TÜKAS 2015 II. TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU 4

Transkript

TÜKAS 2015 II. TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU 4
TÜKAS 2015
II. TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
SEMPOZYUMU
4 - 5 Eylül 2015 Saraybosna
SARAYBOSNA ÜNİVERSİTESİ
NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ
BİLDİRİ ÖZETLERİ
Saraybosna, 2015
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
www.nevsehir.edu.tr
tukas.nevsehir.edu.tr
2000 Evler Mah. Zübeyde Hanım Cad. 50300 Nevşehir
Tel: +90 (384) 228 10 00 & Bel-geç: +90 (384) 215 30 58
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesine aittir.
Bütün hakları saklıdır. Kitabın tümü ya da bir bölümü/bölümleri
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesinin yazılı izni olmadan
elektronik, optik, mekanik ya da diğer yollarla basılamaz,
çoğaltılamaz ve dağıtılamaz.
Copyright 2015 by Nevşehir Hacı Bektaş Veli University.
All rights reserved. No part of this book may be printed,
Reproduced or distributed by any electronical, optical,
machanical or order means without the written permission of
Nevşehir Hacı Bektaş Veli University.
Editör
Doç. Dr. Hüseyin GÖNEL, Arş. Gör. Murat GÜR
Kapak Düzeni
Taylan VIRACA
Tasarım-Dizgi
Arş. Gör. Murat GÜR
II. Uluslararası Türk Kültürü Araştırmaları Sempozyumu
Bildiri Özetleri
Nevşehir, 2015
İletişim
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
Prof. Dr. Filiz Kılıç Yerleşkesi
2000 Evler Mah. Zübeyde Hanım Cad. 50300 / Nevşehir
Tel: 0384 228 10 00
e-posta: [email protected]
Web: www.tukas.nevsehir.edu.tr
Onur Kurulu
Prof. Dr. Mustafa İSEN
Prof. Dr. Filiz KILIÇ
Prof. Dr. Ramazan KORKMAZ
Prof. Dr. Mustafa S. KAÇALİN
Prof. Dr. Hayati DEVELİ
Düzenleme Kurulu
Prof. Dr. Filiz KILIÇ
Prof. Dr. Kerima FİLAN
Doç. Dr. Müberra GÜRGENDERELİ
Prof. Dr. Alena ĆATOVİĆ
Prof. Dr. Ljiljana MARKOVİC
Doç. Dr. Rıfat GÜRGENDEREL
Prof. Dr. Alexsandra VRANES
Prof. Dr. Mehmet Dursun ERDEM
Doç. Dr. Tuncay BÜLBÜL
Prof. Dr. Ćazim HADZİMEJLİĆ
Prof. Dr. Sabina BAKŠİĆ
Yrd. Doç. Dr. Ünal ZAL
Prof. Dr. Fehim NAMETAK
Doç. Dr. Hüseyin GÖNEL
Yrd. Doç. Dr. Mesut GÜN
Prof. Dr. İlyas GÖKHAN
Doç. Dr. Mehmet ÇERİBAŞ
Dr. Hakan YALAP
Bilim Kurulu
Prof. Dr. Filiz KILIÇ
Prof. Dr. İsmail BEKCİ
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ali YOLCU
Prof. Dr. Fehim NAMETAK
Prof. Dr. Davut KILIÇ
Yrd. Doç. Dr. Mustafa KARATAŞ
Prof. Dr. Kerima FİLAN
Prof. Dr. Alim GÜR
Yrd. Doç. Dr. Günil Özlem AYAYDIN CEBE
Prof. Dr. İlyas GÖKHAN
Prof. Dr. Birsel KARAKOÇ
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Turan TÜRK
Prof. Dr. Alena ĆATOVİĆ
Doç. Dr. Đenita HAVERİĆ
Yrd. Doç. Dr. Ünal ZAL
Prof. Dr. Sabina BAKŠİĆ
Doç. Dr. Rıfat GÜRGENDERELİ
Yrd. Doç. Dr. Filiz Meltem ERDEM UÇAR
Prof. Dr. Mehmet Dursun ERDEM
Doç. Dr. Müberra GÜRGENDERELİ
Yrd. Doç. Dr. Baktygul KULAMSHAEVA
Prof. Dr. Ćazim HADZİMEJLİĆ
Doç. Dr. Tuncay BÜLBÜL
Yrd. Doç. Dr. Neşe ERENOĞLU
Prof. Dr. Alexsandra VRANEŠ
Doç. Dr. Hüseyin GÖNEL
Yrd. Doç. Dr. Murat ŞENGÜL
Prof. Dr. Ljiljana MARKOVİC
Doç. Dr. Mehmet ÇERİBAŞ
Yrd. Doç. Dr. Mesut GÜN
Prof. Dr. Éva Ágnes CSATÓ JOHANSON
Doç. Dr. Adem ÖGER
Yrd. Doç. Dr. Mehmet HAZAR
Prof. Dr. Nimetullah HAFIZ
Doç. Dr. Oktay YİVLİ
Yrd. Doç. Dr. Tuğrul BALABAN
Prof. Dr. Ekrem ČAUŠEVİĆ
Yrd. Doç. Dr. Şamil YEŞİLYURT
Dr. Sevinç AĞAYEVA
Prof. Dr. Eva Csato JOHANSON
Yrd. Doç. Dr. İ. Ethem ÖZKAN
Dr. Hakan YALAP
Sekreterya
Prof. Dr. Alena ĆATOVİĆ
Doç. Dr. Hüseyin GÖNEL
Edina NURİKİĆ, MA
Prof. Dr. Sabina BAKŠİĆ
Mr. Mirsad TURANOVİĆ
Arş. Gör. Murat GÜR
İÇİNDEKİLER
Yrd. Doç. Dr. Ahmed NİYAZOV
TÜRK İSLAM MEDENİYETİNİN KAFKASYA İZLERİ.................................................. 1
Okt. Ahmet Zeki Aktürk
KUZET HİNDİSTAN’DA TÜRK KASTI............................................................................ 2
Prof. Dr. Alena ĆATOVİĆ, Prof. Dr. Sabina BAKŠİĆ
ZNAČENJA I UPOTREBA SUFIKSA - CI U ROMANU KAFAMDA BIR TUHAFLIK
ORHANA PAMUKA ............................................................................................................ 3
Yrd. Doç. Dr. Ali APALI, Prof. Dr. İsmail BEKÇİ, Yrd. Doç. Dr. Özlem Nilüfer KARATAŞ
HACI HÜSREV BEY MUSAKKAFATINDAN ÇİFTE HAMAMIN TAMİRAT
MASRAFLARININ MÜFREDAT DEFTERİ ...................................................................... 4
Okt. Ali Osman GÜNDÜZ
ŞAMANİZM VE ESKİ TÜRK İNANÇ YAPISININ GÜNÜMÜZ ANADOLUSUNDAKİ
YANSIMALARI ................................................................................................................... 6
Araş. Gör. Aliye İlkay YEMENİCİ
TÜRKÇE ÖĞRETMENİ ADAYLARININ “TÜRK KÜLTÜRÜNE” YÖNELİK
ALGILARININ METAFORLAR YOLUYLA BELİRLENMESİ ....................................... 7
Doç. Dr. Ayşe YILDIZ
KLASİK TÜRK ŞİİRİNDEKİ “RAKÎB” TİPİNİN KÖKENİ ÜZERİNE BAZI
TESPİTLER .......................................................................................................................... 8
Ayten AKKESE, Prof. Dr. Ahmet MERMER
SON ASIR OSMANLI EDEBİYATI’NIN RUMELİ BEYLERBEYİ ŞAİRİ MUHYİDDİN
RÛMÎ ..................................................................................................................................... 9
Okt. Berrin SARITUNÇ MAZICI
SAFRANBOLU HALK KÜLTÜRÜ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA ................................ 10
iv
Yrd. Doç. Dr. Bilal ÇAKICI
MEDHİYE TÜRÜ DIŞINDA KALAN KASİDELER VE KASİDENİN BÖLÜMLERİNE
BİR BAKIŞ ......................................................................................................................... 11
Prof. Dr. Bülent ÖZDEMİR, Esin ÖZGÜL
OSMANLI TOPLUMUNDA PASKALYA KUTLAMALARI VE KÜLTÜREL
GEÇİŞLİLİK ....................................................................................................................... 12
Yrd. Doç. Dr. Bünyamin TAŞ
19. ASIR KAPADOKYA’SININ KÜLTÜREL CANLILIĞININ BİRER NİŞANESİ
OLAN İKİ ELYAZMASI ................................................................................................... 13
Prof. Dr. Davut KILIÇ
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİNDE SARAYBOSNA VE ÇEVRESİ ................ 14
Öğr. Gör. Derya DATLI
ESKİ ANADOLU TÜRKÇESİNDE YÖNELME HALİ EKİNİN DİĞER HAL EKLERİ
YERİNE KULLANILMASI ............................................................................................... 15
Yrd. Doç. Dr. Dursun ŞAHİN
İVO ANDRİÇ’İN “DRİNA KÖPRÜSÜ”NDE TÜRK KÜLTÜRÜNDEN İZLER VE
TÜRK İMGESİ ................................................................................................................... 16
Yrd. Doç. Dr. Ebubekir S. ŞAHİN
ŞİİRDE BİR ANLATIM ÖZELLİĞİ OLARAK İLTİFAT ................................................ 17
Yrd. Doç. Dr. Erhan ALPASLAN, Tülay AYDIN
BALKANLARDA BİR TÜRK ŞEHRİ: VARNA (SOSYO-KÜLTÜREL AÇIDAN BİR
İNCELEME)........................................................................................................................ 18
Prof. Dr. Faruk SÖYLEMEZ, Araş. Gör. Ömür YANAR
BOSNALI BİR TARİHÇİ MATRAKÇI NASUH’UN ESERLERİNDE OSMANLI
DEVLET ANLAYIŞI .......................................................................................................... 19
v
Araş. Gör. Gonca DEMİR
TÜRK HALK MÜZİĞİ FONETİK NOTASYON SİSTEMİ/THMFNS RELİGİOLEKTMÜZİKOLEKT ÖZELLİKLERİ: URFA YÖRESİ ÖRNEKLEMİ ................................... 20
Okt. Gökhan HAMZAÇEBİ
GİRESUN’DA İMECE MUSİKİSİ .................................................................................... 22
Yrd. Doç. Dr. Hakan Sarıçam, Merve BULUT, Ayşe DURAN
ÇOK KÜLTÜRLÜ KİŞİLİK İLE FARKLILIKLARA SAYGI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN
İNCELENMESİ .................................................................................................................. 23
Dr. Hakan YALAP
İBN ARABÎ GÖRÜŞÜ İÇİNDE MEVLÂNÂ VE İSMÂÎL ANKARAVÎ’NİN
ONTOLOJİK FİKİRLERİ................................................................................................... 24
Öğr. Gör. Harun AKÇAM
MAADAY KARA DESTANINDAKİ HAYVANLARIN İŞLEVSEL AÇIDAN
İNCELENMESİ .................................................................................................................. 25
Doç. Dr. Hikmet YAZICI, Fatma ALTUN
BEKTAŞİ FIKRALARINDA YER ALAN PSİKOLOJİK VAROLUŞ TEMALARI ....... 26
Doç. Dr. Hüseyin GÖNEL
BOSNALI ATFÎ AHMED EFENDİ VE ŞÂHİDÎ ŞERHİ.................................................. 27
Öğr. Gör. Hüseyin KARA, Yrd. Doç. Dr. Nazım KURUCA
DOĞU KARADENİZDE KURUTULARAK HAZIRLANAN MEYVE VE SEBZE
KÜLTÜRÜ: GİRESUN ÖRNEĞİ ...................................................................................... 28
Prof. Dr. İlyas GÖKHAN
RUMELİ VALİSİ MARAŞLI ALİ PAŞA VE BALKANLARDAKİ FAALİYETLERİ .. 29
Öğretmen Hüsnü KAÇMAZ, Yrd. Doç. Dr. Mustafa DİĞLER
D GRUBU SANATÇILARININ TÜRK RESİM SANATININ MODERNLEŞMESİNDE
PLASTİK DEĞERLERDE LEKE KAVRAMINA GETİRDİĞİ YENİLİKLER .............. 30
vi
Araş. Gör. Kadri H. YILMAZ
TAVUS KUŞUNUN DİVAN ŞİİRİNDEKİ CEVELÂNI .................................................. 31
Prof. Dr. Kâzım YETİŞ
XIX. XX. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATINDA KULLANILAN NAZIM ŞEKİLLERİNİN
TASNİFİ .............................................................................................................................. 32
Araş. Gör. Kübra ŞENGÜL
TÜRKÇENİN YABANCI DİL OLARAK ÖĞRENİMİNDE ORTAK KÜLTÜREL
ÖĞELERİN YERİ ............................................................................................................... 33
Doç. Dr. Mehmet ÇERİBAŞ
ORTAK SÖZ VARLIĞIMIZ BAKIMINDAN KIRGIZ TÜRKÇESİNDEKİ ASKERİ ve
İDARİ TERİMLER VE TÜRKİYE TÜRKÇESİNDEKİ KARŞILIKLARI ...................... 34
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Korkut ÇEÇEN, Okt. Kudret Safa GÜMÜŞ
XIX. YÜZYIL ŞAİRİ MEHMED NECATÎ EFENDİ VE ŞİİRLERİ ................................ 35
Yrd. Doç. Dr. Mehmet ŞANVER
TÜRK KÜLTÜRÜNDEKİ EĞİTİM ANLAYIŞLARLA ALTERNATİF EĞİTİM
ANLAYIŞLARININ KARŞILAŞTIRILMASI .................................................................. 36
Doç. Dr. Mehmet Zahit YILDIRIM
DARENDE'DE BİR BOSNALI: BOŞNAKOĞLU MEHMED VE AİLESİ...................... 37
Yrd. Doç. Dr. Mesut GÜN
TÜRKÇE ÖĞRENEN SURİYELİ ÖĞRENCİLERİN TÜRK HALKINA İLİŞKİN
METAFORİK ALGILARI .................................................................................................. 38
Prof. Dr. Metin AKAR
EVLİYÂ ÇELEBİ’NİN GÖZÜYLE BOSNA VE HERSEK YAYLALARI ..................... 40
Araş. Gör. Murat GÜR
ZEHRA ROMANININ PENCERESİNDEN OSMANLI BATILILAŞMASINA BAKIŞ 41
vii
Yrd. Doç. Dr. Murat ŞENGÜL, Yrd. Doç. Dr. Hasan Hüseyin KILINÇ
TÜRKÇE ÖĞRETMENİ ADAYLARININ KÜLTÜREL BİLEŞENLERİN DİL
ÖĞRETİM MÜFREDATINDAKİ AĞIRLIĞINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ ...................... 42
Doç. Dr. Mustafa CİHAN
HİLMİ ZİYA ÜLKEN’İN EĞİTİM FELSEFESİ ............................................................... 43
Prof. Dr. Mustafa CİN
GİRESUN KARAGÖL YAYLASI’NIN KÜLTÜREL ÖZELLİKLERİNİN
İNCELENMESİ .................................................................................................................. 44
Yrd. Doç. Dr. Mustafa DİĞLER
NAKKAŞ LEVNİ VE MİNYATÜRLERİNDE KOMPOZİSYON ANLAYIŞI ............... 45
Yrd. Doç. Dr. Mustafa HOPAÇ
İBNİ SİNA TIP FELSEFESİ............................................................................................... 46
Yrd. Doç. Dr. Mustafa KARATAŞ
YABANCILARA TÜRKÇE ÖĞRETİMİ DERS KİTAPLARINDA ÖRNEKLEME
SORUNU ............................................................................................................................. 47
Doç. Dr. Namiq MUSALI
ŞEYH SAFİ TÜRBESİNİN ARŞİV BELGELERİNE GÖRE ORTA ÇAĞ’DA ERDEBİL
BÖLGESİNDE TÜRKÇE ŞAHIS İSİMLERİ .................................................................... 48
Yrd. Doç. Dr. Nazım KURUCA
DOĞU KARADENİZ BÖLGESİNDE KONARGÖÇER HAYAT: GİRESUN ÖRNEĞİ 49
Dr. Nigar İSGENDEROVA
BALKANLARDA TÜRK-İSLAM MİMARLIĞI .............................................................. 50
Okt. Dr. Nursal KUMAŞ
AHMET VEFİK PAŞA VE BURSA OSMANLI TİYATROSU (1879-1882) .................. 51
viii
Doç. Dr. Oktay YİVLİ
ANLATICI VE PERSPEKTİFTE YENİ BİR PARADİGMA ........................................... 52
Serdar SAYGILI
BİR TÜRK DÜŞÜNÜRÜ OLARAK, ZİYA GÖKALP’İN EĞİTİM FELSEFESİ ........... 53
Uzman Dr. Serhat ÇOBAN
TÜRKİYE BASINININ BOSNA SAVAŞINI NASIL ELE ALDIĞINA DAİR BİR
İNCELEME ......................................................................................................................... 55
Dr. Sevinc AĞAYEVA
M. FÜZULİ΄NİN ANA DİLLİ YARATICILIĞINDA HAYVAN İSİMLERİ .................. 56
Doç. Dr. Sevinç QASIMOVA
TÜRK DÜNYASI DİL VE EDEBİYAT EĞİTİMİ ............................................................ 57
Doç. Dr. Sevinç QASIMOVA
AYDINLANMA HAREKETİNDE DİL, DİN VE ORTAK KÜLTÜR KONULARINA
MAARİFÇİLERİN BAKIŞLARI: SOVYET TARİHÇİLİYİNDE BUNA FARKLI
YAKLAŞIMLAR VE KARŞILAŞTIRMALI ANALİZİ ................................................... 58
Doç. Dr. Sibel KILIÇ
SOSYO-KÜLTÜREL KOD OLARAK TÜRKMEN KADIN GİYSİ GELENEĞİ VE
RİTÜEL ÖZELLİKLERİ .................................................................................................... 61
Yrd. Doç. Dr. Sibel ÜST ERDEM
KERBELA MERSİYELERİNDE TEMSİLİ ACI VE GÜNÜMÜZE YANSIMASI ......... 62
Yrd. Doç. Dr. Şerif Ali DEĞİRMENÇAY
TARİHTEKİ TÜRK BİLGİNLERİNİN FEN BİLİMLERİ ÖĞRETİM PROGRAMI VE
DERS KİTABI İLE BÜTÜNLEŞTİRİLMESİ ................................................................... 63
Araş. Gör. Şerife ÖRDEK
NÂBÎ’NİN BİLİNMEYEN FARSÇA ŞİİRLERİ ............................................................... 64
ix
Yrd. Doç. Dr. Tekin TUNCER
BİR HALK KAHRAMANI OSMAN BATUR .................................................................. 65
Tuğba ŞAHİN
AZERBAYCAN TÜRKÇESİNDE KELİME DÜZEYİNDE İSTEM SORUNU .............. 66
Yrd. Doç. Dr. Ülkü ÇETİNKAYA
NABİ’NİN GAZELLERİNDE ÜSLÛB-I MUADELE ...................................................... 67
Yrd. Doç. Dr. Ünal ZAL
AVRUPA’DA BİR CEVELANIN STOCKHOLM VE UPPSALA DURAKLARI .......... 68
Yrd. Doç. Dr. Ürün ŞEN SÖNMEZ
HALİDE EDİP ADIVAR’IN İLK DÖNEM ROMANLARINDAKİ OTOBİYOGRAFİK
İZLERİN PSİKANALİTİK AÇIDAN TAHLİLİ................................................................ 69
Araş. Gör. Volkan KARAGÖZLÜ
TÜRK EDEBİYATINDA SECİ VE KULLANIMI............................................................ 70
Zarife NEZİRLİ
OSMANLININ ÇÖKÜŞ DÖNEMİNDE KÜLTÜREL EĞİLİMLER BUNUN ÇÖKÜŞDE
ETKİSİ ................................................................................................................................ 71
Yrd. Doç. Dr. Rüstem AŞİMOV
KÜLTÜREL İLİŞKİLERDE TERCÜMENİN ÖNEMİ VEYA KAZAK FİLOLOJİSİNDE
TERCÜMENİN GÜNCEL KONULARI ............................................................................ 72
Dr. Sc. Azra ABADŽIĆ NAVAEY
PREDODŽBE O DRUGİMA U “ZENÂN -NÂME” : İMAGOLOŠKA ANALİZA ......... 73
Doç. Đenita HAVERİĆ, Prof. Dr. Amela ŠEHOVİĆ
UTJECAJ TURSKOG JEZİKA NA FONOLOŠKU İ SEMANTİČKU ADAPTACİJU
FARSİZAMA U BOSANSKOM JEZİKU ......................................................................... 74
x
Dr. Sc. Enisa GOLOŠ
UPOTREBA RİJEČİ TURSKOG PORİJEKLA U PRİPOVİJETKAMA HAMZE HUME .......... 75
Yrd. Doç. Dr. Fatma KALPAKLI
USTAM VE BEN’DE 16.YY OSMANLI TOPLUMU’NDAN KADIN PORTRELERİ .. 76
Prof. Dr. Kerima FİLAN, Sanela CRNOVRŠANİN, MA
TÜRKİZMLERİN ÇAĞDAŞ BOŞNAK DİLİNDEKİ ANLAMSAL ÖZELLİKLERİ ..... 77
Prof. Dr. Kerima FİLAN
BOŞNAKLARIN OGLEDALO GAZETESİNDE (1907-1908) TÜRK KÜLTÜRÜNÜN
UNSURLARI ...................................................................................................................... 79
Doç. Dr. Hatice ORUÇ
HİDAYET KULENOVİÇ’İN SIRAT-İ MUSTAKİM DERGİSİ’NDE BOSNA’YA DAİR
YAZILARI .......................................................................................................................... 80
Mr. sc. Lebiba DŽEKO
OSMANSKİ UTİCAJİ NA MATERİJALNU KULTURU U BOSNİ İ HERCEGOVİNİ
NA PRİMJERU VİŠNJİČKE KERAMİKE ........................................................................ 81
Maida DAUTOVİĆ, MA, Merima GRABČANOVİĆ
IMENİCE U BOSANSKOM İ TURSKOM JEZİKU İ NJİHOVE KARAKTERİSTİKE . 82
Melinda BOTALİĆ/ Nadira ŽUNİĆ
FÜRUZAN’IN ‘PARASIZ YATILI’ VE ERENDİZ ATASÜ’NÜN ‘KADINLAR DA
VARDIR’ HİKÂYELERİNİN CİNSİYET AÇISINDAN İNCELENMESİ ...................... 83
Merima GRABČANOVİĆ, MA, Maida DAUTOVİĆ, MA
PRİDJEVİ U TURSKOM İ BOSANSKOM JEZİKU İ NJİHOVA ULOGA ..................... 84
Mirza BAŠİĆ, Mirsad TURANOVİĆ
SINTAKTIČKA ANALIZA TURSKIH IMENSKIH REČENICA SA PREDIKATIVIMA
VAR I YOK ......................................................................................................................... 85
xi
Mr. Nadira ŽUNİĆ, MA, Melinda BOTALİĆ, MA
AHMET HAMDİ TANPINAR’IN ACIBADEM'DEKİ KÖŞK HİKÂYESİNDE
BİREYSEL KİMLİK OLUŞUMU ...................................................................................... 86
Nilgün AÇIK ÖNKAŞ, Zehra ERGÜL
KLASİKLERLE DEĞERLER EĞİTİMİ ............................................................................ 87
Prof. Dr. Nusret ÇAM
SEYAHATNAMESİ’NİN BALKANLARDAKİ İSLÂM MİMARİSİ BAKIMINDAN
ÖNEMİ ................................................................................................................................ 88
Dr. sc. Barbara KEROVEC
POLİSEMİJA GLAGOLA OSJETİLNE PERCEPCİJE U TURSKOM JEZİKU S
OSVRTOM NA HRVATSKİ JEZİK .................................................................................. 89
Okt. Özgür ÖNER
TÜRKÇEDE AKRABALIK SÖZCÜKLERİNİN KULLANIMI....................................... 90
Viši Asistent Haris DERVİŠEVİĆ, MA
PUTEVİ OSMANSKE KALİGRAFİJE: ISTANBUL - KAİRO – SARAJEVO ............... 91
Dr. sc. Marta ANDRİĆ
ONOMASTIČKA ISTRAŽIVANJA TURSKOG JEZIČNOG SLOJA NA PODRUČJU
HRVATSKE ........................................................................................................................ 92
Yrd. Doç. Dr. Behice VARIŞOĞLU
TÜRKÇE ÖĞRENEN LİTVAN ÖĞRENCİLERİN SOSYAL BECERİLERİNİN TÜRK
KÜLTÜRÜ ALGILARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ ............................................................... 93
Doç. Dr. Elvira LATİFOVA
BALKANLARDA VE KAFKASYADA TASAVVUF KÜLTÜRÜ: OSMANLI
HAKİMİYYETİNİN VE İSLAM KÜLTÜRÜNÜN YAYILMASINDA
NAKŞİBENDİLİK TARİKATININ ROLÜ ....................................................................... 94
xii
Okt. İnna OSSİPTŠUK
TÜRKÇEDEN ESTONCAYA ÇEVİRİ SÜRECİNDE KARŞILAŞILAN SORUNLAR . 95
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Celal VARIŞOĞLU, Okt. Natela STATKİENE
LİTVANYA TATARLARINDA KİŞİ ADLARI ............................................................... 96
Mirsad TURANOVİĆ
ANTIEMIGRANTSKI DISKURS U TURSKOJ ............................................................... 97
............................................................................................................................................. 97
xiii
4 Eylül 2015, Cuma
15:00 -16:30 1. OTURUM
A SALONU
1. Yeni Türk Edebiyatı Oturumu
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Alena ĆATOVIĆ
15.00 – 15.15 Upotreba riječi turskog porijekla u pripovijetkama Hamze Hume
Dr.sc. Enisa GOLOŠ
15.15 – 15.30 Putovanja Ahmeta Mithata Evropom: Poimanje prostora i "Drugog"
Madžida MAŠIĆ, MA
15.30 – 15-45 Konstrukcija individualnog identiteta u pripovijetci "Vila na Adžibademu" Ahmeta
Hamdija Tanpınara
Mr.sc. Nadira ŽUNIĆ
15.45 – 16.00 Rodna perspektiva u pripovjetkama „Besplatno školovanje “Füruzan i” Postoje i žene
Melinda BOTALIĆ, MA
16.00 – 16.15 Nomadološko čitanje slike Bejruta u romanu "Zvuk Banana"
Edina NURIKIĆ, MA
B SALONU
1. Eski Türk Edebiyatı Oturumu
Oturum Başkanı: Doç. Dr. Hüseyin GÖNEL
15.00 – 15.15 Nabi’nin Gazellerinde Üslûb-ı Muadele
Yrd. Doç. Dr. Ülkü ÇETİNKAYA
15.15 – 15.30 Nâbî'nin Bilinmeyen Şiirleri
Araş. Gör. Şerife ÖRDEK
15.30 – 15-45 Nefi'nin ''Değil'' Redifli Gazelinin Şerhi ve Yapısalcılık Açısından İncelenmesi
Yrd. Doç. Dr. Ali Rıza ÖZUYGUN, Duygu GÖKÇEN
15.45 – 16.00 Nedîm’in İstanbul ve Sadrazam İbrahim Paşa Kasidesi Hakkında Bir Değerlendirme
Prof. Dr. Gencay ZAVOTÇU
16.00 – 16.15 Predodžbe o Drugima u “Zenân-nâme”: imagološka analiza
Dr.sc. Azra ABADŽIĆ NAVAEY
xiv
C SALONU
1. Dil Oturumu
Oturum Başkanı: Doç. Dr. Đenita HAVERİĆ
15.00 – 15.15 Jezik Osman-age Temišvarskog
Prof. Dr. Ekrem ČAUŠEVİĆ
15.15 – 15.30 Upotreba sufiksa CI i njegovi prijevodni ekvivalenti u romanu Kafamda Bir Tuhaflık
Orhana Pamuka
Prof. Dr. Sabina BAKŠİĆ, Prof. Dr. Alena ĆATOVİĆ
15.30 – 15-45 Onomastička istraživanja turskog jezičnog sloja na području Hrvatske
Dr.sc. Marta ANDRİĆ
15.45 – 16.00 Polisemija glagola osjetilne percepcije u turskom jeziku s osvrtom na hrvatski jezik
Dr.sc. Barbara KEROVEC
16.00 – 16.15 Utjecaj turskog jezika na fonološku i semantičku adaptaciju farsizama u bosanskom
jeziku
Doç. Dr. Đenita HAVERİĆ
D SALONU
1. Kültür Tarihi Oturumu
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Davut KILIÇ
15.00 – 15.15 Boşnakların Ogledalo Gazetesinde (1907-1908) Türk Kültürünün Unsurları
Prof. Dr. Kerima FİLAN
15.15 – 15.30 Gazi Hüsrev Bey Vakfına Ait Olan Çifte Hamam’ın Müfredat Defterinin Çözümlemesi
Prof.Dr. İsmail BEKÇİ, Yrd. Doç.Dr. Özlem Nilüfer KARATAŞ, Yrd. Doç. Dr. Ali APALI
15.30 – 15-45 Balkanlarda Bir Türk Şehri: Varna
Yrd. Doç. Dr. Erhan ALPASLAN, Tülay AYDIN
15.45 – 16.005 Balkanlarda ve Kafkasyada Tasavvuf Kültürü: Osmanlı Hakimiyetinin ve İslam
Kültürünün Yayılmasında Nakşibendilik Tarikatının Rolü
Doç. Dr. Elvira LATİFOVA
16.00 – 16.15 Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Saraybosna ve Çevresi
Prof. Dr. Davut KILIÇ
16.15 – 16.30 Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesinin Balkanlardaki İslam Mimarisi Bakımından Önemi
