dil ve anlatım 4 - Açık Öğretim Kurumları

Transkript

dil ve anlatım 4 - Açık Öğretim Kurumları
T.C.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI
AÇIK ÖĞRETİM OKULLARI
(AÇIK ÖĞRETİM LİSESİ - MESLEKİ AÇIK ÖĞRETİM LİSESİ)
DİL VE ANLATIM
4
DERS NOTU
YAZAR
Köksal DOĞAN
ANKARA 2014
MEB HAYAT BOYU ÖĞRENME GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI
AÇIK ÖĞRETİM OKULLARI DERS NOTLARI DİZİSİ
Copyright © MEB
Her hakkı saklıdır ve Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Tümü ya da bölümleri izin
alınmadan hiçbir şekilde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.
Yazar
: Köksal DOĞAN
Grafik
: Hatice DEMİRER
Resimleme : Sevgi MERT
Kapak
: Güler ALTUNÖZ
İÇİNDEKİLER
1. ÜNİTE
ANLATIM TÜRLERİ
1.1. ÖYKÜLEYİCİ (HİKÂYE ETME) ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 11
1.2. İSİMLER _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 17
2.1. BETİMLEYİCİ ANLATIM (TASVİR ETME) _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 23
2.2. SIFATLAR (ÖN AD) _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 28
3.1. COŞKU VE HEYECANA BAĞLI (LİRİK) ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 35
3.2. ZAMİRLER (ADILLAR) _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 42
4.1. DESTANSI (EPİK) ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 46
4.2. EMREDİCİ ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 52
4.3. FİİL (FİİL), FİİLİMSİ (FİİLİMSİ) _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 57
5.1. ÖĞRETİCİ ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 70
5.2. AÇIKLAYICI ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 74
5.3. TARTIŞMACI ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 77
5.4. KANITLAYICI ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 81
5.3. ZARF (BELİRTEÇ) _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 86
6.1. DÜŞSEL (FANTASTİK) ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 91
6.2. GELECEKTEN SÖZ EDEN ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 98
6.3. EDAT (İLGEÇ) _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 103
6.4. BAĞLAÇLAR _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 108
7.1. SÖYLEŞMEYE BAĞLI (DİYALOG) ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 116
7.2. MİZAHİ ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 122
7.3. ÜNLEM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 130
ÜNİTE DEĞERLENDİRMESİ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 135
YANIT ANAHTARI _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 140
KAYNAKÇA _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 141
1. ÜNİTE
ANLATIM TÜRLERİ
İnsan yalnız sözle insandır ve sözle bağlanırız birbirimize.
Montaigne
1. “Çalıkuşu” romanı ile “Otuz Beş Yaş” şiirini bulup inceleyerek
anlatım yönünden karşılaştırınız?
2. Anlatım türlerini araştırarak bu türlerin özelliklerini belirleyiniz?
3. Sözcük türlerinin işlevlerini araştırınız?
DİL VE ANLATIM 4
NELER ÖĞRENECEĞİZ
Bu ünitenin sonunda;
1. Öyküleyici (hikâye etme), betimleyici (tasvir etme), coşku ve heyecana
bağlı (lirik), destansı (epik), öğretici, düşsel (fantastik) ve söyleşmeye bağlı
(diyalog) ve mizahi anlatım türlerinin özelliklerini belirleyecek,
2. İsim (ad), sıfat (ön ad), zamir (adıl), fiil (eylem), fiilimsi (eylemsi), zarf (belirteç), edat (ilgeç), bağlaç ve ünlemi inceleyip kavrayacaksınız. Bu ünitede
yer alan metinleri dikkatle okuyunuz.
ANAHTAR KAVRAMLAR
isim
öyküleme
tasvir etme
ünlem
lirik
bağlaç
ön ad
söyleşmeye
bağlı
destansı
öğretici anlatım
10
düşsel
DİL VE ANLATIM 4
1.1. ÖYKÜLEYİCİ (HİKÂYE ETME) ANLATIM
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
1. Penguenlerin sırayla suya atlamaları öyküleyerek anlatılabilir mi? Neden?
2. Geçen yıl yaşadığınız bir olayı, nerede geçtiğini de belirterek kısa bir öykü
hâlinde yazınız.
UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI
Sait Faik Abasıyanık “Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak çocuklar. Benden hikâyesi.” demiş. Belki bu yüzden gördüğünü, yaşadığını; denizi, doğayı, balıkçıyı… bulabildiği her şeyin hikâyesini yazmış.
“Son Kuşlar”, doğa tutkunu Sait Faik’in kaleminden bu günlere ulaşan eşsiz
bir yalın öykü örneği.
Siz de Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Memduh Şevket Esendal gibi yazarlardan
başka öyküler okuyarak öyküleyici anlatım metinlerinin ortak özellikleri hakkında
bilgi edininiz.
11
DİL VE ANLATIM 4
1. Metin
SON KUŞLAR
…Vaktiyle bu Ada’ya, bu zamanda kuşlar uğrardı. Cıvıl cıvıl öterlerdi. Küme küme
bir ağaçtan ötekine konarlardı.
İki senedir gelmiyorlar.
Belki geliyorlar da ben farkına varmıyorum.
Sonbaharda birtakım insanların çoluk çocuk ellerinde bir kafes, Ada’nın tek tepesine doğru gittiklerini görürdüm. İçim cız ederdi.
Büyüklerin ellerinde birbirine yapışmış, pislik renginde acayip çomaklar vardı.
Bunlarla bir yeşil meydanın kenarına varır, bunları bir ufacık ağacın altına çığırtkan kafesiyle bırakırlar, ağacın her dalına ökseleri bağlarlardı. Hür kuşlar, kafesteki
çığırtkan kuşun feryadına dostluk, arkadaşlık, yalnızlık sesine doğru bir küme gelirler.
Çayırlıkta bir başka ağacın gölgesinde birikmiş çoluklu çocuklu kocaman adamlar bir
müddet bekleşirler. Sonra kuşların üşüştüğü ağaca doğru yavaş yavaş yürürlerdi. Ökselerden kurtulmuş dört beş kuş, bir başka ökseye doğru şimdilik uçup giderken, birer
damlacık etleriyle birer tabiat harikası olan kuşları toplarlar, hemen dişleriyle oracıkta
boğarlardı. Ve hemen canlı canlı yolarlardı.
Hele bir tanesi vardı, bir tanesi. Çocukları bu işe seferber eden de oydu. Ökseleri cumartesi gecesinden hazırlayan da... Konstantin isminde bir adamdı. Galata’da bir
yazıhanesi vardı. Zahire tüccarıydı. Kalın, tüylü bilekleri, geniş göğsü, delikleri kapanıp
açılan üstü kara kara benekli bir burnu, deriyi yırtmış da fırlamış gibi saçları, kısa kısa bir
yürümesi, kalın kalın bir gülmesi…
O sarışın ile esmer arası iskeletlerin bir damlacık etlerinden yapacağı pilavın hazzıyla pırıl pırıl yanan krom dişleriyle nasıl koparırdı kuşun imiğini, bir görseydiniz…
Hani sessiz, zenginliğini belli etmez, mütevazı adamdı da… Konu komşusu da
severdi hani. Hiçbir şeye, hiçbir dedikoduya karışmazdı. Sabahleyin işine kısa kısa adımlarla koşarken, akşam filesini doldurmuş vapurdan çıkarken görseniz iriliğine, sallapatiliğine, Karamanlı ağzı konuşuşuna, basit, sevimli şakalarına karşı, hakkında kötü bir
hüküm de veremezdiniz. Kendi hâlinde, işi yolunda, hesaplı yaşayan binbir tanesinden
bir tanesiydi.
Ama, güz mevsiminde birdenbire böyle canavar kesilirdi. Akşam otuz beş vapurunun arka tarafında yerleştiği iskemlesinde, denizin üstüne oldukça mülayim bakan gözlerini havaya kaldırır, eylül sonlarına doğru böyle şairâne gökyüzüne bakardı. Birden
yüzünün ve gözlerinin parladığını görürdünüz.
Havada ve denizdeki tirşe maviliğin üstünde birtakım esmer damlacıklar görünürdü. Sağa sola oynarlar, sonra bir istikamet tutturur, bu esmer lekecikler geçip gider-
12
DİL VE ANLATIM 4
lerdi.
Konstantin Efendi onların çok uzaktan geçtiklerini görebilirdi. Gözlerini kısardı.
Esmer lekelerin Adalar istikametine gittiklerini görür, etrafına bakar, bir tanıdık görecek
olsa gözünü kırpar, gökyüzüne bir işaret çakar:
- “Bizim pilavlıklar geldi.” derdi.
Kuşlar pek yakından geçmişse, seslerini taklit ederek kalın dudaklarının arasından onlara seslenirdi. Kuşların çoğunca aldandıklarına, bu sesi duyarak, bir dost sesi
sanıp vapur etrafında bir dönüp uzaklaştıklarına şahit olmuşumdur.
Havalar sertleşir, poyrazlar, lodoslar birbirini kovalar, günün birinde teşrinlerin
sonlarına doğru ılık, hiç rüzgârsız, parça parça, oynamayan, bulutlu, tatlı, sümbülî günlerde, o, en çığırtkan kafes kuşunu nerden bulursa bulur, mahalle çocuklarını çağırtır;
bin tanesi 250 gram et vermeyen sakaları, isketeleri, floryaları, aralarına karışmış serçeleri gökyüzünden birer birer toplardı.
Seneler var ki kuşlar gelmiyor. Daha doğrusu ben göremiyorum. Güzün o güzel
günlerini penceremden görür görmez, Konstantin Efendi’nin bulunabileceği sırtları hesaplayarak yollara çıkıyorum. Bir kuş cıvıltısı duysam kanım donuyor, yüreğim atmıyor.
Hâlbuki sonbahar kocayemişler, beyaz esmer bulutları, yakmayan güneşi, durgun maviliği, bol yeşili ile kuşlarla beraber olunca, insana sulh, şiir, şair, edebiyat, resim, musiki,
mesut insanlarla dolu, anlaşmış, açsız, hırssız bir dünya düşündürüyor.
Her memlekette kıra çıkan her insan, kuş sesleriyle böyle şeyler düşünecektir.
Konstantin Efendi mâni oluyor. Zaten kuşlar da pek gelmiyorlar artık. Belki birkaç seneye kadar nesilleri de tükenecek. Her memlekette kaç tane Konstantin Efendi var kim
bilir? Kuşlardan sonra şimdi de milletin yeşilliğine musallat oldular. Geçen gün yol kenarındaki yeşilliklere basmaya kıyamayarak yola çıkmıştım. Konstantin Efendi’nin günlerinden bir gündü. Gökte hiç kuş gözükmüyordu. Evden çıkarken isketemin kafesine bir
incir yapıştırdım. İsketem tek gözünü verip bana dostlukla bakmış, incir çekirdeğini kırmaya çalışıyordu.
Onu ev duvarına çaktığım bir çiviye asmış, yola çıkmıştım. Kuşlar yoktu şimdi havada, ama yolun kenarındaki yeşillikler vardı ya… Baktım, bu yeşilliklerin bazı yerleri
sökülmüş. Biraz ileride dört çocuğa rastladım. Yürüyorlar. Yeşilliklerin en güzel yerlerinde duruyorlar, bir kaldırım taşı kadar büyük bir parçayı belle söküyorlardı. Bir çuvala
dolduruyorlardı.
- “Ne yapıyorsunuz, yahu?” dedim.
- “Sana ne?” dediler.
Fukara, üstleri yırtık pırtık yavrulardı.
- “Canım, neden söküyorsunuz?” dedim.
- “Mühendis Ahmet Bey söktürüyor.”
13
DİL VE ANLATIM 4
- “Ne yapacak bunları?”
- “Yukarıda deri tüccarı Hollandalı var ya hani; onun bahçesini düzeltiyorlar da…”
- “İngiliz çimi alsın, eksin; mademki adam zengin…”
- “İngiliz çimiyle bu bir mi?”
- “Bu daha mı iyi?”
- “İyi de laf mı? Bunun üstüne çimen mi olur? Hollandalı öyle demiş.”
Karakola koştum. Polislere haber verdim. Güya men ettiler. Gizli gizli yine çimenler
yer yer söküldüler. Mühendis Ahmet Bey’e ceza bile kesilmedi. Belediye talimatnamesinde, yol kenarındaki çimenleri sökmek cezayı mucip olmuyormuş.
Kuşları boğdular, çimenleri söktüler, yollar çamur içinde kaldı.
Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu
yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama çocuklar, sizin için kötü olacak.
Biz kuşları ve yeşilleri çok gördük sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi.
Sait Faik Abasıyanık
1. Sizce yazar bu öyküyü yazarken olayları nasıl bir sıraya göre anlatmıştır?
2. Son Kuşlar adlı hikâyeden hareketle öyküleyici anlatımın ayırt edici özelliklerini belirlemeye çalışınız?
3. Son Kuşlar hikâyesindeki Konstantin Efendi’nin özellikleri nelerdir?
?
KAVRAMLAR
Yukarıda okuduğunuz “Son Kuşlar” adlı hikâyede olmuş veya olabilecek bir
olay anlatılmıştır.
Tasarlanan, gözlemlenen ya da yaşanan bir olayı yer, zaman ve kişi kavramlarına bağlayarak anlatan anlatım biçimine öyküleme denir.
Hikâyenin temeli gerçek ya da tasarlanmış bir olaydır. Hikâye etme ise, bu olayı belli bir düzen içinde anlatmaktır.
Hikâye etme edebiyatta çokça kullanılan bir anlatım biçimidir. Özellikle hikâye
ve romanlar bu yolla yazılır. Anı, seyahat, biyografi, otobiyografi gibi edebi türlerde
temel anlatım biçimi olarak kullanılan hikâye etme dört ana unsur üzerine kurulmuştur:
14
DİL VE ANLATIM 4
1. Olay
a. Giriş (serim)
b. Gelişme (düğüm)
c. Sonuç (çözüm)
2. Kişiler
3. Yer
4. Zaman
1. Olay: Genellikle söylemek istediklerimizi bir olaya bağlayarak anlatır, bu olayın meydana geliş nedenini, oluşmasını ve sonucunu bir plan içerisinde hikâye ederiz. Hikâye etmede olaylar üç bölüm içinde gelişir:
a. Giriş (serim): Hikâyemizde olayın ortaya konduğu bölümdür. Yani yazının
başlangıç, giriş bölümüdür. Anlatılmak istenen olay, olayın geçtiği yer ve zaman ile
kişiler genellikle bu bölümde okuyucuya tanıtılır. “Giriş” bölümü, “gelişme” bölümüne göre kısa, “sonuç” bölümüne göre uzun olur.
b. Gelişme (düğüm): Ortaya konulan olayın açıldığı, okuyucuyu meraklandıracak şekilde geliştirildiği bölümdür. Bu bölümde okuyucunun merakı artar, okuyucu
ne olacağı üzerine düşünmeye başlar. İşte, okuyucunun merakının en yoğun olduğu bu bölümdür ve uyanan merakın eser bitinceye kadar sürdürülmesi yazar için
oldukça önem taşır.
c. Sonuç: Hikâyedeki olay ve olayların düğümlerinin çözüldüğü, merak edilen
konuların ortadan kalktığı, bütün soruların cevaplandırıldığı bölümdür. “Sonuç” da
“giriş” gibi kısa ve öz olur.
ETKİNLİK
Sait Faik’in yazdığı başka bir hikâye bulup okuyarak o hikâyenin serim, düğüm ve
çözüm bölümlerini ayırmaya çalışınız?
2. Kişiler: Hikâyede anlatılan olaylar genellikle kişi (şahıs) veya kişilerin başından geçer. Nasıl ki olay tasarlanmış olabilirse, kişi veya kişiler de tasarlanmış olabilir.
Ancak bu kişi veya kişiler gerçeğe uygun olmalıdır. Hikâyede yaşatılan kişiler en ince
hatlarına kadar, bütün nitelikleriyle okuyucunun zihninde canlandırabileceği şekilde tanıtılmalıdır. Bu tanıtmayı yapacak olan yazar veya konuşmacı kişilerin tasvirlerini yaptığı gibi fiziksel ve ruhsal portrelerini de çizer. Bu çizgiyi tamamlarken, kahramanların davranışları ile konuşmalarından da yararlanır. Gerektiğinde olay içinde
kişiler karşılıklı olarak konuşturulur. “Diyalog” adı verilen bu konuşmaların da doğal
ve inandırıcı olması gerekir. Çünkü anlatımı tamamlayan bu karşılıklı konuşmalardır.
15
DİL VE ANLATIM 4
Kişileri konuştururken onların sosyal ve kültürel durumları, yaşadıkları bölgenin ağız
özellikleri dikkate alınmalıdır. Böylece hikâyede anlatıma canlılık ve akıcılık kazandırılmış olur.
3. Yer: Hikâyenin kahramanı kişi veya kişilerin etrafında dönen olaylar, belirli
yer/yerlerde geçer.
4. Zaman: Anlatan kişi yani yazar, olayı hikâye ederken zaman kavramını çok
iyi kullanmalı, hikâyede geçen zamanı olayın akışını engellemeyecek şekilde ifade
etmelidir.
ETKİNLİK
Hikâye anlatan kişiye hikâyeci (anlatıcı) denir. Hikâyeci olayı ya birinci kişi
ağzından ya da ikinci kişi ağzından anlatır. Birinci kişili anlatım olayın yaşayanı
ağzından yapılan anlatımdır. Üçüncü kişi ağzıyla anlatım ise olayın dışında kalarak anlatılır. Üçüncü kişili anlatımda anlatan gözlemci durumundadır.
“Son Kuşlar” hikâyesinde anlatıcının kaçıncı kişi olduğunu inceleyiniz?
16
DİL VE ANLATIM 4
1.2. İSİMLER
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
9 Eylül 1936 tarihinde
Fransa Suriye ile antlaşma yaparak Suriye’ye bağımsızlık
verilmesini kabul etti, fakat
özel statüye sahip İskenderun
Sancağı’nın durumu göz ardı
edildi. Bu durumda, Türkiye 9
Ekim 1936’da Fransa’ya nota
verdi. Konu; Türkiye ve Fransa
arasına alınıp, verilen notalar
sonucunda varılan mutabakata
göre Milletler Cemiyetine taşındı. Atatürk, 1 Kasım 1936’da T.B.M.M’nin açılışında
sancak konusunda devletin tavrını açıkça ortaya koydu. Ertesi gün Atatürk sancağa “Hatay” adını verdi. Aralık 1936’da şeklini belirlediği Hatay Bayrağını Hataylılara armağan etti.
2 Eylül 1938 günü Hatay Devleti kuruldu ve Devletin adı “Hatay” olarak kabul edildi.
Yukarıda Hatay ilimizin isminin nasıl verildiği anlatılmıştır siz de kendi şehrinizin isminin nasıl ortaya çıktığını araştırınız.
UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI
BEYAZ GEMİ (s276)
Bitkiler de çeşit çeşittiler: Sevimli’leri, cesur’ları, korkak’ları, zararlı’ları ve daha birçokları. Devedikenleri baş düşmanıydı mesela. Çocuk onunla günde en az on defa düello yapar, saplarını koparırdı. Ama bu savaşın sonu gelmezdi. Çünkü devedikenleri budanmış olur, daha da büyürlerdi. Oysa kır sarmaşıkları, zararlı olsalar da, çok akıllı, çok
neşeliydiler. Sabah güneşini en iyi karşılayan onlardı. Öteki bitkiler ne sabahı bilirlerdi
ne akşamı. Hepsi birdi onlar için. Ama sarmaşıklar, güneşin sıcak ışınları yüzlerine vurur
vurmaz gözlerini açarlardı. Önce bir gözlerini, sonra ötekini, derken bütün çiçeklerini
açar, gülümserlerdi. Beyaz, açık-mavi, mor... her renkte çiçekleri vardı bu sarmaşıkların.
Eğer yanlarına gidip kımıldamadan ve ses çıkarmadan durursan, uyanırken birbirleriyle
fısıldaştıklarını duyar gibi olursun. Karıncalar dahi bilirlerdi bunu. Sabahleyin sarmaşık-
17
DİL VE ANLATIM 4
ların kollarına tırmanır, güneşten gözlerini kısarak fısıldaşmaları dinlerlerdi. Kim bilir,
belki çiçekler gördükleri düşleri anlatırlardı birbirlerine.
(Beyaz Gemi adlı romandan alınmış bir bölümdür.)
Cengiz Aytmatov
ETKİNLİK
Bu metinde geçen aşağıdaki sözcükler birer varlığın adıdır:
Bitki: Bulunduğu yere kökleriyle tutunup gelişen yosun, ot, ağaç vb. canlıların
genel adı.
Çocuk: Küçük yaştaki erkek veya kız.
Güneş: Gezegenlere ve yer yuvarlağına ışık ve ısı veren büyük gök cismi.
“Beyaz Gemi” adlı metindeki diğer isimleri bulur musunuz?
KAVRAMLAR
İsimler
Varlıkları, kavramları karşılayan sözcüklerdir. İsimlerle, karşıladıkları kavram ve
nesneler arasında çok sıkı bir ilgi vardır. Bunlar daima birbirlerini çağrıştırır. Örneğin
“kitap” sözü aklımızda hemen varlık olarak “kitap” nesnesini canlandırır. Ya da bir kitabı gördüğümüzde zihnimize hemen onu karşılayan isim gelir. Kavramlar için ise
bu kadar belirgin bir ilişkinin varlığını söyleyemeyiz. Örneğin “dert” dendiğinde aklımızda bir nesne canlanmaz; ancak bunun insanı sıkıntıya sokan bir durum olduğu
zihnimizde belirir.
Adlar, tanıtmak için varlıklara verilmiş (takılmış) sözcüklerdir. Bir başka deyişle;
varlıkları ya da eylemleri bildiren, tanıtan sözcüklere isim denir. Sokak, bulut, düşünce, Alper Tunga, Ayla birer varlık ismi; uyumak, gülüş, anlatma ise birer eylem
ismidirler.
İsimler değişik yönlerden incelenir:
A. Varlıklara verilişlerine göre,
B. Varlıkların oluşlarına göre,
C. Varlıkların sayılarına göre çeşitlere ayrılırlar.
Varlıklara verilişlerine göre isimler ya özel isim ya da cins isim olurlar.
Özel isim: Bir tek varlığa, bir tek kavrama verilmiş olan isme denir. Çorum, Avrupa, Ali Sinan, Alman, Osmancık (roman adı), Sabah (gazete adı), Türk Tarih Kurumu, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkçe… vb.
Özel isim; bir cinsin, bir türün ortak adı değil, bir tek varlığın adıdır. Özel isim
18
DİL VE ANLATIM 4
yalnızca, o varlığı tanıyanlarca bilinen bir addır.
Özel isimleri şu başlıklar altında toplayabiliriz:
t Kişilere, bölgelere, köylere, kentlere, dağlara, denizlere, ırmaklara, göllere, sokaklara, caddelere, kimi hayvanlara verilen isimler: Atatürk, Özgür, Balkanlar, İç
Anadolu, Çat Köyü, Kızılırmak, Tuz Gölü, Tekir, 7. Sokak, Ağrı, Vatan Caddesi…
t Uluslara, ülkelere, devletlere verilen isimler: Türk, İngiliz, Türkiye, Fransa, Türkiye Cumhuriyeti, Amerika Birleşik Devletleri…
t Gazetelere, kitaplara, dergilere, yasalara, yazılara (başlık) verilen isimler: Milliyet, Hürriyet, Devlet Ana, İnce Mehmed, Atlas, Anayasa, Türk Ceza Kanunu,
Karanfiller ve Domates Suyu, Son Kuşlar…
t Kurum ve kuruluşlara verilen isimler: Dil Derneği, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Ankara Büyükşehir Belediyesi, Hacettepe Üniversitesi…
t Dillere verilen isimler: Türkçe, İngilizce, Fransızca, Arapça…
t Dinlere, mezheplere, tarikatlara verilen isimler: Müslümanlık, Mevlevilik
Not: Özel isimlerin baş harfleri daima büyük harfle yazılır.
Cins isim: Aynı cinsten varlıkların, kavramların ortak adıdır. Kuş, ağaç, yaprak,
insan, ağız, kulak… vb.
Cins isim, bir cinsin, türün, çeşidin adıdır. Örneğin hayvan, kuş, akbaba, kumru,
güvercin, kanat, tüy, pençe, ruh, zekâ birer cins isimdir.
Cins isim toplumun bütün bireylerince bilinen addır. Örneğin ağaç denildi mi
ya da yazıldı mı, o ses veya yazı toplumdaki herkese ağaç kavramının; ağaç kavramı
da ağaç kelimesinin çağrışımını yaptırır. Cins isimlerin ve özel isimlerin bazıları kullanılışlarına göre farklılık gösterebilir.
Örneğin; pamuk sözcüğünü iki ayrı cümlede kullanalım:
Yaz aylarında pamuk tarlalarında çalışıyoruz.
Pamuk, kapıda ip yumağıyla oynuyordu.
İlk cümleye baktığımızda pamuk sözcüğünün cins isim, ikinci cümlede ise
özel isim olduğunu görüyoruz.
ETKİNLİK
Aşağıdaki cümlelerde altı çizili isimlerin cins isim mi yoksa özel isim mi olduğunu siz
bulunuz.
Yolun ortasına büyük bir kaya parçası düşmüştü.
(……………………….)
Bugün Kaya ile basket oynayacağız.
(……………………….)
19
DİL VE ANLATIM 4
Varlıkların oluşlarına göre isimler somut isim (madde ismi) ya da soyut isim
(anlam ismi) olurlar.
Somut isimler: Beş duyudan herhangi biriyle algılayabildiğimiz, kavrayabildiğimiz varlık ve kavramların isimleridir. Yani somut varlıkları karşılayan isimlere somut isimler denir. Bu isimler, herkes tarafından görülen, bilinen, hissedilen, cismi
olan, varlığı kişiden kişiye değişmeyen varlıkları karşılarlar.
Ağaç, çiçek, kuş, araba, ev, masa, sandalye, okul, kitap… gibi.
Soyut isimler: Beş duyudan herhangi biriyle algılanamayan, madde hâlinde
bulunmayan ve zihnimizle kavradığımız veya var olduğuna (akla, ruha, sezgiye,
inanca bağlı olarak) inandığımız varlıkların isimleridir.
Duygu, düşünce, akıl, zekâ, sevgi, dostluk, düşmanlık, kıskançlık, şüphe, mutsuzluk, melek, ruh… gibi.
ETKİNLİK
Sizde somut ve soyut isimlere çevrenizden örnekler veriniz.
Karşıladığı varlığın sayısına göre isimler tekil, çoğul ve topluluk diye adlandırılırlar.
a. Tekil İsim: Sayıca tek bir varlığı karşılayan isimlerdir: Kalem, silgi, ev…
b. Çoğul İsim: Sayıca birden çok varlığı karşılayan isimlerdir. İsimlere (-ler, -lar)
eki getirilerek yapılır: Ağaçlar, evler, kitaplar…
c. Topluluk İsmi: Çoğul eki almadan birçok varlığı karşılayan isimlerdir: Toplum,
halk, millet, ordu, bölük, sürü…
Yapılarına göre isimler yalın, türemiş ve bileşik olmak üzere üçe ayrılır:
Yalın isimler: Yalın isimler yapım eki almamış, başka bir sözcükle birleşmemiş,
kök durumunda bulunan isimlerdir. Yalın isimler çekim eki aldıkları zaman özellikleri
bozulmaz:
Dağlar güzeldir.
Babamı severim.
Müzeden geliyorum.
Türemiş isimler: Yapım eki almış isimler ve eylemlerden türeyen isimlerdir.
İsimlerden türeyen isimler
demir + ci demirci
20
DİL VE ANLATIM 4
söz - lük
sözlük
istanbul - lu istanbullu
yağmur - luk yağmurluk
Eylemlerden türeyen isimler
bil - gi
dur - ak
sev - inç
say - aç
bilgi
durak
sevinç
sayaç
Bileşik isimler: Birden fazla kelimenin bir araya gelip yeni bir varlığı veya kavramı karşılayacak şekilde kalıplaşarak oluşturdukları isimlere birleşik isim denir.
Birleşik ismi oluşturan kelimeler arasına herhangi bir ek veya kelime giremez;
girerse bu kelime grubu birleşik isim olmaktan çıkar, belirtili isim tamlaması veya
başka bir kelime grubu olur.
Bu isimler anlam bakımından tam bir kalıplaşmaya uğradıkları için tek bir kelime olarak kabul edilir ve bu şekilde kullanılırlar.
Türkçede üç yolla birleşik isim yapılır:
Anlam kayması yoluyla,
Ses kaynaşması yoluyla,
Eylem soylu sözcüklerin, birleştikleri sözcüklerle birlikte tür bakımından değişikliğe uğrayarak isim ya da sıfat olmasıyla.
a. Anlam kayması yoluyla oluşan birleşik isimler
Birincisi: Birleşik ismi oluşturan kelimelerin tamamı (genellikle iki kelimeden
oluşurlar) anlam kaybına uğrar.
Hanımeli, aslanağzı, katırtırnağı, devetabanı, suçiçeği, demirbaş, denizaltı,
kuşpalazı...
İkincisi: Kelimelerden sadece birincisi anlam kaybına uğrar:
Adamotu, yayınbalığı, incehastalık...
Akçaağaç, akçakavak, akciğer, karabiber, alageyik...
Başbakan, başyazar, başhekim...
Üçüncüsü: İkinci kelime anlamını kaybeder:
Karatavuk, yerelması, karafatma...
21
DİL VE ANLATIM 4
b. Ses kaynaşması yoluyla oluşan birleşik isimler
cumartesi, pazartesi, kahvaltı, çörotu, peki...
c. Eylem soylu sözcüklerin, birleştikleri sözcüklerle birlikte tür bakımından değişikliğe uğrayarak isim ya da sıfat olmasıyla oluşan birleşik isimler
gece + kondu: gecekondu
uyur + gezer: uyurgezer
biçer + döver: biçerdöver
miras + yedi: mirasyedi
kaptı + kaçtı: kaptıkaçtı
can + kurtaran: cankurtaran
İsimlerde Küçültme
İsimlerin belirttiği kavramları küçültmek, sözcüğe sevgi, şefkat anlamları yüklemek için küçültme eki kullanılır.
Küçültme Ekleri: -cık (-cik, -cuk, -cük) –cağız (-ceğiz)
Uzun yıllar bu ufacık odada çalışıp durdum.
Bu adamcağız yıllar önce böyle değildi.
Not: Bu ekler her zaman küçültme anlamı katmayabilir; acıma ve sevgi anlamları da katabilir:
Zavallı hayvancık kamyonun altında ezildi. (acıma)
Adamcağız korka korka ayağa kalkar.
(acıma)
Bebeciğimi çok özledim, diyordu.
(sevgi)
Sevgili Ayşecik seni çok özledim.
(sevgi)
“k” sesi ile biten sıfatlara –cik eki getirildiğinde sıfatın sonundaki “k” düşer:
küçük
ufak
küçücük
ufacık
alçak
alçacık
minik
minicik
ETKİNLİK
Soyut ve somut isimleri birbirinden nasıl ayırdığımızı bir örnekle gösteriniz.
22
DİL VE ANLATIM 4
2.1. BETİMLEYİCİ ANLATIM (TASVİR ETME)
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
1. Bu fotoğraftaki manzarayı kelimelerle tarif ediniz.
2. “Betimleme” kelimesinin anlamını araştırınız.
UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI
1. Metin
HUZUR
Sahaflariçi tenhaydı; daha kapıda eski Mısır Çarşısı’ndan sıçramış bir damla gibi
küçük bir dükkân, eski zengin şarkın, kökü kim bilir nereye dayanan, hangi ölmüş medeniyetlere çıkan bir yığın geleneğin küçük ve sefil bir hulasası, tozlu kavanozlarda, uzun
tahta kutularda, üstü açık mukavvalar içinde asırlarca faydasına inanılmış, kaybolan
hayat ve sıhhat ahenklerinin biricik çaresi gibi bakılmış ot ve köklerini, peşinden o kadar hırsla koşulan, okyanuslar aşılan baharlarını teşhir ediyordu. Mümtaz bu dükkâna
bakarken hiç farkında olmadan Mallarme’nin mısraını hatırladı: -Meçhul bir felaketten
buraya düşmüş...- Buraya, bu tozlu dükkâna, bu duvarına elle yapılmış triko çorapların
asıldığı yere... Yanı başında tahta kepenkli, peykeli, eskimiş seccadeli dükkanlarda, aynı
23
DİL VE ANLATIM 4
zengin ve uzaktan bakınca büyülü ananenin hikmetleri, ebediyete kadar türlü tasnif
fikrine yabancı bir istif içinde, raflarda, rahle, sandalye üstlerinde, dükkanın döşemesi üzerinde üst üste, sanki gömülmeye hazırlanıyorlarmış, yahut gömülü bulundukları
yerden seyrediliyorlarmış gibi bekliyorlardı. Fakat şark, hiçbir yerde hatta mezarında
bile katıksız olamazdı. Bu kitapların yanı başında açık işportalarda, içimizdeki değişmenin, intibak arzusunun, yeni bir iklimde kendimizi aramanın kucak dolusu şahitleri,
kapakları resimli romanlar, mektep kitapları, ciltlerinin yeşili atmış frenkçe salnameler,
eczacı formülleri vardı.
(Huzur’dan alınmıştır.)
AHMET HAMDİ TANPINAR
?
1. Huzur metnindeki betimlemeleri bulunuz?
2. Yazar bu metni hangi amaçla yazmış olabilir?
2. Metin
ANNE KARANİNA
Tam o sırada, oradaki patencilerin en ustası olduğu belli olan bir delikanlı, patenler ayağında, sigarası ağzında kahveden çıkarak, durmadan merdivene doğru koştu,
kollarının durumunu bile değiştirmeye gerek görmeden, hoplaya hoplaya basamakları
indi ve buzun üzerine geldi. Levine bu yeni bir ustalık deyip, merdivenin başına bastı,
aynı hareketi o da yapmak istiyordu. Nicolas Carbatzky, “Canınıza kastiniz mi var? Bu
alışkanlık isteyen bir harekettir” diye seslendi. Levine çıkış yapmadan önce biraz kaydı,
sonra elleriyle dengesini sağlamaya çalışarak merdivenleri indi, son basamakta düşer
gibi oldu, ama son bir çaba harcayarak doğruldu ve buzun üzerinde süzüldü.
Tam o sırada yanında Matmazel Linon olduğu halde kulübeye giren Kitty, Levine’i
bir kardeş gibi tatlı bir bakışla okşayarak, “Ne cesur bir delikanlı. Benim ne suçum var.
