikatlar ile
acil durum yönetim kabiliyetini sürekli geliştiriyor. Aksapark “Sıfır İş
Kazası” hedefini en temel değeri
olarak kabul ediyor.
Ekolojik Dengenin
Korunması
Rutin İş Süreçlerinin
Bir Parçası
Aksapark, ekonomik kalkınma ile
çevresel sürdürülebilirlik arasındaki dengenin kontrol altında
tutulması gerektiğine inanıyor. Bu
yüzden de faaliyetlerinde enerji ve
Peyzaj Mimarı Ufuk Bayraktar, 1996 yılında Park
Tasarım’ı kurarak iş hayatına atılmış bir iş adamımız.
Ufuk Bayraktar “Önce İş Sağlığı, Önce İnsan” diyen
işadamlarımızın başında geliyor. Bayraktar, yatırımlarını,
sermayesini, yılların tecrübesini ve emeğini korumanın
yolunun önce İnsan’ı korumak olduğuna inanıyor.
kaynak tüketiminde verimliliğe,
atık ve emisyon üretiminde ise
kaynağında önleme stratejilerine
odaklanması için gayret gösteriyor.
Çevre konusunda da yasal yükümlülüklerini takip etmeyi ve yerine
getirmeyi taahhüt eden Aksapark,
faaliyetlerinin çevresel etkilerinin
belirlenmesinde, değerlendirilmesinde ve kontrol altına alınmasında toplum ve sürdürülebilir
kalkınma felsefesi önceliklerini
karar verme mekanizmalarına
dâhil ediyor.
Çevrenin korunması gayretlerinde
ellerindeki en büyük gücün yöneticileri ve tüm çalışanları olduğunu
düşünen Aksapark, entegre proses
optimizasyonu ve kaynağında azaltım çabaları ile ekolojik dengenin
korunmasını rutin iş süreçlerinin
bir parçası olarak görüyor, sürdürülebilir çevre için ürünlerinin
yaşam döngüsü değerlendirmelerini yapıyor. Bu amaçla kurduğu
Dokümante Yönetim Sistemi’ni
eğitim, denetim ve gözden geçirme
faaliyetleri ile destekliyor, sistem
ihtiyaçları için gerekli kaynakları
ayırıyor.
Sürekli gelişimi sağlamak amacıyla faaliyetlerinin çevresel etkilerini uygun yöntemler ile ölçen ve
değerlendiren Aksapark, Çevre Yönetim Sistemi’ne ait tüm anahtar
elemanları periyodik olarak gözden geçiriyor ve günün şartlarına
uygun hale getirmek için gerektiği
durumlarda revize ediyor.
Çevresel kirliliğe sebebiyet verebilecek olası acil durumlarda hızlı,
güvenli ve koordineli müdahale
organizasyonlarının verimliliğini
arttırmak ve acil durum sonrası
oluşan tüm etkileri ortadan kaldırmak amacıyla iç karar alma mekanizmalarını ve prosedürlerini etkin
bir şekilde yönetiyor, periyodik
tatbikatlar ile acil durum yönetim
kabiliyetini sürekli geliştiriyor.
“Sürdürülebilir Çevre Performansı” hedefleri de Aksapark için
en temel değerlerden biri olarak
kabul ediliyor.
43
IÇTIHAT
T.C.
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/17331
K. 2009/6809
T. 14.5.2009
• İŞ KAZASI SONUCU MALULİYET
(Maddi ve Manevi Tazminat - İşyerinde Uygulanması Gereken İşçi
Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün
İlgili Maddelerini İncelemek
Suretiyle İşverenin İşyerinde
Alması Gerekli Önlemlerin
Neler Olduğu Ayrıntılı Bir Biçimde İncelenmesi Gerektiği)
• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT (İş Kazası Sonucu Malüliyetten Doğan - İşyerinde Uygulanması Gereken İşçi Sağlığı
ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün İlgili Maddelerini İncelemek Suretiyle İşverenin İşyerinde Alması Gerekli Önlemlerin Neler
Olduğunun İncelenmesi Gerektiği)
• İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ (İş Kazası Sonucu Malüliyetten Doğan Tazminat - İşverenin Hangi Önlemleri Aldığı ve Hangi Önlemleri Almadığı Alınan Önlemlere İşçinin Uyup Uymadığı Gibi Hususlar Ayrıntılı Bir Biçimde İncelenmesi Gerektiği)
4857/m.77
5510/m.13,18
ÖZET : Davacı, iş kazası sonucu
malüliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar
verilmesini istemiştir. İş kazasından
doğan tazminat davalarının özelliği
gereği, İşKanunu’nun 77. maddesinin öngördüğü koşulları gözönünde
tutarak ve özellikle işyerinin niteliğine
göre, işyerinde uygulanması gereken
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün
ilgili maddelerini incelemek suretiyle,
işverenin işyerinde alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı,
alınan önlemlere işçinin uyup uymadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde
incelenmek suretiyle kusurun aidiyeti
ve oranı hiçbir kuşku ve duraksamaya
yer vermeyecek biçimde belirlenmelidir.
DAVA : Davacı, iş kazası sonucu malüliyetinden doğan maddi ve manevi
tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar
vermiştir.
44
Hükmün davalılar vekili tarafından
temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve
Tetkik Hakimi Nurten Fidan tarafından düzenlenen raporla dosyadaki
kağıtlar okunduktan sonra işin gereği
düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit
edildi:
KARAR : 1-Dava, davacının 29.03.2001
tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu
sürekli iş göremez duruma gelmesi
nedeniyle maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, istemin kısmen kabulü
ile 43.235,03.-TL maddi tazminat ile
1.200,00.-TL manevi tazminata hükmedilmiştir.
Davacı, işvereni olan davalı Ayhan
Çakmak’a ait araç ile Anamur’dan
Gazipaşa’ya giderken, davalılardan
Muhammet Usta’nın işçisi davalı Selahattin Ayverdi’nin sevk ve idaresindeki
araçla çarpışarak oluşan trafik-iş kazasında beden güç kaybına uğradığını
ileri sürerek bu davayı açmıştır.
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından
karşılanmayan zararın ödetilmesine
ilişkin davalarda ( tazminat davaları ) öncelikle haksız zenginleşmeyi
ve mükerrer ödemeyi önlemek için
Kurum tarafından sigortalıya bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin
tazminattan düşülmesi gerektiği
Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir. Diğer yandan, sigortalıya bağlanacak gelir ve hükmedilecek
tazminatın miktarını doğrudan etkilemesi nedeniyle, işçide oluşan meslekte güç kayıp oranının hiçbir kuşku ve
duraksamaya yer vermeksizin kesin
olarak saptanması gerekir.
5510 sayılı Yasa’nın 13. maddesinde
İş kazasının 4 ncü maddesinin birinci
fıkrasının ( a ) bendi ile 5 nci madde
kapsamında bulunan sigortalılar
bakımından bunları çalıştıran işveren
tarafından, o yer yetkili kolluk kuvvetlerine derhal ve Kuruma en geç
kazadan sonraki üç işgünü içinde iş
kazası ve meslek hastalığı bildirgesi
ile doğrudan ya da taahhütlü posta
ile bildirilmesinin zorunlu olduğu,iş
kazasının işverenin kontrolü dışındaki
yerlerde meydana gelmesi halinde iş
kazasının öğrenildiği tarihten baş-
layacağı, Kuruma bildirilen olayın iş
kazası sayılıp sayılmayacağı hakkında
bir karara varılabilmesi için gerektiğinde, Kurumun denetim ve kontrol
ile yetkilendirilen memurları tarafından veya Bakanlık İş Müfettişleri
vasıtasıyla soruşturma yapılabileceği
bildirilmiştir.
Öte yandan, 5510 sayılı Yasa’nın 18 nci
maddesinde Kurumca yetkilendirilen
hekim veya sağlık kurullarından istirahat raporu alınmış olması şartıyla;
iş kazası nedeniyle iş göremezliğe
uğrayan sigortalıya her gün için geçici
iş göremezlik ödeneği verileceği, 19
ncu maddesinde iş kazası sonucu
oluşan hastalık ve özürler nedeniyle Kurumca yetkilendirilen sağlık
hizmeti sunucularının sağlık Kurulları
tarafından verilen raporlara istinaden
Kurum Sağlık Kurulunca meslekte
kazanma gücü en az %10 oranında azalmış bulunduğu tespit edilen
sigortalıya sürekli iş göremezlik geliri
bağlanacağı bildirilmiştir.
Somut olayda iş kazası olduğu iddia
olunan olayın Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmediği ve Sosyal Güvenlik Kurumunca sürekli iş göremezlik
oranı belirlenmeden, Mersin Devlet
Hastanesi’nin 19.08.2003 tarihli sağlık
kurulu raporundaki % 60 maluliyet
oranının esas alındığı anlaşılmaktadır.
Kurumca sigortalıya gelir bağlanabilmesi için öncelikle zararlandırıcı olayın iş kazası niteliğince olup olmadığının tespiti ön sorundur. İş kazasının
tespiti ile ilgili ihtilaf Sosyal Güvenlik
Kurumunun hak alanının doğrudan
ilgilendirmekte olup tazminat davasında kurum taraf değildir.
