Untitled - Kale Tasarım Merkezi

Transkript

Untitled - Kale Tasarım Merkezi
29/11/2009
03
Pelin Özgen
[email protected]
DÜNYA MİMARLIK FESTİVALİ
Dünya Mimarlık Festivali’nin (WAF) ikincisi 4-6 Kasım 2009 tarihleri
arasında Barselona’da gerçekleştirildi. Festival, mimarlık camiasında
büyük ses getirirken, festivalde 4 ana bölüm altındaki 42 kategoride
100’den fazla proje değerlendirildi.
Dünya Mimarlık Festivali, Barselona’da
CCIB’de düzenlenen, üç günlük bir mimarlık
festivali. Festival mimarlık ödüllerini,
jürinin önünde finalistlerin canlı
sunumlarını, seminer programlarını ve tüm
dünyadan başvuranların oluşturduğu
mimari sergiyi kapsıyor. Dünyanın en büyük
mimarlık zirvesi olarak nitelendirilebilecek
festival, mimarlık ve tasarım camiasına
dünyanın en büyük mimari ödül programına
katılarak kendini kanıtlama fırsatı tanıdığı
için büyük rağbet görüyor.
EAA-Emre Arolat
Architects-
Bu yıl en iyi yapı dalında ödülü, “Kültür”
kategorisinde yarışmaya katılan Peter Rich
Architects’e ait Mapungubwe Bilgilendirme
ve Eğitim Merkezi kazandı. Güney Afrika’da
Limpopo ve Shashe nehirleri arasındaki
eski bir uygarlığa ait bir arsa üzerinde inşa
edilen bina, çevresinin kırılgan yapısına
dikkat çekmek amacıyla tasarlandığı için,
geçen yılın ödülünü kazanan projenin tam
tersine bulunduğu alana uyum sağlayan,
etkileyici çatı örtüsüyle ve ölçeğiyle dikkat
çekti. Çevresindeki peyzaja, yerel
malzemesi ve dokusuyla tam uyum
sağlayan, kıvrımlı bir çatı örtüsüne sahip
bina, salonda sunuşu izleyen mimarların da
alkışını aldı. Rafael Vinoly’nin başkanlık
ettiği, Kengo Kuma, Farshid Moussavi, Süha
Özkan ve İnşaat Mühendisi Tim
Macfarlane’den oluşan jüri, kent ve
mimarlık platformlarında söz sahibi
kişilerden oluşuyordu. Jüri Mapungubwe
Bilgilendirme ve Eğitim Merkezini mimari
ve psikolojik açıdan en güçlü proje olarak
değerlendirdiğini açıkladı. Yapının araziyle
ilişkilenmesi ve sürdürülebilirlik, politik ve
sosyal gelişme konularında gösterdiği
erdemli tutumu jürinin takdirini topladı.
01 Mapungubwe Interpretation Centre /
Peter Rich Architects
Kerem Piker
01
Mimarların, iç mimarların ve inşaat
mühendislerinin katılabildiği 3 yeni ödül
programının daha oluşturulduğu etkinlik
kapsamında, “Dünyanın en iyi binası”
ödülünü almak için ise 2008 yılında
tamamlanmış olan mimari projeler yarışma
imkânı buldu. Festivalin tematik sergisi "Az
çoktur", mimarların dünyadaki yeni
ekonomik koşullara meydan okumaktaki
becerilerini sınadı. Sergi, yaratıcı tasarımın,
hayal gücü ve yenilikçi düşüncenin; daha az
zaman, enerji, malzeme ve finans ile nasıl
daha az maliyetli, daha fazla değer üreten
binalar ve kentler yaratacağı sorusuna
odaklandı.
Zoom Mimarlık -
Levent Çırpıcı & Atilla Kuzu
Dünya Mimarlık Festivali’ne katılmak
çok heyecan verici bir deneyimdi. Çok
güzel bir etkileşim ve çok ciddi bir
motivasyon oluğunu düşünüyoruz.
Tüm bunun yanı sıra bu sene açılan
Interior&Fitout kategorisinin
değerlendirmesinin çok doğru
yapılamadığını gördük. 200 metrekare
bir showroom’la 40000 metrekare
hastane veya 40 metrekare bir takı
mağazası aynı kategoride
değerlendirildi ki çok doğru bir
değerlendirme olduğuna inanmıyoruz. O
yüzden kamuya açık alanlar, sağlık
yapıları, mağazalar vs gibi farklı
kategorizasyonlar olmalıydı.
Her grubun İngilizce sunum yapma
zorunluluğu bize çok doğru
gelmedi. Bizce tasarım safhalarındaki
duyguları herkesin kendi dilinde
anlatabilme imkânı verilmeliydi.
İngilizce sunum yapma ve tüm
yaptıklarınızı 10 dk içinde özetleme
zorunluluğu jürinin de yapılan projeyi
tam olarak algılayıp değerlendirmesi
bakımından bir güçlük oluşturuyordu.
Türk projelerini izleme imkânı bulduk
ancak bir başka güçlük de bu idi. Bir
yanda izlemek istediğim gruplar varken
sunumların birkaç salonda birden
saatlerinin çakışması problem yarattı.
Seneye kazanabileceğine inandığımız
bir veya birkaç projeyle de katılabiliriz.
Bizce bu platform mimari ve içmimari
alanda gerçekten çok değerli olanaklar
sunuyor ve ilerleyen yıllarda sanıyorum
gözümüze batan birkaç aksaklığı da
gidermiş olurlar.
Mimarlara pek çok yayında
göremeyecekleri kadar çok sayıda
ve çeşitlilikteki güncel projeyi
izleyebilme olanağı tanıması
açısından da bu etkinliği oldukça
verimli buluyoruz.
Organizasyonda, belirlenen
kategorilerde short listed olarak
seçilen projelerin sahipleri, 3
kişiden oluşan juriye 10 dakikalık
sunuşlar yapmakla yükümlü. Bu
sene henüz ikinci kez
gerçekleştirilmiş olduğunu ve iki
gün içerisinde 20 dakikalık
periyodlar halinde 8 farklı salonda
gün boyu sunuş yapıldığını
düşündüğünüzde, söz konusu
formatın aksamadan yürütülmesi
bile tek başına bir organizasyon
başarısı olarak kabul edilmeli.
EAA – Emre Arolat Architects olarak
WAF’ta ilk kez geçen sene Ipekyol
Tekstil Fabrikası projesi ile yer
almıştık. Bu sene ise WAF bizim için
farklı bir önem taşıyordu. Çeşme
7800, Eyüp Nikah Dairesi, Bodrum
Büyük Kulüp, Bcd Konutları, Likör
Projesi ve Halkalı Eco-town ile 7
farklı alanda short listed olarak
seçildik ve festivalin en çok sunuş
yapan mimarlık ofisi olduk.
Her ne kadar bu türden bir yarışma
formatında projelerin derinlemesine
anlaşılması ve tartışılması
zamanlama ve konsantrasyon
açısından neredeyse olanaksız olsa
da, projelerimizin aralarında Will
Alsop, Hanif Kara, Bjarke Ingels,
Süha Özkan, Doğan Hasol gibi
isimlerden oluşan uluslararası juri
tarafından kritik edildiği böylesi bir
tartışma ortamı içinde olmak bizler
için heyecan vericiydi.
04
29/11/2009
Serap Alp
Sibel Baştimur
[email protected]
[email protected]
BEKLENEN ZİRVE GERÇEKLEŞTİ
Bir süredir merakla beklenen “Uluslararası Endüstriyel Tasarım Zirvesi”, 6-7 Kasım
2009 tarihlerinde Hyatt Regency Oteli’nde gerçekleştirildi. Zirve farklı sektörlerden
tasarımcıları, tasarımla kazananları ve kazanmayı umanları buluşturdu.
Boğaziçi Eğitim ve Danışmanlık Firması
tarafından ETMK İstanbul Şubesi desteği ve
İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü
akademik koordinasyonu ile
gerçekleştirilen “Uluslararası Endüstriyel
Tasarım Zirvesi”, 6-7 Kasım 2009
tarihlerinde Hyatt Regency Oteli’nde
gerçekleştirildi. Bu yıl ilki gerekçeleştirilen
zirveyi tasarımla değer kazanmayı
hedeflemiş ve tasarımı etkin şekilde
kullanan yerli ve yabancı orta ve üst düzey
yöneticiler ile uzmanlar izledi. Katılımcılar
tüm tasarım disiplinleri ve süreçleri
hakkında bilgi sahibi olurken sanayici
işverenleri ile tasarım dünyasının doğru
iletişimde buluşması amacıyla yapılan
sunumları ilgiyle takip ettiler. Katılımcı
profilleri; başta ambalaj sektörü olmak
üzere otomotiv, beyaz eşya, küçük ev
cihazları ve birçok farklı sektöre yayılmıştı.
tasarımla değer yaratmak konusunda
uluslararası deneyimlerini paylaşmıştır.
ASD Genel Sekreteri Doğan Erberk ambalaj
sektörü ile ilgili bilgiler verip ambalaj
tasarımının ürün satın alma kararlarına
etkisini işaret etti. Ambalaj tasarımında
akla ilk gelen isimlerden ve aynı zamanda
ETMK’nın genel sekreteri olan Orhan Irmak,
hızlı tüketim için ambalaj tasarımı
konusunu önemli markaların çalışmaları ile
örneklendirmekle kalmayıp sektörde
markanın en önemli iletişim unsurunun
tüketici zihninde ürünün yerini alan
ambalaj tasarımı olduğunu belirtti.
Tasarımda Malzeme ve Üretim Tekniği
Yorumları, Farklı Üretim ve Pazarlama
Deneyimleri konusunda da ünlü
tasarımcılardan Oya Akman tecrübelerini
aktardı.
01
Başlıca amaçları arasında toplumun çeşitli
kesimlerine ve endüstriye ulaşarak
endüstriyel tasarımın yerel ve küresel
pazardaki artan önemini göstermek ve Türk
tasarımcısının birikim ve
katkılarını paylaşmak olan ETMK İstanbul
Şubesi bu hedefleri çerçevesinde zirvede
gereken rolü üstlendi. Bu yıl 20. Yılını
kutlayan ETMK’nın, İstanbul Şubesi Başkanı
E. Sertaç Ersayın zirvenin açılış
konuşmasını yaptı; Ersayın, ikinci günde
yaptığı konuşmasında ise modern tasarım
yönetimi yaklaşımlarını anlattı ve Uzakdoğu
deneyimlerini paylaştı.
Süreç Yönetimi
Zirve kapsamında açılış konuşmalarını
takiben ABD Western Reserve
Üniversitesi’nden Gideon Samid Ph.D
tasarımın inovasyonu konusunda
örneklerini sunarken, IDSA’nın (Amerikan
Endüstriyel Tasarım Birliği) eski başkanı
Peter W. Bressler ABD’de tasarımın
gelişimini anlattı.
Zirvede son olarak tasarımda
süreç yönetimi başlığı altında, Plan
firmasından Fanny Cabanne Tasarım İş
Tanımı ve Süreç yönetimi; MG Design’dan
Melih Gürleyik Müşteri Odaklılık ve Kilit
Taşı Tasarım’dan Kunter Şekercioğlu ise
Orta Ölçekli Firmalar İçin Ürün Tasarım
süreçleri konularında sunumlar
gerçekleştirdiler.
Tasarımla kazananlar konusu başlığı altında
Türk Sanayi’nin önemli firmalarının
temsilcilerinden oluşan konuşmacılar;
yaşadıkları tasarım süreçlerindeki
deneyimlerini, tasarımda marka haline
gelmiş yerli ve yabancı tasarımcılar ile
çalışarak oluşturulan kazanımlarını ve kendi
bünyesinde çalıştırdıkları tasarımcılar ile
olan ilişkileri katılımcılar ile paylaştı.
Hisar Pazarlama Müdürü Cengiz İnce, İnci
Mutlu ve Can Yalman ile gerçekleştirilen
tasarım projelerinin Hisar markasına kattığı
değerleri anlattı. Vitra Pazarlama Müdürü
Berna Erbilek’in sunumunda üzerinde
durduğu pazarlama ve tasarımcı ilişkisi ile
Tasarım süreçlerini beslemek, tasarımı
şekillendirerek ilham kaynağı olmak ve
kullanıcı ile doğru iletişimi sağlamak
amacıyla yapılan araştırmalar; bu
araştırmaların şirketlerin strateji ve karar
verme süreçlerindeki etkisi de zirvede geniş
olarak kendine yer buldu. Bu konuda Temsa
ve Arçelik firmasının yetkilileri ile İTÜ’den
Doç Dr. Özlem Er ve ABD’li Portigal
Danışmanlık kurucusu Steve Portigal görüş
ve deneyimlerini paylaştılar.
Ross Lovegrove – Vitra işbirliğinin
markanın bilinirliğine katkısını
vurgulaması, özellikle pazarlama kökenli
katılımcıların dikkatini çekmiştir. Aynı
sektörden Kale Seramik Pazarlama Müdürü
Burak Orhun konuşmasında tasarıma olan
inançlarının yıllar içerisinde gelişerek
arttığını; tasarımın iş süreçlerinin
tamamına girdi sağlamasını amaçladıklarını
belirtti. Yeni oluşumları Kale Tasarım
Merkezi ile Türkiye’de tasarım
farkındalığını geliştirerek tasarımcılar ile
sanayiciler arasında aktif paylaşımı
sağlayacak bir platform oluşturmayı
hedeflediklerini aktardı.
Tasarım süreçlerinin ve tasarım
hikayelerinin iş dünyası tarafından
anlatılmasının ardından; kendi başına
marka olan tasarım firmaları; tasarım
yönetimi ile tasarımın diğer iş süreçlerine
katkıları konusunda deneyimlerini
paylaştılar. Son yıllarda adından sıkça söz
ettiren Gaia & Gino firmasının sahibi Gaye
Çevikel birçok ünlü tasarımcı ile yaptığı
çalışmaları eskiz aşamalarından ürün
lansmanlarına kadar katılımcılar ile paylaştı
ve özellikle ünlü tasarımcılar Karim Rashid
ve Arik Levy ile yaptıkları çalışmaların
detaylarına değindi. Akademisyen gözüyle
tasarım-marka ilişkisi ise GSÜ Öğr. Gör.
Çiğdem Ersayın tarafından örnekler ile
zenginleştirilerek değerlendirildi. Birinci
günün sonunda İTÜ’den Doç Dr. Özlem Er’in
moderatörlüğünde konunun uzmanlarının
katılımıyla yasal çerçevede tasarımların
korunması konusunda panel düzenlendi.
Yoğun geçen ilk günün ardından ikinci gün
Sony Ericsson’un kreatif direktörü Michael
Henriksson ve deneyimli tasarımcısı Bilgi
Karan’ın firmadaki yenilikçi tasarım ve
kullanılabilirlik konulu sunumlarıyla
başladı. Dünyanın en tanınmış tasarım
şirketlerinden olan Philips Design’ın
deneyimli kreatif direktörü Oscar Pena ise
10. YILINDA
MARKA
KONFERANSI
17-18 Aralık tarihlerinde gerçekleşecek
Marka Konferansı tasarımcıları yakından
ilgilendiren konuklara ev sahipliği yapacak:
Tom Dixon, Stefan Sagmeister, Christian
Louboutin bunlardan yalnızca birkaçı...
Pazarlama ve marka dünyasına yön veren
Marka Konferansı, 17-18 Aralık tarihlerinde
Çırağan Palace Kempinski'de gerçekleşecek.
Tam 10 yıldır markalar dünyasının en büyük
buluşma platformu olan Marka Konferansı
kalıpları yıkan ruhuyla pazarlama kitlelerini
peşinden sürüklüyor. Pazarlama dünyasının
trendlerini belirleyen ve markaların
geleceğini yapılandıran konferans,
Türkiye'nin en etkin marka bilgi platformu
olma özelliğini taşıyor. Geçtiğimiz 10 yıl
içinde üstün içerik donanımıyla markaların
geleceğine güç katarken kendisi de
markalaşmış olan konferans bu yıl
katılımcılarına çok ayrıcalıklı bir kutlama
deneyimi yaşatacak. Ama nasıl?
Jessica Parker, Angelina Jolie, Madonna,
Britney Spears, Monaco Prensesi Caroline
gibi müşteriler ve 17 yılda Paris’te bir
butikten 46 ülkede en çok satan
markalardan biri noktasına gelmek “Peki
başarılı mı?” sorusuna cevap olabilir.
Kırmızı ve yüksek topuklu ayakkabıları
dünyada büyük bir gürültü yaratan
“büyücü” lakaplı tasarımcı Christian
Louboutin Marka Konferansı’nın 10. yılında
İstanbul’u büyülemeye hazırlanıyor. Sarah
Podyumda attıkları etkileyici adımları başka
alanlara taşıyan isimlere rol model bir isim
Jerry Hall. Model, marka yüzü, oyuncu,
konuşmacı ve evliliğe bakışını özetleyen
yorumlarla mizah literatürüne giren Hall’de
Tasarım dünyasının İngiliz, mobilya, ikon
tasarım anahtar kelimeleri ile sınıflandırdığı
Tom Dixon da hikayesi ile Marka’da olacak.
Dünyanın döngüsünü koruyan, doğal
kaynakları tüketmeyen, dönüştürülebilir
tasarımlarla anılıyor ve bu tasarımların her
kesime ulaşabilmesi amacıyla yürüttüğü
demokratik tasarım felsefesiyle beğeni
topluyor.
01
Marka katılımcıları için farklı bir bakış açısı
ortaya koyacak. Marka Konferansında
sahneye ayrıca ismi iş dünyasında ünlü
stratejistler arasında yer alan Martin Roll,
dünyanın önde gelen uluslar arası reklam
ağlarından JWT’nin Global Strateji Planlama
Başkanı Guy Murphy, Unilever’in 60’tan
fazla ülkede satışa sunulan saç bakım
markası Elidor’un Global Başkan Yardımcısı
Dean Aragon, dünyanın en önemli pazar
araştırma şirketlerinden Nielsen’ın Avrupa
ETMK İstanbul Şubesi Baskanı Sertaç
Ersayın’a göre Endüstriyel Tasarım Zirvesi,
farklı sektörlerden katılımcıların
endüstriyel tasarım disiplinini öğrenme
yolundaki yoğun isteklerinin bir göstergesi
oldu. Ersayın, tasarıma ilişkin yakın gelecek
vizyonlarının paylaşıldığı ve tasarım ile
nasıl katma değer üretilebileceğine ilişkin
örneklerin paylaşıldığı buluşmanın
önümüzdeki yıllarda daha da gelişeceğine
inandığını belirtti.