Ne yaptım? Bunun hafif yaradılış olduğunu söylerler. Niye olsun. Sevdiğim o değil ama
onun yanında da memnun hissediyorum kendimi. Çok iyi bir insan. Peki niye bunu söyledi bana.” diye düşüncelere dalmıştı.
Biraz önce yaptığı hareketten dolayı kıpkırmızı kesilmiş olan Levine, Kitty’nin annesiyle birlikte gittiğini görünce durup düşünmeye başladı. Patenlerini çıkarıp, kapıda
genç kız ve annesine yetişti.
(Anne Karanina’dan alınmıştır.)
LEO TOLSTOY
ETKİNLİK
Huzur ve Anna Karanina adlı metinlerin ortak özelliklerini araştırınız?
24
DİL VE ANLATIM 4
KAVRAMLAR
Canlı ve cansız varlıkları en ince ayrıntılarına kadar anlatma sanatına betimleme (tasvir) denir. Çevremizde gördüğümüz her şey betimlenebilir. Betimleme ya da
tasvir bir şeyi söz ya da yazı ile göz önünde canlanacak şekilde anlatmadır. Edebiyatta, özellikle düz yazı türlerinde olayların geçtiği yerleri, kişileri ve nesneleri tanıtarak
benzerlerinden ayırmak amacıyla başvurulan bir anlatım biçimidir. Bu nedenle betimlemede anlatılanın kendine özgü niteliklerinin tipik yanlarının ortaya konulması
gerekir. Betimlemenin başarısı gözlemin doğruluğuna, betimlenenin iyice gözlenmiş olmasına bağlıdır.
Tasvir, Arapça bir sözcüktür. Canlı, cansız bütün varlıkların en ince ayrıntılarına
kadar tanıtma, yazı veya sözle insan belleğinde resim olarak şekillendirme demektir.
Betimleme, bir edebi tür olmadığı hâlde roman ve hikâye gibi eserlerde geçen olayların, varlıkların anlatımında vazgeçilmez bir yoldur.
Bu anlatım biçiminde amaç, varlığı belirgin nitelikleriyle tanıtmak, varlık hakkındaki izlenimlerimizi belirtmektir.
Betimleme, anlatıcının amacına göre iki gruba ayrılabilir:
A. İzlenimsel (Sanatlı) Betimleme
B. Açıklayıcı Betimleme
A. İZLENİMSEL BETİMLEME
Yazar, gördüklerini duygularının, düşüncelerinin etkisiyle betimler. Bu bakımdan kişisel kanı ve beğenileri ön plandadır. Yazarın amacı, varlıkların kendisinde bıraktığı kişisel izlenimleri duyurmak, başkalarının zihninde de aynı izlenimleri yaratmaktır. Bundan dolayı roman, öykü gibi sanatsal türlerde bu anlatım biçimi ağırlık
kazanır.
Bu anlatım türünde yazar, varlığın nitelikleri arasında seçme yaparak en belirleyici olanları verir. Bunları ise üzerinde bıraktığı etkiye göre görme, işitme, tatma,
dokunma ve koklama duyularından birine ya da birkaçına diğerlerinden daha çok
yer vererek anlatır.
Örnek: Serginho güzel bir bisiklete binmiş, çiçek göbekleri arasında dolaşıyordu. Onun muhteşem bisikleti için burnumu parmaklığa dayadım. Bisiklet kırmızıydı,
sarı ve mavi çizgileriyle gökkuşağına benziyordu. Bisikletin demiri pırıl pırıl ışık saçıyordu etrafa.
ETKİNLİK
“Görme, işitme, koklama, dokunma, tatma” duyularıyla ilgili ayrıntılar olan betimleme cümleleri yazınız?
25
DİL VE ANLATIM 4
B. AÇIKLAYICI BETİMLEME
Bu betimlemede yazar nesnel bir bakış açısıyla varlığa ait nitelikleri sıralar. Burada amaç, varlığı tanıtmak, okura bilgi vermektir. Yazarın varlıklar karşısındaki kanı
ve beğenileri yer almayacağından dolayı bu betimleme yalnız görüneni belirleyen
bir fotoğraftan farksızdır.
Açıklayıcı betimleme daha çok coğrafya gibi ders kitaplarında kullanılır.
Örnek: Akdeniz Bölgesinin çatısı, Toros dağları tarafından oluşturulmaktadır.
Dağlar bazı yerlerde denize çok sokulur, kayalık ve az girintili çıkıntılı bir kıyı üzerine
dikine inerler. Bazı yerlerde ise kıyı çizgisi ile dağ sıraları arasına Adana Ovası gibi
geniş düzlükler girer.
ETKİNLİK
İzlenimsel ve açıklayıcı betimlemelere örnek metinler bularak inceleyiniz?
Betimleme bir yazı türü değil, anlatım biçimidir. Ancak betimlediği varlıklara
göre çeşitlere ayrılmaktadır:
1. Kişi Betimlemeleri
2. Hayvan Betimlemeleri
3. Cansız Varlık (eşya) Betimlemeleri
4. Doğa Betimlemeleri
Bütün bu varlıklar izlenimsel ya da açıklayıcı betimleme ile verilebilir. Betimleme çeşitleri içinde bir insanın iç ve dış özelliklerini ortaya çıkaran anlatıma portre
denir. Portre iki başlık altında incelenir.
A. Fiziki Portre: Fiziki portre insanın dış görünüşünün eksiksiz bir fotoğrafıdır.
Bu tür portre betimlemelerinde kişinin dış görünüşü olduğu gibi anlatılır. Yazar, anlatacağı kahramanını objektif, tarafsız bir gözle aktarmalıdır. Duygusal görüşle yapılan fiziki portreler hiçbir zaman gerçeği tam olarak yansıtmadığı için yanıltıcıdır.
Örnek: “Köyde ona Kör Mustafa derlerdi. Bir gözü, sola doğru biraz kaymıştı.
Sağ tarafının beyazı ile gözkapağı arasına ciğer kırmızısı bir et parçası oturmuştu.
Böyle mi doğmuştur? Yoksa çocukken bir şey mi batmıştır? Bu arızalı göz, öteki gözden daha parlaktır, daha siyah, daha canlı, daha zekidir.”
B. Ruhi Portre: Bir insanın iç dünyasını, tutum ve davranışlarını betimlemeye
ruhi portre denir. Bir kişinin iç dünyasını tanımak için onu uzun bir süre gözlemlemek gerekir. Ancak yakın ilişki sonucunda bir insanın ruhi yapısı betimlenebilir.
26
DİL VE ANLATIM 4
Örnek: “Kaç doktor değiştirdim. ‘Korkacak bir şey yok.’ diye yemin ediyorlar. İnşallah doğrudur. ‘Geçer mi?’ diye sordukça ‘bilinmez’ diyorlar. ‘Hem bunun size ne zararı
var kuzum? Faydaları da caba.’ Doğru. Faydasını neden inkâr etmeli? Mesela ben bugüne kadar tren, vapur kaçırmış insan değilim. Gece saat kaçta yatarsam yatayım içimde
zilli bir saat kurulmuşçasına sabahleyin istediğim saatte uyanabiliyorum. Doğru işleyişimden de ayrıca küçük böbürlenme duyduğumu saklamayacağım. Bugüne bugün,
radyo saat ayarı ile geri kaldığım görülmemiştir. Bunlar iyi. Kabul… Ama zihnimi, benliğimi, şuuraltımı, hassas bir anten gibi alabildiğine zaman kavramına böylesine açık ve
uyanık tutmak acaba bir gün radyomun akümülatörünü yormayacak mı?”
On İkiye Bir Var
Haldun Taner
ETKİNLİK
Sinema perdesinde dünyayı gülmekten katıltan bu adamın, aslında ne dokunaklı, ne derin, ne acılarla dolu bir ruhu ve bu ruhun o yüze ne hazin bir yansıması vardı. Milyonlarca insanın kim bilir ne kadar şen şakrak diye tanıdığı bu adam,
özel yaşamında karamsar, mutsuz bir felsefe taşıyan, insanoğlunun trajedisini ta
içinde duyan, “sonsuz bir üzgün”den başkası değildi.
Yukarıda okuduğunuz hikâyede betimlenen kişinin belirgin özellikleri nelerdir?
BİRAZ DAHA DÜŞÜNELİM
Betimlemeye kelimelerle resim yapma sanatı denebilir mi? Düşününüz.
27
DİL VE ANLATIM 4
2.2. SIFATLAR (ÖN AD)
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
Eskiden özellikle köylerimizde insanların birbirlerine lakap takarken kullandıkları nitelikler ilginçti. Örneğin Sarı Hüseyin, Uzun Mehmet gibi isimlerin önlerine
getirilen lakaplar o insanların bazı niteliklerinin ön planda olduğunu gösterirdi.
İşte isimlerin önlerine gelerek onları niteleyen veya belirten sözcüklere sıfat (önad) diyoruz. Siz de aşağıdaki “Kırlangıçlar” adlı metinde yer alan sıfatları bularak inceleyiniz.
UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI
1. Metin
KIRLANGIÇLAR
Resim 01.01 : İki hırçın kırlangıç resmi
Şehrin kıyısında, ufacık bir
derenin kenarında, dalları suya
sarkan ihtiyar bir söğüt ağacı vardır. İlkbaharın başlangıçlarında bu
söğüdün dallarına bir dişi kırlangıç
gelip kondu; derenin bir başından
bir başına yıldırım gibi uçan, beyaz
göğüslerini suya dokundurarak
şeffaf kanatlı küçük böcekleri yakalayan diğer kırlangıçlara bak-
maya başladı. Başını hafif hafif sallıyordu.
Derin düşüncelere daldığı belliydi. Söğüdün dalları hışırdadı. Bir erkek kırlangıç
geldi, dişinin karşısındaki dala kondu. Kırlangıçlar arasında pek teklif yoktur. Uzun uzadıya takdim filan edilmeden konuşmaya başladılar ve pek az sonra da ahbap oldular.
Evvela havadan, sudan bahsedildi. (İki kişi birbirlerini yeni tanıdıkları zaman havadan
sudan bahsetmek adettir.) Fakat biraz sonra erkek bir iki dal ileri geldi, dişi daha az çekingen bir hal aldı. Muhabbeti kaynattılar.
- “Olur ya!” demeyin, iki kırlangıcın ilkbaharda, herkes dört tarafa koşup çalışırken
bir söğüt dalında oturup yarenlik etmeleri gündelik işlerden değildir. Bizim kırlangıçların ikisi de antika mâhluklardı, yani öteki kırlangıçlara benzemiyorlardı. (Başkalarına
28
DİL VE ANLATIM 4
benzemeyenlere antika derler.) Evvela dişi kırlangıç lafı derin tarafından açtı:
- Siz hiç çalışmıyorsunuz? Başka bir kırlangıç olsaydı hemen “Ya siz neden burada
oturuyorsunuz?“ diye ikinci bir sorguya kalkışırdı. Fakat bizimki derin derin içini çekti ve
sustu. Ve dişi onun söylediği şeyleri anlıyormuş gibi başını salladı ve gözlerini aşağıda
şıpırtıyla akan suya dikti. Bir müddet daha sustular. Erkek birdenbire gözlerini dişiye
dikerek söze başladı:
- Bakınız şunlara...
Ve aşağıda birbirini çaprazlayarak uçan ve dokuma tezgâhının mekiklerine benzeyen kırlangıçları gösterdi.
- Bakınız şunlara... Sabah akşam demeden, yaz kış demeden çalışıyorlar. Ben bunlara çok kere sordum: Neden böyle durmadan uğraşıyorsunuz, dedim, cevap vermediler.
Omuzlarını silkip yanımdan uzaklaştılar.
Dişi:
-Birbirimize sen diye hitap etsek nasıl olur? dedi.
Erkek okkalı sözlerine cevap olmayan bu lafı beklememekle beraber, bu tekliften
hoşlandı ve tekrar başladı:
-Adeta utanıyorum...- dedi. Bütün kuşları sıraya dizseler biz herhalde sonuncu gelmeyiz. Kılığımız, kıyafetimiz düzgündür. Aklımız, şu sabahtan akşama kadar avaz avaz
bağıran bülbülden herhalde üstündür. Kanadımızı bir vursak en hızlı güvercinden daha
çok yol alırız. Halbuki bütün kuşların en zavallısı bizmişiz gibi hiç durmadan didiniyoruz. Şu budala serçe bile üç günlük ömrünü keyifle geçiriyor da, biz, arasından uçtuğumuz ağaçları bile fark etmiyoruz.
Sabahattin Ali
(kısaltılmıştır.)
?
1. “Kırlangıçlar” adlı parçada varlıkları çeşitli yönlenlerden niteleyen sözçüklerin altını çizerek gösteriniz?
2. “Kırlangıçlar” adlı parçada işaret bildiren sözcükleri bularak bu sözcüklerin
sıfat mı zamir mi olduklarını araştırınız?
3. “Kırlangıçlar” adlı parçayı betimleme anlatım türünün özelliklerine göre inceleyiniz?
29
DİL VE ANLATIM 4
KAVRAMLAR
Sıfatlar isimlerden önce gelerek onları sayı, renk, durum, hareket, biçim, yer,
işaret ve soru yönlerinden tamamlar; onları niteler veya belirtir.
Tek başlarına kullanıldıkları zaman isim değerindedirler. Çünkü ancak bir isimden önce geldikleri zaman sıfat oldukları anlaşılabilir:
yeşil elbise (sıfat)
yeşili severim (isim)
İhtiyar kadın (sıfat)
İhtiyarlara iyi davranmalıyız (isim)
Birkaç sıfat, arka arkaya sıralanarak bir ismi niteleyebilir veya belirtebilir: Karanlık, büyük, korkutucu ve nemli bir evdi.
Sıfat Çeşitleri
Niteleme Sıfatları
Belirtme Sıfatları
İşaret Sıfatları
Sayı Sıfatları Belgisiz Sıfatlar
Soru Sıfatları
Asıl Sayı Sıfatları
Sıra Sayı Sıfatları
Kesir Sayı Sıfatları
Üleştirme Sayı Sıfatları
Topluluk Sayı Sıfatları
1. Niteleme Sıfatları :
İsimlerin durumunu, rengini, şeklini, hareketini belirten sıfatlara niteleme sıfatları denir. Niteleme sıfatları, isimlere sorulan “nasıl” sorusunun cevabıdır.
Zeytin:
t Nasıl zeytin?
t Yeşil zeytin, iri zeytin, büyük zeytin...
ETKİNLİK
30
DİL VE ANLATIM 4
“Masa” sözcüğünü kaç değişik sıfatla niteleyebilirsiniz ?
2. Belirtme Sıfatları:
İsimleri sayı yönünden tamlayan, yerlerini işaret eden, özelliklerini belli belirsiz
olarak bildiren, onların özelliklerini soran sıfatların tümüne belirtme sıfatları denir.
“Beş kişiye sekiz ekmek”
“Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik”
“Hangi dağda kurt öldü?”
Belirtme sıfatları alt başlıklara ayrılır:
a. İşaret Sıfatları:
İsimleri işaret ederek, göstererek belirten sıfatlardır.
t Bu eve kim girecek?
b. Sayı Sıfatları
İsimlerini, sayılarını, sıralarını, bölümlerini ve parçalarını kesin olarak belirten
sıfatlara sayı sıfatları denir.
t Beş gün sonra Urfa’ya gideceğim.
t Onar kişilik gruplara ayrılınız.
t Üçüncü listeye bakabilir miyim?
Sayı sıfatları dörde ayrılır:
1. Asıl Sayı Sıfatları: İsimlerinin sayılarını kesin olarak belirten sıfatlardır.
t Üç kilo kiraz istiyorum.
t Aradan on dört yıl geçti.
2. Sıra Sayı Sıfatları: İsimlerin sıralarını, derecelerini, belirten sıfatlara, sıra sayı
sıfatları denir. Asıl sayılara “-ncı, -nci, -ncu, -ncü” ekleri getirilerek oluşturulur.
t Üçüncü caddeden sağa dönün.
t Beşinci sınıflar tiyatro oyunu için hazırlanıyorlar.
t Sekizinci katta oturuyoruz.
3. Üleştirme Sayı Sıfatları: İsimlerin bölümlere ayrıldığını belirten sıfatlara üleş-
31
DİL VE ANLATIM 4
tirme sıfatları denir. Üleştirme sayı sıfatları, sayı isimlerine getirilen, “-er,-ar,-şer, -şar”
ekleri ile oluşturulurlar.
t Beşer kişilik gruplara ayrıldık.
t Yarımşar kiloluk üç paket çay aldım.
t Provalar ikişer gün arayla yapılacak.
4. Kesir Sayı Sıfatları: İsimlerin parçalarını belirten sıfatlara kesir sayı sıfatları
denir.
t Yarım kilo da şeftali tart.
t Her gün iki buçuk litre su içebilirsiniz.
t Yüzde kırk başarı kazandık.
c. Belgisiz Sıfatlar:
İsimleri kesin olarak değil, aşağı yukarı belirten sıfatlara belgisiz sıfat denir.
t Birçok memleket gezdim.
t Birkaç gün yokum.
t Her çocuk hata yapabilir.
t Kimi insanlar sinemaya gitmezler.
t Bir gün benim de bir evim olacak.
t Bazı yarışçılar çok dikkatsizdir.
d. Soru Sıfatları:
İsimlerin durumlarını, biçimlerini, sayılarını soru yoluyla belirten sıfatlara soru
sıfatı denir.
t Ne kadar ekmek alacaksın?
t Hangi yoldan gideceğim?
t Kaçıncı katta oturuyorlar?
t Hangi tiyatroya gidelim?
ETKİNLİK
Hem sıfat hem zamir olarak kullanılan sözcüklere örnek veriniz.
PEKİŞTİRME SIFATLARI
32
DİL VE ANLATIM 4
Bir varlığın nitelikleri üstünlüğü ve en yüksek derecesi pekiştirme sıfatları ile
gösterilir.
beyaz > bembeyaz : çok beyaz
kara > kapkara: çok kara
temiz > tertemiz : çok temiz
doğru > dosdoğru : çok doğru
Pekiştirme sıfatları yapılırken sıfatın önüne m, p, r, s ünsüzlerinden oluşan bir
hece getirilir. Böylece sıfat olan sözcüklere yeni bir hece daha eklenir.
Yapılarına Göre Sıfatlar
Basit Sıfatlar
Türemiş Sıfatlar
Birleşik Sıfatlar
Basit Sıfatlar: Herhangi bir yapım eki almamış ve başka bir sözcük ile birleşmemiş olan sıfatlara basit sıfat denir. Küçük çocuk, sulu elma, kara gün, üç kitap, düz
hat, son gün, acı biber, üç kaktüs.
Türemiş Sıfatlar: İsim ya da eylem köklerine getirilen isim yapım ekleriyle yapılan sıfatlardır.
-lı, -li, -lu, -lü, eli ile:
Aynalı dolap, soğuk hava, yünlü kumaş, sulu elma, tatlı dil, İzmirli kız, kültürlü
çocuk, liseli kız...
-lık -lik -luk -lük eki ile:
yıllık izin, kiralık dükkan, elbiselik kumaş, kışlık ev...
-cı–ci –cu –cü eki ile:
Sütçü Berfin, davacı ipek...
-sız –siz –suz –süz eki ile:
hatasız iş, işşiz adam, tuzsuz salata, ışıksız sokak...
-ca –ce eki ile:
dostça ilişki , kibarca davranış...
-gın –gin –gun –gün eki ile:
yorgun çiftçi, küskün teyze, kırgın anne, durgun göl...
Birleşik Sıfatlar: Birden çok sözcüğün bir araya gelip birleşmesiyle oluşmuş sı-
33
DİL VE ANLATIM 4
fatlardır. Mirasyedi (adam), delikanlı (çocuk), hiçbir (zaman), pisboğaz (adam), birtakım (insanlar).
ETKİNLİK
ŞEFİKA HANIM
“Sıcak bir mayıs günüydü. Küçük bahçeyi gölge içinde bırakan kocaman tek
dut ağacının altında eski, temiz bir hasırın üstüne serdiği kırmızı şiltesinde Şefika
Hanım oturmuş, sarı zayıf eliyle, nazlı kedisi Mercan’ı okşuyordu. Siyah kediyi, okşayan elini kaldırdı. Yemenisinin altında hâlâ çok gür kınalı saçlarına götürdü. Hafifçe
kaşıdı.”
Ömer Seyfettin,
Boş İnançlar
1. Bu metindeki sıfatları bulunuz.
2. Belirtme sıfatları bir metne neler kazandırır? Araştırınız.
BİRAZ DAHA DÜŞÜNELİM
1. Özgeçmişlerde çok fazla niteleme sıfatı kullanılmasının sebebini düşününüz.
34
DİL VE ANLATIM 4
3.1. COŞKU VE HEYECANA BAĞLI (LİRİK) ANLATIM
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
İstanbul için çok fazla şiir yazılmasının nedenini araştırınız.
Resim 01.02 : Şairler ve şiirlerin şehri İstanbul’dan bir kesit.
1. Metin
CANIM İSTANBUL
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekân aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...
35
DİL VE ANLATIM 4
İstanbul,
İstanbul...
Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta şaha kalkmış Fatih`ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? ..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...
O manayı bul da bul!
İlle İstanbul`da bul!
İstanbul,
İstanbul...
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca`da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir `Katibim`i...
Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
36
DİL VE ANLATIM 4
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul...
Necip Fazıl Kısakürek
ETKİNLİK
“Canım İstanbul” şiirinde Necip Fazıl Kısakürek İstanbul sevgisini coşku ve
heyecana bağlı bir anlatımla dile getirmiştir. Sizde İstanbul’u konu edinen şiirler
bularak inceleyiniz.
KAVRAMLAR
Lirik anlatım okuyucuyu coşturan, heyecanlandıran, hüzünlendiren, sevindiren ya da okuyucuya acı veren anlatım biçimidir. Bireysel duyguların içten geldiği
gibi, coşkulu, etkili bir dille anlatılmasına da lirizm denir. Sıfat olarak esin dolu, coşkun, içli bir dili bulunan anlamlarında kullanılan lirik sözü, bu niteliği taşıyan şiir ve
düzyazı ürünlerini niteler.
2. Metin
SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN
Her şey sende gizli
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerin uzağı gördüğü kadar genç
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin
37
DİL VE ANLATIM 4
Yaşadıklarını kar sayma
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadardır ömrün
Gülebildiğin kadar mutlusun üzülme
Bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi
Sevdiğin kadar sevileceksin
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin
Bunu da öğren;
SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN.
Can YÜCEL
1. Bu şiirin teması nedir?
2. Bu şiiri lirik anlatımın özellikleri bakımından inceleyiniz?
?
38
DİL VE ANLATIM 4
Yukarıdaki Can Yücel’in “Sevdiğin Kadar Sevilirsin” şiirinde görüldüğü gibi,
duyguların coşkun bir dille anlatıldığı edebiyat eserlerinin genel adına lirik şiir denir. Latince lyricus, kelimesinden türemiştir. Sözlük anlamı ise; coşkun, ilhamla dolu
demektir.
Eski Yunan edebiyatında ozanlar şiirlerini lir denen telli bir sazla söyledikleri
için, bu türlü şiirlere lirik denmiştir. Türk edebiyatında da âşık, ya da saz şairi adı verilen halk ozanları şiirlerini hâlâ sazla söylemektedirler. Lirik şiirde toplumsal mutluluk
ya da felâketlerden duyulan sevinç ya da acı gibi ortak duygular; ya da aşk, ayrılık,
özlem, ölüm acısı, vb. gibi bireysel duygular anlatılır. Lirik şiir dünya edebiyatında en
çok işlenen ve sevilen şiir türüdür.
Batı edebiyatında Rönesans devri ozanlarının (Petrarca, Ronsard, vb.); daha
sonra da, romantik ozanların (Lamartine, Hugo, Musset, vb.) duygusal ve öznel bir
nitelik gösteren şiirleri bu türün başarılı örnekleridir. Lirik şiir, Türk edebiyatında da
en çok kullanılan şiir türlerinden biri olmuş; Divan edebiyatında (Fuzuli, Nedim, vb.),
Halk tasavvuf edebiyatında (Yunus Emre, vb.), din-dışı Halk edebiyatında (Karacaoğlan, vb.) ve yeni edebiyatta (Yahya Kemal, vb.) bu alanda büyük ozanlar yetişmiştir.
Bu türe örnek olarak; Fuzûli’nin “Su” kasidesi, Yahya Kemal Beyatlı’nın “Sessiz
Gemi” isimli şiirleri verilebilir
Lirik Anlatımın Özellikleri
t “Ben” ve “biz” zamirleri çok kullanılır.
t Heyecan, mutluluk ve mutsuzluk ifade eden, derin düşünce, yüceltme
gibi duyguları dile getiren söz öbeklerine yer verilir.
t Lirik anlatımda duygular ön plandadır.
t Sözcükler daha çok mecaz ve yan anlatımları ile kullanılır.
t Dil heyecana bağlı işlevi ile kullanılır.
t Bu anlatım biçimi daha çok şiir, roman, hikâye ve tiyatro türlerinde
kullanılır.
ETKİNLİK
Lirik şiir hangi konuları kapsar?
39
DİL VE ANLATIM 4
Uzun yıllar lirik şiirin konuları aşk ya da ölüm gibi alanlarla sınırlandırıldı. Günümüzde ise şairler şiire sayısız konular ve ögeler katabilmektedir. Ahmet Muhip
Dıranas’ın “Olvido” adlı unutulmaz şiiri de bunlardan biridir.
OLVİDO
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Gün saltanatıyla gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;
İşte, doğduğun eski evdesin birden
Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,
Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
Ve cümle yitikler, mağlûplar, mahzunlar...
Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir
Kâğıtlarda yarım bırakılmış şiir;
İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar bir gün bir camı açtığını,
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...
Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.
Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla
Halay çeken kızlar misali kol kola.
Ya sizler! Ey geçmiş zaman etekleri,
İhtiyaç ağaçlı, kuytu bahçelerden
Ay ışığı gibi sürüklenip giden;
Geceye bırakıp yorgun erkekleri
Salınan etekler fısıltıyla, nazla.
40
DİL VE ANLATIM 4
Ebedi âşığın dönüşünü bekler
Yalan yeminlerin tanığı çiçekler
Artık olmayacak baharlar içinde.
Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış!
Aldan, geçmiş olsa bile ümitsiz kış;
Her garipsi ayak izi kar içinde
Dönmeyen âşığın serptiği çiçekler.
Ya sen! ey sen! Esen dallar arasından
Bir parıltı gibi görünüp kaybolan
Ne istersin benden akşam saatinde?
Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,
Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;
Hatıraların bu uyanma vaktinde
Sensin hep, sen, esen dallar arasından.
Ey unutuş! kapat artık pencereni,
Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;
Çıkmaz artık sular altından o dünya.
Bir duman yükselir gibidir kederden
Macerası çoktan bitmiş o şeylerden.
Amansız gecenle yayıl dört yanıma
Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.
AHMET MUHİP DRANAS
?
1. Olvido adlı şiirin ana temasını bulunuz?
2. Olvido şiirinde dil hangi işlevinde kullanılmıştır?
3. Bu şiirde geçen mecaz kelimeleri bulunuz?
ETKİNLİK
Lirik anlatımın özelliklerinden hareketle kısa bir metin oluşturunuz?
41
DİL VE ANLATIM 4
3.2. ZAMİRLER (ADILLAR)
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
İsim olmadıkları hâlde isimmiş gibi kullanılan ve ismin yerini tutan sözcüklere zamir dendiğini geçmiş yıllardan hatırlayacaksınız.
Edebiyatımızdan seçtiğiniz bir metin üzerinde zamirleri bulup, göstermeye çalışınız.
PILEUNE
O gitti, bilmem nereye? Galiba Plevne’ye gitti
ve gelmedi; bir daha hiç gelmedi. Ben bundan yirmi
sene evvel, bugün sizin olduğunuz gibi ey aziz kardeşlerim, bir şehidin yetimi olmuştum; benimki de
sizinkiler gibi hayatını barut dumanlarına sarmış
gitmişti. Bugünkü siz, yirmi sene evvelki bensiniz;
ben sizin hissiyatınızı bütün ruhunuzu bilirim…
Ben o yaranın samimi bir aşinasıyım. O yarayı seviniz, o, sizin ebedi bir nişane-i iftiharınızdır. Söyledim, söyledim, çocukluğumun bütün kalb-i melulünü söyledim. Çünkü herkes size vermek istiyor;
ben sizden olmak, alamınıza iştirak etmek suretiyle
sizin dertlerinizden bir kısmını almak istiyorum.
Cenap Şahabettin
Resim 01.03: Cenap Şehabettin
(1870 - 1934)
ETKİNLİK
Koyu harflerle dizilen “o, bu, ben, siz, herkes” sözcükleri ve “-ki” ekleri, isimler
gibi varlıkları anlatmak için kullanılmıştır.
O: Anılan kişinin ismi yerine kullanılmıştır. Burada babam demektir.
Bu: İşaret edilmek istenen nesneyi, içinde bulunduğu günü anlatmak için
kullanılmıştır.
Ben: Söz söyleyeni, yazıyı yazanı ifade eder.
Sen: Kendilerine söz söylenenleri anlatır.
Herkes: İsimleri söylemekle bitmeyen ya da söylenmek istenmeyen kişilerin
hepsini birden anlatmaya yarayan sözcüktür.
42
DİL VE ANLATIM 4
KAVRAMLAR
Kişilerin, canlı cansız varlıkların ve isimlerin yerine kullanılan sözcüklere zamir
(adıl) diyoruz.
Zamir Çeşitleri
Zamirler, isimlerin yerini tutma şekillerine ve yerini tuttukları isimlere göre çeşitlere ayrılırlar:
1. Şahıs zamirleri
2. Dönüşlülük zamiri
3. İşaret zamirleri
4. Belgisiz zamirler
5. Soru zamirleri
6. İlgi zamiri
7. İyelik zamiri
A. Şahıs (Kişi) Zamirleri: Kişi isimlerinin yerlerini tutan sözcüklere denir. Kişi
zamirleri altı çeşit olup üçü tekil, üçü çoğuldur.
Ben I. Tekil Kişi
Sen II. Tekil Kişi
O III. Tekil Kişi
Biz I. Çoğul Kişi
Siz II. Çoğul Kişi
Onlar III. Çoğul Kişi
Kişi zamirleri ismin hâl eklerini aldıklarında aşağıdaki biçimde karşımıza çıkarlar:
Yalın hâli
-i hâli
-e hâli
-de hâli
-den hâli
Ben
Beni
Bana
Bende
Benden
Sen
Seni
Sana
Sende
Senden
O
Onu
Ona
Onda
Ondan
Biz
Bizi
Bize
Bizde
Bizden
Siz
Sizi
Size
Sizde
Sizden
Onlar
Onları
Onlara
Onlarda
Onlardan
B. İşaret Zamirleri: İsimlerin yerlerini işaret yoluyla tutan sözcüklere denir.
İşaret zamirleri yakında, uzakta ve en uzakta bulunan tekil ve çoğul varlıkları işaret
ederek bunların yerlerini tutarlar.
İşaret zamirleri ismin hâl eklerini aldıklarında aşağıdaki biçimde karşımıza çıkarlar:
43
DİL VE ANLATIM 4
Yalın hâli
-i hâli
-e hâli
-de hâli
-den hâli
Bu
Bunu
Buna
Bunda
Bundan
Şu
Şunu
Şuna
Şunda
Şundan
O
Onu
Ona
Onda
Ondan
BİRAZ DAHA DÜŞÜNELİM
Özgeçmişlerde çok fazla niteleme sıfatı kullanılmasının sebebini düşününüz.
“bu, şu, o, öteki, beriki, böylesi, şöylesi, öylesi” kelimeleri çeşitli görevlerde kullanılır:
bu: işaret zamiri > Bunu biliyor musun?
işaret sıfatı > Bu bilgiyi nereden aldın?
şu: işaret zamiri > Şunu görmüştüm.
işaret sıfatı > Şu eşyaları taşıyalım.
o: şahıs zamiri > O bu akşam geç gelecek.
işaret zamiri > O benim elmam.
işaret sıfatı > O elma benim.
ETKİNLİK
İşaret zamiri ve işaret sıfatı olarak kullanılan sözcükleri nasıl birbirinden ayırt
ederiz?
Aşağıdaki kelimeler de hem işaret zamiri hem de sıfat olarak kullanılabilir.
İşaret zamiri
44
İşaret sıfatı
Öteki
Ötekini bana ver.
Öteki kitabı ver.
Beriki
Beriki sende kalsın.
Beriki kaset sende kalsın
Böylesi
Böylesi, insanı rahatsız eder.
Böylesi davranışlar.
Şöylesi
Şöylesi de doğru olmaz ki.
Şöylesi bir tarzla yapmak.
Öylesi
Öylesinden her zaman kaçarım.
Öylesi insanlardan.
DİL VE ANLATIM 4
Bu kelimelerin sıfat mı zamir mi olduklarını anlamak için şu soruları sorarız:
İsmin yerini mi tutuyorlar, yoksa ismi niteliyor ya da belirtiyorlar mı?
Zamirler ismin yerini tutar; sıfatlar isimle birlikte kullanılır.
Tekilleri ve çoğulları var mı?
Sıfatların çoğulları yoktur; zamirlerinse vardır.
Hâl eklerini alıyorlar mı?
Sıfatlar hâl ekleri almaz, zamirler alır.
C . Belgisiz Zamirler: Yerlerini tuttukları isimleri belli belirsiz bildiren sözcüklere denir.
Biri yukarı doğru koştu.
Birkaçını birden midesine indirdi.
Herkes ona dikkat etsin.
Herbiri başka bir alem.
Berikiler kalsın, ötekiler gitsin.
D. Soru Zamirleri: İsimlerin yerlerini soru yoluyla tutan sözcüklere denir. Soru
zamirlerinin başlıcaları şunlardır:
Kim – Kim var orada?
Ne - Pazarda ne satılıyordu?
Nereye - Nereye gitmeli?
Hangisi - Yarışçılardan hangisi birinci oldu?
Hangimiz - Haydi, hangimiz daha hızlı okuyoruz?
Hanginiz - Hanginiz daha ağır?
Hangileri - Hangileri, hangilerini yendi?
Kaçımız - Kaçımız hergün ödevimizi yaparız?
Kaçınız - Kaçınız çantasını evde unuttu?
Ne kadar - Net ağırlığı ne kadar geldi?
ETKİNLİK
İYİ İNSANLAR
Bunlar kendi işlerinde güçlerinde ve aile insanları. Bunlar memleketin temeli. Biz gece
gündüz bu sokakları bekliyoruz ki kimse bunları rahatsız etmesin; hiçbirimiz onlara
zarar vermeyelim.