Yapılacak iş; davacıya iş kazasını
Sosyal Güvenlik Kurumuna ihbarda
bulunmak, olayın Kurumca iş kazası
olarak kabul edilmemesi halinde Sosyal Güvenlik Kurumuna ve hak alanını
etkileyeceğinden işveren aleyhine
“iş kazasının tespiti” davası açması
için önel vermek, tespit davasını bu
dava için bekletici sorun yaparak
çıkacak sonuca göre, olayın Kurumca
iş kazasıolduğunun kabul edilmesi
halinde ise davacıya Kuruma müracaat ederek sürekli iş göremezlik
oranının belirlenmesi, giderek iş
kazası sigorta kolundan sürekli
iş göremezlik geliri bağlanması
için önel vermek, Kurumca
bu işlemlerin yapılmasından sonra
davacıya bağlanan gelirin hüküm tarihine en yakın tarihteki en son peşin
sermaye değerini sormak, hüküm tarihindeki veriler gözetilerek davacının
maddi zararını yeniden hesaplatmak,
hesaplanan bu miktardan bağlanan
gelirin en son peşin sermaye değerini düşmek suretiyle karşılanmayan
maddi zarar miktarını tespit ederek
davacının 20.02.2008 tarihli kararı
temyiz etmediği de gözetmek suretiyle maddi tazminat konusunda çıkacak
sonuca göre, manevi tazminat konusunda Kurumca belirlenecek sürekli
işgöremezlik oranına göre bir karar
vermektir.
2-Kabule göre de; olay iş kazası ise,
iş hukuku ve sosyal güvenlik ilkeleri
çerçevesinde değerlendirilmeye tabi
tutulmalıdır. İşverenin iş kazası sonucu meydana gelen zarar nedeniyle
hukuki sorumluluğu yasa ve içtihatlarla belirlenmiş olan ayrık haller
dışında ilke olarak iş aktinden doğan
işçiyi gözetme ( koruma ) borcuna aykırılıktan kaynaklanan kusura dayalı
sorumluluktur. İnsan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işverenin işçilerin
sağlığını ve güvenliğini sağlamak için
gerekli olanı yapmak ve bu husustaki
şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu
İş Kanunu’nun 77. maddesinin açık
buyruğudur.
İş kazasından doğan tazminat davalarının özelliği gereği, İş Kanunu’nun
77. maddesinin öngördüğü koşulları gözönünde tutarak ve özellikle
işyerinin niteliğine göre, işyerinde
uygulanması gerekenİşçi Sağlığı ve
İş Güvenliği Tüzüğü’nün ilgili maddelerini incelemek suretiyle, işverenin
işyerinde alması
gerekli önlemlerin neler olduğu,
hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere işçinin
uyup uymadığı gibi hususlar ayrıntılı
bir biçimde incelenmek suretiyle
kusurun aidiyeti ve oranı hiçbir kuşku
ve duraksamaya yer vermeyecek
biçimde belirlenmelidir. Oysa hükme dayanak alınan Adli TIp Kurumu
Trafik İhtisas Dairesince hazırlanan
14.12.2001 tarihli kusur raporunun İş
Kanununun 77. maddesinin öngördüğü koşulları içermediği, 2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanununa göre
inceleme yapılarak kusurun aidiyet ve
oranının belirlendiği görülmektedir.
Hal böyle olunca anılan kusur raporunun hükme dayanak alınacak nitelikte
olduğu söylenemez.
Mahkemece eksik inceleme ve
araştırma sonucu açıklanan doğrultuda araştırma yapılmaksızın sonuca
gidilmiş olması usul ve yasaya aykırı
olup bozma nedenidir.
O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli
ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan
nedenlerle BOZULMASINA,temyiz
harcının istek halinde davalılara
iadesine diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
14.05.2009 gününde oybirliğiyle karar
verildi.
45
MAKALE
Prof. Dr. Recep Akdur
Ankara Ü.T.F Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Düzenlemeleri yaşama
geçirme ve kadınların
işyerlerinde erkeklerden daha ağır güvenlik ve sağlık sorunları
yaşamasını önlemede
iki anahtar kişi vardır.
Bunlardan biri kadın çalışan iken diğeri de işyeri
hekimidir. Kadın çalışan
haklarının bilincinde olmak ve onu her kademede (işyeri sendika vb)
talep ederek savunmaktan sorumludur. İşyeri
hekimi ise bunları gözetmekten sorumludur.
Çalışma
Yaşamında
Kadın Sağlığı
Denilince...
Gerek dünyada ve gerekse Türkiye’de milyonlarca kadın, iş
ortamlarında erkeklere göre daha ağır sağlık ve güvenlik
riski altındadır. Çünkü kadınların fiziksel, fizyolojik ve psikolojik yapılarının önemli farklılıklar göstermesine karşın
iş koşul ve ortamları büyük bir çoğunlukla erkeklere göre
düzenlemektedir.
İ
ş ortamlarında kadınların cinsiyetlerinden dolayı maruz kaldıkları
risklerin başlıcaları şöyle sıralanabilir:
• Kadınların beden ölçüleri erkeklerden daha küçük olup, erkeklere
göre daha kısa, daha hafif ve daha az
kaslıdır. Buna karşılık hemen bütün
makine ve işlerin ergonomik ölçüleri erkeklere göre ayarlanmıştır. Bu
yetmezmiş gibi, bireysel koruma
malzemelerinin büyük çoğunluğu
erkek ölçülerine göre yapılmıştır,
• Kadınlar genellikle erkekler tarafından yeğlenmeyen işlerde çalışırlar,
• Birçok kimyasal kadınlarda daha
düşük doz ve sürede daha ağır sağlık
sorunlarına yol açar,
• İş yaşamında kadın inisiyatifi erkek
46
• Kadınların menapozu erkeklerin
andropozuna göre çok daha ağır
yaşanır.
ve işverenler bu konuyu kesinlikle
ihmal etmemelidir. İşyeri ve ülke
düzleminde iş sağlığı - güvenliği programları yapılır ve yürütülürken daima
kadın çalışanlar ile ilgili etmenlere
dikkat edilmelidir. Daha işe giriş muayenelerinden başlayarak bir yandan
klasik (her iki cinsiyet için de gerekli
olan) periyodik izlemelerde kadınların
farklılıkları göz önünde bulundurulurken öte yandan da bu izlemelere
kadına özgü periyodik izleme programlarının entegre edilmesi konusuna ayrı bir özen gösterilmelidir.
Daha birçokları eklenebilecek yukarıdaki listede verilen nedenlerle,
kadınlar, günlük yaşamda olduğu gibi,
iş ortamlarında da erkeklerden hem
daha ağır hem de daha farklı sağlık ve
güvenlik riskleri ile karşı karşıya kalır.
Bundan ötürü de, başta kadın işçilerin
kendisi, işyeri hekimleri, sendikalar
Makine, iş ve işyerlerinin genelde erkek beden, ölçü ve gücüne göre dizayn
edilmiş olması aynı makineyi kullanan
aynı işi yapan ya da aynı işyerinde
çalışan kadınların erkeklere göre
daha ağır iş yapıyor konumda olması
sonucunu doğurur. Makine ve insan
arakesitleri dolayısı ile de komuta
inisiyatifine göre daima daha az belirleyicidir (gender),
• Kadınlar düzenli olarak menstürasyon görür ve her ayın belli günlerini
bu fizyolojik ve psikolojik konumda
yaşarlar,
• Kadınlar gebelik loğusalık yaşar ve
annelik yaparlar,
kontrol işlemleri hem antropometrik
ölçüler hem de kas gücü açısından
kadınları zorlar. Bundan ötürü hemen
istisnasız tüm kadın çalışanlarda işe
bağlı olarak eklem ve kas (özellikle
boyun, omuz, sırt, el-bilek, diz ve
ayak) ağrıları erkeklerden kat kat
daha fazladır. Bunlar genellikle göze
görünmeyen, ölüm, sakatlık ya da
diğer hastalıklar gibi istatistiklere
yansımayan sorunlardır. Bu nedenle
de her anlamda ihmal edilirler. Bu tür
yakınmaların sıklığı ve fazlalığı sağlık
çalışanları ve işyeri hekimlerinde
kadınlara karşı adeta bir duyarsızlık
oluşturur ve görmezlikten gelme ya
da basit palyatif reçetelerle geçiştirme alışkanlığı kazandırır.
Tezgah ölçüleri, malzeme ağırlıkları
ve kas yorgunluğu nedeniyle kadınlar
daha sık malzeme düşürür ve bunun
olumsuz sonuçlarına daha çok maruz
kalırlar. Sorumlu kişi ve kurullar
konuyu bir sağlık ve güvenlik sorunu
olarak algılamak ve ele almak yerine
kadınların daha dikkatsiz, “sakar”
oldukları gibi bir yaklaşım sergilerler.
