stêrka cıwan

Transkript

stêrka cıwan
Kapak.qxp_3) Kapak #6 22.02.2015 15:01 Page 1
STÊRKA CIWAN
K o v a r a
C i w a n a n
a
M e h a n e
Adar 2015
Hejmar:142
e
B
z
o
r
î
P
z
o
r
New
Newroz Ruhu ile
Özgür Yaşamı
İnşa Etmeye
Koşuyoruz
Kapak.qxp_3) Kapak #6 22.02.2015 14:30 Page 2
Kod Adı: Erdal Welat
Adı-Soyadı: Salman Talan
Doğum Yeri: Maraş
Şahadet Tarihi ve Yeri: 27 Ocak 2015 / Şengal
Kod Adı: Kurtay Feraşîn
Adı-Soyadı: Mehmet Kıran
Doğum yeri: Mardin
Şahadet Tarihi ve Yeri: Mart 2013
01 içerik.qxp_Layout 1 22.02.2015 15:00 Page 1
Adar
İÇİNDEKİLER
Editörden
Merhaba Güneş'in
Genç Yoldaşları...
Kawaların yaktığı ateşin alevleri
başta Rojava olmak üzere tüm Ortadoğu'yu aydınlatmaya devam ediyor. Bu uygarlığın çalmış olduğu
ateşi alıp diyar diyar insanlığı aydınlatmak isteyen Önderliğin yoldaşlarının yaşamlarına mal olsada
bunu gerçekleştirmek için en ufak
bir kaygı duymuyorlar. Bu yoldaşlardan biri de şuan elinizde olan derginin çalışmalarını yürütmüş ve insanlığın ateşini Şengal’e taşıyan Erdal Welat (Salman Talan) yoldaş olmuştur. Erdal yoldaşımız Derweşlerin aşkı, Önderliğin sabrı ve inancıyla topraklarını işgal etmek isteyen
çetelere karşı mücadele etmiştir.
27 Ocak 2015 te Şengal de derweşlerin diyarında insanlık mücadelesi verirken Şehit düşmüştür.
Direnişin ve dirilişin sembolü olan
Mart ayı Mazlum'ların, Zekiye'lerin,
Ronahî ve Rahşan'ların bedenlerini
ateşe vererek karanlığı yırtarak özgürlük ve barış yolunu aydınlaıkları
ay olmuştur. Bizlerde küllerinden
yaratılan bu yaşamların ardılları olmalı newroz ateşini mücadelemizle
harlamalıyız...
Genç kalın...
Rêber Apo
2
Biz Bu İşe Başlarken Bundan Sonra Bütün...
C.A. Koor.
6
Ciwanên Azad İle Özgür Yaşama
Hayri Engin
8
Kobanê Ruhuyla Özgürlük Yürüyüşüne Devam
Mordem Botan
12 Önderliğin Özgürlüğü İçin yürümek
HPG-Bim
14 Kürt Halkının Büyük Gerilla Komutanı Agît
Harun Tolhîldan
17 PKK Bir Gençlik Hareketidir II
Dergah Kobanê
20 Erdal’a Selam Durdu Erdallar
Silav Soran
21 Tecavüz Kültürü
Şîho Dîrlîk
25 Özgecan Olayı Daiş’leşen AKP Kültürüdür
Arjîn Ciwan
27 8 Mart Bir Direniş Kültürüdür
Rojbîn Semsûr
29
Ronahî Serxwebûn
Genç Kadınlar Öz bilinçle Kapitalizmi Yıkıyor
31 Kendin Olmak Sorgulamaktan Geçer
Tîjda Ekecik
34
Mîzgîz Sara
36 Whatsapp İle Susturulmuş Gençlik
Rêber Apo
37 PKK Partîyeke Newrozê ye
Hawar Zerdeşt
41 Bi Pêşengiya Ciwanan
Adam Thal
43 Keko Zagros Im Inteview Mit Adam Thal
Gurbetelli Ersöz
46 Die Frau
Egolarımızı Terk Edelim, Sade Ve Mütavazi Yaşayalım
K. Report
50 Mit Dem Feuer Meines Körpers Soll...
Andok Baz
52 Woche Des Heldentums
Arîn Dersîm
54 Die Kurdische Jugend In Europa...
Mail adresi: [email protected]
newroz önderlik02-05.qxp_Layout 1 22.02.2015 12:50 Page 2
STÊRKA CIWAN
Biz Bu İşe Başlarken,
‘Bundan Sonra
Bütün Günler
Newroz’dur’
Demiştik
n n
Adar 2015
n
Rêber Apo
n n
2
n
Büyük bir minnettarlıkla başta şehitler olmak üzere, bu yıllarda anlamlı
bir direnişte bulunan herkesi, öncelikle
büyük Newroz şehidimiz Mazlum
Doğan’ın, Zekiyelerin, Rahşan, Ronahî, Berivanların o büyük şahadetlerini ve hemen her yıl gerçekleşen o
kutsal serhildan isyanlarımızın, 1990
yıllarında Nusaybin, Cizre, Şırnak,
Lice, Van ve giderek bütün Kürdistan
kent ve köylerine yayılan serhildanların
şehitlerini de bu Newroz’un özüne
yerleştirirsek, göreceğiz ki yaşamın
başka türlü anlaşılması, savaşın başka
türlü verilmesi gerekiyor.
’73’ün baharını, onun Newroz’unu
o Newroz gününde karşılamaya çalıştık. Ülkemizin adını ağzımıza alalım
mı? O zaman herkes “Doğu” diyordu.
Artık burası Kürdistan olsun dedik.
Kitaplarda böyle sözcükler geçiyor.
Bir çok sol grup vardı, bir grup da bu
ülke için olsun dedik. Ama bir kaç
kelimeden daha fazla bilgi dağarcığı
yok, genel teori uluslar üzerine çok
şey söylüyor, ama biz nasıl bir ulusuz,
nasıl bir ülkeyiz? Genel teori parti
üzerine çok şey söylüyor, ama biz
partileşmenin neresindeyiz, nasıl başlayacağız? Büyük bir sır var, cevabı
oluşturmak gerçekten bir kaç büyük
cephe savaşından daha fazla sorumluluk isteyen, yaratıcılık isteyen bir
savaş ister. İşte buna da kör-naçar
girmeye çalışacaktık. 1973 Newroz’u böyle karşılandı.
Dikkat edilirse anlamlı bir karşılayış,
ülke adını ağzımıza alıyoruz, ayrıca
sömürgedir diyoruz. İlk defa bu sözcükler çıkıyor ve bunun için bir de
bağımsız bir grup yerindedir. Çünkü
o zamanın Marksizm-Leninizm adına
ahkam kesenler küçük bir grup oluş-
‘
newroz önderlik02-05.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:00 Page 3
PKK gerçekten Newroz
partisidir. Yaşama
yürüyen kanın
partisidir.
turmayı bile Marksizm’e “ihanet” sayıyorlardı. Biz bu ihanetse olsun dedik
ve kendi grubumuza yönelme gereği
duyduk. Bunlar önemli gelişmelerdir. Bu anlamda PKK, bir diriliş olayı,
yeni gün olayı, bir Newroz olayıdır.
Boşuna bugüne PKK’yle başlamadık.
Ama aynı zamanda bu korkunç bitişin
karanlığı eşiğindeki zayıf insanımızın,
kendisine dürüst bir ad vermesidir.
Kendine ben dürüst olacağım sözünü
vermesidir. Hiçbir umut işaretinin olmadığı dönemde bile, inandırıcılığı,
hiçbir şansı olmasa bile ‘ben, bu kimlikle ve bu söz için yaşayacağım, gerekirse savaşacağım’ diyebilmesi, işin
özüdür. Başka türlü olmuyor.
En büyük kanun özgür
yaşam iradesidir
PKK gerçekten Newroz partisidir.
Yaşama yürüyen kanın partisidir. Diriliş için doğasında bir şey varsa,
onun yeşillenmeye, çiçeklenmeye
açma girişimidir. Ama birde bu Newroz günlerinde sert esen kasırgalar
vardır. Bazen çiçekleri bile kasıp ka-
STÊRKA CIWAN
vuran, meyveye kesilmek iddiasında
olan meyve tohumlarını da yakan.
Onlar içimizde yok mu? Var. Diriliş
tohumlarını az mı kasıp kavurmaya
zemin oluyoruz. Az mı kasıp kavuruyoruz! PKK’nin Newroz PKK’si
olması ne kadar yerinde, ne kadar
yaşamsal, ne kadar açıklayıcı! Ama
tarihini, güncelliğini kasıp kavurmaları da ne kadar gerçekçi! Gerçeği
olduğu gibi kabul etmek daha doğrudur. Biz her zaman şuna inandık
ve şunu söyledik: ‘Hiçbir kanun
özgür yaşam kanununun üstünde bir
güce sahip olamaz. En büyük güç,
kanun, özgür yaşam kanunudur’.
Bu işe başlarken, “bundan sonra
bütün günler Newroz’dur” demiştik.
Ve bütün yıllar gerçekten Newrozlu
günler haline geldi. Sözümüzü çiğnetmedik. Fakat zalimlerin de dayattığı
acılar, işkenceler vardı. Kasıp kavurmaları vardı. Yaktılar nice insanları.
Her türlü teknikle, silahla, işkenceyle
yaktılar. İşte yüreğimiz diyor ki bu
yakılanların anısına nasıl sahip çıkılacak? PKK bunun intikam gücü. Zekiyeler, Zilanlar, Ronahîler bugünlerin
büyük şehitleri olurken, aslında tam
da özgür yaşam nasıldır sorusuna
ulaşmak için yaptıklarını bizzat sözlerinden, vasiyetlerinden biliyoruz.
Hazineler kaybedildiği yerde aranır.
İnsanlık doğduğu yerde kökleri üzerinde araştırılır ve bulunacaksa, orada
bulunur. Amerika’da bulunmaz. Rusya’da, Sibirya’da bulunmaz. Merkezi
burasıdır. Bu topraklarda oldum olası
özgürlük tutkularıyla insanlar yaşamıştır. Belki hiçbir ülkedekine benzemez. Belki yazılan hiçbir kitaptakine
de benzemez. Belki de kitapta daha
yazılmamıştır. Ama bir özgürlük savaşı
3
vardır. Belki de kitabının tam yazılmasının sebebi, kurtuluşunun tam olmadığı içindir. Yazılan kitaplar daha
çok yarım kalan kitaplarsa, o da kurtuluşun tam olmamasındadır. PKK
budur aynı zamanda. PKK sonu gelmemiş bir roman, bir şiir, bir türküdür.
Newroz en şiddetli yoğunlaşma,
her savaşa dayanacak ve başaracak
kadar keskinleşmedir.
PKK insanı arıyor. Önce kendi insanını. Bu insan, ilk insandır ve belki
de olacaksa doğrusu, en son insan da
o olacaktır. Olmak durumundadır.
Eğer yaşama selam duracaksa, Newroz
gibi her şey yaşamla gülüşecekse
onun dilini yakalamak gerekecek.
Onun için yaşam kolay değil. Kendim
halen büyük bir yaşam arayıcısıyım.
Her şeyi durdurduk. Hiçbir önyargıya
saplanmadan, hiçbir kalıba girmeden,
hiçbir kesin yargıya da gitmeden hep
anlamak, daha derin anlamak. Ne nedir, ne ne olmalıdır, ne ne değildir,
ne nasıl olmalıdır? İşte yoğunlaşma
denilen olay bu. Kendimi kolay tanımlamamak, hele kirli, binlerce yılı
bulan bu özgür insanı tanınmaz hale
getiren uygarlığı kendimde tanımlamamak, kendimde tanımamak. Kendimde yaşamamak, kendimde yaşatmamak, verilen tüm isimleri kendi
ismim olarak almamak. Dayatılan
tüm iradelerden kuşku duymak ve
halen yaşamaya bile karar verememek,
vermemek, verdirmemek. Olacaksa
en doğrusu, en güzeli, buranın kök
tarihine, beşikliğine uygun olacak.
PKK’yi bugünlere böyle getirebilmek,
özgür insana dayatılan tüm suçları
PKK’nin bedeninde yakmak, yok etmek ve mümkünse temizlenmiş, yeniden yaşama koyulmak.
Adar 2015
‘
newroz önderlik02-05.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:00 Page 4
Ben Gılgamış kadar
arkadaş canlısıyım.
Yemem yediririm,
içmem içiririm,
yaşamam yaşatırım.
Ama aynı zamanda
affetmediklerim
de vardır.
Bu anlamda Newroz en şiddetli
yoğunlaşma, her savaşa dayanacak ve
başaracak kadar keskinleşmedir. Bakar
anlar, yürür yapar, arkasından zaferi
gelir. PKK’deki savaşçıyı yaratabilmek
güzel bir çalışma oluyor. Bütün bunları
o çokça tekrarladığınız bazı sözcüklerle
değil, sözden de öte özüne iniyorum.
Benim gerçeğimde Newroz gibi
doğuşu hazırlayan anaya karşı da bir
duruş vardır. Nedir? Sen yaşamın
önünde bu halinle engel oluyorsun
ana, dur! Seni engel haline getirmişler.
Önümden çekil! Bunu büyük yaşam
tanıyışımda gerçekleştiren insanım
da. Ben Gılgamış kadar arkadaş canlısıyım. Yemem yediririm, içmem içiririm, yaşamam yaşatırım. Ama aynı
zamanda affetmediklerim de vardır.
Mutlaka bunları tanımanız gerekiyor.
Benim yanımda doğrular yaşar. Benim
yanımda güzellikler yaşar. Benim yanımda savaşta zafer, yaşamda aşk yaAdar 2015
STÊRKA CIWAN
şar. Newroz şehitlerine ters oluyor.
Yaşamın özgürlük kanunlarına ters
oluyor. Sizi kaba şekillendirmek istemiyorum. Dört dörtlük emrin uygulayıcıları olarak da görmek istemiyorum. Zaten böylelikle savaşçı kılınamayacağınızı biliyorum. En büyük
emir, duygu büyüklüğündeki düşüncenin doğru kıvılcımındaki kuraldır.
Işık hızı kadar hızlı, tam enerjik kesilmiş bireydir. Bunu yaratmaya çalışıyoruz. Bunları şunun için söylüyorum: Bazılarınız, bizimle partileşmeye,
bizimle ordulaşmaya oldukça istekli
görünüyorlar. Ama ben de bunun tanımını yapmak zorundayım. Sadece
gereklerini açıklıyorum. Tercih sizindir,
partileşmede zorlama yok, ordulaşmada zorlama olmaz. Ama tekrar
vurguluyorum: Bizdeki düşünmenin
de yapmanın da hızı, politikada ışık
hızı ayarındadır. ‘Düşünemedim, konuşamadım, yapamadım’ demek, bir
ilkeye ters düşmek, bir Önderlik çalışma ilkesine ters düşmektir. Çünkü
burada politika ve askerlik ışık hızında
iş yapar, yani yapmanın en son sınırıdır.
Işığın bir özelliği daha var, yakıcıdır,
aydınlatıcıdır. Öyle olmak gerekiyor.
Diyeceksiniz bu şimdiye kadar pek
uygulanmamış bir tarzdır. Ama bizim
yaşadığımız kölelik tarzı da hiçbir
yerde uygulanmamıştır. Bu köleliğe
ancak bu tarz etkili bir cevap olur.
Başka çaresi yok. Bütün insanlık kitaplarını araştırdım, ilacı budur diye
bir sonuç çıkardım. Anlayışlı olmalısınız. Bana göre bunun tutkulusu olmak önlenmezdir. Yoksa sönmüş,
güçten, kuvvetten kesilmiş olmanın
özgürlüğü olamaz. Onun tercihi olamaz. Tabii ki ışık hızında koşmalıyız.
Onun yakıcı aydınlığında yaşamalıyız.
4
Biz tercih ettik diye suç mu işledik?
Hayır. En gerekli olanı gerçekleştirdik
ve oluyor.
‘
Bizden alınan Newrozu yeniden halk ile kendi öz gerçeği
ile buluşturduk
Newroz'u kutluyoruz, halkımız bu
Newroz günlerinde en iyi konuşmayı,
giyinmeyi, türkü söylemeyi, hatta yemeyi, içmeyi bir gelenek olarak yaşıyor. Biz de böyle olması için büyük
özen gösteriyoruz. Böylesi Newroz günlerinde bizdeki
yaşamı tanımak giderek bir tutku halini alıyor. Hele bu yaşama neredeyse
ilk başlar gibi başlamak ve yine neredeyse binlerce yılın köleliğiyle yaklaşmak hem çok umutlandırıyor hem
de çok öfkelendiriyor. Kendine büyük
saygıyı yakıştırmak, hele bunu yiğitliğe karşı konuşturmak çok önem
taşıyor. Yalnız yeni gün, yeni yaşam
ve onun bayramı, ama gerçeğimizin
nasıl olduğunu göstermeden böyle
Newrozların önünü
açmak istedik ve son
yıllarda bizim olmaya
uygun bazı Newrozlar,
Newroz günleri
kutlanmaya
çalışıldı.
newroz önderlik02-05.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:01 Page 5
STÊRKA CIWAN
kutlamaya girişmek, bir ikiyüzlülükten öteye anlam taşımaz. Bu bayramları oldum olası özüne uygun yakalamaya çalışmakla birlikte, pek de
öyle bir bayramlık durumumuzun olmadığını da gördük. Hele bu son yılların anlam kazanan Newrozlarına
düşmanın katliamlarla cevap vermesi
bizi bayram gerçeğine biraz daha
gerçekçi yaklaşmaya zorladı Düşmanın dayatmak istediği gibi
bir bayram olmadığı halde, bayram
varmış gibi davranmak gafletin en
gelişmiş düzeyini gösterir. Buna alet
olmamaya büyük özen gösteriyoruz.
Halk geçen Newrozlara, hatta çocukluk günlerimizdeki Newrozlara rengarenk giysileriyle, yiyecekleriyle ve
en güler yüzlü ifadesiyle, coşkuyla
katılmak istiyordu. Biz de öyle anlamak, katılmak istiyorduk. Ama gün
geçtikçe gerçekler dünyasıyla karşılaştıkça gördük ki, bayramlar çoktan
bizim bayramlarımız olmaktan çıkmış,
bizi başkalarının eğlencesi durumuna
getirmiş. Ve ilgimizi azalttık, hatta
hiçbir günden farklı olmayan günlerdir
dedik, öylesine ilgisizdik. Bizim olası
bayramlarımız nasıl olabilir? Bunu
düşündük ve sonuçta gerillamızla yavaş yavaş gerçek Newrozların önünü
açmak istedik ve son yıllarda bizim
olmaya uygun bazı Newrozlar, Newroz
günleri kutlanmaya çalışıldı. Düşman
buna kan kusturdu, üstün teknik gücüyle, itiyle, çakalıyla saldırdı ve biz
şimdi Newroz’u daha iyi anlamaya
çalışıyoruz. Çok daha gerçekçi ve
bizim olması gereken, bizim istediğimiz biçimde kutlanması gereken
Newrozlara hazırlık yapıyoruz ve bu
hazırlıkları en gelişmiş özgürlük araçlarımızla, onun savaşımıyla, halkı-
mızın savaşa hazır tutkusu, iradesiyle
karşılıyoruz. Bu, güzel bir Newroz’a
hazırlanma günleridir. İnanıyorum
ki, halkımız da bundan memnundur
ve tam istediği gibi kutlamasa da,
kutlamanın eşiğinde böyle iyi savaşmaya veya kendini iyi konuşturmaya,
özgürlük giysileriyle ve türküleriyle
hazırlanmaya çalışmak, en az onu
5
bütün yönleriyle yaşamak kadar değerlidir. Bunu gösterdiğimiz için
memnunuz. Biz biraz daha derini
görmek ihtiyacındayız, hem de böylesi
günlerde, duyguların ön plana çıktığı
günlerde en derin düşünceyle girmek
zorundayız. Saygıyı başka türlü elde
etmenin, ona dayalı sevgiyi, coşkuyu
yakalamanın başka çaresi yoktur.
Adar 2015
sayfa.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:01 Page 6
STÊRKA CIWAN
Ciwanên Azad İle
Özgür Yaşama
n n
n Ciwanên Azad Koordinasyonu n n
n
Ciwanên Azad ne için Kuruldu, neden gerek duyuldu?
Şimdi Ciwanên Azad ne için kuruldu sorusuna ancak gençlik tarihine bakıp, bu günün ihtiyaçlarını analiz edip
gelecek için ne yapabiliriz sorusuyla doğru cevaplayabiliriz. Tarih boyunca iktidarlar saltanatını yaratmak veya
büyütmek için başvurduğu güç hep gençliğin dinamik gücü olmuştur. Bunun içindir ki her sistemin ilk etapta
etkisi altına almak istediği kesim gençlik kesimi olmuştur. Neolitik toplumun sonunu getiren de yaşlı ve kurnaz
erkeğin gençliği örgütleyip tahakkümü altına almasıyla gerçekleşmiştir. Ve bundan sonra gelen tüm erkek
egemenlikçi sistemler bu örgütlenme biçiminden esinlenerek bu ''kültürü'' devam ettirmişlerdir. Bu günümüz
kapitalist sistemi içinde geçerlidir. Kapitalist sistem bunu yaparken tabiki kendisinden önceki sistemlerden daha
kurnaz ve derinlikli bu işi yapıyor. Özellikle de bunu yaparken 3S (Sanat,Spor,Sex) dediğimiz araçları müthiş bir
şekilde gençliğin üzerinde uyguluyor. Bu aynı zamanda gençliğe karşı kapitalist modernitenin özel savaş araçları
oluyor. Bilindiği üzere yakın tarihte 1968 gençlik isyanlarından sonra kapitalist modernite gençlik üzerindeki apolitikleştirme politikalarına hız vermiştir. Bu politika sonucunda 68’lerden sonra gittikçe apolitik bir gençlik kesimi
ile karşı karşıya kalınmıştır. Bunu yaparken de gençliği en basit hayvani güdülere teşvik edip, çarpıtırılmış popüler
''sanat'' ve bununla beraber spor denilen olguyu beyne aynı afyon işlevi gören hale getirmiştir. Günümüz gençliğine
Adar 2015
6
sayfa.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:01 Page 7
STÊRKA CIWAN
baktığımızda bu bahsettiğimiz 3S’nin ne kadar etkili olduğunu görebiliriz. Geçmiş egemen sistemlerde toplumsal
ahlak korunurken, kapitalist modernite denilen adeta toplumsal kanser hal alan sistem tamamiyle toplumsal ahlaka
savaş açmış ve toplumsal olguyu katletmek için herşeyi reva görmüştür. Bunu yaparken de gençlik kesimini her
türlü yoz yaşama sürüklemektedir. Yani gençliğin devrimci nitelik taşıyan dinamik gücünü çete, fuhuş, uyuşturucu
vb. ahlaki değerlerden uzak bir yaşama kanalize etmektedir. Şimdi yüzeyselde olsa bu dile getirdiğimiz bu
hususlar karşısında ne yapmak gerekiyor sorusuna yoğunlaştık ve ancak özgür gençler ve kendi öz gücüne
dayanarak iradesini ortaya koyan gençler ile bu vahşi sisteme karşı başarılı olunur diye düşündük ve bu esaslar
üzerine Ciwanên Azad (Özgür Gençlik)‘ı kurmaya karar verdik. Öyle düşünüyoruz ki hiçbir genç bu insan
düşmanı kapitalist sisteme muhtaç değil, yeterki örgütlensin ve hayatı bilim ve bilinçle selamlasın. Bundan dolayı
Ciwanên Azad’ın ilk görevi gençleri kapitalist moderniteye duyarlı kılıp ve kapitalizme karşı aktif mücadeleye
teşvik etmektir. Ciwanên Azad’ın şiarından da anlaşıldığı gibi `kapitalizmê nejî û nede jiyîn´(Lebe nicht den
Kapitalismus und lass den kapitalismus nicht leben) bu şiar etrafında tüm Kürt ve Enternasyonalist gençleri
kapitalizme karşı mücadeleye çağırıyoruz. Önder APO’nun da dediği gibi ´Sosyalizmde Israr İnsan Olmakta
Isrardır´. İşte Ciwanên Azad başta Kürt gençlerini ve bununla beraber demokratik bilimsel sosyalizm düşüncesini
taşıyan tüm gençleri insanlık değerlerini koruma nedeniyle kurulmuş bir gençlik hareketidir.
Ciwanên Azad denildiğinde
ne anlamamız gerekiyor?