Memduh Şevket Esendal
1. Bu metindeki zamirleri bulunuz.
2. Herhangi bir metindeki zamirleri bulup yapılarına göre sınıflandırınız.
45
DİL VE ANLATIM 4
4.1. DESTANSI (EPİK) ANLATIM
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
“Dede Korkut Hikayeleri” okuduğunuzda veya dinlediğinizde hissettiğiniz
duygular destansı anlatımın etkileyiciliğine örnek olarak verilebilir.
Aşağıda milletçe okuyup etkilendiğimiz bir epik anlatım şaheseri okuyacaksınız. Bu
şaheseri yani “İstiklâl Marşı”mızı epik anlatımın özellikleri bakımından inceleyiniz.
UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI
Resim 01.04 : Büyük Taarruz Panoraması
1. Metin
İSTİKLÂL MARŞI
-Kahraman OrdumuzaKorkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!
46
DİL VE ANLATIM 4
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
‘Medeniyet! ‘ dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın,
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri ‘toprak’ diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı.
Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.
Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma’ bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
47
DİL VE ANLATIM 4
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım.
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım;
Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım!
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!
Mehmet Akif Ersoy
1. “İstiklal Marşı”nın teması hakkında yazılmış yazıları bulup inceleyiniz?
2. “İstiklal Marşı”nda dil hangi işlevinde kullanılmıştır?
3. “İstiklal Marşı”nı epik anlatımın özellikleri bakımından inceleyiniz?
?
KAVRAMLAR
“İstiklal Marşı”nda olduğu gibi kahramanlık duygularının etkileyici bir tarzda
anlatıldığı eserler destansı(epik) anlatım örnekleridir.
Epik sözcüğü Yunanca söz, deyiş anlamına gelen epostan türetilmiştir. Eski
Yunan’da şiir lirik, dramatik ve epik biçiminde üç türe ayrılmıştı. Topluluk içinde okunan, kahramanlık olaylarını yüceltici, öykücü şiirlere epik şiir denilmiştir. Buna göre
epopeyi (destan) niteleyen epik kavramı, sonradan anlam genişlemesine uğrayarak
kahramanlık temasını işleyen şiirler için kullanılmıştır.
Epik anlatımın konusu olağanüstü kahramanlıklardan oluşur. Bir milletin başından geçen önemli olayların anlatıldığı metinlerde kullanılan destansı anlatım,
içerdiği olağanüstülüklerden dolayı öyküleyici anlatımdan ayrılır.
Destanlarımız, özellikle Kaşgarlı Mahmut’un Divanü Lügat’it Türk’ündeki Alp
Er Tunga ağıtından alınan parçalar, Battalname, Danişmendname, Gazavatnameler
ve menakıpnameler destansı anlatımın niteliklerini taşır.
48
DİL VE ANLATIM 4
Destansı (Epik) Anlatımın Özellikler
t Olağanüstü olaylar ve kişiler anlatılabilir.
t Destan türünün yiğitçe havası vardır.
t Eylemler ön plandadır.
t Tarihi konular ve kahramanlıklar işlenir.
t Etkileyici bir özellik taşır.
t Kelimeler mecaz ve yan anlamlarda kullanılabilirler.
t Anlatımda abartıya yer verilebilir.
t Sanatlı bir dil kullanılır.
Epik sözcüğü dilimizde destan adını almıştır. Destanlar milletlerin doğuş yıllarına bağlanabilir. Destanlar halkın düş gücüyle beslenmiş, kuşaktan kuşağa gelmiştir.
Bugün elimizde bulunan destanların yazıya geçiriliş tarihleri MÖ 2000 yıllarına kadar çıkarılabilmektedir. Sümer – Akad – Babil uygarlığının ürünü olan ve çivi
yazısıyla pişmiş çamur tabletlere geçirilen Gılgamış destanı bilinenlerin en eskisi
sayılmaktadır. Destanın kahramanı Gılgameş, Uruk şehrinin beyidir ve Gılgameş’in
serüvenleri destan türünün bütün ana özelliklerini taşır. Ithaka Kralı Odysseus’un
başından geçenleri anlatan Odysseia destanları ise yazılı destan türünün en iyi örnekleri arasındadır.
Sözlü anlatıma dayanan destanlar, epik şiirin en yetkin örnekleri arasında sayılmaktadır. Anlatımda şiirin seçilmesinin nedeni destanların kolayca ezberlenerek
belleklerde kalmasını, kuşaktan kuşağa geçmesini sağlamıştır. Bu destanların zaman içinde gelişip büyümesine, çeşitli ayrıntılarla zenginleşmesine ve anonim bir
nitelik kazanmasına yol açmıştır.
Destan kahramanları, toplumu yöneten ve savaşlarda adlarını duyuran kahramanlardır. İlyada ve Odysseia destanlarının İyonya destanlarının bir parçası olduğunu, Firdevsi’nin İran mitolojisini Şehname adıyla şiirleştirdiğini biliyoruz. Finlilerin
Kalevala destanı ise değişik sözlü anlatımların toplanması ve birbiriyle bütünlenerek
yeniden düzenlenmesi biçiminde oluşturulmuştur.
49
DİL VE ANLATIM 4
ETKİNLİK
Destansı anlatım hangi edebi türlerde kullanılır?
Destansı anlatım çeşitli türlerde kullanılmıştır. Mesneviler, tarihler, masallar,
biyografik eserler, şiir, destan, roman, hikâye, tiyatro, destansı anlatımın kullanıldığı
türlerdir.
ETKİNLİK
Tarihi bir olaydan bahseden aşağıdaki metni destansı anlatımın özellikleri
bakımından inceleyiniz.
KANİJE KALESİ’NİN FETHİ
Sadrazam İbrahim Paşa 1600 yılı baharında tekrar sefere çıkıp Kanije üzerine yürüdü. Bu arada Bobofça Kalesi de istirdat edilmişti. Ordu Kanije’yi kırk günden fazla muhasara etti. Kalenin barut mahzeninin infilakı üzerine müdafiler
teslim olmak zorunda kaldılar. Kanije, beylerbeyilik hâline getirilip Tiryaki Hasan
Paşa’ya verildi. Sadrazam İbrahim Paşa, Temmuz 1601’de yeni bir sefere çıkmak
üzereyken serhatta öldü. Yerine, sadaret kaymakamı bulunan Yemişçi Hasan Paşa
tayin olundu. Yeni sadrazam hemen Belgrat’a hareket etti. Ordu daha Belgrat’a
ulaşmadan Belgrat’ın düşman eline geçtiği haberi geldi. Buraya gidildiyse de asker yenik düştü. Tam bu sırada Erdel ve Boğdan’ı da ele geçirerek Romanya’da bir
idare kurmayı planlayan ancak vazgeçip Osmanlı merkezine elçi gönderip itaatini
bildiren Mihal’in Avusturya hükümetinin düzenlediği suikasta kurban gittiği haberleri geldi. Böylece Avusturya hükümeti siyasi bir cinayet işlemiş oluyordu. Bu
haber üzerine Osmanlı Devleti bölgeye süratle bir ordu sevk edip güvenliği sağladı.
Erdel, Eşak, Boğdan’da Osmanlı Devleti’ne bağlı, güçlü bir düzen tesis edildi. Sonuçta Avusturya’nın işlediği bir siyasi cinayet Osmanlı Devleti’nin işine yaramıştı.
Avusturya’nın yeni bir taarruz haberi geldi. Arşidük Ferdinand kumandasında bir
ordunun Kanije’yi kuşatmakta olduğu, müdafilerin zor durumda bulunduğu öğrenilmişti.
Genel Türk Tarihi Ansiklopedisi
50
DİL VE ANLATIM 4
Destan Türleri:
1. Doğal Destan: Toplumu derinden etkilemiş bir olayın şairlerce saz eşliğinde söylenen biçimine doğal destan denir. Finlilerin Kalevala destanı halkın ağzından
ve saz şairlerinden derlenmiş doğal bir destandır. Hintlilerin Mahpaharata, İspanyolların Cid, Fransızların Roland Türküsü ilk akla gelen doğal destanlardır. Kısaca söylersek doğal destanlar ilkin sözlü olarak oluşup kuşaktan kuşağa aktarılmışlardır
2. Yapma Destan: Yapma destanlar, ilkel bir hayatın ortak, sözel ve kendiliğinden oluşan ürünüdür. Bireyseldirler. Sanatçının düş gücü belirgindir. Tarihsel bir olayın bir şair tarafından destan kurallarına göre yazılmış şeklidir. Dünya edebiyatında
bilinen başlıca yapma destanlar şunlardır: İlahi Komedya (Dante), Kurtarılmış Kudüs
(Tasso), Yitirilmiş Cennet (Milton), Şehname (Firdevsi).
ETKİNLİK
Doğal destan ile yapma destan arasındaki fark nedir? Araştırınız.
3. Çağdaş Destan: Çağdaş edebiyatımızda Kurtuluş Savaşı, tarihsel olay ve kişiler üzerine yazılmış uzun şiirlere de destan denilmektedir. Bu ürünler biçim yönünden klâsik destanlardan ayrılır. Doğa üstü olaylara rastlanmaz. Destanda yer alan
kişiler gerçek üstü özellikler taşımazlar.
1908’den sonra hece ölçüsüyle yazılmış, konusunu günün savaşlarından ya
da tarihten alan destanlar söylenmiştir. Mehmet Emin Yurdakul ve Ziya Gökalp’in ilk
örneklerini verdikleri bu ürünlerde halk şiirindeki destan biçimi kullanılmıştır. Türk
şiirinde eski destandan ayrılan ama epik niteliğiyle çağdaş destan örneği sayılabilecek ilk örnek Nazım Hikmet’in Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı’dır.
(1936) Günümüz Türk şiirinde çağdaş destanın başarılı örnekleri arasında Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Çakırın Destanı (1945), Üç Şehitler Destanı (1949), Ceyhun Atuf
Kansu’nun Sakarya Meydan Savaşı, Gülten Akın’ın Maraş’ın ve Ölkeş’in Destanı sayılabilir.
BİRAZ DAHA DÜŞÜNELİM
İslamiyet’ten önceki Türk destanlarını öğrenerek onların hangi destan türüne
girdiğini araştırınız?
ETKİNLİK
Destansı anlatım özelliklerini taşıyan bir metin oluşturunuz.
51
DİL VE ANLATIM 4
4.2. EMREDİCİ ANLATIM
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
Dilimizin zenginliğini ve anlatım gücünü ortaya koyan metinler VIII. Yüzyılda dikilen Göktürk kitabeleridir. Kültür, dil, ahlak ve töreleri dile getiren Göktürk
Kitabeleri’nde gelişmiş bir dil ve edebiyatla karşılaşırız.
Göktürk Kitabeleri’ni okurken bazı bölümlerde emir, yöneltme ve öneri ifade
eden sözcükler çıkar karşımıza.
Aşağıdaki metni okuyup emredici anlatımın özellikleri olan bu tür ifadeleri gösteriniz.
UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI
1. Metin
GÖKTÜRK KİTABELERİ
Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı, bu zamanda oturdum. Sözümü tamamıyla işit. Bilhassa küçük kardeş yeğenim, oğlum, bütün soyum, milletim, güneyindeki
Şadpıt beyleri, kuzeydeki Tarkat, Buyruk beyleri, Otuz Tatar, Dokuz Oğuz beyleri, milleti!
Bu sözümü iyice işit, adamakıllı dinle!
Türk milleti, tokluğun kıymetini bilmezsin. Acıksan tokluk düşünmezsin. Bir doysan düşünmezsin. Öyle olduğun için seni beslemiş olan kağanının sözünü almadan her
yere gittin. Hep orda mahvoldun, yok edildin. Orda geri kalanınla, her yere hep zayıfla-
52
DİL VE ANLATIM 4
yarak ölerek yürüyordun. Tanrı buyurduğu için, kendim devletli olduğu için kağan oturdum. Kağan oturup ve fakir milleti hep toplattım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti
çok kıldım. Yoksa bu sözümde yalan var mı?
Türk beyleri, milleti bunu işitin! Türk milletini toplayıp il tutacağını burada vurdum. Yanılıp öleceğini yine burada vurdum. Her ne sözüm varsa ebedî taşa vurdum.
Ona bakarak bildin. Şimdiki Türk milleti, beyleri bu zamanda itaat eden beyler olarak
mı yanılacaksınız?
Muharrem Ergin,
Orhun Abideleri
KAVRAMLAR
Göktürk Kitabeleri’nden alınmış bir bölüm okudunuz. Okuduğunuz metnin
edebi türü bir söylevdir.
Türk milletine seslenen Bilgi Kağan, o günün sorunlarını, sıkıntılarını bütün
yönleriyle ortaya koymakta ve milletine öğüt vermektedir.
Emredici anlatım dinleyenleri ve okuyanları kendisinden istenilen işi yapmaya
ya da bir davranışı gerçekleştirmeye zorlamaktadır. Kesinlik ve vazgeçilmezlik bildirirler. Emir ve yasaklamalar içerir: “Aslan kafesine elinizi uzatmayınız. Lüzumsuz ise
ışığı söndür!”
Emredici Anlatımın Özellikleri:
t Dil alıcıyı harekete geçirme işlevinde kullanılır.
t Emir, telkin, öneri anlamı taşıyan ifadelere yer verilir.
t Öğretici ve açıklayıcı yönleri vardır.
t Cümlelerde fiiller hâkimdir.
t Sosyal hayatın düzenlenmesinde emredici anlatım kullanılır.
t Söylev, kitabeler, trafik kuralları ve kullanma kılavuzları emredici anlatıma
örnek verilebilir.
53
DİL VE ANLATIM 4
ETKİNLİK
Aşağıda verilen Mustafa Kemal Atatürk’ün Onuncu Yıl Nutku’yla Göktürk
Kitabelerinden alınan yukarıdaki metni emredici anlatım yönünden karşılaştırınız.
Resim 01.05 : Atatürk konuşma yaparken
ONUNCU YIL NUTKU’NDAN
Yurttaşlarım!
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Bundaki muvaffakıyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber
olarak azimkârane yürümesine borçluyuz.
Fakat yaptıklarımızı asla kâfi görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni
memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına
sahip kılacağız. Millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.
Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil,
asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle,
daha çok çalışacağız. Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir, Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükle
yenmesini bilmiştir. Çünkü Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yo-
54
DİL VE ANLATIM 4
lunda, elinde ve kafasında tuttuğu meş’ale, müspet ilimdir.
Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki yüksek bir insan cemiyeti olan Türk
milletinin tarihi bir vasfı da güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir
ki milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtri zekâsını, ilme bağlılığını,
güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür.
Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu bütün beşeriyete hakiki huzurun temini
yolunda, kendine düşen medeni vazifeyi yapmakla, muvaffak kılacaktır.
Büyük Türk milleti, on beş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden
çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki bu sözlerimin hiçbirinde milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım.
Bugün, aynı inanç ve katiyetle söylüyorum ki milli ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni âlem, az zamanda,
bir kere daha tanıyacaktır…
Mustafa Kemal Atatürk
30 Ekim 1933
?
1. “Onuncu Yıl Nutku” gibi emredici metinler hangi amaçlarla söylenmiştir?
2. “Onuncu Yıl Nutku” metninde dil hangi işlevinde kullanılmıştır?
ETKİNLİK
Emredici anlatımın kullanım alanlarını araştırınız?
Bazen eski ve doğruluğu kesin gibi görülen deneyimler, öğütler, söze kesinlik
katmak için emredici anlatımla sunulur: “Sakla samanı gelir zamanı!”
Bazen diyaloğa dayanan anlatılarda sözdeki içtenliği bildirmek için kullanılır:
“-Sakın şekerpareyi unutma!”
Bir şeyin nasıl yapılacağını anlatmada, tarif etmede kullanılır. ”Buradan sağa
döneceksin, yüz metre yürüyeceksin, çınar ağacını gördüğünde dur. Aradığın ev, çınarın solundadır.”
55
DİL VE ANLATIM 4
Kanun, yönetmelik ve talimatlarda emredici anlatım tercih edilir: “MADDE 42.
Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir. …”
Emir kipi 3. kişisiyle kurulan cümlelerde dilek, umut, yalvarma anlamlarında
da kullanılır:
“Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı
Sen şehid oğlusun, incitme yazıktır atanı.
Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı”
MEHMET AKİF ERSOY
ETKİNLİK
Emredici anlatıma örnek bir metin oluşturunuz.
BİRAZ DAHA DÜŞÜNELİM
Emredici anlatımda ağırlıklı olarak tercih edilen sözcükler hangileridir? Sebebini
düşününüz?
56
DİL VE ANLATIM 4
4.3. FİİL (EYLEM), FİİLİMSİ (EYLEMSİ)
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
Fiiller (eylem) varlıkların yaptıkları işleri, hareketleri zamana ve kişiye bağlayarak anlatan sözcüklerdir.
Siz de günlük hayatınızda çokça kullandığınız fiil bildiren sözcükleri gösteren bir liste
hazırlayınız.
UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI
1. Metin
YAĞMURLU GÜNLER
Yağmur durmadan bir hafta yağdı. Arasıra kesilir gibi oluyor, kısa bir zaman sonra eskisinden daha hızlı boşanmaya başlıyordu. Tepelerde toplanıp yamaçlardan aşağı dökülen seller küçük birer nehir gibiydi. Irmak taşmış, ağaçlar gövdelerinin yarısına
kadar suya gömülmüşlerdi. Ova, bir baştan öbür başa masmavi bir denizi andırıyordu. Suyun üstünde, ovada kalıp kaçamayan küçüklü büyüklü hayvan leşleri dalgalana
dalgalana yürüyorlardı. Ova günlerce sular altında yattı. Haftalar böylece geçti. Irmak,
yavaş yavaş yatağına inmeye başlayınca suların yerini simsiyah bir balçık denizi aldı.
Zaman zaman görünen güz güneşine rağmen köylüler günlerce ovaya adım atmadılar.
Orhan Hançerlioğlu
?
1. Bu metinde yer alan fiilleri gösteriniz?
2. Bu metinde hangi anlatım türünden yararlanılmıştır?
KAVRAMLAR
FİİLLER
Bir oluşu, bir durumu veya bir kılışı kip ve kişiye bağlayarak anlatan sözcüklere
fiil denir. Fiil kök ve eklerden oluşur:
gör- : kök
57
DİL VE ANLATIM 4
gör-mek
mek : ek
Fiil gövdesi: Fiil köküne yapım ekleri getirilerek türetilen yeni gövdeye fiil
gövdesi denir.
sev- : fiil kökü
sevil- : fiil gövdesi
Fiil kökü daha küçük anlamlı birimlere bölünmez. Oysa fiil gövdesi daha küçük
anlamlı birimlere bölünür.
ÇEKİMLİ FİİL VE KİPLER
Fiil kök ya da gövdesine çekim ekleri getirilerek fiilin çekime girmesine çekimli
fiil denir.
Fiil köküne getirilen çekim ekleri fiile zaman, kişi, kip, sayı, soru, istek ve dilekkoşul gibi yeni anlamlar katar.
FİİLDE KİP
Fiilin belirttiği işin nasıl, ne zaman ve ne biçimde yapıldığını bildiren anlatım
biçimine kip denir. Türkçede dokuz kip vardır. Kipler, haber(bildirme) ve dilek (isteme) kipleri olmak üzere ikiye ayrılır.
a) Haber Kipleri: Zaman eklerinin hepsine birden haber kipleri denir. Haber
kipleri şunlardır:
1) Öğrenilen (miş’li) Geçmiş Zaman: Fiillere –miş ,-mış, -muş,-müş ekleri getirilerek sağlanır. Bu fiiller daha çok başkasından duyulma, aktarılma anlamı taşırlar.
Bazen de farkında olmadan yapılma bildirir.
Evleri yanmış. (başkasından duyma)
Mutfakta elimi kesmişim. (sonradan farkında olma)
2) Görülen (di’li) Geçmiş Zaman: Fiillere “dı,di,du,dü,tı,ti,tu,tü” ekleri getirilerek
yapılır. Anlatan kişi fiili görmüştür. Fiilin yaptığı işin geçmiş zamanda yapıldığını kesin olarak bildirir.
Hep birlikte geziye gittik.
Sınavı kazanabileceğini söyledi.
3) Şimdiki Zaman: Fiile –yor eki getirilerek yapılır. Fiil ile anlatış aynı zamanda
gerçekleşir.
Ders çalışıyorum.
58
DİL VE ANLATIM 4
Neden gelmiyor?
4) Geniş Zaman: Fiilin belirttiği işin her zaman yapıldığını, yapılmakta olduğunu, gelecekte de yapılacağını bildirir. Fiillere –r, -ar, -er ekleri getirilerek yapılır.
Her sabah yürürüm.
Babam akşamları erken gelir
Not: Geniş zamanın olumsuzu –mez, -maz’dır. Ancak 1.tekil ve 1.çoğul çekimlerde –me ,-ma şeklini alır.
Gelmezsiniz - gelirsin
gelmem - gelirim
5) Gelecek Zaman: Fiilin belirttiği işin gelecek zaman içinde yapılacağını bildirir. Fiillere –ecek , -acak eki getirilerek yapılır.
Haftaya size geleceğim.
Okuyacak da adam olacak.
b) Dilek Kipleri: Fiilin gerçekleşmesini ya da gerçekleşmemesini dilek, istek,
gereklilik veya emir kavramları içerisinde veren kiplerdir.Bunlar haber kipleri gibi
belirli bir zaman anlamı taşımazlar.
1) Dilek-şart kipi: Fiillerin kök ya da gövdelerine –se ,-sa eki getirilerek yapılır.
Dilek- şart kipi cümleye bazen ‘şart(koşul)’ anlamı katarken bazen de ‘dilek’ anlamı
katar.
Sana olan duygularımı açıkça bir söyleyebilsem!
Çalışırsan kazanırsın.
2) İstek kipi: Fiil kök ya da gövdelerine –e, -a, -ayım, -eyim, -alım, -elim getirilerek yapılır.
Sana duyduklarımı anlatayım.
Yarın yine görüşelim.
3) Gereklilik Kipi: Fiil kök ya da gövdelerine –meli,-malı getirilerek oluşturulur.
Gereklilik, ihtimal ve olasılık bildirir.
Haftaya buraya gelmelisin(gereklilik)
Şimdiye eve varmış olmalı. (olasılık, ihtimal)
4) Emir Kipi: Fiilin gösterdiği hareketin emir biçiminde yapılması gerektiğini
ifade eder. Eki yoktur. 1. tekil ve 1.çoğul kişi kullanımları olmaz.
Söyle yanıma gelsin. (3.tekil kişi emir eki)
İçeri geliniz. (2.tekil kişi emir eki)
59
DİL VE ANLATIM 4
Lütfen işlerinizi iyi yapınız. (2.çoğul kişi emir eki)
Pencereyi kapa. (2.tekil kişi emir eki)
Beni beklesinler (3.çoğul kişi emir eki)
ETKİNLİK
Gereklilik kipi hangi anlamlarda kullanılır? Araştırınız.
FİİLDE ÇATI
Fiillerin öznelerine ve nesnelerine göre aldıkları konuma ve girdikleri biçime
çatı denir. Bakmak, bakışmak, bakılmak, baktırmak gibi.
Fiiller çatı yönünden iki alt grupta incelenir:
1. Öznelerine Göre Fiiller
2. Nesnelerine Göre Fiiller
I - ÖZNELERİNE GÖRE FİİLLER
1. Etken Fiiller: Öznesi bilinen fiillere ‘etken fiil” denir. Bu fiilleri yapan, yerine
getiren, gerçekleştirenlere “gerçek özne” denir.
İnsan, insanın değerini bilmelidir. (Etken Fiil)
Konuyu bir de onlarla görüşecektik. (Etken Fiil)
2. Edilgen Fiiller: Gerçek özneleri belli olmayan, cümledeki nesnenin özne
gibi göründüğü fiillerdir. Etken fiil tabanlarına “-I, -n” eki getirilerek yapılır.
Pazar yerinde siyah deri bir çanta bulunmuştur.
Aradığınız adam son olarak otogarda görülmüş.
Bu fiillerin özneleri cümlede yoktur. Edilgen fiillerin yüklem olduğu cümlelerde fiilin gösterdiği işi yapan belli değildir. Yani gerçek özne yoktur. Bu cümlelerde
“kim ?”, ne?” sorularına yanıt veren aslında belirtisiz nesne olan sözcük ya da sözcük
öbeklerine sözde özne denir
60
Mektup
Sözde özne
yazıldı.
Edilgen Ey.
(Yazan belli değil.)
Çöpler
Sözde özne
toplandı.
Edilgen Ey.
(Toplayan belli değil)
DİL VE ANLATIM 4
3. Dönüşlü Fiiller: Etkisini öznenin üzerinde gösteren fiillerdir. Bu tür fiillerde
fiili yapan özne, yaptığı işten yine kendisi etkilenir. Dönüşlü fiili yapmak için fiil kök
ya da gövdesine -l, -n, -ş çatı ekleri getirilir
-l : Tayfun’un ölümüne çok üzüldüm.
-n : Yarışlarda birinci olunca çok sevindim.
-ş : Tatilde genç bir delikanlıya dönüştüm.
ETKİNLİK
UYARI: Edilgen fiillerle dönüşlü fiilleri birbirine karıştırmamak gerekir.
Odunlar kömürlüğe çekildi.
Sözde Öz.
Edilgen
Yarışmadan
çekildik. “Biz” gizli özne
Dönüşlü Ey.
İşteş Fiiller: Birden çok öznenin, karşılıklı ya da birlikte gerçekleştirdiği fiillerdir. İşteş fiiller “-( )ş “ ekiyle yapılır ve iki görev üstlenir.
*Bir işin karşılıklı yapıldığını gösterir: Çocuklarla tam iki saat görüştük. İki araba, hızla çarpıştı.
*Bir işin toplu olarak yapıldığını gösterir: Kuşlar gök yüzüne doğru uçuştular.
Odadaki telefonun başına üşüştüler.
II- NESNELERİNE GÖRE FİİLLER:
1. Geçişli Fiiller: Öznenin yaptığı iş, canlı ya da cansız başka bir varlığı etkiliyorsa bu fiillere geçişli fiiller denir. Nesne alabilen, etkisini bir nesne üzerinde gösterebilen fiillerdir
Çocuk, yeni alınan vazoyu
kırdı.
Nesne
Geçişli Fiil
Balkondaki çiçekleri sulamayı unuttum.
Nesne
Geçişli Ey.
61
DİL VE ANLATIM 4
2. Geçişsiz Fiiller: Öznenin yaptığı iş, canlı ya da cansız başka varlıkları etkilemiyorsa bu fiillere geçişsiz fiiller denir. Geçişsiz fiiller neyi, kimi sorularına cevap
vermez. Nesne alamayan fiillerdir.
Eda süslendi. (Nesne yok.)
Bebek iki saat uyudu. (Nesne yok.)
Çocuklar hep birlikte güldüler. (Nesne yok.)
ETKİNLİK
UYARI: Kimi fiiller aslında geçişli olmasına karşın cümlede nesne kullanılmayabilir. Cümlede nesne olmamasına rağmen fiil geçişlidir.
Yolda, uzun süre bekledik. (Nesne yok. Fiil Geçişli)
Ona her zaman yazdım. (Nesne yok. Fiil geçişli)
3. Oldurgan Fiiller: Geçişsiz fiillerin “-r, -t, -dır” eklerinin eklenmesiyle geçişli
yapılmış biçimlerine oldurgan fiil denir.
Geçişsiz
Oldurgan
gül - dü > gül-dür-dü
uyu - du > uyu-t-tu
ağla-dı > ağla-t-tı
Kafesteki kuşu uçurdu. (Oldurgan)
Elindeki fırsatları kaçırdı. (Oldurgan)
BİRDEN ÇOK GÖREV ÜSTLENEN ÇATI EKLERİ
-l, -n çatı ekleri edilgen ve dönüşlü fiil yapımında kullanılır.
Edilgen fiil: Pencere açıldı.
Dönüşlü fiil: Ayşe üzüldü.
Edilgen fiil: Araba yıkandı.
Dönüşlü fiil: Engin yıkandı.
62
DİL VE ANLATIM 4
ETKİNLİK
Özlem Hanım oğlunu telefonla aradı.:Geçişli fiildir.
Dosyaları kitaplığın üst rafına kaldır.: .............
Gürsel Bey bugün işten geç çıkacakmış. :.............
Yukarıdaki altı çizili fiillerin karşılarına nesnelerine göre çeşitlerini yazınız.
BİLEŞİK ZAMANLI FİİLLER
Yalın zamanlı fiillerle, ek fiilin birleşerek ikinci bir zaman oluşturmasına bileşik
zaman denir. Türkçede üç bileşik zaman vardır:
Hikâye bileşik zamanı (gel-i-yor- du)
Rivayet bileşik zamanı (gel-i-yor- muş)
Koşul bileşik zamanı (gel-i-yor- sa)
HİKÂYE BİLEŞİK ZAMANI
Yalın zamanlı fiille, ek fiilin –dı biçiminin oluşturduğu bileşik zamana hikâye
bileşik zamanı denir. Bildirme kiplerinin hepsi hikâye bileşik zamanına göre çekime
girer:
Şimdiki zamanın hikâyesi : geliyor - du.
Belirli geçmiş zamanın hikâyesi : geldi-y- di.
Belirsiz geçmiş zamanın hikâyesi : gelmiş- ti.
Geniş zamanın hikâyesi : gelir- di.
Gelecek zamanın hikâyesi : gelecek- ti.
RİVAYET BİLEŞİK ZAMANI
Yalın zamanlı bir fiille, ek fiilin belirsiz geçmiş zamanını gösteren –mış ekinin
birleşmesinden oluşan bileşik zamana rivayet bileşik zamanı denir. Belirli geçmiş zamanla rivayet bileşik zamanı kurulmaz. Rivayet bileşik zamanı kuran bildirme kipleri
şunlardır:
Şimdiki zamanın rivayeti : biliyor- muş.
Belirsiz zamanın rivayeti : bilmiş- miş.
63
DİL VE ANLATIM 4
Geniş zamanın rivayeti : bilir- miş.
Gelecek zamanın rivayeti : bilecek- miş.
KOŞUL BİLEŞİK ZAMANI
Çekimli fiillere ek fiilin –sa eki getirilerek koşul bileşik zamanı yapılır. Koşul bileşik zamanında bulunan kipler şunlardır:
Şimdiki zamanın koşulu : biliyor- sa.
Belirsiz zamanın koşulu: bilmiş- se.
Geniş zamanın koşulu : bilir- se.
Gelecek zamanın koşulu : bilecek- se.
Belirli geçmiş zamanın koşulu: bildiy - se
ETKİNLİK
Fiilimsi ve fiillerin farkları nelerdir? Fiilimsi çeşitleri hangileridir?
FİİLİMSİLER (EYLEMSİLER)
Fiilden türeyen, tümleç olan, olumsuzu yapılan ama fiil çekimine girmeyen
sözcüklere fiilimsiler denir. Fiilimsiler; isim-fiil, ortaç ve ulaç olmak üzere ayrılır:
İSİM-FİİLLER
Fiillerin adını bildiren, tümleç olan ve ad gibi kullanılan sözcüklere isim-fiil denir. İsim-fiiller üç türlü ek alır:
- mak (-mek )
Gelmek, gitmek, vermek, almak, sevmek…
-ma (-me )
Dinleme, anlama, okuma, yazma, vurma, bilme…
-ış (-iş, -uş, -üş )
Gülüş, bakış, dikiş, alış, veriş, yaşayış…
64
DİL VE ANLATIM 4
ORTAÇLAR (SIFAT-FİİLLER)
Fiilin sıfat olarak kullanılmasına ortaç denir. Ortaçlar şu eklerle yapılırlar:
-an, -ası, -mez, -ar. -dik, -ecek, -miş.
Görünmez adam, akar su, gelen sene, sevindirici haber, okunacak kitap, kırılacak eşya, tanıdık insan, gördüğüm film, pişmiş yemek, yıkılası dünya…
ULAÇLAR (ZARF-FİİLLER)
Fiilden türeyen ve belirteç görevini yapan sözcüklere ulaç denir. Ulaçlar, ortaçlardan farklı olarak özne, yüklem görevini üstlenmezler. Genellikle, sözcükler arasında ilgi kurarlar. Ulaçlar anlamlarına göre beşe ayrılır.
Bağlama ulaçları
-p (-ıp, -ip, -up, -üp )
Çantasını alıp çıktı. Amcasını görüp hemen eve gitti.
Durum ulaçları
- arak (-erek )
Yaşlı kadın gülerek bana yaklaştı.
-a….a Çocuk ağlaya ağlaya doktora gitti.
-e….e Kızlar güle güle oynuyorlardı
-e….a Yaralı adam düşe kalka yürümeye çalışıyordu.
-madan (-meden)
Benimle görüşmeden hiçbir yere gitme.
-ken
Eve giderken manava uğradım.
-dığı hâlde
Çok çalıştığı hâlde sınavı başaramadı.
Zaman ulaçları
Fiilin belirttiği işin yapılacağı zamanı gösterir.
-dığında (-dığı zaman )
Parayı aldığımda size borcumu ödeyeceğim.
Parayı aldığım zaman size borcumu ödeyeceğim.
-dığı sırada (-dığı zaman )
65
DİL VE ANLATIM 4
Yağmur yağdığı sırada hiçbirimizin şemsiyesi yoktu.
Yağmur yağdığı zaman hiçbirimizin şemsiyesi yoktu.
-dıktan sonra
Trenden indikten sonra,bir gazete aldım.
-dıkça (-dikçe, -dukça, dükçe )
İnsanlar okudukça bilgileri artar.
-alı (-eli )
Ben kendimi bildim bileli bu ev hep böyledir.
-ınca (-ince, -unca, -ünce )
Yaz gelince hep birlikte tatile çıkarız
-maden (-meden )
Hava kararmadan yola çıkalım.
-ıncaya kadar
Bu iş bitinceye kadar burada kalacağız.
-r…maz (-r…mez)
Mektubu yazar yazmaz postaya verdim.
Sebep Ulaçları
Fiilin belirttiği işin hangi nedenden dolayı olduğunu gösteren ulaçlara sebep
ulaçları denir.
-dığından (-diğinden, -duğundan, -düğünden )
Çok yemek yediğinden fazla kilo alıyorsun.
-maktan (-mekten )
Yaşamaktan büyük bir zevk alıyorum.
Kıyaslama Ulaçları
Birden çok fiilin belirttiği işler arasında nicelik ve nitelik yönünden kıyaslama
yapan ulaçlara kıyaslama ulaçları denir.
Fatma bütün olanları bilirmişçesine gülümsedi.
Bu işleri kendimce yola koydum.
