İndir - Diyarbakır Kitapları

Transkript

İndir - Diyarbakır Kitapları
DİYARBAKIR YERALTI KAYNAKLARI
T.C. DİCLE ÜNİVERSİTESİ
DİYARBAKIR
YERALTI KAYNAKLARI
Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat
Koordinatör
DİYARBAKIR'IN YERALTI KAYNAKLARI
Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT
(Koordinatör)
Katkılarından dolayı
Müh. Murat TOMAR’a teşekkür ederiz.
1
DİYARBAKIR'IN YERALTI
KAYNAKLARI
Editörler
Prof. Dr. Kenan Haspolat
Yrd. Doç. Dr. Orhan Kavak
Yrd. Doç. Dr. Nizamettin Hamidi
Öğr. Gör. Ahmet AKAYDIN
Müh. İrem Haspolat
İSBN: 000-000-000-000-0
NİSAN 2013
Baskı
UZMAN MATBAACILIK VE CİLTLEME Kadir TÜRKMEN
Davutpaşa Cad. Güven Sanaii sitesi B / Blok No: 315 Topkapı - İSTANBUL
Tel: (O212) 565 23 00 Gsm: 0555 616 17 21
Grafik & Tasarım
Eda Esra ÇELİK ve Seda ÇELİK
Yayınların Bilimsel ve Hukuki sorumluluğu Yazarlara aittir.
Kaynak gösterilerek kısa alıntı yapılabilir.
Kısmen ya da tamamen çoğaltılamaz.
2
DİYARBAKIR YER ALTI ZENGİNLİK KAYNAKLARI:
Bölüm editörü: Yrd. Doç. Dr. Orhan Kavak
1. Diyarbakır Lice İlçesinin Ve Çevresinin Yer Altı Zenginlik Kaynakları.
Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK (Sayfa: 7 - 16)
2. Diyarbakır ve Çevresinin Petrol Potansiyeline Genel Bir Bakış.
Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK (Sayfa: 17 - 25)
3. Diyarbakır Mermerleri ve Mermer Sektörü.
Yrd. Doç. Dr. Özgür AKKOYUN (Sayfa: 26 - 33)
4. Diyarbakır Hazro Bölgesinin Kömür Potansiyelinin Özellikleri.
Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK (Sayfa: 34 - 42)
5- Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin Maden Potansiyeli ve
Sektörel Sorunlar Paneli Sonuç Raporu.
Duygu SUCUKA. Güneydoğum Derneği Bşk. (Sayfa: 43 - 51)
DİYARBAKIR VE SU
Bölüm editörü: Yrd. Doç. Dr. Nizamettin Hamidi
1-Diyarbakır İli Hidrolojisi ve Su Kaynakları Potansiyeli.
Doç. Dr. Z. Fuat TOPRAK (Sayfa: 53 - 63)
2- Diyarbakır Çermik Jeotermal Kaynağının Özellikleri.
Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK (Sayfa: 64 - 78)
3- Çermik kaplıcası.. Aygül DORU (Sayfa: 79 - 84)
4- İçmesuyu Şebekelerindeki Fiziksel Kayıpları Önlemeye Yönelik
Matematiksel Bir Modelin Geliştirilmesi Ve Diyarbakır Örneği.
Mehmet SONGUR, Yrd. Doç. Dr. Nizamettin HAMİDİ, (Sayfa: 85- 91)
5-Dicle nehri Diyarbakır kenti girişi ve çıkışında su kalitesinin
değerlendirilmesi.
Yrd. Doç. Dr. Nizamettin HAMİDİ, Doç. Dr. Tamer BAGATUR (Sayfa: 92- 109)
6 - Diyarbakır’da suyun tarihi. Aygül DORU (Sayfa110- 185)
3
DİYARBAKIR'DA ÇEVRE KİRLİLİĞİ:
Bölüm editörleri:
Müh. İrem HASPOLAT - Öğr. Gör. Ahmet AKAYDIN
1-Kırsal Bölgede Çöp Ve Kirlilik Sorunu: Müh. Murat HASPOLATLI
(Sayfa: 187 - 196)
2- Diyarbakır' da Asbest Oluşumları Ve Sorunları: Yrd. Doç. Dr. Orhan
KAVAK* ; Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman DALGIÇ (Sayfa: 197 - 211)
3-Diyarbakır'da çöp,maden ve petrol kirliliği. Müh. İrem HASPOLAT.
Öğr. Gör. Ahmet AKAYDIN (Sayfa: 212 - 227)
AFETLER
Bölüm editörü. Yrd. Doç. Dr. Nizamettin HAMİDİ
DOĞAL AFETLER
1. Diyarbakır'daki Yapıların Deprem Dayanımı
Yrd. Doç. Dr. İdris BEDİR HANOĞLU (Sayfa: 229 - 242)
2- Yapı Stoku ve Çarpık Kentleşme Sorunları
Yrd. Doç. Dr. Halim KARAŞİN (Sayfa: 243 - 248)
3-Kırsal bölgede afetler. Müh. Murat HASPOLATLI (Sayfa: 249 - 252)
TARİHTE DOĞAL AFETLER
Bölüm editörü: Müh. İrem HASPOLAT
Diyarbakır'da Tarihte Sel Olayları
Aygül Doru (Sayfa: 254 - 260)
Diyarbakır'da Tarihte Kıtlık
Aygül Doru (Sayfa: 261 - 263)
Tarihte Diyarbakırda Şiddetli Kışlar
Prof. Dr. Kenan Haspolat (Sayfa: 264 - 272)
Lice Depremi
Nihat Işık (Sayfa: 273 - 276)
Diyarbakırda Tarihte Depremler
Prof. Dr. Kenan Haspolat (Sayfa: 277- 285)
4
KIRSAL ENERJİ
Bölüm editörü: Müh. İrem HASPOLAT
1-Kırsal Alanda Alternatif Enerjiler: Ahmet TOMBAK , Yusuf
Selim OCAK,, Prof. Dr. Tahsin KILIÇOĞLU (Sayfa: 287 - 294)
2- Kırsalda Güneş Enerjisinden Faydalanma Ve Elektrik Üretimi
İçin Kullanımlarının Çeşitlendirilmesi Ve Kombinasyonu
Prof. Dr. Mahmut AYDINOL (Sayfa: 295 - 304)
3. Kırsal Bölgede Güneş Ve Jeotermal Enerjisinden Yararlanma /
Müh. İrem HASPOLAT. Öğr. Gör. Ahmet AKAYDIN (Sayfa: 305 - 318)
4. Kırsal Bölgede Rüzgâr Enerji Kullanımı / Müh. İrem
HASPOLAT. Öğr. Gör. Ahmet AKAYDIN (Sayfa: 319 - 329)
5. Hayvansal Ve Bitkisel Atıklardan Enerji / Murat Tomar Ziraat
Mühendisi, İrem HASPOLAT (Sayfa:330 - 349)
6. Çöpün Ve Lağımın Ekonomiye Kazandırılması Müh. İrem
HASPOLAT . Öğr. Gör. Ahmet AKAYDIN (Sayfa: 350 - 366)
5
BÖLÜM 1
DİYARBAKIR YER ALTI ZENGİNLİK KAYNAKLARI
Bölüm editörü:
Yrd. Doç. Dr. Orhan Kavak
1. Diyarbakır Lice İlçesinin Ve Çevresinin Yer Altı Zenginlik Kaynakları.
Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK
2. Diyarbakır Ve Çevresinin Petrol Potansiyeline Genel Bir Bakış.
Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK
3. Diyarbakır Mermerleri ve Mermer Sektörü.
Yrd. Doç. Dr. Özgür AKKOYUN
4. Diyarbakır Hazro Bölgesinin Kömür Potansiyelinin Özellikleri.
Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK
5- Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin Maden Potansiyeli ve
Sektörel Sorunlar Paneli Sonuç Raporu.
Duygu SUCUKA. Güneydoğum Derneği Bşk.
6
DİYARBAKIR LİCE İLÇESİNİN VE ÇEVRESİNİN
YER ALTI ZENGİNLİK KAYNAKLARI
Orhan KAVAK*
Lice ilçesi Diyarbakır il merkezinin Kuzey doğu kesiminde yer almaktadır.
Lice çevresinde doğuda Diyarbakır/Kulp ilçesi, Batıda Diyarbakır/Hani, Güneyde
Diyarbakır/Hazro ilçesi, kuzeyde ise Bingöl/Genç ilçesi yer almaktadır ( Şekil-1; 2 ).
Bu sebepten ötürü sunmuş olduğumuz bildiride bu ilçelerde Lice sınır bölgelerinde
yer alan Yer altı zenginlik kaynaklarından da bahsedilmiştir. Bu çalışma çeşitli
kaynaklardan derlenmiş bir çalışmadır. Bu konu da kamu bilinci geliştirilmesi için
bilgilendirme amacını kapsamaktadır.
Şekil 1. Lice' nin Lokasyon Haritası
*Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümü Genel Jeoloji
.....Anabilim Dalı 21280-Diyarbakır; [email protected]
7
Şekil 2. Lice Karayolları Haritası
Lice ve Çevresinin Stratigrafi
İnceleme alanı Bitlis Kenet Kuşağının güneye iç bükey kavislenme gösterdiği
alanda, bindirmenin ön cephesinde Arap Bloku üzerinde yer almaktadır. İlk kıta kıta
çarpışması Üst Kretase' de Bitlis Metaforfitleri boyunca meydana gelmiş, güneye
doğru Hazro yöresinde Paleosen öncesi, çarpışmaya paralel yapılar meydana
gelmiştir ( Şekil-3 ; 4 ; 5 ). Lice ve çevresinde yaygın olarak Oligosen-Miyosen yaşlı
Lice Formasyonu ( Şeyl, kumtaşı, Kireçtaşı ), Oligosen-Miyosen Yaşlı Fırat
Formasyonu ( Kireçtaşı ), Tersiyer-Eosen yaşlı Maden Karmaşığı ( Kumtaşı, Killi
Kireçtaşı, Bazalt, Kireçtaşı, Çakıltaşı ), Bitlis Metomorfitleri ( Kireçtaşı, Kalkşist,
Sişt ) ve Guleman Ofiyolitleri bulunmaktadır. Lice Formasyonu Fırat Formasyonu ile
uyumlu ve dereceli geçişlidir. Üstünde ise tektonik olarak Maden Karmaşığı ve Bitlis
Metomorfitleri ve yer yer Guleman Ofiyolitleri tarafından örtülür.
8
Şekil 3. Lice' nin Jeoloji Haritası
Şekil 4. Lice Jeolojik Kesiti
9
Şekil 5. Lice Midyat Formasyonu Bindirmesi
Lice ve Çevresinin Yeraltı Zenginlik Kaynakları
Lice ve çevresinde Yer altı Zenginlik kaynağı olarak Demir, Bakır, KurşunÇinko, Disten, Apatit, Apatit-Manyetit, Maden Kömürü, Mermer ve az da olsa Krom
bulunmaktadır. Bunlar'ın özellikleri aşağıda belirtilmiştir.
Demir Cevheri
Demir cevherinin tüketildiği iki ana üretim dalı yüksek fırın pik demir üretimi
ile direk redüksiyon tesisleridir. Demir cevheri yüksek fırınlara ya direk þarj cevheri
olarak parça cevher halinde veya ince tozlar sinterlenerek sinter halinde veya daha
ince tozların peletlenmesiyle pelet halinde kok kömür ve curuf yapıcı katkı
maddeleriyle birlikte verilerek kullanılır ( Şekil-6 ).
Demir Cevherinin Lice ve çevresindeki rezervleri
1, Bingöl-Genç-Avnik-Haylandere ( 5.224.784 ton rezervinde ve Tenör
miktarları % 36,67 Demir, % 18,85 SİO2, % 2.62 P2O5 kalitesinde )
2. Bingöl-Genç-Avnik-Gonaş ( 4.915.588 ton rezervinde ve Tenör miktarları
% 59,42 Fe3O4 kalitesinde )
3. Diyarbakır-Kulp-Koçan ( 250.000 ton rezervinde )
4. Bingöl-Genç-Avnik-Koşal ( 39.350.212 ton rezervinde ve Tenör miktarları
% 43,7 Fe, % 14,85 SiO2, % 1.19 P2O5, kalitesinde )
5. Bingöl-Genç-Avnik-Hamek ( 5.975.000 ton rezervinde ve % 12,37 Fe, %
10 SiO2, % 0,37 P2O5, kalitesinde )
6. Bingöl-Genç-Avnik-Arduvan ( 278.676 ton rezervinde ve Tenör miktarı %
19,50 Fe2O4 kalitesinde
10
Şekil 6. Demir Cevheri
Bakır Cevheri:
Bakır, üstün fiziksel ve kimyasal özelliklerinden dolayı endüstride yaygın
olarak kullanılmaktadır (Şekil-7 ). Sektörlere göre bakırın tüketiminin dağılımı
aşağıda verilmiştir.
.Elektrik ve elektronik sanayi
.İnşaat sanayi
.Ulaşım sanayi
.Endüstriyel equipman
.Digerleri
.Kimya
.Kuyumculuk
.Boya sanayii
.Turstik eşya
Bakır Cevherinin Lice ve çevresindeki rezervleri
1. Diyarbakır/Hazro Merkez ( % 2,06 Cu )
Şekil 7. Bakır Cevheri
11
Kurşun - Çinko Cevherleri
Kurşun'un en önemli tüketim alanı akü imalatıdır. Yeraltı haberleşme
kablolarının kurşunla izolasyonu diğer önemli tüketim alanı olarak göze çarpar.
Korozyonu önleyen kurşun oksit boyalar çelik konstrüksiyonlarda kullanılır. Kurşun
tetraetil ve tetrametil benzin içinde oktan ayarlayıcı olarak kullanılan kurşun
bileşikleridir. Kurşun radyasyonu en az geçiren metal olması nedeniyle bu ışınlardan
korunmada, renkli televizyon tüplerinin yapımında ve mühimmat imalinde de önemli
miktarlarda kullanılmaktadır. ( Şekil-8 )
Çinko en çok galvanizlemede kullanılmaktadır. Inşaat sektöründeki
galvanizli saçlar ve konstrüksiyon malzemeleri ile elektrik ve diğer havai hat direkleri
galvanizlemenin en çok kulllanıldığı alanlardır. Pirinç alaşımı ile bilhassa otomotiv
sanayiinde döküm kalıpları yapımında kullanılan çinko alaşımları çinko'nun
kullanıldığı diğer önemli alanlardır. Çinko oksit yağlı boya ve lastik üretiminde
kullanılmaktadır.
Kurşun-Çinko Cevherlerinin Lice ve çevresindeki rezervleri
1) Bingöl-Genç-Çobançeşme ( 21.600 ton rezervinde ve Tenör miktarı % 45
Pb+Zn kalitesinde)
Disten Cevheri
Sillimanit, andaluzit ve disten susuz aluminyum silikat polimorflarını
içerirler ve genel olarak sillimanit grubu mineralleri olarak bilinirler. Bu mineraller,
yüksek sıcaklıkta oluşan yüksek refrakter performanslı mullit fazlarını oluşturdukları
için çoğunlukla refrakter endüstrisinde tüketilirler. Bu faz yüksek sıcaklık dayanımı
ile kimyasal ve fiziksel aşınma direnci gösterir. Bu özellikler yüksek sıcaklık ve
kimyasal aşınma direnci refrakter sanayiinde istenen özelliklerdir. Refrakter tuğla,
monolitik uygulamaları, çelik ve cam endüstrisinde uygulamaları yaygındır. Çimento
fırınlarında, demir çelik fırınlarında, petrokimya endüstrisinde ve seramik
endüstrisinde kullanımı genişlemektedir ( Şekil-9 ).
Şekil 9. Disten Cevheri
12
Disten ısıtıldığında önemli derecede genleşir. Bu özelliği hem avantaj hem de
dezavantaj olabilir. Bağlama kili kullanılan refrakterlerde yüksek sıcaklıklarda
küçülme olur, bu küçülmeyi dengelemek üzere ham disten katkısı ile stabilite
sağlanmış olur. Genişleme istenmeyen yerlerde ise disten kullanılmadan önce kalsine
edilmesi gereklidir.
Refrakter kullanımlarında, alumina malzemenin ana performans kriteri,
ısıtma esnasında malzeme içinde oluşan mullit'in bağıl yüzdesidir. Sillimanit grubu
mineraller mullit üreten hammadde olarak bilinmektedir.
Mullit üretiminin yarısı demir-çelik endüstrisinde, yüksek fırınlarda, büyük
kapasiteli potalarda, brülör gövdeleri, çimento fırınlarında, bakır tavlama fırınlarında,
cam fırınlarda, seramik üreten fırınlarda kullanılmaktadır. Distenin monolitik
malzeme üretiminde yaygın olarak kullanımı bulunmaktadır. Andaluzit mükemmel
mekanik dayanımı ve sürtünme dayanımı yanısıra refrakter tuğla imalinde daha az
enerji maliyeti, hacimsel kararlılık, curufa ve ısıl şoka karşı iyi direnç gösteren
özelliklere sahiptir.
Disten Cevherinin Lice ve çevresindeki rezervleri
1 ) Bingöl-Genç-Avnik-Halveliyan ( 140.000 ton rezervinde ve Tenör miktarı % 5-25
Disten , % 26,75 Al2O3 , % 62,3 SiO2 kalitesinde )
Apatit Cevheri
Apatit: Gübre ve fosforlu asit üretiminde kullanılmaktadır ( Şekil-10 ).
Apatit Cevherinin Lice ve çevresindeki rezervleri
1 ) Bingöl-Genç-Kavaklı-Şardan ( 218.763 ton rezervinde ve Tenör miktarı %
12 P2O5, % 1-5 Fe kalitesinde )
Şekil 10. Apatit Cevheri
Apatit + Manyetit Cevherleri
Magnetit” olarak bilinen ve kimyasal açılımı Fe3O4 olan demir cevheri,
magnetik özellikler taşır. Mıknatıs taşı denen ve doğal olarak çekim gücüne sahip olan
cevher de mıknatıs yapımında kullanılır. Ancak bunu çokça bulmak mümkün değildir.
( Şekil-11 ).
13
1. Bingöl-Genç-servi-Mişkel-Haylandere-Küçük Gonaş-Murdere ( yaklaşık
43.000.000 ton rezervinde ve Tenör miktarı ortalama % 1-10 P2O5, % 50 lere varan Fe
ve Fe3O4 kalitesinde )
2. Bingöl-Genç-servi-Kavaklı-Arduvan-Kelmetepe-kılnaztepe-Hamet
(yaklaşık 21.000.000 ton rezervinde ve Tenör miktarı ortalama % 1-10 P2O5, % 50 lere
varan Fe ve Fe3O4 kalitesinde )
3. Bingöl-Genç-Mahmudan-Döşekkaya ( 50.000 ton rezervinde ve Tenör
miktarı % 6,94 P2O5, % 38,25 Fe kalitesinde )
Şekil 11. Manyetit Cevheri
.
Maden Kömürü:
Maden Kömürünün Lice ve çevresindeki rezervleri ( Şekil-12 ).
1. Diyarbakır-Hazro-dadaş ( 2.200.000 ton rezervinde, 4500-7000 Kcal/Kg,
1,17 Su; % 37,42 kül )
Şekil 12. Kömür
Mermer:
Mermerin başlıca tüketim alanları; inşaat sektörü, güzel sanatlar alanı ve
dekorasyondur. Engeniş kullanım alanını inşaat sektörü teşkil eder. Binaların iç ve dış
kaplamaları, dekorasyon işleri, anıtlar, heykeller ile süs ve hediyelik eşya imalatı
önemli tüketim alanlarını oluşturur. Bilhassa binaların iç kısımlarında yer döşemesi
ve duvar kaplamaları, merdiven basamakları, sütunlar, şömine, mutfak ve banyolarda
kullanılır. Iç dekorasyon malzemesi olarak masa, sehpa ve çeşitli mobilyalar yer alır.
Hediyelik eşya ve el sanatları dalında ise; vazo, biblo, avize, şekerlik, kültablası vs.
14
yapımında bilhassa güzel renkli mermerler kullanılmaktadır ( Şekil 13 ). Mezar ve
mezar taşlarında da önemli miktarlarda mermer tüketilmektedir.
Şekil 13. Mermer
Bugün yapı taşından çok kaplamacılık, döşemecilik ve dekorasyonda
kullanılan doğal taşların özelliklerine göre kullanım alanları az çok değişmektedir.
Traverten dış yapıların kaplanmasında ve döşemelerinde, hakiki mermerler iç
mekanlar da kullanılırken son yıllarda granitin üstünlüğünü her iki yönde de
artmaktadır. Iyi cila alma, renk çekiciliği ve sağlamlığı nedeni ile granit, aynı zamanda
figür işlemeciliğinde de kullanılmaktadır.
.
Mermer taşlarının kimyasal bileşimi kalsiyum karbonat olduğu için kimya,
yem ve gübre alanlarında, karayolu, beton asfalt ve son kat dolgu malzemesi olarak da
kullanılır. Parça kırıntılarından paledyen, mozayik ve suni mermer yapılmaktadır.
Mermerin Lice ve çevresindeki rezervleri
1 ) Diyarbakır-Kulp
2 ) Diyarbakır-Hani
3 ) Diyarbakır-Lice
Krom Cevheri: Krom cevheri başlıca metalurji, kimya, refrakter ve döküm
kumu sanayinde kullanılır. Metallurji sanayinde krom; ferrokrom, ferro-siliko-krom,
krom bileşikleri, ekzotermik krom katkıları, diğer krom alaşımları ve krom metali
şeklinde tüketilir. ( Şekil-14 ).
Metalurji endustrisinde krom cevherinin en önemli kullanım alanı paslanmaz
çelik yapımında kullanılan ferrokrom üretimidir. Paslanmaz çelik metal ve silah
endustrisinin çok önemli bir maddesidir. Krom çeliğe sertlik, kırılma ve darbelere
karşı direnç, aşınma ve oksitlenmeye karşı koruma sağlar. Bu kapsamda kromun
çeşitli alaşımları mermi, denizaltı, gemi, uçak, top ve silahlarla ilgili destek
sistemlerinde kullanılır.
15
Krom kimyasalları paslanmayı önleyici özellikleri dolayısıyla uçak ve gemi
sanayinde yaygın olarak; kimya endustrisinde de sodyum bi-kromat, krumik asit ve
boya hammaddesi yapımında, metal kaplama, deri tabaklama, boya maddeleri
(pigment), seramikler, parlatıcı gereçler, katalistler, boyalar, organik sentetikler,
konserve yapma ajanları, su işleme, sondaj çamuru ve diğer birçok alanda tüketilir.
Şekil 14. Krom Cevheri
Krom metali, yüksek performans alaşımlarında, Al, Ti, Cu alaşımlarında,
ısıya ve elektriğe dirençli alaşımlarda tüketilir. Kromun süper alaşımları yüksek ısıya
dayanıklı randımanı yüksek, türbin motorlarının yapımında kullanılmaktadır.Krom
Cevherinin Lice ve çevresindeki rezervleri
Yer Yer Krom: Diyarbakır-Hani bulunmaktadır.
Kaynaklar:
1. Günay, Y.,
Derlemesi, 1998.
Güneydoğu Anadolu'nun Jeolojisi Stratigrafisi, TPAO
2 . Atalay, M.A., Demirok, H.M., Güneydoğu Anadolu Bölgesine Ait Maden
Envanteri, MTA Raporu, 1996
3. Yılmaz, E., Duran, O., Güneydoğu Anadolu Bölgesi Otokton ve Allokton
Birimler Stratigrafisi Adlama Sözlüğü, TPAO, Araştırma Merkezi, Eğitim Yayınları
No : 31, 1997
4. Muhtelif İnternet Sayfaları
16
DİYARBAKIR VE ÇEVRESİNİN PETROL POTANSİYELİNE GENEL BİR
BAKIŞ
Orhan KAVAK*
Özet
Petrol, enerji kaynağı olarak tarih boyunca taşıdığı değeri korumaya devam
etmektedir. Petrol, başta enerji olmak üzere birçok kullanım alanıyla insanlığa faydası
yanında, doğayla teması durumunda temizlenmesi yıllar alan kirliliklere neden
olmaktadır. Bu kapsamda Diyarbakır'daki petrol kaynakları ve bu kaynakları
incelenmiştir. Aynı zamanda petrol üretimi yapan şirketler ve bu şirketlerin petrol
üretimi değerlendirilmiştir.
1. Giriş
Çok koyu renkli kendine has hafif bir kokusu olan yoğunluğu 0,8-0,95 gr/cm3
arasında değişen, hidrokarbonlardan meydana gelen yataklar halinde birikmiş olan ve
enerji kaynağı olarak kullanılan doğal yağa ham petrol denir. Petrolün ham
maddesinin denizlerde veya ırmak ağızlarının kıyıya yakın kısımlarında çoğalan
hayvansal ve bitkisel canlı organizma artıklarından meydana gelir. Petrol tortul
arazilerde bulunur. Organik madde dibe çökeldikçe yavaş yavaş tortul tabakaları ile
kaplanır ve gittikçe daha derine gömülerek zamanla hidrokarbon haline dönüşür.
Petrol dizileri önce ana kayaçta başlar ve hazne kayaca doğru göç eder. Ana kayaçtan
hareket ederek yer değiştiren hidrokarbonlar örtü kayaç altında kapan olarak
adlandırılan özel yerlerde birikirler. Yeraltı yataklarından çıkarılan petrolün gaz
(rafineri gazı, propan, bütan) yakıt (benzin, süper benzin, reaktör yakıtı) eritici dizel
yağı, fuel oil, mazot, yağlama yağları, parafinler, bitümler ve petrol koku gibi işlenmiş
ürünler verebilmesi için rafine edilmesi gerekir.
Türkiyede ilk petrol aramaları 1887 yılında İskenderun çevresinde
başlanmıştır. GAP Bölgesinde ise Raman-Garzan bölgelerinde aramalar yapılmıştır.
Petrol Uzun yıllardan bu yana maden ithalatımızda en önemli yerini tutan ve
önümüzdeki yıllarda bu önemini koruması beklenen bir kaynaktır. Yurdumuzda
sistematik ve bilimsel ağırlıklı petrol aramalarına 1935 yılında MTA'nın kurulması ile
başlanmıştır. İlk petrol bu kuruluşumuz tarafından 1940 yılında GAP ta Raman
dağında bulunmuş, ardından 1951 yılında yine aynı yörede Garzan sahası
bulunmuştur. GAP bölgesi jeolojik yapısı itibari ile petrol için en elverişli bölgedir.
MTA tarafından 1939 da Gercüş'de açılan bir sondajda petrol izine rastlanılmıştır.
Maymune boğazında Raman-1 sondajına başlandı ve bu bölgede bir çok sondajlar
*Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümü Genel
....Jeoloji Anabilim Dalı 21280-Diyarbakır; [email protected]
17
yapıldı, ardından Raman-Garzan da ve Batman da sondajlar yapılıp petrole ulaşıldı.
GAP Bölgesindeki petrol sahalarımız Germik, Mağrip, Batı Raman,
Kurtalan, Çelikli, Malehermo, Adıyaman (Kahta) dır.
GAP ta ilk petrol aramaları MTA tarafından Raman ve Batman civarında
başlanmış ve bulunmuştur. Daha sonraları TPAO tarafından çalışmalar günümüze
kadar devam etmiştir. Bölgede petrol halen Siirt yöresinde Raman, Garzan, Batı
Raman, Kurtalan, Şelmo, Baykan, Diyarbakır yöresinde Ergani Dicle nehri
kenarında, Silvan da ve Adıyaman civarlarında bulunmaktadır. TPAO'dan başka
Shell, mobil, Alattin Middle East'e ait kuyular bulunmaktadır. Güneydoğu petrol
rezervuar kayaç olarak Kratese yaşlı mardin grubu kayaçları uygun özellikler
taşımaktadır. Bu kayaçlar genellikle kalkerlerden oluşmaktadır. Türkiyenin petrol
üretiminin büyük bir bölümü GAP bölgesinden yapılmaktadır. Çıkarılan bu petrol,
Batman-İskenderun boru hattı ile Dörtyol terminallerine nakledilir.
Petrol, enerji kaynağı olarak tarih boyunca taşıdığı değeri korumaya devam
etmektedir. Çevre sorunlarının birçoğu petrolün üretimi, stoklanması ve taşınması
sırasında gerçekleşmektedir. Petrol, başta enerji olmak üzere birçok kullanım alanıyla
insanlığa faydası yanında, doğayla teması durumunda temizlenmesi yıllar alan
kirliliklere neden olmaktadır. Petrol sızıntıları bu kirliliğe yol açan nedenlerden
biridir. Doğal ve yapay petrol sızıntıları petrol kirliliğine neden olmakta ve çevrede
geri dönüşümü zor olan hasarlara neden olmaktadır. Bu kapsamda Diyarbakır'daki
petrol kaynakları incelenmiştir. Aynı zamanda petrol üretimi yapan şirketler ve bu
şirketlerin petrol üretimi değerlendirilmiştir.
Bilindiği üzere Petrol insanoğlunun hayatında önemli bir yere sahiptir.
Teknolojinin gelişimine paralel olarak insanlar bu enerji kaynağından daha iyi bir
şekilde yararlanma ihtiyacı duymuştur. Bu kaynak çeşitli şekillerde kullanılmaktadır.
Türkiyede ve Dünyada Petrolün kullanım alanlarını incelersek; Doğrudan
doğruya enerji, ulaştırma, sanayi, tarım ve ısınma olarak kullanılmaktadır. GAP
Bölgesi yer altı kaynakları bakımından oldukça zengin bir bölge olduğu
bilinmektedir. GAP Bölgesinde bulunan yer altı kaynakları; Petrol, Doğalgaz, Kömür,
Asfaltit, Demircevheri, Bakır Kurşun Kromit Çimento Hammaddeleri ve Mermer dir.
Bu makalede Diyarbakır' da bulunan Petrol'ün dağılımı ve potansiyeli istatiksel olarak
işlenmiştir. Bu çalışma çeşitli kaynaklardan derlenmiş bir çalışmadır. Bu konu da
kamu bilinci geliştirilmesi için bilgilendirme amacını kapsamaktadır.
2. Diyarbakır Ve Çevresinde Yer Alan Petrol Rezervleri
Petrol sözcüğü, Yunanca - Latince'de taş anlamına gelen petra ve yağ
anlamına gelen o1eum sözcüklerinden oluşmuştur.
Sıvı haldeki ham petrol, yeşilimsi, sarı - kahverengi veya siyah renklerde olur.
Yoğunluğu kimya bileşimine ve viskozitesine göre değişir. En hafif olarak bilinen bir
18
Rus petrolünün özgül ağırlığı 0,650 ve en ağır olarak bilinen bir Meksika petrolünün
özgül ağırlığı ise 1,080 dir. Fakat genel olarak petrol sudan hafiftir ve 0,7 ile 0,97
arasında değişir, özgül ağırlıklarına göre petrolleri 3 gruba ayırmak olanağı
bulunmaktadır:
1. Çok hafif petrol …………….. Ö.A. 0,7 - 0,8
2. Hafif petrol …………………. » 0,8 - 0,9
3. Ağır petrol ………………….. » 0,9 - 1,0
Ham petrolün flüoresans özelliği vardır; Ültraviole ışık altında mavimsi,
kahverenkte görünür. Petrolün kokusu ekseriya iyi ve esanslıdır. Ancak içinde kükürt
bileşikleri bulunduğu zaman kokusu çok fenadır. Petrol suda erimez; benzin, alkol,
eter, kloroform, karbon tetraklörür, karbonsülfür ve aseton içinde erir.
Petrol ile su az miktarda karışabilirler. Bilhassa petrol yataklarında petrol ile
suyun kontak halinde bulunduğu yerlerde su ile petrol belirli oranda karışmış bir
emülsiyon halinde bulunurlar. Böyle olduğu zaman petrolün değeri düşer. Çünkü;
petrolle karışık halde bazan % 10 veya % 20 oranında, hatta %40'a kadar su
bulunabilir.
Petrol endüstrisinde petrolün özgül ağırlığı yerine A.P.I. Gravite Derecesi
kullanılır. Petrolün kalori değeri, kalitesi hakkında bir fikir verir. Ham petrolün kalori
değeri 10,000 büyük kalori civarındadır. Petrolün viskozite değeri de çok önemlidir.
Çünkü bu değer petrolün özellikle boru hattı içinde akıcılık derecesini gösterir.
Viskozite değeri yüksek olan bir petrol boru içinden zor akar, düşük değerlisi ise
çabuk akar. Viskozite değeri suya göre, aynı koşullar altında hesaplanır ve 1 -1000
arasında değişir.
Ham petrol, kimya bileşimi bakımından bir nevi b i t ü m dür. Bitüm ise arz
tabakaları içinde doğal surette toplanmış olan hidrokarbon (veya idrokarbür) ların
tümüne verilen ad'dır.
Fizik görünüşlerine göre üç türlü bitüm vardır:
1) Gaz halindeki bitümler: Metan, Etan, Propan, Bütan, gazları gibi.
2) Sıvı halindeki bitiktiler: Ham Petrol.
3) Katı haldeki bitümler: Asfalt, Bitümlü Şist ve Prafin (Ozokerit) gibi.
Burada söz konusu olan, daha ziyade sıvı haldeki bitüm, yâni
PETROL'dür.
HAM
Ham petrol esas olarak birçok hidrokarbonların karışımından oluşmuştur.
Başka bir deyişle (C) ve (H) elemanlarının akla sığmayacak kadar çok ve karışık
bileşikleri petrolü oluşturmuştur. Ayrıca (N) ve (S) ile, eser halinde metalik elemanlar
da mevcuttur. Petrolü oluşturan hidrokarbonların çoğunun izometrik türleri
bulunduğundan, bunların birbirinden ayırt edilmesi güçtür.
19
Petrolü oluşturan hidrokarbonların gaz, sıvı veya katı oluşları bileşimlerindeki (C)
elemanı sayısıyla değişir :
C1 - C4 Gaz halinde (Metan, Etan, Propan, Bütan), Etilen, Propilen Bütilen.
C5 - C16 Sıvı halinde (Pentan, Heksan...) Amilen, Heksilen
C B - CBO Katı halde (Oktodekan...) Sereton, Melen
Ham petrol genel olarak asfalt veya parafin bazından geldiğine göre değişik
fizik ve kimya özelliklerine sahiptir. Meselâ parafin serisi petrolleri içinde % 40
oranında parafin bulunabilir; asfalt bazından gelen petrollerde % 50 oranına kadar
asfalt ve Aromat grubuna dahil petroller içinde de % ve hatta daha fazla reçine ve
asfalt bulunabilir.
Yurdumuzda ekonomik ve ticari anlamda ilk petrol Ramanda bulunmuştur.
Bu bölgenin jeolojik etüdü ilk olarak 1935 yılında yapılmıştır. 1937-38 yıllarında
etüdler sürdürülmüş ve 24-7-1939 tarihinde Raman dağının Maymune Boğazında
Raman-1 sondajına başlanmıştır. Raman-1 kuyusnda 20 nisan 1940 tarihinde 1048 m
derinlikte petrole rastlamış, kuyu 1052 m de 3 haziran 1940 tarihinde bitirilmiş ve
pompa ile üretim yapılmaya başlanmıştır. Kuyunun günlük verimi 10 ton olup API
gravitesi 20,8 dır. Maymune Boğazında 2 si kablo, diğeri hem kablo hem rotary
sistemi makine ile 3 kuyu daha açılmış yalnızca 5 nolu kuyuda, günlük verim 1 ton
olan petrole rastlamıştır. Maymune Boğazında 1 ve 5 nolu kuyularda elde edilen ham
petrolün sondaj kulelerinde ve ulaşım araçlarında kulanımını sağlamak üzere
1942yılında (Maymune Boğazı Rafinerisi) diye adlandırılan ve günlük 3 ton ham
petrol arıtabilme kapasitesine sahip olan bir deneme rafinerisi kurulmuştur. Bu
deneme rafinerisi için gerekli olan kazan, arıtma gereçleri vs. Boğaziçi Rafinerisinden
sökülüp Diyarbakıra getirilen malzemelerden şeçilerek monte edilmiştir. 1945 yılı
sonunda Raman-8 kuyusu tamamlanmış ve ilk defa ticari miktarda petrol
bulunmuştur. Ancak tank kapasitesinin yetersizliği nedeniyle uzun bir süre üretim
yapılamamıştır. Deneme rafinerisinin günlük arıma kapasitesi 1947 yılında 9 tona
çıkarılmış, yeni kuyularla daha da artan üretim nedeniyle 1948 Temmuz ayında günde
200 ton/gün arıtma kapasiteli Batman rafinerisi inşaatına başlanmıştır. Bu rafineri
1948 yılı kasım ayında devreye girmiştir. 1951 yılında Garzan petrol sahasının
bulunmasından sonra yıllık kapasitesi 330.000 ton olan modern Batman rafinerisinin
kurulması kararlaştırılmış ve rafineri 1955 yılında açılmıştır.
1954 yılına kadar Türkiye de petrol aramaları için 84 milyon lira harçanmış 20
yıllık devrede 37 arama, 7 tespit, 13 üretim ve 19 adet test kuyusu olamak üzere 76
adet kuyu açılmış 76402 m sondaj yapılmış, toplam 95881 ton petrol üretilmiştir.
günümüz itibarıyla GAP Bölgesinde bir çok sondaj yapılmış ve sahalar
oluşturulmuştur. Bu sahalar ve Üretimleri aşağıda verilmiştir ( Şekil-2 ) .
20
Şekil 2. GAP Bölgesinde Yeralan Önemli Petrol Sahaları
Gap Bölgesinde Yer Alan Sahalar Ve 2000 Yllı Sonu İtibarıyla Kümülatif
Üretımleri ( Varıl )
SAHA ADI
KÜMÜLATİF ÜRETİM
İLİ
BAKACAK
1121
ADIYAMAN
GÜNEY ADIYAMAN
115 836
ADIYAMAN
NEMRUT
719
ADIYAMAN
KUZEY ADIYAMAN
59 375
ADIYAMAN
BOLUKYAYLA
167 663
ADIYAMAN
CUKURTAS
219 021
ADIYAMAN
AKPlNAR
192588
ADIYAMAN
LILAN
71 488
ADIYAMAN
SARISOGUT
9 884
ADIYAMAN
KARADUT
81 130
ADIYAMAN
OZAN SUNGURLU
1 833 492
ADIYAMAN
AKGUN
151 351
ADIYAMAN
ESKİTAŞ
22 901
ADIYAMAN
KAHTA
4 600 643
ADIYAMAN
BATI FIRAT
3173 975
ADIYAMAN
TOKARIS
2 793 783
ADIYAMAN
IKIZCE
1 209 599
ADIYAMAN
CEMBERLITAS
11 648 637
ADIYAMAN
BESIKL.I
5 092 080
ADIYAMAN
GÜNEY KARAKUS
11 217 620
ADIYAMAN
21
ADIYAMAN
ZEYNEL
CENDERE
KARAKUS
KUZEY KARAKUS
GARZAN
SATI HAZNEMIR
SEZGIN
BATI SELMO
GERMIK
SILlVANKA SINAN
DOGU SILlVANKA
SILlVANKA
R.AMAN
SELMO
BATI RAMAN
BEYCAYIR
KA YA YOLU
KERVAN
SEBYAN
G.DOGU SAHABAN
KOPRU
COBANTEPE
MALAHERMO
GUNEY BEYKAN
KÖŞK
BATI MALATEPE
YERIGUZEL
DOGU COBANTEPE
KUZEY MIGO
YATIR
ALCIK
KARTAL TEPE
SIVRITEPE
MEHMETDERE
SARICAK
BATI MIGO
BEKTAS
KATIN
BARBES DERIN
GUNEY KAYAKOY
DOGU YENIKOY
22
11 395 214
1 049 519
13 315 902
44 047 817
32 348 833
38 448 304
412
87 559
989 868
3 721 731
308 084
165 481
11 051 439
68 597 422
78 232 166
79 706 847
230 013
17 648
106 748
104119
604 852
150 635
176 613
3 077
175
12 422
502 861
144
2 698
4 024
65 801
96 864
1 817 903
591789
192 162
3179 690
140 179
909 440
4 062 763
234 442
3 117 573
6 032 160
ADIYAMAN
ADIYAMAN
ADIYAMAN
ADIYAMAN
ADIY AMAN
BA TMAN
BATMAN
BATMAN
BATMAN
BATMAN
BATMAN
BATMAN
BATMAN
BA TMAN
BATMAN
BATMAN-DİYARBAKIR
BATMAN-SİİRT
DİYARBAKlR
DİYARBAKIR
DİYARBAKlR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKlR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
GAP İLLERİNDEKİ HAM PETROL REZERV VE ÜRETİM
BİLGİLERİ ( VARİL )
Diyarbakır yer alan petrol sahalarının büyük çoğunluğu TPAO ve Perenco
Firması tarafından üretilmektedir. Bu üretim Sonucunda TPAO lığına ait petrol
sahaları aşağıdaki gibidir.
Tablo 1 – Diyarbakır'da ki TPAO ' ya ait petrol sahası bilgileri
İLİ
YERİNDE
REZERV
ADIYAMAN
BATMAN
DİYARBAKIR
KİLİS
MARDİN
ŞANLIURFA
SİİRT
ŞIRNAK
TOPLAM
744960676
3428972246
1451964404
27054000
430137000
223504713
90662538
152522928
6549778505
ÜRETİLEBİLİR KÜMÜLATİF KALAN
REZERV
ÜRETİM
ÜRETİLEBİLİR
REZERV
188208936
1444818839
43390547
422650375
281539326
141111049
397618752
319024753
78593999
1352700
586692
766008
3230800
2348270
882530
10951471
5911713
5039758
25641994
22659075
2982919
12471928
10364977
2106951
1062126956
787253195
274873761
2000 YILI
PETROL
ÜRETİMİ
6548319
5800496
5366482
46722
86185
366998
163735
293200
18674137
Perenco şirketine ait olan petrol sahaları aşağıda gibidir. Şahaban, G. Kırtepe,
Katin, Kastel Ve Karali Sahalarından oluşmaktadır.
İL
PETROL
SAHASI
YAPI
KAPAN
FORMAS
YON
LİT.
YAŞ
SOND
AJ
DERİN
LİĞİ
,m
KUY
U
ADED
İ
API
GRA
V.
YER.
PETROL
MİKTAR
I
,stb
ÜRET.
PETROL
MİKTAR
I
,stb
TOP.
PETROL
ÜRETİM
İ
,stb
TOP.
SU
ÜRETİ
Mİ
,stb
D.BA
KIR
G.HAZRO
ANTİK
LİNAL
YAPISA
L
HAZRO
KUMTAŞI
KRETA
SE
3780
5
45
8,600,000
860,000
48,726
171
D.BA
KIR
G.KAYA
KÖY
ANTİK
LİNAL
YAPISA
L
DERDER
E
KRETA
SE
2620
12
30.4
7,884,000
3,469,000
3,299,95
0
37,541,9
33
D.BA
KIR
G.KIRTEP
E
ANTİK
LİNAL
YAPISA
L
DERDER
E
SABUNS
UYU
DOLOMİ
TİK
KİREÇTA
ŞI
DOLOMİ
T
KİREÇTA
ŞI
KRETA
SE
1725
6
25.4
20,000,00
0
6,000,000
275,744
109,712
D.BA
KIR
G.SARIC
AK
ANTİK
LİNAL
YAPISA
L
DERDER
E
DOLOMİ
T
KİREÇTA
ŞI
KRETA
SE
1600
25
31
41,895,40
0
8,380,000
6,467,50
4
17,985,9
29
D.BA
KIR
G.
ŞAHABA
N
ANTİK
LİNAL
YAPISA
L
DERDER
E
DOLOMİ
TİK
KİREÇTA
ŞI
KRETA
SE
1660
16
33.2
11,840,00
0
5,209,600
4,875,78
1
56,887,8
42
D.BA
KIR
KARTAL
TEPE
ANTİK
LİNAL
YAPISA
L
DERDER
E
DOLOMİ
TİK
KİREÇTA
ŞI
KRETA
SE
2000
9
32
7,550,000
2,642,500
2,204,72
8
4,364,70
4
D.BA
KIR
KASTEL
ANTİK
LİNAL
YAPISA
L
MARDİN
DOLOMİ
T
KİREÇTA
ŞI
KRETA
SE
2400
28
34.7
27,735,00
0
9,030,000
17,936,8
02
8,357,24
6
D.BA
KIR
KAYAYO
LU
(DERDER
E)
ANTİK
LİNAL
YAPISA
L
DERDER
E
KİREÇTA
ŞI
KRETA
SE
2750
1
22.4
1,300,000
195,000
144,825
107,984
D.BA
KIR
KAYAYO
LU
(HAZROF4)
SARICAK
ANTİK
LİNAL
YAPISA
L
HAZROF4
KİREÇTA
ŞI
DEVON
İYEN
4332
1
37.5
865,000
130,000
6,791
19,324
ANTİK
LİNAL
ANTİK
LİNAL
YAPISA
L
YAPISA
L
DERDER
E
DERDER
E
KİREÇTA
ŞI
DOLOMİ
T
KİREÇTA
ŞI
KRETA
SE
KRETA
SE
1600
9
31.5
6,610,000
3,210,000
1940
39
32
41,348,00
0
17,800,00
0
3,207,76
1
17,560,7
86
6,892,70
2
46,258,5
30
ANTİK
LİNAL
YAPISA
L
SABUNS
UYU
DOLOMİ
T
KİREÇTA
ŞI
KRETA
SE
2100
39
32
9,218,000
1,482,000
17,560,7
86
46,258,5
30
D.BA
KIR
D.BA
KIR
D.BA
KIR
YENİKÖ
Y
(DERDER
E)
YENİKÖ
Y
(SABUNS
UYU)
23
GUNEY SAHABAN
MOLLA
KARAALI
GUNEY HAZRO
GUNEY SARICAK
GUNEY KURKAN
SINCAN
BAYSU
YENIKOY
BARBES
YEŞILDERE
DOGU YATIR
MALA TEPE
KASTEL
SAHABAN
KURKAN
KA Y AKOY
BATI KAYAKOY
BEYKAN
YANANKOY
İKİZTEPE
ÇAMURLU
YALANKOZ
ÇAYLARBASI
PIYANKO
DOĞU BEŞİKLİ
BOZOVA
DODAN
BADA
BASUR
KURTALAN
DODAN USAK
KUZEY MAGRIP
YANARSU
CELİKli
OYUKTAS
BATI KENTALAN
MAGRIP
YOLACAN
BA TI KOZLUCA
GUNEY DINCER
24
4 498 209
20 919
414 469
6 287
5 673 834
10 112 569
4 803 744
3 625 927
15 294 891
20 026 874
2673 749
7 000 318
402 990
7 487 725
15 816 003
55 043 658
24 797 134
40 687 419
69 511 252
586 692
143 772
2 204 498
47 177
301 604
1 765 145
3 255 955
541 832
1 403
357
1 020
260 949
57 507
89130
36 682
4 929 859
6O9 241
2 758
16 670 169
22 928
3 836 551
6 505 498
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKlR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
KİLİS
MARDİN
MARDİN
SANLlURFA
SANLlURFA
SANLlURFA
SANLlURFA
SANLIURFA
SİİRT
SİİRT
SİİRT
SİİRT
SİİRT
SİİRT
SİİRT
SİİRT
SİİRT -BATMAN
SİİRT-BATMAN
SİİRT-BATMAN
ŞIRNAK
ŞIRNAK
ŞIRNAK-MARDİN
4. Sonuç
Dünyanın petrol ihtiyacı gün geçtikçe artmakta, Petrol rezervleri hızla
tükenmektedir. Bu yüzden denizlerdeki petrol aramalarına önem verilmelidir. Bu gün
denizlerde kıta sahanlıklarından üretilen petrol, dünya petrol üretiminin önemli bir
kısmını oluşturmaktadır. Petrol fiyatlarının bugünkü istikrarsız durumu karşısında
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler kendi kaynaklarını geliştirmek ve enerji
imkanlarını en ideal bir şekilde kullanmak zorundadırlar. Arama yatırımları
arttırılmalı, yerli ham petrol üretiminden elde edilen kar arama faliyetlerine
aktarılmalıdır. Arama faliyetlerinde bulunan yerli ve yabancı petrol şirketlerinin
denetimleri, kamu tarafından çok iyi bir şekilde yapılmalıdır. MTA; TPAO ; DSİ gibi
kuruluşları arasındaki koordinasyon mutlak surette sağlanmalıdır. Petrol
endüstrisinin gereç ve donanım yönünden dışa bağımlılığını giderek azaltacak
önlemler alınmalı ve milli sanayii imkanları kullanılmalıdır. Özellikle GAP
bölgesinde yer alan petrol rezerv dikkate alınmalı ve geniş çaplı arama ve üretim
kuyuları yaygınlaştırımalıdır
KAYNAKLAR
1. PİGM –1993. Petrolün tarihçesi ve Türkiye’de açılan petrol kuyuları
2. PİGM-2000. 2000 yılı petrol faaliyetleri
3. TPAO-1993. Petrol jeologları için organik jeokimya
25
DİYARBAKIR MERMERLERİ VE MERMER SEKTÖRÜ
Özgür AKKOYUN*
ÖZET
Bu çalışmada Diyarbakır bölgesinde bulunan ve farklı mermer ürünleri
olarak uluslararası ve ulusal pazarda ticareti yapılan kireçtaşları ile ilgili genel bilgiler
verilmiştir. Çalışmada mermerin genel bir tanımı yapıldıktan sonra Diyarbakır ve
çevresindeki mermer üretimi tarihsel geçmişine kısaca değinilmiş ardından gölge
mermerlerinin jeolojik yapısı, renk ve desen özellikleri, fiziksel ve mekanik
özellikleri hakkında bilgiler sunulmuştur. Son olarak bölge mermerciliğinin
ekonomik büyüklükleri ile ilgili bilgiler verilirmiş ve sonuç bölümünde bir genel
değerlendirme yapılmıştır.
GİRİŞ
Mermerler, kalker (CaCO ) ve dolomitik kalkerlerin (CaMg(CO ) )
üzerlerindeki örtü tabakası ve temaslardan kaynaklanan ısı ve basınç etkisi altında
başkalaşmaya (metamorfizma) uğrayarak yeniden kristalleşmeleri ile yeni bir yapı
3
2
kazanmaları sonucunda meydana
gelen doğaltaşlardır. Ancak son3 yıllardaki
büyük
talep ve buna bağlı olarak gelişen arama ve üretim çalışmaları sonucunda mermerin
başlangıçtaki tanımına sadık kalınarak pazarın gereksinimlerini karşılamanın
olanaksız olduğu ortaya çıkmıştır. Oluşumu itibari ile bu dar tanıma uymasa da
mermer olarak üretilip pazarlanabilecek yeni kaynaklar olduğu anlaşılmış ve bu
yönde büyük ve önemli adımlar atılmıştır. Bu tanımlamaya rağmen doğal olarak
oluşmuş, kesilip parlatılabilen hemen tüm doğaltaşlar mermer olarak
tanımlanmaktadırlar. Buna göre endüstriyel ölçekte sanayi şartlarında kesilebilen,
boyutlandırılabilen ve ticari değeri olan her türlü kayaç mermer olarak
adlandırılmıştır. Başlangıçtaki tanımlama uyan doğaltaşlar ise genelde “gerçek
mermerler” olarak anılmaktadır. Bu tanımlamanın dışında kalan doğaltaşların büyük
bir bölümü mermerleşme evresini tamamlayamamış kireçtaşları, değişik koşullarda
oluşmuş sedimanter, yarı derinlik ya da derinlik kayaçlarıdır.
Bu açıdan bakıldığında Türkiye dünyanın en zengin doğal taş oluşumlarının
bulunduğu Alp-Himalaya dağ kuşağında yer almaktadır ve özellikle renk ve desen
çeşitliliği açısından önde gelen ülkeler arasındadır. Sahip olduğu değişik türdeki
doğaltaş rezervlerinin yanı sıra özellikle son yıllarda büyük gelişme gösteren üretim
*Dicle Üniversitesi, Müh. Fak. Maden Müh. Bölümü, Diyarbakır, Türkiye
[email protected]
26
ve işleme teknolojileri ile de dünyanın en önemli doğal taş üreticileri arasında yer
almaktadır.
Türkiye'de mermer üretimi 1985 yılından itibaren başlamasına rağmen yirmi
yıl sonra 2005 yılında dünya mermer ihraç eden ülkeler sıralamasında Çin, İtalya,
Hindistan ve İspanya'nın ardından 5. sıraya yükselmiştir. Bu hızlı ilerlemede önceden
değerlendirilmeyen yeni rezervlerin bulunması, mermer tanımının değişmesi ve
gelişmeye başlayan üretimi ve makine sanayisinin rolleri sayılabilir. Ülkemizde
mermercilik 1980'li yıllardan sonra gelişmeye başlamıştır. 1980'lerin başında 15
milyon dolar olan Türkiye'nin toplam mermer ihracatı 2000 yılında 200 milyon
dolara, 2010 yılında 1,5 milyar dolara yükselmiştir. Ülkemizin önemli rezervleri geniş
bir bölgeye yayılmıştır. Afyon, Bilecik, Balıkesir, Denizli, Muğla, Amasya, Elazığ ve
Diyarbakır rezervlerin yoğunlaştığı illerdir.
Türkiye'de mermer üretimi 1985 yılından itibaren başlamasına rağmen yirmi
yıl sonra 2005 yılında dünya mermer ihraç eden ülkeler sıralamasında Çin, İtalya,
Hindistan ve İspanya'nın ardından 5. sıraya yükselmiştir. Bu hızlı ilerlemede önceden
değerlendirilmeyen yeni rezervlerin bulunması, mermer tanımının değişmesi ve
gelişmeye başlayan üretimi ve makine sanayisinin rolleri sayılabilir. Ülkemizde
mermercilik 1980'li yıllardan sonra gelişmeye başlamıştır. 1980'lerin başında 15
milyon dolar olan Türkiye'nin toplam mermer ihracatı 2000 yılında 200 milyon
dolara, 2010 yılında 1,5 milyar dolara yükselmiştir. Ülkemizin önemli rezervleri geniş
bir bölgeye yayılmıştır. Afyon, Bilecik, Balıkesir, Denizli, Muğla, Amasya, Elazığ ve
Diyarbakır rezervlerin yoğunlaştığı illerdir.
1. DİYARBAKIR'DA MERMER ÜRETİMİ
Diyarbakır'da mermer üretimi 1980'li yıllardan sonra çok küçük ölçekte
başlamış ve büyük bir hızla ilerlemiştir. Üretim genelde kuzey doğudan güneybatıya
Kulp, Lice, Hazro, Hani, Kocaköy, Ergani, Çermik ve Çüngüş ilçelerinde
yoğunlaşmaktadır (Şekil1). Üretim yapılan mermerlerin hemen tümü “parlatılabilir
kireçtaşı” olarak adlandırılabilecek jeolojik oluşumlardır.
Şekil 1. Diyarbakır ili ve ilçeleri haritası
27
1.1. Diyarbakır Kireçtaşlarının Kökeni
Mermer üretimi yapılan ilçelerin harita üzerindeki dizilimi de (Şekil1) bölge
jeolojisi ve mermerlerin oluşum mekanizmalarını açıklamaya çalışan yaklaşımları
doğrular nitelikte ilin kuzeyinden geçen bir yay biçimindedir.
Bu yaklaşımlara göre; Diyarbakır ilinde üretimi yapılan mermerler, daha
önceleri Fırat formasyonu olarak adlandırılan Miyosen yaşlı resifal kireçtaşlarıdır.
Karbonat kayalardan oluşmuş Fırat formasyonu hem yanal hem de düşey olarak
kırıntılı fasiyesteki Alt Miyosen yaşındaki Lice Formasyonuna geçer. Üretimin
yapıldığı Miyosen kireçtaşları, Miyosen döneminde Güneydoğu Anadolu bölgesini
kapsayan karbonat platformunun kuzey kenarı boyunca sıralanan set resifleri halinde
çökelmiştir. Yapılan detay maden jeolojisi çalışmaları sonucunda Alt Miyosen yaşlı
kireçtaşlarının; krem, bej, gri, pembemsi, kırmızımsı renkli, masif görünüşlü, ortakalın tabakalı, bol kırmızı algli, yer yer dolomit kristalli, taban seviyelerinde karbonat
çakıllı istif taşı, çakıllı kireçtaşı, yer yer vake taşı karakterinde sığ denizel/resifal
karakterli kireçtaşlarından oluştuğu gözlenmiştir. Formasyon doğuya doğru tebeşirli
masif kireçtaşı şeklinde gözlenmekte olup bol fosillidir. Tabaka kalınlıkları inceden
çok kalına kadar değişmektedir. (1-4).
Miyosen kireçtaşlarının tortullaştığı alan kuzeyde Ergani ve Hani
bölgesinden başlayarak güneyde Suriye sınırında Harran'a kadar uzanmaktadır.
Hazro, Hani ve Çermik yöresindeki kireçtaşları tipik olarak resifal fasiyesde
çökelmiştir ve bunlar platformun kuzey sınırı boyunca set resifleri oluşturur. Set
resiflerinin sıralandığı bu sınırın daha kuzeyinde ise kırıntılı Lice formasyonu
çökelmiştir ve Lice havzası daha kuzeyden ilerleyen, napların önünde gelişmiş bir
havzadır. Set resiflerinin sıralandığı Miyosen platformunun güneyinde ise set ardı
havza bulunmaktadır ve burada ince tabakalı killi ve kırıntılı kireçtaşları çökelmiştir
ve bunlar blok mermer üretimine uygun değildir. Ancak ara ara ve yanal yönde
devamsız olan yama resifleri bu geniş alanda gelişmiş ve blok mermer üretilecek
kireçtaşları bu sınırlı alanlarda çökelmiştir. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Miyosen
set resiflerinin gelişebileceği platformun kuzey kenarı Siirt'ten Adıyaman'a kadar
uzun bir alanda yer almaktadır ve bu alan blok üretilecek benzer kireçtaşlarının
bulunabileceği büyük bir potansiyel oluşturur (5).
Fırat Formasyonu Iitolojik olarak; gri, bej, pembemsi renkli, yeryer tebeşirli
masif resifal kireçtaşı şeklinde gözlenmektedir. Birimin en önemli özelliği paketsi
yapı ve pembe renk göstermesidir. Çok sert olan birimde iyi bir makaslama kırık
sistemi gelişmiştir. Birim, tabanda çakıllı ve paketsi bir kireçtaşı seviyesiyle
başlamaktadır. Çakıl taşlan Gercüş formasyonunun çört ve çakıllardan oluşmuştur.
Bu seviye aynı zamanda 10 cm büyüklüğünde gastropod kavkıları da içermektedir.
Kırmızımsı, pembemsi renkli çakıllı kireçtaşı üste doğru bej, pembe renkli orta-kalın
tabakalı bol fosilli sert resifal kireçtaşına geçmektedir. Kireçtaşı yeryer yastık
şeklinde paketli özellik göstermektedir. Üste doğru ise tebeşirli ve masif kireçtaşı
şeklindedir. Resifal kireçtaşı litolojisinde olan birim bol alg-mercan ve lamelli branş
28
kavkılıdır. Bol karstik yapıya sahip olan birim oldukça sert dokuludur. Birimden
derlenen örneklerin tümü % 70-90 arasında fosil kavkıları içermektedir. Bu fosil
kavkıları iyi yıkanmış sparit bir çimento ile birbirine bağlanmıştır. Formasyonda
derlenen Örneklerde Miogypsina sp., Textulariasp., Amphistegina sp., Rotalia sp.,
Sphaerogysina sp., Lepidocychna sp., Elphidium sp. ve Alg fosilleri tayin edilerek
birime Alt Miyosen yaşı verilmiştir (6, 7) (Polat, 1994; Ay, 1996).
1.2. Kireçtaşlarının Özellikleri
Diyarbakır bölgesi kireçtaşları genelde bej renkli, yer yer fosilli, bazı
birimlerde pembe rengin hâkim olduğu kesilebilir, parlatılabilir bölgesel özelliklerin
getirdiği farklılıklar olsa da genelde dış ve iç cephelerde kullanılabilir bir yapı taşı
özelliği göstermektedir. Özellikleri birbirine çok benzese de pazarda kullanılan ticari
adları açısından bakıldığında Diyarbakır'da üretimi yapılan doğaltaşların ticari
adlarının sayısı 100 civarındadır.
Bu kadar fazla sayıda doğaltaş isminin olmasının iki önemli nedeni vardır.
Birincisi; ilde sayıları 50 yi bulan doğaltaş ocağında üretim yapılmaktadır ve kimi
zaman birbirine çok yakın oldukları için hemen hemen aynı özellikteki taşların
üretildiği bu ocaklar farklı firmalar tarafından işletildikleri için üretilen taşların
pazardaki ticari isimleri de farklı olmaktadır. İkincisi ise; Diyarbakır kireçtaşları,
jeolojik kökenleri ve petrografik yapıları nedeniyle farklı desen ve doku özelliği
göstermektedirler.
Bu farklı desen, renk ve doku özellikleri nedeniyle üretim yapılan küçük bir
mermer ocağında bile birden fazla renk ve desene sahip doğaltaşın üretimi
yapılabilmektedir. Bu durum kimi zaman farklı ekonomik değere sahip değişik
doğaltaşların aynı ocaktan üretilmesi nedeniyle olumlu sonuçlar doğururken bazı
durumlarda da istenmeyen renk ve safsızlıkların dokuyu bozması nedeniyle olumsuz
sonuçlar doğurabilmektedir. Doğaltaşların üretim yapılan bir ocakta farklı renk ve
desen özelliklerine sahip olmasına “seleksiyon” adı verilmektedir.
Aynı firmaya ait bir doğaltaş ocağında üretilen farklı seleksiyonlar pazarda
farklı adlar altında satılmaktadırlar. Bu nedenlerden dolayı 100 civarındaki farklı
isimle anılmaktadır. Ancak Diyarbakır kireçtaşlarını Hani bölgesi (Kulp, Hani ve
Hazro) ve Çermik bölgesi (Çermik, Petekkaya ve Çüngüş) olarak iki ana bölge
şeklinde değerlendirebiliriz. Buna göre kireçtaşlarının genel görünümleri Şekil2'de
ve fiziksel özellikleri Tablo1'de, mekanik özellikleri Tablo2'de verilmiştir.
29
Hazro
Çermik
Hazro
Hani
Çermik
Hani
Şekil 2. Diyarbakır bölgesi kireçtaşları karakteristik örnekleri ve
çıkarıldıkları bölgeler
Tablo1. Diyarbakır Bölgesi Kireçtaşlarının Fiziksel Özellikleri
Doğaltaş
No.
Numune1
Numune2
Numune3
Numune4
Numune5
Numune6
Ortalama
30
Bölgesi
Hani
Hani
Hani
Çüngüş
Çüngüş
Çüngüş
Yoğunluk
(gr/cm3)
2.51
2.67
2.56
2.68
2.70
2.68
2.64
Ağırlıkça su
emme oranı
(%)
0.36
0.80
0.68
0.91
0.71
0.69
0.69
Hacimce su
emme oranı
(%)
1.40
1.44
1.13
1.63
1.54
1.53
1.45
Birim Hacim
Ağırlığı
(kN/m3)
24.62
26.19
25.12
26.29
26.49
26.29
25.83
Gözeneklilik
(%)
1.60
1.37
1.78
1.82
1.75
1.68
1.67
Tablo2.
Diyarbakır
Bölgesi Kireçtaşlarının
Mekanik Özellikleri
Tablo
2. Diyarbakır
Bölgesi Kireçtaşlarının
Mekanik Özellikleri
Doğaltaş No.
Bölgesi
Sertlik (Mohs)
Numune1
Numune2
Numune3
Numune4
Numune5
Numune6
Ortalama
Hani
Hani
Hani
Çüngüş
Çüngüş
Çüngüş
4
4
4
4
4
4
4
Basınç
Dayanımı
(kgf/cm2)
1200
1155
1250
1385
1225
1150
1228
Darbe
Dayanımı
(kgf.cm/cm2)
18
13
20
14
17
15
16.2
Aşınma
Dayanımı
(cm3/50cm2)
16.8
12.9
9.6
10.7
8.6
11.9
11.2
1.3. Ekonomik Bir Değer Olarak Diyarbakır Mermer Sektörü
Türkiye doğaltaş zenginliği açısından Dünyadaki en önemli ülkelerden
birisidir. Bu durum doğaltaş dış satış (ihracat) rakamlarına da yansımaktadır.
Ülkemizin hem ham blok hem de işlenmiş ürün bazında ticaret hacmi yıllar içerisinde
büyük oranlarda artış göstermiştir ve bu eğilim sürmektedir. Bu artışı sergileyen dış ve
iç ticaretteki önemli bileşenlerden birisi de Diyarbakır ve bölgesi doğaltaşlarıdır. Çok
kısa bir geçmişe sahip olan bölge doğaltaş sektörü, kısa zamanda bölge ticareti
açısından öncü güç olmuş ve Diyarbakır il sınırları içinde açılan ocak ve fabrikaların
sayıları her geçen gün artmıştır. Dış Ticaret Müsteşarlığı kaynaklarına göre 2010 Yılı
Diyarbakır ili toplam ihracatı 165 milyon USD olup bunun yarısından daha fazlası (84
milyon USD) mermer ve ürünleri ihracatına aittir.
Günümüzde 90 milyon dolar ihracat değerine ulaşan Diyarbakır mermer
üretimi 1992 yılında üretim yapılan iki ocaktan üretilen 3500m3 blok ile başlamıştır
(8). Daha sonra bölgesel sorunlar nedeniyle bir durgunluk yaşayan sektör, 2000
yılından itibaren hızlı bir büyüme içine girerek günümüzde sayıları 40 ı bulan ocaklar
ve 20 ye yakın büyük ölçekli mermer fabrikası ile ekonomik açıdan Diyarbakır ilinin
lokomitifi olmuştur. 2000 yılında ildeki toplam mermer üretimi yaklaşık 80,000 ton
iken (8) 2010 yılında sadece bir firmanın yıllık üretimi 250,000 ton olarak
gerçekleşmiştir (9).
Türkiye İstatistik Kurumu verilerinden derlenerek hazırlanan grafiklerde de
görüleceği gibi Türkiye toplam mermer ihracatı yıllar içinde sürekli bir artış göstermiş
ve 2010 yılında 1.5 Milyar dolar değerine ulaşmıştır (Şekil3).
31
.
Şekil 3. Türkiye toplam mermer-taşocağı ihracatının yıllara göre değişimi
TÜRKİYE
TOPLAM
İHRACATI
($)
TÜRKÝYE
TOPLAMMERMER-DOĞALTAŞ
M ERM ER-TAÞOCAÐI ÝHRACATI
($)
140 0000
120 0000
100 0000
80 0000
60 0000
40 0000
20 0000
0
1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010
Aynı dönemde Diyarbakır ilinde gerçekleşen ihracat ise daha büyük bir ivme
ile artarak 20.000 dolar değerinden 160.000 dolar değerine yükselmiştir (Şekil4). İlde
yapılan tüm ihracatın yarısından daha fazlasının mermer ürünleri (blok ve kesilmiş
ebatlanmış ürünler) olduğu Dış Ticaret Müsteşarlığı kaynaklarınca belirtilmektedir.
Bu durumda yıllık yaklaşık 80.000 dolar ihracat rakamına ulamış olan Diyarbakır
mermer sektörü, içinde bulunan onlarca ocak ve fabrikada çalışan binlerce çalışanı
ile, en modern katraklardan en büyük iş makinalarına kadar yüzlerce değişik türdeki
makinalarından oluşan makine parkı ve yan sanayisi ile ilin en önemli ekonomik
faaliyet alanını oluşturmaktadır.
Şekil 4. Diyarbakır ilinde yapılan toplam ihracatın yıllara göre değişimi
DÝYARBAKIR ÝLÝ
DİYARBAKIR
İLİ
YILLARAGÖRE
GÖRE TOPLAM
($) ($)
YILLARA
TOPLAMÝHRACATI
İHRACATI
180000
160000
140000
120000
100000
80000
60000
40000
20000
0
2002
32
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
SONUÇLAR
Yıllık üretim ve ihracat değerleri ile, çalışan sayısı ile, makina parkı ve yan
sanayisi ile önemli bir ekonomik büyüklük olan Diyarbakır mermer sektörü son
yıllarda önemli gelişmeler göstermiştir. Bu gelişmeler üretim ve ihracat rakamlarına
da yansımaktadır. İldeki mermer firmaları yeterli bilgi birikimi ve tecrübeye ulaşmış
bulunmaktadır. Bunun en büyük göstergesi başlangıçta farklı illerden getirtilen işçiler
ile çalışmak zorunda olan mermer ocaklarının artık kendi yerel işgücü ile çalışmaya
başlamış olmasıdır. Ayrıca yatırımcılar bu bilgi birikimi ve tecrübeye dayanarak
Türkiye'nin farklı bölgelerinde yeni mermer yatırımları yapmışlar ve üretimlerini
artırmanın yollarını aramaya başlamışlardır. Diyarbakır ilinde bulunan Dicle
üniversitesi bünyesindeki Maden mühendisliği ve Doğaltaş teknikerliği
bölümlerinden yetişen geleceğin mühendis ve teknikerleri bölge mermerciliğine katkı
sağlamak amacıyla çalışmalarına devam etmektedirler.
Tüm bu olumlu gelişmelerin yanı sıra Diyarbakır ili mermer sektörünün
bölgesel siyasi problemlerden ve gerginliklerden kaynaklanan iş gücü kaybı, ihracat
limanlarına olan uzaklık nedeniyle maliyet artışı ve kalifiye işçi gibi sorunları
bulunmaktadır.
KAYNAKLAR
1. Tuna D., 1973; “V1 Bölge Litostratigrafisi Adlamasının Açıklayıcı Raporu”,
TPAO Raporu, No 813, 131 s.
2. Erdoğan B., 1977; “Geology, Geochemistry and Genesis of the Sulfite
Deposits of the Ergani-Maden Region”, SE. Turkey, Ph.D. Thesis, Univ. New
Brunswick, Canada, 288 p.
3. Perincek D., Kozlu H. (1984): “Stratigraphy and Structure Relations of the
Units in the Afşin–Elbistan–Doğanşehir Region (Eastern Taury)”, Geology of the
Taurus Belt. International Semposium Proceedings, Ankara Turkey, Maden Teknik ve
Arama Enstitüsü Bülteni, p 181-198.
4. Yılmaz, Y. 1993; “New evidence and model on the evolution of the southest
Anatolian region”,
5. Erdoğan B., Yavuz, A. B., 2002; “Güneydoğu Anadolu'nun Miyosen
Paleocoğrafyası ile Mermer Yataklarının İlişkisi”, DEÜ, Müh. Fakültesi Fen ve
Mühendislik Dergisi, Cilt 4, Sayı 2s 53-64. Geol. Soc. America Bulltein, v. 105, p.
251-271.
6. Polat, C., 1994; “Ergani-Çermik-Çüngüş (Diyarbakır) Arasındaki Bölgenin Jeolojik Özellikleri”, Fırat Üniversitesi Fen Bil. Enst., Y. Lisans Tezi, Elazığ,
102s..
7. Ay, Y., 1996; “Nişinik Köyü (Çermik-Diyarbakır) Çevresinin Jeolojik
Özellikleri”, Fırat Üniversitesi Fen Bil. Enst.. Y. Lisans Tezi, Elazığ, 124 s.
8. Anon, 2003; “Diyarbakır'da Mermer Sektörü”, GAP-Gidem Projesi
9. Anon, 2011; http://www.dimer.com.tr/Dimer_Ocaklar.asp
33
DİYARBAKIR HAZRO BÖLGESİNİN KÖMÜR POTANSİYELİNİN
ÖZELLİKLERİ
Orhan KAVAK*
Özet
Güneydoğu Anadolu Bölgesi jeolojik yapısı sonucu, gerek yeterince su,
gerekse petrol, bakır, krom, demir, fosfat gibi yer altı kaynaklarına sahip olup,
ülkemizin her bölgesinde var olan kömür yatakları açısından pek de iç açıcı değerler
sunmamaktadır. Ülkemizin kömür formasyonları daha ziyade Batı, Orta Anadolu ve
Trakya'da yaygınca bulunmaktadır(Şekil 1).
Diyarbakır'daki kömür oluşukları ise Hazro ilçesinde Hazro antiklinali içinde
yüzeyleşmektedir. Üst Permiyen yaşlı Gomaniibrik formasyonu burada en önemli
formasyondur. Şeyl, kumtaşı Ardalaşmasından meydana gelen ve gölsel nitelikte
olduğu belirtilen formasyon iki önemli kömür seviyesi içermektedir. Yapılan detaylı
etüt ve sondajlar sonucunda buradaki kömür, 0,2 – 1,9 metre kalınlığında, % 1,2 nem,
% 30 kül içeriğine, 5100 Kcal/kg ortalama kalorifik değere ve 2,3 milyon ton toplam
rezerve sahiptir.
Şekil-1. Ülkemiz Kömürlerinin Büyük Rezerve Sahip Yatakları ve
Ana Tektonik Hatları.
*Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümü Genel Jeoloji
....Anabilim Dalı 21280-Diyarbakır; [email protected]
34
Giriş
Önemli enerji kaynaklarından biri olan kömür, insanoğlunun hayatında
önemli bir yere sahiptir. Teknolojinin gelişimine paralel olarak, insanlar bu enerji
kaynağından daha iyi bir şekilde yararlanma ihtiyacı duymuştur. Bu kaynak çeşitli
şekillerde kullanılmaktadır.
İlk olarak M.Ö. Çinliler tarafından kullanıldığı bilinmektedir. Kömür
işletmeciliğine ait dökümanlar 12. yüzyıla aittir. Kömürün yoğun olarak kullanımı ise
18. yüzyılın ikinci yarısına rastlar. Özellikle gelişen sanayi ve endüstri kömür
kullanımını arttırmış kömürü önemli bir mineral haline getirmiştir. Kömür demirçelik sanayinin hammaddesi olarak kullanılmış ve buharlı motorlarda yakıt olarak
kullanılmıştır. Bugün çıkarılan kömürün büyük bölümü ise elektrik üretimi ve çeşitli
alanlarda kullanılmaktadır. Türkiyede ve Dünyada Kömürün kullanım alanları
incelendiğinde, endüstride ve ev ihtiyaçlarında, kok üretilecek pik demir üretiminde,
gaz üretiminde, termik santrallerde elektrik üretiminde kullanıldığı görülmektedir.
Kömür, katmanlı tortul çökellerin arasında bulunan katı, koyu renkli ve karbon
bakımında zengin kayaç kömür tortugillerden gelmiştir (Şekil–2).
Dünya nın çoğu bölgesinde bulunan
kömüre, Yer'in yüzeye yakın bölümlerinde
ya da çeşitli derinliklerde rastlanır. Kömür
çok miktarda organik kökenli maddenin
kısmi ayrışması ve kimyasal dönüşüme
uğraması sonucunda oluşan birçok madde
içerir. Bu oluşum sürecine kömürleşme
denir.
Kömür bataklıklarda uygun nem ve
sıcaklığın oluşması ortamın asit miktarının
artması gerekli organik maddelerin ortamda
bulunmasıyla bozunmuş çürüyen bitkilerin
Şekil 2. Kömürün Genel Görüntüsü
su altına inmesi bataklığın zamanla üstünün
örtülmesi gibi olaylar sonucu oluşur.
*Deltalar (en kalın kömür damarlarının oluştuğu ortamlardır)
*Göller (Göl kıyıları, kalın kömür damarlarının meydana geldiği uygun
bataklık ortamlardır)
*Lagünler (Deniz etkisinin olduğu ince kömür damarcıklarını meydana
getirirler)
*Akarsu taşma ovaları (İnce kömür damarcıklarını oluştururlar)
Jeolojik tarihte iki büyük kömür oluşum çağı vardır. Bunlardan daha eski olanı
Karbonifer (345-280 milyon yıl önce) ve Permiyen (280-225) dönemlerini
kapsar. Kuzey Amerika'nın doğusu ile Avrupadaki taşkömürü yataklarının
35
çoğu Karbonifer döneminde; Sibirya, Asya'nın doğusu ve Avustralya'daki kömür
yatakları Permiyen döneminde oluşmuştur. İkinci büyük kömürleşme çağı ise Kretase
(tebeşir) Döneminde başladı ve Tersiyer dönemi sırasında sona erdi. Dünyadaki
linyitlerin ve yağsız kömürlerin çoğu bu dönemde oluşmuştur. Kömürlerin türediği
bitkilerden geriye çok az iz kalmıştır. Kömür katmanlarının altında ve üstünde yer
alan kayaçlarda eğreltiotları, kibrit otları, atkuyrukları ve birçok bitki fosiline
rastlanabilir. Kömürler yoğunluk, gözeneklilik, sertlilik ve parlaklık bakımından
farklılık gösterebilir. Genellikle kömür türleri bazı inorganik maddeler, genelliklede
killer, sülfürler ve klorürler içerir. Bunlarda az miktarda civa, titan ve manganez gibi
bazı elementlere de rastlanır.
Milyonlarca yıl önce bataklıkların dibinde kalan bitkiler, üzerindeki
katmanların etkisiyle ısınıp sıkışarak kömürleşmiştir. Kömürler çeşitli şekillerde
sınıflandırılabilir. Üç tip kömür vardır: antrasit, taş kömürü ve linyit. Antrasit en
değerli kömür türüdür. %95 i karbondan oluşur. En sert kömür türü olup yandığında
diğerlerinden daha fazla ısı verir. Taş kömürünün %70'i, Linyitin %50'sinden daha az
bir kısmı Kömürler organik olgunluklarına göre linyit, alt bitümlü kömür, bitümlü
kömür ve antrasit tiplerine ayrılırlar.
Linyit ve kısmen alt bitümlü kömürler genellikle yumuşak, kolayca
ufalanabilen ve mat görünüştedirler. Bu tip kömürlerin ana özelliği göreceli olarak
çok yüksek nem içerirler ve karbon içerikleri düşüktür. Antrasit ve bitümlü kömürler
ise genellikle daha sert, dayanıklı, siyah renkli ve camsı parlak görünüştedirler.
Göreceli olarak nem içerikleri daha düşük olup, karbon oranları daha yüksektir.
Jeolojik olarak kömürlerin yaşları 400 milyon yıl ile 15 milyon yıl arasında değişir.
Genellikle yaşlı kömürler daha kalitelidir.
Kömürler mikroskobik homojen bileşenlerine göre çeşitli kayaç tiplerine de
ayrılır. Bu sınıflandırma kömürün türediği malzemeyi ve kömürleşme süreçlerini ele
aldığından, aslında genetik bir sınıflandırmadır. Bu sistemde kömür dört temel tipe
ayrılır: vitren, klaren, düren ve füzen. Bir başka sınıflandırma sistemi de kömürün
ticari değerine yer verir madde içeriğine ve içerdiği katışıklar dikkate alınır.
Kömür; çok eskilerden beri enerji üretiminde, sentetik boyaların çözücülerin,
ilaçların hazırlanmasında ara madde olarak ve çeşitli hoş kokulu maddelerin elde
edilmesinde kullanılmaktaydı. Ayrıca kömürün yakılmasıyla elde edilen gazlardan
yakıt olarak yararlanılır.
Türkiye de ilk taşkömürü madenciliği Uzun Mehmet'in 1829 yılında Ereğli'de
kömürü bulmasıyla başlamıştır. İlk fiilî üretim ise 1848 yılında Hazine-i Hassa
tarafından havzanın Galata sarraflarına kiralanmasıyla gerçekleşmiş ve bu idare
altında çok ilkel bir çalışma ile 40–50 bin ton civarında kömür üretilmiştir. Kırım
Harbi'nin başlaması ile idare İngilizlere geçmiş, 1864 yılında ise devrin Kaptan-ı
Deryası'na devredilmiş ve bir maden nazırlığı kurulmuştur. Bu devrede havzada
büyük gelişmeler olmuş, tren ve dekovil hatları döşenmiş havzanın sınırları tespit
36
edilmiş, kok, briket, ateş tuğlası ve çimento fabrikaları gibi tüketici tesisler kurulmuş
ve üretim muntazam artışlarla 1907 yılında 735.000 ton'a erişmiştir. 1. Dünya Savaşı
sırasında faaliyet tekrar gerilemiş savaşın sonunda ise havza Fransızlar tarafından
işgal edilmiştir. Bu idare altında istihsal 1920 yılında 570.000 ton'a erişmiştir.
Türkiyede antrasit içeren kömür yatağına rastlanmamıştır. En çok rastlanan
kömür çeşidi ise linyittir. Türkiye linyit bakımından oldukça zengin bir ülkedir ve
toplam 8,4 milyon ton linyit rezervine sahiptir. Fakat bu rezervin %68'inin ısıl değeri
az olduğundan, üretilen linyitler genellikle termik santrallerde kullanılır. Çeşitli
derinliklerdeki taşkömürü yatakları ile Ereğli Zonguldak havzası Türkiye nin en
önemli taşkömürü havzasıdır. Taşkömürü rezervi ise toplam 1.35 milyar ton dur (
Şekil–3). Bu çalışma çeşitli kaynaklardan derlenmiş bir çalışmadır. Bu konu da kamu
bilinci geliştirilmesi için bilgilendirme amacını kapsamaktadır.
Şekil 3. Önemli Kömürlü Basenler, Tektonik Ve Volkanik Alanlar
Diyarbakır–Hazro yöresi kömürleri
Diyarbakır-Hazro-Dadaş oluşumları Hazro antiklinali içinde
yüzeylenmektedir. Antiklinal geniş bir Tersiyer havzası ortasında yüzeylenen
Paleozoyik yaşlı birimlerden oluşmaktadır(Şekil–4). Devoniyen'den başlayan ve
Permiyen' e kadar çıkan birkaç kaya birimi ile temsil edilen yaşlı formasyonlar Hazro
Antiklinali' nin çekirdeğini oluşturmaktadırlar.
DİYARBAKIR-HAZRO TAŞKÖMÜRÜ SAHASI HARİTASI Alt
Siluriyen-Alt Devoniyen yaşlı ve koyu gri yer yer kahverenkli ve dolomitik
kireçtaşı ara bantlı şeyl-kçt-kumtaşı ardalanmasından oluşan Dadaş Formasyonu, bu
sahada temel konumundadır. Bunun üzerine Alt Devoniyen yaşlı beyaz renkli, yer yer
37
asfalt dolgulu kumtaşı mercekleri içeren gri, yeşilimsi gri renkli şeyl ve marnlarla
temsil edilen Hazro Formasyonu yer almaktadır.
DİYARBAKIR - HAZRO
TAŞKÖMÜRÜ SAHASI
Şekil–4. Diyarbakır- Hazro, Dadaş Taş Kömürü Yatağı Bulduru Haritası.
Hazro Formasyonunun üst kısımlarında alan genellikle kömürlü şeyl, siltaşı,
kumtaşı oluşan, Üst Permiyen yaşlı Kaş Formasyonun da kömür oluşumları yer alır.
Üst Permiyen yaşlı Gomaniibrik Formasyonu burada birkaç kömür seviyesi içeren en
önemli formasyondur. Altta açık gri, gri renkli az petrol emareleri içeren kumtaşı ile
başlayan, orta kesimde gri renkli, kömür seviyeleri içeren şeyl bulunan ve üste doğru
kırmızımtrak sarı renkli silttaşı, kumtaşı ile devam eden formasyon kömür içermesi
nedeniyle en önemli birim konumdadır. Kömür seviyeleri Alt ve üst gölsel horizon
halinde, iki seviyeden oluşmaktadır. Gomaniibrik Formasyonu Hazro'nun kuzey
dogusundaki Gomaniibrik (Çokek su) köyü yöresinde en geniş yayılımı sunarak
batıya doğru Dadaş köyüne kadar uzanmaktadır. Kömür seviyelerini içeren
formasyon sığ deniz-fluviyal-gelgit etkili delta düzlüğü ve gölsel kıyı bataklığı
ortamında çökelmiştir. Hazro kömürün genel özellikleri aşağıda verilmiştir.
Orijinal kömürde
38
% Su
Kül
Uçucu Madde
Toplam Kükürt
Üst-Allt ID
: 8-10
: 60-65
: 20-30
: 0.10-1.00
: 2000-3000 Kcal/kg
Petrografik analiz sonuçları : % 70 Huminit, % 5 Liptinit, % 9 İnertit, % 7 Pirit, % 9 kil
ve silikat minerallerinden oluşmaktadır. Yapılan detaylı etüt ve sondajlar sonucunda,
0,2-1,9 metre kalınlığında, 0,1 milyon ton Görünür, 0,4 milyon ton muhtemel, 1,8
milyon ton mümkün olmak üzere toplam 2,3 milyon ton kömür rezervi tespit
edilmiştir. Bölgede ilkel usullerle yapılan işletmelerden elde edilen kömür evlerde
ısınma amacıyla kullanılmaktadır. Bölgede çıkarılan tüm kömürler değişik kullanım
imkanları olmasına rağmen sadece evlerde ısınmada kullanılmaktadırlar. Bölgede
yüzeyleyen Jeolojik birimler oluşum ortamları nedeniyle daha geniş bir kömür
oluşumuna imkan tanımamaktadır (Şekil 4;6).
Şekil 5 ve 6. Hazro Antiklinalinin Jeoloji Haritası ve Kesitleri
(Lebküchner, 1976'dan eliştirilmiştir,)
39
şeyl ve marnlarla temsil edilen Hazro Formasyonu yer almaktadır. Hazro
Formasyonunun üst kısımlarında kömür oluşumları yer alır. Kömürlü seviyeler daha
ziyade lakustrin-lagüner ortam ürünleri olup, Üst Permiyen yaşlı Gomaniibrik
Formasyonu içinde birkaç seviye şeklinde yer alırlar (Şekil 7, 8).
.
Şekil-7. Diyarbakır- Hazro, Dadaş Taş Kömürü Yatağı
Şekil-8. Diyarbakır- Hazro, Gomaniibrik Taş Kömürü Yatağı
40
Altta açık gri, gri renkli az petrol emareleri içeren kumtaşı ile başlayan, orta
kesimde gri renkli, kömür seviyeleri içeren şeyl bulunan ve üste doğru kırmızımtrak
sarı renkli silttaşı, kumtaşı ile devam eden formasyon, kömür içermesi nedeniyle en
önemli birim konumdadır. Dadaş Köyünden Gomaniibrik köyüne kadar uzanan bir
hat içinde kömürler mostra vermekte, üst damar Dadaş bölgesinde ama alt damar
Gomaniibrik bölgesinde işletilebilecek potansiyellere sahiptir. Üç kömür damarından
oluşmuş kömürlerin orta damarı işletilmek için uygun kalınlık ve özellikte değildir.
Kömür içeren Karbonifer yaşlı formasyonun kalınlığı yaklaşık 80 metre olup, üst
kömürün kalınlığı 0,80-1,20 metre, alt kömürün kalınlığı ise 0,20-1,90 metre arasında
bir kalınlık göstermektedir. Gomaniibrik bölgesinde işletilmiş olan seviye alt kömür
seviyesidir. Bölgede bu kömürün işletilmesi bir özel sektör tarafından uzun zaman
yapılmış, ama şu anda yapılmamaktadır. Bu kömürün kimyasal özellikleri Tablo 1'de
sergilenmiştir. Kalorifik değeri yüksek olan bu kömürlerin (5000 Kcal/kg), kül değeri
% 25'ler civarındadır ve nemi çok düşüktür (% 2 civarı). Bu kömürlerin tek
düşündüren yanı, kükürt bileşenlerinin nispeten yüksek oluşudur.
Tablo 1. Diyarbakır Hazro Kömürlerinin Bazı Kimyasal
Özellikleri (Lebküchner, 1961).
Analizler
Kalorifik Değer (AID) (Kcal/kg)
Değişim Aralıkları
5049 – 5588
% Nem1,
17 - 2,34
% Kükürt
5,66 – 10
% Kül
23 – 30
Karbonifer yaşlı Hazro kömürümüzün görünür rezervi 12.500 ton, muhtemel
rezervi 400.000 ton 1,8 milyon ton mümkün olmak üzere toplam 2,3 milyon ton
kömür rezervi tespit edilmiştir. Bölgede ilkel usullerle yapılan işletmelerden elde
edilen kömür evlerde ısınma amacıyla kullanılmaktadır. ( Gümüşsu,1988 ).
Sonuçlar
Diyarbakır-Hazro-taşkömürleridir. 2,3 milyon ton taşkömürü ve 4000-4900
kcal/kg alt ısıl değerli 80 milyon ton civarı bir asfaltit rezervine sahiptir. Bölgede
çıkarılan tüm kömürler değişik kullanım imkanları olmasına rağmen sadece evlerde
ısınmada kullanılmaktadırlar. Bölgede yüzeyleyen Jeolojik birimler oluşum ortamları
nedeniyle daha geniş bir kömür oluşumuna imkan tanımamaktadır. yeni
araştırmalarla rezervlerinin artışı söz konusu olabilecektir.
41
Kaynaklar
1. Gümüşsu, M., 1988. Diyarbakır Hazro Maden Kömürünün Jeolojisi ve
Madenciliği, MTA Genel Müdürlüğü, Rapor No : 2745, 22 s.
2. O. Kavak, 2005. “GAP Bölgesinin Kömür Potansiyeline Genel Bir Bakış”
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Maden Kaynaklarının Değerlendirilmesi
Sempozyumu, Diyarbakır, Türkiye, Bildiriler Kitabı, 81–86, 21–23 Nisan.
3. Lebküchner, F. R., 1961. “Kömür bakımından ümitli olan Hazro /
Diyarbakır Antiklinali Sahasında Yapılan Detay Jeolojik Etütler ve Madencilik
Çalışmaları Hakkında Rapor”, MTA Genel Müdürlüğü, Derleme Rapor No. (H.Ö.) :
2944, 48 s.
4. Lebküchner, R.F. 1969, Occurrences of the asphaltic substances in
Southeastern Turkey and their genesis. Bulletin of the Mineral research and
Exploration Institute of Turkey 72, 745. Lebküchner, F. R., 1976. Güneydoğu Anadoludaki Hazro Antiklinalinin
Paleozoyik Çekirdeği Hakkında Ek Bilgiler, MTA Dergisi, Sayı 86, s 1-14.
42
DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGELERİNİN MADEN
POTANSİYELİ VE SEKTÖREL SORUNLAR PANELİ
SONUÇ RAPORU
Duygu Sucuka
PROGRAM
Tarih: 13 Nisan 2012 Cuma
Saat: 14.00- 17.00
Yer: Dicle Üniversitesi Kongre Merkezi Salon C / Diyarbakır
Düzenleyen: Güneydoğum Derneği ve Dicle Üniversitesi
Açılış konuşmaları
Duygu SUCUKA – Güneydoğum Derneği Bşk.
Prof. Dr. Ayşegül Jale SARAÇ – Dicle Ün. Rektörü
Mustafa TOPRAK – Diyarbakır Valisi
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Güven ÖNAL – İTÜ Maden Fak. - Yurt
Maden. Geliş. Vk Bşk.
Madenciliğin Önemi ve Türkiye'de Madencilik
Prof. Dr. Güven ÖNAL – İTÜ Maden Fak. - Yurt Maden. Geliş. Vakfı Bşk.
Mermer yataklarının değerlendirilmesi ve sektörel sorunlar
Raif TÜRK - Diyarbakır Sanayici ve İşadamları Der. Bşk.
Doğu ve Güneydoğu'da mevcut maden potansiyelleri
Ekrem TOSUN (Maden Müh) – MTA Diyarbakır Bölge Müdürü
Bölge Jeolojisine bağlı gelişen maden yatakları
Yrd. Doç. Dr. Şefik İMAMOĞLU (Jeo. Müh) – Dicle Ün. Maden Böl
Elazığ Krom İşletmeciliği
İrfan BAL (Maden Yük.Müh) - Eti Krom A.Ş. Maden İşletmeciliği
Gen.Md. Yrd.
Mazıdağı Fosfat İşletmeciliği
Hasan İrfan GENCER (Jeo. Müh) – Eti Maden İşletmeleri Gen.
Md,lüğü SGD Md.
43
“Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri Maden Potansiyeli ve Sektörel
Sorunlar Paneli” 13 Nisan 2012 tarihinde, Güneydoğum Derneği ile Dicle
Üniversitesi işbirliğinde, Dicle Üniversitesi Kongre Merkezinde gerçekleşmiştir.
Panele Diyarbakır Milletvekili Süleyman Hamzaoğulları, Diyarbakır Valisi Mustafa
Toprak, Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç, Karacadağ Kalkınma
Ajansı Genel Sekreteri Dr. İlhan Karakoyun, Güneydoğum Derneği Başkanı Duygu
SUCUKA, İTÜ Maden Fakültesi - Yurt Madenciliğini Geliştirme Vakfı Başkanı Prof.
Dr. Güven ÖNAL, Dyarbakır Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Raif Türk,
MTA Diyarbakır Bölge Müdürü Ekrem TOSUN, İrfan GENCER (Mazıdağ Fosfat
İşletmeciliği) ve İrfan BAL (Elazığ Krom İşletmeciliği), Dicle Maden Mühendisliği
Bölümü öğretim üyeleri ve öğrencileri, Akademisyenler ile diğer davetliler
katılmıştır.
Güneydoğum Derneği Başkanı Duygu SUCUKA, panelin açılışında yaptığı
konuşmada, bölgenin sorunlarına çözüm arayışları içerisinde çalışmalar yaptıklarını
dile getirdi. Ardından kürsüye gelen Diyarbakır Valisi Mustafa TOPRAK, dünya
ülkelerinin ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeylerinde, madenlerin kullanımının
net bir rolü olduğunu belirtti. İngiltere'nin bu konu ile ilgili 200, 300 yıl öncesindeki
faaliyetleri incelediğinde, sanayi devrimi olgusunun, temel atılımının kömür
madeninin sanayi amaçlı olarak kullanılmaya başlamasıyla geliştiğini, sanayi
devriminin ve onun doğurduğu ekonomik gelişmenin kökeninde, yeraltı
zenginliklerinin etkin şekilde kullanılmasının önemli rolü olduğunu vurguladı.
Diyarbakır'ın, petrolün yanı sıra mermer yataklarının da yeraltı zenginlikleri
açısından çok önemli bir yeri olduğunu anlatan Vali TOPRAK, hem kalite, hem de
rezerv olarak önemli bir mermer üretim potansiyelimizin var olduğunu, tüm bunların
yanı sıra, krom ve manganez gibi kaynaklara da sahip olduğumuzu, gerek metalik
gerekse metalik olmayan yeraltı zenginliklerimizin çok iyi bir şekilde tespit edilip
işletilerek, istihdama, üretime ve ülke ekonomisine kazandırılması için çalıştıklarını
ifade etti.
Bu konudaki faaliyetleri daha da hızlandırmak mecburiyetinde olduğumuzu;
ekonomik anlamda gelişmiş olan ABD, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin bu
kalkınmışlık seviyelerine başta kömür ve petrol olmak üzere demir ve çelik gibi
yeraltı zenginliklerini etkin bir şekilde kullanarak geldiklerini detaylı olarak anlattı.
Diyarbakır ilini Kurtalan tarafından gelip Elazığ, Malatya, Sivas ve Ankara'ya
bağlayacak demiryolunun ıslah edilmesi ve hızlı trene dönüştürülmesi ile ilgili
çalışmalara büyük önem verdiklerini söyleyen Vali şöyle devam etti: Başta,
Diyarbakır olmak üzere tüm bölgede bu konular için çok önemli çalışmalar
yürütülmekte, bu kapsamda, Diyarbakır'ı çevre illere bağlayan duble yol çalışmaları
büyük oranda tamamlanmış durumda, bunun yanı sıra Diyarbakır'ı Karadeniz'deki
limanlara bağlayacak, Bingöl, Genç ve Erzurum'dan geçecek olan karayolu
çalışmalarına devam edilmektedir. Yakın bir zamanda Rize tarafından da İspir
üzerinden tünellerin yapımı ile ilgili bir gelişme olacaktır.
44
Madenciliğin Önemi ve Türkiye'de Madencilik - Prof. Dr. Güven ÖNAL
Doğal kaynakların insan ve toplum yaşamındaki önemi bilinmektedir.
Yaşamı fonksiyonel hale getiren araç ve gereçlerin % 90'ı doğal kaynaklardan,
özellikle de madenlerden sağlanmaktadır. Toplumların refah ve gelişmişlik düzeyleri
ile madencilik faaliyetleri arasında çok yakın bir ilişki bulunmaktadır. İnsanlar ilk
çağlardan itibaren madencilik faaliyetlerine ve madenlerden yararlanmaya
başlamışlar, bu faaliyetlerin sonucunda da medeniyetin doğuşunu sağlamışlardır.
Uzay çağı ve sanayi ötesi bilgi toplumunun doğuşu da, maden ürünlerinden sağlanan
özel metal, alaşım ve malzemeler sayesinde gerçekleşmiştir.
Günümüzde gelişmişliğin göstergeleri olarak nitelendirilen Demir-Çelik,
enerji ve tarım -ürünleri üretimindeki devamlılık, madencilik ürünleri ile
sağlanmaktadır. Bilindiği gibi, Demir-Çelik'in hammaddeleri, demir cevheri ve
kömürdür. Enerji hammaddelerinin %90'ı, maden ürünleri olan, kömür, petrol,
doğalgaz gibi fosil yakıtlar ve uranyumdur. Tarımın ana girdisi olan gübre üretiminde
kullanılan hammaddelerin %90'ı madencilik faaliyetleri sonucunda elde
edilmektedir.
İnsan ve toplum hayatında bu denli ve vazgeçilmez bir yer tutan madencilik,
gelişmiş ülkelerin bugünkü teknoloji ve refah düzeyine ulaşmalarında en etkin rolü
oynayan faktördür. Nitekim doğal kaynaklarından yeterince yararlanamayan
toplumlar bu gün geri kalmış veya gelişmekte olan ülkeler gibi sıfatlarla
tanımlanmaktadır. Özetle, maden varlıkları, ülkelerin en önemli ekonomik güçleri
olup, kalkınmanın dayandırılacağı gerçek kaynaklardır. Daha da önemlisi madenler
insan ve canlılar için su ve hava gibi, yaşam için vazgeçilmez maddelerdir.
Dünyada Madencilik: Ülkelerin kalkınma ve ekonomik gelişiminde önemli
yeri olan madencilik ve entegre üretim sanayii, en büyük katma değeri yaratmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde halen, GSMH'da madenciliğin payı; ABD'de %4.5, Federal
Almanya'da %4.0, Kanada'da %7.6, Avustralya'da %8.7, BDT'da %14, Çin'de %15,
Hindistan'da %15, Türkiye'de hammadde olarak %2, entegre ürünlerle birlikte % 3.5
düzeyindedir. Dünya'nın en büyük maden üreticileri Çin, ABD, Brezilya, Şili,
Avustralya, Kanada, Güney Afrika, Rusya, Hindistan gibi ülkelerdir. Çin kömür,
Brezilya demir cevheri, Şili bakır, Güney Afrika Cumhuriyeti altın üretiminde başı
çekmekte olup, diğer ülkeler tüm madenlerde belli üretim boyutlarına ulaşmışlardır.
Dünya toplam maden üretimi, 2010 yılında 9 milyar ton civarında olmuştur. Ayrıca,
80 milyar ton mermer, doğal taş, kırma taş ve çimento hammaddesi üretimi
gerçekleşmiştir.
Türkiye'nin Maden Potansiyeli: Türkiye'nin maden kaynakları, bir kıtanın
kaynakları kadar çeşitli ve büyüktür. Nitekim yetersiz olan aramalara karşın, bor,
mermer, toryum ve nadir topraklar, zeolit, pomza, selestit gibi madenlerde Dünya'nın
en büyük rezervleri ülkemizde bulunmakta, bor mineralleri üretiminde 1. sırada yer
45
almaktayız. Krom, manyezit, barit, kil, kömür, feldspat ve bazı endüstriyel
hammaddeler ile mermer, doğal taş üretimi ve rezerv varlığında Dünya'nın söz sahibi
ülkeleri arasında yer almakta ve 70'in üzerinde maden çeşidine sahip bulunmaktayız.
Anadolu'ya Küçük Asya isminin verilmesi ve çok sayıda medeniyetin bu topraklar
üzerinde kurulması rastlantı olmayıp, doğal kaynaklarla yakından ilgilidir.
Türkiye'nin bilinen maden rezervleri ve önemli maden rezervlerinin Dünya rezervleri
içindeki payı ve sıralaması, Tablolarda yer almaktadır.
Türkiye'nin Önemli Maden Rezervlerinin Dünya Rezervleri
İçindeki Payı ve Sıralaması
Maden
Bor
Zeolit
Pomza Taşı
Trona
Profillit
Toryum
Feldspat
Nadir Toprak Metalleri
Selestit
Barit
Asbest
Kromit
Manyezit
Antimuan
Mermer
Volfram
Boksit
Altın
Bakır
Kurşun
Çinko
Linyit
Taşkömürü
Kaolen
Dünya Rezervi İçindeki
Payı, %
Dünya Sıralamasındaki
Yeri
72.0
7.0
10.0
8.0
20.0
10.0
10.0
15.0
11.0
8.0
5.0
3.5
3.0
5.5
5.0
2.5
1.9
1.0
1.2
0.8
0.5
0.2
0.02
0.7
1
1
1
2
2
3
3
3
4
4
4
4
4
5
6
8
8
10
10
10
10
12
28
30
Kaynak: Mineral Commodities (2010). Roskill (2006), MTA 2009
46
Türkiye'nin bu günkü verilerle 2,5 trilyon doların üzerinde maden varlığına
sahip olduğu hesaplanmaktadır. Ülkemizde madenciliğin GSMH'daki payı, 1940'lı
yıllarda %20 düzeyine kadar yükselmiş, 1950'den sonra tedricen azalmaya başlamış,
planlı ekonomi dönemine geçişten sonra bu azalma hızlanarak 2000 yılında %1,1
düzeyine gerilemiştir. Bu durumun ortaya çıkmasında, dışarıdan dayatılan kalkınma
modelinin plan felsefesi olarak benimsenmesinin oynadığı rol inkâr edilemez. 2010
yılında GSMH'daki pay %2'ye yükselmiştir. Türkiye'de 2010 yılı sonu itibarı ile
34.000 civarında maden ruhsatı 6.733 üretim yapan maden işletmesi bulunmaktadır.
Türkiye'nin Maden üretimi ve tüketimi: Türkiye'nin 2010 yılı toplam
maden üretimi 491.000.000 ton civarındadır. 2010 yılı toplam maden üretim değeri
15,3 milyar dolar düzeyinde olup bunun 3.469 milyar doları dış satım olarak
gerçekleşmiştir. Madenciliğin GSMH içindeki payı, 2010 yılında %2 civarında
olmuştur.
Kırma taş, çimento hammaddeleri ve kömürün tamamı, mermer ve doğal
taşın yarısı yurt içinde tüketilmektedir. Diğer madenler ise, büyük ölçüde ihraç
edilmektedir. İç tüketimin toplam değeri 11,9 milyar dolar civarındadır. Öte yandan,
başta koklaşabilir kömür, kaliteli linyit, demir cevheri olmak üzere, maden dış alımı,
2010 yılında, takriben 6 milyar dolar civarında gerçekleşmiştir.
Entegre Demir Çelik, Bakır, Alüminyum, seramik, şişe cam, çimento,
ferrokrom, krom kimyasalları, bor kimyasalları tamamen maden ürünlerinden
üretilmektedir. Bu ürünler maden ihracatı ve üretimi içinde yer almamakta, başka
sanayi dallarında gösterilmektedir. Bu ürünleri dikkate aldığımızda, madencilik
üretimi ve ihracatının katma değeri daha da artmaktadır. Entegre ürünlerle birlikte
2010 yılı maden ürünleri değeri 25 milyar dolar civarında olmaktadır.
* Maden ürünleri, katma değeri en yüksek olan ürünlerdir. Bu nedenle
madencilik, kaynak yaratmada birinci sırada gelen bir sektördür. Uç ürünlere
gidildikçe, katma değeri büyük oranlarda artma gösterir. Hurdadan üretilen demirçeliğin katma değeri %30'lar civarında iken, demir cevherinden entegre tesislerde
üretilen Demir-Çelik'in katma değeri %150 düzeyine yükselmektedir.
* Madencilik, genellikle kırsal alanlarda sürdürülen bir faaliyettir. Ülkemizde
yaşanan çeşitli olumsuzlukların temel nedenlerinden biri, bölgeler arasındaki
gelişmişlik farkıdır. Geri kalmış yörelerde yapılacak madencilik yatırımları, arama
döneminden başlayarak bölgeye dinamizm getirecek, aramaların olumlu
sonuçlanması halinde açılacak işletmeler, yeni çekim alanlarının çekirdeğini
oluşturacaktır. Üretilecek ham veya yarı mamul maddeler, yine bu bölgelerde, ilgili
sanayinin kurulmasına katkıda bulunacaktır. Böylece oluşturulan istihdam alanları, iç
göçün önünü alacaktır.
* Madencilik sektörü geliştirildiğinde, iç ihtiyacın karşılanması yanında
önemli ihracat girdileri de sağlayacaktır. Maden üretiminin gereken boyutlara
ulaşması ile ülkemiz gerçek ekonomik güce kavuşacak, kalkınma ve ekonomik
47
gelişme sağlam temeller üzerine oturacaktır.
* Elektrik üretiminin, %50'sinin ithal doğalgaz ile yapılması, yeterli kömür
kaynakları olan ülkemiz için büyük bir talihsizliktir. Bu çarpıklığın hızla düzeltilmesi
gerekir.
* Ülkemizde madenciliğin geri kalmasının en önemli nedenleri; madencilik
kültürünün oluşmaması, gerek kamuoyu, gerekse ülkeyi yönetenlerce konunun
öneminin yeterince kavranmamış olması ve dışarıdan gelen telkinlere açık olan planlı
kalkınma modelimizdir. Ulusal strateji ve modellerin vakit geçirilmeden
oluşturulması gerekir.
* Yurt Madenciliğini Geliştirme Vakfınca yapılan stratejik çalışmaya göre,
madenciliğin GSMH içindeki payının, 10 yılda %4'e yükselmesi ve kalkınma hızının
%5 olması varsayıldığında, on yılda, 30 milyar dolar yatırım yapılarak, madencilik
geliri, 10 milyar dolar/yıl dış satım olmak üzere, 40 milyar dolar/yıl düzeyine
yükselecektir.
* Türkiye'nin her tarafında maden yatakları mevcuttur. Ancak batıda
işletmeler daha fazladır. Doğu ve Güneydoğu'da maden rezervlerinin
gözükmemesi maden kaynaklarının olmayışından değildir. Bu bölgelerde daha
az arama yapıldığı içindir.
Mermer Yataklarının Değerlendirilmesi ve Sektörel Sorunlar - Raif TÜRK
Türkiye büyük mermer rezervlerine sahiptir. Toplam mermer potansiyeli
5 milyar m3'tür. Ülkemizin mermer yatakları, Afyon, Bilecik, Denizli, Elazığ,
Manisa, Tekirdağ gibi illerle zenginleşmiştir. Mermer üretimi 85'li yıllardan sonra
artmıştır. Üretimin tamamını özel sektör yapmaktadır. Mermer üretiminden sonra
granit önemlidir. Bazalt başta Diyarbakır olmak üzere, büyük rezervlere sahip bir
kaynaktır. Türkiye'de mermer ihracatı blok işlenmiş olarak ihraç edilmektedir. Çin'in
ihracattaki payı %38'dir. Blok mermer ihracatımız 4 milyar dolardır. Güneydoğu
48
Anadolu Bölgesi'nde Elazığ ve Diyarbakır'da mermer faaliyetleri başlamıştır.
Diyarbakır'da 250.000 m3 ham mermer blok üretilmiştir. Hazro ve Kulp ilçelerinde
mermer işletilmektedir. Bazalt da mermer kadar önemli bir taş olup Diyarbakır
surlarında bazalt kullanılmaktadır.
Doğu ve Güneydoğu'da Mevcut Maden Potansiyelleri - Ekrem TOSUN
1968 yılında kurulan MTA Güneydoğu Anadolu Bölge Müdürlüğü, sınırları
içerisinde bulunan Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Şırnak, Batman, Siirt ve Bingöl
olmak üzere toplam 7 ilde faaliyetlerini sürdürmektedir.
Diyarbakır ili sınırları içerisindeki maden potansiyeli: Çermik-Kulp-Palu
arasında önemli altın tespitleri yapılmış olup, çalışmalar devam etmektedir. KulpKaçkan bölgesinde 250.000 ton rezervli, %33-52 tonerli demir yatakları; ÇermikMahmudan-Hazro arasında önemli bakır bulguları saptanmıştır. Kurşun-Çinko
Dicle ilçesinde; Kromit, Ergani-Demo-Kundıkan, Dicle-Aşağı Şıngırk bölgesinde
bulunmaktadır. Demir-Manganez yatakları Ergani'de ve Kömürler-Gomayığ'dadır.
Kuvars madeni Kulp ilçesinde; Mika Çermik'te; Mermer Çermik, Ergani, Hani,
Kulp, Hazro, Lice, Çüngüş'te; Barit rezervleri Dicle'de mevcuttur. PomzaOvabağı'nda; Fosfat, Çınar-Ballıbaba'da; Çimento ve Tuğla-Kiremit hammaddeleri
Ergani, Lice'dedir. Taş Kömürü-Hazro'da bulunmaktadır.
Diğer illerdeki önemli potansiyeller:
Bingöl; Demir cevheri, kurşun, çinko, fosfat, apatit, kaolen, kömür.
Siirt: Krom, bakır, mermer, alçı taşı.
Şırnak; Asfaltit, fosfat, çimento hammaddesi.
Mardin; Fosfat, kuvars kumu, Midyat taşı, uranyum, çimento hammaddeleri.
Şanlıurfa; Pomza, fosfat, çimento hammaddesi.
Batman; Demir, barit, tuğla-kiremit hammaddeleri, alçı taşı, krom yatakları.
Bölge Jeolojisine bağlı gelişen maden yatakları - Yrd. Doç. Dr. Şefik
İMAMOĞLU
Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve yakın yöresinde yer alan maden yatakları,
başlıca üç büyük fasiyes grubu içinde meydana gelmişlerdir. Bölge genellikle
sedimanter fasiyeslerin devam ettiği koşullarda ametal maden yatakları oluşurken,
kuzey sınırı boyunca melanj oluşum ortamında ve metamorfik kuşakta metalik maden
yatakları oluşmuştur. Yani Bölgenin iç kesimlerinde tamamen endüstriyel
hammaddeler şeklinde, metal olmayan madenler oluşurken, bindirme zonu ve
metamorfik kuşakta genellikle metalik maden yatakları meydana gelmiştir.
Doğu Anadolu Bölgesinde ise değişik fasiyeslerde volkanik kayaçlar ve
piroklastlar meydana gelmiştir. Bu nedenle yapı malzemesi yönünden çok zengin bir
çeşitlilik ortaya çıkmıştır.
Elazığ Krom İşletmeciliği - İrfan BAL
Türkiye'de maden çeşitliliği ve rezervinin en fazla olduğu bölge, Doğu
Anadolu Bölgesi ve özellikle Yukarı Fırat Bölümü'dür. Sorunlar işletmelerin karşısına
49
arttırması mümkündür. Ancak, üretimin önemli girdilerinden olan enerji fiyatları,
dünyada çalışmakta olan ferrokrom ve maden işletmelerindeki fiyatlar seviyesine
indirilerek bu sektördeki rekabet gücü geliştirilmelidir.
Krom oluşumuna uygun bölgelerde detaylı aramalar yapılmalı ve rezervler
artırılmalıdır. Üretilen krom cevheri ham ürün yerine, katma değer uygulanarak ara
ürün veya nihai ürün olarak ihraç edilmelidir. Madenciliğe ayrı bir Bakanlık verilmeli
ve Enerji Bakanlığı içerisinde kaybolup gitmesine müsaade edilmemelidir. MTA'nın
maden aramasına günümüz teknolojisini de aktif olarak kullanarak hız vermesi
gerekmektedir.
Mazıdağı Fosfat İşletmeciliği - Hasan İrfan GENCER
Ülkemizin bilinen fosfat potansiyelinin hemen hepsi, Güneydoğu
Anadolu'daki 3 bölgede yer almaktadır. Türkiye'nin toplam fosfat rezervi 493 milyon
ton olup, bunun 220 milyon tonu görünür rezerv kategorisinde yer almaktadır.
Ülkemiz bu rezerv miktarı ile dünyada yedinci sırada bulunmaktadır. Bu
rezervlerin değerlendirilmesi amacıyla; Etibank, Mardin-Mazıdağı bölgesinde
bulunan Batı-Kasrık yatağında,
Türkiye Demir-Çelik İşletmeleri de Bingöl-Bitlis bölgesinde yer alan Avnik
demir-fosfat yatağında işletme faaliyetinde bulunmuştur. Bu yatakların fizibilite
etütleri düzeyine kadar her türlü çalışmaları tamamlanmıştır. Mardin-Mazıdağı
bölgesindeki yataklardan Batı-Kasrık fosfat yatağı, Etibank tarafından bütün detay
çalışmaları tamamlanan, maden işletmesi yapılan ve kurulan konsantratörde işlenen
ilk yataktır.
Taşıt ve Akras yataklarının arama ve teknolojik çalışmaları tamamlanmış
olup, bu yataklardan üretilecek fosfat kayasının, kurulu konsantratörde işlenmesi
mümkün değildir. 1962 yılında Mazıdağı'nda fosfatın bulunuşu ile başlayan süreç,
1994 yılında Etibank'ın bu tesisleri kapatması sonucu uzunca süre sekteye uğramıştır.
2004 yılında Jeoloji-Kimya-Ziraat Mühendisleri Odalarının ortak
düzenlediği Çalıştay'da konu yeniden ülkenin gündemine taşınarak, Mazıdağı Fosfat
Tesisleri ülke ekonomisine yeniden kazandırılmıştır.
1962 yılında, Mazıdağı'nda Fosfat Bulunmuştur. 1974 yılında, Fosfat
Sahaları Etibank'a devredilmiştir. 1987 yılında, Mazıdağı Fosfat Tesisleri açılmış,
1994 yıllında Mazıdağı Fosfat Tesisleri kapatılmıştır. 2006-2007 yılları arasında
Mazıdağı Tesisleri Özelleştirme İhaleleri (Ö.İ.B) yapılmıştır. Şubat 2011 ayında,
Mazıdağı Tesisleri Özelleştirme İhalesi, Mayıs 2011 ayında ise, Mazıdağı Fosfat
Tesisleri İhalesi sonuçlanmış ve onaylanmıştır.
