TÜKAS 2015 II. TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU 4
Transkript
TÜKAS 2015 II. TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU 4
TÜKAS 2015 II. TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU 4 - 5 Eylül 2015 Saraybosna SARAYBOSNA ÜNİVERSİTESİ NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ BİLDİRİ ÖZETLERİ Saraybosna, 2015 Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi www.nevsehir.edu.tr tukas.nevsehir.edu.tr 2000 Evler Mah. Zübeyde Hanım Cad. 50300 Nevşehir Tel: +90 (384) 228 10 00 & Bel-geç: +90 (384) 215 30 58 Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesine aittir. Bütün hakları saklıdır. Kitabın tümü ya da bir bölümü/bölümleri Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesinin yazılı izni olmadan elektronik, optik, mekanik ya da diğer yollarla basılamaz, çoğaltılamaz ve dağıtılamaz. Copyright 2015 by Nevşehir Hacı Bektaş Veli University. All rights reserved. No part of this book may be printed, Reproduced or distributed by any electronical, optical, machanical or order means without the written permission of Nevşehir Hacı Bektaş Veli University. Editör Doç. Dr. Hüseyin GÖNEL, Arş. Gör. Murat GÜR Kapak Düzeni Taylan VIRACA Tasarım-Dizgi Arş. Gör. Murat GÜR II. Uluslararası Türk Kültürü Araştırmaları Sempozyumu Bildiri Özetleri Nevşehir, 2015 İletişim Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Prof. Dr. Filiz Kılıç Yerleşkesi 2000 Evler Mah. Zübeyde Hanım Cad. 50300 / Nevşehir Tel: 0384 228 10 00 e-posta: [email protected] Web: www.tukas.nevsehir.edu.tr Onur Kurulu Prof. Dr. Mustafa İSEN Prof. Dr. Filiz KILIÇ Prof. Dr. Ramazan KORKMAZ Prof. Dr. Mustafa S. KAÇALİN Prof. Dr. Hayati DEVELİ Düzenleme Kurulu Prof. Dr. Filiz KILIÇ Prof. Dr. Kerima FİLAN Doç. Dr. Müberra GÜRGENDERELİ Prof. Dr. Alena ĆATOVİĆ Prof. Dr. Ljiljana MARKOVİC Doç. Dr. Rıfat GÜRGENDEREL Prof. Dr. Alexsandra VRANES Prof. Dr. Mehmet Dursun ERDEM Doç. Dr. Tuncay BÜLBÜL Prof. Dr. Ćazim HADZİMEJLİĆ Prof. Dr. Sabina BAKŠİĆ Yrd. Doç. Dr. Ünal ZAL Prof. Dr. Fehim NAMETAK Doç. Dr. Hüseyin GÖNEL Yrd. Doç. Dr. Mesut GÜN Prof. Dr. İlyas GÖKHAN Doç. Dr. Mehmet ÇERİBAŞ Dr. Hakan YALAP Bilim Kurulu Prof. Dr. Filiz KILIÇ Prof. Dr. İsmail BEKCİ Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ali YOLCU Prof. Dr. Fehim NAMETAK Prof. Dr. Davut KILIÇ Yrd. Doç. Dr. Mustafa KARATAŞ Prof. Dr. Kerima FİLAN Prof. Dr. Alim GÜR Yrd. Doç. Dr. Günil Özlem AYAYDIN CEBE Prof. Dr. İlyas GÖKHAN Prof. Dr. Birsel KARAKOÇ Yrd. Doç. Dr. Ahmet Turan TÜRK Prof. Dr. Alena ĆATOVİĆ Doç. Dr. Đenita HAVERİĆ Yrd. Doç. Dr. Ünal ZAL Prof. Dr. Sabina BAKŠİĆ Doç. Dr. Rıfat GÜRGENDERELİ Yrd. Doç. Dr. Filiz Meltem ERDEM UÇAR Prof. Dr. Mehmet Dursun ERDEM Doç. Dr. Müberra GÜRGENDERELİ Yrd. Doç. Dr. Baktygul KULAMSHAEVA Prof. Dr. Ćazim HADZİMEJLİĆ Doç. Dr. Tuncay BÜLBÜL Yrd. Doç. Dr. Neşe ERENOĞLU Prof. Dr. Alexsandra VRANEŠ Doç. Dr. Hüseyin GÖNEL Yrd. Doç. Dr. Murat ŞENGÜL Prof. Dr. Ljiljana MARKOVİC Doç. Dr. Mehmet ÇERİBAŞ Yrd. Doç. Dr. Mesut GÜN Prof. Dr. Éva Ágnes CSATÓ JOHANSON Doç. Dr. Adem ÖGER Yrd. Doç. Dr. Mehmet HAZAR Prof. Dr. Nimetullah HAFIZ Doç. Dr. Oktay YİVLİ Yrd. Doç. Dr. Tuğrul BALABAN Prof. Dr. Ekrem ČAUŠEVİĆ Yrd. Doç. Dr. Şamil YEŞİLYURT Dr. Sevinç AĞAYEVA Prof. Dr. Eva Csato JOHANSON Yrd. Doç. Dr. İ. Ethem ÖZKAN Dr. Hakan YALAP Sekreterya Prof. Dr. Alena ĆATOVİĆ Doç. Dr. Hüseyin GÖNEL Edina NURİKİĆ, MA Prof. Dr. Sabina BAKŠİĆ Mr. Mirsad TURANOVİĆ Arş. Gör. Murat GÜR İÇİNDEKİLER Yrd. Doç. Dr. Ahmed NİYAZOV TÜRK İSLAM MEDENİYETİNİN KAFKASYA İZLERİ.................................................. 1 Okt. Ahmet Zeki Aktürk KUZET HİNDİSTAN’DA TÜRK KASTI............................................................................ 2 Prof. Dr. Alena ĆATOVİĆ, Prof. Dr. Sabina BAKŠİĆ ZNAČENJA I UPOTREBA SUFIKSA - CI U ROMANU KAFAMDA BIR TUHAFLIK ORHANA PAMUKA ............................................................................................................ 3 Yrd. Doç. Dr. Ali APALI, Prof. Dr. İsmail BEKÇİ, Yrd. Doç. Dr. Özlem Nilüfer KARATAŞ HACI HÜSREV BEY MUSAKKAFATINDAN ÇİFTE HAMAMIN TAMİRAT MASRAFLARININ MÜFREDAT DEFTERİ ...................................................................... 4 Okt. Ali Osman GÜNDÜZ ŞAMANİZM VE ESKİ TÜRK İNANÇ YAPISININ GÜNÜMÜZ ANADOLUSUNDAKİ YANSIMALARI ................................................................................................................... 6 Araş. Gör. Aliye İlkay YEMENİCİ TÜRKÇE ÖĞRETMENİ ADAYLARININ “TÜRK KÜLTÜRÜNE” YÖNELİK ALGILARININ METAFORLAR YOLUYLA BELİRLENMESİ ....................................... 7 Doç. Dr. Ayşe YILDIZ KLASİK TÜRK ŞİİRİNDEKİ “RAKÎB” TİPİNİN KÖKENİ ÜZERİNE BAZI TESPİTLER .......................................................................................................................... 8 Ayten AKKESE, Prof. Dr. Ahmet MERMER SON ASIR OSMANLI EDEBİYATI’NIN RUMELİ BEYLERBEYİ ŞAİRİ MUHYİDDİN RÛMÎ ..................................................................................................................................... 9 Okt. Berrin SARITUNÇ MAZICI SAFRANBOLU HALK KÜLTÜRÜ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA ................................ 10 iv Yrd. Doç. Dr. Bilal ÇAKICI MEDHİYE TÜRÜ DIŞINDA KALAN KASİDELER VE KASİDENİN BÖLÜMLERİNE BİR BAKIŞ ......................................................................................................................... 11 Prof. Dr. Bülent ÖZDEMİR, Esin ÖZGÜL OSMANLI TOPLUMUNDA PASKALYA KUTLAMALARI VE KÜLTÜREL GEÇİŞLİLİK ....................................................................................................................... 12 Yrd. Doç. Dr. Bünyamin TAŞ 19. ASIR KAPADOKYA’SININ KÜLTÜREL CANLILIĞININ BİRER NİŞANESİ OLAN İKİ ELYAZMASI ................................................................................................... 13 Prof. Dr. Davut KILIÇ EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİNDE SARAYBOSNA VE ÇEVRESİ ................ 14 Öğr. Gör. Derya DATLI ESKİ ANADOLU TÜRKÇESİNDE YÖNELME HALİ EKİNİN DİĞER HAL EKLERİ YERİNE KULLANILMASI ............................................................................................... 15 Yrd. Doç. Dr. Dursun ŞAHİN İVO ANDRİÇ’İN “DRİNA KÖPRÜSÜ”NDE TÜRK KÜLTÜRÜNDEN İZLER VE TÜRK İMGESİ ................................................................................................................... 16 Yrd. Doç. Dr. Ebubekir S. ŞAHİN ŞİİRDE BİR ANLATIM ÖZELLİĞİ OLARAK İLTİFAT ................................................ 17 Yrd. Doç. Dr. Erhan ALPASLAN, Tülay AYDIN BALKANLARDA BİR TÜRK ŞEHRİ: VARNA (SOSYO-KÜLTÜREL AÇIDAN BİR İNCELEME)........................................................................................................................ 18 Prof. Dr. Faruk SÖYLEMEZ, Araş. Gör. Ömür YANAR BOSNALI BİR TARİHÇİ MATRAKÇI NASUH’UN ESERLERİNDE OSMANLI DEVLET ANLAYIŞI .......................................................................................................... 19 v Araş. Gör. Gonca DEMİR TÜRK HALK MÜZİĞİ FONETİK NOTASYON SİSTEMİ/THMFNS RELİGİOLEKTMÜZİKOLEKT ÖZELLİKLERİ: URFA YÖRESİ ÖRNEKLEMİ ................................... 20 Okt. Gökhan HAMZAÇEBİ GİRESUN’DA İMECE MUSİKİSİ .................................................................................... 22 Yrd. Doç. Dr. Hakan Sarıçam, Merve BULUT, Ayşe DURAN ÇOK KÜLTÜRLÜ KİŞİLİK İLE FARKLILIKLARA SAYGI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ .................................................................................................................. 23 Dr. Hakan YALAP İBN ARABÎ GÖRÜŞÜ İÇİNDE MEVLÂN VE İSMÂÎL ANKARAVÎ’NİN ONTOLOJİK FİKİRLERİ................................................................................................... 24 Öğr. Gör. Harun AKÇAM MAADAY KARA DESTANINDAKİ HAYVANLARIN İŞLEVSEL AÇIDAN İNCELENMESİ .................................................................................................................. 25 Doç. Dr. Hikmet YAZICI, Fatma ALTUN BEKTAŞİ FIKRALARINDA YER ALAN PSİKOLOJİK VAROLUŞ TEMALARI ....... 26 Doç. Dr. Hüseyin GÖNEL BOSNALI ATFÎ AHMED EFENDİ VE ŞÂHİDÎ ŞERHİ.................................................. 27 Öğr. Gör. Hüseyin KARA, Yrd. Doç. Dr. Nazım KURUCA DOĞU KARADENİZDE KURUTULARAK HAZIRLANAN MEYVE VE SEBZE KÜLTÜRÜ: GİRESUN ÖRNEĞİ ...................................................................................... 28 Prof. Dr. İlyas GÖKHAN RUMELİ VALİSİ MARAŞLI ALİ PAŞA VE BALKANLARDAKİ FAALİYETLERİ .. 29 Öğretmen Hüsnü KAÇMAZ, Yrd. Doç. Dr. Mustafa DİĞLER D GRUBU SANATÇILARININ TÜRK RESİM SANATININ MODERNLEŞMESİNDE PLASTİK DEĞERLERDE LEKE KAVRAMINA GETİRDİĞİ YENİLİKLER .............. 30 vi Araş. Gör. Kadri H. YILMAZ TAVUS KUŞUNUN DİVAN ŞİİRİNDEKİ CEVELÂNI .................................................. 31 Prof. Dr. Kâzım YETİŞ XIX. XX. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATINDA KULLANILAN NAZIM ŞEKİLLERİNİN TASNİFİ .............................................................................................................................. 32 Araş. Gör. Kübra ŞENGÜL TÜRKÇENİN YABANCI DİL OLARAK ÖĞRENİMİNDE ORTAK KÜLTÜREL ÖĞELERİN YERİ ............................................................................................................... 33 Doç. Dr. Mehmet ÇERİBAŞ ORTAK SÖZ VARLIĞIMIZ BAKIMINDAN KIRGIZ TÜRKÇESİNDEKİ ASKERİ ve İDARİ TERİMLER VE TÜRKİYE TÜRKÇESİNDEKİ KARŞILIKLARI ...................... 34 Yrd. Doç. Dr. Mehmet Korkut ÇEÇEN, Okt. Kudret Safa GÜMÜŞ XIX. YÜZYIL ŞAİRİ MEHMED NECATÎ EFENDİ VE ŞİİRLERİ ................................ 35 Yrd. Doç. Dr. Mehmet ŞANVER TÜRK KÜLTÜRÜNDEKİ EĞİTİM ANLAYIŞLARLA ALTERNATİF EĞİTİM ANLAYIŞLARININ KARŞILAŞTIRILMASI .................................................................. 36 Doç. Dr. Mehmet Zahit YILDIRIM DARENDE'DE BİR BOSNALI: BOŞNAKOĞLU MEHMED VE AİLESİ...................... 37 Yrd. Doç. Dr. Mesut GÜN TÜRKÇE ÖĞRENEN SURİYELİ ÖĞRENCİLERİN TÜRK HALKINA İLİŞKİN METAFORİK ALGILARI .................................................................................................. 38 Prof. Dr. Metin AKAR EVLİY ÇELEBİ’NİN GÖZÜYLE BOSNA VE HERSEK YAYLALARI ..................... 40 Araş. Gör. Murat GÜR ZEHRA ROMANININ PENCERESİNDEN OSMANLI BATILILAŞMASINA BAKIŞ 41 vii Yrd. Doç. Dr. Murat ŞENGÜL, Yrd. Doç. Dr. Hasan Hüseyin KILINÇ TÜRKÇE ÖĞRETMENİ ADAYLARININ KÜLTÜREL BİLEŞENLERİN DİL ÖĞRETİM MÜFREDATINDAKİ AĞIRLIĞINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ ...................... 42 Doç. Dr. Mustafa CİHAN HİLMİ ZİYA ÜLKEN’İN EĞİTİM FELSEFESİ ............................................................... 43 Prof. Dr. Mustafa CİN GİRESUN KARAGÖL YAYLASI’NIN KÜLTÜREL ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİ .................................................................................................................. 44 Yrd. Doç. Dr. Mustafa DİĞLER NAKKAŞ LEVNİ VE MİNYATÜRLERİNDE KOMPOZİSYON ANLAYIŞI ............... 45 Yrd. Doç. Dr. Mustafa HOPAÇ İBNİ SİNA TIP FELSEFESİ............................................................................................... 46 Yrd. Doç. Dr. Mustafa KARATAŞ YABANCILARA TÜRKÇE ÖĞRETİMİ DERS KİTAPLARINDA ÖRNEKLEME SORUNU ............................................................................................................................. 47 Doç. Dr. Namiq MUSALI ŞEYH SAFİ TÜRBESİNİN ARŞİV BELGELERİNE GÖRE ORTA ÇAĞ’DA ERDEBİL BÖLGESİNDE TÜRKÇE ŞAHIS İSİMLERİ .................................................................... 48 Yrd. Doç. Dr. Nazım KURUCA DOĞU KARADENİZ BÖLGESİNDE KONARGÖÇER HAYAT: GİRESUN ÖRNEĞİ 49 Dr. Nigar İSGENDEROVA BALKANLARDA TÜRK-İSLAM MİMARLIĞI .............................................................. 50 Okt. Dr. Nursal KUMAŞ AHMET VEFİK PAŞA VE BURSA OSMANLI TİYATROSU (1879-1882) .................. 51 viii Doç. Dr. Oktay YİVLİ ANLATICI VE PERSPEKTİFTE YENİ BİR PARADİGMA ........................................... 52 Serdar SAYGILI BİR TÜRK DÜŞÜNÜRÜ OLARAK, ZİYA GÖKALP’İN EĞİTİM FELSEFESİ ........... 53 Uzman Dr. Serhat ÇOBAN TÜRKİYE BASINININ BOSNA SAVAŞINI NASIL ELE ALDIĞINA DAİR BİR İNCELEME ......................................................................................................................... 55 Dr. Sevinc AĞAYEVA M. FÜZULİ΄NİN ANA DİLLİ YARATICILIĞINDA HAYVAN İSİMLERİ .................. 56 Doç. Dr. Sevinç QASIMOVA TÜRK DÜNYASI DİL VE EDEBİYAT EĞİTİMİ ............................................................ 57 Doç. Dr. Sevinç QASIMOVA AYDINLANMA HAREKETİNDE DİL, DİN VE ORTAK KÜLTÜR KONULARINA MAARİFÇİLERİN BAKIŞLARI: SOVYET TARİHÇİLİYİNDE BUNA FARKLI YAKLAŞIMLAR VE KARŞILAŞTIRMALI ANALİZİ ................................................... 58 Doç. Dr. Sibel KILIÇ SOSYO-KÜLTÜREL KOD OLARAK TÜRKMEN KADIN GİYSİ GELENEĞİ VE RİTÜEL ÖZELLİKLERİ .................................................................................................... 61 Yrd. Doç. Dr. Sibel ÜST ERDEM KERBELA MERSİYELERİNDE TEMSİLİ ACI VE GÜNÜMÜZE YANSIMASI ......... 62 Yrd. Doç. Dr. Şerif Ali DEĞİRMENÇAY TARİHTEKİ TÜRK BİLGİNLERİNİN FEN BİLİMLERİ ÖĞRETİM PROGRAMI VE DERS KİTABI İLE BÜTÜNLEŞTİRİLMESİ ................................................................... 63 Araş. Gör. Şerife ÖRDEK NÂBÎ’NİN BİLİNMEYEN FARSÇA ŞİİRLERİ ............................................................... 64 ix Yrd. Doç. Dr. Tekin TUNCER BİR HALK KAHRAMANI OSMAN BATUR .................................................................. 65 Tuğba ŞAHİN AZERBAYCAN TÜRKÇESİNDE KELİME DÜZEYİNDE İSTEM SORUNU .............. 66 Yrd. Doç. Dr. Ülkü ÇETİNKAYA NABİ’NİN GAZELLERİNDE ÜSLÛB-I MUADELE ...................................................... 67 Yrd. Doç. Dr. Ünal ZAL AVRUPA’DA BİR CEVELANIN STOCKHOLM VE UPPSALA DURAKLARI .......... 68 Yrd. Doç. Dr. Ürün ŞEN SÖNMEZ HALİDE EDİP ADIVAR’IN İLK DÖNEM ROMANLARINDAKİ OTOBİYOGRAFİK İZLERİN PSİKANALİTİK AÇIDAN TAHLİLİ................................................................ 69 Araş. Gör. Volkan KARAGÖZLÜ TÜRK EDEBİYATINDA SECİ VE KULLANIMI............................................................ 70 Zarife NEZİRLİ OSMANLININ ÇÖKÜŞ DÖNEMİNDE KÜLTÜREL EĞİLİMLER BUNUN ÇÖKÜŞDE ETKİSİ ................................................................................................................................ 71 Yrd. Doç. Dr. Rüstem AŞİMOV KÜLTÜREL İLİŞKİLERDE TERCÜMENİN ÖNEMİ VEYA KAZAK FİLOLOJİSİNDE TERCÜMENİN GÜNCEL KONULARI ............................................................................ 72 Dr. Sc. Azra ABADŽIĆ NAVAEY PREDODŽBE O DRUGİMA U “ZENÂN -NÂME” : İMAGOLOŠKA ANALİZA ......... 73 Doç. Đenita HAVERİĆ, Prof. Dr. Amela ŠEHOVİĆ UTJECAJ TURSKOG JEZİKA NA FONOLOŠKU İ SEMANTİČKU ADAPTACİJU FARSİZAMA U BOSANSKOM JEZİKU ......................................................................... 74 x Dr. Sc. Enisa GOLOŠ UPOTREBA RİJEČİ TURSKOG PORİJEKLA U PRİPOVİJETKAMA HAMZE HUME .......... 75 Yrd. Doç. Dr. Fatma KALPAKLI USTAM VE BEN’DE 16.YY OSMANLI TOPLUMU’NDAN KADIN PORTRELERİ .. 76 Prof. Dr. Kerima FİLAN, Sanela CRNOVRŠANİN, MA TÜRKİZMLERİN ÇAĞDAŞ BOŞNAK DİLİNDEKİ ANLAMSAL ÖZELLİKLERİ ..... 77 Prof. Dr. Kerima FİLAN BOŞNAKLARIN OGLEDALO GAZETESİNDE (1907-1908) TÜRK KÜLTÜRÜNÜN UNSURLARI ...................................................................................................................... 79 Doç. Dr. Hatice ORUÇ HİDAYET KULENOVİÇ’İN SIRAT-İ MUSTAKİM DERGİSİ’NDE BOSNA’YA DAİR YAZILARI .......................................................................................................................... 80 Mr. sc. Lebiba DŽEKO OSMANSKİ UTİCAJİ NA MATERİJALNU KULTURU U BOSNİ İ HERCEGOVİNİ NA PRİMJERU VİŠNJİČKE KERAMİKE ........................................................................ 81 Maida DAUTOVİĆ, MA, Merima GRABČANOVİĆ IMENİCE U BOSANSKOM İ TURSKOM JEZİKU İ NJİHOVE KARAKTERİSTİKE . 82 Melinda BOTALİĆ/ Nadira ŽUNİĆ FÜRUZAN’IN ‘PARASIZ YATILI’ VE ERENDİZ ATASÜ’NÜN ‘KADINLAR DA VARDIR’ HİKÂYELERİNİN CİNSİYET AÇISINDAN İNCELENMESİ ...................... 83 Merima GRABČANOVİĆ, MA, Maida DAUTOVİĆ, MA PRİDJEVİ U TURSKOM İ BOSANSKOM JEZİKU İ NJİHOVA ULOGA ..................... 84 Mirza BAŠİĆ, Mirsad TURANOVİĆ SINTAKTIČKA ANALIZA TURSKIH IMENSKIH REČENICA SA PREDIKATIVIMA VAR I YOK ......................................................................................................................... 85 xi Mr. Nadira ŽUNİĆ, MA, Melinda BOTALİĆ, MA AHMET HAMDİ TANPINAR’IN ACIBADEM'DEKİ KÖŞK HİKÂYESİNDE BİREYSEL KİMLİK OLUŞUMU ...................................................................................... 86 Nilgün AÇIK ÖNKAŞ, Zehra ERGÜL KLASİKLERLE DEĞERLER EĞİTİMİ ............................................................................ 87 Prof. Dr. Nusret ÇAM SEYAHATNAMESİ’NİN BALKANLARDAKİ İSLÂM MİMARİSİ BAKIMINDAN ÖNEMİ ................................................................................................................................ 88 Dr. sc. Barbara KEROVEC POLİSEMİJA GLAGOLA OSJETİLNE PERCEPCİJE U TURSKOM JEZİKU S OSVRTOM NA HRVATSKİ JEZİK .................................................................................. 89 Okt. Özgür ÖNER TÜRKÇEDE AKRABALIK SÖZCÜKLERİNİN KULLANIMI....................................... 90 Viši Asistent Haris DERVİŠEVİĆ, MA PUTEVİ OSMANSKE KALİGRAFİJE: ISTANBUL - KAİRO – SARAJEVO ............... 91 Dr. sc. Marta ANDRİĆ ONOMASTIČKA ISTRAŽIVANJA TURSKOG JEZIČNOG SLOJA NA PODRUČJU HRVATSKE ........................................................................................................................ 92 Yrd. Doç. Dr. Behice VARIŞOĞLU TÜRKÇE ÖĞRENEN LİTVAN ÖĞRENCİLERİN SOSYAL BECERİLERİNİN TÜRK KÜLTÜRÜ ALGILARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ ............................................................... 93 Doç. Dr. Elvira LATİFOVA BALKANLARDA VE KAFKASYADA TASAVVUF KÜLTÜRÜ: OSMANLI HAKİMİYYETİNİN VE İSLAM KÜLTÜRÜNÜN YAYILMASINDA NAKŞİBENDİLİK TARİKATININ ROLÜ ....................................................................... 94 xii Okt. İnna OSSİPTŠUK TÜRKÇEDEN ESTONCAYA ÇEVİRİ SÜRECİNDE KARŞILAŞILAN SORUNLAR . 95 Yrd. Doç. Dr. Mehmet Celal VARIŞOĞLU, Okt. Natela STATKİENE LİTVANYA TATARLARINDA KİŞİ ADLARI ............................................................... 96 Mirsad TURANOVİĆ ANTIEMIGRANTSKI DISKURS U TURSKOJ ............................................................... 97 ............................................................................................................................................. 97 xiii 4 Eylül 2015, Cuma 15:00 -16:30 1. OTURUM A SALONU 1. Yeni Türk Edebiyatı Oturumu Oturum Başkanı: Prof. Dr. Alena ĆATOVIĆ 15.00 – 15.15 Upotreba riječi turskog porijekla u pripovijetkama Hamze Hume Dr.sc. Enisa GOLOŠ 15.15 – 15.30 Putovanja Ahmeta Mithata Evropom: Poimanje prostora i "Drugog" Madžida MAŠIĆ, MA 15.30 – 15-45 Konstrukcija individualnog identiteta u pripovijetci "Vila na Adžibademu" Ahmeta Hamdija Tanpınara Mr.sc. Nadira ŽUNIĆ 15.45 – 16.00 Rodna perspektiva u pripovjetkama „Besplatno školovanje “Füruzan i” Postoje i žene Melinda BOTALIĆ, MA 16.00 – 16.15 Nomadološko čitanje slike Bejruta u romanu "Zvuk Banana" Edina NURIKIĆ, MA B SALONU 1. Eski Türk Edebiyatı Oturumu Oturum Başkanı: Doç. Dr. Hüseyin GÖNEL 15.00 – 15.15 Nabi’nin Gazellerinde Üslûb-ı Muadele Yrd. Doç. Dr. Ülkü ÇETİNKAYA 15.15 – 15.30 Nâbî'nin Bilinmeyen Şiirleri Araş. Gör. Şerife ÖRDEK 15.30 – 15-45 Nefi'nin ''Değil'' Redifli Gazelinin Şerhi ve Yapısalcılık Açısından İncelenmesi Yrd. Doç. Dr. Ali Rıza ÖZUYGUN, Duygu GÖKÇEN 15.45 – 16.00 Nedîm’in İstanbul ve Sadrazam İbrahim Paşa Kasidesi Hakkında Bir Değerlendirme Prof. Dr. Gencay ZAVOTÇU 16.00 – 16.15 Predodžbe o Drugima u “Zenân-nâme”: imagološka analiza Dr.sc. Azra ABADŽIĆ NAVAEY xiv C SALONU 1. Dil Oturumu Oturum Başkanı: Doç. Dr. Đenita HAVERİĆ 15.00 – 15.15 Jezik Osman-age Temišvarskog Prof. Dr. Ekrem ČAUŠEVİĆ 15.15 – 15.30 Upotreba sufiksa CI i njegovi prijevodni ekvivalenti u romanu Kafamda Bir Tuhaflık Orhana Pamuka Prof. Dr. Sabina BAKŠİĆ, Prof. Dr. Alena ĆATOVİĆ 15.30 – 15-45 Onomastička istraživanja turskog jezičnog sloja na području Hrvatske Dr.sc. Marta ANDRİĆ 15.45 – 16.00 Polisemija glagola osjetilne percepcije u turskom jeziku s osvrtom na hrvatski jezik Dr.sc. Barbara KEROVEC 16.00 – 16.15 Utjecaj turskog jezika na fonološku i semantičku adaptaciju farsizama u bosanskom jeziku Doç. Dr. Đenita HAVERİĆ D SALONU 1. Kültür Tarihi Oturumu Oturum Başkanı: Prof. Dr. Davut KILIÇ 15.00 – 15.15 Boşnakların Ogledalo Gazetesinde (1907-1908) Türk Kültürünün Unsurları Prof. Dr. Kerima FİLAN 15.15 – 15.30 Gazi Hüsrev Bey Vakfına Ait Olan Çifte Hamam’ın Müfredat Defterinin Çözümlemesi Prof.Dr. İsmail BEKÇİ, Yrd. Doç.Dr. Özlem Nilüfer KARATAŞ, Yrd. Doç. Dr. Ali APALI 15.30 – 15-45 Balkanlarda Bir Türk Şehri: Varna Yrd. Doç. Dr. Erhan ALPASLAN, Tülay AYDIN 15.45 – 16.005 Balkanlarda ve Kafkasyada Tasavvuf Kültürü: Osmanlı Hakimiyetinin ve İslam Kültürünün Yayılmasında Nakşibendilik Tarikatının Rolü Doç. Dr. Elvira LATİFOVA 16.00 – 16.15 Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Saraybosna ve Çevresi Prof. Dr. Davut KILIÇ 16.15 – 16.30 Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesinin Balkanlardaki İslam Mimarisi Bakımından Önemi Prof. Dr. Nusret ÇAM xv 4 Eylül 2015, Cuma 2. OTURUM A SALONU 2. Yeni Türk Edebiyatı Oturumu Oturum Başkanı: Doç. Dr. Oktay YİVLİ 17.00 – 17.15 Halide Edip Adıvar’ın İlk Dönem Romanlarındaki Otobiyografik İzlerin Psikanalitik Açıdan Tahlili Yrd. Doç. Dr. Ürün ŞEN SÖNMEZ 17.15 – 17.30 Ustam ve Ben'de 16. yy Osmanlı Toplumundan Kadın Portreleri Yrd. Doç. Dr. Fatma KALPAKLI 17.30 – 17-45 Zehra Romanının Penceresinden Osmanlı Modernleşmesine Bakış Araş. Gör. Murat GÜR 17.45 – 18.00 Şiirde Bir Anlatım Özelliği Olarak İltifât Yrd. Doç. Dr. Ebubekir S. ŞAHİN 18.00 – 18.15 Ahmet Vefik Paşa ve Bursa Osmanlı Tiyatrosu (1879-1882) Dr. Nursal KUMAŞ B SALONU 2. Eski Türk Edebiyatı Oturum Başkanı: Prof. Dr. Filiz KILIÇ 17.00 – 17.15 Evliyâ Çelebi’nin Gözüyle Bosna ve Hersek Yaylaları Prof. Dr. Metin AKAR 17.15 – 17.30 XIX. Yüzyıl Şairi Mehmed Necatî Efendi ve Şiirleri Yrd. Doç. Dr. Mehmet Korkut ÇEÇEN, Kudret Safa GÜMÜŞ 17.30 – 17.45 Son Asır Osmanlı Edebiyatı’ nın Rumeli Beylerbeyi Şairi Muhyiddin Rûmî Ayten AKKESE 17.45 – 18.00 Kerbela Mersiyelerinde Temsili Acı ve Günümüze Yansıması Yrd. Doç. Dr. Sibel ÜST ERDEM 18.00 – 18.15 Bosnalı Atfî Ahmed Efendi ve Şâhidî Şerhi Doç. Dr. Hüseyin GÖNEL xvi C SALONU 2. Dil Oturumu Oturum Başkanı: Prof. Dr. Kerima FİLAN 17.00 – 17.15 Türkçede Akrabalık Sözcüklerinin Kullanımı Okt. Özgür ÖNER 17.15 – 17.30 Türkizmlerin Çağdaş Boşnak Dilindeki Anlamsal Özellikleri Prof. Dr. Kerima FİLAN, Sanela CRNOVRŠANİN, MA 17.30 – 17-45 Pridjevi u turskom i bosanskom jeziku i njihova uloga