66
DİL VE ANLATIM 4
YAPISINA GÖRE FİİLLER
Biçim bakımından fiilleri üç öbekte toplayabiliriz:
a. Basit fiiller
b. Türemiş fiiller
c. Birleşik fiiller
Basit Fiiller: Bunlara kök durumundaki fiillerde denir.
Fiilin bölünemeyen, sesten atılamayan en küçük parçası köktür. Herhangi bir
yapım eki almayan kök halinde bulunan fiillere basit fiiller denir. Basit fiiller çekim
eki alabilirler.
Koş- , at-, tutKaldırım taşlarının çoğu yerinden çıkmıştı.
Bundan ben de alacağım; ama param yok.
Türemiş Fiiller: Fiil ya da ad köklerine fiilden fiil veya addan fiil yapım ekleri
alan fiillerdir.
İşlerinizi ciddiyetle yapın, geçiştirmeyin. (Geç-iş-tir-me-y-in > fiilden türemiş
fiil)
Adını bir mıh gibi zihnime kazıdım. (Kaz-ı-dı-m > fiilden türemiş fiil)
Bu görevi başarıyla sonuçlandırmalıyım. (Son-uç-la-n-dır-malı-y-ım > addan
türemiş fiil)
Dün akşam yarın için sözleşmiştik. (Söz-leş-miş-ti-k > addan türemiş fiil)
Birleşik Fiiller: İki sözcüğün hem anlam hem de biçim bakımından bir araya
gelerek kalıplaşmasıyla oluşan fiillerdir.
Birleşik fiiller üç grupta incelenir:
1. Kurallı birleşik fiiller
2. Yardımcı fiillerle kurulan birleşik fiiller
3. Anlamca kaynaşmış birleşik fiiller
1. Kurallı Birleşik Fiiller:
İki fiilin birleşmesi yoluyla oluşur. Tamamı bitişik yazılır. Dört grupta incelenir:
67
DİL VE ANLATIM 4
A. Yeterlilik Fiili (fiil + ebil-):
Cümleye gücü yetme ve olasılık anlamı katar. Fiilin üzerine -ebilmek getirilerek oluşturulur.
Okula geç kalırsam öğretmenim kızabilir.
Bir gece ansızın gelebilirim.
Sevinçten kapında bayılabilirim.
UYARI: Yeterlilik fiilinin olumsuzunda bil- fiili düşer. Fiilin üzerine –ama , -eme
getirilerek yapılır.
Olumlu
Olumsuz
Yapabilirim
yapamam. (yeterlilik birleşik fiilinin olumsuzu)
Görebilirsin
göremezsin (yeterlilik birleşik fiilinin olumsuzu)
B. Tezlik Birleşik Fiili: (Fiil+iver-): Cümleye tezlik çabukluk anlamı katar.
Uzanıp tutuver elimi ne olur geri dön.
Akşamın derin kızıllığında kayboluverdim.
Polisler kaçan hırsızı yakalayıverdi.
C. Süreklilik Birleşik Fiili (fiil+ edur, akal, egel): Cümleye devam etme, süreklilik anlamı katar.
Bu hikâye yıllardır süregelir.
Televizyonun karşısında uyuyakalmışım.
Gidedursun turnalar, gurbet ellere.
D. Yaklaşma Fiili (fiil+ eyaz): Temel fiile “ az kalsın, neredeyse, yaklaşma, gerçekleşmeden yarıda kesilme” anlamı katar.
Kaldırımda yürürken düşeyazdım.
Onu karşımda görünce korkudan öleyazdım.
2. Yardımcı Fiillerle Yapılan Birleşik Fiiller:
İsim soylu bir sözcüğün üzerine –et , -ol , -kıl , -eyle gibi yardımcı fiiller getirilerek yapılır. Bu fiiller arasında en çok kullanılan olmak ve etmek fiilidir.
68
DİL VE ANLATIM 4
Seven bu gönül seni asla terk etmeyecek.
Bu usanç duyan gözlerim bir şeyde karar kıldı.
Seyreyleyelim mehtabı yıldızların altında.
Bu konuları kendinize sorun etmeyiniz.
NOT: Bu türle yapılan birleşik fiilin isim kısmında bir ünlü düşmesi ya da bir
ünsüz türemesi varsa birleşik fiil bitişik yazılır.
Bir gün yeniden bana döneceğini hissediyorum.
Sabreden derviş muradına ermiş.
3. Anlamca Kaynaşmış Birleşik Fiiller:
Bir isimle bir fiilin anlam yönünden birleşip kaynaşmasıyla oluşur. Bu sözcüklerden biri ya da ikisi gerçek anlamını yitirir. Deyimlerin çoğu bu türe örnektir.
Sen kimsin ki bana kafa tutuyorsun?
Bu tehditlerinle gözümü korkutamazsın.
Annemin yemekleri hoşuna gitti mi?
Eve erken gidelim de babamdan laf işitmeyelim.
Adama laf anlatmaktan dilimde tüy bitti.
Konuşulanlara ben de kulak kabarttım.
ETKİNLİK
Odasındaki kitaplara göz atıyordu. :Anlamca kaynaşmış birleşik fiildir.
Konuşulanlara ben de kulak kabarttım.: .............
Bu bilgisayarı almaktan vazgeçebilirim.: .............
Projeme sen de yardım etmelisin.: .............
Altı çizili birleşik fiillerin çeşitlerini karşılarına yazınız.
BİRAZ DAHA DÜŞÜNELİM
Kısa bir metni inceleyerek metinde geçen fiilleri bulup bunların kullanılma nedenlerini düşününüz.
69
DİL VE ANLATIM 4
5.1. ÖĞRETİCİ ANLATIM
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
Eski çağlarda şairlerin öğretici, eğitici, yol gösterici bir görevi olduğu kabul
edildiğinden ilk edebî eserlerin çoğu öğreticidir.
Öğretici nitelikteki hayvan hikâyelerini (fabl) bu türün ilk örnekleri olarak kabul edebiliriz.
Öğretici metinlerin eğitimdeki yerini araştırınız.
UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI
1. Metin
YAHYA KEMAL BEYATLI
2 Aralık 1884’te Üsküp’te doğdu. 1 Kasım
1958’de İstanbul’da yaşamını yitirdi. Çocukluk
yılları Üsküp’teki şiirlerine de yansıyan Rakofça çiftliğinde geçti. İlköğrenimini özel Mekteb-i
Edep’te tamamladı. 1892’de Üsküp İdadisi’ne girdi. Bir yandan da İshak Bey Camii Medresesi’nde
Arapça ve Farsça dersleri aldı. 1897’de ailesi
Selanik’e taşındı. 1902’de İstanbul’a geldi. Vefa
İdadisi’ne (lise) devam etti. Jön Türk olma hevesiyle 1903’te Paris’e kaçtı. Bir yıl kadar Meaux
okuluna devam edip Fransızca bilgisini geliştirdi. 1904’te siyasal bigiler yüksek okuluna girdi.
Jön Türkler’le ilişki kurdu. Ahmet Rıza, Abdullah
Cevdet, Samipaşazade Sezai, Prens Şahabettin
gibi dönemin ünlü kişilerini tanıdı. Şefik Hüsnü
ve Abdülhak Şinasi Hisar’la arkadaşlık kurdu.
1912’de İstanbul’a döndü.
Resim 01.06 : Yahya Kemal Beyatlı
(1884 - 1958)
1913’te Darüşşafaka’da edebiyat ve tarih öğretmenliği yaptı. Mütarekeden sonra Âti, İleri, Tevhid-i Efkâr, Hakimiyet-i Milliye dergilerinde yazılar yazdı. Arkadaşlarıyla
“Dergâh” dergisini kurdu. Yazılarıyla Milli Mücadele’yi destekledi. 1922’de barış anlaşması için Lozan’a giden kurulda danışman olarak yer aldı. 1923’te Urfa milletvekili oldu.
Cumhuriyet’in kurulmasından sonra Varşova ve Madrid’de orta elçisi olarak görevlendirildi. Daha sonra sırasıyla Yozgat, Tekirdağ, 1943-1946’da da İstanbul milletvekili oldu.
70
DİL VE ANLATIM 4
Halkevleri Sanat Danışmanlığı yaptı. 1949’da Pakistan Büyükelçisi iken emekli oldu.
Yaşamının son yıllarını İstanbul’da Park Otel’de geçirdi. Tutulduğu müzmin bağırsak kanamasının tedavisi için 1957’de Paris’e gitti. Bir yıl sonra Cerrahpaşa Hastanesi’nde aynı
hastalık nedeniyle öldü.
1918’de Yeni Mecmua’da yayınlanan ürünleriyle büyük ilgi uyandırdı. Daha sonra
Edebi Mecmua, Şair, Büyük Mecmua, Şair Nedim, Yarın, İnci, Dergâh gibi dergilerdeki
şiirleriyle kendini yol gösterici olarak kabul ettirdi. Ölümünden sonra yayınlanan eserleri iki bölüm halinde değerlendirilir: “Kendi Gök Kubbemiz” ve “Eski Şiirin Rüzgârıyla”.
Düzyazıları “Peyam” gazetesinde yayınlanan yazılarıyla, “Çamlar Altında Sohbetler”
den oluşur. Bu yazılardan bazıları “Süleyman Sadi” ya da “S.S” imzasını taşır. Ayrıca Büyük Mecmua ve Dergâh’ta söyleşiler yaptı, eleştiriler yazdı, bunları Hakimiyet-i Milliye
gazetesinde sürdürdü. Bitmemiş şiirlerinin bir bölümü 1976’da “Bitmemiş Şiirler” adıyla
yayınlandı.
?
1. “Yahya Kemal Beyatlı” adlı parçayı öğretici anlatım türünün özelliklerine
göre inceleyiniz.
2. Bu parçada dilin hangi işlevde kullanıldığını belirtiniz.
3. Bu metinden hareketle öğretici metinlerin dil ve anlatım özelliklerini bulmaya çalışnız.
KAVRAMLAR
“Yahya Kemal Beyatlı” adlı yazıda okuduğunuz gibi öğretici anlatım tarzında
yazar, okuyucusunu ele aldığı konuda aydınlatmak, ona bilgi vermek amacını taşır. Alıcının bilmediği varsayılan bir konuda, onu bilgilendirmek ve bu bilgilere göre
davranmasını istemek için hazırlanan metinlerde öğretici anlatım kullanılır. Öğretici
anlatımlarda bir bilginin alıcıya aktarılmasında her türlü yol ve yaklaşım kullanılabilir.
ETKİNLİK
Öğretici metinlerin yazılış amaçlarını açıklayınız.
Makale, fıkra, bilimsel metinler (edebiyat, tarih, coğrafya, fizik, matematik vs.
bilimleriyle ilgili metinler), özyaşam öyküsü, eleştiri metinleri, kıssadan hisseye yönelik metinler öğretici metin özelliği taşımaktadır.
71
DİL VE ANLATIM 4
Öğretici Metinlerin Özellikleri:
t Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
t Söz sanatlarına, kelimelerin mecaz anlamlarına yer verilmez.
t Verilen bilgiler örneklerle ve tanımlarla pekiştirilir.
t Daha çok nesnel cümleler kullanılır.
t Açıklama, aydınlatma, bilgi verme amaçlarıyla yazılır.
t Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
t Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile getirilir.
t Bu anlatım türü daha çok ansiklopedilerde ve ders kitaplarında kullanılır.
ETKİNLİK
MERİDYENLER
Ekvatordan kuzey-güney yönünde birer derece açıyla geçerek bir kutuptan
ötekine uzanan daire yaylandır. Ekvatorun çevresi 360 derece olduğundan 360
meridyen bulunur. Meridyenler arasındaki uzaklık ekvator üzerinde yaklaşık 111
km’dir. Bu uzaklık, ekvatordan kutuplara doğru gidildikçe daralır. Meridyenlerin
birleştiği kutuplarda bir nokta hâlini alır. Meridyenlerin yerini belirtmek için Londra’daki Greenwich (Grinviç) gözlemevinden geçen meridyen esas alınmıştır. “0” derece olarak kabul edilen bu meridyen başlangıç meridyenidir. Bunun doğusunda
bulunan 180 meridyene doğu meridyeni, batısında bulunan 180 meridyene batı
meridyeni denir. Ayrıca başlangıç meridyeninin doğusundakine Doğu Yarım Küre,
batısındakine Batı Yarım Küre denir.
Coğrafya Ders Kitabı
Bu parçayla “Yahya Kemal Beyatlı” adlı parçayı öğretici anlatımın özellikleri bakımından karşılaştırınız.
72
DİL VE ANLATIM 4
Amacı bilgi vermek olan edebiyat türleri öğretici, didaktik sözcükleriyle açıklanır. Türk edebiyatında öğretici eserlerin ilk örneklerini Uygur metinlerinde görürüz.
Daha sonra Yusuf Has Hacib (Kutadgu Bilig), Edip Ahmet (Atabetü’l Hakayık) türün
en iyi örneklerini verirler. Orta Asya döneminde Ahmet Yesevi’nin Hikmet’leri de öğretici eserler arasına girer. XIII. yüzyıl Anadolu’sunda yazılmış eserlerin hemen hepsi
öğretici niteliktedir. İçlerinde en ünlü örnek, Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin Mesnevi
adlı eseridir. Osmanlı dönemi Türk edebiyatında Ahmediyye, Muhammediyye gibi
eserler, Kabusname benzeri ahlak kitapları öğretici bir amaca dayanırlar. Tanzimattan sonra edebiyatın toplumu, insanları eğitmek için bir araç olduğu kabul edilir.
Günümüzde ise edebiyat eserinin öğretici olup olmaması sorunu tartışma konusu
olmaktan çıkmıştır.
ETKİNLİK
Öğretici anlatımla kısa bir metin oluşturunuz.
73
DİL VE ANLATIM 4
5.2. AÇIKLAYICI ANLATIM
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
Açıklama, bilgi verme amacı taşıdığı için ansiklopediler, ders kitapları, gazeteler, açıklamalı sözlükler, yemek tarifi kitapları bu anlatım biçimini kullanır.
Evinizdeki bir yemek kitabını inceleyerek tariflerin niçin ve nasıl yapıldığına bakınız. “Karnıyarık” adlı yemeğin nasıl yapıldığını kendinize göre yazınız. Yazdığınız yemek
tarifindeki açıklayıcı anlatıma örnek olacak ifadeleri gösteriniz.
UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI
1. Metin
İNSANLAR HANGİ MESLEKTEN HOŞLANIR?
Kişi yönettiği
ölçüde her meslekten hoşlanır ve itaat
ettiği ölçüde de her
mesleğe lânet okur.
Tramvay vatmanının mutluluğu, otobüs şoförününkinden azdır. Kişi tek
başına aklına estiği
gibi avlanırsa daha
çok zevk alır; çünkü
böyle bir avcı kendine göre bir plân
yapar; şuna buna
hesap vermek ya
Resim 01.07 : Çeşitli meslekten insanlar
da nedenini niçinini
söylemek zorunda
kalmadan ister bu planı uygular, isterse değiştirir. Sürek avcılarının yanında hayvanı öldürmek çok daha az zevkli bir iştir. Böylece insanoğlunun güçlükten kaçtığını, sadece
zevki aradığını söyleyenler onu yanlış tanımlamış olurlar. Kişi önüne serilen zevklerden
hoşlanmaz; yorularak elde ettiği zevkleri tercih eder; her şeyden çok ise bir iş görüp elde
etmeği sever. Bir köşede miskin miskin oturup, şunun bunun etkisi altında kalmayı hiç
sevmez; bunun için de çabasız elde edilen zevke, çaba ile birlikte gelen acıyı tercih eder.
74
DİL VE ANLATIM 4
Aykırı düşünceleriyle tanınmış Diogenes, güçlüğün iyi olduğunu söylemekten hoşlanırdı; buradaki güçlükten maksadı da bizzat seçilmiş ve istenmiş güçlüktü; çünkü zorla kabul ettirilen güçlüğü kimse sevmez.
ALAİN (Söyleşiler)
?
1. Bu metnin yazılış amacı nedir?
2. Bu metni açıklayıcı anlatımın özellikleri bakımından inceleyiniz?
3. Bu metinde dil hangi işlevinde kullanılmıştır? Açıklayınız.
KAVRAMLAR
“İnsanlar Hangi Meslekten Hoşlanır?” adlı metinde olduğu gibi açıklayıcı anlatım biçiminde yazar, okuyucusunu ele aldığı konularda aydınlatmak, ona bilgi vermek amacını taşır. Herhangi bir konu hakkında bilgiler vermek, bir şeyler öğretmek
amacına yönelik anlatım biçimidir.
Açıklayıcı anlatımda konunun iyi kavranması ve yazının ana düşüncesinin iyi
tespit edilmesi çok önemlidir. Edinilen bilgilerin doğru ve düzenli olarak verilmesi
gerekir. Gerektiğinde istatistik, levha, grafik, resim gibi gereçlerden yararlanılır. Konuyu ayrıntılarıyla açıklarken örneklerden ve karşılaştırmalardan yararlanır.
ETKİNLİK
Açıklama yazılarının dil ve anlatım özelliklerini belirtiniz.
Açıklama anlaşılır ve inandırıcı bir ifadeyle anlatılmalıdır:
“Puşkin kitapları ikiye ayırır: Geçici olanlar, kalıcı olanlar. Geçiciler tatlı veya faydalı birer konuşma: Seyahatnameler, hatıralar. Bunlar kitaptan çok bir nevi mektup, bir
nevi gazete. Kitap, sohbet değil yazıdır. Birkaç sayfaya sığdırılmak istenen bütün bu hayat. Edebiyata yollanan mesaj. Kimsenin söylemediği ve söyleyemeyeceği gerçek. Yazar
o birkaç sayfayı kaleme almak için gelmiştir dünyaya. Mümkün olsa taşa kazır fikirlerini.”
Cemil Meriç,
Bu Ülke
ETKİNLİK
Yukarıdaki metinde açıklayıcı anlatıma uygun olan cümleleri gösteriniz.
75
DİL VE ANLATIM 4
Açıklayıcı Anlatımın Özellikleri:
t Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
t İfadeler kesin ve açıktır.
t Kelimeler genelde gerçek(temel)anlamlarıyla kullanılırlar.
t ”Tanımlama, açıklayıcı betimleme, sınıflandırma, örneklendirme,
karşılaştırma, tanık gösterme, sayısal verilerden yararlanma “ gibi
düşünceyi geliştirme yollarından faydalanılır.
t Yazarın amacı okuyucuyu bilgilendirmektir.
t Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
ETKİNLİK
“Lirik şiirde şair, hangi duyguları ön plana çıkarır?” sorusunu açıklayıcı anlatıma
göre araştırarak yazınız.
Herhangi bir konuyu geliştirmek ve anlaşılır hâle getirmek istiyorsak mutlaka
açıklama yapmak gerekir. Açıklayıcı anlatım, üzerinde durulan konuyla ilgili ‘Niçin?,
Nedir?, Nasıl?” gibi soruların yanıtını vermeye yarar.
Genelde öğretici (didaktik) metinlerde bu anlatım türü kullanılır. Onun için
makale, eleştiri gibi yazılarda, tarih, coğrafya gibi ders kitaplarında bu teknik kullanılır. Yazar, okuyucunun bilmediğini düşündüğü bilgileri okuyucuya aktarır.
Klasik paragraflarda yani giriş, gelişme, sonuç cümlelerini içeren paragraflarda
bu yönteme başvurulur. Önce giriş cümlesiyle konu veya sorun verilir, sonra gelişme
cümleleriyle konuyu veya sorunu çözümleyen örnekler, karşılaştırmalar ve tanımlamalar ile devam edilir. Özetleyici veya yargı bildiren sonuç cümleleriyle konu veya
sorun çözümlenir.
ETKİNLİK
Açıklayıcı yazılar ile okuyucu ilişkisini açıklayınız.
76
DİL VE ANLATIM 4
5.3. TARTIŞMACI ANLATIM
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
“Herkes benim düşünceme katılırsa, yanılmış olmaktan korkarım.”
(OSCAR WILDE)
Bu söz, tartışmanın önemini anlatmaktadır. Siz de tartışmayla ilgili özdeyiş ve atasözleri bulup inceleyiniz.
UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI
1. Metin
TÜRK HALK TİYATROSU
“Orta oyunu tiyatro değildir.”, “Orta
oyunu, meddah, Karagöz uygar bir ulusa yakıştırılamaz.”, “Orta oyunu en budalaca davranışları, en edepsizce sözleri yansıtır.”, “Orta
oyunu yalnız güldürür. Oysa tiyatro kimi zaman ağlatır, kimi zaman güldürür. Ağlatıp
güldürmeden de eğlendirdiği olur.”
Bu savların altından 1874 tarihini,
Ayvazyan, Haşmet, Namık Kemal adlarını
kaldırıp bugünün tiyatrocu geçinen yarı aydınlarını rahatlıkla koyabiliyorsak bu yalnız
doksan iki yılın bizi bir arpa boyu ileri götürmediğini gösterir. Ne yazık! Tiyatronun
kaç kapılı bir konak olduğunu bilmeyişten
gelen bir dar kafalılıkla, yarı aydınlara özgü
ayrıntıdan kaçan bir “budurculukla, bir kesin
“atıcılık”la söylenen bu sözler, 1874’te bir derece bağışlanırdı, ama günümüzde böylesine sivri bilgisizlere sadece acınıp geçilir.
Resim 01.08 : Pişekar ve Kavuklu (Orta oyunu)
Aradan ne sular akmış. Zavallı Kasap,
zavallı Kunoş, “Türk tiyatrosu kendi kaynaklarına dönmedikçe Batı’nın ikinci elden silik ve soluk bir kopyası olmaktan kurtulamaz.”
diye az mı çırpınmışlar. Hepsi kös dinlenilmiş. Daha sonra Ahmet Rasim’in, İsmail Hakkı
77
DİL VE ANLATIM 4
Baltacıoğlu’nun, Ahmet Kutsi Tecer’in, Sabri Esat Siyavuşgil’in uyarıları da hep kös dinlenmiş.
Sanatı, mutlu bir azınlığın tekelinde sanma saplantısından kurtulamamış bir yarı
aydınlar takımı, giderek, halk lâfından, halk şiiri, halk edebiyatı, halk tiyatrosu lâfından
huylanır olmuş. Öykünün meddahtan, romanın Dede Korkut’tan, şiirin Karacaoğlan’dan,
musikinin halk şarkılarından, koreografinin halk danslarından, tiyatronun da halk gösteri biçimlerinden yararlanarak çağdaş bir öze ve tekniğe ulaşması gereğinden her söz
ettiğimizde bunların cinleri başlarına üşüşüyor.
İstiyorlar ki değer ölçümüzü onlar gibi Avrupa oyun yazarlığı ölçülerine uygulayalım. İstiyorlar ki onlar gibi biz de Avrupalı eleştirmenlerin kireçlenmiş yargılarını papağan gibi burada en iyi geveleyene bilgili eleştirmen, Avrupalı yazarların konusuna ve
oyun çatısına en çok yaklaşana usta yazar, Batı yönetmenlerinin sahne düzenini ezberleyip burada tıpkısını teklif edene, güçlü yönetmen, diyelim. Kısacası, eseri ile sahneye
kotarılışı ile oynanışı ile bize özgü bir tiyatro üslûbuna giden her çabaya karşılar.
Tersini yapanlara bundan kızıyorlar. Genç Oyuncular’ın ortaoyunlarımızı alıp
tozunu silkip pırıl pırıl taze bir sunuşla halka getirilişine tutuluyorlar. Halk Seyirlilikleri
Derneği kuruluyor diye homurdanıyorlar. Keşanlı Ali Destanı Avrupa’nın bilinçli tiyatro
çevrelerinde ilgi görüyor diye içerliyorlar. Orta oyunu, Karagöz ve meddahtan kalkan
yeni bir anlatımcı Türk halk tiyatrosu üslûbunu güzel oyunları ile halka sevdirip tutundukları için oyunlarımızı oynayan topluluklara, onlara alkış tutan seyircilere ateş püskürüyorlar.
Haldun Taner
1. Haldun Taner bu parçada hangi tezi, antiteze karşı savunmaktadır?
2. Bu parçada dil hangi işlevinde kullanılmıştır?
3. Bu parçayı tartışmacı anlatımın özellikleri bakımından inceleyiniz.
?
KAVRAMLAR
Bir yargıyı, bir düşünceyi ya da öneriyi çürütme, değiştirme amacıyla yazılan
yazılarda kullanılan anlatım biçimine tartışmacı anlatım denir. Tartışmacı anlatımda
düşünce ve kanıları değiştirmek söz konusudur. Aslında tartışmacı anlatım, açıklayıcı anlatımın biçim değiştirmiş şeklidir. Bu anlatım biçimini açıklamadan ayıran yön,
okuyucunun ya da dinleyicinin yerleşmiş kanılarını, düşünce ve davranışlarını değiştirmeye yönelmesi, savunulan düşüncenin doğruluğunu kanıtlamaya çalışmasıdır.
Tartışmacı anlatım biçiminde düşünceyi geliştirirken ilişki kurma, karşılaştırma, kanıtlama ve tanık gösterme gibi yöntemlerden birine ya da birkaçına başvurulur.
78
DİL VE ANLATIM 4
ETKİNLİK
“Gene bir eski özlemidir gidiyor. Yeniye kötü kötü bakıyorlar, manası yokmuş,
güzel değilmiş, düşünmekten, çalışmaktan kaçınan kimselerin ne yaptıklarını bilmeden ortaya attıkları şeylermiş. Geçmişin büyük eserlerini inceleyip de onlardan
örnek almalıymışız.
Oysa ki asıl yeni zordur, yeninin manasını anlamak, güzelliğini duymak zordur. Bunun için alışkanlıklarımızı aşmak, dikkatimizi işletmek gerekir.”
Nurullah Ataç’tan alınmış yukarıdaki metnin tartışmacı anlatıma örnek olup olmayacağını inceleyiniz.
Metinlerde birbirine karşıt iki düşünce ele alınabileceği gibi bir düşüncenin iki
yönü de ele alınıp işlenebilir.
Bir düşüncenin doğrulanması, savunulması ya da bir düşünceye karşı çıkılması
amaçlanan metinlerde iki görüş vardır. Bunlar tez ve antitez olarak tanımlanır. Tez
savunulan, antitez ise karşı çıkılan görüş, sonra savunulan görüş ortaya konulur. Bu
iki yargıyı birbirine bağlamak için, ama, fakat, lakin, ancak, yalnız, oysa gibi karşıtlık
bağlaçlarından faydalanılır.
Tartışmacı anlatımda metin savunma amaçlıysa önce savunulan görüş ortaya
konur. O hâlde, çünkü, öyleyse gibi destekleme, açıklama bağlaçları kullanılır. Aşağıdaki örnekte bir düşüncenin nasıl savunulduğunu göreceksiniz:
“Oxford’dayken okumaya başladığım bir yazar, bu edebiyatın en belirgin özelliği
olan o edilgin duyarlığa başkaldırdı. D.H.Lawrence’dı bu. Lawrence’ın düşüncelerini ne
kadar çabalarsam çabalayayım onun beni nasıl etkilediğini anlatamam. Onun betimleyici düz yazılarından bir parça ya da şiirlerinden birini okuduğum zaman bende o anda
ortaya çıkan bir tepkiydi bu. Birdenbire doğanın bir ‘hayat ve ölüm’ gücü olduğunun,
insanın varlığından bağımsız olarak var olmasına karşılık onu yenileyebilecek güçte yetileri olduğunun bilincine vardım. Lawrence’ın kuşları, hayvanları ve çiçekleri, onları sezinleyişinde çözülmez bir hayvansal ya da bitkisel nitelik olduğu zaman bile olağanüstü
bir biçimde kendileriydiler, olağanüstü bir biçimde Lawrence’ın dışındaydılar. Eliot gibi
akşam göğünü ‘masanın üzerinde bayıltılmış bir hasta’ diye açıklayamazdı. Lawrence
edebiyatın olanaklarının tükenmediği bir dünyayı görmeme yardım etmekle kalmamış,
kendi varlığıma, aklıma ve bedenime meydan okumuştu.”
Stephen Spender,
Genç Şair
79
DİL VE ANLATIM 4
ETKİNLİK
Tartışmacı anlatım hangi yazı türlerinde kullanılır?
Tartışma, çok yaygın olarak kullanılan bir anlatım biçimidir. Örneğin deneme,
fıkra, makale, söyleşi ve eleştirilerde, roman ve öykülerde; konuşma ve konferanslarda kısaca görüş ayrılığını gidermek için yapılacak her türlü anlatımda yer alır.
Tartışmacı Anlatımın Özellikleri
t Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
t Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile getirilir.
t Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
t Savunulan ve karşı çıkılan görüşlere yer verilir.
t İki farklı bakış açısının olduğu konular bu türde işlenmeye daha elverişlidir.
t Eleştirici bir bakış açısıyla yazılırlar. Anlatım tarzı sohbete varabilir.
t İhtimal bildirmeyen, kesin, kanıtlanmış bilgiler kullanılır.
ETKİNLİK
Tartışmacı anlatımla kısa bir metin oluşturunuz.
80
DİL VE ANLATIM 4
5.4. KANITLAYICI ANLATIM
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
“Sanat, toplum içindir” sözünü bütün sanatçılara kabul ettirmek isteyen bir
yazar, nasıl bir anlatım kullanmalıdır? Araştırınız.
UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI
1. Metin
FIRTINA
KUŞU’NDAN
Onu
ilk
defa
Meclis’in önünde ve kürsüde görüyordum. Eski
Anadolu, onun davetine,
her şekilde, her kıyafette
birtakım adamlar göndermişti. Bektaşi şeyhleri,
Konya çelebileri, medrese
uleması ayaklarında Eti
çarıkları, Asuri kılığında,
şarklı ağalar toplanmışlardı. Okulun yetiştirdiği kimseler, dağın, kırın
Resim 01.09 : İlk Türkiye Büyük Millet Meclis Binası
ve geleneğin yetiştirdiği
kimselerle birlikte toplantı
hâlindeyiz. Kürsüye çıktı ve davasını açıkladı. Bugünkü Türkiye, iyi söylenmiş bir söz üzerine kurulmuştur.
Fırtına kuşu, elinde kendinden başka bir kuvvet olmaksızın karşımıza çıktığı vakit, ona kim inanırdı; eğer sesinde büyük iman olmasaydı. Kelimeler ağzından çıktıkça
arkada bir şey kurulduğunu anlıyorduk. Konuşuyor ve bir şey bina ediyordu. Her kelime
kayaların içine oyulmuş çukurlara temel taşları gibi iniyordu. Kumral adamın mavi gözleri ara sıra dinleyenlere bakıyor.
Aramızdaydı, sesinde, eski bir milletin en iç kuvvetleri coşuyordu. Dinlemiyorduk,
görüyorduk; konuşuyordu, yapıyordu. Mücadele Kuşu kayanın üstünde kanatlarını aç-
81
DİL VE ANLATIM 4
mış, iki gök parçası gibi bakan gözlerini süzmüş, haykırıyor. Bu ses, ruhu derhâl etkisi
altında bırakıyordu.
Söz adamı, fiil adamının yollarını açtı. Memleketi kurtarmadan önce kalpleri yeisten kurtarmak lazımdı. Fırtına Kuşu en evvel kalpleri kazandı. Memleket kurtuluşunun
başında bir hatip vardır; onun askeri, teşkilatçı, ıslahatçı… Bütün diğer kuvvetleri, hatibin inandırdığı ruhlar üzerinde çalışmak imkânını buldular.
Felaket günleri içinde, o, çerçevesi uçurumdan ibaret bir kürsünün üstünde konuştu. O, cihan karşısına bir davacı gibi çıktı. Aynı kürsü üstünde o, bir gün hükümlerini
verdi. O gün, o, bir hâkimdi. Bir gün verdiği hükümleri yürütmek, tatbik etmek için icra
vazifesini aldı, topladığı orduların başına geçti.
Önümüzde giden Kuş, Kılavuz Kuş! Hepimizin kalbinde senden gelen bir ışık, yeni
ufuklara arkandan akıp gidiyoruz.
Hamdullah Suphi Tanrıöver
1. Hamdullah Suphi Tanrıöver, “Fırtına Kuşu” adlı yazısında Mustafa Kemal’in
ülkeyi kurtarması sırasında izlediği yolu hangi kanıtlardan yola çıkarak
anlatıyor?
2. Bu metinde dil hangi işlevde kullanılmıştır?
3. Kanıtlayıcı anlatımla yazılmış metinlerin yazılış amaçları nelerdir, bu metinden yola çıkarak açıklayınız?
?
KAVRAMLAR
Ortaya atılan herhangi bir konu, düşünce, görüş veya yargının okuyucu veya
dinleyiciye kanıtlama (ispatlama) yolu ile anlatılması için uygulanan bir anlatım türüdür. Genellikle makale, eleştiri, fıkra, röportaj, deneme gibi yazılı; konferans, açık
oturum, münazara gibi sözlü kompozisyonlarda kullanılır.
Kanıtlayıcı anlatımda, önce ortaya atılmış ve kanıtlanması gereken bir konu
bulunmalıdır.
Bu konu bütün yönleriyle tanıtılır ve sonra konunun kanıtlanmasına geçilir.
Bu safhada elde bulunan her türlü belge, başkalarının konu ile ilgili görüşleri, eğer
yapıldıysa deney ve gözlem sonuçları birer kanıt olarak ortaya sürülür. Bu anlatım
biçiminde bir başka üslûp olarak da önce yazarın katılmadığı zıt düşünceler söylenir
sonra bunların yanlışlığı belgeleriyle ispatlanır. Kısaca kanıtlayıcı anlatım inandırma,
aydınlatma, bir başkasına kendi görüşünü kabul ettirmenin bir toplamıdır.
82
DİL VE ANLATIM 4
ETKİNLİK
Siz de kanıtlayıcı anlatıma örnek olacak metinler bulup inceleyiniz.
Kanıtlayıcı Anlatımın Özellikleri
t İnandırma, aydınlatma, kendi görüşünü kabul ettirme amaç edinilir.
t Kavramları tanımlama ve açıklama önemlidir.
t Okuyucu ve dinleyiciyi ikna etmek, düşündürmek ve üzerinde durulan
konudan uzaklaşmamak için bazı kelime, kelime grupları ve cümleler
tekrar edilir.
t Konuşmacı ve yazar üzerinde durduğu konuyu aydınlatmak ve
düşüncelerini kabul ettirmek için örneklere başvurur.
t Konuşmacı ve yazar konuyu aydınlatmak maksadıyla farklı kişilerin
düşüncelerine müracaat eder.
t Kelimeler ve kelime grupları gerçek anlamında kullanılır.
t Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
t “Tanımlama, açıklayıcı betimleme, sınıflandırma örneklendirme,
karşılaştırma, tanık gösterme, sayısal verilerden yararlanma “ gibi
düşünceyi geliştirme yollarından faydalanılır.
t Kanıtlayıcı anlatımda hitap edilen toplumun kültür düzeyi ve beklentileri
önemlidir.