01 ETMK’nın, İstanbul Şubesi Başkanı E.
Sertaç Ersayın zirvenin açılış konuşmasını
yaptı
05
01
İş Analizleri Direktörü Jonathan Banks,
dijital pazarlama dünyasının yaramaz
çocuğu olarak tanınan ve çağımızın viral
pazarlama fenomeni olarak kabul gören Ze
Frank ve Rolling Stones, HBO, Guggenheim
Müzesi gibi isimlerle çalışan dünyanın sayılı
grafik tasarımcıları arasında yer alan Stefan
Sagmeister de çıkacak.
01 Stefan Sagmeister, Christian Louboutin,
Martin Roll konferans için İstanbul’a gelecek.
06
29/11/2009
Barış Çakmakçı
Umut Kart, Gözde Tüfekçi
İstanbul size ne öğretiyor?
Megalopolinin ne olduğu ve bizim orada hangi
şekillerde yaşayabileceğimiz bana enterasan
geliyor. Megalopoliler dünya nüfusunun yüzde
60'ını oluşturuyorlar. Neler olduğuna
bakmalıyız. Şehirlerde nasıl yaşıyoruz?
Gelecekte milyarlarca insanla nasıl yaşamamız
gerektiğini organize etmeliyiz. İnsanlar
şehirdışında yaşamak istemiyorlar. Hergün
şikayet ettikleri hava kirliliği, ağır trafik şartları
varken şehirlerde yaşamayı tercih ediyorlar.
Neden? Üstelik şehirde yaşamayı seçenler artık
sadece genç insanlar da değil, yaşlı insanlar da
var. Ve 2050 yılında şehirlerdeki genç nüfusu,
yaşlı insan nüfusundan daha az olacak.
Dünyadaki bütün mimarlar- eğer salak
değillerse- analiz etmeli. Eğer bir yerden bir
yere gidemiyorsanız, hayatınızı bir kabuk, bir
şehir yapısı etrafında geliştiriyorsunuz ve bu
parça etrafında hareket ediyorsunuz. Böylece
herkesin nasıl bağlantılı duruma geldiğini
anlıyoruz; örneğin hareketliliği ve toplu
taşımayı.
Mimarlığın tanımı değişiyor desenize...
KAOSUN
MİMARI
Ünlü mimar Massimiliano Fuksas Çanakkale
Seramik ve Kalebodur'un davetlisi olarak
sahne almadan önce uyardı, "Herkes
benden öğrendiğini sanıyor, oysa öğrenen
benim!". Fuksas’ın konferansına firmanın
yeni ürün lansmanı eşlik etti.
Evet kesinlikle. Eğer dünyanın tamemen
dışında değilseniz, olanları değiştirmeniz
gerekir. Şehirlerin tanımlarına baktığınızda
onlar da değişmiştir. Artık şehir diye birşey
kalmamıştır, şehirlerle banliyöler arasındaki
ilişki de kalmamıştır. Banliyö şehirdir, ve de
merkez alan artık şehir değildir.
Kaos her zaman kazanır. Çünkü kaos
düzensizlik anlamına gelmez; kaos dediğimde
akla hemen karmaşa geliyor. Kaos farklı
birşeydir, 30-40'lı yıllarda Laurance adlı bir
bilim adamının yarattığı bir teori. Laurance bir
matematik insanı olarak geleceği görmek adına
(hava durumlarını tahmin etmek için) olasılık
çalışır. Bunun için yaptığı her denemede farklı
Ben hiçbir zaman akademik bir insan olmadım.
Bu işi yapmaya başlayalı 40 sene oluyor.
Gençken karar verdiğim tek şey inşaa etmekti.
Çok sıradan ama bunu yapmak istiyorum
dedim ve yaptım. Bu, o zamanlar bir devrim
sayılırdı. Gençler bir an önce inşaa etmeye
başlamalılar. Aksi takdirde mimarlığın
simyasını, yapısını anlayamazsın. O,
konstrüksiyondadır. Son 20 yıldır insanlar
konsept diye bir şeyden bahseder oldu. Daha
fazla duymak istemiyorum, çok saçma bence.
Konsepti konuşarak fazla zaman kaybettik.
İnşaa etmek zorundayız! İnsanlar kendi
seviyelerinde bakıyorlar dünyaya; şehir 1.60
metre oluyor. Havaya bakan, yukarıya bakan
insanlar gördünüz mü? Hayır.
Böyle düşünmenize rağmen projeleriniz
insan ölçeğinden, 1.60’tan ne kadar uzak!
Benim binalarımdan içeri girmeye çalışın. Ne
yapıyorsunuz? Yukarı bakıyorsunuz! Büyük bir
yapı da olsa, küçük bir kilise de, ışık sizi
yukarıya taşır. Bir kelime ışıktır, diğer kelime
de ufuk çizgisi. Mimarlık yoluyla ufuk çizgisini
değiştirebilirsiniz. Ben ışık ve ufuk çizgisiyle
çalışırım. Konseptle çalışmam. Çünkü konsept
yoktur.
Bu, kendinizi yönetici gibi hissettiğinizi
söyleme nedeniniz olmasın?
01
ne olduğunu bilmeye başladık. Bizim işimiz çok
kuralcı bir alanda geçerli, bazı kent çalışmaları
yapabiliriz, küçük bölgeler, ilginç binalar
yaratabiliriz...Eğer şehirde çalışan kaç tane iyi
mimar var ya da kaç tane çağdaş yapı vardır
diye bakarsanız çok az olduğunu görürsünüz.
Roma'da belki 4-5 tanedir, oysa 4 milyon insan
yaşar ve milyonlarca metrekare alan vardır.
"Mimarlar çekildiğinde, şehirler ortaya
çıkar" söyleminizin nedeni de bu mu?
Pekala kaos güzelse, insanlar 'gated
community'lere (kapılı topluluk) neden
ihtiyaç duyuyorlar sizce?
İşin en başındaki Fuksas'a dönme şansınız
olsaydı, ona ne öğretirdiniz?
150 kişi falan. Bu çok zor...Başkalarına oradaki
amacı anlatmak gerçekten çok zor. Ama bunu
deniyorum. Her gün...
Bilmiyorum. Daha çok Disneyland'a yakın bir
kavram. Turistler gelir, hareket halindedirler
ve aslında orada yaşamazlar. Tıpkı Venedik
gibi...Senede 20 milyon turistin geldiği ve
ziyaret edilen bir merkez. Yıllar önce yine
buradaydım ve bir röportaj sırasında bana
nereye gitmek istediğim soruldu. Ben
banliyölere, şehir dışına gitmek istiyorum. Ve
mimarlar, planlamacılar tarafından inşa
edilmemiş banliyölere.
Evet çünkü şehirler insanlara aittir, bize değil.
Biz sadece bazı kent simgeleri ya da bazı
objeleri yapabilirz. Ev ve konut yapmamalıyız
bence. Tarihte Mimar Sinan'a bakın! 500'den
fazla yapısı var. Ama ne yaptı? Küçük, ahşap
evleri hiç umursamadı. Kent için neler
yapabileceğimizi çok iyi bilmeliyiz. Ve kaosun
anahtarını bulmalıyız, kaosun algoritmasını.
Kaos çok güzeldir!
[email protected]
Bir tasarım ekibiniz var değil mi? Konseptsiz
aynı yöne gitmeyi nasıl başarıyorsunuz?
Nedir o zaman?
02
sonuçlar veren çok büyük bir bilgisayar
kullanır. Ve şunu anlar; her zaman hesaba
katamadığınız küçük parametreler vardır,
bunlar sizin mükemmel sonuca ulaşmanızı
engeller. Birşeyin birden fazla nedeni olabilir.
Geleceği anlamak için kullanabileceğiniz tek
şey nüfus bilimidir, farklı bölgelerde yaşayan
insanların gelişimi. Tahmin edemediğiniz
olasılıklar çoğaldıkça geleceği görmek de
zorlaşır. Kaos, aynı zamanda imkansızlık ve
olasılıklarla ilgilenir. Bu olasılıkların hepsini
bilebildiğiniz an geleceği planlayabilirsiniz.
Şimdi özgürüz. Çünkü gezmeye, dokunmaya,
hissetmeye, şehirde olmaya başladık. İnsanlara
nasıl yardım edeceğimizi anlamaya, ve işimizin
Anlattıklarınız kamusal alanlara eğilmenizi
açıklıyor, peki ama ürün tasarımına iten ne
sizi?
Tasarım harikadır. Bir buçuk kilometrelik,
büyük ölçekli bir bina yaptığınızda burada bir
çiziminiz olur. Bunun ardından çok küçük
ölçekli bir şey yapın. 1 milyon metrekarelik bir
alan yarattığınızda, bunun karşılığında 1
metrekare alan daha yaratmanız gerekir. Aksi
takdirde sürekli kuleler yapar ve delilirsiniz.
Evet biz kuleler yapıyoruz ama bu projenin bir
kısmı oluyor.Ve kendiniz için, etiğiniz için
gerçekliğe geri dönmeniz gerekir. Hergün, her
gece normal yaşamınıza geri dönmeniz gerekir.
O anda artık dünyanın sayılı mimarlarından
olmazsınız.
07
Ben sadece "ne yapıyoruz, kaç kişiyiz?" gibi
sorularla gelen insanlar sayesinde öyle
hissediyorum. Çok fazla insan var, bazen bana
para hakkında soru soruyorlar. İlgilenmiyorum
ki! Benim hayatımı finansal olarak çevirmek
istiyorlar. Ben bunu istemiyorum, bunun için
savaşıyorum... Çok şanslı bir insanım çünkü
her zaman için ne istiyorsam onu yapıyorum,
ve de müşterilerime kendim karar veriyorum.
Bu bir lüks olmalı..
Kendi lüks yaşamını kendin inşaa edersin. Eğer
hayatta evetlerden daha fazla hayır
diyebilirsen aşağı yukarı mutlu olursun. Aksi
takdirde sana gelen bütün projeleri yapar,
gördüğün her kadınla sevişir, evinde dünyadaki
bütün köpeklere bakmak zorunda kalırsın.
Gazete ya da dergi okumuyorsunuz...
Esinlenmemek için mi?
Sevmiyorum. İlham almak istemiyorum
onlardan. Beni neler besler biliyor musunuz?
Birincisi, tabiat! İkincisi ise, politik
yükümlülüğünüz. Bir sorumuluğunuz olmalı, bir
şey uğruna...
01 Massimiliano Fuksas
02 Çanakkale Seramik lansmanından.
SANAT VE TASARIMIN
‘KESİŞME NOKTASI’
Mimar Mahmut Nüvit küratörlüğünde gerçekleştirilen ‘Tasarım
Türk - Kesişme Noktası’ sergisi, kısa zamanda çığ gibi büyüyen
bir katılımla hayata geçti. Tasarımla sanatın ortak alanlarını
irdeleyen serginin hikayesini bazı katılımcılardan dinledik.
Mahmut Nüvit / Mimar, Küratör:
“Modern sonrası sanatta objenin geri
çekilmesiyle, sanat objelerinin yerine
tasarımlar sanat objesi olarak yer almaya
başladılar ve hakikaten tasarımcılar
sanatçılar gibi davranmaya başladı. Bu
arada sanatçılar da tasarımcılar gibi
davranmaya başladı. Her tasarım artık kendi
kontekstinden çıkmış gibi görünüyor bize ve
aslında biraz tartışma yaratacak gibi
duruyorlar. Biz bu toplu duruştan
yabancılaşma yoluyla eserlerin sanatsal
çizgilerinin yeniden tanımlanmasını arzu
etmiştik. Daha taze bir bakışla... Ben de bu
sergiyi absürd tiyatronun kavramlarıyla
düzenlemeye çalıştım. Yabancılaşarak
yeniden tanımlamaya çalışmak, gerçeğin
yerinden oynatılmasını, ona ayna değil de
prizma tutmayı, sanatlı uyumsuzluk öğesi
yapmayı istedik. Buradan çıkacak
sonuçlarda estetik uzaklık olabilir -ki bu da
daha soğukkanlı bir duruş sağlayabilir
eserler karşısında. Bir ‘gerçek’ izleyicinin
daha önceden tanımadığı ilişkiler içinde
sunmaya çalıştık ürünleri.”
Nagehan Kılıçarslan / Tasarımcı:
“Tasarım dünyasında bir kimlik kargaşası
var. Tasarımcı kimdir? Kime denir? Nasıl bir
özelliğe sahiptir? diye bir karmaşa var. Ne
kadar var gibi gözükse de aslında bir
kimliğimiz yok. Adeta bir ‘popstar’ gibi
olmaya başladı tasarımcı. Tasarım bir
moda, bir trend oldu. Gerçek tasarımcı ne
yapar sorusundan uzaklaşmaya
başladığımızı düşünürken bu sergi yarattığı
tartışmalarla derdimizi daha iyi ortaya
koydu.”
Serhan Gürkan / Tasarımcı:
“Bildiğimiz, alıştığımız işleri ve
tasarımcıları bir arada görmek serginin en
önemli noktasıydı. Bu vesileyle dünyada
nerede olduğumuzu hissettirmesi açısından
da heyecan verici buluyorum. Dünya
standartlarına göre aslında hiç de geride
durmadığımızı anladık. Yaptığımız işleri
sergileyerek kendi güçlü altyapımızı ve
seviyemizi de anladık. Yarattığı tartışmalara
farklı bakış açıları geliştirdik. Ürünleri her
zaman gösterdikleri yüzleriyle değil de
görmediğimiz yüzleriyle de anlamaya
çalıştık. Verilen imajın dışında yeni bir
boyut kazandı tüm işler. Biz tasarımcılar da
bu tarz girişimlerle tasarımı tümden ve her
yönüyle yeniden algılıyoruz aslında.”
Meriç Kara / Tasarımcı:
“Bugüne kadar görmeye alıştığımız
tasarımları yeni bir boyutta gördük. Benim
ürünlerimin de bir mesaj kaygısı olduğu için
sanata daha yakın durduklarını
düşünüyorum. Bu sergi de aynı ilişkiler
içinde parçalara başka bir bakış açısı
getirdi. Herkesçe farklı algılanabilir. Ama bu
tarz düzenlemeler Milano dışında pek
gerçekleşmiyor ülkemizde. Bu açıdan
önemli bir etkinlikti. Ben de katıldığım
eserlerle derdimi anlattım ve seri üretim
tekniklerinin ötesinde başka bir boyuta
taşıdım işlerimi.”
Berna Bayındır / Sergi Koordinatörü:
“Bu sergi tamamen kişisel ve amatör
çabalarla kotarıldı. Artık hepimiz birbirimizi
tanıyoruz. Bu sergide de bu ürünleri de
bizim gündelik hayattaki klasik
fonksiyonlarının dışında daha sanatsal
öğelerini öne çıkaran bir tarzda yapmaktı.
Motive olmuş bir şekilde keyif verici bir
çalışma sürdürüyoruz. Yazı yazarak iş
istediğimiz tüm tasarımcıların ilgisi ve
desteği ile devam ediyoruz.”
Yılmaz Zenger / Tasarımcı:
“Tasarıma bakışın temelinde ilişkiler var.
Ben klasik bir yapıdan geldim. Tasarım
benim için daha duygusal bir şey, insani
ilişki, severek, okşayarak oluşacak bir form
gibi... Heykellerime nasıl yaklaşıyorsam,
mobilyalara da öyle yaklaşıyorum. Bu
nedenle güncel tasarım anlayışının dışında
kaldığımı düşünüyorum. Sergide birden
fazla tasarımın bir araya koyulması beni
etkiledi. Çünkü zannediyordum ki, nesneler
ilk defa değerlendirmeye alınırken tek
başlarına değil de, birbirleriyle ilişkileri
içinde sunuldular. Dolayısıyla birdenbire
‘ilişkinin gücü’nün farkına vardık.”
beş bin tane ekmek yemek için mücadele
veren tasarımcı var.”
Bertan Berk / Tasarımcı:
“Türk tasarım dünyasında yeni hareketler,
yeni açılımlar görmek heyecan verici.
Hepimiz iyi niyetle taşın altına elimizi
koyduk. Ürünlerimizin endüstriyel olsun,
olmasın yeni anlamlar kazanması, yeni
birilerine ulaşması önemliydi. Bizler zaten
yaptığımız tasarımlarla kendimizi ifade
ediyoruz. Ama işlerimizin sanatsal bir
bağlamda bir araya gelişiyle onlar artık
kendi rüştünü de ispatlamış oluyor.”
Gamze Güven / Tasarımcı:
“Dünyada bazı şeylerin değişmeye
başladığını gördük. Uzun süre tartışmalar
yaparak deneysel bir şeyler tasarlamaya
çalışıyoruz. Biz hala kendimizi sanatçı
hissetmiyoruz. Halen sanat nedir, tasarım
nedir bunu tartışıyoruz. Sanat nerde biter,
tasarım nerede biter bilmiyoruz. Bunlar iç
içe geçmiş durumda. Hem birbirimizin işini
eleştiriyoruz, hem de içimizdeki derdi
kimsenin siparişi olamadan bir şekilde
ortaya koyup bir şekilde sergileme ihtiyacı
içindeyiz. Bu da bize belirli bir bakış açısı
getirdi. Bu sefer farklı tasarımcıların
kompozisyon olarak bir arada duruşları ya
da başka bir açıdan bakış ilginç bir
perspektif getirdi.”
