stêrka cıwan
Transkript
stêrka cıwan
Kapak.qxp_3) Kapak #6 22.02.2015 15:01 Page 1 STÊRKA CIWAN K o v a r a C i w a n a n a M e h a n e Adar 2015 Hejmar:142 e B z o r î P z o r New Newroz Ruhu ile Özgür Yaşamı İnşa Etmeye Koşuyoruz Kapak.qxp_3) Kapak #6 22.02.2015 14:30 Page 2 Kod Adı: Erdal Welat Adı-Soyadı: Salman Talan Doğum Yeri: Maraş Şahadet Tarihi ve Yeri: 27 Ocak 2015 / Şengal Kod Adı: Kurtay Feraşîn Adı-Soyadı: Mehmet Kıran Doğum yeri: Mardin Şahadet Tarihi ve Yeri: Mart 2013 01 içerik.qxp_Layout 1 22.02.2015 15:00 Page 1 Adar İÇİNDEKİLER Editörden Merhaba Güneş'in Genç Yoldaşları... Kawaların yaktığı ateşin alevleri başta Rojava olmak üzere tüm Ortadoğu'yu aydınlatmaya devam ediyor. Bu uygarlığın çalmış olduğu ateşi alıp diyar diyar insanlığı aydınlatmak isteyen Önderliğin yoldaşlarının yaşamlarına mal olsada bunu gerçekleştirmek için en ufak bir kaygı duymuyorlar. Bu yoldaşlardan biri de şuan elinizde olan derginin çalışmalarını yürütmüş ve insanlığın ateşini Şengal’e taşıyan Erdal Welat (Salman Talan) yoldaş olmuştur. Erdal yoldaşımız Derweşlerin aşkı, Önderliğin sabrı ve inancıyla topraklarını işgal etmek isteyen çetelere karşı mücadele etmiştir. 27 Ocak 2015 te Şengal de derweşlerin diyarında insanlık mücadelesi verirken Şehit düşmüştür. Direnişin ve dirilişin sembolü olan Mart ayı Mazlum'ların, Zekiye'lerin, Ronahî ve Rahşan'ların bedenlerini ateşe vererek karanlığı yırtarak özgürlük ve barış yolunu aydınlaıkları ay olmuştur. Bizlerde küllerinden yaratılan bu yaşamların ardılları olmalı newroz ateşini mücadelemizle harlamalıyız... Genç kalın... Rêber Apo 2 Biz Bu İşe Başlarken Bundan Sonra Bütün... C.A. Koor. 6 Ciwanên Azad İle Özgür Yaşama Hayri Engin 8 Kobanê Ruhuyla Özgürlük Yürüyüşüne Devam Mordem Botan 12 Önderliğin Özgürlüğü İçin yürümek HPG-Bim 14 Kürt Halkının Büyük Gerilla Komutanı Agît Harun Tolhîldan 17 PKK Bir Gençlik Hareketidir II Dergah Kobanê 20 Erdal’a Selam Durdu Erdallar Silav Soran 21 Tecavüz Kültürü Şîho Dîrlîk 25 Özgecan Olayı Daiş’leşen AKP Kültürüdür Arjîn Ciwan 27 8 Mart Bir Direniş Kültürüdür Rojbîn Semsûr 29 Ronahî Serxwebûn Genç Kadınlar Öz bilinçle Kapitalizmi Yıkıyor 31 Kendin Olmak Sorgulamaktan Geçer Tîjda Ekecik 34 Mîzgîz Sara 36 Whatsapp İle Susturulmuş Gençlik Rêber Apo 37 PKK Partîyeke Newrozê ye Hawar Zerdeşt 41 Bi Pêşengiya Ciwanan Adam Thal 43 Keko Zagros Im Inteview Mit Adam Thal Gurbetelli Ersöz 46 Die Frau Egolarımızı Terk Edelim, Sade Ve Mütavazi Yaşayalım K. Report 50 Mit Dem Feuer Meines Körpers Soll... Andok Baz 52 Woche Des Heldentums Arîn Dersîm 54 Die Kurdische Jugend In Europa... Mail adresi: [email protected] newroz önderlik02-05.qxp_Layout 1 22.02.2015 12:50 Page 2 STÊRKA CIWAN Biz Bu İşe Başlarken, ‘Bundan Sonra Bütün Günler Newroz’dur’ Demiştik n n Adar 2015 n Rêber Apo n n 2 n Büyük bir minnettarlıkla başta şehitler olmak üzere, bu yıllarda anlamlı bir direnişte bulunan herkesi, öncelikle büyük Newroz şehidimiz Mazlum Doğan’ın, Zekiyelerin, Rahşan, Ronahî, Berivanların o büyük şahadetlerini ve hemen her yıl gerçekleşen o kutsal serhildan isyanlarımızın, 1990 yıllarında Nusaybin, Cizre, Şırnak, Lice, Van ve giderek bütün Kürdistan kent ve köylerine yayılan serhildanların şehitlerini de bu Newroz’un özüne yerleştirirsek, göreceğiz ki yaşamın başka türlü anlaşılması, savaşın başka türlü verilmesi gerekiyor. ’73’ün baharını, onun Newroz’unu o Newroz gününde karşılamaya çalıştık. Ülkemizin adını ağzımıza alalım mı? O zaman herkes “Doğu” diyordu. Artık burası Kürdistan olsun dedik. Kitaplarda böyle sözcükler geçiyor. Bir çok sol grup vardı, bir grup da bu ülke için olsun dedik. Ama bir kaç kelimeden daha fazla bilgi dağarcığı yok, genel teori uluslar üzerine çok şey söylüyor, ama biz nasıl bir ulusuz, nasıl bir ülkeyiz? Genel teori parti üzerine çok şey söylüyor, ama biz partileşmenin neresindeyiz, nasıl başlayacağız? Büyük bir sır var, cevabı oluşturmak gerçekten bir kaç büyük cephe savaşından daha fazla sorumluluk isteyen, yaratıcılık isteyen bir savaş ister. İşte buna da kör-naçar girmeye çalışacaktık. 1973 Newroz’u böyle karşılandı. Dikkat edilirse anlamlı bir karşılayış, ülke adını ağzımıza alıyoruz, ayrıca sömürgedir diyoruz. İlk defa bu sözcükler çıkıyor ve bunun için bir de bağımsız bir grup yerindedir. Çünkü o zamanın Marksizm-Leninizm adına ahkam kesenler küçük bir grup oluş- ‘ newroz önderlik02-05.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:00 Page 3 PKK gerçekten Newroz partisidir. Yaşama yürüyen kanın partisidir. turmayı bile Marksizm’e “ihanet” sayıyorlardı. Biz bu ihanetse olsun dedik ve kendi grubumuza yönelme gereği duyduk. Bunlar önemli gelişmelerdir. Bu anlamda PKK, bir diriliş olayı, yeni gün olayı, bir Newroz olayıdır. Boşuna bugüne PKK’yle başlamadık. Ama aynı zamanda bu korkunç bitişin karanlığı eşiğindeki zayıf insanımızın, kendisine dürüst bir ad vermesidir. Kendine ben dürüst olacağım sözünü vermesidir. Hiçbir umut işaretinin olmadığı dönemde bile, inandırıcılığı, hiçbir şansı olmasa bile ‘ben, bu kimlikle ve bu söz için yaşayacağım, gerekirse savaşacağım’ diyebilmesi, işin özüdür. Başka türlü olmuyor. En büyük kanun özgür yaşam iradesidir PKK gerçekten Newroz partisidir. Yaşama yürüyen kanın partisidir. Diriliş için doğasında bir şey varsa, onun yeşillenmeye, çiçeklenmeye açma girişimidir. Ama birde bu Newroz günlerinde sert esen kasırgalar vardır. Bazen çiçekleri bile kasıp ka- STÊRKA CIWAN vuran, meyveye kesilmek iddiasında olan meyve tohumlarını da yakan. Onlar içimizde yok mu? Var. Diriliş tohumlarını az mı kasıp kavurmaya zemin oluyoruz. Az mı kasıp kavuruyoruz! PKK’nin Newroz PKK’si olması ne kadar yerinde, ne kadar yaşamsal, ne kadar açıklayıcı! Ama tarihini, güncelliğini kasıp kavurmaları da ne kadar gerçekçi! Gerçeği olduğu gibi kabul etmek daha doğrudur. Biz her zaman şuna inandık ve şunu söyledik: ‘Hiçbir kanun özgür yaşam kanununun üstünde bir güce sahip olamaz. En büyük güç, kanun, özgür yaşam kanunudur’. Bu işe başlarken, “bundan sonra bütün günler Newroz’dur” demiştik. Ve bütün yıllar gerçekten Newrozlu günler haline geldi. Sözümüzü çiğnetmedik. Fakat zalimlerin de dayattığı acılar, işkenceler vardı. Kasıp kavurmaları vardı. Yaktılar nice insanları. Her türlü teknikle, silahla, işkenceyle yaktılar. İşte yüreğimiz diyor ki bu yakılanların anısına nasıl sahip çıkılacak? PKK bunun intikam gücü. Zekiyeler, Zilanlar, Ronahîler bugünlerin büyük şehitleri olurken, aslında tam da özgür yaşam nasıldır sorusuna ulaşmak için yaptıklarını bizzat sözlerinden, vasiyetlerinden biliyoruz. Hazineler kaybedildiği yerde aranır. İnsanlık doğduğu yerde kökleri üzerinde araştırılır ve bulunacaksa, orada bulunur. Amerika’da bulunmaz. Rusya’da, Sibirya’da bulunmaz. Merkezi burasıdır. Bu topraklarda oldum olası özgürlük tutkularıyla insanlar yaşamıştır. Belki hiçbir ülkedekine benzemez. Belki yazılan hiçbir kitaptakine de benzemez. Belki de kitapta daha yazılmamıştır. Ama bir özgürlük savaşı 3 vardır. Belki de kitabının tam yazılmasının sebebi, kurtuluşunun tam olmadığı içindir. Yazılan kitaplar daha çok yarım kalan kitaplarsa, o da kurtuluşun tam olmamasındadır. PKK budur aynı zamanda. PKK sonu gelmemiş bir roman, bir şiir, bir türküdür. Newroz en şiddetli yoğunlaşma, her savaşa dayanacak ve başaracak kadar keskinleşmedir. PKK insanı arıyor. Önce kendi insanını. Bu insan, ilk insandır ve belki de olacaksa doğrusu, en son insan da o olacaktır. Olmak durumundadır. Eğer yaşama selam duracaksa, Newroz gibi her şey yaşamla gülüşecekse onun dilini yakalamak gerekecek. Onun için yaşam kolay değil. Kendim halen büyük bir yaşam arayıcısıyım. Her şeyi durdurduk. Hiçbir önyargıya saplanmadan, hiçbir kalıba girmeden, hiçbir kesin yargıya da gitmeden hep anlamak, daha derin anlamak. Ne nedir, ne ne olmalıdır, ne ne değildir, ne nasıl olmalıdır? İşte yoğunlaşma denilen olay bu. Kendimi kolay tanımlamamak, hele kirli, binlerce yılı bulan bu özgür insanı tanınmaz hale getiren uygarlığı kendimde tanımlamamak, kendimde tanımamak. Kendimde yaşamamak, kendimde yaşatmamak, verilen tüm isimleri kendi ismim olarak almamak. Dayatılan tüm iradelerden kuşku duymak ve halen yaşamaya bile karar verememek, vermemek, verdirmemek. Olacaksa en doğrusu, en güzeli, buranın kök tarihine, beşikliğine uygun olacak. PKK’yi bugünlere böyle getirebilmek, özgür insana dayatılan tüm suçları PKK’nin bedeninde yakmak, yok etmek ve mümkünse temizlenmiş, yeniden yaşama koyulmak. Adar 2015 ‘ newroz önderlik02-05.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:00 Page 4 Ben Gılgamış kadar arkadaş canlısıyım. Yemem yediririm, içmem içiririm, yaşamam yaşatırım. Ama aynı zamanda affetmediklerim de vardır. Bu anlamda Newroz en şiddetli yoğunlaşma, her savaşa dayanacak ve başaracak kadar keskinleşmedir. Bakar anlar, yürür yapar, arkasından zaferi gelir. PKK’deki savaşçıyı yaratabilmek güzel bir çalışma oluyor. Bütün bunları o çokça tekrarladığınız bazı sözcüklerle değil, sözden de öte özüne iniyorum. Benim gerçeğimde Newroz gibi doğuşu hazırlayan anaya karşı da bir duruş vardır. Nedir? Sen yaşamın önünde bu halinle engel oluyorsun ana, dur! Seni engel haline getirmişler. Önümden çekil! Bunu büyük yaşam tanıyışımda gerçekleştiren insanım da. Ben Gılgamış kadar arkadaş canlısıyım. Yemem yediririm, içmem içiririm, yaşamam yaşatırım. Ama aynı zamanda affetmediklerim de vardır. Mutlaka bunları tanımanız gerekiyor. Benim yanımda doğrular yaşar. Benim yanımda güzellikler yaşar. Benim yanımda savaşta zafer, yaşamda aşk yaAdar 2015 STÊRKA CIWAN şar. Newroz şehitlerine ters oluyor. Yaşamın özgürlük kanunlarına ters oluyor. Sizi kaba şekillendirmek istemiyorum. Dört dörtlük emrin uygulayıcıları olarak da görmek istemiyorum. Zaten böylelikle savaşçı kılınamayacağınızı biliyorum. En büyük emir, duygu büyüklüğündeki düşüncenin doğru kıvılcımındaki kuraldır. Işık hızı kadar hızlı, tam enerjik kesilmiş bireydir. Bunu yaratmaya çalışıyoruz. Bunları şunun için söylüyorum: Bazılarınız, bizimle partileşmeye, bizimle ordulaşmaya oldukça istekli görünüyorlar. Ama ben de bunun tanımını yapmak zorundayım. Sadece gereklerini açıklıyorum. Tercih sizindir, partileşmede zorlama yok, ordulaşmada zorlama olmaz. Ama tekrar vurguluyorum: Bizdeki düşünmenin de yapmanın da hızı, politikada ışık hızı ayarındadır. ‘Düşünemedim, konuşamadım, yapamadım’ demek, bir ilkeye ters düşmek, bir Önderlik çalışma ilkesine ters düşmektir. Çünkü burada politika ve askerlik ışık hızında iş yapar, yani yapmanın en son sınırıdır. Işığın bir özelliği daha var, yakıcıdır, aydınlatıcıdır. Öyle olmak gerekiyor. Diyeceksiniz bu şimdiye kadar pek uygulanmamış bir tarzdır. Ama bizim yaşadığımız kölelik tarzı da hiçbir yerde uygulanmamıştır. Bu köleliğe ancak bu tarz etkili bir cevap olur. Başka çaresi yok. Bütün insanlık kitaplarını araştırdım, ilacı budur diye bir sonuç çıkardım. Anlayışlı olmalısınız. Bana göre bunun tutkulusu olmak önlenmezdir. Yoksa sönmüş, güçten, kuvvetten kesilmiş olmanın özgürlüğü olamaz. Onun tercihi olamaz. Tabii ki ışık hızında koşmalıyız. Onun yakıcı aydınlığında yaşamalıyız. 4 Biz tercih ettik diye suç mu işledik? Hayır. En gerekli olanı gerçekleştirdik ve oluyor. ‘ Bizden alınan Newrozu yeniden halk ile kendi öz gerçeği ile buluşturduk Newroz'u kutluyoruz, halkımız bu Newroz günlerinde en iyi konuşmayı, giyinmeyi, türkü söylemeyi, hatta yemeyi, içmeyi bir gelenek olarak yaşıyor. Biz de böyle olması için büyük özen gösteriyoruz. Böylesi Newroz günlerinde bizdeki yaşamı tanımak giderek bir tutku halini alıyor. Hele bu yaşama neredeyse ilk başlar gibi başlamak ve yine neredeyse binlerce yılın köleliğiyle yaklaşmak hem çok umutlandırıyor hem de çok öfkelendiriyor. Kendine büyük saygıyı yakıştırmak, hele bunu yiğitliğe karşı konuşturmak çok önem taşıyor. Yalnız yeni gün, yeni yaşam ve onun bayramı, ama gerçeğimizin nasıl olduğunu göstermeden böyle Newrozların önünü açmak istedik ve son yıllarda bizim olmaya uygun bazı Newrozlar, Newroz günleri kutlanmaya çalışıldı. newroz önderlik02-05.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:01 Page 5 STÊRKA CIWAN kutlamaya girişmek, bir ikiyüzlülükten öteye anlam taşımaz. Bu bayramları oldum olası özüne uygun yakalamaya çalışmakla birlikte, pek de öyle bir bayramlık durumumuzun olmadığını da gördük. Hele bu son yılların anlam kazanan Newrozlarına düşmanın katliamlarla cevap vermesi bizi bayram gerçeğine biraz daha gerçekçi yaklaşmaya zorladı Düşmanın dayatmak istediği gibi bir bayram olmadığı halde, bayram varmış gibi davranmak gafletin en gelişmiş düzeyini gösterir. Buna alet olmamaya büyük özen gösteriyoruz. Halk geçen Newrozlara, hatta çocukluk günlerimizdeki Newrozlara rengarenk giysileriyle, yiyecekleriyle ve en güler yüzlü ifadesiyle, coşkuyla katılmak istiyordu. Biz de öyle anlamak, katılmak istiyorduk. Ama gün geçtikçe gerçekler dünyasıyla karşılaştıkça gördük ki, bayramlar çoktan bizim bayramlarımız olmaktan çıkmış, bizi başkalarının eğlencesi durumuna getirmiş. Ve ilgimizi azalttık, hatta hiçbir günden farklı olmayan günlerdir dedik, öylesine ilgisizdik. Bizim olası bayramlarımız nasıl olabilir? Bunu düşündük ve sonuçta gerillamızla yavaş yavaş gerçek Newrozların önünü açmak istedik ve son yıllarda bizim olmaya uygun bazı Newrozlar, Newroz günleri kutlanmaya çalışıldı. Düşman buna kan kusturdu, üstün teknik gücüyle, itiyle, çakalıyla saldırdı ve biz şimdi Newroz’u daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Çok daha gerçekçi ve bizim olması gereken, bizim istediğimiz biçimde kutlanması gereken Newrozlara hazırlık yapıyoruz ve bu hazırlıkları en gelişmiş özgürlük araçlarımızla, onun savaşımıyla, halkı- mızın savaşa hazır tutkusu, iradesiyle karşılıyoruz. Bu, güzel bir Newroz’a hazırlanma günleridir. İnanıyorum ki, halkımız da bundan memnundur ve tam istediği gibi kutlamasa da, kutlamanın eşiğinde böyle iyi savaşmaya veya kendini iyi konuşturmaya, özgürlük giysileriyle ve türküleriyle hazırlanmaya çalışmak, en az onu 5 bütün yönleriyle yaşamak kadar değerlidir. Bunu gösterdiğimiz için memnunuz. Biz biraz daha derini görmek ihtiyacındayız, hem de böylesi günlerde, duyguların ön plana çıktığı günlerde en derin düşünceyle girmek zorundayız. Saygıyı başka türlü elde etmenin, ona dayalı sevgiyi, coşkuyu yakalamanın başka çaresi yoktur. Adar 2015 sayfa.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:01 Page 6 STÊRKA CIWAN Ciwanên Azad İle Özgür Yaşama n n n Ciwanên Azad Koordinasyonu n n n Ciwanên Azad ne için Kuruldu, neden gerek duyuldu? Şimdi Ciwanên Azad ne için kuruldu sorusuna ancak gençlik tarihine bakıp, bu günün ihtiyaçlarını analiz edip gelecek için ne yapabiliriz sorusuyla doğru cevaplayabiliriz. Tarih boyunca iktidarlar saltanatını yaratmak veya büyütmek için başvurduğu güç hep gençliğin dinamik gücü olmuştur. Bunun içindir ki her sistemin ilk etapta etkisi altına almak istediği kesim gençlik kesimi olmuştur. Neolitik toplumun sonunu getiren de yaşlı ve kurnaz erkeğin gençliği örgütleyip tahakkümü altına almasıyla gerçekleşmiştir. Ve bundan sonra gelen tüm erkek egemenlikçi sistemler bu örgütlenme biçiminden esinlenerek bu ''kültürü'' devam ettirmişlerdir. Bu günümüz kapitalist sistemi içinde geçerlidir. Kapitalist sistem bunu yaparken tabiki kendisinden önceki sistemlerden daha kurnaz ve derinlikli bu işi yapıyor. Özellikle de bunu yaparken 3S (Sanat,Spor,Sex) dediğimiz araçları müthiş bir şekilde gençliğin üzerinde uyguluyor. Bu aynı zamanda gençliğe karşı kapitalist modernitenin özel savaş araçları oluyor. Bilindiği üzere yakın tarihte 1968 gençlik isyanlarından sonra kapitalist modernite gençlik üzerindeki apolitikleştirme politikalarına hız vermiştir. Bu politika sonucunda 68’lerden sonra gittikçe apolitik bir gençlik kesimi ile karşı karşıya kalınmıştır. Bunu yaparken de gençliği en basit hayvani güdülere teşvik edip, çarpıtırılmış popüler ''sanat'' ve bununla beraber spor denilen olguyu beyne aynı afyon işlevi gören hale getirmiştir. Günümüz gençliğine Adar 2015 6 sayfa.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:01 Page 7 STÊRKA CIWAN baktığımızda bu bahsettiğimiz 3S’nin ne kadar etkili olduğunu görebiliriz. Geçmiş egemen sistemlerde toplumsal ahlak korunurken, kapitalist modernite denilen adeta toplumsal kanser hal alan sistem tamamiyle toplumsal ahlaka savaş açmış ve toplumsal olguyu katletmek için herşeyi reva görmüştür. Bunu yaparken de gençlik kesimini her türlü yoz yaşama sürüklemektedir. Yani gençliğin devrimci nitelik taşıyan dinamik gücünü çete, fuhuş, uyuşturucu vb. ahlaki değerlerden uzak bir yaşama kanalize etmektedir. Şimdi yüzeyselde olsa bu dile getirdiğimiz bu hususlar karşısında ne yapmak gerekiyor sorusuna yoğunlaştık ve ancak özgür gençler ve kendi öz gücüne dayanarak iradesini ortaya koyan gençler ile bu vahşi sisteme karşı başarılı olunur diye düşündük ve bu esaslar üzerine Ciwanên Azad (Özgür Gençlik)‘ı kurmaya karar verdik. Öyle düşünüyoruz ki hiçbir genç bu insan düşmanı kapitalist sisteme muhtaç değil, yeterki örgütlensin ve hayatı bilim ve bilinçle selamlasın. Bundan dolayı Ciwanên Azad’ın ilk görevi gençleri kapitalist moderniteye duyarlı kılıp ve kapitalizme karşı aktif mücadeleye teşvik etmektir. Ciwanên Azad’ın şiarından da anlaşıldığı gibi `kapitalizmê nejî û nede jiyîn´(Lebe nicht den Kapitalismus und lass den kapitalismus nicht leben) bu şiar etrafında tüm Kürt ve Enternasyonalist gençleri kapitalizme karşı mücadeleye çağırıyoruz. Önder APO’nun da dediği gibi ´Sosyalizmde Israr İnsan Olmakta Isrardır´. İşte Ciwanên Azad başta Kürt gençlerini ve bununla beraber demokratik bilimsel sosyalizm düşüncesini taşıyan tüm gençleri insanlık değerlerini koruma nedeniyle kurulmuş bir gençlik hareketidir. Ciwanên Azad denildiğinde ne anlamamız gerekiyor? Yukarıda da belirttiğimiz gibi Ciwanên Azad denildiğinde gençlerin anlaması gereken ilk şey Ciwanên Azad kapitalist moderniteye karşı aktif mücadele eden gençlik hareketidir. Bunun içinde Genç Kadın, Toplumsal Alan, Öğrenci Gençlik ve İdeolojik alanlarda örgütlenmektedir. Yani kısacası Ciwanên Azad Avrupa çapında konfederal bir çatı örgütüdür. İnsan buna Avrupa Demokratik Gençlik Konfederalizmi de diyebilir. Her kesime hitap edebilecek şekilde örgütleniyoruz. Aynı zamanda Ciwanên Azad denildiğinde çeteciliğe, fuhuşa, uyuşturucuya ve doğa katliamına karşı aktif mücadele demektir. Günümüz dünyada kadını meta haline getiren, gençliği çete olaylarına bulaştıran, fuhuş ve uyuşturucuyla politik arenadan uzaklaştıran kapitalist zihniyete karşı demokratik-ekolojik ve kadın özgürlükçü zihniyeti inşaa etme hareketidir Ciwanên Azad. Ondandir ki Ciwanên Azad’a üye olmak isteyen yada çalışmak isteyen 7 Adar 2015 sayfa.