Merima GRABČANOVİĆ, MA 17.45 – 18.00 Sintaktička analiza turskih imenskih rečenica sa predikativima var iyok Mirza BAŠİĆ, MA, Mr.sc. Mirsad TURANOVİĆ 18.00 – 18.15 Imenice u bosanskom i turskom jeziku i njihove karakteristike Maida DAUTOVİĆ, MA D SALONU 2. Kültür Tarihi Oturumu Oturum Başkanı: Doç. Dr. Namiq MUSALI 17.00 – 17.15 Avrupa’da Bir Cevelan’ın Stockholm ve Uppsala Durakları Yrd. Doç. Dr. Ünal ZAL 17.15 – 17.30 Turkish Cultural Heritage in the light of Digitization Prof. Dr. Alexsandra VRANEŠ 17.30 – 17-45 Türk-İslam Medeniyetinin Kafkasya İzleri Yrd. Doç. Dr. Ahmed NİYAZOV 17.45 – 18.00 Osmanlının Çöküş Döneminde Kültürel Eğilimler ve Çöküşde Etkisi Zarife NEZİRLİ 18.00 – 18.15 Şeyh Safi Türbesinin Arşiv Belgelerine Göre Orta Çağ’da Erdebil Bölgesinde Türkçe Şahıs İsimleri Doç. Dr. Namiq MUSALI xvii 5 Eylül 2015, Cumartesi 09.30 – 11.00 3. OTURUM A SALONU 3. Yeni Türk Edebiyatı Oturumu Oturum Başkanı: Prof. Dr. Kâzım YETİŞ 09.30 – 09.45 Anlatıcı ve Perspektifte Yeni Bir Paradigma Doç. Dr. Oktay YİVLİ 09.45 – 10.00 İvo Andriç’in Drina Köprüsü’nde Türk Kültüründen İzler ve Türk İmgesi Dursun ŞAHİN 10.00 – 10.15 XIX. XX. Yüzyıl Türk Edebiyatında Kullanılan Nazım Şekillerinin Tasnifi Prof. Dr. Kâzım YETİŞ 10.15 – 10.30 Hasan Sezayi'nin Şiirlerinde Gönül İmgesi Yrd. Doç. Dr. Ali Rıza ÖZUYGUN, Araş. Gör. Lokman GÖZCÜ B SALONU 3. Eski Türk Edebiyatı Oturumu Oturum Başkanı: Prof. Dr. Metin AKAR 09.30 – 09.45 Klasik Türk Şiirindeki “Rakîb” Tipinin Kökeni Üzerine Bazı Tespitler Doç. Dr. Ayşe YILDIZ 09.45 – 10.00 Tavus Kuşunun Divan Şiirindeki Cevelânı Araş. Gör. Kadri H. YILMAZ 10.00 – 10.15 Medhiye Türü Dışında Kalan Kasideler ve Kasidenin Bölümlerine Bir Bakış Yrd. Doç. Dr. Bilal ÇAKICI 10.15 – 10.30 Türk Edebiyatında Seci ve Kullanımı Araş. Gör. Volkan KARAGÖZLÜ 10.30 – 10.45 19. Asır Kapadokya’sının Kültürel Canlılığının Birer Nişanesi Olan İki Elyazması Yrd. Doç. Dr. Bünyamin TAŞ xviii C SALONU 3. Dil Oturumu Oturum Başkanı: Yrd. Doç. Dr. Rıfat GÜRGENDERELİ 09.30 – 09.45 Türkçe'den Estonca'ya Çeviri Sürecinde Karşılaşılan Sorunlar Okt. Inna OSSİPTŠUK 09.45 – 10.00 Litvanya Tatarlarında Kişi Adları Yrd. Doç. Dr. Mehmet Celal VARIŞOĞLU, Okt. Natela STATKİENE 10.00 – 10.15 Kültürel İlişkilerde Tercümenin Önemi veya Kazak Filolojisinde Tercümenin Güncel Konuları Yrd. Doç. Dr. Rüstem AŞİMOV 10.15 – 10.30 Çok Kültürlü Kişilik ile Farklılıklara Saygı Arasındaki İlişkinin İncelenmesi Yrd. Doç. Dr. Hakan SARIÇAM, Merve BULUT, Ayşe DURAN 10.30 – 10.45 Ekleşme Sırasında /g/ Ünsüzünün Erimesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet HAZAR D SALONU 3. Kültür Tarihi Oturumu Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mustafa CİN 09.30 – 09.45 Doğu Karadeniz Bölgesinde Konargöçer Hayat: Giresun Örneği Yrd. Doç. Dr. Nazım KURUCA 09.45 – 10.00 Giresun Karagöl Yaylası’nın Kültürel Özelliklerinin İncelenmesi Prof. Dr. Mustafa CİN 10.00 – 10.15 Doğu Karadenizde Kurutularak Hazırlanan Meyve ve Sebze Kültürü: Giresun Örneği Öğr. Gör. Hüseyin KARA, Yrd. Doç. Dr. Nazım KURUCA 10.15 – 10.30 Osmanlı Toplumunda Paskalya Kutlamaları ve Kültürel Geçişlilik Esin ÖZGÜL, Prof. Dr. Bülent ÖZDEMİR 10.30 – 10.45 Eski Türk İçkilerine Dair Dr. Piraga İSMAYİLZADE xix 5 Eylül 2015, Cumartesi 11.30 – 13.00 4. OTURUM A SALONU 4. Dil Oturumu Oturum Başkanı: Doç. Dr. Müberra GÜRGENDERELİ 11.30 – 11.45 Farsça'dan Türkçe'ye - Türkçe'den Arnavutça'ya Kelimelerin Semantik Değişimleri Dr.sc. Abdula REXHEPİ 11.45 – 12.00 Azerbaycan Türkçesinde Kelime Düzeyinde İstem Sorunu Tuğba ŞAHİN 12.00 – 12.15 Ortak Söz Varlığımız Bakımından Kırgız Türkçesindeki Askeri ve İdari Terimler ve Türkiye Türkçesindeki Karşılıkları Doç. Dr. Mehmet ÇERİBAŞ 12.15 – 12.30 Eski Anadolu Türkçesinde Yönelme Hali Ekinin Diğer Hal Ekleri Yerine Kullanılması Yrd. Doç. Dr. Derya DATLI 12.30 – 12.45 Fuzûlî΄nin Ana Dili Yaratıcılığında Hayvan İsimleri Dr. Sevinc AĞAYEVA B SALONU Sanat Tarihi Oturumu Oturum Başkanı: Prof. Dr.Ćazim HADŽİMEJLİĆ 11.30 – 11.45 D Grubu Sanatçılarının Türk Resim SanatınınModernleşmesinde Plastik Değerlerde Leke Kavramına Getirdiği Yenilikler Hüsnü KAÇMAZ, Yrd. Doç. Dr. Mustafa DİĞLER 11.45 – 12.00 Nakkaş Levni ve Minyatürlerinde Kompozisyon Anlayışı Yrd. Doç. Dr. Mustafa DİĞLER 12.00 – 12.15 Osmanski uticaji na materijalnu kulturu u bosni i Hercegovini na primjeru višnjičke keramike Mr.sc.Lebiba DŽEKO 12.15 – 12.30 Putevi osmanske kaligrafije: Istanbul – Kairo – Saraybosna Haris DERVİŠEVİĆ, MA 12.30 – 12.45 Türk Halk Müziği Fonetik Notasyon Sistemi/THMFNS Religiolekt-Müzikolekt Özellikleri: Urfa Yöresi Örneklemi Araş. Gör. Gonca DEMİR 12.45 – 13.00 Giresun’da İmece Musikisi Okt. Gökhan HAMZAÇEBİ xx C SALONU 1. Tarih Oturumu Oturum Başkanı: Prof. Dr. İlyas GÖKHAN 11.30 – 11.45 Hidayet Kulenoviç’in Sirati Müstakim Dergisi’nde Bosna’ya Dair Yazıları Doç. Dr. Hatice ORUÇ 11.45 – 12.00 Rumeli Valisi Maraşlı Ali Paşa ve Balkanlardaki Faaliyetleri Prof. Dr. İlyas GÖKHAN 12.00 – 12.15 Darende'de Bir Bosnalı: Boşnakoğlu Mehmed ve Ailesi Doç. Dr. Mehmet Zahit YILDIRIM 12.15 – 12.30 Türkiye Basınının Bosna Savaşını Nasıl Ele Aldığına Dair Bir İnceleme Serhat ÇOBAN D SALONU 1. Halk Bilimi Oturumu Oturum Başkanı: Doç. Dr. Mehmet ÇERİBAŞ 11.30 – 11.45 Şamanizm ve Eski Türk İnanç Yapısının Günümüz Anadolusundaki Yansımaları Okt. Ali Osman GÜNDÜZ 11.45 – 12.00 Bir Halk Kahramanı Osman Batur Dr. Tekin TUNCER 12.00 – 12.15 Maaday Kara Destanı’ndaki Hayvanların İşlevsel Açıdan İncelenmesi Öğr. Gör. Harun AKÇAM 12.15 – 12.30 Safranbolu Halk Kültürü Üzerine Bir Araştırma Okt. Berrin SARITUNÇ MAZICI 12.30 – 12.45 Sosyo-Kültürel Kod Olarak Türkmen Kadın Giysi Geleneği ve Ritüel Özellikleri Doç. Dr. Sibel KILIÇ xxi 5 Eylül 2015, Cumartesi 15.00 – 16:30 5. OTURUM A SALONU 2. Tarih Oturumu Oturum Başkanı: Doç. Dr. Hatice ORUÇ 15.00 – 15.15 Aydınlanma Hareketinde Dil, Din ve Ortak Kültür Konularına Maarifçilerin Bakışları: Sovyet Tarihçiliyinde Buna Farklı Yaklaşımlar ve Karşılaştırmalı Analizi Doç. Dr. Sevinc QASIMOVA 15.15 – 15.30 Kuzey Hindistan'da Türk Kastı Okt. Ahmet Zeki AKTÜRK 15.30 – 15.45 Modernisation in Turkey and Japan Prof. Dr. LJiljana MARKOVİĆ 15.45 – 16.00 Balkanlarda Türk-İslam Mimarlığı Dr. Nigar İSGENDEROVA 16.00 – 16.15 Bosnalı Bir Tarihçi Matrakçı Nasuh’un Eserlerinde Osmanlı Devlet Anlayış Prof. Dr. Faruk SÖYLEMEZ, Ömür YANAR B SALONU Eğitim Oturumu Oturum Başkanı: Doç. Dr. Ayşe YILDIZ 15.00 – 15.15 Tarihteki Türk Bilginlerinin Fen Bilimleri Öğretim Programı ve Ders Kitabı ile Bütünleştirilmesi Yrd. Doç. Dr. Şerif Ali DEĞİRMENÇAY 15.15 – 15.30 Klasik Eserler ve Değerler Eğitimi Zehra ERGÜL ÖZKUL, Doç. Dr. Nilgün AÇIK ÖNKAŞ, Prof. Dr. Mustafa Volkan COŞKUN 15.30 – 15.45 Türk Tarihinde ve Gelecekte Değerler Eğitimi Yrd. Doç. Dr. Mehmet ŞANVER, Metanet MEMMEDOVA 15.45 – 16.00 Türk Kültüründeki Eğitim Anlayışlarla Alternatif Eğitim Anlayışlarının Karşılaştırılması Yrd. Doç. Dr. Mehmet ŞANVER 16.00 – 16.15 Türkçe Öğretmeni Adaylarının “Türk Kültürüne” Yönelik Algılarının Metaforlar Yoluyla Belirlenmesi Araş. Gör. Aliye İlkay YEMENİCİ, Özge KARAKAŞ YILDIRIM 16.15 – 16.30 Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Eğitimi Doç. Dr. Sevinc QASIMOVA xxii C SALONU Dil Öğrenimi Oturumu Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mehmet Dursun ERDEM 15.00 – 15.15 Türkçe Öğrenen Litvan Öğrencilerin Sosyal Becerilerinin Türk Kültürü Algıları Üzerindeki Etkisi Yrd. Doç. Dr.BehiceVARIŞOĞLU 15.15 – 15.30 Türkçe Öğretmeni Adaylarının Kültürel Bileşenlerin Dil Öğretim Müfredatındaki Ağırlığına İlişkin Görüşleri Yrd. Doç. Dr. Murat ŞENGÜL, Yrd. Doç. Dr. Hasan Hüseyin KILINÇ 15.30 – 15.45 Yabancılara Türkçe Öğretimi Ders Kitaplarında Örnekleme Sorunu Yrd. Doç. Dr. Mustafa KARATAŞ 15.45 – 16.00 Yabancılara Türkçe Öğretiminde Yöntem Seçimi ve Alternatif Yöntemler Prof. Dr. Mehmet Dursun ERDEM, Yrd. Doç. Dr. Mesut GÜN, Pelin SEVER 16.00 – 16.15 Türkçe Öğrenen Suriyeli Öğrencilerin Türk Halkına İlişkin Metaforik Algılar Yrd. Doç. Dr. Mesut GÜN, Prof. Dr. Mehmet Dursun ERDEM, Fahri AKDOĞAN D SALONU Felsefe Oturumu Oturum Başkanı: Doç. Dr. Mustafa CİHAN 15.00 – 15.15 İbn Arabî Görüşü İçinde Mevlânâ ve İsmâîl Ankaravî’nin Ontolojik Fikirleri Yrd. Doç. Dr. Hakan YALAP 15.15 – 15.30 Hilmi Ziya Ülken’in Eğitim Felsefesi Doç. Dr. Mustafa CİHAN 15.30 – 15.45 Bir Türk Düşünürü Olarak Ziya Gökalp’in Eğitim Felsefesi Serdar SAYGILI 15.45 – 16.00 Bektaşi Fıkralarında Yer Alan Psikolojik Varoluş Temaları Doç. Dr. Hikmet YAZICI, Fatma ALTUN 16.00 – 16.15 İbni Sina Tıp Felsefesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa HOPAÇ 17.00 – 17.30 Kapanış Oturumu xxiii BİLDİRİ ÖZETLERİ xxiv TÜRK İSLAM MEDENİYETİNİN KAFKASYA İZLERİ Yrd. Doç. Dr. Ahmed NİYAZOV Karadeniz Teknik Üniversitesi [email protected] ÖZET Kafkasya coğrafyasının büyük bir bölümünde Türk-İslam düşüncesi başlangıçta “edinilen” bir kültür olarak gelmiş akabinde burada “üretilen” bir kültür olarak devam etmiştir. Türk-İslam medeniyeti için misilsiz ve eşi görülmemiş değerler üretmiş, bölgeye has bir takım örnekler sergilemiştir. Osmanlının birlikte yaşama arzusunu burada gerçekleştiren bir takım buraya has ilkeleri, "pasif direniş" felsefesinin Avrupa'dan bir asır öncesinde buralarda yaşanmış daha mükemmel örneği, "Nesh" hattının Kafkasyaya has "Tala" neshi, "Kehf cüzü" gibi bölgeye has Kuran ananase ve diğer hususlar Türk kültürünün kayıp şehir efsanesi gibi karşımıza dikilmektedir. Demir perde ile manevi coğrafyadan koparılmış bu kültürü tozlu raflardan indirerek yeni neslin idrakine sunma zamanı gelmiştir. 1 KUZET HİNDİSTAN’DA TÜRK KASTI Okt. Ahmet Zeki Aktürk Jamia Millia İslamia [email protected] ÖZET Hint alt kıtasında farklı Türk-Hint hanedanlıkları yaklaşık sekiz yüzyıl hüküm sürmüştür. XIX. asra dek süren bu hakimiyet; Hint medeniyetinin mimariden müziğe, yemek kültüründen konuşulan dile kadar bir çok yönünü derinden etkilemiştir. Hint alt kıtasında Türk-Hint hakimiyeti, 1857 Sipahi Ayaklanması’nın başarısızlıkla sonuçlanması sonucu Babürlü İmparatorluğunun İngilizler tarafından yıkılmasıyla idari alanda sona erse de Türk nüfusu az da olsa varlığını devam ettirebilmiştir. Günümüz Hindistan’ında başkent Delhi’nin doğusunda bulunan Uttar Pradeş eyaletinde “Türk” ismi bir kast olarak hala mevcuttur. Moradabad, Amroha, Rampur ve Muzaffarnagar şehirlerinde ve bağlı köylerde Türk kastına mensup bir çok insan yaşamaktadır. Bugün Türkçe’yi unutmuş olan bu gruplar, Urduca ve Hintçe konuşmaktadır. Büyük çoğunluğu çiftçilik ile geçinen Türk kastı, türk kimliğine halen sahip çıkmaktadır. Bu çalışmada Hindistan’ın Uttar Pradeş eyaletine bağlı büyük kentlerdeki Türk kastına üye grupların sosyal antropolojik durumları ele alınacaktır. Bu amaçla, mezkur şehirlere gidilip ilgili gruplarla saha araştırması gerçekleştirilecektir. Anahtar Kelimeler: Türkler, Kast, Hindistan, Uttar Pradeş eyaleti, Moradabad 2 ZNAČENJA I UPOTREBA SUFIKSA - CI U ROMANU KAFAMDA BIR TUHAFLIK ORHANA PAMUKA Prof. Dr. Alena ĆATOVİĆ Saraybosna Üniversitesi [email protected] Prof. Dr. Sabina BAKŠİĆ Saraybosna Üniversitesi [email protected] ÖZET /SAŽETAK U ovom su radu prikazana značenja i upotreba sufiksa –ci u romanu Orhana Pamuka „Kafamda Bir Tuhaflık“. Radi se o frekventnom denominalnom sufiksu kojim se izvode imenice koje označavaju zanimanje, sklonost nečemu, ideološku ili bilo koju drugu pripadnost te vršioca neke radnje. Analizu upotrebe i značenja sufiksa -ci u romanu Orhana Pamuka „Kafamda bir Tuhaflık“ predstavit ćemo kroz primjere imenica koje, dobivši ovaj sufiks, označavaju: 1) drugorazredna zanimanja; 2) ideološku ili vjersku pripadnost; 3) sklonost lošim navikama. Raznolikost njegovih značenja istražena je kroz teorijski okvir kritičke diskursne analize: pokazano je koje su sve strategije predstavljanja osoba označenih imenicama sa ovim sufiksom korištene i kako su prikazana njihova djelovanja. Ključne riječi: sufiks –ci, kritička diskursna analiza, turski jezik, strategije predstavljanja, tranzitivnost 3 HACI HÜSREV BEY MUSAKKAFATINDAN ÇİFTE HAMAMIN TAMİRAT MASRAFLARININ MÜFREDAT DEFTERİ Yrd. Doç. Dr. Ali APALI Ardahan Üniversitesi [email protected] Prof. Dr. İsmail BEKÇİ Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi [email protected] Yrd. Doç. Dr. Özlem Nilüfer KARATAŞ Çankırı Karatekin Üniversitesi ÖZET Osmanlı Devleti yapmış olduğu seferler sonrasında topraklarına dâhil ettiği bölgelerde ilk olarak halkın ortak faydalandığı varlıkları tespit edip bunların tamir, bakım ve onarımının yapılmasına öncelik vermiştir. Tamir, bakım ve onarım süreci sonrasında ise devlet topraklarına dâhil olan bölgelerde, başta hanedan mensupları olmak üzere sadrazamlar, vezirler, sancak beyleri veya ileri gelen hayırseverler halkın menfaatine olan vakıf müesseselerini inşa ettirmişlerdir. Balkanların Osmanlı Devleti topraklarına katılması sonrası, sarayda iyi bir eğitim alan ve aynı zamanda II. Beyazıt’ın da torunu olan Gazi Hüsrev Bey, Sancak Beyi olarak Bosna’ya atanmasının ardından Osmanlı Devlet gelenekleri gereği Bosna Sancağı başta olmak üzere birçok yerde camiler, hanlar, hamamlar ve çeşmeler gibi vakıf binaları yaptırmış ve bunların ileri dönemlerdeki ihtiyaçları için de vakıf hizmetine bazı kaynakları tahsis etmiştir. Ancak diğer vakıf binaları gibi Gazi Hüsrev Bey’in de inşa ettirdiği vakıf binaları da zamanla yıpranmıştır. İnsanlığa uzun yıllar hizmet eden bu vakıf binaları başta rüzgâr, sel, yangın gibi doğal afetler olmak üzere birçok sebepten dolayı tamir, onarım ve bakımının yapılması da zorunlu hale gelmiştir. Vakıflar, kendi içlerinde yerel olmasına rağmen devletin izni ile kurulup denetimi ile faaliyetlerini sürdüren yapılardır. Bu haliyle, vakıfların mali nitelikteki işlemlerinin takibi için muhasebe kayıtlarının tutulması gerekmektedir. Dolayısıyla vakıfların denetimleri de büyük oranda günümüzde olduğu gibi muhasebe kayıtlarına bağlıdır. Yıllar içinde çeşitli sebeplerle tamir ve bakımının yapılarak bunların masraflarının muhasebe kayıtlarının 4 tutulduğu vakıflardan biri olan Saray Bosna’daki Gazi Hüsrev Bey musakkafatına ait müfredat defterlerine, Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Genel Müdürlüğü’nden ulaşılmıştır. Başbakanlık Osmanlı arşiv belgelerinin taranması sonucunda elde edilen 16663 gömlek nolu müfredat defterinin, Gazi Hüsrev Bey musakkafatında bulunan “Çifte Hamam”a ait tamir, bakım ve onarım kayıtlarına sahip olduğu tespit edilmiştir. Buradan hareketle Osmanlı Devleti’nde vakıfların tamir, bakım ve onarımlarının bürokratik sürecinin nasıl olduğu, bu süreç içerisinde muhasebe müfredat defterlerinin öneminin ne olduğu sorularının cevabının aranması bildirinin konusunu oluşturmaktadır. Bununla birlikte Gazi Hüsrev Bey Vakfına ait olan Çifte Hamam’ın müfredat defterinin çözümlemesinin yapılarak elde edilen sonuçların literatüre kazandırılması da bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Anahtar Kelimeler: Gazi Hüsrev Bey Vakfı, Çifte Hamam, Tamir Bakım ve Onarım Müfredat Defteri. 5 ŞAMANİZM VE ESKİ TÜRK İNANÇ YAPISININ GÜNÜMÜZ ANADOLUSUNDAKİ YANSIMALARI Okt. Ali Osman GÜNDÜZ Kırklareli Üniversitesi [email protected] ÖZET Şamanizm Eski Türklerin Göktanrı inancı dışındaki bir başka inanç mekanizmasıdır. Şamanizm hakkında iki farklı görüş vardır. Bazı bilim insanları bunu bir din olarak değerlendirirken bazıları da topluluklarının dini duygularını içeren ve öteki âlem varlıklarına hükmeden bir tür kült olarak görmektedirler. Bir görüşe göre Türklerin ilk dini, kadim Şark ilmi kaynaklarının "Şemeniyye" ve Avrupa müşteriklerinin "Şamanizm" adını verdikleri Türk dinidir. Şamanizm'in Türk kültürüne etkisi yadsınamaz. Günümüzde uygulanan pek çok adet, geçmişte Şamanizm inancının etkisi ile halen devam etmektedir. Geçmişteki inançlar, İslamiyetle yoğrularak kendine özgü bir şekil almıştır. Bugün halen Anadolu'nun bazı yerlerinde İslam ile içselleşmiş ritüellerini sürdüren muska adı verilen kâğıtları hazırlayan, insanlara bunların suyunu içiren, bu kâğıtları tütsü olarak yakıp dumanını tütsületen şaman benzeri kimseler bulunmaktadır. Bunların şu anki adları Hocadır. Bunun dışında Eski Türklerde ruhun bedeni 40 günde terk ettiği inancı vardır. Halen Anadolu'nun pek çok yerinde düzenlenen 40 mevlitleri bu inanca paralel olarak ortaya çıkmıştır. Daha bunun gibi pek çok örnek sıralamak mümkündür. Anahtar Kelimeler: Şamanizm, Türk, Kültür, Eski, Günümüz. 6 TÜRKÇE ÖĞRETMENİ ADAYLARININ “TÜRK KÜLTÜRÜNE” YÖNELİK ALGILARININ METAFORLAR YOLUYLA BELİRLENMESİ Araş. Gör. Aliye İlkay YEMENİCİ Afyon Kocatepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü [email protected] ÖZET Metafor, bir şeyi başka bir şeye benzeterek açıklama, anlatma yoludur. Mecaz, eğretileme, benzetme olarak da bilinen metafor, son yıllarda sosyal bilimlerde kullanımına sıkça başvurulan nitel veri toplama tekniklerinden biridir. Bu çalışmanın amacı, Türkçe öğretmeni adaylarının “Türk kültürüne” ilişkin oluşturdukları metaforları toplamak ve toplanan metaforları inceleyerek sınıflandırmak böylece Türkçe öğretmeni adaylarının algılama biçimlerini ortaya koymaktır. Bu amaç çerçevesinde şu sorulara cevap aranacaktır: 1-Türkçe öğretmeni adaylarının “Türk kültürüne” yönelik üretmiş oldukları metaforlar nelerdir? 2- Bu metaforlar ortak özellikleri bakımından hangi kavramsal kategorilerde toplanabilir? Araştırma betimsel bir çalışmadır. Araştırmanın çalışma grubunu, 2014-2015 eğitim öğretim yılında Afyon Kocatepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümünde okuyan 47 Türkçe öğretmeni adayı oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri “Türk kültürü …….. gibidir. Çünkü ……..” ifadesinin tamamlanmasıyla toplanmıştır. Metafor çalışmalarında “gibi” sözcüğü genellikle metafor konusu ile metafor kaynağı arasındaki benzerliği daha net bir şekilde çağrıştırmak için kullanılır. “Çünkü” sözcüğüne de yer verilerek, katılımcılardan kendi benzetmeleri için sebep veya mantıksal dayanak üretmeleri istenir. Toplanan verilerin analizinde nitel araştırma yöntemleri içerisinde yer alan içerik analizi tekniği kullanılacaktır. Üretilen metaforların analiz edilmesi ve yorumlanması sürecinde şu aşamalar takip edilecektir: 1- Adlandırma aşaması, 2- Tasnif etme (eleme ve arıtma aşaması), 3- Kategori geliştirme aşaması, 4-Geçerliği ve güvenirliği sağlama aşaması 5-Nicel veri için verilerin bilgisayara aktarılması aşaması. Anahtar Kelimeler: Türk kültürü, metafor, algı, belirleme, Türkçe öğretmeni adayları 7 KLASİK TÜRK ŞİİRİNDEKİ “RAKÎB” TİPİNİN KÖKENİ ÜZERİNE BAZI TESPİTLER Doç. Dr. Ayşe YILDIZ Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi [email protected] ÖZET Klasik şiirde sevgili ve âşık gibi değişmez tiplerden biri olan rakîb, sözlüklerde çoğunlukla “rekabet hâlindeki kişilerden her biri”, “aynı sevgiliyi seven âşıklardan her biri” şeklinde anlamlandırılmıştır. Ancak Kâmûs Tercümesi ve Ahteri Kebîr gibi az sayıdaki sözlükte kelime, rekabete dayalı yukarıdaki anlamının yanında, Arapça “ra ka be” fiilinin “gözlemlemek, seyretmek, kollamak, kontrol etmek, korumak, önemsemek, dikkat etmek” anlamlarıyla paralel bir şekilde yer almış; “bekçi, görüp gözeten, koruyucu” gibi anlamlarla karşılanmıştır. Öncelikle Mehmed Çavuşoğlu’nun Divanlar Arasında adlı eserinde, daha sonra Ahmet Atilla Şentürk‘ün Klasik Osmanlı Edebiyatında Tipler-Rakîb’e Dair adlı kitabında kelimenin “görüp gözeten, kollayan” anlamlarına dikkat çekilerek klasik şiirdeki rakîb tipi ele alınmıştır. Her iki çalışmada, rakîb kelimesinin yüzyıllar içerisinde Türk şiirinde kazandığı anlamlar değerlendirilmiş ve 16.yy. sonuna kadar kelimenin şiir dilinde “sevgiliyi gözetip kollayan kişi/ler” anlamıyla var olduğu, bu yüzyıldan sonra “aynı sevgiliyi seven âşıklar” anlamıyla yer bulduğu tespit edilmiştir. Bu bildiride, klasik Türk şiirinde önemli bir tip olan “rakîb”in, İslam toplumları ve edebiyatları dışındaki kökeni üzerine kimi tespit ve düşüncelerin paylaşılması amaçlanmaktadır. 8 SON ASIR OSMANLI EDEBİYATI’NIN RUMELİ BEYLERBEYİ ŞAİRİ MUHYİDDİN RÛMÎ Ayten AKKESE Gazi Üniversitesi [email protected] Prof. Dr. Ahmet MERMER Gazi Üniversitesi ÖZET XIII. yüzyıldan XIX. yüzyılın başına kadar devam eden Osmanlı Edebiyatı, XIX. yüzyılın özellikle ikinci yarısında Batı şiiri karşısında etkinliğini yitirmeye ve tarih sahnesinden çekilmeye başlamıştır. Ancak bu çekiliş keskin hatlarla kendini göstermemiştir. Gerek “Encümen-i Şuârâ” adı verilen şair topluluğu gerekse Sadrazam Mahmûd Nedîm Paşa ve Rumeli Beylerbeyi Muhyiddin Rûmî Paşa gibi şairlerin şahsî gayretleri ile bu edebiyat devam ettirilmeye çalışılmıştır. Bu gayretlerin günümüze ulaşan şairlerinden biri de Rumeli Beylerbeyi Muhyiddin Rûmî Paşa’dır. Rûmî’nin tek eseri vardır, o da Divançesi’ dir. Tebliğimizde Muhyiddin Rûmî’nin hayatı, edebî kişiliği ve şiir sanatından söz edilecek ve XIX. yüzyılın edebî atmosferi içinde Osmanlı Edebiyatı’ nın genel çerçevesi hakkında bilgi verilecektir. Sözü edilen bu divançenin mevcut kütüphanelerde bilinen tek nüshası bulunmaktaydı. Araştırmalarımız sonucunda divançenin ikinci bir nüshası Konya Koyunoğlu Müzesi’nde mecmualar içinde 12320 numarası ile kayıtlı olup tarafımızca bulunmuştur. Bu çalışmamızla adı geçen iki nüshayı karşılaştırarak tenkitli metni edebiyat dünyasına sunduk. XIX. asrın tipik özelliği olan eski-yeni ikilemini Muhyiddin Rûmî’nin şiirlerinde de görmekteyiz. Şairin, Osmanlı Edebiyatı içinde yazdığı şiirleri bulunmakla birlikte kullandığı yeni redifler, sevgili tipine getirdiği farklı bakış açısı ve bunların yanı sıra Ziya Paşa ve Nâmık Kemâl’in şiirleriyle benzerlik gösteren “ vatan, hürriyet, medeniyet” gibi kavramları kullanmasıyla “gelenekten-geleceğe” uzanan çizgideki özellikleri üzerinde durulacaktır. 9 SAFRANBOLU HALK KÜLTÜRÜ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Okt. Berrin SARITUNÇ MAZICI Uludağ Üniversitesi [email protected] ÖZET Bu çalışmada Türkiye’de bulunan Safranbolu ilçesinin halk edebiyatı ve halk bilimi ürünleri sözlü ve yazılı kaynaklardan derlenerek yazıya geçirilmiş ve ana hatlarıyla incelenmiştir. Halk edebiyatı ürünlerinden masal, efsane, bilmece, ninni, tekerleme gibi ürünlere; Halk bilimi Ürünlerinden ise daha çok hayatın geçiş dönemleriyle (doğum, evlilik ve ölüm) ilgili ürünlere yer verilmiştir. Safranbolu ilçesi tarihi ve coğrafi özellikleri, nüfusu, ekonomik ve sosyo-kültürel yapısı hakkındaki bilgiler, sözlü ve yazılı kaynaklardan derlenen Safranbolu halk edebiyatı ve halk bilimi ürünleri ve bu ürünler üzerinde yapılan incelemeler sunulmuştur. Halk edebiyatı ve halk bilimi ürünlerinin tespiti ve aktarımında, hayatın geçiş dönemleri (doğum, evlilik ve ölüm) ön planda tutulmuştur. Bu geçiş dönemlerinin dışında kalan halk edebiyatı ve halk bilimi ürünleri diğer başlıklar altında yer bulmuştur. Çalışma sırasında ulaşılan sonuçlar ve öneriler sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Safranbolu, Halk edebiyatı, Halk bilimi, Geçiş Dönemleri, İnanışlar. 