Adnan Serbest / Tasarımcı:
“Burada yapılan bir takım yerleştirmeler, bir
takım kavramsal tavırlar tasarımcıların
pasta yemesine benziyor. Fildişi kulesinin
en tepesinde biz tasarımcılar pasta yemek
ihtiyacını hissediyoruz. Kendimi böyle pasta
yemeğe hazırlıyorum. Ama tabana
baktığınız zaman, tabanda en az dört bin,
Murat Tamgüç / Tasarımcı:
“Farklı alanlarda çalışmalarını sürdüren
tasarımcıların bir araya geldiği sergide,
herkesin egolarından arınmış bir şekilde
işlerini sergileme motivasyonu bulması çok
alışık olmadığımız bir gelişmeydi.
Nesnelerin birbirleriyle ilişkisi ve mekan
algısı içinde hem kendileri gibi hem de
‘öteki’ gibi bir davranış kalıbına bürünmesi
bizlere de yeni bir bakış açısı getirdi. Sanat,
tasarım ve sanayi aynı çatı altında buluştu
ve şaşırtıcı işler ortaya çıktı.”
08
29/11/2009
Şanel San
Umut Kart
[email protected]
[email protected]
“TASARIM, ÖZGÜRLÜK DEĞİLDİR!”
Her daim değişen, her daim aynı… Biraz dünden, biraz bugünden… “Biraz erkek, biraz kadın,
biraz çocuk bir otomobil”: Mini. Tasarım tarihinin ikonlarından biri olan Mini’nin retrospektif
sergisi için Türkiye’ye gelen tasarım direktörü Gert Hildebrand, sorularımızı yanıtladı.
Mini’nin evrimiyle başlayalım; teknolojiyi
bir kenara koyup tasarıma bakarsak
aradaki en büyük fark ne olur?
Otomobilde, teknoloji ve tasarım çok içiçe.
Mini, 1959 yılında doğduğunda, teknoloji ve
fonksiyonellik üzerine temellenmişti. Ucuz,
küçük, akıllı ambalaj, olabilecek en küçük
ayak izi, bu alanda maksimum yolcu... Alex
Issigonis’in bir mühendis olarak aklındakileri
koyduğu bir otomobildi. Form ve teknoloji
hep beraberdi. Bugünle o günü
kıyasladığınızda en önemli değişimin oran
olduğunu görürsünüz. İnsanlarda olduğu
gibi! Görsel dili oluşturan şey, bağımsız
olarak, orandır. Ve Mini’ nin oranları
mükemmeldir; vücuttan tekerleğe oranı,
insandaki bacak oranı gibidir. Uzun bacaklı
güzel kadın... Mini gibi! Bu orantı meselesi
bir arabayı tasarlarken detaydan önce gelir.
Peki sizce, Mini’de olduğu gibi orijinale
bağlı kalınarak yapılan tasarımlarda,
redesign’da, tasarmıcıya yaratıcı olacak
kadar alan bırakılıyor mu?
Yalnız değilsiniz; mühendis diyor ki “motor
sığmalı”, devlet bir kaza olursa diye çarpma
kurallarına uygun tasarlamanı istiyor,
aerodinamik birimi temiz ve pürüzsüz
olmasının gerektiğini söylüyor ki yakıt
tüketimi azalsın. Tüm bunlar, senin arzu
ettiğin oranların içinden bir otomobil
çıkarıyor. Tasarım aslında kısıtlamalardan
gelir; özgürlük değildir. Sanat özgürlüktür.
Sanatçı kendisi için çalışır. Sınırlar
olmadan... Tasarımcı ise müşteri için çalışır
ve devlet, para, malzeme gibi limitleri
bulunur. Sporda bir kural vardır; kazanan
takımı asla değiştirmezsin. Aynı şey! Mini’nin
biçim dili mantığa dayanır ve bize bir oran
verir. Tasarımcı öyle istediği için
yapılmamıştır. Her zaman fonksiyonel bir şey
tasarlamak kokoş bir şey tasarlamaktan daha
dürüsttür. Porsche, Range Rover’a bakın; redesign yaparlar. Ürünlere baktığınızda
hangisinin önce yapıldığını anlamazsınız...
Aynı tarifle başarılı olurlar. Eski Mini’yle
yenisini ayrı yerlerde görseniz aynı oldukları
fikrine kapılabilirsiniz ama yan yana
durduklarında aradaki dramatik farkı
anlarsınız! İkiz çocuklarınızın olması gibi.
Karakteri farklıdır, gülümsemesi...
Mini’yi ikonik yapan nedir sizce?
Baştan itibaren mühendislik güdümlü bir
üründü; moda olduğu için yapılmadı.
1959’da yapıldığında çok geçerli, çok
dürüsttü. Tavır, yıllar içinde sürdürüldü. Bu
kadar uzun süre üretilmeye devam eden
09
01
otomobil fazla yok. İnsanlar, Mini’yi yıllar
boyunca istemeye devam etti çünkü suni
değildi.
kadın ve cocuk! Erkeğin omuzları, kadının
erotik biçimi ve çocuksu gözler... Hassas bir
sınır. Fazla erkeksi olursa maço gelebilir, ya
da aksine kız arabası olarak algılanabilir.
İkisini de istemeyiz. Bu bizim günlük işimiz
işte, ayarlamak. Gelecek yıl 4x4 Mini çıkacak,
elbette aynı görsel dili kullacağız; ama
yapılan iş sadece Mini’yi büyütmek değil. 4
kapı, maskülen, feminen, yeni bir Mini...
Önemli olan: Ne kadarı korunacak?
Kim bu insanlar dersiniz? Mini’nin hedef
kitlesi yani...
Klasik bir şekilde, bunca yıl içinde çok farklı
insanlar oldu. İlk başta Almanya’da nasıl
Beetle vardıysa İngiltere’de de Mini vardı.
Seri üretim şeklinde... Halk kabul etti;
ucuzdu.
Mini’nin geleceğinden ne beklemeliyiz?
O kısmı kaybettiniz sanırım; Mini artık
çok da ucuz sayılmaz!
Sınır, gökyüzü! Süprizleri söylemem...
Geleceği görmek için geçmişe bakmanız
gerekir. Her sene yeni bir otomobil
sunuyoruz. Mesela pek yakında 3 yeni model
geliyor. Bir otomobilin ömrünü 7-8 yıl olarak
tayin edersek, 2014-2015’te bu ailenin
döngüsü yeniden başlayacak demektir.
Hayatta her gün kararlar alırsınız; ucuz veya
pahalıları seçersiniz. Ama sonunda daha iyi
yersiniz, daha uzun giyersiniz... “Ucuz” bir
değeri anlatmıyor. Fiyat, adil bir fiyat. Mini
alırken başta belki daha çok ödersiniz ama
satarken de daha çok alırsınız. Bir ürünün
değerinin altında iki şey yatar; ona
ödediğiniz para ve size göre değeri. Eğer
bunlar uyarsa, fiyatı umursamazsınız.
Tasarım ekibinize gelelim...
Onlarla gurur duyuyorum! Çünkü ben
seyahat ediyorum, onlar da işi götürüyor! 25
tasarımcı. Mühendisler var tepede, bir de
kalıpçılar. Tasarım işi döngüyü gerektirir.
Dolayısıyla takım, 70-100 kişiye kadar
çıkabiliyor. Başka kişilere veya
departmanlara bağlı kişiler benim için
çalışabiliyor. Bu durumda bu, benim takımım
mı bilmiyorum. Öyle hissediyorum. Her
zaman insanları bağlamak güzeldir; aile gibi.
Sizce gelecekte Mini’nin yüzleşmesi
gereken en büyük zorluk ne olacak?
Aksi takdirde, sonuç alamazsınız. Söz gelimi
renk geliştirme dışarıda yapılıyor ama bu
süreçte benim ekibim gibilerdi. Çekirdek
takım olarak 25’iz, yıl sonuna kadar 30
olmayı planlıyoruz.
Mini hem maskülen, hem feminen... Nasıl
başarıyorsunuz bunu?
Kesinlikle. Bu bir kombinasyon; söylediğinize
çok sevindim. Çok fazla kişi bunu ifade
edemez. Evet, maskülen ve feminen. Ve
aynı zamanda bir cocuk! 3 arketip; erkek,
Soruyu sorarken cevabı bildiğinizi
biliyorum! Bir görsel dille en fazla nereye
kadar gidebileceğimiz, ne kadar tekrar
edebileceğimiz... Mini ne kadar büyüyebilir?
Mini ne kadar satabilir? “Ayrıcalık”
bittiğinde... Bu yıl sonunda 260 bin Mini
üretilmiş olacak bu durumda bahsi geçen,
seri üretim midir özel üretim mi? Eğer seri
üretimse fiyatı nereye çekilebilir? Bunlar,
benim elimde olan şeyler değil, firmaya
bağlı. İnsanlar Mini’yi istiyor çünkü Mini
onlara ayrıcalıklı bir durum veriyor.
Bireyselleşmeye ne kadar imkan veriyor?
Bunlar cok karmaşık.
İtalya’da kültür ve iş dünyası arasındaki
etkileşimlerden yola çıkarak bu ekonomik ve
kültürel gelişmeyi sağlayan dinamik süreci
anlatan ‘İtalya’nın Logoları’ sergisi, bu
sürecin ve içinde yer alan firmaların
öykülerinden oluşuyor. Her biri birer marka,
birer logo olan firmaların kurucu kişilerinin
hayalgüçleri, tasarımları, çalışmaları ve
emekleriyle gerçekleştirdikleri düş, fikir ve
ürünlerin izlenebileceği sergi, hem
belleklerde yer edecek zihin açıcı bir
yolculuk; hem de ‘İtalyan yaşam biçimi’
olarak bildiğimiz tasarım geleneğinin
girişimciliğe dönüşmesini gözler önüne
seriyor.
İtalya’yı dünyaya tanıtan büyük isimlerin ve
büyük markaların arkasındaki girişim
hikayelerinin bilinmediğini söyleyen İstanbul
İtalyan Ticaret Merkezi Müdürü Dr. Roberto
Luongo, “İtalya’nın Logoları” sergisini, bu
öyküleri paylaşmak için düzenlediklerini
ifade ediyor. Merkezi Roma’da bulunan
İtalyan Ticaret Merkezi kuruluş yılı olan
1986’den beri İstanbul’da faaliyetlerini
sürdürüyor. Türkiye ile İtalya arasındaki
ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirmeyi, Türk
ve İtalyan şirketlerine sektörel bilgi
sağlamayı amaçlayan kuruluş, aynı zamanda
İtalyan şirketlerinin Türk şirketleri ile ticari
ilişkilerini güçlendirmeyi amaçlıyor. Bu amaç
kapsamında İtalyan Innovarte Firması’nın
küratörlüğünde, Cornelia Bujin’in proje
yöneticiliğinde gerçekleştirilen sergi, “Made
in Italy” bayrağını dünyaya taşıyan İtalyan
firmalarına ve iş adamlarına ayrıca
Türkiye’ye, Türk firmalarına ve işadamlarına
ve özellikle de Türk insanına yönelik bir saygı
gösterisi niteliğinde.
Sergilenecek “İtalyan Logoları” arasında hem
tasarım dünyasının yönünü belirleyen hem de
kendi sektöründe ilklere imza atan 15 firma
yer alıyor. 1953’te Giulio Castelli tarafından
kurulan ve “yenilikçi özelliklere sahip
nesneler üretmek” amacından şaşmayan
Kartell, yenilikçi yaklaşımını temsil eden
logoları ile sergide yer alan firmalardan.
İtalyan tasarımının DNA’sının ortaya
çıkmasında öncülük etmiş, fikri malzemeden
üstün görmüş bir tasarım anlayışıyla hareket
eden Danese ve ‘68 kuşağı’nın devrimci
yönlerini alıp kişilerin değişiklik isteklerine
tercüman olan radikal Zanotta firması da
sergiye renk katıyor. 1922 yılında Giuseppe
Sacchi tarafından kurulan Marcel Breuer ve
Bauhaus’un deneysel tekniği izleyerek
sandalye, tabure ve masalarda metalik
boruları işleyerek kullanmış olan Sagsa bu
yaratıcı tavrını logolarında da gösteriyor. 50’li
yıllardan bu yana en seçkin modayı yansıtan
ve günümüzde de lüks gözlük dalında lider
firmalardan biri olan Safilo, çatal-bıçak ve ev
aletleri ile bir tasarım orkestrası kuran Alessi
ailesi, ışığı tasarlamanın sadece mekanı
aydınlatmak değil aynı zamanda ışığın iç ve
dış mekanla birlikte algılanmasını sağlamak
olduğuna inanan aynı zamanda toplumla da
reklamları aracılığıyla iletişim kuran IGuzzini
İtalyan tasarımı denince ilk akla gelen ve
sergide olmamaları düşünülemez markalar.
Rengarenk vitrinleri, ‘logo bir şirketin ileri
görüşlülüğüdür’ düşüncesine inanan Benetton
“İTALYA’NIN
LOGOLARI”NIN
ASKERİ GEÇİDİ
01
İtalyan Ticaret Merkezi (ICE) ve İtalya Başkonsolosluğu, “Made in Italy”
deyiminin anlamını bulduğu İtalyan firmalarının sembol ürünlerini, eski
ilanlarını ve broşürlerini bir sergide topluyor. Açılışı 2 Aralık 2009’da
gerçekleşecek olan ‘İtalya’nın Logoları’ adlı sergi 17 Aralık 2009 tarihine
kadar Harbiye Askeri Müze – Şehit Hasan Rıza Sergi Salonu’nda izlenebilecek
02
03
ile mekan ve zamana karşı durabilen şapka
firması Borsalino da sergiyi izlemeniz halinde
göreceğiniz markalardan.
Katılımcı Firmalar
Zanaatkarların ve sanatçıların ustalığıyla
ortaya çıkan “Made in Italy” deyiminin
kökleri 1950’lere dayanıyor. İlk kez II. Dünya
Savaşı sonrası bazı dergilerde görülmeye
başlanan bu deyim, 1950’lerde “kaliteli bir
04
ürün” olarak ifade bulan anlamıyla
yaygınlaştı ve izleyen 1959-1961 yılları
arasında basında yer bulmaya başladı. Daha
sonra İtalyan Ticaret Merkezi’nin Domus
dergisi işbirliğiyle Zürich, Amsterdam,
Londra, Paris ve ABD’de düzenlediği,
sandalye, lamba, daktilo, sofra takımı gibi
günlük eşyaların birer sanat eseri gibi
sergilendiği bir dizi sergi ile deyim iyice
yerleşti. “Made in Italy” bu süreçle beraber
günümüzde artık Vespa, Olivetti’nin 22 harfi,
tüm evrak çantalarının babası olan ünlü
Valextra evrak dosyası gibi sembolik
nesnelerden spor malzemelerine, gözlüklere,
giysilere, mobilya ve otomobile ve hatta en
sıradan nesnelerden, onları üreten takım
tezgahlarına, üretim malzemelerine, üretim
yapılan fabrikalara kadar uzanıyor.
01 Brionvega TV
02 Madonna gözlük,
03 Danese takvim
04 Benetton ürünleri
10
29/11/2009
Ceren Erdem
Zeynep Kayaalp, Barış Çetin Altındağ
[email protected]
LONDRA-İSTANBUL HATTI
“Yaratıcı Endüstriler” ya da “Kültür
Endüstrileri” her geçen gün daha sık
kullanılan kavramlar haline geldi. Bireysel
yaratıcılık, beceri ve yetenek üzerine
temellenen bu endüstriler, fikri mülkiyetleri
geliştirerek refah yaratma ve iş istihdamı
sağlama potansiyeline sahipler. 1998’den
bu yana hazırlanan Yaratıcı Endüstriler
Haritaları sayesinde İngiltere’de söz konusu
endüstrilerin (reklamcılık, mimarlık,
antikacılık, bilgisayar ve video oyunları, el
sanatları, tasarım, moda tasarımı, sinema
ve video, müzik, performans sanatları,
yayıncılık, yazılım, televizyon ve radyo
yayıncılığı) ekonomiye yaptığı katkılar ve
karşı karşıya kaldıkları sorunlar ortaya
koyulmakta. Bugün, yaratıcılığın, yenilenme
ve sosyal katılım üzerindeki etkisi geniş bir
çevre tarafından biliniyor. İngiltere’nin her
bir bölgesi, yaratıcı sektörleri, ekonomik
büyümeyi hızlandırıcı öncelikli bir unsur
olarak ilan etmiş durumda. Buna ek olarak,
bu endüstrilerin özel gereksinimleri, ulusal,
bölgesel ve alt-bölgesel düzeydeki siyaset
geliştirme biçimine de yansıyor.
Genç Tasarım Girişimcisi Yarışması ve
Londra-İstanbul Değişim Programı, İngiliz
ve Türk tasarımcı/mimarları birbirlerinin
kentinde üretime davet ediyor.
KTM’de Toplantı
Bu doğrultuda, British Council İngiltere’de
ve Çin, Hindistan, Türkiye, Brezilya gibi
ekonomisi yükselmekte olan ülkelerdeki
ofisleri aracılığıyla Genç Yaratıcı Girişimci
Yarışması programını tasarladı. Türkiye’de
de iki senedir tasarım, interaktif medya,
yayıncılık ve moda alanında düzenlenen
yarışmaların birincileri ikişer hafta
İngiltere’ye giderek kapsamlı bir sektör turu
yapma ve 100% Design ve Londra Kitap
Fuarı gibi uluslararası etkinliklerde
kendilerini tanıtıp iş bağlantıları kurma
fırsatını yakaladılar.
Arhan Kayar’ın ve Sertaç Ersayın’ın
Türkiye’de gerçekleştirilen etkinlikler ve
tasarımcıların örgütlenmesi üzerine yaptığı
bilgilendirmeyi takiben, Kale Tasarım
Merkezi’nde(KTM) ve İzmir’de
gerçekleştirilen Genç Tasarım Girişimcisi
Yarışması’na başvuran adayların buluşması
sayesinde yapılacak ortak projeler için ilk
taslaklar oluşturulmaya başlandı. Ocak
ayında Londra’da düzenlenecek final ile
belirlenecek yarışmanın birincisine
Türkiye’de gerçekleştireceği proje için bir
bütçe sağlanacak. Ancak görünen o ki, dört
finalist de bundan sonra pek çok ortak proje
için Türkiye’yi sık sık ziyaret ediyor
olacaklar.