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:01 Page 8 STÊRKA CIWAN bir gencin bu bilinçle hareket etmesi gerekiyor ya da kısa bir süre içinde bu bilince kavuşması gerekiyor. Ciwanên Azad Önderlik paradigmasını esas aldığı için hiçbir şeyi birbirinden kopuk ele almaz. Bir toplumun gençliği demokratik olacak, doğaya duyarlı ve kadın özgürlüğünü kesinlikle esas alacak. Bu bilince kavuşmuş bir gençlik kapitalist sisteme en büyük darbedir. Biz artık dünyada olan biten tüm haksızlıklara ve vahşete Ciwanên Azad Gençlik Hareketi olarak dur demek istiyoruz. Onun için Ciwanên Azad denildiğinde akla demokratik, bilimsel sosyalizm temelinde hareket eden, radikal derinliğe erişmiş gençler akla gelmeli. Radikal Gençlik demek yerellerde kendi kendini yöneten gençlik demektir. Radikal Gençlik demek kendisini irade gören ve sorunlardan kaçmaktan ziyade çözüm olan gençlik demektir. İşte Ciwanên Azad demek Önder APO’nun felsefesiyle beslenen jerontokrasiye karşı aktif mücadele yürüten ve kendi kendisini yönetebilen gençlik demektir. Ne tür zorluklar ile karşılaştınız? Tabiki bu örgütlenme modeline giderken aşmamız gereken bazı zorluklar vardı. İlk etapta böyle bir proje için inançlı ve kendi öz gücüne güvenen genç arkadaşlar bir araya gelmek gerekiyordu. Aynı zamanda Kapitalist devleterin bunu nasıl karşılayacağı bir merak konusuydu çünkü sonuçta Ciwanên Azad devletçi zihniyete karşı demokratik yönetimi yani kendi kendisini yöneten toplumsal gerçekliği esas alan bir gençlik örgütlenmesidir. Şuanda da en çok zorluk çektiğimiz nokta odur ki gençlere devletsiz bir yaşamında mümkün olduğunu yeterki kendi özgücümüze güvenip örgütlenmeyi esas alıp bunun için emek vermek konusudur. Çünkü devletçi zihniyet o kadar beynimize kazınmışki sanki ''devlet olmadan yaşam mümkün degildir'' gibi bir algı ortaya çıkmıştır. Ama halbuki sadece Kürdistan'ın bir köyüne baksak bile devletsiz bir yaşamın mümkün olabileceğini görebiliriz. Aynı biçimde bizler de avrupada özgür alanlar yaratabiliriz. Önder APO’dan öğrendiğimiz gerçeklik şudur ki ''yaratılmayacak hiç bir şey yoktur'' yeterki insan istesin çünkü insan iradesi karşısında hiçbir güç kendisini tutamaz. Adar 2015 8 sayfa.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:01 Page 9 STÊRKA CIWAN Bunun en gözle görülür örneği de yine Önder APO ve Şehitler gerçekliğidir. Kürt gençleri olarak Önderliğimizin ideolojisini yaşamsallaştırma noktasında hiçbir engel tanımıyoruz, yeterki demokratik hakkımız olan örgütlenme alanlarımız daraltılmasın yapamayacağımız ve başaramayacağımız hiçbir çalışma yoktur. Sonuçta zorluklar aşılmak için vardır ve bize bu zorlukları aşmak için hazırız ve aşacağız. Avrupada Ciwanên Azad’a düşen sorumluluklar nelerdir? Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Ciwanên Azad Projesi gençler açısından bir bilinçlenme hareketidir. İlk ele alacağımız ve üzerinde özenle duracağımız nokta eğitim olacaktır. Çünkü kapitalist modernite ne kadar çarpık eğitimde ısrar ediyorsa bizde bir o kadar bunu deşifre etmek için doğruyu ve hakikati gün yüzüne çıkartacak alternatif eğitimde ısrar edeceğiz. Belirttiğimiz gibi çeteciliğe, fuhuşa, uyuşturucuya vb.eyilimlere karşı aktif mücadele içinde olacağız. Çünkü Kürt gençlerinin kriminal işlere bulaşmasına dur demenin zamanı gelmiştir. Kürt gençliği başı kesik tavuk değildirki herkes istediği her yere çeksin bundan dolayı bu yanlışa dur demede de birebir kendimizi sorumlu görüyor ve bundan sonra bu açıdan eylemsellik ve bilinçlenme faliyetleri başlatacağız. Bugün görünen vahim gerçeklik odurki çoğu Kürt genci sistem tarafından bilinçli bir şekilde yoz yaşama teşfik ediliyor. Bunu yaparken de böyle kendisini Kürt diye adlandıran özünden saptırılmış HipHop tarzı müzik yapan bir kaç lümpeni ön plana çıkartıp Kürt gençlerini de o kirli yaşama yönlendiriyor. Biz bu tür kişilere objektif sistem-ajanları diyoruz çünkü bunlar gençleri özlerinden uzaklaştırmak için her türlü girişimde bulunuyorlar. Bunu yaparlarkende uğruna binlerin kanı dökülen kutsal değerleri kullanarak yapıyorlar. Buna dur demenin zamanı gelmiş geçmiş bile. Yine aynı şekilde çete biçiminde örgütlenen bazı gruplar var. Bunlara çağrımız odurki gelip Ciwanên Azad adı altında doğru örgütlensinler. Çünkü önümüzdeki dönem çeteci anlayışa karşıda muazzam bir eylemsellik içinde olacağız. Çünkü Kürt gencinin yeri kendi halkının yanıdır. Kimse temiz Kürt gençlerini kendi kirli çıkar ve politikalarına alet edemez ve bundan sonrada Ciwanên Azad Hareketi olarak birebir kendimizi bu gidişata dur demede sorumlu görüyor ve sorumluluk alıyoruz. Aynı şekilde yine IŞİD denilen çeteyle de aktif bir mücadele içinde olacağız. Çünkü Kürdistan'da olan bitene biz burada seyirci kalamayız. Bu nedenle meşru demokratik eylemler içinde olup IŞİD denilen barbar çeteye karşı Kürdistan ve dünya halklarına yönelik tehdit teşkil etmeyecek duruma getirene kadar aktif mücadale içinde olacağız. Bunlarla beraber birçok gerçekleştirmek istediğimiz program ve projelerimiz var. Yakın zamanda genç yoldaşlar ile daha derin paylaşım içinde bulunacağız. Ciwanên Azad sadece Kürt gençlerine yönelik bir projemidir? En önem verdiğimiz hususlardan biri de evrenselliği yakalamaktır. Sonuçta dile getirdiğimiz sorunları bir tek Kürt gençliği yaşamıyor sonuçta kapitalist modernite dil-ırk tanımaksızın potensiyel bir tehlike gördüğü tüm gençlik kesimine aynı yaklaşıyor aynı yoz ve kirli yaşama kanalize ediyor. Bundan dolayı öbür enternasyonalist düşünen gençlik hareketleri ile beraber hareket etmek hayati önem arz ediyor. Kapitalist modernite bugün üzerinde hepimizin yaşadığı dünyayı doğasıyla beraber katlediyor. Bundan dolayı önemlidirki bizim ile aynı düşünceyi paylaşan ama Kürt olmayan gençleride Ciwanên Azad çatısı altında örgütlenmeye çağırıyoruz. Gelip bizim enternasyonalist çalışma alanımızda yer alabilirler. Ya da ortak enternasyonalist avrupa gençlik bloğunu kurup beraber kapitalizme karşı mücadele edebiliriz. Hatta kapitalizme karşı avrupa gençlik bloğu konferansı bile gerçekleştirilebilinir. Neden olmasın? Bizi bundan geri tutan nedir. Bizler bu tür projelere hazırız çünkü biz şuna inanıyoruz; gençler açısından artık birleşik anti-kapitalist bloğu oluşturma zamanı gelmiştir ve biz Ciwanên Azad olarak buna öncülük etmeye hazırız. Buradan da tüm anti-faşist, anti-kapitalist, anarşist, ekolojist vb. gençlik hareketlerine çağrımızdır. Gelin beraber kapitalist modernite denilen toplumsal kansere karşı mücadele edelim. 9 Adar 2015 10-11.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:04 Page 10 STÊRKA CIWAN Kobanê Ruhuyla Özgürlük Yürüyüşüne Devam n n Bir yoldaşımızın ifade ettiği gibi: “An. An ol, anda yarat, anda çoğalt, anda gül, anda kuşat, anda gerçekleş, anda anlamlandır. Anlamlı anı yarat. An ile tarih yaz. Devrimcilik an be an yaratmaktır.” Adar 2015 10 n Hayri Engin n n n 10-11.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:04 Page 11 STÊRKA CIWAN obanê sadece bir direniş alanı ve direnişin zafere ulaştığı bir alan değildir. Kobanê aynı zamanda bir direniş ve başarma ruhudur. Bu bağlamda Kobanê ruhu her alanda, tüm çalışmalarda en aktif bir şekilde olmaz denilen ortamlarda bile, büyük bir coşku, özveri, irade ile mücadele etmedir de. Bugün hepimiz Kobanê’de ortaya çıkan destansı direnişi kutluyoruz, yanında olduğumuzu da belirtiyoruz. Lakin her yerin nasıl birer Kobanê haline getirilmesi gerektiğini yeterince dile getirmiyor ya da yaşamımızı ona göre örgütleyemiyoruz. Unutmayalım ki Kobanê neredeyse dört cephesi kuşatılmış bir haldeyken, imkanların en kıt ve inancın en az olduğu bir ortamda büyük bir inanç ve moral yüksekliği ile ortaya çıkmıştır. Halkımız, halklarımız ve solsosyalist güçlerde büyük katkı sunmuşlardır. Lakin Ortadoğu’nun tüm gerici güçleri neredeyse bir cephe haline gelerek-özelde de TC Devleti’nin öncülüğünde saldırılarını bir dakika durdurmamışlardır. Hatırlayanlar bilir; herkes “Kobanê düştü ha düşecek” diye “çiftetelli” bile atmıştı. “Haydi Kanton’unuzu savunun” diyen seslerde halen kulaklarda yankısı olmalıdır. Ve tabii büyük güçlerin de Kobanê’nin ayakta kalamayacağının söylemeleri de unutulmuş değil. Hele oralarda “devrim mevrim diye bir şey yok, sadece konjonktüreldir” diyen ve direnişin çökeceğini bekleyenlerde az değildi. Yine özelde Kuzey Kürdistan'da faşizan ve gerici DAİŞ yapılarına açıkça arka çıkan ve bu bağlamda da Kobanê’nin düşmesi için dua edenler de az değildi. K Bugün hepimiz Kobanê’de ortaya çıkan destansı direnişi kutluyoruz, yanında olduğumuzu da belirtiyoruz. Ama görüldü ki tüm bunlar boş hayal ve içi boş ve özü itibariyle de kof böbürlenme ve niyetlerden öteye bir şey değildiler. Bir kere yeter ki insan kendisine güvensin. Yeter ki insan umudunu yitirmesin. Umudun zaferden daha değerli olduğunu hafızalarda silmesin. Ve buna inadına bağlanarak kendini var kılmasını bilsin. O zaman orada azmin ve iradenin yıkamayacağı hiçbir güç ve hiçbir engel olamaz. Olamadığını bize Kobanê gösterdi. Ve bir yoldaşımızın dile getirdiği gibi: “Ve unutma, en güzel göz, toprağına bakan ve ona sevdalanan gözdür” ve yeter ki o göz körelmesin, o yürek kararmasın, o inanç kırılmasın, o sevda tükenmesin. Gerisi denildiği gibi teferruattır, ayrıntıdır. O da dayanma gücü, emek ve çalışmadır, direnmedir. Etini dişine takarak inadına da meydanlarda bu toprakların özüne denk bir şekilde durmaktır ve vuruşmaktır. Buna biz dağın dünyası diyelim. “Dağ dünyası, Kürdün yitik ruhunun kendi rengini, kendi sesini ve nefesini kalıba döküp, biçim kazandığı dünyanın adıdır. Ruhlar dünyasının yi11 tiklik eşiğine getirilmiş çocuklarının varoluşa tutundukları hayatın bütün bağları dağlar dünyasında kurulur.” Ya da ne bilelim bir başka yoldaşımızın ifade ettiği gibi: “An. An ol, anda yarat, anda çoğalt, anda gül, anda kuşat, anda gerçekleş, anda anlamlandır. Anlamlı anı yarat. An ile tarih yaz. Devrimcilik an be an yaratmaktır.” İşte Kobanê an be an yaratmaktır. Bunu ise buna inananlar yapabilir, beyin ve yürek gözlerini açanlar yapabilir ve birde bu açılan yürek ve beyin gözlerini takip edenler yapabilir. Özcesi; Kobanê sadece bir zaferin adı değil, Kobanê sadece halkların buluşması değil, Kobanê sadece inadına bir direnmekte değildir. Kobanê her yerde, her zamanlarda bağlı kalınması gerektiği ve ona göre tüm yaşamımızı örgütlememiz gerektiği bir ruhtur, özgürlüğe koşan, hiç kimsenin önünde-şartlar ne olursa olsun diz çökmeyen, şikayet etmeyen, koşulsuzlukları koşula çeviren, umutsuzluğu umuda çeviren, kara kışları sıcak ve yeşil bahar ve yaz aylarına eviren yaşam duruşunun da adıdır. Ve bunun için Kobanê demek yeniden kendi köklerine giderek, oradan bugünlere, tüm saldırılara inat nasıl gelindiğini bilerek yaşamasını bilmektir. Tarihi bilmektir. Tarihini bilmektir. Özgürlük tutkusunu bilmektir. Ve tabii ki tüm bunları bilerekten var olma meydanında ve meydanlarında büyük bir arzu ve istekle Kobanê’deki kadın gerilla ve militanlar gibi tilililerle, zılgıtlarla faşizmin üstüne ikirciksiz bir şekilde yürüyerek destanlar yaratmasını da bilmektir. Adar 2015 12-13.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:07 Page 12 Önderliğin Özgürlüğüne Yürümek STÊRKA CIWAN n n Kürt Özgürlük Hareketi Önderliğinin uluslararası komplo ile Türkiye'ye teslim edilişinin 16. yılını geride bırakırken, Avrupa da yaşayan Kürt gençleri olarak bu komplonun içerisinde yer alan başta Türkiye ve Avrupa ülkelerini kınamak ve komplonun boşa çıktığını kanıtlamak amacıyla 1 Şubat'ta Frankfut'tan Straßbourg'a uzanan bir yürüyüş gerçekleştirildi. 1 Şubat'ta Frankfurt'ta başlayan yürüyüşümüz 12 gün sürdü. Büyük bir moral ve coşku ile geçen yürüyüşümüz Kürdistan'ın dört parçasından avrupa da yaşayan kürt gençleri ile Önder APO etrafında birleştirdik. Avrupa'nın soğuk metropollerinde dondurulmuş yaşamlarımızdan koparak bir nebze olsun Önderliğe ve Özgürlüğe yaklaşmak için yürüdük. Attığımız her adımda bedenini ateş topu yaparak Önderliğin etrafında ateşten bir çember oluşturan öncülerimizi anarak ve onlardan güç alarak yürüdük. Yürüyüşümüz, gençliğin ruhunu yok etmek isteyen, Kürt gençleri şahsında insanlığın son direniş nefesini boğmak isteyen kapitalist modernitenin komplocu devletlerine bir cevap olmuştur. Buna cevabımız nettir: ‘Özgürlüğümüz siAdar 2015 n Mordem Botan n n n zin okullarınızda, iş yerlerinizde, parlayan caddelerinizde yaşamak değil, Önder APO'nun özgürlüğü için savaşmaktır!’ Yürüyüşümüz coşku ile devam etti... Yürüyüş Kobanê zaferinin halkımızı umut ve coşku ile sardığı bir dönemde gerçekleştirildi. Zafer coşkusu her geçen gün biraz daha arttı. Tüm soğuk hava ve yorgunluğun verdiği zorluklara rağmen yürüyüş her geçen gün daha büyük bir coşku ve moral ile devam etti. Önder APO'nun özgürlüğüne yürüyen gençler, özgürlüğün yolunda olmanın coşkusu ile güneşe doğru yürüdü. Her gün sabahın erken saatlerinde, bayraklarımız ve pankartlarımız ile biraraya gelerek eylemimize "Çerxa Şoreşe " marşını okuyarak başlıyorduk. Havanın kesici soğuğu arttıkça marşlarımızın ve sloganlarımızın gücü daha da artıyordu. Her geçen gün daha büyük bir moral ve irade ile devrim marşı güney Almanya kentlerinde daha yüksek sesle yankılanıyordu. Her marştan sonra hep beraber "AN SERKEFTIN, AN SERKEFTIN!" diyerek başarıya kenetleniyorduk. YPG/YPJ ve HPG nin gü12 cüne ve başarısına olan inanç ve bağlılıkla hep bir ağızdan söylediğimiz sloganlar başarının garantisiydi. Çünkü AN SERKEFTIN, AN SERKEFTIN sloganı Kürt gençleri açısından bir slogan olmaktan öte bir realite ve özgür yaşamın talimatıydı. Ya başaracağız, ya başaracağız' dan başka her yolun ihanete götürdüğünü hepimiz iliklerimize kadar hissetmiştik. Kış ayları olmasından kaynaklı çoğu gün hava çok soğuk geçiyordu. Rüzgar ve kar yüzümüze çarpıyordu. Çarpan şey özgürlüğün ılık rüzgarıydı. Ama dışarıdan bakanlar için sanki hava herkese soğuk sadece bize sıcaktı. Halaylar ve sloganlar ile şehirden şehire yürürken sanki sıcak bir yaz gününde yürüyor gibiydik. Çünkü bizi ısıtan o en derin ve samimi yoldaşlık duygularımızdı. Birbirimizin yüzündeki umut ve inanç ruhumuzu ve kalbimizi, kalbimiz de bedenimizi ısıtıyordu. Ve herşeyden önce de yoldaşlığımızın yaratıcısı olan, en büyük yoldaş başkan APO'nun güneşten sıcak bakışları sarı önlüklerimizden dünyaya bakıyordu. Düşmanın tecritine inat gülen Önderliğimizin gülüşlerini dünyaya taşımak bizim için en büyük moral kaynağıydı. 12-13.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:07 Page 13 STÊRKA CIWAN Geçtiğimiz köyler, şehirler ve hatta ormanlar Önder APO'nun yoldaşlarının sloganları ile sarsıldı. Devrim ve zafer coşkusu ile yankılanan marşlar, sloganlar ve zılgıtlar en kuytu kulübeden, alışveriş merkezlerine kadar insanların ilgi odağı oluyordu. Bu yürüyüşte daha önce hiç görmediğim bir motivasyon ve mutluluk vardı gençlerde. O da kaynağını Önderlikten ve Kobanê zaferinden alıyordu. Çünkü daha önce zaferi tam anlamı ile tadamadıklarını, hepsi ağız birliği etmiş gibi aktarıyor. Kobanê zaferinin ciddi anlamda Avrupa’daki gençlerin motivasyonunu yükselttiğini net olarak bu yürüyüşte görmek mümkündü. Hatta her akşam biten yürüşten sonra çoğu genç eve gitmek istemiyordu, diyorlardı ki ‘biz Kobanê'ye kadar yürüyelim’. O kadar coşku vardı adeta avrupa o gün yürüyüşle Kobanê'ydi sanki o sevinç ve gurur vardı. Kürdistan tarihi döneminde geçtiği bu süreçte özellikle gençlerin şahsında gelişen bu uzun yürüyüş bir kez daha moral motivasyona neden oluyordu. Güney Almanya'da gelişen ve özellikle de ha- laylarla devam eden bu yürüyüş bir kez daha morali gün yüzüne çıkartmaktadır. Düşman bile saygı gösterdi Paranın ve iktidarın hüküm sürdüğü okullardan ve işyerlerinden koparak uzun yürüyüşe katılan gençler, en saf duygularla yoldaşlığı yaşıyorlardı. Karşılıksız bir şeyin kalmadığı bir sistemde büyümüş gençler hiçbir karşılık beklemeden ortak değerleri ve inançları için yürüyorlardı. Bu yolda beraber yürümek en samimi ve dostça duygularla paylaşmayı öğretiyordu. Polis arada bizi izliyor düşman gerçekliğini her an bize hissettiriyordu. Ama yürüyüşümüz düşmanın bile saygısını kazanmıştı. İşte bu Amed zındanında Esat Oktay'ın yüzüne tükürerek, teslim olanları teslimiyetten iğrendiren ve varsa biraz onur ve vicdanı direnişe geçiren Sara'ların ruhuydu. Bu ruh düşman saflarında olupta, insanlığını bir parça korumuş o insanların saygısını uyandırıyordu. 13 İlgi çok yoğundu Yürüdüğümüz şehirlerde ve köylerde bizleri gören yurtseverler sokaklara akarak bizi karşılıyorlardı. En önde almanca "Frankfurt'tan, Straßbourg'a yürüyoruz" sloganı yazılı pankartımızı gören almanlarda bizi ilgi ile izliyorlardı. Bazıları yabancı düşmanlıklarını, özde insanlık düşmanlıklarını gizlemeyip açıkça rahatsızlıklarını belirtiyorlardı. Ama çoğu alman, Kürt halkının özgürlük yürüyüşünü selamlıyor, alkışlar ile bizi desteklediklerini gösteriyorlardı. Özellikle çocuklar ve gençler yürüyüşün coşkusunu görünce bize el sallıyorlardı. Yürüyüşümüzün 12. gününde binlerce bildiri dağıtıldı ve binlerce insan önderliğe yapılan uluslarası komployu ve bizim ona karşı olan bağlılığımızı öğrendi. Birçok şehirde ‘ÖCALAN'A ÖZGÜRLÜK , KÜRDİSTAN'A BARIŞ!’ sloganları yankılandı. Özgürlük yürüyüşümüzü Önder APO'ya olan inanç ve bağlılığımızla, Önderliğimiz özgürleşinceye kadar Kürt gençleri olarak özgürlük şarkılarımızı bütün dünyaya söyleyeceğiz. Adar 2015 14-16.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:05 Page 14 n n n Kürt Halkının Büyük Gerilla Komutanı Agît Adar 2015 14 HPG BİM arşivi n n n Kürt halkının efsanevi komutanı Mahsum KORKMAZ (AGÎT), 1956 yılında Diyarbakır’a bağlı Silvan ilçesinde doğdu. Henüz genç yaşlardayken, ailesinin Batman'a göç edip yerleşmesiyle, Batman'da büyümüş, ilk devrimci çalışmalara burada katılmıştır. 1970'lerden sonra, Kürdistan genelinde gelişen aydın-gençlik hareketinden etkilenen Komutan Agît, PKK öncü kadrolarından ve Amed zindanında direnişiyle onurlu yaşamı yaratan Mazlum DOĞAN aracılığıyla 14-16.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:05 Page 15 STÊRKA CIWAN PKK'yle (APOCULARLA) tanışır. Komutan Agît, ilk devrimci faaliyetlere Batman'da başlamış, daha sonraki tüm mücadelesinde daima en önde yer almıştır. O, içerisinde doğduğu ortamın tüm olumsuzluklarına karşı, yoğun bir ideolojik, politik ve örgütsel savaş açarak büyük gelişmeler sağlamıştır. Halk savaşı yolunda daha büyük atılımları gerçekleştirmek için Ocak 1980'de Lübnan'daki Filistin kamplarına giden Komutan Agît, yedi aylık bir eğitim sürecinin ardından, büyük sorumluluk ve umutlarla Kürdistan'a dönmüştür. Bu dönemde PKK önder kadrolarından Kemal PİR yoldaş ile birlikte Türk ordu güçlerinin pususuna düşmüş ve bu pusudan ağır yaralı kurtulmuştur. Aynı pusuda Kemal PİR yoldaş ise esir alınmıştır. Mahsum KORKMAZ, Kürt özgürlük mücadelesi ile tanıştığı ilk yıllarda PKK'ye sunduğu raporunda şunları belirtmiştir: ‘Yurtsever düşüncelerin yaygın olduğu bir yöreden (Silvan) oluşum, Türkiye devrimci hareketinin etkisi, insancıl duygulara sahip olmam ve ilerici aydın-gençlik kesimiyle olan bağım gibi etkenler devrimci olmamda rol oynadı... Devrimci hayata atılmam hareketimizle başladı. Daha önceleri devrimciliğe karşı sempatim vardı, fakat herhangi bir siyasi hareketle ilişkim olmadı... Hareketimizle ilişkim, 1977 yılında başladı. Dernek etrafında kümelenen aydın-gençlik arasındaki saflaşma sonucu meydana gelen siyasi grup ayrışmalarında Hareketimizin ihtilalci yapısına olan ilgim ve yakın arkadaşlarımın çoğunun ortak düşüncelerde olması, beni diğer reformist ve sosyal-şoven gruplara karşı hareke- timizin yanında yer almaya itti. Daha sonraları bu atılımı araştırmalarım sonucu, bilinçli olarak sürdürdüm.’ 