10 MEDHİYE TÜRÜ DIŞINDA KALAN KASİDELER VE KASİDENİN BÖLÜMLERİNE BİR BAKIŞ Yrd. Doç. Dr. Bilal ÇAKICI Ankara Üniversitesi [email protected] ÖZET Yedi Askı'daki (el-Muallakâtu’s-Seb’) ilk örneklerinden beri kasidenin gerek iç, gerek dış yapısında çok değişiklikler olmuştur. Bilindiği gibi "Türk şiiri, Arap edebiyatında sevilen kadın ve bu sevgilinin kabilesiyle terk edip gittiği tabiat köşesinde, ondan kalan hatıralar önünde içlenişler ve çöl hayatından bazı sahneler etrafında teşekkül etmiş olan bu nazım şeklini, daha sonra Fars edebiyatında değişik bir yapıya girmiş ve yeni muhitin getirdiği farklı bir muhteva ile zenginleşmiş hâliyle almıştır." XIV. ve XV. yüzyıllarda Anadolu'da Divan edebiyatı oluşurken kasidenin özellikleri ve kuralları artık belirginleşmiştir. Buna göre bir kasidede en çok beş bölüm bulunur. Bunlar nesib (veya teşbib), tegazzül, medhiye, fahriye ve duadır. Bu bölümlerden hepsinin birden içinde bulunduğu kasideler çok olmakla birlikte; şairlerin nesib bölümünü geçerek doğrudan övgüye başladığı, gazel yerine bir tecdid-i matla ile yetindiği, hatta ikisini de terk ettiği, övme veya acındırma biçiminde de olsa kendisinden hiç söz etmediği kasideler de vardır. Ancak medhiye (maksad veya maksud) ve dua bölümleri hemen bütün kasidelerde mutlaka olması gereken bölümlerdir. Kasidede değişik konuların işlendiği; ancak "kaside" denince akla ilk gelen şeyin övgü (medhiye) olduğu bir gerçektir. Bu nazım biçiminde, asıl konunun işlendiği bölümün medhiye olarak adlandırılması da bu anlayışın bir sonucu olmalıdır. Bununla birlikte medh amacı gütmeyen ancak beyit sayısı ve kâfiye düzeni bakımından kasideye benzeyen şiirler de divanlarda kasideler arasında yer almıştır. Bu tür kasideler alışılmışın dışında, daha çok bir mesneviyi andırır biçimde herhangi bir didaktik konuyu anlatmada araç olarak kullanılmıştır. Genel olarak maksud ve dua bölümlerinden oluşan bu kasidelerden bazıları; başlıkları, uzunlukları ve belli konuları işlemeleri, mesneviler gibi bölümlenmeleri, hatta bazılarına isimler verilmesi bakımından müstakil bir eser sayılabilecek niteliktedir. Bu bildiride, medhiye türü dışında kalan kasidelerin biçim ve içerik özelliklerinden yola çıkarak, kasidenin bölümleriyle ilgili teklifler değerlendirilecektir. 11 OSMANLI TOPLUMUNDA PASKALYA KUTLAMALARI VE KÜLTÜREL GEÇİŞLİLİK Prof. Dr. Bülent ÖZDEMİR Balıkesir Üniversitesi Esin ÖZGÜL Balıkesir Üniversitesi [email protected] ÖZET Osmanlı Devleti'nde devleti yönetenler Müslüman, uygulanan hukuk da İslâm hukukudur. İslam hukukuna göre de dünyadaki insanlar iki gruba ayrılır. Bunlar: Müslümanlar ve gayrimüslimlerdir. Osmanlı belgelerinde “tebaa-i gayr-i müslime”, “cemaat-i muhtelife”, “milel-i saire” ve “milel-i muhtelife” gibi terimlerle adlandırılmış olan gayrimüslimler, dinlerine göre Yahudiler, Hıristiyanlar, Sabiiler ve Mecusiler olarak dört ana gruba ayrılmışlardır. Osmanlı egemenliği altında bulunan Hıristiyan topluluklar, başlıca Ortodokslar, Ermeniler, Süryaniler, Katolikler ve Protestanlardan meydana gelmekte idi. Hristiyanların büyük bayramlarından biri Noel ise, diğeri de Hazreti İsa'nın önce çarmıha gerilerek öldürüldüğü daha sonra ise, aynen kehanetlerde yazılı olduğu biçimde, dirilmesinin kutlandığı Paskalya Bayramı'dır. Paskalya Bayramı diğer önemli bir olayın da simgesidir. Kışın bittiğini, Baharın geldiğini simgeler. Ortodokslar Paskalya'yı, Baharın ilk dolunayını izleyen Pazar günü kutlarlar. Müslüman tebaanın Nevruz şenlikleri ile aynı döneme rastlayan günlerde, Hıristiyan tebaa da ; ‘’Paskalya Bayramı’’, Musevi tebaa ise ‘’Hamursuz Bayramı’’ adı altında bahar şenlikleri düzenlerdi. Osmanlı Maliye Nezareti, farklı milliyetlere ait Ortodoks, Katolik, Protestan kiliselerine, Patrikhaneye; ’’Paskalya Masrafı’’adı altında; Musevi Hahambaşı ve Sinagoglara da ‘’Hamursuz Masrafı’’ adı altında ödenekler gönderir, düzenlenen şenliklerde kilise ve sinagogların yaptığı giderleri karşılardı. Bu bildirinin amacı, Hıristiyanların önemli bir bayramı olan Paskalya kutlamaları bağlamında Osmanlı toplumsal yapısı içinde şenlikler ve kutlamaların ne şekilde bir kültürleşmeye neden olduğu ve yüzyıllara dayalı birlikte yaşama pratiğinin toplumsal gruplar arasında bir kültürel geçişlilik meydana getirip getirmediğinin incelenmesidir. 12 19. ASIR KAPADOKYA’SININ KÜLTÜREL CANLILIĞININ BİRER NİŞANESİ OLAN İKİ ELYAZMASI Yrd. Doç. Dr. Bünyamin TAŞ Aksaray Üniversitesi [email protected] ÖZET Kapadokya bölgesi, Türklerin Anadolu’ya geldikleri ilk asırlarda en önemli yüksek kültür merkezlerinden birkaçı olarak tebarüz eden Konya, Kırşehir ve Kayseri şehirlerinin odağında yer almaktadır. Anadolu Türk kültür tarihinin kurucu isimleri olarak nitelenebilecek Mevlana Celalleddin-i Rumî, Ahi Evran, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre ve Âşık Paşa’nın coğrafyası olan bu bölge, daha sonraki asırlarda da kültürel açıdan diri kalmıştır. Osmanlı Devleti’nin çözülme asrı olan 19. asırda dahi bu bölgede kültürel hayatta kayda değer bir irtifa olduğu gözlenmektedir. Kuloğlu Şeyh Hacı İlyas’ın Bâğ-ı Behişt adlı eserinin 19. asrın ilk yarısında bu bölgede istinsah edilmiş olan iki nüshası, söz konusu kültürel seviyenin önemli birer numunesidir. Hicrî 1247 (M. 1831/1832) ve 1262 (M. 1846) yıllarında istinsah edilen nüshaların zengin ferağ kayıtları, istinsah edilmiş oldukları bölgenin kültürel seviyesine dair kıymetli bilgiler ihtiva etmektedir. Bu nüshalardan 1247 tarihli olanı Matyan’da (Göreme), 1262 tarihli olanı ise Arapsun’da (Gülşehir) istinsah edilmiştir. Matyan nüshasının ferağ kaydında, yazmanın kâğıtlarını mühreleyen Sorsofi’den (bugünkü Aksaray’ın Sofular beldesi) bir kişinin adı da anılmaktadır. Arapsun nüshasına hicrî 1318 (M. 1900) yılında Ortahisarlı (Nevşehir’in Ortahisar beldesi) bir kişi tarafından bir fihrist eklenmiştir. İki nüshadaki bu veriler özelde Nevşehir, genelde Kapadokya bölgesinin 19. asırdaki kültürel canlılığının birer göstergesidir. 13 EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİNDE SARAYBOSNA VE ÇEVRESİ Prof. Dr. Davut KILIÇ Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi [email protected] Evliya Çelebinin kayıtlarına göre Saraybosna Kanuni Sultan Süleyman zamanında tahriri yapılmış üç tuğlu vezir makamında büyük bir eyalettir. Paşa tahtı olan Saraybosna vilayeti, merkez sancağı dışında Kilis, Hersek, İzvornik, Pojega, Rahoviçse, Zaçne, Kırka ve Banaluka/Banyaluka sancağı olmak üzere sekiz sancaktan meydana gelmiştir. Evliya, Saraybosna ismini şöyle izah eder: Fatih Sultan Mehmet zamanında Hersekoğlu Ahmet Paşa mahiyetindeki askerleriyle Bosna Kalesini fethettiğinde, buraya yeteri kadar Müslüman asker ve mühimmat bırakarak aşağı şehre inmiş, Hünkar Cami olan yerde büyük bir saray inşa ettirmiştir. Yapılan saraydan dolayı şehrin ismine Saray denilmiştir. Bölgede akan nehre ve kaleye de Bosna denildiğinden, nehir ismi şehir ismine muzâf olup Bosnasaray yani Saraybosna olarak anılmaya başlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Seyahatname, Evliya Çelebi, Saraybosna. 14 ESKİ ANADOLU TÜRKÇESİNDE YÖNELME HALİ EKİNİN DİĞER HAL EKLERİ YERİNE KULLANILMASI Öğr. Gör. Derya DATLI İstanbul Arel Üniversitesi [email protected] ÖZET İsim işletme ekleri içinde yer alan ve temel vazifesi isim ya da isim soylu kelimeleri fiile bağlamak olan hal ekleri, eklemeli bir dil olan Türkçede önemli bir yer tutmaktadır. Türk dilinin tarihi devrelerine ait metinler incelendiğinde hal eklerinin fonksiyon değiştirip birbiri yerine kullanılmasıyla ilgili çok sayıda örnekle karşılaşmaktayız. Türkçenin işlekliğinin ve ifade çeşitliliğinin önemli bir göstergesi olan hal ekleri arasındaki bu fonksiyon nöbetleşmesi hadisesinin en karakteristik olduğu devrelerden biri Eski Anadolu Türkçesi devresidir. Çalışmamızda ismin sekiz halinden biri olan ve isim veya isim soylu kelimeleri yönelme, yaklaşma ilgisiyle fiile bağlayan yönelme (dative) hali ekinin Eski Anadolu Türkçesinde diğer hal ekleri yerine kullanışının örneklerle izah edilmesi amaçlanmaktadır. Bu izah Eski Anadolu Türkçesi devresinin dil hususiyetlerini karakteristik biçimde yansıtan Dede Korkut Hikâyeleri, Dîvân (Yunus Emre), Risâletü’n-Nushiyye (Yunus Emre), Yusûf ve Zelihâ (Şeyyad Hamza), Hamzanâme (Hamzavî), Işknâme (Muhammed), Miftahü'l-cenne (Ahmed-i Dâ'i), Mantıku’t-tayr (Gülşehri), Kısasü’l-Enbiyâ (Sa‘lebî), Kelile ve Dimne, Marzubannâme (Şeyhoğlu Sadreddin), İbtidanâme (Sultan Veled) gibi eserlerin incelenmesi yoluyla gerçekleştirilecektir. Yönelme hali ekinin diğer hal ekleri yerine kullanılmasını konu edinen bu çalışmayla hem bu ekin hem de diğer hal eklerinin kullanım özellikleri ve fonksiyonlarına dair genelleme ve kesin yargıların eksik olduğu ve yeniden gözden geçirilmesi gerektiğinin de ortaya konulması amaçlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Türk dili, isim, hal ekleri, yönelme hali eki, Eski Anadolu Türkçesi. 15 İVO ANDRİÇ’İN “DRİNA KÖPRÜSÜ”NDE TÜRK KÜLTÜRÜNDEN İZLER VE TÜRK İMGESİ Yrd. Doç. Dr. Dursun ŞAHİN Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi [email protected] ÖZET Osmanlı döneminde 1686-1851 yılları arasında Bosna eyaletinin merkezi olan Travnik kasabasının Dolaç köyünde doğan, "Osmanlı Yönetimindeki Bosna-Hersek'te Kültür Yaşamı" konulu doktora tezi bulunan İvo Andriç, Drina Köprüsü adlı eserini 1945 yılında yayımlamıştır. 1961 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülen; Almanca, İngilizce, İtalyanca ve Fransızca olmak üzere hemen hemen bütün dünya dillerine çevrilmiş olan eser, Türkçeye de çevrilmiş, ilk baskısı iki buçuk ayda tükenmiştir. Hümanist kimliğiyle ön plana çıkan Andriç’in Drina Köprüsü adlı eseri, sanatçının doğup, büyüdüğü ortamın da etkisiyle, Türk kültürüne ait birçok unsuru barındırmakta ve eserde Türklere dair birçok gönderme yer almaktadır. Bu çalışmada, Andriç’in Drina Köprüsü adlı eserinde yer alan Türk kültürüne ait izler ve yazarın Türk kimliğine yüklediği anlamlar, sosyolojik eleştiri kuramı çerçevesinde ele alınarak değerlendirilmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: İvo Andriç, Drina Köprüsü, Türk, kültür, imge. 16 ŞİİRDE BİR ANLATIM ÖZELLİĞİ OLARAK İLTİFAT Yrd. Doç. Dr. Ebubekir S. ŞAHİN Ankara Üniversitesi [email protected] ÖZET Edebiyat teorisine ait kitaplarda bir anlatım özelliği olarak ele alınan iltifat terimi kısaca "ifâdeye etki ve hareketlilik kazandırmak için sözü başka bir kişiye veya şeye yöneltme" olarak tanımlanır. Anlamın beyit içerisinde tamamlandığı divan şiirinde, kimi şiirlerde, beyitler arasında sağlam bir kompozisyon ve ahenk göze çarpmaktadır. Bu bildiride, şiirin kompozisyonu iltifât sanatı açısından değerlendirilecek; özellikle kasîdelerin maksûd bölümünün vazgeçilmez bir ögesi olan iltifâtın farklı nazım biçimleri ile yazılan şiirlerdeki uygulamalarına dair örnekler üzerinde durulacaktır. 17 BALKANLARDA BİR TÜRK ŞEHRİ: VARNA (SOSYO-KÜLTÜREL AÇIDAN BİR İNCELEME) Yrd. Doç. Dr. Erhan ALPASLAN Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi [email protected] Tülay AYDIN Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi [email protected] ÖZET Balkanlar, Osmanlı Devletinin siyasi, idari ve sosyo-kültürel etkilerinin en uzun süre devam ettiği yerlerden biri olmuştur. Osmanlı Devleti’nin Hristiyan Batı’ya doğru genel fetih politikası dahilinde doğal bir genişleme alanı olan Balkanlar, sonraları uygulanan nüfus ve iskan politikası sayesinde hızla Türkleşen bir bölge olmuştur. Türk ve İslam etkisinin giderek yayıldığı alanlardan biri de Varna şehridir. Balkan coğrafyasında Karadeniz kıyısında işlek bir liman kenti olarak Varna, tarım, hayvancılık ve madenler açısından da önem ihtiva eden bir şehir olmuştur. I. Murat zamanında bir Türk toprağı niteliği kazanan şehir, etnik ve sosyo-kültürel açıdan kozmopolit bir görüntü arz etmiştir. Varna, Osmanlı Devleti tarafından fethinden 1878 Berlin Anlaşması ile Bulgaristan’a bağlandığı sürece kadar, zamanla Türk ve Müslüman toplum lehine bir gelişim göstermiştir. 19. yy şer’iye sicilleri şehrin genel atmosferini yansıtan önemli bilgiler içermektedir. Henüz 1520’lerde dahi %73’ü Türk nüfusuna sahip olan Varna, incelemeye aldığımız 19.yy şer’iye sicillerinden de anlaşıldığı kadarıyla etnik ve kültürel açıdan bir Türk şehri statüsünde bulunmaktadır. Osmanlı Devlet politikası dahilinde kendi alanları içinde dini, hukuki ve kültürel geleneklerini koruma haklarını ellerinde bulunduran gayr-i Müslimler, kurucu ve üstün unsur konumunda olan Müslümanlar ile aynı haklara sahip olmuştur. Varna şer’iye sicil kayıtlarına göre şehir halkı, tarım ve hayvancılığın yanı sıra liman kenti olması sebebiyle ticaretle de uğraşmaktadır. Ticaret ağırlıklı olarak gayr-i Müslim tebaa elinde yükselse de Müslümanlarda önemli ölçüde bu işle uğraşmışlardır. Kayıtlara göre Varna, uzun yıllar Türk hakimiyetinde kalmış bugün dahi etnik, dini ve sosyo-kültürel açılardan etkilerini koruyan önemli bir Balkan şehri statüsünde olmuştur. Anahtar Kelimeler: Varna, şer’iye sicili, Müslim, gayr-i Müslim, ekonomi. 18 BOSNALI BİR TARİHÇİ MATRAKÇI NASUH’UN ESERLERİNDE OSMANLI DEVLET ANLAYIŞI Prof. Dr. Faruk SÖYLEMEZ Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi [email protected] Araş. Gör. Ömür YANAR Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi ÖZET Osmanlı tarihçileri XV. yüzyılın ortalarından itibaren devlet anlayışı konusunda fikirler ortaya koymaya çalışmışlardır. XVI. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı tarihi alanında yazılan eserlerde bu konuya daha fazla yer verildiği görülmektedir. Eserlerinde bu konuda görüş beyan eden tarihçilerden birisi de Matrakçı Nasuh’tur. Matrakçı Nasuh devlet anlayışına dair görüşlerini ayet ve hadislere dayandırmaktadır. Tarih-i Sultan Bayezid ve Sultan Selim Han adlı eserinde, Matrakçı Nasuh, Al-i İmran suresindeki “Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın’’ ayetini referans göstererek mülkün Allah’ın elinde olduğunu ve onu dilediğine verebileceğini belirtir. Buna göre nasıl ki mutlak mülk Allah’ın ise ve Allah onu dilediğine vermekte ve dilediğinden geri almakta serbest ise Sultan da Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğuna göre Osmanlı tahtını dilediği şehzadeye bırakmakta serbesttir. Matrakçı Nasuh’un devlet konusundaki önemli görüşlerinden birisi de saltanatın Allah tarafından insana verilen yüce bir emanet oluğudur. Matrakçı Nasuh’un bu görüşü aynı zamanda padişahın gerekliliği ve padişahın ülkeyi, İslam dininin esaslarına uygun olarak yönetmesi gerektiği fikrini esas alan İslam siyasi düşüncesine dayanmaktadır. Matrakçı Nasuh’un Osmanlı devlet anlayışı konusunda ortaya koyduğu ideal devlet yönetimi, Türk-İslam devlet anlayışına uygun düşmektedir. Anahtar Kelimeler: Matrakçı Nasuh, Osmanlı, devlet, kut, İslam. 19 TÜRK HALK MÜZİĞİ FONETİK NOTASYON SİSTEMİ/THMFNS RELİGİOLEKT-MÜZİKOLEKT ÖZELLİKLERİ: URFA YÖRESİ ÖRNEKLEMİ Araş. Gör. Gonca DEMİR İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı [email protected] ÖZET Türk Halk Müziği Fonetik Notasyon Sistemi/THMFNS ulusal/uluslararası platformlardaki dilbilimsel/müzikbilimsel uygulamalara paralel bir uygulama başlatabilmek amacıyla İTÜ SBE Türk Müziği Programı yüksek lisans tezi kapsamında ilk temelleri atılan, İTÜ SBE Müzikoloji ve Müzik Teorisi Programı doktora tezi kapsamında geliştirilecek olan, ses bilgisi/şekil bilgisi/söz varlığı ölçütleri ekseninde yerel/evrensel ilintilerle birlikte Standart Türkiye Türkçesi/STT (bölgeler üstü anlaşma aracı olarak tanınıp benimsenen, konuşulan lehçeler/ağızlar içerisinde yaygınlaşarak hâkim duruma geçen, dil türleri/kullanıldığı saha içerisinde en geniş işleve sahip olan, yerel/sosyal tabakalara has izler taşımayan, ağızlar üstü/norm oluşturucu/varyasyon azaltıcı standart/prestij varyant/standart dil), Türk Dil Kurumu Çeviriyazı İşaretleri/TDKÇYİ (Anadolu diyalektolojisi derleme çalışmaları kapsamında derlenen yöresel ağız metinleri ses bilgisi/şekil bilgisi/söz varlığı ölçütleri ekseninde varlığını sürdüren yöresel ağız özelliklerini transkript edebilmek amacıyla kullanılan transkripsiyon işaretleri)-Uluslararası Fonetik Alfabe/IPA (ses değerlerini uluslararası standartta yazıya dökebilme, tüm dillerdeki konuşma seslerini örnek bir biçimde kodlayabilme, transkripsiyon sistemin karışıklıklarını önleyebilme, her ses için ayrı sembol geliştirebilme amacı ile işaret ve simgelerden oluşturulmuş standart alfabe türü) sesleri üzerinde yapılanan notasyon sistemi örneğidir. Religiolektolojide dilbilimsel yaklaşımlar ekseninde sosyal varyasyon yöntemi ile yapılanan araştırmalar sonucu religio (dinbilimsel eksende her türlü dinsel terim/kavram/öğe)-lekt (dindilbilimsel eksende her türlü dindilsel varyant/değişke/çeşitlenme) terimine dikkat çeken religiolektologlarca dindilbilimsel yasalara bağlı olarak varlığını sürdüren religiolinguistik özelliklerin (dindilsel kullanım tür ve biçimleri, dindilsel alışkılar bütünü ve performans fikirleri, dindilsel değişke saptayabilme yeti ve refleksleri), müzikolektolojide dilbilimsel yaklaşımlar ekseninde yerel varyasyon yöntemi ile yapılanan araştırmalar sonucu müziko (müzikbilimsel eksende her türlü müzikal terim/kavram/öğe)20 lekt (müzikodilbilimsel eksende her türlü müzikodilsel varyant/değişke/çeşitlenme) terimine dikkat çeken müzikolektologlarca müzikodilbilimsel yasalara bağlı olarak varlığını sürdüren müzikolinguistik özelliklerin (prerasyonel/prelinguistik/presanatsal sözlü kültür psikodinamiği ve performans fikirleri, geçici/akıcı/sızıcı seslerin ardışık boğumlanması ve diziliş organizasyonları, sesel/sözel/yazınsal performatif edim tür ve biçimleri) halkbilim analiz modellerinden biri olan performans teori (halkbilimsel eksende her türlü icragösterimsel varyant/değişke/çeşitlenme) ekseninde sözel/sanatsal bir performans türü olarak tanımlanan Türk halk müziği edebi/müzikal metinlerinin kuramsal/icrasal altyapısında yerel / evrensel ilintilerle birlikte sesbilgisi/şekilbilgisi/sözvarlığı ölçütleri düzeyinde varlığını sürdürdüğü vurgulanmıştır. II. Uluslararası Türk Kültürü Araştırmaları Sempozyumu/TÜKAS 2015 kapsamında sunulacak olan bildiri aracılığıyla; dindilbilimsel/müzikodilbilimsel yasalar ekseninde yapılanan religiolekt-müzikolekt özelliklerinin Türk Halk Müziği Fonetik Notasyon Sistemi Veritabanı/THMFNS V’nına aktarım/adaptasyon süreçleri Urfa yöresi örneklemi üzerinden gerçekleştirilecektir. Anahtar Kelimeler: Religio/Lekt/Varyant/Dinsel Değişke/Değişkedilbilimsel Performans, Müziko/Lekt/Varyant/Müzikolojik Değişke/Değişkedilbilimsel Performans, Religiolektoloji/Religiolinguistik/Religiolekt/Dindilbilimsel Performans, Müzikolekto- loji/Müzikolinguistik/Müzikolekt/Müzikodilbilimsel Performans, Türk Halk Müziği Fonetik Notasyon Sistemi Veritabanı/THMFNS V 21 GİRESUN’DA İMECE MUSİKİSİ Okt. Gökhan HAMZAÇEBİ Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi [email protected] ÖZET Giresun ve havalisi coğrafi bakımdan oldukça engebeli bir özelliğe sahiptir. Bu özeliği yöre insanının günlük hayatta yapmakta oldukları faaliyetlerine de doğrudan etki etmektedir. Özellikle yörede sürdürülen iktisadi faaliyetler imece usulü ile yürütülmektedir. İmece, fındık, mısır ve çay gibi yöresel ürünlerin ekiminde ve hasat edilmesinde vazgeçilmez bir unsurdur. İmecelerin vaz geçemediği unsurların başında ise faaliyetleri sürdürürken icra edilen müzik gelmektedir. Yörede sıkça kullanılan “ Kazma Havası” mısır ekimi sırasında yöre insanının vazgeçemediği eğlencelerin başında gelmektedir. Müzik aynı zamanda iş yapan imeceye bir ritm kazandıran ve ona iş disiplini sağlayan araç olarak görülmektedir. Yöre insanı imece sayesinde işbirliğin yapmakta aynı zamanda imece yöre insanının sosyalleşmesinde de karşımıza çıkmaktadır. İmece süresince icra edilen müzikte bu sosyalleşmenin merkezinde yer almaktadır. Türk edebiyatında özel bir yere sahip olan maniler de imece sırasında belirleyici unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Enstrümanını çalan sanatçı hiç ara vermeden birkaç saat bu manilerden oluşan sanatını icra eder. Yapılan bu çalışma, Giresun ve havalisinde unutulmaya yüz tutan kültür değerlerden biri olan imece faaliyetleri ile özdeşleşen musikiler araştırılacaktır. Çalışmada özellikle kaynak kişilerin görüşlerine yer verilmiş ve onların yöredeki kültürel geleceğimize dair beklentileri de dile getirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Doğu Karadeniz, imece musikisi, mani, kültürel değer. 22 ÇOK KÜLTÜRLÜ KİŞİLİK İLE FARKLILIKLARA SAYGI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ Yrd. Doç. Dr. Hakan Sarıçam Dumlupınar Üniversitesi [email protected] Merve BULUT Dumlupınar Üniversitesi [email protected] Ayşe DURAN Adıyaman Üniversitesi [email protected] ÖZET Bu çalışmanın amacı öğretmen adaylarında çok kültürlü kişilik ile farklılıklara saygı düzeyi arasındaki ilişkiyi incelemektir. Araştırmanın çalışma grubunu 3 farklı üniversiteden (Ağrı, Kilis, Kütahya) toplam 300 eğitim fakültesi öğrencisi oluşturmaktadır. Veri toplamak için Sarıçam (2013) tarafından Türk kültürüne uyarlanan Çok Kültürlü Kişilik Ölçeği ile Öksüz ve Güven (2012) tarafından Türkçeye adapte edinilen Farklılıklara Saygı Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde bağımsız örneklemler t testi, tek yönlü varyans analizi (ANOVA), Pearson momentler çarpımı korelasyon analizi ve çoklu regresyon analizi kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre çok kültürlü kişilik düzeyleri ile farklılıklara saygı puanları cinsiyet, il, bölüme göre istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar göstermektedir. Ayrıca çok kültürlü kişiliğin alt boyutları ile farklılıklara saygı arasında ilişkiler vardır. Çoklu regresyon analizi sonucuna göre ise kültürel empati; farklılıklara saygının en önemli açıklayıcısıdır. Bu bulgulara dayanarak farklı etnik kökenlerin bir arada yaşadığı yörelerde farklılıklara saygı daha yüksek yüksektir ve bunun sebebinin çok kültürlü kişilik olduğu söylenebilir. Bulgular ilgili alanyazın ışığında tartışılmıştır. 