Temmuz 2011 ayında TMC Enerji Mad. A.Ş. ile Mazıdağı Fosfat Tesislerinin
Devir Sözleşmesi imzalanmıştır. Fosfat Tesislerinin bir an önce devreye alınmasının
bölge ekonomisine katma değer sağlaması büyük önem arz etmektedir.
50
işin en başında yani arama faaliyetlerinin başlaması aşamasında çıkmaktadır. Arama
safhasında küçük çaplı işletmeler, cevherin mevcut olduğu sahalarda bütün
yatırımları yaptıktan sonra kaynak arayışına başlamaktadırlar. Arama safhasındaki
alt yapı oluşturma işlemlerinde Devlet tarafından verilecek teşvikler, sorunların
üstesinden gelmeye yardımcı olacaktır.
Özellikle yol, elektrik ve şantiye binalarının kurulumu teşviklerle
desteklenmeli, üretime geçildikten sonra işletmelerden uzun vadeli olacak şekilde
kesintilere gidilmelidir. Bu sebeple teşvik sisteminde maden çıkarılmasına yönelik
değişimlere gidilmesi sağlanmalıdır. Teşvik sisteminde bölgeselliğin kaldırılması
uygun olacaktır. Maden sahasının teşvikli bölgeye kaydırılması mümkün olmayacağı
için teşviklerin maden sahalarının bulunduğu yerlerde oluşturulması ve bunlara göre
düzenlemeye gidilmesi gerekmektedir.
Bölgemizde oluşturulacak bu tür düzenlemeler net bir iş istihdamı
yaratacağından bölgemizde oluşacak insan göçünün de önüne geçilecektir. Ayrıca,
Devlet tarafından firmalar teknolojik yenilikler hakkında bilgilendirilerek,
yatırımlarının teknolojiye uygun olacak şekilde yapılmasına ışık tutacaktır. Teşvikin
cevher zenginleştirme işlemlerinde de kapsamlı bir şekilde genişletilmesi ise
Bölgemizde atıl halde bulunan düşük tenorlu cevherlerin çıkarılıp ekonomik hale
getirilmesine yardımcı olacaktır. Bölgemizde çarpık kentleşme maden potansiyelini
olumsuz etkilemektedir. İnşaat alanında planlama yapılırken yerüstü kaynakları kadar
yer altı kaynakları da araştırılmalı ve buna göre gerekli tedbirler alınmalıdır. Üzerine
yerleşim yeri inşa edilen ve yeraltında heba edilen binlerce ton madenimiz mevcuttur.
Örneğin Elazığ'ın Alacakaya İlçesi neredeyse tamamen maden yataklarının üzerinde
kurulmuştur. Bu da o bölgedeki yer altı zenginliklerimizin işlenmesini ve ülke
ekonomisine katkı sağlanmasını hem fiziken hem de yasal sorunlar sebebiyle
imkansız kılmaktadır.
Ülkemizde üretilen krom cevheri/konsantresi yüksek kaliteli olduğundan,
maliyetler yüksek olmasına karşın ihraç edilebilmektedir. Teknolojik trend, düşük
kaliteli fakat ucuz krom cevher/konsantrelerini kullanma yönünde gelişim
göstermektedir. Üretim daha çok küçük kapasiteli sahalardan ve yeraltından
yapılmaktadır. Üretim, mostra işletmeciliğinden yer altı işletmeciliğine doğru
gitmekte ve böylelikle daha alt kotlardaki cevher rezervlerin üretilerek yatırımların
artması sağlanmaktadır.
Türkiye, ham cevher, ferrokrom ve krom kimyasalları dış satımından önemli
döviz geliri sağlamaktadır. Krom cevherinin krom bileşikleri ve ferrokrom tesisleri
dışında yurtiçi tüketimi; Refrakter sanayinde 15.000 ton/yıl, Döküm sanayinde ise
1.000 ton/yıl düzeyindedir. Dünya krom cevheri üretimi ve ferrokrom üretimi ile
bunların ihracat ve ithalat verileri incelendiğinde, krom cevheri üreten ülkelerin
çoğunluğunun ürettikleri cevheri ferrokroma dönüştürerek ihraç ettikleri
görülmektedir. Dolayısıyla, Türkiye ham cevher ihraç etmek yerine katma değeri
yüksek olan ferrokrom üreterek ihraç etmesi ve bu sayede döviz girdisini 3-4 kat
51
BÖLÜM 2.
DİYARBAKIR VE SU
Bölüm editörü
Nizamettin Hamidi
1-Diyarbakır İli Hidrolojisi ve Su Kaynakları Potansiyeli.
Doç. Dr. Z. Fuat TOPRAK
2- Diyarbakır Çermik Jeotermal Kaynağının Özellikleri.
Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK
3- Çermik kaplıcası.. Aygül DORU
4- İçmesuyu Şebekelerindeki Fiziksel Kayıpları Önlemeye Yönelik
Matematiksel Bir Modelin Geliştirilmesi Ve Diyarbakır Örneği.
Yrd. Doç. Dr. Mehmet SONGUR,Nizamettin HAMİDİ, Fahrettin ÇAĞDAŞ
5-Dicle nehri Diyarbakır kenti girişi ve çıkışında su kalitesinin
değerlendirilmesi.
Nizamettin HAMİDİ, Tamer BAGATUR
6 - Diyarbakır’da suyun tarihi. Aygül DORU
52
Diyarbakır İli Hidrolojisi ve Su Kaynakları Potansiyeli
Z. Fuat Toprak*
ÖZET
İnsan nüfusunun artmasına bağlı olarak hem suyun kullanıldığı sektörlerin
sayısı hem de tüm sektörlerde suya duyulan ihtiyaç gittikçe artmaktadır. Yeryüzüne
inen suyun miktarının sabit olmasına karşın kullanım alan ve miktarının gittikçe
arttığı ve küresel iklim değişikliğinin söz konusu olduğu günümüzde doğal olarak
suyun önemi de gittikçe artmaktadır. Özellikle dünyanın sürdürülebilir temiz enerji
kaynaklarına yöneldiği ve biriktirmesiz HES'lerin yaygınlaşması bu önemi daha da
artırmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Diyarbakır su kaynaklarının bir dökümünü
(envanterini) ortaya koymaktır. Bunun için, giriş bölümünde kısaca suyun önemine
değinilmiş ve literatürü ele alınmıştır. Daha sonra artan su ihtiyacına karşın
Diyarbakır, ülkemiz ve dünya tatlı su kaynakları karşılaştırmalı olarak verilmiştir.
Çalışmanın devam eden bölümlerinde konu detaylandırılmış ve sonuç bölümünde ise
mevcut su kaynaklarının doğayı, tarihi ve kültürel varlıkları ve sosyal hayatı
koruyacak şekilde kullanılmasına yönelik projelerin bir an önce uygulamaya
geçirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, su kaynakları, su stresi, su kıtlığı, Dicle
Havzası, küresel iklim değişikliği, küresel ısınma.
1. GİRİŞ
Su Hayattır (Şekil 1). İnsan nüfusunun artmasına ve gelişen teknolojiye bağlı
olarak hem suyun kullanıldığı sektörlerin sayısı hem de tüm sektörlerde suya duyulan
ihtiyaç gittikçe artmaktadır. Şekil 2'de suyun yaygın ve gelişen teknolojiye bağlı
olarak yeni ortaya çıkan kullanım alanları verilmiştir [1]. Diğer taraftan yağışların
yeryüzüne konumsal ve zamansal dağılımı homojen değildir. Suya en çok gereksinim
duyulan kurak mevsimlerde yağışlar az, ihtiyacın minimum düzeyde olduğu yağışlı
mevsimlerde ise yağışlar çok fazladır. Örneğin Diyarbakır'ın yazın aldığı yağış, yıl
boyunca aldığı tüm yağışın ancak %2'sidir [2]. Aynı zamanda sabit olan mevcut tatlı
su kaynakları yeryüzüne homojen bir şekilde dağılmamaktadır. Örneğin yıllık
yağışların ¾'ü dünya nüfusunun yaklaşık olarak 1/3'ünü kapsayan alanlara
düşmektrmaktadır. Başka bir ifade ile dünya nüfusunun yaklaşık 2/3'ü yeryüzüne inen
*DÜ Müh. Fak. İnşaat Mühendisliği Bölümü ve WRC King Abdulaziz University
[email protected]; [email protected] 21280 Diyarbakır
53
yağışların ¼'ünden yararlanmaktadır.[3]. Dünyanın birçok bölgesinde ihtiyaç
duyulan suyun miktarı doğal su miktarından fazladır. Bu nedenle çok sayıda ülke şu an
bile su kıtlığı ile karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır [3]. Şekil 3'te şematik olarak
verildiği gibi yerküre üzerinde bulunan suyun sadece %4,9'u tatlı su kaynaklarını
oluştuTatlı su kaynaklarının da ancak %0,2'si doğrudan ve ekonomik bir şekilde
kullanılabilecek su kaynakları olan nehir ve göllerde bulunmaktadır. [3]. Küresel
iklim değişikliği veya küresel ısınmanın bilim çevrelerince tartışıldığı günümüzde [2,
4–10] suyun önemi ve depolanma zorunluluğu daha da artmaktadır.
İçinde bulunduğumuz yüzyılda, petrol ve diğer enerji kaynakları üzerinde
süregelen savaşların yerini su savaşlarına bırakacağı endişeleri duyulmaktadır
[11–12]. Dolayısıyla dünya tatlı su kaynaklarının korunması yüzyılımızın en önemli
gereklerinden biri haline gelmiştir. O halde kısaca: Suyun/yağışın az olduğu
zamanlarda susuz kalmamak için, az su/yağış alan bölgelere suyu iletebilmek için,
temiz ve sürdürülebilir bir enerji üretimi için ve ısınan dünyamızın ateşini düşürmek
için su kaynakları potansiyelinin tespiti önemli hale gelmiştir. Ancak hiçbir ülke veya
topluluk kendi su kaynakları potansiyeli bilgisini doğru bir şekilde başka ülkeler ile
paylaşmamaktadır. Bu durumda su kaynakları konusunda küresel boyutta bir bilgi
kirliliğinden söz etmek mümkündür. Her ülkenin havzalara göre kendi su kaynakları
potansiyelini doğru bir şekilde bilmesi ise doğayı, tarihi/kültürel varlıkları ve sosyal
hayatı korumak kaydı ile optimum bir şekilde projelendirilmesi ve bu projelerin
zaman geçirmeden uygulanması açısından çok önem arz etmektedir. Bu
düşüncelerden hareketle bu çalışmada Diyarbakır il alanı üzerine düşen yağışlar,
yağışların dışında kalan sistem girdi (komşu havzalardan gelen) ve çıktıları (komşu
havzalara giden, buharlaşma ve tüketim) esas alınarak Diyarbakır ili hidrolojik
sistemi kapalı kutu (black box) olarak ele alınmış ve çok özel ve küçük kaynaklara
indirgenmemiştir. Bir başka ifade ile ilin büyük doğal su kaynakları envanteri ortaya
çıkarılmaya çalışılmıştır.
SU HAYATTIR
WATER IS LIFE
İNSAN
(HUMAN)
İçme
Temizlik
Beslenme
BİTKİ
(PLANT)
HAYVAN
(ANIMAL)
SU
(WATER)
Mesire
İNSAN
Bilim
CANSIZ DOĞA
(LIFELESS NATURE)
Barınma
Teknoloji
Sulama
Enerji Sanayi
Şekil 1. Su Hayattır [1] Şekil 2. Suyun kullanıldığı insan faaliyetleri [1]
54
DÜNYA TATLI SU DAĞILIMI
( WORLD FRESH WATER DISTRIBUTION )
GÖL, NEHİR VB.
( LAKE, RIVER ETC. )
0.20 %
KAR VE BUZUL
( SNOW AND ICE )
31.40 %
YERALTI SUYU
( GROUND WATER )
68.40 %
TATLI SU
( SALINE WATER )
95.10 %
TATLI SU
( FRESH WATER )
4.90 %
DÜNYA SU DAĞILIMI
( WORLD WATER DISTRIBUTION )
Şekil 3. Dünyadaki su dağılımı
2. DİYARBAKIR SU POTANSİYELİ VE DAĞILIMI
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Diyarbakır Bölge
Müdürlüğü'nden temin edilen merkez ve taşra ilçelerinin aylık ortalama yağış
verilerinden Diyarbakır İli merkez ve taşra ilçelerinin uzun yıllar aylık ortamla yağış
yüksekliği mm cinsinden hesaplanmıştır. Şekil 4'te verilen haritadan [13] net bir
şekilde görüldüğü üzere Diyarbakır'ın coğrafik yapısı ve yüzey şekilleri nedeniyle
yağışlarla Diyarbakır ili üzerine inen suyun hemen hemen tamamı il sınırları içinde
akışa geçmekte ve bir kısmı yeraltına inerek sığ ve derin yeraltı sularını meydana
getirmektedir. Bu nedenle ilçelerin yağış yükseklikleri alanları ile çarpılarak alansal
uzun yıllar aylık ortalama yağış miktarları Milyar m3 cinsinden elde edilmiştir (Tablo
1). Tüm ilçelerin uzun yıllar aylık ortalama yağış miktarları toplanarak il geneli uzun
3
yıllar yıllık ortalama yağışı 11,44 Milyar m olarak hesaplanmıştır. Bu değer
2
Diyarbakır ilinin 15355 km olan toplam alanına bölünerek Diyarbakır il geneli yıllık
yağış yüksekliğinin uzun yıllar ortalaması 745,14 mm olarak hesaplanmıştır. Devlet
Su İşleri Genel Müdürlüğü'nün 2005 yılına ait haritalı istatistik bülteninde verilen
Türkiye yağış haritasından Diyarbakır ve çevresinin yıllık yağış yüksekliğinin uzun
yıllar ortalaması 400 mm ile 600 mm arasında 500 mm'ye yakın olarak okunmuştur
[14]. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nün resmi web sayfasında yer alan
haritada (Şekil 5) ise aylık yağışların 1975–2008 yıllarını kapsayan uzun yıllar
ortalamalarından yıllık yağışların uzun yıllar ortalaması 482,4 mm olarak
55
hesaplanmıştır [15]. DSİ ve DMİ tarafından verilen değerler birbiri ile uyum
göstermesine karşın bu çalışmada hesaplan yıllık yağış yüksekliği değerinin bu iki
değer ile de uyuşmadığı görülmektedir. Diyarbakır il geneli yıllık yağış yüksekliğinin
ve yağış miktarının hesapları ve sonuçları Tablo 1'de özetlenmiştir.
Diyarbakır'da yer alan Karakaya, Kralkızı, Dicle, Batman, Devegeçidi ve
Göksu baraj göllerinin alanları sırasıyla, 298,00 km2, 57,50 km2, 24 km2, 49,25 km²,
32.14 km2, 3,90 km2 olup toplam göl yüzeyi alanı 434,79 km2'dir [14]. Bunlara akarsu
ve küçük göletlerin su yüzeyi alanı da eklendiğinde yaklaşık olarak 500 km2'lik bir
alandan buharlaşma olmaktadır. Karakaya Baraj gölü büyük ölçüde Diyarbakır il
sınırlarının dışında kalmaktadır. Bu alanın yerine toprak ve bitki örtüsü yüzeyi
2
ampirik olarak eklenerek buharlaşma yüzeyi yaklaşık 400 km olarak hesaplanmıştır.
Şekil 5'te verilen uzun yıllar altı aylık periyot (Mayıs-Ekim) toplam
buharlaşma haritasından Diyarbakır ili için 6 aylık (Mayıs-Ekim) buharlaşma dönemi
buharlaşma yüksekliği yaklaşık 1750 mm olarak okunmuştur. Buna göre buharlaşma
dönemi içinde toplam buharlaşan su miktarı 1,750 * 400*106 = 0,7 Milyar m3 olarak
hesaplanmıştır. Buharlaşma yüksekliğine esas alınan harita, Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü'nün resmi web sayfasından alınmıştır [16]. Burada sadece su
yüzeyinden buharlaşma hesaplanmış olup il yüzey alanı geneli hesaba katılmamıştır.
Bunun başlıca iki nedeni vardır: 1) Buharlaşmanın en fazla olduğu kuru (ilkbaharın
sonu, yaz ve sonbaharın başlangıcı) aylarda buharlaşmayı sağlayacak toprak yüzeyine
yakın nem oranı çok çok düşüktür. Diğer aylarda ise havanın soğuk ve yüzeye yakın
atmosfer tabakasının yüksek nem oranına sahip olması buharlaşmayı azaltmaktadır.
Yukarıda sözü edilen ve DMİ'inin verilerinden sağlanan 1750 mm/yıl'lık buharlaşma
yüksekliği dikkate alındığında bu yüksekliğin yağış yüksekliğinden daha fazla olduğu
açıktır. Bu durumda ilin yer altı ve yer üstü su kaynaklarının tümünün il sınırları
dışından yüzeysel veya yer altı akışı ile beslenmesi gerekiyordu ki eldeki diğer
verilerden bunun böyle olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla buharlaşma yüzeyi su
yüzeyi ile sınırlandırılmıştır. Bununla birlikte, toprak yüzeyinden meydana gelen
buharlaşma kayıpları sadece bu nedenle ihmal edilmemiştir. 2) Buharlaşmaya büyük
etkisi olan sulama alanlarından kaynaklanan kayıplar tüketilen suyun içinde
sayılmıştır. Son yıllarda GAP sulamalarının devreye girmesinin yanında yerel halk
sulamalarında da ciddi bir artış söz konusudur. Bu durum il genelinde sulama
nedeniyle buharlaşma kayıplarını önemli derecede artırmıştır.
Yağışlarla il alanı üzerine düşen suyun bir kısmı da sığ ve derin yeraltı sularını
oluşturmaktadır. 2004 yılı sonu itibari ile Diyarbakır ve çevresinde DSİ tarafından
3
tespit edilen yeraltı su rezervinin 0,38 Milyar m olduğu belirtilmektedir [14]. Yer
altından çekilen su miktarına göre yer altı su rezervlerinin her yıl yenilendiği dikkate
alındığında, yer altı suyunun da bölgede dinamik hidrolojik çevirim içinde sayılması
gerektiği söylenebilir.
Yüzeysel akış, ilin hidrolojik çeviriminin önemli ve girdi ve çıktıları il
sınırlarını aşan bir alt sistemidir. Bu nedenle ilin hidrolojisinin bu bileşeninin üzerinde
56
genişçe durmak gerekir. Yüzeysel akış ile gelen suyun bir kısmı baraj göllerinde
depolanmaktadır. Karakaya, Kralkızı, Dicle, Batman, Devegeçidi ve Göksu baraj
3
3
3
3
göllerinin depolama hacimleri sırasıyla, 9,58 km , 1,919 km , 0,595 km , 1,250 km ,
0,20232 km3, 0,062 km3 olup bu barajlarda toplam 13,608 Milyar m3 su
depolanmaktadır [14]. Toplam depolama hacminin yüzeysel akışa geçen yıllık su
miktarından fazla olması akarsular aracılığı ile Diyarbakır il sınırı dışından gelen
suların olduğunu göstermektedir. Dicle Nehri'nin Diyarbakır'a giriş yaptığı Kralkızı
barajı öncesinde yıllık ortalama akımı 0,7614 Milyar m3'tür. Dicle Barajı öncesinde de
3
yıllık ortalama akım 1,896 Milyar m 'tür (Şekil 6). Dicle Nehri, kuzeyden Toros
Dağları yamaçlarından Anbarçayı, Kuruçay, Pamukçayı ve Hazroçayı, Batman ve
Garzan sularını almaktadır. Güneyden ve Mardin eşiğinden Göksu ve Savur Çayı
Dicle'ye katılmaktadır. Sason, Zori ve Garzan (1,290 Milyar m3) çayları büyük ölçüde
yüklerini il sınırları dışından almaktadır ve Batman Çayının yıllık akımını (4,271
Milyar m3) ağırlıklı olarak bu üç çay oluşturmaktadır.
Böylece, Diyarbakır il sınırları içinde meydana gelen 11,44 Milyar m3'lük
3
yağışın bir kısmı buharlaşmaktadır (0,7 Milyar m ) ve bir kısmı da yeraltı sularını
3
beslemektedir (0,38 Milyar m ). Diyarbakır ve çevresinde doğal göl olmadığından
3
geri kalan yağış sularının tamamı (9,98 Milyar m ) yüzeysel akışa geçmektedir. İl
sınırları içinde içme, kullanma, sanayi ve sulama suyu ihtiyacı karşılandıktan sonra
geri kalan kısmı Dicle ve yukarıda anılan kollarında ve baraj haznelerinde
depolanmaktadır. Dicle nehrinin, Batman Çayı ile birleştikten sonra il sınırını terk
ettiği noktadaki yıllık akımı ise yaklaşık olarak 15 Milyar m3'tür. Bunun 9,98 Milyar
3
m 'ünü, kolları aracılığı ile il sınırları içerisinde meydana gelen yağışlardan
almaktadır. Geri kalan 5,02 Milyar m3'nü ise komşu illerden temin etmektedir. Bunun
içinde il sınırları içindeki içme, kullanma, sanayi ve sulama suyu ihtiyacı dâhil
değildir. Başka bir ifade ile komşu illerden gelen suyun toplamı hesaplanırken verilen
3
5,02 Milyar m 'lük bu su miktarına yer altı suyu dışındaki il içi sanayi, içme suyu,
evsel su, sulama suyu tüketimi de eklenecektir. Bu hali ile nehir, Diyarbakır'ı bir su
geçiş yolu haline getirmektedir. Diyarbakır ili içme, kullanma, sanayi ve sulama suyu
büyük ölçüde Dicle nehrinden sağlanmaktadır. Bir kısmı ise sığ ve derin yeraltı
sularından sağlanmaktadır. Diyarbakır ilinin toplam su kaynaklarının doğal dağılımı
Tablo 2'de verilmiştir. Diyarbakır İlinin su kullanımının sektörsel bazda dağılımına
burada yer verilmemiştir.
57
Şekil 6 Dicle ve kolları
58
59
Şekil 5 Uzun yıllar 6 aylık periyot (Mayıs - Ekim) buharlaşma haritası
60
Şekil 4. Diyarbakır yüzey şekilleri
61
Tablo 2 Diyarbakır suyunun doğal dağılımı
Büyükler
Milyar m³
Yağış
11,440
Buharlaşma
0,700
Yeraltı Suyu (Tüketim)
0,380
Yüzeysel Akış
9,980
Dicle Nehrinin il sınırını terk ettiği kesitte Yıllık Akımı
15,000
Toplam yüzeysel akış tüketimi
?
İl Sınırı Dışından Gelen Su ( Bu miktara il içinde tüketilen yüzeysel
5,02
akış suyun da eklenmesi gerekir.
+ yıllık
Baraj Gölleri ( tüketim nedeniyle seviye sürekli değiştiği için
13,608
barajların depolama hacmi verilmiş olup ve çıktılara esas alınmıştır.
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
1. Su potansiyelimizden maksimum düzeyde yararlanabilmek için,
2. Toprak kaynaklarımızdan maksimum düzeyde yararlanabilmek için,
3. Suyun/yağışın az olduğu zamanlarda susuz kalmamak için,
4. Az su/yağış alan bölgelere suyu iletebilmek için,
5. Temiz ve sürdürülebilir bir enerji üretimi için,
6. Isınan dünyamızın ateşinin düşürülmesine bir nebze katkı yapmak için,
7. Fosil kökenli enerji kaynaklarına bağımlılığı azaltmak için,
8. Mansaptaki komşularımıza daha düzenli ve bol su verebilmek ve bunu
ticari ve stratejik açıdan değerlendirebilmek için,
9. Akarsularımızın rejimini düzenlemek için,
10. Yeraltı ve yerüstü su ve toprak kaynaklarının kirlenmesini önlemek için,
11. Erozyonu ve katı madde hareketini minimize etmek için,
12. Balıkçılık ve su ulaşımını sağlamak için,
13. Sulu; dolayısıyla daha verimli bir tarıma geçebilmek için,
14. Yörede istihdam sağlamak ve yöreye sanayi ve ticari canlılık getirebilmek
için,
15. Sağlık, eğitim ve benzeri diğer sektörleri geliştirmek için,
16. Bölgenin refah düzeyini artırmak için,
17. Tuzlanmayı önlemek için,
Lokal olarak alt hidrolojik sistemlerin, tüm girdi ve çıktıları ile doğru bir şekilde
analiz edilmesi, çözümlenmesi ve böylece yıllık ortalama yağış yüksekliği ve
miktarının daha doğru bir şekilde hesaplanması ve tüm su projelerin doğru bir su
kaynakları potansiyeli esas alınarak geliştirilmesi gerekir. Burada Diyarbakır il
sınırları dâhilinde böyle bir çalışma yapılmış ve tüm sonuçları ile özetlenmiştir.
62
6. BİLGİLENDİRME
Bu çalışma, 01–03 Haziran 2010 tarihleri arasında D.Ü. Kongre Merkezi'nde
gerçekleştirilen “Diyarbakır Tarım, Doğa Ve Çevre Sempozyumu” sunulan
“Diyarbakır Su Kaynakları” başlıklı çalışmanın devamıdır.
7. KAYNAKLAR
1. Toprak ZF, Ceylan, E., (2008), Silvan Barajının GAP İçindeki Yeri,
Uluslararası Silvan Sempozyumu, 25-27 Nisan 2008, Silvan.
2. Toprak, Z.F., Öztürkmen, G., Yılmaz S., Dursun, F., Bayar G., EM, A.,
Hamidi, N., (2009), Diyarbakır Kent Merkezi İçin Sıcaklık Verilerinin İstatistiksel
Analizi, İklim Değişikliği ve Çevre, 1 (2), 49-74, 2009.
3. Aytek, A. ve Toprak, Z.F., (2001), Fresh Water-Saltwater Distribution and
Freshwater Potential of Turkey, Proc. International Symposium on Water Resources
and Environmental Impact Assessment, 233 - 238, Istanbul.
4.
The Intergovernmental Panel on Climate Change (IPCC)
established by WMO and UNEP Fourth Assessment Report "Climate Change
2007”, 02 February 2007, Paris.
5.
Jamieson D. (1992), ETHICS, PUBLIC-POLICY, AND GLOBAL
WARMING, SCIENCE TECHNOLOGY & HUMAN VALUES 17 (2): 139-153 SPR
1992.
6. Beckerman W, Malkın J (1994), How much does global warming matter?
- concern for environmental problems as opposed to needs of developing countries
PUBLIC INTEREST (114): 3-16 WIN 1994.
7. Vincent St. Louis (2002), Hydroelectric reservoirs as an anthropogenic
source of greenhouse gases." World Resource Review 14 (2002): 334–353.
8.
International Rivers Network (IRN) (2002), Flooding The Land,
Warming The Earth, Greenhouse Gas Emissions From Dams, 1847 Berkeley Way,
Berkeley CA 94703.
9.
Karaca, Mehmet, Şen, Ömer L., “Küresel Isınma: Gerçekler ve
Belirsizlikler”, TÜBİTAK,http://www.tubitak.gov.tr/home.do;jsessionid=E5835E
72700C D9 FAD50E141C98C23CAC?sid=0&cid=773
10. Türkeş, M., Sümer, U. M.,Çetiner G., “İklim Değişikliğinin Bilimsel
Değerlendirilmesi” ,http://www.meteor.gov.tr/2006/arastirma/ arastirma. aspx?
subPg=101&Ext=htm
11. Cemal Zehir, Ortadoğu'da Su Medeniyetlerinden Su Savaşlarına, Su Vakfı
Yayınları, 2003, İstanbul.
12. Özden Bilen, Ortadoğu Su Sorunları ve Türkiye, Üçüncü Baskı, İdari ve
Mali İşler Dairesi Başkanlığı, Basım ve Foto-Film Şube Müdürlüğü, 2009, Ankara.
13. http://maps.google.com/maps?hl=tr&resnum=0&q=%22Diyarbakir%
14. DSİ 2005 yılına ait haritalı istatistik bülteni, DSİ Genel Müdürlüğü
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Dairesi Başkanlığı, 2005, Ankara
15. http://www.meteor.gov.tr/veridegerlendirme/
16. http://www.meteor.gov.tr/veridegerlendirme/acik-yuzey-buharlasma.
aspx
63
DİYARBAKIR ÇERMİK JEOTERMAL KAYNAĞININ
ÖZELLİKLERİ
Orhan KAVAK
Özet
Türkiye jeotermal kaynakları bakımından dünyanın sayılı ülkeleri arasında
yer almaktadır. Türkiye'nin jeotermali doğrudan kullanımında son 5 yılda dünya
genelindeki en büyük gelişmeyi göstererek 11. sıradan 5 sıraya yükselmiştir (Şekil1;2). Jeotermal kaynaklar açısından Güneydoğu Anadolu Bölgesi önemli bir paya
sahiptir. Bölgede Diyarbakır (Çermik), Batman (Taşlıdere), Siirt (Billoris), Şırnak
(Hısta ve Zümrütdağ), Şanlıurfa (Karaali), Mardin (Dargeçit-Germav) Adıyaman
(Tilek) ve Gaziantep (Kartalköy)'te bulunmaktadır. Bu çalışmada, Güneydoğu
Anadolu Bölgesi'nde devam eden Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında
yer alan 9 ilimizden biri olan Diyarbakır ilinin Çermik ilçesinde yer alan Çermik
Jeotermal kaynakları incelenecektir. Jeotermal alanın jeolojisi ve suyun özellikleri
üzerinde durulacaktır.
1.Giriş
Jeotermal enerji yerkürenin iç ısısıdır. Bu ısı merkezdeki sıcak bölgeden
yeryüzüne doğru yayılır. Jeotermal kaynakların üç önemli bileşeni vardır:
1. Isı kaynağı, 2. Isıyı yeraltından yüzeye taşıyan akışkan, 3. Suyun
dolaşımını sağlamaya yeterli kayaç geçirgenliği.
Jeotermal alanlarda sıcak kayaç ve yüksek yeraltı suyu sıcaklığı normal
alanlara göre daha sığ yerlerde bulunur. Bunun başlıca nedenleri arasında: Magmanın
kabuğa doğru yükselmesi ve dolayısıyla ısıyı taşıması, Kabuğun inceldiği yerlerde
yüksek sıcaklık farkı sonucunda oluşan ısı akışı, Yeraltı suyunun birkaç kilometre
derine inip ısındıktan sonra yüzeye doğru yükselmesi. Jeotermal saha, sistem ve
rezervuarı birbirlerinden ayırmak üzere aşağıdaki tanımlar yapılabilir.
*Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümü Genel Jeoloji
Anabilim Dalı 21280-Diyarbakır; [email protected]
64
Şekil 1. Türkiye'deki Jeotermal Alanlar
Şekil 2. Türkiye'deki önemli Jeotermal Alanlar ve Sıcak Su Kaynakları
Jeotermal Saha: Yeryüzünde bir jeotermal etkinliği gösteren coğrafik bir
tanımdır. Eğer yeryüzünde herhangi bir doğal jeotermal çıkış yoksa, yeraltındaki
jeotermal rezervuarın üstündeki alanı tanımlamakta kullanılır.
Jeotermal Sistem: Yeraltındaki hidrolik sistemi bütün parçaları ile birlikte
(beslenme alanı, yeryüzüne çıkış noktaları ve yeraltındaki kısımları gibi)
tanımlamakta kullanılır (Şekil–3).
65
Şekil 3. Ideal Jeotermal Sistemin Sematik Gösterimi
Jeotermal Rezervuar
İşletilmekte olan jeotermal sistemin sıcak ve geçirgen kısmını tanımlar.
Jeotermal sistemler ve rezervuarlar; rezervuar sıcaklığı, akışkan entalpisi, fiziksel
durumu, doğası ve jeolojik yerleşimi gibi özelliklerine göre sınıflandırılırlar.
Örneğin jeotermal rezervuarda 1 km derinlikteki sıcaklığa bağlı olarak sistemleri
iki gruba ayırmak olasıdır.
a.) Rezervuar sıcaklığının 150°C' dan düşük olduğu, düşük sıcaklıklı
sistemler: Bu tür sistemler genelde yeryüzüne ulaşmış doğal sıcak su veya kaynar
çıkışlar gösterirler.
b.) Rezervuar sıcaklığının 200°C' dan yüksek olduğu yüksek sıcaklıklı
sistemler: Bu tür sistemler ise doğal buhar çıkışları (fumeroller), kaynayan çamur
göletleri ile kendini gösterir..
Jeotermal sistemlerin fiziksel durumlarına bağlı olarak sınıflandırılmaları
durumunda, üç farklı rezervuar durumu tanımlanabilir.
Sıvının etken olduğu jeotermal rezervuarlar: Rezervuardaki basınç
koşullarında su sıcaklığının buharlaşma sıcaklığından daha düşük olduğu
rezervuarları tanımlamakta kullanılır. Rezervuar basıncını sıvı su fazı kontrol
etmektedir.
İki fazlı jeotermal rezervuarlar: Rezervuarda sıvı su ve su buharı birlikte
bulunmaktadır ve rezervuar basıncı ve sıcaklığı suyun buhar basıncı eğrisini izler.
Buharın etken olduğu jeotermal rezervuarlar: Rezervuar basıncındaki
66
akışkan sıcaklığının suyun buhar basıncı eğrisi sıcaklığından daha yüksek olması
durumunda bu tür rezervuarlar oluşurlar. Rezervuardaki basıncı su buharı fazı
kontrol etmektedir.
Bir jeotermal rezervuarın fiziksel durumu ve kimyasal özellikleri zamana
bağlı olarak değişiklik gösterebileceği gibi aynı rezervuar içerisindede bir noktadan
diğerine farklılıklar gösterebilir. Örneğin sıvının etken olduğu bir rezervuar, üretim
sonucu oluşan basınç düşümünden dolayı, zamanla iki fazlı bir jeotermal akışkan
durumuna dönüşebilir.
Jeotermal enerji, hava kirliliği yaratmayan ve dikkatli kullanıldığında çevre
sorunlarını en aza indirgeme özelliği olan bir enerji kaynağıdır. Jeotermal enerji
kaynağının sürdürülebilir projelerde kullanılması amaçlanmalıdır. Projelerin
sürdürülebilir olması için jeotermal sistemlerin ve rezervuarların iyi bilinmesi ve var
olan yeraltı özelliklerinin projelerin avantajına olacak şekilde değerlendirilmesi
gerekmektedir.
Jeotermal Enerjinin Doğası Ve Dağılımı
Jeotermal enerjinin doğası ve dağılımı ile ilgili üç temel terim vardır;
jeotermal gradyan, ısı akışı ve jeotermal anomali. Jeotermal gradyan dünya
yüzeyinden derinlere doğru inildikçe sıcaklığın artmasından kaynaklanır. Normal
olarak yerin altına doğru inildiğinde her 33 metre'de sıcaklık 1oC yükselir. Fakat
jeotermal sahalarda, jeolojik yapının ve kayaç tiplerinin farklı olmalarından dolayı
o
sıcaklık artışı çok daha fazla, örneğin 33 metre'de 5 C olabilir.
Isı enerjisi dünya yüzeyine, kayalardan iletim yoluyla geçerek, mağmanın
hareketi ile veya jeotermal suyun hareketi ile ulaşır. Isı enerjisinin iletim yoluyla
düşey olarak hareket etmesine ısı akısı denir. Bazı jeotermal alanlarda, bazı
derinliklerde sıcaklıklar, komşu alandaki sıcaklıklardan farklılıklar gösterirler. Bu
düzensizliğe jeotermal anomali denir. Jeotermal anomali küçük bir alan ile sınırlı
olabilir ve sadece küçük bir sıcak su kaynağı anomaliyi gösterebilir. Öte yandan
anomali binlerce kilometrakarelik bir alanda da oluşabilir. Jeotermal kuyuların
sondajı, geliştirilmesi ve işletmesi çok pahalı işlemler oldukları için jeotermal
aramalarda pozitif jeotermal anomalilerin (yüzeye yakın ve yüksek sıcaklıklı) yerleri
tespit edilmeye çalışılır.
Farklı jeolojik yapılarda, jeotermal anomalilere sebep olan beş ana faktör
vardır. Bu faktörlerin anlaşılması, jeotermal alanların aranmasında yardımcı olur. Isı,
farklı bölgelerde farklı hızlarda yayılır. Isı akısındaki temel farkların sebebinin yerin
yaklaşık 30 km altındaki oluşumlarda bulunduğuna inanılmaktadır. Bazı bölgelerde
ısı akısı ortalamaya göre düşük, bazı bölgelerde yüksektir. Isı akış miktarının aralığı.
Sedimenter bölümdeki her derinlikte, kayaç tipinden bağımsız olarak ısı iletiminin
hızı aynıdır. Radyoaktif kaynaklar ısı iletim hızını değiştirir. Normal olarak ısı
yeryüzüne sabit hızda iletilir. Fakat, eger ortamın ısıl iletkenliği anormal olarak çok
67
düşük ise, mevcut alandaki sıcaklık komşu alanlardan fazladır. Genel olarak dünyanın
heryerinde rastlanan değişik kayaç tiplerinin ısı iletkenliği birbirlerinden farklılık
gösterir. Örneğin kuvarsın iletkenliği, pekişmemiş kilin iletkenliğinden altı kat daha
fazladır.
Yani, eğer ısı akışı sabit ise, bir tabakadaki jeotermal gradyan, değişen ısı
iletim hızına bağlı olarak, komşu tabakaya göre altı kat daha fazla olabilir.
Kayaçlardaki lateral (yanal) değişiklikler ve bunlara bağlı ısı iletkenliğindeki
değişiklikler çarpıcı jeotermal anomaliler yaratabilir.
Radyoaktif elementlerin konsantrasyon farkları. Diğer faktörler jeotermal
gradyanin büyüklüğünü etkiler. Radyoaktif elementler yoğunlukla üst kabukta
bulunurlar fakat en fazla granitik kayalarda bulunurlar. Radyoaktif elementler sığ
kabuksal alanlardaki ısı akışını hızlandırırlar. Bazı granitik kayalardaki ısı akışının
üçte ikilere varan kısmı radyoaktif elementler olan uranyum, toryum ve potasyumun
radyoaktif bozunumundan dolayı oluşur. Bunların arasında uranyum ve toryum aynı
önemde iki radyoaktif elementtir ve radyoaktif çürümeden oluşan ısının yaklaşık
olarak % 80-90'ını oluştururlar. Bu noktada, yeteri kadar büyük hacimli bir granitik
kütle içinde bulunan küçük miktarda uranyumun (milyonda 5-10 parça ve toryumun
(20-80 ppm) yeraltı sıcaklığını belirgin biçimde yükselttiğini not etmekte fayda
vardır. Radyoaktif elementlerin konsantrasyonundaki lateral (yanal) değişimler,
kayalar aynı ısıl iletkenlikte de olsa jeotermal gradyanda farklılıklara yol açar.
Tabakalar arasına giren genç mağmatik kayaçlar (Genç mağmatik
sokulumlar). Levha tektoniği teorisi (yerkabuğunun, geniş düz parçalarının hareketi)
genç mağma aktivitelerinin oluşumunu açıklamaktadır. Mağma, levhaların ayrılma
zonları boyunca ve levhalar arasına girerek, sırtlar oluşturur. Kabuğa doğru sokulan
mağma yerkabuğuna ısı transfer eder ve bu da yüksek jeotermal gradyanlar
yaratabilir. Sonuç olarak ortaya çıkan jeotermal anomaliler değerli jeotermal
kaynaklar yaratabilirler.
Hidrotermal sirkülasyon: Geçirgen kayaçlardan, kırık veya çatlak
sistemlerinden geçen sular, ısıyı kayaçlardan daha hızlı taşırlar. Genç mağmatik
sokulum tarafından ısıtılan sular konveksiyon akımları sonucu jeotermal sistemde
dolaşır veya dolaşımdaki soğuk su mağmatik bir sokulama yaklaşarak ısınır ve
hareketine devam eder. İki durumda da jeotermal enerji kabuktaki sığ derinliklere
transfer edilir ve ciddi jeotermal anomalilere sebep olabilir. Termal suların yeryüzüne
çıktığı noktalarda doğal sıcak su kaynakları oluşur. Diğer yerlerde termal sulara
ulaşmak için kuyu açmak gerekir.
Jeotermal Enerji Üretimi Jeotermal enerji çoğunlukla yerkabuğundaki
kayaçlarda, ikincil olarak da kayaçlardaki çatlakları, gözenekleri dolduran su, su
buharı veya diğer akışkanlarda bulunur. Bu yayılmış enerjiyi kullanılabilir hale
getirmek için önce büyük hacimlerdeki kayaç kütlelerinden toplanması ve sonra da bir
boşaltım noktasına taşınması gereklidir. Yerkabuğunun en üst bir kaç kilometrelik
bölümünde neredeyse bütün kayaçlarda bulunan su, enerjiyi toplamak ve almak için
68
bir mekanizma oluşturulmasını sağlar.
Jeotermal suyu ve sahip olduğu ısıl enerjiyi ekonomik olarak elde edebilmek
için suyun içinden geçtiği kayaçların çok miktarda su içermeleri ve geçirgenliklerinin
fazla olması gerekir. Kayaçın su depolayabilme kapasitesi depolama katsayısı olarak
adlandırılır. Suyun geçirgenlik özelliği ise hidrolik iletkenlik veya geçirgenlik olarak
adlandırılır. Çatlaklı kuvars, kireçtaşı, kırılmış volkanik kayalar, serbest kum ve çakıl
yüksek depolama katsayısına ve yüksek hidrolik iletkenliğe sahiptir ve genellikle
büyük miktarlarda su üretimine olanak sağlarlar.
Yüksek hidrolik iletkenliğe sahip ve kalınlığı fazla olan kayaçlara,
geçirgenliği yüksek kayaçlar denir. Geçirgenliği yüksek kayaçlar ana akiferleri
(geçirgen kayalar veya gözenekli ortamlar)ve en üretken jeotermal rezervuarları
oluştururlar. Uzun süreli enerji üretimi için bu akiferler geniş alanlara yayılmalı ve su
beslenme sahasına hidrolik olarak bağlanmalıdır.
Geçirgenliği az olan sahalarda çeşitli çatlatma yöntemleri enerji üretimini
teorik olarak arttırır fakat bu tür uygulamalar jeotermal alanlarda çok ender
uygulanmaktadır.
Gözenekliliği ve geçirgenliği az olan kayaçlardan enerji üretimi, sınırlı
sirkülasyon çevrimleri ile sağlanabilir. Bu durumda iki kuyu birbirine kırık ve
çatlaklar sistemi ile hidrolik olarak bağlıdır. Soğuk su bir kuyudan aşağıya doğru
pompalanır, pompalanan su kayaçlardaki çatlaklardan geçerek iletim yoluyla ısınır ve
ikinci kuyudan yukarı doğru pompalanır. Kayaçlardaki çatlakların geçirgenliği az
olan kayaçlar tarafından çevrelenmesi, çevrimdeki su kaybının az miktarda kalması
için önemlidir. Bu teknolojiye sıcak kuru kayaç 'HDR' teknolojisi denmektedir ve hala
deneysel aşamada bulunmaktadır. Bu teknolojinin uygulanabilirliği ve ekonomisi
henüz tam olarak kanıtlanmamıştır. Sıcak kuru kayaçlar, hidrolojik ortam çeşitleri
arasında en uçta bulunur, çeşitlenme bu uçtan yüksek geçirgenliği olan klasik
rezervuarlara ve akiferlere doğru genişler. Dünyanın kabuğundaki kayaçların çoğu
sınırlı bir sirkülasyon çevrimi için çok fazla geçirgendir fakat bu geçirgenlik
ekonomik olarak jeotermal akışkan üretmeye yetecek kadar fazla değildir.
Jeotermal Sistemlerin Çesitleri
Genç Volkanik Sokulumlarla Bağlantılı Hidrotermal Konveksiyon
Sistemler: Dünyanın ısısının varolduğuna dair en belirgin kanıtlar volkanik
patlamalardır. Bu patlamalardan etrafa yayılan lavlar dünya yüzeyinde hemen soğur
fakat yer kabuğu altındaki iç küre(lavın kaynağı) binlerce yıl boyunca ergimiş olarak
kalır. Günümüzde bu mağma hücrelerine doğrudan sondaj yapılması pratik değildir.
Bununla birlikte mağma sızıntısının etrafındaki kırıklar ve çatlaklar hidrotermal
sirkülasyon sistemlerinin oluşumuna elverişli olabilir: yeraltı suyu, soğumakta olan
mağma sızıntısının aşağılarında veya çevresinde çevrime girebilir. Bu çevrimde bir
miktar ısı alan su tekrar yeryüzüne yakın alanlara döner. Sıcak ve soğuk suyun
yoğunlukları arasındaki fark ısınan suyun üste çıkmasını sağlar (Şekil–4).
69
Şekil 4. Genç Magmatik Sokulumlar Tarafindan Etkilenen Hidrotermal
Taşınım Sisteminin şeması
Çatlak (Fay) Kontrollü Sistemler:
Hidrotermal taşınım(konveksiyon) sistemlerinin çoğu genç volkanik
sızıntıların olduğu yerlerde bulunmaz. Bunun yerine bu jeotermal sistemler ısılarını,
geçirgen alanlar boyunca suyun derinlere doğru sirkülasyonuna izin veren geniş
hacimli kayaçlardan alırlar. Bu alanlar, stratigrafik yataklar veya çatlaklar ve birbirine
bağlantılı kırık sistemleri olabilir. Su sıcaklığı birinci olarak bölgesel ısı akımının
büyüklüğüne ve su çevriminin derinliğine bağlıdır. Hidrotermal taşınım sistemlerinin
kollarına beslenme (reşarj) dağlık alanlarda ve bitişik vadilerde meydana gelir.
Kırık ve çatlaklar aşağıdaki şekilde gösterilenden farklı olabilirler, önemli olan
kırıkların yükselen sıcak su için yeterli derecede geçirgen olmalarıdır . (Şekil-5).
Şekil 5. Genç Magmatik Sokulumların Etkisi Altında Olmayan, Fay Kontrollü,
Meteorik Su Sirkülasyonuna Bağlı Hidrotermal Taşınım Sistemi.
İletkenliği Düşük Katmanların Altında Gizlenen Radyojenik Isı Kaynakları:
Granitik plutonik kayaçlar göreceli olarak yüksek miktarlarda uranyum ve
toryum içerirler. Bu elementlerin radyoaktif parçalanması ısı enerjisi açığa çıkarır.
Radyojenik pluton içindeki ısı akımı, komşu kayaçtaki (içine sokulunan) kayaç) ısı
akımından fazladır. Eğer granitik kayaçlar düşük ısı ilekenliği olan katmanlar
tarafından çevrelenmişse bu katmanların tabanında yüksek sıcaklıklar oluşabilir.
Jeotermal anomalinin şekli radyojenik kaynağın şekline, kalınlığına ve üstteki
tabakaların termal iletkenliğine bağlıdır.
70
Yer Basınçlı (Geopressured) - Jeotermal Rezevuarlar
Yer Basınçlı - jeotermal rezervuarlar, üzerlerindeki kayaçlar tarafından su
sütununun basıncını aşan basınç altında bırakılan akiferlerdir. Yer basınçlı jeotermal
alanda bulunan ve daha az gözenekli olan katmanlar suyun yukarıya doğru sızmasını
ve ısı transferini önler Yer basınçlı katmanlardaki su çok yüksek miktarda ısı içerir,
ayrıca bu su çözünmüş metan (Doğal gazın ana bileşeni) açısından da zengindir.
Yer basınçlı jeotermal rezervuarlardan jeotermal enerji ve çözünmüş metan
üretimi halen gelişmekte olan bir teknolojidir. Temel olarak derin petrol kuyusu
sondajında kullanılan yöntemlerin benzerleri kullanılır. Sondaj masrafları ancak çok
güçlü finansal yapıları olan kurumlar tarafından karşılanabilir. Günümüzde sadece
sıcak su kullanımı için böyle kuyuların açılması ekonomik değildir. Eğer metan
üretimi ile birleştirilirse yer basınçlı jeotermal rezervuarlar ekonomik olabilirler.
Derin Bölgesel Akiferler: Kabuktaki aşağı doğru eğimli oluklar, yeraltı
sularını dağlık alanlardaki beslenme alanlarından toplar. Bu su daha sonra tortul
kayaçlardan geçerek aşağı doğru iner ve jeogradyanden dolayı buralarda ısınır.
Bu tür havzalarda eğer hidrolik iletkenlik yüksekse veya çatlaklar suyun
artezyenik basınç sayesinde yukarı doğru yükselmesine izin veriyorsa, jeotermal su
deliklerden yeryüzüne ulaşabilir. Artezyenik basınç termal suyun yüzeye ulaşması
için yeterli olabilir. Düşük termal iletkenliğe sahip tortullarda eş sıcaklık eğrileri
(izoterm) yüzeye doğru eğilebilirler ve jeotermal suyu yüzeyin çok yakınına
getirebilirler . (Şekil–6).
Beslenme
Jeotermal
Kuyular
Termal
Kaynak
Km
30 oc
60 oc
Kumtaşı
Tortulu Şist
Çakıl Kyaç
Kırılgan Kayaç
İzoterm
Fay
Isı Akışı
Şekil 6. Derin Bölgesel Akifer İçindeki Jeotermal Rezervuarın ŞematikModeli
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, ekonomik ve kültürel zenginliğe sahip, tarihsel
önemi olan ve birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir coğrafyadır. Güneydoğu
Anadolu Projesi, kendi öz kaynaklarını kullanarak uygulanmakta olan bir projedir.
GAP'ta son zamanlarda jeotermal enerjiden daha etkin bir şekilde yararlanmak için
çalışmalar (yerli ve yabancı girişimcilerle ortak projeler yapılmakta veya yatırıma
71
yatırıma yönlendirilmektedirler) yapılmaktadır. Çünkü jeotermal kaynaklardan
termal turizm, rekreasyon amaçlı, su ürünleri üretilmesi, sera alanında ve maden suyu
olarak değerlendirmede yararlanılmaktadır. Özet kısmında belirtilen GAP illerinden
Şanlıurfa (Karaali)'da hem termal turizm hem de seracılık alanında
yararlanılmaktadır. Diyarbakır (Çermik), Adıyaman (Çelikhan), Şırnak (Hısta,Besta
Meryem, Nasrafan ve Zümrütdağ) Batman (Taşlıdere), Siirt (Billoris ve Lif) ve
Mardin (Dargeçit)'de daha çok termal turizm amaçlı yararlanılmaktadır. Adıyaman
(Tilek, Rötükan, Bistikan ve Bigar) ve Gaziantep (Kartalköy) illerinde yer alan
jeotermal kaynaklardan daha etkin bir şekilde yararlanmak için yapılacak geniş
jeolojik etüt çalışmaları ile yararlanılacak yeterli sıcaklık ve debiye ulaşılması
mümkün olabilecektir.
Bu çalışma çeşitli kaynaklardan derlenmiş bir çalışmadır. Bu konu da kamu
bilinci geliştirilmesi için bilgilendirme amacını kapsamaktadır. Güneydoğu Anadolu
Bölgesi'nde devam eden Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında yer alan 9
ilimizden biri olan Diyarbakır ilinin Çermik ilçesinde yer alan Çermik Jeotermal
kaynakları incelenecektir (Şekil–7).
Şekil 7. Çermik Jeotermal Alanı
Diyarbakır Çermik Jeotermal Alanı
Diyarbakır ili, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir
ilimizdir. Diyarbakır ilinde yüzey şekilleri oldukça sadedir. Çevresi yüksekliklerle
kuşatılmıştır. Ortası çukur bir havza durumundadır. Diyarbakır havzası denen bu
72
çukur alanın eksenini batı-doğu doğrultulu geniş Dicle Vadisi oluşturur. Kuzeyden
Güneydoğu Toroslar yayı ile kuşatılmıştır. Bu dağlar Doğu Anadolu Bölgesi'yle
Güneydoğu Anadolu'ya birbirinden ayırır. Diyarbakır havzasının güneybatısında ise
Karacadağ kütlesi yükselir. Urfa-Diyarbakır il sınırı üstündeki bu kütle, bazaltik
bileşimli lavların yığılmasıyla oluşmuş eski bir volkanik dağdır.
Sözü edilen yeraltı kaynakları dışında ilde Genel Müdürlüğümüz tarafından,
MTA projesi ve
Ücretli iş olarak ilki Çermik Jeotermal Alanında 1984 yılında olmak üzere 3 adet
sondaj çalışması gerçekleştirilmiş olup bu çalışmalarla toplam 620 m derinliğe
ulaşılmıştır. Bu sondaj çalışmaları ile ortalama 51ºC sıcaklığa sahip toplam 65 lt/sn
debili jeotermal akışkan görünür hale getirilmiştir. Sadece 1 kuyudan üretim
yapılmakta ve sıcak sudan kaplıca amaçlı yararlanılmaktadır. Kuyular dar alanda
açıldığından birbirini etkilemektedir.
Çermik, Diyarbakır iline bağlı bir ilçe olup, Diyarbakır'ın kuzeybatısında ve
84 km uzaklığındadır. Çermik kaplıca suyu Diyarbakır-Çermik yolu üzerinde ve
Çermik ilçesinin doğusunda, ilçe merkezine 3 km mesafede yer alan Hamambaşı
mevkiindedir. Çalışma alanı 1/ 25000 ölçekli Elazığ - L42-c2 paftasında yaklaşık 15
km2'lik bir alanı kapsamaktadır. Çermik, Diyarbakır havzası adı verilen ve boydan
boya Dicle Nehri ile geçilen geniş çanağın içinde yer alır. Diyarbakır havzasında
karasal iklim özelliği görülmektedir. Yazlar sıcak, kurak ve uzun, kışlar soğuk ve az
yağışlı geçer. Karasal özellik gösteren iklimine; karasal özelliği kısmen değişmiş bir
Akdeniz iklimi de denilebilir (Şekil–8a-8b).
Şekil 8a. Çermik Kaplıcasının dışarıdan ve içeriden görünüşü
73
Şekil 8a. Çermik Kaplıcasının dışarıdan ve içeriden görünüşü
İnceleme alanı ve yakın çevresinde yer alan Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü tarafından işletilen istasyonlardan yağış ve sıcaklık verileri elde
edilmiştir. Çalışma alanı ve yakın çevresinde yer alan 3 adet yağış gözlem
istasyonunun 1975–2008 yılları arasındaki aylık ortalama yağış ve sıcaklık ölçümleri
incelendiğinde en yüksek yağışın Ocak ayında, en düşük yağışın ise Temmuz-Ağustos
aylarında; en düşük sıcaklığın Ocak ve en yüksek sıcaklığın ise Ağustos ayında
gerçekleştiği gözlenmiştir (Çizelge 1.2). Diyarbakır'ın bitki örtüsü; topraklarının %
33'ü orman ve fundalıklarla, % 40'ı ekili arazi ve % 22'si çayır ve mer'alarla kaplıdır.
Çermik'in kuzeyinde Gelincik, batısında Aşurkar, güneyinde Petekkaya Dağları
bulunur. Güneydoğu Toroslar Çermik'ten sonra alçalır. İlçe yakınında bulunan Medya
ve Sinek Çayı yanı sıra Göz, Beylik-Maddap ve Sinan Suyu gibi akarsular da yer
almaktadır. Çermik bağlı bulunduğu Diyarbakır iline 84 km uzaklıkta olup, Ergani
güzergâhından karayolu ile bağlıdır. Güneyinde Siverek ilçesine 58 km, kuzeybatıda
ise 25 km ile Çüngüş ilçelerine komşudur. Kaplıcaya günün her saatinde ulaşım
mümkündür.
Çalışma Alanının (Çermik) Jeolojisi: İnceleme alanı stratigrafi sıralaması,
yaşlıdan gence doğru; altta Karadut Karmaşığı ve bunun üzerine gelen Fırat
Formasyonu şeklindedir. Karadut Karmaşığı; ince-orta-kalın, tabakalı, gri-mavimsi
yeşil renkli, killi, mikritik, silisleşmiş ve bol çörtlü olan silisleşmiş kireçtaşı, ayrıca
kalın tabakalı, sert, mavimsi renkli marn arakatkılarını da içerir. Sarı-pembe renk
geçişli, ince tabakalı ve yumuşak olan miltaşı ve şeyler, silisleşmiş kireçtaşları ile
ardalanırlar. Kırmızı renkli, laminalı ve silisli olan şeyller arasında sert, ince tabakalı,
silisleşmiş marn bantları da vardır. Gri-kirli beyaz renkli, kalın tabakalı çört ve ultra
bazik çakıllar ile birlikte, kireçtaşı çakılları, bentonik foraminiferler, algler, rudist
kavkı parçaları ve gastropod fosilleri kapsayan konglomeratik kireçtaşları yer
almaktadır. Fırat Formasyonu (Midyat Grubu); gri, bej, pembe renkli, killi tebeşirli
kireçtaşlarından oluşmakta olup, bol çatlaklı ve karstik boşlukludur (Şekil–9) .
74
Şekil 9. Jeotermal Alanı ve Çevresinin Jeolojisi
75
Çermik Kaplıcası Hidrodinamik Yapısı
Sahanın topografik yapısı jeolojisi ile ilişkilidir. Sahada yer alan fliş (kil,
marn, radyolarit ardalanması) formasyonları genellikle yumuşak eğimli yamaçlar
meydana getirmektedir. Ancak kalın kireçtaşı tabakaları yüksek falez görünümünü
oluşturmaktadır. Bölgede görülen en eski formasyonlar Kretase yaşlı serpantinler ve
yer yer görülen kırmızımtırak kalkerlerdir. Bunların üzerine diskordan olarak
muhtemel Paleosen ve Miyosen flişi gelmektedir. Paleosen -Miyosen
formasyonlarının ayırımı oldukça güçtür. Jeotermal sistemleri oluşturan temel
yapılar; beslenme alanı, örtü kayaç, ısı kaynağı, akifer ve jeotermal akışkanın yüzeye
çıkışını kontrol eden kırık veya çatlak, fay yapılarıdır. Çermik jeotermal alanında
akifer, örtü kayaç litolojileri ve hidrojeolojik özellikleri hakkında kapsamlı veri
bulunmamaktadır. İnceleme alanındaki akifer litolojileri; jeotermal alanda yapılan
jeolojik, hidrojeoloji ve jeokimyasal veriler değerlendirilerek belirlenmeye çalışılmış
ve Çermik jeotermal sahasının kavramsal modeli oluşturulmuştur. Çermik
kaplıcasının hidrodinamik yapısı; yaşlıdan gence doğru en altta yer alan Üst
Paleozoyik ve Kretase yaşlı dolomitler rezervuar özelliğinde, Senomaniyen-Alt
Turoniyen yaşlı Karadut Karmaşığı örtü kayaç özelliği taşımaktadır. Kireçtaşlarından
oluşan Eosensen-Miyosen yaşlı Fırat Formasyonu sıcak suyun beslenim alanını
oluşturmaktadır (Şekil–10).
Sonuç ve Öneriler
Ülkemizde termal kaynakların yoğun bulunan yerlerde sağlık ve termal
turizme gereken önem verilmeli, jeotermal enerjinin kullanım alanları
genişletilmelidir.
Jeotermal akışkanı oluşturan suların meteorik kökenli oldukları için yeraltındaki
rezervuar kayaları sürekli beslediğini, beslenmenin üzerinde kullanım olmadıkça
jeotermal kaynakların tükenmesinin söz konusu olmamaktadır.
Jeotermal enerji yeni, yenilenebilir, sürdürülebilir, tükenmeyen, ucuz, güvenilir,
çevre dostu, yerli ve yeşil bir enerji türüdür.
76
Şekil 10. Jeotermal Alanında yapılmış olan sondaj kuyusunun sütun kesiti
77
Kaynaklar
1. Özel, N.,GAP Bölgesi'nin Jeolojisi Maden ve Enerji Kaynakları 2001,
Şanlıurfa.
2. Özel, N., Bekişoğlu, Ş. Çesav (Çevre, Eğitim, Sağlık ve Sosyal
Yardımlaşma Vakfı), Güneydoğu Anadolu Bölgesi Termal su Kaynaklarının Seracılık
ve Termal Turizmde Değerlendirilmesi 2002, Şanlıurfa.
3. http:// www.gap.gov.tr/Turkish/Sss/c6.html
4. www.gapdogukalkinma.com/turizm/23_kop_tur.
5. www.hastarehberi.com/topic.as?Topic
6. What is geothermal energy? M. H. Dickson and M. Fanelli, Istituto di
Geoscienze e Georisorse, Pisa, Italy.
7. “İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (Jeotermal Enerji Araştırma
Geliştirme Test ve Eğitim Merkezi ), 2004.
8. Özel, N., Diyarbakır (Çermik) Ve Şanlıurfa (Karaali) İllerinde Yer Alan
Kaplıca Kaynaklarının Kökensel İncelenmesi, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü yüksek Lisans Tezi, 2010, Adana
9. Akkuş, İ., Akıllı, H., Ceyhan, S., Dilemre, A.ve Tekin, Z., 2005.Türkiye
Jeotermal Kaynaklar Envanteri. MTA Yayını, Envanter Serisi:201, 849s.
10. Erzenoğlu , Z ve Özeke, H., 1984, Diyarbakır-Çermik Kaplıcası I ve II
nolu sıcak su sondajları kuyu bitirme raporu: MTA Der. Rap. No: 7652, 7s.,
(yayımlanmamış), Ankara
11. Gök, C.,1984. Çermik ilçesi ve Çermik kaplıcası içmesuyu temini
hakkında hidrojeolojik rapor. Çermik Belediyesi Arşivi.
12. Polat, C, 1994. Ergani-Çermik-Çüngüş (Diyarbakır) Arasındaki
Bölgenin Jeolojik Özellikleri: F.Ü. Fen Bilimleri Enst., Yüksek Lisans Tezi, 101
sayfa. (yayımlanmamış), Elazığ
13. İnceöz, M., 1989. Çermik-Çüngüş (Diyarbakır) Arasındaki Bölgenin
Tektonik Özellikleri. Fırat Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi,
78 s., (yayımlanmamış)
78
DİYARBAKIR (ÇERMİK) KAPLICASI
Aygül DORU
Çermik, Diyarbakır iline bağlı bir ilçe olup, Diyarbakır'ın kuzeybatısında ve
84 km uzaklığındadır. Çermik kaplıca suyu Diyarbakır-Çermik yolu üzerinde ve
Çermik ilçesinin doğusunda, ilçe merkezine 3 km mesafede yer alan Hamambaşı
mevkiindedir. Diyarbakır'da Çermik jeotermal alanında; 115.5 m bir kuyu
faaliyettedir. Bölge'de birçok pansiyon, kaplıca derinlikte 51 C,, debisi 21 (l/sn) olan
pompaj sulamalı tesisleri ile Dicle Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
Merkezi sıcak sudan yararlanmaktadır.
Çalışma alanı 1/ 25000 ölçekli Elazığ - L42-c2 paftasında yaklaşık 15 km2'lik
bir alanı kapsamaktadır.
İtalya kaplıcalarından sonra nitelik bakımından dünyada ikinci olan “ Çermik
Kaplıcası” iltihaplı romatizmalar, çocuk felçleri, nevrit, polinevrit, kadın hastalıkları
sendromlarında; koklama ve serpintileme tadavisi, üst teneffüs yolları hastalıkları ve
deri hastalıklarını şiddetle tedavi etmektedir. Yapılan incelemelere göre kaplıcanın
suyu 48 derece sıcaklığında olup kükürtlü ve radyoaktiftir. Asıl özelliği ise
bileşiminde bromür iyonu ve iyodür bulunmasıdır.
Çermik'e Çermik özelliğini kazandıran ona ismini veren, yapılış tarihi ve
sıcak suyun ne zaman ortaya çıktığı bilinmemektedir. Kaplıcanın suyunun çok
eskiden beri mevcut olduğu ve kaplıcanın daha sonra inşa edildiği, ilçede halk
arasında anlatılan efsaneden anlaşılmaktadır. Bu efsaneye göre:
“Güney Doğu Anadolu'da hüküm süren Acem Kralı'nın Melike Belkıs adında
güzel bir kızı varmış. Bu kız bir gün hastalanmış ve vücudunda birtakım yaralar
79
çıkmıştır. Zamanın hekimleri, Melike Belkıs'ı tedavi etmek için çok çaba sarf etmişler,
gerekli ilaçları kullanmışlar, fakat bir türlü hastalığının tedavisi mümkün olmamıştır.
Zamanla Melike Belkıs'ın vücuduna kurtlar düşmüş ve çok pis kokular
gelmeye başlamıştır. Öyle ki pis kokulardan Melike Belkıs'ın bulunduğu saraya
girilmez olmuş. Kral bu durum üzerine kızını saraydan çıkarmış ve yanına muhafızlar
vererek, ormana terk etmiştir. Melike Belkıs ormanda geze geze bugünkü kaplıcanın
bulunduğu yere gelmiş ve sıcak suya rastlamıştır. Yorgunluğunu gidermek için
ayaklarını sıcak suyun içine bırakmıştır. Bir müddet sonra vücuduna su değen yerleri
soyulmaya ve iyileşmeye başladığını görünce, bu sıcak suda bir müddet daha
yıkanmış ve tekrar eski sağlığına kavuşmuştur.
Melike Belkıs'ın yanındaki muhafızlar, bu mutlu haberi hemen saraya
iletmişler, bunun üzerine kral işin aslını öğrenmek için yanına ustalarını da alıp
gelerek bugünkü “Büyük Paşa” denilen kısmın üzerini yaptırarak kaplıca (hamam)
şekline getirmiştir.
Bu efsaneye göre kaplıcanın Arapların Çermik'i fethinden önce inşa edildiği
anlaşılmaktadır. Çermik sıcak su kaynağının ise, çok daha eskiden var olduğunu (498)
ve bir ara kuruduğu, Yukarı Dicle ve Fırat Bölgesinin en iyi yerli kaynağı olan Amidli
Mar-Yeşuva'nın “Vakayinamesi”'nden öğreniyoruz.
Çermik'te bulunan kaplıcalar iki kısım olup, Hamambaşı ve mevkiinde
bulunan ve arşiv kaynaklarında “Kudret Hamamı” diye zikredilen bölüm ortaçağdan
kalmadır.
İlçe merkezindeki “Saray Hamamı” denilen yer ise 16. yy. burada yaşayan
“Beyler” tarafından yaptırılmıştır. O zaman ısıtma su ile işletilen bu bölüm, bir ara 3
km uzaklıktaki kaplıcalardan borular vasıtasıyla getirilen yer altı sıcak suyu ile
çalıştırıldı. Ancak şu anda kaderine terk edilmiş vaziyette bulunmaktadır.
Çermik'te kaplıcalarla ilgili olarak bir çok kez haziran ayında “Melike
Belkıs” şenlikleri adı ile festival düzenlenmektedir. Adını kurucusunun isminden alan
bu şenliklerin geleneksel hale getirilmesine, ilçe kültürüne ve turizmine faydalı
olması için çalışılmaktadır.
Kaplıcanın Mevcut Durumu
Kaplıcalar Belediye tarafından işletilmektedir. “Büyük Paşa” ve “Küçük
Paşa” denilen tarihi hamamların yanında iki adet localı ve bir adet “Özel Aile
Kabinleri” olmak üzere beş ayrı binada hizmet verilmektedir. Çevresinde birçok
turistik amaçlı otel ve pansiyon bulunmaktadır. Yaklaşık 800 yatak kapasitesi ile yılda
250.00-300.00 ziyaretçiyi ağırlamaktadır.
.
Büyük Paşa Hamamı'nda; 1, Küçük Paşa Hamamı'nda 1, erkeklere ait
localarda 1, kadınlara ait localarda 1 olmak üzere toplam 4 adet havuzu
bulunmaktadır. Havuzlar müşterek kullanılmaktadır. Ziyaretçilere gerekli olan
hizmetler sunulmaktadır.
80
Kaplıcanın Özellikleri
.
Kaplıca suyunun grubu sodyumlu, bikarbonatlı klorlu sülfatlı, iyotlu,
bromürlü, iyodürlü ve kükürtlüdür. 48 C, olup radyoaktivitesi 10 Ph değeri 7.6'dır.
Banyolara çok elverişlidir. Ancak içmelere elverişli değildir. (1)
.
Kaplıca Suyundan Şifa Bulan Hastalıklar:
Kaplıca suyunun niteliğine göre tıbbi açıdan değerlendirilmesi yapılmış ve
Sağlık Bakanlığının06.06.2005 tarihinde yapılan Tıbbi Değerlendirme Kurulu
toplantısında aşağıdaki hastalıkların tedavisinde kullanılabilir olduğu anlaşılmıştır:
1- İltihabi Romatizmalar
2- Kronik Bel Ağrıları
3- Kireçlenmeler
4- Eklem Hastalıkları
5- Kas Ağrıları ve Kas Romatizmaları
6- Yaralanma ve Cilt Hastalıkları
7- Yumuşak Doku Hastalıkları
8- Sinir Sistemiyle İlgili Hastalıklar
9- Genel Stres Bozuklukları
10- Spor Yaralanmaları ve Tedavisi
11- Kadın Hastalıkları
12- Kemik Erimesi
13- İdrar Yolları ve Safra Kesesi Rahatsızlıkları
14- Ortopedik Operasyonların, Beyin ve Sinir Cerrahisi sonrası gibi uzun
süreli hareketsiz kalma durumlarında etkilidir.
Konaklama ve Ulaşım
Melike Belkıs Kaplıcaları çevresinde birçok otel ve pansiyon bulunmaktadır.
Yatak kapasitesi 1200 ün üzerinde olan bu otel ve pansiyonlarda her bütçeye uygun
barınma olanağı mevcuttur. Çevre il ve ilçelere yakınlığı nedeniyle kaplıcalara
günübirlik ziyaret yapılabilmektedir. Çermik kaplıcalarına ulaşım konusunda
herhangi bir sıkıntı yaşanmamaktadır. Günün her saatinde Diyarbakır, Ergani ve
Siverek'e otobüs ve minibüs seferleri düzenli olarak yapılmaktadır. (2)
Şimdi de geçmişe uzanalım,vatandaş gözüyle Çermiğe Yılmaz Erbatur'un
gözüyle bakalım
Kaplıca Günleri
Çermik denilince akla kükürtlü, bol kokulu kaplıcası gelir. Tüm kaplıcayı
kükürt kokusu sarmıştır. Her yıl Sultan Şeyhmus mevsimi gibi Çermik günleri vardır
meydana çelegalılar için. Sultan Şeyhmus dönüşü araya pek zaman bırakmadan o
keyfide yaşamak isterler. Döneli 15 gün geçmiştir ve önceki gezide yaşanan izin
sıkıntısı bu gezide yaşanmaz nedense. Buna evin beylerinin kafa dinlemesimi
dersiniz, yoksa kendine zaman ayırmak mı onada sizler karar verin.
81
.
Çermik kaplıcalarına gidiş önceki gibi kamyon kasasında olmaz bu defa.
Medeni bir şekilde otobüslerle gidilir. Yıldız havuzunun önünden kalkan Çermik
otobüsleriyle hareket edilir, ama öncesinde oda kiralamak için otel sahibi aranır ve
odalar ayırtılır. Takribi bir saatlik yolculuktan sonra kükürt kokusunu duymaya
başlarsınız. Kaplıcaya varıktan sonra hamamın önü ve çarşının içinden geçilir
sonrasında Şehmus dayinın oteline varırsınız 1. derenin hemen kenarında 10-15
merdiven çıkıldıktan sonra düz ve geniş bir koridor, tam karşısındada arka kapı ve
sağlı sollu balkonlu 20 metrekare civarında odalar vardır. Odalarda 2 sandalye ve
birde sedir den başka bir şey yoktur. Beraberinde getirilen yataklar sedire ve yere
serilir, kapkacak çıkarılır ve etrafı keşfe çıkardık.
.
Gençler hemen otelein karşısındaki préze kemalın kahvesine okey oynamaya
giderdik. Gözeden gelen 1. dere préze kemalin üç tarafı açık kahvesinin tam
ortasından geçer ve ortaya yaptırdığı havuzu geçtikten sonra kahvenin dışına çıkardı.
Dolayısıyla serin bir yer olduğu kadar akan suyun çıkardığı gürültülü ses eşliğinde
oyun oynamak ayrı bir haz verirdi bizlere.
.
Gün akşam olmadan bahçeler içerisinden geçerek 2. dereye iner suyun akış yönünden
gözeye o bahçeler içerisinde su içerisinde yürüyerek gitmeyi hiç bir keyfe değişmem
aklıma geldikçe. Ceviz ağaçları ve çağla ağaçlarına sataşmak ayrı bir keyifti bizim
için. İkinci dereyi suyun içerisinde yürüyerek bir müddet gittikten sonra üçüncüsüne
inmemek haksızlık olurdu ki, en büyük eğlencemizde bu kol üzerindeydi. Şelalede, o
buz gibi suda yüzmemek şelalenin üzerinden ve yüksek kayalardan o suya balığlama
dalmamak en büyük hata olurdu.
Sonrasında Göze... Allah'ın bu güzelliği Diyarbakır'a özel yarattığı o
muhteşem güzellik. Yerin altından çıkan o muazzam buz gibi suyun berraklığı ve
içinde yüzen balıkları seyre dalmak ne büyük bir keyif. Gözeye gelmişken dağ
eteğinde üç kayanın arasındaki kaynağı yine o dağ olan, belli yerine dalınca suyun
kayaların arasına çektiği yerde yüzmekte bir oranın yerlilerinin, birde Alipaşalı
gençlerin cesaret edebileceği bir şeydi. Hele kayaların üzerinden atlamak delilik olsa
gerek. Akşam serinliği basmadan bu defa patika yoldan kaplıcaya ulaşılır, serinlik
bastımı hamam faslı gelmiş demekti. Büyük havuz, küçük havuz ve küvetli havuz
olmak üzere üç bölümü vardı hamamın. Sonradan aile bölümü falan açıldıysada çok
fazla rağbet görmedi. Büyük havuz ile küçük havuz bayanlar ve erkekler bölümü
olarak değişirdi günden güne. Ancak küvetli havuz hep erkeklerin egemenliğindeydi.
Kırk-kırk beş dereceye varan kükürtlü suyla dolu havuza dalışlar yapmanın verdiği
zevki anlatmak olmaz, yaşamak gerekir. Havuzdaki yaşça büyük olanlar ve yaşlıların
uyarıları bazen hızımızı keser suya atlamalar yapmazdık, ama yüzme keyfimize bir
türlü laf geçiremezlerdi.
Yüzecek takat kalmayınca sıcak suyun verdiği mahoşlukla, sıkı sıkı giyinir
havlularımızı başımıza atar ve otele dönerken otelimizden buram buram yemek
kokuları bizi mest etmeye yeterde artardı. Bahçede kalabalık bir ortamda sohbetler
eşliğinde yemekler yenildimi yataklara uzanarak, dereden gelen su gürültüsü ile
82
bahçelerden gelen cırcır böceklerinin ötüşleri eşliğinde tarifsiz bir uykuya dalardık.
Uzun süredir Çermik kaplıcalarına gitmedim. Çarşısı yandıktan sonra bir defa
gitmek nasip oldu. O eski kaplıca günlerini hala yaşatan bir başka mahalle hala
varmıdır sizce, ne dersiniz ??? (3).
Prof. Dr. Halil Değertekin'le 50 yıl önceki Çermik kaplıcalarını ziyaret edelim
YA Z M E V S İ M İ N İ N E N G Ü Z E L D E Ğ İ Ş İ K L İ Ğ İ : Ç E R M İ K …
DİYARBAKIR'IN YALOVASI !
50' li yılların sonu, 60'lı yılların başında yaz aylarının biz çocuklar için en
güzel değişikliği şüphesiz Çermik kaplıcalarına gitmekti. Dağkapı bucunun hemen
dışındaki Çermik otobüsleri durağında, denk haline getirilmiş eşyalarımızı heyecan
ve telaş içinde, burunlu otobüslerin üstündeki bağaja yerleştirdikten ve sıkıca
bağlattıktan sonra otobüsteki koltuğumuza yerleşir, merak ve heyecanla yolculuğa
çıkardık.
Ergani yolundan sola saptıktan bir süre sonra havada hissedilen keskin kükürt
kokusu, görünmez bir tabela gibi Çermik'e yaklaştığınızı gösterirdi. Son olarak
anımsadığım dar ve küçük bir köprüden geçtikten sonra Çermik görünürdü.
Hamamönü mü, Cavşakbaşı mı ?
Çermik iki bölümden oluşuyordu. Hamamönü ve Cavşakbaşı. Büyük ve
küçük hamamın olduğu yer kaplıcanın asıl merkezini oluşturan, Hamamönü idi.
Kubbeli hamamların çevresinde bir ya da iki katlı oteller ve birkaç bakkal dükkanı
bulunuyordu.
Cavşakbaşı; hamamlardan yaklaşık 15-20 dakikalık yürüme mesafesinde,
birbirine yakın birkaç otelden oluşuyordu. Otellerin hemen arkasından yaklaşık 1-1.5
metre genişliğinde bir dere akıyor, onun ötesinde ise sık ağaçlarla kaplı yeşillikler ve
aşağıdaki vadi devam edip gidiyordu.
Bütün bölgede ama özellikle hamam çevresi ve içinde inanılmaz bir kükürt
kokusu vardı. Hamamın ilk bölümdeki geniş soyunma salonunda, duvar diplerini
dolanan sedirlerde soyunulur, elbiseler çivilere asılır, (o zamanlar mayo yok), sonra da
genellikle peştamal ile asıl havuz kısmına geçilirdi. Hamama girer girmez kükürt
kokusunun yanı sıra inanılmaz sıcak havayı ve ayaklarımızın altında havuzdan taşan
kaynar suyu hissederdik. İlkin dayanılmaz gibi gelen bu sıcaklığa, çok geçmeden
alışılır, hatta hoşa giderdi. Kurna başında sıcak sular, dizlerden başlayarak dökülür,
vücut alıştırılır, sonra havuza girilirdi. Havuza önce ayaklar, sonra gövde ve nihayet
bütün vücut sırasıyla sokulurdu. Özellikle su seviyesi boyun hizasına geldiği zaman
bir boğulma ve tıkanma hissi olur, buna da alıştıktan sonra bedeni bir rahatlama ve
huzur sarardı. Daha sonra ise rahatlıkla yüzebilirdik.
83
Oteller Meksika Hanları Gibi
Cavşakbaşı, dinlenmek ve doğayla baş başa kalmak için çok daha uygundu.
Tek katlı, geniş giriş kapılı, ortadaki koridora açılan ve her birinde bir ailenin kaldığı
odalardan oluşan toprak damlı oteller, nedense bana, şimdilerde gördüğüm eski
Meksika filmlerindeki hanları anımsatıyor. Odalarda, demir parmaklıkların yer aldığı
karşı cephede, yine topraktan bir divan, oturma, yemek yeme ve gece uyuma olanağı
sağlıyordu.
Sabahları kasaptan et, bakkaldan veya çevre bahçelerden taze sebze ve
meyve, özellikle uzun taneli keçi memesi denen üzüm alınır, ardından odada yemek
pişirilir, toplu halde yerde yenirdi. Aile bireylerinin gece yerde sereserpe yattığı,
sabah erkenden geç saatlere kadar çocukların dışarıda, dere kenarında veya arkadaki
vadide vakit geçirdiği, arada bir hamama gittiği günler çabuk geçer, dönüş günü
eşyalar toplanır, otobüsle tekrar Diyarbakır'ın yolu tutulurdu Çermik kaplıcaları,
erişkin ve yaşlılar için bir tedavi merkezi ise de, bizim için de aslında bir tatil
yöresiydi. Kısacası, Çermik, Diyarbakır'ın Yalova'sı idi (4).
KAYNAKLAR
1. Yrd. Doç.Dr. Reyhan Gül Güven Güneydoğu Anadolu Bölgesinin
Önemli Bazı Sıcak Su Kaplıcaları Diyarbakır'da tarım Çevre ve Doğa
sempozyumu.2011.c.3
2.Murat Bozdoğan-Hamdullah Işık-Kaplıcalar Diyarı Çermik.2012.s.40
3. Kaplıca Günleri Yılmaz Erbatur www.diyarinsesi.org
4. Prof. Dr. Halil Değertekin.. Diyarbakır Anıları. Kanguru yay.Ank.2012.
84
İÇMESUYU ŞEBEKELERİNDEKİ SU KAYIPLARININ DENETİMİ
İÇİN GELİŞTİRİLMİŞ BİR MATEMATİKSEL MODEL ve
DİYARBAKIR ÖRNEĞİ
Mehmet SONGUR1 ve Nizamettin HAMİDİ2
ÖZET
Su dağıtım şebekeleri önemli kentsel alt yapılardan birisidir. Bu yapıların
tasarım ve işletimi hidrolik açıdan oldukça karmaşık olup özellikle büyük kentlerde
önemli sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Bir şebekeden tam olarak verim almak için,
şebekenin optimum bir şekilde projelendirilmesi ve işletilmesi önemlidir. Dünyada
mevcut sular yanında insanlar tarafından faydalanılabilecek tatlı suların miktarı çok
azdır. İçme ve kullanma amaçlı elverişli suların miktarı da çok sınırlıdır. Bu nedenle
son yıllarda artan içmesuyu kayıplarının kontrolü ve kayıpların önlenmesi için
içmesuyu şebekelerinde sürekli bir izleme programı uygulama ve yönetme
çalışmaların yapılması gerekmektedir.
.
Bu çalışmada, içmesuyu kayıplarını tespit etmek için Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesinin su dağıtım şebekesi incelenmiştir. Diyarbakır su dağıtım şebekesinde
seçilen basınç bölgesi, kendi içerisinde 25 adet alt besleme bölgesine ayrılmıştır. Bu
bölgelerde takılan debimetre ve basınçölçerlerle SCADA sistemine bağlanmış ve
bölgede geniş çaplı bir GIS çalışması yapılmıştır. Çalışmalar sonucu elde edilen
bilgiler veri tabanına aktarılarak SCADA, GIS ve Abone sistemleri arasında bir
matematiksel model geliştirilmiştir.
1. GİRİŞ
3
Türkiye'de kişi başına kullanılabilir su miktarı 1735 m /yıl ve 2030 yılında
kişi başına kullanılabilir su miktarı 1100 m3/yıl tahmin edilmektedir. Hayat standartı
ve gelişmişlik düzeyine göre kişi başına tüketilen su miktarı da değişmektedir. Nüfus
artışı, endüstriyel veya ticari büyüme ve kişi başına kullanım miktarının artması, içme
suyuna gösterilen talebi arttırmaktadır. Ayrıca, şebeke borularının kırılması,
birbirinden ayrılması ve paslanması neticesinde yatırım ve işletme maliyetlerini de
arttırmaktadır. Bütün bu unsurlar, şebekelerin rehabilitasyonunu gerekli kılmaktadır.
Bu amaca yönelik olarak, Gupta ve ark. [1] genetik algoritma yöntemini kullanarak
1
DİSKİ Genel Müdürlüğü, Diyarbakır
Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü, 21280,
Diyarbakır
2
85
şebekelerin rehabilitasyonu için ve Morley ve ark. [2], genetik algoritma
platformunda boru şebekelerini optimize ederek yaptıkları çalışmalarda maliyet
azalmasında önemli sonuçlar elde etmişlerdir.
.
Uzun boru hatları ve şebekelerde meydana gelen yersel kayıplar
sürekli kayıpların yanında çok küçük olup, sürekli yük kayıpları içinde ele
alınmaktadır. Yersel yük kayıpları, akışkanın içinde aktığı ortamda karşılaştığı
geometrik değişimler ile akış istikametindeki değişimler sonucu meydana gelir.
Örneğin şebeke projelendirmesinde, boru çapının daralması veya genişlemesi,
vanalar, dirsekler, boruda oluşan kayıplar, her ne kadar sürekli yük kayıpları içinde
mütalaa edilse de, su sayacı ve daraltma parçaları gibi yerlerdeki büyük kayıpların
ayrı olarak ele alınması, daha kesin sonuçlara ulaşılmasında önemlidir. Özel parça ve
işletme teçhizatı çok olan kısa borularda da yersel kayıpların ayrıca ele alınması
3
gereklidir [3]. Dünya bankası tahminlerine göre dünya çapında yılda 48,6 milyar m
su kaybı olmaktadır. [4]. Türkiye'de çeşitli nedenlerle oluşan su kayıpları son yıllar
itibarı ile % 50 civarındadır. Bu kayıpların % 40 idari kayıp % 60 ise fiziki kaçaktır.
Fiziki kayıpların yüksek olmasının nedeni, kullanılan malzemenin kalitesi ve
şebekenin ömrüne bağlıdır. Ayrıca bağlantı yerleri ve ev bağlantılarındaki aksaklıklar
fiziki kayıplara neden olmaktadır [5,6]. Bu çalışmada, su kayıplarını izleme, yönetme
ve içmesuyu şebekesini verimli bir şekilde işletmek amacı ile Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesinin su dağıtım şebekesi incelenmiştir.
2. SU KAYBININ VEYA GELİR GETİRMEYEN SUYUN TANIMLANMASI
Su Kaybı veya Gelir Getirmeyen Su (GGS) iletim ve dağıtım şebekelerindeki
su tevzi ve ölçme işlemlerindeki yetersizliği ifade eder ve bazı sistemlerde toplam su
üretiminin hatırı sayılır bir oranını oluşturabilir. Su Kaybı sistemin tamamında veya
bir kısmında sisteme giriş hacmi ile izinli tüketim arasındaki fark olarak hesaplanır. Su
kayıpları gerçek ve görünen kayıpları içerir. Dağıtım sistemindeki borular, birleşim
yeri, bağlantı elemanları ve depolar su kaybı Gerçek Kayıpları, bütün sayaç hatası
tipleri (giriş, çıkış ve abone sayaçları) ve izinsiz tüketimi Görünen Kayıpları içerir.
Görünen Kayıplar aynı zamanda idari kayıp olarak ifade edilir [7].
GGS iletim ve dağıtım sistemlerinin verimsizliğini ve su hacminin sisteme
verildiğinde veya abonenin sayacında yanlış ölçüldüğünü göstermektedir. Bazı
sistemlerde bu, sisteme verilen suyun bir hayli büyük bir yüzdesini teşkil edebilir.
GGS kabul edilebilir ve sürdürülebilir bir seviyeye düşürülmesi için bir strateji
geliştirmede atılan temel adımlarda büyük öneme sahiptir. Su kaybının stratejik
önemi su idarelerince kabul edilmektedir. Bu özellikle birçok ülkenin su kaybını
azaltmak ve kontrol etmek için politikalar ve programlar geliştirdiği ve geliştirmekte
olduğu açıktır. Bu programlar su kuruluşu için uygun olan Gelir Getirmeyen Suyu
azaltma faaliyetlerinin bir karışımını içermektedirler.
Gelir Getirmeyen Suyun (GGS), Bir su kuruluşunun toptan ürettiği veya satın
86
aldığı ve abonelerine dağıttığı, ancak gelir üretmeyen su olarak basitçe tanımlanabilir.
Gerçek kayıplar veya fiziki kayıplar ile görünen kayıplar veya idari kayıplar olmak
üzere Su Kaybı veya Gelir Getirmeyen Suyun (GGS) iki bileşenden oluşmuştur.
Borularda ihbar edilmiş veya edilmemiş patlamalar, boru ve teçhizatta belirsiz
kaçaklar, servis depolarında kaçak ve taşmalar gerçek (fiziki) kayıpları oluşturur.
Fiziki kaçaklar vasıtasıyla kaybolan su hacmi, altyapının durumu ve belirli kuruluşun
sızıntı tespit ve tamir politikasına bağlıdır. Sistem basıncı, patlama sıklığı ve debileri,
tespit ve tamir edilmeden önceki sızıntı süresi, tespit edilemeyen küçük sızıntı
seviyesi (belirsiz kayıplar) kaybolan su miktarını etkileyen faktörlerdir.
.
Kaynak ve üretimde sayaç hataları, abone sayaç hataları, izinsiz kullanım ve
yasadışı bağlantılar görünen (idari) kayıp örneklerini oluşturur. Görünen kayıp
seviyesi; Kuruluşun abone sayacını değiştirme politikasına ve kuruluşun izinsiz
kullanımla ilgilenmek için kanunu yürürlüğe koyma politikasına bağlıdır [8].
Basınç
yönetimi
Onarım kalitesi
ve hızı
İmkân dahilinde düzeltilebilir
gerçek kayıplar
Etkin kaçak
kontrol
Boru hatları
varlık yönetimi
Montaj
Bakım
Yenileme
Değiştirme
Şekil 1. Gerçek ( fiziki ) kayıplara mudahale yöntemleri şeması ( 9 )
87
Müşteri sayaç
hataları
Resmi olmayan
tüketimler
İmkân dahilinde düzeltilebilir
görünür kayıplar
Veri transfer
hataları
Veri analiz
hataları
Şekil 2. Görünür kayıplara mudahale yöntemleri şeması ( 9 )
3. DİYARBAKIR İÇMESUYU ŞEBEKESİNDEKİ KAYIPLAR
İçmesuyu şebekesi yeni olduğu halde, depolardan çıkan 100 birim suyun
ancak 50 birimi faturalandırılabilmiştir. Aradaki büyük farkın azaltılması için
sistemde nerelerde ve hangi tip kaçakların olduğu tespit edilmesi gerekmektedir. Bu
çalışmanın yapılabilmesi için, su ölçüm sayaçları (debimetre) temini, abonelerin
adresleri, sayıları, şebekenin hangi hattından su temin ettiği, vanaların isletme
durumlarının (açık veya kapalı) tespitleri yapılmıştır. Böylece kaçakların miktarları
ve tipleri tespit edilmiştir. Şebeke Kaçakları: Binlerce kilometre şebeke ve ev
bağlantılarından oluşan ağ sisteminde kaçakların tespiti en zorlu olanıdır.
Diyarbakır su dağıtım şebekesinin 3.1 nolu basınç bölgesi kendi içerisinde 25
adet alt besleme bölgesine ayrılmış ve bu bölgelerde yapılan menholler ve takılan
debimetre ve basınç ölçerlerle SCADA sistemine bağlanmış ayrıca bölgede geniş
çaplı bir GIS çalışması yapılmıştır (Şekil 3). Yapılan bu çalışmalardan sonra bilgiler
oracle veri tabanına aktarılarak SCADA, GIS ve Abone sistemleri arasında bir
matematiksel model geliştirilmeye çalışılmıştır (Şekil 4 ve Şekil 5).
Başar Bilgisayar'ın uzmanlarıyla yapılan çalışmalar sonucunda arazi çalışmaları
tamamlanmış ve programın yazılım kısmına geçilmiştir. Burada karşılaşılan
problemlerin çözümü oldukça zaman almıştır. Abone sistemindeki adreslerin
düzeltilmesi oldukça vakit almıştır ve Abone ve SCADA'dan veri alımı için arayüz
programlar yazılmıştır.
88
Şekil 3. Ev bağlantıları-borular ve GIS çalışması
89
.
Şekil 4. Scada,GIS ve Abone entegrasyonu ile yazılan programdan
Kaçak Analizleri görünümü.
Şekil 5. SCADA, GIS ve Abone entegrasyonu ile yazılan programdan
Abone Detayları görünümü.
90
4. SONUÇ ve ÖNERİLER
Yapılan çalışma sonucunda ilk olarak su kayıpları yüzdesel olarak fiziksel
ve abone olarak kayıp yüzde oranları ile tespit edilmiştir.
Harita üzerinden öncelikli olarak nerelerde kaçak taraması yapılması
gerektiği bulunmuştur Sahada bölgesel olarak ölçülen değerler ile abonelerin
toplam tüketim değerleri karşılaştırılarak hangi binalarda, hangi bölgede, hangi
sokakta ne kadar kaçak tüketim olduğu görülebilmektedir. Böylece kaçak oranı
yüksek yerler ile diğer sistemlerden gelen demografik bilgiler karşılaştırılıp, kaçak
tüketime neden olan sosyolojik sebepler de incelenebilir.
Teknik konuların yanında insanları eğitmek ve bilgilendirmek de su
kaçakların azaltılmasında önemlidir. Çevre ve Orman Bakanlığı'nın da bildirdiğine
göre bazı belediyelerde su kaçaklar %60'a ulaşmış durumdadır, bu miktarda
kaçağın olduğu yerlerde su bedelini doğru olarak tahsil etmek fevkalade zordur.
Günümüzde önemli olan şey su kaynaklarını verimli kullanmaktır.
KAYNAKLAR
1. Gupta, I., Gupta, A., Khanna, P.,"Genetic Algorithm for Optimization
of Water Distribution Systems", Environmental Modelling and Software 14, 437446., 1998.
2. Morley, M.S., Atkınson, R.M., Walters, G.A.,. "GAnet: Genetic
Algorithm Platform for Pipe Network", Advances in Engineering Software 32,
467-475., 2000.
3. Muslu, Y., "Su Temini ve Çevre Sağlığı Cilt III", İstanbul Teknik
Üniversitesi Kütüphanesi. Sayı: 1314, İstanbul,1985.
4. Dickinson, M. A., "Redesigning Water Loss Standards in California
Using the New IWA Methodology" , Proc. of the Leakage 2005 Conference,
Halifax, Canada: World Bank Institute, 2005.
5. TSI., Turkish Statistical Institute. "Water Statistics ", 2003.
6. Özturk, İ, Uyak, V., Çakmakcı, M., Akça, L., "Dimension of water
loss through distribution system and reduction methods in Turkey", International
Congress River Basin Management Volume 1, 22-24 March Antalya, Turkey, pp.
245–255., 2007.
7. IWA., International Water Association. "Performance Indicators for
Water Supply Services " Manual of Best Practice: London, 2000.
8. Prowat: Su Kaybının Azaltılması Stratejisi ve Uygulaması Kılavuzu, Ankara,
Türkiye, 2008.
9. IWA Water Loss Task Force and AWWA Water loss Control Committe.,
Four potential intervention tools of an active apparent loss management program
American Water Works Association, Stats on Tap. Available online:
www.awwa.org/Advocacy/pressroom/STATS.cfm. March 10, 2007.
91
DİCLE NEHRİ DİYARBAKIR KENTİ GİRİŞİ VE ÇIKIŞINDA SU
KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Nizamettin HAMİDİ1 ve Tamer Bagatur2
ÖZET
Su kaynakları, yeryüzünde insanlığın varlığı ve medeniyetin ilerlemesinde
hayati önem taşıyan başlıca faktörler arasında bulunmaktadır. Son zamanlarda
meydana gelen nüfus artışları ve endüstrileşme, suya olan ihtiyacı artırmıştır.
Dünyada mevcut sular yanında insanlar tarafından faydalanılabilecek tatlı suların
miktarı çok azdır. Yeryüzünde kullanılabilir su miktarının sınırlı olması su
kaynaklarının yararlı kullanımları yönünden korunmasını zorunlu hale getirmektedir.
Suyun yerküre üzerindeki doğal yörüngesi gün geçtikçe orijinal durumunu
kaybetmekte ve su kalitesi arzu edilmeyen yönde bozulmaktadır. Günümüzde su
kaynakları, evsel, endüstriyel, tarımsal, toprak ve sediment kaynaklı atıklarla sürekli
olarak kirlenmekte, doğal verimlilik ve özelliklerini yitirmektedir. Bu nedenle
nehirlerin kalitesi, kendi yararlı kullanımlarını etkilediği için önem taşımaktadır. Su
kaynaklarının kullanım alanları için suların kirlenme durumunu kontrol eden
standartlar geliştirilmiştir. Ayrıca Türkiye'de kullanılan kıta içi yüzeysel su kalitesi
kontrol yönetmeliğine göre sular kirlilik parametreleri açısından dört farklı sınıfa
ayrılmaktadır. Bu standart ve yönetmelikler, su kaynaklarının korunması amacı ile
kirlilik durumunu tanımlama, sınıflama ve kalite limitleri belirlemede
kullanılmaktadır.
.
Bu çalışmada Dicle Nehri'nin su kalitesi; evsel, endüstriyel ve tarımsal
kaynaklı atıkların kirlilik parametreleri yönünden Diyarbakır kenti Dicle Nehri
üzerinde yerleşim öncesi Dicle Sadi köprüsü ve yerleşim sonrası Ongözlü köprüsü
istasyonlarında incelenmiştir. Nehrin su kalitesi ile ilgili kirlilik parametreleri ait
veriler Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği ile TS 266 içme suyu standartlarına göre
öngörülen sınır değerlerle karşılaştırmaları yapılmış ve suların kullanım amaçlarına
göre kalite sınıfları belirlenmiştir. Evsel ve tarımsal kaynaklı kirletici parametreleri
temsil eden azot ve fosfor bileşiklerine ilişkin ölçülen kalite parametre değerleri,
standartlarca tavsiye edilen ve izin verilen maksimum değerlerin ve su kalite sınıfları
için belirlenen standartların üstünde olduğu görülmüştür. Askıdaki katı madde ile
ilişkili olan bulanıklık değeri izin verilen maksimum değerlerin üstünde gözlenmiştir.
1
Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü, 21280, Diyarbakır,
Türkiye
2
Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü, 21280, Diyarbakır,
Türkiye
[email protected]
92
Ayrıca incelenen istasyonlarda önemli bulunan su kalitesi parametrelerinin kirlilik
değerleri ve örnek sayısına göre değişimleri verilerek değerlendirmeleri yapılmıştır.
Diyarbakır kentinde estetik ve görünüm açısından Dicle Nehri, kirlenme tehdidi
altında olduğu ve kirlilik riski taşıdığı görülmüştür. Nehirde kirlenmeyi önlemek için
yeterli önlemlerin alınması ve sürekli bir izleme programının uygulanması yararlı
olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Dicle Nehri, Su Kirliliği Parametreleri, Standartlar, Su
Kalite Sınıfı.
1. GİRİŞ
Su kaynakları konutsal ve endüstriyel su gereksinmesi, sulama suyu, hidrolik
güç üretimi, eğlence, dinlenme ve spor, ulaşım, balık üretme ve avlanma, su ürünleri
yaşamının korunması, atıklar için alıcı ortam gibi yararlı kullanımları için kalitesinin
arzu edilen bir seviyede tutulması gerekmektedir. En önemli su kaynakları olan
nehirler, aynı zamanda kolay bir atık su deşarj ortamı olmuşlardır. Şehirsel ve
endüstriyel gelişme sonucu, birer güzellik simgesi olan nehirler giderek insan
yaşamını tehdit eden bir görünüme ulaşmıştır. Bu yüzden nehirlerde kirlenmenin
araştırılması doğal su kaynaklarının geleceği yönünden zorunludur.
Yeryüzündeki sular güneşin sağladığı enerji ile sürekli hidrolojik
çevrim adı verilen bir döngü içinde bulunur. İnsanlar yaşamsal ve ekonomik
gereksinimleri için suyu bu döngüden alırlar ve kullandıktan sonra tekrar aynı
döngüye iade ederler. Bu işlemler sırasında suya karışan maddeler, suların fiziksel,
kimyasal ve biyolojik özelliklerini değiştirerek su kirliliği olarak adlandırılan olguyu
ortaya çıkarırlar [1,2]. Su kalitesinde oluşan özellik değişimleri, sularda yaşayan
çeşitli canlı varlıkları etkiler. Su kaynaklanın kirlenmesi ile suyun kalitesi
bozulmakta, kirli su içinde bulunan organik, inorganik, radyoaktif ve biyolojik
kirleticilerin etkileri su ürünlerine de yansımaktadır. Suyun taşıdığı organik ve toksik
maddelerin çoğalması halinde suda bulunan çözünmüş oksijen azalmakta ve
bakteriler yaşamlarını yitirmektedir [2,3]. Su kirliliği, su kaynağının kimyasal,
fiziksel, bakteriyolojik, radyoaktif ve ekolojik özelliklerinin olumsuz yönde
değişmesi şeklinde gözlenen ve doğrudan veya dolaylı yoldan biyolojik kaynaklarda,
insan sağlığında, balıkçılıkta, su kalitesinde ve suyun diğer amaçlarla kullanılmasında
engelleyici bozulmalar yaratacak madde veya enerji atıklarının boşaltılması olarak
ifade edilmektedir [4]. Genel olarak su kirliliği, kentsel atıklardan, sanayiden,
tarımsal faaliyetlerden, taşımacılık, termik ve nükleer santrallerden
kaynaklanmaktadır. Su kirliliğine neden olan başlıca kirleticiler organik ve inorganik
maddeler, tuzlar, azot ve fosfor bileşikleri, mikroorganizmalar, yüzey aktif maddeler,
pestisidler, ağır metaller, askıda katı maddeler, radyoaktif maddeler, atık ısı, yağlar,
petrol ve türevleridir. İnsanların üretim ve tüketim faaliyetleri sonucunda hiçbir
arıtıma tabi tutulmadan nehir, göl ve deniz gibi alıcı ortamlara boşaltılan atıksular
ortamın fiziksel, kimyasal ve biyolojik yapısını olumsuz yönde etkilemektedir [5].
93
Organik madde içeren kirleticiler, su ortamındaki kirleticilerin büyük bir
kısmını oluştururlar. Organik içerikli atıksuların biyolojik tasfiyesi söz konusu
olduğunda, organik maddenin indirgenmesi için gerekli oksijen ihtiyacının tespitinde
kullanılan geleneksel parametre biyokimyasal oksijen ihtiyacıdır. Bu nedenle organik
kirletici yükü, biyokimyasal dönüşüm için gerekli oksijen miktarının bir fonksiyonu
olarak ölçülmektedir [6]. Su kaynağına giren organik maddelerin çok fazla olması
halinde, mevcut çözünmüş oksijenin tamamı kullanılarak ortam anaerobik bir duruma
dönüşmekte, sistemin ekolojik dengesi bozulmakta ve su ortamındaki hayat
oksijensiz kalarak büyük ölçüde etkilenmektedir [7]. Nehir ve göllerde çözünmüş
oksijen miktarının orada yaşayan canlıların, örneğin balık ve diğer organizmaların
türüne göre en az 4 mg/1, daha iyisi 5 mg/l' den az olmaması istenir [8].
Azot doğada kimyasal bileşikler ve gaz halinde bulunur. Doğal sularda
amonyum azotu (NH3), nitrat azotu (NO3), nitrit azotu (NO2) ve suda yaşayan canlılar
nedeniyle organik azot şeklinde bulunmaktadır. Yapay ve doğal gübrenin içerdiği azot
ve fosforlu bileşikler, sulamadan dönen drenaj sularıyla yüzeysel sulara karışarak, bu
ortamlarda ikincil kirlenmeye neden olmaktadır [5]. Nehir ve göllerde düşük
miktarlardaki azot bileşikleri sularda yaşayan bitkilerin gelişmesini kolaylaştırır ve
yosunların oluşmasına neden olur. Azot ve fosforlu atıkların atılması halinde algler ve
yosunlar arzu edilmeyecek miktarlarda çoğalarak su kalitesini bozarlar [7,9].
Yüzeysel sularda Fosfor kirlenmesi, genellikle evsel kullanılmış sularının ve
bazı endüstriyel atıklarının verilmesi halinde ortaya çıkar. Fosfat fazlaca yosun
teşekkülüne sebep olduğu için güneş ışınlarının suya girmesine engel olur ve
fotosentez olayının durmasına yol açar. Nehrin estetik görünümünü bozar. Sudaki
fosfat değeri 0,015 mg/l ve nitrat değerinin 0,067 mg/l'yi geçtiği zaman yosun
teşekkülü başladığı belirtilmiştir [9].
.
Mikrobiyolojik kirleticilerin en önemlileri suyla bulaşan ve insanda hastalık
yapan mikroorganizmalardır. Bu organizmalar, hastalık taşıyıcı olan hayvan ve
insanların dışkı ve idrarlarından kaynaklanır. Koliform bakteriler insan ve birçok
sıcakkanlı hayvanların bağırsaklarında bulunan organizmaların bir sınıfını
oluşturmaktadır. Bir kişiden suya günde yaklaşık 200 milyon koliform bakteri
karıştığı düşünülürse, birkaç evsel kaynaklı boşaltım noktasından suya ne kadar
büyük bir kirletici yükü verildiği kolaylıkla görülür [10,11].
.
Evsel, endüstriyel atık sularla ve erozyon sonucu toprak örtüsünün yok
olması ile taşınan askıdaki katı maddeler, su kaynaklarını olumsuz yönde etkiler. Asılı
halde bulunan maddeler suyun bulanıklığını artırırlar ve ışık geçirgenliğini azaltırlar.
Güneş ışınlarının su bitkilerine ulaşmasını engelleyerek, fotosentezi etkileyerek
sudaki çözünmüş oksijenin azalmasına neden olur. Tabana çökelen katı maddeler,
alıcı ortamlarda birikintilere ve dip çamuru oluşumuna neden olur. Bu maddeler,
akarsular üzerinde kurulan barajlar için de olumsuz etkiler yapmakta ve su
kaynaklarının estetik görünümlerini bozmaktadır [1,7].
.
Endüstriyel ve evsel atık suların arıtılmadan yüzeysel sulara karışması sonucunda,
atık suların taşıdığı yüzey aktif maddeler, önemli kirlilik sorunları yaratırlar. Sentetik
94
deterjanları içeren bu maddeler, atıksu arıtım tesislerine, sudaki canlılara, su
ortamının estetiği üzerine ve içme sularına olumsuz etkiler yapmaktadır. Tarımsal
ürün artışının sağlanması için, zararlı böcek ve mantarla mücadelede pestisid türü
olarak kullanılan ilaçlar, yüzeysel sulara karışmaları sonucu, kirlilik oluşturmaktadır.
Sularda doğal olarak zor parçalanan bileşikler olduğu için, canlılar üzerinde birikim,
toksik etki, kanser yapıcı, hastalık yapıcı ve gelişmeyi durdurucu etkileri olmaktadır
[5,12].
.
Çeşitli endüstriyel faaliyetlerden kaynaklanan atıksuların içinde bazen eser
miktarda, bazen de yüksek miktarlardaki ağır metaller önemli bir kirletici grubu
oluşturdukları bilinmektedir. Bunların toksin ve kanserojen etkileri olduğu gibi canlı
organizmalarda birikme eğilimi de göstermektedir [13]. Belirlenen sınır değerlerin
aşılması halinde özellikle kadmiyum, cıva, kurşun, krom gibi ağır metaller, besin
zincirleriyle girdikleri canlılarda fizyolojik olarak birikime neden olurlar ve sularda
yaşayan balıkların ve diğer canlıların üzerinde zehirlilik etkisi yaratarak, ölmesine
neden olurlar. Bu tür su ürünleriyle beslenen insanların yaşamı bile tehlikeye
girmektedir. Örneğin vücuttaki cıva birikimi 25 miligramı bulduğu zaman nörolojik
bozukluklar, 25–100 miligram görme, işitme ve denge bozuklukları, parmak
uçlarında dokunma hissinin azalması, 200 miligramın üzerindeki birikimlerde ise
sağırlık, körlük, felç ve ölüm olabileceği belirtilmektedir [1].
.
Evsel ve endüstriyel kaynaklı atıksulardaki yağlar, karada tankerler ve boru
hatlarıyla taşınan petrol, fuel-oil ve akaryakıtın taşınmaları sırasında oluşabilecek
kazalar ve kaçaklar sonucunda petrol ve türevlerinin ürünleri yüzeysel sulara
karışarak önemli kirlenme riskleri oluştururlar. Bu kirleticiler yağ tabakası şeklinde su
yüzeyini kaplayarak yüzeysel suların ihtiyacı olan atmosferden oksijen transferini ve
ışık girdisini büyük ölçüde engeller ve sudaki oksijen konsantrasyonunu düşürür.
Petrol kirliliği sonucu sularda oluşan hidrokarbonlar canlı vücudunda birikerek,
sudaki canlı yaşamı ve gıda zinciri ile insan sağlığını tehdit etmektedir.
Nükleer enerji üreten tesisler (nükleer silah denemeleri ve nükleer tesislerde
oluşan kazalar sonucu), hastane ve bazı endüstrilerden çıkan radyoaktif maddelerin