Yukarıda da belirttiğimiz gibi Ciwanên Azad denildiğinde gençlerin anlaması gereken ilk şey Ciwanên Azad
kapitalist moderniteye karşı aktif mücadele eden gençlik hareketidir. Bunun
içinde Genç Kadın, Toplumsal Alan,
Öğrenci Gençlik ve İdeolojik alanlarda
örgütlenmektedir. Yani kısacası Ciwanên
Azad Avrupa çapında konfederal bir
çatı örgütüdür. İnsan buna Avrupa Demokratik Gençlik Konfederalizmi de
diyebilir. Her kesime hitap edebilecek
şekilde örgütleniyoruz. Aynı zamanda
Ciwanên Azad denildiğinde çeteciliğe,
fuhuşa, uyuşturucuya ve doğa katliamına
karşı aktif mücadele demektir. Günümüz
dünyada kadını meta haline getiren,
gençliği çete olaylarına bulaştıran, fuhuş
ve uyuşturucuyla politik arenadan uzaklaştıran kapitalist zihniyete karşı demokratik-ekolojik ve kadın özgürlükçü
zihniyeti inşaa etme hareketidir Ciwanên
Azad. Ondandir ki Ciwanên Azad’a
üye olmak isteyen yada çalışmak isteyen
7
Adar 2015
sayfa.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:01 Page 8
STÊRKA CIWAN
bir gencin bu bilinçle hareket etmesi gerekiyor ya da kısa bir süre içinde bu bilince kavuşması gerekiyor. Ciwanên
Azad Önderlik paradigmasını esas aldığı için hiçbir şeyi birbirinden kopuk ele almaz. Bir toplumun gençliği
demokratik olacak, doğaya duyarlı ve kadın özgürlüğünü kesinlikle esas alacak. Bu bilince kavuşmuş bir gençlik
kapitalist sisteme en büyük darbedir. Biz artık dünyada olan biten tüm haksızlıklara ve vahşete Ciwanên Azad
Gençlik Hareketi olarak dur demek istiyoruz. Onun için Ciwanên Azad denildiğinde akla demokratik, bilimsel
sosyalizm temelinde hareket eden, radikal derinliğe erişmiş gençler akla gelmeli. Radikal Gençlik demek yerellerde
kendi kendini yöneten gençlik demektir. Radikal Gençlik demek kendisini irade gören ve sorunlardan kaçmaktan
ziyade çözüm olan gençlik demektir. İşte Ciwanên Azad demek Önder APO’nun felsefesiyle beslenen jerontokrasiye
karşı aktif mücadele yürüten ve kendi kendisini yönetebilen gençlik demektir.
Ne tür zorluklar ile
karşılaştınız?
Tabiki bu örgütlenme modeline giderken aşmamız gereken bazı zorluklar
vardı. İlk etapta böyle bir proje için
inançlı ve kendi öz gücüne güvenen
genç arkadaşlar bir araya gelmek gerekiyordu. Aynı zamanda Kapitalist
devleterin bunu nasıl karşılayacağı bir
merak konusuydu çünkü sonuçta Ciwanên Azad devletçi zihniyete karşı
demokratik yönetimi yani kendi kendisini yöneten toplumsal gerçekliği
esas alan bir gençlik örgütlenmesidir.
Şuanda da en çok zorluk çektiğimiz
nokta odur ki gençlere devletsiz bir
yaşamında mümkün olduğunu yeterki
kendi özgücümüze güvenip örgütlenmeyi esas alıp bunun için emek vermek
konusudur. Çünkü devletçi zihniyet o
kadar beynimize kazınmışki sanki
''devlet olmadan yaşam mümkün degildir'' gibi bir algı ortaya çıkmıştır.
Ama halbuki sadece Kürdistan'ın bir
köyüne baksak bile devletsiz bir yaşamın mümkün olabileceğini görebiliriz.
Aynı biçimde bizler de avrupada özgür
alanlar yaratabiliriz. Önder APO’dan
öğrendiğimiz gerçeklik şudur ki ''yaratılmayacak hiç bir şey yoktur'' yeterki
insan istesin çünkü insan iradesi karşısında hiçbir güç kendisini tutamaz.
Adar 2015
8
sayfa.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:01 Page 9
STÊRKA CIWAN
Bunun en gözle görülür örneği de yine Önder APO ve Şehitler gerçekliğidir. Kürt gençleri olarak Önderliğimizin
ideolojisini yaşamsallaştırma noktasında hiçbir engel tanımıyoruz, yeterki demokratik hakkımız olan örgütlenme
alanlarımız daraltılmasın yapamayacağımız ve başaramayacağımız hiçbir çalışma yoktur. Sonuçta zorluklar
aşılmak için vardır ve bize bu zorlukları aşmak için hazırız ve aşacağız.
Avrupada Ciwanên Azad’a düşen sorumluluklar nelerdir?
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Ciwanên Azad Projesi gençler açısından bir bilinçlenme hareketidir. İlk ele
alacağımız ve üzerinde özenle duracağımız nokta eğitim olacaktır. Çünkü kapitalist modernite ne kadar çarpık
eğitimde ısrar ediyorsa bizde bir o kadar bunu deşifre etmek için doğruyu ve hakikati gün yüzüne çıkartacak
alternatif eğitimde ısrar edeceğiz. Belirttiğimiz gibi çeteciliğe, fuhuşa, uyuşturucuya vb.eyilimlere karşı aktif
mücadele içinde olacağız. Çünkü Kürt gençlerinin kriminal işlere bulaşmasına dur demenin zamanı gelmiştir. Kürt
gençliği başı kesik tavuk değildirki herkes istediği her yere çeksin bundan dolayı bu yanlışa dur demede de birebir
kendimizi sorumlu görüyor ve bundan sonra bu açıdan eylemsellik ve bilinçlenme faliyetleri başlatacağız. Bugün
görünen vahim gerçeklik odurki çoğu Kürt genci sistem tarafından bilinçli bir şekilde yoz yaşama teşfik ediliyor.
Bunu yaparken de böyle kendisini Kürt diye adlandıran özünden saptırılmış HipHop tarzı müzik yapan bir kaç
lümpeni ön plana çıkartıp Kürt gençlerini de o kirli yaşama yönlendiriyor. Biz bu tür kişilere objektif sistem-ajanları
diyoruz çünkü bunlar gençleri özlerinden uzaklaştırmak için her türlü girişimde bulunuyorlar. Bunu yaparlarkende
uğruna binlerin kanı dökülen kutsal değerleri kullanarak yapıyorlar. Buna dur demenin zamanı gelmiş geçmiş bile.
Yine aynı şekilde çete biçiminde örgütlenen bazı gruplar var. Bunlara çağrımız odurki gelip Ciwanên Azad adı
altında doğru örgütlensinler. Çünkü önümüzdeki dönem çeteci anlayışa karşıda muazzam bir eylemsellik içinde
olacağız. Çünkü Kürt gencinin yeri kendi halkının yanıdır. Kimse temiz Kürt gençlerini kendi kirli çıkar ve
politikalarına alet edemez ve bundan sonrada Ciwanên Azad Hareketi olarak birebir kendimizi bu gidişata dur
demede sorumlu görüyor ve sorumluluk alıyoruz. Aynı şekilde yine IŞİD denilen çeteyle de aktif bir mücadele
içinde olacağız. Çünkü Kürdistan'da olan bitene biz burada seyirci kalamayız. Bu nedenle meşru demokratik
eylemler içinde olup IŞİD denilen barbar çeteye karşı Kürdistan ve dünya halklarına yönelik tehdit teşkil etmeyecek
duruma getirene kadar aktif mücadale içinde olacağız. Bunlarla beraber birçok gerçekleştirmek istediğimiz program
ve projelerimiz var. Yakın zamanda genç yoldaşlar ile daha derin paylaşım içinde bulunacağız.
Ciwanên Azad sadece Kürt gençlerine yönelik bir projemidir?
En önem verdiğimiz hususlardan biri de evrenselliği yakalamaktır. Sonuçta dile getirdiğimiz sorunları bir tek
Kürt gençliği yaşamıyor sonuçta kapitalist modernite dil-ırk tanımaksızın potensiyel bir tehlike gördüğü tüm
gençlik kesimine aynı yaklaşıyor aynı yoz ve kirli yaşama kanalize ediyor. Bundan dolayı öbür enternasyonalist
düşünen gençlik hareketleri ile beraber hareket etmek hayati önem arz ediyor. Kapitalist modernite bugün üzerinde
hepimizin yaşadığı dünyayı doğasıyla beraber katlediyor. Bundan dolayı önemlidirki bizim ile aynı düşünceyi
paylaşan ama Kürt olmayan gençleride Ciwanên Azad çatısı altında örgütlenmeye çağırıyoruz. Gelip bizim
enternasyonalist çalışma alanımızda yer alabilirler. Ya da ortak enternasyonalist avrupa gençlik bloğunu kurup
beraber kapitalizme karşı mücadele edebiliriz. Hatta kapitalizme karşı avrupa gençlik bloğu konferansı bile gerçekleştirilebilinir. Neden olmasın? Bizi bundan geri tutan nedir. Bizler bu tür projelere hazırız çünkü biz şuna
inanıyoruz; gençler açısından artık birleşik anti-kapitalist bloğu oluşturma zamanı gelmiştir ve biz Ciwanên Azad
olarak buna öncülük etmeye hazırız. Buradan da tüm anti-faşist, anti-kapitalist, anarşist, ekolojist vb. gençlik
hareketlerine çağrımızdır. Gelin beraber kapitalist modernite denilen toplumsal kansere karşı mücadele edelim.
9
Adar 2015
10-11.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:04 Page 10
STÊRKA CIWAN
Kobanê
Ruhuyla Özgürlük
Yürüyüşüne Devam
n n
Bir yoldaşımızın ifade ettiği gibi:
“An. An ol, anda yarat, anda çoğalt,
anda gül, anda kuşat, anda gerçekleş,
anda anlamlandır. Anlamlı anı yarat.
An ile tarih yaz. Devrimcilik
an be an yaratmaktır.”
Adar 2015
10
n
Hayri Engin
n n
n
10-11.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:04 Page 11
STÊRKA CIWAN
obanê sadece bir direniş alanı
ve direnişin zafere ulaştığı
bir alan değildir. Kobanê aynı zamanda bir direniş ve başarma ruhudur.
Bu bağlamda Kobanê ruhu her alanda, tüm çalışmalarda en aktif bir şekilde olmaz denilen ortamlarda bile,
büyük bir coşku, özveri, irade ile
mücadele etmedir de.
Bugün hepimiz Kobanê’de ortaya
çıkan destansı direnişi kutluyoruz,
yanında olduğumuzu da belirtiyoruz.
Lakin her yerin nasıl birer Kobanê
haline getirilmesi gerektiğini yeterince
dile getirmiyor ya da yaşamımızı
ona göre örgütleyemiyoruz.
Unutmayalım ki Kobanê neredeyse
dört cephesi kuşatılmış bir haldeyken,
imkanların en kıt ve inancın en az
olduğu bir ortamda büyük bir inanç
ve moral yüksekliği ile ortaya çıkmıştır. Halkımız, halklarımız ve solsosyalist güçlerde büyük katkı sunmuşlardır. Lakin Ortadoğu’nun tüm
gerici güçleri neredeyse bir cephe
haline gelerek-özelde de TC Devleti’nin öncülüğünde saldırılarını bir
dakika durdurmamışlardır. Hatırlayanlar bilir; herkes “Kobanê düştü
ha düşecek” diye “çiftetelli” bile atmıştı. “Haydi Kanton’unuzu savunun”
diyen seslerde halen kulaklarda yankısı olmalıdır. Ve tabii büyük güçlerin
de Kobanê’nin ayakta kalamayacağının söylemeleri de unutulmuş değil.
Hele oralarda “devrim mevrim diye
bir şey yok, sadece konjonktüreldir”
diyen ve direnişin çökeceğini bekleyenlerde az değildi. Yine özelde Kuzey Kürdistan'da faşizan ve gerici
DAİŞ yapılarına açıkça arka çıkan
ve bu bağlamda da Kobanê’nin düşmesi için dua edenler de az değildi.
K
Bugün hepimiz
Kobanê’de ortaya çıkan
destansı direnişi kutluyoruz, yanında olduğumuzu
da belirtiyoruz.
Ama görüldü ki tüm bunlar boş
hayal ve içi boş ve özü itibariyle de
kof böbürlenme ve niyetlerden öteye
bir şey değildiler. Bir kere yeter ki
insan kendisine güvensin. Yeter ki
insan umudunu yitirmesin. Umudun
zaferden daha değerli olduğunu hafızalarda silmesin. Ve buna inadına
bağlanarak kendini var kılmasını bilsin. O zaman orada azmin ve iradenin
yıkamayacağı hiçbir güç ve hiçbir
engel olamaz. Olamadığını bize Kobanê gösterdi. Ve bir yoldaşımızın
dile getirdiği gibi: “Ve unutma, en
güzel göz, toprağına bakan ve ona
sevdalanan gözdür” ve yeter ki o
göz körelmesin, o yürek kararmasın,
o inanç kırılmasın, o sevda tükenmesin. Gerisi denildiği gibi teferruattır, ayrıntıdır. O da dayanma gücü,
emek ve çalışmadır, direnmedir. Etini
dişine takarak inadına da meydanlarda
bu toprakların özüne denk bir şekilde
durmaktır ve vuruşmaktır.
Buna biz dağın dünyası diyelim.
“Dağ dünyası, Kürdün yitik ruhunun
kendi rengini, kendi sesini ve nefesini
kalıba döküp, biçim kazandığı dünyanın adıdır. Ruhlar dünyasının yi11
tiklik eşiğine getirilmiş çocuklarının
varoluşa tutundukları hayatın bütün
bağları dağlar dünyasında kurulur.”
Ya da ne bilelim bir başka yoldaşımızın ifade ettiği gibi: “An. An
ol, anda yarat, anda çoğalt, anda
gül, anda kuşat, anda gerçekleş, anda
anlamlandır. Anlamlı anı yarat. An
ile tarih yaz. Devrimcilik an be an
yaratmaktır.”
İşte Kobanê an be an yaratmaktır.
Bunu ise buna inananlar yapabilir,
beyin ve yürek gözlerini açanlar yapabilir ve birde bu açılan yürek ve
beyin gözlerini takip edenler yapabilir.
Özcesi; Kobanê sadece bir zaferin
adı değil, Kobanê sadece halkların
buluşması değil, Kobanê sadece inadına bir direnmekte değildir. Kobanê
her yerde, her zamanlarda bağlı kalınması gerektiği ve ona göre tüm
yaşamımızı örgütlememiz gerektiği
bir ruhtur, özgürlüğe koşan, hiç kimsenin önünde-şartlar ne olursa olsun
diz çökmeyen, şikayet etmeyen, koşulsuzlukları koşula çeviren, umutsuzluğu umuda çeviren, kara kışları
sıcak ve yeşil bahar ve yaz aylarına
eviren yaşam duruşunun da adıdır.
Ve bunun için Kobanê demek yeniden kendi köklerine giderek, oradan
bugünlere, tüm saldırılara inat nasıl
gelindiğini bilerek yaşamasını bilmektir. Tarihi bilmektir. Tarihini bilmektir. Özgürlük tutkusunu bilmektir.
Ve tabii ki tüm bunları bilerekten
var olma meydanında ve meydanlarında büyük bir arzu ve istekle Kobanê’deki kadın gerilla ve militanlar
gibi tilililerle, zılgıtlarla faşizmin üstüne ikirciksiz bir şekilde yürüyerek
destanlar yaratmasını da bilmektir.
Adar 2015
12-13.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:07 Page 12
Önderliğin Özgürlüğüne
Yürümek
STÊRKA CIWAN
n n
Kürt Özgürlük Hareketi Önderliğinin uluslararası komplo ile Türkiye'ye teslim edilişinin 16. yılını
geride bırakırken, Avrupa da yaşayan
Kürt gençleri olarak bu komplonun
içerisinde yer alan başta Türkiye ve
Avrupa ülkelerini kınamak ve komplonun boşa çıktığını kanıtlamak
amacıyla 1 Şubat'ta Frankfut'tan
Straßbourg'a uzanan bir yürüyüş
gerçekleştirildi. 1 Şubat'ta Frankfurt'ta başlayan yürüyüşümüz 12 gün
sürdü. Büyük bir moral ve coşku ile
geçen yürüyüşümüz Kürdistan'ın
dört parçasından avrupa da yaşayan
kürt gençleri ile Önder APO etrafında
birleştirdik. Avrupa'nın soğuk metropollerinde dondurulmuş yaşamlarımızdan koparak bir nebze olsun
Önderliğe ve Özgürlüğe yaklaşmak
için yürüdük. Attığımız her adımda
bedenini ateş topu yaparak Önderliğin
etrafında ateşten bir çember oluşturan
öncülerimizi anarak ve onlardan güç
alarak yürüdük. Yürüyüşümüz, gençliğin ruhunu yok etmek isteyen,
Kürt gençleri şahsında insanlığın
son direniş nefesini boğmak isteyen
kapitalist modernitenin komplocu
devletlerine bir cevap olmuştur. Buna
cevabımız nettir: ‘Özgürlüğümüz siAdar 2015
n
Mordem Botan n
n n
zin okullarınızda, iş yerlerinizde,
parlayan caddelerinizde yaşamak değil, Önder APO'nun özgürlüğü için
savaşmaktır!’
Yürüyüşümüz coşku ile
devam etti...
Yürüyüş Kobanê zaferinin halkımızı
umut ve coşku ile sardığı bir dönemde
gerçekleştirildi. Zafer coşkusu her
geçen gün biraz daha arttı. Tüm soğuk
hava ve yorgunluğun verdiği zorluklara
rağmen yürüyüş her geçen gün daha
büyük bir coşku ve moral ile devam
etti. Önder APO'nun özgürlüğüne yürüyen gençler, özgürlüğün yolunda
olmanın coşkusu ile güneşe doğru
yürüdü. Her gün sabahın erken saatlerinde, bayraklarımız ve pankartlarımız ile biraraya gelerek eylemimize
"Çerxa Şoreşe " marşını okuyarak
başlıyorduk. Havanın kesici soğuğu
arttıkça marşlarımızın ve sloganlarımızın gücü daha da artıyordu. Her
geçen gün daha büyük bir moral ve
irade ile devrim marşı güney Almanya
kentlerinde daha yüksek sesle yankılanıyordu. Her marştan sonra hep beraber "AN SERKEFTIN, AN SERKEFTIN!" diyerek başarıya kenetleniyorduk. YPG/YPJ ve HPG nin gü12
cüne ve başarısına olan inanç ve bağlılıkla hep bir ağızdan söylediğimiz
sloganlar başarının garantisiydi. Çünkü
AN SERKEFTIN, AN SERKEFTIN
sloganı Kürt gençleri açısından bir
slogan olmaktan öte bir realite ve
özgür yaşamın talimatıydı. Ya başaracağız, ya başaracağız' dan başka
her yolun ihanete götürdüğünü hepimiz
iliklerimize kadar hissetmiştik.
Kış ayları olmasından kaynaklı
çoğu gün hava çok soğuk geçiyordu.
Rüzgar ve kar yüzümüze çarpıyordu.
Çarpan şey özgürlüğün ılık rüzgarıydı.
Ama dışarıdan bakanlar için sanki
hava herkese soğuk sadece bize sıcaktı. Halaylar ve sloganlar ile şehirden şehire yürürken sanki sıcak bir
yaz gününde yürüyor gibiydik. Çünkü
bizi ısıtan o en derin ve samimi yoldaşlık duygularımızdı. Birbirimizin
yüzündeki umut ve inanç ruhumuzu
ve kalbimizi, kalbimiz de bedenimizi
ısıtıyordu. Ve herşeyden önce de yoldaşlığımızın yaratıcısı olan, en büyük
yoldaş başkan APO'nun güneşten sıcak bakışları sarı önlüklerimizden
dünyaya bakıyordu. Düşmanın tecritine inat gülen Önderliğimizin gülüşlerini dünyaya taşımak bizim için
en büyük moral kaynağıydı.
12-13.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:07 Page 13
STÊRKA CIWAN
Geçtiğimiz köyler, şehirler ve hatta
ormanlar Önder APO'nun yoldaşlarının
sloganları ile sarsıldı. Devrim ve zafer
coşkusu ile yankılanan marşlar, sloganlar ve zılgıtlar en kuytu kulübeden,
alışveriş merkezlerine kadar insanların
ilgi odağı oluyordu. Bu yürüyüşte daha
önce hiç görmediğim bir motivasyon
ve mutluluk vardı gençlerde. O da
kaynağını Önderlikten ve Kobanê zaferinden alıyordu. Çünkü daha önce zaferi tam anlamı ile tadamadıklarını, hepsi ağız
birliği etmiş gibi aktarıyor. Kobanê
zaferinin ciddi anlamda Avrupa’daki
gençlerin motivasyonunu yükselttiğini net olarak bu yürüyüşte görmek
mümkündü. Hatta her akşam biten
yürüşten sonra çoğu genç eve gitmek
istemiyordu, diyorlardı ki ‘biz Kobanê'ye kadar yürüyelim’. O kadar
coşku vardı adeta avrupa o gün yürüyüşle Kobanê'ydi sanki o sevinç
ve gurur vardı. Kürdistan tarihi döneminde geçtiği bu süreçte özellikle
gençlerin şahsında gelişen bu uzun
yürüyüş bir kez daha moral motivasyona neden oluyordu. Güney Almanya'da gelişen ve özellikle de ha-
laylarla devam eden bu yürüyüş bir
kez daha morali gün yüzüne çıkartmaktadır.
Düşman bile saygı
gösterdi
Paranın ve iktidarın hüküm sürdüğü
okullardan ve işyerlerinden koparak
uzun yürüyüşe katılan gençler, en saf
duygularla yoldaşlığı yaşıyorlardı.
Karşılıksız bir şeyin kalmadığı bir
sistemde büyümüş gençler hiçbir karşılık beklemeden ortak değerleri ve
inançları için yürüyorlardı. Bu yolda
beraber yürümek en samimi ve dostça
duygularla paylaşmayı öğretiyordu.
Polis arada bizi izliyor düşman gerçekliğini her an bize hissettiriyordu.
Ama yürüyüşümüz düşmanın bile
saygısını kazanmıştı. İşte bu Amed
zındanında Esat Oktay'ın yüzüne tükürerek, teslim olanları teslimiyetten
iğrendiren ve varsa biraz onur ve vicdanı direnişe geçiren Sara'ların ruhuydu. Bu ruh düşman saflarında
olupta, insanlığını bir parça korumuş
o insanların saygısını uyandırıyordu.
13
İlgi çok yoğundu
Yürüdüğümüz şehirlerde ve köylerde bizleri gören yurtseverler sokaklara akarak bizi karşılıyorlardı.
En önde almanca "Frankfurt'tan, Straßbourg'a yürüyoruz" sloganı yazılı pankartımızı gören almanlarda bizi ilgi
ile izliyorlardı. Bazıları yabancı düşmanlıklarını, özde insanlık düşmanlıklarını gizlemeyip açıkça rahatsızlıklarını belirtiyorlardı. Ama çoğu alman, Kürt halkının özgürlük yürüyüşünü selamlıyor, alkışlar ile bizi desteklediklerini gösteriyorlardı. Özellikle
çocuklar ve gençler yürüyüşün coşkusunu görünce bize el sallıyorlardı.
Yürüyüşümüzün 12. gününde binlerce
bildiri dağıtıldı ve binlerce insan önderliğe yapılan uluslarası komployu
ve bizim ona karşı olan bağlılığımızı
öğrendi. Birçok şehirde ‘ÖCALAN'A
ÖZGÜRLÜK , KÜRDİSTAN'A BARIŞ!’ sloganları yankılandı. Özgürlük
yürüyüşümüzü Önder APO'ya olan
inanç ve bağlılığımızla, Önderliğimiz
özgürleşinceye kadar Kürt gençleri
olarak özgürlük şarkılarımızı bütün
dünyaya söyleyeceğiz.
Adar 2015
14-16.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:05 Page 14
n n
n
Kürt Halkının
Büyük Gerilla
Komutanı Agît
Adar 2015
14
HPG BİM arşivi n
n n
Kürt halkının efsanevi komutanı
Mahsum KORKMAZ (AGÎT), 1956
yılında Diyarbakır’a bağlı Silvan ilçesinde doğdu. Henüz genç yaşlardayken, ailesinin Batman'a göç edip
yerleşmesiyle, Batman'da büyümüş,
ilk devrimci çalışmalara burada katılmıştır. 1970'lerden sonra, Kürdistan
genelinde gelişen aydın-gençlik hareketinden etkilenen Komutan Agît,
PKK öncü kadrolarından ve Amed
zindanında direnişiyle onurlu yaşamı
yaratan Mazlum DOĞAN aracılığıyla
14-16.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:05 Page 15
STÊRKA CIWAN
PKK'yle (APOCULARLA) tanışır.
Komutan Agît, ilk devrimci faaliyetlere Batman'da başlamış, daha sonraki tüm mücadelesinde daima en
önde yer almıştır. O, içerisinde doğduğu ortamın tüm olumsuzluklarına
karşı, yoğun bir ideolojik, politik ve
örgütsel savaş açarak büyük gelişmeler
sağlamıştır. Halk savaşı yolunda daha
büyük atılımları gerçekleştirmek için
Ocak 1980'de Lübnan'daki Filistin
kamplarına giden Komutan Agît, yedi
aylık bir eğitim sürecinin ardından,
büyük sorumluluk ve umutlarla Kürdistan'a dönmüştür. Bu dönemde PKK
önder kadrolarından Kemal PİR yoldaş
ile birlikte Türk ordu güçlerinin pususuna düşmüş ve bu pusudan ağır
yaralı kurtulmuştur. Aynı pusuda Kemal PİR yoldaş ise esir alınmıştır.