23 İBN ARABÎ GÖRÜŞÜ İÇİNDE MEVLÂN VE İSMÂÎL ANKARAVÎ’NİN ONTOLOJİK FİKİRLERİ Dr. Hakan YALAP Belgrad Üniversitesi Filoloji Fakültesi [email protected] ÖZET Yazıldığı günden bu zamana sadece Türk edebiyatını değil; dünya edebiyatını da derinden etkileyen bir başyapıt olan Mesnevî’nin anlaşılması için onun oluşturucusu olan felsefî yapının da iyi bilinmesi gerekiyor. Mesnevî, sadece kendinden ilhamlanmalarla yeni eserler vücut bulmaya yardımcı olmakla kalmamış; bir Mesnevî şerhleri edebiyatı diyebileceğimiz sistemi de kendinden şekillendirmiştir. Mesnevî’nin daha iyi anlaşılmasını sağlayan bu şerhler vasıtasıyla Mevlânâ daha iyi anlaşılacak, Türk edebiyatı ve tefekkürünün geçmişi, şimdisi ve geleceği daha iyi görülecektir. Mesnevî şerhlerinin en önemlilerinden biri olan İsmâil Rüsûhî-yi Ankaravî tarafından yazılan ve Anadolu sahasında üçüncü tam şerh olan Mecmû’atu’l-Letâyif ve Matmûratu’l-Ma’ârif’tir (Şerh-i Mesnevî). Eser sadece bir şerh çalışması olarak edebî değer taşımaz; aynı zamanda dönemin Türk fikir hayatını ve tasavvuf felsefesini de çok iyi bir şekilde ortaya koyar. Mutasavvıf bir bilge olan İsmâîl Ankaravî, sadece ciddî bir Mevlevî olmakla kalmamış; Osmanlı Devleti’nin fikrî bir daralma yaşadığı dönemde bilim ve felsefeyle ilgilenmiştir. Kendisinin yaşadığı dönem Kadızâdeliler dönemi diye maruf, tarikatlara ve takipçilerine ciddî baskıların olduğu bir dönemdir. Hazret sadece onlarla değil; mevlevîlik sistemi içinden de eleştiriler görmüştür. Bu durumun sebebi, onun İbn Arabî çizgisinden sapmadan gitmesi olabilir. Çünkü İbn Arabî, Müslüman coğrafyasında her zaman kendisine şüpheyle yaklaşılan bir isim oldu. Fikirleri ve yorumları dinin zahirî yönüne göre hüküm veren mutaassıp insanlara göre bir küfürdü. Bu velûd ismi Ankaravî, eserlerinde sıkça zikreder ve onu savunur. Bu bildiride Ankaravî’nin tasavvuf felsefesine göre metafizik bağlamda varlık, yaratılış, bilgi ve en nihayetinde insan anlayışını Ankaravî’nin Mesnevî şerhinin ikinci cildinden hareketle irdelemeye çalışacağız. Anahtar Kelimeler: İbn Arabî, Mevlânâ, Şerh, Ontoloji, Ankaravî. 24 MAADAY KARA DESTANINDAKİ HAYVANLARIN İŞLEVSEL AÇIDAN İNCELENMESİ Öğr. Gör. Harun AKÇAM İstanbul Arel Üniversitesi [email protected] ÖZET Altay Türklerine ait olan Maaday Kara Destanı, Türk destancılık geleneği içinde önemli bir yere sahiptir. Maaday Kara Destanı, Şamanist dünya algısını yansıtan bunun yanı sıra Budizm ve Lamaizm’in etkilerinin de hissedildiği bir destandır. Destan olarak nitelendirilen Maaday Kara’da mitik unsurların çokluğu da dikkati çeken bir diğer özelliktir. Özellikle kozmogoni mitlerinde olduğu gibi bir gök cisminin ortaya çıkışıyla ilgili anlatmalar da bu destanın içine girmiştir. Kısacası Maaday Kara Destanı, mitik özellikler gösteren; Şamanist, Budist ve Lamaist dünya algısını içeren; üç katlı evren tasarımın işlendiği arkaik bir destandır. Maaday Kara Destanı’nda diğer Türk destanlarında olduğu gibi hayvanlar büyük bir önem taşıyan varlıklardır. Destanda kahraman Kögüdey Mergen’e yardım eden atı Boz Kısrak, destan içinde en önemli hayvan unsurlarından birisidir. Destanda geçen hayvanlar, Türklerin dünya algısının birer yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Biz bu çalışmamızda Maaday Kara Destanında adı geçen hayvanları Destan’ın içindeki kullanılışlarına göre değerlendireceğiz. Bu değerlendirmeler sonucunda işlevsel olarak bu hayvanların konumlarını ve Türklerin dünya algısının şekillenmesindeki rollerini değerlendireceğiz. Bu çalışmamız neticesinde Maaday Kara Destanındaki hayvanların kullanışlarının işlevsel olarak dünya algısına etkisini ve bu etki neticesinde destana yansımalarını göreceğiz. 25 BEKTAŞİ FIKRALARINDA YER ALAN PSİKOLOJİK VAROLUŞ TEMALARI Doç. Dr. Hikmet YAZICI Karadeniz Teknik Üniversitesi [email protected] Fatma ALTUN Karadeniz Teknik Üniversitesi ÖZET Anadolu ve Rumeli’de etkili olmuş tarikatların başında gelen Bektaşiliğin Türk kültürü ve sosyal yaşamı içinde özgün bir konumu vardır. Böyle bir konumun oluşmasında etkili olan unsurlardan biri Bektaşi fıkralarıdır. Bu fıkralar belli bir Bektaşi tipinin şekillenmesine yol açmıştır. Bu fıkralarda mizahın yanında; alaylı ikna, tenkit, uyarı, kıvrak bir zekâ ve iğneleme vardır. Fıkraların ana öğesi olan mizahın açık ve kapalı fonksiyonları vardır. Sonucu gülme olan mizah, sosyal, siyasal kültürel ve psikolojik bağlam içinde farklı anlamlar içermektedir. Bu araştırmada fıkraların daha çok psikolojik temaları incelenmeye çalışılmış ve kapsam varoluş boyutları ile sınırlandırılmıştır. Varoluş süreçleri felsefedeki ontolojik bağlamından farklı olarak ve spesifik şekilde; sevilmeye layık olma, kabul edilme, güçlü ve güvenilir olma, değer görme ve umursanma kavramları ile sınırlandırılmıştır. İçerik analizine tabi tutulduğunda; bireyin varoluşsal ihtiyaçlarının karşılığı olan bu tür temalara Bektaşi fıkralarında sıklıkla yer verildiği gözlendi. Varoluş boyutlarının fıkra içerikleri içerisinde yer bulması, bu unsurların kaynağı olan insancıl yaklaşım ile Bektaşi anlayışı arasındaki benzerliğin de bir göstergesi olarak değerlendirildi. Anahtar Kelimeler: bektaşilik, fıkra, mizah, psikoloji, varoluş, insancıl yaklaşım. 26 BOSNALI ATFÎ AHMED EFENDİ VE ŞÂHİDÎ ŞERHİ Doç. Dr. Hüseyin GÖNEL Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi [email protected] ÖZET Bosnalı Atfî Ahmed Efendi, XVIII. yüzyılda yaşamış bir şahsiyettir. Müderrislik yaptığı esnada İbrahim Şâhidî Dede’nin 1515 yılında Tuhfe-i Şâhidî adıyla telif ettiği FarşçaTürkçe manzum sözlüğe bir şerh yazmıştır. Şerh-i Tuhfe adındaki eser Atfî Ahmed Efendi’nin şimdilik bilinen ve her ikisi de Tuhfe-i Şâhidî hakkında olan iki eserinden biridir. Eser bir mukaddime, şerh bölümü ve 25 beyitlik bir hâtimeden meydana gelmektedir. Atfî Ahmed Efendi Şerh-i Tuhfe’yi 1123/1711-12 yılında yazmıştır. Bu bildiride Bosnalı Atfî Ahmed Efendi ve Şerh-i Tuhfe adlı eseri tanıtılacaktır. Anahtar Kelimeler: Tuhfe-i Şâhidî, Şerh, Şerh-i Tuhfe, Atfî Ahmed Efendi 27 DOĞU KARADENİZDE KURUTULARAK HAZIRLANAN MEYVE VE SEBZE KÜLTÜRÜ: GİRESUN ÖRNEĞİ Öğr. Gör. Hüseyin KARA Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi [email protected] Yrd. Doç. Dr. Nazım KURUCA Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi Doğu Karadeniz, coğrafi özellik bakımından arazisi engebeli ve yerleşim yerleri ise oldukça dağını bir özellik taşımaktadır. Arazinin engebeli olması aynı zamanda şehir merkezi ile olan ulaşım ağı üzerinde de mevsimlere göre olumsuz etkiler yapmaktadır. Özellikle Giresun incelendiğinde şehrin kuzey-güney bölgeleri arasında kış aylarında nerede ise ulaşımın tamamen kesildiği görülmektedir. Yöre insanı arazinin de getirdiği şartları kendi lehine çevirmek için özellikle iktisadî hayata ait uygulamaları gerçekleştirmiştir. Türk dünyasının diğer yerlerinde de başka ürünler için yapılan sebze-meyve gibi ürünlerin kurutularak erzak depolarında saklanması bölgede yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Yöre insanı sebze ve meyvenin bol olduğu mevsimlerde bağından bahçesinden hasat ettiği ürününün bir kısmını fırınlarda ya da güneşte kurutmak suretiyle daha sonra tüketmek üzere saklamaktadır. Başta, mısır, fasulye gibi bahçe ürünleri yanında elma, armut, erik gibi meyveleri kurutup depolamaktadır. Bu kurutma işi diğer yöresel ürünler için de geçerlidir. Kekik, ısırgan, ıhlamur, nane gibi ürünler de doğal olarak kurutulup saklanmaktadır. Bunların yanında yöre ürünlerinin önemli bir kısmından marmelat yapılmaktadır. Başta kokulu üzüm, dut, gül, elma, armut, erik karayemiş gibi meyvelerden marmelat yapılmaktadır. Kurutulan bu ürünler hiçbir kimyasal işlem görmediği için uzun süre erzak depolarında saklanabilmekte ve organik olduğu içinde yöre insanı tarafından tercih edilmektedir. Bu çalışma, Giresun yöresindeki yiyecek kurutma sürecini araştırmak ve toplum yaşamındaki sosyolojik etkilerini belirlemek amacıyla yapılacaktır. Anahtar Kelimeler: Giresun, kültür, sebze kurutma, meyve kurutma. 28 RUMELİ VALİSİ MARAŞLI ALİ PAŞA VE BALKANLARDAKİ FAALİYETLERİ Prof. Dr. İlyas GÖKHAN Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi [email protected] ÖZET Bu bildiride Başbakanlık Osmanlı Arşiv Belgeleri ve Osmanlı kroniklerinden faydalanarak Maraşlı Ali Paşa’nın Bosna, Sırbistan ve Makedonya’daki faaliyetlerinden bahsedilecektir. Osmanlı tebaası olan Sırplar Osmanlı Devletine karşı ilk isyan eden topluluktur. Bu isyana Rusya’da karışmış ve 1806-1812 yılları arasında Osmanlı Rus harbi yapılmış ve 1812 tarihinde Bükreş Anlaşmasıyla Sırplara bazı haklar tanınmıştır. 1817 yılında Maraşlı Ali Paşa, Sırp lider Miloş Obronoviç’le bir anlaşmaya vararak Sıplara özerklik verilmiştir. Osmanlı Devleti bu tutumuyla Rusların Sırplara karışmasını engellemek istiyordu. Maraşlı Ali Paşa 1808 yılında Resmo’da görevliyken azledilerek Kayseri’ye sürülmüştür.1814 yılında Paşa Rumeli valisi olarak görülmektedir. Bir ara Bosna Seraskerliği ve Belgrat Muhafızlığında bulunmuştur. Maraşlı Ali Paşa’nın 1800-1821 yılları arasında Balkanlarda önemli siyasi roller oynadığı görülmektedir. Maraşlı Ali Paşa 2 Zilhicce 1236 yılında (3 Eylül 1821) vefat etmiştir. Anahtar kelimeler: Maraşlı Ali Paşa, Rumeli, Bosna, Belgrat, Osmanlı Devleti 29 D GRUBU SANATÇILARININ TÜRK RESİM SANATININ MODERNLEŞMESİNDE PLASTİK DEĞERLERDE LEKE KAVRAMINA GETİRDİĞİ YENİLİKLER Öğretmen Hüsnü KAÇMAZ Aksaray Milli Eğitim Müdürlüğü [email protected] Yrd. Doç. Dr. Mustafa DİĞLER Aksaray Üniversitesi Eğitim Fakültesi ÖZET Sanat eserlerinde leke-renk-çizgi- doku,.. plastik değerler kapsamında bir bütün olarak ele alınır.Bu değerler sanatsal yapılanmalarda sosyal ve kültürel çalkantılardan geçmişten günümüze süreklilik içinde etkilenmiştir.Plastik kavramlar bu etkileşimlerle her sanat akımında farklı bir kaygıyla ele alınır. Leke çağımız resim sanatında farklı bir anlayışla ele alınmasına karşın , günümüze değin anlatımı açık- koyu sınırsızlığı olarak algılanmasının yanında , sınırlanmış siyahbeyaz-gri değerler olarakda algılandığı görülür.Leke başka bir ifadeyle herhangi bir biçimi stilize ederek onu fazlalıklardan arıtma , konunun özüne ulaşma şeklinde de düşünülür. Türk resim sanatının yeni bir döneme girmesi leke ağırlıklı kaygılarla başlar.Bu kaygılar ve arayışlar Türk resim sanatında ''D '' Grubu sanatçılarının inceleme ve yenilenme süreciyle getirdiği yenilikler olarak görülür.Bu yenilenmeler mutlak surette kimi sırf lekeler ,kimide salt soyut (lekeci) uygulamalardır.Sanatçıların kişilik anlayışlarında leke ; yeni sanatsal oluşumlarda en etkili plastik değer olur.Bu yenilenmelerde o güne dek biçimsel sınırlılıklar içinde ele alınan açık-koyu sınırsızlığı ''D'' grubundan sonra biçimden sıyrılmış ve etkisini Türk Resim sanatına yeni bir çığır açan leke içerikli soyut biçimlere bırakmıştır. Bu çalışmanın amacı ''D'' grubu sanatçılarının Türk Resim sanatının modernleşmesinde leke kavramında yeni bir boyut geliştirerek getirdiği yenilikleri belirlemek ve leke kavramını incelemektir. 30 TAVUS KUŞUNUN DİVAN ŞİİRİNDEKİ CEVELÂNI Araş. Gör. Kadri H. YILMAZ Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi [email protected] ÖZET Mitolojik çağlardan beri kuşlara hayranlık besleyen insanoğlu, tüm zamanlarda ve dünyanın her yerinde görülmüş olan bu varlıklarla birlikte yaşamayı öğrenmiş; onları hayat, gelenek, sanat, folklor, ekonomi gibi toplumsal paylaşımların doğal bir parçası haline getirmiştir. Tarih boyunca tabiatla iç içe ve barışık bir şekilde yaşamış Türklerin de kuşlarla olan münasebetleri birçok milletten daha eski ve köklüdür. Destan çağlarından beri Türk inanışlarında kuşların önemli bir yeri olduğu gibi, en eski dil yadigarlarından bugüne kadar gelen yazılı ve sözlü edebiyatta da kimi kuş türleri zengin metaforlar haline gelecek kadar sık anılmıştır. Tabiatın ve gündelik hayatın pek çok ayrıntısını şiire malzeme yapan divan şiiri geleneği, kuşları da ihmal etmemiştir. Divan şiirlerinde karşılaşılan kuş türleri sadece ankâ, bülbül, güvercin, papağan gibi birkaç kuşla sınırlı kalmamış, elliyi aşkın kuş türü de farklı özellikleri ile kendilerine yer bulmuştur. Bu şiirlerin hemen tamamında, herhangi bir kuş mana sanatları aracılığıyla söz konusu edilirken, anılan kuşun fizyolojik ve anatomik özellikleri ile hakkındaki halk inanışları, mitolojik ayrıntılardan benzetme yönü olarak faydalanılmıştır. Bu bildiride, divan şiiri geleneği içinde pek çok şiirde kendine çeşitli benzetmelerle yer bulan tavus kuşunun; tanık beyitlerden hareketle şiirlerde nasıl yer aldığı anlatılacaktır. Anahtar Kelimeler: Tavus kuşu, Divan şiiri, cevelân. 31 XIX. XX. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATINDA KULLANILAN NAZIM ŞEKİLLERİNİN TASNİFİ Prof. Dr. Kâzım YETİŞ İstanbul Aydın Üniversitesi [email protected] ÖZET XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren klasikleşmiş nazım şekillerinin yerine yeni nazım şekilleri kullanılmaya başlandı. Bunların bir kısmı batıdan aynen alınan nazım şekilleri idi. Bu, batıdan alınan nazım şekillerinin bir kısmı tercüme edilerek adlandırıldı, bir kısmı da orijinal adı ile alındı. Bazı örnekler de vardır ki bunlara hiç ad verilmedi, sadece şekli korundu. Öte yandan bazı şiir örnekleri de görüyoruz ki bunlar şairlerin tasarruflarına göre şekillendi. Maalesef bunlara bir ad verilmedi. Halbuki bu tip örnekler zaman içinde tekrarlandı. XX. yüzyılın ilk çeyreğinden sonra yeni örneklerle karşılaştık. Başka bir ifade ile nazım şeklinde büyük bir çeşitlenme oldu. "Serbest nazım", "serbest şiir" bazen aynı bazen farklı değerlendirildi. Aynı türden olan örnekler bir bütünlük içinde ele alınamadı. Kısaca söylemek gerekirse, XIX. ve XX. yüzyılda kullanılan nazım şekilleri konusunda bugün büyük bir karmaşa bulunmaktadır. Tebliğde bu dönemde kullanılan nazım şekilleri ana gruplar hâlinde ayrılıp ve adlandırma teklifleri tartışmaya açılacaktır. 32 TÜRKÇENİN YABANCI DİL OLARAK ÖĞRENİMİNDE ORTAK KÜLTÜREL ÖĞELERİN YERİ Araş. Gör. Kübra ŞENGÜL Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi [email protected] ÖZET Türkçenin yabancı dil olarak öğretiminde öğrenci özelliklerinin bilinmesi ve ihtiyaca karşılık verecek yöntemlerin kullanılması amaca ulaşmayı kolaylaştıran bir unsurdur. Türkçe tarih boyunca bazı toplumların öğrenmek durumunda kaldıkları bir dil olmuştur. Türklerin ilk tarih sahnesine çıkmalarından 21. yüzyıla gelindiğinde Türkçenin Çinliler, Soğudlar, Araplar, Farslar ve Rumlar tarafından kitleler hâlinde öğrenildiği bilinmektedir. Türkçe öğrenmenin gerekliliği ise 11. yüzyılda Divân-ı Lügâti’t-Türk’te Kaşgarlı Mahmut tarafından ifade edilmiştir. Günümüze gelindiğinde Türkçenin önemini her geçen gün artıran ve hem kitle (sığınmacılar, siyasi ilişkiler, tarihi ve kültürel yakınlık vb.) hem de bireysel olarak (eğitim, evlilik, iş) öğrenilen bir dil olduğu görülmektedir. Öğrenci özellikleri öğrenim sürecini önemli ölçüde etkileyen bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu özellikler öğrencinin sahip olduğu bilişsel, duyuşsal, kültürel ve ana dil özellikleridir. Öğrencinin sahip olduğu bu özelliklerin niteliği öğrenim sürecinin kolay ya da zor ilerlemesini etkileyen unsurlardır. Bu unsurlardan kültürel özellikler kişinin öğrenme sürecine girmeden kazandığı ülkesine, dinine, gelenek ve göreneğine göre şekillenen ön bilgileri oluşturmaktadır. Kültürel özelliklerden kaynaklı söz varlığı öğrenenin ana dilinde sahip olduğu ve günlük yaşantısında oldukça kullandığı kelimelerdir. Türkçenin yabancı dil olarak öğrenimi sürecinde bireyin Türk kültürüyle ortak özelliklere sahip olması kültürel özelliklerden kaynaklı Türkçe kelimelerin öğrenme sürecini kolaylaştıran bir etken olmaktadır. Araştırmanın Amacı: Öğrencilerin öğrenim sürecine girerken taşıdıkları bireysel özellikler Türkçenin yabancı dil olarak öğrenimini önemli ölçüde etkilemektedir. Öğrencilerin ana dilinin Türkçenin lehçelerinden olması, dinî yaşayışın aynı olması ya da aynı coğrafyanın insanı olması dâhi öğrenim sürecini doğrudan yönlendirmektedir. Bir dilin söz varlıkları incelendiğinde bunların hayvan adları, yiyecek adları, bitki adları, kadın ve yaşayışına yönelik adlar, tarım ve çiftçiliğe yönelik adlar vs. olarak sınıflanabildiği ve çeşitli araştırmalarda tespit edildiği bilinmektedir. Bu araştırmanın amacı da Türkçeyi yabancı dil olarak öğrenenlerin sahip oldukları kültürel özelliklerin Türk kültürüyle ortak unsurlar taşımasının kelime öğrenme sürecini nasıl etkilediğini çeşitli yönleriyle ortaya koymaktır. 33 ORTAK SÖZ VARLIĞIMIZ BAKIMINDAN KIRGIZ TÜRKÇESİNDEKİ ASKERİ ve İDARİ TERİMLER VE TÜRKİYE TÜRKÇESİNDEKİ KARŞILIKLARI Doç. Dr. Mehmet ÇERİBAŞ Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi [email protected] ÖZET Milletlerin hangi alanlarda kabiliyetli olduklarının, hangi konulara önem verdiklerinin, sosyal hayatlarında vazgeçemedikleri unsurların, inançlar ve algı biçimlerinin neler olduğunu gösteren en güzel ve tabii ölçeklerinden biri dildir. Dil ile kültür arasındaki ilişkiyi de açıklayan bu ölçek, ana dilin içinde gelişmiş lehçe ve şivelerin akrabalığını izah bakımından da diğer ölçeklere katkı sağlayacak niteliktedir. Tarihî kaynaklarda sosyo-ekonomik yapı bakımından “atlı-göçebe”, karakter bakımından “asker millet” olarak tavsif edilen Türk toplulukları, müstakil bir devlete sahip olsunlar ya da olmasınlar askerlik sanatını icra etmede daima sebat göstermişlerdir. Türklerden bahseden Arap, Fars, Çin ve Rus kaynakları da Türklerin bu yönleri üzerinde durmuşlar, eserlerinden Türklerin bu yönünden bahsetmeden geçmemişlerdir. Türk kültürünün en önemli niteliklerinden birisi süreklilik arz etmesidir. Kültürcü topluklardan kabul edilen Türkler, farklı tarihî şartların, coğrafyaların ve inançların mümessili olmalarına karşın ana dillerinden getirdikleri; inanç ve karakterlerine uygun kavramları yaşatma konusunda dirayetleriyle de tebarüz etmişlerdir. Bu bakımlardan Türklerin karakter özelliklerini yansıtan “askeri terimlerin” Türk lehçelerinde ortak olması tabii bir netice gibi görünmektedir. Bu neticeden hâsıl olmak üzere Türk lehçelerinde yaşayan askeri, dinî, edebî terimlerin ele alınması, karşılaştırılması ve ortak söz varlığımıza katkı sunulması Türk dil ve kültür araştırmacılarının sorumluluk alanlarındandır. Araştırmacılara düşen görevlerden biri de ana dilden gelen ve farklılaşan söz ve kavramların hangi tarihî, siyasî ve sosyo-ekonomik şartlardan kaynaklandığını da göstermektir. Türk lehçelerinin bu gibi yönleri üzerine yapılacak çalışmalar gelecekte inşa edilmesi düşünülen dil ve kültür politikalarımızın belirlenmesinde de etkili olacaktır. Bu bağlamda bu bildiride ortak söz varlığımız bakımından Kırgız Türkçesinde yaşayan askeri ve idari terimler ele alınıp bu terimlerin Türkiye Türkçesindeki karşılıkları üzerinde durulacaktır. Anahtar Kelimeler: Ortak Söz Varlığı, Kırgız Türkçesi, Türkiye Türkçesi, Kırgız Türkçesinde Askeri Terimler. 34 XIX. YÜZYIL ŞAİRİ MEHMED NECATÎ EFENDİ VE ŞİİRLERİ Yrd. Doç. Dr. Mehmet Korkut ÇEÇEN Aksaray Üniversitesi [email protected] Okt. Kudret Safa GÜMÜŞ Aksaray Üniversitesi ÖZET XIX. yüzyıl şairi Mehmed Necatî Efendi Malatyalıdır. Hafız olan Mehmed Efendi eğitiminin ardından İstanbul'a gelerek Kuleli Kışlası'nda ikinci imam olarak görev yapmıştır. İstanbul'da uzun süre kalan Mehmed Necatî Efendi Abdülaziz ve II. Abdulhamid dönemlerini idrak etmiştir. Necatî mahlasını kullanan Mehmed Efendi'nin şiirleri dinî, tasavvufî ve sosyal içeriklidir. İstanbul ve Malatya şehirleri için yazdığı şiirler içerik bakımından şehrengiz türüne yaklaşır. Bu şiirlerini orijinal tasvirlerle dikkatlere sunmuştur. Klasik Türk Edebiyatı sahasında şiirler söyleyen Mehmed Necatî Efendi, hece vezni ile söylediği destanlarla Türk halk şiirinde de söz sahibi olduğunu gösterir. Gerçekçi bir üslupla toplumsal meseleleri konu edinen bu destanlar yazıldığı dönemin toplumu ve yaşayışı hakkında bilgiler verir. Dil açısından zenginlik gösteren Mehmed Necatî Efendi'nin şiirleri, XIX. yüzyıl Türk şiir dili hakkında fikirler vermektedir. 35 TÜRK KÜLTÜRÜNDEKİ EĞİTİM ANLAYIŞLARLA ALTERNATİF EĞİTİM ANLAYIŞLARININ KARŞILAŞTIRILMASI Yrd. Doç. Dr. Mehmet ŞANVER Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi [email protected] ÖZET Tarih boyunca dünyanın çeşitli bölgelerinde medeniyetler ortaya çıkmıştır. Her medeniyette kendi sistemlerini oluşturmuştur. Bu medeniyetlerden biri de çok geniş bir coğrafyada etkili olmuş Türk medeniyetidir. Türk medeniyetinin düşünce yapısı eğitim anlayışlarını da etkilemiştir. Diğer yandan Avrupa’da sanayi devrimi sonrası oluşan anlayışlar ve ulus devletlerin ortaya çıkması ile kitle eğitimine geçilmiştir. Kitle eğitimi tüm bireyleri aynı metotla eğitmeyi öngörür. Bu yaklaşıma karşın alternatif okul yaklaşımları ortaya çıkmıştır. Alternatif okul kendine özgü eğitim anlayışı ve felsefesi olan, öğrencinin hazırbulunuşluk ve ihtiyaçlarını merkeze alan okul modelleri için kullanılan bir kavramdır. Her iki anlayışa ait alanyazın incelenmiştir. Bu çalışmanın amacı tarihte ortaya çıkmış Türk eğitim anlayışları ile alternatif okul anlayışlarını karşılaştırmaktır. Anahtar Kelimeler: Türk kültürü, eğitim tarihi, alternatif okullar, alternatif eğitim, bütüncül anlayış. 36 DARENDE'DE BİR BOSNALI: BOŞNAKOĞLU MEHMED VE AİLESİ Doç. Dr. Mehmet Zahit YILDIRIM Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi [email protected] ÖZET Tarih ve kültür araştırmaları son zamanlarda kişilerin, etnik unsurların, kabile ve soyların tarihlerinin araştırılmasına yoğunlaşmaktadır. Bu bağlamda aile tarihleri de inceleme konusu olabilmektedir. Osmanlı Devleti'nin uzun tarihi ve hâkim olduğu geniş coğrafya düşünüldüğünde meydana gelen demografik hareketlilik daha da önem kazanmaktadır. Bu çerçevede bir aile veya bir boyun çeşitli sebeplerle Anadolu'nun muhtelif yerlerinden Suriye, Irak ve Mısır Rumeli'deki vilayetlere gidip yerleşebildiği gibi buralardan da Anadolu'ya gelip yerleşen aileler söz konusudur. Özellikle Osmanlı'nın geri çekilme asırlarında dışarından, bilhassa Rumeli'den gelip Anadolu'ya yerleşen çok sayıda aileden söz etmek mümkündür. İşte bu tebliğde Bosna'dan gelip Darende'ye yerleştiği düşünülen Darendeli Boşnakoğlu ailesi inceleme konusu edilecektir. Konu incelenirken hem sözel bilgilerden hem de yazılı belgelerden istifade edilecektir. 37 TÜRKÇE ÖĞRENEN SURİYELİ ÖĞRENCİLERİN TÜRK HALKINA İLİŞKİN METAFORİK ALGILARI Yrd. Doç. Dr. Mesut GÜN Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi [email protected] Başka topraklardan baskı ve zulüm sebebiyle göç eden insanların korunması, insanlığın başlangıcından beri gerçekleşen bir olaydır. Korunan bu kişiler için kullanılan sığınmacı veya mülteci terimi Hititler, Babiller, Asurlular ve Asya Hunları gibi büyük imparatorluklar dönemlerinde yazılmış metinlerde geçmektedir. Günümüzde mülteciliğe yüklenen anlam değişmiş; yalnızca sığınma talep eden bir anlayıştan bireyin sosyal, hukuki, dinsel ve inançsal anlamda tüm boyutlarıyla ele alındığı bir anlayışa doğru evirilmiştir. Türkiye cumhuriyetinin de mülteciliği bu boyutlarıyla ele alması ancak son yıllarda atılan bazı adımlarla sağlanmıştır. Tarihsel açıdan bakıldığında ise Türkiye’nin mülteciler konusunda deneyimsiz olduğu söylenemez. Portekiz, İspanya ve Akdeniz’e kıyısı olan diğer ülkelerin de benzer deneyimler yaşadıkları bilinmektedir; ancak Türkiye’yi farklı kılan unsurlar tarihsel tecrübe, din ve inanç eksenindeki yakınlıklar ve Türkiye’nin jeopolitik öneminden kaynaklanmaktadır. 