reaksiyon ürünlerinin atıkları sızma ve yağış yoluyla su kaynaklarını kirletmekte ve
toksik etkiler oluşturmaktadır [5,12].
.
Soğutma suyu sistemlerine sahip termik ve nükleer santraller, büyük
miktarlarda atık ısı vererek yüzeysel sularda ısıl kirlenmeye neden olur. Atıksuların
içerdiği atık enerji ve soğutma suları alıcı ortamlarda suyun sıcaklığını artırması ve
sudaki oksijeni azaltması gibi olumsuz etkiler yaratır.
.
Yüzeysel su kaynaklarının korunması ve faydalı kullanımları için
Dünya Sağlık Örgütü(WHO), Avrupa Birliği (AB), Çevre Koruma Ajansı(EPA) ve
Türkiye'de Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği (SKKY), İçme Suları Standardı (TS 266)
gibi başlıca standartlar kirletici maddelerin su kaynakları ortamında kirlenme
durumunu tespit eder. Standartlarda su kalitesi parametreleri ile ilgili öngörülen sınır
değerlerine ilişkin tavsiyeler bulunmaktadır. Ayrıca su kaynaklarının tanımlanması ve
kirlilik parametreleri açısından dört farklı su kalite sınıfı ve kalite limitleri
95
belirlenmiştir. Dünyada ve Türkiye'de son zamanlarda havza bazında su
kaynaklarının kirlilik düzeylerini belirleme ve sınıflandırmaya yönelik çok sayıda
çalışmaya rastlanmaktadır. Kirlilik parametreleri yönünden su kalitesi sınıflarını
belirlemek amacıyla Türkiye'nin topoğrafik su havzalarında önemli çalışmalar
yapılmıştır. Akın ve Akın [14] literatür çalışmasında Meriç-Ergene, Marmara,
Sakarya, Porsuk, Nilüfer, Kızılırmak, Gediz, Küçük Menderes, Büyük Menderes,
Burdur ve Akarçay (Afyon) havzalarında bulunan çay, nehir ve göllerde aşırı
kirlenmeler olduğunu, kirlenmelerin azot, fosfor, kalsiyum, organik maddeler,
kurşun, çinko, krom gibi kirleticiler ve endüstriyel atıksulardan kaynaklandığını,
belirtilen yüzeysel su kaynaklarının IV sınıf çok kirlenmiş su sınıfında olduğunu
belirtmiştir. Büyük Menderes nehrinde aylık ve mevsimsel olarak yoğun bir amonyak
ve nitrit kirliliği saptanmıştır [15]. Büyük Menderes nehri su kalitesinin
modellenmesi ve kirliliği üzerine yapılan bir çalışmada 12 gözlem istasyondaki
kirlilik parametreleri yönünden nehrin büyük bir kısmının III. ve IV. sınıf su
kalitesinde olduğu belirlenmiştir [16]. Ege Bölgesi'nin ikinci büyük akarsuyu olan
Gediz Nehri'nin bazı kirlilik parametreleri yönünden su kalitesi indeksleriyle
karşılaştırıldığında, nehir suyunun üçüncü sınıf, bir sulama suyu kalitesinde olduğu
belirlenmiştir [17]. Manisa ili civarında yoğun olarak kirletilen Gediz nehri tarımsal
faaliyetlerden dolayı sularda kirlilik yükü taşıdığı ve kalite sınıfı çoğu parametre için
IV. sınıf olduğu saptanmıştır [18]. Elazığ İli'nin 22. km güneydoğusunda bulunan
Hazar Gölünün su kalite kriterlerinin genel olarak I. ve II. sınıf suların özelliklerini
gösterdiği ancak ötrofikasyon kontrol sınır değerlerinin aşıldığı tespit edilmiştir [19].
Hazar Gölü genel olarak fiziksel ve inorganik-kimyasal parametreler yönünden I. ve
III. sınıf su kalitesinde, toplam fosfor açısından IV. sınıf su kalitesinde olduğu
belirlenmiştir [20]. Doğu Karadeniz Bölgesinde Trabzon ve Rize illerine sınır olan
İyidere sularının fiziksel ve kimyasal tüm özellikleri I. Sınıf yüksek kaliteli su
standardında olduğu görülmüştür [21]. Porsuk çayı su kalitesi Coğrafi Bilgi
Sistemleri (CBS) teknolojisi ile incelenmiş ve fiziksel, organik, inorganik ve
bakteriyolojik kirlilik yönünden Porsuk çayı su kalitesi haritası çıkarılmıştır. Kütahya
yöresinde II. ve III. sınıf, Eskişehir yöresinde IV. sınıf su kalitesindedir [22]. Dicle
nehri yerleşim merkezlerine yakın gözlem istasyonlarında 1996 yılı öncesi uzun yıllar
ortalamalar açısından su kalitesi parametrelerinin sınıflandırılması yapılmıştır. Buna
göre sıcaklık, pH, toplam çözünmüş katılar, klorür, çözünmüş oksijen, permanganat,
sülfat, demir ve sodyum yönünden I sınıf, elektriksel iletkenlik, renk, nitrat azotu ve
fosfat II. sınıf, nitrit azotu yönünden III. sınıf, bulanıklık ve amonyum azotu IV. sınıf
su kalitesinde olduğu belirlenmiştir [23].
Bu çalışmada, Dicle Nehri Diyarbakır kenti girişinde ve çıkışında gözlem
istasyonlarında Dicle Nehri'nin su kalitesi; evsel, endüstriyel ve tarımsal kaynaklı
atıkların kirlilik parametreleri yönünden incelenmiştir. Su kirlilik parametreleri, Su
Kirliliği Kontrol Yönetmeliği ile TS 266 içme suyu standartlarına göre öngörülen sınır
değerlerle karşılaştırmaları yapılmış ve kirlilik parametreleri yönünden su kalite
sınıfları belirlenmiş ve nehrin kirlenmeye karşı korunması için en uygun öneriler
sunulmuştur.
96
2. ÇALIŞMA ALANI VE KULLANILAN VERİLER
Diyarbakır ili, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin orta kısmında, Doğuda
Batman, Muş; Güneyde Mardin; batıda Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya; kuzeyde
Elazığ ve Bingöl illeriyle çevrilmiştir. Kent nüfusu 1997 yılında 641616, 2000 yılında
721463, 2008 yılında 851902 kişi olup, yüzölçümü 15355 km2'dir. Denizden
yüksekliği 650–670 m. olup, il merkezi çanak şeklinde düzlük alan oluşturmaktadır
[24]. Diyarbakır bitki örtüsü steplerdir. Steplerin büyük kısmı doğal değil,
antropojendir. Ormanların varlığı pek azdır. Bismil, Diyarbakır, Ergani ve GöksuÇınar ovaları, oldukça tarıma elverişli kısmen sulak, kısmen kuru olan ilin en büyük
ovalarıdır. Diyarbakır'ın en önemli akarsuları Dicle nehri ve kollarıdır. Kaynağını
Güneydoğu Toroslardan alan Dicle nehri dağlık alanda dar ve derin vadilerden
geçerek kuzeybatı-güneydoğu yönünde akar. Diyarbakır önlerine vardığı zaman
oldukça geniş, ova görünümlü bir vadide akmağa başlar. Nehrin kolları, kuzeyde
Ambar ve Pamuk Çayları, güneyde Ballıkaya, Olucak, Göksu, Savur Çayları,
kuzeydoğuda Batman Çayı'dır [25]. Ayrıca il sınırlarında işletmede bulunan Kralkızı,
Dicle, Göksu ve Devegeçidi yapay baraj gölleri ve göletler vardır.
.
Dicle Nehri veya Dicle Nehir sistemi, Türkiye'nin Fırat Nehri'nden sonra
ikinci büyük nehridir. Diyarbakır, Batman, Bitlis, Siirt, Şırnak ve Hakkari illerini
sınırları içine alan Dicle Nehri, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Fırat Havzası ile
Dicle Havzasının yağışlı alanlarını ayıran Karacadağ'ın doğusunda yer almaktadır.
Mestan ve Murtazan dağlarından başlayan önemli su kaynağı olan Dicle Nehri çeşitli
kollar alarak Cizre ilçesi civarında Türkiye'ye sınırlarını terk eder. Dicle Nehir
2
sisteminde nehrin havza alanı 38295 km , ana kol üzerinde en aşağıda bulunan Cizre
ilçesinde uzun yıllar ortalaması olarak yıllık su potansiyeli 16,8x 109 m3 olduğu
tahmin edilmiştir. Bu miktar Türkiye su potansiyelinin yaklaşık % 10'u kadardır [26].
Dicle Nehri kirliliği ile ilgili olarak yapılan bu çalışmada kullanılan veriler Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğünden [27] temin edilmiştir. 1999–2003 yılları arasında kirlilik
parametrelerine ait aylık ölçüm değerleri Diyarbakır Sadi Köprüsü(DSK) ve
Diyarbakır Ongözlü Köprü (DOGK) istasyonlarında incelenmiştir. Seçilen
istasyonlarının özellikleri ve konumları Tablo 1'de, Dicle Nehri ve kolları ile seçilen
istasyonların yerini gösteren haritada Şekil 1'de verilmiştir.
97
su) olarak değerlendirilmektedir.
Bu çalışmada ölçümü yapılan kirlilik
parametrelerinin kısaltmaları ve birimleri Tablo 2'de verilmiştir. Nehirlerin su
kalitesini belirlemek amacı ile verilerin değerlendirmeler Tablo 3'te verilen
SKKY[28] ve TS 266 [29]. standardına göre yapılmıştır.
Tablo 2. Ölçülen su kalitesi parametreleri ve kısaltmaları
Parametre Adı
Su Sıcaklığı
pH
Elektriksel İletkenlik
Toplam Çözünmüş Katılar
Askıdaki Katılar
Bulanıklık
Toplam Alkalinite
Klorür
Amonyak Azotu
Nitrit Azotu
Nitrat Azotu
Çözünmüş Oksijen
Biyokimyasal Oksijen İhtiyacı
Permanganat Değeri
Toplam Sertlik
Orto-Fosfat
Simge
T
EC
TDS
SS
Turb.
M-Al
Cl
NH3-N
NO2-N
NO3-N
DO
Boİ5
pV
TH
o-PO4
Birim
o
C
-
Parametre Adı Simge Birim
Sulfat
So4
mg/l
Demir
Fe
mg/l
µmhos/cm
Mangan
Mn
mg/l
mg/l
Sodyum
Na
mg/l
mg/l
Potasyum
K
mg/l
NTU
Kalsiyum
Ca
mg/l
mg/l CaCO3
Krom
Cr
mg/l
mg/l
Bakır
Cu
mg/l
mg/l
Kurşun
Pb
mg/l
mg/l
Çinko
Zn
mg/l
mg/l
Civa
Hg
mg/l
mg/l
Arsenik
As
mg/l
mg/l
Bor
B
mg/l
mg/l
Kadmiyum
Cd
mg/l
mg/l CaCO3
Yağ
mg/l
mg/l
Deterjan
mg/l
Tablo 3. Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği ve TS 266'ya göre
su kalitesi sınıfı ve kriterleri
Parametreler
T
pH
EC
TDS
SS
Turb
Col
Cl
NH3-N
NO2-N
NO3-N
DO
BOİ5
98
SKKYSu Kalite Sınıfları
Birim
I
II
o
C
25
25
6,5–8,5 6,5–8,5
µmhos/cm 0–250 250–750
mg/l
500
1500
mg/l
NTU
Pt-Co
5
50
mg/l
25
200
mg/l
0,2
1
mg/l
0,002 0,01
mg/l
5
10
mg/l
8
6
mg/l
4
8
TS 266
III
IV
Tav. Edilen Max.
30
> 30
12
25
6,0–9,0 <6,0 ve >9,0 7,0–6,5
6,5–9,2
750–2250 2250–5000 400
5000
>5000
20
5
25
300
> 300
5
50
400
> 400
200
600
2
>2
0,05
> 0,05
20
> 20
3
<3
20
> 20
Parametreler
SKKYSu Kalite Sınıfları
Birim
I
II
pV
TH
o-PO4
SO4
Fe
Mn
Na
K
Ca
Mg
Cr
Cu
Pb
Zn
Hg
As
B
Cd
Yağ
Deterjan
mg/l
mg/l CaCO3
mg/l
mg/l
mg/l
mg/l
mg/l
mg/l
mg/l
mg/l
mg/l
mg/l
g
mg/l
mg/l
mg/l
mg/l
mg/l
mg/l
mg/l
mg/l
0,03
200
0,3
0,1
125
0,02
0,02
0,01
0,2
0,0001
0,02
1
0,003
0,02
0,05
0,2
200
1
5
125
0,05
0,05
0,02
0,5
0,0005
0,05
1
0,005
0,3
0,2
III
0,5
400
5
3
250
0,2
0,2
0,05
2
0,002
0,1
1
0,01
0,5
1
IV
>0,5
> 400
>5
>3
>250
>0,2
>0,2
>0,05
>2
>0,002
>0,1
>1
>0,01
>0,5
>1,5
TS 266
Tav. Edilen Max.
2
50
0,4
200
0,3
0,1
5
50
5
400
1
0,5
10
75
50
1
12
200
150
0,05
1,5
5
15
0,05
0,0005
4. BULGULAR VE DEĞERLENDİRME
4.1. Dicle Nehri Sadi köprüsü istasyonu
Sadi köprüsü istasyonunda 1999–2003 yılları arası ortalamalar açısından
ilgili standartlara göre ölçülen su kalitesi parametrelerinin sınıflandırılması yapılmış
ve elde edilen bulgular Tablo 4'te verilmiştir. Ayrıca su kalitesi parametrelerin örnek
sayısına göre değişimleri Şekil 2a ve 2b'de verilmiştir. SKKY'ne göre sıcaklık, pH,
toplam çözünmüş katılar, klorür, sülfat, demir ve sodyum yönünden I sınıf; elektriksel
iletkenlik, renk, amonyak azotu, nitrat azotu ve orto-fosfat yönünden II. sınıf; nitrit
azotu ve bulanıklık yönünden IV. sınıf yüzeysel sular olarak görülmektedir. TS 266
standardına göre, sıcaklık, pH, bulanıklık ve renk, tavsiye edilen değerleri geçtiği,
elektriksel iletkenlik, klorür, sülfat, demir, potasyum, kalsiyum ve magnezyum
tavsiye edilen değerlerin altında gözlenmiştir. Krom, bakır, çinko, arsenik, bor
biyokimyasal oksijen ihtiyacı, kurşun, civa ve kadmiyum, deterjan ve yağ gibi su
kalitesi parametreleri ölçülmemiştir.
99
Tablo 1. Dicle Nehri incelenen istasyonların özellikleri
İstasyon Adı ve Numarası
Özellikler ve Açıklamalar
Dicle Sadi Köprüsü-DSK
Diyarbakır-Silvan karayolunun üzerinde Sadi
köprüsü civarında Dicle Nehrinin Diyarbakır
kenti girişindeki (yerleşim öncesi) 26011 nolu
DSİ su kalitesi gözlem istasyonu
Diyarbakır Ongözlü KöprüDOGK
Diyarbakır'ın güneydoğusunda kent
merkezinden yaklaşık 5 km uzaklıkta tarihi
Ongözlü Köprü civarında Dicle Nehrinin
Diyarbakır kenti çıkışındaki (yerleşim sonrası)
26013 nolu DSİ su kalitesi gözlem istasyonu
DSK
D i c l e N e h r i
DOGK
3. SU KALİTESİ STANDARTLARI
Türkiye'de su kaynakları potansiyelinin korunması ve su kirlenmesinin
önlenmesi ile ilgili konuyu doğrudan veya dolaylı olarak ilgilendiren bir dizi kanun,
yönetmelik, tüzük ve Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmeler bulunmaktadır. Bu
nedenle akarsu ve yeraltı sularında kirlenme durumunu tespit eden suların kullanılma
amaçlarına ve ekolojik yapıya göre standartlar geliştirilmiştir.
Kaynaktan alınan suda gerekli arıtımlar yapıldıktan sonra kalite
parametrelerinin tavsiye edilen ve maksimum değerleri açısından Avrupa Topluluğu,
Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO)
ve Türk İçmesuyu Standardı (TS 266)
kullanılmaktadır. Ayrıca 1988 yılında Resmi Gazetede[4] yayınlanan Su Kirliliği
Kontrol Yönetmeliği'ndeki (SKKY) standardı[28], suların kalitesini kirlilik
parametreleri yönünden sınıflandırmaktadır. Bu standartta evsel, endüstriyel, tarımsal
ve çeşitli kullanım amaçlarına göre su kaynaklarının tanımlanması ve kirlilik
parametreleri açısından dört farklı su kalite sınıfı ve kalite limitleri belirlenmiştir.
Bunlar dezenfeksiyondan sonra içme suyu, canlı yaşamının korunması ve
geliştirilmesi, yüzme, dinlenme ve eğlence amaçlı I. sınıf sular(yüksek kaliteli su),
rekreasyon amaçlı kullanma suyu II. sınıf sular(Az kirlenmiş su), endüstriyel amaçlı
III. sınıf sular(Kirli su) ve tarımsal amaçlı sulama suyu IV. sınıf sular (Çok kirlenmiş
100
Tablo 4. Dicle Nehri Sadi köprüsü su kalitesi değerleri ve kalite sınıfları
T
1999–2003 yılları ölçümlerin özeti
n
Min.
Ort.
Maks.
14 8,6
19,81
30,7
Kalite
Sınıfı
Ia,>
pH
EC
TDS
Turb
Col
Cl
NH3-N
NO2-N
32
32
9
32
32
31
31
29
Ia,>
II,<
I
>
II,>
I,<
II
IVa
Parametreler
7,7
269
283
1,8
0
0,06
0
0
8,00
357
337
15,74
9,84
13,54
0,18
0,17
8,7
532
415
77
30
24,85
0,942
4,31
NO3-N
26 0,5
2,53
7,9
II
pV
2
1,8
2,45
3,1
>
TH
28 135
179,5
275
>
o-PO4
11 0
0,15
0,74
IIa
SO4
28 8
30.36
58
I,<
Fe
11 0
0.26
1,06
Ia,<
Na
30 0,7
1.65
6,38
I
K
30 0,08
0.20
0,56
<
Ca
31 2,87
45.82
73
<
Mg
31 2,4
15,13
42
<
a)Maksimum değerler belirlenen sınıfı aşıyor; >TS 266’ göre
tavsiye edilen değeri geçiyor; < TS 266’ göre tavsiye edilen
değerin altında
Sadi köprüsü istasyonunda toplam çözünmüş katılar, klorür, sülfat,
demir, sodyum, potasyum, kalsiyum ve magnezyum değerleri standartlarca
tavsiye edilen ve izin verilen maksimum değerlerin altındadır. Ancak demir
0,26 mg/l ortalama ve 1,06 mg/l maksimum değeri ile belirlenen sınıfı aşmıştır.
Elektriksel iletkenlik değeri 269 ile 532 mhos/cm arasında değişmektedir.
Renk ve bulanıklık değerleri maksimum 30 Pt-Co ve 77 NTU olarak
ölçülmüştür. Bulanıklık değerinin standartlarca tavsiye edilen ve izin verilen
maksimum değerlerin üstündedir. Sertlik değerinin 135–275 mg/l CaCO3
arasında olup minimum değerinin bile kriterlerde belirlenen maksimum değeri
aştığı ve suyun aşırı sertlikte olduğu görülmektedir.
101
Azot ve fosfor bileşiklerinin ölçümleri yüksek bulunmuştur. Amonyum azotu
0–0,942 mg/l, nitrit azotu 0–4,31 mg/l ve nitrat azotu 0,5–7,9 mg/l ile orto-fosfat
0–0,74 mg/l aralığında değişmektedir. Maksimum değerler su kalite sınıfları için
belirlenen standartların biraz üstünde bulunmaktadır.
100
600
500
400
Turb (NTU)
EC (pmhos/cm)
Şekil 2a. Dicle nehri Sadi köprüsü su kalitesi parametrelerinin
değişimi
300
200
100
0
80
60
40
20
0
1
4
7
10 13 16 19
22
25
28
1
31
4
7
35
30
25
20
15
10
5
0
Cl (mgl)
Col (Pt-Co)
Örnek Sayısı
1
4
7
10 13 16
19
10
22
25
28
31
1
N02 N (mgl)
NH3 N (mgl)
0.6
0.4
0.2
0
7
4
7
1 0 1 3 1 6 1 9 22 25
1
28 3 1
5
7
9 1 1 1 3 1 5 17 1 9 2 1 23 25
Örnek Sayısı
102
28
31
10
13 16
19
22
25
28
31
4
7
10
13
16
19
22
25
28
22
25
28
Örnek sayısı
SO4 (mgl)
NH3 N (mgl)
10
8
6
4
2
0
3
25
5
4
3
2
1
0
Örnek sayısı
1
22
Örnek Sayısı
1
0.8
4
19
30
25
20
15
10
5
0
Örnek Sayısı
1
13 16
Örnek Sayısı
70
60
50
40
30
20
10
0
1
4
7
10
13 16
19
Örnek Sayısı
1.2
1
0.8
0.6
0.4
Na (mg1)
Fe (mg1)
Şekil 2 b. Dicle Nehri Sadi köprüsü su kalitesi parametrelerinin
değişimi
0.2
7
6
5
4
3
2
1
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9 10 11 12
1
4
7
Örnek Sayısı
13 16
1 9 22
25
28
Örnek Sayısı
80
0.6
Ca (mg/l)
0.5
K (mg/l)
10
0.4
0.3
0.2
0. 1
0
60
40
20
0
1
4
7
10 13 16 19 22 25 28
1
4
7 10 1
Örnek Sayısı
16 19 2 2 25 28 31
Örnek Sayısı
Mg (mg/l)
80
60
40
20
10
0
1
4
7
10 13 16 1 9 22 25 28 31
Örnek Sayısı
4.2. Dicle Nehri Ongözlü köprü istasyonu
Diyarbakır Ongözlü istasyonunda 1999–2003 yılları arası ortalamalar
açısından ilgili standartlara göre ölçülen su kalitesi parametrelerinin sınıflandırılması
yapılmış ve elde edilen bulgular Tablo 5'te verilmiştir. Ayrıca su kalitesi
parametrelerinin örnek sayısına göre değişimleri Şekil 3a ve 3b'de verilmiştir.
SKKY'ne göre sıcaklık, pH, toplam çözünmüş katılar, klorür, sülfat, demir ve sodyum
yönünden I sınıf; elektriksel iletkenlik, renk ve nitrat azotu yönünden II. sınıf; ortofosfat yönünden III. sınıf; bulanıklık, amonyum azotu, nitrit azotu ve toplam sertlik
yönünden IV. sınıf yüzeysel sular olarak görülmektedir. TS 266 standardına göre,
sıcaklık, pH, bulanıklık, renk, permanganat değeri, toplam sertlik ve orto-fosfat
tavsiye edilen değerleri geçtiği, elektriksel iletkenlik, klorür, potasyum, kalsiyum ve
magnezyum tavsiye edilen değerlerin altında gözlenmiştir. Çözünmüş oksijen, krom,
bakır, çinko, arsenik, bor, kurşun, cıva, kadmiyum, deterjan ve yağ gibi su kalitesi
parametreleri ölçülmemiştir.
103
.
Tablo 5. Dicle Nehri Ongözlü köprü su kalitesi değerleri ve kalite sınıfları
1999–2003 yılları ölçümlerin özeti
Kalite
Sınıfı
n
Min.
Ort.
Maks.
T
15
10,2
20
33
Ia,>
pH
31
7,1
7,9
8,9
Ia,>
EC
31
174
397
806
Ia,<
TDS
6
282
347
433
I
Turb
31
1,9
24
120
>
Col
30
5
11
60
IIa,>
Cl
28
10,33
16,6
29,82
Ia,<
NH3-N
30
0,032
0,5
2,52
lV
NO2-N
27
0
0.1
1.9
lVa
NO3-N
25
0,03
2,7
6,1
II
pV
4
2,2
4,5
6,3
>
TH
30
95
196
320
IVa,>
o-PO4
10
0
0.4
1,9
IIIa,>
SO4
29
15
31,7
115
I,<
Fe
11
0
0,1
0,66
Ia,<
Na
30
0,45
3,0
12,7
I
K
30
0,03
0,3
1,18
<
Ca
31
20
50
80
<
Mg
31
1,2
16,2
37,4
<
a)Maksimum değerler belirlenen sınıfı aşıyor; >TS 266’ göre
tavsiye edilen değeri geçiyor; < TS 266’ göre tavsiye edilen
değerin altında
Parametreler
Diyarbakır Ongözlü köprü istasyonunda toplam çözünmüş katılar, klorür,
sodyum, sülfat, potasyum, kalsiyum ve magnezyum değerleri standartlarca tavsiye
edilen ve izin verilen maksimum değerlerin altındadır. Demir 0,1 mg/l ortalama ve
104
0,66 maksimum değeri ile belirlenen sınıfı aşmıştır. Elektriksel iletkenlik değeri
174–806 arasında değişmektedir. Renk ve bulanıklık değerleri maksimum 60 Pt-Co
ve 120 NTU olarak ölçülmüştür. Renk ve bulanıklık değerinin standartlarca tavsiye
edilen ve izin verilen maksimum değerlerinin üstündedir. Sertlik değerinin 95–320
CaCO3 arasında olup minimum değerinin bile tavsiye edilen değeri geçmektedir.
Azot ve fosfor bileşiklerinin ölçümleri yüksek bulunmuştur. Amonyum azotu
0,032–2,52 mg/l, nitrit azotu 0–1,9 mg/l ve nitrat azotu 0,03–6,1 mg/l ile orto-fosfat
0–1,9 mg/l aralığında değişmektedir. Maksimum değerler su kalite sınıfları için
belirlenen standartların oldukça üstünde bulunmaktadır. Diyarbakır yerleşim alanının
kanalizasyon sularının arıtılmadan doğrudan Dicle nehrine verilmesi, tarımsal
sulamadan dönen sular ve diğer atıkların azot bileşikleri ve fosfor değerlerinin yüksek
çıkmasına neden olmaktadır.
Şekil 3a. Dicle Nehri Ongözlü köprü su kalitesi parametrelerinin
değişimi
800
Turb (llTU)
EC(mhos/cm)
1000
600
400
200
0
1
4
7
140
120
100
80
60
40
20
0
10 1 3 16 19 2 2 2 5 28 31
1
4
Cl (mg/l)
Col (Pt-Co)
70
60
50
40
30
20
10
0
1
4
7
35
30
25
20
15
10
5
0
10 13 16 19 22 25 28
1
4
7 10 13 16 19 22 25 28
Örnek Sayısı
2
NO2-II(mg/I)
NH3-II(mg/I)
Örnek Sayısı
3
2.5
2
1.5
1
0.5
0
7 10 13 16 19 22 25 28 31
Örnek Sayısı
Örnek Sayısı
1.5
1
0.5
0
1 3 5 7 9 11 1315 17 19 21 23 25 27 29
1 3 5 7 9 11 13 15 17 19 21 23 25 27
Örnek Sayısı
Örnek Sayısı
105
140
120
100
80
60
40
20
0
7
6
5
4
3
2
1
0
SO4 (mg/l)
NO3-II(mg/l)
Şekil 3b. Dicle Nehri Ongözlü köprü su kalitesi parametrelerinin
değişimi
1 3 5 7 9 11 13 15 17 19 21 23 25 2729
1 3 5 7 9 11 1315 17 19 21 23 25
örnek sayısı
0.7
0.6
0.5
0.4
0.3
0.2
0.1
0
Na (mg/l)
Fe (mg/l)
örnek sayısı
1
2
3
4
5
6
7
8
14
12
10
8
6
4
2
0
9 10 11
1 3 5 7 9 11 1315 17 19 21 23 25 27 29
örnek Sayısı
1.4
1.2
1
0.8
0.6
0.4
0.2
0
100
Ca (mg/l)
K (mg/l)
örnek Sayısı
80
60
40
20
0
1
4
7
10 13 16 19 22 25 28
örnek Sayısı
1
4
7 1 0 13 16 19 22 25 28 31
örnek Sayısı
Mg (mg/l)
40
30
20
10
0
1
4
7 1 0 13 16 19 22 25 28 31
örnek Sayısı
106
5. SONUÇ ve ÖNERİLER
Diyarbakır Dicle Nehri'nde su kirlenmesinin önlenmesi ve giderilmesi
konusunda bugüne kadar yapılan çalışmalar gerekli etkinliği göstermemiştir. Dicle
Nehri kirliliği ile ilgili olarak yapılan bu çalışmada evsel, endüstriyel, nehir boyunca
yer alan tarımsal alanlardan kaynaklanan kirlenmeler saptanmıştır. Diyarbakır girişi
Sadi Köprüsü ve Diyarbakır çıkışı Ongözlü Köprü istasyonlarında ölçümü yapılan su
kalite parametrelerinin minimum, ortalama ve maksimum değerleri aylık ölçüm
değerlerine göre ilgili standartlarda tariflenen kalite kriterlerine göre karşılaştırmaları
yapılmış ve suların kullanım amaçlarına göre kalite sınıfları belirlenmiştir.
Sadi köprüsü istasyonunda SKKY'ne göre sıcaklık, pH, toplam çözünmüş
katılar, klorür, sülfat, demir ve sodyum yönünden I sınıf; elektriksel iletkenlik, renk,
amonyak azotu, nitrat azotu ve orto-fosfat yönünden II. sınıf; nitrit azotu ve bulanıklık
yönünden IV. sınıf yüzeysel sular olarak görülmektedir. TS 266 standardına göre,
sıcaklık, pH, bulanıklık ve renk, tavsiye edilen değerleri geçtiği, elektriksel iletkenlik,
klorür, sülfat, demir, potasyum, kalsiyum ve magnezyum tavsiye edilen değerlerin
altında gözlenmiştir.
Azot ve fosfor bileşiklerinin ölçümleri yüksek bulunmuştur. Amonyum azotu
0–0,942 mg/l, nitrit azotu 0–4,31 mg/l ve nitrat azotu 0,5–7,9 mg/l ile orto-fosfat
0–0,74 mg/l aralığında değişmektedir. Maksimum değerler su kalite sınıfları için
belirlenen standartların biraz üstünde bulunmaktadır. Tarımsal alanlardan
kaynaklanan atık sular içerdikleri fazla miktarlardaki organik maddeler, azot, fosfor,
potasyum ve kalsiyum içeren gübre elementleri ile sulama alanlarından nehre geri
dönen akımlardaki tarımsal mücadele ilaçları ve yapay gübre kalıntıları Dicle
Nehri'nin kirlenmesine etki eden unsurlar olarak görülmüştür. Azot ve fosfor
bileşikleri ile ilgili su kalite parametre değerlerinin kriterleri aşması bunu
doğrulamaktadır.
Renk ve bulanıklık değerleri maksimum 30 Pt-Co ve 77 NTU olarak
ölçülmüştür. Bulanıklık değerinin standartlarca tavsiye edilen ve izin verilen
maksimum değerlerin üstündedir. Bulanıklık değerinin yüksek olması Dicle
Nehri'nin çoğu zaman bulanık olarak görülmüş olduğunu teyit etmektedir. Bu durum
nehir havza koruma alanının bitki örtüsünden yoksun olması, askıdaki katı
maddelerin yüksek ve erozyon ile taşınan sediment miktarından kaynaklanmaktadır.
Sedimentlerle kirletilmiş ve silt yüklü bir akarsu görünümünde olan Dicle Nehri
görünüş ve estetik olarak bozulmuş ve bölgenin dinlenme yeri olma niteliğini
azaltmıştır. Sertlik değerinin 135–275 mg/l CaCO3 arasında olup minimum değerinin
bile kriterlerde belirlenen maksimum değeri aştığı ve suyun aşırı sertlikte olduğu
görülmektedir.
Diyarbakır kenti çıkışında Ongözlü Köprü istasyonunda yerleşim sonrası
kentsel ve ufak çapta endüstriyel atıklar nedeniyle kirlilik değerlerinin daha yüksek
çıktığı görülmektedir. Bazı kirlilik parametreleri yönünden III. sınıf ve IV. sınıf
107
kalitesindedir. Renk ve bulanıklık değerleri maksimum 60 Pt-Co ve 120 NTU olarak
standartlarca tavsiye edilen ve izin verilen maksimum değerlerinin üstündedir. Sertlik
değerinin 95–320 CaCO3 arasında olup minimum değeri bile tavsiye edilen değeri
geçmektedir. Azot ve fosfor bileşiklerinin ölçümleri yüksek bulunmuştur. Amonyum
azotu 0,032–2,52 mg/l, nitrit azotu 0–1,9 mg/l ve nitrat azotu 0,03–6,1 mg/l ile ortofosfat 0–1,9 mg/l aralığında değişmektedir. Maksimum değerler su kalite sınıfları için
belirlenen standartların oldukça üstünde bulunmaktadır. Diyarbakır yerleşim alanının
kanalizasyon sularının arıtılmadan doğrudan Dicle nehrine verilmesi, tarımsal
sulamadan dönen sular ve diğer atıkların azot bileşikleri ve fosfor değerlerinin yüksek
çıkmasına neden olmaktadır.
Yüzeysel ve yeraltı su kaynakları estetik ölçüler ötesinde yaşamsal ve
ekonomik değer taşımaktadır. Sınırlı olan tatlı su kaynakları hızla artan kentsel
içmesuyu, endüstriyel ve tarımsal su talebini karşılayabilmeleri için, ciddi ve etkili bir
biçimde uzun vadeli programlar çerçevesinde korunmaları gerekmektedir. Dicle
Nehri'nde su kalitesinin değişik kullanım amaçlarına uygun olarak korunması ve
geliştirilmesi amacıyla, kirlilik durumu ile ilgili bilgiler güvenilir ve zamanında elde
edilerek, bunların olumsuz etkileri önceden tahmin edilmeli ve aşağıda belirtilen
önlemler ve önerilere dikkat edilmesi gerekir [30].
1. Su toplama havzalarındaki toprak erozyonunun azaltılması, bu amaçla
toprakların ekolojik kaynaklar olarak kabiliyetlerine uygun biçimde kullanılması,
ağaçlandırma faaliyetlerine önem verilmesi, aşırı ve erken havyan otlatılmasının
önlenmesi, ağaçlandırılmış alanların etkili bir eğitim ve denetim programı ile
korunması, taşkın, sulama ve muhtelif amaçlı ardışık barajların inşa edilmesi,
2. Tarım alanlarından akarsu ortamına karışan drenaj sularındaki kalite
standartlarının korunması amacıyla, öncelikle azotlu gübrelerin seçiminde daha az
yıkanan amonyumlu gübrelerin seçilmesine dikkat edilmesi, pestisid kullanımında
yıkanmayan ve kalıcı olmayan kimyasalların seçimine özen gösterilmesi, çiftçilerin
bu konuda eğitilmesi ve yağmurlama veya damlama sulama sistemine geçilmesi,
3. Her türlü endüstriyel atıkların çevre mevzuatına göre kontrolü yapılmalı ve
kirlenmenin en aza indirilmesi amacıyla alıcı ortam standartlarına uygun atık deşarjını
temin edebilecek arıtma tesisleri kurulmalıdır,
4. Yerleşim yeri evsel ve diğer kaynaklı kirleticiler denetim altında tutulmalı,
özellikle kentsel sıvı atıklar uygun arıtım tesislerinde yeterince temizlendikten sonra
akarsu sistemine boşaltılmalıdır.
108
KAYNAKLAR
1. Uslu, O., "Çevresel Etki Değerlendirmesi", Türkiye Çevre Sorunları Vakfı
Yayını, Önder Matbaa, 168 sa., Ankara, Ekim 1986.
2. TÇSV., "Türkiye'nin Çevre Sorunları'91", Türkiye Çevre Sorunları Vakfı
Yayını. Önder Matbaası. 484 sa., Ankara., Mayıs 1991.
3. Seyhanoğulları, M., "Erozyonla Suların Kirlenmesi". Fırat Havzası
Birinci Çevre Sempozyumu, Tebliğler, Fırat Üniversitesi 13–15 Ekim 1988, s.
227–235, Elazığ,1988.
4. Resmi Gazete, "Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği". T.C. Resmi Gazete 4
Eylül 1988, Sayı: 19919, s.13–73, Ankara, 1988.
5. Uslu, O. ve Türkman, A., " Su Kirliliği ve Kontrolü", Başbakanlık Çevre
Genel Müdürlüğü Yayınları Eğitim Dizisi I , 364 sa., Ankara., 1987.
6. Muslu, Y., "Su Temini ve Çevre Sağlığı Cilt III", İstanbul Teknik
Üniversitesi Kütüphanesi. Sayı: 1314, İstanbul,1985.
7. Karpuzcu, M, "Çevre Mühendisliğine Giriş", İstanbul Teknik Üniversitesi
Kütüphanesi, İkinci Baskı, Sayı: 1356. İstanbul,1988.
8. Şengül, F., Müezzinoğlu, A. ve Samsunlu, A., "Çevre Mühendisliği
Kimyası" Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, MM/ÇEV
86EY 122, İzmir, 1986.
9. Ağacık, G., "Porsuk Barajının Kütahya Azot Fabrikası Atıklarıyla
Kirlenmesi", Su ve Toprak Kaynaklarının Geliştirilmesi Konferansı Bildirileri Cilt II
,DSİ. Genel Müdürlüğü 26-28 Mayıs 1981, s. 1159–1180., Ankara, 1981.
10. Salihoğlu, İ., "Su Kirlenmesi, Kirlilik Parametreleri ve Kaynakları", Su
Kirlenmesi ve Denetimi, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, s. 864-885.,
Ankara,1978.
11. Şahin, M., "Yeraltı Suyu Kirlenmesinin Fiziksel, Kimyasal ve Biyolojik
Safhaları", TSE Standard Ekonomik ve Teknik Dergi, 30 (360), 39-47., 1991.
12. Uygun, İ., " Su Kirliliği", EİE Bülteni, 25 (152), 12-18., 1991.
13. Boybay, M. ve Arslan., "Elazığ ve Çevresinde Endüstriyel Kirlenme",
Ekoloji Çevre Dergisi, Çevre Koruma ve Araştırma Vakfı, İzmir, 1 (4), 38–41., 1992.
14. Akın, M., Akın, G., “Suyun Önemi, Türkiye'de Su Potansiyeli, Su
Havzaları ve Su Kirliliği”, Ankara Üniversitesi Dil Ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Dergisi 47, 2(2007) 105-118, s. 115-116, Ankara, 2007.
15. Okur, B., Yener, H., Okur, N. ve İrget, E., "Büyük Menderes Nehrindeki
Bazı Kirletici Parametrelerin Aylık ve Mevsimsel Olarak Değişimi", Pamukkale
Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Mühendislik Bilimleri Dergisi, 7(2), 243-250.,
2001.
109
16. Koç, C., "A Study on the Pollution and Water Quality Modeling of the
River Buyuk Menderes, Turkey", Clean – Soil, Air, Water, 38 (12), 1169–1176.,2010.
17. Kayar, V.N. ve Çelik, A., "Gediz Nehri Kimi Kirlilik Parametrelerinin
Tayini ve Su Kalitesinin Belirlenmesi", Ekoloji Çevre Dergisi, 12(47),17-22., 2003.
18. Çetin, H.C., Harmancıoğlu, N., Sarıyıldız, A. ve Silay, A.E., "Gediz
Nehri Su Kalitesi Parametrelerinin Eğilim Analizi", TMMOB İzmir Kent
Sempozyumu 8-10 ocak 2009, s. 603-611, İzmir, 2009.
19. Ünlü, A. ve Uslu, G., "Hazar Gölü'nde Su Kalitesinin Değerlendirilmesi",
Ekoloji Çevre Dergisi, 8 (32).7-13., 1999.
20. Ünlü, A., Çoban, F. ve Tunç, M. S., "Hazar Gölü Su Kalitesinin Fiziksel
ve İnorganik kimyasal Parametreler Açısından İncelenmesi",Gazi Üniv. Müh. Mim.
Fak. Der., 23 (1), 119-127., 2008.
21. Verep, B., Serdar,O., Turan, D. Ve Şahin, C., "İyidere (Trabzon)'nin
Fiziko-Kimyasal Açıdan Su Kalitesinin Belirlenmesi", Ekoloji Çevre Dergisi,
15(57).7-16., 2005.
22. Arslan, O., "Su Kalitesinin Verilerinin CBS ile Çok Değişkenli İstatistik
Analizi (Porsuk Çayı Örneği)", hkm Jeodezi, Jeoinformasyon ve Arazi Yönetimi
Dergisi, www.hkmo.org.tr2008, 2 (99),5-11.,2008.
23. Hamidi, N. "Dicle Nehrinin Kaynaklar ve Kalite Kontrol Parametreleri
Yönünden İncelenmesi", Tarım, Doğa ve Çevre Sempozyumu, 1–3 Haziran 2010, Cilt
II, sa. 38-60.,2010.
24. Diyarbakır Valiliği (2010). "http://www.diyarbakir.gov.tr/cografya.asp",
2010.
25. DSİ., "Güneydoğu Anadolu Projesi", DSİ Genel Müdürlüğü, Etüt ve Plan
Dairesi Başkanlığı, Ankara,1980.
26. DPT., "Güneydoğu Anadolu Projesi Master Plan Çalışması, Master Plan
Nihai Raporu", Cilt 1-4 Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı, Ankara, Haziran
1990.
27. DSİ., " Su Kalitesi Analiz Değerleri ", Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü,
Ankara, 2010.
28. Resmi Gazete., "Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği", T.C. Resmi Gazete
31 Aralık 2004, Sayı: 25687, Ankara., 2004.
29. TS 266, "Türk Standartları, İçme Suları", Türk Standartları Enstitüsü,
Ankara, Nisan 1986.
30. Hamidi,N., "Dicle Nehri Kirliliğinin Kaynaklar ve Değişimi Yönünden
Matematiksel Modellerle Belirlenmesi", Doktora Tezi, F.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü,
199 sa.,Elazığ,1994.
110
DİYARBAKIR'DA SUYUN TARİHİ
Aygül DORU
Jeolojik dönemde dünya çok şekil değiştirmiştir. Deniz olan yerler kara,kara
olan yerler ise denizdi.Diyarbakır Ergani ilçesine kadar Arabistan yarımadasının
uzantısıdır.Bu nedenle Diyarbakır iklimin yumuşak olduğunu gözlüyoruz.Tarih
öncesi Diyarbakır'da özellikle Eğil ilçesi ve Kocaköy bölgesi denizdi.İsmi ise Tetis
deniziydi Tarihte Basra körfezi Ergani,Lice-Genç ilçesine kadar uzanıyordu, burası
denizdi
Deniz ürünlerinin Diyarbakır'da varlığı bu şehrin bir deniz kenti olduğunu
göstermektedir
Eğil'de fosiller
www.egil.gov.tr
Tarihte Kocaköy ilçemiz de denizdi. Prof. Dr. Recep Işık'ın verdiği midye
kabuklarına bakalım
111
Diyarbakır'ın deniz yönüne Kocaköy ilçesinden bakalım.
Mezozoik'te Toros dağlarının güneyine karşı gelen kısım Tetis denizinin güney kolu
tarafından kaplanmıştır. Özellikle Kocaköy çevresinde bulunan deniz canlılarına ait
fosiller bunu ispatlar niteliktedir. Navadar deresi Dıjvar kayalıklarına kadar deniz
kaplı idi.
Tıle, İs, Yazı köyü,Mırtıban harabesi,Sevik tepeleri,Diyare Malan muhiti gibi
yerlerde rastlanan ve içinde bol miktarda kabuklu yumuşakça fosili bulunan tortular
vardır. I. Jeolojik zamana has özellikler taşıyan kalıntılardan daha çok midye, istiridye
türlerini andıran bu fosillerin arasında çeşitli salyangoz türleri ile şeytanminaresi
örneklerine de rastlanır
Navader deresine karekterize olan ortalama 8-10 cm boyundaki
midye,istiridye, denizyıldızı, denizkestanesi ile ilgili fosiller bulunur. Tetis deniz
Kocaköy'e deniz manzarası arz ediyordu. (1)
Jeolojik olarak bir dönemde Diyarbakır'da bir iç deniz de mevcuttu
Karacadağ volkanın patlaması ile Karacadağ ve Habur vadileri tıkanıyor.Oradan
akan sular toplanarak Diyarbakır içdenizini meydana getiriyor. Zamanla Dicle nehri
Germav kanyonunu açınca bu içdeniz Basra körfezine boşalıyor ve böylece kuruyor
orası (2)
Bugün Deniz şehri olmasa da Diclenin engin görünüşünü Eğil- Kalecik
köyünden gözlüyoruz
Eğil baraj gölü
KUTSAL NEHİR DİCLE VE FIRAT
İnsan kutsal bir varlıktır. Hayatta kalması su ve gıda alımına bağlıdır. Gıdanın
ortaya çıkması da suya bağlıdır. Su için önemli bir kaynak ırmaklardır.
Yüce Kitabımızda 'Görmüyor musun ki Allah gökten su indirip onu
topraktaki pınarlara akıtmaktadır” ifadesini içerir. (Zümer, 39/21).
112
Diyarbakır, su bakımından şanslıdır. İki kardeş nehir olarak bilinen Dicle ve
Fırat , Diyarbakır'la yaşıt gibidir. Dicle, Diyarbakır'ın içinden geçer. Fırat da
Diyarbakır'a sınır teşkil eder. Çüngüş ve Çermik kazaları Fırat'tan istifade eder. Bu iki
ilçeden çıkan çaylar da Fırat'a akar. Diyarbakır'ın ünlü barajı Karakaya da Fırat
üstündedir.
Kardeş Nehirler: Dicle ve Fırat (vikipedi)
Karakaya Barajı - F Türkoğlu
113
Çermik ve Fırat (1)
523 Km'si ülkemiz sınırlarında olmak üzere toplam 1.900 Km.lik
uzunluğuyla Türkiye'nin en uzun 2. nehri Dicle,en önemli iki kaynağından birini Lice
ilçemiz sınırları içindeki Bırkleyn Mağaralarından alır. Bırkleyn, Lice'nin
yukarısında, Lice-Genç yolu üzerinde bulunan aynı adı taşıyan mağaradan doğar. Bir
süre güneybatı yönünde akar. Sonra batıya yönelir; kimi dere sularını alarak çoğalır.
Piran yöresinde (Dicle ilçesi) Dibni (Zebene) suyunu alır. Zoğrıkelkum Köyü'nün
yukarısında güneye döner. Metinan ve Aminî kalesi önünden geçerek Delucan
yöresinde, Gölcük civarında doğan diğer kolla birleşir. Dicle'nin yatağı Delucan'dan
sonra güneye doğru düzleşir. Diyarbakır'a varmadan önce Devegeçidi suyunu alır.
Diyarbakır'ı geçtikten sonra sağ taraftan Havar, Yenice ve Karasu derelerini, soldan da
Ambar, Kuru, Pamuk, Sinan ve Batman çaylarını alır. Daha sonra Göksu ve Aşağı
Hanik çaylarını da alarak Cizre sınırına varır.
Dicle ilçesi ve Hani ilçesi arasında Dicle nehri
114
TARİHİ KAYNAKLARDA DİCLENİN ADI
Dicle'nin yatağı derin, kıyıları dik ve dayanıklıdır. Lice'nin 3 saat yukarısında
Birklin - Zülkarneyn mağarasından kaynayan Birkliyn Suyu'nu Delucan mevkii
yanlarında alarak güneye doğru kıvrıla kıvrıla akar. Dicle nehri, Ergani'de iken
denizden 1220 m. yüksekliktedir. Diyarbekir önlerine geldiğinde denizden
yüksekliği 660 m. ye düşer. O kadar hızlı akması bu yüzdendir. Huriler, bakırlı
toprakları kemirerek gelen dik sahilli ve hırçın suya tıpkı Sümer'de olduğu gibi
“İDİGNA” diyorlarmış. Bunun için kimi tarihçiler “Dicle'nin asıl adı ok manasına
gelen Diğle'dir” derler. Avrupalılar, bu ismi “Tigre”, Samiler “Dikle” yapmışlardır.
Kimi tarihçiler de Akad'lıların “Diklât” ve “Dikle” dediklerini kaydeder.
Etiler'ce “Tanrı” olarak tanınan Dicle, Kumarbi efsanesinde “Aranzah” adı ile
bir “geçer. Dicle nehrinin ilk adı ön Türkçede Aşur'dur. (Aşur: Toprakları ziraate
elverişli eden akarsu). Dicle için “Aşur'un önünden akan su” da denilmektedir.
Mitolojiye göre Medes, “Su Perisi” annesinin babası “Kaplan"la birleştiği bu
nehre kaplan manasındaki “Tigris” adını vermiş. İngilizce ve Almancada Dicle'nin adı
Tigris, İbranicede “Kaplan” manasında Hiddekel (Hidegel), Yunanca “Kaplan
Nehir”, Ermenice Deklath, Arapça Dicla. Bütün bu adların Sümerce “Ulu Irmak”
anlamındaki Tig-gal kelimesinden geldiği sanılmaktadır. Zevra da Dicle Nehri'nin
adlarındandır.
Latince adı, Farsçadan Yunancaya geçen “Tigris” olan Dicle nehrinin,
çevresinde bir zamanlar çok sık görülen kaplanlara da Tiger'in isim kaynağı olduğu
sanılıyor (3)-(4)-(5) Fırat adı, Akkadça "Ulu Irmak", yahut "Yüksek Kıyılı Irmak"
anlamına gelen: "Puranunu" iken, Kaldeenler'de bu isim, önce "Purat", sonra
"Puratou" olmuştur. (4).
5000 yıl önce Sümer ve Akad metinlerinde Dicle ve Fırat arasına “Subartu”
denirdi. Anlamı iki ırmak arası idi ve buraya yerleşmiş halka da “Subaru” denirdi.
ANTİK KAYNAKLARDA DİCLE FIRAT
Sümerlerde Dicle ve Fırat
Sümerlerde Dicle ve Fırat kutsaldı. Sümer baştanrısı Enki 'Dicle ve Fırat'ı
ışıldayan sularla doldurur ve sonra ırmakları balıklarla doldurur. (7).
Sümer tabletlerinde Yaratılış anlatılırken”'Gök ve yer çift olarak yaratıldığı
zaman/Ana tanrıça İnana onlara şekil verdiği zaman/Yerler düzenlendiği, toprak
yerleştiği zaman/Gök ahenk içinde hareket ettiği zaman/Nehirler ve kanallar, düz bir
çizgi gibi aktığı zaman/Dicle ve Fırat nehirleri kıyılarını doldurduğu zaman” ifadeleri
vardır.
Başka bir tablette;Gök yerden yarıldıktan sonra / Yer gökten ayrıldıktan sonra
/ İnsanın adı konduktan sonra.. ”denmektedir.
Yine Sümer tabletlerinde Tanrı Enki, “'Dicle'yi saçılan sularla doldurdu /
115
Dicle'ye neşe getirdi' / 'Dikildi Fırat'ın kıyısına/Ağaç beslendi Fırat'ın sularıyla' (8)”
açıklaması yer alır.
Sümerce Dicle, Tig-gal (Uluırmak) adını taşır (9).
ESKİ YUNAN VE ROMADA DİCLENİN ÇIKIŞ KAYNAĞI BIRKLEYNİN
ÖNEMİ
Yunanlı bilge Plinius, Bırkleyn geçidine 'ölülerin yer altı dünyasına girdiği
yer' adını vermişti. Bırkleyn suyunun kaybolduğu bu tünel, 'dünyanın bittiği yerdir.
Dicle'nin doğu kolu olan bu kaynağın tavaf ettiği üç mağarada ölümsüz olmayı isteyen
Asur krallarına ait kabartmalar ve çivi yazılı kitabeler bulunmuştur. I. Tiglatpileser ve
III. Salmanassar geçide kabartmalara bırakarak ölümsüz olmayı denediler (10).
DİYARBAKIR VE DİCLE
Dicle Diyarbakır için bir estetiktir. Geçmişten günümüze kaynaklar Dicle'yi
bir zarafet mekânı olarak görür. 19.yüzyıl Diyarbakır salnamelerine bakalım
Dicle kutsal olduğu kadar güzeldir de. Bu güzellik tarihi Diyarbakır
salnamelerinde de geçer. Dicle nehrinin sağa ve sola temayül ede ede cereyan-ı
tabiisinin teşkil etmekte olduğu cetveller o manzaraya başka letafetler vermekte ve
bahçelerin bazısında huda-yi nabit menekşe çiçeği, yetiştirilen gül fidanları adeda
birer gülzar-ı nükhet-i nisar-ı letafet teşkil edip bülbüllerin, tuyurun enva-ı nağamat-ı
ferah efzası da da teşnif-i sevami eyler. (5/84).
Mehtap olduğu gecelerde Dicle nehri adeta yekpare ayineye ve mehtap
olmayan gecelerde de yıldızların inikasından ve asheb-ı zevk ü safanın iş'al
eyledikleri gaz fenerleriyle kanadilin şule ve ziyasından yıldızlanmış gümüş
deryasına benzer. (5/84) (11).
Dicle aynı zamanda bir estetiktir:
Dicle'nin kenarı bağ ile bostan
Suyundan içerdi tarla, gülistan
Masmavi tül gibi her baharistan
Çevre nakışından bahseden yoktur. (M. Mergen)
116
Azametiyle Diyarbakır Kalesi Dicle
ve kendisine binyıllardır eşlik eden
DİCLE KÖPRÜSÜ VE MANEVİ YÖNÜ
“On Gözlü Köprü” olarak da bilinir. Diyarbakır'ın eski Silvan yolu üzerinde,
Kırklar Dağının eteğindedir. Kentin kuruluşu ve gelişmesiyle ilgili olabilecek bir
geçmişi bulunan köprü bugün de aynı hizmeti yapmaktadır. Köprü, yazıtından
anlaşılacağı üzere Mervanoğlu devrinde Diyarbakır hükümdarı Nizamüddevle Nasr
tarafından H. 457 (M. 1065) tarihinde yaptırılmıştır. Dicle Nehri Diyarbakır'lılar için
kutsal sayılır ve "Allah 'a giden yol" olduğuna inanılır. Bu inançtaki Diyarbakır'lı
kadın ve genç kızlar her yıl Kurban Bayramı akşamı Dicle Köprüsü üzerinde toplanır
daha önceden hazırladıkları yazılı dilekçelerini dualar okuyarak nehre atarlar.
Böylece dileklerinin kabul olacağına inanırlar (12). Bu inanış Ermenilerde de vardır
(9).
Diyarbakır halkı da tarih boyunca Dicle nehrinin kutsiyetine inanmış, Allaha
giden bir yol olduğunu düşünmüş, on gözlü köprüden Dicle'ye Yaradan'a ulaşmak
üzere dilekçeler göndermiştir (13).
Dicle nehri üç din açısından kutsaldır ve cennetten çıktığı ifade edilen bir
nehirdir. Bu hususla ilgili bir hatırayı ele alalım: Şimdi yaşamayan eski bir
komşumuzun anlattıklarıdır. Artık yaşı epeyce geçkin bir “Diyarbekir kadını”, eve her
gece alkollü ve geç gelen kocasını Allah'a şikayet etmek için bir bayramın arefe
akşamı, yanında değer verdiği Ermeni bir komşusu ile birlikte .
Dicle nehrine On gözlü köprünün üzerine gider. Müslüman olan ve kocası
ayyaş kadının okuma yazması da olmadığından ricası üzerine Allah'a dilekçesini
Ermeni komşusu yazar. Doğal olarak Ermeni komşu dilekçeyi en iyi bildiği kendi
117
diliyle, Ermenice yazar. Müslüman komşu itiraz edecek olur. Ermeninin yanıtı
hazırdır:” Farketmez komşum. Allah hepimizin Allahı'dır. Yalnız Müslümanların
Allah'ı değildir. Bizim dilimizi de anlar. Önemli olan derdini anlatmak. Hangi dilde
olursa fark etmez.” der. Sonuç ne mi olmuş? Dilekçe kabul edilmiş ki ayyaş ve eve geç
giden koca, sanırsın ki evliya, evinin erkeği olmuş. (9)
Mevlüt Mergen de Dicle üstüne şiirinde:
“On gözlü köprüye bayram akşamı
Yazardık dilekçe, atardık gamı
Sular götürürdü çile, encamı” diyerek bu konuyu anlatmaktadır.
HRİSTİYAN KAYNAKLARINDA DİCLE
Ermenilere göre Dicle, Fırat ve Aden bahçesi
Ermeni Hıristiyanları anlayışına göre 'Adem ile Havva'nın cennetten
kovulduktan sonra ilk defa ayak bastıkları topraklar Dicle kıyılarıdır. Çoluk çocuk
elbirliğiyle bir şehir kurup Adem'in dem'ini de ters çevirerek adını Amed koymuşlar.
Bağlar semtinde, o zamanlar Adem'in bağları varmış (14).Yani Diyarbakır ilk insanın
yaşadığı mekan olarak kabul ediliyor.Bunun başka bir anlamı Aden cennetinin
kurulduğu ve kurulacağı mekan bu ildir.
Ermenilere göre, İncil'de geçen “cenneti sulayan dört ırmak” Kür, Araz,
Dicle ve Fırat nehirleridir. Bu nehirlerin geçtiği topraklar ise, Tanrı tarafından
Ermenilere verilmiştir (15).Bu nehirler arasında ise Aden cenneti vardır.Bu açıdan
Diyarbakır bölgesinin Kudüs kadar önemi bulunmaktadır
Ermeniler için Diyarbakır çok önemlidir. Kutsal başkentlerin Diyarbakır
olduğunu ifade eder ve çocuklarına “Tigran” ismini koyarlardı. Kaynakların çoğu
kutsal başkentleri olan ve ismi İncilde geçen Tigranocorte'nin Silvan ilçesi olduğuna
söylemektedir. Ancak kral büyük Tigran burayı başkent olarak seçmesinin nedeni
buranın Aden bahçesi olmasından ötürüdür. (16).
SÜRYANİLİKTE ADEN (FERDEYSO) BAHÇESİ
Konuyla ilgili olarak Deyrulzafaran Manastırı Metropoliti Saliba 'nın
görüşü şu şekildedir::
Konu için Deyzüzzeferan kilise sitesine baktığımızda: Kilise Babalarına
göre, Aden Bahçesi Allah'ın iki nehir (Dicle ve Fırat) arasında yarattığı ruhani bir
yerdir. Özellikle Dicle ve Fırat arasındaki coğrafya insanlık tarihinde çok önemlidir.
Farklı mezheplerimizle biz Süryaniler için kutsal bir yerdir. Çünkü kilise babaları
'fardayso' olarak bilinen Aden Bahçesini burada gösteriyor. Aden Bahçesi, iki
anlamda kullanılıyor. Kavramsal olarak, yani Adem ve Havva'nın Allah tarafından
yerleştirildiği yer.
118
Ruhsal anlamda ise, fani dünyadan göç eden insanın kıyamet öncesinde
gideceği yer. Yani Allah'ın iradesini tamamlayan iyi insanların, azizlerin ruhani
meskenidir Fardayso veyahut Aden Bahçesi. Kavramsal olarak Ferdeyso (Aden
Bahçesi) kelimenin tam anlamıyla Bethnahrin'in (Mezopotamya) ta kendisidir.
Hıristiyanların Aden cennetiyle ilgili sitelerine baktığımızda Dicle ve Fırat
arasının Aden cenneti olduğunu görürüz (17).
The Bible says regarding the location of Eden:And a river went out of Eden, to
water the garden; and from thence it was parted, and became into four heads.”Genesis
2:10Two of these rivers are called Hiddekel and Perath . ( Genesis 2:10-14)This is
why many Christians have assumed that the original garden was located somewhere
in the Mesopotamian region where the modern Tigris and Euphrates rivers flow.
Hıristiyanlığın bazı tarikatlarında Dicle ayrı bir özellik gösterir. Dicle
arınış yeridir.
Irak'ın gündelik kriz ortamının tamamen dışında, kendi dünyalarında yaşayan
Seba tarikatı üyeleri geleneksel arınma ve vaftiz törenlerini Dicle'nin soğuk sularında
gerçekleştirir. Yaklaşık 100 bin üyesi olan Irak'taki Hıristiyan tarikatının müritleri
Dicle'nin sularında hem günahlarından arınır, hem de çocukları vaftiz ederler. Kökleri
Vaftizci Yahya'ya dayanan ve Hz. İsa'nın ölümünden 200 yıl sonra kurulan bu tarikatın
müritleri, hiçbir yabancıyla konuşmuyor ve kendi ilkel dünyalarında yaşamayı tercih
ediyorlar (18).
119
YAHUDİ KAYNAKLARINDA DİCLE VE FIRAT KUZEY MEZOPOTAMYA
(DİCLE-FIRAT ARASI) YAHUDİLERİN ADEN CENNETİ
Tevrat'a göre Cennet yeryüzündedir. Dicle ile Fırat arasındaki bölgedir. (E.
Cothenet, Paradis, VI.1178).Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat'ta bugün Türkiye
sınırları içinde bulunan birçok yerin ismi geçmektedir. Bu yerlerin başında Dicle ve
Fırat nehirleri gelmektedir. Tevrat'a göre, Tanrı Âdem'i yarattıktan sonra "doğuya
doğru Aden'de" bahçe yaratmış ve Âdem'i buraya yerleştirmiştir. Buradan bir ırmak
çıkmış ve daha sonra bu ırmak dört kola ayrılmıştır. Bu dört koldan ikisi Dicle ve
Fırat'tır. Dicle ve Fırat nehirleri kaynaklarını Doğu Anadolu bölgesinden alan iki
akarsuyumuzdur. Bu iki nehrin bulunduğu bölge Yahudiler açısından kutsaldır (19).
Dicle'nin çıkış kaynağı ise Lice ilçesinde Bırkleyn mağarasıdır.
Bırkleynde Dicle suyunun çıkış kaynağı
Tevratta: Yaratılış 2: 14 Üçüncü ırmağın adı Dicle'dir, Asur'un doğusundan akar.
Dördüncü ırmak ise Fırat'tır, denmektedir. Tevrat'a göre cennet Türkiye'dedir. Ancak
kesin mekan neresi? (44)
Aden cenneti Anadolu'dadır. Eski Ahit/Tekvin/BAP 2.RAB Tanrı doğuda,
Aden'de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem'i oraya koydu. Babilliler, İsrail
topraklarını işgal edince o zaman popüler olan Grekçe kullanılmaya başlandı. Grekçe
Doğu=Anatolia'dır.
120
*RAB Tanrı doğuda (Anatolia)'da, Aden'de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem'i oraya
koydu.*Daha güncel olarak *RAB Tanrı doğuda (Anadolu) da, Aden'de bir bahçe
dikti. Yarattığı Adem'i oraya koydu. (20) Yahudiler buraya Aden bahçesi der. İslami
kaynaklarda Adn diye geçiyor. Firdevs cenneti Süryanilerin bölgeye verdiği isim.
'Hz. Musa zamanında Tevrat tek nüsha halindeymiş. Ahid sandığından çıkarılıp
halka okunurmuş. Asurlular ve Babilliler'in saldırısıyla İsrail krallığı ve Yahuda
krallığı ortadan kaldırılır. Süleyman mabedi yıkılır. Tevrat kaybolur.Yahudiler
Babil'e sürülür. İ. Ö. Pers kralı Keyhüsrev'in izniyle Yahudiler tekrar Filistin'e döner.
Tevrat yeniden kaleme alınır. O sıra Yahudiler Filistin dışında yaşamaktaydılar.
Akdeniz havzasının kullandığı Yunancayı kullandıklarından Tevrat Yunanca metin
olarak yazıldı. Bu metinde 'Ve Rab doğuya doğru Aden'de bir bahçe dikti'. Buradaki
doğu Anadolu'dur. Batı dillerinde “Anatolie”, Yunanca Ana-tole deyişinden gelir ve
Doğu anlamına gelir. Yukarıda doğu yerine “Anadolu” kelimesini koyalım.
'Ve Rab Anadolu'ya doğru Aden'de bir bahçe dikti ve Adem'i oraya koydu.” Kutsal
kitabın Fransızca çevirisinde bu doğuya değil doğu'da şeklinde geçer. Yani 'Ve Rab
Anadolu'da Aden'de bir bahçe dikti ve Adem'i oraya koydu' (21).
Kelimenin Sümer dilinde “ova” anlamlarına gelen Edin kelimesiyle ilgili olması
muhtemel gözükmektedir. Edin Sümer metinlerinde Dicle ile Fırat arasındaki
bölgenin adı olarak geçmektedir.
Bir Sümer efsanesinde ise ilk insanların bu arazi üzerinde yaşadıkları
belirtilmektedir (22).Diyarbakır'ın bir ova kenti olduğunu da burada hatırlayalım
Aden bahçesi tam nerede Cennet Nerede?
Cennet olarak geçen bu bölge üç dinde, Antik Yunan ve Roma'da müşterek
olarak Dicle ve Fırat bölgesini yansıtır. Bu nehirlerin doğduğu yer parametredir.
Dicle ve Fırat arasında olan ve nehirlerin doğuş mekânlarına uyan tek yer
Diyarbakır'dır.
Dicle ve Fırat nehri arasında kalan tek il Diyarbakır'dır
Diyarbakır Haritası. (Diyarbakır solda Fırat,sağda Dicle arasında)
121
Solda Çermik ve Çüngüş ilçelerini sulayan ve sınır olan Fırat nehri sağda ise
Dicle nehri gözüküyor. Dicle ve Fırat'ın arasında olan tek il ise Diyarbakır'dır. Önemli
olan nehirlerin çıkış kaynağındaki aradaki bölge olmadır. Şatü'l-Arab bitiş kaynağıdır.
Yani Şatü'l-Arab'a iki nehir arasında kalan bölge tanıma uymuyor. Tek ayrıcalıklı yer
Diyarbakır'dır.
Aden ismi eskiden Diyarbakır için kullanılırdı.Eski Diyarbakır
terminolojisinde Hevsel bahçelerine Aden bahçesi denirdi. O bölgeye ADAN
bahçaları (deniz kenarındaki bahçeler) denilirdi, Hevsel sonradan takılan bir isim olup
atık suların akıtıldığı yer (Bizim haram su diye tabir ettiğimiz) anlamına gelmektedir
(23).
Hevsel bahçeleri (Aden bahçeleri?)
Cennet, yani Aden terminolojisinde Diclenin çıkış kaynağı önem
arzeder Dicle ve Esfel bahçesi (F Türkoğlu)
Lice - Bırkleyn
122
Doğuş açısından bakacak olursak Dicle'nin doğuşuyla ilgili en önemli
noktalar Diyarbakır'dadır. Fırat'ın bu ismi alması Murat Nehri'nin Fırat'a dönüştüğü
Genç ilçesidir.
Diyarbakır Aden cennetine uyan bir bölge olduğu gibi Yahudi
kaynaklara göre başka özellikleri de içerir.
Diyarbakır efsanelerinde Dicle'nin çıkış kaynağı olan Bırkleynde Hz Musa ve
Hızır'ın buluştuğu ifade edilir (24). Hz .Musa 'nın Diyarbakırda yaşadığına dair
kaynaklar okuyoruz.
Gerek Evliya Çelebi ve gerekse Lord Kinross Diyarbakır Ulu caminin Hz Musa
döneminde yapıldığını belirtir (25)(26).
Hz Musa'nın kardeşi Harun peygamberin de Eğil ilçesinde medfun olduğu
bilinmektedir (27).
Hz. Musa'nın Diyarbakır ve Dicle ilişkisine dair bir hususu Kur'an-ı
Kerimden öğreniyoruz. (el-Kehf, 60) Hz. Musa ve Hz. Hızır'ın buluşma yeri olarak iki
denizin birleşme yeri olduğu beyan olunur. Bu nokta Dicle barajı önü veya Kralkızı
barajı önlerine uyuyor. Arapçada büyük nehirlere deniz dendiğini de ifade edelim.
Dicle barajı önünde birleşen iki kol
123
Kralkızı Barajı önünde birleşen iki kol
Bu hususla ilgili olarak National Geophraphics'in Şubat 2012 sayısında
'Musa buradan geçti' makalesine bakalım.
Musa Buradan Geçti
Anadolu'da "Musa peygamber makamı" olduğu rivayet edilen yerlerin
peşinde, onun Hızır'la buluştuğu söylenen Kur'an'daki "Mecmaül Bahreyn"i (iki
denizin birleştiği yer)" burada belgeleme, Dicle'nin iki kolunun birleştiği Kralkızı
Barajı'nı fotoğraflama derdindeyiz...
Anadolu'nun en eski topluluklarından Süryaniler için Diyarbakır ve civarı,
kutsal topraklar. Adem'in cennetten kovulduktan sonra indiği Aden bahçesinin burası,
Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki topraklar olduğuna inanılır. Kitâb-ı Mukaddes'teki
birçok peygamber burada yaşamış, "ölümsüzlük suyu" (âb-ı hayat) burada
bulunmuştur.
Sadece Süryaniler mi buna inanan?
Kralkızı Barajı karakolundan yüz geri edilmeden bir gün önce, Diyarbakır'a
23 kilometre mesafedeki Eğil yolundayız. İlçe merkezine yaklaştıkça morlu beyazlı
klasik ören yeri tabelaları sıklaşıyor: Nebi Zünnun (Yunus) Makamı'na gider. Nebi
Hallak Türbesi 4 km. Nebi Harut Türbesi'ne gider, Nebi Danyal Türbesi emniyet
amirliği bahçesindedir...
Sünni Müslüman bir yerleşim merkezindeyiz, ama adım başı, Kur'an'da adı
olmayan, kimi ise melek olarak anılan (İlahiyatçı Yaşar Seyhan, alanında bir ilk olan
2006'daki Kitâb-ı Mukaddes ve Kuran'daki Kıssaların Karşılaştırılması başlıklı
124
yüksek lisans tezine göre Kur'an'da anılan 28 peygamber arasında Danyal'ın adı yok,
Harut ise melek olarak zikrediliyor) nebi, yani peygamber makamları ya da türbeleri
var.
Bunların en şaşâalısı yerleşim yeri çıkışında, Kralkızı Barajı yolunda, bir
camiyle iki türbe barındıran Nebi Harun Tepesi'nde. Kitâbesinde, türbelerden birinde
altışar metre boyundaki iki yüksek sandukada Kur'an'daki Elyesa ile Zülkilf
peygamberlerin yattığı belirtiliyor. Öteki ise yine Kur'an'da adı geçen, Musa
peygamberin kardeşi Harun'a ait. Kur'an ve Kitâb-ı Mukaddes'te Musa'nın dili biraz
peltek olduğu için, Allah'ın emirlerinin İsrailoğulları'na Harun tarafından tebliğ
edildiği belirtiliyor.
Harun'un Musa'dan çok önce, İsrailoğulları henüz Filistin yolundayken
öldüğü yazılmış ama, buralarda inanış farklı: "Harun'u Musa getirdi, biraz kaldılar,
sonra Harun öldü, Musa onu toprağa verdi ve gitti."
Bu çelişki türbe kitâbesinde şöyle açıklanıyor: "Hz. Harun'la ilgili iki rivayet
var. Birincisi Hz. Musa'nın kardeşi ve yardımcısı olduğuna dair. İkincisi ise İÖ 1000900 arasında Hz. Süleyman'ın fetih için gönderdiği kâtibi ve komutanı olduğuna.
Gelmiş, fethetmiş ve 123 yaşında burada ölmüş."(28)
Kutsal nehir Dicle ve Fırat'a renk katan bir husus da peygamber mekânlarını
içermesidir. Thomas Mann ' Hz Lut Dicle'yle Fırat diyarındandır' demektedir. (29).
Dicle ve Fırat nehrine üç din önem vermiştir. Her iki nehri bünyesinde
bulunduran Şatülarapta iki nehrin birleşmesi dışında Diyarbakır'dan başka bir il
bilmiyoruz. İki nehir Diyarbakır sınırları içinde akar ve gider.
Şimdi Danyal (AS) ile Diyarbakır ilişkisine bakalım
Diyarbakır deyince Dicle akla gelir. Dicle'nin Basra Körfezi'ne kadar ulaşan
güzergâhının Danyal Peygamber tarafından çizildiği söylenir. Allah, Danyal
peygambere der ki; “Elindeki asa ile suyun çıktığı mağaranın ağzından başlayarak bir
çizgi çiz. Su arkandan gelecek. Ancak yetimlerin, dul kadınların, fakirlerin, vakıfların
malına ve mülklerine dikkat et, su bunlara zarar vermesin. (30).
Eğil ilçesi Hz Danyal Kabri
125
Yahudilerin bir ilgi kaynağı da nehirlerimizde yetişen bir balık. ''Şabut balığı
İsraililer tarafından kutsal kabul ediliyor. Çünkü İsrailler'e domuz etinin haram
kılınmasıyla bir arayışa geçmişler ve şabut balığını kendilerine kutsal görerek bu
balığı tüketmeye başlamışlar. Bugün ise İsraillerin elinde şabut balığı yok. Bu balık
çok kıymetli onlar için. Dünya tüketiminde hatırı sayılır bir balık.
Yalnızca Fırat ve Dicle Nehri'nde yetişen şabut balığı ile ilgili yapılan
araştırma çalışmalarının, bilimsel dergilerde yayınlanmasının ardından, ABD ve
İsrail bu balıkla ilgilenmeye başladı.
Harran Üniversitesi (HRÜ) Bozova Meslek Yüksek Okulu (MYO) Müdürü
Yrd. Doç. Dr. Erdinç Şahinöz, yalnızca Fırat ve Dicle Nehri'nde yetişen şabut balığı
ile ilgili yaptıkları araştırma çalışmalarının, bilimsel dergilerde yayınlanmasının
ardından, ABD ve İsraillerin bu balıkla ilgilenmeye başladığını söyledi (31).
İSLAM VE DİCLE FIRAT
Hz. İbn-i Abbas'dan rivayet olunmuş, Peygamberimiz(SAV) mealen
buyurmuşlar: Allah (cc) yeryüzüne beş nehir indirmiştir. Bunlar Seyhun, Ceyhun,
Dicle, Fırat, Nil'dir. Allah(cc) bu nehirleri Cennet kaynaklarından en alt kaynaktan
Cebrail (AS) vasıtasiyle yeryüzüne indirmiştir (Tezkiretül Kurtubi.s.524) (32)
Şeyh Abdurrahman El Aktepi Miraciye manzumesinde Peygamberimiz
(SAV) Seyhun, Ceyhun, Nil, Dicle ve Fırat nehirlerinin menba-ı cennetler olduğunu
ifade etmektedir (Ravdatün-Naim).
Dicle ve Fırat'ın çok önemli iki nehir oldukları da Kuran ve Hadislerde
geçmektedir. (Dicle ve Fırat hikayesi için kaynakça: tecrid-i sarih, diyanet tercümesi,
no:1551; Buhari-Müslim, el-lü'lüü ve'l mercan, no: 103; buhari, bed'ü'l halk, 6;
Menakıb-ı Ansar, 42; Eşribe, 12; Müslim, iman, no:164, cennet, no:2839 ve diğer
hadis kaynakları)
Hz. Ömer Dicle'ye bir sorumluluk yüklemiştir. Şu an Diyarbakır'ın sıkıntılı
durumu da Hz. Ömer'i ilgilendirirdi.
Hz. Ömer "Dicle'nin kenarında bir kurt bir kuzuyu yese Allah hesabını Ömer'den
sorar. “Eğer Dicle üzerindeki köprülerden birinde, bir koyunun ayağı incinirse Allah
onu Ömer'den sorar' sözleri kulağımızda çınlamaktadır. Diyarbakır Dicle nehri
kenarında olup Hz. Ömer zamanında feth olunmuş ve 5 yıl onun idaresinde
yönetilmiştir.
Hz. Ali efendimiz Dicle ile Fırat'ı gayet övmüş ve tatlı sularının vücuda faydalı
olduğunu söylemiştir (33).Yahudilerin Dicle ve Fırat arasında olduğunu ifade ettikleri
Aden cenneti için İslami yorumlar var. Ben bu yorumu, yorumsuz veriyorum:
Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri Marifetnamede Cennet konusunu işlerken
şunları yazar:Aden Cenneti, surlarla çevrili bir şehrin ortasındaki yüksek dağın
üzerinde bulunan iç kale gibidir. Bütün Cennetlerin içinde ve ortasında da
126
olduğundan, hepsine komşu, şereflendirilmiş bir mekândır; Cennetlerin
nehirlerinin çoğunun kaynağıdır. Burası sıddıkların, hafızların makamıdır.
Rahman'ın tecelli mahallidir.
Muhiddin Arabi Aden cennetinden şöyle bahseder:En üstün cennet Adn
cennetidir. Hükümdarın sarayına benzer. Sarayın etrafını sekiz sur çevreler (34).
İslam bilginleri Cennetin, bağlık, bahçelik yer, yeşil topraklar anlamına
geldiğini ifade eder. Ebul kasım el –belhi, Ebu Müslim el Isfahani, İmam Maturidi vd.
alimler bunun yeryüzünde olduğunu ifade eder.İbni İshak'a göre Adem'in kabri
cennetin doğusundadır (35).Acaba burada mı? Elmalı tefsirinde Aden cennetinin
dünyada oluşuna dair yorum var.
Bakara-35 - Dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan
dilediğiniz yerde bol bol yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden
olursunuz."
Bu cennetin Huld (ebedilik) cenneti veya gök cennetlerinden bir cennet veya
yeryüzü cennetlerinden bir cennet olması hakkında bazı görüşler vardır ki, Bakara
Sûresi'nde buna dair bazı açıklamalar geçmişti (Bakara, 2/35). Burada da şunu
kaydedelim ki İblis'in emriyle indirilip çıkarılan cennet hakkında İbnü Abbâs,
(r.anhüma) "Huld cennetinde değil, Adn cennetinde idiler" demiştir. Şu halde Adem'in
yerleştirildiği de Adn cenneti demektir. "Dâl" harfinin sükünuyla "adn" ikâmet demek
olduğuna ve "mâdin" kelimesinin de aslı bu olduğuna göre "Cennet-i adn" ismi hilkat
madeni ve aslî ikametgâh olan cennet anlamına işaret eder. Bu ise Âdem'in ilk varoluş
nimetini kazandığı yaratılış cenneti mânâsına işaret eder. "Cennet-i adn" dahi
Cennetü'l-Me'vâ, Cennetü'n-Naîm, Cennetü'l-Firdevs, Dârü's-Selâm, Cennetü'lHuld, Cennetü'l-Vesîle gibi ahiret cennetlerinden sayılmış olduğuna göre Âdem'in ilk
meskeni olan Adn cennetinin ahirette Huld cenneti geçidinde ilk cennet olacağı ve
bunda "İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur" (Zuhruf, 43/72)
âyetinin mısdakınca (dosdoğru delaletince) başlangıç ile sonun bir kavuşma yeri
bulunacağı anlaşılabilir (36).
Dicle barajı önünde ne yazık ki şu an su altında kalan 40 sahabe de buraya
ulvilik kazandırmaktadır.
Dicle Barajı önünde su altında kalan 40 sahabeye mezarlık olan camii
127
AHİR ZAMANDA DİCLE VE FIRAT
İncil'de kıyamet alametlerinin anlatıldığı bölümde kıyametin de Dicle
Fırat arasındaki mezopotamyada olacağı ifade edilmektedir (37)
Bu olaya İslami bir kaynak şu şekilde yaklaşır:Fırat ile Dicle arasında Zevra
denen bir şehir olacak. Orada büyük bir savaş olacak. Kadınlar esir edilecek, erkekler
ise, koyun kesilir gibi boğazlanacak." (Kenzul Ummal, Kitab-ul kıyame kısm-ul efal,
c.5, sf. 38, El Muttaki)
Acaba bu olaylarla ilgili günümüzde esinti var mı?
Resulullah buyurdu ki: (1) Fırat Nehri'nin suyu çekilip (2) altından bir
dağ meydana çıkmadıkça kıyamet kopmaz... (Riyazü's Salihin, 3/332)(1).
“Fırat Nehri'nin suyunun çekilip... “ifadesi, Suyuti'nin kitabında bu hadis
s"uyun durdurulması"olarak geçmektedir. Gerçekten de Keban Barajı, Fırat Nehri'nin
suyunu durdurarak kesmiştir. (Yazarın notu: Diyarbakır Karakaya barajında da Fırat
nehrinin suyu durdurulmuştur) (2) "Altın"dan bir dağ meydana çıkmadıkça... Yapılan
baraj sayesinde; elektriğin üretilmesi, toplanan suyun arazide kullanılarak toprağın
veriminin artması ve ulaşım kolaylığının sağlanması gibi sebeplerle, buradaki
topraklar "altın"gibi kıymetli hale gelmiştir. Keban barajı ve Fırat Nehri üzerine
sonradan kurulan diğer barajlar, betondan dev birer dağı andırmaktadır. Bu
barajlardan (hadis-i şerifteki benzetmeye göre dağdan) altın değerinde servet
dökülmektedir. Dolayısıyla barajlar "altın bir dağ" özelliği kazanmaktadır. (En
doğrusunu Allah bilir) (38)Resullulah (sav) buyurdu ki: Fırat nehrinin suyu çekilip
altından bir dağ çıkmadıkça kıyamet kopmaz. Bu hazine üzerine kital vukua gelir,
her yüzden 99'u ölür.hadisi buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir / Riyazü Salihin,
3/322
Değişik bir yorum:Firat nehrinin suyu çekilip altından bir dağ
çıkmadıkça kıyamet kopmaz. Bu dağ Fırat nehrine inşa edilen 210 metre devasa
olan barajdır. Fırat nehrini durduran dağ odur (39).Diyarbakır'da il ortasından geçen
Dicle ve kenarından geçen, sınır oluşturan, Çermik ve Çüngüş kazalarına katkıda
bulunan Fırat nehri vardır. Diyarbakır nehirleri denince her nedense Fırat akla
gelmiyor. Yukarıda suyun durdurulduğu yer olarak Diyarbakır'daki Çüngüş'te
Karakaya barajını düşünebiliriz. Diyarbakır çevresinde de kıtal yani terör olmuştur.
SABİLİKTE DİCLE VE FIRAT
Sabiliğe göre Fırat, Dicle, Ürdün ve benzeri nehirler hayat suyu olarak
nitelenen kutsal sulardır, hayat suyu, yani Yardna'dır. Yardna, Işık âleminden
kaynaklanarak yeryüzüne akar. Bu nehirler, ilahi âlemle yeryüzü arasında bir köprü
vazifesi görür (40) (41) (42).
128
ZERDÜŞTLÜKTE DİCLE VE FIRAT
Aden kavramıyla çok ortak yönü olan mitsel Dilmun'un köklerinin Dilamanla
ilgili olduğu söylenir. Erbilde bulunan eski kilise kayıtları bunun Dilaman toprağı
olduğunu söyler ve bunun yerinin Yukarı Fırat ile Dicle'nin ayakları arasındaki Doğu
Toros dağ silsilesinin eteklerinde bulunması gerektiğini ifade eder. Dicle sularının
doğduğu yer olarak gösterilir.
Zerdüştlüğün kutsal kitabı Bundahisn'de Dilaman'ın Diclenin kaynaklarında
bir yerde olduğunu söyler. Bu bölge Aden toprağı ile eş anlamlıdır(16)(44)
Dicle'nin doğduğu yer ise Lice Bırkleyn'dir. Çok eski tarih kitapları da aynı
noktayı işaretler. Strabon(Coğrafya XV.i.1) ve Tacitus (Tarihsel Olaylar,VI.xliv)'da
Dilam ülkesinin Dicle sularının doğduğu bölgede gösterilmektedir (44).
Özet olarak Zerdüştlükte Aden bahçesinin mekanı Dicle nehrini doğduğu
bölge olarak işaretlenir. Bu bölgeyi hayal edersek Bırkleyn ve Maden çayının çıkış
bölgesi olduğu anlaşılır. Yani Lice-Hani-Dicle ilçesi-Ergani'nin kuzeyi olarak
gözlenir.
Efsanelerde geçen ve ölümsüzlük suyu olarak nitelendirilen Bırkleyn Suyu,
Dicle Nehri'nin iki ana kaynağından biridir. Romalı Plinius'a göre bu su, yerin altında
doğal bir tünelden geçtikten sonra yeniden yeryüzüne çıkar.
Bu özel oluşuma Bırkleyn Mağaraları ya da Dicle Tüneli adı verilir.
19 YÜZYILDA DİCLE NEHRİ
Eskiz zamanlarda, diğer bölgelere Nakliye ve ulaşımın, Diyarbakır'ın
yanında nazlı bir gelin gibi salınarak akan Dicle üzerinde, Keleklerle (Sallarla)
yapıldığını biliyor muydunuz?
Yıllar önce Diyarbekir'e gelen, 1903 yılında Almanya'da basımı yapılan
"Sabık Cennetler Diyarında" isimli seyahatnamesinde Friedrich Delitzsch bu durumu
şöyle anlatıyor :
"Üzerinde kimi yuvarlak kimi dört köşeli toplam doksan kule barındıran kara
taşlı surlarla çepeçevre sarılmış Diyarbekir'in yalnızca batı kısmı açık bir düzlüktür.
Diğer taraflarda şehir Dicle kıyısına dik yükseliyor. Dicle'nin üstünde akıntının
tersine duran tarihi Arap veya Romla zamanlarına kadar giden bir köprü mevcuttur .
Bir sal (kellek) hâlâ aynı kadim Suriye stili ile yapılıyor. Benimki içleri
doldurulmuş 160 parça dana postekisinden oluşuyordu. Postekiler üzerinde enine
yerleştirilmiş kalaslar ve onların üzerinde içinde portatif karyola barındıracak
büyüklükte küçük pencereli brandadan kapılı bir kulübecik var. Dicle, gerçekten
coşkulu bir akıntıya sahiptir. Ne var ki, sal ile yol almak ancak suyun çok bollaştığı
Nisan'da ya da bilemediniz Mayıs başında mümkündür.
129
Aynen Alp dağlarındaki yılanvari kıvrımlarla akan dereler gibi, ok gibi hızlı
akan Dicle de yolunu sayısız kıvrımlar çizerek alır ve üzerindeki Salı hızla sürükler.
Ayrıca akıntının yavaşladığı yerlerde de girdap ve ivinti yerleri sebebiyle de sal topaç
gibi iki üç kez dönüyor. Gün boyu süren yolculuk bu gibi durumlara rağmen hiç
yorgunluk vermedi. Yolculuk devam ettikçe vahşi nehir, kıyısında oynaşan pelikan ve
leyleklerle sanki bir göl hüviyeti kazanıyor " (33).
KUTSAL DİCLE VE FIRAT'A KUTSAL BELDE DİYARBAKIR EŞLİK
EDİYOR
Diyarbakır dinlerin ve medeniyetlerin buluştuğu bir kenttir. Dünyanın en eski
yerleşim yerlerini Diyarbakır'da görüyoruz. Örneğin Bismil ilçesi Körtiktepe'de
(M.Ö.10.400) dünyada ilk köy yaşamı,sosyal yaşan,ahret inancı ve törenle gömme
olayını görüyor. İlk Süs eşyalarında petrolün kullanılması da dikkat çekicidir.
M.Ö.8000'de Ergani ilçesi Çayönü'nde dünyada ilk tarımın yapıldığını
görmekteyiz.26 medeniyete beşiklik yapan Diyarbakır'da 4 dönem Asur'ların
yaşamış olması, karşısında İsrailoğulları peygamberlerini gündeme getiriyor.
Diyarbakır 3 din açısından da kutsal bir kent
Ergani ilçesi Otluca köyünde Hz. Adem'in altıncı göbek torunu,Hz.Şit'in oğlu
Enuş Peygamber yatmaktadır. Enuş ismine Tevratta rastlamaktayız.
Hz. Enuş türbesi
Eğil ilçesi Asur'ların yaşadığı bir belde. Dolayısıyla burada
İsrailoğulları peygamberlerini görmekteyiz.
130
Bilindiği üzere Kur'an-ı Kerimde 27 peygamber ismi geçmektedir. Bunlardan üçü
burada medfundur. H. Zülkifl,. Hz Elyesa, Hz Harun-ı Asefi
Tevratta ismi geçen Danyal peygamber'in kabrini de Eğil ilçesinde ziyaret edebiliriz
Diyarbakır merkezde ise Yunus peygamberin 7 yıl kaldığı Fiskaya ve Hz İlyas
peygambere ,peygamberliğin geldiği sinagogda bulunmaktadır.
Sinagog'un orijinal duvarı
131
Dünyada 34 yerde bildirilen Eshab-ı Kehf mağaralarından birini Lice
ilçesinde ziyaret edebiliriz.Burada 1200 yıllarına ait bir kitabenin varlığı en eski
belgeli Eshab-ı Kehfin burada olduğunu gösteriyor.
Diyarbakır aynı zamanda bir sahabe kentidir.Mekke ve Medine'den sonra
dünyada en fazla sahabe Diyarbakır'da medfundur.MS.639 yılında sahabe ordusu
Diyarbakır'ı fetheder.
Diyarbakır'da 41 sahabe şehit düşer.500 sahabede Diyarbakır'da tebliğci
olarak kalır.
Diğer sahabe kabirlerine göz atalım
Mir Seyyaf
132
Malik Azur
Sultan Suca
Sultan Sahad
Sahabe Abdurrahman
Hz. Alinin abisi İmam Ukayl
Diyarbakır'da beşinci haremi şerif olan Ulu camii Diyarbakır'a renk
katar.Ayrıca Silvan ilçesinde sahabelerin yaptığı Anadolu'nun ilk mescidi de
Diyarbakır'a ayrı bir ulvilik vermektedir.
Diyarbakır Ulu camii
133
KAYNAKLAR
1. Murat Bozdoğan, Hamdullah Işık. Kaplıcalar Diyarı Çermik.2012
2. www.licem.com
3. M. Kadri Göral Cevahir Çıkını, Ank. 2008
4. Dr. Hikmet Kıvılcımlı. Cennet Nedir. www.dikine.nt
5. Ymesaj16.11.2006
6. Çekül vakfı. Taşlar ve Düşler Diyarbakır. Diyarbakır Büyükşehir
Belediye Başkanlığı. Diyarbakır. 2004.
7. Samuel Noah Kramer. Tarih Sümerde Başlar. Kabalcı
yay.İst.2002.s.125,127,366
8. Muazzez İlmiye Çığ: Uygarlığın Kökeni Sümerliler-1.Kaynak
yay.İst.2007. s.53,54,73,105
9. Diken Ş:Sırrını Surlarına Fısıldayan Şehir.Diyarbakırİletişim
yay.2003.s:70,73
10. Bejan Matur. Doğunun Kapısı Diyarbakır. DKSV. İst. 2009. s. 250
11. Ömer Tellioğlu Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesi.İstanbul Acar matb. 1999. 5/84
12. http://www.yaziyaz.com/
13. Şükran Abak: Diyarbakır'da Ziyaret ve Ziyaret yerleri. D.Ü. İlahiyat
Fak lisans tezi.2002.s:16
14. Mıgırdıç. Margosyan. Biletimiz İstanbul'a Kesildi .5.Baskı Aras
yayİst.2003 s.106
15. http://www.buulke.com/yazidetay.php?Yazi_id=1935&yazar=94
16. Andrew Collins.Meleklerin Küllerinde.Avesta yay.İst.2009.,238240,294
17. http://christiananswers.net
18. Hürriyet 23-3-1998 Diclede arınış töreni
19. Uysal Yenipınar İnanç Turizmi ve Anadolu.. Bilim ve Aklın
Aydınlığında Eğitim Dergisi. Yıl. 3. sayı: 29
20. http://www.privatesozluk.com/show.asp?m=Yunanca
21. Derman Bayladı: Dinler Kavşağı Anadolu. Say yay.İst.1998.s.68
22. Mustafa Öztürk Âdem, Cennet ve Düşüş inanç, kültür ve mitoloji
araştırmaları dergisi yıl 1 sayı 2 Haziran 2004
23. [email protected]
134
24. Muhsine Helimoğlu yavuz; diyarbakır efsaneleri, Doruk yayınları, 2.
Baskı, Ocak 1993
25. Beysanoğlu, Şevket, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, l. Cilt
, Sf.271 (Evliya Çelebi Seyahatnamesi , c.6, sf.122. Zuhuri Danışman yayını)
26 Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay. İst. 2003.
s.255 '
27. Ali Melek. Diyarbakır İl Müftüsü. diyarbakır'da peygamber makam ve
kabirleri* 1.Nebiler sahabeler Azizler Krallar kenti.2009
28. Alev Er Musa Buradan geçti. National geophraphics.Şubat 2012
29. Thomas Mann: Yusuf ve Kardeşleri. Hece yay. Ank.2007.4/267
30. Su Dünyası Derg.2003 s:5
31. 09 Aralık 2009 AAŞabut balığı ilgi topladı
32. Zeynel Abidin Çiçek.Diyarbakır'ın Fethi,Tarihi ve Kültürü.Diyarbakır
Söz yay.2007.s.142
33. M.Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde DiyarbekirKent yay. İsr. 2003.
.s:33
34. İbn Arabi. Fütuhat-ı Mekkiye.Lıtera yay.İst.2.Baskı.2007.3/17
35. TDV İslam Ansiklopedisi.İst.1988.c:1,360-363
36. http://www.birizbiz.tokca.de/kuran/araf/araf13_14.htm
37. www.hristiyanforum.com
38. http://www.hazretiisagelecek.com/signs/signs005.html
39. http://forum.turksestudent.nl/index.php?showtopic=6157& mode=
threaded
40. M. Franzmann' Living Mediating Element in Mandaean Myth and
Ritual'', Numen,36.s.158
41. Doç.Dr.Şinasi Gündüz. Urfa.Uluslararasu Türk Dünyası İnanç
merkezler, Kongresi. Türksev yay. Ank.2004.s.616
42. Şinasi Gündüz. Sabiler.2.BaskıVadi yay.İst.1999s.167
43. Mehrdad Izady Kürtler. Doz yay.İstt.1.baskı s.103.
44. Cevat Eroğlu: İsrail'in beka stratejisi. Sayfa yay. İst. 2003, s.48.
135
İLÇELERDE ÇEŞMELER VE SULAR
Şimdi ilçelerdeki su ve çeşme durumuna göz atalım
1873-1876 yılında Diyarbakır merkezde 130 çeşme,28 değirmen,5 su
kuyusu, vardı
Silvan'da19 çeşme
Ergani'de 18 çeşme,2 değirmen
Çermik'te 83 çeşme,2 su kuyusu
Hani'de 4 çeşme,8 değirmen
Hazro'da 13 çeşme,1 su kuyusu,16 değirmen vardı
Eğil kasabasında 4 dink ve değirmen, 2 hamam mevcuttu.
1877 yılında Vali Ahmed Tevfik paşa su kemerlerini onarttı.(2)
Silvan su ve çeşmeleri
Silvan'da çeşmeler
Altıbulak (Kanıya derge) çeşmesi
Altı bulak çeşmesi ilçenin güneyindeki surun alt kısmında bulunmaktadır.
Çeşme 6 bulaktan oluşmaktadır. Adını da buradan almaktadır. Daha önceleri
çeşmenin üzerinde iki kitabe varmış ancak altın arayıcıların hüsranına uğramış.
Halk dilinde «Kaniya Derge» olarak geçmektedir. Tarihi hakkında her hangi bir
esere rasthyamadık. Ya Eyyübiler'-den ya da Artuklulardan kalma bir eser olduğu
tartışmasızdır.
7 Kızlar çeşmesi
7 Kızlar çeşmeleri İlçenin güneyindeki surların alt diplerinde, 50 metre
aralıklıklarla uzaklıktadırlar. Batıdan doğuya doğru 1. çeşmenin adı Belkisa, 2.
Fatma, 3. Ayşa, 4. Zübeyr, 5. Hamide, 6. Melika, 7. ise Geza olarak bilinmektedir.
Bazı rivayetlere göre 7 kız kardeşin Eyyübilerden olduğunu, savaşlarda şehit
düştükleri söylenmektedir. Şimdi bu çeşmeler ziyaretgah olarak bilinmekte olup
özellikle suyu alerji,, romatizma ve korkulara iyi gelmektedir. Yapılan deneyler
sonucunda gerçekten bu suların şifalı olduğu anlaşılmıştır.
Ması çşmesi
Altıbulak çeşmesinin 20 metre yukarısında bulunan Ması çeşmesi için
İlçenin yaşlıları, burada bir kral kızının boğulduğunu ve o gün, bugün kralm kızı
Ması'nm bu nedenle kullandığını söylüyorlar.
Büyük ve küçük çeşmeler
Büyük ve küçük çeşmeler halk arasında ziyaretgah olarak kullanılmaktadır.
Bu çeşmelerle ilgili olarak herhangi bir esere rastlanılmamıştır. Her iki çeşme şehrin
136
su ihtiyacının tamamını karşılıyabilmektedir. Arta kalan sular ise Belediye tarafından
her yıl ihalesi yapılarak tarla tarımında kullanılmaktadır.
Albat dağının »eteklerinde bulunan çeşmenin şehirden uzaklık mesafesi 1,5
km. dir. Suyun soğuk oluşundan 42 derece sıcaklıkta bu suya girmek için cesaret
ister. Kışın ise bu su sıcak olur. (3)
kaniya derge
altıbulak çeşmesi
silvan
silvan-kaniya navin
cesmesi
fot.nejat satici
Silvan ve çevresi, hem Batman çayı ve bu çaya Albat dağının güneyindeki gür
fay-karst kaynaklarından başlayan akarsuların varlığından dolayı, hem de zengin
yeraltı su varlığından dolayı hidrografik olarak elverişli bir konuma sahiptir. Bu
durum tarih ve tarih öncesi kesintisiz yerleşmeye imkan tanıyan ve bu iklim
şartlarında adeta hayat veren coğrafi bir faktördür.
SİLVAN'DAKİ AKARSULAR
İlçe sınırlarından geçen en büyük ve önemli akar suyu Malabadi (Batman)
Çayıdır. Bunun yanında Silvan Suyu (Çemi Hasanbeg),Başnik ve Aslo dereleri
önemli akar suların başında gelmektedir.
Ayrıca Albat Dağı eteklerinden çıkan ve aynı zamanda Silvan şehrinin içme
suyunu karşılayan Büyük Çeşme piknik ve yüzme amaçlı kullanılan su
kaynaklarımızdan biridir.
MALABADİ (Batman) ÇAYI
Silvan ilçe sınırından geçen en önemli akarsu Malabadi Çayıdır.Diyarbakır
Batman ilinin de sınırını belirler.Batman-Silvan Barajları Malabadi çayı üzerinde
kurulmuştur.Akarsuya adını veren Ünlü Malabadi Köprüsü de aynı çayın üzerinde
inşa edilmiştir.
Dicle büyüklüğünde bir çaydır.Kulp ve Sasun bölgelerinden çıkan iki sudan
doğar.Bunlardan Kulp Çayı,Gühermi dağından çıkar.Muş taraflarından gelen ikinci
bir kolla Kendal-i heşin (Yeşil yar) mevkiinde birleşir. Kulp merkezinden geçerek
137
Nafro mezrasının güneyinde ,bu defa Melül dağından doğan Şakiran çayını alarak
güneye doğru akışına devam eder.Kulp ile Lice arasındaki Sarım Çayı ile de Barın
köyü güneyinde birleşir.Sonra Taloriden gelen Kerikan Çayını da alarak güney ve
güney-batı istikametinde akar.Sasun dağlarından gelen ikinci kolla karışıp asıl
Malabadi çayını teşkil eder. Bir hayli ilerledikten sonra Silvan'ın 20 Km,kadar
doğusunda bulunan ve kendisine adını veren tarihi Malabadi köprüsünden geçerek
daha ötede Hasankeyf önlerinde Dicle Nehrine dökülür. Uzunluğu 100 Km. kadardır
(D.tar.s.17).
SİLVAN SUYU:
Halk arasında Çemi Hasan beg olarak ta adlandırılan Silvan Suyu,Silvan ve
çevresinde doğan irili ufaklı bir çok kaynağın birleşmesiyle oluşan bir deredir.Asıl
kaynağı Kaniya mazın denilen büyük çeşmedir.Bunun yanında Kaniya Navin,Kolek,
Ğanık, Hecicatık ve ziraat bahçelerinden çıkan bir çok kaynakla beslenir.Malabadi
Çayına dökülür (4).
Malabadi Köprüsü:
Batman çayı üzerinde Silvan'a 14 km. uzaklıkltadır.1147-48 yıllarında
Mardin Artuklu hükümdarı Timurtaş tarafından yaptırılmıştır.Fransız araştırmacı
Albert Gabriel köprü içiné Ayasofya'nın kubbesi köprünün altına rahatlıkla
girer.Modern statik hesabının olmadığı devirde bu açıklıkta o azaman için böyle bir
eser hayranlık ve takdiri muciptir. Balkanlarda, Türkiye'de ve Orta Şark'ta böyle bir
köprü yoktur” demiştir.
Köprü üzerinde kitabesinin yanı sıra astrolojik betimlemelerden oluşan
kabartmalar bulunmaktadır. 150 metre uzunluğunda ve biri çok büyük olmak üzere 5
gözlüdür.
Kemuk köprüsü
Malabadi Köprüsünün kuzeyinde olan Kemuk Köprüsünün Malabadi Köprüsünden
önce yapıldığı ve Mervaniler dönemine ait olduğu söylenmektedir. Yapının kesin
tarihi hakkında gerekli araştırmalar yapılmamıştır.
Tarihi köprü Batman barajı altında kalmıştır.
138
Foto.Yaşar Parlak
Çalıönü bezvan koyu - baraj gölü- silvan - fot. nejat satici
Çınar
Kışın kabarıp yazın kuruyan akarsulardan başka önemli akarsu olarak Göksu
Çayı ile Dilaver Çayı vardır. Durgun su kaynakları olarak ise Beşpınar, Yukarı
Ortaviran ve Künreş Göletleri ve Göksu Barajı vardır.(5)
Göksu barajI
139
Göksu barajı ( N. satıcı)
Çınar çeşmeleri:
Çınar'da çarşı içinde çeşme
Çınar'da mezarlıkta çeşme
Kocaköy
Arkbaşı köyü
140
Pamukçay'ın kaynağı
(Mahmudiye pınarı)
(7)
Ambar çayı
Ambar Çayı Köprüsü (Merkez)
Diyarbakır Silvan yolunun 21.km. sinde bulunan Ambarçayı Köprüsü'nün
dört satırlı 1223 tarihli, dokuz ve onuncu gözleri arasındaki kitabesinin bazı yerleri
okunamamıştır. Bununla beraber köprünün Artukoğullarından Ebu'l-Feth Mevdud
Bin Mahmud zamanında yapıldığı öğrenilmiştir. Mimarı Cafer Bin Mahmud el
Halebi'nin öğrencilerinden Osman isimli birisidir.
Ambar Çayı üzerinde bulunan bu köprü 20 göz olarak yapılmıştır.
Günümüzde bu köprünün yalnızca ayakları kalmıştır. Köprünün taşları bölgeye
yerleşenler tarafından sökülerek inşaatlarda kullanılmıştır. Bugün aynı yerde
karayolları tarafından yapılmış bir köprü bulunmaktadır (6).
Anbar Çayı Köprüsü
Diyarbakır–Silvan yolu üzerindedir. Bugün tamamen yıkılmış olup,
kalıntıların bir kısmı görülmektedir. Yıkımından önce üzerinde var olan kitabesinden
Artukoğullarından Ebul Feth Evdud Bin Mahmud tarafından 1223–1232 yılları
arasında yapıldığı öğrenilmiştir (İlter, 1978).
Ana yapım malzemesi kalker olan köprünün hemen yanında betonarme bir köprü
yapılmıştır (21).
(21)
Anbarçayı'nın yıkılmadan önceki hali Anbarçayı'nın yıkım sonrası hali.
141
Ambar çayı
Kocaköy mevsimlik sularını Ambar Çayına boşaltan Navadar Deresinin yer
aldığı vadidir. İlçe merkezini oluşturan ve zamanla genişleyip yayılan kasaba,
batıdaki Ambar Çayına dökülen derelerden Navadar Deresi ve Derin Dere ile
doğudaki Derun Çayına uzanan Alanpınarı (Kaniyaalan) deresinin havzalarının su
ayırım çizgilerini de içine almaktadır.
(8)
142
Kocaköy ulu camii avlusunda bir kaynak suyu
Çermik suları
Çermik Kaplıcaları
Diyarbakır, Çermik ilçesinde bulunan Çermik Kaplıcası, ilçe merkezine 3
km. uzaklıkta, Diyarbakır-Çermik yolu üzerindedir.
Çermik kaplıcasının ne zaman ortaya çıktığı bilinmemektedir. Bununla
beraber kaplıcanın çok eskiden beri bilinmektedir. Bu konuda bir efsanesi
bulunmaktadır.
Bu efsaneye göre;
Güney Doğu Anadolu'da hüküm süren Acem Kralı'nın Melike Belkıs adında
güzel bir kızı varmış. Bu kız bir gün hastalanmış ve vücudunda birtakım yaralar
çıkmıştır. Zamanın hekimleri, Melike Belkıs'ı tedavi etmek için çok çaba sarf etmişler,
gerekli ilaçları kullanmışlar, fakat bir türlü hastalığına çare bulamamışlardır. Hastalık
ilerlemiş Melike Belkıs'ın vücudunu kurtlar sarmış ve vücudundan pis kokular
gelmeye başlamıştır. Bundan ötürü de Melike Belkıs saraya girememiştir. Bu
durumdan son derece rahatsız olan kral kızını saraydan çıkarmış, yanına muhafızlar
vererek ormana bırakmıştır. Melike Belkıs ormanda gezerken bugünkü kaplıcanın
bulunduğu yere gelmiş ve buradaki sıcak suya rastlamıştır. Yorgunluğunu gidermek
için ayaklarını sıcak suyun içine sokmuş, bir süre sonra suya değen yerleri iyileşmeye
başlamıştır. Melike Belkıs bunun üzerine sıcak suda yıkanmış ve tekrar eski sağlığına
kavuşmuştur. Melike Belkıs'ın muhafızları, bu haberi hemen saraya iletmişler, bu
haber üzerine kral bugünkü “Büyük Paşa” denilen kaplıcanın üzerine bir hamam
yaptırmıştır.
Bu efsaneye göre kaplıcanın Arapların Çermik'i fethinden önce yapıldığı
143
sanılmaktadır. Çermik sıcak su kaynağının ise, çok daha eskiden beri var olduğu ve bir
ara kuruduğu, Yukarı Dicle ve Fırat Bölgesinin en iyi yerli kaynağı olduğu Amildi
Mar-Yeşuva'nın “Vakayinamesi”'nden öğrenilmektedir.
(22)
Çermik Kaplıcaları iki bölümden meydana gelmiştir. Bugün Hamambaşı
denilen yer arşiv kaynaklarında Kudret Hamamı olarak isimlendirilmektedir. Bu
bölüm, Ortaçağ'dan beri kullanılmaktadır. Çermik ilçe merkezindeki Saray Hamamı
denilen yer ise XVI.yüzyılda burada yaşayan Beyler tarafından yaptırılmıştır.
Çermik kaplıcalarından, iltihaplı romatizmalar, çocuk felçleri, nevrit,
polinevrit, kadın hastalıklarında, üst teneffüs yolları hastalıkları ve deri hastalıklarının
tedavisinde faydalanılmaktadır. Burada yapılan incelemelere göre kaplıcanın suyu 48
C sıcaklıkta olup, kükürt ve radyoaktif içermektedir. Bunun yanı sıra bileşiminde
bromür iyonu ve iyodür bulunmaktadır.
Çermik'te kaplıcalarla her yıl Haziran ayında Melike Belkıs Şenlikleri adı ile
festival düzenlenmektedir (9).
Çermik çeşmeleri
İlçede bir çok tarihi çeşme vardır. Bu çeşmelerin çoğu Osmanlılar devrinden
kalmadır. Çok sayıda çeşmenin bulunuşu, ilçenin su bakımından zengin olmasıyla
alakalıdır. “Diyabekir Vilayet Salnameleri”'ne göre ilçede 83 tane çeşme bulunmasına
rağmen, bugün bunların çoğu bakımsızlıktan ve eski eserlerin değerlerinin
bilinmemesi yüzünden harap bir vaziyette bulunmaktadır.
Osmanlılar zamanından günümüze kadar gelebilen çeşmeler şunlardır:
Hanım Çeşmesi : Saray Mahallesi'ndeki hamamın arka tarafında bulunan çok
eski bir çeşmedir. Kemere değin yere gömülmüş olan çeşmenin kabartma ve küfiye
benzeyen kitabesini mahallelilerden biri “pislik içinde bulunan bir yerde Lafza-i
Celal'in bulunması günahtır” , düşüncesiyle bu kitabeyi çekiçle kırarak okunamaz bir
hale getirmiştir. Bu yüzden çeşmenin ne zaman yapıldığı bilinememektedir.
Kırzıoğlu'na göre, bu çeşme ve kuzey tarafındaki eski konaktan kalma izler
bunun Osmanlı ve Akkoyunlu hakimiyetlerinden çok öncelerinden, en azından
12.yy.'dan kalma olduğunu sezdiriyor.
144
Bu çeşmenin başında kadınlar, cuma gecelerinde mum diker ve dilekte
bulunurlar.
Bandeler Çeşmesi : Çukur Mahallede, Bandeler Sokağında bulunmaktadır.
XVIII. yy.'dan kalma bir çeşmedir. Çeşmenin üzerindeki 27x48 cm. ölçülerindeki
akmermerden nesihle kabartmalı olarak yazılan eski kitabelerden kalan son beyitte
şunlar okunmaktadır: “Çeküp cana Lebib abı safa ile dedi tarih, içilmek Ab-ı
Kevser'den nasib eyle ana Mevla. 1182 (1768)”
Bu kitabenin üzerine konulan 35x48 cm ölçülerindeki tamir kitabesinde ise,
şunlar okunmaktadır: “Bu hayrat-ı mücelle civar merhum Becan'dır. İcabet Hazreti
Zat-i Cenabi Kibriya'nındır. Sene 1322 (1904) Bandizade.”
Ali Dede Çeşmesi : Çermik'in Çukur Mahallesi'nde bulunmaktadır. Üzerinde
herhangi bir kitabe veya yazı çoktur. Çok güzel dik kemerli ve 1.5 m kadar çukura
gömülmüş olan aktaştan yapılmış eski bir çeşmedir. Güneye bakan kemerinin
derinliği 265 cm'dir.
Süt Çeşmesi : Çermik'in güneybatı tarafındadır. Üzerinde kitabe
bulunmasına rağmen çeşmenin yapılış tarzından çok eski olduğu anlaşılmaktadır.
Halk arasında yaygın olan inanışa göre bu çeşmeden su içen kadınların sütü çoğalır.
Bu yüzden sütü gelmeyen veya az olan kadınların bu çeşmeye gelip suyundan içerler.
Bu yüzden çeşmeye de süt çeşmesi denilmektedir
Diğer bazı çeşmeler şunlardır:
Kayme Çeşmesi Harefene Çeşmesi
Piri Çeşmesi Yel Çeşmesi
Hasan Hüseyin Çeşmesi Çelenkler Çeşmesi
Abdest Çeşmes iÇırrik Çeşmesi
Aşur Çeşmesi İmirza Çeşmesi (10).
Alidede çeşmesi
Aşur çeşmesi
145
Süt Piyarı (23)
Lak Lak Çeşmesi (23)
Çelenkler Çeşmesi (23)
Hanbaşı Çeşmesi (23)
Çaylar:
Sinek çayının çıkış kaynağı
146
Sinek çayı (11)
Sinek çayı aynı zamanda bir estetik kaynağıdır. Bir şelale bize ilham kaynağıdır.
Sinek şelalesi
Çermik ilçesi Fırat nehri ve Atatürk barajı
Fırat nehri Gerger ile Çermik ilçeleri arasından geçer.
147
Sinek (Siğnek) Köprüsü
Çermik'te Fırat Nehri'ne dökülen Sinek Çayı üzerinde yer alan köprü
belgelerde kalan, günümüze ulaşamamış bir yapıdır. Kaynaklardan edinilen bilgilere
göre, ortadaki hafif sivri ana kemer ile bunun hemen yanındaki daha küçük gözden
oluşmaktadır. Kitabesi bulunmayan yapıyı İlter (1978); yapım tekniği, tuğla ile taş
malzemenin birlikte kullanılışı ve taş işçiliği bakımından Haburman Köprüsü'nün
yapıldığı yıllara (1179) tarihlendirmektedir. Tunç (1978) ise, köprünün yapım dönemi
için, Osmanlı devrindeki Beylikler zamanını belirtmektedir.
Büyük bölümü yıkılan köprünün 1 km. kadar ilerisinde de aynı adla anılan
daha küçük bir köprü yer almaktadır. Yakın zamanda gördüğü onarım ve üzerine atılan
geniş beton döşeme ile günümüzde kullanılan köprü iki gözden oluşmaktadır. Yapım
dönemi bilinmeyen köprü, yapım tekniği ile yıkılan Sinek Köprüsü'ne benzemektedir
(21).
Sinek Köprüsü memba yüzünün yıkılmadan önceki rölöve çizimi (İlter, 1978).
Sinek Köprüsünün yıkılmadan
önceki durum.
Günümüzde kullanılan
SinekKöprüsü
Güneydoğu'nun Saklı Güzelliklerinden Şeyhandede Şelalesi, Turizme Açılacağı
Günü Bekliyor. Diyarbakır'ın Çermik İlçesindeki Şelale, Görenleri Adeta
Büyülüyor. Yaklaşık 30 Metreden Akan Şelale, Bölge Halkı Tarafından Bile
Yeterince Bilinmiyor.
Güneydoğu'nun saklı güzelliklerinden Şeyhandede Şelalesi, turizme
açılacağı günü bekliyor.
148
Diyarbakır'ın Çermik ilçesindeki şelale, görenleri adeta büyülüyor. Yaklaşık
30 metreden akan şelale, bölge halkı tarafından bile yeterince bilinmiyor. Şeyhandede
Şelalesi'nin bu güne dek keşfedilmemiş ve gerekli ilgiyi görememiş olması Çermik'in
yeni Kaymakamı Nesim Babahanoğlu'nu da şaşırttı. Babahanoğlu, Çermik ve
yöresinde keşfedilmemiş güzelliklere azami değer verdiklerini ifade etti.
Şelaleyi Dicle Üniversitesi'nden gelen misafirleri ile birlikte ziyaret eden
Kaymakam Babahanoğlu, gördüğü manzaraya hayran kaldığını belirtti.
Babahanoğlu, "Böyle bir güzelliğin halkın hizmetine sunulamamış olması büyük bir
eksikliktir.'' dedi. Şeyhandede köyüne yaklaşık 3 kilometre mesafede bulunan
şelaleye, patika yoldan 45 dakika yürüdükten sonra ulaşılabiliyor (12) (19).
Şeyhandede şelalesi
1971 haburman köprüsü Adil tekin
Günümüzde (haburman)
Çermik akarsular ve göletler:
a. Göz Suyu : İlçenin güneydoğu tarafındaki “Göz” adı verilen kaynaktan
çıkmaktadır. Evsel bahçeleri sulamasında kullanılan Göz Suyu, Sinek Çayı'na
dökülür.
149
b. Sinek Çayı : İlçenin kuzeybatısında bulunan Gelincik Dağı eteğindeki
Sinek köyünden adını almıştır. Çayın kaynağı bu köyün sınırları içerisinden doğar.
Çermik Kalesinin bulunduğu tepenin batı eteklerinden geçerek, Cavsak suyunu alır.
Karakaya Köyü altında Kızılçubuk Çayı ile birleşerek, Konaklı Köyü önünde Fırat
nehrine karışır.