Prof. Dr. Nusret ÇAM
xv
4 Eylül 2015, Cuma
2. OTURUM
A SALONU
2. Yeni Türk Edebiyatı Oturumu
Oturum Başkanı: Doç. Dr. Oktay YİVLİ
17.00 – 17.15 Halide Edip Adıvar’ın İlk Dönem Romanlarındaki Otobiyografik İzlerin Psikanalitik
Açıdan Tahlili
Yrd. Doç. Dr. Ürün ŞEN SÖNMEZ
17.15 – 17.30 Ustam ve Ben'de 16. yy Osmanlı Toplumundan Kadın Portreleri
Yrd. Doç. Dr. Fatma KALPAKLI
17.30 – 17-45 Zehra Romanının Penceresinden Osmanlı Modernleşmesine Bakış
Araş. Gör. Murat GÜR
17.45 – 18.00 Şiirde Bir Anlatım Özelliği Olarak İltifât
Yrd. Doç. Dr. Ebubekir S. ŞAHİN
18.00 – 18.15 Ahmet Vefik Paşa ve Bursa Osmanlı Tiyatrosu (1879-1882)
Dr. Nursal KUMAŞ
B SALONU
2. Eski Türk Edebiyatı
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Filiz KILIÇ
17.00 – 17.15 Evliyâ Çelebi’nin Gözüyle Bosna ve Hersek Yaylaları
Prof. Dr. Metin AKAR
17.15 – 17.30 XIX. Yüzyıl Şairi Mehmed Necatî Efendi ve Şiirleri
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Korkut ÇEÇEN, Kudret Safa GÜMÜŞ
17.30 – 17.45 Son Asır Osmanlı Edebiyatı’ nın Rumeli Beylerbeyi Şairi Muhyiddin Rûmî
Ayten AKKESE
17.45 – 18.00 Kerbela Mersiyelerinde Temsili Acı ve Günümüze Yansıması
Yrd. Doç. Dr. Sibel ÜST ERDEM
18.00 – 18.15 Bosnalı Atfî Ahmed Efendi ve Şâhidî Şerhi
Doç. Dr. Hüseyin GÖNEL
xvi
C SALONU
2. Dil Oturumu
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Kerima FİLAN
17.00 – 17.15 Türkçede Akrabalık Sözcüklerinin Kullanımı
Okt. Özgür ÖNER
17.15 – 17.30 Türkizmlerin Çağdaş Boşnak Dilindeki Anlamsal Özellikleri
Prof. Dr. Kerima FİLAN, Sanela CRNOVRŠANİN, MA
17.30 – 17-45 Pridjevi u turskom i bosanskom jeziku i njihova uloga
Merima GRABČANOVİĆ, MA
17.45 – 18.00 Sintaktička analiza turskih imenskih rečenica sa predikativima var iyok
Mirza BAŠİĆ, MA, Mr.sc. Mirsad TURANOVİĆ
18.00 – 18.15 Imenice u bosanskom i turskom jeziku i njihove karakteristike
Maida DAUTOVİĆ, MA
D SALONU
2. Kültür Tarihi Oturumu
Oturum Başkanı: Doç. Dr. Namiq MUSALI
17.00 – 17.15 Avrupa’da Bir Cevelan’ın Stockholm ve Uppsala Durakları
Yrd. Doç. Dr. Ünal ZAL
17.15 – 17.30 Turkish Cultural Heritage in the light of Digitization
Prof. Dr. Alexsandra VRANEŠ
17.30 – 17-45 Türk-İslam Medeniyetinin Kafkasya İzleri
Yrd. Doç. Dr. Ahmed NİYAZOV
17.45 – 18.00 Osmanlının Çöküş Döneminde Kültürel Eğilimler ve Çöküşde Etkisi
Zarife NEZİRLİ
18.00 – 18.15 Şeyh Safi Türbesinin Arşiv Belgelerine Göre Orta Çağ’da Erdebil Bölgesinde Türkçe
Şahıs İsimleri
Doç. Dr. Namiq MUSALI
xvii
5 Eylül 2015, Cumartesi
09.30 – 11.00 3. OTURUM
A SALONU
3. Yeni Türk Edebiyatı Oturumu
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Kâzım YETİŞ
09.30 – 09.45 Anlatıcı ve Perspektifte Yeni Bir Paradigma
Doç. Dr. Oktay YİVLİ
09.45 – 10.00 İvo Andriç’in Drina Köprüsü’nde Türk Kültüründen İzler ve Türk İmgesi
Dursun ŞAHİN
10.00 – 10.15 XIX. XX. Yüzyıl Türk Edebiyatında Kullanılan Nazım Şekillerinin Tasnifi
Prof. Dr. Kâzım YETİŞ
10.15 – 10.30 Hasan Sezayi'nin Şiirlerinde Gönül İmgesi
Yrd. Doç. Dr. Ali Rıza ÖZUYGUN, Araş. Gör. Lokman GÖZCÜ
B SALONU
3. Eski Türk Edebiyatı Oturumu
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Metin AKAR
09.30 – 09.45 Klasik Türk Şiirindeki “Rakîb” Tipinin Kökeni Üzerine Bazı Tespitler
Doç. Dr. Ayşe YILDIZ
09.45 – 10.00 Tavus Kuşunun Divan Şiirindeki Cevelânı
Araş. Gör. Kadri H. YILMAZ
10.00 – 10.15 Medhiye Türü Dışında Kalan Kasideler ve Kasidenin Bölümlerine Bir Bakış
Yrd. Doç. Dr. Bilal ÇAKICI
10.15 – 10.30 Türk Edebiyatında Seci ve Kullanımı
Araş. Gör. Volkan KARAGÖZLÜ
10.30 – 10.45 19. Asır Kapadokya’sının Kültürel Canlılığının Birer Nişanesi Olan İki Elyazması
Yrd. Doç. Dr. Bünyamin TAŞ
xviii
C SALONU
3. Dil Oturumu
Oturum Başkanı: Yrd. Doç. Dr. Rıfat GÜRGENDERELİ
09.30 – 09.45 Türkçe'den Estonca'ya Çeviri Sürecinde Karşılaşılan Sorunlar
Okt. Inna OSSİPTŠUK
09.45 – 10.00 Litvanya Tatarlarında Kişi Adları
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Celal VARIŞOĞLU, Okt. Natela STATKİENE
10.00 – 10.15 Kültürel İlişkilerde Tercümenin Önemi veya Kazak Filolojisinde Tercümenin Güncel
Konuları
Yrd. Doç. Dr. Rüstem AŞİMOV
10.15 – 10.30 Çok Kültürlü Kişilik ile Farklılıklara Saygı Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
Yrd. Doç. Dr. Hakan SARIÇAM, Merve BULUT, Ayşe DURAN
10.30 – 10.45 Ekleşme Sırasında /g/ Ünsüzünün Erimesi
Yrd. Doç. Dr. Mehmet HAZAR
D SALONU
3. Kültür Tarihi Oturumu
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mustafa CİN
09.30 – 09.45 Doğu Karadeniz Bölgesinde Konargöçer Hayat: Giresun Örneği
Yrd. Doç. Dr. Nazım KURUCA
09.45 – 10.00 Giresun Karagöl Yaylası’nın Kültürel Özelliklerinin İncelenmesi
Prof. Dr. Mustafa CİN
10.00 – 10.15 Doğu Karadenizde Kurutularak Hazırlanan Meyve ve Sebze Kültürü: Giresun Örneği
Öğr. Gör. Hüseyin KARA, Yrd. Doç. Dr. Nazım KURUCA
10.15 – 10.30 Osmanlı Toplumunda Paskalya Kutlamaları ve Kültürel Geçişlilik
Esin ÖZGÜL, Prof. Dr. Bülent ÖZDEMİR
10.30 – 10.45 Eski Türk İçkilerine Dair
Dr. Piraga İSMAYİLZADE
xix
5 Eylül 2015, Cumartesi
11.30 – 13.00 4. OTURUM
A SALONU
4. Dil Oturumu
Oturum Başkanı: Doç. Dr. Müberra GÜRGENDERELİ
11.30 – 11.45 Farsça'dan Türkçe'ye - Türkçe'den Arnavutça'ya Kelimelerin Semantik Değişimleri
Dr.sc. Abdula REXHEPİ
11.45 – 12.00 Azerbaycan Türkçesinde Kelime Düzeyinde İstem Sorunu
Tuğba ŞAHİN
12.00 – 12.15 Ortak Söz Varlığımız Bakımından Kırgız Türkçesindeki Askeri ve İdari Terimler ve
Türkiye Türkçesindeki Karşılıkları
Doç. Dr. Mehmet ÇERİBAŞ
12.15 – 12.30 Eski Anadolu Türkçesinde Yönelme Hali Ekinin Diğer Hal Ekleri Yerine Kullanılması
Yrd. Doç. Dr. Derya DATLI
12.30 – 12.45 Fuzûlî΄nin Ana Dili Yaratıcılığında Hayvan İsimleri
Dr. Sevinc AĞAYEVA
B SALONU
Sanat Tarihi Oturumu
Oturum Başkanı: Prof. Dr.Ćazim HADŽİMEJLİĆ
11.30 – 11.45 D Grubu Sanatçılarının Türk Resim SanatınınModernleşmesinde Plastik Değerlerde Leke
Kavramına Getirdiği Yenilikler
Hüsnü KAÇMAZ, Yrd. Doç. Dr. Mustafa DİĞLER
11.45 – 12.00 Nakkaş Levni ve Minyatürlerinde Kompozisyon Anlayışı
Yrd. Doç. Dr. Mustafa DİĞLER
12.00 – 12.15 Osmanski uticaji na materijalnu kulturu u bosni i Hercegovini na primjeru višnjičke keramike
Mr.sc.Lebiba DŽEKO
12.15 – 12.30 Putevi osmanske kaligrafije: Istanbul – Kairo – Saraybosna
Haris DERVİŠEVİĆ, MA
12.30 – 12.45 Türk Halk Müziği Fonetik Notasyon Sistemi/THMFNS Religiolekt-Müzikolekt Özellikleri: Urfa
Yöresi Örneklemi
Araş. Gör. Gonca DEMİR
12.45 – 13.00 Giresun’da İmece Musikisi
Okt. Gökhan HAMZAÇEBİ
xx
C SALONU
1. Tarih Oturumu
Oturum Başkanı: Prof. Dr. İlyas GÖKHAN
11.30 – 11.45 Hidayet Kulenoviç’in Sirati Müstakim Dergisi’nde Bosna’ya Dair Yazıları
Doç. Dr. Hatice ORUÇ
11.45 – 12.00 Rumeli Valisi Maraşlı Ali Paşa ve Balkanlardaki Faaliyetleri
Prof. Dr. İlyas GÖKHAN
12.00 – 12.15 Darende'de Bir Bosnalı: Boşnakoğlu Mehmed ve Ailesi
Doç. Dr. Mehmet Zahit YILDIRIM
12.15 – 12.30 Türkiye Basınının Bosna Savaşını Nasıl Ele Aldığına Dair Bir İnceleme
Serhat ÇOBAN
D SALONU
1. Halk Bilimi Oturumu
Oturum Başkanı: Doç. Dr. Mehmet ÇERİBAŞ
11.30 – 11.45 Şamanizm ve Eski Türk İnanç Yapısının Günümüz Anadolusundaki Yansımaları
Okt. Ali Osman GÜNDÜZ
11.45 – 12.00 Bir Halk Kahramanı Osman Batur
Dr. Tekin TUNCER
12.00 – 12.15 Maaday Kara Destanı’ndaki Hayvanların İşlevsel Açıdan İncelenmesi
Öğr. Gör. Harun AKÇAM
12.15 – 12.30 Safranbolu Halk Kültürü Üzerine Bir Araştırma
Okt. Berrin SARITUNÇ MAZICI
12.30 – 12.45 Sosyo-Kültürel Kod Olarak Türkmen Kadın Giysi Geleneği ve Ritüel Özellikleri
Doç. Dr. Sibel KILIÇ
xxi
5 Eylül 2015, Cumartesi
15.00 – 16:30 5. OTURUM
A SALONU
2. Tarih Oturumu
Oturum Başkanı: Doç. Dr. Hatice ORUÇ
15.00 – 15.15 Aydınlanma Hareketinde Dil, Din ve Ortak Kültür Konularına Maarifçilerin Bakışları:
Sovyet Tarihçiliyinde Buna Farklı Yaklaşımlar ve Karşılaştırmalı Analizi
Doç. Dr. Sevinc QASIMOVA
15.15 – 15.30 Kuzey Hindistan'da Türk Kastı
Okt. Ahmet Zeki AKTÜRK
15.30 – 15.45 Modernisation in Turkey and Japan
Prof. Dr. LJiljana MARKOVİĆ
15.45 – 16.00 Balkanlarda Türk-İslam Mimarlığı
Dr. Nigar İSGENDEROVA
16.00 – 16.15 Bosnalı Bir Tarihçi Matrakçı Nasuh’un Eserlerinde Osmanlı Devlet Anlayış
Prof. Dr. Faruk SÖYLEMEZ, Ömür YANAR
B SALONU
Eğitim Oturumu
Oturum Başkanı: Doç. Dr. Ayşe YILDIZ
15.00 – 15.15 Tarihteki Türk Bilginlerinin Fen Bilimleri Öğretim Programı ve Ders Kitabı ile
Bütünleştirilmesi
Yrd. Doç. Dr. Şerif Ali DEĞİRMENÇAY
15.15 – 15.30 Klasik Eserler ve Değerler Eğitimi
Zehra ERGÜL ÖZKUL, Doç. Dr. Nilgün AÇIK ÖNKAŞ, Prof. Dr. Mustafa Volkan COŞKUN
15.30 – 15.45 Türk Tarihinde ve Gelecekte Değerler Eğitimi
Yrd. Doç. Dr. Mehmet ŞANVER, Metanet MEMMEDOVA
15.45 – 16.00 Türk Kültüründeki Eğitim Anlayışlarla Alternatif Eğitim Anlayışlarının
Karşılaştırılması
Yrd. Doç. Dr. Mehmet ŞANVER
16.00 – 16.15 Türkçe Öğretmeni Adaylarının “Türk Kültürüne” Yönelik Algılarının Metaforlar
Yoluyla Belirlenmesi
Araş. Gör. Aliye İlkay YEMENİCİ, Özge KARAKAŞ YILDIRIM
16.15 – 16.30 Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Eğitimi
Doç. Dr. Sevinc QASIMOVA
xxii
C SALONU
Dil Öğrenimi Oturumu
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mehmet Dursun ERDEM
15.00 – 15.15 Türkçe Öğrenen Litvan Öğrencilerin Sosyal Becerilerinin Türk Kültürü Algıları
Üzerindeki Etkisi
Yrd. Doç. Dr.BehiceVARIŞOĞLU
15.15 – 15.30 Türkçe Öğretmeni Adaylarının Kültürel Bileşenlerin Dil Öğretim Müfredatındaki
Ağırlığına İlişkin Görüşleri
Yrd. Doç. Dr. Murat ŞENGÜL, Yrd. Doç. Dr. Hasan Hüseyin KILINÇ
15.30 – 15.45 Yabancılara Türkçe Öğretimi Ders Kitaplarında Örnekleme Sorunu
Yrd. Doç. Dr. Mustafa KARATAŞ
15.45 – 16.00 Yabancılara Türkçe Öğretiminde Yöntem Seçimi ve Alternatif Yöntemler
Prof. Dr. Mehmet Dursun ERDEM, Yrd. Doç. Dr. Mesut GÜN, Pelin SEVER
16.00 – 16.15 Türkçe Öğrenen Suriyeli Öğrencilerin Türk Halkına İlişkin Metaforik Algılar
Yrd. Doç. Dr. Mesut GÜN, Prof. Dr. Mehmet Dursun ERDEM, Fahri AKDOĞAN
D SALONU
Felsefe Oturumu
Oturum Başkanı: Doç. Dr. Mustafa CİHAN
15.00 – 15.15 İbn Arabî Görüşü İçinde Mevlânâ ve İsmâîl Ankaravî’nin Ontolojik Fikirleri
Yrd. Doç. Dr. Hakan YALAP
15.15 – 15.30 Hilmi Ziya Ülken’in Eğitim Felsefesi
Doç. Dr. Mustafa CİHAN
15.30 – 15.45 Bir Türk Düşünürü Olarak Ziya Gökalp’in Eğitim Felsefesi
Serdar SAYGILI
15.45 – 16.00 Bektaşi Fıkralarında Yer Alan Psikolojik Varoluş Temaları
Doç. Dr. Hikmet YAZICI, Fatma ALTUN
16.00 – 16.15 İbni Sina Tıp Felsefesi
Yrd. Doç. Dr. Mustafa HOPAÇ
17.00 – 17.30 Kapanış Oturumu
xxiii
BİLDİRİ ÖZETLERİ
xxiv
TÜRK İSLAM MEDENİYETİNİN KAFKASYA İZLERİ
Yrd. Doç. Dr. Ahmed NİYAZOV
Karadeniz Teknik Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Kafkasya coğrafyasının büyük bir bölümünde Türk-İslam düşüncesi başlangıçta
“edinilen” bir kültür olarak gelmiş akabinde burada “üretilen” bir kültür olarak devam
etmiştir. Türk-İslam medeniyeti için misilsiz ve eşi görülmemiş değerler üretmiş, bölgeye
has bir takım örnekler sergilemiştir. Osmanlının birlikte yaşama arzusunu burada
gerçekleştiren bir takım buraya has ilkeleri, "pasif direniş" felsefesinin Avrupa'dan bir asır
öncesinde buralarda yaşanmış daha mükemmel örneği, "Nesh" hattının Kafkasyaya has
"Tala" neshi, "Kehf cüzü" gibi bölgeye has Kuran ananase ve diğer hususlar Türk kültürünün
kayıp şehir efsanesi gibi karşımıza dikilmektedir. Demir perde ile manevi coğrafyadan
koparılmış bu kültürü tozlu raflardan indirerek yeni neslin idrakine sunma zamanı gelmiştir.
1
KUZET HİNDİSTAN’DA TÜRK KASTI
Okt. Ahmet Zeki Aktürk
Jamia Millia İslamia
[email protected]
ÖZET
Hint alt kıtasında farklı Türk-Hint hanedanlıkları yaklaşık sekiz yüzyıl hüküm
sürmüştür. XIX. asra dek süren bu hakimiyet; Hint medeniyetinin mimariden müziğe, yemek
kültüründen konuşulan dile kadar bir çok yönünü derinden etkilemiştir. Hint alt kıtasında
Türk-Hint hakimiyeti, 1857 Sipahi Ayaklanması’nın başarısızlıkla sonuçlanması sonucu
Babürlü İmparatorluğunun İngilizler tarafından yıkılmasıyla idari alanda sona erse de Türk
nüfusu az da olsa varlığını devam ettirebilmiştir.
Günümüz Hindistan’ında başkent Delhi’nin doğusunda bulunan Uttar Pradeş
eyaletinde “Türk” ismi bir kast olarak hala mevcuttur. Moradabad, Amroha, Rampur ve
Muzaffarnagar şehirlerinde ve bağlı köylerde Türk kastına mensup bir çok insan
yaşamaktadır. Bugün Türkçe’yi unutmuş olan bu gruplar, Urduca ve Hintçe konuşmaktadır.
Büyük çoğunluğu çiftçilik ile geçinen Türk kastı, türk kimliğine halen sahip çıkmaktadır.
Bu çalışmada Hindistan’ın Uttar Pradeş eyaletine bağlı büyük kentlerdeki Türk
kastına üye grupların sosyal antropolojik durumları ele alınacaktır. Bu amaçla, mezkur
şehirlere gidilip ilgili gruplarla saha araştırması gerçekleştirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Türkler, Kast, Hindistan, Uttar Pradeş eyaleti, Moradabad
2
ZNAČENJA I UPOTREBA SUFIKSA - CI U ROMANU KAFAMDA BIR
TUHAFLIK ORHANA PAMUKA
Prof. Dr. Alena ĆATOVİĆ
Saraybosna Üniversitesi
[email protected]
Prof. Dr. Sabina BAKŠİĆ
Saraybosna Üniversitesi
[email protected]
ÖZET /SAŽETAK
U ovom su radu prikazana značenja i upotreba sufiksa –ci u romanu Orhana Pamuka
„Kafamda Bir Tuhaflık“. Radi se o frekventnom denominalnom sufiksu kojim se izvode
imenice koje označavaju zanimanje, sklonost nečemu, ideološku ili bilo koju drugu
pripadnost te vršioca neke radnje. Analizu upotrebe i značenja sufiksa -ci u romanu Orhana
Pamuka „Kafamda bir Tuhaflık“ predstavit ćemo kroz primjere imenica koje, dobivši ovaj
sufiks, označavaju: 1) drugorazredna zanimanja; 2) ideološku ili vjersku pripadnost; 3)
sklonost lošim navikama. Raznolikost njegovih značenja istražena je kroz teorijski okvir
kritičke diskursne analize: pokazano je koje su sve strategije predstavljanja osoba označenih
imenicama sa ovim sufiksom korištene i kako su prikazana njihova djelovanja.
Ključne riječi: sufiks –ci, kritička diskursna analiza, turski jezik, strategije
predstavljanja, tranzitivnost
3
HACI HÜSREV BEY MUSAKKAFATINDAN ÇİFTE HAMAMIN TAMİRAT
MASRAFLARININ MÜFREDAT DEFTERİ
Yrd. Doç. Dr. Ali APALI
Ardahan Üniversitesi
[email protected]
Prof. Dr. İsmail BEKÇİ
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
[email protected]
Yrd. Doç. Dr. Özlem Nilüfer KARATAŞ
Çankırı Karatekin Üniversitesi
ÖZET
Osmanlı Devleti yapmış olduğu seferler sonrasında topraklarına dâhil ettiği
bölgelerde ilk olarak halkın ortak faydalandığı varlıkları tespit edip bunların tamir, bakım ve
onarımının yapılmasına öncelik vermiştir. Tamir, bakım ve onarım süreci sonrasında ise
devlet topraklarına dâhil olan bölgelerde, başta hanedan mensupları olmak üzere
sadrazamlar, vezirler, sancak beyleri veya ileri gelen hayırseverler halkın menfaatine olan
vakıf müesseselerini inşa ettirmişlerdir. Balkanların Osmanlı Devleti topraklarına katılması
sonrası, sarayda iyi bir eğitim alan ve aynı zamanda II. Beyazıt’ın da torunu olan Gazi
Hüsrev Bey, Sancak Beyi olarak Bosna’ya atanmasının ardından Osmanlı Devlet gelenekleri
gereği Bosna Sancağı başta olmak üzere birçok yerde camiler, hanlar, hamamlar ve çeşmeler
gibi vakıf binaları yaptırmış ve bunların ileri dönemlerdeki ihtiyaçları için de vakıf hizmetine
bazı kaynakları tahsis etmiştir. Ancak diğer vakıf binaları gibi Gazi Hüsrev Bey’in de inşa
ettirdiği vakıf binaları da zamanla yıpranmıştır. İnsanlığa uzun yıllar hizmet eden bu vakıf
binaları başta rüzgâr, sel, yangın gibi doğal afetler olmak üzere birçok sebepten dolayı tamir,
onarım ve bakımının yapılması da zorunlu hale gelmiştir.
Vakıflar, kendi içlerinde yerel olmasına rağmen devletin izni ile kurulup denetimi ile
faaliyetlerini sürdüren yapılardır. Bu haliyle, vakıfların mali nitelikteki işlemlerinin takibi
için muhasebe kayıtlarının tutulması gerekmektedir. Dolayısıyla vakıfların denetimleri de
büyük oranda günümüzde olduğu gibi muhasebe kayıtlarına bağlıdır. Yıllar içinde çeşitli
sebeplerle tamir ve bakımının yapılarak bunların masraflarının muhasebe kayıtlarının
4
tutulduğu vakıflardan biri olan Saray Bosna’daki Gazi Hüsrev Bey musakkafatına ait
müfredat defterlerine, Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Genel Müdürlüğü’nden ulaşılmıştır.
Başbakanlık Osmanlı arşiv belgelerinin taranması sonucunda elde edilen 16663 gömlek nolu
müfredat defterinin, Gazi Hüsrev Bey musakkafatında bulunan “Çifte Hamam”a ait tamir,
bakım ve onarım kayıtlarına sahip olduğu tespit edilmiştir. Buradan hareketle Osmanlı
Devleti’nde vakıfların tamir, bakım ve onarımlarının bürokratik sürecinin nasıl olduğu, bu
süreç içerisinde muhasebe müfredat defterlerinin öneminin ne olduğu sorularının cevabının
aranması bildirinin konusunu oluşturmaktadır. Bununla birlikte Gazi Hüsrev Bey Vakfına
ait olan Çifte Hamam’ın müfredat defterinin çözümlemesinin yapılarak elde edilen
sonuçların literatüre kazandırılması da bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Gazi Hüsrev Bey Vakfı, Çifte Hamam, Tamir Bakım ve
Onarım Müfredat Defteri.
5
ŞAMANİZM VE ESKİ TÜRK İNANÇ YAPISININ GÜNÜMÜZ
ANADOLUSUNDAKİ YANSIMALARI
Okt. Ali Osman GÜNDÜZ
Kırklareli Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Şamanizm Eski Türklerin Göktanrı inancı dışındaki bir başka inanç mekanizmasıdır.
Şamanizm hakkında iki farklı görüş vardır. Bazı bilim insanları bunu bir din olarak
değerlendirirken bazıları da topluluklarının dini duygularını içeren ve öteki âlem varlıklarına
hükmeden bir tür kült olarak görmektedirler. Bir görüşe göre Türklerin ilk dini, kadim Şark
ilmi kaynaklarının "Şemeniyye" ve Avrupa müşteriklerinin "Şamanizm" adını verdikleri
Türk dinidir. Şamanizm'in Türk kültürüne etkisi yadsınamaz. Günümüzde uygulanan pek
çok adet, geçmişte Şamanizm inancının etkisi ile halen devam etmektedir. Geçmişteki
inançlar, İslamiyetle yoğrularak kendine özgü bir şekil almıştır. Bugün halen Anadolu'nun
bazı yerlerinde İslam ile içselleşmiş ritüellerini sürdüren muska adı verilen kâğıtları
hazırlayan, insanlara bunların suyunu içiren, bu kâğıtları tütsü olarak yakıp dumanını
tütsületen şaman benzeri kimseler bulunmaktadır. Bunların şu anki adları Hocadır. Bunun
dışında Eski Türklerde ruhun bedeni 40 günde terk ettiği inancı vardır. Halen Anadolu'nun
pek çok yerinde düzenlenen 40 mevlitleri bu inanca paralel olarak ortaya çıkmıştır. Daha
bunun gibi pek çok örnek sıralamak mümkündür.
Anahtar Kelimeler: Şamanizm, Türk, Kültür, Eski, Günümüz.
6
TÜRKÇE ÖĞRETMENİ ADAYLARININ “TÜRK KÜLTÜRÜNE” YÖNELİK
ALGILARININ METAFORLAR YOLUYLA BELİRLENMESİ
Araş. Gör. Aliye İlkay YEMENİCİ
Afyon Kocatepe Üniversitesi
Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü
[email protected]
ÖZET
Metafor, bir şeyi başka bir şeye benzeterek açıklama, anlatma yoludur. Mecaz,
eğretileme, benzetme olarak da bilinen metafor, son yıllarda sosyal bilimlerde kullanımına
sıkça başvurulan nitel veri toplama tekniklerinden biridir. Bu çalışmanın amacı, Türkçe
öğretmeni adaylarının “Türk kültürüne” ilişkin oluşturdukları metaforları toplamak ve
toplanan metaforları inceleyerek sınıflandırmak böylece Türkçe öğretmeni adaylarının
algılama biçimlerini ortaya koymaktır. Bu amaç çerçevesinde şu sorulara cevap aranacaktır:
1-Türkçe öğretmeni adaylarının “Türk kültürüne” yönelik üretmiş oldukları metaforlar
nelerdir? 2- Bu metaforlar ortak özellikleri bakımından hangi kavramsal kategorilerde
toplanabilir? Araştırma betimsel bir çalışmadır. Araştırmanın çalışma grubunu, 2014-2015
eğitim öğretim yılında Afyon Kocatepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi
Bölümünde okuyan 47 Türkçe öğretmeni adayı oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri “Türk
kültürü …….. gibidir. Çünkü ……..” ifadesinin tamamlanmasıyla toplanmıştır. Metafor
çalışmalarında “gibi” sözcüğü genellikle metafor konusu ile metafor kaynağı arasındaki
benzerliği daha net bir şekilde çağrıştırmak için kullanılır. “Çünkü” sözcüğüne de yer
verilerek, katılımcılardan kendi benzetmeleri için sebep veya mantıksal dayanak üretmeleri
istenir. Toplanan verilerin analizinde nitel araştırma yöntemleri içerisinde yer alan içerik
analizi tekniği kullanılacaktır. Üretilen metaforların analiz edilmesi ve yorumlanması
sürecinde şu aşamalar takip edilecektir: 1- Adlandırma aşaması, 2- Tasnif etme (eleme ve
arıtma aşaması), 3- Kategori geliştirme aşaması, 4-Geçerliği ve güvenirliği sağlama aşaması
5-Nicel veri için verilerin bilgisayara aktarılması aşaması.
Anahtar Kelimeler: Türk kültürü, metafor, algı, belirleme, Türkçe öğretmeni
adayları
7
KLASİK TÜRK ŞİİRİNDEKİ “RAKÎB” TİPİNİN KÖKENİ ÜZERİNE BAZI
TESPİTLER
Doç. Dr. Ayşe YILDIZ
Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
[email protected]
ÖZET
Klasik şiirde sevgili ve âşık gibi değişmez tiplerden biri olan rakîb, sözlüklerde
çoğunlukla “rekabet hâlindeki kişilerden her biri”, “aynı sevgiliyi seven âşıklardan her biri”
şeklinde anlamlandırılmıştır. Ancak Kâmûs Tercümesi ve Ahteri Kebîr gibi az sayıdaki
sözlükte kelime, rekabete dayalı yukarıdaki anlamının yanında, Arapça “ra ka be” fiilinin
“gözlemlemek, seyretmek, kollamak, kontrol etmek, korumak, önemsemek, dikkat etmek”
anlamlarıyla paralel bir şekilde yer almış; “bekçi, görüp gözeten, koruyucu” gibi anlamlarla
karşılanmıştır.
Öncelikle Mehmed Çavuşoğlu’nun Divanlar Arasında adlı eserinde, daha sonra
Ahmet Atilla Şentürk‘ün Klasik Osmanlı Edebiyatında Tipler-Rakîb’e Dair adlı kitabında
kelimenin “görüp gözeten, kollayan” anlamlarına dikkat çekilerek klasik şiirdeki rakîb tipi
ele alınmıştır. Her iki çalışmada, rakîb kelimesinin yüzyıllar içerisinde Türk şiirinde
kazandığı anlamlar değerlendirilmiş ve 16.yy. sonuna kadar kelimenin şiir dilinde “sevgiliyi
gözetip kollayan kişi/ler” anlamıyla var olduğu, bu yüzyıldan sonra “aynı sevgiliyi seven
âşıklar” anlamıyla yer bulduğu tespit edilmiştir.