Mahsum KORKMAZ, Kürt özgürlük mücadelesi ile tanıştığı ilk
yıllarda PKK'ye sunduğu raporunda
şunları belirtmiştir: ‘Yurtsever düşüncelerin yaygın olduğu bir yöreden
(Silvan) oluşum, Türkiye devrimci
hareketinin etkisi, insancıl duygulara
sahip olmam ve ilerici aydın-gençlik
kesimiyle olan bağım gibi etkenler
devrimci olmamda rol oynadı... Devrimci hayata atılmam hareketimizle
başladı. Daha önceleri devrimciliğe
karşı sempatim vardı, fakat herhangi
bir siyasi hareketle ilişkim olmadı...
Hareketimizle ilişkim, 1977 yılında
başladı. Dernek etrafında kümelenen
aydın-gençlik arasındaki saflaşma
sonucu meydana gelen siyasi grup
ayrışmalarında Hareketimizin ihtilalci
yapısına olan ilgim ve yakın arkadaşlarımın çoğunun ortak düşüncelerde olması, beni diğer reformist ve
sosyal-şoven gruplara karşı hareke-
timizin yanında yer almaya itti. Daha
sonraları bu atılımı araştırmalarım
sonucu, bilinçli olarak sürdürdüm.’
1982 sonları ve 1983 baharında
PKK'nin ülkeye yönelik pratik faaliyetlerini başlatması sırasında, birimlerin hazırlık faaliyetlerine katılan
Mahsum KORKMAZ, Kürdistan'ın
birçok bölgesine devrimci öncü birimlerin ulaştırılmasında aktif rol
oynamıştır.
15 Ağustos arifesinde PKK'nin
Merkez Komite üyeliğine seçilen
Komutan Agît, kurulan Hezên Rizgarîya Kurdistan (HRK)'nin Merkez
Konseyi'ne de seçilerek oluşturulan
ilk HRK birliklerinden‘14 Temmuz
Silahlı Propaganda Takımı’nın komutanlığını da üstlenmiştir.
15 Ağustos Atılımının planlaması
ve düzenlemesinde önemli rol oynayan
Komutan Agît’in, eylem öncesi verdiği son talimatlardan biri de şunlardır. ‘Eylem esnasında izinsiz olarak
planlama dışına çıkılmayacak, mevziler terk edilmeyecektir. Atışlar isabetli ve ölçülü olacaktır. Gereksiz
şekilde mermi harcanmayacak, arkadaşlar birbirini vurmamaya ve sivillerin vurulmamasına aşırı bir özen
göstereceklerdir. Çapula girişilmeyecek, geri çekilme kademeli ve savunmalı olacaktır. Dikkati çekilen
bu hususlarla birlikte, plan aşamaları
takım üyelerine topluca kavratılacaktır.
Her grup kendi görevi üzerinde üçdört kez yoğunlaşarak tartışacaktır.’
Bu sözlerden sonra başlayan ve tarihe ilk kurşun olarak geçecek olan 15
Ağustos Atılımı, Agît yoldaşın komutasında gerçekleşen Eruh baskınıyla
özgürlük mücadelesinin en önemli
ayağı olan gerilla savaşını başlatmıştır.
Agît (Mahsum Korkmaz) yoldaşın
insan sevgisiyle dolu yüreği, insana
biçtiği değer çok derindi. Ancak azgın
diktatörlük ortamında insanca yaşamın
imkansızlığı O'nun ve Kürt halkının
önüne silahı tek seçenek olarak bırakmıştır. Binlerce insan sadece Kürt
oldukları için tutuklanmış ve hiçbir
hukuki hak tanınmadan insanlık dışı
uygulamalar altında iradesizleştirilmek
istenmiştir. İşte Agît ve bir grup yoldaşının başkaldırısı bunaydı.
İnsanca yaşamak için direnmekten
başka seçenek bırakılmamıştı. Bu da
bedeli ağır ve ödenmesi gereken bir
borçtu. En zor koşullarda ve büyük
güç dengesizliği içinde sürdürülen
Komutan Agît geride bir korku ve
kaygı değil, korkunç bir kararlılık
ve kazanma hırsı bırakmıştır.
15
Adar 2015
14-16.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:05 Page 16
STÊRKA CIWAN
özgürlük mücadelesi, 15 Ağustos Atılım ruhuyla günümüze kadar süregelmiştir. İlk insanlığın toprakları işleyerek yaşam bulduğu coğrafyada,
Kürt insanı kendisine yabancıaşamazdı. Ölüme mahkum edilmişliğe, kat-
Adar 2015
ledilmişliğe, kimliksiz ve kişiliksiz
yaşamaya evet diyemezdi. Bu, insanlığa bir şey kazandırmadığı gibi, Kürdün yaşam tercihi de bu olamazdı.
İşte Agît'le sembolleşen yiğitlik, böyle
bir zeminde anlam bulmuş, kimlik
16
ve kişilik kazanmıştır. Botan'ın kuytuluklarında gizlenen tarih, Gabar ve
Cudi'de yeniden yaratılıp yazılmıştır.
Tarihi kader belirleyen çizgide insanlığa ulaşmanın mücadelesi verilmiş,
böylece Kürdün yazgısız tarihi diriliş
savaşıyla ilmek ilmek dokunmuş ve
yeniden yazılmıştır.
Örgütçülüğü, disiplini, dinamik yapısı, ilkeli yaklaşımı, emekçiliği, mütevazı yaşamı, birleştirici yanları ile
O, 'Bir çizgi militanı, Apoculuğun
havarisi olarak' işe başlamıştır. Binlerce
yıllık Kürdistan tarihinin yarattığı
umutsuzluk ortamı karşısında o hep
bir umut kaynağı olmuş ve ayrılıkları
değil, birlik yanlarını öne çıkararak
bölücülüğe, parçalanmaya karşı amansız bir savaş vermiştir. Hepsinden
önemlisi O, değer tüketen değil, yaratan olmayı her zaman esas almış
ve bu temelde yaşamıştır. Yaratılan
değerlerin savurganlığı karşısında bir
öfke yumağı olmuştur. Hep öğreniyor
ve öğrendiklerini paylaşmak için hep
öğretiyordu. Yoldaşlarına, dostlarına
bu kadar güç ve moral veren, karşıtlarına ve ihanetçilere de elbette ki
korku salacaktır. Onun için hep karşıtlarınca izlenen ve etkisizleştirilmek
için çaba harcanan bir hedef olmuştur
Agît yoldaş. Bin yılların tarihini bugünle buluşturup gelecekle köprüsünü
kuran bu eşsiz insan, en verimli çağında, yani halkımız, halklarımız için
en yararlı çalışmaları üreteceği bir
dönemde 28 Mart 1986'da Şırnak'ın
Gabar (Küpeli) dağı kırsalında haince
bir komplo sonucu ölümsüzler kervanına katılırken; geride bir korku ve
kaygı değil, korkunç bir kararlılık ve
kazanma hırsı bırakmıştır.
17-19.qxp_Layout 1 22.02.2015 12:44 Page 17
STÊRKA CIWAN
PKK Bir Gençlik
Hareketidir II
n n
Kürdistan yurtsever
Devrimci Gençlik Birliği
O dönemin önemli ayrıntılarından
birisi de Haki Karer’in Dilok’ta çalışma yürüttüğü sırada kurduğu birlik
çalışmasıdır. Bu çalışma PKK hareketinin gençlik tarihi açısından da
önemli bir çalışmadır. Zira henüz
partileşmeyen hareket ilk defa bir
gençlik ismi ile çalışma başlatır.
Kürdistan Yurtsever Devrimci Gençlik Birliği ismi ile başlatılan çalışmada Haki Karer'in rolü temel belirleyicidir. 1977’nin başında Dilok'ta
kurulan oluşumda çoğullukla Haki
Karer'in örgütlediği liseli gençler
yer almaktadır. Kürdistan Yurtsever
Devrimci Gençlik Birliği Dilok’ta
önemli çalışmalara da imza atar.
Ancak Haki Karer’in çalışmalarının
boyut kazandığını ve büyüdüğünü
n
Harun Tolhîldan n
n n
gören kontra güçler 18 Mayıs 1977’de
düzenledikleri bir komplo ile Haki
yoldaşı şehit düşürdü. Haki Karer’i
şehit düşürenlerin amacı hareketi
henüz çıkış aşaması olan gençlik
çağında boğmaktı.
Bir gençlik hareketi olarak
PKK tarih sahnesine çıkıyor
Kürt Özgürlük hareketinin ilk gençlik
örgütlenmesini kuran ve PKK mücadelesinin gelişiminde önemli bir yeri
alan Haki Karer'in şahadetine verilecek
yanıt basit olmamalıydı. Yapılan tartışmaların ardından, partileşme kararı
alınarak 27 Kasım 1978’de PKK ilk
kongresini gerçekleştirildi. Ve Partiya
Karkerên Kurdistan (Kürdistan İşçi Paritsi) kuruluşunu ilan etti.
21 Mart 1973'te Çubuk Barajı bir
grup genç ile başlayan yürüyüş artık
17
farklı bir evreye taşınıyordu. Partileşen
PKK daha halka açılıyor, köy köy, kasaba kasaba, il il örgütlenmesini büyütüyordu. Ancak başlangıcında olduğu
gibi gelişen yıllarda da PKK içerisinde
gençlik her zaman stratejik bir rol ve
misyon üstlendi. Parti mücadelesine
öncülük yaptı. YCK kültürü ile uzun
yıllar parti içerisinde ve halk arasında
cizgi devrimciliğinin sorumluluğunu
üstlendi. Gerek Kuzey Kürdistan’da
gerek ise Kürdistan’ın diğer parçalarında
ve Avrupa’da parti mücadelesinin kitleselleşmesinde, gerillanın büyütülmesinde önemli sonuçlar yarattı. Yine
gerçekleştirdiği eylemler ile her dönem
Önder Apo’ya ve halka yönelik saldırılara yanıt verdi. Bugün de halen çok
güçlü bir şekilde kendisini PKK’de
yaşatan gençlik ruhu esasta bu tarihsel
köklere dayanmaktadır.
Adar 2015
17-19.qxp_Layout 1 22.02.2015 12:45 Page 18
STÊRKA CIWAN
Bu anlamda, PKK bugün de ilk
günkü gibi gençtir. Gerillası ile gençtir, eylemi ve eylemcisi ile gençtir,
Filistin’de verdiği mücadelesi ile
gençtir. Kobanê'deki direnenişi ile
gençtir, Şengal'de bir halkın savunmasını yapanı ile gençtir. Cizîr'de
Hizbul-kontraların, özel savaş güçlerinin saldırılarına karşı özsavunmasını yapanla gençtir. Onun için
PKK'de gençliği çok fazla idealize
etmeye gerek yok. Gençliği çok fazla
idealize eden yaklaşımların temelinde,
gençliği bu mücadeleden soyutlamak
çabaları yatmaktadır. Niyetleri gençlik
üzerinden PKK'yi yaşlandırma, mücadeleden, direnişten alıkoymaktır.
PKK'deki gençlik olgusu oldukça
somut ve netttir. Fakat tanımlanma-
Adar 2015
sına gelindiğinde sorunlu kimi tanımlamalar vardır ve buna karşı mücadele edilmelidir. İşte gençlik gelecektir söylemi var mesela, öyle değildir gençlik sadece gelecek değildir.
Gençlik bu hareketin tarihidir, bu
günüdür, yarınsa zaten gençliğindir.
Bize yarınları vaaddedenler, bugünümüzü bizden çalmak isteyenlerdir.
Bugünü bizden çalanların yarınlarında
ise gençliğe hiçbir zaman söz hakkı
olmayacaktır.
PKK’nin yaşlandırılmasına
izin vermeyeceğiz
Gençliği bu soyut kavramlar ile
ele almaya çalışanlara karşı duruş net
olmalıdır. Bu içimizdeki orta sınıf
siyasetinin, toplum mühendislerinin
18
yaklaşımıdır. Kendilerini çok üstte
gördükleri için gençliğe sürekli akıl
verilmesi gereken toy bir kesim olarak
bakmaktadırlar. Bu hareketin gençliği
pespektifini kimden ve nasıl alacağını
çok iyi bilir. Gençliğin perspektif alacağı yer Başkan Apo'dur, şehitlerdir,
PKK mücdalesinin tarihidir, gerilladır,
Kobanê'dir. Bu perspektif ile hareket
eden gençlik PKK'nin yaşlandırılmasına asla izin vermeyecektir. Ali Çiçek
nasıl genç kaldıysa, PKK bayrağındaki
kızıl yıdız da öyle genç kalacaktır.
Bugün hareketimizin geldiği aşama
bir zafer aşamasıdır. Bu dönemin gençliği ise KCK Yürütme Konseyi Üyesi
Duran Kalkan'ın da belirttiği gibi
zafer döneminin gençliğidir. Zafer
dönemlerinin gençliği olmak bir onur
17-19.qxp_Layout 1 22.02.2015 12:45 Page 19
STÊRKA CIWAN
olduğu kadar, büyük sorumluluklar
da taşır. Bu sorumlulukların başında
da hareket içerisinde geliştirilmek istenen orta sınıflaşma ve liberal eğilimlere karşı radikal mücadale çizgisini
yükseltmek gelmektedir. Toplumsal
öncülük gerçeği de bunu gerektirmektedir. Bunun için en fazla ideolojikleşme mücdalesi gençlikte olmalıdır. Gençlik ideolojikleştiği oranda,
hareketimize karşı içte ve dışta geliştirilmek istenen tafiyeci veya gizli
tasfiyeci yaklaşımlara karşı daha güçlü
mücadele edecektir. Böyle olmazsa
işte Amed'in Kırklar Dağı herkesin
gözü önünde parsel parsel satılır,
kimse de buna tepki göstermez. Gençlik Kürdistan'ın özsavunma gücü olacaksa, bu duruma ilk tepkiyi gençliğin
göstermesi gerekirdi. Kim yaparsa
yapsın, hangi niyetle yaparsa yapsın,
yanlış olana karşı mücadele edilmelidir. Kültürel soykırım ise bundan
büyük kültürel soykırım olamaz. Böylesi durumlara karşı düşmanın soykırımcı politikalarına gösterdiğmiz
tepkinin on katını içimizdeki mücadele
karşıtlarına karşı gösterebilmeliyiz.
Demokratik ulusun inşası ancak böyle
gelişecektir. Yoksa Demokratik
Ulus'un inşasını orta sınıf siyasetçiler
ve Kürt burjuvazisi geliştirmeyecektir.
Dünya devrim tarihi bu tür onlarca
örnekle doludur. Örneğin Sovyetler'de
Emek Müfrezeleri vardır. Gençlerden
oluşan bu Emek Müfrezeleri, Sovyetler
Birliği'nin ekonomik, sosyal, kültürel
yaşamının inşasında çok önemli rol
oynamıştır. Yine bir diğer örnek,
Çin'de Kızıl Muhafızlar vardır. Bu
da esasta üniversiteli gençlerin kurduğu
bir gençlik örgütüdür. Çin devrimini
orta sınıfın tekeline girmesine karşı
uzun yıllar mücadele etmişlerdir. Kürdistan devriminin zafer aşamasına
geldiği dönemde ülkemizde de benzer
tehlikeler kendisini her geçen gün
hissetirmektedir. İşte sözüm ona kimi
iş insanları televizyonlara çıkıp, konuşuyorlar. Konuşurken de Önder
Apo'nun, hareketimizin binbir emekle
yarattığı değerlerin üzerine nasıl konacaklarını anlatıyorlar. Demokratik
konfederalizm olmaz, küreselleşmeli,
kapitalizmin kölesi olalım diyorlar.
İşte bunlara karşı mücadele gençliğin
temel görevidir. Ancak burjuvazinin
umutları kursağında kalacaktır. Ne
Rojava'da ne de Kürdistan'ın diğer
parçalarında artık parayı veren düdüğü
çalamayacak, kim ki Kürdistan de19
ğerlerine el atarsa gençlik savaş borozanlarını çalacak, iç mücadeleyi
yükseltecektir.
Orta sınıflaşmaya karşı, liberalizme,
Kürdistan topraklarını pazarlamak isteyenlere, mücadele değerlerimizi bir
kaç kuruş ile satın alacağını düşünenlere şunu söylemeliyiz. ''Biz her
yerdeyiz, köyde, kasabada, ilçede, Avrupa’nın banliyölerinde, derneklerinde,
okullarda, eylemde ve Kobanê’deyiz.
Kürdistan'da yağmaya ve talana geçit
vermeyeceğiz. Genç başlayan mücadelemizi, başarıya biz taşıyacağız ve
Özgür Demokratik Özerk Kürdistan'ı
Ali Çiçeklere, Hîdarlara, Özgür Ronîlere, Ronahîlere, Baz Mordemlere
ve Arînlere armağan edeceğiz."
Adar 2015
20-22.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:02 Page 20
STÊRKA CIWAN
Erdal’a Selam Durdu
Erdallar
n n
n
Hakkı verilmiş bir yaşam
Erdal’ın asıl manası; yaşamı tutkulu
seven, direnişi yaşamda ören, harcını
umutla ve inancıyla karandır. Anlamı
bu olsa da, Erdalların maneviyatını
anlatmaya yetmiyor. Erdal demek;
düşüncemizde var olanagelmiş anlatıların, efsanelerin adı oluyor bir tarihi
yüklenerek. Erdal’ı yazmak; sözcüklerin yetmediği anlamların, derinden
gelen sonsuz aşkların, karanlıkta kalan
izlerinden daha ileri bir yaşamdır.
Erdal olmak; tarihin içinde saklı
olan aşkların beslendiği Kürdistan olmaktır; soluk almak, nefes nefese kalmak ve umutla yarınlara yol almaktır.
Serüvenlerdeki masal kahramanları
gibi yaşama adı vermektir Erdal olmak.
Erdal gibi hakkını vererek yaşamak.
Mertlikle Mert olmak, isyanla isyancı
olmak ve de tarihle tarih olmak yani
adı gibi Erdal olmak.
Bir Erdal toprağa düşer bin Erdal
toprakta filizlenip boy vererek fidan
olur. Fidanlar ki hayatın nefesidir; topAdar 2015
20
Dergah Kobanê n
n n
20-22.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:03 Page 21
STÊRKA CIWAN
rağın bitmeyen tohumları gibi filizlenir,
kök salar gencecik bedenleriyle. Bu
toprakların bitmeyen doğum sancılarında Erdal olur Daimi’nin, Selman’ın,
Engin’in, Mustafa’nın yeni anlamları
tarihe işlenir Haftanin de, Qandil de,
Ankara’da, Şengal’de. Kutsallıkların,
maneviyatın ve onurlu yaşamın takipçilerinin diyarı Laleş’in, Sincar Dağı’nın
eteklerinde kendilerinden bir parça
olan bu kutsal toprakların mirasına
kanlı ellerin değmemesi içindi onların
mücadelesi. Kobanê, Şengal, Kerkük
ve Mexmûr’da direnişle kara yüzlü,
kara kafalı, kara gözlü bu insanlıktan
çıkmış olan vahşilere karşı üstün başarılar elde etmedeki yaşamlarıyla
Erdal oluyordu direnişlerin adı. Kobanê’de Arîn Mîrxan, Mexmûr da gazeteci Deniz Fırat ve Şengal’de ise
Erdal Welat oluyordu direnişin adı.
Adı Erdal soyadı Welat olan bu Kürdistan çocuğu ülkesine ayak bastığı
günlerin heyecanını soluk soluğa hissederek yaşıyordu. Sabırla eğitimini
bitirip ön cepheye gitmeyi bekliyordu.
Son ana kadar bile eğitimlerde tek kelime etmiyordu. Yaşamı savaşta, pratikte
görme arzusu onu daha da hızlı adımlarla cepheye gitmeye itiyordu. Çünkü
adını aldığı ama manasını bilmediği
Erdal ismiyle bir Welat oluşmuştu
içinde. Ve o özlemi ne yapsa yapsın
gideremiyor, yaşamı derinden hissediyor, emekle yoğuruyor ve mütevaziliğiyle de Erdal Welat oluyordu. Bu
bir manevi derinleşme, bütünleşme ve
özgürleşme oluyordu Welat içn. Erdal,
Welat’ıyla (ülkesi) bütünleşiyor, Welat
ise özgürlüğü bu genç yürekte buluyordu. Her ikisinin birleşimi ise özgür
ülke oluyordu.
Erdallar ve aldılları; zafer ve özgürlük bayraklarına dünya’nın gözlerini
yummasına, sağır taklidi yapmasına
ve dillerini yutmuşcasına sessiz kalmasına karşın, selam durdukları kutsal
topraklarıyla bütünleşemeden özgürlüğe cevap olmayacaklarını iyi biliyorlardı. Umut kadar değerli olan zaferleriyle taçlandırıyorlardı topraklarını.
Kan içinde, ter içinde, emekle zaferi
canları pahasına müjdeliyorlardı zılgıtlarıyla Arînlere, Erdallara ve tüm
direniş şehidlerine.
21
Özün Olduğu İçin
Başaracaksın!
- Adın?
Er: Erdal
- Memleket?
Er.: Pazarcık.
- Yaşın?
Er.: Yirmi üç Başkanım.
- Nereden geldin?
Er.: Avrupa’dan Başkanım.
- Kaç aydır?
Er.: Yeni geldim Başkanım.
- Yenisin ha. Partiyle ilişkileriniz ne
zamana dayanıyor?
Adar 2015
20-22.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:03 Page 22
STÊRKA CIWAN
Er.: Ailenin etkisiyle 1970’lerin sonunda tanıştım.
- Hangi aileden?
Er.: Şehit Mustafa Yöndem’in çevresi.
- Akrabası mı?
Er.: Evet Başkanım.
- Mustafa Yöndem sizin neyiniz?
Er.: Mustafa Yöndem annemin yeğenidir.
- O köylü müsünüz?
Er.: Evet Başkanım.
- Hangi köydü o?
Er.: Topaluşağı.
- Topalan. Yenidir, eğitime katılacak. Haftanin’e yazın. Tamam, uygun mudur?
Er.: Uygundur Başkanım.
- İstiyorsun yani. Erdal’ın da alanıdır o. Gideceğiniz alan Erdal’ın alanıdır. Adın Erdal mı şimdi?
Er.: Doğrudur Başkanım.
- Tamam. Erdal orada çaba harcayanların başta gelenlerindendi. Layık olmaya çalış oldu mu? Yaman
bir savaşçı ol.
Er.: Olacağım Başkanım.
- Okuma durumun vardı değil mi?
Er.: Evet Başkanım.
- Neydi?
Er.: Lise sona kadar okudum.
- Pazarcık’ta mı okudun?
Er.: Yok, Almanya’da okudum.
- Yabancı dil mi?
Er.: Evet Başkanım.
Ro: Başkanım, arkadaş dış ilişki
faaliyetlerinde çalışıyordu.
- Olsun, işte güçlenecek. Yani gerilla olamaz mı diyorsunuz?
Ro: Olabilir Başkanım, o açıdan değil, dil iyi biliyor.
- Dil iyi biliyor yani. Gerillacı ol,
ondan sonra dış ilişki.
Adar 2015
Er.: Yok Başkanım, Avrupa’ya geri
gitmek istemiyorum.
- Yok, yok sorun değil o, kapsamlı
bir görevdir. İddialıdır, iyidir.
Ro: Gelişmeye açık Başkanım.
- Oldukça açık değil mi? Başarı dileyelim. Kısa kaldın. Başka bir şey
diyor musun?
Er.: Başaracağım diyorum Başkanım. Kararlıyım.
- Avrupa’da büyümüşsün. Orada
çok zorlanacaksın. Karı yiyeceksin,
22
kışı yiyeceksin. Fakat özün olduğu
için başaracaksın.
Erdal Welat da tıpkı silahını kaldırdığı Erdal yoldaş gibi Avrupa’nın
buz toplumunun içinde kendisini
PKK’ye katarak, Kürdistan da özüyle
bütünleşerek, Şengal’in bağrında Erdal’a selam durarak, derin ve özgür
bir gelecek için şehidler kervanına
katıldı..
23-24.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:11 Page 23
STÊRKA CIWAN
T
Savaşacağız özgür yarınlar yaratmak için.
Ancak o zaman mümkün olur özgür ve
kadına yaraşır umutlu günler...
ecavüz
Kültürü
n n
n
Silav Soran
Kültür insana ait bir kavramdır,
toplumun ise silinmeyen hafızası,
kimliğidir. Kültür toplumsal bir olgudur. Toplumun özsavunmasıdır. Tecavüz kültürünün ilk hedefi kadındır.