c. Beylik Madrap Suyu : Malönü denilen yerden doğar. Suları daha çok çeltik
sulamasında kullanılır.
d. Medya Çayı : Bu çayın suları Yeniköy, Elmadere ve Sumaklı Köylerinin
yakınlarından geçer. .Bu köylerin topraklarının sulamasında kullanılır.
e. Sinan Suyu : İlçenin kuzeyindeki dağlardan doğar. Yaklaşık 15.000 dönüm
alanı sular.
Halilan Göleti: Çermik bölgesinde doğal göl bulunmamaktadır. 1984 yılında
Halilan Göleti işletmeye açılmıştır. Çermik'in Yiğitler Köyü önünden geçen Çoruh
Deresi üzerindedir. Göletin tam dolu olması halinde 7000 dekar alanı
sulayabilmektedir. 9000 metre uzunluğunda sulama kanalı bulunmaktadır (10).
Ergani
Ergani'nin kuzeyindeki siradaglar, su kaynaklari bakiminda zengindir. Buz
gibi su akan çesmelerin önündeki bahçeler, güzel mesire yerleridir. Hosot Ovasi,
yeralti sulari bakiminda zengindir. Kazilan sondaj kuyularinda bol su çikmaktadir.
Ergani çevresinde belli basli dört akarsu vardir.
a-Maden Suyu (Dicle Nehri): Dicle Nehrini meydana getiren baslangiç
sulardan en büyügüdür. Ilçeden 10 km mesafede Sakiz Daginin kuzeyinde akar.
Kelemdan Köyünden baslayarak Ergani topragina girer 17 km aktiktan sonra Dicle
Ilçesi sinirina geçer. Zülküf Dagini geçtikten sonra Singirik Çayi ile birlesir. Bu
akarsu Ergani'nin kuzey sinirini çizer. Nehir yatagi, önünde yapilan Kral Kizi Baraji
sulari ile sismis baraj gölü olmustur.
b-Bogaz Çayi: Kaynagini Ergani'nin batisindaki Bogaz Köyünde çikan sudan
aldigi için bu adla anilir. Hosot ve Gevran ovalarini boydan boya geçerek hayat verir.
Aldigi baska kaynaklarla büyür, Diyarbakir topraklarinda Devegeçidi Suyu adini alir.
Uzunlugu 65 km kadardir. Eskiden önünde onlarca su degirmeni dönerdi. Devegeçidi
Barajinin en büyük suyu, Bogaz Çayidir. Ilkbaharda yol vermez, yazin da içinde su
bulunmaz.
c- Hersin Çayi: Kaynagini Ergani'nin kuzeyindeki Barbin ve Kiles Daglarinda akan
sulardan alir. Bu sularin birlestigi yerde Hersin adli tarihi bir köy oldugu için bu adi
almistir. Ergani'nin 8 km güneyinde Bogaz Çayi ile birlesir. Eskiden birçok su
degirmenini çalistirirdi. Suyu yaz mevsiminin basinda kurur.
150
d- Seggür Çayi: Karacadag'in kuzey yamacindan ve Çiyaye Res'de akan
sulardan olusur. Bazalt platodan kuzeydoguya dogru akar. Diyarbakir topraklarinda
Yekav denilen yerde Bogaz Çayi ile birlesir. Bundan sonra Devegeçidi Suyu adini alir.
Devegeçidi Baraji da bu iki çayin önünde kurulmustur. Bu çayda yasayan baliklarin
rengi siyahtir. Kisin ve ilkbaharda suyu çoktur. Yaz mevsiminde suyu kurur. Yine de
genis yaylada beslenen hayvanlarin su ihtiyacini karsilar. Az bir masrafla bu çevrede
çok amaçli göletler yapilabilir. Köylülerin kendi çabalarila kazdigi iptidai kuyularin
önünde sebze ekeme yapilmaktadir. Yakin zamana kadar çay kenarindaki gür
sazliklarda yaban domuzlari yasarlardi (13).
Ergani makam dağı ve su sarnıcı
Ergani Kalemdan köprüsü 2004 M.Üzülmez
151
Hani
Dicle Nehri Haini'ye 18 km uzaklıktadır. Ayrıca nehirde bolca alabalık
yetiştirilmektedir (1).
Koki Çayı Mesiresi: İlçe merkezinden 8 km. mesafededir. Burada kaynayan
suda bol miktarda alabalık bulunur. Saniyede 6 metreküp su akmaktadır.
Aynkebir Havuzu: Aynkebir su havuzu Ulu Camii ile Hatuniye Medresesi
arasında bulunan büyük bir havuzdur. Bu su, Hani Dağı'nın eteklerinde kaynar ve 9
kemerli bentlerden çıkarak bir havuz oluşturur.
Havuza 7 gözden su akmaktadır. Akan su ile ilçenin tüm arazileri
sulandırılmaktadır. Ayrıca su ile 8 adet su değirmeni çalıştırılmaktadır (14 ).
Hani su kaynakları
Hani-Ankaris suyu
Hani Ankabir suyu
152
Hazro
Hazro ilçesinin en önemli akarsuyu olan Zuğur Çayı, Zergüş mevkiinde
doğarak Bismil ilçesi yakınlarında Dicle nehrine karışmaktadır. (1)
Oyuklu köyü (Süni) - Hazro arası Hondof köyü
Bismil
İlçemizden Dicle Nehiri geçmekte olup,bu nehire irili ufaklı bir çok çay ve
dere dökülmektedir. Bu çayların en önemlileri,Pamuk Çay,Göksu Çayı,Kurmuşlu
Çayı,Kuru Çay,Ambar Çayı,Caferi Çayı ve Salat çayıdır. Göl yönünden oldukça
şansız olan ilçemizin tek gölü mevcut olup,bu göl Çöltepe köyü yakınlarında
bulunmaktadır. Çöltepe ile Gültepe arasında bulunan bu gölün kaynağı hakkında
hiçbir bilgiye rastlanmamıştır. Çakıllının güneyinde ikiz göl diye anılan iki göl daha
mevcuttur. Derinli yer,yer 15 metreye yaklaşan gölden sulama amacı ile
yararlanılmaktadır (15).
Bismil'de Dicle köprüsü
153
Çüngüş
Akarsuları Fırat Nehri, Çüngüş çayı ve Medye çayı'dır. Ayrıca 15 km
uzaklıkta Karakaya Barajı da Bulunmaktadır.
Köprü: Hindistan'a uzanan İpek Yolu üzerinde olması nedeniyle ulaşım
konusunda çeşitli yapıların bulunduğu Çüngüş'te kalan tek köprüdür. 1603 yılında
Kapı Kıran Mehmet Ali Paşa tarafından yaptırılmıştır. Artuklular zamanından kalan
köprü, Arnavutlardan kalan tek gözlü körüler tarzındadır.
Çüngüş Köprüsü memba ve mansap yüzü (21).
Çüngüş ve Fırat nehri
(Fotoğraf: Eyüp Arslan)
Karakaya Barajı
Diyarbakır ili Çüngüş ilçesi sınırları içinde, Fırat Nehri üzerinde, Güneydoğu
Anadolu Projesi'nin bir parçası olarak elektrik enerjisi üretimi amacıyla 1976-1987
yılları arasında inşa edilmiştir.
154
Diyarbakır'a 150 km uzaklıkta bulunan baraj adını yakınında bulunan
Karakaya Köyünden almıştır.
Beton kemer tipi olan barajın gövde hacmi 2.000.000 m3, su yatağından
yüksekliği 158.00 m,beton gövde yüksekliği 173 m, Kret uzunluğu 462m'dir. Normal
su kotunda göl hacmi 9,58 milyar m3, normal su kotunda göl alanı 268.00 km2'dir.
Baraj yılda 102 hm3 içme-kullanma suyu sağlamaktadır.1800 MW kurulu
gücünde olan Karakaya HES Hidroelektrik santrali yılda 7.354 GWh elektrik enerjisi
üretimi sağlamaktadır (DSİ).
Karakaya barajı - F Türkoğlu
Dicle ilçesi
Kralkızı ve barajı
Diyarbakır'da Dicle'de “Kral kızı efsanesi”
Diyarbakır'ın Dicle kasabası yolu üzerinde, Maden suyunun aktığı derin bir
vadinin doğu yamacında, çok yükseklere uzayan bir kaya parçası vardır. Bakıldığında,
bu kayaya az aralıklarla ve bir hizada düzgünce oyulmuş iki pencere görülür. Cephe
bir ev manzarası vermektedir. Bu pencerelere ne yukardan ne aşağıdan varabilmenin
imkanı yoktur. Çok yüksektedir. Halk buraya kral kızının taşı demektedir. Burada
define bulunduğu, leyleklerin bu pencereden girip içeriden halı ve kilim parçaları
çıkardıkları söylenir.
Efsaneye göre bu bölgenin kralının güzelliği dillere destan bir kızı varmış.
Koyunlarını bu vadide otlatan bir çobana aşık
Kral kızı amblemi
155
olmuş. Çoban da kızı sevmiş. Birbirlerini saf ve temiz bir aşkla seviyorlarmış. Bunu
duyan kral kızını bu sevdadan vazgeçirmek için bir çok çarelere baş vurmuş, çeşitli
denemeler yapmış, fakat kızını bu sevdadan bir türlü vazgeçiremeyince, kızı buraya
hapsetmiş. Ertesi günü seher zamanı nöbetçiler bir beyaz güvercinin gelerek
pencerelerden birine konduğunu, içerden de bir başka güvercinin diğer pencereye
uçtuğunu, sonra her iki güvercinin birlikte havalanarak kaybolduklarını görmüşler.
Aramalara rağmen ne kız ne de çoban bulunabilmiş (16).
Kralkızı barajı önünde Dicle nehri
KRALKIZI BARAJI ( DSİ )
YERİ
Diyarbakır ili, Dicle ilçesi
AMACI
Enerji
İŞLETMEYE AÇILDIĞI YIL
1998
TİPİ
Kil çekirdekli kaya dolgu
TALVEGTEN YÜKSEKLİK
113 m.
TEMELDEN YÜKSEKLİK
126 m.
TOPLAM GÖVDE HACMİ
15171987 m3
DOLUSAVAK PROJE DEBİSİ
2318 m3/s
KURULU GÜCÜ
94 MW
TOPLAM ENERJİ
146 KWh/yıl
156
Kralkızı barajı
Dicle-hani arasında Dicle nehri
157
Dicle-Hani yolu üzerinde bir koprü (M.Üzülmez)
Baraj karşısındaki Eski ve yeni köprü
Dicle ilçesinde tarihi çeşme ve su kaynağı
158
Dicle ilçesinde tarihi çeşme ve su kaynağı
Eğil ilçesi
Eğil ilçesi Balım köyünden Dicleye bakış Kalecik köyünden Dicle
Eğil ve Dicle
159
Dicle barajı
Barajın Yeri
Akarsuyu
Dicle Barajı HES
Diyarbakır
Maden Çayı + Dibni Çayı
Sulama + Enerji +
Amacı
İçmesuyu
İnşaatın (başlama-bitiş) yılı
....... - 2000
Gövde dolgu tipi
Kil Çekirdekli Kaya Dolgu
Gövde hacmi
3,10 hm3
Yükseklik (talvegden)
75 m
Normal su kotunda göl
595 hm3
hacmi
Normal su kotunda göl
24 km2
alanı
Sulama alanı
.................. ha
Güç
110 MW
Yıllık Üretim
298 GWh
Eğil'in kuzeyinde, Dicle ilçesi bulunmakta ve Dicle Nehri geçmektedir.
Doğusunda Hani, batısında Ergani ve güneyinde ise Diyarbakır il merkezi
bulunmaktadır Maden ve Amini çayları, ilçe topr
akları içinde birleşmekte ve Dicle Nehri'ni oluşturmaktadır. l
Dicle barajı
Karşısında da kalecik köyü kalesi olup önünde suya gömülü cami
avlusunda 40 şehit sahabe.
Tarihte Eğil ve Dicle ( Prof. Dr. Emrullah Güney)
160
Tarihte Eğil ve Dicle (Prof. Dr. Emrullah Güney)
Kulp
İlçe sınırı içerisindeki akarsular çok geniş bir drenaj ağına sahiptirler. Dicle
nehrini besleyen Batman Çayının kaynak noktasını oluşturan akarsular bu bölgeden
kaynağını alır. Akarsular en yüksek debi seviyesine İlkbahar ve Kış aylarında karların
erimesine bağlı olarak ulaşır ve yazın ise yağışın azalmasına bağlı olarak debileri
düşer. Akarsular en yüksek seviyelerine Ekim-kasım aylarında ulaşırlar.
Kulp çayı
Bölgenin tektonik açıdan hareketli bir yapı üzerinde bulunmasına bağlı
olarak kaynak suları ve artezyenler fazladır. İlçede debisi yüksek olan akarsular Kulp
Çayı ile Sarum Çayı'dır. Bunların dışında Çemigeldano ve Aygün çayları da debileri
yüksek olup yazın kurumazlar. Büyük akarsulardan Kulp Çayı kaynağını Andok Dağı
ve Şen Yaylasından alırken, Sarum Çayı kaynağını Bingöl Dağlarından ve Bingöl'ün
Genç ilçesi sınırları içerisinden almaktadır. Genel olarak akarsular Dicle Nehri su
toplama havzasına bağlı olup güneydoğu Torosların zirveleri su bölümü çizgilerini
oluşturarak Murat Nehri su toplama havzasından ayrılır.
161
Kaynaklar bakımından da çok büyük bir potansiyele sahip olan Kulp ilçesi bu
potansiyelini henüz değerlendirememiştir. Son yıllarda inşaatı tamamlanan Silvan
Barajı ile bu potansiyel değerlendirilmeye başlanmıştır.
Sarum Çayı: Bingöl ilinin Genç ilçesinden kaynağını alan Sarum çayı,
Diyarbakır sınırları içerisinde Kulp ile Lice ilçeleri arasında sınır oluşturarak akış
göstermektedir. Kaynağını Bingöl dağlarından aldığı için debisi yüksektir. Lice ve
Kulp ilçelerinden aldığı değişik kollarla akış gösterir.
Çemigeldano: Kaynağını tamamıyla Kulp ilçesi sınırları içerisindeki
İslamköy ile Ağıllı köyüne bağlı Geli (vadi) mezrasından alır. Kulp'un 6 km kadar
güneyinde Kulp Çayına karışır. Kaynak noktasına doğru Çemigeldano ismini alan
çay, aşağı kısımlarda Narlıca köyünden itibaren Şekran Çayı olarak adlandırılır.
Özellikle Narlıca köyü yakınlarında vadi tabanı genişler ve buralarda tarım arazileri
sıklaşır. Aşağı kısımlarda tekrar eğimin artmasıyla vadi daralarak kertik vadi şeklini
alır.
Kulp Çayı: Kulp'un en büyük akarsularından biridir. Vadisi oldukça derin
kazılmış kertik vadi şeklinde gelişmiştir. Akarsu kaynağını Kulp-Muş sınırlarındaki
Andok Dağından alır. Alaca ve Yaylak köylerinden çeşitli kollarla beslenir. Akarsu
üzerinde Silvan Barajı yapılmıştır. Çayda lezzetli balıklar yetişir.
Uzunova ve Özbek köylerinde inşa edilen iki gölet dışında tabii göl yoktur. Bu
göletler tarımsal üretime çok önemli katkılar sunmaktadır. Ayrıca Özbek köyünde
bulunan gölette sazan balıkçılığı da yapılmaktadır (17).
Kulp çayı (20)
162
Kulp Taşköprü (Mirze Çelik)
Lice
Akarsular:
523 Km'si ülkemiz sınırlarında olmak üzere toplam 1.900 Km.lik
uzunluğuyla Türkiye'nin en uzun 2. nehri (1. Fırat) olan Dicle Nehri'nin en önemli iki
kaynağından biri Lice ilçemiz sınırları içindeki Bırkleyn Mağaralarından
doğmaktadır. Bırkleyn suyu, Lice'nin yukarısında, Lice-Genç yolu üzerinde bulunan
Bırkleyn mağaralarında doğar. Bir süre güneybatı yönünde akar. Sonra batıya yönelir;
kimi dere sularını alarak çoğalır. Piran yöresinde (Dicle ilçesinin eski adı) Dibni
(Zebene) suyunu alır. Zoğrıkelkum Köyü'nün yukarısında güneye döner. Metinan ve
Amini kaleleri önünden geçerek Delucan yöresinde, Gölcük civarında doğan diğer
kolla birleşir. Dicle'nin yatağı Delucan'dan sonra güneye doğru düzleşir.
Diyarbakır'dan varmadan önce Devegeçidi suyunu alır. Diyarbakır'ı geçtikten sonra
sağ taraftan Havar, Yenice ve Karasu derelerini, soldan da Ambar, Kuru, Pamuk, Sinan
ve Batman çaylarını alır. Daha sonra Göksu ve Aşağı Hanik çaylarını da alarak Cizre
sınırına varır. (18).
Diclenin çıkış kaynağı Bırkleyn
163
Lice - Çeper köyünde havuz
Heşşo Çayı (Atak civarı) (Yahya kamçı)
164
KAYNAKLAR
1. www.vikipedi.org
2. Diyarbakır İl Yıllığı-1967.s.XIX.
3. Yaşar Parlak.Silvan.Ank.1997.4-. www.yesilsilvandernegi.org/
silvanhttp:// www.yesilsilvandernegi.org/silvanNejat Satıcı
5. www.cinar.gov.tr
6. http://www.karasungurilkogretim.k12.tr/diyarbakir/tarihi-yerler/tarihikoprulerimiz
7. http://www.panoramio.com/photo/4122786
8. http://www.dreamdiyarbakir.tr.gg/Kocak.oe.y.htm
9. wekfacermug
10. www.cermik.gov.tr
11. ergun ([email protected]) adına [email protected]
12 (Cihan Haber Ajansı) 17.06.2010
13. http://okulweb.meb.gov.tr/21/08/142576/konumu.html
14. Mehmet Ali Abakay Borsa 21 Dergisi Sayı : 6
15. www.bismilhem.gov.tr/
16. www.guvercinbirligi.com/
17. www.kulpmerkezilkogretimokulu
18. www.licem.com
19. http://www.cermik.bel.tr/
20. Çelik M M. Fotoğraflarla Kulp.İst.2009
21- Yrd. Doç. Dr. Neslihan Dalkılıç, Yrd. Doç. Dr. F. Meral Halifeoğlu.
diyarbakır merkez ve ilçelerinde yer alan tarihi köprüler 1.Uluslararası Nebiler
sahabiler Azizler Krallar kenti Diyarbakır sempozyumu.2009
22. www.cermik.bel.
23. Hamdullah Işık, Murat Bozdoğan Kaplıcalar Diyarı Çermik.2012
24. Mıgırdıç. Margosyan. Biletimiz İstanbul'a Kesildi .5.Baskı Aras
yayİst.2003 s.106
25. http://www.buulke.com/yazidetay.php?Yazi_id=1935&yazar=94
26. Akın Gölcük. Kentsel Planlama Sürecinde Kent Formundaki Değişimlerin
Diyarbakır Kenti Örneğinde Araştırılması. Çukurova Üniversitesi- Fen Bilimleri
Enstitüsü. Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. Adana, 2010
27. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Zahuri Danışman Yayını, c. 6, s. 127, 1970.
28. Basri Konyar Diyarbekir Yıllığı Ankara 1936, sf 207, 211-212
29. Şevket Beysanoğlu Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi 2. cilt
165
DİYARBAKIR İLİNDE SU VE ÇEŞMELER
Su yaşamın temel öğelerinden biridir. Su, bir besin maddesi olmasının
yanında, içerisinde bulundurduğu mineral ve bileşiklerle vücudumuzdaki her türlü
biyokimyasal reaksiyonların gerçekleşmesinde inanılmaz derecede etkin rol
oynamaktadır. Vücudumuzun pH dengesinin korunmasından başlayarak,
hücrelerdeki moleküllere ve organellere dağılma ortamı oluşturmasına; besinlerin,
artık maddelerin ilgili yerlere taşınmasına kadar pek çok görev alır. Bu nedenle susuz
hayat düşünülemez. Su canlının ve canlılığın her şeyidir. Su, aynı zamanda canlılar
için bir yaşam ortamıdır. Yeryüzünün ¾'ünün sularla kaplı olması, dünyada su bolluğu
olduğu görünümü veriyorsa da, içilebilir nitelikteki su oranı ancak % 0.74
civarındadır. 18. yüzyılın son çeyreğinde, Sanayi Devrimi başlangıcında 1 milyar olan
dünya nüfusu, 1950 yılında 2.5 milyar, 2005 sonunda ise yaklaşık 6.5 milyara
ulaşmıştır. Dünya nüfusunun çok hızlı artışı, sanayi ve teknolojinin aşırı gelişmesi,
ayrıca çevre bilincinin yeterince yerleşememesi veya yaygınlaşamaması gibi
nedenler dünyada içilebilir su miktarının giderek azalmasına sebep olmaktadır.
Bunların yanısıra, içilebilir su kaynaklarının sorumsuzca kirletilmesi, geri dönüşümü
olanaksız sorunların yaşanmasına zemin hazırlar (14).
Diyarbakır'ın bilinen en eski su isale hattı, kesin tarihi belli olmamakla
beraber 1535 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Şehre 14
km mesafede bugün Serapgüzeli köyü diye bilinen ve Gözeli mevkiinde bulunan
kaynaktır. Diyarbakır tarihinde önemli bir yere sahip olan kaynak Hamravat Suyu
adıyla ünlüdür.
Hamravat Suyu'nun şehre getiriliş tarihi, ilgili kaynaklarda değişik olarak
verilmiştir. Evliya Çelebi, suyun h. 941(m. 1535) tarihinde getirildiğini yazar (1).
. Evliya Çelebi Hamravat suyu için der ki:
“….Eski bilginler, bu Hamravat suyu içine pamuk koyup sonra yine
tartmışlardır….İstanbul'da Eski Saray kapısı önündeki biricik çeşme suyundan
ıslanıp kuruyan pamuk ile, bu Diyarbekir Hamravat Suyunun pamukları
beraber tartılmıştır. Bu kadar hafif sudur. Eğer pamuğu ağır olsa, acı olup
faydasızlığına delalet ederdi.
Bu Hamravat Suyu'nun safra, soda ve balgamı mahveylediği tecrübe ile
malumdur. Hatta Osmanoğullarından İbrahim Han bu suyun vasıflarını
duyunca, “Elbette bana Diyarbekir'den Hamravat Suyu gelsin!” diye hat-ı şerif
ile dergah'ı ali kapıcı-başısı, memuren Diyarbekir'e gelmiştir. O zaman
efendimiz Melek Ahmet Paşa, Kara-Amid valisi idi. Paşa, padişah emrini
görünce baş üstüne deyip, onar okka su alır, altı adet gümüşten ve altı kurşundan
ve altı adet tutyadan ve altı adet çam boduçlarından, toplam olarak 24 adet
gümgümlere sular doldurup ve ağızlarını mühürleyip, gelen kapıcı-başıya on
kese de ihsan verip teslim eyledi. Onatlı kese dahi gümgümlerin masrafını çekip
ılgar ile Hamravatı İbrahim Hana gönderdi.
166
Allah'ın hikmeti bu soğuk saf su İstanbul'a girdiği gün, yeni padişahın tahta
oturduğu gün olup, bu Hamravat Suyu, Sultan İbrahim'in oğlu Dördüncü
Mehmet Hana nasip olmuştur.
1056 Recebinin onsekizinci Cumartesi günü, ikindiden sonra tahta
oturduğu vakit, ilk olarak Hamravat Suyu içti. Sözün kısası bu Hamravat Suyu
Diyarbekir'in yüz suyudur.”
Basri Konyar da aynı görüşe katılmakta ve şunları eklemektedir:
“Kanuni bu suyun yayılan şöhretine alaka göstermekten fariğ olamadı.
Mimar Sinan'ın kalfası Kastamonulu Kasım Çelebi'yi bu hayırlı işi başarmaya
memur etti. Şehre 14 kilometre mesafede bulunan bu su, fen erbabının bugün
bile hayretle gördükleri en ince ve derin hesaplarla, kaynağındaki irtifa
seviyesini, geçtiği ivicaclı ve tümsekli yerlerde hiç kaybetmemek için tünellerden
geçirilerek ve Bağlar mevkiinde Hükümet Konağının bulunduğu yerden otuz bir
metre yüksekliği sağlanarak bu suretle en yüksek evlerin en üst katlarına
çıkabilecek bir boy ve durumda kalması temin edilmiştir.
Suyu şehre getiren Kantaralar
Osman Köker Sergisi--Dikran Mgunt -Amidayi Artsakankner
Osman Köker Sergisi
Kantaralar Dikran spear
167
Diyarbakır da ilk şebekenin tarihi 1935'li yıllara gitmektedir. Vakıflar İdaresi
tarafından yaptırılan şebeke font olup, şebeke kayıpları yüksektir. Diyarbakır kentinin
artmakta olan içmesuyu ihtiyacını karşılamak amacıyla ilk planlı ve sağlıklı
çalışmalar 1972 yıllarında başlamıştır. Gözeli Kaynağından 11 km. uzunluğunda
1000 mm çapında öngerilmeli beton borularla bir isale hattı teşkil edilmiş ve bu hattın
sonunda 9000 m3 hacimli bir toplama deposu inşa edilmiştir.
1990' lı yıllarda artan yoğun göç nedeniyle mevcut su miktarı ve tesisler
ihtiyacı karşılayamaz hale gelmiştir. Gözelide ilave kuyular açılmış ve isale hattının 1
km.'si yenileme çalışmaları başlatılmış ancak devam etmemiştir.
1995 yılında altyapının tamamen felç olması nedeniyle şehrin 2030 yılına
kadar sorunsuz su temini için yeraltı suları yerine yüzeysel su kaynakları alternatifi
üzerinde durulmuş; evvela Devegeçidi Barajı daha sonra kirlilik nedeniyle
vazgeçilerek Dicle Barajı'na yönelenmiş ve kaynak olarak seçilmiştir.
Son yıllarda yaşanan göçle, kent nüfusunun artması ve şebeke sisteminin eski
ve kayıplarının fazla olması nedeniyle büyük oranda su sorunu yaşanmakta idi.
Diyarbakır İçmesuyu Arıtma Tesisi Projesi kentin içme, kullanma ve endüstri suyu
gereksinimini 2025 yılına kadar karşılayacaktır. Proje 2 kademeden oluşmaktadır. Şu
anda işletilen kısım projenin 1. kademesini oluşturmaktadır. Kentte su sorununun
oluşmasıyla birlikte 2. kademe programa alınacak ve ihale edilecektir.
Önceki yıllarda kentin ihtiyacına cevap veremeyen su üretimimiz, 2001
Haziran ayında DSİ tarafından yapılan ve şu an DİSKİ tarafından işletilen Diyarbakır
İçmesuyu Arıtma Tesisi'nin devreye alınmasıyla yeterli hale gelmiştir (3) (4).
Diyarbakır'ın tarihinde suyun kaynağı ve su yapılarıyla ilgili yapılan
araştırmalar incelendiğinde; Diyarbakır sularının Sur içi'ndeki kaynaklar ve şehre
dışarıdan getirtilen kaynaklar olmak üzere ikiye ayrıldığını görmekteyiz. M.Akif
Tütenk Kara Amid Dergisindeki makalesinde Sur içi'nde Ayn-ı Zülal (Anzele,
Balıklı), Ali dede ve Kal'a suyu olmak üzere üç kaynaktan bahsetmektedir. Dışarıdan
getirtilen kaynakları ise üç ayrı kaynak olarak belirtilmekle beraber dört kaynağın
adını vurgulamıştır. Bunlar; 1.) Ulucami'in Payas suyu; 2.) Kaynar'dan getirilen
İbrahim Bey suyu; 3.) Yine Payas'tan getirilen Özdemiroğlu Osman Paşa suyu ve 4.)
Kanunî Sultan Süleyman'ın emriyle 1538-1541 yılları arasında Diyarbakır valiliği
yapan Bali Paşa'nın Gözeli köyünden getirttiği Hamravat suyudur. Ancak dışarıdan
getirtilen bu kaynaklardan Ulu Cami suyu, seyahatnamede bir diğer adı olan Ali Pınar
suyu olarak geçmektedir. Evliya Çelebi'de ve diğer kaynaklarda Karacadağ
yakınlarındaki Gözeli köyünden getirtilen Hamravat suyu hakkında bilgi
bulabilmekteyiz.
Diyarbakır şehrini 1867 yılında ziyaret eden Garden'a göre Hamravat suyu
batı yönünden ve çok uzak mesafelerden bir su yoluyla gelmekte idi. Bu yol biribirine
iyice geçmiş ve çok muntazam yontulmuş taşlardan inşa edilmiştir. Şehre yaklaşınca
üçbuçuk ila dört kadem genişliğinde bir kantara üzerinden geçer. Bu kantara siyah
168
volkanik taşlarla yapılmış ve 27 müstakil ayak üzerine oturmuştur. Birçok yarı
yuvarlak kemerler meydana getirir. Rum (Urfa kapı) ve Dağ kapı arasından şehre
girer. Şehre 14 kilometre mesafede bulunan bu suyun getirilmesi için yapılan künkler
bugün mühendislerin bile hayretle ifade ettikleri biçimde yapılmıştır. Son derece. ince
ve derin hesaplarla kaynağındaki. irtifa seviyesini geçtiğini,tümsek olan yerlerden su
kaybı olmadan tünellerden geçirilerek evlerin en üst katlarına ulaşabilecek şekilde
yapıldığı bilinmektedir.1535 yılında şehre gelen Kanuni kendi kesesinden 14
kilometre uzaktaki gözeden, çifte toprak künkler ve 27 gözlü su kemeri ile Hamravat
suyunu 1543'te şehre getirtmiştir.
Ondokuzuncu yüzyılda en az beş defa tamir gören Hamravat suyu
Diyarbakır'ın birçok çarşı, hamam, cami, mescid, medrese, çeşme ve mahallelerdeki
evlerine dağıtılmıştır. Birçok hamam ve çeşmenin yapılış tarihlerine bakıldığında
hamravat suyunun şehre gelişinden sonra olduğu söylenebilir. Mustafa Akif
Tütenk'in belirttiğine göre ise bir ara başka kaynak suları Hamravat suyuna karışmış,
ancak 1930 yılında Diyarbakır valisi Nizameddin Bey bu suyun demir borular içine
alınmasını sağlamış ve böylece başka suların karışmasından kurtarmıştır. . Ancak bu
durum kantaraların yıkılıp yok olmasına neden olmuştur. Bu suyun Yeni kapı civarı
dışında Diyarbakır'ın tüm semtlerine vardığı anlaşılmaktadır. (6)
Diyarbakır'ın günümüzdeki su potansiyeli
Akarsular:
Çalışma alanındaki başlıca akarsular, Dicle Nehri ile kollarını oluşturan,
Devegeçidi, Ambar ve Havar Çaylarıdır. Dicle Nehri çalışma alanında kuzeyden
itibaren, Devegeçidi, Havar ve Ambar Çayları ile kuru ve sulu akarsularla
beslenmektedir.
Dicle Nehri'nin yağış alanı 5655 km², ortalama akım değeri 70,887 m³/sn'dir.
Ambar Çayı'nın yağış alanı 976 km², akım değeri 7,596 m³/sn, Havar Çayı'nın
yağış alanı 5246 km², akım değeri 3153 m³/sn, Devegeçidi'nin yağış alanı 1607 km²,
ortalama akım değeri 6832 m³/sn'dir
Baraj Gölleri ve Göletler:
Çalışma alanında, DSİ tarafından Devegeçidi Barajı, Köy Hizmetleri
tarafından Gözegöl, Cabbar, Kabaklı, Beşpınar ve Kepirdüzü Göletleri yapılmıştır
Yeraltı Suyu İşletmesine Uygun Alanlar:
MTA tarafından yapılmış olan Hidrojeolojik Etüdlere göre Dicle Havzası
içinde Devegeçidi Barajı çevresi, Gözeli ve Cabbar Köyü çevresinin yeraltı suyu
işletmesine uygundur. Dicle Nehri'nin güney kesimi Çarıklı Yerleşmesi'nden itibaren
Basınçlı Akifer özelliği taşımaktadır.
169
İçme Suyu Temin Edilecek Olan Kaynaklar:
DİSKİ'nin verilerine görekentin gelecekteki içmesuyu Dicle Barajı Habaş
Pınarı kaynaklarından elde edilecektir. Diyarbakır içmesuyu projesi kapsamında su
kaynağı olarak planlanan Dicle Baraj Gölü'nün arıtma tesisleri tamamlanmış olup,
arıtmadan kazanılan su, kent içmesuyu dağıtım sistemine bağlanmıştır. Arıtmadan
kazanılan suyun içmesuyu ihtiyacını önemli ölçüde karşılaması nedeniyle mevcut
içmesuyu kaynaklarının tarım amaçlı kullanımı yönünde çalışma yapılmaktadır.
Kentin yaklaşık 35 km güneybatısında Karacadağ eteklerinde bulunan Habaş Pınarı
bazalt formasyonu kaynaklı olup, yüzeyden akmaktadır. DİSKİ bölgeye ait
kamulaştırma, proje ve inşaat çalışmaları için girişimde bulunmaktadır.
İçmesuyu Kaynaklarının İşletme ve Koruma Alanları:
Diyarbakır kentinin mevcut içme suyu kaynakları, Dicle Vadisi'nde, Silvan
Köprüsü'nün güneyinde, Yeniköy Bölgesi'nde, Gözeli (Serapgüzeli) Bölgesi'nde
yeralmaktadır. Bu alanlar, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nce işletme alanı olarak
ilan edilmiş olup, işletmesi DİSKİ tarafından sürdürülmektedir.
Sulama Projeleri
Diyarbakır Kenti çevresinde yer alan ve Büyükşehir Belediyesi sınırı içinde
kalan alanlar, Kıralkızı ve Dicle Barajı Sulama Projesi kapsamında kalmaktadır. Bu
kapsamda, Devegeçidi ve Ambar Barajları ile Gözegöl Göleti'nden alınan sularla
sulama yapılmaktadır. Bu projelerden Devegeçidi Barajı'nın sulama alanları halen
işletmede olup, bir kısım sulama projesi ise yapım ve proje İşletmede olan,
Devegeçidi Sulama Alanı Dicle Nehri'nin batısında, kentin kuzeyindeki 12.568 hektar
alanı kapsamaktadır. Devegeçidi Sulama Alanı'nın Elazığ yolunun güneybatısında
kalan bölümü kentsel gelişme alanı içinde kalması nedeniyle iptal edilmiştir. Kent
içinde kalan ana kanalın çevresi ise yeşil alan olarak düzenlenmesi amacı ile valilikçe
belediyelere devredilmiştir.Kesin projesi tamamlanan ve Kıralkızı Pompaj sulama
projesi, kentin kuzey batısından kenti çevrelemekte güneyde Havar Çayı'nın güneyine
kadar devam etmektedir. Henüz inşaat aşamasına geçilmemiş olan Kıralkızı Pompaj
Sulaması planlama alanı içinde 34.698 hektar alanı kapsamaktadır.
Dicle Nehri'nin güneyinde Mardin yolu çevresini kapsayan Silvan Sulama
Projesi kısmen planlama alanına girmektedir. Bu alanda 7002 hektar alanın cazibe ile
sulanması amaçlanmaktadır. (7)
170
Dsİ 10 BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ İŞLETMEDEKİ TESİSLER
Tesisin Adı
İli
Su
Amacı
Tipi
Sulama
Alanı
Brüt
(ha)
Net
(ha)
İşletmeye Açıldığı Yıl
İŞLETMEDEKİ SULAMA TESİSLERİ
Yağış
Su Alma
Alanı Yapısı
(km2)
Kaynağı
Şebeke Sulama
Devegeçidi
Kanalet Cazibe S 10.600 5.800 1972 1.578 Baraj
Devegeçidi
Barajı ve
Sulaması
D.Bakır
Ç.
Batman-Silvan
Sağ Sahil
Regülatör
D.Bakır Batman Ç. Klasik Cazibe S 8.790 7.590 1972 4.015
Sulaması
Çınar Göksu
Barajı ve
D.Bakır Göksu Ç. Klasik Cazibe S 4.234 3.582 1996 672
Baraj
Sulaması
Kralkızı-Dicle
Pompaj Sul.
D.Bakır Dicle N.
Klasik Pompaj S 4.758 4.758 2002
-
Baraj
1.Kısım
Silopi Nerdüş
Sol Sahil
Şırnak Nerdüş Ç. Klasik Cazibe S 2.740 2.336 1991 355
Regülatör
Sulaması
Garzan-Kozluk
Sulaması
Nusaybin Çağ-
Batman Garzan Ç. Klasik Cazibe S 3.973 3.362 1996 1.749 Regülatör
Çağ-Çağ
Çağ Sulaması Mardin Ç.
Derik-Dumluca
Barajı ve
Mardin Buğur Ç.
Klasik Cazibe S 8.600 6.695 1968 860
Regülatör
Klasik Cazibe S 1.860 1.748 1995 57
Baraj
Sulaması
171
İŞLETMEDEKİ GÖLET VE SULAMALARI
Tesisin Adı
Gözegöl
İli
Diyarbakır
Fayda ( ha )
İşletmeye
Açıldığı Yıl
Brüt
Net
650
550
1964
Halilan
"
920
556
1979
Kabaklı
"
182
87
1980
Ortaviran
”
550
516
1963
Beşpınar
"
140
121
1980
Künreş
"
191
9
1979
(9)
Diyarbakır Su Sistemi İlimizdeki mevcut içmesuyu iki ana gruptan ibarettir; kaynak
suları ve derin kuyulardan dalgıç pompalarla çıkarılan sular.
Gözeli su kaynakları ve 20 kuyudan dalgıç pompa ile çıkarılan sular
Bağlarbaşı ana su deposuna isale hattı ile gelmekte ve dağıtımı yapılmaktadır. Ayrıca
şehirdeki mevcut depolardan dalgıç motorlarla su çıkarılıp dağıtılmaktadır. İçmesuyu
ana kaynaklarının başında Gözeli su membası gelmektedir. Diyarbakır'ın en eski su
kaynağıdır. Zamanla kaynağın su kapasitesi artırılmıştır. Bu kaynaktan sağlanan içme
suyu 810 L/s kapasiteli bir isale hattı ile şehir şebekesine verilmektedir. Ayrıca
şehrimizin değişik semtlerinde bulunan 3 kaynak ve bir su sondaj kuyusu mevcuttur.
Bunlardan Alipınar su kaynağı 50 L/s civarında bir debiye sahip olup kaynak üzerinde
kurulmuştur.
Aynı şekilde pompa sistemi ile suları şehir şebekesine verilen Anzele su
kaynağı 150 L/s, İçkale su kaynağı ise 40 L/s'lik bir debiye sahiptir. Koşuyolu su
sondaj kuyusunun debisi ise 15 L/s'dir. Bu su direkt olarak şehir içme suyu şebekesine
verilmektedir. Halen 34 su kuyusu mevcuttur. İlimizde kullanılan yıllık ortalama içme
suyu miktarı 30000000 m3'dür. (10)
Tarihi Diyarbekir evlerinde su öğesi
Sur içi geleneksel dokusunda su ögesi, sokak çeşmelerinden sonra evlerin
vazgeçilmez bir unsuru olmuştur. Dışarıdan bir kaleyi andıran evlerin içi sağlık,
temizlik, görsel zenginlik ve ruhsal rahatlama amacıyla havuz, serdap, tulumba, kuyu
gibi farklı su ögeleriyle donatılmıştır. Kanuni döneminde Şehre getirilen
kanalizasyon ve içme suyu tesisatının çok iyi olması, evlerde çok sayıda havuz
yapılmasına olanak vermişti. Böylece insanlar düşledikleri dış dünyanın küçük bir
örneğini evlerine yansıtmak istemişlerdir.
172
Havuzlar
Diyarbakır evlerinde yaz aylarında yaşam avlu, eyvan ve havuz etrafında
geçer. Diyarbakır'da havuz genelde avlu ve eyvanda bulunur. Eyvandakiler boyut
olarak daha küçüktür. Eski dönemlerden beri Diyarbakır'a l5 km. uzaklıkta bulunan
Gözeli'den getirilen Hamravat suyu her eve dağıtılmıştır. Bu su Diyarbakır'a Kanuni
Sultan Süleyman'ın emriyle getirilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman 1549'da İran seferi
nedeniyle Halep'ten dönerken yolda hastalanmış ve Diyarbakır'da kalmıştır.
Karacadağ'da istirahat eden padişah sağılığına kavuşunca Hamravat suyunun şehre
getirilmesini emretmiştir (3). O günden bugüne kadar şehir içerisinde bir su dağıtım
şebekesi kurulmuştur. Böylece her eve ayrı bir havuz yapılabilmiştir. Diyarbakır
evlerinde havuz, vazgeçilmez bir unsurdur.
Diyarbakır evlerinde suyun kullanımında görsel konfor dışında iklimin
önemli etkisi, vardır. Yazları sıcak ve kurak olan il de ev içerisinde yapılan havuzlar
serin ortamlar oluşturmada iklimsel konfor sağlamaktadır. Havuzların yapımında
kullanılan ana malzeme bazalt taştır. Bu taşlar, kolay işlenebilmesi yanında klima
işlevi de görmektedir. Yaz aylarında havuzlardan taşlara dökülen sular içindeki
gözeneklere dolarak buharlaşma yaratmakta daha sonrasında serinlik yaymaktadır.
Havuzların kenarı, genellikle döşemeden az yüksek ve dış kenarı dışbükey, iç kenarı
düşeydir. Bunu döşemeden, 3-4 cm kadar çukur, 12-16 cm eninde taşma kanalı
çevreler ve bir yerden düşeye dönüşerek (rögar) kanala karışır. Diyarbakır evlerinde
genel olarak 3 tür havuz bulunmaktadır. Dikdörtgen, eliptik ve 8 kenarlılar
Havuz kadar önemli onu tamamlayan bir detay da, boşalan su için
düşünülen(görsel su oyunları) kanalcıklar ve kadehlerdir. Suyun basınçlı olduğu ev
veya semtlerde ortada fiskiye de bulunabilir. Ancak en yaygın olanı iki kadehli
havuzlardır. Kısa kenar ortalarına veya 4 kenar ortalarına yerleştirilirler. Bunlar,
yarım daire yıldız ve katmer verilerek yonulur, çanağı çukur ve havuza doğru kanallı
olurlar. Bunlardan su hafifçe taşar ve havuza dökülür. Böylece çok az ses yaparken
kulağı yormadan görsel zenginlik sağlar ve serinlik verir
Tulumba
Diyarbakır evlerinde hemen her evde bulunan tulumba avluda yer alır. Kol
kuvvetiyle çekilen su, önündeki hazneye, fazlası da bahçeye dökülür (11).
173
Hüsrevpaşa camii avluda tulumba
Muharrem Erim evi
174
(12)
Havuzlar
Havuz örnekleri
C.Sıtkı evi havuz
175
Muharrem Erim evi
Behrampaşa konağı
176
Deliller hanı
Bir ev kuyusu
177
Şadırvan
Behrampaşa camiinde şadırvan
Ulucamide şadırvan
178
Ofis Camiinde şadırvan
Hasanpaşa Hanı
179
Alipaşa Camii Şadırvanı
İskenderpaşa Camiinde Şadırvan
180
Fatih paşa camii şadırvanı
Parklarda su öğesi
Koşuyolu parkında su
181
Gazi köşkü ve akan su
182
.ÇEŞMELER
.Behram Paşa Camii Çeşmesi
Adresi : Abdaldede Mahallesi'nde Bayram Paşa Sokak'ta yer alır.
Bağcılar Sokak Çeşmesi
Adresi :Ali Paşa Mahallesi'nde Bağcılar Sokak'ta yol kenarında bulunmaktadır.
Binici Sokak Çeşmesi
Adresi : Ali Paşa Mahallesi, Cemil Paşa Konağı bitişiğinde yer
almaktadır.
Hatun Katsal Çeşmesi
Adresi :.Ali Paşa Mahallesi, Mardin Kapından çıkar çıkmaz solda
yer almaktadır.
. Karabulut Sokak Çeşmesi
Adresi :.Ali Paşa Mahallesi, Karabulut Sokak'ta yer almaktadır..
. Köylü Sokak Çeşmesi
Adresi :.Ali Paşa Mahallesi, Cemil Paşa Konağı bitişiğinde yer almaktadır.
. Sultan Şüca Çeşmesi
Adresi :.Ali Paşa Mahallesi, Mardin Kapısı'nda bugünkü Turistik Cadde'nin sol
kanadında yer almaktadır.
Talu Sokak Çeşmesi
Adresi :.Ali Paşa Mahallesi, Talu Sokak'ta yer almaktadır.
Pamukçu Sokak Çeşmesi
Adresi : Camii Kebir Mahallesi'nde, Pamukçu Sokak'ta yer almaktadır.
Sahabe Paşa Çeşmesi
Adresi : Camii Kebir Mahallesi'nde, Pirinççiler Sokak'ta yer almaktadır.
Telgrafhane Sokak Çeşmesi
Adresi : Camii Kebir Mahallesi'nde, Telgrafhane Sokak'ta yer almaktadır.
. Zinciriye Medresesi Çeşmesi
Adresi : Camii Kebir Mahallesi'nde, Müze Sokak'ta yer almaktadır.
Ziya Gökalp Çeşmesi
Adresi : Camii Kebir Mahallesi'nde, Ziya Gökalp Sokak'ta yeralmaktadır.
183
Hüsrev Paşa Sokak Çeşmesi
Adresi :. Cemal Yılmaz Mahallesi, Hüsrev Paşa Sokak'ta yer almaktadır.
Aslanlı Çeşme
Adresi : Cevat Paşa Mahallesi, içkale'de kemerli giriş karşısnda yer almaktadır.
. Develi Sokak Çeşmesi
Adresi :Dabanoğlu Mahallesi, Develi Sokak'ta yer almaktadır.
. İbrahim Bey Çeşmesi
Adresi :Dabanoğlu Mahallesi, Tünenk Sokak'ta bulunan İbrahim Bey Cami'nin avlu
duvarınn bitişiğinde yer almaktadır.
.Kadı Cami Geçidi Çeşmesi
Adresi :Dabanoğlu Mahallesi, Kadı Cami karşısınnda yer almaktadır.
. Yiğit Ahmet Sokak Çeşmesi
Adresi :Dabanoğlu Mahallesi, Yiğit Ahmet Sokak'ta yer almaktadır.
Yukarı Karataş Sokak Çeşmesi
Adresi :Dabanoğlu Mahallesi Yukarı Karataş Sokak'ta yer almaktadır.
. Kurtoğlu Çeşmesi
Adresi :. Elazığ-- Diyarbakır yolunda Elazığ caddesinde sol kol üzerinde yer
almaktadır.
Arap Şeyh Cami Çeşmesi
Adresi :. Hasırlı Mahallesi, Bahçe 2. Sokak'ta Arap Şeyh Camii bitişiğindedir.
Hasırlı Camii Çeşmesi
Adresi :. Hasırlı Mahallesi, Köprülü Sokak'ta bulunan Hasırlı Camii bitişiğinde yer
almaktadır.
.Zağlı Sokak Çeşmesi
Adresi :. Hasırlı Mahallesi Zağlı Sokak'ın girişinde bulunmaktadır.
. Hanzade Cami Çeşmesi
Adresi : İskender Mahallesi Telgrafhane Sokak'ta Hanzade Cami duvarının
bitişiğindedir.
Lale Bey Çeşmesi
Adresi : Lale Bey Mahallesi, Lale Sokak ile Dörtler Sokağınn kesişme noktasında yer
almaktadır.
Meryem Ana Kilisesi Çeşmesi
Adresi : Lale Bey Mahallesi Ana Sokak'ta yer almaktadır.
184
Altay Sokak Çeşmesi
Adresi : Özdemir Mahallesi, Altay Sokak'ta yer almaktadır.
Katırpınarı Çeşmesi
Adresi : Özdemir Mahallesi, Katırpınarı Köşesinde yer almaktadır.
İshak Sukuti Sokak Çeşmesi
Adresi : Savaş Mahallesi, İshak Sukuti Sokak'ta yer almaktadır.
Kavas-ı Sagir Çeşmesi
Adresi : Savaş Mahallesi, Küçük Kavas Sokak'ta yer almaktadır.
Tahtalı Katsal Sokak Çeşmesi
Adresi : Melik Ahmet Paşa Caddesi, Ziya Gökalp Mahallesi, Tahtalı
Katsal Sokak'ta bulunmaktadır.
Çarıklı Çeşmesi
Adresi : Çarıklı Beldesi'nde, eski Mardin yolunda yer almaktadır (13).
185
KAYNAKLAR
1. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Zahuri Danışman Yayını, c. 6, s. 127, 1970
2. DİSKİ
3. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Zahuri Danışman Yayını, c. 6, s. 127, 1970
4.Basri Konyar Diyarbekir Yıllığı
Ankara 1936, sf 207, 211-212
5. Şevket Beysanoğlu Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi 2. cilt
6. Öğr.Gör. Aysel Yılmaz Yrd. Doç. Dr. Mine Baran. Diyarbakır'ın Tarihi
Suları Ve Çeşmeleri Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.2011.c.3
7. Akın Gölcük. Kentsel Planlama Sürecinde Kent Formundaki Değişimlerin
Diyarbakır Kenti Örneğinde Araştırılması. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü. Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. Adana, 2010
8. Ahmet Yıldırım Karakaya Barajı Ve Doğal Çevre Etkileri. D.Ü.Ziya
Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi 6, 32-39 (2006)
9. Turkay Özgür, Yaşar Ceylan Dsi 10 Bölge Müdürlüğü İşletmedeki Tesisler
Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.2011.c.3
10. T.C.Diyarbakır Valiliği Çevre Ve Orman Müdürlüğü Diyarbakır 2004il
Çevre Durum Raporu Diyarbakır - 2005
11. Yrd. Doç. Dr. Mine Baran, Öğr. Gör. Aysel Yılmaz. Geleneksel
Diyarbakır Evlerinde Avlu Ve Su Öğesi Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa
sempozyumu. 2011.c.3
12. Yrd. Doç. Dr. Neslihan Dalkılıç. Yrd. Doç. Dr. Ayhan Bekleyen
Geleneksel Diyarbakır evleri. Diyarbakır mimarisi. Diyarbakır valiliği.20011s.417
13. Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam Evindar Yeşilbaş Diyarbakır'da Su
Mimarisi Yüksek Lisans Tezi T. C. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Sanat Tarihi Ana Bilim DalıSanat Tarihi Bilim Dalı Konya 2007.S.50
14. Mutluhan Akın Galip Akın Suyun Önemi, Türkiye'de Su Potansiyeli,
Su Havzaları Ve Su Kirliliği Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Dergisi 47, 2 (2007) 105-118
186
BÖLÜM 3.
DİYARBAKIR'DA ÇEVRE KİRLİLİĞİ
Bölüm editörü:
Müh. İrem HASPOLAT
1. Kırsal Bölgede Çöp Ve Kirlilik Sorunu Müh. Murat
HASPOLATLI
2. Diyarbakır' da Asbest Oluşumları Ve Sorunları
*
Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK ; Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman DALGIÇ
3. Diyarbakır'da çöp,maden ve petrol kirliliği. Müh. İrem
HASPOLAT
187
KIRSAL BÖLGEDE ÇÖP VE KİRLİLİK SORUNU
Murat Haspolatlı
Büyük yerleşim birimlerinin bugün karşılaştıkları en önemli sorunlardan biri
de evsel atıklardır. Evsel Atıklar kısaca evlerden atılan tehlikeli ve zararlı katı atık
sınıfına girmeyen, mutfak, bahçe gibi yerlerden gelen katı atıklar olarak
tanımlanabilir. İlimiz, hızla artan nüfusun yanında tüketim toplumu zihniyetinin
yaygınlaşmasıyla hızla artan katı atıkların bertaraf edilmesi büyük bir sorun teşkil
etmektedir. Hali hazırda kullanılan atık depolama sahası, düzensiz depolama
yüzünden ömrünü doldurmak üzeredir.
Tıbbi Atıklar
Sağlık kuruluşlarından kaynaklan tıbbi atıkların toplanması, geçici
depolanması, taşınması ve nihai bertarafının sağlanması konuları Cevre Mevzuatıyla
ozel bir programa bağlanmış bulunmaktadır. Sağlık kuruluşlarından kaynaklanan
patolojik ve patolojik olmayan, enfekte, kimyasal, ve farmosotik atıklar ile kesicidelici malzemeler ve sıkıştırılmış kaplar tıbbi atıklar kapsamında değerlendirilir.
Hastanelerde mevcut servislere bağlı olarak ortaya cıkan başlıca atıklar aşağıda
sıralanmıştır.
1. Ameliyathanelerden çıkan atıklar, doku ve organ parçalar vb.
2. Patojen kültür ve stokları
3. Enfeksiyonlu hastalardan gelen atıklar ile diyaliz donatımı ve benzeri
4. Kan ve irin bulaşmış pansuman malzemesi, gazlı bez, pamuk, sargı, yara bandı,
çamaşır vb.
5. Doğum servislerinden gelen organ atıkları
6. Kan ve serum setleri
7. Kullanıp atılan plastik enjektorler, ameliyat bıçakları vb.
8. Enfeksiyonlu veya patojen aşılanmış deney hayvanlarının atıkları ve kadavraları
9. Kullanım tarihi geçmiş ilaçlar ve zararlı grubuna giren kimyasal maddeler
10. Radyoaktif atıklardır.
188
Atık Yağlar:
Sıvı yağlar otomotiv sektöründen, fabrikalardan ve iş makinalarında
oluşmaktadır.
İlimizde atık madeni yağların geri kazanımı amacıyla bir tesis kurulmuş olup henüz
faaliyete geçmemiştir.
Katı atık miktar ve yönetimi (Ergani İlçe Belediyesi)
Nufus 48 600
Kişi Başına Üretilen Katı Atık Miktarı(Kg/Gün) 1.2kg/gün
Toplanan Katı Atık Miktarı(Ton/Gün ; Ton/Yıl) 25000 ton/yıl
Atık Kompozisyonu: (Organik, Kağıt, Cam, Metal, Plastik, Kul Vs.)
Atık Hizmetleri İçin Araç ve Ekipman Durumu
(Adet, Cins, Kapasite vs.) :16 traktör
Atık Hizmetleri İçin Eleman Durumu
(Sayı ve Görev)
16 şofor ,16 işci
Kaynak: İl Cevre ve Orman Md
4. Katı atık miktar ve yönetimi (Çüngüş İlçe Belediyesi)
Nufus 4 700
Kişi Başına Uretilen Katı Atık Miktarı(Kg/Gün) 4.25 kg/gün
Toplanan Katı Atık Miktarı(Ton/Gun ; Ton/Yıl) 7 200 ton/yıl
Atık Kompozisyonu :(Organik, Kağıt, Cam, Metal, Plastik, Kul Vs.)
Atık Hizmetleri İcin Arac ve Ekipman Durumu
(Adet, Cins, Kapasite vs.)
1 kamyon
2 traktor
Atık Hizmetleri İcin Eleman Durumu
(Sayı ve Görev)
16 kişi
Kaynak: İl Cevre ve Orman Md
189
Katı atık miktar ve yönetimi (Eğil İlçe Belediyesi)
Nufus 4 800
Kişi Başına Uretilen Katı Atık Miktarı(Kg/Gün) 0.4 kg/gün
Toplanan Katı Atık Miktarı(Ton/Gün ; Ton/Yıl) 1.9 ton/gün
700 ton/yıl
Atık Kompozisyonu :(Organik, Kağıt, Cam, Metal, Plastik, Kul Vs.)
Atık Hizmetleri İcin Araç ve Ekipman Durumu
(Adet, Cins, Kapasite vs.)
1 traktor
Atık Hizmetleri İçin Eleman Durumu
(Sayı ve Görev)
1 şofor,3 işci
Kaynak: İl Cevre ve Orman Md
Katı atık miktar ve yönetimi (Lice İlçe Belediyesi)
Nufus 11 927
Kişi Başına Uretilen Katı Atık Miktarı(Kg/Gün) 1.675 kg/gün
Toplanan Katı Atık Miktarı(Ton/Gün ; Ton/Yıl) 20 ton/gün
7300 ton/yıl
Atık Kompozisyonu :(Organik, Kağıt, Cam, Metal, Plastik, Kul Vs.)
Atık Hizmetleri İçin Arac ve Ekipman Durumu
(Adet, Cins, Kapasite vs.)
1 kamyon
2 traktor
Atık Hizmetleri İcin Eleman Durumu
(Sayı ve Gorev)
3 şofor,7 işci
Kaynak: İl Cevre ve Orman Md
190
Katı atık miktar ve yönetimi (Çınar İlçe Belediyesi)
Nufus 13 282
Kişi Başına Uretilen Katı Atık Miktarı(Kg/Gun) 0.452 kg/gun
Toplanan Katı Atık Miktarı(Ton/Gun ; Ton/Yıl) 6 ton/gun
2 190 ton/yıl
Atık Kompozisyonu:(Organik, Kağıt, Cam, Metal, Plastik, Kul Vs.)
Atık Hizmetleri İçin Araç ve Ekipman Durumu
(Adet, Cins, Kapasite vs.)
1 kamyonet
1 traktor
Atık Hizmetleri İcin Eleman Durumu
(Sayı ve Gorev)
2 şofor
4 işci
Kaynak: İl Cevre ve Orman Mudurluğu
Katı atık miktar ve yönetimi (Dicle İlçe Belediyesi)
Nufus 9 900
Kişi Başına Uretilen Katı Atık Miktarı(Kg/Gun) 3.03 kg/gun
Toplanan Katı Atık Miktarı(Ton/Gun ; Ton/Yıl) 30 ton/gun
10 950 ton/yıl
Atık Kompozisyonu :(Organik, Kağıt, Cam, Metal, Plastik, Kul Vs.)
Atık Hizmetleri İçin Araç ve Ekipman Durumu
(Adet, Cins, Kapasite vs.)
1 kamyon
2 traktör
Atık Hizmetleri İcin Eleman Durumu
(Sayı ve Görev)
4 şofor,8 işci
Kaynak: İl Cevre ve Orman Md
191
Katı atık miktar ve yönetimi (Kulp İlçe Belediyesi)
Nüfus 15 825
Kişi Başına Üretilen Katı Atık Miktarı(Kg/Gun) 1.055 kg/gun
Toplanan Katı Atık Miktarı(Ton/Gun ; Ton/Yıl) 15 ton/gun
5 400 ton/yıl
Atık Kompozisyonu:(Organik, Kağıt, Cam, Metal, Plastik, Kul Vs.)
Atık Hizmetleri İçin Arac ve Ekipman Durumu
(Adet, Cins, Kapasite vs.)
1 steir taktor, 1tomosan
1 iveco çöp aracı
Atık Hizmetleri İcin Eleman Durumu
(Sayı ve Görev)
14 işci
Kaynak: İl Cevre ve Orman Md
Katı atık miktar ve yönetimi (Silvan İlçe Belediyesi)
Nufus 64 000
Kişi Başına Üretilen Katı Atık Miktarı(Kg/Gün) 0.25-0.3 kg/gün
Toplanan Katı Atık Miktarı(Ton/Gün ; Ton/Yıl) 20 ton/gün
Atık Kompozisyonu:
(Organik, Kağıt, Cam, Metal, Plastik, Kul Vs.)
Atık Hizmetleri İcin Araç ve Ekipman Durumu
(Adet, Cins, Kapasite vs.)
2 çöp kamyonu
3 traktör
Atık Hizmetleri İcin Eleman Durumu
(Sayı ve Görev)
21 personel
14 işci, 7 şöför
Kaynak: İl Cevre ve Orman Md
192
Katı atık miktar ve yönetimi (Kocaköy İlçe Belediyesi)
Nufus 5 676
Kişi Başına Üretilen Katı Atık Miktarı(Kg/Gün) 0567 kg/gun
Toplanan Katı Atık Miktarı(Ton/Gün ; Ton/Yıl) 207 ton/yıl
Atık Kompozisyonu:(Organik, Kağıt, Cam, Metal, Plastik, Kul Vs.)
Atık Hizmetleri İçin Araç ve Ekipman Durumu
(Adet, Cins, Kapasite vs.) 1 traktör
Atık Hizmetleri İçin Eleman Durumu
(Sayı ve Görev) :3 personel
Kaynak: İl Cevre ve Orman Md
Katı atık miktar ve yönetimi (Çarıklı İlçe Belediyesi)
Nüfus 3 610
Kişi Başına Üretilen Katı Atık Miktarı(Kg/Gün) 1 kg/gün
Toplanan Katı Atık Miktarı(Ton/Gün ; Ton/Yıl) 3.61 ton/gün
1153.4 ton/yıl
Atık Kompozisyonu(%)
(Organik, Kağıt, Cam, Metal, Plastik, Kul Vs.)
% 30 org, %5 kağıt, %5 metal, %10
plastik, %30 kul v.s
Atık Hizmetleri İçin Arac ve Ekipman Durumu
(Adet, Cins, Kapasite vs.)
1 traktör
Atık Hizmetleri İcin Eleman Durumu
(Sayı ve Görev)5 işci
Kaynak: İl Cevre ve Orman Md
Katı atık miktar ve yönetimi (Bağıvar İlçe Belediyesi)
Nufus 11 701
Kişi Başına Uretilen Katı Atık Miktarı(Kg/Gun) 0.25 kg/gun
Toplanan Katı Atık Miktarı(Ton/Gun ; Ton/Yıl) 2.95 ton/gun
1067.7 ton/yıl
Atık Kompozisyonu(%)
193
(Organik, Kağıt, Cam, Metal, Plastik, Kul Vs.)
Atık Hizmetleri İçin Arac ve Ekipman Durumu
(Adet, Cins, Kapasite vs.)
1 cop kamyoneti
Atık Hizmetleri İçin Eleman Durumu
(Sayı ve Görev)
1 şöför, 2 kürekçi, 2 süpürgeci
Kaynak: İl Cevre ve Orman Mudurluğu
Tehlikeli ve Zararlı Atıklar:
İlimiz sınırları dahilinde tehlikeli ve zararlı atık açığa çıkaran sanayi tesisi
olarak, N.V. Turkse Perenco sayılabilir. Şirket; petrol üretimi yapmakta, temel olarak
petrol ve su karışımı yeraltından 2000–3000 m. civarında değişen formasyonlardan
ESP (dalgıc pompalar) ile yeryüzüne çıkarılmakta ve boru hatları yardımıyla
separatorlerden geçirilerek, petrolu alınarak ortaya çıkan drenaj suyu da önceden
izinleri alınmış olan atıksu enjekte kuyuları yardımıyla petrolün alındığı formasyona
tekrar enjekte edilmektedir. Ancak kimi zaman boru hatlarında meydana gelen
hasarlardan kaynaklı sızıntılar bulunduğu ortamı kirletmektedir. Böyle durumlarda
Müdürlüğümüzce gerekli yasal işlemler yapılmaktadır. Petrolle kirlenen topraklar,
N.V.Turkse Perenco tarafından biyortemidasyon yontemi ile temizlenmektedir.
İşletme aşamasında oluşan atıkları ise, Bakanlığımızdan onaylı taşıyıcı ve
uzaklaştırıcı firmalarca geri kazanılmaktadır.
GAP Bölge Kalkınma İdaresinin projesini hazırladığı Bismil ve Silvan
İlçeleri düzenli katı atık depolama sahaları için yer secimi yapılmış, CED sureci
tamamlanmıştır
Çöplerin tekniğine uygun bir şekilde uzaklaştırılmamaları halinde halk
sağlığı ile ilgili problemler ortaya çıkar. Katı atıklar yoluyla en az 20 tip hastalığın
taşınıp bulaştığı bilinmektedir. Ayrıca yerleşim alanlarında yığılan çöpler nedeniyle
de kent merkezlerinde ciddi sağlık tehditlerinin yanı sıra, görsel kirlilik yaşanmakta
ve özellikle yaz aylarında sıcak iklim koşullarının da desteklediği kotu kokuların
varlığına neden olmaktadır
194
Kırsal bölgede gürültü
Gürültü Kaynakları
İnsan yaşamını olumsuz yönde etkileyen, çalışma verimini düşüren ve yine
insan üzerinde fizyolojik ve psikolojik etkileri olan gurultu kaynakları başlıca şu
şekilde sıralanabilir;
a) Trafik gürültüsü (Ulaşım gürültüsü),
b) Endüstri, yol ve inşaat makinaları gürültüsü,
c) Eğlence yerleri gürultüsü
d) Yerleşim alanlarındaki gürültüler.
Trafik Gürültüsü (Ulaşım Gürültüsü)
İlimizde kent ici ulaşımdan kaynaklanan trafik gurultusu, diğer gurultu
kaynakları icinde birinci sırayı teşkil etmektedir.
Tablo o. 2007 itibarıyla tescilli araçlara ait istatistik formu (motorlu)
ARAÇ CİNSİ - İLCELER
Motosiklet 6579
Otomobil 25895
Minibus 4989
Otobus 740
Kamyonet 10057
Kamyon 5351
Traktor 16364
Cekici 211
Ozel araclar 283
Tanker 433
Arazi taşıtı 356
Toplam 71158
Kaynak:İl Emniyet Mudurluğu
Tablo o.2. 2007 Ağustos ayı itibarıyla tescilli araçlara ait istatistik formu
(motorsuz)
ARAC CİNSİ -İLCELER
Romork 72
Yarı romork 233
Toplam 305
Kaynak:İl Emniyet Mudurluğu
195
Gürültünün İnsanlar Üzerindeki Etkileri
Fiziksel Etkileri
Gurultunun işitme duyusunda oluşturduğu olumsuz etkilerdir. Geçici ve
kalıcı olarak iki ayrı bölümde incelenebilir. Geçici etkilerin en cok karşılaşılanı geçici
işitme (duyma) eşiği kayması veya duyma yorulması olarak bilinen işitme
duyarlığındaki geçici kayıptır. Etkilenimin cok fazla olduğu ve işitme sisteminin eski
özelliklerine kavuşmadan tekrar gürültüden etkilendiği durumlarda işitme kaybı
kalıcı olmaktadır.
Fizyolojik Etkileri
Fizyolojik etkilerinin başlıcaları; kas gerilmeleri, stres, kan basıncından artış,
kalp atışlarının ve kan dolaşımının değişmesi, gözbebeği büyümesi ve uykusuzluktur.
Ayrıca migren, ülser, gastrit vb. hastalıkların ortaya çıkmasında gurultunun de önemli
bir etkisi olabileceği ileri sürülmekle birlikte bu hastalıkların oluşmasında doğrudan
etkili olduğu henüz kanıtlanmış değildir.
Psikolojik Etkileri
Gurultunun psikolojik etkilerinin başında ise; sinir bozukluğu, korku,
rahatsızlık, tedirginlik, yorgunluk ve zihinsel etkilerde de yavaşlama gelir. Ani olarak
yukselen gurultu düzeyleri insanlarda korku yaratabilmekte, gürültüden etkilenim
sürse bile daha sonra normal donuş olmaktadır.
Performans Etkileri
Gurultunun iş veriminin azalması ve işitilen seslerin anlaşılmaması gibi
görülen etkileridir. Konuşmanın algılanabilmesi ve anlaşılabilmesi türünden
fonksiyonların engellenmesi, büyük ölçüde ortamda etkisinden kalınan arka plan
gurultusunun düzeyi ile ilintilidir. Özetle, ortamda belli bir işi ya da fonksiyon için
belirlenen arka plan gurultusunun fazla olması durumunda iş verimliliği düşmektedir.
Titreşim
Diyarbakır İl hudutları, icerisinde yer alan sanayi kuruluşlarında bulunan ve
zemin titreşmesine neden olacak sanayi uretim makine elemanlarının montajlarında
gerekli olan statik ve mekanik hareketlerin onlenmesi acısından teknik onlemler
alınmış olması nedeniyle, sanayi kuruluşlarının cevreye titreşim etkileri bulunmadığı
mahallinde yapılan kontrollerde gorulmuş olup, bolge dahilinde onem arz eden
titreşim kaynağı bulunmamaktadır.
Organize sanayi bölgesinin kırsal alanda olması nedeniyle endüstri kirliliğine
de vKc
Endüstri Gürültüsü:
İlimizde yerleşim alanı içerisinde yer alan Endüstriyel ve Sanayi
kuruluşlarının gürültü etkinliklerinin alıcı ortama karşı tesir seviyeleri önemli ölçüde
bulunmamakla birlikte, işyeri tesis içi gürültülerinin iş yeri çalışanlarına olacak
etkilerinden korunmaları için alınması gerekli tedbirler, konuya ait yönetmelik
içerisinde kurumumuz imkânları ölçüsünde kontrol ve denetim altında tutulmaktadır.
196
İşyerindeki gurultu düzeylerin göre izin verilebilir maruz kalma sureleri yönetmelikte
belirtilmiştir.
Gürültüye Maruz Kalınan Süre (Saat/gün) Max Gürültü Seviyesi (dBA)
7.5 4.0
2.0
1.0 0.5 0.25
1/8 80
90
95
100
105
110
115
Kaynak: İl Cevre ve Orman Mudurluğu
* Darbe gurultulerinin ust seviyesi 140 dBA'yı aşamaz.
İnşaat Gürültüsü
Diyarbakır ili yerleşim alanı içerisinde yapılan her turlu inşaatlarda gurultu
kirliliğine sebep olacak unsurların başında inşaat bünyesinde hizmet veren inşaat
yardımcı araçların çıkardığı sesler ile, çalışan elemanların iş seyri içerisindeki
işlerden kaynaklanan gürültüler süreklilik göstermez, ancak olduğu zamanda önemli
derecede rahatsızlık verir.
KAYNAKLAR :
1. İl Cevre ve Orman Md Faaliyet Raporları
2. İl Sağlık Md Cevre Ve Gıda Kont. Şube Md
3. İl Emniyet Md Trafik Şube Md Envanter Raporları
4. T.C. Cevre Bakanlığı Çevre Notları
5. İl Cevre ve Orman Müd., İl Çevre Sorunları Öncelikleri Envanteri
6. Diyarbakır Buyukşehir Belediyesi
7. İl Sağlık Mudurluğu
197
DİYARBAKIR' DA ASBEST OLUŞUMLARI VE SORUNLARI
Orhan KAVAK*
ve
Abdurrahman DALGIÇ*
Özet
Asbest, silikat yapısında olan ve endüstride 3000'den fazla alanda kullanılan
bir mineraldir. Asbest temasına bağlı olarak birçok hastalık gelişebilir. Bu konuda
araziden toplanan lif örneklerinin potansiyel kanserojen etkileri ile biyolojik
aktivitelerini tayin etmek gibi farklı çalışmalara ihtiyaç vardır. Asbestle ilgili tüm
soruların cevaplanması bu mineralin hastalık oluşumundaki etkisini aydınlatmada
önemli rol oynayacaktır. Bu çalışmada Diyarbakır ve çevresinde asbest oluşumları,
sorunları ve yapılması gerekenler detaylıca irdelenmiştir.
Giriş
Asbest, ısıya, sürtünme ve alkali ortama karşı dayanıklı, yüksek gerilme
direncine sahip, lifsel, fleksibl (kolay bükülüp şekil verilebilen) ve ticari önemi olan
bir silikat mineralidir
(Şekil 1).
Şekil 1. Doğal Asbest Görüntüleri
*
*Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümü Diyarbakır
198
Doğada farklı özelliklere sahip 2 grup asbest bulunmaktadır.
1. Serpantin asbest
Krizotil: Mg [(OH)4 Si2 O5]2 : Beyaz asbest
2. Amfibol asbest
Krozidolit: Na2Fe5 [(OH) Si4 O11]2: Mavi asbest
Amozit: MgFe6 [(OH) Si4 O11]2: Kahverengi asbest
Antofilit: (Mg, Fe)7 [(OH) Si4 O11]2
Aktinolit: Ca2 (Mg, Fe)5 [(OH) Si4 O11]2
Tremolit: Ca2 (Mg, Fe)5 [(OH) Si4 O11]2
Asbest konusunda bugüne kadar yapılmış çok sayıdaki inceleme ve araştırma
sonuçlarına bakıldığı zaman asbest minerallerin sağlık üzerinde çok değişik ve önemli
olumsuz etkileri ortaya çıkmıştır. 1994 yılında Dünya Sağlık Örgütü (WHO)
tarafından yapılan bir çalışma sırasında kanserojen maddelerin sınıflandırıldığını ve
mevcut 6 çeşit asbest'in tümünün 1. grup kanserojen maddeler sınıfına konulduğunu
görmekteyiz. Konu ile ilgili yapılan bir çalışmada, yüksek konsantrasyonda toza
maruz kalan işçilerde solunum yoluyla alınan asbest gibi liflerin iyi ve kötü huylu
akciğer hastalıklarına neden olduğu kanıtlanmıştır. Yapılan incelemeler sonunda,
asbest madeninde çalışan ve yoğun bir şekilde toza maruz kalmadan çalışan (maske ve
benzeri malzeme kullananlarda) işçilerde, toza maruz kalanlara oranla akciğer kanseri
vakalarının daha seyrek görüldüğü ortaya çıkmıştır.
Asbeste maruz kalmakla farklı hastalıklar oluşabilir. Bunlar sırasıyla;
1. Mezotelyoma ; Seröz zarları döşeyen tek katlı mezotel hücrelerinden
kaynaklanan bir tümördür.
2. Asbestosis ; Akciğer dokusunun yaygın interstisiyel fibrozisidir.
Asbestosis ; sıklıkla uzun süreli asbest tozuna kalmayı takiben
akciğerlerde ileri derece de fonksiyon kaybı ve solunumda zorlanma ve
daha ileri safhalarda solunumun iflası ile sonlanabilmektedir.
3. Akciğer kanseri ; Özellikle sigara içen asbest temaslılarda görülen bir
tümördür.
4. Bunlar dışında plevral plak, selim asbest plörezisi, diffüz plevral
kalınlaşma gibi patolojik durumlarda asbest temaslılarda görülebilir.
Yapılan epidemiolojik çalışmalar sonunda akciğer kanserine yakalanma
oranlarının artması ile etkisi altında kalınan tozun yoğunluğu arasındaki ilişki,
solunan havadaki cm3'e düşen lif sayısı ile toza maruz kalınan sürenin ( yıl ) çarpımı
3
şeklinde ifade edilmiştir. Diğer bir deyişle, 1 cm havadaki lif sayısının çokluğu ve bu
olayın etkisi altında kalınan sürenin uzunluğu hastalığa yakalanma riskini o denli
arttırmaktadır.
199
Önemli kanser nedeni olan asbest liflerinin özellikleri henüz tam olarak
anlaşılamamış olmasına karşın, en çok tümör potansiyeli olan liflerin, kısa veya
parçacıklar şeklinde olanlara göre ince ve uzun lifli (<5um ) olanlar ile,
uzunluk/genişlik oranı 3/1 den büyük olanlarda daha belirgin bir biçimde karşımıza
çıkmaktadır. Yani, liflerin uzunluk ve geometrisi lifin kanserojen olmasında
önemlidir. Öte yandan liflerin sürekli ve değişime uğramaksızın akciğer ve plevrada
kalması, tümör gelişiminde önemli olabileceğini akıla getirmiştir. Örneğin, insanda
mezotelyoma oluşumunda artışa neden olan krozidolit, daha seyrek tümör gelişimine
neden olan krizotil göre akciğerde çözünmeden daha uzun süreli olarak
kalabilmektedir. Buna karşın insan eliyle üretilen asbest benzeri (cam yapımında
kullanılan cam lifleri) lifler krizotile göre akciğer dokusunda daha kolay çözülebilme
özelliği gösterdiği için, bu tür iş yerlerindeki işçilerde mezotelyoma yaptığı
konusunda herhangi bir ilişki kurulamamıştır. Kötü huylu bir plevra (akciğeri
çevreleyen zar) hastalığı olan mezotelyoma hastalığının oluşup ortaya çıkabilmesi
için ortalama 20-40 yıl gibi bir süre geçmesi gerekmektedir. Hastalığın teşhisini takip
eden 1-2 yıl içerisinde ise olay ölümle sonuçlanmaktadır. Sigara içenlerin asbeste
maruz kalması hastalık için relatif bir risk oluşmaktadır.
Asbest minerallerinin zararlı etkisine maruz kalmayan topluluklarda,
mezotelyoma yıllık insidansı milyonda bir'dir. Başka bir faktörün etkisi ile ( yüksel
oranda asbeste maruz kalmak gibi ) bu hastalığın sıklığı artabilir denilmektedir.
Bunun üzerine, köylüler üzerinde epidemiolojik bir çalışma yapılmıştır. Köylüler
asbestin ticari yönüyle uğraşmamalarına karşın evlerindeki sıva ve badanalarda
asbest kullandıkları gözlemlenmiştir. Nitekim, sıva ve badana örnekleri incelendiği
zaman, tremoliti muhtemelen bu sıvaların dökülen tozlarından almış olabilecekleri
belirlenmiştir. Ayrıca asbest içerisinde yer aldığı kayaların bulunduğu ortamlarda
erozyona uğraması ile de toz haline gelerek havada yoğunlaşacağı ve asbest ile
kirlenen havanın da insanlar tarafından solunumundan etkilenebileceği ihtimali
üzerinde zayıfta olsa durulmuştur.
Asbest minerallerinin insan sağlığına olan zararlarının araştırıldığı, Kıbrıs ve
Yunanistan gibi bir diğer ülke ise Türkiye'dir. Türkiye, asbest ile iç içe yaşadığı için
çok talihsiz bir ülke konumundadır. Orta Anadolu'da yaklaşık olarak 16 milyon
kişinin kırsal bölgede yaşadığı kabul edilmektedir. Bunların yirmi yaşın
üstündekilerin yaklaşık % 25'inde asbeste bağlı beniğn plevral hastalıklar
bulunmaktadır. Bu oran yaş ilerledikçe lineer olarak artmakta ve % 80'lere
ulaşabilmektedir. Asbest denilince akla Maliğn mezotelyoma gelmektedir. Batı
dünyasında maliğn mezotelyoma insidansı 1-2.2 / 1.000.000 / yıl iken Türkiye'de
yılda en az 500 kişide bu hastalık görülmektedir. Batı ülkelerinde emekli asbest işçisi
hastalığı olan maliğn mezotelyoma, ülkemizde orta yaş hastalığı durumundadır.
Kırsal bölgelerin insanları asbesti çevresel-domestik yolla solumaktadır. Türkiye'de
asbest liflerinin solunması, içinde asbest bulunan beyaz toprağın, "Ak toprak", "Gök
toprak", "Ceren toprağı" "Çelpek" gibi çeşitli isimlerle, kireç, sıva, çatı ve zemin
200
toprağı olarak kullanılmasından gelmektedir. İç ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerindeki köylerde bu amaçla kullanılan toprağın çoğunun içinde hiçbir
endüstriyel değeri olmayan asbest çeşiti olan tremolit bulunmaktadır. Bu tür asbestin
lifleri tıpkı mavi ve kahverengi asbest gibi ince uzun veya kalın olabilmektedir.
Ülkemizde çevresel yolla asbest solunmasına bağlı hastalıkların en yoğun
olduğu bölgeler: Eskişehir'in Mihallıççik ilçe ve köyleri, Konya Ereğli'sinin
Halkapınar ve Ayrancı köyleri, Çankırı'nın Ilgaz ve Şabanözü köyleri ve Yozgat'ın
Sorgun ilçesi ve köyleri, Sivas'ın Yıldızeli ve Şarkışla köyleri, Güney Doğu Anadolu
bölgesinde Diyarbakır'ın batısındaki Ergani, Çermik, Çüngüş ve köyleri, Elazığ'ın
Maden ve Palu köyleri, Malatya, Adıyaman ve Urfa'nın Siverek ilçesi yer almaktadır.
Karadeniz'in sahil bölgeleri ve Doğu Anadolu yerleşim yerlerinde asbestle ilgili
hastalık bulunmamaktadır. Trakya'nın birkaç köyünde asbest solunmasına bağlı
beniğn plevral değişikliklere rastlanmıştır. Denizli'in Tavas ilçesi köylerinde,
Burdur'un Yeşilova bölgesi, Kütahya'nın Aslanapa ve Gediz ilçesi, Afyon'un Elmadağ
ilçesi köylerinde sporadik asbestle ilgi hastalıklar bulunmuştur. Akdeniz bölgesinde,
Toros dağları yamaçlarındaki köyler ve Hatay'ın Kırıkhan ve Reyhanlı köylerinin
bazılarında tremolit içeren toprağın yukarıda bahsedilen yolla kullanılması sonunda
iç ortam havanının solunmasıyla asbestle ilgili hastalıklar gelişmektedir. Asbestin
yaptığı hastalıkların tümüne sebep olduğu göreme bölgesinde üç köyden ayrı olarak
diğer köylerde seyrek de olsa maliğn plevral ve peritoneal mezotelyoma endemisi
olduğu gösterilmiştir.
Bölgeden gelen mezotelyomalı hastaların ortalama yaşı 50 olup en genci 26,
en yaşlısı ise 75 bulunmuştur. Hastalık hem kadınlarda ve hem de erkeklerde
görülmektedir. İşin ilginç yanı, hastalığın bazı ailelerde daha yoğun bir şekilde
görülmesidir. Bir aile içinde plevral ve peritoneal mezotelyoma ile birlikte lenfoma,
karaciğer kanseri, kemik sarkomu gibi mezotelyoma dışı tümörler de görülmüştür. Bu
gözlemler kanserin oluşmasında esas etken erionite olmakla beraber genetik
yatkınlığın da ek faktör olarak etkili olabileceğini işaret etmektedir. Göremenin
Karain, Tuzköy ve Sarıhıdır köylerinde yapılan proportional mortalite çalışmalarında,
ilk iki köyde ölenlerin % 70'inin maliğn hastalıktan öldüğü gerçeğini ortaya
çıkarmıştır.
Bu çalışmada da Diyarbakır ili sınırları içerisinde yer alan Ergani ilçesine
bağlı Armutova (Amidi), Çermik ilçesine bağlı Yukarı Şeyhler köyleri inceleme altına
alınmıştır. Aslında bindirme zonu boyunca onlarca köyde hasta kayıtları mevcuttur.
Bu köyler (Polat Uşağı-Çüngüş (Gezo) , Sefer Uşağı –Çüngüş, Aşağı ŞeyhlerÇermik, Mahmuthan-Maden, Çaydere-Ergani (Sincik), Naldöken-Maden (kemikan)
V.b ileriki çalışmalarda bu köylerde kapsamlı çalışmalar yapılması planlanmaktadır
(Şekil–2;3). Bu çalışmanın büyük bir bölümü çeşitli kaynaklardan derlenmiş bir
çalışmadır. Bu konu da kamu bilinci geliştirilmesi için bilgilendirme amacını
kapsamaktadır.
201
Şekil 2. Çalışma Alanının Lokasyon Haritası
Şekil 3. Armutova ve Yukarı Şeyhler Köylerinde Yer alan Evlerin
Asbest Sıvaları
Materyal ve Metod Armutova ve Yukarı Şeyhler köylerinden değişik köylüler tarafından hala
kullanılan evlerden, köy ortamlarından, çeşme alanlarından ve Asbest ocaklarından
mineralojik tayin için örnekler derlenip, ortamlardan toz ölçüm cihazı vasıtasıyla
ölçüm yapılmıştır. Bu örneklerin ve toz ölçümlerinin bilgilerini vermeden önce bu
köylerden ve civar köylerden gelen hastaların değerlendirmesini inceleyelim
(Tablo–1).
202
Tablo-1. Asbestle temasın önceden tespit edildiği yerlerden gelen
malign mezotelyomalı vakaların dağılımı
Hastaların yaşadıkları bölgeler
Ergani
Siverek
Çermik
Maden
Çüngüş
TOPLAM:
Toplam vaka sayısı.
24
14
12
11
3
64
%
21.8
12.7
10.9
10
2.7
58.1
Armutova ve Yukarı şeyhler köylerinden genel olarak yaklaşık duvarlarda
sıva ve badana malzemesi olarak kullanılan mekanlardan 6 evden, pekmez
hammaddesi olarak kullanılan malzemeden 2 adet, köy meydanlarından 2 adet, asbest
kaynaklarından 2 adet olmak üzere toplan 12 adet mineralojik analiz yapmak için
örnekler toplanmıştır. Ayrıca bu örnek alınan alanların ortamı olan 5 ev, 2 köy
meydanından, 1 Asbest ocağından olmak üzere toplam 8 adet personel tipi toz ölçüm
cihazı vasıtasıyla ortamdan toz filtreler alınmış ve bunların lif sayılarına,
konsantrasyonlarına bakılmıştır.
Mineralojik tayinde X-Ray ve Elektron mikroskobu yöntemleriyle 10 adet
analiz yapılmıştır. Bu yöntemlerde X-Ray cihazı olarak Philips PW 3710 ve Rigaku
2200 Dmax cihazları kullanılmıştır. Elektron Mikroskobu JEOL JSM-840A (
SEM/EDS ) modeli kullanılarak beş adet analiz yapılmıştır. Toz ölçüm cihazı olarak
personel toz tutucu AFC 123 tipi cihaz kullanılarak sekiz adet toz ölçümünün lif
sayılarını ve konsantrasyonlarını içinde faz kontrast mikroskobu kullanılmıştır. Bu
analizlerin yapımında TPAO, MTA ve İSGUM laboratuar imkanlarından
faydalanılmıştır.
Bölgesel Jeoloji ve Asbest Oluşumu
Bölge, gerek Üst Kretase de meydana gelen dalma batmanın izlerini gerekse
Miyosen' de kıta çarpışmasının izlerini günümüze taşımıştır. Üst kretasede başlayıp
günümüze kadar süren tektonik olaylar bölgenin şekillenmesinde önemli rol
oynamıştır. Alanda K-G doğrultulu bir başınç gerilmesi altında oluştuğu bu
gerilmenin ise Arabistan Levhasının kuzeye yönelik bağıl hareketinden dolayı
kaynaklandığı görüşü benimsenmiştir ( Şengör ve yılmaz, 1983 ). Bölgede Tektonik
şekillenme Üst Triyasta riftleşme ile başlar ( Perinçek,1980 ) . yazgan ( 1984 ) e göre
açılan okyanus Üst Kretasede ekaylanarak kapanmaya başlamıştır. Kapanma ile
birlikte koniasiyen- santoniyen arasında ofiyolit üzerlenmesi ve Arabistan Levhasının
203
kuzey ucunda metamorfizma meydana gelmiştir. Kampaniyende ofiyolit yerleşmesi
başlamıştır. Orta Eosende Maden karmaşığı volkaniklerinin oluştuğu, Orta
Miyosendende nihayi çarpışmanın akabinde bindirmelerin meydana geldiği belirtilir.
Yazgan ve Chessex ( 1991 ), bölgenin jeolojik evrimini açıklarken ; Keban ve Arap
levhaları arasında Geç Kampaniyende yay-kıta çarpışması olduğunu, bu çarpışmanın
Alt Eosene kadar sürdüğünü belirtir. Daha sonra gelişen kabuk içi bindirme faylarının
çalışmaya başlamasıyla Eosen volkanik kayaçlarının oluştuğunu belirtirler (Şekil–4).
ARMUTOVA - YUKARI ŞEYHLER KÖYLERİNİN JEOLOJİ HARİTASI
Şekil–4. Çalışma Alanı ve Çevresinin Jeoloji Haritas
Bölgenin litolojik birimleri şu şekildedir.
Pötürge Metamofitleri (PMp) : Birim ismini Malatyanın Pötürge ilçesinden
alır (Periçek,1979). Birim çalışma alanın kuzey kesiminde yüzeylenmektedir. Birim
yer yer Maden Karmaşığı üzerine, yer yer Guleman ofiyoliti üzerine tektonik
dokunakla oturur. Pötürge Metamorfitleri esas olarak amfibol şist-gnays, mika şistkalk şist – granatlı mika şist ve kristalize kireçtaşı şekilde oluşmaktadır. Amfibolşistgnayslar Guleman ofiyolitlerinin devamı şeklinde görülürler. Birim tavan ilişkisi
tektoniktir. Değişik çalışmacılar masif olarak, şistler, metapelitler, mermerler ve
kuvarsitlerden oluştuğunu, bunların şelf ve kıta yamacının biriken sedimanların
yeşilşist fasiyesinde metamorfizma geçirmeleri sonucunda oluştuklarını
belirtmektedirler. (Hampton, 1984) Pötürge metamorfitlerinin yeşilşist ve almadinamfibolit fasiyesinde metamorfizma olduğunu belirtir ( Perinçek,1979 ).
Guleman Ofiyolitleri ( Jkg ) : 1977 yılında TPAO jeologlarınca birime
Guleman ofiyolitleri adı uygulanmıştır. Tipik mevkii Guleman krom işletmeleri
204
dolayı olan birim ince şeritler halinde Tersiyer sürüklenim örtüleri önünde yüzeyler.
Birim değişik alanlarda tektonik dilimler ve tektonik pencereler şeklinde görülür.
Birim tavan ve tabandaki birimlerle tektonik ilişkilidir. Maden karmaşığı üzerine
tektonik dokunak oturur. Pötürge Metamorfitlerini tektonik dokunak ile örter.
Birimim hakim litolojisi serpantinittir. Ayrıca bantlı gabrolar mevcuttur. Erdoğan
(1982), Guleman ofiyolitleri kayaçlarının yeşil şist fasiyesinde metamorfizma
geçirdiğini söylemiştir. Alanda kayaçlar koyu yeşil, siyah, mavimsi yeşil rengi ile
ayrılmaktadır. Guleman Grubunun Arap Levhası arasında üst triyastan itibaren
açılmaya başlayan okyanusa ait ürünler olduğunu ve bu okyanusun üst kretasede
başlayan kapanması ile de ofiyolitin güneye doğru Arap Levhası üzerine bindirdiğini
kabul etmektedir. Yaşı kampaniyen-Alt Maastrihtiyen dir ( Perinçek, 1979 ).
Maden Karmaşığı (Tma) : Maden karmaşığı Açıkbaş-Baştuğ (1975)
tarafından adlandırılmıştır.Maden karmaşığı tipik mevkii Maden ilçesi dolayıdır.
Güneydoğu Anadolu'nun kuzeyinde bulunan Tersiyer sürüklenim örtülerinin önünde
bir kuşak halinde mostraları vardır. Çüngüş-Maden-Genç ilçeleri civarında ince
dilimler halinde yüzeylenir. Maden ve Guleman tektonik penceresi dolayında geniş
yüzeylenmeleri vardır. Maden karmaşığı bindirme kuşağı boyunca ilksel ilişkilerini
kaybetmiş olan düzensiz litoloji topluğu ile temsil edilirler. Bunlar Çakıltaşı, kireçtaşı
(gri, bej koyu gri renkli) Volkanik (pillaw-lava-spilit-tüf ), Kumtaşı şey-marn (fliş)
şeklinde görülmektedirler. Birim ince tektonik dilimler halinde sokulmasıyla oluşan
tektonik paket şeklinde Çüngüş formasyonu üzerine oturmaktadır. Tavanda ise
Pötürge metamorfitleri ve Guleman Ofiyolitleri tarafından tektonik olarak örtülür.
Birime Orta Eosen yaşı verilmiştir. Aktaş ve Robertson (1984), karmaşık içerisindeki
volkanik kayaçlara dayanarak, karmaşığın kuzeye dalımlı bir yitim zonu üzerinde,
yay önü bölgede gelişen havzada, sığ-derin deniz ortamında oluştuğunu kabul
etmektedirler (Yılmaz ve Yiğitbaş, 1990).
Çüngüş Formasyonu (Tç) : Formasyon ilk kez sungurlu (1974) tarafından
adlandırılmıştır. Birimin tipik olarak mevkii Çüngüş ilçesi çevresindedir. Çelikhan ile
Çüngüş arasındaki Tersiyer sürüklenim örtüleri altında yer yer yüzeylenmesi vardır.
Çüngüş-Ergani arasında karabegan, Kedek, Dal, Guleman civarında birim
yüzeylenmiştir. Litolojik olarak Lice formasyonuna benzeyen Çüngüş formasyonu,
renginin daha koyu olması, aşırı deforme olması ve Maden karmaşığına ait bloklar
içermesi ile ondan ayrılmaktadır (Perincek-1979) . Çüngüş formasyonu genelde yeşil
gri renkli şeyl-kumtaşı-marn nöbetleşmelidir. Kumtaşı; boz yer yer alacalı renkli,
polijenik elemanlı, ince kalın tabakalı ,ince taneli, tane arası zayıf düşük poroziteli, az
düz, zayıf boylanmalı, mika pullu, çakılcıklı, kireçli, kil çimentolu yer yer sucuk
yapılıdır. Çüngüş formasyonu tektonik etki sonucu aşırı konum bozumuna uğramıştır.
İlksel çökelme yerlerinde Maden karmaşığı ile ilksel bir ilişki söz konusudur. Birimin
kalınlığı, alt ve üst sınırların tektonik olması nedeniyle değişkendir. Bölgede 0 ile 500
m. Arasında değişen kalınlığa sahiptir. Açıkbaş ve diğ. (1981) bir çok tekrarlanma ile
1500 m. ye çıkabildiğini belirtir. Çüngüş formasyonu altındaki ve üstündeki
birimlerden sürüklenim düzlemleri ile ayrılmıştır. Yaşı Eosen-Oligosen olarak tespit
205
edilmiştir.Çüngüş formasyonu d
Lice Formasyonu (Tl) : Formasyona Lice formasyonu adını Schmidt (1958)
vermiştir. Lice formasyonu Bitlis-Maden karmaşığı sürüklenimin ön cephesinde
Çermik-Çüngüş civarında Çermik-Ergani-Guleman-Dicle-Hani-Lice-Kulp-Sason
dolaylarında yüzeylenir. Lice havzasında çökelen istif farklı litolojik özellikler
gösterirler. Killi mikrit ve marn ardalanması, Türbidit kökenli kumtaşı-şeyl
ardalanmasından, kaba kırıntılardan oluşur.
Kalınlığı yaklaşık olarak 1500 m görünmekle birlikte Maden karmaşığı ve
Çüngüş formasyonu tarafından tektonik olarak örtüldüğünden kalınlığı değişkendir.
Lice formasyonu Hoya formasyonu ile diskordanslıdır. Üstte ise tektonik olarak
Maden karmaşığı ve Çüngüş formasyonu ile ve yer yer Guleman ofiyolitleri
tarafından örtülürler. Formasyonun yaşı Akitaniyen-Burdigaliyen olarak
saptanmıştır. Açık şelf ortamından yamaç, yamaç ötesi havzaya doğru değişik ortam
koşullarında çökelmiştir.
Asbest Oluşumu: Pötürge Metamorfitleri ile Guleman ofiyolitlerinin
kontaklarında oluşan asbest (Tremolitler) , metamorfizmaya uğramış serpantinlerin
tabanı içerisinde meydana gelmektedirler. Kökenleri ve oluşumları farklı olmakla
beraber krizotil asbestle komşudurlar.
Tremolitler, kontak metamorfizmaya uğramış kalk-silikat, hornfles gibi
kalkerli kayaçlarda, metamorfize serpantinlerde ve yeşil taşlarda oluşmaktadır (
irkeç,t, 1990 mta asbest ) Tremolit metamorfiklerde serpantinleşmiş ultrabazikler
arasındaki kontak boyunca lokal makaslama zonlarında oluşmuştur.
Çalışma boyunca yapılmış olan analizler sonuçları aşağı da sunulmuştur. (
Tablo–2) .aha hareketli ortamda fliş sedimantasyonunu ile havzada yerini almaktadır.
Tablo- 2. Numunelerden Yapılan Analizler
Numune Lokasyon
No
Numune Konumu
Zaman Konsantrasyon X-ray EM/EDS
(Saat)
(f/cc)
1
Armutova
Ev İçerisinde
8
0.0042
+
-
2
Yukarışeyhler
Ev İçerisinde
8
1.08
+
+
3
Armutova
Ev İçerisinde
8
1.24
-
-
4
Armutova
Asbest Ocağında
8
4.9
+
+
5
Armutova
Asbest Ocağında
8
1.17
+
-
6
Yukarışeyhler
Köy İçerisinde
8
0.007
+
+
7
Yukarışeyhler
Asbest Ocağında
8
0.000081
+
-
8
Armutova
Köy İçerisinde
206
8
0.02
+
+
X-Ray analizleri sonuçlarında tüm örneklerin asbest çeşitlerinden olan
Amfibol Asbest grubundan her ne kadar Aktinolit olasılığı olsa bile Tremolit
olduğunun kanaatine varılmıştır (Şekil–5).
Component Conc
MgO
16,560
SiO2
48,045
CaO
20,012
Fe2O3
15,383
100,000
Total
Elt. Line Conc
O Ka 42,492 wt. %
Mg Ka 9,988 wt. %
Si Ka 22,458 wt. %
Ca Ka 14,303 wt. %
Fe Ka 10,759 wt. %
100,000
Total
kv
20,0
Takeoff Angle
40,0 o
Elapsed Livetime 30,0
Component Conc
MgO
16,560
SiO2
48,045
CaO
20,012
Fe2O3
15,383
100,000
Total
Elt. Line Conc
O Ka 42,492 wt. %
Mg Ka 9,988 wt. %
Si Ka 22,458 wt. %
Ca Ka 14,303 wt. %
Fe Ka 10,759 wt. %
100,000
Total
kV
20,0
Takeoff Angle
40,0 o
Elapsed Livetime 30,0
Şekil-5. Numunelerin X-Ray Grafikleri
Elektron mikroskobu SEM/ED sonuçlarında da örneklerin tamamı Tremolit
olarak değerlendirilmiştir (Şekil–6)
Şekil-6. Numunelerin Elektron Mikroskopisi Görüntüleri
Personel tipi Toz ölçümü cihazının ölçümleri aşağıda sunulmuştur ve bu
sonuçları göre her ölçümde yüksek lif sayısı ve yüksek konsantrasyonlar elde
edilmiş olup ortamda asbest olduğunun kanaatine varılmıştır.
Toz Ölçüm Cihazı İle Ölçüm Yapılan Köyler Ve Lokasyon Noktaları
Armutova ( Amidi ) Köyü (Ergani-Merkez-Diyarbakır)
1-Toz Ölçüm Noktası 1 : süre 60 dakika ; lif sayısı : 50 lif ; konsantrasyon
: 0.00042 f/cc ;Ahmet Gün'ün Evi ;
207
2- Toz Ölçüm Noktası 2 : süre 120 dakika ; lif sayısı : 126 lif ;
konsantrasyon : 0.00051 f/cc ; Muhittin Çelebi'nin Evi ;
3- Toz Ölçüm Noktası 3 : süre 125 dakika ; lif sayısı : 40 lif ;
konsantrasyon : 0.00015 f/cc ; Köy Meydanı ;
4- Toz Ölçüm Noktası 4 : süre 60 dakika ; lif sayısı : 18 lif
;konsantarasyon : 0.00014 f/cc ; Köy suyununun kaynak çıkış yeri
5- Toz Ölçüm Noktası 5 : süre 121 dakika ; lif sayısı : 85 lif sayısı ;
konsantarasyon : 0.00035 f/cc ; Bülent elmas'ın Evi
Yukarı Şeyhler ( Merkez-Çermik-Diyarbakır )
1- Toz Ölçüm Noktası 6 : süre 120 dakika, lif sayısı : 28 lif ;
konsantrasyon : 0.00012 f/cc ; köy içi
2- Toz Ölçüm Noktası 7 : süre 131 dakika, lif sayısı : 108 lif ,
konsantarasyon : 0.00039 f/cc
3- Toz Ölçüm Noktası 8 : süre 145 dakika, lif sayısı : 73 lif ,
konsantarasyon : 0.00026 f/cc
Tartışma ve Sonuç
Maden yataklarından meydana gelen yüzey – yeraltı suyu kirliliği
günümüzde diğer kirlilik kaynakları gibi insan ve hayvan sağlığını ciddi şekilde tehdit
etmekte, bitkilerin gelişiminde ise olumsuz rol oynamaktadır. Diğer bir değişle varlığı
bir ülkenin ekonomisinde çok büyük önem taşıyan madenler, zamanla çevre üzerinde
oluşturdukları olumsuzluklar ve bu olumsuz koşulların giderilmesi için harcanan
paralar oranında ciddi birer sorun olarak karşımıza çıkabilmektedir.
Asbestin mevcut 6 çeşit mineralinden tümünün solunum yoluyla alınması
halinde, birinci dereceden kanser nedeni olduğu kesinlik kazanmıştır. Lifleri
uzunluğu ve geometrisi ile solunan havadaki lif yoğunluğu ve toza maruz kalma süresi
hastalığı artırıcı faktörlerdir.
Asbeste maruz kalma, maden işçileri tarafından doğrudan olmakta, buna
karşın başta rüzgar ve yüzeysel akışa geçen sular sayesinde çok uzaklara kadar
taşınabilmekte ve doğal olarak maden sahası dışında da etkili olabilmektedir. Bu
doğal etkileşim dışında, ticari olarak çok geniş bir alanı olan özellikle krizotil
asbestin, kullanıldıkları bölgelerdeki malzemelerin zamanla aşınıp eskimesiyle, toz
halinde ufalanması, bir sonucu olarak ortaya çıkan bu tozların solunumu ile hastalıklar
ortaya çıkmaktadır. Günümüzde kesinlik kazanan bu durum karşısında özellikle ABD
ve diğer gelişmiş ülkelerde asbest maden yatakları birer birer kapatılmakta ve
asbestten yapılan malzemelerin kullanımı kısıtlanmaktadır.
208
Asbest mineralinin lifli yapısından dolayı solunumla alınmasının kansere
neden olduğu kesinlik kazanmıştır. İçilen suyla veya bulaştığı bitkilerin yenilmesiyle
sindirim sisteminde aynı etkiyi yapmadığı yönündeki daha etkin görüşlere karşın bu
konuda yeterli çalışma yapılmamış olmasının getirdiği şüpheler mevcuttur. Diğer bir
değişle insanlar halen asbest borularda taşınan suyu içerken huzursuzluk
duymaktadırlar.
Sonuç olarak, hastaların akciğer dokularında tremolit'e rastlanmıştır.
Koyunların akciğer dokularında da, tremolit bulunmuştur. Canlıların yaşadığı
çevreden (evlerden, dere yataklarından vs) alınan örneklerde de tremolit asbest türü
belirlenmiştir. Konuyla ilgili yapılması gerekenler “ Yapılan ve Yapılması Gerekli
Çalışmalar” başlığı altında belirtildiği sıraya göre bir plan ve program çerçevesinde ve
gün geçirmeksizin uygulamaya konulmalıdır. Alınacak tedbirler konusunda gecikilen
her an aleyhimize işlemekte olup, boşa harcanan zaman sorunlarının çözümünü daha
zorlaştıracak ve çözümsüz kılacaktır.
Asbest Konusunda Yapılan Ve Yapılması Gerekenler
Asbest konusunda yapılması gerekli araştırma ve incelemeler önem ve
öncelik sırası gözetilerek 3 ana başlık altında ele alınabilir.
A. Birinci aşamada yapılması gerekenler:
1. Asbest minerallerinin çevreye olan olumsuz etkisinin detaylı
araştırılması.
a) Asbest çeşitlerinin farklı biyokimyasal özelliklerini belirlemesi.
b) Kaya ve topraklar içerisinde, sularda ve havada mevcut asbest
miktarının ortaya konulması.
2. Ülkemizdeki asbeste bağlı hastalıkların geriye dönük patolojik yönden
araştırmasının yapılması (Arşiv araştırması).
3.Klinik çalışmalarını başlatılması.
a) Asbeste bağlı olarak gelişebilecek hastalıkların detaylıca
irdelenmesi.
b) Ölüm raporları ve mevcut biyopsilerin incelenmesi ( kayıt altına
alınması ).
c) Asbestle ilgili ölüm ve hastalık oranlarının saptanması( kayıt altına
alınması ).
A. İkinci aşamada yapılması gerekenler:
1. Asbestin çevreye olan zararının araştırılmasına kapsamlı bir şekilde
devam etmek.
209
a) Birinci aşamada elde edilen verilerin güçlendirilebilmesi için söz
konusu araziden kaya, toprak, mineral, su ve hava örneklerini alması.
b) 1. ve 2. basamak çalışmalarında elde edilen verilerin ışığı altında
asbeste bağlı oluşabilecek sağlık riski analizlerini gerçekleştirmesi.
2. Klinik çalışmalarına devam edilmesi.
Önceki hasta gurupları ile kontrol guruplarında tüm ada genelinde, radyolojik
bulgulara bağlı olarak epidemioloji araştırmalar yapması.
3. Araziden toplanan lif örneklerinin potansiyel kanserojen etkileri ile
biyolojik aktivitelerini tayin edilmesi.
B. Üçüncü aşamada yapılması gerekenler:
1. Potansiyel sağlık problemlerin ortaya çıkarılması için tıbbi risk
tahminlerinin ve analizlerinin yapılması.
2. Klinik çalışmalarla asbestin sağlık üzerindeki etkilerinin araştırılması.
3. İkinci aşamada olduğu gibi lif örneklerinin kanserojen potansiyelleri
ile biyolojik aktivitelerini ortaya koymaya devam edilmesi.
4.Sağlıkla ilgili tehlikelerin azaltılması yönünde ıslah metotları ile ilgili
tavsiyelerde bulunması.
5.Uzun vadeli izleme metotlarını, prosedürü ve cihazları tanımlanması
ve belirlenmesi.
Bunlar haricinde de mutlaka bölgenin jeokimyasal, risk ve hasta potansiyel
haritalarının çıkartılması, ortak çalışma grupları oluşturarak multidisipliner
çalışmalarla (halk sağlıkçılar, Gögüs hastalıkçılar, Jeoloji Mühendisleri gibi )
çalışmalar ışığında sonuça varılmalıdırlar.
210
KAYNAKLAR
1. Ross, M., and Skinner, C. “Geology and Health”, Geotimes, January1994.
2. Mosman, BT and Gee, J, Bernard L. “Pulmonary Reactions and
Mechanisms of Toxicity of Inhaled Fibers”. Toxicology of the Lung, 2nd ed. Edited by
D.E. Gardner et al. Ravel Press, Ltd, New York, 371-387,1993.
3. Ross, M, “Minerals and Health: The Asbestos Problem” Rational Readings
on Environmental Concerens, Edited by Jay H. Lehr, Van Nostrand reinhold, New
York, 101-115,1992.
4. Dunniga, J., “A Scientific Update on Asbestos and health”, 1130
Sherbrook & Street West Suit 410, Monteral, Quebec, CANADA, 1990.
5. Ross, M. “A survey of Asbestos-Related Disease in Trades and Mining
Occupations and in Factory and Mining Communities as a means of predicting Health
risk of Non-ocupational Expsure to Fibrous Minerals”, American society for testing
and materials, Race Street, Philadelphia, USA, 1984.
6. Janssen, Y.,Heintc, N., Marsh, J., Borm, P., and Messman, B.
“Induction of c-fos and c-jun proto-oncogenes in Target cells of lung and pleura” by
carcinogenic Fiber,.1994.
7. Mosman, BT, “Carcinogenic Potential of Asbestos and non-Asbestos
Fibers”. Environ. Carcino.Rev(J.Environ, Sci. Health) 151-195, 1988.
8. Ross, M. “Asurvey of Asbestos-Related Disease in Trades and Mining
Occupations and in Factory and Mining Communities as a means of predicting Health
risk of Non-ocupational Expsure to Fibrous Minerals”, American society for testing
and materials, Race Street, Philadelphia, USA, 1984.
9. Selinner, IJ and Lee DHK, “Asabestos and Disease”, Academic Press,
New York, 1978.
10. McDonald, AD and McDonald JC, “Caner”, 1650-1656, 1980.
11. Nicholson, WJ, Selikoff, IJ, Seidman, H, Lilis, R and Formby, P.
Annals of the New York Academy of Sciences. Vol 330, 11-21, 1979.
12. Barış YI, Artvinli M, Bilir N, Sahin AA, Kalyoncu F, Sébastien P. “An
epidemiogical study in an Anatolian village environmentally exposed to tremolit
asbestos”; “Non-occupational asbestos related chest diseases in a small Anatolian
village”. Brit J Ind Med, 45: 838-842, 1988.
211
13. Yazicioğlu S, Ilçayto R, Balci, Sayil BS, Yorulmaz B, “Pleural
Calcification, Pleural Mesothelioma, and Bronchial Cancers Caused by Tremolite
Dust”. Thorax, 35:564-569,1980.
14. Şenyiğit A, Babayiğit C, Gökırmak M, Topçu F, Asan E, Coşkunsel M,
Işık R, Ertem M. Incidence of malignant pleural mesothelioma due to environmental
asbestos fiber exposure in the southeast of Turkey. Respiration ;67:610-614. 2000.
15. Kavak. O, Dalgıç, A, Şenyiğit, A : Medikal Jeoloji ve Önemi , Dicle Tıp
Dergisi, cilt 30 sayı : 1-4 sayfa : 89-92 ; 2003.
16. Kavak. O, Dalgıç, A, Şenyiğit, A : İnsan Sağlığına Etki Eden Mineraller
ve Analiz yöntemleri : Dicle Tıp Dergisi, cilt 31 sayı : 1 sayfa : 69-75 ; 2004.
17. Barış YI. Asbestos and erionite related chest diseases. Ankara, Turkey.
Semih Ofset Mat. Lmd Co, ; 62-109. 1987.
18. Barış YI, Bilir N, Artvinli M. Et al : An epidemiological study on an
Anatolian village environmentally exposed to tremolite asbestos. Br J Indust Med, :
45: 838-40. 1988.
19. Yazıcıoğlu S, Ilcayto R, Balcı K. Et al. Pleural calcification,pleural
mesotheliomas and bronchial cancers caused by tremolite dust.Thorax, ;35: 564-569.
1980.
20. Barış YI, Simonato L, Artvinli M. Et al. Epidemiological and
environmental evidence of health effects of exposure to erionite fibers: a four year
study in the Cappadocian region of Turkey. Int J Cancer; 39:10-17. 1987.
21. Selcuk ZT,, Çöplü, L, Emri S, et al: Malignant pleurall mesot. due to
environmental mineral fiber oxposure in Turkey : analysis of 135 cases.
Chest;102:790-796. 1992.
212
DİYARBAKIR'DA ÇÖP, MADEN VE PETROL KİRLİLİĞİ
İrem HASPOLAT
ve
Ahmet AKAYDIN
Çevre kirliliği. Çevre; dünya üzerinde yaşamını sürdüren canlılarının
hayatları boyunca ilişkilerini sürdürdüğü dış ortamdır. Diğer bir deyişle "ekosistem"
olarak tanımlanabilir. Hava, su ve toprak bu çevrenin fiziksel unsurlarını, insan,
hayvan, bitki ve diğer mikroorganizmalar ise biyolojik unsurlarını teşkil
etmektedir. Doğanın temel fiziksel unsurları olan, hava, su ve toprak üzerinde
olumsuz etkilerin oluşması ile ortaya çıkan ve canlı öğelerin hayati aktivitelerini
olumsuz yönde etkileyen cansız çevre öğeleri üzerinde yapısal zararlar meydana
getiren ve niteliklerini bozan yabancı maddelerin hava, su ve toprağa yoğun bir
şekilde karışması olayına "çevre kirliliği" adı verilmektedir.
Gelişen teknolojinin yaşamımıza getirdiği rahatlık yanında, bu gelişmenin
tabiata ve çevreye verdiği kirliliğin boyutu her geçen gün hızla artmaktadır. Yaşamı
daha mükemmel hale getirmek, daha sağlıklı ve uzun bir ömür sağlayabilmek
amacına dönük bu gelişmelerin, gerek kırsal, gerek kentsel alanlarda olsun, doğal
kaynakları bozduğu su, hava, toprak kirlenmesine yol açtığı, bitki ve hayvan varlığına
zarar verdiği son yıllarda inkar edilemez bir gerçek haline dönüşmüştür.
Hava kirliliği
Atmosferde toz, duman ve saf olmayan su buharı şeklinde bulunabilecek
kirleticilerin, insanlar ve diğer canlılar ile eşyaya zarar verebilecek miktarlara
yükselmesi, “Hava Kirliliği” olarak nitelenmektedir. Havayı kirleten maddelerin sınır
değerleri (havada zararlı olmayacak derecedeki en yüksek değerleri), her ülkenin
ilgili kuruluşları tarafından yönetmeliklerle belirlenir. Kirletici maddelerin niteliğine
göre, canlılara vereceği zarar şekil ve dereceleri de değişir. Hava kirliliğine karşı
alınabilecek önlemler, kirlilik kaynağına göre (fabrika, termik santral, konutlar, taşıt
araçları) çok çeşitlidir. Bu önlemler başta eğitim alınmak üzere teknik, hukuksal
önlemler olmak üzere başlıca 3 grupta toplanabilir. Bir çok ülkenin hava kirliliğinin
sınırı vardır fakat gelişmiş ülkeler bu sınırı aşmaktadır.
Su kirliliği
Su kirliliği, istenmeyen zararlı maddelerin, suyun niteliğini ölçülebilecek
oranda bozmalarını sağlayacak miktar ve yoğunlukta suya karışma olayıdır. Konutlar,
endüstri kuruluşları, termik santraller, gübreler, kimyasal mücadele ilaçları, tarımsal
sanayi atık suları, nükleer santrallerden çıkan sıcak sular ve toprak erozyonu gibi
süreçler ve maddeler su kirliliğini meydana getiren başlıca kaynaklardır. Bunların
hepsi doğrudan doğruya veya dolaylı olarak canlı ve cansız varlıklara zarar
vermektedir. Suların kirlenmesine karşı alınabilecek önlemler iki grupta toplanabilir:
213