Ortak Proje
Türkiye’den sanatçı, tasarımcı ve
markaların uluslararası arenada her geçen
gün daha bilinir hale gelmesi, Türkiye’yi ve
özellikle de İstanbul’u büyük bir cazibe
merkezi haline getiriyor. British Council da
bu büyük akımdan etkilendi ve
İngiltere’deki genç tasarım girişimcileri için
düzenlediği yarışmanın bu seneki odak
ülkesini Türkiye olarak belirledi. Bu
kapsamda Kasım ayının ilk iki haftası dört
finalist kapsamlı bir tur için İstanbul ve
İzmir’i ziyaret ettiler. Hedefi Türkiye’deki
tasarım faaliyetleri hakkında geniş bir
yelpaze sunmak olan turun sonuç ürünü
olarak her bir finalist Ocak ayında
Londra’da Türkiye ile bir işbirliği projesi
önerecek. Finalistlerin her biri tasarım
dünyasında farklı alanlarda faaliyet
gösteriyorlar. Andrew Tanner geleneksel
İngiliz seramiğini canlandırıp güncel
tasarımlarla kullanıcılara sunuyor. Max
Fraser’ın tasarım alanında hazırladığı pek
çok yayının arasında son günlerde raflarda
yerini almış olan ve Londra’daki tüm
tasarım noktalarını bir araya getirip aynı
zamanda profesyoneller için bir şehir
rehberi de olan London Design Guide
bulunuyor. Dan Ziglam’ın kurucusu olduğu
Deadgood, mobilya ve ev aksesuarlarına
kattıkları duygusal detaylarla dikkat
çekiyor. Nick Rawcliffe’ın tasarım stüdyosu
Raw ise özellikle çevreye duyarlı
tasarımlarıyla ön plana çıkıyor. Bu çok
yönlü ekibe hem işbirliği fırsatlarını sunup
hem de bilgilendirmek amacıyla tur
kapsamında bağımsız ofislerden, tasarıma
yatırım yapan Koleksiyon, Nurus, VitrA ve
Vestel gibi Türkiye’nin dev firmalarına,
geleneksel el sanatlarından popüler kültür
merkezlerine kadar geniş bir içerik sunuldu.
ilio, Autoban, Maybe Design ve Gökhan
Karakuş ile yapılan görüşmelerde
tasarımcıların Türkiye’de tasarıma ve
kültürden izler yansıtmaya dair farklı bakış
açılarına hep birlikte tanık olduk.
01
Aynı günlerde Architecture Foundation,
Garanti Galeri ve Arkitera ortaklığında ve
British Council’ın da desteğiyle
garajistanbul’da düzenlenen Londra –
İstanbul Değişim Programının tanıtımıyla,
bu iki ülkeden mimarların da önümüzdeki
günlerde yoğun bir kültür alışverişi içinde
bulunacakları ve Londra – İstanbul hattında
hiç olmadığı kadar yaratıcılık trafiği
yaşanacağı görülüyor.
01 Türkiye ile proje geliştirmesi beklenen
tasarımcılardan Andrew Tanner’ın çalışmaları
11
TASARIMCININ OBJEKTİFİNDEN
NEW YORK
Bir kente tasarımcının gözüyle bakarak nesne /çevre ilişkisini sorgulayan “Yeni
Dünyanın Eskimiş Sokakları, Bir Tasarımcının Objektifinden New York” sergisi 14
Aralık’a kadar Marmara Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nde görülebilir.
Fotoğraflar, bölümün mezunlarından Barış Altındağ’ın imzasını taşıyor.
Yüzyılın başından itibaren kültür ve finans
merkezi olarak dikkatleri üzerine çeken New
York, nesnelerin serüveniyle karşımıza
çıkıyor. “Yeni Dünyanın Eskimiş Sokakları
Bir Tasarımcının Objektifinden NewYork “
isimli sergi 5 Kasım-14 Aralık 2009 tarihleri
arasında Marmara Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi Endüstri Ürünleri
Bölümü’nde izlenebilir. Tasarım kavramını
fotoğraflarla farklı bir algı düzlemine
yerleştirmeyi hedefleyen bu sergi, New
York’u ziyaret etmiş bir ürün tasarımcısının
gözünden nesne-çevre ilişkisini anlatıyor.
Sergi, bir fotoğraf sanatı sergisi olmaktan
ziyade, Amerikan tasarım dilini New York
üzerinden okuyarak Yeni Kıtanın eskimekte
olan nesne dünyası ve bunun tasarımla olan
ilişkisini anlatmayı hedefliyor. Fotoğraf
üzerinden içeriğe, dolayısıyla nesne ve
tasarım dünyasına ulaşarak, ürün tasarımı
mesleği açısından yorumlanabilecek nesnel
bir dünya gözler önüne seriliyor. Dolayısıyla
amacın, yeni dünyayı ikonları üzerinden
eleştirmek yerine, farklı bir tasarım ve
yaşam bakışını tespit ederek sunmak
olduğu anlaşılıyor.
Sergide Yeni Dünyaya ait nesnel tasarım
anlayışının, teknik, estetik ve formların
farklı kavram dizgesi ile var olduğunu
görebildiğimiz gibi; yaratılan form
dünyasının kapitalist anlayışla, özellikle
kamu ürünlerinde izlenen eklektik
görüntülerin bir çeşit kimliksizleşmeye yol
açtığını da görebiliriz. Eski dünya için
basit, yeni dünya için fonksiyonel çözümler.
Bazen rafine bazen kaotik; çok kimlikli bir
yapı. Sıklıkla görülebilen tezatlık durumu ya
da modern yaşamda konservatizmin
egemenliğinden kaynaklanan eski ve
yeninin direnişleri gibi...
Fotoğraflardaki Amerikan nesnelerini
okuduğunuz zaman, büyük ürünlerin, iddialı
grafik öğelerin veya dikkati çekmeye
yönelik konservatif detayların Amerikan
gündelik yaşam dilini oluşturduğu
görülebilir. Büyük nesneler oluşturdukları
tasarım dili içinde birbirlerine uyumluyken,
Hollywood’un dünyaya sunduğu tanıdık
NewYork’un içinden bu nesneleri tekil
olarak incelendiğinde, her nesne seri olarak
üretilmiş olsa dahi, sistematik ve
kurgulanmış bir tasarım anlayışından söz
edilemiyor.
NewYork’un ara sokaklarında rastladığımız
gökdelenlerin arasında sıkışıp kalmış
binalar ve bulundukları çevrenin bulunduğu
bir diğer karede, karma bir kültüre ait
yaşam kodlarını okumak mümkün. Polis
departmanına ait bir çekicinin, küresel
kargo dağıtım şirketine ait aracı çekmesi,
hemen ön planda yer alan ve
anlamlandırılamayan bir trafik işareti,
yalnızca bir sokağın diğerini kestiği kavşağa
rağmen trafik lambalarının konumları,
sayısı ve binaların tabelaları ülkemizde
görmeye alışık olduğumuz karmaşadan
daha farklı bir karmaşa yaratmış.
Her nesnenin kendi başına varolduğu, belli
bir düzenin içinde bulunmadığı, diğer
deyişle birbirleri ile ilişkilerin
varlığı sorgulanabilir. Bu açıdan, rasyonel
Avrupa tasarım anlayışından farklı olarak,
güncellenmemiş tasarım nesneleri
kalabalığından söz edilebilir. Karmaşanın
oluşturdugu tasarım dilinin varlığından
sözederken, biçim dilinin fonksiyonu
betimlemesi anlam dünyamız içinde yer
bulamıyor.
01
Diğer yandan nesneler ile çevrenin karşıtlık
ve tutarsızlığı da dikkat çekici bir olgu.
Örneğin Guggenheim Müzesi, görmeye
alıştığımız görkeminden uzak, şehrin diğer
nesneleriyle birlikte kareye alındığında,
müze bir tasarım nesnesi olarak
bulunurken, bir toplu taşıma aracında
tasarım kaygısından söz etmek pek de
mümkün görünmüyor. NewYork
sokaklarında ilerlerken karşımıza çıkan bir
benzin istasyonu ise, alıştığımız
istasyonlardan oldukça farklı. Üzerinde
kanopinin olmaması, benzin pompalarının
ayrı olması, grafik öğelerin bir bütünü
oluşturmayan özensiz yerleşimi, çok defa
yenilendiği belli olan ofis binası ve servis
yeri gibi detaylar eskimiş izlenimi veriyor.
Bir diğer karede, geniş caddeleriyle
dünyanın finans merkezi olarak kabul edilen
şehrin emniyetine ait araçlar belirgin
biçimde dikkat çekiyor. Üç tekerlekli aracın
siren ve tepe lambalarının yerleştirildiği
kaide sonradan eklenmiş izlenimi verirken,
bağlantı detaylarının özensiz olduğu
görülebiliyor. Aracın gövde geometrisindeki
tanımsız eğimlerse tasarımın morfolojik
açıdan tanımlanmasını zorlaştırıyor.
Oldukça küçük ölçüleri, dar sokaklarda
kolay hareket edebilme gibi pratik bir
nedeninin olabileceğini akla getirirken,
beklendiği gibi emniyetin koruma ve
yaptırım gücünü karşılamadığı da
söylenebilir.
01
Sonuç olarak, sergide yer alan
fotoğrafları okuduğumuzda Amerikan
günlük yaşam kodları, tanıdığımız düzen
veya yaşam kodlarımız içerisinde yer
almadığını söyleyebiliriz. Toplu taşıma
araçlarında, benzin istasyonunda, reklam
yüklü binalarda ya da bir itfaiye aracında
bunu izleyebiliriz. Özetle nesneler ve
çevre, bize göre fazlasıyla yüklü ve yorucu
olduğunu kabul edebileceğimiz mesajlar
içeriyor.
Diğer yandan şu soruları da sormaktan geri
duramıyoruz: Amerikan kültürünün ve tasarım
yaklaşımının daha rahat bir yaşam önerdiği ve
yaşam kültürüne dönüştüğü savunulabilir mi?
Dahası, bu kültürün dünya geneline
yansımasında biraz hor ve küçük görülen bir
kültür gibi görülürken, aslında büyük ölçekte
kendini gösteriyor ve yaşatıyor mu? Bunlara
bağlı olarak, Avrupa tasarımında sıkça
gözleyebildiğimiz rasyonalizm, bilinç altında
insanların daha formel düşünmesine ve
yaşamasına neden oluyor mu?
01 İddialı grafiler Amerikan gündelik yaşam
dilini oluşturuyor.
12
29/11/2009
13
Sibel Baştimur
YARIN’IN NEYE İHTİYACI VAR?
[email protected]
Elektronik aygıtlara olan ilgi iphone çılgınlığı ile had safhaya ulaştı. Oysa iphone ne ilkti
ne de son! Dünyanın dört bir yanındaki tasarımcılar teknoloji algımızı değiştirecek sıra dışı
çözümlere imza atıyor. Şimdilik pek çoğu “olmazsa olmaz” değil ancak, yarının ne
getireceğini kim bilebilir? Bir de bakarsınız, radyolu pergel olmadan yaşayamıyoruz...
Bilezik telefon
Tasarımı Tao Ma’ya ait Bracelet
Phone(bilezik telefon), dış görünümüne
önem veren takı meraklılarına yönelik
olarak geliştirilmiş bir ürün. Gelen
aramaları kullanıcılarına yok denecek
kadar az, hafif bir titreşimle ileten ürün,
sadece telefon ve etkileyici bir mücevher
parçası olmakla kalmıyor, mp3 çalar
olarak da kullanılabiliyor. Ürünün
üzerindeki dekoratif taşlar aynı zamanda
telefon düğmesi işlevi görüyor.
www.coroflot.com/zomatao
iPodsever Pikap
Numark, geliştirdiği yeni model ile pikap
kullanımına farklı bir bakış açısı getiriyor.
Bir yandan djlere ve müzik tutkunlarına oldschool arşivlerini dilediklerince çalma
fırsatı sunan bu profesyonel pikap, diğer
yandan ise entegre iPod yuvası sayesinde
dönen plakta yer alan şarkıları iPodlarınıza
aktarmanıza olanak sağlıyor.
www.numark.com
Enerjik Kamera
Hakan Boğazpınar tarafından tasarlanan
Flee, hem dijital kamera hem de bluetooth
alıcısı işlevine sahip bir tasarım. Havaya
atıldığında, önceden ayarlı zaman
aralıklarıyla fotoğraf çeken Flee, yakaladığı
kareleri bluetooth ile cep telefonuna
gönderiyor. www.behance.net
Su ile Çalışan Saat
Bedol’un su ile çalışan saati,
tasarımı çevre dostu teknoloji ile
bütünleştiriyor. Duvar saatlerini
çalıştırmak için yaktığınız onlarca kalem
pili unutturacak olan yuvarlak saat,
tuzlu suyun içinde bulunan
elektrotlardan güç alarak pilsiz bir
kullanım sağlıyor.
www.bedolwhatsnext.com
Bluetooth Şemsiye
Bir yandan şemsiye taşırken diğer yandan
gelen aramaya cevap vermek dünya
üzerindeki en sıkıntılı işlerden biri. Bu
şemsiyenin tutma yerine monte edilmiş
bluetooth ünitesi, aynı zanda cep
telefonunuza da müdahale edebilmenizi
sağlayarak sorunu kökten çözüyor. Mikhail
Stawsky tasarımı hoparlörler sadece
telefonla konuşmanıza değil, aynı zamanda
yağmur altında müzik dinlemenin zevkini
yaşamanıza da olanak sağlıyor.
www.coroflot.com/MikhailStawsky
Özgür Zap Ünitesi
Jason Kline’ın işarete duyarlı uzaktan
kumanda sistemi, ayrı ayrı ya da bir arada
bükülme ve sıkıştırılma potansiyeline sahip
iki adet diskten oluşuyor. Bu ürün ile,
kumandaların karışık düğme düzenini
çözmek zorunda kalmaksızın zap yapabilme
özgürlüğüne sahipsiniz.
www.jasonkline.co.uk
Yüzme Eğlencesi
Elektronik Okuyucu
Müzisyen Pergel
Tasarımı Mikail Silvanto’ya ait 08 Radio,
dijital pergellerde yaygın olarak kullanılan
teknolojik olanakların radyolara nasıl
uyarlanabileceğinin en başarılı
örneklerinden. Üreticisi Aivan, Silvanto’nun
“pergelli radyo değil, radyolu pergel “
şeklinde tanımladığı tasarımın masa üzeri
ve duvar modellerini piyasaya sürmeyi
planlıyor. www.aivan.fi
Su sporları tutkunlarına yönelik olarak, su
geçirmez malzemeden üretilerek tasarlanan
Dolphin mp3 çalar, müzik dinlemenin
sınırlarını ortadan kaldırıyor. Deniz
gözlüklerine kolayca monte edilerek
başarılı yüzücülere antrenman saatlerinde
eşlik eden ürün, bu doğrultuda enerjiyi
sürekli olarak yüksek tutarak motivasyon
artışına sebep oluyor. www.nu-europe.com
İdeal bir seyahat arkadaşı olan elektronik
kitap okuyucu Readius, 115x57x21 mm
boyutlarında bir ürün. Kitap kurtlarına
yolculukları boyunca eşlik edecek olan
Readius, kullanıcılarına dünyanın her
yerinde kablosuz olarak haber ve bilgi
indirebilme imkanı sunuyor.
www.readius.com
Büyülü Ses
Entegre Hoparlör
Ferguson Hill tasarımı FH007 5 parçalı
entegre hoparlör sistemi içinde bir çift
dipolar hoparlör barındırıyor; iki bas
hoparlörü ve iPod, bilgisayar, Cd çalar,
TV gibi cihazlarda kullanılabilen A/B sınıfı
entegre amplifikatör.
www.fergusonhill.co.uk
Magic Sound cam
hoparlörün en göz
alıcı özelliği, iç kısmına
yerleştirilmiş 1.1 mm
inceliğindeki
membranı sabitleyen
dış halka. Yüzeye
yapıştırılmış
uyarıcı dinamo, sesi
aktaran bir membran
olarak kullanılan cam
panelin şeffaf iletken
tabakasından enerji
alıyor. www.glasplatz.de
14
29/11/2009
Erdem Dilbaz
Banu Alpay
[email protected]
En başından beri aynı. İhtiyaca karşı çözüm
geliştiririz. Ürün yaratırız. Kıyafetlerimizi de
kullanır, tüketir; birine verir ya da çöpe atarız.
Birazdan örnekleyeceğimiz ürünleri
eskitebilecek miyiz birlikte göreceğiz. Bahsi
geçecek ürünler “giyinilebilir teknoloji”
başlığı altında tanımlanıyorlar. Belki
elbisenizdeki bir led’i değiştirip giymeye
devam edebileceksiniz!
Aklınıza bir tek elbiseler, tişörtler gelmesin.
Teknolojik gelişmelerin ana sponsorlarından
Amerika Birleşik Devletlerinin ileri savunma
sistemleri geliştirmeden sorumlu ajansı
DARPA (The Defense Advanced Research
Projects Agency); askerlerin daha fazla
ekipman taşımalarına yardımcı olacak dış
iskeletler (exoskeleton) geliştiren
üniversitelerin projelerini destekliyor. Bu
projelerin başında Utah Üniversitesi
Araştırma Parkı içindeki Sarcos adlı firmanın
geliştirdiği dış iskelet geliyor. Mikroelektronik
ve robotik tasarımlar geliştiren Sarcos
firmasını 2000 yılında DARPA’nın
güçlendirilmiş dış iskelet talebine 14
firma/kurum cevap veriyor fakat iş Sarcos’a
kalıyor. XOS Exoskeleton adında geliştirilen
ürün 68 kilo. Vücudunuzla aynı anda hareket
edebilecek eklemlerle bağlantılarınız
tamamen analog. Cırtcırtlı ayakkabı, belki
biraz daha güvenli tutma yerleri. Bir depo
yakıtla 24 saat çalışabilen iskelet hiç
zorlanmadan 90 kiloluk parçaları indirip
kaldırmanıza, ağırlığınızı hissetmeden
sırtınızda bir o kadar daha yükle ilerlemenize
izin veriyor. 2007’de prototip ortaya çıktı. Şu
sıralar güzel bir kıyafet olması için tasarımıyla
uğraşıyorlar.