Kadın kendini koruyabilmek ve yaşamını güvence altına alabilmek için
mücadele edip özsavunmasını güçlendirmelidir. Mesela mitolojideki
İnanna komünal değerlerin toplumsal
ifadesi olurken, Enki yalancı, iki
yüzlü, iktidarcı, kurnaz erkek kimliğini
açığa çıkarmıştır. İnanna kadın öncülüğünde komünal toplumun yarattığı
değerleri ifade eden 104-ME hileyle
çalan Enki’ye karşı mücadelesini özsavunmayla gerçekleştirmiştir.
Toplumda ilk tecavüz kadına karşı
yapılmıştır. Erkek cinsiyetiyle gerçekleştirilen toplumsal cinsiyetin başlangıcı
n n
n
olan bu tecavüz kültürüne karşı tarihten
bugüne kadar mücadele yürütülerek
bedeller verilmiştir, verilmeye de devam
edilmektedir. Tecavüz bir insanın, bir
toplumun tüm haklarını gasp ederek
kendi tasarrufuna geçirmektir. Tecavüz
sadece bir insanın köleleştirilmesiyle
ifade edilemez. Kimse tecavüzün, tecavüz kültürünün hiçbir direnişle özümsendiğini, yaşandığını iddia edemez.
Tecavüz kültürü yıllardır en kaçınılmaz
haliyle yaşamımızda var olmuştur.Tecavüz kültürünün yaratıcıları, sahipleri
olarak bunda ısrar edenlerin özelde
temel hedefleri Kürdistan olmuştur.
Sistemin Kürdistan’da tecavüz kültürünü içselleştirme ve bunu sürekli
kılma çabaları sürmektedir. Sistem
güçleri topluma temsiliyetini dayatmakta, ölümü göstererek tecavüz ger23
çekliğiyle yaşamaya razı etmektedir.
Sistemde bir erkeğin bir kadına ‘’Ya
benim olacaksın ya da öleceksin‘’ sözleri insanlık dışıdır ve kadına yapılan
psikolojik tecavüz kültürüdür. Kimliksiz, kişiliksiz ve onursuz bir yaşamın
dayatılmasından tutalım, ormanlarımızın yakılması, tarihimizin barajlarla
sular altında bırakılması, yaşadığımız
toprakların çoraklaştırılması gibi yaşananların hepsi tecavüz kültürünün
anlayışıdır. Topraklarımızın, ülkemizin,
devletin askeri gücüyle karış karış işgal
edilmesi, kendi topraklarımızda özgürce
yaşamadığımız, topraklarımızın bize
karşı yasaklanması, yer altı zenginliklerimizin bizden alınıp götürülmesi
tecavüz anlayışının sonucudur.
Tecavüz kültürünün en büyük destekçileri ve herşeyi kendi yayınlarıyla
Adar 2015
23-24.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:11 Page 24
STÊRKA CIWAN
çarpıtan özel savaş medyası, diziler,
reklamlar, haberler olmaktadır. Bu anlamda Kürdistan’da yaşanan her olay
ve tecavüzlerinin üstü örtülüp perdelenmektedir. Halka, kadınlara, gençlere
dizileriyle, filmleriyle, klipleriyle hayali
bir dünya kurarak bunlara bir rol biçerek
tecavüz kültürü olarak zihinlerde özümseterek göstermektedir. Bir dizi veye
filmde tecavüze uğrayan kadın, sonradan
tecavüzcü kişiye aşık olabiliyor. İşte
medya bu kadar insanlar alçakça bir
tecavüz sonucunu gösteriyor. Bu bir
kültür katliamıdır. Tüm renkleri, sesleri,
zenginlikleri, yani farklılıkları ayrıştırarak tekleştirmek ve bu tekliğe yaşamı
hapsetmek faşizmdir. Her şey ‘’Tek
millet, tek devlet, tek düşünce’’olarak
tanımlıyor. Teklik yaşamın her alanında
dayatılarak yaşamın renklerini soldurmaya çalışıyor.
Tecavüz kültürünün etkisiyle kendi
anadilini, kültürünü hor görmüş, küçümsemiş, ağzına bile almak istemeyen
davranışlarıyla, giyimiyle, yaşam biçimiyle tecavüzcüsünü taklit eden birçok
gencimiz vardır. Tecavüzü sadece bunlarla adlandıramayız. Tecavüzü en çok
kültür haline getiren bu sistemdir.
Sistem nasıl tecavüzse, erkek de ailenin
tecavüz anlayışını kendinde barındı-
randır. Kadın üzerinde en çok oyun
oynayan sistem hegemonyası kadınları
her alanda kuşatmıştır. Kapitalist modernite ile birlikte en zirvede yaşanan
bu ahlaksızlık kadını en dibe vurmuştur.
Bugün kadın, dünyanın dört bir tarafından erkek zihniyeti ve sistemin şiddetine maruz kalmıştır. Kadınlara yönelik şiddet, tecavüz, taciz, baskı kültürleştirilerek normalleştirilmiştir. Bugüne kadar gelen kadın, aile içerisinde
mülkleştirilmiştir. Erkek istediğini yaparak zirveye çıkarken kadının yapacağı
en ufak hata, namus adı altında kadına
yönelik en büyük katliamları yaşatmıştır.
Kadın her alanda tecavüze maruz kalıyor. Aile içerisinde bile kendi eşine
tecavüz eden adam, bugün kendi kızına
tecavüz ediyor. Kendi kız kardeşine
namus bekçiliği yapan erkek kardeş
ise kız kardeşine hiçbir hak vermeyerek
ona piskolojik baskı yapıyor.
Bugüne baktığımızda:
-Dünyada her üç kadından biri fiziksel
şiddet görüyor.
-Dünyada her altı dakikada bir kadına
tecavüz ediyor.
-Hindistan’da hergün beş kadın çeyiz
kavgaları yüzünden ölüyor.
Şehit Berîtan, Şehit Zîlan, Şehit Sara, Şehit Arîn
Mirkan ve ismi sonsuz nice tanrıça nın ışığında
yürüyeceğiz.
Adar 2015
24
-Irak’ta savaşın ilk aylarında 20 bin
kadına tecavüz edildi.
-Her üç kadından biri düşürülüyor,
cinsel ilişkiye zorlanıyor, tecavüz ediliyor
-Kadın cinayetlerinin %70 i erkek arkadaşları, eşleri tarafından yapılıyor.
Gerçekler acı olsa bile bize çağımızın geldiği ahlak-sızlık düzeyini
gösteriyor. Sorunları ele aldığımızda
ideolojik, kültürel, sosyal, ekonomik,
vicdan boyutunuda ele almak gerekir.
Sonuç olarak tüm bu tecavüz kültürünün geliştirilmesiyle karşı bir kadın
mücedelesinin geliştiğini belirtebiliriz.
Kadınlar cevap olarak alanları doldurup en iyi mücadeleyi göstermelidir.
Küçük yaşta evlendirilen kız çocukları
yine kadınlar tarafından sahiplenilerek
mücadele verilmelidir.
DAİŞ’in sürdürdüğü islamiyet zihniyetine karşı kadınlar cepheleri doldurarak ve büyük bir direnişle savaşıyorlar. YPJ/YJA-STAR savaşçılar
kaçırılan kadınlarımız, öldürülen kadınlarımız, özgürlük için savaşıyorlar.
Öfkemiz, kinimiz öyle büyük ki devletin üzerimizde uyguladığı köleliğe,
şiddete, tacize, tecavüze, düşüncesizliğe ve duygusallığa karşı bugün biz
kadınlar olarak Önderlik’in ideolojisine
ve sunmuş olduğu perspektifi esas
alarak mücadelemizi büyüterek zaferle
taçlandıracağız.
Biz kadınlar kahramanlarımız Şehit
Berîtan, Şehit Zîlan, Şehit Sara, Şehit
Arîn Mirkan ve ismi sonsuz nice tanrıça nın ışığında yürüyeceğiz. Ancak
o zaman mümkün olur aydınlığa kavuşmak! Savaşacağız özgür yarınlar
yaratmak için. Ancak o zaman mümkün olur özgür ve kadına yaraşır
umutlu günler...
25-26.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:08 Page 25
STÊRKA CIWAN
Özgecan Olayı DAİŞ’leşen
AKP Kültürüdür
n n
Mersin-Tarsus’ta insan vicdanının
kabul edemeyeceği ve kaldıramayacağı
bir vahşet yaşandı. Günlük yaşamında
evine doğru giden bir genç kıza tecavüzcü bir erkeğe karşı durduğu için,
insan aklının alamayacağı bir vahşetle
katledildi. Ve daha da tuhafı ve bu
vahşeti derinleştiren ise başka erkeklerin
de gelip, bu vahşice uygulanan cinayete
arka çıkarak, genç kızı yakmalarıdır.
n
Şîho Dîrlîk
n n
Bu vahşeti nasıl ele alacağız? Nasıl
değerlendireceğiz? Nereye koyacağız?
AKP hükümetinin iktidarda bulunduğu son 12 yılda yaklaşık 5400 kadının bu tarzda katledildiği dile getiriliyor. Hatta deniliyor ki kadın cinayetlerinde yüzde 1400 artış yaşanmaktadır. Yaşanmıştır.
Kadın cinayetlerinde bu yoğun artışı
nereye bağlamak gerekiyor? Ya da
25
n
bu yoğun şiddet derinleşmesini nasıl
ele almak gerekiyor?
Önce şunu belirtelim ki, olup biten
sadece birkaç sapık kişinin yaptığı
cinayet ve tecavüzler değildir. Bu tür
olaylara katılmış olan kişilikleri de
elbette ele almak gerekebilir. Ancak
bu kişilikleri ortaya çıkaran kültürü
derinliğine ele alarak irdelemek daha
yerinde olmaz mı?
Adar 2015
25-26.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:08 Page 26
STÊRKA CIWAN
AKP eril zihniyetiyle desteklendiklerinde neyi yapmazlar ki? Günlük olarak böyle beslenen bir zihniyet
kadına günlük olarak yönelmez mi? Tecavüze kalkışmaz mı? Vurmaz mı? Bıçaklamaz mı? Katletmez mi?
Tecavüz etmek isterken bir kadın bunu ret ederse
onu yakmaz mı, katletmez mi?
Geçmişte her insanın 4 yaşına kadar
dünyaya Müslüman olarak geldiği
söylenirdi. Ya da her çocuğun günahsız
dünyaya geldiğinin söylendiğini de
duymuşuzdur. Bunun böyle olduğuna
inanmak çokta yanlış değildir.
Peki, nasıl oluyor da, böyle temiz
ve saf olarak dünyaya gelen insanlarözelde de erkekler-bu düzeyde insan
vicdanın kabul edemeyeceği ve kaldıramayacağı vahşet uygulayıcıları
haline gelebiliyorlar?
Daha açık olarak soralım; bu DAİŞ'leşen Kültür nasıl gelişti?
Türkiye’de olup bitenler kesinlikle
bir kültürle bağlantılıdır. Kültür ise
zihniyet ile bağı kesindir. Türkiye’de
var olan ve özenle geliştirilen eril
zihniyettir. Erkeğin önde olduğu, erkeğin her şeyi yapmasına hak verildiği
bir zihniyeti AKP gün gün geliştirmektedir. Eril ya da erkeksi kültürü
elbette sadece AKP geliştirmemiştir.
İktidarcı yapılar doğaları gereği erkekçidir. Devlet yapılarını biz örgütAdar 2015
lenmiş ve sisteme kavuşturulmuş iktidar olarak ele alırsak, devlet yapıların
tamamen tecavüzcü yapılar olduğunu
söylemiş oluyoruz.
Özcesi; devletlerin geliştirdikleri
erilliktir. Erkekliktir. Cinsiyetçiliktir.
Bu bağlamda kadın düşmanlığıdır.
Ve bunu iktidarın geliştirildiği ilk
günden beri yaşıyoruz. İktidar öncelikli
olarak kadının tecavüzü ile başlamıştır.
Kadını hapsetmeyle, kadını dıştalamakla ve de kadını köle haline getirilmekle geliştirilmiştir.
İktidar tarihsel olarak böyle geliştirilmiştir. Gerçeklik böyle olmasına
rağmen, ısrarla kadına yönelmek, kadını çocuk doğurma makinesi olarak
ele almak, kadının fıtratı deyip durmak, üstünü kapatmak, kamu alanlarına geçişini engellemeye kalkışmak
derken günlük olarak kadının ne kadar
tahrik edici olduğunu dile getirmek
doğalında tarihsel olarak geliştirilmiş
olan eril kültürünü hortlatır. Ve nitekim
Türkiye’de bugün doludizgin bir eril
26
ve erkeklik kültürü hortluyor.
Ancak bugün Türkiye’de olup bitenleri sadece hortlayan bir erkeklik
kültürü ile ele almak elbette yetmez.
Dikkat edersek Özgecan olayında görülen tamamen DAİŞ tarzı bir katletme
yöntemidir. DAİŞ kültürüdür. DAİŞ’de
benzer bir biçimde kadınları katlettiğini günlük olarak bizler ekranlarda
görüyoruz.
Peki, nasıl oluyor da DAİŞ tarzı
kültür Türkiye’de kadına uygulanıyor,
uygulanmaya başlıyor?
Bu tarz bir vahşi kültürün gelişmesi
kesinlikle AKP’nin yaşam felsefesiyle,
kültürüyle bire bir alakalı olduğu kesindir. Öyle bol keseden söz sarf edildiğine bakılmasın. Üslubuyla beyan
aynı ile insan misali, AKP’nin üslubu
neyse yaşam tarzları ya da kişilikleri
de odur. Ve nitekim bu kadar kadın
karşıtı karar alan, kadın karşıtı açıklamalar yapan, doğurma makinesi olarak
gören, yukarıda ifade ettiğimiz gibi
kapatan, orasına burasına karışan bir
zihniyetin, toplum içerisinde devlet
yapıları tarafından oluşturulan iktidarcı
yapıları hortlatacağı kesin değil midir?
Böyle bir zihniyete sahip olan yapılar
AKP eril zihniyetiyle desteklendiklerinde neyi yapmazlar ki? Günlük olarak
böyle beslenen bir zihniyet kadına
günlük olarak yönelmez mi? Tecavüze
kalkışmaz mı? Vurmaz mı? Bıçaklamaz
mı? Katletmez mi? Tecavüz etmek isterken bir kadın bunu ret ederse onu
yakmaz mı, katletmez mi?
Sözü uzatmadan belirtelim ki; Özgecan Olayı DAİŞ’leşen AKP Kültürüdür. AKP’nin zihniyetidir. Onun için
Özgecan olayını ele almak istiyorsak
önce AKP zihniyetini değerlendirerek
karşı durmasını bilmek gerekiyor.
27-28.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:02 Page 27
8
8 Mart denilince aklımıza ne geliyor? Bu gün yalnızca kadınların sömürülmüşlüklerine bir başkaldırısı
mıdır? Yoksa bin yılların direniş kültürünün bugün ulaştığı bir aşama mıdır? Bu ve benzeri soruları elbette
çoğaltabilir, daha detaylandırabiliriz.
Ancak öncelikle 8 Mart tarihine kısaca
bir bakmakta fayda var.
1857 tarihinde Amerika’nın New
York kentinde bulunan ve 40 bin dokuma işçisinin çalıştığı bir tekstil fabrikasında, daha iyi çalışma koşulları
istenmesi üzerine polis işçilere saldırdı.
İşçiler önce fabrikaya kilitlendi, ardından da fabrikada yangın çıktı. Binlerce işçi, fabrikanın önüne kurulan
polis barikatlarından dolayı bu engeli
aşamadıkları için 129 işçi o gün oracıkta can verdi. 129 kadının yanarak
can vermesi, 1920 yılında Kopenhag’da
düzenlenen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nın da ana gündemi
oldu. Ve bu konferansta 8 Mart ‘Dünya
Emekçi Kadınlar Günü’ olarak kabul
edildi. Ardından mücadele ile geçen
tam 65 yıl sonra yani 1975 tarihinde
Birleşmiş Milletler-BM 8 Mart’ı Dünya
STÊRKA CIWAN
Mart Bir Direniş
Kültürüdür
n n
n
Arjîn Ciwan
Kadınlar Günü olarak kabul etmek
durumunda kaldı.
8 Mart’ın kabul edilmesinde büyük
emeği geçen Clara Zetkin bugün
hala hafızalarımızda devrimci kadın
duruşun simgesi olarak bulunmaktadır. Ve biz genç kadınlar bugünü
‘Clara Zetkinlerden Saralara’ diye
sloganlaştırırken bu kısa tarihi de
bilmek zorundayız.
Gelelim günümüze. Elbetteki erkek
egemenlikli sistem yani içinde yaşadığımız kapitalist toplum bir yandan
8 Mart’ın direnişçi ve mücadeleci yönünü görmezden gelerek, her konuda
yaptığı gibi bu günün de içini boşaltarak 8 Mart’ı anlamsızlaştırma çabası
vermektedir. 8 Mart’ı sanki kadınlara
öylesine verilmiş, bahşedilmiş bir gün
gibi saymakta, böyle göstermek istemektedir. Ancak gerçek böyle değil.
Kadın olarak toplumu temsil eden
bizler, 8 Mart’ı bir mücadele aracı
olarak ele alıp, kapitalist sistemin
yok etmek istediği ‘insan’ı ve ‘toplum’u yeniden varetmenin mücadelesini veriyoruz. Hem de dünyanın
her yerinde her gün direnerek her
27
n n
n
gün bedel ödeyerek ve her gün canımıza kastedilmesine rağmen mücadelemizi her alanda büyüterek bunu
yapıyoruz. Örneğin; Hindistan’da adeta
‘normal’ hale getirilen ve her 18
saatte bir tecavüzün yaşandığı bu
erkek dünyasında kadınlar, Gulabi
(Pembe) Örgütü çatısı altında birleşerek aktif savunma ve korunma sistemlerini kurmuş bulunmaktadırlar.
Peki bu tarz bir korunma yeterli midir?
Elbetteki hayır. Biz kadınların asıl
sorunu kendimizi sadece erkek şiddetine, katletmesine, tacizine ve tecavüzüne karşı korunmak değildir,
olamaz da. Biz özü itibariyle erkeğe
ait olan ve her gün kadını ve toplumu
parça parça yok eden bu sisteme karşı
kendimizi korumalıyız. Birincil ve
asli görevimiz budur. Bunun için ne
yapmalıyız, sorusunun cevabı ise aslında gün gibi ortadadır. Bize ait olmayan bu bireyci, bencil, hesapçı,
şiddet ve kanla beslenen, parayla ve
yarattığı metalarla herkesi, en başta
da kadını satın alabileceğini düşünen
erkek sistemine karşı koymalı, ona
karşı savaşmalıyız. İşte 8 Mart da bu
Adar 2015
27-28.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:02 Page 28
STÊRKA CIWAN
mücadelenin farkındalığımızı arttırdığı,
örgütlülüğümüzü her gün büyüttüğümüzün göstergesi olduğu, daha fazla
mücadele etmemiz gerektiğini bir kez
daha herkese gösterdiğimiz bir gün
olmaktadır.
Sadece Şengal’de binlerce kadının
kaçırılıp tecavüz edildiği ve köle olarak
satıldığı bu sisteme karşı koymak
elbette yalnız Kürt kadınının sorunu
olamaz. Verdiğimiz Hindistan örneğinde olduğu gibi dünyanın pek çok
yerinde ve Avrupa’da kadına yönelik
cinayetler neredeyse günlük yaşamın
Adar 2015
parçası haline gelmiş bulunmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde Belçika’nın Aalst
kentinde düzenlenen ve Belçika’nın
en büyük festivali olarak kabul edilen
karnavalın son gününde de bir kadın
kocası tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Böylesi tek tek örnekleri sıralayabiliriz ancak konumuz bu değil.
Burda katleden, öldüren, tecavüz eden
ve kadına her şeyi reva gören erkek
zihniyetinden bahsediyor ve buna karşı
mücadelenin öne çıkması gerektiğini
vurguluyoruz. 8 Mart nasıl ki dünya
kadınlarının mücadelesinin bir aracı-
28
günü olmuş ise Kobanê’de, Şengal’de
ve Kürdistan’ın her köşesinde direnen
kadınlar da Ortadoğu ve dünyanın direniş sembolleri olmuşlardır. 8 Mart
ile mücadelesini her yıl bir adım daha
ileri taşıyan dünya kadınlarına bu yıl
Kürdistanlı kadınlar öncülük ediyor.
Kürt kadınları sistem karşıtı duruşları,
Rêber Apo’nun geliştirdiği demokratik
ekolojik cinsiyet özgürlükçü toplum
paradigması sayesinde bugün dünya
kadınlarının ‘yeni yaşam’ ve ‘özgür
yaşam’ arayışlarının sembol öncüleri
konumuna gelmişlerdir. 19 Temmuz
2012’de başlayan Rojava Devrimi’ne
damgasını vuran Kürt kadınları, DAİŞ
terör örgütü karşısında gösterdiği kahramanca direniş ile 2015 8 Martı’nın
dünya çapında sembolleri haline geldiler. Genç kadınların akın akın koştukları özgür yaşamı yaratma mücadelesine şahitlik eden binlerce Kürdistanlı genç, kapitalist sistemin bireycileştirici, bencilleştirici, yozlaştırıcı,
yalnızlaştıran yaşamına karşı toplumcu,
kadın eksenli, duygu dolu ve birlikte
yaratan özelliğiyle 21.yüzyıla da damgasını vuracak yeni bir gelişmenin
bayraktarlığını yapmaktadırlar.
Bizler de Avrupa’da yaşayan genç
kadınlar olarak, hiç de uzağımızda olmayan bu kahramanlık destanından
aldığımız güç ile tam da merkezinde
yaşadığımız kapitalist sistemi daha iyi
anlamalı, daha iyi görmeli ve ona karşı
her an mücadele içinde olabilmeliyiz.
Biz genç kadınlara düşen sadece 8
Mart’ta alanlara çıkmak değil; her
günü 8 Martlaştırmak, her anımızı 8
Mart coşkusuyla yaşamak ve Arîn
Mîrxanların, Hebûn Sînyaların, Kader
Ortakayaların açtığı özgür yaşam yolundan ve onların izlerinden yürümektir.
29-30.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:06 Page 29
STÊRKA CIWAN
Genç Kadınlar
Öz Bilinçle Kapitalizmi Yıkıyor
Bizlerde toplumun değişim, dönüşüm gücü olan
gençler ve özelde Genç kadınlar olarak sistemin
bize dayatmış olduğu yalan ve kirli yaşamı reddederek bu kapitalist sistemi ne yaşayalım
ne de yaşatalım…
n n
Yaşam içerisinde bir hastalığı
tedavi etmek için öncelikle o hastalığı
teşhis edip tedaviye bu çerçevede başlamak gerekir. Eğer ki bizler de kapitalist moderniteyi bir toplumsal kanser hastalığı olarak görüyorsak önce
kapitalizmi tanımlamayalıyız.
Nedir kapitalizm?
Kapitalizim insan yaşamını ele geçirmiş ve bütün hücrelerine kadar işlemiş bir hastalıktır. Ancak insan hücrelerine bu kadar nufuz etmiş bir hastalık olmasına rağmen hiç bir acı vermeden hergün öldüren ama hissettirmeyen bir hastalık olması işin daha
da ilginç olan kısımıdır. En tehlikeli
olan da budur sanırım görünmezlik,
tehlike ve yaratacağı olumsuz etkiler.
Neolitik çağdan günümüze baktığımız zaman tarihten bu yana insanlık
neolitikte düşürülmüş, Sümerler ile
n
Rojbîn Semsûr n
birlikte ortaya çıkan devletleşme ve
sınıflaşma günümüze kadar gelmiş
ve yaşamın doğal haliymiş gibi kabul
edilmiştir. İşte yanlış öğretilmiş bir
yaşam yanlış yaşanmış ve yaşanılmaya
da devam etmektedir. Yeni bir buluş
ile çıkan kapitalist modernite düşünme
önüne setler kurmaya, pembe yaşamlar
inşa etmeye devam etmektedir. Sorgulayıcı bir özelliği olmayan bir toplum her zaman kaybetmeye mahkumdur. Her şeye evet diyen, verileni
kabul edip yetinen ve hakikatten hergün biraz daha uzaklaşan bir toplumsal
gerçekliğimiz vardır. Acaba kaçımız
içerisinde bulunduğumuz yaşamı sorguluyor. Bizden önce yani kapitalizimden önce yaşam nasıldı? Yoksa
kapitalizim hep varmıydı diye sorgulayan kaç kişi var? Biz bu verilmiş
yaşamı sorgulamadan kabul ettiğimiz
sürece gerçek yaşamdan uzak ''yaşa-
29
n n
maya'' devam edeceğiz.