Bu bildiride, klasik Türk şiirinde önemli bir tip olan “rakîb”in, İslam toplumları ve
edebiyatları dışındaki kökeni üzerine kimi tespit ve düşüncelerin paylaşılması
amaçlanmaktadır.
8
SON ASIR OSMANLI EDEBİYATI’NIN RUMELİ BEYLERBEYİ ŞAİRİ
MUHYİDDİN RÛMÎ
Ayten AKKESE
Gazi Üniversitesi
[email protected]
Prof. Dr. Ahmet MERMER
Gazi Üniversitesi
ÖZET
XIII. yüzyıldan XIX. yüzyılın başına kadar devam eden Osmanlı Edebiyatı, XIX.
yüzyılın özellikle ikinci yarısında Batı şiiri karşısında etkinliğini yitirmeye ve tarih
sahnesinden çekilmeye başlamıştır. Ancak bu çekiliş keskin hatlarla kendini göstermemiştir.
Gerek “Encümen-i Şuârâ” adı verilen şair topluluğu gerekse Sadrazam Mahmûd Nedîm Paşa
ve Rumeli Beylerbeyi Muhyiddin Rûmî Paşa gibi şairlerin şahsî gayretleri ile bu edebiyat
devam ettirilmeye çalışılmıştır.
Bu gayretlerin günümüze ulaşan şairlerinden biri de Rumeli Beylerbeyi Muhyiddin
Rûmî Paşa’dır. Rûmî’nin tek eseri vardır, o da Divançesi’ dir. Tebliğimizde Muhyiddin
Rûmî’nin hayatı, edebî kişiliği ve şiir sanatından söz edilecek ve XIX. yüzyılın edebî
atmosferi içinde Osmanlı Edebiyatı’ nın genel çerçevesi hakkında bilgi verilecektir.
Sözü edilen bu divançenin mevcut kütüphanelerde bilinen tek nüshası
bulunmaktaydı. Araştırmalarımız sonucunda divançenin ikinci bir nüshası Konya
Koyunoğlu Müzesi’nde mecmualar içinde 12320 numarası ile kayıtlı olup tarafımızca
bulunmuştur. Bu çalışmamızla adı geçen iki nüshayı karşılaştırarak tenkitli metni edebiyat
dünyasına sunduk.
XIX. asrın tipik özelliği olan eski-yeni ikilemini Muhyiddin Rûmî’nin şiirlerinde de
görmekteyiz. Şairin, Osmanlı Edebiyatı içinde yazdığı şiirleri bulunmakla birlikte kullandığı
yeni redifler, sevgili tipine getirdiği farklı bakış açısı ve bunların yanı sıra Ziya Paşa ve
Nâmık Kemâl’in şiirleriyle benzerlik gösteren “ vatan, hürriyet, medeniyet” gibi kavramları
kullanmasıyla “gelenekten-geleceğe” uzanan çizgideki özellikleri üzerinde durulacaktır.
9
SAFRANBOLU HALK KÜLTÜRÜ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
Okt. Berrin SARITUNÇ MAZICI
Uludağ Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Bu çalışmada Türkiye’de bulunan Safranbolu ilçesinin halk edebiyatı ve halk bilimi
ürünleri sözlü ve yazılı kaynaklardan derlenerek yazıya geçirilmiş ve ana hatlarıyla
incelenmiştir. Halk edebiyatı ürünlerinden masal, efsane, bilmece, ninni, tekerleme gibi
ürünlere; Halk bilimi Ürünlerinden ise daha çok hayatın geçiş dönemleriyle (doğum, evlilik
ve ölüm) ilgili ürünlere yer verilmiştir.
Safranbolu ilçesi tarihi ve coğrafi özellikleri, nüfusu, ekonomik ve sosyo-kültürel
yapısı hakkındaki bilgiler, sözlü ve yazılı kaynaklardan derlenen Safranbolu halk edebiyatı
ve halk bilimi ürünleri ve bu ürünler üzerinde yapılan incelemeler sunulmuştur. Halk
edebiyatı ve halk bilimi ürünlerinin tespiti ve aktarımında, hayatın geçiş dönemleri (doğum,
evlilik ve ölüm) ön planda tutulmuştur. Bu geçiş dönemlerinin dışında kalan halk edebiyatı
ve halk bilimi ürünleri diğer başlıklar altında yer bulmuştur. Çalışma sırasında ulaşılan
sonuçlar ve öneriler sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Safranbolu, Halk edebiyatı, Halk bilimi, Geçiş Dönemleri,
İnanışlar.
10
MEDHİYE TÜRÜ DIŞINDA KALAN KASİDELER VE KASİDENİN
BÖLÜMLERİNE BİR BAKIŞ
Yrd. Doç. Dr. Bilal ÇAKICI
Ankara Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Yedi Askı'daki (el-Muallakâtu’s-Seb’) ilk örneklerinden beri kasidenin gerek iç,
gerek dış yapısında çok değişiklikler olmuştur. Bilindiği gibi "Türk şiiri, Arap edebiyatında
sevilen kadın ve bu sevgilinin kabilesiyle terk edip gittiği tabiat köşesinde, ondan kalan
hatıralar önünde içlenişler ve çöl hayatından bazı sahneler etrafında teşekkül etmiş olan bu
nazım şeklini, daha sonra Fars edebiyatında değişik bir yapıya girmiş ve yeni muhitin
getirdiği farklı bir muhteva ile zenginleşmiş hâliyle almıştır." XIV. ve XV. yüzyıllarda
Anadolu'da
Divan edebiyatı oluşurken kasidenin özellikleri ve kuralları artık
belirginleşmiştir. Buna göre bir kasidede en çok beş bölüm bulunur. Bunlar nesib (veya
teşbib), tegazzül, medhiye, fahriye ve duadır. Bu bölümlerden hepsinin birden içinde
bulunduğu kasideler çok olmakla birlikte; şairlerin nesib bölümünü geçerek doğrudan
övgüye başladığı, gazel yerine bir tecdid-i matla ile yetindiği, hatta ikisini de terk ettiği,
övme veya acındırma biçiminde de olsa kendisinden hiç söz etmediği kasideler de vardır.
Ancak medhiye (maksad veya maksud) ve dua bölümleri hemen bütün kasidelerde mutlaka
olması gereken bölümlerdir.
Kasidede değişik konuların işlendiği; ancak "kaside" denince akla ilk gelen şeyin
övgü (medhiye) olduğu bir gerçektir. Bu nazım biçiminde, asıl konunun işlendiği bölümün
medhiye olarak adlandırılması da bu anlayışın bir sonucu olmalıdır. Bununla birlikte medh
amacı gütmeyen ancak beyit sayısı ve kâfiye düzeni bakımından kasideye benzeyen şiirler
de divanlarda kasideler arasında yer almıştır. Bu tür kasideler alışılmışın dışında, daha çok
bir mesneviyi andırır biçimde herhangi bir didaktik konuyu anlatmada araç olarak
kullanılmıştır. Genel olarak maksud ve dua bölümlerinden oluşan bu kasidelerden bazıları;
başlıkları, uzunlukları ve belli konuları işlemeleri, mesneviler gibi bölümlenmeleri, hatta
bazılarına isimler verilmesi bakımından müstakil bir eser sayılabilecek niteliktedir.
Bu bildiride, medhiye türü dışında kalan kasidelerin biçim ve içerik özelliklerinden
yola çıkarak, kasidenin bölümleriyle ilgili teklifler değerlendirilecektir.
11
OSMANLI TOPLUMUNDA PASKALYA KUTLAMALARI VE KÜLTÜREL
GEÇİŞLİLİK
Prof. Dr. Bülent ÖZDEMİR
Balıkesir Üniversitesi
Esin ÖZGÜL
Balıkesir Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Osmanlı Devleti'nde devleti yönetenler Müslüman, uygulanan hukuk da İslâm hukukudur.
İslam hukukuna göre de dünyadaki insanlar iki gruba ayrılır. Bunlar: Müslümanlar ve
gayrimüslimlerdir. Osmanlı belgelerinde “tebaa-i gayr-i müslime”, “cemaat-i muhtelife”,
“milel-i saire” ve “milel-i muhtelife” gibi terimlerle adlandırılmış olan gayrimüslimler,
dinlerine göre Yahudiler, Hıristiyanlar, Sabiiler ve Mecusiler olarak dört ana gruba
ayrılmışlardır. Osmanlı egemenliği altında bulunan Hıristiyan topluluklar, başlıca
Ortodokslar, Ermeniler, Süryaniler, Katolikler ve Protestanlardan meydana gelmekte idi.
Hristiyanların büyük bayramlarından biri Noel ise, diğeri de Hazreti İsa'nın önce çarmıha
gerilerek öldürüldüğü daha sonra ise, aynen kehanetlerde yazılı olduğu biçimde, dirilmesinin
kutlandığı Paskalya Bayramı'dır. Paskalya Bayramı diğer önemli bir olayın da simgesidir.
Kışın bittiğini, Baharın geldiğini simgeler. Ortodokslar Paskalya'yı, Baharın ilk dolunayını
izleyen Pazar günü kutlarlar.
Müslüman tebaanın Nevruz şenlikleri ile aynı döneme rastlayan günlerde, Hıristiyan
tebaa da ; ‘’Paskalya Bayramı’’, Musevi tebaa ise ‘’Hamursuz Bayramı’’ adı altında bahar
şenlikleri düzenlerdi. Osmanlı Maliye Nezareti, farklı milliyetlere ait Ortodoks, Katolik,
Protestan kiliselerine, Patrikhaneye; ’’Paskalya Masrafı’’adı altında; Musevi Hahambaşı ve
Sinagoglara da ‘’Hamursuz Masrafı’’ adı altında ödenekler gönderir, düzenlenen şenliklerde
kilise ve sinagogların yaptığı giderleri karşılardı.
Bu bildirinin amacı, Hıristiyanların önemli bir bayramı olan Paskalya kutlamaları
bağlamında Osmanlı toplumsal yapısı içinde şenlikler ve kutlamaların ne şekilde bir
kültürleşmeye neden olduğu ve yüzyıllara dayalı birlikte yaşama pratiğinin toplumsal
gruplar arasında bir kültürel geçişlilik meydana getirip getirmediğinin incelenmesidir.
12
19. ASIR KAPADOKYA’SININ KÜLTÜREL CANLILIĞININ BİRER
NİŞANESİ OLAN İKİ ELYAZMASI
Yrd. Doç. Dr. Bünyamin TAŞ
Aksaray Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Kapadokya bölgesi, Türklerin Anadolu’ya geldikleri ilk asırlarda en önemli yüksek
kültür merkezlerinden birkaçı olarak tebarüz eden Konya, Kırşehir ve Kayseri şehirlerinin
odağında yer almaktadır. Anadolu Türk kültür tarihinin kurucu isimleri olarak
nitelenebilecek Mevlana Celalleddin-i Rumî, Ahi Evran, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre
ve Âşık Paşa’nın coğrafyası olan bu bölge, daha sonraki asırlarda da kültürel açıdan diri
kalmıştır. Osmanlı Devleti’nin çözülme asrı olan 19. asırda dahi bu bölgede kültürel hayatta
kayda değer bir irtifa olduğu gözlenmektedir. Kuloğlu Şeyh Hacı İlyas’ın Bâğ-ı Behişt adlı
eserinin 19. asrın ilk yarısında bu bölgede istinsah edilmiş olan iki nüshası, söz konusu
kültürel seviyenin önemli birer numunesidir. Hicrî 1247 (M. 1831/1832) ve 1262 (M. 1846)
yıllarında istinsah edilen nüshaların zengin ferağ kayıtları, istinsah edilmiş oldukları
bölgenin kültürel seviyesine dair kıymetli bilgiler ihtiva etmektedir. Bu nüshalardan 1247
tarihli olanı Matyan’da (Göreme), 1262 tarihli olanı ise Arapsun’da (Gülşehir) istinsah
edilmiştir. Matyan nüshasının ferağ kaydında, yazmanın kâğıtlarını mühreleyen Sorsofi’den
(bugünkü Aksaray’ın Sofular beldesi) bir kişinin adı da anılmaktadır. Arapsun nüshasına
hicrî 1318 (M. 1900) yılında Ortahisarlı (Nevşehir’in Ortahisar beldesi) bir kişi tarafından
bir fihrist eklenmiştir. İki nüshadaki bu veriler özelde Nevşehir, genelde Kapadokya
bölgesinin 19. asırdaki kültürel canlılığının birer göstergesidir.
13
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİNDE SARAYBOSNA VE ÇEVRESİ
Prof. Dr. Davut KILIÇ
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
[email protected]
Evliya Çelebinin kayıtlarına göre Saraybosna Kanuni Sultan Süleyman zamanında
tahriri yapılmış üç tuğlu vezir makamında büyük bir eyalettir. Paşa tahtı olan Saraybosna
vilayeti, merkez sancağı dışında Kilis, Hersek, İzvornik, Pojega, Rahoviçse, Zaçne, Kırka
ve Banaluka/Banyaluka sancağı olmak üzere sekiz sancaktan meydana gelmiştir.
Evliya, Saraybosna ismini şöyle izah eder: Fatih Sultan Mehmet zamanında
Hersekoğlu Ahmet Paşa mahiyetindeki askerleriyle Bosna Kalesini fethettiğinde, buraya
yeteri kadar Müslüman asker ve mühimmat bırakarak aşağı şehre inmiş, Hünkar Cami olan
yerde büyük bir saray inşa ettirmiştir. Yapılan saraydan dolayı şehrin ismine Saray
denilmiştir. Bölgede akan nehre ve kaleye de Bosna denildiğinden, nehir ismi şehir ismine
muzâf olup Bosnasaray yani Saraybosna olarak anılmaya başlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Seyahatname, Evliya Çelebi, Saraybosna.
14
ESKİ ANADOLU TÜRKÇESİNDE YÖNELME HALİ EKİNİN DİĞER HAL
EKLERİ YERİNE KULLANILMASI
Öğr. Gör. Derya DATLI
İstanbul Arel Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
İsim işletme ekleri içinde yer alan ve temel vazifesi isim ya da isim soylu kelimeleri
fiile bağlamak olan hal ekleri, eklemeli bir dil olan Türkçede önemli bir yer tutmaktadır.
Türk dilinin tarihi devrelerine ait metinler incelendiğinde hal eklerinin fonksiyon değiştirip
birbiri yerine kullanılmasıyla ilgili çok sayıda örnekle karşılaşmaktayız. Türkçenin
işlekliğinin ve ifade çeşitliliğinin önemli bir göstergesi olan hal ekleri arasındaki bu
fonksiyon nöbetleşmesi hadisesinin en karakteristik olduğu devrelerden biri Eski Anadolu
Türkçesi devresidir. Çalışmamızda ismin sekiz halinden biri olan ve isim veya isim soylu
kelimeleri yönelme, yaklaşma ilgisiyle fiile bağlayan yönelme (dative) hali ekinin Eski
Anadolu Türkçesinde diğer hal ekleri yerine kullanışının örneklerle izah edilmesi
amaçlanmaktadır. Bu izah Eski Anadolu Türkçesi devresinin dil hususiyetlerini karakteristik
biçimde yansıtan Dede Korkut Hikâyeleri, Dîvân (Yunus Emre), Risâletü’n-Nushiyye
(Yunus Emre), Yusûf ve Zelihâ (Şeyyad Hamza), Hamzanâme (Hamzavî), Işknâme
(Muhammed), Miftahü'l-cenne (Ahmed-i Dâ'i), Mantıku’t-tayr (Gülşehri), Kısasü’l-Enbiyâ
(Sa‘lebî), Kelile ve Dimne, Marzubannâme (Şeyhoğlu Sadreddin), İbtidanâme (Sultan
Veled) gibi eserlerin incelenmesi yoluyla gerçekleştirilecektir. Yönelme hali ekinin diğer hal
ekleri yerine kullanılmasını konu edinen bu çalışmayla hem bu ekin hem de diğer hal
eklerinin kullanım özellikleri ve fonksiyonlarına dair genelleme ve kesin yargıların eksik
olduğu ve yeniden gözden geçirilmesi gerektiğinin de ortaya konulması amaçlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Türk dili, isim, hal ekleri, yönelme hali eki, Eski Anadolu
Türkçesi.
15
İVO ANDRİÇ’İN “DRİNA KÖPRÜSÜ”NDE TÜRK KÜLTÜRÜNDEN İZLER
VE TÜRK İMGESİ
Yrd. Doç. Dr. Dursun ŞAHİN
Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi
[email protected]
ÖZET
Osmanlı döneminde 1686-1851 yılları arasında Bosna eyaletinin merkezi olan
Travnik kasabasının Dolaç köyünde doğan, "Osmanlı Yönetimindeki Bosna-Hersek'te
Kültür Yaşamı" konulu doktora tezi bulunan İvo Andriç, Drina Köprüsü adlı eserini 1945
yılında yayımlamıştır. 1961 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülen; Almanca,
İngilizce, İtalyanca ve Fransızca olmak üzere hemen hemen bütün dünya dillerine çevrilmiş
olan eser, Türkçeye de çevrilmiş, ilk baskısı iki buçuk ayda tükenmiştir. Hümanist kimliğiyle
ön plana çıkan Andriç’in Drina Köprüsü adlı eseri, sanatçının doğup, büyüdüğü ortamın da
etkisiyle, Türk kültürüne ait birçok unsuru barındırmakta ve eserde Türklere dair birçok
gönderme yer almaktadır. Bu çalışmada, Andriç’in Drina Köprüsü adlı eserinde yer alan
Türk kültürüne ait izler ve yazarın Türk kimliğine yüklediği anlamlar, sosyolojik eleştiri
kuramı çerçevesinde ele alınarak değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: İvo Andriç, Drina Köprüsü, Türk, kültür, imge.
16
ŞİİRDE BİR ANLATIM ÖZELLİĞİ OLARAK İLTİFAT
Yrd. Doç. Dr. Ebubekir S. ŞAHİN
Ankara Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Edebiyat teorisine ait kitaplarda bir anlatım özelliği olarak ele alınan iltifat terimi
kısaca "ifâdeye etki ve hareketlilik kazandırmak için sözü başka bir kişiye veya şeye
yöneltme" olarak tanımlanır. Anlamın beyit içerisinde tamamlandığı divan şiirinde, kimi
şiirlerde, beyitler arasında sağlam bir kompozisyon ve ahenk göze çarpmaktadır. Bu
bildiride, şiirin kompozisyonu iltifât sanatı açısından değerlendirilecek; özellikle kasîdelerin
maksûd bölümünün vazgeçilmez bir ögesi olan iltifâtın farklı nazım biçimleri ile yazılan
şiirlerdeki uygulamalarına dair örnekler üzerinde durulacaktır.
17
BALKANLARDA BİR TÜRK ŞEHRİ: VARNA (SOSYO-KÜLTÜREL AÇIDAN
BİR İNCELEME)
Yrd. Doç. Dr. Erhan ALPASLAN
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
[email protected]
Tülay AYDIN
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Balkanlar, Osmanlı Devletinin siyasi, idari ve sosyo-kültürel etkilerinin en uzun süre
devam ettiği yerlerden biri olmuştur. Osmanlı Devleti’nin Hristiyan Batı’ya doğru genel
fetih politikası dahilinde doğal bir genişleme alanı olan Balkanlar, sonraları uygulanan nüfus
ve iskan politikası sayesinde hızla Türkleşen bir bölge olmuştur. Türk ve İslam etkisinin
giderek yayıldığı alanlardan biri de Varna şehridir. Balkan coğrafyasında Karadeniz
kıyısında işlek bir liman kenti olarak Varna, tarım, hayvancılık ve madenler açısından da
önem ihtiva eden bir şehir olmuştur. I. Murat zamanında bir Türk toprağı niteliği kazanan
şehir, etnik ve sosyo-kültürel açıdan kozmopolit bir görüntü arz etmiştir. Varna, Osmanlı
Devleti tarafından fethinden 1878 Berlin Anlaşması ile Bulgaristan’a bağlandığı sürece
kadar, zamanla Türk ve Müslüman toplum lehine bir gelişim göstermiştir.
19. yy şer’iye sicilleri şehrin genel atmosferini yansıtan önemli bilgiler içermektedir.
Henüz 1520’lerde dahi %73’ü Türk nüfusuna sahip olan Varna, incelemeye aldığımız 19.yy
şer’iye sicillerinden de anlaşıldığı kadarıyla etnik ve kültürel açıdan bir Türk şehri
statüsünde bulunmaktadır. Osmanlı Devlet politikası dahilinde kendi alanları içinde dini,
hukuki ve kültürel geleneklerini koruma haklarını ellerinde bulunduran gayr-i Müslimler,
kurucu ve üstün unsur konumunda olan Müslümanlar ile aynı haklara sahip olmuştur. Varna
şer’iye sicil kayıtlarına göre şehir halkı, tarım ve hayvancılığın yanı sıra liman kenti olması
sebebiyle ticaretle de uğraşmaktadır. Ticaret ağırlıklı olarak gayr-i Müslim tebaa elinde
yükselse de Müslümanlarda önemli ölçüde bu işle uğraşmışlardır. Kayıtlara göre Varna,
uzun yıllar Türk hakimiyetinde kalmış bugün dahi etnik, dini ve sosyo-kültürel açılardan
etkilerini koruyan önemli bir Balkan şehri statüsünde olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Varna, şer’iye sicili, Müslim, gayr-i Müslim, ekonomi.
18
BOSNALI BİR TARİHÇİ MATRAKÇI NASUH’UN ESERLERİNDE OSMANLI
DEVLET ANLAYIŞI
Prof. Dr. Faruk SÖYLEMEZ
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
[email protected]
Araş. Gör. Ömür YANAR
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
ÖZET
Osmanlı tarihçileri XV. yüzyılın ortalarından itibaren devlet anlayışı konusunda
fikirler ortaya koymaya çalışmışlardır. XVI. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı tarihi alanında
yazılan eserlerde bu konuya daha fazla yer verildiği görülmektedir. Eserlerinde bu konuda
görüş beyan eden tarihçilerden birisi de Matrakçı Nasuh’tur. Matrakçı Nasuh devlet
anlayışına dair görüşlerini ayet ve hadislere dayandırmaktadır. Tarih-i Sultan Bayezid ve
Sultan Selim Han adlı eserinde, Matrakçı Nasuh, Al-i İmran suresindeki “Sen mülkü
dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın’’ ayetini referans göstererek mülkün
Allah’ın elinde olduğunu ve onu dilediğine verebileceğini belirtir. Buna göre nasıl ki mutlak
mülk Allah’ın ise ve Allah onu dilediğine vermekte ve dilediğinden geri almakta serbest ise
Sultan da Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğuna göre Osmanlı tahtını dilediği şehzadeye
bırakmakta serbesttir. Matrakçı Nasuh’un devlet konusundaki önemli görüşlerinden birisi de
saltanatın Allah tarafından insana verilen yüce bir emanet oluğudur. Matrakçı Nasuh’un bu
görüşü aynı zamanda padişahın gerekliliği ve padişahın ülkeyi, İslam dininin esaslarına
uygun olarak yönetmesi gerektiği fikrini esas alan İslam siyasi düşüncesine dayanmaktadır.
Matrakçı Nasuh’un Osmanlı devlet anlayışı konusunda ortaya koyduğu ideal devlet
yönetimi, Türk-İslam devlet anlayışına uygun düşmektedir.
Anahtar Kelimeler: Matrakçı Nasuh, Osmanlı, devlet, kut, İslam.
19
TÜRK HALK MÜZİĞİ FONETİK NOTASYON SİSTEMİ/THMFNS
RELİGİOLEKT-MÜZİKOLEKT ÖZELLİKLERİ: URFA YÖRESİ
ÖRNEKLEMİ
Araş. Gör. Gonca DEMİR
İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı
[email protected]
ÖZET
Türk Halk Müziği Fonetik Notasyon Sistemi/THMFNS ulusal/uluslararası
platformlardaki dilbilimsel/müzikbilimsel uygulamalara paralel bir uygulama başlatabilmek
amacıyla İTÜ SBE Türk Müziği Programı yüksek lisans tezi kapsamında ilk temelleri atılan,
İTÜ SBE Müzikoloji ve Müzik Teorisi Programı doktora tezi kapsamında geliştirilecek olan,
ses bilgisi/şekil bilgisi/söz varlığı ölçütleri ekseninde yerel/evrensel ilintilerle birlikte
Standart Türkiye Türkçesi/STT (bölgeler üstü anlaşma aracı olarak tanınıp benimsenen,
konuşulan
lehçeler/ağızlar
içerisinde
yaygınlaşarak
hâkim
duruma
geçen,
dil
türleri/kullanıldığı saha içerisinde en geniş işleve sahip olan, yerel/sosyal tabakalara has izler
taşımayan, ağızlar üstü/norm oluşturucu/varyasyon azaltıcı standart/prestij varyant/standart
dil), Türk Dil Kurumu Çeviriyazı İşaretleri/TDKÇYİ (Anadolu diyalektolojisi derleme
çalışmaları kapsamında derlenen yöresel ağız metinleri ses bilgisi/şekil bilgisi/söz varlığı
ölçütleri ekseninde varlığını sürdüren yöresel ağız özelliklerini transkript edebilmek
amacıyla kullanılan transkripsiyon işaretleri)-Uluslararası Fonetik Alfabe/IPA (ses
değerlerini uluslararası standartta yazıya dökebilme, tüm dillerdeki konuşma seslerini örnek
bir biçimde kodlayabilme, transkripsiyon sistemin karışıklıklarını önleyebilme, her ses için
ayrı sembol geliştirebilme amacı ile işaret ve simgelerden oluşturulmuş standart alfabe türü)
sesleri üzerinde yapılanan notasyon sistemi örneğidir.
Religiolektolojide dilbilimsel yaklaşımlar ekseninde sosyal varyasyon yöntemi ile
yapılanan araştırmalar sonucu religio (dinbilimsel eksende her türlü dinsel terim/kavram/öğe)-lekt (dindilbilimsel eksende her türlü dindilsel varyant/değişke/çeşitlenme)
terimine dikkat çeken religiolektologlarca dindilbilimsel yasalara bağlı olarak varlığını
sürdüren religiolinguistik özelliklerin (dindilsel kullanım tür ve biçimleri, dindilsel alışkılar
bütünü ve performans fikirleri, dindilsel değişke saptayabilme yeti ve refleksleri),
müzikolektolojide dilbilimsel yaklaşımlar ekseninde yerel varyasyon yöntemi ile yapılanan
araştırmalar sonucu müziko (müzikbilimsel eksende her türlü müzikal terim/kavram/öğe)20
lekt (müzikodilbilimsel eksende her türlü müzikodilsel varyant/değişke/çeşitlenme) terimine
dikkat çeken müzikolektologlarca müzikodilbilimsel yasalara bağlı olarak varlığını sürdüren
müzikolinguistik
özelliklerin
(prerasyonel/prelinguistik/presanatsal
sözlü
kültür
psikodinamiği ve performans fikirleri, geçici/akıcı/sızıcı seslerin ardışık boğumlanması ve
diziliş organizasyonları, sesel/sözel/yazınsal performatif edim tür ve biçimleri) halkbilim
analiz modellerinden biri olan performans teori (halkbilimsel eksende her türlü icragösterimsel varyant/değişke/çeşitlenme) ekseninde sözel/sanatsal bir performans türü olarak
tanımlanan Türk halk müziği edebi/müzikal metinlerinin kuramsal/icrasal altyapısında yerel
/ evrensel ilintilerle birlikte sesbilgisi/şekilbilgisi/sözvarlığı ölçütleri düzeyinde varlığını
sürdürdüğü vurgulanmıştır.
II. Uluslararası Türk Kültürü Araştırmaları Sempozyumu/TÜKAS 2015 kapsamında
sunulacak olan bildiri aracılığıyla; dindilbilimsel/müzikodilbilimsel yasalar ekseninde
yapılanan religiolekt-müzikolekt özelliklerinin Türk Halk Müziği Fonetik Notasyon Sistemi
Veritabanı/THMFNS V’nına aktarım/adaptasyon süreçleri Urfa yöresi örneklemi üzerinden
gerçekleştirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Religio/Lekt/Varyant/Dinsel Değişke/Değişkedilbilimsel
Performans, Müziko/Lekt/Varyant/Müzikolojik Değişke/Değişkedilbilimsel Performans,
Religiolektoloji/Religiolinguistik/Religiolekt/Dindilbilimsel
Performans,
Müzikolekto-
loji/Müzikolinguistik/Müzikolekt/Müzikodilbilimsel Performans, Türk Halk Müziği
Fonetik Notasyon Sistemi Veritabanı/THMFNS V
21
GİRESUN’DA İMECE MUSİKİSİ
Okt. Gökhan HAMZAÇEBİ
Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi
[email protected]
ÖZET
Giresun ve havalisi coğrafi bakımdan oldukça engebeli bir özelliğe sahiptir. Bu
özeliği yöre insanının günlük hayatta yapmakta oldukları faaliyetlerine de doğrudan etki
etmektedir. Özellikle yörede sürdürülen iktisadi faaliyetler imece usulü ile yürütülmektedir.
İmece, fındık, mısır ve çay gibi yöresel ürünlerin ekiminde ve hasat edilmesinde
vazgeçilmez bir unsurdur. İmecelerin vaz geçemediği unsurların başında ise faaliyetleri
sürdürürken icra edilen müzik gelmektedir. Yörede sıkça kullanılan “ Kazma Havası” mısır
ekimi sırasında yöre insanının vazgeçemediği eğlencelerin başında gelmektedir. Müzik aynı
zamanda iş yapan imeceye bir ritm kazandıran ve ona iş disiplini sağlayan araç olarak
görülmektedir. Yöre insanı imece sayesinde işbirliğin yapmakta aynı zamanda imece yöre
insanının sosyalleşmesinde de karşımıza çıkmaktadır. İmece süresince icra edilen müzikte
bu sosyalleşmenin merkezinde yer almaktadır. Türk edebiyatında özel bir yere sahip olan
maniler de imece sırasında belirleyici unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Enstrümanını
çalan sanatçı hiç ara vermeden birkaç saat bu manilerden oluşan sanatını icra eder. Yapılan
bu çalışma, Giresun ve havalisinde unutulmaya yüz tutan kültür değerlerden biri olan imece
faaliyetleri ile özdeşleşen musikiler araştırılacaktır. Çalışmada özellikle kaynak kişilerin
görüşlerine yer verilmiş ve onların yöredeki kültürel geleceğimize dair beklentileri de dile
getirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Doğu Karadeniz, imece musikisi, mani, kültürel değer.