Su kullanımında tasarruf sağlayacak önlemler (ev idaresi, tarımsal sulama,
sanayide su kullanımı vb.).

Suları temizleyen teknik önlemler. Birinci gruba giren önlemler, atık kirli su
miktarını azaltmayı öngörmektedir.Teknik önlemler ise, suyun kirlenmesini
ve kirlenmiş suların arıtılmasını sağlarlar.
Toprak kirliliği
Toprağın verim gücünü düşürecek toprak kirliliği veya toprak kirlenmesi
olarak nitelenir. Toprak kirlenmesi, hava ve suları kirleten maddeler tarafından
meydana getirilir. Örneğin, kükürtdioksit oranı yüksek olan bir atmosfer tabakasından
geçen yağmur damlacıkları “asit yağışları” halinde toprağa gelir. Toprak içine giren
bu asitli sular ağaç köklerini, bitkisel ve hayvansal toprak canlılarını zarara uğratır.
Toprağın reaksiyonunu etkileyerek besin maddesi dengesini bozar, taban sularını
içilmez hale getirir. Aynı şekilde çöp yığınlarından toprağa sızan sular, kirli sulama
suları, gübre çözeltileri, radyoaktif maddeler, uçucu küller, toprağı kirleten madde ve
kaynaklardır. Toprak kirliliğini önlemek için çok çeşitli teknik geliştirilmektedir. (1)
Atık Tanımı: Standart dışı ürünler, sağlıklı kullanım süresi geçmiş olan
ürünler, niteliği bozulmuş ya da yanlış kullanıma maruz kalmış olan maddeler
(kontamine olmuş maddeler), aktiviteler sonucu kontamine olmuş ya da kirlenmiş
maddeler (temizleme işlemi atıkları, ambalaj atıkları), kullanılmayan kısımlar (atık
piller ve katalizörler), yararlı performans gösteremeyen maddeler (kontamine olmuş
asitler), endüstriyel proses kalıntıları (destilasyon atıkları), kirliliğin önlenmesi amacı
ile kullanılan proses kalıntıları (yıkama çamurları, filtre tozları, kullanılmış
filtreler),yüzey işlemleri kalıntıları (torna atıkları ve benzeri), hammadde işleme
proses kalıntıları (petrol slopları, madencilik ve benzeri), değerini kaybetmiş olan
maddeler (PCB'lerle kontamine olmuş yağlar)ihracatçı ülkenin kanunlarına göre
yasak getirilmiş olan maddeler, yeniden kullanım veya geri kazanım amacı ile
getirilen maddeler, kontamine olmuş alanın iyileştirme çalışmalarından doğan
maddeler.
Yukarıda bahsedilen katagorilere ait olmayan fakat üretici ya da ihracatçı
tarafından atık olarak kabul edilen maddeler, yukarıda belirtilmeyen üretim atıkları,
atık olarak tanımlanır. Atıklar türlerine göre atık kodları (EWC) ile
sınıflandırılmışlardır. Atık beyanı, atıkların taşınması, depolanması, geri dönüşüm,
geri kazanım ve bertaraf sürecinde bu kodlar ile ifade edilirler
Günümüzde atıkların bir bölümü geri kazanım ve geri dönüşüm yöntemleri
ile yeniden üretime dahil edilebilmektedir. Çöp yığınlarının azaltılması ve atık depo
alanlarının daha faydalı kullanılması sağlanmaktadır.
Atık yönetimi; atığın kaynağında azaltılması, özelliğine göre ayrılması,
toplanması, taşınması, geçici depolama, ara depolama, geri kazanım, bertaraf ve
bertaraf işlemleri sonrası kontrolü ve benzeri işlemleri içeren çevre yönetimi
biçimidir. Entegre atık yönetimi ise atık yönetiminin entegre olarak tüm atıklara
beraber uygulanmasıdır (2)
214
DİYARBAKIR'DA KATI ATIKLAR
Diyarbakır Büyükşehir belediye verileriyle
Diyarbakır'da katı atık ve değerlendirilmesi
Kişi başına düşen günlük katı atık

Diyarbakır Kent sınırları içinde: 0,71 kg

Bismil sınırları içinde 
Eğil belediyesi sınırları dâhili : 0,42 kg

Ergani belediyesi sınırları dâhili: 0,46 kg
: 0,69 kg
İlçelere Göre Katı Atık Miktarı
İlçeler Bağlar :
236,19 ton/gün