Bu toplumun öncü gücü olan, yeniliklere ve arayışlara açık olan gençlik
kapitalist sistem tarafından düşürülmeye
ve kölece bir yaşama mahkum edilmeye
çalışılmaktadır. Bundandır ki sistem
en çok gençleri hedef almakta ve yenilikerini onlara göre gerçekleştirmektedir. Genelde gençleri ve özelde genç
kadınları hedef alan sistem ''moda ''
adı altında da gençleri ve bir bütünen
toplumu özünden, kültüründen, inançlarından ve insanlık değerlerinden
uzaklaştırmaktadır. Tarihte düşürülmüş
kadın bugün yine erkek egemenlikçi
zihniyet tarafından modern köleliğe
sürüklenmek istenmektedir. Yaşam
alanlarımızda, caddelerde, sokaklarda,
reklam panolarında, parfüm reklamlarında ve daha sayabileceğimiz bir
çok alanda kadın reklam aracı olarak
kullanılmıştır. Kapitalist sistem kendini
Adar 2015
29-30.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:06 Page 30
STÊRKA CIWAN
kadın bedeni üzerinde var etmiştir ve
bu şekilde de yaşatmaya devam etmektedir. Kapitalist sistem yaşamımızın
her alanında kendine var etme çabası
içerisindedir. Hergün açılan ve cazip
hale getirilen AVM (Alış Veriş Merkezleri) büyük zincirler halinde insanları
çepe çevre sararak bu zincirlerin bir
halkası haline getirmeyi hedeflemektedir. Aynı şekilde emekte de bir
sömürü söz konusudur düşünelimki
bu sistem iş gücümüzden, emeğimizden
olağan gücüyle baskısıyla faydalanıyor,
ardından kazandığını yine kendi yöntemleriyle kendine harcatıyor.
Bunu da özellikle moda adı altında
gerçekleştiriyor. Sistem içerisinde yaşayan kadınların ve özelde genç kadınların birbirlerine karşı farklı ve
güzel olma çabaları sistemin başta
moda kurnazlığının merkezleri olan
Paris, Milano, New York ve Londra'da
gerçekleştirildiği bilinmektedir. İnsan
yaşamına kilometrelerce uzaktan yön
veren kapitalist sistem moda adıyla
kendini hergün yaşatarak insanların
yaşamlarına yön vermektedir. İnsanların alış-veriş hırsını daha da arttıran
mekanizma insanları sadece tüketici
Adar 2015
bir konuma getirmektedir bu da beraberinde tüketici bir toplum oluşturmaktadır. Hergün bir yenisinin üretildiği giyim-kuşam, ayakkabı, makyaj
malzemeleri vs. gardoraplarında çürümeye terkedilerek her gün yenilerinin
alınması sağlanmaktdır. Böylelikle
emekle üretilen kazanımlar ancak kapitalizme yatırım yapan bir tüketim
tarzını ortaya çıkarmaktadır. Yeniler
eskimeden yeniler yeniden alınır ve
öyle bir hal olurki eski olarak nitelendirilen bu elbiseleri ihtiyacı olanlar
bile kullanamaz. Çünkü sistemin ürettiği elbiseler giyilmez haldedir. Doğallığını kaybetmiş yaşamlar ve yüzler
güzelleşmek adına renkli boyalara boyanmıştır. Moda dediğimiz sistem hastalığı insan sağlığını da olumsuz anlamda etkilemektedir. Kanserojen maddelerden yapılan bu makyaj malzelemeri sağlığı ve doğayı ciddi anlamda
etkilemektedir. Ozon tabakasının delinmesine kadar olumsuz etki yapabilecek güçtedir. Çekici kılınmak üzere
30
tasarlanan ayakkabılar ise ihtiyaç malzemesi olarak değilde renkleri ve topuklarıyla bir farklılık yaratmayı hedeflerken, toplum için 'ideal' manken
vücut ölçülerini toplumun genç nesline
kazandırmaya çalışan zihniyetin sonucudur. Böylesi anlayışlar sakat ve
hastalıklıdır, mesela halk içerisinde
''manken'' hastalığı olarak bilinen hastalık kişinin '0' beden olma iddiası ile
ortaya çıkmıştır. Sistem artık öyle bir
hale gelmiştir ki yememize, giyimimize
ve yaşamımıza doğrultu kazandırmayı
kendinde hak olarak görmektedir. Başkalarının isteğine göre giyinmek, yaşamak özünden çıkmak ve başkası
olmak demektir. İçerisinde yaşamakta
olduğumuz toplum öz bilinciyle buluşmadıkça başkası olmaktan kurtulamayacaktır. Bizlerde toplumun değişim, dönüşüm gücü olan gençler ve
özelde Genç kadınlar olarak sistemin
bize dayatmış olduğu yalan ve kirli
yaşamı reddederek bu kapitalist sistemi
ne yaşayalım ne de yaşatalım…
31-33.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:10 Page 31
STÊRKA CIWAN
Kendin Olmak Sorgulamaktan
Geçer
“Xwebûn” için, öncelikle kendini
bulmak, yani kendini her yönüyle
iyice tanımak ve sahteliklerden
arınarak kendi özüne inmek gerekir.
Bu sayede ancak insan kendi öz
iradesinin sahibi olup
yaşamına gerektiği
gibi yön verebilir.
n n
n
Ronahî Serxweb’un n
31
n n
“Sorgulanmamış bir hayat, yaşanmaya değmez!” (Sokrates)
“Yüzünü görmek isteyen cama
bakar, özünü görmek isteyen cana
bakar!” (Mevlana)
Sorgulamak; yani verili olanla yetinmemek, daha derine inmek, kuytularda gizlenmiş olanı bulup çıkarmak...
Sorgulamak; insanı insan yapan,
onu diğer canlılardan ayıran en temel
özelliklerden biridir. İnsanın insan
olma süreci aynı zamanda sorgulama
sürecidir de! Sorgulamanın özünde
yatan, düşünme eylemidir ve düşünme
eylemi, insanı diğer canlı varlıklardan
ayıran temel özelliğidir.
İnsan aklının gelişim süreci, aynı
zamanda düşüncenin de gelişim sürecidir. İnsan düşüncesi, varlığı ve
hayatı anlamlandırma eylemi içinde
şekillenerek adım adım gelişmiş ve
bu gelişmeye paralel olarak insan da
kendisini daha ilerilere taşımıştır.
Düşünce eyleminin en somut ifadesi
olan felsefe, 'varlık'ın ne olduğu, neden
ve nasıl oluştuğu sorularını sorarak
evreni, hayatı ve insanı anlamlandırmaya çalışmıştır. Felsefenin tarihi, sorgulama ve yüzleşmelerin tarihidir. Bu
sorgulama ve yüzleşme eylemleriyle
insanlık kendi tarihini adım adım
Adar 2015
31-33.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:10 Page 32
STÊRKA CIWAN
yaratma sürecini yaşamış; varlığını
anlamlandırma yoluna gitmiştir.
İnsanın varlığını anlamlandırma
çabasının özünü; iyi, doğru ve güzel
olana ulaşma, yaşamını iyi, doğru ve
güzel kılma oluşturur. Tarihi boyunca
insan hep bu arayışın peşinde olmuş;
hakikatle bağını koparmadan yaşamanın yolunu burada görmüştür.
Hakikat arayışında iyi, doğru ve
güzelin peşinde koşan insan, sorgulama eylemini yaşamın her anında
ve her şeyde kılavuz edinen insandır!
Verili olanla yetinen ya da başkalarının
doğrularına körükörüne bağlanan insan kendisinde gelişmeyi durdurmuş,
iradesizleşmiş insandır. Böyle bir
insan kendisi olmaktan çıkmış, uydu
insandır aynı zamanda. Kim ne derse
ona inanır, kim ne yöne çekerse o
yöne yol alır. Oysa, irade sahibi insan
neyi, neden ve nasıl yapması gerektiğinin bilincinde olandır. Ve bu bilinci
olayları, olguları irdeleyerek, yani
Adar 2015
sorgulama eylemini gerçekleştirerek
kazanmıştır. Ne yaptığını, neden yaptığını bilmektedir, nasıl yapacağını
da. Bu yüzden de kendine güvenlidir,
eylemine ve sonuçlarına inanmaktadır.
Bu da onu başarılı kılar.
Günümüz toplumunda insanlar her
yönüyle güdümlü hale getirilmeye çalışılmaktadır. Eğitim sisteminden basın-yayın organlarına ve teknolojik
ürünlere kadar hepsi adeta toplumu
sürüleştirme, iradeden yoksun robotlaşmış yığınlar yaratma amacıyla kullanılmaktadır. Çünkü, egemen güçler
ancak bu yolla toplumu kendi amaçlarına uygun hale getirmektedir. Öyleki,
insanların ne yiyeceğinden ne giyeceğine, nasıl yaşayacağından ne düşüneceğine kadar çeşitli yollar ve araçlarla
beyinlere empoze edilerek tek tip insanlar yaratılmaktadır. Hiçbir şeyi sorgulamadan, kendilerine sunulanları
mutlak gerçeklermiş gibi kabul eden
insanlar da her geçen gün daha da gü-
32
dümlü hale gelmektedirler!
Kürdistan özgürlük hareketi bu
tarz tek tipleştirilmeye, iradesizleştirilmeye, sürüleştirilmeye karşı çıkış
ve alternatifini yaratma hareketidir.
Peki, bu karşı çıkışını nasıl mümkün
kılmaktadır? Elbetteki, sorgulama
yöntemini yaşamın her alanına hakim
kılarak! En başta da kişilik sorgulamalarını değişim-dönüşümün temeli
haline getirerek...
Özgürlük mücadelesinin lideri Başkan Apo kendi gerçeğini arama eylemini adım adım Kürt halkının gerçeğini
aramaya, oradan da insanlığın ve evrenin gerçekliğini irdelemeye dönüştürmüştür. Bu sorgulamanın yol açtığı
muazzam sonuçlar göz önündedir.
Daha küçük bir çocukken sorduğu sorular ve geliştirdiği itirazlar O'nu bugün
insanlığın temel sorunlarının kaynaklarını çözümleme ve alternatif bir
sistem çözümünü ortaya koyma noktasına getirmiştir. Bunu yaparken, her
şeyden önce kendi kişilik çözümlemesini güçlü yaparak verili olandan
kurtulmayı esas almış; bu konuda mesafe aldıkça sorunları kavrama ve çözüm gücünü açığa çıkarma konusunda
daha ileri bir düzey yakalamıştır.
Var olan sistemle sorunları olan,
bu sistemin değişip dönüşmesi gerektiğine inanan insan, o sistemin
kendisinde yarattığı bakış açısını, yaşam biçimini, gelecek perspektifini
sorgulamadan ileri tek bir adım atamaz. Çünkü, her çabası sistemin güdümünde olacak, ona hizmet edecektir.
O nedenle de değişim- dönüşüm için
yola çıkan kişi, işe kendisini değiştirip
dönüştürerek başlamak durumundadır.
Yaşamını, düşünme ve yaşam tarzını,
kişilik özelliklerini sorgulamadan ge-
31-33.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:10 Page 33
STÊRKA CIWAN
çirmeyen, kendisinde iyi ve kötü olanı
bilince çıkarıp eksik ve yetmez olandan
kurtulma savaşını vermeyen hiç kimse
başkalarının yaşamını değiştirip dönüştürme gücünde olamaz. Kendisini
değiştiremeyen başkasını değiştiremez!
Her birimiz düzenin binbir kıskacı
altında kendi benliğimizden koparılıp
sistemin çıkarlarının gerektirdiği kalıplara sokulmak için çocukluğumuzdan itibaren çeşitli etkilere tabi
tutuluyoruz. Öyleki, bu etkiler altında
şekillenen kişiliğimizle kendi öz kimliğimizden, dilimiz-kültürümüzden,
köklerimiz ve toplumumuzdan koparılıp, ne olduğu belirsiz kozmopolit
kimliklere büründürülüyoruz. Böylece, kendisinden başka herkesin hizmetinde olan kişiliklere dönüştürülüyoruz. Bu bir insan için en büyük
dramdır. Bundan kurtuluşun biricik
yolu ise, verili olanı sorgulayarak
kendi gerçek benliğine kavuşmanın
savaşını vermektir. Bize 'yaşam', 'biricik doğru' diye sunulanların sahteliğini görmek, insanlık değerlerinin
ve kendi toplumsal değerlerimizin
bilincine varmak, tarihin derinliklerine gömülmüş değerlerimizi bulup
çıkararak onlarla buluşmak ve bu
temelde kendimizi yeniden yaratmak,
öz benliğimize kavuşmanın tek yoludur. Özgürlük mücadelesinin lideri
Başkan Apo, kendine yedirilmiş sahteliklerden kurtularak özüyle buluşmayı ve kendi öz iradesine kavuşarak
sözünün, eyleminin, yaşamının hakimi olmayı, “xwebûn” (kendin olmak) olarak tanımlıyor. Yani, başkaları için olmaktan ve onların çıkarlarına hizmet etmekten çıkıp kendi
öz çıkarlarının savaşçısı olma, kendi
benliğinin sahibi olmayı gerçek özgürlüğün ifadesi olarak değerlendiriyor. “Xwebûn” için, öncelikle kendini bulmak, yani kendini her yönüyle
iyice tanımak ve sahteliklerden arınarak kendi özüne inmek gerekir.
Bu sayede ancak insan kendi öz iradesinin sahibi olup yaşamına gerektiği
gibi yön verebilir. İradesi kendine
ait olmayanın yaşamı da kendine ait
değildir. Bu nedenle de kendisinin
(toplumunun) hizmetinde olduğu
33
kuşkuludur. Bugün Kürdistan insanı,
özellikle gençliği için kendisi olmanın,
kendi benliğiyle buluşmanın yolu her
zamankinden daha fazla açıktır. Doğruluğu tüm dünyanın gözünde kanıtlanmış bir çizginin, insanlığın kurtuluşunu sağlayacak bir paradigmanın
ışığında sahteliklerden arınmak ve özümüze dönmek insan olmanın da biricik
yoludur. Özellikle Avrupa'nın insanı
maymunlaştıran, kendi kimliği ve toplumundan kopararak her türlü tehlikeye
açık hale getiren sahte yaşamından
kurtularak kendi öz kültürü, dili, tarihi
ve geleceği ile buluşmak; bu temelde
kendini her açıdan yenileyerek insanlığın ortak geleceğinin bir parçası
haline getirmek yüceltici olandır.
Yeni ve doğruya ulaşmanın, “Xwebûn”un yolu, kendimizi ve çevremizi
her an ve her açıdan sorgulayıp tüm
kirlerden-paslardan arınmaktan ve
yeniden yaratmaktan geçiyor. Biliyoruz ki, kendimizi yenilediğimiz
oranda yeni bir yaşamı yaratma gücünü de kazanabiliriz.
Adar 2015
sayfa.qxp_Layout 1 22.02.2015 13:50 Page 34
STÊRKA CIWAN
Egolarımızı Terk
Edelim, Mütavazi
Ve Sade Yaşayalım
n n
Sade ve mütavazi yaşam
denildiğinde ne gelir
aklımıza?
Sade yaşamak mümkün müdür ?
Ya da ne kadar isteriz mütavazi yaşamayı?
Ne kadar isteriz sorusunu egolarımızdan yola çıkarak sordum. Çünkü
eğer mütavazi ve sade yaşamak istiyorsak egolarımızdan vazgeçmeyi
göze alabilmeliyiz. Kapitalizmin bize
en iyi öğrettiği şeylerden biri kendimize hayranlıktır, yani ‘BEN’ olgusu.
Bizde yarattığı bencilliği kıskançlık
ve çıkarcılık ile koruma altına almıştır. Çünkü bireyciliğe başvurmamızı tetikleyen ya kıskançlıktır ya
da çıkarcılıktır.
Örneğin iki arkadaş birbirinin başarısına tahammül edemeyebiliyor
ve rekabete giriliyor ise bu egomuza
hizmet eder. Doğamıza yapılan bu
müdahaleler sonucu değişen birçok
özelliğimiz gibi, mütavaziliğimiz de
zedelenmiştir. Çünkü kapitalist anlayışın kişiliğimizde geliştirdiği biAdar 2015
34
n
Tîjda Ekecîk
n n
n
sayfa.qxp_Layout 1 22.02.2015 13:50 Page 35
STÊRKA CIWAN
reyci yanlar, her geçen gün mütavaziliğimizi de yok ediyor ve bizi egoist
olmaya teşvik ediyor.
Bugün diyebilir miyiz ki, kapitalizmin bizim üzerimizde bir etkisi
yok. Bu sorunun cevabını elbise dolabımıza, elbise ve ayakkabılarımızın
markasına veya elimizdeki telefona
bakarak cevaplayabiliriz.
En basitinden oyuncu ve rapcilerin
giyim ve konuşma tarzına özenmemiz
nedir?
Sistem kendisini uygulayan, uslu
ve laf dinleyen çocuklarını ‘ödüllendirir’, ihtiyaçlarından fazla eşya,
yemek ve para verir. Onu uygulamayan ise doğalığa ihanet etmemiş, insanlık değerlerini ve toplumsallığını
korur. Aslında kapitalizmin bugün
hayat bulması egolarımız sayesinde
olduğunu söylersek abartı yapmamış
oluruz. Biz kapitalizmi yaşadığımız
sürece, kapilizm büyüyecek ve daha
da vahşilecektir.
Belki ‘kapitalizmi yaşamak’ denildiğinde, çoğumuz üzerimize bile
alınmayız ama ne yazık ki günlük
yaşamımızın yüzde 90’ında kapitalizmin yaydığı bireycilik vardır.
Peki egolarımız topluma
veya yaşama ne katıyor?
Aslında kendimize bile kattığımız
bir şey yoktur, anlık bir ego tatmini
dışında. Toplumdan daha çok kopuyor
ve bireycileşiyoruz. Bu da gösteriyor
ki doğaya, topluma karşıt ve onun yıkıcılığını esas alan bir sistemi yaşamak
yıkımdan başka bir şey getirmiyor.
Bunun tersinde ısrar etmek, sistemi
savunmak ve hatta onun farkında ol-
madan ‘gönülü’ çalışanı olmaktır. Aslında bu bir insanlık sucudur. Çünkü
insanlık özelliklerini yok etmeyi hedefleyen bir sistemi destelemek bir
suçtan öte kültürel bir soykırımdır.
Bireyin topluma yaklaşımı, topluma
her zaman sonuçlar doğurmuştur. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bireyin
kapitalizme en üst düzeyde hizmet
etmesi toplumu parçalar. Anlaşılması
gereken, toplum ve birey birbirinden
ayrı değildir, bireyi toplumdan ayrı
düşünmek gemiyi denizsin düşünmek
gibi olur.
O zaman nasıl olmalıyız ve ne yapmalıyız? Öncelikle itiraf edeceğiz…
Sorgulamamızı yapacağız. Yaşama,
canlılara, evrene karşı sorumlu olduğumuzu bileceğiz. Bize sızan kapitalist
yaşam anlayışına karşı, tek alternatif
sade ve mütavazi yaşamaktır!
O zaman nasıl olmalıyız ve ne yapmalıyız? Öncelikle itiraf edeceğiz…
Sorgulamamızı yapacağız. Yaşama, canlılara,
evrene karşı sorumlu olduğumuzu
bileceğiz.
35
Adar 2015
36.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:14 Page 36
Whatsapp İle
Susturulmuş Gençlik
STÊRKA CIWAN
n n
İnternetin son yıllarda hayatımıza
girmesiyle beraber insan ilişkileri
yeni bir boyuta evrildi. Sosyalleşme
kavramı da buna bağlı olarak yeni
bir biçim kazandı. Özellikle son yıllarda internet kullanımında gözlenen
yoğun artış, interneti insan yaşamının
temel gereksinimleri arasına koymuş,
akıllı telefon kullanımının da buna
paralel olarak arttığı dünyada sosyal
medya üzerinden kurulan etkileşimle
insan ilişkileri ya da insani ilişkiler
günden güne eski sıcaklığını yitirmekte, internet üzerinden kurulan
iletişimle insanları bir yönüyle yakınlaştırırken, diğer yönüyle de uzaklaştırmaktadır.
Şüphesiz internet kullanımının hayatın birçok alanını kolaylaştırdığı gerçeği yadsınamaz. Ancak, internetin
insan psikolojisi ve ilişkileri üzerindeki
sosyo-psikolojik etkenleri üzerine kafa
yormakta yarar var. Özellikle Youtube,
Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım
siteleri ve Whatsapp gibi anlık ileti
(mesajlaşma) sistemleri, söz konusu
yeni boyuta evrilen insan ilişkileri
olumsuz ve geniş bir etkiye sahiptir.
Bu bağlamda kullanımı günden
güne yaygınlaşan anlık ileti (mesajlaşma) programı olan Whatsapp’i
özelinde bu etkenleri inceleyelim;
Adar 2015
n
Mîzgîn Sara
n n
n
yukarıda söz ettiğimiz gibi Whatsapp
anlık iletilerimizi, resim ve videolarımızı karşıdaki bir insana çok kısa
bir sürede yollamamıza yarayan bir
programdır. Neredeyse tüm dünyada
yaygın olan bu program, akıllı telefonlara yüklenerek arkadaş grupları
ve çevreyle iletişimi sağlıyor. Bu
program üzerinden kurulan iletişimle
insanlar gerçek hayattaki ilişkilerinden
farklı olarak hemcinsleri ya da karşı
cinsleriyle daha rahat iletişim sağlayabildikleri için sanal ortamın da
vermiş olduğu bir özgüvenle yine
gerçek hayattaki ilişkilerinden farklı
olarak ''yapmacık, yüzeysel'' bir ilişki
kurmaktadırlar. Bu konuda dünya
çapında yapılmış sayısız araştırmalar
da mevcuttur. Bu araştırma verilerinin
ortaya koyduğu sosyal ve psikolojik
veriler oldukça korkunç bir gerçeği
gözler önüne sermektedir. Örneğin
geçtiğimiz yıllarda yapılan bir araştırmaya göre İtalya’daki boşanmaların
%40’ı Whatsapp'den dolayıdır. Yine
aynı araştırmanın ayrıntılarında Whatsapp üzerinden kurulan dostlukların,
ilişkilerin büyük bir çoğunluğu yalan
ve aldatma üzerine kurulduğu için
insanlar arasında ciddi bir ''güvensizlik'' duygusunun oluşmasına neden
oluyor. Başka bir araştırmaya göre
36
bu tür sanal ortamlarda çok vakit
geçiren bireylerde özgüven duygusunun zayıf olduğu ve bu sürecin
kendini kanıtlamaya yönelik bir eğilim olduğu gözlemlenmiştir.Yukarıda
özetle anlatmaya çalıştığımız internet,
sosyal medya ve Whatsapp özelinde
incelediğimiz sosyal ve psikolojik
tehlikeler, günden güne insanlar arasındaki samimi-sıcak ilişkileri zedeleyen gerçeklerdir.
Sonuç olarak bireylerin bu gerçeklerle hareket etmesi sosyo-psikolojik anlamda daha sağlıklı bir
yaşam sürmelerini sağlayabilir. İnternet sayesinde bugün insanlar dünyanın öbür ucundaki sevdikleriyle
dahi çok kısa sürede iletişim sağlayabiliyorlar. Ancak bunun yanında
interneti olumsuz anlamda da farkında olmadan yanlış sonuçlar doğurabilecek biçimde de kullanabiliyorlar. Doğru kullanımı sosyo-psikolojik anlamda daha sağlıklı bir
yaşam sürmelerini sağlayabilir. İnterneti hayatımızdan çıkarmak elbette
mümkün değil belki, istisnalar olabilir tabiki bunu zor da olsa başarmış
insanlar da var. Sonuç olarak kontrollü ve sadece ihtiyaç amacıyla kullanmak daha sağlıklı sonuçlar doğuracaktır.