ETKİNLİK
Hamdullah Suphi Tanrıöver’in “Fırtına Kuşu” adlı yazısı ile aşağıdaki Cemal
Süreya’nın yazısının kanıtlayıcı anlatımın özellikleri bakımından karşılaştırınız.
83
DİL VE ANLATIM 4
2. Metin
Resim 01.10 : Yazar ve kalem
YAZARLIK YETENEĞİ YİTER Mİ?
Yazarlık yeteneği yiter mi? Eskiden yitmeyeceği kanısındaydım. Yazar nihayet, ilerleyemez, bir noktada kalırdı; niçin yeteneğini yitirsindi? Bu konuda okuduğum iki yazı
bende karıncalanma yarattı. Bunlardan biri oldukça eski: Bir mizah dergisinde belki de
bir Halkevi Dergisi’nde (unuttum şimdi), Hüseyin Rifat’ın eskiden ne güzel şiirler yazdığı,
hatta Hayyam’dan ne güzel çeviriler yaptığı ama artık yeteneğini iyiden iyiye yitirdiği
söyleniyordu. Fazla önemsememiş olacağım ki ya da Hüseyin Rifat gibi hiçbir zaman
yakınlık duymadığım bir şairle ilgili bir saptama bende hiçbir izlenim uyandırmamış
olacak ki okuyup geçmiştim. Sonra bir gün Sartre (Satr)’ın ‘Edebiyat Nedir?’ini okudum
(O kitabın çok önemli bulduğum son bölümü, yani yarısı Türkçeye çevrilmedi). Sartre da
Fransız edebiyatında bazı yazarların yeteneklerini yitirdiklerinden söz ediyordu. O zaman, o Mizah Dergisi’ndeki ya da Halkevi Dergisi’ndeki yazı da dirildi, yeni bir güncellik
kazandı bende.
84
DİL VE ANLATIM 4
Ama yine de yalnızca bir soruydu bu benim için: Yazar, nasıl olurdu da yazarlık
yeteneğini yitirirdi? Okumuş olduklarını hiç mi hiç okumamış, daha önemlisi, yazmış
olduklarını hiç mi hiç yazmamış bir duruma nasıl gelebilirdi?
Bu iki yazıyı okuyuşumun üzerinden yıllar geçti. Sonunda şu kanıya vardım: Yitiyor, yitebiliyor. Bir şair bir gün daha kötü bir şair, bir yazar daha kötü bir yazar hâline
gelebiliyor. Hatta, bir bakıma kendi eski yazdıklarının okuru olma düzeyini artık tutturamamaya başlıyor. Bunu, bir şairin, bir yazarın belli bir anda oluştuğu doruk anına ya
da durumuna artık bir daha ulaşamaması gerçeğiyle karıştırmayalım. Koşullar değiştiği için geri düşmüş olmak da ayrı şey. Yeni durumlara ayak uyduramadan da eskimiş
olmaktan da başka bir şey benim demek istediğim. Başarısızlıktan söz etmiyorum.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu son yıllarda eskimişti. Ama Necip Fazıl Kısakürek’te
bir yetenek erozyonu olmuştur. Bir Falih Rıfkı Atay da öyle... John Steinbeck (Con
Staynbek)’in son yıllarında, böyle bir durum görülmüştür. Öyle ki bu yazara Nobel
Ödülü’nün verilişi bazı çevrelerde sürpriz olarak karşılanmıştı.
Cemal SÜREYA
ETKİNLİK
Kanıtlayıcı, öğretici, açıklayıcı ve tartışmacı yazıları karşılaştırınız.
85
DİL VE ANLATIM 4
5.3. ZARF (BELİRTEÇ)
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
İsimleri niteleyen sözcüklere sıfat denildiğini öğrenmiştik. Aşağıdaki “Yer Altından Notlar” adlı metinden fiilleri durum, zaman, yer, azlık-çokluk yönünden pekiştiren sözcükleri bularak bunların sıfatlardan farkını ve sözcük türlerini öğrenmeye
çalışınız.
UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI
1. Metin
YERALTINDAN NOTLAR
Arkadaşlarımın alaylarından kurtulmak için kendimi derslere verdim, böylece başarılı öğrenciler arasına katıldım. Bunun etkisi olmadı değil. Ayrıca, onların
okuyamadıkları kitapları okuduğumu, adını bile işitmedikleri konularda bilgimin olduğunu yavaş yavaş anlamaya başladılar. Bana bir yandan hiç görmemişler gibi,
alaylı alaylı bakadursunlar, öte yandan akılca üstünlüğümü kabullenmişlerdi. Hele öğretmenlerimin ilgisini çekince durum iyice değişti. Alayların arkası hemen
kesildi, fakat düşmanlık olduğu gibi kaldı; aramızda soğuk, gergin bir hava esmeye başladı.
Sonunda buna dayanamayan gene ben oldum.
Yaşım ilerledikçe insanlara, arkadaşlara duyduğum
gereksinme de artıyordu. Bir kaçına dostluk niyetiyle
yaklaşmak istedimse de, doğal olamayışım yüzünden
çabalarım boşa çıktı. Sonunda bir tane arkadaş edineResim 01.11 : Yer Altında Notlar
bildim. Fakat daha o zamandan içimde yer etmiş olan
kitap kapağı
zorbalık hevesiyle arkadaşımı istediğim gibi yönetmeye çalışıyordum. Bana bütünüyle bağlandıktan sonra ondan nefret ederek, bu sefer de
kendimden uzaklaştırmaya başladım. Sanki amacım onu yenerek bana bağlandığını
görmekti. Öbürleri arasında yalnızca onu yenebilmiştim, çünkü bu çocuk hiçbirine benzemeyen, apayrı bir yaratılıştaydı.
86
DİL VE ANLATIM 4
Okulu bitirince ilk işim, bunca yıldır hazırlanmış olduğum mesleğimi bir yana bırakmak oldu. Geçmişle bütün bağlantılarımı kopararak, eskisiyle ilgili ne varsa hepsini
lanetleyip mezara gömmek istiyordum. Bütün bunlardan sonra kalkıp Simonov’a gitmek yenecek nane miydi? Sabah, sanki her şey biraz sonra başlayacakmış gibi, erkenden yatağımdan fırladım. O gün yaşantımı kökünden değiştirecek bir olayın yüzde yüz
başıma geleceğine inanıyordum. Böyle şeylere alışık olmadığımdan mıdır nedir, ufak da
olsa bir dış olayın yaşantımı tümüyle değiştirmesini bekleyip durmuşumdur. Neyse; o
gün işime gene zamanında gittim, şölen hazırlığı için de iki saat önce daireden sıvaştım.
Çok sevinmiş demesinler diye, buluşma yerine herkesten önce gitmemeye ayrıca önem
veriyordum. Fakat üzerinde durulacak öylesine çok konu vardı ki, düşündükçe aklımı
oynatacak gibi oluyordum.
DOSTOYEVSKİ
KAVRAMLAR
Fiillerden ve sıfatlardan ya da başka bir zarftan önce gelerek bu kelimelerin
anlamlarını durum, yer, azlık-çokluk bakımından pekiştiren sözcüklere zarf (belirteç)
denir.
ZARFLAR
Durum Zarfları
Zaman Zarfları
Yer ve Yön Zarfları
Azlık - Çokluk
Zarfları
Soru Zarfları
1. Durum (Hâl) Zarfları: Hâl ve tavır ifade eden zarflardır. Fiillerden önce gelip
eylemin nasıl yapıldığını bildiren sözcüklere denir. Fiilleri veya fiilimsileri, nitelik, sebep, kesinlik, olasılık, yineleme, yaklaşıklık gibi anlamlarla belirten zarflardır.
İstanbul Boğaz’ını yüzerek geçti.
Bu gece yıldızlar pırıl pırıl yanıyordu.
Öfkeyle kalkan, zararla oturur.
Kemal, yavaş yavaş yürümeye başlamıştı.
Benimle çok güzel konuşuyor.
Kasabaya ulaşmak için durmaksızın yürüdüm.
ETKİNLİK
Durum zarflarının cümledeki işlevleri nelerdir? Araştırınız.
87
DİL VE ANLATIM 4
Bazı sıfat özelliği taşıyan sözcükler cümlede durum (hâl) zarfı olarak kullanılırlar. Bunları sıfatlarla karıştırmamalıyız.
İyi adam sözünden belli olur. (sıfat)
Bu cümlede “iyi” sözcüğü sıfattır. Adamı niteliyor.
“Elbise ona iyi yakıştı.” (zarf )
Bu cümlede ise “iyi” sözcüğü zarftır, çünkü fiili pekiştiriyor.
2. Zaman Zarfları: Fiillerden önce gelip onların anlamlarını zaman bakımından
belirten sözcüklere denir. Zaman ifade eden bu sözcükler, zarf olarak kullanılan çeşitli zaman isimleridir.
Başlıca zaman zarfları şunlardır: Bugün, yarın, dün, şimdi, yazın, kışın, sonra,
erken, daha, öğleyin, akşam, sabah, sabahleyin, akşamleyin, hemen ...
Bugün çalışan, yarın rahat eder.
Ödevimi dün bitirdim.
İstersen hemen gelirim.
Betül yazın köye gidecekmiş.
Doğalgaz faturasını ödemek için işten erken çıkmış.
ETKİNLİK
Zaman zarflarını diğer zarflardan nasıl ayırt ederiz?
3. Yer-Yön Zarfları: Fiilleri veya fiilimsileri yer-yön bakımından belirten zarflardır.
Başlıca yer-yön zarfları şunlardır: İleri, aşağı, geri, yukarı, beri, içeri, dışarı, öte...
Adımını ilk önce o ileri attı.
Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.
Çocuklar içeri girdi mi?
Yaşlı adam birden geri döndü.
Not: Yer-yön zarfları çekim eki alırsa isimleşir.
Ufuk, kapı açılınca içeri girdi. (Zarf)
Ufuk, kapı açılınca içeriye girdi. (İsim)
88
DİL VE ANLATIM 4
ETKİNLİK
Bazı yer-yön zarflarını işaret sıfatları ile karıştırmamak gerekir. Bunlardan
hangisinin sıfat, hangisinin zarf olduğunu anlamak için cümledeki görevine bakmalıyız. Sıfatlar isimleri; zarflar ise fiilleri niteler.
t Biraz yukarı kata çıkmak istiyorum. (sıfat)
Bu cümlede yukarı sözcüğü sıfattır, çünkü “kat” ismini nitelemiştir.
t Biraz yukarı çıkmak istiyorum. (zarf )
Bu cümlede yukarı sözcüğü zarftır, çünkü fiili nitelemiştir.
“Aşağı kattan gürültü çınınca, hep birlikte aşağı indik.” Siz de bu cümledeki
“aşağı” sözcüklerinin türlerini bulunuz.
4. Nicelik (Azlık-Çokluk) Zarfları: Bir sıfattan, bir fiilden ya da bir zarftan önce
gelerek onların anlamlarını azlık-çokluk bakımından pekiştiren sözcüklere denir.
Başlıca azlık-çokluk zarfları şunlardır: en, pek, daha, çok, az, biraz, fazla, hayli, oldukça, epey, pek çok, pek az, çok az, gayet, hiç…
En güzel yıllarımı onun için harcadım.
Bugün pek güzel çalıştım.
Bu ev daha güzelmiş.
Canan çok düzenli bir kızdır.
Tabağıma yemeği az doldur.
Kitabın biraz yıpranmış.
5. Soru Zarfları: Eylemin anlamını soru yoluyla belirten zarflardır, daha doğrusu diğer zarfları ve cümledeki zarf tümlecini bulmaya yarayan soru sözcükleridir.
Başlıca soru zarfları şunlardır: ne, ne zaman, ne kadar, nasıl, niçin, ne diye, ne
biçim.
Ne yapıyorsunuz?
Ne zaman balık tutmaya gideceğiz?
Yolun bitmesine ne kadar kaldı?
Sana bunu nasıl yaparlar?
Niçin bunları çantana koymadın?
Yarışa ne diye benden izinsiz katıldın?
Kitapları masanın üstüne ne biçim dizmişler?
89
DİL VE ANLATIM 4
ETKİNLİK
MALEZYA’DA KOPEKBALIĞI AVI
Üç dört gemici hafif bir tekneye atlayıp köpekbalığı aramaya koyulurlar. Köpekbalığı sürüsüne rastladılar mı, tekneyi sürünün ortasına korkusuzca sevk ederler. Sandalın içindeki en usta avcı küpeşteden eğilip elindeki kargıyı bir canavarın sırtına hızla
saplar. Ne tuhaftır, yaralanmış olan hayvan, sanki acısını duyduğu yaranın nereden geldiğini anlamak, düşmanını yakından tanımak ister gibi birkaç dakika sonra yaralandığı
noktada dışarı çıkar. Avcı, kendini denize atar ve elindeki üç çatallı bir aleti hayvanın
ağzına yerleştirir. Kapatamadığı ağzından karnına sular hücum eden köpekbalığı biraz
sonra ölür.
Küçücük bir beceriksizliğin ufak bir yanlış hesabın ya da tahmin hatasının hayatlarına mal olabileceği bu tehlikeli av, Malezyalı denizcilerin çok sevdikleri bir spor ve
eğlencedir.
C.Saraçoğlu,
Hürriyet Gazetesi
a. ” En usta avcı elindeki çatallı kargıyı canavarın ağzına yerleştirir.” cümlesinde
“avcı” ismini niteleyen “usta” sıfatından önce kullanılan “ en” sözcüğü avcının,
diğer avcılardan daha üstün, daha yetenekli olduğunu bildirmek suretiyle
sıfatın anlamını pekiştiriyor.
“En, daha, çok” gibi sözcüklerin ne çeşit zarf olduklarını hatırlayınız.
b. ”Köpekbalığı sürüsüne rastladılar mı, tekneyi sürünün ortasına korkusuzca
sevk ederler.” cümlesinde geçen “korkusuzca” sözcüğü fiilin bildirdiği eylemin
nasıl yapıldığını anlatmaktadır.
Yukarıdaki cümlede işlevi anlatılan “korkusuzca” ne çeşit bir zarftır?
c. “Karnına sular hücum eden köpekbalığı biraz sonra ölür.” cümlesindeki “biraz
sonra” ifadesi köpekbalığının ölüm vaktini bildirmektedir.
Yukarıdaki cümlede işlevi anlatılan “biraz sonra” ne çeşit zarftır?
90
DİL VE ANLATIM 4
6.1. DÜŞSEL (FANTASTİK) ANLATIM
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
Düşsel, bir başka adıyla fantastik metinler, insanların her dönemde ilgisini
çekmiştir. Dünya edebiyatına baktığımızda masallarla bilim kurgu arasında sayısız
ilişki olduğunu görürüz.
Eserlerinde masallardan yola çıkarak düşsel (fantastik) metinler oluşturan yazarlardan birkaçını okuyunuz.
UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI
1. Metin
Resim 01.12 : Yüzüklerin Efendisi Serisinden Bir Sahne
YAŞLI ORMAN
Merry. “Shire’dan ayrıldınız, artık dışarıda, Yaşlı Orman’ın kenarındasınız.”
“Burası için anlatılan hikâyeler doğru mu?” diye sordu Pippin. “Hangi hikâyeleri
kastettiğini bilmiyorum,” diye cevap verdi Merry. “Eğer Tombiş’in dadılarından dinlediği, umacılarla, kurtlarla falan ilgili eski gulyabani hikâyelerini kastediyorsan, cevabım
hayır olur. En azından ben onlara inanmıyorum. Fakat Orman tuhaf bir yerdir, içindeki
her şey, tabiri caizse, Shire’daki şeylerden çok daha fazla canlı, olup bitenlerin çok daha
farkındadır. Ve ağaçlar yabancılardan hoşlanmaz. Seni gözlerler. Gündüz vakitleri genellikle sadece izlemekle yetinirler, pek bir şey yapmazlar. Zaman zaman en düşmanca
olanları üstüne bir dal düşürür veya yoluna bir kök çıkarır, ya da bir sarmaşık uzatıp seni
tutmaya çalışır. Fakat gece işler gayet ürkütücü olabiliyormuş, öyle diyorlar. Hava ka91
DİL VE ANLATIM 4
rardıktan sonra ben burada ya bir kere, ya iki kere bulunmuşumdur, o da sadece Çalıçit
yakınlarında.
Bütün ağaçlar birbirleriyle fısıldaşıyor, anlaşılmaz bir lisanda haberleri ve planları birbirlerine aktarıyor gibiydiler; rüzgâr yokken bile dallar sallanıp etrafı yokluyordu.
Ağaçların gerçekten hareket ettiklerini, yabancıları kuşattıklarını ve içlerine hapsettiklerini de anlatırlar. Nitekim, yıllar önce Çalıçit’e saldırmışlar: Gelip çitin hemen kıyısına
dikilmiş, çite abanmaya başlamışlar. Fakat hobbitler gelip yüzlerce ağacı kesmiş, kestiklerini Orman da üst üste yığıp büyük bir ateş yakmış ve Çalıçit’in doğusundaki bütün
araziyi uzun bir şerit halinde tutuşturup kül etmiş. Bundan sonra ağaçlar saldırıyı kesmiş, fakat bize düşman olmuşlar.
“Tek tehlike ağaçlar mı?” diye sordu Pippin. “Ormanın derinliklerinde ve öbür
ucunda yaşayan çeşit çeşit garip şeyler var,” dedi Merry, “ya da en azından öyle olduğunu duydum; yalnız ben hiçbirini görmedim. Fakat iz bırakıp yol açan bir şeyler var. Ne
zaman içeri girseniz yeni açılmış yollara rastlarsınız; fakat zaman zaman garip bir şekilde yer değiştirir bu yollar sanki. Bu tünelde pek uzak olmayan bir yerde, önce Şenlik Ateşi
Meydanı’na, oradan da aşağı yukarı bizim gideceğimiz yöne, doğuya ve biraz da kuzeye
doğru ilerleyen geniş bir yolun girişi var, daha doğrusu çoktandır vardı. Ben de şimdi o
yolu bulmaya çalışacağım.” Böylece hobbitler tünel kapısından ayrılıp midillilerini geniş çukurun karşı kenarına sürdüler. Öte tarafta, Çalıçit’in yüz metre kadar ilerisindeki
Orman’a doğru ilerleyen belli belirsiz bir patika vardı; fakat yol onları ağaçların altına
getirir getirmez yok oldu.
YÜZÜKLERİN EFENDİSİ (kısaltılmıştır.)
J.R.R.TOLKIEN R.R.T79
1. Yüzüklerin Efendisi” kitabından alınmış bu metni fantastik anlatımın özellikleri bakımından inceleyiniz?
2. Bu metinde dil hangi işlevinde kullanılmıştır? Açıklayınız.
?
KAVRAMLAR
“Yüzüklerin Efendisi” düşsel (fantastik) anlatım tarzına dünya edebiyatından
verilebilecek örneklerden biridir.
İnsanoğlu binlerce yıldan beri düşler kurmuştur. Zaman içinde kurduğu düşlerini çeşitli biçimlerde yansıtmıştır. Bunu bazen bir resimle, bazen bir tiyatro oyunuyla bazen de bir romanla diğer insanlara ulaştırmanın bir yolunu bulmuştur.
Düşsel anlatılarda zaman hep değişik düzlemlerde geçer. İnsanlara sunulan
92
DİL VE ANLATIM 4
dünya düşsel bir dünyadır. Bu tür metinlerde yer alan ya da anlatılan olaylardaki kişiler oldukça çeşitlidir. Bunların bir bölümü insanüstü ve tabiat dışı varlıklardır: cinler,
periler, devler, ejderhalar… Masallarda olağanüstü ögeleri gerçek dünyaya aktarmak için fantastik yani düşsel olanın insancıllaştırılması söz konusudur. Hayvan masallarının kahramanları devler, canavarlar, cinler, periler insancıl bir seviyeye indirilmiş olarak çıkarlar karşımıza. İnsanlar iyi ve kötü olarak yer alırlar düşsel metinlerde.
ETKİNLİK
Edebi metinlerde düşsel âlemin kullanılmasının ne gibi yararları olabilir?
Düşsel metinlerde anlatılan olaylar herhangi bir haritada bulabileceğimiz
bir coğrafyada ya da belirli bir yerde geçmez. Anlatılanların geçtiği yer masala
özgü bütünüyle düşsel bir ülkedir. Örneklendirecek olursak özellikle Binbir Gece
Masalları’nda Kaf Dağı her zaman karşımıza çıkar. Bir masal dağı olarak nitelendirebileceğimiz Kaf Dağı zümrütten yapılmış ve gökyüzünün rengini veren bir yerdir. Olayların geçtiği yer gibi zaman ögesi de belirsizdir. Metinlerde daha çok –miş’li
geçmiş zaman, şimdiki zaman, geniş zaman kipleri kullanılır. İnsanlara ahlak dersi
vermek amacıyla yazılmış olan hayvan masallarında hayvanlar kendilerine özgü niteliklerini kaybederek insan kimliği içindedirler. Bu tür masalların bilinen en eski örneği eski Hint edebiyatında Kelile ve Dimne ve eski Yunan edebiyatında Aisopos’un
masallarıdır.
On sekizinci yüzyılda yaşamış bir yazar olarak Aziz Efendi oldukça ilginç eserine Muhayyelat, yani hayaller adını vermiştir. Eserde insanı hayrete düşüren hayaller,
buluşlar, ibretler, ahlak, tasavvuf, fazilet dersleri önemli yer tutar. Bu hayaller o kadar
önemli, şaşırtıcı ve moderndir ki bizi Walt Disney’in dünyasına benzer fantazyalar,
sürprizlerle dolu bu dünyanın sınırsızlığında benzersiz bir yolculuğa çıkarırlar:
“Civarda birkaç kapıyı daha çalarak sordum, Abbas Ağa ve konağını kimse
bilemeyince Müezzin Remzi Efendi aklıma geldi. Remzi Efendi beni görünce:
– Vay beyim, sefa geldin! Sizi buraya hangi rüzgârlar attı, demez mi?
Ben biraz hayret ederek:
– Kardeşim, dedim. Bilmem nasıl oldu da şaşırdım. Hani dün sizinle birlikte
Molla Emin’in nikâhını kıydığımız konak, Abbas Ağa’nın evi var ya orayı arıyorum.
Fakat bir türlü bulamıyorum. Siz lütfedip kulunuza gösterir misiniz?
Baktım Remzi Efendi durgunlaştı ve bana bir tuhaf bakarak:
93
DİL VE ANLATIM 4
– A, İbrahim Çelebi, sana bir hâl mi oldu? Ne konağı, hangi Abbas Ağa, hangi
nikah? Ben sizi görmeyeli bir sene oluyor. Ne garip şeyler söylüyorsun, dedi.
– A, birader! Daha dün yanıma oturduğun, bana şöyle sordun, ben sana böyle
cevap verdim, diye konuşmaya devam ettiğimi görünce:
– Vah vah çelebim! Sen git bir kan aldır, bir koyuca şerbet içmeyi de ihmal
etme, dedi. O zaman bu işte bir acayiplik olduğunu anladım.
ETKİNLİK
Düşsel anlatım daha çok hangi metin türlerinde kullanılır?
Düşsel anlatım masal, fabl, roman, şiir ve tiyatro gibi edebi türlerde kullanılan
bir anlatım biçimidir.
Düşsel Anlatımın Özellikleri:
t Düşsel anlatımda konu; olağanüstü ve fantastik özelliklere sahip, hayal
ürünüdür.
t Zaman belirli ya da belirsizdir; olağanüstü özelliklere sahip olabilir.
t Mekân, olağanüstü, düşsel öğelerden oluşmuş olabilir. Mekân günlük
yaşamda karşılaşamayacağımız niteliktedir.
t Kişiler çoğu zaman gerçekten uzak kişilerdir. Olağanüstü nitelikte
olabilirler.
t Düşsel anlatımda hayal, varsayım, abartma, kişileştirme gibi unsurlar çok
kullanılır.
t Daha çok di’li veya miş’li geçmiş zaman kipi kullanılır.
t Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
t “Tanımlama, açıklayıcı betimleme, sınıflandırma örneklendirme,
karşılaştırma, tanık gösterme, sayısal verilerden yararlanma “ gibi
düşünceyi geliştirme yollarından faydalanılır.
94
DİL VE ANLATIM 4
ETKİNLİK
Düşsel anlatıma dünya edebiyatından başka örnekler olup olmadığını araştırınız.
Düşsel metinlerden ilk akla gelenler içinde Franz Kafka’nın Değişim adlı eseri
yer almaktadır. Eserin kahramanı Gregor Samsa bir sabah yatağında uyandığında
böcek olduğunu görür.
“Bir sabah tedirgin düşlerden uyanan Gregor Samsa devcileyin bir böceğe dönüşmüş buldu kendini. Bir zırh gibi sertleşmiş sırtının üzerinde yatıyor, başını biraz
kaldırınca yay biçiminde katı bölmelere ayrılıp bir kümbet yapmış kahverengi karnını görüyor; bu karnının teperinde yorgan, her an kayıp tümüyle yere düşmeye hazır, ancak zar zor tutunabilmekteydi. Vücudunun kalan bölümüne oranla acınacak
kadar cılız bir sürü bacakçık ne yapacaklarını şaşırmış, gözlerinin önünde aralıksız
çakıp sönüyordu.”
“Bana ne oldu böyle?” diye düşünüyordu Gregor Samsa. Hayır! Düş falan değil
bu. Odası, biraz küçük olmakla beraber tastamam bir insan odasıydı ve enikonu aşinası bulunduğu dört duvar arasında sessiz sakin duruyordu. Ambalajlarından çıkarılmış kumaş örneklerinden bir koleksiyonun yayıldığı masanın üzerine –Samsa bir
firmanın pazarlamacılığını yapıyordu- kısa süre önce resimli bir dergiden kesip altın
yaldızlı şirin bir çerçeveye geçirdiği bir resim asılmıştı.
Bu konuda dünya edebiyatında öne çıkan yazarlardan bir tanesi de Annabel
Lee adlı şiiriyle tanıdığımız Edgar Allen Poe’dur. Bir türlü uyum sağlayamadığı bir
dünyada kurtuluşu düşlerde buldu. Evreka adlı kitabının başına: ”Bu kitabı, düşlerin
tek gerçeklik olduğuna inananlara adıyorum” diye yazdı. Charles Baudlaire’in “çağımızın en güçlü yazarı.” olarak nitelendirdiği Edgar Allen Poe, yazdığı özgün düşsel ve
korku dolu metinlerle birçok yazarı da derinden etkiledi.
Bazı edebi metinlerde ve filmlerde hayale, düşlere sığınmak insanların yaşadığı günlük gerçek dünyadan kısa bir zaman dilimi için bile olsa uzaklaştırdığı da
kabul gören düşüncelerdendir.
ETKİNLİK
Düşsel anlatımla oluşturulmuş bir romandaki anlatımın özelliklerini bulmaya
çalışınız.
95
DİL VE ANLATIM 4
Düşsel anlatımın dünya edebiyatında en çarpıcı örneklerinden en önde gelenlerinden biride “Gulliver’in Gezileri” adını taşır. İngiliz edebiyatının en büyük kara
mizah ustalarından biri olan Jonathan Swift, Gulliver’in Gezileri adlı eserini beş yılda
tamamlamıştır. Çoğumuzun bir çocuk kitabı olarak bildiği Gulliver’in Gezileri, gerçekte bir kara mizah başyapıtıdır. Yazar bu kitapta Gulliver adlı karakterle girdiği her
topluma kolayca uyum sağlayabilen, günlük uğraşlar içinde kendisini kaybeden tipik bir adamı ele alır. Onu çeşitli hayali ülkelerde yolculuğa çıkartır. Kitabın son bölümünde, hayal kırıklığına uğramış bir Gulliver ile karşılaşırız.
Jonthan Swift, bu hayali ülkeleri anlatırken bir yandan da bireysel ve toplumsal
yaşamdaki çöküntüyü de irdeler. İroniyi ustalıkla kullandığı kitabının konusu kısaca
şöyledir: Doktor olarak çalıştığı Antelope adlı gemiyle 1688’de Güney Denizlerine
gitmek üzere Lemuel Gulliver, Bristol’den ayrılır. Gemi fırtına sonucunda parçalanır.
Gulliver, yüzerek karaya çıkar. Sahile ayak basar basmaz uykusu gelir, yatar. Uyandığı zaman kendisinin binlerce incecik iplikle bağlandığını görür. Gulliver o zamana
kadar kimsenin bilmediği ve boyları on beş santimetre olan Liliputların tutsağıdır.
Vücudu üzerinde oynaşan bu insanlar, zehirli mızraklarıyla Gulliver’i tehdit ederler.
Gulliver, Liliputların hayretini uyandırır. Şimdiye kadar böylesine büyük bir insan
görmemişlerdir. Gulliver, ülkenin Mildendo adındaki başkentine getirilir. Kendisine
Liliput dili öğretilir ve imparatorun huzuruna çıkarılır. Gulliver’in tarağı, tabancası ve
saati Liliputlar arasında büyük ölçüde hayret yaratır. Ona “Büyük İnsan Dağı” adını
verirler:
“Vücudumun her tarafında aynı ince ipleri hissediyordum. Yalnızca gökyüzüne bakabiliyordum. Derken, küçük ve canlı bir şeyin sol bacağımdan yukarı doğru
çıktığını fark ettim, göğsüme doğru yavaş yavaş ilerleyerek neredeyse çeneme varmıştı. Gözlerimi elimden geldiğince aşağı doğru eğip baktığımda bunun sırtında bir
sadak, ellerinde ok ve yaylarıyla boyu on beş santimetreyi geçmeyen, insana benzer
bu yaratık olduğunu gördüm. Bu arada aynı türden en azından kırk yeni yaratık da
ilkinin peşinden geliyordu. Şaşkınlık içinde öyle bir çığlık kopardım ki, hepsi çil yavrusu gibi bir yana savruldu.”
Düşsel anlatım masal, roman, şiir ve tiyatro gibi edebi türlerde kullanılan bir
anlatım biçimidir.
96
DİL VE ANLATIM 4
Düşsel Anlatımla; Düşsel Olmayan Metinlerin Benzer ve Farklı Yönleri:
Benzerlikleri:
t Her iki anlatımda da yapıyı meydana getiren ögeler (kişi,zaman,mekân,ve
olay örgüsü) vardır.
Farklılıkları:
Düşsel Anlatım:
t Düşsel anlatımda konu; olağanüstü ve fantastik özelliklere sahip, hayal
ürünüdür.
t Zaman belirli ya da belirsizdir. Bazen zaman ötesi nitelikler taşır.
t Mekân olağanüstü, düşsel ögelerden oluşmuş olabilir. Mekân günlük
yaşamda karşılaşamayacağımız niteliktedir.
t Kişiler çoğu zaman gerçekten uzak kişilerdir. Olağanüstü nitelikte
olabilirler.
Düşsel Olmayan Anlatım:
t Konu yaşanmış ya da yaşanabilir olmalıdır.
t Günlük yaşama ait unsurlar konu olabilir.
t Zaman içinde bulunduğumuz zamanın özelliklerine sahiptir.
t Mekân, olağanüstü düşsel ögelerden uzak sıradan, günlük yaşamda
karşılaşacağımız mekânlardır.
t Kişiler gerçekte olabilecek, sıradan, günlük yaşamda karşılaşabileceğimiz
kişilerdir.
ETKİNLİK
Düşsel anlatımla kısa bir metin oluşturunuz.
BİRAZ DAHA DÜŞÜNELİM
Yukarıdaki metinden hareketle düşsel anlatımla gerçeklik ilişkisini araştırarak
düşününüz.
97
DİL VE ANLATIM 4
6.2. GELECEKTEN SÖZ EDEN ANLATIM
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
Ütopya, aslında olmayan, tasarlanmış olan ideal toplum şekli anlamı taşır.
Köken olarak Yunanca “yok/olmayan” anlamındaki ou, “mükemmel olan” anlamındaki eu ve “yer/toprak/ülke” anlamındaki topos sözcüklerinden türemiştir. Kullanımı Thomas More’un 1516’da yazdığı De Optimo Reipublicae Statu deque Nova
Insula Utopia veya kısaca Utopia isimli kitabıyla yaygınlaşmıştır. Aşağıda bu kitabın
içeriğiyle ilgili bir bölüm okuyacaksınız.
Ütopya gibi gelecekten söz eden anlatıma örnek olabilecek başka kitapları da inceleyiniz.
UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI
1. Metin
ÜTOPYA
Ütopyalılar, bütün
savaş tutsaklarını değil de
ancak silah elde yakaladıklarını köle yaparlar. Klan
ya da başka memleketlerde köle olanlar, Ütopya’ya
ayak basar basmaz özgür
sayılırlar. Ama Ütopyalılar
arasında ağır suç işleyenler, kölelikle cezalandırılır.
Bazen de başka ülkelerde
ağır suçlar işleyip ölüm
Resim 01.13 : Bir ütopya hayali çalışması
cezasına
çarptırılanlar,
Ütopya’da köle olurlar. Bu çeşit köleler çok boldur orada. Bunların çoğunu pek az bir parayla hatta genel olarak bedavaya alırlar. Bu köleler durmadan çalışmak zorundadırlar.
Kendi aralarından köle olanlara daha da sert davranırlar. Çünkü Ütopyalı köleler, bu kadar kusursuz bir devlette en erdemli şekilde eğitildikten sonra gene de kötülük yaptıkları
için daha da kötü sayılır, daha büyük bir cezayı hak eder onların gözünde.
Bir başka çeşit köleleri de vardır onların: Bazen başka bir ülkede didinip duran yok-
98
DİL VE ANLATIM 4
sul bir işçi, kendi isteğiyle Ütopya’da köle olur. Ütopyalılar böylelerine çok iyi davranırlar; nerdeyse kendi özgür yurttaşlarıymış gibi saygı gösterirler onlara. Yalnız bu adamlar
daha çok çalışmaya alışık oldukları için biraz daha fazla iş verilir onlara. Bu yabancı
köleler Ütopya’dan gitmeye niyetlenirse (ki binde bir olur bu) Ütopyalılar onu zorla tutmazlar, eli boş da göndermezler kendi ülkesine.
Önce de söylediğim gibi hastalara büyük bir sevgiyle bakarlar. Yeniden sağlığa
kavuşsunlar diye ne ilaç esirgenir ne de besleyici yiyecekler. Çaresiz hastalıklara tutulanları avutmak için yanlarına oturur, onlarla konuşur, ellerinden geleni yaparlar.