Sarcos’un yaptığına benzer dış iskelet
geliştiren General Electric ve Japonya’dan
Tsukuba Üniversitesi gibi kurumlar var.
Bunlar giyilebilir teknoloji olarak adlandırılsa
da gündelik hayatta karşımıza çıkacak ürünler
GİYİLEBİLİR
TEKNOLOJİ
ZAMANI
01
Kimi zaman savunma, kimi zaman sarılma
amaçlı “giyilebilir teknolojiler” bedeninizin
vazgeçemeyeceğiniz uzantıları olmaya
adaylar. Dünyanın dört bir yanında
üniversiteler konu üzerine odaklanmış
durumda; boş yere mi?
değiller. Tasarım dünyasının yakından
tanıdığı Hüseyin Çağlayan’ın 07/08 kış
koleksiyonunda Swarovski işbirliğinde
hazırladığı LED’li elbise belki karşımıza
çıkabilirdi. Zira CuteCircuit adlı firma, parlak
taşlar hariç, LED’li ve Çağlayanınkinden daha
geniş renk sklalasında (24bin renk) Galaxy
Dress adında bir elbise hazırladı. Elbise içine
gizli birkaç güç kaynağı 30-60 dakika
arasında LED’leri yanık tutabiliyor. Galaxy
Dress’i şimdilik sadece Chicago Bilim ve
Endüstri Müzesi’ndeki bir mankenin üzerinde
görebiliyoruz. CuteCircuit’in kullanımda olan
2005’te çıkarttığı Kinetic Dress adlı
elbisesinin etek bölümündeki halkalar da
hareket yoğunluğunuzla doğru orantıda mavi
mavi parlıyor. Ayrıca bir de HugSkirt’leri var;
kendinize sarıldığınızda ya da birisi size
sarıldığında bluetooth üzerinden
sevdiklerinize sms yoluyla “sarılma”
gönderiyor. Denemeden bilinecek gibi değil.
Web sitelerine göz atabilirsiniz:
http://www.cutecircuit.com/
Tasarımla müziğin kesiştiği çok nokta var. Ancak albüm grafikleri bu
kesişimin en albenili kısmını oluşturuyor. iTunes’un piyasaya
sürdüğü iTunes LP ile ortalık iyice hareketlenecek gibi görünüyor.
Gündelik kullanıma çıkması zor olan fakat
fantastik hikayelerin en önemli
eşyası görünmezlik pelerini de
yapılmadı değil! 2005’ten bu yana Tokyo ve
Duke Üniversitesileri –ve başka akademiler
de- bu işin peşindeydi. Aslında çalışmaya
başladıkları ilk zamanda sistemin prensibini
çözmüşlerdi. Fakat kullanışlılık açısından,
adına yakışır bir şekilde, ihtiyaç olduğu her an
sizi koruyacak bir donanıma sahip değil.
Sistem şöyle çalışıyor; üzerinize gümüş rengi
uzun kollu bir yağmurluk giyiyorsunuz.
Durduğunuz yerde görünmez olmanız için
üzerinize arkanızdaki alanın görüntüsü bir
kamerayla çekilerek yansıtılıyor. Bütün gün
ekipmanlarla dolaşamayacağımız için bu
ürünü, en azından şimdilik, piyasada
göremeyeceğiz.
Yazıya başlarken sibernetik gibi her zaman
modayla direkt alakası olmayan bir konuyla
sözü açtık. Şimdi lafın sonunu aslen
çoğumuzun teknoloji olduğunu bile
unuttuğumuz güncel bir aksesuarla bitirelim.
Geçtiğimiz 3 yıldır Türkiye’de dağıtımı yapılan
Tokyo Flash marka saatler! Bu saatlerin
alışıldık kadranları yok. Her modelin kendine
has okuma biçimleri var. Kadranlar, genelde,
dış çerçevelerinin görselliğini fonksiyon
olarak kullanıyorlar ve farklı renkteki ışıklar
sayesinde saatinizi okuyabiliyorsunuz. Bu
bahsettiklerimiz nispeten kolay okunanlar. Bir
de ekolayzır görünümlü ya da ikilik sistem
(binary) mantığında kurgulanmış kadranlar
mevcut. Saatinize bakıp zamanı bir çırpıda
söylemeniz biraz zaman alıyor. Tasarım
çeşitliliği ve renkleri estetik farklılıklarını
aksesuarlarıyla tanımlamak isteyenler için
cazip ürünler sunuyor. Siz teknolojiyle
yakından ilgilenmesiniz de, gün geçtikçe,
teknoloji size yakınlaşıyor olacak.
Üzerinizdeki giysi ile bedeninizin bir parçası
olana kadar...
02 Hüseyin Çağlayan imzalı Galaxy Dress
03
BYTE’IN FENDİ
KAĞIDI YENDİ
[email protected]
01 Tokyo Flash saat
02
15
03 Paolo Tonan’ın Optik Kamuflajı.
altına girmeye başladı. Albüm grafiklerinin
içten ve analog tarzı ile müziğin dijital
formlara adaptasyonu arasında köprü kuran
CD’ler, bir albüm ekibi ve müzisyenler artık
etrafta olmasalar bile plastik kutular içinde
kalbimiz ve raflarımızdaki
sürdürebilirliklerini korumayı başardılar.
Günümüzde halen özel tasarım CD ve
plaklar bu mecranın normlarını zorluyor
olsalar da artık nostaljik ve görsel
nedenlerden piyasaya sürülmekteler.
(Setephen Sagmeister’ın, David Byrne ve
Brian Eno’nun ortak albümleri için
farklı malzeme ve baskı teknikleri
kullandığı teneke bir müzik kutusu
kıvamındaki CD tasarımı ile koleksiyonerleri
mutlu etmeyi başaranlardan.)
İnternet üzerinden nefes alıp verdiğimiz bu
dönemde artık albümler ve grafikleri dijital
kodlar ve pixeller arasına sıkışmış
durumdalar. Ancak Apple, albüm satın
alırken küçültülmüş albüm kapaklarına
bakmaktan gözleri bozulan müşterileri
adına geçtiğimiz ay iTunes LP uygulamasını
piyasaya surerek albüm grafikleri için geç
de olsa yeni bir platform oluşturdu.
iTunes LP, sanatçılara özel tasarlanmış
interaktif müzik paketlerini, yani içinde
şarkı sözleri, müzik videoları, sanatçı
notları ve fotoğraflarını bulunduran
interaktif CD paketlerini iTunes üzerinden
satın alabileceğiniz bir uygulama. iTunes LP
şu anda sadece 12 popüler sanatçının
albümüne yer veriyor olsa da platformu açık
tutmaya calışıyor.
01
Ebonit malzeme üzerine basılmış kırılgan
disklerden, taş plaklara, 45’liklerden CD’lere
kadar müziğin görsel tercümesinde
1850’lerden bu yana bir çok format
değişikliği oldu. Artık müzik web üzerinden
paylaşılırken, tozlu plak ceketleri ve CD
kitapçıkları koleksiyon parçaları haline
geldiler. İnternet müzik dağıtımının devi
olarak iTunes, albüm grafiklerinin
geleceğinde yeni bir sayfa açtı ve iTunes
LP’yi piyasaya sürdü.
Albüm grafikleri, kaset CD yada plak
formatında olsun 1950’lerden bu yana
müzik severlerin seçim yapmasında ve
müzisyenle aralarında kişisel bir ilişki
kurmalarında aracı oldu. Sanatçının el
yazısından(en azından biz öyle sanıyorduk),
özel teşekkür notları, şarkı sözleri, stüdyo
fotoğrafları, yorumlar derken kendinizi
sanatçıyla özleştirip, özenle
saklayabileceğiniz, bazen hatta albümün
kendisinden bile daha çok önem verdiğiniz,
fenomenleşmiş albüm sanatı 1950’lerde
piyasaya çıktı. Kimileri iyi bir albümün kraft
kağıdına sarıldığında bile aynı şekilde
satılacağını savunurken (Led Zeppelin,
1979’da piyasaya sürdüğü albümünde bunu
kanıtlamıştı), kimileri ise albüm kapağının
satışlara büyük artış sağlayacağını savundu.
Zamanında insanlar sevdiği sanatçıları daha
yüzlerini bile görmeden radyodan takip
ederken belki kese kağıdına sarılabilirdi
plaklar ama 60’larda büyük plak
şirketlerinin pazarlama uzmanları raflarda
göze çarpacak albüm kapaklarını satışlar
adına şart kıldı.
müziğin ruhunu başari ile temsil ederken
kimi zaman müziğin önüne geçmeyi bile
başardılar. İngiliz tasarımcılar Peter Seville
ve Vaughn Oliver’in “Factory Records”
adına Joy Division ve New Order gibi
gruplara tasarladıkları kapaklar ile sadece
müziği değil, haricinde gelişmiş grafik
anlatımları da ortaya çıkardı, öyle ki albüm
kapakları barındırdıkları müziğin ötesinde
kendi kendilerini klasikleştirdiler. Dönemsel
tarzlardan nasibini almış Türk plak
kapaklarından bahsetmek gerekirse, Ümit
Besen’in fantastik dünyasını bulutlara
kazıyan “Şikayetim Var” albüm kapağını da
unutmamak lazım.
Tasarımcılar, 60’ların hippi ruhunu temsil
eden tribal efektlerden, 70’lerin punk
çığlıklarına kadar bir çok toplumsal ve
sanatsal hareketi de tarifllemiş müzik
grafikleri ile, müzisyenlere alternatif ve
daha kişisel birer sahne oluşturdular. Çoğu
zaman albüm kapakları korudukları
50’ler ve 80’ler arası altın çağını yaşamış
olan albüm grafikleri CD’nin doğuşu ile ilk
darbeyi almış oldu. Alanlarının
daraltılmasından şikayetçi olan birçok
tasarımcı zamanla formata ayak
uydurmayı başarsalar bile artık herşey
yavaş yavaş dijital çağın egemenliğinin
Bağımsız plak şirketleri tarafından eleştiri
bombardımanına tutulan Apple’ın iTunes LP
üzerinden albüm satmak isteyenlerden
tasarım ve uygulama için 10,000$ gibi bir
fiyat istediği söylentileri ortada dolaşıyor.
Apple bu ve bunun gibi eleştirileri reddetse
de henüz çok yeni olan bu uygulamanın
eksiklik gösterdiği bir çok nokta var.
Albümü satın aldığınızda müzik
dosyalarını başka bilgisayarlara ve iPod,
iPhone gibi cihazlara aktarabilseniz de
beraberinde gelen grafikler sadece
bilgisayarınızda kalıyor. Dijital albüm
paketleri oluşturulduktan sonra
üzerlerinden güncelleme yapılmıyor.
Apple, iTunes LP’ye alternatif olarak plak
şirketlerine, iPhone için geliştirilmiş olan ve
90.000 kadar uygulama barındıran
AppStore üzerinden albüm ve sanatçılara
özel programlar geliştirmelerini öneriyor.
Programcılar bu sayede, HTML ve iPhone
için oluşturulmuş yönergeler aracılığı ile
daha geniş kitlelere ulaşabilecek, düşük
maaliyetli ve albüm grafiklerini bytelara
sığdırabilecek (?) yazılımlar oluşturabilirler.
Tasarladığı cihazlar ile popüler
kültürü yönlendiren ve hayatımıza hem
fiziksel hem sosyal yeni alışganlıklar getiren
Apple, yeni çağın medya konsolu olarak
albüm sanatı geleneğini nereye taşıycak
göreceğiz.
01 iTunes LP, henüz 12 sanatçıya yer veriyor.
16
29/11/2009
Filiz Yılmaz
Gözde Tüfekçi
[email protected]
[email protected]
ASLOLAN SORUMLULUK DUYGUSU
Tasarımsız kurumsal sosyal sorumluluk, sorumsuz tasarımcı olur mu? Çocuklar,
engelliler, kadınlar, eşitlik ve özgürce yaşam için tasarım iş başında!
01
60’lı yıllarda sivil toplum örgütleri, insan
ve çalışan hakları, ırk ayrımı ve çevrecilik
gibi sosyal hareketler sonucunda işletmeler
kapitalizmin ‘bireysel çıkar’ anlayışına
karşıt önemli bir gerçeği farkına vardı:
“Devir kişisel çıkarlardan ziyade toplumsal
faydayı maksimize etme devri”...
Sanayileşmenin vicdan muhasebesi olarak
doğan kurumsal sosyal sorumluluk
çalışmaları, atıkları azaltma, geri dönüşüm,
toplum eğitim ve sağlığına hizmet, daha iyi
çalışma koşulları, insan hakları ve maddi
destek gibi uygulamalarla sürdürülebilir
kalkınmanın önemli bir parçası artık. Hal
böyleyken Kurumsal Sosyal Sorumluluk
(KSS) ve Tasarım arasında bir ilişki
olmaması imkansız. ‘Yeşil Tasarım’ ve
‘Üçüncü Dünya İçin Tasarım’ gibi akımlarla,
KSS ve Tasarım bizlere iyi bir ilişki
içerisinde olduğunu çoktan gösterdi. Gerek
tasarım odaklı firmaların ve tasarımcıların
bulaştığı KSS projeleri, gerekse tasarım
üzerine gerçekleştirilen projeler açısından
tasarım ve ülke adına son derece faydalı
işler yapıldığı aşikar. Bu bağlamda, son
yıllarda gerçekleştirilen bazı projelere göz
atmakta fayda var.
GOSB Teknopark yönetimi yöre
çocukları için, çeşitli atölye çalışmalarıyla
“Çocuk Sanat ve Teknoloji Eğitimi
Atölyeleri” 2006’dan bugüne eğitim
faaliyetlerini sürdürüyor. Uygulamaya
dönük bu atölye çalışmaları içinde
yaratıcılık ve hayal gücü kullanımına
yönelik imkanlar sağlanarak Teknopark gibi
bir teknoloji merkezinden gelecek nesillerin
faydalanması ve yüksek teknolojiyle
tanıştırılması amaçlanıyor. Çocuk Sanat ve
Tasarım Eğitimi Atölyesi “Beş Duyunun
Aktif Kılındığı Bir Ortamda Disiplinlerarası
Sanat Eğitimi” başlıklı çalışma tekniğiyle,
eğitimin içeriği "Görsel Sanatlar"
02
uygulamaları arasında yer alan teknik ve
uygulamalar bütününden düzenlenmiş.
Çizme, boyama, yoğurma, yontma, algılama,
ifade edebilme, yorumlayabilme, analizsentez gerçekleştirebilme, vb. gibi ifade
edebilme ve içselleştirebilme yeteneklerini
geliştirebilmeleri amaçlanmış. Eğitimler
esnasında, öğrenme ortamının
kolaylaştırılması ve öğrenenlerin görsel
hafıza birikimlerinin geliştirilmesi amacıyla
bol miktarda görsel malzeme kullanımı
hedefleniyor.
Türkiye Hazır Giyim ve Moda Federasyonu
ile Kızılay’ın birlikte hareket ettiği ve 5 bin
çocuğun kışlık giyim gereksinimlerinin
karşılanması amacıyla başlattığı “Çocuklar
Üşümesin!” projesi, 28 Ağustos’ta
gerçekleştirilen 12.Uluslararası Moda
Fuarının açılışıyla beraber başladı. Kendi
kaynaklarıyla bin çocuğu giydiren
federasyon, 23 Aralık 2008 de yapılan özel
bir defileyle bilet satışlarından elde edilen
gelirlerle bin çocuğu daha giydirdi.
Çocuklar Üşümesin defilesinde Moda
Tasarımcıları Derneği’nden Bahar Korcan,
Şimal Bülbül gibi ünlü tasarımcıların,
Damat & Tween’in ve Wenice Kids’in
koleksiyonları sunuldu. Hedefte 3 bin çocuk
daha var.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ile
GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı ortaklığı ve İsveç Uluslararası
Kalkınma İşbirliği ajansı finansmanıyla
Mayıs 2008’den beri uygulanan ‘GAP
Bölgesinde Kadının Güçlendirilmesinde
Yenilikler Projesi’, kadınların
iş gücü piyasasına katılımını, Güneydoğu
Anadolu’nun markalaştırılmasını ve yeni
pazarlama fırsatlarının
yaratılmasını hedefliyor. Argande markası
altında toplanan, MUDO’nun
gönüllü desteği ve Hatice Gökçe’nin tasarım
koordinatörlüğünde ünlü moda
tasarımcılarıyla yaratılan koleksiyon,
Batman ve Mardin’de kurulan atölyelerde
üretilerek, yaklaşık 100 kadına istihdam
olanağı sağlandı. Üretim yapan kadınlara
eğitim ihtiyacını İstanbul Hazır Giyim ve
Konfeksiyon İhracatçıları Birliği, markanın
yaratılma sürecinde ve basılı ve görsel
materyallerinin hazırlanmasında Demir
Tasarım ve Yoyo Prodüksiyon gönüllü
olarak destek verdi. Anadolu’nun motiflerini
ve yerel kumaşları modern tasarımlarla
birleştiren Argande markası, Ağustos
2009’dan itibaren MUDO’nun 6 ildeki 16
mağazasında satılarak elde edilen, gelir
Güneydoğu Anadolu’da markanın üretimini
yapan kadınlara aktarılıyor.