37-40.qxp_Layout 1 22.02.2015 12:51 Page 37
PKK Partîyeke Newrozê Ye
STÊRKA CIWAN
n n
n
Rêber Apo n
n n
Berxwedaniya pîroz, şerê me yê
vejînê, Newroza xwe ya 25. jî, bi
serkeftineke mezin hêzekî pêşwazî
kirinê daye nîşandan. Ketina mezin
a dîrokî bi hilweşîna Medan re; ger
em destpêbikin, di rastiyê de ev şehristaniya Mezopotamya yê bû, weke
ketina li pişt 2500 salan, belku hema
hema weke wê, ango her salekî wê
sedsalekê dîtin ev 25 sal birastî jî
vejîneke û gelek nêzîkî xelasiyê dibe
ye. Eeger ku em bi berfirehî li ser
vêna bihizirin, bizanin ku em ji ku
derê hatine û em ketine rewşekî
çawa? Pêwîst e em çawa bi vê ve girêdayî encaman derbixînin holê û
em dikarin biryara çêbikin, bikaribin
bidin, wê were dîtin ku jiyana ku
behsa wê tê kirin ji mirinê xiraptir e
û eger em ê tevlî mirovahiya xwe bibin; ew nasname ya me ya azad a ku
bi axê re bûye yek; bêhnekî wê a bi
sînor jî çi qas bi nîrx e mîsogerekî
wê were sipaskirin. Ji wêna jî wê
detir, bi mineteke mezin di destpêkê
de şehîd, hemû kesên ku di van salan
de di nava berxwedaniyeke watedar
de ne, di destpêkê de şehîdên me
yên mezin ên Newrozê Mazlûm Doxan, Zekiyeyan, Rehşanan, Ronahî,
Bêrîvanan ew şehadetên wan ên mezin û hema hema her sal ew Serhildan
û raperînên me yên pîroz ku çêdibin,
di salên 1990 Misêrbîn, Cizîr, Şirnex,
Lîcê, Wan û her çû belavê hem
bajar û gundên Kurdistan’ê bûn, şahidên wê jî di cewherê vê Newrozê
de bi cîhbikin, em ê bibînin ku jiyan
bi çi şêweyên din fêmkirin, şer jî bi
şêweyek ciyewaztir pêwîst e were
dîtin. Pêwîst e her tim li ser van 25
salan were sekinandin û ders jê were
37
derxistin. Eger hebe îdaya me ya mirovahiyê, birastî jî em dixwazin ji
bo li ser axa dayîk jiyankirin bikin
jê re hêzê bîınin, eger ku em dixwazin
vê yekê ji dil û bi vîn biserbixin, biAdar 2015
37-40.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:09 Page 38
STÊRKA CIWAN
rastî jî van salan ji xwe re kirina
salên xwe ji nû ve avakirinê, afirandin,
windabûyîn, tiştekî hatiye windakirin,
hema hema salên dîtina her tiştê ku
hatiye windakirin pêwîst e em destbigrin û bi nîrxînin. ji hizrînekê
cewherî em bigrin heya bêhin dayîn
û standineke azadiyê jî, ev şer di
bingeh de ev hewldaneke dawiyê pêwîst e were dîtin.
Ger wê jiyanek hebe, wê
ya azad be
Divê wateyê de PKKê bûyerekî vejînê ye, bûyerekî roja nû û bûyera
Newrozekê ye. Vala vala me ji îro de
dest bi PKKê nekir. Di heman demê
de di devê vê xilasbûyîna bitirs de,
mirovên me yên lewaz, navekî rast û
dirust ji xwe re dayîne. Ji xwe re
sonda ez ê wê dirust bibim dayîn e.
Di demekê ku tu hêvî jî nemabû jî,
pê bawerkirin, tu şansekî wê nebe jî
gotina :” ez ê ji bo vê nasnameyê û ji
bo vê sondê jiyanbikim; ger were
xwestin ez ê şer jî bikim.” cewherê
vî karî ev e. Bi şêweyekî dîtir nabe.
wê rojê weke niha di bîra min de
ye: di paytexta dijmin de, di serdemeke
ciwan seranser, bê îda û rû birûyê
daqurtînê de bûn, dîsa bi hemû derfetên balkêş ên dijmin re dema rû
birû bûn û di ti tiştekî de jî nehêjayî
eleqeyekî ew qas paşverû bû, xilasbibû.Di rojekî wiha de min tercîhek
kir. Ji derfetên jiyana dagirkeriya tunekirinê re min got: na. Bêhêvî, bêderfet û heta hêviya azadiyê ku ne
gengaz bû pêk were, heya kesên endam
jî pê nebawer, belku bi her tiştekî
bawer dikirin, lê wate nedayîna vê
pêngavê; ger em destpêbikin wê çi
Adar 2015
bibe? Va me vê biryarê da. Di cîhanê
û dîrokê de belku weku vêna nehatibe
dîtin. Yek du peyv jî be, me got:” axa
dayîkê û jiyaneke binansa me.” Dîsa
me got:” ger wê jiyanek hebe; wê ya
azad be.” Her wiha me dest bi şerê
hêviya mezin ku hemû kes di şopînin
kir. Vê dîrokê, bêguman negengaz e
ku bi xîtabekê re were ziman. Van 25
salan ger gengaz be her timî lêkolînkirin, her diçe biqasî teoriya wê kûr
kirinê derxistina holê jî di destpêka
xwe de jî vîneke wê yê bihêz hebû,
derbirîna wê ya siyasî çi ye? Jiyana
ku dixwaz e pêşxîne, di zimanê leşkerî
de derbirîna xwe çi ye? Çi çêdike? ev
pirs û pirsên weke vana bi hemû
aliyên xwe, yek na, pêwîst e hezar
destgeh werin xetkirin, hîn kûr û her
diçe vêna bi şêweyekî tê bilindkirin
de fêmkirin, bi van salan mezinbûyîn,
pêwîst e, bi van salan ji nû de were
avakirin. Rastiya Rêbertî, bûyera rastiya PKK’ê jî bi temamî ev e.
Ma di hindir de çi nîne: Ji mirovên
heşifî (silik) em bigrin heya yê herî
xayîn, ji qehremanên herî mezin em
bigrin yê herî ketî, em yê herî xweşik
bigrin heya yê herî kirêt, ji yê herî tirsonekê wê em bigrin yê herî qehreman,
ji yê herî zindiyê wê em bigrin heya yê
herî miriyê xwe, her tişt tê de heye.
Van salane, ev rojên hemdemî yên Kurdistina’ê, PKK; dema her tişt xilasbûbû,
navê wê jî ne mayî de, weke çareseriyekî
dawiyê, ger wê hebe mirovatiyekî me,
ger wê nasnameya me jiyan bike, wê
gengaz be xilasiya me, ji berê her tiştê
tevgera vêna bi guftugokirinê ye. Hîn
li pişt re, ger gengaz be çûyîna biryarekî,
ji wêna jî wirdetir vînekî, şerekî û gelo!
Tevgerekî em dikarin rê li pêşiya hewldanekî wiha vekin e.
38
Zagona Herî Mezin Vîna
Jiyana Azad e
Birastî jî PKKê partiya Newrozê
ye. Partiya xwîna ber bi jiyanê ve
dimeş e ye. Ji bo vejînê di xwezaya
xwe de tiştek hebe, hewldaneke ji bo
keskbûyîna wê, kûlîlkbûna wê ye. Yek
jî di van rojên Newrozê de bahozên
tund hene. Carna kûlîlkan jî di perçîqîne, di îdayekî fêkî jî xirabike û tovê
wê bi şewitîne ye, ewna qey di hindirê
me de nîne? Heye. Qey em hindik
destûr didin ji bo tovên vejînê werin
şewitîn. Em kêm xiradikin û di şewitînin. Çi qas di cîhde ye PKK partiya
Newrozê ye, çi qas jiyanî ye, çiqas
vekirî ye, lê dîroka wê, rojanebûyîna
wê jî xirakirin û şewitandina wê çi
qas rast e! Weke ku rastiya wê heye
vêna pejirandin jî hîn rastire. Me her
timî bi vêna bawerkir û bi vêna got:
“çi zagon nexwedî hêzekî di ser vîna
jiyana azad re ye.” Me li ser vê bingehê
jî têkoşîn da meşandin. Îro ev pêşketinên ku tên jiyankirin jî didin nîşandan
ku, yê serdikeve di her aliyekî xwe de
nebe jî ev e. Mezopotamya dîrokek û
welatekî azadiyê ye.
Zagonên dewletê, zagonên mirinê
ye. Van zagonên xwe bi herî zilamên
xwe yên xurt, her roj bi xwîndayîna
verişandinê re pêktanîn. Qasî zagonên
dijmin ên mirinê yek jî zagona xayînan,
yên azadiyê qet nasnakin, yên rizî ne,
yên nebûne pêşgirê xwe, yên xwe pênasenekirine, yên nebûne xwediyê pirensîbeke û vîneke azad yê kesên heşifî, meymûnan jî heye. Yekdin jî zagona bûkalemûnan heye. Ev zagona,
yên şêlû, li hember herî armancên
pîroz jî tucaran nayên rastiyê ne. Ji
xwe ew pir bi bawerbûn ji van zagonên
37-40.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:10 Page 39
STÊRKA CIWAN
xwe. Ango bi awayek vekirî zagona
komkujiyan, zagona xayîn, ketî, heşifî
û bûkalemûn li hember me bû. Me jî
got: li hember vana hemûyan pêwîst
e zagona azadiyê hebe. Her wiha me
di van salan de ev zagon sepand in.
Em dibînin ku ev zagon ya herî xurt
e. Bitaybetî ew zagona “Komara Tirkî”
yê ku dihat bilêvkirin ku tucaran xeranabe, dest nayê dayîn, nayê nîqaşkirin,
heya yên ku tenê bi niyetek wiha jî di
fikirin ku digotin: wê kelaxê wan biçe
ew zagonên wan ên weke zirxî em
tenê bivêna kunkirinê re bisînor neman,
me vêna ji hev qet- qet kir û ji hev jî
belav kir. Yê xayînan jî bi heman şêweyê ye. Me vê zagonê li serserê wan
kire bela. Ketin rewşekî bi êş de. Bi
kesayetên şêlû encex biqasî spihekê jî
nîrxên xwe hebe, min derxist holê.
39
Di nava darê azadiyê de ev kurmikên
ku hene bi zagonên wan re em vana
perîşan dikin. Evna karên xweşik in.
Ev, vekirina ji zagona jiyana azad re
dide bidestxistin. Min tucaran peyvên
xemilî bikarnanî ne, min xal- xalên
zagonan rêznekirin. Di Mezopotamya
de zagona Hamûrabî heye. Tê zanîn
ku yê di serî de zagona Asûr daniye
ew e. Zagonên xofdar in. Di dîrokê
de zagon li ser van axan za ye. Bingihên
wê yên destpêkê li vir hatine avêtin,
bi navê desthilatdaran, bi navê şehristaniyê. Bêguman şervanên azadiyê jî
li ser van axan hebûn. Dema Împeretoriya herî hişk a Asûr’ an di dema
koledariyê de heta ruxandin, ne tenê
yê Kurd’an, azadiya tevahî gelan û
gelê Asûr jî di nav de dest pê kir.
Divê wateyê de Mezopotamya welatek
û dîrokeke yê azadiyê ye jî. Ji Kawa’yê
Hesinkar heya Mazlûman gelek şervanên azadiyê yên pîroz hene. Em ji
Halaci Mansûran bigrin Pîr Sultanan,
heya li Sêwasê Nesîmiyê ku hatiye
şewitandin jî, ev hemû şervanên azadiyê yên van axa in. Lê belê di şexsê
KT’yê de ya herî dawî xwe aniye
ziman zagonên wan ên bêrehim jî
hene. Evane di nav şerekî mezin de
ne. Me di vî şerî de cihê xwe baş birêxistinkir. Li aliyê berxwedaniya gelan
cih girtin û girêdayê zagonên wan ên
azadiyê mayîne. Bi mirovahiyê re ji
vır de ew jiyana azad a destpêkirî û ji
vê dergûşa azadiyê re carekdin şahidîkirin û girêdayî mayî ne.
Ev, ji me re gelek balkêş hat û
me anî vê rojê. Em gelek kêfxweş
in, em di nava pîrozbahiyek rast de
ne. Dema me dest bi vî karî kir, me
gotibû: “ ji vêna û şûn de hemû roj
Newroz in.” Birastî jî di van 25
Adar 2015
37-40.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:10 Page 40
STÊRKA CIWAN
salan de hemu roj bûn rojên bi Newroz. Me sonda xwe ne cut.
Lê belê ew êş û êşkenceyên zaliman
sepandin jî hebûn. Xirakirin û şewitandin hebûn. Şewitandin, mirovên
pîroz. Bi hemû cureyên teknîkê, bi
çekan û bi êşkenceyan şewitandin.
Va dilê me dibêje ku: wê çawa xwedî
li bîranîna van mirovên hatine şewitandin were derketin? PKK hêza vêna
ya tolhildanê ye. Zekiyeyan, Zîlanan,
Ronahiyan dema dibin şehîdên mezin
ê van rojan, di rastiyê de ji bo pirsa
wê jiyana azad çawa were jiyankirin
re ji bo xwe bigihînin vana em jî,
gotin û wesiyeta wan fêmdikin.
Divê wateyê de Newroz kurbûnek
herî bihêz, li hember hemû şeran li
ber xwe dide û biqasî serbikeve jî
tundbûyîn e. Lê dinêre fêmdike, dimeşe, li pişt wê re jî serkeftin tê. Di
PKK’ê de şervan afirandin karek xweşik e. Ev hemû ne weke ew gotinên
hûn her tim dûbare dikin, ji gotinê jî
Li ser vê bingehê ev
Newroz’a PKK’yîbunê
ya pîroz, biserkeftî li
we hemû milîtanên me
yên hêja, li gelê
xwe pîrozdikim.
Silavdikim û
hezkirinê xwe
pêşkêş dikim.
Adar 2015
wir de tir ez dikev im cewherê wê.
Bigiştî rojane xilaskirin na, vînekî
biqasî dest pêk û dawiya mirovan
bike yek, ez gelek ji karê mirov dayîna
afirandinê hezdikim. Felsefeya vêna
çawa çêdibe? Yê dixwaze dikare binivîs e û dikare felsefeya xwe ji vê
derxîne. Ê dixwaze dikare siyaseta
xwe, zanistiya xwe ya leşkerî, hûnera
xwe, yê dixwaze estetîka xwe dikare
ji vir derxînin, her tişt tê de heye. Ev
zêdetir eleqeder dike û em hevgirtina
hemûyan çêdikin. Hûn ên ku xwe
PKK’yî dibînin, heya yên xwe di asta
artêşek êde jî dibînin, ez ji vêna re
rêzdidim û piştgirîyek xurt jî didim.
Lê ez xemgîn im ji bo rewşa we. Ji
ber ku hûn hîna nehatine asta gotina
kar jî. Ew rastiya rihê mezin li ku
derê ye, yek jî ew destûrdayîna we ji
bo dijmin ku ew xwe li ser we dayîna
meşandin. Ji xwe ez ji va keçên ciwan,
gumana min ji ew dilsoziya we a bi
PKK’ê va nîne. Gumanê min ji bo
xwe dayîna we ya azadiyê jî nîne. Lê
bêlê ji ew zagonên cinsî yên azadiya
xwe ji zu de hatiye xilaskirin bê agahîbûyîn, ji şerê çînî, ji şerê netewî û
gelo ji şerê mirovê xweşik dûr mayîn
ku di encam de gelek nimuneyên xwe
jî hene we ji jinekî kolanan an jî jinek
cariye zêdetir teslîmkar nake? Tê wê
wateyê ku kêmahî hene.
Gelek caran bangawaziyên me çêdibin. Hûn wisa dizanin ku em jî
cambazê peyvanin. Weke ku hûn dibînin nîne, birastî jî wisa nayê ser ziman. Di rastiya me de bi ricakirinan
re ji bo armancên biçûk bi rişwet
mirov qezençkirin nîne. Di rastiya
min de ev nîne. Di rastiya min de
weke Newrozê zayînekî amadekiriye
li hember dayîk jî seknek heye. Çi
40
ye? Dayê tu bi vê rewşa xwe li pêşiya
jiyanê dibî kelem, bisekine! Te anîne
rewşekî kelembûyînê. Ji pêşiya min
rabe! Ez mirovekî naskirinek mezin
a jiyanê min daye afirandinim. Yê ev
ji xwere esas girtî, êdî xwe ji civakê
qutkirîbû. Navê me bi bêbeniyê jî
derkketibû. Lê ji bo ez hemû xelekên
xwe bi stûna mirovahiyê ya sexlem
re girêbidim min hemû hêza xwe bikaranî. Tenê demek jî be, di asta peyvek de be jî, ji ewa mirova ne ez dûr
nemam. Min eleqeyek gelek mezin
da. Lê min çi dît? Her tim derew, şaş,
her tim kirêtî û her timî hewldidin ku
bi xapînin. Ji bo vê hindek navên
min ê ku li xwekiriye heye. Naxapîne
û nayê xapandin. Derewan guhdar
nake, derew jî nake. Kirêtiyê na pejirîne, xwe bi awayek kirêt jî nade jiyankirin. Nêzê binkeftinê nabe, binkeftinê jî napejirîne. Min vana di xwe
de ewqas da runişkandin ku hûn dibîınin hindek tişt bûye, dibe û wê
bibe jî. Em dixwazin vêna parvebikin.
Weke ku hûn dibînin, hûn parvekirinê
biqasî dizekî jî nikarin pêkbînin. Hûn
ew xayînên di nava me de, ew dizên
xiyanetê ku di nav me de jî nabînin.
Hûn milîtanin. Çi qas ji bo partî û
artêş tê xwastin ew qas, çi qasî ji bo
gel jî tê xwastin ew qas e, çi qas li
hember dijminbûyîn pêwîst be ew qas;
Çi qas mafên we hebe ew qas e. Ev
sosyalîzm e. Ev qasî ku paşeroja mirovahiyê ye, ew qas jî pêşeroja we ye.
Li ser vê bingehê ev Newroz’a
PKK’yîbunê ya pîroz, biserkeftî li we
hemû milîtanên me yên hêja, li gelê
xwe pîrozdikim. Silavdikim û hezkirinê xwe pêşkêş dikim.
21 Adar 1998
sayfa.qxp_Layout 1 22.02.2015 12:42 Page 41
STÊRKA CIWAN
Bi Pêşengiya Ciwanan Le
Rojhilata Navîn Xeta
Rêber Apo Bi
Ser Dikeve
n n
Di herdu salên dawî de ku li rojhilatanavîn kêlî bi kêlî peşketinên siyasi
diguherin tevgera me gelek deskeftî
û hemleyên serkeftî derxist holê. Li
rojhilata navîn ku pergala modernîteya
kapîtalîst ketiye nava rewşeke keyranî,
di pêşengiya PKK de tekoşîna avakirina pergala demokrtîka gelan tê dayîn.
Netew-dewletên heyî, sînarên sûnî ku
hêzên emperyalist da bûn avakirin
yek bi yek ber bi hilweşandinê ve
diçin. Li hember hêzên çete ku dixwazin rojhilatanavîn wergerînin gola
xwinê xeta berxwedanê her ku diçe
mezin dibe û tê rexistinkirin. Ji
alîyekî de hezên şaristanîyê ku bi
erîşên liser gelan dixwazin civakê
bitepisînin, ji alîyê din de jî hezên civakê ku dixwazîn bi hêza xweya cewherî modernîteya demokratik avabikin.
Di navbera van herdu hêzande tekoşîneke bêhempa berdewam dike. Ev
şerê ku serokatî weke şerê cihanê ê
3. Pênasedike û weke belavbûyîna
netew dewlet tê nirxandin wergeriyaye
n
Hawar Zerdeşt n
n n
şerê navbera modernîteya kapîtalîst
û modernîteya demokratik.
Bi awayekî herî şênber ev şer
weke navenda rojhilata navîn li kurdistanê tê jiyankirin. pergala zilamsalarî a seredest , dixwaze ew pêvajoya
şoreşê ku li kurdistanê tê jiyankirin ji
holê bide rakirin. Bi armanca ku PKK
ê ji holê rabike serî li gelek rê û
rêbaza da ye. Çeteyên ku bi destê
wan hatine rexistinkirin erîşî ser şoreşa
me û nirxên me dikin û dixazin bi vê
avayê bigrin bin denetima xwe. heza
kujer a kapitalizmê DAİŞ êrîşên xwe
domdar kiriye û dixwazê şoreşa me
tasfiye bike. Di şexşê Kobanê de
berxwedêrîya dîrokî ku derketîye hole
van pîlanên wan vala derxistiye. Gel
helwesta xwe li alîyê PKK ê danîye û
ev yek jî bûye sedem ku ev lîstikên
wan vala derkevin. Lewra di pêvajoyê
berxwdana kobanê de li hemû derên
Kurdistan û ewrûpayê gel bi serhildanan bersiva pêwîst daye hêzên serdest. Qada me ya rojava, ku em modela
41
xwe ye sistema demokratik lê avadikin
û xebatên parastinê pêktînin, ji bo
hemu gelan û cihanê buye modela
rexistinkirinê. Ev yek buye sedem ku
hemû cîhan berê xwe bi de vê qadê.
Hezên dagirker û hevkar ABD,AKP
û KDP ji bo ku ji vê pêvajoyê par
bigrin neçar mane û polîtîkayên xwe
ên rojava guhertine. Di heman demê
de ji bo ku xwe weke rizgarker bidin
nişandan li hember hêza ku bideste
wan hatiye avakirin daiş ê helwestek
xapînok nîşandane. Lê belê li gel
hemû êrîş û polîtîkayên kirej jî ê ku
wendakirine hêzên dagirker, faşist û
hevkar bûne.
Hukumeta AKP ê ku bi aligiriya
hêzên çete nekarîbû şoreşa me têkbibe
û pişti pêvajooyê “rizgariya demokratik
û azadkirina jîyana azad” ku serokatî
da destpêkirin derbeyeke mezin xwar.
Devleta akp ji bo ku di hilbijartinê
de biserbikeve ketibû nava hesabên
xapînok û mijûlkirinê. Lê belê bi têkoşîna gelan a ku ji bo mafên xwe
Adar 2015
sayfa.qxp_Layout 1 22.02.2015 12:42 Page 42
STÊRKA CIWAN
yên demokrotîk bidestbixêv hesabên
AKP ê jî têkçû. Herçiqas erdoxan
pilan dikir ku bi serê xwe bibe yekdest
jî serokatî ev pêvajo bi tena serê xwê
hewlda ku vî pêvajoyê birêvebibe. Serokatî bi hevdîtinên imraliyê di astekî
de AKP û dewleta tirk tengav kiriye
ku derbasî muzakereyan bibin. Lê di
heman pêvajoyê de bi derketina serhildanên licê û serhildanên kobanê
devleta tirk ji xwe re hincet daniye
nig neavêtiye. Di pêvajoyê ku bipêşket
de dînamîkên têkoşîna şoreşê ên sereke
jin û ciwanan jî risteke girîng lîstine.
Di heyameke ku li gelek qada desketinên mezin derketine holê sehayeke
ku serkeftine mezin derxistiye yek jî
qada başur bu. Piştî ku DAİŞ ê êrîş
bir ser şengal û musulê gel rûyê rast
ê KDP ê dîtiye û girêdayînên xweyên
bo ku vê prestîja xwe ji nû de qezencbike disa berexwe daye rojava.
Di pêvajoyê berxwedana kobanê de
ew hêza pêşmergeyan ku şandibû kobanê jibo ji nude qezenckirina prestija
ku hatibû wendakirin bû.
Dewleta îranê ku ligor peşveçunen
siyasî helwest diyar dike di vê pevajoyêde jî ji bo ku têkçuyîn jiyan neke
direwşeke bêedeng de maye. Ji ber
vê jî pedivîya xwe bi bêçalakiya bi
tevgera me re heye. Ji bo kul i hember
bloxa dewletên ABD û AB yê nekeve
nava rewşeke xeter kurd nedaye hemberî xwe. di vî warî de, ji bo projeya
modela pergala me a demokratik KODAR li vî parçeye kurdistanê were
avakirin û parastin girîngîyeke xwe
ya jiyanî heye.
Beguman ji van hemû pêşketinên
Li beramberî berxwedana Kobanê û şehîdên
Kobanê divê em pirsa ‘ez ê çi bikim’ ji xwe
bipirsin. Layıqbûna şehaîdan û şopa wan
meşandin ancax bi vê awayê
pêk were.
arişî qutkiriye. Him di asta tevlîbûnê
de him jî di asta çalakîde rewşa ku
derketîye hole eşkere kiriye ku KDP
nikare bitenê bi madiyatê gel bi xweve
girêbîde. Bi van êrîşan KDP ê di
asteke cidîde presttîj wendakiriye. Ji
Adar 2015
siyasî beşên ku herî zêde bondor dibin
jin û ciwanin. tetîkkêşên modernîteya
kapitalist daiş, bi politika û êrîşên
bêrûmetkirinê ku liser gel, bawerî û
çandên li rojhilata navîn dide meşandin
ji xwere rewa dibîne ku hemû gelan
42
di qetlîaman de derbasbike. Rexistineke ewqas wehşî ye. Li şengalêe ew
qetlîamên ku li ser jinen êzidî da meşandin mînaka vê yekê ye. Ji bo ku
jin were xistin gelek fetwa hatin dayîn
û jin weke ganîmetekî şerr hate destgirtin.. Ferasetên ku jinê bi navê cariyê
weke meta dibîne û firotina wê rewa
dike, disa weke helal digre dest û ji
giştî tecawuzan re vedike û vê yekê jî
weke maf ji xwe re rewa dibîne nezîkatiyên pergalê ê li hemberî jinê ne.
Lewma her ku diçe qetilkirina jina
zede dibe ev yek jî vekirî nişandide
kul i hember jinê serdestiya zilam
çiqas diçe wehşî dibe. Weke ku serokatî jî tîne ziman van êrîşan ji dewletê
ne qutbûyîne. Ji bo vê hetanî ku zilam
tî neyê çareserkirin ne dewlet ne jî
kuştinên jine tê çareserkirin.
Li hember qirkirinên li ser gelê
Kurd tê meşandin bersiva herî xurt û
zelal jî di berxwedana kobanê de
hatiye dayîn. Rêheval ARİN MİRKAN
bi çalakiya xwe ya fedayî derbeyeke
mezin li vê hişmendiyê xistiye.