2011 yılında komşu ülke Suriye’de başlayan iç karışıklıklar ve bunun sonucu olarak milyonlarca Suriyelinin Türkiye’ye sığınması beraberinde kültürel entegrasyon ve çok kültürlülük gibi sosyolojik temelli sorunları gündeme getirmiştir. Bu çalışmada Türkiye’ye gelmiş bu sığınmacıların Türk halkı algısı metaforlar aracılığıyla öğrenilmeye çalışılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu geçici eğitim merkezlerindeki Suriyeli öğrenciler ve 38 Gaziantep Üniversitesine bağlı TÖMER öğrencileri oluşturmuştur. Bu merkezlerde eğitim gören 100 öğrenciye, “Türk halkı …gibidir, çünkü….” ifadesini içeren formlar verilmiştir. Verilen cevaplar doğrultusunda içerik analizleri yapılmış ve metaforlar olumlu-olumsuz olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Olumlu metaforlar içerisinde benzer özellikleri taşıyanlar bir araya getirilmiş ve bu metaforlar için ortak temalar oluşturulmuştur. Temaların sınıflandırılması ve verilerin incelenmesinde içerik analizi yönteminden yararlanılmıştır. Bu analizin sonucunda öğrencilerin % 95,8’i Türk halkına dair olumlu bir algıya sahipken, % 4.2’si olumsuz metaforlar geliştirmiştir. Bununla birlikte olumsuz metaforların kendi içerisinde homojen bir yapıya sahip olmadığı ve gerekçelendirmelerde olumlu ifadeler barındırdığı da dikkat çekmiştir. Geliştirilen olumlu metaforlar içerisinde frekansı en yüksek olanlar, anne, baba, abi, kardeş ve çiçek sözcükleri olmuştur. Bu metaforlar aile, aidiyet ve çevre gibi üst temalarda kategorilere ayrılmıştır. Olumsuz metaforlar kötü anne, kötü kardeş ve zalim baba şeklinde sıralanmış; ancak, çünkü ile başlayan gerekçeli ifadelerde olumlu yönlerden de bahsedildiği görülmüştür. Bu olumsuz metaforlar bakış açısı temasında değerlendirilmiştir. Çalışma sonunda elde edilen verilerden hareketle geliştirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Türk halkı, Suriyeli öğrenci, Türkçe, metafor, algı. 39 öneriler EVLİY ÇELEBİ’NİN GÖZÜYLE BOSNA VE HERSEK YAYLALARI Prof. Dr. Metin AKAR İstanbul Aydın Üniversitesi [email protected] ÖZET XVII. Yüzyılın ve bütün Türk tarihinin en büyük seyyahı Evliya Çelebi Bosna ve Hersek’i de ziyaret etmiş, Seyahat-nâme’sinde bu bölgeye geniş yer ayırmış ve günümüz için de değerli bilgileri kayda geçirmiştir. Bildirimizde; 1. Seyahat-nâme’de anılan ve övülen Bosna yaylaları 2. Bosna’da yaylacılık; 3. Evliya Çelebi’nin yaylalar hakkındaki düşünceleri; 4. Yaylaların Bosna Hersek millî sınırlarını belirtmedeki rolü ve belgesel değeri; 5. Son Evliya Çelebi Seyahat-nâmesi neşrinde (Yapı Kredi Bankası, Dr. Yücel Dağlı neşri) yer adlarıyla ilgili problemler ve bunların çözümü ile ilgili öneriler dile getirilecektir. Evliya Çelebi’in ismini andığı yaylaların bulunduğu yerler harita üzerinde gösterilecektir. Yaylalar, Seyahat-nâme’de özel olarak ve tekraren zikredilir. Bu tasarrufun sebebi üzerinde durulup Bosna ve Hersek’in (eski) millî sınırları hakkında bilgi verilecektir. Yer adları, aşağı yukarı her Seyahat-nâme neşrinde problem çıkarmaktadır. Bu problemin çözümü -Travnik örneğinden hareketle- açıklanacak, öneriler teklif edilecektir. 40 ZEHRA ROMANININ PENCERESİNDEN OSMANLI BATILILAŞMASINA BAKIŞ Araş. Gör. Murat GÜR Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi [email protected] ÖZET Nâbizâde Nazım eleştirmenlere göre Türk roman ve hikâyesinin Batılı formlara yaklaşması açısından en dikkat çeken yazarlarından biridir. Eleştirmenlere göre yazarın hem kendi döneminde hem de kendinden sonra dikkat çeken yapıtları Zehra ve Karabibik’tir. Zehra romanı hakkında yapılan eleştiriler, genel olarak “kıskançlık” teması çevresinde şekillenmiş ve yapıtın “gerçekçi” kimliği vurgulanmıştır. Zehra romanı hakkındaki incelemelerde kıskançlık teması çevresinde gerçekleşen bu yoğunlaşmanın, yalnızca karakterlerin birbirleriyle ilişkilerindeki dinamiklerin anlaşılmasını değil, aynı zamanda romanda yansıtılan toplumsal hayatı da gölgelediği söylenebilir. Oysa bu bildiride “kıskançlık” teması göz ardı edilecek ve romandan yola çıkarak toplumun Batılılaşma sürecinin izleri sürülecektir. Aynı zamanda Osmanlı toplumun batılılaşma süreci romandan yola çıkılarak alegorik olarak incelenecektir. Anahtar Kelimeler: Nâbizâde Nazım, Zehra, Doğu-Batı Sorunsalı, Batılılaşma. 41 TÜRKÇE ÖĞRETMENİ ADAYLARININ KÜLTÜREL BİLEŞENLERİN DİL ÖĞRETİM MÜFREDATINDAKİ AĞIRLIĞINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ Yrd. Doç. Dr. Murat ŞENGÜL Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi [email protected] Yrd. Doç. Dr. Hasan Hüseyin KILINÇ Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi ÖZET Kültürel bileşenlerin dil öğrenim sürecindeki rolünü incelemeyi amaçlayan bu çalışmada, kültürü oluşturduğu düşünülen bileşenler olarak kabul gören entelektüel değerlerin, yaşam şekillerinin, davranışların, medyanın, sanatsal değerlerin, ailenin, başlıca değerler, ikincil değerler ve resmi değerler şeklinde tanımlanan değerlere değinilecek; Türkçe öğretmeni adaylarının görüşleri doğrultusunda kültürel bileşenlerin dil öğrenim sürecindeki rolüne ilişkin değerlendirmelerde bulunulacaktır. Betimsel tarama modeli kullanılarak gerçekleştirilecek bu araştırmada elde edilecek veriler doğrultusunda yapılacak analizle kültürü oluşturduğu düşünülen bileşenler olarak kabul gören entelektüel değerlerin, yaşam şekillerinin, davranışların, medyanın, sanatsal değerlerin, ailenin, başlıca değerler, ikincil değerler ve resmi değerler şeklinde tanımlanan değerlerin Türkçe öğretmeni adaylarının gözüyle, dil öğreniminde nasıl bir role sahip olduğu betimlenmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Yabancılara Türkçe öğretimi, kültürel bileşenler, dil öğrenimi, öğrenci görüşü, dil öğretim müfredatı. 42 HİLMİ ZİYA ÜLKEN’İN EĞİTİM FELSEFESİ Doç. Dr. Mustafa CİHAN Atatürk Üniversitesi [email protected] ÖZET Türk düşünce hayatının önemli isimlerinden olan Hilmi Ziya Ülken, özellikle başta felsefe, sosyoloji, psikoloji ve mantık olmak üzere, din, tarih, sanat, edebiyat, ahlak ve eğitim alanlarında çok sayıda eserler yazan ve söz konusu alanlarda özgün düşünceler ortaya koyan bir düşünürümüzdür. Ülken’in en önemli yönü ilgi alanın geniş ve zengin olmasıdır. Onun düşüncelerinin oluşumunda ise İslam düşüncesi, Türk kültürü ve Batı felsefesi önemli rol oynamıştır. Ülken, engin ve derin bilgisiyle, Türk düşünce ve eğitim hayatını da etkilemiş bir aydındır. Bu bağlamda çok yönlü bir düşünür olarak karşımıza çıkan Hilmi Ziya Ülken’in ilgi alanında eğitim ve eğitim felsefesi konuları önemli bir yer işgal eder. Genel olarak Ülken’in eğitim felsefesi, onun yaşam, insan ve ahlak felsefesi ile bağlantılıdır. Bu bildirideki amaç, Ülken’in eğitim anlayışı ve eğitim felsefesi konusundaki düşüncelerini ve bu alana katkılarını ortaya koymak olacaktır. Ülken’e göre, eğitim insanın yaptığı en önemli işler arasında yer alır. Ona göre, ektiğini en geç biçen çiftçi öğretmendir. Öğretmen sonucu görmek için birkaç nesil beklemek zorundadır. Ancak bu bekleyiş gerçek bir değişim içindir. Ülken’e göre eğitim felsefesi insanı oluşu içinde ele almalıdır. Zira her yönü ile tamamlanmış bir eğitim felsefesi sisteminin var olduğunu iddia etmek doğru bir düşünce olmaz. Öte yandan eğitimde ne bireyin ne de toplumun göz ardı edilmesi gerekir. Eğitim de her iki unsur da önemlidir. Yine Ülken, öğretim ve eğitimi birbirini tamamlayan iki süreç olarak değerlendirir. Eğitimin dinamik bir yapıya sahip olması gerektiğini söyleyen Ülken, tek tip insan yetiştirme düşüncesinin karşısında yer alır. Ona göre eğitim, bireysel farklara dayanan, ezberci olmayan, öğreneni merkeze alan ve kuram ile uygulamanın birlikte yürütüldüğü bir yapıda olmalıdır. Son olarak Ülken’e göre, bireyleri fiziksel, zihinsel, duygusal ve toplumsal yönleriyle bir bütün olarak yetiştirmek eğitimin en temel amacıdır. Anahtar Kelimeler: Hilmi Ziya Ülken, eğitim, eğitim felsefesi. 43 GİRESUN KARAGÖL YAYLASI’NIN KÜLTÜREL ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİ Prof. Dr. Mustafa CİN Giresun Üniversitesi [email protected] ÖZET Türk kültürünün vazgeçilmez özelliklerinden olan yaylak-kışlak yerleşmelerine Doğu Karadeniz Dağlarının yüksek kesimlerinde rastlamak mümkündür. Doğu Karadeniz’in Türkleşmesinde önemli rol oynayan Çepni Türkleri, konar-göçer hayatı da beraberlerinde bu bölgeye getirmişlerdir. Doğu Karadeniz Bölümü içerisinde yer alan Giresun’daki konargöçer hayatın Türk kültürü ile özdeşleşen pek çok özelliği günümüzde de halen devam etmektedir. Türk iskânı ile başlayan konar-göçer hayatın merkezini yaylalar oluşturmaktadır. Yaylaların bir alt birimi olan obalar ise genellikle bir köyün ya da birkaç köyün ortaklaşa kullandığı otlaklardır. Yapılan çalışmada, Giresun Karagöl Yaylası ve bu yaylaya bağlı obaların kültürel öğeleri, konar-göçerlik eksende incelenecektir. Anahtar Kelimeler: Konar-göçer, Karagöl Yaylası, Kültür, Çepni Türkleri, Yerleşme 44 NAKKAŞ LEVNİ VE MİNYATÜRLERİNDE KOMPOZİSYON ANLAYIŞI Yrd. Doç. Dr. Mustafa DİĞLER Aksaray Üniversitesi Eğitim Fakültesi [email protected] ÖZET Osmanlı devri Türk minyatürü zengin konu programı, dört yüz yıla yakın kesintisiz sürekliliği, çeşitli akımlarla kendini yinelemesi sonucu, kazandığı dirilik sayesinde, genel İslam resim sanatı içerisinde çok özenli bir yer almıştır. Araştırmaya konu olan “Nakkaş Levni’nin minyatürlerindeki kompozisyon şeması" Tarihsel Yöntem" ilkelerine göre ve minyatürlerinin incelenmesi yöntemiyle yürütülmüştür. Levni’nin minyatürün tarihsel evriminin teknik ve plastik açıdan Türk resmine ne tür "çağdaş resimsel değerler" kazandırdığı ve etkilediği araştırılmıştır. Anahtar Kelimeler: Levni, Minyatür, Kompozisyon 45 İBNİ SİNA TIP FELSEFESİ Yrd. Doç. Dr. Mustafa HOPAÇ Ordu Üniversitesi [email protected] ÖZET Bugünkü Özbekistan’ın Buhara' şehrinde dünyaya gelen İbni Sina, (980) yaşadığı dönem itibariyle kendini zaman zaman sosyal çalkantılar içinde buldu. ibni Sina tıbbın yanında zamanının diğer bilimleriyle de ilgilendi. Fizik, , psikoloji, felsefe ve din bilimleriyle ilgili eserler kaleme aldı. Tıp felsefesi kavramı, felsefenin tıp bilimi üzerindeki yorumlamalarını içeriyor. Felsefe her bilime ait felsefi bakış açıları geliştirebildiği gibi tıp bilimi üzerine de yorumlar geliştiriyor. ibni Sina varlıkların yaratılışıyla ilgili çok önemli ayrıntılara girerek tıpla ilgili felsefi yaklaşımlarını derinleştiriyor. Var olan varlıkların her birine ait olan yaratılış formları nasıldır? Sorusuna yine kendisi açıklamalarda bulunuyor. Mümkün olan en güzel formda, varlık sferine getirilmişler diyor. İbni Sina ‘Tıbbın kanunları’ adlı yapıtının birçok yerinde tıp felsefesi yapıyor. Deney ve gözlemle elde ettiği bilgileri, sorgulamaya başlıyor. Mevcut olay ve olguların, oldukları halin dışındaki tasavvurlarını serlevha yaparak aklın olaylara faklı pencerelerden bakmasını sağlıyor. Anahtar Kelimeler: Tıp, ibni Sina, Varlık, Felsefe, Bilim 46 YABANCILARA TÜRKÇE ÖĞRETİMİ DERS KİTAPLARINDA ÖRNEKLEME SORUNU Yrd. Doç. Dr. Mustafa KARATAŞ Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi [email protected] ÖZET Yabancı dil öğretiminin en temel ilkesi, dilin kime, ne zaman, ne kadar (hangi seviyede), niçin ve nasıl öğretileceğinin planlanmasıdır. Bu planlamada dinleme, okuma, konuşma ve yazma becerilerinin birlikte ve eşit oranda verilebilmesi için öğretimde kullanılacak ders malzemelerinin bu ilkelere ve amaca uygun hazırlanmış olması gerekir. Görsel ve işitsel nitelikte olabilen çok çeşitli ders malzemeleri içerisinde en önemlisi ders kitaplarıdır. Ders kitapları, öğrencilerin hedef dilin kullanımını, farklı türde ve içerikte metinlerini ve kurallarını öğrendikleri en önemli kaynak ve araçtır. Yabancı dil öğretimindeki bu genel ilke ve yöntemler, yabancılara Türkçe öğretiminde de geçerlidir. Yabancılar için hazırlanan Türkçe ders kitaplarının öncelikle Türkçenin kime, ne zaman, ne kadar (hangi seviyede), niçin ve nasıl öğretileceği göz önüne alınarak hazırlanmış olması gerekmektedir. Bu hedeflere yönelik hazırlanan Türkçe ders kitaplarında ise metin ve görsel seçimi, anlatım, tasarım, yazım vb. unsurlar büyük bir önem taşımaktadır. Ancak bu tür kitaplardaki en önemli konu, örneklemelerde kullanılan dildir. Çünkü Türkçenin öğretildiği kitaplarda Türkçenin en etkili ve en doğru biçimiyle kullanılması gerekmektedir. Bu çalışmada, yabancılar için hazırlanan bazı Türkçe ders kitapları, dil açısından incelenmiş, bu eserlerde verilen örneklerdeki dil sorunları tespit edilmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Yabancılara Türkçe Öğretimi, Ders Kitapları, Dil Sorunları 47 ŞEYH SAFİ TÜRBESİNİN ARŞİV BELGELERİNE GÖRE ORTA ÇAĞ’DA ERDEBİL BÖLGESİNDE TÜRKÇE ŞAHIS İSİMLERİ Doç. Dr. Namiq MUSALI Kastamonu Üniversitesi [email protected] ÖZET Erdebil, günümüzde İran Azerbaycan’ının en önemli şehirlerinden biridir. Azeri Türklerinin yaşadıkları bu şehir Türk kültür tarihinde de önemli yere sahiptir. Erdebil’deki Şeyh Safi Türbesi arşivine ait 800’den fazla belge günümüze kadar ulaşmıştır. Bu belgelerin ekseriyeti Arapça ve Farsça, az bir kısmı ise Türkçe kaleme alınmıştır. Arşiv belgeleri arasında fermanlara, gayrimenkul satışlarına, borç senetlerine, vakıfnamelere, sicillere, şecerelere, mahkeme kararlarına vb. konulara ait belgelere rastlıyoruz. Belgeler üzerinde yürüttüğümüz çalışmalar sonucunda Orta Çağ'da Erdebil bölgesinde kullanılan 60’dan fazla Türkçe şahıs ismini ve lakapları ortaya çıkardık. Bunlardan bir kısmının şimdi de kullanımda olmasına rağmen bazıları unutulmuştur: Ağabegüm, Ağahan, Ağası, Ağbaş, Ağsungur, Ahtacı, Allahvermiş, Anahatun, Arğun, Arslan, Aslanhatun, Atabey, Ayaz, Aydın, Aydoğmuş, Aytemür, Bahadır, Baytemür, Begümhanım, Beyler, Birinci, Budak, Buğa, Çoban, Dağca, Doluhan, Döndü, Dursun, Erktemür, Gökce, Hanlar, Hanım, Hatun, Köçeri, Karabey, Karaca, Kazan, Kılıç, Konak, Kutlubey, Kutluğ, Moğoltay, Nenehatun, Ocakkulu, Oğulbey, Orduhatun, Orduluğ, Sarıbey, Satılmış, Sevgili, Sevincbey, Tanrıkulu, Tanrıvermiş, Taştemür, Timurhan, Tekin, Turanhatun, Toğluk, Toğrul, Türkan, Uğurhan, Yengibey. Sempozyuma sunmak istediğimiz bildiride bu şahıs isimlerinin kullanım dinamiği asırlara göre sınıflandırılacak, Türkçe isim ve lakapların daha yoğun kullanıldığı dönemler tespit edilecek, bu kullanım yoğunluğunun tarihî sebepleri incelenecek, ayrıca bazı Türkçe isimlerin özellikleri ve anlamlarına temas edilecektir. Anahtar Kelimeler: Şeyh Safi Türbesi, arşiv belgeleri, Erdebil, Türkçe şahıs isimleri. 48 DOĞU KARADENİZ BÖLGESİNDE KONARGÖÇER HAYAT: GİRESUN ÖRNEĞİ Yrd. Doç. Dr. Nazım KURUCA Giresun Üniversitesi [email protected] ÖZET Doğu Karadeniz bölgesi Türk iskânına açıldıktan sonra bir daha işgal görmeyen müstesna Türk yurt köşelerinden birisidir. Bölgenin arazi yapısı oldukça engebeli olması münasebetiyle buradaki hayat şartları diğer Türk yurtlarındaki benzer arazilerdeki hayat şartlarına benzerlik göstermektedir. Doğu Karadeniz ve Giresun’daki yöre insanı, geçimini genellikle konar-göçer hayatın gereği olarak hayvancılık ve ona bağlı olarak tarımdan sağlamaktadır. Bölgedeki yaylacılık faaliyetlerine dair ilk bilgilere 15. yüzyıl ait arşivlerdeki yazılı kayıtlarda tesadüf etmek mümkündür. Doğu Karadeniz ve Giresun havalisinde yaylacılık faaliyetleri mevsim olarak Nisan-Ekim ayları arasında sürdürülmektedir. Bu zaman zarfında konar-göçerler yaylaklara çıkıp hayvanlarını bakir ve bol otlakların bulunduğu yaylarda otlatırlar. Diğer Türk yurtlarında da devam ettiği bilinen konar-göçer hayata dair canlı kültürel izlere Giresun ve havalisinde tesadüf etmek mümkündür. Doğu Karadeniz bölgesindeki konar-göçer hayat sadece iktisadi hayata değil sanat, edebiyat, kültür, mimari, musiki ve dini hayat başta olmak üzere bütün kültür unsurlarına etki etmektedir. Yöreye ait yapılan bilimsel çalışmalarda konar-göçer hayatın bu özelliklerini görmek mümkündür. Yöre insanı ile doğa şartlarının mücadelesi her zaman insan tarafından kazanılamamaktadır. Yaylaların yükseltisi özellikle kış aylarında buralarda insan yaşamına fırsat vermemektedir. Bu çalışmada Doğu Karadeniz bölgesi içinde yer alan Giresun ve havalisinde devam eden konar-göçer hayatın kültür hayatımıza yansımaları incelenecektir. Arazide toplanan bilgiler diğer telif eserlerdeki bilgiler ile karşılaştırılacak ve ortaya somut öneriler çıkarılmaya çalışılacaktır. Yine bu çalışma ile diğer Türk yurtlarında devam eden konar-göçer hayatın benzerlikler ortaya konulmaya çalışılacaktır. Doğu Karadeniz insanının doğa ile asırlardır verdiği mücadelenin tarihsel gelişimi ve değişimi değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Konar-göçer, Yaylacılık, Giresun, Türk Kültürü, İktisat 49 BALKANLARDA TÜRK-İSLAM MİMARLIĞI Dr. Nigar İSGENDEROVA Bakü Devlet Üniversitesi, Bülbülün Memorial Müzesi [email protected] ÖZET Balkan tarihi bilinen Türk tarihi kadar eskidir. XI. ve XII. yüzyıllarda Peçenek, Kuman ve Uz Türkleri Balkanlara gelip yerleşirler. Hunlardan itibaren çeşitli Kıpçak Türk boylarının yanı sıra Oğuz Türk boylarının da farklı zaman dilimlerinde bölgeye yerleşmeleri ve kültür katmanları oluşturmalarıyla belirlenmiş bir tarihtir. Üç dönemden geçen Balkan Türklüğünün 1622 yıllık bir tarihi vardır. Söz konusu olan Türk boyları Balkanlarda kendi kültürüne has olan yeni medeniyyet çığırı açtılar. Anadolu’ya gelen İslamiyet’le Anadolu’da yeniden şekillenen ve oradan Avrupa ortalarına giden Türk kültürü, Balkanlarda yerli halkın kültürünü etkilemiş, onlardan da etkilenmiştir. Balkanlardaki karmaşık halk; kültür, dil, din mozaiğinde Osmanlı Türk kültürü birleştirici bir ünsür olmuşdur. İki kültürün birbirini etkilemesi sonucu tam bir aheng yaratılmışdır . Osmanlı Devleti, Balkanlarda zamanımıza kadar ayakta durmayı başaran binlerce Türk – İslam kültürü eseri inşa etti. Onlar her yerleştikleri yerde öncelikle ibadetleri için ulu camiler, eğitim ihtiyacları için mektep ve medreseler, çeşitli mimari eserler kurmuşlar, bunların idamesi için de hayır ve sosyal amaçlı vakıflar tesis etmişlerdir ve bir kısmı günümüze de gelmiştir. Bu Osmanlı kültür miraslarında Osmanlı mimarisi vardır. Osmanlı döneminden kalan bütün mimari eserler tarihi değere sahiptirtler. Tarihi hazineleri görmek, bilmek ve onları değerlendirmek de bir kültür meselesidir. Bir ülkeyi yalnız orduları değil, fikir, ilim adamları, şairleri, ressamları da korur. Bilgi ve sevgi de bir koruma vasıtasıdır. Balkanlarda karşılıklı kültürleşmeyle oluşan ortak Türk - Balkan kültürünün bir bütün olarak yorumlanması kaçınılmazdır. Ortak Balkan kültürünün araştırılmasında çeşitli nedenler vardır. Türkiye ve Balkanlarda yapılan çalışmalardan uzun yıllar haberdar olunamamıştır. Bugün ortak Balkan kültürü karşılaştırmalı yöntemle araştırılmalıdır. Araştırmalar zamanı ortaya çıkan problemlere çözüm getirilmelidir. Balkan – Türk halklarının Balkanlarda yüzyıllar boyu birlikte oluşturdukları yaşanan ortak geçmişi, ortak kültürü yeni kuşaklara taşımalıyız.. Geleceğin aydınlığı geçmişin derinliklerindedir. 50 AHMET VEFİK PAŞA VE BURSA OSMANLI TİYATROSU (1879-1882) Okt. Dr. Nursal KUMAŞ Uludağ Üniversitesi [email protected] ÖZET Türk kültüründe tiyatro, Tanzimat döneminden itibaren batılılaşmanın bir aracı olarak görülmüştür. Bu anlayışın bir yansıması olarak Bursa’da, Hüdavendigar Vilayeti Valisi Ahmet Vefik Paşa’nın girişimleri ile kendi adını taşıyan bir tiyatro binası açılmıştır. Bursa halkı için bir ilk olma özelliği taşıyan bu tiyatroda yine ilk defa 15 Eylül 1879 tarihinde Ahmet Vefik Paşa tarafından Moliere’den çevrilip Türkçeye uyarlanan Meraki isimli piyes sergilenmiştir. Halk tiyatro oyunlarını bir ortaoyunu olarak görmüş ve bir meddahı izler gibi oyuncuları izlemiştir. Ahmet Vefik Paşa, tiyatro gösterilerini seyirci ile birlikte izlemiş ve kendine özgü sergilediği davranışlar ile seyirciye örnek olmuş ve bir seyirci kültürü oluşturmaya çalışmıştır. Bizzat Ahmet Vefik Paşa’nın Fransız tiyatrosundan- özellikle de Moliere’nin eserlerinden yaptığı çeviriler, Bursa halkının beğenisine sunulmuştur. Güllü Agop Tiyatro Grubu, Osmanlı Dram Kumpanyası, Komik Hasan Efendi Kumpanyası gibi birçok gezici kumpanya da bazı dönemlerde Bursa’ya gelip bir süre gösterilerini sergilemişlerdir. Bursa halkı -başlangıçta Ahmet Vefik Paşa’nın zorlamasıyla olsa da-zamanla tiyatro gösterilerine yoğun ilgi göstermiştir. Ahmet Vefik Paşa’nın tiyatroya olan bu tutkusu ve Bursa halkına tiyatro kültürü kazandırmak için yapmış olduğu büyük çaba ne yazık ki 1882 yılında onun valilik görevinden alınmasıyla sonuçsuz kalmıştır. Ahmet Vefik Paşa’nın şehirden ayrılması ile birlikte yaklaşık dört yıl hizmet vermiş olan Ahmet Vefikpaşa Tiyatrosu kapanmış ve cumhuriyet dönemine kadar Bursa’da tiyatro faaliyetleri pek de istenilen başarıyı gösterememiştir. Anahtar Kelimeler: Tiyatro, Ahmet Vefik Paşa, Bursa, Osmanlı Dönemi, Kültürel Faaliyetler. 51 ANLATICI VE PERSPEKTİFTE YENİ BİR PARADİGMA Doç. Dr. Oktay YİVLİ Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi [email protected] ÖZET Bildiride anlatıcı ve bakış açısı tipolojileri tümdengelimsel yöntemle varsayım olarak kurulmuş, ardından bu tipolojiler kısa öykü örnekleri üzerinden sınanmıştır. Bu bağlamda kurmaca anlatıdaki anlatıcılar öncelikle kavramsal anlatıcı ve deneysel anlatıcı olarak sunulmuş, ardından deneysel anlatıcı tanık ve itirafçı olarak ikiye ayrılmıştır. Bakış açısı/odaklanma yerine görüş biçimleri ifadesi kullanılmış ve bu perspektif dörtlü tipolojiyle sınıflandırılmıştır. Panoptikon görüş biçimi, merkezcil görüş biçimi, merkezkaç (periferik) görüş biçimi ve panoramik (cepheden) görüş biçimi terimleriyle bakış açısı için yeni bir kavramlaştırma geliştirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Anlatıcı, anlatıcı tipolojisi, bakış açısı, perspektif, öykü 52 BİR TÜRK DÜŞÜNÜRÜ OLARAK, ZİYA GÖKALP’İN EĞİTİM FELSEFESİ Serdar SAYGILI Atatürk Üniversitesi [email protected] ÖZET Ziya Gökalp, Türk Düşünce Tarihi’nin en önemli fikir adamlarından biridir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna fikirleriyle katkı yapan Gökalp, sistematik bir eğitim felsefesini dile getiren ilk Türk düşünür olarak kabul edilir. Gökalp’e göre, eğitim, kültürel değerlerin gençlere özümsetilerek onlara milli bir toplum şuurunun kazandırılması sürecidir. Gökalp’in eğitimdeki amacı, kişiliği millî kültürle yoğrulmuş, manevi değerlere sahip ve çağdaş dünyayı anlayabilen nitelikli gençler yetiştirmektir. Bu bağlamda, eğitim felsefesinin temelini milli kültür üzerine konumlandıran Gökalp, eğitimde ulusal özelliklerini yitirmiş bir anlayışı kabul etmemektedir. Gökalp’e göre, milli kültür üzerinde yükselmeyen bir eğitim felsefesi, kendi ulusal değerlerini tanımayan, manevi değerlerden yoksun ve evrensel değerlere uzak nesillerin yetişmesine neden olmaktadır. Bu bağlamda Gökalp'in eğitim felsefesi, milli kültür ve uygarlık bağlamında iki önemli kavramı ön plana çıkarır. Bu kavramlardan ilki terbiye (eğitim), ikincisi ise talim (öğretim) dir. Terbiye (eğitim), toplumun fertleri üzerinde milli kültüre dayanan bir sosyalleşme sürecine karşılık gelir. Bu sosyalleşme sürecinde birey, toplumun edebiyatını, tarihini, ahlakını, sanatını inancını ve vicdanını daha yakından tanıma imkânı bulur. Bu süreçte birey yaşadığı toplumun değer yargılarıyla kaynaşarak kendi özgün milli kimliğini yaratır. Buna göre, Gökalp açısından eğitim, milli kültürün gelecek nesillerin ruhuna yerleştirilme süreci olarak düşünülebilir. Gökalp’e göre, bu kavramlardan bir diğeri olan talim (öğretim) bireyin yaşadığı dünyayı ve evreni daha yakından tanıma sürecidir. Bu süreçte birey, doğa bilimlerinin mantığını öğrenerek olgusal dünyayı anlama, açıklama ve yorumlama yeteneği kazanır. Bu noktada Gökalp, doğa bilimlerinin bireye kazandırılması süreci olan öğretimin doğası gereği milli olmasına gerek olmadığını belirtir. Ona göre, öğretimi geliştirmek için yeni metotlardan ve teknolojiden faydalanılabilir. Bu modern metot ve teknoloji ülkemizde üretilememesi durumunda başka ülkelerden temin edilebilir. Böylece Gökalp, terbiyenin milli kültür nitelikleri taşımasını gerektiğini düşünmesine karşın, talimin evrensel olması gerektiğini belirtir. 