1982 sonları ve 1983 baharında PKK'nin ülkeye yönelik pratik faaliyetlerini başlatması sırasında, birimlerin hazırlık faaliyetlerine katılan Mahsum KORKMAZ, Kürdistan'ın birçok bölgesine devrimci öncü birimlerin ulaştırılmasında aktif rol oynamıştır. 15 Ağustos arifesinde PKK'nin Merkez Komite üyeliğine seçilen Komutan Agît, kurulan Hezên Rizgarîya Kurdistan (HRK)'nin Merkez Konseyi'ne de seçilerek oluşturulan ilk HRK birliklerinden‘14 Temmuz Silahlı Propaganda Takımı’nın komutanlığını da üstlenmiştir. 15 Ağustos Atılımının planlaması ve düzenlemesinde önemli rol oynayan Komutan Agît’in, eylem öncesi verdiği son talimatlardan biri de şunlardır. ‘Eylem esnasında izinsiz olarak planlama dışına çıkılmayacak, mevziler terk edilmeyecektir. Atışlar isabetli ve ölçülü olacaktır. Gereksiz şekilde mermi harcanmayacak, arkadaşlar birbirini vurmamaya ve sivillerin vurulmamasına aşırı bir özen göstereceklerdir. Çapula girişilmeyecek, geri çekilme kademeli ve savunmalı olacaktır. Dikkati çekilen bu hususlarla birlikte, plan aşamaları takım üyelerine topluca kavratılacaktır. Her grup kendi görevi üzerinde üçdört kez yoğunlaşarak tartışacaktır.’ Bu sözlerden sonra başlayan ve tarihe ilk kurşun olarak geçecek olan 15 Ağustos Atılımı, Agît yoldaşın komutasında gerçekleşen Eruh baskınıyla özgürlük mücadelesinin en önemli ayağı olan gerilla savaşını başlatmıştır. Agît (Mahsum Korkmaz) yoldaşın insan sevgisiyle dolu yüreği, insana biçtiği değer çok derindi. Ancak azgın diktatörlük ortamında insanca yaşamın imkansızlığı O'nun ve Kürt halkının önüne silahı tek seçenek olarak bırakmıştır. Binlerce insan sadece Kürt oldukları için tutuklanmış ve hiçbir hukuki hak tanınmadan insanlık dışı uygulamalar altında iradesizleştirilmek istenmiştir. İşte Agît ve bir grup yoldaşının başkaldırısı bunaydı. İnsanca yaşamak için direnmekten başka seçenek bırakılmamıştı. Bu da bedeli ağır ve ödenmesi gereken bir borçtu. En zor koşullarda ve büyük güç dengesizliği içinde sürdürülen Komutan Agît geride bir korku ve kaygı değil, korkunç bir kararlılık ve kazanma hırsı bırakmıştır. 15 Adar 2015 14-16.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:05 Page 16 STÊRKA CIWAN özgürlük mücadelesi, 15 Ağustos Atılım ruhuyla günümüze kadar süregelmiştir. İlk insanlığın toprakları işleyerek yaşam bulduğu coğrafyada, Kürt insanı kendisine yabancıaşamazdı. Ölüme mahkum edilmişliğe, kat- Adar 2015 ledilmişliğe, kimliksiz ve kişiliksiz yaşamaya evet diyemezdi. Bu, insanlığa bir şey kazandırmadığı gibi, Kürdün yaşam tercihi de bu olamazdı. İşte Agît'le sembolleşen yiğitlik, böyle bir zeminde anlam bulmuş, kimlik 16 ve kişilik kazanmıştır. Botan'ın kuytuluklarında gizlenen tarih, Gabar ve Cudi'de yeniden yaratılıp yazılmıştır. Tarihi kader belirleyen çizgide insanlığa ulaşmanın mücadelesi verilmiş, böylece Kürdün yazgısız tarihi diriliş savaşıyla ilmek ilmek dokunmuş ve yeniden yazılmıştır. Örgütçülüğü, disiplini, dinamik yapısı, ilkeli yaklaşımı, emekçiliği, mütevazı yaşamı, birleştirici yanları ile O, 'Bir çizgi militanı, Apoculuğun havarisi olarak' işe başlamıştır. Binlerce yıllık Kürdistan tarihinin yarattığı umutsuzluk ortamı karşısında o hep bir umut kaynağı olmuş ve ayrılıkları değil, birlik yanlarını öne çıkararak bölücülüğe, parçalanmaya karşı amansız bir savaş vermiştir. Hepsinden önemlisi O, değer tüketen değil, yaratan olmayı her zaman esas almış ve bu temelde yaşamıştır. Yaratılan değerlerin savurganlığı karşısında bir öfke yumağı olmuştur. Hep öğreniyor ve öğrendiklerini paylaşmak için hep öğretiyordu. Yoldaşlarına, dostlarına bu kadar güç ve moral veren, karşıtlarına ve ihanetçilere de elbette ki korku salacaktır. Onun için hep karşıtlarınca izlenen ve etkisizleştirilmek için çaba harcanan bir hedef olmuştur Agît yoldaş. Bin yılların tarihini bugünle buluşturup gelecekle köprüsünü kuran bu eşsiz insan, en verimli çağında, yani halkımız, halklarımız için en yararlı çalışmaları üreteceği bir dönemde 28 Mart 1986'da Şırnak'ın Gabar (Küpeli) dağı kırsalında haince bir komplo sonucu ölümsüzler kervanına katılırken; geride bir korku ve kaygı değil, korkunç bir kararlılık ve kazanma hırsı bırakmıştır. 17-19.qxp_Layout 1 22.02.2015 12:44 Page 17 STÊRKA CIWAN PKK Bir Gençlik Hareketidir II n n Kürdistan yurtsever Devrimci Gençlik Birliği O dönemin önemli ayrıntılarından birisi de Haki Karer’in Dilok’ta çalışma yürüttüğü sırada kurduğu birlik çalışmasıdır. Bu çalışma PKK hareketinin gençlik tarihi açısından da önemli bir çalışmadır. Zira henüz partileşmeyen hareket ilk defa bir gençlik ismi ile çalışma başlatır. Kürdistan Yurtsever Devrimci Gençlik Birliği ismi ile başlatılan çalışmada Haki Karer'in rolü temel belirleyicidir. 1977’nin başında Dilok'ta kurulan oluşumda çoğullukla Haki Karer'in örgütlediği liseli gençler yer almaktadır. Kürdistan Yurtsever Devrimci Gençlik Birliği Dilok’ta önemli çalışmalara da imza atar. Ancak Haki Karer’in çalışmalarının boyut kazandığını ve büyüdüğünü n Harun Tolhîldan n n n gören kontra güçler 18 Mayıs 1977’de düzenledikleri bir komplo ile Haki yoldaşı şehit düşürdü. Haki Karer’i şehit düşürenlerin amacı hareketi henüz çıkış aşaması olan gençlik çağında boğmaktı. Bir gençlik hareketi olarak PKK tarih sahnesine çıkıyor Kürt Özgürlük hareketinin ilk gençlik örgütlenmesini kuran ve PKK mücadelesinin gelişiminde önemli bir yeri alan Haki Karer'in şahadetine verilecek yanıt basit olmamalıydı. Yapılan tartışmaların ardından, partileşme kararı alınarak 27 Kasım 1978’de PKK ilk kongresini gerçekleştirildi. Ve Partiya Karkerên Kurdistan (Kürdistan İşçi Paritsi) kuruluşunu ilan etti. 21 Mart 1973'te Çubuk Barajı bir grup genç ile başlayan yürüyüş artık 17 farklı bir evreye taşınıyordu. Partileşen PKK daha halka açılıyor, köy köy, kasaba kasaba, il il örgütlenmesini büyütüyordu. Ancak başlangıcında olduğu gibi gelişen yıllarda da PKK içerisinde gençlik her zaman stratejik bir rol ve misyon üstlendi. Parti mücadelesine öncülük yaptı. YCK kültürü ile uzun yıllar parti içerisinde ve halk arasında cizgi devrimciliğinin sorumluluğunu üstlendi. Gerek Kuzey Kürdistan’da gerek ise Kürdistan’ın diğer parçalarında ve Avrupa’da parti mücadelesinin kitleselleşmesinde, gerillanın büyütülmesinde önemli sonuçlar yarattı. Yine gerçekleştirdiği eylemler ile her dönem Önder Apo’ya ve halka yönelik saldırılara yanıt verdi. Bugün de halen çok güçlü bir şekilde kendisini PKK’de yaşatan gençlik ruhu esasta bu tarihsel köklere dayanmaktadır. Adar 2015 17-19.qxp_Layout 1 22.02.2015 12:45 Page 18 STÊRKA CIWAN Bu anlamda, PKK bugün de ilk günkü gibi gençtir. Gerillası ile gençtir, eylemi ve eylemcisi ile gençtir, Filistin’de verdiği mücadelesi ile gençtir. Kobanê'deki direnenişi ile gençtir, Şengal'de bir halkın savunmasını yapanı ile gençtir. Cizîr'de Hizbul-kontraların, özel savaş güçlerinin saldırılarına karşı özsavunmasını yapanla gençtir. Onun için PKK'de gençliği çok fazla idealize etmeye gerek yok. Gençliği çok fazla idealize eden yaklaşımların temelinde, gençliği bu mücadeleden soyutlamak çabaları yatmaktadır. Niyetleri gençlik üzerinden PKK'yi yaşlandırma, mücadeleden, direnişten alıkoymaktır. PKK'deki gençlik olgusu oldukça somut ve netttir. Fakat tanımlanma- Adar 2015 sına gelindiğinde sorunlu kimi tanımlamalar vardır ve buna karşı mücadele edilmelidir. İşte gençlik gelecektir söylemi var mesela, öyle değildir gençlik sadece gelecek değildir. Gençlik bu hareketin tarihidir, bu günüdür, yarınsa zaten gençliğindir. Bize yarınları vaaddedenler, bugünümüzü bizden çalmak isteyenlerdir. Bugünü bizden çalanların yarınlarında ise gençliğe hiçbir zaman söz hakkı olmayacaktır. PKK’nin yaşlandırılmasına izin vermeyeceğiz Gençliği bu soyut kavramlar ile ele almaya çalışanlara karşı duruş net olmalıdır. Bu içimizdeki orta sınıf siyasetinin, toplum mühendislerinin 18 yaklaşımıdır. Kendilerini çok üstte gördükleri için gençliğe sürekli akıl verilmesi gereken toy bir kesim olarak bakmaktadırlar. Bu hareketin gençliği pespektifini kimden ve nasıl alacağını çok iyi bilir. Gençliğin perspektif alacağı yer Başkan Apo'dur, şehitlerdir, PKK mücdalesinin tarihidir, gerilladır, Kobanê'dir. Bu perspektif ile hareket eden gençlik PKK'nin yaşlandırılmasına asla izin vermeyecektir. Ali Çiçek nasıl genç kaldıysa, PKK bayrağındaki kızıl yıdız da öyle genç kalacaktır. Bugün hareketimizin geldiği aşama bir zafer aşamasıdır. Bu dönemin gençliği ise KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan'ın da belirttiği gibi zafer döneminin gençliğidir. Zafer dönemlerinin gençliği olmak bir onur 17-19.qxp_Layout 1 22.02.2015 12:45 Page 19 STÊRKA CIWAN olduğu kadar, büyük sorumluluklar da taşır. Bu sorumlulukların başında da hareket içerisinde geliştirilmek istenen orta sınıflaşma ve liberal eğilimlere karşı radikal mücadale çizgisini yükseltmek gelmektedir. Toplumsal öncülük gerçeği de bunu gerektirmektedir. Bunun için en fazla ideolojikleşme mücdalesi gençlikte olmalıdır. Gençlik ideolojikleştiği oranda, hareketimize karşı içte ve dışta geliştirilmek istenen tafiyeci veya gizli tasfiyeci yaklaşımlara karşı daha güçlü mücadele edecektir. Böyle olmazsa işte Amed'in Kırklar Dağı herkesin gözü önünde parsel parsel satılır, kimse de buna tepki göstermez. Gençlik Kürdistan'ın özsavunma gücü olacaksa, bu duruma ilk tepkiyi gençliğin göstermesi gerekirdi. Kim yaparsa yapsın, hangi niyetle yaparsa yapsın, yanlış olana karşı mücadele edilmelidir. Kültürel soykırım ise bundan büyük kültürel soykırım olamaz. Böylesi durumlara karşı düşmanın soykırımcı politikalarına gösterdiğmiz tepkinin on katını içimizdeki mücadele karşıtlarına karşı gösterebilmeliyiz. Demokratik ulusun inşası ancak böyle gelişecektir. Yoksa Demokratik Ulus'un inşasını orta sınıf siyasetçiler ve Kürt burjuvazisi geliştirmeyecektir. Dünya devrim tarihi bu tür onlarca örnekle doludur. Örneğin Sovyetler'de Emek Müfrezeleri vardır. Gençlerden oluşan bu Emek Müfrezeleri, Sovyetler Birliği'nin ekonomik, sosyal, kültürel yaşamının inşasında çok önemli rol oynamıştır. Yine bir diğer örnek, Çin'de Kızıl Muhafızlar vardır. Bu da esasta üniversiteli gençlerin kurduğu bir gençlik örgütüdür. Çin devrimini orta sınıfın tekeline girmesine karşı uzun yıllar mücadele etmişlerdir. Kürdistan devriminin zafer aşamasına geldiği dönemde ülkemizde de benzer tehlikeler kendisini her geçen gün hissetirmektedir. İşte sözüm ona kimi iş insanları televizyonlara çıkıp, konuşuyorlar. Konuşurken de Önder Apo'nun, hareketimizin binbir emekle yarattığı değerlerin üzerine nasıl konacaklarını anlatıyorlar. Demokratik konfederalizm olmaz, küreselleşmeli, kapitalizmin kölesi olalım diyorlar. İşte bunlara karşı mücadele gençliğin temel görevidir. Ancak burjuvazinin umutları kursağında kalacaktır. Ne Rojava'da ne de Kürdistan'ın diğer parçalarında artık parayı veren düdüğü çalamayacak, kim ki Kürdistan de19 ğerlerine el atarsa gençlik savaş borozanlarını çalacak, iç mücadeleyi yükseltecektir. Orta sınıflaşmaya karşı, liberalizme, Kürdistan topraklarını pazarlamak isteyenlere, mücadele değerlerimizi bir kaç kuruş ile satın alacağını düşünenlere şunu söylemeliyiz. ''Biz her yerdeyiz, köyde, kasabada, ilçede, Avrupa’nın banliyölerinde, derneklerinde, okullarda, eylemde ve Kobanê’deyiz. Kürdistan'da yağmaya ve talana geçit vermeyeceğiz. Genç başlayan mücadelemizi, başarıya biz taşıyacağız ve Özgür Demokratik Özerk Kürdistan'ı Ali Çiçeklere, Hîdarlara, Özgür Ronîlere, Ronahîlere, Baz Mordemlere ve Arînlere armağan edeceğiz." Adar 2015 20-22.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:02 Page 20 STÊRKA CIWAN Erdal’a Selam Durdu Erdallar n n n Hakkı verilmiş bir yaşam Erdal’ın asıl manası; yaşamı tutkulu seven, direnişi yaşamda ören, harcını umutla ve inancıyla karandır. Anlamı bu olsa da, Erdalların maneviyatını anlatmaya yetmiyor. Erdal demek; düşüncemizde var olanagelmiş anlatıların, efsanelerin adı oluyor bir tarihi yüklenerek. Erdal’ı yazmak; sözcüklerin yetmediği anlamların, derinden gelen sonsuz aşkların, karanlıkta kalan izlerinden daha ileri bir yaşamdır. Erdal olmak; tarihin içinde saklı olan aşkların beslendiği Kürdistan olmaktır; soluk almak, nefes nefese kalmak ve umutla yarınlara yol almaktır. Serüvenlerdeki masal kahramanları gibi yaşama adı vermektir Erdal olmak. Erdal gibi hakkını vererek yaşamak. Mertlikle Mert olmak, isyanla isyancı olmak ve de tarihle tarih olmak yani adı gibi Erdal olmak. Bir Erdal toprağa düşer bin Erdal toprakta filizlenip boy vererek fidan olur. Fidanlar ki hayatın nefesidir; topAdar 2015 20 Dergah Kobanê n n n 20-22.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:03 Page 21 STÊRKA CIWAN rağın bitmeyen tohumları gibi filizlenir, kök salar gencecik bedenleriyle. Bu toprakların bitmeyen doğum sancılarında Erdal olur Daimi’nin, Selman’ın, Engin’in, Mustafa’nın yeni anlamları tarihe işlenir Haftanin de, Qandil de, Ankara’da, Şengal’de. Kutsallıkların, maneviyatın ve onurlu yaşamın takipçilerinin diyarı Laleş’in, Sincar Dağı’nın eteklerinde kendilerinden bir parça olan bu kutsal toprakların mirasına kanlı ellerin değmemesi içindi onların mücadelesi. Kobanê, Şengal, Kerkük ve Mexmûr’da direnişle kara yüzlü, kara kafalı, kara gözlü bu insanlıktan çıkmış olan vahşilere karşı üstün başarılar elde etmedeki yaşamlarıyla Erdal oluyordu direnişlerin adı. Kobanê’de Arîn Mîrxan, Mexmûr da gazeteci Deniz Fırat ve Şengal’de ise Erdal Welat oluyordu direnişin adı. Adı Erdal soyadı Welat olan bu Kürdistan çocuğu ülkesine ayak bastığı günlerin heyecanını soluk soluğa hissederek yaşıyordu. Sabırla eğitimini bitirip ön cepheye gitmeyi bekliyordu. Son ana kadar bile eğitimlerde tek kelime etmiyordu. Yaşamı savaşta, pratikte görme arzusu onu daha da hızlı adımlarla cepheye gitmeye itiyordu. Çünkü adını aldığı ama manasını bilmediği Erdal ismiyle bir Welat oluşmuştu içinde. Ve o özlemi ne yapsa yapsın gideremiyor, yaşamı derinden hissediyor, emekle yoğuruyor ve mütevaziliğiyle de Erdal Welat oluyordu. Bu bir manevi derinleşme, bütünleşme ve özgürleşme oluyordu Welat içn. Erdal, Welat’ıyla (ülkesi) bütünleşiyor, Welat ise özgürlüğü bu genç yürekte buluyordu. Her ikisinin birleşimi ise özgür ülke oluyordu. Erdallar ve aldılları; zafer ve özgürlük bayraklarına dünya’nın gözlerini yummasına, sağır taklidi yapmasına ve dillerini yutmuşcasına sessiz kalmasına karşın, selam durdukları kutsal topraklarıyla bütünleşemeden özgürlüğe cevap olmayacaklarını iyi biliyorlardı. Umut kadar değerli olan zaferleriyle taçlandırıyorlardı topraklarını. Kan içinde, ter içinde, emekle zaferi canları pahasına müjdeliyorlardı zılgıtlarıyla Arînlere, Erdallara ve tüm direniş şehidlerine. 21 Özün Olduğu İçin Başaracaksın! - Adın? Er: Erdal - Memleket? Er.: Pazarcık. - Yaşın? Er.: Yirmi üç Başkanım. - Nereden geldin? Er.: Avrupa’dan Başkanım. - Kaç aydır? Er.: Yeni geldim Başkanım. - Yenisin ha. Partiyle ilişkileriniz ne zamana dayanıyor? Adar 2015 20-22.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:03 Page 22 STÊRKA CIWAN Er.: Ailenin etkisiyle 1970’lerin sonunda tanıştım. - Hangi aileden? Er.: Şehit Mustafa Yöndem’in çevresi. - Akrabası mı? Er.: Evet Başkanım. - Mustafa Yöndem sizin neyiniz? Er.: Mustafa Yöndem annemin yeğenidir. - O köylü müsünüz? Er.: Evet Başkanım. - Hangi köydü o? Er.: Topaluşağı. - Topalan. Yenidir, eğitime katılacak. Haftanin’e yazın. Tamam, uygun mudur? Er.: Uygundur Başkanım. - İstiyorsun yani. Erdal’ın da alanıdır o. Gideceğiniz alan Erdal’ın alanıdır. Adın Erdal mı şimdi? Er.: Doğrudur Başkanım. - Tamam. Erdal orada çaba harcayanların başta gelenlerindendi. Layık olmaya çalış oldu mu? Yaman bir savaşçı ol. Er.: Olacağım Başkanım. - Okuma durumun vardı değil mi? Er.: Evet Başkanım. - Neydi? Er.: Lise sona kadar okudum. - Pazarcık’ta mı okudun? Er.: Yok, Almanya’da okudum. - Yabancı dil mi? Er.: Evet Başkanım. Ro: Başkanım, arkadaş dış ilişki faaliyetlerinde çalışıyordu. - Olsun, işte güçlenecek. Yani gerilla olamaz mı diyorsunuz? Ro: Olabilir Başkanım, o açıdan değil, dil iyi biliyor. - Dil iyi biliyor yani. Gerillacı ol, ondan sonra dış ilişki. Adar 2015 Er.: Yok Başkanım, Avrupa’ya geri gitmek istemiyorum. - Yok, yok sorun değil o, kapsamlı bir görevdir. İddialıdır, iyidir. Ro: Gelişmeye açık Başkanım. - Oldukça açık değil mi? Başarı dileyelim. Kısa kaldın. Başka bir şey diyor musun? Er.: Başaracağım diyorum Başkanım. Kararlıyım. - Avrupa’da büyümüşsün. Orada çok zorlanacaksın. Karı yiyeceksin, 22 kışı yiyeceksin. Fakat özün olduğu için başaracaksın. Erdal Welat da tıpkı silahını kaldırdığı Erdal yoldaş gibi Avrupa’nın buz toplumunun içinde kendisini PKK’ye katarak, Kürdistan da özüyle bütünleşerek, Şengal’in bağrında Erdal’a selam durarak, derin ve özgür bir gelecek için şehidler kervanına katıldı.. 23-24.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:11 Page 23 STÊRKA CIWAN T Savaşacağız özgür yarınlar yaratmak için. Ancak o zaman mümkün olur özgür ve kadına yaraşır umutlu günler... ecavüz Kültürü n n n Silav Soran Kültür insana ait bir kavramdır, toplumun ise silinmeyen hafızası, kimliğidir. Kültür toplumsal bir olgudur. Toplumun özsavunmasıdır. Tecavüz kültürünün ilk hedefi kadındır. Kadın kendini koruyabilmek ve yaşamını güvence altına alabilmek için mücadele edip özsavunmasını güçlendirmelidir. Mesela mitolojideki İnanna komünal değerlerin toplumsal ifadesi olurken, Enki yalancı, iki yüzlü, iktidarcı, kurnaz erkek kimliğini açığa çıkarmıştır. İnanna kadın öncülüğünde komünal toplumun yarattığı değerleri ifade eden 104-ME hileyle çalan Enki’ye karşı mücadelesini özsavunmayla gerçekleştirmiştir. Toplumda ilk tecavüz kadına karşı yapılmıştır. Erkek cinsiyetiyle gerçekleştirilen toplumsal cinsiyetin başlangıcı n n n olan bu tecavüz kültürüne karşı tarihten bugüne kadar mücadele yürütülerek bedeller verilmiştir, verilmeye de devam edilmektedir. Tecavüz bir insanın, bir toplumun tüm haklarını gasp ederek kendi tasarrufuna geçirmektir. Tecavüz sadece bir insanın köleleştirilmesiyle ifade edilemez. Kimse tecavüzün, tecavüz kültürünün hiçbir direnişle özümsendiğini, yaşandığını iddia edemez. Tecavüz kültürü yıllardır en kaçınılmaz haliyle yaşamımızda var olmuştur.Tecavüz kültürünün yaratıcıları, sahipleri olarak bunda ısrar edenlerin özelde temel hedefleri Kürdistan olmuştur. Sistemin Kürdistan’da tecavüz kültürünü içselleştirme ve bunu sürekli kılma çabaları sürmektedir. Sistem güçleri topluma temsiliyetini dayatmakta, ölümü göstererek tecavüz ger23 çekliğiyle yaşamaya razı etmektedir. Sistemde bir erkeğin bir kadına ‘’Ya benim olacaksın ya da öleceksin‘’ sözleri insanlık dışıdır ve kadına yapılan psikolojik tecavüz kültürüdür. Kimliksiz, kişiliksiz ve onursuz bir yaşamın dayatılmasından tutalım, ormanlarımızın yakılması, tarihimizin barajlarla sular altında bırakılması, yaşadığımız toprakların çoraklaştırılması gibi yaşananların hepsi tecavüz kültürünün anlayışıdır. Topraklarımızın, ülkemizin, devletin askeri gücüyle karış karış işgal edilmesi, kendi topraklarımızda özgürce yaşamadığımız, topraklarımızın bize karşı yasaklanması, yer altı zenginliklerimizin bizden alınıp götürülmesi tecavüz anlayışının sonucudur. Tecavüz kültürünün en büyük destekçileri ve herşeyi kendi yayınlarıyla Adar 2015 23-24.