Li hember van hemû pêşketinên
siyasî dibê em bêjin ku me rola xwe
wek tê xwestin neleystiye. Tenê bi
bûyerên rojane re xwe têr dîtin heye.
divê em wek rêxistina xwendevanan
li ser vê kûr biponijin û ji rojeva heyî
re yanê ji şoreşa Kurdistanê re xwe
amade bikin. Şoreşa Kurdistan dê
were serxistin. Ev teqez e. Li çar parçeyên Kurdistanê têkoşîna li beramberî
dijmin tê meşandin bêhempa ye. Berxwedana Kobanê li holê ye. Li beramberî berxwedana Kobanê û şehîdên
Kobanê divê em pirsa ‘ez ê çi bikim’
ji xwe bipirsin. Layıqbûna şehaîdan
û şopa wan meşandin ancax bi vê
awayê pêk were.
43-45.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:04 Page 43
Keko Zagros Im Interview
Mit Adam Thal
STÊRKA CIWAN
Wie kam es, dass du der Guerilla
beigetreten bist?
Ich bin seit einiger Zeit von dem
basisdemokratischen Projekt der PKK
fasziniert, dass vor allem in Bakur
und Rojava Gewaltiges bewirkt hat.
Als dann im Juli Kobane erneut angegriffen wurde, war mir klar, dass
ich einen Beitrag leisten wollte, um
die Revolution zu verteidigen. Ich
hätte nicht ertragen können, mit anzusehen, wie Kobane fällt, ohne Etwas
getan zu haben, um es zu verhindern.
Damals war es nicht einfach, nach
Rojava hinein zu kommen, doch die
Partei bot mir ihre Hilfe an und so
brach ich kurz darauf auf.
Warum zur Guerilla und nicht direkt
nach Rojava?
Ich konnte damals kaum Kurdisch.
Außerdem wusste ich auch noch nicht
genau, wie ich am Besten helfen könnte – außer dem Kampf an der Front
gibt es ja noch viele andere Sachen,
die getan werden müssen. Die Ge-
noss*innen der Partei empfohlen mir,
zuerst zur Guerilla zu gehen und die
Sprache zu lernen, und da sie ja besser
als ich wussten, was in der Revolution
gebraucht wurde, folgte ich ihrem
Vorschlag.
Wie ist das Leben in der Guerilla?
...auf jeden Fall eine ganz besondere
Art zu leben. Du bist rund um die
Uhr mit Genoss*innen zusammen,
die deine revolutionäre Überzeugung
teilen und dafür ihr altes Leben aufgegeben haben. Das ist schon ein besonderes Gefühl. Ich habe die meiste
Zeit in einem Camp in den Bergen
mit etwa zwanzig Jungen und Mädchen verbracht, die meisten zwischen
20 und 30, aber manche auch jünger
oder älter. Manche hatten schon im
Krieg gegen die Türkei, Iran oder
Da3sh gekämpft oder mehrere Jahre
im Gefängnis verbracht – da kamen
mir meine eigenen Erfahrungen auf
einmal unbedeutend vor. Trotzdem
bin ich von Anfang an ein gleichwertiges Mitglied der Gruppe gewesen.
Das Besonderste ist wahrscheinlich
der freundliche und ehrliche Umgang,
den alle miteinander pflegen. In Europa
43
hat mensch so etwas nur sehr selten.
Da gibt es natürlich auch besetzte
Häuser und Kommunen und so, in
denen man in Solidarität zusammenlebt, aber die Gruppen lösen sich oft
schnell wieder auf und ihre Mitglieder
stecken eh ihre meiste Zeit in Lohnarbeit oder sonstwie im kapitalistischen System und das wirkt sich
natürlich auch negativ auf das gemeinsame Zusammenleben aus. Hier
wissen alle, wofür wir kämpfen und
jede weiß, dass er den Anderen sein
Leben anvertrauen kann, selbst wenn
mensch sich noch nicht gut kennt.
Du hast angesprochen, dass wir
in Europa oft „im System stecken“.
Ist das in der Guerilla anders?
Klar, es gibt kein Außen und auch
kein richtiges Leben im Falschen.
Auch in den Bergen leben wir beispielsweise zum Großteil von Produkten, die unter kapitalistischen Bedingungen produziert wurden. Ich denke,
da muss man pragmatisch sein. Es
ist ja auch falsch, eine Existenz vollständig „außerhalb“ des Systems führen
zu wollen, weil man sich dabei ja nur
Adar 2015
43-45.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:04 Page 44
STÊRKA CIWAN
immer weiter von der Gesellschaft
entfernt, anstatt sie zu verändern.
In Europa haben aber oft „Notwendigkeiten“ wie Arbeit und Wohlstandssicherung Vorrang vor revolutionärem Engagement, selbst unter
Radikalen. Die Möglichkeiten, ohne
Job und Mietvertrag zu leben sind
eigentlich in Fülle vorhanden, aber
gesellschaftliche Zwänge halten dann
doch die Meisten davon ab. Dafür
brauchst du einfach eine Gruppe von
Gleichgesinnten, die deine Ideale teilt
und in der du dich wohlfühlst – auch
als Rückzugsort. Das hast du in der
Guerilla. Ich selbst habe viele Zweifel,
Ängste und Unsicherheiten hier verloren, weil wir uns immer gegenseitig
helfen und motivieren.
Wie sieht dein Alltag aus?
Wir schlafen zu sechst in einem
manga, einer in den Hang gegrabenen
Hütte. Um 5 Uhr werden wir geweckt,
dann gibt es erstmal Frühstück, Brot
mit weißem Käse und Oliven. Das
Brot backen wir selbst in einem Ofen
eine halbe Stunde von hier. Tagsüber
stehen dann verschiedene Arbeiten
an, Feuerholz sammeln, kochen, Nachrichten zu anderen Camps bringen
und so weiter. Im Winter ist nicht so
viel zu tun, da machen wir viel ideologische Bildung, gemeinsam Bücher
lesen, diskutieren und so. Zu Mittag
essen wir um 11 und abends um 4,
danach gucken wir Nachrichten, singen, tanzen, hängen rum und gehen
Adar 2015
irgendwann schlafen, meist so gegen
9. So einen typischen Guerilla-Alltag
gibt es nicht, das ist von Tag zu Tag
und auch von Camp zu Camp ganz
unterschiedlich.
In Europa warst du vor Allem in
der anarchistischen Szene aktiv.
Gab es da Differenzen mit den
Genoss*innen?
Im weitesten Sinne ist auch die
PKK anarchistisch, da sie jede Form
von Herrschaft und Unterdrückung,
und konkret den Staat als Befreiungsinstrument, ablehnt. Auch die Ideale
einer geschlechterbefreiten, ökologischen und kommunalen Gesellschaft verbinden die kurdische Bewegung mit vielen europäischen Genoss*innen.
Darüber hinaus gibt es schon einige
Unterschiede, gerade in der Methodik,
die glaube ich vor Allem den unterschiedlichen historischen und kulturellen Gegebenheiten geschuldet
sind. Viele bringen in Europa zum
Beispiel kein Verständnis auf für die
Forderung der Kurd*innen, als Volk
eine Einheit zu bilden. Diese Bestrebungen werden als konservativ und
nationalistisch kritisiert, ihnen fehlt
aber meist der Bezug zum kolonialistischen Kontext der radikalen Unterdrückung, die jede Form von „Kurdisch“-Sein, ob bewusst oder nicht,
seit einem Jahrhundert mit sich bringt.
Es fällt leicht, den Begriff Volk als
eine Vorstufe von Nation und Nationalstaat abzutun, wenn man selbst
44
nie die Erfahrung gemacht hat, in
seinem eigenen Zuhause nicht mal
seine Muttersprache sprechen zu können. Gerade der Volksbegriff, der in
Reber Apos Ideologie Ausdruck findet,
ist ja von Vielfalt und Freiheit geprägt
– im Gegensatz zu den europäischen
Definitionen, die immer einen Beigeschmack von Gleichschaltung und
Faschismus haben. Sich als vielfältige
Kulturgemeinschaft gegen die systematische Repression zusammenzuschließen, ist meiner Meinung nach nicht
nur strategisch wichtig, sondern auch
ein richtiger Schritt in Hinblick auf
die Struktur der mittelöstlichen Gesellschaft. Viel hat hier auch mit der
unterschiedlichen emotional-ideologischen Besetzung von Begriffen in
verschiedenen Sprachen zu tun.
Gab es auch konkrete Schwierigkeiten im Zusammenleben?
Also was die Ideologie angeht ist
da immer ein konstruktiver Dialog
entstanden. Der Umgang mit Geschlechterfragen in der Guerilla war so
gesehen eine krasse Umstellung – in
der europäischen Bewegung haben
wir Sachen wie Sexualität und Körperlichkeit sehr offen angesprochen
und diese Offenheit auch gelebt. Da
galt jede Aufteilung nach biologischen
Geschlechtern sowieso als rückständig.
Auch hier muss man aber den kulturellen Background betrachten, der für
die Meisten hier prägend ist.Viele
der Genossinnen sind zum Beispiel
unter krass patriarchalen Verhältnissen
43-45.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:04 Page 45
STÊRKA CIWAN
aufgewachsen. Sie durften nicht ohne
Aufforderung sprechen, wenn Männer
anwesend waren, nicht ohne männliche
Begleitung das Haus verlassen. Gerade
für sie stellt die Guerilla eine enorme
Befreiung dar. Auf der anderen Seite
treten viele neue Leute aus emotionalen Gründen bei, etwa weil sie persönliche Erfahrungen mit Unterdrückung und Staatsgewalt gemacht haben,
aber ohne die Ideologie verinnerlicht
zu haben. Geschlechtertrennung und
der Verzicht auf körperliche Liebe
sind da einfach pragmatische Mittel,
um eine Reproduktion der gesellschaftlichen Machtverhältnisse innerhalb
der Gemeinschaft zu bekämpfen.
Selbstbestimmt und frei leben zu kön-
nen, ist in vielerlei Hinsicht ein Recht,
das sich die Frauen auch in der Organisation erkämpfen mussten.
Hast du durch deinen Beitritt in
die Guerilla mit der anarchistischen
Bewegung gebrochen?
Im Gegenteil, ich fühle mich den
Genoss*innen von früher nach wie
vor eng verbunden, wo immer sie
auch sein mögen. Ich glaube, die
größte Schwäche der globalen Linken
sind nach wie vor die dogmatistischen
45
Grabenkämpfe. Viel Zwiespalt entsteht
durch die Unfähigkeit, kreativ und
dynamisch zu denken und zu handeln
und durch egoistische Profilierungssucht und Machtansprüche, die schlicht
konterrevolutionär sind. Wenn es uns
gelingt, solidarisch und mit gegenseitigem Respekt zusammenzuarbeiten
und Kritik und Selbstkritik zu üben,
dann können unsere Differenzen in
konstruktiven Auseinandersetzungen
zum revolutionären Projekt beitragen,
anstatt es zu blockieren.
Heval Keko, vielen Dank und viel
Erfolg!
Adar 2015
46-48.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:11 Page 46
STÊRKA CIWAN
Die Frau
‘’Eine freie Gesellschaft ist nur mit der Befreiung der Frau möglich.’’
Von Gurbetelli Ersöz, zum Internationalen Frauentag 1994 aus
dem Gefängnis in Istanbul geschrieben.
Wer ist die Frau?
Die ‘’Frauenrechte’’ sind heute ein
in unserer Gesellschaft heiss diskutiertes Thema. Frau und Mann, Familie,
Kinder Ehe, Liebe, Zuneigung, Hass,
Gleichberechtigung zwischen Mann
und Frau, Sklavin, Probleme der werktâtigen Frauen, Hausfrauendasein,
moderne Frau, Feministin, Intellektuelle, Frauenrechte, Frauenhaus, degenerierte Frau und freie Frau, was
bedeuten die Begriffe? Wie muss die
Frau sein? das wird heute diskutiert.
Wer ist die Frau?
Wie soll sie sein? Ist die Frauenfrage nur eine Geschlechterfolge?
Oder ist die Frauenfrage ein gemeinsames Problem der Frauen und der
Männer? Wenn die Frau versklavt
ist, wenn sie abhängig ist, inwieweit
ist sie dann selbst daran schuld? Was
ist die Rolle des Mannes, der man
Spender der Freiheit, mal Despot
ist? Gibt es einen Unterschied der
Frau in der Gesellschaft? Ist der Unterschied nur das Geschlecht? Oder
ist die Frau ein Individuum, das von
den prägenden Eigenschaften der
Adar 2015
Gesellschaft bestimmt ist? Definiert
sich Versklavung, Degeneriertheit
oder Freiheit nur über das Geschlecht?
Zu welcher Klasse in der Gesellschaft
gehört die Frau? Oder ist nur die
Gesellschaft schuld daran?
Wer ist die Frau?
Was ist es, das Besondere an ihr,
dass sie in den Himmel gehoben oder
tief unter die Erde verbrannt wird?
Was bedeutet Ehre? Was bedeutet degeneriert? Was bedeutet Würde? Was
heißt Würde bekommen?
Wer ist die Frau?
Gibt es eine Suche? Und wenn ja,
welche? Wie muss eine Suche aussehen? Auf wen muss sie sich stützen?
Was ist Vertrauen? Vertrauen auf
sich selbst oder auf die Gesellschaft
als Ganzes? Was ist Befreiung, was
bedeutet Freiheit? Wie kann sich die
Frau befreien? Wie wird sie ihren
Platz in der Gesellschaft bestimmen?
Wie wird sie den Kampf um ihre
Befreiung führen? Fragen über Fragen… Es könnten noch hunderte
Fragen aufgeworfen werden.
46
Wer ist die Frau?
Sie hat die Gesellschaft in der
matriarchalischen Epoche geprägt.
Sie konnte sich den Mann der ihr
gefiel, aussuchen und die Kinder
wurden nach ihrem Namen gerufen.
Sie war es, die die ersten Organisierungsformen und die Tierzucht hervorbrachte. Sie was die göttliche
Kraft. Sie was das Geschenk, das
zur Protektion gemacht wurde. Später
wurde sie Sklavin und Verkaufte
und Gekaufte, Handelsware. Sie
musste dam Herren das ‘’ recht der
ersten Nacht’’ vor dem Geliebten
gewähren. Sie war die lebendig begrabene. Sie wurde im mittelalter als
‘Hexe’ verbrannt. Sie war Geisha.
Ihr wurde nach dem Tod ihres Ehemannes kein Lebensrecht mehr zugestanden und sie wurde mit ihm
zusammen lebendig begraben. Sie
war Werkzeug der Intrige, um einen
Mann zu Fall zu bringen. Sie wurde
zur Stärkung der politischen Macht
verheiratet. Sie wurde als Gegenleistung für Frieden als Geschenk gegeben. Sie wurde im Namen der Inquisition zum Tode verurteilt.
46-48.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:11 Page 47
STÊRKA CIWAN
Wer ist die Frau?
Sie ist Mutter, Gebärerin, Partnerin,
Geliebte. Sie wird wegen ihrer Schönheit in den Himmel gehoben. Sie ist
ein Segen. Sie ist eine Göttin wie
Aphrodite, ein Naturell, ihr wird ein
Denkmal gesetzt, auf sie wird eine
Lobeshymne gesungen, für sie werden
die schönsten Gedichte geschrieben.
Sie ist Thema von Romanen und Filmen. Sie ist Königen und Sultanin.
Sie ist das schönste Werk Leonardo
da Vincis. In Ägypten ist sie Kleopatra,
in Russland Katharina. Sie ist Eva.
Sie ist die Göttin Zin Avesta. Sie ist
die Hauptperson von Dramen wie die
Leyla von Mecnun, die Sirin von Ferhat, bekommt die Umarmungen. Sie
ist die Ehre, unantastbar. Für sie geht
man in den Tod oder ins Gefängnis.
Barbipuppe. Sie ist politische Maskerade. Sie ist Kriegstreibern unter
dem Vorwand der Mütterlichkeit.
Sie ist Marionette, sie vergießt Krokodilstränen. Sie tötet mit der Parole
,,Wir werden sie beseitigen und nochmal beseitigen’’ die mütterlichen Gefühle und vergießt das Blut unschuldiger Menschen. Sie ist ein Mannequin, das die Ausbeuter gerade
brauchen und die das sagt, was sie
hören wollen. Sie verwechselt Suche
und Freiheit als nur sexuelle Freiheit.
Sie verliert sich in Einsamkeit, wird
in die Psychische Krise oder in den
Selbstmord getrieben. In einer
psychischen Krise wird sie umgebracht oder tötet sich selbst.
Wer ist die Frau?
Wer ist die Frau
wirklich?
Sie wird für einen Titel für Millionen gekauft. Sie wird wegen ihrem
Körper tierischen Wünschen geopfert.
Sie wird degeneriert. Sie ist Hure,
für manche Puls. Sie wird im Namen
der Partnerschaft und der Liebe zur
Dienerin gemacht. Sie wird im Namen
der Sexualität, der Modernität, des
Vergnügens auf den Markt gezerrt,
wie ein Stück Fleisch.
Sie schläft unter dem Vorwand
der Freiheit mit jedem. Sie gibt sich
im Namen der Freiheit der politischen
Prostitution hin, ist politisches Mittel.
Sie ist Arbeiterin. Sie ist Ministerpräsidentin, Gefängnis, aber willenloses Spielzeug. Sie schlägt sich
für die Freiheit, für den gesellschaftlich-politischen Fortschritt für
die Frau. Sie ist eine narzisstische
Ist die Frau denn nicht ein Individuum der Gesellschaften, deren
Suchen nach Freiheit nie aufhört?
Ist sie nicht ein Stück der gesellschaftlichen und sozialen Kämpfe, die
seit dem Beginn der Menschheit geführt werden? Ist sie nicht die Realität
der Klassenkämpfe? Wenn die Frau
eine Vertreterin der degeneriertheit
der Gesellschaft sein kann, kann sie
dann nicht auch die Vertreterin der
Befreiung werden? Marx sagte, der
Grad der Freiheit der Frau in einer
Gesellschaft ist der Maßstab, wie
frei die Gesellschaft ist. Bedeutet
das nicht, dass die Freiheit der Frau
und die Freiheit der Gesellschaft
ein miteinander verknüpft sind?
Kann denn die Lage der Frau vom
47
Zustand der Gesellschaft getrennt
werden? Sind nicht die Freiheit der
Frau und die des Mannes auf dem
gleichen Weg zu finden, genauso
wie das Leben Evas und Adams miteinander verknüpft war?
Wer ist die Frau?
Ist sie immer Besiegte? Ist sie ein
schwaches, seelenloses Wesen, das
nie Rebelliert? Hat sie nie um Freiheit
gekämpft? Hat sie denn kein solches
Erbe? Wenn wir in die Geschichte
schauen, finden wie interessante und
ebenso wichtige Frauen: Clara Zetkin,
Die in einer Zeit, in der in Deutschland ,,Feuer und Verrat’’ umgingen,
in der Phase des Revisionismus, sich
nicht zurückdrängen ließ und sich
mit aller Kraft gegen den Politischen
Tod stellte. Oder ihre Genossin Rosa
Luxemburg. Clara Zetkin sagte:,,…
Wenn Ihr mich wertschätzend und
mit lobenden Worten ansprecht, fesselt Ihr mich. Wenn Ihr Euch mir
entgegen stellt, Fühle ich mich wohler.
Wenn ich denke, dass ich dazu diene,
Klarheit in den Weh der Revolution
zu bringen, bin ich glücklich.’’ Sie
hat mit ihrer kämpferischen und widerstandsleistenden Persönlichkeit
das Beispiel und die Tradition des
Widerstand der Frau geschaffen.
Und Mitka Grepceva aus Bulgarien. Sie ist mit ihrem Widerstand
von der Arbeiterin bis zur Partisanin
im besetzten Bulgarien bis heute
bekannt und Thema eines Romanes,
den viele Revolutionäre als erstes
Buch gelesen haben. Und die Mütter
des ,,Plaza de Mayo’’, die Mütter
und Frauen, die während der Diktatur
Adar 2015
46-48.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:14 Page 48
STÊRKA CIWAN
mokratie zuhause’’ gegen die Diktatur auf die Straße gingen und zur
einflussreichste gesellschaftlichen
Kraft wurden.
Oder die Nachkommen der Göttin
Aphrodite in Griechenland, die tausenden Irma, Popi, Tifiko. Melpo,
Atena, Oretur, die gegen die faschistische Diktatur gekämpft haben,
die in die Konzentrationslager gesperrt und auf die verbrannungsinseln
deportiert wurden. Die Frau im Widerstand ist Kämpferin. Wie in den
Versen Victoria Theadoraus:
‘’ Sie durchquert das Reisfeld/
verbirgt sich vor den Gewehrlaufen/
sie robbt im Schlamm/ das Gewehr
hoch erhoben, damit es nicht nass
wir/ sie trägt ihren Zopf zwischen
ihren blendend weisen Zähnen, damit
er nicht schmutzig wird/ und den
Tod im Inneren ihres Herzens…’’
Die Frau steht und der palästinensischen Indifada, sie ist die siebzehnjährige Sebra auf dem Weg zur
Hinrichtung. Die Frau ist tausende
Tanjas in der Sowjetunion.
Die Frau ist die Afrikanerin unter
der Gewalt des Diamanten und des
Verrats, die sich in afrikanischen
Tänzen dreht, die im Widerstand
steht und mit würden in den Tod
geht. Die Frau ist die namenlose
Heldin der Revolution in El Salvador,
Vietnam, Cuba, Nicaragua und vielen
anderen Ländern.
Wer ist die Frau?
Sie ist Arbeiterin in der Leichtlohngruppe in der Fabrik. Sie ist
Büroangestellte, von der Attraktivität
Adar 2015
verlangt wird. Sie wird mit dem
Schmutz der Gesellschaft auf die
Straße getrieben. Sie begeht in ihrer
Verzweiflung, dass sie ihren Kindern
kein Brot geben kann, Selbstmord.
Sie ist Hatice, die sich zusammen
mit ihren Kindern umbringt. Sie ist
diejenige, die durch ihre Schönheit
und sexuellen Wünsche die Gesellschaft verwirrt. Sie ist die unbekannte
Künstlerin.
Welcher Mensch ist die
Frau?
Auch wen ,,ihr Platz an unserem
Tisch erst nach den ochsen kommt’’,
wie es Nazim Hikmet in einem Gedicht beschrieben hat, wird sie eines
Tages bestimmen. Sie ist es, die den
Schmerz des schmutzigen Krieges
bis auf die Knochen spürt. Sie wartet
auf die Heimkehr ihres Sohnes, der
in den schmutzigen Krieg einberufen
worden ist. Sie wird durch Appelle
an die Mütterlichkeit ausgebeutet.
Sie ist eine Beamtin, die bei einer
Demonstration um Gewerkschaftsrechte niedergeknüppelt wird.
Wer ist die Frau?
Sie ist die durch ,,Hinrichtung
ohne Urteil’’ ermordete Hatice, Sabahat Karatas, Nülgün Gök, Suna
Celik. Die Frau steht auf der Liste
der ,,unbekannten Mörder’’.
Die Frau ist im Gefängnis. Die
Frau wird gefoltert, an den Händen
aufgehängt, mit Knüppeln vergewaltigt. Die Frau wird vertrieben, ihr
Dorf wird niedergebrannt, sie hat
keine Zeit, muss auf der Straße oder
in der Moschee leben. Sie wird von
48
den Soldaten auf dem Dorfplatz vergewaltigt. Ihr toter nackter Körper
wird im Fernsehn mit ,,Siegesgeschrei’’ zur Schau gestellt.
Die Frau
Knetet mit ihren Händen den Brotteig, wascht die Wasche, schwingt
die Hacke auf dem Feld. Sie singt
das Lied der Freiheit in den Bergen,
auf der Straße, auf den Platzen, in
den Folterkammern, im Gefängnis.
Sie legt die Handarbeit beiseite und
webt am Werk der Freiheit. Sie ist
Kardelen, die mit ihrem Blut, ihrer
Seele und ihrem Tod das Motiv der
Freiheit zeichnet.
Sie ist Milan, Cicek, Rosa. Sie ist
die Hinrichtung gehende Leyla Quasim.
Sie war Bese aus Dersim und ist heute
Bese Anuş. Sie ist Zekiye, die sagte
,,Das Newroz-Feuer brennt am besten
Am Menschen’’. Sie ist Rahşan, die
Zekiye’s Feuer in die Metropolen trägt.
Sie geht bei den Serhildans in der
ersten Reihe, tanzt in den bunten Kleidern den Halay-Tanz.
Sie ist Remziye aus Cizre, sie ist
Berivan. Sie ist die Sängerin Mizgin.