Kadınların erkeklerin tercih etmediği
temizlik vb hizmet işlerinde çalıştırılması onların kimyasallarla daha sık
temas etmelerine bundan ötürü de
erkeklere göre daha sık cilt sorunları
yaşamalarına neden olur. Bu tür cilt
yakınma ve sorunlarını sık sık dile
getirmeleri onların ciltlerine daha
düşkün oldukları şeklinde bir algılanması dolayısı ile de bu şikâyet ve
sorunlarına duyarlı davranılmaması
sonucunu doğurur.
Olayın gender boyutu bir yana bırakılır
ise, buraya kadar söz konusu edilen
sorunlar aslında doğrudan cinsiyete
bağlı sorunlar da değildir. Başka bir
anlatımla aynı konumda olmaları
halinde erkek kadın fark etmeksizin
tüm çalışanlar aynı sağlık ve güvenlik
sorunlarını yaşarlar. Çünkü sorun
özünde bir cinsiyet sorunu olmaktan
çok iş sağlığı ve güvenliğine özelikle
de ergonomiye özen göstermeme
sorunudur. Ergonomiye özen gösterilmeyen bir iş yerinde, ortalamanın
altında boy ve kiloya (bodur ve zayıf)
erkek işçiler de yukarıda özetlenen ve
kadınların yaşadığı türden sorunları
yaşarlar. Benzeri bir şekilde hijyene
özen gösterilmeyen bir temizlik işinde
çalışan ve sürekli kimyasallarla temas eden erkekler de kadınlarla aynı
türden cilt şikayetleri çekerler.
İş ortamında yaşanan ve doğrudan kadın cinsiyetine özgü olan riskler daha
çok, menstürasyon, gebelik, loğusalık,
emziklilik, annelik ve menapoz gibi
kadınların üreme işlevlerinden ileri
gelir. Bunların içinde de gebelik hem
47
kadın çalışanı hem de karnındaki çocuğu olumsuz etkilemesi nedeniyle en
önemli olandır. Bu nedenle de çalışma
yaşamında kadın sağlığı denilince
üzerinde ayrıca ve önemle durulması
gereken bir konudur.
Her şeyden önce iş ortamı kadın
çalışanların gebelik olay ve olasılığını
hem özgürce yaşayabileceği hem de
özgürce-çekinmeden açıklayabileceği
bir iklime sahip olmalıdır. Bu bağlamda tanı olanaklarından kolayca
yararlanabileceği ve gebe olması
halinde ilgililerden gerekli sağlık ve
güvenlik korunmasını isteyebileceği
bir ortam olmalıdır. Gebelik tanısı ile
birlikte, iş sağlığı ve güvenliği sistemi
gebeye özel bir koruma programı başlatmalı, derhal çalışması sakıncalı iş
ve alanlardan uzaklaştırılarak, gerekir
ise iş değişimi yapılmalıdır. Özellikle
uzun saatler devam eden, kas gücünü
gerektiren, sürekli yinelenen, kramp
ve kasılma yaratan pozisyonda yapılan
işlerden, gece vardiyalarından, stresten, gürültüden, müşteri şiddetinden,
aşırı sıcak, yemek de dahil her türlü
kokudan, kaygan ve ıslak zeminli
alanlardan, radyasyon ve toksik kimyasallardan uzak bir alana alınmalıdır.
Gebe çalışanlar için, tanı gününden
itibaren, gebelere özgü periyodik tıbbi
izlem programı tam uygulanmalıdır.
İşyeri sağlık ve güvenlik birimi bunu
yapacak olanak ve yetenekte değil ise
başta aile hekimi olmak üzere, diğer
sağlık birimleri ile eşgüdüm sağlanmalı ve izlemler işyeri hekimi ile diğer
kuruluşlar tarafından entegre bir
biçimde yürütülmelidir. Kadın çalışana bu kontrollerini yaptırması için izin
gereğinde de ulaşım sağlanmalıdır.
Zamanı geldiğinde doğum öncesi ve
sonrası izinlerini eksiksiz kullanmalı
ve işyerinden ayrı olduğu bu süre ona
işyerinde herhangi bir şey kaybettirmemelidir. Emzirme döneminde
özgürce bebeğini emzirebilmesi için
başta izin olmak üzere her türlü imkan tanınmalıdır.
Ev, annelik ve iş üçgeni arasında yaşadıkları sorumluluk ve stres nedeniyle bir yandan dikkati daha dağınık
olan kadın çalışan öte yandan da bu
üçlünün yarattığı baskı nedeniyle
yoğun baş ağrısı ve anksiyete yaşar.
İş ortamı kadınların bu üçgendeki
işlevlerini rahatça karşılayabileceği
olanaklar sağlamalıdır. Anneliğini en
48
rahat yaşaması ve annelik anksiyetesini en aza indirmek için işyeri kreşi
çok önemlidir.
Sonuç ve özet olarak, başta ILO
sözleşmeleri olmak üzere birçok
uluslararası sözleşmede ve ulusal
yasalarda birçok düzenleme getirilmiş olmasına karşın, bunlar günlük
yaşama yansımamakta ve kadınların
işyerlerinde cinsiyetlerine bağlı olarak
daha ağır güvenlik ve sağlık sorunları yaşaması önlenememektedir.
Düzenlemeleri yaşama geçirme ve
kadınların işyerlerinde erkeklerden
daha ağır güvenlik ve sağlık sorunları
yaşamasını önlemede iki anahtar kişi
vardır. Bunlardan biri kadın çalışan
iken diğeri de işyeri hekimidir. Kadın
çalışan haklarının bilincinde olmak ve
onu her kademede (işyeri sendika vb)
talep ederek savunmaktan sorumludur. İşyeri hekimi ise bunları gözetmekten sorumludur. Ayrıca işyeri
hekimi yukarıda başlıcaları özetlenen
sorunları işverenden, sendikadan
ve hatta çalışanın kendisinden daha
iyi bilen kişidir. Konuya daha duyarlı
yaklaşarak, hem tarafları bilgilendirmek hem de tıbbi yetkilerini kullanmak sureti ile kadınların işyerlerinde
yaşadıkları sorunları önemli oranda
azaltabilir.
KAZA
ANALIZI
Hayri Cengiz Kutgün
Tar. Mak. Müh. İş Güvenliği Uzmanı
Ankara Adli Yargı Adalet Komisyonu Bilirkişisi (No:1353)
Istatistiki Bilgiler
Kazanın Olduğu Sektör: Orman Ürünleri
Kaza Tarihi: 02.05.2011
Kaza Günü: Pazartesi
Kaza Saati: 14.45
Kazalının Yaşı: 54
Kazalının Cinsiyeti: Erkek
İşe Giriş Tarihi: Alt Yüklenici (Son 10 yıldır taşeronları olan firma)
Kazalının İş Tanımı: Kamyonla Talaş yükleme -Boşaltma işi
Kaza Sonucu: Uzuv Kaybı
Kaza Öyküsü:
Kamyonculuk işiyle uğraşan C.S’nin olayın geçtiği işyerinde kamyonundaki talaşı fabrikanın gösterdiği alana boşaltırken kepçe operatörü
F.E.’nin kontrolündeki kepçe tarafından ayaklarının ezilmesi sonucu
yaralanıp malul kalması şeklinde iş kazası meydana gelmiştir.
Kazanın Nedenleri:
1- C.K‘ya fabrikaya girerken güvenlik önlemleri ile ilgili bir talimatname
imzalattırılmaması,
2- F.E’nin kepçe operatör belgesi olmaması: İş Sağlığı ve İş Güvenliği
Temel Eğitimi almamış olması (4857 Sayılı kanunun 77. Mad.),
3- Çalışma ortamının emniyetli olmaması (4857 Sayılı Kanunun 77.
Mad.),
4- İşin yürütümü esnasında nezaretçinin çalışma sahasında olmaması,
5- İşverenin bu önlemleri kazadan önce aldırmaması,
6- İşverenin gerekli denetimleri yaptırmaması (İş Kanunu Mad.77, İş Güv.Tüzüğü Mad. 3, İSG Eğitimleri Usul ve
Esasları Yönetmeliği Mad.8-14),
7- Kepçe operatörü F.E’nin çalışma sahasında, iş güvenliği önlemlerinin alınmamış olması durumunda amirlere veya
ilgililere haber vermek, sağlık ve güvenlik kurallarına uygun hareket etmekle yükümlü olması gerekirken ihmalkâr,
dikkatsiz ve tedbirsiz davranmış olmasından olması.
Uzmanın Önerileri:
Yararlanılan Kaynaklar:
1) ABC of women workers’ rights and gender equality International Labour Office Geneva,
2) Forastieri V: Informatıon Note On Women Workers And Gender Issues On Occupatıonal Safety And Health
Safework International Labour Office,
3) Health And Safety For Women And Chıldren,
4) http://actrav.itcilo.org/actrav english/telearn/osh /wc/wcmain.htm (Erişim 21 Ocak 2012),
5) Pregnancy at work http://www.businesslink.gov.uk/ bdotg/action/detail?itemId
=1080898378&type=RESOURCES ( Erişim 21 Ocak 2012)
6) Women’s health and safety; http://www.unison.org.uk/acrobat/12091.pdf (Erişim 21 Ocak 2012)
1- Fabrika Sahasına giren herkese iş güvenliği ile ilgili talimatname ve gerekli kişisel koruyucu donanım (KKD malzemeleri verilmeliydi. (İş Kanunu Mad. 77)
2- Operatör belgesi olmayan kişiler çalıştırılmamalıydı.