Özgürce Yaşam İçin
Düşler Akademisi, engelli insanlarımız için
kalıcı çözümlerle, en temel anayasal ve
insani yaşama haklarını eşit ve özgürce
kullanabilmeleri yaklaşımıyla üretilmiş bir
proje. Alternatif Yaşam Derneği (AYDER),
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
(UNDP), Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ve
Türkiye Vodafone Vakfı finansal desteğiyle
hayata geçen Düşler Akademisi, “herkes
için sanat” yaklaşımıyla eşit katılım
olanakları sunan öncü ve model proje olma
özelliği taşıyor. Düşler akademisi sanat
atölyelerinin yanı sıra tasarıma dair düş
tasarımı ve moda tasarımı konularında da
atölye düzenliyor. İki ayrı atölyede temel
bilgilerin eğitimi ve yaratıcılığın açığa
çıkarılarak dönüştürülmesi, el becerisi ve
yaratıcılığın kullanıldığı üretim ağırlıklı
çalışma yapılıyor. Endüstriyel tasarımcı
Zeynep Karataş ve moda tasarımcısı Oylum
Öktem İşözen’in eğitim desteğiyle
gerçekleştirlen atölyelere, İstanbul Moda
Akademisi de kurumsal destek veriyor.
Akademi uluslararası standartlarda eğitim
veren kalıcı bir alternatif sanat akademisi
olmayı hedefliyor.
Kale Grubu’nun Sağlık ve Sosyal Yardım
Vakfı, Türkiye’nin dört bir yanında
verdiği ‘Seramik Yer ve Duvar Karosu
Kaplamacılığı Meslek Kursları’yla işsiz
gençleri meslek sahibi yaparken, ‘İlk İşim
Okullarda Değişim’ Proje kapsamında köy
okullarının tuvaletlerini yenileyerek ilkokul
öğrencilerine daha sağlıklı bir ortamda
eğitim imkânı sağlıyor. Kayseri, Denizli,
Isparta ve Erzurum gibi dört hedef bölgeyle
başlayan projenin ilk durağı Kayseri’de, 20
engelli işsiz gence düzenlenen kursun
ardından gerçekleşen staj çalışması,
Kayseri Talas Kuruköprü İlköğretim
Okulunun tuvaletleri yenilenerek yapıldı.
Benzer şekilde diğer illerde de birçok
ilköğretim okulunda tuvaletler yenilendi.
Hijyen ile doğrudan alakalı domuz gribi gibi
hastalıkların ayyuka çıktığı bugünlerde,
çocuklara sağlıklı bir ortam sağlamak pek
manidar. Proje, 2015 yılına kadar 1250 işsiz
gencin meslek sahibi olmasını ve 50 köy
okulunun da tuvaletlerinin yenilenmesini
hedefliyor.
Görüldüğü gibi KSS her alanda uygulanıp
etkisini gösterirken çocuklar, kadınlar,
engelliler demeden tasarımında kanına
girmiş durumda. Ne kadar güzel ki satırlar
yetmiyor daha yüzlerce projeyi
sıralamaya...Nice sorumluluk sahibi
projelere, tasarımlı sorumluluklara!
01 GOSB Teknopark.
02 İlk İşim Okullarda Değişim Projesi’nden.
Tasarımın mutlaka detaylı bir brief ile
başlamasında ısrarlı olan Anadolu Cam
Tasarım Merkezi ile gerçekleştirilen KTM209
atölye çalışmanın ilk günü pratik, ikinci günü
ise teoriye ayrılıken, merkezin yürüttüğü
tasarım projelerini daha yakından izleme
fırsatı yakalayan öğrenciler, su ambalajı içir
kullanılan tasarım yöntem ve kriterlerini de
irdeleme fırsatı yakaladılar. Öğrencilerden, su
alanı dışında beğendikleri bir markayı
seçmeleri beklenerek, o marka için su
ambalajı tasarlamalarının istendiği atölye
çalışmasında, bu alanda yapılmış diğer
örnekler de incelendi. Paul Smith, Jean Paul
Gaultier ve Christian Lacroix’in daha önce
Evian’la yaptığı, sınırlı sayıda üretilmiş cam
ambalaj tasarımları üzerine konuşulurken,
camla ilgili dünya eğilimleri ve markaların
buna yaklaşımları da tartışıldı. Çalışmanın
tasarım ve eskiz bölümüne, Anadolu Cam
Tasarım Merkezi’nin, kendi projelerinde
kullandığı, aynı formattaki brief’inden yola
çıkarak devam eden öğrenciler tam zamanlı
bir iş deneyimi yaşama fırsatı yakaladılar.
Katılımcıların kendilerine; mobilya, moda,
çikolata, teknoloji, aksesuar gibi farklı
alanlardan seçtikleri markaların kimlik ve
özelliklerinin analiz edilmesinin ardından,
Anadolu Cam Tasarım ekibinin
yönlendirmeleriyle marka kişiliklerinde öne
çıkan ve tasarım kriteri halini alan detaylar
incelenerek çalışamaya devam edildi. Markayı
kullanan hedef kitle analiz edilerek, aynı
kullanıcı için bir su ambalaj olsaydı, bu nasıl
bir tasarım olurdu sorusu üzerine eskiz yapan
öğrenciler, kritik süreci ile projelerini ileriye
taşıma fırsatı yakaladılar.
SU DOĞADAN,
CAM DOĞADAN
Kale Tasarım Merkezi’nin yeni döneme
dair ilk buluşması Anadolu Cam ile
gerçekleştirildi. KTM209 “Su Doğadan,
Cam Doğadan” atölye çalışmasının
sonuçları bir sergi projesini filizlendirdi.
Cam ambalaj sanayisinin tasarımla olan
ilişkisi giderek artıyor, markaların ya da
üreticilerin de talepleri bu yönde mi?
B:G: Bu yönde ama yeterli güçte ve
bütünsellikte değil. Çabuk vazgeçilebiliyor.
Ama sorunun başladığı yer markalar değil.
Ticari faaliyetlerini bir sistem olarak görebilen
kuruluşlar tasarımın birleştirici, sorun çözücü
ve farkı ortaya koyucu gücünü çabuk
keşfedebilirler.Hızın erken başlamaktan
geldiğini gördükçe iletişim ve marka mimarisi
kararları gibi göreceli olarak yeni ciddiye
almaya başladığımız alanlara tasarım
fonksiyonu da katılmaya başlanıyor.ACTM nin
de bunu hızlandırmak ve doğru çizgide tutmak
gibi bir işi var.
02
Üç sene önce kurulan Anadolu Cam Tasarım
Merkezi ile ürün tasarımı projerini
yürütüyorsunuz. Merkez, grubun hangi
markalarına ve nasıl hizmet ediyor?
Anadolu Cam’ın gelecek hedefleri arasında
neler var?
03
Çalışma sonucunda çıkan öğrenci projelerini
yorumlayacak olursanız...
Atölyenin teması neydi?
Oya Akman: Marka olmadan ambalaj
çalışmasının çok doğru olamayacağı açık.
Çünkü ambalajın seçilen markanın kimliği ile
özdeşleşmesi gerekli. Ambalaj marka kimliğini
vurgulayan öne çıkaran bir unsurdur.O yüzden
bir markanın kimliğinin,tüm özelliklerinin
irdelenerek o markaya ait özgün bir ürün
konsepti kurgulanmasını istedik.
01
O.A: Cam gerçek doğadan gelen malzeme,
tamamen geri dönüşümlü. Doğa ,insan, sağlık
dostu. İleride ambalaj pazarında hakim
olacaktır.Çünkü içindeki gıdalar, içecekler ile
hiç bir şekilde etkileşime girmiyor. Ambalaj
dünyasında bu konumdaki tek malzeme.
Dünya bunun bilincinde ,biz pek farkinda
değiliz nedense.
Pratik bir tasarım sürecinin yaşandığı
atölyenin ardından ortaya çıkan tasarım
projelerini hayata geçirmekte kullanılacak
üretim yöntemlerini daha iyi anlamak ve
yerinde görmek adına, çalışmanın ikinci
gününe Anadolu Cam üretim tesislerine
yapılan geziyle devam edildi.
Bora Gönenç: Anadolu Cam Tasarım Merkezi,
Şişecam grubunun cam ambalaj alanında
çalışan endüstriyel tasarım birimi. Cam
ambalaj bir sanayi ara ürünü. B2B satılan,
müşteri planları ve stratejileri doğrultusunda
biçimlendirilmek zorunda olan ara ürünler.
Merkezde, hem endüstriyel hem de kalıp
tasarımı alanlarında bilgi birikimi ve teknoloji
hakimiyeti ile bu gereksinimlere uygun ve
sürdürülebilirliği de olan cam ambalajlar
geliştirmek için çalışılıyor.
17
O.A: Bence özgün ve yaratıcı ve tamamen
üretilebilir ürünler ortaya çıktı. Bu projeler
seçilen markalara konsept çalışma olarak
sunulsa, eminim bir çoğu kendileri için özel
düsünülmüş bu projeleri hayata geçirir.
Projenin devamında neler planlanıyor?
O.A: Geniş bir sergi planlanıyor.Belki
aralarından seçilenlerin gerçek markalarına
sunumu söz konusu olabilir. Sonuç olarak
son derece gerçekçi, üretilebilir, yenilikçi
ürün tasarım projeleri bunlar. Genelde
özgün cam ambalaj konusunda
seminerler, eğitime katkı çerçevesinde
önemli projeler gündeme
gelecektir.
Camı diğer malzemerden ayıran fark ne
sizce? Ambalaj tasarımı açısından
ülkemizde camın yeri nerede?
B.G: Cam ambalaj, insanların midelerine giden
ürünleri koruyor. Cam sağlıklılık açısından ideal
ve rakipsiz. Böyle bir alanda tasarımının
önündeki önemli konulardan biri camın her
üründe arzulanan ve tercih edilen ambalaj
olması için çalışmaktır. Tercihin de ötesinde
markaların ticari başarısını sağlayacak nitelikleri
de kazandırmamız gerekir.Bunu ancak tasarım
çözer. İnovasyonun süreklilik kazandığı bir
dünyada ticari ve sosyal gerçekleri bilerek camı
realitelere uydurmanın tek yolu endüstriyel
tasarımın kalıp ve proses tasarımlarındaki
gelişmelerle birlikte gerçekleştirebileceği
projelerdir. Sağlıklı çözümler böyle bir tasarım
ortamı ile mutlaka bulunur.
01 Tamer Köşeli tasarımı etkinlik posteri.
02 Anadolu Cam danışmanı Bora Gönenç ve
tasarımcı Oya Akman.
03 Etkinlik KTM ve Anadolu Cam Tasarım
Merkezi’nde gerçekleşti.
18
29/11/2009
Umut Kart
Şanel San
[email protected]
[email protected]
“CEP TELEFONUNDA
ŞEHRİN İÇİNDE MAVİ YOLCULUK
Türkiye’nin ilk ve tek modern akvaryumu Turkuazoo sayesinde bakışlarımız suların
altına indi nihayet. Hal buyken, dünyanın dört bir yanında büyük yatırımların yapıldığı
akvaryumlara başka bir perspektiften bakmakta fayda var.
DEVRİM SONA ERDİ!”
Alabildiğine hızlı üreten ve aynı süratle tüketen cep telefonu
piyasasının telaşsız, (sanki) dertsiz, (belki) tasasız oyuncusu
Vertu’nun tasarım direktörü Frank Nuovo Türkiye’deydi.
Tasarım eğitimi “ihtiyaca cevap vermek”
üzerine kuruluyken, lüks tüketim için
tasarım tam karşısında durmuyor mu?
yapılış biçimi; bunu ucuza yapamazsın!
Zanaat ve teknolojiyi bir araya getirmenin
zorluklarından bahsedelim mi?
Peki ama çok da uzun süre yaşamayacak
ürünler tasarlamaya ihtiyaç var mı? Nokia’da
şef tasarımcıydım; 1989’dan 1998’e sadece
seri üretim için çalıştım. Herşey plastik ve
geçiciydi; bunu farketmek ise hayalkırıklığı
yarattı. 18-24 aylık ürünler... İlham buradan
gelmişti işte. Neden yüksek teknolojiye sahip
tüm iletişim ürünler geçici, disposable
plastikten yapılıyordu? Daha uzun süre
yaşayacak birşey nasıl yaparız?
Bu bir meydan okuma, daha önce kimse
yapmadı bunu! 1997’de bu işe başladığımızda;
gezegendeki en yüksek teknolojiyle geleneksel
zanaati biraraya getirmenin yolunu aradık.
Kimse bu kadar büyük bir safirle
çalışmamıştı... Bu mesela lazerle kesilmiş
seramik. İstediğimizi yapacak teknoloji yoktu,
zorladık; kimi zaman isteklerimizi, teknolojiyi
geliştiredururken, beklettik.
ekibim vardı vs. Ama dedim ki “ben bir
tasarımcıyım ve şu anda tek yaptığım
strateteji çalışmak”. O noktada ya biri Vertu’yu
alacaktı ben de Nokia’ya odaklanacaktım. Ya
da Vertu’yu alıp tekrar tasarımcı olacaktım.
Benim tutkum birşey yapmak, tasarlamak,
mühendislerle çalışmakken yönetici
olmuştum. Belki birgün yine isterim tasarım
şefi olmak ama o sırada 30 yaşındaydım;
geçtim biraz. Yeniden oyuna dahil olmak
istedim.Vertu deneyimi insanın başına bir kere
gelir; nasıl bırakırdım! Bir markayı eskizden
yaratmak...
Nokia’yla Vertu’nun ortak noktası var mı?
Kaç yıl mesela?
Bilmiyoruz şu anda. Kimbilir... Çekirdek
teknoloji 20 yıl dayanır gibi. Şöyle bir teorim
var; teknoloji “retro-fit” yapabilir. Güzel bir
kap yaparsanız o upgrade edilebilir. İleride 20
yıllık bir Vertu’ya sahip olup güncel teknoloji
ile donatmak bir trend haline gelebilir. Saatleri
düşünün ya da otomobillleri... Teknolojisini
değiştirir, modeli tutarsın. Eğer kabına yeteri
kadar yatırım yaparsan... Bu paslanmaz çelik,
bu safir bu seramik bir yere gitmiyor! Bu deri,
zaman içinde daha güzel görünecek
muhtemelen. Çok uzun zamandır cep telefonu
tasarlamak için çalışıyorum. Dünyanın
herhangi bir yerindeki tasarımcıdan daha fazla
telefonum oldu. Nokia’nın bir dönem yüzde
kırk pazar payı vardı. Düşünün! Uzun süre
onların tasarım şefiydim. Dolayısıyla seri
üretimi, standart endüstriyel tasarımı
anlıyorum. Ama benim hayalim, bu, her zaman
yanında taşımak isteyeceğin ürün. Bunun
kadar güzel birşey varken neden plastik
parçasına sahip olmak isteyesin?
Bu durumda Vertu’yu ayrıştıran en temel
şeyin malzeme olduğu fikrine kapılıyorum.
kullanıcımız malzemenin farkında ; hissediyor.
Ürünlerimizin fotoğrafta güzel çıktığına
inanmıyorum. Elinde tutmalısın ... Tüm pahalı
ürünlerde aynı şey söz konusu. Milyon dolarlık
saatlere sadece bakarsan anlamazsın; nasıl
üretildiğini anlamalısın, hissetmelisin. Farkı
bu yaratır. Vertu’nun Ferrari modelinde
gördüğünüz bu at,” extrude” edildi mesela;
üzerine yapıştırılmadı. Detaylara bakın; daha
önce hiç böyle yapılmadı.
Kullanıcı bunun farkında mı yoksa mesele,
tasarımcının kendi tatmini mi?
Kullanıcı farkında. İki çeşit kullanıcı var; bir
tanesi bunu sadece pahalı diye istiyor.
Umursamıyor sebebini. Diğeri ise... Sebep,
Bir tasarımcı çok ünlü olmadığı takdirde
böyle bir telefon alacak kadar
kazanamayabiliyor. Ekibinzdekilerin kendi
hayat tecrübelerinin parçası olmayan bu
şeyi tasarlamaları zor olmuyor mu?
Ben tek başıma tasarlıyorum bunu! Elbette
benimle çalışan tasarımcılar oluyor ama bu
konuda çok possesivim. Nokia’da tasarım
şeflik yaparken yüzlercesi ile beraberdik; ama
Vertu butik bir ürün. Benle şu anda 3
endüstriyel tasarımcı var. Ben eskiz
yapıyorum, onlar devam ettiriyor. Tasarım söz
konusu olduğumda ben “o”yum. Vertu’ya
geçmemin altında yatan bencilce sebep işte;
hayal pozisyonu bu! 2005’te Vertu başarılı
olmaya başladı. Karar vermek zorundaydım;
Nokia’nın baş tasarımcısıydım, global bir
Elbette, birkaç şey var. Vertu’ya başladığımda,
hala Nokia’nın tasarım şefiyken şunu
söylüyordum : Vertu, Nokia için Formula 1gibi.
Nokia’da yapamadıklarımızı yapacağımız alan.
Perakende, lüks müşterisi, seri üretimde
kullanılamayacak malzemeler hakkında
öğrenebiliriz. Aslında Vertu, Nokia’ya çok şey
getirdi. Vertu’daki çekirdek teknoloji ise
Nokia’dan geliyor. Sonuçta, Nokia buna
milyarlar harcıyor, Vertu ise niş bir pazar.
Baştan yazmıyoruz arayüzü; yeniden
keşfetmek için o kadar harcamaya gerek yok.
Benim gurur duyduğum şey, atölyemizde
çalışan insanlar; bir görsen... İnanılmaz bir el
işi. Burda gelecek var. Konsept şu: Teknoloji
minyatürleşmeye devam edecek. Telefonlar bu
dakikadan sonra radikal birşey yapmayacak.
Ben de tam bunu soracaktım! Devrim
kalmadı mı?
Fonksiyonel anlamda önemli bir devrim
kalmadı. Bunların hepsi internete giriyor;
video, Tv... Belki bundan sonra kişisel radar
olur! “Big Sister!”
Vertu’nun mentor markası ne olurdu?
Malzeme ve zanaat, gerçek tasarım ve üretim...
Üretim sürecini yavaşlattığınızı düşünün.
Nokia günde milyonlarca telefon yapıyor.
Vertu’nun bir tanesini yapmak ise saatler
sürüyor. Yani hizmet, teknoloji, tasarım,
concierge, satış noktası... Bu deneyim özel
birşey haline geliyor. Özel malzemeler,
normalde gördüğünden farklı. Paslanmaz
çeliği ucuz da yapabilirsin, çok efor da
koyabilirsin. Dürüst olmak gerekirse, biz çok
efor koyduk!Safirde de aynı şey söz konusu.