Sie ist Beritan, die sie vom Felsen
in den Tod gestürzt haben. Sie ist
Aysel, die ihren Stift zur Waffe gemacht hat. Sie ist das Mosaik der
Freiheit, Zusammengesetzt aus unzähligen namenlosen Heldinnen, die
mit der Parole ,,Wer kämpft, wird
frei, wer frei wird, wird schön, wer
schön wird, wird geliebt’’ aufgebrochen sind.
49-51.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:07 Page 49
STÊRKA CIWAN
‘Mit dem Feuer meines Körpers soll
die Newroz-Fackeln
noch stärker brennen!’
n n
Der nationale Befreiungskampf Kurdistans ist ein Kampf, der vom kurdischen Volk viele Opfer fordert. Und
der Ausgang dieses Kampfes wird davon entschieden werden in wieweit es
bereit ist, die Opfer zu geben. Die
PKK hat vom ersten Tag ihres Wirkens
an, nicht einen Moment gezögert,
dieser Realität gerecht zu werden. Weit
über 1000 Märtyrer säumen den Weg
ihrer Entwicklung und ihres Kampfes
und jedes dieses Opfer ist ein Meilenstein auf dem Weg in eine freie
und glückliche Zukunft.
Diese Erkenntnis ist der Grund
dafür, warum wie die Märtyrer nimmt
in unserer Geschichte, in unserem
Kampf, in jedem Augenblick unseres
Lebens einen wichtigen Platz ein. Der
Generalsekretär der PKK, Genosse
Abdullah Öcalan formuliert eben diese
Tatsache, wenn er sagt:’ Wir müssen
die Märtyrerinnen, das Symbol des
Volksaufstandes im März dieses Jahres,
Zekiye Alkan, vorstellen.
Das Feuer spielt in der Geschichte
des kurdischen Volkes, in allen Ebenen
seiner Entwicklung eine wichtige, teilweise sogar zentrale Rolle. Schon in
n
Kurdistan Report
n n
der entstehungsphase des kurdischen
Volkes, ist das Feuer ein zentraler Bestandteil der Mystik, der Religion und
damit der Kultur. Feuer auf den Bergen,
das ist das Symbol des kurdischen
NEWROZ-Festes. Mit dem Feuer auf
den Bergen wurde die frohe Botschaft
n
den Bergen, das Symbol unserer Freiheit, das Feuer in die Täler. Auch in
der modernen nationalen Befreiungsbewegung spielt diese Symbolik eine
wichtige Rolle. Mazlum Doğan zündete
am 21 März 1982 drei selbst gemachte
Streichhölzern, und hielt seine histo-
Man muss den Widerstand in Nusaybin begrüßen.
Newroz braucht große Feuer, große Flammen!
Das Newroz-Feuer muss mutig sein.
von der ersten Befreiung der Kurden,
im Jahre 612 v.u.Z. verkündet. Zu
dieser Symbolik gehört noch heute,
Dass man zu Newroz Feuer in den
Bergen anzündet und von dieser Feuerstelle aus brennende Räder in die
Täler rollen lässt. Diese brennenden
Räder tragen aus den Orten der Freiheit,
49
rische Rede aus dem Fenster seiner
Zelle, wofür er am selben Tage bestialisch ermordet wurde. Am 17 Mai
1982 sind es Ferhat Kurtaz, Eşref Anyak, Mahmut Zengin und Necmi Öner,
die im Kerker von Diyarbakir das
Feuer anzünden und aus Protest gegen
die Barbarei und als Zeichen des WiAdar 2015
49-51.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:07 Page 50
STÊRKA CIWAN
zieht sie einen Kreis, den Rest schüttet
sie über ihren ganzen Körper.
Am Morgen des 21. März 1990
verbrennt sich die Medizinstudentin
aus der Tigris-Universitât, Zekiye
Alken. Wir haben bisher wenig authentisches über Zekiye Alkan. Was
man weiss, ist, dass sie eine Sympathisantin der nationalen Befreiungsbewegung Kurdistans unter der Führung der PKK gewesen ist. Sie hat
den Volksaufstand in Kurdistans mit
großer Sympathie verfolgt. Freunden
gegenüber hat sie geäußert, dass
man ‘den Widerstand in Nusaybin
begrüßen muss’.
Ihre Selbstverbrennungsaktion war
eine Botschaft. Während der Aktion
rief sie: ‘Newroz braucht große
Feuer, große Flammen! Das Newroz-Feuer muss mutig sein! Mit dem
Feuer meines Körpers soll die Newroz-Fackel noch starker brennen!’
Kurz vorher hatte sie an einer Kundgebung in der Tigris-Universitat teilgenommen und die Aktion mit
ihren Reden und Parolen geleitet.
Welche Bedeutung hat diese
Aktion in unserem
Kampf?
derstandes dagegen, sich selbst verb- sind die Räder, die die Botschaft in
rennen. Die Namen und Daten der
kämpfer, die sich selbst verbrannten,
als ihre Munition zu Ende ging, sind
nicht dokumentiert.
Mit den drei Streichhölzern Mazlum’s wird das Feuer des Widerstandes
entzündet, die Flammen der vier sind
der Freudenbotschaft gleich, die einst
in den Bergen von Media den Sieg
verkündeten über Despotie und Barbarei. Und die brennenden Kämpfer
Adar 2015
die Täler tragen.
Gibt es genug Worte, um die Bedeutung dieser Aktionen zugenüge
würdigen zu können?
Der Morgen des Newroz, der 21.
März 1990 ist ein schöner, sonniger
Tag in Diyarbakir, der Stad am Tigris.
Nahe den historischen schwarzen Stadtmauern breitet ein junges Mädchen
ein Spruchband aus. Mit Benzin aus
dem Kanister, den sie bei sich trâgt,
50
Eine politische Gefangene schreibt
dazu:’ Eines unserer lieben Mädchen.
Ihr Name ist es wert, sie der ganzen
Welt bekannt zu machen, Aber sie
wird keinen eigenen Namen haben.
Sie ist nicht Zekiye Alkan. Sie ist
von nun an, das Feuer der kurdischen
herzen, das geliebte Mädchen Kurdistans. Sie trug das Feuer der Merken, der bergen zum Tigris. Und der
Tigris wird von nun ab in Flammen
49-51.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:07 Page 51
STÊRKA CIWAN
fließen bis nach Basra, und von dort
die Ozeane erreichen. Von nun ab
wird man an allen Küsten, aller Kontinente, wo die Wellen schlagen die
Wärme des Tigris spüren.
Eine schöne Begegnung mit Mazlum.
Mazlum hat mit drei Streichhölzern
aus dem Kerker die Berge in Brand
gesteckt. Die Flammen der drei Streichhölzer haben die Guerilla geschaffen.
Das war 1982. Es herrschte pechschwarze Dunkelheit. Der faschistische
Kolonialismus hatte sich mit aller seiner
Grausamkeit auf die Herzen geworfen.
Die Herzen waren unterdrückt. Man
versuchte die Menschen selbst dem
Gefühl zu berauben, einen Hoffnungsschimmer zu finden. In der Dunkelheit
reichte ein Licht, ein klitzekleiner Funken. Das erwartete man. Mazlum wurde
die Fackel einer solchen Zeit.
Das Jahr 1990! Die Berge gehören
der Guerilla. Die Guerilla hat die
Fackel von Mazlum bis in die Städte
getragen. Das Licht ist keine Sehnsucht mehr. Das Licht ist in unseren
Augen, in unseren Händen. Die Massen sind auf den Beinen. Die Kinder,
Frauen, Alten, Jungen, Arbeiter, Arbeitslosen, Bauern, Händler, Schüler
alle zusammen nun singen sie das
Lied von Mazlum. Und ein Mädchen
hat alle diese Stimmen mit ihrem
Körper zur Fackel gemacht.
Das ist eine Liebe. Oder man muss
besser sagen: Das ist die Liebe!
Jetzt sind sie Hand in Hand mit
Mazlum. Und mit der Fackel in ihren
Händen lächeln sie allen Jungen und
Mädchen in Kurdistan zu.
Wie schreibt man
Lebenden?
Wenn in den Bergen eines Landes
Freiheitslieder gesungen werden,
wenn die Steppen eines Landes
brennen, wenn in einem Land junge
Mädchen die Parolen der Freiheit
und Unabhängigkeit mit ihren Körpern in Brand stecken, dann bedeutet dies, dass Land FREİ ist!’
Zekiye Alkan ist ein Symbol. Das
Symbol des Volksaufstandes vom
Frühjahr dieses Jahres!
Zekiye Alkan erlag am 31. März
d.J. ihren schweren Brandverletzungen und reihte sich damit in die Karawane der Unsterblichen ein. Wir
verneigen uns in tiefer Ehrfurcht vor
ihrem Andenken und verstehen ihre
Botschaft als Direktive das Feuer
weiter anzufachen!
Man muss den Widerstand in Nusaybin begrüßen. Newroz braucht
große Feuer, große Flammen! Das
Newroz-Feuer muss mutig sein.
51
Adar 2015
52-53.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:03 Page 52
STÊRKA CIWAN
Woche des
Heldentums
Als kurdische Jugendliche und würdevolle Menschen haben wir die
historische Aufgabe die Revolution die in Rojava begonnen hat zu
verteidigen und in allen Teilen Kurdistans zum Sieg zu führen.
n n
ie Woche vom 21.- bis 28.
März hat für die Kurdische
Gesellschaft eine große Bedeutung.
Es beginnt mit dem Newroz Fest
dass für die Kurden nicht nur die
Prächtigkeit des Frühlings und die
Hoffnung auf das neue Jahr ist, sondern auch den Widerstand gegen das
Herrschende System und jegliche Formen der Unterdrückung verkörpert.
Am 21. März feiern die Kurden die
Befreiung des mittleren Osten vor
der Assyrischen Tyrannei.
Die Newroz-Geschichte erzählt vom
Schmied Kawa der den Assyrischen
Herrscher Dehak enthauptet und somit
die Völker Mesopotamiens von der
jahrhundertelangen Herrschaft des Assyrischen Reiches befreit. Diese Geschichte die seit Jahrtausenden von Generation zur Generation weitergetragen
wird ist heute aktueller als jäh zu vor.
Denn auch Heute versuchen Tyranen
und Herrscher die in ihrer Brutalität
sich von Dehak nicht unterscheiden,
ihre Terrorherrschaft auf die Völker
D
Adar 2015
n
Andok Baz
n n
in diesem Gebiet auszuführen.
Um Dehaks Brutalität zu beschreiben erzählt die Mythologie, Dehak
hätte Gehirne von Kindern und Jugendlichen Gefressen. In der Kapitalistischen Moderne die der Menschheit die größten Genozide und Gräueltaten (vom Holocaust bis zur
Atombombe) gebracht hat werden
Mythologien zur Wahrheit. 1992
stürmen türkische Soldaten ein kurdisches Dorf in Amed und verüben
ein Massaker wo drei Gerilla-Kämpfer zu Märtyrern werden. Sie misshandeln die Leichen und braten ihre
Gehirne vor den Dorfbewohnern auf
einem Herd. Die ISIS die heute als
Stellvertreter Armee der Türkei Massaker im ganzen mittleren Osten verübt, filmt stolz wie sie Organe von
Menschen essen.
Diese Beispiele reichen aus um zu
verdeutlichen in welche Lage dass
herrschende System die Menschheit
gebracht hat und welche Grausamkeiten
das kurdische Volk erleben muss.
52
n
Es sind große Heldentaten nötig
gewesen damit sich dieses Volk vor
all diesen Gräueltaten verteidigen konnte. Gegen die modernen Nachfolger
Dehaks, kamen die Kawas unserer
Zeit hervor und wurden zum Schwert
der Rache im Namen aller Unterdrückten. Es waren die Heldenhaften
Genossinnen und Genossen von Rêber
APO, die Kämpferinnen und Kämpfer
der PKK, die sich gegen all diese Unterdrückung auflehnten und die Werte
der Menschheit verteidigten.
Sie waren es die den Faschistischen
Militärputsch in der Türkei (1980)
mit ihrer Entschlossenheit durchbrachen und heute gegen die IS heldenhaft Widerstand leisten.
Die Woche des Heldentums gedenkt
vor allem all jenen die ihr Körper mit
dem Newroz-Feuer vereinten, und
durch das brennende Feuer zu lebenden
Fackeln wurden. Als 1980 im Gefängnis von Amed durch unvorstellbare
Foltermethoden und Entwürdigungen
versucht wird das kurdische Volk und
52-53.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:03 Page 53
STÊRKA CIWAN
ihre Revolutionäre Führung im Gefängnis auszulöschen und somit den
Genozid an die Kurden zu Ende zu
führen, geben die Revolutionäre der
PKK eine Antwort, die sich bis heute
in die Herzen und Seelen der Menschen
eingebrennt hat. Am Newroz Fest 1982
erhängt sich Mazlum Doğan in seiner
Zelle. Kurz vor seiner Aktion verbrennt
er drei Streichhölzer um das Newroz
Fest zu feiern. Diese drei Streichhölzer
und Mazlum Doğans entschlossener
Widerstand gegen die Folter werden
zum Symbol der Freiheit.
Daraufhin erweitert sich der Widerstand und im Gefängnis erblüht
eine neue Hoffnung. Im Trakt 33
verbrennen sich die Revolutionäre
Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Mahmut
Zengin und Eşref Anyık und tragen
den Widerstand weiter. Darauf folgt
der große Hungerstreik in der die Genossen Kemal Pir, M. Hayri Durmuş,
Akif Yılmaz und Ali Çicek zu Märtyrern werden. Diese Aktionen lassen
die Pläne des Feindes unter Folter
und Entwürdigung den Widerstand
zu brechen in die Leere laufen. Mazlum Doğans Aktion gibt nicht nur
den Genossen in den Kerkern des
Feindes die Kraft Widerstand zu leisten, sondern erweckt das gesamte
Kurdische Volk aus dem Schlaf des
Verrats. Es folgen viele Genossinnen
und Genossen Mazlum Doğan und
übergeben ihren Körper den Flammen
um das Leid des kurdischen Volkes
in die Welt hinauszutragen.
Die Heldenwoche gedenkt gleichzeitig an den großen Kommandanten
Mahsum Korkmaz (Fermandar Agît)
der am 28. März zum Märtyrer
wurde. Kommandant Agît war es der
die Unbesiegbare Gerilla Armee auf
den Bergen Kurdistans aufbaute und
zum Albtraum der Faschistischen Türkischen Armee wurde. In einer Zeit
wo niemand den Sieg für möglich
hielt, bewies Komandant Agît seine
Träume an Rêber APO und seinen
gefallenen Genossen. Er gab mit der
Aktion des 15. August die beste Antwort auf den Widerstand in den Kerkern. Denn nur durch eine unbesiegbare Gerilla-Armee konnte man dem
Andenken der großen Heldentaten
im Gefängnis-Widerstand gerecht werden. Der Feind der Agîts Entschlossenheit kannte begann einen Einsatz
mit 10.000 Soldaten um ihn endgültig
zu besiegen. Auch wenn heval Agît
in diesem Einsatz zum Märtyrer wurde, hatte er gesiegt und die Feigheit
der türkischen Armee bewiesen. Denn
nirgendwo in der Geschichte gab es
ein Beispiel in dem 10.000 Soldaten
gegen einen Kommandanten mobilisiert wurden. Es war der Revolutionäre
Widerstandsgeist der PKK den Heval
Agît verkörperte und dieser Geist ließ
den hinterhältigen Feind zittern. Seine
Nachfolger haben heute in Kobanê
noch einmal bewiesen dass eine Armee
die auf den Spuren von Komandant
Agît läuft unbesiegbar ist.
Den Heldentaten gerecht
werden
Rêber APO hat die Woche vom
21.März bis zum 28. März zur Woche
des Heldentums erklärt um uns in
jeder Gelegenheit an diese Genossinnen und Genossen zu erinnern.
Denn wenn wir heute uns als Apoistische Jugend bezeichnen und be53
haupten den Weg der Gefallenen zu
folgen müssen wir jede Sekunde an
ihre Heldentaten denken und uns an
ihnen orientieren. Die Realität Kurdistans und die Realität des Mittleren
Osten erfordern große Persönlichkeiten und Große Aktionen um die
Freiheit zu erlangen. In einer Zeit
wo die Globalen Großmächte um
die Vorherrschaft im Mittleren Osten
kämpfen hat unsere Freiheitsbewegung sich das Ziel gesetzt im Namen
aller Unterdrückten Menschen ein
System in Freiheit und Demokratie
zu erschaffen. Es ist ein großes Ziel
und gleichzeitig die einzige Hoffnung
nach Freiheit. Denn unsere Bewegung verteidigt die Alternative Linie
zum Kapitalismus und ist somit die
Hoffnung aller Menschen die ein
Leben in Würde und Freiheit anstreben. Als kurdische Jugendliche
und würdevolle Menschen haben
wir die historische Aufgabe die Revolution die in Rojava begonnen hat
zu verteidigen und in allen Teilen
Kurdistans zum Sieg zu führen. Aus
diesem Grund ist es für uns von
Großer Bedeutung an die heldenhaften Revolutionäre unserer Geschichte zu gedenken und auf ihren
Spuren zur Freiheit zu laufen. Nur
so können wir die Hoffnungen und
Träume jener die sich aufopferten
gerecht werden und unsere Revolution in die Welt hinaustragen.
Şehîd NAMIRIN!- Denn, solange
wir denken, fühlen und kämpfen werden die Märtyrer Leben!
Adar 2015
54-56.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:05 Page 54
STÊRKA CIWAN
Die Kurdische Jugend In
Europa Und Die Kurdische
Kultur
n n
n
Arîn Dersîm
n n
n
Je mehr die kurdische Jugend mit seiner eigenen Kultur im Einklang ist, desto stärker
wird die Widerstandsbewegung der Kurden
gegen die Kapitalistische Moderne sein und
desto wirkungsvoller wird die Revolution für
die Menschheit sein.
Die kurdische Jugend in Europa
muss von einem ganz anderen Blickwinkel aus betrachtet werden. Der
Grund hierzu ist, dass die kurdische
Jugend eine wichtige Rolle in der
Entwicklung der Weltpolitik spielt,
indessen Bewusstsein sie jedoch zeitig
immer noch nicht vollkommen ist.
Die Jugend besitzt die dynamischste
und revolutionärste Persönlichkeit der
Menschheit. Sie besitzt die Eigenschaft
gegebenes zu hinterfragen und ist
daher offen für viel Neues. Die Jugend
strebt stets nach Veränderung und ErAdar 2015
neuerung. Daher sind auch viele
Menschen während ihrer Jugendphase
ununterbrochen am Probieren und das
Leben manchmal bis hin zu den außergewöhnlichsten Machenschaften
auszutesten. Ebenfalls ist die Jugendphase jene Phase in der sich der Mensch
am meisten mit sich selbst befasst
und zur Identitätsfindung hinzugeht.
Vor allem die Jugendlichen die in den
kapitalistisch geprägten Staaten leben
versuchen sich in den vorgelebten
Identitäten wiederzufinden. Hierbei
spielen öfters Personen die ein höheres
54
Ansehen besitzen, zum Beispiel Sänger,
Politiker, Rapper, etc., eine Vorbildrolle
bei den Jugendlichen. Die kurdischen Jugendlichen in
Europa sind hierbei einer schwierigeren Problematik bei der Identitätsfindung ausgesetzt. Der Grund hierzu
ist aus vielerlei Gesichtspunkten anzusehen. Eines dieser Punkte ist jedoch
alleine die Auseinandersetzung darin,
sich entweder dem Leben in Europa
anzupassen und als „normaler“
Mensch in der europäischen Gesellschaft zu gelten, oder die eigene verwurzelte kurdische Kultur in der europäischen Gesellschaft zu leben und
als ein „seltsamer“ Mensch betrachtet
zu werden. Viele kurdische Jugendliche sind jedoch dem Einfluss ihrer
Umwelt unterlegen. Ihnen ist das Ansehen in der europäischen Gesellschaft
von größerer Bedeutung, als die in
der kurdischen Gesellschaft. Die europäische Gesellschaft, welche durch
den Einfluss der Kapitalistischen Moderne handelt, sieht jene Menschen
die sich der Kultur der europäischen
Staaten nicht anpassen als ungebildete
54-56.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:06 Page 55
STÊRKA CIWAN
und minderwertige Menschen an. Die
kurdischen Jugendlichen möchten
nicht diesem Ansehen angegliedert
sein und nehmen lieber eine Person
aus der europäischen Gesellschaft als
Vorbild. Jene Vorbilder sind jedoch
in keiner Hinsicht Personen welche
tatsächlich vorbildlich sind. Es sind
Menschen die am tiefsten im Kapitalistischen System stecken, diese bis
hin zu ihren Zellen ausleben und betäubt mit dem Infekt des Systems
sind. Solche Personen werden den
Eltern hin bevorzugt. Die eigenen Eltern, vor allem die Mütter, werden
nicht beachtet, denn die Jugendlichen
sind ebenfalls infiziert vom Kapitalistischen System, von der europäischen Gesellschaft. Die kurdischen Mütter, die die größten Wächter der natürlichen jahrtausende-alten kurdischen
Kultur sind, werden den eigenen Kindern peinlich. Den kurdischen Jugen-
dlichen bleibt ihre eigene Kultur, die
Traditionen, die Moral, die Kunst,
das naturverbundene Leben der Kurden, mit welchen sie größtenteils darüber hinaus aufgewachsen sind,
schlicht fremd. Innerlich spürt jede
jugendliche Kurdin und jeder jugendlicher Kurde diese Verbundenheit
zu der kurdischen Kultur, doch größtenteils nimmt das Kapitalistische
System die Überhand auf ihnen. Fakt ist jedoch, dass wenn Mensch
nicht in seiner natürlichsten Form
lebt, mit jenen Persönlichkeitseigenschaften die jenem zugehören, kein friedvolles und glückliches Leben zu
Stande bringen kann und somit auch
nicht mit seiner realen Identität im
Einklang stehen kann. Die eigene
Kultur, welche durch die Jahrtausende
traditionelle Entwicklung in den Genen
ohnehin schon vorhanden ist, auszuleben, bringt den Menschen zu
sich und zu seiner Wirklichkeit.
Die Wirklichkeit der kurdischen
Jugend ist, dass sie die Nachfahren
eines Volkes sind, welches schon
seit Jahrtausenden unterdrückt wird
und den Repressionen unterschiedlichster Staaten im Laufe der Geschichte unterlag, jedoch dennoch sich
stetig dem widersetzt hat. Die Kurden
sind im Besitz von einer der reichsten
und eindrucksvollsten Kulturen der
Menschheit. Der Grund dafür ist,
dass sie aus dem Mesopotamien
stammen, dem Land in welchem der
Ursprung der neolithischen Gesellschaft stammt. Also somit auch aus
dem Gebiet der Entstehung der ersten
Kulturen. Die kurdische Kultur basiert gänzlich auf der Geschichte der
Unterdrückung der Kurden und ihren
Widerständen. Die vorhandenen Malereien und Klagelieder deuten
beispielsweise auf jenes
zurück. Jede/r Jugendliche/r sollte
die kulturellen Kleider seiner
selbst tragen. Den Glauben seines Ursprungs kennen und respektieren. Sie sollten ihren
Vorfahren, ihren Eltern und
Großeltern wissbegierig zuhören, denn diese haben das Wissen
55
Adar 2015
54-56.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:16 Page 56
STÊRKA CIWAN
über die Vergangenheit und Tradition
der Kurden. Die Geschichte ihres Daseins. Grund hierzu ist, dass nur jene
Personen, die ihre Vergangenheit gut
kennen, die Möglichkeit dazu haben
mit sicheren Schritten in der Gegenwart zur Zukunft zuzugehen. Sie sollten die moralischen Werte- und Normenvorstellung ihrer Kultur kennen
und zumindest die Mühe zeigen, dieser
wertvollen Ethik im Ansatz gerecht
zu werden. Die kurdische Kultur ist
im Besitz von menschlicher Ethik,
welche über die Jahrtausende nicht
Adar 2015
verloren gegangen ist und immer noch
zur heutigen Zeit gerecht ist, da sie
den menschlichen Gewissen und die
menschliche Moral mit Vernunft anspricht. Die kurdische Kultur lässt
förmlich die Menschlichkeit in einer
vom Kapitalismus infizierten Welt
aufblühen.
Jede Revolution hat jung angefangen. Somit ist es die Pflicht von jeder/m kurdischen Jugendlichen, welche
es sich als Ziel gesetzt hat gegen die
Kapitalistische Moderne voran zu gehen, sich in allen Lebensbereichen
56
gegen das System zu setzen und vor
allem mithilfe der Kultur gegen die
Repressionen voranzuschreiten. Denn
die Kultur eines Menschen fliesst in
alle Lebensbereiche des Menschen.
Je mehr die kurdische Jugend mit
seiner eigenen Kultur im Einklang
ist, desto stärker wird die Widerstandsbewegung der Kurden gegen die
Kapitalistische Moderne sein und
desto wirkungsvoller wird die Revolution für die Menschheit sein. Wir
haben jung begonnen und wir werden
jung voranschreiten.

Benzer belgeler