3- Çalışma ortamında her türlü güvenlik önlemleri alınmalıydı. (4857 Sayılı Kanunun 77. Mad.)
4- İşin yürütümü esnasında nezaretçi çalışma sahasından ayrılmamalıydı.
5- İş makinelerinin çalışma alanında uyarı ve işaret levhaları olmalıydı.
6- İşveren gerekli denetimleri yaptırmalıydı. (İş Kanunu Mad.77, İş Güv.Tüzüğü Mad. 3, İSG Eğitimleri Usul ve Esasları
Yönetmeliği Mad.8-14)
49
50
51
MAKALE
Hüseyin GELMEZ
E.Çevre Yönetimi Gen.Md.Yrd.
EKOKİM Çevre Danışmanlık Firması
Genel Koordinatör
SANAYİ ve ÇEVRE
İ
nsanoğlu binlerce yıldır, diğer canlılarla
birlikte doğada bir uyum içinde yaşaya gelmiştir Ancak doğadaki bu uyum ve denge,
özellikle sanayileşme ve sanayi kirliliğinin
arttığı son birkaç yüzyılda hızla bozulmaya
başlamıştır.
Sanayileşme, gelişme ve kalkınmanın bir
gereğidir. Fakat sanayileşme bir yandan
doğal varlıkları işlemek suretiyle toplumun
refahını artırırken, diğer yandan meydana
getirdiği katı, sıvı, gaz atıklar ve gürültü ile
çevrenin kirlenmesine, ekolojik dengenin
ve toplumun sağlığının bozulmasına neden
olmaktadır. Önceleri sınırsız ve bedava kabul
edilen doğa, günümüzde sınırlı bir sermayeye dönüşmüştür.
Sanayi üretimi, çevre kirliliği zincirinin en
önemli halkalarından biridir. Şüphesiz sanayi
ve teknoloji vasıtasıyla çevre kirliliğini önlemek de mümkün olabilir (arıtma tesisleri ve
arıtma teknolojileri) fakat daha fazla kaynak
kullanarak daha fazla üretmeyi hedefleyen
bir sanayileşmenin mutlak hakimiyetini
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde
kolaylıkla gözlemek mümkündür. Gelişmiş
ülkeler, sanayileşme sürecinde çevre konusuna gereken önemi vermemiş, amaçladığı
ekonomik büyümeye çevrenin kirlenmesi
pahasına ulaşmıştır. Gelişmekte olan ülkelerin, sanayileşmiş ülkelerin düştüğü bu hataya
düşmemesi, kalkınma konuları ile birlikte
çevre konularını da ele almaları, çevre ve
kalkınma kavramlarının karşılıklı etkileşimini
idrak etmeleri gerekir. Ancak bunun henüz
yeterince idrak edilmediği anlaşılıyor. Kaldı ki
günümüze değin fütursuzca çevreyi kirleterek ve doğal kaynakları hesapsızca tüketerek
sanayileşmesini gerçekleştiren gelişmiş
ülkelerin yapmadıklarını gelişmekte olan
ülkelerden beklemek adaletle de bağdaşır bir
tutum değildir. Şüphesiz çevre kirliliği sınır
tanımaz ve muhtemel çevre felaketinden tüm
insanlık zarar görür ancak gelişmiş ülkelerin
52
yüz yılı aşkın süredir oluşturdukları çevre
tahribatının bedelini ödemeleri gerekir.
Dünya nüfusunun dörtte üçünü oluşturan
gelişmekte olan ülkeler, dünya endüstri
üretiminin ancak yüzde 10 kadar bir kısmını
gerçekleştirmektedir. Gelişmekte olan
ülkelerin yüzyılımızın ortalarında denge
nüfusuna ulaşacakları düşünülür ve geçen
süre içinde bugün sanayileşmiş ülkelerin
üretim ve tüketim düzeylerine ulaşacakları
varsayılırsa, halihazırdaki üretimlerini beş ile
on kat arasında artırmaları gerektiği ortaya
çıkmaktadır. Bu boyutlarda bir üretimin,
alışılagelen kaynak kullanımı ve üretim
yöntemleriyle gerçekleştirilmesi durumunda, ne dünyamızın hammadde kaynakları
yeterli olacak, ne de ekolojik sistemlerimiz
bu üretim ve üretilenin tüketiminden kaynaklanacak atıkları önemli zararlar görmeden
massedebilecektir.
Çevre sorunlarının devamlı artmasına sebep
olan faktörlerden birisi de mevcut tüketim
alışkanlıkları ile tüketimin sürekli kamçılanmasıdır. Kapitalist iktisat felsefesinin temelini
oluşturan bu anlayış, günümüz toplumlarına
günlük hazlar aşılayıp, bunların meydana
getirdiği hasara karşı kayıtsız kılmaktadır.
Eğer kalkınma kavramından geçen dönemin
tüketim kalıplarına göre bolluk içinde yaşayan toplumlardan biri olmayı kastediyorsak,
şüphesiz çevre ile kalkınma arasında bir
çelişki vardır.
Sanayileşmenin yol açtığı çevre sorunları özet olarak; katı, sıvı ve gaz atıkların
sebep olduğu su, hava ve toprak gibi çevre
bileşenlerinin kirliliği, gürültü, doğal bitki
ve hayvan varlıkları ile ormanların tahribi,
üzerinde tesis kurulması nedeniyle verimli
arazinin tahribi, asit yağmurları, sera etkisi
gibi problemlerdir.
Dünya nüfusundaki önlenemeyen artışın da
etkisiyle, hızlı kentleşme ve sanayileşme;
ozon tabakasında incelme, iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik ve tropik ormanlarda
azalma gibi sonuçları doğurmaktadır. Doğal
kaynakların kendini yenileme sınırlarının
önüne geçen, onları sorumsuzca tüketen ve
çevreyi hesaba katmayan ekonomik büyüme
tutkusunun yerini, artık ekolojik büyümenin
alması gerekmektedir. Kaynakları sorumsuzca tüketen ekonomik eylemler, GSMH’nın
artı bölümüne değil eksi bölümüne yazılmalıdır.
Çevre sorunlarının insan yaşamını tehdit
eden boyutlara ulaşması, yerel, bölgesel,
küresel düzeyde önlem alınmasını gerektirmiştir. Öte yandan bu sorunların ekonomik
gelişmeyi engelleyeceği hatta gerileteceğine
yönelik kaygılar, gelişmiş ülkelerin bu konuda politikalar üretmesine neden olmuş ve
çevresel parametreler üretim kalitesinin bir
öğesi haline gelmiştir.
1980’li yıllardan itibaren, dünyada sanayileşmiş ülkeler arasındaki rekabetin niteliği
değişmiştir. Sanayileşmiş ülkelerdeki işletmeler, çevre yönetimini kendilerine rekabet
avantajı kazandıracak stratejik bir araç olarak
görmeye başlamışlardır. Çevre politikalarına
uygun üretim seçenekleri, bir yandan yatırım
ve sınai mallarının fiyatlarını arttırırken, öte
yandan bu ürünlerin pazara girmesinde
belirleyici kriter haline gelmiştir. Günümüzde
bir sınai ürünün dünyada pazarlanabilmesi
fiyat ve geleneksel kalite yanında, çevre
boyutunun da sağlanmasına bağlıdır.
Çevresel değerlerimizin ve doğal kaynaklarımızın korunması; optimal bir hayat seviyesinin ve refahın sağlanmasının vazgeçilmez şartlarındandır. 21. yüzyılda çevresel
değerlerin korunmasındaki parametreleri
sağlamadan üretilen mal ve hizmetin dünya
pazarlarına girebilme şansı, taraf olduğumuz
uluslararası düzenlemeler ve kamuoyunun
da baskısıyla giderek ortadan kalkmaktadır.
Bu durum, hem çevre değerlerine duyarlı,
hem de ekonomik gelişmeyi sağlayacak bir
çevre yönetim sisteminin ülkemiz sanayisinde de tatbikini zorunlu kılmaktadır.
Son yıllarda dünya, inanılmaz bir çevre
yıkımıyla karşı karşıyadır. İnsanlık tarihi
ile birlikte başlayan çevre tahribatı, sanayi
devrimine kadar doğa tarafından tolere
edilebilir boyutlarda idi.