53 Öte yanda Gökalp, terbiye (eğitim) ve talimde (öğretim) en önemli unsurların okul, (medrese) öğretmen (muallim) ve öğretim metotları olduğunu ifade eder. Gökalp’e göre, çağdaş bir okul, öğrencilere sadece bir örnek eğitim veren bir sıradan kurumlar olmamalıdır. Çağdaş bir öğretmen öğrenci üzerinde tahakküm kurmayan, öğrenciyi milli kültürüyle tanıştıran, manevi değerlerini kazandıran, evrensel değerleri tanımasını sağlayan idealist bir insan olmalıdır. Öğretim metotlarında ise çağdaş uygarlığın yeni uygulamaları takip edilmelidir. Öğrenciye sadece okullarda öğretmenler tarafından ezbere dayalı yaratılmış ilimler (nakli ilim) değil, araştırmaya dayalı yaratıcı ilimler de (pozitif bilimler) öğretilmelidir. Şu halde Ziya Gökalp’in eğitim felsefesi, Türk medeniyeti gibi derin tarihsel ve kültürel köklere sahip büyük milletin mensubu olan gençlerin milli bir bilince sahip, manevi değerlerini kazanmış ve evrensel değerlerle bütünleşen nesillerin yetiştirilmesinde önemlidir. Anahtar Kelimeler: Ziya Gökalp, Kültür, Türk Kültürü, Milli Eğitim, Uygarlık. 54 TÜRKİYE BASINININ BOSNA SAVAŞINI NASIL ELE ALDIĞINA DAİR BİR İNCELEME Uzman Dr. Serhat ÇOBAN Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi [email protected] ÖZET Haber yapıları, sahip olduğu kategoriler ve içinde bulunduğu kavramlar arası ilişkiler nedeniyle edebiyat eserlerinden, sinema veya televizyon dizilerinden farklı özellikler barındıran bir söylem olarak eleştirel haber analizi araştırmacıları tarafından kabul edilmektedir. Diğer metinlerden farklı özellikler barındıran haber metinleri, gazeteciliğin profesyonel uzlaşımsal yazım ilkeleri doğrultusunda kültürden kültüre en az değişen ve en çok benzeşendir. Haber metinlerinin kendilerine özgü bir söylemi vardır. Haberin söylemi kaynak kişi ve kuruluşların söyleminden ayrı olarak düşünülemez, ancak üretildiği koşullar diğer bir deyişle bağlam içinde anlaşılabilir. Söylem çözümlemesinde ana amaç anlamlandırma ya da yorumlamadır. Söylem çözümlemesine yönelik bir araştırma metodu olan eleştirel söylem analizinde ise, temel olarak toplumdaki eşitsiz güç ilişkilerinin kamusal alanda yer alan sözlü ve yazılı dilde her gün yeniden nasıl üretilip sunulduğunu incelemektir. Eleştirel söylem analizinin temel sorunsalı, spesifik söylemlerin “nasıl” ve “niçin” yeniden üretildiklerini göstermek ve bu yolla eşitsiz güç yapılarının dilsel pratiklerde nasıl üretildiklerini açıklamaya çalışmaktır. Bu amaçla Türkiye basınını -farklı ideolojik yapılanmalara örnek olması amacıylatemsilen seçilen Cumhuriyet, Milliyet, Zaman gazetelerinin Bosna Savaşını haberlerinde nasıl bir söylemle inşa ettikleri bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Anahtar Kelimeler: gazete, söylem, haber, Bosna, savaş. 55 M. FÜZULİ΄NİN ANA DİLLİ YARATICILIĞINDA HAYVAN İSİMLERİ Dr. Sevinc AĞAYEVA Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi Nesimi adına Dil Araştırmaları Enstitütesi [email protected] ÖZET XVI. yüzyıl edebi dilini en güzel şekilde temsil eden Füzuli΄nin yaratıcılığı çok derin anlam taşımaktadır. M.Füzuli her üç dile (Azerbaycan, Arap, Fars dillerine) özgün kelimeler kullanmakla şiir diline renk katmış, anlatımın daha anlaşıklı olmasını başarmıştır. Halk dilinin özelliklerini yüksek değerlendiren şair ayrı ayrı olayları daha etkili, duygusal şekilde anlatmak, tekrarlara yol açmamak, tekdüzenlikten kaçınmak için halkın dilinde bulunan yakın anlamlı kelime ve ifâdeleri seçerek kendine özgün şekilde kullanmıştır. Bir kısım dilbilimciler “Füzuli şiirinde hiçbir sözcüyü metinden kopararak ayrılıkta açıklamak mümkün değildir. Tüm sözcükler sadece birarada metnin terkibinde Füzuliyane açıklanabilir” diye yazıyorlar. M.Füzuli΄nin Türkçe “Divan”ının sözvarlığında sözcükleri her hangi bir konuyla ilgili gruplara ayırması ilgi doğuruyor. Bu, o grup sözcüklerin halkımızın tarihi gelişimi boyunca işlekliğini koruduğunu ispatlamaktadır. Şöyle ki, Füzuli΄nin dilinde kuş türlerini bildiren kelimelerde (kerkes (akbaba), tavus, bülbül, cüğd (baykuş), әnqa (anka), zağ (karga), pervane, tuti (papağan)), hayvan isimlerini bildiren canever (kurt), sincap, ahu (karaca), ejderha/ejder, yılan, mar (yılan), at, it, div gibi örneklerde sözcükler farklı anlamlar üstlenerek mecaz anlamında, benzetme gibi kullanılıyor. Edebi dilimizin tarihi gelişiminde büyük rol oynayan Füzuli ana dilli yaratıcılığında halk diline özgün kelimeleri ustalıkla seçerek, eserlerinin herkesçe kolayca anlaşılmasına yardım etmiştir. M. Füzuli daha çocuk yaşlarından önce velilerinden, daha sonra da yaşayıp büyüdüğü ortamda Arap ve Fars dilleriyle beraber Azerbaycan Türkçesi΄ni de tüm incelikleriyle benimsemiş, o yüzden de Ana dili, Azerbaycan Türkçesi΄nde günümüz edebi dilinin esasında duran güzel, retorik, köklerine kadar milli, halk diline özgün, örnek bir edebi dil nümunesi ortaya koymayı başarmıştır. Anahtar kelimeler: Füzuli, halk dili, Divan, şiir dili, mecazilik. 56 TÜRK DÜNYASI DİL VE EDEBİYAT EĞİTİMİ Doç. Dr. Sevinç QASIMOVA Bakü Devlet Üniversitesi [email protected] ÖZET Milletler ortak dil, kültür, tarih, coğrafya ve din etrafında birleşirler. Kuzey bölgelerde 16. Yüzyıldan itibaren, çoğunluk bölgeler ise 19. Ve 20. Yüzyılda bazı ülkelerce işgal edilmiştir. Günümüzde ise Balkanlar, Batı Avrupa, A.B.D., Kanada, Avustralya vb. bölgelerde farklı milletlerle beraber Türkler yaşamaktadır. Bugün geniş coğrafyada yaşayan Türklerin kendi tarih ve kültürlerini tanıması önemli bir konudur. Bu çalışmanın amacı Türk dünyasında ortak tarih ve medeniyet eğitiminin gerekliliği ve yöntemlerini ortaya koymaktır. Araştırma kapsamında ilgili alanyazın taranmış ve öneriler sunulmuştur. Tarih denilince belli savaşlar ve kronoloji akla gelmektedir. Savaşlar bağımsızlığını koruma ve ideallerini daha öteye taşımak için yapılmıştır. Savaşların yanı sıra Türk milletinin sanatı, mimarisi, edebiyatı, gelenek ve görenekleri, yemek, giyim, yaşam, müzik vb. kültürü de ele alınmalıdır. Örneğin 4. Sınıflarda “Kültürümü Öğreniyorum” teması ele alınırken tüm coğrafi bölge ve topluluklardan şiir, halk türküsü, hikâye, fıkra, bilmece, mani, yemek, giyim vb. metin örneklerine yer verilmelidir. Bunun için de öğrencilerin okul kütüphanelerinde bulabileceği yaş gruplarına uygun yayınlar olmalıdır. Çalışma sonucunda Türklerin çoğunluk yaşadığı ülkelerde yükseköğretime yönelik öğretim programı ve kaynak hazırlanması önerilmiştir. Çokkültürlü toplumlar içinse yaygın eğitime yönelik kaynaklar hazırlanması önerilmiştir. Anahtar Kelimeler: Dil ve Edebiyat eğitimi, Tarih eğitimi, Türk dünyası, kültür, medeniyet, Tarih. 57 AYDINLANMA HAREKETİNDE DİL, DİN VE ORTAK KÜLTÜR KONULARINA MAARİFÇİLERİN BAKIŞLARI: SOVYET TARİHÇİLİYİNDE BUNA FARKLI YAKLAŞIMLAR VE KARŞILAŞTIRMALI ANALİZİ Doç. Dr. Sevinç QASIMOVA Bakü Devlet Üniversitesi [email protected] ÖZET Uzun süre Türkleri ya yanlışlıkla ya da kasıtlı olarak başka milletlere ait ettiler. Özellikle XIX yüzyılın sonu XX yüzyılın başlarında türkçülük kavramı henüz tam anlaşılmadığına göre o dönemin maarifçileri Azerbaycan topraklarında yaşayan Türklerin tatar adlandırılmasına karşı sert tutumunu bildirir ve Türklerin kimlerden ibaret olduklarını aydınlaşdırmağa çalışıyorlardı. Bu alanda önemli bir hizmeti olan aydınlardan biri de Ali Bey Hüseynzade olmuştur. Ali Bey Hüseyinzade ulusal tarihine, kültürüne bağlı ve sadık bir kişilik olmuştur. O, yaşayıp yarattığı sürede olabildiğince çok Türkçülük ideolojisini, onun önemini anlatmaya çalışmıştır. Türk halklarının temsilcileri genel adla esasen müslüman gibi adlandırılırdılar. Bu durum Osmanlı topraklarında da aynen böyleydi. Ali bey Hüsynzade insanların Türkçülük ne olduğunu bilmedikleri dönemde onlara türk olduklarını anlatıyordu. Türklerin hangi kültüre, ne kadar büyük bir tarihi geçmişe, gelenek sahip olduklarını kendi yazıları, eserleri aracılığıyla topluma ulaştırarak Türk olduğunu unutmuş Türklere türk olduklarını hatırlattı. İşte bu nedenlerle, onun Türk dünyasına büyük katkılar veren ve hizmet eden dahi bir kişilik olduğunu eminikle diyebiliriz. Onun eserlerinde çeşitli Avrupa devletlerinin ve Rus araştırmacıların Türk halkları, kendi dili, kültürü, itikat ettiği dinler, yazılı anıtlar, İslam'ı kabul ettikten sonraki durumları yer alıyor. Ali Bey Hüseyinzade sadece Türk halklarının tarihi geçmişini ve bugününü tarif etmekle kalmamış aynı zamanda bununla birlikte kendi döneminde olan Türk halkları hakkında yanlış bilgi verenleri eleştirmiş, gerçeği olduğu gibi kaleme almıştır. Ali Bey'in Türkler kimdir ve kimlerden oluşur eseri bu sebeplere göre Türk dünyası hakkında o döneme kadar yazılmış olan tüm bilgilerin bir özeti izlenimi veriyor. Hem de bu eserde herhangi konunun ayrıca işlenmesi belki de doğru olmazdı çünkü, adından da anlaşılacağı gibi eserde az önce de belirtildiği gibi Türklere türk oldukları hatırlatılıyor onlara bu konuda bilgi verilir. 58 Ali Bey'in Türkler kimdir ve kimlerden oluşur eseri bugün de Türkler tarafından hevesle ve merakla okunuyor. Bu da oun çok büyük ustalıkla kaleme alınmasından haber verir. O, bazı eserlerinde Tatarların hangi kollara bölündüklerini kim olduklarını, açıklıyor, onların Moğollarla farklı olduğunu söylüyordu .. O, dünyada üç ırkın varlığından, insanların fiziksel yapıya ve görünüme göre farklılıklarından bahsediyor, Türklerin yanlışlıkla monkoloid ırkına ait edildiği görüşlerine açıklık getirir ve böyle bir bölgünün göreceli oldunğunu denetliyordu. Onun kanaatine göre dış görünüşe göre milleti belirlemek şart değildir. Asya'da Avrupalılara ait insanlar veya başka bir yerde Asyalılar mahsus dış görünüşlü insanlar olabilir. O, bazı basın organlarının sayfalarında Cengiz Han'ın ve Timur'un Moğol gibi gösterilmesini eleştirel yaklaşım göstererek onların Türk olduklarını ve soylarından şahsiyetlerin de her zaman Türkçe konuştuklarını ve Türkçe yazdığı eserlerin mevcut olduğunu bildiryordu. O, "Türkler kimdir ve kimlerden oluşuyor" adlı makalesinde Türk halklarının ve onların dilinin ayrımını şöyle açıklıyordu: Birincisi, Sibiriyanin Vasi sahralarında yüzlerce çeşitli namlar tehtindә yaşayan eşair ki, başlıca vakitde Altınordu Hükümetini teşkil eden Kıpçak Türklerinin soyundan munşeebdirler, ikincisi, RusiyayiAvopayi Türkleri Bulqariya azanlılar kibi Kıpçak soyundan bilimsel insanlık açısından "praxikefal" olup kısmi-ezemin çehresi avroplılara mahsus çöhredir, ya Kırımlılar gibi noğay ve sair eski Türklerin ehfatıdırlar, üçüncüsü ,. Qafqaziyanın akvam -mucazire tarafından yanlışlıkla tatar tesniye olunan Türkleri de bunlardır. Qafkaz silsileyi-cibalının yönü-cenubiyyesinde sakin Azerbaycan Türkleri ki, şirvanlı, bakılı, Karabağlı, genceli, irevanlı ve saireden ibarettir. İran'ın kuzey-batı bölümü de bunlardandır ve mezkur silsileycibalın yönü-şimaliyyesinde sakin noğay, Bulgar bir kısmı lezgilerle karışmış Kumık ve görünüşte pek Çerkeslere benzeyen ve genellikle çerkesleşmiş bulunan "Kabarda" ve ilaxır. "Ali Bey'in yaşadığı dönemde Avrupa bilimde önemli başarılara imza atmış, çok büyük dahi şahsiyetler yetiştirmiş. Aynı dönemde doğuda ise gelişme çok yavaş gidiyordu. Doğu hala geride kalmaya devam ediyordu. Bunun nedenlerinden biri doğunun hurafata daha çok eğilim etmesiydi. Bu kısım insanlar her türlü yeni teknolojiyi, gelişimi şeytan ameli olarak değerlendirerek reddediyordu. Ali Bey Hüseyinzade de Abbasqulu ağa Bakıhanov gibi Avrupa'daki gelişmelerin taraftarıydı ve bu gelişmeyi doğu ülkelerinde de görmek istiyor. Fakat, o Avrupa'daki gelişimi destekleyerek İslam dininden hiç de imtina etmiyordu. Ali Bey Hüseyinzade bugün bayrağımızda da yansıdığı gibi Türkçülük, İslamcılık ve Avroplaşmak ideyasının taraftarıydı. Yine bu fikre çeşitli eserlerinde rastlamak mümkündür. Ali Bey Hüseyinzade Avrupa'daki gelişme ve bilime ilgi hakkında sohbet açarken birkaç Avrupalı bilim adamının isimlerini çekiyor. Buna göre de Ali Bey Hüseyinzadeni (Ali Hüseyin Turan) - büyük Türk edibi, filozof ve edebiyat eleştirmeni, XX yüzyıl Azerbaycan59 Türk kulturoloji ve toplumsal-siyasi fikrinin ünlü temsilcilerinden biri adlandırsaq yanılmayız. Uzun süre bilim adamı, doktor, ressam, şair, eleştirmen, çevirmen, öğretim üyesi, gazeteci olarak faaliyet göstermiş, bu alanların her birinde kendine özgü iz bırakarak Türklüğün bir bütün olarak coğrafi haritasını çizmiş düşünür mülteci hayatına katlaşaraq sosyal-siyasi faaliyetle ciddi uğraşarak, Ziya Gökalp, İshak Sükûtî, İbrahim Temo, Yusuf Akçura ve diğerleri ile birlikte "İttihat ve terakki" toplumunun temelini koymuş ve çok geçmeden onun aktif üyelerinden biri haline gelmiştir. O, toplumun Türkçülük ve Turancılık düşüncesinin teorisinin hazırlanmasında önemli bir rol oynamıştır. O, ayrı ayrı türk cümhuriyyetlerinde ortak iletişim dili olarak Osmanlı Türkçesini tebliğ etmekle teorik Turançılığı gerçekleştirmek için tarihi adaletsizliği reddederek, birbirinden ayrı düşmüş çeşitli Türk kavimlerini bir araya getirmek, birleştirmek gibi büyük bir misyonu hayatı geçirmenin yollarını araştırmış, türkçülüyün teorik esaslarını formalaşdıra bilmiştir. Makalede bu dönemin aydınlanma hareketinin siyasi karakter aldığını ve bu alanda Alibey Hüseyinzade, Yusuf Akçura, Ziya Gökalp, A.Ağaoğlu gibi aydınların hizmetleri, onların karşılaştıkları zorluk ve bu yoldaki zorluklardan bahsedilecektir, Sovyet döneminde onlar hakkında yazılanlara bir göz getirilerek eleştirel yanaşılacaq. Makalede ayrıca A.Hüseynzade, E.Ağaoğlu M.Resulzade, Ә.Topçubaşofla ilişkileri ve bunların Türkçülük anlamına yanaşmalarına da dikkat çekilerek karşılaştırmalı analiz edilecektir. Onların ortak yayınladığı gazetelerdeki ana program belgelerine de göz getirilerek bunun aktuallığından da bahsedilecektir. Onun gösterdiği gibi ancak o millet ve tayife teriqi-felah ve necat olur ki, kendini tanıyamaz! Yani her kavim ve millet kendi qövmiyyesine, lisanına, dinine, haziresine, hatta ahval-atiyasına kesbi -Vaqif etmelidir. Makalede 1915-1916 yılları arasında ittihadçı arkadaşları ile birlikte Turan Kurulu bünyesinde Avrupa'nın çeşitli ülkelerine seyahat eden Ali Bey'in Sofya, Viyana, Berlin, Lozan ve b. şehirlerde olması, İttihat ve terakki cemiyetinin talimatı ile Yusuf Akçura ile birlikte Rusya Müslümanlarının talepleri adlı kitapçık tertip etmesi, Alman dilinde yayınlanan bu kitapçıkta Rusya esaretindeki altı Türk-Müslüman devletinin bağımsızlığı talep edilmesi ile ilgili olgulara da dikkat çekilir. Makalede ayrıca düşünürün M.F.Köprülü ile birlikte 1926 yılında Bakü'de yapılan I. Türkoloji kurultayda yer alması, kurultayda yaptığı Batı'nın iki destanında türk adlı raporu ve burada konan meselelere de önem verilecektir. 60 SOSYO-KÜLTÜREL KOD OLARAK TÜRKMEN KADIN GİYSİ GELENEĞİ VE RİTÜEL ÖZELLİKLERİ Doç. Dr. Sibel KILIÇ Marmara Üniversitesi [email protected] ÖZET Eski Türk topluluklarında kadın giysileri arasında elbiseler, Türkmen gelenekleri ve sosyo kültürel dokusunu çözümlemeye katkı bakımından takılara nispeten ikincil öneme haizdir. Zira kadın ve çocukların bedenlerini dış etkilerden de koruyan neredeyse tepeden tırnağa kadar takılan takıların altında sınırlı ölçüde görünebilen elbise, tabiatıyla birincil imaj oluşturmayıp, tamamlayıcı bir fonksiyon üstlenir. Kıyafetlerin sade kesimleri ve kumaşlarının desensiz ve tek rengin hakimiyetinde olması, üzerlerine yerleştirilen binbir çeşit dekoratif özelliğe sahip olan takılara zemin oluşturarak,biçim fon ilişkisi bakımından rasyonel bir yaklaşımı ortaya koymakta olup bilinçli bir tercih olduğu düşüncesini uyandırır. Böylece, düz renklerin hakim olduğu kadın giysileri, altın ve gümüşten üretilen, dekoratif taşlarla bezenmiş takılara, fon oluşturarak büyük bir uyum ve zarafet sağlarlar. Takıların ön planda olması, Türkmen kadın kıyafetlerini, maddi kültür birikimleri içerisinde etkisiz kılan ve geleneksel dokunun dışında tutan bir duruma sebebiyet vermez. Nitekim Türkmen kadın kıyafetleri de, tüm milli kültür ve sanat unsurlarında görüldüğü gibi, bir takım ilkeler ve estetik prensiplerle belirlenmiş olan özel bir tabiata sahip olup, Türkmen kültür ve geleneksel sanatlarının içerisinde önemli bir yer tutarlar. Zaten değişen zamana ve koşullara bağlı olarak, taşınamayacak kadar yüklü miktarda takı takma geleneği ortadan kalkmış, daha ölçülü kullanılan takılar, kıyafetleri ön plana çıkartarak, kadın estetik ve zarafetinin en önemli parçası haline gelmiştir. 61 KERBELA MERSİYELERİNDE TEMSİLİ ACI VE GÜNÜMÜZE YANSIMASI Yrd. Doç. Dr. Sibel ÜST ERDEM Yıldırım Beyazıt Üniversitesi [email protected] ÖZET Kerbela olayı islam tarihi açısından oldukça trajik bir sonuç doğurmuş ve Hz. Muhammed'in torunu hz. Hüseyin şehit edilmiştir. Hz. Muhammed'in torunlarına olan sevgisi İslam âlemi tarafından iyi bilindiğinden Hz. Hüseyin'in başına gelen bu katl hadisesi de yüzyıllar boyunca İslam toplumlarını etkilemiş ve bu acı şiirde mücessemleşmiştir. Bu bildiride Kerbela hadisesi üzerine yazılan şiirler gözden geçirilerek şairler tarafından olaya ilişkin anlatımlar ve günümüz şii inancına yansımaları değerlendirilecektir. 62 TARİHTEKİ TÜRK BİLGİNLERİNİN FEN BİLİMLERİ ÖĞRETİM PROGRAMI VE DERS KİTABI İLE BÜTÜNLEŞTİRİLMESİ Yrd. Doç. Dr. Şerif Ali DEĞİRMENÇAY Giresun Üniversitesi [email protected] ÖZET Bu çalışma, Fen Bilimleri öğretim programında ve ders kitaplarında bilim tarihi ve keşifler ile ilgili konular içerisinde Türk bilginlerine ne kadar yer verildiğini araştırmak amacıyla gerçekleştirilecektir. Çalışmada, nitel veri toplama yöntemlerinden doküman incelemesi yapılacaktır. 2014 yılında güncellenen Fen Bilimleri dersi öğretim programı kazanımlarında bilim tarihine ve tarihteki keşiflere ne derece yer verildiği, batılı bilginlerin yanında Türk bilginlerine yeterince yer verilip verilmediği, Türk bilginlerinin ders kitaplarına yansıtılıp yansıtılmadığı analiz edilecektir. Çalışmanın sonunda, Türk bilim kültürünün dünyaya yayılmasında önemli katkıları olan Biruni, Ali Kuşçu, Farabi, Harezmi, Uluğ Bey, Piri Reis ve Cezeri gibi Türk bilginlerinin programa ve ders kitaplarına nasıl entegre edilebileceğine yönelik öneriler geliştirilecektir. Anahtar Kelimeler: Türk Bilginleri, Fen Bilimleri, Bilim Tarihi, Program, Ders Kitabı. 63 NÂBÎ’NİN BİLİNMEYEN FARSÇA ŞİİRLERİ Araş. Gör. Şerife ÖRDEK Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi [email protected] ÖZET Klasik Türk edebiyatının önemli şahsiyetlerinden olan Nâbî, 17. yüzyıl şiiri denildiğinde aklımıza ilk gelen şairlerdendir. Nâbî, yaşadığı dönemde yazdığı hikemî şiirleri ile kendisine has bir üsluba sahiptir. Kendisinden sonraki dönemlerde de şairin hikemî söylemi diğer şairleri etkilemiş ve Nâbî takipçilerinin oluşmasına sebep olmuştur. Nâbî’nin şiirlerini derlediği divanının tenkitli metni Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan tarafından yayımlandı. Farsça Divançesi üzerine ise tarafımdan bir yüksek lisans tezi hazırlandı. Yapılan araştırmalar sonucunda şairin her iki eserinde de yer almamış olan ve divanının üç yazma nüshasında bulunan Farsça kasideler, rubailer ve tarihler tespit edildi. Bu çalışmada, söz konusu Farsça manzumeler Türkçeye tercüme edilerek incelenecektir. Anahtar Kelimeler: 17. Yüzyıl, Nâbî, Farsça Şiirleri 64 BİR HALK KAHRAMANI OSMAN BATUR Yrd. Doç. Dr. Tekin TUNCER Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi [email protected] ÖZET Doğu Türkistan’ın Komünist Çin tarafından işgalinden sonra başlayan mücadeleler Türk tarihi içinde önemli bir yere sahiptir. Bu mücadelelerin sembol şahsiyetlerinden biri olan Osman Batur’un hayatı ve mücadelesi hakkında bilgiler verilerek, Komünist Çin yönetimine karşı verdiği mücadele sonucunda nasıl bir halk kahramanı haline geldiği konusuna değinilecektir. Anahtar Kelimeler: Doğu Türkistan, Komünizm, Çin, Mücadele, Kazak. 65 AZERBAYCAN TÜRKÇESİNDE KELİME DÜZEYİNDE İSTEM SORUNU Tuğba ŞAHİN Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi [email protected] ÖZET Sovyetler dönemi itibariyle Türk Dünyasında çeşitli etkileşimler ve ayrışmalar yaşanmıştır. Bu farklılıklar özellikle edebi sahada kendini göstermiştir. Türkiye Türkçesine aktarılacak metinlerde karşımıza çıkan sorunlar aktarma sorunları olarak adlandırılır.Tarihi Türk lehçeleri arasındaki bu aktarma sorunları ise; dil alanlarının örtüşme meseleleri, ses farklılıkları, kelime hazinesindeki farklar, yapı farklılıkları, dizim farkları ve fiil tabanının istemi konusundaki farklılıklardır. Bu bildiride, AzerbaycanTürkçesinde ki istem konusu kelime düzeyinde ele alınacak ve bir takım değerlendirmelerde bulunulacaktır. Anahtar Kelimeler: Azerbaycan Türkçesi, Valenz (İstem), Türkiye Türkçesi, Türk Lehçeleri 66 NABİ’NİN GAZELLERİNDE ÜSLÛB-I MUADELE Yrd. Doç. Dr. Ülkü ÇETİNKAYA Ankara Üniversitesi [email protected] ÖZET Belagatte mürekkep veya temsilî teşbih olarak bilinen ve taraflarından biri diğerini teyid eder durumda olan teşbih türü, ilk defa İranlı üslup araştırmacısı M.Ş. Kedkenî tarafından “üslûb-ı muâdele” olarak adlandırılmıştır. “Üslûb-ı muâdele” özellikle gazelde beyti oluşturan mısralardan her birinin gerek gramer gerekse anlam bakımından diğerinden bağımsız olması esasına dayanır. Beytin bir mısrasında dile getirilen herhangi soyut bir düşünce, diğer mısrada bu iki mısra arasındaki teşbih ilişkisinden yararlanılarak, gözlem ve deneyimlere dayalı somut bir bilgiyle örneklendirilir. Dolayısıyla örneklemeli beyit sistemi olarak da tanımlanmıştır. Hemen her şairin divanında rastlanabilecek olan bu tür beyitler, 17 ve 18. yüzyıllarda Hint, İran ve Türk edebiyatında görülen sebk-i Hindî (Hint üslûbu) temsilcisi şairler tarafından geliştirilerek daha fazla kullanılmıştır. Özellikle şiirlerinde hikemî konulara yer veren şairlerce benimsenmiş bir anlatım özelliği olup, İran edebiyatındaki en önemli temsilcisi Sâib-i Tebrîzî’dir. Türk edebiyatında bu tarz söyleyişi şiirlerinde başarıyla ve en çok yer veren şairlerden biri 17. yüzyıl şairi Nabî’dir. Bu bildiride, “mürekkep/temsilî teşbih” ve “üslûb-ı muâdele” terimleri bağlamında, Nâbî Divanı’ndaki gazellerden derlenen beyitlerdeki teşbihler değerlendirilecektir. 