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:11 Page 24 STÊRKA CIWAN çarpıtan özel savaş medyası, diziler, reklamlar, haberler olmaktadır. Bu anlamda Kürdistan’da yaşanan her olay ve tecavüzlerinin üstü örtülüp perdelenmektedir. Halka, kadınlara, gençlere dizileriyle, filmleriyle, klipleriyle hayali bir dünya kurarak bunlara bir rol biçerek tecavüz kültürü olarak zihinlerde özümseterek göstermektedir. Bir dizi veye filmde tecavüze uğrayan kadın, sonradan tecavüzcü kişiye aşık olabiliyor. İşte medya bu kadar insanlar alçakça bir tecavüz sonucunu gösteriyor. Bu bir kültür katliamıdır. Tüm renkleri, sesleri, zenginlikleri, yani farklılıkları ayrıştırarak tekleştirmek ve bu tekliğe yaşamı hapsetmek faşizmdir. Her şey ‘’Tek millet, tek devlet, tek düşünce’’olarak tanımlıyor. Teklik yaşamın her alanında dayatılarak yaşamın renklerini soldurmaya çalışıyor. Tecavüz kültürünün etkisiyle kendi anadilini, kültürünü hor görmüş, küçümsemiş, ağzına bile almak istemeyen davranışlarıyla, giyimiyle, yaşam biçimiyle tecavüzcüsünü taklit eden birçok gencimiz vardır. Tecavüzü sadece bunlarla adlandıramayız. Tecavüzü en çok kültür haline getiren bu sistemdir. Sistem nasıl tecavüzse, erkek de ailenin tecavüz anlayışını kendinde barındı- randır. Kadın üzerinde en çok oyun oynayan sistem hegemonyası kadınları her alanda kuşatmıştır. Kapitalist modernite ile birlikte en zirvede yaşanan bu ahlaksızlık kadını en dibe vurmuştur. Bugün kadın, dünyanın dört bir tarafından erkek zihniyeti ve sistemin şiddetine maruz kalmıştır. Kadınlara yönelik şiddet, tecavüz, taciz, baskı kültürleştirilerek normalleştirilmiştir. Bugüne kadar gelen kadın, aile içerisinde mülkleştirilmiştir. Erkek istediğini yaparak zirveye çıkarken kadının yapacağı en ufak hata, namus adı altında kadına yönelik en büyük katliamları yaşatmıştır. Kadın her alanda tecavüze maruz kalıyor. Aile içerisinde bile kendi eşine tecavüz eden adam, bugün kendi kızına tecavüz ediyor. Kendi kız kardeşine namus bekçiliği yapan erkek kardeş ise kız kardeşine hiçbir hak vermeyerek ona piskolojik baskı yapıyor. Bugüne baktığımızda: -Dünyada her üç kadından biri fiziksel şiddet görüyor. -Dünyada her altı dakikada bir kadına tecavüz ediyor. -Hindistan’da hergün beş kadın çeyiz kavgaları yüzünden ölüyor. Şehit Berîtan, Şehit Zîlan, Şehit Sara, Şehit Arîn Mirkan ve ismi sonsuz nice tanrıça nın ışığında yürüyeceğiz. Adar 2015 24 -Irak’ta savaşın ilk aylarında 20 bin kadına tecavüz edildi. -Her üç kadından biri düşürülüyor, cinsel ilişkiye zorlanıyor, tecavüz ediliyor -Kadın cinayetlerinin %70 i erkek arkadaşları, eşleri tarafından yapılıyor. Gerçekler acı olsa bile bize çağımızın geldiği ahlak-sızlık düzeyini gösteriyor. Sorunları ele aldığımızda ideolojik, kültürel, sosyal, ekonomik, vicdan boyutunuda ele almak gerekir. Sonuç olarak tüm bu tecavüz kültürünün geliştirilmesiyle karşı bir kadın mücedelesinin geliştiğini belirtebiliriz. Kadınlar cevap olarak alanları doldurup en iyi mücadeleyi göstermelidir. Küçük yaşta evlendirilen kız çocukları yine kadınlar tarafından sahiplenilerek mücadele verilmelidir. DAİŞ’in sürdürdüğü islamiyet zihniyetine karşı kadınlar cepheleri doldurarak ve büyük bir direnişle savaşıyorlar. YPJ/YJA-STAR savaşçılar kaçırılan kadınlarımız, öldürülen kadınlarımız, özgürlük için savaşıyorlar. Öfkemiz, kinimiz öyle büyük ki devletin üzerimizde uyguladığı köleliğe, şiddete, tacize, tecavüze, düşüncesizliğe ve duygusallığa karşı bugün biz kadınlar olarak Önderlik’in ideolojisine ve sunmuş olduğu perspektifi esas alarak mücadelemizi büyüterek zaferle taçlandıracağız. Biz kadınlar kahramanlarımız Şehit Berîtan, Şehit Zîlan, Şehit Sara, Şehit Arîn Mirkan ve ismi sonsuz nice tanrıça nın ışığında yürüyeceğiz. Ancak o zaman mümkün olur aydınlığa kavuşmak! Savaşacağız özgür yarınlar yaratmak için. Ancak o zaman mümkün olur özgür ve kadına yaraşır umutlu günler... 25-26.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:08 Page 25 STÊRKA CIWAN Özgecan Olayı DAİŞ’leşen AKP Kültürüdür n n Mersin-Tarsus’ta insan vicdanının kabul edemeyeceği ve kaldıramayacağı bir vahşet yaşandı. Günlük yaşamında evine doğru giden bir genç kıza tecavüzcü bir erkeğe karşı durduğu için, insan aklının alamayacağı bir vahşetle katledildi. Ve daha da tuhafı ve bu vahşeti derinleştiren ise başka erkeklerin de gelip, bu vahşice uygulanan cinayete arka çıkarak, genç kızı yakmalarıdır. n Şîho Dîrlîk n n Bu vahşeti nasıl ele alacağız? Nasıl değerlendireceğiz? Nereye koyacağız? AKP hükümetinin iktidarda bulunduğu son 12 yılda yaklaşık 5400 kadının bu tarzda katledildiği dile getiriliyor. Hatta deniliyor ki kadın cinayetlerinde yüzde 1400 artış yaşanmaktadır. Yaşanmıştır. Kadın cinayetlerinde bu yoğun artışı nereye bağlamak gerekiyor? Ya da 25 n bu yoğun şiddet derinleşmesini nasıl ele almak gerekiyor? Önce şunu belirtelim ki, olup biten sadece birkaç sapık kişinin yaptığı cinayet ve tecavüzler değildir. Bu tür olaylara katılmış olan kişilikleri de elbette ele almak gerekebilir. Ancak bu kişilikleri ortaya çıkaran kültürü derinliğine ele alarak irdelemek daha yerinde olmaz mı? Adar 2015 25-26.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:08 Page 26 STÊRKA CIWAN AKP eril zihniyetiyle desteklendiklerinde neyi yapmazlar ki? Günlük olarak böyle beslenen bir zihniyet kadına günlük olarak yönelmez mi? Tecavüze kalkışmaz mı? Vurmaz mı? Bıçaklamaz mı? Katletmez mi? Tecavüz etmek isterken bir kadın bunu ret ederse onu yakmaz mı, katletmez mi? Geçmişte her insanın 4 yaşına kadar dünyaya Müslüman olarak geldiği söylenirdi. Ya da her çocuğun günahsız dünyaya geldiğinin söylendiğini de duymuşuzdur. Bunun böyle olduğuna inanmak çokta yanlış değildir. Peki, nasıl oluyor da, böyle temiz ve saf olarak dünyaya gelen insanlarözelde de erkekler-bu düzeyde insan vicdanın kabul edemeyeceği ve kaldıramayacağı vahşet uygulayıcıları haline gelebiliyorlar? Daha açık olarak soralım; bu DAİŞ'leşen Kültür nasıl gelişti? Türkiye’de olup bitenler kesinlikle bir kültürle bağlantılıdır. Kültür ise zihniyet ile bağı kesindir. Türkiye’de var olan ve özenle geliştirilen eril zihniyettir. Erkeğin önde olduğu, erkeğin her şeyi yapmasına hak verildiği bir zihniyeti AKP gün gün geliştirmektedir. Eril ya da erkeksi kültürü elbette sadece AKP geliştirmemiştir. İktidarcı yapılar doğaları gereği erkekçidir. Devlet yapılarını biz örgütAdar 2015 lenmiş ve sisteme kavuşturulmuş iktidar olarak ele alırsak, devlet yapıların tamamen tecavüzcü yapılar olduğunu söylemiş oluyoruz. Özcesi; devletlerin geliştirdikleri erilliktir. Erkekliktir. Cinsiyetçiliktir. Bu bağlamda kadın düşmanlığıdır. Ve bunu iktidarın geliştirildiği ilk günden beri yaşıyoruz. İktidar öncelikli olarak kadının tecavüzü ile başlamıştır. Kadını hapsetmeyle, kadını dıştalamakla ve de kadını köle haline getirilmekle geliştirilmiştir. İktidar tarihsel olarak böyle geliştirilmiştir. Gerçeklik böyle olmasına rağmen, ısrarla kadına yönelmek, kadını çocuk doğurma makinesi olarak ele almak, kadının fıtratı deyip durmak, üstünü kapatmak, kamu alanlarına geçişini engellemeye kalkışmak derken günlük olarak kadının ne kadar tahrik edici olduğunu dile getirmek doğalında tarihsel olarak geliştirilmiş olan eril kültürünü hortlatır. Ve nitekim Türkiye’de bugün doludizgin bir eril 26 ve erkeklik kültürü hortluyor. Ancak bugün Türkiye’de olup bitenleri sadece hortlayan bir erkeklik kültürü ile ele almak elbette yetmez. Dikkat edersek Özgecan olayında görülen tamamen DAİŞ tarzı bir katletme yöntemidir. DAİŞ kültürüdür. DAİŞ’de benzer bir biçimde kadınları katlettiğini günlük olarak bizler ekranlarda görüyoruz. Peki, nasıl oluyor da DAİŞ tarzı kültür Türkiye’de kadına uygulanıyor, uygulanmaya başlıyor? Bu tarz bir vahşi kültürün gelişmesi kesinlikle AKP’nin yaşam felsefesiyle, kültürüyle bire bir alakalı olduğu kesindir. Öyle bol keseden söz sarf edildiğine bakılmasın. Üslubuyla beyan aynı ile insan misali, AKP’nin üslubu neyse yaşam tarzları ya da kişilikleri de odur. Ve nitekim bu kadar kadın karşıtı karar alan, kadın karşıtı açıklamalar yapan, doğurma makinesi olarak gören, yukarıda ifade ettiğimiz gibi kapatan, orasına burasına karışan bir zihniyetin, toplum içerisinde devlet yapıları tarafından oluşturulan iktidarcı yapıları hortlatacağı kesin değil midir? Böyle bir zihniyete sahip olan yapılar AKP eril zihniyetiyle desteklendiklerinde neyi yapmazlar ki? Günlük olarak böyle beslenen bir zihniyet kadına günlük olarak yönelmez mi? Tecavüze kalkışmaz mı? Vurmaz mı? Bıçaklamaz mı? Katletmez mi? Tecavüz etmek isterken bir kadın bunu ret ederse onu yakmaz mı, katletmez mi? Sözü uzatmadan belirtelim ki; Özgecan Olayı DAİŞ’leşen AKP Kültürüdür. AKP’nin zihniyetidir. Onun için Özgecan olayını ele almak istiyorsak önce AKP zihniyetini değerlendirerek karşı durmasını bilmek gerekiyor. 27-28.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:02 Page 27 8 8 Mart denilince aklımıza ne geliyor? Bu gün yalnızca kadınların sömürülmüşlüklerine bir başkaldırısı mıdır? Yoksa bin yılların direniş kültürünün bugün ulaştığı bir aşama mıdır? Bu ve benzeri soruları elbette çoğaltabilir, daha detaylandırabiliriz. Ancak öncelikle 8 Mart tarihine kısaca bir bakmakta fayda var. 1857 tarihinde Amerika’nın New York kentinde bulunan ve 40 bin dokuma işçisinin çalıştığı bir tekstil fabrikasında, daha iyi çalışma koşulları istenmesi üzerine polis işçilere saldırdı. İşçiler önce fabrikaya kilitlendi, ardından da fabrikada yangın çıktı. Binlerce işçi, fabrikanın önüne kurulan polis barikatlarından dolayı bu engeli aşamadıkları için 129 işçi o gün oracıkta can verdi. 129 kadının yanarak can vermesi, 1920 yılında Kopenhag’da düzenlenen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nın da ana gündemi oldu. Ve bu konferansta 8 Mart ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ olarak kabul edildi. Ardından mücadele ile geçen tam 65 yıl sonra yani 1975 tarihinde Birleşmiş Milletler-BM 8 Mart’ı Dünya STÊRKA CIWAN Mart Bir Direniş Kültürüdür n n n Arjîn Ciwan Kadınlar Günü olarak kabul etmek durumunda kaldı. 8 Mart’ın kabul edilmesinde büyük emeği geçen Clara Zetkin bugün hala hafızalarımızda devrimci kadın duruşun simgesi olarak bulunmaktadır. Ve biz genç kadınlar bugünü ‘Clara Zetkinlerden Saralara’ diye sloganlaştırırken bu kısa tarihi de bilmek zorundayız. Gelelim günümüze. Elbetteki erkek egemenlikli sistem yani içinde yaşadığımız kapitalist toplum bir yandan 8 Mart’ın direnişçi ve mücadeleci yönünü görmezden gelerek, her konuda yaptığı gibi bu günün de içini boşaltarak 8 Mart’ı anlamsızlaştırma çabası vermektedir. 8 Mart’ı sanki kadınlara öylesine verilmiş, bahşedilmiş bir gün gibi saymakta, böyle göstermek istemektedir. Ancak gerçek böyle değil. Kadın olarak toplumu temsil eden bizler, 8 Mart’ı bir mücadele aracı olarak ele alıp, kapitalist sistemin yok etmek istediği ‘insan’ı ve ‘toplum’u yeniden varetmenin mücadelesini veriyoruz. Hem de dünyanın her yerinde her gün direnerek her 27 n n n gün bedel ödeyerek ve her gün canımıza kastedilmesine rağmen mücadelemizi her alanda büyüterek bunu yapıyoruz. Örneğin; Hindistan’da adeta ‘normal’ hale getirilen ve her 18 saatte bir tecavüzün yaşandığı bu erkek dünyasında kadınlar, Gulabi (Pembe) Örgütü çatısı altında birleşerek aktif savunma ve korunma sistemlerini kurmuş bulunmaktadırlar. Peki bu tarz bir korunma yeterli midir? Elbetteki hayır. Biz kadınların asıl sorunu kendimizi sadece erkek şiddetine, katletmesine, tacizine ve tecavüzüne karşı korunmak değildir, olamaz da. Biz özü itibariyle erkeğe ait olan ve her gün kadını ve toplumu parça parça yok eden bu sisteme karşı kendimizi korumalıyız. Birincil ve asli görevimiz budur. Bunun için ne yapmalıyız, sorusunun cevabı ise aslında gün gibi ortadadır. Bize ait olmayan bu bireyci, bencil, hesapçı, şiddet ve kanla beslenen, parayla ve yarattığı metalarla herkesi, en başta da kadını satın alabileceğini düşünen erkek sistemine karşı koymalı, ona karşı savaşmalıyız. İşte 8 Mart da bu Adar 2015 27-28.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:02 Page 28 STÊRKA CIWAN mücadelenin farkındalığımızı arttırdığı, örgütlülüğümüzü her gün büyüttüğümüzün göstergesi olduğu, daha fazla mücadele etmemiz gerektiğini bir kez daha herkese gösterdiğimiz bir gün olmaktadır. Sadece Şengal’de binlerce kadının kaçırılıp tecavüz edildiği ve köle olarak satıldığı bu sisteme karşı koymak elbette yalnız Kürt kadınının sorunu olamaz. Verdiğimiz Hindistan örneğinde olduğu gibi dünyanın pek çok yerinde ve Avrupa’da kadına yönelik cinayetler neredeyse günlük yaşamın Adar 2015 parçası haline gelmiş bulunmaktadır. Geçtiğimiz günlerde Belçika’nın Aalst kentinde düzenlenen ve Belçika’nın en büyük festivali olarak kabul edilen karnavalın son gününde de bir kadın kocası tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Böylesi tek tek örnekleri sıralayabiliriz ancak konumuz bu değil. Burda katleden, öldüren, tecavüz eden ve kadına her şeyi reva gören erkek zihniyetinden bahsediyor ve buna karşı mücadelenin öne çıkması gerektiğini vurguluyoruz. 8 Mart nasıl ki dünya kadınlarının mücadelesinin bir aracı- 28 günü olmuş ise Kobanê’de, Şengal’de ve Kürdistan’ın her köşesinde direnen kadınlar da Ortadoğu ve dünyanın direniş sembolleri olmuşlardır. 8 Mart ile mücadelesini her yıl bir adım daha ileri taşıyan dünya kadınlarına bu yıl Kürdistanlı kadınlar öncülük ediyor. Kürt kadınları sistem karşıtı duruşları, Rêber Apo’nun geliştirdiği demokratik ekolojik cinsiyet özgürlükçü toplum paradigması sayesinde bugün dünya kadınlarının ‘yeni yaşam’ ve ‘özgür yaşam’ arayışlarının sembol öncüleri konumuna gelmişlerdir. 19 Temmuz 2012’de başlayan Rojava Devrimi’ne damgasını vuran Kürt kadınları, DAİŞ terör örgütü karşısında gösterdiği kahramanca direniş ile 2015 8 Martı’nın dünya çapında sembolleri haline geldiler. Genç kadınların akın akın koştukları özgür yaşamı yaratma mücadelesine şahitlik eden binlerce Kürdistanlı genç, kapitalist sistemin bireycileştirici, bencilleştirici, yozlaştırıcı, yalnızlaştıran yaşamına karşı toplumcu, kadın eksenli, duygu dolu ve birlikte yaratan özelliğiyle 21.yüzyıla da damgasını vuracak yeni bir gelişmenin bayraktarlığını yapmaktadırlar. Bizler de Avrupa’da yaşayan genç kadınlar olarak, hiç de uzağımızda olmayan bu kahramanlık destanından aldığımız güç ile tam da merkezinde yaşadığımız kapitalist sistemi daha iyi anlamalı, daha iyi görmeli ve ona karşı her an mücadele içinde olabilmeliyiz. Biz genç kadınlara düşen sadece 8 Mart’ta alanlara çıkmak değil; her günü 8 Martlaştırmak, her anımızı 8 Mart coşkusuyla yaşamak ve Arîn Mîrxanların, Hebûn Sînyaların, Kader Ortakayaların açtığı özgür yaşam yolundan ve onların izlerinden yürümektir. 29-30.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:06 Page 29 STÊRKA CIWAN Genç Kadınlar Öz Bilinçle Kapitalizmi Yıkıyor Bizlerde toplumun değişim, dönüşüm gücü olan gençler ve özelde Genç kadınlar olarak sistemin bize dayatmış olduğu yalan ve kirli yaşamı reddederek bu kapitalist sistemi ne yaşayalım ne de yaşatalım… n n Yaşam içerisinde bir hastalığı tedavi etmek için öncelikle o hastalığı teşhis edip tedaviye bu çerçevede başlamak gerekir. Eğer ki bizler de kapitalist moderniteyi bir toplumsal kanser hastalığı olarak görüyorsak önce kapitalizmi tanımlamayalıyız. Nedir kapitalizm? Kapitalizim insan yaşamını ele geçirmiş ve bütün hücrelerine kadar işlemiş bir hastalıktır. Ancak insan hücrelerine bu kadar nufuz etmiş bir hastalık olmasına rağmen hiç bir acı vermeden hergün öldüren ama hissettirmeyen bir hastalık olması işin daha da ilginç olan kısımıdır. En tehlikeli olan da budur sanırım görünmezlik, tehlike ve yaratacağı olumsuz etkiler. Neolitik çağdan günümüze baktığımız zaman tarihten bu yana insanlık neolitikte düşürülmüş, Sümerler ile n Rojbîn Semsûr n birlikte ortaya çıkan devletleşme ve sınıflaşma günümüze kadar gelmiş ve yaşamın doğal haliymiş gibi kabul edilmiştir. İşte yanlış öğretilmiş bir yaşam yanlış yaşanmış ve yaşanılmaya da devam etmektedir. Yeni bir buluş ile çıkan kapitalist modernite düşünme önüne setler kurmaya, pembe yaşamlar inşa etmeye devam etmektedir. Sorgulayıcı bir özelliği olmayan bir toplum her zaman kaybetmeye mahkumdur. Her şeye evet diyen, verileni kabul edip yetinen ve hakikatten hergün biraz daha uzaklaşan bir toplumsal gerçekliğimiz vardır. Acaba kaçımız içerisinde bulunduğumuz yaşamı sorguluyor. Bizden önce yani kapitalizimden önce yaşam nasıldı? Yoksa kapitalizim hep varmıydı diye sorgulayan kaç kişi var? Biz bu verilmiş yaşamı sorgulamadan kabul ettiğimiz sürece gerçek yaşamdan uzak ''yaşa- 29 n n maya'' devam edeceğiz. Bu toplumun öncü gücü olan, yeniliklere ve arayışlara açık olan gençlik kapitalist sistem tarafından düşürülmeye ve kölece bir yaşama mahkum edilmeye çalışılmaktadır. Bundandır ki sistem en çok gençleri hedef almakta ve yenilikerini onlara göre gerçekleştirmektedir. Genelde gençleri ve özelde genç kadınları hedef alan sistem ''moda '' adı altında da gençleri ve bir bütünen toplumu özünden, kültüründen, inançlarından ve insanlık değerlerinden uzaklaştırmaktadır. Tarihte düşürülmüş kadın bugün yine erkek egemenlikçi zihniyet tarafından modern köleliğe sürüklenmek istenmektedir. Yaşam alanlarımızda, caddelerde, sokaklarda, reklam panolarında, parfüm reklamlarında ve daha sayabileceğimiz bir çok alanda kadın reklam aracı olarak kullanılmıştır. Kapitalist sistem kendini Adar 2015 29-30.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:06 Page 30 STÊRKA CIWAN kadın bedeni üzerinde var etmiştir ve bu şekilde de yaşatmaya devam etmektedir. Kapitalist sistem yaşamımızın her alanında kendine var etme çabası içerisindedir. Hergün açılan ve cazip hale getirilen AVM (Alış Veriş Merkezleri) büyük zincirler halinde insanları çepe çevre sararak bu zincirlerin bir halkası haline getirmeyi hedeflemektedir. Aynı şekilde emekte de bir sömürü söz konusudur düşünelimki bu sistem iş gücümüzden, emeğimizden olağan gücüyle baskısıyla faydalanıyor, ardından kazandığını yine kendi yöntemleriyle kendine harcatıyor. Bunu da özellikle moda adı altında gerçekleştiriyor. Sistem içerisinde yaşayan kadınların ve özelde genç kadınların birbirlerine karşı farklı ve güzel olma çabaları sistemin başta moda kurnazlığının merkezleri olan Paris, Milano, New York ve Londra'da gerçekleştirildiği bilinmektedir. İnsan yaşamına kilometrelerce uzaktan yön veren kapitalist sistem moda adıyla kendini hergün yaşatarak insanların yaşamlarına yön vermektedir. İnsanların alış-veriş hırsını daha da arttıran mekanizma insanları sadece tüketici Adar 2015 bir konuma getirmektedir bu da beraberinde tüketici bir toplum oluşturmaktadır. Hergün bir yenisinin üretildiği giyim-kuşam, ayakkabı, makyaj malzemeleri vs. gardoraplarında çürümeye terkedilerek her gün yenilerinin alınması sağlanmaktdır. Böylelikle emekle üretilen kazanımlar ancak kapitalizme yatırım yapan bir tüketim tarzını ortaya çıkarmaktadır. Yeniler eskimeden yeniler yeniden alınır ve öyle bir hal olurki eski olarak nitelendirilen bu elbiseleri ihtiyacı olanlar bile kullanamaz. Çünkü sistemin ürettiği elbiseler giyilmez haldedir. Doğallığını kaybetmiş yaşamlar ve yüzler güzelleşmek adına renkli boyalara boyanmıştır. Moda dediğimiz sistem hastalığı insan sağlığını da olumsuz anlamda etkilemektedir. Kanserojen maddelerden yapılan bu makyaj malzelemeri sağlığı ve doğayı ciddi anlamda etkilemektedir. Ozon tabakasının delinmesine kadar olumsuz etki yapabilecek güçtedir. Çekici kılınmak üzere 30 tasarlanan ayakkabılar ise ihtiyaç malzemesi olarak değilde renkleri ve topuklarıyla bir farklılık yaratmayı hedeflerken, toplum için 'ideal' manken vücut ölçülerini toplumun genç nesline kazandırmaya çalışan zihniyetin sonucudur. Böylesi anlayışlar sakat ve hastalıklıdır, mesela halk içerisinde ''manken'' hastalığı olarak bilinen hastalık kişinin '0' beden olma iddiası ile ortaya çıkmıştır. Sistem artık öyle bir hale gelmiştir ki yememize, giyimimize ve yaşamımıza doğrultu kazandırmayı kendinde hak olarak görmektedir. Başkalarının isteğine göre giyinmek, yaşamak özünden çıkmak ve başkası olmak demektir. İçerisinde yaşamakta olduğumuz toplum öz bilinciyle buluşmadıkça başkası olmaktan kurtulamayacaktır. Bizlerde toplumun değişim, dönüşüm gücü olan gençler ve özelde Genç kadınlar olarak sistemin bize dayatmış olduğu yalan ve kirli yaşamı reddederek bu kapitalist sistemi ne yaşayalım ne de yaşatalım… 31-33.