Sanayi devriminden sonra dünya bu tahribatı tolere edemez duruma geldi ve son
yıllarda çevre tahribatı adeta çevre yıkımına
dönüştü. Bu yıkımdan sanayileşmeyi
sorumlu tutarak, sanayileşme karşıtı düşünce ve eylemlerde bulunmak, ne çevreye
ne de insanlığa yarar sağlar. Günümüzde
sanayileşme ile birlikte bilim ve teknoloji
de öylesine gelişmiştir ki, çevre korumaya
yönelik teknolojilerden yararlanarak çevre
yıkımını önlemek mümkündür. Yani kısaca,
sanayi, yaşayabilmek için çevreyi korumak,
insanoğlu da refah düzeyini artırmak için
sanayileşmek zorundadır. Sanayileşme ve
kalkınma ile çevreyi koruma faaliyetlerinin
paralellik arz etmesi ve birlikte yürütülmesi
gerekir. İlk bakışta paradoksal gibi görünen
“sanayileşme” ve “çevre koruma” faaliyetleri
ve kavramları, ancak eğitim ve bilinçlenme
ile bir arada düşünülebilecek kavramlardır.
“Kirleten öder” prensibinin, ödeyenin kirletmeye hakkı olduğu gibi yanlış bir anlayışa
dönüşmediği, daha temiz, daha yaşanılası bir
çevrede yaşamak ümidi ve dileği ile…
ÇEVRE KİRLİLİĞİ, GIDALARI DA KİRLETİYOR
Türkiye’de 50 bin gıda işletmesi ve yaklaşık 450 bin civarındaki gıda satış noktası var. Bunları denetlemek için ise sadece 5 bin gıda denetçisi var. Bu denetçilerin içerisinde de bu konuda eğitim almış
gıda mühendisi oranı çok düşük. Hal böyle olunca, Türkiye’de gıda güvenliğinden bahsetmek pek
mümkün gibi durmuyor. Üstelik çevre kirliliği de gıdaları kirletiyor. Güvenli gıda için, çevre kirliliğinin önlenmesi gerekiyor.
İnsan sağlığını riske atmayacak gıda
maddeleri “güvenli gıda” olarak tanımlanıyor. Ancak gıda güvenliği, sadece
tüketim aşamasında değil, üretim,
işlenme, dağıtım, depolanma ve satış
süreçlerini de kapsıyor. Ve tüm gıda zinciri boyunca insan sağlığını tehdit eden
fiziksel, kimyasal ve biyolojik risklerin
gerekli önlemler alınarak engellenmesi
veya insana zarar vermeyecek minimum
düzeye indirgenmesi gerekiyor. Ancak
şu anda Türkiye’de bulunan 50 bin
gıda işletmesi ve yaklaşık 4 yüz 50 bin
civarındaki gıda satış noktasını denetlemek için sadece 5 bin gıda denetçimiz
var. Üstelik bu denetçilerin içerisinde de
bu konuda eğitim almış gıda mühendisi
oranı çok düşük.
Dünya nüfusunun hızlı artışına paralel
olarak çevre kirliliği de artıyor. Buna
bağlı olarak da hava, su ve topraklarımız kirleniyor. Kirli topraktan yetişen
ürünleri tüketmek de ciddi manada
riskler bulunduruyor. Güvenli gıdalar
elde etmek için, hayvanların ve bitkilerin
temiz ve sağlıklı ortamlarda yetiştirilmesi gerekiyor.
Ülkemizdeki gıda denetim mekanizması
yeniden gözden geçirilip hızlı, etkin ve
caydırıcı bir denetim mekanizması kurulmalıdır. Hijyenik olmayan ortamlarda
sağlıksız üretim yapanların, devletin
ilgili otoritelerince engellenmesi ve
mutlak caydırıcı cezaların uygulanması gerekliliği açıktır. Bu uygulamalar
yapılmadığı sürece Türkiye’de gıda
güvenliğinden bahsetmek pek mümkün
görünmüyor.
Güvenli gıda için, çevre kirliliği önlenmeli, zirai ilaç ve gübre kullanımı azaltılmalı. Merdiven altı üretim
gerçekleştirenlerin yetkili otoriteler
tarafından engellenmesi, denetimlerin
çok sık yapılması gerekir. Tarladan,
bağdan, bahçeden, kümesten, ağıldan,
ahırdan başlayarak, taşıma, muhafaza
ve son ürün haline gelinceye kadar her
aşamada denetim yapılmalıdır.
Bu noktada da mutlaka gıda konusunda
yetişmiş uzman denetim elemanları
yeterince istihdam edilmeli. Gıda işletmeleri ve gıdayla ilgili tüm birimler yılda
bir kez değil, mümkünse her ay veya her
üç ayda bir denetlenmelidir.
53
MAKALE
Tuğba Kanat
Kalite Yönetim Sorumlusu
Çevre Mühendisi
KALİTELİ OLMAK
SORUMLULUK GEREKTİRİR
K
alite, hedeflerimiz, fikirlerimiz
ve beklentilerimiz doğrultusunda ilerlemek istediğimiz
yolda bizlere yardım eden, yol
gösteren bir kılavuzdur. Gerektiğinde
bizi uyaran, yönlendiren bir mekanizmadır.
Eskiden insanların canına mal olan
kalitesizlik, bugün de müşteri kaybetmemize yol açıyor.
Kaliteli olmak ise;
•Daha seçici ve bilinçli müşterilere
hizmet etmek,
•Değişken çevre şartlarında kurumsal
bir kimlik sahibi olmak,
•Belirlenmiş misyona etkili bir vizyonel bakışla ulaşmak,
•Tüm işleyişte maliyetlerin azaltılması, azaltma isteğinin doğması,
•Var olunan zorlu kulvarda rekabet
avantajı sağlamak,
• Rekabet gücünü arttırmak, öncü bir
nitelik kazanmak, güçlü bir imaj ve
güven duygusunu yaratmak,
•İş karlılığı ve güvencesi ile birlikte
var olabilmek,
•İsrafı önlemek, verimi arttırmak
(daha iyi bir performans),
•Amaca uygun iyi belirlenmiş hedefler ortaya koymak,
•Çalışanların memnuniyeti, sürece
katkıları, süreç içerisindeki önemleri,
bilinç düzeylerinin geliştirilmesi,
•Bir işin tek defada ve her defada en
doğru haliyle meydana getirilmesi ve
daha birçok fayda sağlayabilir.
Bir kurumun yönetim kalitesini geliştirmek için iyi bir liderlik ve tutarlı
bir amaç belirlemek öncelikli önem
taşır. Etkili liderlik güç ile elde edilen
liderlik değil, insanların gönüllerini
ve beyinlerini kazanarak elde edilen
liderliktir. Bu nedenle, liderin hem
kurum hedefini net olarak ifade
54
edebilmesi, hem de tüm kararlarının
bu hedef doğrultusunda olduğunu
göstermesi önem taşıyor. Özetle, iyi
liderlik için söylem ve eylem birliği
gerekiyor.
Kurumun hedeflerinin müşteri odaklı
olması, o kurumu yücelten önemli bir
husustur. Tüm yapılan işlerin müşteriler tarafından beğenilme ve fark
yaratma kriterine göre değerlendirilmesi kurumun verimli çalışmasına yardımcı olur. Kurumun ürün ve
hizmetlerinin cazip olmasını sağlar.
Müşteri için değer yaratmayan bir faaliyetin maliyetini müşteriye yüklemeye
çalışmak, başarısızlığın ilk adımıdır.
Yönetim kalitesini geliştirmenin en
önemli araçlarından biri de veriler
ve bu verileri değerlendirerek analiz
etme yönetimidir. Müşteri için değer yaratan süreçlerin belirlenmesi,
organizasyonun bu süreçler bazında
yapılandırılması ve her süreç ile ilgili
performans kriterlerinin belirlenerek
düzenli olarak ölçülmesi, performansı
artırmak için önemli bir motivasyon
kaynağı olur.
Unutulmamalıdır ki, Ölçülmeyen
Performans İyileştirilemez
Performanslar sonucu elde edilen
verilerin analiz edilip sonuçların çalışanlarla paylaşılması ve çalışanların
hedef doğrultusunda yetkinliklerinin
geliştirilmesi ve çalışanların yetkilendirilmesi performansın sürekli olarak
gelişmesini sağlar.
İşi gönlüyle ve beyniyle sahiplenenler, işin gelişmesinin teminatıdır.
Kalite yönetiminde önemli olan sadece kendi kurumunu yönetmek değil,
tüm tedarik zincirini yönetmek, yön-
lendirmektir müşteriye sunduğumuz
ürün veya hizmetin önemli bir kısmı
tedarikçi kurumlar tarafından üretilir.
Bilinir ki, zincirin gücü en zayıf halkanın gücü kadardır ve zincirdeki bir
bağlantı hatası sonucu zincir işlevini
yitirir.
Bu amaçla 2001 yılında aralarında
TESCO’ nun bulunduğu perakendeciler tarafından İngiltere’de Sedex
adında kar amacı gütmeyen bir organizasyon kuruldu.
Sedex, tedarikçilerin iş kanunu ve
çeşitli müşteri standartlarına göre
gerçekleştirilen etik uygulama sonuçlarının saklandığı ve ilgili müşterilerle
paylaşıldığı web tabanlı uluslararası
bilgi/ veri depolama ve paylaşım organizasyonudur.