Yenişehir
:
Sur

Karapınar
Atık Miktarı


:
Nüfus
(332.658 kişi)
135,07 ton/gün
: 77,07 ton/gün
144,29 ton/gün
(190.244 kişi)
(108.558 kişi)
(203.222 kişi)
Diyabakır'da katı aşırı nüfus yoğunluğu ve çevre bilincinin oluşmaması
sonucu şehrin genelinde katı atık sorunu vardır. Çöp kutusu yerine yere atılan çöpler,
evlerden dışarı gelişi güzel bırakılan çöpler başlıca sorunlar arasındadır. Bütün
bunların yanında katı atık ayrışma istasyonlarını bulunmaması ve geri dönüşüm
gerekli önem verilmeyişi önemli bir sorun oluşturur.
Yaz ortalama :592,62 kg/gün
Kış ortalaması :615,89 kg/gün
215
Tablo 5.21 Katı atık detayı
Sıra
Bileşenler
Oranlar
Sıra
Bileşenler
Oranlar
1
Kâğıt
3.26%
13
Mutfak atıkları
53.57%
2
Karton
1.50%
14
Bahçe atıkları
0.12%
5.01%
15
3
Plastik torba(folyo)
Ağaç
0.00%
4
Plastik sise
2.28%
16
Diğer ağaçlar
0.01%
5
Diğer plastikler
0.05%
17
Tehlikeli atıklar
0.01%
6
Hurda meta
l0.07%
18
Kemik ve et
0.41%
7
Ambalaj metali
0.52%
19
Cam
0.96%
8
Diğer kombine mat.
0.02%
20
Tekstil
1.46%
9
Tetrapak
0.33%
21
Diğer teksti
l0.25%
10
Mobilya
0.01%
22
Artıklar
10.65%
11
Mineral
0.02%
23
Çocuk bezleri
3.91%
0.00%
24
Elektronik atıklar
0.01%
12
İnşaat atıkları
Çöplerin ekonomiye kazandırılması hem çevre kontrolü hem de istihdam
açısından yarar getirecektir Geridönüşüm ekonomiye ciddi katkı sağlayacaktır. Çöp
kategorilerine göre sınıflandırıldıktan sonra ayrılmalı,kalan ise gübre ve enerji olarak
değerlendirilmelidir (3).
SU KİRLİLİĞİ
Yer yüzündeki sular, güneşin sağladığı enerji ile sürekli bir döngü içinde
bulunur. İnsanlar, ihtiyaçları için, suyu bu döngüden alır ve kullandıktan sonra tekrar
aynı döngüye iade ederler. Bu süreç sırasında suya karışan maddeler, suyun fiziksel,
kimyasal ve biyolojik özelliklerini değiştirerek “su kirliliği” olarak adlandırılan
durum ortaya çıkar. Su kirlenmesi, su kaynağının fiziksel, kimyasal, bakteriyolojik,
radyoaktif ve ekolojik özelliklerinin olumsuz yönde değişmesi şeklinde olur.
Yeryüzünü saran ve okyanuslarda, denizlerde, göllerde, akarsularda ve yer
altı sularında bulunan sularla atmosferdeki su buharının tümüne hidrosfer (su küre)
adı verilir. Yeryüzündeki sular, güneş enerjisi etkisi ile sürekli bir dolaşım içinde
bulunur. Yeryüzünden buharlaşarak atmosfere çıkan sular yoğunlaşarak tekrar
yeryüzüne dönerler. Bu dolaşma "Hidrolojik devre" denir. İnsanlar yaşamlarını
sürdürebilmek ve ekonomik ihtiyaçlarım giderebilmek için suyu bu dolaşımdan alır,
kullandıktan sonra yine aynı dolaşıma iade ederler. Bu olaylar sırasında suya karışan
216
maddeler suların fiziksel, kimyasal ve biyolojik olarak özelliklerinin değişmelerine
neden olurlar. Su kirliliği olara.k adlandırılan bu özellik değişimleri, aynı zamanda
sularda yaşayan çeşitli canlı varlıkları da etkiler. Böylece su kirlenmesi suya bağlı eko
sistemlerin etkilenmesine, dengelerin bozulmasına ve giderek doğadaki tüm suların
sahip oldukları kendi kendini temizleme kapasitesinin azalmasına veya yok olmasına
yol açabilir.
Çevre kirlenmesi denilince genellikle hava, su ve toprağın kirlenmesi
düşünülür. Bunlardan en kolay ve çabuk kirlenen kuşkusuz sudur. Çünkü her kirlenen
şey genelde su ile yıkanarak temizlenir, bu da kirliliğin son mekanının su olması
anlamına gelir. Havanın ve toprağın kirlilik bakımından zamanla kendi kendilerini
yenilemeleri bir bakıma kirliliklerini suya vermelerine neden olur.
Havanın içinde bulunan katı ve sıvı tanecikler, havadan çok ağır
olduklarından, çok geçmeden aşağı doğru inerek karalara ve sulara ulaşırlar. Havanın
içinde bulunan gaz ve buhar halindeki kirleticilerde zamanla yağmur suları ile
yeryüzünde toprak ve suya karışırlar. Bunlara örnek olarak, kükürt, azot ve karbon
dioksitler verilebilir. Havaya karışan pek çok kirletici madde çok dayanıklı
olmadığından, zamanla oksijen, ışık ve ültraviyole ışınlarının etkisi ile parçalanır.
Daha sonra dünyada toprağa, göle, denize ve havaya inerler. Bu kirleticilerden toprağa
yayılanlarda zamanla mekaniksel ve sel suları yardımı ile veya başka etkenlerin
yardımı ile topraktan suya geçerler.
. Su kirliliğinin bir başka tanımı ise; su kaynağının kimyasal, fiziksel,
bakteriyolojik, radyoaktif ve ekolojik özelliklerinin olumsuz yönde değişmesi,
şeklinde gözlenen ve doğrudan veya dolaylı yoldan biyolojik kaynaklarda, insan
sağlığında, su ürünlerinde, su kalitesinde ve suyun diğer amaçlarla kullanılmasında
engelleyici bozulmalar yaratacak madde ve enerji atıklarının boşaltılmasını ifade
etmektedir.
a) Havadaki ve topraktaki kirletici maddeler eninde sonunda suya geçerler.
b) Dünyadaki tüm suların % 99'undan daha fazlası bir tek sistem içinde
birbirine bağlı olup genel mahiyette kirlenme tehdidi altında
bulunmaktadır.
c) Sularda, muazzam bir canlı varlık hazinesi, dolayısı ile gıda deposu
mevcuttur. Burada vaki olabilecek bir denge bozulması bütün
dünyamızdaki yaşamı ciddi ve olumsuz yönde etkiler.
d) Kirletici madde miktarı çok az olsa bile suda erimediği zaman, su üzerinde
çok ince bir tabaka teşkil edince sudaki hayat önemli bir derecede
etkilenebilir. Bunun nedeni atmosferden oksijen ve ısı alışverişinin
zorlaşmasıdır.
Denizlerden buharlaşan sular yukarıda yoğunlaşıp yağmur halinde aşağıya
düşünce pek çok pislikleri ve suda eriyen maddeleri beraberce nehirlere ve özellikle
denizlere doğru sürüklerler. Bu şekilde pislikler ve kirleticiler durmadan havadan ve
217
topraktan sulara geçerler. Karalardan sökülebilen ve sular tarafından sürüklenen taş
ve topraklarda bu kirletici maddeler gibi denizlere ulaşınca bir daha eski yerlerine
gidemezler. Onun içindir ki denizler bilhassa nehir ağızlarında mütemadiyen
dolmakta ve karaların yüzölçümü az da olsa artmakladır. Kısacası karalardan ve
atmosferden ister suda erimiş olsun, ister erimemiş olsun suya sürüklenen maddeler
ve bu arada kirleticiler bir daha eski yerlerine gidemezler. Her şeyden önce yer çekimi
buna manidir. Erozyon sonucunda her yıl milyonlarca ton kıymetli toprak karalardan
sulara ve dolayısı ile denizlere geçer. Bir bakıma bu da önemli bir çevre sorunudur.
Dünyamız verimliliği bu yüzden gittikçe azalmaktadır. Sulara ve denizlere
geçen maddeler okside edilebilir cinsten iseler (mesela organik maddeler) sudaki
erimiş oksijeni yakacaklarından sudaki hayat şartlarını zorlaştırırlar. Genellikle
organik maddeler oksijenle tahrip edilip zamanla parçalanırlar ve hüviyetlerini
kaybedip zararsız hale gelirler. Suda erimiş
Haldeki oksijen oradaki hayatın devamında büyük bir etkendir. Bir kısım
organik madde çok dirençli olup uzun zaman bozulmadan kalabilirler. Bu gibi
maddelerin çevre üzerindeki menfi etkileri de uzun sürer ve ekolojik sistem dengesini
ciddi olarak bozabilirler. Örnek olarak petrol ürünlerinden, suda ağır olup dibe
çökenler gösterilebilir(4).
Topoğrafik Su Havzalarında Kirlenme
Su, hava, toprak, gürültü kirliliği gibi çevresel kirlenme çeşitleri
vardır.Ülkemizde hızlı nüfus artışıyla kişi başına düşen alanın azalması başta olmak
üzere sanayinin yaygınlaşması, tarımın makinalaşması, çevrenin dolayısıyla suların
kirlenmesinde önde gelen etmenlerdir. Bunların hepsinden önemlisi ise insanların
genelde çevre koşullarının yaşam için taşıdığı önemi yeterince algılayamamalarından
kaynaklanmaktadır. Ülkemizde birçok nedenden dolayı kontrol altında tutulamayan
evsel, endüstriyel ve tarımsal etkinlikler sonucu, günümüzde pek çok su havzasında
kirliliğin önemli boyutlara ulaştığı bilinmektedir
Nüfusumuzun ve sanayileşmesinin hızla artması, tarımsal gübre ve ilaçların
kullanımının giderek yaygınlaşması gibi nedenlerle su azlığı çeken ülke konumunda
olan ülkemizin, 20-30 yıl sonra geri dönüşümü imkansız su sorunlarıyla karşı karşıya
kalacağı açıktır.
Hayatımızın devamı ile her türlü biyolojik ve fizyolojik aktivitelerimiz için
gerekli olan su vazgeçilemez öneme sahiptir. Her gün besinlerle ve doğrudan ortalama
2.5 lt suyu vücudumuza almak zorunda olduğumuz hatırlanırsa, içme sularının
kalitesinin sağlığımız açısından taşıdığı değer ortadadır. Su, sadece bizim için değil,
hem bitkilerin hem de hayvanların sağlık ve verimlilikleri açısından da yaşamsal
değerdedir.
Bu derece değerli olan sularımızın kirletilmemesi için ülke insanımızın
bilinçlendirilmesi başta olmak üzere, sularımızın korunması birincil görevlerimizden
218
olmalıdır. Doğaya müdahale etmeden, orman ve diğer bitki alanları korunarak,
kirliliğin doğanın kendi döngüsü içinde temizlenebilecek oranda ve şekilde ortamlar
oluşturarak doğa ile uyum içinde yaşamayı başarmayı ilke edinmemiz gerekmektedir.
Gelecek nesillerin yaşamının bizim elimizde olduğunun bilincinde hareket etmeliyiz.
Bunun da ön koşulu gelecek nesillere içilebilir nitelikte su ve yaşanabilir bir çevre
bırakmaktır (5).
DİCLE NEHRİ KİRLİLİĞİ
Dicle Nehri'nde su kirlenmesinin önlenmesi ve giderilmesi konusunda
bugüne kadar yapılan çalışmalar gerekli etkinliği göstermemiştir. Dicle Nehri kirliliği
ile ilgili olarak yapılan bu çalışmada evsel, endüstriyel, nehir boyunca yer alan
tarımsal alanlar, doğal araziden kaynaklanan toprak aşınması ve sediment kaynaklı
kirlenmeler incelenmiştir. Ayrıca nehir boyunca yer alan yerleşim alanlarına yakın
seçilen Maden ilçe çıkışı, Dicle baraj aksı, Diyarbakır Ongözlü Köprü ve Diyarbakır
istasyonlarında ölçümü yapılan su kalite parametrelerinin minimum, uzun yıllar
ortalaması ve maksimum değerleri ile 2009 yılına aylık ölçüm değerlerine göre ilgili
standartlarda tariflenen kalite kriterlerine göre karşılaştırmaları yapılmış ve suların
kullanım amaçlarına göre kalite sınıfları belirlenmiştir.
Dicle Nehri ve kolları üzerinde yer alan yerleşim merkezlerinin çoğunda
yeterli atıksu arıtma tesisleri olmayışı ve herhangi bir arıtıma tabi tutulmadan
doğrudan veya dolaylı olarak nehre verilen evsel atıklar, nehrin kirlenmesine neden
olmuştur. Buna göre seçilen Diyarbakır, Bismil ve Maden yerleşim alanlarının evsel
atısu yükleri hesaplanmış ve toplam olarak Dicle Nehri'ne günde 261233,8 m3 atıksu,
61720 kg organik madde, 79733,9 kg toplam katı madde, 8831,1 kg azot ve 2650,2 kg
fosfor verildiği belirlenmiştir. Ölçüm yapılan istasyonlarda azot ve fosfor
bileşiklerine ilişkin amonyum, nitrit ve nitrat azotu ile fosfata ait su kalite parametre
değerleri standartlarda belirlenen limitleri aştığı görülmüştür.
Dicle Nehri'nde Maden ilçesinde Maden Çayı üzerinde Maden Bakır
Fabrikası, Diyarbakır çıkışının 10. km.'sinde Tekel İçki Fabrikası ve yerleşim
merkezlerindeki ufak çaptaki endüstriler doğrudan, organize sanayi bölgeleri, küçük
sanayi siteleri ve diğer endüstriyel faaliyetler dolaylı olarak atıklarını Dicle Nehri'ne
vermektedir. Buna göre endüstriyel kaynaklı kirlenme açısından yapılan analizlerde,
Maden ilçe çıkışında demir, krom, kurşun, çinko, özellikle bakır değerleri, belirlenen
yüzey suyu standartlarının oldukça üzerinde yüksek bulunmuştur. Bu değerler,
Maden ilçesinde bulunan bakır fabrikasının ve çevrede mevcut maden alanlarının
kirletici etkisi olarak görülmektedir. Diğer parametreler ise tarif edilen yüzeysel su
kalitesi sınıf sular ile uyum içerisinde olduğu gözlenmiştir. Dicle baraj aksındaki
istasyonda bakır ve demir dışında kalite limitini aşan endüstriyel kirlilik
parametrelerine rastlanmamıştır.
Tarımsal alanlardan kaynaklanan atık sular içerdikleri fazla miktarlardaki
organik maddeler, azot, fosfor, potasyum ve kalsiyum içeren gübre elementleri ile
219
sulama alanlarından nehre geri dönen akımlardaki tarımsal mücadele ilaçları ve yapay
gübre kalıntıları Dicle Nehri'nin kirlenmesine etki eden unsurlar olarak görülmüştür.
Azot ve fosfor bileşikleri ile ilgili su kalite parametre değerlerinin kriterleri aşması
bunu doğrulamaktadır.
Maden ilçe çıkışı, Dicle Baraj aksı ve Diyarbakır Ongözlü Köprü
istasyonlarında sırasıyla elektriksel iletkenlik değeri 100–1383, 225–740, 298–525
mhos/cm arasında; maksimum renk değerleri 45, 30 ve 30 birim olarak ölçülmüştür.
Bu değerler, ham yüzey suyu kalite sınıfı için verilen standartların altında kalmıştır.
Yine aynı istasyonlarda toplam sertlik değerleri, sırasıyla 75–825, 113–350 ve
113–350 mg/l CaCO3 arasında değiştiği, kriterlerde belirlenen maksimum değeri
aştığı ve suyun aşırı sertlikte olduğu gözlenmiştir.
Maksimum bulanıklık değerleri, Maden ilçe çıkışında 139,5 NTU, Dicle
Baraj aksında 370 NTU ve Diyarbakır Ongözlü Köprü'sünde 190 NTU olarak
ölçülmüştür. Bulanıklık değerinin standartlarca tavsiye edilen ve izin verilen
maksimum değerlerin üstünde olması Dicle Nehri'nin çoğu zaman bulanık olarak
görülmüş olduğunu teyit etmektedir. Bu durum nehir havza koruma alanının bitki
örtüsünden yoksun olması, askıdaki katı maddelerin yüksek ve erozyon ile taşınan
sediment miktarından kaynaklanmaktadır. Dicle Nehri Diyarbakır istasyonunda yıllık
ortalama taşınan sediment miktarı 5,275x106 ton/yıl olarak tespit edilmiş ve akımın en
fazla olduğu Ocak ve Şubat aylarında sediment taşınımının en yüksek düzeye ulaştığı
görülmüştür.
Akarsularda sediment taşınımı yatak yükü ve asılı yük olmak üzere başlıca iki
ayrı biçimde olur. Dicle Nehri fazla eğimli olmayan ova akarsular niteliği taşıdığı için
genelde sediment taşınımı asılı yük halinde olmaktadır. Su içinde asılı duran
sedimentler, Dicle Nehri'nde çözünmüş oksijen dengesini bozmakta ve su bitkilerinin
ihtiyacı olan ışığı azaltmaktadır.
Dicle Nehri'nin çevresinde ve havzadaki araziler erozyona uğramıştır.
Sedimentlerle kirletilmiş ve silt yüklü bir akarsu görünümünde olan Dicle Nehri
görünüş ve estetik olarak bozulmuş ve bölgenin dinlenme yeri olma niteliğini
azaltmıştır (6).
HEVSEL BAHÇELERİ ve TARIMDA KULLANILAN KENTSEL ATIK
SUYUN TOPLUM SAĞLIĞINA ETKİLERİ
Hem tarihi, kültürel ve doğal zenginliği, hem de ekolojik denge ve tarımsal
açıdan Diyarbakır için önemli yeri olan Hevsel Bahçelerinde ne yazık ki tarımsal
sulamada uzun yıllardan beri kentsel atık su (Haram su) kullanılmaktadır. Bu durum
kentin imajını olumsuz etkilemekte hem de toplum sağlığı açısından ciddi problemler
yaratmaktadır. Yapılan çalışmalar Hevsel Bahçelerinde çalışanlar ve aile bireylerinde
bağırsak paraziti görülme sıklığının (%62) kontrol grubuna göre (%32) önemli
derecede yüksek olduğunu göstermiştir. Aynı şekilde bahçelerde çalışanlarda
220
salmonella ve shigella gibi bakteriyel, Hepatit A ve E gibi viral hastalıklar da çok
görülmektedir. Burada yetişen marul gibi yeşil yapraklı sebzelerde Zn, Cu, Pb ve Mn
gibi ağır metaller de yüksek bulunmuştur. Toplumun sağlığının önemli ölçüde tehdit
eden bu sorunun en kısa sürede çözülmesi ve çözüm bulunana kadar özellikle çiğ
tüketilen sebze ve meyve üretimini durdurulması gerekmektedir.
Tüm çabalara karşın suyun yetersizliği, maliyet denetim eksikliği vb
gerekçelerle bugün halen Hevsel Bahçelerinde kentsel atıksu ile sulama işlemi
sürmektedir. Bu durum kent açısından ciddi problemler yaratmaktadır. Atık suların
uygun olarak toplanması ve arıtıldıktan sonra güvenli yöntemlerle tarımda
kullanılması bugün birçok ülkede uygulanmaktadır. Ancak tüm şehrin sağlığı
pahasına Hevsel Bahçelerinde hiçbir arıtma işlemi yapılmayan kentsel atıksu
kullanılmaktadır. Buralarda yetişen ürünleri ise daha çok ekonomik düzeyi düşük
kesimler tüketmektedir. Bu şekilde halkın sağlığı ile oynamak suç oluşturmaktadır.
Kaçak olarak atık su ile sulama yapanlar hakkında suç duyurusunda bulunmak da
dahil olmak üzere tüm önlemler en kısa sürede alınmalı ve kanalizasyon suyu ile
sulamanın önüne geçilmelidir.
1980'lerin başında Hevsel Bahçelerine Dicle Nehrinden temiz su
pompalamak için Köy Hizmetleri il Müdürlüğü tarafından bir pompajlı sulama projesi
tasarlanmış ve plan kısmen 1984 yılında inşa edilmiştir. İşletme masrafları Valilik
tarafından karşılanmak üzere bir yıl boyunca çalıştırılmasına karşın sonraki yıllar için
işletme masraflarının karşılanması konusunda çiftçiler arasında bir uzlaşmaya
varılamamış olması ve atık suyun da hala elde edilebilir olması bu sulama projesini
kullanım dışı bırakmış ve pompa istasyonu kapatılmıştır.
1998–1999' da DİSKİ (Diyarbakır Su ve Kanalizasyon İdaresi) tarafından
yapılan Diyarbakır Atik su Projesi ve Ek Çevresel Koruma projesi kapsamındaki
“Hevsel Bahçelerinde sulama sisteminin rehabilitasyonu” projesi ile bu sorunun
kalıcı çözümü tasarlanmış, Anzele ve Hz Süleyman su kaynaklarının Hevsel
Bahçelerine sulama suyu olarak verilmesi planlanmıştır. İşletme giderlerinin
karşılanması için de bir birliğin kurulması, çiftçilerin birlik bünyesinde toplanması
düşünülmüştür. Bu çerçevede Bakanlar Kurulu 27.12.2002 tarih ve 2002/5116 sayılı
kararı ile Diyarbakır İl Özel İdaresi, Büyük Şehir Belediyesi, Sur Belediyesi ve Tarım
İl Müdürlüğü tarafından “Hevsel Bahçeleri Sulama Birliği” kurulmuştur.
Birlik kurulduktan sonra 2004 yılında sadece Anzele suyu herhangi bir tesis
olmadan, DİSKİ tarafından inşa edilen şehir yağmur suyu şebekesi kullanılarak
çiftçilerin daha önce su aldıkları atık su ana arkına, doğal akışına bırakılmıştır.
Yaklaşık 2900 dekarlık tarımsal alanı olan Hevsel Bahçelerinin sadece 1/3 gibi bir
kısmı bu su ile sulanabilmiştir.
2005 yılında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin ve DSİ'nin katkılarıyla
sondaj kuyularının açılması planlanmış, ancak aynı tarihlerde, Tarım Bakanlığının,
Hevsel Bahçelerine Devegeçidi Barajından kapalı boru sistemi ile cazibeli su getirme
projesi gündeme gelince bu planlamalar askıya alınmıştır.
221
2006 yılında Tarım Bakanlığı tarafından bu projenin inşasına başlanmış, 2007
yılında önemli bir kısmı tamamlanmıştır. Ancak bu tesisin hala eksikleri bulunduğu ve
birliğe devri konusunda Devegeçidi sulama tesisinin asıl sahibi olan DSİ ve tesisi
devralmak suretiyle işletme ve bakım onarımını üstlenen Devegeçidi Sulama Birliği
ile uzlaşmaya varılamadığından birlik tarafından henüz kullanılamamaktadır.
2009 yılında gündeme gelen bir başka çözüm önerisi ise Dicle Barajından
Mardin'e su taşıyacak olan sulama kanalından Hevsel Sulama kanalına bir priz
açılmasıdır. Ancak bunun hızlanması ve kesinleşmesi için de tüm kurumların desteği
ile girişimlerde bulunmak gerekmektedir.
2009 yılında DİSKİ'nin desteğiyle Benusen su kuyusu birlik tarafından
aktifleştirilmiş ancak o bölgede hala açıkta atık suların akıyor olması ve denetindeki
yetersizlikler ve DİSKİ'nin bu atık suları kalıcı bir şekilde kontrol altında tutamaması
sonucu o bölgedeki çiftçiler üretimde atık su kullanmaya devam etmektedirler
Konu başta İl Hıfzısıhha Kurulu olmak üzere birçok kurum ve kuruluşun
sürekli gündemindedir. “13.06.2008 ve 30.04.2009 İl Hıfzıssıhha Kurulu
Kararları'nda Hevsel Bahçeleri'nin atık suyla sulanmasının toplum sağlığını tehdit
ettiği belirtilmiş, ilgili kurum ve kuruluşların ( İl Sağlık Müdürlüğü, Tarım İl
Müdürlüğü, Çevre ve Orman İl Müdürlüğü DİSKİ) üzerine düşen sorumluluğu yerine
getirmeleri konusunda uyarılmıştır.
Tüm çabalara karşın suyun yetersizliği, maliyet denetim eksikliği vb
gerekçelerle bugün halen Hevsel Bahçelerinde kentsel atıksu ile sulama işlemi
sürmektedir. Bu durum kent açısından ciddi problemler yaratmaktadır. Bu
problemleri şöyle sıralamak mümkündür:
Diyarbakır Hevsel bahçelerinde çalışan bireylerde bağırsak paraziti görülme
sıklığının belirlemek üzere Hevsel Bahçelerinde çalışanlar ve aile bireylerinden
oluşan 179 kişi ile ve kontrol grubu olarak da bu bireylerin komşuları olan fakat
Hevsel bahçelerinde çalışmayan 181 kişiyi kapsayan bir çalışma yapılmıştır. Bu
çalışmada Hevsel Bahçelerinde çalışanlar ya da aile bireylerinde bağırsak paraziti
görülme sıklığı %62 olmasına karşın kontrol grubunda %32 bulundu. Bahçede
çalışanlarda en sık saptanan bağırsak paraziti Ascaris lumbricoides idi. Çalışanların
%20'sinde birden fazla sayıda bağırsak paraziti görülürken, kontrol grubunun
%9'unda birden fazla bağırsak paraziti saptanmıştır(6). Çalışanların dışkılarında
salmonella ve shigella üreme sıklığı da anlamlın derecede yüksek bulunmuştur. Yine
aynı araştırmada Hevsel Bahçelerinde çalışanların Hepatit E enfeksiyonu geçirip
geçirmediğine bakılmış ve çalışanların %34.8'inde anti-HEV pozitif bulunduğu,
kontrol grubunda ise bu oranın %4.4 olduğu saptanmıştır
Kimyasal kirlilik
Atık suların içinde kimyasal maddelerin bulunması da sağlık açısından
tehlikelidir. Kanalizasyon sistemleriyle toplanan kentsel atık sular içerisinde, evsel ve
endüstriyel kaynaklı çeşitli inorganik maddeler bulunmaktadır. Ev temizliğinde
222
kullanılan bazı kimyasalların da bu atık sulara karıştığı göz önünde bulundurulduğunda sağlık açısından bulaşıcı hastalıklar yanında bu kimyasallara bağlı kalıcı
sağlık sorunları da oldukça önemlidir. Atık sularda bulunan organik maddeler
arasında; yağlar, sabun, sentetik deterjanlar, proteinler ve bunların ayrışmasından
oluşan ürünler ile çeşitli doğal ve sentetik organik kimyasallar yer almaktadır.
Bazı ağır metaller yetiştirilen tarım ürününde birikerek hem bu ürünlerin
gelişimlerini etkilemekte, hem de bu maddeler insana geçerek çeşitli sağlık
sorunlarına neden olmaktadır. Genellikle atık sulardaki kimyasalların kaynağını
endüstriyel atık sular oluşturur. Endüstriyel atık suların kanalizasyon sistemine
verilmesi durumunda arsenik, kadmiyum, krom, bakır, kurşun, cıva, çinko gibi toksik
etkiye sahip inorganik maddeler içerebilirler. Kimyasal içerikleri yönünden, tarımsal
alanlarda atık suların sulama için kullanılmasında temel sorun, toksik kimyasalların
toprakta birikmesidir. Yapılan bir çalışmada foseptik atıklar ile sulanan topraklarda
yetiştirilen marul, patates, domates, mısır ve lahana gibi bitkilerin metal içeriğini
araştırmış ve 16 yıl sonra bile bu bitkilerin alabileceği metal miktarının halen toprakta
mevcut olduğu görülmüştür
Yapılan çalışmalarda Ispanak, marul gibi bitkilerde ki ağır metal içeriği
özellikle Zn, miktarında artış göstermiştir . Marul ve bazı sebzelerin köklerinde Cd,
Ni ve Cu'ın, yapraklarda ise Pb'un daha çok biriktiği belirlenmiştir . Atık su ile sulanan
yapraklı sebzelerin Zn, Cd ve Pb miktarı, meyve sebzelerine oranla daha yüksek
bulunmuştur
Dicle Üniversitesi'nde Demir ve ark.'ı tarafından yapılan çalışmada foseptik
atıklar ile sulanan Hevsel bahçelerine ait su, toprak ve marul örneklerindeki Zn, Cu,
Pb ve Mn miktarlarının Fabrika deresi bölgesindeki örneklere oranla çok daha yüksek
düzeyde oldukları belirlenirken, Fabrika deresi ile sulanan marul ve toprak
örneklerinde ise Fe miktarının daha yüksek olduğu belirlenmiştir
Tablo: Hevsel Bahçeleri ve Fabrika Deresi bölgesinde Yetişen
Marullarda Bazı Ağır Metaller (ppm) (Kaynak: Demir 2000)
Zn(ppm) Cu(ppm) Mn(ppm) Pb(ppm) Fe(ppm)
Hevsel Bahçeleri
Fabrika
Bölgesi
Su
10.400
1.050
0.371
0.910
0.035
Toprak
9.750
13.270
18.490
1.670
16.990
Yaprak
10.070
16.890
19.620
1.720
19.200
4.300
-
0.258
-
0.018
Toprak
1.970
2.790
1.920
-
26.320
Yaprak
1.850
4.050
0.920
-
26.520
Deresi su
Demir'in yaptığı başka bir çalışmada Dicle Nehri ile sulanan ve bu su ile sulanmayan
iki alanda yetişen karpuzlardaki Fe, Zn, Pb ve Cu ağır metal miktarları yüksek
oranlarda bulunmuştur (7).
223
Diyarbakır'da madenler ve çevresel kirlilik etkileri
Günlük yaşamımızda kullandığımız metalik, malzemeler, endüstriyel
hammaddeler ve her türlü yenilenebilen ve yenilenemeyen enerji kaynaklarının
üretimi, madencilik faaliyetleri sonucunda üretilmektedir. Madencilikte maden
işletmesi, açık ocak veya yeraltı işletmesi şeklinde yapılmaktadır. Çıkarılan
madenlerde, ekonomik değer taşıyan minerallere eşlik eden fakat ekonomik değer
taşımayan mineraller de bulunmaktadır. Ekonomik değer taşıyan minerallerin
ekonomik değer taşımayan minerallerden ayrılması, şartlar elveriyorsa madenin
çıkarıldığı yerde, aksi takdirde cevher zenginleştirme tesislerinde gerçekleştirilmektedir. İşte bu malzemeler toplandığı alanlarda büyük yığınlar oluşturarak görünüm kirliliğine neden olmaktadır.
Bunun yanında, kaçınılmaz olarak, maden işletmelerinin çevreye, her açıdan
olumsuz etkileri bulunmaktadır. Maden ocaklarından yeraltı ve yerüstü madenciliği
sırasında, çıkarılan madenler, yeryüzünün jeomorfolojik görünümünü kötüleştirmekte, bitki örtüsünü tahrip etmekte, atmosferi ve yer altı sularını kirleterek yaşamı
zorlaştırmaktadır. Bu zararların en aza indirilebilmesi için bir takım önlemlerin
alınması gerekmektedir.
Bu çalışmada madencilik faaliyetlerine ülkemizden örnekler verilerek,
alınması gereken başlıca önlemler üzerinde ayrıntılı olarak durulacaktır. Özellikle
ülkemizdeki pek çok işletmelerde mermer ve taş işletmelerinde blok verimi oldukça
düşük olup, blok verimini artırarak, çevre kirlenmesinin önüne geçmek olasıdır. Diğer
madencilik çalışmalarında da maden işletmesinin ve bunlara bağlı zenginleştirme
tesislerinde, benzer önlemler alınarak çevrenin iyileştirilmesine önemli boyutta
katkılar sağlanabilecektir.
Mermercilik, taş ocağı ve diğer her türlü madencilik faaliyetleri sırasında,
maden işletme yöntemine bağlı olarak, gerek açık işletme ve gerekse yeraltı
işletmelerinde önemli düzeylerde kazılar yapılmaktadır. Bu kazılar sırasında, arazinin
doğal konumu bozulmakta, araziye bırakılan artık malzemelerle, maden alanında
görünüm kirliliği ortaya çıkmaktadır.
Böylece, madencilik faaliyeti sonucu kazı alanlarında büyük çukurluklar ve
araziye bırakılmış büyük yığınlar şeklinde artık malzemeler dikkati çekmektedir.
Maden sahasına bırakılan bu artık malzemelerin geçici veya sürekli olarak toplandığı
alanı, arazinin yeniden kazanımı, maden işletmesi sırasında açılan çukurları yeniden
doldurmak, yamaç duraylılığını sağlamak, tesviye etmek, tesviye alanlarına
peyderpey organik madde bakımından zengin toprak sermek, buraları yeniden
ağaçlandırmak ve bu tahrip edilmiş olan alanları yeniden kazanmak gibi tüm işlemlere
iyileştirme faaliyetleri adı verilmektedir. Yeni kazanılan alanlarda, jeomorfolojik
konuma bağlı olarak, kütle hareketleri, heyelan gibi ortaya çıkabilecek olan jeolojik
tehlikelere karşı da bir takım yeni önlemlerin alınması gerekmektedir.
Ayrıca madencilik faaliyetleri sonucu oluşan yeni yap,ı deprem risklerine
karşı da güvenli olmalıdır. Arazi kullanımı dikkate alınarak madencilik sonrası
224
oluşturulacak olan saha için jeoteknik haritalar hazırlanarak, arazi kullanım amacına
bağlı olarak, yeniden düzenlenmelidir. Yeraltı madenciliği yapılan bir alanda maden
sahasında, çökmeler olabileceği için herhangi bir konut yapımına kesinlikle izin
verilmemelidir.
Kömür işletmeleri ve diğer madencilik faaliyetlerinde açık işletmelerde üstte
organik maddece zengin bir toprak katmanı varsa bu topraklar, belirli yerlerde
depolanarak, tekrar yeniden kullanım için mutlaka saklanmalıdır (7).
Diyarbakır Yöresinde Madencilik ve Çevresel Etkileri
Diyarbakır ve yakın yöresi endüstriyel hammaddeler açısından oldukça
zengindir.
Bölgede endüstriyel hammaddelerin çıkarılması sırasında uygulanan yüzey
madenciliği önemli ölçüde görüntü kirliliğine neden olmaktadır.
Ergani ilçesinde bulunan çimento fabrikası çevreye ve insan sağlığına zarar
vermektedir.
Mardin-Mazıdağı fosfatlarının oluşturdukları büyük stoklar değerlendirilmelidir.
Diyarbakır'da Mermercilik sektöründe %75-85 oranında atık oluşmaktadır.
Bu atıkların değerlendirilmesi gerekmektedir.
. Elazığ-Maden'deki bakır madeni atıklarının gereğince depolanamaması
nedeniyle yüzey sularının kirlendiği yöre insanları tarafından söylenmektedir.
Metal madenciliğinde oluşan atıklar çevreye zarar vermeyecek şekilde
geçirimsizliği sağlanmış atık barajlarında depolanmalıdır.
Diyarbakır'da fosil yakıtlar ve çevresel kirlilik etkileri
Fosil yakıt kirlilikleri
Fosil yakıtlar ciddi kirlilik nedenidir
Su Kirliliği
Fosil yakıtlar su kirliliğine de neden olurlar. Bunun birçok sebebi vardır.
Birincisi, asit yağmurlarının neden olduğu metal kirliliğidir. Asitli yağmurların
topraktan erittiği zehirli ağır metallerin ve alüminyum tuzlarının sulardaki oranı
gittikçe artmaktadır. Fosil yakıtlı enerji santrallerinin ve ısı tesislerinin soğutma suyu
ihtiyacı sebebiyle, ısınan suyun tekrar kaynağa deşarjı sonucu suların ısınması da bir
tür su kirliliğidir. Bu ısınma iki şekilde suyun oksijeninin azalmasına sebep olur.
Birincisi, sudaki canlıların metabolik aktivitesi ısınma sonucunda artar ve bu artış
daha fazla oksijen tüketimine neden olur. İkincisi, ısınan suyun oksijen tutma
kabiliyetinin azalmasıdır. Suyun oksijeni azalınca aerobik, yani havalı yaşam sona
erer; anaerobik yaşam başlar ki bu da açığa çıkan pis kokulu gazlarla hemen kendini
belli eder. Denizlerin, akarsuların ve göllerin petrol taşımacılığı ve petrol
çıkarımı sırasındaki sızıntılarla ve ayrıca
225
tankerlerin yıkama sularının ve gemilerin sintine sularının temizlemeye tabi
tutulmadan deşarjı nedeniyle de sularımız kirletilmektedir.
Toprak Kirliliği
Fosil yakıtların çıkarılması ve yakılması ile birçok şekilde toprak kirliliği
oluşur. Kömür madeni yatakları, açık işletmeler olarak çalıştırıldığında yüzeydeki
tabaka kaldırıldığından toprak tahribatı meydana gelir. Kömürün yanması sonucunda
oluşan külün atılmasıyla da büyük miktarda kirlilik oluşur. Termik santrallerin uçucu
küllerinin depolanması için çok büyük barajlar inşa edilmektedir. Ve bu bölgeler
tamamen verimsiz topraklar haline gelmektedir. Tozların ve diğer gazların bacadan
atılmasıyla da topraklar verimsizleşir. Asit yağmurlarına bağlı çoraklaşma da buna
eklendiğinde toprak tamamen yararsız hale gelmektedir (9).
Diyarbakır 'Da Petrol Ve Çevresel Etkileri
Petrol, enerji kaynağı olarak tarih boyunca taşıdığı değeri korumaya devam
etmektedir. Çevre sorunlarının birçoğu petrolün üretimi, stoklanması ve taşınması
sırasında gerçekleşmektedir. Petrol, başta enerji olmak üzere birçok kullanım alanıyla
insanlığa faydası yanında, doğayla teması durumunda temizlenmesi yıllar alan
kirliliklere neden olmaktadır. Petrol sızıntıları bu kirliliğe yol açan nedenlerden
biridir. Doğal ve yapay petrol sızıntıları petrol kirliliğine neden olmakta ve çevrede
geri dönüşümü zor olan hasarlara neden olmaktadır. Bu kapsamda
Diyarbakır'da ki petrol kirliliği
Diyarbakır'ın 30 km kuzey ve kuzeybatısında bulunan Beykan, Kurkan ve
Şahaban sahalarında üretilen Petrollü su 1bir dönem boyunca yeraltında bulunan
akifer' e enjekte edilmiştir. Bu enjeksiyon daha sonra durdurulmuş ve enjeksiyonun
petrol elde edilen birime yapılması zorunluluğu getirilmiştir.
3
Değişik zaman periyodlarında beykan sahasından 19,57*106 m , kurkan sahasından
33,63*106 m3, şahaban sahasından ise 22,66*106 m3 petrollü su Midyat Akiferine
enjekte edilmiştir.
Bunun haricinde Diyarbakır ve çevresinde yer alan Petrol boru hatları ile
Petrol tankaların evsafını yitirmelerinden dolayı Toprak örtüsüne ve Yüzey sularına
ciddi boyutta çevresel zarar vermiştir
Yapay petrol sızıntılarını önlemek için alınacak önlemler
 Petrol nakil hatlarının periyodik bakımının yapılması ve sızdırmazlığının
sağlanması ve oluşan sızıntıların birikmesini sağlayan sistemlerin yapılması (
Şekil–8 ).
 Petrol tanklarında yaşanan taşmalar sonucu yaşanan kirliliği önlemek için
beton havuzunda yer alan geri aktarım pompalarının bulunduğu işletmeler
yapmak
226
 Kuyu başlarında sızdırmazlık sağlamak
 Taşımacılıkta kullanılan tankerlerin periyodik bakımının yapılarak nakil
sırasında sızıntı oluşumunu engellemek
 Beş yüz groston veya daha fazla petrol taşıyan gemiler ile petrol icra eden kıyı
tesislerinin yetkili kurumlarca denetlenmesi (10).
Güneydoğu'da petrol toprağı kirletiyor
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki topraklarda petrol sızıntılarından kaynaklı
olarak demir ve alüminyum metalleri yüksek çıktı.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki topraklarda petrol sızıntılarından dolayı
demir ve alüminyum gibi metallerin yüksek çıktığı çözüm bulunmaması halinde
bölge topraklarının gittikçe verimsizleşeceği bildirildi.
Dicle Üniversitesi (DÜ) Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Hamdi
Temel, Yrd. Doç. Dr. Orhan Kavak ve yüksek lisans öğrencisi Kıvılcım Önen ile
birlikte Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Mardin, Kilis, Siirt ve Şırnak'taki çeşitli
yerlerden alınan katı hidrokarbon sızıntı örneklerinde, sızıntı kirliliği ve kirletici
kaynakların etkisini ölçmek ve türlerini tanımlamak amacıyla analizler yaptıklarını
söyledi.
Temel, bölgenin hidrokarbon sızıntılar yönünden zengin olmasının,
hidrokarbon sızıntılarının organik madde miktarı, organik madde tipi, olgunlaşma
düzeyi gibi parametrelerin belirlenmesinin yanı sıra çoğu ekolojik sistem için zararlı
olan eser elementlerinin ve bunların zararlı etkilerinin neler olduğunun tespit edilip
üründen ayrıştırılması konularında yol gösterici olduğunu kaydetti.
Güneydoğu'daki metal analizi sonuçlarına göre toprakta demir, alüminyum,
mangan, bor, kurşun ve nikel miktarlarının yüksek çıktığına dikkati çeken Prof. Dr.
Temel, ''Bölge topraklarında petrol sızıntılarından dolayı demir ve alüminyum
metalleri çok yüksek çıkmış ve çözüm bulunmaz ise bölgenin toprakları gittikçe
verimsizleşecektir'' diye konuştu.
Zararları
Prof Dr. Temel, hidrokarbon sızıntılarında tespit ettikleri metaller içerisinde
toprak için demir ve alüminyumun yüksek derecede, kurşun ve nikelin orta derecede,
bor ve manganezin ise düşük derecede zehirli kimyasal etki gösterdiğini kaydetti.
Toprakta biriken bu maddelerin birçok kaynağı olduğunu dile getiren Temel,
''Maddeler önce toprağa daha sonra da bitkilere geçerek neticede, kirletilmiş su ve
toprak gibi önemli çevre, tarım ve sağlık problemlerine yol açmaktadır. Bitki, hayvan
ve insana etkisi yönünden incelediğimizde hepsinin zararlı olduğu, kirletici olup
olmadığı yönünden incelediğimizde; mangan dışında hepsinin zararlı olduğu
bulgularına ulaşılmıştır" dedi.
227
Alınabilecek önlemlere de değinen Temel, bunların başında halkın
bilinçlendirilmesinin geldiğini söyledi.
Bu sızıntıların çok yakınındaki topraklarda tarımsal etkinliklerin
yapılmamasının bu konuda alınabilecek önlemlerden biri olduğuna işaret eden Temel,
''Bu konuda çalışmalar yapan MTA gibi kurumlarla iş birliği yapılarak verimsizleşen
topraklar verimli hale dönüştürülebilir. Ayrıca çevreye zarar veren maddeleri yok
etmek veya bunların tesirini azaltmak için bitkilerin kullanılması da alınabilecek
önlemlerden biridir. Bu metoda 'bitkilerle iyileştirme metodu' denir. Kirletilmiş
toprağın mühendislik gerektiren teknolojilerle temizlenmesi oldukça maliyetli bir
işlemdir ve görüntü kirliliğine yol açmaktadır. Bazı bitki türlerine, topraktan
bünyelerine gelen metalleri gövde, filiz ve yapraklarda biriktirme kabiliyeti
bahşedilmiştir. Birikmenin olduğu bitki kısımları toplanıp hacimce küçültülmekte ve
yeniden değerlendirilmek üzere depolanmaktadır'' dedi.
Prof. Dr. Hamdi Temel, metal kirliliği olan toprakların temizlenmesinde
topraktaki ağır metalleri biriktirme özelliğine sahip bilimsel adı ''Thlaspi
caerulescens'' olan bitkinin kullanılabileceğini sözlerine ekledi (11).
KAYNAKLAR
1. http://tr.wikipedia.org/
2. http://www.cevreonline.com/atik.htm
3. Ali Em Diyarbakır'ın Başlıca Çevre Sorunları.Diyarbakır'da Tarım Çevre
ve Doğa sempozyumu.2011.c.2
4. Arş Grv Süleyman Yaman Çevre Kirliliğinin Tanımlanması.Gazi
Üniversitesi
5. Mutluhan Akın Galip Akın Suyun Önemi, Türkiye'de Su Potansiyeli,Su
Havzaları Ve Su KirliliğiAnkara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Dergisi47, 2 (2007) 105-118
6. Nizamettin Hamidi Dicle Nehri Kirliliğinin Kaynaklar Ve Kalite Kontrol
Parametreleri Yönünden İncelenmesi Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa
sempozyumu.2011.c.2
7. Ali Bilgin, Veli Kara. Madencilik İşletmelerinin Çevresel Etkisi Ve
Alınması Gereken Önlemler Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.
2011.c.2
8. Yrd. Doç. Dr. M. Şefik İmamoğlu Arş. Gör. Kamuran Muş Diyarbakır
Yöresinde MadencilikVe Çevresel Etkileri Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa
sempozyumu.2011.c.3
9. Prof. Dr. Zafer Ayvaz. Bilmediğimiz Tehlikeleriyle Fosil Yakıtlar.
Ekolojimagazin dergisi.Sayı : 6.Sayı (Nisan - Haziran 2005)
10. Orhan Kavak, Kıvılcım Önen. Diyarbakır 'Da Petrol Ve Çevresel Etkileri
Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.2011.c.3
11. Dünya Bülteni 23 Temmuz 2012
228
BÖLÜM 4.
AFETLER
Bölüm editörü.
Yrd. Doç. Dr. Nizamettin HAMİDİ
DOĞAL AFETLER
1. Diyarbakır'daki Yapıların Deprem Dayanımı
Yrd. Doç. Dr. İdris BEDİR HANOĞLU
2- Yapı Stoku Ve Çarpık Kentleşme Sorunları
Yrd. Doç. Dr. Halim KARAŞİN
3-Kırsal bölgede afetler. Müh. Murat HASPOLATLI
229
DİYARBAKIR'DAKİ YAPILARIN DEPREM DAYANIMI
İdris BEDİRHANOĞLU*
ÖZET
Bu çalışmadaki temel amaç Diyarbakır'daki mevcut yapıların deprem
dayanımlarının söz konusu yapılarda gözlenen eksiklikler ve bu eksikliklerin
depremlerde sebep oldukları hasarlar üzerinden irdelenmesidir. İrdelemede mevcut
yapılardaki tipik yanlışlıklarla beraber malzeme kalitesi ve donatı detay hatalarına da
değinilmiştir.
Diyarbakır'daki yapılarda deprem dayanımını düşürecek tipik temel hatalar
şu başlıklar altında toplanabilir. 1- Yapının yapılacağı yerin zemin etüdünün
yapılmaması veya yanlış yapılması, 2- Yapının temel sisteminin yanlış seçilmesi, 3Yapının taşıyıcı sisteminin yanlış düzenlenmesi, 3- Yapının taşıyıcı sisteminin
projesinden farklı bir şekilde düzenlenmesi, 4- Yapının taşıyıcı sisteminde sonradan
yapılan değişiklikler, 5- İlave kat çıkılması, 6-Donatı detaylarında yapılan
yanlışlıklar, 7- Malzeme kalitesinin standartlara uygun olmaması.
1. DİYARBAKIR BÖLGESİNİN DEPREMSELLİĞİ
Diyarbakır'da yer hareketlerine sebep olacak temel fay sistemi Doğu Anadolu
fay hattıdır. Bu fay sistemi Arap ve Avrupa plakalarının sınırını oluşturmaktadır.
Tarih
718
Enlem
Boylam
(Şekil 1). Ayrıca Bitlis-Zagros fay kırığı da bölgede yer hareketleri
oluşturabilir. Diyarbakır Doğu Anadolu ve Bitlis Zagros fay kırıklarına
sırası ile 90 km ve 60 km mesafedeler.
Deprem Yeri
37.15 38.80 Urfa
21.03.1003 37.10
38.80
18.12.1037 37.10
29.11.1114 37.60
38.80 Urfa
36.90 Maras, Urfa, Harran
1115
Büyüklük,
Notlar
Şiddet
37.10 38.80
22.07.1866
38.40
1869
38.40
VIII
Urfa ve çevresi
Urfa
176
VIII
176
VII
VIII
176
176
7
176
39.40 Hazar Gölü güneyi-Elazığ 5.5
Bitlis ve çevresi
113
VI
209
03.05.1874 38.65
04.05.1874 38.40
39.20 Harput-Elazığ, Diyarbakır
VIII
39.50 Maden-Elazığ, Diyarbakır 6.1 VIII
153
75
10.02.1884
42.60
37.80
42.10
Diyarbakır'a
uzaklık
(km)
Pervari –Siirt
6.1 VIII
Bir çok ölü
*Dicle Üniversitesi, Mühendislik Fak. İnşaat Müh. Bölümü, Diyarbakır
[email protected]
230
188
1889
1968
22.05.1971
38.70
38.70
39.90
39.90
Palu bölgesi – Elazığ
Bingöl-Elazığ
Bingöl
06.09.1975
Lice-Diyarbakır
26.03.1977
Palu-Elazığ
4.3
5.1
VI
2 ölü
79-153
144
6.7 VIII 878 ölü; 5617
hasarlı bina
144
6.9 VIII 2,385 ölü; 8,149
hasarlı bina
84
5.2
01.05.2003
Bingöl
6.4
23.10.2011
Van-Tabanlı
7.2
09.11.2011
Van-Edremit
5.7
VII 8 ölü; 842
hasarlı bina
177 ölü; 8,613
hasarlı bina
600'den fazla ölü,
100 olayında
yıkılmış bina,
2000 dolayında
hasarlı bina
153
144
380
380
Çizelge 1 ve Şekil 2'de Diyarbakır yakınlarında meydana gelen önemli
tarihsel depremler gösterilmiştir (İmamoğlu ve Çetin 2007). Diyarbakır bölgesi
görüldüğü gibi yer hareketleri açısından çok aktiftir. Türkiye deprem haritasında 2.
Derece deprem bölgesinden yer almaktadır (Şekil 3) (BAADYB 1996). Bu haritaya
göre 03.-0.4g'lik bir depremin oluşma olasılığı 50 yılda %10'dur. Görülebileceği gibi
Diyarbakır ve çevresinde depremler olmuştur ve tekrar olması muhtemeldir.
Çizelge 1. Diyarbakır yakınlarında gerçekleşen önemli depremler (İmamoğlu
and Çetin 2007; Karaşin ve Karaesmen 2005'e ilave yapılmıştır)
Şekil 1. Türkiye'nin Tektoniği (USGS 2003)
231
Şekil 2. Önemli tarihsel depremler (depremin oluş tarihi depremin yerini
gösteren dolu dairelerin yanındadır.) ( Imamoğlu and Çetin 2007'den
uyarlanmıştır).
Şekil 3. Türkiye deprem haritası (MPWS 2000), deprem bölgeleri azalan
şekilde sıralanmıştır.
232
2. YAPININ YAPILACAĞI YERİN ZEMİN ETÜDÜNÜN YAPILMAMASI
VEYA YANLIŞ YAPILMASI
Diyarbakır genel olarak sağlam bir zemin yapısına sahiptir. Buna karşılık bina
yapılacak bir arazide zemin özellikleri değişken olabilir (kısmen sağlan ve kısmen
zayıf zemin yapısı muhtemeldir). Diyarbakır'da zemin etütlerinin yaygın olarak
yapılmaya başlanması 2000'lerin sonrasına rastlar. Her ne kadar üzerinden 10 yıl
geçmesine rağmen zemin etütlerinin düzgün bir şekilde yapılmaması günümüzün de
sorunlarındandır. Binanın temel sisteminin doğru bir şekilde tasarlanması için Şekil
4'de görüldüğü gibi bina yüksekliğine bağlı olarak yeterli bir derinliğe kadar sondaj
çalışması yapılarak hem numune alınması hem de zemin profilinin çıkarılması
gerekmektedir. Zemin etütlerinde en önemli eksikliklerden birisi de zemin etütlerinin
değerlendirilmesinde zemin mekaniğinde uzman bir mühendisin de katkısının
alınmamasıdır. Zemin etüdünde yapılacak yanlışlıklar temel sistemi ve hatta taşıyıcı
sistemin düzenlemesinde binanın deprem dayanımını azaltacak hatalara sebep
olacaktır. Bunun yanında zemin etüdü yapılmadan (Diyarbakır'da 2000'den önce inşa
edilen bir çok yapı için bu durum geçerlidir) temel sistemi tasarlanmış bir yapının
deprem performansının çok iyi olmayacağı aşikardır. Bu tür durumlarda zemin
etütleri yapılıp temel sisteminin iyileştirilmesi gerekmektedir.
Şekil 4. Zemin etüdü için sondaj çalışması ve alınan numuneler
3. YAPININ TEMEL SİSTEMİNİN YANLIŞ SEÇİLMESİ
Üst yapının kendisinden beklenen yeterli performansı sağlayabilmesi için ilk
olarak temel sisteminin doğru seçilmiş olması ve üst yapıya mesnetlik görevini yerine
getirebilmesi gerekmektedir. Temel sisteminin kolon ve perde gibi düşey taşıyıcı
elemanlara ankastrelik yapabilecek kadar yeterli kapasiteye sahip olması
gerekmektedir. Projesiz yapılan yapılar, sonradan kaçak kat çıkılan yapılar, temel
233
beton dayanımı yetersiz olan veya donatı detayları uygun olmayan birçok temel bu
görevlerini yerine getirememektedir. Temel sistemindeki bu eksikliklerden dolayı üst
yapı taşıyıcı elemanları deprem etkilerine karşı daha zayıf bir konuma düşmektedirler.
Birçok yapıda temel sistemi tasarlanırken zemin etüdü yapılıp yapının yapılacağı
zeminin mühendislik özellikleri göz önünde bulundurulmadığından, söz konusu
yapının temeli üst yapıyı taşıyamamakta ve yerel bazı bölgelerde oturmalar
olmaktadır. Bu oturmalar yapılarda ciddi hasarlara sebep olabilmektedir. Bir deprem
durumunda ise bina temel sistemi üzerinde dönmekte ve stabilite kayıplarına yol
açılabilmektedir. Şekil 5'de bitişik iki binadan sol taraftaki binanın sol bölümünde
meydana gelen zemin oturmalarından dolayı binanın sola doğru dönerek bitişiğindeki
binadan ayrıldığı görülmektedir. Ayrıca aynı şekilde başka bir binada temeldeki
oturmalardan dolayı duvarlarda meydana gelen çatlaklar görülebilir.
Şekil 5. Diyarbakır'da zemindeki oturmalardan dolayı sola doğru
dönerek bitişik nizamdaki yapıdan ayrılması ve zemindeki oturmadan
dolayı duvar çatlakları
4. YAPININ TAŞIYICI SİSTEMİNİN YANLIŞ DÜZENLENMESİ
Taşıyıcı sistem düzenlenmesinde yapılan hatalar binanın deprem dayanımını
çok önemli bir oranda etkilemektedir. Bu hataların başında şunlar gelmektedir:
Asmolen döşeme sisteminin kullanılması, betonarme perde kullanılmaması,
betonarme perdelerin yanlış düzende kullanılması, kolonun statik hesapta göz önüne
alınan serbest boylarının (alt kat kirişinden üst kat kirişine olan mesafe) statik hesapta
göz önünde bulundurulmayan daha çok mimari olan detaylar ile azaltılması, bina
taşıyıcı sisteminde değişiklikler. Bu hatalar aşağıda daha ayrıntılı bir şekilde
irdelenmiştir.
234
4.1. Asmolen Döşeme Sistemi
Diyarbakır'da asmolen döşeme sistemi çok yaygın olamamakla beraber
özellikle 2000'lerden önce kullanılan bir döşeme sistemidir. Asmolen döşeme
sitemine sahip binaların deprem dayanımını çok düşüktür ve bunun en büyük sebebi
asmolen döşeme sisteminin kullanılmış olmasıdır. Asmolen döşeme sisteminde
kolonları birbirine bağlayan sarkık kirişler yerine Şekil 6'da görüldüğü gibi rijitlikleri
çok daha az olan yatık kirişler kullanılmaktadır. Yatık kirişlerin rijitlikleri çok düşük
olduğundan yatay deprem yüklerine karşı koyacak sağlam bir çerçeve sistemi
oluşturulamamaktadır. Bina yatay yüklere karşı çok esnektir ve ayrıca gene kirişlerin
rijitlikleri az olduğundan kolonların yatay yüklere karşı dayanımı da çok
azalmaktadır. Şekil 6'da Van depreminde yıkılmış asmolen döşeme sistemine sahip
binalar görülmektedir. Asmolen döşeme sistemine sahip binaların depremde
yıkılmalarının önüne geçmenin en etkin yolu taşıyıcı sistemde planda her iki
doğrultuda yeterli miktarda betonarme perde yerleştirilmesidir. Şekil 7'de taşıyıcı
sisteminde her iki yönde yetersiz de olsa
Şekil 6. Asmolenli bir bina ve Van depreminde ağır hasar görmüş
ve çökmüş asmolen yapılar betonarme perde içeren ve bundan dolayı ayakta
kalabilmiş bir bina görülmektedir. Bu binada bir yönde bir ve diğer yönde iki adet
perde yerleştirilmiştir. Perde miktarı az olan yönde yerleştirilen tek perde önemli
miktarda hasar görmüştür. Bu durum perdelerin görevlerini yerine getirdikleri ve
yatay deprem yüklerinin taşınmasındaki katkılarını açıkça göstermektedir.
235
Şekil 7. Bir yöndeki betonarme perdesi ağır hasar gören asmolenli bina
4.2. Asma Kat
Aşağıda Şekil 8'de gösterilen durum özellikle cephesi cadde üstüne düşen
binalarda sık karşılaşılan bir durumdur. Burada binanın zemin katı ile beraber birinci
katını da ticari alan olarak kullanabilmek için birinci kat asma kat yapılarak zemin kat
ile birleştirilmiştir. Buradaki temel amaç ticari alanı artırarak bina satışındaki karı
artırmaktır. Düzgün oluşturulmuş bir çerçeve sisteminde Şekil 8'de gösterilen okların
kolon merkezinden geçen eksen üzerinde bir noktada kesişmesi gerekmektedir.
Şekilde verilen dolu daireler kiriş eksenin kolon eksenini kestiği yeri göstermektir. Ne
yazık ki Şekil 8'de görüldüğü gibi yedi oktan hiçbiri birbiri ile kesişmemektedir
(hiçbir daire üst üste çakışmamaktadır). Bu durum yatay deprem yüklerinin kolonlar
arası aktarılmasında hem eksikliklere sebep olacaktır hem de yükleri aktarırken
kolonda ilave zorlamalar meydana getirecektir. Bu zorlamaların başında kolona etki
edecek kesme kuvvetlerinin artması, kolonun burulmaya zorlanması ve kolon
burkulmaya boyunun artması gelmektedir.
236
Şekil 8. Düzgün olmayan bir çerçeve sistemine sahip asma kat
4.3. Kötü kiriş kolon sistemi
Kirişler kolonları birbirine bağlayarak yatay yüklere güçlü bir şekilde karşı
koyacak çerçeve sistemini oluştururlar. Kirişlerin kirişe oturması, kolona dört taraftan
kiriş binmemesi, kirişlerin kolona eksantrik biçimde birleşmesi gibi durumlar düzgün
çerçeve oluşumuna engeldirler. Şekil 9'da kirişin kirişe binmediği, kirişin kolona
eksantrik bağlanması ve kirşlerin kolonun dört bir tarafında olmaması gibi
durumların çok kısa bir alanda gerçekleştiği açıkça görülmektedir. Daha iyi
anlaşılması için Şekil 10'da Şekil 9'daki durum şematik olarak gösterilmiştir.
Kirişlerin
kolona
eksantrik
bağlanması
Kirişin kirişe oturması
Şekil 9. Sürekli çerçeve sistemi oluşturmayan kiriş kolon sistemi
237
Kirişlerin
kolona
eksantrik
bağlanması
Kirişin kirişe
oturması
Şekil 10. Şekil 9'daki durumun şematik gösterimi
4.5. Esir Kolon
Kolonların statik hesapta göz önüne alınan serbest boyları alt ve üst kat
kirişlerinin eksenleri arasındaki mesafedir (net mesafe alt kat kirişin üstünden üst kat
kirişinin altına kadar olan mesafedir). Daha çok mimari ve statik hesaplarda göz
önünde bulundurulmayan detaylardan dolayı kolonun hesapta göz önüne alınan
serbest boyu uygulamada azaltılmaktadır. Bu tür kolonlar herhangi bir seviyelerinden
tutulduğundan bu kolonlara esir kolon denilebilir (Şekil 11). Kolon boyunun
azaltılmasından dolayı kolona etki eden kesme kuvveti birkaç kat artmaktadır ve söz
konusu kolon bu büyük kesme kuvvetine göre tasarlanmadığından dolayı deprem
sırasında Şekil 11'de görüldüğü gibi ağır kesme hasarları ile kolonda gevrek göçme
meydan gelmektedir. Bu gevrek göçmenin önüne geçmek için iki yol izlenebilir: 1. Bu
kolonların bu bölgelerinde etriye aralığının çok sık olarak düzenlenmesi. 2. Bu
kolonların tutulduğu bölgelerde tutululuk durumunu ortadan kaldırmak. Bu amaçla
mevcut yapılarda bu durumu ortadan kaldırmak için şu pratik önlemler alınabilir.
Tutulu
olmayan
kısım
Tutulu
kısım
Şekil 11. Van depreminde esir kolon hasarları
238
1. Şekil 11'de görüldüğü gibi bu tür kolonların tutulu olmayan bölümlerinin dıştan
çelik veya lifli polimerler ile sarılarak kesme dayanımının artırılması. Şekil 11'de
görüldüğü gibi bu kolonları tutan duvarların kolonla birleşen kısmında kolon boyunca
bir şerit duvarın kaldırılarak yerine yumuşak bir dolgu malzemenin yerleştirilebilir.
Bu şekilde kolon boyu boyunca tutulmamış olacaktır. Bir başka seçenek de kolonun
duvar ile tutulmayan diğer kısımlarına da duvar örerek kısmen tutuluğu ortadan
kaldırmak.
5. İLAVE KAT (KAÇAK KAT) ÇIKILMASI
İnşaatı bitirilmiş ve iskana açılmış bir binanın aradan geçen zamana ve
projesinin ilave katları içermemesine rağmen binaya ilave katlar eklenmesi
Diyarbakır'da özellikle eski kaçak yapılaşmada çok sık görülen durumlardandır (Şekil
12). İleriki bölümlerde de değineceğimiz gibi Diyarbakır'daki özellikle eski yapıların
beton basınç dayanımları çok düşüktür. Bu da kolonların eksenel yük taşıma
kapasitelerini direkt olarak düşürmektedir. Binaya ilave katlar çıkılması ile kolona
etki eden yüklerin artması ve zaman boyunca kolon dış ortam koşullarına maruz
kalması ile betonun tahrip olması ile kolonun taşıma kapasitesi iyice azalmaktadır.
Diyarbakır'daki bazı yapıların durup dururken kolonlarının patlamasının önemli
sebeplerinden birisi de budur.
Şekil 12. Diyarbakır binalarından ilave kata bir örnek
239
6. DONATI DETAYLANDIRMA HATALARI
Diyarbakır'daki mevcut eski veya daha yeni yapılardaki ortak eksikliklerden
biri de donatı detaylandırmada yapılan hatalardır. Hataların başında Şekil 13'de
0
0
görüldüğü gibi etriye kancalarının 135 yerine 90 yapılıyor olmasıdır. Kaplı etriye
oluşturulmaması, etriye aralıklarının büyük olması, etriye aralıklarının azaltılması
gereken (sıklaştırma bölgesi) kolon ve kiriş uç bölgelerinde etriye aralıklarının büyük
olması, kolon-kiriş birleşim bölgelerine etriye konulmaması diğer eksiklikler
arasında sayılabilir. Bir başka önemli eksiklik de boyuna donatı bindirme boylarının
yetersiz olmasıdır. Bütün boyuna donatıların kat hizasında ek yapılması da boyuna
donatılar arası kuvvet aktarımını kötüleştirmektedir. Bir başka önemli eksiklik de
kolon dibinden itibaren ilk etriyenin ilk 5 cm'de atılması gerekirken bunun çoğu kez
10 cm veya daha büyük bir mesafeye kadar çıkmasıdır. Bu da en çok zorlanan
bölgenin yeterince sargılanması anlamına gelmektedir ki olası bir depremde kolonun
dayanımını kolay bir şekilde yitirmesine sebep olacaktır. Etriyelerinin boyuna
donatıları iyice bağlanmasından dolayı beton döküm sırasında etriyelerin kayması ile
etriye aralıkları değişmektedir. Bu durum bazı bölgelerin etriye aralıkları azaltırken
bazı bölgelerin de etriye aralıklarının azalmasına sebep olabilmektedir. Aynı durum
boyuna donatılar için de geçerlidir. Binanın statik hesaplarının geçerli olması için
boyuna ve enine donatıların projedeki konumlarını koruması bu donatıların birbirine
iyice bağlanması ile sağlanmalıdır.
Şekil 13. Donatı detayları kötü yapılmış bir kolon
240
7. BİTİŞİK NİZAM
Bitiş nizam ile yapılmış olan binalarda bitişik yapılan iki bina arasında yeterli
miktarda boşluk bırakılmalıdır (Şekil 14). Bu boşluğun deprem sırasında iki binanın
birbirine çarpmasını önleyecek miktarda olması gerekmektedir. Aksi taktirde iki
bitişik nizam bina deprem sırasında bir birine çarparak taşıyıcı ve taşıyıcı olmayan
elemanlarda önemli hasarlara sebep olabilmektedir. Bitişik binalarda kat
seviyelerinin aynı olmaması da depremde hasar riskini artırmaktadır (Şekil 15).
Şekil 14. Diyarbakır'daki bitişik nizam iki bina ve Van depreminde bitişik
nizam yapılmış ve taşıyıcı olmayan elemanları hasar görmüş iki bina
Şekil 15. Van depreminde bitişik nizam yapılmış binalar ve taşıyıcı
sistemde oluşan ağır hasarlar
8. MALZEME KALİTESİ
8.1. Beton
Diyarbakır'daki yapıların beton dayanımı ile ilgili bu çalışmada iki kaynak
laboratuvarın verilerine bakacağız. Bu laboratuvarlar Dicle Üniversitesi Yapı
Malzemesi (DÜYAM) ve İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Diyarbakır Şubesi'nin
241
Beton Araştırma Laboratuvarlarıdır. DÜYAM laboratuvarına eski yapılardan 2009
yılından beri toplam 50 adet beton karot numunesi gelmiştir. Bu numunelerin çapları
büyük çoğunlukla ortalama 65 ve 100 mm ve boy/çap oranları 1'dir. Bu numunelerin
ortalama beton basınç dayanımları 10.6 MPa olarak ölçülmüştür. Ölçülen en düşük
beton dayanımı 5.8 MPa'dır. Karot numunelerinde gözlenen önemli hususlar Şekil
16'da görüldüğü gibi betonda kullanılan agreganın uygun granülometriye sahip
olmaması, beton içerisinde ahşap, kil yığıntıları gibi yabancı maddelerin bulunması
ve betondaki boşluklardır. Bu hususların hepsi beton dayanımını önemli ölçüde
azaltmaktadır. İMO beton araştırma laboratuvarına 2009 yılından itibaren gelen
numunelerin büyük çoğunluğu yeni yapılardan alınan karotlardır. Yeni yapıların
betonlarındaki en önemli sorun yerel bazı bölgelerde beton dayanımının çok düşük
çıkmasıdır. Örneğin alınan karot numunelerinin bütün katlarda ortalamaları 20 MPa
çıkarken bazı katların bazı kolonlarında 7-10 MPa çıkabilmektedir. Bununla beraber
bazı kolonlarda beton basınç dayanımı için 4 MPa gibi çok düşük değerler de
ölçülmüştür. Bu durum bazı kolonların taşıyabileceğinden fazla yükle
yüklenmelerine sebep olabileceği gibi taşıyamadığı yükü çevre kolonlara ilave yük
olarak etki etmesine sebep olacaktır.
Şekil 16. Beton karot numuneleri
8.2. Donatı
Eski yapılarda özellikle 1990'lardan önce yapılan yapılarda düz yüzeyli (BÇI
veya S220) donatı kullanılmıştır. Düz yüzeyli donatının en büyük zayıflığı donatı ile
beton arasındaki aderansın çok zayıf olmasıdır. Bu zayıflığı gidermek için yapılacak
0
en önemli şey donatı uçlarına 135 kanca yapılmasıdır. Düz yüzeyli donatının olumlu
taraflarının başında kopma uzamasının büyük olması. 1990'lardan sonra nervürlü (BÇ
III veya S420) donatı kullanılmaya başlanmış ve günümüzde bütün bina yapılarında
nervürlü donatı kullanılmaktadır. Nervürlü donatının betona aderansı çok iyidir.
Yeterli kenetlenme boyu bırakıldığında kanca yapmaya gerek yoktur. Buna karşılık
bazı durumlarda (etriye, pilye veya kiriş donatısının kolona ankre edilmesi) donatının
bükülmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Nervürlü donatıda karşılaşılan en önemli sorun
242
standartlara uygun üretilmeyen donatının çok gevrek olması ve bunun sonucu olarak
bükülürken çatlayarak kopmasıdır. Donatının yeterli sünekliğe ve standartlara uygun
olup olmadığının belli sayıda numuneler üzerinde yapılacak laboratuvar deneyleri
sonucunda belirlenmesi gerekmektedir. Diyarbakır'daki yapılar inşa edilirken bu
deneylerin yapılamasına özen gösterilmemesi bu yapıları ayakta tutan iki
malzemeden biri olan donatının kalitesinin uygun olmaması sonucunu
doğurmaktadır.
9. SONUÇ
Bu çalışmada Diyarbakır'daki yapıların deprem dayanımları Ekim 2011 Van
depreminde gözlen hasarlar göz önünde bulundurularak sorgulanmıştır. Sonuç olarak
Van'da depremden sonra yapılan incelemelerde yapıların deprem dayanımlarının
azalmasına sebep olan temel hataların Diyarbakır'daki yapıların çoğunda da mevcut
olduğu görülmüştür. Bu durumda olası bir depremde Diyarbakır'daki yapıların da çok
riskli durumda oldukları görülmektedir. Van depremi ve Diyarbakır'daki yapılar
üzerine yapılan incelemeler sonucunda yapıların deprem dayanımlarını azaltan temel
yanlışlıkların bazıları şöyle sıralanabilir: 1. Yapıların asmolen döşeme sistemlerine
sahip olmaları ve bunun yanında taşıyıcı sistemde betonarme perdelerin
bulunmaması, 2. zemin katların ticari alan olarak kullanılmasından dolayı bu katlarda
kirişlerin sürekli olmaması, kolonların narin olması, dolgu duvarların bulunmaması,
taşıyıcı kolonların kesilerek kaldırılması ve taşıyıcı duvarların kaldırılması ile bu
katların zayıflatılması, 4. betonarme perdelerin yanlış yerleştirilmesi ile yapının
burulmaya maruz kalması, 4. beton basınç dayanımlarının çok düşük olması, 5. donatı
kalitesinin standartlara uygun olmaması, 6. donatı detaylarının yanlış düzenlemesi.
Olası bir depremde can kayıplarının önüne geçmek için birçok yanlış uygulama ve
zayıflıklar içeren mevcut yapıların bir an önce deprem dayanımlarının incelenmesi ve
gerekli görülen güçlendirme uygulamalarının yapılarak yapıların depreme hazırlıklı
hale getirilmeleri gerekmektedir.
KAYNAKLAR
1. United States Geologic Survey (USGS), 2003; “Preliminary earthquake
report for 1 May 2003 Bingol, Turkey earthquake”, National Earthquake Information
C e n t e r. ” Wo r l d D a t a C e n t e r f o r S e i s m o l o g y, D e n v e r, C o l o r a d o .
http://neic.usgs.gov/neis/bulletin/ 03_EVENTS/i eq_030501/.
2. İmamoğlu, M. S. ve Çetin, E., 2007; “Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve
Yakın Yöresinin Depremselliği”, Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi
Dergisi, 9, 93-103, Diyarbakır, Türkiye.
3. Karaşin, A. H. ve Karaesmen, E., 2005; “Bingöl depreminde meydana
gelen yapısal hasarların irdelenmesi”, Deprem Sempozyumu, Kocaeli, Türkiye, 386396.
4. T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (BAADYB),
1996; “Türkiye Deprem Haritası”, Ankara, Türkiye.
http://www.deprem.gov.tr/linkhart.htm.
243
YAPI STOKU VE ÇARPIK KENTLEŞME SORUNLARI
Halim Karaşin*
ÖZET
Diyarbakır'ın 1970'li yıllardan sonra geçirdiği fiziki çevre değişimi ve 1990'lı
yılların sonuna kadar süre gelen yoğun göç olgusu ile birlikte artan barınma ve işyeri
ihtiyacı planlı ve güvenli bir biçimde karşılanamamıştır. Bununla birlikte kaçak
yapılaşmaya karşı gerekli tedbirlerin alınmamış olmasından kaynaklı olarak başta
suriçi, şehitlik ve bağlar semtleri olmak üzere Diyarbakır genelinde bu dönemde inşa
edilen yapıların çok büyük bir bölümü yapı güvenliği bakımından ciddi bir hasar
potansiyeli ortaya çıkarmıştır. Yapısal anlamda kent kimliğinin yeterince
korunamamış olması sonucu sur içindeki yapılaşma bu tarihi dokuyu önemli ölçüde
tahrip etmiştir.
1980'li yılların sonuna doğru Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde
tırmanan aşırı gerilim ve şiddet olayları sonucunda, büyük bir bölümü zorunlu olarak
boşalan kırsal yerleşim birimlerin önemli bir kısmının Diyarbakır'a göç etmesi
neticesinde acil barınma ihtiyacı sağlanamamış ve çarpık kentleşme süreci daha da
artmıştır. Bu beklenmedik nüfus yoğunluğun meydana geldiği dönemde inşa edilen
yapıların hemen hemen tamamı (%95'den fazla) ruhsatsız ve resmi denetim
yapılmadan imara aykırı bir biçimde tamamlanıp konut ve işyeri olarak kullanılmaya
başlanmıştır. Bu dönemde Diyarbakır kent nüfusunun artış hızı 2–3 katına ulaşmış
olması ile birlikte birim konutta ortalama hane halkı sayısı 7 kişiye ulaşmıştır. Ayrıca
okul, yeşil alan spor tesisi vb. sosyal donatı alanları oranlarında ciddi azalmalar (kişi
2
başına düşen yeşil alan miktarı 0,5 m 'den daha az) meydana gelmiştir. Bu durum
yetersiz olan kentsel altyapı sorunlarını arttırmış, kentsel hizmetleri yetersiz kılmış ve
tarihi dokunun tahribatında hızlandırıcı bir faktör olmuştur. Bütün bu olumsuzlukların
ardından 2000'li yılların başından itibaren kentin yatayda büyümesini sağlayan imar
planlarının uygulanması ve etkin denetimlerin sağlanması ile birlikte ortaya çıkan
yeni yerleşim bölgeleri ve TOKİ konutları neticesinde kentteki nitelikli yapı stoku ile
sosyal donatı alanları bakımından ciddi bir iyileşme ortaya çıkmıştır.
1. GİRİŞ
Sürekli dinamik halde bulunan özellikle 20. Yüzyıl itibarı ile sürekli ihtiyaç
ve altyapı gereksinmeleri değişen Diyarbakır'daki nüfus hareketleri ve ekonomik
değişimlerden dolayı sürekli bir hizmet gereksinimi ortaya çıkmıştır. Artan şehir
nüfusuyla birlikte altyapı ve ihtiyaçların güncellenememesi sonucu ortaya çıkan
*Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü, Diyarbakır
[email protected]
244
gelişigüzel yapılaşma ile ortaya çıkan plansız şehirleşme bakımından önüne
geçilemeyecek sorunları da beraberinde getirmesi kaçınılmaz bir sonuç olmuştur.
Genel olarak özellikle plansız yerleşimin oluştuğu şehir merkezleri başlı başına bir
sorun olmakta; beraberinde trafik sorunu ve alt yapı gibi bir çok sıkıntıya yol
açmaktadır.
Diyarbakır kentinin yerleşik dokusunun asıl biçimlenişi Geç Roma
Dönemi'nde olmuştur. Romalıların 4.yy.'ın ortasında kenti Roma Mezopotamyası'nın
başkenti yapmaları, kentin idari ve ticari faaliyetlerle büyümesine, MS. 330 yılında
doğu surlarının yapılmasına, surların bugünkü, biçimini almasına neden olmuştur.
Diyarbakır kentin mekansal gelişimi ve dönüşümü 19. yüzyıla kadar sur içinde
olmuştur. Tanzimat sonrasında 1868-1875 yılları arasında sur dışında, Seyran Tepe'de
hastane, kışla, cami ve Mülkiye Dairesi yaptırılmıştır. [1]
2. KENTİN MEKANSAL ÖZELLİKLERİ
Diyarbakır kentinde 2000 yılında bulunan binaların yapım yıllarına göre
dağılımı Çizelge 1'de özetlenmiştir. Buna göre kentte inşaat sektöründeki canlılığın
1980 sonrasında başladığı anlaşılmaktadır. Kentte 2000 yılındaki toplam mevcut
binaların % 60'ından fazlası 1980 yılından sonra yapılmıştır. 1980 sonrası iki dönem
olarak ele alınırsa, özellikle 1980'lerin ikinci yarısı sonrası ve 1990-2000 yılları
arasının daha faal bir dönem olduğu görülür.
Çizelge
1. Diyarbakır
Kenti,
Yılına [2]
Göre Bina Sayıları 2
Çizelge 1.
Diyarbakır
Kenti, Bitiş Yılına
GöreBitiş
Bina Sayıları
Belediye İsmi 1960 öncesi 1960-1980 arası 1980-1989 arası 1990-2000 arası Toplam
Bağlar
220
4.152
6.214
5.543
16.299
Suriçi
2.992
3.880
1.785
812
9.691
Yenişehir
424
3.190
3.438
3.750
10.981
Bağıvar
47
268
366
507
1.199
Çarıklı
23
142
292
246
710
Kayapınar
2
114
557
2.893
3.659
TOPLAM
3.708
11.746
12.652
13.751
42.539
2000 yılında kentte mevcut bulunan binaların % 80'inin konut amaçlı ve %
11'inin ise ticari amaçlı kullanıldığı görülmektedir. Konut ve konut dışı karışık
biçiminde tanımlanan binaların konut dışındaki kullanımının ticaret olduğu
düşünülürse kentteki binaların % 96'sının konut ve ticaret kullanımında olduğu
anlaşılmaktadır [3].
Yerel Yönetim Yasalarında son yıllarda yapılan değişikliklerle, Belediye ve
Büyükşehir Belediyelerinin sınırları genişletilmiş, öte yandan, Belediyelerin yetki,
görev ve sorumlulukları yeniden tanımlanmıştır. Büyükşehir Belediye sınırları
26.000 hektardan, 125.000 hektara çıkmış, alanı yaklaşık 5 kat büyümüştür. [1]
tarihsel süreçte kentin yayılma alanı ve nüfus yoğunluğu Çizelge 2'de özetlenmiştir.
Kentin mekansal gelişme sürecinde, bazı eski kırsal yerleşme alanları da kentin
yayılma alanı içinde kalmıştır.
245
Çizelge 2. Diyarbakır Kenti'nin Tarihsel Süreçte Yayılma Alanı [4]
Yıllar
Tarihi çekirdek (İ.Ö. 3000)
1930 (Suriçi)
1960
1985
2005
Konut
Alanı(ha)(1)
7,73
158,44
293,24
1277,23
3078,27
3
34,642
81,320
313,036
774,580
Nüfus yoğunluğu
(kişi/ha)
219
277
245
252
(1) Havaalanı, üniversite, askeri alan vb. büyük alan kullanımlı kentsel alanlar hariç.
3. KENTSEL ALAN KULLANIMI
Diyarbakır Büyükşehir kentsel bölge içinde, kişi başına 23,07m² konut
yerleşim alanı, 1,72 m² merkezi iş alanı düşmektedir. Kişi başına sosyal donatı alanları
açısından, 0,64m² ilköğretim alanı, 0,90m² orta ve mesleki öğretim alanı, 0,42m²
sağlık tesisi alanı,1,00m² yeşil alan, 0,31m² spor tesisleri alanı, 0,17m² sosyal ve
kültürel tesis alanı düştüğü görülmektedir. Bu değerler yasal standartların oldukça
altındadır. [5]
Diyarbakır'da oturulan konutların fiziksel kapsamında ele alınan bir diğer
veride konutların kullanım alanı büyüklükleri ve konut refahı için bir ölçü olabilecek
kişi başına düşen konut alanıdır. Genel bir tanımlama ile Diyarbakır'da kişi başına
2
2
düşen konut alanı 12,90 m olup bu rakam 100 m alana sahip bir konutta ortalama
olarak 8 kişinin yaşadığını göstermektedir [6].
Mevcut konut stoku dağılımı bakımından en fazla yoğunluğun Çizelge 3'te
görüldüğü gibi % 42,6 ile Bağlar Semtinde olduğu görülmektedir. Nüfus
yoğunluğunun bu bölgede fazla olması ve yapıların birçoğunun eski ve ruhsatsız
olarak inşa edilmesi nedeniyle en fazla çarpık kentleşmenin yoğunlaştığı bölge
konumundadır [7]. Bağlar bölgesinin yanında Suriçi ve Yenişehir'e bağlı şehitlik
semtlerinde kentsel altyapı yetersizliğinin yanında yapıların önemli bir bölümü yapı
güvenliği açısından risk altındadır.
Çizelge 3. Diyarbakır Kentsel Bölge 2005 Yılı Konut Stoku [8]
Bağlar
Sur içi
Yenişehir
Konut
Sayı
58438
15843
35833
%
42,6
11,5
26,1
Bağıvar
Çarıklı
Kayapınar
Toplam
2900
843
23460
137313
2,1
0,6
17,1
100,0
Belediyeler
246
2000 Yılı Nüfusu
Konutta Ort. Nüfus
320672
96384
188483
5,5
6,1
5,3
16960
4935
131552
758986
5,8
5,9
5,6
5,5
Yapılaşma alanında en umut verici gelişme 1993 yılında Toplu Konut İdaresi
tarafından toplu konut uygulamaları başlatması ile ortaya çıkmıştır. Bu uygulamaların
örnek teşkil etmesi sebebi ile Diyarbakır'da gecekondulaşmanın önlenmesi ve
nitelikli konut üretimine katkı sağlamıştır. Bu projenin uygulanabilmesi için toplam
266 hektarlık bölge 1994 yılında Toplu Konut bölgesi ilan edilmiştir. Bunun 165
hektarlık bölümü Gecekondu Önleme Bölgesi olarak 1983'te Kamulaştırılmış, kalan
kısım ise 1994'te kamu eline geçmiştir. [9] Daha sonra Elazığ yolu üzerinde Üçkuyu
Bölgesi'nde planlanan toplu konut alanı 188,24 hektar büyüklüğünde olup 4600 konut
ile okul ve hastane gibi sosyal donatı alanlarının Diyarbakır'a kazandırılmıştır.
4. KENTLEŞME SORUNLARI
Kent merkezinde artan nüfus ile birlikte ortaya çıkan konut ihtiyacı
beraberinde çarpık kentleşme ve gelişigüzel yapılaşmayı getirmiştir. Plansız
yapılaşma ve eski mevcut yapıların yıkılarak yerlerine yüksek katlı imara aykırı yeni
konutların inşa edilmesi ve birçoğunda iskan ruhsatının bulunmaması çeşitli
sorunlara yol açmıştır. Sosyal tesis alanlarının ve yeşil alanların yetersizliği, artan
nüfus ve gelişigüzel yapılaşma ile iyice belirgin bir hal almıştır. Bu durum trafik,
altyapı, otopark ve çevre sorunlarını beraberinde getirmiştir.
Konut ve işyerlerinin genellikle aynı yapı içinde bulunması, yapı ortak
kullanım alanlarının işyeri olarak tasarlanması, binalara ait otoparkların bulunmaması
özellikle çalışmaların yoğun olduğu iş saatlerinde nüfus ve taşıt yoğunluğuna bağlı
sıkıntılar doğurmaktadır.
1940'lı yıllara kadar ilin nüfusunun hemen hemen hepsi surlarla çevrili bir
kale kent içerisinde ve kendine özgü avlulu evlerde yaşarken, günümüzde ilin toplam
nüfusunun %90'ınden fazlası surun dışındaki kısmen planlı ama büyük bir çoğunlu
çarpık kentleşme diye adlandırabileceğimiz bölgelerde yaşamaktadır. 1970'li yılların
başına kadar fiziksel bir bozulma söz konusu olmazken, 1980'li yıllarda kent hem
nüfus hem de mekânsal açıdan büyümüştür. 1980'li yılların ikinci yarısından sonra
başlayan geniş çaplı şiddet ortamı neticesinde boşalan köy ve mezraların sonucunda
ortaya çıkan yoğun göç sonrası şehirleşme sürecinin tüm olumsuzlukları en çok göç
alan Diyarbakır örneğinde görülmüştür. Bu göç yoğunluğu Diyarbakır kent
nüfusunun artış hızını 2–3 katına ulaştırmıştır. Bu olumsuz gelişmeler zaten yetersiz
olan kentsel altyapı sorunlarını arttırmış, kentsel hizmetleri yetersiz kılmış ve tarihi
dokunun tahribatında hızlandırıcı bir faktör olmuştur [7].
Diyarbakır kenti alan kullanımındaki ve fiziksel yapılaşmasındaki
düzensizliğin yanında Diyarbakır kentinde 1990'dan 1998 yılları arasında inşa edilen
ya da kullanıma alınan 34000 konutluk büyük bir yapılaşma sürecinde yine aynı
dönemde sadece 882 konuta belediye tarafından ruhsat verilebilmiş olması
düşündürücüdür [10].
247
5. SONUÇ
Yoğun göçün yaşandığı 1985-2000 yılları arasında Diyarbakır kentleşme kent
kimliği ve tarihi doku bağlamında önemli olumsuzluklar meydana gelmiştir. Yapılan
yanlış imar uygulamaları ve kaçak yapılaşmalar, tarihi kent dokusunun tahrip
olmasına yol açmakla birlikte hasar görme potansiyeli yüksek bir yapı stoku da ortaya
çıkarmıştır. Bu çerçevede günümüzde Diyarbakır ve öteki bazı Güneydoğu
kentlerinde ivedi çözüm bekleyen sorunların başında sağlıklı ve güvenli barınma
ihtiyacı gelmektedir. 1992-1998 tarihleri arasında meydana gelen yoğun göçler
neticesinde artan nüfusun 500.000 civarına ulaşması ile birlikte bu nüfusun barındığı
yapıların çok büyük bir kısmı kentsel altyapı yetersizliği nedeniyle insanca yaşam
olanaklarından uzak kalmıştır.
Düzenli bir yapılaşma ve mevcut yapıların ıslahı ile ileride meydana
gelebilecek doğal afetlerde, can ve mal kayıpları gibi unsurların önüne geçilebileceği
ve azaltılacağı düşünülmektedir. TOKİ'nin Diyarbakır Şilbe Bölgesinde 6500
konutluk projesinin bölümler halinde uygulamaya koyduğu konut projeleri kentsel
açıdan örnek teşkil etmiş olup 2000'li yıllardan sonra yeni yapılaşma sürecine olumlu
katkı sağlamıştır. Kentte konutlaşma sürecine girmesi ile yeni yapılan site tipi
konutlar çevre koşulları, yeşil alanlar, çocuklar için uygun koşulları ile kentin
gelişiminde ve görsel görünümünde güzel bir oluşum oluşturmuştur. Gecekondu
bölgelerinin oluşumunu engellenmesi, alt gelir grubunun konut sahibi olması, nitelik
ve nicelik yönünden konut sorununu çözmesi açısından TOKİ' nin yaptırdığı konutlar
kentin gelişimine ve çarpık kentleşmeyi engelleyici unsuru ile olumlu bir yapı
sergilemiştir.
248
KAYNAKLAR
1. Diyarbakır Nazım İmar Planı Planlamaya Geçiş Raporu, Diyarbakır
Büyükşehir Belediyesi (DAMPO Danışmanlık Araştırma Mimarlık Planlama Ltd.
Şti), (Nisan, 2006)
2. DİE Bina Sayımı 2000.
3. 2000-2010 Türkiye Konut İhtiyacı Araştırması Raporu, 2002.
4. http://www.arem.gov.tr/proje/ars_rapor/ic_goc_sorun_cozum.htm 4
5.Karaşin A, Karakaş S, Gürbüz Ş, Özyılmaz H, 2008, Diyarbakir'da
Yoğun Göçün Getirdiği Çarpik Kentleşme Sorunlari, Afet Sempozyumu, İmo,
Ankara.
6.Balamir, A. 1996, “ Konut Sisteminin bir diğeri: Küçük Hane Halkları”,
Diğerlerinin Konut Sorunları, TMMOB yayını, Ankara.
7.Güneli, Z., 1998, Bölge içi Zorunlu Göçten Kaynaklanan Toplumsal
Sorunların Diyarbakır Kenti Ölçeğinde Araştırılması TMMOB yayını, Ankara.
8. Belediye Nümerataj Bilgileri, 2005
9. Özyılmaz, H., 2001, “Diyarbakır'da Yeni Yerleşim Bölgelerinde Kullanıcı
Gereksinimlerinin Konut ve Çevre Açısından İncelenmesi”,Yüksek lisans tezi,
GÜFBE, Ankara.
10. Değertekin, H., 1998, Bölge içi Zorunlu Göçten Kaynaklanan Toplumsal
Sorunların Diyarbakır Kenti Ölçeğinde Araştırılması TMMOB yayını, Ankara.
ÇİZELGELER
1.
Çizelge 1. Diyarbakır Kenti, Bitiş Yılına Göre Bina Sayıları (s:3)
2.
Çizelge 2. Diyarbakır Kenti'nin Tarihsel Süreçte Yayılma Alanı (s:3)
3.
Çizelge 3. Diyarbakır Kentsel Bölge 2005 Yılı Konut Stoku (s:2)
249
KIRSAL BÖLGEDE AFETLER
Murat Haspolatlı
AFETLER
Afet Olayları
Doğal afetler, aniden veya bir zaman dilimi içerisinde oluşan normal yaşamı
bazen can ve mal kayıplarına yol açan ve ilk oluşumu engellenemeyen çığ, fırtına,
deprem, yangın, su baskını, kaya düşmesi gibi doğal olaylardır. Bu nedenlerle, bir
afetin zararlarını yok edebilmek veya en az düzeye çekebilmek ancak bu olaylara
önceden alınacak önlem ve tedbirlerle mümkün olmaktadır.
Doğal afetler için alınmış önlem ve tedbirlerin, olay anında etkili olmasında
en büyük etken, konuyla ilgili yapılmış planların olay anında uygulanabilir durumda
olmasındaki insan ve malzeme aktörlerinin amaca uygun faal olarak tutulmasıdır.
Kağıt üzerine mükemmel olarak hazırlanmış planların çoğu zaman olay anında
uygulamalarında olumsuzlukların olduğu görülmekte olup, bu aksamalar sonucunda
büyük can ve mal kayıplarının meydana geldiği bilinen gerçeklerdir. Bu itibarla,
hazırlanmış olan afet planlarının işlevliğini korumak amacı ile bütün kurum ve
kuruluşların afet eğitimi ile ilgili bütün unsurları güncel yaşam her an göreve hazır bir
şekilde tutulmalarına yönelik denetim ve kontroller, meydana gelebilecek en az
düzeyde etkilenmede büyük önem taşıdığı unutulmamalıdır.
Depremler
İlimiz dahilinde muhtemel afet taraması ve tespitleri büyük ölçüde
tamamlanmıştır. Hazırlanan jeolojik etüt raporları doğrultusunda afet alanlarının
tespiti yapılıp İmar planı olan yerlerde İmar Planlarına, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığının Bakanlar Kuruluna teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca bu alanlarla ilgili
olarak Afete Maruz Bölge kararı alınmış ve mahallinde ilan edilmiştir.
İlimiz merkez ve çevresinde gerek 1975 yılı Lice depremi, gerekse çeşitli yıllarda
meydana gelen afetler nedeniyle hak sahibi calışmaları yapılmış olup, konut ve nakdi
yardım işlemleri büyük ölçüde tamamlanmıştır.
Hak sahiplerine, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Afet İşleri Genel
Mudurluğune tahsisli alanlar uzerinde depreme dayanıklı betonarme yapılar
yapılmaktadır. İlimiz merkez Çölgüzeli 355 nolu parselin ifrazından oluşan adalar
üzerinde 7269–1051 sayılı Afetler Kanununca EYY metodu ile yapımı devam eden
Afet Konutları bu konuya en güzel örnektir.
250
DEPREM ÖZELLİKLERİ (Sismoloji)
Diyarbakır şehrinin kurulduğu zemin Tersiyer dönemine ait kara renkli, çatlak
bazatlardan bir yapıya sahiptir. Karacadağ'dan akan bu bazalt örtüsünün kalınlığı,040 m. arasında altında değişir.Bazaltların 300-400 m. kalınlıkta kil kum ve çakıl
tortularından oluşmuş bir seri yer alır. Bazaltların üzerinde 0-3 m. arasında değişen
kalınlıkta toprak örtüsü vardır. Dicle vadisinde kil, kum, çakıl ve lığlardanoluşmuş
genç Kuvaterner alivyonları yer alır.
Diyarbakır 4. Derecede tehlikeli deprem kuşağındadır. Şanlıurfa-Fırat-Dicle
deprem bölgelerinin etki alanındadır. Şehrin zemini deprem bakımından sağlamdır.
Deprem, tarihi eserlere hiç zarar vermemiştir. Bugüne kadar kaydedilen en önemli
deprem 1934 yılının Kasım ayının 27'sinde olan 14 yapının hasar gördüğü 100'den
çok insanın hayatını kaybettiği yer sarsıntısıdır.
EĞİL : 4. Derece depremlerin olduğu bölgede yer alır.
ÇÜNGÜŞ : 3. Derece tehlikeli deprem kuşağındandır. Ergani-Çermik kırık
sistemi ile Hazar Gölü kırık sistemi arasındadır.
ÇERMİK : 3. Derece tehlikeli deprem kuşağındadır.Bir fay (kırık) hattı
üzerinde yer alır.Dolgu-tortul alanlarda hasar oluşur.
ERGANİ : 3. Derece tehlikeli deprem bölgesindedir. 1950ve 1971
depremleri etkili olmuştur.
DİCLE : 3. Derecede tehlikeli deprem kuşağında yer almakla birlikte
hasar yapıcı bir yer sarsıntısı kaydedilmemiştir.
HANİ : 3. Derecede tehlikeli deprem kuşağındadır. Muş- Van bölgesi
depremler Hani yöresini de etkilemiştir. Kireçtaşı arazideki evler
sarsıntılardan az zarar gördüğü halde, alüvyal dolgu üzerindeki evlerde
hasar meydana gelmiştir. 1975 yılında üç ayrı deprem Hani ve çevresine azçok zarar vermiştir.
LİCE : 3. Derecede tehlikeli deprem kuşağındadır. Sık sık sarsılan bir
hat (kırık çizgisi) Lice'den geçer . Bingöl ve Muş bölgesi depremleri de Lice
yöresinide etkiler.1938, 1955, 1965 depremlerinden sonra 1975 yılı Eylül
ayının 6' sında olan deprem büyük hasae yapmış ve insan kaybı çok
olmuştur.
KULP : 3. Derecede tehlikeli deprem kuşağındadır. Dolgu zeminde
yapılan evlersarsıntıdan hasar görmektedir.
HAZRO : 3. Derecede tehlikeli deprem kuşağındadır.Ancak, yıkıcı bir
deprem kayda alınmamıştır. 1975 Lice depreminde biraz hasar görmüştür.
Kuzeydeki deprem merkezleride etkilenmektedir.
SİLVAN : 3. Derecede tehlikeli deprem kuşağındadır. Çevredeki
deprem merkezinden etkilenir.
BİSMİL :4. Derecede tehlikeli deprem kuşağındadır.Çevredeki
merkezlerinin etkisi altında kalır. Zaman zaman sarsılır. Fakat zarar görmez.
1960 yılında bir deprem kaydedilmiştir.
251
ÇINAR : 4. Derecede tehlikeli deprem kuşağındadır. Çevredeki diğer
deprem merkezlerinin etkisinde kalır. Bugüne kadar dikkate değer bir yer
sarsıntısı kaydedilmemiştir.
http://www.diyarbakir-cevreorman.gov.tr/diyar/cografya.php
Heyelan ve Çığlar
İlimiz Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunduğundan karasal iklime
sahiptir. Bu bakımdan fazla yağış almadığından ve geçmiş dönemlerde yapılan orman
tahribatı nedeniyle bitki örtüsü bakımından fakirdir. Ayrıca merkezde bulunan
Karacadağ'ın volkanik etkilerinden dolayı yüzeyde bazalt bir tabaka bulunmaktadır.
Yağışların fazla olmamasıyla birlikte ilçelerimizin bazılarında (Kulp, Lice, Hani,
Cermik, Cunguş) heyelan ve kaya düşmesi afetleri zaman zaman meydana
gelmektedir.
Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğünce zaman zaman oluşan bu olaylara
yerinde müdahale edilerek gerek hak sahibi çalışmaları gerekse etüt çalışmaları,
Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca koordineli olarak yapılmaktadır.
Seller
Diyarbakır havzasında fazla yağış olmadığı icin taşkınlıklar pek görünmez.
Bununla beraber normal iklim alınımlarına göre sel afeti olmaktadır. Bunun nedeni il
ve ilce merkezlerinde altyapı yetersizliğinden kaynaklanmaktadır.
Orman ve Otlak Yangınları
İlimizde orman yangınları pek görünmez. Ancak İlimizde yaz aylarında anız
yangınları çok yaygın olarak yapılmaktadır. Son yıllarda anız yakılması yasaklanmış
olup, bu yasaklara uyulması için ilgili kuruluşlarla işbirliği halinde denetimler
yapılmaktadır.
Fırtınalar
İlimizde kış mevsiminin belirli zamanlarında şiddetli rüzgarlar sık
olmamakla beraber meydana gelmekte ve herhangi bir afet fırtınası olayına
rastlanmamıştır
Afetler ve Sağlık zararları
Tehlikeli ve Zararlı Maddeler
İlimizde tehlikeli ve zararlı maddeler olarak LPG (likit petrol gazı ) dolum depolama tesisleri ve bölgede faaliyet gösteren petrol arama şirketlerinin petrol
depolama tesisleri bulunmaktadır. Ancak bu tesisler toplum ve insan sağlığına tehlike
arz etmeyecek şekilde şehir dışında çıkarılmıştır. Muhtemelen olabilecek yangın
sabotajlara karşı gerekli teknik ve idari tedbirler alınmıştır. Ayrıca bu tesisler “ Büyük.
252
Endüstriyel Kazalar için Acil Durum Planı “ kapsamına alınmıştır.
Afetlerin Etkileri ve Yardım Tedbirleri
Savaşta, doğal afetlerde ve büyük yangınlarda halkın can ve mal kaybını en
aza indirmek amacıyla yurt düzeyinde silahsız koruyucu ve kurtarıcı hizmetlerin
planlamasını, uygulanmasını ve koordinasyonu yapmak üzere kurulmuş olan Sivil
Savunma Teşkilatı İlimizde de İl Sivil Savunma Müdürlüğü olarak bu görevleri
yapmaktadır. Olası bir savaş, doğal afet ve büyük yangınlarla sivil halkın can, mal
kaybını ve görev alanına giren kurum ve kuruluşlara hizmet için bu görevleri yerine
getirmek amacıyla dokuz servisi bulunmaktadır. Bu servisler Karargah, Kurtarma,
Sosyal yardım, İlkyardım ve Ambulans ana servisleri ile Hastaneler, Teknik Onarım,
Emniyet ve Trafik İtfaiye yardımcı servisleri ve korunma kılavuzları vardır.
Bayındırlık ve İskan İl Mudurluğunce; oluşmuş afetler nedeniyle hak
sahipliği calışmaları kapsamında ilimiz Merkez 355 nolu parsel uzerinde 889 hak
sahibi yerleştirilmiş olup halen alt yapı calışmaları devam etmektedir. Bunun yanında,
Hani İlcesi Merkez ve Anıl Koyu'nde, Dicle İlcesi Yeşiltepe Mahallesi ve Baltacı
Koyu'nde ve Silvan Boyunlu Koyu'nde afetzedelere depreme dayanıklı betonarme
projeler uygulanarak konut yapılmaktadır. Konutlar 2006 sonu itibariyle % 90
oranında bitmiş durumdadır. İlimiz genelinde meydana gelen Afet olaylarından dolayı
Hak sahibi kabul edilen aileler icin konut yapılmak uzere Etud calışmaları devam
etmektedir. Etud ve hak sahipliği calışmaları biten ailelere depreme dayanaklı
projelerle yeni konutlar yapılacaktır.
Koy Hizmetlerinin Lağv edilmesinden sonra 2510 Sayılı İskan Kanunu
uyarınca multeciler, gocmenler, yerleri kamulaştırılanlar ve gocebeler icin yerleşme
amaclı yapılması gereken işlemler Mudurluğumuze devredilmiştir. İlimiz merkez
Colguzeli Koyu ve Cumhuriyet Koyu sınırları icerisinde Hazine adına kayıtlı
taşınmazlar uzerine yerleştirilmeleri duşunulmektedir.
2006 yılı icerisinde Cınar ve Bismil'de meydana gelen sel afeti nedeniyle
haksahibi kabul edilen vatandaşlarımıza konutlar yapılacaktır. Ayrıca 21.02.2007
tarihinde merkez ussu Elazığ Sivrice ilcesi olan depremde Cunguş ilcemizde
yaklaşık160 ağır hasarlı konut icin calışmalarımız devam etmektedir.
KAYNAKLAR:
1. İl Sivil Savunma Mudurluğu Faaliyet Raporları
2. Bayındırlık ve İskan İl Mudurluğu Afet İşleri Şubesi Calışma Raporları,
Diyarbakır, 2007
3. Buyukşehir Belediye Başkanlığı Yapı İşleri Dairesi Raporları
253
BÖLÜM 5
TARİHTE DOĞAL AFETLER
Bölüm editörü
Müh. İrem HASPOLAT
1. Diyarbakır'da Tarihte Sel Olayları Aygül Doru
2. Diyarbakır'da Tarihte Kıtlık Aygül Doru
3. Tarihte Diyarbakırda Şiddetli Kışlar Prof. Dr. Kenan Haspolat
4. Lice Depremi Nihat Işık
5. Diyarbakırda Tarihte Depremler Prof. Dr. Kenan Haspolat
254
DİYARBAKIR'DA TARİHTE SEL OLAYLARI
Aygül DORU
Tarih öncesi dönemde sel ve tufan
Nuh Tufanı'nın gerçekleştiği yer olarak Mezopotamya Ovası gösterilir. Bu
bölgede tarihte bilinen en eski ve en gelişmiş uygarlıklar kurulmuştur. Ayrıca bu
bölge, Dicle ve Fırat nehirlerinin ortasında yer alması sebebiyle, coğrafi olarak büyük
bir su baskınına uygun bir zemin teşkil etmektedir. Tufan'ın etkisini artıran
sebeplerden birisi, büyük bir ihtimalle, bu iki nehrin yataklarından taşıp bölgeyi etkisi
altına almış olmasıdır.
Bu bölgenin Tufan'ın gerçekleştiği yer olarak kabul edilmesinin ikinci bir
sebebi de tarihseldir. Bölgedeki birçok medeniyetin kayıtlarında, ayni dönemde
yasanmış bir Tufan'ı anlatan çok sayıda belge ortaya çıkarılmıştır. Nuh kavminin
helak edilmesine tanık olan bu medeniyetler, bu felaketin oluş biçimini ve sonuçlarını
tarihsel kayıtlara işleme ihtiyacı hissetmiş olmalıdırlar. Tufan'ı anlatan efsanelerin
çoğunluğunun Mezopotamya kökenli olduğu da bilinmektedir. En önemlisi de
arkeolojik bulgulardır. Bunlar, bu bölgede gerçekten de büyük bir su baskınının
meydana geldiğini göstermektedir. Bu su baskını, ayrıntılı olarak inceleyeceğimiz
gibi, bölgede bulunan uygarlığın bir süre için duraksamasına neden olmuştur. Yapılan
kazılarda böylesine büyük bir felaketin açık izleri toprağın altından çıkartılmıştır.
Mezopotamya bölgesinde yapılan kazılardan anlaşıldığına göre, bu bölge
tarih içinde birçok kez seller ve Dicle, Fırat nehirlerinin taşması sonucu meydana
gelen felaketlerle yüz yüze gelmiştir.
1. Örneğin, MÖ 2000 civarında Mezopotamya'nın tam güney kısmında bulunan
büyük Ur kentinin hükümdarı olan Ibbi-sin zamanındaki bir yıl, "gökle yer
arasındaki sınırları yok eden bir Tufan sonrasi"1 seklinde tanımlanmaktadır.
MÖ 1700'lerde Babilli Hammurabi zamanında bir yıl da "Esnunna kentinin
bir selle yıkılması" olayıyla tanımlanmaktadır. MÖ 10.yüzyıl da hükümdar
Nabu-Mukin-Apal zamanında Babil şehrinde bir su baskını gerçekleşmiştir.
2. Milattan sonra 7., 8., 10., 11. ve 12. yüzyıllarda da bölgede önemli su
baskınları vuku bulmuştur. 20. yüzyılda 1925, 1930 ve 1954 yıllarında da bu
meydana gelmiştir. Anlaşılan odur ki bölge, her zaman için bir sel felaketine
açıktır ve Kuran'da belirtildiği gibi büyük çaplı bir selin tüm bir kavmi yok
etmesi açıkça mümkündür (4).
Hz Nuh ve Diyarbakır ilişkisine ışık tutan bir özellik antik Diyarbakır evlerinin
özelliğidir. Bir musibete uğrayan kişi musibet sonrası tedbir alır. Örneğin kuraklığa
uğramış insanlar kuraklık sonrası tarımla ilgili önlemler alır. Tufan sonrası
Diyarbakırlılar evlerinde bununla ilgili tedbir almışlardır. Su baskını felaketlerinin
yaşanmış olması çok doğal. Ergani Çayönü'nde evlerin yapımında ortaya konan
255
boyutlarındaydı. Aralarında boşluklar bırakılarak inşa edilmişti.
Tabanlarındaki taş ızgaraların üstü dallarla örtülü olup çamur sıvanarak
sabitleştirilmiştir. Böylelikle akıp giden sular ve sel sularının evleri tahrip etmesini
önlemek için tedbir alınmış, taban altında devamlı bir hava akımı yapılarak nemin
insan sağlığına ve eve yapacağı olumsuz etkiler ortadan kaldırılmıştır (5).
Tufan Güney Mezopotamya'dan başka yerde olabilir mi:?
Çüngüş
Tufan gibi büyük boyutlu bir selin olabilmesi için bu iki büyük akarsudan en
azından birinin su topladığı bölgede çok önemli bir doğa olayının yaşanmış olması
gereklidir.`Prof Özdoğan `dan öğreniyoruz ki, Malatya Ovası`nın Fırat üzerinde çok
önemli bir konumu vardır. Karasu ve Murat suları; Fırat `ın iki ana kolu dağ arası
ovalardan geçip Malatya ya geldikten sonra Kömürhan Boğazı olarak bilinen ve yer
yer derinliği bin metreyi bulan boğaza girmektedir. Bugün üzerinde Karakaya Barajı
`nın yer aldığı bu boğaz Toros dağlarını geçen, Doğu Anadolu `yu Güneydoğu
Anadolu `dan ayıran tektonik kökenli bir fay yarığıdır. Depremsellik etkinliği çok
yüksektir. Karakaya Baraj Gölü alanında İÖ 4 bin yıllarına, kalkolitik döneme inen
Değirmen tepe kazıları çok kalın ve şiddetli bir selin ilk izlerini veriyor. Bu sele ait
izler bölgedeki diğer höyüklerin üzerinde de açık olarak izlenebiliyor. 4 bin yılda bir
Jeomorfologlar bu kadar etkin ve şiddetli bir selin ancak Kömürhan boğazının
tıkanması ile oluşabileceğini öngörüyor. Bu dar boğaz , her zaman şiddetli bir
depremin etkisi ile oluşacak geçici bir baraj gibi tıkanma potansiyeline sahip. İS 16.
yüzyılda meydana gelen bir depremde boğazın düşen kayalarla tıkandığı ve Fırat `ın
bir hafta boyunca ters aktıktan sonra tekrar bu barajı yıkıp yoluna devam ettiği
şeklinde bir anlatımdan da söz ediyor Özdoğan . Profesör Mehmet Özdoğan , benzer
bir olayın İÖ 4. bin yılda meydana geldiğini söylüyor (6).
Mezopotamyanın aşağı kısımlarında Tufanın etkisiyle oluşan geniş alüvyon
tabakasının benzerini Elazığ ve Malatya'da da görüyoruz
Bu açıdan bir öğretim üyesinin makalesine bakalım;
Nuh Tufanı: Bu iki büyük akarsu (Dicle, Fırat) Mezopotamya düzlüklerine
gelmeden önce çok farklı ortamları, iklim kuşaklarını aşar. Doğu Anadolu'nun dağlık
kesimlerinden, ortalama yüksekliği bin metreyi aşan dağ arası ovalardan ve bu dağları
yaran, esasında fay kırıklarının açtığı derin boğazlardan geçerek güneydeki
düzlüklere iner. Bu bakımdan güneyde Mezopotamya bölgesinde gerek Fırat ve
Dicle'nin su rejimi, gerekse bunların getirdiği molozun miktarı, Mezopotamya'nın
çok dışında, uzaklarda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da meydana gelen olaylara
bağlıdır.
256
Doğu Anadolu 1968 yıllarında Keban Barajı Kurtarma Kazıları'nın
başlamasına kadar arkeolojik bakımdan hemen hemen hiç araştırılmamış bir bölge
idi. Araştırılmadığı için hiçbir bilgi, dolayısı ile ilginin olmadığı bir yerdi. Keban
kazıları Elazığ ve Tunceli çevresinde, Fırat boyu ve özellikle Fırat'a açılan Heringet
Suyu'nun geçtiği Altınova'da yoğunlaşmıştı. Çalışmalar Toros Dağları'nın
kuzeyindeki bir dağ arası ovası olan bu bölgede İÖ 3. bin yıldan itibaren hızlı bir
alüvyon birikimi olduğunu ve dolayısı ile daha eski katmanların bugünkü ova
seviyesinin çok altında kaldığını göstermişti. Örneğin Elazığ Tepecik Höyüğü'nde
Neolitik dönem katmanları ova seviyesinin 8 metre kadar altında, Tülintepe
Höyüğü'nde İlk Kalkolitik Çağ dolguları taban suyunun içinde bulunabilmişti.
Karakaya Baraj Göl Alanı'nda İÖ 4000 yıllarına, Obeyd dönemi olarak da
bilinen Kalkolitik döneme inen Değirmentepe kazıları çok kalın ve şiddetli bir selin
ilk izlerini vermişti. Bu sel yalnızca diğer sellerde olduğu gibi alüvyonlu, mil ve kilden
oluşan toprakları değil, kalınlığı iki metreyi bulan çakılları da Obeyd tabakasının
üzerine yığmıştı. Sele ait izler bölgedeki diğer höyüklerin üzerinde de açık olarak
izlenebiliyordu. Jeomorfologlar bu kadar etkin ve şiddetli bir selin ancak Kömürhan
Boğazı'nın şu ya da bu şekilde tıkanması ile oluşabileceğini öngörüyorlardı. Nitekim
bu dar boğaz her zaman şiddetli bir depremin etkisi ile oluşacak geçici bir baraj gibi
tıkanma potansiyeline sahipti. İS 16. yüzyılda yaşanan bir depremin anlatımında
boğazın düşen kayalar ile tıkandığı ve Fırat'ın bir hafta boyunca ters aktıktan sonra
tekrar bu doğal barajı yıkıp yoluna devam ettiğinden söz edilir. Benzer bir olayı İÖ 4.
binyıla da taşıyabiliriz (7).
Tufan olayında iki üs görüyoruz.
a) Karakaya ve Kömürhan'da tıkanan Fırat'ın geriye doğru yansıyarak Elazığ ve
Fırat bölgesini sular altında bırakması,
b) Karakaya ve Kömürhanda tıkanmanın bitip adeta bir baraj olarak tarihin
derinlerinde yer alan bu tıkacın yıkılarak Mezopotamya'nın sular altında
kalması,
Bu sular altında kalan bölgeden iki bölgeden birinden Hz Nuh'un çıktığını
gözlüyoruz. Karakaya bölgesinden çıkış olursa Çüngüş bölgesi muhtemeldir. Grek ve
Latin kaynaklarını esas alacak olursak Güney Mezopotamya' dan çıkıştan DiyarbakırMuş arası dağları (Kulp-Lice ) dağları ön plana çıkar. Olaya terminolojik olarak
yaklaşmıştık. Cudi' nin cins isim olduğunu Arapça 'Yüksekçe yer' anlamına geldiğini
belirtmiştik. Bir de bu dağların yerli halkının terminolojisi ve mitolojisiyle olaya
yaklaşalım: 'Kürtçe de 'cı'di' yeri buldu veya yer buldu anlamına gelir. Nuh tufanının
bitiminde, suların çekilip çekilmediğini öğrenmek için gemisinden kuşlar gönderir.
Bunlar yedi gün ara ile üç sefer göndermişlerdir. İlk iki seferde geri dönmüşler ve
üçüncü seferde gönderdiği ise gemiye geri dönmeyince, Nuh'un onun kalabileceği
veya dinlenebileceği bir yer bulduğunu anlayınca, yer buldu veya yeri buldu anlamına
gelen 'Ci-di' denmiştir ve bu ismin buradan geldiği sanılmaktadır' (8).
257
Grek ve Latin kaynakları geminin durduğu yerin Gordyne dağları olduğunu
vurgular (5). Romalı tarihçi Strabo'ya göre bu dağlar Diyarbakır-Muş arası dağlardır
(10) Yani Nuh'un gemisi Diyarbakır'ın kuzeyini teşkil eden dağlarda mı aramalı?
Artak Movsisyan: Aratta Kutsal yasalar Ülkesi isimli eseri (Belge
yay.İst.2001)bize tufanın adresiyle ilgili bilgi veriyor. Tevratta Nuh'un gemisinin
Ararat'a konduğu söylenir
Aratta veya Ararat Ermeniler için çok önemli bir kelime.Sümer tabletlerinde
ismi geçiyor Sümerler tarım ürünlerini Aratta'nın maden ve değerli taşlarıyla
değiştiriyordu. Tufandan sonra insanların yerleştiği yer.
Aratta'nın coğrafik konumu Diclenin iki çıkış kaynağı (Bırkleyn ve Maden
çayı) ve Fırat Çıkış bölgeleri Özellikle Lice –Maden-Genç bölgesi dikkati
çekiyor.Aras (Tevrata göre muhtemelen Gihon) nehri de Bingöl yakınlarında çıkar
Aratta'dan Sümere bir su yolu olduğu ve bunun Uruk şehrinden geçtiği ifade
ediliyor.Uruk'tan ise Fırat nehri geçer.Aratta'nın dağlık bir bölge olduğu söylenir(.Bu
oluşum bana Çüngüş bölgesini hatırlatıyor)Sümer ülkesinden Aratta'ya Hurum
(Hurri) ülkesinden gidiliyordu.Bilindiği üzere Diyarbakır bir Hurri ülkesidir.
Gılgamış destanı esas alındığında Aratta'nın ölümsüzler ülkesi olduğu destanlarda
ifade edilir
Diyarbakır'a yakın bir ilçe olan Sason'un Ararat bölgesinde olduğu ifade
ediliyor. Sasun'un kesin olarak hangi tarihte kurulduğu belli olmamakla birlikte
tarihçiler, bugün bir ilçe haline dönüşen, Sasun'un kuruluşunun Kutsal Kitapta yer
alan bir olay sonrası gerçekleştiği söylenmekte.
"
O gece RAB'bin meleği gidip Asur ordugahında yüz seksen beş bin kişiyi
öldürdü. Ertesi sabah uyananlar salt cesetlerle karşılaştılar. Bunun üzerine Asur Kralı
Sanherib ordugahını bırakıp çekildi.
Ninova'ya döndü ve orada kaldı. Bir gün ilahı Nisrok'un tapınağında
tapınırken, oğullarından Adrammelek'le Şareser, (Sanasar, Sanasunk) onu kılıçla
öldürüp Ararat ülkesine kaçtılar. Yerine oğlu Esarhaddon kral oldu" (Tevrat- İkinci
Krallar 19 Bap 37, İşeya, 37 Bap 36, Tobie, 1, 24 ).
Kutsal Kitapta bulunan bu bilginin Sasun'un kuruluşuyla bağlantısına gelince.
5. yüzyılda yaşamış olan Ermenilerin en büyük tarihçisi Movses Khorenatsi
(Khorenli Movses), Tevrat'ta anlatılan bu olay sonrasında Ararat ülkesine kaçan iki
kardeşin kurduğu yerleşim yerinin Sasun olduğunu belirtmekte. http://www.
sasun.org/index.
Sümerlerin Aratta'lılardan aldığı değerleri madeni düşünerek Aratta'nın
lokalizasyonuna yaklaşalım:
Tarihte Ergani'de önemli gümüş ve altın kaynakları mevcuttu. 1742'de 915
ton gümüş, 1739 yılında 1159,3 kg altın üretimi yapılmıştır
258
Tızlak, Fahrettin, Osmanlı Döneminde Keban-Ergani Yöresinde Madencilik,
(1775–1850) TTK. Yay. Ank. 1997
1831 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nda altın, Diyarbakır paşalığındaki
Ergani ve Guayban madenlerinden ve Trabzon yakınlarındaki Gümüşhane'den
çıkarılırdı
.Ellswort, James, 1831–1832 Türkiye'sinden Görünümler, ODTÜ Yay. Kay
2010. s. 153.
Bakır'ın M.Ö.8000'de Çayönü'nde kullanıldığını hatırlayacak olursak
bölgenin en değerli madenlerine sahiplik yaptığını anlamış oluruz
Gılgamış'tan sonra Makedonyalı İskender ölümsüzlük ülkesini arar,Aratta
yolu üzerinde Dicle ve Fırat çıkış kaynaklarına gelir.Bu noktada Diyarbakır
efsanelerinde İskender'in Bırkleyne geldiği söylendiğini hatırlıyoruz.
Bu şartlarda Ermenilerin Ararat dediği dağın Diyarbakır'da olma durumu
var.İslami terminolojide bunun karşılığı Cudi oluyor.Elmalı ve Ebu Hayyan başta
olmak üzere birçok alim Cudi'nin Amidde olduğunu beyan eder.
Ortaçağ dönemi sel: Diyarbakır, merkezde Dicle nehri ve kolları, sınırında
da Fırat nehri ile sulanmaktadır. Bazen yağışlar olumsuz sonuçları beraberinde
getirmektedir. Sel günümüzde olduğu gibi geçmişte de bel ki daha fazla olarak
Diyarbakır'ı etkilemiştir. 1142-1183 yılları arasında ise Şehrimize Nisanoğulları
egemen olurlar. Diyarbakır'ın yaşadığı büyük sel felaketlerinden birisi de
Nisanoğulları döneminde, 1173 yılında yaşanır. Kırk gün aralıksız süren yağışlar
yüzünden şehirdeki evlerin büyük çoğunluğu çöker (1).
Osmanlı döneminde sel: Tarihi gazeteler geçmişle ilgili bize çok sayıda bilgi
vermektedir: Devegeçidi köprüsü ve sel-1869 yılı: Konu için o günlere ait tarihi
gazetelere bakalım. Tarik-ı mezkurun mümerrinde ve (Diyarbekir) e dört saat
mesafede vaki Deve Geçidi denilen nehrin kış mevsimlerinde tuğyanıyle mürur u
ubur mümkün olamayub yolcular zaruri iki saat kadar yolu uzatarak Şerbetli tarikıyla
gidüp gelmeye mecbur olduklarından masrafının amele ciheti usulü üzere ahali-i
mükellefeye ve mimar ve gereç masarifi daire-i belediyeye ait olmak üzere nehr-i
mezkur üzerine bir köprü inşası kararlaştırılarak bundan bir buçuk mah-ı mukaddem
anın dahi inşasına başlandı.
Ergani bölgesinde sel-1869 yılı: İşbu şehr-i cumadiyel ahiranın beşinci
Cuma günü (Ergani) maden kasabasının ilerüsüne nüzul eden barandan oradaki
nehrin taşması cihetiyle sel gelüb Maden harklarını yıkmış ve zikr olunan harkların
tamiri zımnında mahallince teşebbüsat-ı lazimeye ibtidar olunmuş olduğu işarat-ı
mahaliyeden anlaşılmışdır. *Diyarbekir Gazetesi,12 Ağustos 1285 (24 Ağustos
1869), S.4, s.1-2.
1953-1963 yılları arası Diyarbakır'da Sel: Günler süren yağışlar
sonrasında seller öyle hal alırdı ki, “Diyarbekir bir gün su ile batacak…” efsanesini
doğrularcasına ürkütürdü insanları. Böylesi günler, her doğal felaket günlerinde
259
olduğu gibi en çok yaşlıları dillendirirdi… -Bunlar hep Tanrının gazabıdır. İbret
almak lazım. ..” İlk, 1953 yılı baharında Karacadağ'ın eriyen karlarıyla beslenen
Çeme Reş'in yönünün Güney'e Diyarbakır'a çevirmesiyle yaşandı büyük felaket. Her
yanı sular seller kapladı. Kimse ibret almamış olacak ki 1959 yılında Piran
dağlarındaki karların erimesiyle beslenen Dicle kabardı.bu kez. Önüne kattığı
kayaları sürükledi. Yerinden söktüğü koca koca ağaçları önün kattı… Sonra 1963
yılında kenti tümden basan, caddeleri geçilmez kılan sel geldi. Ulu Cami de sular
altında kalınca büyüklerimiz camilerde duaya çıktılar… Artık kimsenin şüphesi
kalmamıştı. “Dünyanın, insanların bozulmasına seyirci kalmayan Tanrı gazaba
gelmişti”..
Ve artık herkesin bundan ibret alması gerekiyordu….
Günler, haftalar bu ürküntü içinde geçti…
Sonra duruldu ortalık tabii…
Dicle hırçınlığına son verdi, normal yatağına çekildi.
Kıyılara vuran ağaç kütükleri kaldı ortalıkta.
Ve bu kütükler, kimi yoksula ekmek kapısı oldu.
Karacadağın taşkınları durulunca Çeme Reş de sakinleşti.
Bir süre sonra bu felaket Diyarbakır'da tarih bile oldu “Hani, sel olduğu
sene…” diye (1).
Mehmet Mercan arşivi
260
KAYNAKLAR
1. ergun ([email protected]) adına [email protected]
2. http://www.cinar.gov.tr/haber_detay.asp?detay=82
3. DHA / Hürriyet 03 Kasım 2006
4. Müslüm Üzülmez. Çayöünden Erganiye Uzun Bir Yürüyüş.İst.2005.s.26
5. Cemşid Bender. Kürt Mitolojisi.Berfin yay.İst.2007.s.122,111
6. Özcan Yüksek. Nuh Tufanı`nın izleri...2006-04-02 Referans
7. Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, İstanbul Üniversitesi, Prehistorya Anabilim
Dalı Başkanı Atlas Derg.Nisan.2006.Sayı.157
8. Etem Xengin: Kürdistanda Mitoloji ve Dini İnançlar.Doz yay. İst. 2005.
s.200
9. W.Minosrky. The Bois DN.Mac Kenzie.. Kürtler. Kürdistan. Doz yay.
2Baskı.; st.2004.s.43
261
DİYARBAKIR'DA TARİHTE KITLIK
Aygül DORU*
Diyarbakır Dicle ve Fırat'ın ve kollarının sularıyla verimli hilal bölgesinde
olması ve Karacadağ'ın dünyanın ilk buğdayı einkorn'a ev sahipliği yapması gibi
bereketin timsali olacak özelliklerinin yanı sıra olumsuz zamanlarla da yüz yüze
gelmiştir. Diyarbakır tarihi dönemlerinde büyük kıtlıklara sahne olmuştur. Tarihi
belgeler ışığında geçmişte yaşanan kıtlıklara göz atalım.
1757'de Diyarbakır'da kıtlık (1): Voyage De Constantinople A Bassora, En
1781, Par Le Tigre Et L'euphrate, Et Retour A Constantinople, En 1782 Par Le Désert
Et Aleandrie; Par L'académicien Sestini. Traduit De L'italien. İsimli seyahatnameye
göre: Diyarbakır'da, Türkler, Ermeniler, Jacobitler, Suriyeliler, Kaldeenler, Yunanlılar
ve Kürtler yaşıyor. Orada Türkçe, Arapça, Kürtçe, Ermenice ve Kaldeence
konuşuluyor. İtalyanca konuşan on veya on iki kişi bulunuyor. Fransızca'yı ise SaintFrançois'da iki rahip biliyor. Şu anki nüfusunun elli binden fazla olduğunu
düşünmüyorum. Bana söylenenlere göre nüfus 1756 yılında dört yüz bin kişiydi.
Fakat 1757 yılında çekirgeler her şeyi kırıp geçmiş ve bu olaydan sonra büyük
bir kıtlık baş göstermişti; bunun üzerine de büyük bir salgın bölge halkının
dörtte birini alıp götürmüştü.(2) Kuraklık ve kıtlık yerini bu kez veba salgınına
bırakmış ve bölge halkının acısı bir süre daha devam etmiştir. XVIII. yüzyıl içinde
meydana gelen ikinci büyük veba salgını olarak nitelen bu afet en büyük darbeyi 1761
ve 1762 yıllarında vurmuş ve halkın "Büyük Ölet" dediği bu salgında Diyarbakır
Eyaleti'nde binlerce insan ölmüş ve peşi peşine gelen bu afetlerin bölgedeki acı kayıp
bilânçosunun 50 bin kişiyi bulduğu belirtilmiştir. Veba hastalığının etkileri
seyahatnamelerde de özellikle zikredilmiştir (3) (5).
Kıtlığa başka şehirlerden gelecek erzakla çözüm aranmıştır. 1757 yılı kıtlığı
nedeniyle Erzurum, Sivas, Tokat, Adana'dan ucuz zahire getirilmiştir.(3) Osmanlı
belgelerinde 1759-1760 yıllarına ait belgelere bakalım (4). Bu noktada devlet
desteğini gözlüyoruz:
BOA,CDH,910 .19 Mayıs 1759
*Araştırmacı yazar
262
BOA,C.MI.1262.16 Haziran 1760
BOA,C.İKTS,637-a ve b 10 Ocak 1845
Diyarbakır çevresinde yağmur azlığı nedeniyle iki yüzü aşkın köye tohumluk
verilmesiyle ilgili belge
1803-1845 arası Diyarbakır'da kıtlık: Bu dönemde idareciler sorunu
çözme gayreti içine giriyor. Diyarbakır Meclisi köylüye 1000 kile buğday,1000 kile
arpa yardımı yapılıyordu. (1) Diyarbakır'ın kıtlık zamanlarında başka şehirlerin
yardımcı olduğunu araştırmalarımız neticesinde gözlemledik. Ancak tersi
durumlarda oluyor. Diyarbakır'ın kıtlık nedeniyle başka illere yardımları söz konusu
idi... Ankara Ve Konya'da Kuraklık (1800-1880) oluyor. Diyarbakır'dan Ankara'ya
Hububat sevkiyatı yapıldı.(5)Erzurum Vilayeti 1892–1893 Ve 1906–1908 Yıllarında
kıtlık oluyor Kıtlık dönemlerinde bölgeye, Diyarbakır, 'dan zahire nakil
edilmiştir.(6)
Mehmet Mercan Eski kıtlık yıllarını anlatıyor: Diyarbakır'da Kıtlık yılları;
1 Eylül Dünya Barış Günü'dür. Ki; bu tarih 2. Dünya Savaşının resmen başladığı
gündür… Savaşın ağır koşulları Diyarbakır'da da yıllarca sürdü. Ekmek, gaz, çay,
şeker, Sümerbank ürünleri karneye bağlanmıştı. Kısaca yokluk ve yoksulluk
çekiliyordu. Kalabalık aileler günlük ihtiyaçlarını karaborsadan sağlamaya
çalışıyordu. Ayakkabılar yamanarak, büyüklerin elbiseleri küçüklere uydurularak
giyiliyordu. Sümerbank'tan basma, pazen, capon bezi, tülbent alırken nüfus
cüzdanlarımıza damgalar basılıyordu. Karne ile kişi başına verilen günde yarım
ekmek kimseye yetmiyordu. O günlerde, dar gelirli esnafın yoğun olduğu çarşılarda
torbalar dolusu ASKER TAYINI satılıyordu. Garnizonlardaki fırınlardan başka
kentteki fırınlarda da TAYIN üretiliyordu. Mahallemizde, Hançepek yolu üzerindeki
Askeriye Fırını, tayın yetiştirmekte zorlanıyordu. Bazı kimseler bu tayınlardan
çuvallar dolusunu el altından özellikle de Çarşıya Şeviti (Yanık Çarşı) diye bilinen
günümüzdeki ceketçiler çarşısına ve aşefçiler çarşısına getirip satıyordu. Nereden,
nasıl geldiğini kimse bilmiyordu, ama bir gerçek vardı ki; bu ekmekler birçok ailenin
ihtiyacını karşılıyor, kentteki KITLIĞI hafifletiyordu. Ayrıca da bazı kimseler,
kentteki bazı kilise ve camilerde konuşlanan askeri birliklerden topladıkları,
tencereler dolusu karavana artıklarını da getirip bu çarşılarda satardı. Yoksul kimseler,
kente yeni gelmiş, hanlarda kalan işsizler, gariban ameleler, kente hasta getirmiş
köylüler, işçiler ekmek ve yemek ihtiyaçlarını, buralarda satılan ucuz yiyeceklerle
karşılıyordu.
263
Tahta ve tenekelerle yapılan derme çatma barakalardan oluşan çarşıya Şeviti
de çok sayıda ucuzcu aşhaneler, ciğerciler de vardı. Gündüzleri işi gereği evine
gidemeyen esnafın bir bölümü de bu aşhanelerde veya ciğer kebabı yapan barakalarda
karınlarını doyurmaya çalışırdı. Çarşıya Şeviti'de ciğer kebabı ünlü Haltiya Pire
vardı. Yaşı yetmişin üzerindeydi ve çalışıyordu. Bütün esnaf onun ciğer kebabını
tercih ederdi. Çünkü onun kebabı bir başka lezzetliydi.
Bir de Buğday pazarının bezzazlar tarafındaki kuzey girişinin kapısı önünde
mangalda çok leziz ızgara köfte pişiricisi vardı. Köftelerin yanında ızgarada pişirdiği
domates ve yeşilbiberlerin lezzetine doyum olmazdı.
O yıllarda, ekmek ve şeker başta olmak üzere pek çok temel gıda maddesinin
sıkıntısı vardı. Şeker bulunmadığı için, evlerde, işyerlerinde çayı çoğunlukla kuru
üzümle içerdik. Sümerbank'tan birkaç metre basma, pazen ya da capon bezi alanların
nüfus cüzdanlarına damgalar basılırdı. O yıllarda Diyarbakır'da elektrik çok az yerde
vardı. Evlerin işyerlerinin, hatta sokakların aydınlatılması gazyağı ile yapılıyordu.
Oturma odalarında çoğunlukla, arkasında genişçe üçgen kesilmiş aynalar bulunan
lambalar kullanılırdı. Lambanın arkasındaki aynalar ışığın geniş alana yansımasını
sağlıyordu. Evin diğer bölümleri, özellikle mutfak, kiler ve helâlarda daha ekonomik
olduğu için, içine sıvı yağ konulmuş fitilli kandiller kullanılırdı. Evlerde, ihtiyaçtan
fazla yiyecek bulundurmak yasaktı. Polis, inzibat ve belediye zabıtasından oluşan
ekipler evlere baskınlar düzenliyor, ihtiyaçtan fazla stoklanmış un, yağ, bulgur,
buğday, şeker, çay, gaz gibi maddeler bulunursa el konuluyordu.
.............
Gazeteci arkadaşım Yaşar Evirgen'in deyimi ile “Gide gelmeye...” (7)
…………….
KAYNAKLAR
1. Doç. Dr. İbrahim Yılmazçelik. XIII ve XIX. yüzyılda Anadolu'da
meydana gelen tabii afetler.XIV. Türk Tarih kongresi Ank.Eylül.2002.c.2.Kısım
1..s.665
2. Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir Kent yay.2003
3. Esut Aydıner. Arşiv belgeleri ışığında XVII.yy ikinci yarısında Diyarbakır
ve çevresinde meydana gelen kıtlık ve alınan tedbirler. Osmanlı'dan Cumhuriyete
2.Uluslararası Diyarbakır Sempozyumu. Diyarbakır.2006.s.17 ve 2008. s.276
4. Kenan Yakupoğlu, M.Salih Erpolat, Mustafa Sarıbıyık. Osmanlı
Belgelerinde Diyarbakır. Diyarbakır.2011
5. Mehmet Yavuz Erler Osmanlı Devleti'nde Kuraklık ve Kıtlık Olayları
(1800-1880)Libra yay. 2010
6. Erzurum Vilayeti Örneği: 1892–1893 Ve 1906–1908 Yılları) Drought
And Famıne In Ottoman Empıre (Case Of Erzurum Province: 1892–1893 And
1906–1908 Years) Abdulkadir Gül Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi The
Journal of International Social Research Volume 2 / 9 Fall 2009s.148 7- Bu yazı ;
01.09.2008 günü gruba sunulmuştur(.Mehmet Mercan @Diyarbakır yahoogrup)
264
DİYARBAKIRDA ŞİDDETLİ KIŞ
Kenan Haspolat*
Diyarbakır tarihin çeşitli dönemlerinde ciddi kış görmüş ve hayat çok
olumsuz etkilenmiştir. O zamanın Osmanlı belgeleri bu konuda fikir vermektedir. Kış
ve don 1818 ve 1828'de şiddetli kış oluyor, Dicle donuyor. Bir çok hayvan telef oluyor.
(1)
BOA. DH. MTV. 52-1/12 7 Şubat 1911
Diyarbakır'da 25 günden beri şiddetli kar yağışı nedeniyle yakacakların,
bittiği, köy yollarının açılmasında yetersiz kalınmasıyla ilgili Vali Galip paşanın
telgrafı:(3) Geçmişte kış halkı o kadar etkilemiş ki bu konuda destanlar yazılmıştır.
KIŞ DESTANI
Dağlar kadar memlekete yağdı kar
Buz kesildi her mahalle her pazar
Dünyayı ağlattı savuk zar-u zar
Oldu Besim Paşa dahi dil fikar
Gökyüzünde uçmaz oldu serçeler
Hep cenabet kaldı karı kocalar
Tütmez oldu heç bir yerde bacalar
Bu gün acep hangi evde ataş var.
Yorgan döşek satıldı kaldı bir eski palas
İnsanı sardı kehle yıkanmadı heç libas
Bakır kaplar karardı hepsi oldu sade pas
Yemek zaten pişmiyor ona lüzüm nerde var.
Nargileyi içerken keyfçi nefes almadı
Şişesinin içinde buz oldu su kalmadı
Olmadı bu ay düğün,kimse davul çalmadı
Bir çok yiğit bu kış naçar kaldılar bekar
*Prof. Dr. Kenan Haspolat
265
Yollarda iz kalmadı dere tepe doldu kar
Kurtların günü doğdu yemeğe adam arar
Oldu telef bu yüzden insan gibi çok davar
Kaldı işinden aciz gençler ile ihtiyar.
www.hancepek.com
Şimdi tarihi resimlerden Diyarbakır'daki kışları görelim
Ongözlü köprü ve kış
Hevsel bahçeleri ve kış
Turistik cadde
266
Ergani ve kış:
Müslüm Üzülmez Fotograf Arşivi: 1960'lı yıllardan iki fotograf.
(Fotograflar: Sinemacı Adil Öztürk)
1960'lı yıllar. Ergani kar altında.
Foto: Adil (Sinemacı) Öztürk
ESKİ DİYARBAKIR KIŞLARI
O günleri gazeteci Mehmet Mercan anlatıyor: Evet, evet. Eskiden,
Diyarbakır'da, bölgemizde insanlara “AMAN” dedirten, dillere destan kışlarımız
olurdu. Yoğun kar yağışının ardından gelen sert, dondurucu soğuklar kentte yaşamı
felç ederdi adeta... Üzerine şiirler yazılan, öyküler anlatılan kışlar vardı. Hatta, zorlu
267
kışlar eskiden TARİH bile olurdu. Geçmişte yaşanmış bir olayı anlatırken
yaşlılarımız “Hani, Dicle'nin donduğu yıl?...” derlerdi. Diyarbakır'ın zorlu kışları
vardı. 1953 yılı kışında Dicle'nin bir bölümü, üzerinden insanların karşı yakaya
geçebilecekleri kalınlıkta donmuş. Hatta bazı kimseler donan nehrin üzerine ateş
yakmış, böylece hatıra fotoğrafı çektirmişlerdi. O yıl kentte yakacak sıkıntısı
çekilmiş, evlerden odun hırsızlıkları çoğalmıştı. Hatta bazı camilerden yakmak üzere
tahta tabutlar çalınmış ve biz bunları gazetelerimize yazmıştık.
Günlerce aralıksız kar yağardı. Toprak damlı evlerin üzerinde biriken karlar
özel tahta küreklerle temizlenirdi. Bu arada avluda biriken karlar da atılınca sokaklar
dolardı. Dar sokaklardaki kar yığınları kimi yerde damların boyuna erişirdi.
Çocukluğumuzda, bazı damlardan sokaktaki karların üzerine atlayarak oynardık...
............
Söz soğuklardan açılmışken, 1800'lü yıllarda yaşamış Diyarbakır'ın ünlü halk
ozanlarından Ali Pınarlı Kahveci Hacı CİVAN'ın, 1857 yılının çok sert geçen kışını
uzun uzun anlattığı “Savuk DESTANI”ndan bir dörtlük sunmak istiyorum.
Hacı Civan 1857 yılının zorlu kışını şöyle anlatır;
Dağlar kadar memlekete yağdı kar
Buz kesildi her mahalle, her Pazar,
Dünyayı ağlattı savuk, zar-ü zar,
Oldu, Besim Paşa dahi dilfikâr (*)...
Yollarda iz kalmadı, dere tepe doldu kar
Kurtların günü doğdu, yemeğe adam arar,
Oldu telef bu yüzden, insan gibi çok davar,
Kaldı işinden aciz, gençler ile ihtiyar...
Bir başka Soğuk Destanı da 1840'lı yıllarda yaşamış Diyarbakırlı Fatma
Hanım'ın. O da 1886 yılının, herkese “AMAN” dedirten kışını anlatıyor bu
destanında. Şöyle diyor Fatma Hanım;
Bin üçyüz ikide yaman bir savuk
Kuruttu meyveyi kaldı hep kabuk,
Öldü pinde(**) nice horozla tavuk,
Çizmeler yerine alındı çaruk
Aman Ya Rab bu savuğun elinden...
(*) Dilfikar ; Üzgün , gönlü kırık
(**) Pin ; Kürtçe kümes
__._,_.___
Attachment(s) from [email protected]
268
Gerçekten zorlu kışlar yaşadık geçmiş yıllarda. O zorlu kışlar, o zorlu
soğuklar şimdilerde yok. İnsanın neredeyse “Siz buna da kış mı diyorsunuz…”
diyeceği geliyor…
Neyse.
Tarihte Lice ve kış http://www.licevakfi.com
Çüngüş ve kış
(www.diyarinsesi.org)
Kulp'ta kış (14)
269
Kulp
Fotoğraflarla Kulp (Mirze Mehmet Çelik)
Mevlüt mergen Eski kışları anlatıyor (15).
ESKİ KIŞLAR
Eskiler şöyle demiş: "Eskiye rağbet olsa idi bitpazarına nur yağardı." Bu sözü
söylerken de nedense bu günleri hiç mi hiç hesaba katmamışlar, zira bu gün "antik"
diyoruz eskinin eşyasına ve meraklı isek çok paralar verip evimizin bir köşesinde
oluşturuyoruz "şark köşesini" Bununla yetinmiyor "Eski Ramazanlar" diyoruz, onun
hemen akabinde "eski bayramları" anımsıyoruz. Hele hele "eski dostlar" için şarkılar
bile besteliyoruz.
Yeni olan bir şeyden biraz yakınsak hemen: "Eskiden şöyle idi, böyle idi"
diyerek eskiyi övüp göklere çıkarıyoruz. Düğün salonlarına ayağımız düşse hemen
"nerede eski düğünler?" dedirtiyor bize o kocaman salonu dolduran ve kulakları
tırmalayan sözüm ona müzik sesi. Evimizdeki banyoda yıkanırken bile "ah!.. O eski
hamamlar" deyip, keseyi, keseciyi hatırlıyoruz. Ve şimdi kış mevsimi geldi çattı, fakat
ne üşüme var, ne kar... Ne saçaklardan başımıza düşecek diye korktuğumuz kılıç
270
misali sarkıtlar yok, eski kışlar yok, nedense o eski kışları arıyor gibiyiz, sanki üşümek
için hasret çekiyoruz bu günlerde. "Evvel dahre, sonra zahire" demiyor büyüklerimiz
evlerimizde, demediği gibi kalkıp Dicle önüne gidip keleklerin gelmesini de
beklemiyor ki evinin gelecek yıl için yakacağını, odununu alsın. Hem siz şimdi
sokaklarda "odun kıran" diye birilerinin avaz, avaz bağırdığını duyuyor musunuz?
"Loğcunuz" var mı, loğcunuz?.. Damınızdan sesler alıp da diyor musunuz "Loğcu
yine dama çıkmış".
Gençlere sormak istiyorum: "siz hiç tokaç sesi duydunuz mu? Sivik nedir bilir
misiniz?" Depreşti içimdeki hatıralar, anmadan edemiyorum, yüreğim eski kışlara,
damağım o uzun kış gecelerinde konuklara ikram edilen pestile, cevize hasret...
Hasret yüreğim o uzun eski kış gecelerinde Hayriye teyzenin ağzından inci misali
dökülen: "bir varmış, bir yokmuş" masallarını dinlemeye.
Elindeki fanusla komşumuz Faik Efendi ile eşi Vasfiye Teyze'nin geceyi geçirmek
üzere kapımızın şak şakını çalmalarına hasret kulaklarım. Küçelerde oluşan kar
tepelerinde kayak sporunu yaptığımız günlere hasret ayaklarım.
Evet eski kışlar... Şimdi yaşanmayan eski kışlar... Bir kere yağdı mı, aylarca
erimeyen, hâttâ buzlaşan karların ilkbaharla erimesinin verdiği neşeye hasret
yüreğim. Bütün hane halkı, leğenlere doldururduk avlumuzdaki karları küçeye
boşaltırdık. Çünkü küçede ayaklar altında daha çabuk eriyip gidecekti Dicle nehrine
doğru kar suları.
Bizlere lahana sarması eski kışlarda sevdirildi, kavurmanın tadını,
pastırmanın lezzetini hep eski kışlarda tanıdık. Bazı sabahlarda sobamızın üstünde
kaynayan "kele paçanın içine" eski kışlarda bayatlamış ekmekleri doğrayıp yedik.
Annelerimizin, ninelerimizin elleriyle yaptıkları, domates salçalarını, salamura
peynirleri hep eski kışlarda tükettik, Yaz mevsiminde kurutulan patlıcanların,
biberlerin, domateslerin tüketimini eski kışlarda gerçekleştirdik. Babalarımızın,
ağabeylerimizin, ceketlerinin yanı, arkası eski kışlarda yandı odun sobasının önünde
oturup "sırtım biraz ısınsın" dediklerinde. Kadife palto, eski kışların giysisi idi.
Dedelerimiz, babalarımız "çorap mesh" değil, tıpkı bir kundura gibi "yemeniciler
çarşısındaki" ustalara yaptırdıkları meshleri eski kışlarda giyerlerdi de ayağımıza
yanlışlıkla basacak olsalar bizi bağırtırlardı.
Eski kışlarda yoktu her evde kok, linyit kömürü... Sadece bazı varlıklı evlerde
tüterdi kok kömürünün bacası ki onlar da bu kömürü İçkaledeki "Sınai Teşebbüsler"
diye bir levhanın asılı olduğu yerden alırlardı. Odun yakardı Diyarbakır'lı, Kış
günlerinde, bazı garibanların odunu bile olmazdı da camilerdeki tabutlara bile göz
koyarlardı götürüp yakmak, evdeki yavruları donmaktan kurtarmak için...
Şimdi o yoksul kişilerin torunları: "Allah devlete, millete zeval vermesin"
diye dua ediyorlar. Çünkü devlet odunlarını, kömürlerini, hâttâ sobalarını bile
kapılarına kadar getirip teslim ediyor. Eski kışların Ulu Cami'sini anımsıyorum, iki
271
yere kurulmuş, kocaman bidonlardan oluşturulmuş sobalar geliyor gözlerimin önüne.
Rahmetli müezzinlerin, özellikle "İnce Sesli Mehmet'in" bu sobalara odun atışını,
abdestini almış Hacı amcaların hanımlarının elleriyle örülmüş ıslak yün çoraplarını bu
sobaların kenarına "kurusun" diye dizişini, bazılarının bunlara "kötü kokuyor" diye
sinirlenişini ne yalan diyeyim özlüyorum. Özlüyorum 1954 yılının eksi yirmi dört
derece soğukluktaki kışını. Kimse düşmesin, herhangi bir yerini kırmasın diye
rahmetli annemin sobanın külünü küçedeki buzlaşmış karların üstüne döküşünü
özlüyorum, annemi özlüyorum, o günleri özlüyorum, o günlerdeki güzellikleri
özlüyorum, çocukluğumu özlüyorum, özlem yüklüyüm "eski kışlar" derken.
Siz özlemiyor musunuz? Şimdinin çocukları yapabiliyor mu kardan adamı,
burun diye kocaman bir havucu sıkıştırabiliyorlar mı suratının ortasına? Odun
sobasını aldı götürdü eski kışlar, yerine katalitik sobaları, yetmedi kömür sobaları,
yetmedi kalorifer petekleri, yetmedi doğal gaz geldi de eski kışların heyecanını
yaşatmadı yeni nesillere.
Toparlamak istiyorum sözlerimi... Toparlarken de 'Süleyman Sayılı'yı
rahmetle anmak istiyorum, zira o güzel insan bakınız eski kışlardan 1932 yılı kışını
nasıl şiirleştirmiş:
1932 YILI KIŞINDA DİYARBAKIR
Bu yıl Diyarbakır'ın karı, soğuğu,
Her yıldan fazlaca oldu be yahu!
Sürekli yağan kardan, tipiden,
Caddeler, sokaklar doldu be yahu!
Gençliğe güvenip hafif giyenler,
Şeb-i yeldade karpuz yiyenler,
Bir şeyden yılmayıp kendin övenler,
Şu günler sarardı soldu be yahu!.
Kelekler çekilmiş hepsi kenara,
Şu asılan buzlar sanki minare,
Hep fakirler oldu işden avare,
Halimize bak da acı be yahu!..
Fukarayı görsen ciğerin sızlar,
Tavan penceresine asılır buzlar,
Rüzgarın sesinden kulağın vızlar,
Bizleri yolcu yapma be yahu!..
272
Sabahleyin kalktım yanmamış soba,
Korkarım bu yüzden kıyamet kopa,
Teyzenin elinde kalın bir sopa,
Bu kış da evden kovdu be yahu!..
Süleyman SAYILI
(Bu şiir hususi bir mektuptan alınmıştır)
KAYNAKLAR
1. Doç.Dr. İbrahim Yılmaz çelik. XIII ve XIX. yüzyılda Anadolu'da
meydana gelen tabii afetler. XIV. Türk Tarih kongresi Ank .Eylül. 2002.c.2.Kısım
1..s.665)
2. M. Mergen Eski kışlar. Yeniyurt gzt. 22 Aralık 2010)
3. Kenan Yakupoğlu, M. Salih Erpolat, Mustafa Sarıbıyık. Osmanlı
Belgelerinde Diyarbakır. Diyarbakır
273
LİCE DEPREMİ
Nihat Işık
Lice depremiyle ilgili olarak Lice'nin eşrafından değerli büyümüz Nihat
IŞIK beyefendiden dinleyelim:
Diyarbakır'ın kuzey doğusunda yer alan ve Diyarbakır'a 87 km. mesafede
bulunan 12 merkez mahalleden oluşan ve 8190 nüfusa sahip olan Lice ilçesinde 6
Eylül 1975 Cumartesi günü aynı zamanda Ramazan akşamına tesadüf eden günün
saat 12.25 sıralarında 6,7 şiddetinde bir deprem meydana gelmiştir.
Vukua gelen depremde “Yenişehir Mahallesi haricinde tüm mahallelerinde ki
tüm binalar tümüyle yıkılmıştır.18 saniyelik deprem sallanışında kasabanın üzerinde
siyah bir duman yayılarak dumanın dağılması ile kasabanın yerle bir olduğu ve
tamamen arsa haline gelmiş olduğu görülerek ilçe halkının feryadı yükselmeye
başlamıştır. Bu elim manzarayı gören dışarıdaki halk kendi evlerine doğru koşmaya
başlayarak bitkin bir halde mahallelerine dağılmışlardır.
Depremin ilk haberini kasaba merkezinde bulunan ve üç katlı bir binada
hizmet vermekte olan PTT Müdürlüğünde santralde görevli memur olan TEYFUR
EVSEN tarafından Diyarbakır ve Bingöl illerine ulaştırmaya çalışmış ancak yıkılan
bina enkazı altında kalarak hayatını yitirmiştir. Depremin şoku ile bitap düşmüş olan
dışarıdaki yerli halk kendi imkân ve girişimleri ile enkaz altında kalan fertlerin
çıkarılması müdahalesinde bulunarak gerek ağır ve gerekse de hafif şekilde yaralanan
halkın keza kendi imkânları ile enkaz yerlerinden yol boylarına taşınmışlardır.
Deprem haberlerini işiten Diyarbakır'daki Liceliler ile mücavir köylerdeki
halk, Lice'ye doğru akın edip kasabaya vasıl olmaları ile yaralı bulunan kişilerin
Diyarbakır'a nakilleri mevcut bulunan vasıtalarla temini cihetine gidilmiştir.
Yenişehir Mahallesindeki ve yıkılmayan lojmanlarda ikamet etmekte olan
Kaymakam vs. devlet memurları da bir panik içerisinde ilk etapta, yaralıların sevkleri
ve enkaz altında bulunan kişilerin kurtarılmaları hususunda gerekli çaba ve
girişimlerde bulunulmuşlardır.
Saat 14.00-15.00 sıralarında Diyarbakır ilinden yola çıkan resmi kurumlar
ekipleri peyderpey kasabaya ulaşmış ve girişimlerde bulunmuşlardır. Saat 16.00'dan
itibaren kaymakamlıkça yıkılan ilçe jandarma komutanlığı önündeki sahada karargâh
kurup ilgili ilçe şube başkanları ve Diyarbakır'dan gelen kurumlar personelleri ile
birlikte çalışmalara başlamışlardır. Haberleşme imkânlarını sağlamak amacı ile il
merkezinden gönderilen seyyar bir santral ile gerek il merkezi ve gerekse mücavir
ilçelerle haberleşme bağlantıları temin edilmiştir.
Saat 17.00 sıralarında Diyarbakır'dan resmi kurumlarca gönderilen bir bölüm
çadır, kazma, kürek, gemici fenerleri, ekmek vs. yiyecek malzemeleri halka
dağıtılmıştır. Keza deprem nedeniyle Diyarbakır'dan görevlendirilen sağlık ekibi
274
Lice'ye vasıl olup, Askerlik Şubesi bahçesinde çalışmalarını ilçe Hükümet Tabipliği
personelleri ile birlikte sürdürmeye devam etmiş olup, enkaz altından çıkarılan
yaralıların ilk müdahaleleri yapılarak ağır yaralıları Diyarbakır'a sevk edilmiş ve
diğerlerinin de tedavileri ilçede yapılmaları temin edilmiştir. Bu hal gece karanlığı
basınca temin edilen lüks lambaları ve gemici fenerleri ile sabaha kadar devam
edilmiştir. İlk etapta enkaz altından çıkarılan cenazeler ise halk tarafından defin
işlemleri gerçekleştirilmiştir.
Deprem gününün saat 20.00 sıralarında görevlendirilen askeri birlik konvoyu
ile Siirt ilinden gönderilen istihkâm bölüğü ilçeye vasıl olmuş ve karargâh
kurmuşlardır. Saat 9.00 raddelerinde Kaymakamlık karargâhına gelen bir albay
tarafından askeri birliklerin tümüyle ilçeye vasıl olduğu belirtilmiş ve hemen enkaz
girişimlerine başlayacaklarını bildirmiş ve aydınlatma imkânlarını ise kendi
jeneratörleri ile yapacaklarını beyan etmiştir. Kaymakamlıkça da kasabanın iki uç
bölümünde bulunan Karahasan ve Şaar Mahalleleri den itibaren girişimlerde
bulunmaları kendilerine önerilmiş ve kendilerine refakat etmek üzere iki kılavuz
personel verilerek gerekli girişimlerde bulunmaları sağlanmıştır.
Aynı gecenin saat 9.30 sıralarında ilçe Kaymakamı Kutluya ÖKTEM
Tarafından zamanın Başbakanı Sn. Süleyman DEMIREL ile İmar ve İskân Bakanı
Nurettin OK İle haberleşme temin edilmiş ve ilçe hakkında gerekli bilgiler arz
edilmiştir.
Depremin ikinci günü olan 07.09.1975 günü saat 8.30 sıralarında İmar ve
İskân Bakanı Sn. Nurettin OK ile refakatinde bakanlık mensuplarından bir grup ilçeye
helikopterlerle gelerek enkaz mahallinde incelemelerde bulunmuşlardır.
Aynı gün ilçede inşaat amirliğinin çalışmaları için saha tespit edilmiş ve saha
tanzimi girişimlerinde bulunulmuştur. Akabinde deprem şoku ile kıvranmakta olan
ilçe kaymakamlığına yardımcı olmak amacıyla Arhavi, Türkoğlu ve Maçka
Kaymakamları bir Mülkiye Baş Müfettişi nezaretin de ilçeye gelerek bir komisyon
teşekkül ettirilip fiilen deprem çalışmalarına başlamışlardır. Devamında yardım
malzemeleri nakilleri başlamış ve Ankara'dan gönderilen Kızılay ekibinin de ilçeye
vasıl olmaları ile deprem felaketzedelerine sıcak yemek verilmesine başlanılmıştır.
Müteakiben deprem enkaz kaldırma ve defin işlerine hız verilmiş olmakla, asayişin
temini ve yağmacılığın önlenmesi hususundan askeri birlikler ve görevli emniyet
görevlilerince temini cihetine gidilmiştir.
Depremin üçüncü günü olan 08.Eylül 1975 günü saat 12.00 sıralarında
Başbakan Sn. Süleyman DEMİREL gerekli incelemelerde bulunmak üzere ilçeye
teşrifleri varit olmuştur. Bu meyanda ilgililere gerekli emir ve talimat verilerek aynı
gün ilçeden ayrılmıştır.
İlçede teşekkül etmiş bulunan yardım komitesince gelen yardımlar mahalle
ve köy itibari ile afetzedelere dağıtılmaya devam edilmiştir. İlk günlerde ulaşım
imkânları bulunmayan köylere yardım malzemeleri askeri helikopterler ile
275
mahallerine ulaştırılmaları sağlanılmıştı. Gerek Kızılay ve gerekse de sair yerlerden
ve kuruluşlardan gönderilen çadırlar halka dağıtılmış ve muhtelif yerlerde kurulan
çadır gruplarındaki afetzedelerin yaşamlarını sürdürmeleri sağlanmıştır. İlk günlerde
su ihtiyaçları devletçe temin edilmiş olan su tankları ve arozözler vasıtasıyla gruplar
halindeki çadırlara vs. yerlerdeki halkın su ihtiyaçları temin edilmiştir.
Ayrıca deprem nedeniyle ilçeye gelmekte olan içme suyu isale hatlarının
arızaları Devlet Su İşleri ve Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünce seri bir şekilde
giderilerek şebekeden boruları döşemek suretiyle çadırlardaki halkın su ihtiyaçları
karşılanmıştır.
İmar çalışmaları için belirlenen sahanın tanzimini müteakip depremin ilk
haftasında Lice ilçe merkezinde bir inşaat amirliği ihdas edilerek gerekli çalışmalara
süratle devam olunmuş ve yapılacak yeni yerleşim sahası için imar planı tanzim
edilmiştir. Müteakiben yurtiçi ve yurtdışından temin edilen inşaat malzemeleri seri bir
şekilde ilçeye intikalleri sağlanılmış ve ilçe deprem inşaat amirliğince prefabrik
konutların yapımı ihale yoluyla mütahitlere verilmiş ve gruplar halinde konut
inşaatına başlanılmıştır.
Depremin vukuunu müteakip 42 gün geçtikten sonra 18 Ekim 1975 tarihinde
Cumhurbaşkanı merhum Fahri KORUTÜRK ilçeye teşrif edip gerekli incelemelerde
bulunmuştur.
Yeni yerleşim sahasında 34 km. şehir içi yol yapılmış olup ihaleye verilen
konutlar 54 gün içinde 1568 adet prefabrik konut ve 40 adet prefabrik dükkânın
yapılması bitmiştir. Depremin ilk haftasında devletçe temin edilmiş bulunan 2 adet
büyük jeneratörlerle kasabanın aydınlatması temin edilmiştir. Ve depremin ilk
günlerinde oluşturulmuş olan hasar tespit komisyonlarınca hasarlı tüm binaların tespit
işlemleri peyderpey yapılmış ve Lice merkezinin 12 mahallesi ile bağlı bulunan ve
yıkılan ağır hasarlı evler olarak toplam 4419 bina tespit edilmiş olup bu binalarda
2077 aile ilçe merkezi ve 3242 aile de köyler olmak üzere toplam 5319 aile olarak
barınmakta olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca bu elim depremde, Lice merkezinde 1230
ölü ve 2043 yarlı, bağlı köylerde ise 1137 ölü ve 918 yaralı olmak üzere toplam olarak
2367 ölü ve 2961 yaralı olarak kayden tespit edilmiştir.
İhaleye verilmiş bulunan Lice'deki konutlar 54 gün zarfında ikmal edilerek 8
Kasım 1975 günü, Başbakan Sn. Süleyman DEMIREL ve refakatinde ilçeye gelen
mülki ve askeri erkân ile yabancı devlet temsilcileri ile yeni yerleşim alanındaki
mevcut konutların açılış merasimi icra edilmiştir.
Ayrıca ilçedeki resmi kurumlar binaları ila merkez ve köylerdeki ilkokullar
ile orta dereceli okullar ve sağlık ocak ve evleri toplam olarak Lice merkezinde 3
resmi kurum binaları ile 1 ortaokul, 1 ortaokul işliği, muhtelif köylerde 12 ilkokul
binaları ve 1 sağlık ocağı ile 2 sağlık evi tam hasarlı olarak tespit edilmiş ise de
tamirleri yapılmamıştır. Toplam olarak 20 resmi kuruluşlar tespitleri yapılmıştır.
Ayrıca Lice merkezin de hasarlı ve yıkık binalarda yaşayan 2077 aile evsiz
kalmıştır. Lice'ye bağlı köylerde ise 3242 aile evsiz kalmıştır
276
Depremi müteakip ilçe ve köylerde halka inşa edilen konutlardan başka hiçbir
kargır veya betonarme bina yapılmamıştır. İlçe merkezindeki prefabrik konutlar
aradan 35 yıl içinde yıkılmış ve yıpranmıştır. Birçok konutta yangın nedeniyle
yanmıştır. Deprem bölgelerinde yasal olarak 5 yıl içinde betonarme mesken olarak
halka yapılması gerekirken maalesef aradan 37 yıl geçmesine rağmen Lice halkına
hiçbir mekân yapılmamıştır. Bu bakımdan da Lice halkı mağdur ve perişan bir halde
yaşamlarını sürdürmekledirler.
(NOT: 5-6 Eylül 2008'de Lice Sempozyumunda deprem tanığı olarak
yaptığım konuşma metnidir.)
277
DİYARBAKIRDA TARİHTE DEPREMLER
Kenan HASPOLAT*
Arkeolojik dönemde Diyarbakır'da depremler: Diyarbakır tarihin çeşitli
dönemlerinde depreme sahne olmuştur. Geçmişte olan depremleri arkeologlar kendi
bilgi tecrübeleriyle yorumlayabilmektedir. Ilısu barajı nedeniyle Bismil bölgesinde
değişik gruplar kazı yapmaktadır. Bunlardan biri de Salattepe bölgesidir. Yapılan
kazılar soncu geçmişte yaşanan bir deprem belirlendi.
Salattepe'yi 3500 yıl önceki deprem yıkmıştır. Diyarbakır'ın Bismil ilçesi ile
Batman arasında, Dicle Nehri'ne kuzeyden kavuşan Salat Çayı kıyısındaki
Salattepe'de 6 yıldır Diyarbakır Müzesi başkanlığında, Kocaeli Üniversitesi'nden
Prof. Dr. Tuba Ökse'nin bilimsel danışmanlığında yürütülen kurtarma kazıları
sırasında, bölgede yaklaşık 3500 yıl önce şiddetli bir deprem yaşandığı tespit edildi.
Kazı alanındaki deprem bulgularının davet edilen jeologlarca tespit edildiğini
vurgulayan Prof. Ökse, "Salattepe, antik depremler yönünden geniş bir alanda açığa
çıkartılıp belgelenen ender örneklerdendir. Yer bilimleri açısından da büyük önem
taşımaktadır" dedi (19).
Resim Salattepe kazından depremden etkilenen mimari yapı
*Prof.Dr. Kenan HASPOLAT
278
Son yıllarda Diyarbakır ve çevresinde gerçekleştirilen arkeolojik kazılardan
biri olan Salat Tepe çalışmalarından Tunç Çağı'nda ciddi bir depremlerin yaşandığı
anlaşılmaktadır. Bu depremlerin izlerini Üçtepe, Grı cano, Kavuşan Höyük, Ziyaret
tepe, Kenan Tepe ve Hırbe Merdan gibi yerleşim yerlerinde ortaya çıkarılan
kesitlerden takip edebilmekteyiz
Osmanlı öncesi depremler: Arkeolojik kazılar bazen bizi sürpriz sonuçlara
götürüyor. İçkalede bir kazı Osmanlı öncesi bir cephaneliği ortaya çıkardığı gibi, bu
cephaneliğin bir deprem sonucu yıkıldığını da gösterdi. Diyarbakır iç kalede
restorasyon çalışmaları içerinde kazı çalışmaları yapılmaktadır. Surların İçkale
kesiminin bir bölümünün cezaevi olarak kullanılması geri kalan kısmında ise askeri
birliğin bulunması nedeniyle daha önce kazı yapılamadı. Kazılar sırasında 74 ve 75
numaralı burçlar arasında Osmanlı dönemi ve öncesine ait olduğu belirlenen
içerisinde ok, mızrak başı, kılıç ve kalkan gibi dönemin silahlarından çok sayıda
bulunan bir cephanelik ortaya çıkarıldı.
Diyarbakır Müze Müdürü Nevin Soyukaya buranın o dönemde cephanelik
olarak kullanılmış olabileceği kanaatine vardık. Kazı alanında açığa çıkan mimari
yapıların duvarlarının aynı yöne yıkık olması, burasının bir deprem sonucu
yıkıldığını göstermektedir, demiştir.
Emeviler döneminde Hani ilçesini deprem vurmuştur. Yıkılanlar arasında bir
de cami vardır. Minare ise sağlam kalmıştır. Hani ilçesi Seyyid Bedreddin türbesinin
yanında Emevilerden kalma minare (Cami depremde yıkılmış).
Ulu Caminin de 12. yüzyıl döneminde depreme maruz kaldığını öğreniyoruz.
Deprem Fay hatları içerisinde yer alan Diyarbakır merkezinde de ciddi tahribatları
gösteren kayıtlar mevcuttur. Bu kayıtlara göre M.S. 1114-1115 yılında Diyarbakır'da
meydana gelen deprem sonucu ile kentteki Ulu Cami'nin tahrip olduğu ve bir yangının
yaşandığını öğrenmekteyiz .( Mateos, 1962) (11).
279
1040 yılında Amid depremlerle iki kez sarsılır. 1044 yılında Tebrizi yıkan
deprem Amid'i de sarsar (16).
Uzun Hasan'ın Doğum Yeri Kılleş (Şölen Beldesi) ve Deprem: Akkoyunlu
devleti kurucusu Uzun Hasan Ergani ilçesi Şölen doğumludur. Akkaoyunlulara ait
bölümün depremle yerle bir olduğunu, kazılardan o zamana ait eserler çıktığı ifade
edilmektedir.
Diyarbakır'ın Ergani-Dicle ilçeleri yolu üzerinde, Ergani ilçesine 10 km.
uzaklıkta olan Kılleş Köyü, Kılıçbaba Dağı'nın yamacına kurulmuş çok eski bir
yerleşim birimidir.
1901-1903 tarihlerinde Maden Sancağı'na bağlı olan Ergani, Eğil, Piran
(Dicle), Bermaz, Abdalan, Anceviz, Zehoran'ın yanı sıra Kılleş Köyü de bu sancağın
Nahiyeleri arasındadır.
Şölen beldesi: 1990 yılında Bağdeşt, şimdiki adıyla Cömert Köyü ile
birleşerek Şölen adıyla belde olmuştur. Kuruluşu kesin olmamakla beraber, Kılıçbaba
Dağı'nın tepesinde mezarı bulunan Uzun Hasan'ın kardeşi Uzun Hüseyin tarafından
kurulduğu söylenmektedir. Bir zamanlar büyük bağ ve bahçelerin bulunduğu Kılleş
Köyü büyük bir merkez ve yerleşim birimi iken, şiddetli bir deprem sonucu
yıkılmıştır. Beldenin kuzeydoğusunda Kapek denilen yerde tarihi büyük bir şehir
harabesi vardır (1).
Osmanlı dönemi depremleri: 968 yılından sonra Diyarbakır ve çevresinde
1774'te biri 6, üçü 8 şiddetli dört,1884 yılında 4 dört deprem kaydedilmiştir (18).
Osmanlı belgelerinde de Diyarbakır ilçelerinde meydana gelen depremle
ilgili belgelere rastlıyoruz. Ayrıca Diyarbakır'da 12 Şubat 1826 yılında deprem
olmuştur (7).
1905. yılı deprem belgelerine bakıyoruz (10).
Y.PRK.UM.75/44
Mayıs 1905
280
Hani: 3 derece tehlikeli deprem kuşağındadır. Muş- Van bölgesi depremleri
hani yöresini de etkilemiştir. Kireçtaşı arazideki evler sarsıntılardan az zarar gördüğü
halde alüvyal dolgu üzerindeki evlerde hasar meydan gelmiştir. 1975 yılında üç ayrı
deprem Hani ve çevresine az çok zarar vermiştir.
Hazro: 3 derece tehlikeli deprem kuşağındadır. 1975 Lice depreminde az
hasar gördü.
Lice: 1938, 1955, 1965, 1975 depremlerinden çok zarar gördü.(13) En eski
Lice (Depremin en çok etkilediği bölge) depremden en çok zarar gördü. Eski Lice'de
Vakıf Ahmet cami ve yakınındaki ilkokulun durumuna bakalım;
Caminin depremde yıkılan yeri
Depremde yıkılan okul kalıntısı
Lice deprem öncesi Lice (1967)
281
Çermik'te sabah 10 sularında şiddetli deprem olduğuna dair Diyarbakır valisi
Mehmet Nazım beye gönderilen telgraf
BOA.Y.PRK.UM.75/44
3 Mayıs 1905
2 Mayıs 1905 sabah 09.50'de Çermikte şiddetli bir deprem olmuş, ciddi hasar
meydana gelmemiştir (10).
Cumhuriyet dönemi Deprem kronolojisi: Diyarbakır'da bugüne kadar
kaydedilen en önemli deprem 27 Kasım 1934'te oldu. 14 yapı hasar gördü, 100 insan
hayatını kaybetti (13).
İlçeler: Ergani:3.derece tehlikeli deprem kuşağındadır.1950 ve 1951
depremleri etkili olmuştur.
282
Lice deprem sonrası
1975 yılı deprem kronolojisi:
1. 5 Eylül 1975 Diyarbakır'ın Lice ilçesinde deprem oldu ve 3000 kişi ölü.
2. Eylül 1975 Diyarbakır'ın Lice ilçesindeki deprem Güneydoğu Anadolu'yu
sarstı.
3. Eylül 1975 Diyarbakır ve çevresindeki depremde ölenlerin sayısı 2 bini
geçti.
4. 8 Eylül 1975 Lice'de meydana gelen 6,7 şiddetindeki deprem, Güneydoğu
Anadolu'yu sarstı. Kızılay'ın çadır, jeneratör ve gıda yardımı gönderdiği
Lice'de, 2.385 kişi hayatını kaybetti.
5. 11 Eylül 1975 Diyarbakır yöresindeki depremde 7.000'e yakın evin yıkıldığı
açıklandı. 144 km.'lik karayolu kullanılmaz hale geldi. Sadece Lice
ilçesinde 13.000 kişinin evsiz kaldığı ve bir gün önce sallanan Hani
ilçesinde 6 kişinin daha öldüğü bildirildi.
6. 16 Kasım 1975 Deprem bölgesi Lice'de evleri tamamlanmayan halk soğuktan
ve yağmurdan korunmak için resmi daireleri işgal etti.
7. 31 Aralık 1975 Hani ve Hazro ilçelerinde yeniden deprem oldu. Enkaz altında
kalan 4 kişi soğuktan donarak öldü(Vikipedi, özgür ansiklopedi)1975 Lice
Depreminin özellikleri: Vikipedi, özgür ansiklopedi 1975 Lice Depremi
1975 Lice Depreminin özellikleri: Vikipedi, özgür ansiklopedi 1975
Lice Depremi
283
6 Eylül 1975
09:20:12 UTC 12:20:12
Tarih
Saat
Türkiye saati
Büyüklük
6,6 Ms[1]
6,2 ML
Şiddet
VIII[1]
Derinlik
32 km
Merkez üs
Etkilenen
ülkeler/bölgeler
Lice
Kayıplar
Türkiye
2.385 ölü
1975 Lice Depremi: 6 Eylül 1975 tarihinde yerel saatle 12.20'de (UTC:
09:20) Diyarbakır'ın Lice ilçesi ve köylerinde oluşan 23 saniye süren şiddetli yer
sarsıntısı. Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü depremin
büyüklüğünü 6,6 Ms olarak açıkladı. 2385 kişi öldü, 8149 bina hasar gördü veya
yıkıldı. Bazıları maddi hasarlara sebep olan 3-4 ay süresince artçı sarsıntılar devam
etti. Yüzey dalgası büyüklüğü 6.6 olarak belirlenen deprem sonucunda Lice'de ve
çevre köylerde 2.385 kişi yaşamını kaybetmiştir. Özellikle köylerdeki yapı
malzemesinin kerpiç olması ölü sayısının artmasına sebep oldu. Depremin ardından
ulaşım yetersizlikleri nedeniyle kırsal bölgelere yardımların ulaştırılması gecikti.
Deprem sonucu Lice, Hani, Hazro, Kulp, Dicle, Silvan, Ergani ve Diyarbakır
çevresindeki yapıların 8.159'u ağır, 4.550'si orta ve 7.283'ü hafif hasar gördü ve
ölümler meydana geldi. Elazığ, Şanlıurfa, Mardin, Muş, Siirt'te maddi hasar
meydana geldi.
Lice depremiyle ilgili eski fotoğraflar
Mehmet Mercan'ın Gazetecilik Anıları Kitap Çalışmasından
284
6 Eylül 1975 Lice depreminde Askerin katkıları:
Konuyu Liceli Zeki Dilek'ten dinleyelim: Deprem duyulur duyulmaz
harekete geçen Askerler büyük bir gayretle kurtarma çalışmalarına yardımcı
oluyorlar. Tute köyüne intikal eden keşif taburu ile ilçe merkezinde oluşturulan
garnizonda seyyar hastane, seyyar aş ocağı kurulmuş. Askerler ekipler halinde bir
yanda vatandaşa enkaz kaldırma işinde yardım ederken bir yandan da çapulculuğu
önlemeye çalışıyorlar. Molla mahallesinde kurtarma çalışmalarına katılan askerler 6
yaşındaki Nursen Kaya'yı, depremden 8 saat sonra canlı çıkarmışlardı. Küçük
Nursen'i kurtaran Top. Yzb. Nihai Coşkuner, çocuğu sürekli kucağında taşıyıp teselli
ediyordu. Askerler, çocuğun yakınlarını arıyorlardı. Deprem sonrasında Lice'ye her
kesimden yardım yağıyordu. Hava kuvvetleri komutanlığı subay ve astsubay eşleri
yardım seferberliği ile Lice'ye bir okul yapımını üstlendi. (Havacılar ilköğretim
okulu) (3)
Lice depremine ait bir gazete haberi (13 )
285
KAYNAKLAR
1. Vedat Güldoğan akkoyunlu hükümdarı uzun hasan ve doğum yeri
diyarbakır ergani ilçesi kılleş (şölen beldesi).2.Nebiler.Sahabiler Azizler Krallar kenti
Diyarbakır sempozyumu.Diyarbakır.2010
2. Bağcı, G., Yatman, A., Özdemir, S., Altın ,N., Türkiye'de Hasar Yapan
Depremler
Deprem Araştırma Bülteni, Sayı 69,113-126
3. Zeki Dilek. Lice. Diyarbakır. 2002.s94,100
4 . E r g u n ( e rg u n . 2 0 0 0 @ g m a i l . c o m ) a d ı n a
.
[email protected]. DHA / Hürriyet 03 Kasım 2006
6. Doç. Dr. İbrahim Yılmazçelik. XIII ve XIX. yüzyılda Anadolu'da
meydana gelen tabii afetler .XIV.Türk Tarih kongresi Ank. Eylül. 2002. c.2.Kısım
1..s.665
7. Mehmet Yavuz Erler Osmanlı Devleti'nde Kuraklık ve Kıtlık Olayları
(1800-1880)Libra yay. 2010
8. Erzurum Vilayeti Örneği: 1892–1893 Ve 1906–1908 Yılları)Drought And
Famıne In Ottoman Empıre (Case Of Erzurum Province: 1892–1893 And 1906–1908
Years) Abdulkadir Gül Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi The Journal of
International Social Research Volume 2 / 9 Fall 2009s.148
9. Kenan Yakupoğlu, M.Salih Erpolat, Mustafa Sarıbıyık. Osmanlı
Belgelerinde Diyarbakır .Diyarbakır.2011.s.49,225,201,202,227,264
10. Enver Akın Orhan Kavak. Yakındoğu ve Diyarbakır Çevresinde
Meydana Gelen Tarihi Depremler Ve Sosyo Kültürel Etkileri. Diyarbakır'da Tarım
Çevre ve Doğa sempozyumu 2010.c.3
11.Mesut Aydıner. Arşiv belgeleri ışığında XVII.yy ikinci yarısında
Diyarbakır ve çevresinde meydana gelen kıtlık ve alınan tedbirler.
Osmanlı'dan
Cumhuriyete 2.Uluslararası Diyarbakır Sempozyumu. Diyarbakır.2006.s.17 ve
2008. s.276
12. Sevinç Bahar (ed): Diyarbakır deprem bölgeleri. Diyarbakır ve
Yaşam.2009.Yıl.2.sayı.4.s.46
13. Mirze Mehmet Çelik. Fotoğraflarla Kulp. Edubba yay.İst.2009
14. M. Mergen Eski kışlar. Yeniyurt gzt. 22 Aralık 2010
15- Doç. M. Faruk Toprak: Arap kaynaklarında Diyarbakır.Diyarbakır
Müze Şehir..s:132
16. Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir Kent yay.2003
17. Prof. Dr.Aysel Tükel Yavuz. Osmanlı döneminde Diyarbakır hanları
Diyarbakır Mimarisi İ..Yıldız(ed)..Diyarbakır Valiliği yay.2011.s..154 19- 22-72006.Hürriyet
286
BÖLÜM 6.
KIRSAL ENERJİ
Bölüm editörü
Müh. İrem HASPOLAT
1-Kırsal Alanda Alternatif Enerjiler
,
Ahmet TOMBAK, Yusuf Selim OCAK Prof. Dr. Tahsin KILIÇOĞLU
2- Kırsalda Güneş Enerjisinden Faydalanma Ve Elektrik Üretimi
İçin Kullanımlarının Çeşitlendirilmesi Ve Kombinasyonu
Prof. Dr. Mahmut AYDINOL
3. Kırsal Bölgede Güneş Ve Jeotermal Enerjisinden Yararlanma /
Müh. İrem HASPOLAT. Müh. Ahmet AKAYDIN
4. Kırsal Bölgede Rüzgâr Enerji Kullanımı / Müh. İrem
HASPOLAT. Müh. Ahmet AKAYDIN
5. Hayvansal Ve Bitkisel Atıklardan Enerji / Murat Tomar Ziraat
Mühendisi, İrem HASPOLAT
6. Çöpün Ve Lağımın Ekonomiye Kazandırılması Müh. İrem
HASPOLAT- Müh Ahmet AKAYDIN
287
KIRSAL ENERJİ
KIRSAL ALANDA ALTERNATİF ENERJİLER
1
Ahmet TOMBAK ,
2
Yusuf Selim OCAK ,
Tahsin KILIÇOĞLU
1
ÖZET
İnsanoğlunun üretim, taşıma, ısınma, aydınlanma ve tarımsal faaliyetler gibi
birçok ihtiyacının giderilmesi için enerji ihtiyacı vardır. Günümüz dünyasında en
yaygın enerji kaynağı fosil yakıtlardır. Özellikle son yıllarda fosil yakıtlardan elde
edilen enerjilerin maliyetleri, çevre kirliliğine ve küresel iklim değişikliklerine sebep
olmalarından dolayı tüm dünyada yenilenebilir enerji kaynaklarının tekrar gündeme
gelmesine neden olmuştur. Yenilenebilir enerjilerin üretim maliyetleri son yıllarda
azaldığından kırsal alanlarda da kullanılabilir hale gelmiştir. Güneş enerjisi, rüzgar
enerjisi, biokütle ve jeotermal enerji başlıca yenilenebilir enerji kaynaklarıdır. Bu
çalışmada, bahsedilen yenilenebilir enerji kaynakları hakkında bilgi verilecek ve
kırsal alandaki bazı uygulamalarından bahsedilecektir.
GİRİŞ
Dünya çapında hâlihazırda yaklaşık iki milyar insan elektrik enerjisine ya da
verimli enerji kaynaklarına ulaşamamaktadır. Dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri
kırsal alanlarda yaşamaktadır. Kırsal alanda yaşayan insanların özellikle kadın ve
çocukların, sağlıklı yaşam ihtiyacı geleneksel teknolojiler ve geleneksel yakıtlarla
tam olarak giderilememektedir. Enerji, insanların su ve yiyecek gibi temel
ihtiyaçlarının giderilmesi ve kırsal alanlarda gelişmenin sağlanması konusunda
anahtar rol oynar. Bundan dolayı enerjiye ulaşım ve enerjiyi kullanma insanlar için
temel bir gereklilik ve haktır[1].
Bugün dünyanın enerji ihtiyacının büyük bir bölümü petrol ve kömür gibi
fosil yakıtlardan elde edilmektedir. Fosil yakıt rezervlerinin sınırlı olması ve son
yıllarda yükselen maliyetleri yüzünden yenilenebilir enerji kaynaklarına olan ilgi her
geçen gün artmaktadır. Avrupa Birliği'nin hedefi, 2020 yılındaki toplam enerji
tüketiminin % 20'sinin yenilenebilir kaynaklardan sağlanmasıdır[2]. Bu enerji
türlerinin üretim maliyetleri 80'lerden bu yana gittikçe düşmektedir. Yenilenebilir
enerjiler çevre dostudur ve hemen hemen dünyanın bütün bölgelerinde kolay
ulaşılabilir bir formu mutlaka bulunmaktadır.
1
Batman Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Fizik Bölümü, Batman
Dicle Üniversitesi, Z.G. Eğitim Fakültesi, Fen Bilgisi Öğretmenliği, Diyarbakır
[email protected], [email protected], [email protected]
2
288
YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI VE KIRSAL ALANDA
KULLANIMI
Yenilenebilir enerji kaynakları bir ülkenin, özellikle gelişmekte olan
ülkelerde, ekonomik büyümesine katkısı olacaktır. Bunlardan bir tanesi Türkiye'de
bol miktarda bulunan biokütle ve kendi ihtiyacının üretilmesi için elde edilen tarımsal
kaynaklardır. Buna ilaveten yeni çevresel düzenlemeler, sosyal sorumluluk ve giderek
artan çevre bilinci tüm dünyada çevre kirliliğine yol açan plastikten doğa dostu
organik maddelerin kullanıldığı üretim biçimlerine dönüşmektedir. Üretim
maliyetleri azalan bu enerji türleri güneş, rüzgar, biokütle ve jeotermal enerjileridir.
GÜNEŞ ENERJİSİ
Güneş enerjisi sınırsız üretim potansiyeliyle en çok ümit vadeden
yenilenebilir enerji kaynağıdır. Güneş enerjisi iki şekilde kullanılır, bunlar elektrik ve
ısı enerjisidir. Fotovoltaikler (PV) ya da güneş panelleri, güneş enerjisini kristal
silikon tabanlı veya çeşitli ince film kaplanmış yarıiletken maddelerle doğrudan
elektrik enerjisine çevirirler. Son yıllarda, fotovoltaik pillerin ticari olarak
kullanılabilirliği anlaşılmıştır.Bu pillerin geliştirilmesi için uluslararası araştırma
çalışmalarının uyumu sonucunda verimlilik ve kullanımı artarken fiyatları azalmıştır.
Şekil 1'de yıllara göre modül maliyeti ve fotovoltaik enerji üretimi gösterilmiştir.
Güneş ısıtmalı sistemlerde ise güneş ışığı belirli noktalara toplanarak bir alan ya da su
ısıtılır. Isıtılan sudan elde edilen buhar konvansiyonel çevrimlerle elektrik enerjisine
çevrilir. Yakın gelecekte güneş enerjisi, güneş ışığının olmadığı zamanlarda enerji
depolama, taşıma yakıtı, kimyasal ve elektrik enerjisine çevrilebilir hidrojen veya
metan olarak doğalgaz üretebilecektir.
Şekil : 1993-2008 yılları arasında, dünyada fotovoltaik modül maliyeti
ve enerji üretiminin yıllara göre değişimi[3].
4,500
4,000
Modül Maliyeti
Fotovolvoltaik Enerji Üretimi
$6.00
$5.00
3,500
$4.00
2,500
$3.00
2,000
$/W
MW
3,000
$2.00
1,500
1,000
$1.00
500
$0.00
0
1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008
Yıl
289
KIRSAL ALANDA GÜNEŞ ENERJİSİNİN KULLANIM ALANLARI
 Güneş enerjili ocaklar
Kırsal alanlarda gıdaları ısıtmak/pişirmek için kullanılır. Konkav aynalarla
toplanan ışık yardımıyla normal atmosfer koşulları altında bir saat gibi bir
sürede yeterli ısı oluşturulabilmektedir.
 Güneş enerjili su ısıtıcıları
Düz-panel toplayıcılarla uyumlu depolama birimleriyle yerleştirilen
º
ısıtıcılar yaklaşık 80 C'ye kadar sıcak su üretebilmektedir. Günümüzde
giderek yaygınlaşan bu sistemler evlerde kullanıldığı gibi otellerde,
hastanelerde ve fabrikalarda da kullanılmaktadır.
 Güneş enerjili kurutucular
Güneş enerjili kurutucuların dış kısmı güneş panelleri ile kaplıdır. İç
kısmında ise meyve ve sebze kurutmak için tepsiler bulunur. Taze ürünler
tepsilere konur ve birkaç gün kurumaya bırakılır. Kurutucu içinde sıcaklık
º
sebzelerin kurutulması için uygun sıcaklık olan 60-70 C civarındadır[4].
Kurutucular direkt güneş ışığı altında kurutmadan daha etkili ve mekanik
kurutuculardan daha ucuzdur.
 Güneş enerjili sulama sistemleri
Birçok çalışma göstermiştir ki fotovoltaik güneş panelleriyle derin kuyulardan
su çıkarılması kırsal alanlarda uygulanabilir bir metottur. Bu yöntem kırsal
alanlarda sulama amaçlı olarak da kullanılabilir. Orta büyüklükteki bir sistemin
maliyeti yaklaşık olarak 2000-5000 dolar aralığındadır. Şekil 2'de güneş enerjisi
sistemiyle çalışan bir sulama düzeneği gösterilmektedir.
Şekil . Güneş Enerjili Sulama Sistemi
290
RÜZGÂR ENERJİSİ
Rüzgar hava kütlelerinin yerküre yüzeyindeki ısı farkından dolayı hareket
etmesi olayıdır. Güneşten alınan enerjinin mevsimsel değişimler nedeniyle farklılık
göstermesi nedeniyle rüzgarın yönü ve şiddeti değişebilir. Bioyakıt enerjilerinin
tersine rüzgar enerjisinin yakıt maliyeti yoktur. Bunun yerine elektrik üretimi rüzgarın
atmosferik işlemlerle ikame edilen kinetik enerjisinden elde edilir. Rüzgar enerjisi
50'li ve 60'lı yıllarda bazı gelişmiş ülkelerde su temininde kullanılmış olmasına
rağmen petrol ürünlerinin ucuzluğu ve yaygınlığına yenik düşmüştür. Son yirmi yılda
rüzgar enerjisinin maliyeti yaklaşık olarak %90 azalırken doğalgaz fiyatları gazla
çalışan fabrikalar için çok yükselmiştir ki bu rüzgar enerjisinin pazar rekabet gücünü
arttırmıştır[5]. Çevre ve enerji güvenliği kaygıları rüzgar enerjisi gibi temiz ve güvenli
yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasını cesaretlendirmiştir. Kırsal alanda
şirketlerin rüzgar türbinlerini (Şekil 3) kurması burada yaşayanların gelirlerinin
artması demektir. 30 m yükseklik ve 20 m kanat açıklığına sahip bir rüzgar türbinin
maliyeti yaklaşık olarak MW başına 1 milyon dolar civarındadır. Bu maliyetin
tamamının kırsal alanda yaşayanlar tarafından karşılanması yerine finans
kuruluşlarının sunduğu kiralama ve kredi imkânları kullanılırsa maliyetlerin
karşılanabilirliği de artacaktır.
Şekil : Rüzgar türbini(Bozcaada, Çanakkale)
291
Rüzgar enerjisinin ekonomik verimliliğinin artışındaki teknolojik
gelişmenin devam etmesi halinde tarımsal üreticilerin rüzgar enerjisi kullanımı
artacak, maliyetler azalacak ve kendine yeter hale gelecektir [6].
Rüzgar enerjisi üretimine fayda ölçeğinden bakıldığında ekonomik olarak bazı
faktörler etkilidir. Bunlar:

Rüzgarın hızı ve türbinlerin kurulduğu yerdeki frekansı
Elde edilen enerji rüzgarın hızının küpüyle doğru orantılı olduğundan rüzgar
hızındaki küçük artışlar elde edilen enerjilerde büyük artışlara neden
olmaktadır.

Türbin dizaynında ve yapımındaki yeni gelişmeler
Daha uzun ve büyük yüzey alanlı pervaneler, daha verimli türbinler inşa
edilmektedir.

Ekonomik ölçek
Büyük sistemlerin küçük sistemlere göre çalışma/bakım maliyetleri daha
fazla kW-saattir.

Enerji iletimi ve pazara ulaşım koşulları
Hem yüksek enerji üretilir hem de pazara yakın yerde üretim vardır.

Çevresel ve politik nedenler
Daha sıkı çevreci düzenlemeler ve fosil yakıtlara karşı rüzgar enerjisini
destekleyen devlet politikaları rüzgar enerjisini teşvik ederken, kuşların ve
yarasaların ve nesli tükenmekte olan hayvanların korunması rüzgar
enerjisinin rekabet gücünü azaltmaktadır[7].
KIRSAL ALANDA RÜZGAR ENERJİSİNİN KULLANIM ALANLARI

Rüzgar gücüyle su taşıma
Rüzgar gücü kullanan su taşıma sistemleri yüksek maliyetleri nedeniyle
yerini petrol yakıtlı pompalara bırakmıştır. Genellikle merkezden uzakta
kurulan bu sistemlerin bakım ve onarım giderleri oldukça yüksektir. Bu
sistemlerde çok büyük su depolama tankları-rüzgarın esmediği zamanlar
için- gerekmektedir ki bu da maliyeti arttırıcı bir unsurdur.

Rüzgar gücüyle elektrik üretimi
Kırsal alanlarda özellikle de tarım alanlarında rüzgar enerjisinden elektrik
üretilmesi halinde özellikle yerleşim yerlerinden çok uzakta yerler için pahalı
iletim hatları masrafları olmadığı için rüzgar enerjisi petrol yakıtlı
jeneratörler için iyi bir alternatif haline gelir. Elektrik şebekesine yakın
yerleşim alanlarında rüzgar enerjisinden elde edilen elektrik şebekeye
verilerek gelir elde edilebilir.
292
BİOKÜTLE
Biokütle enerjisi bitki ve çöp gibi biyolojik sistemlerden elde edilen enerji
türüdür. Biokütle dolaylı yoldan güneş enerjisinin bir formudur çünkü bu enerjinin
kaynağı fotosentezdir. Biokütle kaynakları genel olarak odun biokütlesi, yem
bitkileri, endüstriyel atıklar ve organik atıklardır.
KIRSAL ALANDA BİOKÜTLE ENERJİSİNİN KULLANIM ALANLARI

Biogaz
Biogaz evlerde pişirme ve aydınlanma amaçlı kullanılan tarımsal atıklardan
ve hayvan gübrelerinden elde edilir. Büyükbaş hayvancılık yapılan
çiftliklerde hayvan gübresi üretimi fazla olduğundan düzenli bir enerji
kaynağı olur[8]. Hayvan gübresi su ile karıştırılarak büyük tanklarda depo
edilir. Burada metan temelli bakteriler tarafından fermente edilen karışım
metan ve karbondioksit gazların ayrışır. Çıkan gaz tanklarda toplanarak gaz
hatlarıyla evlere taşınır. Bu gaz evde ocaklarda güvenle kullanılabilir. Gaz
temiz olarak yandığında yanlışlıkla solunsa bile zarar vermez. Ayrıca bu gaz
içten yanmalı motorlar tarafından yakılıp elektrik üretilebilir. Günlük
kullanım sonucunda elde edilen gazdan geriye kalan katı atıklar herhangi bir
işlem gerektirmeden gübre olarak kullanılabilir. Bu sayede sentetik gübrelere
harcanan para miktarı azalacaktır. Organik gübre tarla toprağının
yenilenmesini hızlandıracaktır.

Biodizel
Biodizel, dizel yakıtlara alternatif olarak hayvan ya da bitki(soya fasulyesi,
kanola, ispir vb.) yağlarından üretilir. ABD'de üretilen biodizelin %90'ı soya
fasulyesinden üretilmektedir. Biodizel zehirsiz, kükürtsüz, tamamen
organiktir. Üstelik dizel motorlarda herhangi bir modifikasyona gerek
olmaksızın kullanılabilmesi yanında tehlikeli gaz emisyonunu azaltır ve
yağlama yaparak motorun ömrünü uzatır[9].