Uzun süre önce Ütopyalıların yardımıyla baskıdan kurtulan hiç kimseye boyun
eğmeden özgür yaşayan komşu ülkelerin halkı, Ütopyalıların hukuk işlerindeki ustalığını bilirler. Onlardan, bazen bir yıl bazen da beş yıl için yönetici ve yargıç alırlar. Bir
yargıcın çalışma süresi bitince şerefler ve ödüller bağışlayarak onu Ütopya’ya geri götürüp bir yenisini alırlar yerine. Bu sayede komşu ülkelerin kendi devlet işlerini çok akıllıca
düzenledikleri su götürmez. Çünkü bir devletin gelişmesi de yıkılması da o devleti yönetenlerin ve yargıçların elindedir. Ütopyalılar; bir süre sonra kendi ülkelerine döneceklerini, orada paranın hiçbir değeri olmadığını bildikleri için rüşvet alıp da namus yolundan
şaşmazlar. O ülkede yabancı oldukları, halkı tanımadıkları için ne kimseyi kayırırlar ne
de kimseye kötü niyet gösterirler. Oysa bu iki şey yani yargıçların adam kayırmaları ve
para tutkusuna kapılmaları, bir devletin en sağlam ve en güvenilir yanı olan adaletini
yıkıverir.
Ütopyalılar; savaştan da vuruşmadan da pek hayvanca bir şey diye tiksinir, iğrenirler. Kaldı ki bu işi insanların yaptığı kadar hiçbir hayvan yapmaz. Bütün öteki ulusların tersine savaşta kazanılan şerefi şerefsizliğin ta kendisi sayarlar. Gerçi her gün savaş
talimleri yaparlar hem de yalnız erkekler değil, kimi günler kadınlar da bu talime katılırlar ama bunu gerekince elleri silah tutabilsin diye yaparlar; savaşa yalnız yurtlarını savunmak, dostlarının topraklarını düşmanlardan ya da zorbaların boyunduruğu altında
ezilen bir ulusu kölelikten kurtarmak, kendi güçleriyle kurtarmak için girerler. Bunu da
sadece acıma duygusuyla yaparlar. Dostlarının yardımına sadece onları savunmak için
koşmazlar, zaman zaman da onlara daha önce yapılmış kötülüklerin öcünü almaya giderler. Ama bunu, daha iş tazeyken, kendilerine danışıldığı, öğüt istendiği zaman yaparlar. Davayı haklı görürlerse ve karşı taraf istenen hakları yerine getirmezse onu suçlu ve
savaşın başlıca sorumlusu sayarlar.
Thomas MORE
?
1. “Ütopya” kitabından alınmış bu metni gelecekten söz eden anlatımın
özellikleri bakımından inceleyiniz?
2. Bu metinde dil hangi işlevinde kullanılmıştır? Açıklayınız.
3. “Ütopya” ile bir önceki konudaki “Yaşlı Orman” adlı metni karşılaştırarak
farklarını bulmaya çalışınız.
99
DİL VE ANLATIM 4
KAVRAMLAR
Bu anlatımlı metinlerde olandan çok olması istenen anlatılır. Verilerden yola
çıkılarak geleceğe ait tahminler yapılır. Gelecekten söz eder. Gelecekten söz eden
anlatım roman, hikâye, tiyatro, şiir, deneme gibi metin türlerinde kullanılır.
Bilimkurgu eserleri bu anlatım tarzıyla yazılır. Masalla teknolojinin bir araya
gelmesi şeklinde tanımlayabiliriz gelecekten söz eden anlatımlar içinde yer alan bilimkurguyu. Bilimkurgu büyük bir düş gücünün sonucudur.
Özellikle gelecek zamanlardan ortaya çıkacak dünyalar, toplumlar ve canlılar hiç bilmediğimiz, duymadığımız bilimler, teknikler oluşturan bir edebiyat türüdür bilimkurgu. Bilimkurgunun ilk örneklerine XIX. yüzyılın sonunda Jules Verne,
H.G.Wells gibi yazarlarda rastlarız. Bu eserler bilimkurgu roman ve hikâyelerinin ilk
örnekleri sayılabilir. Jules Verne’in eserleri bilimsel buluşları önceden haber verir bir
bakıma. İngiliz yazar H.G.Wells’in Görünmeyen Adam adlı romanı bu çalışmaların ilk
sıralarında yer alır. Aldous Huxley’in Yeni Dünya adlı romanı bilimsel roman türüne
yeni açılımlar kazandırmıştır.
BİLGİ KUTUSU
Gelecekten söz eden anlatım “ ile “Düşsel anlatım” arasındaki benzerlik ve farklılıklar
t Gelecekten söz eden anlatımda ve düşsel anlatımda kişinin kendi hayal
dünyasındakiler dile getirilir ve buna göre bir anlatım yolu seçilir.
t Düşsel anlatımda gerçeklikle ilgisi olmayan tamamen çağrışımlara dayalı
olaylar, kişiler, zamanlar anlatılır ve yapı unsuruyla konu ve tema oluşturulur.
Gelecekten söz eden anlatımda ise gerçeklerden yola çıkılarak tahmine
dayalı bir anlatım yolu benimsenir. Yani gelecekten söz eden anlatım
gerçeğe daha yakındır.
ETKİNLİK
Gelecekten söz eden metinlerin ortak özellikleri nelerdir?
100
DİL VE ANLATIM 4
Gelecekten Söz Eden Anlatımın Özellikleri
t Gelecekten söz eden metinler varsayım ile oluşmuştur.
t Verilerden yola çıkılarak geleceğe ait tahmin yapılabilir.
t Olandan çok olması istenilen anlatılır.
t Gerçekleşmesi mümkün olmayan tasarı ve düşünceler anlatılır.
t Genellikle gelecek zaman ifadesi kullanılır.
Bilimkurgu eserleri geçmişe yönelik değildir. Yazar insanın akıl gücünü kullanarak her problemi çözebileceğine inanır. Nitekim bu türün yaygınlaşıp gelişmesinde
büyük katkısı olan Amerikalı bilim gazetecisi Hugo Grensback bu inançla oluşturduğu Ralph 124 adlı romanında fiziksel yasalara uyarak insanın her şeyi başarabileceğini söyler. Öte yandan “radar, uzak uçuşu, filoresanla aydınlatma, radyodifüzyon ve
televizyonla uykuda öğretim” gibi konular üzerinde durur (Özdemir, 1991).
Bilimkurguda temel konuları şöyle özetleyebiliriz:
Uzayla İlgili Olanlar: Uzayla ilgili çalışmalar, savaşlar önemli bir yer tutar. Galaksiler arasında yolculuk yapan uzay gemileri, farklı uygarlıkta yaşayan imparatorluklar en çok işlenen konulardır.
Zaman İçinde Yolculuklar: Bilimkurgu ürünlerinde görülen temel konulardan biri de zamana yöneliktir. Zaman içinde yapılan düşsel bir deneyim olarak bilimkurgu türünün haritasında önemli bir yer tutar zaman içinde yolculuklar. (Özdemir,
1991).
Makinelerle Savaş: Makineler, dev bilgisayarlar, uzay gemileri, robotlar, bilimkurgu ürünlerinde çokça yer alırlar. İnsanoğlunun yaptığı makineler insanoğlunu buyrukları altına almak isterler. İnsanoğlu kendi yarattığı makinelerle savaşmaya
başlar sonunda. Bu ise insanın mutsuz olmasına yol açar genellikle.
Yeni Bir İnsan Yaratma: Yeni bir insan tipi yaratmak için yapılan arayışlar ve
çalışmalar bilimkurgu ürünlerinde en çok işlenen konulardır. İşlediği konu ne olursa
olsun bilimkurgu ürünlerinde yaşanılan zamanın dışına çıkılır. Bilinenden bilinmeyene yolculuk, gelecek zamanın getireceklerini düşleme bilimkurgunun en belirleyici özelliklerinden sayılmaktadır.
101
DİL VE ANLATIM 4
ETKİNLİK
Aşağıda okuyacağınız metni bilimkurgu ürünlerinde bulunan özellikler yönünden inceleyiniz.
“Yaratık, uzantısıyla dokununca, aydınlandı karşısındaki ekranlardan biri. Şimdi üçüncü gezegenin yüzeyini görebiliyordu ayrıntılı biçimde. Daha iyi görebilmek için
iyice büyüttü görüntüyü, düğmelerle oynayarak. Alışılmışın dışında bir gezegendi bu.
Atmosferi oksijen yüklüydü en başta. Gezegenin yüzeyinin büyük bir bölümü sularla
kaplıydı, dağınık kara parçaları arasında. Uzay’ın her bölümünde bulunabilirdi su, ama
bu kadar çok suyu bir arada görmemişti yaşamı boyunca yaratık. Amonyak denizleri,
sıvı hidrojen gülleri olağan görüntülerdi başka yıldız sistemlerinde. Bu kadar çok su ve
suyun çeşitli biçimleri bir arada olsun, bu kadar çok buz, bulut bulunsun, olacak şey değildi doğrusu. Ama Tanrı’nın uzayında o kadar çok seçenek vardı ki…
Hemen hemen sonsuz denilebilirdi olasılıklara, istatistik yasaları ya da olabilirlik
yasaları geçerliydi bir yerde. Kendileri de buna göre eğitilmişlerdi gerçekte uzaya açılmadan önce. Alışkanlıklara kaptırdı mı kendini bir yaratık, uyamazdı sonra yeni koşullara bir türlü. Tehditler yaratırdı bu durum. Kendinizi sonsuzluk çölünde bulabilirdiniz bir
anda. Hiçlik, yok oluş ve devinim sonsuzluğuna erişme.
Alıcının ekranına bakıyordu yaratık ilgiyle. İşte bir başka gezegenin yüzeyi! Yabancılaşma giderilecek, haritası yapılacak bu gezegenin, sınıflandırılacak, adı verilecek…
Bilimsel dosyası düzenlenecek bir gezegen daha. Bıkkınlık veriyordu bir bakıma bu iş.
Bilim yorulmak bilmiyordu oysa. Durmadan yeni bilgiler yeni gözlemler, yeni araçlar,
yeni gelişimler istiyordu salt gerçeğe ve amaçlarına ulaşmak için. Neydi bilimin amacı?
Kestiremiyordu bunu pek. Bilimin susamışlığını seziyordu yalnız.
Uzayı yöneten yasalar böyle istiyordu belki de. Bilimin emrinde çalış, bilime katkıda bulun! Belli başlı değişmez yasalardan biriydi bu.
“Ehh… biz de uzayın çocuklarıyız…” diye düşündü yaratık. Başka bir sorun daha
vardı karşısında.
“Haber alamıyorum. Bütün ilişkiler koptu…”anlamına gelen titreşimler oluşturdu
yaratık. Bir çeşit anlaşma biçimiydi bu. “Gezegen yüzeyine gönderdiğimiz birimden bilgi
alamıyoruz.”
Ardında duran bir başka yaratık “Evet yitirdik onu şimdilik.” diye cevap verdi ve
yaklaşarak duyargalarını ekrana iyice sordu: “Neresi bu…”
“Kuzey Yarım Küresi …” diye titreşti ulaşım uzmanı. “Kuzey Yarım Küresi burası doğudan batıya uzanan bir su denizi. Yani hidrojen dioksit. Ağır su bile değil. Son olarak
bu çevreden haber geldi. Şuradaki adamların çevresinde yok oldu birden. Su üzerinde
yüzen ilkel araçların sık geçtiği yer burası.”
“Bu çevrede bir yerde olmalı, yüzeye gönderdiğimiz harita uzmanı… gemimizi değişmez yörüngeye oturtalım ve bu çevreyi gözleyelim devamlı. İşaret gelirse kurtarırız onu.”
102
DİL VE ANLATIM 4
“En doğrusu bu,”diye titreşimler saçtı çevresine alıcı ile uğraşan yaratık. İkisi de gezegenin yüzeyindeki türdaşlarına büyük bir bağlılık duyuyorlardı şimdi.”
ETKİNLİK
Gelecekten söz eden metinlerdeki bakış açısını açıklayınız.
6.3. EDAT (İLGEÇ)
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
Akşama geri vermek üzere bu kitabı alabilirsin. (koşul)
Konuşmak üzere kürsüye çıktı. (amaç)
“Üzere” sözcüğü ilk cümleye koşul anlamı katarken ikinci cümlede amaç ilgisi oluşturmuştur.
Yukarıdaki örnekler de görüldüğü gibi edatlar cümlelere çeşitli anlam ilgisi
katan sözcüklerdir.
Siz de aşağıdaki “Huzur” adlı metinde koyu harflerle gösterilen sözcüklerin kullanıldıkları cümlelere hangi anlam ilgisi kattıklarını bulmaya çalışınız.
UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI
1. Metin
HUZUR
Kapının önüne çıktığı zaman sokağı adeta çok uzun bir ayrılıştan sonra görüyormuş gibi seyretti. Evin karşısındaki camiin kapısında bir çocuk, gözleri alçak duvardan
sarkan incir dallarında, elindeki sicim parçasıyle oynuyordu. Belki de biraz sonra bu incirin vâad edilmiş lezzetlerine doğru yapacağı hücumu düşünüyordu. Ve tıpkı yirmi sene
evvel benim oturduğum ve düşündüğüm gibi... Fakat o zaman cami böyle değildi...
Büyük bir kederle düşüncesini tamamladı:
– Ne de mahalle...
Sokak ışık içindeydi. Mümtaz bu ışığa dalgın dalgın baktı. Sonra tekrar çocuğa,
tekrar incir dalına ve onun üstünden -camiin, kurşunları bir elden eldiven gibi çıkarılmış
veya bu incir ağacının meyvesinin kabukları gibi kolaylıkla soyulmuş- kubbesine baktı.
AHMET HAMDİ TANPINAR
(Huzur’dan alınmıştır.)
103
DİL VE ANLATIM 4
1. Bu metinde koyu harflerle gösterilen sözcüklerin tek başlarına bir anlam
ifade edip etmediğini araştırınız?
2. Bu metindeki edatları ve bağlaçları inceleyerek farklarını gösteriniz?
?
KAVRAMLAR
Tek başlarına anlamları olmayan, başka kelimelerle öbekleşerek değişik ve
yeni anlam ilgileri kuran, birlikte kullanıldıkları kelimelere, cümlede anlam ve görev
kazandıran kelimelere edat (ilgeç) denir.
Başlıca edatlar: gibi, kadar, göre, için, ile…
Edatlar genel olarak basit sözcüklerdir; türemiş, bileşik olanları yoktur.
Edat olarak kullanılan sözcüklerin yanı sıra sıfat, belirteç ve isim olarak kullanılan pek çok sözcük de edat olarak kullanılır. Bunlardan bazıları aşağı yukarı, sonra,
karşı, öte, doğru, başka, alt, üst, yan, iç, dış gibi sözcüklerdir. Bu sözcükler edat olmadıkları hâlde bazen cümle içindeki kullanımlarına göre edat görevi üstlenirler.
ETKİNLİK
EDAT İLE BAĞLACIN KARŞILAŞTIRILMASI
t iƞMF ZBMO‘[ BODBLw HƌCƌ LFMƌNFMFS IFN FEBU IFN CBǘMBÎ HÚSFWƌOEF
kullanılabilir. “İle” yerine “ve” bağlacı getirilebiliyorsa; “ile” bağlaçtır.
Ahmet ile Nuri’yi akşam yemeğe davet ettim. Ahmet ve Nuri’yi akşam yemeğe davet ettim.
Tatile Ahmet ile gideceğiz. (Bu cümledeki ile sözcüğünün yerine “ve” sözcüğünü getiremediğimiz için ile edattır.)
t “Yalnız, ancak” kelimeleri yerine “ama” bağlacı getirilebiliyorsa, bu
kelimeler bağlaçtır. “Sadece” kelimesi getirilebilirse bu kelimeler edat olur.
Kitapları toplayacaktım ancak zaman bulamadım. ( Bu cümledeki ancak
sözcüğünün yerine ama sözcüğü getirilebildiği için bağlaçtır.)
Projeyi ancak sen tamamlayabilirsin. ( Bu cümlede ancak sözcüğü sadece
anlamında kullanıldığı için edattır.)
t Edatlar cümleden atıldığında cümle anlamsızlaşır. Bağlaçlar cümleden
çıkartılınca cümlenin anlamı daralsa da cümle anlamsızlaşmaz.
Senin gibisini görmedim. / Senin görmedim. (Cümle anlamsızlaştı. Bu nedenle “gibi” edattır.)
Pastayı çok seviyorum ama kilo yapar diye yemiyorum. / Pastayı çok seviyorum kilo yapar diye yemiyorum. (Cümlenin anlamında bozulma olmadı. Bu yüzden ama sözcüğü bağlaçtır.)
104
DİL VE ANLATIM 4
Edatların cümle içinde kullanılışlarına aşağıdaki örnekler verilebilir:
Gibi
Bu edat genellikle benzetmelerde kullanılır. Yalın hâldeki kelimelerle birlikte
kullanılır.
Pehlivan Kurtdereli aslan gibi kuvvetli bir adamdı.
Kurşunlar, yağmur gibi yağıyordu
“gibi” edatının yerine bazen –si, -ca, -casına gibi sıfat üreten ekler kullanılır.
Bence yemek biraz ekşimsi. Bence yemek ekşi gibi.
Sana hep kardeşçe davrandım. Sana kardeş gibi davrandım.
Çok bilirmişçesine konuştu. Çok bilirmiş gibi konuştu.
Kadar
Bu edat genellikle benzetme, karşılaştırma ve ölçü anlamları bildirir.
Bursa’dan Artvin’e kadar birçok yeri dolaştım.
İçin
Bu edat genellikle neden ve amaç bildirir.
Bütün mücadelem senin için değil mi?
İle
Bu edat genellikle birlik beraberlik anlamı verir. Hem edat hem bağlaç olarak
kullanılır. Edat olarak sözcükler arasında ilgi kurar:
Belgesel çekimi için Konya’ya uçak ile gittik.
Bu duvarı tuğla ile yaptık.
“ile” edatı bazen kendisinden önce gelen sözcük ile bitişik yazılır:
İşe vapurla gidiyorum.
Çarşamba günü Ayşe’yle buluşacağım.
Göre
Bu edat görecelik ve karşılaştırma anlamları verir. “göre” edatı yönelme eki almış sözcüklerle kullanılır.
Bilim adamlarına göre dünya yok oluyor.
Fransızlara göre Türkiye bir güneş ülkesi.
105
DİL VE ANLATIM 4
Karşı
Yön ve zaman ilgisi kurar. –e karşı biçiminde kullanılırsa edat olur. Yalın halde
kullanılırsa ya da bir ek alırsa edat olmaktan çıkar isimleşir.
Denize karşı bir ev yaptırmış. (yön)
Duvara karşı on adım yürü. (yön)
Sabaha karşı çok şiddetli yağmur yağdı. (zaman)
Üzere (üzre)
Bu edat genellikle için edatı gibi neden ve amaç bildirir.
Teyzeme gitmek üzere bir çanta hazırladım.
Sedat’a vermek üzere 100 TL biriktirdim.
Doğru
Yön ve zaman ilgisi kurar.
Eve doğru yürüyorum.
Akşama doğru misafir gelecek.
Sanki
Benzetme, sitem ilgisi kurar.
Gökyüzü sanki yaramaz bir çocuk. (benzetme)
Sanki selam verdin de almadık. (sitem)
ETKİNLİK
Yukarıdaki edatlardan bazılarını kullanarak bir metin yazabilir misiniz?
Edatlar ve İsim Durum Ekleri
Edatlar, isim durum ekleri, iyelik ekleri ve çoğul ekleri almazlar. Bu ekleri alan
edatlar isim görevini üstlenir. Edatlar daima ilgi kurdukları sözcüklerden sonra gelir.
Bu durumda her edat kendisinden önce gelen sözcüğün belirli isim durum ekleri
almasını sağlar. Bu nedenle edatlar dört bölüme ayrılır.
t Yalın durum isteyen edatlar
t Yönelme durumu isteyen edatlar
t Çıkma durumu isteyen edatlar
106
DİL VE ANLATIM 4
t Tamlayan durumu isteyen edatlar
Yalın durum isteyen edatlar:
Bu edatlardan önce gelen sözcükler yalın durumda olur.
Hüsnü Bey çocuk gibi bir insandır.
Köpek için kemik aldım.
Burak aslan kadar güçlüdür.
Yüzmeye sandal ile gidelim.
Yalın durum isteyen bu edatlar bazen adılla birleşerek tamlayan durumu kurar.
Sizin kadar düzgün birisine rastlamadım.
Bizim gibi insanlar tarih oldu artık.
Yönelme durumu isteyen edatlar:
Bu edatlar kendilerinden önce gelen sözcüğün –a (-e) yönelme durumu eki
almasını gerektirir.
Bana göre bu konser çok hoştu.
Bu kitabı akşama kadar bitirmeye çalışacağım.
Çıkma durumu isteyen edatlar:
Bu edatlar kendilerinden önce gelen sözcüğün –dan (-den) çıkma durumu eki
almasını gerektirir.
Kahvaltıdan önce pipo içmemelisiniz.
Toplantıdan sonra maça gidelim.
Senden başka arkadaşım yok.
Tamlayan durumu isteyen edatlar:
Bu edatlar kendilerinden önce gelen sözcüklerin tamlayan eki –ın (-in), -un
(-ün) almasını gerektirir.
Bu dünyada benim kadar saf bir insan olamaz.
Bizim gibi yaşlı insanlar kendilerine iyi bakmalıdırlar.
Konsere kimin ile (kiminle) gittiniz?
Bunun gibi adamlar artık çok az yetişiyor.
Onun kadar kitaba düşkün birine rastlamadım.
107
DİL VE ANLATIM 4
6.4. BAĞLAÇLAR
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
Ve, veya, ile, ama, de, ancak, belki, çünkü, eğer, hâlbuki, hiç değilse, ise, ki,
lâkin, meğer, nasıl ki, öyle sözcüklerini günlük hayatımızda sıkça kullanıyoruz. Bu
sözcüklerin tek başlarına bir anlam ifade edip etmediğini araştırınız.
Aşağıdaki metinde koyu harflerle gösterilen sözcüklerin hangi görevde kullanıldıklarını inceleyerek bağlaçların özelliklerini kavramaya çalışınız.
UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI
1. Metin
YABAN
Kafileyi yöneten insanlar ise sineklerin azmanı gibidir. Ne şekilleri insan şekline, ne yürüyüşleri
insan yürüyüşüne, ne sesleri insan sesine benzer.
Bu iki direk, iki tekerlekten ibaret arabalar sanki onların uzuvlarına bitişiktir. Bunların içinde yatarlar.
Döşekleri, yorganları, yiyecek ve içecekleri bunların
içindedir. Kaplumbağanın kabuğu belki kaplumbağadan ayrılabilir. Fakat bu arabaları o adamlardan
ayırmanın imkânı yoktur.
Resim 01.14 : Yaban kitap kapağı
Bitmez tükenmez Anadolu yollarında, dereler,
tepeler aşarak, yokuşlar çıkıp inişler inerek, dikenlikler ve kayalıklar arasından geçerek hazin hazin
yürüyen kocaman acayip kaplumbağalar... Siz, aynı
zamanda, Türk köylüsünün yırtık pırtık eşyaları arasında, emsalsiz bir savaş alanında birer destan eşyası da taşıyorsunuz. Onun için uzaktan uzağa bana
mitolojik hayvanlar gibi görünüyorsunuz.
Hiç şüphesiz, büyük akınlara, büyük fetihlere giden eski Türklerin arkasından da
buna benzer katarlar yol alırdı: Atilla’nın eşyasını taşıyan arabalar da belki bunlardan
farksızdı.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
(Yaban’dan alınmıştır)
108
DİL VE ANLATIM 4
?
1. Bu metni koyu harflerle gösterilen sözcükleri çıkararak yeniden okuyunuz. Cümlelerin anlamında bir değişme olup olmadığını düşününüz.
2. Şimdiye kadar gördüğünüz sözcük türlerine bu metinden birer örnek
gösteriniz.
KAVRAMLAR
Cümlede eş görevli sözcüklerle, anlamca birbiriyle ilgili cümlecik veya cümleleri bağlayan sözcüklere bağlaç denir.
En çok kullanılan bağlaçlar şunlardır:
VE BAĞLACI
Çok sık kullanılan bir bağlaçtır. Cümle içinde oldukça değişik görevleri vardır.
İsim, sıfat, belirteç gibi aynı türde olan sözcükleri bağlar.
Duygu ve düşünce bir olmalıdır.
Köyünü, yaşlı dedesini ve ninesini özlemişti.
Şiir ve roman okuma alışkanlığı edinin.
Bana baktı ve güldü.
Anlatılanları dinliyor ve çocuğa hak veriyordu.
Not: “ve” bağlacından önce noktalama işareti kullanılmaz, bu bağlaçla cümle
başlamaz.
NE… NE BAĞLACI
Çok kullanılan bu bağlaç, eş görevli, karşıt anlamlı sözcükleri ve cümleleri bağlar. Genellikle cümleye olumsuz bir anlam kazandırır.
Sallanmaz o kalkışta ne bir mendil ne bir kol.
Adam kızını ne arıyor ne soruyor.
Bu konu ne seni ne beni ilgilendirir.
NOT: İki karşıt sıfatı birbirine bağlarsa “ikisinin arası, ortası” anlamı verir.
Kız ne zayıf ne şişman biriydi.
Konuşan adam ne uzun ne kısaydı.
109
DİL VE ANLATIM 4
DE BAĞLACI
Türkçede çok kullanılan bağlaçtır. Cümlede kullanıldığı duruma göre pek çok
değişik anlam üstlenir. Cümleleri, sözcük öbeklerini, aynı türden sözcükleri bağlar.
Genellikle bir kavram, eşitlik, katılma, benzerlik anlamları kazandırır. Bazen de
cümledeki anlamları pekiştirir.
Evvel sen de yücelerden uçardın
Şimdi inginlere indin mi gönül.
(Karacaoğlan)
Muharebe bitecek de şeker, yağ, un ucuzlayacak da param olacak da baklava
yiyeceğim.
BİLE BAĞLACI
Bu bağlaç beklenmedik duygu ve olayları anlatan cümle ve cümlecikleri bağlar.
“Bu aklığın üstünde en küçük bir leke bile yoktu. Bir kuş, bir sinek lekesi bile.”
(Yaşar Kemal)
“Yolsuzluğunun hesabı alınmamış değil, sorulmamıştır bile!” (Falih Rıfkı Atay)
Kİ BAĞLACI
Ki bağlacı genellikle cümleleri bağlar ve cümleler arasında neden-sonuç ilişkileri kurar.
“Dediler ki ıssız kalan türbende
Vahşi güller açmış; görmeye geldim.” (Rıza Tevfik Bölükbaşı)
Günü kötü geçmiş ki çok kızgın görünüyor.
Sana değer veriyorum ki seninle konuşuyorum.
ÇÜNKÜ, ZİRA BAĞLACI
Bu bağlaç neden bildiren, konulara açıklık getiren cümle ve cümlecikleri bağlar. Genellikle birinci cümledeki yargılara, çünkü bağlacı ile başlayan ikinci cümleler
açıklık getirir. Zira bağlacı, çünkü bağlacı ile aynı ve yakın anlamlarda kullanılır.
İnsan vatanını sever, çünkü hürriyeti, rahatı, hakkı, menfaati vatan sayesinde
kaimdir.
Eve gittim, çünkü babam çağırmıştı.
Otobüse yetişemedik; zira evden geç çıkmıştık.
110
DİL VE ANLATIM 4
HALBUKİ BAĞLACI
Bu bağlaç, oysa ve oysaki sözcükleri ile aynı anlamdadır.
“Hâlbuki biz sıcaktan ve havasızlıktan boğulacağımızı sanmıştık.” (F. Rıfkı Atay)
OYSA, OYSAKİ BAĞLACI
Cümleleri karşıt anlamlarla bağlar.
“Hiç düşünmeden onların doğruluğuna inanmıştır. Oysa ben öyle değilim.”
(Sunullah Arısoy)
MADEM, MADEMKİ BAĞLACI
Cümleleri sonuçluk ilgisiyle bağlamakta ve bağımsız önermeler hâline getirmektedir.
“Mademki Munise’yi evlerinde istemiyorlar, acaba ben kendim evlat etmek istesem verirler mi? “ (Reşat Nuri Güntekin)
NİTEKİM, NASIL Kİ BAĞLACI
Cümle aralarında ve cümle başlarında kullanılır. Cümleleri konuya açıklık getirme bakımından bağlar.
“Nitekim meste mey içmek hoş gelür, hüşyare su.” (Fuzuli)
YETER Kİ BAĞLACI
“Türk dili dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla işlensin.” (Atatürk)
İLE BAĞLACI
Sözcükleri ve takımları bağlayış bakımından “ve” bağlacıyla aynı görevi yapar.
“Veli ile öbür bahçe sahipleri büsbütün susuz kaldılar.” (Necati Cumalı)
YİNE, GENE BAĞLACI
Cümleleri önce geçen cümlelere “bir daha” anlamını katarak bağlamaya yarar.
“Yine nevbet-i tahammül dil-i bikara düştü.” (Şeyh Galip)
111
DİL VE ANLATIM 4
HELE BAĞLACI
Kendisinden sonra gelen ögeyi öncekilere daha önemli olarak gibi anlam ayrıntılarıyla bağlar.
“Tabiat bozkırlarda cilveli, oynak… süslü; hele makyajlı değildir.” (Refik Halit
Karay)
YOKSA BAĞLACI
Sözcük öbeklerini ve cümleleri araştırma, acaba gibi anlamlarla bağlar.
“Yoksa anlaşmazlık mı o talihsizliğe sebep olmuştur.” (Reşat Nuri Güntekin)
KAH….KAH BAĞLACI
Sözcük öbeklerini ve cümleleri karşıtlık ve bazen anlamlarıyla bağlar.
“Gah eserim yeller gibi
Gah çağlarım seller gibi
Gah tozarım beller gibi
Gel gör beni aşk neyledi.”
(Yunus Emre)
HATTA BAĞLACI
Bu bağlaç, cümlelerin anlamlarını pekiştirerek bağlar.
“Ya Rab, çekemem bu ıstırabı,
Hatta çekemem huzur u habı.” (Abdülhak Hamit Tarhan)
ÜSTELİK BAĞLACI
Bu bağlaç cümleleri pekiştirme yoluyla bağlar. Bazen hatta ve bile bağlaçlarının görevlerini de üstlenir.
İşe çok erken geldim üstelik mağazayı ben açtım.
ANCAK, AMA, FAKAT, LAKİN BAĞLACI
Bu bağlaçlar genellikle aynı anlamda ya da birbirine yakın anlamlarda kullanılır. Karşıt anlamlı cümle ve cümlecikleri bağlar, cümleler arasında neden-sonuç
ilişkileri kurar.
“Vatan işlerinde ölmek olabilir, fakat korkmak asla!..” (Atatürk)
Hızlı yürüdü, ama yetişemedi.
112
DİL VE ANLATIM 4
Bu işe başlıyorum, ancak bugün bitiremem.
Hava nemliydi, fakat yağmur yağmıyordu.
Yemek az, ama doyurucu.
MEĞER, MEĞER Kİ, MEĞERSE BAĞLACI
Unutulmayan, tahmin edilemeyen, düşünülmeyen durumları anlatmak için
kullanılır.
“Onu çalışkan, uslu bir genç sanırdım; meğer tembelin, yaramazın biri imiş.”
(Hüseyin Rahmi Gürpınar)
YA…YA, YAHUT, VEYA, VEYAHUT; YA DA, YA BAĞLACI
Bu bağlaçlar genellikle aynı anlamlarda kullanılır. Eş görevli sözcükleri, sözcük
öbeklerini, cümle ve cümlecikleri bağlar.
“Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli.” (söylence)
“Kangısın alsam; gülü yahut ki camı, ya seni.” (Nedim)
“Göreceğiz ya, iki şey var ki, Anadolu’yu yurt bilen Selçukluların Anadolu’ya
kattıkları en güzel iki şeydir derim ben: Yaşamaya ve ölüme güneş katmaları.” (Ceyhun Atuf Kansu)
“İçimde bir korku ya da korkuya benzer bir şey.” (Sunullah Arısoy)
HEM… HEM, HEM DE BAĞLACI
Eş görevli sözcükleri, sözcük öbeklerini, cümleleri bağlar. Eşitlik, karşıtlık ve
birlikte olma anlamları verir.
“Minnet Huda’ya iki cihanda kılup sait
Nam-ı şerifin eyledi hem gazi, hem şehit.” (Baki)
“Kendisini hem pek sevdirmiş, hem de verdiği haberlere büyük rağbet ve
ehemmiyet temin etmişti.” (Hüseyin Cahit Yalçın)
YANİ BAĞLACI
Bu bağlaç bir konuyu daha açık biçimde anlatmak için kullanılır.
“Bence ciddiyet, işi benimseyiştedir. Yani bir iş o işi gören tarafından ciddiye
alınıyorsa ciddidir, alınmıyorsa değildir.” (Orhan Veli Kanık)
113
DİL VE ANLATIM 4
ÖRNEĞİN, MESELA BAĞLACI
Cümleleri bağlar. Bir konuyu açıklamak ve değişik örnekler vermek için kullanılır.
“Örneğin, futbol, kamış vuruşmak, çikolata çekişmek.” (Orhan Kemal)
İSE BAĞLACI
Sözcükleri karşıtlıkla bağlar.
“İnsanın kokusu ise yapışkan ve ağır.” (Berna Moran)
Ahmet çok çalıştı Hakan ise erkenden uyudu.
BİLGİ KUTUSU
Bağlaçlarla ilgili bazı ayırt edici özellikler
Bağlaçların edatlardan farkı, zaten var olan anlam ilgilerine dayanarak bağ
kurmasıdır. Edatlar ise yeni anlam ilgileri kurarlar.
Bağlaçların yerine noktalama işaretleri kullanılabilir.
Bağlaçlar cümleden çıkarılınca anlam bozulmaz, ama daralabilir. Bağlaçlar
(ile hariç) önceki ve sonraki kelimeden ayrı yazılır. Bitişik yazılanlar bağlaç değil,
ektir.
Örnek:
Eve gittim, fakat onu bulamadım. (bağlaç)
Konuşmak üzere ayağa kalktı.
(edat)
Ben de seninle geleceğim.
(bağlaç)
Evde rahat çalışamadı.
(çekim eki)
Sen ki hep çalışmamı isterdin... (bağlaç)
Evdeki hesap
(ek)
Emre ile Ayşe bize geldi.
(bağlaç)
İstanbul’a uçak ile gideceğim.