22
ÇOK KÜLTÜRLÜ KİŞİLİK İLE FARKLILIKLARA SAYGI ARASINDAKİ
İLİŞKİNİN İNCELENMESİ
Yrd. Doç. Dr. Hakan Sarıçam
Dumlupınar Üniversitesi
[email protected]
Merve BULUT
Dumlupınar Üniversitesi
[email protected]
Ayşe DURAN
Adıyaman Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Bu çalışmanın amacı öğretmen adaylarında çok kültürlü kişilik ile farklılıklara saygı
düzeyi arasındaki ilişkiyi incelemektir. Araştırmanın çalışma grubunu 3 farklı üniversiteden
(Ağrı, Kilis, Kütahya) toplam 300 eğitim fakültesi öğrencisi oluşturmaktadır. Veri toplamak
için Sarıçam (2013) tarafından Türk kültürüne uyarlanan Çok Kültürlü Kişilik Ölçeği ile
Öksüz ve Güven (2012) tarafından Türkçeye adapte edinilen Farklılıklara Saygı Ölçeği
kullanılmıştır. Verilerin analizinde bağımsız örneklemler t testi, tek yönlü varyans analizi
(ANOVA), Pearson momentler çarpımı korelasyon analizi ve çoklu regresyon analizi
kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre çok kültürlü kişilik düzeyleri ile farklılıklara saygı
puanları cinsiyet, il, bölüme göre istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar göstermektedir.
Ayrıca çok kültürlü kişiliğin alt boyutları ile farklılıklara saygı arasında ilişkiler vardır.
Çoklu regresyon analizi sonucuna göre ise kültürel empati; farklılıklara saygının en önemli
açıklayıcısıdır. Bu bulgulara dayanarak farklı etnik kökenlerin bir arada yaşadığı yörelerde
farklılıklara saygı daha yüksek yüksektir ve bunun sebebinin çok kültürlü kişilik olduğu
söylenebilir. Bulgular ilgili alanyazın ışığında tartışılmıştır.
23
İBN ARABÎ GÖRÜŞÜ İÇİNDE MEVLÂNÂ VE İSMÂÎL ANKARAVÎ’NİN
ONTOLOJİK FİKİRLERİ
Dr. Hakan YALAP
Belgrad Üniversitesi Filoloji Fakültesi
[email protected]
ÖZET
Yazıldığı günden bu zamana sadece Türk edebiyatını değil; dünya edebiyatını da
derinden etkileyen bir başyapıt olan Mesnevî’nin anlaşılması için onun oluşturucusu olan
felsefî yapının da iyi bilinmesi gerekiyor. Mesnevî, sadece kendinden ilhamlanmalarla yeni
eserler vücut bulmaya yardımcı olmakla kalmamış; bir Mesnevî şerhleri edebiyatı
diyebileceğimiz sistemi de kendinden şekillendirmiştir. Mesnevî’nin daha iyi anlaşılmasını
sağlayan bu şerhler vasıtasıyla Mevlânâ daha iyi anlaşılacak, Türk edebiyatı ve tefekkürünün
geçmişi, şimdisi ve geleceği daha iyi görülecektir. Mesnevî şerhlerinin en önemlilerinden
biri olan İsmâil Rüsûhî-yi Ankaravî tarafından yazılan ve Anadolu sahasında üçüncü tam
şerh olan Mecmû’atu’l-Letâyif ve Matmûratu’l-Ma’ârif’tir (Şerh-i Mesnevî). Eser sadece bir
şerh çalışması olarak edebî değer taşımaz; aynı zamanda dönemin Türk fikir hayatını ve
tasavvuf felsefesini de çok iyi bir şekilde ortaya koyar.
Mutasavvıf bir bilge olan İsmâîl Ankaravî, sadece ciddî bir Mevlevî olmakla
kalmamış; Osmanlı Devleti’nin fikrî bir daralma yaşadığı dönemde bilim ve felsefeyle
ilgilenmiştir. Kendisinin yaşadığı dönem Kadızâdeliler dönemi diye maruf, tarikatlara ve
takipçilerine ciddî baskıların olduğu bir dönemdir. Hazret sadece onlarla değil; mevlevîlik
sistemi içinden de eleştiriler görmüştür. Bu durumun sebebi, onun İbn Arabî çizgisinden
sapmadan gitmesi olabilir. Çünkü İbn Arabî, Müslüman coğrafyasında her zaman kendisine
şüpheyle yaklaşılan bir isim oldu. Fikirleri ve yorumları dinin zahirî yönüne göre hüküm
veren mutaassıp insanlara göre bir küfürdü. Bu velûd ismi Ankaravî, eserlerinde sıkça
zikreder ve onu savunur.
Bu bildiride Ankaravî’nin tasavvuf felsefesine göre metafizik bağlamda varlık,
yaratılış, bilgi ve en nihayetinde insan anlayışını Ankaravî’nin Mesnevî şerhinin ikinci
cildinden hareketle irdelemeye çalışacağız.
Anahtar Kelimeler: İbn Arabî, Mevlânâ, Şerh, Ontoloji, Ankaravî.
24
MAADAY KARA DESTANINDAKİ HAYVANLARIN İŞLEVSEL AÇIDAN
İNCELENMESİ
Öğr. Gör. Harun AKÇAM
İstanbul Arel Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Altay Türklerine ait olan Maaday Kara Destanı, Türk destancılık geleneği içinde
önemli bir yere sahiptir. Maaday Kara Destanı, Şamanist dünya algısını yansıtan bunun yanı
sıra Budizm ve Lamaizm’in etkilerinin de hissedildiği bir destandır. Destan olarak
nitelendirilen Maaday Kara’da mitik unsurların çokluğu da dikkati çeken bir diğer özelliktir.
Özellikle kozmogoni mitlerinde olduğu gibi bir gök cisminin ortaya çıkışıyla ilgili
anlatmalar da bu destanın içine girmiştir. Kısacası Maaday Kara Destanı, mitik özellikler
gösteren; Şamanist, Budist ve Lamaist dünya algısını içeren; üç katlı evren tasarımın
işlendiği arkaik bir destandır.
Maaday Kara Destanı’nda diğer Türk destanlarında olduğu gibi hayvanlar büyük bir
önem taşıyan varlıklardır. Destanda kahraman Kögüdey Mergen’e yardım eden atı Boz
Kısrak, destan içinde en önemli hayvan unsurlarından birisidir. Destanda geçen hayvanlar,
Türklerin dünya algısının birer yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır.
Biz bu çalışmamızda Maaday Kara Destanında adı geçen hayvanları Destan’ın
içindeki kullanılışlarına göre değerlendireceğiz. Bu değerlendirmeler sonucunda işlevsel
olarak bu hayvanların konumlarını ve Türklerin dünya algısının şekillenmesindeki rollerini
değerlendireceğiz. Bu çalışmamız neticesinde Maaday Kara Destanındaki hayvanların
kullanışlarının işlevsel olarak dünya algısına etkisini ve bu etki neticesinde destana
yansımalarını göreceğiz.
25
BEKTAŞİ FIKRALARINDA YER ALAN PSİKOLOJİK VAROLUŞ TEMALARI
Doç. Dr. Hikmet YAZICI
Karadeniz Teknik Üniversitesi
[email protected]
Fatma ALTUN
Karadeniz Teknik Üniversitesi
ÖZET
Anadolu ve Rumeli’de etkili olmuş tarikatların başında gelen Bektaşiliğin Türk
kültürü ve sosyal yaşamı içinde özgün bir konumu vardır. Böyle bir konumun oluşmasında
etkili olan unsurlardan biri Bektaşi fıkralarıdır. Bu fıkralar belli bir Bektaşi tipinin
şekillenmesine yol açmıştır. Bu fıkralarda mizahın yanında; alaylı ikna, tenkit, uyarı, kıvrak
bir zekâ ve iğneleme vardır. Fıkraların ana öğesi olan mizahın açık ve kapalı fonksiyonları
vardır. Sonucu gülme olan mizah, sosyal, siyasal kültürel ve psikolojik bağlam içinde farklı
anlamlar içermektedir. Bu araştırmada fıkraların daha çok psikolojik temaları incelenmeye
çalışılmış ve kapsam varoluş boyutları ile sınırlandırılmıştır. Varoluş süreçleri felsefedeki
ontolojik bağlamından farklı olarak ve spesifik şekilde; sevilmeye layık olma, kabul edilme,
güçlü ve güvenilir olma, değer görme ve umursanma kavramları ile sınırlandırılmıştır. İçerik
analizine tabi tutulduğunda; bireyin varoluşsal ihtiyaçlarının karşılığı olan bu tür temalara
Bektaşi fıkralarında sıklıkla yer verildiği gözlendi. Varoluş boyutlarının fıkra içerikleri
içerisinde yer bulması, bu unsurların kaynağı olan insancıl yaklaşım ile Bektaşi anlayışı
arasındaki benzerliğin de bir göstergesi olarak değerlendirildi.
Anahtar Kelimeler: bektaşilik, fıkra, mizah, psikoloji, varoluş, insancıl yaklaşım.
26
BOSNALI ATFÎ AHMED EFENDİ VE ŞÂHİDÎ ŞERHİ
Doç. Dr. Hüseyin GÖNEL
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Bosnalı Atfî Ahmed Efendi, XVIII. yüzyılda yaşamış bir şahsiyettir. Müderrislik
yaptığı esnada İbrahim Şâhidî Dede’nin 1515 yılında Tuhfe-i Şâhidî adıyla telif ettiği FarşçaTürkçe manzum sözlüğe bir şerh yazmıştır. Şerh-i Tuhfe adındaki eser Atfî Ahmed
Efendi’nin şimdilik bilinen ve her ikisi de Tuhfe-i Şâhidî hakkında olan iki eserinden biridir.
Eser bir mukaddime, şerh bölümü ve 25 beyitlik bir hâtimeden meydana gelmektedir. Atfî
Ahmed Efendi Şerh-i Tuhfe’yi 1123/1711-12 yılında yazmıştır. Bu bildiride Bosnalı Atfî
Ahmed Efendi ve Şerh-i Tuhfe adlı eseri tanıtılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Tuhfe-i Şâhidî, Şerh, Şerh-i Tuhfe, Atfî Ahmed Efendi
27
DOĞU KARADENİZDE KURUTULARAK HAZIRLANAN MEYVE VE SEBZE
KÜLTÜRÜ: GİRESUN ÖRNEĞİ
Öğr. Gör. Hüseyin KARA
Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi
[email protected]
Yrd. Doç. Dr. Nazım KURUCA
Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Doğu Karadeniz, coğrafi özellik bakımından arazisi engebeli ve yerleşim yerleri ise
oldukça dağını bir özellik taşımaktadır. Arazinin engebeli olması aynı zamanda şehir
merkezi ile olan ulaşım ağı üzerinde de mevsimlere göre olumsuz etkiler yapmaktadır.
Özellikle Giresun incelendiğinde şehrin kuzey-güney bölgeleri arasında kış aylarında nerede
ise ulaşımın tamamen kesildiği görülmektedir.
Yöre insanı arazinin de getirdiği şartları kendi lehine çevirmek için özellikle iktisadî
hayata ait uygulamaları gerçekleştirmiştir. Türk dünyasının diğer yerlerinde de başka ürünler
için yapılan sebze-meyve gibi ürünlerin kurutularak erzak depolarında saklanması bölgede
yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Yöre insanı sebze ve meyvenin bol olduğu
mevsimlerde bağından bahçesinden hasat ettiği ürününün bir kısmını fırınlarda ya da güneşte
kurutmak suretiyle daha sonra tüketmek üzere saklamaktadır. Başta, mısır, fasulye gibi
bahçe ürünleri yanında elma, armut, erik gibi meyveleri kurutup depolamaktadır. Bu
kurutma işi diğer yöresel ürünler için de geçerlidir. Kekik, ısırgan, ıhlamur, nane gibi ürünler
de doğal olarak kurutulup saklanmaktadır. Bunların yanında yöre ürünlerinin önemli bir
kısmından marmelat yapılmaktadır. Başta kokulu üzüm, dut, gül, elma, armut, erik
karayemiş gibi meyvelerden marmelat yapılmaktadır.
Kurutulan bu ürünler hiçbir kimyasal işlem görmediği için uzun süre erzak
depolarında saklanabilmekte ve organik olduğu içinde yöre insanı tarafından tercih
edilmektedir. Bu çalışma, Giresun yöresindeki yiyecek kurutma sürecini araştırmak ve
toplum yaşamındaki sosyolojik etkilerini belirlemek amacıyla yapılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Giresun, kültür, sebze kurutma, meyve kurutma.
28
RUMELİ VALİSİ MARAŞLI ALİ PAŞA VE BALKANLARDAKİ
FAALİYETLERİ
Prof. Dr. İlyas GÖKHAN
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Bu bildiride Başbakanlık Osmanlı Arşiv Belgeleri ve Osmanlı kroniklerinden
faydalanarak Maraşlı Ali Paşa’nın Bosna, Sırbistan ve Makedonya’daki faaliyetlerinden
bahsedilecektir. Osmanlı tebaası olan Sırplar Osmanlı Devletine karşı ilk isyan eden
topluluktur. Bu isyana Rusya’da karışmış ve 1806-1812 yılları arasında Osmanlı Rus harbi
yapılmış ve 1812 tarihinde Bükreş Anlaşmasıyla Sırplara bazı haklar tanınmıştır. 1817
yılında Maraşlı Ali Paşa, Sırp lider Miloş Obronoviç’le bir anlaşmaya vararak Sıplara
özerklik verilmiştir. Osmanlı Devleti bu tutumuyla Rusların Sırplara karışmasını engellemek
istiyordu. Maraşlı Ali Paşa 1808 yılında Resmo’da görevliyken azledilerek Kayseri’ye
sürülmüştür.1814 yılında Paşa Rumeli valisi olarak görülmektedir. Bir ara Bosna
Seraskerliği ve Belgrat Muhafızlığında bulunmuştur. Maraşlı Ali Paşa’nın 1800-1821 yılları
arasında Balkanlarda önemli siyasi roller oynadığı görülmektedir. Maraşlı Ali Paşa 2
Zilhicce 1236 yılında (3 Eylül 1821) vefat etmiştir.
Anahtar kelimeler: Maraşlı Ali Paşa, Rumeli, Bosna, Belgrat, Osmanlı Devleti
29
D GRUBU SANATÇILARININ TÜRK RESİM SANATININ
MODERNLEŞMESİNDE PLASTİK DEĞERLERDE LEKE KAVRAMINA
GETİRDİĞİ YENİLİKLER
Öğretmen Hüsnü KAÇMAZ
Aksaray Milli Eğitim Müdürlüğü
[email protected]
Yrd. Doç. Dr. Mustafa DİĞLER
Aksaray Üniversitesi Eğitim Fakültesi
ÖZET
Sanat eserlerinde leke-renk-çizgi- doku,.. plastik değerler kapsamında bir bütün
olarak ele alınır.Bu değerler sanatsal yapılanmalarda sosyal ve kültürel çalkantılardan
geçmişten günümüze süreklilik içinde etkilenmiştir.Plastik kavramlar bu etkileşimlerle her
sanat akımında farklı bir kaygıyla ele alınır.
Leke çağımız resim sanatında farklı bir anlayışla ele alınmasına karşın , günümüze
değin anlatımı açık- koyu sınırsızlığı olarak algılanmasının yanında , sınırlanmış siyahbeyaz-gri değerler olarakda algılandığı görülür.Leke başka bir ifadeyle herhangi bir biçimi
stilize ederek onu fazlalıklardan arıtma , konunun özüne ulaşma şeklinde de düşünülür.
Türk resim sanatının yeni bir döneme girmesi leke ağırlıklı kaygılarla başlar.Bu
kaygılar ve arayışlar Türk resim sanatında ''D '' Grubu sanatçılarının inceleme ve yenilenme
süreciyle getirdiği yenilikler olarak görülür.Bu yenilenmeler mutlak surette kimi sırf lekeler
,kimide salt soyut (lekeci) uygulamalardır.Sanatçıların kişilik anlayışlarında leke ; yeni
sanatsal oluşumlarda en etkili plastik değer olur.Bu yenilenmelerde o güne dek biçimsel
sınırlılıklar içinde ele alınan açık-koyu sınırsızlığı ''D'' grubundan sonra biçimden sıyrılmış
ve etkisini Türk Resim sanatına yeni bir çığır açan leke içerikli soyut biçimlere bırakmıştır.
Bu
çalışmanın
amacı
''D''
grubu
sanatçılarının
Türk
Resim
sanatının
modernleşmesinde leke kavramında yeni bir boyut geliştirerek getirdiği yenilikleri
belirlemek ve leke kavramını incelemektir.
30
TAVUS KUŞUNUN DİVAN ŞİİRİNDEKİ CEVELÂNI
Araş. Gör. Kadri H. YILMAZ
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Mitolojik çağlardan beri kuşlara hayranlık besleyen insanoğlu, tüm zamanlarda ve
dünyanın her yerinde görülmüş olan bu varlıklarla birlikte yaşamayı öğrenmiş; onları hayat,
gelenek, sanat, folklor, ekonomi gibi toplumsal paylaşımların doğal bir parçası haline
getirmiştir.
Tarih boyunca tabiatla iç içe ve barışık bir şekilde yaşamış Türklerin de kuşlarla olan
münasebetleri birçok milletten daha eski ve köklüdür. Destan çağlarından beri Türk
inanışlarında kuşların önemli bir yeri olduğu gibi, en eski dil yadigarlarından bugüne kadar
gelen yazılı ve sözlü edebiyatta da kimi kuş türleri zengin metaforlar haline gelecek kadar
sık anılmıştır.
Tabiatın ve gündelik hayatın pek çok ayrıntısını şiire malzeme yapan divan şiiri
geleneği, kuşları da ihmal etmemiştir. Divan şiirlerinde karşılaşılan kuş türleri sadece ankâ,
bülbül, güvercin, papağan gibi birkaç kuşla sınırlı kalmamış, elliyi aşkın kuş türü de farklı
özellikleri ile kendilerine yer bulmuştur. Bu şiirlerin hemen tamamında, herhangi bir kuş
mana sanatları aracılığıyla söz konusu edilirken, anılan kuşun fizyolojik ve anatomik
özellikleri ile hakkındaki halk inanışları, mitolojik ayrıntılardan benzetme yönü olarak
faydalanılmıştır. Bu bildiride, divan şiiri geleneği içinde pek çok şiirde kendine çeşitli
benzetmelerle yer bulan tavus kuşunun; tanık beyitlerden hareketle şiirlerde nasıl yer aldığı
anlatılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Tavus kuşu, Divan şiiri, cevelân.
31
XIX. XX. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATINDA KULLANILAN NAZIM
ŞEKİLLERİNİN TASNİFİ
Prof. Dr. Kâzım YETİŞ
İstanbul Aydın Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren klasikleşmiş nazım şekillerinin yerine yeni
nazım şekilleri kullanılmaya başlandı. Bunların bir kısmı batıdan aynen alınan nazım
şekilleri idi. Bu, batıdan alınan nazım şekillerinin bir kısmı tercüme edilerek adlandırıldı, bir
kısmı da orijinal adı ile alındı. Bazı örnekler de vardır ki bunlara hiç ad verilmedi, sadece
şekli korundu. Öte yandan bazı şiir örnekleri de görüyoruz ki bunlar şairlerin tasarruflarına
göre şekillendi. Maalesef bunlara bir ad verilmedi. Halbuki bu tip örnekler zaman içinde
tekrarlandı. XX. yüzyılın ilk çeyreğinden sonra yeni örneklerle karşılaştık. Başka bir ifade
ile nazım şeklinde büyük bir çeşitlenme oldu. "Serbest nazım", "serbest şiir" bazen aynı
bazen farklı değerlendirildi. Aynı türden olan örnekler bir bütünlük içinde ele alınamadı.
Kısaca söylemek gerekirse, XIX. ve XX. yüzyılda kullanılan nazım şekilleri konusunda
bugün büyük bir karmaşa bulunmaktadır. Tebliğde bu dönemde kullanılan nazım şekilleri
ana gruplar hâlinde ayrılıp ve adlandırma teklifleri tartışmaya açılacaktır.
32
TÜRKÇENİN YABANCI DİL OLARAK ÖĞRENİMİNDE ORTAK KÜLTÜREL
ÖĞELERİN YERİ
Araş. Gör. Kübra ŞENGÜL
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Türkçenin yabancı dil olarak öğretiminde öğrenci özelliklerinin bilinmesi ve ihtiyaca
karşılık verecek yöntemlerin kullanılması amaca ulaşmayı kolaylaştıran bir unsurdur. Türkçe tarih
boyunca bazı toplumların öğrenmek durumunda kaldıkları bir dil olmuştur. Türklerin ilk tarih
sahnesine çıkmalarından 21. yüzyıla gelindiğinde Türkçenin Çinliler, Soğudlar, Araplar, Farslar ve
Rumlar tarafından kitleler hâlinde öğrenildiği bilinmektedir. Türkçe öğrenmenin gerekliliği ise 11.
yüzyılda Divân-ı Lügâti’t-Türk’te Kaşgarlı Mahmut tarafından ifade edilmiştir. Günümüze
gelindiğinde Türkçenin önemini her geçen gün artıran ve hem kitle (sığınmacılar, siyasi ilişkiler,
tarihi ve kültürel yakınlık vb.) hem de bireysel olarak (eğitim, evlilik, iş) öğrenilen bir dil olduğu
görülmektedir. Öğrenci özellikleri öğrenim sürecini önemli ölçüde etkileyen bir özellik olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bu özellikler öğrencinin sahip olduğu bilişsel, duyuşsal, kültürel ve ana dil
özellikleridir. Öğrencinin sahip olduğu bu özelliklerin niteliği öğrenim sürecinin kolay ya da zor
ilerlemesini etkileyen unsurlardır. Bu unsurlardan kültürel özellikler kişinin öğrenme sürecine
girmeden kazandığı ülkesine, dinine, gelenek ve göreneğine göre şekillenen ön bilgileri
oluşturmaktadır. Kültürel özelliklerden kaynaklı söz varlığı öğrenenin ana dilinde sahip olduğu ve
günlük yaşantısında oldukça kullandığı kelimelerdir. Türkçenin yabancı dil olarak öğrenimi
sürecinde bireyin Türk kültürüyle ortak özelliklere sahip olması kültürel özelliklerden kaynaklı
Türkçe kelimelerin öğrenme sürecini kolaylaştıran bir etken olmaktadır.
Araştırmanın Amacı:
Öğrencilerin öğrenim sürecine girerken taşıdıkları bireysel özellikler Türkçenin yabancı dil
olarak öğrenimini önemli ölçüde etkilemektedir. Öğrencilerin ana dilinin Türkçenin lehçelerinden
olması, dinî yaşayışın aynı olması ya da aynı coğrafyanın insanı olması dâhi öğrenim sürecini
doğrudan yönlendirmektedir. Bir dilin söz varlıkları incelendiğinde bunların hayvan adları, yiyecek
adları, bitki adları, kadın ve yaşayışına yönelik adlar, tarım ve çiftçiliğe yönelik adlar vs. olarak
sınıflanabildiği ve çeşitli araştırmalarda tespit edildiği bilinmektedir. Bu araştırmanın amacı da
Türkçeyi yabancı dil olarak öğrenenlerin sahip oldukları kültürel özelliklerin Türk kültürüyle ortak
unsurlar taşımasının kelime öğrenme sürecini nasıl etkilediğini çeşitli yönleriyle ortaya koymaktır.
33
ORTAK SÖZ VARLIĞIMIZ BAKIMINDAN KIRGIZ TÜRKÇESİNDEKİ
ASKERİ ve İDARİ TERİMLER VE TÜRKİYE TÜRKÇESİNDEKİ
KARŞILIKLARI
Doç. Dr. Mehmet ÇERİBAŞ
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Milletlerin hangi alanlarda kabiliyetli olduklarının, hangi konulara önem verdiklerinin,
sosyal hayatlarında vazgeçemedikleri unsurların, inançlar ve algı biçimlerinin neler
olduğunu gösteren en güzel ve tabii ölçeklerinden biri dildir. Dil ile kültür arasındaki ilişkiyi
de açıklayan bu ölçek, ana dilin içinde gelişmiş lehçe ve şivelerin akrabalığını izah
bakımından da diğer ölçeklere katkı sağlayacak niteliktedir.
Tarihî kaynaklarda sosyo-ekonomik yapı bakımından “atlı-göçebe”, karakter
bakımından “asker millet” olarak tavsif edilen Türk toplulukları, müstakil bir devlete sahip
olsunlar ya da olmasınlar askerlik sanatını icra etmede daima sebat göstermişlerdir.
Türklerden bahseden Arap, Fars, Çin ve Rus kaynakları da Türklerin bu yönleri üzerinde
durmuşlar, eserlerinden Türklerin bu yönünden bahsetmeden geçmemişlerdir.
Türk kültürünün en önemli niteliklerinden birisi süreklilik arz etmesidir. Kültürcü
topluklardan kabul edilen Türkler, farklı tarihî şartların, coğrafyaların ve inançların
mümessili olmalarına karşın ana dillerinden getirdikleri; inanç ve karakterlerine uygun
kavramları yaşatma konusunda dirayetleriyle de tebarüz etmişlerdir. Bu bakımlardan
Türklerin karakter özelliklerini yansıtan “askeri terimlerin” Türk lehçelerinde ortak olması
tabii bir netice gibi görünmektedir. Bu neticeden hâsıl olmak üzere Türk lehçelerinde
yaşayan askeri, dinî, edebî terimlerin ele alınması, karşılaştırılması ve ortak söz varlığımıza
katkı sunulması Türk dil ve kültür araştırmacılarının sorumluluk alanlarındandır.
Araştırmacılara düşen görevlerden biri de ana dilden gelen ve farklılaşan söz ve kavramların
hangi tarihî, siyasî ve sosyo-ekonomik şartlardan kaynaklandığını da göstermektir. Türk
lehçelerinin bu gibi yönleri üzerine yapılacak çalışmalar gelecekte inşa edilmesi düşünülen
dil ve kültür politikalarımızın belirlenmesinde de etkili olacaktır. Bu bağlamda bu bildiride
ortak söz varlığımız bakımından Kırgız Türkçesinde yaşayan askeri ve idari terimler ele
alınıp bu terimlerin Türkiye Türkçesindeki karşılıkları üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Ortak Söz Varlığı, Kırgız Türkçesi, Türkiye Türkçesi, Kırgız
Türkçesinde Askeri Terimler.
34
XIX. YÜZYIL ŞAİRİ MEHMED NECATÎ EFENDİ VE ŞİİRLERİ
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Korkut ÇEÇEN
Aksaray Üniversitesi
[email protected]
Okt. Kudret Safa GÜMÜŞ
Aksaray Üniversitesi
ÖZET
XIX. yüzyıl şairi Mehmed Necatî Efendi Malatyalıdır. Hafız olan Mehmed Efendi eğitiminin
ardından İstanbul'a gelerek Kuleli Kışlası'nda ikinci imam olarak görev yapmıştır.
İstanbul'da uzun süre kalan Mehmed Necatî Efendi Abdülaziz ve II. Abdulhamid
dönemlerini idrak etmiştir. Necatî mahlasını kullanan Mehmed Efendi'nin şiirleri dinî,
tasavvufî ve sosyal içeriklidir. İstanbul ve Malatya şehirleri için yazdığı şiirler içerik
bakımından şehrengiz türüne yaklaşır. Bu şiirlerini orijinal tasvirlerle dikkatlere sunmuştur.
Klasik Türk Edebiyatı sahasında şiirler söyleyen Mehmed Necatî Efendi, hece vezni
ile söylediği destanlarla Türk halk şiirinde de söz sahibi olduğunu gösterir. Gerçekçi bir
üslupla toplumsal meseleleri konu edinen bu destanlar yazıldığı dönemin toplumu ve
yaşayışı hakkında bilgiler verir. Dil açısından zenginlik gösteren Mehmed Necatî Efendi'nin
şiirleri, XIX. yüzyıl Türk şiir dili hakkında fikirler vermektedir.
35
TÜRK KÜLTÜRÜNDEKİ EĞİTİM ANLAYIŞLARLA ALTERNATİF EĞİTİM
ANLAYIŞLARININ KARŞILAŞTIRILMASI
Yrd. Doç. Dr. Mehmet ŞANVER
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
[email protected]
ÖZET
Tarih boyunca dünyanın çeşitli bölgelerinde medeniyetler ortaya çıkmıştır. Her
medeniyette kendi sistemlerini oluşturmuştur. Bu medeniyetlerden biri de çok geniş bir
coğrafyada etkili olmuş Türk medeniyetidir. Türk medeniyetinin düşünce yapısı eğitim
anlayışlarını da etkilemiştir. Diğer yandan Avrupa’da sanayi devrimi sonrası oluşan
anlayışlar ve ulus devletlerin ortaya çıkması ile kitle eğitimine geçilmiştir. Kitle eğitimi tüm
bireyleri aynı metotla eğitmeyi öngörür. Bu yaklaşıma karşın alternatif okul yaklaşımları
ortaya çıkmıştır. Alternatif okul kendine özgü eğitim anlayışı ve felsefesi olan, öğrencinin
hazırbulunuşluk ve ihtiyaçlarını merkeze alan okul modelleri için kullanılan bir kavramdır.
Her iki anlayışa ait alanyazın incelenmiştir. Bu çalışmanın amacı tarihte ortaya çıkmış Türk
eğitim anlayışları ile alternatif okul anlayışlarını karşılaştırmaktır.
Anahtar Kelimeler: Türk kültürü, eğitim tarihi, alternatif okullar, alternatif eğitim,
bütüncül anlayış.