Sonunda mesela, çizilmiyor... Çoğu
19
Bu seviyede, bunun gibi birşey yapan yüksek
teknoloji markası yok. Saat markaları bir ilham
olabilir. Malzemeyle vakit geçiriyorlar. Bir de
otomobiller. Ferrari mesela... Lüks kalemler;
kalem üreticilerine bakıyorum. Gözlükçülere
de... Deri ürünlere... İlhamdan bahsedersek
Leonardo da Vinci’ye bakarım. Ama bugün, tek
bir örnek arasam söyleyemem. Bir
kombinasyon olabilir ancak. Nokia için böyle
bir marka satın almak istemiştik mesela,
bulamayınca sıfırdan yarattık!
İnsanoğlunun her zaman merakta olduğu bir
konu “başka” dünyalar. Uzay, gezegenler
derken yanı başında olan gizemli bir dünya
olan sualtı ise bambaşka bir evren
sunmuştur hep biz insanoğluna. Her zaman
merak uyandıran karanlık sulardaki yaşam,
insanı hem fiziksel hem duygusal açıdan
beslemiştir. Bugün içinde yaşadığımız
evrende, mimar ve tasarımcılar bize uzak
olan evrenleri yakınımıza, gündeliğimize
adapte etmekte oldukça başarılılar. Özlemini
ve merakını yaşadığımız sualtı dünyasını
belki de hepimizin en iyi bildiği ortamlara
dahil ederken insanlığın merakını dindiriyor
bu kişiler.
Forum İstanbul dahilinde Ekim ayında açılan
“Turkuazoo” bu gizemli dünyaya ışık tutan,
bu dünyanın hareketini, sinerjisini görmeme
durumu olan bizler için, bambaşka bir
dünyanın kapılarını açıyor. Turkuazoo’nun
tasarımı, inşaatı ve teknik alt yapısı, alanında
25 yılı aşkın süredir faaliyet gösteren,
Singapur’dan Edinburg’a dünyanın çeşitli
yerlerinde 21 dev akvaryum kurulumunu
gerçekleştiren, Yeni Zelanda kökenli
Marinescape firması tarafından
gerçekleştirilmiş. 8 bin metrekare üzerine
inşa edilen akvaryumun tamamlanması 6 ay
sürmüş. Global Aquarium firmasının Türkiye
temsilcisi İstanbul Sualtı Dünyası A.Ş.
tarafından işletilecek olan Turkuazoo’nun
Genel Müdürü Philip Crane, sektörde yirmi
yılı aşkın tecrübesinin yanı sıra dünyaca
bilinen pek çok ünlü akvaryumun da
kurucusu olma özelliğini taşıyor. 17 milyon
avroluk yatırım planlamasına sahip
akvaryuma gelen ziyaretçiler
köpekbalıklarından dev vatoslara, deniz
kaplumbağalarından ahtapotlara hatta
Amazonlar’dan gelen dev tatlı su balıkları
gibi dünyanın dört bir yanındaki deniz ve
okyanuslardan getirilen 2 bin değişik türde,
10 bin balığı bir arada görme şansı yakalıyor.
29 ayrı akvaryumdan oluşan Turkuazoo'da
akvaryumların en büyüğü 5 milyon litre su ile
doldurulmuş ve içinden 80 metre
uzunluğunda akrilik bir sualtı tüneli geçiyor.
Üç ayrı katta hizmet veren tesiste bir sergi
alanı, sualtı belgeselleri gösteren bir sinema
salonu, hediyelik eşya mağazası ve ana salon
bulunuyor. Akvaryumun içinden geçen akrilik
sualtı tüneli sayesinde, sanki balıklarla
yüzüyormuş gibi bir gezinti imkanı sunan
Turkuazoo’da ziyaretçiler, 270 derecelik su
altı görüş açısına sahip gözlem salonu ile
deniz canlılarını daha yakından izleme fırsatı
yakalıyor. Yılda 1 milyon kişinin ziyaret
etmesi beklenen akvaryumun 18 cm
kalınlığındaki camlar için plastik esaslı
01
Oceanarium”. Dünyanın en büyük
akvaryumu olan Amerika'nın Atlanta
şehrindeki Georgia Akvaryumu ise 25 bin
metrekareden oluşuyor. İspanya'daki
L'Aquarium de Barcelona'nın 7 bin
metrekare üzerinde yükseldiği düşünülürse
Yeni Zelanda kökenli Marinescape firması
tarafından yapılan Turkuazoo, dünya
ortalamasında önemli bir yere sahip.
akrilik malzeme de kullanılmış; bu nedenle
akvaryumdaki balıklar olduklarından 3`te 1
oranında daha küçük görünüyorlar.
Dünyada Dev
Akvaryum Konsepti
Deniz akvaryumu konsepti ile Türkiye ilk
kez Turkuazoo projesi ile tanıştı ancak,
deniz akvaryumu konusu özellikle son 25
yılda hızla ilerleyen bir ivme sergiledi. Bu
ivmelenmeye paralel olarak geleneksel
akvaryum izleme teknikleri de değişim
gösterdi. Yatay yönde kavisli akrilik tüneller
sayesinde ziyaretçiler dev bir akvaryumun
suları altında “gezme” imkanına kavuştular.
İzleme eylemini keyfe dönüştüren
akvaryumlar ayrıca çok çeşitli eğlence ve
eğitim imkanları ile de ziyaretçilerine karşı
sorumluluk edindiler. Amerika Birleşik
Devletleri’nde 22’den fazla şehirde dev
akvaryumlar açıldı ve yenilerinin açılması
da planlanıyor. Son on yılda Asya ve
Avustralya’da da pek çok akvaryum projesi
tamamlandı. İngiltere'de 13, İskoçya'da 2,
Almanya'da 3 ve Güney Afrika'da 3
akvaryum bulunuyor. Avrupa'nın en büyük
akvaryumu ise Portekiz'in başkenti
Lizbon'da Amerikalı mimar Peter
Chermeyeff tarafından gerçekleştirilen “The
Akvaryumlar sadece bir gezi durağı
olmasının ötesinde eğitim, dalış, eğlence gibi
çeşitli etkinlikler sunmaları sayesinde tek
boyutluluklarından kurtulup ziyaretçileri ile
aralarında sinerji kuruyorlar. Bulundukları
şehrin turistik çekiciliğini de arttıran bu
akvaryumlara örneklerden biri de Yeni
Zelanda, Auckland şehrinde kurulmuş
Kelly Tarlton’un “Under Water World”u (Su
altı Dünyası). Bu akvaryum açıldığı ilk yıl 750
bin turisti bölgeye çekti. Dünyanın en büyük
akvaryumları arasında yer alan Okinawa
Churaumi Aquarium’da bulunan 7 bin 500
m3’lük Kuroshio Sea tankında 60 cm
kalınlığında 22,5 m’lik bir akrilik cam panel
bulunuyor.
01 Atlanta’daki Georgia Akvaryumu 25 bin
metrekarelik bir alana yayılıyor.
01 Turkuazoo içinde 10 bin balığı 29 ayrı
akvaryumda görmek mümkün.
20
29/11/2009
Eray Cavlı
Emine Merdim Yılmaz
[email protected]
ÜRETKEN TASARIM:
HEPSİNDEN ÖNCE
ÖZGÜN KOPYALARDAN OLUŞAN BİR DÜNYAYA DOĞRU
Tasarımda özgünlük, intihal, tescil gibi kavramlar üzerinden sürdürülen hukuki ve ahlaki
tartışma şiddetini her geçen gün artırıyor. 'Üretken Tasarım' (Generative Design) adıyla
anılan yeni bir akım ise teknolojinin sunduğu imkanlardan faydalanarak 'özgün
kopyalar' yaratmanın peşinde. Hem de tamamen yasal ve etik olarak.
Sanat eleştirmeni Rosalind Krauss yaklaşık
yirmi beş yıl önce soruyordu: “Kopyaların
üretimini engellemezsek ne olur?
Orijinallerin bulunmadığı, tamamen
kopyalardan oluşan bir dünyada üretilen
işler neye benzer?” İşte, 'üretken tasarım'
(generative design) tam da Krauss'un
bahsettiğine benzer, 'özgün kopyalar'dan
oluşan bir dünyayı tasarlıyor.
gibi, tasarımcılar teknolojinin sunduğu
olanaklarla doğrudan bilginin kendisini
tasarımın malzemesi olarak gören, süreç
odaklı bir yaklaşımı benimsiyor. Teknolojik
gelişmelerin sunduğu olanaklar sayesinde
aynı parçanın seri üretimi ile özgün
parçaların sürekli üretimi arasındaki maliyet
farkı da gittikçe kapanıyor.
Kram/Weisshaar'ın projesinde de görüldüğü
gibi, üretken tasarımın hedefi yalnızca bir
adet özgün tasarım ortaya çıkarmaktan çok
daha fazlası. Benzeri projeler tam da bu
nedenle 'son ürün' kavramını rafa kaldıracak
gibi duruyor. Son tahlilde, yasalar tarafından
koruma altına alınacak tasarım değeri de
son üründen çok, tasarım süreci ve de
tasarımcıların süreci kontrol etmesini
sağlayan yazılımlar ve algoritma oluyor.
Teknolojinin tasarımı getirdiği noktada,
tasarımcılar artık nesnelerin sadece
biçimlerini değil adeta genetiklerini de
modelliyor. 'Üretken tasarım' adıyla anılan
yaklaşımın asıl derdi de nesnelerden çok
onları üretecek süreçlerin nasıl
tasarlanacağı. Processing ve Mathematica
gibi yazılımlar yardımıyla tasarlanan
algoritmik süreçler sonucu her biri kendi
içinde özgün olan nesnelerin üretimi
mümkün oluyor.
Stokholm merkezli tasarım stüdyosu
Kram/Weisshaar'ın 'Breeding Tables'
projesi üretken tasarım akımına son
yıllarda verilebilecek en iyi örneklerden
biri. Clemens Weisshaar ve Reed Kram
geleneksel olarak tasarım mesleğinin
temelinde yer alan 'seri üretilmek üzere
tasarlanan orijinal ürün' fikrini alaşağı
etmeyi kendilerine dert edinmiş. İkili,
bunun üzerine güncel üretim
teknolojilerinden faydalanarak sonsuz
sayıda özgün masa üretme hedefi ile yola
çıkmış. Sonuçta, özel olarak tasarladıkları
bir bilgisayar kodu yardımıyla geliştirdikleri
süreç hedeflerine ulaşmalarını sağlıyor.
Birbirinden farklı biçimlerin fiziksel olarak
üretimi ise yine tamamen bilgisayarlar
tarafından yönetilen lazer kesim ve bükme
makinaları sayesinde gerçekleşiyor. Somut
olarak tanımlamak gerekirse, her yeni süreç
sonucunda birbirinden farklı geometriye
sahip olan masa ayakları ortaya çıkıyor.
01
Fikri Mülkiyet Kalıpları
Üretken tasarımın akımının çarpıcı etkilerini
'fikri mülkiyet hakkı' meselesi ve ilgili
hukuki ve ahlaki tartışmalar bağlamında
daha detaylı incelemek mümkün. Yeni
endüstriyelleşen toplumlarda fikri mülkiyet
haklarının korunmasına ilişkin yasal
ihmaller nedeniyle 'kopya' kavramı
tasarımcıların korkulu rüyası olmaya devam
ediyor. Söz konusu ihmaller tasarımın
küresel rekabetteki itici gücünü yeni
kavrayan ülkemizde de gündemdeki
sıcaklığını koruyor. Nitekim, geçtiğimiz
Şubat ayında TBMM'ye sunulan tasarım
kanun taslağı kapsamında tescilli tescilsiz
tüm tasarımların korunması resmi gündeme
de girmiş oldu. Ancak madalyonun bir de
diğer yüzü var. Bilgi toplumunun yaratıcı
disiplinler üzerinde yaptığı köklü
değişiklikler 'fikri mülkiyet' gibi geleneksel
kalıpların kendisini tartışmaya açıyor. Söz
konusu tartışmalara bir örnek, yaratıcı
bireylerin ürettiklerini herhangi bir yasal
koruma olmaksızın genel kamuoyuyla
paylaşmasını sağlayan 'açık kaynak' (open
source) olgusu etrafında şekilleniyor. Sonuç
olarak, özellikle sanayileşme sonrası Batı
toplumlarında son ürünü merkeze alan
geleneksel tasarım süreçleri terk ediliyor.
Üretken tasarım örneğinde de görüldüğü
Üretken tasarım, kullanıcıya farklı
seçeneklerin sunulabilmesi yolunda
tasarımcıların başvurduğu 'serikişiselleştirme' benzeri yöntemlere karşı da
ciddi bir alternatif olarak dikkat çekiyor.
Örneğin, 'seri-kişiselleştirme'yi son yıllarda
sıkça kullanan bazı dev spor ayakkabı
markaları internet sitelerinde kurdukları
platformlar aracılığıyla kişilere kendi özgün
ayakkabılarını tasarlama olanağı
tanıdıklarını iddia ediyor. Burada hedef
özgün seçeneklerin sayısını artırmak ve son
kullanıcıyı tasarım sürecinin bir nebze içine
çekmek olsa da, ne oranda başarılı
olunduğu tartışmaya açık. Sözgelimi, 'serikişiselleştirme' yöntemini benimseyen bir
tasarımcının kullanıcılara sunduğu menüde
ne kadar farklı renk, desen, doku seçeneği
yer alırsa alsın, ortaya çıkacak özgün ürün
sayısı hiç bir zaman gerçek anlamda sınırsız
değil. Söz konusu yöntemin aynı zamanda
kullanıcının zihnini gereksiz biçimde
meşgul eden ve zamanını alan süreçlere yol
açtığını, omuzlarına adeta bir tasarım yükü
bindirdiğini öne sürmek de mümkün. Oysa,
gerçekten sonsuz sayıda 'özgün kopya'
üretimine olanak tanıyarak, 'özgünlük' ve
'kopya' kavramlarının kendilerini hükümsüz
kılan 'üretken tasarım', 'serikişiselleştirme'nin tahtını şimdiden sarsmış
durumda. Sonuçta, Krauss'un çeyrek asır
önce bahsettiği 'özgün kopya'lardan oluşan
dünya, üretken tasarım sayesinde
gerçekleşecek gibi gözüküyor. Hem de
tamamen yasal ve etik olarak.
01 Kram/Weisshaar'ın 'Breeding Tables'
projesi
21
ENGELLİ ERİŞİMİ
Birleşmiş Milletler tarafından 1992 yılında
alınan bir kararla 3 Aralık Dünya Engelliler
Günü olarak ilan edildi. Birleşmiş Milletler
İnsan Hakları Komisyonu 1993 yılında
yayınladığı bildiri ile, 3 Aralık'ın üye ülkeler
tarafından “engellilerin topluma
kazandırılması ve eşit haklar tanınması”
amacıyla tanınmasını istedi.
Bütün dünyada engelliler gününün en
önemli vurgusu engelli bireylerin
sorunlarına dikkat çekmek, topluma
kazandırmak, ulaşım ve erişebilirliğin
arttırılması yönünde çalışmalar yapmak.
1945 yılından beri Birleşmiş Milletler'e üye
olan Türkiye'de ise engellilerin ulaşım
araçlarına, kamu binaları ve alanlarına,
evlerine dahi erişim imkanları neredeyse
sıfır. Dolayısıyla engellilerin topluma
kazandırılması ve eşit haklar sağlanması
yönünde yapılan çalışmalar Türkiye'de
yetersiz kalıyor. Herkesin bir engelli adayı
olduğu düşünüldüğünde “Türkiye'de
tasarlanmış ya da tasarlanmamış yapıların
kaçı engelli ulaşımına uygun?” sorusu akla
gelmiyor değil.
Çizilen negatif tablonun yanında Türkiye'de
engelli erişimine uygun yapılar yok değil.
ARKİV'de yer alan engelli ulaşımına uygun
binalardan bazıları şu şekilde sıralanabilir.
Turkcell AR-GE Binası
Erginoğlu & Çalışlar Mimarlık
Özel bir telekomünikasyon firmasının
Dünya Engelliler Günü, Türkiye’deki yapılara tekrar göz atmak
için önemli bir fırsat. Türkiye'de tasarlanmış ya da
tasarlanmamış yapıların kaçı engelliler için uygun dersiniz?
teknoloji merkezi binası olarak planlanan
yapı, Gebze TÜBİTAK Araştırma Merkezi
Teknoloji Serbest Bölgesi'nde yer alıyor.
Arazi konumu, manzara ve yönler
doğrultusunda girişte tek, ofis cephesinde
dört katlı bir kurgu içerisinde planlanmış.
TED Eskişehir Koleji Yerleşkesi
Yeşim Hatırlı, Nami Hatırlı
Yerleşke 40.000 m²'lik bir arazi üzerinde
tasarlanan anaokulu, ilköğretim (1-8), lise
(9-12), sosyal merkez, kapalı spor salonu ve
kapalı yüzme havuzu, tiyatro-konser salonu,
lojman ve yurt yapılarından oluşuyor.
35.000 m²'lik kapalı alana sahip yerleşkede
toplam öğrenci kapasitesi 1.252 olarak
planlanmış.
L Binası
Özsoy Mimarlık Proje ve Danışmanlık
Emre Arolat, Nevzat Sayın, Kerem Piker,
Natali Tombak
Yapı, mevcut bir tekstil fabrikasının
yönetim bölümünü ve satış
mağazasını içerecek biçimde toplam
3.600m2 olarak inşa edilmiş. Zemin katı
fabrika satış mağazası, birinci katı ise
yönetim birimleri olarak düzenlenen yapı,
mevcut fabrika cephesinden (perfore levha
ile kaplanması düşünülen) 1,5 metre önde
kurulmuş, bu sayede elde edilen alanda tüm
mekanik ve tesisat sistemleri çözümlenmiş.