67 AVRUPA’DA BİR CEVELANIN STOCKHOLM VE UPPSALA DURAKLARI Yrd. Doç. Dr. Ünal ZAL Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi [email protected] ÖZET Osmanlı Devletinin kuruluşundan yıkılışına kadar olan sürede Avrupa’ya bakış açısı farklılıklar arz eder. Kuruluş ve yükseliş dönemlerinde daha çok üstün bir bakış ve ötekileştirme görülürken, duraklama döneminden itibaren Avrupa’yı tanıma ve anlama sürecine geçilir. Gerileme döneminde ise tamamen örnek alınması gereken bir model olarak görülmeye başlanır. Özellikle duraklama ve gerileme dönemlerinde karşımıza çıkan anlayışları daha iyi takip etmede farklı kişiler tarafından yazılan seyahatname ve sefaretname örnekleri büyük önem arz eder. Bu seyahatnamelerden bir de Ahmet Mithat Efendi tarafından kaleme alınan Avrupa’da Bir Cevelan adlı eserdir. 1889 yılında Stockholm’de gerçekleşen sekizinci Oryantalistik Kongresine II. Abdülhamit tarafından resmi olarak görevlendirilen Ahmet Mithat Efendi, İstanbul’dan başlayan ve Stockholm’e kadar uzanan oldukça uzun ve renkli bir seyahate çıkar. Önceleri resmi bir görev olarak başlayan bu seyahat, kongrenin bitiminden sonra gayri resmi bir şekilde devam eder. Avrupa’da görmek ve gezmek istediği yerleri tek tek dolaşan Ahmet Mithat Efendi, edindiği bilgileri en ince ayrıntısına kadar kayıt altına alır ve İstanbul’a döndükten sonra ise bu gezideki izlenimlerini Tercüman-ı Hakikat gazetesinde bölüm bölüm yayınlayarak okuyucularıyla ayrıntılı bir şekilde paylaşır. Bu bildiride, Ahmet Mithat Efendi’nin yaptığı seyahatin Stockholm ve Uppsala bölümleri ile kongrede sunulan bildiriler ve içerikleri üzerinde durulacaktır. İsveç Kralı II. Oscar’ın da bizzat katılımlarıyla oldukça görkemli geçen söz konusu kongre, Osmanlı heyeti açısından heyecanlı ve gösterişli olduğu kadar, sürprizlerle de dolu olmuştur. II. Abdülhamit’in İsveç Kralı II. Oscar’ın hummaya yakalanan oğlunu İstanbul’da tedavi ettirmiş olması; İsveç Kralı’nın II. Abdülhamit ile daha önceden yüz yüze görüşmüş olması; kongreyi düzenleyen ev sahiplerine sunulmak üzere II. Abdülhamit’in emriyle dönemin önde gelen hattatlarına özel olarak yazdırılan Türkçe elyazması eserler ve içerikleri ile Stockholm’de Osmanlı heyetine takdim edilen devlet nişanları ve son olarak İsveç Kralı II. Oscar tarafından Osmanlı heyeti için özel olarak imzalanan fotoğrafları bu bildiride ele alınacak ve çeşitli değerlendirmeler yapılacaktır. Anahtar kelimeler: Ahmet Mithat Efendi, Avrupa'da Bir Cevelan, VIII. Oryantalistik Kongresi, İsveç, Stockholm, Uppsala 68 HALİDE EDİP ADIVAR’IN İLK DÖNEM ROMANLARINDAKİ OTOBİYOGRAFİK İZLERİN PSİKANALİTİK AÇIDAN TAHLİLİ Yrd. Doç. Dr. Ürün ŞEN SÖNMEZ İstanbul Arel Üniversitesi [email protected] ÖZET Halide Edip, Türk romanının hem tematik hem de teknik anlamda sıçrama yapmasına katkı sağlayan isimlerin başında gelir. Yazar, türün Türk edebiyatında olgunlaşmasına olduğu kadar modernleşme, milliyetçilik, ulus devletin inşası, kadın meselesi, yeni bir ahlak sisteminin kurulması gibi pek çok siyasal ve sosyal meselenin sanat eserinde izlek olarak işlenmesine de katkı sağlamıştır. Özellikle olgunluk çağı eserlerinde görülen sosyal ve siyasal unsur ve söylemlerin baskınlığı, Halide Edip’in romanları üzerine yapılan inceleme ve eleştirilerin de çoğunlukla sosyal ve siyasal boyutlar üzerine inşa edilmesi sonucunu doğurmuştur. Oysa onun romanları, bu çok önemli sosyal, siyasal ve düşünsel yansımalar kadar onun şahsi hayatından ve hem birey hem de yazar olarak kimliğini inşa sürecinden de izler taşır. Yazarın özellikle ilk dönem romanlarında görülen otobiyografik izler, romanlarının yalnız devirlerinin sosyal ve siyasal meselelerine dair izler barındıran eserler olarak değil yazar benliğinin kurulmasını aydınlatan eserler olarak okunmasına da olanak sağlar. Bu ilk dönem romanlarındaki otobiyografik izlerin tahlili, yazarın ve romanlarının daha geniş açıdan anlaşılmasını ve yorumlanmasını sağlayacak; ilaveten sanatkârın hayatının sanat eserine yansımalarını da örnekleyecektir. Aynı zamanda, bu otobiyografik izlerin yazarın özellikle üzerinde durduğu bir takım sosyal meselelere odaklanmasını ne ölçüde etkilediği de tartışılacaktır. Sanatkârı ve onun zamanını, çevresini, hayatını, yaratıcılığının kaynaklarını, sanatçıyı yazamaya götüren etmenleri bilinç ve bilinçaltı boyutları ile eser eleştirisinde merkeze alan psikanalitik eleştiri, bu inceleme için en uygun yöntem olarak görülmüş ve seçilmiştir. Bu çalışmanın Halide Edip ile ilgili yapılan inceleme ve eleştirilere, özellikle yazarın ilk dönem eserlerinin ve yazar kimliğinin oluşumunda şahsi hayatının etkilerinin aydınlatılmasına katkı sağlaması umulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Halide Edip, roman, izlek, otobiyografik izler, Psikanalitik eleştiri. 69 TÜRK EDEBİYATINDA SECİ VE KULLANIMI Araş. Gör. Volkan KARAGÖZLÜ Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi [email protected] ÖZET Bugünkü bilgilere göre Arap edebiyatında doğduğu sanılan ve Fars edebiyatından Türk edebiyatına geçtiği iddia edilen sec'i sanatına Türk edebiyatında yazılı ve sözlü edebiyat ürünlerinde rastlanmaktadır. Edebiyat tarihi, belagat kitapları ve edebiyat sözlüklerinde Türk edebiyatındaki kullanımlar göz ardı edilerek verilen bilgiler, secinin 15. yy.da çeviri eserler vasıtası ile edebiyatımıza girdiği ve bu yüzyıldan sonra seci kullanımının arttığı yönündedir. Bu kitaplarda 15. yy.da Sinan Paşa'nın Tazarru'nâme adlı eserinden sonra secinin arttığı bilgisi görülmektedir. İncelemelerimiz sırasında secinin, yazılı edebiyat ürünlerinden önce Türk edebiyatında sözlü ürünlerinde bulunduğu tespit edilmiştir. Bu makalede Türk edebiyatında secinin kullanımı ve kullanım zamanı ile ilgili fikirler paylaşılacaktır. 70 OSMANLININ ÇÖKÜŞ DÖNEMİNDE KÜLTÜREL EĞİLİMLER BUNUN ÇÖKÜŞDE ETKİSİ Zarife NEZİRLİ Bakü Devlet Üniversitesi [email protected] ÖZET “Kültür” sözcüğü Latince “colere” sözcüğünde kökenini bulmaktadır. Kültür birüyin düşünsel, inançsal, duyğusal etkinlikleri sonucunda ortaya çıkan yaratılar, değerler ve nesiller boyu aktarılan davranışlar bütünüdür. Eğitimden yararlanırken teknolojinin ve bilimin eğitim yolu ile ithal edilmesini de savunan söz konusu düşünürlerin geleneksel yapının bozulmaması şeklindeki görüşleri de egemenliğini korumaktadır. Doğaldır ki, bu mümkün değildir. Çünkü kültürel öğenin birinde oluşacak değişme, sistemin diğer unsurlannı da etkileyecek ve sistemde değişmelere yol açacaktır. Diğer bir deyişle ithal edilen teknoloji ve eğitim biçimleri, kültürün diğer kurumlanın da etkileyecek, değiştirecektir. Osmanlı, Avrupa’nın aksine, temel hedefleri arasına üretim, para, hürriyet, eşitlik kavramlarından ziyade “adalet” kavramı koymuştur. Zira o devirdeki şartlar altında toplumların veya fertlerinin en önemli ihtiyacı adaletti. Bu itibarla siyaseten nizam-ı âlem (dünya nizamı) peşinde olan Osmanlının kendi dünya düzenini cazibe merkezi haline getirebilmek için adalet vaad etmesi ve devletin var oluş sebebini adalete dayandırması fevkalâde anlaşılır bir durumdur. Dolayısıyla şeriat kanunlarıyla ve örfi kanunlarıyla imparatorluk dâhilinde adaleti temin etmeye öncelik veren Osmanlı Devleti’ni despotlukla nitelendirmek pek mümkün görülmemektedir. Kültürel değişme, kültürel sistem in öğelerinde ve öğeler arasındaki ilişkilerin yapısında oluşan farklılaşmadır. XIX. yüzyıl Osmanlı aydını, ister resmî bir görev nedeniyle, ister uğradığı takibat sonucu olsun seyahat eden bir tiptir. Bunun sonucunda Osmanlı aydını, gözleme dayalı dışa dönük bir bilgilenme sürecini benimsemiştir. Öte yandan "Yeni Osmanlılar Cemiyeti", Jön Türkler ile "İttihat ve Terakki Cemiyeti" üyelerinin bir kısmının pozitivizmi benimsemesi de pozitivist hareketin gelişmesini sağlamıştır. Makalede bunun yanı sıra Osmanlın son dönem kültürüne olan müdahalelerini ve halkın buna tepkisini araştıracağız çeşitli, belgelerle mukayeseli inceleme aparacağız. Osmanlının kültürel eğilimlere doğru akışı ve bunun çöküşteki rolüne farklı bakış açısıyla bakacağız. 71 KÜLTÜREL İLİŞKİLERDE TERCÜMENİN ÖNEMİ VEYA KAZAK FİLOLOJİSİNDE TERCÜMENİN GÜNCEL KONULARI Yrd. Doç. Dr. Rüstem AŞİMOV Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi İlk baştan bugüne kadar tercüme ve tercümanlık görevinin esas amacı tercümesi yapılacak dili bilmeyen okuyucu veya dinleyiciye metin (veya sözlü ifadelerin anlamı) hakkında olabildiğince yakın manada bilgi vermek olmuştur. Türlü halkların inançları, dünya görüşleri, manevi, kültürel ve politik yaşamına büyük etki sağlayan tercüme ve tercümanlık kültürel ilişkilerde genelde kolay olarak değerlendiremiyeceğimiz bir aracılık hizmeti sürdüre gelmektedir. Böylesine büyük bir mesuliyet yüklendiğinden dolayı Tercüme teorisinde eser (ana metin) hangi halkın dilinden tercüme ediliyor ise tercüman o halkın yaşamını, kültürünü ve bütünüyle yapısını (milli kimliğini) ileri seviyede bilmesi gerekir diye değişmez bir ilke ortaya çıkmıştır. Bütün İslam dünyasının eşsiz şahsiyetlerinin el yazmalarının, kitaplarının ve eserlerinin tercüme edilmesi, belirtmek gerekirse “Bin bir gece” (1929-1939), “Kelile ve Dimne” (1934), İbni al-Asir, Nasavi, Mahmud Kaşgari’nin Kazak tarihi ile ilgili Arap kaynaklarının tercümeleri (1954-1956), Taberi’nin “Kafkas ve Orta Asya tarihi malzemeleri” (1952), Arap, Fars ve Türk dillerindeki el yazma eserlerin tercümesi ve bibliyografilerinin hazırlanması (1968), Kur’an-ı Kerim tercümesi, İslam ansiklopedisinin neşredilmesi, doğu el yazmaları bibliyografisinin hazırlanması gibi çalışmalarda kültürler arası iletişimi güçlendirmeye katkı sağlamakla beraber asıl milli hususiyetlerini, başka bir deyişle asıl eserin “ruhunu” kaybetmemesi meselesi önem kazandı. Bu makalede Türk dili konuşan ülkelerin kültürler arası iletişimlerinde tercüme ve tercümanlık hizmetin önemi, çağdaş Kazak filolojisinde terminoloji oluşturma ve mesleki tercümenin güncel meseleleri irdelenmektedir. Anahtar Kelimeler: edebi tercüme süreci, asıl metin, simültane çeviri, eşanlamı olmayan (непереводимые слова) kelimeler, kültürel ilişkiler, Kazak filolojisinde tercüme 72 PREDODŽBE O DRUGİMA U “ZENÂN -NÂME” : İMAGOLOŠKA ANALİZA Dr. Sc. Azra ABADŽIĆ NAVAEY Filozofski Fakultet Sveučilišta u Zagrebu SAŽETAK / ÖZET Mesnevija osmanskoga pjesnika Fazıla Enderunija pod naslovom „Zenân-nâme“ („Knjiga o ženama“), napisana krajem 18. st. i rado čitana početkom 19. st., jedno je od imagološki najzanimljivijih djela postklasične osmanske književnosti. Oslanjajući se na tradiciju şehrengiza, autor u ovoj mesneviji od 1101 bejta donosi vrlo živopisne i duhovite psiho-fizičke portete žena najrazličitijih etničkih i vjerskih skupina: od onih koje su živjele na osmanskom području, do strankinja izvan granica Osmanskog Carstva. Unatoč osporavanoj literarnoj vrijednosti „Zenân-nâme“, riječ je o djelu iznimno bogatog imagološkog potencijala koji do sada nije bio sustavno istražen. Polazeći od postavki književne imagologije, istraživačke grane komparativne književnosti koja se bavi interpretativnom analizom diskurzivnih konstrukcija i reprezentacija kolektivnih identiteta, posebno etničkih, nacionalnih i konfesionalnih, u radu se analiziraju predodžbe o strankinjama koje se spominju u „Knjizi o ženama“, kao mogući prilog proučavanju osmanskih predodžbi o Drugima. 73 UTJECAJ TURSKOG JEZİKA NA FONOLOŠKU İ SEMANTİČKU ADAPTACİJU FARSİZAMA U BOSANSKOM JEZİKU Doç. Đenita HAVERİĆ Filozofski fakultet [email protected] Prof. Dr. Amela ŠEHOVİĆ Filozofski fakultet SAŽETAK / ÖZET Riječi orijentalnog porijekla, odnosno riječi iz turskog, arapskog i perzijskog jezika zauzimaju istaknuto mjesto u leksici bosanskog jezika. One se nazivaju turcizmima, jer su u bosanski jezik uglavnom ušle preko turskog, kao jezika posrednika, za vrijeme vladavine Osmanskog carstva u Bosni i Hercegovini. Predmet ovoga rada su farsizmi u bosanskom jeziku, tj. utjecaj turskog jezika na fonološku i semantičku adaptaciju farsizama u bosanskom jeziku. Perzijska riječ, odnosno posuđenica, od momenta preuzimanja iz perzijskog jezika u jezik primalac, tj. bosanski jezik, bila je podložna različitim jezičkim procesima i na putu do potpune integracije prošla je kroz razne adaptacije na fonološkoj i semantičkoj razini. S obzirom na činjenicu da su mnoge perzijske riječi ušle u bosanski jezik preko turskog kao jezika posrednika, veliki broj ovih promjena desio se upravo prilikom prelaska riječi iz perzijskog u turski jezik. 74 UPOTREBA RİJEČİ TURSKOG PORİJEKLA U PRİPOVİJETKAMA HAMZE HUME Dr. Sc. Enisa GOLOŠ Pedagoški zavod Mostar [email protected] SAŽETAK / ÖZET Ovaj rad pruža uvid u upotrebu riječi turskog porijekla u književnom djelu Hamze Hume i njihovu frekventnost u sadašnjem govoru. Istovremeno daje odgovor na pitanja: koje od riječi su se odomaćile i postale sastavni dio leksike bosanskog standardnog jezika ili su ostale u krugu dijalekta, koje riječi nisu više u upotrebi pa pripadaju sloju pasivne leksike te koje riječi su nezamjenjive jer zamjena našim riječima nije prihvatljiva. Polazište i osnov istraživanja bile su pripovijetke: „Džigit“, „Ašikovanje“, „Raspevani grad“ i „Deda Rnjez“. Cilj rada je da se kroz analizu jezičkih jedinica – turcizama, stvori slika o razmjerama upotrebe tog sloja riječi koji je u leksiku bosanskog jezika došao s prodorom Osmanlija na prostore Bosne i Hercegovine. Njihov boravak na ovim terenima ostavio je trag kako u materijalnoj tako i u duhovnom vidu kulture. Budući da se rad bavi semantičkim aspektom analize, to će biti rasvjetljene riječi tipa behar, jasmin, pirjan i sl. kao riječi koje su karakteristične za govor podneblja - mostarsku kotlinu. Naravno, ove riječi su postale sastavni dio leksike prostorno šire od Huminog zavičaja jer se Humino djelo čita i i živi među govornicima bosanskog jezika. One postaju i sloj leksike bosanskog standardnog jezika. Pored isticanja značenja pojedinih riječi u radu se razgraničila upotreba pojma turcizmi, a potom su izdvojene tri grupe riječi. Krenulo se od kategorije ličnih imena tipa Šaćiraga posmatrane kroz prizmu društvenog položaja njenih nosilaca, preko grupe riječi vezane za život unutar visokih avlijskih zidova tipa avlija, sofa, musandera do grupe riječi vezane za život izvan avlijskih zidova tipa sokak, čaršija, čitluci. Ukazivanjem na pravo značenje izdvojenih riječi ukazalo se i na njihovu sferu djelovanja, ulogu u životu govornika Humina vremena ali, i govornika ovog vremena. Ključne riječi: turcizmi, duhovni vid kulture, turska kultura, bosanskohercegovačka kultura 75 USTAM VE BEN’DE 16.YY OSMANLI TOPLUMU’NDAN KADIN PORTRELERİ Yrd. Doç. Dr. Fatma KALPAKLI Selçuk Üniversitesi [email protected] ÖZET Ustam ve Ben ilk bakışta her ne kadar Mimar Sinan ve onun yaşamı döneminde başa geçen sultanlar (16.yy) hakkında gibi gözükse de, romanda bize o dönemdeki kadınların yaşamları, sorunları ve statüleri hakkında bir fikir sahibi olabileceğimiz (saraydaki/haremdeki kadınlardan inşaat alanlarında bu sarayları inşa eden kadınlara kadar) yeterli sayıda kadın karakterler portre edilmiş ve yaşamları irdelenmiştir; kadınların eğitimleri, günlük hayatları, aşk hayatları ve mesleki hayatları yalın bir dille tasvir edilmiştir. Bu bağlamda, bu tebliğde yetmiş iki milletin birarada yaşadığı, Osmanlı İstanbul’unda Elif Şafak’ın Ustam ve Ben romanı esas alınarak Osmanlı toplumundaki kadın portreleri ele alınacak ve ayrıca Mimar Sinan’ın kadınlara bakış açısına da değinilecektir. Tabii bir de romanı daha da cazip kılan romanın başkahramanı Hintli filbaz Cihan’ın ve onun platonik aşklarına da değinmeden bu çalışmayı sonlandırmayacağız. Anahtar Sözcükler: Elif Şafak, Ustam ve Ben, Osmanlı Toplumu’ndaki kadın, eğitim, kadın meslekleri, harem, Mimar Sinan, Hintli filbaz. 76 TÜRKİZMLERİN ÇAĞDAŞ BOŞNAK DİLİNDEKİ ANLAMSAL ÖZELLİKLERİ (Meşa Selimoviç'in Kale Romanı Üzerine Bir İnceleme) Prof. Dr. Kerima FİLAN Saraybosna Üniversitesi, Felsefe Fakültesi [email protected] Sanela CRNOVRŠANİN, MA Uluslararası Saraybosna Üniversitesi (İUS) SAŽETAK / ÖZET Çağdaş Boşnak dilinin sözcük dağarcığında etimolojik olarak başka dillerle bağlantılı olan birçok sözcük bulunmaktadır. Doğal dillerin her birinin söz dağarcığında bulunan bu çeşitlilik kültürlerarası iletişimin ve dile yansıyan doğal etkileşim sürecinin neticesidir. Türk kültürünün Balkanlarda birkaç yüzyıl süren varlığı, Türkçe'de bulunan çok sayıda sözcüğün yerel dillere geçmesine vesile olmuştur. Bu sözcükler yerel dillerde bulunan dilsel kuralların gerektirdiği değişimlere tabi tutulmuş, şekil ve anlam bakımından girdikleri yeni dillerin sistemine uyum sağlamışlardır. Adaptasyon (uyum) süreci uzun olup dilin farklı alanlarında gelişim göstermektedir. Bu süreç ödünçlenen her sözcük için aynı şekilde gerçekleşmez. Buna istinaden, sözcüklerin çeşitli etkenler çerçevesinde gelişen farklı uyum süreçleri bulunmaktadır. Bu süreci daha net bir şekilde göstermek adına bu sözcüklerde gerçekleşen değişimlerin incelenmesi, tanımlanması ve sınıflandırılması gerekmektedir. Biz bu çalışmada günümüz Boşnak dilinde kullanılan Türkçe kelimelerin anlamsal değişimlerine odaklanacağız. Türkizmlerin (Balkan dillerindeki Türkçe ya da Türkçe aracılığıyla ödünçlenen sözler) Boşnak dilindeki yeri farklıdır, bu durum zaman içerisinde değişen yaşam tarzının doğal bir neticesidir. Bazı sözcükler genel kabul görmüş ve ifade ettikleri kavramın tek adı olarak aktif kelime dağarcığı içerisinde yerlerini almışlardır. Onlar, kökenlerini gösteren mühürlerden arınmış olup Slav kökenli kelimelerle birlikte günümüz Boşnak dilinin söz dağarcığını oluşturmaktadırlar. Diğer sözcükler ise zaman içerisinde eskimiş, birer arkaizmden (aşnılık) ve historizmden (tarihsicilik) ibarettirler. Bu tür sözcükler Boşnak dilinin pasif kelime dağarcığında yer almaktadırlar. 77 Türkçe kelimelerin edebi eserlerdeki yerleri eserin türüne, konusuna, yazarın edebi anlatım biçimine ve çeşitli etkenlere bağlıdır. Edip, Meşa Selimoviç bazı romanlarında anlatımda çok sayıda farklı türkizmler kullananlardan biridir. Bunun sebebi romanlarının konularıyla bağlantılırdır. Bu sebepten ötürü bu incelememizi yapmak üzere Selimoviç'in Tvrđava (Sarajevo, 1970. Novo izdanje: Marso, Beograd 2013) adlı romanını seçmiş bulunmaktayız. Biz, bu eserde türkizmlerin hangi anlamlarda kullanıldıklarını incelemek istiyoruz. İncelememizi eserin Boşnakça yazılmış olan orjinalinde bulunan türkizmleri, Kale (Kale, çev. Suat Engüllü, Ötüken Neşriyat Yayınevi, Istanbul 2001) başlığıyla Türkçe'ye tercüme edilen Tvrđava romanında bulunan karşılıklarıyla kıyaslayarak gerçekleştireceğiz. Amacımız anlamca birbiriyle aynı olarak kullanılan sözcükler arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları göstermektir. 78 BOŞNAKLARIN OGLEDALO GAZETESİNDE (1907-1908) TÜRK KÜLTÜRÜNÜN UNSURLARI Prof. Dr. Kerima FİLAN Saraybosna Üniversitesi, Felsefe Fakültesi [email protected] ÖZET 1907 yılında „Boşnak aydınların bir yayın organı“ olarak yayın hayatına başlayan Ogledalo gazetesinin başyazarı Safvet Beg Başagiç'dir. Boşnak dilinde ve Latin alfabesiyle haftalık olarak yayımlanan özel bir gazeteydi. Gazetede esas olarak ülkede olup bitenler tartışılıyordu; bunun yanı sıra dış haberler, ilanlar gibi konulara yer veriliyordu. Başyazarın görüşüne göre Ogledalo bilimin ve eğitimin gelişmesi sorunlarını ele alacaktır. Bu amaçla eğitimle ilgili haber ve makalelere önem verilmiştir. Bu çalışmanın amacı Ogledalo gazetesinin makalelerinde görülen Türk kültürü unsurlarını incelemektir. Bu araştırmaya bizi sevkeden hususlardan biri, gazete adının (ilk sayısından başlayarak son sayısına kadar) Boşnakça ile Türkçe olmak üzere iki dilde verilmiş olmasıdır: Boşnak dilinde ve Latin alfabesinde verilen Ogledalo adının üstünde eski Türk hafli basılmış İbret adı yer almakta, alt yazısı ise eski Türk yazısında ve Türk dilinde Asâra bakup ibret alan var ise erdir, Bosna yüzi başdan başa meydân-i ibretdir. şeklinde verilmiştir. Ogledalo (nâm-i diğer İbret) gazetesinin yayımlanmış 13 sayılarını baştan sonuna kadar okunarak makalelerinde yer verilen Türk kültürüne ait unsurlar incelenecektir. Bu çalışmada 20. yüzyılın başında Boşnak dilinde yayımlanan, dolayısıyla Boşnak okurlar için çıkarılan bir gazetede Türk kültürünü temsil eden unsurların Boşnak kültüründeki yeri değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Bosna-Hersek, 1907-1908 yılı, Ogledalo gazetesi, Türk kültürünün unsurları 79 HİDAYET KULENOVİÇ’İN SIRAT-İ MUSTAKİM DERGİSİ’NDE BOSNA’YA DAİR YAZILARI Doç. Dr. Hatice ORUÇ Ankara Üniversitesi [email protected] ÖZET Sırat-ı Müstakim dergisi 1908 yılında II.Meşrutiyet’in ilanından sonra, Eşref Edib ve Ebu’l-ulâ Zeynelabidin (Mardin) tarafından yayınlanmaya başlamıştır. Başyazarı Mehmed Akif’tir. İslâm dini, felsefesi, hukuku, edebiyatı, tarihi vs. pek çok konuda yazıların neşr edildiği haftalık bir dergidir. 1908-1912 yılları arasında 182 sayı Sırât-ı Müstakîm ve 1912-1925 yılları arasında 183.sayıdan 641.sayıya kadar Sebîlü’r-Reşâd ismiyle yayınlanmıştır. Başta Mehmed Akif Ersoy olmak üzere dönemin önde gelen simalarının bu dergide yazdıkları görülmektedir. Bosna’daki Müslümanlar ile ilgili olarak derginin ilk yıllarında Hidayet Kulenoviç’in bazı yazıları bulunmaktadır. Bu tebliğde söz konusu bu yazılar konu edilecek, bu yazılar üzerinden dönemin Bosnası hakkında bir tasvir çizilmeye çalışılacaktır. 80 OSMANSKİ UTİCAJİ NA MATERİJALNU KULTURU U BOSNİ İ HERCEGOVİNİ NA PRİMJERU VİŠNJİČKE KERAMİKE Mr. sc. Lebiba DŽEKO Zemaljski muzej Bosne i Hercegovine [email protected] SAŽETAK / ÖZET Izrazito vidljiv uticaj osmanske kulture u Bosni i Hercgovini možemo pratiti na svim elementima materijalnog kulturnog nasljeđa. Tema ovog rada su uticaji koji su vidljivi na keramičkim predmetima izrađenim u Srednjoj Bosni, tačnije u Višnjici kod Kiseljaka. Ova keramika odlikuje se nizom specifičnosti i karakteriziraju je prefinjeni oblici predmeta, te bogato ukrašavanje, što nije inače slučaj sa nativnom, nešto grubljom keramikom kojoj pripada i višnjička keramika. Ova keramika koju zovemo još i bijela keramika izrađivala se do 60-tih godina XX stoljeća i koristila se isključivo za nošenje i čuvanje vode, ali imala je često i samo dekorativnu ulogu. Uzmemo li u obzir da se višnjička keramika izrađivala na ručnom grnčarskom kolu, što predstavlja najstariji način izrade keramike, koji se koristio još od prahistorijskog vremena i da se danas njenom izradom ne bavi nijedan majstor u Višnjici, potrebno je saopštiti saznanja o ovom fenomenu materijalne kulture u Bosni i Hercegovini. Najveća i jedina poznata zbirka ove keramike danas se čuva u Odjeljenju za etnologiju Zemaljskog muzeja Bosne i Hercegovine. 