(edat)
114
DİL VE ANLATIM 4
Yapısı Bakımından Bağlaçlar
Öbür sözcük türleri gibi bağlaçlar da yapı bakımından çeşitlilik gösterir:
A. Yalın bağlaçlar: Yalın bağlaçlar, herhangi bir ek almamış ya da bir sözcükle
birleşmemiş basit sözcüklerdir. Kök halindeki ve, ama, ile, eğer, de, hem, yani gibi
sözcükler bu tür bağlaçlardır.
B. Türemiş bağlaçlar : Türemiş bağlaçlar, isim ya da fiil soylu sözcüklerden
türetilmişlerdir: üstelik, örneğin, kısacası, gerçekten, açıkçası, anlaşılan vb. gibi.
C. Bileşik bağlaçlar: Bileşik bağlaçlar öyleyse, yoksa, nitekim, sanki, oysa, kim
bilir gibi sözcüklerdir ve bunlar iki ayrı sözcüğün birleşmesinden oluşur. Bileşik bağlaçları oluşturan sözcüklerin her zaman bağlaç türünden olmaları gerekmez. Örneğin yoksa bağlacındaki “yok” isim, “ ise “ bir bağlaçtır. Öyleyse, yoksa, neyse, kim bilir,
halbuki, veyahut, meğerse, nitekim, sanki gibi bağlaçlar birleşik bağlaçtır.
D. Öbekleşmiş bağlaçlar: Bazı bağlaç ve sözcükler bir araya gelerek bağlaç
öbeğini oluştururlar. Özellikle ki bağlacı pek çok sözcük ve bağlaçla bir araya gelerek
çeşitli bağlaç öbekleri oluşturur.
Bu bağlaç öbekleri şu bölümlere ayrılabilir:
1. Ki bağlacı ile kurulan bağlaçlar: Nerde kaldı ki, değil mi ki, mademki gibi
bağlaçlardır.
2. Tamlama biçiminde kurulan bağlaçlar: Başka bir deyişle, sözün kısası, bir
bakıma gibi.
3. Yinelenen bağlaçlar : Bunlara ya ... ya ..., hem ... hem ..., ister ... ister ..., gerek
... gerek(se) ..., ne ... ne ..., gibi bağlaçlar örnek gösterilebilir.
Örneğin:
Hem okula hem de yüzme kursuna gideceğim.
Ne kırmızı severim ne lacivert.
İster gel ister gelme toplantı Ankara da olacak.
ETKİNLİK
Bağlaçlar niçin kullanılırlar?Araştırınız.
115
DİL VE ANLATIM 4
7.1. SÖYLEŞMEYE BAĞLI (DİYALOG) ANLATIM
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
Paris’te öğrenim gören, yurda dönüşünde Agâh Efendi ile birlikte “Tercüman-ı
Ahvâl” adlı ilk özel gazeteyi çıkaran İbrahim Şinasi’nin gazetede yayınladığı “Şair
Evlenmesi” Batı üslubuyla yazılmış ama oynanmamış ilk tiyatro oyunu olarak kabul
edilmektedir...
Aşağıda sadeleştirilmiş bir kısmı verilen “Şair Evlenmesi”, görücü usulüyle evliliğin sakıncalarını konu almaktadır.
Siz de başınızdan geçen bir olayı diyalog anlatım tarzını kullanarak sahnede oynanması için yazabilir misiniz?
UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI
1. Metin
ŞAİR EVLENMESİ
(Habbe Kadın ve Kumru
Hanım girerler. Kumru ağlar gibi
gözlerini ovuşturur. Bir yandan
da Müştak’a bakar.)
HABBE KADIN: İşte efendim,
asıl gelin hanım!
EBÜL-LAKLAKA:
(Habbe
Kadın’a) O niye ağlıyor? Sakın damat beyimizi istememezlik etmesin?
Resim 01.15 : “Şair Evlenmesi”ni küçük tiyatrocular
sahnelerken.
HABBE KADIN: (Kumru ile
kulak kulağa fısıldaştıktan sonra ) Efendim ağlamasının sebebini sordum, anladım.
Öyle zannettiğiniz gibi değilmiş.
EBÜL-LAKLAKA: Nasılmış?
HABBE KADIN: Zavallı önce, damat beye varamadım, diye üzüntüden çok ağlamış. İşte o boş yere döktüğü gözyaşlarına acımış da şimdi de ona ağlıyormuş.
116
DİL VE ANLATIM 4
EBÜL-LAKLAKA: Ağladığını gördükçe çok üzülüyorum. Yeter artık hanım kızım.
(Kumru ile Müştak’ı el ele tutuşturur.) Alınız efendim yüzünü güldürmenin çaresine bakınız. Ömür boyu mutlu olun, bir yastıkta kocayın. (Hikmet Efendi’ye) Benim halledebileceğim bir işiniz kaldı mı?
HİKMET EFENDİ: Hayır efendim. Fakat güvey ve gelinden başka evdekilerin hepsini götürmenizi rica etsem!
EBÜL-LAKLAKA: Rica neymiş, emrediniz efendim! (Mahalleliye) Haydi mahalleli!
(Ziba Dudu’ya) Haydi kılavuz kadın! (Habbe Kadın’a) haydi yenge kadın!
(Hepsi çıkar. Sadece gelin, güveyi ve Hikmet kalır.)
MÜŞTAK BEY: (Kumru’nun yanına oturmuş, hayran hayran seyrederken) Sen mahalleliyle gitmiyor musun? Senin burada bir işin kaldı mı?
HİKMET EFENDİ: Hayır. Sana iki çift lafım var.
MÜŞTAK BEY: Sabahleyin gel de iki bin çiftini söyle. Bak o zaman nasıl can kulağıyla dinlerim.
HİKMET EFENDİ: Yok, yok! Şimdi söyleyeceğim.
MÜŞTAK BEY: E, haydi o zaman çabuk ol. (Başını Kumru’dan yana çevirir Hikmet’in
lafına kulak vermez.)
HİKMET EFENDİ: Ey benim sevgili dostum!
MÜŞTAK BEY: Daha bitmedi mi?
HİKMET EFENDİ: Dur bakalım daha başlamadım.
MÜŞTAK BEY: Amma uzunmuş ha!
HİKMET EFENDİ: Benim gibi bir dostuna danışmadan evlendiğine tövbe mi?
MÜŞTAK BEY: Aman! sen de günah mı çıkarıyorsun nedir bu?
HİKMET EFENDİ: İşte kendi menfaati için aşk ve muhabbet tellallığına kalkışan kılavuz kısmının sözüne güvenenin hali budur.
MÜŞTAK BEY: Dostum! Bak, gideceğin yere geç kalıyorsun.
HİKMET EFENDİ: Sen ve eşin birbirinizi her yönden tanıdığınız halde, evlenirken
başınıza neler geldi?
MÜŞTAK BEY: Evlenmeden önce istihareye yatmak istiyordum, unutmuşum. Aklıma gelmişken gidip yatayım. Göreceğim rüyaları sabahleyin sana tabir ettiririm.
HİKMET EFENDİ: Ya görücü usulü evlenenlerin hali nasıl olur? Ötesini var sen düşün.
MÜŞTAK BEY: (Gözlerini ovuşturarak ) Offf! Nasihat sıkıntısından uykum geldi. Azıcık kestirsem olmaz mı?
117
DİL VE ANLATIM 4
HİKMET EFENDİ: İşte ben gidiyorum. Artık ne yaparsan yap. Fakat aldığın dersi
unutma.
MÜŞTAK BEY: Dostum, hiç unutur muyum? Ben o dersi alıncaya kadar az mı zahmet çektim? Her neyse evlenmenin ilmini öğrendim. İnşallah uygulamada güçlük çekmem de Kumrumla kumrular gibi yaşayıp gideriz.
(Hikmet çıkar. Kumru ve Müştak birbirine sarılır.)
İBRAHİM ŞİNASİ
1. Bu metinde kişilerden sonra parantezle açıklama yapılmasının sebebi nedir? Araştırınız.
2. Bu metni söyleşmeye bağlı anlatımın özellikleri bakımından inceleyiniz?
3. Bu metinde dil hangi işlevinde kullanılmıştır? Açıklayınız.
?
KAVRAMLAR
Yunanca dialogos sözcüğünden gelen diyalog karşılıklı konuşma demektir.
Oyun, roman, hikâye gibi edebiyat türlerinde iki ya da daha çok kişi arasındaki konuşma biçiminde yazılmış eserdir.
Tiyatroda bir oyunun kuruluşu diyaloğa dayanır. Okuduğumuz Şinasi’nin “Şair
Evlenmesi” adlı eseri de bütünüyle diyaloglardan kuruludur. Diyaloğun, konuşma
dilinin bütün özelliklerini taşıması gerekir. Diyalog, oyunun sahnelenişi sırasında hareketle bütünleneceği için, doğallıktan uzak biçimdeki bir diyalog kurgusu tiyatro
biçemine ters düşer.
Platon (Eflatun)’un Türkçeye de çevrilen Diyaloglar’ı, Sokrates’in soru-cevap
biçiminde düzenlenmiş eserleri bu türün en iyi örnekleri arasında yer alır:
“Ama iyi şeylerin hiç biri zararlı olmaz değil mi?”
“Öyle sanırım.”
“Tabii bir şey zararlı olmazsa zarar vermez, değil mi?”
“Vermez.”
“Zarar vermeyen, kötülük eder mi?”
“Hayır, etmez.”
“Kötülük etmeyen, kötülüğe sebep olmaz değil mi?”
“Tabii olmaz.”
“Peki, iyi şey faydalıdır değil mi?”
“Evet.”
118
DİL VE ANLATIM 4
“Öyleyse refaha sebep olur.”
“Evet.”
“Demek ki iyi, her şeyin sebebi değil, ancak iyi olanın sebebidir, kötü olan şeylerle
ilgili değildir.”
“Evet, tam öyledir.”
Eflatun,
Gençlik Terbiyesi
ETKİNLİK
Söyleşmede jest ve mimiklerin konuşmaya kazandırdığı değeri belirleyiniz.
Söyleşmeye Bağlı Anlatımla Oluşturulmuş Metinlerin Özellikleri
t Jest ve mimikler anlatımın gücünü arttırır.
t Sohbet, mülakat ve diyalog, monolog metinleri söyleşmeye bağlıdır.
t Karşılıklı konuşmalar, bağlama ve konuşulan kişiye göre değişebilir.
t Görme ve işitmeyle kurulan iletişim önemlidir.
t Vurgu ve tonlama önemlidir.
t Tekrarlar söyleşmeye bağlı anlatımlarda ifadeyi kuvvetlendirir.
t Söyleşmeye bağlı metinlerde anlatımın süresi sınırlandırılmalıdır.
ETKİNLİK
Siz de evinizdeki bir kitaptan diyalog örnekleri bulabilir misiniz?
Bir hikâye ya da romandaki diyaloglar da konuşma dilinin özelliklerini taşımalıdır. Bu, tiyatroda olduğu gibi konuşturulan kişilerin gerçek hayattaki konuşmalarının yazıya geçirilmesi anlamına gelmez. Yalnızca sözlü anlatımın kısa, kimi zaman da
devrik cümleye dayanan belirli ana özelliklerinin gözetilmesini gerektirir.
119
DİL VE ANLATIM 4
ETKİNLİK
Söyleşmeye bağlı anlatım ve zaman arasında nasıl bir ilişki vardır?
Söyleşmeye bağlı anlatımın kullanıldığı metin türleri:
t Tiyatro
t Sohbet
t Roman, hikâye
t Mülakat
t Röportaj
Diyalog dışında bir de monolog vardır. Tek kişinin konuşmasına, tiyatro oyunlarında kahramanlardan birinin sahnede kendi kendine yaptığı uzun konuşmanın
bütününe monolog denir. Çoğunlukla oyunun seyircisi tarafından kolay anlaşılabilmesi için gerekli duygu ve niyetlerini açıklar durumda olurlar. Bir tek kişi tarafından
oynanmak üzere yazılmış olan komedilere de monolog adı verilir.
BİRAZ DAHA DÜŞÜNELİM
Günümüzde Cem Yılmaz, Ata Demirer gibi sanatçıların sahnede tek başlarına yaptıkları konuşmalar monolog sayılabilir mi? Neden?
Tanzimat sonrası tiyatro, roman ve hikâyelerde diyalogların başarısızlığı konuşma dili özelliklerinin yazı diline uygulanmayışından kaynaklanır. Hüseyin Rahmi
Gürpınar’a gelinceye kadar, çoğu eserdeki diyalogların yapmacıklığının nedeni budur.
Geleneksel seyirlik sanatlarımızda Karagöz ve Ortaoyunu dışında eski Türk
Edebiyatı’nda açıklanan anlamıyla diyaloga rastlanmaz.
Edebiyatımızda bu anlatım türünün başarılı örnekleri Hüseyin Rahmi Gürpınar
ile çıkar karşımıza.
Hayriye Hanım:
– Birkaç türlü söylenti var. Bir söylentiye göre Frengistan’a çarpacakmış, burada
bize bir şey olmayacakmış.
Emeti Hanım:
– Oh! Yarabbi şükür! Hayriye Hanım:
– Bir söylentiye göre çarpmayacakmış, yalnız kuyruğu dokunacakmış. Mebrure:
– Biz, kuyruğunu okşar, severiz de bize bir şey yapmaz. Hayriye Hanım:
120
DİL VE ANLATIM 4
– Nasıl yapmaz kuyruğu zehirliymiş. Bedriye Hanım:
– Yılan mı bu ayol? Hayriye Hanım:
– Zehirliymiş. Dokunduğu kimseleri Sam rüzgârı gibi yakacakmış. Kibarlar demir
kapaklı mahzenlere girmeye hazırlanıyorlarmış.
H.Rahmi GÜRPINAR
Günümüz Türk yazarları diyalogu, geçmiş deneyimlerin de katkısıyla ustaca
kullanıyorlar. Bunlardan biri olan Orhan Kemal de gücünü diyalogu ustaca kullanmasından alır. Onun kişileri, konuşmalarıyla vardır:
“Kamyon nihayet dolabildi. Çakılları boşaltıp gelinceye kadar soluk alacaktık.
Birlikte çakıl attığımız delikanlıyla bir kayanın dibine yan yana oturduk.
“Adın ne senin?” diye teklifsizce sordu. Söyledim.
“Seninki ya?”
“Benimki mi? Benimki Şeker Veli.”
“Nerden olursun?”
“Ben mi? Yıldızeli’nden olurum… Sen ya?”
“Ben buralıyım.”
“Ben Yıldızeli’nden olurum… Bıldırda geldik; ondan önceki yıl da… Evvelleri
Angara’ya giderdik. Sen siftah mı çalışıyon?”
“Siftah çalışıyorum.”
“Bu işler zor iş kardaşım, senin harcın değil. Bi kâtiplik ne uyduramadın mı?”
“Uyduramadım. Demek benim harcım değil? Sen nasıl çalışıyorsun?”
“Bana ne bakan sen? Bizim hamırımız rençberlikle yoğrulmuş. Babamızdan, dedemizden böyle gördük, alışdık.”
“Benim alışamadığımı nerden anladınız?”
“Senin ellerin kâtip eli, yüzün bembeyaz. Gün görmemiş…”
Orhan Kemal,
Avare Yıllar
ETKİNLİK
Söyleşmeye bağlı anlatımla örnek bir metin oluşturunuz.
121
DİL VE ANLATIM 4
BİRAZ DAHA DÜŞÜNELİM
Gündelik hayatımızdaki konuşmalar içinde söyleşmeye bağlı anlatımın (diyalogun)
payının niçin büyük olduğunu düşününüz.
7.2. MİZAHİ ANLATIM
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
Mizah, kocaman kollarıyla bütün dünyayı kucaklayan bir ağaca benzer.
Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın binlerce yıldan beri bütün insan topluluklarında mizahın başköşede yer aldığını görürüz.
Aşağıda Rıfat Ilgaz’ın mizahi anlatımla yazmış olduğu “Hababam Sınıfı” adlı eserinden bir parça verilmiştir. Bu metni inceleyerek mizahi anlatıma örnek olacak başka
metinler bulabilir misiniz?
UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI
1. Metin
CENTİLMEN BİR SPORCU
Arka bahçede ikişer olduk.
Hababam Sınıfı 20 çift, bir tek, tam
kırk bir mevcuttu. Bu mevcuda
Tekkulak da eklenince tam 42 can,
jimnastikçi Badi Ekrem’in düdüğünü bekliyorduk. Palamut, sağ
başta dikilerek sınıfı hizalamaya
çalışıyordu. Tulum Hayri’nin göbeği biraz geri alınınca ön sıra ip
tutmaca hizaya geliverdi. Şimdi iş
Resim 01.16 : Hababam Sınıfı filminden bir sahne
arka sıradaydı. Eğer Tekkulak da
biraz ileri çıksa ayna gibi olacaktı
bu iş. Palamut Recep, Necmi’ye seslendi: “Al Tekkulağ’ı biraz ileri!” Badi Ekrem uzaktan
bol eşofmanıyla göründü. Biraz daha yaklaşınca, Palamut Recep, palavralı bir sesle gür-
122
DİL VE ANLATIM 4
ledi: “Hababam Sınıfı, dikkat! Sola bak!” Badi Ekrem, boyunun kısalığını, sağ omzunun
düşüklüğünü, hafiften kamburluğunu örtmek için cakalı bir futbolcu yürüyüşüyle geldi,
sınıfın karşısına dikildi: “Merhaba çocuklar!” dedi. Hababam Sınıfı başıbozuk bir ağızla:
“Mer... mer... ha... ba ha... ba!” diye karşılığını verdi. Bu perakende cevabın arasına, Badi
Ekrem’i deli eden bir ses daha karıştı:
“Hav... hav... hav!” “Gene mi soktunuz bu pis hayvanı!” dedi, “Atın şunu!” Tulum Hayri bir şey söylemiş olmak için: “Biz sokmuyoruz, kendisi geliyor!” “Atın şunu
diyorum!” Kimse oralı değildi. Hitler biçimi bir emir gerekirdi: “Sen... Recep! At şunu!”
Palamut sıradan çıktı, tekmesini boşluğa sallayarak “Hoşt!” diye yürüdü üzerine. Tekkulak on adım geri çekildi. Gözleri, tek kalan eşindeydi, başladı kuyruğunu sinirli sinirli
sallamaya. Badi Ekrem emrinin yerine getirildiğine sevinerek: “Çocuklar!” dedi, “Jimnastik demek, disiplin demektir. Disiplin de ikiye ayrılır. Ruh disiplini, beden disiplini...”
Tulum Hayri: “O kaça ayrılır?” dedi. “Sus terbiyesiz! Bak şu biçimine, tuluma dönmüşsün, işkemben sarkmış bu yaşta!” Sonra çuval gibi bol eşofmanının içinde yamrı yumru
vücudunu terazilemeye çalışarak sıkı bir soluk aldı. Kese kâğıdından farksız ciğerleri üç
santimetre kadar açılmıştı.
“Görüyorsun ya!” dedi, “İşte bu vücudu jimnastiğe borçluyum!” Gerilerden bir ses:
“Bravo!” dedi. “Aşkolsun!” Kalem Şakir: “Ben de öyleyim efendim! Bu boyumu...” Bir
gülüşmedir başlamıştı. “Badi Ekrem: “Bugün salona gidiyoruz... Jimnastik salonuna...
Sağdan dört say!..” “Bir... iki... Üç... Dört!”
RIFAT ILGAZ
(Hababam Sınıfı’ndan alınmıştır.)
?
1. Bu metindeki güldürü ögelerini bulunuz.
2. Bu metni mizahi anlatımın özellikleri bakımından inceleyiniz?
3. Bu metinde dil hangi işlevinde kullanılmıştır? Açıklayınız.
KAVRAMLAR
Mizah şaka, eğlence, nükte, latife anlamına gelen bir sözcüktür. Mizah güldürme amacı taşır. Küçük düşürme söz konusu değildir. Bu noktada hicivden ayrılır.
Çok farklı konular mizahi özellik taşıyabilir. Yerine göre çok sıradan bir durum
gülünç hâle getirilebilir ya da topluma ait bir geleneğin eksik ve yanlış yanları gülünçleştirilebilir. Mizahi anlatımın temelinde eleştirinin de olduğu söylenebilir.
Mizah için kullanılan Batı’dan alınma bazı sözcükler de vardır. Bunlardan humor Latincedir. “Alışık olunmayan, normalin dışında kalan” davranışlardan veya
olaylardan çıkan mizahtır. Espri Fransızcadır. Bir olay veya davranışı gülünç duruma
123
DİL VE ANLATIM 4
sokarak başkalarını güldürmektir. Dilimizde espri karşılığı olarak nükte de kullanılır.
Yunanca kökenli bir sözcük olan ironi alaya alma anlamına gelir. Hayatın unsurlarından çıkarılan mizah ilkin sözlü olarak doğar, yazıya geçirildikten sonra edebi bir tür
olarak gelişir. Ölçülü bir mizah, aksaklıkların düzeltilmesinde etkili olur. Millet olarak
mizah örnekleri yönünden sözlü ve yazılı zengin bir edebiyata sahibiz.
ETKİNLİK
Mizahi anlatımla örnek bir metin oluşturunuz.
Mizahi Anlatımın Özellikleri:
t Okuyucuda uyandırılmak istenen etkiye göre düzenlenir.
t Ses, taklit, hareket ve konuşma önemlidir.
t Mizahi unsurlarda “gerçekten sapma” vardır.
t Mizahi unsurları oluşturmada karşılaştırmalar, durumlar, hareketler,
kelime ve kelime gruplarından yararlanılabilir.
t Amaç okuyucuyu düşündürmek ve eğlendirmektir.
t Roman, hikâye, tiyatro, şiir, deneme gibi türlerde kullanılır.
t Dil sanatsal, edebi işlevlerinde kullanılır.
2. Metin
AL HAKKINI GİT
Nasrettin Hoca’nın, Akşehir’de kadılık yaptığı günler...
Yoksul bir adam, eline geçirdiği bir parçacık ekmeği ile birlikte bir aşçı dükkânının
önüne gitmiş, orada fıkır fıkır kaynamakta olan bir et çömleğinin başına geçmiş. Ve
sonra ekmeği, çömlekten çıkan buhara tutarak yemeye başlamış. Bunu gören aşçı
dükkânının sahibi:
“Ver bakalım tirit parasını.” demiş. Adamın yakasına sarılmış. Yoksul adam:
“Yahu!” demiş dükkân sahibine. “Ben senin ne etinden aldım ne de etin suyundan,
insaf et!”
124
DİL VE ANLATIM 4
Dükkân sahibi, yoksul adamı yakaladığı gibi Nasrettin Hoca’nın önüne getirmiş.
Olayı anlattıktan sonra:
“Bu adamdan şikâyetçiyim, paramı isterim Kadı Efendi.” demiş.
Nasrettin Hoca, bir de yoksul adamı dinlemiş. Sonra cebinden birkaç akçe çıkarıp
avucunda sallamaya başlamış. Sonra da dükkân sahibine:
“Bu sesi duydun mu?” diye sormuş.
Dükkân sahibi:
“Duydum, Kadı Efendi.” demiş.
Nasrettin Hoca:
Bu ses, senin hakkın olan sestir. Al hakkını ve durma git.
?
1. Nasreddin Hoca’yla ilgili bu fıkra gibi birçok fıkranın bugün bile her yerde
ilgiyle anlatılmasının sebebi nedir? Araştırınız.
Mizahı halk edebiyatında, divan edebiyatında ve Batı etkisinde gelişen Türk
edebiyatında olmak üzere üç bölümde inceleyebiliriz:
Halk edebiyatında mizah: Söyleneni belli olan veya olmayan, güldürücü
hikâyeler, fıkralar, nükteler, manzum taşlamalar, destanlar, masallar, ortaoyunu, Karagöz, meddah gibi seyirlik oyunlardaki akla dayanan iğneleyici sözler, konuşmalardır.
Mizah edebiyatında sadece bizim edebiyatımızda değil, dünya edebiyatında
da şaheserler, arasında sayılan Nasreddin Hoca fıkraları çok önemli bir yer tutar. Halkımızın mizahlı, güzel ve anlamlı sözler söyleme gücü âdeta Nasrettin Hoca’da simgeleşmiştir. Bu yüzden o da Türk halkının duygu, düşünce ve zevkini anlatan büyük
şairlerimiz gibi halka mal olmuştur. Nasreddin Hoca’nın fıkraları öğreticilik yönü ağır
basan fıkralardır. Fıkralarda derinlik, anlam zenginliği ve engin bir hayat tecrübesi
vardır. Bektaşi, Bekri Mustafa ve İncili Çavuş fıkralarında Türk mizah ve nüktedanlığının özel örnekleri çıkar karşımıza.
ETKİNLİK
Nasreddin Hoca fıkralarında mizahı sağlayan ögeler nelerdir?
125
DİL VE ANLATIM 4
Âşıklar arasındaki atışmalarda mizahi unsurlar olduğu gibi, aşıklar mizahi destanlar da söylemişlerdir. Bekşi Destanı, Mirasyedi Destanı, Uyuz Destanı, Pire Destanı, Esnaf Destanı vb… Tekke edebiyatındaki şathiyeler de mizahi örnekler arasında
kabul edilir.
Divan edebiyatında mizah: Divan edebiyatı şair ve yazarları mizahı benimsememişlerdir. Şeyhi’nin Harname’si, Fuzuli’nin Şikayetname’si, Fütuhi’nin Pire Manzumesi, Ebubekir Kani’nin Hırrename’si divan edebiyatı mizah örnekleri arasında
gösterilenlerdir:
1. Bir eşek var idi zaif ü nizar
Yük elinden katı şikeste vü zar
2. Gah odunda vü gah suda idi
Dün ü gün kahr ile kısuda idi
3. Ol kadar çeker idi yükler ağır
Ki teninde tü kalmamıştı yağır
4. Doğranır idi arpa arpa teni
Gözü görünce bir avuç samanı
5. Kargalar derneği kulağında
Sineğin seyri gözü yağında
6. Bir gün ıssı eder himayet ana
Ya’ni kim gösterir inayet ana
Şeyhi,
Harname’den
ETKİNLİK
Şeyhi’nin Harnamesi’nden alınmış yukarıdaki metni mizahi anlatımın özellikleri bakımından inceleyiniz.
Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatında mizah: Bu dönemde mizah Batılı
bir anlam kazanır. Siyasi ve sosyal eleştiri açısından mizaha başvurulur. Ziya Paşa’nın
dönemin sadrazamı Ali Paşa’yı alaya alan Zafername’si başarılı bir örnektir. İlk mizah
dergisinin yayımı da bu dönemde (1870) gerçekleşir.
Cumhuriyet döneminde mizah edebiyatının yaygınlaşarak sürdüğünü görüyoruz. Cumhuriyet dönemi mizah edebiyatına bir örnek Orhan Veli Kanık’ın Charles
Cros(1842-1888)’ten çevirdiği “Çirozname”dir:
“Beyaz kocaman bir duvar – çıplak mı çıplak
126
DİL VE ANLATIM 4
Üzerinde bir merdiven – yüksek mi yüksek
Duvar dibinde bir çiroz – kuru mu kuru
Bir herif geldi elleri – kirli mi kirli
Tutmuş bir çekiç çivi – sivri mi sivri
Bir yumak da sicim – zorlu mu zorlu
Çıktı merdivene derken – yüksek mi yüksek
Mıhladı sivri çiviyi – tak tak da tak tak
Duvarın ta tepesine – çıplak mı çıplak
Attı çekici elinden – düş Allahım düş
Taktı çiviye sicimi – uzun mu uzun
Astı ucuna çirozu – kuru mu kuru
İndi merdivenden tekrar – tıkır da tıkır
Sırtında çekiç merdiven – ağır mı ağır
Çekti gitti başka yere – uzak mı uzak
Orhan Veli Kanık
Hüseyin Rahmi Gürpınar hikâye ve romanlarında, Ahmet Rasim fıkralarında
mizah türünün ilk başarılı örneklerini verdiler.
Mizah alanında asıl patlama İkinci Dünya Savaşı sonrasında görülür. Aziz Nesin
ve Sabahattin Ali çıkardıkları Markopaşa dergisiyle siyasal ve toplumsal düzeni eleştiri konusu yaparak yeni bir mizah anlayışını geliştirirler. Espriye dayalı, güldürürken
düşündüren bu mizaha kara mizah denir. Rıfat Ilgaz, Vedat Saygel, Hüseyin Korkmazgil, Muzaffer İzgü, Oktay Verel, Tekin Aral, Gani Müjde, Cihan Demirci bu alanda
anılması gereken adlardır.
ETKİNLİK
Cumhuriyet dönemindeki mizah anlayışının değişmesi nereden kaynaklanmaktadır ?
Araştırınız.
127
DİL VE ANLATIM 4
Aşağıda “kara mizah” olarak adlandırılan türe örnek olacak bir metin sunulmuştur.
3. Metin
ÜLKEMİZ
“Öğretmen, ülkemizde ne varsa yazın dedi. Neler yetişiyor? Ne satıyoruz? Ne alıyoruz? Hepsini yazın, dedi.”Hikmet, parmaklarıyla hesapladı:”Çok şey yetişiyor. İstersen
ben yazdırayım. Bilmem. Öğretmen, kendiniz yazın, dedi. Küçük çocuklar, bu kadar şeyi
birden akıllarında tutamazlar. Ben sana önce bir iki üç diye yazdırırım, sonra, bir iki üçü
sileriz. Yazı ödevi, böyle yapılırsa daha güzel olur; geçişler fark edilmez. Bütün büyük yazarlar, satırların arasındaki bu bir iki üçleri güzelce eriten adamlardır. Sen de büyüyünce
böyle yazarsın olur mu? Ne yapayım büyüyünce, Hikmet amca?” “Tiyatro yaz.”
Salim, çantasından bir dergi çıkartarak karıştırmaya başladı.”Nedir o dergi?”
“Hayvanlar Dünyası.” “Demek onlar, başka bir dünyada yaşıyorlar.” Salim, gülmeye başladı: “Çok komiksin sen, Hikmet amca.” Hikmet amca komik, komik Hikmet amca. Ülkemizde dağ vardır,ova vardır,akarsu vardır,tepe vardır,içi taranmış çokgenlerle gösterilen
şehirler vardır, girintili çıkıntılı kıyılar vardır, çakıl parçalarına ve kuşlara benzeyen göller
vardır, ağzını açmış sivri burunlu ve kuyruklu bir kurbağaya benzeyen bir iç denizimiz
vardır, yeşil düzlükler ve kahverengi yükseltiler vardır. Bu görünüşüyle ülkemiz, ilk bakışta, başka ülkelere benzer. Bu bakış, kuş bakışıdır. İlkbaharda ülkemiz yeşillenir, sonbaharda, eski bir harita gibi sararır, solar.
O gün bugündür çirozcuk – kuru mu kuru
Mezkur sicimin ucunda – uzun mu uzun
Nazikçe sallanır durur – durur mu durur
Ben bu hikâyeyi düzdüm – basit mi basit
Kudursun bazı adamlar – ciddi mi ciddi
Ve gülsün diye çocuklar – küçük mü küçük.
Ülkemizde tarım ürünleri yetişir. Kuru üzüm ve incir yetişir. Önce ıslak yemişler yetişir. Onları, güneş olan yerlerde kurutarak kuru yemiş yetiştiririz. İngiltere’ye göndeririz
onlar da bize gerçek gönderirler. Gerçek tohumlar gönderirler. Biz, o gerçeklerden kendimize göre gerçekler yetiştirmeye çalışırız.
Oğuz ATAY
128
DİL VE ANLATIM 4
ETKİNLİK
Kara mizah diye adlandırılan yukarıdaki metni mizahi anlatımla yazılmış diğer metinlerle karşılaştırır mısınız?
Mizahi Anlatımla İlgili Bazı Terimler:
Kara Mizah: Güldürmekten çok düşündürmeyi ve yergiyi amaçlayan mizahtır.
İroni: Söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya olayla alay etme söz konusudur.
Humor: Ciddi bir tavırla söylendiği halde alay olduğu belli olan ince, hoş nükte.
Karikatür: İnsan ve toplumla ilgili her türlü olayı konu alarak abartılı bir biçimde belirten, düşündürücü ve güldürücü resim.
Parodi: Ciddi sayılan bir eserin bir bölümü veya bütününü alaya alarak, biçimini bozmadan ona bambaşka bir özellik vererek biçimle öz arasındaki bu ayrılıktan
gülünç etki yaratan bir oyun türü.
Komik: Gülme duygusu uyandıran, güldürücü, gülünç olan.
Komik Durum: Gülmeye sebep olan durum.
Komik Kişi: Güldürmeyi sağlayan kişi
Komik Jest: Gülünç hareket, davranış
ETKİNLİK
Mizah hangi ögelerle sağlanır?Araştırınız.
129
DİL VE ANLATIM 4
7.3. ÜNLEM
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
Heyecanlandığımızda, beklemediğimiz bir durumla karşılaştığımızda yardımımıza koşar ünlemler. Yazı yazarken de, konuşurken de!
İçinde ünlem bildiren sözcüklerden oluşan bir paragraf hazırlayınız.
UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI
ŞERMiN
Sarı kedim
Siyah kedim,
Beyaz kedim,
Adı “Rengin” olsun dedim.
Rengin! Rengin! Rengin! Rengin!
Kedim işitmedi lakin…
Tevfik Fikret
Tanrının günü işte böyle didin ha didinmez misin?”
(Hüseyin Rahmi Gürpınar)
“Bir ah çeksem karlı dağlar kül olur.” (Bir türküden)
“Eyvah!... Ne yer, ne yar kaldı,
Gönlüm dolu ah ü zar kaldı.” (Abdülhak Hamit Tarhan)
“Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı.” (Fuzuli)
Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri.” (Atatürk)
130
DİL VE ANLATIM 4
?
1. Bu metinlerdeki ünlemleri bulunuz?
2. Bu metinlerde geçen ünlemlerin cümlelere kattıkları anlamları araştırınız?
KAVRAMLAR
Bir heyecanın etkisiyle ağzımızdan çıkarak duygularımızı canlı bir biçimde anlatmaya yarayan kelimelerdir:
“Aman Allah, gök gürlüyor!” (Ahmet Rasim)
“Bire medet, tramvay geliyor!” (Ahmet Rasim)
Ünlemlerin anlatımda özel bir yeri vardır, çünkü duyguları, heyecanları, sevinçleri en yalın ve en keskin bir biçimde aktarmağa yardımcı olurlar. Özel bir işlevi
vardır, çünkü çoğu zaman birkaç cümle ile anlatılabilecek durumlar bir ünlem ile
dile getirilebilir.
Ünlem, genel olarak, insanın herhangi beklenmedik bir olay, görülmedik bir
durum karşısında konuşamaz duruma geldiği anda ağzından çıkan ses ya da seslerdir. Sesin tonu, ünlemin anlatış değerini belirtir.