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:10 Page 31 STÊRKA CIWAN Kendin Olmak Sorgulamaktan Geçer “Xwebûn” için, öncelikle kendini bulmak, yani kendini her yönüyle iyice tanımak ve sahteliklerden arınarak kendi özüne inmek gerekir. Bu sayede ancak insan kendi öz iradesinin sahibi olup yaşamına gerektiği gibi yön verebilir. n n n Ronahî Serxweb’un n 31 n n “Sorgulanmamış bir hayat, yaşanmaya değmez!” (Sokrates) “Yüzünü görmek isteyen cama bakar, özünü görmek isteyen cana bakar!” (Mevlana) Sorgulamak; yani verili olanla yetinmemek, daha derine inmek, kuytularda gizlenmiş olanı bulup çıkarmak... Sorgulamak; insanı insan yapan, onu diğer canlılardan ayıran en temel özelliklerden biridir. İnsanın insan olma süreci aynı zamanda sorgulama sürecidir de! Sorgulamanın özünde yatan, düşünme eylemidir ve düşünme eylemi, insanı diğer canlı varlıklardan ayıran temel özelliğidir. İnsan aklının gelişim süreci, aynı zamanda düşüncenin de gelişim sürecidir. İnsan düşüncesi, varlığı ve hayatı anlamlandırma eylemi içinde şekillenerek adım adım gelişmiş ve bu gelişmeye paralel olarak insan da kendisini daha ilerilere taşımıştır. Düşünce eyleminin en somut ifadesi olan felsefe, 'varlık'ın ne olduğu, neden ve nasıl oluştuğu sorularını sorarak evreni, hayatı ve insanı anlamlandırmaya çalışmıştır. Felsefenin tarihi, sorgulama ve yüzleşmelerin tarihidir. Bu sorgulama ve yüzleşme eylemleriyle insanlık kendi tarihini adım adım Adar 2015 31-33.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:10 Page 32 STÊRKA CIWAN yaratma sürecini yaşamış; varlığını anlamlandırma yoluna gitmiştir. İnsanın varlığını anlamlandırma çabasının özünü; iyi, doğru ve güzel olana ulaşma, yaşamını iyi, doğru ve güzel kılma oluşturur. Tarihi boyunca insan hep bu arayışın peşinde olmuş; hakikatle bağını koparmadan yaşamanın yolunu burada görmüştür. Hakikat arayışında iyi, doğru ve güzelin peşinde koşan insan, sorgulama eylemini yaşamın her anında ve her şeyde kılavuz edinen insandır! Verili olanla yetinen ya da başkalarının doğrularına körükörüne bağlanan insan kendisinde gelişmeyi durdurmuş, iradesizleşmiş insandır. Böyle bir insan kendisi olmaktan çıkmış, uydu insandır aynı zamanda. Kim ne derse ona inanır, kim ne yöne çekerse o yöne yol alır. Oysa, irade sahibi insan neyi, neden ve nasıl yapması gerektiğinin bilincinde olandır. Ve bu bilinci olayları, olguları irdeleyerek, yani Adar 2015 sorgulama eylemini gerçekleştirerek kazanmıştır. Ne yaptığını, neden yaptığını bilmektedir, nasıl yapacağını da. Bu yüzden de kendine güvenlidir, eylemine ve sonuçlarına inanmaktadır. Bu da onu başarılı kılar. Günümüz toplumunda insanlar her yönüyle güdümlü hale getirilmeye çalışılmaktadır. Eğitim sisteminden basın-yayın organlarına ve teknolojik ürünlere kadar hepsi adeta toplumu sürüleştirme, iradeden yoksun robotlaşmış yığınlar yaratma amacıyla kullanılmaktadır. Çünkü, egemen güçler ancak bu yolla toplumu kendi amaçlarına uygun hale getirmektedir. Öyleki, insanların ne yiyeceğinden ne giyeceğine, nasıl yaşayacağından ne düşüneceğine kadar çeşitli yollar ve araçlarla beyinlere empoze edilerek tek tip insanlar yaratılmaktadır. Hiçbir şeyi sorgulamadan, kendilerine sunulanları mutlak gerçeklermiş gibi kabul eden insanlar da her geçen gün daha da gü- 32 dümlü hale gelmektedirler! Kürdistan özgürlük hareketi bu tarz tek tipleştirilmeye, iradesizleştirilmeye, sürüleştirilmeye karşı çıkış ve alternatifini yaratma hareketidir. Peki, bu karşı çıkışını nasıl mümkün kılmaktadır? Elbetteki, sorgulama yöntemini yaşamın her alanına hakim kılarak! En başta da kişilik sorgulamalarını değişim-dönüşümün temeli haline getirerek... Özgürlük mücadelesinin lideri Başkan Apo kendi gerçeğini arama eylemini adım adım Kürt halkının gerçeğini aramaya, oradan da insanlığın ve evrenin gerçekliğini irdelemeye dönüştürmüştür. Bu sorgulamanın yol açtığı muazzam sonuçlar göz önündedir. Daha küçük bir çocukken sorduğu sorular ve geliştirdiği itirazlar O'nu bugün insanlığın temel sorunlarının kaynaklarını çözümleme ve alternatif bir sistem çözümünü ortaya koyma noktasına getirmiştir. Bunu yaparken, her şeyden önce kendi kişilik çözümlemesini güçlü yaparak verili olandan kurtulmayı esas almış; bu konuda mesafe aldıkça sorunları kavrama ve çözüm gücünü açığa çıkarma konusunda daha ileri bir düzey yakalamıştır. Var olan sistemle sorunları olan, bu sistemin değişip dönüşmesi gerektiğine inanan insan, o sistemin kendisinde yarattığı bakış açısını, yaşam biçimini, gelecek perspektifini sorgulamadan ileri tek bir adım atamaz. Çünkü, her çabası sistemin güdümünde olacak, ona hizmet edecektir. O nedenle de değişim- dönüşüm için yola çıkan kişi, işe kendisini değiştirip dönüştürerek başlamak durumundadır. Yaşamını, düşünme ve yaşam tarzını, kişilik özelliklerini sorgulamadan ge- 31-33.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:10 Page 33 STÊRKA CIWAN çirmeyen, kendisinde iyi ve kötü olanı bilince çıkarıp eksik ve yetmez olandan kurtulma savaşını vermeyen hiç kimse başkalarının yaşamını değiştirip dönüştürme gücünde olamaz. Kendisini değiştiremeyen başkasını değiştiremez! Her birimiz düzenin binbir kıskacı altında kendi benliğimizden koparılıp sistemin çıkarlarının gerektirdiği kalıplara sokulmak için çocukluğumuzdan itibaren çeşitli etkilere tabi tutuluyoruz. Öyleki, bu etkiler altında şekillenen kişiliğimizle kendi öz kimliğimizden, dilimiz-kültürümüzden, köklerimiz ve toplumumuzdan koparılıp, ne olduğu belirsiz kozmopolit kimliklere büründürülüyoruz. Böylece, kendisinden başka herkesin hizmetinde olan kişiliklere dönüştürülüyoruz. Bu bir insan için en büyük dramdır. Bundan kurtuluşun biricik yolu ise, verili olanı sorgulayarak kendi gerçek benliğine kavuşmanın savaşını vermektir. Bize 'yaşam', 'biricik doğru' diye sunulanların sahteliğini görmek, insanlık değerlerinin ve kendi toplumsal değerlerimizin bilincine varmak, tarihin derinliklerine gömülmüş değerlerimizi bulup çıkararak onlarla buluşmak ve bu temelde kendimizi yeniden yaratmak, öz benliğimize kavuşmanın tek yoludur. Özgürlük mücadelesinin lideri Başkan Apo, kendine yedirilmiş sahteliklerden kurtularak özüyle buluşmayı ve kendi öz iradesine kavuşarak sözünün, eyleminin, yaşamının hakimi olmayı, “xwebûn” (kendin olmak) olarak tanımlıyor. Yani, başkaları için olmaktan ve onların çıkarlarına hizmet etmekten çıkıp kendi öz çıkarlarının savaşçısı olma, kendi benliğinin sahibi olmayı gerçek özgürlüğün ifadesi olarak değerlendiriyor. “Xwebûn” için, öncelikle kendini bulmak, yani kendini her yönüyle iyice tanımak ve sahteliklerden arınarak kendi özüne inmek gerekir. Bu sayede ancak insan kendi öz iradesinin sahibi olup yaşamına gerektiği gibi yön verebilir. İradesi kendine ait olmayanın yaşamı da kendine ait değildir. Bu nedenle de kendisinin (toplumunun) hizmetinde olduğu 33 kuşkuludur. Bugün Kürdistan insanı, özellikle gençliği için kendisi olmanın, kendi benliğiyle buluşmanın yolu her zamankinden daha fazla açıktır. Doğruluğu tüm dünyanın gözünde kanıtlanmış bir çizginin, insanlığın kurtuluşunu sağlayacak bir paradigmanın ışığında sahteliklerden arınmak ve özümüze dönmek insan olmanın da biricik yoludur. Özellikle Avrupa'nın insanı maymunlaştıran, kendi kimliği ve toplumundan kopararak her türlü tehlikeye açık hale getiren sahte yaşamından kurtularak kendi öz kültürü, dili, tarihi ve geleceği ile buluşmak; bu temelde kendini her açıdan yenileyerek insanlığın ortak geleceğinin bir parçası haline getirmek yüceltici olandır. Yeni ve doğruya ulaşmanın, “Xwebûn”un yolu, kendimizi ve çevremizi her an ve her açıdan sorgulayıp tüm kirlerden-paslardan arınmaktan ve yeniden yaratmaktan geçiyor. Biliyoruz ki, kendimizi yenilediğimiz oranda yeni bir yaşamı yaratma gücünü de kazanabiliriz. Adar 2015 sayfa.qxp_Layout 1 22.02.2015 13:50 Page 34 STÊRKA CIWAN Egolarımızı Terk Edelim, Mütavazi Ve Sade Yaşayalım n n Sade ve mütavazi yaşam denildiğinde ne gelir aklımıza? Sade yaşamak mümkün müdür ? Ya da ne kadar isteriz mütavazi yaşamayı? Ne kadar isteriz sorusunu egolarımızdan yola çıkarak sordum. Çünkü eğer mütavazi ve sade yaşamak istiyorsak egolarımızdan vazgeçmeyi göze alabilmeliyiz. Kapitalizmin bize en iyi öğrettiği şeylerden biri kendimize hayranlıktır, yani ‘BEN’ olgusu. Bizde yarattığı bencilliği kıskançlık ve çıkarcılık ile koruma altına almıştır. Çünkü bireyciliğe başvurmamızı tetikleyen ya kıskançlıktır ya da çıkarcılıktır. Örneğin iki arkadaş birbirinin başarısına tahammül edemeyebiliyor ve rekabete giriliyor ise bu egomuza hizmet eder. Doğamıza yapılan bu müdahaleler sonucu değişen birçok özelliğimiz gibi, mütavaziliğimiz de zedelenmiştir. Çünkü kapitalist anlayışın kişiliğimizde geliştirdiği biAdar 2015 34 n Tîjda Ekecîk n n n sayfa.qxp_Layout 1 22.02.2015 13:50 Page 35 STÊRKA CIWAN reyci yanlar, her geçen gün mütavaziliğimizi de yok ediyor ve bizi egoist olmaya teşvik ediyor. Bugün diyebilir miyiz ki, kapitalizmin bizim üzerimizde bir etkisi yok. Bu sorunun cevabını elbise dolabımıza, elbise ve ayakkabılarımızın markasına veya elimizdeki telefona bakarak cevaplayabiliriz. En basitinden oyuncu ve rapcilerin giyim ve konuşma tarzına özenmemiz nedir? Sistem kendisini uygulayan, uslu ve laf dinleyen çocuklarını ‘ödüllendirir’, ihtiyaçlarından fazla eşya, yemek ve para verir. Onu uygulamayan ise doğalığa ihanet etmemiş, insanlık değerlerini ve toplumsallığını korur. Aslında kapitalizmin bugün hayat bulması egolarımız sayesinde olduğunu söylersek abartı yapmamış oluruz. Biz kapitalizmi yaşadığımız sürece, kapilizm büyüyecek ve daha da vahşilecektir. Belki ‘kapitalizmi yaşamak’ denildiğinde, çoğumuz üzerimize bile alınmayız ama ne yazık ki günlük yaşamımızın yüzde 90’ında kapitalizmin yaydığı bireycilik vardır. Peki egolarımız topluma veya yaşama ne katıyor? Aslında kendimize bile kattığımız bir şey yoktur, anlık bir ego tatmini dışında. Toplumdan daha çok kopuyor ve bireycileşiyoruz. Bu da gösteriyor ki doğaya, topluma karşıt ve onun yıkıcılığını esas alan bir sistemi yaşamak yıkımdan başka bir şey getirmiyor. Bunun tersinde ısrar etmek, sistemi savunmak ve hatta onun farkında ol- madan ‘gönülü’ çalışanı olmaktır. Aslında bu bir insanlık sucudur. Çünkü insanlık özelliklerini yok etmeyi hedefleyen bir sistemi destelemek bir suçtan öte kültürel bir soykırımdır. Bireyin topluma yaklaşımı, topluma her zaman sonuçlar doğurmuştur. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bireyin kapitalizme en üst düzeyde hizmet etmesi toplumu parçalar. Anlaşılması gereken, toplum ve birey birbirinden ayrı değildir, bireyi toplumdan ayrı düşünmek gemiyi denizsin düşünmek gibi olur. O zaman nasıl olmalıyız ve ne yapmalıyız? Öncelikle itiraf edeceğiz… Sorgulamamızı yapacağız. Yaşama, canlılara, evrene karşı sorumlu olduğumuzu bileceğiz. Bize sızan kapitalist yaşam anlayışına karşı, tek alternatif sade ve mütavazi yaşamaktır! O zaman nasıl olmalıyız ve ne yapmalıyız? Öncelikle itiraf edeceğiz… Sorgulamamızı yapacağız. Yaşama, canlılara, evrene karşı sorumlu olduğumuzu bileceğiz. 35 Adar 2015 36.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:14 Page 36 Whatsapp İle Susturulmuş Gençlik STÊRKA CIWAN n n İnternetin son yıllarda hayatımıza girmesiyle beraber insan ilişkileri yeni bir boyuta evrildi. Sosyalleşme kavramı da buna bağlı olarak yeni bir biçim kazandı. Özellikle son yıllarda internet kullanımında gözlenen yoğun artış, interneti insan yaşamının temel gereksinimleri arasına koymuş, akıllı telefon kullanımının da buna paralel olarak arttığı dünyada sosyal medya üzerinden kurulan etkileşimle insan ilişkileri ya da insani ilişkiler günden güne eski sıcaklığını yitirmekte, internet üzerinden kurulan iletişimle insanları bir yönüyle yakınlaştırırken, diğer yönüyle de uzaklaştırmaktadır. Şüphesiz internet kullanımının hayatın birçok alanını kolaylaştırdığı gerçeği yadsınamaz. Ancak, internetin insan psikolojisi ve ilişkileri üzerindeki sosyo-psikolojik etkenleri üzerine kafa yormakta yarar var. Özellikle Youtube, Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım siteleri ve Whatsapp gibi anlık ileti (mesajlaşma) sistemleri, söz konusu yeni boyuta evrilen insan ilişkileri olumsuz ve geniş bir etkiye sahiptir. Bu bağlamda kullanımı günden güne yaygınlaşan anlık ileti (mesajlaşma) programı olan Whatsapp’i özelinde bu etkenleri inceleyelim; Adar 2015 n Mîzgîn Sara n n n yukarıda söz ettiğimiz gibi Whatsapp anlık iletilerimizi, resim ve videolarımızı karşıdaki bir insana çok kısa bir sürede yollamamıza yarayan bir programdır. Neredeyse tüm dünyada yaygın olan bu program, akıllı telefonlara yüklenerek arkadaş grupları ve çevreyle iletişimi sağlıyor. Bu program üzerinden kurulan iletişimle insanlar gerçek hayattaki ilişkilerinden farklı olarak hemcinsleri ya da karşı cinsleriyle daha rahat iletişim sağlayabildikleri için sanal ortamın da vermiş olduğu bir özgüvenle yine gerçek hayattaki ilişkilerinden farklı olarak ''yapmacık, yüzeysel'' bir ilişki kurmaktadırlar. Bu konuda dünya çapında yapılmış sayısız araştırmalar da mevcuttur. Bu araştırma verilerinin ortaya koyduğu sosyal ve psikolojik veriler oldukça korkunç bir gerçeği gözler önüne sermektedir. Örneğin geçtiğimiz yıllarda yapılan bir araştırmaya göre İtalya’daki boşanmaların %40’ı Whatsapp'den dolayıdır. Yine aynı araştırmanın ayrıntılarında Whatsapp üzerinden kurulan dostlukların, ilişkilerin büyük bir çoğunluğu yalan ve aldatma üzerine kurulduğu için insanlar arasında ciddi bir ''güvensizlik'' duygusunun oluşmasına neden oluyor. Başka bir araştırmaya göre 36 bu tür sanal ortamlarda çok vakit geçiren bireylerde özgüven duygusunun zayıf olduğu ve bu sürecin kendini kanıtlamaya yönelik bir eğilim olduğu gözlemlenmiştir.Yukarıda özetle anlatmaya çalıştığımız internet, sosyal medya ve Whatsapp özelinde incelediğimiz sosyal ve psikolojik tehlikeler, günden güne insanlar arasındaki samimi-sıcak ilişkileri zedeleyen gerçeklerdir. Sonuç olarak bireylerin bu gerçeklerle hareket etmesi sosyo-psikolojik anlamda daha sağlıklı bir yaşam sürmelerini sağlayabilir. İnternet sayesinde bugün insanlar dünyanın öbür ucundaki sevdikleriyle dahi çok kısa sürede iletişim sağlayabiliyorlar. Ancak bunun yanında interneti olumsuz anlamda da farkında olmadan yanlış sonuçlar doğurabilecek biçimde de kullanabiliyorlar. Doğru kullanımı sosyo-psikolojik anlamda daha sağlıklı bir yaşam sürmelerini sağlayabilir. İnterneti hayatımızdan çıkarmak elbette mümkün değil belki, istisnalar olabilir tabiki bunu zor da olsa başarmış insanlar da var. Sonuç olarak kontrollü ve sadece ihtiyaç amacıyla kullanmak daha sağlıklı sonuçlar doğuracaktır. 37-40.qxp_Layout 1 22.02.2015 12:51 Page 37 PKK Partîyeke Newrozê Ye STÊRKA CIWAN n n n Rêber Apo n n n Berxwedaniya pîroz, şerê me yê vejînê, Newroza xwe ya 25. jî, bi serkeftineke mezin hêzekî pêşwazî kirinê daye nîşandan. Ketina mezin a dîrokî bi hilweşîna Medan re; ger em destpêbikin, di rastiyê de ev şehristaniya Mezopotamya yê bû, weke ketina li pişt 2500 salan, belku hema hema weke wê, ango her salekî wê sedsalekê dîtin ev 25 sal birastî jî vejîneke û gelek nêzîkî xelasiyê dibe ye. Eeger ku em bi berfirehî li ser vêna bihizirin, bizanin ku em ji ku derê hatine û em ketine rewşekî çawa? Pêwîst e em çawa bi vê ve girêdayî encaman derbixînin holê û em dikarin biryara çêbikin, bikaribin bidin, wê were dîtin ku jiyana ku behsa wê tê kirin ji mirinê xiraptir e û eger em ê tevlî mirovahiya xwe bibin; ew nasname ya me ya azad a ku bi axê re bûye yek; bêhnekî wê a bi sînor jî çi qas bi nîrx e mîsogerekî wê were sipaskirin. Ji wêna jî wê detir, bi mineteke mezin di destpêkê de şehîd, hemû kesên ku di van salan de di nava berxwedaniyeke watedar de ne, di destpêkê de şehîdên me yên mezin ên Newrozê Mazlûm Doxan, Zekiyeyan, Rehşanan, Ronahî, Bêrîvanan ew şehadetên wan ên mezin û hema hema her sal ew Serhildan û raperînên me yên pîroz ku çêdibin, di salên 1990 Misêrbîn, Cizîr, Şirnex, Lîcê, Wan û her çû belavê hem bajar û gundên Kurdistan’ê bûn, şahidên wê jî di cewherê vê Newrozê de bi cîhbikin, em ê bibînin ku jiyan bi çi şêweyên din fêmkirin, şer jî bi şêweyek ciyewaztir pêwîst e were dîtin. Pêwîst e her tim li ser van 25 salan were sekinandin û ders jê were 37 derxistin. Eger hebe îdaya me ya mirovahiyê, birastî jî em dixwazin ji bo li ser axa dayîk jiyankirin bikin jê re hêzê bîınin, eger ku em dixwazin vê yekê ji dil û bi vîn biserbixin, biAdar 2015 37-40.