36
DARENDE'DE BİR BOSNALI: BOŞNAKOĞLU MEHMED VE AİLESİ
Doç. Dr. Mehmet Zahit YILDIRIM
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Tarih ve kültür araştırmaları son zamanlarda kişilerin, etnik unsurların, kabile ve
soyların tarihlerinin araştırılmasına yoğunlaşmaktadır. Bu bağlamda aile tarihleri de
inceleme konusu olabilmektedir. Osmanlı Devleti'nin uzun tarihi ve hâkim olduğu geniş
coğrafya düşünüldüğünde meydana gelen demografik hareketlilik daha da önem
kazanmaktadır. Bu çerçevede bir aile veya bir boyun çeşitli sebeplerle Anadolu'nun muhtelif
yerlerinden Suriye, Irak ve Mısır Rumeli'deki vilayetlere gidip yerleşebildiği gibi buralardan
da Anadolu'ya gelip yerleşen aileler söz konusudur. Özellikle Osmanlı'nın geri çekilme
asırlarında dışarından, bilhassa Rumeli'den gelip Anadolu'ya yerleşen çok sayıda aileden söz
etmek mümkündür. İşte bu tebliğde Bosna'dan gelip Darende'ye yerleştiği düşünülen
Darendeli Boşnakoğlu ailesi inceleme konusu edilecektir. Konu incelenirken hem sözel
bilgilerden hem de yazılı belgelerden istifade edilecektir.
37
TÜRKÇE ÖĞRENEN SURİYELİ ÖĞRENCİLERİN TÜRK HALKINA İLİŞKİN
METAFORİK ALGILARI
Yrd. Doç. Dr. Mesut GÜN
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
[email protected]
Başka topraklardan baskı ve zulüm sebebiyle göç eden insanların korunması,
insanlığın başlangıcından beri gerçekleşen bir olaydır. Korunan bu kişiler için kullanılan
sığınmacı veya mülteci terimi Hititler, Babiller, Asurlular ve Asya Hunları gibi büyük
imparatorluklar dönemlerinde yazılmış metinlerde geçmektedir. Günümüzde mülteciliğe
yüklenen anlam değişmiş; yalnızca sığınma talep eden bir anlayıştan bireyin sosyal, hukuki,
dinsel ve inançsal anlamda tüm boyutlarıyla ele alındığı bir anlayışa doğru evirilmiştir.
Türkiye cumhuriyetinin de mülteciliği bu boyutlarıyla ele alması ancak son yıllarda atılan
bazı adımlarla sağlanmıştır. Tarihsel açıdan bakıldığında ise Türkiye’nin mülteciler
konusunda deneyimsiz olduğu söylenemez. Portekiz, İspanya ve Akdeniz’e kıyısı olan diğer
ülkelerin de benzer deneyimler yaşadıkları bilinmektedir; ancak Türkiye’yi farklı kılan
unsurlar tarihsel tecrübe, din ve inanç eksenindeki yakınlıklar ve Türkiye’nin jeopolitik
öneminden kaynaklanmaktadır.
2011 yılında komşu ülke Suriye’de başlayan iç karışıklıklar ve bunun sonucu olarak
milyonlarca Suriyelinin Türkiye’ye sığınması beraberinde kültürel entegrasyon ve çok
kültürlülük gibi sosyolojik temelli sorunları gündeme getirmiştir. Bu çalışmada Türkiye’ye
gelmiş bu sığınmacıların Türk halkı algısı metaforlar aracılığıyla öğrenilmeye çalışılmıştır.
Araştırmanın çalışma grubunu geçici eğitim merkezlerindeki Suriyeli öğrenciler ve
38
Gaziantep Üniversitesine bağlı TÖMER öğrencileri oluşturmuştur. Bu merkezlerde eğitim
gören 100 öğrenciye, “Türk halkı …gibidir, çünkü….” ifadesini içeren formlar verilmiştir.
Verilen cevaplar doğrultusunda içerik analizleri yapılmış ve metaforlar olumlu-olumsuz
olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Olumlu metaforlar içerisinde benzer özellikleri taşıyanlar bir
araya getirilmiş ve bu metaforlar için ortak temalar oluşturulmuştur. Temaların
sınıflandırılması ve verilerin incelenmesinde içerik analizi yönteminden yararlanılmıştır. Bu
analizin sonucunda öğrencilerin % 95,8’i Türk halkına dair olumlu bir algıya sahipken, %
4.2’si olumsuz metaforlar geliştirmiştir. Bununla birlikte olumsuz metaforların kendi
içerisinde homojen bir yapıya sahip olmadığı ve gerekçelendirmelerde olumlu ifadeler
barındırdığı da dikkat çekmiştir. Geliştirilen olumlu metaforlar içerisinde frekansı en yüksek
olanlar, anne, baba, abi, kardeş ve çiçek sözcükleri olmuştur. Bu metaforlar aile, aidiyet ve
çevre gibi üst temalarda kategorilere ayrılmıştır. Olumsuz metaforlar kötü anne, kötü kardeş
ve zalim baba şeklinde sıralanmış; ancak, çünkü ile başlayan gerekçeli ifadelerde olumlu
yönlerden de bahsedildiği görülmüştür. Bu olumsuz metaforlar bakış açısı temasında
değerlendirilmiştir.
Çalışma
sonunda
elde
edilen
verilerden
hareketle
geliştirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Türk halkı, Suriyeli öğrenci, Türkçe, metafor, algı.
39
öneriler
EVLİYÂ ÇELEBİ’NİN GÖZÜYLE BOSNA VE HERSEK YAYLALARI
Prof. Dr. Metin AKAR
İstanbul Aydın Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
XVII. Yüzyılın ve bütün Türk tarihinin en büyük seyyahı Evliya Çelebi Bosna ve
Hersek’i de ziyaret etmiş, Seyahat-nâme’sinde bu bölgeye geniş yer ayırmış ve günümüz
için de değerli bilgileri kayda geçirmiştir. Bildirimizde;
1. Seyahat-nâme’de anılan ve övülen Bosna yaylaları
2. Bosna’da yaylacılık;
3. Evliya Çelebi’nin yaylalar hakkındaki düşünceleri;
4. Yaylaların Bosna Hersek millî sınırlarını belirtmedeki rolü ve belgesel değeri;
5. Son Evliya Çelebi Seyahat-nâmesi neşrinde (Yapı Kredi Bankası, Dr. Yücel Dağlı
neşri) yer adlarıyla ilgili problemler ve bunların çözümü ile ilgili öneriler dile getirilecektir.
Evliya Çelebi’in ismini andığı yaylaların bulunduğu yerler harita üzerinde gösterilecektir.
Yaylalar, Seyahat-nâme’de özel olarak ve tekraren zikredilir. Bu tasarrufun sebebi üzerinde
durulup Bosna ve Hersek’in (eski) millî sınırları hakkında bilgi verilecektir. Yer adları, aşağı
yukarı her Seyahat-nâme neşrinde problem çıkarmaktadır. Bu problemin çözümü -Travnik
örneğinden hareketle- açıklanacak, öneriler teklif edilecektir.
40
ZEHRA ROMANININ PENCERESİNDEN OSMANLI BATILILAŞMASINA
BAKIŞ
Araş. Gör. Murat GÜR
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Nâbizâde Nazım eleştirmenlere göre Türk roman ve hikâyesinin Batılı formlara
yaklaşması açısından en dikkat çeken yazarlarından biridir. Eleştirmenlere göre yazarın hem
kendi döneminde hem de kendinden sonra dikkat çeken yapıtları Zehra ve Karabibik’tir.
Zehra romanı hakkında yapılan eleştiriler, genel olarak “kıskançlık” teması çevresinde
şekillenmiş ve yapıtın “gerçekçi” kimliği vurgulanmıştır. Zehra romanı hakkındaki
incelemelerde kıskançlık teması çevresinde gerçekleşen bu yoğunlaşmanın, yalnızca
karakterlerin birbirleriyle ilişkilerindeki dinamiklerin anlaşılmasını değil, aynı zamanda
romanda yansıtılan toplumsal hayatı da gölgelediği söylenebilir. Oysa bu bildiride
“kıskançlık” teması göz ardı edilecek ve romandan yola çıkarak toplumun Batılılaşma
sürecinin izleri sürülecektir. Aynı zamanda Osmanlı toplumun batılılaşma süreci romandan
yola çıkılarak alegorik olarak incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Nâbizâde Nazım, Zehra, Doğu-Batı Sorunsalı, Batılılaşma.
41
TÜRKÇE ÖĞRETMENİ ADAYLARININ KÜLTÜREL BİLEŞENLERİN DİL
ÖĞRETİM MÜFREDATINDAKİ AĞIRLIĞINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ
Yrd. Doç. Dr. Murat ŞENGÜL
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
[email protected]
Yrd. Doç. Dr. Hasan Hüseyin KILINÇ
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
ÖZET
Kültürel bileşenlerin dil öğrenim sürecindeki rolünü incelemeyi amaçlayan bu
çalışmada, kültürü oluşturduğu düşünülen bileşenler olarak kabul gören entelektüel
değerlerin, yaşam şekillerinin, davranışların, medyanın, sanatsal değerlerin, ailenin, başlıca
değerler, ikincil değerler ve resmi değerler şeklinde tanımlanan değerlere değinilecek;
Türkçe öğretmeni adaylarının görüşleri doğrultusunda kültürel bileşenlerin dil öğrenim
sürecindeki rolüne ilişkin değerlendirmelerde bulunulacaktır. Betimsel tarama modeli
kullanılarak gerçekleştirilecek bu araştırmada elde edilecek veriler doğrultusunda yapılacak
analizle kültürü oluşturduğu düşünülen bileşenler olarak kabul gören entelektüel değerlerin,
yaşam şekillerinin, davranışların, medyanın, sanatsal değerlerin, ailenin, başlıca değerler,
ikincil değerler ve resmi değerler şeklinde tanımlanan değerlerin Türkçe öğretmeni
adaylarının gözüyle, dil öğreniminde nasıl bir role sahip olduğu betimlenmeye çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Yabancılara Türkçe öğretimi, kültürel bileşenler, dil öğrenimi,
öğrenci görüşü, dil öğretim müfredatı.
42
HİLMİ ZİYA ÜLKEN’İN EĞİTİM FELSEFESİ
Doç. Dr. Mustafa CİHAN
Atatürk Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Türk düşünce hayatının önemli isimlerinden olan Hilmi Ziya Ülken, özellikle başta
felsefe, sosyoloji, psikoloji ve mantık olmak üzere, din, tarih, sanat, edebiyat, ahlak ve eğitim
alanlarında çok sayıda eserler yazan ve söz konusu alanlarda özgün düşünceler ortaya koyan
bir düşünürümüzdür. Ülken’in en önemli yönü ilgi alanın geniş ve zengin olmasıdır. Onun
düşüncelerinin oluşumunda ise İslam düşüncesi, Türk kültürü ve Batı felsefesi önemli rol
oynamıştır. Ülken, engin ve derin bilgisiyle, Türk düşünce ve eğitim hayatını da etkilemiş
bir aydındır. Bu bağlamda çok yönlü bir düşünür olarak karşımıza çıkan Hilmi Ziya Ülken’in
ilgi alanında eğitim ve eğitim felsefesi konuları önemli bir yer işgal eder. Genel olarak
Ülken’in eğitim felsefesi, onun yaşam, insan ve ahlak felsefesi ile bağlantılıdır. Bu
bildirideki amaç, Ülken’in eğitim anlayışı ve eğitim felsefesi konusundaki düşüncelerini ve
bu alana katkılarını ortaya koymak olacaktır. Ülken’e göre, eğitim insanın yaptığı en önemli
işler arasında yer alır. Ona göre, ektiğini en geç biçen çiftçi öğretmendir. Öğretmen sonucu
görmek için birkaç nesil beklemek zorundadır. Ancak bu bekleyiş gerçek bir değişim içindir.
Ülken’e göre eğitim felsefesi insanı oluşu içinde ele almalıdır. Zira her yönü ile
tamamlanmış bir eğitim felsefesi sisteminin var olduğunu iddia etmek doğru bir düşünce
olmaz. Öte yandan eğitimde ne bireyin ne de toplumun göz ardı edilmesi gerekir. Eğitim de
her iki unsur da önemlidir. Yine Ülken, öğretim ve eğitimi birbirini tamamlayan iki süreç
olarak değerlendirir. Eğitimin dinamik bir yapıya sahip olması gerektiğini söyleyen Ülken,
tek tip insan yetiştirme düşüncesinin karşısında yer alır. Ona göre eğitim, bireysel farklara
dayanan, ezberci olmayan, öğreneni merkeze alan ve kuram ile uygulamanın birlikte
yürütüldüğü bir yapıda olmalıdır. Son olarak Ülken’e göre, bireyleri fiziksel, zihinsel,
duygusal ve toplumsal yönleriyle bir bütün olarak yetiştirmek eğitimin en temel amacıdır.
Anahtar Kelimeler: Hilmi Ziya Ülken, eğitim, eğitim felsefesi.
43
GİRESUN KARAGÖL YAYLASI’NIN KÜLTÜREL ÖZELLİKLERİNİN
İNCELENMESİ
Prof. Dr. Mustafa CİN
Giresun Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Türk kültürünün vazgeçilmez özelliklerinden olan yaylak-kışlak yerleşmelerine
Doğu Karadeniz Dağlarının yüksek kesimlerinde rastlamak mümkündür. Doğu Karadeniz’in
Türkleşmesinde önemli rol oynayan Çepni Türkleri, konar-göçer hayatı da beraberlerinde
bu bölgeye getirmişlerdir. Doğu Karadeniz Bölümü içerisinde yer alan Giresun’daki konargöçer hayatın Türk kültürü ile özdeşleşen pek çok özelliği günümüzde de halen devam
etmektedir.
Türk
iskânı
ile
başlayan
konar-göçer
hayatın
merkezini
yaylalar
oluşturmaktadır. Yaylaların bir alt birimi olan obalar ise genellikle bir köyün ya da birkaç
köyün ortaklaşa kullandığı otlaklardır. Yapılan çalışmada, Giresun Karagöl Yaylası ve bu
yaylaya bağlı obaların kültürel öğeleri, konar-göçerlik eksende incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Konar-göçer, Karagöl Yaylası, Kültür, Çepni Türkleri,
Yerleşme
44
NAKKAŞ LEVNİ VE MİNYATÜRLERİNDE KOMPOZİSYON ANLAYIŞI
Yrd. Doç. Dr. Mustafa DİĞLER
Aksaray Üniversitesi Eğitim Fakültesi
[email protected]
ÖZET
Osmanlı devri Türk minyatürü zengin konu programı, dört yüz yıla yakın kesintisiz
sürekliliği, çeşitli akımlarla kendini yinelemesi sonucu, kazandığı dirilik sayesinde, genel
İslam resim sanatı içerisinde çok özenli bir yer almıştır. Araştırmaya konu olan “Nakkaş
Levni’nin minyatürlerindeki kompozisyon şeması" Tarihsel Yöntem" ilkelerine göre ve
minyatürlerinin incelenmesi yöntemiyle yürütülmüştür. Levni’nin minyatürün tarihsel
evriminin teknik ve plastik açıdan Türk resmine ne tür "çağdaş resimsel değerler"
kazandırdığı ve etkilediği araştırılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Levni, Minyatür, Kompozisyon
45
İBNİ SİNA TIP FELSEFESİ
Yrd. Doç. Dr. Mustafa HOPAÇ
Ordu Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Bugünkü Özbekistan’ın Buhara' şehrinde dünyaya gelen İbni Sina, (980) yaşadığı
dönem itibariyle kendini zaman zaman sosyal çalkantılar içinde buldu. ibni Sina tıbbın
yanında zamanının diğer bilimleriyle de ilgilendi. Fizik, , psikoloji, felsefe ve din
bilimleriyle ilgili eserler kaleme aldı. Tıp felsefesi kavramı, felsefenin tıp bilimi üzerindeki
yorumlamalarını içeriyor. Felsefe her bilime ait felsefi bakış açıları geliştirebildiği gibi tıp
bilimi üzerine de yorumlar geliştiriyor. ibni Sina varlıkların yaratılışıyla ilgili çok önemli
ayrıntılara girerek tıpla ilgili felsefi yaklaşımlarını derinleştiriyor. Var olan varlıkların her
birine ait olan yaratılış formları nasıldır? Sorusuna yine kendisi açıklamalarda bulunuyor.
Mümkün olan en güzel formda, varlık sferine getirilmişler diyor. İbni Sina ‘Tıbbın
kanunları’ adlı yapıtının birçok yerinde tıp felsefesi yapıyor. Deney ve gözlemle elde ettiği
bilgileri, sorgulamaya başlıyor. Mevcut olay ve olguların, oldukları halin dışındaki
tasavvurlarını serlevha yaparak aklın olaylara faklı pencerelerden bakmasını sağlıyor.
Anahtar Kelimeler: Tıp, ibni Sina, Varlık, Felsefe, Bilim
46
YABANCILARA TÜRKÇE ÖĞRETİMİ DERS KİTAPLARINDA
ÖRNEKLEME SORUNU
Yrd. Doç. Dr. Mustafa KARATAŞ
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Yabancı dil öğretiminin en temel ilkesi, dilin kime, ne zaman, ne kadar (hangi
seviyede), niçin ve nasıl öğretileceğinin planlanmasıdır. Bu planlamada dinleme, okuma,
konuşma ve yazma becerilerinin birlikte ve eşit oranda verilebilmesi için öğretimde
kullanılacak ders malzemelerinin bu ilkelere ve amaca uygun hazırlanmış olması gerekir.
Görsel ve işitsel nitelikte olabilen çok çeşitli ders malzemeleri içerisinde en önemlisi ders
kitaplarıdır. Ders kitapları, öğrencilerin hedef dilin kullanımını, farklı türde ve içerikte
metinlerini ve kurallarını öğrendikleri en önemli kaynak ve araçtır. Yabancı dil
öğretimindeki bu genel ilke ve yöntemler, yabancılara Türkçe öğretiminde de geçerlidir.
Yabancılar için hazırlanan Türkçe ders kitaplarının öncelikle Türkçenin kime, ne zaman, ne
kadar (hangi seviyede), niçin ve nasıl öğretileceği göz önüne alınarak hazırlanmış olması
gerekmektedir. Bu hedeflere yönelik hazırlanan Türkçe ders kitaplarında ise metin ve görsel
seçimi, anlatım, tasarım, yazım vb. unsurlar büyük bir önem taşımaktadır. Ancak bu tür
kitaplardaki en önemli konu, örneklemelerde kullanılan dildir. Çünkü Türkçenin öğretildiği
kitaplarda Türkçenin en etkili ve en doğru biçimiyle kullanılması gerekmektedir.
Bu çalışmada, yabancılar için hazırlanan bazı Türkçe ders kitapları, dil açısından
incelenmiş, bu eserlerde verilen örneklerdeki dil sorunları tespit edilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Yabancılara Türkçe Öğretimi, Ders Kitapları, Dil Sorunları
47
ŞEYH SAFİ TÜRBESİNİN ARŞİV BELGELERİNE GÖRE ORTA ÇAĞ’DA
ERDEBİL BÖLGESİNDE TÜRKÇE ŞAHIS İSİMLERİ
Doç. Dr. Namiq MUSALI
Kastamonu Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Erdebil, günümüzde İran Azerbaycan’ının en önemli şehirlerinden biridir. Azeri
Türklerinin yaşadıkları bu şehir Türk kültür tarihinde de önemli yere sahiptir. Erdebil’deki
Şeyh Safi Türbesi arşivine ait 800’den fazla belge günümüze kadar ulaşmıştır. Bu belgelerin
ekseriyeti Arapça ve Farsça, az bir kısmı ise Türkçe kaleme alınmıştır. Arşiv belgeleri
arasında fermanlara, gayrimenkul satışlarına, borç senetlerine, vakıfnamelere, sicillere,
şecerelere, mahkeme kararlarına vb. konulara ait belgelere rastlıyoruz. Belgeler üzerinde
yürüttüğümüz çalışmalar sonucunda Orta Çağ'da Erdebil bölgesinde kullanılan 60’dan fazla
Türkçe şahıs ismini ve lakapları ortaya çıkardık. Bunlardan bir kısmının şimdi de kullanımda
olmasına rağmen bazıları unutulmuştur: Ağabegüm, Ağahan, Ağası, Ağbaş, Ağsungur,
Ahtacı, Allahvermiş, Anahatun, Arğun, Arslan, Aslanhatun, Atabey, Ayaz, Aydın,
Aydoğmuş, Aytemür, Bahadır, Baytemür, Begümhanım, Beyler, Birinci, Budak, Buğa,
Çoban, Dağca, Doluhan, Döndü, Dursun, Erktemür, Gökce, Hanlar, Hanım, Hatun, Köçeri,
Karabey, Karaca, Kazan, Kılıç, Konak, Kutlubey, Kutluğ, Moğoltay, Nenehatun, Ocakkulu,
Oğulbey, Orduhatun, Orduluğ, Sarıbey, Satılmış, Sevgili, Sevincbey, Tanrıkulu,
Tanrıvermiş, Taştemür, Timurhan, Tekin, Turanhatun, Toğluk, Toğrul, Türkan, Uğurhan,
Yengibey.
Sempozyuma sunmak istediğimiz bildiride bu şahıs isimlerinin kullanım dinamiği
asırlara göre sınıflandırılacak, Türkçe isim ve lakapların daha yoğun kullanıldığı dönemler
tespit edilecek, bu kullanım yoğunluğunun tarihî sebepleri incelenecek, ayrıca bazı Türkçe
isimlerin özellikleri ve anlamlarına temas edilecektir.
Anahtar Kelimeler: Şeyh Safi Türbesi, arşiv belgeleri, Erdebil, Türkçe şahıs
isimleri.
48
DOĞU KARADENİZ BÖLGESİNDE KONARGÖÇER HAYAT: GİRESUN
ÖRNEĞİ
Yrd. Doç. Dr. Nazım KURUCA
Giresun Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Doğu Karadeniz bölgesi Türk iskânına açıldıktan sonra bir daha işgal görmeyen
müstesna Türk yurt köşelerinden birisidir. Bölgenin arazi yapısı oldukça engebeli olması
münasebetiyle buradaki hayat şartları diğer Türk yurtlarındaki benzer arazilerdeki hayat
şartlarına benzerlik göstermektedir. Doğu Karadeniz ve Giresun’daki yöre insanı, geçimini
genellikle konar-göçer hayatın gereği olarak hayvancılık ve ona bağlı olarak tarımdan
sağlamaktadır. Bölgedeki yaylacılık faaliyetlerine dair ilk bilgilere 15. yüzyıl ait arşivlerdeki
yazılı kayıtlarda tesadüf etmek mümkündür. Doğu Karadeniz ve Giresun havalisinde
yaylacılık faaliyetleri mevsim olarak Nisan-Ekim ayları arasında sürdürülmektedir. Bu
zaman zarfında konar-göçerler yaylaklara çıkıp hayvanlarını bakir ve bol otlakların
bulunduğu yaylarda otlatırlar. Diğer Türk yurtlarında da devam ettiği bilinen konar-göçer
hayata dair canlı kültürel izlere Giresun ve havalisinde tesadüf etmek mümkündür. Doğu
Karadeniz bölgesindeki konar-göçer hayat sadece iktisadi hayata değil sanat, edebiyat,
kültür, mimari, musiki ve dini hayat başta olmak üzere bütün kültür unsurlarına etki
etmektedir. Yöreye ait yapılan bilimsel çalışmalarda konar-göçer hayatın bu özelliklerini
görmek mümkündür. Yöre insanı ile doğa şartlarının mücadelesi her zaman insan tarafından
kazanılamamaktadır. Yaylaların yükseltisi özellikle kış aylarında buralarda insan yaşamına
fırsat vermemektedir. Bu çalışmada Doğu Karadeniz bölgesi içinde yer alan Giresun ve
havalisinde devam eden konar-göçer hayatın kültür hayatımıza yansımaları incelenecektir.
Arazide toplanan bilgiler diğer telif eserlerdeki bilgiler ile karşılaştırılacak ve ortaya somut
öneriler çıkarılmaya çalışılacaktır. Yine bu çalışma ile diğer Türk yurtlarında devam eden
konar-göçer hayatın benzerlikler ortaya konulmaya çalışılacaktır. Doğu Karadeniz insanının
doğa ile asırlardır verdiği mücadelenin tarihsel gelişimi ve değişimi değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Konar-göçer, Yaylacılık, Giresun, Türk Kültürü, İktisat
49
BALKANLARDA TÜRK-İSLAM MİMARLIĞI
Dr. Nigar İSGENDEROVA
Bakü Devlet Üniversitesi, Bülbülün Memorial Müzesi
[email protected]
ÖZET
Balkan tarihi bilinen Türk tarihi kadar eskidir. XI. ve XII. yüzyıllarda Peçenek, Kuman ve
Uz Türkleri Balkanlara gelip yerleşirler. Hunlardan itibaren çeşitli Kıpçak Türk boylarının
yanı sıra Oğuz Türk boylarının da farklı zaman dilimlerinde bölgeye yerleşmeleri ve kültür
katmanları oluşturmalarıyla belirlenmiş bir tarihtir. Üç dönemden geçen Balkan
Türklüğünün 1622 yıllık bir tarihi vardır. Söz konusu olan Türk boyları Balkanlarda kendi
kültürüne has olan yeni medeniyyet çığırı açtılar.
Anadolu’ya gelen İslamiyet’le Anadolu’da yeniden şekillenen ve oradan Avrupa
ortalarına giden Türk kültürü, Balkanlarda yerli halkın kültürünü etkilemiş, onlardan da
etkilenmiştir. Balkanlardaki karmaşık halk; kültür, dil, din mozaiğinde Osmanlı Türk kültürü
birleştirici bir ünsür olmuşdur. İki kültürün birbirini etkilemesi sonucu tam bir aheng
yaratılmışdır . Osmanlı Devleti, Balkanlarda zamanımıza kadar ayakta durmayı başaran
binlerce Türk – İslam kültürü eseri inşa etti. Onlar her yerleştikleri yerde öncelikle ibadetleri
için ulu camiler, eğitim ihtiyacları için mektep ve medreseler, çeşitli mimari eserler
kurmuşlar, bunların idamesi için de hayır ve sosyal amaçlı vakıflar tesis etmişlerdir ve bir
kısmı günümüze de gelmiştir. Bu Osmanlı kültür miraslarında Osmanlı mimarisi vardır.
Osmanlı döneminden kalan bütün mimari eserler tarihi değere sahiptirtler. Tarihi hazineleri
görmek, bilmek ve onları değerlendirmek de bir kültür meselesidir. Bir ülkeyi yalnız orduları
değil, fikir, ilim adamları, şairleri, ressamları da korur. Bilgi ve sevgi de bir koruma
vasıtasıdır. Balkanlarda karşılıklı kültürleşmeyle oluşan ortak Türk - Balkan kültürünün bir
bütün olarak yorumlanması kaçınılmazdır. Ortak Balkan kültürünün araştırılmasında çeşitli
nedenler vardır. Türkiye ve Balkanlarda yapılan çalışmalardan uzun yıllar haberdar
olunamamıştır. Bugün ortak Balkan kültürü karşılaştırmalı yöntemle araştırılmalıdır.
Araştırmalar zamanı ortaya çıkan problemlere çözüm getirilmelidir. Balkan – Türk
halklarının Balkanlarda yüzyıllar boyu birlikte oluşturdukları yaşanan ortak geçmişi, ortak
kültürü yeni kuşaklara taşımalıyız.. Geleceğin aydınlığı geçmişin derinliklerindedir.
50
AHMET VEFİK PAŞA VE BURSA OSMANLI TİYATROSU (1879-1882)
Okt. Dr. Nursal KUMAŞ
Uludağ Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Türk kültüründe tiyatro, Tanzimat döneminden itibaren batılılaşmanın bir aracı
olarak görülmüştür. Bu anlayışın bir yansıması olarak Bursa’da, Hüdavendigar Vilayeti
Valisi Ahmet Vefik Paşa’nın girişimleri ile kendi adını taşıyan bir tiyatro binası açılmıştır.
Bursa halkı için bir ilk olma özelliği taşıyan bu tiyatroda yine ilk defa 15 Eylül 1879 tarihinde
Ahmet Vefik Paşa tarafından Moliere’den çevrilip Türkçeye uyarlanan Meraki isimli piyes
sergilenmiştir.
Halk tiyatro oyunlarını bir ortaoyunu olarak görmüş ve bir meddahı izler gibi
oyuncuları izlemiştir. Ahmet Vefik Paşa, tiyatro gösterilerini seyirci ile birlikte izlemiş ve
kendine özgü sergilediği davranışlar ile seyirciye örnek olmuş ve bir seyirci kültürü
oluşturmaya çalışmıştır. Bizzat Ahmet Vefik Paşa’nın Fransız tiyatrosundan- özellikle de
Moliere’nin eserlerinden yaptığı çeviriler, Bursa halkının beğenisine sunulmuştur. Güllü
Agop Tiyatro Grubu, Osmanlı Dram Kumpanyası, Komik Hasan Efendi Kumpanyası gibi
birçok gezici kumpanya da bazı dönemlerde Bursa’ya gelip bir süre gösterilerini
sergilemişlerdir.
Bursa halkı -başlangıçta Ahmet Vefik Paşa’nın zorlamasıyla olsa da-zamanla tiyatro
gösterilerine yoğun ilgi göstermiştir. Ahmet Vefik Paşa’nın tiyatroya olan bu tutkusu ve
Bursa halkına tiyatro kültürü kazandırmak için yapmış olduğu büyük çaba ne yazık ki 1882
yılında onun valilik görevinden alınmasıyla sonuçsuz kalmıştır. Ahmet Vefik Paşa’nın
şehirden ayrılması ile birlikte yaklaşık dört yıl hizmet vermiş olan Ahmet Vefikpaşa
Tiyatrosu kapanmış ve cumhuriyet dönemine kadar Bursa’da tiyatro faaliyetleri pek de
istenilen başarıyı gösterememiştir.
Anahtar Kelimeler: Tiyatro, Ahmet Vefik Paşa, Bursa, Osmanlı Dönemi, Kültürel
Faaliyetler.