Etanol
Etanol endüstrisi gelişmiş ülkelerde son yıllarda üzerinde en çok çalışılan
alanlardan biri olmuştur. ABD'de enerjide dışa bağımlılığı azaltmak ve enerji
güvenliğini sağlamak için bioyakıtların özellikle etanolün üretiminin
arttırılmasına odaklanılması ulusal bir mesele olmuştur. Bioyakıtların
tüketimi ABD'de 2000 yılından bu yana %486 oranında artmıştır. Etanol,
ABD'nin toplam yakıt tüketiminin %1,4'ünü,
yenilenebilir enerji
kullanımının %19'unu karşılar[10]. Hâlihazırda etanol üretiminin büyük bir
kısmı fazla miktarda yetiştirilmesinden ve nişasta içeriğinden dolayı
mısırdan elde edilir.
293
JEOTERMAL ENERJİ
Jeotermal enerji, yerin kilometrelerce altından yer kabuğuna kadar volkanik
olarak aktif yerlerden, ya da sığ çukurlarından gelen, yerkürenin kendi ısısıdır ve
yerkürenin çekirdeğinden gelir. Jeotermal enerji santrali kurmak maliyetli olmasına
rağmen işletme giderleri çok düşük olduğundan ucuz bir enerji kaynağı olarak
düşünülebilir[11]. Bunun yanında güvenilir, sürdürülebilir ve çevre dostu ısıtma
sistemlerinde kullanılabilir fakat yeri tektonik plaka sınırları yakınlarına
sınırlanmıştır[12]. Jeotermal kuyulardan karbon dioksit, hidrojen sülfit, metan ve
amonyak gibi sera etkisine yol açan gazlar salınmasına rağmen bu salınım fosil
yakıtlardan salınan miktarlardan çok değildir[13]. 2010 yılı itibariyle Türkiye'nin
Kurulu jeotermal güç üretim kapasitesi yaklaşık 100 MW iken doğrudan kullanım
kurulumları 795 MW civarındadır[14]. Jeotermal enerji Türkiye'de genellikle ısınma
amaçlı kullanılmaktadır. Maden Tetkik Arama Kurumu (MTA) tarafından yapılan
çalışmalar sonucunda yeni yatırımlarla enerjide dışa bağımlılığımız azalacaktır.
KIRSAL ALANDA JEOTERMAL ENERJİSİNİN KULLANIM ALANLARI
Jeotermal kaynaklar Türkiye'nin her bölgesinde yoktur. Bu enerji kaynağı
daha çok evsel ısınmada kullanılmakta olup jeotermal kaynaklara yakın olan
bölgelerde tarımsal ısınmada da kullanılmaktadır, örneğin seraların ısıtılması gibi.
SONUÇ
Fosil yakıtların giderek azaldığı ve çevre kirliliğinin insan hayatını tehdit eder
hale geldiği günümüzde insanoğlunun temel ihtiyaçlarını gidermek için gerekli olan
enerjilerin daha etkin biçimde kullanılması şart olmuştur. Çevreye hemen hemen hiç
zararı olmayan yenilenebilir enerji kaynaklarının kırsal alanda daha aktif kullanılması
hayati öneme sahiptir.
294
KAYNAKLAR
1. Integrated Renewable Energy for Rural Communities: Planning
Guidelines, Technologies and Applications by: N. El Bassam, P. Maegaard,
Elsevier, 2004.
2. A. Bayram, Yenilenebilir Bir Enerji Kaynağı Olarak Pirina: Üretimi,
Özellikleri, Değerlendirilmesi. Yenilenebilir Enerji Kaynakları Sempozyumu, 106112, İzmir, 2001
3. http://www.gtmresearch.com/
4. UNDP Programme of Assistance to the Palestinian People. “Harnessing
the Sun in Deir Al-Balah” UNDP/PAPP Newsletter, Vol .4,2002, p. 12-13.
5. AWEA, The Economics of Wind Energy, Mar. 2002
6. Renewable Energy in Agriculture: Back to the Future? James R. Fischer,
Janine A. Finnell, and Brian D. Lavoie, Choices,21-1, 2006
7. Justin Blum, “Researchers Alarmed by Bat Deaths From Wind Turbines,”
Washington Post, by Jan. 1, 2005
8. Acharya J, Bajgain S and Subedi P (2005). Scaling up biogas in Nepal:
what else is needed? In Boiling Point (No. 50), ITDG.
9. http://www.biodiesel.org
10. Energy Information Administration 2009
11. http://en.wikipedia.org/wiki/Renewable_energy
12. William E. Glassley. Geothermal Energy: Renewable Energy and the
Environment CRC Press, 2010.
13. http://en.wikipedia.org/wiki/Geothermal_energy
14. U. Serpena, N. Aksoy, T. Öngürc, Thirty-Fifth Workshop on Geothermal
Reservoir Engineering Stanford University, Stanford, California, February 1-3, 2010
295
KIRSALDA GÜNEŞ ENERJİSİNDEN FAYDALANMA VE ELEKTRİK
ÜRETİMİ İÇİN KULLANIMLARININ ÇEŞİTLENDİRİLMESİ VE
KOMBİNASYONU
Mahmut AYDINOL*
Özet
Türkiye'nin güneş ve rüzgar enerjisi potansiyeli ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesinin güneş ve rüzgar enerjisi potansiyeli tanıtılıp, Güneş ve rüzgar enerjisi
uygulamalarının bilhassa kırsalda nasıl geliştirilip insanlığın hizmetine
sunulabileçeği konusu bazı uygulamalar ve örneklerle verilmiştir. Yenilenebilir
enerjiler teşvik yasasının rüzgar enerjisiyle ilgili maddelerinin genişletilerek
özellikle kırsal kesim uygulamalarında yoğun uygulamalar bulacak olan güneş
enerjisi veya rüzgar + güneş enerjisinden elektrik üretimi uygulamalarını da
kapsayacak şekilde yatırımların teşvik yasası kapsamına alınarak desteklenmesi
zorunluluğu vurgulanmıştır.
Anahtar kelimeler: Kırsalda güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, potansiyeli ve
uygulamaları
Abstract
The potential of solar and wind energy of Turkey are shortely explained.
Details of solar and wind energy potential of South East Anatolia Region are
explained. By the time in this region and at Diyarbakır, the useage of solar and wind
energy how developed and some of their applications for rural areas are also
explained. It emphasised that related sections of renewable energies law, must
extend to cover solar energy projects and investments which have been planned for
rural areas.
Keywords: Solar and wind energy potential and applications at rural.
*Fizik Bölümü, Fen Fakültesi, Dicle Üniversitesi 21280 Diyarbakır
[email protected]
296
1.GİRİŞ
Neredeyse tükenme noktasına gelen fosil yakıtlar günümüzde artan enerji
ihtiyacını karşılamakta yetersiz kalmaktadırlar. Türkiye'de bu ihtiyacı karşılamak
için başvurulan nükleer enerji santralleri ise hem pahalı hem de çevreye fosil yakıtlar
gibi birçok yönden zarar verecektir. Yapılan birçok araştırmada görülmüştür ki
Türkiye yenilenebilir enerji kaynakları açısından çok zengin bir ülkedir. İhtiyacı
olan enerjiyi fazlasıyla yenilenebilir kaynakları kullanarak karşılayabilme
kapasitesine sahiptir. Türkiye'nin güneş enerjisi potansiyeli tüm Avrupa ülkelerinin
potansiyelinin toplamına eşdeğer olup, EİEİ tarafından yapılan çalışmaya göre
ortalama yıllık toplam güneşlenme süresi 2640 saat, ortalama toplam ışınım şiddeti
2
1311 kWsaat/m yıl olduğu saptanmıştır(Türkiye'nin tüm yüzeyine yaklaşık
11
6
ortalama 1.25.10 (Ton Eşdeğer Taşkömürü = TET) = 7.10 kilokalori güneş enerjisi
düşmektedir(1). Bu enerjinin 0,001 nin doğal amaçların dışında kullanılması
halinde ekolojik dengenin yani doğa dengesinin bozulmayacağı varsayılır. Küresel
iklim değişikliğinin de etkisiyle, yağışlı gün sayısının azalmasının ileriki yıllarda
Türkiye'nin güneş enerjisi potansiyelini arttırıcı bir rol oynaması da kaçınılmazdır.
Fakat, bu güneş enerjisi potansiyeli artışının Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
(GDADB) ve Diyarbakır'da ne kadar olacağı şimdiden araştırıl-malıdır(2).
Türkiye'de ekonomik olarak potansiyeli en yüksek yenilenebilir enerji
kaynaklarından biri de rüzgar enerjisidir. Araştırmalara göre, 19 Avrupa ülkesi
içinde rüzgar potansiyeli en iyi olan ülkelerden birisi Türkiye'dir. Türkiye için
tahmin edilen rüzgar enerjisi gizil gücü 83-88 GWsaat(gigawatt) dır. Küresel ısınma
ve iklim değişikliğinin, kara ve denizlerdeki sıcaklık farklarını arttırarak ülkemizin
rüzgar ve güneş enerjisi potansiyelini olumlu etkileyeceği tahmin edilmekte olup
konunun araştırılması gereklidir(2). Ayrıca, güneş ve rüzgar enerjisinden elektrik
üretimi politikaları ve yasaları çıkarılırken bu tip değişimlerde göz önünde
tutulmalıdır. Doğal olarak gece-gündüz sıcaklık farkınında daha da büyümesi
GDADB daki rüzgar potansiyelini de etkileyecektir.(Eriş, 2003; Gürsoy 2004)(4,
3)..
2.Türkiyede Güneş Enerjisiyle İlgili Çalışmaların Gelişimi
İlk bilimsel çalışmalar 1960 lı yıllarda üniversitelerde (İTÜ, ODTÜ, İÜ, AÜ)
başlamıştır. Bu dönemde su ısıtma sistemleri de yapılmıştır. 1973 de ilgili bakanlık
bünyesinde oluşturulan Güneş Enerjisi Koordinasyon Kurulu 1975 yılına kadar
çalışmıştır. İlgili bakanlık 1975 de Maden Tetkik Arama Enstitüsünü güneş enerjisi
çalışmaları için görevlendirmiştir. Yine 1975 de Marmaris Güneş ve Rüzgar Enerjisi
Araştırma Merkezi kurulmuştur. Fakat bu merkez 1980 de kapatılarak görev 1981 da
Elektrik İşleri Etüt İdaresine verilmiştir. Çukurova Üniversitesinde 1976 yılında
Güneş Havuzu, Hacettepe Üniversitesinde Güneş Evi yapılıp güneş ışınlarının
yutulması ve depolanması konularında çalışmalara başlanılmıştır. 1986 yılında
düzlem kolektörler ile silindiro paraboloid aynalar kullanılarak Dicle Üniversitesi
Fen Fakültesinde damıtık su elde etme sistemi projesine başlanılmıştır. Düzlem
297
kolektörlü su ısıtıcıları üretimine standardizasyon getirilmiş ve 1994 de yapılan bir
6
2
araştırma sonucu Türkiye genelinde 1,5.10 m güneş kolektörünün kullanıldığı tespit
edilmiştir. 2000 li yıllara gelindiğinde Ege başta olmak üzere bazı
Üniversitelerimizde Güneş Enerjisi Araştırma Enstitüsü gibi merkezlerin
kurulduğunu ve yenilenebilir enerjiler konusundaki tez çalışmalarını içeren projeleri
görüyoruz. GDADB de Diyarbakır Güneş Evi(Yeşil Ev) 2003-2008 yılları arasında
tasarlanıp işletmeye alınmıştır. Erzurum Atatürk Üniversitesi, Mühendislik
Fakültesinin de bir güneş enerjisi ünitesi vardır. Türkiye'nin beş yıllık kalkınma planı
ihtisas komisyonu raporuna göre 2010 yılında güneşten 61 GWsaat lık enerji üretimi
hedefi öngörülmüşse de bu hedefe ulaşılamamıştır.
3. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde(GDADB) ve Diyarbakır'da Güneş Enerjisi
GDADB de ve Diyarbakır'da metrekareye düşen güneş enerjisi Türkiye
2
ortalamasının çok üzerinde olup 1821 kWsaat/m .yıl dır. Diyarbakır ilinin güneş
verileri bölgedeki Mardin ve Şanlı Urfa illerine ait verilerden biraz daha yüksektir.
Diyarbakır ili için son 10 yılın güneş radyasyonu verileri Meteoroloji işleri Genel
Müdürlüğünce hazırlanmıştır(MİGM, 2009)(5). Diyarbakırda da, her yerde olduğu
gibi kapalı mekanlarında doğal güneş ışığıyla aydınlatılmasına dikkat edildiği tarihi
han, hamam cami medrese ve surlardaki burçların yapısından anlaşılmaktadır. Güneş
ışınları uzun yıllar olduğu gibi hala doğal kurutma amaçlı (kereste, bulgur, salça,
sebze, meyve, sucuk, pastırma, çamaşır-halı v.s.) kullanılmaktadır. Diyarbakır'da
soğutma amaçlı, Karaçadağ'ın püskürdüğü volkanik taşları ıslatılıp, sıcakta suyun
buharlaşmasıyla evlerin serinlemesi uzun yıllar sağlanmaktadır. Bugüne kadar pasif
sistemler ile güneş enerjisinden faydalanılan Diyarbakır'da son zamanlarda aktif
sistemlerde kullanılşlanmıştır. Bunlar, 1980 li yıllarda, konutların ve iş yerlerinin
sıcak su ihtiyacını gidermek, kurutma üniteleri, sulu klimalar gibi sistemlerdi. Kamu
kurumlarına ait lojmanlar ile pek çok bina ve işyerlerinin çatısında geleneksel veya
dörtmevsim(dona karşı selektif camlı ve antifrizli, vakumlu) çalışabilen düzlem
güneş kolektörlü sıcak su sistemleri artarak kullanılmaktadır. Daha sonraları
paraboloid aynalarla düzlem güneş kolektörleri birleştirilerek daha yüksek
sıcaklıktaki su gereksinimleri karşılanmaya başlanmıştır. Dicle Üniversitesi Fen
Fakültesinde, düzlem kolektör ve silindiro paraboloid yoğunlaştırıcılar içeren bir su
damıtma sistemi 1986-1989 yılları arasında kurulup denenmiş ve verimlilik hesapları
yayınlanmıştır (6). Bu sistem Şekil.1 de görülmektedir. Diyarbakır Belediyesi ile
birlikte 20 kadar sponsor firma ve bilim adamlarının katkılarıyla her türlü elektrik
ihtiyacını ve iklimlendirmesini güneş enerjisinden(fotovoltaik ve düzlem ısı
kolektörleri ile) karşılayan bir yeşil ev projesi gerçekleştirilmiştir (7). Bu ev
yenilenebilir enerji konusunda eğitim amaçlı da kullanılmaktadır. Şekil.2 de de
görüldüğü gibi bu evin güneye bakan tavan örtüsü üzerine düzlem kolektörler ve
fotovoltaik güneş pili panelleri yerleştirilmiştir. Bu fotovoltaik panellerden üretilen
elektrik enerjisi akülerde depolanmaktadır. Yine fotovoltaik panellerden elde edilen
298
enerjileri kullanan şelale uygulaması vardır. Güneş fırını ve Güneş ocağı
uygulamaları da sergilenmektedir. Atık su arıtma sistemi de güneşten elde edilen
enerji ile çalışmaktadır.
GÜNEŞ ENERJİSİ İLE DISTILE SU ELDESİ
Şekil.1 Güneş Enerjisinden faydalanarak damıtık su eldesi (ref.6 dan).
Şekil 2. Diyarbakır güneş evi (ref.7 dan www.diyarbakirgunesevi.com).
Diyarbakırda, 4628 sayılı teşvik yasasından sonra, ısıl amaçlı güneş
kolektörleri, ev apartman ısıtma sistemleri ve güneş enerjisiyle elektrik üretim işiyle
ilgilenen(fotovoltaik panel v.s.) pazarlama şirketleri ortaya çıkmıştır. Fotovoltaik
güneş panelleri kullanılarak elektrik üretiminin yaygınlaşmasında Diyarbakır Büyük
Şehir Belediyesinin öncü rolü ve katkıları büyüktür(7). Fakat aynı dönemlerde
dünyanın birçok yerinde örneğin Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, İspanya,
Meksika, Hindistan, Portekiz, İtalya, Çin İngiltere, Danimarka, gibi ülkelerde yoğun
şekilde başta rüzgar enerjisiyle ve güneş enerjisinden elektrik enerjisi üretimi
projeleri uygulanmakta idi(7a). Birçok ülkenin mimar ve mühendislerinin
oluşturduğu yirmiden fazla ekip, akıllı ve yenilenebilir enerji ile beslenen
mesken(yeşil evler) planlaması/yapım yarışması 2011 de USA da yapılmıştır
(www.inhabitat.com). Rüzgar enerjisinin dönüştürülmesinde türbin kullanılması
gerekir. Güneş enerjisinden elektrik üretmek içinde güneş pili panelleri gerekir. Güneş
pili panelleri veya rüzgar türbini fabrikası olan ülkelerde uygulamalar Kyoto
protokolüne de uyularak yoğun şekilde sürdürülmektedir. Örneğin, Hindistan son
299
yedi yılda kırsal kesimde rüzgar enerjisinden elektrik üretimini dört kat artırmıştır.
Saudi Arabistan'daki oto yol ve tünel aydınlatmaları(Şekil.6), Riyad'ın 80 km kuzey
batısındaki üç köy ve çevresindeki kamu kuruluşlarının elektrik ihtiyacının
giderilmesi uygulamaları güneş enerjisinden elde edilen elektrikle karşılanmaktadır.
Bunlara bazı örnekler Şekil.3 B, C ve D de görülmektedir.
Şekil.3 B, C ve D: B. Güneş pili panelleri ile ev için elektrik üretimi. C.
Kırsalda hayvan ve tarla sulama pompajı uygulaması. D. Endüstriyel boyutta Güneş
pili ile elektrik üretimi ( B, C ve D resimleri 7a. nolu ref. den alınmıştır).
Madagaskar adasında 27 adet Halk Sağlığı Polikliniğinin her türlü elektrik
ihtiyacı yediyüz bin dolarlık güneş pili panelleri kullanılarak temin
edilmektedir(Şekil.4). Verimlilikleri 8 kat arttırılmış güneşi takip eden düzlem güneş
kolektör tarlaları kullanılarak, elde edilen buharla çalışan türbinlerden endüstriyel
boyutlarda elektrik elde edilmektedir. Böyle bir tarla Şekil.5 de görülmektedir.
Şekil. 4
Şekil. 5
Şekil 6. Mekkedeki tünel aydınlatmasından örnek. ref.9; W Al Naser 2009.
300
Şekil.7 ve 8. Temiz su eldesi ve rüzgar + güneş enerjisi uygulamaları
( ref.8, W. Al Naser 2009)
Kırsal radyo, telsiz ve telefon sistemlerinde, hava gözlem istasyonlarında,
bina içi ya da dışı aydınlatmada, dağ evleri ya da yerleşim yerlerinden uzaktaki
evlerde TV, radyo, buzdolabı gibi elektrikli aygıtların çalıştırılmasında, tarımsal
sulama ya da ev kullanımı amacıyla su pompajında, orman gözetleme kulelerinde,
ilkyardım, alarm ve güvenlik sistemlerinde, deprem istasyonlarında, yol işaretlerinin
ve tünellerin aydınlatmasında, güvenlik maksatlı aydınlatmalarda ve reklam
panolarında güneş pilli panellerinden elde edilen elektrik enerjisi kullanımı
yaygınlaşmaktadır. Ama hala bu yöntemle ekonomik boyutlarda güneş enerjisinden
elektrik üretmede bazı sınırlamalar vardır. Bunlardan birisi güneş panellerinin pahalı
olması, diğer bir konu da verimliliklerinin %5-20 aralığında olmalarıdır. Üretilen
elektriğin maliyeti hidroelektrik santrallerinden üretilen elektriğin maliyetine göre
çok fazladır. Güneş olmadığı zaman, örneğin bulutlu ve gece olduğunda fotovoltaik
yöntemle elektrik üretilmez. Fakat gündüz üretilenler akülerde depolanarak gecede
kullanılabilir. Türkiyenin en sıcak bölgesi GDADB ve Diyarbakır içinde aynı tespit
geçerlidir. Türkiye'nin ve Diyarbakır'ın stratejik konumu ve zengin güneş enerjisi
potansiyelini iyi değerlendirmek gerekir. Bu yolla enerjide dışa bağımlılıktan
kurtulup büyük kazanımlarda elde edebiliriz. Yenilenebilir enerji kaynaklarından
elektrik üretimini teşvik yasasının güneş enerjisinden elektrik üretimini teşviki ve
desteklemeyi içermemesi bir eksikliktir. Bu teşvik yasası kapsamının genişletilerek
güneş enerjisinden de elektrik enerjisi üretimini teşvik ve destekleyecek şekilde
genişletilmesi, yatırımcıya fırsat eşitliği sağlaması açısından anayasal bir
zorunluluktur. Ayrıca, yasanın kapsamının genişletilmesi, Hükümetçe, 2007 de
imzalanan Kyoto protokolünün içeriğine de uygundur. Diyarbakır ve çevresi, büyük
bir güneş enerjisi potansiyeline sahiptir. Diyarbakır daki evlerin sadece %40 ı üzerine
fotovoltaik paneller yerleştirilerek elde edilecek elektrikle tüm GDADB ki yerleşim
yerlerinin enerji ihtiyacı karşılanabilir. Buna ek olarak güneş bacaları ve kuleleri
yöntemiyle üretilen kontrollü ve yapay rüzgarlarla elde edilecek rüzgar enerjisini de
hesaba katarsak, ulusal elektrik şebekesine ve çevre ülkelere de enerji aktarımı ve
satışı gerçekleştirilebilir. 1969 dan bu yana dünyadaki enerji kaynaklarının ve güneş
301
enerjisinden faydalanma yöntemlerinin çeşitlendirilmesi gerekliliğine inanıyoruz:
Isınma ve sıcak su ihtiyacı için kullanılan düzlem kolektörlerle bu ısı kullanılabilir
hale getirilebilir. Bu kolektörlerin yıllık dönüştürüm verim oranları yapım
teknolojisine göre %30-%60 arasında olabilmektedir. Bu varsayımlara göre Türkiye
de güneşten bir yılda 36 Milyon TET değerinde düşük sıcaklıkta ısı enerjisi üretmek
mümkün olabilir. Türkiye'de güneş enerjisi ile ilgili ölçümlerin alınması Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü (MIGM) tarafından yapılmaktadır (5). Güneydoğu Anadolu
Bölgesindeki 9 ilde, 10m2 lik toplayıcı alana sahip değişik fotovoltaik paneller
2
yardımıyla üretilebilecek enerji miktarları kWh/m .yıl olarak Tablo.1 de verilmiştir
(1,2).
Tablo.1 GDADB deki 9 ilde, 10m2 lik toplayıcı alana sahip
değişik fotovoltaik paneller yardımıyla üretilebilecek enerji miktarları
kWh/m2 yıl olarak Tablo.1 de verilmiştir (1,2).
Mono kris.
Batman
2700
Diyarbakır
2500
Mardin
2600
Siirt
2700
Şırnak
2700
Adıyaman
2700
Gaziantep
2600
Kilis
2600
Şanlıurfa
2600
G.D.Anadolu Böl.Ort.
2500
Türkiye ortalaması
2500
Kristal silikon
Poli kris. İnce Cu film
2300
1400
2200
1300
2300
1400
2400
1400
2400
1400
2400
1400
2300
1400
2300
1300
2300
1400
2200
1300
2200
1300
Cd-Te
1200
1100
1200
1200
1200
1200
1200
1200
1200
1100
1100
amorf silikon
1050
1000
1500
1050
1050
1050
1000
1000
1000
1000
1000
Birim alan başına, yıllık güneş enerjisi potansiyeli açısından Türkiyenin en iyi
bölgesi GDADB dir. Diyarbakır için, yatay düzleme gelen(yatay d. g) , atmosfer
öncesi(atm. önc.) son beş yılın aylara göre aylık ortalama radyasyon değerleri, uzun
yıllar ortalama güneşlenme süreleri(G.s.) saat-dakika cinsinden, rüzgar hızı (v) m/sn
cinsinden, 100cm de ölçülen toprak sıcaklıkları(t.s) oC cinsinden Tablo. 2 de
verilmiştir (MİGM). Daha fazla bilgi ve veriler (1, 5) nolu referans da bulunabilir
Tablo.2 Diyarbakır için bazı güneş enerjisi değerleri (1, 5).
Ay:
Yat..dg.r.
Atm.önr
G.süresi
Toprak.s
v(m/sn)
302
Ocak
6676
16563
3.46
11.1
2.0
Şubat
9344
21713
4.56
9.6
2.3
Mart
13947
28265
5.39
10.6
2.7
Nisan
16955
34922
7.14
13.7
2.3
Mayıs
20869
39523
9.45
17.9
2.2
Haziran. Tem. Ağustos
23897 23448 21052
41328 40327 36622
12.28 12.43 12.53
21.8 25.5 27.6
3.0
3.3 3.0
Eylül Ekim Kasım Aralık Yıllık
17392 12104 8096 6076 15023
30618 23613 17752 15135 28865
10.23 7.46 5.32 3.57 8.00
26.8 23.6 19.0 14.1 18.4
2.5 2.0 1.6 1.6 2.4
4. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ve Diyarbakır'da Rüzgar Enerjisi
Bu bölgede ve Diyarbakır çevresinde yıllık ortalama rüzgar hızı 5 m/sn
kadardır. Belli ve mevsimsel belirli bir hakim rüzgar yönü de yoktur. Bu nedenle
güneş enerjisinden önce rüzgar üretir, sonrada rüzgar türbinleri kullanarak istediğimiz
kadar elektrik enerjisi üretebiliriz: GDADB nun ekonomik boyutlarda elektrik
üretimi açısından rüzgar enerjisi potansiyeli yetersiz kabul edilmektedir. Bir rüzgar
santralinin ekonomiksel olması için gerekli koşulların başında: Kurulacağı yerde,
yerden 50 m yükseklikteki rüzgar hızı 7 m/sn veya daha büyük, 50 m yükseklikteki
kapasite faktörü %35 veya daha büyük olmalıdır. Kurulacak rüzgar santrallerinin
ulusal trafo merkezlerine veya ulusal gride yakın yerlerde olması tercih edilir.
Türkiyenin Rüzgar Eenerjisi Potansiyeli Atlası(REPA) EİEİ tarafından hazırlanmıştır
(9, 10). Güneş bacasında, uçları arasında, sıcak soğuk farkı kontrollü bir şekilde
tutulup rüzgar elde edilir. Isınan hava yükselir. Baca bir rüzgar tüneli gibi çalışır.
Mekanik enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren sistemler sayesinde, örneğin rüzgar
türbini kullanarak elektrik enerjisi elde edilir (11). Kırsalda, mezralarda,
kullanılmayan arazilerde, kullanılmayan dik dağ yamaçlarına, veya deniz üzerindeki
adalara kurulacak değişik kapasiteli güneş enerjisi bacası yöntemiyle istenilen
miktarda rüzgar ve elektrik üretilebilir. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin, kara ve
denizlerdeki sıcaklık farklarını arttırarak ülkenin rüzgar enerjisi potansiyelini olumlu
yönde etkileyebilir. Doğal olarak gece-gündüz sıcaklık farkının da daha da büyümesi
GDADB' deki rüzgar potansiyelini de etkileyecektir. (Eriş, 2003; Gürsoy 2004) (1, 4,
3). Bu değişiklikle ilgili araştırmalara da şimdiden başlanmalıdır(11). Kırsalda
kurulacak böyle enerji tesislerinin güvenliğinin sağlanması garanti edilmelidir.
Ayrıca, güneş ve rüzgar enerjisinden elektrik üretimi, politikaları planlanırken ve
yasaları çıkarılırken bu tip değişimlerde göz önünde tutulmalıdır.
5.Sonuç ve Öneriler
Yıllık güneş enerjisi potansiyeli açısından Türkiyenin en iyi bölgesi GDADB
dir. Bu bölgede, fotovoltaik sistemlerle elde edilen elektrik enerjisi şehir
merkezlerinde ve kırsalda zirai amaçlı pompaların çalıştırılmasında, kritik kurumların
elektrik ihtiyaçlarının karşılanmasında(sinyal aktarım, sismik kayıt ve gözetleme
yerleri vs.), trafik ışıkları ve sinyalizasyonu bahçe, iç veya dış vitrin ve bina
aydınlatılmasında kullanılmaktadır. Bu kullanım özel teşvik yasalarıyla daha da
desteklenmelidir. Bölgedeki termal kaplıca sularıyla güneş enerjisi ve güneş bacası
sistemleri birlikte uygulanarak daha ekonomik elektrik enerjisi üretim tesisleri
Pamukova/Aydın daki gibi kurulabilir. Hatta güneş enerjisiyle üretilen kızgın buharlar
Raman petrol kuyularına basılarak petrolün çıkarılmasına katkı sağlanabilir. Bölge,
rüzgar enerjisi potansiyeli açısından değerlendirildiğinde ise Türkiye ortalamasının
altında bir ekonomiksel üretim kapasitesine sahip olduğu görülmektedir. Mevcut
güneş enerjisi potansiyelini ek teknolojiler kullanmak suretiyle örneğin, güneş bacası
303
yardımıyla, sabit hızlı etkin rüzgarlar oluşturarak, ekonomik boyutlarda elektrik
enerjisi üretimi (güneş + rüzgar enerjisi kombinasyonuyla) mümkündür (11, 12). Bu
değerlendirme küresel ısınma ve iklim değişiklikleri sürecinde de önemini
koruyacaktır. Dolayısıyla Türkiyede bugüne kadar ihmal edilmiş elektriksiz kalmış
köy ve mezralarda bile güneş + rüzgar enerjisi kullanan sistemlerle bütün gün boyu
elektrik üreterek kullanmak depolamak mümkün olacaktır.
Şekil 9. Güneş bacası uygulamasıyla ilgili Ref. 11 den.
Bu elektriği her türlü aleti çalıştırmada kullanmak mümkündür. Koceara'nın
“… ailedeki birey başına peşin vergilendirme yöntemiyle kaçak elektrik harcamasının
sıfıra indirilmesi görüşü”(13). önerdiği uygalamalara benzer uygulama, Türkiye de
yeni dağıtım şirketlerince uygulanırsa, elektriğimiz çok ucuzlar ve yenilenebilir enerji
üretiminin önü açılarak, bir çok köy ve aile kendi elektriğini kendisi üretmeye başlar
belki de elektriğimiz çok ucuzlar ve havası ve çevresi daha temiz bir ülkede
yaşamımızı sürdürebiliriz.
304
KAYNAKLAR
1.Elektrik İşleri Etüt İdaresi web sitesi:http:// www.eie.gov.tr
2. Örçen, İlke ve Uğurlu Örgen, “Küresel Isınmanın Türkiye'nin Enerji
Kaynaklarına Olası Etkisi” Küresel Enerji Politikaları i ver Türkiye Gerçeği,
TMMOB, Türkiye VI. Enerji Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 565-573, Ankara, 2007.
3. Gürsoy, Umur, Enerjide Toplumsal Maliyet ve Temiz ve Yenilenebilir
Enerji Kaynakları, Türk Tabipler Birliği Yayınları, Ankara, 2004.
4. Eriş A., “Enerji Politikaları ile Yerli, Yeni ve Yenilenebilir Enerji
Kaynakları” . TMMO Türkiye VI. Enerji Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Ankara,
2003.
5. MIGM web sitesi: www.migm.gov.tr
6. Aydınol M., Güneş Enerjisinden Faydalanarak damıtık Su Eldesi, Güneş
Enerjisi Simpozyum ve Sergisi, TMMOB, Bildiriler Kitabı, 115-125, Haziran 2003,
Mersin.
7. Diyarbakır Güneş Evi web sistesi: www.diyarbakirgunesevi.com
7a. Çengel Y.A., Yerli ve yenilenebilir, Nükleer Enerji ve Türkiyenin Enerji Geleçeği,
isimli sunumundan(2009), Nevada Ünivesitesi, Reno, Nevada, ABD.
8. Alnaser W. E. and Alnaser N. W., Solar and wind energy potential in GCC
countries and some related projects, J of Renewable and Sustainable Energies 1,
022301, 2009.
9. Rüzgar Enerjisi Potansiyeli Atlası (REPA), Türkiye Rüzgar Santraları,
Elektrik İşleri Etüt İdaresi web sitesi:http:// www.eie.gov.tr
10.http://www.epdk.org.tr/lisans/elektrik/yek/rüzgarprojeleriningelisimi.doc
11. Arslan T., Aydınol M., Güneş Enerjisi Bacası ile Elektrik Üretimi
(Model Çalışma) Electricity production by solar chimney Project in Laboratory
Conditions(Model Study), Yüksek Lisans Tez çalışması. Dicle üniversitesi, Fen
Bilimleri Enstitüsü, Tamamlandı. 20.6.2011.
12. Karadağ Ç. Gülsaç, I. I., Ersöz A., Çalışkan M. Yenilenebilir Enerji
Kaynakları, Bilim ve Teknik, TÜBITAK, Mayıs, 2009, 24-27.
13. Koceara D.,
Energies, 2008, USA.
www.MITfreeworld.mit.com Lectures on Renewable
305
KIRSAL BÖLGEDE GÜNEŞ VE JEOTERMAL ENERJİSİNDEN
YARARLANMA
İrem Haspolat – Ahmet Akaydın
Güneş enerjisinin kullanımı giderek artmaktadır. Köylerde, kırsal alanda
bundan yararlanmak, tarımda güneş enerjisini kullanmak hem maliyetleri
azaltacak,hem de yaşam kalitesini yükseltecektir.
GÜNEŞ ENERJİSİ VE TÜRKİYE
Tablo- Türkiye'nin Yıllık Toplam Güneş Enerjisi Potansiyelinin Bölgelere Göre Dağılımı
Kaynak: EİE Genel Müdürlüğü
BÖLGE
TOPLAM GÜNEŞ ENERJİSİ
(kWh/m2-yıl)
GÜNEŞLENME SÜRESİ (Saat/yıl)
G.DOĞU ANADOLU
1460
2993
AKDENİZ
1390
2956
DOĞU ANADOLU
1365
2664
İÇ ANADOLU
1314
2628
EGE
1304
2738
MARMARA
1168
2409
KARADENİZ
1120
1971
Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Güneş Enerjisinden Yararlanmaya Elverişliliği
Son 60 yılda yıllık ortalama sıcaklık Diyarbakır'da 16° C, Şanlıurfa'da 18° C
civarlarındadır. Son 60 yılda tespit edilen en yüksek sıcaklık 46° C civarı ile
Diyarbakır ve Şanlıurfa en başta yer almaktadır. Yaklaşık son 50 yılda, yıllık günde
ortalama güneşlenme süresi 8 saat üstü ile Antalya, İzmir, Diyarbakır ve Şanlıurfa
illeri yer almaktadır.
2002 Tarım Master plana göre Diyarbakır enerji profiline bakalım.
Diyarbakır'da Ortalama yıllık sıcaklık 15.8 C° olarak gerçekleşirken, en yüksek
sıcaklığın 46.2 C° ye yükseldiği gözlenir.
306
Ortalama Sıcaklık Değerleri
Ortalama En Düşük
Ortalama Sıcaklık Ortalama En Yüksek
Sıcaklık (C°)
(C°)
Sıcaklık (C°)
-2.5
1.6
6.4
Ocak
-1.0
3.6
8.9
Şubat
2.4
8.3
14.2
Mart
7.1
13.9
20.3
Nisan
11.3
19.3
26.5
Mayıs
16.4
25.9
33.2
Haziran
21.6
31.0
38.2
Temmuz
20.9
30.3
38.0
Ağustos
15.9
24.9
33.3
Eylül
9.8
17.1
25.2
Ekim
4.3
9.8
16.3
Kasım
-0.2
4.1
9.2
Aralık
Kaynak: Ankara Ünv. Ziraat Fak. M.N.Süleyman KARA. 1999. Ankara
Aylar
Mevcut verilere göre Diyarbakır ilinde güneşli gün sayısı 162 gün olup,
toplam güneşlenme süresi 1328 saattir. Güneşli gün sayısının çokluğu nedeniyle
Türkiye' de güneşlenme değeri en çok olan illerin başında Diyarbakır gelir. Ortalama
güneşlenme süresi 8 saattir. Temmuz ayında güneşlenme süresi 13 saate yaklaşır.
Ocak ayında ise 4 saat kadardır. Açık günler bakımından da Diyarbakır yüksek
değerler sunar. Ağustos ayında açık gün sayısı 25' i geçer, Mart ayında ise 5' e kadar
iner.
Diyarbakır ve güneş
Yataya gelen günlük ışınım (kWh/m2/gün)
Enlem 38
Boylam 40
Son 10 yıl
ortalaması
Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haz. Tem. Ağu. Eylül Ekim Kasım Aralık
1.92
2.68 3.84 5.05 5.98 7.21 7.41 6.54 5.38 3.53 2.22
1.75
Yıl
ortalaması
4.45
Ortalama Hava Sıcaklığı (° C)
Enlem 38 Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haz. Tem. Ağu. Eylül Ekim Kasım Aralık
Yıl
Boylam 40
ortalaması
Son 10 yıl
-1.36 -2.58 3.52 9.09 12.9 17.6 22.6 23.1 18.3 11.9 5.05 -0.27
10.0
ortalaması
Ortalama Şebeke Suyu Sıcaklığı (° C)
Enlem 38 Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haz. Tem. Ağu. Eylül Ekim Kasım Aralık
Yıl
Boylam 40
ortalaması
Son 10 yıl
-3.21 -4.95 2.91 8.82 12.9 18.4 24.6 25.5 19.4 11.2 3.48 -2.04
9.78
ortalaması
307
Güneş Enerjisinden Isınma
Günümüzde enerji ihtiyacının büyük bir kısmı fosil kökenli yakıtlardan
karşılanmaktadır. Bu yakıtların sınırlı rezervlere sahip olmaları ve çevreye vermiş
oldukları zararları nedeniyle yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasına
yönelik araştırmaları yoğunlaştırmaktadır. Bu kaynaklar içerisinde yer alan güneş
enerjisinin kullanım alanı oldukça geniştir. Çevresel acıdan temiz bir enerji kaynağı
olan güneş enerjisi, potansiyel olarak tüm dünyanın enerji talebini karşılayacak kadar
büyüktür. Ancak, ilk yatırım maliyetinin yüksek olması ve günesin olmadığı
zamanlarda sistemin çalışmasının kesintiye uğraması gibi nedenlerden dolayı yaygın
kullanımı engellenmektedir. Buna rağmen, fosil yakıtların neden olduğu cevre
kirliliği ve diğer maliyetler göz önünde bulundurulursa güneş enerjisinden
faydalanmak yararımıza olacaktır. Bilindiği gibi güneş ısıtma sistemlerinin kullanımı
oldukça fazladır (2).
Toplu konutlar, blok ve sitelerin ortak mahallerindeki merdiven
aydınlatmaları, intercom beslemesi, acil çıkış lambaları, rüzgarlık aydınlatması, kat
holü aydınlatmaları gibi temel elektrik ihtiyaçları güneş enerjisi sistemiyle
karşılanacak.
Türkiye`de 300 binden fazla konutun yapımını üstlenen Toplu Konut İdaresi
(TOKİ), çevre duyarlılığı, konutlarda enerji kullanım maliyetini en aza indirmek ve
enerji verimliliğini sağlamak amacıyla güneş enerjisi sistemlerini kullanmaya karar
verdi (3).
Güneş enerjisinden soğutma
Güneş enerjisinden soğutma sistemlerinin mucidi Dr. Ahmet Lokurlu'nun
kurduğu SOLITEM; dünyaya güneş enerjisi ile soğutma sistemleri kuruyor. Şimdiye
kadar, Türkiye, Kıbrıs, Fas, Ürdün ve Almanya gibi ülkelerde kurulmuş parabol güneş
enerjisi sistemlerinin, Meksika ve Brezilya gibi güneşi bol ülkelerde de kurulumlarına
başlandı. Dünyadaki yenilenebilir enerji kaynaklarının başında gelen güneşin en
güvenilir ve sonsuz enerji kaynağı olduğundan hareketle kurulan SOLITEM
sistemleri; büyük AVM'ler, 100 kapasite ve üstü oteller, hastaneler, fabrikalarda
kurulumları yapıldı. 5 yılda kurulum maliyetini amorti eden sistem, yazın soğuma,
kışın ise ısınma için kullanılabiliyor.
Türkiye enerjiyi en pahalı kullanan ülkelerin başında yer alıyor.Güneş
enerjisinin potansiyeli ışının geliş açısıyla doğru orantılı. Özellikle Türkiye gibi
Akdeniz kıyısındaki ülkeler bu açıdan büyük bir avantaja sahip. Ancak bunun şu anda
tersi bir tablo ortada. Bu yıl sonuna kadar Türkiye'nin 34,5 milyar dolarlık bir enerji
ithalatı yapması bekleniyor. Enerji tüketiminde ülkelerin dikkat etmesi gereken bir
başka konu ise klima kullanımı. Avrupa Birliği kapsamında yapılan araştırmada üye
ülkelerden, İspanya, Portekiz ve İtalya, toplam klima enerji tüketiminin yüzde 51'ini
oluşturuyor. Durum bizim ülkemizde de çok farklı değil. Her yıl milyarlarca dolar,
klimaların çalışması için gereken enerjiye harcanıyor. Her ne kadar tasarruflu
308
klimalar piyasada yer alsa da gereken enerji miktarı çok büyük. Türkiye pahalı enerji
kullanımında dünyada hep ilk sıralarda yer alıyor. En pahalı enerjiyi ada ülkeleri
Malta ve Kıbrıs kullanıyor ve Türkiye bunlardan sonra gelen 3. ülke. Dr. Lokurlu'nun
buluşu ile özellikle yaz aylarında artan klima kullanımına bağlı enerji kaynakları
tüketimi, tersine işliyor. Türkiye gibi güneşi bol olan ülkelerde soğutma için ihtiyaç
duyulan elektrik gibi enerji kaynaklarının tüketimi yerine; varolan güneş enerjisi,
kurulan sistem aracılığı ile soğutmada kullanılıyor (4).
Güneş havuzları
Ne yağ, ne gaz ne kömür ne de uranyum değil, bunun yerine her yerde bol
miktarda bulunan ve daha ucuza mal olan tuzu kullanarak enerji üreten bir teknoloji
düşünün. Bu teknoloji ile 1 kg. tuz, 1 kg. kömürün verdiğinden üç kat daha fazla ısı
vermektedir. Gerçekten değişik miktarda tuz ihtiva eden güneş havuzları, yeterli
miktarda enerji sağlayabilecek kapasitededir.
Değişik nispette tuz ihtiva eden güneş havuzları tabiatta zaten vardır. Buna ait
tespitler 1902 yılında Macar ilim adamı Kalecsinky tarafından Romanya'daki Medve
gölünde yapılmıştı. Göl sathının birkaç metre aşağısında sıcaklığın 84 ° C'ye
ulaştığını ve bu sıcaklığın gölün çevresinde hiçbir yerde olmadığını bulmuştu. Bu
yüksek sıcaklık, suyun değişik miktardaki tuzluluk derecesinden ileri gelmektedir.
Gölün tabanına yakın kısımda tuz nispeti devamlı olarak artarken üst kışıma gelen
tatlı su bu miktarı azaltmaktadır. Derine İndikçe tuz miktarının artması güneş
enerjisinin tutulup depo edilmesini sağlamaktadır.
İlim adamları sun'i tuzlu göller oluşturarak güneş enerjisinin tutulabileceğini
ileri sürmektedirler. Bu göllerde çözünen tuz, farklı yoğunluklarda su tabakaları
oluşturur. Tuz miktarı arttıkça göl suyunun yoğunluğu da artar. Satıhtaki tuz
konsantrasyonu düşük olup toplam ağırlığın % 5'inden azını teşkil eder. Derinlik
arttıkça tuz konsantrasyonu tedrici olarak artar ve dipte % 20 oranına ulaşır. Dipteki
tuzlu su ısınıp genişlediği halde yükselemez. Çünkü yukarıdaki suyun yoğunluğu
daha azdır. Gölün derinliklerindeki tuzlu su saf suyun kaynama sıcaklığına veya daha
yüksek dereceye kadar ısınabilir. Derin kısımlar, günlük ve mevsimlik sıcaklık
değişmelerinin tesirinde kalmayarak ısısını muhafaza eder. Bu göllerin en büyük
faydalarından biri, en az masrafla sıcak su depolamalarıdır. Enerji gündüz de gece de
sabittir. Gün boyu hava bulutlu veya suyun üstünde buz tabakası olsa bile enerji
yinede muhafaza edilmektedir. Bulunduğu mekâna, suyun tuzluluk derecesine ve
sıcaklığına göre, tabii ve sun'i tuzlu göller satıha düsen güneş enerjisinin %
10—20'sini emer. Böylece göl sathının her bir metrekaresi yılda 1,5—2 giga—joulluk
enerji verir. Çoğu evlerin çatısında görülen bir düz tabaka kollektör, güneş
havuzlarından iki kat daha verimli olmasına rağmen, malî açıdan 10 misli daha
fazlaya mâl olmaktadır.
Avustralya, Meksika, Hindistan, Portekiz, İsrail, ABD, Kolombiya, Brezilya ve Suudi
Arabistan'da bu havuzlar inşa edilmiştir. Amerika'da bir takım küçük havuzlar basit
309
gayeler için kullanılırken, İsrail'de Lut golü sahillerinde 7000 metrekarelik Ein
Bökek milli elektrik şebekesi yazlan ortalama 35, kışları 15, en fazla ise 150
kilowattlık elektrik enerjisi istihsal etmektedir. Bu da geniş mesken ve iş yerlerinin
enerjisini sağlamak için yeterlidir. Tunus, Seb'a, Mukain'de, Akdeniz'den elektrik
üretilmektedir. Deniz sathından 10 metre derinliğe kadar olan kısımda 2000
kilowattlık elektrik enerjisi sağlanmaktadır.
Güneş havuzları binaları ısıtacak, elektrik üretecek, suyu tuzdan ve diğer
minerallerden ayıracak, soğutma sistemlerini çalıştıracak ve büyük kimyevî
reaksiyonları gerçekleştirecek, gemileri çalıştıracak enerjiyi sağlayabilmektedir.
Çeşitli enerjilerin tükenmesi endişesi birçok araştırmacıyı meşgul ederken, yeni yeni
ortaya çıkan enerji kaynakları, her şeyi insanlığın emrine veren ve en mükemmel
şekilde yaratan bu nizamın Nâzım'ını göstermez mi?(5).
Kümeslerin Güneş Enerjisi İle Isıtılması
Kümeslerin güneş enerjisi ile ısıtılabilecek şekilde planlanmasıyla çok soğuk
havalarda kümeslerde görülen aşırı nemli tavuk gübresi, kirli yumurta ve tavukların
yumurta verimindeki azalma gibi tavukçuluğun önemli sorunları çözümlenebilir.
Kümeslerin ve diğer çiftlik binalarının ısıtılmasında, güneş enerjisinden
yararlanılması oldukça etkin olabilir. Kümeslerde oluşabilecek aşırı nemli ve pis
kokulu havanın yapı dışına- atılabilmesi ve dışarıdan temiz- havanın yapı içerisine
alınabilmesi için kümeslerin uygun bir şekilde havalandırılması gerekmektedir.
Havalandırma nedeniyle kümes içi sıcaklığının optimal sıcaklığın altına düşmesi
halinde sıcaklığın birkaç derece yükseltilmesinde güneş enerjisi etkin bir şekilde
kullanılabilir. Genellikle kümeslerde birim alanda barındırılan tavuk sayısının
artırılmasıyla, tavuklar tarafından ortalama verilen ısı miktarında artış sağlanabilir.
Fakat bu ısı yardımıyla çoğu kez, tavukların büyüme ve verimini artıracak barınak içi
uygun çevre sıcaklığı sağlanamaz. Bu nedenle kümeslere, güneş ısıtma sistemleri ile
sağlanabilir. Kümeslerin güneş enerjisi ile ısıtılması halinde, hemen hemen tüm yapı
elemanlarının tecrit edilmesi gerekmektedir (6).
Güneş Enerjisiyle Sulama
Elektrik İşleri Etüd Dairesinin Çalışmalarına Göre
Güneş Pili Su Pompaj Sistemleri
Küçük ölçekli zirai sulamada kullanılabilecek olan su pompalama
sisteminde; 616 Wp gücünde güneş pili, invertör ve dalgıç pompa bulunmaktadır.
Atatürk Orman Çiftliğinde kurularak 2 yıl işletilmiş olan bu sistem bir kuyudan 7 m
derinliğe daldırılan dalgıç pompa yardımıyla yılda yaklaşık 11000 m3 su
pompalamıştır. Bu sistem şebekeden uzak yerlerde dizel motor pompalarıyla
ekonomik olarak rekabet edebilmektedir.
310
756 Wp gücünde diğer bir su pompaj sistemi ise EİE Yenilenebilir Enerji
Parkı'nda kurularak, yüzey pompaları ve akülü su pompaj sistemi hakkında bilgi
edinilmiştir.
Toplam PV Güç
Pompa Tipi
İnvertör
Debi
Toplam PV Güç
Pompa Tipi
616 Wp
Dalgıç
1400 W, değişken gerilim-frekans
3-6 m 3 /saat
732 Wp
Santrifüj, 550 W
İnvertör
24V/220V ac, 1000 VA
Debi
65 litre/dak. ( 5 m .de)
Akü
24V, 140Ah
311
EİE Yerleşkesinde bulunan Örnek Bina bahçesine 2 kWp gücünde su
pompaj sistemi tanıtım ve bilinçlendirme amacıyla kurulmuştur.
Toplam Güneş Pili Sistem Gücü:
2080 Wp
Pompa Tipi:
LORENTZ PS 1800 DC Dalgıç Popa
Güneş Pili Sayısı:
Güneş Pili Modülü Gücü:
Güneş Pili Tipi:
Güneş Pili Modül Boyutları:
Güneş Pili Su Pompası Debi:
32 Adet
65 Wp
Polikristal Silikon
700x655x34 mm
10 lt/sn
Ülkemizdeki güneş ve tarım potansiyelinin yüksek olduğunu belirten Korona
Enerji Genel Müdürü Özen Özer, ilerleyen dönemlerde çoğu çiftçinin güneş
enerjisiyle sulamaya geçeceğine dikkat çekiyor. Bu bağlamda Tarım Bakanlığı'nın
güneş enerjisiyle sulama projelerine destek vermesini önemsediklerini belirten Özer,
hâlihazırda kullanılan sulama sistemleri için harcanan yakıt ve yükselen yakıt
fiyatlarının çiftçileri zorladığını, üretim maliyetlerini arttırdığını ve çiftçinin
kazancını düşürdüğünü vurgulayarak, destek verilmesi halinde çiftçilerin
rahatlayacağını söylüyor. Özer, Nisan ayı itibariyle hayata geçirmeyi planladıkları
KOGES (Korona Gezici Enerji Santrali) ile ilgili de şu bilgileri aktarıyor: “Özellikle
tarımsal sulamada çiftçilerimiz traktör arkasına takılı römork üzerine kurulu olan bu
sistemle, sulama için elektrik ihtiyacını karşılamalarının yanı sıra, sulama işi bitince
römorkü evlerine götürüp, evlerinin elektrik ihtiyaçlarını da karşılayabilecekler.”
Güneş Pili Aydınlatma Birimleri
Gün boyunca güneş enerjisinden üretilen elektrik ile akü şarj edilerek,
geceleri lamba çalıştırılmaktadır. Bu birimlerden 2 tanesi Ankara AOÇ Atatürk Evi
önünde, 2 tanesi Didim Güneş ve Rüzgar Enerjisi Araştırma Merkezi'nde, 1 adeti EİE
Genel Müdürlük Binası girişinde kurulmuş ve işletilmiştir. Ayrıca, Didim'de 160 Wp
gücünde kurulan bir sistem ile daha sonra 1 kWp gücünde çatıya monte edilen diğer
PV sistemi ile çevre aydınlatması yapılmıştır.
312
AC Lambalı Aydınlatma Birimleri Sistem Gerilimi
Güneş Pili Toplam Gücü: 106 Wp
Lamba Gerilimi: 220 Vac
Lamba Gücü: 13 W-10 W
Lamba Tipi: Kompakt floresan
İnvertör Gerilimi: 12 VDC/220 Vac
İnvertör Gücü: 150 VA
Şarj Denetleyici: PWM
Çalışma Denetimi: Fotosensör
Akü: 12 V – 100 Ah
Akü tipi: Kapalı, stasyoner
DC Lambalı Aydınlatma Birimleri
Sistem Gerilimi: 12 V
Güneş Pili Toplam Gücü: 96 Wp
Lamba Gerilimi: 12 V DC
Lamba Gücü: 10 W
Lamba Tipi: Kompakt floresan
Lamba Çalışma Denetimi: Zamanlayıcı
Akü: 12 V – 100 Ah
Akü tipi: Stasyoner, kapalı
Güneş Ocakları : Çanak şeklinde ya da kutu şeklinde, içi yansıtıcı
maddelerle kaplanmış güneş ocaklarında odakta ısı toplanarak yemek pişirmede
kullanılır. Bu yöntem, Hindistan, Çin gibi bir kaç ülkede yaygın olarak
kullanılmaktadır.
313
SICAK SU HİZMETİ DE SAĞLIYOR
Elektrik İşleri Etüd İdaresi (EİE) Genel Müdürlüğü Güneş ve Diğer
Yenilenebilir Enerji Kaynaklar Şube Müdürü Sebahattin Öz, son derece basit çalışma
mekanizmasına sahip güneş ocaklarının, güneş enerjisi kaynağı anlamında zengin
Türkiye'nin, hemen hemen her bölgesinde kullanılabileceğini söyledi.
Güneş ocaklarının Türkiye'de yaygınlaşmasını istediklerini ve özellikle kırsal
alanlar ile güneş ışığından yoğun faydalanılan şehirlerde kullanılmasının yararlı
olacağını anlatan Öz, şöyle konuştu: ''Köylerde bile LPG var, onu bulamayanlar odun
yakıyor. Bu da ormanların tahrip edilmesine neden oluyor. Bunu da bulamayan
hayvancılıkla uğraşanlar tezek yakıyor. Hem bunlardan tasarruf etmek hem de
köylerde yaşayanların yaşam kalitesini artırmak için kullanılabilecek bu ürün, aynı
zamanda sıcak su hizmeti de sağlıyor.'' Sistemin oldukça ucuz olduğunu ve kendini 1
yıl içinde amorti ettiğine işaret ediyor. İnternethaber.
Güneş Enerjisinden Yararlanılarak Sera Isıtması
Doğal enerji kaynaklarının seranın ısıtılmasında kullanılabilmesi ile sera
işletmelerinin işletme masrafları içinde en büyük paya sahip olan ısıtma masrafları bir
ölçüde azaltılabilir. Bu amaçla seraların güneş enerjisiyle ısıtılmasında, güneş
enerjisinden pasif ve aktif olarak yararlanılmaktadır. Güneş enerjisinden pasif olarak
yararlanma da, seralarını yönlendirilmedi ve güneş serası üzerinde durulmaktadır.
Seraların yönlendirilmesi ve çatı eğiminin uygun şekilde düzenlenmesiyle
güneş enerjisinden iyi bir şekilde yararlanabilmektedir. Bunun için ülkemiz
koşullarında, seraların uzunluğunun güneyden 10° doğuya doğru yönelik olarak
düzenlenmesi gerekir. Böylece güneş enerjisinden yararlanma oranı arttırılabilir.
Ülkemizde güneş ışıklarının en eğik geldiği gün 22 Aralık olduğuna göre, bu zamanda
seraya giren ışık miktarının arttırılması için, çatı eğiminin buna göre ayarlanması
gerekir. Yalnız bu tip çatı düzenlemesi, iyi bir işçilik yanında daha fazla yapı
malzemesini gerektirir. Seranın kuzey duvarı, enerji toplayıcı ısı duvarı şeklinde
yapılmıştır. Duvarın sera içine bakan yüzeyine yerleştirilen tenekelerin siyah
yüzeyleri tarafından güneş enerjisi ısıya dönüştürülmektedir. Yüzeyde toplanan ısı
enerjisi ısı iletim katsayısı yüksek olan suya geçmekte ve depolanmaktadır.
Depolanan bu enerji, seranın gece ısıtılmasında kullanılmaktadır. Tenekelerin
boyutları ayarlanarak, birim alana düşen ısı iletim miktarı arttırılıp, azaltılarak ısı
deposunun soğuma süreleri ayarlanabilir. Su yanında sodyum sülfat (NasSO4.1O
H20) ve çakılda ısı depolayıcı olarak kullanılabilir. Sodyum sülfat 31-32 °C'de kristal
durumdan sıvı duruma geçerken, 210 KJ/kg (50 kcal/kg) enerji depolamaktadır.
Sodyum sülfatın enerji depolama kapasitesi, suya göre daha iyi olmasına karşılık
zamanla azalmaktadır. Çakılda enerji deposu olarak kullanılabilirse de, suya göre
daha az enerji depolanmaktadır. Bu nedenle, enerji deposu olarak su kullanılmıştır.
Aktif olarak güneş enerjisinden ısıtmada yararlanmak için güneş toplayıcıları
(güneş kollektörleri) kullanılmaktadır. Güneş enerjisinden yararlanılarak seraların
314
ısıtılmasında çeşitli şekillerde olmaktadır. Bu ısıtma sisteminde güneş toplayıcıları (k)
tarafından, güneş ancak seraları dondan korumada kullanılarak, yakıttan bir ölçüde
tasarruf sağlanabilir. Özellikle Japonya'da yaygınlaşan bir sistemde, gün boyu ısıtılan
sera havası toprakta gömülü bulunan borulara gönderilmekte ve ısı sera taban
toprağında depolanmaktadır. Bunun için sera tabanına yerleştirilen borular, sera
ortasında birleştirilen boruya yerleştirilen üfleçle, tabana döşenen borulara gündüz
güneşle ısınan sera içindeki sıcak hava gönderilmektedir. Toprağa gömülen boruların
bir ucu sera iç kenarından dışarıya çıkarılarak, hava akım, sağlanmış olur. Toprakta
depolanan bu enerji gece sistemin çalışmasıyla sera içi hava sıcaklığı yaklaşık 2 - 3 °C
kadar yükselebilmektedir (9).
Güneş Enerjisi İle Su Pompalama
Güneş enerjisi ile su pompalama sistemleri, değişik güçlerde, farklı tip
pompalarla ya da doğrudan ve elektronik pompa kontrol üniteleri gibi farklılıklar
içerse de genel olarak üç ana başlık altında toplanabilir.
1.
Güneş enerjisi ile kullanım/içme suyu pompalama.
2.
Tarımsal amaçlı su pompalama.
3.
Hayvansal sulama amaçlı su pompalama.
Her üç kullanım biçiminde de pompalanacak suyun miktarı, yüksekliği,
kalitesi ve kuruluş/işletme maliyetleri göz önüne alınarak farklı donanımlar
kullanılabilir. Şekil 1'de kullanım/içme suyu ve tarımsal ya da hayvansal sulama
amaçlı kullanılan pompalama istasyonlarına birer örnek görülmektedir. Bu tür
sistemlere bir örnek vermek gerekirse, ideal koşullarda, 500 kişilik bir yerleşim
bölgesi için 20 m derinlikten, kişi başına 40 Lt. su pompalanması için 1.1 KWh
hidrolik enerji ihtiyacı bulunmaktadır. Bu enerjinin %50 verim ile çalışan pompa
sistemleri ile dönüştürüldüğü varsayılırsa, 2.2 KWh elektrik enerjisine ihtiyaç
olacaktır. Ortalama metre kareden 1 KWh/gün enerji üretilebileceği düşünülürse, 2.2
metre karelik bir güneş gözesi alanı yeterli olacaktır. Böyle bir sistemin
konvansiyonel enerji ile işletileceği düşünülürse, günde, şebeke üzerindeki kayıplarla
birlikte (%20) 2.6 KWh günlük bir enerji kullanımı ve gerekli alt yapı söz konusu
olacaktır. Tarımsal amaçlı su pompalama sistemlerinde ise genellikle yüzey sularının
kullanılmasıyla daha az enerjiye ihtiyaç duyulmaktadır.
Güneş Enerjisi İle Su Pompalama Sistemlerinin Verimleri
Güneş enerjisi ile su pompalama sistemlerinde, standart motor-pompa
sistemleri kullanıldığında hidrolik verim yaklaşık olarak %30-40 dolaylarındadır.
Sistemde kullanılan güneş gözelerinin verimleri %12-15, elektronik güç
deneticilerinin verimleri ise %90-95 dolaylarındadır. Kullanılan bu donanımlarla
toplam sistem verimi, %4-7 olmaktadır. Bu değer, güneşten gelen kullanılabilir
enerjinin, istenilen miktardaki su kütlesinin, istenilen yüksekliğe pompalanması ara315
sındaki enerji dönüşüm verimidir. Bir başka deyişle, güneş enerjisinin, potansiyel
enerji olarak su kütlesine depolanması dönüşümünün verimidir. Sayıları az da olsa,
günümüzde kullanılan yüksek teknoloji ile birlikte bu değer %7 dolaylarına kadar
yükseltilebilmiştir. Şekil 3'de güneş gözeleri kullanılarak oluşturulmuş su pompalama
sistemlerindeki 1980-1994 yılları arasında elde edilmiş toplam verim artışı
görülmektedir. Bu hızlı ve istikrarlı yükseliş, bir yandan kullanıcı sayısını arttırmakta,
bir
H o c a m farlı açıdan da sistemlerin maliyetlerinin azalmasına neden olmaktadır. Grafikte,
genellikle 500 Wp ile 15 KWp güçleri arasında kurulmuş pompa sistemleri örnek
(NOT:Deniyor
olarak
alınmıştır.
ama örnek
Talep artışı doğal olarak, teknolojinin gelişimine ve de maliyetlerin
düşmesine neden olmaktadır. Dünyadaki uygulamalara bakıldığında, 1000 m4
hidrolik yük değerlerine kadar, güçteki %100'lük bir artışın, sistem ömrü boyunca
tolam maliyetin %25-30 düşmesine neden olmaktadır. Güneşin enerjisi ile su
pompalama sistemlerinin, ülkemizdeki konvansiyonel güç şebekesinin yetersizliği
düşünüldüğünde, kullanım suyu amaçlı, tarımsal amaçlı ya da sulama amaçlı bir çok
uygulama alanında, ekonomik ve uzun ömürlü olduğu görülmektedir (10).
yok eksikmi?)
Basından bir örnek verelim (NOT:Deniyor ama örnek yok eksikmi?)
Güneş Enerjisi ile Tarımsal Sulama
Tarımsal alanlarda şebeke elektriğinin bulunmamasından dolayı, tarımsal
sulama fosil kaynaklı enerjiler ile yapılmaktadır. Fakat bu tip kaynaklar maliyetli,
gürültülü ve devamlı ek yakıt gideri bulunmaktadır. Güneş enerjisi ile yapılan
sulamalar ise ekonomik, sesiz ve çevreci olacaktır.
Güneş enerjisinin tarımsal uygulamalarda kullanılması oldukça mantıklıdır,
çünkü güneş pilleri de bitkiler gibi güneşe ihtiyaç duyarlar. Bitkilerin sulanması
gerektiği zamanlarda güneş enerjisi de bol miktarda mevcuttur, güneş enerjisi ile
bitkilerinizi büyütürken sulama ihtiyacının için elektrik elde etmenizi de
sağlayacaktır.
Basit bir hesaplama yapalım;
1kW Güneşe enerjisi ile jeneratör kullanımı maliyet analizi
Güneş Enerjisi (fotovoltaik) Jeneratör (0,9kW-Benzinli)
Sistem maliyeti (1kW)
6.200 TL
400 TL
Günlük elektrik üretimi
4 kWh
4 kWh
Yıllık elektrik üretimi
1.460 kWh
Günlük yakıt tüketimi
0
Yıllık yakıt masrafı
0 TL
2.920 TL
20 yıllık toplam masrafı
6.200 TL
58.800 TL
Gece sulaması için akü
2.000 TL
316
1.460 kWh
8 TL (4 kWh için 2,2lt)
0 TL
Hesaplama yıllık ve ideal koşullar gözetilerek yapılmıştır ve güneş enerjili
sistem kendini 3-4 yıl içinde amorti edecektir. Güneş pillerinin ürettiği fazla enerji
aydınlatma veya diğer ihtiyaçlar için kullanılanabilir.
Projelendirme sırasında dikkat edilmesi gereken noktalar;
1. Pompanın ihtiyaç duyduğu enerjiye uygun fotovoltaik panelin seçilmesi.
2. Gece sulama yapılacaksa sistemin akü ile takviye edilmesi veya kuyudan
çekilen suyu bir depoya aktarmanız halinde geceleri sulama için akü
ihtiyacınız olmaz.
3. Sistem farklı alanlarda kullanılmak isteniyorsa, fotovoltaik panellerin
yürüyen aksam üzerine veya kolaylıkla taşınabilecek biçimde monte
edilmesi.
Avantajları

Güneş enerjisi ile sulama ekonomik ve masrafsız bir yöntem olması.

Yakıt tedariki, jeneratör çalıştırma, yakıt fiyatlarından etkilenmemesi.

Fotovoltaik sistemi sulama dışında ki uygulamalınız (aydınlatma vs.)
için de masrafsız bir biçimde kullanabilirsiniz.

Çevreci ve yıllarca sorunsuz çalışan bir sisteme sahip olması.

Bitkiler gibi güneş enerjisine uygun oluşundan dolayı, enerjiyi zamanın da
üretebilmesi.
Güneş enerjisi ile tarımsal sulama
kuyudan çekilen suyu bir depoya
aktarmanız halinde geceleri sulama
için akü ihtiyacınız olmaz. En verimli
çalışma yöntemi bu şekildedir fakat
deponun bulunmadığı alanlarda gece
sulama yapabilmeniz için akü
ihtiyacınız vardır. Gündüzleri güneş
pillerinin elde etmiş olduğu elektriğin
bir kısmını kullanırken, bir kısmı ile
aküleri şarj edebilirsiniz.
Resimde, güneş enerjisi ile doğrudan
s u l a m a ö r n e ğ i g ö r ü n m e k t e d i r,
kuyudan pompalanan su doğrudan
tarlaya gönderilir.
(12)
317
Diyarbakır güneş enerjisinde gelecek vaat ediyor:Türkiye'de güneşleme
süreleri saat olarak;
Güneydoğu Anadolu 3016, Akdeniz 2923; Ege 2726, İç Anadolu 2712, Doğu
Anadolu 2693, Marmara 2528, Karadeniz 1966 saattir.
Diyarbakır güneşevinden görüntüler
318
Yeni umudumuz kayagazı
Kayaçların gözeneklerinde yer alan küçük miktardaki doğalgaz olarak
tanımlanan kaya gazı, dikine veya yatay olarak açılacak olan kuyulara basınç
uygulanmasıyla çıkartılıyor.
Enerjide yeni alternatif olarak nitelenen kaya gazı için Shell'in Diyarbakır'a
gelmesi diğer uluslararası şirketlerin de bölgeye ilgisini beraberinde getirdi. Yapılan
araştırmalarda Türkiye 'nin Diyarbakır, Trakya ve Erzurum'da kaya gazı rezervi
olduğu, bu bölgelerde 20 trilyon metreküp doğalgaz ve 500 milyar varil petrol rezervi
taşıyabilecek kaya yapıları olduğu tahmin ediliyorSilvan ilçesine bağlı Sarıbuğday
köyünde başlatılan kaya gazı arama çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor
Türkiye'yi karıştıran ağır petrol mü?Süleyman Yaşar.Sabah.27-5-2011
n The Wall Street Journal'da yayınlanan bir haberde, ağır petrol'ün hangi
coğrafyada yoğunlaştığını gösteren bir harita yayınlandı. Bu haritaya göre,
Türkiye ve Ortadoğu'da toplam 971 milyar varil ağır petrol bulunuyor.
Dünyadaki ağır petrol rezervi ise 3 trilyon varil olarak tahmin ediliyor.
Bu miktar petrolün dünya tüketimine 100 yıl yeteceği belirtiliyor. Ağır petrolü,
halen İran Körfezi'nden 30 km içeride Kuveyt ve Suudi Arabistan, Wafra
bölgesinde buhar yöntemiyle çıkarıyor. Ama çölde su bulmak sorun olduğu için
petrol rezervinin yanında bulunan tuzlu su dışarıya alınıp buharlaştırılıp tekrar
yeraltına pompalanıyor. Bu da tabii maliyeti çoğaltıyor. Gelelim ağır petrolün
Türkiye'deki önemine… Türkiye'nin Güneydoğu'sunda ağır petrol yatakları
fazla miktarda mevcut. Üstelik dünyanın diğer bölgelerine göre, Türkiye 'de bu
ağır petrolü çıkarmak göreli olarak kârlı. Çünkü Fırat ve Dicle nehirleri
havzasında bol su var. Çöldeki gibi tuzlu suyu, önce çıkart buharlaştır sonra
tekrar yeraltına pompala türünden bir maliyeti yok
Bölgede Uranyum ve Toryum
Diyarbakır mücavir alanında MTA verleriyle Mazıdağı 7419.5 ton U3O8
mevcuttur
n Toryum (Th)., atom enerjisi kaynağı olarak kullanılan radyoaktif bir
elementtir
n Çevreye daha az zarar vermesi açısından da ileride nükleer reaktörlerde
uranyum yerine kullanılması düşünülmektedir.
n
Diyarbakır il sınırları içinde rastlanan toryum yataklarında gerekli
çalışmaların yapılması sonucunda, Türkiye'nin toryum rezervinin artacağı
tahmin edilmekte.
319
KAYNAKLAR
1. www.teknikelektrik.com
2. Meral Ozel Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki Güneş Isıtma
Sistemlerinin Ekonomikliğinin İncelenmesi. Tesisat Mühendisliği Dergisi Sayı: 97, s.
18-22, 2007
3. http://www.yapimalzeme.com.tr/web/yazdir.asp?sayfa=haber&id=1540
4. Dr. Ahmet Lokurlu. Güneş Enerjisi Bir Tercih Değil, Mecburiyet.Enerji
dergisi.Aralık.2009
5. S. Alper - M. S. Bal. Güneş Havuzları ve Enerji .Sızıntı Dergisi. Şubat 1987
Yıl : Sayı :97
6. Ali Rıza Uluata Kümeslerin Güneş Enerjisi İle Isıtılması Atatürk
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi / Journal Of The Faculty Of Agrıculture, Cilt 10,
Sayı 3-4 (1979)
7. http://www.eie.gov.tr/turkce/YEK/gunes/eiegunes.html
8. Özen Öner Tarıma “güneş” doğuyor Tarım Market Dergisi.Mayıs Haziran
2011
9.http://www.gencziraat.com/sera-planlamasi/seralarda-kullanilanisitma-yontemleri.html
10. Engin Kıran. Güneş Enerjisi İle Su Pompalama Sistemleri Tmmob-Emo
Derg- SAYI 412'
11. Prof. Dr. M. Ubeyde Can Enerji Nimetlerinden Jeotermal .Sızıntı
dergisi 2005 Yıl :27 Sayı :318
12. http://www.gunessistemleri.com/sulama.php
320
KIRSAL BÖLGEDE RÜZGÂR ENERJİ KULLANIMI
İrem Haspolat* & Ahmet AKAYDIN*
Güneş'in atmosfer kütlesine yaydığı ısıyla hava ısınır, ısınan hava genişler ve
harekete geçerek yükselir. Yükselen hava kütlesi, atmosferin dışına
çıkamayacağından, önce dikey, sonra da yatay yönde hareketlenir. Havanın ısınıp yer
değiştirmesi, basınç değişikliğine sebep olur. Basınç; yerçekimine, sıcaklığa ve
rakıma bağlı olarak değiştiğinden dünyanın her tarafında aynı değildir. Bu durumda
yüksek ve alçak basınç merkezleri oluşur. Hava, yüksek basınç alanlarından alçak
basınç alanlarına doğru akar ve böylece rüzgârlar ortaya çıkar. "Yüksek basınçtan
alçak basınca doğru olan hava hareketi" rüzgâr olarak tarif edilir (1).
Teknolojinin gelişimi ile birlikte üretilen enerjinin kullanılacağı yeni alanlar
ortaya çıkmıştır. Bu durum enerjiye olan bağımlılığımızı ve ihtiyacımızı arttırırken,
bizleri yeni, temiz enerji kaynakları bulmaya itmiştir.
Günümüzün başlıca enerji kaynakları fosil yakıtları(kömür, petrol v.b)dır.
Fakat şu anda fosil yakıtlarının tüketim hızı, Dünya'da doğal fosil oluşum hızının 300
000 katıdır. Diğer bir deyişle, bir günde bin yıllık oluşum tüketilmektedir. Bu gidişle
rezervlerin tükenmesi kaçınılmazdır. Bu durumda aklımıza gelen yeni enerji
kaynakları; yenilenebilir olanlar ve nükleer enerjidir. Nükleer enerjinin ise dünyada
ve ülkemizde kullanımı konusunda tam bir güven yoktur. Bir de geçmişte yaşanan
Çernobil gibi nükleer kazalar, yenilenebilir olan enerji kaynaklarını ön plâna
çıkartmıştır.
Yenilenebilir enerji kaynakları dendiğinde ilk akla gelenler: Güneş, rüzgâr ve
dalga enerjisidir. Bu yazımızın konusu olan rüzgâr enerjisi, bu enerji kaynaklarının en
çok gelecek vaad edenlerinden birisidir.
Rüzgâr enerjisi sistemleri, artan elektrik fiyatlarına karşı bir savunmadır.
Fosil yakıtlara (kömür, petrol, v.b) bağımlılığı azaltan, çevreyi kirletmeyen bir enerji
sistemidir. Ayrıca rüzgâr enerjisi sistemleri, ilk yatırım masrafları çok fazla olduğu
hâlde ömür boyu kullanılabildiği ve enerji için para ödemeyi ortadan kaldırdığı için,
diğer enerji sistemleriyle yarışabilir durumdadır.
Bu türbinler yakıt olarak rüzgârı kullandıklarından atmosfere zehirli gazlar
vermezler. İnşa edildikleri alanın sadece %1'lik bir bölümünü kullanırlar. Geri kalan
alan da tarımsal faaliyetlerde rahatlıkla kullanılabilir. Rüzgâr çiftliklerinin söküm
maliyetleri de yoktur. Çünkü sökülen türbinlerin hurda değeri, söküm maliyetlerini
karşılamaktadır (2).
Gelişen teknolojiye ve endüstrileşmeye paralel olarak ortaya çıkan
gereksinimlerden dolayı, ülkemizde her geçen gün artan elektrik enerjisi tüketimi
*Müh. İrem Haspolat – Öğr. Gör. Ahmet Akaydın
321
üreticileri ve kullanıcıları yeni ve çevre ile uyumlu enerji kaynakları aramaya
zorlamaktadır. Temiz, hızlı devreye alınabilen, güvenilir, yakıttan bağımsız olması
gibi avantajları olan rüzgâr, bu özellikleri ile temiz enerji kaynaklarına iyi bir örnek
olarak değerlendirilmektedir (3).
Rüzgâr enerjisi deyip geçmeyin. Time dergisinin son sayısındaki habere göre,
Başkan Obama'nın hedefi 2023'e kadar ABD'nin enerji ihtiyacının yüzde 80'ini temiz
kaynaklardan sağlamak. Bunun yüzde 35'ininse yenilenebilir enerji kaynaklarından
gelebileceği hesaplanıyor.
Yenilenebilir enerji deyince en büyük pay rüzgârın olacak.
Obama'nın bu hedefi İspanyol enerji şirketi Iberdrola'yı ihya etmiş bile. Time
Dergisi'ne göre, şimdiye kadar ABD'nin çeşitli eyaletlerinde 700 bin konutun elektrik
ihtiyacını karşılayan Iberdrola ABD'de 2012 sonuna kadar 6 milyar dolarlık yatırım
yapacak. Fukuşima felaketinden sonra nükleerin gözden düşmesiyle birlikte aynen
doğalgaz gibi yenilenebilir enerji de yükselişte. Rüzgâr, geçen dört yıl zarfında
ABD'de kömür ve nükleerin önüne geçerken Danimarka, Portekiz, Almanya gibi
ülkelerde enerji ihtiyacının yüzde 10-20'sini karşılıyor (4).
Rüzgâr enerjisi tüm dünyada en hızlı gelişmekte olan sektörlerin başında
gelmektedir. Rüzgâr türbini kurulu gücü ve sistem boyutları her geçen yıl artmaktadır.
2009 yılı sonu itibariyle dünyadaki toplam rüzgâr enerjisi kurulu gücü 160.000 MW
seviyesine ulaşmıştır. 2011 yılında dünya enerji ihtiyacının yaklaşık %12`sinin rüzgâr
enerjisi ile karşılanabileceği ve bu değerin 2050 yılında %30`a yükseleceği
öngörülmektedir (5).
Rüzgâr Enerjisinin Tarihi
İlk rüzgâr enerjisi M.Ö. 2800'lü yıllarda Ortadoğu'da kullanılmaya
başlamıştır. M.Ö 17. yüzyılda rüzgârın gücü sulama alanında kullanılırken aynı
dönemde Çin'de kullanıldığı tespit edilmiştir.
İlk rüzgâr değirmeninin MÖ 200 yıllarında antik Babylon'da inşa edilmiş
olduğu sanılmaktadır. Türkler ve İranlılar ilk yel değirmenlerini M.S. 7. Yüzyılda
kullanırken Avrupalılar bunu haçlı seferlerinde görmüşlerdir. MS 10. Yüzyıla kadar
doğu İran ve Afganistan'da rüzgâr yakalama kanatları ve rüzgâr değirmenlerinde tahıl
öğütüldüğü bilinmektedir.
322
Batı dünyası rüzgâr değirmenlerini 12.yüzyılda kullanmaya başlamıştır.
18.yüzyılın sonunda Hollanda'da 10.000 yel değirmeni bulunuyordu Rüzgâr türbini
denilen ve elektrik üretiminde kullanılan ilk makineler 1890'ların başlarında
Danimarka'da yapılmıştır. Aynı dönemde, bu makinelerin geliştirilmesi için
Almanya'da da önemli çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Ancak 19.yüzyılda
geliştirilen ilk türbinlerin verimleri düşüktü.
Çok pervaneli yel değirmenlerinin kullanımı, 19. yüzyılın ikinci yarısında
ABD'de görülmeye başlamıştır. 19. yüzyılın sonunda ABD'de yüze yakın rüzgâr
değirmeni fabrikası vardı ve yüzyılın sonunda rüzgâr değirmeni ihracatı ABD
ekonomisi için en büyük kaynaktı.
Dizel motorlar icat edilene kadar, ABD'deki büyük demiryolları büyük çok
pervaneli yel değirmenlerini kullanmıştır. Petrol, kullanımda bugünkü yerini alana
kadar buhar lokomotifleri için su pompalama, yel değirmeni ile gerçekleştirilmiştir.
20. yüzyılın başlarında ABD de binlerce elektrik üreten rüzgâr türbini imal
edildi. Bu türbinlerde yüksek hızda dönen ve elektrik jeneratörünü çalıştıran iki veya
üç ince pervane vardı. Bu türbinler çiftliklere elektrik sağladılar, radyo alıcılarını
çalıştırmada, depolama pillerini doldurmada ve aydınlatma ampullerinde
kullanıldılar. 1950 başlarında ulusal elektrik şebekelerin yaygınlaşması ve düzenleme
yasalarının çıkarılması ile rüzgâr türbinleri duraklama dönemine girdi.
323
1973 OPEC petrol ambargosunu sonrası enerji fiyatlarındaki artış ve
geleneksel enerji kaynaklarının sınırlılığı rüzgâr enerjisine olan ilgiyi tekrar
artırmıştır. Rüzgâr sistemleri için yeni bir pazar olarak “rüzgâr tarlaları” 1980
başlarında oluşturulmaya başladı. Günümüzde ise GE (General Electric) dev projeler
başlatarak rüzgâr enerjisinin AB'deki oranını hızla arttırma yoluna gitmektedir. ABD,
Danimarka, Hollanda, İngiltere ve İsveç 'in katkıları sonucunda, deniz üstünde,
kıyıdan uzakta rüzgâr santralleri kurulmuştur. Günümüzde şamandıra üzerine
yerleştirilen rüzgâr türbinleri' de vardır (6).
Rüzgâr enerjisi, geçtiğimiz yıl dünya genelinde büyük bir gelişme gösterdi.
Kurulu kapasite yüzde 31,7'lik küresel büyüme oranıyla 159.213 megavata ulaştı.
Türkiye de 2009'da, rüzgâr enerjisine en fazla önem veren ülkeler arasında yerini aldı.
Kurulu kapasitesini %132 oranında artırarak, 796 megavata ulaştıran Türkiye, dünya
klasmanında 19. sıraya yerleşti. Türkiye'nin bu parlak çıkışı, yasalaşması eli
kulağında olan Yenilenebilir Enerji Kanun tasarısından sonra hızlanabilir.
Dünya Rüzgâr Enerjisi Birliği (WWEA)'nin hazırladığı Dünya Rüzgâr
Enerjisi 2009 Raporuna göre; dünya rüzgâr enerjisi her 3 yılda bir kapasitesini ikiye
katlıyor. 2009 yılı ise, rüzgâr enerjisinin altın yılı olarak kayıtlara geçti. Ekonomik
krize rağmen, yeni rüzgâr türbinleri yatırımı diğer tüm geçmiş yılları aştı. Dünya
çapında rüzgâr enerjisi kapasitesi 159.213 MW'ye ulaştı. Bu kapasite 2008 yılında
120.903 MW, 2007'de 93.930 MW, 2006'da 74.123 MW ve 2005'de 59.012 MW'ye
seviyelerindeydi. Yeni enerji türbinleri pazarının 2009'da %42,1'lik bir artış
göstererek küresel olarak toplamda 38.312 MW seviyesine ulaştığı görülüyor. On yıl
önce yeni rüzgâr türbinleri için pazar sadece 4 GW büyüklüğündeydi, bu seviyenin
2009'un 10'da 1'i olduğu dikkate değer. Cirolara bakıldığında ise, 2008'deki 40 milyar
Euro'luk toplam rüzgâr enerji sektörü cirosunun, 2009'da 50 milyar Euro'ya ulaşması
kayda değer bir gelişme olarak değerlendirilebilir (7).
ELEKTRİK ELDE ETME
Bu konudaki ilk çalışmalar Danimarkalılar tarafından yapılmıştır.
Danimarkalılar daha da ileri giderek bir asenkron jeneratör yardımıyla enterkonnekte
sisteme enerji verebilmişlerdir. Hollanda ise zaten yel değirmenleriyle doludur.
Almanların "Growian" adını verdikleri dev aerojeneratör 100 m çaplı bir pervaneye
sahip ve 100 m yüksekliğindedir. Gücü ise ancak 2-3 megawatt (MW) dır. Son
zamanlarda Grovvian'ı geliştirip 5 mw lik bir santrali yapmayı başarmışlardır.
Fransa'daki tecrübeler ise Almanya'dan geri kalmayacak durumdadır.
Amerika'da ise rüzgârdan azamî istifadeyi sağlamak için, bilgisayarlarla
donatılmış ve otomatik olarak kanatlarını rüzgâr yönüne dik olarak ayarlayabilen
rüzgâr jeneratörleri "Giromill" yapılmıştır. Bunların gücü şimdilik 40 KW'dır.
Asenkron jeneratörler; Ani rüzgar artışında oluşan moment titreşimlerini
azaltmada oldukça iyidir, çünkü ani rüzgâr hızı değişimi, kaymanın da artması veya
azalması ile neticelenir; bu özellik mekanik ekipmanlar üzerinde rüzgârın oluşturdu324
ğu şokların absorbe edilmesinde yardımcı olur. Dönen kontaklar olmamasından
dolayı başlatma kolaydır.
Rüzgâr jeneratörleri de asenkron jeneratörle elektrik üretebileceği gibi, doğru
akımı üretip bununla akümülatörlerde depo edebilir ve toplanan bu enerji ısıtma,
aydınlatma, soğutma ve buna benzer ihtiyaçlarda kullanılabilir.
Bir aerojeneratörden elde edilebilecek azami güç:
W=2,85.10-4.V3.D2 (kilowatt) dır.
D= Rüzgâr hızı (m/sn)
D= Türbin çarkı çapı (m)
V= Rüzgâr hızı (m/sn)
Yukarıdaki formüle göre güç, hızın kübü ve çarkın çapının karesi ile
artmaktadır. Yerden 80 m altındaki aerojeneratorlerde verim % 60, daha yukarılarda
ise % 65 civarındadır.
RÜZGÂR TÜRBİNLERİ VE RÜZGAR GÜLLERİ
Tahrik edilen kısmı dönme hareketi yapan ve bir akışkanda bulunan enerjiyi
milinde mekanik enerjiye dönüştüren makinalara, türbin denir. Türbinler, en genel
halde; buhar, gaz, su ve rüzgâr türbinleri olarak dört grupta incelenirler. Rüzgâr
türbinleri ile ilgili tanımlamalar, değişik kaynaklarda birbirleriyle çelişmektedirler.
Bu konudaki en genel tanımlama aşağıdaki gibidir: Pervane kanatları, pervane göbeği
ve pervane miline rotor veya türbin denilir. Pervane mili, dişli kutusuna bağlıdır. Dişli
kutusunu jeneratöre bağlayan mile ise, jeneratör mili denir. Bunların tümü, kule
tarafından taşınır. Kule ile yer bağlantısı da temel aracılığıyla sağlanır. Tüm bu
elemanlara, en genel halde rüzgâr enerjisi tesisi adı verilir. Bu gerçeğe rağmen, yerli
ve yabancı literatürde, rüzgar enerjisi tesisi yerine, rüzgar türbini denilmesi
alışkanlık olmuştur. Rüzgar türbinleri; direnç veya kaldırma kuvvetinden yararlanmalarına göre,
pervane ekseninin yatay ya da düşey olmasına göre veya aynı rüzgar hızındaki devir
sayılarına (devirlilik sayılarına) göre sınıflandırılabilirler. Direnç kuvvetinden
yararlanan türbinlerde, rüzgara karşı bir yüzey tutulur ve rüzgar basıncından dönme
hareketi oluşur. Örnek olarak; kepçe tipi anemometreler, Fars çarkı ve Savonius
türbini gösterilebilir. Bu türbinlerde (daha doğru bir ifadeyle rüzgar çarkı) akışkan; iç
bükey kanat üzerinde türbülanslı bir yol izler ve dönel akışlar oluşur. Bu dönel akışlar
Savonius rüzgar çarkının performansını düşürür. Savoniuslerde, perdelemenin
kullanılmasıyla rüzgar yönünde hareket eden iç bükey kanadın yüzeyi üzerinde
oluşan dönel akışların oluşması engellenir ve böylece güç performansına olumsuz etki
eden bu olay azaltılarak güç performansı artırılır. Bu sebeple, direnç kuvvetinden
yararlanan türbinler, pistonlu pompalar ile su pompalanması gibi yüksek moment
gereken yerlerde kullanılırlar ve elektrik üretimi gibi yüksek güç gereken alanlarda
kullanılmazlar. Kaldırma kuvvetinden yararlanan türbinlerde; rüzgar yüzeye belli bir
325
açıyla gelir ve yüzeye etkiyen hava hızının doğrultusuna dik olarak oluşan kaldırma
kuvveti, dönme hareketine dönüşür. Yüzey öncesinde yüksek basınç, yüzey arkasında
ise alçak basınç oluşmaktadır. Örnek olarak, düşey eksenli Darrius türbini ve kanatlı
yatay eksenli rüzgar türbinleri gösterilebilir. Rüzgar türbinleri, nominal güçlerine
göre de; 5 KW' a kadar küçük güçlü, 5 KW' ın üstünde ise büyük güçlü rüzgar
türbinleri olarak sınıflandırılırlar. Bunların dışında da, yükselen hava akımlı rüzgar
türbinleri gibi, hava hareketinde ki kinetik enerjiden yararlanan türbinler vardır.
Enerji dönüştürücüsü yükselen hava akımlı rüzgar türbinleri (güneş
enerjisikonveksiyon bacası), güneş ışınları enerjisi tarafından ısıtılan havanın
yükselmesi ve yükselen havadaki kinetik enerjinin de rüzgar türbinini tahrik etmesi
prensibine göre çalışır. Isınarak yükselmesi istenen hava, üstten cam veya plastik
malzemeden yapılmış geçirgen bir çatı ile örtülüdür ve bu çatının ortasında yer alan
betonarme bacada yükselir. Yükselen hava akımlı rüzgar türbinlerinde elde edilen
güç; kolektör verimi, kolektör enine kesit alanı, havanın sabit basınçta özgül ısıl
kapasitesi, dış ortam sıcaklığı, güneş sabiti ve bacanın yüksekliği parametrelerine
bağlıdır. Buradaki baca yüksekliği arttıkça, elde edilen güç de artmaktadır. Bu baca,
alttan ankastre mesnet, üstten ise serbest bir çubuk olarak idealleştirilmektedir.
Bacanın boyu, yapım ve montajdaki teknik kısıtlamalardan dolayı burkulma problemi
ile de sınırlandırılmaktadır.
Yatay eksenli kanatlı rüzgar türbinlerinden daha fazla enerji alabilmek için,
tarih boyunca öneriler yapılmıştır. Bunlardan birincisi, iki pervanenin arka arkaya
yerleştirilerek, aynı jeneratör milinin döndürülmesidir. Arkadaki pervaneye, öndeki
pervaneye gelen rüzgar hızının optimum durumda ancak üçte biri geleceğinden, bu
öneri verimli olmamıştır. Pervanenin önüne bir lüle yerleştirilerek, rüzgar hızının
artırılması önerisi de, hava debisinin küçük kesit tarafından belirlenmesi ve rüzgar
yönüne ters hava sirkülasyonu oluşması nedeniyle, beklenileni verememiştir. Rüzgar
türbini pervanesinin bir difüzör içine yerleştirilmesi sonucunda, rüzgar yönünde hava
sirkülasyonu oluşması ve bunun da hava hızını artırması nedeniyle, serbest pervaneye
nazaran 3,5 kat daha fazla enerji elde edilmiştir. Fakat, bunun için difüzör boyunun
pervane çapının 2-3 katı olması gerekmektedir. Difüzörün ağırlığı, hem ek bir yüktür,
hem pervane düzleminin rüzgar hızına dik konuma getirilmesi daha zor olmaktadır.
Bu gibi nedenlerle, difüzörden elde edilen ek kazanç, sistemin serbest pervaneye göre
daha ekonomik olması için yeterli olmamaktadır. Rüzgar gülleri, rüzgar türbinlerinin
gelişmemiş ilk örnekleridir. Yıllarca sadece su pompalanmasında kullanılan rüzgar
gülleri, su pompalanması işlemindeki moment gereksiniminin karşılanabilmesi
amacıyla, çok kanatlı olarak üretilmektedirler. Rüzgar güllerinin kanatları,Türkiye'de
belli bir eğrilik verilmiş ince levhalardan üretilmektedir. Rüzgar gülü kanatlarının
genişlikleri, pervane göbeğinden uçlara gidildikçe artım göstermektedir. Rüzgar gülü
pervane mili, dişli kutusuna bağlanarak, jeneratör mili devir sayısı artırılmaktadır.
Jeneratör olarak da, otomobillerde uygulama alanı bulan jeneratörler
kullanılmaktadır. Rüzgar gülleri, rüzgar gülü pervane düzleminin rüzgar hız vektörü326
nü her zaman dik olarak alabilmesi için de, rüzgar gülü yönlendiricisi taşımaktadırlar.
Ege Bölgesi'nde üretilen rüzgar gülleri, genellikle, yüksek rüzgar hızlarına karşı
koruma sistemi içermemektedirler (8).
Elektrik işleri idaresi kırsal alanda uygulamaya şu örnekleri veriyor
RÜZGAR ENERJİSİ SU POMPALAMA SİSTEMLERİ PROJESİ
Rüzgar enerjisi, ilkçağdan beri türbinin şaft gücünden yararlanılarak su
pompalama, çeşitli ürünleri kesme, biçme, öğütme, sıkıştırma, yağ çıkarma gibi
mekanik enerjiye gerek duyulan yerlerde kullanılmaktadır. Ayrıca, verimli ve
ekonomik olarak da su pompajında kullanılabilmektedir.
Rüzgar türbinlerinde kanat sayısı arttıkça, dönüş hızı azalır. Kanat sayısının
fazla olduğu sistemler çoğunlukla su pompalama amaçlı kullanılmaktadır. Bu nedenle
enerji üretiminde üçten fazla kanatlı sistemler kullanılmamaktadır. Elektrik İşleri Etüt
İdaresi Genel Müdürlüğü Atölyelerinde demonstrasyon amaçlı iki adet (6 kanatlı ve
çok kanatlı) mekanik su pompaj sistemi tasarımlanmış ve imal edilmiştir. Bu projeler
ile;
·
Mevcut teknoloji ile ilgili bilgi birikiminin sağlanması,
·
Sistemlerin bakım-onarım ve işletme konularında deneyim kazanılması,
·
Yurt içinde imalat ve kullanım olanaklarının araştırılması amaçlanmaktadır.
6 m yükseklikte çelik halatlı bir direk üzerinde bulunan su pompaj
sistemlerden biri; 6 kanatlı olup emme basma tulumba yardımıyla maksimum 7 m
derinlikten 5 m yüksekliğe su basabilmektedir. Sistem 3 m/s rüzgar hızında su
pompalamaya başlamaktadır.
Şekil:1 EİE'de imal edilen çok kanatlı mekanik su pompaj sistemi
327
Bu sistemler; çok kanatlı, düşük rüzgar hızında yüksek moment sağlayabilen,
su pompası ile bağlantılı olarak çalışan sistemlerdir. Uzak yörelerde, pompaj derinliği
az olan küçük çapta sulama ve sulu tarım için kullanılmaktadır.
Rüzgar su pompaj sisteminin kullanım yerlerini şu şekilde özetleyebiliriz:
1. Evlerde su ihtiyacının karşılanması
2. Çiftliklerde hayvanların su gereksinimlerinin sağlanması,
3. Küçük çapta arazi sulama,
4. Drenaj (arazi- bataklık kurutma).
Rüzgar enerjisi kullanılarak geliştirilen su pompalama işlemi;
1- Rüzgar enerjisini mekanik enerjiye dönüştürerek (düşük rüzgar hızına sahip
yörelerde),
2- Rüzgar enerjisini elektrik enerjisine dönüştürerek (yüksek rüzgar hızına
sahip yörelerde) kullanılabilmektedir.
Klasik çok kanatlı mekanik su pompaj sistemleri düşük rüzgar hızına sahip
yörelerde çalışırken, rüzgar elektrik su pompaj sistemleri (REPS) yüksek rüzgar
hızlarında çalışırlar. REPS'ler elektrik üreten bir rüzgar jeneratörünü içerir ve
pompayı çalıştıran elektrik motoruna doğrudan bağlıdır. En büyük avantajı; yer
seçiminde ve sistem tesisinde gösterdiği esnekliktir. Klasik mekanik rüzgar su pompaj
sistemleri yapısı gereği ya doğrudan kuyu üzerine ya da su kaynağının çok yakınına
yerleştirilmektedir. Oysa kuyular ve su kaynakları genellikle rüzgar almayan yerlerde
bulunur. Klasik rüzgar su pompaj sistemlerinin sahip olduğu bu kısıtlar, REPS'lerde
bulunmaz. Özetle REPS'lerde rüzgar jeneratörü ile pompanın aynı yerde bulunması
zorunluluğu yoktur. Jeneratör rüzgarın kuvvetli estiği bölgeye kurulabilmektedir.
Daha uzakta bulunan pompaya kablolar ile gücün iletilmesi mümkündür. Bu mesafe
konusunda teorik bir sınırlama mevcut değildir. Ancak mesafe ne kadar fazla ise o
kadar çok kablo ve yüksek maliyet gerekecektir. Bu amaçla genellikle 3-5 kW'lık
türbinler kullanılmaktadır.
Su pompajı için en büyük sistemler Avustralya'da üretilmiştir. Bunlardan bir
kısmının çapı 10 m ' den daha büyüktür. Bu rüzgar türbinleri düşük rüzgar hızlarında
oldukça büyük miktardaki suyu, 200 m ' den daha yükseğe basabilmektedirler.
Amerika ve İngiltere'deki üreticiler, çapları 2- 5 m olan daha küçük sistemlere
yönelmişlerdir. Fransa, Almanya ve Danimarka'da sulama amacına yönelik su
depolayabilen 1- 2,5 m rotor çapında, direkt rüzgarla çalışan pompalar imal
edilmektedir.
Mekanik rüzgar su pompaj sisteminin elemanları (Şekil:2).
1-Su kaynağı (kuyu, nehir, göl vs.).
2- Rüzgar türbini
3-Pompa
4-Su depolama tankı
328
5- Güç aktarma organları
6-Su dağıtım sistemleri
7- Yönlendiric
Çok kanatlı mekanik
su pompası
Şekil 2.
Mekanik rüzgar su pompaj sistemi kurulurken; tüm yönlerden serbest hava
akışı için engellerden yaklaşık 130-180m uzaklığa ve en az 5- 6 m daha yükseğe
yerleştirilmelidir. Rüzgar hızı yükseklikle artmakta olup topoğrafik parametreler
(yüzey şekilleri) rüzgar hızını olumsuz etkilemektedir.
Rüzgar Su Pompaj Sistemlerinde Ne Tür Pompa Kullanılır?
Su pompalamak amacıyla tasarlanmış sistemlerin en ekonomik olanı rüzgar
su pompaj sistemleridir. Çalışma prensibi yaklaşık 120 yıldır değişmemiştir.
Yeraltındaki suların içerisine yerleştirilen pompayla rüzgar gücünden yararlanılarak
su pompalanmaktadır. Rüzgar türbinlerinde kullanılan pompaların en çok bilinen türü; türbin
rotorundaki eksantrik milin dairesel hareketini düşey harekete dönüştürerek türbin
mili tarafından çalıştırılan silindirik pompalardır. Bu pompaların performansı;
sistemdeki yaylar, eksantrik mil, denge ağırlıkları, strok devresi ve mil ağırlığının
dengelenmesiyle artırılabilir.
Silindirik pompaların bir diğer çeşidi air-lift pompalar olup bir tür derin kuyu
pompalardır. Genellikle madenlerdeki suyun ve kirli (çamur, kum) suların
çıkartılmasında kullanılır.
329
Şekil 3. Mekanik su pompajı. Yukarıdaki şekilde görüldüğü gibi silindirik
pompalarda iki tane valf (plunger ve check valf) birlikte ve zıt yönde çalışırlar
(9),
KIRSAL BÖLGEDE KÜÇÜK RÜZGAR SANTRALLERİNE ÖRNEKLER
Eski değirmenlere türbin takılarak elektrik elde edilmesi 1996 yılında
piyasaya çıkan WX-400L, akü şarjı için kullanılan rüzgar türbinleri piyasasında bir
devrime yol açmıştır. Ev uygulamalarında bir kule dikilecek arazinin bulunamaması durumunda
WX-400L çok rahatlıkla evinizin çatısına monte edilebilmektedir. WH serisinin en üst
modeli olan WH-175 kasaba-köy elektriği sağlanmasında, çiftlik evleri, yedek enerji
üretimi, yazlıklar, dağ evleri gibi yüksek miktarda elektriğe ihtiyacı olan uygulamalar
için idealdir.
Bu hususta örnekler verelim:
Van'ın Özalp İlçesi'ne bağlı Emek Köyü'nde oturan Dursun Taçoğlu (49), yel
değirmeni yaparak elektrik üretimine geçmeyi amaçlıyor.
1965'te Trabzon'un Çaykara İlçesi Baltacılı Köyü'nde meydana gelen heyelan
sonucu İmar ve İskan Bakanlığı aracılığıyla Van'ın Özalp İlçesi'ne 3 kilometre
uzaklıktaki bir kırsala yerleştirilen 75 hane, Emek Köyü adı altında kuruldu.
Verilen arazilerde su olmadığı için iyi verim alamadıklarını dile getiren Hacı Dursun
330
Taçoğlu, 9 yaşından itibaren su sorununu çözmek için çareler aradığını söylüyor.
Emek Köyü'ne 1 kilometre uzaklıktaki 500 dönümlük arazisine yaklaşık 2 bin meyve
ağacı diken Taçoğlu, bu ağaçların çobanlar tarafından kırılmaması için bir akşam üstü
beklerken, rüzgârın fazla estiğini görünce yel değirmeni fikri doğduğunu anlatıyor.
Taçoğlu, daha sonra yel değirmenini yapmak için yeterli derecede rüzgarın olup
olmadığını öğrenmek amacıyla Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nden bir jeoloji
mühendisi getirerek rüzgarın şiddetini ölçtürmüş. Rüzgar şiddetinin 7 olduğunu
öğrenen Taçoğlu, bunun üzerine hayallerini gerçekleştirmek için harekete geçmiş.
Hacı Dursun Taçoğlu, bulunduğu mekanın kırsal bir arazi olduğuna değinerek, “29 yıl
gurbet hayatı çektim. Yıllarca susuz topraklarda ekin almaya çalıştık. Şu anda 86
metrelik sondaj çalışmalarımdan sonra saatte 120 ton su çıkartıyorum. Bunları mazot
yardımıyla yapıyordum. Bundan sonra kurduğum yel değirmeni ile köyüme hem su
yardımında bulunacam hem de elektrik üreterek buraya hindi veya tavuk çiftliğini
kurarak köyün gençlerine iş istihdamı sağlamayı ve köyün elektriğine bir nevi de olsa
güç vermeyi amaçlıyorum.” diye konuştu.
KAYNAKLAR
1. İbrahim Uğurlu. Rüzgar esmeseydi. Sızıntı Dergisi.Şubat.2010.sayı.273
2. Berk Yıldız Rüzgar Çiftlikleri. Gonca Dergisi.Nisan 2003
3. İlhami Çolak, Mehmet Demirtaş. Rüzgâr Enerjisinden Elektrik
Üretiminin Türkiye'deki Gelişimi. Tübav Bilim Dergisi Yıl: 2008, Cilt:1, Sayı:2,
Sayfa:55-62
4. Gila Benmayor
5. Dr. Cenk Sevim, Doç. Dr. Cesim Ataş. Rüzgâr Türbini Kanatlarının Geri
Dönüşümü. Ekoloji Magazin Dergis i26. Sayı (Nisan - Haziran 2010)
6. Nesrin Dabağlar. Rüzgar tarlaları.İndigo dergisi. | Ocak 2010
7. Serhat Cengiz Dünyayı Etkisine Alan Rüzgar Enerjide Dönüşüm
Yaratıyor Enerji Dergisi. Aralık.2009
8. Önder Özgener* Türkiye'de Ve Dünya'da Rüzgar Enerjisi Kullanımı Fen
Ve Mühendislik Dergisi Cilt : 4 Sayı : 3 Sayfa No: 165. Ekim 2002
9. http://www.eie.gov.tr/
331
HAYVANSAL VE BİTKİSEL ATIKLARDAN ENERJİ
Murat Tomar * ,
İrem Haspolat**
HAYVAN DIŞKISI VE ENERJİ
Biyogaz: Biyogaz, hayvansal ve bitkisel atıkların oksijensiz ortamda
ayrışması sonucu ortaya çıkan bir gaz karışımıdır. Bileşiminde % 60-70 metan (CH4),
% 30-40 karbondioksit (CO2), % 0-2 hidrojen sülfür (H2S) ile çok az miktarda azot
(N2) ve hidrojen (H2) bulunmaktadır.
Biyogaz Üretiminde Kullanılan Bazı Atıklar
Hayvansal Atıklar: Sığır, at, koyun, tavuk gibi hayvanların gübreleri, insan
dışkısı, mezbaha atıkları ve hayvansal ürünlerin işlenmesi sırasında ortaya çıkan
atıklar.
Bitkisel Atıklar: İnce kıyılmış sap, saman, mısır artıkları, şeker pancarı
yaprakları gibi bitkilerin işlenmeyen kısımları ile bitkisel ürünlerin işlenmesi
sırasında ortaya çıkan atıklar.
Biyogaz üretiminde hayvansal ve bitkisel atıklar tek başına kullanılabileceği
gibi belli esaslar doğrultusunda karıştırılarak da kullanılabilir. Hayvansal ve bitkisel
atıkların çürütülmesiyle üretilen metan gazını depolayarak tehlikeli ve çevreye zararlı
olabilecek bir gazı enerjiye dönüştürmek mümkün. Metan gazı daha sonra yakılarak
enerji elde ediliyor. Greenpeace enerji raporunda, Türkiye'de 32 Twh'e kadar elektrik
üretebilecek bir potansiyel bulunduğu belirtiliyor.
Tarım Ve Köy işleri Bakanlığı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Ankara
Araştırma Enstitüsü verilerine göre: Biyogaz, hayvansal ve bitkisel atıkların
oksijensiz ortamda ayrışması sonucu ortaya çıkan bir gaz karışımıdır. Bileşiminde %
60-70 metan (CH4), % 30-40 karbondioksit (CO2), % 0-2 hidrojen sülfür (H2S) ile çok
az miktarda azot (N2) ve hidrojen (H2) bulunmaktadır.
Biyogaz, temiz ve mavi bir alevle yanar. Biyogaz, kullanılmadığı zaman
çürük yumurta kokusundadır ancak yanarken bu koku kaybolur. Bu özellik, biyogazı
ileten borularda kaçak olup olmadığını anlamada kolaylık sağlar. Biyogaz çok düşük
sıcaklıklarda (-164 °C) sıvılaştırılabilmektedir. Bu işlem çok pahalıdır bu nedenle gaz
tüplerinde depolanması ekonomik değildir. Genellikle gaz halinde kullanılmaktadır.
BİYOGAZ ÜRETİMİNİN YARARLARI
Ülkemizde hayvansal ve bitkisel atıklar, çoğunlukla ya doğrudan doğruya
yakılmakta veya tarım topraklarına gübre olarak verilmektedir. Ancak atıkların
yakılarak ısı üretiminde kullanılması daha yaygın olarak görülmektedir. Bu şekilde
istenilen özellikte ısı üretilemediği gibi, ısı üretiminden sonra atıkların gübre olarak
*Ziraat mühendisi, **Elektrik Elektronik mühendisi
332
kullanılması da mümkün olmamaktadır. Biyogaz teknolojisi ise organik kökenli
atıklardan hem enerji eldesine hem de atıkların toprağa kazandırılmasına imkan
vermektedir.
3
1 m biyogazın etkili ısısı;
0.62 l gazyağının
1.46 kg odun kömürünün
3.47 kg odunun
0.43 kg bütan gazının
1 m3 biyogaz
12.30 kg tezeğin
4.70 Kwh elektriğin
= 0.66 l motorin
= 0.75 l benzin
= 0.25 m3 propan
= 0.2 m3 bütan
= 0.85 kg kömür
1.18 m3 havagazı'nın
sağladığı etkili ısıya eşdeğerdir.
Biyogaz temiz ve ısı değeri yüksek bir enerji kaynağıdır.
Biyogaz üretiminden sonra atıklar yok olmamakta üstelik çok daha değerli bir
gübre haline dönüşmektedir.
Biyogaz üretimi sonucu hayvan gübresinde bulunabilecek yabancı ot tohumları
çimlenme özelliğini kaybetmektedir.
Biyogaz özellikle kırsal kesimde çevre sağlığını olumlu etkilemektedir. Çünkü;
biyogaz üretimi sonucunda hayvan gübresinin kokusu hissedilmeyecek ölçüde
yok olmaktadır. Ayrıca gübrelerden kaynaklanan insan sağlığını tehdit eden
hastalık etmenleri büyük oranda etkinliğini kaybetmektedir.
BİYOGAZIN KULLANIM ALANLARI
Biyogaz, çok yönlü bir enerji kaynağı olarak doğrudan ısıtma ve aydınlatma
amacıyla kullanıldığı gibi, elektrik enerjisine ve mekanik enerjiye çevrilmesi de
mümkün olmaktadır.
Biyogazın ısıtmada kullanımı
Biyogazın yanma özelliği bileşiminde bulunan
metan (CH4) gazından ileri gelmektedir. Biyogaz, hava
ile yaklaşık 1/7 oranında karıştığı zaman tam yanma
gerçekleşmektedir.
333
Isıtma amacıyla gaz yakıtlarla çalışan fırın ve
ocaklardan yararlanılabileceği gibi termosifon ve
şofbenler de biyogazla çalıştırılarak kullanılabilir.
Biyogaz, sıvılaştırılmış petrol gazı ile çalışan
sobaların meme çaplarında basınç ayarlaması yapılarak
kolaylıkla kullanılabilmektedir. Biyogaz sobalarda
kullanıldığında bünyesinde bulunan hidrojen sülfür
(H2S) gazının yanmadan ortama yayılmasını önlemek
üzere bir baca sistemi gerekli olmaktadır. Bu nedenle,
daha sağlıklı bir ısınma için kalorifer sistemleri tercih
edilmektedir
Biyogazın aydınlatmada kullanımı
Biyogaz, hem doğrudan yanma ile hem de elektrik enerjisine çevrilerek de
aydınlatmada kullanılabilmektedir. Biyogazın doğrudan aydınlatmada kullanımında
sıvılaştırılmış petrol gazları ile çalışan lambalardan yararlanılmaktadır. Bu sistemde
aydınlatma alevini arttırmak üzere amyant gömlek ve cam fanus kullanılmaktadır.
Cam fanus ışığı sabitleştirdiği gibi çıkan ısıyı geri vererek alevin daha fazla olmasını
sağlamaktadır.
Biyogazın motorlarda kullanımı
Biyogaz, benzinle çalışan motorlarda hiçbir katkı maddesine gerek
kalmadan doğrudan kullanılabildiği gibi içeriğindeki metan gazı saflaştırılarakta
kullanılabilmektedir. Dizel motorlarda kullanılması durumunda belirli oranda (%
18-20) motorin ile karıştırılması gerekmektedir.
İşletmelerin
Hayvan Sayısı
2.500 adet tavuk
5.000 adet tavuk
10.000 adet tavuk
20.000 adet tavuk
50.000 adet tavuk
5 adet büyükbaş
10 adet büyükbaş
50 adet büyükbaş
100 adet büyükbaş
Uygun
Günlük Beslemeler Üretilebilecek
Eşdeğer LPG
Tesis
İçin Gereken Gübre Biyogaz Miktarı
Büyüklüğü
Miktarı (kg)
(kg(yaş)/gün)
(m3/gün)
(m3)
15
30
60
120
300
3
5m
50
100
200
400
800
1600
4000
75
150
750
1500
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verileriyle
334
17
34
68
136
340
2,5
5
25
50
7
14
28
56
140
1
2
10
20
BİYOGAZ ÜRETİMİNİN YARARLARI
Hayvansal ve bitkisel organik atık/artık maddeler, çoğunluklaya doğrudan
doğruya yakılmakta veya tarım topraklarına gübre olarak verilmektedir. Bu tür
atıkların özellikle yakılarak ısı üretiminde kullanılması daha yaygın olarak
görülmektedir. Bu şekilde istenilen özellikte ısı üretilemediği gibi, ısı üretiminden
sonra atıkların gübre olarak kullanılması da mümkün olmamaktadır. Biyogaz
teknolojisi ise organik kökenli atık/artık maddelerden hem enerji eldesine hem de
atıkların toprağa kazandırılmasına imkan vermektedir.
Genel Olarak Biyogaz;
 Ucuz - çevre dostu bir enerji ve gübre kaynağıdır.
 Atık geri kazanımı sağlar.
 Biyogaz üretimi sonucu hayvan gübresinde bulunabilecek
 Yabancı ot tohumları çimlenme özelliğini kaybeder.
 Biyogaz üretimi sonucunda hayvan gübresinin kokusu hissedilmeyecek
ölçüde yok olmaktadır.
 Hayvan gübrelerinden kaynaklanan insan sağlığını ve yeraltı sularını
tehdit eden hastalık etmenlerinin büyük oranda etkinliğinin kaybolmasını
sağlamaktadır.
 Biyogaz üretiminden sonra atıklar yok olmamakta üstelik çok daha değerli
bir organik gübre haline dönüşmektedir.
Türkiye'nin Hayvansal Atık Potansiyeline Karşılık Gelen Üretilebilecek
Biyogaz Miktarı ve Taşkömürü Eşdeğeri (*)
Hayvan Cinsi
Sığır
Koyun-Keçi
Tavuk-Hindi
Toplam
Hayvan
Sayısı
(Adet)
Yaş Gübre
Miktarı
(Ton/Yıl)
Biyogaz
Miktarı
(M3/Yıl)
11054000
40347100
994860000
38030000
243510453
292594453
26621000
5357207
72325307
1901500000
487020906
1672030906
Taş Kömürü
Eşdeğeri
(Ton/Yıl)
710613
1358215
347871
2416699
3
Toplam Biyogaz Miktarı: 1,67 milyar m /yıl
(*) Fermantör içi sıcaklığın 18 °C olması durumunda; Optimum fermantör
sıcaklığında çalışılması durumunda bu potansiyelin 2,2-3,3 milyar m3/yıl arasında
olması teorik olarak mümkün görünmektedir.
335
HAYVANSAL KAYNAKLARDAN ELDE EDİLEBİLECEK ORTALAMA
GÜBRE VE BİYOGAZ MİKTARLARI
Hayvan ağırlığı bazında üretilebilecek günlük ve yıllık yaş gübre miktarları aşağıda
verilmiştir;
-Büyükbaş hayvan canlı ağırlığın % 5-6'sı kg-yaş gübre/gün
-Koyun-Keçi canlı ağırlığının % 4-5'sı kg-yaş gübre/gün
-Tavuk canlı ağırlığının % 3-4'sı kg-yaş gübre/gün
Diğer bir yaklaşımla;
-1 adet büyükbaş hayvan 3,6 ton/yıl yaş gübre
-1 adet küçükbaş hayvan 0,7 ton/yıl yaş gübre
-1 adet kümes hayvanı 0,022 ton/yıl yaş gübredir.
Bu değerlerden yola çıkarak;
3
-1 ton sığır gübresi 33 m /yıl biyogaz
3
-1 ton kümes hayvanı gübresi 78 m /yıl biyogaz
3
-1 ton koyun gübresi 58 m /yıl biyogaz üretilebilir.
Hayvan Gübresinden Biogaz Üretimi: Türkiye'nin yüzölçümü
770.000 km2 ve nüfusu 67 milyondur. Türkiye'de büyükbaş ve küçükbaş hayvan
sayısı Tablo.1' de verilmiştir. Ayrıca Türkiye'nin değişik bölgelerinde onlarca tavuk
çiftlikleri bulunmaktadır. Türkiye'de tavukçuluk Marmara, Ege ve İç Anadolu
bölgelerinde yaygınlaşmıştır. Özellikle Ankara, Balıkesir, Bolu, Bursa, Elazığ,
Eskişehir, İstanbul, İzmir, Kayseri, Kocaeli, Manisa, Sakarya, Yozgat ve Çukurova'da
piliç eti, Afyon, Balıkesir, Bursa, Çorum, İzmir, Konya ve Manisa'da yumurta üretimi
yaygın olarak sürdürülmektedir. 1997 yılı Tarım Bakanlığı verilerine göre Türkiye'de
9987 adet ticari tavuk işletmesi vardır.
Türkiye'de özellikle kırsal bölgelerde yemek pişirme ve ısınma amacı ile odun, tezek,
LPG ve kömür, yakıt olarak kullanılmaktadır. Özellikle son yıllarda Türkiye'deki
yakıt fiyatlarındaki artışlar, gelir düzeyi düşük kırsal bölgelerdeki halkı ekonomik
olarak ciddi şekilde mağdur etmektedir. Kırsal bölgelerde ısınma amacı ile yeterli
yakıtın olmaması zaten kısıtlı olan orman alanlarının tahribatına neden olmaktadır.
Türkiye bir tarım ve hayvancılık ülkesidir. Türkiye'de biyogaz ile ilgili
çalışmalar 1957 yılında başlamıştır. 1975 yılından sonra toprak, su ve 1980'li yıllarda
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü kapsamında yürütülen biyogaz üretimi çalışmaları
uluslararası bazı anlaşmalarla desteklenmiş olmasına karşın 1987 yılında
anlaşılmayan bir nedenle kesilmiştir. Türkiye'nin biyogaz potansiyelinin 1400-2000
Btep/yıl düzeyinde olduğu tahmin edilmektedir.
336
Dünya'da birincil enerji tüketim kaynağı %15 lik oranla biokütledir. Bu
miktar gelişmekte olan ülkelerde %38 düzeyindedir. Özellikle bio enerji gelişmekte
olan ülkelerde kırsal bölgelerde enerji temin amacıyla kullanılmaktadır. Hindistan'da
kırsal bölgelerde yemek pişirme enerjisi toplam enerjinin %80'nini oluşmaktadır.
Çin'de konut tipi bio reaktörlerde yılda 2 milyar m3 biogaz üretilmektedir. Yani bir
aile yılda 200-300 m3 bio gaz üretmektedir. Yine Çin'de 25 milyon insan biyogaz
tesislerinden elde edilen gazları 8-10 ay yemek pişirme amacı ile kullanmaktadırlar.
İyileştirilmiş ucuz biyogaz sobalar ve lambalar geliştirilmiştir. Bunlar her eve
dağıtılmıştır. Lambalar ve yakıcılar 2 cm su basıncı gibi düşük basınçta çalışabilme
özelliğine sahiptir. 800 biyogaz tesisinde 7800 kWh kapasiteli elektrik enerjisi üretim
tesisi bulunmaktadır. Bu enerji 17000 aile tarafından kullanılmaktadır.
Biogazdan faydalanmazsan zararını da çekersin
İnekler tehlikeli derecede metan gazı üretiyor!
Almanya'da yapılan bir araştırmaya göre dünyadaki tüm ineklerin
geğirmeleriyle açığa çıkan metan gazı, küresel ısınmaya yol açan sera gazlarının
yüzde 4'ünü oluşturuyor. The Guardian'da çıkan habere göre Almanya'daki bilim
adamları ineklerin geğirmelerini önleyici haplar üzerinde çalışıyor. Özel bir diyet ile
uygulanan hap tedavisi sayesinde ineklerin tehlikeli derecede metan gazı üretmeleri
azaltılıyor. Prof. Dr. Winfried Drochner, "Önemli miktarda doğal gaz boşa gidiyor.
Geliştirdiğimiz hap sayesinde metan gazı glikoza dönüşerek, hem havaya temiz
gazlar bırakılmasını sağlıyor hem de inekten daha sağlıklı ve verimli süt elde
edilebiliyor." diye konuştu.
300 BAŞHAYVANLA BİYOGAZ MALİYETİ
Enerji rezervlerinin tükenmeye yüz tuttuğu ve en pahalı üretim girdilerinden
birinin enerji olduğu bu günün şartlarında, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının
araştırılması söz konusu olmuştur. Bu enerji kaynakları, enerji sıkıntısının
aşılmasında bilinen enerji kaynaklarına alternatif olarak görülmektedir. Bu alternatif
enerji kaynaklarından biri de biyogaz enerjisidir. Bu enerji kaynağı, organik atıkların
kıymetlendirilmesinde oldukça büyük bir öneme sahiptir.
Hayvansal ve bitkisel atıklar, çoğunlukla ya doğrudan yakılmakta, yada tarım
topraklarına gübre olarak verilmektedir. Ancak, atıkların yakılarak ısı üretiminde
kullanılması daha yaygın olarak görülmektedir. Bu şekilde istenen özellikte ısı
üretilemediği gibi, ısı üretiminden sonra atıkların gübre gibi kullanılması da mümkün
olmamaktadır. Biyogaz teknolojisi ise organik menşeli atıklardan hem enerji eldesine
hem de atıkların toprağa kazandırılmasına imkan vermektedir. Hayvan gübresinin
yakılmasının önlenerek tarım topraklarına kazandırılması, kırsal kesime bu enerjinin
yerine ikame edeceği bir enerjinin verilmesi ile mümkündür. Bu ikame enerji, yine
hayvan gübresinden elde edilebilecek olan biyogazdır.
337
Biyogaz, artık organik maddelerin, anaerobik (havasız) fermantasyonu
sonucu açığa çıkan, renksiz ve kokusuz, havadan hafif, havaya oranla yoğunluğu 0,83
ve oktan sayısı 110 olan, parlak mavi bir alevle yanan ve bileşiminin büyük bir kısmını
metan (CH4) ve karbondioksitin (CO2) oluşturduğu, bir gaz karışımıdır.
Biyogaz, çok yönlü bir enerji kaynağı olarak doğrudan ısıtma ve aydınlatma
amacıyla kullanıldığı gibi, biyogazın elektrik enerjisine ve mekanik enerjiye
çevrilmesi de mümkün olmaktadır.