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:09 Page 38 STÊRKA CIWAN rastî jî van salan ji xwe re kirina salên xwe ji nû ve avakirinê, afirandin, windabûyîn, tiştekî hatiye windakirin, hema hema salên dîtina her tiştê ku hatiye windakirin pêwîst e em destbigrin û bi nîrxînin. ji hizrînekê cewherî em bigrin heya bêhin dayîn û standineke azadiyê jî, ev şer di bingeh de ev hewldaneke dawiyê pêwîst e were dîtin. Ger wê jiyanek hebe, wê ya azad be Divê wateyê de PKKê bûyerekî vejînê ye, bûyerekî roja nû û bûyera Newrozekê ye. Vala vala me ji îro de dest bi PKKê nekir. Di heman demê de di devê vê xilasbûyîna bitirs de, mirovên me yên lewaz, navekî rast û dirust ji xwe re dayîne. Ji xwe re sonda ez ê wê dirust bibim dayîn e. Di demekê ku tu hêvî jî nemabû jî, pê bawerkirin, tu şansekî wê nebe jî gotina :” ez ê ji bo vê nasnameyê û ji bo vê sondê jiyanbikim; ger were xwestin ez ê şer jî bikim.” cewherê vî karî ev e. Bi şêweyekî dîtir nabe. wê rojê weke niha di bîra min de ye: di paytexta dijmin de, di serdemeke ciwan seranser, bê îda û rû birûyê daqurtînê de bûn, dîsa bi hemû derfetên balkêş ên dijmin re dema rû birû bûn û di ti tiştekî de jî nehêjayî eleqeyekî ew qas paşverû bû, xilasbibû.Di rojekî wiha de min tercîhek kir. Ji derfetên jiyana dagirkeriya tunekirinê re min got: na. Bêhêvî, bêderfet û heta hêviya azadiyê ku ne gengaz bû pêk were, heya kesên endam jî pê nebawer, belku bi her tiştekî bawer dikirin, lê wate nedayîna vê pêngavê; ger em destpêbikin wê çi Adar 2015 bibe? Va me vê biryarê da. Di cîhanê û dîrokê de belku weku vêna nehatibe dîtin. Yek du peyv jî be, me got:” axa dayîkê û jiyaneke binansa me.” Dîsa me got:” ger wê jiyanek hebe; wê ya azad be.” Her wiha me dest bi şerê hêviya mezin ku hemû kes di şopînin kir. Vê dîrokê, bêguman negengaz e ku bi xîtabekê re were ziman. Van 25 salan ger gengaz be her timî lêkolînkirin, her diçe biqasî teoriya wê kûr kirinê derxistina holê jî di destpêka xwe de jî vîneke wê yê bihêz hebû, derbirîna wê ya siyasî çi ye? Jiyana ku dixwaz e pêşxîne, di zimanê leşkerî de derbirîna xwe çi ye? Çi çêdike? ev pirs û pirsên weke vana bi hemû aliyên xwe, yek na, pêwîst e hezar destgeh werin xetkirin, hîn kûr û her diçe vêna bi şêweyekî tê bilindkirin de fêmkirin, bi van salan mezinbûyîn, pêwîst e, bi van salan ji nû de were avakirin. Rastiya Rêbertî, bûyera rastiya PKK’ê jî bi temamî ev e. Ma di hindir de çi nîne: Ji mirovên heşifî (silik) em bigrin heya yê herî xayîn, ji qehremanên herî mezin em bigrin yê herî ketî, em yê herî xweşik bigrin heya yê herî kirêt, ji yê herî tirsonekê wê em bigrin yê herî qehreman, ji yê herî zindiyê wê em bigrin heya yê herî miriyê xwe, her tişt tê de heye. Van salane, ev rojên hemdemî yên Kurdistina’ê, PKK; dema her tişt xilasbûbû, navê wê jî ne mayî de, weke çareseriyekî dawiyê, ger wê hebe mirovatiyekî me, ger wê nasnameya me jiyan bike, wê gengaz be xilasiya me, ji berê her tiştê tevgera vêna bi guftugokirinê ye. Hîn li pişt re, ger gengaz be çûyîna biryarekî, ji wêna jî wirdetir vînekî, şerekî û gelo! Tevgerekî em dikarin rê li pêşiya hewldanekî wiha vekin e. 38 Zagona Herî Mezin Vîna Jiyana Azad e Birastî jî PKKê partiya Newrozê ye. Partiya xwîna ber bi jiyanê ve dimeş e ye. Ji bo vejînê di xwezaya xwe de tiştek hebe, hewldaneke ji bo keskbûyîna wê, kûlîlkbûna wê ye. Yek jî di van rojên Newrozê de bahozên tund hene. Carna kûlîlkan jî di perçîqîne, di îdayekî fêkî jî xirabike û tovê wê bi şewitîne ye, ewna qey di hindirê me de nîne? Heye. Qey em hindik destûr didin ji bo tovên vejînê werin şewitîn. Em kêm xiradikin û di şewitînin. Çi qas di cîhde ye PKK partiya Newrozê ye, çi qas jiyanî ye, çiqas vekirî ye, lê dîroka wê, rojanebûyîna wê jî xirakirin û şewitandina wê çi qas rast e! Weke ku rastiya wê heye vêna pejirandin jî hîn rastire. Me her timî bi vêna bawerkir û bi vêna got: “çi zagon nexwedî hêzekî di ser vîna jiyana azad re ye.” Me li ser vê bingehê jî têkoşîn da meşandin. Îro ev pêşketinên ku tên jiyankirin jî didin nîşandan ku, yê serdikeve di her aliyekî xwe de nebe jî ev e. Mezopotamya dîrokek û welatekî azadiyê ye. Zagonên dewletê, zagonên mirinê ye. Van zagonên xwe bi herî zilamên xwe yên xurt, her roj bi xwîndayîna verişandinê re pêktanîn. Qasî zagonên dijmin ên mirinê yek jî zagona xayînan, yên azadiyê qet nasnakin, yên rizî ne, yên nebûne pêşgirê xwe, yên xwe pênasenekirine, yên nebûne xwediyê pirensîbeke û vîneke azad yê kesên heşifî, meymûnan jî heye. Yekdin jî zagona bûkalemûnan heye. Ev zagona, yên şêlû, li hember herî armancên pîroz jî tucaran nayên rastiyê ne. Ji xwe ew pir bi bawerbûn ji van zagonên 37-40.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:10 Page 39 STÊRKA CIWAN xwe. Ango bi awayek vekirî zagona komkujiyan, zagona xayîn, ketî, heşifî û bûkalemûn li hember me bû. Me jî got: li hember vana hemûyan pêwîst e zagona azadiyê hebe. Her wiha me di van salan de ev zagon sepand in. Em dibînin ku ev zagon ya herî xurt e. Bitaybetî ew zagona “Komara Tirkî” yê ku dihat bilêvkirin ku tucaran xeranabe, dest nayê dayîn, nayê nîqaşkirin, heya yên ku tenê bi niyetek wiha jî di fikirin ku digotin: wê kelaxê wan biçe ew zagonên wan ên weke zirxî em tenê bivêna kunkirinê re bisînor neman, me vêna ji hev qet- qet kir û ji hev jî belav kir. Yê xayînan jî bi heman şêweyê ye. Me vê zagonê li serserê wan kire bela. Ketin rewşekî bi êş de. Bi kesayetên şêlû encex biqasî spihekê jî nîrxên xwe hebe, min derxist holê. 39 Di nava darê azadiyê de ev kurmikên ku hene bi zagonên wan re em vana perîşan dikin. Evna karên xweşik in. Ev, vekirina ji zagona jiyana azad re dide bidestxistin. Min tucaran peyvên xemilî bikarnanî ne, min xal- xalên zagonan rêznekirin. Di Mezopotamya de zagona Hamûrabî heye. Tê zanîn ku yê di serî de zagona Asûr daniye ew e. Zagonên xofdar in. Di dîrokê de zagon li ser van axan za ye. Bingihên wê yên destpêkê li vir hatine avêtin, bi navê desthilatdaran, bi navê şehristaniyê. Bêguman şervanên azadiyê jî li ser van axan hebûn. Dema Împeretoriya herî hişk a Asûr’ an di dema koledariyê de heta ruxandin, ne tenê yê Kurd’an, azadiya tevahî gelan û gelê Asûr jî di nav de dest pê kir. Divê wateyê de Mezopotamya welatek û dîrokeke yê azadiyê ye jî. Ji Kawa’yê Hesinkar heya Mazlûman gelek şervanên azadiyê yên pîroz hene. Em ji Halaci Mansûran bigrin Pîr Sultanan, heya li Sêwasê Nesîmiyê ku hatiye şewitandin jî, ev hemû şervanên azadiyê yên van axa in. Lê belê di şexsê KT’yê de ya herî dawî xwe aniye ziman zagonên wan ên bêrehim jî hene. Evane di nav şerekî mezin de ne. Me di vî şerî de cihê xwe baş birêxistinkir. Li aliyê berxwedaniya gelan cih girtin û girêdayê zagonên wan ên azadiyê mayîne. Bi mirovahiyê re ji vır de ew jiyana azad a destpêkirî û ji vê dergûşa azadiyê re carekdin şahidîkirin û girêdayî mayî ne. Ev, ji me re gelek balkêş hat û me anî vê rojê. Em gelek kêfxweş in, em di nava pîrozbahiyek rast de ne. Dema me dest bi vî karî kir, me gotibû: “ ji vêna û şûn de hemû roj Newroz in.” Birastî jî di van 25 Adar 2015 37-40.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:10 Page 40 STÊRKA CIWAN salan de hemu roj bûn rojên bi Newroz. Me sonda xwe ne cut. Lê belê ew êş û êşkenceyên zaliman sepandin jî hebûn. Xirakirin û şewitandin hebûn. Şewitandin, mirovên pîroz. Bi hemû cureyên teknîkê, bi çekan û bi êşkenceyan şewitandin. Va dilê me dibêje ku: wê çawa xwedî li bîranîna van mirovên hatine şewitandin were derketin? PKK hêza vêna ya tolhildanê ye. Zekiyeyan, Zîlanan, Ronahiyan dema dibin şehîdên mezin ê van rojan, di rastiyê de ji bo pirsa wê jiyana azad çawa were jiyankirin re ji bo xwe bigihînin vana em jî, gotin û wesiyeta wan fêmdikin. Divê wateyê de Newroz kurbûnek herî bihêz, li hember hemû şeran li ber xwe dide û biqasî serbikeve jî tundbûyîn e. Lê dinêre fêmdike, dimeşe, li pişt wê re jî serkeftin tê. Di PKK’ê de şervan afirandin karek xweşik e. Ev hemû ne weke ew gotinên hûn her tim dûbare dikin, ji gotinê jî Li ser vê bingehê ev Newroz’a PKK’yîbunê ya pîroz, biserkeftî li we hemû milîtanên me yên hêja, li gelê xwe pîrozdikim. Silavdikim û hezkirinê xwe pêşkêş dikim. Adar 2015 wir de tir ez dikev im cewherê wê. Bigiştî rojane xilaskirin na, vînekî biqasî dest pêk û dawiya mirovan bike yek, ez gelek ji karê mirov dayîna afirandinê hezdikim. Felsefeya vêna çawa çêdibe? Yê dixwaze dikare binivîs e û dikare felsefeya xwe ji vê derxîne. Ê dixwaze dikare siyaseta xwe, zanistiya xwe ya leşkerî, hûnera xwe, yê dixwaze estetîka xwe dikare ji vir derxînin, her tişt tê de heye. Ev zêdetir eleqeder dike û em hevgirtina hemûyan çêdikin. Hûn ên ku xwe PKK’yî dibînin, heya yên xwe di asta artêşek êde jî dibînin, ez ji vêna re rêzdidim û piştgirîyek xurt jî didim. Lê ez xemgîn im ji bo rewşa we. Ji ber ku hûn hîna nehatine asta gotina kar jî. Ew rastiya rihê mezin li ku derê ye, yek jî ew destûrdayîna we ji bo dijmin ku ew xwe li ser we dayîna meşandin. Ji xwe ez ji va keçên ciwan, gumana min ji ew dilsoziya we a bi PKK’ê va nîne. Gumanê min ji bo xwe dayîna we ya azadiyê jî nîne. Lê bêlê ji ew zagonên cinsî yên azadiya xwe ji zu de hatiye xilaskirin bê agahîbûyîn, ji şerê çînî, ji şerê netewî û gelo ji şerê mirovê xweşik dûr mayîn ku di encam de gelek nimuneyên xwe jî hene we ji jinekî kolanan an jî jinek cariye zêdetir teslîmkar nake? Tê wê wateyê ku kêmahî hene. Gelek caran bangawaziyên me çêdibin. Hûn wisa dizanin ku em jî cambazê peyvanin. Weke ku hûn dibînin nîne, birastî jî wisa nayê ser ziman. Di rastiya me de bi ricakirinan re ji bo armancên biçûk bi rişwet mirov qezençkirin nîne. Di rastiya min de ev nîne. Di rastiya min de weke Newrozê zayînekî amadekiriye li hember dayîk jî seknek heye. Çi 40 ye? Dayê tu bi vê rewşa xwe li pêşiya jiyanê dibî kelem, bisekine! Te anîne rewşekî kelembûyînê. Ji pêşiya min rabe! Ez mirovekî naskirinek mezin a jiyanê min daye afirandinim. Yê ev ji xwere esas girtî, êdî xwe ji civakê qutkirîbû. Navê me bi bêbeniyê jî derkketibû. Lê ji bo ez hemû xelekên xwe bi stûna mirovahiyê ya sexlem re girêbidim min hemû hêza xwe bikaranî. Tenê demek jî be, di asta peyvek de be jî, ji ewa mirova ne ez dûr nemam. Min eleqeyek gelek mezin da. Lê min çi dît? Her tim derew, şaş, her tim kirêtî û her timî hewldidin ku bi xapînin. Ji bo vê hindek navên min ê ku li xwekiriye heye. Naxapîne û nayê xapandin. Derewan guhdar nake, derew jî nake. Kirêtiyê na pejirîne, xwe bi awayek kirêt jî nade jiyankirin. Nêzê binkeftinê nabe, binkeftinê jî napejirîne. Min vana di xwe de ewqas da runişkandin ku hûn dibîınin hindek tişt bûye, dibe û wê bibe jî. Em dixwazin vêna parvebikin. Weke ku hûn dibînin, hûn parvekirinê biqasî dizekî jî nikarin pêkbînin. Hûn ew xayînên di nava me de, ew dizên xiyanetê ku di nav me de jî nabînin. Hûn milîtanin. Çi qas ji bo partî û artêş tê xwastin ew qas, çi qasî ji bo gel jî tê xwastin ew qas e, çi qas li hember dijminbûyîn pêwîst be ew qas; Çi qas mafên we hebe ew qas e. Ev sosyalîzm e. Ev qasî ku paşeroja mirovahiyê ye, ew qas jî pêşeroja we ye. Li ser vê bingehê ev Newroz’a PKK’yîbunê ya pîroz, biserkeftî li we hemû milîtanên me yên hêja, li gelê xwe pîrozdikim. Silavdikim û hezkirinê xwe pêşkêş dikim. 21 Adar 1998 sayfa.qxp_Layout 1 22.02.2015 12:42 Page 41 STÊRKA CIWAN Bi Pêşengiya Ciwanan Le Rojhilata Navîn Xeta Rêber Apo Bi Ser Dikeve n n Di herdu salên dawî de ku li rojhilatanavîn kêlî bi kêlî peşketinên siyasi diguherin tevgera me gelek deskeftî û hemleyên serkeftî derxist holê. Li rojhilata navîn ku pergala modernîteya kapîtalîst ketiye nava rewşeke keyranî, di pêşengiya PKK de tekoşîna avakirina pergala demokrtîka gelan tê dayîn. Netew-dewletên heyî, sînarên sûnî ku hêzên emperyalist da bûn avakirin yek bi yek ber bi hilweşandinê ve diçin. Li hember hêzên çete ku dixwazin rojhilatanavîn wergerînin gola xwinê xeta berxwedanê her ku diçe mezin dibe û tê rexistinkirin. Ji alîyekî de hezên şaristanîyê ku bi erîşên liser gelan dixwazin civakê bitepisînin, ji alîyê din de jî hezên civakê ku dixwazîn bi hêza xweya cewherî modernîteya demokratik avabikin. Di navbera van herdu hêzande tekoşîneke bêhempa berdewam dike. Ev şerê ku serokatî weke şerê cihanê ê 3. Pênasedike û weke belavbûyîna netew dewlet tê nirxandin wergeriyaye n Hawar Zerdeşt n n n şerê navbera modernîteya kapîtalîst û modernîteya demokratik. Bi awayekî herî şênber ev şer weke navenda rojhilata navîn li kurdistanê tê jiyankirin. pergala zilamsalarî a seredest , dixwaze ew pêvajoya şoreşê ku li kurdistanê tê jiyankirin ji holê bide rakirin. Bi armanca ku PKK ê ji holê rabike serî li gelek rê û rêbaza da ye. Çeteyên ku bi destê wan hatine rexistinkirin erîşî ser şoreşa me û nirxên me dikin û dixazin bi vê avayê bigrin bin denetima xwe. heza kujer a kapitalizmê DAİŞ êrîşên xwe domdar kiriye û dixwazê şoreşa me tasfiye bike. Di şexşê Kobanê de berxwedêrîya dîrokî ku derketîye hole van pîlanên wan vala derxistiye. Gel helwesta xwe li alîyê PKK ê danîye û ev yek jî bûye sedem ku ev lîstikên wan vala derkevin. Lewra di pêvajoyê berxwdana kobanê de li hemû derên Kurdistan û ewrûpayê gel bi serhildanan bersiva pêwîst daye hêzên serdest. Qada me ya rojava, ku em modela 41 xwe ye sistema demokratik lê avadikin û xebatên parastinê pêktînin, ji bo hemu gelan û cihanê buye modela rexistinkirinê. Ev yek buye sedem ku hemû cîhan berê xwe bi de vê qadê. Hezên dagirker û hevkar ABD,AKP û KDP ji bo ku ji vê pêvajoyê par bigrin neçar mane û polîtîkayên xwe ên rojava guhertine. Di heman demê de ji bo ku xwe weke rizgarker bidin nişandan li hember hêza ku bideste wan hatiye avakirin daiş ê helwestek xapînok nîşandane. Lê belê li gel hemû êrîş û polîtîkayên kirej jî ê ku wendakirine hêzên dagirker, faşist û hevkar bûne. Hukumeta AKP ê ku bi aligiriya hêzên çete nekarîbû şoreşa me têkbibe û pişti pêvajooyê “rizgariya demokratik û azadkirina jîyana azad” ku serokatî da destpêkirin derbeyeke mezin xwar. Devleta akp ji bo ku di hilbijartinê de biserbikeve ketibû nava hesabên xapînok û mijûlkirinê. Lê belê bi têkoşîna gelan a ku ji bo mafên xwe Adar 2015 sayfa.qxp_Layout 1 22.02.2015 12:42 Page 42 STÊRKA CIWAN yên demokrotîk bidestbixêv hesabên AKP ê jî têkçû. Herçiqas erdoxan pilan dikir ku bi serê xwe bibe yekdest jî serokatî ev pêvajo bi tena serê xwê hewlda ku vî pêvajoyê birêvebibe. Serokatî bi hevdîtinên imraliyê di astekî de AKP û dewleta tirk tengav kiriye ku derbasî muzakereyan bibin. Lê di heman pêvajoyê de bi derketina serhildanên licê û serhildanên kobanê devleta tirk ji xwe re hincet daniye nig neavêtiye. Di pêvajoyê ku bipêşket de dînamîkên têkoşîna şoreşê ên sereke jin û ciwanan jî risteke girîng lîstine. Di heyameke ku li gelek qada desketinên mezin derketine holê sehayeke ku serkeftine mezin derxistiye yek jî qada başur bu. Piştî ku DAİŞ ê êrîş bir ser şengal û musulê gel rûyê rast ê KDP ê dîtiye û girêdayînên xweyên bo ku vê prestîja xwe ji nû de qezencbike disa berexwe daye rojava. Di pêvajoyê berxwedana kobanê de ew hêza pêşmergeyan ku şandibû kobanê jibo ji nude qezenckirina prestija ku hatibû wendakirin bû. Dewleta îranê ku ligor peşveçunen siyasî helwest diyar dike di vê pevajoyêde jî ji bo ku têkçuyîn jiyan neke direwşeke bêedeng de maye. Ji ber vê jî pedivîya xwe bi bêçalakiya bi tevgera me re heye. Ji bo kul i hember bloxa dewletên ABD û AB yê nekeve nava rewşeke xeter kurd nedaye hemberî xwe. di vî warî de, ji bo projeya modela pergala me a demokratik KODAR li vî parçeye kurdistanê were avakirin û parastin girîngîyeke xwe ya jiyanî heye. Beguman ji van hemû pêşketinên Li beramberî berxwedana Kobanê û şehîdên Kobanê divê em pirsa ‘ez ê çi bikim’ ji xwe bipirsin. Layıqbûna şehaîdan û şopa wan meşandin ancax bi vê awayê pêk were. arişî qutkiriye. Him di asta tevlîbûnê de him jî di asta çalakîde rewşa ku derketîye hole eşkere kiriye ku KDP nikare bitenê bi madiyatê gel bi xweve girêbîde. Bi van êrîşan KDP ê di asteke cidîde presttîj wendakiriye. Ji Adar 2015 siyasî beşên ku herî zêde bondor dibin jin û ciwanin. tetîkkêşên modernîteya kapitalist daiş, bi politika û êrîşên bêrûmetkirinê ku liser gel, bawerî û çandên li rojhilata navîn dide meşandin ji xwere rewa dibîne ku hemû gelan 42 di qetlîaman de derbasbike. Rexistineke ewqas wehşî ye. Li şengalêe ew qetlîamên ku li ser jinen êzidî da meşandin mînaka vê yekê ye. Ji bo ku jin were xistin gelek fetwa hatin dayîn û jin weke ganîmetekî şerr hate destgirtin.. Ferasetên ku jinê bi navê cariyê weke meta dibîne û firotina wê rewa dike, disa weke helal digre dest û ji giştî tecawuzan re vedike û vê yekê jî weke maf ji xwe re rewa dibîne nezîkatiyên pergalê ê li hemberî jinê ne. Lewma her ku diçe qetilkirina jina zede dibe ev yek jî vekirî nişandide kul i hember jinê serdestiya zilam çiqas diçe wehşî dibe. Weke ku serokatî jî tîne ziman van êrîşan ji dewletê ne qutbûyîne. Ji bo vê hetanî ku zilam tî neyê çareserkirin ne dewlet ne jî kuştinên jine tê çareserkirin. Li hember qirkirinên li ser gelê Kurd tê meşandin bersiva herî xurt û zelal jî di berxwedana kobanê de hatiye dayîn. Rêheval ARİN MİRKAN bi çalakiya xwe ya fedayî derbeyeke mezin li vê hişmendiyê xistiye. Li hember van hemû pêşketinên siyasî dibê em bêjin ku me rola xwe wek tê xwestin neleystiye. Tenê bi bûyerên rojane re xwe têr dîtin heye. divê em wek rêxistina xwendevanan li ser vê kûr biponijin û ji rojeva heyî re yanê ji şoreşa Kurdistanê re xwe amade bikin. Şoreşa Kurdistan dê were serxistin. Ev teqez e. Li çar parçeyên Kurdistanê têkoşîna li beramberî dijmin tê meşandin bêhempa ye. Berxwedana Kobanê li holê ye. Li beramberî berxwedana Kobanê û şehîdên Kobanê divê em pirsa ‘ez ê çi bikim’ ji xwe bipirsin. Layıqbûna şehaîdan û şopa wan meşandin ancax bi vê awayê pêk were. 43-45.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:04 Page 43 Keko Zagros Im Interview Mit Adam Thal STÊRKA CIWAN Wie kam es, dass du der Guerilla beigetreten bist? Ich bin seit einiger Zeit von dem basisdemokratischen Projekt der PKK fasziniert, dass vor allem in Bakur und Rojava Gewaltiges bewirkt hat. Als dann im Juli Kobane erneut angegriffen wurde, war mir klar, dass ich einen Beitrag leisten wollte, um die Revolution zu verteidigen. Ich hätte nicht ertragen können, mit anzusehen, wie Kobane fällt, ohne Etwas getan zu haben, um es zu verhindern. Damals war es nicht einfach, nach Rojava hinein zu kommen, doch die Partei bot mir ihre Hilfe an und so brach ich kurz darauf auf. Warum zur Guerilla und nicht direkt nach Rojava? Ich konnte damals kaum Kurdisch. Außerdem wusste ich auch noch nicht genau, wie ich am Besten helfen könnte – außer dem Kampf an der Front gibt es ja noch viele andere Sachen, die getan werden müssen. Die Ge- noss*innen der Partei empfohlen mir, zuerst zur Guerilla zu gehen und die Sprache zu lernen, und da sie ja besser als ich wussten, was in der Revolution gebraucht wurde, folgte ich ihrem Vorschlag. Wie ist das Leben in der Guerilla? ...auf jeden Fall eine ganz besondere Art zu leben. Du bist rund um die Uhr mit Genoss*innen zusammen, die deine revolutionäre Überzeugung teilen und dafür ihr altes Leben aufgegeben haben. Das ist schon ein besonderes Gefühl. Ich habe die meiste Zeit in einem Camp in den Bergen mit etwa zwanzig Jungen und Mädchen verbracht, die meisten zwischen 20 und 30, aber manche auch jünger oder älter. Manche hatten schon im Krieg gegen die Türkei, Iran oder Da3sh gekämpft oder mehrere Jahre im Gefängnis verbracht – da kamen mir meine eigenen Erfahrungen auf einmal unbedeutend vor. Trotzdem bin ich von Anfang an ein gleichwertiges Mitglied der Gruppe gewesen. Das Besonderste ist wahrscheinlich der freundliche und ehrliche Umgang, den alle miteinander pflegen. In Europa 43 hat mensch so etwas nur sehr selten. Da gibt es natürlich auch besetzte Häuser und Kommunen und so, in denen man in Solidarität zusammenlebt, aber die Gruppen lösen sich oft schnell wieder auf und ihre Mitglieder stecken eh ihre meiste Zeit in Lohnarbeit oder sonstwie im kapitalistischen System und das wirkt sich natürlich auch negativ auf das gemeinsame Zusammenleben aus. Hier wissen alle, wofür wir kämpfen und jede weiß, dass er den Anderen sein Leben anvertrauen kann, selbst wenn mensch sich noch nicht gut kennt. Du hast angesprochen, dass wir in Europa oft „im System stecken“. Ist das in der Guerilla anders? Klar, es gibt kein Außen und auch kein richtiges Leben im Falschen. Auch in den Bergen leben wir beispielsweise zum Großteil von Produkten, die unter kapitalistischen Bedingungen produziert wurden. Ich denke, da muss man pragmatisch sein. Es ist ja auch falsch, eine Existenz vollständig „außerhalb“ des Systems führen zu wollen, weil man sich dabei ja nur Adar 2015 43-45.