İçinde yaşadığımız topluma ve çevreye karşı sorumluluklarımızı yerine
getirmezsek, oluşacak problemlerin
içinde boğulmaya mahkûm oluruz. Bu
nedenle kurumsal sosyal sorumluluk
kavramını hayata geçirmeliyiz. Sosyal
sorumluluk konusuna önem veren
şirketler, hem yönetim yetkinliklerini
hem de müşterilerindeki zihin payını
artırarak kendilerine de fayda sağlamış olurlar. Kaliteli olmak sorumluluk
gerektirir.
Özetle kalite bir yaşam felsefesidir. Bu
basit görünen ancak istikrarlı olarak
uygulanmasıyla önemli avantajlar
getiren ilkeler yönetim kalitesini
artırmanın yoludur. Yönetim kalitesini
geliştirmek, refah düzeyimizi artırmanın en etkili yoludur. Bu nedenle kalite
kavramını iyi anlamalı, özel, kamu ve
sivil toplum kurumlarında yönetim
kalitesini artırmak için sorumluluk
üstlenmeliyiz. Kalite anlayışını yaşayarak yaymak, çocuklarımıza verebileceğimiz en güzel hediyedir.
ISO KALİTE YÖNETİM
SİSTEMLERİ
1987 yılında uluslararası kalite ihtiyacına cevap verecek ve birçok ülke
tarafından kabul edilen ISO 9000 dizisi
standartları yaygınlaşmıştır.
Standartlar genel bir yapı oluşturularak kamu ve özel sektörde küçük, orta
ve büyük ölçekli kuruluşlar ile sanayi,
hizmet, yazılım ve diğer alanlar dâhil
tüm sektör kullanımlarına eşit şekilde
uygulanabilir olması benimsenmiş ve
ISO9000 (1994) versiyonunda “Kalite
Güvence Sistemi” olarak ifade edilen
standartlar, ISO9000 (2000) versiyonunda “Kalite Yönetim Sistemi” olarak
ifade edilmiştir.
ISO’nun günümüzdeki en önemli işlevi
ISO9000 Kalite Yönetim Standartları
ve diğer ürün standartları gibi uluslararası kabul görmüş standartlar
hazırlayarak ticaretin önündeki teknik
engelleri ortadan kaldırmaktır.
* ISO 9000:2008 Kalite Yönetim Sistemi Serisi
* ISO 22000 / HACCP Gıda Güvenliği
Kalite Yönetim Sistemi
* ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi
* OHSAS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği
Yönetim Sistemi
Bu standartlar kuruluşların uygulayacakları Kalite sistemlerinde ne
gibi şartlar arandığını belirtir. Bunlar,
sadece birkaç kuruluşun değil, Türk
sanayisini oluşturan tüm kuruluşların yerine getirebilecekleri ve ihtiyaç
duyabilecekleri genel şartları içeren
uygulanabilir standartlardır.
Kalitede başarıya ulaşmanın yönetim sistemlerinin sözde değil özde
uygulandığında mümkün olacağı iyi
algılanmalıdır.
Çünkü kalite asla tesadüf değildir...
Müslümanların “İhlâs” Japonların “Kaizen” olarak nitelendird
iği
kalite kavramının tarihi çok eskiler
e
dayanır.
Hammurabi Kanunları’ndan birisi
şu ifadeyi kullanır: “Her kim bir bin
a
inşa eder ve bu bina yıkılır da altı
nda insanlar ölürse, o kişinin de baş
ı
kesile!”
Fenikeliler ise yöneticilerine şu
hakkı verirlermiş: “İşini iyi yapma
yan
işçinin eli kesile!”
Anadolu kültüründe önemli bir yer
tutan Ahilik de ise kalitesiz iş yapanlara meslektaşları özdenetim
uygulayarak “Pabucunu dama ata
rlarmış” Bu da o dükkândan belli
bir
müddet için alışveriş yapılmayacağ
ı
anlamına gelirmiş.
Marka’dan Bölgesel Kalite Yapılanması Projesi
Doğu Marmara Kalkınma Ajansı’nın (MARKA) 128 bin liralık mali desteği ile 25 kamu kurum ve
kuruluşuna kalite eğitimi verilmesini öngören projenin sözleşmesi imzalandı.
MARKA hizmet binasında düzenlenen
törende konuşan MARKA Genel Sekteri Erkan Ayan, MARKA’nın sorumluluk alanındaki Kocaeli, Bolu, Düzce,
Yalova ve Sakarya’da kamu kurum ve
kuruluşlarına kalite eğitimi verilmesi yönünde çalışma başlattıklarını
söyledi.
Bu kapsamda Türkiye’deki kalkınma
ajansları içinde ilk kez kamu kurum
ve kuruluşlarının uluslararası kalite
belgesi alması yönünde bir proje
hayata geçirdiklerini belirten Ayan,
“Kurumlarımızdan aldığımız ön talepler doğrultusunda şekillenen proje
kapsamında, kurumlarımıza ISO 9001:
2008 eğitimlerinin verilmesini, ihtiyaç
duyulan durumlarda ön denetim
yapılması, iç denetçi eğitimlerinin düzenlenmesini amaçlamaktayız” dedi.
Projenin yürütülmesi konusunda kalite belgelendirmesi yapan bir firma ile
anlaştıklarını ifade eden Ayan, şöyle
konuştu: “Kalitelendirme firmasının kamu kurum ve kuruluşlarında
yaklaşık bir yıl sürecek çalışmaları
sonucunda başarılı olunması halinde,
söz konusu kurumların kalite belgesi
alması sağlanacak. Proje kapsamında, 25 kamu kurum ve kuruluşun kalitelendirme maliyeti olan 128 bin lira
MARKA tarafından sağlanacak. Proje
ile birlikte kurumların tüm çalışanlarının kalite sürecine dâhil edildiği,
paydaş beklentilerin tam anlamıyla ve
eksiksiz karşılandığı, kaliteli hizmet
için bütün koşulların sağlandığı bir
kamu kurum hizmeti anlayışı çerçevesinde, bölgemizdeki valilikler, belediyeler, il özel idareleri, kaymakamlık
ve defterdarlıklar ile birlikte kalite
yolculuğumuzun başlangıcına bugün
çıkmış bulunuyoruz. Bu yolda tüm
kurumlarımıza başarılar diliyorum.”
Daha sonra, MARKA Genel Sekreteri
Ayan ile Kocaeli ve Yalova Valiliği’nin
de aralarında bulunduğu 25 kamu
kurum ve kuruluşunun temsilcisi
Bölgesel Kalite Yapılanması Projesi
sözleşmesine imza attı.
55
ÇEVRE / HAVA KİRLİLİĞİ
EMİSYON
ÖLÇÜMLERİ
NEDEN
YAPILIR?
Hava kirliliği, “atmosfere bırakılan kirletici emisyonlar ile alıcı ortam havasının doğal yapısında
bulunan ana maddelerin oranlarının değişmesi veya kirletici madde konsantrasyonlarının, insan
ve çevre için olumsuz etkiler yaratabilecek boyutlara ulaşması olgusu” olarak tanımlanmaktadır.
Çevre sorunları arasında hava kirliliği, diğer ortam kirliliklerinden farklı olarak kaçınılması
mümkün olmayan bir kirlilik türüdür. Kısa ve uzun vadeli tedbirlerle hava kirliliğini önlemek
mümkündür. Fakat kirli havayı teneffüs etmemek gibi bir alternatif bulunmadığı için diğer kirliliklerden daha büyük potansiyel tehlike oluşturmaktadır.
Hazırlayan: Çevre Müh. Adem Gökhan Kocaay
Hava kirliliğinin meydana gelmesinde
meteorolojik durum (rüzgâr durumu,
sıcaklık, sis, nem, basınç, inversiyon
gibi meteorolojik değişkenler), topoğrafik yapı gibi doğal faktörlerle birlikte
plansız sanayileşme, hızlı, plansız ve
sağlıksız kentleşme, ısınmada kullanılan fosil yakıtlar, motorlu araçların
egsozlarından çıkan gazlar, yeşil alanların azalması gibi faktörler de önemli
ölçüde rol almaktadır.
Hava kirliliğinin bilinen global etkileri:
56
atmosferdeki karbondioksit (CO2)
konsantrasyonundaki artışın sebebiyet verdiği sera etkisi ile ozon tabakasının tahribi sonucu yeryüzüne zararlı
ultraviyole ışınlarının hiçbir engelle
karşılaşmadan ulaşmasıdır.
Uzun yıllar hava sınırsız bir kaynak
olarak görülmüş, havaya verilen
kirleticilerin yok olduğu varsayımı ile
havaya verildikten sonra nereye gittiği
ve ne olduğu üzerinde fazla durulmamıştır. Ne var ki kirlenme çok yüksek
seviyelere ulaştığı zaman anlaşılmıştır ki hava sınırsız bir kaynak değildir.
Kirletici konsantrasyonu açısından
belli sınırlar aşıldığı zaman insan,
hayvan ve bitki sağlığı için zararlı
etkiler gösterebilmekte, binaları ve
eşyaları olumsuz etkileyerek maddi
kayıplara neden olabilmektedir.