51
ANLATICI VE PERSPEKTİFTE YENİ BİR PARADİGMA
Doç. Dr. Oktay YİVLİ
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Bildiride anlatıcı ve bakış açısı tipolojileri tümdengelimsel yöntemle varsayım olarak
kurulmuş, ardından bu tipolojiler kısa öykü örnekleri üzerinden sınanmıştır. Bu bağlamda
kurmaca anlatıdaki anlatıcılar öncelikle kavramsal anlatıcı ve deneysel anlatıcı olarak
sunulmuş, ardından deneysel anlatıcı tanık ve itirafçı olarak ikiye ayrılmıştır. Bakış
açısı/odaklanma yerine görüş biçimleri ifadesi kullanılmış ve bu perspektif dörtlü tipolojiyle
sınıflandırılmıştır. Panoptikon görüş biçimi, merkezcil görüş biçimi, merkezkaç (periferik)
görüş biçimi ve panoramik (cepheden) görüş biçimi terimleriyle bakış açısı için yeni bir
kavramlaştırma geliştirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Anlatıcı, anlatıcı tipolojisi, bakış açısı, perspektif, öykü
52
BİR TÜRK DÜŞÜNÜRÜ OLARAK, ZİYA GÖKALP’İN EĞİTİM FELSEFESİ
Serdar SAYGILI
Atatürk Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Ziya Gökalp, Türk Düşünce Tarihi’nin en önemli fikir adamlarından biridir. Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluşuna fikirleriyle katkı yapan Gökalp, sistematik bir eğitim felsefesini
dile getiren ilk Türk düşünür olarak kabul edilir. Gökalp’e göre, eğitim, kültürel değerlerin
gençlere özümsetilerek onlara milli bir toplum şuurunun kazandırılması sürecidir. Gökalp’in
eğitimdeki amacı, kişiliği millî kültürle yoğrulmuş, manevi değerlere sahip ve çağdaş
dünyayı anlayabilen nitelikli gençler yetiştirmektir. Bu bağlamda, eğitim felsefesinin
temelini milli kültür üzerine konumlandıran Gökalp, eğitimde ulusal özelliklerini yitirmiş
bir anlayışı kabul etmemektedir.
Gökalp’e göre, milli kültür üzerinde yükselmeyen bir eğitim felsefesi, kendi ulusal
değerlerini tanımayan, manevi değerlerden yoksun ve evrensel değerlere uzak nesillerin
yetişmesine neden olmaktadır. Bu bağlamda Gökalp'in eğitim felsefesi, milli kültür ve
uygarlık bağlamında iki önemli kavramı ön plana çıkarır. Bu kavramlardan ilki terbiye
(eğitim), ikincisi ise talim (öğretim) dir. Terbiye (eğitim), toplumun fertleri üzerinde milli
kültüre dayanan bir sosyalleşme sürecine karşılık gelir. Bu sosyalleşme sürecinde birey,
toplumun edebiyatını, tarihini, ahlakını, sanatını inancını ve vicdanını daha yakından tanıma
imkânı bulur. Bu süreçte birey yaşadığı toplumun değer yargılarıyla kaynaşarak kendi özgün
milli kimliğini yaratır. Buna göre, Gökalp açısından eğitim, milli kültürün gelecek nesillerin
ruhuna yerleştirilme süreci olarak düşünülebilir. Gökalp’e göre, bu kavramlardan bir diğeri
olan talim (öğretim) bireyin yaşadığı dünyayı ve evreni daha yakından tanıma sürecidir. Bu
süreçte birey, doğa bilimlerinin mantığını öğrenerek olgusal dünyayı anlama, açıklama ve
yorumlama yeteneği kazanır. Bu noktada Gökalp, doğa bilimlerinin bireye kazandırılması
süreci olan öğretimin doğası gereği milli olmasına gerek olmadığını belirtir. Ona göre,
öğretimi geliştirmek için yeni metotlardan ve teknolojiden faydalanılabilir. Bu modern metot
ve teknoloji ülkemizde üretilememesi durumunda başka ülkelerden temin edilebilir. Böylece
Gökalp, terbiyenin milli kültür nitelikleri taşımasını gerektiğini düşünmesine karşın, talimin
evrensel olması gerektiğini belirtir.
53
Öte yanda Gökalp, terbiye (eğitim) ve talimde (öğretim) en önemli unsurların okul,
(medrese) öğretmen (muallim) ve öğretim metotları olduğunu ifade eder. Gökalp’e göre,
çağdaş bir okul, öğrencilere sadece bir örnek eğitim veren bir sıradan kurumlar olmamalıdır.
Çağdaş bir öğretmen öğrenci üzerinde tahakküm kurmayan, öğrenciyi milli kültürüyle
tanıştıran, manevi değerlerini kazandıran, evrensel değerleri tanımasını sağlayan idealist bir
insan olmalıdır. Öğretim metotlarında ise çağdaş uygarlığın yeni uygulamaları takip
edilmelidir. Öğrenciye sadece okullarda öğretmenler tarafından ezbere dayalı yaratılmış
ilimler (nakli ilim) değil, araştırmaya dayalı yaratıcı ilimler de (pozitif bilimler)
öğretilmelidir. Şu halde Ziya Gökalp’in eğitim felsefesi, Türk medeniyeti gibi derin tarihsel
ve kültürel köklere sahip büyük milletin mensubu olan gençlerin milli bir bilince sahip,
manevi değerlerini kazanmış ve evrensel değerlerle bütünleşen nesillerin yetiştirilmesinde
önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Ziya Gökalp, Kültür, Türk Kültürü, Milli Eğitim, Uygarlık.
54
TÜRKİYE BASINININ BOSNA SAVAŞINI NASIL ELE ALDIĞINA DAİR BİR
İNCELEME
Uzman Dr. Serhat ÇOBAN
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Haber yapıları, sahip olduğu kategoriler ve içinde bulunduğu kavramlar arası ilişkiler
nedeniyle edebiyat eserlerinden, sinema veya televizyon dizilerinden farklı özellikler
barındıran bir söylem olarak eleştirel haber analizi araştırmacıları tarafından kabul
edilmektedir. Diğer metinlerden farklı özellikler barındıran haber metinleri, gazeteciliğin
profesyonel uzlaşımsal yazım ilkeleri doğrultusunda kültürden kültüre en az değişen ve en
çok benzeşendir.
Haber metinlerinin kendilerine özgü bir söylemi vardır. Haberin söylemi kaynak kişi
ve kuruluşların söyleminden ayrı olarak düşünülemez, ancak üretildiği koşullar diğer bir
deyişle bağlam içinde anlaşılabilir. Söylem çözümlemesinde ana amaç anlamlandırma ya da
yorumlamadır.
Söylem çözümlemesine yönelik bir araştırma metodu olan eleştirel söylem
analizinde ise, temel olarak toplumdaki eşitsiz güç ilişkilerinin kamusal alanda yer alan sözlü
ve yazılı dilde her gün yeniden nasıl üretilip sunulduğunu incelemektir. Eleştirel söylem
analizinin temel sorunsalı, spesifik söylemlerin “nasıl” ve “niçin” yeniden üretildiklerini
göstermek ve bu yolla eşitsiz güç yapılarının dilsel pratiklerde nasıl üretildiklerini
açıklamaya çalışmaktır.
Bu amaçla Türkiye basınını -farklı ideolojik yapılanmalara örnek olması amacıylatemsilen seçilen Cumhuriyet, Milliyet, Zaman gazetelerinin Bosna Savaşını haberlerinde
nasıl bir söylemle inşa ettikleri bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır.
Anahtar Kelimeler: gazete, söylem, haber, Bosna, savaş.
55
M. FÜZULİ΄NİN ANA DİLLİ YARATICILIĞINDA HAYVAN İSİMLERİ
Dr. Sevinc AĞAYEVA
Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi
Nesimi adına Dil Araştırmaları Enstitütesi
[email protected]
ÖZET
XVI. yüzyıl edebi dilini en güzel şekilde temsil eden Füzuli΄nin yaratıcılığı çok derin
anlam taşımaktadır. M.Füzuli her üç dile (Azerbaycan, Arap, Fars dillerine) özgün kelimeler
kullanmakla şiir diline renk katmış, anlatımın daha anlaşıklı olmasını başarmıştır. Halk
dilinin özelliklerini yüksek değerlendiren şair ayrı ayrı olayları daha etkili, duygusal şekilde
anlatmak, tekrarlara yol açmamak, tekdüzenlikten kaçınmak için halkın dilinde bulunan
yakın anlamlı kelime ve ifâdeleri seçerek kendine özgün şekilde kullanmıştır. Bir kısım
dilbilimciler “Füzuli şiirinde hiçbir sözcüyü metinden kopararak ayrılıkta açıklamak
mümkün değildir. Tüm sözcükler sadece birarada metnin terkibinde Füzuliyane
açıklanabilir” diye yazıyorlar.
M.Füzuli΄nin Türkçe “Divan”ının sözvarlığında sözcükleri her hangi bir konuyla
ilgili gruplara ayırması ilgi doğuruyor. Bu, o grup sözcüklerin halkımızın tarihi gelişimi
boyunca işlekliğini koruduğunu ispatlamaktadır. Şöyle ki, Füzuli΄nin dilinde kuş türlerini
bildiren kelimelerde (kerkes (akbaba), tavus, bülbül, cüğd (baykuş), әnqa (anka), zağ
(karga), pervane, tuti (papağan)), hayvan isimlerini bildiren canever (kurt), sincap, ahu
(karaca), ejderha/ejder, yılan, mar (yılan), at, it, div gibi örneklerde sözcükler farklı anlamlar
üstlenerek mecaz anlamında, benzetme gibi kullanılıyor.
Edebi dilimizin tarihi gelişiminde büyük rol oynayan Füzuli ana dilli yaratıcılığında
halk diline özgün kelimeleri ustalıkla seçerek, eserlerinin herkesçe kolayca anlaşılmasına
yardım etmiştir.
M. Füzuli daha çocuk yaşlarından önce velilerinden, daha sonra da yaşayıp büyüdüğü
ortamda Arap ve Fars dilleriyle beraber Azerbaycan Türkçesi΄ni de tüm incelikleriyle
benimsemiş, o yüzden de Ana dili, Azerbaycan Türkçesi΄nde günümüz edebi dilinin esasında
duran güzel, retorik, köklerine kadar milli, halk diline özgün, örnek bir edebi dil nümunesi
ortaya koymayı başarmıştır.
Anahtar kelimeler: Füzuli, halk dili, Divan, şiir dili, mecazilik.
56
TÜRK DÜNYASI DİL VE EDEBİYAT EĞİTİMİ
Doç. Dr. Sevinç QASIMOVA
Bakü Devlet Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Milletler ortak dil, kültür, tarih, coğrafya ve din etrafında birleşirler. Kuzey
bölgelerde 16. Yüzyıldan itibaren, çoğunluk bölgeler ise 19. Ve 20. Yüzyılda bazı ülkelerce
işgal edilmiştir. Günümüzde ise Balkanlar, Batı Avrupa, A.B.D., Kanada, Avustralya vb.
bölgelerde farklı milletlerle beraber Türkler yaşamaktadır. Bugün geniş coğrafyada yaşayan
Türklerin kendi tarih ve kültürlerini tanıması önemli bir konudur. Bu çalışmanın amacı Türk
dünyasında ortak tarih ve medeniyet eğitiminin gerekliliği ve yöntemlerini ortaya koymaktır.
Araştırma kapsamında ilgili alanyazın taranmış ve öneriler sunulmuştur. Tarih denilince
belli savaşlar ve kronoloji akla gelmektedir. Savaşlar bağımsızlığını koruma ve ideallerini
daha öteye taşımak için yapılmıştır. Savaşların yanı sıra Türk milletinin sanatı, mimarisi,
edebiyatı, gelenek ve görenekleri, yemek, giyim, yaşam, müzik vb. kültürü de ele
alınmalıdır. Örneğin 4. Sınıflarda “Kültürümü Öğreniyorum” teması ele alınırken tüm
coğrafi bölge ve topluluklardan şiir, halk türküsü, hikâye, fıkra, bilmece, mani, yemek, giyim
vb. metin örneklerine yer verilmelidir. Bunun için de öğrencilerin okul kütüphanelerinde
bulabileceği yaş gruplarına uygun yayınlar olmalıdır. Çalışma sonucunda Türklerin
çoğunluk yaşadığı ülkelerde yükseköğretime yönelik öğretim programı ve kaynak
hazırlanması önerilmiştir. Çokkültürlü toplumlar içinse yaygın eğitime yönelik kaynaklar
hazırlanması önerilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Dil ve Edebiyat eğitimi, Tarih eğitimi, Türk dünyası, kültür,
medeniyet, Tarih.
57
AYDINLANMA HAREKETİNDE DİL, DİN VE ORTAK KÜLTÜR
KONULARINA MAARİFÇİLERİN BAKIŞLARI: SOVYET TARİHÇİLİYİNDE
BUNA FARKLI YAKLAŞIMLAR VE KARŞILAŞTIRMALI ANALİZİ
Doç. Dr. Sevinç QASIMOVA
Bakü Devlet Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Uzun süre Türkleri ya yanlışlıkla ya da kasıtlı olarak başka milletlere ait ettiler.
Özellikle XIX yüzyılın sonu XX yüzyılın başlarında türkçülük kavramı henüz tam
anlaşılmadığına göre o dönemin maarifçileri Azerbaycan topraklarında yaşayan Türklerin
tatar adlandırılmasına karşı sert tutumunu bildirir ve Türklerin kimlerden ibaret olduklarını
aydınlaşdırmağa çalışıyorlardı. Bu alanda önemli bir hizmeti olan aydınlardan biri de Ali
Bey Hüseynzade olmuştur. Ali Bey Hüseyinzade ulusal tarihine, kültürüne bağlı ve sadık bir
kişilik olmuştur. O, yaşayıp yarattığı sürede olabildiğince çok Türkçülük ideolojisini, onun
önemini anlatmaya çalışmıştır. Türk halklarının temsilcileri genel adla esasen müslüman
gibi adlandırılırdılar. Bu durum Osmanlı topraklarında da aynen böyleydi. Ali bey
Hüsynzade insanların Türkçülük ne olduğunu bilmedikleri dönemde onlara türk olduklarını
anlatıyordu.
Türklerin hangi kültüre, ne kadar büyük bir tarihi geçmişe, gelenek sahip olduklarını
kendi yazıları, eserleri aracılığıyla topluma ulaştırarak Türk olduğunu unutmuş Türklere türk
olduklarını hatırlattı. İşte bu nedenlerle, onun Türk dünyasına büyük katkılar veren ve hizmet
eden dahi bir kişilik olduğunu eminikle diyebiliriz. Onun eserlerinde çeşitli Avrupa
devletlerinin ve Rus araştırmacıların Türk halkları, kendi dili, kültürü, itikat ettiği dinler,
yazılı anıtlar, İslam'ı kabul ettikten sonraki durumları yer alıyor. Ali Bey Hüseyinzade
sadece Türk halklarının tarihi geçmişini ve bugününü tarif etmekle kalmamış aynı zamanda
bununla birlikte kendi döneminde olan Türk halkları hakkında yanlış bilgi verenleri
eleştirmiş, gerçeği olduğu gibi kaleme almıştır. Ali Bey'in Türkler kimdir ve kimlerden
oluşur eseri bu sebeplere göre Türk dünyası hakkında o döneme kadar yazılmış olan tüm
bilgilerin bir özeti izlenimi veriyor. Hem de bu eserde herhangi konunun ayrıca işlenmesi
belki de doğru olmazdı çünkü, adından da anlaşılacağı gibi eserde az önce de belirtildiği gibi
Türklere türk oldukları hatırlatılıyor onlara bu konuda bilgi verilir.
58
Ali Bey'in Türkler kimdir ve kimlerden oluşur eseri bugün de Türkler tarafından
hevesle ve merakla okunuyor. Bu da oun çok büyük ustalıkla kaleme alınmasından haber
verir. O, bazı eserlerinde Tatarların hangi kollara bölündüklerini kim olduklarını, açıklıyor,
onların Moğollarla farklı olduğunu söylüyordu .. O, dünyada üç ırkın varlığından, insanların
fiziksel yapıya ve görünüme göre farklılıklarından bahsediyor, Türklerin yanlışlıkla
monkoloid ırkına ait edildiği görüşlerine açıklık getirir ve böyle bir bölgünün göreceli
oldunğunu denetliyordu. Onun kanaatine göre dış görünüşe göre milleti belirlemek şart
değildir. Asya'da Avrupalılara ait insanlar veya başka bir yerde Asyalılar mahsus dış
görünüşlü insanlar olabilir. O, bazı basın organlarının sayfalarında Cengiz Han'ın ve
Timur'un Moğol gibi gösterilmesini eleştirel yaklaşım göstererek onların Türk olduklarını
ve soylarından şahsiyetlerin de her zaman Türkçe konuştuklarını ve Türkçe yazdığı eserlerin
mevcut olduğunu bildiryordu. O, "Türkler kimdir ve kimlerden oluşuyor" adlı makalesinde
Türk halklarının ve onların dilinin ayrımını şöyle açıklıyordu: Birincisi, Sibiriyanin Vasi
sahralarında yüzlerce çeşitli namlar tehtindә yaşayan eşair ki, başlıca vakitde Altınordu
Hükümetini teşkil eden Kıpçak Türklerinin soyundan munşeebdirler, ikincisi, RusiyayiAvopayi Türkleri Bulqariya azanlılar kibi Kıpçak soyundan bilimsel insanlık açısından
"praxikefal" olup kısmi-ezemin çehresi avroplılara mahsus çöhredir, ya Kırımlılar gibi
noğay ve sair eski Türklerin ehfatıdırlar, üçüncüsü ,. Qafqaziyanın akvam -mucazire
tarafından yanlışlıkla tatar tesniye olunan Türkleri de bunlardır. Qafkaz silsileyi-cibalının
yönü-cenubiyyesinde sakin Azerbaycan Türkleri ki, şirvanlı, bakılı, Karabağlı, genceli,
irevanlı ve saireden ibarettir. İran'ın kuzey-batı bölümü de bunlardandır ve mezkur silsileycibalın yönü-şimaliyyesinde sakin noğay, Bulgar bir kısmı lezgilerle karışmış Kumık ve
görünüşte pek Çerkeslere benzeyen ve genellikle çerkesleşmiş bulunan "Kabarda" ve ilaxır.
"Ali Bey'in yaşadığı dönemde Avrupa bilimde önemli başarılara imza atmış, çok
büyük dahi şahsiyetler yetiştirmiş. Aynı dönemde doğuda ise gelişme çok yavaş gidiyordu.
Doğu hala geride kalmaya devam ediyordu. Bunun nedenlerinden biri doğunun hurafata
daha çok eğilim etmesiydi. Bu kısım insanlar her türlü yeni teknolojiyi, gelişimi şeytan ameli
olarak değerlendirerek reddediyordu. Ali Bey Hüseyinzade de Abbasqulu ağa Bakıhanov
gibi Avrupa'daki gelişmelerin taraftarıydı ve bu gelişmeyi doğu ülkelerinde de görmek
istiyor. Fakat, o Avrupa'daki gelişimi destekleyerek İslam dininden hiç de imtina etmiyordu.
Ali Bey Hüseyinzade bugün bayrağımızda da yansıdığı gibi Türkçülük, İslamcılık ve
Avroplaşmak ideyasının taraftarıydı. Yine bu fikre çeşitli eserlerinde rastlamak mümkündür.
Ali Bey Hüseyinzade Avrupa'daki gelişme ve bilime ilgi hakkında sohbet açarken birkaç
Avrupalı bilim adamının isimlerini çekiyor. Buna göre de Ali Bey Hüseyinzadeni (Ali
Hüseyin Turan) - büyük Türk edibi, filozof ve edebiyat eleştirmeni, XX yüzyıl Azerbaycan59
Türk kulturoloji ve toplumsal-siyasi fikrinin ünlü temsilcilerinden biri adlandırsaq
yanılmayız. Uzun süre bilim adamı, doktor, ressam, şair, eleştirmen, çevirmen, öğretim
üyesi, gazeteci olarak faaliyet göstermiş, bu alanların her birinde kendine özgü iz bırakarak
Türklüğün bir bütün olarak coğrafi haritasını çizmiş düşünür mülteci hayatına katlaşaraq
sosyal-siyasi faaliyetle ciddi uğraşarak, Ziya Gökalp, İshak Sükûtî, İbrahim Temo, Yusuf
Akçura ve diğerleri ile birlikte "İttihat ve terakki" toplumunun temelini koymuş ve çok
geçmeden onun aktif üyelerinden biri haline gelmiştir. O, toplumun Türkçülük ve Turancılık
düşüncesinin teorisinin hazırlanmasında önemli bir rol oynamıştır. O, ayrı ayrı türk
cümhuriyyetlerinde ortak iletişim dili olarak Osmanlı Türkçesini tebliğ etmekle teorik
Turançılığı gerçekleştirmek için tarihi adaletsizliği reddederek, birbirinden ayrı düşmüş
çeşitli Türk kavimlerini bir araya getirmek, birleştirmek gibi büyük bir misyonu hayatı
geçirmenin yollarını araştırmış, türkçülüyün teorik esaslarını formalaşdıra bilmiştir.
Makalede bu dönemin aydınlanma hareketinin siyasi karakter aldığını ve bu alanda
Alibey Hüseyinzade, Yusuf Akçura, Ziya Gökalp, A.Ağaoğlu gibi aydınların hizmetleri,
onların karşılaştıkları zorluk ve bu yoldaki zorluklardan bahsedilecektir, Sovyet döneminde
onlar hakkında yazılanlara bir göz getirilerek eleştirel yanaşılacaq. Makalede ayrıca
A.Hüseynzade, E.Ağaoğlu M.Resulzade, Ә.Topçubaşofla ilişkileri ve bunların Türkçülük
anlamına yanaşmalarına da dikkat çekilerek karşılaştırmalı analiz edilecektir. Onların ortak
yayınladığı gazetelerdeki ana program belgelerine de göz getirilerek bunun aktuallığından
da bahsedilecektir. Onun gösterdiği gibi ancak o millet ve tayife teriqi-felah ve necat olur ki,
kendini tanıyamaz! Yani her kavim ve millet kendi qövmiyyesine, lisanına, dinine,
haziresine, hatta ahval-atiyasına kesbi -Vaqif etmelidir. Makalede 1915-1916 yılları arasında
ittihadçı arkadaşları ile birlikte Turan Kurulu bünyesinde Avrupa'nın çeşitli ülkelerine
seyahat eden Ali Bey'in Sofya, Viyana, Berlin, Lozan ve b. şehirlerde olması, İttihat ve
terakki cemiyetinin talimatı ile Yusuf Akçura ile birlikte Rusya Müslümanlarının talepleri
adlı kitapçık tertip etmesi, Alman dilinde yayınlanan bu kitapçıkta Rusya esaretindeki altı
Türk-Müslüman devletinin bağımsızlığı talep edilmesi ile ilgili olgulara da dikkat çekilir.
Makalede ayrıca düşünürün M.F.Köprülü ile birlikte 1926 yılında Bakü'de yapılan I.
Türkoloji kurultayda yer alması, kurultayda yaptığı Batı'nın iki destanında türk adlı raporu
ve burada konan meselelere de önem verilecektir.
60
SOSYO-KÜLTÜREL KOD OLARAK TÜRKMEN KADIN GİYSİ GELENEĞİ
VE RİTÜEL ÖZELLİKLERİ
Doç. Dr. Sibel KILIÇ
Marmara Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Eski Türk topluluklarında kadın giysileri arasında elbiseler, Türkmen gelenekleri ve
sosyo kültürel dokusunu çözümlemeye katkı bakımından takılara nispeten ikincil öneme
haizdir. Zira kadın ve çocukların bedenlerini dış etkilerden de koruyan neredeyse tepeden
tırnağa kadar takılan takıların altında sınırlı ölçüde görünebilen elbise, tabiatıyla birincil imaj
oluşturmayıp, tamamlayıcı bir fonksiyon üstlenir. Kıyafetlerin sade kesimleri ve
kumaşlarının desensiz ve tek rengin hakimiyetinde olması, üzerlerine yerleştirilen binbir
çeşit dekoratif özelliğe sahip olan takılara zemin oluşturarak,biçim fon ilişkisi bakımından
rasyonel bir yaklaşımı ortaya koymakta olup bilinçli bir tercih olduğu düşüncesini uyandırır.
Böylece, düz renklerin hakim olduğu kadın giysileri, altın ve gümüşten üretilen, dekoratif
taşlarla bezenmiş takılara, fon oluşturarak büyük bir uyum ve zarafet sağlarlar. Takıların ön
planda olması, Türkmen kadın kıyafetlerini, maddi kültür birikimleri içerisinde etkisiz kılan
ve geleneksel dokunun dışında tutan bir duruma sebebiyet vermez. Nitekim Türkmen kadın
kıyafetleri de, tüm milli kültür ve sanat unsurlarında görüldüğü gibi, bir takım ilkeler ve
estetik prensiplerle belirlenmiş olan özel bir tabiata sahip olup, Türkmen kültür ve geleneksel
sanatlarının içerisinde önemli bir yer tutarlar. Zaten değişen zamana ve koşullara bağlı
olarak, taşınamayacak kadar yüklü miktarda takı takma geleneği ortadan kalkmış, daha
ölçülü kullanılan takılar, kıyafetleri ön plana çıkartarak, kadın estetik ve zarafetinin en
önemli parçası haline gelmiştir.
61
KERBELA MERSİYELERİNDE TEMSİLİ ACI VE GÜNÜMÜZE YANSIMASI
Yrd. Doç. Dr. Sibel ÜST ERDEM
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Kerbela olayı islam tarihi açısından oldukça trajik bir sonuç doğurmuş ve Hz.
Muhammed'in torunu hz. Hüseyin şehit edilmiştir. Hz. Muhammed'in torunlarına olan
sevgisi İslam âlemi tarafından iyi bilindiğinden Hz. Hüseyin'in başına gelen bu katl hadisesi
de yüzyıllar boyunca İslam toplumlarını etkilemiş ve bu acı şiirde mücessemleşmiştir. Bu
bildiride Kerbela hadisesi üzerine yazılan şiirler gözden geçirilerek şairler tarafından olaya
ilişkin anlatımlar ve günümüz şii inancına yansımaları değerlendirilecektir.
62
TARİHTEKİ TÜRK BİLGİNLERİNİN FEN BİLİMLERİ ÖĞRETİM
PROGRAMI VE DERS KİTABI İLE BÜTÜNLEŞTİRİLMESİ
Yrd. Doç. Dr. Şerif Ali DEĞİRMENÇAY
Giresun Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Bu çalışma, Fen Bilimleri öğretim programında ve ders kitaplarında bilim tarihi ve
keşifler ile ilgili konular içerisinde Türk bilginlerine ne kadar yer verildiğini araştırmak
amacıyla gerçekleştirilecektir. Çalışmada, nitel veri toplama yöntemlerinden doküman
incelemesi yapılacaktır. 2014 yılında güncellenen Fen Bilimleri dersi öğretim programı
kazanımlarında bilim tarihine ve tarihteki keşiflere ne derece yer verildiği, batılı bilginlerin
yanında Türk bilginlerine yeterince yer verilip verilmediği, Türk bilginlerinin ders
kitaplarına yansıtılıp yansıtılmadığı analiz edilecektir. Çalışmanın sonunda, Türk bilim
kültürünün dünyaya yayılmasında önemli katkıları olan Biruni, Ali Kuşçu, Farabi, Harezmi,
Uluğ Bey, Piri Reis ve Cezeri gibi Türk bilginlerinin programa ve ders kitaplarına nasıl
entegre edilebileceğine yönelik öneriler geliştirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Türk Bilginleri, Fen Bilimleri, Bilim Tarihi, Program, Ders
Kitabı.
63
NÂBÎ’NİN BİLİNMEYEN FARSÇA ŞİİRLERİ
Araş. Gör. Şerife ÖRDEK
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Klasik Türk edebiyatının önemli şahsiyetlerinden olan Nâbî, 17. yüzyıl şiiri
denildiğinde aklımıza ilk gelen şairlerdendir. Nâbî, yaşadığı dönemde yazdığı hikemî şiirleri
ile kendisine has bir üsluba sahiptir. Kendisinden sonraki dönemlerde de şairin hikemî
söylemi diğer şairleri etkilemiş ve Nâbî takipçilerinin oluşmasına sebep olmuştur.
Nâbî’nin şiirlerini derlediği divanının tenkitli metni Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan
tarafından yayımlandı. Farsça Divançesi üzerine ise tarafımdan bir yüksek lisans tezi
hazırlandı. Yapılan araştırmalar sonucunda şairin her iki eserinde de yer almamış olan ve
divanının üç yazma nüshasında bulunan Farsça kasideler, rubailer ve tarihler tespit edildi.
Bu çalışmada, söz konusu Farsça manzumeler Türkçeye tercüme edilerek incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: 17. Yüzyıl, Nâbî, Farsça Şiirleri
64
BİR HALK KAHRAMANI OSMAN BATUR
Yrd. Doç. Dr. Tekin TUNCER
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Doğu Türkistan’ın Komünist Çin tarafından işgalinden sonra başlayan mücadeleler
Türk tarihi içinde önemli bir yere sahiptir. Bu mücadelelerin sembol şahsiyetlerinden biri
olan Osman Batur’un hayatı ve mücadelesi hakkında bilgiler verilerek, Komünist Çin
yönetimine karşı verdiği mücadele sonucunda nasıl bir halk kahramanı haline geldiği
konusuna değinilecektir.
Anahtar Kelimeler: Doğu Türkistan, Komünizm, Çin, Mücadele, Kazak.