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:04 Page 44 STÊRKA CIWAN immer weiter von der Gesellschaft entfernt, anstatt sie zu verändern. In Europa haben aber oft „Notwendigkeiten“ wie Arbeit und Wohlstandssicherung Vorrang vor revolutionärem Engagement, selbst unter Radikalen. Die Möglichkeiten, ohne Job und Mietvertrag zu leben sind eigentlich in Fülle vorhanden, aber gesellschaftliche Zwänge halten dann doch die Meisten davon ab. Dafür brauchst du einfach eine Gruppe von Gleichgesinnten, die deine Ideale teilt und in der du dich wohlfühlst – auch als Rückzugsort. Das hast du in der Guerilla. Ich selbst habe viele Zweifel, Ängste und Unsicherheiten hier verloren, weil wir uns immer gegenseitig helfen und motivieren. Wie sieht dein Alltag aus? Wir schlafen zu sechst in einem manga, einer in den Hang gegrabenen Hütte. Um 5 Uhr werden wir geweckt, dann gibt es erstmal Frühstück, Brot mit weißem Käse und Oliven. Das Brot backen wir selbst in einem Ofen eine halbe Stunde von hier. Tagsüber stehen dann verschiedene Arbeiten an, Feuerholz sammeln, kochen, Nachrichten zu anderen Camps bringen und so weiter. Im Winter ist nicht so viel zu tun, da machen wir viel ideologische Bildung, gemeinsam Bücher lesen, diskutieren und so. Zu Mittag essen wir um 11 und abends um 4, danach gucken wir Nachrichten, singen, tanzen, hängen rum und gehen Adar 2015 irgendwann schlafen, meist so gegen 9. So einen typischen Guerilla-Alltag gibt es nicht, das ist von Tag zu Tag und auch von Camp zu Camp ganz unterschiedlich. In Europa warst du vor Allem in der anarchistischen Szene aktiv. Gab es da Differenzen mit den Genoss*innen? Im weitesten Sinne ist auch die PKK anarchistisch, da sie jede Form von Herrschaft und Unterdrückung, und konkret den Staat als Befreiungsinstrument, ablehnt. Auch die Ideale einer geschlechterbefreiten, ökologischen und kommunalen Gesellschaft verbinden die kurdische Bewegung mit vielen europäischen Genoss*innen. Darüber hinaus gibt es schon einige Unterschiede, gerade in der Methodik, die glaube ich vor Allem den unterschiedlichen historischen und kulturellen Gegebenheiten geschuldet sind. Viele bringen in Europa zum Beispiel kein Verständnis auf für die Forderung der Kurd*innen, als Volk eine Einheit zu bilden. Diese Bestrebungen werden als konservativ und nationalistisch kritisiert, ihnen fehlt aber meist der Bezug zum kolonialistischen Kontext der radikalen Unterdrückung, die jede Form von „Kurdisch“-Sein, ob bewusst oder nicht, seit einem Jahrhundert mit sich bringt. Es fällt leicht, den Begriff Volk als eine Vorstufe von Nation und Nationalstaat abzutun, wenn man selbst 44 nie die Erfahrung gemacht hat, in seinem eigenen Zuhause nicht mal seine Muttersprache sprechen zu können. Gerade der Volksbegriff, der in Reber Apos Ideologie Ausdruck findet, ist ja von Vielfalt und Freiheit geprägt – im Gegensatz zu den europäischen Definitionen, die immer einen Beigeschmack von Gleichschaltung und Faschismus haben. Sich als vielfältige Kulturgemeinschaft gegen die systematische Repression zusammenzuschließen, ist meiner Meinung nach nicht nur strategisch wichtig, sondern auch ein richtiger Schritt in Hinblick auf die Struktur der mittelöstlichen Gesellschaft. Viel hat hier auch mit der unterschiedlichen emotional-ideologischen Besetzung von Begriffen in verschiedenen Sprachen zu tun. Gab es auch konkrete Schwierigkeiten im Zusammenleben? Also was die Ideologie angeht ist da immer ein konstruktiver Dialog entstanden. Der Umgang mit Geschlechterfragen in der Guerilla war so gesehen eine krasse Umstellung – in der europäischen Bewegung haben wir Sachen wie Sexualität und Körperlichkeit sehr offen angesprochen und diese Offenheit auch gelebt. Da galt jede Aufteilung nach biologischen Geschlechtern sowieso als rückständig. Auch hier muss man aber den kulturellen Background betrachten, der für die Meisten hier prägend ist.Viele der Genossinnen sind zum Beispiel unter krass patriarchalen Verhältnissen 43-45.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:04 Page 45 STÊRKA CIWAN aufgewachsen. Sie durften nicht ohne Aufforderung sprechen, wenn Männer anwesend waren, nicht ohne männliche Begleitung das Haus verlassen. Gerade für sie stellt die Guerilla eine enorme Befreiung dar. Auf der anderen Seite treten viele neue Leute aus emotionalen Gründen bei, etwa weil sie persönliche Erfahrungen mit Unterdrückung und Staatsgewalt gemacht haben, aber ohne die Ideologie verinnerlicht zu haben. Geschlechtertrennung und der Verzicht auf körperliche Liebe sind da einfach pragmatische Mittel, um eine Reproduktion der gesellschaftlichen Machtverhältnisse innerhalb der Gemeinschaft zu bekämpfen. Selbstbestimmt und frei leben zu kön- nen, ist in vielerlei Hinsicht ein Recht, das sich die Frauen auch in der Organisation erkämpfen mussten. Hast du durch deinen Beitritt in die Guerilla mit der anarchistischen Bewegung gebrochen? Im Gegenteil, ich fühle mich den Genoss*innen von früher nach wie vor eng verbunden, wo immer sie auch sein mögen. Ich glaube, die größte Schwäche der globalen Linken sind nach wie vor die dogmatistischen 45 Grabenkämpfe. Viel Zwiespalt entsteht durch die Unfähigkeit, kreativ und dynamisch zu denken und zu handeln und durch egoistische Profilierungssucht und Machtansprüche, die schlicht konterrevolutionär sind. Wenn es uns gelingt, solidarisch und mit gegenseitigem Respekt zusammenzuarbeiten und Kritik und Selbstkritik zu üben, dann können unsere Differenzen in konstruktiven Auseinandersetzungen zum revolutionären Projekt beitragen, anstatt es zu blockieren. Heval Keko, vielen Dank und viel Erfolg! Adar 2015 46-48.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:11 Page 46 STÊRKA CIWAN Die Frau ‘’Eine freie Gesellschaft ist nur mit der Befreiung der Frau möglich.’’ Von Gurbetelli Ersöz, zum Internationalen Frauentag 1994 aus dem Gefängnis in Istanbul geschrieben. Wer ist die Frau? Die ‘’Frauenrechte’’ sind heute ein in unserer Gesellschaft heiss diskutiertes Thema. Frau und Mann, Familie, Kinder Ehe, Liebe, Zuneigung, Hass, Gleichberechtigung zwischen Mann und Frau, Sklavin, Probleme der werktâtigen Frauen, Hausfrauendasein, moderne Frau, Feministin, Intellektuelle, Frauenrechte, Frauenhaus, degenerierte Frau und freie Frau, was bedeuten die Begriffe? Wie muss die Frau sein? das wird heute diskutiert. Wer ist die Frau? Wie soll sie sein? Ist die Frauenfrage nur eine Geschlechterfolge? Oder ist die Frauenfrage ein gemeinsames Problem der Frauen und der Männer? Wenn die Frau versklavt ist, wenn sie abhängig ist, inwieweit ist sie dann selbst daran schuld? Was ist die Rolle des Mannes, der man Spender der Freiheit, mal Despot ist? Gibt es einen Unterschied der Frau in der Gesellschaft? Ist der Unterschied nur das Geschlecht? Oder ist die Frau ein Individuum, das von den prägenden Eigenschaften der Adar 2015 Gesellschaft bestimmt ist? Definiert sich Versklavung, Degeneriertheit oder Freiheit nur über das Geschlecht? Zu welcher Klasse in der Gesellschaft gehört die Frau? Oder ist nur die Gesellschaft schuld daran? Wer ist die Frau? Was ist es, das Besondere an ihr, dass sie in den Himmel gehoben oder tief unter die Erde verbrannt wird? Was bedeutet Ehre? Was bedeutet degeneriert? Was bedeutet Würde? Was heißt Würde bekommen? Wer ist die Frau? Gibt es eine Suche? Und wenn ja, welche? Wie muss eine Suche aussehen? Auf wen muss sie sich stützen? Was ist Vertrauen? Vertrauen auf sich selbst oder auf die Gesellschaft als Ganzes? Was ist Befreiung, was bedeutet Freiheit? Wie kann sich die Frau befreien? Wie wird sie ihren Platz in der Gesellschaft bestimmen? Wie wird sie den Kampf um ihre Befreiung führen? Fragen über Fragen… Es könnten noch hunderte Fragen aufgeworfen werden. 46 Wer ist die Frau? Sie hat die Gesellschaft in der matriarchalischen Epoche geprägt. Sie konnte sich den Mann der ihr gefiel, aussuchen und die Kinder wurden nach ihrem Namen gerufen. Sie war es, die die ersten Organisierungsformen und die Tierzucht hervorbrachte. Sie was die göttliche Kraft. Sie was das Geschenk, das zur Protektion gemacht wurde. Später wurde sie Sklavin und Verkaufte und Gekaufte, Handelsware. Sie musste dam Herren das ‘’ recht der ersten Nacht’’ vor dem Geliebten gewähren. Sie war die lebendig begrabene. Sie wurde im mittelalter als ‘Hexe’ verbrannt. Sie war Geisha. Ihr wurde nach dem Tod ihres Ehemannes kein Lebensrecht mehr zugestanden und sie wurde mit ihm zusammen lebendig begraben. Sie war Werkzeug der Intrige, um einen Mann zu Fall zu bringen. Sie wurde zur Stärkung der politischen Macht verheiratet. Sie wurde als Gegenleistung für Frieden als Geschenk gegeben. Sie wurde im Namen der Inquisition zum Tode verurteilt. 46-48.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:11 Page 47 STÊRKA CIWAN Wer ist die Frau? Sie ist Mutter, Gebärerin, Partnerin, Geliebte. Sie wird wegen ihrer Schönheit in den Himmel gehoben. Sie ist ein Segen. Sie ist eine Göttin wie Aphrodite, ein Naturell, ihr wird ein Denkmal gesetzt, auf sie wird eine Lobeshymne gesungen, für sie werden die schönsten Gedichte geschrieben. Sie ist Thema von Romanen und Filmen. Sie ist Königen und Sultanin. Sie ist das schönste Werk Leonardo da Vincis. In Ägypten ist sie Kleopatra, in Russland Katharina. Sie ist Eva. Sie ist die Göttin Zin Avesta. Sie ist die Hauptperson von Dramen wie die Leyla von Mecnun, die Sirin von Ferhat, bekommt die Umarmungen. Sie ist die Ehre, unantastbar. Für sie geht man in den Tod oder ins Gefängnis. Barbipuppe. Sie ist politische Maskerade. Sie ist Kriegstreibern unter dem Vorwand der Mütterlichkeit. Sie ist Marionette, sie vergießt Krokodilstränen. Sie tötet mit der Parole ,,Wir werden sie beseitigen und nochmal beseitigen’’ die mütterlichen Gefühle und vergießt das Blut unschuldiger Menschen. Sie ist ein Mannequin, das die Ausbeuter gerade brauchen und die das sagt, was sie hören wollen. Sie verwechselt Suche und Freiheit als nur sexuelle Freiheit. Sie verliert sich in Einsamkeit, wird in die Psychische Krise oder in den Selbstmord getrieben. In einer psychischen Krise wird sie umgebracht oder tötet sich selbst. Wer ist die Frau? Wer ist die Frau wirklich? Sie wird für einen Titel für Millionen gekauft. Sie wird wegen ihrem Körper tierischen Wünschen geopfert. Sie wird degeneriert. Sie ist Hure, für manche Puls. Sie wird im Namen der Partnerschaft und der Liebe zur Dienerin gemacht. Sie wird im Namen der Sexualität, der Modernität, des Vergnügens auf den Markt gezerrt, wie ein Stück Fleisch. Sie schläft unter dem Vorwand der Freiheit mit jedem. Sie gibt sich im Namen der Freiheit der politischen Prostitution hin, ist politisches Mittel. Sie ist Arbeiterin. Sie ist Ministerpräsidentin, Gefängnis, aber willenloses Spielzeug. Sie schlägt sich für die Freiheit, für den gesellschaftlich-politischen Fortschritt für die Frau. Sie ist eine narzisstische Ist die Frau denn nicht ein Individuum der Gesellschaften, deren Suchen nach Freiheit nie aufhört? Ist sie nicht ein Stück der gesellschaftlichen und sozialen Kämpfe, die seit dem Beginn der Menschheit geführt werden? Ist sie nicht die Realität der Klassenkämpfe? Wenn die Frau eine Vertreterin der degeneriertheit der Gesellschaft sein kann, kann sie dann nicht auch die Vertreterin der Befreiung werden? Marx sagte, der Grad der Freiheit der Frau in einer Gesellschaft ist der Maßstab, wie frei die Gesellschaft ist. Bedeutet das nicht, dass die Freiheit der Frau und die Freiheit der Gesellschaft ein miteinander verknüpft sind? Kann denn die Lage der Frau vom 47 Zustand der Gesellschaft getrennt werden? Sind nicht die Freiheit der Frau und die des Mannes auf dem gleichen Weg zu finden, genauso wie das Leben Evas und Adams miteinander verknüpft war? Wer ist die Frau? Ist sie immer Besiegte? Ist sie ein schwaches, seelenloses Wesen, das nie Rebelliert? Hat sie nie um Freiheit gekämpft? Hat sie denn kein solches Erbe? Wenn wir in die Geschichte schauen, finden wie interessante und ebenso wichtige Frauen: Clara Zetkin, Die in einer Zeit, in der in Deutschland ,,Feuer und Verrat’’ umgingen, in der Phase des Revisionismus, sich nicht zurückdrängen ließ und sich mit aller Kraft gegen den Politischen Tod stellte. Oder ihre Genossin Rosa Luxemburg. Clara Zetkin sagte:,,… Wenn Ihr mich wertschätzend und mit lobenden Worten ansprecht, fesselt Ihr mich. Wenn Ihr Euch mir entgegen stellt, Fühle ich mich wohler. Wenn ich denke, dass ich dazu diene, Klarheit in den Weh der Revolution zu bringen, bin ich glücklich.’’ Sie hat mit ihrer kämpferischen und widerstandsleistenden Persönlichkeit das Beispiel und die Tradition des Widerstand der Frau geschaffen. Und Mitka Grepceva aus Bulgarien. Sie ist mit ihrem Widerstand von der Arbeiterin bis zur Partisanin im besetzten Bulgarien bis heute bekannt und Thema eines Romanes, den viele Revolutionäre als erstes Buch gelesen haben. Und die Mütter des ,,Plaza de Mayo’’, die Mütter und Frauen, die während der Diktatur Adar 2015 46-48.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:14 Page 48 STÊRKA CIWAN mokratie zuhause’’ gegen die Diktatur auf die Straße gingen und zur einflussreichste gesellschaftlichen Kraft wurden. Oder die Nachkommen der Göttin Aphrodite in Griechenland, die tausenden Irma, Popi, Tifiko. Melpo, Atena, Oretur, die gegen die faschistische Diktatur gekämpft haben, die in die Konzentrationslager gesperrt und auf die verbrannungsinseln deportiert wurden. Die Frau im Widerstand ist Kämpferin. Wie in den Versen Victoria Theadoraus: ‘’ Sie durchquert das Reisfeld/ verbirgt sich vor den Gewehrlaufen/ sie robbt im Schlamm/ das Gewehr hoch erhoben, damit es nicht nass wir/ sie trägt ihren Zopf zwischen ihren blendend weisen Zähnen, damit er nicht schmutzig wird/ und den Tod im Inneren ihres Herzens…’’ Die Frau steht und der palästinensischen Indifada, sie ist die siebzehnjährige Sebra auf dem Weg zur Hinrichtung. Die Frau ist tausende Tanjas in der Sowjetunion. Die Frau ist die Afrikanerin unter der Gewalt des Diamanten und des Verrats, die sich in afrikanischen Tänzen dreht, die im Widerstand steht und mit würden in den Tod geht. Die Frau ist die namenlose Heldin der Revolution in El Salvador, Vietnam, Cuba, Nicaragua und vielen anderen Ländern. Wer ist die Frau? Sie ist Arbeiterin in der Leichtlohngruppe in der Fabrik. Sie ist Büroangestellte, von der Attraktivität Adar 2015 verlangt wird. Sie wird mit dem Schmutz der Gesellschaft auf die Straße getrieben. Sie begeht in ihrer Verzweiflung, dass sie ihren Kindern kein Brot geben kann, Selbstmord. Sie ist Hatice, die sich zusammen mit ihren Kindern umbringt. Sie ist diejenige, die durch ihre Schönheit und sexuellen Wünsche die Gesellschaft verwirrt. Sie ist die unbekannte Künstlerin. Welcher Mensch ist die Frau? Auch wen ,,ihr Platz an unserem Tisch erst nach den ochsen kommt’’, wie es Nazim Hikmet in einem Gedicht beschrieben hat, wird sie eines Tages bestimmen. Sie ist es, die den Schmerz des schmutzigen Krieges bis auf die Knochen spürt. Sie wartet auf die Heimkehr ihres Sohnes, der in den schmutzigen Krieg einberufen worden ist. Sie wird durch Appelle an die Mütterlichkeit ausgebeutet. Sie ist eine Beamtin, die bei einer Demonstration um Gewerkschaftsrechte niedergeknüppelt wird. Wer ist die Frau? Sie ist die durch ,,Hinrichtung ohne Urteil’’ ermordete Hatice, Sabahat Karatas, Nülgün Gök, Suna Celik. Die Frau steht auf der Liste der ,,unbekannten Mörder’’. Die Frau ist im Gefängnis. Die Frau wird gefoltert, an den Händen aufgehängt, mit Knüppeln vergewaltigt. Die Frau wird vertrieben, ihr Dorf wird niedergebrannt, sie hat keine Zeit, muss auf der Straße oder in der Moschee leben. Sie wird von 48 den Soldaten auf dem Dorfplatz vergewaltigt. Ihr toter nackter Körper wird im Fernsehn mit ,,Siegesgeschrei’’ zur Schau gestellt. Die Frau Knetet mit ihren Händen den Brotteig, wascht die Wasche, schwingt die Hacke auf dem Feld. Sie singt das Lied der Freiheit in den Bergen, auf der Straße, auf den Platzen, in den Folterkammern, im Gefängnis. Sie legt die Handarbeit beiseite und webt am Werk der Freiheit. Sie ist Kardelen, die mit ihrem Blut, ihrer Seele und ihrem Tod das Motiv der Freiheit zeichnet. Sie ist Milan, Cicek, Rosa. Sie ist die Hinrichtung gehende Leyla Quasim. Sie war Bese aus Dersim und ist heute Bese Anuş. Sie ist Zekiye, die sagte ,,Das Newroz-Feuer brennt am besten Am Menschen’’. Sie ist Rahşan, die Zekiye’s Feuer in die Metropolen trägt. Sie geht bei den Serhildans in der ersten Reihe, tanzt in den bunten Kleidern den Halay-Tanz. Sie ist Remziye aus Cizre, sie ist Berivan. Sie ist die Sängerin Mizgin. Sie ist Beritan, die sie vom Felsen in den Tod gestürzt haben. Sie ist Aysel, die ihren Stift zur Waffe gemacht hat. Sie ist das Mosaik der Freiheit, Zusammengesetzt aus unzähligen namenlosen Heldinnen, die mit der Parole ,,Wer kämpft, wird frei, wer frei wird, wird schön, wer schön wird, wird geliebt’’ aufgebrochen sind. 49-51.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:07 Page 49 STÊRKA CIWAN ‘Mit dem Feuer meines Körpers soll die Newroz-Fackeln noch stärker brennen!’ n n Der nationale Befreiungskampf Kurdistans ist ein Kampf, der vom kurdischen Volk viele Opfer fordert. Und der Ausgang dieses Kampfes wird davon entschieden werden in wieweit es bereit ist, die Opfer zu geben. Die PKK hat vom ersten Tag ihres Wirkens an, nicht einen Moment gezögert, dieser Realität gerecht zu werden. Weit über 1000 Märtyrer säumen den Weg ihrer Entwicklung und ihres Kampfes und jedes dieses Opfer ist ein Meilenstein auf dem Weg in eine freie und glückliche Zukunft. Diese Erkenntnis ist der Grund dafür, warum wie die Märtyrer nimmt in unserer Geschichte, in unserem Kampf, in jedem Augenblick unseres Lebens einen wichtigen Platz ein. Der Generalsekretär der PKK, Genosse Abdullah Öcalan formuliert eben diese Tatsache, wenn er sagt:’ Wir müssen die Märtyrerinnen, das Symbol des Volksaufstandes im März dieses Jahres, Zekiye Alkan, vorstellen. Das Feuer spielt in der Geschichte des kurdischen Volkes, in allen Ebenen seiner Entwicklung eine wichtige, teilweise sogar zentrale Rolle. Schon in n Kurdistan Report n n der entstehungsphase des kurdischen Volkes, ist das Feuer ein zentraler Bestandteil der Mystik, der Religion und damit der Kultur. Feuer auf den Bergen, das ist das Symbol des kurdischen NEWROZ-Festes. Mit dem Feuer auf den Bergen wurde die frohe Botschaft n den Bergen, das Symbol unserer Freiheit, das Feuer in die Täler. Auch in der modernen nationalen Befreiungsbewegung spielt diese Symbolik eine wichtige Rolle. Mazlum Doğan zündete am 21 März 1982 drei selbst gemachte Streichhölzern, und hielt seine histo- Man muss den Widerstand in Nusaybin begrüßen. Newroz braucht große Feuer, große Flammen! Das Newroz-Feuer muss mutig sein. von der ersten Befreiung der Kurden, im Jahre 612 v.u.Z. verkündet. Zu dieser Symbolik gehört noch heute, Dass man zu Newroz Feuer in den Bergen anzündet und von dieser Feuerstelle aus brennende Räder in die Täler rollen lässt. Diese brennenden Räder tragen aus den Orten der Freiheit, 49 rische Rede aus dem Fenster seiner Zelle, wofür er am selben Tage bestialisch ermordet wurde. Am 17 Mai 1982 sind es Ferhat Kurtaz, Eşref Anyak, Mahmut Zengin und Necmi Öner, die im Kerker von Diyarbakir das Feuer anzünden und aus Protest gegen die Barbarei und als Zeichen des WiAdar 2015 49-51.