Bu proje alternatif bir enerji kaynağı olarak biyogazın geliştirilmesini
amaçlamaktadır.

Tesisisin özellikle kış aylarında “sindireç” bölgesinin, 36-37 dereceye
ısıtılması gerektiğinden, bu amaçla “Güneş Enerjisi”nden yararlanmak
öngörülmüştür.
AMORTİSMAN
Enerji tasarrufu
60 kg LPG x 365 gün = 21.900 kg LPG
21.900 x ~2,0 YTL = 43.800 YTL (43.800.000.000.- TL)
Yanmış Gübrenin getirisi
~3 ton/gün 365 = 1095 ton
1095 x 20 = 21.900 TL (21.900.000.000.- TL)
TOPLAM :
43.800,- + 21.900,- = 65.700 TL (65.700.000.000.- TL)
Amortisman süresi : 49.760$ x 1,37(dolar kuru) = 68.170 YTL (Sistem Maliyeti)
68.170 TL / 65.700 TL = ~1 YIL
HAYVANSAL ATIKLAR- ENERJİ-PRATİK HAYATTA KULLANIM DERİ
ATIKLARI VE ENERJİ
Ege Üniversitesi Deri Mühendisliği tarafından deri sanayi etleme atıkları
kullanılarak biyodizel enerji elde edildi. Proje yürütücülerinden Deri Mühendisliği
Bölümü öğretim üyesi Yrd.Doç. Dr. Selime Çolak, yaptığı açıklamada, bir ilke imza
atarak, deri sanayinde etleme sonucu ortaya çıkan atıkları değerlendirdiklerini
söyledi. Uzun çalışmalar sonucu atığın atık olmaktan çıkıp değerli bir enerji
kaynağına dönüştüğünü ifade eden Yrd. Doç. Dr. Çolak, “Biyodizel enerji sayesinde
çevre kirliliği önlenecek, atıklar ekonomik ve çevreci bir biçimde değerlendirilecek”
dedi.
Elde edilen biyodizel enerjinin otomotiv sanayinde yakıt olarak
kullanılabileceğine işaret eden Yrd. Doç. Dr. Çolak, şunları kaydetti: “Bir işletme,
yakıta dönüştürerek ısınma ihtiyacını, sıcak su ihtiyacını bu enerji sayesinde
karşılayabilir. Deri atıklar, deri sanayinde dağıtım ve maliyet açısından ekonomiyi
zorlayan bir etkendir. Atıklarla ortaya çıkan sorunlar, bu çalışma sayesinde çevreye
verilen muhtemel zararlar, taşıma ve depolama masrafları en aza indirilmiş olacak.
338
Hem çevre kirliliği önlenecek, hem de atıklar ekonomik ve çevreci biçimde
değerlendirilecek.” Bu arada, “Biyodizel Üretiminde Deri Sanayi Ön Etleme
Atıklarının Kullanılabilirliği” projesi, Ege Üniversitesi Bilim Teknoloji Uygulama ve
Araştırma Merkezi (EBİLTEM) tarafından, Kimyasal Bilimler ve Mühendislik
kategorisinde birincilik ödülüne layık görüldü.
Uşak'ta Biyodizel Üretimi: Uşak Ticaret ve Sanayi Odası tarafından
düzenlenen aylık bilgilendirme toplantılarından ilki olan "Yağlardan ve Deri
Atıklarından Bio Dizel Üretimi" konusunda Uşaklı deri üreticilerine seminer verildi.
Uşak'ın yıllardır yaşadığı deri atıkları problemlerini biyodizel üreterek çevre
sorununu ortadan kaldırmanın hedeflendiği toplantıya, konuşmacı olarak Prof. Dr.
Yüksel Sarıkahya katıldı. Ham derilerin bir dizi işlem basamağından geçerek mamul
deri haline getirildiğini söyleyen Prof. Dr. Sarıkahya, "Ham derinin mamul deriye
modifikasyonu sırasında istenmeyen kısımlar; budama, etleme, tıraş, kenar alma gibi
mekanik işlemler yardımıyla deriden uzaklaştırılarak atılır. Bu atıkların birçoğu
tehlikeli atıklar sınıfına girmekte ve uzaklaştırılmaları, deri endüstrisi için önemli
sorunların başında gelmektedir. Deri sanayi için atık olarak nitelendirilen ve kendi
haline bırakıldığında bozulup kokuşan, çevre kirliliğine yol açan, depolanması,
nakliyesi ve bertaraf edilmesi sorun olan ve ekstra maliyetler gerektiren ön etleme
atıklarının, yüksek orandaki yağ içeriklerinin; biyolojik olarak parçalanabilir, toksik
olmayan ve düşük emisyon değerlerine sahip çevre dostu yenilenebilir enerji
kaynaklarından biyodizel üretiminde değerlendirilebilir" dedi.
Hem çevre korunması hem de deri sanayi atıklarının değerlendirilmesi için
yeni bir uygulama alanı oluşturularak ekonomik ve ekolojik fayda sağlanabileceğinin
ortaya konulduğunu ifade eden Prof. Dr. Sarıkahya, "Ön etleme atıklarından elde
edilen 1000 gram yağ ile yapılan reaksiyondan, yıkama ve kurutma işlemleri
sonrasında 950 gram bio dizel elde edilmiştir. Buna göre ürün verimi yüzde 95
civarındadır. Ürünün rengi berrak açık sarı renkli olup, hayvansal kaynaklı bir ürün
olması nedeniyle hafif kokuya sahiptir. Araştırma sonuçları incelendiğinde elde edilen
biodizel ürünün standartlarda aranan özelliklere sahip olduğu yani kullanılabilir bir
dizel yakıt özelliği taşıdığı belirlenmiştir. Bu atıkların genel kompozisyonları; doğal
yağlar, proteinler, kan, su, tuz ve benzeri kirliliklerden oluşur. Söz konusu atıkların
büyük kısmı yüksek miktarlarda yeniden değerlendirilebilir nitelik taşımaktadır.
Bunları düzenli depolama alanlarına göndermek yerine geri kazanmak ve hatta farklı
endüstrilerde hammadde olarak kullanıp, ekonomiye kazandırmak, hem çevre
koruma hem de kaynak kaybını önlemek açısından büyük önem taşımaktadır" diye
konuştu. Prof. Dr. Sarıkahya, "Bilindiği gibi petrol rezervlerinin önümüzdeki yüzyıl
sonuna kadar önemli ölçüde azalması beklentisi ve fosil yakıtlarından kaynaklanan
küresel ısınma nedeniyle, bu kaynakların yerini alabilecek, çevreye daha az zararlı ya
da zararsız, temiz ve yenilenebilir enerji kaynakları üzerinde önemle durulmaktadır.
339
Bu tür enerji kaynaklarından derici ve üniversite işbirliği ile 'etsel atık'
biyogaza dönüşecek
Isparta tabakhanesi'nde etsel atıkların toplanıp işlenerek biyogaz üretileceği,
üretilen biyogazın, deri işlemesinde kullanılan kömürün yerine geçeceği bildirildi.
Isparta tabak esnaflarını yaşatma ve koruma derneği (teykod) başkanı
mehmet marulcu, süleyman demirel üniversitesi (sdü) teknokenti ile işbirliği içinde
hayata geçirilecek proje çerçevesinde, tabakhanenin kendi yakıtını kendisinin
üreteceğini söyledi. Proje için 1 ay içinde sdü teknokenti ile protokol
imzalayacaklarını belirten marulcu, öncelikle tabakhaneyi minas'ın mevkisindeki
deri organize sanayi bölgesine taşıyacaklarını kaydetti. Projede Isparta
belediyesinden de destek aldıklarını anlatan marulcu, şöyle konuştu: “biz
tabakhanede deri işliyoruz. Yani ana maddemiz deri. Bunu işlerken derilerin etsel
atıkları ortaya çıkıyor. Bunu önceleri çöpe atıyorduk. Oysa, bu etsel atıklar biyogaz
olarak kömür yerine kullanılabiliyor. sdü teknokenti'ndeki uzmanlarla birlikte
çalışmalara başladık. “ marulcu, tabakhanedeki her esnafın aylık ortalama 2-2,5 ton
kömür kullandığını, projeyle kömür kullanımına da son verileceğini vurguladı. Bu
şekilde kömür tüketiminden tasarruf edileceğini belirten marulcu, hava kirliliğinin de
azalacağını sözlerine ekledi.
Deri atıklarından mazot elde ediliyor: Ege Üniversitesi (EÜ) Mühendislik
Fakültesi Deri Mühendisliği ve Fen Fakültesi Kimya Bölümü işbirliğiyle yapılan bir
çalışma, deri sanayisi atıklarından yenilenebilir enerji kaynağı biyodizel
üretilebildiğini ortaya koydu. Biyodizel, yakıt olarak normal dizele benzer özellik
gösteriyor.
Deri üretimi sırasında ortaya çıkan katı atıklar içinde büyük paya sahip olan
ön etleme atıklarının yüksek orandaki doğal yağ içeriğinin, yeni ve yenilenebilir enerji
kaynağı olarak biyodizel üretiminde kullanılabilirliğinin araştırıldığını açıklayan EÜ
Mühendislik Fakültesi Deri Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Özcan Sarı,
“Araştırma, dünyada deri sanayisi ön etleme atıklarından biyodizel üretilebilirliğini
ortaya koyan ilk çalışma olması sebebiyle önem taşımaktadır.” dedi. Deri üretimi
sırasında farklı özellik ve miktarlarda katı atıklar ortaya çıktığını ve bunların deri
endüstrisi için önemli problemlerin başında geldiğini belirten Prof. Dr. Sarı,
“Bunların çoğu tehlikeli atıklar sınıfına girmekte ve önlem alınmadığı takdirde çevre
için ciddi tehlikeler oluşturmaktadır. Oysa deri sanayisi katı atıklarının büyük bir
kısmı, yeniden değerlendirilebilir nitelik taşımaktadır. Deri üreticisi ham deriyi
mamul deriye dönüştürürken ardışık kimyasal, fiziksel ve mekanik süreçlerden
geçirmek suretiyle modifiye etmekte, bu sırada ciddi boyutta katı atıklar ortaya
çıkmaktadır. Bir ton tuzlu, yaş büyükbaş derisinden yaklaşık 200 kilogram mamul
deri, yaklaşık 600 kilogram atık üretilmektedir. Yani ham deri ağırlığının yüzde
60'ından fazlası atık olarak çevreye verilmektedir. Söz konusu katı atıklar, deriyi
biçimlendirmek için yapılan budama, ön etleme, etleme, yarma, traş ve zımparalama
işlemleri sırasında ortaya çıkan protein, kıl ve yağ içeren artıklardan oluşmaktadır.”
diye konuştu.
340
Bu atıklar içinde gerek ön etleme ve etleme gerekse yağ giderme işlemleri
sırasında ortaya çıkan hayvan kaynaklı yağların önemli yer tuttuğunu anlatan Sarı,
“Derilerdeki yağ oranı, deri tiplerine ve hayvan ırklarına göre yüzde 5 ile 50 arasında
değişebilir. Bu yağlar, işlenme sırasında deriden uzaklaştırılmaktadır. Bu yağlar, deri
işletmelerinin büyük bir kısmı tarafından değerlendirilmeden atılmaktadır.” dedi.
Günümüzde petrol ve petrol türevli ürünlerin en önemli enerji kaynağını
oluşturduğunu belirten Sarı, “Araştırmalar, mevcut petrol rezervlerinin önümüzdeki
yüzyıl sonuna kadar önemli ölçüde azalacağını göstermektedir. Fosil yakıtların dünya
yüzeyinin ısısındaki artış olarak tanımlanan küresel ısınmayı arttırıcı etkenlerden biri
olması sebebiyle bu kaynakların yerini alabilecek, çevreye daha az zararlı ya da
zararsız, temiz ve yenilenebilir enerji kaynakları üzerinde yapılan araştırmalar büyük
önem kazanmıştır. Bunlardan birisi de yakıt olarak bitki ve hayvan kaynaklı yağlardan
biyodizel üretimidir. Biyodizel, normal dizelle çok benzer yanma özelliği gösteren
fakat daha düşük karbondioksit emisyonuna sahip bir yakıttır. Dünyada genellikle
tarım amaçlı üretilen yağ bitkileri ve yağlı tohumlar, atık kızartma yağları ve mezbaha
atığı hayvani yağlar biyodizel üretiminde kullanılmaktadır. Bu atıklar az oranda sabun
ve yağ sanayinde de kullanılmakla beraber genellikle depolara bırakılmakta veya
çukurlara atılarak toprak ve yeraltı suyu kirliliğine sebep olmaktadır. Bugüne kadar bu
tür atık yağların biyodizel olarak değerlendirilmesi üzerine bir çalışma yapılmamıştır.
Elde edilen yağlardan biyodizel üretilmiştir. Özellikle organize sanayi bölgelerinde
biyodizel üretiminin yapılabileceği ortak bir tesisin kurulmasıyla işletmelerin, enerji
ihtiyaçlarının bir kısmını bu atıklardan karşılayabilecekleri düşünülmektedir.
Atıkların, tekrar kazanılarak hammadde olarak kullanılmasıyla işletmelerin enerji
ihtiyaçlarını karşılaması, hem çevre korunması hem de atıkların değerlendirilmesi
açısından faydalı olacaktır.” dedi.
Deriden çevre dostu yakıt: Proje yürütücülerinden Deri Mühendisliği
Bölümü öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Selime Çolak, yaptığı açıklamada, bir ilke imza
atarak, deri sanayinde etleme sonucu ortaya çıkan atıkları değerlendirdiklerini
söyledi. Uzun çalışmalar sonucu atığın atık olmaktan çıkıp değerli bir enerji
kaynağına dönüştüğünü ifade eden Yrd. Doç. Dr. Çolak, “Biyodizel enerji sayesinde
çevre kirliliği önlenecek, atıklar ekonomik ve çevreci bir biçimde değerlendirilecek”
dedi. Elde edilen biyodizel enerjinin otomotiv sanayinde yakıt olarak
kullanılabileceğine işaret eden Yrd. Doç. Dr. Çolak, “Bir işletme, yakıta dönüştürerek
ısınma ihtiyacını, sıcak su ihtiyacını bu enerji sayesinde karşılayabilir.
Deri atıklar, deri sanayinde dağıtım ve maliyet açısından ekonomiyi zorlayan
bir etkendir. Atıklarla ortaya çıkan sorunlar, bu çalışma sayesinde çevreye verilen
muhtemel zararlar, taşıma ve depolama masrafları en aza indirilmiş olacak. Hem çevre
kirliliği önlenecek, hem de atıklar ekonomik ve çevreci biçimde değerlendirilecek”
açıklamasında bulundu. Bu arada, “Biyodizel Üretiminde Deri Sanayi Ön Etleme
Atıklarının Kullanılabilirliği” projesi, Ege Üniversitesi Bilim Teknoloji Uygulama
341
ve Araştırma Merkezi (EBİLTEM) tarafından, Kimyasal Bilimler ve Mühendislik
kategorisinde birincilik ödülüne layık görüldü. Akşam Gazetesi
Derici ve üniversite işbirliği ile 'etsel atık' biyogaza dönüşecek: Isparta
Tabakhanesi'nde etsel atıkların toplanıp işlenerek biyogaz üretileceği, üretilen
biyogazın, deri işlemesinde kullanılan kömürün yerine geçeceği bildirildi.
Isparta Tabak Esnaflarını Yaşatma ve Koruma Derneği (TEYKOD) Başkanı
Mehmet Marulcu, Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Teknokenti ile işbirliği
içinde hayata geçirilecek proje çerçevesinde, tabakhanenin kendi yakıtını kendisinin
üreteceğini söyledi. Proje için 1 ay içinde SDÜ Teknokenti ile protokol
imzalayacaklarını belirten Marulcu, öncelikle tabakhaneyi Minas'ın mevkisindeki
Deri Organize Sanayi Bölgesi'ne taşıyacaklarını kaydetti. Projede Isparta
Belediyesi'nden de destek aldıklarını anlatan Marulcu, şöyle konuştu: “Biz
tabakhanede deri işliyoruz. Yani ana maddemiz deri. Bunu işlerken derilerin etsel
atıkları ortaya çıkıyor. Bunu önceleri çöpe atıyorduk. Oysa, bu etsel atıklar biyogaz
olarak kömür yerine kullanılabiliyor. SDÜ Teknokenti'ndeki uzmanlarla birlikte
çalışmalara başladık. “ Marulcu, tabakhanedeki her esnafın aylık ortalama 2-2,5 ton
kömür kullandığını, projeyle kömür kullanımına da son verileceğini vurguladı. Bu
şekilde kömür tüketiminden tasarruf edileceğini belirten Marulcu, hava kirliliğinin de
azalacağını sözlerine ekledi.
HAYVANSAL YAĞLAR VE ENERJİ
Biyodizel hayvansal yağlardan da üretilebilir mi ?
Biyodizel hayvansal ve bitkiler yağlardan üretilebilir. Lakin dizel motorlarda
kullanılacak biyodizelin motorun piston pompa ve diğer ekipmanlara zarar
vermemesi için bir takım standartlar vardır. EN 14214 Avrupa standardı olup, TSEN
14214 buna paralel olan Türkiye standardıdır. EN 14213 ise yakıt biyodizel
standardıdır. Bu standartlarda üretim yapmak mevcut şu an kullanılan teknoloji ile
rantabıl değildir veya verimli değildir. Bu yağlardan biyoyakıt üretilebilir fakat yakıt
biyodizel olarak kulanılır. Mesela hayvan iç yağları, kanatlılardan bolca çıkan yağlar,
deri sektöründen çıkan atık yağlar veya balık yağı değerlendirilebilir ve bize göre
değerlendirilmesi de gerekir. Yaygın kullanılan transesterifikasyon yöntemi ile
biyodizel üretip dizel motorlarda kullanılması tavsiye edilmez. Diğer enerji amaçlı
yakıt olarak kullanılabilir. Biyolojik yöntem veya daha başka yağı oluşturan yağ
asitlerini ayırarak bunun içinden standarda uygun yağ asitlerini ayırıp kullanmak
mümkünse de su an fazlaca uygulaması yoktur. Üzerinde çalışılması gereken bir
konudur. Ayrıca bu potansiyel tespit edilmeli ve ortaya koyulmalıdır.
Tavuk yağından yakıt üretildi: ABD'nin Arkansas Üniversitesi
araştırmacılarının biyodizel yakıt elde etme yöntemini geliştirerek tavuk yağından
yakıt ürettikleri bildirildi. Üniversitenin kimya mühendisliği araştırmacılarından
342
Brian Mattingly, projeyle ilgili olarak "Petrol tabanını genişletmeye
çalışıyoruz. Yüzde 5 ila yüzde 20 oranında biyodizelin petrol bazlı dizelle
karıştırılması, ABD'nin yurtdışından gelen petrole olan bağımlılığını gözle görülür
şekilde düşürecektir" dedi.
Bu arada Mattingly'nin araştırmasının biyodizel üreticilerine tercih
yapabilecekleri değişik materyalleri kullanabilme imkanı verdiği belirtilirken, aynı
üniversitede kimya mühendisi olan Profesör R.E. Babcock, "Tavuk yağından elde
edilen yakıt daha iyi yanıyor, silindir ve pistonları yağlayarak temizliyor" dedi.
Bilim adamları, tavuk yağından biyodizel üretmenin ekonomik olarak uygun
olup olmadığı konusunda karar vermek için henüz erken olduğunu ifade etti. Obursa
Yeni yakıt hindi yağından: ABD'nin Plano kentinde yaşayan Marty
Huffman, kullanılmış hindi yağını biyodizel enerji cihazının içine koyarak yakıt elde
etti. Kullanılmış yağı, dönüştürme makinesine döken Huffman, yağ toplama
makinesini, yağdan elde ettiği enerjiyle çalıştırmayı başardı. Huffman, hindinin
biyodizel enerji potansiyeli açısından kullanılmasının çok büyük avantaj sunacağını
söyledi.
DIŞKI VE ENERJİ
Tavuk gübresi ve enerji: T.C Sanayi Ve Ticaret Bakanlığı Sanayi Araştırma
ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Yatırımlar ve Projelendirme Dairesi Başkanlığı
verilerine göre Organik Atıklardan (Tavuk Gübresi) Elektrik Üretimi Sanayi Profili
Organik atıkların (Tavuk Gübresi, Kuş Gübresi) Anaerobik Bioteknoloji yöntemi ile
değerlendirilerek elektrik enerjisi ve gübre üretimidir.
Üretilecek Mallar ve Hizmetler

Elektrik üretimi.

Organik (Fermante) Gübre.
Tesiste 365 gün/yıl 3 Vardiya/Gün çalışma esasına göre 70.000 Ton tavuk
gübresi değerlendirilecektir. Tesiste üretilmesi planlanan “ biyogaz” enerji kaynakları
arasında yer almaktadır. Bu tip tesislerde üretilen biyogaz, ısıtma, yemek pişirme, araç
yakıtı olarak da kullanılabilmektedir. Alternatif enerji kaynaklarından olan gübreden
üretilen biyogazla elektrik üretimi ülkemize çok yeni bir konudur.
Tavuk gübresinden elektrik üretip satacak: Ülkenin sudan sonra en çok
konuşulan elektrik açığı sorununu gidermek için Afyonlu yumurta üreticileri de
alternatif bir çözümle ortaya çıktı. Hedef, tavuk gübresinden elektrik üretip devlete
satmak. Bu projenin arkasında, Afyonlu 9 yumurta üreticisinin bir araya gelerek 2
milyon dolarlık yatırımla kurduğu Afyon Güçbirliği var. Güçbirliği'nin Başkanı
Ahmet Sabit Pekin, tavuk gübresinden organik gübre, biyogaz ve elektrik üretmeyi ve
343
elektriği devlete satmayı planladıklarını bildirdi. 1.5-2 milyon tavuğungübresini
işleyecek kapasite bulunduğunu belirten ve 3.5-4 milyon Euro'luk bu proje üzerinde
çalıştıklarını ifade eden Pekin, "Türkiye'de bir ilk. Tavuk gübresini ekonomiye
kazandıracağız. Gübreden elektrik de üretilebildiğini göstermek istiyoruz. Alman
firmalarıyla görüşüyoruz" dedi.
Çin tavuk dışkısıyla elektirik üretiyor: Çin'in başkenti Pekin'in elektrik
ihtiyacına, tavuk dışkısından üretilen enerjiyle katkı sağlanıyor. Ria Novosti ajansının
haberine göre, Pekin yakınlarındaki bir yumurta üretim tesisinde kurulan santralde
tavuk dışkısından elde edilen metan gazıyla elektrik üretiliyor. Habere göre, bu
santralde üç milyon tavuğun bir yılda ürettiği 80 bin ton dışkı ile 14,6 bin megavat
elektrik üretilerek 10 bin dairenin ihtiyacı karşılanıyor. Daha önce Huhhoto
kentindeki hayvan çiftliğinde günlük 1,36 megavat ve Maanşan'da da 22 bin kilovat
elektrik üreten, büyükbaş hayvan dışkısını işleyen santral kurulan Çin'de, hayvan
dışkısından yayılan metan gazını yakarak elektrik üreten santrallerin diğer büyük
şehirlerde de yaygınlaştırılması planlanıyor. Ham madde sıkıntısı çekmediği
bildirilen bu santrallerin ürettiği atık ise gübre olarak kullanılıyor.
İnsan Dışkısı Biyogaz: Kanalizayonlarda Metan gazından ölüme neden
olması yerine enerjisini kullanmak daha doğru değil mi: Metan faciası; Eminönü'de,
metan gazı ölçümü yapmadan, temizlik amacıyla kanalizasyona giren 6 belediye
işçisinden ikisi öldü, dördü hastaneye kaldırıldı.
Eminönünde kanalizasyon temizliği yapan 6 belediye işçisinden 2'si metan
gazından zehirlenerek hayatını kaybetti. Eminönü ile Fatih'deki atık suların denize
döküldüğü kanalizasyon kanalının tıkanması üzerine, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Çevre Koruma Daire Başkanlığı'na bağlı Deniz Hizmetleri Birimi'nde görev yapan 6
işçi, dün 20.30'da temizlik çalışmasına başladı. Metan gazı tespiti yapmadığı sanılan
işçiler çalışırken fenalaştı. Dışardaki işçilerin durumu farketmesi üzerine çağrılan
itfaiye ekibi, işçilerden Veysel Özcan (35), Murat Bayar (37), Erdal Bayram (36) ve
Hüseyin Şenoğlu'nu (31) dışarı çıkardı. Ancak fenalaşarak çamura saplanan Birol
Bulaç ile Satılmış Gökçe hayatını kaybetti. Zehirlenen 4 işçi Haseki Hastanesi ve
Taksim Hastanesi'nde tedavi edildi.
Doğalgaz için metana dayalı büyük adım: Türkiye'nin enerji sorununa çare
arayan Kırşehir'e bağlı Savcılıbüyükoba Beldesi eski Belediye Başkanı işadamı Üçler
Yiğit, Avusturya'da gördüğü çöpten metan gazı ve elektrik üreten tesisleri Türkiye'de
kurmak için harekete geçti. Yiğit, Türkiye'de her gün açığa çıkan ortalama 65 bin ton
çöpü değerlendirebilmek için çalışmalarına başladı ve Avusturyalı DCE firması ile 1
Haziran 2004 tarihinde işbirliği anlaşması imzaladı. Anlaşmaya göre firma,
Türkiye'de yapacağı tesislerin 200 bin metreküp çöpten 200-250 kilowatt saat elektrik
enerjisi, 700 kilowatt saat termik enerji ve 200 metreküp doğalgaz üretme garantisi
verdi. Yiğit'in yardımcısı Levent Dikmener, pek çok belediye ile bu tesislerin
kurulumu konusunda görüşmelere başlandığını söyledi.
344
Kullanılacak çöp kapasitesine göre tesis fiyatlarının arttığını belirten Dikmener,
tesislerin kuruluş maliyetinin 250-300 bin Euro'dan (yaklaşık 457 milyar lira- 550
milyar lira) başladığını belirterek, 'Firma bu tesislerle 200 bin metreküp çöpten 200
metreküp metan gazı üretileceğini garanti ediyor' dedi. Dikmener, 'Bu proje,
Türkiye'nin kalkınması için çok önemli. Çöpümüzü değerlendirip kendi enerjimizi
üreteceğiz. Hem de bunu çevremize zarar vermeden yapacağız' diye konuştu.
Çiftlik hayvanlarına gaz çıkarma yasağı: Birleşmiş Milletler'in küresel
ısınmayla ilgili yaptığı son açıklamaya göre, çiftlik hayvanlarının çıkardıkları gazlar,
ulaşım araçlarının yaydığından daha fazla zararlı gaz salıyor. BM Araştırma
Komisyonu'na göre bu oran ulaşım için yüzde 14 iken, koyun, inek gibi büyükbaş ve
küçükbaş hayvanlar, gaz çıkararak sera gazlarının yüzde 18'inden sorumlu oluyor.
BM'ye göre, hayvanların dünyayı kirletme oranı, araçları solluyor. Avrupa
Birliği'nin küresel ısınmayla ilgili kurduğu komisyonda da, çiftlik hayvanlarına
uygulanan diyetlerin tekrar gözden geçirilmesi ve çiftlik hayvanlarının gaz salımının
azaltılması sağlamak için yeni kanunlar çıkarılması konuşulmuştur.
Hayvan dışkısından BİYOGAZ ÜRETİMİ: Ekonomisinin yüzde 70'inin
hayvancılık ve tarım olan Burdur'da, 2008'de önceliğini hayvancılık olarak belirleyen
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi (MAKÜ), et, süt ve derisinin yanı sıra hayvanların
dışkısının da biyogaz olarak ekonomiye kazandırılması için AB destekli proje
hazırlığı yapıyor. MAKÜ, AB 7. Çerçeve Projesi kapsamında; 'Burdur ili hayvancılık
atıklarından biyogaz ve organik gübre üretim potansiyelinin belirlenmesi' konulu
proje önerisini tartışmaya açtı. Bunun için basına kapalı gerçekleştirilen Rektör Prof.
Gökay Yıldız'ın ev sahipliğindeki toplantıya Vali M. Rasih Özbek, Belediye Başkanı
Sebahattin Akkaya ile Rektör yardımcıları Prof. Dr. M. Zeki Yıldırım ile Prof. Dr.
Mahiye Özçelik Metin, Burdur Ticaret Odası Başkanı Yusuf Keyik, Burdur KöyKoop Başkanı Yakup Yıldız, Burdur Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği Başkanı
Kamil Özcan, Tarım İl Müdürü Kadir Güven, Çevre İl Müdürü Emin Çetin ile kamu
ve özel sektör temsilcileri katıldı. Katılımcıları heyecanlandırılan ucuz ve çevre dostu,
dışa bağımlılığı kaldıracak enerji projesinin hayata geçirilmesiyle, yılda yaklaşık 540
milyon kilo hayvan dışkısından aynı miktarda yaş gübre elde edilirken, yine yılda 17
milyon 800 bin m3 biyogaz üretilip 15-20 milyon YTL arasında da ekonomik kazanç
sağlanacak. AB desteği alacak Burdur, geliştirilecek açılımlara göre milyon dolarlık
AB desteği alarak hayvan dışkılarını biyogaza dönüştürerek ekonomik değer
oluşturacak. MAKÜ Öğretim Elemanları Yrd. Doç İskender Gülle, Yrd.Doç. Dr
Özkan Elmaz, Yrd. Doç. Dr. Ömer Tekşen ve Öğretim Görevlisi Serkan Öktem, proje
taslağını tartışmaya açtı. 132 bin büyükbaş, 22 bin küçükbaş, 276 bin kanatlı ve 5 bin
tek tırnaklı hayvan varlığından hareket eden akademisyenlerin 'Burdur ili hayvancılık
atıklarından biyogaz ve organik gübre üretim potansiyelinin belirlenmesi' konulu
sunumu, katılımcılardan tam destek aldı. MAKÜ önderliğinde yürütülecek proje
detaylarıyla ortaya konularak Valilik, belediye, üniversite ve sivil toplum
örgütlerinden oluşturulacak platform, Burdur'da biyogaz elde edilmesiyle ilgili proje
345
eklifini 14 Mart 2008'e kadar Avrupa Komisyonu'nun Brüksel'deki ilgili ofisine
sunacak. MAKÜ sunumlarını değerlendiren Vali M. Rasih Özbek, projenin heyecan
verici olduğunu belirterek, şu açıklamada bulundu: “Üniversitemiz heyecanla bu
projeye sarılmış. Bu proje için elele verip güçbirliği yapmamız gerekiyor, detaylar öne
çıksın, tekrar biraraya gelerek başvuru yaparızî değerlendirmesinde bulundu. Rektör
Prof. Yıldız ise, ìÜniversite olarak bölgemizin potansiyelini belirleyip katkıda
bulunmak görevimiz. Çağdaş dünyanın olanaklarının kullanarak Burdur'da var olan
bu potansiyeli değerlendirmek istiyoruz. Heder olan hayvan çıktıları bu gün pek
dikkat çekmiyor olabilir ama 10-15 yıl sonra hayvan dışkılarını satmak için çaba
göstereceklerdirî diyerek kentin geleceğine yönelik hedef ortaya koydu. Toplantıya
katılan sivil toplum örgütleri ve kamu kurumları temsilcilerinin desteğini alan hedef
proje teklifi, MAKÜ öğretim elemanlarının çalışmaları ile hız kazanarak 14 Mart
2008'de AB makamlarına sunulacak.”
Sunumda biyogaz projesi, çevre ve yeraltı su kaynaklarının korunmasına
yönelik getirileri ile de dikkat çekiyor. Burdur'daki yüzey sularına (akarsular, baraj
gölleri ve göller) daha az kirletici madde girecek. Kuyu ve yeraltı sularına patojen ile
kimyasal madde karışımı engellenecek. Özellikle Burdur Gölü için ötrofikasyon
tehlikesi azalacak. Gübre kaynaklı patojen ve hastalık taşıyıcı organizmalarda
azalmalar sağlanacak. Burdur'da yaklaşık 150 bin büyükbaş hayvandan yılda
(150.000 x 3,6 ton) 540 milyon kilo yaş gübre elde edilecek. Yaş sığır gübresinden
tonda 33 m3 biyogaz çıkmasından hareketle 17 milyon 800 bin m3/yıl biyogaz
üretimi, 83 milyon kw/h elektrik enerjisi veya 11 milyon litre motorine eşdeğer enerji
kaynağı oluşacak. Parasal olarak ise sadece enerjiden 15-20 milyon YTL girdi
sağlanacak. Biyogaz üretimini sonrasında ise kütlesel kayıp olmadan yani 540 milyon
kilo yaş doğal gübre elde edilecek.
Çiftçiye alternatif yakıt: Uludağ Üniversitesi (UÜ) Ziraat Fakültesi Tarla
Makinaları Bölümü'nde hayvan dışkısı ve bitki atıkları kullanılarak üretilen
''Biyogaz'', çiftçilere alternatif yakıt imkanı sunuyor. UÜ Ziraat Fakültesi Tarla
Makinaları Bölümü Başkanı Prof. Dr. Kamil Alibaş, biyogazın, hayvan dışkılarının ve
bitki atıklarının değerlendirilmesi sonucu üretilen bir enerji kaynağı olduğunu
söyledi.
Biyogazın hayvan gübrelerinden kolaylıkla elde edilebildiğini anlatan
Alibaş, özellikle sığır gübresinin içinde bulunan metan gazı içeren bakterilerin gazın
çıkışını kolaylaştırdığını belirtti. Biyogazın sadece sığır gübresinden değil her türlü
gübreden ve organik kökenli tarımsal atıklardan da üretilebildiğini anlatan Alibaş,
biyogazın en önemli özelliklerinden birinin doğalgaza benzer bir yapıda olması'' dedi.
Alibaş, kurdukları sistemde atıkların 20 gün içinde olgunlaştığını ve gaz üretmeye
başladığını belirterek, şunlar söyledi: ''Burada 20 gün gazın yanır sıra patojenlerinden
arınmış bir doğal gübre elde edilmiş olunuyor. Yani hem gübreyi yok etmiyoruz hem
de ekstradan gaz elde etmiş oluyoruz. Biz özellikle tezek olarak kullanılan hayvan
dışkısını yakmak yerine gaz elde ediyoruz ve sonra da tarlalarda gübre olarak
kullanıyoruz. Kurduğumuz 5 ton kapasiteli pilot tesiste çalışmalarımız devam ediyor.
346
5-6 ineği olan bir çiftlikte bile biyogaz üretimi kolaylıkla yapılabilir. Bu konuda
çiftçilerle bilgi alışverişinde bulunabiliriz.'' Biyogazın, doğalgazın kullanıldığı her
yerde rahatlıkla kullanılabileceğine, yurtdışında elektrik üretiminde bile faydalanılan
biyogazın Türkiye'de fazla değerlendirilmediğine işaret eden Alibaş, alternatif bir
enerji kaynağı olan biyogazın atmosfere salınan metan gazı oranını azalttığını söyledi.
Alibaş, ''Çok az masrafla üretilebilen biyogaz, çevre kirliliğinin de önüne geçiyor''
dedi.
KAYNAK:
1. AA. Güncelleme: 16:41 TSI 17 Ekim 2005 Pazartesi
2. http://www.kenthaber.com, Isparta3-3-3-3-3-3
3. / Haber /24.02.2006
4. İbrahim Aslantaş Şube Müdürü Nisan 2002 Ankara
5. Çevre Bakanlığı Prof. Dr. Mustafa Öztürk Müsteşar Yardımcısı
6. Tanay Sıtkı Uyar,Nesteren BİLGİN Ankara-2003
7. AA, Sabah,Star,Hürriyet, Londra, Cihan, Hürhaber, Akşam, İnternethaber,
Vatan,M.Gazete
8. http://www.ucnokta.com/modules.php?name=bilgi&file=print&id=606
9 Sertan Aydemir Ereğli (Zonguldak), (DHA)
10. Fırat Alişiroğlu, Necmettin Türkoğlu, Üç Nokta Anlam Platformu
347
TARIMSAL ATIKLAR VE ENERJİ
1. Tarımsal artıklar ve enerji
2. Biodizel ve diğer bitkisel kaynaklı enerjiler
Almanya biyodizelde lider (5).
Giderek yaygınlaşan biyodizel üretiminde Almanya yılda 2.0 milyar ton
üretimle dünya lideri. Ancak son dönemlerde yapılan yatırımlarla ABD, Almanya'yı
yakalamayı hedefliyor.
Ülkelere göre biyodizel üretimi
(milyar ton)
Almanya
ABD
Fransa
İtalya
İngiltere
Diğer ülkeler
2.0
0.8
0.5
0.4
0.2
0.1
BİYOMOTORİN ve TÜRKİYE
Günümüzde kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil kökenli, birincil enerji
kaynakları yanı sıra, yeni-yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji teknolojisinde
değerlendirilmesi konusuna artan bir ilgiye ve uygulama yoğunluğu gösterilmektedir.
Yeni-yenilenebilir enerji kaynakları içinde en büyük teknik potansiyele “Biyokütle”
sahiptir. Ana bileşenleri karbo-hidrat bileşikleri olan bitkisel ve hayvansal kökenli
tüm maddeler "Biyokütle Enerji Kaynağı", bu kaynaklardan üretilen enerji ise
"Biyokütle Enerjisi" olarak tanımlanmaktadır. Bitkisel biyokütle, yeşil bitkilerin
güneş enerjisini fotosentez yoluyla doğrudan kimyasal enerjiye dönüştürerek
depolanması sonucu oluşmaktadır. Fotosentez ile enerji içeriği yaklaşık olarak 3.10
21 J/yıl olan organik madde oluşmaktadır. Bu değer dünya enerji tüketiminin 10 katı
enerjiye karşılık gelmektedir. Odun (enerji ormanları, çeşitli ağaçlar), yağlı tohum
bitkileri (kolza, ayçiçek, soya v.b), karbo-hidrat bitkileri (patates, buğday, mısır,
pancar, enginar, v.b.), elyaf bitkileri (keten, kenaf, kenevir, sorgum, miskantus, v.b.),
protein bitkileri (bezelye, fasulye, buğday v.b.), bitkisel artıklar (dal, sap, saman, kök,
kabuk, v.b.), hayvansal atıklar ile şehirsel ve endüstriyel atıklar biyokütle enerji
teknolojileri kapsamında değerlendirilmekte ve mevcut yakıtlara alternatif çok sayıda
katı, sıvı ve gaz yakıtlarına ulaşılmaktadır. Biyokütle kökenli, en önemli Diesel
motoru alternatif yakıtı biyomotorindir. Biyomotorin ( Biodiesel), biyodizel, DizelBi, Yeşil Dizel adları ile de bilinmektedir.
348
ÜLKEMİZDEKİ GELİŞMELER
Biyomotorin Türkiye'de mevcut olanaklarla uygulamaya alınabilecek en
önemli alternatif yakıt seçeneklerinden biridir. Ülkemizde kara taşımacılığının
önemli bölümünde ve deniz taşımacılığında Diesel motorlu taşıtlar kullanılmaktadır.
Ayrıca endüstride jeneratörler için önemli miktarda motorin kullanılmaktadır. Petrol
tüketimimizin ancak %15'i yerli üretimle sağlanabilmektedir. Petrol ürünleri tüketimi
içinde ise, en büyük pay %34 değeri ile motorine aittir. Biyomotorin kullanımı ile
petrol tüketiminde ve egzoz gazı kirliliğinde azalma gerçekleşecektir. Biyomotorin
üretmek ve kullanmak için Türkiye yeterli ve uygun alt yapıya sahiptir. Türkiye'de
kolza ( kanola) , ayçiçek, soya, aspir gibi yağlı tohum bitkilerinin enerji amaçlı tarımı
mümkündür. Hükümetimizin aldığı son tasarruf önlemleri kapsamında tarımda
sadece kanola ve soya ekimine destek verilme kararı alınmıştır. Bu durum, çiftçiye bir
yön vermektedir. Kanola ve soya ekimi ek bir bedelle desteklenmektedir. Kışı ılıman
geçen bölgelerimizde kanola ikinci ürün olarak da ekilebilir. Tarımı sorunsuz ve
maliyeti buğday ve ayçiçeğinden az olan kanola, Türk çiftçisi için önemli bir kurtarıcı
olacaktır. GAP Bölgesi'nde 10 Milyon Dekar alanda sulu tarım olanağı vardır;
bölgede pamuk yanı sıra dönüşümlü olarak kanola ve/veya soya ekimi olumlu
olacaktır. Çok genel bir hesaplama ile, GAP Bölgesi'nde kanola ve/veya soya ekimi ve
biyomotorin üretimi ile yılda 1.5 Milyon Ton biyomotorin üretilebileceği söylenebilir.
Enerji amaçlı tarımın, Türkiye tarım politikası içinde yer alması, çiftçinin
yönlendirilmesi yararlı olacaktır (6).
BİYOKÜTLE ENERJİ VE ENERJİ BİTKİLERİ ÜRETİMİ
125 yıl önce enerji gereksinimi % 90 oranında odun ve çalı çırpının doğrudan
yakılmasıyla karşılanıyordu, günümüzde ise saman gibi ürün bitkisi kalıntıları ve
budama artıklarından, küspe, talaş, kuru meyva ve tohum kabukları, kağıt sanayii
atıkları yanında verimsiz topraklarda bile yetişebilen ve kendi tohum bankası ile
çoğalabilen, bakım gereksinimi çok az olan ve kurağa dayanıklı, sellüloz ve linyince
zengin “e-grass” adı verilen otsular yanında çalılar, hızlı büyüyen ve kesildiğinde
yeniden sürebilen ağaçlardan elde edilen biyomasdan yararlanılmaktadır:
En çok üzerinde durulan enerji bitkileri arasında söğüt ve kavak ile yalancı
akasya gibi hızlı büyüyen ağaçlar, Panicum gibi yabani otlar, şeker kamışı, tatlı
süpürge otu, uzakdoğu kökenli Myrcanthus cinsi, endüstriyel kenevir, tütün, mısır,
soya, kolza gibi ürün bitkileri vardır. Elektrik enerjisi, benzine alkol katkısı ve dizel
yakıtı elde edilmesi, düşük emisyonla yanma sağlayan enerji sistem teknolojileri
geliştirilmiştir ve çalışmalar sürdürülmekte, biyomas ürününün değerlendirilmesi,
erozyon, çölleşme ve fakirleşme ile enerji ithalatı sorunlarına entegre çözüm
üretilebilmektedir . Günümüzde Avusturya'da talaş ve samanla çalışan ve 0.08 sent/
kw maliyetle tüm yıl elektrik üreten, Belçika'da yapraklı budama ürünleri ve odunla
çalışan, EPA emisyon onaylı katı biyomas santral teknolojileri geliştirilmiştir. A.B.D.
349
de birçok şehir otobüsü, ağır yük kamyon, hava alanı yer hizmet, toplu ulaşım ve
hizmet deniz taşıt filoları, madenlerde kullanılan donanım ve taşıt filoları ile ordu taşıt
filoları biyodizelle çalışmaktadır. 2001 yılında Canadamet Energy Tech. Center
“Ucuz Biyomas Yağlarıyla Yüksek Kaliteli Ulaşım Yakıt Komponentleri Üretimi
Projesi” ürünü olarak kolza ve çam piroliz ürünü yağlar veya kağıt Endüstrisi
atıklarından “çetan arttırıcı” üretmiş, Kanada Posta İdaresi yağın yanmamış tanecik,
hidrokarbon ve CO emisyonunu düşürdüğünü Kanada Çevre İdaresi ile test ederek
benimsemiştir. Biyomas enerjisi için enerji bitkisi tarım ve ormancılığıyla
santralişletmeciliğinin fosil yakıt eldesinden tüketimine kadar olan istihdama oranla
3-4 kat fazla işgücüne iş sağladığı da hesaplanmış, özellikle küçük yerleşimlerde ve
kırsal alanda %80 verimlilikle yanma sağlayan merkezi küçük santrallar önerilmiştir
(7).
ARAÇLARDA BİYODİZEL KULLANILDIĞI ZAMAN DİKKAT EDİLMESİ
GEREKENLER
Biyodizel orta sınıf bir çözücüdür. Boyanmış yüzeyler ile temas ettiğinde
bazı boyaları çözebilmektedir. Biyodizelin depolandığı yüzeyler temiz tutulmalıdır.
Biyodizelin oksidasyonu sonucu organik asitler veya polimerler oluşmaktadır. Oluşan
asitler;
- Bakır, pirinç, bronz ve diğer bakır alaşımları,
- Çinko, çinko alaşımları, çinko-fosfat yüzeyler,
- Kurşun, bronz içinde kurşun (alaşım olarak) ,malzemeleri olumsuz
etkiler.(8)
Tarımsal atıklar 'yakıt' oluyor
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, tarımsal atıklardan yakıt üretiminin
önünü açmak için Samsun'da Enerji Tarımı Araştırma Merkezi kurdu...
Merkez Türkiye'nin yıllık 1, 5 milyon ton olan tarımsal atıklarından yakıt
üretilmesi için biyoyakıt firmalarına yol haritası çizecek. Üç ay önce
çalışmalarına başlayan merkezin 36 lisanslı işletmenin bulunduğu biyoyakıt
sektörüne yön vermesi planlanıyor.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'nun (EPDK) kararına göre önümüzdeki
yıldan itibaren benzine, 2014 yılından itibaren ise motorine yerli hammadde katkısı
zorunlu hale geleceğini ifade eden bakanlık yetkilileri, tarımsal atıkların yakıta
dönüşmesinin benzin ve motorin fiyatlarını düşürücü etki yapacağını kaydetti.
Enerji Tarımı Araştırma Merkezi'nin araştırma sonuçlarına göre motorine
alternatif olarak kolza, ayçiçeği, aspir, soya ve ketenden biyodizel, benzine alternatif
olarak da şeker, nişasta ve selüloz içeren atıklardan biyotanol, ağaç kabuğu, yaprak,
sap, talaş gibi odunsu ve karbonlu maddelerden biyokütle üretilebilecek.
Çalışmalarını kamu, özel sektör ve üniversitelerle beraber yürüten merkezin,
36 lisanslı işletmenin bulunduğu biyoyakıt sektörü için üretim teknolojileri geliştire350
cek. EPDK'nın kararına göre 1 Ocak 2013'ten itibaren benzinin içerisine yüzde 2,
2014'ten ise yüzde 3 oranında biyoetanol katılması zorunlu. Aynı oran motorine
katılacak biyodizelde yüzde 1 ile başlayıp 2016'da yüzde 3'e kadar çıkacak.
Bakanlığın hesaplamalarına göre yıllık benzin tüketimi 3 milyon ton olan
Türkiye'nin 2013'ten itibaren yaklaşık 90 bin ton biyoetanol ihtiyacı olacak.
Motorinde yüzde 3'ü kadar yerli hammaddeden elde edilmesi zorunluluğu
kapsamında 16 milyon tüketimin olduğu Türkiye'de yıllık 480 bin ton biyodizele
ihtiyaç duyulacak. Dünyada yaklaşık 12 milyon ton biyodizel, 77 milyon ton
biyoetanol üretiliyor. Biyodizel üretiminde 6,5 milyon tonla AB ülkeleri önde
gelirken, biyoetanol üretiminde ise 38 milyon tonla ABD ilk sırada yer alıyor (11).
KAYNAKLAR
1. Prof. Dr. Nedim Saraçoğlu. Yenilenebilir Çevre Dostu Enerji Kaynağı:
Enerji Ormancılığı
2. Dünya gzt 31/01/2007
3. Öğr. Gör. Dr. Yahya Ulusoy Prof. Dr. Kamil Alibaş Bitkisel Yağlardan
Biyodisel Üretimi
4. Sırrı Sunay Gürleyük - : Biodizel
5. DAWA 2005 Biyodizel Raporu/
6. Doç. Dr. Filiz Karaosmanoğlu Biyomotorin Ve Türkiye
7. Ergin Duygu Biyokütle Enerjetiği Ve Enerji Bitkileri Üretimi
http://stu.inonu.edu.tr/~cevre/
8. Prof. Dr. Mustafa Öztürk Müsteşar Yardımcısı Çevre Ve Orman Bakanlığı
Araçlarda Biyodizel Kullanıldığı Zaman Dikkat Edilmesi Gerekenler
9. Nalan A. Akgün, Yasemen K. Kalpaklı, Necla Özkara . Biodizel Kimya
Teknolojileri Sayı 50, Şubat 2005
10. Vikipedi, özgür ansiklopedi
11.http://www.internethaber.com/gida-tarim-ve-hayvancilik-bakanligiatiklari-yakit--
351
ÇÖPÜN VE LAĞIMIN EKONOMİYE KAZANDIRILMASI
İrem HASPOLAT* - Ahmet AKAYDIN**
Çöp zatı itibariyle ciddi bir çevre sorunu olabilecekken başka gözle
bakıldığında ekonomiye birçok anlamda katkıda bulunabilecek bir unsurdur. Avrupa
Parlamentosu ve Avrupa Konseyi, atıkların çevreye ve insan sağlığına zarar
vermeksizin geri kazanılması veya yok edilmesini sağlamak için birçok kanun ve
yönetmeliği yürürlüğe sokmuştur. Bu düzenlemeler, üye devletleri bağlayıcıdır.
Ancak üye devletler kendi özel hukuki ve idari yapılanmalarına uygun esnekliklere de
sahiptirler. Bu düzenlemelere göre üye devletler;
- Hava, su ve toprakta bir risk oluşturmadan; koku veya gürültü meydana
getirmeden; arazinin peyzaj dokusunda olumsuzluklara neden olmadan atıkları geri
kazanmak veya ortadan kaldırmakla;
- Zaman sınırlamalarının ve sorumlulukların belirgin biçimde tanımlandığı
entegre atık yönetim stratejileri uygulamakla;
- Atık geri kazanımı ve giderilmesi konusunda çalışan şirketlere gereken
izinleri vermekle; (ki bu izin belgeleri, atık giderme metotlarını, deponi alanlarının
özelliklerini, teknik ve güvenlikle ilgili önlemleri içermelidir.)
- Atık yönetimiyle ilgili ölçüm, kontrol ve teftiş düzenini oluşturmak;
raporları Avrupa Komisyonu'na ve kamuya duyurmakla sorumludurlar.
Bu düzenlemelerle Avrupa'da bir atık yönetim hiyerarşisi oluşturulmaktadır.
Burada, atıkların önlenmesi ve en aza indirilmesine öncelik verilmektedir. Bunları
sırasıyla atıkların yeniden kullanılması, atıkların geri kazanımı, atıkların enerji
kaynağı olarak kullanılması, enerji kazanımı olmaksızın yakılması ve gömülmesi
takip etmektedir. Görüldüğü gibi atıkların deponi alanlarına gönderilmesi en son
düşünülen alternatiftir.
Ambalaj Atıkları Yönetmeliği AB'nin genel çerçevedeki atık direktifine
uygun sektörel yönetmelikler, birbiri peşi sıra yürürlüğe girmektedir. Ambalaj
atıklarının (ağırlık bakımından);
- En az %60'ı, en fazla %75'i tekrar kullanılacaktır;
- En az %55'i, en fazla %70'i geri kazanılacaktır;
- Malzeme türüne göre camların %60'ı, kağıtların %55'i, metallerin %50'si,
plastiklerin %20'si geri kazanılacaktır.
Burada da öncelik atık oluşumunun önlenmesine verilmekte, onu tekrar
kullanım ve geri kazanım takip etmektedir. Enerji kazanımı amacıyla yakma ve
gömme en son tercihlerdir.
*Müh. İrem Haspolat - **Öğr. Gör. Ahmet Akaydın
352
Hurdaya Ayrılan Araçlar Yönetmeliği
2000/53/EC kodlu Hurdaya Ayrılan Araçlar Yönetmeliği'ne göre üye ülkeler,
bu araçların ve bunların kullanılmış parçalarının toplanması için bir sistem
geliştirmek zorundadırlar. Buna göre bu araçlar yetkili söküm işletmelerine
gönderilmeli ve burada trafik kaydından düşülmelidirler. Taşıt araçlarını üretenler,
hurda araçların geri kazanımı için yapılacak masrafların tümünü veya önemli bir
kısmını üstlenmekle yükümlüdürler. Bu yönetmeliğin esas hedefi atık oluşumunu
engellemektir. Bu hedefe ulaşmak için otomotiv ve yedek parça üretenler;
- Araçları, daha az tehlikeli madde kullanarak dizayn etmekle;- Araçlar
hurdaya ayrıldıkları zaman, parçaları yeniden kullanılabilecek veya geri
kazanılabilecek şekilde üretmekle;
- Araç üretiminde geri kazanılmış malzeme kullanımını artırmakla;
- 1 Temmuz 2003'ten itibaren pazara çıkan araçlarda cıva, 6 değerlikli krom,
kadmiyum ve kurşun içermeyen parçalar kullanmakla yükümlü tutulmaktadırlar.
Atık Elektronik ve Elektrikli Aletler Yönetmeliği
Atık elektronik ve elektrikli aletlerle ilgili 2002/95/EC ve 2002/96/EC kodlu
yönetmeliklerle, elektronik ve elektrikli alet atıklarının oluşumunu engellemek ve bu
tür atıkların giderilmesindeki çevresel performansı artırmaktır. Bu hedefe ulaşmak
için, atıkların yeniden kullanımı ve geri kazanımı aşağıdaki önlemlerle
desteklenmektedir:
- Üye ülkelerdeki satıcı veya distribütörlerin, bu aletlerin hurdalarını ücretsiz
olarak kabul etmelerini sağlayacak düzenlemeler yapılacak.
- Üreticiler, bu aletlere ait bazı parça ve ve malzemelerinin özel olarak
değerlendirilebileceği atık işleme merkezleri kurmakla yükümlü olacak.
- Üreticiler, bu atıkların toplanması, işlenmesi, geri kazanılması ve sonunda
da çevreye zararsız biçimde depolanmasının finansmanından sorumlu olacaklar. (1)
Geri dönüşüm olayı ekonomik harikalar meydana getirebilir. Şimdi bu
harikalık alt yapılarına göz atalım
ATIKSU ARITMA ÇAMURLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Atık su arıtma tesisleri, atık suyun içerisinde çözünmüş veya askıda bulunan
maddeleri arıtarak bir çamur tabakası meydana getirir. Bu çamur tabakasının önemli
bir kısmı atık suyun içerisinde bulunan ayrılabilir katılar oluşturmaktadır, geriye
kalan kısım ise biyolojik arıtma sonucunda oluşmaktadır. Arıtma işlemi sonucunda
ortaya çıkan çamur tabakasının, insanlara ve çevreye verdiği değişik zararlar
bulunmaktadır. İçerdiği organik maddeler, mikroorganizmaların çoğalmasına fırsat
tanır. Bu mikroorganizmalar değişik hastalıklara neden olacağından mutlaka bu
çamurun değerlendirilmesi gerekmektedir.
353
1) Açık alanda değerlendirme imkanları

Tarımsal alanda değerlendirme,

Orman alanlarında değerlendirme,

Bozulmuş alanlarda (kömür ve maden yatakları, taş ocakları) değerlendirme,

Park, bahçe ve rekreasyon alanlarında değerlendirme.
2) Kurutulmuş çamurun değerlendirilmesi

Tarımsal gübre ve toprak iyileştiricisi olarak,

Yakma.
1. Isı ve elektrik elde etmek için,
2. Çimento üretiminde ek yakıt olarak,
3. Kömürlü santralde ek yakıt olarak (2).
Lağım suyundan elektrik enerjisi nasıl elde edilir?
ABD'deki pensilvanya eyalet üniversitesinden araştırmacılar lağım suyuyla
çalışan bir elektrik üreteci geliştirdiklerini açıkladı. Harcanan enerji sebebiyle inşa
maliyeti yüksek olan su arıtma tesislerinin bu sorununa yardımcı olması planlanan
cihaz, şu anda 100 000 kişinin atıkları ile ancak 51 kilowatt enerji üretebiliyor.
İnsan atıklarından elektrik enerjisi üreten bir cihaz, atık su arıtma tesislerinin
kendi enerjisini karşılaması anlamına gelir. Amerikalı bilim adamları tarafından
geliştirilen ve “Mikrobik yakıt hücresi“ olarak adlandırılan aygıt atık su arıtma
tesisinin görevini de üstlenerek zararlı organik maddeleri parçalarken aynı anda
elektrik enerjisi de üretiyor. Mikrobik yakıt hücresi atıkları parçalamak için insan
bedeninin besinleri parçalamasına benzer kimyasal yöntemler kullanıyor. Atık su
arıtma tesisinde bakteriler enzim yoluyla organik maddelerin oksitlenmesini sağlıyor
ve bu süreçte elektronlar açığa çıkıyor. Normalde elektronlar, bakteri hücrelerindeki
solunumla ilgili tepkimeler için enerji sağlıyor ve kaçınılmaz olarak oksijen
molekülleriyle birleşiyorlar. Bu aygıtta ise bir bölümde bakterilerin oksijensiz
kalması sağlanarak üzerindeki elektronlar koparılıyor ve bir devreye enerji sağlamak
üzere kullanılıyor. Mikrobik yakıt hücresi, ortasında yalnızca protonlar için geçirgen
olan bir proton değiştirme zarıyla çevrelenmiş bir katot çubuğu bulunan 15 santimetre
kapalı bir kutu. Katotun çevresinde sekiz anot bulunuyor. Bakteriler, anotların
çevresinde kümelenerek içeri pompalanan organik atıkları parçalıyor; elektronlar ve
protonlar açığa çıkıyor. Elektronların silip süpürebilmesi için gereken oksijen
bulunmadığı için, bakterilerin enzimleri elektronları anotlara aktarıyor. Bu arada
sudaki protonlar da merkezdeki katota doğru göç ediyor. Proton değiştirme zarının
üzerindeki polarize moleküller, protonların katota doğru geçmesini sağlıyor. Burada
protonlar havadaki oksijenle ve katottaki elektronlarla birleşerek suyu oluşturuyor.
Elektrotlardaki elektronların aktarımı, aralarında voltajı düzenleyerek dıştaki bir
devreye elektrik enerjisi sağlanmasına yarıyor.
354
Penn State Üniversitesi araştırmacılarının geliştirdiği bu cihaz, insan atıklarından
elektrik üretmek üzere tasarlanmış ilk mikrobiyal yakıt hücresi. Daha önce
tasarlananlarsa, yalnızca glikoz çözeltileri ile çalışıyordu. Cihaz şimdilik potansiyel
üretim miktarının yalnızca onda biri kadar enerji sağlıyor; bu, 100 000 kişinin
atıklarıyla 51 kiloWatt demek. Araştırmacılar anotların yüzey alanını arttırarak ya da
daha çok verim alınabilecek yeni bir anot malzemesi kullanarak aygıtın kapasitesini
arttırabileceklerini düşünüyorlar.
Günümüzde, gelişme yolundaki birçok ülkede, atık su arıtma tesislerine acil
ihtiyaç var. Ancak, bu tesisler oldukça pahalıya mal oluyor; maliyetlerin bir bölümü
de enerji sarfiyatlarından kaynaklanıyor. Kendi elektriğini kısmen üreten bir tesis, bu
sorunun aşılmasına yardımcı olabilir.(3)
ARITMA ÇAMURU ENERJİ-PRATİK UYGULAMALAR
Arıtma çamuru metan gazı elde edilmesine vesile olarak elektrik üretilmesine
vesile olmaktadır. Bir kurum örneği verelim:
Kayseri Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi (KASKİ)
Genel Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgiye göre, evsel ve kısmen
endüstriyel atık suların arıtılması amacıyla 20 Şubat 2004 tarihinde Karasu çayı
yakınında işletmeye açılan tesis, 220 bin metre karelik alanda kurulu bulunuyor.
Sorumluluğu olmadığı halde azot ve fosfor giderimi gibi ileri arıtma da yaparak, AB
standartlarında çıkış suyu kalitesi sağlayan ve Karasu çayı ile bunun döküldüğü
Kızılırmak'ta kirlilik yükünü önemli ölçüde azaltan tesis, bir milyon 400 bin nüfus
eşdeğerine hizmet edebilecek kapasiteye sahip. Tesiste, çamur hattı, ön yoğunlaştırıcı,
çamur çürütme tankı, son yoğunlaştırıcı, gaz jeneratörleri, susuzlaştırma bantları, belt
pres ve çamur kireç dozaj üniteleri de yer alıyor. Çürütme tankında oluşan metan
gazından elektrik ve ısı enerjisi üretilerek, bu enerji tesisin diğer birimlerinde de
kullanılıyor. Sistemden elde edilen çamurun ısıtılarak bekletilmesiyle ortaya çıkan
metan gazı, enerji ünitelerinde kullanılarak, tesise elektrik ve ısı enerjisi sağlanıyor.
Böylece tesisin tüm ısı ihtiyacı ve elektrik ihtiyacının yüzde 30'u buradan
karşılanıyor. Ayrıca tesiste 24 saat boyunca kullanılabilen sıcak su da temin ediliyor.
Tesiste biyolojik yöntemlerle arıtma uygulandığını belirten yetkililer, "Tesisten
günlük 300 metre küp arıtma çamuru çıkıyor. Stabilize atık su arıtma çamuru, değerli
bir yan üründür. Bu çamur, toprak iyileştirmede, yeşil alan ve tarımsal uygulamalarda
kullanılmakta" açıklamasında bulundu.(zaman gazetesi)
Atık sudan elektrik elde edildiği gibi çevre de korunmaktadır. Şimdi İzmir'e
uğrayalım. Arıtma tesisi, kuşları öldürmek yerine elektrik enerjisi üretecek.
355
İzmir Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü'ne
(İZSU) bağlı Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi, bundan sonra doğal dengeyi bozmayacak.
Tesisten bırakılan pis sular sebebiyle 250'den fazla kuş türünün yaşadığı Körfez'de
flamingolar, pelikanlar, karabataklar, martılar ölmeyecek. Günde 600 bin ton çamur
çıkartılan tesiste atıklardan elektrik üretilecek. Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi'nden
çıkartılan çamurlardan elde edilecek metan gazı ile elektrik enerjisi üretecek "Çamur
Çürütme Sistemi ve Enerji Santralı"nın ihalesi tamamlandı. 2005 Ocak ayında Enerji
Piyasası Düzenleme Üst Kurulu'ndan izin alacak Transtek firması, enerji tesisini 16
ayda tamamlayacak. Tesisten elde edilecek elektrik enerjisi yaklaşık bin 500 konutun
bir yıllık elektrik, 3 bin 750 konutun da bir yıllık ısı ihtiyacını karşılayacak kapasiteye
eşdeğer olacak.
Yeni kurulacak tesislerde çürütülen çamurlar 15 gün tanklarda bekletilerek
metan gazı elde edilecek. Elde edilen gaz, enerji santralında yakılarak elektrik
enerjisine dönüştürülecek. En son aşamada ise çürütülmüş olan çamur, çevreye
zararsız ve Avrupa Birliği (AB) çevre normlarına uygun suni gübre haline getirilecek.
İZSU Atıksu Arıtma Tesisleri Daire Başkanı Gürsel Çalış, ek tesislerin yaklaşık 7
milyon 500 bin Euro'ya mal edileceğini söyledi.
Şimdi Kırşehir'deyiz
Doğalgaz için metana dayalı büyük adım
Türkiye'nin enerji sorununa çare arayan Kırşehir'e bağlı Savcılıbüyükoba
Beldesi eski Belediye Başkanı işadamı Üçler Yiğit, Avusturya'da gördüğü çöpten
metan gazı ve elektrik üreten tesisleri Türkiye'de kurmak için harekete geçti.
Yiğit, Türkiye'de her gün açığa çıkan ortalama 65 bin ton çöpü
değerlendirebilmek için çalışmalarına başladı ve Avusturyalı DCE firması ile 1
Haziran 2004 tarihinde işbirliği anlaşması imzaladı. Anlaşmaya göre firma,
Türkiye'de yapacağı tesislerin 200 bin metreküp çöpten 200-250 kilowatt saat elektrik
enerjisi, 700 kilowatt saat termik enerji ve 200 metreküp doğalgaz üretme garantisi
verdi. Yiğit'in yardımcısı Levent Dikmener, pek çok belediye ile bu tesislerin
kurulumu konusunda görüşmelere başlandığını söyledi. Kullanılacak çöp
kapasitesine göre tesis fiyatlarının arttığını belirten Dikmener, tesislerin kuruluş
maliyetinin 250-300 bin Euro'dan (yaklaşık 457 milyar lira- 550 milyar lira)
başladığını belirterek, 'Firma bu tesislerle 200 bin metreküp çöpten 200 metreküp
metan gazı üretileceğini garanti ediyor' dedi. Dikmener, 'Bu proje, Türkiye'nin
kalkınması için çok önemli. Çöpümüzü değerlendirip kendi enerjimizi üreteceğiz.
Hem de bunu çevremize zarar vermeden yapacağız' diye konuştu. Yukarıdaki
uygulama aşağıdaki haberden daha iyidir herhalde
İstanbul Ümraniye'deki Hekimbaşı çöplüğünde 1993'te meydana gelen
metan gazı patlamasında ailesinden 9 kişiyi kaybeden Maşallah Öneryıldız'ın Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Daire'deki duruşması yarın yapılacak.
Ümraniye Hekimbaşı Çöplüğü'nde 1993'te metan gazı patlaması sonucu 39 kişinin
356
ÇÖP'TEN ENERJİDE PRATİK UYGULAMALAR
Çeşitli belediyelerin yurtdışı tecrübesinden yararlanarak çöpü nasıl enerjiye
çevirdiklerine göz atalım:
Afyonda Çöpten elektrik üretmek için üç şirket kolları sıvadı
Belediyelerin ardından özel şirketlerin de özellikle büyük şehirlerde hızla
biriken çöplerden elektrik enerjisi üretimine yönelik ilgisi artıyor. Howard Industries
şirketi Afyon'da, Eko Protek de İstanbul Kemerburgaz'da çöpten yılda 127 milyon
kilowattsaat elektrik üretmek için Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'na (EPDK)
başvurdu. Howard Industries yılda 110 milyon kwh elektrik üretmek üzere Eko Protek
Enerji de yılda 17 milyon kwh elektrik üretmek için üzere EPDK'ya başvurusunu
yaptı. EPDK tarafından inceleme ve değerlendirmeye alınan başvurular kabul
edilirse, çöplüklerde elektrik üretim tesisleri kurulduktan 1-2 yıl sonra elde edilmeye
başlanan çöp gazı, organik atıklar ısıtılarak çok daha kısa sürede elde edilecek ve
tesisler bu gazla 20 yıl boyunca elektrik üretecek. Yeni Adana İmar İnşaat Ticaret ise
Adana Seyhan'da atıksu arıtma tesislerinden çıkan kanalizasyon gazından 15 yıl
süreyle yılda 6 milyon kwh elektrik üretmek üzere EPDK'dan otoprodüktör lisansı
aldı. Tesisin temmuz ayı içinde devreye alınması planlanıyor. Halen İstanbul, Ankara,
İzmit ve Bursa'da organik atıklarından yıllık 50 milyon kwh'e yakın elektrik enerjisi
üretiliyor. İstanbul'da belediye ile ortak kurulan İSTAÇ, Ankara'da da Belka isimli
belediye şirketi, İzmit'te belediyenin İzaydaş adlı şirketi ve Bursa'da Aksa Enerji
şirketi çöp gazından elektrik enerjisi üretiyor.
Kumluca Belediyesi Almanya'da çöpten enerji üretme projesini
inceledi: Organik çöpün enerjiye dönüştürülmesi projesinin hayata geçirilmesi için
ilk adımlar atıldı.
Türkiye'nin örtü altı sebze üretiminin üçte birini karşılayan Kumluca üretim
sonrası oluşan çöplerin değerlendirilmesi yönünde verilen teklif ve projeleri yerinde
incelemeye başladı. Kumluca Belediye Başkanı Hüsamettin Çetinkaya tarafından
oluşturulan 16 kişilik heyetin 5 günlük Almanya gezisi sona erdi. Alman Passavant
Roediger firması'nın sunduğu projenin hayata geçirilmesi halinde Kumluca, AB'ne
tarih almadan girmiş olacak. Seracılıkta Türkiye'nin en modern üretim tesislerine
sahip olduğunu ifade eden Kumluca Belediye Başkanı Hüsamettin Çetinkaya,
"İlçemizde kış ayları olmak üzere 8 ay sebze üretimi yapılıyor. Üretim sonunda
ömrünü tamamlayan bitki atıkları ilçede önemli ölçüde çevre sorunu oluşturuyor."
dedi. 400 bin ton sera atığının olduğu belirten Başkan Çetinkaya, "Bu bitkisel atıkları
çevreye zarar vermeden Kompost–Biogaz ve elektrik enerjisi üreterek faydalı hale
getirileceği konusunda Passavant Roediger firması bir öneride bulunmuşlardı.
Almanya da kurdukları tesisleri referans olarak gösterdiler ve bizi davet ettiler. Biz de
Almanya'ya inceleme gezisi yaptık. " açıklamasında bulundu. İnceleme gezisinin
357
öldüğü faciada yedi çocuğu ve iki eşini kaybeden Maşallah Öneryıldız'a, Türkiye'deki
mahkeme sonucu 110 milyon lira tazminat ödenmesine karar verilmişti. Ancak davayı
AİHM'ye taşıyan Maşallah Öneryıldız, 164 bin Euro tazminat almaya hak kazanmış
fakat itiraz sonrasında dava Büyük Daire'ye taşınmıştı.
Kocaelinin çamurundan yakıt üretilecek
Kocaeli'nde, 8 arıtma tesisinde biriken çamurun kömür benzeri yakıta
dönüştürülmesi ve sintine atıklarının ayrıştırılması amacıyla çalışma başlatıldığı
bildirildi. Kocaeli Büyükşehir Belediyesinden yapılan yazılı açıklamada, Büyükşehir
Belediyesinin, çamur ve sintine atıklarının geri dönüşümü için Çevre ve Orman
Bakanlığı ile ortak çalışma yaptığı belirtildi. Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim
Karaosmanoğlu başkanlığında, Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Prof.
Dr. Mustafa Öztürk ile Nuh Çimento Yönetim Kurulu Başkanı Atalay Şahinoğlu'nun
konuyla ilgili toplantı düzenlendiği ifade edilen açıklamada, toplantıda, belediyeye
ait 8 arıtma tesisinde biriken çamurun yakıta dönüştürülmesi konusunun görüşüldüğü
kaydedildi.
İzmit Körfezi'nin bataklığa dönüşmesini önlemek için kurulan arıtma
tesislerinde yıllık 25 bin ton çamur biriktiği, bu çamurun denize dökülmeden
ayrıştırılarak tekrar doğaya bırakıldığı belirtilen açıklamada, toplantıda lisanslı
tesislerde çamurun sudan arındırılarak yakıta dönüştürülmesinin ele alındığı
bildirildi.
Nuh Çimentonun çamura talip olduğu, firmanın çamuru özel bir işlemden
geçirdikten sonra kömür benzeri yakıt olarak kullanabileceği kaydedilen açıklamada,
çamurdan elde edilecek yakıtın sadece çimento fabrikalarında değerlendirilebileceği
belirtildi. Sintinelerin ayrıştırılması Denize dökülen veya gemilerde biriktirilip İzmit
Atıkları Arıtma Yakma ve Değerlendirme AŞ (İZAYDAŞ) aracılığıyla bertaraf edilen
sintinelerin ayrıştırılması konusunda da çalışma başlatıldığı ifade edilen açıklamada,
toplanan sintinelerin Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından ruhsat izni verilen
tesislerde su, yağ ve mazot ayrışımına tabi tutularak geri dönüşümünün sağlanacağı
belirtildi. ymesaj
ÇÖP VE ENERJİ
Artan nüfusla birlikte katı atıklarımızın yarattığı çevresel sorunlar da artı yor.
Zamanla değien tüketim alış kanlıklarımız, katı atıklar arasındaki geri kazanılabilir
atık miktarının çoğalmasına neden oldu. Neden Geri Kazanmak? Devlet İstatistik
Enstitüsü'nün yaptığı araştırma sonuçlarına göre Türkiye'de kişi başı na evsel atık
miktar› yılda 187 kg, yıllık toplam evsel katı atık miktarıysa 12 milyon ton olarak
belirlenmiştir.(4)
358
Çöp bidonundan depoya
Gelsenkirchen'deki merkezi depolama yeri Avrupa'daki en büyük
çöplüklerden biri ve aynı zamanda verimli bir enerji kaynağı. Zira biyolojik çöpler
beklediğinde kimyasal dönüşüm geçirerek biyo gaz ortaya çıkıyor, bu gazla da
çöplüğe bağlı bir enerji santralini besliyor. Gelsenkirchen'de 3000 hane, elektriğini
artık doğrudan çöplükten alıyor. Domuz ve sığır gübresi, talaş veya bitki artıkları
yenilenebilir enerji kaynakları arasında çöpün kullanılmasına örnektir. Üstelik gayet
verimli ve çok yönlü kullanıma müsait. Biyolojik atıklardan, otomobil yakıtından
ısınma ve elektrik enerjisine kadar farklı alanlarda yararlanmak mümkün. Sadece çöp
değil, sürekli yenisi yetişebilen ağaç, şeker pancarı, kolza veya kamış gibi bitkiler de
mükemmel enerji kaynakları arasında yerlerini alıyor. Petrol ve doğalgazın aksine
biyolojik kaynaklar atmosfere sera gazı salmıyorlar, ayrıca sürekli üretilebilir
özellikteler ve rüzgara veya havaya bağımlı değiller. Biyolojik kaynaklar patlama
halinde: Sadece 2005'te Almanya'da 800 yeni biyo gaz tesisi kuruldu. Geçen yıl
yaklaşık on milyar kilowatt saat elektrik, biyolojik atıklardan elde edildi (bu miktar bir
önceki yıla göre dört milyar kilowatt saat daha fazla). Biyolojik kaynakların enerji
üretimindeki oranı artmaya devam ediyor: Federal Çevre Bakanlığı'nın tahminlerine
göre Almanya'da uzun vadede enerji üretiminin yüzde onu ve ısınmanın yüzde 20'si
biyolojik atıklardan gelecektir (5).
Bilindiği gibi Venedik kenti, deniz içinde bir ada-şehirdir. Kentteki çöplerin
gömerek giderilmesi için yeterli alan mevcut değildir. Çöplerin giderilmesi için diğer
bir çözüm alternatifi olan yakma tesisleri ise pahalı bir seçenektir ve burada geri
kazanım imkanı da yoktur. Geriye sadece üçüncü bir yol kalıyor ki bu da evsel
çöplerin kompostlaştırılması, yani organik bozulmanın tamamlanmasıyla hacminin
azaltılması, kurutulması ve kokusuz hale getirilmesidir. Bu işlem eğer açık havada
yapılırsa, dışarıya kötü koku saçar. İşte, Alman Herhof firmasının 'Kuru Stabilizasyon'
adıyla geliştirdiği yeni bir yöntem, çöp giderme sorunu olan Venedik kenti için ideal
bir çözüm alternatifi sundu. Bu işlem aslında kompostlaştırma olmakla birlikte, açık
havada değil de 700 metreküplük kapalı hangarlarda yapılı-yor. Kanallardaki 70
gemiyle evlerden toplanan çöpler “Fusina” denen merkeze getiriliyor. Burada bir ön
işlemden geçtikten sonra “Herhof-boxes” adı verilen kapalı hangarlarda l hafta
kalıyor. Bu esnada alttan havalandırılan çöplerin biyolojik bozulması gerçekleşiyor.
Sıcaklık 50°C'a yükseliyor ve çöpün suyu buharlaştığından, ağırlığında %30'luk bir
azalma meydana geliyor. Kötü koku da ortadan kalkıyor. Bir haftada kuruyan ve
stabilize olan çöplerin içindeki cam seramik ve metaller gibi inert maddeler
ayrıldıktan sonra geriye kalan kısım: %15'ten daha az rutubete sahip, %66'lık organik
madde içeriği olan, 17.000 kJ/kg(4,7 kWh/kg) ısı değeriyle linyit kömürü kadar
değerli bir yakıta dönüştürülüyor. Böylece hem çöpler geri kazanılıyor, hem de deponi
alanı ihtiyacı ortadan kalkıyor. Herhof firması tarafından Almanya'nın Asslar kentinde
bundan önce kurulmuş bulunan bir tesis daha var. Orada da 7.800 m2 alan üzerine
kurulmuş, toplam 77.400 m3 hacme sahip 22 kapalı hangar ve 2 filtre odası yardımıyla
çöpler işleniyor ve ilk geldiği miktarın yarısı kadar yakıt elde ediliyor (6).
359
faydalı olduğunu belirten Çetinkaya projenin uygulamaya geçmesi halinde
Kumluca'nın çehresinin değişeceğini söyledi. Almanya'da faaliyette bulunan
Passavant Roedıger Anlagenbau firması, Ekim ayında iki temsilcisini Kumluca 'ya
göndererek Tarımsal atıkların değerlendirilmesi yönünde proje sunmuşlardı. Projeye
göre; tarımsal atıklar, oluşturulacak tesislerde depolanacak, depolanan atıklar çeşitli
safhalardan geçirilecek. Bioenerji elde edilecek. Elde edilen bu bioenerji jeneratörlere
verilerek köyler dahil tüm ilçenin elektriği üretilmiş olacak. Proje'nin uygulamaya
konulması için 45 dönümlük alan belirlenecek, 307 metre kare alana 5 adet çöp
havuzları (havza) oluşturulacak, oluşturulan havuzların hava ile bağlantısı üstü
örtülerek kesilerek kokunun çevreye yayılması önlenecek. Havuzda çöpler turşu
haline geldikten sonra her biri 12 bin metrekare alana sahip olan 3 ayrı yerlerde
oluşturulacak çöp çürütücü depolarına pompalanacak. Bu safhadan sonra oluşacak
gazlar, gaz tankında toplanacak, gaz tankından 6 jeneratöre ulaşacak enerji ile elde
edilecek elektrik enerjisi trafolara verilecek. Elektrik enerjisini elde ederken günde
bin yüz metreküp sıvı gübre oluşacak.
Bu gübreler sıvı halde veya katılaştırılarak üreticilere uygun fiyatlarla
satılabilecek. Arıtma tesislerinde gübrenin suyu gübreden ayrıştırıldıktan sonra, en
son kalan su arazi sulamada da kullanılabilecek. Gaz tanklarının yanına ekstra
düşünülecek tesislerle de ısı enerjisi elde edilebilecek. Elde edilen ısı enerjisi sera
ısıtmalarında kullanılabilecek. Gaz odalarının yanına gaz dolum merkezi gibi ekstra
bir tesis kurulursa ayrı bir hizmet sektörünün önü açılmış olacak.
Organik çöp enerjiye dönüştürülecek.
İçme suyu projesinden sonra ikinci bir büyük projeye imza atmaya hazırlanan
Kumluca Belediyesi atık su artıma tesisi problemini, "Organik çöpün enerjiye
dönüştürülmesi" projesinin hayata geçirilmesi ile çözecek.
Kemer'de çöpten elektrik üretilecek: Antalya'nın Kemer ilçesine bağlı
Kuzdere köyünde bulunan çöp fabrikasının yerine kurulması planlanan tesiste, çöpten
enerji üretilecek. Tesisle ilgili Solena Group adlı şirketin Hawai Temsilcisi
Alan S. Tamashiro, Kemer Resort Hotel'de bir sunum yaptı. Tamashiro, ABD ve
Malezya'da yürütülen projeleri anlattı. Kemer Kaymakamı Adem Yılmaz, Kemer'in
Türk turizminde öncü bir ilçe olduğunu kaydetti. Kemer'de kurulması düşünülen
tesiste organik ve inorganik atıkların yakılması yöntemiyle enerji üretileceğini
belirten Yılmaz, bu tesisten çevreye zararlı madde salınmayacağını ifade etti.
Kaymakam Yılmaz, enerji üretiminden elde edilecek gelirin vatandaşa hizmet olarak
geri döneceğini belirterek, şöyle konuştu: "Tesiste üretilen elektrikle Kemer'in bir
bölümünün elektrik ihtiyacı karşılanabilecek. Bu son derece iddialı bir çalışma
olacak.
Belediye çöpten elektrik üretecek.
360
Çöpten ortalama bir şehre yetecek elektrik üretiliyor: Türkiye'de sadece
Bursa ve Konya'da bulunan tesisle ilgili bilgi veren Tahir Akyürek, tesisin 4 üniteden
oluştuğunu, toplam kapasitesinin saatte 6 megavat olduğunu aktardı. Tesisin şu anda
saatte 4 megavat elektrik ürettiğini ve bunun 19 bin konutun ihtiyacını karşıladığını
belirten Akyürek, "Maliyeti 50 milyon lirayı bulan tesis, yap-işlet modeliyle, belediye
bütçesinden hiç para harcanmadan hayata geçirildi. Tesis, Konya ve ülke
ekonomisiyle birlikte belediye bütçesine yıllık birkaç milyon dolarlık katkı yapacak."
dedi.
Aslım Çöplüğü'nün dışında yeni bir entegre katık atık tesisi daha kurduklarını
anlatan Akyürek, yeni tesiste düzenli depolama alanı, ayrıştırma tesisi, kompost gübre
üretim tesisi, yeni enerji üretim tesisi, sızıntı suyunu arıtan tesis bulanacağını kaydetti.
Akyürek, yeni kurulan katı atık entegre tesisinin 23 milyon euro olan maliyetinin
yüzde 68'ini Avrupa Birliği'nin, yüzde 10'unu Çevre Bakanlığı'nın karşılayacağını,
yüzde 22'sinin Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılanacağını sözlerine
ekledi. Zaman gazatesi-8-6-2012
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi: 2011 yılından itibaren Entegre Katı
Atık Tesisi için çalışmalara başladıklarını açıklayan Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesi Genel Sekreteri Abdullah Sevinç ise projeye ilişkin fizibilite raporunun
hazırlandığını, 3 yıl içinde de enerji üretimine başlayacaklarını aktarıyor.
BİYOÇÖP VE KOMPOST NEDİR / NEREDE VE NASIL KULLANILIR
Ev, işyeri, esnaf ve sanayii'de, bahçede oluşan mikroorganizmalar tarafından
kolay ayrışan organik bileşiklerin ayrışma sonucunda oluşturduğu stabil mineralize
olmuş üründür. Organik maddelerin, özellikle biyoçöp içinde bulunan atıkların
kompostlaştırma yolu ile ayrıştırılması, hümüsleştirilmesi bu nedenle en akılcıl ve en
doğal ekolojik - ekonomik bir çevrim, geri kazanım olarak görülmelidir. Organik
maddeler (biyoçöp) ziyan edilmemelidir.
Sürekli kompost kullanmanın yararları ne olabilir? Hasatla topraktan
uzaklaştırılan organik maddenin yerini alır, toprağın humus çevrimini dengeler.
Topraktaki canlı yaşamı teşvik eder ve organizmaların sayıları artar. Toprağa ve
bitkilere az da olsana besin maddeleri ve mikro besin maddeleri sunarak katkıda
bulunur- ağır bünyeli topraklarda boşluk hacim oranını artırarak toprağın su ve hava
bilançosunu iyileştirir- hafif bünyeli topraklarda da besin maddesi ve su tutma
yeteneği artırılır. Asitik toprakların pH 'sı artar- toprak akması, yıkanması ve erozyonu
önlenir.
Kompost nasıl etki eder? İyi ayrışmış, olgun kompost sürekli olarak humus
maddesi , karbon, azot, fosfor, potasyum ve çok sayıda iz element kaynağıdır. Olgun
kompost ile mikroorganizmaların sürekli ve uyumlu bir şekilde topraktaki mikro
361
ekosistemde faaliyet göstermeleri sonucunda sanki bitkilere sürekli bir besin maddesi
akısı sağlanır. Böylece de toprak verimliliğine süreklilik getirerek çok önemli
katkısını gerçekleştirir. Kompost ile ticari gübre birbirisinin alternatifi değil
tamamlayıcısıdır. Biri tek başına tüm yeterli besin maddelerini içeremeyeceği,
bulunduramayacağı gibi, diğeri de tek başına tüm organik maddeyi içeremez ve
toprağın o ihtiyacını karşılayamaz. Kompost ve sunni gübre bir bütünün iki
parçasıdırlar.
-------------------------------------------------------Aktif kompostun iyi özellikleri nelerdir ?
- Toprağın yapısını iyileştirir
- Bitkinin gelitmesini tetvik eder
- Topraktaki canlılığı artırır
- Erozyonu önler
- Mineral gübreden daha iyi yararlanmayı sağlar
- Hijyenik açıdan hiç bir sakıncası yoktur
- Kullanılması ve uygulaması çok kolaydır
- Fiatıda diğer doğal gübrelerden düşüktür.
Humüsce fakir topraklar, o halde iyileştirilecek, islah edilecektir. Böyle bir
toprak üzerinde bitkiler iyi yeşerecek ve gelişip büyüyecektir. Bozulmuş doğa ve
peyzaj bu humus maddesi ve kaynağı tarafından iyileştirilecektir. Ses ve gürültü
perdelerinin toprak seddesi ve yeşil örtüden oluşturulması halinde bu ortamda
bitkilerin iyi gelişmesi sağlanacağından yerleşim alanları trafik gürültüsünden
korunmuş olacak manzara görüntüsü de güzelleşecektir.
Spor ve çeşitli oyun alanlarının kurulmasında kullanılabilecektir. Çöp
depolama yerlerinin yeşillendirilmesinde kullanılabilecektir. Tarım, ormancılıkda ve
bağ/bahcecilikte yaygın bir şekilde değerlendirme olanağı ile karşı karşıyayız.
Kültür ve toprak çeşidine bağlı olarak da uygulanacak kompost miktarı
değişmektedir. Özetlenecek olursak :
Süs bitkileri alanında
- Tarla güllerinin yetittirilmesinde
- Sera bitkilerinin yetittirilmesinde
362
Peyzaj mimarlığı uygulama alanlarında
- Yeni yerleşim alanlarında yeşil alanların yapılmasında, eskilerin de bakım
işlemlerinde ;
- Yeni park ve bahçelerin kurulmasında ve eskilerin de bakımında ,
- Spor sahalarının çevre yeşillendirilmelerinde ve yeni yeşil alan
entegrasyonunda;
- Dere, akarsu ve benzeri kıyılarının stabilitesinin sağlanmasında;
- Eğimli yamaçların , otoyol kenarlarının stabilize edilmesinde ve
yeşillendirilmesinde;
- Püskürtme sisitemi ile yamaçların yeşilendirilmesinde;
Fidancılıkta
- Çetitli fidan yetittirmede;
Tekrar kültüre alma , yetillendirme
- Sanayinin neden olduğu peyzaj bozulma alanlarının yeniden
yeşillendirilmesinde;
- Deponilerde, taş ocaklarında, maden ocaklarında kum ve çakıl ocaklarında
peyzaj düzenleme çalışmaları yaparken , yeterince ana toprak bulunamaması halinde ,
toprak yedeği ve iyileştiricisi olarak kullanılması,
- Toprak kamulaştırılan , birleştirilen yerlerde toprak ıslahında kullanılması;
- v.s.
Ses ve gürültü önlama perdelerinin inşaatında
- Dolgu maddesi veya üst örtü tabakasının maddesi olarak kullanılması;
Üzüm bağlarında
- Toprağın özelliklerini iyilettirmek ve erozyonu engellemek için;
Ormancılıkta
- Orman toprağını rejenere emek ve iyileştirmek için kompost karışımlarının
kullanılması
Biyofiltre tesislerinde
- Hayvan atıklarının değerlendirildiği tesislerden, arıtma tesisilerinden ,
hayvancılık sanayiinden , veya da diğer sanayii işletmelerinden gelen rahatsız edici
koku ve sorununu elimine etmek için ; yaygın bir şekilde kullanılabilmektedir (7).
363
ENDÜSTRİDE YAĞ KULLANIMI VE ATIK YAĞLARIN BERTARAFI
Endüstride ve diğer alanlarda yağ kullanımı çok yaygındır. Atık Yağların
Kontrolü Yönetmeliği'nde verilen atık yağ tanımına bakıldığında da tekstil, metal
işleme, ekipman yağlama ile endüstrinin tüm sektörlerinde ve araç motorlarında
kullanıldığını anlamak mümkündür. Yönetmeliğe göre:
Atık yağ: Kullanılmış taşıt yağları ve endüstriyel yağları (hidrolik sistem,
türbin ve kompresör, kızak, dişli, sirkülasyon, metal kesme, çekme ve işleme, tekstil,
ısıl işlem, ısı transfer, izolasyon ve koruyucu, pas ve korozyon, trafo, kalıp, pnömatik
sistem koruyucu, gıda ve ilaç endüstrisi, genel amaçlı, kağıt makinesi, yatak ve diğer
endüstriyel yağ ve gresleri) şeklinde tanımlanmaktadır. Tüketim miktarlarına
bakıldığında yağın büyük bir bölümünün araçlarda ve endüstriyel proseslerde
kullanıldığı görülmektedir. PETDER (Petrol Sanayicileri Derneği) 2002 yılı istatiki
verilerine göre yağ tüketim miktarları tabloda verilmiştir.
Kullanım Alanı Tüketim miktarı (ton)
Endüstriyel yağlar 95.000
Otomotiv sektörü 148.000
Diğer 30.000
Toplam 273.000
Atık Yağ Oluşumu: Herhangi bir yağ veya herhangi sentetik yağın sanayide
veya sanayi dışı alanlarda özellikle yağlama amacı ile belli bir süre kullanılması ve
kimyasal ve fiziksel safsızlıklarca kirletilmesi sonucu yağ orijinal özelliğini kaybeder.
Yağ, içindeki katkı maddelerinin kırılması, normal kullanım esnasında kir, metal
sürtünmeleri, su veya kimyasallarla karışması nedeniyle kirlenir ve rengi koyulaşarak
kullanılamaz duruma gelir. Yağ zamanla uzun kullanımdan dolayı iyi performans
göstermez. Dolayısıyla motorun daha iyi iş yapabilmesi için kullanılmış yağ, yeni
yağla değiştirilir.
Atık yağın tehlikeleri;
364

Atık yağlar toprağa ve suya atılmamalıdır. Bulunduğu ortamı kirletir,
ortamda yaşayan canlılara zarar verir. Ekotoksik özelliğe sahiptir.

Küçük fırınlarda yakılması yasaktır. Çünkü atık yağın içindeki ağır metal ve
klor bileşimleri atık hava ile birlikte atmosfere salınarak havayı kirletir ve
insan sağlığına zarar verir.

1 litre yağ, 1 milyon litre suyu kullanılamaz, 5 milyon litre suyu içilemez
duruma getirir.
1 litre kullanılmış motor yağı, 800 bin litre içme suyunu kullanılamaz hale
getirir.
1 litre benzin, 800 bin litre içme suyunu kullanılamaz hale getirir (8).
KULLANILMIŞ YAĞLAR VE YENİDEN KULLANIMI
Sanayileşme ve konfor yapısının artması ile birlikte taşıt sayısı da hızlı
şekilde artmaktadır. Taşıt sayısının artması ile motor yağı tüketimi de artmaktadır.
Piyasadaki mineral yağlarının yaklaşık olarak %70'i motorlu taşıtlarda
kullanılmaktadır. 1995 yılı verilerine göre kullanılmış yağların ancak %45'i sağlıklı
olarak toplanıp değerlendirilmektedir. Geriye kalan kısım ise hatalı bir şekilde
kullanılmakta ve deşarj edilmektedir.
Dünyada günde 10 milyon ton petrol ve petrol ürünleri kullanılmaktadır. Yağ
endüstrimizin ve günlük hayatımızın bir parçasıdır. Dolayısıyla yağlar kullanılırken
çevreye zarar vermeden yönetilmesi esastır. Dökülen yağları temizleme maliyeti
oldukça pahalıdır. Dökülen yerin durumuna ve yağıların özelliklerine bağlı olarak bir
litre dökülen yağı temizleme maliyeti 20-200 dolar arasında değişmektedir. Özellikle
sahilleri temizleme maliyeti çok daha pahalıdır.
Yağların çevreye verdiği zararların %30-50'i insan hatasından kaynaklanmaktadır. Mineral yağı, motorlu taşıtlar ile hidrolik pompalar ve motorlar,
kompresörler ve elektrikli tranformatörleri gibi diğer makinelerde yağlayıcı olarak
kullanılır.
Kullanılmış yağ, ham yağdan rafine edilen herhangi bir yağın veya herhangi
sentetik yağın sanayide veya sanayi dışı alanlarda özellikle yağlama amacı ile belli bir
süre kullanım sonucu kimyasal ve fiziksel safsızlıklarca kirletilmesi sonucu oluşan
veya orijinal özelliğini kaybeden bir yağdır. Yağ, normal kullanım esnasında kir, metal
sürtünmeleri, su veya kimyasallarla karışarak kirlenir. Yağ zamanla uzun kullanımdan
dolayı iyi performans göstermez. Dolayısıyla motorun daha iyi iş yapabilmesi için
kullanılmış yağ, yeni yağla değiştirilir.
Kullanılmış yağları;
1. Sentetik Yağ:
Kömürden elde edilen yağlar,
2. Motor Yağı:
Benzinli ve motorinli taşıtların yağlarıdır (otomobiller, kamyonlar, botlar, uçaklar,
trenler ve ağır ekipmanlar),
3. Transmisyon yağları,
4. Buzdolabı yağı,
5. Kompresör, hidrolik, türbin ve madeni makine yağları
365
6. Metal işleme yağları,
7. Haddeden geçirme yağları,
8. Endüstriyel hidrolik yağları,
9. Bakır ve alüminyum teli çekme yağları,
10. Elektriksel yalıtım yağı,
11. Endüstriyel işletme yağları,
12. Yüzme olarak kullanılan yağları, olarak sınıflandırabiliriz.
Kullanılmış yağlar yüksek yanma sıcaklığında çalışan çimento, kireç taşı, alçı
taşı, briket fabrikası, evsel, tıbbi ve tehlikeli yakma tesisleri, ve metalürji
tesislerinde ilave yakıt olarak kullanılmaktadır. Yanma esnasında hidrokarbonlar
bozunurken çimento, alçı taşı ve kil gibi maddelerin absorbsiyon özelliğinden
dolayı ağır metaller, kükürt ve klorür absorbe edilmektedir. Modern tesislerde
ilaveten baca gazı arıtma tesisleri de bulunmaktadır.
Gelişmekte olan ülkelerde kullanılmış yağlar farklı küçük boy aletlerde ilave
yakıt olarak da sık sık kullanılmaktadır. Çimento, alçı taşı ve briket tesislerinden ayrı
olarak asfalt üretim tesisleri fırınlarında ilave yakıt olarak kullanılmaktadır. Bu
durumda atık yağ, kullanılan yakıtla karıştırılmaktadır.
Bazı ülkelerde atık yağ kullanımına uygun rafine edilmemiş fakat suyu, sıvı
atıklar ve katı veya yapışkan (kirli çamurlar) maddeleri giderilmiş kategori I'e giren
kullanılmış yağlar, güç üretimi için kullanılan büyük ve yavaş hareket eden sabit dizel
kütleli iş makinelerine 1/100 veya 1/500 oranında katılarak kullanılmaktadır.
Motorinli motorda yağın yanması esnasında katkılar önemi miktarda kül oluşturur.
Kül, motorun çalışma sıcaklığında (400-550 oC) kısmen erir ve deşarj valflerinde veya
turbo süper şarj redresöründe tortuya neden olur. Bu, valflerin tahribatına ve tıkalı
süper şarj redresöre neden olur.
Enerji Üretim Santrallerinde Kullanımı: Kullanılmış yağdaki su ve
partikül gibi kirleticiler giderildikten sonra sıvı yakıt kullanan enerji üretim
santrallerinde yakıta ilave edilerek kullanılmaktadır. Kullanılmış yağ kullanan
tesislerin bacasındaki baca gazı emisyonu Endüstriden Kaynaklanan Hava
Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliğinde verilen sınır değerlerini aşmamalıdır.
Kullanılmış yağdaki toplam halojen miktarı 2000 mg/lt'yi ve PCB miktarı ise 50 ppm'i
aşmamalıdır. Kullanılmış yağ kullanılmadan önce ağır metal, PCB ve toplam halojen
analizi yapılmalıdır. Suyu ve askıda katı maddesi giderilmiş kullanılmış yağ Tablo 3,
kategori II'de verilen sınır değerlerinden yüksek olmadığını analiz ettirerek
belgelemelidir. Lisanslı kullanılmış yağ toplayıcısı kuruluşlar, bu tür kuruluşlarla
anlaşmalı ve yağları bu tesislerde bertaraf ettirdiklerini belgelemelidirler. Nakliye
esnasında bu tür belgelenmeyi yapamayanlar hakkında Çevre Kanuna göre ceza
kesilmelidir. Bu tür araçlar sadece kullanılmış yağ taşımalıdır.
366
Çimento, Kireç ve Çelik Üretim Tesislerinde Kullanımı: Bu tür tesislerde
yüksek sıcaklıkta yanma söz konusudur. Kullanılmış yağ içindeki askıda katı
maddeler ve su bertaraf edildikten sonra çimento, kireç, fosfat ve çelik üretim
tesislerinde kullanılan yakıta belli oranda ilave edilerek yakılabilir. Bu tür tesislerde
o
kullanılmış yağların yüksek sıcaklıkta (1200 C) yanması sonucu yağ içinde bulunana
organik maddeler tahrip olur. Yağ içinde bulunan metal bileşikleri ise reaksiyona
girerek yeni bileşikler oluştururlar. Bu bileşikler ise baca gazı arıtma tesislerinde
tutulurlar. Ayrı yanma sonucu oluşan gazların yanma bölümünde uzun süre kalması ve
çimento, kireç ve kilin absorblama özelliğinden dolayı kükürt, klorür ve ağır metaller
absorbe edilir. Zararlı gazların etkisini minimize etmek için modern tesisler baca gazı
temizleme tesisleri ile donatılmıştır. Baca gazı toz arıtma tesisleri genel olarak %99
verimde çalışırlar. Böylece gazlar bacadan atmosfere atılmadan arıtılarak zararsız
hale dönüştürülürler. Bu tür tesislerde ayrıca ikincil atık oluşmaz. (9)
ATIK YAĞLAR -ENERJİ VE PRATİK HAYATTA UYGULAMA
Otobüslerin atık yağları İZAYDAŞ'ta enerjiye dönüşecek: Bursa
Büyükşehir Belediyesi, atık yağların kontrolsüz bertarafını engellemek için Petrol
Sanayicileri Derneği (PETDER) ile anlaşma yaptı. Belediye Çevre Koruma Daire
Başkanı Yaşar Dursun Ay, Büyükşehir'in otobüslerden çıkan atık yağlarının, yeniden
enerjiye dönüştürülmek üzere PETDER tarafından ücretsiz olarak İzmit'teki Tehlikeli
Atık Bertaraf Tesisi olan İZAYDAŞ'a götürüleceğini belirtti. Bursa Büyükşehir
Belediyesi Otobüs İşletmesi'nde ayda yaklaşık 1.600 litre atık motor yağının çıktığını
hatırlatan Ay, “Bu atık yağlar, İzmit'teki tesiste yeniden enerjiye dönüştürülecek.
İçindeki kullanılabilir maddeler ayrıştırılarak ülke ekonomisine yeniden
kazandırılacak.” dedi.
Avrupa Birliği yönetmelikleri Petrol Sanayi Derneği (PETDER) ve Çevre
Bakanlığı'nı harekete geçirdi. Yıllardır içme sularına ve toprağa verilen, kaçak yağ
işleyicilerine "tatlı kar" sağlayan atık yağların toplanması için ilk büyük adım atıldı.
PETDER ile Çevre ve Orman Bakanlığı arasında yapılan protokolle 2 bin 500 noktada
yağ toplama işlemi yapılıyor ve lisanslı bertaraf tesisleriyle çimento fabrikalarına
yollanıyor. Geri kazanımda henüz yolun başında olan Türkiye'de PETDER atık yağ
toplamak için 7 milyon TL'lik yatırım yaptı. 10 araçlık filoyla yılın ilk 7 ayında 5 bin
200 ton atık yağ toplandı. Tüm ülkedeki atık yağın miktarı ise 250-300 bin ton olarak
tahmin ediliyor.
Atık Yağdan Biodizel Üretilecek: Ezici Yağ Sanayi Başkanı Mustafa Ezici,
atık bitkisel yağdan biodizel üretiminin gerçekleştirildiği Gebze'deki fabrikanın
Türkiye'deki tek tesis olduğunu söyledi. Otel ve restoranlardan kızartma yağlarını
topladıklarını belirten Ezici, bunların tesiste biodizele dönüştürüldüğünü kaydetti.
31.01.2007 (Milliyet Gazetesi)
367
Kızartma yağından jeneratör için yakıt: İTÜ öğrencisi Merve Çetinkaya,
kullanılmış kızartma yağlarından ürettiği 'Biyomotorin'i ile ABD'den '2004 yılı
Öğrenci Mükemmeliyet Ödülü' kazandı. Kimya mühendisliğinde okuyan bir Türk
öğrencisi kızartma yağından 'biyomotorin' üretti.
Bu durumda muhasebe yapalım. Atık yağdan istifade mi edelim. Yoksa
aşağıdaki haberin muhatabı mı olalım:
9 litre atık yağ=Bir evin 6 günlük elektriği: Geri kazanılan 9 litre atık yağın,
bir evin 6 günlük elektrik ihtiyacını karşılarken, aynı orandaki yağla, elektrikli fırında
48 kez yemek pişirilebildiği ve 180 saat televizyon izlenebildiği bildirildi.
Konya Çevre Koruma Eğitim ve Araştırma Derneği Başkanı Salih Yaşar,
ülkede yaklaşık 10 milyon motorlu aracın ve sanayinin her yıl yüzbinlerce ton atık yağ
ürettiğini söyledi. Atık yağların gelişmiş ülkelerde geri kazanımının yüzde 45
seviyelerinde olduğunu ifade eden Yaşar, bu oranın Türkiye'de çok düşük olduğunu,
sadece Konya'da atık yağların yüzde 2-3'ünün sağlıklı şekilde toplanabildiğini belirtti
(06 Ekim 2005).
KAYNAKLAR
1. Prof. Dr. Zafer Ayvaz AB Çöp Sorununu Yasalarla Çözmek İstiyor
.EKOLOJİ. Sayı : 4.Sayı (Ekim - Aralık 2004
2. Prof. Dr. Zafer Ayvaz Atıksu arıtma çamurlarının değerlendirilmesi.
Ekoloji cilt 9.sayı.35,2000.s.3-12
3. Aslı Zülal. Lağım suyundan elektrik enerjisi nasıl elde edilir Bilim ve
Teknik 4.nisan 2004
4. Kazandığımız çöp Bilim ve Teknik dergisi. Aralık 2011..s72
5. “Deutschland” dergisi, T Sayı 2/2006 Nisan/Mayıs
6. Dr. Halil Aydın Venedik'te Çöpler Yakıta Dönüştürülüyor. Ekoloji. Sayı :
5.Sayı (Ocak - Mart 2005
7. Prof. Dr. Ertuğrul Erdin. Biyoçöp ve Kompost Nedir / Nerede ve Nasıl
Kullanılır ekim-kasım-aralık 1992 sayı: 5
8. Prof. Veli Deniz . Endüstride yağ kullanımı ve atık yağların bertarafı
Kimya Teknolojileri Sayı 54, Haziran 2005
9. Prof. Dr. Mustafa Öztürk Müsteşar Yardımcısı Çevre ve Orman Bakanlığı
Kullanılmış Bitkisel Ve Hayvansal Yağlar Ankara-2004
368

Benzer belgeler