Yeni yapılar, tıpkı eski yapılarda
olduğu üzere, yoğun ve ağır bir iç çekirdek ile
onu ona olabildiğince dokunmadan örten,
hafif ve yarı geçirgen bir dış zırhtan
oluşturulmuş. Eski yapıların zırhındaki duvar
ve pencerelerin oluşturduğu delikli durum
yerine, bu kez tüm yapının algısını
homojenize eden bir metal tül, alt bölümdeki
betonarme ayak üzerine basitçe oturtulmuş.
Galyum Blok
Çırakoğlu Mimarlık
ODTÜ MATPUM Binası
CAG Mimarlık Atölyesi
MATPUM, işlev, kullanım, iklimsel verilerin
kullanımı ve mimari bakımdan deneysel bir
yapı. Merkez, özel mimarlık büroları,
inşaat firmaları, tasarım ofisleri, resmi
kurumlar, üniversiteler ve tasarım odaklı
faaliyet gösteren diğer grupları biraraya
getirmeyi ve ortak projeler geliştirmeyi
hedefliyor.
01
Lara Kervansaray Oteli ve Kongre Merkezi
Arolat Mimarlık
Antalya Lara bölgesinde, yan yana dizilen,
denize dik onlarca turizm parselinin birinde
inşa edilen tesiste ana yatak kitlesi, geçerli
imar koşullarının izin verdiği ön cephe
genişliği ile yükseklik sınırlarının sonuna dek
kullanılması ve tüm odaların deniz görmesi ön
kabulleri ile biçimlenmiş. İki yatak kolu
arasında kalan dev boşluk ise üzeri yarı
geçirgen bir biçimde örtülerek otelin kapalı
sosyal alanlarına dönüştürülmüş.
ODTÜ Teknokent'te yer alan Galyum Blok,
yazılım geliştirme şirketlerine ofis ve
araştırma alanı yaratmak üzere
tasarlanmış. Yapının, içinde yer alacak
farklı büyüklükteki firmalara esnek
yerleşme imkanı sağlaması ve rahat
çalışma ortamı yaratması yanında,
kullanıcılar arasında etkileşim imkanları da
yaratan açık ve kapalı sosyal mekanlara
sahip olması tasarımın ana kriterleri olarak
belirlenmiş.
01 Turkcell Ar-Ge Binası
Santralistanbul Çağdaş Sanat Müzesi
02 L Binası
22
29/11/2009
23
Pelin Özgen
[email protected]
Yapı sektörünün televizyon dünyasındaki
eksikliğini gideren Eskiz Defteri’nde
mimarlar projelerini, mesleki tecrübelerini
ve değerlendirmelerini izleyiciler ile
paylaşma imkanı buluyor. Şantiyelerde,
ofislerde, fuarlarda ve teşhir ofislerinde
gerçekleştirilen çekimlerle ekran karşısına
gelen Program Koordinatörü Yeşim Eren
“Eskiz Defteri için uzun bir planlama ve
konsept belirleme süreci yaşadıklarını
belirtiyor. Programının çıkış amacının başta
mimarlık ve yapı dünyası olmak üzere tüm
inşaat sektörünün ilgiyle izleyeceği doğru
bir program oluşturmak olduğunu ileten
Yeşim Eren; Emre Arolat, Murat Tabanlıoğlu,
Melkan Gürsel Tabanlıoğlu, Tatsuya
Yamamoto, Hasan Çalışlar&Kerem
Erginoğlu, Dara Kırmızıtoprak gibi mimarlık
dünyasının önde gelen isimleri ile
röportajlar yaptıklarını ifade ediyor. Eren
ayrıca, Eskiz Defteri içinde tüm sektörün
ilgiyle izleyeceği bölümler olacağını da
belirtti.
Defterin Bölümleri
Haftanın Röportajı’nda, konuk olacak bir
mimar ile projeleri, referansları, sektöre
Son yıllarda, Türkiye’de mimarlık ve
tasarım ile ilgili pek çok internet sitesi
açılmaya başladı. Türkiye’de ilk açılan ve
çok daha genel bir yayın politikası izleyen
ilk sitelerin aksine yeni açılan siteler belli
bir konuda uzmanlaşmış bir yayın
politikasını tercih ediyorlar. Mimarlık ve
tasarım ortamını zenginleştiren bu
gelişmelerden birini de Mart 2009’da
yayına başlayan Mekanar Mekan
Araştırmaları oluşturuyor.
Mekanar Mekan Araştırmaları yayın
politikasını şu sözlerle tarif ediyor:
Mekanar, mekan kavramı üzerinden
mimarlıktan sosyal bilimlere, sinemadan
görsel iletişime pek çok disiplini
buluşturarak mekanı farklı disiplinlerin
bilgi alanı içinden anlamayı, yeni ve
gerçek tartışmalara imkan tanıyacak bir
bilgi alanı ve dil oluşturmayı
amaçlamaktadır.
Mekan kelimesinin etimolojik
anlamı “olayın geçtiği yer”dir. Olayın
geçtiği mekan ise çeşitli iktidar
mücadelelerine sahne olan, farklı
ideolojilerin çatıştığı, sosyo-ekonomik
değişimlere maruz kalan, toplumsal sınıf
farklılıklarına dayalı mücadele
biçimlerinin yaşandığı, kültürel ve etnik
kimliklerin buluştuğu karmaşık ve çok
boyutlu bir alandır. Coğrafya ölçeğinden
kente, kentten en küçük mekansal birim
olan yere, her ölçekteki mekansal
örgütlenmeyi anlamak için bu karmaşık
yapının farkında olunması gerekmektedir.
Hem yapılı fiziksel çevreyi üreten
aktörlerin hem de bu mekansal kurguyu
HALKA AÇIK ESKİZ DEFTERİ
Televizyonlar mimarlık ve tasarım dünyasını sevdi! Skytürk
ekranlarında Pazar günleri yayınlanan Eskiz Defteri, yapı
sektörünün ihtiyacını doyuracak gibi görünüyor.
alınan detay görüntüler ile
zenginleştiriliyor. Yapı Tanıtımı bölümünde
tamamlanan ya da yapımı devam etmekte
olan bir proje hakkında bilgi veriliyor.
Projenin yüklenicisi ya da mimarı inşaat
sırasında yaşanan zorluklar, projenin
yenilikçi yönleri, dikkat çeken unsurları
hakkında izleyenlere detaylı bilgiler
aktarılıyor.
getirdiği yenilikler, tecrübeleri hakkında
röportajlar yapılıyor. Mekân olarak ofis
binaları kullanıldığı gibi, röportaj
şantiyelerden, tesislerden ya da projelerden
Ürün Tanıtımı yapmak isteyen kuruluşlar
ürünlerini tüm özellik ve detaylarıyla,
uygulama yapılan şantiyelerde ya da teşhir
ofislerindeki sunumlarla tanıtabilme imkanı
sağlanıyor. Ayrıntılı çekimlerin yapıldığı
ürün tanıtımı ile hem Eskiz Defteri
izleyicileri hem de bu ürünleri kullanan
mimar ve iç mimarların bilgilenmesi
sağlanıyor.
Hakkı Yırtıcı
[email protected]
OLAYIN GEÇTİĞİ YER,
MEKANAR
Türk mimarlık siteleri gün geçtikçe
çeşitleniyor. Mekanar Mekan Araştırmaları,
“Mimarlık İçin Disiplinlerarası Bilgi Alanı”
Sloganı İle Yayında.
Sürdürülebilir Mimarlık bölümünde
günümüz dünyasında giderek daha fazla
önem kazanan yeşil binalar, ekolojik, bina
sistemleri, kendi kendine yaşayabilen
binalar, yeşil duvarlar, geri dönüşümlü
binalar hakkında Türkiye ve dünyadan bilgi
ve görseller sunuluyor.
Etkinlik bölümünde her hafta sektör ile ilgili
etkinliklerin, gelişmelerin duyurulduğu
Eskiz Defteri’nde eserleri ile günümüz
Türkiye’sine katkıda bulunmuş, kendileri
değil ama eserleri tanınan mimarlarımız
kısa bir özgeçmiş ve yapıtları ile anlatılıyor.
İçeriği, konu ve konukları ile dopdolu bir
program olan Eskiz Defteri mimarlık ve
tasarım dünyası başta olmak üzere tüm yapı
sektörünün buluşma noktası olacak.
kullananların ideolojik, kültürel ve
ekonomik yapılanmalar içindeki gerçek
yerinin anlaşılması ve tüm bu süreçlerin
içinde birer özne olarak varolabilmeleri
için gerekli bilginin üretilmesi sorunu
Mekanar Mekan Araştırmaları’nın çalışma
alanıdır.
“Modüler” Site
Site, “etkinlik”, “yazı”, “saptamalar”,
“yarışma”, “proje” ve “boş oda” olmak
üzere altı farklı modülden oluşuyor.
Etkinlik modülünde Mekanar kendi
düzenlediği ya da ortak olduğu konferans,
atölye çalışması, gezi vb. etkinliklere yer
veriliyor. Şimdiye kadar Neoliberalizm ve
Mimarlık Eğitimi başlıklı bir panel ve
Temmuz 2009’da Amsterdam ve
Rotterdam’a bir kent modernleşme gezisi
düzenlenmiş.
Yazı ve proje modüllerinde editörler
tarafından hazırlanan konular ya da
katılımcıların yolladığı yazı ve projelere
yer veriliyor. Saptamalar modülü
mimarlığa kendi özgün dili ile eleştiren bir
bölüm. Yarışma modülünde Mekanar’ın
yine kendi düzenlediği yarışmalara yer
veriliyor. Boş Oda modülünde ise ağırlıklı
olarak mimarlık ile diğer disiplinlerin
kesiştiği bir arakesitteki konulara yer
veriliyor.
Siteye www.mekanar.com adresinden
ulaşılabilir.
Eski Hamam,
Eski Tas
Doruk T’ye
“Grand award”
Otokar’ın yurtdışında
VECTIO markası ile ihraç
edilen Doruk otobüsü,
Belçika’da düzenlenen
Busworld 2009 Kortrijk
Otobüs Fuarı’nda “orta boy
otobüs” kategorisinde
Avrupa’nın en büyük ödülü
“Grand Award” kazandı.
Ödül, 14. Avrupa Otobüs
Haftası (European Coach and
Bus Week - ECW)
etkinliğinde Avrupa’nın
otobüs ve taşımacılık
sektörü gazetecilerinden
oluşan jüri tarafından
verildi. Otokar’ın yurtdışı
için ürettiği şehirlerarası ve
turizm yolcu taşımacılığına
yönelik 10 metrelik otobüsü
Doruk T, kullanıcısına üstün
performans ile düşük yakıt
tüketimini bir arada
sunuyor. Doruk T, 39 + 1 +
1’lik yolcu kapasitesi,
şehirlerarası taşımacılığa
uygun yolcu konforu, 5.5
metreküplük geniş bagaj
hacmi ve 10 metre uzunluğu
ile benzersiz bir performans
için tasarlandı.
Düzeltme
Radikal Tasarım Gazetesi’nin
10. sayısında yer alan Tevfik
Balcıoğlu imzalı 'Tasarım
Tanımlandı: İnsanın Çevreye
Müdahale Tarzı' yazısında
kullanılan görselin
çıkarılmasından kaynaklanan
anlam kaymasından ötürü
yazarımızdan özür dileriz.
Saklamak ve
Paylaşmak
Beton Tasarım
Yarışması
Fin Mimarlık Müzesi
tarafından Saklamak ve
Paylaşmak üst başlığında
hazırlanan “Modern Fin
Mimarlığında Müzeler ve
Kütüphaneler” sergisi,
Finlandiya Büyükelçiliği ve
Koç Holding’in
sponsorluğunda 24 Kasım-19
Aralık 2009 tarihleri
arasında Milli Reasürans
Sanat Galerisi’nde
izlenebilir. Saklamak ve
Paylaşmak adıyla Fin
Mimarlık Müzesi tarafından
hazırlanan sergi Fin
mimarisinden bir kesit
sunuyor.
Belçika, Almanya, İrlanda ve
Hollanda’nın desteklediği,
Türkiye organizasyonu ise
Türkiye Çimento
Müstahsilleri Birliği (TÇMB)
tarafından gerçekleştirilen 4.
Beton Tasarım Yarışması için
başvurular başladı.
Kazananlar, İstanbul’da 6
günlük uluslararası bir
“master” programına
katılma hakkı elde
edecekler. Yarışmanın son
teslim tarihi 14 Mayıs 2010.
Yarışmanın bu yılki konusu
“Monolithic” – exploring
versatility’ (“Yekpare” - çok
yönlülük keşfi) olarak
belirlendi.
Mimarlık Cep
Sözlüğü
Türk yapı sektörünün ve
mimarlık dünyasının
başarılı ismi Doğan Hasol,
ilk kez 1976 yılında
hazırladığı ve bugüne
kadar 10 baskı yapan,
"Ansiklopedik Mimarlık
Sözlüğü"nü, farklı bir
anlayışla yorumlayarak
yeni bir sözlük hazırladı.
Sektör profesyonelleri,
akademisyenler ve
öğrenciler için
vazgeçilmez bir bilgi
kaynağı olan mimarlık
sözlüğü, yeni boyutu
sayesinde ihtiyaç
duyanların yanında
rahatlıkla taşıyabileceği
bir hal aldı. Sözlük, 3.000
madde, 438 adet
siyah-beyaz çizim ve
fotoğraftan oluşuyor.
KTM 209
“Markanın
Kimliği:
Ambalaj”
Kale Tasarım Merkezi
tarafından düzenlenen,
tasarımın farklı
disiplinlerinden
profesyoneller ile üniversite
öğrencilerinin bir araya
geldiği KTM209
Buluşmaları’nın dördüncüsü
Orhan Irmak Tasarım’la
gerçekleştirilecek. Kale
Tasarım Merkezi’nde 4 Aarlık
Cuma günü yapılacak atölye
çalışmasında, yakın
zamanda Linens Arzu Kaprol
Home Line için tasarladığı
ambalaj tasarımıyla
Pentawards ödülü kazanan
Orhan Irmak Tasarım ile,
marka ve ambalaj tasarım
ilişkisi sorgulanacak.
kaletasarimmerkezi.com
adresinden online başvuruda
bulunarak ücretsiz olarak
katılınabilecek atölye
çalışması sonucunda
katılımcılara “katılım
belgesi” verilecek.
Yeşil Tesisler
Konferansı
Çevre dostu tesisler
yaratmaya yönelik
projelerin, ürün ve
uygulamaların tartışılacağı
1'inci Yeşil Tesisler
Konferansı 15 Aralık
2009'da İstanbul'da
gerçekleştiriliyor. 1'inci Yeşil
Tesisler Konferansı
kapsamında, otel, hastane,
okul, AVM, konut gibi
tesislerin yöneticilerinin
yanı sıra, bu kurumlara
hizmet ve ürün sunan
tedarikçiler, teknik
uzmanlar, devlet kuruluşları
ve STK'lar bir araya gelecek
ve yeşil tesisler oluşturmaya
yönelik çalışmalarını, fikir,
deneyim ve başarılı
uygulamalarını
paylaşacaklar.
Tofaş Bursa Anadolu
Arabaları Müzesi içinde yer
alan Umurbey Hamamı artık
Tofaş Sanat Galerisi’ne ev
sahipliği yapıyor. Y.Mimar
Naim Arnas‘ın restore ettiği
Osmanlı döneminden kalma
hamamın konseptine uygun
olarak düzenlenen ve 7 Mart
2010 tarihine kadar
ziyaretçilere açık kalacak ilk
sergi ise “Eski Hamam, Eski
Tas” adını taşıyor. Sergide
yer alan koleksiyon, geçmişe
yönelik sosyolojik ve
ekonomik analizler yapmayı
mümkün kılarken tasarım
tarihine dair önemli ipuçları
da veriyo. Sergide, hamam
taslarından, kişisel bakım
araçlarına, süslü taraklardan
sabun kalıplarına çeşitli
parçalar görmek mümkün.
Türk Mimarları
Jakarta’da
Dünya Mimarlık Topluluğu
(World Architecture
Community)
organizasyonundaki Türk
Mimarlığı ŞİMDİ serisinin “7
Tepenin 7 Mimarı” sergisi, 3.
durağı olarak 4 – 22 Kasım
2009 tarihleri arasında
Jakarta’da yer alacak. Sergi,
Endonezya Mimarlar
Birliğinin ilk kez
gerçekleştireceği Jakarta
Mimarlık Triennali 2009’un
(JAT) tek davetli yabancı
sergisi olarak yer alıyor.
Sergide Emre Arolat, Can
Çinici, Mehmet Kütükçüoğlu &
Ertuğ Uçar, Şevki Pekin,
Nevzat Sayın, Melkan Gürsel
& Murat Tabanlıoğlu, Han
Tümertekin’in üçer projesi
yansıtılıyor. Tümertekin, aynı
zamanda Triennal’in davetli
konuşmacılarından biri.
Editör: Umut Kart Katkıda Bulunanlar: Erkan Aktuğ, Gözde Tüfekçi Sayfa Tasarımı: Emre Senan Tasarım ve Danışmanlık; Emre Senan,
Özge Güven Sayfa Düzeni: Taylan Polat Danışma Kurulu: Serhan Ada, Erdem Akan, İhsan Bilgin, Asiye Bodur, Füsun Curaoğlu,
Yeşim Demir, Ömer Durmaz, Alpay Er, Cem Erciyes, Sertaç Ersayın, Hakan Ertem, Güran Gökyay, Korhan Gümüş, Gamze Güven,
Gülay Hasdoğan, Tansel Korkmaz, Zeynep Bodur Okyay, Suha Özkan, Kuyaş Örs, Nevzat Sayın, Emre Senan Reklam Direktörü: Özer
Topkaya Reklam Müdürü: Korhan Kesici Reklam Rezervasyon: Tayfun Elaldırsın Reklamlar için Tel: 0212 505 6486 Fax: 0212 505
74 79 Doğan Medya Center 34204 İstanbul Radikal Sanat Tel: 0212 505 6494 Fax: 0212 505 69 61 [email protected],
[email protected] Radikal'in ücretsiz ekidir.

Benzer belgeler