Ünlemler, çekim ve yapım ekleri almazlar. Ünlemin taşıdığı anlam, bağlı olduğu cümle ile bağlantılıdır.
“E, ne çare kader.” (kabullenme)
Dersine iyi çalış e mi? (tembih)
E, ne yaptınız bakalım? (hazırlayıcı unsur)
Ünlemler üçe ayrılırlar:
1. Asıl Ünlemler: Asıl görevi ünlem olan kelimelerdir. Başka görevlerde kullanılamazlar. Seslenme veya duygu anlatırlar.
Hey! Ey! Hu! Kuçukuçu! Hişt! Haydi! Vah vah! Bire medet! Eyvah! Oh! Ay! Of! vb.
ETKİNLİK
Günlük hayatınızda en çok kullandığınız ünlemleri not edip, asıl ünlemlerden olup
olmadığını inceleyiniz.
2. Ünlem olarak kullanılan kimi isimler, sıfatlar ile fiillerin emir kipleri:
Anlamlı kelimelerin bazılarına vurgu ve tonlama yoluyla ünlem değeri kazandırılabilir. Bunlar da duygu ya da seslenme anlatır.
131
DİL VE ANLATIM 4
Dehşet! Arkadaşlar! Allah! Allahım! Alçak! Alçaklar! Ne olur yardım et! Hain!
Nefis! Güzel! Yaşa! Çık dışarı! Var ol! Dur! vb.
3. Yansımalar: Canlı varlıkların seslerini, cansız varlıkların gürültülerini taklit
eden ünlemlerdir. Paldır küldür! Şangır şungur! Hav hav! Kukuriku! Cart! Fış fış! Takır
tukur! Fiskos! Şıkır şıkır! vb.
Ünlemler, cümle değerinde sözlerdir. Örneğin, bir tek “eyvah” sözü bize, konuşanın hangi ruh durumu içinde bulunduğunu anlatabilir. Bu nedenle, ünlemler, tek
başlarına kullanıldıkları gibi anlam gereğine göre, cümlelerin başında ya da sonunda da bulunabilirler: “Türk ordusu yaşasın!” gibi.
Ünlem cümlelerinin sonuna her zaman (!) ünlem işareti konur.
Sevinç, üzüntü, şaşkınlık, acıma, korku gibi duygular sırasında bazı isimler ünlem görevi üstlenirler.
ETKİNLİK
Ünlemlerin cümlelerde kullanılma nedenlerini araştırınız.
132
DİL VE ANLATIM 4
NELER ÖĞRENDİNİZ?
Anlatım tarzları içinde öyküleyici (hikâye etme) anlatım en başta gelenlerdendir. Geçmişe yönelik olayların zaman sırasına göre ilgi uyandıracak biçimde anlatılmasına öyküleme (hikâye etme) diyoruz.
İsimler (adlar) varlıkları tanıtmak için kullanılan sözcüklerdir. Bir başka deyişle
varlıklar, ya da eylemleri bildiren, tanıtan sözcüklere isim denir. Sokak, bulut, Ayla
vb.
Betimleyici (tasvir edici) anlatım; bir şeyin söz ya da yazıyla göz önünde canlanacak biçimde anlatılmasıdır. Betimlemede gözlem çok önemli bir yer tutar.
Günlük hayatımızda çokça kullandığımız sıfat, isimlerden önce gelerek onların
niteliklerini ve özelliklerini belirtir. Niteleme ve belirtme sıfatları başlıkları altında iki
ana gruba ayrılırlar.
Duygu ve düşüncelerin düş gücüyle zenginleştirilip coşkulu bir dille anlatıldığı tür coşku (lirik) ve heyecana bağlı anlatımdır. Lirik anlatımda düşünceden çok
duyguya rastlanır.
İsim olmadıkları hâlde isimmiş gibi kullanılan ve ismin yerini tutan sözcüklere
zamir diyoruz. O, bu, ben, siz, herkes, nereye gibi. Zamirler kişi, işaret, belgisiz ve
soru olmak üzere dörde ayrılırlar.
Destansı (epik) anlatımın dilimizdeki karşılığı destandır. Halkın düş gücüyle
beslenerek, kuşaktan kuşağa geçirilerek yazıya dönüştürülmüşlerdir. Gılgamış Destanı bilinenlerin en eskisi sayılmaktadır. İlyada ve Odysseia destanı ise yazılı destan
türünün en mükemmel örnekleri arasında sayılmaktadır.
Bir iş, oluş, hareket, durum bildiren, kişi ve zaman kavramı veren sözcüklere
eylem (fiil) denir.
Eylemden türedikleri hâlde isim, sıfat, zarf görevlerinde de kullanılan sözcüklere eylemsi denir.
Amacı bilgi vermek olan edebiyat ürünleri öğretici ve didaktik sözcükleriyle
açıklanır. Türk edebiyatında öğretici eserlerin ilk örneklerine Uygur metinlerinde
rastlanır.
Emredici anlatım ise dinleyenleri ve okuyanları kendisinden istenilen işi yapmaya ya da bir davranışı gerçekleştirmeye yönlendirir.
Fiillerden(eylem), sıfatlardan önce gelerek bu sözcüklerin anlamlarını durum,
zaman, yer, azlık-çokluk yönünden pekiştiren sözcüklere zarf (belirteç) denir. Zarflar
durum, zaman, yer-yön, nicelik ve soru başlıkları altında beşe ayrılırlar.
Düşsel (fantastik) metinlerde anlatılan olaylar bütünüyle düş ürünüdürler:
Binbir Gece Masalları gibi.
133
DİL VE ANLATIM 4
Bilimkurgu, masalla teknolojinin bir araya gelmesiyle oluşan, düş gücüne dayanan ve bütünüyle geleceğe yönelmiş bir anlatım biçimidir. Jules Verne, Aldous
Huxley, H.G.Wells bu türün ilk akla gelen yazarlarıdır.
Kendi başına anlamları olmadığı hâlde, birlikte kullanıldıkları sözcük, tamlama
ve gruplara neden, benzerlik, eşitlik, araç, yön… gibi çeşitli anlam ilgileri sağlayan
sözcüklere edat (ilgeç) denir. Başlıca edatlar: gibi, kadar, göre, için, ile…
Cümlede eş görevli sözcüklerle anlamca birbiriyle ilgili cümlecik veya cümleleri bağlayan sözcüklere bağlaç denir. Ve, ne, de, bile, ki, çünkü, hâlbuki, oysa, nitekim, ile, yine, hele, hatta, üstelik, ama, fakat, lakin, ya, veya, hem, yani, örneğin, ise
bağlaç olarak en çok kullandığımız sözcüklerdir.
Söyleşmeye bağlı ya da diyalog anlatım karşılıklı konuşma demektir. Tiyatro,
roman, hikâye gibi edebiyat türlerinde iki ya da daha çok kişi arasında geçen konuşma biçiminde kaleme alınmış eserlerdir. Platon ve Sokrates’in soru-cevap şeklindeki
eserleri bu türün en iyi örnekleridir.
Mizahi (gülmece) anlatım hayatın içindeki çelişkilerden doğar, yazıya geçirildikten sonra edebî bir tür olarak karşımıza çıkar. Zengin bir mizaha sahip Türk edebiyatında bu konudaki ilk ve en büyük isim Nasreddin Hoca’dır.
Ünlem bir heyecanın etkisiyle ağzımızdan çıkarak duygularımızı canlı bir biçimde anlatmaya yarayan sözcüklerdir. Ünlem cümlelerinin sonunda her zaman ünlem işareti kullanılır.
134
DİL VE ANLATIM 4
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Hikâye etme (öyküleme) de aşağıdaki kiplerden hangisi kullanılır?
A.
B.
C.
D.
Şimdiki zaman
Geniş zaman
Gelecek zaman
Di’li geçmiş zaman
2. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “güzel” sözcüğü isim olarak kullanılmıştır?
A.
B.
C.
D.
Güzel bir elbise aldı.
Kitabındaki resmi güzel boyadı.
Defterini güzel şiirlerle doldurdu.
Saksıdaki çiçek çok güzeldi.
3. Aşağıdaki cümlelerde bulunan altı çizili sözcüklerden hangisi soyut isimdir?
A.
B.
C.
D.
Televizyonda güzel bir film var.
Gölün kenarında fotoğraf çekti.
Bu mağaraya girmek yürek ister.
Sofrada sadece etler yendi.
4. “Oyun okunmaz” diye bir önyargı yerleşmiş ya da yerleştirilmiş bizde. Böyle bir
önyargıya uydunuz mu, örneğin bütün bir antik dönemi bilmenize, tanımanıza
imkân yok. Denecektir ki, o dönemin oyunları oynanır, seyirci de izlerse tanımış
olur. Hayır! Bir defa yalnızca ulaşabildiğimiz tiyatro çevirisi ile sınırlı kalırsınız ve
o çevrenin sahneye getirmediği eserler, yazarlar yok olur, sizin için ya da adlarını
duyar, ama ne olduklarını bilemezsiniz.”
Yukarıdaki metinde ağır basan anlatım biçimi aşağıdakilerden hangisidir?
A.
B.
C.
D.
Tartışma
Tanımlama
Öyküleme
Betimleme
5. “Kaynakçı çırağı, ustasını dikkatle izliyordu.” cümlesinde “kaynakçı” sözcüğü
aşağıdakilerden hangisidir?
A.
B.
C.
D.
Basit isim
Türemiş isim
Basit sıfat
Türemiş sıfat
135
DİL VE ANLATIM 4
6. Bir gün Nasreddin Hoca’ya sordular” cümlesinde “bir” sözcüğü aşağıdakilerden
hangisidir?
A.
B.
C.
D.
Sayı sıfatı
Belgisiz zamir
Belgisiz sıfat
İşaret sıfatı
7. Aşağıdaki ifadelerden hangisinde pekiştirme sıfatı vardır?
A.
B.
C.
D.
Büyük bir evde oturuyor.
Kapkara gözleriyle etrafı süzüyor.
Ekşimsi armutları iştahla yiyor.
Sarımtırak otların arasında oynuyor.
8. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde zaman zarfı deyim hâlinde kullanılmıştır?
A.
B.
C.
D.
Akşam pastanede beş dakika oturalım
Baharda kırlarda dolaşmayı çok severim.
Günün her saatinde mutlaka bir şeyler atıştırırım.
Sizi ikide bir rahatsız ettim, kusura bakmayın.
9. “Ayağı öküz ayağı gibi, beli kurt beli gibi, omuzu samur omuzu gibi, göğsü ayı
göğsü gibi idi. Bedeninin her yeri tüylü idi. At sürüleri güder idi, atlara biner idi.
Av avlar idi. Günlerden sonra gecelerden sonra yiğit oldu.”
Metindeki anlatım tarzı aşağıdakilerden hangisidir?
A.
B.
C.
D.
Kanıtlayıcı
Tartışmacı
Destansı
Öğretici
10. “Mürebbiye, beni sandalıma koymak üzere büyük bir ciddiyetle havaya kaldırdığı
anda ne olduysa oldu, parmakları arasından kayıverdim. Şansım varmış ki,
hanımefendinin göğsüne sokulu çok sivri uçlu bir iğneye takılmıştım. Yoksa on iki
metre yüksekten yere düşmem içten bile değildi.” (Gulliver’in Gezileri, Jonathan
Swift)
Bu metinde yararlanılan anlatım türü aşağıdakilerden hangisidir?
A.
B.
C.
D.
136
Diyalog biçimi anlatım
Tartışmalı anlatım
Düşsel anlatım
Öğretici anlatım
DİL VE ANLATIM 4
11. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde fiilimsi yoktur?
A.
B.
C.
D.
Dersleri günü gününe yapmanın faydası çoktur.
O güzel günler bir daha geri gelse.
Ben bu konuyu hemen öğrenmek istiyorum.
Sinemaya gitmeyi kararlaştırdık.
12. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “ki” bağlaç göreviyle kullanılmıştır?
A.
B.
C.
D.
Benim giysim seninkinden güzel.
Öyle çok koştu ki sonunda başardı.
Bugünkü tatlılar pek de hoş değildi.
Üstteki komşunun huysuzluğu canıma tak etti.
13. “Bir iki gün için kazanı ister.” ifadesinde edat (ilgeç) olan sözcük aşağıdakilerden
hangisidir?
A.
B.
C.
D.
Bir iki
Gün
Kazanı
İçin
14. Aşağıdaki cümlelerin hangisi ünlem cümlesidir?
A.
B.
C.
D.
Hey yarın bayram
Bayrama iki gün var
Bayramda yeni giysiler giyeceğim
Bayramda babamın elini öpeceğim
15. Uyandığımda kentin neresinden geçtiğimi anlayamamıştım. Ama bir
pazaryerindeydik. Çiçekçi dükkânını süpüren bir kız gördüm. Sokağı suluyordu.
Ortalıkta menekşe kokusu vardı. Otobüs kenara park etti ve içeride uzun, siyah
bıyıklı dükkân sahibi bizi içtenlikle karşıladı ve hafif solmuş mor menekşelerinden
bir demet gösterdi.
Yukarıdaki parçanın anlatımında aşağıdaki anlatım türlerinin hangisinden
yararlanılmıştır?
A.
B.
C.
D.
Açıklayıcı anlatım
Düşsel anlatım
Öyküleyici anlatım
Gelecekten söz eden anlatım
137
DİL VE ANLATIM 4
16. Derken davul zurna çalmaya başladı. Önde davulcu, bir öne bir arkaya eğilip,
belindeki püskülleri savurarak yürüyor, davulunu gümbürdetiyordu. Ardında
zurnacı, zurnasının ağzını bir o yana bir bu yana çevirerek çalıyordu. Davulcuyla
zurnacının ardına takılmış birkaç çocukla onları izleyen bir köpek, havlayarak
koşuyordu.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisi ağır basmaktadır?
A.
B.
C.
D.
Tanımlamalara yer verme
Varlıkları ayırıcı özellikleriyle anlatma
Karşılaştırmalara başvurma
Anlatılanları nedenleriyle belirtme
ÖYS-1992
(Dört seçeneğe düşürülmüştür.)
17. Yüzümüzü usulca göğe yasladım. Gözlerimde kanat çırpıyor martılar. Bulut bulut
parçalanmış gökyüzünü seyrediyorum. Bulutlar mı üstümüze koşuyor, yoksa ben
mi bulutların altındayım, bir türlü kestiremiyorum. Saklambaç oynarcasına bir
görünüp bir kaybolan güneş de alıp götürüyor beni düş dünyamın derinliklerine.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?
A.
B.
C.
D.
Sözcükleri gerçek anlamların dışında kullanma
Karşılaştırmalar yapma
Benzetmeye başvurma
Betimleyici öğelerden yararlanma
ÖSS-2004
(Dört seçeneğe düşürülmüştür)
18. “MÜŞTAK BEY: Dostum! Bak, gideceğin yere geç kalıyorsun.
HİKMET EFENDİ: Sen ve eşin birbirinizi her yönden tanıdığınız halde, evlenirken
başınıza neler geldi?
MÜŞTAK BEY: Evlenmeden önce istihareye yatmak istiyordum, unutmuşum.
Aklıma gelmişken gidip yatayım. Göreceğim rüyaları sabahleyin sana tabir
ettiririm.
HİKMET EFENDİ: Ya görücü usulü evlenenlerin hali nasıl olur? Ötesini var sen
düşün.”
Bu metinde hangi anlatım biçiminden yararlanılmıştır?
A.
B.
C.
D.
138
Söyleşmeye bağlı anlatımdan
Kanıtlayıcı anlatımdan
Gelecekten söz eden anlatımdan
Destansı anlatımdan
DİL VE ANLATIM 4
19. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Bu metinde hangi anlatım biçimi kullanılmıştır?
A.
B.
C.
D.
Emredici anlatım
Mizahi anlatım
Coşku ve heyecana bağlı anlatım
Fantastik anlatım
20. Bütün ağaçlar birbirleriyle fısıldaşıyor, anlaşılmaz bir lisanda haberleri ve
planları birbirlerine aktarıyor gibiydiler; rüzgâr yokken bile dallar sallanıp etrafı
yokluyordu. Ağaçların gerçekten hareket ettiklerini, yabancıları kuşattıklarını
ve içlerine hapsettiklerini de anlatırlar. Nitekim, yıllar önce Çalıçit’e saldırmışlar:
Gelip çitin hemen kıyısına dikilmiş, çite abanmaya başlamışlar.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisi ağır basmaktadır?
A.
B.
C.
D.
Destansı anlatımdan
Düşsel anlatım
Tartışmacı anlatım
Gelecekten söz eden anlatımdan
139
DİL VE ANLATIM 4
YANIT ANAHTARI
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
20.
140
D
D
C
A
B
C
B
D
C
C
B
B
D
A
C
B
B
A
C
B
DİL VE ANLATIM 4
SÖZLÜK
A
: Önemli bir olayın veya
büyük bir kişinin gelecek
kuşaklarca tarih boyunca anılması için yapılan,
göze çarpacak büyüklükte, sembol niteliğinde
yapı.
açıklık
: Bir söz veya yazıda maksadın açık olması özelliği, duruluk.
âdet
: Görenek.
akıcılık
: Söz, yazı ve anlatımın akıcı olması.
akis
: Işık veya ses dalgalarının
yansıtıcı bir yüzeye çarparak geri dönmesi, yansıma, yankı
alıcı
: Kaynaktan gelen mesajın
iletici araç ve yöntemleri
takip ederek ulaştığı kişi.
alıcıyı harekete
geçirme işlevi: İletinin, alıcıyı harekete
geçirmek üzere düzenlenmesi.
âti
: Gelecek.
azimkârane : Kararlılıkla, kararlı olarak.
burun
abide
badi
bahtiyar
bata çıka
beka
benlik
beşer
beşeriyet
birader
bozkır
B
: Ördek.
: Mutlu.
: Güçlükle, zorlukla.
: Kalıcılık, ölmezlik.
: Bir kimsenin öz varlığı, kişiliği, onu kendisi yapan
şey, kendilik, şahsiyet.
: İnsanoğlu, insan.
: İnsanlık.
: Erkek kardeş
: Kurakçıl otsu bitkilerden
oluşan, sıcak ve ılıman
cani
cerîha
cenub
cevval
cihet
civar
dekoratif
derviş
devrim
dizmen
düş
ebediyet
ecdad
eğreti
eskici
evren
ezgi
iklimlerdeki ağaçsız doğal alan, step.
: Karanın, özellikle yüksek
ve dağlık kıyılarda, türlü
biçimlerde denize uzanmış bölüm.
C
: Cinayet işlemiş olan kimse, kıyacı. sıfat, mecaz
Acımasız, gaddar.
: Yara.
: Güney.
: Davranışları çabuk ve kesin olan.
: Yön, yan, taraf.
: Yakında olan.
D
: Dekor olarak kullanılan,
süslemeye yarayan, süsleyici, tezyinî.
: Alçak gönüllü ve her şeyi
hoş gören kimse.
: Belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik.
: Basımevinde dizgici, mürettip.
: Uyurken zihinde beliren
olayların, düşüncelerin
bütünü, rüya.
E
: Sonsuzluk.
: Geçmişteki büyükler, atalar.
: Takma.
: Her türlü eski eşya alım
satımıyla uğraşan kimse
: Düzenli ve uyumlu bir
bütün olarak düşünülen
bütün varlıklar.
: Belli bir kurallara göre düzenlenmiş, kulağa hoş
141
DİL VE ANLATIM 4
linçsiz her türlü hareket
ve davranış.
idadi
: Lise derecesindeki okul.
F
ihmal
: Gereken ilgiyi gösterme: Aralık, ara, kesinti.
me, boşlama, savsakla: Olay.
ma, savsama, önem ver: İslam hukuku ile ilgili bir
meme.
sorunun dinî hukuk ku- ihtisas
: Uzmanlık, uzmanlaşma.
rallarına göre çözümünü ilişik
: İlgi, bağlılık, ilişki.
açıklayan, şeyhülislam infilak
: Güçlü bir biçimde patlaveya müftü tarafından
ma.
verilebilen belge.
inkılap
: Toplum düzenini ve yapı: İlerleme, kültürel gelişsını daha iyi duruma geme, olgunluk.
tirmek için yapılan köklü
: Filozof.
değişiklik,
iyileştirme,
: İnsan topluluğu. Parti
devrim, reform.
: Yaratılıştan gelen zekâ.
inkişaf etmek : Gelişmek, geliştirmek.
: Ses bilgisi
insaniyet
: İnsanlık.
: Gemilerde kürek çeken irade
: Bir şeyi yapıp yapmamatutsak veya hükümlü
ya karar verme gücü.
kimse.
ironi
: Söylenen sözün tersini
kastederek kişiyle veya
H
olayla alay etme.
: Ucu eğri ve sivri, kamaya istikbal
: Gelecek.
benzer, silah olarak kulistiklal
: Bağımsızlık.
lanılan bir bıçak türü.
: Yıkılmış veya yıkılmaya
K
yüz tutmuş yapı, yıkı.
kadırga
: Hem yelken hem kü: Kıskançlık, çekemezlik.
rekle yol alan, özellikle
: Karşılığını alamama, boAkdeniz’de kullanılmış
şa gitme, ziyan olma.
bir savaş gemisi.
: 1. Pay. 2. mecaz Bir olaykalkan
:
Ok,
kılıç vb.nden korundan çıkarılan ders.
mak için savaşçıların kul: Kaba, kırıcı ve hırpalayıcı.
landığı korunmalık.
: Özet, fezleke.
katiyetle
:
Kesinlikle
: Özgürlük
kılavuz
: Evlenecek olan erkek
veya kadına eş bulan
İ
kimse.
: Su koymaya yarayan
kıssa
: Ders çıkarılması gereken
kulplu, emzikli kap
anlatı, olay.
: Bir canlı türünün bütün
bireylerinde akıl ve dü- körletmek : Keskinliğin azalmasına
veya yitirilmesine sebep
şünceden bağımsız olaolmak. mecaz Değer ve
rak doğuştan gelen bigelen ses dizisi, haz, nağme, melodi.
fasıla
fenomen
fetva
feyiz
feylesof
fırka
fıtrî zekâ
fonetik
forsa
hançer
harabe
haset
heder
hisse
hoyrat
hülasa
hürriyet
ibrik
içgüdü
142
DİL VE ANLATIM 4
kültür
levent
yeteneklerinin yitirilmesine sebep olmak.
: Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi
ve manevi değerler ile
bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede
kullanılan, insanın doğal
ve toplumsal çevresine
egemenliğinin ölçüsünü
gösteren araçların bütünü, hars, ekin.
: 1. Boylu boslu, yakışıklı.2.
Osmanlı donanmasında
ve kıyılarında görev yapan asker sınıfı.
L-M
lahza
: Zamanın bölünemeyecek kadar kısa bir parçası, an
maazallah : Tanrı korusun, “Tanrı esirgesin” anlamlarında bir
söz.
mabed
: İbadet edilen yer.
mamur
: Bayındır.
mefhum
: Kavram.
mefkûre
: Ülkü, ideal.
menfa
: Bir kimsenin sürgüne
gönderildiği yer, sürgün
yeri.
mest olmak : Kendinden geçmek, çok
mutlu olmak.
meşrutiyet : Hükümdarlıkla yönetilen
bir ülkede hükümdarın
başkanlığı altında parlamento yönetimine dayanan hükûmet etme biçimi.
mezkûr
: Adı geçen, anılan, sözü
edilen, zikredilen, zikrolunan.
muassır medeniyet : Çağdaş uygarlık
muazzam
: 1.Çok büyük, çok iri, koskoca, koskocaman.2. Alışılmışın sınırlarını aşan.
mecaz Güçlü, önemli.
muvaffakiyet : Başarı.
muzaffer
: Üstünlük elde etmiş, zafer kazanmış, yenmiş, utkulu
müspet
: Olumlu.
mütareke
: Ateşkes.
müteessir
: Üzülmüş, üzüntülü
mütemadiyen : Sürekli.
obje
N
: 1.Nakil işini yapmak, bir
yerden başka bir yere
geçirmek, iletmek. 2. Anlatmak, aktarmak.
: Oran.
: Duvar içinde bırakılan
oyuk.
: Geçmişte kalan güzelliklere olan özlem duygusu
ve bu duygunun baskın
bir duruma gelmesi, geçmiş severlik.
: Nostalji ile ilgili, nostalji
özelliği taşıyan.
: Nesne
ömür
O-Ö
: Yaşam
nakletmek
nispet
niş
nostalji
nostaljik
P
: Bir kimsenin yağlı boya,
sulu boya, kara kalem vb.
bir yolla yapılmış resmi.
pragmatizm : Yararcılık
pupa yelken : Yelkenler, arkadan esen
rüzgârla şişmiş olarak,
tam yolla.
pusula
: Üzerinde kuzey güney
doğrultusunu gösteren
bir mıknatıs iğnesi buluportre
143
DİL VE ANLATIM 4
nan ve yön tespit etmek
için kullanılan kadranlı
araç, yön belirteci.
refah
revan
rızık
rugan
rüsumat
sallapati
salt
sanduka
ukala
antoloji
saplantı
sapmak
sarp
say
sema
sırça
sırma
sıtma
144
R
Bolluk, gönenç.
Giden, yürüyen.
Yiyecek, içecek şey, azık.
Ayakkabı, çanta vb. yapımında kullanılan parlak
deri.
: Bazı mallardan devletçe
alınan vergiler
: Özensiz, dikkatsiz ve kaba
saba yapılmış.
: İçinde yabancı bir öge
bulunmayan, mutlak
: Mezarın üzerine yerleştirilmiş, tabut büyüklüğünde tahta veya mermer sandık.
: Kendini akıllı ve bilgili
sanan, bilgiçlik taslayan
(kimse).
: Seçki.
: Kişinin, etkisinden kendini kurtaramadığı yersiz
saçma düşünce, sabit fikir, fikrisabit.
: Yön değiştirmek.
: Dik, çıkması ve geçilmesi
güç (yer), yalman.
: Çalışma, emek.
: Gök.
: Cam
: Altın yaldızlı veya yaldızsız ince gümüş tel.
: Anofel türü sivrisineğin
sokmasıyla insandan insana bulaşan, titreme,
ateş ve ter nöbetleriyle
kendini gösteren bir hastalık, ısıtma, malarya.
:
:
:
:
sille
sarih
şakak
şifahiye
şikeste
: Elin iç yüzüyle vurulan
tokat.
S-Ş
: Açık, kolay anlaşılır, belli,
belirgin, belgin.
: Göz, alın ve yanak arasında, elmacık kemiğinin
üstünde bulunan çukurumsu bölge
: Sözlü.
: Gücenmiş, kırgın, kederli.
tamah
tasa
:
:
teati
tekabül
:
:
tekerrür
teksif
:
:
terakki
teyakkuz
tosun
:
:
:
T
Açgözlülük.
Üzüntülü düşünce durumu, kaygı, endişe, gam.
Karşılıklı alıp verme.
Karşılık olma, karşılama,
yerini tutma.
Tekrarlanma.
Yoğunlaştırma, sıklaştırma, koyulaştırma.
İlerleme, yükselme.
Uyanıklık.
mecaz sağlıklı, tıknaz delikanlı.
U-Ü
Anlayış, kavrayış, görüş,
düşünce gücü, ihata.
Çıplak.
Bilim veya sanat alanında üstün bilgisi ve yeteneği olan kimse.
Gerçekleştirilmesi
imkânsız tasarı veya düşünce.
ufuk
:
üryan
üstat
:
:
ütopya
:
vaat etme
varyasyon
ver etmek
V
: Söz verme.
: Değişik biçim.
: O tarafa yönelmek.
DİL VE ANLATIM 4
vurdumduymaz : Anladığı hâlde anlamamış gibi davranan,
umursamaz, aldırmaz,
aldırışsız, duygusuz, duvar yüzlü.
yâren
:
yatağan
:
yegâne
yeis
:
:
yörük
:
zihniyet
zillet
ziyade
zümrüt
Y
Arkadaş, yakın dost.
Dostların oluşturduğu
topluluk.
Namlusu kavisli, iki yanı
da kesici, bir tür uzun savaş bıçağı.
Biricik, tek
Umutsuzluktan doğan
karamsarlık, üzüntü.
Hayvancılıkla geçinen,
genellikle Toroslarda yaşayan göçebe Türk oymağı, Türkmen.
Z
: Düşünce, inanç
: Hor görülme, aşağılanma. Bilinmeyen Kelimeler
: Çok, daha çok, daha fazla.
: Koyu yeşil renk.
145
DİL VE ANLATIM 4
KAYNAKÇA
AKALIN L, Sami, Edebiyat Terimleri Sözlüğü, Varlık Yayınları, İstanbul, 1984.
ALANGU, Tahir, 100 Ünlü Türk Eseri (1-2), Milliyet Yayınları, İstanbul, 1974.
AZİZ EFENDİ, Muhayyelat-ı Aziz Efendi, 1000 Temel Eser, İstanbul, 1973.
BANARLI, Nihat Sami, Türk ve Batı Edebiyatı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1991.
B AT U R, Enis, Modern Dünya Edebiyatı Antolojisi, Dönemli Yayıncılık, İstanbul, 1988.
BORATAV, Pertev Naili, Folklor ve Edebiyat (2 Cilt), Adam Yayınları, İstanbul, 1982.
ÇALIŞLAR, Aziz, Türk ve Dünya Edebiyatçıları (4 Cilt), Remzi Kitabevi, İstanbul, 1987.
DOĞAN, Mehmet H., Yüzyılın Türk Şiiri, 1900-2000 (3 Cilt) YKY, İstanbul, 2002.
EDİSKUN, Haydar, Türk Dilbilgisi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1985.
ERHAT, Azra, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1972.
GENCAN, Tahir Nejat, Dilbilgisi, TDK Yayınları, Ankara, 1979.
GOGOL, Nikolay, Bir Delinin Güncesi, Can Yayınları, İstanbul, 1981.
HANÇERLİOĞLU, Orhan, Türk Dili Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1992.
HENGİRMEN, Mehmet, Türkçe Temel Dilbilgisi, Engin Yayınevi, Ankara, 1998.
KABACALI, Alpay, Yedi Deniz Beş Bucak, Dünya Kitapları, İstanbul, 2004.
KAFKA, Franz, Değişim, Cam Yayınevi, İstanbul, 1993.
KARAALİOĞLU, Seyit Kemal, Kompozisyon Sanatı, İnkılap ve Aka Kitabevleri, İstanbul, 1979.
KAVCAR, Cahit, Yazılı ve Sözlü Anlatım, Anı Yayıncılık, Ankara, 1999.
KERMAN, Zeynep, Hikayeciliğimizin 100 Yılında Yüz Örnek, Kültür ve Tur. Bak. Yayınlığı, İstanbul, 1994.
KUDRET, Cevdet, Örneklerle Edebiyat Bilgileri (2 Cilt), İnkılâp ve Aka Kitabevleri, İstanbul, 1980.
KUDRET, Cevdet, Türk Edebiyatından Seçme Parçalar, İnkılâp ve Aka Kitabevleri, İstanbul, 1973.
KUDRET, Cevdet, Edebiyat Kapısı, YKY, İstanbul, 1997.
KUDRET, Cevdet, Türk Edebiyatında Hikaye ve Roman (1859-1959), Bilgi Yayınevi,
Ankara, 1970.
KURDAKUL, Şükran, Şairler ve Yazarlar Sözlüğü, Ataç Kitabevi, İstanbul,1971.
146
DİL VE ANLATIM 4
LAWRENCE, D.H., Gökkuşağı, Oğlak Yayınları, İstanbul, 2000.
LONDON, Jack, Martin Eden, Cem Yayınevi, İstanbul, 1997.
MUTLUAY, Rauf, 50 Yılın Türk Edebiyatı, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1973.
NECATİGİL, Behçet, Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü, Varlık Yayınları, İstanbul, 1 9 8 9.
NECATİGİL, Behçet, Radyo Oyunları, YKY, İstanbul, 1997.
NESİN, Aziz, Cumhuriyet Dönemi Türk Mizahı, Adam Yayınları, İstanbul, 2001.
OKTAY, Ahmet, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı (1923-1950), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1993.
ÖNERTOY, Olcay, Türk Roman ve Öyküsü, Türkiye İş Bankası Kültür Yay. Ankara, 1984.
ÖZKIRIMLI, Atilla, Çağdaş Türk Edebiyatı, Anadolu Üni. Yayını, Eskişehir, 1991.
ÖZKIRIMLI, Atilla, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi (5 Cilt), Cem Yayınları, İstanbul, 198290.
POE, Edgar Allen, Seçme Hikâyeler, İthaki Yayınları, İstanbul, 2002.
ÖZÖN, M. Nihat, Osmanlıca-Türkçe Sözlük, İnkılâp ve Aka Kitabevi, İstanbul, 1979.
ONAN, Necmettin Halil, İzahlı Divan Şiiri Antolojisi, MEB Yayınları, İstanbul, 1991.
SAINT-EXUPERY, A. de, Gece Uçuşu, Yankı Yayınları, İstanbul, 1969.
ŞENTÜRK, Ahmet, Atilla, Osmanlı Şiiri Antolojisi, YKY, İstanbul, 1999.
SEVER, Mustafa, Türk Halk Şiiri, Kurmay Yayınevi, Ankara, 2003.
ŞENER, Sevda, Türk Tiyatrosu, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 1998.
TANPINAR, Ahmet Hamdi, Edebiyat Üzerine Makaleler, Dergâh Yayınları, İstanbul,
1977.
TANPINAR, Ahmet Hamdi, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Çağlayan Kitabevi, İstanbul,
1970.
TÜRK DİLİ, ANI ÖZEL SAYISI 246., TDK Yayınları, Ankara, 1972.
TÜRK DİLİ, MEKTUP ÖZEL SAYISI, 274, TDK Yayınları, Ankara, 1974.
TÜRK DİLİ, GEZİ ÖZEL SAYISI, 258, TDK Yayınları, Ankara, 1973.
UYGUR, Nermi, İnsan Açısından Edebiyat, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Yayınları, İstanbul, 1969
147
GÜNEY KIBRIS
RUM YÖNET‹M‹
NÖC: Nahcivan Özerk Cumhuriyeti
(Azerbaycan)
İl merkezleri
Başkent (Ankara)
(A
ZE N
RB .Ö
AY .C
CA
N)

Benzer belgeler

dil ve anlatım 7 - Açık Öğretim Kurumları

dil ve anlatım 7 - Açık Öğretim Kurumları 1. ÜNİTE ANLATIM TÜRLERİ 1.1. ÖYKÜLEYİCİ (HİKÂYE ETME) ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 11 1.2. İSİMLER _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ ...

Detaylı