81 IMENİCE U BOSANSKOM İ TURSKOM JEZİKU İ NJİHOVE KARAKTERİSTİKE Maida DAUTOVİĆ, MA Filozofski fakultet Tuzla [email protected] Merima GRABČANOVİĆ Filozofski fakultet Tuzla SAŽETAK / ÖZET U ovom radu su predstavljene imenice u bosanskom i turskom jeziku i njihove karakteristike. Imenice su vrsta riječi kojima se imenuju bića, predmeti i pojave. Imenicama se imenuje, odnosno nominira cjelokupna stvarnost, pa zbog toga one imaju nazivnu funkciju ili funkciju imenovanja. Imenice se odlikuju gramatičkim kategorijama roda, broja i padeža. Za razliku od bosanskog jezika, u turskom jeziku ne postoji kategorija gramatičkog roda. Tako da se za ekspliciranje roda ljudskih bića upotrebljavaju leksemi ‘erkek’ (muško, muškarac), ‘kız’ (djevojka), ‘kadın’ (žena), a uglavnom dolaze u prepoziciji. U bosanskom jeziku ima sedam padeža, a to su: nominativ, genitiv, dativ, akuzativ, vokativ, instrumental i lokativ, dok u turskom jeziku ima šest padeža, a to su: nominativ, genitiv, dativ, akuzativ, lokativ i ablativ. Pored ovih šest padeža u turskom jeziku su zastupljeni instumental i relativ-ekvativ, međutim oni se svrstavaju u sekunadrnu grupu jer izražavaju padežne odnose. Budući da bosanski jezik poznaje kategoriju roda, padežni nastavci se razvrstavaju prema rodu imenice i opsežniji su u odnosu na padežne nastavke u turskom jeziku. Padežni nastavci i kategorija roda najčešće predstavljaju problem nativnim govornicima turskog jezika pri početku učenja bosanskog jezika. Pored razlika u kategoriji roda i padeža, u turskom jeziku za razliku od našeg jezika u imenice se ubraja i genitivna veza. Genitivna veza je svojestvena orijentalnim jezicima. Gramatički je svrstana u imenice, a to je imenička fraza koja služi za izražavanje posvojnosti. Kako nativnim govornicima turskog jezika kategorija roda predstavlja problem pri početku učenja turskog jezika, tako nativnim govornicima bosanskog jezika genitivna veza najčešće predstavlja prvobitni problem. Naravno, uz veliku želju i trud to nije nešto nesavladivo. Svaki jezik ima svoje specifičnosti, a da bismo izučavali neki strani jezik, moramo dobro poznavati gramatiku i pravopis svog maternjeg jezika. Cilj ovog rada jeste da predstavi sličnosti i razlike imenica u bosanskom i turskom jeziku. Ključne riječi: imenica, rod, broj, padež, genitivna veza; 82 FÜRUZAN’IN ‘PARASIZ YATILI’ VE ERENDİZ ATASÜ’NÜN ‘KADINLAR DA VARDIR’ HİKÂYELERİNİN CİNSİYET AÇISINDAN İNCELENMESİ Melinda BOTALİĆ/ Nadira ŽUNİĆ Univerzitet u Tuzli [email protected] ÖZET Bu çalışmada Füruzan'ın 'Parasız Yatılı' ve Erendiz Atasü'nün 'Kadınlar da vardır' hikâyelerinin karşılaştırmasıyla toplumsal gücünün cinsiyet sorunundaki etkisi anlamaya çalışılmış. Diğer yandan, sözkonusu kadın yazarlarının bu iki hikâyesinden hareketle cinsiyet sorunsalına yaklaşımı incelenmiştir. Her iki yazar Türkiye'de ilk önce kısa hikâyeleriyle tanınmış, ilk kitaplarının isimleri bu çalışmada de incelediğimiz hikâyeleriyle aynı adını taşımaktadırlar. Buna bağlı olarak öncellikle bu hikâyeleri ile araştırma yaptıktan sonra elde ettiğimiz sonuçları karşılaştırmak, bu iki kadın yazarının ortak noktalarını da keşfetmek yararlı olacağına inanmaktayız. Türkiye'deki kadınlar geçmişte hangi problemleriyle başbaşa gelmiş, bugünkü kadınların Türk toplumundaki yeri ve Füruzan / E.Atasü'nün bu konuda hikâyelerinde tanıttıkları kadın kahramanlarının bu sorunlarını nasıl üstlendikleri hakkında görüşleri de çalışmamızda yer almıştır. Anahtar Kelimeler: Erendiz Atasü, Füruzan, cinsiyet, cinsiyet perspektifi, kadın. 83 PRİDJEVİ U TURSKOM İ BOSANSKOM JEZİKU İ NJİHOVA ULOGA Merima GRABČANOVİĆ, MA Filozofski fakultet Tuzla [email protected] Maida DAUTOVİĆ, MA Filozofski fakultet Tuzla [email protected] SAŽETAK / ÖZET U ovom radu se analiziraju pridjevi u turskom i bosanskom jeziku. Atributska i predikatska funkcija pridjeva, sitatktička i semantička značenja glavni su dio ovog rada. Pridjevi su vrsta riječi koja opisuje neku imenicu. Oni u mnogim jezicima mijenjaju imenicu tako što je opisuju, ali nisu univerzalana vrsta riječi, jer nemaju svi jezici pridjeve. U turskom jeziku pridjevi su riječi koje služe za određivanje i klasifikaciju imenica. Postojanje pridjeva vezuje se za imenice. U radu se također govori i o klasifikaciji pridjeva u turskom i bosanskom jeziku. Pridjevi u bosanskom jeziku su promjenjljiva vrsta riječi. Svaki se pridjev mijenja po rodu (u sva tri roda), broju i padežu. U turskom jeziku su posebna vrsta riječi. Ova posebnost pridjeva ogleda se u nekoliko kriterija kao što su funkcija atributa, postojanje komparativa i superlativa itd. Kontrastiranjem pridjeva u turskom i bosanskom jeziku zabilježene su sličnosti i razlike među njima. Posebno su interesantne pridjevske sintagme o kojima će se govoriti u radu, uz napomenu o značenju i frekventnoj upotrebi. Ključne riječi: pridjevi, atribut, klasificiranje, komparacija, reduplikacija, bosanski jezik, turski jezik. 84 SINTAKTIČKA ANALIZA TURSKIH IMENSKIH REČENICA SA PREDIKATIVIMA VAR I YOK Mirza BAŠİĆ Univerzitet u Tuzli [email protected] Mirsad TURANOVİĆ Univerzitet u Sarajevu SAŽETAK / ÖZET Budući da je proces učenja stranog jezika sistematski pod utjecajem maternjeg jezika, poteškoće u ovom procesu stvaraju jezičke jedinice koje su različite u dva jezika. Različitosti među jezicima se pokazuju u njihovim površinskim strukturama, a osoba koja uči strani jezik kontinuirano prenosi navike iz maternjeg jezika na proces učenja stranog jezika. Zbog toga nativnim govornicima bosanskoga jezika koji uče turski jezik, velike poteškoće stvara sintaktička analiza turskih imenskih rečenica sa predikativima var i yok. U radu se prvenstveno pokušava razriješiti dilema na koji način se sintaktički analiziraju turske imenske rečenice sa predikativima var i yok, te se pokušava utvrditi postupak kako se ovakve rečenice trebaju transponirati u bosanski jezik. Ključne riječi: imenske rečenice sa predikativima var i yok, sintaktička analiza rečenice, proces učenja stranog jezika, bosanski jezik, turski jezik 85 AHMET HAMDİ TANPINAR’IN ACIBADEM'DEKİ KÖŞK HİKÂYESİNDE BİREYSEL KİMLİK OLUŞUMU Mr. Nadira ŽUNİĆ, MA Univerzitet u Tuzli [email protected] Melinda BOTALİĆ, MA Univerzitet u Tuzli SAŽETAK / ÖZET Çeşitli ve değişik taraf ve özelliklerine sahip olan kimlik problemi oldukça karmaşıktır. Bu durum, kimliğin farklı seviyelerde gerçekleştirdiği kültür ve benzeri diğer fenomenler ile ilişkilerinden oluşan çok sayıda muhtelif anlamları kavramadan ele alınamaz olmasından kaynaklanmaktadır. Toplumsal ya da bireysel, kimlik, incelendiği pozisyon/ların uğradığı değişimler tarafından koşullandırılan istikrarsız ve değişken bir kategoridir. Bir kimliği bütün yönlerini özetleyerek bir bütün halinde ele almak çok zordur. Bu nedenle, kimlikle ilgili teoriler, kimliğin diğer kavramlarla gerçekleştirdiği tek bir ilişki üzerinde inceleme yapar. Böylece ırk, toplumsal sınıf, cinsiyet, toplumsal cinsiyet (gender), kültür, etnik veya dini mensubiyet, yaş, aile yapısı, köken, alınan eğitim - öğretim ile benzeri öğeler, ve bunlar arasındaki ilişkileri bir bütün olarak ifade eden ''kimlik oluşumu'' kavram hakkında fikir sahibi olmak ancak mümkün olur. Bu çalışmada bireysel kimlik oluşum süreçleri, kimliğin oluştuğu çevrede, mecazi anlamda ise, Türk toplumunda gerçekleştirdiği çeşitli mikro ve makro ilişkiler yoluyla incelenerek Türk yazar Ahmet Hamdi Tanpınar'ın (1901-1962) Acıbadem'deki Köşk hikayesinden hareketle somut bir biçimde gösterilmeye çalışılmıştır. Bunun yanısıra, kimliğin farklı kesişimlerinin, diğer bir deyişle, bazı bileşenlerinin ön plana çıkarılmasının, kimliğin niteliklerinin değişimine nasıl yol açtığını tespit edilmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: kimlik oluşumu, kültür, Ahmet Hamdi Tanpınar, öteki, bireysel kimlik. 86 KLASİKLERLE DEĞERLER EĞİTİMİ Nilgün AÇIK ÖNKAŞ Zehra ERGÜL ÖZET Değerler, insanları insan yapan özelliklerin tamamıdır diyebiliriz. Genellikle ilgi gösterilen, arzu edilen şeylerdir. İnsanlar, değerleri severek ve isteyerek benimserler. Her milletin, kendine has millî kültürü ve değeri vardır. Milletlerin değerleri, çeşitli ve farklıdır. Milletlerin kültürleri, asırlar boyunca gelişmiştir. Şahsiyet sahibi milletlerin kendilerine ait kültürü vardır. Bu kültür içerisinde klasikler ve klasikler yoluyla kültürün aktarılması ve değerler eğitimi çok önemlidir. Türk kültürü destanlar döneminden bugüne kadar gelmiş geniş ve köklü bir edebiyattır. Bu süreçte oluşturulan klasik eserlerimiz içerisindeki kültürel zenginlik ile hazine değerindedir. Bu klasiklerin işaret ettiği değerlerin ortaya çıkarılması ve değerler eğitiminde kullanılması gereklidir. Çalışmamızda tarama metodu ile klasikler taranacak, doküman analizi ile oradaki değerler tespit edilerek, bunların değerler eğitiminde kullanımı üzerine düşünceler söylenecektir. Anahtar Kelimeler: Anahtar kelimeler, kültür aktarımı, klasikler, değerler eğitimi. 87 SEYAHATNAMESİ’NİN BALKANLARDAKİ İSLÂM MİMARİSİ BAKIMINDAN ÖNEMİ Prof. Dr. Nusret ÇAM Ankara Üniversitesi [email protected] ÖZET Dünya’nın gelmiş geçmiş en büyük seyyahları arasında yer alan Evliya Çelebi’nin on ciltlik seyahatnamesi On yedinci Yüzyıl için her alanda büyük bir bilgi kaynağı olmakla birlikte özellikle mimari eserler hakkında ihtiva ettiği zengin malumat ile dikkat çekmektedir. Evliya Çelebi’nin, yirmi dokuz yaşından başlayıp kendi ifadesiyle en az 41 yıl süren Eski Dünyadaki gezilerinin önemli bir kısmını geçirdiği Balkan ülkeleri hakkında verdiği bilgiler aralıklarla 1645? İle 1672 yılları arasını kapsamaktadır. Yapılan son araştırmalar, üslubu abartılı ve mizahi olduğu için eskiden hep şüpheyle karşılanan Çelebi’nin, yazdıklarının, sanılanın aksine büyük ölçüde güvenilir belgelere dayandığını ortaya koymuştur. Gerçekten de o, hem şehirleri, hem de binaları gelişigüzel değil, büyük oranda belli bir düzen çerçevesinde anlatır. Bu sebeple bütün bunlar, onun Balkanlardaki İslam mimarisi hakkında verdiği bilgileri daha kıymetli hale getirmektedir. Evliya Çelebi’nin Balkanlar hakkında verdiği bilgiler, Seyahatname’nin 2, 3, 5, 6, 7 ve 8. ciltlerinde yer almakta olup özellikle 5, 6 ve 8. cilttekiler daha kapsamlı ve ayrıntılıdır. Bildirimizde bu bilgiler Balkan ülkelerindeki şehirlere göre tasnif edilerek hangi şehirde hangi tür yapılardan kaç tane bulunduğu belirtilerek bunların çizelge halinde envanteri çıkarılacaktır. Yine bu seyahatnamede adları belirtilen binalar da çizelgede gösterilecek ve böylece Balkanlarda ne kadar Osmanlı yapısı varsa bunların isimlerini ve toplam sayılarını şehir, köy ve kasaba ölçeğinde topluca görmek mümkün olacaktır. Buna ilave olarak, bu çalışmamızda Balkanlar’daki eserlerden günümüze ulaşanlar da mevcut bilgiler ışığı altında ayrıca gösterilecektir. Bildirimizde son olarak Evliya’nın Osmanlı eserleri hakkında yaptığı anlatımlardan örnekler verilerek bunların belgesel niteliği üzerinde durulacaktır. Bu arada Balkanlar’daki eserlerin başka hiçbir yerde olmayan özellikleri özel olarak ele alınacaktır. 88 POLİSEMİJA GLAGOLA OSJETİLNE PERCEPCİJE U TURSKOM JEZİKU S OSVRTOM NA HRVATSKİ JEZİK Dr. sc. Barbara KEROVEC Filozofski fakultet Sveučilišta u Zagrebu [email protected] SAŽETAK / ÖZET Glagoli osjetilne percepcije primarno označuju konkretne, fizičke aktivnosti i iskustva kojima prikupljamo informacije o svijetu koji nas okružuje s pomoću pet osjetilnih modaliteta: vida, sluha, dodira, njuha i okusa. Osjetilni su modaliteti biološki zadani i zajednički su svim ljudima, no ustanovljeno je da različiti jezici na različite načine leksikaliziraju, odnosno odijeljuju aktivnosti i iskustva povezana uz te osjetilne modalitete (Viberg 1984). Primjerice, dok hrvatski jezik različitim glagolima odijeljuje iskustva iz domene sluha i dodira (čuti i osjetiti), turski ih objedinjuje istim glagolom (duymak), što znači da turski glagol ostvaruje polisemiju već unutar konkretne, fizičke domene osjetilnog iskustva. Što se tiče označavanja iskustava iz apstraktnijih domena, glagoli percepcije općenito su vrlo podložni širenju značenja iz konkretnih prema apstraktnima jer se ljudi u poimanju i razumijevanju apstraktnijih iskustava služe iskustvima iz konkretnijih domena, među koje spadaju i ona koja se odnose na osjetilnu percepciju (prema teoriji „utjelovljenosti“ konceptualnih i jezičnih struktura: Lakoff i Johnson 1980; Lakoff 1987; Johnson 1987; Langacker 1987; Zlatev 1997). U dosadašnjim je istraživanjima pokazano da u širenju značenja različitih vrsta glagola osjetilne percepcije postoje određene pravilnosti, ali i razlike s obzirom na različite jezične porodice i kulturološke faktore (Sweetser 1990; Evans i Wilkins 2000). Po tom su pitanju turski i hrvatski jezik slabo istraživani, a budući da je riječ o genetski nesrodnim i tipološki različitim jezicima koji potječu iz različitih kultura, u ovome će se radu nastojati istražiti kako glagoli osjetilne percepcije u tim jezicima šire svoja značenja unutar konkretne i prema apstraktnijim domenama. Pritom će analiza biti usredotočena primarno na turski jezik, a zatim i na njegovu usporedbu s hrvatskim kako bi se uputilo na njihove sličnosti i razlike. Za potrebe analize bit će razmotrene leksičke natuknice u turskim i hrvatskim rječnicima te primjeri uporabe glagola u turskim i hrvatskim korpusima i na internetu. Ključne riječi: glagoli percepcije; polisemija; utjelovljenost uma; turski jezik; hrvatski jezik. 89 TÜRKÇEDE AKRABALIK SÖZCÜKLERİNİN KULLANIMI Okt. Özgür ÖNER Filozofski fakultet Sveučilišta u Zagrebu [email protected] ÖZET Birçok dilde akrabalık sözcükleri sözlü iletişimde seslenme biçimi olarak kullanılır ve yine aralarında Türkçenin de olduğu birçok dilde konuşucular, gerçekte akrabaları olmayan kişilere seslenirken ya da onlardan bahsederken akrabalık sözcüklerini kullanabilirler. Bu şekilde muhataplarıyla yakınlık kurmak veya onlarla aralarındaki sosyal statü farkını dikkate aldıklarını göstermek isteyebilirler. Akrabalık sözcüklerinin seslenme biçimi olarak kullanımı, Brown ve Levinson’un (1978) geliştirdikleri nezaket teorisi çerçevesinde değerlendirildiğinde ise konuşucular, muhataplarının olumlu itibar gereksinimlerini karşılamak için onlarla aynı grubun üyesi olduklarını vurgulamak isterler. Bunun için de muhataplarının yaşına, cinsiyetine ve sosyal statüsüne uygun olan akrabalık sözcüklerini seçerler. Bu bildiride, son dönem Türk romanları ve tiyatro metinleri üzerinde yapılan incelemelerden hareketle Türkçede akrabalık sözcüklerinin bir seslenme biçimi olarak nasıl ve hangi durumlarda kullanıldıkları üzerinde durulacaktır. 90 PUTEVİ OSMANSKE KALİGRAFİJE: ISTANBUL - KAİRO – SARAJEVO Viši Asistent Haris DERVİŠEVİĆ, MA Filozofski fakultet Univerzitet u Sarajevu [email protected] SAŽETAK / ÖZET Egipatski trgovac Hasan-efendi Al-Vefai krajem 18. stoljeća dolazi u Sarajevo, gdje ostvaruje vrlo uspješnu trgovačku karijeru. Pored ovoga, Hasan-efendi u Sarajevu osniva školu kaligrafije, koju pohađa nekolicina Bošnjaka. Premda su imena nekih od polaznika škole objelodanjena, nije problematizirano niti kontekstualizirano samo poznavanje kaligrafije Egipćanina Hasana Al-Vefaije. Ovim radom će se pokazati da osmanska kaligrafija u Bosnu i Hercegovinu nije dospjevala isključivo iz Istanbula, nego i iz Kaira. Također će se ukazati na činjenicu, a na osnovu pouzdanih izvora i kaligrafskih radova, da bosanskohercegovački kaligrafi iz Al-Vefaijine škole pripadaju kairskoj grani osmanske kaligrafije. 91 ONOMASTIČKA ISTRAŽIVANJA TURSKOG JEZIČNOG SLOJA NA PODRUČJU HRVATSKE Dr. sc. Marta ANDRİĆ Filozofski fakultet Sveučilišta u Zagrebu [email protected] SAŽETAK / ÖZET Onomastička istraživanja na području Hrvatske sustavno se provode od kraja 19. stoljeća. Temelje se na povijesno-poredbenom jezikoslovlju, potpomognutom rezultatima etnoloških, povijesnih, geografskih i arheoloških istraživanja. Hrvatski onomastički pejzaž je, sa svojom povijesno-demografskom raznolikošću te zemljopisnom slojevitošću i isprepletenošću, neiscrpan izvor za onomastička istraživanja. Središte interesa predstavljaju predslavenski (ilirski, romanski) i slavenski jezični sloj. Turski jezični sloj relativno je rijetko bio predmetom istraživanja, zbog čega ne postoji sustavan pregled ili obrada toga dijela hrvatskoga antroponimijskog i toponimijskog korpusa. Cilj ovoga izlaganja jest na temelju postojećih objavljenih radova skupiti i objediniti rezultate dosadašnjih, i propitati perspektive mogućih novih istraživanja turskoga jezičnog sloja. Ključne riječi: onomastika, turcizmi, Hrvatska. 92 TÜRKÇE ÖĞRENEN LİTVAN ÖĞRENCİLERİN SOSYAL BECERİLERİNİN TÜRK KÜLTÜRÜ ALGILARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ Yrd. Doç. Dr. Behice VARIŞOĞLU Gaziantep Üniversitesi [email protected] ÖZET Sosyal beceriler bireyin çevresindeki kişilerle ve toplumla uyum sağlayabilmesi için sosyal kurallara uyma, insanlarla olumlu ilişkiler kurma, başkalarına karşı duyarlı olma, kendi olumsuz duygularını kontrol etme gibi özelliklerin bütünüdür. Sosyal becerilere sahip bireyler, yaşantılarından edindikleri bilgilerle başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurabilirler, iş birliği içerisinde çalışabilirler, yaşamlarında mutlu ve başarılı olabilirler, başkalarının haklarına ve duygularına saygı duyabilirler, kendileri için uygun olmayan istekleri geri çevirebilir ve gerektiğinde başkalarından yardım isteyebilirler. Kısacası toplumla bütünleşmeyi ve toplumdaki diğer bireyler tarafından sevilmeyi sağlayan sosyal davranışlar gösterirler. Bu çalışmanın amacı farklı sosyal becerilere sahip olan ve Türkçe öğrenen Litvan öğrencilerin Türk kültürünü nasıl algıladıklarını ve hangi metaforlarla ilişkilendirdiklerini ortaya koymaktır. 93 BALKANLARDA VE KAFKASYADA TASAVVUF KÜLTÜRÜ: OSMANLI HAKİMİYYETİNİN VE İSLAM KÜLTÜRÜNÜN YAYILMASINDA NAKŞİBENDİLİK TARİKATININ ROLÜ Doç. Dr. Elvira LATİFOVA Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsü [email protected] ÖZET Balkanlar’ın ve Kafkasya’nın arazisi eski dönemlerden beri kavimler, ırklar, dinler ve mezhepler hamulesi olmuştur. Böylece hem Balkan, hem de Kafkasya ülkeleri çeşitli kültürlerin karışımı ile oluşmuştur. Osmanlı Devletinin Balkanlara ve Kafkasyaya gelişinden itibaren sadece siyasi ve askeri kuvvetin yeterli gelmeyeceğini anlamış ve fetihlerin kalıcılığını sağlamak amacıyla gerektiği kadar medrese, tekke ve zaviyeler inşa ederek, cemiyet hayatının düzenli olmasına itina göstermişlerdir. Çok kültürlü, muhtelif anlayış ve geleneklere sahip olan toplumların Türk-İslam anlayışını ve Osmanlı hayat tarzını kabul etmekte ve geliştirmekte, devlet ile tebaa arasındakı ilişkiler ve topluluklar içi düzenlemelerde tasavvuf kültürü, tekke ve dervişler önemli ölçüde yardımcı olmuşlardı. Balkanlarda İslam’ın yayılması tasavvufun muhtelif cereyanları vasıtasıyla gerçekleşmiştir. Bunlar içerisinde en yayqınlarından biri Nakşibendilik tarikatı olmuştur. Nakşibendilik geçmişten günümüze dek Buhara ve Orta Asya’dan Hınd Altkıtasına, Anadolu’ya, Kafkasya’ya, Doğu ve Kuzey Afrika’ya ve Balkanlara yayılmış ve bölgelerde yaşayan halkların yaşam tarzı üzerinde büyük etkiye sahip olmuştu. Kafkasya halklarının tarihinde ise Nakşibendilik özellikle XVIII-XIX yy.-ın ortalarında Rusya imparatorluğunun sömürgeçilik siyaseti aleyhine yönelmiş Müridizm harekatının ideolojisini oluşturmuştu. Nakşibendilerin Balkan ülkeleri arasında en çok faaliyyet gösterdikleri ülke BosnaHersek’dir. Nakşibendiliğin Balkanlarda ve Kafkasyada geniş yayılması ve büyük etkiye sahıp olması gerçeğini günümüzde dahi yol kavşaklarında ve diğer yerlerde bulunan tekkelerinin, zaviyelerin, ünlü şeyhlere mensup türbeler ve mezarların varlığı ile açıklamak olar. Çalışmamızda başlıca amacımız tasavvufun muhtelif cereyanlarının, o cümleden Nakşibendiliğin, Balkanlarda ve Kafkaslarda Osmanlı devletinin hakimiyyetinin yayılmasında, yerli ahali arasında İslam dininin kabul edilmesinde, Türk kültürünün yayşlmasında ve yabancı fatihlerle mücadelede oynadığı rolü ve uğurlarının sebeblerini zengin kaynaklar, o cümleden Rusya arşiv belgeleri bazında araştırmaktır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Balkanlar, Kafkasya, Nakşibendilik. 94 TÜRKÇEDEN ESTONCAYA ÇEVİRİ SÜRECİNDE KARŞILAŞILAN SORUNLAR Okt. İnna OSSİPTŠUK Tallinn University, Estonia [email protected] ÖZET Orhan Pamuk'un birçok dile aktarılan 'Kara Kitap' adlı romanı Eston dilinde 2011 yılında yayımlandı. Romanın İnna Ossiptšuk ile Helen Geršman tarafından yapılan bu çevirisi sırasında birtakım zorluklarla karşılaşıldı. İki toplum arasındaki dilsel ve kültürel farklılık nedeniyle romanı Eston okurun kültürel kodlarını da dikkate alarak çevirmeye çalışmak, karşılaşılan en temel zorluktu. Bir toplumu yabancı bir kültüre yaklaştıranın, eserin yazarından çok çevirmeni olduğunu düşünerek kaleme aldığımız bu bildiride, çeviri sürecinde güçlüklere yol açan bu sorunların neler olduğu belirtilmeye; Türkçeden Estoncaya çeviri yapan çevirmenin, iki farklı kültüre ve dile ait olan toplumlar arasındaki farklılıklarını göze alarak bulduğu çözümler örneklerle gösterilmeye çalışılmıştır. 95 LİTVANYA TATARLARINDA KİŞİ ADLARI Yrd. Doç. Dr. Mehmet Celal VARIŞOĞLU Gaziantep Üniversitesi [email protected] Okt. Natela STATKİENE Vilnius University, Lithuania ÖZET Altın Orda Devleti’nin 14. yüzyılda parçalanması sonrası daha çok Kazan, Kırım ve Astrahan hanlıklarından Litvanya Büyük Düklüğü’ne göç eden Litvanya Tatar Türkleri 17. yüzyıldan itibaren Türkçeyi unutmaya başlamışlar; fakat çocuklarına Müslüman adları vermeyi sürdürmüşlerdir. Ancak son yüzyıldan itibaren Hıristiyan komşularından (Katolik Litvanlar ve Lehler, Ortodoks Ruslar ve Beyaz Ruslar) farklı görünmemek ve ilgi çekmemek için çocuklarına içinde bulundukları toplumun popüler isimlerini vermeye başlamışlardır. Resmî olarak verilen ve kimliklerde yer alan bu adların yanında “ezan adı” olarak Türk, Arap ya da Fars kökenli adlar da vermişler; fakat bu ikinci isim çoğunlukla sadece aile ve ismin sahibi tarafından bilinmiş ve sosyal hayatta kullanılmamıştır. Litvanya’nın 11 Mart 1990 tarihinde Sovyetler Birliği’nden ayrılmasının ardından özellikle Tatar gençleri âdetlerini ve dinlerini yeniden canlandırma çabasına girmiş, bu çerçevede Müslüman adları, “ezan adı” yanında Tatar çocuklarına resmî ad olarak da verilmeye başlanmıştır. Bu çalışmada, XV. yüzyıldan itibaren adı kaynaklarda geçen, Tatarların Litvanya’daki ilk yerleşim yerlerinden olan ve günümüzde de en yoğun yaşadıkları Kırk Tatar (Keturiasdesimt Totoriu) ve Nemezis köyleri ile başkent Vilnius ve çevresindeki diğer yerleşim yerlerinde yaşayan Tatarların adları, Tatar çocuklarına verilen resmî ya da gayrı resmî Müslüman adları incelenecektir. 96 ANTIEMIGRANTSKI DISKURS U TURSKOJ Mirsad TURANOVİĆ Univerzitet u Sarajevu SAŽETAK / ÖZET U radu se analizira antiemigrantski diskurs u Turskoj. Metodološko polazište za ovu analizu predstavljaju principi kritičke diksursne analize koja diskurs posmatra kao sastavni dio društvenih procesa. Antiemigrantski diskurs se posmatra na dva planu: na planu makrostrukture, koji predstavlja globalna značenje, i na planu mikrostrukture, na kojem se kao mehanizmi tvorbe lokalnog značenja pojavljuju tranzitivnost, presupozicija i metafora. Ključne riječi: antiemigrantski diskurs, makrostruktura, tranzitivnost, presupozicija, metafora. 97