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:07 Page 50 STÊRKA CIWAN zieht sie einen Kreis, den Rest schüttet sie über ihren ganzen Körper. Am Morgen des 21. März 1990 verbrennt sich die Medizinstudentin aus der Tigris-Universitât, Zekiye Alken. Wir haben bisher wenig authentisches über Zekiye Alkan. Was man weiss, ist, dass sie eine Sympathisantin der nationalen Befreiungsbewegung Kurdistans unter der Führung der PKK gewesen ist. Sie hat den Volksaufstand in Kurdistans mit großer Sympathie verfolgt. Freunden gegenüber hat sie geäußert, dass man ‘den Widerstand in Nusaybin begrüßen muss’. Ihre Selbstverbrennungsaktion war eine Botschaft. Während der Aktion rief sie: ‘Newroz braucht große Feuer, große Flammen! Das Newroz-Feuer muss mutig sein! Mit dem Feuer meines Körpers soll die Newroz-Fackel noch starker brennen!’ Kurz vorher hatte sie an einer Kundgebung in der Tigris-Universitat teilgenommen und die Aktion mit ihren Reden und Parolen geleitet. Welche Bedeutung hat diese Aktion in unserem Kampf? derstandes dagegen, sich selbst verb- sind die Räder, die die Botschaft in rennen. Die Namen und Daten der kämpfer, die sich selbst verbrannten, als ihre Munition zu Ende ging, sind nicht dokumentiert. Mit den drei Streichhölzern Mazlum’s wird das Feuer des Widerstandes entzündet, die Flammen der vier sind der Freudenbotschaft gleich, die einst in den Bergen von Media den Sieg verkündeten über Despotie und Barbarei. Und die brennenden Kämpfer Adar 2015 die Täler tragen. Gibt es genug Worte, um die Bedeutung dieser Aktionen zugenüge würdigen zu können? Der Morgen des Newroz, der 21. März 1990 ist ein schöner, sonniger Tag in Diyarbakir, der Stad am Tigris. Nahe den historischen schwarzen Stadtmauern breitet ein junges Mädchen ein Spruchband aus. Mit Benzin aus dem Kanister, den sie bei sich trâgt, 50 Eine politische Gefangene schreibt dazu:’ Eines unserer lieben Mädchen. Ihr Name ist es wert, sie der ganzen Welt bekannt zu machen, Aber sie wird keinen eigenen Namen haben. Sie ist nicht Zekiye Alkan. Sie ist von nun an, das Feuer der kurdischen herzen, das geliebte Mädchen Kurdistans. Sie trug das Feuer der Merken, der bergen zum Tigris. Und der Tigris wird von nun ab in Flammen 49-51.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:07 Page 51 STÊRKA CIWAN fließen bis nach Basra, und von dort die Ozeane erreichen. Von nun ab wird man an allen Küsten, aller Kontinente, wo die Wellen schlagen die Wärme des Tigris spüren. Eine schöne Begegnung mit Mazlum. Mazlum hat mit drei Streichhölzern aus dem Kerker die Berge in Brand gesteckt. Die Flammen der drei Streichhölzer haben die Guerilla geschaffen. Das war 1982. Es herrschte pechschwarze Dunkelheit. Der faschistische Kolonialismus hatte sich mit aller seiner Grausamkeit auf die Herzen geworfen. Die Herzen waren unterdrückt. Man versuchte die Menschen selbst dem Gefühl zu berauben, einen Hoffnungsschimmer zu finden. In der Dunkelheit reichte ein Licht, ein klitzekleiner Funken. Das erwartete man. Mazlum wurde die Fackel einer solchen Zeit. Das Jahr 1990! Die Berge gehören der Guerilla. Die Guerilla hat die Fackel von Mazlum bis in die Städte getragen. Das Licht ist keine Sehnsucht mehr. Das Licht ist in unseren Augen, in unseren Händen. Die Massen sind auf den Beinen. Die Kinder, Frauen, Alten, Jungen, Arbeiter, Arbeitslosen, Bauern, Händler, Schüler alle zusammen nun singen sie das Lied von Mazlum. Und ein Mädchen hat alle diese Stimmen mit ihrem Körper zur Fackel gemacht. Das ist eine Liebe. Oder man muss besser sagen: Das ist die Liebe! Jetzt sind sie Hand in Hand mit Mazlum. Und mit der Fackel in ihren Händen lächeln sie allen Jungen und Mädchen in Kurdistan zu. Wie schreibt man Lebenden? Wenn in den Bergen eines Landes Freiheitslieder gesungen werden, wenn die Steppen eines Landes brennen, wenn in einem Land junge Mädchen die Parolen der Freiheit und Unabhängigkeit mit ihren Körpern in Brand stecken, dann bedeutet dies, dass Land FREİ ist!’ Zekiye Alkan ist ein Symbol. Das Symbol des Volksaufstandes vom Frühjahr dieses Jahres! Zekiye Alkan erlag am 31. März d.J. ihren schweren Brandverletzungen und reihte sich damit in die Karawane der Unsterblichen ein. Wir verneigen uns in tiefer Ehrfurcht vor ihrem Andenken und verstehen ihre Botschaft als Direktive das Feuer weiter anzufachen! Man muss den Widerstand in Nusaybin begrüßen. Newroz braucht große Feuer, große Flammen! Das Newroz-Feuer muss mutig sein. 51 Adar 2015 52-53.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:03 Page 52 STÊRKA CIWAN Woche des Heldentums Als kurdische Jugendliche und würdevolle Menschen haben wir die historische Aufgabe die Revolution die in Rojava begonnen hat zu verteidigen und in allen Teilen Kurdistans zum Sieg zu führen. n n ie Woche vom 21.- bis 28. März hat für die Kurdische Gesellschaft eine große Bedeutung. Es beginnt mit dem Newroz Fest dass für die Kurden nicht nur die Prächtigkeit des Frühlings und die Hoffnung auf das neue Jahr ist, sondern auch den Widerstand gegen das Herrschende System und jegliche Formen der Unterdrückung verkörpert. Am 21. März feiern die Kurden die Befreiung des mittleren Osten vor der Assyrischen Tyrannei. Die Newroz-Geschichte erzählt vom Schmied Kawa der den Assyrischen Herrscher Dehak enthauptet und somit die Völker Mesopotamiens von der jahrhundertelangen Herrschaft des Assyrischen Reiches befreit. Diese Geschichte die seit Jahrtausenden von Generation zur Generation weitergetragen wird ist heute aktueller als jäh zu vor. Denn auch Heute versuchen Tyranen und Herrscher die in ihrer Brutalität sich von Dehak nicht unterscheiden, ihre Terrorherrschaft auf die Völker D Adar 2015 n Andok Baz n n in diesem Gebiet auszuführen. Um Dehaks Brutalität zu beschreiben erzählt die Mythologie, Dehak hätte Gehirne von Kindern und Jugendlichen Gefressen. In der Kapitalistischen Moderne die der Menschheit die größten Genozide und Gräueltaten (vom Holocaust bis zur Atombombe) gebracht hat werden Mythologien zur Wahrheit. 1992 stürmen türkische Soldaten ein kurdisches Dorf in Amed und verüben ein Massaker wo drei Gerilla-Kämpfer zu Märtyrern werden. Sie misshandeln die Leichen und braten ihre Gehirne vor den Dorfbewohnern auf einem Herd. Die ISIS die heute als Stellvertreter Armee der Türkei Massaker im ganzen mittleren Osten verübt, filmt stolz wie sie Organe von Menschen essen. Diese Beispiele reichen aus um zu verdeutlichen in welche Lage dass herrschende System die Menschheit gebracht hat und welche Grausamkeiten das kurdische Volk erleben muss. 52 n Es sind große Heldentaten nötig gewesen damit sich dieses Volk vor all diesen Gräueltaten verteidigen konnte. Gegen die modernen Nachfolger Dehaks, kamen die Kawas unserer Zeit hervor und wurden zum Schwert der Rache im Namen aller Unterdrückten. Es waren die Heldenhaften Genossinnen und Genossen von Rêber APO, die Kämpferinnen und Kämpfer der PKK, die sich gegen all diese Unterdrückung auflehnten und die Werte der Menschheit verteidigten. Sie waren es die den Faschistischen Militärputsch in der Türkei (1980) mit ihrer Entschlossenheit durchbrachen und heute gegen die IS heldenhaft Widerstand leisten. Die Woche des Heldentums gedenkt vor allem all jenen die ihr Körper mit dem Newroz-Feuer vereinten, und durch das brennende Feuer zu lebenden Fackeln wurden. Als 1980 im Gefängnis von Amed durch unvorstellbare Foltermethoden und Entwürdigungen versucht wird das kurdische Volk und 52-53.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:03 Page 53 STÊRKA CIWAN ihre Revolutionäre Führung im Gefängnis auszulöschen und somit den Genozid an die Kurden zu Ende zu führen, geben die Revolutionäre der PKK eine Antwort, die sich bis heute in die Herzen und Seelen der Menschen eingebrennt hat. Am Newroz Fest 1982 erhängt sich Mazlum Doğan in seiner Zelle. Kurz vor seiner Aktion verbrennt er drei Streichhölzer um das Newroz Fest zu feiern. Diese drei Streichhölzer und Mazlum Doğans entschlossener Widerstand gegen die Folter werden zum Symbol der Freiheit. Daraufhin erweitert sich der Widerstand und im Gefängnis erblüht eine neue Hoffnung. Im Trakt 33 verbrennen sich die Revolutionäre Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Mahmut Zengin und Eşref Anyık und tragen den Widerstand weiter. Darauf folgt der große Hungerstreik in der die Genossen Kemal Pir, M. Hayri Durmuş, Akif Yılmaz und Ali Çicek zu Märtyrern werden. Diese Aktionen lassen die Pläne des Feindes unter Folter und Entwürdigung den Widerstand zu brechen in die Leere laufen. Mazlum Doğans Aktion gibt nicht nur den Genossen in den Kerkern des Feindes die Kraft Widerstand zu leisten, sondern erweckt das gesamte Kurdische Volk aus dem Schlaf des Verrats. Es folgen viele Genossinnen und Genossen Mazlum Doğan und übergeben ihren Körper den Flammen um das Leid des kurdischen Volkes in die Welt hinauszutragen. Die Heldenwoche gedenkt gleichzeitig an den großen Kommandanten Mahsum Korkmaz (Fermandar Agît) der am 28. März zum Märtyrer wurde. Kommandant Agît war es der die Unbesiegbare Gerilla Armee auf den Bergen Kurdistans aufbaute und zum Albtraum der Faschistischen Türkischen Armee wurde. In einer Zeit wo niemand den Sieg für möglich hielt, bewies Komandant Agît seine Träume an Rêber APO und seinen gefallenen Genossen. Er gab mit der Aktion des 15. August die beste Antwort auf den Widerstand in den Kerkern. Denn nur durch eine unbesiegbare Gerilla-Armee konnte man dem Andenken der großen Heldentaten im Gefängnis-Widerstand gerecht werden. Der Feind der Agîts Entschlossenheit kannte begann einen Einsatz mit 10.000 Soldaten um ihn endgültig zu besiegen. Auch wenn heval Agît in diesem Einsatz zum Märtyrer wurde, hatte er gesiegt und die Feigheit der türkischen Armee bewiesen. Denn nirgendwo in der Geschichte gab es ein Beispiel in dem 10.000 Soldaten gegen einen Kommandanten mobilisiert wurden. Es war der Revolutionäre Widerstandsgeist der PKK den Heval Agît verkörperte und dieser Geist ließ den hinterhältigen Feind zittern. Seine Nachfolger haben heute in Kobanê noch einmal bewiesen dass eine Armee die auf den Spuren von Komandant Agît läuft unbesiegbar ist. Den Heldentaten gerecht werden Rêber APO hat die Woche vom 21.März bis zum 28. März zur Woche des Heldentums erklärt um uns in jeder Gelegenheit an diese Genossinnen und Genossen zu erinnern. Denn wenn wir heute uns als Apoistische Jugend bezeichnen und be53 haupten den Weg der Gefallenen zu folgen müssen wir jede Sekunde an ihre Heldentaten denken und uns an ihnen orientieren. Die Realität Kurdistans und die Realität des Mittleren Osten erfordern große Persönlichkeiten und Große Aktionen um die Freiheit zu erlangen. In einer Zeit wo die Globalen Großmächte um die Vorherrschaft im Mittleren Osten kämpfen hat unsere Freiheitsbewegung sich das Ziel gesetzt im Namen aller Unterdrückten Menschen ein System in Freiheit und Demokratie zu erschaffen. Es ist ein großes Ziel und gleichzeitig die einzige Hoffnung nach Freiheit. Denn unsere Bewegung verteidigt die Alternative Linie zum Kapitalismus und ist somit die Hoffnung aller Menschen die ein Leben in Würde und Freiheit anstreben. Als kurdische Jugendliche und würdevolle Menschen haben wir die historische Aufgabe die Revolution die in Rojava begonnen hat zu verteidigen und in allen Teilen Kurdistans zum Sieg zu führen. Aus diesem Grund ist es für uns von Großer Bedeutung an die heldenhaften Revolutionäre unserer Geschichte zu gedenken und auf ihren Spuren zur Freiheit zu laufen. Nur so können wir die Hoffnungen und Träume jener die sich aufopferten gerecht werden und unsere Revolution in die Welt hinaustragen. Şehîd NAMIRIN!- Denn, solange wir denken, fühlen und kämpfen werden die Märtyrer Leben! Adar 2015 54-56.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:05 Page 54 STÊRKA CIWAN Die Kurdische Jugend In Europa Und Die Kurdische Kultur n n n Arîn Dersîm n n n Je mehr die kurdische Jugend mit seiner eigenen Kultur im Einklang ist, desto stärker wird die Widerstandsbewegung der Kurden gegen die Kapitalistische Moderne sein und desto wirkungsvoller wird die Revolution für die Menschheit sein. Die kurdische Jugend in Europa muss von einem ganz anderen Blickwinkel aus betrachtet werden. Der Grund hierzu ist, dass die kurdische Jugend eine wichtige Rolle in der Entwicklung der Weltpolitik spielt, indessen Bewusstsein sie jedoch zeitig immer noch nicht vollkommen ist. Die Jugend besitzt die dynamischste und revolutionärste Persönlichkeit der Menschheit. Sie besitzt die Eigenschaft gegebenes zu hinterfragen und ist daher offen für viel Neues. Die Jugend strebt stets nach Veränderung und ErAdar 2015 neuerung. Daher sind auch viele Menschen während ihrer Jugendphase ununterbrochen am Probieren und das Leben manchmal bis hin zu den außergewöhnlichsten Machenschaften auszutesten. Ebenfalls ist die Jugendphase jene Phase in der sich der Mensch am meisten mit sich selbst befasst und zur Identitätsfindung hinzugeht. Vor allem die Jugendlichen die in den kapitalistisch geprägten Staaten leben versuchen sich in den vorgelebten Identitäten wiederzufinden. Hierbei spielen öfters Personen die ein höheres 54 Ansehen besitzen, zum Beispiel Sänger, Politiker, Rapper, etc., eine Vorbildrolle bei den Jugendlichen. Die kurdischen Jugendlichen in Europa sind hierbei einer schwierigeren Problematik bei der Identitätsfindung ausgesetzt. Der Grund hierzu ist aus vielerlei Gesichtspunkten anzusehen. Eines dieser Punkte ist jedoch alleine die Auseinandersetzung darin, sich entweder dem Leben in Europa anzupassen und als „normaler“ Mensch in der europäischen Gesellschaft zu gelten, oder die eigene verwurzelte kurdische Kultur in der europäischen Gesellschaft zu leben und als ein „seltsamer“ Mensch betrachtet zu werden. Viele kurdische Jugendliche sind jedoch dem Einfluss ihrer Umwelt unterlegen. Ihnen ist das Ansehen in der europäischen Gesellschaft von größerer Bedeutung, als die in der kurdischen Gesellschaft. Die europäische Gesellschaft, welche durch den Einfluss der Kapitalistischen Moderne handelt, sieht jene Menschen die sich der Kultur der europäischen Staaten nicht anpassen als ungebildete 54-56.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:06 Page 55 STÊRKA CIWAN und minderwertige Menschen an. Die kurdischen Jugendlichen möchten nicht diesem Ansehen angegliedert sein und nehmen lieber eine Person aus der europäischen Gesellschaft als Vorbild. Jene Vorbilder sind jedoch in keiner Hinsicht Personen welche tatsächlich vorbildlich sind. Es sind Menschen die am tiefsten im Kapitalistischen System stecken, diese bis hin zu ihren Zellen ausleben und betäubt mit dem Infekt des Systems sind. Solche Personen werden den Eltern hin bevorzugt. Die eigenen Eltern, vor allem die Mütter, werden nicht beachtet, denn die Jugendlichen sind ebenfalls infiziert vom Kapitalistischen System, von der europäischen Gesellschaft. Die kurdischen Mütter, die die größten Wächter der natürlichen jahrtausende-alten kurdischen Kultur sind, werden den eigenen Kindern peinlich. Den kurdischen Jugen- dlichen bleibt ihre eigene Kultur, die Traditionen, die Moral, die Kunst, das naturverbundene Leben der Kurden, mit welchen sie größtenteils darüber hinaus aufgewachsen sind, schlicht fremd. Innerlich spürt jede jugendliche Kurdin und jeder jugendlicher Kurde diese Verbundenheit zu der kurdischen Kultur, doch größtenteils nimmt das Kapitalistische System die Überhand auf ihnen. Fakt ist jedoch, dass wenn Mensch nicht in seiner natürlichsten Form lebt, mit jenen Persönlichkeitseigenschaften die jenem zugehören, kein friedvolles und glückliches Leben zu Stande bringen kann und somit auch nicht mit seiner realen Identität im Einklang stehen kann. Die eigene Kultur, welche durch die Jahrtausende traditionelle Entwicklung in den Genen ohnehin schon vorhanden ist, auszuleben, bringt den Menschen zu sich und zu seiner Wirklichkeit. Die Wirklichkeit der kurdischen Jugend ist, dass sie die Nachfahren eines Volkes sind, welches schon seit Jahrtausenden unterdrückt wird und den Repressionen unterschiedlichster Staaten im Laufe der Geschichte unterlag, jedoch dennoch sich stetig dem widersetzt hat. Die Kurden sind im Besitz von einer der reichsten und eindrucksvollsten Kulturen der Menschheit. Der Grund dafür ist, dass sie aus dem Mesopotamien stammen, dem Land in welchem der Ursprung der neolithischen Gesellschaft stammt. Also somit auch aus dem Gebiet der Entstehung der ersten Kulturen. Die kurdische Kultur basiert gänzlich auf der Geschichte der Unterdrückung der Kurden und ihren Widerständen. Die vorhandenen Malereien und Klagelieder deuten beispielsweise auf jenes zurück. Jede/r Jugendliche/r sollte die kulturellen Kleider seiner selbst tragen. Den Glauben seines Ursprungs kennen und respektieren. Sie sollten ihren Vorfahren, ihren Eltern und Großeltern wissbegierig zuhören, denn diese haben das Wissen 55 Adar 2015 54-56.qxp_Layout 1 21.02.2015 21:16 Page 56 STÊRKA CIWAN über die Vergangenheit und Tradition der Kurden. Die Geschichte ihres Daseins. Grund hierzu ist, dass nur jene Personen, die ihre Vergangenheit gut kennen, die Möglichkeit dazu haben mit sicheren Schritten in der Gegenwart zur Zukunft zuzugehen. Sie sollten die moralischen Werte- und Normenvorstellung ihrer Kultur kennen und zumindest die Mühe zeigen, dieser wertvollen Ethik im Ansatz gerecht zu werden. Die kurdische Kultur ist im Besitz von menschlicher Ethik, welche über die Jahrtausende nicht Adar 2015 verloren gegangen ist und immer noch zur heutigen Zeit gerecht ist, da sie den menschlichen Gewissen und die menschliche Moral mit Vernunft anspricht. Die kurdische Kultur lässt förmlich die Menschlichkeit in einer vom Kapitalismus infizierten Welt aufblühen. Jede Revolution hat jung angefangen. Somit ist es die Pflicht von jeder/m kurdischen Jugendlichen, welche es sich als Ziel gesetzt hat gegen die Kapitalistische Moderne voran zu gehen, sich in allen Lebensbereichen 56 gegen das System zu setzen und vor allem mithilfe der Kultur gegen die Repressionen voranzuschreiten. Denn die Kultur eines Menschen fliesst in alle Lebensbereiche des Menschen. Je mehr die kurdische Jugend mit seiner eigenen Kultur im Einklang ist, desto stärker wird die Widerstandsbewegung der Kurden gegen die Kapitalistische Moderne sein und desto wirkungsvoller wird die Revolution für die Menschheit sein. Wir haben jung begonnen und wir werden jung voranschreiten.