65
AZERBAYCAN TÜRKÇESİNDE KELİME DÜZEYİNDE İSTEM SORUNU
Tuğba ŞAHİN
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Sovyetler dönemi itibariyle Türk Dünyasında çeşitli etkileşimler ve ayrışmalar
yaşanmıştır. Bu farklılıklar özellikle edebi sahada kendini göstermiştir. Türkiye Türkçesine
aktarılacak metinlerde karşımıza çıkan sorunlar aktarma sorunları olarak adlandırılır.Tarihi
Türk lehçeleri arasındaki bu aktarma sorunları ise; dil alanlarının örtüşme meseleleri, ses
farklılıkları, kelime hazinesindeki farklar, yapı farklılıkları, dizim farkları ve fiil tabanının
istemi konusundaki farklılıklardır. Bu bildiride, AzerbaycanTürkçesinde ki istem konusu
kelime düzeyinde ele alınacak ve bir takım değerlendirmelerde bulunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Azerbaycan Türkçesi, Valenz (İstem), Türkiye Türkçesi, Türk
Lehçeleri
66
NABİ’NİN GAZELLERİNDE ÜSLÛB-I MUADELE
Yrd. Doç. Dr. Ülkü ÇETİNKAYA
Ankara Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Belagatte mürekkep veya temsilî teşbih olarak bilinen ve taraflarından biri diğerini
teyid eder durumda olan teşbih türü, ilk defa İranlı üslup araştırmacısı M.Ş. Kedkenî
tarafından “üslûb-ı muâdele” olarak adlandırılmıştır. “Üslûb-ı muâdele” özellikle gazelde
beyti oluşturan mısralardan her birinin gerek gramer gerekse anlam bakımından diğerinden
bağımsız olması esasına dayanır. Beytin bir mısrasında dile getirilen herhangi soyut bir
düşünce, diğer mısrada bu iki mısra arasındaki teşbih ilişkisinden yararlanılarak, gözlem ve
deneyimlere dayalı somut bir bilgiyle örneklendirilir. Dolayısıyla örneklemeli beyit sistemi
olarak da tanımlanmıştır. Hemen her şairin divanında rastlanabilecek olan bu tür beyitler, 17
ve 18. yüzyıllarda Hint, İran ve Türk edebiyatında görülen sebk-i Hindî (Hint üslûbu)
temsilcisi şairler tarafından geliştirilerek daha fazla kullanılmıştır. Özellikle şiirlerinde
hikemî konulara yer veren şairlerce benimsenmiş bir anlatım özelliği olup, İran
edebiyatındaki en önemli temsilcisi Sâib-i Tebrîzî’dir. Türk edebiyatında bu tarz söyleyişi
şiirlerinde başarıyla ve en çok yer veren şairlerden biri 17. yüzyıl şairi Nabî’dir. Bu bildiride,
“mürekkep/temsilî teşbih” ve “üslûb-ı muâdele” terimleri bağlamında, Nâbî Divanı’ndaki
gazellerden derlenen beyitlerdeki teşbihler değerlendirilecektir.
67
AVRUPA’DA BİR CEVELANIN STOCKHOLM VE UPPSALA DURAKLARI
Yrd. Doç. Dr. Ünal ZAL
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Osmanlı Devletinin kuruluşundan yıkılışına kadar olan sürede Avrupa’ya bakış açısı
farklılıklar arz eder. Kuruluş ve yükseliş dönemlerinde daha çok üstün bir bakış ve ötekileştirme
görülürken, duraklama döneminden itibaren Avrupa’yı tanıma ve anlama sürecine geçilir. Gerileme
döneminde ise tamamen örnek alınması gereken bir model olarak görülmeye başlanır. Özellikle
duraklama ve gerileme dönemlerinde karşımıza çıkan anlayışları daha iyi takip etmede farklı kişiler
tarafından yazılan seyahatname ve sefaretname örnekleri büyük önem arz eder. Bu
seyahatnamelerden bir de Ahmet Mithat Efendi tarafından kaleme alınan Avrupa’da Bir Cevelan adlı
eserdir. 1889 yılında Stockholm’de gerçekleşen sekizinci Oryantalistik Kongresine II. Abdülhamit
tarafından resmi olarak görevlendirilen Ahmet Mithat Efendi, İstanbul’dan başlayan ve Stockholm’e
kadar uzanan oldukça uzun ve renkli bir seyahate çıkar. Önceleri resmi bir görev olarak başlayan bu
seyahat, kongrenin bitiminden sonra gayri resmi bir şekilde devam eder. Avrupa’da görmek ve
gezmek istediği yerleri tek tek dolaşan Ahmet Mithat Efendi, edindiği bilgileri en ince ayrıntısına
kadar kayıt altına alır ve İstanbul’a döndükten sonra ise bu gezideki izlenimlerini Tercüman-ı
Hakikat gazetesinde bölüm bölüm yayınlayarak okuyucularıyla ayrıntılı bir şekilde paylaşır.
Bu bildiride, Ahmet Mithat Efendi’nin yaptığı seyahatin Stockholm ve Uppsala bölümleri
ile kongrede sunulan bildiriler ve içerikleri üzerinde durulacaktır. İsveç Kralı II. Oscar’ın da bizzat
katılımlarıyla oldukça görkemli geçen söz konusu kongre, Osmanlı heyeti açısından heyecanlı ve
gösterişli olduğu kadar, sürprizlerle de dolu olmuştur. II. Abdülhamit’in İsveç Kralı II. Oscar’ın
hummaya yakalanan oğlunu İstanbul’da tedavi ettirmiş olması; İsveç Kralı’nın II. Abdülhamit ile
daha önceden yüz yüze görüşmüş olması; kongreyi düzenleyen ev sahiplerine sunulmak üzere II.
Abdülhamit’in emriyle dönemin önde gelen hattatlarına özel olarak yazdırılan Türkçe elyazması
eserler ve içerikleri ile Stockholm’de Osmanlı heyetine takdim edilen devlet nişanları ve son olarak
İsveç Kralı II. Oscar tarafından Osmanlı heyeti için özel olarak imzalanan fotoğrafları bu bildiride
ele alınacak ve çeşitli değerlendirmeler yapılacaktır.
Anahtar kelimeler: Ahmet Mithat Efendi, Avrupa'da Bir Cevelan, VIII. Oryantalistik
Kongresi, İsveç, Stockholm, Uppsala
68
HALİDE EDİP ADIVAR’IN İLK DÖNEM ROMANLARINDAKİ
OTOBİYOGRAFİK İZLERİN PSİKANALİTİK AÇIDAN TAHLİLİ
Yrd. Doç. Dr. Ürün ŞEN SÖNMEZ
İstanbul Arel Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Halide Edip, Türk romanının hem tematik hem de teknik anlamda sıçrama yapmasına
katkı sağlayan isimlerin başında gelir. Yazar, türün Türk edebiyatında olgunlaşmasına
olduğu kadar modernleşme, milliyetçilik, ulus devletin inşası, kadın meselesi, yeni bir ahlak
sisteminin kurulması gibi pek çok siyasal ve sosyal meselenin sanat eserinde izlek olarak
işlenmesine de katkı sağlamıştır. Özellikle olgunluk çağı eserlerinde görülen sosyal ve
siyasal unsur ve söylemlerin baskınlığı, Halide Edip’in romanları üzerine yapılan inceleme
ve eleştirilerin de çoğunlukla sosyal ve siyasal boyutlar üzerine inşa edilmesi sonucunu
doğurmuştur. Oysa onun romanları, bu çok önemli sosyal, siyasal ve düşünsel yansımalar
kadar onun şahsi hayatından ve hem birey hem de yazar olarak kimliğini inşa sürecinden de
izler taşır. Yazarın özellikle ilk dönem romanlarında görülen otobiyografik izler,
romanlarının yalnız devirlerinin sosyal ve siyasal meselelerine dair izler barındıran eserler
olarak değil yazar benliğinin kurulmasını aydınlatan eserler olarak okunmasına da olanak
sağlar. Bu ilk dönem romanlarındaki otobiyografik izlerin tahlili, yazarın ve romanlarının
daha geniş açıdan anlaşılmasını ve yorumlanmasını sağlayacak; ilaveten sanatkârın
hayatının sanat eserine yansımalarını da örnekleyecektir. Aynı zamanda, bu otobiyografik
izlerin yazarın özellikle üzerinde durduğu bir takım sosyal meselelere odaklanmasını ne
ölçüde etkilediği de tartışılacaktır. Sanatkârı ve onun zamanını, çevresini, hayatını,
yaratıcılığının kaynaklarını, sanatçıyı yazamaya götüren etmenleri bilinç ve bilinçaltı
boyutları ile eser eleştirisinde merkeze alan psikanalitik eleştiri, bu inceleme için en uygun
yöntem olarak görülmüş ve seçilmiştir. Bu çalışmanın Halide Edip ile ilgili yapılan inceleme
ve eleştirilere, özellikle yazarın ilk dönem eserlerinin ve yazar kimliğinin oluşumunda şahsi
hayatının etkilerinin aydınlatılmasına katkı sağlaması umulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Halide Edip, roman, izlek, otobiyografik izler, Psikanalitik
eleştiri.
69
TÜRK EDEBİYATINDA SECİ VE KULLANIMI
Araş. Gör. Volkan KARAGÖZLÜ
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Bugünkü bilgilere göre Arap edebiyatında doğduğu sanılan ve Fars edebiyatından
Türk edebiyatına geçtiği iddia edilen sec'i sanatına Türk edebiyatında yazılı ve sözlü
edebiyat ürünlerinde rastlanmaktadır. Edebiyat tarihi, belagat kitapları ve edebiyat
sözlüklerinde Türk edebiyatındaki kullanımlar göz ardı edilerek verilen bilgiler, secinin 15.
yy.da çeviri eserler vasıtası ile edebiyatımıza girdiği ve bu yüzyıldan sonra seci kullanımının
arttığı yönündedir. Bu kitaplarda 15. yy.da Sinan Paşa'nın Tazarru'nâme adlı eserinden sonra
secinin arttığı bilgisi görülmektedir. İncelemelerimiz sırasında secinin, yazılı edebiyat
ürünlerinden önce Türk edebiyatında sözlü ürünlerinde bulunduğu tespit edilmiştir. Bu
makalede Türk edebiyatında secinin kullanımı ve kullanım zamanı ile ilgili fikirler
paylaşılacaktır.
70
OSMANLININ ÇÖKÜŞ DÖNEMİNDE KÜLTÜREL EĞİLİMLER BUNUN
ÇÖKÜŞDE ETKİSİ
Zarife NEZİRLİ
Bakü Devlet Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
“Kültür” sözcüğü Latince “colere” sözcüğünde kökenini bulmaktadır. Kültür birüyin
düşünsel, inançsal, duyğusal etkinlikleri sonucunda ortaya çıkan yaratılar, değerler ve
nesiller boyu aktarılan davranışlar bütünüdür. Eğitimden yararlanırken teknolojinin ve
bilimin eğitim yolu ile ithal edilmesini de savunan söz konusu düşünürlerin geleneksel
yapının bozulmaması şeklindeki görüşleri de egemenliğini korumaktadır. Doğaldır ki, bu
mümkün değildir. Çünkü kültürel öğenin birinde oluşacak değişme, sistemin diğer
unsurlannı da etkileyecek ve sistemde değişmelere yol açacaktır. Diğer bir deyişle ithal
edilen teknoloji ve eğitim biçimleri, kültürün diğer kurumlanın da etkileyecek,
değiştirecektir. Osmanlı, Avrupa’nın aksine, temel hedefleri arasına üretim, para, hürriyet,
eşitlik kavramlarından ziyade “adalet” kavramı koymuştur. Zira o devirdeki şartlar altında
toplumların veya fertlerinin en önemli ihtiyacı adaletti. Bu itibarla siyaseten nizam-ı âlem
(dünya nizamı) peşinde olan Osmanlının kendi dünya düzenini cazibe merkezi haline
getirebilmek için adalet vaad etmesi ve devletin var oluş sebebini adalete dayandırması
fevkalâde anlaşılır bir durumdur. Dolayısıyla şeriat kanunlarıyla ve örfi kanunlarıyla
imparatorluk dâhilinde adaleti temin etmeye öncelik veren Osmanlı Devleti’ni despotlukla
nitelendirmek pek mümkün görülmemektedir. Kültürel değişme, kültürel sistem in
öğelerinde ve öğeler arasındaki ilişkilerin yapısında oluşan farklılaşmadır. XIX. yüzyıl
Osmanlı aydını, ister resmî bir görev nedeniyle, ister uğradığı takibat sonucu olsun seyahat
eden bir tiptir. Bunun sonucunda Osmanlı aydını, gözleme dayalı dışa dönük bir bilgilenme
sürecini benimsemiştir. Öte yandan "Yeni Osmanlılar Cemiyeti", Jön Türkler ile "İttihat ve
Terakki Cemiyeti" üyelerinin bir kısmının pozitivizmi benimsemesi de pozitivist hareketin
gelişmesini sağlamıştır. Makalede bunun yanı sıra Osmanlın son dönem kültürüne olan
müdahalelerini ve halkın buna tepkisini araştıracağız çeşitli, belgelerle mukayeseli inceleme
aparacağız. Osmanlının kültürel eğilimlere doğru akışı ve bunun çöküşteki rolüne farklı
bakış açısıyla bakacağız.
71
KÜLTÜREL İLİŞKİLERDE TERCÜMENİN ÖNEMİ VEYA KAZAK
FİLOLOJİSİNDE TERCÜMENİN GÜNCEL KONULARI
Yrd. Doç. Dr. Rüstem AŞİMOV
Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi
İlk baştan bugüne kadar tercüme ve tercümanlık görevinin esas amacı tercümesi
yapılacak dili bilmeyen okuyucu veya dinleyiciye metin (veya sözlü ifadelerin anlamı)
hakkında olabildiğince yakın manada bilgi vermek olmuştur. Türlü halkların inançları,
dünya görüşleri, manevi, kültürel ve politik yaşamına büyük etki sağlayan tercüme ve
tercümanlık kültürel ilişkilerde genelde kolay olarak değerlendiremiyeceğimiz bir aracılık
hizmeti sürdüre gelmektedir. Böylesine büyük bir mesuliyet yüklendiğinden dolayı Tercüme
teorisinde eser (ana metin) hangi halkın dilinden tercüme ediliyor ise tercüman o halkın
yaşamını, kültürünü ve bütünüyle yapısını (milli kimliğini) ileri seviyede bilmesi gerekir
diye değişmez bir ilke ortaya çıkmıştır.
Bütün İslam dünyasının eşsiz şahsiyetlerinin el yazmalarının, kitaplarının ve
eserlerinin tercüme edilmesi, belirtmek gerekirse “Bin bir gece” (1929-1939), “Kelile ve
Dimne” (1934), İbni al-Asir, Nasavi, Mahmud Kaşgari’nin Kazak tarihi ile ilgili Arap
kaynaklarının tercümeleri (1954-1956), Taberi’nin “Kafkas ve Orta Asya tarihi
malzemeleri” (1952), Arap, Fars ve Türk dillerindeki el yazma eserlerin tercümesi ve
bibliyografilerinin hazırlanması (1968), Kur’an-ı Kerim tercümesi, İslam ansiklopedisinin
neşredilmesi, doğu el yazmaları bibliyografisinin hazırlanması gibi çalışmalarda kültürler
arası iletişimi güçlendirmeye katkı sağlamakla beraber asıl milli hususiyetlerini, başka bir
deyişle asıl eserin “ruhunu” kaybetmemesi meselesi önem kazandı.
Bu makalede Türk dili konuşan ülkelerin kültürler arası iletişimlerinde tercüme ve
tercümanlık hizmetin önemi, çağdaş Kazak filolojisinde terminoloji oluşturma ve mesleki
tercümenin güncel meseleleri irdelenmektedir.
Anahtar Kelimeler: edebi tercüme süreci, asıl metin, simültane çeviri, eşanlamı olmayan
(непереводимые слова) kelimeler, kültürel ilişkiler, Kazak filolojisinde tercüme
72
PREDODŽBE O DRUGİMA U “ZENÂN -NÂME” : İMAGOLOŠKA ANALİZA
Dr. Sc. Azra ABADŽIĆ NAVAEY
Filozofski Fakultet Sveučilišta u Zagrebu
SAŽETAK / ÖZET
Mesnevija osmanskoga pjesnika Fazıla Enderunija pod naslovom „Zenân-nâme“
(„Knjiga o ženama“), napisana krajem 18. st. i rado čitana početkom 19. st., jedno je od
imagološki najzanimljivijih djela postklasične osmanske književnosti. Oslanjajući se na
tradiciju şehrengiza, autor u ovoj mesneviji od 1101 bejta donosi vrlo živopisne i duhovite
psiho-fizičke portete žena najrazličitijih etničkih i vjerskih skupina: od onih koje su živjele
na osmanskom području, do strankinja izvan granica Osmanskog Carstva. Unatoč
osporavanoj literarnoj vrijednosti „Zenân-nâme“, riječ je o djelu iznimno bogatog
imagološkog potencijala koji do sada nije bio sustavno istražen. Polazeći od postavki
književne imagologije, istraživačke grane komparativne književnosti koja se bavi
interpretativnom analizom diskurzivnih konstrukcija i reprezentacija kolektivnih identiteta,
posebno etničkih, nacionalnih i konfesionalnih, u radu se analiziraju predodžbe o
strankinjama koje se spominju u „Knjizi o ženama“, kao mogući prilog proučavanju
osmanskih predodžbi o Drugima.
73
UTJECAJ TURSKOG JEZİKA NA FONOLOŠKU İ SEMANTİČKU
ADAPTACİJU FARSİZAMA U BOSANSKOM JEZİKU
Doç. Đenita HAVERİĆ
Filozofski fakultet
[email protected]
Prof. Dr. Amela ŠEHOVİĆ
Filozofski fakultet
SAŽETAK / ÖZET
Riječi orijentalnog porijekla, odnosno riječi iz turskog, arapskog i perzijskog jezika
zauzimaju istaknuto mjesto u leksici bosanskog jezika. One se nazivaju turcizmima, jer su u
bosanski jezik uglavnom ušle preko turskog, kao jezika posrednika, za vrijeme vladavine
Osmanskog carstva u Bosni i Hercegovini.
Predmet ovoga rada su farsizmi u bosanskom jeziku, tj. utjecaj turskog jezika na
fonološku i semantičku adaptaciju farsizama u bosanskom jeziku.
Perzijska riječ, odnosno posuđenica, od momenta preuzimanja iz perzijskog jezika u
jezik primalac, tj. bosanski jezik, bila je podložna različitim jezičkim procesima i na putu do
potpune integracije prošla je kroz razne adaptacije na fonološkoj i semantičkoj razini. S
obzirom na činjenicu da su mnoge perzijske riječi ušle u bosanski jezik preko turskog kao
jezika posrednika, veliki broj ovih promjena desio se upravo prilikom prelaska riječi iz
perzijskog u turski jezik.
74
UPOTREBA RİJEČİ TURSKOG PORİJEKLA U PRİPOVİJETKAMA HAMZE
HUME
Dr. Sc. Enisa GOLOŠ
Pedagoški zavod Mostar
[email protected]
SAŽETAK / ÖZET
Ovaj rad pruža uvid u upotrebu riječi turskog porijekla u književnom djelu Hamze
Hume i njihovu frekventnost u sadašnjem govoru. Istovremeno daje odgovor na pitanja: koje
od riječi su se odomaćile i postale sastavni dio leksike bosanskog standardnog jezika ili su
ostale u krugu dijalekta, koje riječi nisu više u upotrebi pa pripadaju sloju pasivne leksike te
koje riječi su nezamjenjive jer zamjena našim riječima nije prihvatljiva. Polazište i osnov
istraživanja bile su pripovijetke: „Džigit“, „Ašikovanje“, „Raspevani grad“ i „Deda Rnjez“.
Cilj rada je da se kroz analizu jezičkih jedinica – turcizama, stvori slika o razmjerama
upotrebe tog sloja riječi koji je u leksiku bosanskog jezika došao s prodorom Osmanlija na
prostore Bosne i Hercegovine. Njihov boravak na ovim terenima ostavio je trag kako u
materijalnoj tako i u duhovnom vidu kulture. Budući da se rad bavi semantičkim aspektom
analize, to će biti rasvjetljene riječi tipa behar, jasmin, pirjan i sl. kao riječi koje su
karakteristične za govor podneblja - mostarsku kotlinu. Naravno, ove riječi su postale
sastavni dio leksike prostorno šire od Huminog zavičaja jer se Humino djelo čita i i živi
među govornicima bosanskog jezika. One postaju i sloj leksike bosanskog standardnog
jezika.
Pored isticanja značenja pojedinih riječi u radu se razgraničila upotreba pojma
turcizmi, a potom su izdvojene tri grupe riječi. Krenulo se od kategorije ličnih imena tipa
Šaćiraga posmatrane kroz prizmu društvenog položaja njenih nosilaca, preko grupe riječi
vezane za život unutar visokih avlijskih zidova tipa avlija, sofa, musandera do grupe riječi
vezane za život izvan avlijskih zidova tipa sokak, čaršija, čitluci.
Ukazivanjem na pravo značenje izdvojenih riječi ukazalo se i na njihovu sferu
djelovanja, ulogu u životu govornika Humina vremena ali, i govornika ovog vremena.
Ključne riječi: turcizmi, duhovni vid kulture, turska kultura,
bosanskohercegovačka kultura
75
USTAM VE BEN’DE 16.YY OSMANLI TOPLUMU’NDAN KADIN
PORTRELERİ
Yrd. Doç. Dr. Fatma KALPAKLI
Selçuk Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Ustam ve Ben ilk bakışta her ne kadar Mimar Sinan ve onun yaşamı döneminde başa
geçen sultanlar (16.yy) hakkında gibi gözükse de, romanda bize o dönemdeki kadınların
yaşamları, sorunları ve statüleri hakkında bir fikir sahibi olabileceğimiz (saraydaki/haremdeki kadınlardan inşaat alanlarında bu sarayları inşa eden kadınlara kadar) yeterli sayıda
kadın karakterler portre edilmiş ve yaşamları irdelenmiştir; kadınların eğitimleri, günlük
hayatları, aşk hayatları ve mesleki hayatları yalın bir dille tasvir edilmiştir. Bu bağlamda, bu
tebliğde yetmiş iki milletin birarada yaşadığı, Osmanlı İstanbul’unda Elif Şafak’ın Ustam ve
Ben romanı esas alınarak Osmanlı toplumundaki kadın portreleri ele alınacak ve ayrıca
Mimar Sinan’ın kadınlara bakış açısına da değinilecektir. Tabii bir de romanı daha da cazip
kılan romanın başkahramanı Hintli filbaz Cihan’ın ve onun platonik aşklarına da
değinmeden bu çalışmayı sonlandırmayacağız.
Anahtar Sözcükler: Elif Şafak, Ustam ve Ben, Osmanlı Toplumu’ndaki kadın,
eğitim, kadın meslekleri, harem, Mimar Sinan, Hintli filbaz.
76
TÜRKİZMLERİN ÇAĞDAŞ BOŞNAK DİLİNDEKİ ANLAMSAL
ÖZELLİKLERİ
(Meşa Selimoviç'in Kale Romanı Üzerine Bir İnceleme)
Prof. Dr. Kerima FİLAN
Saraybosna Üniversitesi, Felsefe Fakültesi
[email protected]
Sanela CRNOVRŠANİN, MA
Uluslararası Saraybosna Üniversitesi (İUS)
SAŽETAK / ÖZET
Çağdaş Boşnak dilinin sözcük dağarcığında etimolojik olarak başka dillerle
bağlantılı olan birçok sözcük bulunmaktadır. Doğal dillerin her birinin söz dağarcığında
bulunan bu çeşitlilik kültürlerarası iletişimin ve dile yansıyan doğal etkileşim sürecinin
neticesidir. Türk kültürünün Balkanlarda birkaç yüzyıl süren varlığı, Türkçe'de bulunan çok
sayıda sözcüğün yerel dillere geçmesine vesile olmuştur. Bu sözcükler yerel dillerde
bulunan dilsel kuralların gerektirdiği değişimlere tabi tutulmuş, şekil ve anlam bakımından
girdikleri yeni dillerin sistemine uyum sağlamışlardır.
Adaptasyon (uyum) süreci uzun olup dilin farklı alanlarında gelişim göstermektedir.
Bu süreç ödünçlenen her sözcük için aynı şekilde gerçekleşmez. Buna istinaden, sözcüklerin
çeşitli etkenler çerçevesinde gelişen farklı uyum süreçleri bulunmaktadır. Bu süreci daha net
bir şekilde göstermek adına bu sözcüklerde gerçekleşen değişimlerin incelenmesi,
tanımlanması ve sınıflandırılması gerekmektedir.
Biz bu çalışmada günümüz Boşnak dilinde kullanılan Türkçe kelimelerin anlamsal
değişimlerine odaklanacağız. Türkizmlerin (Balkan dillerindeki Türkçe ya da Türkçe
aracılığıyla ödünçlenen sözler) Boşnak dilindeki yeri farklıdır, bu durum zaman içerisinde
değişen yaşam tarzının doğal bir neticesidir. Bazı sözcükler genel kabul görmüş ve ifade
ettikleri kavramın tek adı olarak aktif kelime dağarcığı içerisinde yerlerini almışlardır. Onlar,
kökenlerini gösteren mühürlerden arınmış olup Slav kökenli kelimelerle birlikte günümüz
Boşnak dilinin söz dağarcığını oluşturmaktadırlar. Diğer sözcükler ise zaman içerisinde
eskimiş, birer arkaizmden
(aşnılık) ve historizmden (tarihsicilik) ibarettirler. Bu tür
sözcükler Boşnak dilinin pasif kelime dağarcığında yer almaktadırlar.
77
Türkçe kelimelerin edebi eserlerdeki yerleri eserin türüne, konusuna, yazarın edebi
anlatım biçimine ve çeşitli etkenlere bağlıdır. Edip, Meşa Selimoviç bazı romanlarında
anlatımda çok sayıda farklı türkizmler kullananlardan biridir. Bunun sebebi romanlarının
konularıyla bağlantılırdır. Bu sebepten ötürü bu incelememizi yapmak üzere Selimoviç'in
Tvrđava (Sarajevo, 1970. Novo izdanje: Marso, Beograd 2013) adlı romanını seçmiş
bulunmaktayız. Biz, bu eserde türkizmlerin hangi anlamlarda kullanıldıklarını incelemek
istiyoruz. İncelememizi eserin Boşnakça yazılmış olan orjinalinde bulunan türkizmleri, Kale
(Kale, çev. Suat Engüllü, Ötüken Neşriyat Yayınevi, Istanbul 2001) başlığıyla Türkçe'ye
tercüme edilen Tvrđava romanında bulunan karşılıklarıyla kıyaslayarak gerçekleştireceğiz.
Amacımız anlamca birbiriyle aynı olarak kullanılan sözcükler arasındaki benzerlikleri ve
farklılıkları göstermektir.
78
BOŞNAKLARIN OGLEDALO GAZETESİNDE (1907-1908) TÜRK
KÜLTÜRÜNÜN UNSURLARI
Prof. Dr. Kerima FİLAN
Saraybosna Üniversitesi, Felsefe Fakültesi
[email protected]
ÖZET
1907 yılında „Boşnak aydınların bir yayın organı“ olarak yayın hayatına başlayan
Ogledalo gazetesinin başyazarı Safvet Beg Başagiç'dir. Boşnak dilinde ve Latin alfabesiyle
haftalık olarak yayımlanan özel bir gazeteydi. Gazetede esas olarak ülkede olup bitenler
tartışılıyordu; bunun yanı sıra dış haberler, ilanlar gibi konulara yer veriliyordu. Başyazarın
görüşüne göre Ogledalo bilimin ve eğitimin gelişmesi sorunlarını ele alacaktır. Bu amaçla
eğitimle ilgili haber ve makalelere önem verilmiştir.
Bu çalışmanın amacı Ogledalo gazetesinin makalelerinde görülen Türk kültürü
unsurlarını incelemektir. Bu araştırmaya bizi sevkeden hususlardan biri, gazete adının (ilk
sayısından başlayarak son sayısına kadar) Boşnakça ile Türkçe olmak üzere iki dilde
verilmiş olmasıdır: Boşnak dilinde ve Latin alfabesinde verilen Ogledalo adının üstünde eski
Türk hafli basılmış İbret adı yer almakta, alt yazısı ise eski Türk yazısında ve Türk dilinde
Asâra bakup ibret alan var ise erdir, Bosna yüzi başdan başa meydân-i ibretdir. şeklinde
verilmiştir.
Ogledalo (nâm-i diğer İbret) gazetesinin yayımlanmış 13 sayılarını baştan sonuna
kadar okunarak makalelerinde yer verilen Türk kültürüne ait unsurlar incelenecektir. Bu
çalışmada 20. yüzyılın başında Boşnak dilinde yayımlanan, dolayısıyla Boşnak okurlar için
çıkarılan bir gazetede Türk kültürünü temsil eden unsurların Boşnak kültüründeki yeri
değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Bosna-Hersek, 1907-1908 yılı, Ogledalo gazetesi, Türk
kültürünün unsurları
79
HİDAYET KULENOVİÇ’İN SIRAT-İ MUSTAKİM DERGİSİ’NDE BOSNA’YA
DAİR YAZILARI
Doç. Dr. Hatice ORUÇ
Ankara Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Sırat-ı Müstakim dergisi 1908 yılında II.Meşrutiyet’in ilanından sonra, Eşref Edib ve
Ebu’l-ulâ Zeynelabidin (Mardin) tarafından yayınlanmaya başlamıştır. Başyazarı Mehmed
Akif’tir. İslâm dini, felsefesi, hukuku, edebiyatı, tarihi vs. pek çok konuda yazıların neşr
edildiği haftalık bir dergidir.
1908-1912 yılları arasında 182 sayı Sırât-ı Müstakîm ve 1912-1925 yılları arasında
183.sayıdan 641.sayıya kadar Sebîlü’r-Reşâd ismiyle yayınlanmıştır. Başta Mehmed Akif
Ersoy olmak üzere dönemin önde gelen simalarının bu dergide yazdıkları görülmektedir.
Bosna’daki Müslümanlar ile ilgili olarak derginin ilk yıllarında Hidayet Kulenoviç’in
bazı yazıları bulunmaktadır. Bu tebliğde söz konusu bu yazılar konu edilecek, bu yazılar
üzerinden dönemin Bosnası hakkında bir tasvir çizilmeye çalışılacaktır.
80
OSMANSKİ UTİCAJİ NA MATERİJALNU KULTURU U BOSNİ İ
HERCEGOVİNİ NA PRİMJERU VİŠNJİČKE KERAMİKE
Mr. sc. Lebiba DŽEKO
Zemaljski muzej Bosne i Hercegovine
[email protected]
SAŽETAK / ÖZET
Izrazito vidljiv uticaj osmanske kulture u Bosni i Hercgovini možemo pratiti na svim
elementima materijalnog kulturnog nasljeđa. Tema ovog rada su uticaji koji su vidljivi na
keramičkim predmetima izrađenim u Srednjoj Bosni, tačnije u Višnjici kod Kiseljaka. Ova
keramika odlikuje se nizom specifičnosti i karakteriziraju je prefinjeni oblici predmeta, te
bogato ukrašavanje, što nije inače slučaj sa nativnom, nešto grubljom keramikom kojoj
pripada i višnjička keramika. Ova keramika koju zovemo još i bijela keramika izrađivala se
do 60-tih godina XX stoljeća i koristila se isključivo za nošenje i čuvanje vode, ali imala je
često i samo dekorativnu ulogu. Uzmemo li u obzir da se višnjička keramika izrađivala na
ručnom grnčarskom kolu, što predstavlja najstariji način izrade keramike, koji se koristio
još od prahistorijskog vremena i da se danas njenom izradom ne bavi nijedan majstor u
Višnjici, potrebno je saopštiti saznanja o ovom fenomenu materijalne kulture u Bosni i
Hercegovini. Najveća i jedina poznata zbirka ove keramike danas se čuva u Odjeljenju za
etnologiju Zemaljskog muzeja Bosne i Hercegovine.