Hava, herkesin ortak varlığıdır ve
kirlenmesinden az ya da çok herkes
sorumludur. Hava kirliliği sorunu sınır
tanımadığı için sorunun çözümü de
Eko Şirketler Grubu bünyesinde hem Ekoteknik Çevre Labarotuvarı hem de Ekokim Çevre
Danışmanlık firması daha temiz bir gelecek ve daha temiz bir çevre için Türkiye’nin dört bir
yanında hizmet sunmaktadır.
uluslararası işbirliğini gerektirmektedir. Ülkeler, hava kirliliğinin kontrolü için kendi sosyal ve ekonomik
yapılarına göre yasal, idari ve teknik
önlemler almaktadırlar.
Ülkemizde de ilk defa 02.11.1986
tarihinde Hava Kalitesinin Kontrolü
Yönetmeliği ile yasal bir düzenleme
getirilmiş, ön emisyon izni ve emisyon izni gibi mekanizmalarla kirletici
kaynaklar kontrol altına alınmaya
çalışılmıştır. Günümüzde ise “Sanayi
Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü
Yönetmeliği”, “Benzin ve Motorin Kalitesi Yönetmeliği”, “Egzoz Gazı Emisyonu Kontrolü Yönetmeliği”, “Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliğinin
Kontrolü Yönetmeliği” “Büyük Yakma
Tesisleri Yönetmeliği”, “Kokuya Sebep
Olan Emisyonların Kontrolü Yönet-
meliği”, “Bazı Akaryakıt Türlerindeki
Kükürt Oranının Azaltılmasına İlişkin
Yönetmelik” ve “Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği” gibi
düzenlemelerle hava kirliliğini önleme
ve azaltma ya da kontrol altına alma
ve havanın kalitesini yükseltme çabalarına devam edilmektedir.
Hava kirliliği sorununun doğru tespit
edilip doğru önlemler alınabilmesi
için emisyon ölçümlerinin standartlara uygun olarak yapılarak kaliteli ve
güvenli verilerin oluşturulması büyük
önem arz etmektedir.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayınlanan Sanayi Kaynaklı
Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği
kapsamında endüstriyel tesislere ait
“yasal emisyon limitleri” tanımlanmış
57
olup, tüm tesisler bu limitleri göz
önünde bulundurarak emisyonlarını
kontrol altında tutmak zorundadır.
Emisyon ölçümleri, çeşitli faaliyetler
sonucunda oluşan ve baca vasıtasıyla
ya da alan kaynaklardan atmosfere
atılan atık gazların ve partikül maddelerin (tozların) ölçümünü içermektedir. Havayı kirletici gaz ve partikül
maddelerin neler olduğu, konsantrasyonları, kütlesel debileri ve hangi
oranlarda kirletici vasıflara sahip
oldukları ve bu kirletici kaynaklara
sahip tesislerin emisyonlarının İlgili
yönetmelik esaslarına uyup uymadığı
bu Ölçümler ile belirlenmektedir.
Endüstriyel bacalardan veya alan
kaynaklardan çevreye yayılan partiküllerin ve gazların analizleri özel
numune alma yöntemleri ve aparatları ile gerçekleştirilebilmektedir.
Uzun yıllar hava sınırsız
bir kaynak olarak görülmüş, havaya verilen kirleticilerin yok olduğu varsayımı ile havaya verildikten
sonra nereye gittiği ve
ne olduğu üzerinde fazla
durulmamıştır.
Ne var ki kirlenme çok
yüksek seviyelere ulaştığı zaman anlaşılmıştır ki
hava sınırsız bir kaynak
değildir.
58
Emisyon Ölçümleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan Çevre Analizleri
Yeterlilik Belgesi (EKOTEKNİK Çevre
Laboratuvarı gibi) ve Çevre Analizleri Ön Yeterlilik Belgesi alan özel
ve kamu kurumları tarafından ilgili
belgenin ekinde yer alan listedeki
kapsama göre yapılabilir.
Hava, herkesin ortak varlığıdır ve
kirlenmesinden az ya da çok herkes
sorumludur. Hava kirliliği sorunu
sınır tanımadığı için sorunun çözümü de uluslararası işbirliğini gerektirmektedir. Ülkeler, hava kirliliğinin
kontrolü için kendi sosyal ve ekonomik yapılarına göre yasal, idari ve
teknik önlemler almaktadırlar.
Yeterlilik/Ön Yeterlilik Belgesi almış
Laboratuvarlar ve kapsamları Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı web sayfasında
sürekli olarak güncellenerek yayımlanmaktadır.
Çevre İzni kapsamında yer alan tesislere, ancak Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği hüküm
ve esaslarını sağlaması durumunda
hava emisyonu uygunluk kararı verilir.
Firmalar da hem yasal zorunluluktan dolayı mecburen, hem de yaşam
alanımızı temiz tutmak için vicdanen
çevre danışmanlığı hizmeti almakta
ve insan için üretirken, insan için
olan havayı tüketmemektedirler.
Temiz bir havada ve temiz bir çevrede
yaşamak ümidi ile…
�:
Ha�ı�la�m ����
Ç
��
�
��
�
E�
�ı’nd��
�
v
L�b�ra��
��
�l���� i�
��i�y��
�
�
�
�
ca
o
G��h�� K
��
Y�r�u���
M���u�
�
��
�e
��
S��ı ����
�
p�z��e�� ����
��
d��ı�m���ı�
i���
����� g�����i��
��� .
Ek����’� �i���e
��
��
G�
��
���
Hü
ı
Hoc�’�ı �r�m��
ı�.
��u�m�m��ı�
knikisg.com
www.ekote
����� g�����i��
is��hd��ı i���
Ek���� ����
�l��kç� m���
� ...
www.ekoteknikis
g.com
ÇEVRE / DANIŞMANLIK
Çevre Müh. Ömer Tünaydın
G
ÇEVRE İZİNLERİ VE ÇEVRE DANIŞMANLIK HİZMETLERİ
EKOKİM Çevre Danışmanlık’tan danışmanlık alarak: Zaman tasarrufu
sağlarsınız, Personel istihdam maliyetlerinizi azaltırsınız, Çevre mevzuatı ile
ilgili cezai riskleri ortadan kaldırırsınız...
Bırakın Çevre
Danışmanınız
Düşünsün...
Ülkemizde, sanayileşmiş ülkelerde olduğu gibi çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi
büyük önem kazanmaktadır.
Avrupa Birliği müktesebatının iç hukuka aktarılması sürecinde, “Çevre” başlıklı konular önemli
bir yer tutmaktadır. Bu nedenle, ülkemizde çevre konusunda yetkili resmi kurum olan Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı, yasal anlamda Türk Çevre Mevzuatı’nın AB Mevzuatı’na uyumuna,
mevzuatın uygulanmasına ve kurumsal anlamda idari yapı ile bilgi paylaşım altyapısının
güçlendirilmesine yönelik hedefler geliştirmiştir.
Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde çok sık aralıklarla değişen çevre mevzuatına uygun
olmayan endüstriyel faaliyetler çok önemli cezalara maruz kalmaktadır. Ayrıca çevre yönetimi,
uzmanlığın yanı sıra, zaman ayırmayı gerektiren bir konudur.
60
elişmiş ülkelerde atık
üreticileri ve çevreye kirletici etkisi olan
işletmeler, işlemlerini
yasal mevzuata uygun olarak
yaparak cezai sorumluluklarından
kurtulmak, zamandan tasarruf
sağlamak, kirliliğin önlenmesi ile
maliyetleri düşürmek, atıklarını
uygun şekilde bertaraf etmek için
uzman çevre danışmanlık firmaları ile çalışmaktadırlar.
Ülkemizde de son yıllarda bu
gereklilik ortaya çıkmış ve
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
01.01.2009 tarihinde Çevre Denetimi Yönetmeliği’ni yürürlüğe
koymuş, çevre izni alma zorunluluğu olan tesis ve faaliyetler için
en geç 01.01.2011 tarihine kadar
Çevre Yönetim Birimi kurma ve/
veya çevre görevlisi istihdam etme
ya da çevre yönetimi hizmeti satın
alma sorumluluğu getirmiştir.
Ayrıca devlet tarafından, e-çevre
izinleri projesi ile işletmelerin
çevre mevzuatı kapsamında aldıkları tüm izinler tek bir izinde toplanmış olup, bu izin işlemlerinin
bakanlıktan yetki almış firmalar
tarafından mobil imza/e-imza ile
online olarak yürütülmesi kararlaştırılmıştır. Daha önce ayrı ayrı
alınan emisyon, gürültü, atıksu
deşarjı gibi izin konuları ile geri
kazanım, bertaraf, ara depolama, işleme, arındırma gibi lisans
konularının bütüncül bir yaklaşım
çerçevesinde ‘Çevre İzni /Çevre
İzni ve Lisansı’ başlığı
altında toplanması sağlanmıştır.
Bu
uygulamadan önce, örneğin, bir
firma emisyon konusunda izni
varken atık su deşarjı konusunda izni olmadığından faaliyetten
men edilebiliyordu. Bakanlık bu
gibi problemlerin önüne geçmek
ve faaliyetin başlangıcından sona
erdirilmesine kadar olan süreçte
firmanın çevre mevzuatı hükümlerine göre faaliyet göstermesini
sağlamak için 29.04.2009 tarihinde Çevre Kanununca Alınması
Gereken İzin ve Lisanslar Hakkında Yönetmelik yayınlamıştır.