81
IMENİCE U BOSANSKOM İ TURSKOM JEZİKU İ NJİHOVE
KARAKTERİSTİKE
Maida DAUTOVİĆ, MA
Filozofski fakultet Tuzla
[email protected]
Merima GRABČANOVİĆ
Filozofski fakultet Tuzla
SAŽETAK / ÖZET
U ovom radu su predstavljene imenice u bosanskom i turskom jeziku i njihove karakteristike.
Imenice su vrsta riječi kojima se imenuju bića, predmeti i pojave. Imenicama se imenuje, odnosno
nominira cjelokupna stvarnost, pa zbog toga one imaju nazivnu funkciju ili funkciju imenovanja.
Imenice se odlikuju gramatičkim kategorijama roda, broja i padeža. Za razliku od bosanskog jezika,
u turskom jeziku ne postoji kategorija gramatičkog roda. Tako da se za ekspliciranje roda ljudskih
bića upotrebljavaju leksemi ‘erkek’ (muško, muškarac), ‘kız’ (djevojka), ‘kadın’ (žena), a uglavnom
dolaze u prepoziciji. U bosanskom jeziku ima sedam padeža, a to su: nominativ, genitiv, dativ,
akuzativ, vokativ, instrumental i lokativ, dok u turskom jeziku ima šest padeža, a to su: nominativ,
genitiv, dativ, akuzativ, lokativ i ablativ. Pored ovih šest padeža u turskom jeziku su zastupljeni
instumental i relativ-ekvativ, međutim oni se svrstavaju u sekunadrnu grupu jer izražavaju padežne
odnose. Budući da bosanski jezik poznaje kategoriju roda, padežni nastavci se razvrstavaju prema
rodu imenice i opsežniji su u odnosu na padežne nastavke u turskom jeziku. Padežni nastavci i
kategorija roda najčešće predstavljaju problem nativnim govornicima turskog jezika pri početku
učenja bosanskog jezika. Pored razlika u kategoriji roda i padeža, u turskom jeziku za razliku od
našeg jezika u imenice se ubraja i genitivna veza. Genitivna veza je svojestvena orijentalnim
jezicima. Gramatički je svrstana u imenice, a to je imenička fraza koja služi za izražavanje
posvojnosti. Kako nativnim govornicima turskog jezika kategorija roda predstavlja problem pri
početku učenja turskog jezika, tako nativnim govornicima bosanskog jezika genitivna veza najčešće
predstavlja prvobitni problem. Naravno, uz veliku želju i trud to nije nešto nesavladivo. Svaki jezik
ima svoje specifičnosti, a da bismo izučavali neki strani jezik, moramo dobro poznavati gramatiku i
pravopis svog maternjeg jezika. Cilj ovog rada jeste da predstavi sličnosti i razlike imenica u
bosanskom i turskom jeziku.
Ključne riječi: imenica, rod, broj, padež, genitivna veza;
82
FÜRUZAN’IN ‘PARASIZ YATILI’ VE ERENDİZ ATASÜ’NÜN ‘KADINLAR
DA VARDIR’ HİKÂYELERİNİN CİNSİYET AÇISINDAN İNCELENMESİ
Melinda BOTALİĆ/ Nadira ŽUNİĆ
Univerzitet u Tuzli
[email protected]
ÖZET
Bu çalışmada Füruzan'ın 'Parasız Yatılı' ve Erendiz Atasü'nün 'Kadınlar da vardır'
hikâyelerinin karşılaştırmasıyla toplumsal gücünün cinsiyet sorunundaki etkisi anlamaya
çalışılmış. Diğer yandan, sözkonusu kadın yazarlarının bu iki hikâyesinden hareketle
cinsiyet sorunsalına yaklaşımı incelenmiştir. Her iki yazar Türkiye'de ilk önce kısa
hikâyeleriyle tanınmış, ilk kitaplarının isimleri bu çalışmada de incelediğimiz hikâyeleriyle
aynı adını taşımaktadırlar. Buna bağlı olarak öncellikle bu hikâyeleri ile araştırma yaptıktan
sonra elde ettiğimiz sonuçları karşılaştırmak, bu iki kadın yazarının ortak noktalarını da
keşfetmek yararlı olacağına inanmaktayız. Türkiye'deki kadınlar geçmişte hangi
problemleriyle başbaşa gelmiş, bugünkü kadınların Türk toplumundaki yeri ve Füruzan /
E.Atasü'nün bu konuda hikâyelerinde tanıttıkları kadın kahramanlarının bu sorunlarını nasıl
üstlendikleri hakkında görüşleri de çalışmamızda yer almıştır.
Anahtar Kelimeler: Erendiz Atasü, Füruzan, cinsiyet, cinsiyet perspektifi, kadın.
83
PRİDJEVİ U TURSKOM İ BOSANSKOM JEZİKU İ NJİHOVA ULOGA
Merima GRABČANOVİĆ, MA
Filozofski fakultet Tuzla
[email protected]
Maida DAUTOVİĆ, MA
Filozofski fakultet Tuzla
[email protected]
SAŽETAK / ÖZET
U ovom radu se analiziraju pridjevi u turskom i bosanskom jeziku. Atributska i
predikatska funkcija pridjeva, sitatktička i semantička značenja glavni su dio ovog rada.
Pridjevi su vrsta riječi koja opisuje neku imenicu. Oni u mnogim jezicima mijenjaju imenicu
tako što je opisuju, ali nisu univerzalana vrsta riječi, jer nemaju svi jezici pridjeve. U
turskom jeziku pridjevi su riječi koje služe za određivanje i klasifikaciju imenica. Postojanje
pridjeva vezuje se za imenice.
U radu se također govori i o klasifikaciji pridjeva u turskom i bosanskom jeziku.
Pridjevi u bosanskom jeziku su promjenjljiva vrsta riječi. Svaki se pridjev mijenja po rodu
(u sva tri roda), broju i padežu. U turskom jeziku su posebna vrsta riječi. Ova posebnost
pridjeva ogleda se u nekoliko kriterija kao što su funkcija atributa, postojanje komparativa i
superlativa itd. Kontrastiranjem pridjeva u turskom i bosanskom jeziku zabilježene su
sličnosti i razlike među njima.
Posebno su interesantne pridjevske sintagme o kojima će se govoriti u radu, uz
napomenu o značenju i frekventnoj upotrebi.
Ključne riječi: pridjevi, atribut, klasificiranje, komparacija, reduplikacija, bosanski
jezik, turski jezik.
84
SINTAKTIČKA ANALIZA TURSKIH IMENSKIH REČENICA SA
PREDIKATIVIMA VAR I YOK
Mirza BAŠİĆ
Univerzitet u Tuzli
[email protected]
Mirsad TURANOVİĆ
Univerzitet u Sarajevu
SAŽETAK / ÖZET
Budući da je proces učenja stranog jezika sistematski pod utjecajem maternjeg jezika,
poteškoće u ovom procesu stvaraju jezičke jedinice koje su različite u dva jezika. Različitosti
među jezicima se pokazuju u njihovim površinskim strukturama, a osoba koja uči strani jezik
kontinuirano prenosi navike iz maternjeg jezika na proces učenja stranog jezika. Zbog toga
nativnim govornicima bosanskoga jezika koji uče turski jezik, velike poteškoće stvara
sintaktička analiza turskih imenskih rečenica sa predikativima var i yok. U radu se
prvenstveno pokušava razriješiti dilema na koji način se sintaktički analiziraju turske
imenske rečenice sa predikativima var i yok, te se pokušava utvrditi postupak kako se ovakve
rečenice trebaju transponirati u bosanski jezik.
Ključne riječi: imenske rečenice sa predikativima var i yok, sintaktička analiza
rečenice, proces učenja stranog jezika, bosanski jezik, turski jezik
85
AHMET HAMDİ TANPINAR’IN ACIBADEM'DEKİ KÖŞK HİKÂYESİNDE
BİREYSEL KİMLİK OLUŞUMU
Mr. Nadira ŽUNİĆ, MA
Univerzitet u Tuzli
[email protected]
Melinda BOTALİĆ, MA
Univerzitet u Tuzli
SAŽETAK / ÖZET
Çeşitli ve değişik taraf ve özelliklerine sahip olan kimlik problemi oldukça
karmaşıktır. Bu durum, kimliğin farklı seviyelerde gerçekleştirdiği kültür ve benzeri diğer
fenomenler ile ilişkilerinden oluşan çok sayıda muhtelif anlamları kavramadan ele alınamaz
olmasından
kaynaklanmaktadır.
Toplumsal
ya
da
bireysel,
kimlik,
incelendiği
pozisyon/ların uğradığı değişimler tarafından koşullandırılan istikrarsız ve değişken bir
kategoridir. Bir kimliği bütün yönlerini özetleyerek bir bütün halinde ele almak çok zordur.
Bu nedenle, kimlikle ilgili teoriler, kimliğin diğer kavramlarla gerçekleştirdiği tek bir ilişki
üzerinde inceleme yapar. Böylece ırk, toplumsal sınıf, cinsiyet, toplumsal cinsiyet (gender),
kültür, etnik veya dini mensubiyet, yaş, aile yapısı, köken, alınan eğitim - öğretim ile benzeri
öğeler, ve bunlar arasındaki ilişkileri bir bütün olarak ifade eden ''kimlik oluşumu'' kavram
hakkında fikir sahibi olmak ancak mümkün olur.
Bu çalışmada bireysel kimlik oluşum süreçleri, kimliğin oluştuğu çevrede, mecazi
anlamda ise, Türk toplumunda gerçekleştirdiği çeşitli mikro ve makro ilişkiler yoluyla
incelenerek Türk yazar Ahmet Hamdi Tanpınar'ın (1901-1962) Acıbadem'deki Köşk
hikayesinden hareketle somut bir biçimde gösterilmeye çalışılmıştır. Bunun yanısıra,
kimliğin farklı kesişimlerinin, diğer bir deyişle, bazı bileşenlerinin ön plana çıkarılmasının,
kimliğin niteliklerinin değişimine nasıl yol açtığını tespit edilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: kimlik oluşumu, kültür, Ahmet Hamdi Tanpınar, öteki, bireysel
kimlik.
86
KLASİKLERLE DEĞERLER EĞİTİMİ
Nilgün AÇIK ÖNKAŞ
Zehra ERGÜL
ÖZET
Değerler, insanları insan yapan özelliklerin tamamıdır diyebiliriz. Genellikle ilgi
gösterilen, arzu edilen şeylerdir. İnsanlar, değerleri severek ve isteyerek benimserler. Her
milletin, kendine has millî kültürü ve değeri vardır. Milletlerin değerleri, çeşitli ve farklıdır.
Milletlerin kültürleri, asırlar boyunca gelişmiştir. Şahsiyet sahibi milletlerin kendilerine ait
kültürü vardır. Bu kültür içerisinde klasikler ve klasikler yoluyla kültürün aktarılması ve
değerler eğitimi çok önemlidir.
Türk kültürü destanlar döneminden bugüne kadar gelmiş geniş ve köklü bir
edebiyattır. Bu süreçte oluşturulan klasik eserlerimiz içerisindeki kültürel zenginlik ile
hazine değerindedir. Bu klasiklerin işaret ettiği değerlerin ortaya çıkarılması ve değerler
eğitiminde kullanılması gereklidir.
Çalışmamızda tarama metodu ile klasikler taranacak, doküman analizi ile oradaki
değerler tespit edilerek, bunların değerler eğitiminde kullanımı üzerine düşünceler
söylenecektir.
Anahtar Kelimeler: Anahtar kelimeler, kültür aktarımı, klasikler, değerler eğitimi.
87
SEYAHATNAMESİ’NİN BALKANLARDAKİ İSLÂM MİMARİSİ
BAKIMINDAN ÖNEMİ
Prof. Dr. Nusret ÇAM
Ankara Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Dünya’nın gelmiş geçmiş en büyük seyyahları arasında yer alan Evliya Çelebi’nin
on ciltlik seyahatnamesi On yedinci Yüzyıl için her alanda büyük bir bilgi kaynağı olmakla
birlikte özellikle mimari eserler hakkında ihtiva ettiği zengin malumat ile dikkat
çekmektedir. Evliya Çelebi’nin, yirmi dokuz yaşından başlayıp kendi ifadesiyle en az 41 yıl
süren Eski Dünyadaki gezilerinin önemli bir kısmını geçirdiği Balkan ülkeleri hakkında
verdiği bilgiler aralıklarla 1645? İle 1672 yılları arasını kapsamaktadır. Yapılan son
araştırmalar, üslubu abartılı ve mizahi olduğu için eskiden hep şüpheyle karşılanan
Çelebi’nin, yazdıklarının, sanılanın aksine büyük ölçüde güvenilir belgelere dayandığını
ortaya koymuştur. Gerçekten de o, hem şehirleri, hem de binaları gelişigüzel değil, büyük
oranda belli bir düzen çerçevesinde anlatır. Bu sebeple bütün bunlar, onun Balkanlardaki
İslam mimarisi hakkında verdiği bilgileri daha kıymetli hale getirmektedir.
Evliya Çelebi’nin Balkanlar hakkında verdiği bilgiler, Seyahatname’nin 2, 3, 5, 6, 7
ve 8. ciltlerinde yer almakta olup özellikle 5, 6 ve 8. cilttekiler daha kapsamlı ve ayrıntılıdır.
Bildirimizde bu bilgiler Balkan ülkelerindeki şehirlere göre tasnif edilerek hangi şehirde
hangi tür yapılardan kaç tane bulunduğu belirtilerek bunların çizelge halinde envanteri
çıkarılacaktır. Yine bu seyahatnamede adları belirtilen binalar da çizelgede gösterilecek ve
böylece Balkanlarda ne kadar Osmanlı yapısı varsa bunların isimlerini ve toplam sayılarını
şehir, köy ve kasaba ölçeğinde topluca görmek mümkün olacaktır. Buna ilave olarak, bu
çalışmamızda Balkanlar’daki eserlerden günümüze ulaşanlar da mevcut bilgiler ışığı altında
ayrıca gösterilecektir. Bildirimizde son olarak Evliya’nın Osmanlı eserleri hakkında yaptığı
anlatımlardan örnekler verilerek bunların belgesel niteliği üzerinde durulacaktır. Bu arada
Balkanlar’daki eserlerin başka hiçbir yerde olmayan özellikleri özel olarak ele alınacaktır.
88
POLİSEMİJA GLAGOLA OSJETİLNE PERCEPCİJE U TURSKOM JEZİKU S
OSVRTOM NA HRVATSKİ JEZİK
Dr. sc. Barbara KEROVEC
Filozofski fakultet Sveučilišta u Zagrebu
[email protected]
SAŽETAK / ÖZET
Glagoli osjetilne percepcije primarno označuju konkretne, fizičke aktivnosti i
iskustva kojima prikupljamo informacije o svijetu koji nas okružuje s pomoću pet osjetilnih
modaliteta: vida, sluha, dodira, njuha i okusa. Osjetilni su modaliteti biološki zadani i
zajednički su svim ljudima, no ustanovljeno je da različiti jezici na različite načine
leksikaliziraju, odnosno odijeljuju aktivnosti i iskustva povezana uz te osjetilne modalitete
(Viberg 1984). Primjerice, dok hrvatski jezik različitim glagolima odijeljuje iskustva iz
domene sluha i dodira (čuti i osjetiti), turski ih objedinjuje istim glagolom (duymak), što
znači da turski glagol ostvaruje polisemiju već unutar konkretne, fizičke domene osjetilnog
iskustva. Što se tiče označavanja iskustava iz apstraktnijih domena, glagoli percepcije
općenito su vrlo podložni širenju značenja iz konkretnih prema apstraktnima jer se ljudi u
poimanju i razumijevanju apstraktnijih iskustava služe iskustvima iz konkretnijih domena,
među koje spadaju i ona koja se odnose na osjetilnu percepciju (prema teoriji
„utjelovljenosti“ konceptualnih i jezičnih struktura: Lakoff i Johnson 1980; Lakoff 1987;
Johnson 1987; Langacker 1987; Zlatev 1997). U dosadašnjim je istraživanjima pokazano da
u širenju značenja različitih vrsta glagola osjetilne percepcije postoje određene pravilnosti,
ali i razlike s obzirom na različite jezične porodice i kulturološke faktore (Sweetser 1990;
Evans i Wilkins 2000). Po tom su pitanju turski i hrvatski jezik slabo istraživani, a budući
da je riječ o genetski nesrodnim i tipološki različitim jezicima koji potječu iz različitih
kultura, u ovome će se radu nastojati istražiti kako glagoli osjetilne percepcije u tim jezicima
šire svoja značenja unutar konkretne i prema apstraktnijim domenama. Pritom će analiza biti
usredotočena primarno na turski jezik, a zatim i na njegovu usporedbu s hrvatskim kako bi
se uputilo na njihove sličnosti i razlike. Za potrebe analize bit će razmotrene leksičke
natuknice u turskim i hrvatskim rječnicima te primjeri uporabe glagola u turskim i hrvatskim
korpusima i na internetu.
Ključne riječi: glagoli percepcije; polisemija; utjelovljenost uma; turski jezik;
hrvatski jezik.
89
TÜRKÇEDE AKRABALIK SÖZCÜKLERİNİN KULLANIMI
Okt. Özgür ÖNER
Filozofski fakultet Sveučilišta u Zagrebu
[email protected]
ÖZET
Birçok dilde akrabalık sözcükleri sözlü iletişimde seslenme biçimi olarak kullanılır
ve yine aralarında Türkçenin de olduğu birçok dilde konuşucular, gerçekte akrabaları
olmayan kişilere seslenirken ya da onlardan bahsederken akrabalık sözcüklerini
kullanabilirler. Bu şekilde muhataplarıyla yakınlık kurmak veya onlarla aralarındaki sosyal
statü farkını dikkate aldıklarını göstermek isteyebilirler. Akrabalık sözcüklerinin seslenme
biçimi olarak kullanımı, Brown ve Levinson’un (1978) geliştirdikleri nezaket teorisi
çerçevesinde
değerlendirildiğinde
ise
konuşucular,
muhataplarının
olumlu
itibar
gereksinimlerini karşılamak için onlarla aynı grubun üyesi olduklarını vurgulamak isterler.
Bunun için de muhataplarının yaşına, cinsiyetine ve sosyal statüsüne uygun olan akrabalık
sözcüklerini seçerler. Bu bildiride, son dönem Türk romanları ve tiyatro metinleri üzerinde
yapılan incelemelerden hareketle Türkçede akrabalık sözcüklerinin bir seslenme biçimi
olarak nasıl ve hangi durumlarda kullanıldıkları üzerinde durulacaktır.
90
PUTEVİ OSMANSKE KALİGRAFİJE: ISTANBUL - KAİRO – SARAJEVO
Viši Asistent Haris DERVİŠEVİĆ, MA
Filozofski fakultet Univerzitet u Sarajevu
[email protected]
SAŽETAK / ÖZET
Egipatski trgovac Hasan-efendi Al-Vefai krajem 18. stoljeća dolazi u Sarajevo, gdje
ostvaruje vrlo uspješnu trgovačku karijeru. Pored ovoga, Hasan-efendi u Sarajevu osniva
školu kaligrafije, koju pohađa nekolicina Bošnjaka. Premda su imena nekih od polaznika
škole objelodanjena, nije problematizirano niti kontekstualizirano samo poznavanje
kaligrafije Egipćanina Hasana Al-Vefaije. Ovim radom će se pokazati da osmanska
kaligrafija u Bosnu i Hercegovinu nije dospjevala isključivo iz Istanbula, nego i iz Kaira.
Također će se ukazati na činjenicu, a na osnovu pouzdanih izvora i kaligrafskih radova, da
bosanskohercegovački kaligrafi iz Al-Vefaijine škole pripadaju kairskoj grani osmanske
kaligrafije.
91
ONOMASTIČKA ISTRAŽIVANJA TURSKOG JEZIČNOG SLOJA NA
PODRUČJU HRVATSKE
Dr. sc. Marta ANDRİĆ
Filozofski fakultet Sveučilišta u Zagrebu
[email protected]
SAŽETAK / ÖZET
Onomastička istraživanja na području Hrvatske sustavno se provode od kraja 19.
stoljeća. Temelje se na povijesno-poredbenom jezikoslovlju, potpomognutom rezultatima
etnoloških, povijesnih, geografskih i arheoloških istraživanja.
Hrvatski onomastički pejzaž je, sa svojom povijesno-demografskom raznolikošću te
zemljopisnom slojevitošću i isprepletenošću, neiscrpan izvor za onomastička istraživanja.
Središte interesa predstavljaju predslavenski (ilirski, romanski) i slavenski jezični sloj.
Turski jezični sloj relativno je rijetko bio predmetom istraživanja, zbog čega ne postoji
sustavan pregled ili obrada toga dijela hrvatskoga antroponimijskog i toponimijskog
korpusa. Cilj ovoga izlaganja jest na temelju postojećih objavljenih radova skupiti i
objediniti rezultate dosadašnjih, i propitati perspektive mogućih novih istraživanja turskoga
jezičnog sloja.
Ključne riječi: onomastika, turcizmi, Hrvatska.
92
TÜRKÇE ÖĞRENEN LİTVAN ÖĞRENCİLERİN SOSYAL BECERİLERİNİN
TÜRK KÜLTÜRÜ ALGILARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Yrd. Doç. Dr. Behice VARIŞOĞLU
Gaziantep Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Sosyal beceriler bireyin çevresindeki kişilerle ve toplumla uyum sağlayabilmesi için
sosyal kurallara uyma, insanlarla olumlu ilişkiler kurma, başkalarına karşı duyarlı olma,
kendi olumsuz duygularını kontrol etme gibi özelliklerin bütünüdür. Sosyal becerilere sahip
bireyler, yaşantılarından edindikleri bilgilerle başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurabilirler, iş
birliği içerisinde çalışabilirler, yaşamlarında mutlu ve başarılı olabilirler, başkalarının
haklarına ve duygularına saygı duyabilirler, kendileri için uygun olmayan istekleri geri
çevirebilir ve gerektiğinde başkalarından yardım isteyebilirler. Kısacası toplumla
bütünleşmeyi ve toplumdaki diğer bireyler tarafından sevilmeyi sağlayan sosyal davranışlar
gösterirler.
Bu çalışmanın amacı farklı sosyal becerilere sahip olan ve Türkçe öğrenen Litvan
öğrencilerin Türk kültürünü nasıl algıladıklarını ve hangi metaforlarla ilişkilendirdiklerini
ortaya koymaktır.
93
BALKANLARDA VE KAFKASYADA TASAVVUF KÜLTÜRÜ: OSMANLI
HAKİMİYYETİNİN VE İSLAM KÜLTÜRÜNÜN YAYILMASINDA
NAKŞİBENDİLİK TARİKATININ ROLÜ
Doç. Dr. Elvira LATİFOVA
Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsü
[email protected]
ÖZET
Balkanlar’ın ve Kafkasya’nın arazisi eski dönemlerden beri kavimler, ırklar, dinler ve
mezhepler hamulesi olmuştur. Böylece hem Balkan, hem de Kafkasya ülkeleri çeşitli kültürlerin
karışımı ile oluşmuştur.
Osmanlı Devletinin Balkanlara ve Kafkasyaya gelişinden itibaren sadece siyasi ve askeri
kuvvetin yeterli gelmeyeceğini anlamış ve fetihlerin kalıcılığını sağlamak amacıyla gerektiği kadar
medrese, tekke ve zaviyeler inşa ederek, cemiyet hayatının düzenli olmasına itina göstermişlerdir.
Çok kültürlü, muhtelif anlayış ve geleneklere sahip olan toplumların Türk-İslam anlayışını
ve Osmanlı hayat tarzını kabul etmekte ve geliştirmekte, devlet ile tebaa arasındakı ilişkiler ve
topluluklar içi düzenlemelerde tasavvuf kültürü, tekke ve dervişler önemli ölçüde yardımcı
olmuşlardı.
Balkanlarda İslam’ın yayılması tasavvufun muhtelif cereyanları vasıtasıyla gerçekleşmiştir.
Bunlar içerisinde en yayqınlarından biri Nakşibendilik tarikatı olmuştur.
Nakşibendilik geçmişten günümüze dek Buhara ve Orta Asya’dan Hınd Altkıtasına,
Anadolu’ya, Kafkasya’ya, Doğu ve Kuzey Afrika’ya ve Balkanlara yayılmış ve bölgelerde yaşayan
halkların yaşam tarzı üzerinde büyük etkiye sahip olmuştu. Kafkasya halklarının tarihinde ise
Nakşibendilik özellikle XVIII-XIX yy.-ın ortalarında Rusya imparatorluğunun sömürgeçilik siyaseti
aleyhine yönelmiş Müridizm harekatının ideolojisini oluşturmuştu.
Nakşibendilerin Balkan ülkeleri arasında en çok faaliyyet gösterdikleri ülke BosnaHersek’dir.
Nakşibendiliğin Balkanlarda ve Kafkasyada geniş yayılması ve büyük etkiye sahıp olması
gerçeğini günümüzde dahi yol kavşaklarında ve diğer yerlerde bulunan tekkelerinin, zaviyelerin,
ünlü şeyhlere mensup türbeler ve mezarların varlığı ile açıklamak olar.
Çalışmamızda başlıca amacımız tasavvufun muhtelif cereyanlarının, o cümleden
Nakşibendiliğin, Balkanlarda ve Kafkaslarda Osmanlı devletinin hakimiyyetinin yayılmasında, yerli
ahali arasında İslam dininin kabul edilmesinde, Türk kültürünün yayşlmasında ve yabancı fatihlerle
mücadelede oynadığı rolü ve uğurlarının sebeblerini zengin kaynaklar, o cümleden Rusya arşiv
belgeleri bazında araştırmaktır.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Balkanlar, Kafkasya, Nakşibendilik.
94
TÜRKÇEDEN ESTONCAYA ÇEVİRİ SÜRECİNDE KARŞILAŞILAN
SORUNLAR
Okt. İnna OSSİPTŠUK
Tallinn University, Estonia
[email protected]
ÖZET
Orhan Pamuk'un birçok dile aktarılan 'Kara Kitap' adlı romanı Eston dilinde 2011
yılında yayımlandı. Romanın İnna Ossiptšuk ile Helen Geršman tarafından yapılan bu
çevirisi sırasında birtakım zorluklarla karşılaşıldı. İki toplum arasındaki dilsel ve kültürel
farklılık nedeniyle romanı Eston okurun kültürel kodlarını da dikkate alarak çevirmeye
çalışmak, karşılaşılan en temel zorluktu. Bir toplumu yabancı bir kültüre yaklaştıranın,
eserin yazarından çok çevirmeni olduğunu düşünerek kaleme aldığımız bu bildiride, çeviri
sürecinde güçlüklere yol açan bu sorunların neler olduğu belirtilmeye; Türkçeden Estoncaya
çeviri yapan çevirmenin, iki farklı kültüre ve dile ait olan toplumlar arasındaki farklılıklarını
göze alarak bulduğu çözümler örneklerle gösterilmeye çalışılmıştır.
95
LİTVANYA TATARLARINDA KİŞİ ADLARI
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Celal VARIŞOĞLU
Gaziantep Üniversitesi
[email protected]
Okt. Natela STATKİENE
Vilnius University, Lithuania
ÖZET
Altın Orda Devleti’nin 14. yüzyılda parçalanması sonrası daha çok Kazan, Kırım ve
Astrahan hanlıklarından Litvanya Büyük Düklüğü’ne göç eden Litvanya Tatar Türkleri 17.
yüzyıldan itibaren Türkçeyi unutmaya başlamışlar; fakat çocuklarına Müslüman adları
vermeyi sürdürmüşlerdir. Ancak son yüzyıldan itibaren Hıristiyan komşularından (Katolik
Litvanlar ve Lehler, Ortodoks Ruslar ve Beyaz Ruslar) farklı görünmemek ve ilgi çekmemek
için çocuklarına içinde bulundukları toplumun popüler isimlerini vermeye başlamışlardır.
Resmî olarak verilen ve kimliklerde yer alan bu adların yanında “ezan adı” olarak Türk,
Arap ya da Fars kökenli adlar da vermişler; fakat bu ikinci isim çoğunlukla sadece aile ve
ismin sahibi tarafından bilinmiş ve sosyal hayatta kullanılmamıştır. Litvanya’nın 11 Mart
1990 tarihinde Sovyetler Birliği’nden ayrılmasının ardından özellikle Tatar gençleri
âdetlerini ve dinlerini yeniden canlandırma çabasına girmiş, bu çerçevede Müslüman adları,
“ezan adı” yanında Tatar çocuklarına resmî ad olarak da verilmeye başlanmıştır.
Bu çalışmada, XV. yüzyıldan itibaren adı kaynaklarda geçen, Tatarların
Litvanya’daki ilk yerleşim yerlerinden olan ve günümüzde de en yoğun yaşadıkları Kırk
Tatar (Keturiasdesimt Totoriu) ve Nemezis köyleri ile başkent Vilnius ve çevresindeki diğer
yerleşim yerlerinde yaşayan Tatarların adları, Tatar çocuklarına verilen resmî ya da gayrı
resmî Müslüman adları incelenecektir.
96
ANTIEMIGRANTSKI DISKURS U TURSKOJ
Mirsad TURANOVİĆ
Univerzitet u Sarajevu
SAŽETAK / ÖZET
U radu se analizira antiemigrantski diskurs u Turskoj. Metodološko polazište za ovu
analizu predstavljaju principi kritičke diksursne analize koja diskurs posmatra kao sastavni
dio društvenih procesa. Antiemigrantski diskurs se posmatra na dva planu: na planu
makrostrukture, koji predstavlja globalna značenje, i na planu mikrostrukture, na kojem se
kao mehanizmi tvorbe lokalnog značenja pojavljuju tranzitivnost, presupozicija i metafora.
Ključne riječi: antiemigrantski diskurs, makrostruktura, tranzitivnost, presupozicija,
metafora.
97

Benzer belgeler