01.04.2010 tarihinde yürürlüğe giren söz konusu yönetmeliğe göre
İşletmeler, izin ve lisanslarından
geçerliliği süreli olanlar için,
süre bitiş tarihinden en az otuz
gün önce, süresiz olanlar için ise,
ilgili yönetmeliğin yürürlüğe giriş
tarihinden itibaren iki yıl içinde
çevre izin veya çevre izin ve lisans
başvurusunda bulunmak zorundadırlar. Buna göre alınış tarihi
ne olursa olsun eski mevzuata
göre alınmış tüm çevre izinlerinin
en geç 01.04.2012 tarihi itibariyle
yenilenmesi gerekmektedir.
Çevre yönetimi ve çevre ile ilgili
izin/lisans işlemlerinin yetkilendirilmiş danışmanlık firmaları (EKOKİM Çevre Danışmanlık
Firması gibi) aracılığıyla yürütülmesi zaman tasarrufu sağlayacak, personel istihdam maliyetini
azaltacak ve çevre mevzuatı ile
ilgili cezai riskleri ortadan kaldıracaktır. Danışmanlık firmaları
işletme adına ilgili resmi makamlarla iletişimi yürütecek ve gerekli
tüm raporlama, izleme ve takipleri etkin olarak yürütecektir.
Ayrıca ölçüm ve analizlerin doğru
kişi ve kuruluşlarca düzgün yaptırılması, raporlanması, yorumlanması ve gerekli makamlara
doğru bildirimlerin yapılması gibi
işlemler için danışmanlık firmalarının katkısı olacaktır.
Günümüzde resmi kurumlara
yanlış veya eksik bilgi verme gibi
sorunlar çok sık görülmektedir.
Bu durum Çevre Kanununun 12.
Maddesine göre maddi para cezasının yanında altı aydan bir yıla
kadar hapis cezasını da gerektirmektedir. İşletmeler, çevre danışmanlık firmaları sayesinde bu tür
riskleri de ortadan kaldıracaklardır. Danışmanlık hizmeti ile çevre
yönetimi faaliyetleri doğru ellerde
ve profesyonel bir bakış açısı ile
yönetilebilecektir.
Temiz bir çevrede sağlıklı yaşamak herkesin hakkıdır. Sağlıklı bir
çevrede yaşamak dileği ile…
Gelişmiş ülkelerde atık üreticileri
ve çevreye kirletici etkisi olan işletmeler, işlemlerini yasal mevzuata uygun olarak yaparak cezai
sorumluluklarından kurtulmak,
zamandan tasarruf sağlamak,
kirliliğin önlenmesi ile maliyetleri düşürmek, atıklarını uygun
şekilde bertaraf etmek için uzman
çevre danışmanlık firmaları ile
çalışmaktadırlar.
Ülkemizde de son yıllarda bu
gereklilik ortaya çıkmış ve
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
01.01.2009 tarihinde Çevre Denetimi Yönetmeliği’ni yürürlüğe
koymuş, çevre izni alma zorunlu-
ÇEVRE / DANIŞMANLIK
luğu olan tesis ve faaliyetler için
en geç 01.01.2011 tarihine kadar
Çevre Yönetim Birimi kurma ve/
veya çevre görevlisi istihdam etme
ya da çevre yönetimi hizmeti satın
alma sorumluluğu getirmiştir.
Ayrıca devlet tarafından, e-çevre
izinleri projesi ile işletmelerin
çevre mevzuatı kapsamında aldıkları tüm izinler tek bir izinde toplanmış olup, bu izin işlemlerinin
bakanlıktan yetki almış firmalar
tarafından mobil imza/e-imza ile
online olarak yürütülmesi kararlaştırılmıştır.
sağlanmıştır. Bu uygulamadan
önce, örneğin, bir firma emisyon
konusunda izni varken atık su
deşarjı konusunda izni olmadığından faaliyetten men edilebiliyordu. Bakanlık bu gibi problemlerin önüne geçmek ve faaliyetin
başlangıcından sona erdirilmesine kadar olan süreçte firmanın
çevre mevzuatı hükümlerine göre
faaliyet göstermesini sağlamak
için 29.04.2009 tarihinde Çevre
Kanununca Alınması Gereken İzin
ve Lisanslar Hakkında Yönetmelik
yayınlamıştır.
Daha önce ayrı ayrı alınan emisyon, gürültü, atıksu deşarjı gibi
izin konuları ile geri kazanım,
bertaraf, ara depolama, işleme,
arındırma gibi lisans konularının
bütüncül bir yaklaşım çerçevesinde ‘Çevre İzni /Çevre İzni ve
Lisansı’ başlığı altında toplanması
01.04.2010 tarihinde yürürlüğe giren söz konusu yönetmeliğe göre
İşletmeler, izin ve lisanslarından
geçerliliği süreli olanlar için,
süre bitiş tarihinden en az otuz
gün önce, süresiz olanlar için ise,
ilgili yönetmeliğin yürürlüğe giriş
tarihinden itibaren iki yıl içinde
çevre izin veya çevre izin ve lisans
başvurusunda bulunmak zorundadırlar. Buna göre alınış tarihi
ne olursa olsun eski mevzuata
göre alınmış tüm çevre izinlerinin
en geç 01.04.2012 tarihi itibariyle
yenilenmesi gerekmektedir.
Çevre yönetimi ve çevre ile ilgili
izin/lisans işlemlerinin yetkilendirilmiş danışmanlık firmaları (EKOKİM Çevre Danışmanlık
Firması gibi) aracılığıyla yürütülmesi zaman tasarrufu sağlayacak, personel istihdam maliyetini
azaltacak ve çevre mevzuatı ile
ilgili cezai riskleri ortadan kaldıracaktır. Danışmanlık firmaları
işletme adına ilgili resmi makamlarla iletişimi yürütecek ve gerekli
tüm raporlama, izleme ve takipleri etkin olarak yürütecektir. Ayrıca
ölçüm ve analizlerin doğru kişi ve
kuruluşlarca düzgün yaptırılması,
İşletmeler, izin ve lisanslarından geçerliliği süreli olanlar için, süre bitiş tarihinden en az otuz
gün önce, süresiz olanlar için ise, ilgili yönetmeliğin yürürlüğe giriş tarihinden itibaren iki yıl
içinde çevre izin veya çevre izin ve lisans başvurusunda bulunmak zorundadırlar. Buna göre
alınış tarihi ne olursa olsun eski mevzuata göre alınmış tüm çevre izinlerinin en geç 01.04.2012
tarihi itibariyle yenilenmesi gerekmektedir.
raporlanması, yorumlanması ve
gerekli makamlara doğru bildirimlerin yapılması gibi işlemler
için danışmanlık firmalarının
katkısı olacaktır.
Günümüzde resmi kurumlara
yanlış veya eksik bilgi verme gibi
sorunlar çok sık görülmektedir.
Bu durum Çevre Kanununun 12.
Maddesine göre maddi para cezasının yanında altı aydan bir yıla
kadar hapis cezasını da gerektirmektedir. İşletmeler, çevre danışmanlık firmaları sayesinde bu tür
riskleri de ortadan kaldıracaklardır. Danışmanlık hizmeti ile çevre
yönetimi faaliyetleri doğru ellerde
ve profesyonel bir bakış açısı ile
yönetilebilecektir.
Temiz bir çevrede sağlıklı yaşamak herkesin hakkıdır. Sağlıklı bir
çevrede yaşamak dileği ile…
Günümüzde resmi kurumlara yanlış veya eksik bilgi
verme gibi sorunlar çok
sık görülmektedir. Bu durum Çevre Kanunu’nun 12.
Maddesi’ne göre maddi para
cezasının yanında altı aydan
bir yıla kadar hapis cezasını
da gerektirmektedir.
Ekokim Çevre, sizin adınıza ilgili resmi makamlarla iletişime geçer ve gerekli tüm raporlama,
izleme ve takipleri etkin olarak yürütür. Böylece, günümüzde çok sık görülen resmi kurumlara
yanlış veya eksik bilgi verme gibi sorunları kökten çözmüş olursunuz
Gelişmiş ülkelerde atık üreticileri ve çevreye kirletici etkisi olan işletmeler, cezai sorumluluklarından kurtulmak, zamandan tasarruf sağlamak, kirliliği önlemek, maliyetleri düşürmek ve
atıklarını uygun şekilde bertaraf etmek için uzman çevre danışmanlık firmaları ile çalışmaktalar.
Ülkemizde de son yıllarda bu gereklilik ortaya çıkmış ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
01.01.2009 tarihinde Çevre Denetimi Yönetmeliği’ni yürürlüğe koymuş, çevre
izni alma zorunluluğu olan tesis ve faaliyetler için Çevre Yönetim Birimi
kurma ve/veya çevre görevlisi istihdam etme ya da çevre yönetimi hizmeti
satın alma sorumluluğu getirmiştir.
62
63
64

Benzer belgeler